2 V. ULUSLARARASI İŞÇİ FİLMLERİ FESTİVALİ Festival beşinci yılında ‘seyirci kalma’ diyor! ÖNDER ÖZDEMİR sında devam eden atölye çalışmalarıyla “Güvencesizliğe Seyirci Kalma” te- 2009 yılındaki 4. Uluslararası İşçi yüzlerce kişi kamera kullanımından kur- masıyla gerçekleşecek festivalde güven- Filmleri Festivali'nde 1990 Zonguldak 2006 yılında sendikaların ve emekten guya kadar film üretimi süreçleriyle ta- cesiz çalışma üzerine Türkiye'den ve yürüyüşünü anlatan ‘Yüzbinkişiydiler’ yana örgütlerin ve yüzlerce gönüllünün nıştı ve festivali başka bir boyutta yaşa- dünyadan birçok film gösterilecek. açılış filmimizdi. çabası ile yola çıktık. manın tadına vardı. Bu yıl da birçok ilde Finlandiya'dan Karusmaki'nin İşçi fil- 2010 yılında 78 gün Ankara sokakla- Festivalin onur konuğu Vedat Türkali atölyeler gerçekleştiriliyor. mi Üçlemesinin sonuncusu ‘Cennetteki rında örnek bir hak mücadelesi gösteren başta olmak üzere geceye katılan1500 ki- Festival emekçileri her yıl sesli be- Gölgeler'i, John Ford'un klasik filmi ‘Ga- Tekel işçilerinin filmi açılış filmimiz ol- şi farklı, yeni bir festivalin coşkusunu ya- timleme ile engellileri sinemaya zap Üzümleri’; du. şadı. Halil Ergün, Aytaç Arman, Ezel davet ediyor. Festival 1900'lerin başlarındaki 2008 yılında Tuzla'daki iş kazalarını, Akay, Yetkin Dikinciler, , açık havada, köyler- Amerikan işçi hareketi tersane işçilerini anlatan üç film göster- Timur Selçuk, Sarper Özsan, Yavuz Öz- de, mahallelerde iş- Wobblies'in filmi;Boliv- dik. 2009 yılında kot kumlama işinde ça- kan, Nur Sürer, Cahit Berkay, Derya yerlerinde gösterim- ya'daki suyun, İngilte- lıştığı için ölümcül silikozis hastalığına Alabora, Hilmi Yarayıcı, Şevval Sam, lerle sinemayı soka- redeki demiryollarının, yakalananları anlatan iki filmimiz vardı. Ahmet Soner ve daha birçok İşçi Filmle- ğa çıkardı. Güney Afrikadaki elek- Bu yıl da güncel olana, Tekel direnişi ri Festivali dostu açılış gecelerimizde Festival, her yıl triğin özelleştirilmesi ve üzerine olan filmlere yer ayırdık. Çok sahnedeydi ve bu coşku her yıl yenilene- olduğu gibi bu yıl bunlara karşı mücadele- kısa sürede festivalimize yetiştirilen 10 rek devam ediyor. da Sinema Emekçi- yi anlatan ‘The Big adet Tekel belgeseli ve Tekel ile ilgili üç Hindistan'dan, Güney Afrika'dan Gü- leri Sendikası Sine- Sell-out/Büyük Satış’ adet foto röportajı göstereceğiz. ney Kore'den, Meksika'dan, ABD'den, sen tarafından seçi- filmi, Bolivya'dan Üretim süreci başta olmak üzere bir- İngiltere'den yönetmen dostlarımız konu- lecek set emekçilerine veri- Amazon yerlilerinin çok yeniliği filmlerinde uygulayan Metin ğumuz oldu. len teşekkür plaketleri ile si- ‘Cry of The Forest/Or- Yeğin'in ‘D'si, galasını İşçi Filmleri Fes- Her yıl daha da büyüdük, daha çok ki- nemadaki “emeği görmeye” manın Çığlığı’ filmi; tivali ile yapmış, D gibi birçok film ilk şi ve kurum emeklerini emeğimize kattı. çağırmaktadır. Plaket bu yıl Bertolt Bercht'in ünlü defa festivalimizde seyirci karşısına çık- İşçi Filmleri Festivali kolektif ve ta- Türkan Şoray’ın elinden ‘Kuhle Wampe'si; Emir mış olacak. mamı gönüllü olarak bir araya gelen bir emekçilere ulaşıyor. Kusturica'nın ‘Marado- İzmir Kent A.Ş., Mersin Limanı, ser- emeğin ürünü olarak düzenleniyor. Bu V. Uluslararası İşçi Film- na'sı; 1948 yılın Türk Rum birlik- best bölgelerde çalışan kadınların öykü- kadar geniş katılımla örgütlenen yegâne leri Festivali DİSK’e bağlı Dev Sağlık-iş, te 1 Mayıs işçi bayramını kutlamış işçile- lerini anlatan Bölge, 1 Mayıs 2009 ve 1 festival, İşçi Filmleri Festivali’dir. Birleşik Metal-İş, SİNESEN, Türk-iş’e rin ortak mücadelesini Rum işçilerin anı- Mayıs 1977'yi Hollandalı bir yönetmen Karagöz ve Şarlo bu yıl beşincisi dü- bağlı Petrol-iş, Hava-iş, Tez Koop-İş, larıyla anlatan Kıbrıs'tan ‘Madencilerin gözüyle anlatan ‘Yaşamak Bir Ağaç Gi- zenlenen festivalde izleyicilerine “Gü- KESK’e bağlı SES sendikaları, Halkev- Anıları’ filmi, Bolivya'dan Coca Cola bi’; Zonguldak madencilerini anlatan vencesizliğe Seyirci Kalma” mesajını ile- leri ,sendika.org ve TTB tarafından dü- Davası filmi; Bangladeş'teki hurdaya Mükellef'i ve kısacası emeğin öyküleri- tiyor. Festivalimizde yine dünyanın dört zenliyor. çıkmış gemileri sökerek adeta “demiryi- ni, filmlerini izleyeceğiz hep beraber. bir yanından emekçilerin mücadelelerini Festival bu yıl yine çok değerli ulus- yen” işçilerin öyküsünü anlatan ‘Ironea- ‘Karpuz Kabuğundan Gemiler Yap- anlatan kurmaca ve belgesel filmler yer lararası konukları ağırlıyor. İranlı ünlü ters’ filmi; Japonya'da güvencesiz çalışan mak’ filmini programa aldık ve sinemaya alıyor. Film gösterimleri ve diğer festival yönetmen Macid Macidi bu yıl misafir bir işçinin ‘Normal Bir İş İstiyorum’ çığ- emeğini, hayatını koymuş sevgili Ahmet etkinlikleri (panel, sergi vb.) ücretsiz ola- ettiğimiz konuklarımızdan… lığı, Estela Bravo'nın yorumu ile ‘Fidel, Uluçay'ı anmak istedik… rak izlenebiliyor. , Ankara ve İz- 2010 yılında ilk defa festival kapsa- Anlatılmamış Tarih’ filmi, Vietnam'daki, Türkiye'den festivalimize yetiştiril- mir’de eşzamanlı başlayan festivalimiz mında Uluslararası İşçi ve İletişim Konfe- Güney Afrika'daki, Filistin'den işçi öykü- miş, özel olarak başvurulmuş birçok yıl sonuna kadar toplam 15 ilde o ilin ye- ransı (LaborComm) düzenleniyor. Türki- leri festival perdelerinde ücretsiz olarak filmden 50 adet film, dünyadan ise 24 rel dinamikleriyle yeniden organize edil- ye’den ve yurt dışından konuklarla Anka- gösterilecek. Dünyadan 15 adet film Tür- film emekten yana filmleri izlemek iste- miş olacak. ra’da gerçekleşecek konferans Internetten kiye'de ilk defa festivalimizde gösteri- yenler için hazır. Festival sürecinde başlayan ve sonra- www.sendika.tv’den canlı yayınlanıyor. lecek. İyi seyirler…

D‹SK / S‹NE-SEN D‹SK / DEV SA⁄LIK-‹fi TÜRK-‹fi / PETROL-‹fi D‹SK / B‹RLEfi‹K METAL-‹fi KESK / SES TTB TÜRK-‹fi / TEZ KOOP-‹fi HALKEVLER‹ SEND‹KA.ORG

Teflekkürler...

Bir y›l sonra yeniden bir ara- yans›m›fl durumda. Direnifli anla- rak ortaya ç›kt›. Seray Genç, U¤ur lü muhabirli¤ini yapt›. Hakan Hocao¤ullar›, Gamze Yücesan day›z… Festivalin de, festival ga- tan 15 film bu y›lki festivalin ala- Vardan, Necla Algan, Z. Tül Akbal Bayhan gazetenin mizanpaj›nda Özdemir ve Funda Baflaran içerik- zetesinin de heyecan›n›, telafl›n› meti farikas›. ‹kincisi, festivalin bu Süalp, Murat Özer, Cüneyt Cebe- katk› sa¤lad›. Burcu Aktafl saba- le ilgili bize yard›mc› oldu. çok özlemifliz… Bu y›lki festivalin y›l beflincisini düzenliyor olmam›z. noyan birbirinden lezzetli yaz›la- h›n ilk ›fl›klar›na kadar sayfalar›n Hepsine teflekkürü bir borç bizim nazar›m›zdaki de¤eri çok Art›k gelenekselleflme yoluna gir- r›yla gazetemizde yer ald›. Hicabi son okumalar›n› yapt›. Erkan Ak- biliriz. Nice festivallerde görüfl- daha özel. Bunun birkaç nedeni mifl bir festivalimiz var. Sonuncu- Demirci ön kapak, Aydan Çelik tu¤ ve Taylan Polat bize foto¤raf mek dile¤iyle… var. Öncelikle festivale y›l içinde suysa emekçilerin bu y›l Taksim 1 arka kapak çizimlerimizi yapt›. Fa- temini konusunda yard›mc› oldu. Mahmut Hamsici - Dinçer Aslan Tekel iflçilerinin yakt›¤› mücadele May›s alan›n› kazanm›fl olmalar›. tin Kanat, Ufuk Koflar, Ayça Örer, Ali ‹mam Aydo¤an festivalde ol- ateflinin ›fl›¤›nda giriyoruz. Bu Festival gibi festival gazetesi ‹nan Önen, Mehmet Zubaro¤lu, du¤u gibi gazetenin de en a¤›r ifl- atefl belgesel film üretimine de de kolektif bir eme¤in ürünü ola- Gonca fiahin gazetemizin gönül- lerinde bize yard›mc› oldu. P›nar

‹letiflim: ‹stanbul Halkevi: ‹stiklal Caddesi Orhan Adli Apayd›n Sokak No:34 Beyo¤lu/ ‹stanbul Telefon: 0212 245 82 65 Fax: 0212 245 70 10 Halkevleri Genel Merkezi: Konur Sokak No: 8/9 K›z›lay / Ankara Telefon: 0312 419 27 17 Fax: 0312 419 32 07 E-posta: [email protected] Web: www.laborfest.sendika.org (‹ngilizce) www.festival.sendika.org (Türkçe)

Halkevleri Bülteni May›s 2010 Özel Say›s›. Halkevleri Bülteni Yayg›n, Süreli, Türkçe Yay›nd›r. Ücretsizdir. Halkevleri Derne¤i Ad›na Sahibi : ‹lknur Birol, Sorumlu Yaz› ‹flleri Müdürü: Oya Ersoy, Yay›n ‹dare Merkezi: Halkevleri Derne¤i Genel Merkezi Konur Sk. No: 8/9 K›z›lay/Ankara, Tel. (312) 419 27 17 E-posta: [email protected] Tel. (312) 419 27 17 Bas›m Yeri: Taflbask› Matbaac›l›k Yay. ve Amb. San. Tic. Ltd. fiti. Bask› Tesisleri - Kocaeli / ‹ZM‹T (0262 335 45 29) Bas›m tarihi ve adedi: 30.4.2010 5 bin adet bas›lm›flt›r V. ULUSLARARASI İŞÇİ FİLMLERİ FESTİVALİ 3 5. İşçi Filmleri Festivali’ne selam SERAY GENÇ dir boğuşan sinemanın daha ne kadar dire- yeni bir anlatım dili denedikleri ‘Kuhle çekçiliğini içeren ‘This is England’ filmin- neceği belli değil. Peki, geriye ne kaldı? Wampe’ filminde olduğu gibi. Sinema tari- den hatırladığımız Shane Meadows’un Bir soruyla başlayalım: Emek Sinema- Carrefour, İstinye, Maltepe Parklar, Capi- hinin önemli klasiklerinden biri olan film ‘Somers Town’ filmleri de Brecht’i doğru sı’nı yıkıyorlar haberiniz var mı? Yıkıp, tol AFM ve benzerleri… Sinema salonları elbette epik tiyatro’nun ve kuramının kuru- yanıtlayanlardan. yoğun ihtiyaç üzerine Cercle d’Orient bi- bunlar değil mi? Yemek kokuları ve pop- cusu Brecht’in sinemayla kurduğu pratik Türkiye’den ‹nat Hikâyeleri nasını (Serkildoryan olarak da bilinir) alış- corn eşliğinde girilen aynı anda, aynı en- ilişkinin somut bir hal aldığı ve Brechtci ve Sonuç veriş merkezi yapıp, sekizinci katına da düstriden gelen ve aynı biçim salonlarda demekte hiç çekinmeyeceğimiz bir film. 31 Ocak itibarıyla kâğıt üzerinde dahi Emek sinemasının tıpkısının aynısını kon- izlenen Amerikan filmlerinin mekânları. 1930’larda Büyük Bunalım’la yaşanan ağır Tekel işçisi kalmayacağını öğreniyoruz. duracaklarmış. Koltuklarından ve duvarla- İşçi filmleri mi haşa… Paradan söz edin işsizlik ve sonuçları üzerine olan film “ma- “Özelleştirme İşleri Başkanlığı”nın işi, iş- rından yakınan Kültür Bakanı koltukların siz efendiler, tek efendisi para olan bir dü- lum eğilimleri” nedeniyle Naziler tarafın- çilere işyerlerinin özelleştirileceğini ve iş değiştirilebileceğini, duvarların boyanabi- zenin filmleri bunlar, kimden yana olacak- dan yıllarca yasaklandı. akitlerinin sona erdirileceğini bildirmek ya leceğini tarihi eserlerin yıkılmasının önle- ları belli. 875 kişilik Emek Sineması salo- Yedi kapılı Teb şehrini kuran kim? da dayatmak. İşçilerden ya “evet” ya da nerek restorasyonunun yapılabileceğini bil- nu İşçi filmleri festivalinin açılış gecesi Kitaplar yalnız kralların adını yazar. “hayır” denmesi bekleniyor. Türkiye’nin miyor gibi… Tüm değerlerin daha fazla için bize yetmiyordu ya, sermaye ise çok Yoksa kayaları taşıyan krallar mı? dört bir yanından Ankara’ya geldi Tekel para diye gözden çıkarılıp satılığa çıkarıl- buluyor bu sayıyı, bu kadar insan bir araya Bir de Babil varmış boyuna yıkılan, işçileri. Sona ermeyen, ermeyecek bir mü- dığı; rant politikalarının sürekli kurban gelip film mi izlermiş, bu kadar insanın bir kim yapmış Babil'i her seferinde? cadeleye giriştiler. ürettiği bir zamandan geçiyoruz. Doğrusu araya geleceği meydanları da salonları da İşçiler, işçiler… Brecht’in şiirindeki bu Özelleştirme nedeniyle “geçici işçi” Emek Sineması’nın başına gelenler, Tekel kapatmak isterler baştan. Ne de olsa ticari soruların yanıtları bellidir. statüsüne geçirilmek istenen, haklarını ko- işçilerinin başına gelenlerden farklı değil- bir amaç için toplanmıyor ise insanlar top- Kitapların her sayfasında bir zafer yazılı. rumak için mücadele veren Tekel işçileri, dir; her iki durumda bizim başımıza gelen- lanmasınlar. Bir güzel yapının, bir güzel Ama pişiren kim zafer aşını? iktidarın sınıf politikalarını ayan beyan or- lerdir ve doğrudan “emeğe saldırı”dır. tarihi olan yapının, bir güzel adı ve tarihi Her adımda fırt demiş fırlamış bir büyük taya koymuş ve onca anti-propagandaya, Emek Sineması Uluslararası İstanbul olan yapının kültür merkezi olmasını iste- adam. ayaza ve fiziksel-siyasal saldırıya, gerçek Film Festivali’nin merkez üssü olması, İşçi mezler. Tekeli de kapattılar. Kapatılacak ama ödeyen kimler harcanan paraları? bir dayanışma göstererek, karşı durmuşlar- Filmleri Festivali’nin en anlamlı açılış me- daha ne kadar çok Brecht bize dır. Tekel işçilerinin 2010’un yılbaşı gece- kânlarından biri olması ve akustiğiyle 1 şey var gerçek yapıcıla- si dahil meydanı, parkı, çadırı terk etme- Mayıs marşının bize daha güzel geldiği bir sahi… Sı- rın kim oldukla- meleri, RTE’nin tehditlerine kulak asma- salon olması ya da kişisel tarihlerimizde rasıyla rını hatırlatırken; maları, haklarının takipçisi olduklarını gös- tuttuğu yer nedenleriyle önemli değildir sa- değil pa- tarih kitapların- terir biçimde Ankara’ya geri dönmeleri, dece. Onu önemli kılan İstanbul’un tarihi rasıyla… da yazılanları da belki kendilerini unutulacak bir haber ol- ve kesinlikle korunması gereken yapıların- Taksim sorgular. Büyük maktan çıkaracaklarına dair duydukları dan biri olması, AKP’nin içine tükürmek- Meydanı’- adamın, beyaz inanç ve umutla, ellerinde kameralarla çev- ten yıkıma varan politikalarının karşısında nın kapa- adamın, zaferle- relerinde dolanan sinemacılarla kurdukları bir direnişin simgesi olmaya aday olması- tılmasına rin tarihinin dı- samimi ilişki, güçlü bir inadı göstermiştir. dır aynı zamanda. Emek Sineması, seyirci kal- şında kalanlar Memleketin inat etmeye ihtiyacı olduğunu AKP’nin kentsel “soysuzca ve soygunca mayanlar ve anlatılacak- göstermiştir. İşçi Filmleri Festivali de Te- dönüşümünün” yeni bir kurbanı olarak umarım lar vardır. Bu- kel işçilerinin inadını, Tekel işçilerine iliş- karşımıza çıkarken, karşımızdaki muhatap- Emek Sine- gün sinema her kin yapılmış belge film-röportajlarla des- lar bir değil, beş değildir: başta bu ve ben- ması’na da kitaptan daha tekliyor. Filmleri toplumsallaştırma çabası zeri projeleri yapan, imzalayan, alkışlayan, seyirci kal- güçlü bir tarih festivalin de inat ettiğini gösteriyor. uygulayan ve destekleyenler sayılabilir bir mazlar. Se- anlatma aracı- Başka inat hikâyeleri de var… Bazıları- de yıllarca seyirci oldukları o salona yapı- yirci olup dır. Resmi ya nı biliyorsunuz bazılarını bilmiyorsunuz, lanlara “seyirci kalma”yı tercih edenlerdir. da ironik bi- da gayri resmi bazıları sinemacının film yapma inadını ba- Alışveriş merkezi açan Başbakan, çim de se- tarihi perdeye zıları da inat edenleri film yapmayı içeri- Emek’in duvarından-koltuklarından şikâ- yirci kalma yansıtan, top- yor: Bir kadının inat hikâyesi ‘Sultan’ yet eden Kültür Bakanı, ayaküstü “ben bil- dediğimiz lumsallaştıran (1978, Kartal Tibet yönetmen, Yavuz Tur- mem mimarım bilir” deyip geçiştirip Bele- bir süreç, si- filmler gul senarist), kendi hayat hikâyesi bir inat diye Başkanı, Beyoğlu’nun tek tek kapa- nema salon- Brecht’in so- olan Ahmet Uluçay’ın ‘Karpuz Kabuğun- nan sinema salonları, restore edilmeyi bek- larında yaşa- rularına ver- dan Gemiler Yapmak’ı (2004), hiç de ses- leyen AKM, hayatına dönerci olarak de- nanlar… dikleri ce- siz kalmayan/kalamayan Onur ve Zey- vam eden Taksim Sahnesi, yıkılan Muhsin Brecht’in vaplarla bir- nep’in birlikte ve ayrı ayrı inatları ‘Başka Ertuğrul… Düşünüldüğünde eskisinin ar- Sorular› ve birlerinden Dilde Aşk (2009, İlksen Başarır), işçi kadın- dından iyi ve yeni olanın ikame edileceği Geliflme ayrılırlar. ları anlatma inadından vazgeçmeyen kadın konusunda umutsuzluğa kapılmış olmamız Bu sene 5. kez gerçekleştirilecek işçi Kıbrıs’tan gelen 1948 Lefke maden yönetmenlerin “kafesteki kuşlardan” sonra da doğaldır. Peki, 5. İşçi Filmleri Festiva- filmleri festivali başka festivallere benze- grevini yaşayan Türk ve Rum Kıbrıslı işçi- “serbest bölgelerdeki kadınları” anlattıkları li’nin açılışını yapacağı “kazanılmış bir miyor. Beş yılın ardından sadece Türki- lerle adanın alternatif tarihini anlatan ‘Ma- ‘Bölge belgeseli (2010 Güliz Sağlam ve Fer- hak” gibi gördüğümüz ve kaybetmek iste- ye’de değil dünya sinema tarihinde de bir dencilerin Anıları’; Bolivya’da gelen İnka yal Saygılıgil), Diyarbakır Cezaevinde yaşa- mediğimiz Yeni Rüya Sineması’nın da bir “film türü” niteliği kazanmayan işçi filmle- yerlilerinin hak arayışını gösteren, belgele- nanları unutturmayan ‘5 No’lu Cezaevi’ “rüya” olacağını duymuş muydunuz? Aynı ri en azından bir deyiş ya da niteleme ola- yen ‘Ormanın Çığlığı’; hurdaya çıkan ge- (2009, Çayan Demirel), Mersin Limanındaki Cercle d’Orient bloğunda bulunan bu sine- rak yabancısı olmaktan çıkılan-nasıl ya- mileri günlük 70 kuruşa parçalayan mil- işçilerin filmi ‘Direniş Limanı’, halasının ma salonuna da “boşalt ihtarı” geldiğini bancısı olunur ki- ihtiyaç duyulan bir aşa- yonlarca işçiyi ve yaşam koşullarını anla- giydiği “ölüm elbisesini” anlatan ‘Kumalık’ öğreniyoruz Nisan ayında. 16 yıl önce açı- maya gelmiştir. Perdenin görünmezi olan tan ‘Demir Yiyenler’; Oakland Limanı’nda (2009, Müjde Arslan), bir ülkenin eğitim sis- lan, Onat Kutlar’ın kurucuları arasında yer işçiler, emekçiler, özellikle belgesellerde çalışan kamyon şoförlerinin mücadelesini temine inat olarak da görülebilecek ‘İki Dil aldığı Alkazar Sineması yok artık, Emek ve İngiliz sinemasal gerçekçiliğinde görü- anlatan ‘Dibe Vurduran Yarış’; Taliban’ın Bir Bavul’ (2009, Orhan Eskiköy ve Özgür Sineması’nın kapısına kilit vurup imitasyo- nür oluyorlar. Oysa Lumiere kardeşlerin yok ettiği Buda heykellerinin bıraktığı boş- Doğan)… Bir ortak yanı daha var bu film- nuyla çocuk kandırabileceklerini düşünü- ilk filmi, bir fabrikanın paydos saatini, işçi- lukta ve çevresinde yaşayan Afganlı ço- lerin; Brecht’in şiirinde dediği gibi “büyük yorlar, Sinepop Sineması’nın yanında yıl- lerin fabrika çıkışı dağıldıklarını gösteri- cukların bugünkü oyun ve yaşamları adamlar” da yok bu filmlerde. Cahit Çe- lardır süren bir başka alışveriş merkezi in- yordu. Harun Farocki bu filmin, işçilerin ‘Utanç’, başka türlü bir tarihi anlatıyor. çen’in ‘Kahpe Devran’ (2010) filminde ol- şaatı maddi ve manevi anlamda salonun te- ve belki de sinema tarihinin peşine düşü- Avrupalı yönetmenlerden Aki Kauris- duğu gibi Son Musa, müzisyen Hasan Gen- mellerini yerinden oynatıp sinemayı yerle yor ‘İşçiler Paydosa’ adlı belgesel tahririn- maki işçi sınıfı üçlemesinin ilk filmi ‘Cen- çer, daha anlatacak çok şeyi olan Metin bir etmeyi başardı sonunda. İstanbul Film de(documentary-essay); günümüz avan- netteki Gölgeler’ (1986) ve İngiliz sinema- abinin filmleri bunlar. Zaten ‘Kahpe Dev- Festivali sonrası Sinepop da aramızdan ay- gard filmine örnek bir isim ve tür olacak sının “özgür sinema”dan başlayıp, Ken Lo- ran’ belgeselinin Sait Faik’ten yaptığı alıntı- rılıyor. Beyoğlu Sineması’nın adı çıkalı ise biçimde. 1931 yapımı Slatan Dudow ve ach ve Mike Leigh’ten geçen ve şimdiler- da olduğu gibi “resmi çizilmiş olmayan ken- çok olmuştu; maddi sorunlarla uzun süre- Bertolt Brecht’in bir işçi ailesini anlattığı de yeni bir kuşakla karşımıza çıkan ger- di halinde insancıklar güzeldir.” 4 V. ULUSLARARASI İŞÇİ FİLMLERİ FESTİVALİ ’danZ ’ye festivalde beş yıl Dile kolay befl y›l… Bu zaman› alfabenin harflerinden yola ç›karak anlatmak istedik. ‹flte A’dan Z’ye befl y›lda festivalin özeti…

