SAYI 289 YARGI DÜNYASI MAKALELER 1 YARGI DÜNYASI AYLIK İÇTİHAT, MEVZUAT VE BİLİMSEL İNCELEMELER DERGİSİ YIL: 25 SAYI: 289 OCAK 2020 H BİLİMSEL İNCELEMELER Önemli ve Güncel Konularda Uygulamaya Katkı Sağlayacak Bilimsel İnceleme Yazıları

İÇTİHAT Yargıtay Kararları - Danıştay Kararları Uyuşmazlık Mahkemesi Kararları Bölge Adliye Mahkemesi Kararları

MEVZUAT Anayasa Mahkemesi Kararları - Kanunlar Kanun Hükmünde Kararnameler Milletlerarası Andlaşmalar Listesi

BİLGİ HAVUZU v Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi v Yargı Harçları v Yargılamada Parasal Sınırlar v Yargılamada Süreler v Tüketici Hakem Heyetlerine Başvuru Parasal Sınırları v Faiz Oranları v Enflasyon Oranları v Yeniden Değerleme Oranları v Yıllara Göre Asgari Ücret v Belirsiz Süreli Hizmet Sözleşmelerinin Feshinde Bildirim (İhbar) Süreleri ve Tazminat Miktarları v İş Kanununa Göre Yıllık Ücretli İzin Süreleri v Kıdem Tazminatı Tavan Miktarları v Prime Esas Kazanç Taban ve Tavan Matrahları H Her ay yayınlanır www.yargidunyasi.com.tr e-mail: [email protected] e-mail: [email protected] Yayımlayan 2 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 YARGI DÜNYASI AYLIK İÇTİHAT, MEVZUAT VE BİLİMSEL İNCELEMELER DERGİSİ Yıl: 25 Sayı: 289 Ocak 2020 Yayımcı - Sahibi : Hilmi AKMAN - Zigana Yayıncılık Pazarlama [email protected] 0530 492 33 87

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü : Copyright© Bu derginin Türkiye’deki yayın Hilmi AKMAN hakları Hilmi AKMAN-Zigana Yayıncılık Pazar- lama’ya aittir. Her hakkı saklıdır. Hiçbir bölümü Genel Yayın Yönetmeni : ve paragrafı kısmen veya tamamen ya da özet halinde, fotokopi, faksimile veya başka herhan- Av. Nihat MEYDAN gi bir şekilde çoğaltılamaz, dağıtılamaz. Normal Av. Fadime YAPAL ölçüyü aşan iktibaslar yapılamaz. Normal ve Ka- nunî iktibaslarda kaynak gösterilmesi zorunludur. Kapak Tasarımı : Sait Maden

Dizgi : Zigana Yayıncılık Baskı ve Cilt : Net Kırtasiye Tanıtım ve Matbaa San. ve Tic. Ltd. Şti. İnönü Cad. Beytülmalcı Sk. No: 23/A Gümüşsuyu-Beyoğlu /İST. TEL: 0212 249 40 60 - Sertifika No: 13723

ISSN 1301-0816 Yayın Türü : Yaygın Süreli Yayın Basım Tarihi : Haziran 2020 Yönetim Yeri : Mimar Sinan Mah. Üsküdar Cad. No: 1 Yedpa Ticaret Merkezi G Caddesi 297 AS Ataşehir/İst. Tel: 0216 492 83 18 - 0216 341 86 65 Faks: 0216 532 46 24

Yıllık Abonelik (2020 Yılı 12 Sayı) Fiyatı : 950 TL

Abone İçin Posta Çeki: Hilmi Akman: 09554049 Abone İçin Banka Hesapları İş Bankası Üsküdar Şubesi Hilmi Akman Hesap No: 1059-2823920 IBAN: TR 77 0006 4000 0011 0592 8239 20 Yapı ve Kredi Bankası Üsküdar Şb. Hilmi Akman Hesap No: 022-45488997 IBAN: TR 50 0006 7010 0000 0045 4889 97 SAYI 289 YARGI DÜNYASI MAKALELER 3

KATKIDA BULUNANLAR*

Prof. Dr. Ercan AKYİĞİT Av. Halil Hulki ÖZEL (Mersin Barosu) Av. Hüseyin ATEŞ (Antalya Barosu) Dr. Mustafa SALDIRIM Prof. Dr. Köksal BAYRAKTAR Av. Nezih SÜTÇÜ (Bursa Barosu) Av. Şevket Güney BİGAT (İstanbul Barosu) Prof. Dr. Ersan ŞEN Prof. Dr. Ersin ÇAMOĞLU Prof. Dr. Ünal TEKİNALP Çelik Ahmet ÇELİK Prof. Dr. Ömer TEOMAN Av. Boran ÇİÇEKLİ (İstanbul Barosu) Prof. Dr. Erol ULUSOY Prof. Dr. Adnan DEYNEKLİ Av. Talih UYAR (İzmir Barosu) Prof. Dr. Baki İlkay ENGİN Prof. Dr. Hüseyin ÜLGEN Av. Engin ERDİL (İstanbul Barosu) Prof. Dr. Hamdi YASAMAN Prof. Dr. Metin FEYZİOĞLU Prof. Dr. Cevdet YAVUZ Prof. Dr. Hüseyin HATEMİ Prof. Dr. Feridun YENİSEY Prof. Dr. H. Tamer İNAL Prof. Dr. Arslan KAYA Prof. Dr. Ayşe NUHOĞLU

* İsimler soyadı esas alınarak alfabetik sıraya göre yazılmıştır. 4 YARGI DÜNYASI OCAK 2020

Yargı Dünyası Dergisi ve Web Sitesi Abonelikleri

Dergi Aboneliği (2020 Yılı 12 Sayı)...... 950 TL

Web Sitesi Aboneliği (Derginin 24 + Yılı) Abonelik süresi 12 Ay (%18 KDV içinde)...... 450 TL SAYI 289 YARGI DÜNYASI MAKALELER 5

İÇİNDEKİLER

3 BİLİMSEL İNCELEMELER o Sportif Alanda, Doping ve Hukuka Aykırı Davranışlardan Doğan Sorumluluk (Av. Prof. Dr. H. Tamer İNAL)...... 13 o Kamu Davasının Açılmasının Ertelenmesi ve Hükmün Açıklan- masının Geri Bırakılması Şartı Olarak Mağdurun ve Kamunun Zararının Giderilmesi (Av. Nezih SÜTÇÜ)...... 75

3 MEDENİ HUKUK o Vekalet Görevinin Kötüye Kullanılması Nedeniyle Tapu İptali ve Tescil ve Tazminat – Vekaletnamenin Hile ile Alınıp Kullanıldığı İddiası Vekalet Görevinin Kötüye Kullanıldığı İddiasını da Kapsar...... 120 o Eşlerden Biri ile Evli Olduğunu Bildiği Halde Birlikte Olan Kişiden Bilerek ve İsteyerek Diğer Eşe Zarar Verme Kastıyla Hareket Ettiği ...... İspat Edilmedikçe Manevi Tazminat İstenemez ...... 135 o Kira Alacağı ve Tahliye - Kiralanan Taşınmaz Paylı Mülkiyete Tabi ise ..... Bir Paydaş Kendi Payına Düşen Alacağı Talep Edebilir; Taşınmaz Elbirliği Mülkiyetine Tabi ise İcra Takibini Tüm Ortaklar Birlikte Yapabilir...... 142 o Mirasın Hükmen Reddine İlişkin Davalarda Terekenin Borca Batık ...... Olup Olmadığı Murisin Ölüm Tarihi Esas Alınarak Yapılmalıdır...... 171 o Önalım Hakkına Dayalı Tapu İptali ve Tescil Davalarında Bedelde Muvazaa İddiası Kanıtlanamadığı Taktirde İddia Edilen Bedel ile Tapudaki Bedel Arasındaki Fark Üzerinden Vekille Temsil Edilen Davalı Lehine Vekalet Ücretine Karar Verilmelidir...... 174 6 YARGI DÜNYASI OCAK 2020

3 BORÇLAR HUKUKU o Vekalet Görevinin Kötüye Kullanılması Nedeniyle Tapu İptali ve Tescil ve Tazminat – Vekaletnamenin Hile ile Alınıp Kullanıldığı İddiası Vekalet Görevinin Kötüye Kullanıldığı İddiasını da Kapsar...... 120 o Eşlerden Biri ile Evli Olduğunu Bildiği Halde Birlikte Olan Kişiden Bilerek ve İsteyerek Diğer Eşe Zarar Verme Kastıyla Hareket Ettiği ...... İspat Edilmedikçe Manevi Tazminat İstenemez ...... 135 o İzinsiz Hafriyat Alınması Nedeniyle Tazminat – Eski Hale Getirme Talep Edilen Davalarda Hem Eski Hale Getirme Bedeli Hem de Taşınmazın Sürüm Değeri Belirlenip Az Olana Karar Verilmelidir; Zarar Miktarı Sürüm Değerini Geçemez ...... 138 o Yüklenici Yazılı Şekilde Sözleşme Yapılması Koşuluyla Kat Karşılığı Yaptığı İnşaatta Arsa Sahibinden Olan Alacağını Üçüncü Bir Kişiye Devredebilir; Bu Tür Sözleşmeler Alacağın Temliki Hükmünde Olup Geçerlidir...... 167 o Tıkanan Gider Borularından Su Basması Sonucu Zarar Gören İşyeri Sigortacısının Rücuan Tazminat İstediği Davada, Tıkanmanın Sigortalı Yer Giderlerinde mi Yoksa Ortak Giderlerde mi Olduğu Kesin Olarak Tespit Edilip Sonucuna Göre Karar Verilmelidir...... 186

3 MEDENİ YARGILAMA (USÛL) HUKUKU o 1- Mahkeme Kararlarında Gerektiğinde Kararın Ekinde Kroki ve Şekillere Yer Verilebilir Ancak Kararın Gerekçe Bölümünde Şekillere Yer Verilemez 2- Fiziki Olarak İmzalanıp Tebliğe Çıkarılan Karar ile UYAP Ortamındaki Karar Aynı Olmalıdır...... 93 o Kesin Bir Mahkumiyet Kararı Niteliğinde Olmayan Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Kararı Hukuk Hakimini Bağlamaz ...104 o Kural Olarak Davadan Feragatten Dönülemez; Ancak Feragatin Hileye Dayalı Olduğu Aynı Dava İçerisinde İleri Sürülebilir ve Her Türlü Delille İspatı Mümkündür...... 118 o Davanın Konusuz Kalması Nedeniyle “Karar Verilmesine Yer Olmadığına” Karar Verilmesi Halinde Davanın Açıldığı Tarihteki Haklılık Durumu Değerlendirilerek Yargılama Giderlerine Karar Verilir ...... 124 SAYI 289 YARGI DÜNYASI İMÇİNDEKİLERAKALELER 77 o İstinaf İncelemesi İstinaf Talepleri ile Sınırlı Olarak Yapılır – Sadece Kamu Düzenine Aykırılıklar Re’sen Gözetilir; Tanıkların Dinlenmemiş Olması Kamu Düzenine Aykırılık Oluşturmaz...... 126 o Katılma Yoluyla Karar Düzeltme Hakkı Asıl Karar Düzeltme Hakkı ile Sıkı Sıkıya Bağlıdır ...... 128 o Ticaret Merkezinde Cam Çatının Kırılması Sonucu Ölüm Olayı Nedeniyle Açılan Tazminat Davasında Yönetimin ve Yöneticinin Kat Maliklerini Temsilen Pasif Husumet Ehliyeti Vardır ...... 130 o Nüfus Kaydının İptali ve Düzeltilmesi – DNA İncelemesi İçin Kan ve Doku Örneği Vermeyen Davalılara Yeniden Meşruhatlı Tebligat Çıkarılmalı, Zorla Getirilecekleri İhtar Edilmeli, Gerektiğinde Zor Kullanılmasına Karar Verilerek İnceleme Yapılmalıdır ...... 140 o İşçilik Alacakları – Başka Delillerle Doğrulanmadıkça Davalı İşveren Aleyhine Dava Açmış (Husumetli) Olan İşçilerin Tanık Olarak Beyanlarına İtibar Edilemez...... 144 o İhtiyari Dava Arkadaşlığı Koşulları Bulunsa Bile İşçilik Alacaklarına İlişkin Uyuşmazlıklar Aynı Davada Birlikte Görülemez ...... 147 o Ticaret Sicilinden Terkin Edilerek Tüzel Kişiliği Sona Ermiş Şirket Hakkında Karar Verilemez; Tüzel Kişiliğin İhyası Prosedürü İşletilerek Taraf Teşkili Sağlandıktan Sonra Yargılamaya Devamla Karar Verilmelidir...... 152 o Tüketici Hakem Heyetinin Tüketici Lehine Verdiği Kararın İtiraz Üzerine İptali Halinde Tüketici Aleyhine Nispi Tarife Üzerinden Avukatlık Ücretine Hükmedilir ...... 155 o Hüküm Fıkrasında Taraflara Tanınan Haklar ve Yüklenen Borçlar Tavzih Yoluyla Sınırlandırılamaz, Genişletilemez ve Değiştirilemez ...... 165 o Önalım Hakkına Dayalı Tapu İptali ve Tescil Davalarında Bedelde Muvazaa İddiası Kanıtlanamadığı Taktirde İddia Edilen Bedel ile Tapudaki Bedel Arasındaki Fark Üzerinden Vekille Temsil Edilen Davalı Lehine Vekalet Ücretine Karar Verilmelidir...... 174 o Davayı Kabul Beyanında Bulunan Davalının Yargılama Giderlerinden Sorumlu Tutulmamasını İstemesi Kabulün Şarta Bağlandığı Şeklinde Yorumlanamaz...... 178 8 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 o Trafik Kazası Nedeniyle Maddi ve Manevi Tazminat – Dava Belirsiz Alacak Davası Olarak Açılmış ve Dava Dilekçesinde Faiz Talep Edilmiş ise Bu Talep İlerde Artırılacak Bedel İçin de Geçerlidir; Sonradan Artırılan Bedel İçin Ayrıca Faiz Talep Edilmesine Gerek Yoktur ...... 180 o Kambiyo Senedine Dayalı Bedelsizlik İddiası Yazılı Delille İspat Edilebilir; Davacının Ticari Defterleri İspat İçin Yeterli Kabul Edilemez...... 184 o İşçi Çalışma Süresini, Aylık Ücret Miktarını ve İhbar Süresini Belirleyebilecek Durumda Olduğundan Kıdem ve İhbar Tazminatı Alacakları İçin Belirsiz Alacak Davası Açılamaz ...... 192 o Yargılama Sonucu Hüküm Altına Alınacak Amaca Ara Kararla ve İhtiyati Tedbir Yoluyla Ulaşılmasına Hukuken Olanak Tanınmamıştır...... 245 o İlk Derece Mahkemesince Verilen “Davalıdır” Şerhi Kararına Karşı İstinaf Yasa Yoluna Gidilemez ...... 251 o Menfi Tespit Davaları Bir Miktar Paranın Ödenmesi Talebini İçermediğinden Ticari Nitelikteki Menfi Tespit Davalarının Açılabilmesi İçin Önce Arabulucuya Başvuru Şartı Yoktur...... 255

3 İŞ VE SOSYAL GÜVENLİK HUKUKU o İşçilik Alacakları – Başka Delillerle Doğrulanmadıkça Davalı İşveren Aleyhine Dava Açmış (Husumetli) Olan İşçilerin Tanık Olarak Beyanlarına İtibar Edilemez...... 144 o İhtiyari Dava Arkadaşlığı Koşulları Bulunsa Bile İşçilik Alacaklarına İlişkin Uyuşmazlıklar Aynı Davada Birlikte Görülemez ...... 147 o Ödenmeyen Sigorta Primi Borçlarından Kamu Görevlileri ve Tüzel Kişi İşverenlerin Yönetici ve Ortaklarının Sorumluluğu – Ödeme Emrine İtirazda Hak Düşürücü Süre...... 188 o İşçi Çalışma Süresini, Aylık Ücret Miktarını ve İhbar Süresini Belirleyebilecek Durumda Olduğundan Kıdem ve İhbar Tazminatı Alacakları İçin Belirsiz Alacak Davası Açılamaz ...... 192

3 İCRA VE İFLAS HUKUKU o İtirazın İptali Davasında İcra Takibine Yapılan İtirazlar ile Bağlı Olmaksızın İddia ve Savunmalar İleri Sürülebilir...... 157 SAYI 289 YARGI DÜNYASI İMÇİNDEKİLERAKALELER 99 o Aynı Borç Nedeniyle Birden Fazla Tazyik Hapsi Kararı Verilemez - Ödeme Şartını İhlal Suçunun Koşulları...... 160 o Menfi Tespit İstemi Yargılamada İstirdata Dönüşmüş Olsa Bile Bu Tür İlamlar Kesinleşmeden İcraya Konulamaz...... 163 o Likit Olmayan, Yargılama ve Bilirkişi Raporu ile Belirlenen Alacağa İlişkin Takibe Yapılan İtiraz Haksız İtiraz Olarak Kabul Edilemez; Bu Halde İcra İnkar Tazminatına Karar Verilemez...... 176 o İtirazın İptali – Takibe İtiraz Eden Veli, Vasi veya Mirasçı ise İnkar Tazminatına Karar Verilebilmesi İçin Kötü Niyetin İspatı Gerekir ...... 200 o Menfi Tespit Davaları Bir Miktar Paranın Ödenmesi Talebini İçermediğinden Ticari Nitelikteki Menfi Tespit Davalarının Açılabilmesi İçin Önce Arabulucuya Başvuru Şartı Yoktur...... 255

3 TİCARET HUKUKU o Kambiyo Senedine Dayalı Bedelsizlik İddiası Yazılı Delille İspat Edilebilir; Davacının Ticari Defterleri İspat İçin Yeterli Kabul Edilemez...... 184 o Tıkanan Gider Borularından Su Basması Sonucu Zarar Gören İşyeri Sigortacısının Rücuan Tazminat İstediği Davada, Tıkanmanın Sigortalı Yer Giderlerinde mi Yoksa Ortak Giderlerde mi Olduğu Kesin Olarak Tespit Edilip Sonucuna Göre Karar Verilmelidir...... 186 o Menfi Tespit Davaları Bir Miktar Paranın Ödenmesi Talebini İçermediğinden Ticari Nitelikteki Menfi Tespit Davalarının Açılabilmesi İçin Önce Arabulucuya Başvuru Şartı Yoktur...... 255

3 CEZA HUKUKU ve CEZA MUHAKEMESİ HUKUKU o Aynı Borç Nedeniyle Birden Fazla Tazyik Hapsi Kararı Verilemez - Ödeme Şartını İhlal Suçunun Koşulları...... 160 o Nitelikli Kasten Öldürme Suçuna Teşebbüs – Zorunlu Müdafiliğe Tabi Suça İlişkin Yargılamada Müdafiin Yokluğunda; Mazeret Bildirimi ve Duruşmanın Başka Bir Güne Bırakılması Talebine İlişkin Bir Karar da Verilmeden Mahkumiyet Hükmü Kurulması Usul ve Yasaya Aykırıdır.203 10 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 o İş ve Çalışma Hürriyetinin İhlali Suçunun Oluşması İçin Cebir, Tehdit veya Hukuka Aykırı Başka Bir Eylemle Mağdurun Serbestçe Çalışma Hakkı Engellenmiş Olmalıdır...... 213 o Deneme Süresinde İşlenen Taksirle Yaralama Nedeniyle Verilen Adli Para Cezası Kasti Suçtan Mahkumiyet Olmadığından Geri Bırakılan Hükmün Açıklanmasına Esas Alınamaz ...... 230 o Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma Suçlarında Pişmanlık Nedeniyle Cezada İndirim veya Şahsi Cezasızlık Halleri...... 232 o Girdiği Aynı Apartmandaki Birden Fazla Dairenin Su Sayaçlarını Çalan Sanığın Eylemi Konut Dokunulmazlığı Yönünden Tek Suç Oluşturur; Zincirleme Suç Hükümleri Uygulanmaz...... 235 o Kamu Davasının Açılmasının Ertelenmesi Kararından Sonra Beş Yıllık Deneme Süresi İçinde Uyuşturucu Madde ile Yakalanan Sanık Hakkında Kamu Davası Açılır ve Yargılama Yapılarak Karar Verilir...... 237

3 YENİ VE DEĞİŞEN MEVZUAT o Kanunlar...... 263 o Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri...... 267 o Milletlerarası Antlaşmalar...... 268 o Kavramlar Fihristi...... 271 o Mevzuata Göre Arama Cetveli...... 277 o Bilgi Havuzu...... 283 o Güncel...... 331 SAYI 289 YARGI DÜNYASI MAKALELER 11

BİLİMSEL İNCELEMELER 12 YARGI DÜNYASI OCAK 2020

BİLİMSEL İNCELEMELER BÖLÜMÜ İLE İLGİLİ YAYIN İLKELERİMİZ 1 - Yayımlanması için yayınevimize gönderilen yazılar başka bir yer- de yayımlanmamış olmalıdır. Aynı yazı başka bir yere de yayım- lanması için gönderilmiş ise bilgi verilmelidir.

2 - Kabul edilip yayınlanan yazılar kaynak gösterilmeden kullanıla- maz.

3 - Bilimsel incelemeler yönünden kör hakem sistemi uygulanmakta- dır.

4 - Gönderilen yazılar yazar adı olmaksızın hakem incelemesine su- nulur. Yazıların hangi hakeme/hakemlere gönderileceği belirtil- mez.

5 - Yazılar iki ayrı hakemce incelenir. Her ikisinin görüşü olumlu ise uygun görülecek zamanda yayınlanır. Bir olumlu, bir olumsuz gö- rüş halinde üçüncü bir hakem incelemesi yaptırılır.

6 - Yazılarda yer alan görüşler yazarın görüşü olup yayınevimizi bağ- lamaz.

7 - Yayımlanmayan yazılar için gerekçe gösterme ve geri gönderme mecburiyeti yoktur.

8 - Gönderilen yazıların olduğu gibi yayımlanması esastır. Maddi hata ve açık olan yazım dili yanlışlıkları dışında önemli düzeltme gerektiğinin saptanması halinde yazara bilgi verilmekte ve düzelt- me yazar tarafından veya onun talimatı ile yapılmaktadır. Sportif Alanda, Doping ve Hukuka Aykırı SAYI 289 YARGI DÜNYASI Davranışlardan DoğanMAKALELER Sorumluluk 1313 SPORTİF ALANDA, DOPİNG ve HUKUKA AYKIRI DAVRANIŞLARDAN DOĞAN SORUMLULUK (DOPING IN SPORTS AND RESPONSIBILITIES)

Av. Prof.Av. Dr. Prof. H. Dr. Tamer H. Tamer İNAL İNAL 1 *

Özet : Sosyal ve ekonomik yönleri ile toplumda etkin olan spor faaliyet ve orga- nizasyonlarının, insan faaliyeti olması ölçüsünde, devletin uyguladığı hukuk kurallarından soyutlanması mümkün değildir. Sportif alanda kurallara aykırılık tesbit edildiğinde, olay, ulusal federas- yon, uluslararası federasyon disiplin ve tahkim kurulları, Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi ve İsviçre Federal Mahkemesi nezdinde temyizen gö- rülebilmekte; son merci olarak, haksızlıklara karşı mücadele, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne kadar taşınabilmektedir. Nitekim 21/4/2007 tarihin- de, İsviçre Federal Mahkemesi, Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi’nin (TAS=CAS), Beşiktaş Spor Kulübü ile antrenörü, Vicente Del Bosque ve ekibi arasında görülen ve Beşiktaş’ın faizi ile birlikte, toplam 8.500.000 Euro tazminat ödemeye mahkûm edildiği kararının uygulanmasını temyizen ve te- minatsız olarak ve nihaî kararın verilmesine kadar durdurmuştur. Şu hâlde, İsviçre Federal Mahkemesi, Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi’nin karar- larını daima onama kararları ile sonuçlandırmamaktadır. Devlet mahkemesi olan İsviçre Federal Mahkemesi, Beşiktaş / Vicente Del Bosque dâvasında olduğu üzere, spor camiasının ve sportif kuruluşların ve Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi’nin yargılamasının ürünü hakem mahkemesi kararının, dokunulmaz ve bozulmaz olmadığını göstermiştir. Bu suretle, yargısı dahi nev’i şahsına münhasır, sui generis bir spor dünyasının bulunmadığı tescil edilmiştir. Bir hukuk devletinde, yasama ve yargı erki, devlete aittir. Egemen yargı erkinin, yine de devlet hukukuna dayalı olduğunu bilmek, önemli bir güvence- dir. Sportif ihtilâflar, spor tahkim kurulları ve Uluslararası Spor Tahkim Mah-

* İstanbul Barosu / İstanbul Esenyurt Üniversitesi Öğretim Üyesi 14 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 kemesi gibi, yargılama fonksiyonunu haiz kuruluşlar önünde yargılanmakla birlikte; yargılama san’atının zirvesindeki kuruluş devlet yargısına aittir. Şu hâlde spor kuruluşlarına ve federasyonlara tanınan norm koyma ve kendine özgü yargılama sistemi boyutlarındaki tahkim yöntemi, kendilerine tanınan alana özgü bir özel özerklikten ibarettir. Sporda tahkim yargılaması, tıpkı uluslararası ticarî yargılama alanında başvurulan tahkim veya hukuk seçimi yöntemi gibi, spor tahkim kuruluşları tarafından hızlı ve gizliliği koruyarak yargılamayı bitirebilmektedir. Ancak İsviçre Federal Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi güvencesi, saklı tutulmaktadır.

Anahtar kelimeler :Spor, sporcu, tahkim kurulu, Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi, İsviçre Federal Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, doping, sorumluluk..

Résumé : Toutes les disciplines de sports reconnues par les fédérations sportives doivent disposer d’une structure qui régit l’activité. Suivant cette structure, l’activité sportive au sein d’une organisation comprend des normes et aussi une juridiction. L’activité sportive est régit en premier lieu par les règles statutaires, et puis dispose des règles du sport, c’est-à-dire des règles techniques et enfin des réglementations spéciales, dont la violation doit entraîner des sanctions. Par exemple il serait interdit à toute personne, au cours des compétitions et manifestations sportives organisées ou agréées par des fédérations sportives ou en vue d’y participer, d’utiliser des substances et procédés de nature à modifier artificiellement les capacités ou à masquer l’emploi de substances ou procédés ayant cette propriété, de recourir à ceux de ces substances ou procédés dont l’utilisation est soumise à des conditions restrictives lorsque ces conditions ne sont pas remplies. İl n’est pas aisé de faire la différence et classifier suivant des lignes tranchées, la règle de jeu et la règle de droit et la jurisprudence préfère de trancher l’affaire cas par cas. Certains milieux sportifs, considèrent les règles qu’ils édictent comme règles décisives qui échapperaient au contrôle étatique. Or, la réalité est différente et la disposition émise par l’organisation sportive, acquérant la qualification de norme juridique dans le domaine sportif, serait désormais soumis à la compétence des juridictions ordinaires.

Mots-clès : Fédérations sportives, dopage, contrôle étatique, jurisprudence, norme juridique, répression. Sportif Alanda, Doping ve Hukuka Aykırı SAYI 289 YARGI DÜNYASI Davranışlardan DoğanMAKALELER Sorumluluk 1515 Abstract : Prevention of use of doping substances by sportsmen and keeping doping substances away from sports in general and ban on such substances mainly aim to allow sportsmen to compete in an environment which is clear of do- ping related issues. Allowing sports activities and competitions in an envi- ronment that is clear of doping issues constitutes the fundamentals of justice, participation in games under equal conditions, honesty and sports ethics from the perspective of sportsmen who compete in games, as well as ensuring the health of sportsman. Using doping substances before a competition contrary to law, is in fact a fraudulent and immoral method that aims to enhance per- formance. Using stimulant substances and methods, sets unfair conditions of competition against the opponent, which provides unfair advantage to the user. The short term stimulant effect caused by such doping substances and the advantage gained, however, can cause physical and emotional destruction on the sportsman’s health for the period of usage owing to the side effects of such substances. Descriptions of doping substances in sports : Doping or in other words “dopage” is an application used to artificially alter a sportsman’s performance and his/her athletic capabilities, which is implemented by the sportsman using chemical methods with the aim of enhancing his/her strength and stamina. In that respect, trying to hide the doping substances used by a sportsman and substances that are used to hide the evidence of implementation of doping du- ring an examination by experts, are also considered doping. Each year, gover- nment authorities responsible for sporting activities and ministries of health must determine and explain what doping substances are and the applications and methods used to conceal dope usage1. Doping, as stated by the Committee of International Olympics (CIO), is the intentional or unintentional usage of illegal substances and methods that are capable of disrupting equality and that prevent competitors to participate in a competition fairly. Using such stimu- lant substances or methods, forcing and encouraging a sportsman to use such substances and methods are against sports ethics (esprit sportif) both from the viewpoint of the user and those who take part in such an act; further to that, doping is also considered to be an illegal act. Thus, in essence, using doping substances is contrary to philosophy and fundamental principle of competition under equal conditions. Combat against doping and application of national and international legal arrangements aiming to prevent the usage of such subs- tances creates uniformity on an international level. International coordination

1 In France, in relation to that issue, please see. JO. Numéro 70 du 24 Mars 1999 page 4399, Loi n° 9-223 du 23 mars 1999 relative à la protection de la santé des sportifs et à la lutte contre le dopage. 16 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 to combat doping increases the level of international activity against doping and its effects in sporting activities. Determination of the doping substance used and the athletes who take part in competitions under the influence of doping substances, however, are deterrence factors which allow the necessary prohibitive and preventative precautions to be taken. The fundamental aim in combat against doping substances and the sports- men who use such substances, consists of the moral code that needs to be taken into consideration by the sportsmen and the sporting event per se. The ban on doping and the responsibilities that arise due to illegality of using such subs- tances forms the basic conduct in sporting games and activities under equal conditions in accordance with sports ethics; being “Citius, Altius, Fortius” or in other words “Faster, Higher, Stronger”, is the safeguard for the success that a sportsman seeks in a competition and the necessity of ethics in sports. High ethical code attributed to the sportsman, which forms the basis for combat against doping, is in the essence of sport concept called “esprit sportif” (et- hics in sports). These sports ethics or “esprit sportif”; also is the concept that forms basic principles of the Olympic Games. In other words, the key attitude that forms the basis of sports activities is honesty (valeurs exhortant à jouer franc)2. As a matter of fact, sports ethics highlight the way a sportsman thinks, his or her physical skills and superiority and intelligence and mental values and above all allows superiority of a sportsman’s brave and honest attitude. Amongst the factors that allow a sportsman superiority that are not necessarily considered to be included in sports ethics, it also deteriorates the health of the sportsman, his/her superiority in their branch, development of his/her chara- cter and education, leisure activities (divertissement récréatif), the pleasure s/he has from such leisure activities and joy of living (joie de vivre), team work, devotion to purpose, loyalty, his or her capability of devoting oneself to the purpose, and adapting to the order, rules and laws, self-respect, altruism and the respect s/he has towards third parties and to others that take part in sporting competitions, braveness and appreciation of teamwork and solidarity, into consideration. Within this scope, administring doping substances or using doping methods by a sportsman is contrary to sports ethics and to structural values that are described as “esprit sportif”. Including the sanctions against doping within the scope of sanctions that are used to protect personal rights : Legal sanctions applied against a sportsman who uses doping substances should be included in sanctions that are applied to protect personal rights. As a matter of fact, just as selling ones own kidney is contrary to law and personal rights; it is inevitable to impose 2 Code Mondial Antidopage, Agence Mondiale Antidopage, franc jeu, p.3, Montréal Qué- bec 2003. Sportif Alanda, Doping ve Hukuka Aykırı SAYI 289 YARGI DÜNYASI Davranışlardan DoğanMAKALELER Sorumluluk 1717 similar sanctions on a sportsman who dilapidate his or her own body by using doping substances. Thus, using doping substances is not just a problem of ethics or health but at the same time is a problem that has legal implications. Fight against doping and deterrence : Decrees have been introduced and regulations have been drawn up to combat doping for in order to deter and combat use of doping substances in various branches of sports activities. Examples these in Turkey are legislation no: 3818 and Main Status decrees based on this legislation and the Legislation decree for of Ratification of Euro- pean Council Combat Against Doping Agreement no: 3885 prepared in ac- cordance with regulations set by WADA, FIFA and UEFA, within the context of Combat Against Doping in Football Regulation3, by the clubs, footballers, managers, doctors, masseurs and people and institutes employed within the scope of combat against doping ; 1°) In order to protect sports and the health of sportsmen and their physi- cal and emotional training with in the international perception; 2°) In order to completely abolish the use of doping substances in football, and to determine the essentials and the laws relating to duties, authority and responsibilities of Commission of Combat Against Doping that is authorised and is responsible for combating doping; 3°) In order to prevent sportsmen from using banned substances and met- hods, and allow sportsmen to compete in accordance with the rules of that specific branch and within sports ethics and honesty and making sure that the health of the sportsman involved is protected and making sure that sportsmen who act on the contrary to the regulations are punished. Commission of Combat against Doping (Combat against Doping in Foo- tball Regulations, article 7), is given authority and duties to deal with doping and combat against doping issues in football efficiently. The commission exa- mines the application of international agreements, laws and other statutes, regulations, circulars and directives and submits the necessary beneficial de- velopments and techniques on the issue to authorised bodies in our country. Assigned members of the committee are authorised to conduct tests to de- termine doping usage as and when necessary. Analyses of blood and urine samples are conducted in accordance with the technical directives given by the World Anti-Doping Agency (WADA) (Combat against Doping in Foot- ball Regulations, article 9). Footballers to be tested are chosen amongst those who physically play in a match. At least two footballers from each team are taken in for testing. Footballers to be tested could be those who demonstrate 3 Combat Against Doping in Football Regulation=Futbolda Dopingle Mücadele Talimatı, RG. 5/8/2006-26250. 18 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 aggressive behaviour or they could be chosen randomly or chosen using other methods deemed to be appropriate by the authorised officials. (Combat aga- inst Doping in Football Regulations, article 15) Doping control and sanctions on usage : In general national and interna- tional regulations imposed to combat doping and usage of doping substances determines the conditions that a competition must take place under in gene- ral. Thus, a sportsman in a competition accepts the internationally acclaimed regulations unique to their branch before entering a competition in advance; parallel to that, a sportsman is considered to have accepted the regulations in relation to doping and anti-doping rules which could be described as a pre- conditions before entering a competition in advance and therefore accepts in advance that s/he shall not be using doping substances. In order to allow the sports competitions to take place, the regulations that are accepted within the scope of anti-doping and doping materials in general, are types of attitudes that are accepted, recognised and considered to be a consensus by the people who take part in combat against doping and believe in sports ethics and the ru- les imposed under “esprit sportif” principle. Anti-doping regulations that are accepted via consensus and the desire to combat doping substances are also recognised by authorised courts and arbitration regulations. Given the fact that using doping substances is contrary to law; if a doctor prescribes a substance containing doping elements which also has treatment qualities as medicine, using such drug by the sportsman in question is also considered to be doping contrary to the laws concerned. When a doctor prescribes such doping subs- tance to his patient as medicine, s/he is obliged to inform the sportsman con- cerned that s/he is advised not to use the medicine on any other occasion other than the duration of the illness and such medicine must not be used especially at the time of the competition the sportsman in question takes place in. This liability results from the obligation to inform the sportsman in question under the rules of goodwill. (Turkish Code civil Article 2/I). However, under special circumstances, if a certain medication or a pharmaceutical product must be used during a sports activity, the patient must be informed of the situation. If the sportsman is taken in for testing, s/he must be able to submit the doctor’s report and the prescription to the authorities. Hereby, with the exception of such special and medical needs, the doctor who prescribes such doping subs- tances must also be punished under the related law. Contest for jurisdiction in arbitration for use of doping substances : The relation between sports activities and legislation may be indexed to all as- pects of the legislation and may be subjected to matters of executive conflicts such as private insurance and/or social security and unfair competition and issues of legislation relating to rivalry. On the other hand, disputes may arise Sportif Alanda, Doping ve Hukuka Aykırı SAYI 289 YARGI DÜNYASI Davranışlardan DoğanMAKALELER Sorumluluk 1919 from improper application of basic legislations due to sports establishments’ application of their legislation unique to themselves; courts may annul the de- cisions taken by sports establishments. For example, decisions by an arbitrati- onal tribunal where the conducted investigation is incomplete or where proper defence of the sportsman involved is hindered. Government courts can reverse the decisions taken. In this context, in the case of doping use, also known as Sandra Gasser case, the various appeals against the decision of International Amateur Athletic Federation (IAAF) has resulted in the reversal of the decisi- on4. The Swiss female athlete named Sandra Gasser has won the bronze medal in the 1987 Championship using doping substances. The judi- cial court in accepted the preliminary injunction against the athlete and has awarded the International Amateur Athletic Federation with the authority to drop the rating of the athlete and claim back the medal won. However, the court has rejected the demand of the federation that the athlete be banned from participating in competitions for two years on the basis that the professional athlete was tried without a principal cause5. The decision of the judge sitting in the Bern Court of Law is valid only in Switzerland and as Sandra Gasser needs to file a suit in every country where she is compete to acquire the right to compete in sporting events by reversing the decision of the International Amateur Athletic Federation. The practical impossibility of the situation is ap- parent. Also, the case of Sandra Gasser demonstrates the differences between the exercise of jurisdiction between the legal courts and adjudication methods of sports federations. However, following the decision of the Bern Court of Law, it has come to light that the International Amateur Athletic Federation (IAAF) has issued a threat to other athletes who would compete with Sandra Gasser that they will be disciplined should they compete with her. As a result of these events, the Swiss athlete, even if she were to establish that her perso- nal rights were invaded, since she would not be able to find rivals to compete with and thus, would not be able to participate in competitions. Finally, the London Court of Law, as the domicile court of law of International Amateur Athletic Federation (IAAF), has decided that the International Amateur Ath- letic Federation (IAAF) does not have the right to annul a decision which was applied as it should have and ratified by the participation of all other national federations and athletes. Therefore, in the light of court cases held following the case Sandra Gasser and the decision of the federation; due to the neces- sity of the sports establishments to be tied to the federation to which they are

4 OSWALD, Denis: Mélanges en l’Honneur de Jacques-Michel GROSSEN, p. 68; also, RSJ 1988, p. 85, (Revue Suisse de Jurisprudence). 5 RSJ 1988, p.85; JOLİDON, Paul: La responsabilité civile et pénale des boxeurs en droit suisse, RDS 1989, p. 217-218; JOLİDON, Ordre sportif et ordre juridique, RSJB 1991, p. 214. 20 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 bound with, for the adherence to the decisions accepted and applied unique to the sporting discipline in question, it is understood that the sporting establis- hment has the obligation to exercise the commitment in advance and in abst- ract. The courts of law may have jurisdiction only in cases where extremely important sportsmanship rights of the sportsmen are invaded. * * * Sosyal ve ekonomik yönleri ile toplumda etkin olan spor faaliyet ve organizasyonlarının, insan faaliyeti olması ölçüsünde, devletin uygu- ladığı hukuk kurallarından soyutlanması mümkün değildir. Spor özel- likle, sportif organizasyon ve düzenlemelerin konu olduğu alanlarda, toplum yaşantısındaki etkisi dolayısıyla, bir yandan devlet eliyle uygu- lanan ve sosyal ve insan davranışlarını düzenleyen kanun, yönetmelik ve diğer hukuk kurallarına tâbi olurken; diğer yandan sportif kurum ve kuruluşları tarafından oluşturulmuş bulunan kurallara tâbi kılınmış- tır. Bu kapsamda sportif faaliyete, organizasyona, kuruma ve sporcuya dönük ve yine sportif organizasyonlar tarafından yapılandırılmış, dü- zenlenmiş ve kendi yargılama kurumlarının, kendi yöntem ve usûlle- rine göre müeyyidelendirdikleri ve devletin hâkiminin değil de, Spor Tahkim Kurumu’nun hakemleri tarafından doğrudan uygulanan hukuk sistemleri geliştirilmiştir. Tahkim yöntemi, bir usûl hukuku sözleşmesi- dir (HMK m. 412-443). Bu suretle sporcu, sportif faaliyet ve organizas- yon ve sportif kurumlar arasında meydana gelen ihtilâflara uygulanabi- len ve birbirine paralellik içinde işleyen, bir yanda devletin hukuku ve diğer yanda sportif organizasyonların hukuku olmak üzere, iki hukuk sistemine muhatap olabilmektedir. İki uygulama şeklinde, sistem, aynı konuyu hukukî açıdan görebilmekte ve aralarında, kaçınılmaz surette yarışma ve görevde ve yetkide rekabet doğmaktadır6. Yüksek düzeyli sportif faaliyetler, zamanımızda, diğerleri gibi, bir ekonomik faaliyet ve sektör hâline dönüşmüş bulunduğundan; kalabalıklara hitap eden ve insanları etkileyerek cezbeden, radyo-televizyon yayınlarına konu edil- mekle, yayın hakları yaratan ve büyük para meblâğlarının el değiştir- mesini sağlayan bir alan olmuştur. Öyle ki bir olayın bir bölümü, kişilik

6 OSWALD, Denis : Le règlement des litiges et la répression des comportements illicites dans le domaine sportif, Mélanges en l’Honneur de Jacques-Michel GROSSEN, p. 67, Bâle 1992. Sportif Alanda, Doping ve Hukuka Aykırı SAYI 289 YARGI DÜNYASI Davranışlardan DoğanMAKALELER Sorumluluk 2121 haklarına vaki tecavüz olaylarında olduğu üzere, devlet mahkemesinde yargılanmak durumunda kalırken; diğer bir bölümü spor tahkim mah- kemesinde görülmektedir. Sportif müsabakalar, ekonomik sektör katına erişmekle, diğer ekonomik sektörlerde olduğu üzere, ilişkilerini en yük- sek düzeylere çıkarabilmek maksadıyla, kendiliğinden oluşan ihtiyaçlar gereğince, kurumsallaşma ve organize olmak yönüne gitmek mecburi- yetinde kalmaktadır7.

I- Sportif faaliyet ve organizasyonların, kendilerine özgü hukukî kuralları ve yargılama kurumları Kişilerin emeği, kendisi lehine malvarlığı kazanımları ve değerle- ri meydana getirebilmektedir. Buna karşılık kişilerin, soyadı haklarını, vatandaşlık haklarını, nafaka alacağını veya canlı insan organını sat- ması mümkün değildir. Bu yönde yapılabilecek satış işlemleri, kişilik haklarına aykırılık teşkil etmekte ve bâtıl sayılmaktadır. İşte para ile değiştirilebilen ve iktisadî değere sahip olan, her türlü maddî ve maddî olmayan malvarlığının satılması mümkündür8. Bununla aynı doğrultu- da olmak üzere, bir profesyonel futbolcunun satıldığı yönündeki ifa- deler, isabetli olmayıp; gerçek anlamda bir satış işleminden söz etmek mümkün değildir. Profesyonel bir futbolcunun başka bir spor kulübü tarafından transfer edilmesi, 3813 sayılı Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ve Ana Statü hükümlerinin ver- diği yetkiye dayanılarak hazırlanmış olan ve kulüplerin profesyonel takım kurabilmelerini, futbolun geliştirilmesini sağlamak ve profesyo- nelliğin esaslarını belirlemek amacı ile düzenlenen, Profesyonel Futbol ve Transfer Talimatı m. 23 vd. hükümlerinde belirlenmiştir. Önceleri, futbolcuya transfer için ödenen ücretin bir kısmı futbolcuya, diğer kıs- mı ise, futbolcunun eski kulübüne ödenmesi sistemi yürürlükteyken; futbolcuya ödenen transfer bedelinin bir kısmı, kendisinin ücreti olarak kabul görmüştür. Futbolcunun, eski kulübüne ödenen transfer ücretinin bir kısmı ise, hizmet sözleşmesinin zamanından önce bozulması nede-

7 TERCİER, Pierre : Le sport et le droit de la concurrence, Aspect de droit suisse, p. 555 ss., cf. p.556, Recht, Staat und Politik am Ende des zweiten Jahrtausends, Festschrift zum 60. Geburtstag von Bundesrat Arnold KOLLER, Herausgeber Walter R. SCHLUEP et al.; Bern; ; Wien 1993. 8 KARAHASAN, Mustafa Reşit : Türk Borçlar Hukuku, Özel Borç İlişkileri, C.1, İstanbul 2002, s. 63 22 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 niyle, futbolcuyu alacak olan kulübün, onun hesabına, önceki kulübe ödediği bir çeşit tazminat veya sözleşmeyi uzatmaya hakkı olan eski kulübün bu hakkından feragatinin karşılığı olarak kabul edilmiştir9. Oysa Profesyonel Futbol ve Transfer Talimatı m. 20 vd. hükümleri kap- samında, Profesyonel futbolcunun aynı kategorilerdeki kulüpler ara- sında transfer olması hâlinde; futbolcunun en son kayıtlı olduğu spor kulübündeki tescil süresi dikkate alınarak, son kulüpteki tescilli olduğu sezon sayısı ile, federasyon tarafından, konu edilen kategori için be- lirlenmiş olan sezonluk yetiştirme tazminatının çarpımı ile hesaplanan yetiştirme tazminatı, futbolcunun kayıtlı olduğu son kulübe, yeni kulüp tarafından ödenmektedir. Bu kapsamda, bir futbolcunun, aynı kategori içerisinde kulüp değiştirmesi halinde, kayıtlı olduğu son kulübün ön- ceki transfer için ödemiş olduğu yetiştirme tazminatı da, yeni kulüp tarafından ayrıca ödenecektir.

1) Sportif faaliyet ve organizasyonların, kendilerine özgü idarî/ disiplin kuralları Spor kuruluşlarının, kendi faaliyetlerinden ve kurumlarına bağlı olarak amatör veya profesyonel düzeyde müsabakalara katılan spor- cuların çeşitli ilişkilerinden doğan hukukî sorun ve ihtilâfların çözüm- lenmesinde, üç yöntem geliştirilmiştir. Riayet edilmesi gerekli kurallar bütününün ilk sırasında, spor kuruluşunun tüzüklerine; ikinci sırada, uygulanan sportif oyunun teknik kurallarına ve üçüncü sırada ise, bir müsabakaya katılmak yönünde, yerine getirilmesi gerekli şartlar ve ih- tilâf çözücü yöntemler bulunmaktadır.

A) Sportif kuruluşlara özgü normlar Bu kapsamda, spor kuruluşlarının veya sporcular tarafından, doping maddesi kullanımında olduğu gibi, riayet edilmediği takdirde, cezalan- dırma yöntemlerine başvurmayı gerektiren ve sportif kurum ve kuru- luşlar tarafından oluşturulmuş mercilerin uyguladığı, özel kurallar ve müeyyideleri düzenlenmiştir. Böylece, devletin vatandaşa uyguladığı hukuk normunun yanısıra, sportif kuruluşlarının oluşturdukları hukukî kurallar ve düzenlemeler ve sportif yargılama teşkilâtı kurulmuştur10.

9 TANDOĞAN, Halûk : Borçlar Hukuku, Özel Borç İlişkileri, C.I, 2. Bası, Ankara 1974, s. 44. 10 OSWALD, Mélanges en l’Honneur de Jacques-Michel GROSSEN, p. 69. Sportif Alanda, Doping ve Hukuka Aykırı SAYI 289 YARGI DÜNYASI Davranışlardan DoğanMAKALELER Sorumluluk 2323 Spor kuruluşları, uluslararası ve ulusal spor dünyasında sürdürü- len faaliyetleri ve sporcunun uymak zorunda bulunduğu düzeni ve be- nimsemesi gereken davranış tarzını, üçlü bir düzenleme kapsamında uyumlu hâle getirebilmiştir. Bu suretle sportif kuruluşlar, faaliyetlerine ve etki alanlarına dönük olmak kaydıyla ve uygar ülkeler, aralarında müşterek bir hukuk sistemi kuramadan önce; uluslarüstü ve sui generis, nev’i şahsına münhasır, kendine özgü, sportif kuruluşların faaliyetlerini düzenleyen kurallarını, uluslarüstü müşterek düzenlemelerini, kendine özgü hukukunu ve hukukî yaptırımlarını oluşturabilmişlerdir. Söz ko- nusu üçlü düzenleme kapsamında; 1°) Spor alanında gerçekleştirilen hukukî düzenlemelerin ilk sıra- sında, uluslararası ve ulusal düzeyde uygulanan ve sportif faaliyetin ait bulunduğu, FIFA, UEFA, CIO11, AIWF12, FISA13, AGFIS14, ASOIF15 gibi teşekküller birliğini ilgilendiren kurallar bütününü kapsayan müş- terek hükümler (règles statutaires) yer almaktadır. 2°) Spor alanında gerçekleştirilen hukukî düzenlemeler hakkında, ikinci sırada, konu edilen spor dalına özgü teknik kurallar bulunmak- tadır. 3°) Spor alanında gerçekleştirilen hukukî düzenlemeler yönünde, nihayet üçüncü sırada, özel kurallar ve özel düzenlemeler bulunmak- tadır16. Spor alanında uygulanabilecek müeyyideler pek çok çeşitlilik gös- termekte ve uygulanan kurallar, devletin oluşturduğu hukuk kuralla- rı olabildiği gibi; uluslararası sportif kuruluşların veya ulusal sportif kuruluşların düzenlemeleri de, sporcuyu, sportif uygulamayı veya or- ganizasyonu etkileyebilmektedir. Karar mercileri arasında, maçlarda görev yapan hakemden başlayarak, adaleti gerçekleştirecek tahkim- deki hakemlere, disiplin kurullarına ve taraflarının yazılı olarak anlaş-

11 Comité International Olympique = Uluslararası Olimpiyat Komitesi. 12 Association des Fédérations Olympiques des Sports d’Hiver = Kış Sporları Olimpiyat Federasyonu. 13 Fédération İnternationale des Sociétés d’Aviron = Uluslararası Kürek Federasyonu. 14 Association Générale des Fédérations İnternationales de Sport = Uluslararası Spor Fede- rasyonları Birliği. 15 Association des Fédérations Olympiques des Sports d’Été = Olimpik Yaz Oyunları Fede- rasyonları Birliği. 16 OSWALD, Mélanges en l’Honneur de Jacques-Michel GROSSEN, p. 69. 24 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 mış olmaları kaydıyla, her çeşit spora ilişkin ihtilâfın götürülebildiği Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi = TAS = CAS (Tribunal Arbitral du Sport = Court of Arbitration for Sport) kurumu bulunmaktadır. Bu kapsamda sportif faaliyeti ilgilendiren alanda, örneğin kişilik hakları- na tecavüz, iki sporcunun birbirlerini maç çıkışında yumruklaması ve sportif organizasyonlar münasebetiyle görülen hooliganizm türünden fiillere ilişkin olarak, uygulanan genel hukuk kuralları, devletin genel mahkemelerinin uygulama ve yargılamasına tâbidir. Adlî yargı dışında, gerekiyorsa spor adamlarına, kulüplere ve federasyonlara karşı, spor disiplin ve idarî cezaları da, spor kuruluşlarına özgü yargı çerçevesinde yetkili kurullar tarafından verilmektedir. Nihayet sportif faaliyet dola- yısıyla meydana gelen sonuçlara uygulanacak disiplin cezalarının dı- şında, idarî ve adlî cezalar da bulunmaktadır.

a) Disiplin cezaları Uluslararası Olimpiyat Komitesi, Olimpiyat Oyunlarına dönük ol- mak üzere; uluslararası federasyonlar kendi faaliyet alanlarında uygu- lanmak maksadıyla; nihayet ulusal federasyonlar ise, kendi sportif fa- aliyetlerine özgü kurallar ve spor disiplini çerçevesinde uyguladıkları disiplin müeyyideleri öngörmüşlerdir. Sportif faaliyetin kendine özgü davranış şekillerini bozan sporcu ve çevresine karşı disiplin ve ceza kuralları öngörülmüştür. Bu suretle, genel olarak sportmen davranışla- ra aykırı hâl ve hareketlerin vukuunda ve Federasyon kararlarına veya talimatına aykırı fiil ve işlemleri uygulayanlar, bizzat federasyon tara- fından ve genel adlî yargıya başvurmaksızın, Talimat hükümleri kapsa- mında öngörülen cezalara çarptırılmaktadırlar. İşte Türkiye’de futbol sporunun uygulanmasında da, Türkiye Futbol Federasyonu, Futbol Di- siplin Talimatı’nda öngörülen disiplin cezaları, bir tecziye şeklidir. Tür- kiye Futbol Federasyonu, Futbol Disiplin Talimatı’nda yer alan disiplin cezaları, temel yaptırımlar olup; özel şartların varlığı isbatlanabildiğin- de, öngörülen cezalar ağırlaştırılabilmekte veya hafifletilebilmektedir. Buna göre, sportmenliğe veya spor ahlâkına aykırı hareket eden, tutum ve davranışlarıyla, futbolun veya Türkiye Futbol Federasyonu’nun say- gınlığını zedeleyen kişi veya kuruluşlar, bu hususta ayrı ceza hükmü bulunmadığı takdirde müsabakalardan men veya hak mahrumiyeti ce- zası ile cezalandırılacaklardır (m.22/I). Örneğin Futbol Federasyonu, Sportif Alanda, Doping ve Hukuka Aykırı SAYI 289 YARGI DÜNYASI Davranışlardan DoğanMAKALELER Sorumluluk 2525 futbolda doping maddesi kullanmak, sportmenliğe ve spor ahlâkına ay- kırılık teşkil ettiğinden, Türkiye Futbol Federasyonu Futbol Disiplin Talimatı m. 39 hükmü kapsamında gösterilen disiplin cezalarını uygu- lamaktadır. Buna göre doping uygulamasına dayalı olarak, ilâç bildirim listelerinde yapılabilecek usûlsüzlükler hakkında, spor kulübü aleyhine tahakkuk ettirilen ve katlanarak artan para cezaları uygulanmaktadır. Diğer yandan futbolcunun doping kontrolüne gitmeyi reddetmesi veya doping kontrol işlemine uygun olmayan davranışlarda bulunması hâlin- de ise; futbolcuya, ilk seferde en az iki yıl müsabakadan men cezası ve- rilmektedir. Aynı olayın, ikinci ve daha sonraki tekerrürlerinde ise, aynı oyuncuya, ömür boyu müsabakadan men cezası verilmektedir (m. 39).

b) İdarî cezalar Devlet katında olduğu gibi, bağımsız idarî otoriteler17 adı verilen düzenleyici kurumlara ve buna muadil sportif kuruluşlara, federasyon- lara ve spor kulübü derneklerine de, faaliyetlerine ilişkin düzenleyici kural koyabilmek yetkisi verilmiştir. Spor kuruluşları, gerçekleştirdik- leri yönetim düzenlemelerinin ve aldıkları kararların, ilgilileri tarafın- dan gereği gibi uygulanmalarını sağlamak maksadıyla, oyuncularını veya çalışanlarını idarî açıdan cezalandırabilmektedir. Nitekim Ana- yasa Mahkemesi de, bir kararında, “Gelişen, büyüyen, çeşitlenen ve çoğalan toplumsal gereksinimleri, yerinde, zamanında ve etkin bir bi- çimde karşılayabilmek için, çağdaş yönetimlerde, idareye geniş ve de- ğişik alanlarda yaptırım yetkileri tanınmaktadır” hükmünü vermiştir18. Sportif kuruluşlar, kendilerine tanınan özerklik kapsamında, tek yanlı idarî işlemleri düzenleyebilmekte ve çıkarılan idarî işleme uyulmaması nedeniyle başvurulan yaptırım, bir ceza içermektedir. Sportif kuruluşlar, verdikleri disiplin cezalarından ayrı olarak, idarî mahiyette ceza vermek yetkisine de sahiptirler. Örneğin futbol alanında doping kullanımı konusunda, Federasyon Yönetim Kurulu tarafından hazırlanacak esaslar çerçevesinde, ulusal ve uluslararası teamüllere uy- gun cezaî müeyyideler uygulanabilmektedir (Türkiye Futbol Federas- yonu Futbol Disiplin Talimatı m. 25). Belirlenecek fiillere uygulanacak

17 GÖZÜBÜYÜK, A. Şeref / TAN, Turgut : İdare Hukuku, Genel Esaslar, I, 2. Bası, s. 617, Ankara 2001. 18 Anayasa Mahkemesi, 23/10/1997 T.; E.997/19-K. 997/66; RG.16/1/1999-23585. 26 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 cezalar, ihtar, yarışmadan men, hak mahrumiyeti, yarışmayı seyirci- siz oynatma, saha kapatma, para cezası, tescil iptali, puan indirme ve küme düşürmedir. Ancak 3813 sayılı Kanunun m. 25 hükmüne, 5175 sayılı Kanun19 ile değişiklik getirilmiş olup (Değişik 3. fıkra: 5175 – 25/5/2004 - m.13); uygulanacak para cezası, beşyüzmilyar lirayı geçe- meyeceği gibi, bu miktar her yıl 213 sayılı Vergi Usûl Kanunu uyarınca tesbit ve ilân edilen yeniden değerleme oranında arttırılmaktadır.

B) Sportif faaliyetin ait bulunduğu alana özgü müşterek kural- lar ve spor kulüpleri derneklerinin tüzükleri Sporcular ve sportif kuruluşlar, sportif rekabetlere katılabilmek maksadıyla, sportif faaliyetleri düzenleyen, yöneten ve uluslararası hü- viyeti bulunan kuruluşlara, üyelik suretiyle bağlanarak, spor camiasın- da ve sportif faaliyetlerde, dünya çapında kabul gören kurallara tâbi olmayı peşinen kabul etmektedirler. Şu hâlde spor federasyonları gibi kuruluşların, uluslararası ve ulusal düzeyde uygulanan ve ait olduğu te- şekkülü ilgilendiren kurallar bütününü (règles statutaires), kendilerine bağlı olan bütün kulüplere uygulatmaları ve kulüplerin de uyum sağla- maları, söz konusu spor alanında faaliyet gösterebilmek için olmazsa olmaz bir ön şarttır. Kuralların uygulanması alanında sağlanan yekne- saklık, uluslararası rekabetin ve ulusal veya uluslararası faaliyetlere, ülke olarak katılabilmenin de gereğidir, Şu hâlde Olimpiyat Oyunları- na, atletlerini gönderen bir ülkenin, herhangi bir spor federasyonunun sporcusunun, CIO kurallarına aykırı surette, doping maddesi kullana- rak, müsabakalara katılması mümkün olmadığı gibi; katıldığı takdirde ve yapılan araştırmalarda yakalanması durumunda, fiilin müeyyidesi kapsamında müsabakadan diskalifiye edilmesini, dünyadaki her Olim- piyat Komitesi kabul etmekle yükümlüdür. Bu suretle uluslararası dü- zeyde sürdürülen bir sportif rekabete katılmaya aday olan her ülke açı- sından, uluslarüstü nitelikteki sportif kurallar ve diğer düzenlemelere uymak gereği, bir ön şart olmakla; geçerliliği kabul edilen uygulama ve müeyyidelere uyum sağlamak demek, her ülkenin, söz konusu düzenle- menin kendisine sağladığı haklardan yararlanmayı ve doğan yükümlü- lükleri de üstlendiğini kabul ettiğini göstermektedir. İşbu düzenleme ve

19 25/5/2004 tarihli, Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, RG. 10/6/ 2004-25488 sayılı. Sportif Alanda, Doping ve Hukuka Aykırı SAYI 289 YARGI DÜNYASI Davranışlardan DoğanMAKALELER Sorumluluk 2727 kurallara uyumsuzluk meydan geldiğinde, CIO ile, diğer millî komite arasında ihtilâf doğacaktır20.

a) Spor dalına özgü teknik kurallar Her spor çeşidinin oynanmasında uygulanan teknik ve oyuna özgü kuralların, her ülkede aynı olması gerekmektedir. Nitekim dünyanın her ülkesinde, profesyonel futbol oyunlarında, penaltının kaleye aynı mesafeden çekilmesinden başka bir düzenleme yoktur. Atletizm mü- sabakalarında, örneğin disk atma yarışmasında, disk ağırlığının veya sırıkla yüksek atlama müsabakasında, sırık boyunun ülkeden ülkeye farklı olması düşünülemeyecektir. Uluslararası spor federasyonları, ülkeler arasında yeknesak uygulamaları gerçekleştirebilmiştir. Kürek yarışmaları 19. yüzyılın sonlarında, her yerde 2.000 metre düz çizgi üzerinde yapılmazken ve aynı tip kürekler kullanılmazken; Belçika, Fransa, İtalya ve İsviçre kürek birlikleri, 25/6/1892 tarihinde, spora bir yeknesaklık getirmek için, Uluslararası Kürek Federasyonu’nu (FISA) kurmuşlardır21. Bununla birlikte her ülke, yine de kendine özgü sportif kurallarını, kendi ulusal yarışmalarında veya bölgesel yarışmalarında veya özel olarak düzenledikleri, çocuklar arası, askerler arası, engel- liler arası yarışmalarda uygulayabilmekte serbest kalabilmektedirler. Bu suretle hâlâ sürdürülebilen özel kurallar ve düzenlemeler, sportif faaliyete özgü kural ile, devletin uyguladığı genel hukuk kuralı arasında doğabilecek uyuşmazlık ihtimâllerini de çoğaltabilmektedir.

b) Spor dalına özgü, özel kurallar ve özel düzenlemeler Spor kuruluşlarının, özel durumlara münhasır olmak üzere kendile- rine özgü özel kurallar oluşturması mümkün olup; sporcunun, spor ku- ruluşu tarafından oluşturulan kuralları ihlâl etmesi, cezalandırılmasına kadar gitmektedir. Örneğin spor kuruluşu, çeşitli müsabakalara katılma şartları, amatörlük, reklâm, doping veya disiplin kurallarına uymak ko- nularında özel müeyyideler ihdâs edebilmektedir.

20 OSWALD, Mélanges en l’Honneur de Jacques-Michel GROSSEN, p. 69. 21 OSWALD, Mélanges en l’Honneur de Jacques-Michel GROSSEN, p. 69 28 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 C) Sportif müsabaka konusu oyunları ilgilendiren alanda oluş- turulan kuralların, devlet mahkemelerinin görev ve yetki alanı dı- şında kalan, kendine özgü niteliği Türkiye’de ve İsviçre’de olduğu gibi, Almanya’da da, doping kulla- nımı ile mücadele ve cezalandırma sisteminin uygulaması, münhasıran spor kuruluşlarına ve spor federasyonlarının yetkisine bırakılmışken; Almanya’da, Krabbe vak’ası olarak anılan bir doping olayında, Alman Milletvekillerinin bir kısmı ve siyasi partiler, doping fiilinin, ceza ka- nununa konulacak bir hüküm gereğince, sportif kuruluş ve federasyon- ların yetki alanı dışına çıkarılmasını ve devlet kanunu ile müeyyide- lendirilen ve münhasıran devlet kontrolüne geçirilmesini teklif ettikleri bir suç katına çıkarmanın uygun olacağını ileri sürmüşlerdir. Bu türden uygulamalar, Fransız ve Belçika mevzuatı kapsamında, kısmen de olsa mevcuttur22. Sportif organizasyonların ve spor faaliyetlerinin, genel hukuk normlarından soyutlanması ve kendi başına süren, kendi düzenlemele- rine tâbi ve medenî, cezaî veya idarî mevzuattan payını almaya ihtiya- cı bulunmayacak kadar imtiyazlı bir faaliyet alanı olarak düşünülmesi mümkün değildir. Sporcunun, genel hukuk kurallarına, örneğin kişilik haklarına ilişkin sorunları dışında kalan ve sportif faaliyet esnasında veya spor organizasyonunun faaliyetleri ve düzenlemeleri dolayısıy- la, sadece müsabaka konusu oyunları ilgilendiren alanda oluşturulan düzenleme ve kuralları, devlet mahkemelerinin kontrolü dışında kalan kendine özgü alanlardır. Bu kapsamda bir sportif oyun kuralının, spor- cu tarafından ihlâl edilmesine sebep olan kusur unsuru, sportif kuru-

22 Fransa’da bu yönde olmak üzere, Bkz. JO. Numéro 70 du 24 Mars 1999 page 4399, Loi n° 9-223 du 23 mars 1999 relative à la protection de la santé des sportifs et à la lutte contre le dopage : Cezaî müeyyideler kapsamında, Art. 27 hükmü gereğince, görevli hekim ve denetçilerin, doping kontrollerinin engellenmesi hâlinde, engelleyenler, altı ay hapis ve 50.000 FF ile cezalandırılmaktadırlar. Doping maddesini, kanunun 10/II-III hükümlerine aykırı surette reçetelendiren, doping maddesini veren veya teminini kolaylaştıran ve spor- cuya doping malzemesi kullanmayı özendirenler, beş yıl hapis cezası ve 500.000 FF para cezası ile cezalandırılırlar. Bu yönde çete oluşturulduğu takdirde veya reşit olmayan bir sporcuya uygulandığında veya bu yönde bir teşebbüse geçildiğinde, yedi yıl hapis cezası ve 1.000.000 FF para cezasına (tekabül eden Euro) hükmedilmektedir. Nihayet, doping maddesi trafiğinin gerçekleştirildiği yer olması bakımından, spor kuruluşunun kapatılma- sı ve doping maddesinin sağlayıcısının da sporculardan biri olması hâlinde, kendisinin, profesyonel sporculuktan men’i cezası verilmekte; doping maddesinin müsaderesi kararı uygulanmakta ve sağlayıcı kamu görevinden yasaklanmaktadır. Sportif Alanda, Doping ve Hukuka Aykırı SAYI 289 YARGI DÜNYASI Davranışlardan DoğanMAKALELER Sorumluluk 2929 luşun oluşturduğu kendine özgü, özerk hakem mekanizması aracılığı ile çözümlenmektedir. Sporcu tarafından, sportif müsabaka esnasında veya dolayısıyla işlenen “kusurlu” davranışa bağlı olarak verilen ha- kem kararı, ceza kanunu hükümleri dışında kaldığı gibi, genel mahke- melerin de, kararı tanıması gibi bir mesele bulunmamaktadır. Buna kar- şılık, sportif faaliyet dolayısıyla meydana gelen “kusurlu” fiil unsuru- nun meydana getirdiği sonuç üzerine verilen hakem kararının da, devlet hukukunun genel ilkelerine ters düşmemesi gerekmektedir. Şu hâlde önemli ekonomik boyutlara ulaşan ve uzantıları bulunan sportif faaliyet alanının ayrıcalık haklarından yararlanması veya ajanlarının herhangi bir bağışıklıktan yararlanmaları mümkün değildir23. Oysa TERCİER24 tarafından belirtildiği üzere, Amerikan Yüksek Mahkemesi, base-ball alanında tanıdığı ayrıcalık kapsamında, “profesyonel base-ball müsa- bakalarının bütünüyle bir devlet işi olduğunu ve ABD Kongresi’nin base-ball işi alanının Federal Rekabet mevzuatına dâhil etmeyeceğine” hükmetmiştir. Ancak profesyonel base-ball sporuna tanınan ayrıcalık, doğrudan tarihî nedenlere dayalı olup; herhangi başka bir spor dalına, benzeri bir hak verilmemiştir.

2) Sportif alanda meydana gelen ihtilâfın yargılanmasında, Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi (TAS, Code de l’Arbitrage en matière de Sport, Art. R 12, Art. R 20), olağan tahkim yollarını (procé- dure ordinaire) ve temyizen itiraz yollarını uygulayan (procédure d’ap- pel) iki daireden (Birinci Derece Tahkim Dairesi ve Temyiz Tahkimi Dairesi) müteşekkildir25. İşbu Spor Tahkim Daire’leri, sportif alanda meydana gelen her çeşit ihtilâfı çözümleme yönünde, spor dünyası- nın kendine özgü gereksinimlerine uygun, hakemlik veya arabulucu- luk yöntemlerini kullanarak hizmet veren ve dünyada mevcut sportif

23 TERCİER, Festschrift KOLLER, p. 557. 24 TERCİER, Festschrift KOLLER, p. 558, n.6 (naklen), Federal Base Ball Club of Balti- more, Inc.v. National League of Professinal Base Ball Clubs, 259 US 200, :”purely State affairs”,”....Congress had no intention of including the business of base-ball within the scope of the federal antitrust laws.” 25 Code de l’Arbitrage en matière de Sport, Article R 20 : “Le TAS est composé de deux chambres arbitrales, soit la Chambre d’arbitrage ordinaire et la Chambre arbitrale d’ap- pel”. 30 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 kuruluşların bütününden bağımsız ve ’da mukim bir kurum- dur26. Ancak Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi’nin, Sydney ve New-York’da da, aynı yetki ile işlev gören spor tahkim daireleri bulun- maktadır. Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi, örneğin spor alanında konu edilen sponsorluk gibi ticarî ilişkilerden doğan ihtilâflara veya bir sporcunun doping maddesi kullanımından doğan kararına bağlı ola- rak meydana gelen uyuşmazlık alanında da, karar vermeye yetkilen- dirilebilmektedir. Bunların dışında, gerçek veya tüzel kişiler, örneğin atletler, spor kulüpleri, federasyonlar, sportif müsabaka düzenleyenler, televizyon kuruluşları da, taraf oldukları ihtilâfların, Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi’nde yargılanmasını isteyebilecektir. Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi, genel mahkemeler tarafından verilen diğer yargı kararlarının taşıdığı icraî etkiyi haiz hakem kararları vermekte- dir. Diğer yandan, Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi’nin, tarafların kabul etmesi hâlinde, arabuluculuk yöntemlerini kullanarak, ihtilâfın, dostane yöntemlerle çözümlenmesini sağlaması da mümkündür. Ulus- lararası Spor Tahkim Mahkemesi, spor konularına ilişkin alanlarda, da- nışmanlık görüşü de verebilmektedir. Nihayet, kısmî süreli mahkemeler teşkil edebilmekte ve örneğin Olimpiyat Oyunları’nda, Commonwealth Oyunları’nda veya benzeri diğer uluslararası sportif oyunlarda, adaleti tesis etmek yönünde işlevini sürdürebilmektedir. Bu kapsamda Ulusla- rarası Tahkim Mahkemesi, her özel duruma uygun hukukî usûl kuralını dahi uygulayabilmektedir. Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi’nin danışmanlık alanında verdiği mütalâalar, Tahkim Mahkemesi’nin, yar- gılama işlevinin dışında kalan, spor uygulamasına ve sportif gelişme- lere ve spor alanındaki her türlü faaliyete ilişkin sorunlara ilişkindir. Ne var ki Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi tarafından verilen mü- talâalar, yargı kararı mahiyetinde olmayıp; hiçbir zorlayıcı değeri de bulunmamaktadır.

26 Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi, 1984 yılında kurulmuş olup; Uluslararası Spor Tahkim Konseyi’nin (Conseil İnternational de l’Arbitrage en matière de Sport = CIAS) idarî ve mâlî denetimi altına alınmıştır. Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi nezdinde, ellibeş farklı ülkeden seçilen ve tahkim ve spor konusundaki bilgileri ile temayüz etmiş ve sayı olarak, yüzelli kişiden daha fazla hakem bulunmakta ve her yıl, en az elli adet ihtilâf dosyası, Tahkim Mahkemesi’ne intikâl etmektedir. Sportif Alanda, Doping ve Hukuka Aykırı SAYI 289 YARGI DÜNYASI Davranışlardan DoğanMAKALELER Sorumluluk 3131 A) Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi’nin yargı işlevi Uluslararası Spor Tahkim Kurulu tarafından uygulanan usûl kural- ları, Spor Tahkim Kod’unda ((Code de l’Arbitrage en matière de Sport) belirlenmiş olup; olağan tahkim yollarının (procédure ordinaire) ve temyizen itiraz yollarının (procédure d’appel) uygulanmasında farklı- lıklar bulunmaktadır. Tarafların, Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi’ne başvurmak su- retiyle, aralarında mevcut bir ihtilâfın çözümlenmesine gidebilmeleri için, aralarında yazılı surette anlaşmış olmaları gerektiğine göre; işbu anlaşma, taraflar arasında özel olarak bir sözleşme ile yapılabilmekte- dir. Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesine, ihtilâf çözme usûlü kapsa- mında başvurmak yöntemi, spor kurumunun tüzüğünde de yer alan ve genel olarak faaliyetlerinde kullandığı bir yöntem olabilmekte ve ken- disiyle işbirliğine giren bütün kuruluşlara, ilişkiye başlarken ve ileride herhangi bir ihtilâfın meydana gelmesi ihtimâlini düşünerek, peşinen kabul ettirdiği bir yöntem de olabilmektedir. Tarafların, ihtilâfın mey- dana gelmesini müteakip, aralarında anlaşmak suretiyle, Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi’ne başvurmaları ve kendilerine olağan tah- kim yollarının uygulanması mümkündür (procédure ordinaire, Code de l’Arbitrage en matière de Sport, Art. R 38, R 64).

a) Olağan tahkim yollarının uygulanmasında (procédure ordi- naire) Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi’nin iki Dairesi’nden biri olan Olağan Tahkim Dairesi’nde (Chambre d’arbitrage ordinaire), her çeşit ve genel tahkim yolu ile uyuşmazlıkların giderilmesi amaçlanmaktadır. Daire başkanı, genel olarak Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi’nde tahkim yargılamasına sunulan ve olağan tahkim yollarının usûl uygula- ması kapsamında gerekli olan diğer işlevleri de yerine getirilmektedir (Code de l’Arbitrage en matière de Sport, Art. R 27/a, vd.). Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi’nde görülen ihtilâfın esasa ilişkin yargılan- masında, taraflar, ihtilâf konusunun çözümlenmesinde uygulanmasını talep edecekleri hukuku seçmekte serbest bırakılmaktadırlar. Bu kap- samda, aralarında seçilecek hukuk açısından uzlaşmaları mümkün ol- madığı takdirde, ihtilâfa İsviçre Hukuku hükümleri uygulanmaktadır. 32 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 Diğer yandan Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi’nin uyguladığı olağan tahkim usûlü kapsamında verilen karar, gizlilik kaydı altında tutulduğundan, gerek taraflar, gerekse Tahkim Mahkemesi hakemleri ve Tahkim Mahkemesi personeli, ihtilâfa ve karara ilişkin olabilecek herhangi bir bilgiyi, üçüncü kişilere vermemek ve sır saklamakla yü- kümlüdürler. Buna göre, Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi’nin kararları, ilke gereği yayınlanmamaktadır. Buna karşılık Spor Tahkim Mahkemesi’nin kararlarının itirazen temyizine ilişkin özel gizlilik hü- kümleri bulunmamakta ve tarafların özellikle engellemedikleri durum- larda, tahkim kararının yayınlanmasında bir sakınca görülmemektedir.

b)Temyizen itiraz yollarının uygulanmasında (procédure d’ap- pel) Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi’nde, temyizen itiraz yollarına başvuruluğunda, somut olaya, ilgili sportif kuruluşun kuralları uygu- lanmaktadır. Ancak tamamlayıcı hükümler açısından, tarafların seçtiği hukuk veya kararına karşı itiraz yollarına başvurulan spor kuruluşunun mukim olduğu, yani ikametgâhı yer hukuku uygulanacaktır. Temyizen itiraz yollarının (procédure d’appel) uygulanmasında, Temyiz Dairesi, başta doping kullanımından doğan ihtilâflar olmak üzere, federasyonla- rın disiplin kararlarına karşı yapılan itirazlara da bakmaktadır. Nihayet Temyiz Dairesi Başkanı da, kendisine tahkim hükümleri çerçevesinde tanınmış olan yöntemlere başvurmak suretiyle (Code de l’Arbitrage en matière de Sport, Art. R 27/b, vd.), tahkimin gereği gibi sürdürülmesini sağlamakla yükümlüdür.

B) Sportif kuruluşlar tarafından alınan kararların uygulanma- sından doğan ihtilâflar alanında Sosyal çevresindeki bireylerle, çeşitli nedenlere dayalı ilişkiler içine giren hak hâmilinin giriştiği her toplumsal tip davranışından (relations qui découlent de l’appartenance à un groupement / Zugehörigkeit zu einem Verband) hukukî sonuçlar meydana getirmeye elverişli eylem veya işlemler çıkmaktadır. Fiillerin hukuk kapsamında yer almaya değer Sportif Alanda, Doping ve Hukuka Aykırı SAYI 289 YARGI DÜNYASI Davranışlardan DoğanMAKALELER Sorumluluk 3333 olanlarından da, bu topluluklarda bulunması olağan türden borç ilişkile- ri kurulmaktadır27. Sportif kuruluşların çeşitli derece ve kademelerinde verilen kararlara karşı, Uluslararası Tahkim Mahkemesi’nde temyizen itiraz etmek de mümkündür (procédure d’appel, Code de l’Arbitrage en matière de Sport, Art. R 47). Örneğin, Uluslararası Spor Tahkim Mah- kemesi’ne temyizen başvurabilmek için (procédure d’appel), ihtilâfın kaynaklandığı federasyonun her derece ve kademesinin yargılama usû- lünün ve yollarının tüketilmiş olması gerekmektedir. Örneğin, UEFA Disiplin Kurulu’nun verdiği bir cezaya karşı28, öncelikle UEFA Tahkim Kurulu’na itirazen başvurmak gerekmekte ve daha sonra, Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi’ne gidilebilmektedir.

a) Karara karşı başvurulan itiraz yönteminin usûlü ve başvuru dilekçesi Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi, kararını, özellikle temyizen itirazın görüldüğü oturumda tefhim etmesi mümkün olduğu gibi; ta- rafları dinlediği oturumu müteakip, derhal verebilmekte veya kararını birkaç hafta sonra tebliğ edebilmektedir. Sportif kuruluşların çeşitli ka- demelerinin verdiği karara karşı başvurulan itiraz yönteminin usûlü ve başvuru dilekçesine yazılması gerekli olan hususlar, spor alanında tah- kim kodunda belirlenmiştir (Code de l’Arbitrage en matière de Sport). Oysa olağan tahkim yöntemi, yani tarafların, ihtilâfın meydana gelme- sini müteakip, aralarında anlaşmak suretiyle, Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi’ne başvurmaları yönteminden (procédure ordinaire) farklı bir usûl de uygulanabilmektedir. Bu kapsamda Uluslararası Spor Tah- kim Mahkemesi’nin verdiği karara karşı, temyiz yoluna başvurmak mümkündür. Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi İsviçre’de kurulu bulunduğundan, taraflar arasında Spor Tahkim Mahkemesi’nin kararına karşı temyiz mercii, İsviçre Federal Mahkemesi’dir.

27 İNAL, Borca Aykırılık, s. 18; TANDOĞAN, Halûk : Notions préliminaires à la théorie générale des obligations, p. 68, Genève 1972. 28 ERKİNER, Hukuk Boyutunda Doping, s. 41, Ankara 2006. 34 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 b) Temyiz nedenleri kapsamında, delillerin gereği gibi değer- lendirilmemiş olması türünden eksik inceleme, yetkisizlik itirazı, savunma hakkının engellenmesi ve kamu düzenine aykırı bir kara- rın alınması Spor Tahkim Mahkemesi’nin kararının temyiz edilebilmesi için, temyiz nedenleri kapsamında özellikle eksik inceleme hususu göste- rilebileceği gibi, yetkisizlik itirazı veya savunma hakkının engellen- mesi de sayılabilmektedir. Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi’nin muhtelif kararlarından, İsviçre Federal Mahkemesi nezdinde temyizen görülen dâvalardan, örneğin binicilik müsabakasında, atına doping maddesi kullandırmış olduğu tesbit edilen sporcu, Binicilik Federas- yonu’nun tarafına verdiği cezaya karşı, dâvasını, temyizen Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi’ne ve sonucun yine aleyhine çıkması üzerine, ardından temyiz yolu olarak, İsviçre Federal Mahkemesi’ne müracaat etmiştir. Dâva, yargı yolları tükendiğinde, Avrupa İnsan Hakları Mah- kemesine kadar götürülebilecektir29. Bu suretle, sportif alanda kurallara aykırılık tesbit edildiğinde, olay, ulusal federasyon, uluslararası fede- rasyon disiplin ve tahkim kurulları, Uluslararası Spor Tahkim Mahke- mesi ve İsviçre Federal Mahkemesi nezdinde temyizen görülebilmekte; son merci olarak, haksızlıklara karşı mücadele Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine kadar taşınabilmektedir. Beşiktaş Spor Kulübü, Teknik Direktörlüğe getirdiği İspanyol Vicente Del Bosque ile 2004-2005 yı- lında bir sözleşme yapmış; ancak Beşiktaş, Teknik Direktörün başarısız olduğunu gerekçe olarak göstererek, görevine altı ay sonra son vermiş- tir. İhtilâf önce Türkiye’de tahkim yolu ile çözümlenmek maksadıyla Federasyona taşınmış ve Beşiktaş’ın tazminat ödememesi gerektiğine karar verilmiştir. Somut olayda, Beşiktaş Spor Kulübü, teknik direk- törün ve ekibinin sözleşmesini, birinci yılın sonunda fesh etmeye ye- kilidir. Ancak, Beşiktaş altıncı ayın hitamında sözleşmeyi fesh etmek- le birlikte, bütün ekibin bir yıllık ücretini de ödemiştir. Del Bosque, dâvasını, Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi (TAS) önüne taşımış ve sonuç olarak, Beşiktaş Spor Kulübünün, Vicente Del Bosque ve yardımcıları Antonio Grande Cerejio, Francisco Javierh Minano Espin ve Francisco Jimenez Martin lehine 6.706.430 Euro ödenmesine karar verilmiştir. Karar, Beşiktaş Kulübüne gereği gibi tebliğ edilmemiş; faks

29 Beş adet İsviçre Federal Mahkemesi kararı hakkında, bkz. ERKİNER, s. 117-118. Sportif Alanda, Doping ve Hukuka Aykırı SAYI 289 YARGI DÜNYASI Davranışlardan DoğanMAKALELER Sorumluluk 3535 aracılığı ile iletilmiştir. Ancak Beşiktaş Futbol Yatırımları Sanayi ve Ti- caret A.Ş,, Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi (TAS) tarafından ve- rilen karara karşı yasal yollara başvurmaya karar vermiştir. Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi (TAS) tarafından verilmiş olan bir kararın, temyizen İsviçre Federal Mahkemesi önünde görülmesi, dâvalı tarafın savunmasını gereği gibi yapmamış olması veya kamu düzenine aykı- rı bir kararın alınması veya delillerin gereği gibi değerlendirilmemiş olması gerekçelerine dayalı olarak, eksik inceleme sebeplerinin konu olması hâlinde mümkündür. Dâva, 21/4/2007 tarihinde, İsviçre Federal Mahkemesi, Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi’nin (TAS), Beşik- taş Spor Kulübü ile antrenörü, Vicente Del Bosque ve ekibi arasında görülen ve Beşiktaş’ın faizi ile birlikte, toplam 8.500.000 Euro tazmi- nat ödemeye mahkûm edildiği kararının uygulanmasını, temyizen ve teminatsız olarak ve nihaî kararın verilmesine kadar durdurmuştur. Şu hâlde, İsviçre Federal Mahkemesi, Uluslararası Spor Tahkim Mahke- mesi’nin kararlarını daima onama kararları ile sonuçlandırmamakta ve devlet mahkemesi, Beşiktaş / Vicente Del Bosque dâvasında olduğu üzere, spor camiasını ve sportif kuruluşların ve Uluslararası Spor Tah- kim Mahkemesi’nin yargılamasının sonuçlarının, dokunulmaz, bozul- maz ve bağımsız olmadığı ve yargısı dahi kendine özel ve sui generis bir spor dünyasının bulunmadığını tescil etmiştir. Egemen, hâkim olan yargı erkinin, yine de devlet hukukuna dayalı olduğunu bilmek, önemli bir güvencedir. Sportif ihtilâflar, spor tahkim kurulları ve Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi gibi, yargılama fonksiyonunu haiz kuruluşlara sahip olmakla birlikte; yargılama san’atının zirvesindeki kuruluş devlet yargısına aittir. Tahkim, tıpkı uluslararası ticarî yargılama alnında baş- vurulan tahkim yöntemi gibi, spor tahkim kuruluşları tarafından hızlı ve gizliliği koruyarak yargılamayı bitirebilmektedir. Ancak İsviçre Federal Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi güvencesi, saklıdır.

C) Sportif faaliyetten doğan ve devlet yargısı ile spor disiplin kuralları tarafından ayrı ayrı cezalandırılmaya açık ve “Ne bis in idem” ilkesine ters düşmeyen fiiller Belirli bir sportif faaliyet dolayısıyla meydana gelen bir olayda, sporcu tarafından gerçekleştirilen bir fiilin, bir yandan örneğin ceza 36 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 kanunu hükümlerine ve fiilin taşıdığı kasd unsuru nedeniyle hukuka aykırılık oluşturması; diğer yandan sportif oyun kurallarına aykırı ol- ması nedeniyle spor kuruluşunun veya federasyonun kurallarına aykırı olması mümkündür30. Fiili işleyen sporcu, ceza kanunu gereği suç iş- lediği için, devlet yargısı muvacehesinde cezalandırılmakta; aynı fiil, spor disiplin kurallarına aykırılık teşkil ettiğinden, aynı sporcu, ilgili federasyon kararı gereğince de cezalandırılmaktadır.

a) Ne bis in idem ilkesinin, çifte cezalandırmayı engellemediği durum Sporcunun fiilinin, devlet tarafından uygulanan genel hukuk ve spor federasyonunun uyguladığı spor hukuku düzenlemeleri ve yaptırım sis- temi alanında, ayrı ayrı cezalandırmasının mümkün olduğu durumlar- da, “Ne bis in idem” ilkesi31, çift cezalandırmaya karşı bir engel de teş- kil etmemektedir. Örneğin sporcu oyun esnasında, belirli bir fiilinden dolayı, hakem tarafından oyun dışı edilerek sahadan çıkarılma cezası alırken; federasyon, aynı oyuncuya, aynı fiiline dayalı olarak, üç maça çıkmama yönünde men veya hak mahrumiyeti cezası da verebilmekte- dir. Ancak yetkili sportif merci tarafından verilen bir cezanın varlığı, ceza kanunu hükümleri uyarınca cezalandırılma yönünde bir ön şart de- ğildir. Örneğin bir futbol maçında, bir oyuncu, karşı takım oyuncusuna şiddetli bir tekme atmak suretiyle yaralanmasına sebep olmuştur. Maçın hakemi, olayı görmemiş ve rakibine tekme atan oyuncu, futbol sahasın- da hakem tarafından cezalandırılmamıştır. Ancak maçı müteakip, tek- me yemek suretiyle yaralanan futbolcu, savcılık nezdinde şikâyette bu- lunmuş ve ceza mahkemesinde görülen dâvada, futbol oyununda yasak bir fiil teşkil eden, rakibine kasden tekme atmak fiili dolayısıyla, tekme atan futbolcu, 5.000 İfr. para cezasına çarptırılmıştır32. Şu hâlde, spor yapmak, sportif faaliyetin taşıdığı tehlikenin yarattığı her türlü rizikoyu ve rakip oyuncunun her türlü taşkınlığını ve saldırısını peşinen kabul etmeyi gerektirmemektedir. Sporun uygulanması veya düzenlenmesi

30 JOLİDON, Paul : La responsabilité civile et pénale des boxeurs en droit suisse, RDS 1989, p. 217-218. 31 İNAL, Tamer : AB Schengen Andlaşması kapsamında, “Ne bis in idem” ilkesi, Kazancı Hakemli Hukuk Dergisi, Sayı : 19-20, Mart-Nisan 2006, s. 7-24. 32 SCHWENTER, Jean : De la faute sportive, à la faute pénale, RPS 1991, pp.324-325. Sportif Alanda, Doping ve Hukuka Aykırı SAYI 289 YARGI DÜNYASI Davranışlardan DoğanMAKALELER Sorumluluk 3737 esnasında, rakibin davranışı, oynanılan oyunun kurallarına uymadığı ve örneğin atılan bir tekmenin, kasdî nitelikte bir fiil olduğu tesbit edildi- ği takdirde, meydana gelen sonuç, yargıyı ilgilendirmektedir. Fiil, ceza kanunu gereğince, bir suç teşkil ettiğinde, ceza kanunu hükümlerine göre cezalandırılmayı gerektirmektedir. Buna karşılık, fiil, TBK m. 49 anlamında haksız fiil teşkil ettiğinde ise, borçlar kanunu hükümlerine göre, fiil ile meydana gelen zarar arasında uygun illiyet bağı kurula- bildiği takdirde, doğan sorumluluk gereğince, zararın tazmini cihetine gidilmektedir. Ancak maç esnasında gerçekleştirilen hukuka aykırı ve kasdî fiil, yine de uygulanması gerekli olan hukukî müeyyidenin etkisi- ni değiştirebilmektedir. Nitekim bir boksörün, ringde yaptığı boks mü- sabakasında, kurallara uygun tarzda olmak kaydıyla, rakibine vurduğu yumruk nedeniyle, ceza kanunu gereğince cezalandırılması mümkün değildir. Oysa aynı boksör, müsabaka tarzında düzenlenmemiş ve âni surette patlayan bir kavgada yumruk attığı takdirde, ceza kanunu hü- kümlerine göre cezalandırılacaktır. Ancak Sandra Gasser dâvasının İs- viçre Berne Mahkemesinde görülmesinden çıkan karardan çıkarılması gereken sonuçlar muvacehesinde, profesyonel bir atletin, dâvanın esas yönünden görülmesi yapılmaksızın, iki yıl süreli hak mahrumiyetine çarptırılarak yarışma ve müsabakalara katılma hakkından men edilmesi mümkün olmamalıdır.

b) Seyircilerden kaynaklanan taşkınlıklar ve hooliganizm Spor, aslında barışı ve güzellikleri getirmeye yaramalıdır. 25 Kasım 1892 tarihinde Baron de Coubertin, Olimpiyat fikrini, bir konferansın- da ileri sürerken, “Kürekçilerin, koşan atletlerin, eskrimcilerin ihraca- tını gerçekleştirelim. İstikbalin serbest mübadele esası böyle olmalı ve bu mübadele şekli, yaşlı Avrupa kıt’asının örf ve âdetleri arasına gire- bildiğinde, barış kavramı ve ideali, yeni ve güçlü bir dayanağa kavuş- muş olacaktır”33. Ancak Baron de Coubertin tarafından beyan edilen ve Olimpiyat müsabakalarının öncülüğünü yapan, bu muhteşem ideal, sporda hooliganizm hareketlerine kadar bozulan, düşen ve unutulan bir

33 Bkz. TERCİER, Festschrift KOLLER, p. 578, (23/11/1992 tarihli Le Monde gazetesin- den naklen) : “Exportons des rameurs, des coureurs, des escrimeurs : voilà le libre-échan- ge de l’avenir et, le jour où il sera introduit dans les mœurs de la vieille Europe, la cause de la paix aura reçu un nouvel et puissant appui.” 38 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 ideal olmuş ve sportif karşılaşmalarda ve özellikle futbol alanında vah- şet yaygınlaşmıştır. Seyircilerden kaynaklanan taşkınlıklar ve hooliganizm olarak ifade edilen şiddet hareketleri, spor hukuku alanını hiçbir surette ilgilendir- memekte ve doğrudan ceza kanunu hükümlerine göre, devlet mahke- meleri tarafından yargılanmakta ve fiil hakkında kanunda öngörülen cezaî müeyyidesi uygulanmaktadır34. Bruxelles’de, 1985 yılı UEFA kupası final maçında, Heysel Stadyumunda meydana gelen trajik olay- lar nedeniyle, UEFA Genel Sekreteri aleyhinde, felâketleri önlemek yönünde gerekli her türlü tedbiri almamış olduğu gerekçesiyle, iste- meyerek adam ölmesine sebebiyet vermekten dâva açılmıştır35. Hoo- liganizm, 1960 yılından beri İngiltere’de mevcut olup; Heysel Stad- yumunda yaşanan vahşeti müteakip, devletin müdahalesini gerektiren, şiddetle mücadele katına erişmiştir. Temmuz 1985 tarihinde, Avrupa Konseyi, Sportif Müsabakalarda, Seyirciler Tarafından Çıkarılan Şid- det ve Taşkınlıklarla Mücadele Sözleşmesini “Convention européenne sur la violence et les débordements de spectateurs lors de manifestati- ons sportives” kabul etmiştir. UEFA ise, İngiliz futbol kulüplerini, beş yıl süre ile, Avrupa’da gerçekleştirilen müsabakalara katılma yasağına tâbi tutmuş ve futbol müsabakalarının organizatörlerinin sorumluluğu- na karar vermiş, biletlerin kimlere satıldığının tesbitine ve taşkınlıklara uygulanacak müeyyideler üzerine eğilmiştir. Heysel Stadyumu faciası, Avrupa’da hooliganizm konusu üzerinde katalizör rolünü üstlenmiş ve sportif müsabakalar dolayısıyla meydana gelen istenmeyen olaylarla mücadele yönünde, kanunlar ve gerekli diğer düzenlemeler yapılmıştır.

34 ZEN-RUFFİNEN, M. : Sport et violence, les moyens d’intervention des organisations sportives, RPS 1991, p. 342. 35 29/5/1985 tarihinde, Bruxelles’in Heysel Stadyumunda, Juventus-Liverpool futbol ta- kımları arasında, Şampiyon Kulüpler Futbol Kupası final maçı yapılmak üzere stadyum insanlarla dolmuştur. Tribünlerin bir kısmı İtalyan seyircilere ayrılmış; diğer kısım İngiliz seyircilere satılmıştır. Tarafların ortasında kalan tribüne, her iki taraftar kalabalığından bağımsız sporseverler yerleşmiştir. Ancak bu koltuklar, taraflara bağlı bulunmayan taraf- sızlara tahsis edilmiş olmakla birlikte; aslında buranın biletleri de, çoğunlukla Juventus seyircileri tarafından satın alınmıştır. Maçın başlama saatinden bir saat önce, İngiliz se- yirciler saldırıya geçmiş ve kendilerine ayrılmamış bulunan tribünleri ele geçirmiş ve İtal- yan takımın taraftarlarını, her çeşit malzeme ve yaralayıcı nesne yağmuruna tutmuşlar ve İtalyan ve tarafsız seyircilerin tribünlerini âdeta zapt etmişlerdir. Belçika polisi tamamen aciz durumda kalmış olup; kaçmak veya İngiliz’lerin darbe ve saldırılarından kurtulmak isteyenler ezilmişlerdir. Toplam ölü sayısı, 39 kişidir. Sportif Alanda, Doping ve Hukuka Aykırı SAYI 289 YARGI DÜNYASI Davranışlardan DoğanMAKALELER Sorumluluk 3939 Spor kuruluşlarının organizatörlerinin sorumluluğunu ve polis gücünün yükümlülüklerini açık surette belirleyen düzenlemeler yapılmıştır. Bu kapsamda Avrupa Birliği Konseyi’nin kamu düzeni sorununu ön planda tutmasının etkisi gereğince, hooliganizm ile mücadele yönünde ortak politika geliştirme yoluna gidilmiştir36. Artık bizzat federasyonlar da, sportif müsabakaları gereği gibi düzenlemekten aciz kalan ve bu neden- le, sportif müsabaka esnasında zararlı sonuçların doğmasına engel ola- mayan kulüpleri, organizasyon yetersizliğine dayalı olarak idarî ceza ile cezalandırmaktadır37.

II- Sportif faaliyetler alanında, genel hukuk kurallarının uygulama alanı ve genel mahkemelerin görevi Kanunlar ve diğer her çeşit mevzuat hükümleri, insanların davra- nışlarına düzen getirmekte ve iradenin özerkliğine (l’autonomie de la volonté) ve dolayısıyla sözleşme özgürlüğüne, TBK m. 26-27 hükmün- de belirlenen ve toplum içinde yaşamanın gerektirdiği düzeyde sınırla- malar getirmektedir. İnsanlar, her gün, sabahtan akşama kadar yüzlerce defa sözleşme yapmaktadırlar. Gazete satan büfeden, bir gazete satın almak, bir satım sözleşmedir. Bu suretle taksiye binmek veya diğer her- hangi bir hukukî sonuç yaratmaya elverişli sözlü veya yazılı ve ifa fiil- leri veya temellük fiilleriyle yapılan hukukî sonuç yaratmaya elverişli kabul fiiline bağlı işlemler, birer sözleşmedir38.

1) Sportif faaliyetten doğan sorumluluk ve adlî yargı yöntemleri Spor kuruluşları tarafından uygulamaya konulan oyun kuralları ve belli bir sportif faaliyete özgü kuralların uygulandığı alan dışında ka- lan; yani müsabaka veya oyun ile doğrudan bir bağlantısı bulunmayan ve müsabaka, oyun veya oyuncularla ilişkisi dolaylı surette meydana gelen diğer hukukî olaylara, doğrudan doğruya devletin hukukî norm-

36 Sport et ordre public, dirigé par J.-C. BASSON (Documentation Française, 2001), Cf. TSOUKALA, Anastassia : Sur les conséquences du Heysel, notamment sur le traitement policier du hooliganisme. 37 OSWALD, Mélanges en l’Honneur de Jacques-Michel GROSSEN, p. 75; SCHWEN- TER, p. 339; ZEN-RUFFİNEN, p. 343. 38 İNAN, Ali Naim : Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, s. 111, 3. Baskı, Ankara 1984. 40 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 ları uygulanmak durumundadır. Şu hâlde müsabaka, oyun veya spor- culara uygulanacak kural, devletin hukuk normu ise, meydana gelen olayın yargılanması da doğal olarak devlet mahkemelerinin yetki ve görev alanına girmektedir. Bu suretle ihtilâf konusu olayda, tarafla- rın, bir yanda sportif organizasyon, diğer yanda sporcudan müteşekkil olduğu durumlarda, ihtilâfın mahiyetine bakılarak, yetkili ve görevli yargı mercii seçilecektir. Örneğin uyuşmazlık, sportif kuruluşun bir ka- rarından veya kararın uygulanmasından doğmuş ise, sporcunun kişi- lik hakları türünden temel haklarına, haksız surette bir zarar verilmiş olup olmadığının kontrol edilmesi hususu, medeni hukuk normlarına göre çözümlenecektir. Müsabaka veya oyun ile doğrudan bir bağlantısı bulunmayan ve müsabaka, oyun veya oyuncularla ilişkisi, dolaylı su- rette meydana gelen hukukî olay ve uyuşmazlıklar, doğrudan doğruya devletin hukukî normlarına aykırılığı konu edilebildiği ölçüde, örneğin kişilik haklarına karşı saldırılarda olduğu üzere, devlet yargılamasına taşınması gerekmektedir. Sportif kuruluş veya federasyonun, sporcu- lara karşı uyguladığı kendine özgü kurallarının, genel hukuk normları- na aykırılığı kapsamında örnek teşkil etmek üzere, Perroud39 dâvası ün yapmış ve kararı emsal teşkil etmiştir. İsviçre Hükûmeti nezdinde sı- ğınma talebinde bulunan, Romanya’lı bir buz hokeyi oyuncusunun, İs- viçre hukukuna göre, işbu talebine dayalı olarak ulusal müsabakalarda oynaması mümkün olduğu hâlde; oyuncunun lisans almak maksadıyla müracaat ettiği Saint-Galles Kantonu Buz Hokeyi Federasyonu, kendi- ne özgü kurallarına dayanarak, sporcunun birinci ligde oynamasına kar- şı çıkarak, lisans talebini reddetmiştir. Ancak sporcunun kısa bir süre sonra, İsviçre’li bir bayanla evlenmesi üzerine, siyasi sığınma talebi de geri çekilmiştir. Dâvanın görüldüğü Saint-Galles Kanton Mahkemesi, öncelikle somut olaydaki gelişmeleri tesbit etmiş ve Buz Hokeyi Fede- rasyonu’nun, kendisinin münhasır yetkisinde tuttuğu lisans verme yet- kisinin, Romanya’lı oyuncuya karşı bir boykot durumu oluşturduğuna ve dolayısıyla, oyuncunun buz hokeyi oyununu oynamasını engellemek suretiyle, aksini isbatlayacak güçte bir delil olmadığı takdirde, oyun- cunun TMK m. 24 / CC Art. 28 hükmü kapsamında kişilik haklarını haksız surette zarara uğrattığına hükmetmiştir.

39 RSJ (Revue Suisse de Jurisprudence), 1991, pp. 284-285-286; JdT (Journal du Tribunal) 1977 I 126; ATF (Arrêt du Tribunal Fédéral) 102/1976 II 211. Sportif Alanda, Doping ve Hukuka Aykırı SAYI 289 YARGI DÜNYASI Davranışlardan DoğanMAKALELER Sorumluluk 4141 A) Sözleşmeden doğan sorumluluk alanında Sözleşmeden doğan sorumluluk alanında, taraflar arasında bir ihtilâf doğduğunda, taraflar, Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi’ne başvu- rabilmekte ve tahkim yargılaması usûlü veya dostane çözüm sağlaya- bilmek maksadıyla, arabulucuk yöntemi uygulanabilmektedir. Hukukî işlemlerden doğan sorumluluk, önce hukukî işlemin medyana getirece- ği borcun varlığına ve borçlunun, söz konusu borcu ihlâl etmesine bağlı olduğundan, meydana geliş şeklinde de, haksız fiîl sorumluluğuna göre farklılıklar bulunmaktadır. Nihayet haksız fiillere ilişkin bazı esaslar, sözleşme sorumluluğunda da kıyasen uygulanabilmektedir (TBK m. 114/II)40. Haksız fiil veya sözleşmeler alanında, taraflardan birinin so- rumluluğunun söz konusu edilebilmesi için, hukukî bir sonuç yükleyen fiil veya ilişkinin getirdiği unsurların isbatlanması gerekmektedir. Akdî sorumlulukta; 1°) Bir fiil yerine, hukukî etkiyi haiz bir işlem, yapmama veya çe- kinme, 2°) Söz konusu hukukî işlem veya çekinmenin, taraflar arasında mevcut bulunan sözleşmeye aykırı olması ve dolayısı ile hu- kuka aykırılığın meydana gelmesi, 3°) Hukuka aykırı hukukî işlem veya çekinme dolayısı ile, bir za- rarın doğması, 4°) Zararın, borçlunun yaptığı veya yerine getirmediği işleme bağ- lı bulunması, yani işlemle zarar arasında uygun illiyet bağının bulunması, 5°) Zarara neden olan tarafın kusurlu bulunması gerekmektedir41.

40 İNAL, Borca Aykırılık, Dönme ve Fesih, 7. Baskı, s. 477 vd., Ankara 2018. 41 İNAL, Tamer : Borca Aykırılık, Dönme ve Fesih, s. 477 vd.; CUENDET, Jean : La Faute contractuelle et ses Effets, Ėtude de l’Article 99, alinéa 3 du Code des Obligations, pp. 26, 145, Deuxiėme Ėdition, Berne 1970 ; TANDOĞAN, Halûk : Türk Mes’uliyet Hukuku, Akit Dışı ve Akdî Mes’uliyet, s. 11, Ankara 1961; PACHE, Pierre : La Distinction des Obligations de Moyens et des Obligations de Résultats en Droit français et son Appli- cation en Droit suisse, p. 83, Lausanne 1956; ENGEL, Pierre : Traité des Obligations en Droit suisse, Dispositions Générales du CO, p. 306, Neuchâtel 1973 ; OSER, Hugo / SCHÖNENBERGER, Wilhelm: Zürcher Kommentar: Kommentar zum Schweize- rischen Zivilgesetzbuch, Band V, Das Obligationenrecht: Erster Halbband: Algemeiner Bestimmungen (Art.1-183). 2. Auflage, Zürich 1929. Zweiter Halbband: Besondere Sc- huldverhältnisse (Art. 184-418), Cf. Art. 41, N.2., 2. Auflage, Zürich 1936 ; BECKER, Hermann : Berner Kommentar: Kommentar zum schweizerischen Privatrecht, Band VI: Obligationenrecht. 1. Abteilung, Allgemeine Bestimmungen (Art.1-183 OR) 2. Aufl. Bern 1941; 2. Abteilung. Die einzelnen Vertragsverhältnisse (Art. 184-551 OR, 1. Aufl., Bern : 1934, Art. 41 CO, N.1; von TUHR, Andreas / PETER, Hans : Allgemeiner Teil des Schweizericshen Obligationenrechts, Erster Band, Dritte Auflage, Zürich 1979. s. 408. 42 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 GUHL42, fiil ve hukuka aykırılık unsurlarını, hukuka aykırı fiil ola- rak birleştirmekte; oysa TANDOĞAN43, hukuka aykırılığın, niteliğini belirttiği fiilden ayrı bir unsur olduğunu ifade etmektedir. Gerek hak- sız fiillerden, gerekse sözleşmeler alanında tazminat talebinde bulunan dâvacı, söz konusu unsurların dışında ve kanunda aksine bir hüküm bulunmadığı takdirde, haklarını dayandırmakta olduğu hususların var- lığını ve hak veya borçlarını ortadan kaldıran olayları isbatlamak zorun- dadır44. CUENDET45, bir hakkın veya bir hukukî ilişkinin kurulmasını sağlayan olayların yanısıra; hakkın veya hukukî ilişkinin sona ermesine yol açan olayların birbirinden ayrılması gerektiğine işaretle, TMK m. 6 hükmünün (CC Art. 8 /İsviçre Medeni Kanunu) “...... prouver les faits qu’elle allègue pour en déduire son droit” ibaresi ile, yani “...... hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür” şeklindeki anla- mı ile, ancak hakların kurulmasını ifade ettiğini belirtmektedir. Diğer yandan daha ayrıntılı olan C. Civ. Art. 135346/Fransız Medeni Kanunu): “Bir borcun ifa edilmesini talep eden, onu isbatlamak zorundadır. Buna karşılık bir borçtan kurtulduğunu iddia eden, ödemeyi veya borcun sona ermesini sağlayan olayı doğrulamakla yükümlüdür” şeklindedir.

B) Haksız fiilden doğan sorumluluk alanında Taraflar arasında haksız fiil nedeniyle bir ihtilâf doğduğunda; taraf- lar, Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi’ne başvurabilmekte ve tıpkı taraflar arasındaki sözleşme ilişkisinden doğan sorumluluk alanında olduğu üzere, yine tahkim yargılaması usûlü veya dostane çözüm sağ- layabilmek maksadıyla, arabuluculuk yöntemi uygulanabilmektedir. Haksız fiillerden doğan borç, bir tazminat borcudur. Haksız fiil alanın- da, taraflar arasında daha önce kurulan bir borç ilişkisi bulunmadığı

42 GUHL, Theo / MERZ, Hans / KUMMER, Max: Das schweizerische Obligationenre- cht, s.164, 7.Auflage, Zürich 1980;İNAL , Borca Aykırılık, dönme ve Fesih, s. 477 vd.. 43 TANDOĞAN, Mes’uliyet, s. 12; CUENDET, s. 26 ve s. 155. 44 CUENDET, p. 145; EREN, Fikret : Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, s. 594 vd., 22. Bası, Ankara 2017. 45 CUENDET, p. 145. 46 Reform öncesi, C. Civ. Art. 1315 = Reform sonrası C. civ. Art. 1353. – Alinéa 1er, “Celui qui réclame l’exécution d’une obligation doit la prouver” . Alinéa 2. “ Réciproquement, celui qui se prétend libéré doit justifier le paiement ou le fait qui a produit l’extinction de son obligation.” Sportif Alanda, Doping ve Hukuka Aykırı SAYI 289 YARGI DÜNYASI Davranışlardan DoğanMAKALELER Sorumluluk 4343 hâlde, hukuka aykırı bir fiilin gerçekleşmesi; bir yandan tarafların te- şekkülünü, diğer yandan tazminat borcunu kuran sorumluluğu meyda- na getirmektedir. Herkes tarafından uyulması gereken bir hukukî gö- revin ihlâl edilmesinden doğan zararın giderilmesine ilişkin tazminat borcuna, haksız fiil sorumluluğu denilmektedir. İşte bir futbol maçında, sporculardan birinin, diğerine, soyunma odasında bekleyerek, yüzüne ansızın kafa darbesi ile zarar vermesi, yaralamasından doğan haksız fiil sorumluluğunda; 1°) Bir fiil veya çekinme, 2°) Zarar, 3°) Fiil ile zarar arasında uygun bir illiyet bağı, 4°) Zarara neden olan kimsenin kusuru, 5°) Zarar veren fiilin hukuka aykırılığı bulunmaktadır.

2) Devlet tarafından uygulanan genel hukuk kuralları ile, spor- tif organizasyonun kendine özgü hukuk sistemi kurallarının yarış- ması Görev konusunda, genel mahkeme ve özel mahkeme farklılığından hareketle; sportif faaliyet alanında doğan ihtilâfların çözümlenmesi ko- nusunda veya spor alanında konu olan bir haksız fiil ile, kusurlu fii- lin sebep olduğu zararla sonuç arasında kurulan uygun illiyet bağının meydana getireceği hüküm ve sonuçlar açısından, her somut olayda, hangi kurumun hukuk kurallarının uygulanacağına karar verilecektir. Şu hâlde sportif olay münasebetiyle meydana gelen bir ihtilâf veya haksız fiilin sonuçlarının çözümlenmesinde, devletin görevli mahke- meleri ve devlet tarafından uygulanan genel hukuk kuralları ile, sportif organizasyonun kendine özgü hukuk sistemin kuralları yarışma hâlinde olup; hangi kurallar bütününün uygulanacağına, öncelikle karar vermek gerekmektedir. Muhtelif spor kuruluşları veya spor kulüpleri, belli bir mahâlde, uygun boyutlarda jimnastik salonuna ve donanımına, yüzme havuzuna, golf sahasına veya kış sporlarına uygun tesislerin, tek mâ- liki olmakla, rekabet alanında dahi, hâkim pozisyonları kendilerinde tutabilmektedirler. İşte bu çeşit donanımı gerektiren sportif faaliyetlere katılmak veya yarışmak isteyenlerin, sporu başka bir yerde uygulama- ları mümkün olmadığından, sportif hizmet sunucusu organizasyonda 44 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 üyelik kazanması gerekmektedir. Konu edilen tesis ve organizasyonu, yörede tek kuruluş olması itibariyle, sportif alanda hâkim pozisyonu tekelinde tutmakta, seçici olabilmekte ve üyelerinden üyelik paraları isteyebilmektedir. İşte, yörede tekel konumunda olan tesis yöneticisi, tesise üyelik şartlarını kabul eden belirli bir kimsenin, sübjektif sebep- lere dayanarak, üyeliğini reddettiği ve tesisten yararlanmasını engel- lediği takdirde, fiilî bir boykot uygulaması meydana gelmektedir. Fiilî boykota mâruz kalmakla zarar gören tarafın, yargı yoluna başvurması mümkündür. Ancak boykota mâruz kalan kimsenin, mahkemede hak olarak ileri süreceği hususta, dâvasının reddi de mümkündür. Nitekim spor kuruluşlarının veya spor kulüplerinin sundukları hizmet veya im- kânlar, üçüncü şahıslar açısından, herhangi bir yaşamsal önemi haiz bulunmadığından, özel hukuk normları kapsamında kalarak, ayırımcı bir tutum izlememeleri beklenilebilecektir47. Şu hâlde sağladığı spor- tif hizmet organizasyonu alanında, fiilî tekel elde etmiş olan kuruluş, tesisine üye olarak kaydedeceği kişi sayısını, verdiği hizmetin hayatî önemde olmaması nedeniyle, dilediği veya kapasitesi ölçüsünde belir- lemek hakkına sahiptir. Ancak spor uygulamalarının, toplum katman- larında, sosyal hayatın ve kişisel faaliyetlerin önemli bir etkeni hâline gelmiş olmasına dayalı olarak, kişilik haklarının bir parçası konumuna geldiği de bir gerçektir. Kişilik hakkı olmak katına geçmek ise, huku- ken korunmaya değer olmayı beraberinde getirmektedir48. Öylesine ki, İsviçre Federal Mahkemesi, sportif yarışmalara katılmayı da, bir kişilik hakkı olarak kabul etmektedir49.

A) Sportif yarışmalara katılma hakkı ve kişilik hakları Kişilerin kişilik hakkı, şahısların bu olgu kapsamına giren ehliyetle- ri, şahsî hâlleri, maddî, manevî ve iktisadî varlığı şeklinde sayılabilecek ve bir kül oluşturan sosyal hayatı çerçevesinde, hukuk açısından kabul görecek nitelikteki, her türlü meşru menfaat ve sosyal ilişkilerine karşı

47 TERCİER, Festschrift KOLLER, p. 565. 48 RSJ 84/1988, 87 Considérant 2/a. (Revue Suisse de Jurisprudence); RSJ 87/1991, 285 Cons. 4/a. 49 RSJ 75/1979, 75; RSJ 87/1991, 285 Cons. 4/a.; Bkz. ayrıca aşa. dn. 40. vd., İsviçre’li atlet, Sandra Gasser dâvası hk., RSJ 1988, p. 85; OSWALD, Mélanges en l’Honneur de Jacques-Michel GROSSEN, p. 68. Sportif Alanda, Doping ve Hukuka Aykırı SAYI 289 YARGI DÜNYASI Davranışlardan DoğanMAKALELER Sorumluluk 4545 gerçekleştirilebilen saldırılardan korunmasını talep etme yetkisini ve- ren haktır50. Profesyonel sporcuların, spor kulüpleri ile yaptıkları sözleşmele- rin hükümleri, hukukun genel ilkelerine uymak kaydıyla geçerlidir. Şu hâlde sporcu ile, spor kulübü arasında yapılan transfer sözleşmesi gibi sözleşmelerin geçerliliği, TBK m. 26-27 ve TMK m. 23/II normlarına riayet edildiği ölçüde hüküm ifade edebilmektedir. Bu suretle taraflar, kanuna, ahlâka ve âdâba, kamu düzenine ve kişilik haklarına aykırılık taşıyan ve sporcunun, özgürlüklerinden feragat etmek durumunda ka- lacağı veya özgürlüğünün sınırlarını, hukuka ve ahlâka aykırı sayılacak oranda kısıtlanmasını gerektiren sözleşmeler yapmaları mümkün ola- mayacaktır.

a)Sporcunun ekonomik özgürlüğünün, kişilik haklarına aykırı- lık ölçüsünde sınırlandırılması Profesyonel bir sporcu olsun veya olmasın, genel çerçevede, kişinin ekonomik özgürlüğü kapsamına giren hakları, kişilik haklarının temel dayanaklarındandır51. Sporcunun ekonomik özgürlüğünün sınırlandırıl- masından, spor kulübü derneğinin kendisi ile yaptığı transfer sözleş- mesi hükümleri kapsamında kalmak kaydıyla, sözleşme süresince, bir başka kulüpte oynamaması ve yapılan sözleşme gereği, kulübün taraf olacağı her türlü sportif faaliyette, kendisinden beklenen gayret ve öze- ni göstermesi mecburiyeti anlaşılmaktadır. Sporcunun üstlendiği özen yükümlülüğü, örneğin geceleri muntazam bir hayat sürdürmeyi, içki içmemeyi ve her türlü aşırılıklardan kaçınmayı ve bedensel yetenek- lerini, kötü hayat ile bozmaktan kaçınmayı gerektirmektedir52. Spor- cunun ekonomik özgürlüğünün belirli oranda sınırlandırılabilmesi ve sınırlandırmanın boyutları, sporcuya sözleşme ve transfer karşılığında

50 GROSSEN, Jacques-Michel : La protection de la personnalité en droit privé, RDS 1960/3, p. 3. 51 TERCİER, Pierre : Le nouveau droit de la personnalité, p. 71, No. 493, Zurich 1984; BUCHER, Eugen : Personnes physiques et protection de la personnalité, p. 140, No. 503, 2ème Éd., Bâle/Francfort-sur-le-Main 1992; BOVET, Christian : Concurrence et person- nalité économique, la liberté contractuelle à l’épreuve, in La protection de la personnalité, Bilan et perspectives d’un nouveau droit, Contribution en l’honneur de Pierre TERCİER pour ses cinquante ans, p. 140, Fribourg 1993. 52 İNAL, Borca Aykırılık, s. 261 vd. 46 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 sağlanan ekonomik menfaatin önemi ile orantılıdır. Şu hâlde sporcudan beklenilen fedakârlığın boyutlarının, ahlâka aykırılık boyutuna ulaşma- ması yönündeki telâfi edici unsur, yaptığı sözleşme gereği, faaliyetleri- ni hasrettiği spor kulübünden, karşılık olarak aldığı ekonomik menfaat olup; bu menfaatin boyutlarının önemi, ahlâka aykırılık niteliğini orta- dan kaldırmakta ve muhtemel ahlâka aykırılık iddiasını yok edebilmek- tedir53. Ekonomik özgürlüğe ilişkin haklar; gerçek kişi olarak sporcuların, spor kulübü derneği ve diğer sportif kuruluşlar gibi tüzel kişilerin, ka- nunun belirlediği sınırlar kapsamında kalmak kaydıyla, meslekî veya ekonomik nitelikli faaliyetlerde bulunabilmelerine dönüktür. Sözleşme özgürlüğü; kanuna uygun sözleşmeleri yapabilmeyi, sözleşmenin karşı tarafını seçmeyi mümkün kılmaktadır. Bunun yanısıra sözleşme özgür- lüğü, sözleşmeler kural olarak herhangi bir şekle tâbi olmamakla bir- likte (TBK m. 12), şekil şartının da getirilmesini mümkün kılmaktadır. Nihayet, geçerli bir surette kurulmuş ve başlatılmış sözleşmenin, ta- rafların iradesine göre fesh edilebilmesi, olanak dâhilinde kalmaktadır. Ekonomik özgürlüğe ilişkin haklar bünyesinde, en önemli unsur ise, ta- raflar arasında yapılan sportif faaliyete ilişkin sözleşmenin konusunun, TBK m. 26-27 hükmü sınırları kapsamında kalmak kaydıyla, tarafların müşterek iradesi doğrultusunda oluşturulabilmesinden ibarettir

aa) Kişilik haklarına karşı yapılan saldırının, kişilik haklarını zedeleyici mahiyette vahim olması gereği Spor alanında, ekonomik özgürlüğü ve dolayısıyla kişilik haklarını sınırlandırıcı nitelikteki tedbirler, örneğin profesyonel futbol maçları- nın düzenlenmesini tekelinde tutan spor kulüplerinin ve Futbol Fede- rasyonu’nun kuralları uyarınca uygulanabilmektedir. Sınırlandırıcı ted- birlerin uygulanması ise, sportif faaliyetin serbestçe uygulanabilmesini sınırlandırmakta ve sporcu, belli bir müsabakaya, sadece belli şartları yerine getirdiği takdirde katılabilmektedir. Sporcunun, belirli şartla- rı yerine getirmeksizin, başka bir kulübe transfer edilebilmesi, bağlı olduğu spor kulübünün izni olmadan gerçekleşememektedir. İsviçre

53 AKİPEK, Jale G./ AKINTÜRK, Turgut : Türk Medenî Hukuku, Başlangıç Hükümleri, Kişiler Hukuku, C.I, 4. Bası, s. 396, İstanbul 2002. Sportif Alanda, Doping ve Hukuka Aykırı SAYI 289 YARGI DÜNYASI Davranışlardan DoğanMAKALELER Sorumluluk 4747 Federal Mahkemesi, Perroud54 dâvasına ilişkin kararında, oyuncunun, eski kulübünden alarak, kendisini tranfer etmek isteyen bir diğer spor kulübüne ibraz etmeksizin transfer edilemediği “ilişik kesme belgesini” vermeyen ve vermeyi reddeden spor kulübünün, sporcunun ekonomik özgürlüğünü ihlâl ettiğine hükmetmiştir. Şu hâlde, sporcunun ayrılmak yönünde harekete geçtiği önceki spor kulübünün, sporcunun talep ettiği ilişik kesme belgesini vermekten imtina etmesi ve vermeyi reddetme- sine dayanak teşkil eden, sporcu ile kulüp arasındaki sözleşme hüküm- leri, TMK m. 23/II hükmünün “kimse özgürlüklerinden vazgeçemez veya onları, hukuka aykırı olarak sınırlayamaz” şeklindeki âmir hük- mü ve TBK m. 27 hükmü karşısında iptal edilmiştir. Federal Mahkeme hükmü, sporcuların transfer olma haklarını aşırı ölçülerde sınırlayan ve bu suretle istikballerini, sözleşme ile bağlı oldukları spor kulüplerinin keyfî boyutlara ulaşabilen tasarruflarına bırakan sözleşmelerin hukuka aykırılığını meydana çıkarmıştır. Bundan böyle, kulüpler transfer lis- telerini hazırlamıştır. İsviçre Federal Mahkemesinin Perroud dâvasına ilişkin kararını ve gelişmeleri müteakip, transfer olmak isteyen sporcu, bir başka spor kulübü ile öngörüşmelere başlayabilmek hakkını, ancak ismi belirlenen transfer listesinde bulunduğu takdirde kazanmaktadır55.

bb) Kişilik haklarına karşı yapılan saldırının, haklılığı doğrula- namaz nitelikte olması gereği Kişilik haklarına karşı yapılan her türlü tecavüzün, hukuka aykı- rı olduğu ileri sürülemeyecektir. Kişilik haklarına saldırı nedeniyle bir zararın doğduğunu ve ekonomik özgürlüğün sınırlandırılması fiili ile meydana gelen zarar arasında uygun illiyet bağının kurulabildiğinden söz edebilmek için, gerçekleştirilen ve kişilik haklarını vahim surette zedeleyici nitelikteki saldırının, aynı zamanda haklı ve doğrulanabilir bir sebebinin de bulunmaması gerekmektedir. Nitekim ekonomik öz- gürlüğü ve dolayısıyla kişilik haklarını sınırlandırıcı nitelikteki tedbir- lere muhatap olmak suretiyle, kişilik hakkı ihlâl edilen kimsenin veya

54 RSJ 1991, pp. 284-285-286; JdT (Journal du Tribunal) 1977 I 126; ATF (Arrêt du Tribunal Fédéral) 102/1976 II 211. 55 TERCİER, Festschrift KOLLER, p. 570; ZUFFEREY, Jean-Bernard : Les contrats du sport professionnel face aux bonnes mœurs, in RSJ (Revue Suisse de Jurisprudence) 86/1990, p.119. 48 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 sporcunun, örneğin kendisine ödenen yüksek meblağlı transfer ücretine dayalı olarak oluşan rızası, kişilik hakkının spor kulübü tarafından sı- nırlandırılmasının sakıncalarını telâfi etmeye yaradığından, kişilik hak- kının ihlâl edilmesi konu edilememektedir (TMK m. 24/II).

cc) Gerçek bir ekonomik özgürlük sınırlandırmasının olması gereği Profesyonel sporcuların, spor kulübü ile aralarında kurdukları söz- leşme ilişkisinin geçerliliği, tarafların sözleşmeyi, hukukun genel ilke- lerine itibar ederek kurmuş olmaları şartına bağlıdır. Bu suretle sözleş- melerin geçerliliği hakkında, TBK m. 26-27 kapsamında, öngörülmüş bulunan ve geniş anlamda anlaşılması gerekli olan, yani yönetmelik ve tebliğlere kadar uzanan, bütün hukukî düzenlemeleri “kanun” ke- limesi ile ifade eden emredici düzenleyici hukukî kurallara, ahlâka ve âdâba, kamu düzenine ve kişilik haklarına aykırı olmamak kaydıyla, taraflar arasında yapılan sözleşme geçerli sayılmaktadır. Diğer önemli bir sınırlandırma ise, TMK m. 23/I-II hükümlerinde öngörülmüş olup, sözleşmenin konusu imkânsızlık taşıyorsa ve haksızlığı nedeniyle hu- kuka aykırı ise ve ahlâka ve âdâba aykırı bulunuyorsa, sözleşme bâtıl sayılmaktadır. Nitekim sporcunun kişilik hakları kapsamında yer alan ekonomik özgürlüğünün belirli oranda sınırlandırılabilmesi, transfer ücretinin önemli boyuta ulaşması ile sağlanmaktadır. Sporcuya sağ- lanan bedel, kişilik haklarının sınırlandırmanın boyutlarını da belirle- mekte yol göstermektedir. Buna göre sporcudan, faaliyetleri kapsamın- da beklenilen fedakârlığın boyutlarının, ahlâka aykırılık boyutuna ulaş- maması yönündeki telâfi edici unsur olarak gösterilebilen ve telâfi edici boyuta ulaştırılan ücret veya transfer bedeli, ahlâka aykırılık niteliğini ortadan kaldırmaktadır (TMK m. 23/II). Doktrin ve yargı içtihatları, kişinin ekonomik özgürlüğüne karşı getirilen sınırlandırmaların, kişilik haklarına saldırı teşkil ettiğini kabul etmektedir56. Ancak kişilik hakla- rına karşı yapılan saldırının hukuken kabul edilebilmesi için, saldırının kişilik haklarını zedeleyici mahiyette bir vehamet ve ciddiyet taşıması gerekmektedir.