AMAHMUT HAMSİCİ KAĞA ÇIKAN SİNEMA: 3. Uluslararası mem. Şarlo’yla tanıştım artık onunla inter- Yusuf’un hikâyesi izleyicilerin nazarında İşçi Filmleri Festivali’nin ‘fikriyle zikrini’ nasyonal özgürlük mücadelesi vereceğiz. Karadeniz efsanesine dönüşmüş durumda. ATV-SABAH GREVİ: 4. Uluslara- birleştiren teması. Bu temayla birlikte festival Öyle boş boş bakıyorsun tabii senin keçi ka- rası İşçi Filmleri Festivali açılışını Türki- kapsamındaki sokak gösterimleri artırıldı. fan basmıyor bunları. Haydi selametle…” ŞARLO: Ortak arkadaşları Aydan ye’nin dört yanındaki emekçi direnişleri ve Türkiye’nin dört yayında meydanlarda, işyer- Çelik vasıtasıyla Karagöz’le tanıştıktan grevleri eşliğinde yapmıştı. ATV-Sabah lerinde, sendikalarda gösterimler yapıldı. LABORCOMM: Festivalin beşincisi sonra yaşamını İşçi Filmleri Festivali’ne grevcileri de onlardandı. Medya emekçileri, kapsamında Ankara’da yapılan konferans. adayan ünlü sinema karakteri. ‘Modern direniş ve grevlerdeki diğer çalışanlarla bir- FERNANDO LEON DE ARANOA: Programında beş oturumda toplam 20 bil- Zamanlar’da bir Don Kişot… likte İstiklal Caddesi boyunca festival yürü- Yapımının üzerinden çok uzun zaman geç- diri ve iki çağrılı bildiri ile medya emekçi- yüşünü gerçekleştirip açılış töreninin yapıl- memesine rağmen işçi sinemasının klasikle- lerinin, iletişim emekçileriyle emekten ya- TEKEL DİRENİŞİ: Tüm emekçilere dığı Yeni Melek Sineması’na girdiklerinde ri arasına giren ‘Güneşli Pazartesiler’in İs- na alternatif medya tartışmalarını içeren haklar için mücadelenin manasını öğreten, salondakilerden büyük alkış almıştı. panyol yönetmeni. Festivalin üçüncüsünün anlamlı etkinlik. güvencesizleşirme sorununu Türkiye’nin açılışına bir video mesajıyla katılmıştı. gündemine taşıyan, tüm ezilenlerin sesi, so- BİZ BAŞKA DÜNYA İSTERİZ: 4. MADEN: İlk festivalin açılış gece- luğu olan direniş. Festival bu yıl direnişi an- Uluslararası İşçi Filmleri Festivali’nin me- GODZiLLA: Gerçek adı Selahattin sinde Çetin Uygur’un 28 yıl sonra kendisi- latan 15 filmle Tekel’e saygı duruşunda bu- ramını çok net ortaya koyan teması. Festi- Geçgel’den ziyade bu lakabıyla tanınan ne teşekkür edip ödül verdiği ve konuşma- lunuyor ve çağrı yapıyor: TEK-EL olmalı! val böylelikle Anadolu’dan Dünya halkla- Yeşilçam’ın sinema emekçisi. İlk festival- sıyla tüm salonu duygulandıran Yavuz rına ‘enternasyonal’ bir selam da çakmıştı: de kendisi ve bir grup set işçisine ödül ve- Özkan’ın efsanevi filmi. O konuşmasında UNUTTURULANLAR: 3. festivalin “Yıkalım bu köhne düzeni / Biz başka rilmişti. Ödülü alırken duygulanan Godzil- ağzından şu kelimeler dökülmüştü: "Bu fil- gösterim programında yer alan Unutturu- dünya isteriz / Bizi hiçe sayanlar bilsin / la bütün salonu da duygusal bir hissiyata mi 28 yıl önce çekmiştik. O zaman dünya- lanlar belgeselleri bu topraklardaki toplum- Bundan sonra her şey biziz.” boğmuştu. yı değiştirmek istiyorduk. ‘Maden’ ile dün- sal mücadeleler ve bunlara karşı girişilen yayı birkaç kez dolaştık, ödüller aldık. Şu- saldırılardan bir bölümünü çarpıcı bir bi- CAFER PANAHİ: İran’ın Ahmedi- HATAY: Festivalin yapıldığı yerler nu rahatlıkla ifade edebilirim ki, bu gece çimde genç kuşaklara aktarmıştı: ‘Fatsa nejad hükümetine yönelik eleştirileri nede- arasındaki gözden uzak olan ama gönüller- duyduğum hazzı çok fazla duymadım." Gerçeği’, ‘Maraş Katliamı’, ‘Yeraltı Ma- niyle bugün tutuklu bulunan yönetmeni. den uzak olmayan kent. Mütevazı dursa da den-İş Yeni Çeltek’, ‘Tariş-Gültepe-Çi- Festival kapsamında kendisi için Ankara’da festivalin her yıl son derece coşkulu geçti- NEOLİBERALİZME KARŞI Dİ- mentepe Direnişi’. dayanışma etkinliği düzenlenen sinemacı. ği şehir. RENİŞ ÖYKÜLERİ: Festivalin ilk tema- sı… 2006 yılındaki festival filmlerinde ÜLKE, YAĞMUR VE ATEŞ: OA- ÇETİN UYGUR: Dev Maden- INTERNATIONAL: Türkçesi ulusla- hem Türkiye’den hem de dünyadan neoli- XACA RAPORU : Meksika’da Oaxaca di- Sen’in Genel Başkanı. Kendisi hakkında rarası... Eski Türkçesi Beynelmilel. Festival beralizme karşı hak mücadeleleri özel yer ye bir eyalet olduğundan ve buradaki hak böyle konuşulmasından hoşlanmasa da biz uluslararası niteliğini her geçen yıl daha da tutmuştu. Bunların arasında Latin Amerika mücadelelerinden bizi haberdar eden, ikinci yine de söyleyeceğiz: Hayatını işçi müca- güçlendiriyor. Yurtdışıyla bağlantılar, geti- mahreçli filmler göz doldurmuştu. festivalin açılış filmi. Film, eğitim şartları- delesine adamış efsanevi sendikacı. İlk fes- rilen yabancı filmler, dışarı gönderilen yerli nın iyileştirilmesi için mücadele eden öğret- tivalin açılış gecesinde anlattığı hikâyeyle filmler sürekli artıyor… Festivalin bu yıl ORHAN ADLİ APAYDIN SO- menlerin nasıl baskılara uğradıklarını ve sinemanın gücünü salondakilere bir kez ilk kez İngiltere’nin başkenti Londra ile KAK: İstanbul’daki festival ekibinin kendi verdikleri mücadelenin neoliberalizme karşı daha göstermişti. O konuşmasında Yavuz İtalya’nın Torino kentinde de düzenlendiği- evlerinden sonra en iyi bildikleri adres. Zi- bir mücadele olduğunu anlatıyordu. Özkan’ın ‘Maden’ filmiyle ilgili şunları ni hatırlatmakta fayda var. ra festival toplantılarının ve gösterimlerden Yönetmenleri Tami Gold ve Gerardo Reni- anlatmıştı: “Maden’ filmini köy köy dolaş- bazılarının yapıldığı İstanbul Halkevi’ne que de açılış gecesinde bizimle birlikteydi. tırdık. Filmi ilk gösterdiğimizde işçiler fil- İŞTE ÖZGÜR DÜNYA: İşçi sinema- ev sahipliği yapıyor. mi kahkahalarla izliyordu. ‘Bak lan bu bi- sının medarı iftarı üstad Ken Loach’un VEDAT TÜRKALİ: İlk festivalin zim sandukacıya benziyor!’ Bir diğeri ise 1920’ler İrlandası’na gittiği ‘Özgürlük Rüz- ÖLMEK VAR DÖNMEK YOK: açılışında yaptığı konuşma katılanların ak- ‘Bak lan bu müyendis aynı bizimkine ben- gârı’ndan sonra günümüz İngilteresi’ne Yıl içinde Ankara sokaklarında defalarca lına silinmemecesine kazınan usta yazar. ziyor’ diyor ve gülüyordu. Aynı filmi ikin- döndüğü 2007 yapımı filmi geçen yılki fes- yankılanan slogan… Tekel işçileriyle öz- Türkali rahatsız olması nedeniyle konuş- ci kez izlediklerinde ise bu defa hiç ses tivalin en önemli eserlerindendi. Filmde ar- deşleşen bu slogan, atanların inancıyla ikti- masını sahneye konulan koltuktan çıkmıyordu. Sessizce hallerini seyrediyor kadaşıyla kurduğu iş bulma ajansıyla bir darı korkutuyor. yapmıştı. Türkali ordudan kovulduktan ve düşünüyorlardı. İşçilerin eşleri filmin ‘başarı öyküsü’ peşinde olan Angie’yle bir- sonra halka bir şeyler anlatmak için sine- bitiminde diyorlardı ki ‘Bu filmi bizim he- likte günümüz kapitalizminin beşiğinde PAYDOS: Festival emekçilerinin hiç maya girdiğini söylemişti. riflere de gösterin de adam olsunlar’. 1978 göçmen sorunlarına tanıklık etmiştik. duymadıkları ve duyamayacakları kelime. yılında ‘Maden’ filmi onlara bir başlangıç Ömür biter, festival işleri bitmez. Her şey YETİŞECEK Mİ?: Festival emekçi- adımı idi, onların sınıfsal anlamdaki geliş- JAPONYA: Festival bu yıl Uzakdo- izleyiciye her seferinde daha iyi bir festiva- lerinin açılış yaklaşmaya yakın sıkıntılı hal- melerinin ilk adımı, ilk alfabesi idi.” ğu’ya kadar uzandı. Festival dostu İnan li götürmek için… de birbirlerine sordukları soru. Her sene so- Öner sayesinde artık Japon sineması ve Ja- rulmaya devam eder, festival her sene yeti- DERYA ALABORA: Festivalin su- ponya’daki işçi mücadeleleriyle ilgili daha RUHİ SU DOSTLAR KOROSU: İlk şir ve her sene bir öncekinden daha iyi olur! nucuları açısından ilk göz ağrısı… İkinci fazla bilgi sahibiyiz. Şimdiden söyleyelim, açılış gecesinde marşlarıyla salonu ayağa seneki açılışta deneyimli oyuncu Mustafa önümüzdeki yıllarda festivalde Uzakdo- kaldıran koro. Açılış sahnesinde daha son- ZAROKEN AXA QELİŞİ: Ömer Alabora ve yetenekli genç meslektaşı Tür- ğu’dan daha çok film olacak. raları 45’lik Şarkılar, Timur Selçuk, Emrah Leventoğlu’nun mevsimlik Kürt tarım işçi- kü Hazer iyi bir ikili olmuştu. Bir sonraki Karaca, Cahit Berkay, Timur Selçuk, Hilmi lerinin hikâyelerini ele alan, Türkçesi ‘Çat- sene Yetkin Dikinciler sunuculuğu kadar KARAGÖZ: Beş yıldır en yakın dos- Yarayıcı ve Şevval Sam vardı. lamış Toprağın Çocukları’ olan eseri. şiirleriyle de izleyicileri etkiledi. Dördüncü tu Hacivat’a yüz vermeyip “Onlar Türk mü Filmin özel gösterimi Adana’nın Tuzla ka- açılışta samimi bir ses vardı: Bennu Yıldı- yoksa Yunan mı?” sorunsalını farklı bir SONBAHAR: Vizyondan sonra 4. sabası Karagöçer mevkisindeki kanal bo- rımlar. Beşinci açılış gecesi bu kez usta noktaya taşımış efsanevi demirci ustası. Ha- festivalde gösterilen ve tüm festival izleyi- yunca uzanan sazlıkların yanındaki çadır- oyuncu Levent Üzümcü’ye emanet edildi. civat’la son görüşmelerinde kendisine şun- cilerinin gönlünde ayrı bir yeri olan, Özcan larda yaşayan Kürt işçilere sinevizyon ci- ları söylediği iddia edilir: “Bıy bıy Haci- Alper imzalı film. Yıllarca yattığı ceza- hazı, laptop ve duvara gerilen bir yatak EMEĞİ GÖREN KAMERA, SO- vat’ım. Ber artık seninle zaman kaybede- evinden çıktıktan köyüne dönen Hopalı çarşafıyla yapılmıştı. V. ULUSLARARASI İŞÇİ FİLMLERİ FESTİVALİ 5 Sultan’dan tüm emekçilere sevgilerle... Festival bu y›l izleyicilere Sultan’la merhaba diyor. Sinemam›z›n efsanevi ismi Türkan fioray hem festival aç›l›fl›n› onurland›r›yor hem de oyuncunun unutulmaz filmlerinden ‘Sultan’ yeniden salonlarda izleyicilerle bulufluyor. NTV’de haz›rlad›¤› program s›ras›nda kap›s›n› çald›¤›m›z usta oyuncu bizi k›rmad› ve emekle, ‘Emek’le ve ‘Sultan’la ilgili görüfllerini bizimle paylaflt›. Fazla söze ne hacet Sultan’a kulak veriyoruz… MAHMUT HAMSİCİ

Bize zaman ayırdığınız için öncelikle teşekkür ederiz. Sinemaya ve hayata emeğin merceğinden bakan bir festivalin gazetesi olarak sormak istiyoruz. Türkiye’de sinemaya emek veren oyun- cusundan set işçisine insanlar sosyal hak- larının ne kadarına sahipler? Türk Sineması sektör olamadığı için yıllardır sinema emekçilerinin sosyal güvenceleri için mücadele hep sürdü. Sinema emekçileri (oyuncuları) bir filmde çalıştıktan sonra belki üç ay, beş ay geçince başka bir filmde çalışıyor- lardı, fabrika işçileri gibi her gün işe git- miyorlardı ve iş devamlılığı olmadığı için sigorta yapılamıyordu. Sendikalar bu konuda mücadele verdiler, tam örgütleneceklerdi sendikalar kapandı. Sinemacılar 75-76 yıllarından itibaren yeniden örgütlenerek sosyal hakları için hükümete talepte bulundu ve bu kanun Türkan fioray çıktı. Benim de başkanlık yaptığım SODER (Sinema Oyuncuları Derneği) bu borçlanma yasasından hak kazanmış güvencesiz çalıştırma üzerine kadın. Filmografimdeki yeri çok özel, Sultan/ 1978, 87’ olanların listesini Sosyal Sigortalar yoğunlaşan bu mücadele hakkında ne çünkü film gerçek bir yaşam, Sultan o Yönetmen: Kartal Tibet Kurumu’na bildirdi. SODER primlere düşünüyorsunuz? yıllarda da var olan, bu yıllarda da Senaryo: Yavuz Turgul katkıda bulunarak 70-80 oyuncunun Şimdi dizilerde çalışanlar çok daha çalışan kadınların gerçek bir örneği. Yapımcı: Ertem Eğilmez emekli olmasını sağladı. Geri kalan ağır şartlarda çalışıyorlar. Beş altı günde Bu yılki festivali Emek Sineması’nın Müzik: Yavuz Turgul, Cahit 300’e yakın oyuncu kendi olanaklarıyla neredeyse bir sinema filmi yetiştiriyorlar, yok edilme tartışmalarıyla karşılıyoruz. Berkay emekli oldular. Ama ne yazık ki bu yıllar sosyal hayatlarını yaşayamıyorlar. Ağır Bu tartışma hakkında ne düşünüyor- G. Yönetmeni: Erdoğan Engin içinde sinemaya emek vermiş birçok çalışma şartlarının normalleşmesi için sunuz? Film, İstanbul’un gecekondu emekçi, oyuncu çok zor yaşam koşulları verilebilecek mücadelede her zaman Şehrimizin kültürüne mal edilmiş ta- semtlerinden birisinde yaşayan içinde, çok acıdır parklarda, orada bura- yanlarındayım. rihi binaların, sanat merkezlerinin yok dört çocuklu dul Sultan’la, muh- da yaşamlarını sürdürmeye çalıştılar. Bir Festivalde bu yıl ‘Sultan’ filmi gös- edilmesine karşıyım. Emek Sineması’nın tarın oğlu, şoför Kemal’in aşkını huzurevi bile yapılamadı. Merasimle teriliyor. ‘Sultan’ın sizin fil- yıkılmadan, restore edilerek seyircisiyle anlatıyor. Muhtar gecekonduların huzurevinin temeli atıldığı halde sonu mogrofinizdeki yeri nedir? buluşmasını diliyorum. bulunduğu yeri satın almış ve gelmedi, tamamlanmadı. ‘Sultan’ filmimi çok severim. Sultan Son olarak film festivalinin izleyici- herkesi evlerinden atmak isteyen Sinema-TV sektöründe yaşanan hak evlere temizliğe giderek çocuklarına lerine neler söylemek istersiniz? insanlarla işbirliği içerisindedir. gasplarına karşı Sinema Emekçileri bakan, hayatını emeğiyle, alın teriyle Emeğin değerini bilen herkesin bu Sultan ve Kemal kendilerini evle- Sendikası’nın son dönemde yeni bir kazanan güçlü bir kadın; çalıştığı için festivale ilgi göstereceğini tahmin ediyo- rinden atmak isteyenlere karşı bir örgütlenme atağına geçtiğini görüyoruz. kimseye muhtaç olmayan, sağlam, rum. Tüm emekçileri sevgiyle mücadeleye girişirler. Özellikle ağır çalışma koşulları ve kendine güvenli, ayakları yere basan bir kucaklıyorum. Festivalden nurtopu gibi bir konferans

Festivalin bu yıl nurtopu gibi bir çocu- Antikapitalist Hareket, Emek Enternasyo- ok’da Sendikal Örgütlenmeler: Eser Aygül, Metinlerinin Algılanmasına Yönelik Bir ğu oldu: LaborComm/Uluslararası İşçi ve nalizmi ve İletişim: Can Irmak İnanır / İn- Senem Börekçi / Kadın Çalışmaları Sınıf, Alan Araştırması: Emrah Ayaşlıoğlu / Pa- İletişim Konferansı. Festival kapsamında ternet ve Yeni Enternasyo- Yoksullar ve Medya (Otu- ranın Toplumsal Yeniden Üretimi: Gökhan Çankaya Belediyesi, Ankara Üniversitesi nalizm: Güven Savul, Ye- rum Başkanı: Gülseren Gökgöz / Alternatif Medya Alternatifin Gelişme ve Toplum Araştırma ve Uygula- ni İletişim Teknolojileri Adaklı) Tekel Olayı ve Ötesinde Olabilir mi?: Çağdaş Ceyhan / ma Merkezi, Türkiye Gazeteciler Sendika- ve Emek Örgütlenmesi Devletin Çalışma İlişkileri İletişim Hakkı (Oturum Başkanı: Funda sı’nın katkılarıyla Çağdaş Sanatlar Merke- (Oturum Başkanı: Mine Söylemi: Bir Eleştirel Söy- Başaran) İletişimin Mülkiyeti: Kolektif Bir zi’nde gerçekleştirilen konferans beş otu- Gencel Bek) Plaza Eylem lem Çözümlemesi: Fuat Hak Olarak İletişim Hakkı: Ali Murat Öz- rumda toplam 20 bildiri ve iki çağrılı bildi- Platformu Örneğinde Bi- Man, Ali Balcı / Medya demir / ‘İletişim Hakkı’ Tartışmaları Üze- riyle iki paneli içeriyor. Çağrılı bildiriler lişim Sektöründe Emek Söylemi ile Düşmana Dö- rine Kuramsal Çerçeve Denemesi: Çağrı ABD’deki LabourStart’tan Eric Lee’nin ve Gücünün Örgütlenmesi nüşüm: Tekel İşçilerinin Kaderoğlu / Kamu Hizmeti Yayıncısı Ola- Ergin Yıldızoğlu’nun imzasını taşıyor. İşte ve Yeni Medya Ortamı- Eylemi: Nükhet Elpeze Er- rak TRT ve İletişim Hakkı: Osman Köse / 3-4 Mayıs’ta Sendika.tv’nin canlı yayın nın Kullanımı: Mutlu Bi- geç / Hermes’in Medyası: ‘Halkın Medyası’ Deneyimleri: Mehmet akışında da yer alan konferansla ilgili bil- nark / Sendikal Örgüt- Seda Özsoy / Egemen Med- Tok. Konferanstaki iki panel ve katılımcı- giler: lenme ve Sınıf Mücade- ya ve Alternatifleri (Oturum larıysa şöyle: Sınıfın Medyası (Yürütücü: ‘Antikapitalist hareket ve emek enter- lesinin Zorunlu, Sorunlu Başkanı: Nurcan Törenli) Gamze Yücesan-Özdemir) : Ertuğrul nasyonalizmi’ (Oturum Başkanı: İlkay ve Davetkar bir Uğrağı İşçi Sınıfı Bileşenleri Olarak Kürkçü , Metin Yeğin, Önder Özdemir / Savcı) Küreselleşme, Sendikalar ve İleti- Olarak İnternet: Onur Bakır / Enformel Sektör İşçilerinin Türkiye’de Basın Özgürlüğü: (Yürütücü: şim: Barış Çoban / İnternet ve Sendikalar: Sendikacıların İnternet’te Güne Başladıkla- Medya Algısı: Siteler Örneği: Gökhan Bu- Turgut Dedeoğlu) Doğan Tılıç, Adnan Tehdit mi? Fırsat mı?: Denizcan Kutlu / rı Yer: LabourStart: Burak Doğu / Facebo- lut / Yoksulluk ve Reklam Algısı: Reklam Keskin, Rahmi Yıldırım. 6 V. ULUSLARARASI İŞÇİ FİLMLERİ FESTİVALİ ‘Emek rüyalarıma giriyor’