56 TERCİER, Personnalité, p. 71-72. Sportif Alanda, Doping ve Hukuka Aykırı SAYI 289 YARGI DÜNYASI Davranışlardan DoğanMAKALELER Sorumluluk 4949 b) Sportif faaliyet ve organizasyonlara sağlanan yüksek mâli menfaatlerin artması karşısında, devlet yargısına duyulan ihti- yaç Sporda amatörlük ruhunun daha üstün olduğu dönemler, zamanı- mızda sona ermiş ve amatörlük ruhu yerine, parasal menfaatler üstün ve belirleyici menfaat konumuna geçmiştir. Zamanımızda sporcunun kişilik hakları dahi, para karşılığında daraltılabilmekte ve daraltma hu- kuken meşru sayılmaktadır. Artık aileler, çocuğun yeteneği varsa, fut- bolcu olabilmesini dilemektedirler.

aa) Spor alanında, sosyo-ekonomik cazibenin artması KUMMER57, sportif kuruluşların özerklik niteliklerinden kaynak- lanan özelliklerine dayanarak, sportif faaliyetlere, alanlarına özgü bir kurallar bütününün uygulanmasının, özerklik karakteri dikkate alınmak suretiyle meşru olacağını ve devletin sportif faaliyet ve organizasyona özgü alanda, yasama erkini kullanmayacağını ve nihayet sportif alanda uygulanan sui generis kuramın, devletin yasama normlarına uygunlu- ğunun dahi inceleme konusu yapılması gerekmediğini ve söz konusu normların uygulama merciinin de, sadece sportif kuruluşlar olabilece- ğini ileri sürmüştür. Sportif nitelikteki normlara böylesine özerk nitelik tanımak, zamanımızda spor alanında yaşanan sosyo-ekonomik gelişme- leri gözardı etmektir. Yüksek düzeyli sportif faaliyetler, zamanımızda, diğerleri gibi, bir ekonomik faaliyet ve sektör hâline dönüşmüş bulun- duğundan; kalabalıklara hitap eden ve insanları etkileyerek cezbeden, radyo-televizyon yayınlarına konu edilmekle, yayın hakları yaratan ve büyük para meblâğlarının el değiştirmesini sağlayan bir alan olmuş- tur58. Nitekim ABD ticarî işletmeleri, 1984 yılında gerçekleştirilen Los Angeles Olimpiyat Oyunlarının televizyonlardan nakli esnasında, otuz saniye süreli reklâm filmlerine, 250.000 US $ ödemişlerdir. Los Ange- les Olimpiyat Oyunlarında isimleri parlayan sporcular ve şampiyonlar, isimlerini ve fotoğraflarını, herhangi bir ticarî ürün ile birleştirilmesine

57 KUMMER, Max : Spielregel und Rechtsregel, s. 45, Berne 1973; JOLİDON, Paul : Le droit du sport en suisse, RSJ 1990, pp. 214. 58 TERCİER, Le sport et le droit de la concurrence, Aspect de droit suisse, p. 555 ss., cf. p.556; JOLİDON, Le droit du sport en suisse, RSJ 1990, p. 389; SCHWENTER, De la faute sportive, à la faute pénale, RPS 1991, pp. 324-325; OSWALD, p. 71-72. 50 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 izin vererek reklâm filmleri yapıldığında ve televizyonlarda geçildiğin- de, ürünlerin tanıtım ve satımında büyük bir patlama olmuştur59. Bu suretle sportif faaliyetler ve Los Angeles Olimpiyat Oyunları, profes- yonel hâle getirilerek, ticarîleştirilmiştir. Boks veya tenis maçlarının galibi sporculara ödenen paraların miktar olarak önemi, bir sporcunun, bir atletin ticarî niteliğini belirlemektedir. Örneğin dünya şampiyonu boksör Mike Tyson, 1992 yılında ağır sıklet boks şampiyonluğu unva- nını tutan Evander Holfield ile müsabakaya girişmek için, 15 Milyon $ para almıştır. Avrupa boks şampiyonu Lennon Lewis ile unvan maçına girmeyi kabul eden Evander Holfield, 25 Milyon $ almıştır60. Görüldü- ğü üzere, ortaya konulan paralardan, bir yandan sporcunun ve antrenö- rünün vs. gibi yakın çevresinin ekonomik geleceği etkilenirken; diğer yandan söz konusu sporcuyu vitrine çıkaran sermaye sınıfının ve ticarî işletmelerin kaçınılmaz surette etkilendiği açıklık kazanmaktadır. Sportif faaliyetlerin, amatörlükten sıyrılıp, giderek ekonomik men- faat ölçütlerinin egemen olduğu bir mecra içine girmesi ve insanların zihniyetinde meydana gelen değişiklikler, İsviçre Federal Mahkeme- si tarafından da dikkate alınır olmuştur. Önceleri sportif faaliyetlerin sadece puan kazanmak işi olduğu düşünülürken; artık İsviçre Federal Mahkemesi Perroud dâvası61 olarak, Berne Mahkemesi ise, Gasser dâ- vası62 olarak bilinen kararlarında, ekonomik tezgâhların spor dışı etken- lerini ve etkilerini dikkate aldığı anlaşılmaktadır.

bb) Sportif kuruluşların, sportif faaliyeti koruyucu nitelikte ve şiddeti giderek artan idarî yaptırımları Sportif faaliyetlerin ve organizasyonlarının, amatörlükten giderek ayrılıp, ticarîleşmesi neticesinde, sportif kuruluşlar da özerkliklerini korumak ve sportif faaliyetleri ve atletleri kendi kontrollarında tuta- bilmek maksadıyla, idarî nitelikteki yaptırımlarını arttırmış ve atletler üzerinde baskılarını yükseltmiş ve her türlü yargısal denetlemenin ken- di bünyelerinde kalması yönünde girişimlerini sürdürmektedirler. Bu

59 OSWALD, Mélanges en l’Honneur de Jacques-Michel GROSSEN, p. 72. 60 OSWALD, Mélanges en l’Honneur de Jacques-Michel GROSSEN, p. 72, dn. 12. 61 RSJ (Revue Suisse de Jurisprudence), 1991, pp. 284-285-286; JdT (Journal du Tribunal) 1977 I 126; ATF (Arrêt du Tribunal Fédéral) 102/1976 II 211. 62 RSJ 1988, p. 85. Sportif Alanda, Doping ve Hukuka Aykırı SAYI 289 YARGI DÜNYASI Davranışlardan DoğanMAKALELER Sorumluluk 5151 suretle sportif kuruluşlar, idarî nitelikteki normlarını ve yaptırımlarını arttırmak ve çeşitlendirmek suretiyle, aslında devlet mahkemelerinin yetki ve görev alanına dahi müdahale etmek girişimlerini sürdürmek- te ve neticede, verdikleri kararlar, devlet mahkemesi tarafından bozul- maktadır63.

cc) Hak arama zihniyetinin, genel olarak artış göstermesi Zamanımızda hak arama eğitimi, toplumda eskiye oranla artmış ve insanlar kendileri hakkında verilmiş olan kararlara karşı, tanınan itiraz yollarına sıklıkla başvurabilmektedirler. Sporcular, haksız surette mu- tazarrır oldukları olaylar karşısında, önceki dönemlerde sessiz kalmayı, tercih ederken, artık itiraz yöntemine gitmektedirler. Nitekim sportif fa- aliyet alanında, normları hazırlayan, koyan ve uygulayan ve bu suretle hem norm koyucu, hem yargılama mercii ve hem de dâvada taraf olma konumundaki sportif kuruluşun64 kararının hakkaniyete uygun olması konusu, sürekli olarak hissedilmek durumundadır. Bu kapsamda, devlet mahkemesinin yetkisi, mutazarrır taraf açısından önemli bir güvence- dir.

B) Sportif olaydan doğan ihtilâfın, gerektirdiği yargı merciinin, somut olayın niteliklerine uygun olarak seçilmesi Sportif alanda konu edilen oyun kuralı ile hukuk kuralının uygulama alanlarının belirlenmesi gerekmektedir. Nitekim oyun kuralı, özellikle sporun yapılma şeklini göstermekte, oyunun hangi tip sahada yapılaca- ğını veya sporda elde edilen skorun hesaplanmasını vs. göstermekte ve kurallar, hakemler tarafından uygulanmaktadır. Şu hâlde dar anlamda bakıldığında, oyun kuralı, müsabakanın düzgün surette sürdürülmesini sağlayan düzenlemelerdir. Oyun kuralına geniş anlamda bakıldığında, örneğin oyuna katılma şartları, amatörlük, transfer şartları, uyrukluk ve kadın veya erkeklere uygulanan kurallardaki farklılıklar belirlenmekte- dir. Bu kapsamda çoğu zaman, oyun kuralı ile hukuk kuralı ayırımını yapmak zorlaşmakta ve yaşanan her olayın ayrı ayrı değerlendirmesi yapılmaktadır (trancher les situations de cas en cas)65 .

63 OSWALD, Mélanges en l’Honneur de Jacques-Michel GROSSEN, p. 72. 64 OSWALD, Mélanges en l’Honneur de Jacques-Michel GROSSEN, p. 72. 65 OSWALD, Mélanges en l’Honneur de Jacques-Michel GROSSEN, p. 73. 52 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 a) Kişilik haklarının, hukuka aykırılık ölçüsünde sınırlandırıl- masının kabul görebilmesi için, haklı, uygun ve gerekliliği doğrula- nabilir bir gerekçeye dayanması gereği Sporcunun iktisadî özgürlüğüne ilişkin kişilik hakları, daha üstün bir özel veya kamusal menfaatin konu edildiği durumlarda da ve kanu- nun verdiği bir yetkinin kullanılması gerekçesi karşısında, kişilik hakla- rına karşı yapılan saldırının haklılığının doğrulanamaz nitelikte olması gerektiği şartını ortadan kaldırmaya yetişmektedir (TMK m. 24/II). Şu hâlde, sporcunun ekonomik özgürlüğünün, kişilik haklarına aykırılık ölçüsünde sınırlandırılmasının kabul görebilmesi için, haklı, uygun ve gerekliliği doğrulanabilir bir gerekçe bulunmalıdır. Ancak sporcular, kişilik haklarının kapsamına giren ekonomik özgürlüklerinin, yüksek meblâğlar karşılığında bile olsa, spor kulübü tarafından devralındığının bilincinde oldukları hâlde, kişilik haklarının sınırlandırılmasını, gönül rızası ile kabul ettiklerini söylemek mümkün değildir (TBK m. 27). Ni- tekim profesyonel veya amatör olarak, ancak yüksek düzeyde ve bir spor kulübüne bağlanarak ve kulübün antrenörüne kadar her türlü im- kânlarından yararlanmak suretiyle spor yapmak isteyen sporcunun, spor kulübünün şartlarına ve beklentilerine ve bütün kurallarına uymaktan başka çâresi bulunmamaktadır. Diğer yandan, spor kuruluşları tarafın- dan bakıldığında; sporcunun ekonomik özgürlüğünün, kişilik haklarına aykırılık ölçüsünde sınırlandırılması veya sınırlandırma tehlikesine ka- dar götürülmesi; her ne kadar sadece yapılan spor seviyesinin kalitesini arttırmak maksadıyla başvurulan tedbirler olarak düşünülse bile, spor- cular spor kuruluşları tarafından bir sermaye olarak kabul edilmekte ve sporcuya yaptıkları yatırımları ise, yatırımlarını korumak gerekçesi ile korumak yönünde gereğini yapmaktadırlar. Spor kuruluşları, yaptıkları kendilerine özgü ve devlet hukuk kurallarının dışında yer alan kural düzenlemeleri ile, bu ölçüde, neredeyse, spor kuruluşunun, sanki üze- rinde mutlak hak sahibi olduğu, bir mülkiyet hakkını, sermayesini ve yatırımını korumakta olduğu ileri sürülebilecektir66 !

66 TERCİER, Festschrift KOLLER, p. 570 Sportif Alanda, Doping ve Hukuka Aykırı SAYI 289 YARGI DÜNYASI Davranışlardan DoğanMAKALELER Sorumluluk 5353 b) Kişilik haklarına aykırılığın tesbiti ve dâvalar Sportif faaliyet kapsamında, sporcunun kişilik haklarına, hukuka aykırı surette bir zarar verildiği takdirde, zarargören, TMK m. 24-25 hükümleri çerçevesinde, hâkimden, saldırıda bulunanlara karşı korun- masını talep edebilecektir (TMK m. 24/I). Hâkime müracaat etmek suretiyle, örneğin spor kulübünün, dâvacı sporcunun transfer sözleş- mesine koyduğu haksız ve kişilik haklarını zedeleyici mahiyetteki ve özellikle ekonomik haklara veya hürriyetlerin aşırı surette sınırlandırıl- masına ilişkin hükmün iptali istenebilecektir. Ayrıca sporcu tarafından, kendisini etkileyen ve hukuka aykırı olduğunu ileri sürdüğü spor kulü- bü tüzüğünde yer alan bir haksız ve hukuka aykırı hükmün iptali talebi de mümkündür. Spor kulübünün tüzük hükmünün hukuka aykırı olup olmadığı, hukukî incelemeye alınabilecektir. Bu kapsamda spor kulübü derneğinin tüzüğünün, örneğin Dernekler Kanunu’nun âmir hükümle- rine aykırılıklar taşıyıp taşımadığına bakılacaktır.

3) Farklı devletlerin sporcularının sportif rekabet esnasında meydana gelen uyuşmazlıkların çözümlenmesinde hukuk seçimi ve normlar ihtilâfı Farklı devletlerin sporcularının sportif rekabeti esnasında meydana gelebilen uyuşmazlıkların çözümlenmesi münasebetiyle, hangi huku- kun uygulanması gereğinin yanısıra; bunlara bir de, uluslararası hukuk, devletler özel hukuku, devletler genel hukuku ve yabancı yargı mer- cii hükümlerinin tanınması, tenfizi ve kararların uygulanması, infazı sorunları da eklenmektedir. Örneğin Avrupa Birliği’ne Üye devletlerin ulusal takımlarında ve ulusal futbol liglerinde oynamasına izin veri- len yabancı uyruklu futbolcu sayısının sınırlandırılmasına ilişkin ulusal futbol federasyonu kuralları, kişilerin serbest dolaşımına ilişkin Avru- pa Birliği normlarına aykırılık teşkil etmektedir67. Nitekim FIFA68 ve UEFA69 tarafından talep edilen istisnalar, Avrupa Birliği tarafından ka- bul görmemiştir. Bu gibi farklılıklar ise, spor kuruluşlarının kendileri- ne özgü kuramları ile, ulusal veya ulusüstü normlar arasında, kanunlar ihtilâfı sorunları gibi, normlar ihtilâfına da sebep olmaktadır.

67 OSWALD, Mélanges en l’Honneur de Jacques-Michel GROSSEN, p. 67. 68 Association de Fédération İnternationale de Football. 69 Union Européenne des Associations de Football. 54 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 A) Genel hukuk kurallarının, sportif faaliyetlere doğrudan uy- gulanan spor mevzuatının tamamlayıcısı olma niteliği Sportif dernek ve kuruluşlarının kendilerine özgü kuralları ile, ulu- sal ve uluslarüstü normlar arasında meydana çıkan farklılıklar, kanunlar ihtilâfına da kaynak oluşturmaktadır. Şu hâlde sportif faaliyetlere, doğ- rudan uygulanan spor mevzuatının tamamlayıcısı, yine de genel hukuk kurallarıdır. Sporcunun sportif faaliyeti esnasında, vücut bütünlüğüne zarar verildiği takdirde, zarar verene karşı ceza hukuku kuralları uygu- lanacaktır. Sporcunun sportif faaliyeti esnasında veya sportif faaliyetine dayalı olarak, kişilik haklarına zarar verildiğinde, medenî hukuk veya derneklerin hak ve yükümlülüklerini düzenleyen normlar da belirleyici olacaktır. Sportif faaliyete bağlı olarak, sporcunun veya spor kulübünün hukukî sorumluluğu veya sporcunun taraf olduğu sözleşmeden doğan sorumluluğu gibi alanlarda, borçlar hukuku kurallarına başvurulmak- tadır. Futbolcu veya diğer alanlardaki profesyonellik niteliğini haiz sporcu, bir spor kulübü ile yaptığı iş görme akdi gereğince ve spor ku- lübünün kuralları dâhilinde, spor işini, sözleşme hükümlerine göre sür- dürmeyi yükümlenmektedir. Bununla birlikte, 4857 sayılı İş Kanunu70 m. 4/g hükmü gereğince, İş Kanunu hükümlerinin, sporcular hakkında uygulanmayacağı öngörülmüş olmakla, sporcu, spor kulübüne bağlı olarak sürdürdüğü profesyonel sportif faaliyeti kapsamında, İş Kanu- nu hükümlerine tâbi kalmamakta; buna karşılık, profesyonel sporcuya, hizmet akdine ilişkin, TBK m. 393 vd. hükümleri uygulanmaktadır. Di- ğer yandan, profesyonel sporcuya, 3813 sayılı Türkiye Futbol Federas- yonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanuna dayalı olarak çıkarılan, Profesyonel Futbol Talimatı da, profesyonel futbolcu ile, işveren konu- mundaki spor kulübü arasındaki iş ilişkisinin sürdürülmesinde kullanıl- maktadır. Ancak 4857 sayılı İş Kanunu m. 4/g hükmünde, sadece spor- cudan söz edildiği için, spor kulübünde çalışan diğer hizmetlilere ve bu arada, spor kulübünde faaliyet gösteren profesyonel antrenörlerin, spor kulübü ile olan iş ilişkisine, İş Kanunu hükümleri uygulanacaktır71. Ni- hayet sporculara yapılan transfer ücretleri veya boks müsabakalarında, şampiyonlara yapılan ödemelere ilişkin vergilendirme alanında veya

70 22/5/2003 tarihli, 4857 sayılı İş Kanunu, RG., 10/6/2003-25134. 71 SÜZEK, Sarper : İş Hukuku, 2. Bası, s. 180, İstanbul 2005; Yarg. 9.HD., 21/1/1991, 9492/305, İş Hukuku Dergisi, Ocak-Mart 1991, s.133; Yarg. 9. HD., 8/12/2003, 19877/20178, İşveren Dergisi, Şubat 2004, s.18. Sportif Alanda, Doping ve Hukuka Aykırı SAYI 289 YARGI DÜNYASI Davranışlardan DoğanMAKALELER Sorumluluk 5555 sportif faaliyetlerden doğan kazançlardan tahsil edilen vergiye, vergi hukuku kuralları tatbik edilmektedir. Sportif faaliyet ile hukuk mevzuatı arasındaki ilişki, her hukuk dalı- na doğru götürülebilecek ve idarî ihtilâflar, özel sigorta veya sosyal si- gorta ve haksız rekabet ve rekabet hukuku sorunları konu edilebilecek- tir. Diğer yandan, spor kuruluşlarının sportif ihtilâflara uyguladığı ken- dine özel hukuk uygulamasında, çeşitli temel hukuk kurallarını gereği gibi uygulamadıklarından doğan uyuşmazlıklar meydana gelebilmekte; eksik inceleme yapıldığında veya sporcunun gereği gibi savunma yap- ması engellendiğinde, devlet mahkemesi, spor kuruluşlarının, örneğin tahkim kurulunda aldığı kararları bozabilmektedir. Bu yönde olmak üzere, Sandra Gasser dâvası olarak bilinen doping olayında, Ulusla- rarası Amatör Atletizm Federasyonu’nun (IAAF)72 kararına karşı ileri sürülen çeşitli itirazlar, kararın bozulmasına kadar uzanmıştır73.

B) Oyun kuralı ile hukuk kuralının kısmen ve birlikte uygulan- ması veya yetki paylaşımı Hukuk devletlerinde, yasama ve yargı erkleri, devlet tarafından kul- lanılmaktadır. Buna karşılık özel hukuk kişi ve kuruluşları, ancak özerk bulundukları alanlara inhisar eden alanlarda, spor kulüplerinin veya fe- derasyonların, sporcularına dönük olarak yaptıkları türden, kendilerine özgü bağlayıcı kurallar koyabilmekte ve bu kuralları uygulamak sure- tiyle kararlar alabilmektedirler. Ancak, spor federasyonlarına tanınan tahkime dayalı yargılama yetkileri ve uygulamaları, devlet yargısının, her yönü ile denetiminden kurtulan, ayrı bir yargılama sisteminin ba- ğımsızlık kazandığı bir ortam olmadığı gibi, olması da mümkün değil- dir. Şu hâlde hukuk devleti ilkesi kapsamında ve devletin yargı erkinin yanısıra, sportif kuruluşlara veya bu kuruluşların oluşturduğu tahkim kurullarına, ancak belli sınırlara kadar uzanabilen disiplin ve idarî ma- hiyette müeyyidelendirme yetkisi tanınmış olup; tanınan söz konusu yetkiler ve tahkim yargısı yöntemleri, taraf devlet veya devletlerin üze- rinde, bağımsızlık demek değildir.

72 Fédération İnternationale d’Athlétisme Amateur. 73 OSWALD, Mélanges en l’Honneur de Jacques-Michel GROSSEN, p. 68; Bkz. ayrıca, RSJ 1988, p. 85, (Revue Suisse de Jurisprudence). 56 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 a) Sportif kuruluşlar ve federasyonlar tarafından uygulanan kuramların, gerçek hukukî norm olmaması ve sportif alanda kural koymak işinin devletin yasama alanı ve düzenlemesi dışında bıra- kılmış olması KUMMER74, sportif faaliyet alanının, özellikle ve asıl olarak, spor- tif kuruluşların ve organizasyonunun, özerkliğine dayalı olarak çıkar- dıkları, oyun kurallarına ve diğer disiplin normlarına tâbi olduğunu belirtmiştir. Devlet, spor uygulaması alanında bir yasa koymamakta ve tam tersine, kulüp ve derneklere bırakılmış olan sportif alanda, işbu kuruluşlar tarafından çıkarılan normların, yasama organının çıkardığı ve yasalaştırdığı genel devlet hukukuna uygunluğunu da araştırmamak- tadır. Aynı yönde olmak üzere, sportif kuruluşların çıkardığı normların uygulanması görevi de, spor federasyonlarının yetkili kademelerine bı- rakılmıştır. Ancak, sportif kuruluşlar ve federasyonlar tarafından uygu- lanan kuramların da, gerçek hukukî norm olma niteliği bulunmamakta ve sportif faaliyet alanına ilişkin düzenlemelerin, daha ziyade, devletin yasama alanı ve düzenlemesi dışında bırakılmış bir alan olduğu kabul edilmektedir (un espace exempt de droit)75.

b) Yabancı devlet politikasına ilişkin unsurların, sportif olayın yargılanmasında yer almayacağı esası Uluslararası düzeyde yapılan millî karşılaşmalarda, taraflar arasında çıkan ihtilâflar, spor disiplininin uygulandığı yer, ülke hukuku ve iki ülke arasında muhtemelen mevcut olan hukuk sistemlerindeki farklı- lıktan da etkilenmekte ve genellikle çözümlenmesi daha güç meseleler meydana çıkmaktadır. Nitekim bir hukukî ihtilâfın, iki ayrı hukuk siste- minin egemen olduğu iki farklı ülkede, farklı sonuçlarla çözümlenmesi mümkündür. Bir ülkede alınmış bir mahkeme kararının, bir diğerinde uygulanması için, ikinci bir dâvanın, kararın uygulanması gereken yer mahkemesinde, tenfiz, tanıma dâvası sınırlarında da olsa, yeniden gö- rülmesi gerekirken; bir başka ülke, önce verilmiş kararı, Ne bis in idem ilkesinde76 olduğu üzere, tanıması da mümkündür. Ülkeler arasındaki

74 KUMMER, Max : Spielregel und Rechtsregel, Berne 1973, s. 5-10; JOLİDON, Paul : Ordre sportif et ordre juridique, RSJB 1991, p. 214. 75 JOLİDON, Ordre sportif et ordre juridique, RSJB 1991, pp. 213-214; OSWALD, Mélan- ges en l’Honneur de Jacques-Michel GROSSEN, p. 71. 76 İNAL, AB Schengen Andlaşması kapsamında, “Ne bis in idem” ilkesi, s. 12.. Sportif Alanda, Doping ve Hukuka Aykırı SAYI 289 YARGI DÜNYASI Davranışlardan DoğanMAKALELER Sorumluluk 5757 siyasi nitelikli farklılıkların bile, hukukî çözüme kaçınılmaz surette et- kisi görülebilmektedir. Olimpiyat Oyunlarında, ülkeler arasındaki si- yasi farklılıkların etkilerine karşı verilen mücadeleler ve siyasi fark- lılık etkileri, örneğin Taïwan’lı kayakçı Liang Ren-Guey77 dâvasında görülmüştür. Nitekim 1980 yılında, Taïwan’lı kayakçı Liang Ren-Guey, New York Mahkemesi nezdinde açtığı dâvada, Çin Halk Cumhuriyeti atletlerinin, Çin Olimpiyat Komitesi adı altında; buna karşılık Taïwan atletlerinin Taipeh Çin Olimpiyat Komitesi adı altında müsabakalara katılmalarına izin veren Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin (CIO) ka- rar ve tasarrufunun iptalini talep etmiştir. Sporcu, Taipeh Çin Olimpiyat Komitesi’nin, Çin’in Olimpiyat Komitesi adını ve bayrağını taşımasına ve Taipeh millî marşının ise, Çin millî marşı olarak dinlenmesine; aksi takdirde Olimpiyat Oyunlarının durdurulmasına karar verilmesini dâva etmiştir. New York Asliye Hukuk Mahkemesi, atletin dâvasını kabul etmiş ve CIO veya CIO İcra Kurulu’nun, New York kanunlarına aykı- rı kararlar alamayacağını belirterek hüküm vermiştir. Ancak, işbu ka- rarı müteakip beş gün sonra, karar temyizen İstinaf (appel) merciinde bozulmuştur. İstinaf Mahkemesi, Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin 1980 yılında yürürlükte bulunan Olimpiyat Şartı’nın 4 No’lu hükmün- den yararlanarak, “Herhangi bir nedenle Olimpiyat hareketine katılan kişi veya kuruluşların, Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin (CIO) yük- sek otoritesini kabul ettiğini” ve ayrıca somut olayda konu edilen, dış siyasete ilişkin konulara dönük alanın da, ilk mahkemenin yargı yetki- si dâhilinde olmadığını belirterek, bozma kararı vermiştir. Karar, New York Eyaleti Yüksek Mahkemesine götürülmüş ve Yüksek Mahkeme, New York Mahkemelerinin, iki Çin’in arasındaki uluslararası bir ih- tilâfı yargılamasının konu edilemeyeceğini belirterek, İstinaf kararını onamıştır.

C) Devletin Anayasal kuralları ile çelişkili uluslarüstü nitelikli sportif kurum kuralının çatışması Uluslarüstü nitelikli bir sportif düzenlemenin, uygar ülkelerde genel kabul gören, kadın-erkek eşitliği ilkesi gibi, belli bir anayasal kural ile çelişmesi dahi mümkündür. Nitekim kadın ve erkek atletler arasında

77 PİSAR, Samuel: p. 19-20; OSWALD, Mélanges en l’Honneur de Jacques-Michel GROSSEN, p. 76-77. 58 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 ayırımcılığın yapıldığı iddiasına dayalı olarak, 1984 yılında, bayan at- letlerin bağlı oldukları sporcu kuruluşlarının bir kısmı tarafından, Los Angeles Federal Mahkemesi nezdinde, bayan atletizm yarışları alanın- da, 5.000 ve 10.000 metre koşularının, bayan atletlere de açılması ta- lebiyle, CIO ve Los Angeles Olimpiyat Oyunları Düzenleme Komite- si’ne karşı dâva açılmıştır78. Dâvacıların iddiasına göre, 5.000 metre ve 10.000 metre alanında, erkek atletler için yarışma programı düzenlen- miş olmasına karşılık; bayan atletler yönünden aynı düzeyde atletizm yarışmalarının düzenlenmemiş olmasının, Kaliforniya ve Amerikan Federal Yasalarına aykırılık teşkil ettiğini ve aynı zamanda, Amerika Birleşik Devletleri Anayasası’nı ve devletler hukuku kurallarını ihlâl ettiğini ileri sürmüşlerdir. Amerikan Mahkemesi, dâvacıların taleplerini reddetmiş ve kararına gerekçe olarak, Olimpiyat Oyunları’nın uluslara- rası nitelikte bir sözleşme olduğunu ve katılan bütün ülkeler tarafından kabul edilmekle, Amerika Birleşik Devletleri’nin ulusal kanunlarının üzerinde bulunduğunu hükme bağlamıştır.

D) Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi’nin veya ulusal fede- rasyonların kararlarına karşı, ulusal yargı yolları Sportif faaliyetler alanında, Sandra Gasser dâvasında79 tesbit edilen gelişmeler ve ulaşılan hukukî sonuç muvacehesinde, devlet mahkeme- lerinin, belirli bir sporu, amatör veya profesyonel düzeyde uygulayan ve bir spor kuruluşuna veya kulübüne üye olmak suretiyle sportif fa- aliyette bulunan sporcuya, konu edilen spor disiplininin bağlı olduğu kuralları peşinen ve soyut biçimde kabul ettiğine ilişkin bir sorumlulu- ğu yüklemektedir. Diğer yandan kusursuz sorumluluk hâllerinin, genel hukuk uygulamasında, kusurlu sorumluluk durumlarına göre, daha az görülmesine karşılık; sportif faaliyetlere ilişkin yargılama ve genel ola- rak oluşturulan spor hukukunun uygulamasında, bir kısım müeyyidenin de, hakkında karar verilen tarafın bir kusuru tesbit edilmeksizin verildi- ği görülmektedir.. İşte iradesi dışında bir sebebe dayalı olarak ve iste- meksizin de olsa, yasaklanmış bir doping maddesini kullanan ve buna

78 PİSAR, Samuel : Les Jeux Olympiques et le Droit, Message Olympique, Lausanne 1985, pp.16-17. 79 RSJ 1988, p. 85. Sportif Alanda, Doping ve Hukuka Aykırı SAYI 289 YARGI DÜNYASI Davranışlardan DoğanMAKALELER Sorumluluk 5959 bağlı olarak performansında yükseliş görülen bir atletin, diğer rakiple- rine karşı ve hakkaniyet gereği olarak dereceden düşürülmesi ve mü- sabakadan men edilmesi gerekmektedir. Bilinçli veya bilinçsiz surette doping malzemesi kullanan sporcu hakkında, suç karinesi işlemekte ve söz konusu sporcu, sorumluluktan kurtuluş yönünde, örneğin maddeyi iradesi dışında ve bilinçsiz olarak veya üçüncü kişinin zorlaması neti- cesinde kullanmış olmak gibi bir delil getiremediği takdirde, sonraki sportif müsabakalara katılma konusunda, belirli bir süre için men cezası almaktadır. İsbat yükünün ters çevrilmesi, “in dubio pro reo” ilkesine ters düşmekle birlikte; doping kullanımına karşı sürdürülmesi gerekli olan mücadelenin bir gereği olarak kabul edilmek durumundadır.

III- Doping kullanımında uygulanan müeyyidenin mahiyeti Sporcuların, sportif müsabakalarda doping maddelerini kullanmala- rının engellenmesi ve doping maddelerinin, spor alanından genel olarak uzaklaştırılması ve kullanımının yasaklanması; sporcuların her şeyden önce, doping kullanımından arındırılmış bir spor ortamında spor yap- malarını sağlamaya dönüktür. Sportif faaliyet ve müsabakaların, do- ping malzemesinden arındırılmış bir ortamda sürdürülebilmesi, sporcu sağlığının teminatı olduğu kadar; yarışma içinde mücadele ve rekabet eden sporcular açısından, hakkaniyet, yarışmaya katılmada eşitlik ve dürüstlüğün ve spor ahlâkının temelini oluşturmaktadır. Nitekim spor- cunun, müsabaka öncesinde hukuka aykırı surette kullanabildiği do- ping maddeleri, aslında performansını arttırmak için başvurduğu hileli ve ahlâka aykırı bir yöntemi teşkil etmektedir. Sporcunun, yasaklanmış uyarıcı maddelerin ve yöntemlerin kullanılması sonucunda, rakip spor- cuya karşı elde edebileceği haksız rekabet koşulları, kendisine haksız bir üstünlük sağlayabilmektedir. Ancak, söz konusu doping maddele- rinin kullanılmasından meydana gelen, kısa süreli uyarıcılık etkisi ve dolayısıyla temin edilen performansta üstünlük, üstünlük sağladığı öl- çüde, sporcu üzerinde gerçekleştirdiği yan etkileri ile, kullananın fizikî ve ruhsal yıkımına da sebep olabilmektedir80.

80 İNAL, Tamer : Doping in Sports and Responsibilities, 2nd Congress of Molecular Medi- cine, From Cell to Bedside, 24-26 March 2007, İstanbul Üniversitesi, p. 142-144. 60 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 1) Sporda doping unsurunun tanımlanması Doping kullanımı veya “dopage”, sporcunun performansını ve at- letik yeteneklerini yapay surette değiştiren maddenin sporcu tarafından alınması, tüketilmesi veya sporcuya uygulanan kimyasal bir yöntemle gücünü ve dayanaklılığını arttıran bir uygulama şeklidir. Bu kapsamda, sporcu tarafından tüketilen doping maddelerini gizlemeye ve uzman- ların, sporcuyu kontrol etmesi esnasında, doping maddesi kullanımını saklamaya dönük olarak kullanılan maddeler de, yine doping kullanı- mı sayılmaktadır. Sporda doping tâbiri, Avrupa Konseyi üyesi devlet- ler arasında imzaya açılan ve Türkiye tarafından 16/11/1989 tarihinde imzalanan Dopingle Mücadele Sözleşmesi’nin81 (m.2/1-a) hükmüne göre, sporculara, farmakolojik sınıf doping maddeleri verilmesini ve doping metodları uygulanmasını veya bu maddeler ve metodların spor- cular tarafından kullanılmasını ifade etmektedir. Doping maddelerinin ve doping sayılan doping maddesini örtmeye dönük uygulamaların ve tekniklerin, sportif faaliyetten ve sağlıktan sorumlu Bakanlıklar tarafın- dan, her yıl tek tek belirlenmesi ve açıklanması gerçekleştirilmelidir82. Doping, Uluslararası Olimpiyat Komitesi (CIO) tarafından belirtildiği üzere, sporcular tarafından kullanılmasının, sportif rekabeti ve spor- da müsabakaya eşit başlamayı bozucu niteliği nedeniyle yasaklanmış madde veya yöntemlerin, sporcu tarafından bilinçli veya bilinçsiz ola- rak kullanılmasıdır. Doping uyarıcılarının, madde veya yöntem olarak kullanılması ve sporcunun, doping kullanımına sevkedilmesi, teşvik edilmesi, kullanan veya kullandıran açısından, spor ahlâkına (esprit sportif) aykırı olup; doping kullanımı, aynı zamanda hukukî açıdan, suç kapsamında sayılmaktadır. Şu hâlde doping maddelerinin kullanılma- sının temelinde, sporun felsefesine ve temel prensiplerine ve özellikle eşit şartlar altında yarışma ilkesine aykırılık unsuru bulunmaktadır. Do- ping ile mücadele ve doping kullanımının engellenmesine dönük, ulu- sal ve uluslararası hukukî düzenlemelerin gerçekleştirilmesi, doping ile mücadeleye, uluslararası düzeyde bir yeknesaklık getirmektedir. Do- ping karşıtı mücadelenin, uluslararası düzeyde koordinasyonu, doping

81 Dopingle Mücadele Sözleşmesi’nin Onaylanması hakkında Bakanlar Kurulu Kararı, Ka- rar sayısı : 93/4813, Karar tarihi : 8/9/1993, RG. 12/10/1993. 82 Fransa’da bu yönde olmak üzere, Bkz. JO. Numéro 70 du 24 Mars 1999 page 4399, Loi n° 9-223 du 23 mars 1999 relative à la protection de la santé des sportifs et à la lutte contre le dopage. Sportif Alanda, Doping ve Hukuka Aykırı SAYI 289 YARGI DÜNYASI Davranışlardan DoğanMAKALELER Sorumluluk 6161 unsurlarına ve kullanımının etkilerine karşı uluslararası etkinliği arttır- makta; kullanılan doping unsurunun ve sportif faaliyete doping kullanı- mı ile çıkan atletin belirlenmesi ve açıklanması ise, doping kullanımın- da caydırıcılık nedenini oluşturmakla, koruyucu ve önleyici tedbirlerin alınmasını sağlamaktadır83. Doping maddelerine ve doping unsuru kullanan sporculara karşı sürdürülen mücadelenin temelindeki amaç, sportif faaliyetin, sporun ve sporcunun bizatihî özünde yer alan veya alması gereken ahlâkî değerle- rin teyidinden ibarettir. Doping yasağı ve doping maddelerinin hukuka aykırı surette kulla- nımından doğan sorumluluğun dayanağı ise, sportif ahlâk kurallarına uygun surette sürdürülen spor ve sportif faaliyetlerin, eşitlik düzeyinde yapılmasının sağlanmasından ibaret olup; hedeflenen, “Citius, Altius, Fortius” veya “Daha Hızlı, Daha Yüksek, Daha Güçlü” olmak, sporcu- nun rekabette aradığı başarının teminatı ve sporcu ahlâkının gereğidir. Sporcuya atfedilen ve spor kavramının özünde saklı bulunan ve doping ile mücadelenin temelini teşkil eden yüksek ahlâkî niteliklere, “esprit sportif” denilmektedir. İşbu sportif yüksek ahlâk “esprit sportif”, aynı zamanda, Olimpiyat Oyunları’nın da özünü oluşturan anlayıştır. Bir başka ifade ile, sportif faaliyette esas alınan davranış şekli ve antidopaj değerlerinin temelinde yer alan unsur, açık oynamaktan ibarettir (va- leurs exhortant à jouer franc)84. Nitekim sportif ahlâk, sporcunun dü- şünce yapısını, bedensel yeteneklerini ve üstünlüğünü ve zekâ ve zihin- sel değerlerini öne çıkarmakta ve özellikle, sporcunun taşıdığı mert ve açık davranış ve dürüstlüğe üstünlük sağlamaktadır. Sporcunun, sportif müsabakada üstünlük kazanmasını sağlayan ve sportif ahlâk dışında kalan diğer etkenler arasında, sporcunun sağlığını, uyguladığı spor ala- nındaki üstünlüğünü, kişiliğinin gelişmişliğini ve eğitimini, sportif faa- liyeti dışındaki dinlencesini (divertissement récréatif) ve dinlencesinde ulaştığı haz ve yaşama sevincini, takım çalışmasını, amaca bağlılığı- nı, sadakat duygusunu ve kendisini, izlediği amaca adama yeteneği- ni, düzene, kurallara ve kanunlara dönük uyum gösterme yeteneklerini

83 İNAL, Tamer : Doping in Sports and Responsibilities, 2nd Congress of Molecular Medi- cine, From Cell to Bedside, 24-26 March 2007, İstanbul Üniversitesi, p. 142-144. 84 Code Mondial Antidopage, Agence Mondiale Antidopage, franc jeu, p.3, Montréal Qué- bec 2003. 62 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 ve hukuka bağlılığını, kendisine dönük saygısını ve üçüncü kişilere ve sportif müsabakaya katılan diğer kimselere dönük olarak taşıyabildiği ve gösterebildiği özveri ve saygıyı, cesaretini, ekip anlayışını ve takım içi dayanışma duygusunu dikkate almak gerekmektedir. Bu kapsam- da, sporcunun doping yapması ve doping unsurlarına başvurması, spor ahlâkına ve “esprit sportif” olarak ifade edilen yapısal değere aykırılık teşkil etmektedir85.

2) Doping kullanımına karşı uygulanan müeyyidelerin, kişilik haklarının korunması açısından kullanılan yaptırımlar kapsamın- da yer alması Sporcuya karşı, doping maddesi kullanması durumunda uygulanan hukukî yaptırımlar, kişilik haklarının korunması açısından kullanılan yaptırımlar kapsamında yer almaktadır. Nitekim, tıpkı kişinin böbreğini satmasının hukuka aykırılık teşkil etmesi ve özellikle kişilik hakları- na aykırılık oluşturması gibi; sporcunun sağlığını, doping maddesini kullanmak suretiyle tahrip etmesi şeklinde de, benzer yaptırımlar kaçı- nılmaz surette devreye girecektir. Şu hâlde, doping maddesinin kulla- nılması, sadece ahlâk ve sağlık sorunu değil; aynı zamanda yasal yaptı- rımları da olan bir sorundur.

A) Doping maddesi kullanımına karşı mücadele ve caydırıcılık Sportif faaliyetlerin çeşitli alanlarında, doping maddesi kullanımı- na karşı mücadele ve caydırıcılık açısından hükümler geliştirilmiş ve dopingle mücadele talimatı düzenlenmiştir. Örneğin ülkemizde, 3813 sayılı Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Ka- nun86 ile buna dayanılarak çıkarılan Ana Statü hükümleri ve Avrupa Konseyi üyesi devletler arasında imzaya açılan ve Türkiye tarafından 16/11/1989 tarihinde imzalanan Dopingle Mücadele Sözleşmesi’ne ilişkin ve AY m. 90/I hükmü gereğince, 3885 sayılı Avrupa Konseyi Dopingle Mücadele Sözleşmesi’nin Onaylanmasının Uygun Bulundu-

85 İNAL, Tamer : Doping in Sports and Responsibilities, 2nd Congress of Molecular Medi- cine, From Cell to Bedside, 24-26 March 2007, İstanbul Üniversitesi, p. 142-144. 86 17/6/1992 tarihli, 3813 sayılı Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun, RG. 3/7/1992-21273 sayılı. Sportif Alanda, Doping ve Hukuka Aykırı SAYI 289 YARGI DÜNYASI Davranışlardan DoğanMAKALELER Sorumluluk 6363 ğuna Dair Kanun87 hükümlerine, WADA, FIFA ve UEFA talimatlarına dayanılarak hazırlanan, Futbolda Dopingle Mücadele Talimatı88 kapsa- mında, futbol alanında faaliyet gösteren spor kulüpleri, futbolcular, yö- neticiler, doktorlar, masörler ve dopingle mücadele çerçevesinde görev yapan ilgili kişi, kurum ve kuruluşlar tarafından; 1°) Sporun ve sporcu sağlığının korunmasını, beden ve moral eğiti- minin uluslararası anlayış içinde yapılmasını sağlamak suretiyle; 2°) Futbolda doping kullanımının ortadan kaldırılması için, doping- le mücadeleyi gerçekleştirmekle görevli ve yetkili Dopingle Mücadele Kurulu’nun kuruluş, görev, yetki ve sorumluluklarına ilişkin esas ve usûllerin belirlenmesi aracılığıyla; 3°) Yasaklanmış maddelerin veya yöntemlerin, sporcular tarafından kullanılmasını önlemek ve bu suretle, sporcuların sağlıklı, spor ahlâk ve dürüstlüğüne yakışır ve spor dalı kurallarına uygun biçimde yarış- malarını sağlamak ve belirtilen amaçlara aykırı biçimde doping yapan sporcular ile ilgililerin cezalandırılmaları amaçlanmıştır89. Doping kullanımı ile mücadele görev ve yetkisiyle donatılarak Fe- derasyon bünyesinde kurulan Dopingle Mücadele Kurulu (Futbolda Dopingle Mücadele Talimatı m. 7), futbol sporu alanında, doping yön- temleriyle etkili biçimde mücadele etmekle görevlendirilmiştir. Kurul, doping maddelerinin kullanılması ve doping yöntemleriyle mücadele açısından, uluslararası andlaşmalar, kanunlar ve diğer tüzük, talimat, genelge ve emirlerin uygulanmasını incelemekte ve ülkemizde, yarar- lanılması gerekli olan gelişme ve teknikleri, yetkili mercilere sunmak- tadır. Kurul görevlileri, lüzumlu gördüğü dönemlerde, doping kont- rolleri yapmaya yetkilidir. Görevliler tarafından toplanan kan ve idrar gibi örnekler üzerinde, Dünya Anti Doping Ajansı’nın (WADA) tek- nik talimatları uyarınca incelemeler yapılmaktadır (Futbolda Dopingle Mücadele Talimatı m. 9). Doping kontrolüne alınacak futbolcu, maçta fiilen oynamış olan futbolcular arasından seçilmektedir. Her takımdan en az iki futbolcu doping kontrolüne alınmakta ve doping kontrolüne

87 11/3/1993 tarihli, 3885 sayılı Dopingle Mücadele Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun, RG. 21/3/1993-21531 sayılı. 88 Futbolda Dopingle Mücadele Talimatı, RG. 5/8/2006-26250 sayılı. 89 İNAL, Tamer : Doping in Sports and Responsibilities, 2nd Congress of Molecular Medi- cine, From Cell to Bedside, 24-26 March 2007, İstanbul Üniversitesi, p. 142-144. 64 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 alınacak futbolcuların seçimi, sertleşen oyuncular (agressif) üzerinde yapılabildiği gibi; kur’a çekmek yöntemine göre veya yetkililerin uy- gun göreceği bir başka yönteme göre yapılmaktadır (Futbolda Dopingle Mücadele Talimatı m. 15)90.

B) Doping kontrolü ve kullanımının müeyyidesi Doping kullanımına karşı mücadele ve doping ile mücadeleye iliş- kin, ulusal ve uluslararası kurallar, genel olarak sporun, hangi şartlar altında gerçekleştirilmesi gerektiğini belirlemektedir. Bu suretle, reka- bet ortamındaki sporcu, müsabakaya girmeden önce ve peşinen kabul ettiği kurallar gereği olarak, konu olan sportif müsabakanın kendine özgü uluslararası kabul görmüş kurallarını kabul ettiği gibi; aynı pa- ralellikte olmak kaydıyla, müsabakaya katılmanın bir ön şartı mahiye- tinde olan, doping ve antidopaj kurallarına da uymayı peşinen kabul etmiş sayılmakta ve doping unsurlarının hiçbirini kullanmamayı taah- hüt etmiş olmaktadır. Spor ve sportif müsabakaların gerçekleştirilmesi yönünde, antidopaj ve doping malzemeleri ile mücadele kapsamında genel kabul gören kurallar, ceza hukuku ve iş hukuku kuralları ile sınır- lanmadığının ötesinde; doping ile mücadeleye katılan ve spor ahlâkı- na ve “esprit sportif” kurallarının gereğine inanan ilgililerin, bir sessiz uzlaşma (consensus) kapsamında katıldıkları ve itibar ettikleri davra- nışlardır. Spor dünyasının katılanları arasında, sessiz uzlaşma ile kabul gören antidopaj kuralları ve doping malzemelerine karşı mücadele ira- desi ve çizgisi, yetkili mahkemeler ve tahkim kurulları tarafından da, genelde kabul görmektedir. Sporcuya, ikametgâhında baskın suretiyle doping testi yapmak mümkün değildir. Buna karşılık, sporcu üzerinde uygulanan antidopaj kontrolü, sporcunun antrenmanı esnasında veya müsabakanın sürdürüldüğü alanda uygulanabilmektedir. Doping kont- rolü, spor federasyonları tarafından düzenlenen müsabakalara katılan ve federasyondan lisans almış veya lisanssız sporcular üzerinde gerçek- leştirilebilmektedir91.

90 İNAL, Tamer : Doping in Sports and Responsibilities, 2nd Congress of Molecular Medi- cine, From Cell to Bedside, 24-26 March 2007, İstanbul Üniversitesi, p. 142-144. 91 İNAL, Tamer : Doping in Sports and Responsibilities, 2nd Congress of Molecular Medi- cine, From Cell to Bedside, 24-26 March 2007, İstanbul Üniversitesi, p. 142-144. Sportif Alanda, Doping ve Hukuka Aykırı SAYI 289 YARGI DÜNYASI Davranışlardan DoğanMAKALELER Sorumluluk 6565 Doping maddelerinin kullanılması hukuka aykırılık teşkil etmekle birlikte; hekimin, tıpta doping etkisini haiz bir maddeyi, aynı zamanda bir ilâç olması niteliğiyle reçeteye yazması hâlinde, söz konusu mad- denin bir sporcu tarafından kullanılması, hukuka aykırı bir doping kul- lanımı olmaktadır. Hekim, sporcu hastasına, doping maddesi niteliğin- deki bir ilâç verdiğinde, bu ilâcın hastalık dönemi dışında ve özellikle sporun yapılması esnasında alınmaması gerektiğini özellikle bildirme- si mecburiyeti, aynı zamanda objektif iyiniyet kuralından kaynakla- nan aydınlatma yükümlülüğünün bir neticesidir (TMK m. 2/I). Ancak özel durumlarda, sportif faaliyet ile, belirli bir ilâcın veya farmasötik bir ürünün kullanılmasının gerekliliği konu edilebiliyorsa, hastanın bu durum hakkında bilgilendirilmesi ve doping kontrolüne tâbî tutulması hâlinde ise, doktor raporunu ve reçetesini, ilgililere tevsik edebilmesi gerekmektedir. İşbu özel ve tıbbî gereksinimlerin dışında, sporcuya do- ping maddesini reçete yazarak sağlayan hekimin de, cezalandırılması gerekmektedir92.

C) Doping maddesi kullanımında, yargılama alanında yetki ya- rışması Sportif faaliyet ile hukuk mevzuatı arasındaki ilişki, her hukuk da- lına doğru götürülebilecek ve idarî ihtilâflar, özel sigorta veya sosyal sigorta ve haksız rekabet ve rekabet hukuku sorunları konu edilebile- cektir. Diğer yandan, spor kuruluşlarının sportif ihtilâflara uyguladığı kendine özel hukuk uygulamasında, çeşitli temel hukuk kurallarını ge- reği gibi uygulamadıklarından doğan uyuşmazlıklar meydana gelebil- mekte; eksik inceleme yapıldığında veya sporcunun gereği gibi savun- ma yapması engellendiğinde, devlet mahkemesi, spor kuruluşlarının, örneğin tahkim kurulunda aldığı kararları bozabilmektedir. Bu yönde olmak üzere, Sandra Gasser dâvası olarak bilinen doping olayında, Uluslararası Amatör Atletizm Federasyonu’nun (IAAF) kararına kar- şı ileri sürülen çeşitli itirazlar, kararın bozulmasına kadar uzanmıştır93. Sandra Gasser isimli İsviçre’li bayan atlet, doping maddesi kullanmak

92 İNAL, Tamer : Doping in Sports and Responsibilities, 2nd Congress of Molecular Medi- cine, From Cell to Bedside, 24-26 March 2007, İstanbul Üniversitesi, p. 142-144. 93 OSWALD, Mélanges en l’Honneur de Jacques-Michel GROSSEN, p. 68; Bkz. ayrıca, RSJ 1988, p. 85, (Revue Suisse de Jurisprudence). 66 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 suretiyle, 1987 Dünya Atletizm Şampiyonası’nda, bronz madalya ka- zanarak dereceye girmiştir. Berne Mahkemesi, atlet aleyhinde yapılan bir ihtiyatî tedbir talebini kabul ederek, Uluslararası Amatör Atletizm Federasyonu’na, atletin, doping maddesi kullandığı gerekçesiyle, de- receden düşürülmesi ve kazandığı madalyanın geri alınması yönünde yetki vermiştir. Ancak Mahkeme, federasyonun, profesyonel bir atle- tin, esasa dönük yargılama yapılmaksızın, iki yıl süreyle, müsabakala- ra katılmama yönünde hak mahrumiyeti cazasına çarptırılması talebini reddetmiştir94. Berne Mahkemesi hâkiminin kararı, sadece İsviçre’de geçerli olup; Sandra Gasser’in müsabakalara katılacağı diğer ülkelerde de dâva açarak, müsabakalara katılma hakkını, her ülkede ayrı ayrı ka- zanması ve Uluslararası Amatör Atletizm Federasyonu kararını bozdur- mak suretiyle elde etmesi gerektiğinden, yöntemin imkânsızlığı mey- dandadır. Bununla birlikte, Sandra Gasser olayı, devlet yargısı ile, spor federasyonlarının yargılama yöntemleri arasındaki farklılığı da meyda- na çıkarabilmektedir. Ne var ki, Berne Mahkemesi’nin kararını müte- akip, Uluslararası Amatör Atletizm Federasyonu’nun (IAAF), Sandra Gasser ile birlikte atletizm müsabakalarına katılacak olan diğer atletle- rin, cezalandırılacağı yönünde bir tehditde bulunduğu anlaşılmıştır. Bu kapsamda ulaşılan sonuca göre, İsviçre’li atlet, Berne dışında, özgürlü- ğüne ilişkin kişilik haklarının tecavüze uğradığını kabul ettirebilse dahi, kendisine rakip bulamayacağından, yarışmalara katılması da mümkün olamayacaktır. Nihayet Uluslararası Amatör Atletizm Federasyonu’nun (IAAF) mukim bulunduğu yer mahkemesi olarak, yetkili Londra Mah- kemesi, Uluslararası Amatör Atletizm Federasyonu (IAAF) tarafından gereği gibi uygulanmış ve bütün diğer ulusal federasyonların ve atletle- rin katılmasıyla onaylanmış bulunan ve bu suretle genel kabul görmüş bir sportif kuralı bozmak yetkisini haiz olmadığına karar vermiştir. Şu hâlde, Sandra Gasser tarafından kullanılan doping maddesi sonrasında görülen dâvalar ve federasyon kararlarının ışığında; spor kuruluşunun, bağlı bulunduğu federasyona bağlanmasının gereği olarak, söz konu- su spor dalında uygulanan spor disiplinine özgü olarak yapılandırılan ve kabul edilen kurallara uyum sağlanmak yönünde, peşinen ve soyut olarak verdiği bir kabul taahhüdünü ifa etmekle yükümlü olduğu anla-

94 RSJ 1988, p.85; JOLİDON, P.: La responsabilité civile et pénale des boxeurs en droit suisse, RDS 1989, p. 217-218; JOLİDON, Ordre sportif et ordre juridique, RSJB 1991, p. 214. Sportif Alanda, Doping ve Hukuka Aykırı SAYI 289 YARGI DÜNYASI Davranışlardan DoğanMAKALELER Sorumluluk 6767 şılmaktadır. Devlet mahkemeleri, ancak, sporcunun fevkalâde önemde bulunan sportif haklarına tecavüz vukuunda, yargılama ve karar verme yönünde yetkili olabilecektir95.

a) Doping maddelerinin kullanımıyla mücadele kurallarının ih- lâli yöntemleri Doping maddelerinin kullanımının engellenmesine dönük mücade- le kapsamında, sporcudan alınan kan değerlerinin ve idrarın tahlilinden, doping maddesi tesbit edilebilmekte ve kullanan sporcu, öngörülen ce- zaya çarptırılmaktadır. Ancak doping maddelerinin kullanımı ile müca- dele yönünde, sadece maddeyi kullanan veya uyarıcı bir yöntemi uy- gulayan sporcu açısından bir yaklaşım.yeterli olamayacağından; mad- denin kullanımını teşvik eden kimselerin de engellenmesi ve gerekli olan cezaya çarptırılmaları gerekmektedir. Doping maddesi kullandığı anlaşılan veya tahmin edilen bir sporcunun, kanıyı doğrulamak ve is- batlamk açısından, kan ve idrar tetkiki için, ilgili merci tarafından dâ- vet edilmesine rağmen, gelmemesi ve tetkiklerden en azından bir süre için kaçınması da, doping maddesi kullanımıyla mücadelenin icaplarını ihlâl etmeye dönük kasdî davranışlardandır. Bunun gibi, doping kont- rolüne çağrılması gerekli olan bir sporcunun bulunduğu yerin gizlen- mesi ve çağrının sporcuya ulaştırılmasının engellenmesi de, yine aynı şekilde bir ihlâl şeklidir. Doping maddelerini saklamak, bulundurmak veya ticaretini yapmak, birer suç unsuru oluşturmaktadır. Ancak uya- rıcı yöntemlerin yapıcı unsurlarını bulundurmak, aynı şekilde doping madde ve yöntemleriyle mücadeleyi engelleyici niteliktedir. Bu kap- samda, herhangi bir sporcuya, yasaklanmış bir maddeyi veya yöntemi uygulamak veya uygulanma girişimi veya bir dopingle mücadele kural ihlâlini veya ihlâl girişimini içine alan diğer suç ortaklığı unsurunu ört- bas etmek veya bu unsuru kışkırtmak, yardımcı olmak, teşvik etmek, desteklemek, doping maddelerinin kullanımıyla mücadele kurallarının ihlâli yöntemlerindendir (Futbolda Dopingle Mücadele Talimatı m. 5). Nihayet, sportif müsabaka dışında veya futbol karşılaşması sırasındaki yasaklı maddelerin ve yasaklı yöntemlerin listeleri, Dopingle Mücadele

95 İNAL, Tamer : Doping in Sports and Responsibilities, 2nd Congress of Molecular Medi- cine, From Cell to Bedside, 24-26 March 2007, İstanbul Üniversitesi, p. 142-144. 68 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 Kurulu tarafından, Dünya Anti Doping Ajansı, FIFA ve UEFA tarafın- dan her yıl yayınlanan yasaklı listeleri temel alınarak hazırlanmaktadır. Kurul listeye ek yapma veya listede bulunan maddeleri ve yöntemleri çıkarma yetkisine sahiptir. Yasaklı listesinde yapılan değişiklikler tüm kulüplere, ilgili diğer kurum ve kuruluşlara duyurulmaktadır (Futbolda Dopingle Mücadele Talimatı m. 6).

b) Hekime verilmesi gerekli yükümlülükler Sporcu hastasını muayene etmesi esnasında, hekim, hastasının do- ping maddesi kullandığı hususunda bir izlenim edinirse veya şüphe- ye kapılırsa, düşüncesini, doping ile mücadele merkezlerine (antennes médicales) ihbar etmeye ve bulguları, merkezde çalışan yetkili hekime bildirmeye ve doping maddesi kullanan sporcunun kimliğini, hekimler arası tıbbî meslek sırrının sınırları içinde kalmak kaydıyla bildirmeye, çıkarılacak kanun gereği yükümlü kılınmalıdır96. Doping kullanımı ile mücadele merkezlerine, doping maddesi kullanan sporcuya ait bilgi- lerin gönderilmesinin sebebi; aynı sporcunun, gördüğü ilk hekimden alamadığı ve hekimin ise, sporcu tarafından, doping maddesinin kulla- nıldığını tesbit ettiğinde vermeyi reddettiği, sağlık raporunun bir başka hekimden alınmasını engellemeye dönük bir işlevi de bulunacaktır. Bu suretle, doping maddesi kullanmış olan bir sporcu, bu yönde fişlenmiş olmakta ve dosyası, müdahil olabilecek diğer hekimler tarafından da incelenebilmektedir. Müdavi hekim, yaptığı tıbbî inceleme ve muayene sonucunda, aynı zamanda hastasını da, doping maddesi kullanımının doğuracağı zararları ve sonuçları hakkında aydınlatması ve tesbit etti- ği doping maddesi kullanımının, tarafından gerekli merkezlere, kanun gereği olarak ihbar edilmesi mecburiyetinin bulunduğunu açıklaması gerekmektedir. Doping maddesinin kullanıldığını tesbit ettiğini bildir- meyen hekim, işbu davranışı anlaşıldığında, disiplin cezasına çarptırıl- mak durumunda bırakılmalıdır. Buna karşılık, doping maddesi kullanan sporcu, hekime, bir spor alanında lisans veya bir müsabakaya katılmak maksadıyla sağlık raporu alabilmek için gittiğinde, hekim doping maddesinin kullanımını tesbit ettiği takdirde, tıbbî raporun verilmesi

96 Bkz. Loi n° 9-223 du 23 mars 1999 relative à la protection de la santé des sportifs et à la lutte contre le dopage. Sportif Alanda, Doping ve Hukuka Aykırı SAYI 289 YARGI DÜNYASI Davranışlardan DoğanMAKALELER Sorumluluk 6969 mümkün olmaktan çıkmaktadır. Nihayet doping maddesi kullanımın- dan doğan bağımlılığı tedavi etmekte olan hekimin, tedavi boyunca elde ettiği sonuçları, hastasının kimliğini saklı tutmak kaydıyla ve bul- gularının, dopingle mücadelede kullanılmasını sağlamak amacıyla, do- pingle mücadele merkezine göndermesi ve bilimsel gelişmelere katkıda bulunması bir mecburiyet hâline getirilmelidir.