MAHMUT HAMS‹C‹ Küçük’ün yanında dev gibi kalmıştı.” “Buyrun Emek Sineması…” İnanması Dikmen Emek Sineması’nın Uluslara- güç ama Hikmet Dikmen cep telefonunu rası İstanbul Film Festivali açısından da bile hâlâ böyle açıyor. Böyle bir Emek ne kadar özel olduğunu hatırlatıyor. Festi- sevgisi onun ki… 77 yaşındaki Hikmet vali anlatırken Onat Kutlar’ın, Şakir Ecza- Dikmen, Emek’e yolu düşen sinemasever- cıbaşı’nın, Hülya Uçansu’nun, Vecdi Sa- lerin yıllardır yakından tanıdıkları, adı si- yar’ın, Atilla Dorsay’ın ve daha birçok is- nemayla özdeşleşmiş bir isim. Şu sıralar min emeklerini anıyor… Festivalin en Yalova’nın Çınarcık ilçesinde emeklilik önemli yanının ticari olmayan dünya film- yıllarını geçiren Dikmen’in Emek’le iliş- lerinin gösterim imkânı olduğunu söylü- kisi 1956’ya kadar uzanıyor. O yıl Emek yor. Son dönemde 3.5 TL’lik gündüz se- Sineması’nda yer gösterici olarak işe giri- ansları olmasını övüyor. Zira onun için yor. Giriş o giriş. Dikmen’in ömrü sine- herkesin film izleyebilmesi çok önemli. mada geçiyor. O ilk işe girdiğinde sine- “Ben kimseyi geri çeviremezdim” diyor mayı İpekçi ailesi işletiyor. Sonra Emekli Dikmen ve ekliyor: “Kusturica’nın filmi Sandığı’na geçiyor. 1970’lerde Turgut Y›llarca Emek Sinemas›’n›n müdürlü¤ünü yapan, sinemaseverlerin vardı. Her yer tamamen dolu. 30-40 kişi Demirağa çalıştırıyor salonu. Onları İsmet Hikmet a¤abeyi Hikmet Dikmen bugün Yalova’da emeklilik hayat› sü- Çekmece’den minibüsle filmi izlemeye ve Orhan Kurtuluş takip ediyor. gelmiş. Kapıları açtırdım hepsini aldım.” S‹NEMADA ‹LK GREV rüyor. Emek Sinemas›’n›n önemini bir de Hikmet a¤abeyden dinledik EMEK’‹N KOKUSUNA HASRET “Emek’le ilgili anılar saymakla bit- Emek’in bugünkü yok edilme planı mez” diyor Hikmet Dikmen, sinemada ilk bir müdürlük bu. Onunki basit bir yöne- yor. Bir kadeh rakı, biraz leblebinin oldu- Dikmen’i isyan ettiriyor. “O sinemanın grevi nasıl yaptıklarını anlatıyor. Tarih ticilik değil. Ortada bir sinema sevdası ğu sofrasına Elia Kazan dahil onlarca is- yıkılması demek benim ömrümünü yıkıl- 1964… “Talaşla temizlik dahil sinemanın var. O yüzden sinemada gösterilen her min konuk olduğunu anlatıyor. Alkol de- ması demek” diyor ve devam ediyor: her işini yapıyorduk ama işçi olarak gör- filmi yıllarca kendi de izliyor. “İki üç yince aklına geliyor, cebinde taşıdığı kü- “Demirören zaten oranın canına okudu. müyorlardı, güvencemiz yoktu. Rüya ve evlilik yaptım ama sinemayı hiç değiş- çük kanyak şişesiyle Münir Nurettin Sel- Garaj yapınca binaya zarar verdi. O inşaat Emek Sineması çalışanları olarak koordi- termedim. Benim dünyam o” diyor güle- çuk’u anıyor… bizi çok üzdü. O adayı birilerine peşkeş ne olduk ve greve çıkmaya karar verdik” rek. Sinema sevgisini eşine de bulaştır- CAN YÜCEL AYA⁄A KALKTI VE… çektiler. Benim orada 51 senem var. O si- diye aktarıyor süreci. OLEYİS sendikası mayı ihmal etmiyor. Tekel’den emekli 12 Eylül’den sonraki ilk 1 Mayıs kutla- nema bizim, hepimizin sineması. Dünya- bünyesinde örgütlenen işçilerin bu adımı olduktan sonra Dikmen’in yanına gelip masını soruyoruz Dikmen’e. “Çok özel bir nın her yerinde devlet katkısıyla bu salon- üzerine patron geri adım atıyor ve çalışan- gitmeye başlayan eşi de bir süre sonra gündü” diyor ve gülerek o günkü tartışma- lar ayakta kalır. Kaldı ki zaten o ada oldu- ların sigortalarını yapıyor. sinemadan kopamıyor ve büfede çalış- yı anlatıyor. Konuşma yapanlardan Yalçın ğu gibi devletin.” ELIA KAZAN’LA RAKI maya başlıyor. Küçük camilere gidecekleri uyandıracak Dikmen “Rüyalarıma giriyor. Dayana- MUHABBET‹ Yıllarca nice yönetmeni, oyuncuyu bir telefon sisteminden bahsedince kıyamet mıyorum. Ama artık orayı hallettiler, iş bit- “Biz tabandan geldik” diyen Dikmen Emek’te ağırladıklarını hatırlatıyor Dik- kopuyor. Can Yücel yerinde duramıyor. ti” diyor. Gerçekten iş bitti mi? ‘Emek’çi- 70’li yıllarda Emek Sineması’nın müdü- men. Müdüriyet odasında kurulan ufak ra- Dikmen gülerek anlatıyor o anı: “Can Yü- ler çok sevdikleri Hikmet ağabeylerini hak- rü oluyor. 30 yıl boyunca devam edecek kı masasındaki samimi sohbetleri anlatı- cel ayağa kalkıp üzerine yürüdü, Yalçın sız çıkarmak zorunda değil mi? ‘Set işçisinin işi madenci kadar ağır’ Sabah›n ilk ›fl›klar›ndan gecenin son saatlerine kadar çal›flmaya devam eden sinema emekçilerinin hayat›, birçoklar›na ‘yald›zl›’ gelse de, her gün evimize televizyonla giren dizilerin parças› olmak bir bedel gerektiriyor. Uzayan çal›flma saatleri, da¤›lan dikkatler, ölümlere varabilecek kazalara da gebe. Setlerde yaflanan s›k›nt›lar›, set iflçilerinin giderek a¤›rlaflan çal›flma koflullar›n› Yönetmen Ömer U¤ur’la set ortam›nda konufltuk mekleri geliyor. Eskiden şaryo istemek rı. Öyle bir hale geldi ki, bir tane şef bulu- dilebileceği yönünde. 12 Eylül’den sonra AYÇA ÖRER problemdi, kameraların teknik altyapısı zor- yorlar, yanına 3 tane stajyer veriyorlar. Para sendikanın yöneticilerindendim. Çok zor bu Setler sabahın erken saatlerinde başla- du, jimmy jip zaten yoktu. Filmler negatifle yok, yeme, içme, ulaşıma insanlar çalışıyor. iş. Fabrikalarda örgütlenmek daha kolay, yıp, iş ne zaman biterse o zaman bitiyor. Bu çekiliyordu, tekrar şansımız yoktu. Çekti- Sektörde sömürü katlamalı ve her tarafta. kontrol mümkün. Burada her şey darmadu- düzensizliğin düzenlenmesi nasıl mümkün? ğim ilk dizi ‘Umut Taksi’ydi. 45 dakikaydı. Fazla mesai iş kazalarını da tetikliyor man. Yönetmenlik parası vermeden, senar- Bence bu ekip içerisinde sıkıntısı en az Bugün diziler 100 dakika. Bence, set saati- değil mi? yoyu bedavaya getirerek film çekmek isti- olan oyuncular. Çünkü ortalama bir dizide nin düzenlenmesi ve sosyal güvenliğin tesis Dünyada zorluk sıralaması vardır, birin- yorlar. Buna nasıl yaptırım uygular sendi- başrol oyuncusu haftada iki, bilemedin üç edilmesinin dışında gelişmeler müspet ama cisi maden işçiliği, ikincisi gazetecilik, ka? Bu işi yapmak isteyenler de bu yoldan gün gelir. Ama yönetmen, teknik ekip, reji bu iki söylediğim sorunda tüm öbür geliş- üçüncüsü de bu iş derler ama Türkiye’de bu yürüyorlar. Ben şimdiye kadar hep kendi grubunda ciddi sorunlar var. Bu insanlar sa- meleri siliyor. Geçenlerde mide kanaması iş birinci sırada. “Ölüm riski yok” diyorlar, gücüne güvenden yanaydım. Ama bir araya bah sekizde başlıyor, gün 24 saat, neredeyse geçirdim, sosyal sigortam yoktu. İki ekip, 24 saat çalışan bir ışıkçı eninde sonunda el- gelinmiyor, çünkü şartlar çok ağır. 25 saat çalışıyorlar. Senaristler için de sorun 24 saat çalışanlar var. Gece saat 4’te dağı- divenini takmayı unutur ve şu: Bölümler 90 dakika, bu 90 dakika nasıl lıp, sabah yine insanları çağırıyorlar. Bazı 220 volt elektriği tutar. Ol- yazılacak? ABD’de komediler, sit comlar insanlar eve gitmek yerine, AKM önünde muştur da. Ama n’olur? 44 dakika. Senarist yazamıyor, yönetmen araçlarında uyuyor. Bu arkadaş sakat kalır, üç çekemiyor, oyuncu oynayamıyor. Bazı dizi- Bahsettiğiniz sorunlar sektörün kurum- beş gün ilgilenilir. Çok do- ler var iki ekip çalışmasına rağmen yetişmi- sallaşamamasıyla da ilgili… nanımlı insanlar olmadığı yorlar. Çok beylik bir laf var, “sektör olama- için haklarını sormayı da Uzun yıllardır bu sektörün içindesiniz. dık” diye. Koca sektör oldu artık burası. başaramazlar. “Patron ilgi- Dizilerin 45 dakika olduğu günlerden bugü- Her kanalda bir sürü dizi var. Sponsorluk lendi” diye düşünürler. ne, sürenin uzaması dışında ne değişti? müessesi işliyor. Sektöre nereden bakarsak Bu kısır döngüden bir Eskiden Kilyos’ta çekerdik. Öğle yeme- bakalım 20 bin kişi istihdam ediliyor. Ama çıkış var mı? ğine ekmek arası helva gelirdi. Şimdi insan- sektör kanserli büyüdü. Bu çalışma koşulla- Benim genel tavrım lar daha insanî koşullarda çalışıyorlar, ye- rı 1870’lerde maden ocağı çalışma koşulla- bu işin örgütlenerek halle- V. ULUSLARARASI İŞÇİ FİLMLERİ FESTİVALİ 7 ‘Sınıfım benim oksijenimdir’

FAT‹N KANAT dünyanın her yerinde biliniyor ve bulu- nuyordu. İtalyan Yeni Gerçekçiliği ve Macidi kimdir? Macidi’nin sinema Festivalin Fransız Yeni Dalgasını göze alarak di- serüveni nasıl başladı? bu y›lki yabanc› yordum ki, İran sineması kendi içindeki Ben dindar ve orta sınıf bir ailede dinamiği ve hareketliliği kaybetmemek doğdum. Tahran’ın yoksul denebilecek konuklar›ndan koşuluyla başarılarına devam edecek. O orta bölgesinde büyüdüm ve yoksul in- Macid Macidi ‹ran yıllar ben arkadaşları uyardım, eğer buna sanların yaşamından fazlasıyla etkilen- dikkat etmezsek kaybederiz bu kariyeri dim. Okulda tiyatro guruplarıyla faaliye- sinemas›n›n diye. Belki de biz sahte heyecan içindey- te başladım. günümüzdeki dik. İran sineması için dünya sinema fes- 1978’de Tahran Üniversitesi’nin tivalleri bir yükseliş köprüsüydü. Dramatik Sanatlar bölümüne başlamış- en önemli Bir ülkenin sineması nasıl evrensel tım. Ama bazı nedenlerden dolayı bölü- temsilcilerinden. olur? Başka insanların evine girdiği za- mü bitiremedim. Dindar bir ailenin sine- man. Eğer bunu beceremezsek kaybede- mayla uğraşan bir çocuğu olmak aileni Macidi’yle riz. Bir sinema seyirci kazandığında karşına almak demekti. Üstelik devrim- Türkiye’ye ayakta kalır. Sürekli arkadaşları uyarı- den önce İran sineması ve tiyatrosu seks yordum. Hem yöneticileri ve hem sanat- filmleri furyasının ve ahlaki çöküşün et- gelmeden önce çıları uyarıyordum, bir kez dursak hep kisi altındaydı. Bu yüzden toplumla si- gerçeklefltirdi¤imiz durgun hale geleceğiz, diyordum. Ama nema arasında mesafeden öte ciddi bir maalesef İran sineması kendini tekrarla- soğukluk vardı. bu söyleflide maya başladı ve artık eski kariyerini Devrimden sonra her şey değişti. Biz konuya kaybetmiş durumda. genç yaşlarımızdaki hayallerimizi ger- Şimdiki İran sinemasında her şey çekleştirmeye başladık. Bizim gibi dev- kendi sanat form ve tekniğe indirgenmiş durumda- rimden yana olan insanlar sonradan sine- serüveninden dır. Yani eski kültürel değerlerden uzak- manın kapısını aralar oldular. Akademik laşma göze çarpmaktadır. Ben İran sine- bir yeteneğe sahip olmadığımız için işe girdik, ‹flçi Filmleri masının geleceğini çok parlak görmüyo- deneysel bir çalışmayla başladık. İlk Festivali’nden rum. Zor ve şeffaf olmayan bir hal söz adımda Hozeye Honari adıyla bir dene- konusu. Bunun çeşitli nedenleri de var- tim merkezi kurduk. Merkez, devrimin ç›kt›k… dır. Maalesef bugün İran’ın kültürü ve sanatsever çocuklarının uğrak yeri oldu sanatı siyasetle kirlenmiştir. Ve bu kay- ve orada faaliyete başladılar. bettirici bir durumdur…. Daha sonra Muhsin Makhmalbaf’la ‘Cennetin Rengi’, ‘Gökyüzünün sinema alanında çalışmalarımıza devam Çocukları’, ‘Baran’ ve ‘Serçelerin Şarkı- ettik. 1990’lı yıllar kendi filmlerimi üret- sı’ gibi filmleri kendi ruhuna uyan film- meye başladığım yıllar oldu. Önce kısa ler olarak düşünen İşçi Filmleri Festiva- filmlerle başladım ve yavaş yavaş uzun ‘Gökyüzünün Çocukları’ dünyada işe yaramaz. Önemli olan bir insanın limiz hakkında ne söyleyebilirsiniz? metrajlı filmlerimi çektim. İlk uzun met- pek çok başarı elde etti. Defalarca dünya toplumda şerefiyle yaşamasıdır. Ben ina- Her zaman benim için önemli olan rajlı filmim ‘Baduk‘ (1992) Cannes sinema festivallerine davet edildim. Gör- nıyorum ki çoğu zaman insanın ruhu faktörlerden biri halkın sinemayla ilgi- Film Festivali’ne davet edildi ve bayağı düm ki İran ve ona bağlı meseleler sine- yoksulluğundan ötedir. lenmesidir. Ben eserlerimin dünyanın başarı elde etti. Sonra, ‘Baduk’u ‘Pedar‘ ma aracılığıyla keşfedilmektedir. Dev- Bakın’ Gökyüzünün Çocukları’nda, değişik yerlerinde insanlarla buluşması- (1996), ‘Gökyüzünün Çocukları’ (1997), rimden önce İran, halısıyla, fıstığıyla ve insanlar yoksuldurlar ama onurlarıyla na çok sevinirim. Bir anımı paylaşmak ‘Cennetin Rengi’ (1999), ‘Baran’ petrolüyle tanınıyordu ama devrimden yaşamaktadırlar. Bu yoksulluk rezillik istiyorum. (2001), ‘Söğüt Ağacı’ (2005) ve ‘Serçe- sonra sinemasıyla tanındı. Sinema aracı- anlamına gelmiyor. Suzan Sontag, New Pekin Olimpiyatları’nda başka yönet- lerin Şarkısı’ (2008) izledi. lığıyla dünya İran kültürüyle tanıştı. Biz York Times’ta bu filme değinmiş ve menlerle beraber kısa film çekiyordum. İslam Devrimi öncesinde sinema ne sinemayla kendi edebiyatımızı ve kültü- “ben bu yoksul insanların karşısında say- Pekin’de eski mahallelerinden birindey- durumdaydı? rümüzü tanıdık. Hayyam, Hafız, Saadi gıyla durup onları selamladım”, demiştir. dik. Bir gün yaşlı bir adam yanıma geldi. İran devrimi ilk günlerinde kültürel gibi şairler nasıl değer kazanıyor şimdi. Sonra da şöyle devam etmiştir: “Bu in- Bana orada ne kadar kalacağımı sordu. bir hareketti. Her devrimin özelliklerin- Çok önemli filmlere imza attınız. sanların yoksul olmaları onları benim Nedenini sorunca dedi ki benim torunum den biri de insanları cesur kılmaktır ve Ama bu filmlerin tümünde karakterler gözümden düşürmedi, böyle insanlar ba- seni çok sever. Lütfen bekle ben ona ha- bizim devrim sanatçılarda deneme cesa- "serçe". Serçelerin küçük dünyasından rındıran o kültüre bravo. Bu öyle bir kül- ber vereyim gelsin, bir hatıra fotoğrafı reti yarattı. Bence İran sinemasının başa- büyük görsel hikâyeler anlatmak, yoksu- tür ki yoksul insanları önündeki bir kes- çeksin. Ben çok sevindim ve tabii bekle- rısındaki ana neden buydu. Devrimden lun ve sıradan olanın yanında saf tut- me şekere bile heveslendirmiyor”. rim gelsin, dedim. Sonra kendi kendime önce sinema İran mafyasının elindeydi. mak; bütün bunlar Macidi sineması açı- Ben bütün eserlerimde insanları böy- dedim ki bak, bunlar senin yaşadığın Sinemanın kapısını aralamak ve faaliyet sından neye bağlanabilir? le görüyorum. İnsanları özlerine dönme- yerden, dilden, dinden binlerce kilometre göstermek benim gibi insanlar açısından Ben yoksul camiaya ait bir insanım. ye çağırmak, özlerindeki saflığı hatırlat- uzaklar. Ama dünyaları senin dünyana pek mümkün değildi. Bu nedenle İran Yoksullar görsel olarak görünmez olsa mak ve onları bilgilendirmek; bu yön- ne kadar yakın. Hatta festivaller gelir ge- halkı, sinema salonlarını ve bankaları da toplumda önemli rollere sahip insan- temle insanlar ne yapacaklarına kendileri çer. Belki siz eski karizmanızı bile kay- diktatör rejimin simgesini taşıyan me- lardır. Onlar basit ve saf görünebilir ama karar vermiş olacak. bedersiniz. Ama halk hiçbir zaman iyi kânlar olarak değerlendirip ateşe verdi. bu onların aptal olduğunu göstermez. Gösterdiğim saf ve sıradan insanlar bir eseri unutmaz. Ben böyle ilişkiyi her Bu olaylar, ister istemez devrimden son- Tam tersi, böyle görünen saf ve yoksul kendi düşüncemin eseridir. Ve bu düşün- şeye tercih ederim. Zira benim sınıfımın ra sinemada hangi noktaya gideceğimiz insanlar kerametli ve değerli insanlardır ceden çıkardığım en önemli şey yalınlık- özelliği budur. Hiçbir zaman emekçi ve konusunda bizleri yönlendirdi. aslında. Evet, biz yoksulluğu kabul etmi- tır. Benim önemsediğim yalınlık derinli- işçi sınıfına arkamı dönmem. Çevirirsem Sizce sinemanın anlamı nedir? yoruz. Onunla mücadele ediyoruz ama ği olan saf bir yalınlıktır. Biliyorsunuz kendimi inkâr etmiş olurum. Sınıfım, ta- Sinema iletişim araçları arasında en yoksul insanların değerini tartışmıyoruz. yalın olabilmek ve yalın kalabilmek ol- bakam, kültürüm ve inancım benim ok- gelişmiş ve etkileyici araçlardan birisi- Onları kutsamıyoruz ve hatta yoksulluk dukça zordur. sijenimdir. Onlarsız nefes bile alamam. dir. Bu özellik onu kolayca halkın arası- çok çirkin bir olaydır ve insana yaraş- İran sinemasının esas özelliği nedir? Ben bu onurlu insanların dünyasıyla ne- na taşır. Bölgesel mesajları evrensel ya- maz diyoruz. Bence önemli olan insanın Kendi sinemanızı ve İran sinemasını et- fes alıyorum ve onların ellerinden öpü- par. Sinema dünya halkarının arasında özgürlüğü ve hür yaşamasıdır. kileyen başlıca ekoller ve yansımaları yorum. bir köprüdür. Değerli bir düşünceyi bü- Ben kendi hayatımda da bunu yaşa- üzerine neler söyleyebilirsiniz? Röportajın Farsça çevirisinde yar- yük bir hızla yayar. dım. Var olan devlet bazı yerlerde pek 90’lı yıllarda İran sineması neredeyse dımcı olan Hüseyin Laleh’e teşekkürler. 8 V. ULUSLARARASI İŞÇİ FİLMLERİ FESTİVALİ *

Filmin adı ‘Futsuu no Şigoto ga Şitai. leri yaptım. Fakat o kadarıyla yetineme- Türkçesi ‘Normal Bir İş Yapmak İstiyo- Tokaçi Tsuçiya dim. Hem ben yumruk yemiştim, hem ar- rum’. Filmin ilk gösterimi, 2008 yılında, kadaşın durumu içler acısıydı; hem de bu Tokyo’nun kültür hayatının aktığı mer- sorunların sadece bu arkadaşın ya da sa- kezlerden birinde, Şibuya’da, bağımsız dece bu sendikanın sorunları olmadığını yapımların vazgeçilmez mekânı Uplink düşündüm. O andan itibaren sendikanın Factory sinema salonunda yapıldı. Aradan işi olarak değil kendi imkânlarımla çe- geçen iki yıla yakın süre boyunca gönüllü kimlere devam ettim. gösterimlerle tüm Japonya’da tanındı. İn- Filminizin başarılı olduğunu, izleyici giltere’de, Dubai’de, Hong Kong’da festi- kitlesi kazandığını gözlüyorum. Bunu ne- vallere katıldı ve ilgi gördü. 5. Uluslarara- ye bağlıyorsunuz? sı İşçi Filmleri Festivali gösterimi vesile- 2008 yılında Japonya’da Kanikosen siyle, yönetmen Tokaçi Tsuçiya ile buluş- (Fabrika Gemi) adlı eski bir roman satış re- tuk ve uzun uzun söyleştik. koru kırdı ve sinemaya da uyarlandı yeni- den. Bu yapıt da esasen bir işçi sendikası- ‹NAN ÖNER nın doğuşunu anlatıyor. Kanikosen’in satış rekoru kırmasında tabii konuyu gençlere Merhaba, bize kısaca kendinizi tanıta- yaklaştırmak anlamında Manga Kanikosen bilir misiniz? adlı çizgi romanın etkisi büyük oldu. Elbette. Adım Tokaçi Tsuçiya. 38 ya- Kapital Manga da var, Türkçe’ye de şındayım. Kyoto doğumluyum. Üniversite çevrildi ve ilgi gördü. yıllarında gazete dağıtıcısı olarak çalıştım. Belki de gençler bazı açılardan ortak Mezun olduktan sonra çeşitli fabrikalarda yanlar buldular. Ayrı ayrı yerlerden top- çalıştıktan sonra, 1990’lı yılların ortaların- lanmış olan işçilerin olanca güçleriyle can- da, Tokyo’ya taşındım. larını tehlikeye atarak çalışıyor olmaları, Film yapmak bu sürecin neresinde? mera aldım ve bugüne kadar o kamerayla nünden itibaren bir dizi tehdit ve taciz te- günümüzün geçici özel istihdam (haken) Başta film yapmak gibi bir düşüncem hayatımı kazandım. lefonuyla karşılaşmış. Filmde de bu yaku- işçilerinin durumuyla çakışıyor sanırım. yoktu. Tokyo’ya taşındıktan sonra Şincu- ‘Normal Bir İş Yapmak İstiyorum’ zavari kişiler görünüyor. Bu arkadaşın şid- Bu işçiler taşradan toplanıp, çalışma ko- ku’daki Tokyo Valiliği binası çevresinde filminin yapım sürecini anlatır mısınız? dete maruz kalma olasılığını göz önünde şulları bildirilmeden sadece var güçleriyle mukavva kutularda yaşayan yüzlerce ev- Kendi işten çıkarılışımı anlatan üç da- bulunduran sendika yetkilileri benden ge- çalıştırılıyorlar. Üstüne üstlük, mevcut sizle karşılaştım. Onların yaşantısı beni kikalık bir belgesel hazırlamıştım. Bu rektiğinde delil olarak kullanılabilecek bir kadrolu işçiler ve geçici özel istihdam (ha- çok etkiledi. Ülkemin zengin bir ülke ol- filmle Labornet Japonya adlı iletişim ağı- video kaydı yapmamı talep ettiler. ken) işçileri şeklinde anlamsız bir rekabete duğunu ve herkesin mutluluk içinde yaşa- nın 2002 yılında düzenlediği LaborFesta Daha sonra bir film tasarlayıp çekimlere zorlanıyorlar. Bunların ücretleri de farklı. dığını sanıyordum. Gördüklerim bana çok etkinliğine katıldım. Bu gösterimi izleyen devam etmenizin nedeni nedir? Geçici özel istihdam (haken) işçilerine tuhaf gelmişti. Onlarla iletişim kurmak is- sendikacılardan biri filmde görünen beyaz Doğrusu, bizim bu çekimimizin ertesi dair sorunlar son birkaç yıl içinde mi be- tedim. Yanlarına gidip gelirken, kameray- saçlı ağabeydir. Filmimi ilginç bulmuş ki günü arkadaşın annesi vefat etti. Bu yaku- lirginleşti? la çekimler yapan bir grupla karşılaştım. sonra benden çeşitli video çekimleri iste- zavari şahıslar daha annesi toprağa veril- Tabii, beş–on yıl önce benim de karşı- Yaptıkları filmleri izledim. Filmlerde ge- meye başladı. Bu yakınlaşma sürecinde meden cenaze evini basmışlar. “Sendikayı laştığım evsizler yaşlı insanlardı. Güçlü nel medyadan farklı bir bakış açısı vardı. 2006 yılının Nisan ayında bu filmin baş- bırak, firmadan ayrıl” diyerek baskı yap- kuvvetli genç insanların canla başla çalış- O insanların yanında duran bir hava vardı. kişisi Nobukazu Kaykura ile tanıştım. mışlar. Cenazeye ben de davetliydim ve malarına rağmen geçinememeleri gibi bir Onlarla arkadaş oldum, ekiplerine katıl- Sizi sendikadan çağırdılar, öyle mi? her ihtimale karşı cenaze törenine gider- durum yoktu, öngörülmüyordu, fakat, dım ve iki yıl boyunca birlikte çalıştım. Aynen öyle. Bir film yapmam değildi ken bir durum olursa kaydederim diyerek 2008 yılında bu durum netlikle göründü Sonra film işini tekrar sıfırdan öğrenmek benden istenen. Sendikalarına kaydolduğu yanıma bir kamera aldım. Filmi izleyenler diyebiliriz. Bunun sembolik yansıması da istedim ve 2000 yılında bir film yapım için ciddi anlamda tehdit ve tacize uğrayan başımıza gelenleri göreceklerdir. Ben de “geçici özel istihdam köyü” (haken-mura) şirketine girdim. Ancak iki yıl sonra şir- bir arkadaş var dendi. Bu arkadaşın sendi- yumruklandım ve gözlüğüm kırıldı. O an- etkinliğiydi. ketin işleri bozuldu ve diğer çalışanlarla kaya girme sebebi de ayda 550 saati aşan da kendimi olayın içinde buldum ve ob- Nedir bu “geçici özel istihdam köyü” birlikte işten çıkarıldım. O süreçte ilk sen- bir çalışmaya zorlanmış olmasıydı. Bu du- jektif bir bakışla çekime devam edeme- (haken-mura)? dikal deneyimimi yaşadım. Bir işçi sendi- ruma dayanamayarak sendikaya kaydol- dim. Sendika benden yirmi dakikalık bir İşten çıkarılıp evinden atılan ve karnı- kasına girdim, altı ay süren bir pazarlık muş ve çalıştığı firmaya sendikaya girdiği- kayıt istiyordu. Bunun için gerekli çekim- nı doyuramayan beş – altı yüz kadar geçi- sonucu parada anlaşarak şirketten ayrıl- ni bildirmiş. Bildirdiğinin ertesi gü- ci özel istihdam (haken) işçisi, Tokyo’nun dım. O parayla da bir ka- merkezinde Hibiya parkında tenteler ku- rup, kazanlarda yemek pişirip paylaşarak 2009 yılbaşını geçirdiler. Koşullar gençle- Neo-liberalizmin çirkin yüzü üzerine... ri mücadeleye zorluyor. Ayrıca, işten çı- karılan genç işçilerin kendi aralarında işçi 2008, 70' birlikleri kurmaya başladıklarını gözlüyo- Yönetmen, Senaryo, G. Yönetmeni, ruz. Hava değişiyor. Kurgu: Tokachi Tsuchiya Filminiz İngiltere’de, Dubai’de ve Oyuncu: Nobukazu Kaikura Hong Kong’da festivallere katıldı. Türki- ye’de de gösteriliyor şimdi. Filminizin Yönetmen Tokachi Tsuchiya, belge- yurtdışında gösterilmesini ne bakımdan selinde japon endüstrisinin çirkin anlamlı buluyorsunuz? yüzünü gözler önüne sermektedir. Belgesel, Japon hükümetinin küresel Tüm dünyada işçilerin sorunlarının bu rekabet koflullar›n› bahane ederek denli ortak olması ilgimi çekiyor. Herkes 1990’lardan itibaren ifl yaflam›n› sıkıntı içindeyse yapılması gereken yete- düzenleyen kurallar› gevfletmeye rince açık değil mi? İşçiler arasındaki yönelik giriflimlerini anlatmaktad›r. uluslararası dayanışma güçlü olmalı. Fil- Ödüller: 2009, Dubai Uluslararas› mim bu farkındalığa ve dayanışmaya kat- Film Festivali Muhr Asya-Afrika kıda bulunursa ne mutlu bana. Belgesel Ödülü *Normal Bir ‹fl Yapmak ‹stiyorum V. ULUSLARARASI İŞÇİ FİLMLERİ FESTİVALİ 9 Belli, ‘Tanrının eli’ değmiş ona... Emir Kusturica’n›n belgeseli ‘Maradona by Kusturica’, yeflil sahalar›n efsanevi figürünü futbol karelerinden ç›kart›p adeta gökyüzüne tafl›yor ve Diego Armando Maradona’n›n, ajitatif kiflili¤ini seyircinin zihninde ve yüre¤inde bir kez daha yeflertiyor

U⁄UR VARDAN ri sadece futbolda yenebildikleri bir dünya- nın kahramanı olmayı başaran, bunu hem Bu sezon Barcelona forması altında Arjantin Milli Takımı’yla Dünya Kupası’nı muhteşem görüntülere ve de gollere imzası- kucaklarken, hem de ‘Güney, Kuzey’i asla nı atan, meslektaşları ve rakip takım teknik yenemez’ denilen bir futbol coğrafyasında, direktörleri tarafından çoğu kez ‘uzaylı’ Napoli’yi tarihinde ilk kez Serie A’nın zir- muamelesine tabi tutulan ve ortaya koydu- vesine yerleştirirken kanıtlayan Maradona, ğu performansla “Kim daha büyük?” tartış- filmin belki de en unutulmaz cümlesini de, masının kapısını aralayan Lionel Messi’nin İngiltere’ye elle attığı gol için kuruyor: bu filmi izlediğini ve ‘halef-selef’ konusunu “Bu, bir İngiliz asilzadesinin cüzdanını ça- bir kez daha kendince tarttığını sanıyorum. lıp nanik yapmaktı adeta...” Malum, o yıl- Zaten Messi’nin, aynı zamanda milli takım- larda Arjantin’le İngiltere arasında Falkland dan da teknik direktörü olan Diego Arman- Savaşı’ndan kalma hesaplar vardı ve Mara- do Maradona’yla bir derdi olduğu kanısında dona, kendi ülkesi adına açık hesabı futbol değilim. Lakin medya bu türden kapışmala- sahasında kapatmıştı. rı çok sever ve futbol seyircisi de, böylesi Ne mutlu ki bir tane Maradona var soruların peşine takılmaya meyilli bir yapı- Kusturica, filminin bir yerinde Marado- ya sahip olduğu için, ‘Maradona mı, Messi na için, “Eğer yaşasaydı Andy Warhol onu mi?’ ‘sorunsalı’, son dönemin en popüler da pop-art’ın unutulmaz figürlerinden birini muhabbet konularından biri haline dönüştü. dönüştürürdü” dedikten sonra, daha sine- En ‘harbi’ Maradona portresi masal bir tarife soyunuyor: “Hayattaki du- Aslen Saraybosnalı olan ama Tito döne- ruşu, bir Sergio Leone ya da Sam Peckin- minin Yugoslav mozaiğine sevgisini ve de pah karakteri gibi...” özlemini hem filmlerinde, hem de neredeyse geselinde Maradona’nın hayatına girdikçe yor. Ya da meseleyi teorize etmekten uzak Maradona’yı, Messi’ye karşı üstün kılan bütün söyleşilerinde vurgulayan Emir Kus- kendi geçmiş sinema serüveninden parçalar şu cümleyle ifade edersem; ne mutlu ki futbol kriterleri malum: Napoli gibi bir takı- turica, hasretini duyduğu günlerin, bir başka buluyor. Diego’nun çocukluk günleri, ma- yanlış ata para yatırmamışız... 1986 Dünya mı, Milan, Inter, Juventus, Roma gibi dev- söylenişle futbolun da futbol olduğu dönem- hallesi, ailesi derken yönetmen de ‘Babam İş Kupası’nda, İngiltere’ye ‘yerden’ attığı gol lerin olduğu bir ligde, Van Basten, Rijka- lerin en önemli figürünü, başlangıcı 2005 Gezisinde’, ‘Dolly Bell’i Hatırlıyor mu- ‘Yüzyılın golü’ seçilen, ama aynı maçta ard, Gullit, Platini, Boniek, Mattheus, Rum- olan bir belgeselle sonsuzluğa taşımıştı. sun?’, ‘Kara Kedi Ak Kedi’, ‘Hayat Bir Mu- kaydettiği ve ‘Tanrının eli’yle Britanya ağ- menigge gibi yıldızlara karşı şampiyon yap- ‘Maradona by Kusturica’ adıyla 2008’den cizedir’ gibi filmleriyle ve o filmlerden kimi larını yokladığı golle daha çok anılan Ar- mak muhteşem bir şeydi. Keza Arjantin’le itibaren dünyada vizyon gören bu film, 5. sahnelerle yüzleşiyor. jantinli, film boyunca dünyaya bakışı, olay- Dünya Şampiyonu olmak da... Kusturi- Uluslararası İşçi Filmleri Festivali kapsa- Bir ‹ngiliz asilzadesinin cüzdan›n› lara getirdiği yorum ve siyaset arenasındaki ca’nın filmi, dengenin Maradona lehine mında Türkiye’deki serüvenine de başlaya- çalmak gibi kendine özgü duruşuyla herhangi bir futbol açık ara açılmasına ve muhtemelen bir daha cak. Kusturica’nın, ‘serbest vezin’ takıldığı, ‘Maradona by Kusturica’, ana karakteri- ilahından çok çok ötede bir sembole teka- kapanmayacak olmasına, efsanenin futbol futbol dünyasının bu gelmiş geçmiş en girift nin ajitatifliğini seyircisinin zihninde ve yü- bül ettiğini kanıtlıyor. Castro’yla dostluğu- dışı kimliğini de yansıtarak katkıda bulunu- karakterinin hayat hikâyesinden kimi pasaj- reğinde bire bir yansıtan bir çalışma olmuş. nu, Che Guevara dövmelerini, kokain ba- yor. Hoş, Messi’yi Maradona olmadığı için ların aktarıldığı yapımı, bir futbol filminden Benim gibi yaşı kemâle erenler ve futbol ğımlılığını ve de enfes gollerini zaten bili- suçlayamayız, o farklı bir konjonktürün, 21. çok karşı konulamaz bir sosyal vakanın be- sevgisinde Maradona gibi unutulmaz bir fi- yorduk. Kusturica, ondaki diğer cevherleri yüzyıl başı dünyasının efsanesi. Maradona yazperdedeki en ‘harbi’ resmigeçidi olarak gür bulunanlar, bu belgeselle birlikte hem de perdeye taşıyor ve Maradona efsanesini, ise bütün zamanların... Toparlarsak; bir tane addetmek gerekiyor zannımca. Kusturica, eski günleri yad ediyor, hem de sevdaları- daha da büyütüyor. George W, Bush’u bir Maradona var ve ne mutlu ki bir başkası, anlatıcılığına da kendisinin soyunduğu bel- nın çok güçlü bir temele dayandığını görü- savaş suçlusu ilan eden, fakirlerin zenginle- asla gelmeyecek... İncir çekirdeğini aşan sorunlar çeken Çiçek, Türkiye’de kadınların yaşa- yargıyı kırabileceksem ne mutlu…” AYÇA ÖRER dığı sorunların cinsiyetçilikten tacize kadar Mesleği dolayısıyla sık sık kadınların Sinema sektöründe sayısı giderek artan uzandığının altını çiziyor. yaşadığı sorunlara tanık olan Çiçek, ‘İncir kadın yönetmenlerimizden Selda Çiçek’in ‘İncir Çekirdeği’nin bir aileyi merkeze Çekirdeği’ni bu sorunların bir derlemesi filmi ‘İncir Çekirdeği’ Türkiye’nin doğu- alarak, kapalı odalarda kadınların yaşadık- olarak görüyor. Başına gelen ilginç olay- suna uzanarak, oradaki hayatların, acıların larına yoğunlaştığını anlatan Çiçek, filme lardan birisi de bu yaşananların özeti; “En- perdesini aralıyor. Kadınların kapalı kapı- dair en ilginç tepkinin “Mardinli insanların teresan bir diyalog geçmişti Karadeniz’li lar ardında kalan sorunlarına yoğunlaşan gerçekte böyle olmadığı iddiası” olduğunu bir köylü amca ile… Çok saf ve içten yönetmenle, festival öncesinde buluşup söylüyor. Özgü Namal’ın burnunun hokka cümlelerle söylemişti, “Kadının iyisi, iyi konuştuk. gibi olması nedeniyle bir Mardinliyi oyna- damızlıktır, iyi oğlan doğuranıdır” diye… Aklımıza ilk gelen soru, “Türkiye’de maması gerektiği, Mardin’de kadınların Gülecek miyiz, ağlayacak mıyız?” kadın yönetmenlerin neden bu kadar az ol- kıyafetlerinin böyle olmadığı, Barış Çak- Sinema sektöründe kadın sorununa duğu… Çiçek, “Kadınların toplumsal ya- mak’ın iç çamaşırından Mardinlilerin giy- ilişkin bir farkındalık oluşup oluşmadığı- şama dair görünürlükleri pek arzu edilen mediği gibi eleştirilerle karşılaşmışlar: nın önümüzdeki süreçte daha net anlaşıla- bir şey değil. Yıllardır sanat yapan kadınlar “Bu gerçeklerden ve topraklarımızın cağını dile getiren Çiçek, ne olursa olsun doğru anlaşılamamış, feminist damgası yi- batısında yaşayanların doğuya dair nasıl kesinlikle bir değişim yaşandığını düşünü- yerek dışlanmışlar. Doğal olarak kadınla- önyargılara sahip olduğunun bir gösterge- yor. “Genç ve başka bir dünyanın mümkün rın kendi sorununu ön planda tutarak yap- si… Nasıl Mardinli insanlar? İnsanlar TV olduğunu gören sinemacıların filmleri geli- tıkları filmler biraz ‘dışarıda’ kalmış” di- dizilerinde ya da kendi çabasıyla öğrendik- yor” diyen Çiçek, çok sorun olmasına rağ- yor… Kadın yönetmenlerinin filmlerinin, leriyle Doğulu’ya dair bir klişeyi öğrenip men, sektörde sağlanan birlikle bu sorunla- “kadın filmi” olarak yaftalandığına dikkat ezberliyor. Ezber bozabiliyorsam, bir ön- rın aşılacağından umutlu… Selda Çiçek 10 V. ULUSLARARASI İŞÇİ FİLMLERİ FESTİVALİ Karpuz kabuğundan filmler, koltuk değneklerinden kanat, belki de mutluluğun resmi...

NECLA ALGAN yönetmenler gibi korku verici dışarlıklı Ahmet Uluçay yıllardır kısa filmler ya- bir perspektiften bakmıyor. Bu yüzden pıyordu. Türkiye’deki sinema ortamında, aydınlık, güneşli... farklılığıyla dikkat çekiyordu. İstanbul dı- Sahici çünkü kendi varoluşundan,, şında yaşıyordu ve bulunduğu yerden ya- anılarından, deneyiminden yola çıkıyor... ratıcı çalışmalarını sürdürüyordu. Film Şakacı, çünkü gündelik hayatın ayrın- üretiminin; TV, reklam ve medya dünyası tılarıyla yakından haşır neşir olmuş. An- ile iç içe olan varlığının oldukça dışından lattığı insanlara tanıdık, içerden biri ola- bir yerdeydi Uluçay’ın ilk uzun metrajlı rak bakıyor. filmi. Bu nedenlerden dolayı bunca gecikti Sıcak, çünkü çocukluğun, sılanın sı- ama sonunda bize ulaştığında pek çok ba- caklığını yaşamış biri olarak bu öyküyü kımdan farklı, yaratıcı, özgün ve sinema sinemalaştırıyor. adına üzerinde epeyce düşünmemiz gere- Bütün bunların yanında, gene deneyi- ken bir yapıtla karşılaştık. min içinden geçerek anlatmakla ilgili ola- ‘Karpuz Kabuğundan Gemiler Yap- rak çok dikkat çekici bir ayrıntı da filmin mak’, öncelikle merkezin dışında bir öy- ana kahramanlarından biri olan Recep’in, kü anlatmasıyla dikkat çekiyor. Uzun sü- evinin üst katındaki yatır. reden beri öyküler şehirden, metropolden Recep’in ve annesinin yatırla kurduğu kuruluyordu. Bunun böyle olmasının en ilişki o kadar doğal ve yaşamın bir parçası önemli nedeni teknik olarak sinema üre- ki, eğer merkezden, şehirden bakan bir timinin merkezde yer alması. Film yapan Ahmet Uluçay sinemam›zda parlak ve yaln›z yönetmen bunu anlatsaydı, Amerikan kor- insanların merkezde yaşayarak aslında ku filmlerinde olduğu gibi korkunç, tekin- egemen anlatılarla, kendi yaşamlarını bir y›ld›zd›. Bizim dünyam›zdan kay›p gitti... siz, sapkın bir şey olarak yansıtabilirdi. kurmaları, tanımlamaları, dolayısıyla öy- Ama yaratt›¤› farkl› ve ayd›nl›k dünyan›n Oysa Uluçay bu olguyu çok sahici bir bi- külerini de ister istemez buradan kurma- çimde gündeme getiriyor. Filmde korku, ları. imgeleri bizimle olmay› sürdürecek... kâbusla ilgili fantastik sahnelerdeki tavır Uluçay ise sinemayla ilişkisini, çocuk- da aynı. Uluçay korkuyu da kendine has, ken, kendi köyünde, kasabasında, taşra- içinde bulunduğu durum açısından olduk- ‘Dokuz’, Uğur Yücel’in ‘Yazı Tura’sı farklı bir biçimde anlatıyor. Böylece ço- sında kurmuş. Olağanüstü etkilenmiş, pek ça önemli nitelikler taşıyor. gibi. Bu filmlerde gözlemlediğimiz, ken- cukluğunuzda sevdiğiniz bir ebeveynden çok sinema âşığı gibi sinemanın büyüsüne Seksenli yıllardan itibaren Türk sine- dinin olmadığı bir yerleri, varoşları, öteki bir korku masalı dinlemiş gibi bir duygu- kapılmış... Müthiş bir merak ve ilgiyle si- masında taşraya dışarlıklı bir bakış açısı insanların yaşadığı yerleri korku verici, ya kapılıyorsunuz. nema gösterim cihazını keşfetmeye ko- var. Bir tür bu deneyimi reddetme, gör- şiddetin kaynağı, şiddete eğilimli, birbiri- Böyle küçük hazinelerle dolu bir film yulmuş bir arkadaşıyla birlikte. Bu anlat- mezden gelme gibi son dönem baskın ni sevmeyen insanların yaşadığı karanlık, işte Uluçay’ın filmi. tıklarımız aynı zamanda filmin öyküsü- toplumsal ideolojilerin sinemasal öykülere izbe yerler olarak tanımlama eğilimi söz Film, seyreden herkesi etkiliyor. Fil- nün ana damarını oluşturuyor. yansıması olarak açıklayabileceğimiz bir konusu. min kahramanlarının öyküleri, merkez- Filmin kahramanları, köyde yaşayan olgu bu. Gerçi bu algı biçimini sanatının Bu durum bazı sosyologların kendile- den, baskın olan anlayışın dışına çıkarak, iki ergenlik çağında çocuk, kendilerini bu temel izleği haline getiren Ömer Kavur rini toplumun dışında, bildik deyimle fil- yürekleri ısıtıyor. aşka adıyorlar ve sonunda film gösterim gibi usta sinemacılarımız var. Öte yandan dişi kuleden aşağıya, kenara bakıp “Va- Sinemanın samimiyeti öyle bir şey ki cihazını kendi becerileriyle yapmayı bece- kenarı, taşrayı tanımlamada bu yabancı, roşlar patlıyor” söylemini üretmeleriyle dünyanın neresinde olursanız olun, Kü- riyorlar. Bu arada Uluçay da kendi yaşa- uzaktan bakış önemli bir sorun olarak de oldukça örtüşen bir durum. tahya’nın Tepecik köyünden kurulan bu mının ütopyasını gerçekleştiriyor. ‘Kar- gündeme geliyor. Serdar Akar’ın ‘Gemi- Edward Said’in Batı’nın Doğu’ya bakış sıcak öykü size ulaşıyor. Sizi çocukluğun, puz kabuğundan gemiler’ yapıyor. de’ filminde olduğu gibi çok ciddi düşün- açısını eleştirirken söylediği gibi, bu durum kendi çocukluğunuzun büyülü, aydınlık Bu anlamda masalsı bir başarı öyküsü sel sorunlar içeren filmler yanında, bu ister istemez aydınların kendi dışındakini günlerine geri götürüyor. Sinemadan bir Ahmet Uluçay’ın filmi. söylediğimiz olgunun, öykünün ana izleği “eksik ve yanlış temsil etmeleri” şeklinde arkadaşın deyimiyle “iyi ki yaşıyorum” Ancak film, Türk sinemasının bugün olmadığı haller de var. Ümit Ünal’ın özetlenebilir. Temsil, kendi içinde sorunlu diye çıkıyorsunuz. bir kavram, ama düşünce ve sanat üretenle- Bundan daha gerçek, daha sağaltıcı , rin bunca dışarıdan, tanımadan, kendi için- daha sinemasal, daha şiirsel olunabilir mi? ‹flçi Filmleri de olmadığı bir durumu tanımlamaları so- Yönetmenin bu filme gelirken gerçek- Festivali olarak runu, bilgi ve deneyim üretme sürecinde, leştirdiği dokuz kısa filmin adları şöyle; ‘Optik Düşler’, ‘Koltuk Değneklerinden genç yaflta kay- bence oldukça ciddi olarak üzerinde dü- şünmemiz gereken bir durum. Kanat Yapmak’, ‘Bizim Köyün Orta Yeri betti¤imiz, ‘Min İşte tam bu noktada, Uluçay’ın filmi, Sinema’, ‘Minyatür Kozmos’ta Rüya’, Dit’ filminin oldukça farklı bir örnek olarak adeta ışıl- ‘İnci Denizin Dibinde’, ‘E pileptik Film’, senaristlerinden, dıyor. Yönetmen filminde, bize kendi ‘Uzun Metrajın Resmi’, ‘Bizim Köyde gazeteci, yazar içinden geçtiği mekânı, zamanı, insanları, Beyram Sabahı’, ‘Exorcise’... aşkları, deneyimi anlatıyor. Bu da filme Bu isimler bile yönetmenin bir yaşam Evrim Alatafl’› olağanüstü bir sahicilik ve sıcaklık katı- boyu birktirdiği deneyimin çapıyla ilgili sevgiyle yor. Evet, ‘Karpuz kabuğundan Gemiler bir kanıt. an›yoruz... Yapmak’ aydınlık, sıcak, dostça, barışçı, Gerçeğe öyle kolay ulaşılmıyor. Ya da şakacı, sahici bir film. Dostoyevski’nin dediği gibi hiçbir şey ger- Mekâna yukarıda adını zikrettiğimiz çek kadar inanılmaz değildir. V. ULUSLARARASI İŞÇİ FİLMLERİ FESTİVALİ 11 Bambaşka bir dilde mücadele

Son dönemlerin en samimi yerli filmlerinden ‘Baflka Dilde Aflk’, ‘baflka bir aflk-yaflam mümkün’ diyen bir eser olarak ‘baflka bir festival mümkün’ diyen ‹flçi Filmleri Festivali’ne çok yak›flt›. Festival gazetesi olarak filmi bir de yönetmen ‹lksen Baflar›r’dan dinlemek istedik. Kay›t cihaz›m›za düflenler afla¤›da. Notumuzu da düflelim.. Film, görme engellilerin izleyebilmesi amac›yla festivalde sesli betim- lemeli olarak gösteriliyor… ‘Baflka Dilde Aflk’›n baflrollerini Saadet MEHTAP ÇAKIR Ifl›l Aksoy ve Mert F›rat paylafl›yor.