3) Asliye Mahkemesi yetkisine verilmesi gerekli inceleme izni Sporcu hakkında uygulanan doping tetkikleri, Gençlik ve Spor Ba- kanlığı tarafından yetkilendirilen hekimler tarafından, sporcudan kan veya idrar alınması suretiyle yapılmaktadır. Doping maddesi kullanı- mının tesbitinin gerekli tetkiklerinin yapılması yönünde, sporcu doğ- rudan yetkilendirilen laboratuara veya hastaneye çağırılabileceği gibi; hekimin tetkikler için gerekli kan veya idrarı, müsabaka veya antren- manın yapıldığı stadyuma, spor sahasına veya sporcunun soyunma oda- sına kadar giderek bizzat yapması da mümkündür. Doping maddesinin kullanımının tesbitine ilişkin tetkikler, Gençlik ve Spor Bakanlığı tara- fından yetkilendirilmiş laboratuarlarda yapılabilecektir. Diğer yandan Gençlik ve Spor Bakanlığı tarafından, doping tetkiki yapmak üzere yetkilendirilen hekimler ve Bakanlığın görevlendirdiği yetkililer, ancak saat 9.00-21.00 arasında veya sporun gece yapılması durumunda, stad- yumun, sahanın veya soyunma odasının, halka açık olduğu saatlerde yapılması gerekmektedir. Sporcu üzerinde kan veya idrar tahlili yap- maya yetkilendirilen hekimin ve diğer görevlilerin, şüpheli sporcunun ikametgâhına giderek işlem yapmaları, hukukî düzenleme kapsamında kesinlikle yasaklanmalıdır. Nihayet doping kullanıldığı yönünde şüp- helerin kuvvetli olduğu durumlarda ve belirli bir özel madde kullanımı hakkında duyumlar veya tesbitler inandırıcı düzeyde olduğunda, tetkik heyetine Cumhuriyet Savcısının mutlak surette katılması ve işlemlerin, Savcı otoritesi ve gözetiminde yapılması gerekmektedir. Nihayet do- ping maddesinin bulunduğu yer tesbit edilmişse ve doping ürününün veya diğer belgelerin müsaderesi konu edilecekse, sürdürülecek olan işlemlerin, Asliye Mahkemesi’nin yetkilendirmesi ve yönetimi altında yapılması ve yapılan işlem ve müsadereye ilişkin olarak gerekli zabıt- ların düzenlenmesi mecburiyeti getirilmelidir. 70 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 A) Doping maddesini kullanan sporcuya ve maddeyi temin ede- ne, farklı müeyyide uygulanması Sporcunun kullandığı doping maddesi, kendisine üçüncü kişiler tarafından sağlanabileceği gibi; sporcu, maddeyi bizzat temin ederek, başkalarına da kullandırabilmektedir. Doping maddesini kullanan spor- cuya, federasyonun belirlemiş olduğu ceza, federasyon tarafından üç ay içerisinde verilmelidir. Ancak sporcu, verilen cezaya karşı itiraz ettiği takdirde, karar Danıştay tarafından görülmelidir97. Buna karşılık, spor- cuya doping maddesi temin eden kimse, ceza kanunu hükümlerine göre yargılanarak, cezalandırılacaktır. Doping maddesi kullanan sporcuya, federasyon tarafından verilen ceza, sporcunun konu edilen müsabakaya katılmasının geçici olarak yasaklanmasından, spor hayatının sonlandı- rılmasına kadar gidebilecektir. Uygulanan cezanın derecesi, her Fede- rasyonun, kendine özgü disiplin kurallarına tâbi kılınabilecektir. Diğer yandan, sporcu doping kontrolünün yapılmasını reddettiği takdirde, yine aynı cezalara çarptırılabilmektedir.

B) Müeyyidenin mahiyeti Sportif davranış kurallarına ve spor ahlâkına aykırı davranışlar içi- ne giren futbolcu, hem spor disiplini olarak futbol sporuna, hem de Türkiye Futbol Federasyonu’nun saygınlığı ile bağdaşmayan davra- nışlar içine girmiş sayıldığından, müsabakalardan men edilecek veya hak mahrumiyeti cezası ile cezalandırılacaktır (Türkiye Futbol Fede- rasyonu Futbol Disiplin Talimatı, m.22). Futbolcunun çağrıya rağmen doping kontrolüne gitmemesi hâlinde, hileli yöntemlere başvurması, müsabaka öncesinde veya müsabaka esnasında, doping maddesi kul- lanması ve uyarıcının tesbit edilmesi durumunda, ilk kullanıma inhisar etmek üzere, iki yıl müsabakalardan men edilmekte, ikinci veya diğer seferlerde, sporcuya ömür boyu kaydı ile, müsabakalara iştiraktan men cezası verilmektedir (Türkiye Futbol Federasyonu Futbol Disiplin Ta- limatı, m.39/II). Spor kulübü açısından ise, kulübün bir sezonda bir oyuncusundan alınan doping kontrol örneğinde, doping maddesinin tesbit edildiği durumda, spor kulübü 25.000 YTL’ye kadar para cezası

97 Bkz. Loi n° 9-223 du 23 mars 1999 relative à la protection de la santé des sportifs et à la lutte contre le dopage. Sportif Alanda, Doping ve Hukuka Aykırı SAYI 289 YARGI DÜNYASI Davranışlardan DoğanMAKALELER Sorumluluk 7171 ile cezalandırılmaktadır. Söz konusu para cezası, kulübün, bir sezon- da iki oyuncusundan alınan doping kontrol örneğinde yasaklı madde saptanması durumunda, beş kat, üç ve daha fazla oyuncusundan alı- nan doping kontrol örneğinde yasaklı madde saptanması durumunda, on kat arttırılacaktır. Nihayet, üç ve daha fazla oyuncudan alınan do- ping kontrol örneğinde, yasaklı madde saptandığı takdirde, takımın üç puanı tenzil edilecektir (Türkiye Futbol Federasyonu Futbol Disiplin Talimatı, m.39/V). Olaya müdahil olan diğer görevliler açısından, do- ping kontrolü sırasında talimatlara aykırı davranışlarda bulunan veya dopingli futbolcunun müsabakaya katılmasını sağlayan, ve sporcunun doping maddesi kullanmış olduğunu bildiği hâlde, önlemeyen; doping uygulamalarına karıştığı, katıldığı, önerdiği, zorladığı, yardım ettiği, uyguladığı saptanan yönetici, antrenör, doktor, masör ve diğer ilgililer bir yıldan üç yıla kadar hak mahrumiyeti ve 15.000 YTL’ye kadar para cezası ile cezalandırılacaklardır. Bu durumda ilgililer hakkında verilen para cezaları kulübünden tahsil edilmektedir (Türkiye Futbol Federas- yonu Futbol Disiplin Talimatı, m.39/VIII)98.

SONUÇ Spor kuruluşları tarafından uygulamaya konulan oyun kuralları ve belli bir sportif faaliyete özgü kuralların uygulandığı alan dışında ka- lan; yani müsabaka veya oyun ile doğrudan bir bağlantısı bulunmayan ve müsabaka, oyun veya oyuncularla ilişkisi dolaylı surette meydana gelen diğer hukukî olaylara, doğrudan doğruya devletin hukukî norm- ları uygulanmak durumundadır. Şu hâlde müsabaka, oyun veya spor- culara uygulanacak kural, devletin hukuk normu ise, meydana gelen olayın yargılanması da doğal olarak devlet mahkemelerinin yetki ve görev alanına girmektedir. Bu suretle ihtilâf konusu olayın taraflarının, sportif organizasyon ile sporcu olduğu durumlarda; örneğin uyuşmaz- lığın, sportif kuruluşun bir kararından veya kararın uygulanmasından doğması hâlinde, sporcunun kişilik hakları türünden temel haklarına,

98 3813 sayılı Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki Kanun ve Ana Statü’ye göre Federasyon Yönetim Kurulu tarafından hazırlanan Türkiye Futbol Fede- rasyonu Futbol Disiplin Talimatı, RG. 4/8/2006 - 26249 sayılı olup; yürürlüğe girmekle, 2/8/2005- 25894 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Talimat ve ekleri- nin yürürlüğü sona ermiştir. 72 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 haksız surette bir zarar verilmiş olup olmadığının kontrol edilmesi hu- susu, medeni hukuk normlarına ilişkindir. Müsabaka veya oyun ile doğ- rudan bir bağlantısı bulunmayan ve müsabaka, oyun veya oyuncularla ilişkisi dolaylı surette meydana gelen hukukî olay ve uyuşmazlıkların, doğrudan doğruya devletin hukukî normlarına aykırılığı konu edilebil- diği, örneğin kişilik haklarına karşı saldırıların, devlet yargılamasına taşınması gerekmektedir. Profesyonel sporcuların, spor kulübü ile aralarında kurdukları söz- leşme ilişkisinin geçerliliği, tarafların sözleşmeyi, hukukun genel ilke- lerine itibar ederek kurmuş olmaları şartına bağlıdır. Bu suretle sözleş- melerin geçerliliği hakkında, TBK m. 26-27 kapsamında, öngörülmüş bulunan ve geniş anlamda anlaşılması gerekli olan, yani yönetmelik ve tebliğlere kadar uzanan, bütün hukukî düzenlemeleri “kanun” kelime- si ile ifade eden emredici düzenleyici hukukî kurallarına ve ahlâka ve âdâba, kamu düzenine ve kişilik haklarına aykırı olmamak kaydıyla, taraflar arasında yapılan sözleşme geçerli sayılmaktadır. Diğer önemli bir sınırlandırma ise, TMK m. 23/I-II hükümlerinde öngörülmüş olup, sözleşmenin konusu imkânsızlık taşıyorsa ve haksızlığı nedeniyle hu- kuka aykırı ise ve ahlâka ve âdâba aykırı bulunuyorsa, sözleşme bâtıl sayılmaktadır. Nitekim sporcunun ekonomik özgürlüğünün belirli oran- da sınırlandırılabilmesi, transfer ücretinin önemli boyuta ulaşması ile sağlanmaktadır. Sporcuya sağlanan bedel, sınırlandırmanın boyutlarını da belirlemekte yol göstermektedir. Buna göre sporcudan, faaliyetleri kapsamında beklenilen fedakârlığın boyutlarının, ahlâka aykırılık bo- yutuna ulaşmaması yönündeki telâfi edici unsur olarak gösterilebilen telâfi edici mahiyetteki ücret veya transfer bedeli, ahlâka aykırılık nite- liğini ortadan kaldırmaktadır (TMK m. 23/II). Doktrin ve yargı içtihat- ları, kişinin ekonomik özgürlüğüne karşı getirilen sınırlandırmaların, kişilik haklarına saldırı teşkil ettiğini kabul etmektedir. Ancak kişilik haklarına karşı yapılan saldırının hukuken kabul edilebilmesi için, sal- dırının kişilik haklarını zedeleyici mahiyette bir vehamet ve ciddiyet taşıması gerekmektedir. Sportif organizasyonların ve spor faaliyetlerinin, genel hukuk normlarından soyutlanması ve kendi başına süren, kendi düzenlemele- rine tâbi ve medenî, cezaî veya idarî mevzuattan payını almaya ihtiya- cı bulunmayacak kadar imtiyazlı bir faaliyet alanı olarak düşünülmesi Sportif Alanda, Doping ve Hukuka Aykırı SAYI 289 YARGI DÜNYASI Davranışlardan DoğanMAKALELER Sorumluluk 7373 mümkün değildir. Sporcunun, genel hukuk kurallarına, örneğin kişilik haklarına ilişkin sorunları dışında kalan ve sportif faaliyet esnasında veya spor organizasyonunun faaliyetleri ve düzenlemeleri dolayısıy- la, sadece müsabaka konusu oyunları ilgilendiren alanda oluşturulan düzenleme ve kuralları, devlet mahkemelerinin kontrolü dışında kalan kendine özgü alanlardır. Bu kapsamda bir sportif oyun kuralının, spor- cu tarafından ihlâl edilmesine sebep olan kusur unsuru, sportif kuru- luşun oluşturduğu kendine özgü, özerk hakem mekanizması aracılığı ile çözümlenmektedir. Sporcu tarafından, sportif müsabaka esnasında veya dolayısıyla işlenen “kusurlu” davranışa bağlı olarak verilen ha- kem kararı, ceza kanunu hükümleri dışında kaldığı gibi, genel mah- kemelerin de, kararı tanıması gibi bir mesele bulunmamaktadır. Buna karşılık, sportif faaliyet dolayısıyla meydana gelen “kusurlu” fiil un- surunun meydana getirdiği sonuç üzerine verilen hakem kararının da, devlet hukukunun genel ilkelerine ters düşmemesi gerekmektedir. Şu hâlde önemli ekonomik boyutlara ulaşan ve uzantıları bulunan sportif faaliyet alanının ayrıcalık haklarından yararlanması veya ajanlarının herhangi bir bağışıklıktan yararlanmaları mümkün değildir. Sportif faaliyetler alanında, Sandra Gasser dâvasında tesbit edilen gelişmeler ve ulaşılan hukukî sonuç muvacehesinde, devlet mahkeme- lerinin, belirli bir sporu, amatör veya profesyonel düzeyde uygulayan ve bir spor kuruluşuna veya kulübüne üye olmak suretiyle sportif fa- aliyette bulunan sporcuya, konu edilen spor disiplininin bağlı olduğu kuralları peşinen ve soyut biçimde kabul ettiğine ilişkin bir sorumlulu- ğu yüklemektedir. Diğer yandan kusursuz sorumluluk hâllerinin, genel hukuk uygulamasında, kusurlu sorumluluk durumlarına göre, daha az görülmesine karşılık; sportif faaliyetlere ilişkin yargılama ve genel ola- rak oluşturulan spor hukukunun uygulamasında, bir kısım müeyyidenin de, hakkında karar verilen tarafın bir kusuru tesbit edilmeksizin verildi- ği görülmektedir.. İşte iradesi dışında bir sebebe dayalı olarak ve iste- meksizin de olsa, yasaklanmış bir doping maddesini kullanan ve buna bağlı olarak performansında yükseliş görülen bir atletin, diğer rakiple- rine karşı ve hakkaniyet gereği olarak dereceden düşürülmesi ve mü- sabakadan men edilmesi gerekmektedir. Bilinçli veya bilinçsiz surette doping malzemesi kullanan sporcu hakkında, suç karinesi işlemekte ve söz konusu sporcu, sorumluluktan kurtuluş yönünde, örneğin maddeyi 74 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 iradesi dışında ve bilinçsiz olarak veya üçüncü kişinin zorlaması neti- cesinde kullanmış olmak gibi bir delil getiremediği takdirde, sonraki sportif müsabakalara katılma konusunda, belirli bir süre için men cezası almaktadır. İsbat yükünün ters çevrilmesi, “in dubio pro reo” ilkesine ters düşmekle birlikte; doping kullanımına karşı sürdürülmesi gerekli olan mücadelenin bir gereği olarak kabul edilmek durumundadır. Sporcuların, sportif müsabakalarda doping maddelerini kullanmala- rının engellenmesi ve doping maddelerinin, spor alanından genel olarak uzaklaştırılması ve kullanımının yasaklanması; sporcuların her şeyden önce, doping kullanımından arındırılmış bir spor ortamında spor yap- malarını sağlamaya dönüktür. Sportif faaliyet ve müsabakaların, do- ping malzemesinden arındırılmış bir ortamda sürdürülebilmesi, sporcu sağlığının teminatı olduğu kadar; yarışma içinde mücadele ve rekabet eden sporcular açısından, hakkaniyet, yarışmaya katılmada eşitlik ve dürüstlüğün ve spor ahlâkının temelini oluşturmaktadır. Nitekim spor- cunun, müsabaka öncesinde hukuka aykırı surette kullanabildiği do- ping maddeleri, aslında performansını arttırmak için başvurduğu hileli ve ahlâka aykırı bir yöntemi teşkil etmektedir. Sporcunun, yasaklanmış uyarıcı maddelerin ve yöntemlerin kullanılması sonucunda, rakip spor- cuya karşı elde edebileceği haksız rekabet koşulları, kendisine haksız bir üstünlük sağlayabilmektedir. Ancak, söz konusu doping maddele- rinin kullanılmasından meydana gelen, kısa süreli uyarıcılık etkisi ve dolayısıyla temin edilen performansta üstünlük, üstünlük sağladığı öl- çüde, sporcu üzerinde gerçekleştirdiği yan etkileri ile, kullananın fizikî ve ruhsal yıkımına da sebep olabilmektedir. Kamu Davasının Açılmasının Ertelenmesi ve Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Şartı Olarak SAYI 289 YARGI DÜNYASI Mağdurun ve Kamunun ZararınınMAKALELER Giderilmesi 7575 KAMU DAVASININ AÇILMASININ ERTELENMESİ VE HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI ŞARTI OLARAK MAĞDURUN VE KAMUNUN ZARARININ GİDERİLMESİ

1 Av.Av. Nezih Nezih SÜTÇÜ SÜTÇÜ *

ÖZET: Kamu davasının açılmasının ertelenmesinde ve hükmün açıklan- masının geri bırakılmasında suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğ- radığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi gerekmektedir. Zararın nasıl ve ne şekilde giderileceği ile ilgili Kanun metinleri Yargıtay kararları doğrultusunda incelenmiştir. ANAHTAR KELİMELER: Zarar, Hükmün Açıklanmasının Geri Bıra- kılması, Kamu Davasının Açılmasının Ertelenmesi SUMMARY: In the postponinig the filing of a criminal case and the post- poning the judgment , the damages suffered by the victim or the public by the crime must be remedied by returning exactly, rendering pre-crime or com- pensation. The texts of the Law on how and how to recover the damage were examined in accordance with the decisions of the Court of Cassation KEY WORDS: Loss/Damage, Postponing the Judgment, Postponing The Filing of a Criminal Case

I. GİRİŞ a. Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Uzlaştırma ve önödeme kapsamındaki suçlar hariç olmak üzere, Cumhuriyet savcısı, üst sınırı üç yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı, yeterli şüphenin varlığına rağmen, kamu davasının açılmasının beş yıl süre ile ertelenmesine karar verebilir (CMK m 171/2). Ancak, suç işlemek için örgüt kurmak, yönetmek veya

* Bursa Barosu Avukatı 76 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 örgüte üye olmak suçları ile örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen suç- lar, kamu görevlisi tarafından görevi sebebiyle veya kamu görevlisine karşı görevinden dolayı işlenen suçlar ile asker kişiler tarafından işle- nen askerî suçlar, cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlar hakkında kamu davasının açılmasının ertelenmesi (KDAE) uygulanmaz (CMK m 171/6).

b. Kamu Davasının Açılmasının Ertelenmesi Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmo- lunan ceza, iki yıl veya daha az süreli hapis veya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına (HAGB’ye) karar verilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır (CMK m 231/5)1.

c. HAGB ile KDAE Arasındaki Temel Farklar Bazı suçlar KDAE kapsamı dışında tutulmuşken (171/6’da sayılan suçlar yanında, uzlaştırma ve önödeme kapsamındaki suçlarda KDAE mümkün değilken), HAGB’de suç bakımından bir istisna getirilmemiş- tir. Bundan başka KDAE’den yararlanmada kanunda öngörülen suçun cezasının üst sınırı (üç yıl hapis cezası) dikkate alınırken, HAGB’de hükmolunan ceza (iki yıl hapis veya adli para cezası) dikkate alın- maktadır. KDAE kararı verilebilmesi için “yeterli şüphe” gerekirken2, HAGB’de yüklenen suçun işlendiğinin sabit olması (CMK m 223/5) gerekir. Son olarak KDAE için şüphelinin daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı hapis cezası ile mahkûm olmamış bulunması gerekirken (CMK m 171/3-1), HAGB için sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkum olmaması (CMK m 231/4-a) gerekmektedir. Yukarıdaki temel farklılık- lar dışında mağdurun zararının karşılanması bakımından her iki kurum- da da aynı şart öngörülmüştür.3

1 Buna göre suç uzlaşma kapsamındaysa, öncelikle uzlaşma hükümleri uygulanmak duru- mundadır. Uzlaşma hükümleri uygulanmaksızın HAGB kararı verilemez. Mahkeme tara- fından uzlaştırmada, sanığın edimini defaten yerine getirmesi halinde davanın düşmesine karar verilir. Edimin yerine getirilmesinin ileri tarihe bırakılması, takside bağlanması veya süreklilik arz etmesi halinde, sanık hakkında HAGB şartları aranmaksızın HAGB kararı verilir. HAGB şartlarının yerine getirilmemesi halinde CMK m 231/11 deki şartlar aran- maksızın (yeni bir hüküm kurulmaksızın) hüküm açıklanır (CMK m 254/2). 2 YENİSEY, Feridun / NUHOĞLU, Ayşe, Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara, 2019, s. 680. 3 Bundan başka HAGB’de kamu yararı şartının bulunmadığına dair YENİSEY / NUHOĞ- LU, s. 681. Kamu Davasının Açılmasının Ertelenmesi ve Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Şartı Olarak SAYI 289 YARGI DÜNYASI Mağdurun ve Kamunun ZararınınMAKALELER Giderilmesi 7777 d. Zarar Mağdurlara yardım konusunda Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi- nin suçtan mağdur olanların zararlarının tazmin edilmesine ilişkin 77/27 sayılı Tavsiye Kararı esas alınarak hazırlanan ve 24.11.1983 tarihinde imzaya açılan “Şiddet Suçu Mağdurlarına Devlet Tarafından Tazminat Ödenmesine Dair Avrupa Sözleşmesi” 24.4.1985 tarihinde Türkiye ta- rafından imzalanmasına rağmen, henüz onaylanmamıştır.4 Ceza Muhakemesi Kanununda, kamu davasının açılmasının erte- lenmesi (KDAE) ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) için mağdurun zararının giderilmesi şart koşulmuştur. Zararın tazmini ile suçtan zarar gören kimsenin tatmini amaçlan- maktadır. O nedenle, zarar tazmin edilmekle, yalnızca failin yeniden toplumla bütünleşmesi değil, mağdurun haklarının korunması da sağ- lanmaktadır.5 CMK m 171/3-d uyarınca kamu davasının açılmasının ertelenme- sine karar verilebilmesi için, uzlaşmaya ilişkin hükümler saklı kalmak üzere; suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zara- rın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi gerekmektedir. 7188 sayılı Kanunun 19. maddesi ile değiştirilen CMK m 171/3- d fıkrasına ilişkin gerekçede6, “Maddenin üçüncü fıkrasının (d) bendi değiştirilerek, bu usulün uygulanmasında aranan “mağdurun zararının giderilmesi” şartı bakımından, zararı tespit yetkisinin Cumhuriyet sav- cısına aidiyeti açıkça vurgulanarak, uygulamadaki tereddütlerin gide- rilmesi amaçlanmaktadır. Söz konusu tespit, tarafların beyanı veya su- nacakları belgelere, uygun olduğu ölçüde yapılacak araştırmaya ya da nihai olarak gerekmesi halinde bilirkişi incelemesine dayanabilecektir. Cumhuriyet savcısının yapacağı zarar tespiti, zararın varlığına kanaat verici ve basit bir araştırma şeklinde olacak, ancak hukuk hâkiminin yaptığı gibi gerçek zararı tam anlamıyla saptama şeklinde olmayacak- tır” denilmektedir.

4 YILDIRIM, Akif, Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması, Ankara, 2018, s. 287-288. 5 BAŞTÜRK, İhsan, Hükmün Açıklanmasının Ertelenmesi, Ankara, 2014, s. 325. 6 https://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem27/yil01/ss105.pdf (Erişim Tarihi 14.12.2019) 78 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 CMK m 231/6-c uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılma- sına karar verilebilmesi için; suçun işlenmesiyle mağdurun veya ka- munun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi gerekmektedir.7 Yukarıdaki hükümlere ait kanun gerekçelerinde mağdurun veya ka- munun uğradığı zararın kapsamı dışında başkaca bir açıklama bulun- mamaktadır. Aşağıda, hükümlerde geçen “zarar” kavramı incelenecek, zararla ilgili görüş ve içtihatlar yorumlanacaktır.

II. İNCELEME a. KDAE ve HAGB Kavramlarının Benzerlerinden Temel Fark- ları KDAE ve HAGB kavramlarının benzer kavramlarla ayrıştığı temel noktalar aşağıda sunulmuştur. . TCK m 51/2 uyarınca cezanın ertelenmesi, mağdurun veya kamu- nun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi koşuluna bağlı tutulabilir. Bu durumda, koşul gerçekleşinceye kadar cezanın infaz kurumunda çektirilmesine devam edilir. Koşulun yerine getirilmesi halinde, hakim kararıyla hü- kümlü infaz kurumundan derhal salıverilir. Aynı şekilde TCK m 50/1 hükmüne göre kısa süreli hapis cezası, suçlunun kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecin- de duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre; mağ- durun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle, tamamen giderilmesine çevrilebilir. Ancak gerek ertelemede tazmin şartı getirilmesinin gerekse kısa süreli hapis cezasının seçenek yaptırım olarak tazmine çevrilmesinin hakimin takdirine bırakılması söz konusudur. Oysa, kamu davasının açılmasının ertelenmesinde ve hükmün açıklanmasının geri bırakılma- sında, tazmin zorunluluğu vardır.

7 CMK m 231/9-“Altıncı fıkranın (c) bendinde belirtilen koşulu derhal yerine getiremediği takdirde; sanık hakkında mağdura veya kamuya verdiği zararı denetim süresince aylık taksitler halinde ödemek suretiyle tamamen gidermesi koşuluyla da hükmün açıklanması- nın geri bırakılması kararı verilebilir.” Kamu Davasının Açılmasının Ertelenmesi ve Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Şartı Olarak SAYI 289 YARGI DÜNYASI Mağdurun ve Kamunun ZararınınMAKALELER Giderilmesi 7979 Uzlaşmada (CMK m 253-255) ise, adından da anlaşılacağı üzere taraf iradesine göre uzlaşma gerçekleşmektedir. Uzlaşmanın sağlanma- sı halinde, soruşturma konusu suç nedeniyle tazminat davası açılamaz; açılmış olan davadan feragat edilmiş sayılır.8 Şüphelinin, edimini ye- rine getirmemesi halinde uzlaşma raporu veya belgesi, 9/6/1932 tarih- li ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 38’inci maddesinde yazılı ilam mahiyetini haiz belgelerden sayılır (CMK m 253/19). Oysa HAGB veya KDAE halinde hukuk mahkemesinde dava açma hakkı devam et- mektedir. Uzlaşma kapsamındaki suçlar hariç olmak üzere, yalnız adlî para cezasını gerektiren veya kanun maddesinde öngörülen hapis cezasının yukarı sınırı altı ayı aşmayan suçların failinin TCK m 75 uyarınca ger- çekleştirdiği önödeme, mağdura değil, devlete yapılmaktadır. Bu mad- de gereğince kamu davasının açılmaması veya ortadan kaldırılması, kişisel hakkın (maddi ve manevi tazminatın) istenmesine, malın geri alınmasına ve müsadereye ilişkin hükümleri etkilemez (TCK m 75/5).

b. Zararın Tazmini Bakımından HAGB ile KDAE Ertelenmesi Arasındaki Farklar 1) HAGB’ye hakim, KDAE’ye Cum. Savcısı karar verdiğinden, za- rarı HAGB’de hakim, KDAE’de Cum. Savcısı belirlemektedir. 2) HAGB durumunda 5 yıllık denetim süresince aylık taksitlerle zararın giderilmesi mümkünken (CMK m 231/9), KDAE’de taksitlen- dirme yoktur. 3) HAGB kararı ile birlikte yargılama giderleri sanığa yükletilirken, KDAE’de şüphelinin soruşturma giderlerinden sorumlu tutulmasına yönelik bir hüküm bulunmamaktadır. Zararın tazmini bakımından yukarıdaki ayrımlar dışında aşağıdaki açıklamaların tamamı gerek KDAE gerekse HAGB kararları bakımın- dan aynıdır.

8 Kamu davasının düşmesi, suçtan zarar gören kişinin şikayetten vazgeçmiş olmasından ileri gelmiş ve vazgeçtiği sırada şahsi haklarından da vazgeçtiğini ayrıca açıklamış ise, zarar gören artık hukuk mahkemesinde de dava açamaz (TCK m 73/7). 80 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 c. Zararın Tespiti Yüklenen suçun ispatı, ceza mahkemelerinden başka bir mahkeme- nin görev alanına giren bir sorunun çözümüne bağlı ise; ceza mahkeme- si bu sorunla ilgili olarak da bu kanun hükümlerine göre karar verebilir. Ancak, bu sorunla ilgili olarak görevli mahkemede dava açılması veya açılmış davanın sonuçlanması ile ilgili olarak bekletici sorun kararı ve- rebilir (CMK m 218/1). Bu hüküm, yüklenen suçun ispatı bakımından ceza mahkemesine ek yetki vermektedir. Oysa zararın giderilmesi ko- nusunda asıl görevli olan hukuk mahkemeleridir. O nedenle gerçek za- rarın tazmininde aslen hukuk mahkemesi görev ve yetkilidir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasında ceza hakimi, kamu da- vasının açılmasının ertelenmesinde ise Cumhuriyet savcısı zararı basit bir şekilde araştırmalı ve yaklaşık bir miktar belirlemelidir.9 Zarar mik- tarı açık değilse zararın belirlenmesinin tarafların subjektif adaletine terkedilmemesi gerekir. Ceza mahkemesi, suç nedeniyle oluşan zara- rı yaklaşık olarak tespit ederek ceza uyuşmazlığını çözmelidir. Bazen zararın yaklaşık olarak tespit edilmesi dahi hakimin bilgisini aşan bir teknik bilgi gerektirebilir. Bu durumda da zararın yaklaşık olarak tespiti için bilirkişi incelemesi yaptırılarak zarar tespit edilmelidir.10

d. Zararın Kapsamı Sadece maddi zararların karşılanması gerektiği ileri sürülmektedir. Uygulamada, tazmin ile birlikte aynen iade, suçtan önceki hale ge- tirme seçenekleri de sunulduğundan, mağdurun uğradığı zararın gide- rilmesinde manevi zararın değil maddi zararın dikkate alınması gerek- tiği kabul edilmektedir.11 Ceza muhakemesinde “şahsi hak” davasına12 yer verilmeyerek davanın tek celsede bitirilmesi hedeflendiğinden, ceza

9 Y. 19. CD. 11.2.2016, 2015/5428, 1640, YILDIRIM, s. 299-300. 10 Örneğin marka hakkının ihlali nedeniyle meydana gelen zarar, Y. 7. CD. 28.10.2014, 2013/13488, 17869, YILDIRIM, s. 301; BAŞTÜRK, s. 341-342. 11 SEÇKİN, Mehmet Beyhan, Mağdur Hakları, Ankara, 2019, s. 220; YCGK 3.2.2009, 2008/11-250, 13, YILDIRIM, s. 298. 12 1412 sayılı Mülga CMUK m 358 uyarınca sanık mahkum olursa mahkeme manevi tazmi- nat da dahil olmak üzere şahsi hak talebi hakkında da hüküm verebilmekteydi (Y. 2. CD. 20.4.2005, 2003/18822, 6752). Kamu Davasının Açılmasının Ertelenmesi ve Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Şartı Olarak SAYI 289 YARGI DÜNYASI Mağdurun ve Kamunun ZararınınMAKALELER Giderilmesi 8181 yargılamasının uzamaması için manevi tazminatın kapsam dışı bırakıl- dığı ifade edilmektedir.13 Kanımca, mağdurun hukuk mahkemesinde açtığı maddi-manevi tazminat davası hükme bağlanmış ise, hükmedilen tazminatların toplamı “zarar” kapsamında değerlendirilmeli ve tama- mının ödenmesi sağlanmalıdır. Kamuya yararlı kurumlara para ödeme, mağdura hediye verilmesi, özür dilenmesi, uzlaştırıcı konuşma, kamu yararına olmak üzere çalış- ma gibi edimlerle zararın telafisi öngörülmemiştir.14 Hakaret veya tehdit suçunda müşteki belgeye dayalı bir zararı ol- duğunu ispatlayamazsa, manevi zarar “uğranılan zarar” olarak kabul edilemez. Bu nedenle giderilecek zarar olmadığından HAGB kararı verilmelidir.15 Görüldüğü gibi, tehdit, hakaret, cinsel taciz suçlarında hesaplanabilir bir zararın doğmadığı durumlarda, maddi zarar yoksa KDAE’ye veya HAGB’ye karar verilebilecektir. Dolayısıyla, mağdur hiçbir şekilde tatmin edilmemiş olmaktadır. Kanımca, manevi tazmina- ta hükmedilmiyor olsa bile, sanık veya şüphelinin mağdurdan özür dile- mesi, pişmanlık göstermesi gibi hususlar yerine getirilmedikçe HAGB veya KDAE kararı verilememelidir. Çünkü bu durumda, sanığın kişi- lik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları (CMK m 231/6-b) olumsuz değerlendirilmeli ve şüphelinin suç işlemekten çekineceği ka- naati (CMK m 171/3-b) uyanmamalıdır Tehlike suçlarında da (TCK m 170 vd. gibi), zarar meydana gelme- diği için, zararın karşılanması şartı yerine getirilmeksizin HAGB veya KDAE kararı verilebilir.16 Suç nedeniyle oluşan dolaylı veya yansıma zararlar, CMK md. 231’deki “uğranılan zarar” kapsamına dahil değildir. Örneğin, işlenen suç nedeniyle mağdurun çalışamaması, iş güç kaybı “uğranılan zarar” kavramına dahil olmayan dolaylı zararlar istenememektedir.17

13 YCGK 27.3.2012, 2011/3-457, 128 BAŞTÜRK, s. 333-335; YILDIRIM, s. 299; Y. 4. CD. 15.12.2008, 15793/21763, TURAN, Hüseyin, Hükmün Açıklanmasının Geri Bıra- kılması ve Uygulaması, Ankara, 2012, s. 87. 14 BAŞTÜRK, s. 328-329. 15 Y. 18. CD. 13.1.2016, 111/419 ve Y. 4. CD. 25.2.2016, 2013/40517, 3529, YILDIRIM, s. 304; ARTUÇ, Mustafa, Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması, Ankara, 2008, s. 71. 16 BAŞTÜRK, s. 331. 17 Y. 4. HD. 25.2.1992, 12979/2257, YILDIRIM, s. 301; BAŞTÜRK, s. 336. 82 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 Kişi bakımından zararın kapsamı belirlenirken, “suçtan zarar gö- ren”18 değil, “mağdur”19 dikkate alınmaktadır.20 Örneğin, insan öldürme suçunda mağdur ölen kişi; suçtan zarar gören ise mağdurun kanuni mi- rasçılarıdır.21 O nedenle ölen mağdurun yakınlarının destekten yoksun kalma tazminat talepleri de zarar kapsamında değerlendirilmemekte- dir.22 Bu durumda suç nedeniyle, tedavi, sağlık giderleri, defin masraf- ları ise zarar kapsamında kabul edilmektedir.23 Yoksun kalınan kar da “zarar” kapsamında değildir.24 Bundan başka, yargılama giderleri, keşif masrafları gibi suçla doğ- rudan bağlantısı olmayan giderler de “zarar” kapsamında sayılmamak- tadır.25

18 Mağdur, suçtan doğrudan zarar göreni ifade ederken, “suçtan zarar gören” kavramı dolaylı olarak zarar görenleri de kapsama almaktadır. Dolayısıyla, her mağdur, aynı zamanda suçtan zarar görenken, her suçtan zarar gören mağdur olarak nitelendirilmeyecektir, KA- ZAKER, Gözde, Kamu Davasına Katılma, Ankara, 2019, s. 58. “Suçtan Zarar Gören” kavramının tanımı kanunlarda yapılmamış olup, haklı çıkar, kovuşturma ve cezalandırma istemek için gerekli psikolojik durum, suçun kişi üzerinde yarattığı psikolojik etki, suçun o kişide yarattığı infialin tatmin edilme gereksinimi gibi kriterler doktrin ve uygulamada geliştirilmiştir, KAZAKER, s. 79-80. 19 Mevzuatta mağdur tanımının yer aldığı tek düzenleme, Ceza Muhakemesinde Beden Mu- ayenesi, Genetik İncelemeler ve Fizik Kimliğin Tespiti Hakkında Yönetmelik m 3 olup, “Mağdur: Suçtan veya haksız eylemden zarar gören kişiyi ifade eder” denilmektedir. Mağdur Hakları Kanunu Tasarısı m 2/g hükmünde ise, “Mağdur: Suç nedeniyle fiziksel, zihinsel, ruhsal veya ekonomik olarak doğrudan zarar gören kişiyi ifade eder denilmek- tedir (http://www.adalet.gov.tr/Tasarilar/1magdurhaklarikanuntasarisi.pdf), KAZAKER, s.60. 20 “Suçtan zarar gören” ve “mağdur” kavramlarının gerek CMK gerekse TCK’da tanımlan- maması önemli bir eksikliktir. KOCA / ÜZÜLMEZ, suçun mağdurunun ancak gerçek kişiler olabileceğini insan dışında aile, devlet tüzel kişi, kişi toplulukları, devlet topluluk- ları gibi kurum ve organların “suçtan zarar gören” olabilirlerse de suçun mağduru olama- yacaklarını kabul etmektedir, KOCA, Mahmut / ÜZÜLMEZ İlhan, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara, 2019, s. 115. Bu husustaki tartışma ve görüşler için bkz. KA- ZAKER, s. 58-80. Kanımca, tüzel kişi suçun mağduru olabilir. Çünkü tüzel kişiler, cins, yaş, hısımlık gibi yaradılış gereği insana özgü niteliklere bağlı olanlar dışındaki bütün haklara ve borçlara ehil olup (TMK m 48), kanuna ve kuruluş belgelerine göre gerekli organlara sahip olmakla, fiil ehliyetini kazanırlar (TMK m 49). Tüzel kişinin malvarlığı (mülkiyet hakkı) olmakta, tüzel kişi hukuk mahkemelerinde manevi tazminat davası açabilmektedir, YHGK 1.2.2012, 2011/4-687, 26. O nedenle tüzel kişinin suçun mağduru olabileceği kabul edilmelidir. Örneğin, bir bankanın kasasındaki veya ATM’sindeki para- nın çalınmasında, hırsızlık suçunun mağduru banka tüzel kişiliğidir. 21 YENİSEY ;/ NUHOĞLU, s. 167; BAŞTÜRK, s. 332. 22 Aynı şekilde, SGK’nın mağdur olan sigortalıya yaptığı ödemeler dolaylı zarar niteliğinde olup, bu zararların giderilmesi sanık veya şüpheliden istenemez, BAŞTÜRK, s. 354. 23 Y. 1. CD. 20.10.2010, 4828/6802, YILDIRIM, s. 322-323. 24 Y. 7. CD. 30.4.2013, 2012/31093, 10280, BAŞTÜRK, s. 337-338. 25 YILDIRIM, s. 307. Kamu Davasının Açılmasının Ertelenmesi ve Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Şartı Olarak SAYI 289 YARGI DÜNYASI Mağdurun ve Kamunun ZararınınMAKALELER Giderilmesi 8383 Bazı suçların özelliği gereği, kamunun veya kişilerin suç nedeniyle uğradığı bir zarar olmayabilir. Bu durumda uğranılan zararın giderilme- si koşulu, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi için şart olmaktan çıkar. Örneğin, dükkanı mühürlendiği halde mührü söken kişi, mühür fekki suçunu işlediği halde bu suçta hiç kimsenin suçtan dolayı maddi zararı oluşmaz.26 Aynı şekilde, ruhsatsız silah bulundurma ve taşıma suçlarında, ortada somut bir zarar yoktur.27 İmar kirliliğine neden olma suçunda ruhsatsız ya da ruhsata aykırı olarak yaptığı veya yaptırdığı binayı imar planına ve ruhsatına uygun hale getirerek TCK m 184/5. maddesindeki özel düzenlemeden yarar- lanma imkanı bulunan fail hakkında hükmün açıklanmasının geri bıra- kılması kararı verilmesi mümkün değildir.28 Birden fazla suçun işlenmesi halinde, zararın giderim şartının her bir suç için ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekir. Örneğin, mala zarar ver- me suretiyle çalınan eşyanın iadesi durumunda, hırsızlık suçu yönün- den zarar giderilmiş olmasına rağmen, mala zarar verme bakımından giderilmemiş olabilir.29

e. Maddi Zararın Nasıl Giderileceği Zarar, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle giderilmektedir. Örnek vermek gerekirse, çalınan aracın iadesi, “aynen iade”; aracın kırılan camının tamir edilerek yerine yenisinin takılması “önceki hale getirme”; aracın tamamen yok olması veya bir daha kul- lanılamayacak derecede hasarlanması halinde değerinin ödenmesi de “tazmin” niteliğindedir. Etkin pişmanlık ile hükmün açıklanmasının geri bırakılması birlik- te uygulanabilir. Şöyle ki, TCK m 168 uyarınca, hırsızlık, mala zarar verme, güveni kötüye kullanma, dolandırıcılık, hileli iflâs, taksirli iflâs, karşılıksız yararlanma suçlarında failin, azmettirenin veya yardım ede- nin bizzat pişmanlık göstererek mağdurun uğradığı zararı aynen geri verme veya tazmin suretiyle tamamen gidermesi halinde cezada indiri- me gidilmektedir. Örneğin, hırsızlık suçunda sanık rızasıyla suça konu

26 Y. 13. CD. 18.1.2016, 2014/8759,2584, YILDIRIM, s. 304. 27 ARTUÇ, s. 70. 28 YCGK 24.2.2015, 2014/4-567, 11. 29 Y. 6. CD. 12.11.2014, 8782/19621, YILDIRIM, s. 302. 84 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 malı iade ederse, bu durumda sanığın cezasından hem etkin pişmanlık nedeniyle indirim yapılabilir, hem de sanık hakkında HAGB kararı ve- rilebilir.30 Zararın, mağdurun yaptığı icra takibi sonucu icra dairesine ödene- rek veya ilama bağlanması halinde tamamen ödenmesi mümkündür.31 HAGB durumunda denetim süresince (5 yıl boyunca)32 aylık tak- sitlerle zararın giderilmesi mümkündür (CMK m 231/9). Ancak tüm taksitler ödenmeksizin HAGB kararı verilemez. Buna göre 5 yıla karşı gelen 60 aya kadar en fazla taksit süresi belirlenebilir.33 Mahkeme, za- rarının taksitle ödenmesi imkanının bulunduğunu sanığa hatırlatmalı- dır.34 Zararın taksitle ödenmesi halinde, ödemenin hükümden önce mi yoksa sonra mı yapılacağı konusunda bir açıklık yoktur. Mahkemenin hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararıyla dosyadan el çekece- ğini gözeterek, ödeme hususunda ayrı bir karar vermesi gerektiği ifade edilmektedir.35 KDAE bakımından taksitlendirme söz konusu değildir.

f. Maddi Tazminatın Karşılanmayan Kısmının ve Manevi Taz- minatın Genel Hükümlere Göre Hukuk Mahkemesinde Talep Edi- lebilmesi Kamu davasının açılmasının ertelenmesi veya hükmün açıklanma- sının geri bırakılması kararına esas alınan tazminatın ödenmesi, mağ- durun hukuk mahkemesinde ayrı bir dava açmasına engel oluşturma- maktadır.36 Mağdur hukuk mahkemesinde dava açtığında manevi tazminat ve maddi tazminatın da ceza davasında karşılanmayan kısmını talep ede- bilecektir. Hukuk davasında maddi tazminat daha detaylı ve kapsam- lı belirleneceğinden, tazminatın daha fazla çıkması ihtimali yüksektir.

30 ARTUÇ, s. 73. 31 YILDIRIM, s. 303. 32 CMK m 231/8. 33 YILDIRIM, s. 327. 34 BAŞTÜRK, s. 351. 35 BAŞTÜRK, s. 351. 36 YCGK 26.5.2015, 2013/3-546, 163; PARLAR, Ali, Hükmün Açıklanmasının Geri Bıra- kılması ve Erteleme, Ankara, 2010, s. 22; BAŞTÜRK, s. 341. Kamu Davasının Açılmasının Ertelenmesi ve Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Şartı Olarak SAYI 289 YARGI DÜNYASI Mağdurun ve Kamunun ZararınınMAKALELER Giderilmesi 8585 Hukuk davasında, ceza yargılamasında karara bağlanan veya tahsil edi- len maddi tazminatın mahsubuna karar verilecektir. Hukuk mahkemesinde açılacak tazminat davasında, mağdurun or- tak kusuru, denkleştirme vs. nedenlerle, tazminatın daha az çıkması ha- linde ise, KDAE veya HAGB kararına bu yönde itiraz etmeyen şüpheli veya sanığın, mağdurdan fazla ödediği tutarı iade talep etmesi mümkün olmamalıdır.

g. Zararın Kim Tarafından Giderileceği Zararın mutlaka sanık/şüpheli tarafından tazmini şart değildir. Sanı- ğın/şüphelinin bir yakınına dahi bu hak tanınmıştır.37 Zararın bir kısmının sigorta şirketince ödenmesi halinde kalanın sa- nık/şüpheli tarafından tamamlanması gerekir.38 İştirak halinde işlenen suçlarda, zararın bütün sanık/şüphelilerce or- taklaşa veya bunlardan biri/birkaçı tarafından diğerlerinin rızası ile gi- derilmesi mümkündür. Ödeme gücü olduğu halde zararın giderilmesine katılmayan, zararın giderimi yönünde irade göstermeyen, hatta bunu reddeden şerikler bakımından şartın gerçekleşmediği kabul edilmeli- dir.39 Zararın tamamını ödeyen kişi, ödemeyi kabul etmeyen kişiye so- rumluluğu oranında rücu edebilmelidir. İştirak halinde işlenen suçlarda, tüm sanıklar mağdurun zararını karşılamak isterlerse, her bir şerikin zarardan sorumluluğunun eşit kabul edilmesi gerekir.40

ğ. Mağdurun Beyanının Etkisi Mağdurun zararının giderildiğine veya zarar talebinin bulunmadığı- na dair beyanı yeterlidir.41 Mağdurun zararın kısmen ödenmesini kabul etmesi, HAGB kararı verilmesine rıza gösterdikleri anlamına gelmez. Zararın kısmen tazmini halinde HAGB hükümlerinin uygulanması için

37 Sanığın bilgisi ve rızası dahilinde zararın üçüncü kişiler tarafından giderilebileceği kabul edilmektedir, YCGK 17.2.2015, 2014/7-297, 3, YILDIRIM, s. 290. Kanımca, sanık/şüp- heli açıkça karşı çıkmadıkça zararın üçüncü kişilerce giderilmesi mümkündür. 38 YILDIRIM, s. 291. 39 Y. 2. HD. 19.10.2011, 2010/14040, 36925, YILDIRIM, s. 291; BAŞTÜRK, s. 348. 40 YILDIRIM, s. 291. 41 YILDIRIM, s. 301-302. 86 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 mağdurun hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesine ayrıca ve açıkça rıza göstermesi gerekir.42 Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını veya kamu davasının açılmasının ertelenmesini istemeyen mağdurun zararın giderilmesini kabul etmeyerek sanık veya şüphelinin cezalandırılmasını istemesi ha- linde, zarar giderim şartının gerçekleştiği kabul edilmelidir.43 Mağdurun zarar miktarına itiraz etmesi halinde, mahkemece zarar miktarı değerlendirilmelidir. Ancak mahkemece belirlenen miktardan fazla zarar bedeli isteyen mağdurun fazlaya ilişkin talebinin karşılan- madığı gerekçesiyle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına veya kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar verilmemesi hukuka aykırıdır.44 Birden fazla mağdur olması halinde tamamının zararının giderilmiş olması gerekir.45

h. Sanık veya Şüpheliye Zararın Giderilmesi Konusunda İm- kan Tanınması Suçun işlenmesiyle oluşan zararı gidermek isteyip istemediğinin sa- nık veya şüpheliye sorulması gerekir. Bunun için zarar tespit edilmeli ve sanık veya şüphelinin zararın giderilmesi ile ilgili iradesi dikkate alınmalıdır. Özellikle mağdurun zarar talebinde bulunduğu hallerde, zararın karşılanıp karşılanmayacağının sanık veya şüpheliye sorulması gerekir.46 Zarar tutarı gösterilmeksizin ve bunun taksitle ödeme imkanının bulunduğu hatırlatılmaksızın yapılan bildirim hukuki sonuç doğurma- malıdır. Sanık veya şüpheli çeşitli saiklerle (örneğin manevi tazminatta

42 Yargıtay, mağdurun tedavi gördüğü ilk hastane masraflarını ödedikten sonra katılanı ara- yıp sormayan ve mağdurun olaydan kaynaklanan maddi zararlarını karşılamayan ve bu konuda herhangi bir girişimde bulunmayan sanık yönünden mağdurun zararının karşılan- ması şartının yerine getirilmediğine karar vermiştir, YCGK 23.2.2010, 2009/3-244, 36, BAŞTÜRK, s. 349. 43 YILDIRIM, s. 319. 44 Y. 3. CD. 28.11.2013, 19420/42764, YILDIRIM, s. 320. 45 ÖZBEK, Veli Özer, Ceza Hukukunda Suçtan Doğan Mağduruiyetin Giderilmesi, 1999, Ankara, s. 322. 46 YCGK 21.6.2011, 7-135/140, BAŞTÜRK, s. 344; YILDIRIM, s. 316; TURAN, s. 91-92. Kamu Davasının Açılmasının Ertelenmesi ve Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Şartı Olarak SAYI 289 YARGI DÜNYASI Mağdurun ve Kamunun ZararınınMAKALELER Giderilmesi 8787 isteneceğini düşünerek) zarar tutarının çok yüksek olabileceğini ve za- rarı karşılayamayacağını düşünebilir. Oysa mahkemenin belirleyeceği zarar tutarını öğrenince bu miktarı ödeyip ödeyemeyeceği konusunda daha kolay ve tereddütsüz karar verebilir. Aksi durumda zarar tutarı konusunda yanılma ve KDAE veya HAGB kurumlarından yararlana- mama sonucu doğar. Bu da sanık veya şüpheliye haklarının öğretilmesi gerekliliği ilkesine (CKM m 147,191, 215, 216) dolayısıyla da adil yar- gılanma hakkının ihlaline neden olur.47

ı. Suç Mağduru Olarak Kamu Kamu bütün suçlar bakımından dolaylı da olsa zarara uğradığı için, “her suç bakımından devlet mağdur sayılmalıdır” denilemez. Devle- tin, suçla ihlal edilen varlık ya da menfaatin sahibi olduğu durumlarda suçun mağduru olması söz konusudur. HAGB ve KDAE hükümlerinde “kamunun uğradığı zarar” ile kast edilen devlete ait olup da cezai ko- rumanın konusunu oluşturan varlık veya menfaatlerin ihlal edilmesiyle oluşan zarardır.48 Kamu zararı 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu m 71 hükmünde, kamu görevlilerinin kasıt, kusur veya ihmallerinden kaynaklanan mevzuata aykırı karar, işlem veya eylemleri sonucunda kamu kaynağında artışa engel veya eksilmeye neden olunması şeklinde tanımlanmıştır. Bu hüküm kıyas yoluyla kamu görevlisi olmayanların verdiği zarar bakımından da dikkate alınabilir. Buna göre kamu zararı maddi ve parayla ölçülebilir nitelikte olmalıdır. Somut ve ekonomik olmayan zararlar kamu zararı kapsamında değerlendirilemeyecektir.49 Örneğin gümrük kaçakçılığı sonucu gümrük idaresi ve devlet ta- rafından eşyanın ithal veya ihracına dayalı olarak ödenmesi gererken vergi ve mali yükler kamu zararını oluşturmaktadır.50

47 BAŞTÜRK, s. 344-347. 48 YILDIRIM, s. 295. 49 YILDIRIM, s. 299. 50 “…Adli sicil kaydı bulunmayan sanığın, savunmasında, hükmün açıklanmasının geri bı- rakılmasına karar verilmesini talep ettiği nazara alınarak, dava konusu sigaraların bilirkişi tarafından belirlenen Cif değeri esas alınarak hesaplanan “eşyanın ithalinde öngörülen … vergileri ve diğer eş etkili vergiler ile mali yükler toplam tutarı olan miktarın kamu zararı olduğunun sanığa bildirilmesi ve sonucuna göre, gerektiğinde Ceza Muhakemesi 88 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 i. Yargılama Giderleri HAGB kararı verilirken, yargılama giderleri sanık üzerinde bırakı- lır (CMK m 325/2). Çünkü, sanık hakkında mahkumiyet hükmü veril- mektedir. Kamu davasının açılmasının ertelenmesinde ise, şüphelinin suçluluğu sabit olmadığından, soruşturma giderlerinin kendisine yükle- tilmesi mümkün değildir.

III. SONUÇ Yukarıdaki anlatımlar bir bütün olarak değerlendirildiğinde, gerek KDAE gerekse HAGB kararı verilirken mağdurun ve kamunun uğra- dığı zararın çok dar bir kapsamda belirlendiği sonucuna varılmaktadır. Zararın basit bir şekilde araştırılarak, yaklaşık bir miktar belirlen- mesi, dolaylı zararların yanında özellikle manevi zararın dikkate alın- maması, mağdurlar bakımından suçtan kaynaklanan olumsuz sonuçla- rın tam olarak ve etkin bir şekilde giderilmesini engellemektedir. Kanundaki hükmün, mağdurun zararının tam olarak karşılanması yerine şüpheli veya sanığın suçtan duyduğu pişmanlığı ifade etmesini ön plana aldığı görülmektedir. Kanımca, sanık/şüphelinin maddi durumu da dikkate alınarak, her türlü maddi ve manevi tazminat yanında, kamuya yararlı kurumlara para ödeme, mağdura hediye verilmesi, özür dilenmesi, uzlaştırıcı ko- nuşma, kamu yararına olmak üzere çalışma gibi edimlerle zararın tela- fisini öngören ve bu hususta savcı ve mahkemeye denetlenebilir geniş yetki tanıyan düzenleme yapılması zorunluluğu vardır.