'Başka bir dilde', farklı bir açıdan sine- yapmak istemedik. Bu nedenle tüm den- Yaşananların bir benzerini sizin çalışanlar bizi çok etkiledi. Günümüzün ma yapmak nasıl ortaya çıktı? geleri korumaya çalıştık film boyunca. filminizde gördük. Filmdeki işçi karak- işçi kesiminin temsili. Modern bir köle- Farklı bir film yapmak için yola Onur'u yazarken üzerine çok çalıştık, terinde 'çağrı merkezi' çalışanlarının etk- lik sistemi gibi. çıkmadık, elimizde bir hikâye vardı. Bu, işitme engellilerle çok zaman geçirdik, isi oldu mu? İşçi hakları için eylem filmin çekirdeği aslında. Sonra ne anlat- bu süreç hem senaryo yazımına hem de Hikâyenin başından beri çağrı gerçekleştirmek, ilişkide aşk için mak istediğimizi, dertlerimizin ne Mert'in oyunculuğuna çok şey kattı. merkezi vardı. Çünkü çağrı merkez- mücadele vermek (beden dili öğrenmek olduğunu düşündük. Tüm ötekileştirilen- Filmden önce sağır ve dilsizlerle ilgili leriyle ilgili duyduklarımız bizi çok etki- gibi)… Filmde var olan seyri lerin karşısında durmak, tüm olanaklara bir çalışma gerçekleştirdiniz mi? lemişti. Her gün hayatımızın içinde olan değiştirmek için bir çaba var… rağmen iletişimin ne kadar başarısız Senaryoyu yazmaya başladıktan bir ama içinde neler olduğunu bilmediğimiz Evet, çünkü içi boşaltılmış aşklardan olduğu, konuşmanın tek iletişim şekli iki ay sonra işitme engelliler federasyo- bir yer. Senaryoya yazdığımız web site- sıkılmıştık. Gerçekten bir aşkın olmadığı… Bunları söyleyebileceğimiz nuna gittik. Onlara hikâyeyi anlattık, sine isim ararken internette araştırma yaşanabileceğini göstermek istedik. bir film yapmak istedik. sonra senaryonun belirli aşamalarında yapıyorduk ve ‘Gerçeğe Çağrı Filmdeki çağrı merkezi mücadelesi de, Filmde engeli olan bir kişiyi konu bir araya gelip üzerine konuştuk. Merkezi’ni bulduk. Onlarla iletişime işaret dili öğrenmek de, Onur'un edinmek zor oldu mu? Çekimlere iki, üç ay gibi bir süre kala da geçtik, toplantılar yaptık, bize detaylı konuşma çabası da hepsi birer eylem. Aslında çok bıçak sırtı bir konu Mert Fırat ve Lale Mansur işaret dili bilgiler verdiler. Mücadele etmeden bir şeylerin olduğu için zorlandık yazarken, çünkü derslerine başladı. Anlattıkları inanılmazdı, birçoğunu değişeceğine inanmıyoruz. Filmdeki tüm insanların acıyacağı, sinemadan Gerçekte de çağrı merkezi çalışanları da inandırıcı olmayacağı için senaryoya karakterler mutlu olmadıkları hayatlarını ağlayarak çıkacakları bir engelli filmi sendika kurma mücadelesi verdi. koymadık ama çağrı merkezinde değiştirmek için çaba gösteriyorlar. Toprağı ve gökyüzü olan bir aşk öyküsü

Z. TÜL AKBAL SÜALP kahramanlar üretken leniş içinde belirleniyor. konuşmaktan, sessizliğe, anlatmak ve olma ihtiyacı içindel- Ve aynı zamanda ne anlayabilmek için konuşmamaya; Her gün medyadan istatistik rakamı er. Sevdikleri eğitimini kadar tuhaf ki bu belirlen- insan korkusuna, insanlardan olarak akan sayıların toplumların ve aldıkları işleri yapama- im ilişkilerinin dışına uzaklaşmaya, insanlarla var olabilme- insanların hayatında başka karşılıkları maktan kaynaklanan çıkabildiğinde aşk oluyor ye, çalkalanmaların diyalektiğine; yok mudur? Türkiye’de ne kadar sıkıntıları var. Bu ve kendini var ediyor. diyalektiğin ikili karşıtlıklardan ibaret engelli yaşıyor, ne kadarı işsiz, sıkıntılarına çözüm Bu filmde daha ete olmayan hareketliliğine yer açıyor. üniversiteyi bitirenlerin iş bulabilme arıyor ve örgütleniyor- kemiğe bürünmüş, İlksen Başarır’ın başrol oyuncusu yüzdesi nedir, kaç kişi eğitimini lar. ‘Başka Dilde Aşk’ toprağı ve gökyüzü olan Mert Fırat ile birlikte senaryosunu gördüğü alanda istihdam edilebilmek- birey toplum, üretim bir aşk öyküsüyle yazdığı film bir gençlik filmi. Başrol- tedir? Sayıların ve görüntülerin ilişkilerini sorgulayan karşılaşıyoruz ve bu aşk lerini Mert Fırat, Saadet Işıl Atasoy, ardındaki insan hayatlarında ne olmak- bir film olarak öne marazını hiçlikten Lale Mansur ve Emre Karayel tadır? çıkıyor. Şehirle, biraz almıyor. paylaşıyorlar. Mert Fırat’ın çok iyi Uzun zamandır kahramanların hiç yaşam umudu ve iyi bir ‘Başka Dilde Aşk’ oyununu da öne çıkarmak gerekiyor. bir iş yapmadığı öyküler hâkimdi. iş bekleyen gençlerle yaşadığımız toplumsal süreç- ‘Başka Dilde Aşk’ insan emeğinin, ‘Başka Dilde Aşk’ filmi her şeyden ilişkiye geçiyor. lerin arazlarına da dokunuyor. Çağrı aşkın, dostluğun, mekanikleşip pazara önce bu hiç bir şey yapmadan sıkılan Aşk nasıl da toplumsal nasıl da merkezinde çalışmanın sese, iletişim uygun mallara dönüşen deneyimlerin bireylerin sinemasından uzak. Filmde, zamana ve mekâna tutuşturulmuş. Bir adına iletişimsizliğe, duymakla duy- içinden umudu işaret edebilmeyi de eğitimleri dışında işlerde çalışan dönem, bir iklim, bir toplumsal biçim- mamak, anlatmak ve anlayabilmek için beceriyor. 12 V. ULUSLARARASI İŞÇİ FİLMLERİ FESTİVALİ Hayatın içinden bir ‘açılım’ filmi

MURAT ÖZER yönlendirip şekillendiren, yakaladıkları ‘damar’ın üzerine gitmekte tereddüt Bir süredir neredeyse bütün televiz- etmeyen ve ‘büyük cümleler’ sarf yon kanallarında yüzlerce ‘uzman’ın etmeden ‘büyük’ olmanın dersini veren çıkıp görüş bildirdikleri, bol keseden atıp Eskiköy ve Doğan, ‘ana dil’ tutmayı bir borç bildikleri ama işin tartışmalarının tam da göbeğinde özüne inmeyi bir an bile düşünmedikleri izlediğimiz filmleriyle ‘çözümsüzlük’ yaşamsal bir ‘mesele’yi olanca peşinde koşanları ters köşeye yatırmayı basitliğiyle dile getiren (ki ancak bu da başarıyorlar. kadar basit anlatılabilirdi) ‘İki Dil Bir 16. Adana Altın Koza Film Bavul’, ‘belgesel mi, kurmaca mı?’ Festivali’nde Yılmaz Güney Ödülü ve tartışmalarını bir çırpıda kafamızdan silip SİYAD Jürisi Ödülü alan ‘İki Dil Bir atan yalınlığıyla bizleri kapıp kavrayan Bavul’, bir bavula sığmasında hiçbir ve ‘dille gelen özgürlük alanı’nın tarifini sakınca olmayan iki dili aynı çatı altında yapan benzersiz (bugüne kadar sıkça ahenkle dans ettiriyor ve yöneten- kullandığımız bu klişeyi belki de en çok yönetilen okumasını yapmamıza ramak hak eden film bu) bir çalışma. kalan alegorik yaklaşımıyla da dikkat Denizli’den kalkıp ilk öğretmenlik 2009, 81’ Kurgu: Orhan Eskiköy, Thomas çekiyor. Ancak bu türden bir okumanın görevi için Doğu’da bir köye gelen Emre Yönetmen: Orhan Eskiköy, Özgür Balkenhol işin ‘saflığı’nı zedeleyeceğini öğretmenin ve öğrencilerinin bir okul Do¤an Oyuncular: Emre Ayd›n, Zülküf düşündüğümüzden olsa gerek, bir çırpıda yılına yayılan hikâyelerini izliyoruz Senaryo: Orhan Eskiköy Y›ld›r›m, Rojda Huz, Vehip Huz, uzaklaşıyoruz bu kulvardan ve kendimizi filmde. Tek kelime Kürtçe bilmeyen G. Yönetmeni: Orhan Eskiköy Zülküf Huz ‘basit’ olanın kucağına terk ediyoruz. öğretmenle tek kelime Türkçe bilmeyen Her şey olanca berraklığıyla gözler öğrencilerin yaşadığı ‘sıkıntı’nın resmini önündeyken ‘kasıcı’ alanlara kaymanın çizen film, tüm bunlara rağmen paradoksunun ortasında kalan ‘birey’in 70 milyon (belki daha fazla) insanın en gereği yok desek! ‘anlaşabilmek’ için büyük çaba harcayan açmazlar karşısındaki refleksini ölçmek azından yarısının aklına gelebilecek (ama Ve son olarak şunu da söylemek ‘taraflar’ın önünde saygıyla eğilmemize için kaçırılmaz fırsatlar sunuyor bizlere uygulamayı akıllarından geçirmeyecek- gerek: ‘Ana dil’ meselesini dillerine vesile oluyor. Özellikle Emre öğretmenle ve ‘derin ama karmaşık olmayan’ mese- leri) son derece ‘basit’ bir fikirle ivme- pelesenk eden ama çözüm üretmeyen birinci sınıf öğrencisi Zülküf’ün (Zülkif leyi ‘görünür’ kılan ‘derslik’ bir tavır lenip hayat bulurken, iki yönetmenin bu herkesin (özellikle de politikacıların) tez ya da Zilkif de olabilir) birbirlerine sergiliyor. fikri sunarken yakaladıkları ayrıntılarla vakitte izlemesi gereken bir film insanlık dersi veren tutumları, ‘İki Dil Orhan Eskiköy ve Özgür Doğan’ın değerlenip yüceliyor. Sıradanlık duvarına olduğunu düşünüyoruz ‘İki Dil Bir Bir Bavul’u özetlemek için en iyi yol kolektif çalışmasıyla hayat bulan ‘İki Dil çarparak eriyip gitmesi muhtemel bir Bavul’un, bizim gördüğümüzü onların belki de. Bu iki karakter, Türkçe-Kürtçe Bir Bavul’ projesi, Türkiye’de yaşayan belgeseli, kurmaca duygusu da katarak da görmesini umarak...

1986, 76' Bir baflyap›t: Cennetteki Gölgeler Yönetmen: Aki Kaurismaki CÜNEYT CEBENOYAN oluşturuyor. hüzünlü ve yine de o kadar sıcak ki! Film Senaryo: Aki Kaurismaki Aki Kaurismaki ve kardeşi Mika işçi sınıfının koşullarına, yoksulluğa ve Görüntü Yönetmeni: Timo İki Finli barda oturuyormuş. İkili Finlandiya’nın en önemli sinemacıları. adaletsizliğe dikkat çekiyor, başkaldırıyor Salminen Ama Aki’nin saygınlığı, Münih’te sinema ama didaktik olmadan ve ders vermeden Kurgu: Raija Talvio saatlerce sessizce oturmuş. Neden sonra biri kadehini diğerine doğru kaldırıp, eğitimi görmüş kardeşi Mika’dan çok yapıyor bunu. Gerçekçi olmaya çabala- Yap›mc›: Jaakko Talaskivi daha büyük. Aki ise doğru dürüst bir madan gerçekliği anlatıyor, karamsar Oyuncular: Matti Pellonpää, “Şerefe” demiş. Diğeri derhal cevabını yapıştırmış: “Buraya içmeye geldik, lak- eğitim almamış çünkü Fin Film olmadan karanlığı gösteriyor. Amerikan Kati Outinen, Sakari lak etmeye değil”. Akademisi tarafından reddedilmiş. Bir ara sinemasının kahraman tipolojisiyle hem Kuosmanen, Esko Nikkari, Aki Kaurismaki’nin yalnızca sessiz Tampere Üniversitesi’nde medya dalga geçiyor hem de onu kendi amaçları Kylli Köngäs, Pekko Laiho, sinemaya aşkı değil, filmlerindeki diyalog araştırmaları bölümünde okumuşsa da doğrultusunda kullanıyor. ‘Cennetteki Jukka-Pekka Palo, Suente azlığının tek nedeni. Finliler, yukardaki kısa sürede ayrılıp, ‘bulaşıkçılık’ ya da Gölgeler’ bir başyapıt bence. Korkiakoski, Mari Pontasila fıkrada da olduğu gibi çok içen ve az ‘postacılık’ gibi ‘gerçek’ ve ‘dürüst’ Son olarak Kaurismaki’nin 2002’de konuşan insanlar doğaları itibarıyla. işlerde çalışmayı seçmiş. Daha sonra New York Film Festivali’ne, 2003’te de Ödüller Finlandiya kendine özgü bir ülke. O da kardeşi Mika’yla birlikte bir film şirketi ‘Geçmişi Olmayan Adam’ adlı filminin 1987, Jussi En ‹yi Film Türkiye gibi bir anlamda Doğu ile kurmuşlar. Ve Aki, 1986’da da ‘pro- ‘yabancı bir dilde en iyi film’ adayı Ödülü Batı’nın arasında bir köprü gibi konum- leterya üçlemesinin’ ilk filmi olan olduğu Oscar törenlerine protesto ederek lanmış durumda. Dilleri ‘Cennetteki Gölgeler’i çekmiş. gitmediğini belirtelim. New York’a git- ne Slavcayla ne de ‘Cennetteki Gölgeler’in basit bir konusu meme nedeni İranlı yönetmen Abbas Germen dilleriyle akra- var. Çöpçü Nikkander, kasiyer Ilona’ya Kiarostami’ye ABD hükümetinin vize ba. Uzaktan akraba aşık olur. Ama ilişkileri yürümez. Kız vermemesiydi. Kaurismaki festival yöne- olduğu dil Macarca. işten atılır, intikam için hırsızlık yapar timine yazdığı mektupta “Bu durumda Seçimlerde fakat paçayı kurtarır. Ilona’nın daha yük- ben de gelişimi iptal etmek zorundayım. komünistler yüzde yir- sek statülü bir tezgâhtarlık işine girmesi Çünkü eğer ABD hükümeti bir İranlıyı milere varan oy alsalar çiftin arasını daha da açar. Ama istemiyorsa, bir Finliyi ne yapacak? Bizim da, yönetim giderek nihayetinde Nikkander ‘bir erkeğin yap- petrolümüz bile yok. Ama Savunma daha fazla serbest ması gerekeni’ yapar ve film mutlu sonla Bakanı Donald Rumsfeld’i Finlandiya’ya piyasacı bir yön izli- biter. beni ziyarete davet ediyorum. Ormanda yor. Bu da Aki Bu basit konudan ne kadar dokunaklı, dolaşır, mantar toplarız. Bu belki onu Kaurismaki’nin film- ne kadar insancıl ve ne kadar komik bir sakinleştirir.” Oscar törenini protesto lerinde işçi sınıfının film seyredeceğinizi tahmin etmeniz zor. ederken de “ABD hükümeti ekonomik içine düştüğü sorun- Kaurismaki’nin büyüsü de burada yatıyor. çıkarları için utanmazca insanlığa dair bir ların temel nedenini Her bir planı o kadar etkileyici, o kadar suç işlemeye hazırlanıyor” demişti. V. ULUSLARARASI İŞÇİ FİLMLERİ FESTİVALİ 13 Golü devrimcilerin attığı film Metin Yeğin yıllardır wingway’in dediği gibi gerçek olamayacak kadar gerçek. Şunu çok açıkça söyleyebili- dünyanın dört bir yanını gezip rim bizim filmimizde hiçbir abartı yoktur sırtladığı izlenimlerini bizimle ama hiçbir abartı. Bu olağanüstü firarı sey- paylaşan bir isim. Yeğin, redenler şundan emin olsunlar ki bu firari gerçekleştirenlerin, kalanların ve gidenlerin yolunun düştüğü farklı öyküsü hepsi filmden daha olağanüstü. coğrafyalardaki ezilenlerin Sol ve devrimciler üzerine bugüne kadar çeşitli filmler yapıldı. Sola ve devrimcilere mücadele öykülerini hem bakışta sizin filminizin özgün yanı nedir? kitaplara hem de belgesellere İşte bu soru esas benim bu filmi yap- aktarıyor. ‘D’, Yeğin’in ilk mamda en önemli etkenlerden biri. 12 Eylül filmlerinde, sol filmlerde devrimciler sürek- uzun metrajlı kurmaca filmi. li olarak mazlum olarak varlar. Son zaman- Bir grup devrimcinin 12 Eylül larda televizyon dizilerinde de böyle oldu. koşullarında cezaevinden Her zaman işkenceye, baskıya maruz kal- mış solcu gençler olarak anlatılıyorlardı. Eh kaçışını anlatan film, ilk kez tabiî ki bu doğru ama solcular ve devrimci- 5. Uluslararası İşçi Filmleri ler sadece mahallenin kaybedenleri miydi? Festivali’nde ‘görücüye Bu filmleri yapan arkadaşlar için bir şey de- miyorum tabii ki zulmü ve işkenceyi anlatı- çıkıyor’. Filmle ilgili bilgileri yorlar tabii ki ama ben bu filmlerin toplamı- almak üzere Yeğin’e kulak 93’, 2010 Oyuncular: Nebil Say›n, Selim nın ortaya çıkardığı bir duygudan bahsedi- kesiliyoruz… Yönetmen, Senaryo: Metin Ye¤in Akgül, ‹nanç Koçak, Mehmet yorum. Bu yüzden bu filmi yaptık. Biz Yap›mc›: Plan A., Elif Özdemir Ünal, Turgay Tanülkü, Ayd›n Devrimcilerin gol attığı bir film yaptık. Ya- G. Yönetmeni: Seçkin Savafl Orak, Gökhan Ç›nar, Murat ni her türlü olanaksızlığa karşı kendi özgür- Kurgu: Emrah Dönmez, Dilber Çidaml›, Metin Ye¤in, Ümit Çak›r lüklerini kendi elleriyle elde edenlerin filmi. To¤aç Ne güzel söylemişti bir firari tutsak, “12 Eylül’e nanik yaptık” diye. ‘D’ filminde MAHMUT HAMS‹C‹ Müzik: ‹lhan Yabantafl Onlar ‘suçlu’ydular, dünyay› de¤ifltirmek istiyorlard›. 12 Devrimciler ‘suçlu’ banka soyguncusu ya Eylül askeri cuntas›ndan 8 y›l da dergi yazı işleri müdürü. ‘Suçlu’ çünkü Sizi biraz tanıyabilir miyiz? Metin Ye- sonra bütün politikac›lar dünyayı değiştirmek istiyorlar. Ayrıca bana ğin kimdir? Sinemaya ilişkinizi nasıl tarif bar›flm›flt›. Darbeciler, eski ve göre bu film bir politik film de değil. Bir ediyorsunuz? Bugüne kadarki çalışmaları- yeni baflbakanlar hepsi her fleyi cezaevi firar filmi. nızdan bahseder misiniz? unuttular. Geriye sadece onlar, Filmin galası için İşçi Filmleri Festiva- Ben devrimciyim. Televizyon program- y›llard›r cezaevlerinde kalan li’ni seçmenizin nedeni nedir? ları, radyo programları, Dünyanın Sokakla- gençler kalm›flt›. Onlar da kendi ‘D’ filmini yaparken biz aslında uzun rı, kitaplar, Zapatistalar ya da işgal fabrika- özgürlük yollar›n› ar›yorlard›. metraj kurmaca filmler için bir yol açmak ları, sokakları anlatan belgeseller, gazete ya- istiyorduk. Yani yıllar önce sokakları, dire- zıları, Türkiye’de ya da dışarıda, kahve aji- nişleri, halk hareketlerini anlatan belgeselle- tasyonlarından bugünkü kongre, sempoz- ri yaparken böyle başlamıştık. Şimdi yum konuşmalarına, beş-on kişinin katıldığı olanaklarla oluşturdunuz? Hayır koca bir banka var arkamızda! bizim belgesellerimiz bir form ortaya küçük toplantılardan siyasi yaz toplantıları- çıkardı. Direnişi içinde yaşayan onu na, Narlı’daki çimento fabrikasına karşı di- Televizyon için banka sponsorluğunda yedi bölümlük bir trekking belgeseli yapmıştım. anlatan bir belgesel formu. Türkiye’de renişten Çay borsasına, BrezilyaTopraksız- yıllarca bırakın işçi filmi, devrimcileri ları’nın uzun yürüyüşünden Kore çifçi dire- Aynı banka ‘bunun kitabını da yazar mı- sın?’ dedi. Onu da bir arkadaşla birlikte anlatan bir filmi her hangi bir sosyal nişine, Mısır işçi direnişine, Evo Morales ya problemi çağrıştıran film bile yoktu. İş- da Sub Kumandan Marcos görüşmesine, ne yazdık. Kitabı o sırada basmadılar. Aradan dört-beş yıl geçti bir baktım kitabı basmış- çi Filmleri Festivali’nin ilk açılış töreni- bileyim alternatif eğitimden, medyaya, ker- ni hatırlıyorum, beş yıl olmuş. Vedat piç ev ameleliğine ve hatta burada ve dün- lar ama benim adım yazmıyor. 10 bin dolar verdiler. Ben de bu paraya çok parasız kal- Türkali usta “Sizin hiçbir zaman dört yadaki üniversitelerde verdiğim derslere ka- başı mamur imkanlarınız olmayacak. dar her şeyi anlatıyor bence devrimci ol- dığım halde hiç dokunmadım, ‘bununla bir banka soygunu filmi yapacağım’ dedim ve Elinizdekilerle yapacaksınız” demişti. mak. Bazen toplumun muteber işleri arasın- İşte ‘D’ filmi de böyle bir film. Dağıtım da sayılan avukatlık, yazarlık, gazetecilik, ‘D’nin ilk parası bu oldu işte. ‘D’ aslında 2000 yılında hikayenin bir belgeselini bir banka soygunu filmidir de. “Banka soy- yapmıştım ve aslında o günlerde filmi yap- şirketleri, sinema salonları, milyonluk büt- öğretim üyeliği, sanatçılık, yönetmenlik gibi çeler, 200 kopyayla gösterime giren filmler bir sürü şeyi işime gelince kullanıyorum ga- gunu mu banka kurmanın yanında hiçbir mak için daha iyi olanaklara sahiptik ama şeydir” diye Brech’tin sözüyle başlar. Dev- cezaevlerinde ölüm orucu direnişi başladı. koca bir endüstri İşte İşçi Filmleri Festivali liba. Tabii bütün bunların arasında ki ortak bütün bu endüstrinin içinde bir vaha. Bu nokta pek para kazanmamam olsa ge- rimcilerin yaptığı 1 milyon dolarlık gerçek O sırada bir cezaevi kaçış filmi yapmak iyi bir banka soygununa küçük bir gönderme- olmazdı. Bu yüzden başlamadık ve belgese- yüzden ‘D’ filminin Ankara, İstanbul ve İz- rek.Yani aslında bugün ki değerler kategori- mir’deki galası ve İşçi Filmleri Festivali sinde pek beş para etmiyorum senin anlaya- dir. Tabii senaryoyu yazdığım yıllarda li de hiç yayınlamadım. Bu belgeselde ko- Brecht’in bu sözü İstanbul Bienali’inin sa- nuştuğum arkadaşların anlatımı üzerine te- bence birbirlerine çok yakışıyorlar. Her iki- cağın. (Gülüyor) sinin de örgütlenme biçimi, ortaya çıkışı, Sinema da aslında benim için daha önce nat koridorlarına düşmemişti. Hani bir sürü melini kurdum filmin aslında. filmde bütçe övünülecek bir şeydir ya. Biz ORTADAK‹ H‹KAYE OLA⁄ANÜSTÜ yapılışı amacı aynı. Önümüzdeki yıllarda gerek yazılarımda gerekse belgesel filmle- İşçi Filmleri Festivali’nin, karşı, uzun met- rimdeki gibi bir dünyayı değiştirme aracı. de övünüyoruz bütçemizle. Bizim bütçemiz O YÜZDEN BELGESEL DE⁄‹L sanırım toplamda 70 bin lira gibi bir şey. Belgesel sinemadan kurguya geçmek hi- raj, kurmaca filmler için de en önemli gös- ‘Militan sinema’ yapmaya çalışıyorum. terim alanı olacağından hiç kuşkum yok. ‘Militan Sinema’ kaba, vulgar bir sinema ya Bununla cezaevi inşa ettik. Dönem filmi ol- kayenizi anlatmak açısından sizin önünüze duğu için dönem arabaları kiraladık, her nasıl olanaklar veya kısıtlılıklar koydu? Film vizyona girecek mi? Ne zaman? da estetiği hiçe sayan bir biçim değil, soka- ‘Vizyon’ koca bir ticari çark. Öncelikle ğın estetiğini yansıtmaya çalışan bir şey gün sette 40-50 kişi yemek yedik ve daha Cuntanın baskısı karşısında bu koşulları önemlisi sesi, ışığı ve bir sürü şey. Bizim ortaya çıkartan mücadeleyi düşünsenize! 35 milimetreye aktarmamız lazım. Şu anda bence. sadece aktarma kaldı ama bu da 20.000 do- BANKA PARASIYLA BANKA esas gücümüz filmi birlikte yaptığımız bü- Hepsi inanılmaz, olağanüstü bir yaratıcılığın tün arkadaşlarımızdı. ve dayanışmanın eseridir. Bu yüzden ‘D’ lar civarında bir paraya ihtiyaç olduğu söyle- SOYGUNU F‹LM‹! niyor. Bakalım bunu nasıl aşacağız bilemi- Büyük bir yapımcınız veya büyük spon- Filmin ilk ortaya çıkış hikayesinden filmi bir belgesel değil yani gerçeği yansıt- bahseder misiniz? mıyor, bir kurmaca film. Yani gerçek He- yorum ama biz her olasılıkta başka filmler sorlarınız olmadığını biliyoruz. Filmi nasıl yapmaya devam edeceğiz. ‘D’ sadece bir ilk. 14 V. ULUSLARARASI İŞÇİ FİLMLERİ FESTİVALİ Tekel atefli beyazperdede Tekel iflçilerinin 78 gün boyunca devam eden direnifline destek olmak için Türkiye’nin dört bir yan›ndan onbinler An- kara’ya akm›flt›. Direnifl süresince birçok ‘kameral› eylemci’ de hem Tekel iflçilerine destek olmak hem de bu deneyimi belgelemek için iflbafl›ndayd›. Bu y›l festivalde onlar için özel bir bölüm var, tabii ki gazetemizin sayfalar›nda da...

‘Uyuyan dev’ uyand› Direnişçi Yönetmen: Murat Utku Süre: 46 dk ‘Soğuktu ve Yağmur Çiseliyordu’, ‘Suna’ ve ‘Penceremden Sardunyalar’ “Özelleştirme politikaları, bu politi- gibi filmleriyle tanınan yönetmen kaların toplum üzerinde yarattığı keskin Engin Ayça, Tekel direnişi karşısında travmatik dönüşümlerden birine karşı, kamerasını kapıp Ankara’ya yollanan işçi sınıfının verdiği mücadeleyi belge- isimlerden. Ayça, genç nesiller daha lemek istiyordum. Direnişin neredeyse çok‘Aşk-ı Memnu’ dizisindeki rolüyle en başından 78’inci gününe kadar, çe- tanısa da yılların oyuncusu olan eşi şitli kereler yaptığım İstanbul – Ankara Gülsen Tuncer ile birlikte yolculukları yıllardır neredeyse tama- hazırladıkları ‘Birleştik Tekel Olduk’ men unutulan direniş kültürünün yeni- filmini gazetemize anlattı. den uyanışına içeriden bakmaktı. O yolculuklar, sürekli insanın aleyhine RÖPORTAJLAR: MEHMET evirilen küresel ekonomik değişime ko- ZUBAROĞLU şut olarak Türkiye’yi yönetenlerin de Engin Ayça: Tekel direnişine herkes 1980’li yıllardan bugüne yaratacağı gibi ben de sahip çıkıyorum. 19-20 toplumsal yıkıma rağmen meylettiği Şubat’ta kameramı alıp ben de Ankara’ya özelleştirmeler gibi neo–liberal ekono- gittim. Bu film bu kitlesel buluşmanın mik darbelerin, 4/C gibi insan emeğini filmidir. İki gün boyunca çekimler yaptım. değersizleştirmeyi hedefleyen sosyal Bu çekimlerin üzerine Gülsen’in de Engin Ayça ve Gülsen Tuncer politika enstrümanlarına başkaldırının yardımıyla çeşitli kaynaklardan Foto¤raf: Gonca fiahin kayda alınması anlamına geliyordu. İşçi derlediğimiz ve bir kısmını da kendimizin sınıfı tarihini şekillendirecek bu müca- yazdığı bir metin oluşturduk. Ben bir gece deleye tanıklık etmek, elden gelen kat- oturdum yazdım, sonra Gülsen’in şiirler 70’li yıllarda maden işçilerinden grevin ne direndiler. Bu manzarayı izlerken görüntü- kıyı sunmak istiyordum. seçerek katkısı oldu. Oradaki işçilerin olduğunu öğrendim. Kendimin de işçi lerin çağırdığı, taşıdığı şiirler oldu. Filmi çekmeye karar vermem ile yazıp çadırlara astığı şiirleri de okuduk. olduğunu öğrendim. Etrafımdaki Engin’in sinemasını da artık tanıyorum, birlikte çevremdeki insanların akıl al- Bunlar bizim filme kattığımız boyut oldu. arkadaşlar bunu duyduklarında tepki gös- birçok işte birlikte taşıdık. Bir de kadın ve maz özverisi, daha hazırlık aşamasında Sadece Tekel işçilerinin değil, diğer terdiler, “Ne yani biz işçi miyiz, amele erkek sesinin birlikte kullanılması özel bir sorunun çözümüne katkı koymak iste- işçilerin de dayanışma için o gün orada miyiz?” diye. “Evet ben işçiyim, tercih oldu. Özellikle belirtmenizi rica yen kolektif bir adıma dönüştü. Gerek toplanması, özellikle iktidara karşı bir tavır sigortalıyım...” Sanatçılar-aydınlar sınıfı ediyoruz, Tekel işçilerine armağanımızdır çekim ekipmanın sağlanması, gerekse koymaları açısından önemliydi. İşçi ayrı işçi sınıfı ayrı diye birşey yok, hepi- bu film, hiçbir maddi kazancımız olmaya- filmin kurgusu ile ilgili sürecin işlemesi sınıfının ortak tavrıydı. Hükümet görmez- miz aynı kabın içerisindeyiz. 12 Eylül’den cak! ve filmin sonuçlanmasına kadar geçen den geldi, günler geçti, orası bir çadırkente sonra unutturulan emek kardeşliği, sendi- zaman içerisinde, bu kolektif bilinç da- dönüştü. Diğer sektörlerdeki işçilerin de ka, proleterya, sendikacı kavramları tekrar ha da cesaret verici oldu. dayanışması ile birlikte sadece Tekel gündeme geldi, hayat dayattı ve bu Özelleştirme politikalarının yarattığı işçilerinin değil Türk işçi sınıfının iktidara kelimelerin içi dolmaya başladı. Proleter mağduriyet karşısında Tekel işçisinin karşı duruşuna dönüştü. edebiyatında şöyle bir tabir var: “Uyuyan kendiliğinden yarattığı ivme, neo-libe- Bugüne kadar işçi sınıfı sürekli öfke dev uyandı”. Dev olduklarının farkına ralizmin saldırgan politikalarının deşif- içerisinde çalışan, yemek yiyen, dolaşan, vardılar. “Zincirlerinden başka kaybedecek re edilmesi, işçi sınıfının hiç değilse bir sert tipler olarak gösterildi. Bunun şeyleri yok”, “Uyuyan dev”, bunlar bana bölümünün yıllar sonra kaçınılmaz gibi değişmesi gerektiğini düşünüyorum. İşçi çok basit ve içi boş imajlar olarak geliyor- gösterilen kötü sona itirazı belgelenme- halay çeker, dans eder, güler, espri yapar du bunca yıldır sendikaların içerisinde yer liydi. Dolayısıyla sinemanın dili ile da- yani yaşar. Bunu da kırmak istedim. almış biri olarak. Hayır, bunların çok yanışmanın dilini ortaklaştımak, yükse- Buluşmada benim tanık olduğum coşku, doğru tanımlar olduğunu gördüm. Orada len milliyetçi – faşizan politik dile ve kararlılık ve direnç vardı. Filmimde de bu muhafazakâr olarak nitelendirilebilecek, tavra rağmen işçi sınıfının mücadelesi noktaları korumaya çalıştım. Tekel işçileri namazında niyazında, belki karısını sokağa ile birlikte bir arada yaşam kültürünün seyrettiklerinde “İşte biz buyuz” desinler. bırakmayan, kızını okula yollamayan yeniden ülkeye hatırlatılmasına bir kat- Gülsen Tuncer: Sendikacılık yaptım. işçiler kış ortasında havuza girerek kı sunmayı amaçlıyorum.”

Yönetmen: Tamer Gören bu anlamlı direnişlerine katılmaya, tanıklık etmeye Süre: 14 dk karar verdik. Çadırlarına misafir olduk. Aşlarını “Özelleştirme kapsamında iktidar tarafından paylaştık. Bu arada ben kameramla, kendimce birçok kurum satıldı. PETKİM, Erdemir, Tüpraş, görüntüler çekmeye başladım. Her görüntü bir Seka ve birçoğu, Tekel’de bunlardan biri. Tekel yaşam oldu benim için, kendi içinde bir derdi vardı. işçileri mağdur edildi, hakları ellerinden alındı. Bu Sonunda, yani direnişin 70.gününde Samsun-Bafra hak arayışı-film çekmemde- bir neden olabilirdi. işçileriyle bu sıkıntıları anlatmanın derdini güttük ve 25 Aralık’ta Tekel işçileri Ankara’ya geldiler. film çekmenin (teknik olanaksızlıklara rağmen) Türkiye’nin ortasında Ankara’nın göbeğinde orada yaşanılanların, bu dille yani filmle çadırlardan kent oluşturdular. anlatılmasını uygun buldum. Çünkü bu sayede 70. Gün Bizde Ankaralı amatör tiyatrocular olarak onların birçok insan yaşanılanlara tanıklık edebilecek...” V. ULUSLARARASI İŞÇİ FİLMLERİ FESTİVALİ 15

ni ve hayata karşı duruşunu fark edince olarak çadırda konaklamak ve birlikte Direnişin Belgesi kayıt altına almamız gerekenin aslında halay çekip birlikte yürümek Yönetmen: Onur Temel bu direnişin öyküsü olduğunu fark olağanüstü bir deneyim yaşattı. Süre: 22 dk. ettik. Çalışmamızın ilk günlerinde Umarım bu duyguları bir nebze olsun Hamdullah Uysal’ın vefatı ve AKP perdeye taşıyabilmişizdir. merkez binasının işgali sonrası göz Ezilenin yanında olmak asıl “İşçiler ve destekçilerinin bu sıra altılar gerçekleşmişti. Tüm bu gerginlik tarafsızlıktır. Yoksa egemen ideolojinin dışı direniş öyküsünü, ulusal medya da içerisinde işçiler ve destekçileriyle dayattığı tarafsızlık ilkesi sadece yeteri kadar ele alınmaması ve dikkat doğru iletişim kuramadık. Bununla bir- sömürüye, işkenceye, adeletsizliğe göz çekilmemesi, 'Direnişin Belgesi’ni likte kullandığımız kameralar işçiler yummaktan başka bir şey değildir. hazırlamaya iten başlıca sebeptir. Çadır arasında polis kamerası olarak Sinema okullarında belgesel kentteki 78 günlük mücadelenin bir adlandırılıyormuş. İşçilerin haklı tepki- sinemacılığı ele alındığında objektif başlangıç olduğunu umarak, bu kayıtla leriyle karşılaştık ve uzunca bir süre nesnel bir yaklaşımdan bahsedilir. işçilere ve destekçilerine artı bir moti- kendimizi ifade etmekle aslında haklı Ancak Ankara’da çadır kentte olmak, vasyon oluşturabilmek yegâne amaca mücadelelerini desteklemek için yan- ‘tekel’ olmak başlı başına bir saf belir- dönüşmüştür. larında olduğumuz anlatmakla lemedir. Sinematografik olarak da Birkaç sinema öğrencisi arkadaşla geçirdik. Çekim aşaması boyunca çadır üslup olarak da, akademik veya ege- kalkıp Ankara’ya gittik. Aslında başka kentde konakladık. İşçiler sonraki gün- men oteritenin anladığı bir tarafsızlığı bir hikâyenin peşindeydik (kurmaca). lerde üniversitemizden gelen yansıtmadığım için oldukça mem- Ancak çadır kentin ve işçilerin iradesi- arkadaşlara bir çadır tahsis ettiler. Ekip nunum.”

Direnişin Simgesi: TEKEL İşçileri hareketleri içinde, kadınların ve çocuk- Tekel işçilerinin sesini dünyaya duyu- Yönetmen: Cem Artantaş - ların daha çok aktif olduğu bir eylemdi. rulması gibi ortak kaygılarla yola çıktık. Nedim Ozan Tekin Karne tatilinin bu günlere denk gelme- Bu çalışmalar Hamdullah Uysal anısına siyle birlikte, karı-koca, çoluk-çocuk bu hazırlanmış olup, direnişin önemli Süre: 18 dk harekette yer aldı. Haklarını geri ala- adımları özellikle medyaya yansımayan “Son dönemin en vurguncu ve en bilmek için, daha önce hiçbir eylemde detaylarıyla anlatılmaktadır. geniş kapsamlı satışı British American dahi bulunmamış aileler sıcak Dört AFSAD’lı fotoğrafçı olarak bu Tobacco'ya yapılmıştı. Kısa bir süre evlerinden uzakta Ankara’nın soğuk çalışmaları tamamladık. Gün içinde sonra adına özelleştirme denen bu kaldırımlarında, naylon çadırlarda doğaçlama olarak kendiliğinden yön sürecin, işçi ve emekçilere yönelen yüzü gecelerini geçirdiler. değiştiren bir işçi hareketi olması açığa çıktı. Binlerce Tekel işçisi, işsiz Türkiye ve dünya işçi sınıfının çalışmayı zorlaştıran sebeplerden kalma gerçeğiyle karşı karşıya kaldı. mücadelesinde önemli bir yer tutan bu birisiydi. Fotoğrafçılar olarak bizde Tekel işçilerine yapılan bu direnişin 72. gününde Hamdullah Uysal eyleme paralel olarak anlık olarak plan- haksızlığın gün gelip diğer işçilere, isimli Tekel işçisi, alkollü bir sürücünün larımızı değiştirmek ve her an, her memurlara, çalışanlara yapılmama ihti- çarpmasıyla hayatını kaybetti. ortamda yaşananları detaylarıyla malini kim garanti edebilirdi? Bu Fotoğrafın sadece bir fotoğraf fotoğraflamak zorundaydık. Gördüğümüz Kendi nedenle bu mücadele sadece Tekel olmadığı, kitlelere ulaşmakta ve Çalışmalarımızın farklılığı, sadece Yüzümüzdür-TEKEL Direnişi işçilerinin mücadelesi olmaktan çıkıp, kamuoyu desteği yaratılmasında önemli fotoğraflardan oluşmaması ve ortamda toplumun tüm kesimini kapsayan bir ve etkin bir araç olduğunu düşünen yapılmış olan ses kayıtları ile desteklen- Yönetmen: Ahmet Özer demokratikleşme hareketi haline geldi. sorumlu fotoğrafçılar olarak bu tarihi miş olmasıdır. Toplamda yaklaşık 6000 Süre: 58 dk. Çaresiz kalan Tekel işçileri kazanılmış sürece kayıtsız kalamazdık. Yaşanan adet fotoğraf elenerek, konu, tekrara “Tekel direnişi, emek mücadelesinin haklarını kaybetmemek için Ankara’ya süreçlerin geleceğe aktarılması, Tekel girmeden farklı yönleriyle ele alınmaya yıllardır üzerinde bulunan ölü gelerek, 78 gün süren tarihi bir direnişe direniş şehidi Hamdullah Uysal’ın çalışılmıştır. Biçimsel özellikleri değil toprağının atılmaya başlandığı dönemin imza attılar. unutulmaması, mücadelesinin yarınlara içerdiği bilgiyle ön plana çıkan habercisi olarak çıktı karşımıza. İşçi Bu direniş şimdiye kadarki işçi taşınması ve işçi sınıfının yüz akı olan fotoğraflar tercih edilmiştir.” sınıfı hareketinin, topyekûn bir güvencesizlik hareketi haline gelme potansiyelini göstermesi bakımından çok önemli bir moment olan Tekel Ölmek Var, Dönmek Yok! direnişinin hangi koşullarda Yönetmen: Ankara NHKM yürütüldüğünü anlamak, önümüzdeki Sinema Topluluğu dönemin mücadele hattının ihtiyaçlarını Süre: 18 dk. kavrayabilmek açısından önemli ola- caktı. Böyle bir noktadan hareketle, “Tekel işçilerinin eylemini Abdi Tekel direnişi sürecini belgesel haline İpekçi Parkı’na geldikleri akşamdan getirmek ve sınıf mücadelesinin deney- başlayarak kaydetmeye, görüntülemeye imleri yaygınlaştırmak bizim çıkış nok- başladık. Bir belgeselci olarak belgeleme tamızı oluşturdu. güdüsüyle -sadece o an için- görüntülü- Ankara’da sinema çalışmaları yorduk. Abdi İpekçi Parkı’ndaki polis yürüten bir grup arkadaşın, Tekel saldırısı sırasında parktaydık ve eylemi direnişinin heyecanı ile bir araya gele- görüntülemeye, röportajlar yapmaya ekipman olarak sayabileceğimiz sadece şünüyoruz. Filmi direniş bitmeden rek bir belgesel hazırlama tartışmasıyla devam ediyorduk. O hafızalara kazınan basit bir mini dv kameramız vardı. Bu göstermek istediğimiz için direniş başlayan çabamız, direniş çadırlarının görüntüler gerçekleşmeye başladığında işi profesyonel, yarı profesyonel kişiler bitmeden tamamlamış olmak istiyorduk. söküldüğü güne kadar sürdü. donup kaldık. İşçilerle birlikte gaza ve dışında büyük çoğunlunu amatörlerin Yaygın olarak tekel işçilerinin yaşadığı Çalışmalarımızı, direniş alanından basınçlı tüplerden düşmanca fışkırtılan oluşturduğu bir toplamdan ve yardımını, yerlerde de gösterilecek, “direnişin pro- yapılan sendika.org canlı yayınlarını da can yakan sıvıya maruz kaldık. ekipmanını esirgemeyen, profesyonel pagandasını” da yapan kısa belgesel katarak yürüttük. O andan sonra sanırım, eylem Türk- olsun, amatör olsun, dostlarımızdan olmasına çalıştık. Bir hafta boyunca ‘Gördüğümüz Kendi Yüzümüzdür- İş’in önüne taşındığından itibaren, artık oluşan ekibimizi bu süreçte oluştur- geceli gündüz kurgusuyla uğraştık ve TEKEL Direnişi’ belgeselini, Tekel bu süreç bir belgeselin konusu olmalı, duk.... Farklı ellerden çıkan görüntüler şubat ayı sonunda tamamladık. Şu an direnişinin içinde gerek destekçi gerek bizim bu direnişin belgeselini yapmamız biraz amatörlüğümüzü hatırlatsa da şu daha uzun metrajlı, belgesel film olma işçi olarak yer alanların emeğiyle gerek dediğimizi hatırlıyorum. Artık ilk an iyi bir ürün çıkardığımızı düşünüy- iddiası taşıyacak bir film hazırlıyoruz. oluşturduk. Belgesel teknikleri ve sine- önceliğimiz eylemi belgesel için görün- oruz. ‘Ölmek Var Dönmek Yok’ bir Bu festivale yetişmedi ama önümüzdeki matografik kaygıları kenara itmeden tülemekti. Oldukça kısıtlı ve amatörce belgesel film olma iddiası taşımasa da festivalde paylaşmak istiyoruz. Işığımız işçilerin gözünden aktardığımız bir çalışmak zorunda kaldık. Başlangıçta ilk ürün olarak oldukça iyi olduğunu dü- bol olsun!”. öykü oluşturmaya çalıştık.” 16 V. ULUSLARARASI İŞÇİ FİLMLERİ FESTİVALİ

Tekel Ateşi Yönetmen: Meltem Başer - Ali Haydar TOMBAK Süre: 14 dk.

Meltem Başer: “Tekel direnişi tarihi bir olaydır. Amacımız bu direnişin nedenlerini ve bu süreçte yaşananları anlatmak ve bu direnişi sinema yoluyla mümkün olduğu kadar çok insana ulaştırmaktır. Tekel direnişi ile biz de belgesel sinema adına çok şey öğrendik. Yaşayarak öğrenmek bizim en büyük avantajımızdı. Çadırkent sürecinde bir çok hayata tanıklık ettik. Başlangıçta kafamızda belli bir kurgu yoktu, anlat- Festival program›ndaki mak istediğimiz çok şey vardı. Tekel direniflini konu Dolayısıyla orada olan her şeye tanık ve dahil olarak başladık. alan di¤er filmler flunlar: Türkiye’de belgesel sinema seyircisi gerçekten çok az. Sinemanın eğlence ‹stanbul 4 fiubat Grevi kültürüne dönüşümü ile aslında şaşılacak 4’09’’, 2010 bir durum değil bu. Bizim amacımız, Yönetmen, Yap›mc›, Kurgu: Emir elimizden geldiğince Tekel direnişi Çelik hakkında bilgi vermek, izleyenleri filme dahil edebilmek, ancak, bilgi verirken de Kad›nlar Tekel estetik anlatımı da göz ardı etmemekti. 20’, 2010 Özellikle izleyicinin filmden kopma- Yönetmen: ‹dil S. Soyseçkin - Cevahir Özgüler masını sağlamak istedik. Bu nedenle kalktılar, her gün eylem yaptılar, her gün insan ayrı bir hikaye, her çadır ayrı bir G. Yönetmeni: ‹dil S. Soyseçkin filmin ritmini elimizden geldiğince yük- ateş yaktılar… Meclis sadece birkaç kilo- dünya. Malzeme çoktu. Kurgu: ‹dil S. Soyseçkin - Cevahir sek tuttuk. Filmdeki röportajlar ve metre ötede idi. Biz de... Ama biz o kadar Anlatacaklarımız çoktu. Biz genel bir Özgüler müzikler de dahil her şeyi izleyici ile ötede kalmadık. Çadırkent’e girdik. Çoğu görünüm gösterdik. Basit ve genel bir empati kurmaya çalışarak kullandık.” zaman kamerasızdık. Ama kameramızın görünüm… TEKEL 51 Ali Haydar Tombak: “Türkiye’nin olduğu zamanlar da oldu. Saatlerce Filmde sinemasal olarak iki şey 51’, 2010 başkenti Ankara’da, Ankara’nın göbeği görüntü kaydı aldık. Sonucu bu… önemli. Birisi, insanlara kaba olarak Yönetmen, Kurgu: Ülkü Akgün, Kızılay-Sakarya’da aylardır sokakta Çekimleri yaparken aklımızda oluşan Tekel direnişi göstermek, birisi, izleyi- Nurflen Bak›r, Erdal Bilici, Burak yaşayan insanlar vardı, Tekel işçileri… çok fazla şey vardı. Orada binlerce insan ciyi sıkmamak. Bu ikisini başardıysak, Öz, Semin Sezerer, Cem Y›ld›r›m Bu insanlar kurdukları çadırlarda yatıp vardı ve onlarcası ile arkadaş olduk. Her amacımıza ulaştık, ne mutlu bize…” Direnifl Soka¤› 20’, 2010 “Bu film, özelleştirmeyle başlayan soğukla giriştikleri mücadelesine filmi Eylemleri adıyla bilinen işçi eylem- Yönetmen, Kurgu: Aynur Özbak›r süreçte 4/c geçici işçi statüsüne hazırlayanlar kayıtsız kalmak isteme- lerinden sonra en kararlı ve güçlü işçi geçmeyi reddeden TEKEL işçilerinin di. Yayın Kurulu Üyesi oldukları eylemini belgelemek ve bu eyleme Fatih P›nar’dan 15 Aralık 2009 tarihinde Ankara’da Fotografya Dergisinin de desteğini destek vermek hedeflenmiştir. Fotoröportajlar başlayan direnişlerini belgelemek ve alarak, Direnişin belgelenmesine Özelleştirmelerin ardında yatan 4’ + 6’, 2010 onurlu direnişlerinde seslerini duyur- yönelik çalışmalara başlandı. Farklı gerçek, TEKEL işçileri eylemiyle bir Fotoröportaj: Fatih P›nar malarına aracılık etmek amacıyla bölgelerden gelen işçiler, öğrenciler, kez daha kamuoyunun gözleri önüne hazırlanmıştır. sivil toplum örgütleri temsilcileri, serilmiştir. Bu süreç sonunda insan- TEKEL işçileri Ankara’nın fotoğrafçılar ve esnafla yapılan röpor- larımız kazanılmış haklarını yitirmek- Ölmek Var Dönmek Yok göbeğinde ilk direnişlerine başladıktan tajlarla Direniş tüm yönleriyle göster- te, daha fazla yoksullaşmakta ve (Fotoröportaj) ve eylem dalga dalga geniş toplumsal ilmeye çalışıldı. kamusal kaynaklar yok pahasına 14’ , 2010 kesimleri etkisi altında aldıktan sonra, Bu filmle, özelleştirme sürecinin ulusal ve uluslar arası tekellere Fotoröportaj: Nedim Ozan Tekin, TEKEL işçilerinin yalnızca hükümetin yıkıcı etkilerinin TEKEL işçilerinin devredilmektedir. TEKEL işçilerinin Hüseyin Türk, Nail Yollu özelleştirme yanlısı politikalarına eylemi aracılığıyla ortaya konması ve eylemine destek vermek, kamusal karşı değil, aynı zamanda açlıkla ve yaklaşık 20 yıl kadar önce Bahar varlıklarımıza sahip çıkmakla özdeş hale gelmiştir. TEKEL işçilerinin kendiliğinden ve sınıf bilinci olmadan başlattıkları bu eylem, zamanla toplumun geniş katmanlarının sesi olmuş ve mücadele etmenin gücünü ve gerekliliğini hatırlatmıştır. Bu yönden tarihsel bir anlam taşıyan TEKEL İşçilerinin Direnişini toplumsal hafızaya kazımak için belgelemek, filmi hazırlayanların temel hedefi olmuştur.”