Kanunu’nun 231/9 fıkrası da gözetilerek bir karar verilmesi gerekirken, sigaraların güm- rüklenmiş değerinin kamu zararı olarak sanığa bildirilmesi ve ödenmemesi üzerine kamu zararının giderilmediği gerekçesi ile hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olma- dığına karar verilmesi,…”, Y. 7. CD. 12.1.2017, 2014/31784, 172. Kamu Davasının Açılmasının Ertelenmesi ve Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Şartı Olarak SAYI 289 YARGI DÜNYASI Mağdurun ve Kamunun ZararınınMAKALELER Giderilmesi 8989 KAYNAKÇA ARTUÇ, Mustafa : Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması, Ankara, 2008. BAŞTÜRK, İhsan : Hükmün Açıklanmasının Ertelenmesi, Ankara, 2014. KAZAKER, Gözde: Kamu Davasına Katılma, Ankara, 2019 KOCA, Mahmut / ÜZÜLMEZ İlhan : Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara, 2019. ÖZBEK, Veli Özer : Ceza Hukukunda Suçtan Doğan Mağduruiyetin Gide- rilmesi, 1999 PARLAR, Ali : Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması ve Erteleme, An- kara, 2010. SEÇKİN, Mehmet Beyhan : Mağdur Hakları, Ankara, 2019. TURAN, Hüseyin : Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması ve Uygulama- sı, Ankara, 2012. YENİSEY, Feridun / NUHOĞLU, Ayşe : Ceza Muhakemesi Hukuku, An- kara, 2019 YILDIRIM, Akif : Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması, Ankara, 2018. https://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem27/yil01/ss105.pdf (Erişim Tarihi 14.12.2019) 90 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 91

YARGITAY KARARLARI 92 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 93

YARGITAY HUKUK GENEL KURULU Tarih: 31.01.2019 Esas: 2017/8 Karar: 2019/47

1- Mahkeme Kararlarında Gerektiğinde Kararın Ekinde Kroki ve Şekillere Yer Verilebilir Ancak Kararın Gerekçe Bölümünde Şekillere Yer Verilemez 2- Fiziki Olarak İmzalanıp Tebliğe Çıkarılan Karar ile UYAP Ortamındaki Karar Aynı Olmalıdır

ÖZET : Uyuşmazlık; gerekçeli kararda davacıya ait marka şekillerine ve davalıya ait reklam görüntülerine yer verilmesinin HMK’nun 297. maddesine aykırı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Mah- keme kararlarının niteliği ile gerekçeli kararın hangi hususları kapsayacağı HMK’nun 297. maddesinde ayrıntılı şekilde düzenlen- miştir. Mahkeme kararlarında, gerektiğinde kararın eki niteliğinde kroki ve şekillere yer verilebilir. Ancak kararın gerekçe bölümünde, HMK’daki yasal düzenlemelere uygun düşmeyecek biçimde şekillere yer verilemez. Aksi hal, davadan davalar doğmasına, tarafların ye- niden uyuşmazlığa düşmelerine, infazda tereddüt yaşanmasına yol açabilecektir. Öte yandan, mahkemelerce dava ve yargılama işlem- lerine ilişkin olarak fiziki ortamda yapılan tüm işlemler elektronik ortamda UYAP kullanılarak gerçekleştirilir ve elektronik veriler UYAP’a kaydedilerek burada saklanır. Fiziki olarak imzalanıp ta- raflara çıkarılan karar ile UYAP ortamındaki karar aynı olmalıdır. Somut olayda, fiziki olarak hazırlanıp, elle imzalanarak taraflara tebliğe çıkarılan gerekçeli karar ile UYAP ortamında elektronik im- zalı olarak kayıtlı bulunan gerekçeli kararın, gerekçe bölümleri bir- birinden farklıdır. Bu durumda, yasal düzenlemelere uygun şekilde oluşturulmuş bir gerekçeli karardan söz edilemez. ➣ 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu m 297, 445 ➣ Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yönetmeliği m 5 94 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 araflar arasındaki “markaya tecavüzün ve haksız rekabetin tespi- Tti, men’i ve ref’i ile maddi ve manevi tazminat” davasından do- layı yapılan yargılama sonunda; Ankara 4. Fikri ve Sınai Haklar Hu- kuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 01.10.2012 tarihli ve 2009/7 E, 2012/184 K. sayılı karar davacı vekili tarafından temyiz edil- mekle Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 05.06.2014 tarihli ve 2013/1800 E, 2014/10568 K. sayılı kararı ile: “…Davacı vekili, müvekkili şirketin ….. A.Ş. tarafından Milli Eği- tim Bakanlığı’na bağışlanan ve halen Bakanlığa bağlı birçok okulda yardımcı ders materyali olarak kullanılan bilgisayar ve internet erişimli “v……” yazılımlarının yaratıcısı ve sahibi olup, “V….” esas unsurlu markaların TPE nezdinde 2000 yılından beri müvekkili şirket adına tes- cilli olduğunu, fikri eser niteliğindeki yazılımların “V….” markası ile yüksek tanınmışlık seviyesine ulaştığını, müvekkilinin bu ibareyi 19 Mayıs 2008 tarihinden bu yana sarı renkli gayrinizami yapraklardan oluşan fon üzerinde siyah büyük harflerle kullandığını, davalı şirketin müvekkilinin bu kullanım şeklinin aynısını anılan fonun üzerine “P….” ibaresini yerleştirerek yaptığını ve 25.11.2008 tarihinden itibaren “öğ- rencilere protein de lazım” sloganlı bir reklam ile televizyon, radyo ve basında yer aldığını, davalının işbu kullanımının müvekkili markası- nın şekil unsurunun izinsiz kullanımı niteliğinde olup, açıkça marka hakkına tecavüz teşkil ettiğini, müvekkili şirketin ürün reklamlarında kullandığı görsel sunum, ana tema ve genel düzenin davalı reklamların- da açıkça taklit edildiğini ileri sürerek, davalının eylemlerinin markaya tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiğinin tespitine ve bu eylemlerinin ref ve men’ine, 75.000,00 TL manevi ve yapılan ıslah sonucu 61.357,87 TL maddi tazminatın davalıdan faiziyle birlikte tahsili ile mahkeme ka- rarının ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, davacıya ait “V…..” markası ile müvekkili şirkete ait “Öğrencilere protein de lazım” sloganı arasında herhangi bir benzerlik ve karıştırma ihtimalinin bulunmadığını savunarak, davanın reddini is- temiştir. Mahkemece iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davalı- nın harflerin kesilmesi ve birleştirilmesiyle oluşturulmuş davacıya ait “V…..” unsurlu markasının oluşturulma şeklini taklit ederek “P….” SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 95 ibaresine reklamda yer vermesinin hiçbir şekilde marka ihlali ve haksız rekabet teşkil etmediği, davalının söz konusu tekniği kullanarak “P….” yazmakla önceki reklamla dolaylı ilişkilendirme yaptığı, hedef tüketici kitlesinin davalının kullandığı ibareleri rekabet sözcüğü olarak kullan- dığını anlayacak olup, davacı tarafa ait “V….” unsurlu marka ile ilişki- lendirme yapılmayacağı, tarafların kullandıkları ibarelerin birbirinden tamamen farklı oldukları, harfler kesilerek yapıştırılmak suretiyle oluş- turulan yazım şeklinin davacının tekelinde olmadığı, görsel öğelerdeki kısmi benzerliklerin hedef tüketici kitlesinin genel bakış açısı yönün- den karıştırılmaya yol açacak ölçü ve nitelikte olmadığı, davalı hukuka uygun karşılaştırmalı reklam yaptığından davalının eyleminin haksız rekabet de sayılmayacağı, bu nedenle bilirkişi raporlarında belirtilen davacının marka hakkının ihlal edildiği ve haksız rekabetin gerçekleşti- ği yönündeki hukuki nitelemenin yerinde olmadığı, bilirkişilerin huku- ki nitelemelerinin mahkemeyi bağlayıcı niteliğinin bulunmadığı gerek- çesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir. 1- Dava, davalı tarafça “öğrencilere protein de lazım” sloganlı bir reklam ile televizyon, radyo ve basında yer alan kullanımların davacı- nın markasına tecavüz teşkil ettiği ve davacı şirketin ürün reklamların- da kullandığı görsel sunum, ana tema ve genel düzenin davalı reklam- larında açıkça taklit edildiği iddiasıyla davalının eylemlerinin markaya tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiğinin tespiti ile bu eylemlerin ref ve men’i, maddi ve manevi tazminat ile kararın ilanı istemlerine ilişkindir. Mahkemece yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş olup, kararda tarafların davaya konu reklamlarında kullandıkları görsel un- surlara da yer verilmiştir. Mahkeme kararlarının niteliği ile hangi hu- susları kapsayacağına ilişkin yasal düzenlemeler incelendiğinde, gerek davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 388. maddesinde gerekse karar tarihinde yürürlükte bulunan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Hükmün Kapsamı” başlıklı 297. maddesinde mahkeme kararlarının nasıl yazılacağı, kararda hangi hususların yer alacağı açıkça gösteril- miştir. 96 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 Hükümler, davayı esastan halleden ve taraflar arasındaki uyuşmaz- lığı sona erdiren nihai kararlardır (6100 sayılı HMK madde 294). Ana- yasa’nın 141. maddesi gereğince, bütün mahkemelerin her türlü karar- larının gerekçeli olması gereklidir. Gerekçenin önemi Anayasal olarak hükme bağlanmakla gösterilmiş olup gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır. Gerekçe, hakimin tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar (Kuru Baki, Arslan Ramazan,Yılmaz Ejder, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, Yetkin Ya- yınları, Ankara 2011, 22. Bası, s. : 472). Bu açıklamalar ışığında somut olaya gelince; mahkeme kararının gerekçe kısmında davaya konu taraf reklamları değişik boyutlarda gös- terilmiştir. Mahkemece, gerektiğinde hükmün eki niteliğinde kroki ve şekillere kararın ekinde yer verilebilirse de hükmün gerekçe kısmın- da, yukarıda anılan yasal düzenlemelere uygun düşmeyecek biçimde görüntü ve şekillere yer verilmesi, davadan yeni davalar doğmasına, tarafların yeniden uyuşmazlığa düşmelerine, infazda tereddüte neden olunmasına yol açabilecektir. Buna göre anılan yasal düzenlemelere uygun olarak yazılmış bir karar bulunmadığından kararın öncelikle bu nedenle bozulması gerekmiştir. 2- Bozma neden ve şekline göre, davacı vekilinin uyuşmazlığın esa- sına yönelik temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadı- ğına karar vermek gerekmiştir…” gerekçesi ile oy çokluğuyla bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnil- miştir. HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava, markaya tecavüzün ve haksız rekabetin tespiti, men’i ve ref’i ile maddi ve manevi tazminat ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir. Davacı vekilinin temyiz isteminde bulunması üzerine karar Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuştur. SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 97 Yerel mahkemece, 556 sayılı KHK’nın 5. maddesi gereğince söz- cüklerin yanı sıra şekil unsurlarının da marka konusu olabileceği, ge- rekçeli kararda markanın şekil unsuruna yer verilmemesinin yargılama- nın şeffaflığını ve adil yargılanma hakkının bir yansıması olan hukuki dinlenilme hakkını zedeleyeceği, ayrıca şekil unsurunun uluslararası mahkemelerin kararlarında da yer aldığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir. Direnme kararını davacı vekili temyize getirmiştir. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; ge- rekçeli kararda davacıya ait marka şekillerine ve davalıya ait reklam görüntülerine yer verilmesinin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanu- nu’nun (HMK) “hükmün kapsamı” başlıklı 297. maddesine aykırı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle mahkeme kararlarının niteliği ile gerekçeli kararın hangi hususları kapsayacağına ilişkin yasal düzen- leme irdelenmelidir. 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren HMK’nın “Hükmün kapsamı” başlıklı 297’inci maddesi: “(1) Hüküm “Türk Milleti Adına” verilir ve bu ibareden sonra aşa- ğıdaki hususları kapsar: a) Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâti- binin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla gö- rev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini. b) Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuri- yeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyad- ları ile adreslerini. c) Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anla- şamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri. ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini. d) Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâti- binin imzalarını. 98 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 e) Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi. (2) Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir” şeklinde düzenleme içermektedir. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 141’inci maddesi gereğince bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması gereklidir. Gerekçenin önemi Anayasal olarak hükme bağlanmakla gös- terilmiş olup, gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır. Hâkim, hükmün gerekçesini hazırlarken yargısal içtihat ve bilimsel görüşlerden yararlanabilir. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hâkim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hu- kuki niteliğini kendiliğinden araştırıp bulmalı ve hükmünü dayandırdı- ğı hukuk kurallarını ve nedenlerini gerekçede açıklamalıdır. Gerekçe, hâkimin tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar (Kuru, Baki/ Arslan, Ramazan/Yılmaz, Ejder; Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, Yetkin Yayınları, Ankara 2011, 22. Bası, s. 472). Mahkeme kararlarında gerektiğinde hükmün eki niteliğinde kroki ve şekillere kararın ekinde yer verebilir ise de hükmün gerekçe kısmın- da, yukarıda anılan yasal düzenlemelere uygun düşmeyecek biçimde şekillere yer verilmesi, davadan davalar doğmasına, tarafların yeniden uyuşmazlığa düşmelerine, infazda tereddüt yaşanmasına yol açabile- cektir. Renk, boyut ve diğer özelliklerinden yoksun bir şekilde mar- kaların ve tasarımların gerekçeli karara eksik yansıtılmaları yanıltıcı sonuçlara neden olabilecektir. Nitekim, Hukuk Genel Kurulunun 12.04.2017 tarihli ve 2017/11-74 E. 2017/728 K. ile 05.04.2017 tarihli ve 2017/11-75 E., 2017/637 K. sayılı kararlarında da aynı ilke benimsenmiştir. Bu durumda, mahkemece kararın gerekçesinde davacı şirkete ait marka görünümleri ile davalı şirkete ait reklam görüntülerine yer veril- mesi, 6100 sayılı HMK’nın 297’inci maddesine uygun bulunmamıştır. Diğer taraftan, Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP); HMK’nın “Elektronik işlemler” başlıklı 445’inci maddesinin birinci fıkrasında SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 99 “Adalet hizmetlerinin elektronik ortamda yürütülmesi amacıyla oluş- turulan bilişim sistemidir” şeklinde tanımlandıktan sonra dava ve diğer yargılama işlemlerinin elektronik ortamda gerçekleştirildiği hâllerde UYAP kullanılarak veriler kaydedilir ve saklanır denilmiştir. Anılan maddenin gerekçesinde, UYAP kapsamındaki tüm birimlerde her türlü yargısal, idari ve denetim faaliyetlerinin bu sistemle elektronik ortamda yürütüleceği belirtilmiştir. Karar tarihinde yürürlükte bulunan Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yönetmeliğinin “UYAP’ın kullanılması” başlıklı 5’inci maddesi: “ (1) Mahkemeler ve hukuk dairelerinin iş süreçlerindeki her türlü veri, bilgi ve belge akışı ile dokümantasyon işlemleri, bu işlemlere iliş- kin her türlü kayıt, dosyalama, saklama ve arşivleme işlemleri ile uyum ve işbirliği sağlanmış dış birimlerle yapılacak her türlü işlemler UYAP ortamında gerçekleştirilir. (2) Daire başkanı, hâkim, üye, yazı işleri müdürü ve diğer personel iş listesini günlük olarak kontrol etmek ve yargılamanın bulunduğu aşa- manın gereklerini yerine getirmekle yükümlüdür. (3) Mahkemelere ve hukuk dairelerine fizikî olarak verilen ve gön- derilen her türlü evrak, elektronik ortama aktarılarak UYAP’a kaydedi- lir ve ilgili birime gönderilir. (4) Taraf ve vekilleri ile diğer ilgililer güvenli elektronik imza ile imzalamak suretiyle UYAP vasıtasıyla mahkemeler veya hukuk daire- lerine elektronik ortamda bilgi ve belge gönderebilirler. (5) Gelen evraktan sorumlu personel, UYAP üzerinden mahkeme veya hukuk dairelerine gönderilen ve iş listesine düşen belgeleri derhal ilgili kişiye ya da doğrudan dosyasına aktarır. Hâkimin onayını gerekti- ren evrak hâkimin iş listesine yönlendirilir. (6) Tutanak, belge ve kararlar elektronik ortamda düzenlenir ve ge- rekli olanlar ilgilileri tarafından güvenli elektronik imza ile imzalanır. Elektronik ortamda düzenlenen ve güvenli elektronik imza ile imzala- nan evrak UYAP kapsamındaki birimlere elektronik ortamda gönderilir. Ayrıca fizikî olarak gönderilmez. (7) Teknik nedenlerle fizikî olarak düzenlenen belge veya kararlar, engelin ortadan kalkmasından sonra derhal elektronik ortama aktarı- 100 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 lır, yetkili kişilerce güvenli elektronik imza ile imzalanarak UYAP’a kaydedilir ve gerektiğinde UYAP vasıtasıyla ilgili birimlere iletilir. Bu şekilde elektronik ortama aktarılarak ilgili birimlere iletilen belge ve kararların asılları mahallinde saklanır, ayrıca fizikî olarak gönderilmez. Ancak, belge veya kararın aslının incelenmesinin zorunlu olduğu hâller saklıdır. Elektronik ortama aktarılması imkânsız olan belgeler ise fiziki ortamda saklanır ve gerektiğinde fizikî olarak gönderilir. (8) UYAP üzerinden hazırlanmış ve güvenli elektronik imza ile im- zalanmış evrakın dış birimlere elektronik ortamda gönderilememesi ha- linde; belge veya kararın fizikî örneği alınır, güvenli elektronik imza ile imzalanmış aslının aynı olduğu belirtilerek altı hâkim veya görevlen- dirdiği yazı işleri müdürü tarafından imzalanmak sureti ile gönderilir (9) Elektronik ortamda yapılan işlemlerde süre gün sonunda biter. Elektronik ortamda yapılacak işlemlerin, ertesi güne sarkmaması açı- sından saat 00:00’a kadar yapılması zorunludur. (10) Fizikî ortamda yapılan işlemlerde süre mesai saati sonunda bi- ter.” şeklinde düzenleme yer almaktadır. Tüm bu düzenlemeler açık bir biçimde göstermektedir ki, mahke- melerce dava ve yargılama işlemlerine ilişkin olarak fiziki ortamda yapılan tüm işlemler elektronik ortamda UYAP kullanılarak gerçek- leştirilir ve elektronik veriler UYAP’a kaydedilerek burada saklanır. Elektronik ortamdan fiziki olarak örnek çıkartılması gereken hâllerde ise tutanak veya belgenin aslının aynı olduğu belirtilerek, altı hâkim veya görevlendirdiği yazı işleri müdürü tarafından imzalanır ve mühür- lenir (HMK m. 445/3). Dava dosyasında ise fiziki olarak hazırlanıp, elle imzalanarak ta- raflara tebliğe çıkarılan gerekçeli karar ile UYAP ortamında- elektro nik imzalı olarak kayıtlı bulunan gerekçeli kararın, gerekçe bölümleri birbirinden farklıdır. Bu durumda, yasal düzenlemelere uygun şekilde oluşturulmuş bir gerekçeli karardan da söz edilemez. Yerel mahkemenin direnme gerekçesi Özel Daire bozma kararında ve yukarıda belirtilen bu ilave gerekçeler dikkate alındığında usul ve yasaya aykırıdır. SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 101 Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, direnme kararında da ıslak imzalı karar ile elektronik imzalı kararın birbirine uyumlu olmadığı, direnme kararının incelenebilmesi için öncelikle usulünce verilmiş bir direnme kararının bulunması gerektiği, birbiriyle uyuşmayan aynı tarihli iki karar bulunduğuna göre öncelikle usul boz- ması yapılarak bu çelişkinin giderilmesi gerektiği görüşü ile kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki bulunmadığı, kısa kararla uyumlu gerekçeye yer verildiği, bu nedenle direnme kararının usul ve yasaya uygun olduğundan onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüşler Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir. Hâl böyle olunca direnme kararının Özel Dairenin bozma kararında ve yukarıda belirtilen ilave gerekçe ve nedenlerle bozulmasına karar vermek gerekmiştir. SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen ve yukarıda belirtilen ilave gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BO- ZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri veril- mesine, aynı kanunun 440. maddesine göre kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 31.01.2019 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY Davacı vekili, markaya tecavüzün ve haksız rekabetin tespiti, men’i ve ref’i ile maddi ve manevi tazminatına karar verilmesini istemiş, ye- rel mahkemece davanın reddine karar verilmiştir. Yargıtay özel dairesince; mahkeme kararının gerekçesinde davacı tarafa ait markalar ile hükümsüzlüğü istenen markanın şekli görünüm- lerine yer verildiği, Oysa 6100 sayılı HMK’nın 297/2. maddesinde, “hükmün sonuç kıs- mında; gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” hükmünü içerdiği hâlde, 102 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 Mahkemece kararın gerekçe kısmında davacı tarafa ait markalar ile hükümsüzlüğü istenen markanın şekli görünümlerine yer verildiği, hü- küm kısmında ise bu duruma uygun bir fıkra bulunmadığı gerekçesiyle hükmün usulden bozulmasına karar verilmiştir. Yerel mahkemenin direnme hükmü, HMK’nın 294. maddesi ve özellikle bozma ilamında değinilen 297/2. maddesine uygun bulun- maktadır. Gerçekten, kısa karar- gerekçeli karar çelişkisi bulunmadığı gibi, hükümde kısa kararla uyumlu gerekçeye yer verilerek davanın reddine karar verilmiştir. Gerekçede davacı tarafa ait markalar ile davalıya ait reklamların şe- kil ve görünümlerine yer verildikten sonra, redde ilişkin olan kararın hüküm fıkrasında ayrıca bu markaların şekil ve görünümlerine yer ve- rilmesine gerek bulunmamaktadır. Bozma ilamında da değinildiği üzere hükmün sonuç kısmında, ge- rekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümde, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekli ve yeterlidir. Yerel mahkemece de böyle hüküm kurulmuştur. Direnme kararı usul ve yasaya uygundur. Bu nedenle, direnme kararında belirtilen yasal gerekçeler de göze- tilmek suretiyle, yerel mahkeme hükmünün onanması gerekirken, farklı gerekçelerle bozulmasına dair Sayın Çoğunluğun değerli görüşüne ka- tılamıyorum.

KARŞI OY Dava, markaya tecavüzün ve haksız rekabetin tespiti, men’i ve ref’i ile maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Yerel mahkemece gerekçeli kararda şekil unsurlarına yer verilmiş, Özel Dairece bu karar özetle; gerekçeli kararda şekil unsuruna yer ver- menin HMK 297. maddesine uygun olmadığı gerekçesiyle bozulmuş- tur. SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 103 Yerel mahkeme hakimi, HMK 297. maddesinde gerekçeli kararda şekil unsuruna yer verilmesini engelleyen bir düzenleme bulunmadığı gerekçesiyle önceki kararda direnmiştir. Ne var ki hem bozmadan önceki kararda, hem de bozmadan son- ra verilen ısrar kararında ıslak imza ile imzalanan gerekçeli karar ile UYAP ortamında bulunan elektronik imza ile imzalanmış karar arasın- da fark bulunmaktadır. Bu farkın, şekillerin uyap ortamına aktarılması- nın mümkün olmamasından kaynaklandığı ileri sürülmüştür. Ilk kararın UYAP ortamına hem şekil içeren fotoğraf formatında, hem de şekilsiz word ortamında aktarıldığı, direnme kararının ise sadece Word orta- mında aktarıldığı görülmektedir. 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu 5. maddesi “Güvenli elektro- nik imza, elle atılan imza ile aynı hukuki sonucu doğurur.” demektedir. Bölge Adliye Ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari Ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in 5/11. fıkrası “Güvenli elektronik imzalı belgenin elle atılan imzalı belgeyle çelişmesi halinde UYAP’ta kayıtlı olan güvenli elektronik imzalı belge geçerli kabul edilir.”şeklindedir. (Bu düzenle- menin yürütmesi Danıştay tarafından durdurulmuştur.) Bozmaya konu ilk karar UYAP ortamına iki ayrı formatta aktarılmış fotoğraf formatında aktarılan nüshasında şekil unsurlarına yer verilmiş- ken, word ortamında aktarılan nüshasında şekil unsuru bulunmamak- tadır. Esasen bozma da, bu çelişkiden bahsedilmemiş, fiziki ortamdaki karar ile UYAP ortamındaki kararın biribiriyle uyumsuz olmasına da- yanmamış, gerekçede gösterilen şeklin hükümde gösterilmemiş olması- na ve kararda şekile yer verilemeyeceğine dayanılmıştır. Bozmadan sonra verilen direnme kararında da yine ıslak imzalı ka- rar ile elektronik imzalı kararın birbiriyle uyumlu olmadığı anlaşılmış- tır. Direnme kararının incelenebilmesi için öncelikle usulünce verilmiş bir karar bulunmalıdır. Birbiriyle uyuşmayan aynı tarihli iki karar bulun- duğuna göre, öncelikle usul bozması yapılarak bu çelişki giderildikten sonra yapılacak inceleme ile direnme kararının yerinde olup olmadığı tartışılmalıdır. Aksi halde ıslak imzalı karar ile UYAP ortamında bulu- 104 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 nan kararın birbiriyle uyumlu olmaması sonucu doğar ki bunun kabulü hukuki güvenlik ve yargı kararlarına itimat prensibini zedeleyecektir. Sonuç itibariyle, yerel mahkeme kararındaki gerekçelere katılmakla birlikte bu aşamada söz konusu direnme kararının incelenmesi müm- kün olmadığından usul bozması yapılması gerektiği görüşüyle Sayın Çoğunluğun bozma kararına ilave yapmak suretiyle vermiş olduğu boz- ma kararına katılmıyorum. _._._._._._._._•_._._._._._._._

YARGITAY HUKUK GENEL KURULU Tarih: 31.01.2019 Esas: 2017/681 Karar: 2019/46

Kesin Bir Mahkumiyet Kararı Niteliğinde Olmayan Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Kararı Hukuk Hakimini Bağlamaz

ÖZET : Dava, tazminat istemine ilişkindir. Uyuşmazlık, davalı avukatın sorumluluğunun belirlenmesinde, görevi ihmal nedeniyle hakkın- da hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair verilen kararın tazminat davasında dikkate alınmasının gerekip gerekmediği nok- tasında toplanmaktadır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, tıpkı seçenek yaptırıma çevirme ve erteleme kurumlarında olduğu gibi, hükmün ve cezanın bireyselleştirilmesine ilişkin kurumlardan birisidir. CMK’nun 231. maddesinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmaya- cağı açıkça ifade edilmiştir. Hükmün açıklanmasının geri bırakıl- masına karar verilmesi halinde, sanık aynen yargılanan kimsenin durumunda kalmakta ve yapılan yargılama geçici bir süre askıda kalmaktadır. Askı süresi boyunca, yargılanan kimsenin sanık sıfatı devam eder ise de, hiçbir şekilde bu kimse hükümlü sayılamaz. Bu nedenle hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen kimse, hiçbir haktan yoksun bırakılamaz ve ayrıca bu kara- ra dayanarak hiçbir hukuki statüden dışarıya çıkarılamaz. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, kesin bir mahkumiyet kararı olmadığından hukuk mahkemesi hakimini bağlamaz. SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 105

➣ 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m 74 ➣ 818 sayılı Borçlar Kanunu m 53 ➣ 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu m 231

araflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama Tsonunda Sakarya 3. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 28.12.2012 tarihli ve 2011/385 E., 2012/617 K. sayılı kararın, davacı vekili tarafından temyizi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 12.06.2013 tarihli ve 2013/6244 E., 2013/16008 K. sayılı kararı ile hükmün onanmasına karar verilmiş, davacı vekilinin karar düzeltme isteminde bulunması üzerine de Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 12.12.2013 tarihli ve 2013/26436 E., 2013/31265 K. sayılı kararı ile, “…Davacı, PTT’de sözleşmeli personel sıfatı ile çalıştığını, 2003 yılında sicil notunun düşük olması nedeniyle idareye karşı dava açmak üzere davalı avukata vekaletname verdiğini, davalı tarafından Sakarya 1. İdare Mahkemesi’nin 2004/2268 esas sayılı dosyasında açılan da- vanın süresi içinde açılmaması nedeniyle reddedildiğini, sicil notunun düzelmemesinden dolayı aylık 100,00 TL daha az maaş aldığını, bu dava sonuçlandıktan sonra kendisine disiplin cezası verildiğini, disiplin cezasının iptali için davalı tarafından Sakarya 1. İdare Mahkemesi’nin 2006/120 esas sayılı dosyasında açılan davanın itiraz başvurusunun bir örneğinin dilekçeye eklenmemesi nedeniyle 30 gün içinde belirtilen noksanlıklar tamamlandıktan sonra yeniden dava açılmak üzere red- dedildiğini, davalının 30 gün içinde eksikleri tamamlayamadığını ve bu yüzden disiplin cezasının iptal edilmediğini, davalının sicil affı gel- diğini belirterek Sakarya 2. İdare Mahkemesi’nin 2006/240 esas sayı- lı dosyası ile yeniden dava açtığını, davada yürütmenin durdurulması talebinin reddedildiğini, itirazının sonuçsuz kaldığını, kararın kendisi tarafından temyiz edildiğini, bu olaylar nedeni ile zarara uğradığını, davalının Sakarya 2. Ağır Ceza Mahkemesi kararı ile görevi ihmal su- çundan cezalandırıldığını ileri sürerek 30.000,00 TL manevi tazmina- tın ve dava dosyaları için ödemek zorunda kaldığı yargılama giderleri, kuruma ödediği vekalet ücretleri ve sicilindeki olumsuzluğun maaşına yansıması nedeniyle oluşan zararlar olmak üzere fazlaya ilişkin hakları 106 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 saklı tutularak 10.000,00-TL maddi tazminatın yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini istemiştir. Davalı, yargılama giderlerinin davacı tarafından ödenmediğini, da- vacının gerekli belgeleri tüm ısrarlarına rağmen getirmemesi nedeniyle davaların kaybedildiğini, avukatlık görevini gereği gibi ifa ettiğini sa- vunarak davanın reddini dilemiştir. Mahkemece, maddi tazminat talebinin kısmen kabulü ile Sakarya 1. İdare Mahkemesi’nin 2004/2268 esas sayılı dosyası bakımından davacının katlanmak zorunda kaldığı 275,00-TL vekalet ücreti, 43,20 TL harç ve masraflar ve 57,00- TL temyiz harcından oluşan toplam 375,20-TL maddi tazminatın bu davanın açılması gereken en son tarih olan 23.03.2004 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte da- valıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile 1.000,00-TL manevi taz- minatın 23.03.2004 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemlerin red- dine karar verilmiş; hükmün davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine Dairemizin 12.06.2013 tarih ve 2013/6244 esas 2013/16008 karar sayılı ilamı ile onanmasına karar verilmiş; davacı, bu kez karar düzeltme is- teminde bulunmuştur. 1- Dosyadaki yazılara, mahkeme kararında belirtilip Yargıtay ila- mında benimsenen gerektirici sebeplere göre davacının sair karar dü- zeltme taleplerinin reddi gerekir. 2- Davacının davalı avukatı şikayeti üzerine başlatılan soruştur- ma sonucunda Sakarya 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 11.10.2012 tarih, 2012/46 esas ve 2012/239 karar sayılı 30.10.2012 tarihinde kesinleşen ilamının incelenmesinde; davalı avukatın Sakarya 1. İdare Mahkeme- si’nin 2004/2268 Esas, Sakarya 1.İdare Mahkemesi’nin 2006/120 Esas ve Sakarya 2. İdare Mahkemesi’nin 2006/240 Esas sayılı dava dosyala- rında vekaletname tarihinden uzun bir zaman geçtikten sonra ilgili da- vaları açtığı, devamında yapılması gereken hukuki işlemleri vekillikten istifa etmediği halde takipte ihmal ettiği, davalının vekaletten doğan görevlerini gerektiği gibi yapmakta ihmal ve gecikme göstererek da- vacının mağduriyetine sebep verdiği gerekçesiyle müteselsilen görevi ihmal suçundan cezalandırılmasına karar verildiği anlaşılmaktadır. SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 107 B.K. 53. maddesi uyarınca hukuk hakimi, ceza mahkemesinde ve- rilen beraat kararı ile bağlı değil ise de mahkumiyet kararı ve tespit edilen maddi olgularla bağlıdır. Bu durumda somut olaya bakıldığında; davalının her üç idare mahkemesi dosyası yönünden de görevini ihmal ettiği kesinleşmiş ceza mahkemesi kararı ile sabit olup, mahkemece di- ğer idare mahkeme dosyaları için davacının katlanmak zorunda olduğu yasal vekalet ücreti ve yargılama giderlerine de hükmedilmesi gerekir- ken sadece Sakarya 1. İdare Mahkemesi’nin 2004/2268 esas sayılı dava dosyası bakımından maddi tazminata hükmedilmesi usul ve yasaya ay- kırı olup, bozmayı gerektirir. Kararın bu gerekçe ile bozulması gerekir- ken, zühulen onandığı bu kez yapılan inceleme ile anlaşılmış olmakla, davacının karar düzeltme talebinin kabulüne, Dairemizin 12.06.2013 tarih ve 2013/6244 esas 2013/16008 karar sayılı “onama” ilamının kaldırılmasına, mahkeme kararının açıklanan nedenlerle bozulmasına karar vermek gerekmiştir…” gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki ka- rarda direnilmiştir. HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava, tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davalının Sakarya 1. İdare Mahkemesinin 2006/120 E., 2006/105 K. ve Sakarya 2. İdare Mahkemesinin 2006/240 E., 2007/328 K. sayılı dosyalarda ihmalinin bulunmadığı, davacının davalıya vekâ- let ücreti ödediğini ispat edemediği ve sicil düşüklüğü nedeniyle eksik maaş ödenmesinden kaynaklanan zarar talepleri yerinde görülmediğin- den bu dosyalar yönünden tazminat talebinin reddine, davalı avukatın, davacının sicil notunun iptaline ilişkin Sakarya 1. İdare Mahkemesinin 2004/2268 E., 2006/2538 K. sayılı davayı süresinde açmaması nedeniy- le davanın reddine neden olduğu, bu dosyaya ilişkin davalının görevini ihmal ettiği ve bu ihmalinin ceza mahkemesi kararı ile de sabit olduğu gerekçesiyle bu dosya bakımından davacının ödediği vekâlet ücreti ve yargılama giderleri nedeniyle 375,20TL maddi tazminat ve 1.000,00TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmiştir. 108 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 Davacı vekilinin temyizi üzerine, Özel Dairece ilk olarak hükmün onanmasına karar verilmiş, davacı vekilinin karar düzeltme isteminden sonra ise karar, yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bo- zulmuştur. Yerel mahkemece, ceza mahkemesinde yeterli irdeleme yapılmadan ve tazminat sorumluluğu tartışılmadan mahkûmiyet kararı verildiği, hükmün açıklanmasının geri bırakılması uygulanması nedeniyle kararın temyiz edilmeksizin kesinleştiği, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 53. maddesinin uygulanabilmesi için temyiz edilerek kesinleşmiş veya hükmün açıklanmasının geri bırakılması uygulanmadan ayrıca temyiz edilmeden kesinleşmiş ceza mahkemesi kararının bulunması- nın gerektiği, davaya konu ceza mahkemesince verilen kararın BK’nın 53. maddesi uyarınca hukuk hâkimini bağlayacağı sonucuna varılması hâlinde eksik inceleme ile ve denetimden geçmeksizin oluşturulan ka- rarların yanlar aleyhine hakkaniyete aykırı sonuçlar doğurmasına neden olacağı, davalının ihmalinin olmadığı kabul edilen dosyalara ilişkin id- diaların soyut kaldığı, bu dosyalar için yapılan ve katlanılan masraflar- dan davalının sorumlu olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, so- mut olay bakımından davalı avukatın sorumluluğunun belirlenmesinde görevi ihmal nedeniyle hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakıl- masına dair verilen kararın BK’nın 53. (TBK. m. 74.) maddesi uyarınca mahkemece dikkate alınmasının gerekip gerekmediği noktasında top- lanmaktadır. Uyuşmazlığın çözümüne geçilmeden önce, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun hukuki niteliği ve ilgili yasal düzenlemele- rin irdelenmesinde yarar vardır. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) “Hükmün açık- lanması ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması” başlıklı 231. mad- desinde; “(1) Duruşma sonunda, 232’nci maddede belirtilen esaslara göre duruşma tutanağına geçirilen hüküm fıkrası okunarak gerekçesi ana çizgileriyle anlatılır. SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 109 (2) Hazır bulunan sanığa ayrıca başvurabileceği kanun yolları, mer- cii ve süresi bildirilir. (3) Beraat eden sanığa, tazminat isteyebileceği bir hâl varsa bu da bildirilir. (4) Hüküm fıkrası herkes tarafından ayakta dinlenir. (5) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Sanığa yüklenen suçtan dolayı ya- pılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl veya daha az süreli hapis veya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler sak- lıdır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder. (6) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Hükmün açıklanmasının geri bıra- kılmasına karar verilebilmesi için; a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması, b) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hu- susunda kanaate varılması, c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi, gerekir. (Ek cümle: 22/7/2010 - 6008/7 md.) Sanığın kabul etmeme- si hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez. (7) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükümde, mahkûm olunan hapis cezası ertelenemez ve kısa süreli olması hâlinde seçenek yaptırımlara çevrilemez. (8) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Hükmün açıklanmasının geri bı- rakılması kararının verilmesi hâlinde sanık, beş yıl süreyle denetim sü- resine tabi tutulur (Ek cümle: 18/6/2014-6545/72 md.) . Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklan- masının geri bırakılmasına karar verilemez. Bu süre içinde bir yıldan fazla olmamak üzere mahkemenin belirleyeceği süreyle, sanığın dene- timli serbestlik tedbiri olarak; 110 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 a) Bir meslek veya sanat sahibi olmaması hâlinde, meslek veya sa- nat sahibi olmasını sağlamak amacıyla bir eğitim programına devam etmesine, b) Bir meslek veya sanat sahibi olması hâlinde, bir kamu kurumun- da veya özel olarak aynı meslek veya sanatı icra eden bir başkasının gözetimi altında ücret karşılığında çalıştırılmasına, c) Belli yerlere gitmekten yasaklanmasına, belli yerlere devam et- mek hususunda yükümlü kılınmasına ya da takdir edilecek başka yü- kümlülüğü yerine getirmesine, karar verilebilir. Denetim süresi içinde dava zamanaşımı durur. (9) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Altıncı fıkranın (c) bendinde belirtilen koşulu derhal yerine getiremediği takdirde; sanık hakkında mağdura veya kamuya verdiği zararı denetim süresince aylık taksitler hâlinde ödemek suretiyle tamamen gidermesi koşuluyla da hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebilir. (10) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yü- kümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir. (11) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülük- lere aykırı davranması hâlinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak mah- keme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kıs- mının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı hâlinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilir. (12) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Hükmün açıklanmasının geri bı- rakılması kararına itiraz edilebilir. (13) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, bunlara mahsus bir sisteme kaydedilir. Bu kayıtlar, ancak bir soruşturma veya kovuşturmayla bağlantılı olarak Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından istenmesi hâlinde, bu madde- de belirtilen amaç için kullanılabilir. SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 111 (14) (Değişik: 23/1/2008 – 5728/562 md.) Bu maddenin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin hükümleri, Anayasanın 174’üncü maddesinde koruma altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlarla ilgili olarak uygulanmaz” hükmü yer almaktadır. Ceza Hukukunda hükmün açıklanmasının geri bırakılması, tıp- kı seçenek yaptırıma çevirme ve erteleme kurumlarında olduğu gibi, hükmün ve cezanın bireyselleştirilmesine ilişkin kurumlardan birisidir. Özellikle ilk defa suç işleyen kimselerin hemen cezalandırılmasını ceza adaleti ile güdülen amaca uygun görmeyen kanun koyucu, verilecek cezanın bireyselleştirilmesinde olduğu gibi, kurulan hükmün açıklanıp açıklanmayacağı konusunda da hâkime takdir yetkisi vermeyi uygun görmüştür. Böylece hâkimin yetkisi arttırılarak, bir şansa daha ihtiyacı olan sanıkların durumlarının hâkim tarafından bir daha değerlendiril- mesi imkânı getirilmiştir. Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden hükmün açıklanmasının geri bırakılması ku- rumu, doğurduğu sonuçlar itibariyle karma bir özelliğe sahiptir. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 19.02.2008 tarihli ve 2006/6-346 E.- 2008/25 K. sayılı kararında da bu husus “Sanık hakkın- da kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibariyle karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim sü- resi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması hâlinde, geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak kamu davasının 5271 sayılı CMK’nın 223. maddesi uyarınca düşürülmesi so- nucu doğurduğundan, bu niteliğiyle sanık ile devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluştur- maktadır. Müessesenin yargılama kanununda düzenlenmiş bulunması da onun karma niteliğini değiştirmez” şeklinde ifade edilmek suretiyle açıkça vurgulanmıştır. 5271 Sayılı Kanun’un 231. maddesinde düzenlenen hükmün açık- lanmasının geri bırakılması kararı, hukuki niteliği itibariyle durma ka- rarı niteliğinde değildir. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun yukarıda anı- lan kararında da vurgulandığı üzere bu karar “koşullu bir düşme kararı” niteliğinde olup, anılan maddede yasa yolu da açıkça itiraz olarak öngö- 112 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 rülmüştür. Koşulların gerçekleşmesi hâlinde 5271 Sayılı Kanun’un 223. maddesinde belirtilen düşme kararı verileceğinden, ancak bu aşamada yani düşme kararı verildiğinde, hükümlere ilişkin yasa yolu olan temyiz yasa yoluna başvurulabileceği kabul edilmiştir. Öte yandan, yargılama sistemimizde temyiz yasa yolu, yalnızca hükümler bakımından kabul edilmiştir. Hükümler ise 5271 sayılı CMK’nın 223. maddesinde sınırlı olarak sayılmış olup, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararla- rı bunlar arasında yer almadıklarından hüküm niteliğinde de değildir (Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03.02.2009 tarihli ve 2009/4-13 E., 2009/12 K. sayılı kararı). CMK’nın 223. maddesinde bu kararlardan hangilerinin hüküm ol- duğu açıklanmıştır. Buna göre; “mahkûmiyet, beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düş- me kararları” hükümdür. Yine “adlî yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik ka- rarları” da yasa yolu bakımından hüküm sayılır. Bunlardan mahkûmiyet, beraat, ceza verilmesine yer olmadığı ve güvenlik tedbirlerine hükmedilmesine dair hükümlerin uyuşmazlığı sona erdiren, davanın esasını çözen nitelikteki hükümler oldukları ko- nusunda öğretide genel bir kabul bulunmaktadır. Kurulan hükmün sanık hakkında hukuksal bir sonuç doğurmaması- nı” ifade eden hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, davayı sonuçlandıran ve uyuşmazlığı çözen bir “hüküm” değildir. Bunun so- nucu olarak, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararlar, CMK’nın 223. maddesinde sayılan hükümlerden olmadığından, bu tür kararların yasa yararına bozulması durumunda yargılamanın tekrarlan- ması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar bulunmadığı için verilecek hüküm veya kararlarda lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir (Yargıtay Ceza Genel Kuru- lunun 03.05.2011 gün ve 2011/4-61 E., 2011/79 K.; 06.10.2009 gün ve 2009/4-169 E., 2009/223 K. sayılı kararları). Kaldı ki, CMK’nın 231. maddesinin 5. fıkrasında, hükmün açık- lanmasının geri bırakılması kararının sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmayacağı açıkça ifade edilmiştir. SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 113 Böylece hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ile kurulan hüküm, belli bir süre sanık hakkında hüküm ifade etmemekte, herhan- gi bir sonuç doğurmamaktadır. Sanık aynen yargılanan kimsenin duru- munda kalmakta ve yapılan yargılama geçici bir süre askıda kalmakta- dır. Askı süresi boyunca, yargılanan kimsenin sanık sıfatı devam eder ise de, hiçbir şekilde bu kimse hükümlü sayılamaz. Bu nedenle hak- kında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen kimse, hiçbir haktan yoksun bırakılamaz ve ayrıca bu karara dayanarak hiçbir hukuki statüden dışarıya çıkarılamaz. Bu açıklamalar ışığında olay tarihinde yürürlükte bulunan mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 53. maddesine ilişkin değerlendirmeye gelince; Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun “Ceza hukuku ile medeni hu- kuk arasında münasebet” başlıklı 53. maddesinde yer alan; Hâkim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin faili temyiz kud- retini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamiyle bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde ve- rilen beraet karariyle de mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahke- mesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hâkimini takyit etmez.” hükmünden de anlaşılacağı üzere ceza mahkemesi kararının maddi olgu yönüyle kesinleşmiş olması gerekir. Eğer bu yönden kesinleşmiş bir ceza mahkemesi kararı bulunmuyorsa, hukuk hâkimini bağlayacak bir ceza mahkemesi kararından da söz et- mek mümkün değildir. Somut olayda davacının şikâyeti üzerine yapılan soruşturma sonu- cunda davalı hakkında görevi ihmal suçundan kamu davası açıldığı, Sa- karya 2. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, sanı- ğın üzerine atılı suç sabit görülerek 5237 sayılı TCK’nın 257/2. maddesi uyarınca cezalandırılmasına ve 5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinin 5. fıkrası uyarınca “hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına” karar verildiği, kararın 30.10.2012 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır. Yukarıda açıklandığı üzere hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı kesin bir mahkûmiyet kararı değildir. Bu nedenle ortada ceza hu- kuku anlamında kesinleşmiş bir mahkûmiyet hükmü bulunmadığından 114 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 Mülga 818 sayılı BK’nın 53. maddesi uyarınca hukuk hâkimini bağla- mayacaktır. Aksi düşünüldüğü takdirde beş yıllık deneme süresi içinde bir suç işlendiğinde mahkemece hüküm açıklanacak ve temyiz hakkı doğacak; şayet yapılan temyiz incelemesinde ceza mahkemesi kararı bozulursa hukuk mahkemesinin kararının da dayanağı ortadan kalkacak ve yar- gılamanın yenilenmesi gündeme gelecektir. Bu durum ise adalete olan güven ve saygıyı zedeleyecektir. Diğer taraftan, beş yıllık denetim süresi bittikten sonra ortada ceza mahkemesi kararı bulunmadığından BK’nın 53. maddesi uyarınca taz- minat davası açısından hukuk hâkimini bağlayıcı bir karardan da söz edilemeyecektir. Aksine hükmün açıklanmasının geri bırakılması kara- rının hukuk hâkimini bağlayacağı kabul edildiğinde, hukuk hâkimince verilecek karar davanın beş yıllık deneme süresi içinde ve sözü edilen süre bittikten sonra açılması veya kararın sözü edilen süre bittikten son- ra verilmesi hâllerinde farklı farklı hukuki sonuçlara ulaşılacaktır. Daha da ötesi, bir olayda birden fazla kişi sorumlu olup da, bunlardan biri hakkında beş yıllık süre içinde, diğeri hakkında beş yıllık süre geçtik- ten sonra hukuk mahkemesinde dava açılması hâlinde her iki davalı hakkında da aynı olay nedeniyle farklı kararlar verilebilecektir ki, bu durum adalete olan güveni sarsacaktır. Öte yandan, Hukuk Genel Kurulunun 01.02.2012 tarih ve 2011/19- 639 E., 2012/30 K., 09.10.2013 tarih ve 2013/4-8 E., 2013/1458 K., 23.10.2018 tarih ve 2017/4-1353 E., 2018/1552 K. sayılı kararlarında da vurgulandığı üzere, maddi olgunun belirlenmesi yönünden hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının, kesinleşmiş bir ceza hükmü olmadığından, hukuk hâkimini bağlamayacağının kabulü gerekir. Uyuşmazlıkla ilgili olarak ayrıca vekâlet sözleşmesi ve vekilin özen borcunun açıklanmasında da yarar bulunmaktadır. Vekâlet sözleşmesi Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 386/1. fıkrasında “Vekalet, bir akittirki onunla vekil, mukavele dairesinde ken- disine tahmil olunan işin idaresini veya takabbül eylediği hizmetin ifa- sını iltizam eyler.” şeklinde tanımlanmıştır. Vekâlet sözleşmesi ile vekil, müvekkiline karşı iş görme borcu altı- na girer. Bu bir hizmet edimi, geniş anlamda iş edimi, bir başkası lehine SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 115 faaliyet de olabilir. Hukuki fiillere ilişkin vekâlette vekil, müvekkilinin menfaatine olarak hukuki işlemler gerçekleştirmek, özellikle subjektif haklar iktisap etmek, kullanmak ve devretmeyi yükümlenir (Yalçındu- ran T., Vekalet Sözleşmesinde Ücret, Ankara 2007, s. 35). Avukatlık sözleşmesi ise, her iki tarafa borç yükleyen, ücret karşılı- ğında ivazlı nitelikte olan, belli bir hukuki yardımın yapılmasını öngö- ren ve sözleşmenin bir tarafının mutlaka avukatın oluşturduğu sözleş- me türüdür. Avukat ile müvekkil arasında imzalanan sözleşme de vekâlet söz- leşmesi niteliğindedir ancak genel bir vekâlet sözleşmesinden farklı olarak 1136 sayılı Avukatlık Kanunu gereğince “ücret”, sözleşmenin zorunlu unsurudur. Avukat bu sözleşme ile hukuki yardımda bulunma- yı müvekkil ise yapılan hukuki yardım karşılığında bir ücret ödemeyi üstlenmektedir (Kurtoğlu T., Akdi Vekalet Ücreti ve Avukatın Hukuki Sorumluluğu, Ankara 2016, s. 24). Vekâlet sözleşmesi iki tarafa borç yükleyen sözleşme türü olup, ve- kilin borçlarından biri de özen borcudur. 818 sayılı BK’nın 390. mad- desi; “Vekilin mesuliyeti, umumi surette işçinin mesuliyetine ait hüküm- lere tabidir. Vekil, müvekkile karşı vekaleti iyi bir suretle ifa ile mükelleftir. Vekil, başkasını tevkile mezun veya hal icabına göre mecbur olma- dıkça veya adet başkasını kendi yerine ikameye müsait bulunmadıkça müvekkilünbihi kendisi yapmağa mecburdur.” şeklinde düzenlenmiştir. Avukatlık sözleşmesinde ise avukatın özen borcu, genel bir vekâlet sözleşmesi için mülga 818 sayılı BK’nın 390. maddesinden öngörülen özen borcuna göre daha ağır ve kapsamlıdır. Gerçekten de 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 34. maddesinde yer alan “Avukatlar, yüklendikleri görevleri bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukat- lık unvanının gerektirdiği saygı ve güvene uygun biçimde davranmak ve Türkiye Barolar Birliğince belirlenen meslek kurallarına uymakla yükümlüdürler.” şeklindeki düzenleme avukatın özen borcuna ilişkin öngörülmüş özel bir düzenlemedir. 116 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 Bunun sonucu olarak da avukatın özen borcuna aykırı davranması “haklı azil” gibi ücret talep hakkını dahi ortadan kaldıran, şartları mev- cut ise tazminat ödeme yükümlülüğü gerektiren ağır hukuki sonuçlara bağlanmıştır. Ayrıca bu borca aykırılık çoğu zaman disiplin cezasını gerektirmekte, hatta görevi ihmal ya da görevi kötüye kullanma suçları kapsamında avukatın cezai sorumluluğuna neden olabilmektedir (Kur- toğlu T., s. 68). Avukatın özen borcunun kapsamının belirlenmesinde, Avukatlık Kanunu’nun 34. maddesinde yer alan düzenlemeden de anlaşıldığı üze- re objektif kriter esas alınmıştır. Başka bir deyişle avukatın müvekkilce bilinen veya bilinmesi gereken bilgi ve yeteneklerine göre değil, ya- pılan işin gerektirdiği bilgi, beceri ve yetenek dikkate alınarak sonuca varılacaktır. Avukatlık Kanunu ile kabul edilen objektif kritere göre, avukatın yüklendiği görevi mesleğin gerektirdiği bilgi ve donanımla, müvekkili ile arasındaki güven ilişkisini daima koruyup, onun menfaat- lerini önde tutarak, dürüstlük içinde yerine getirmesi gerekir (Kurtoğlu T., s. 69). Tüm bu açıklamalar ve ortaya konulan yasal düzenlemeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Davalı avukat, davacıya vekâleten Sakarya 1. İdare Mahkemesinin 2006/120 esas, Sakarya 2. İdare Mahkemesinin 2006/240 esas ve Sa- karya 1. İdare Mahkemesinin 2004/2268 esas sayılı dosyalarını takip etmiştir. Yerel mahkemece davalı avukatın takip ettiği Sakarya 1. İdare Mah- kemesinin 2004/2268 esas sayılı dosyasında ihmalinin bulunduğu ka- bul edilerek bu dosya yönünden davacının maddi ve manevi tazminat talebinin kısmen kabulüne karar verilmiş olup uyuşmazlık, Sakarya 1. İdare Mahkemesinin 2006/120 esas ve Sakarya 2. İdare Mahkemesinin 2006/240 esas sayılı dosyalarında davalının ihmalinin bulunup bulun- madığına ilişkindir. Sakarya 1. İdare Mahkemesinin 2006/120 E., 2006/105 K. sayılı dosyası, davacının 12.10.2015 tarih ve 46 sayılı kınama cezası ile ce- zalandırılmasına ilişkin idari işleme yapılan itirazın reddine yönelik SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 117 işlemin iptali istemine ilişkin olup, mahkemece, idari işlemin tebliğ ta- rihi, merkez disiplin kuruluna itiraz tarihinin dilekçede belirtilmediği ve itiraz başvurusunun dilekçeye eklenmediği gerekçesiyle eksiklikler tamamlanarak yeniden dava açılmak üzere davanın reddine karar veril- miştir. Dosyada tanık olarak dinlenen Başaran ifadesinde, davalının da- vacıdan belgelerin önceden verilmesini talep ettiği ancak belgelerin ıs- rarla istenmesine rağmen verilmediğini, davacının, belgelerin çocuğu tarafından yırtılarak sobaya atıldığını söylediğini beyan etmiştir. Bu durumda davacı tarafından, istenen belgelerin davalı avukata verildiği ispat edilememiştir. Sakarya 2. İdare Mahkemesinin 2006/240 E., 2007/328 K. sayılı dosyası ise, davacı adına disiplin affı kapsamında disiplin cezasının silindiği gerekçesiyle 2005 yılı sicil notunun yükseltilmesi istemiyle yaptığı başvurunun reddine ilişkin 07.09.2006 tarih ve 8507 sayılı idari işlemin iptali davası olup, mahkemece yapılan yargılama sonucunda davanın reddine karar verilmiş, kararda kurum tarafından yapılan iş- lemde kanuna ve hukuka aykırılık bulunmadığı tespit edilmiştir. Bu du- rumda davanın reddedilmesine, davalı avukata atfedilecek kusur tespit edilememiştir. Her iki dosya yönünden davalının özen borcuna aykırı hareket ede- rek davacının zararına sebebiyet verdiği ya da davalı avukatın ihmali- nin bulunduğu ispatlanamamıştır. Açıklanan nedenlerle yerel mahkeme kararı usul ve yasaya uygun olup direnme kararının onanması gerekir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz iti- razlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin yatırıldığından başka harç alınmasına yer olmadığına, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Ka- nunu’nun 440-III/1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı ol- mak üzere 31.01.2019 gününde oy birliği ile kesin olarak karar verildi. _._._._._._._._•_._._._._._._._ 118 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ Tarih: 22.01.2020 Esas: 2016/14384 Karar: 2020/314

Kural Olarak Davadan Feragatten Dönülemez; Ancak Feragatin Hileye Dayalı Olduğu Aynı Dava İçerisinde İleri Sürülebilir ve Her Türlü Delille İspatı Mümkündür

ÖZET : Dava, muris muvazaası nedenine dayalı tapu iptali ve tescil talebine ilişkindir. Kural olarak davadan feragat edilmesi ile dava konusu uyuşmazlık sona erer, kesin hükmün hukuksal sonuçları doğar. Bu nedenle mahkeme henüz feragat nedeniyle davanın reddine karar vermemiş olsa bile davacı feragatten dönemez. Ancak feragatin hi- leye dayalı olduğu aynı dava içinde ileri sürülebilir. Hile iddiası her türlü delil ile ispat edilebilir. Feragatin hileye dayalı olduğu iddia- sının hadise şeklinde incelenmesi gerektiği dikkate alınmadan yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. ➣ 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu m 163, 311

araflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel Tmahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı ve- kili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya ince- lendi, Tetkik Hakiminin raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü; -KARAR- Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tes- cil isteğine ilişkindir. Davacı, mirasbırakanı ...ün ... ada ... parsel sayılı taşınmazını da- valılara satış suretiyle temlik ettiği, işlemin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek miras payı oranında tapu iptali ve tescil istemiş, aşamada davadan feragat etmiştir. Davalılar, taşınmazı bedelini ödeyip satın aldıklarını, muvazaanın bulunmadığını belirtip davanın reddini savunmuşlardır. SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 119 Mahkemece, feragat nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir. Somut olayda davacı, 26.01.2016 tarihli dilekçesi ile davasından feragat etmiş, mahkemece feragat nedeniyle davanın reddine karar ve- rilmiş ise de, temyiz dilekçesinde feragatin özgür iradesini yansıtmadı- ğını, hile ve edimler arasındaki aşırı oransızlık nedeniyle geçersiz oldu- ğunu ileri sürerek kararın bozulmasını istemiştir. Bilindiği üzere, davacının davasından feragat etmesi ile dava ko- nusu uyuşmazlık sona erer, kesin hükmün hukuksal sonuçları doğar (HMK m. 311). Bu nedenle mahkeme henüz feragat nedeniyle davanın reddine karar vermemiş olsa bile davacı feragatten dönemez (rücu ede- mez) başka bir ifadeyle davacı, feragat beyanı ile bağlıdır. Ancak, feragatle ortaya çıkan sonucun iradeyi bozan bir halin nede- nine dayandığı (HMK m. 311) kanıtlanırsa, doğurduğu netice bakımın- dan iradesi fesada uğrayan kimseye talep hakkı bahşedeceğinden kuşku yoktur. Feragate ilişkin irade açıklanmasının gerçeği yansıtmadığının bildi- rilmesi halinde, bu halin ya aynı dava içerisinde HMK’nin 163. madde- sine göre ön sorun (hadise) şeklinde ya da ayrı bir dava olarak incelen- mesi olanaklı ve gereklidir. Hâl böyle olunca; mahkemece, feragatin hileye dayalı olduğu iddi- asının hadise şeklinde (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 162. ve 163. maddeleri-önsorun) aynı dava içerisinde her türlü delil- le ispatının mümkün olduğu gözetilerek, bu yöndeki taraf delillerinin toplanması ile hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi için hüküm bozulmalıdır. Davacı tarafın bu yönlere değinen ve yerinde görülen temyiz itira- zının kabulüyle hükmün (6100 Sayılı Yasanın geçici 3. maddesi yolla- ması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428. maddesi gereğince BOZULMA- SINA, peşin alınan harcın temyiz edene geri verilmesine, 22.01.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

_._._._._._._._•_._._._._._._._ 120 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ Tarih: 15.01.2019 Esas: 2015/7449 Karar: 2019/110

Vekalet Görevinin Kötüye Kullanılması Nedeniyle Tapu İptali ve Tescil ve Tazminat – Vekaletnamenin Hile ile Alınıp Kullanıldığı İddiası Vekalet Görevinin Kötüye Kullanıldığı İddiasını da Kapsar

ÖZET : Asıl ve birleştirilen dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması ne- deniyle tapu iptali tescil ve tazminat isteğine ilişkindir. Maddi vakıa- yı bildirmek taraflara, hukuki nitelendirme yaparak olayı çözümle- mek hakime aittir. İddianın içeriğinden ve ileri sürülüş biçiminden davada, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayanıldığı anlaşılmaktadır. Vekaletnamenin hile ile alınıp kullanıl- dığı iddiası vekalet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasını da kapsar. Vekaletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. Vekilin, sadakat ve özen sorumluluğu vardır. Vekil ile sözleşme yapan kişi iyi niyetli ise yani vekilin veka- let görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil ile sözleşme yapan kişinin iyi niyetli olup olmadığı araştırılmalıdır. ➣ 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu m 2, 3 ➣ 818 sayılı Borçlar Kanunu m 390 ➣ 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m 506

araflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, tazminat davası so- Tnunda, yerel mahkemece asıl ve birleştirilen davaların reddine iliş- kin olarak verilen karar taraflarca yasal süre içerisinde davacılar vekili tarafından duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü ola- rak saptanan 15.01.2019 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacılar vekili Avukat Ö ... ile diğer temyiz eden davalılar ve- kili Avukat ... geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve ka- yıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 121 sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzen- lenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görü- şülüp düşünüldü: -KARAR- Asıl ve birleştirilen dava, tapu iptal tescil ve tazminat isteğine iliş- kindir. Davacı ... asıl davada, mirasbırakan amcası Aziz ...’ın, ... tarafından kandırıldığını, adı geçenin mirasbırakanın yalnızlığından faydalanarak ve ona ömrü boyunca bakacağını söyleyerek iki katlı evini 13.04.2010 tarihinde akrabası olan davalı ...’ye bedelsiz şekilde devrettiğini, işlem tarihinde 84 yaşında olan mirasbırakana satış bedeli ödenmediğini, ölümünden önceki 1 yıl içinde huzur evinde kaldığını, temlikin hileli olduğunu ileri sürerek dava konusu 64 parsel sayılı taşınmazın davalı- ya yapılan satış işleminin iptali ile miras payı oranında adına tescilini istemiş; birleştirilen davada, tapu kaydındaki 270.000 TL bedelli ipotek nedeniyle iptal tescilisteği bakımından hukuki yarar kalmadığını belir- terek hile ve vekalet görevinin kötüye kullanılması nedeniyle şimdilik 20.000 TL tazminatın davalı ... ve asıl davada davalı Lütfi’den müştere- ken ve müteselsilen tahsilini istemiştir. Birleştirilen davada davacılar Kadri ve Ahmet, davalılar Lutfi ve Kenan’a karşı aynı iddiaları ileri sürerek iptal tescil ve tazminat isteğin- de bulunmuşlardır. Asıl ve birleştirilen davada davacılar 30.06.2014 tarihli ıslah di- lekçesi ile, dava dışı banka tarafından ipotek bedelinin 261.410,00 TL olarak bildirildiğini, taşınmazın değerinin ise 132.320,00 TL olarak saptandığını, bu haliyle iptal tescile karar verilmesinde hukuki yarar kalmadığını belirterek davanın ıslah yolu ile tazminata dönüştürülmesi- ni ve 132.320,00 TL tazminatın faiziyle birlikte davalılardan müştere- ken ve müteselsilen tahsilini istemişlerdir. Asıl ve birleştirilen davada davalı Lütfi, taşınmazı davalı vekil Ke- nan’dan gerçek bir satış işlemiyle ve iyiniyetle edindiğini; birleştirilen davada davalı ..., hak düşürücü sürenin geçtiğini, dava konusu vekalet- namenin tanzim tarihinden iki yıl sonra emekli maaşını çekme ve abo- 122 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 nelik işlemleri konusunda mirasbırakan tarafından yeniden vekil tayin edildiğini bildirip davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece; hile iddiası bakımından hak düşürücü sürenin geçtiği, vekaletnamenin düzenlenmesinde ve satış işleminde hile olgusunun ka- nıtlanamadığı gerekçesiyle asıl ve birleştirilen davaların reddine karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden, 1927 doğumlu mirasbırakan Aziz ...’ın 09.03.2013 tarihinde ölümü üzerine davacı yeğenleri Kad- riye, Ahmet ve Kadir’in mirasçı kaldıkları, mirasbırakanın 12.03.2010 tarihli vekaletname ile dava konusu 64 parsel sayılı taşınmazın satışı konusunda davalı ...’yü vekil tayin ettiği, 28.05.2012 tarihli vekaletna- me ile de emekli maaşı, banka hesapları ve abonelik işlemleriyle ilgili olarak yine aynı vekili yetkili kıldığı, dava konusu 64 parsel sayılı taşın- mazın tamamı mirasbırakan adına kayıtlı iken davalı ...’ın 12.03.2010 tarihli vekaletnameye dayalı olarak taşınmazın tamamını 40.700 TL be- delle davalı Lütfi’ye 13.04.2010 tarihinde satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır. Hemen belirtmek gerekir ki, maddi vakıayı bildirmek taraflara, hu- kuki nitelendirme yaparak olayı çözümlemek hakime aittir. İddianın içeriğinden ve ileri sürülüş biçiminden davada, vekalet görevinin kö- tüye kullanılması hukuksal nedenine dayanıldığı, zira vekaletnamenin hile ile alınıp kullanıldığı iddiasının vekalet görevinin kötüye kullanıl- ması iddiasını da kapsadığı açıktır. Bilindiği üzere, Borçlar Kanunu’nun temsil ve vekalet aktini dü- zenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurun- dan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlü- lüğünden doğar. 6098 s. Türk Borçlar Kanunu’nda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edil- miş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanunu’nun 390.) maddesinde aynen; “Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 123 özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan doğan sorum- luluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen ba- siretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır.” hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK’nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapı- lan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir ta- şınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüst- lük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil ede- nin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değini- len maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK’de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK’de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır. Vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevi- ni kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni gös- termesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmama- sı, TMK’nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik ta- şıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulma- sı zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet 124 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Somut olayda; yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde bir araştırma ve değerlendirme yapılmış değildir. Hal böyle olunca; davanın, vekaletnamenin hile ile alındığı ve kö- tüye kullanıldığı iddiasından kaynaklandığı dikkate alınarak yukarıda değinilen ilkeler gözetilmek suretiyle gerekli araştırma ve incelemenin yapılması, tanıkların bu iddia doğrultusunda yeniden dinlenilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı nitelendirme ve eksik incelemeyle yetinilerek yazılı biçimde hüküm tesisi isabetsizdir. Davacılar vekilinin yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 Sayılı Yasanın geçici 3. maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair hususların ve davalılar vekilinin vekalet ücretine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, 02.01.2019 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen tem- yiz eden taraflardan davacılar vekili için 2.037.00.-TL. duruşma vekâ- let ücretinin diğer temyiz edenlerden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 15.01.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. _._._._._._._._•_._._._._._._._

YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ Tarih: 30.01.2020 Esas: 2019/8013 Karar: 2020/596

Davanın Konusuz Kalması Nedeniyle “Karar Verilmesine Yer Olmadığına” Karar Verilmesi Halinde Davanın Açıldığı Tarihteki Haklılık Durumu Değerlendirilerek Yargılama Giderlerine Karar Verilir

ÖZET : Kanunda yazılı haller dışında, yargılama giderlerinden aleyhine hü- küm verilen taraf sorumludur. Davanın konusuz kalması nedeniyle “karar verilmesine yer olmadığına” karar verilmesi halinde dava- SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 125 nın açıldığı tarihteki haklılık durumu değerlendirilerek yargılama giderlerine karar verilir. Toplanan deliller kapsamında tarafların davanın açıldığı tarihteki haklılık durumları tespit edilerek yargıla- ma giderleri konusunda bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekil- de karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. ➣ 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu m 323, 326, 331

araflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli Tmahkemece verilen, hüküm davacı kurum tarafından, yargılama gideri ve vekalet ücreti yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup ge- reği görüşülüp düşünüldü: Kanunda yazılı haller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hü- küm verilen taraftan alınmasına karar verilir (HMK m. 326/1). Vekalet ücreti de yargılama giderlerindendir (HMK m. 323/1-ğ). Davanın ko- nusuz kalması sebebiyle davanın esası hakkında bir karar verilmesine gerek bulunmayan hâllerde, hâkim, davanın açıldığı tarihteki tarafla- rın haklılık durumuna göre yargılama giderlerini takdir ve hükmeder (HMK m. 331/1). Mahkemece, hakkında verilen korunma kararının kaldırılması iste- nen ...’ın ergin olduğu gerekçesiyle, dava konusuz kaldığından karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş; gerekçe belirtilmeksizin yargılama giderlerinin davacı kurumdan alınarak davalıya verilmesine ve davalı yararına vekalet ücretine karar verilmiştir. Mahkemece yargılama gideri ve vekalet ücreti konusunda, tarafların davanın açıldığı tarihteki haklılık durumu ile ilgili bir değerlendirme yapılmadığı anlaşılmaktadır. Bu sebeple, toplanan deliller kapsamın- da tarafların davanın açıldığı tarihteki haklılık durumları tespit edile- rek vekalet ücreti ve yargılama giderleri konusunda bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BO- ZULMASINA, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi. 30.01.2020 _._._._._._._._•_._._._._._._._ 126 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ Tarih: 05.02.2019 Esas: 2017/5593 Karar: 2019/587

İstinaf İncelemesi İstinaf Talepleri ile Sınırlı Olarak Yapılır – Sadece Kamu Düzenine Aykırılıklar Re’sen Gözetilir; Tanıkların Dinlenmemiş Olması Kamu Düzenine Aykırılık Oluşturmaz

ÖZET : Dava, karşılıklı boşanma talebine ilişkindir. Davanın reddi üzeri- ne taraflarca istinaf yasa yoluna başvurulmuştur. İstinaf inceleme- si, istinaf talepleri ile sınırlı olarak yapılır. Sadece kamu düzenine aykırılıklar re’sen gözetilir. Eldeki davada, tanıkların dinlenmemesi istinaf nedeni yapılmadığı gibi son celse taraflar dosyanın mevcut haliyle hüküm altına alınmasını talep etmişlerdir. Öte yandan tanık- ların dinlenmemesi kamu düzenine aykırılık oluşturmaz. Tarafların istinaf talepleriyle sınırlı olarak istinaf incelemesi yapılacağı husu- su dikkate alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. ➣ 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu m 352, 355

araflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda bölge ad- Tliye mahkemesi ikinci hukuk dairesince verilen hüküm, taraflarca temyiz edilerek; temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılması iste- nilmekle; duruşma için belirlenen 05.02.2019 günü katılma yoluyla du- ruşmalı temyiz eden davalı-karşı davacı ... ile vekili Av. ... ve karşı taraf temyiz eden davacı-karşı davalı ... ile vekilleri Av. ... ve Av.... geldiler. Gelenlerin konuşması dinlendikten sonra işin incelenerek karara bağ- lanması için duruşmadan sonraya bırakılması uygun görüldü. Bugün dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü: ... 6. Aile Mahkemesinin 22/11/2016 tarih, 2014/516 esas ve 2016/904 sayılı kararıyla taraflar arasında görülen karşılıklı boşanma davalarının reddine karar verilmiş, hüküm taraflarca istinaf edilmiş, is- tinaf üzerine, ... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi de her iki taraf vekilinin istinaf talebinin kabulüne, ilk derece mahkemesi kararı- SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 127 nın kaldırılmasına, davalı-karşı davacı kadının, 22/09/2014 tarihli delil listesinde bildirdiği sekiz tanıktan beşinin dinlendiği, mahkemece din- lenmeyen kadınının diğer tanıkları..., ..., ... isimli tanıklar dinlenmeleri için gerekli usul işlemlerinin yürütülmesi, dinlendiklerinde toplanan tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir. Bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince dosya üzerinde yapıla- cak ön inceleme sonunda aşağıdaki durumlardan birinin tespiti hâlin- de öncelikle gerekli karar verilir. Bu durumlar, incelemenin başka bir dairece veya bölge adliye mahkemesince yapılmasının gerekli olması, kararın kesin olması, başvurunun süresi içinde yapılmaması, başvuru şartlarının yerine getirilmemesi, başvuru sebeplerinin veya gerekçesi- nin hiç gösterilmemesidir. Ön inceleme heyetçe veya görevlendirilecek bir üye tarafından yapılır ve ön inceleme sonunda karar heyetçe verilir. Eksiklik bulunmadığı anlaşılan dosya incelemeye alınır. (HMK m. 352) İnceleme, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ya- pılır. Ancak, bölge adliye mahkemesi kamu düzenine aykırılık gördüğü takdirde bunu re’sen gözetir. (HMK m. 355) Somut olaya gelince; ilk derece mahkemesince verilen hüküm taraf- larca tanıkların dinlenmediği yönünde istinaf edilmediği gibi ilk derece mahkemesinde yapılan yargılama sırasında son celse taraflar dosyanın mevcut haliyle hüküm altına alınmasını da talep etmiştir. Ayrıca tanık- ların dinlenmemesi durumu kamu düzenine açıkça aykırılık da teşkil etmez. Öyleyse ... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesince mevcut dosya kapsamına göre istinaf incelemesi yapılarak dosyanın esasına gi- rilecek yerde, tarafların istinaf talepleriyle sınırlı olarak istinaf incele- mesi yapılacağı hususu dikkate alınmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi usule ve kanuna aykırı olduğundan ilgili bölge adliye mahkemesi kara- rının bozulması gerekmiştir. SONUÇ: Yukarıda gösterilen sebeple ... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi tarafından verilen 26.04.2017 tarih, 2017/381 esas ve 2017/370 karar sayılı kararın KALDIRILMASINA, temyize konu edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma sebebine göre tarafların diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesi- 128 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 ne yer olmadığına, duruşma için takdir olunan 2.037 TL vekalet ücre- tinin ...’den alınıp...’a verilmesine, temyiz peşin harcının istek halinde yatıranlara geri verilmesine, dosyanın ilgili bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine gönderilmesine oybirliğiyle karar verildi. 05.02.2019 _._._._._._._._•_._._._._._._._

YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ Tarih: 21.01.2020 Esas: 2019/3746 Karar: 2020/391

Katılma Yoluyla Karar Düzeltme Hakkı Asıl Karar Düzeltme Hakkı ile Sıkı Sıkıya Bağlıdır

ÖZET : Davacı vekili, Yargıtay ilamına karşı yasal süre içinde karar dü- zeltme isteğinde bulunmamış, ancak davalı vekilinin karar düzelt- me dilekçesine karşı verdiği cevapla birlikte kararın düzeltilmesi isteğinde bulunmuştur. Katılma yoluyla karar düzeltme hakkı, asıl karar düzeltme isteğine sıkı sıkıya bağlı bir haktır. Diğer tarafın asıl karar düzeltme dilekçesinin, karar düzeltme süresi içerisinde ve kendisi yönünden karar düzeltme istenebilecek bir karara karşı verilmiş olması koşulu ile sınırlandırılmıştır. Dosya kapsamından, davalı vekilinin karar düzeltme dilekçesinin reddine karar verildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda, davacı vekilinin katılma yoluyla ver- diği karar düzeltme dilekçesinin de reddine karar verilmelidir. ➣ 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu m 440

avacı ... ile davalı ...Ş. arasındaki menfi tespit ve tazminat dava- Dsına dair Ankara (Kapatılan) 15. Tüketici Mahkemesinden verilen 02/03/2016 tarihli ve 2014/2667 Esas 2016/333 Karar sayılı hükmün onanması hakkında Dairece verilen 25/03/2019 tarihli ve 2017/16437 Esas 2019/2520 Karar sayılı ilama karşı davalı vekili ve katılma yo- luyla davacı vekili tarafından kararın düzeltilmesi istenilmesi üzerine, dosyadaki bütün kâğıtlar okunup gereği düşünüldü: SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 129 Y A R G I T A Y K A R A R I 1- Davalı vekilinin karar düzeltme isteğinin incelenmesinde; HUMK’nın 5219 ve 5236 Sayılı Kanunlarla değişen 440’ıncı mad- desinin üçüncü fıkrasının birinci bendine göre, 19.680 TL’ den az olan davalara ait hükümlerin onanması ya da bozulmasına ilişkin Yargıtay kararlarına karşı karar düzeltilmesi yoluna gidilemez. Aynı kanunun 427’nci maddesinin dördüncü fıkrasında; alacağın tamamının dava edilmiş olması halinde, kesinlik sınırının asıl istemin kabul edilmeyen bölümüne göre belirleneceği; Beşinci fıkrasında; 440’ıncı maddenin üçüncü fıkrasının birinci bendindeki karar düzeltme sınırının belirlenmesinde dördüncü fıkra hükmünün kıyasen uygulanacağı, hüküm altına alınmıştır. Yapılan bu açıklamalara göre; mahkemece davanın kısmen kabulü- ne dair verilen karar, yukarıda belirtilen karar düzeltme sınırının altın- dadır. Düzeltilmesi istenilen Dairemiz kararında ise, maddi hataya dayalı olarak karar düzeltme yolu açık yazılmıştır. Yukarıda açıklanan nedenle, davalı vekilinin karar düzeltme dilek- çesinin reddi gerekir. 2- Davacı vekilinin katılma yolu ile karar düzeltme isteğinin ince- lenmesinde; Davacı vekili, Yargıtay ilamına karşı tebliğden sonraki 15 gün için- de karar düzeltme isteğinde bulunmamış, ancak davalı vekilinin karar düzeltme dilekçesine karşı verdiği cevapla birlikte (katılma yoluyla) kararın düzeltilmesi isteğinde bulunmuştur. Ancak; katılma yoluyla karar düzeltme hakkı, asıl karar düzeltme isteğine sıkı sıkıya bağlı bir hak olup, diğer tarafın asıl karar düzeltme dilekçesinin, karar düzeltme süresi içerisinde ve kendisi yönünden ka- rar düzeltme istenebilecek bir karara karşı verilmiş olması koşulu ile sınırlandırılmıştır. Davalı vekilinin karar düzeltme dilekçesi, yukarıda belirtildiği üze- re reddedilmiştir. Bu nedenle, davacı vekilinin katılma yoluyla verdiği karar düzeltme dilekçesinin de reddi gerekir. 130 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davalı ve- kilinin karar düzeltme dilekçesinin, ikinci bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin karar düzeltme dilekçesinin REDDİNE, peşin alınan karar düzeltme harcının istek halinde karar düzeltme isteyen davalı ve- kiline iadesine, 21.01.2020 tarihinde oybirliği ile karar verildi. _._._._._._._._•_._._._._._._._

YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ Tarih: 08.07.2019 Esas: 2018/4073 Karar: 2019/6319

Ticaret Merkezinde Cam Çatının Kırılması Sonucu Ölüm Olayı Nedeniyle Açılan Tazminat Davasında Yönetimin ve Yöneticinin Kat Maliklerini Temsilen Pasif Husumet Ehliyeti Vardır

ÖZET : Dava; haksız fiil sorumluluğuna dayalı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Dosya kapsamından, müteveffanın ticaret mer- kezinin teras çatı katında bulunan cam kubbenin üzerine, burada bulunan seyyar merdiveni kullanarak çıkması ve cam kubbenin kı- rılmasıyla birlikte ölümünün gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Yönetici, vekaletname ile tayin edilen bir vekil gibi değildir. Yetkisini yasadan alan bir temsilci durumundadır. Kat maliklerinin vekili sıfatıyla ve ayrıca 634 SK’nun 35. maddesinde belirtilen görevleri yerine ge- tirirken özenli davranmak zorundadır. Kişisel kusuru yüzünden kat malikleri bir zarar görmüş ise, yönetici, bundan kişisel olarak so- rumlu tutulmalıdır. Açıklanan nedenlerle, tazminat davasında yöne- timin ve yöneticinin kat maliklerini temsilen pasif husumet ehliyeti vardır. Buna rağmen, davanın husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. ➣ 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu m 35 ➣ 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu m 50, 51

araflar arasında görülen tazminat davasının mahkemece yapılan Tyargılaması sonucunda, davanın usulden reddine yönelik olarak SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 131 verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü: Y A R G I T A Y K A R A R I Davacı ; oğlu ...’ün çalıştığı .... Ticaret Merkezi’nden iş çıkışı son- rası, 09/07/2011 tarihinde, manzarayı izlemek için üç arkadaşı ile bir- likte işyerinin A Blok 14. Kat hizasında bulunan cam çatıya çıktığını ve cam çatının kırılması sonucu iki kat aşağıdaki beton zemine düşe- rek vefat ettiğini; .... Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2011/516 E. sayılı dosyasında yapılan yargılama neticesinde, davalılardan ...’in “ taksirle öldürme “ suçundan cezalandırıldığını, ceza dosyası ve tanık anlatım- larından anlaşılacağı üzere, müteveffanın arkadaşlarıyla birlikte kapısı açık olan çatıya hiçbir engel ile karşılaşmadan çıktığını, çatının cam gibi kırılgan, hassas bir maddeden oluşuyor olmasına rağmen, davalıla- rın çatıya çıkılmasını önlemek adına herhangi bir tedbir almadıklarını, çatı kapısının açık bırakıldığını, herhangi bir uyarı levhasının bulun- madığını, hatta çatıya çıkmayı sağlayacak şekilde çatıya monte edilmiş sürgülü merdivenin de bulunduğunu, tüm bu nedenlerle ölüm olayının gerçekleşmesinde davalı yöneticilerin ağır kusurlarının ve ihmallerinin bulunduğunu; müteveffanın olay tarihinde 15 yaşında olduğunu, eko- nomik durumlarının kötü olması nedeniyle oğlunun hem çalışıp hem de okuduğunu, ölümüyle birlikte maddi ve manevi desteğinden yoksun kaldığını, ölüm haberi ile birlikte ağır elem, ızdırap ve üzüntü yaşadığı- nı, psikolojisinin bozulduğunu ileri sürerek; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1.000,00 TL maddi, 80.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte da- valılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı ... ; olayın gerçekleştiği yer çatı katı olup, .... Ticaret Merkesi A Blok Yönetiminin sorumluluğunda bulunmadığını, bu hususun yöne- tim planında açık ve net olduğunu, çatı katının güvenliği ile üst kurulun ilgilenmesi gerektiğini; çatıya çıkan kapılardan acil durumlarda asansör kulelerine geçişi sağlamak ve olayın gerçekleştiği tarih itibariyle çatı- da “ su tut “ adıyla anılan bakım ve onarım çalışmalarının yapılması nedeniyle, çatı kapılarının belli saatlerde açık bırakıldığını ; ... Ticaret Merkezi Yönetim Planı 79. madde gereğince , Temsilciler Üst Kurulu 132 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 üyelerinin yönetim işlerinden doğan sorumluluklarının müteselsilen so- rumluluk olduğunu, bu sebeple kendisine husumet yöneltilemeyeceği- ni, ölüm olayının müteveffanın kendi kusuru nedeniyle, mesai saatleri dışında meydana geldiğini, maddi ve manevi tazminat istenemeyeceği- ni savunarak; davanın reddini istemiştir. Davalı ... ; dava konusu olayın meydana geldiği yerin A Blok Yö- neticiliğinin sorumluluğu kapsamında olmadığını, site yönetim pla- nı gereği ortak alanlardan Kat Malikleri Yöneticiliği Temsilciler Üst Kurulu’nun sorumlu olduğunu, kendilerine husumet yöneltilemeyece- ğini; olayın mesai saatleri dışında müteveffanın kendi kusurlu eylemi nedeniyle meydana geldiğini, kendilerine atfedilebilecek herhangi bir kusurun bulunmadığını, maddi ve manevi tazminat isteminde bulunu- lamayacağını , diğer davalı A Blok site yönetimi danışmanı ... hakkında açılan ceza davasında verilen kararın henüz kesinleşmediğini, bekletici mesele yapılması gerektiğini savunarak; davanın reddini istemiştir. Davalı ... Ticaret Merkezi Temsilciler Üst Kurulu ; dava konusu ölüm olayının ... Ticaret Merkezi A Blok çatısında meydana geldiği- ni, davacının muhataplarının A Blok kat malikleri olduğunu, ... Ticaret Merkezi’nin iki ayrı bloktan oluştuğunu, blok malikleri ve yönetici- lerinin farklı olduğunu, bu nedenle pasif husumet dava ehliyetlerinin bulunmadığını, kaldı ki tazminat davalarında husumetin yöneticiye yöneltilemeyeceğini, kendilerine atfedilebilecek herhangi bir kusur ve ihmallerinin bulunmadığını savunarak; davanın reddini istemiştir. Mahkemece; olayın meydana geldiği ... İş Merkezi A Blok çatı bö- lümünün, 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 4. maddesinde tanımla- nan ortak yerlerden olduğu, yapı malikinin sorumluluğunu düzenleyen Borçlar Kanunu’nun 69. maddesi ile 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanu- nu’nun 3, 4, 16, 19/1 maddeleri birlikte değerlendirildiğinde, davanın ... İş Merkezi A Blok kat maliklerine yöneltilmesi gerektiği, davalıların pasif husumet ehliyeti bulunmadığı gerekçesiyle, davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmiş; hüküm, süresi içinde da- vacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dava; haksız fiil sorumluluğuna dayalı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Taraf sıfatı, bir başka deyişle husumet ehliyeti; dava konusu hak ile kişiler arasındaki ilişkiyi ifade eder. Sıfat, bir maddi hukuk ilişkisinde SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 133 tarafların o hak ile ilişkisinin olup olmadığının belirlenmesi anlamına gelir. Davacı sıfatı, dava konusu hakkın sahibini, davalı sıfatı ise dava konusu hakkın yükümlüsünü belirler. Uygulamada davacı sıfatı, aktif husumeti, davalı sıfatı ise pasif husumeti karşılayacak şekilde kabul edilmektedir. Dava konusu şey üzerinde kim ya da kimler hak sahibi ise, davayı bu kişi veya kişilerin açması ve kime karşı hukuki koru- ma isteniyor ise o kişi veye kişilere davanın yöneltilmesi gerekir. Bir kimsenin davacı veya davalı sıfatına sahip olup olmadığı tıpkı hakkın mevcut olup olmadığının tayininde olduğu gibi maddi hukuka göre be- lirlenir. Taraf sıfatı bu anlamda, defi değil itiraz niteliğinde olup; taraf- larca süreye ve davanın açılmasına bakılmaksızın her zaman ileri sürü- lebileceği gibi taraflar ileri sürmemiş olsa bile mahkemece resen nazara alınmalı- dır. ( Kuru, Baki- Arslan, Ramazan - Yılmaz, Ejder : a.g.e.,s. 231-232 ; Üstündağ, Saim; Medeni Yargılama Hukuku, Alfa Basım Yayım Dağı- tım, İstanbul 1997, s. 307 ) 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 34. maddesinin 1. fıkrasında, “Kat malikleri, anagayrimenkulün yönetimini kendi aralarından veya dışarıdan seçecekleri bir kimseye veya üç kişilik bir kurula verebilir- ler; bu kimseye (yönetici), kurula da (yönetim kurulu) denir.” hükmü getirilmiş, aynı Kanunun 35. maddesinde de yöneticinin görevleri sa- yılmıştır. 634 sayılı KMK’nın 35. maddesi uyarınca; anagayrimenkulün ga- yesine uygun olarak kullanılması, korunması, bakımı ve onarımı için kat maliklerinin yararına olan hususlarda gereken tedbirlerin onlar adı- na alınması, yöneticinin görevleri arasındadır. 634 sayılı KMK’nın 38. maddesinde yöneticinin sorumluluğuna ilişkin genel kural, “Yönetici, kat maliklerine karşı aynen vekil gibi so- rumludur.” şeklinde ortaya konularak ; 39. maddesinde ise yöneticinin hesap verme yükümlülüğü düzenlenmekte ; 40. maddenin 1. fıkrasında ise yöneticinin hakları , “Yönetici kaide olarak vekilin haklarına sahip- tir.” şeklinde ifade edilmektedir. Borçlar Kanunu’nun 390. ve 321. maddeleri gereğince vekilin so- rumluluğu genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin hükümlere tabidir. Vekil, müvekkile karşı vekalet görevini iyi bir biçimde yerine getirme 134 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 ve yüklendiği işi özenle ifa etmekle yükümlüdür. Buna göre vekil kasıt veya ihmal ya da özensizlik ile müvekkile verdiği zarardan sorumludur. Yönetici, vekaletname ile tayin edilen bir vekil gibi değildir. Yet- kisini yasadan alan bir temsilci durumundadır. Kat maliklerinin vekili sıfatıyla ve ayrıca Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 35. maddesinde belirtilen görevleri yerine getirirken özenli davranmak zorundadır. Kişisel kusuru yüzünden kat malikleri bir zarar görmüş ise, yönetici, bundan kişisel olarak sorumlu tutulmalıdır. Somut olayda; müteveffanın, ... Ticaret Merkezi’nin teras çatı ka- tında bulunan cam kubbenin üzerine, burada bulunan seyyar merdive- ni kullanarak çıkması ve cam kubbenin kırılmasıyla birlikte ölümünün gerçekleştiği sabit olup, olay tarihinde çatıda bakım ve onarım çalış- malarının yaptırıldığı, çatı kapısının bu nedenle açık bırakıldığı hususu davalılar tarafından kabul edilmektedir. Dava konusu olayın meydana geldiği yer ... Ticaret Merkezi Yöne- tim Planı incelendiğinde; 52. maddesi ; “ Ana taşınmaz, iş bu yönetim planında belirlenen esas ve usullere göre oluşturulacak “ Kat Malikleri Temsilciler Kurulları “ ile “ Kat Malikleri Temsilcileri Üst Kurulu “ tarafından yönetilir.” ; kurullar arası sorumluluğu düzenleyen 79. mad- desinde , “ Temsilciler Üst Kurulu , kat maliklerine, Kat Malikleri Ku- ruluna ve Temsilciler Kurullarına karşı , Borçlar Kanunu’nun vekalet akdi hükümlerine göre sorumludur. Temsilciler Üst Kurulu üyelerinin yönetim işlerinden doğan sorumlulukları müteselsil sorumluluktur.” ; 80. maddesinde , “ Temsilciler Üst Kurulu kat maliklerine karşı hakları, kural olarak, vekilin hakları gibidir. “ ; 84. maddesinde ise , “ Tem- silciler Üst Kurulu ortak yerler ve tesislerde onarım gerektiren hasar, bozukluk ve yıpranmaları giderecek önlemleri geciktirmeden almak ve gereken iş ve işlemleri aksamalara yol açmaksızın en kısa zamanda ger- çekleştirmekle ödevlidir.” şeklinde düzenlemelere yer verildiği görül- müştür. Yönetim planı tüm kat malikleri için bağlayıcıdır. Her ne kadar yönetim planı gereği, Borçlar Kanunu vekalet akdi hükümlerine göre, Temsilciler Üst Kurulu kat maliklerine karşı sorumluluk yüklenmiş olsa da gerek Kat Mülkiyeti Kanunu gerekse Türk Borçlar Kanunu’nun 49. ve devamı maddelerinde düzenlenen haksız fiil hükümlerine göre, diğer davalı ... ve yönetici sıfatı bulunması halinde davalı ... de meyda- na gelen zarardan kat maliklerini temsilen sorumludur. SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 135 Hal böyle olunca, mahkemece; yukarıda açıklanan maddi ve huku- ki olgular çerçevesinde, öncelikle yönetim planı hükümleri ile birlik- te varsa A Blok Yönetim defterleride getirilerek A Blok Kat Malikleri kurulu olup olmadığı değerlendirilerek A Blok Yönetiminin ve davalı ...’in olay tarihinde yönetici olup olmadığı araştırıldıktan sonra, şayet yönetici sıfatının bulunması halinde, davalı ... ile birlikte diğer dava- lıların, 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 35. maddesi kapsamın- da belirtilen yönetim işlerinden dolayı tazminat istemiyle açılan işbu davada, aynı kanunun 38. maddesi uyarınca kat maliklerini temsilen pasif husumet ehliyetlerinin bulunduğu dikkate alınarak, işin esasına girilip, taraflarca gösterilen deliller toplanıp değerlendirildikten sonra , hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davanın husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi doğru gö- rülmemiş, bozmayı gerektirmişti. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarını kabulü ile hükmün HUMK’nun 428. maddesi gereğince davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK’nın Geçici Madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK’nun 440. maddesi gereğince karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 08.07.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi. _._._._._._._._•_._._._._._._._

YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ Tarih: 03.02.2020 Esas: 2017/3375 Karar: 2020/309

Eşlerden Biri ile Evli Olduğunu Bildiği Halde Birlikte Olan Kişiden Bilerek ve İsteyerek Diğer Eşe Zarar Verme Kastıyla Hareket Ettiği İspat Edilmedikçe Manevi Tazminat İstenemez

ÖZET : Uyuşmazlık, evlilik birliği devam ederken, eşlerden biri ile evli ol- duğunu bilerek birlikte olan üçüncü kişiden diğer eşin manevi taz- minat talep etme hakkının bulunup bulunmadığı noktasında toplan- maktadır. 06.07.2018 tarih ve E: 2017/5, K: 2018/7 sayılı İBK’nda 136 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 da belirtildiği üzere TMK’nun 185. maddesinde düzenlenen sadakat yükümlüğü, evlilik sözleşmesinden kaynaklanmakta olup eşlerin bir- birlerine karşı ileri sürebilecekleri nisbi hak niteliğindedir. Dava- lının dava dışı eş ile birlikteliği şeklindeki davranışı, aldatılan eş yönünden haksız fiil olarak nitelendirilemeyeceğinden müteselsil sorumluluk esasına göre sorumluluğuna gidilemez. Fiilin emredici bir norma değil de sadece ahlaka aykırı olması durumunda, sorum- luluğa gidilebilmesi için, failin zarar görene zarar verme kastıyla hareket etmesi gerekir. Açıklanan nedenlerle, davalının aldatılan eşe bilerek ve isteyerek zarar vermeyi amaçlamış olması gerekir. Sadece birlikte olduğu eşin evli olduğunu bilmesi yeterli değildir. ➣ 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu m 24, 25 ➣ 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m 49, 61

avacı vekili Avukat ... tarafından, davalı aleyhine 03/07/2014 gü- Dnünde verilen dilekçe ile üçüncü kişi ile birlikte olma iddiasına da- yalı manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 14/07/2016 günlü kara- rın Yargıtayca duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili, duruşmasız olarak incelenmesi de davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmek- le temyiz dilekçelerinin kabulüne ve miktar itibariyle duruşma istemi- nin reddine karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü. Davacı vekili; davalının, müvekkilinin eşi ile evli olduğunu bildiği halde birliktelik yaşadığını, davalının eyleminin müvekkilinin kişilik haklarına saldırı oluşturduğunu belirterek uğranılan manevi zararın da- valıdan tazmini isteminde bulunmuştur. Davalı, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Dava konusu uyuşmazlık, evlilik birliği devam ederken, eşlerden biri ile evli olduğunu bilerek birlikte olan üçüncü kişiden diğer eşin manevi tazminat isteminde bulunup bulunamayacağı hususundadır. Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 06/07/2018 tarihli ve 2017/5 E.-2018/7 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere; SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 137 TMK 185/3. maddesinde düzenlenen sadakat yükümlüğü, evlilik söz- leşmesinden kaynaklanmakta olup, ihlal edilmesi durumunda yalnızca sözleşmenin taraflarının yani eşlerin birbirlerine karşı ileri sürebilecek- leri nisbi hak niteliğindedir. Yani mutlak bir hak mahiyetinde olmadığı için, herkese karşı ileri sürülemez. Davacı, kişilik hakkı ihlallerini düzenleyen genel hükümlere yani TMK’nun 24-25 ve TBK’nun haksız fiil sorumluluğuna ilişkin temel düzenlemesi olan 49/1. (BK. 41/1) ve kişilik değerlerinin zedelenme- sine ilişkin TBK 58. (BK 49.) maddelerine de dayanamaz. Söz konusu yasa maddeleri gereğince haksız fiil sorumluluğundan söz edilebilme- si için, diğer şartların yanında ayrıca zarara sebep olan fiilin hukuka aykırı olması yani emredici bir hukuk normuna aykırı olması gerekir. Somut olayda, eş olmayan davalı yönünden fiilin hukuka aykırılık şartı gerçekleşmemiştir. Müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümlerin de uygulanması müm- kün değildir. Zira, TBK’nun 61. (BK 50.) maddesinde birden fazla ki- şinin ortak kusurlu davranışları nedeniyle bir zarara yol açmaları duru- munda müteselsil sorumluluğun söz konusu olacağı düzenlenmiştir. Bu kapsamda sorumluluğa gidilebilmesi için, aldatan eş ile birlikte olan davalının fiilinin de hukuka aykırı olması gerekir. Davalının dava dışı eş ile birlikteliği şeklindeki davranışı, aldatılan eş yönünden haksız fiil olarak nitelendirilemeyeceğinden müteselsil sorumluluk esasına göre de sorumluluğuna gidilemez. Aldatılan eş yansıma yoluyla zarara uğradığını da iddia edemez. Zira, üçüncü kişinin aldatılan eşe karşı herhangi bir hukuka aykırı ey- lemi ve verdiği herhangi bir zarar bulunmadığından, yansıma yoluyla istenebilecek zarar da sözkonusu olamaz. TBK’nun 49/2. (BK. 41/2) maddeleri gereği, fiilin emredici bir norma değil de sadece ahlaka aykırı olması durumunda, sorumluluğa gidilebilmesi için, failin zarar görene zarar verme kastıyla yani somut olayda, davalının davacı aldatılan eşe bilerek ve isteyerek zarar verme- yi amaçlamış olması gerekir. Sadece birlikte olduğu eşin evli olduğunu bilmesi bu tür sorumluluk için yeterli değildir. Şu durumda; açıklanan yasal düzenlemeler ve Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun yukarıda anılan kararı uyarınca 138 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 yerel mahkemece, evlilik birliği devam ederken eşlerden biri ile evli olduğunu bilerek birlikte olan davalıya karşı açılan davanın tümden reddedilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir. SONUÇ: Temyiz edilen kararın yukarıda açıklanan nedenle davalı yararına BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacı vekilinin di- ğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına ve da- valıdan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 03.02.2020 gününde oybirliğiyle karar verildi. _._._._._._._._•_._._._._._._._

YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ Tarih: 29.01.2019 Esas: 2016/6091 Karar: 2019/380

İzinsiz Hafriyat Alınması Nedeniyle Tazminat – Eski Hale Getirme Talep Edilen Davalarda Hem Eski Hale Getirme Bedeli Hem de Taşınmazın Sürüm Değeri Belirlenip Az Olana Karar Verilmelidir; Zarar Miktarı Sürüm Değerini Geçemez

ÖZET : Davacı, taşınmazdan izinsiz hafriyat alınması nedeniyle telafisi im- kansız şekilde tahrip edildiğini iddia ederek maddi tazminat tale- binde bulunmuştur. Bu nevi davalarda, hem eski hale getirme bedeli hem de taşınmazın sürüm değeri belirlenip az olana karar verilmeli- dir. Dava konusu olayda, taşınmazın aynına zarar verilmiş olup; za- rar miktarının, taşınmazın sürüm değerini geçmemesi gerekir. Açık- lanan hususlar dikkate alınmaksızın, yerel mahkemece taşınmazın rayiç değeri belirlenmeden bilirkişi tarafından belirlenen eski hale getirme bedeline hükmedilmesi hatalıdır. ➣ 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m 51

avacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalı ... aleyhine 09/01/2015 Dgününde verilen dilekçe ile haksız eyleme dayalı maddi tazminat SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 139 istenmesi üzerine yapılan yargılama sonunda; mahkemece davanın ka- bulüne dair verilen 26/01/2016 günlü kararın Yargıtay’ca duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle, daha önceden belirlenen 29/01/2019 duruşma günü için yapılan tebligat üzerine duruşmalı temyiz eden davalı vekili Avukat ... ile karşı taraftan davacı vekili Avukat ... geldiler. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar ve- rildikten ve hazır bulunanların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra taraflara duruşmanın bittiği bildirildi. Dosyanın görüşülmesine geçildi. Tetkik hâkimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kâğıtlar incelenerek gereği düşünüldü. 1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isa- betsizlik görülmemesine göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dı- şında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir. 2-a- Diğer temyiz itirazlarına gelince, Dava, taşınmazdan hafriyat alımı nedeniyle maddi tazminat istemi- ne ilişkindir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tara- fından temyiz edilmiştir. Davacı, davalı şirket tarafından taşınmazından rızası dışında hafri- yat alındığını, telafisi imkansız şekilde tahrip edildiğini beyan ederek maddi zararının tazminini istemiştir. Davalı, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur Mahkemece alınan bilirkişi rapor doğrultusunda davanın kabulüne karar verilmiştir. Dosya kapsamından hükme esas alınan bilirkişi raporlarında, eski hale getirme bedelinin hesaplandığı ve mahkemece belirlenen bu mik- tara hükmedildiği anlaşılmaktadır. Tazminat sorumluluğunun kapsamı, gerçek zarar ile sınırlı olup; za- rar da, haksız eylemden önceki ve sonraki durum arasındaki farktan ibarettir. Eski hale getirme istemi ile açılan davalarda hem taşınmazın eski hale getirme bedelinin hem de taşınmazın sürüm değerinin belir- lenmesi ve az olan miktara hükmedilmesi gerekir. 140 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 Dava konusu olayda, taşınmazın aynına zarar verilmiş olup; zarar miktarının, taşınmazların sürüm (rayiç) değerini geçmemesi gerekir. Mahkemece taşınmaz değeri belirlenmeden eski hale getirme bede- line hükmedilmesi doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir. b- Diğer yandan, dava konusu taşınmaz kullanılamaz hale geldi- ğinden sürüm bedelinin hüküm altına alınması durumunda da; tapu kaydının davacı üzerinde kalacağı göz önünde tutularak, TBK’nun 51. maddesi ve yararların denkleştirilmesi ilkesi uyarınca, tazminat mik- tarından uygun bir oranda indirim yapılması gerekir. Karar açıklanan nedenle de yerinde görülmemiş ve bozulması gerekmiştir. SONUÇ: Temyiz edilen kararın, yukarıda (2/a-b) sayılı bentlerde gösterilen nedenlerle BOZULMASINA; diğer temyiz itirazlarının ise ilk bentte açıklanan nedenlerle reddine ve davacı yararına takdir olunan 2.037,00 TL duruşma avukatlık ücretinin davalı şirkete yükletilmesine, peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 29.01.2019 gününde oy birliğiyle karar verildi. _._._._._._._._•_._._._._._._._

YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ Tarih: 04.07.2019 Esas: 2018/12715 Karar: 2019/6954

Nüfus Kaydının İptali ve Düzeltilmesi – DNA İncelemesi İçin Kan ve Doku Örneği Vermeyen Davalılara Yeniden Meşruhatlı Tebligat Çıkarılmalı, Zorla Getirilecekleri İhtar Edilmeli, Gerektiğinde Zor Kullanılmasına Karar Verilerek İnceleme Yapılmalıdır

ÖZET : Dava, nüfus kaydının iptali ve gerçek anne ve baba hanesine tescil talebine ilişkindir. Kamu düzeni ile yakından ilgili olan nüfus kaydı- nın düzeltilmesi davalarında, hakim maddi olguları re’sen araştırır ve delilleri serbestçe takdir eder. DNA incelemesi için kan ve doku örneği vermeyen davalılara yeniden meşruhatlı tebligat çıkarılmalı, zorla getirilecekleri ihtar edilmeli, gerektiğinde zor kullanılmasına SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 141 karar verilerek inceleme yapılmalıdır. Yasal düzenlemelere aykırı şekilde eksik incelemeye dayalı olarak çağrıya uyulmaması ve ve- killerin de DNA incelemesi için örnek verilmeyeceğini beyan etmesi üzerine davanın kabulüne karar verilmesi hatalıdır. ➣ 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu m 284 ➣ 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu m 292

araflar arasında görülen davada yapılan yargılama sonunda mah- Tkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olup hükmün da- valılar ... ve ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü. KARAR Dava dilekçesinde; davacıların murisi ve kız kardeşleri olan ... (...)’ın eski eşi ...’la 20/02/1964 tarihinde evlendiklerini, 15/09/1972 ta- rihinde eşinden çocuksuz olarak boşandığını, ancak boşanmadan sonra 26/04/1974 tarihinde muris ... üzerine davalılar 01/06/1971 d.lu ... ve ...... (...)’ın ikiz çocukları olarak kayıt edildiklerini bildirerek, ...’nin nüfus kaydında çocukları olarak görünen davalılar Mustafa ve ...’ın kayıtların iptalini, gerçek anne ve babalarının hanesine tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Mahkemece, ihtaratlı tebligat çıkartılmasına rağmen davalıların kan vermedikleri, davalılar vekilinin 02.02.2018 tarihli dilekçesinde ve 02.04.2018 tarihli duruşmada müvekkili Mustafa’nın kan örneği ver- mesinin kendisinden beklenilmesinin hukuka aykırı olacağını ve kan vermeye rıza göstermeyeceğini beyan etmesi gerekçesi ile DNA ince- lemesi yapılmayarak mevcut kanıtlarla davanın kabulüne karar veril- miştir. Hüküm davalılar ... ve ... vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dava, nüfus kaydının iptali istemine ilişkindir. Dosya içerisindeki bilgi ve belgelerden, DNA testi yapılması için davalılar ... ve ...’nın bulunduğu adreslere usulüne uygun olarak tebli- gat çıkartıldığı halde, çağrıya uyulmaması ve vekillerinin de DNA ince- lemesi için örnek vermeyecekleri beyanı üzerine mahkemece davanın kabul edildiği anlaşılmaktadır. 142 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 Kamu düzeni ile yakından ilgili olan nüfus kaydının düzeltilmesi davalarında, Türk Medeni Kanunu’nun 284. maddesinde belirtilen ko- şullar saklı kalmak kaydıyla, Hukuk Muhakemeleri Kanunu uygulanır. Anılan madde uyarınca, hakim maddi olguları re’sen araştırır ve kanıt- ları serbestçe takdir eder. Hukuk Muhakemeleri Kanunu 292. maddesi uyarınca dava dilekçe- sindeki talep çerçevesinde mahkemece tarafların iddia ve savunmaları da dikkate alınarak iddia ile ilgili olarak DNA testi yaptırmak üzere davalılar ... ve ...’ya tekrar meşruhatlı davetiye çıkarılarak DNA testi için gerekli kan ve doku örneklerini vermesi, aksi taktirde zor kulla- nılarak bu incelemenin yaptırılacağı hususu ihtar edilmeli, buna rağ- men davalılar gelmez veya gelir de kan ve doku örneklerini vermez ise bu incelemelerin zor kullanılarak yapılmasına karar verildikten sonra DNA testi yaptırılıp alınacak rapor doğrultusunda bir karar verilmesi gerekirken, yukarıda gösterilen yasal düzenlemelere aykırı şekilde ek- sik incelemeyle davanın kabulü doğru görülmemiştir. SONUÇ: Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutul- maksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu ne- denlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün 6100 sayılı HMK’nin Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK’un 440/I maddesi gere- ğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, istek halinde peşin harcın temyiz edene iadesine, 04.07.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi. _._._._._._._._•_._._._._._._._ YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ Tarih: 26.03.2018 Esas: 2017/5213 Karar: 2018/9914 Kira Alacağı ve Tahliye - Kiralanan Taşınmaz Paylı Mülkiyete Tabi ise Bir Paydaş Kendi Payına Düşen Alacağı Talep Edebilir; Taşınmaz Elbirliği Mülkiyetine Tabi ise İcra Takibini Tüm Ortaklar Birlikte Yapabilir ÖZET : Dava, kira alacağının tahsili amacıyla başlatılan icra takibine yö- nelik itirazın kaldırılması ve tahliye talebine ilişkindir. Kiralanan SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 143 taşınmaz paylı mülkiyete tabi ise paydaşlar kendi payına düşen alacağı talep edebilir. Taşınmaz elbirliği mülkiyetine tabi ise icra takibini tüm ortaklar birlikte yapabilir. Açıklanan nedenlerle, dava konusu taşınmaza ait tapu kaydı getirtilmeli, taşınmazın tabi olduğu mülkiyet türü tespit edilmeli ve sonucuna göre karar verilmelidir. Açıklanan hususlar dikkate alınmaksızın, eksik incelemeye dayalı olarak yazılı şekilde karar verilmesi hatalıdır. ➣ 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu m 689, 690, 691, 702

araflar arasında görülen davada yapılan yargılama sonunda Mah- Tkemece, davanın kabulüne karar verilmiş olup hükmün davalılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, ge- reği düşünüldü. KARAR Davacı vekili, kira alacağının tahsili amacıyla davalı borçlu aleyhi- ne icra takibi başlattıklarını, davalı borçlunun haksız yere ödeme emri- ne itiraz ettiğini belirterek itirazın kaldırılmasına ve kiralananın tahliye- sine karar verilmesini istemiştir. Davalı vekili; davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, itirazın kaldırılması talebinin 90.825,70 TL üzerinden kabulüne, tahliye talebi konusuz kaldığından bu konuda karar verilme- sine yer olmadığına karar verilmiş; hüküm davalı vekili tarafından tem- yiz edilmiştir. 1- Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belge- lere, temyiz olunan kararda yazılı gerekçelere göre davalı vekilinin tah- liyeye yönelik temyiz itirazları yerinde değildir. 2- Davalı vekilinin itirazın kaldırılmasına yönelik temyiz itirazları- na gelince; 07/03/2011 başlangıç tarihli, aylık 34.000,00 TL bedelli ve beş yıl süreli takip dayanağı kira sözleşmesi “ ... ve hissedarları’’ adına davacı alacaklı ... tarafından imzalanmış ve icra takibi 23/07/2015 tari- hinde ... tarafından tek başına başlatılarak 2015 yılı Haziran ve Temmuz aylarına ait toplam 96.000,00 TL kira alacağının tahsili talep edilmiştir. Kiralanan taşınmaz paylı mülkiyete konu ise her bir paydaş sadece kendi payına düşen alacağı talep edebilir. Elbirliği mülkiyetine konu teşkil ediyorsa tüm ortakların birlikte icra takibi başlatmaları gerekir. 144 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 Bu nedenle mahkemece, dava konusu taşınmaza ait tapu kaydı ge- tirtilerek taşınmazın tabi olduğu mülkiyet türünün tespiti ile sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde itira- zın kaldırılmasına karar verilmesi doğru olmadığından kararın bozul- ması gerekmiştir. SONUÇ: Yukarıda (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davalı ve- kilinin itirazın kaldırılmasına yönelik temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün İİK’nun 366. ve 6100 sayılı HMK’nun Geçici 3. maddesinin yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZUL- MASINA; (1) nolu bentte açıklanan nedenle tahliyeye ilişkin temyiz itirazlarının reddine, taraflarca İİK’nun 366/3. maddesi gereğince Yar- gıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 10 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın temyiz edene iade- sine, 26.03.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. _._._._._._._._•_._._._._._._._ YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ Tarih: 20.02.2020 Esas: 2016/13760 Karar: 2020/2666

İşçilik Alacakları – Başka Delillerle Doğrulanmadıkça Davalı İşveren Aleyhine Dava Açmış (Husumetli) Olan İşçilerin Tanık Olarak Beyanlarına İtibar Edilemez

ÖZET : Dava, ödenmeyen işçilik alacaklarının tahsili talebine ilişkindir. HMK’nun 254. maddesinde “Dinleme sırasında öncelikle tanıktan adı, soyadı, doğum tarihi, mesleği, adresi, taraflarla akrabalığının veya başka bir yakınlığının bulunup bulunmadığı, tanıklığına du- yulacak güveni etkileyebilecek bir durumu olup olmadığı sorulur” kurallarına yer verilmiştir. Davalı işveren aleyhine dava açan iş- çiler tanık olarak dinlenmiş ise bu işçilerin tanıklıklarına ihtiyatlı yaklaşılması gerekir. Bu beyanlar başka delillerle doğrulanmadıkça husumetli işçilerin tanık olarak beyanlarına itibar edilemez. Davacı tanıklarının kendi beyanlarından da davalıya karşı dava açtıkları anlaşılmaktadır. Davalıyla husumetli olan kişilerin tanık beyanları- na itibar edilemeyeceği dikkate alınmadan yazılı şekilde karar veril- mesi isabetsizdir. ➣ 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu m 240, 250, 254 SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 145 araflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen Tincelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, temyiz taleple- rinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi ta- rafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: YARGITAY KARARI A) Davacı İsteminin Özeti: Davacı vekili; davacının, davalı şirketin yurtdışında bulunan şanti- yelerinde 2005-2012 tarihleri arasında iş güvenliği/ eğitim şefi olarak çalıştığını, işine davalı işverence haksız ve bildirimsiz olarak son veril- diğini, işçilik alacaklarının ödenmediğini ileri sürerek kıdem ve ihbar tazminatları ile ulusal bayram, genel tatil, hafta tatili ve fazla mesai alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. B) Davalı Cevabının Özeti: Davalı vekili; davacının sağlık eğitim uzmanı olarak çalıştığını, in- şaat işlerinin yapısı nedeniyle belirli dönemler halinde çalışmalarının olduğunu, proje bazlı olarak belirli süreli iş ilişkisi kurulduğunu ve işin bitirilerek tesliminden sonra iş ilişkisinin sona erdiğini, davacının el yazısıyla istifa dilekçesi sunduğunu, bu nedenle kıdem ve ihbar tazmi- natı talep edemeyeceğini, fazla mesai, genel tatil ve yıllık izin çalışma- larının bordroda tahakkuk ettirilerek ödendiğini ve dava konusu alacak taleplerinin zamanaşımına uğradığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir. C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti: Mahkemece davanın kısmen kabulü ile kıdem ve ihbar tazminatları ile ulusal bayram, genel tatil, hafta tatili ve fazla mesai alacaklarının davalıdan tahsiline hükmedilmiştir. D) Temyiz: Kararı davalı vekili temyiz etmiştir. E) Gerekçe: 1- Dosyadaki, yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışın- da kalan temyiz itirazları yerinde değildir. 146 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 2- Taraflar arasında 19/05/2011 - 31/03/2012 tarihleri arasını kapsa- yan son dönem çalışmanın işçinin istifası ile sona erip ermediği konu- sunda uyuşmazlık bulunmaktadır. Mahkemece “.. işçinin tazminat hakkından vazgeçecek şekilde dav- ranmasının hayatın olağan akışına aykırı olup, davalının bu yönde sun- muş olduğu savunma ile belgeler çeliştiği, emsal dosyalarda yer alan belgelerde de dikkate alındığında sunulan belgelerin matbu belgeler olduğu, yine davacının bu beyanının ardından bir süre daha çalışmaya devam ettirilmiş olması dikkate alındığında iş akdinin istifa sebebiyle sona ermediği...” gerekçesiyle istifa dilekçesine değer verilmemiş ise de varılan sonuç dosya kapsamı ile uyuşmamaktadır. Davacı işçi işverene 28/03/2012 tarihinde verdiği el yazılı dilekçe ile 31/03/2012 tarihi itibariyle özel nedenlerden ötürü iyi bir şekilde ayrıldığını bildirmiş olup, iş akdi 31/03/2012 tarihi itibariyle sonlandı- rılmıştır. Davacı tanıkları irade fesadına yönelik hiç bir açıklama yap- mamış, irade fesadını ispat bakımından başka bir delil de ileri sürül- memiştir. İrade fesadı iddiası ispat edilemediğine göre istifaya değer verilerek 19/05/2011 - 31/03/2012 tarihleri arasını kapsayan son dönem çalışmanın tazminat hesabından dışlanması gerekirken yanılgılı değer- lendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalıdır. 3- Davacının fazla mesai yapıp yapmadığı ve tatil günlerinde çalışıp çalışmadığı hususunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır. Söz konusu alacağın varlığını ispat yükü davacıda olup, davacı delil olarak tanık beyanlarına ve temyiz aşamasında ibraz ettiği birtakım e - posta kayıtlarına dayanmıştır. İşçinin çalışma olgusunun tespitinde işyerinde veya komşu işyerin- de çalışanların tanıklığı önemli olduğu gibi tanık olarak dinlenecek ki- şinin tanıklığına güveni etkileyebilecek bir durumun olup olmadığı da araştırılmalıdır. Diğer taraftan 6100 sayılı HMK’un tanıkla ilgili hükümleri incelen- diğinde, 240/1 maddesinde “Davada taraf olmayan kişiler tanık olarak gösterilebilir”, 250. maddesinde “Tanığın davada yararı bulunmak gibi tanıklığının doğruluğu konusunda kuşkuyu gerektiren sebepler varsa, bunu iki taraftan biri iddia ve ispat edebilir” ve 254. maddesinde ise SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 147 “Dinleme sırasında öncelikle tanıktan adı, soyadı, doğum tarihi, mesle- ği, adresi, taraflarla akrabalığının veya başka bir yakınlığının bulunup bulunmadığı, tanıklığına duyulacak güveni etkileyebilecek bir durumu olup olmadığı sorulur” kurallarına yer verilmiştir. Dairemizin istikrarlı uygulaması gereği, davalı aleyhine dava açan- lar tanık olarak dinlenmiş ise bu işçilerin tanıklıklarına ihtiyatlı yakla- şılması gerekir. Bu beyanlar diğer yan delillerle birlikte değerlendirile- rek sonuca gidilmelidir. Somut uyuşmazlıkta; mahkemece davacı tanık beyanlarına göre fazla çalışma, hafta tatili ve ulusal bayram genel tatil ücret alacakla- rı hüküm altına alınmış ise de, davacı tanıklarının kendi beyanların- dan davalıya karşı dava açtıkları anlaşılmaktadır. Davalıyla husumetli olan tanık beyanlarına itibar edilemeyeceği, temyiz aşamasında davacı tarafından sunulan e - posta kayıtlarının davacının hesaba esas alınan çalışma dönemi yönünden hesaplamaya elverişli olmadığı, buna göre fazla çalışma, hafta tatili ve ulusal bayram genel tatil ücret taleplerinin usulünce ispatlanamadığı anlaşıldığından, bu taleplerin reddine karar verilmesi gerekirken, kabulüne karar verilmesi hatalı olup bozmayı ge- rektirmiştir. F) Sonuç: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeplerden dolayı BOZUL- MASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgilisine iadesine, 20.02.2020 gününde oybirliğiyle karar verildi. _._._._._._._._•_._._._._._._._ YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ Tarih: 01.04.2019 Esas: 2017/9129 Karar: 2019/7351

İhtiyari Dava Arkadaşlığı Koşulları Bulunsa Bile İşçilik Alacaklarına İlişkin Uyuşmazlıklar Aynı Davada Birlikte Görülemez

ÖZET : Davacılar vekili, müvekkillerinin iş akdinin sebepsiz ve bildirimsiz olarak feshedildiğini iddia ederek her bir müvekkili adına ödenme- 148 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 yen işçilik alacaklarının tahsili talebinde bulunmuştur. Dosya içe- riğinden, aynı işyerinde çalışan ve karı-koca olan davacılar adına aynı dava dilekçesiyle tazminat ve bir kısım işçilik alacaklarının her bir davacı adına ayrı ayrı talep edildiği anlaşılmaktadır. Birden çok kişinin, dava arkadaşlığı koşulları bulunmaksızın, birlikte dava açabilmeleri ya da kendilerine karşı birlikte dava açılması mümkün değildir. Davacılar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmadığı açıktır. Davacıların talepleri iş akdine dayalı olup, her bir işçi, ayrı ayrı iş akdiyle ve farklı süre ve koşullarda çalışmıştır. İhtiyari dava arkadaşlığı koşulları bulunsa bile işçilik alacaklarına ilişkin uyuş- mazlıklar aynı davada birlikte görülemez. Mahkemece, davaların birlikte görülerek sonuçlandırılması yerinde değildir. Tefrik kararı verilerek, her bir davacı işçi için yargılamaya ayrı ayrı devam edile- rek sonuca gidilmelidir. ➣ 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu m 57, 59 ➣ 1475 sayılı İş Kanunu m 14 ➣ 4857 sayılı İş Kanunu m 120

araflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen Tincelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, temyiz taleple- rinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi ta- rafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: YARGITAY KARARI A) Davacı İsteminin Özeti: Davacılar vekili, müvekkillerinden, davacı ...’ın 2001 yılında, diğer müvekkili ...’ın ise 2007 yılında, ... ili ... İlçesi ... İlköğretim Okulu yatılı pansiyonda temizlik işçisi olarak işe başladıklarını, davalı idare tarafından 2013 yılı Ağustos ayında müvekkillerinin işine sebepsiz ve bildirimsiz son verildiğini ancak tazminatlarının davalı işveren tarafın- dan ödenmediğini, müvekkillerinin davalı işyerinde mesai kavramı ol- madan gece yarılarına kadar, hafta sonları, resmi tatillerde ve bayram tatillerinde dahi ara vermeksizin çalışmalarına rağmen fazla mesai üc- retlerinin de ödenmediğini, ayrıca müvekkillerin son çalıştıkları ayın 28 günlük ücretleri de ödenmediğini ileri sürerek, her bir müvekkili adına SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 149 ayrı ayrı kıdem ve ihbar tazminatları ile kötü niyet tazminatı, ücret, fazla çalışma ve yıllık izin alacaklarının davalıdan tahsiline karar veril- mesini talep etmiştir. B) Davalı Cevabının Özeti: Davalı vekili, davacıların müvekkili bakanlıkta değil ihaleyi alan temizlik şirketi nezdinde çalıştıklarını, müvekkilinin sadece ihale ma- kamı olduğunu ve müvekkili bakanlığa husumet düşmediğini, okulla- rın Temmuz ve Ağustos aylarında kapalı olması nedeni ile hizmet alım sözleşmelerinin 10 ay süre ile yapıldığını, Eylül ayında tekrar ihaleye çıkıldığını, diğer işçilerin Eylül ayında göreve başladıklarını ancak da- vacıların başka bir işyerinde sigortalı olarak işe girdiklerini, ayrıca dava dilekçesinde yer alan davacıların, gece yarılarına kadar, resmi tatil de- meden çalıştıkları iddiaları da yersiz olduğunu, bahsi geçen yer bir okul yatılı pansiyonu olduğunu, bir okulun bayram günü, resmi tatillerde, gece yarılarına kadar vs. kadar açık bulunması ne kadar mümkün ise davacının iddiaları da o kadar mümkün olabileceğini savunarak, dava- nın reddini istemiştir. C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti: Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, da- vanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. D) Temyiz: Kararı davalı vekili temyiz etmiştir. E) Gerekçe: 1- Anayasa’nın 138 ve 141. maddeleri uyarınca hakimler, Anaya- sa’ya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanı kanaatlerine göre hüküm verirler ve bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak ya- zılır. Bu gerekçede hukuki esaslara ve kurallara dayanmalı, nedenleri açıklanmalıdır. Diğer taraftan 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK’nın 27. maddesinde hukuki dinlenilme hakkı kurala bağlanmış- tır. Hukukî dinlenilme hakkı, Anayasa’nın 36’ncı maddesinde ve Av- rupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6’ncı maddesinde düzenlenen Adil yargılanma hakkının en önemli unsurudur. Hukuki Dinlenilme Hakkı 150 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 gereğince davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilile- ri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hakkın yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açık- lama ve ispat hakkını, mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değer- lendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içermektedir. Mahkemeler, kararlarını somut ve açık bir şekilde gerekçelendir- mek zorundadırlar. Eksik, şeklî ve görünüşte gerekçe yazılması adil yargılanma (hukukî dinlenilme) hakkının ihlâlidir. HMK’nın 297. maddesinde de, verilecek hükümde tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin yer alması gerektiği açıkça vurgulanmıştır. Kararın gerekçesinde maddi olay saptanmalı, hukuki niteliği ve uygu- lanacak hukuki kurallar belirlenmeli, bu konuda gerekli inceleme ve delillerden söz edilmeli, hukuk kuralları somut olaya uygulanmalı ve sonunda hüküm kurulmalıdır. Maddi olgularla hüküm fıkrası arasındaki hukuki bağlantı da ancak bu şekilde kurulabilecek, ayrıca yasal unsur- ları taşıyan bu gerekçe sayesinde, kararların doğruluğunun denetlene- bilmesi mümkün olacaktır. Somut uyuşmazlıkta, iddia ve savunma dosyadaki delillerle ilişki- lendirilerek tartışılıp değerlendirilmemiştir. Dolaysıyla davaya konu alacakların hangi delil durumuna göre kabul veya reddedildikleri de anlaşılamamaktadır. Bir başka anlatımla, karar gerekçesiz yazılmıştır. Bilirkişi raporuna atıf kararın gerekçeli olduğunu göstermez. Gerekçe- siz karar yazılması, adil yargılanma hakkının ihlali olup, kararın salt bu nedenle bozulması gerekmiştir. 2- 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda dava arkadaşlığı, mecburi ve ihtiyari dava arkadaşlığı olmak üzere iki ana başlık altında düzenlenmiştir. 6100 Sayılı Kanun’un “ihtiyari dava arkadaşlığı” başlıklı 57. mad- desinde; davacılar veya davalılar arasında dava konusu olan hak veya borcun, elbirliği ile mülkiyet dışındaki bir sebeple ortak olması; ortak bir işlemle hepsinin yararına bir hak doğmuş olması veya kendilerinin SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 151 bu şekilde yükümlülük altına girmeleri ve davaların temelini oluşturan vakıaların ve hukuki sebeplerin aynı veya birbirine benzer olması hal- lerinde, birden çok kişinin birlikte dava açabilecekleri gibi aleyhlerine de birlikte dava açılabileceği düzenlenmiştir. Aynı kanunun “Mecburi dava arkadaşlığı” başlıklı 59. maddesi ise “Maddi hukuka göre, bir hakkın birden fazla kimse tarafından birlikte kullanılması veya birden fazla kimseye karşı birlikte ileri sürülmesi ve tamamı hakkında tek hüküm verilmesi gereken hâllerde, mecburi dava arkadaşlığı vardır.” hükmünü içermektedir. Birden çok kişinin, dava arkadaşlığı koşulları bulunmaksızın, bir- likte dava açabilmeleri ya da kendilerine karşı birlikte dava açılması usul hükümlerine göre mümkün değildir. Ayrıca, davacılar arasında ihtiyari dava arkadaşlığı olsa bile, işçi- lik alacaklarına ilişkin uyuşmazlıkların özelliği gereği, bu tür davaların birlikte görülmesi doğru değildir. Zira, iddia ve savunmanın usulüne uygun şekilde araştırılması, delillerin tümüyle toplanıp ayrıntılı olarak değerlendirilmesi, hukuki gerçekliğin tam olarak sağlanması ve ayrıca kararın Yargıtay denetimine elverişli olabilmesi için davaların her bir işçi için ayrı ayrı görülüp sonuçlandırılmasında zorunluluk vardır. Somut uyuşmazlıkta davacı vekili, aynı işyerinde çalışan ve ka- rı-koca olan davacılar adına aynı dava dilekçesiyle tazminat ve bir kısım işçilik alacaklarının her bir davacı adına ayrı ayrı hüküm altına alınmasını talep etmiştir. Davacılar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmadığı açıktır. Davacıların talepleri iş sözleşmesi ilişkisine dayalı olup, her bir işçi, ayrı ayrı iş sözleşmesiyle ve farklı süre ve koşullarda çalışmıştır. Mahkemece, davaların birlikte görülerek sonuçlandırılması yerinde değildir. Anılan sebeple, tefrik kararı verilerek, her bir davacı işçi için yargılamaya ayrı ayrı devam edilerek sonuca gidilmelidir. 3- Hükmün 3/A bendinde davalı bakanlığın harçtan muaf olduğu belirtilmesine rağmen, hükmün 4. bendinde davacının yatırdığı peşin ve ıslah harcı yargılama gideri içine katılarak davalı bakanlığa harç yükletilmesi hatalıdır. 4- Hüküm altına alınan alacakların net mi yoksa brüt mü olduğunun hükümde belirtilmemesinin HMK’nun 297/2. maddesine aykırı oldu- ğunun ve infazda tereddüde yol açacağının düşünülmemesi de hatalıdır. 152 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 5- Kabule göre de, davacılar vekili dava dilekçelerinde, çalışma sa- atlerini belirtmeksizin genel ifadeler ile fazla mesai talep etmiş, dinle- nen davacı tanıkları da yine çalışma saatlerine ilişkin bilgi vermeksizin, “iş varsa, saate bağlı olmaksızın çalıştıkları” gibi genel açıklamalarda bulunmuştur. Buna göre, davacı iddiası ve davacı tanıklarının beyanları fazla mesaiyi hesaplamaya elverişli/yeterli değildir. Mahkemece bilir- kişinin tamamen varsayıma dayalı olarak yaptığı hesaba itibarla fazla mesai alacağının hüküm altına alınması isabetsizdir. Fazla mesai ücreti talebi reddedilmelidir. Ayrıca dava kısmi dava olarak açılmış olup, ıslah ile artırılan faz- la mesai ve yıllık izin alacakları bakımından dava dilekçesiyle istenen miktarlar bakımından dava, ıslah ile artırılan miktarlar için ise ıslah ta- rihinden itibaren faize hükmedilmesi yerine alacakların tamamına dava tarihinden itibaren faiz yürütülmeside hatalıdır. F) SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı nedenlerden dolayı BOZUL- MASINA, bozma nedenlerine göre sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, 01.04.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. _._._._._._._._•_._._._._._._._ YARGITAY 10. HUKUK DAİRESİ Tarih: 28.01.2019 Esas: 2016/13719 Karar: 2019/355