Tekel İşçileri Direnişi Yönetmen: Yağmur Dolkun- Meryem Akköse Süre: 19 dk. V. ULUSLARARASI İŞÇİ FİLMLERİ FESTİVALİ 17

Emekçilerin Düflü 2007, 50' Yönetmen: Tran Phuong Thao G. Yönetmeni: Tran Phuong Thao

Vietnam’›n baflkenti Hanoi’ye ge- len binlerce köylü k›z› her sabah ifl bul- ma umuduyla banliyölerdeki evlerin- den ç›k›p yola koyulur. Ioan ve Ngah da binlerce hemcinsi gibi formlar dol- durur ve ifl görüflmelerine gider. An- cak sonuç alamazlar. ‹ki genç k›z bir- Somers Town birlerini yüreklendirir ve teselli ederler. Umutlar›ndan, hayal k›r›kl›klar›ndan, 2008, 71' d›r ve inflaat iflçisi olan babas›yla birlikte yaflamaktad›r; ancak böy- paras›zl›ktan ve aflktan konuflurlar. Ne Yönetmen: Shane Meadows lesi bir yaflamdan da mutlu de¤ildir. Yaflamlar›na anlam katmak küreselleflme ne de çektikleri s›k›nt›lar Senaryo: Paul Fraser için mücadele veren bu iki kifli Londra’da, Somers kasabas›nda onlar›n hayata karfl› arzusunun önüne Kurgu: Richard Graham karfl›lafl›rlar. Marek, babas›ndan gizlice Tommo’yu eve al›r ve bir- geçer. Görüntü Yönetmeni: Natasha Braier likte yaflamaya bafllarlar. Marek, bir kafede garsonluk yapan Fran- Müzik: Gavin Clarke s›z Maria’n›n foto¤raflar›n› çekmeyi zaten tak›nt› haline getirmifltir Oyuncular: Piotr Jagiello, Ireneusz Czop, Perry Benson, Thomas Tur- ve art›k Maria her ikisinin de saplant›s› olmufltur. Maria aniden goose, Kate Dickie, Wojciech Olczak, Wojtek Macierznski, Ben Porter Marek ve Tommo’nun hayat›ndan ç›k›nca gençler kendilerini ye- Tommo, Midlands’deki yaln›z ve zor hayat›ndan kaç›p Londra’ya niden mahrumiyet içinde hissetmeye bafllarlar. gelir. Polonyal› bir göçmen olan Marek ise, hevesli bir foto¤rafç›- Ödüller: 2009, Londra Film Elefltirmenleri Y›l›n Genç ‹ngiliz Oyuncusu Olmasa

Keflifler Atlas›-Tuzun Öyküsü 1999, 30’ Yönetmen: Handan Türkeli Senaryo: Handan Türkeli Müzik: Serdar Atefler Kurgu: Ahmet Can Çak›rca

‹ç Anadolu bozk›r›nda vaha gibi beliriveren Tuz Gölü, Türkiye’nin en büyük tuz üretim merkezidir. Yaz so- nuna do¤ru beyaza bürünür göl. Te- kel’e ba¤l› tuzlalarda y›l›n on bir ay› boyunca tuz üretimi devam eder. ‹n- san gücü üzerine kurulu düzenekler- de gece gündüz, dört mevsim devam Kuhle Wampe ya da eden tuz üretimi yorucu bir süreçtir. Dünyan›n Sahibi Kim? Tuzda çal›flan mevsimlik iflçiler ise ayr› bir hikâyedir. Ço¤u Do¤u Anado- 1932, 71' lu’dan gelir ve aylarca bekâr odalar›n- Yönetmen: Slatan Dudow da yaflayarak, evinden ve ailesinden Senaryo: Bertolt Brecht, Ernst 2010, 60’ uzakta, güç koflullarda yaflam müca- Ottwald Yönetmen: Filiz Gazi delesi verirler. Oyuncular: Hertha Thiele, Ernst Senaryo: Filiz Gazi Busch, Martha Wolter, Lili Görüntü Yönetmeni: Onur Demir Schoenborn-Anspach Kurgu: Elif Miral Duma duma dum Müzik:Murat Cem Dinler, An›l Çifter 11’, 2010 Film ad›n› Berlin yak›nlar›nda kurulan Yönetmen: Emrah Salt›k bir çad›r kamp›ndan almaktad›r. Kuh- ‘Olmasa’, “Kent” olgusuyla Yap›mc›:Baran fiaflo¤lu ne Wampe Berlin lehçesinde ‘bofl mi- karfl›m›za ç›kan tüm kavramlar›n Senaryo: Emrah salt›k de’ manas›na da gelmektedir. Du- hayat›m›zdaki karfl›l›¤›n› bulmaya Görüntü Yönetmeni: Deniz dow’un bu yap›t› Weimar dönemi Al- çal›flmaktad›r. Belgesel, kentlerin Eyübo¤lu manyas›’n›n görülmesi gereken eser- gönül çelen kalabal›klar›n›n aras›na Kurgu: Özgür Balc› lerinden biridir. Senaryosu Bertolt s›zar ve sorar. Bu kentte “Olmasa” Brecht ve Ernst Ottwalt taraf›ndan ta- dedi¤iniz fley... “Ne olmasa?” Yasad›fl› bir örgüte ait olan sarlanm›fl ve yaz›lm›flt›r. Brecht baz› Filmin içeri¤i ayn› soruya verilen hücre evine yap›lan silahl› polis bölümleri kendisi yönetmifltir. Hitler, yan›tlardan oluflmaktad›r. Kimi bu bask›n› ve akabinde geliflen olaylar Kuhne Wampe’nin 1932’deki gala- kentteki yoksulluktan, kimi gökde- anlat›lmaktad›r.’Duma duma dum’, s›ndan dokuz ay sonra iktidara gelir. lenlerden; kimi anlams›z, militarist Küba devriminin yaratt›¤› toplumsal Nazi iktidar›nca yasaklanan film onlar- sokak adlar›ndan… Ve daha neler geliflme projesine dahil olan kasaba ca y›l gözlerden uzak kal›r. neler… insanlar›n›n hikâyesi ayn› zamanda. 18 V. ULUSLARARASI İŞÇİ FİLMLERİ FESTİVALİ

Gazap Üzümleri

1940, 128' Yönetmen: John Ford Senaryo: Nunnally Johnson G. Yönetmeni: Gregg Toland Yap›mc›: Nunnally Johnson & Darryl F. Zanuck Oyuncular: Henry Fonda, Jane Darwell, John Carradine, Charley Grapewin, Dorris Mürflid’i Gülle Bowdon, Russell Simpson 2009, 17' Yönetmen: Murat Ç›nar Kurgu: Murat Ç›nar Hikâye, Büyük Buhran döne- Senaryo: Murat Ç›nar minde Oklahoma’daki bir çiftlikte Oyuncular: Mourshid Islam, Michele bafllamaktad›r ve cezaevinden Dimitru, Ulla Islam ç›kt›ktan sonra ipotek nedeniyle çiftlikleri ellerinden al›nan ve kendi Bangladefl’ten ‹talya’ya gelen Mür- topraklar›ndan at›lan ailesini bul- flit’in hikâyesi. Pek çok memleketlisi maya çal›flan Tom Joad etraf›nda flekillenmektedir. Tom, ailesinin lerinden çok daha kötü bir manzara ile karfl›lafl›rlar. ‹fl bulmak çok gibi mülteci olarak geldi¤i bu yeni kendi çiftliklerinden çok uzakta olmayan amcas›n›n çiftli¤ine zordur ve ücretler de çok düflüktür. Büyük Buhran’›n etkileri her ülkede Mürflit de gül satarak geçi- gitti¤ini ö¤renir ve oraya do¤ru yola koyulur. Oraya ulaflt›¤›nda yeri sarm›flt›r ve herkes ifl aramaktad›r. mini kazanmaktad›r. Son derece amcas›n›n çiftli¤ine de ipotek nedeniyle el konuldu¤unu ö¤renen yoksul bir hayat sürdürmektedir. Tom, tüm ailesini yan›na alarak ifl bulmak ve daha iyi bir yaflama Ödüller ‹talyanlar’›n gözünde Bangladeflli kavuflmak umuduyla Kaliforniya’ya do¤ru hareket eder. Ancak yol 1963, Blue Raibbon En ‹yi Yabanc› Film Ödülü gül sat›c›lar›n›n birbirinden fark› boyunca Kaliforniya’n›n da baflka yerlerden fark› olmad›¤›n› anla- 1941, Oscar En ‹yi Yönetmen Ödülü yokken, Mürflit zorlu hayat›n içinde- tan pek çok kifli ile tan›fl›rlar; oraya ulaflt›klar›nda ise dinledik- 1940, NYFCC En ‹yi Yönetmen Ödülü dir. S›radan bir milli maç bile onun akflam› befl kurufl kazanmadan ka- Madencilerin An›lar› patmas›na yol açabilmektedir.

Wobblies Bolivya Topraks›z K›r ‹flçileri Hareketi 1979, 90' Yönetmen: Steward Bird, Deborah 2010, 20’ 2008, 60' Shaffer Yönetmen: Dilek Çolak Yönetmen: Pashalis Papapetru Yap›mc›: Dilek Çolak Görüntü Yönetmeni: Nicos Avraamidis ‘Wobblies’, 1905 y›l›nda kurulan ra- Kurgu: Dilek Çolak Müzik: Pambos Sakkas dikal bir iflçi örgütüne verilen takma isimdir. Dönemin di¤er sendikalar›- 1953’te Bolivya’da “Toprak, onu iflleyene ve ona emek Belgesel K›br›s iflçi s›n›f›n›n oluflumunda tarihi bir yere sahip n›n aksine, son derece demokratik harcayana aittir” slogan› ile bir toprak reformu yap›l›r. olan 1948 Lefke Maden Grevi’ni yaflayan, yafll› madenciler ile nitelikli bu örgüt, cinsiyete ve etnik Fakat üzerinden y›llar geçmesine ra¤men bu reform uygu- röportajlar eflli¤inde k›sa bir K›br›s tarihi niteli¤inde. Belgeselde kökene bakmadan herkese kap›lar›- lanmaya koyulmaz. Bunun üzerine iflleyecek tek bir kar›fl adan›n tarihi; askeri ve stratejik öneminden yola ç›k›larak n› açar. The Wobblies haf›zalardan topra¤› bile olmayan köylüler Bolivya topraks›z k›r iflçileri anlat›l›rken, ada halk›n›n bak›r ve madencilik ile olan iliflkisi de büyük ölçüde silinmifl bir örgütün hareketi ad› alt›nda birleflerek ve yasan›n kendilerine ayr›nt›l› olarak ortaya konuluyor. 1948 y›l›nda K›br›sl› Türk ve gözünden geçmifli ve günümüzü verdi¤i haklara dayanarak toprak iflgal etmeye ve üzerinde K›br›sl› Elen iflçilerin, bir ABD firmas› olan CMC karfl›s›nda ortak yeniden de¤erlendirmeye dair yap›- yaflamaya, ekip biçmeye bafllarlar. Bu belgesel Bolivya’n›n olarak gerçeklefltirdikleri grev, adan›n emekçi halklar›n›n ortak lan ender ve zorlu bir davet. de¤iflik bölgelerinde yay›lm›fl topraks›zlar›n hayatta kalma haf›zas›nda hâlâ tazeli¤ini korumakta, sonradan yarat›lm›fl öyküsüdür. yapay milliyetçi ayr›mlar›n anlams›zl›¤›n› ortaya koymaktad›r.

Demir Yiyenler

2007, 85' Bedel Yönetmen: Shaheen Dill-Riaz 2010, 15’ Senaryo: Shaheen Dill-Riaz Yönetmen-Senaryo: Nail Pelivan, Turgut Bayg›n ‘Demir Yiyenler’ hurdaya ç›kan gemilerin parçalanmas› Görüntü Yönetmeni: Nail Pelivan endüstrisinde çal›flan iflçiler üzerine etkileyici bir film. Bu Müzik: Ata Güner endüstride, flu anda 3 milyon iflçi çal›flmaktad›r ve IMF ve Dünya Oyuncular: Yavuz ‹msel, Refik Gürbüz Bankas› taraf›ndan uluslararas› kimya flirketleriyle rekabeti ortadan kald›rmak için özellikle tahrip edilen jüt tekstili endüstrisinin yerine 12 Eylül darbesinden 30 y›l sonra… geçmifl durumdad›r. Bu sektördeki iflçiler günlük 70 cent Yavuz, y›llar önce en yak›n arkadafl› karfl›l›¤›nda çal›flma gibi vahfli bir sömürü ile karfl› karfl›yad›r ve Refik'i polise ihbar eder.Refik hapis- vücutlar›na ve hayatlar›na ciddi zararlar veren sa¤l›ks›z ve te yatarken, Yavuz da bu süre içeri- güvencesiz koflullar alt›nda çal›flmaktad›r. Sendikan›n olmad›¤› bu sinde kendiyle hesaplafl›r.Refik ha- endüstride, iflverenler zararlar› dikkate almadan iflçileri bu flekilde pisten ç›kt›ktan sonra uzak ve kim- çal›flmaya zorlamaktad›r. selerin olmad›¤› bir köye yerleflir. Yavuz onu arar ve bulur. V. ULUSLARARASI İŞÇİ FİLMLERİ FESTİVALİ 19

K›rm›z› Kalem 2009, 70’ Yönetmen, Yap›mc›: Özgür F›nd›k Senaryo: Emirali Ya¤an Müzik: Erdo¤an Emir Kurgu: Emil K›z›lda¤

Film, 1990’l› y›llarda yaflanan köy 11’e 10 Kala boflaltmalarla 1937-38’de yaflanan olaylar aras›nda, o günleri yaflam›fl 2009, 110' lusu bafllar. Bina y›k›l›rsa Mithat Bey koleksiyonlar›n› kaybedecektir, insanlar›n ifadelerine baflvurarak Yönetmen-Senaryo: Pelin Esmer Ali de hem evini, hem iflini. Art›k apartman, yaln›z yaflayan bu iki ba¤ kuruyor. Yap›mc›lar: Nida Karabol Akdeniz, Tolga Esmer, Pelin Esmer adam›n ortak kaderidir. Görüntü yönetmeni: Özgür Eken Ödüller: ‹stanbul Uluslararas› Film Festivali Jüri Özel Ödülü, Adana Oyuncular: Nejat ‹fller, Mithat Esmer, Tayanç Ayayd›n, Laçin Ceylan Alt›n Koza Fim Festivali En ‹yi Film, En ‹yi Senaryo, Ortado¤u Uluslararas› Film Festivali En ‹yi Ortado¤u Yeni Yönetmen Ödülü, Mithat Bey, y›llard›r biriktirdi¤i koleksiyonlar›n› her türlü tehdite karfl› Tromso Uluslararas› Film Festivali FIPRESCI Ödülü, Nürnberg Türkiye- korumay› baflarm›flt›r. Köyünden ‹stanbul’a geldi¤inde apartmana Almanya Film Festivali En ‹yi Film, Sinema Yazarlar› Ödülü, Ankara kap›c› olarak giren Ali, bir süre önce ailesini köye geri yollam›flt›r. Film Festivali En ‹yi Yönetmen, Onat Kutlar - En iyi Senaryo, En ‹yi Apartman›n di¤er sakinleri binay› y›k›p yeniden inflaa etmeyi tercih Sanat Yönetimi, Cinema Novo Film Festivali Büyük Jüri Özel Ödülü, edince, Mithat Bey’in koleksiyonlar› u¤runa verdi¤i savafllar›n en zor- Genç Jüri Özel Ödülü, Tetouan Film Festivali Jüri Özel Ödülü

Karun ve Çöp Kutusu 2010, 18’25’’ Yönetmen, Senaryo: Sayat Da¤l›yan Yap›mc›: Sar Tv Yap›m G. Yönetmeni: Sayat Da¤l›yan, Aleks Arman Erkunt Müzik: Gomidas, A. Khachaturian, Alexandros Sharakan-Julius Fucik Oyuncular: Artür Manukyan, Lara Narin, Raffi Etyemez, Aleks Arman Esma ‘Esma’ bu y›l Cannes Film Festivali’ne de kabul edildi Erkunt, Agop Küpeli, Nor Zartonk

2009, 18’ Ailesini kurtarmak için ailesini da- 1995 y›l›nda Çöp Kutular› içlerine Yönetmen: Koray Çal›flkan ¤›tmak zorunda kalan genç kad›n›n yerlefltirilen bombalar yüzünden Yap›mc›: Yamaç Okur hikâyesi. Esma bebek bak›c›s›, efli Da- yasakland›. Çöp kutular›n›n neden Monsanto’nun Gözünden Senaryo: Koray Çal›flkan vut ise özel güvenlik görevlisidir. Da- yok oldu¤u sorusuna cevap arayan Dünya Görüntü Yönetmeni: Meryem Yavuz vut a¤abeyini tefeciden kurtarmak kütüphane memuru “Yere Çöp 2008, 108' Müzik: Pascal Lesport için bir bankadan kredi çeker. A¤abey Atamayan Adam” 1 May›s 2009 Yönetmen, Senaryo: Marie Kurgu: Özcan Vardar paray› ödemez. Kar› kocan›n borçlar› günü her fleyin ortas›nda kalacakt›r. Monique Robin Oyuncular: Bilge Seçkin, Bar›fl Celilo¤- gelirlerini aflar. Art›k sadece tek bir ç›- Unuttu¤umuz insanlar› hat›rlarken lu, Emrah Elçibo¤a k›fl yolu vard›r... 1 May›s 2009 günü görmedikleri- Geneti¤i de¤ifltirilmifl organizma mize bir grup ‹stanbullu Ermeni’nin üreticileri aras›nda ilk s›rada bulunan gözünden tan›kl›k edece¤iz 80´de Monsanto, bir as›rl›k faaliyeti s›ras›n- etti¤imiz gibi! da en zehirli ürünlerden baz›lar›n›n Ölüm Elbisesi: Kumal›k sat›fl›na imza atar. Özenli bir araflt›r- Kahpe Devran man›n ard›ndan bu filmde, flirketin 21’, 2009 tarihi gözler önüne serilmekte, ya- 2009, 45’ Yönetmen, senaryo: Cahit Çeçen y›nlanmam›fl belgeler ve ilk elden ta- Yönetmen, Senaryo, Yap›mc›: Müjde Arslan Yap›mc›: Ahmet Çeçen n›kl›klar aktar›lmaktad›r. Günümüz- Görüntü Yönetmeni: Serhat Dumlu de Monsanto geneti¤i de¤ifltirilmifl Filmin yönetmeni Müjde Arslan’›n halas› Emine, 16 Müzik: Evin Salgut fiahin, Oktay tohumlar sayesinde çevreyi kirletme- yafl›nda kuma gitti, evlendi¤i adam amcas›n›n o¤- fiahin, Bahar Ad›güzel den gezegendeki açl›¤› giderme id- luydu. Kocas›ndan fliddet gördü, her defas›nda ba- Oyuncular: Musa Karagöz, Hasan dias›nda. Peki geçmifline göz att›¤›- ba evine s›¤›nd›, ama yaralar› iyileflince onu evine Gençer, Metin Demir m›zda buna inan›l›r m›? Yönlendiril- geri götüren babas› oldu. Emine y›llar içerisinde ak- mifl haberler, gizli pazarl›klar, bask› l›n› yitirdi ve 30’lu yafllar›n›n sonlar›nda her ö¤ün 8 S›radan üç insan›n s›radan yaflam taktikleri, yolsuzluk giriflimleriyle ilaç yuttu¤u bir zamanda, ilaçlardan birinin yan et- hikayeleri. Monsanto’nun tarihi rahats›zl›k veri- kisiyle felç geçirdi. Bu belgesel, Emine’nin hikâye- Ödül yor. Temiz ve yeflilci imaj›n›n arkas›n- sinden yola ç›karak kumal›¤a, kuma kad›nlar›n ya- 10. K›saca Uluslararas› K›sa Film da flirket çevreyi umursamadan pa- flad›klar›na bak›yor. Emine’nin hikâyesini di¤er ku- Festivali, En ‹yi Belgesel Film Ödülü zar›n hakimiyeti için çal›fl›yor. ma kad›nlar anlat›yor bir bak›ma. Kumal›¤› anlat›- yorlar, kendi ifadeleriyle “ölüm elbisesi”ni… 20 V. ULUSLARARASI İŞÇİ FİLMLERİ FESTİVALİ

5 No’lu Cezaevi 2009, 97’

Yönetmen: Çayan Demirel Yap›mc›: Ayfle Çetinbafl Görüntü Yönetmeni: Koray Kesik Müzik: Ahmet Tirgil Kurgu: Bural Dal

Bu belgesel 12 Eylül askeri darbesinden sonra yak›n tarihimizin Direnifl Liman› en vahfli devlet terörünün uygu- 2009, 20’ land›¤› Diyarbak›r 5 No’lu Yönetmen: Kadir Baziki Cezaevi’nde yaflananlar› gözler önüne seriyor. Belgesel ço¤unun Film, Mersin Liman›’nda sendikal› Kürt oldu¤u bu cezaevinde tüm olduklar› için iflten at›lan liman tutuklulara devlet taraf›ndan ne tür iflçilerinin 120 günlük direniflini ak›l almaz sistematik iflkencelerin anlat›yor. yap›ld›¤›n› ve nas›l Türklefltirme politikalar›n›n uyguland›¤›n› gös- Bar›fl Tohumlar› teriyor. Dönemin askeri yetkilileri 2008, 50' cezaevini bir ‘askeri okul’ olarak nitelerken tutuklular o dönemi Ödüller Yönetmen: Andre Kloer ‘vahflet y›llar›’ olarak hat›rl›yor. Onlara göre bu vahfletin zincir- 2009, 46.Alt›n Portakal Film Festivali, En ‹yi Belgesel Film Senaryo: Maaike Broos, Andre lerini k›rabilmek için de tek bir yol vard› o da direnmek veya Ödülü Kloer kendini feda etmek. Tutuklular zincirleri k›rmak için mücadele 2009, SIYAD, En iyi Belgesel Film Ödülü Kamera: Andre Kloer ettiler ve ‘5 No’lu Cezaevi:1980-84’ belgeseli neredeyse 30 y›l 2010, Ankara Film Festivali, Profesyonel Belgesel dal›nda Görüntü Yönetmeni: Andre Kloer sonra yaflananlar› tan›klar›n a¤z›ndan bizlere aktar›yor. Birincilik Ödülü Müzik: Herman Witkam, Alexander Reumers

Belgesel ‹srail yerleflimi olan Bat› Efendisizlerin Ülkesi fieria'daki Filistinli iflçilerin hikayesini anlatmaktad›r. Bu yerleflimlerden bi- ri Nizzane Ha Shalom - Bar›fl To- humlar›'d›r. Bat› fieria'da, hukuki statüsü kesin olmayan ‹srail yerle- flimlerinin yaratt›¤› yasal boflluktan dolay›, burada çal›flan Filistinli iflçiler asgari ücret ve yasal güvenceden yoksun çal›flt›r›lmaktad›r. Bütün bu koflullara ra¤men çal›flmak için bu yerleflimlere dönen Filistinlilerin say›- s› günden güne artmaktad›r. Jawdat Talousy bu iflçilerden biridir ve hak- Coca Cola Davas› lar›n› savunmak için mücadele eder.