Ticaret Sicilinden Terkin Edilerek Tüzel Kişiliği Sona Ermiş Şirket Hakkında Karar Verilemez; Tüzel Kişiliğin İhyası Prosedürü İşletilerek Taraf Teşkili Sağlandıktan Sonra Yargılamaya Devamla Karar Verilmelidir

ÖZET : Davacı SGK, rücuan tazminat talebinde bulunmuştur. Tasfiyesi ge- reken hususlar eksik bırakılmış ise, tüzel kişilik ticaret sicilinden silinmiş olsa da tüzel kişiliğin sona erdiği kabul edilemez. Bu du- rumda, tüzel kişiliğin yeniden ihyasına gidilerek taraf teşkili sağlan- malıdır. Bu durumda, tüzel kişiliği sona eren davalı şirketin ihyası SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 153 için tasfiye memurluğu ile ticaret siciline husumet yöneltilerek ayrı bir dava açılması için davacıya süre verilmeli, dava açıldığı tak- dirde bu davanın sonucu beklenmeli, tüzel kişiliğin yeniden ihyası halinde, taraf teşkili sağlanarak, sonucuna göre karar verilmelidir. Yerel mahkemece, açıklanan hususlar dikkate alınmaksızın, hatalı değerlendirme ile infazı mümkün olmayacak şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır. ➣ 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu m 50, 51

Dava, rücuan tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir. Hükmün, davacı kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tara- fından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi. Dava ehliyeti, kişinin bizzat veya vekili aracılığıyla bir davayı dava- cı veya davalı olarak takip etme ve usuli işlemleri yapabilme ehliyetidir. Dava ehliyeti, medeni hakları kullanma ehliyetinin usul hukukunda bü- ründüğü şekildir; dolayısıyla, medeni hakları kullanma ehliyetine (fiil ehliyetine) sahip gerçek ve tüzel kişiler dava ehliyetine de sahiptirler. Taraf sıfatına gelince; bir hakkı dava etme yetkisi (dava hakkı) kural olarak o hakkın sahibine aittir. Bir hakkın sahibinin kim olduğu, dola- yısıyla o hakkı dava etme yetkisinin kime ait olduğu, (o davada davacı sıfatının kime ait olacağı) tamamen maddi hukuk kurallarına göre be- lirlenir. Ancak, bir davanın davacısının o dava yönünden davacı sıfatı- na sahip bulunmadığının belirlenmesi halinde, mahkeme dava konusu hakkın mevcut olup olmadığını inceleyemeyeceği ve sıfat yokluğundan davanın reddine karar vermek zorunda olduğu için, taraf sıfatı usul hu- kukunun da düzenleme alanındadır. Eş söyleyişle, sıfat, dava konusu sübjektif hak (dava hakkı) ile ta- raflar arasındaki ilişkidir. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu halde, taraf sıfatı dava konusu sübjektif hakka ilişkindir (Baki Kuru-Ramazan Arslan-Ej- der Yılmaz, Medeni Usul Hukuku, 7. baskı, ... 1995, s. 231). Bu neden- le, davanın tarafları, taraf ehliyetine sahip olmalıdır. Yani, bir davada 154 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 taraf olabilmek için, ya, hakiki şahıs; ya da, hükmi şahıs olmak gerekir. Zira, taraf ehliyeti, medeni hukukun haklardan istifade ehliyetine teka- bül eder (Saim Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuku, C. I-II, 7. Bas- kı, ... 2000, s.288). Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 06.06.2007 tarih, 2007/10-358 Esas, 2007/337 Karar sayılı kararında da benimsendiği üzere; ticari şirketin tüzel kişiliği ticaret sicilinden silinmesi (terkini) ile sona erer. Tüzel kişiliğin sona ermesi için tasfiye işlemlerinin eksiksiz yapılmış olması gerekir. Şayet tasfiye işlemleri gerektiği gibi tamamlanmamış ve tasfiyesi gereken hususlar eksik bırakılmış ise, tüzel kişilik ticaret sicilinden si- linse bile limtited şirketinin tüzel kişiliğinin sona erdiğinin kabulü ola- naksızdır. Bu durumda, tüzel kişiliğin yeniden ihyasına gidilerek taraf teşkili sağlanmak suretiyle yargılamanın devamının sağlanması gerekir. Şu halde yapılması gereken iş; anılan HGK kararı çerçevesinde, tü- zel kişiliği sona eren davalı şirketin ihyası için tasfiye memurluğu ile Ticaret Siciline husumet yöneltilerek ayrı bir dava açılması için davacı tarafa uygun bir süre verilmeli, dava açıldığı takdirde bu davanın sonu- cu beklenmeli, tüzel kişiliğin yeniden ihyası halinde, taraf teşkili sağla- narak, sonucuna göre karar verilmelidir. Somut olayda; hakkındaki davada kabule karar verilen davalı ... İnşaat Gıda ve Oto. San. Tic. Ltd. Şti.’nin 18.02.2015 tarihinde TTK. Geçici 7. madde gereğince ticaret sicilinden resen terkin edildiği, bu durumda taraf ehliyeti bulunmayan davalı şirket aleyhine karar veril- diği anlaşılmış olmakla, davalı şirket hakkında ihya yapılması için ya- sal prosedür işletilmek suretiyle ihyasına dair karar alındıktan sonra, usulüne uygun şekilde taraf teşkilinin sağlanması ve sonrasında karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve infazı mümkün olma- yacak şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. O hâlde, davacı kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itiraz- ları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır. SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle sair hususlar incelenmeksizin BOZULMASINA, 28.01.2019 gününde oybirliğiyle karar verildi. _._._._._._._._•_._._._._._._._ SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 155 YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ Tarih: 20.01.2020 Esas: 2019/5317 Karar: 2020/537

Tüketici Hakem Heyetinin Tüketici Lehine Verdiği Kararın İtiraz Üzerine İptali Halinde Tüketici Aleyhine Nispi Tarife Üzerinden Avukatlık Ücretine Hükmedilir

ÖZET : Dava, davalı tarafından tahsil edilen hesap işletim ücretinin davacı- ya iadesine ilişkin tüketici hakem heyeti kararının iptaline ilişkindir. 6502 SK’nun 70. maddesinde “Tüketici hakem heyetlerinin tüketici lehine verdiği kararlara karşı açılan itiraz davalarında, kararın ip- tali durumunda tüketici aleyhine, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre nispi tarife üzerinden vekalet ücretine hükmedilir.” düzenle- mesi yer almaktadır. Açık yasal düzenlemeye rağmen davalı aleyhi- ne nispi tarife üzerinden vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, maktu vekalet ücretine hükmedilmesi usul ve yasaya aykırıdır. ➣ 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun m 70

araflar arasındaki davanın Kastamonu 1. Asliye Hukuk Mahkeme- Tsi tarafından yukarıda sayı ve tarihi belirtilen kararın HMK 363. maddesi uyarınca kanun yararına bozulmasının Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından istenilmesi üzerine, dava dosyası ve içerisinde- ki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve diğer tüm dosya kapsamı delil ve belgeler incelendi. Gereği müzakere edilip düşünüldü. Davacı vekili, davalının müvekkili banka ile yaptığı mevduat hesabı sözleşmesi gereğince adına mevduat hesabı açıldığını ve karşılığında kendisinden hesap işletim ücreti tahsil edildiğini, davalının tüketici ha- kem heyetine başvurarak hesap işletim ücreti olarak tahsil edilen para- nın istirdadına karar verilmesini, tüketici hakem heyeti tarafından da tahsil edilen 186,27 TL hesap işletim ücretinin davalıya iadesine karar verildiğini, oysa mevduat hesabı açılmasına ilişkin davalı ile yapılan sözleşmenin tüketici işlemi olmadığını bundan dolayı tüketici hakem heyetinin itiraza bakmaya görevli olmadığını ileri sürerek, tüketici ha- kem heyeti kararının iptaline karar verilmesini istemiştir. 156 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 Davalı davaya cevap vermemiş, duruşmaya da katılmamıştır. Mahkemece; hesap işletim ücretinin bankacılık işlemleri gereği va- desiz mevduat hesaplarından alınan ücret olup tüketici işlemi olmadığı, dolayısıyla taraflar arasında Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun kapsamında bir uyuşmazlık bulunmadığı, bu durumda tüketici hakem heyetinin de somut olayda görevli olmadığı gerekçesiyle tüketici hakem heyeti kararınını iptaline, dava konusu ile sınırlı olmak üzere 186,27 TL vekalet ücretinin davalıdan alınıp, davacıya verilmesine, miktar itira- biyle kesin olarak karar verilmiştir. Kararı, davalının dilekçesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı- lığı, HMK 363/1. maddesi uyarınca hükmedilen vekalet ücreti yönün- den kanun yararına bozulması için temyiz etmiştir. Dava, davalı tarafından tahsil edilen hesap işletim ücretinin dava- cıya iadesine ilişkin tüketici hakem heyeti kararının iptaline ilişkindir. Mahkemece tüketici hakem heyeti kararının iptaline ve davalı aley- hine dava konusu miktarı geçmemek üzere maktu tarife üzerinden ve- kalet ücretine hükmedilmiştir. Ancak 6502 Sayılı Kanun’un 70/6. maddesi “Tüketici hakem heyet- lerinin tüketici lehine verdiği kararlara karşı açılan itiraz davalarında, kararın iptali durumunda tüketici aleyhine, avukatlık asgari ücret tarife- sine göre nispi tarife üzerinden vekalet ücretine hükmedilir.” hükmünü havidir. Kanunun bu açık hükmü karşısında mahkemece davalı aleyhine nis- pi tarife üzerinden vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, dava ko- nusu miktarı geçmemek üzere maktu tarife üzerinden vekalet ücretine hükmedilmesi doğru olmamış, HMK 363/1. maddesi gereği bozulması gerekmiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, Yargıtay Cumhuriyet Baş- savcılığının kanun yararına bozma talepli temyiz itirazının kabulü ile hükmü HMK 363/1. maddesi gereğince KANUN YARARINA BO- ZULMASINA, 20.01.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. _._._._._._._._•_._._._._._._._ SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 157 YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ Tarih: 01.07.2019 Esas: 2018/2579 Karar: 2019/5003

İtirazın İptali Davasında İcra Takibine Yapılan İtirazlar ile Bağlı Olmaksızın İddia ve Savunmalar İleri Sürülebilir

ÖZET : Davacı, dava dışı şirketin bankadan çekmiş olduğu krediyi müte- selsil kefil sıfatıyla ödediğini iddia ederek ödediği miktarın diğer kefil olan davalıdan tahsili amacıyla başlatmış olduğu icra takibine yönelik itirazın iptalini talep etmiştir. Davalı, dava dışı şirketin çek- miş olduğu krediye kefil olmadığını, sözleşmedeki imzanın kendisine ait olmadığını savunmuştur. İtirazın iptali davasında, icra takibine yapılan itirazlar ile bağlı olmaksızın iddia ve savunmalar ileri sürü- lebilir. Buna rağmen yerel mahkemece, bu savunmanın icra takibine itiraz sürecinde yapılmadığı, bu nedenle dinlenmeyeceği gerekçesiy- le davanın kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. ➣ 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu m 67

TÜRK MİLLETİ ADINA araflar arasında görülen davada Tekirdağ 1. Asliye Hukuk Mahke- Tmesince bozmaya uyularak verilen 28/12/2017 tarih ve 2015/503- 2017/570 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesinin davalı vekili tarafın- dan istenildiği ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tu- tanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görü- şülüp, düşünüldü: Davacı vekili, davalı ile 50’şer oranında hisselerine sahip oldukları …. Şarapçılık Gıda San. ve Tic Ltd. Şti.’nin ….... Bankasına katılan, ….. Bank’tan, 22.12.2005 tarihinde almış olduğu 150.000,00 TL tutarlı krediye tarafların müteselsilen kefil olduklarını, nakit parasına dava- lı tarafından el konulduğu için şirketin kredi borcunu ödeyemediğini, bankanın müvekkili ve karşı tarafa müteselsil kefil sıfatıyla takip baş- 158 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 lattığını, müvekkilinin alacağın yarısını 27.12.2007 ve 31.12.2007 ta- rihlerinde iki aşamada ödediğini, diğer yarısını ise borcun bu bölümün- den sorumlu olan davalının zaman kazanmak amacıyla alacağa itiraz etmesi ve alacaklı bankanın da müvekkilinin taşınmazları üzerine haciz uygulaması üzerine müvekkilinin, bir yandan yüksek banka faizinden bir an önce kurtulmak, diğer yandan da taşınmazları üzerindeki hacizler nedeniyle karşı karşıya kaldığı cebri icra baskısına son vermek ama- cıyla 30.04.2009 tarihinde faiz ve masrafları ile birlikte 106.000,00 TL olarak davalının yerine ödemek zorunda kaldığını, müvekkilinin, da- valının yerine ödemek zorunda kaldığı miktar için BK. 496.’ya istina- den rücu amacıyla davalıya Tekirdağ 1. İcra Müdürlüğü’nün 2009/8251 esas sayılı dosyası ile gönderdiği ödeme emrine davalının, bankanın talep ettiği alacağın şirketin borcu olmayıp, müvekkilinin borcu olduğu gerekçesiyle itiraz ettiğini, davalının itirazının asılsız ve haksız olduğu- nu ileri sürerek, davalının itirazının iptali ile takibin devamına, davalı- nın % 40 inkar tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili, kredi borcunun şirkete ait olmadığını, davacının şahsi borcu olduğunu, kredinin kullanılması için davacı tarafından bankaya sunulan belgelerdeki imzaların kendisine ait olmadığını, davacının öde- me yaptığını iddia ettiği tarihlerin icra takibinde önce olduğunu savuna- rak davanın reddini istemiştir. Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama neticesinde, dava dışı …. Şarapçılık adına 150.000,00 TL tutarlı kredi nedeniyle davacının ve davalının müşterek kefil oldukları, davacının hesap kat edilmeden önce kendi payına düşen kısmı olan borcun yarısı 75.000,00 TL’yi 27.12.2007 tarihinde ödediği, davalıya düşen 75.000,00 TL’nin davalı tarafından ödenmemesi üzerine bankaca 75.000,00 TL’lik bor- cun kat edilmesi ile icra takibine konu edildiği, icra dosyasındaki bu borcun ferileri ile birlikte 106.000,00 TL’lik tutara ulaşmış olduğu, davacı tarafından bu bedelin bankaya yatırılan dekontlar, 04/07/2016 havale tarihli bilirkişi raporu ve 30/04/2009 tarihli ibraname ile öden- diği ispat edildiği, dosya kapsamı itibariyle taraflar arasında aksine bir anlaşma bulunmadığından borçtan eşit oranda sorumlu oldukları, SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 159 davalının payını ödeyen davacının ödemiş olduğu bedeli davalıya rücu hakkı bulunduğu, davacının davalıdan 06.07.2009 takip tarihi itibariyle 106.000,00 TL alacağı olduğu sabit olduğu gerekçesiyle davanın kabu- lüne, davalının Tekirdağ 1. İcra Müdürlüğü’nün 2009/8251 İcra sayılı dosyasında yapmış olduğu itirazının iptali ile icra takibinin 106.000,00 TL asıl alacak üzerinden devamına, asıl alacak miktarının % 40’ı ora- nında (42.400,00 TL) icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Kararı davalı vekili temyiz etmiştir. 1- Dava, davacının, dava dışı şirketin bankadan çekmiş olduğu kre- diye ilişkin borcun müteselsil kefili sıfatıyla ödediğini iddia ettiği kıs- mın diğer kefil olan davalıdan tahsili amacıyla başlatmış olduğu icra takibine vaki itirazın iptaline ilişkindir. Davalı savunmasında, dava dışı şirketin çekmiş olduğu krediye ke- fil olmadığını, sözleşmedeki imzanın kendisine ait olmadığını ileri sür- mektedir. Mahkemece bu savunmanın icra takibine itiraz sürecinde yapılma- dığı, bu nedenle dinlenmeyeceği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş ise de, itirazın iptali davasındaki iddia ve savunmalar icra ta- kibine yapılan itirazlar ile bağlı olmaksızın ileri sürülebileceğinden da- valının kredi sözleşmesinindeki kefalete ilişkin imzanın kendisine ait olmadığına dair iddiası incelenerek sonucuna göre karar verilmesi ge- rekirken, bu husus incelenmeksizin davanın kabulüne karar verilmesi doğru olmamış, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir. 2- Bozma sebep ve şekline göre, davalı vekilinin diğer temyiz itiraz- larının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir. SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, kara- rın BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadı- ğına, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz eden davalıya iadesine, 01.07.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. _._._._._._._._•_._._._._._._._ 160 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 YARGITAY 12. HUKUK DAİRESİ Tarih: 11.02.2020 Esas: 2020/450 Karar: 2020/1104

Aynı Borç Nedeniyle Birden Fazla Tazyik Hapsi Kararı Verilemez - Ödeme Şartını İhlal Suçunun Koşulları

ÖZET : 2004 SK’nun 340. maddesinde; “ Ancak, bir borçtan dolayı tazyik hapsinin süresi üç ayı geçemez.” düzenlemesi yer almaktadır. Bu dü- zenleme nedeniyle aynı borç ilişkisi nedeniyle sanık hakkında tekrar 3 aya kadar tazyik hapsine karar verilemeyeceğinden, sanık hakkın- da açılan ikinci davanın reddine karar verilmelidir. Ödeme şartını ihlal suçunun oluşması için taahhüt tutanağında toplam borç mik- tarı, işleyen ve işleyecek faiz, vekalet ücreti, icra harç ve giderleri birlikte belirlenerek borçlunun taahhüdüne esas olan miktar açıkça gösterilmelidir. Ödeme emri tarihinden taahhütname tarihine kadar işleyecek faize taahhütnamede yer verilmediği gibi taahhütnamede işlemiş faiz olarak gösterilen faizin hangi dönemleri kapsadığı belli değildir. Ödeme taahhüdü geçerli olmadığından ödeme şartını ihlal suçu oluşmamıştır. ➣ 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu m 340

orçlunun ödeme şartını ihlâl suçundan sanık ...’in, 2004 sayılı İcra Bve İflas Kanunu’nun 340. maddesi gereğince 3 aya kadar tazyik hapsi ile cezalandırılmasına dair... İcra Ceza Mahkemesinin 07/11/2018 tarihli ve 2018/38 esas, 2018/43 sayılı kararına karşı yapılan itirazın reddine ilişkin mercii... Asliye Ceza Mahkemesinin 25/06/2019 tarihli 2019/152 değişik iş sayılı kararı ile aynı suçtan 2004 Sayılı Kanun’un 340. maddesi uyarınca 3 aya kadar tazyik hapsi ile cezalandırılması- na dair... İcra Ceza Mahkemesinin 30/01/2019 tarihli ve 2018/77 esas, 2019/22 sayılı kararına yönelik itirazın reddine ilişkin mercii... Asliye Ceza Mahkemesinin 25/06/2019 tarihli 2019/153 değişik iş sayılı kararı aleyhine ... Bakanlığının 20/12/2019 gün ve 94660652-105-16-12851- 2019-KYB Sayılı Kanun yararına bozma istemini içeren yazısı ekinde- ki dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 06/01/2020 gün ve KYB.2020/2034 sayılı ihbarnamesi ile Dairemize gönderilmekle okundu. SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 161 Anılan ihbarnamede; 1- ... Asliye Ceza Mahkemesinin 25/06/2019 tarihli 2019/152 Deği- şik İş sayılı kararı bakımından yapılan incelemede, Dosyalar kapsamına göre, sanığın ... İcra Müdürlüğünün 2018/498 esas sayılı dosyasında mevcut 13/06/2018 tarihli taahhütnamede yer alan toplam borcunun 233.277,59 Türk lirası olarak belirlendiği, söz konusu borcun 25/06/2018 ve 04/09/2018 tarihli iki takside bağlandığı, alacaklı-müşteki vekilinin 25/06/2018 tarihli ilk taksitin ödenmediği id- diasını içeren 29/06/2018 tarihli şikayet dilekçesinin ... İcra Ceza Mah- kemesinin 2018/38 esasına aynı gün kaydedilerek tensibinin düzen- lendiği ve mahkemesince 07/11/2018 tarihli ve 2018/38 esas, 2019/22 sayılı kararıyla sanığın 3 aya kadar tazyik hapsi ile cezalandırılmasına karar verildiği ve anılan karara yönelik itirazın ... Asliye Ceza Mahke- mesinin 25/06/2019 tarihli 2019/152 Değişik İş sayılı kararı ile red- dedilmesi suretiyle kesinleştiği; alacaklı-müşteki vekilinin 04/09/2018 tarihli ikinci taksitin ödenmediği iddiasını içeren 30/10/2018 tarihli şi- kayet dilekçesinin ... İcra Ceza Mahkemesi tarafından bu kez 2018/77 esasına 31/10/2018 tarihinde kaydedilerek tensibinin düzenlendiği ve Mahkemesince 30/01/2019 tarihli ve 2018/77 esas, 2019/22 sayılı kara- rıyla sanığın bir kez daha 3 aya kadar tazyik hapsi ile cezalandırılmasına karar verildiği ve söz konusu karara karşı yapılan itirazın ... Asliye Ceza Mahkemesinin 25/06/2019 tarihli 2019/153 Değişik İş sayılı kararı ile reddedilmesi suretiyle kesinleştiği, somut olayda tazyik hapsine konu ödenmeyen taksitlerin aynı borca ilişkin olduğu, 2004 Sayılı Kanun’un “Borçlunun ödeme şartını ihlali halinde ceza” başlıklı 340. maddesinin “111’inci madde mucibince veya alacaklının muvafakati ile icra daire- sinde kararlaştırılan borcu ödeme şartını, makbul bir sebep olmaksızın ihlal eden borçlunun, alacaklının şikâyeti üzerine, üç aya kadar tazyik hapsine karar verilir. Hapsin tatbikine başlandıktan sonra borçlu borcun tamamını veya o tarihe kadar icra veznesine yatırmak zorunda oldu- ğu meblağı öderse tahliye edilir; ödemelerini tekrar keserse, hakkında tazyik hapsine yeniden karar verilir. Ancak, bir borçtan dolayı tazyik hapsinin süresi üç ayı geçemez.” hükmü karşısında, aynı borç ilişkisi nedeniyle sanık hakkında tekrar 3 aya kadar tazyik hapsine karar veri- 162 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 lemeyeceği cihetle, sanık hakkında aynı eylem sebebiyle açılan ikinci davanın reddine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde, 2- ... Asliye Ceza Mahkemesinin 25/06/2019 tarihli 2019/153 deği- şik iş sayılı kararı bakımından yapılan incelemede, 2004 Sayılı Kanun’un 340. maddesi gereğince taahhüdü ihlâl suçu- nun oluşması için taahhüt tutanağında toplam borç miktarının, işleyen ve işleyecek faizin, vekâlet ücreti, icra harç ve giderlerinin birlikte be- lirlenerek borçlunun taahhüdüne esas olan miktarın açıkça gösterilmesi gerektiğinden, 11/06/2018 tarihli ödeme emri tarihinden 13/06/2018 ta- rihli taahhütname tarihine kadar işleyecek faize taahhütnamede yer ve- rilmediği gibi anılan taahhütnamede sonraki işlemiş faiz olarak 641,10 Türk lirası ve faiz 2 olarak 106,85 Türk lirası belirtilmiş ise de, bu fa- izlerin hangi dönemleri kapsadığı, icra takibinin kesinleştiği tarihten taahhüt tarihine kadar işlemiş ve taahhüt tarihinden son ödeme tarihine kadar işleyecek faiz olup olmadığı konusunda herhangi bir açıklık ol- madığı, alacaklının son ödeme tarihine kadar işleyecek faizden feragat beyanının da yer almadığı ve bu nedenlerle taahhüdün geçerli olma- dığı anlaşılmakla, sanığın üzerine atılı suçun unsurlarının oluşmadığı gözetilerek, itirazın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde reddine karar verilmesinde, isabet görülmediği gerekçesiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın kanun yararına bozulması isteminde bulunulmakla gereği görüşülüp düşünüldü; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemi- ne dayanan ihbarname içeriği bu itibarla yerinde görüldüğünden, ... As- liye Ceza Mahkemesinin 25/06/2019 tarihli 2019/152 ve 153 Değişik İş sayılı kararlarının CMK’nın 309/4-d maddesi uyarınca BOZULMASI- NA, sanık hakkında ödeme şartını ihlal eyleminden dolayı hükmolunan tazyik hapislerinin kaldırılmasına, bu eylemlerle ilgili olarak sanık hak- kında tazyik hapisleri infaz edilmekte ise salıverilmesine; 11.02.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. _._._._._._._._•_._._._._._._._ SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 163 YARGITAY 12. HUKUK DAİRESİ Tarih: 16.04.2019 Esas: 2018/5471 Karar: 2019/5925

Menfi Tespit İstemi Yargılamada İstirdata Dönüşmüş Olsa Bile Bu Tür İlamlar Kesinleşmeden İcraya Konulamaz

ÖZET : Borçlu, takip dayanağı olan menfi tespit ilamının istirdata dönüş- tüğünü, bu nevi ilamların kesinleşmeden icra takibine konulamaya- cağını ileri sürerek takibin iptaline karar verilmesini talep etmiştir. Kural olarak, ilama dayalı icra takibi yapılabilmesi için hükmün ke- sinleşmiş olması şart değildir. Ancak, bazı istisnai durumlarda ilam kesinleşmedikçe icraya konulamaz. Bu istisnalardan biri de menfi tespit ilamlarıdır. Menfi tespit istemi yargılamada istirdata dönüş- müş olsa bile yasa gereği, bu tür ilamların icrası için kesinleşme şartı aranmalıdır. Açıklanan nedenlerle, şikayetin kabulü ile takibin iptaline karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi hatalıdır. ➣ 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu m 72 ➣ 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu m 443 ➣ 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu m 367

ahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu tara- Mfından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hâkimi tarafından düzenle- nen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup ince- lendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü : Alacaklı tarafından borçlu aleyhine başlatılan ilamlı icra takibin- de; borçlunun icra mahkemesine başvurusunda; sair şikayetleri ile bir- likte takip dayanağı olan menfi tespit ilamının İİK’nun 72/6. maddesi gereğince istirdata dönüştüğünü, bu nevi ilamların kesinleşmeden icra takibine konulamayacağını ileri sürerek takibin iptaline karar verilme- sini talep ettiği, mahkemece; söz konusu ilamın menfi tespit davası- na ilişkin hüküm içermediği, icra dosyasına ödenen paranın istirdatına hükmedildiği, takibe konu ilamın kesinleşmesine gerek bulunmadığı 164 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 gerekçesi ile şikayetin reddine karar verilmiştir. Kural olarak, ilama dayanarak ilamlı icra takibi yapılabilmesi için hükmün kesinleşmiş olması şart değildir. Yine 1086 sayılı HUMK’nun 443/1. (HMK. m. 367/1) maddesi gereğince, kural olarak kararın tem- yiz edilmiş olması da icrasını durdurmaz. Ancak, bazı istisnai durum- larda ilam kesinleşmedikçe icraya konulamaz. Bu istisnaların bir bölü- mü HUMK’nun 443/2. maddesinde belirtildiği gibi bir bölümü de özel yasalarında gösterilmiştir. Bu istisnai hükümlerden birisi de 2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun 72. maddesinin 4 ve 5. fıkralarında düzenlenmiştir. Buna göre, menfi tespit konulu ilamın, anılan maddeler karşısında kesinleşmeden takibe konulabilmesi olanaklı değildir. Menfi tespit istemi yargılama aşama- sında istirdata dönüşse bile, yasa gereği bu tür ilamların icrası için ke- sinleşme şartı aranmalıdır. Somut olayda, takip dayanağı ... 17. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 05/11/2013 tarih ve 2011/ 51 esas, 2013/279 karar sayılı ilamında, da- vacı vekili, müvekkilinin ... 32. İcra Müdürlüğünün 2007/12059 esas sayılı takibe konu çek nedeniyle borçlu olmadığının tespitine, cebri icra tehdidi altında 04/03/2009 tarihinde takip dosyasına ödenen 45.000 TL. miktarlı ödemenin davalıdan istirdatına karar verilmesini talep etmiş olup, ilamda; “...davanın kısmen kabulü ile 45.000,00 TL nin 04/03/2009 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile davalıdan tah- siline ...” karar verildiği, kararın Yargıtay 19.HD’nin 17/12/2015 tarih, 2015/7551 E.-17116 K. sayılı kararı ile takip tarihinden önce onandı- ğı, davalı vekilinin karar düzeltme yoluna başvurusu üzerine Yargıtay 19.HD’nin 19/10/2017 tarih, 2016/7045 E. 2017/7128 K. sayılı kararı ile karar düzeltme isteminin reddine karar verildiği, takip tarihi olan 15/03/2016 tarihi itibariyle takibe konu ilamın kesinleşmemiş olduğu görülmektedir. Görüldüğü üzere, takip dayanağı ilam incelendiğinde, alacaklının (davacının) kısmen borçlu olmadığı, alacağın dayanağı olan çek bede- linin de borçlu tarafından kısmen tahsil edildiği tespit edilmiş, bu doğ- rultuda ödenen miktarın da istirdadına karar verilmiştir. Bu durumda anılan karar, menfi tespit ve yargılama aşamasında istirdata dönüşen ilam niteliğinde olup kesinleşmeden takibe konu edilemez. SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 165 O halde, mahkemece şikayetin yukarıda açıklanan gerekçeyle kabu- lü ile takibin iptaline karar verilmesi gerekirken, istemin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir. SONUÇ : Borçlunun temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme ka- rarının yukarıda yazılı nedenlerle İİK’nin 366. ve HUMK’nin 428. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 16.04.2019 gününde oy birliğiyle karar verildi. _._._._._._._._•_._._._._._._._

YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ Tarih: 14.01.2020 Esas: 2017/3628 Karar: 2020/140

Hüküm Fıkrasında Taraflara Tanınan Haklar ve Yüklenen Borçlar Tavzih Yoluyla Sınırlandırılamaz, Genişletilemez ve Değiştirilemez

ÖZET : Dava, itirazın iptali talebine ilişkindir. Tavzih ve tashih kurumu HMK’da ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Bu düzenlemeler uyarın- ca, hükümdeki yazı ve hesap hataları ile diğer benzeri açık hatalar tashih yoluyla res’en veya taraflardan birinin talebi üzerine düzelti- lebilir. Hüküm yeterince açık değilse veya icrasında tereddüt uyan- dırıyorsa yahut birbirine aykırı fıkralar içeriyorsa tavzih kararı verilebilir. Hüküm fıkrasında taraflara tanınan haklar ve yüklenen borçlar, tavzih yolu ile sınırlandırılamaz, genişletilemez ve değiş- tirilemez. Dosya içeriğinden, tashih şerhi başlığı altında hükmün değiştirildiği anlaşılmaktadır. Tashih kararıyla tarafların hak ve borçlarında değişiklik yapılması usul ve yasaya aykırıdır. ➣ 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu m 304, 305

araflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması so- Tnunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulü- ne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde taraflar 166 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü. KARAR Davacı, davalı şirketin mali müşavirliğini yaptığını, bu hususta ara- larında düzenlenen sözleşmenin davalı tarafından 26/05/2014 tarihli ih- tarname ile tek taraflı haksız olarak fesh edildiğini, fesih gerekçelerinin doğru olmadığını ve ücret alacağının ödenmesini talep ettiğini, sözleş- menin iş sahibi tarafından feshedilmesi sebebiyle ücretinin tamamının ödenmesi gerektiğini, toplamda 7.752,00 TL ve aylık % 2 gecikme faizi alacağı olduğunu, tahsili için ... 18. İcra Müdürlüğünün 2014/6316 Esas sayılı dosyasında icra takibi yapıldığını, davalının itirazı üzerine takibin durduğunu belirterek, itirazın iptali ile % 20 oranında icra-inkar tazmi- natına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı, hizmet sözleşmesinin haklı olarak fesh edildiğini ve noter kanalı ile ihtarname gönderilmek suretiyle davacıya bildirildiğini, 2014 yılında hak kazandığı ücretinin ödendiğini, davacının hiçbir alacağının bulunmadığını savunarak davanın reddi ile % 20 oranında kötü niyet tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir. Mahkemece, açılan davanın kısmen kabul kısmen reddi ile; davalı- nın, ... 18. İcra Müdürlüğü’nün 2014/6316 Esas sayılı icra takip dosya- sına yaptığı itirazın iptali ile takibin 7.753,14.-TL üzerinden devamına, bakiye kısmının iptaline, icra inkar tazminatı talebinin reddine karar verilmiş; hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir. 1- Tavzih ve tashih kurumu HMK’da ayrıntılı olarak düzenlenmiş olup bu düzenlemelere göre mahkemece, hükümdeki yazı ve hesap ha- taları ile diğer benzeri açık hataların tashih yoluyla res’en veya taraf- lardan birinin talebi üzerine düzeltilebilir. (HMK 304) tavzihe ilişkin olarak ise, hüküm yeterince açık değilse veya icrasında tereddüt uyan- dırıyorsa yahut birbirine aykırı fıkralar içeriyorsa tavzih kararı verile- bilir. Hüküm fıkrasında taraflara tanınan haklar ve yüklenen borçlar, tavzih yolu ile sınırlandırılamaz, genişletilemez ve değiştirilemez. Asıl hükmü değiştirerek, hüküm sonucunu bertaraf edecek tavzih kararı ve- rilemez. (HMK 305/2) Somut olayda; davacı vekilinin 04.08.2016 tarihli tavzih talepli dilekçesi üzerine mahkemece 05/08/2016 tarihli tashih şerhi başlığı SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 167 ile; 2014/659 E. sayılı dosyası üzerinden verilen 14.06.2016 tarih ve 2016/560 K. sayılı kararın 6100 sayılı HMK’nun 304. maddesi gereğin- ce; açılan davanın taleple bağlı kalınarak kabulü ile; davalının, ... 18. İcra Müdürlüğü’nün 2014/6316 Esas sayılı icra takip dosyasına yaptığı itirazın iptali ile takibin devamına, icra inkar tazminatı talebinin red- dine olarak tashihine karar verildiği, bu suretle hükmün değiştirildiği anlaşılmaktadır. Mahkemece verilen 05/08/2016 tarihli tashih kararının, dosya içeri- ği ve karar gerekçesi itibariyle HMK 304. maddesinde tanımlanan yazı ve hesap hatası ve benzeri açık bir hata olarak değerlendirilmesi müm- kün olmadığından ve yukarıda açıklandığı üzere tashih kararıyla taraf- ların hak ve borçlarında değişikliğe gidilemeyeceğinden yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. 2- Bozma nedenine göre, tarafların temyiz itirazlarının incelenmesi- ne bu aşamada yer olmadığına karar vermek gerekmiştir. SONUÇ: Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle hükmün BOZUL- MASINA, 2. bentte açıklanan nedenlerle tarafların temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada yer olmadığına, peşin alınan 29,20 TL har- cın davacıya, 132,40 TL harcın davalıya iadesine, HUMK’nun 440/III-1 maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 14.01.2020 gününde oybirliğiyle karar verildi. _._._._._._._._•_._._._._._._._ YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ Tarih: 10.04.2019 Esas: 2016/13940 Karar: 2019/4914

Yüklenici Yazılı Şekilde Sözleşme Yapılması Koşuluyla Kat Karşılığı Yaptığı İnşaatta Arsa Sahibinden Olan Alacağını Üçüncü Bir Kişiye Devredebilir; Bu Tür Sözleşmeler Alacağın Temliki Hükmünde Olup Geçerlidir

ÖZET : Davacı, davalı ile aralarındaki adi yazılı taşınmaz satış sözleşme- si nedeni ile teslim edilen taşınmaza ilişkin borcun ödenmesi için davalı hakkında başlattığı icra takibine yönelik itirazın iptalini iste- 168 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 miştir. Tapulu bir taşınmazın mülkiyetinin devrini öngören her türlü sözleşmelerin resmi şekilde yapılması geçerlilik koşuludur. Yükle- nici, yazılı şekilde yapılması koşuluyla kat karşılığı inşaatta arsa sahibinden olan alacağını üçüncü bir kişiye devredebilir. Bu tür sözleşmeler, alacağın temliki hükmünde olup geçerlidir. Davacı ile dava dışı arsa sahipleri arasında noterde düzenlenen kat karşılığı inşaat sözleşmesi bulunması durumunda, davacı adi yazılı şekilde alacağın temliki hükümlerine göre ilgili bağımsız bölümü satabilir. Yerel mahkemece, davacı-yüklenicinin dava dışı arsa sahipleri ile kat karşılığı inşaat sözleşmesi incelenerek davacının geçerli bir kat karşılığı inşaat sözleşmesi gereği kendisine düşen bir bağımsız bö- lümü satıp satmadığı tespit edilmeli ve buna göre dava konusu söz- leşmenin geçerliği değerlendirilmelidir. Açıklanan hususlar dikkate alınmaksızın, yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmesi hatalıdır. ➣ 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m 184, 237

araflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması so- Tnunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde taraflar avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü. K A R A R Davacı, kendisine ait ... ili, ... ilçesi,...... ada, 8 parselde kayıtlı bu- lunan D Blok 4 numaralı taşınmazın dava dışı .....isimli şahsa harici satış sözleşmesi ile 07.06.2011 tarihinde 170.000-TL bedelle satıldı- ğını, daha sonra 31.03.2013 tarihinde, davalı tarafından 33.680,00 TL borç ile devralınarak tapusunun kardeşi üzerine devredildiğini ve tes- lim edildiğini, ayrıca davalının 21.03.2013 tarihli harici satış sözleş- mesi gereğince ödemesi gereken 2.286-TL iskan bedelini ödemediğini, bunun üzerine davalı hakkında 35.966-TL alacak için icra takibi başlat- tıklarını, davalının kötü niyetli olarak itiraz ederek takibi durdurduğunu ileri sürerek, haksız itirazın iptali ile takibin devamına ve icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı, davanın reddini talep etmiştir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, taraflar tara- fından temyiz edilmiştir. SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 169 1- Davacı eldeki dava ile davalı ile aralarındaki adi yazılı taşınmaz satış sözleşmesi nedeni ile teslim edilen taşınmaza ilişkin 33.680,00 TL borcun ödenmesi için davalı hakkında başlattığı takibe vaki itirazın iptalini istemiştir. Davalı, sözleşmenin şekil yönünden geçersiz olduğunu ileri sürerek davanın reddini dilemiştir. Mahkemece, tapuda kayıtlı taşınmazların satışının, ...... maddele- ri gereğince resmi şekilde yapılması zorunlu olup, haricen düzenlenen satış sözleşmeleri hukuken geçersiz olduğundan ayrıca, müteahit olan davacının, davalıdan edimini yerine getirmesini talep edebilmesi için öncelikle kendi üzerine düşen borcunu yerine getirmesi gerektiğini, yani sözleşmeye konu taşınmazı davalıya teslim etmesi gerekip, tapu kayıtlarında, davaya konu taşınmazın 01/07/2013 tarihinde malik..... tarafından dava dışı ...... satıldığı görüldüğünden, buna göre, taşınmaz davalıya teslim edilmediği gibi taşınmazın davalı ile bir ilgisi de olma- dığı anlaşıldığından davanın reddine karar verilmiştir. Tapulu bir taşınmazın mülkiyetinin devrini öngören her türlü söz- leşmelerin resmi şekilde yapılması, TMK’nun 706, TBK’nun 237, Tapu Kanunu’nun 26. ve Noterlik Kanunu’nun 60. maddeleri gereği geçer- lilik koşuludur. Dolayısıyla, yasa hükümlerinin öngördüğü biçimde yapılmayan sözleşmeler hukuken geçersizdir; burada öngörülen şekil, sözleşmenin geçerlilik koşulu olup, kamu düzenine ilişkindir. Öte yandan, geçerli bir kat karşılığı inşaat sözleşmesinde, yükle- niciye ait olacağı kararlaştırılan bir bağımsız bölümün, yüklenici tara- fından adi yazılı bir sözleşmeyle üçüncü kişiye satılması, Yargıtay’ın kökleşmiş uygulamasına göre tapulu taşınmaza ilişkin bir satış sözleş- mesi değil, Türk Borçlar Kanunu’nun 183. ve sonraki maddelerinde düzenlenen “alacağın temliki” hükümlerine tabi bir işlemdir. Başka bir ifadeyle, böyle durumlarda, yüklenici kat karşılığı inşaat sözleşmesi gereğince, kendisine düşen bir bağımsız bölümü üçüncü kişiye satmış değil; kat karşılığı inşaat sözleşmesi çerçevesinde söz konusu bağımsız bölüm yönünden arsa sahibine karşı sahip olduğu alacağını, diğer bir ifadeyle sözleşmeden doğan kişisel hakkını üçüncü kişiye temlik etmiş sayılır. Kısaca, böyle durumlarda yüklenici ile üçüncü kişi arasında bir “alacağın temliki” sözleşmesi bulunur. 170 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 Türk Borçlar Kanunu’nun 184. maddesinde, alacağın temliki söz- leşmesinin geçerliliği ise, sadece yazılı şekle tabi tutulmuş olup, resmi şekle bağlanmamıştır. Dolayısıyla, yazılı şekilde düzenlenmiş olması şartıyla, yüklenici, arsa sahibinden olan alacağını üçüncü kişiye devre- debilir; “alacağın temliki” hükmünde olan böyle bir sözleşme de, huku- ken geçerlidir. Bu durumda, temlik alan (alıcı), temlik edene (satıcıya) karşı, geçerli bir satış sözleşmesinden doğan tüm yasal haklarını talep edebilir. Davacı, kendisine ait ... ili, ... ilçesi, ..... 1012 ada, 8 parselde kayıtlı bulunan D Blok 4 numaralı taşınmazın dava dışı ..... isimli şahsa harici satış sözleşmesi ile 07.06.2011 tarihinde 170.000-TL bedelle satıldı- ğını, daha sonra 31.03.2013 tarihinde, davalı tarafından 33.680,00 TL borç ile devralınarak tapusunun kardeşi üzerine devredildiğini ve tes- lim edildiğini ancak borcun ödenmediğini iddia etmişse de, mahkemece yukarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda söz konusu kat karşılığı inşaat sözleşmesi getirtilerek davacının iddiası üzerinde durulmamış ve söz- leşmenin bu kapsamda geçerliliği değerlendirilmemiştir. Davacı ile dava dışı arsa sahipleri arasında noterde düzenlenen kat karşılığı inşaat sözleşmesi bulunması durumunda, davacı adi yazılı şe- kilde alacağın temliki hükümlerine göre ilgili bağımsız bölümü satabi- lir. O halde mahkemece, varsa davacının dava dışı arsa sahipleri ile kat karşılığı inşaat sözleşmesi incelenerek davacının geçerli bir kat karşı- lığı inşaat sözleşmesi gereği kendisine düşen bir bağımsız bölümü sa- tıp satmadığının tespit edilmesi ve buna göre dava konusu sözleşmenin geçerliğinin değerlendirilmesi, sözleşmenin geçerli olduğunun tespit edilmesi halinde dava konusu sözleşme hükümleri değerlendirilerek ve davalının satış sözleşmesi yapılmasına itirazı olmadığı gibi rızasıyla 3. kişiye devredildiği hususu da gözetilmek sureti ile bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. 2- Bozma nedenine göre tarafların sair temyiz itirazlarının bu aşa- mada incelenmesine gerek görülmemiştir. SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 171 SONUÇ: Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle temyiz edilen ka- rarın BOZULMASINA, 2. bentte açıklanan nedenlerle tarafların sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan 510,00 TL harcın istek halinde davacıya iadesine, HUMK’nun 440/I maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar dü- zeltme yolu açık olmak üzere, 10.04.2019 gününde oybirliğiyle karar verildi. _._._._._._._._•_._._._._._._._

YARGITAY 14. HUKUK DAİRESİ Tarih: 16.01.2020 Esas: 2019/1015 Karar: 2020/459

Mirasın Hükmen Reddine İlişkin Davalarda Terekenin Borca Batık Olup Olmadığı Murisin Ölüm Tarihi Esas Alınarak Yapılmalıdır

ÖZET : Dava, terekenin borca batık olduğu iddiasına dayalı olarak mirasın hükmen reddine karar verilmesi talebine ilişkindir. Mirasın hükmen reddine ilişkin olarak açılan davalarda, murisin ölüm tarihi itiba- riyle terekesinin açıkça borca batık olup olmadığı ve mirasçıların terekeyi kabul anlamına gelen işlemler yapıp yapmadıkları araştırıl- malıdır. Mirasın hükmen reddine (terekenin borca batık olduğunun tespitine) ilişkin talepler, süreye tabi olmadığı gibi mirasçıların iyi niyetli ya da kötü niyetli olmalarının da bir önemi yoktur. Murisin ödemeden aczi ölüm tarihine göre belirlenmelidir. Açıklanan husus- lar üzerinde durulmadan, eksik inceleme ve hatalı değerlendirmeye dayalı olarak yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. ➣ 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu m 605

avacılar tarafından, davalılar aleyhine 15/12/2014 gününde ve- Drilen dilekçe ile mirasın hükmen reddi istenmesi üzerine bozma ilamına uyularak yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair ve- rilen 23/05/2018 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı Sosyal 172 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 Güvenlik Kurumu vekili, davalı Hazine vekili, davalı ...Ş. vekili, davalı ... A.Ş. vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bü- tün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü: KARAR Dava, terekenin borca batık olduğunun tespiti hukuksal nedenine dayalı olarak TMK’nun 605/2. maddesi gereğince açılan mirasın hük- men reddi davasıdır. Davacılar, 24/09/2014 tarihinde ölen kızları ve mirasbırakanları ...’ın terekesinin borca batık olduğunun tespitine karar verilmesini talep etmişlerdir. Davalılar vekilleri, davanın reddini talep etmişlerdir. Mahkeme, davanın kabulüne karar vermiştir. Hüküm, davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekili, davalı Hazine veki- li, davalı ...Ş. vekili, davalı ... A.Ş. vekili tarafından süresi içinde temyiz edilmiştir. Mirasın hükmen reddine ilişkin olarak açılan davalarda, murisin ölüm tarihi itibariyle terekesinin açıkça borca batık olup olmadığının ve mirasçıların terekeyi kabul anlamına gelen işlemler yapıp yapmadık- larının araştırılması gerekmektedir. Türk Medeni Kanunu’nun 605/2. maddesi hükmü gereğince mirasın hükmen reddine (terekenin borca batık olduğunun tespitine) ilişkin talepler, süreye tabi olmayıp mirasçı- ların iy iniyetli ya da kötü niyetli olmalarının bir önemi bulunmamakta- dır. Murisin ödemeden aczi ölüm tarihine göre belirlenir. Ölüm tarihi itibariyle, murisin tüm malvarlığı terekenin aktifini, tüm borçları ise terekenin pasifini oluşturur. Terekenin pasifinin aktifin- den fazla olması terekenin ödemeden aczini ve dolayısıyla da terekenin borca batık olduğunu gösterir (TMK m. 605/2). Mirasın hükmen red- dine ilişkin olarak açılan davalarda, terekenin açıkça borca batık olup olmadığının araştırılması gerekmektedir. İcra takibi sonunda aciz vesikası düzenlenmesi halinde terekenin borca batık olduğu kabul edilir. Aksi halde terekenin borca batık olup SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 173 olmadığı, murisin malvarlığı bulunup bulunmadığının usulüne uygun olarak bankalar, trafik tescil müdürlüğü, vergi daireleri, belediyeler ve tapu müdürlüğü v.b. kurum ve kuruluşlardan sorulması, murisin alacak ve borçları zabıta marifetiyle de araştırılarak aktif malvarlığı ile takibe konu borç miktarı gözönünde tutularak aktif ve pasifinin tereddüde ne- den olmayacak şekilde belirlenmesi gerekmektedir. Ayrıca TMK’nun Velayet, Vesayet ve Miras Hükümlerinin Uygulanmasına ilişkin Tüzü- ğün 39/2. fıkrası gereğince mirasın reddi yetkisini içeren özel vekalet- name sunulması zorunludur. Öte yandan, davanın niteliği gereği davalı-alacaklıların, murisin te- rekesinin borca batık olduğunu bilmemeleri, bilmelerinin de mümkün olmaması, terekenin borca batık olup olmadığına yapılan yargılama sonrasında karar verilmesi durumunda yargılama gideri ve harçtan da- valıların değil davacıların sorumlu tutulması, davacılar lehine vekalet ücretine hükmedilmemesi gerekir Somut olayda, murisin terekesine ilişkin yapılan araştırmalar ölüm tarihi esas alınarak yapılmamıştır. Murisin taşınmazları, taşınırları ve bankalardaki mevduatları ölüm tarihi itibari ile araştırılmalı, mirasbıra- kanın hesabının bulunduğu belirtilen ... A.Ş., ... Bank A.Ş., ... Bankası A.Ş. ve ...deki hesap hareketlerinin mirasbırakanın ölüm tarihi itibari ile temin edilerek mirasçıların terekeyi sahiplenmeye yönelik eylemleri ve terekenin aktif ve pasifi değerlendirilmelidir. Mahkemece, belirtilen hususlar üzerinde durulmadan eksik incele- me ve yanılgılı değerlendirmeyle yazılı şekilde karar verilmesi hükmün bozulmasını gerektirmiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz iti- razlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün için- de karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 16.01.2020 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

_._._._._._._._•_._._._._._._._ 174 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 YARGITAY 14. HUKUK DAİRESİ Tarih: 13.03.2019 Esas: 2016/16126 Karar: 2019/2296

Önalım Hakkına Dayalı Tapu İptali ve Tescil Davalarında Bedelde Muvazaa İddiası Kanıtlanamadığı Taktirde İddia Edilen Bedel ile Tapudaki Bedel Arasındaki Fark Üzerinden Vekille Temsil Edilen Davalı Lehine Vekalet Ücretine Karar Verilmelidir

ÖZET : Dava, önalım hakkına dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir. Davacı, önalım bedelinin, tapuda gösterilen değerden az olduğunu ileri sürerek bedelde muvazaa iddiasında bulunması halinde bu id- diasını kanıtlamalıdır. Bu nevi davalarda, bedelde muvazaa iddiası kanıtlanamazsa iddia edilen bedel ile tapudaki bedel arasındaki fark üzerinden vekille temsil edilen davalı lehine vekalet ücretine karar verilmelidir. Açıklanan hususlar dikkate alınmaksızın, satış bedeli- nin tamamı üzerinden davacı yararına vekalet ücreti takdir edilerek yargılama giderlerinin tümünün davalıdan tahsiline karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. ➣ 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu m 732 ➣ 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu m 323

avacı vekili tarafından, davalı aleyhine 05.09.2014 gününde veri- Dlen dilekçe ile önalım nedeniyle tapu iptali ve tescil talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 12.02.2016 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenil- mekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek ge- reği düşünüldü: K A R A R Dava, önalım hakkına dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir. Hükmü davalı vekili temyiz etmiştir. SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 175 1- Yapılan yargılamaya toplanan delillere ve dosya içeriğine göre davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir. 2- Davalı vekilinin yargılama gideri, yargılama giderlerinden sayı- lan vekalet ücretine ilişkin itirazlarına gelince; davacı vekili, önalım hakkına konu edilen payların 250.000,00TL bedelle satın alındığını, an- cak önalım hakkının kullanılmasını önlemek amacıyla tapuda bedelin daha yüksek gösterildiğini ileri sürmüş davasını 135.000,00TL üzerin- den harçlandırarak, davalı adına kayıtlı payın iptali ile adına tescilini istemiştir. Davalı, dava konusu payı gerçek değerini ödeyerek satın aldığını, bedelde muvazaa yapılmadığını savunmuştur. Davacı, önalım bedelinin tapuda gösterilen değerden az olduğunu ileri sürerek bedelde muvazaa iddiasında bulunması halinde bu iddiası- nı kanıtlamalıdır. Bedelde muvazaa iddiasını kanıtlayamaması halinde iddia edilen bedel ile tapuda gösterilen bedel arasındaki fark üzerinden davada kendisini vekille temsil ettiren davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmesi gerekir. Mahkemece, bedelde muvazaa iddiası kanıtlanamadığından tapuda gösterilen satış bedeli ve tapu harç ve masrafları toplamı 255.170,00TL üzerinden önalım hakkının tanınmasına karar verilmiştir. Bu durumda iddia olunan bedel (135.000,00TL) ile mahkemenin kabul ettiği (255.170,00TL) önalım bedeli arasındaki fark üzerinden davada kendisini vekille temsil ettiren davalı yararına vekalet ücreti takdiri ile yargılama giderinin bu orana göre paylaştırılması gerekirken, satış bedelinin tamamı üzerinden davacı yararına vekalet ücreti takdir olunarak yargılama giderlerinin tümünün davalıdan tahsiline karar ve- rilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir. SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bentte açıkla- nan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesi- ne, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 13.03.2019 tarihinde oybirliği ile karar verildi. _._._._._._._._•_._._._._._._._ 176 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 YARGITAY 15. HUKUK DAİRESİ Tarih: 22.01.2019 Esas: 2018/4385 Karar: 2019/271

Likit Olmayan, Yargılama ve Bilirkişi Raporu ile Belirlenen Alacağa İlişkin Takibe Yapılan İtiraz Haksız İtiraz Olarak Kabul Edilemez; Bu Halde İcra İnkar Tazminatına Karar Verilemez

ÖZET : İcra inkar tazminatı, hakkındaki icra takibine itiraz ederek durduran ve çabuk sonuçlandırılmasına engel olan borçluya karşı konulmuş bir yaptırımdır. Diğer yasal koşullar yanında, icra inkar tazminatına hükmedilebilmesi için takibe konu alacağın likid olması gerekmek- tedir. Yargılama ve bilirkişi raporu ile belirlenen alacak, likit olarak nitelendirilemez. Likit olmayan alacağa dayalı icra takibine yönelik itiraz haksız olarak kabul edilemez. Bu durumda, icra inkar tazmi- natına karar verilemez. Açıklanan hususlar dikkate alınmaksızın icra inkar tazminatına karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. ➣ 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu m 67