2009, 86' 2009, 60' Yönetmen, Görüntü Yönetmeni: Germán Gutiérrez Yap›m: Association of Indigenous Councils of Senaryo: Carmen Garcia Northern Cauca Yap›mc›: Carmen Garcia, Johanne Bergeron, Yves Bisaillon Müzik: Olivier Alary Kolombiya’daki Kuzey Cauca Yerli Konseyleri Birli¤i’nin ‹letiflim Ekibi taraf›ndan çekilen 45 dakikal›k filmde, alt› ayl›k seferber- 2002’den bu yana 470’i aflk›n iflçi lideri flirketler taraf›ndan tutul- lik ve mücadelenin ard›ndan, 2008 Ekim-Kas›m aylar›nda kitle- mufl kiral›k askerler taraf›ndan öldürülmüfltür. Bu flirketler aras›n- sel de¤iflim ça¤r›s› alt›nda 50 bin yerli eylemci ve Kolombiya da en önde geleni Coca-Cola’d›r. Isidro, Coca Cola’n›n flifleleme halk hareketinin di¤er kesimlerini bir araya gelmesi aktar›lmak- fabrikas›nda çal›fl›rken öldürülmüfltür. Çünkü Isidro sendikan›n tad›r. Mücadelenin bafl›nda eylemciler ve Kolombiya güvenlik Halkla Dayan›flma ve Kültür yürüttü¤ü mücadelenin bir parças› olmufltur. Kolombiyal› sendi- güçleri aras›nda yaflanan dramatik çat›flmalardan, baflkent Derne¤i: Halk-Der kac›lara karfl› ifllenen pek çok suç gibi bu cinayet de cezas›z kal- Bogota’n›n merkezindeki tarihi yürüyüfl ve toplant›ya kadar 2009, 55' m›flt›r. Ancak Amerikal› iki avukat ve bir aktivist, iflin peflini b›rak- çeflitli olaylar›n yans›t›ld›¤› filmde söz konusu halk hareketin Yönetmen, Senaryo, Kurgu: Münür mam›fl ve Coca-Cola karfl›s›nda bir savafl bafllatm›flt›r. Belgesel bu befl maddelik gündemi ve insanlar›n yeni bir Kolombiya için Rahvanc›o¤lu üç kahraman›n verdikleri hukuk mücadelesini konu ediniyor. yürüttükleri mücadele vurguluyor. Kamera: Gözde Gayde Görüntü Yönetmeni: Mine Balman

‘Halk-Der’ belgeseli, 1977-1981 y›llar› aras›nda K›br›s’ta faaliyet yürüten bir örgütlenmenin tarihine Direniflin Ad›: Kent A.fi ›fl›k tutuyor. Halk-Der, devrimci siyasetle Türkiye’de buluflan ancak 2010, 34' K›br›s’›n özgün koflullar›nda birlikte Yönetmen: ‹slam Da¤deviren, Murat mücadele veren çeflitli gruplara Bak›r, Özkan Ulucan mensup gençler taraf›ndan kurul- Kurgu: Erman Ad›güzel mufltu ve h›zla kitleselleflerek bir halk hareketine dönüflmüfltü. Özgürlü¤ün, kardeflli¤in en önemlisi emek ve dayan›flman›n günü olan Sessiz Sinema 1 May›s'ta tafleronlaflt›rmay› hayata 2010, 2’26’’ geçirmeyi planlayan ‹zmir Karfl›yaka Yönetmen, G. Yönetmeni, Müzik: Belediyesi taraf›ndan yaklafl›k 300 iflçinin Ozan Y›ld›r›m ifllerinden at›lmas›yla bafllay›p, hakl› Senaryo: Emrah Aktürk, Ozan mücadelelerini Ankara Abdi ‹pekçi Y›ld›r›m, Tufan Tafltan Park›’na tafl›yan Tekel, Tarifl ve pek çok Görüntü Yönetmeni: Ozan Y›ld›r›m direnifle örnek olmufl bir direniflin ad›d›r Oyuncular: Tufan Tafltan KENT A.fi. Herkesin sessizce izledi¤i bir film. V. ULUSLARARASI İŞÇİ FİLMLERİ FESTİVALİ 21

Oyuncu 2009 Yönetmen, Senaryo: Deniz Çetintafl Görüntü Yönetmeni: Bedri Diril Kurgu: Ayhan Çetiner Müzik: Nail Yurtsever Oyuncular: O¤uz Oktay, Celal Çimen

Film, bir oyuncunun, y›llarca baflka karakterleri canland›rmas› sonucun- da kendini unutmas›n› anlat›yor.

Nakit 2009,18’ Fidel: Anlat›lmam›fl Tarih Yönetmen, Senaryo, Yap›m: Anita O¤urlu, Ahmet Öncü 2001, 91' geçirdi¤i evi ve eski okulunu ziyaret ederken, arkadafl› Mandela ile Görüntü Yönetmeni: Arman Han Yönetmen: Estela Bravo flakalafl›rken ve do¤um gününü kutlarken gösterilmifltir. Yönetmen ayn› zamanda Alice Walker, Sydney Pollack, Ted Turner, Muham- “Bozuk paralarla” yap›lm›fl bu k›sa Belgesel, Küba Devrimi’nin k›rk y›l›n› anlatmakta ve Fidel Cas- med Ali, Harry Belafonte ve daha pek çok önemli ismin Fidel hak- filmde bozuk paralar›n› tümletmek tro’nun hayat›n› görebilmek aç›s›ndan da eflsiz bir f›rsat sunmakta- k›nda sözlerini belgeseline tafl›m›fl; ailesinin ve Nobel Ödülü sahibi için bankaya gelmifl bir grup insan- d›r. Fidel, kimilerine göre yoksullar›n ve güçsüzlerin flampiyonu; ki- Gabriel Garcia Marquez gibi yak›n arkadafllar›n›n anlatt›klar›yla la, bunlar aras›ndaki konuflmalara milerine göre ise insafs›z bir diktatördür. Estela Bravo, belgeselde O’nun büyük ölçüde gizli kalm›fl özel hayat›na bir pencere açm›flt›r. ve küçük bir çocu¤un hayalinin Castro ile al›fl›lm›fl›n d›fl›nda röportajlar yapm›fl ve Küba’n›n resmi ar- Ödüller “çal›nmas›na” flahit oluruz. Her ne flivlerini inceleyebilmifltir. Belgeselde ilk kez Fidel’in hayat›n›n baflka 2001, Urbanworld Film Festivali Onursal Mansiyon En ‹yi kadar mekân›m›z ‹stanbul olsa da bir yönü gözler önüne serilmifl; Fidel yüzerken, çocuklu dönemini Belgesel Ödülü anlat›lan zaman›m›z›n mekâns›z öyküsüdür. Hiç kimsenin bir di¤erini ciddiye alacak ne ilgisi ne de gücü kalm›flt›r. Acaba olup bitenlerden habersiz, kendi dünyas›n›n K›z Saç› sessizli¤inde babas›yla vezne s›ras›nda bekleyen küçük çocu¤a yard›m edebilecek bir kahraman 2007, 45’19’’ ortaya ç›kacak m›d›r? Yönetmen: Mert Çak›r Yap›mc›: Duvar Sahnesi Mu¤la Senaryo: Hüseyin Hizmetçi Görüntü Yönetmeni: Mert Çak›r Müzik: ‹brahim Ethem Ya¤c›, Süreyya Uyar, Afl›k Abbas Balc› Büyük Sat›fl Mu¤la’da tütün hem ekonomik 2007, 94' olarak hem de kültürel olarak Yönetmen: Florian Opitz büyük önem tafl›r. Ancak, son y›llar- Görüntü Yönetmeni: Andy da d›fla ba¤›ml› politikalar›n sonucu Lehmann olarak tütün de¤ersizlefltirilmekte- Yap›mc›: Felix Blum, Arne Ludwig dir. Bu belgesel tütünün ve onun sonucunda kurulan insani ‘Büyük Sat›fl’, uluslararas› Para ba¤lant›lar›n ne kadar önemli Fonu, Dünya Bankas› ve Dünya Tersi ve Yüzü oldu¤unu vurgulamaktad›r. 2010, 5’19’’ Ticaret Örgütü gibi uluslararas› Yönetmen, Senaryo: Tufan Tafltan finans örgütleri taraf›ndan dikte Görüntü Yönetmeni: Ozan Y›ld›r›m edilen özellefltirme politikalar›n›n Müzik: Bar›fl Y›ld›r›m Ben ve Nuri Bala etkileriyle günlük hayatlar› içinde Oyuncular: Kerem ‹flcano¤lu ve 2009, 60’ mücadele etmek zorunda kalan Yahudi Mahallesi Sakinleri Yönetmen, Yap›mc›, Görüntü Yönetmeni: insanlar›n trajik, trajikomik ayn› Melisa Önel zamanda da cesaretlendirici öykü- Bir kentin içinde, birbirine çok lerini anlatmaktad›r. Yönetmen yak›n ve çok uzak olan iki ayr› Kad›nl›k ve erkeklik kategorilerinin d›fl›na Florian Opitz filminde verimli ve ‘yaflant›’ aras›nda -ifl yerinden evine- taflan feminist aktivist Esmeray’›n hayat› üze- parlak oldu¤u iddia edilen gidip gelen bir adam›n yolculu¤u… rine bir belgesel. Esmeray’›n tecrübesini, bir özellefltirilmifl ve küreselleflmifl Bu yolculuk s›ras›nda beden, co¤rafya ve mekâna ait olmay› anla- dünyan›n gerçek görünümünü, insanl›¤›na/insanlara yabanc›laflmas› mak üzerine ç›k›lan kiflisel bir yolculuk bu. elektrik, su, tafl›mac›l›k ve sa¤l›k gibi ve yaklaflmas›, sadece bir Film, ‹stanbul’un sokaklar›ndan Kars’›n Eflme- temel kamu hizmetlerinin küresel ‘selam’laflmayla bile ‘yaflad›¤›n›’ his- yaz› köyüne uzanan hikâyesiyle bizi bir yere düzeyde özellefltirilmesinin setmesi…“Hepimizin gün içinde ait olman›n özlemi ve kimliklerimizi oluflturan sonuçlar›n› anlatmaktad›r. yaflad›¤› k›sa bir yolculu¤un hikâye- koflullar aras›nda getirip götürür. Ödüller si…” Ödüller: 46. Antalya Alt›n Portakal Film 2009, Adolf Grimme Ödülü Festivali En ‹yi ‹lk Belgesel Ödülü 22 V. ULUSLARARASI İŞÇİ FİLMLERİ FESTİVALİ

Orman›n Ç›¤l›¤› Yoldan Ç›kt›k 2007, 97' 48’, 2002 Yönetmen: Alejandro Noza, Nicholas Ipamo, Ivan Sanjines Yap›mc›: Amargi Kad›n Görüntü Yönetmeni: Cesar Perez Kooperatifi, A-S‹. Müzik: Donato Espinoza Yönetmen: Perihan Tafl, Hüseyin Karabey, Banu Öztürk, Nihan Bu filmde 1990-1996 y›llar›nda Gider, Nihan Erdo¤an meydana gelen gerçek olaylar Kurgu: Perihan Tafl, Hüseyin aktar›lmaktad›r. Bolivya’n›n Beni Karabey, Banu Öztürk, Nihan bölgesindeki yerlilerin, sayg›nl›klar› Gider, Nihan Erdo¤an ve topraklar› ad›na baflkent La Müzik: Kardefl Türküler, Astrakan Paz’da düzenledikleri tarihi gösteri- Cafe ler temel al›narak, ‹nka yerlilerinin haklar› ve topraklar› için yürüttük- leri mücadele anlat›lmaktad›r. Kad›n Tavr›n› Gelifltirme ‹nsiyatifi (KATAG‹) 2002 y›l›nda bütün kad›nlara bir araya gelme ve Yaflamak Bir A¤aç Gibi hikâyelerini birbirlerini aktarma 27’, 2009, ça¤r›s›nda bulundu. Bu ça¤r›n›n Yönetmen, G. Yönetmeni, Kurgu: ard›ndan Türkiye’nin 4 ayr› Pascale Boosten, Eric Juzen noktas›ndan (Adana, Ankara, Batman, ‹stanbul) kendilerine “Ulak” Film, Türkiye’de demokrasi savunu- ad›n› veren kad›nlar Konya’ya do¤ru cular›n›n geçmiflte ve günümüzde yola ç›kt›lar. 6 gün süren yolculuk boyunca Ulaklar kad›nlarla mektuplar, kumafllar, anlat›lan dertler ve düfllerle dolu bohçalar›n› yaflad›¤› hak ihlallerini göz önüne bulufltu, onlar› dinledi. Kad›nlara dertleri ve düflleri soruldu… Her Konya’ya kadar tafl›d› ve Konya’da büyük buluflma gerçekleflti. Bu sererek, hükümeti hak savunucula- kad›n di¤er kad›nlara ulaflmas› için bir mektup yazd› ve kendisini yolculu¤a 4 kad›n kameraman tan›kl›k etti. ‘Yoldan Ç›kt›k’ bu yol- r›yla gerçek bir diyalog kurmaya, anlatan bir kumafl parças›n› ulaklar›n bohças›na ekledi. Ulaklar culuk ve buluflman›n filmidir. onlara karfl› yarg›sal tacizini durdur- maya ve geçmiflte yap›lan ihlallere karfl› do¤ru, adaletli telafiler olufl- 68 May›s› Hat›ras› turmaya teflvik etmeyi amaçl›yor.

‹flkenceye Tolerans 2008, 22’ Yönetmen: Arma¤an Pekkaya, Umut Kol ‹flçiler Paydosa Kurgu: Ergahi Gülbitti Devletlerin güvenli¤i özgürlü¤e ter- 1995, 36' 2009, 31' cih etmeleri nedeniyle insan haklar› Yönetmen: Haron Farocki Yönetmen: Amélie Cabocel, Estelle Fenech savunuculu¤u bireylere, halklara ve Senaryo: Harun Farocki Oyuncular: Thibaut Gosmos Candusso, Brigitte Guillaud, sivil toplum kurulufllar›na kalm›flt›r. Kurgu: Max Reimann Salima Amari, Anne E. Berger Ödüller 2008, ‹zmir K›sa Film Festivali, En ‹yi ‘‹flçiler Paydosa’, fabrika ç›k›fllar›n›n önündeki alanlarda 1969'dan 2009'a Vincennes ve Saint-Denis'deki iki ö¤renci Belgesel Ödülü bekleyen iflçileri gösteren film karelerini, iflçilerin fabrikadan kufla¤›n›n hikâyesi... ‹ki kuflak hayatlar›n›n ak›fl›n›, fikirlerini ve 2008, ‹stanbul K›sa Film Festivali, ç›k›fl anlar›n› perdeye tafl›yan film sahnelerini bir arada umutlar›n› sorgulay›p karfl›laflt›r›rken, film izleyiciyi bu diyalo¤un En ‹yi Belgesel Ödülü gösteren bir belgesel. Bu alanlar belgeselde sosyal bir parças› k›l›yor. 1969'da Vincennes'de okuyan ö¤rencilerin çat›flman›n bir alan› olarak ele al›nmaktad›r. Haron Farocki düflleri nelerdi? O zamanki arzular›na ne oldu? Saint-Denis bu sahneleri film tarihi içinden analiz etmektedir. Böylesi bir Üniversitesi'nde onlardan sonra okuyanlar nas›l bir de¤iflim çaban›n sonucu olarak da etkileyici bir sinematografik anal- geçirdiler? May›s 1968'in ruhu dünün ve bugünün kollektif iz tam da araç olarak sinema dolay›m›yla ortaya ç›km›flt›r. haf›zas›nda ne flekilde yer al›yor?

Dibe Vurduran Yar›fl

2008, 20' Yönetmen: Jonathan King Senaryo: Michael Hamm Yap›mc›: Michael Hamm Oyuncular: Porfirio Diaz, Lorenzo Fernandez, Abdul Khan, Mükellef Doug Bloch, Diane Bailey, Milton Lewis, Marlene Sandeford, 2010, 27’ Brian Sandeford Yönetmen: Elif Ergezen Kameraman: Jordane Chouzenoux Oakland Liman›’nda çal›flan 2000 ba¤›ms›z kamyon Kurgu: Elif Ergezen floförünün hikâyesini anlatan belgesel, limanda tafl›mac›l›k yaparak hayatlar›n› kazanmaya ve ailelerine bakmaya çal›flan Film; dede-torun, baba-o¤ul ve bir yandan da ifllerini yaparken sa¤l›klar›n› korumaya tan›kl›klar›yla, Zonguldak Kandilli çal›flan bu insanlar›n yaflamlar›n› sunuyor. Belgesel, iflçilerin maden ocaklar›nda iflçi mükellefiyeti seslerini duyurmak ve ifllerini korumak için bir koalisyon kurma uygulamas›ndan bugünkü do¤rultusundaki mücadelelerini de anlatmaktad›r. özellefltirme politikalar›na uzanan bir süreci ele al›yor. V. ULUSLARARASI İŞÇİ FİLMLERİ FESTİVALİ 23

19 Ocak’tan 19 Ocak’a 2008-2009, 45’ Yönetmen: Ümit K›vanç Görüntü Yönetmeni: Ümit K›vanç Oyuncular: , Meral Okay, Banu Güven, Mehmet Ali Alabora, fievval Sam, Mahir Günfl›ray, Hale Soygazi, Halil Ergün, Derya Alabora, Taner Birsel, Bennu Y›ld›r›mlar, Erkan Can, Serra Y›lmaz, Settar Tanr›ö¤en

Hrant Dink’in öldürülmesinden sonra geçen iki y›l içerisinde yaflanan adalet skandal›n›n hikâyesi.

Utanç

2007, 81' yolunda Baktay birçok zorlukla karfl› karfl›yad›r. Erkek çocuklar, için- Yönetmen: Hana Makhmalbaf de yaflad›klar› toplumun vahflili¤ini taklit edercesine oynad›klar› Senaryo: Marzieh Makhmalbaf- Meshkini oyunlarda Baktay’a kötü davranmakta, onu Buda’n›n heykeline ya- Görüntü Yönetmeni: Ostad Ali p›ld›¤› gibi tafllamakta ya da Amerikal›lar›n uygulad›¤› fliddeti taklit Kurgu: Mastaneh Mohajer ederek küçük k›z› h›rpalamaktad›r. Baktay ana dilinin alfabesini ö¤- Yap›mc›: Makhmalbaf Film House renebilmek için tüm bu zorluklar›n üstesinden gelebilecek midir? Müzik: Tolibhon Shakhidi Ödüller Oyuncular: Abbas Alijome, Abdolali Hoseinali, Nikbakht Noruz, Hi- 2008, Berlin Uluslararas› Film Festivali Generation Kplus Kristal Ay› Çotanak Yolunda deaki Ito En ‹yi Film Ödülü 2007, 28’40’’ 2008, Berlin Uluslararas› Film Festivali En ‹yi Bar›fl Filmi Ödülü Yönetmen: Metin Avdaç Taliban taraf›ndan y›k›lan Buda heykelinin etraf›nda hala binler- 2007, San Sebastian Uluslararas› Film Fesivali Jüri Özel Ödülü Senaryo: Yunus Bektafl ce aile yaflamaktad›r…6 yafl›ndaki bir Afgan k›z› olan Baktay, erkek 2007, San Sebastian Uluslararas› Film Fesivali TVE Otra Mirada Kurgu: Eylem Durmufl, Gülçin çocuklar›yla birlikte okula gidebilmeyi çok istemektedir. Ancak okul Ödülü Gündo¤du, Özgür Çekmen Müzik: Zübeyt Çelebi, Apolos Lermi, ‹brahim Karabacak

Her y›l Güneydo¤u’dan Karadeniz’e f›nd›k toplamaya binlerce insan göç Bölge ediyor. Göç s›ras›nda, yoksulluklar›ndan dolay› zor 2010, 40’ koflullarda yolculuk yap›yorlar. Bu Yönetmen: Güliz Sa¤lam, Feryal Sayg›l›gil yolculuklarda trafik kazas›nda Görüntü Yönetmeni: Güliz Sa¤lam hayat›n› kaybeden insanlar oluyor. Müzik: Olcayto Art F›nd›k iflçilerinin hayata bak›fl›, yaflad›klar› co¤rafyadaki yoksullu¤u, Yedi kad›n iflçi. Türkiye’nin dört ayr› flehrin- ac›y›, içsel olarak anlat›yor. de dört ayr› serbest bölge. Etraf›n› çeviren duvar veya tel örgülerle çal›flma kamp›n› an- d›ran bölgeler. Bu belgeselde, Türkiye’nin çeflitli serbest bölgelerinde çal›flan kad›nlar›n çal›flma koflullar›na iliflkin tan›kl›klar›, dene- yimleri, yaflamla ilgili beklentileri yer al›yor. Yaln›zca bölgenin etraf›ndaki de¤il, kad›n ifl- çi olman›n etraf›n› kuflatt›¤› tel örgüleri de belirginlefltiriyor. Öyle ki, bölgenin s›n›rlar›- n›n nerede kalkt›¤›, neresinin içeri neresinin d›flar›s› oldu¤u mu¤laklafl›yor. Av! Su! Mai! 2007, 94' Yönetmen: Florian Opitz Bekle Beni Dara¤ac› Kara Kabuk Görüntü Yönetmeni: Andy 2006, 78’ Lehmann 2010, 28’45’’ Yönetmen: John Albert Jansen Yap›mc›: Felix Blum, Arne Ludwig Yönetmen: Ece Günefl, Vakkas Senaryo: John Albert Jansen, Özkan 36’29’’, 2009 Aksu Gölp›nar Yönetmen: Alejandro Haddad Görüntü Yönetmeni: Adri Schrover Yap›mc›: Ece Günefl, Vakkas Aksu Senaryo: Ece Günefl, Vakkas Aksu Kurgu: Danniel Danniel Mardin’in Il›su köyünde, Dicle nehri Görüntü Yönetmeni: Güray Ervin üzerinde bir hidoelektrik baraj› Kurgu: U¤ur Ifl›k ‘Bekle Beni Dara¤ac›’ müzik ve planlanmaktad›r. Bu baraj direnme üzerine bir film. Seyirciyi, yap›ld›¤›nda 200 köy ve Dicle ‘Kara Kabuk’ belgeseli, midyenin bu trajik olay›n ›fl›¤›nda, köktencilik vadisinin zengin do¤as› ve yaban denizden ç›kar›l›fl›ndan ve ifade özgürlü¤ü üzerine düflünm- hayat› sular alt›nda kalacak, 80 bin ay›klan›fl›na, oradan sofralara eye ça¤›r›yor: “Bizim kurflunlar›m›z insan yerlerinden edilecektir. Fakat ulaflma sürecine ve midyecilerin ya da insanlar› yakacak ateflimiz yok. baraj içinde baflka ç›karlar da gizle- çal›flma koflullar›na ›fl›k tutumay› Tek silah›m›z flark›lar›m›z...“ mektedir. hedefliyor. .