ölge adliye mahkemesi hukuk dairesince verilen kararın temyizen Btetkiki taraf vekillerince istenmiş ve temyiz dilekçelerinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu, gereği konuşulup düşünüldü: - K A R A R - Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanmakta olup, mahkemece ve- rilen kararın taraf vekillerince istinaf edilmesi üzerine istinaf talebinin esastan reddine dair verilen karar, taraf vekillerince temyiz olunmuştur. 1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle HMK 355. maddedeki kamu düzenine aykırılık halleri resen gözetilmek üzere istinaf incelemesinin, istinaf di- lekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılacağı kuralına uygun biçimde inceleme yapılıp bir isabetsizlik bulunmaksızın karar verilmiş olmasına, dava şartları, delillerin toplanması ve hukukun uygulanması bakımından da hükmün bozulmasını gerektirir bir neden bulunmaması- SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 177 na göre davalı-birleşen dosyalar davacısı vekilinin tüm, davacı-birleşen dosyalar davalısı vekilinin birleşen ... 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2013/47 Esas sayılı dosya kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazla- rının reddi gerekmiştir. 2- Davacı-birleşen dosyalar davalısı vekilinin ... 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2013/47 Esas sayılı dosyası yönünden diğer temyiz iti- razlarına gelince; Her ne kadar mahkemece birleşen dava yönünden ... 6. İcra Mü- dürlüğü’nün 2012/12902 Esas sayılı dosyasında yapılan itirazın iptâ- li ile takip konusu alacağın % 20’si oranında icra inkâr tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine hükmedilmiş ise de, itirazın iptâli davalarında İcra ve İflas Kanunu’nun 67/2. maddesi çerçevesinde alacaklı yararına icra inkâr tazminatına hükmedilebilmesi için, usulüne uygun şekilde yapılmış bir icra takibinin bulunması, borçlunun süresi içerisinde itiraz etmesi ve alacağını mahkemede dava ederek haklı çık- ması gerekir. İcra inkâr tazminatı, hakkındaki icra takibine itiraz ederek durduran ve çabuk sonuçlandırılmasına engel olan borçluya karşı ko- nulmuş bir yaptırımdır. Bu yasal koşullar yanında, takibe konu alacağın likid olması da zorunludur. Her uyuşmazlığın kendine özgü somut özelliklerine göre değişmekle birlikte, bir uyuşmazlıkta alacağın likid olup olmadığı be- lirlenirken, alacak ve borç birlikte değerlendirilmelidir. Buna göre, likid bir alacaktan söz edilebilmesi için, ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir. Gerek borç ve gerekse borçlu bakımından, bu koşullar mevcut ise, ortada likid bir alacak bulunduğu kabul edilmelidir (HGK’nın 07.06.2006 tarihli ve 2006/19-295 Esas, 2006/341 Karar sayılı kararı). Bu ilke ve kurallar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; dava konusu alacağın mevcut olup olmadığı ile mevcut bir alacağın tespit edilmesi bilirkişi raporu da alınmak suretiyle yapılan yargılama sonu- cu belirlenmiştir. Alacak miktarının likid olmadığı, bilirkişi raporuyla belirlendiği hallerde borçlunun takibe itirazında haksız olduğu kabul edilemez. 178 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 Bu durumda likid bir alacak bulunduğundan söz edilemeyeceğinden mahkemece icra inkâr tazminatı isteminin reddine karar verilmesi gere- kirken kabulü doğru olmamıştır. Hükmün bu nedenle bozulması gere- kir ise de; mahkemece yapılan bu yanlışlığın giderilmesi yargılamanın yeniden yapılmasını gerektirmediğinden, 6100 sayılı HMK’nın 370/2. maddesi uyarınca yerel mahkeme kararının düzeltilerek onanması uy- gun bulunmuştur. SONUÇ: Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle davalı-birleşen dosyalar davacısı vekilinin tüm, davacı-birleşen dosyalar davalısı ve- kilinin sair temyiz itirazlarının reddine, 2. bentte açıklanan nedenlerle temyiz talebinin birleşen ... 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2013/47 Esas sayılı dosyası yönünden kabulü ile ... Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi’nin kararının kaldırılarak, yerel mahkeme kararının “C” bendinin 4. satırında yer alan “...Davalının takip konusu alacağın % 20’si oranında icra inkâr tazminatına mahkumiyeti ile davalıdan alı- narak davacıya verilmesine...” cümlesinin hüküm metninden çıkartıl- ması ile yerine “...Davacının koşulları oluşmayan icra inkâr tazminat talebinin reddine... ” cümlesinin yazılmasına kararın HMK’nın 370/2. maddesi uyarınca bu şekli ile DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 6100 sayılı HMK 373. madde hükümleri gözetilerek dosyanın ilk derece mahkemesine, karardan bir örneğin ise bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine gönderilmesine, aşağıda yazılı bakiye 224,50 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davalı-birleşen dosyalar davalısından alınmasına, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davacı-birleşen dosyalar davalısına geri verilmesine, 22.01.2019 gününde kesin olmak üzere oybirliğiyle karar verildi. _._._._._._._._•_._._._._._._._ YARGITAY 16. HUKUK DAİRESİ Tarih: 04.03.2019 Esas: 2016/5555 Karar: 2019/1390

Davayı Kabul Beyanında Bulunan Davalının Yargılama Giderlerinden Sorumlu Tutulmamasını İstemesi Kabulün Şarta Bağlandığı Şeklinde Yorumlanamaz

ÖZET : Dava, tapu iptali ve tescil talebine ilişkindir. Davalı; davayı kabul ettiğini, ancak davanın açılmasına kendisinin sebebiyet vermemesi nedeniyle yargılama giderlerinden sorumlu tutulmaması gerektiğini SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 179 savunmuştur. Davalının, davanın açılmasına sebebiyet vermediğini belirterek yargılama giderlerinden sorumlu tutulmamayı istemesi, usul yasasında davanın kabul edilmesi haline özgü yargılama gi- derlerine ilişkin lehe düzenlemenin, kendisi hakkında uygulanma- sına yöneliktir. Bu talep, davayı kabulün şarta bağlandığı şeklinde yorumlanamaz. Davalının kabul beyanı dikkate alınarak, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. ➣ 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu m 311, 312

araflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün Yargı- Ttay’ca incelenmesi istenilmekle; temyiz isteğinin süresinde oldu- ğu anlaşıldı, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okundu, GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ: Kadastro sonucu .... Köyü çalışma alanında bulunan 161 ada 2 par- sel sayılı 67,77 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz, kazandırıcı za- manaşımı zilyetliği nedeniyle, davalı ... adına tespit ve tescil edilmiştir. Davacı ..., çekişmeli taşınmazın bir bölümünün kendisine ait olduğu iddiasıyla tapu iptali ve tescil istemiyle dava açmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın reddine karar veril- miş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Davacı ..., çekişmeli taşınmazın yaklaşık 20,00 metrekare yüzöl- çümlü bölümü ile bu bölüm üzerinde bulunan samanlığın kendisine ait olduğunu ileri sürerek dava açmış olup davalı ... 12.09.2014 dilekçesi ile davayı kabul ettiğini bildirdikten sonra 03.04.2015 tarihli duruşma- daki imzalı beyanı ile de, davayı kabul ettiğini, ancak bu yanlışlığın oluşmasına kendisi sebebiyet vermediğinden, yargılama giderlerinden sorumlu tutulmaması gerektiğini savunmuştur. Mahkemece, kabul beyanının şarta bağlanamayacağı gerekçe göste- rilerek, davalının kabul beyanına değer verilmeyip, yazılı şekilde dava- nın reddine karar verilmiştir. Ne var ki, mahkemenin bu gerekçesi usul ve yasaya uygun düşmemektedir. Şöyleki, 6100 sayılı HMK’nın 311. maddesinde davayı kabulün kesin hükmün sonuçlarını doğuracağı ifade edildikten sonra anılan yasanın 312/2. maddesinde davalının davanın 180 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 açılmasına kendi hal ve davranışlarıyla sebebiyet vermemiş olması ve yargılamanın ilk duruşmasında davacının talep sonucunu kabul etmesi halinde yargılama giderlerini ödemeye mahkum edilemeyeceği belirtil- miştir. Anılan yasa hükümleri göz önüne alındığında davalının, davanın açılmasına sebebiyet vermediğini belirterek yargılama giderlerinden sorumlu tutulmamayı istemesi, usul yasasında davanın kabul edilmesi haline özgü yargılama giderlerine ilişkin lehe düzenlemenin, kendisi hakkında uygulanması talebine yönelik olup, bu istek, davayı kabulün şartı olarak değerlendirilemez. Hal böyle olunca, davalının kabul beyanına değer verilmek sure- tiyle, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, bu husus göz ardı edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz olup, davacının tem- yiz itirazları bu nedenlerle yerinde bulunduğundan kabulüyle hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan temyiz karar harcının talep halinde temyiz edene iadesine, yasal koşullar gerçekleştiğinde kararın tebli- ğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 04.03.2019 gününde oybirliğiyle karar verildi. _._._._._._._._•_._._._._._._._

YARGITAY 17. HUKUK DAİRESİ Tarih: 08.04.2019 Esas: 2016/10625 Karar: 2019/4235

Trafik Kazası Nedeniyle Maddi ve Manevi Tazminat – Dava Belirsiz Alacak Davası Olarak Açılmış ve Dava Dilekçesinde Faiz Talep Edilmiş ise Bu Talep İlerde Artırılacak Bedel İçin de Geçerlidir; Sonradan Artırılan Bedel İçin Ayrıca Faiz Talep Edilmesine Gerek Yoktur

ÖZET : Dava, trafik kazası sonucu yaralanma nedeniyle maddi ve mane- vi tazminat istemine ilişkindir. Dava belirsiz alacak davası olarak açılmış ve dava dilekçesinde temerrüt faizi talep edilmiştir. Alacak miktarının veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenemediği hal- SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 181 lerde belirsiz alacak davası açılabilir. Belirsiz alacak davasında faiz talep edilmiş ise bu talep ileride artırılacak bedel için de geçerlidir. Sonradan artırılan bedel için ayrıca faiz talep edilmesine gerek yok- tur. Yerel mahkemece açıklanan hususlar dikkate alınmaksızın, ıslah dilekçesinde faiz istenmediği gerekçesiyle, artırıma konu bedeller için temerrüt faizine hükmedilmemesi hatalıdır. ➣ 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m 56 ➣ 818 sayılı Borçlar Kanunu m 47 ➣ 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu m 107

araflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda Tverilen hüküm davacılar ve davalılar SGK Başkanlığı, ... ile ... ve- killerince temyiz edilmiş, davacılar vekilince de duruşma talep edilmiş, olmakla duruşma için tayin edilen 03.04.2019 Çarşamba günü dava- cılar ve davalılar tarafından gelen olmadı. Temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan sonra vaktin darlığından dolayı işin ince- lenerek karara bağlanması başka güne bırakılmış olup dosya incelendi, gereği düşünüldü: -K A R A R- Davacılar vekili, davalıların işleteni, sürücüsü ve trafik sigortacısı olduğu aracın yaptığı tek taraflı kazada, araçta yolcu olarak bulunan davacı ...’in ağır biçimde yaralanıp işgücü kaybına uğradığını, tedavi gideri yapmak zorunda kaldığını, kızının tedavisi boyunca çalışamayıp gelir kaybına uğrayan ve onun desteğinden yoksun kalan davacı anne- nin de maddi zarara uğradığını belirterek, belirsiz alacak davası olarak açtıkları davada fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak ve davalı ... sadece maddi tazminat ile SGK tedavi giderlerinden sorumlu olmak kaydıyla 3.000,00 TL. maddi ve toplam 60.000,00 TL. manevi tazminatın kaza tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen tahsilini talep etmiş; 14.03.2016 tarihli artırım dilekçesiyle, maddi taz- minat taleplerini 39.064,83 TL’ye yükseltmiştir. Davalılar vekilleri, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, iddia, savunma, yapılan yargılama ve toplanan delil- lere göre; davalı SGK hakkındaki davanın reddine; diğer davalılar hak- 182 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 kındaki davanın kısmen kabulü ile davacı ... için 36.685,14 TL. maddi tazminatın SGK dışındaki davalılardan müteselsilen tahsiline, tazmi- natın 1.000,00 TL’lik kısmına davalı trafik sigortacısı yönünden dava ve diğer davalılar yönünden kaza tarihinden yasal faiz işletilmesine; davacı ... için 944,94 TL. maddi tazminatın kaza (trafik sigortacısı için dava) tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan mütesel- silen tahsiline; davacı ... için 10.000,00 TL ve Funda için 5.000,00 TL. manevi tazminatın kaza tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte da- valı ... ve ...’ten müteselsilen tahsiline, fazlaya ilişkin maddi ve manevi tazminat isteminin reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar vekili, da- valı SGK Başkanlığı vekili, davalılar ... ve ... vekili tarafından temyiz edilmiştir. 1- Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerek- çesinde, dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve ya- saya aykırı bir yön bulunmamasına; davacı ...’in kaza nedeniyle oluşan maluliyet oranının, kaza tarihindeki mevzuat hükümlerine uygun bi- çimde saptandığı raporun hükme esas alınmış olmasına; davacı ... için, manevi tazminatın takdirinde TBK’nun 56. (BK’nun 47.) maddesin- deki özel haller dikkate alınarak hak ve nasafet kuralları çerçevesinde hüküm kurulmuş olmasına; reddolunan maddi tazminat miktarları için davalılar lehine red vekalet ücreti hakkında hüküm tesis edilirken, ve- kalet ücretinin manevi tazminata ilişkin olduğu şeklinde yazım suretiy- le yapılan hatanın mahallinde düzeltilebilir maddi hata olmasına göre; davalı SGK Başkanlığı vekilinin ve davalılar ... ile ... vekilinin tüm temyiz itirazlarının ve davacılar vekilinin aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir. 2- Dava, trafik kazası sonucu oluşan cismani zarar nedeniyle mane- vi tazminat istemine ilişkindir. Davacı taraf, dava konusu kaza sonucu Yağmur’un yaralanmasın- dan duyulan üzüntü nedeniyle, 50.000,00 TL. manevi tazminat iste- minde bulunmuş; mahkemece, talebin kısmen kabulüne karar verilerek hükümde belirtilen miktarda manevi tazminata karar verilmiştir. 6098 sayılı TBK’nun 56. (BK’nun 47.) maddesi hükmüne göre, ha- kimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibi- ne verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 183 Manevi tazminat, zarara uğrayanda, manevi huzuru gerçekleştirecek ve tazminata benzer bir fonksiyonu da olan özgün bir nitelik taşır. Mane- vi tazminat bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. Zarar görenin zenginleşmemesi, zarar sorumlusunun da fakirleşmemesi gerekmektedir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.6.1976 günlü ve 7/7 sayı- lı İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir edilecek manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar açıkça gösterilmiş- tir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden, hakim bu konuda takdir hakkını kullanır iken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir. O halde mahkemece; meydana gelen trafik kazası sonucu, davacı ...’in cismani zarara uğraması nedeniyle duyduğu acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amacıyla; tarafların sosyal ve ekonomik durumları, davacının kolunun farklı bölgelerinde 11 cm, 12 cm ve 9 cm. uzunlu- ğunda sabit izler kaldığının uzman doktor bilirkişi tarafından düzenle- nen raporla saptandığı ve davacının ayrıca % 6,3 oranında malul kaldı- ğı dikkate alındığında oluşan zararın ağırlığı; davacının kazada hiçbir kusurunun bulunmadığı ve davalının tam kusurlu olduğu hususları göz önünde tutularak, olay tarihindeki paranın alım gücüne uygun düşen, davacı ... için hak ve nasafet kuralları çerçevesinde daha yüksek manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, somut olay ile bağdaşmayan, bir miktar düşük manevi tazminata hükmedilmesi uygun görülmemiştir. 3- 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun belirsiz alacak da- vasını düzenleyen 107. maddesi gereği, alacak miktarının veya değeri- nin tam ve kesin olarak belirlenemediği ya da imkansız olduğu hallerde belirsiz alacak davası açılabilecektir. Somut olayda; davacı vekili dava dilekçesinde, davaya konu edilen maddi tazminatın kaza tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte tahsi- lini talep etmiş; 14.03.2016 tarihli bedel artırım dilekçesiyle, maddi taz- minat taleplerini toplam 39.064,83 TL’ye yükseltmiş, bu dilekçesinde ayrıca faiz isteminde bulunmamış; mahkeme de, ıslah dilekçesinde faiz istenmediği gerekçesiyle, artırıma konu bedeller için temerrüt faizini hüküm altına almamıştır. 184 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 Dava belirsiz alacak davası olarak açıldığı ve dava dilekçesinde te- merrüt faizi istendiğinden, sonradan yapılan bedel artırımı esnasında ayrıca ve yeniden faiz talep edilmesine gerek olmadığı; dava dilekçe- sindeki faiz talebinin, artırıma konu edilen miktarı da kapsayacağı dik- kate alınmak suretiyle, bu bölüm için de temerrüt faizinin hüküm altına alınması gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve hatalı gerekçeyle, yazı- lı şekilde hüküm tesisi bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davalı SGK Başkanlığı vekilinin ve davalılar ... ile ... vekilinin tüm temyiz itiraz- larının ve davacılar vekilinin sair temyiz itirazlarının REDDİNE; (2) ve (3) nolu bentlerde açıklanan nedenlerle, davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, duruşmada vekille temsil olunmayan davacı yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadı- ğına, aşağıda dökümü yazılı 2.696,37 TL kalan onama harcının temyiz eden davalılar ... ile ...’dan alınmasına, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacılara geri verilmesine, 492 sayılı Harçlar Yasası’nın 13/J maddesi uyarınca davalı Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan harç alın- mamasına, 08.04.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. _._._._._._._._•_._._._._._._._

YARGITAY 19. HUKUK DAİRESİ Tarih: 04.03.2019 Esas: 2017/1779 Karar: 2019/1320

Kambiyo Senedine Dayalı Bedelsizlik İddiası Yazılı Delille İspat Edilebilir; Davacının Ticari Defterleri İspat İçin Yeterli Kabul Edilemez

ÖZET : Davacı, bedelsizlik nedeniyle çekten dolayı borçlu olmadığının tes- piti isteminde bulunmuştur. Dava konusu çek, kambiyo senedi ni- teliğinde olup sebepten mücerrettir. Çeke dayalı bedelsizlik iddiası yazılı delille ispat edilebilir. Davacının tek taraflı olarak düzenlemiş olduğu ticari defterleri, bedelsizlik iddiasının ispatı için yeterli ka- bul edilemez. Açıklanan hususlar dikkate alınmaksızın, davacıya ait yevmiye defterinin usulüne uygun olarak tutulduğu, çekin davalıya SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 185 avans olarak ciro edildiği ve yıl sonu kapanış kaydına kadar avans hesabının kapatılmadığı gerekçesiyle yazılı şekilde karar verilmesi hatalıdır. ➣ 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu m 72 ➣ 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu m 200 ➣ 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu m 4, 64, 83

araflar arasındaki menfi tespit davasının yapılan yargılaması so- Tnunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü. - K A R A R - Davacı vekili, davacının davalıdan ürün sipariş ettiğini, bu sipariş karşılığı davaya konu çeki ciro ederek davalıya teslim ettiğini, davacı- nın sipariş ettiği ürünleri teslim etmediği gibi çeki de iade etmediğini, davacının tacir olduğunu, davacı ile davalı arasında belirtilen olay ha- ricinde borç doğurabilecek hiçbir hukuki veya ticari ilişki olmadığını ileri sürerek, dava konusu çekin iptali ile davacının davalıya borcunun olmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, icra takibinden önce açılan menfi tespit davalarında yetkili mahkemenin HMK’nın 6. maddesi uyarınca davalının ikamet- gahı mahkemesi olduğunu, davalının ikametgahının ... olduğunu, da- vanın yetkisiz mahkemede açıldığını, davada ispat yükünün davacıda olduğunu, davacının iddiasını HMK’nın 200. maddesi gereğince yazılı delille ispat etmesi gerektiğini, davalının tacir olmadığı dolayısıyla ti- cari defter tutma yükümlülüğünün de olmadığını, davacının kendi ticari defterleriyle davasını ispatlayamayacağını belirterek davacının davası- nın reddine ve davacı aleyhine çek tutarının % 20’si oranında tazminata karar verilmesini istemiştir. Mahkemece yapılan yargılama ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, dava konusu çekin keşide yerinin ... olması nedeniyle yetki itira- zının reddine karar verildiği, davacıya ait yevmiye defterinin usulüne uygun olarak tutulduğu, çekin davalıya avans olarak ciro edildiği ve yıl sonu kapanış kaydına kadar avans hesabının kapatılmadığı, karşılığında 186 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 herhangi bir mal ya da hizmet teslim alınmadığının tespit edildiği, mah- kemece davalıya yemin hakkının hatırlatıldığı, davalı tarafından yemin deliline başvurulmayacağının belirtildiği gerekçesiyle davanın kabulü- ne karar verilmiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dava, bedelsizlik nedeniyle çekten dolayı borçlu bulunmadığının tespiti istemine ilişkindir. Dava konusu çek kambiyo senedi niteliğinde olup sebepten mücer- rettir. Bedelsizlik iddiasının yazılı delille ispatı gerekir. Davacının tek taraflı olarak düzenlemiş olduğu ticari defterleri bedelsizlik iddiasını ispatlamaya yeterli değildir. Mahkemece bu husus göz önüne alınmaksızın yanılgılı gerekçeyle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde temyiz eden davalıya iadesine, 04.03.2019 gününde oybirliğiyle karar verildi. _._._._._._._._•_._._._._._._._

YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ Tarih: 18.03.2019 Esas: 2017/8570 Karar: 2019/1806

Tıkanan Gider Borularından Su Basması Sonucu Zarar Gören İşyeri Sigortacısının Rücuan Tazminat İstediği Davada, Tıkanmanın Sigortalı Yer Giderlerinde mi Yoksa Ortak Giderlerde mi Olduğu Kesin Olarak Tespit Edilip Sonucuna Göre Karar Verilmelidir

ÖZET : Davacı sigorta şirketi, tıkanan gider borularından su basması so- nucu zarar gören sigortalısına yaptığı ödemenin rücuen tahsili tale- binde bulunmuştur. Tıkanmanın sigortalı yer giderlerinde mi yoksa ortak giderlerde mi olduğu tespit edilememiştir. Arızanın ve zararın ortak alandan kaynaklanıp kaynaklanmadığı kuşku ve duraksamaya yer olmayacak şekilde açıklığa kavuşturulmalı, zararın ortak alan- dan kaynaklandığının anlaşılması halinde ana taşınmaza ait tapu SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 187 kayıtları ve yönetim planı getirtilmeli, diğer kat malikleri davaya dahil edilmeli, yönetim planına göre sorumlulukları belirlenerek hüküm kurulmalıdır. Eksik araştırma ve incelemeye dayalı olarak davanın reddine karar verilmesi hatalıdır. ➣ 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu m 1301 ➣ 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu m 33

araflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan Thükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenil- mekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü: K A R A R Dava dilekçesinde, davacının sigortalısı bulunan ... Gıda Temizlik Mad. Paz. San. Tic. Ltd. Şti’ne ait işyerinin tuvalet borularının tıkan- ması sonucu lağım sularının geri tepmesi nedeni ile işyerini lağım suyu bastığını, işyerinin tabanından 5-10 cm yükseklikte lağım suyunun geç- tiğini, su baskını sonucunda işyerinde bulunan gıda ürünlerinin hasar gördüğünü, düzenlenen ekspertiz raporuna göre apartman kat malik- lerinin olayda asli kusurlu olduğu, söz konusu hasardan sonra işyerin- de meydana gelen hasarların ekspertiz tarafından hesaplanması netice- sinde 18.862,00-TL hasar bedelinin davacı tarafından hasar gören ... İmalat Gıda Temizlik Paz. San. Tic. Ltd. Şti’ne 22/02/2010 tarihinde ödendiğini, TTK’nun 1301. maddesine göre; sigortacının hasar bedelini ödedikten sonra kanunen sigortalısının yerine halef olacağından, öde- nen miktarın tahsili için işbu davayı açma zaruretinin hasıl olduğunu, dosyada mevcut tüm delil ve belgelere istinaden 18.862,00TL alaca- ğın, fazlaya dair talep hakkı saklı kalmak kaydı ile ödeme tarihi olan 22/02/2010 tarihinden itibaren reeskont faizi, masraf ve ücreti vekalet ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar ve- rilmesi istenilmiştir. Mahkemece subüt bulmayan davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dava, rücuen alacak istemine ilişkindir. Davacının talebinin ortak alan sayılan tesisat arızası nedeniyle si- gortalısının bulunduğu bağımsız bölümde meydana gelen zararın tahsi- 188 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 li istemine ilişkin olduğu, dosyada bulunan uzman bilirkişi raporunda zararın kaynağının dinlenilen tanık beyanlarına göre davacının sigor- talısına ait bağımsız bölüm gider borularının tıkalı olması nedeniyle gerçekleştiğinin anlaşıldığını belirtmiş olmakla sadece tanık beyanları ile apartmana ait gider ile davacının sigortalısının bulunduğu bağımsız bölüme ait giderin ayrıldığının tespitinin mümkün olmayacağı, mahke- mece zararın kaynağının tam olarak dava konusu bağımsız bölüme ait borudan mı yoksa anataşınmaza ait ortak yer sayılan tesisattan mı kay- naklandığının tespit edilmediği anlaşılmakla; mahkemece anataşınma- za ait mimari ve tesisat projesi temin edilerek ve yerinde uygulanarak arızanın ve zararın oluşumunun ortak alandan kaynaklanıp kaynaklan- madığının hiçbir tereddüte yer bırakmayacak şekilde açıklığa kavuştu- rulması, zararın ortak alandan kaynaklandığının anlaşılması halinde ise anataşınmaza ait tapu kayıtları ve yönetim planı getirtilerek diğer kat maliklerinin davaya dahil edilip yönetim planına göre sorumlulukları- nın belirlenerek hüküm kurulması gerekirken, eksik araştırma ve ince- leme sonucu davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz iti- razlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 18.03.2019 günü oybirliği ile karar verildi. _._._._._._._._•_._._._._._._._

YARGITAY 21. HUKUK DAİRESİ Tarih: 04.02.2019 Esas: 2018/1613 Karar: 2019/534

Ödenmeyen Sigorta Primi Borçlarından Kamu Görevlileri ve Tüzel Kişi İşverenlerin Yönetici ve Ortaklarının Sorumluluğu – Ödeme Emrine İtirazda Hak Düşürücü Süre

ÖZET : Davacılar, SGK tarafından gönderilen ödeme emirlerinden dolayı borçlu olmadıklarının tespiti isteminde bulunmuşlardır. 506 SK’nun 80. ve 5510 SK’nun 88. maddeleri uyarınca; kurumun sigorta prim- leri haklı bir sebep olmaksızın yasal sürelerde ödenmez ise kamu SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 189 idarelerinin tahakkuk ve tediye ile görevli kamu görevlileri, tüzel kişiliği haiz diğer işverenlerin şirket yönetim kurulu üyeleri de dahil olmak üzere üst düzeydeki yönetici veya yetkilileri ile kanuni temsil- cileri kuruma karşı işverenler ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur. 6183 SK’nun 58. maddesinde, ödeme emrine karşı dava açma süresi 7 gün ile sınırlandırmıştır. İtiraz davası için öngörülen 7 günlük süre, hak düşürücü niteliktedir. 6183 SK’nun 55. maddesi uyarınca, kurumca düzenlenen ödeme emirlerine karşı ilgilinin baş- vurabileceği kanun yolu ve süresini açıkça gösterir bir düzenleme bulunmaması nedeniyle 6183 SK’nun 58. maddesi ile öngörülen iti- raz hakkını kullanabilmesi için 7 günlük süre içinde iş mahkemesine dava açabileceği ihtaratını da içeren şekilde düzenlenmesi gerek- mektedir. ➣ 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun m 55, 58 ➣ 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu m 88 ➣ 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu m 80

TÜRK MİLLETİ ADINA avacı, kurumca düzenlenen ödeme emirlerinden dolayı borçlu Dolmadıklarının tespitine karar verilmesini istemiştir. Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir. Hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteği- nin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar verildi. K A R A R Dava, davacılara gönderilen ödeme emirlerinden dolayı davacıların Kuruma borçlu olmadıklarının tespiti istemine ilişkindir. Mahkemece, Dairemizin 13/06/2016 tarih, 2016/2053 Esas ve 2016/9760 Karar sayılı bozma ilamı üzerine, davanın kısmen kabulüne, davacıların ortak olmadıkları dönemlere ilişkin olan 2009/18413 sayılı takip dosyası yönünden 17.555,49 TL, 2009/18414 sayılı takip dosya- sı yönünden 2.492,17 TL, 2009/18415 sayılı takip dosyası yönünden 212,47 TL borçlu olmadıklarının tespitine, davacıların ortak olduğu (06.07.2009-26.08.2010) dönemlerdeki borçlardan sorumlu oldukları dikkate alınarak fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir. 190 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 Dosyadaki kayıt ve belgelerden, davacılardan ...’nun 30/11/2005- 21/03/2011 tarihleri arasında, diğer davacı ...’nın ise 06/07/2009- 26/08/2010 tarihleri arasında ... Akaryakıt Pazarlama Nakliyat ve Tica- ret Limited Şirketinin ortağı oldukları, ...’nun ortak olduğu dönemlerde aynı zamanda şirketin müdürü olduğu, davacılara gönderilen ödeme emirlerinin 2008/11.-2010/5. aylar arası prim, işsizlik sigortası pri- mi ve damga vergisi borçlarını içerdiği, ödeme emirlerinin davacılara 22/06/2012 tarihinde tebliğ edildiği ve işbu davanın 09/07/2012 tarihin- de açıldığı anlaşılmaktadır. Davanın yasal dayanağı olan 506 Sayılı Yasa’nın 80/12 ve 5510 Sa- yılı Yasa’nın 88/20. maddelerine göre, kurumun sigorta primleri ve di- ğer alacakları haklı bir sebep olmaksızın bu kanunda belirtilen süreler- de ödenmez ise kamu idarelerinin tahakkuk ve tediye ile görevli kamu görevlileri, tüzel kişiliği haiz diğer işverenlerin şirket yönetim kurulu üyeleri de dahil olmak üzere üst düzeydeki yönetici veya yetkilileri ile kanuni temsilcileri kuruma karşı işverenleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu olacakları hususları düzenlenmiştir. Öte yandan 6183 Sayılı Yasa’nın 35. maddesinde, limited şirket or- takları şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olacağı ve bu kanun hükümleri gereğin- ce takibe tabi tutulacağı, ortağın şirketteki sermaye payını devretmesi halinde, payı devreden ve devralan şahıslar devir öncesine ait amme alacaklarının ödenmesinden birinci fıkra hükmüne göre müteselsilen sorumlu tutulacağı, amme alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği zamanlarda pay sahiplerinin farklı şahıslar olmaları halinde bu şahıslar, amme alacağının ödenmesinden birinci fıkra hükmüne göre müteselsi- len sorumlu olacağı düzenlenmiştir. Ayrıca, 6183 Sayılı Kanun’un 58. maddesinde ödeme emrine karşı dava açma süresi 7 gün ile sınırlandırmıştır. İtiraz davası için öngörü- len 7 günlük sürenin hak düşürücü nitelikte olduğu konusunda kuşku bulunmamaktadır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 10.4.2001 gün ve 2002/21-201-297 ve 24.3.2004 gün ve 2004/10164-170 sayılı Kararla- rı). SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 191 Yine, 6183 Sayılı Kanun’un 55. maddesi uyarınca, kurumca düzen- lenen ödeme emirlerinin ilgilinin başvurabileceği kanun yolu ve süre- sini açıkça gösterir ve özellikle mevzuatta açıklık bulunmaması nede- niyle 6183 Sayılı Kanun’un 58. maddesi ile öngörülen itiraz hakkını kullanabilmesi için yedi günlük süre içinde iş mahkemesine dava aça- bileceği ihtaratını da içeren şekilde düzenlenmesi gerekmektedir. Somut olayda, davacılardan ...’nun 30/11/2005-21/03/2011 tarihleri arasında ... Akaryakıt Pazarlama Nakliyat ve Ticaret Limited Şirketinin ortağı ve yetkili müdürü olduğu anlaşıldığından dava konusu ödeme emirlerinde belirtilen 2008/11.-2010/5. aylar arası prim, işsizlik sigor- tası primi ve damga vergisi borçlarından sorumlu olduğu ortadadır. Bu nedenle, bu davacı bakımından öncelikle davanın 6183 sayılı Yasa’nın 58. maddesinde düzenlenen 7 günlük hak düşürücü süre içerisinde açı- lıp açılmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir. Davacılardan ...’nın ise 06/07/2009-26/08/2010 tarihleri arasında ... Akaryakıt Pazarlama Nakliyat ve Ticaret Limited Şirketinin % 1 hisse ile ortağı olduğu anlaşıldığından ortak olduğu dönemdeki prim borçla- rından dolayı hisse miktarı ile sınırlı olarak sorumlu olduğunun kabul edilmesi ve buna göre borç miktarının belirlenmesi gerekmektedir. Yapılacak iş, 1- ...’na gönderilen ödeme emirlerinin usule uygun olup olmadık- larını, usule uygun ise davanın 7 gün içinde açılıp açılmadığını belir- lemek, eğer 7 gün içinde açılmamışsa hak düşürücü süreden reddine, 7 gün içinde açılmışsa bu defa esastan reddine, 2- ...’ya gönderilen ödeme emirleri bakımından 06/07/2009- 26/08/2010 tarihleri arasındaki borçlardan % 1 hisse oranı ile sorum- lu olduğunu göz önünde bulundurarak ödeme emirlerinin usule uygun olup olmadıklarını, usule uygun ise davanın 7 gün içinde açılıp açılma- dığını belirlemek, eğer 7 gün içinde açılmamışsa hak düşürücü süreden reddine, 7 gün içinde açılmışsa bu defa esastan reddine, ortak olduğu dönem dışında kalan borçlar yönünden ise üçüncü şahıs konumunda bulunması nedeniyle 7 günlük hak düşürücü süreye tabi olmayacağın- dan bu dönemlerdeki borçlardan sorumlu olmadığının kabulüne karar vermekten ibarettir. 192 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma ne- denidir. O halde, davalı kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itiraz- ları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır. SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 04.02.2019 gününde oybirliğiyle karar verildi. _._._._._._._._•_._._._._._._._ YARGITAY 22. HUKUK DAİRESİ Tarih: 12.06.2019 Esas: 2016/14161 Karar: 2019/12679

İşçi Çalışma Süresini, Aylık Ücret Miktarını ve İhbar Süresini Belirleyebilecek Durumda Olduğundan Kıdem ve İhbar Tazminatı Alacakları İçin Belirsiz Alacak Davası Açılamaz

ÖZET : Davacı, iş sözleşmesinin haklı bir neden olmaksızın feshedildiğini iddia ederek kıdem ve ihbar tazminatı alacaklarının davalılardan tahsili talebinde bulunmuştur. Dava dilekçesinde, davanın belirsiz alacak davası türünde açıldığı belirtilmiştir. Uyuşmazlık, davanın belirsiz alacak davası olarak açılmasında hukuki yararın bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır. Davanın belirsiz alacak davası olarak açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin ola- rak davacı tarafca belirlenememesi gerekir. Belirleyememe hali, ob- jektif olarak imkansızlığa dayanmalıdır. İş Hukukundan kaynakla- nan alacaklar bakımından baştan belirli veya belirsiz alacak davası şeklinde belirleme yapmak kural olarak doğru ve mümkün değildir. Eğer şartları varsa, İş Hukukunda da belirsiz alacak davası açıla- bilir, yoksa açılamaz. İşçi çalışma süresini, aylık ücret miktarını ve ihbar süresini belirleyebilecek durumda olduğundan kıdem ve ihbar tazminatı alacakları için belirsiz alacak davası açmasında hukuki yararı yoktur. Açıklanan nedenlerle, hukuki yarar yokluğundan da- vanın usulden reddi gerekir. SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 193

➣ 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu m 107, 114 ➣ 4857 sayılı İş Kanunu m 17, 120 ➣ 1475 sayılı İş Kanunu m 14

araflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen Tincelenmesi davalılar vekilleri tarafından istenilmekle, temyiz ta- leplerinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: Y A R G I T A Y K A R A R I Davacı İsteminin Özeti: Davacı vekili, müvekkilinin iş sözleşmesinin hiçbir gerekçe gös- terilmeden haksız olarak feshedildiğini beyan ederek kıdem ve ihbar tazminatı alacaklarının davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı Cevabının Özeti: Davalılar vekilleri, davanın reddini savunmuşlardır. Mahkeme Kararının Özeti: Mahkemece toplanan deliller ve bilirkişi raporu doğrultusunda ya- zılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmiştir. Temyiz: Kararı, davalılar vekilleri temyiz etmiştir. Gerekçe: Taraflar arasında öncelikle çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, da- vanın belirsiz alacak davası türünde açılmasında hukuki yararın bulu- nup bulunmadığı noktasındadır. 01/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhake- meleri Kanunu’nun 107. maddesiyle, mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda yer almayan yeni bir dava türü olarak belir- siz alacak ve tespit davası kabul edilmiştir. 6100 Sayılı Kanun’un 107. maddesine göre, 194 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 “(1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. (2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın mik- tarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir. (3) Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir.” Hükümet Tasarısında yer almayan bu madde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu tarafından, esasen baştan miktar veya değe- ri tam tespit edilemeyen bir alacakla ilgili hak arama durumunda olan kişinin, hukuk sisteminde karşılaştığı güçlüklerin bertaraf edilerek hak arama özgürlüğü çerçevesinde mümkün olduğunca en geniş şekilde ko- runmasının sağlanması gerekçesi üzerinde durularak ihdas edilmiş ve nihayetinde kanunlaşmıştır. Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değeri- nin tam ve kesin olarak davacı tarafca belirlenememesi gereklidir. Belir- leyememe hali, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenil- memesi durumuna ya da objektif olarak imkansızlığa dayanmalıdır. Madde gerekçesinde “Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı ya da bu objektif olarak imkansız olmalıdır. Açıla- cak davanın miktarı biliniyor yahut tespit edilebiliyorsa, böyle bir dava açılamaz. Çünkü, her davada arandığı gibi, burada da hukuki yarar ara- nacaktır, böyle bir durumda hukuki yararın bulunduğundan söz edile- mez. Özellikle, kısmi davaya ilişkin yeni hükümler de dikkate alınıp birlikte değerlendirildiğinde, baştan tespiti mümkün olan hallerde bu yola başvurulması kabul edilemez.” şeklindeki açıklamayla, alacağın belirli veya belirlenebilir nitelikte olması durumunda, belirsiz alacak davası açılarak bu davanın sağladığı imkanlardan yararlanmanın müm- kün olmadığına işaret edilmiştir. SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 195 6100 Sayılı Kanun’un 107/2. maddesinde, sorunun çözümünde yol gösterici mahiyette kriterlere yer verilmiştir. Anılan madde fıkrasında, karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın dava- nın başında belirtmiş olduğu talebini artırabileceği hüküm altına alın- mış, madde gerekçesinde de “karşı tarafın verdiği bilgiler ve sundu- ğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneğin bilirkişi ya da keşif incelemesi sonucu)” belirlenebilme hali açıklanmıştır. Davacının alacağının miktar veya değerini belirleyebilmesi için elinde bulunması gerekli bilgi ve belgelere sahip olmaması, bu belge- lere dava açma hazırlığı döneminde ulaşmasının da (gerçekten) müm- kün olmaması ve dolayısıyla alacağın miktarının belirlenmesinin karşı tarafın elinde bulunan bilgi ve belgelerin sunulmasıyla mümkün hale geleceği durumlarda alacak belirsiz kabul edilmelidir. Sırf taraflar arasında alacak miktarı bakımından uyuşmazlık bulun- ması, talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek ol- ması anlamına gelmez. Önemli olan objektif olarak talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olmasıdır (H. Pekcanıtez, Belirsiz Alacak Davası, Ankara 2011, s. 45; H. Pekcanıtez/O. Atalay/M. Özekes, Medeni Usul Hukuku, 14. Bası, Ankara 2013, s. 448). Sadece alacak miktarında taraflar arasında uyuşmazlık bulunması ya da mikta- rın tartışmalı olmasının belirsiz alacak davası açılması için yeterli sa- yılması halinde, neredeyse tüm davaların belirsiz alacak davası olarak kabulü gerekir ki, bu da kanunun amacına aykırıdır. Çünkü, zaten uyuş- mazlık bulunduğu için dava açılmakta ve uyuşmazlık mahkeme önü- ne gelmektedir. Önemli olan davacının talebini belirli kılacak imkana sahip olup olmadığıdır. Burada, alacağın belirlenebilir olması ile ispat edilebilirliğinin de ayrıca değerlendirilmesi gerektiği unutulmamalıdır. Davacının talep ettiği alacağı belirlemesi objektif olarak mümkün, ancak belirleyebildiği alacağını ispat etmesi, kanunun öngördüğü şe- kilde (elindeki delillerle) mümkün değilse, burada da belirsiz alacak davası açılacağından söz edilemez. Çünkü, bir alacağın belirlenmesi ile onun ispatı ayrı şeylerdir. 196 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 Davacı, talep konusu yaptığı alacağını çok net şekilde belirleyebi- lir, ancak her zaman onu ispat edecek durumda olmayabilir. Aksinin ka- bulü, her ispat güçlüğü olan alacağı belirsiz alacağa dönüştürmek gibi, hem kanunun amacına hem de genel ilkelere aykırı bir durumu ortaya çıkartabilir. Alacağın miktarının belirlenebilmesinin, tahkikat aşamasında yapı- lacak delillerin incelenmesi, bilirkişi incelemesi veya keşif gibi sair iş- lemlerin yapılmasına bağlı olduğu durumlarda da belirsiz alacak davası açılabileceği kabul edilmelidir. Ne var ki, bir davada bilirkişi inceleme- sine gidilmesi belirsiz alacak davasının açılabilmesi için yeterli değil- dir. Bir davada bilirkişiye başvurulmasına rağmen davacı dava açarken alacak miktarını belirleyebiliyorsa, belirsiz alacak davası açılamaz (C. Simil, Belirsiz Alacak Davası, I. Bası, İstanbul 2013, s. 225). Kategorik olarak, belirli bir tür davanın veya belirli kişilerin açtığı davaların baştan belirli veya belirsiz alacak davası olduğundan da söz edilemez. Her bir davaya konu alacak bakımından, belirsiz alacak da- vasına ilişkin ölçütlerin somut olaya uygulanarak, belirleme yapılması gereklidir. Hakime alacak miktarının tayin ve tespitinde takdir yetkisi tanındığı hallerde (Örn: 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu md 50, 51, 56), haki- min kullanacağı takdir yetkisi sonucu alacak belirli hale gelebileceğin- den, davacının davanın açıldığı tarih itibariyle alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin imkansız olduğu kabul edilmelidir. Örneğin, İş Hukuku uygulamasında, Yargıtayca, fazla çalışma, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının yazılı belgelere ve işyeri kayıtlarına dayanmayıp, tanık anlatımlarına dayanması halin- de, hesaba esas alınan süre ve alacağın miktarı nazara alınarak takdir edilecek uygun oranda hakkaniyet indirimi yapılması gerekliliği kabul edilmektedir. Bu halde, tanık anlatımlarına dayanılarak hesaplanan ala- cak miktarından hakimin takdir yetkisine bağlı olarak yapılacak indirim oranı baştan belirli olmadığından, alacak belirsiz kabul edilmelidir. 6100 Sayılı Kanun ile birlikte, yukarıda belirtilen çerçevede belir- siz alacak davası açma imkanı tanınarak, belirsiz alacaklar bakımından hak arama özgürlüğü genişletilmiş; bununla bağlantılı olarak da hukuki SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 197 yarar bulunmadan kısmi dava açma imkanı sınırlandırılmakla birlikte tamamen kaldırılmamıştır. Zaman zaman, 6100 Sayılı Kanun ile birlikte kabul edilen belirsiz alacak davası ile kısmi davaya ilişkin yeni düzenlemedeki sınırın tam olarak tespit edilemediği, birinin diğeri yerine kullanıldığı görülmekte- dir. Oysa bu iki davanın amacı ve niteliği ayrıdır. Alacak, belirli veya belirlenebilir ise, belirsiz alacak davası açılamaz; ancak şartları varsa kısmi dava açılması mümkündür. Kanunun kısmi dava açma imkanını sınırlamakla birlikte tamamen ortadan kaldırmadığı da gözetildiğinde, belirli alacaklar için, belirsiz alacak davası açılamasa da, şartları oluştuğunda ve hukuki yarar bulun- duğunda kısmi dava açılması mümkündür. Aksi halde, sadece ya be- lirsiz alacak davası açma veya belirli tam alacak davası açma şeklinde iki imkandan söz edilebilir ki, o zaman da kısmi davaya ilişkin 6100 Sayılı Kanun’un 109. maddesindeki hükmün fiilen uygulanması söz konusu olamayacaktır. Çünkü, belirsiz alacak davasında zaten belirsiz alacak davasının sağladığı imkanlardan yararlanarak dava açılabilecek; şayet alacak belirli ise de, o zaman sadece tam eda davası açılabilecek- tir. Oysa kanun koyucunun abesle iştigal etmeyeceği prensibi gereği, anılan maddeyle kısmi davaya ilişkin düzenleme yapıldığı düşünülerek ve Kanundaki sınırlamalara dikkat edilerek kısmi dava açılabilecektir. Bu noktada şu da açıklığa kavuşturulmalıdır ki, şartları bulunmadığı halde dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı durumda davacıya herhangi bir süre verilmeden hukuki yarar yoklu- ğundan davanın reddi yoluna gidilmelidir. Çünkü, alacağın belirlene- bilmesi mümkün iken, böyle bir davanın açılmasına Kanun izin ver- memiştir. Böyle bir durumda, belirsiz alacak davası açmakta hukuki yarar yokluğundan dava reddedilmeli, ek bir süre verilmemelidir. Zira, burada talep açıktır, bu sebeple 6100 Sayılı Kanun’un 119/1-ğ madde- sinin uygulanarak süre verilmesi mümkün değildir. Aslında açılmaması gerektiği halde belirsiz alacak davası açılmış olduğundan, bu konudaki eksiklik de süre verilerek tamamlanamayacağından, dava hukuki yarar yokluğundan reddedilmelidir. Buradaki hukuki yarar, sonradan tamamlanacak nitelikte bir hukuki yarar değildir. Çünkü, dava açıldığında o sırada mevcut olmayan huku- 198 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 ki yarar, bunun da açıkça mahkemece bilindiği bir durumda, tamamla- nacak bir hukuki yarar değildir. Aksinin kabulü, aslında açık olan talep sonucunun süre verilerek davacı tarafından değiştirilmesi ve bulunma- yan hukuki yararın sağlanması için davacıya ek imkan sağlanması an- lamına gelecektir ki, buna usûl bakımından imkan yoktur. Böyle bir durum taraflar arasındaki eşitlik ilkesine de aykırı olacaktır (H. Pek- canıtez/O. Atalay/M. Özekes, Medeni Usul Hukuku, 14. Bası, Ankara 2013, s. 454). Bunun yanında, şayet açılan davada asgari bir miktar gösterilmiş- se ve bunun alacağın bir bölümü olduğu anlaşılmakla birlikte, belirsiz alacak davası mı yoksa belirli alacak olmakla birlikte kısmi dava mı olduğu anlaşılamıyorsa, bu durumda 6100 Sayılı Kanun’un 119/1-ğ maddesinin aradığı şekilde açıkça talep sonucu belirtilmemiş olacak- tır. Talep, talep türü ve davanın niteliği açıkça anlaşılamıyorsa, talep muğlaksa, aynı kanunun 119/2 maddesi gereğince, davacıya bir hafta- lık kesin süre verilerek talebinin belirsiz alacak davası mı, yoksa kısmi dava mı olduğunun belirtilmesi istenmelidir. Verilen bu süreden sonra, davacının talebini açıklamasına göre bir yol izlenmelidir. Eğer talep, davacı tarafından belirsiz alacak davası şeklinde açıklanmış olmakla birlikte, gerçekte belirsiz alacak davası şartlarını taşımıyorsa, o zaman yukarıdaki şekilde hareket edilmeli, hukuki yarar yokluğundan dava reddedilmelidir. Açıklamadan sonra talep belirsiz alacak davası şartlarını taşıyorsa, bu davanın sonuçlarına göre, talep kısmi davanın şartlarını taşıyorsa da kısmi davanın sonuçlarına göre dava yürütülerek karar verilmelidir (Dairemizin 31.12.2012 tarih 2012/30463 esas 2012/30091 karar sayılı kararı). 6100 Sayılı Kanun’un 110. maddesinde düzenlenen, davacının aynı davalıya karşı birbirinden bağımsız birden fazla asli talebini aynı dava dilekçesinde ileri sürmesi olarak tanımlanan davaların yığılması (ob- jektif dava birleşmesi) halinde, talep sayısı sayısı kadar dava bulunduğu kabul edildiğinden ve aynı kanunun 297/2. maddesi uyarınca da her bir talep bakımından ayrı ayrı hüküm verilmesi gerektiğinden, bu durumda da dava dilekçesinde ileri sürülen taleplerin belirsiz alacak olup olmadı- ğının her bir talep bakımından ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekecektir. SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 199 Tüm bu açıklamalar sonucunda şunu belirtmek gerekir ki, İş Huku- kundan kaynaklanan alacaklar bakımından baştan belirli veya belirsiz alacak davası şeklinde belirleme yapmak kural olarak doğru ve müm- kün değildir. Bu sebeple İş Hukukunda da belirsiz alacak davasının açı- labilmesi, bu davanın açılması için gerekli şartların varlığına bağlıdır. Eğer bu şartlar varsa, İş Hukukunda da belirsiz alacak davası açılabi- lir, yoksa açılamaz (C. Simil, Belirsiz Alacak Davası, I. Bası, İstanbul 2013, s. 414). Keza aynı şey kısmi dava için de söz konusudur. İş Hukukundan kaynaklanan davalarda sıkça karşılaşıldığı üzere, ta- raflar arasında çalışma süresi ve ücret miktarı yönlerinden uyuşmazlık bulunması, alacağı belirsiz hale getirmez. Keza, işçi çalışma süresini ve ücretini belirleyebilmektedir. İşçinin ne zamandan beri çalıştığını veya ücretinin ne kadar olduğunu bilmemesi hayatın olağan akışına da aykırıdır. İşçinin kendisinin bilmediği çalışma süresini, tanıkların bil- diğini veya bilirkişinin bileceğini farzetmek ispat kurallarına da aykırı- dır. Keza tarafın yeterli şekilde somutlaştırıp kendisinin bilgisinde dahi olmadığını belirttiği bir hususun mahkemece bilinmesini beklemek de mümkün değildir. İşverenin maddi hukuktan doğan yükümlülüklerini (belge ve bordro düzenleme gibi) yerine getirmemesi, tuttuğu belgelerin gerçeği yansıt- maması, davadan önce işçinin alacaklarını inkar etmesi ya da ikrar et- mekle beraber yerine getirmemesi davacıya kural olarak belirsiz alacak davası açma imkanını vermez. İşçi bu durumlarda dahi, alacağının mik- tarını veya değerini belirleyebiliyorsa, belirsiz alacak davası açamaz (Simil, s. 412). Somut uyuşmazlıkta, dava dilekçesinde, davanın belirsiz alacak da- vası türünde açıldığı belirtilmiştir. Bu halde, yukarıdaki paragraflarda yapılan açıklamalar ışığında, somut olayın özellikleri dikkate alınarak, dava dilekçesinde ileri sürülen taleplerin belirsiz alacak olup olmadığı- nın değerlendirilmesi gereklidir. Kıdem ve ihbar tazminatı alacaklarına yönelik talepler bakımından; davacı çalışma süresini, aylık ücret miktarını, fesihte tanınması gereken ihbar süresini belirleyebilecek durumdadır. Giydirilmiş ücret bakımın- dan ise, aylık çıplak ücrete ek, para veya parayla ölçülebilen menfaat bulunduğu noktasında dava dilekçesinde bir iddia yoktur. Bu itibarla, 200 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 dava konusu edilen kıdem ve ihbar tazminatı alacaklarının davacı ta- rafça belirlenebilir nitelikte olduğu ve dolayısıyla belirsiz alacak da- vasına konu edilemeyecekleri anlaşılmakla, hukuki yarar yokluğundan davanın usulden reddi gerekirken, yazılı şekilde esasa girilerek karar verilmesi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ : Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ...... Sa- nayi Tic. Ltd. Şti.’ye iadesine, 12.06.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. _._._._._._._._•_._._._._._._._ YARGITAY 23. HUKUK DAİRESİ Tarih: 13.02.2019 Esas: 2018/2510 Karar: 2019/242

İtirazın İptali – Takibe İtiraz Eden Veli, Vasi veya Mirasçı ise İnkar Tazminatına Karar Verilebilmesi İçin Kötü Niyetin İspatı Gerekir

ÖZET : Dava, itirazın iptali ve icra inkar tazminatı talebine ilişkindir. İcra inkar tazminatının amacı, borçlu olduğu miktarı bilebilecek veya bu miktarı tayin edebilecek durumda olan borçlunun ödeme emrinin tebliği üzerine icrada borcunu inkar etmesini ve alacaklının hak- sız ve kötü niyetli olarak takibe geçmesini önlemektir. Asıl borçlu yönünden inkar tazminatına hükmedilebilmesi için takibe itirazın haksız olması yeterlidir. Takibe itiraz eden veli, vasi veya mirasçı ise inkar tazminatına karar verilebilmesi için kötü niyetin ispatı gere- kir. Çünkü veli, vasi veya mirasçı alacak-borç ilişkisini bilebilecek durumda değildir. Açıklanan nedenlerle, mirasçıların kötü niyetleri ispat edilmediği halde inkar tazminatına karar verilmesi hatalıdır. ➣ 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu m 67

araflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması so- Tnunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik verilen hükmün süresi içinde davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü. SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 201 - K A R A R - Davacı vekili, ... İli ... İlçesi 1700 Sayılı ... Tarım Kredi Kooperati- finin alacaklısı olduğu, ...... Müdürlüğünün 2012/1905 Esas sayılı dos- yasının borçlusunun ... olduğunu, aynı alacağa ilişkin takipte müvekki- linin kefil olarak yer aldığını, davacı müvekkilin söz konusu borcu kefil olarak ödediği, bunun üzerine davalı hakkında kefil olan davacının rücu hakkına binaen ...... Müdürlüğünün 2014/1127 Esas sayılı dosyasıyla genel haciz yoluyla ilamsız takip yapıldığı, ancak davalının haksız ola- rak itiraz ettiğini ileri sürerek itirazın iptali ile % 20 icra inkâr tazmina- tının tahsilini talep ve dava etmiştir. Davalılar, davaya cevap vermemiştir. Mahkemece iddia, benimsenen bilirkişi raporu ve dosya kapsamı- na göre; davalı borçlunun 11.650,00 TL asıl borç ve 2.87 TL işlemiş faiz borcunun bulunduğu, ancak davacı vekilinin asıl alacak yönünden talebinin bilirkişi raporunda belirlenen bedelden az olduğu gerekçesiy- le taleple bağlı kalınarak davanın kabulü ile takibin 11.650,00 TL asıl alacak, 2.87 TL faiz alacağı üzerinden devamına, asıl alacağın % 20’si oranında icra inkâr tazminatının müteselsilen davalılardan alınarak da- vacıya verilmesine karar verilmiştir. Kararı, davalı ... temyiz etmiştir. Dosya kapsamına göre, davalıların murisi ... aleyhine 04.08.2014 tarihinde dava açılmış, 25.08.2014 tarihinde dava dilekçesi tebliğ edil- dikten sonra muris ... 06.11.2014 tarihinde ölmüştür. Davanın ön ince- leme duruşması 11.11.2014 tarihinde yapılmıştır. Mirasçılardan ...’ya tebligat en son 09.12.2014 tarihinde yapılmış, ne muris ne de davalılar tarafından süresinde delil listesi verilmemiş ve yemin teklif edilmemiş- tir. Dolayısıyla mahkemece süresinde yemin deliline dayanılmamış ol- ması nedeniyle yemin teklifine ilişkin talebin reddine karar verilmesin- de usul ve yasaya aykırı bir yön görülmemiş olup, buna ilişkin temyiz itirazları yerinde değildir. Davalı tarafından murislerinden kalan borçla ilgili bir bilgileri ol- madığı, bu nedenle bilinmeyen bir borca itirazın, inkâr tazminatına hükmedilerek cezalandırılmaması gerektiğine ilişkin temyiz itirazı yö- nünden yapılan değerlendirmede; İİK’nın 67/2. maddesinde düzenle- nen inkâr tazminatının amacı borçlu olduğu miktarı bilebilecek veya bu miktarı tayin edebilecek durumda olan borçlunun ödeme emrinin 202 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 tebliği üzerine icrada borcunu inkâr etmesini ve alacaklının haksız ve kötü niyetli olarak takibe geçmesini önlemektir. Ancak İİK’nın 67/3. maddesinde bu tazminatla ilgili özel bir düzen- leme yapılmıştır. Bu maddeye göre “İtiraz eden veli, vasi veya mirasçı ise hakkında tazminat hükmolunması kötü niyetin sübutuna bağlıdır”. Görüldüğü üzere yasada itiraz eden asıl borçlu yönünden inkâr taz- minatına hükmedilebilmesi için takibe itirazın haksız olması yeterli iken, mirasçı yönünden ayrıca kötü niyetli olduğunun ispatı aranmak- tadır. Bu hükmün amacı kanunen borçlu yerine itirazda bulunmak du- rumunda kalacak veli, vasi veya mirasçının gerçek alacak-borç ilişkini bilebilecek durumda olmamasıdır. Somut olayda yukarıda açıklandığı üzere muris takibe itiraz etmiş, ancak henüz tahkikata başlanmadan ve ön inceleme duruşması yapıl- madan vefat etmiştir. Dolayısıyla elinde mevcut savunma imkanlarını kullanamamıştır. Mirasçılar ise müşterek verdikleri 13.04.2015 tarihli dilekçe de “Alacak-verecek ilişkisinin davacı ile muris babaları arasında olduğu- nu, ayrı yerlerde yaşadıklarını borç ilişkisini bilmediklerini, ellerinde bilgi ve belge olmadığını ancak yemin teklif edebileceklerini” belirt- mişlerdir. Bu beyanlardan da anlaşılacağı üzere, davalı mirasçılar borcun var- lığını bilebilecek durumda olmadıklarından, yasada arandığı üzere kötü niyetle itirazlarını devam ettirdiklerinin kabulü mümkün değildir. (Aynı yönde ... 12 H.D. 05.07.2017 tarih, 2017/1495 Esas, 2017/10123 Karar) Ayrıca İİK’nın 67/3. maddesinde mirasçılar aleyhine inkâr tazmina- tına hükmedilebilmek için borca mirascılar bizzat itiraz etse dahi kötü niyetin sübutu arandığına göre, itiraz etmeyen ancak murisin vefatı ne- deniyle davaya dahil olan mirasçılar aleyhine kötü niyetli oldukları is- pat edilmeden inkâr tazminatına hükmedilemeyeceği evleviyetle kabul edilmelidir. Tüm bu nedenlerle mirasçılar aleyhine kötü niyetleri ispatlanmadığı halde inkar tazminatına hükmedilmesi usul ve yasal aykırı olup, boz- mayı gerektirmiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı ...’nın temyiz itiraz- larının kabulü ile mahkeme kararının BOZULMASINA, peşin alınan SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 203 harcın istek halinde temyiz edene iadesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 13.02.2019 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi. MUHALEFET ŞERHİ İcra inkar tazminatı borçlu ... takibine haksız olarak itiraz ederek ta- kibi durdurması ve itirazla işin çabuk bitirilmesini önlemesi durumunda borçluya karşı konulmuş İcra Hukukuna özgü bir yaptırımdır. İcra ve İflas Kanunu’nun 67. maddesinin 2. fıkrası hükmünce icra inkar tazmi- natına hükmedilebilmesi için borçlunun takip sırasında ödeme emrine itiraz etmesi alacağın likit olması ve alacaklının itirazın iptali davası sonucunda haklı çıkması yasal koşullardandır. Somut olayda borçlu muris hakkında alacaklı tarafından icra takibi yapılması üzerine borçlunun itirazı sonucunda takibin durduğu bunun üzerine alacaklı tarafından borçlu muris hakkında itirazın iptali davası açıldığı, yargılama sırasında borçlunun vefat ettiği, mirasçılarının dava- ya dahil edilerek davanın sonuçlandırıldığı anlaşılmaktadır. Mirasçılar muristen kalan mirası reddetmedikleri için murisin külli halefi duru- mundadırlar. Bu nedenle borçlu murisin ödeme emrine itiraz etmesi so- nucu yasal şartları olması durumunda verilen icra inkar tazminatından mirasçılarının sorumlu olmaları gerekir. Bu nedenle hükmün onanması gerektiğinden Sayın Çoğunluğun hükmün bozulması yönündeki görü- şüne katılamıyorum. _._._._._._._._•_._._._._._._._ YARGITAY CEZA GENEL KURULU Tarih: 22.01.2019 Esas: 2018/533 Karar: 2019/31

Nitelikli Kasten Öldürme Suçuna Teşebbüs – Zorunlu Müdafiliğe Tabi Suça İlişkin Yargılamada Müdafiin Yokluğunda; Mazeret Bildirimi ve Duruşmanın Başka Bir Güne Bırakılması Talebine İlişkin Bir Karar da Verilmeden Mahkumiyet Hükmü Kurulması Usul ve Yasaya Aykırıdır

ÖZET : Sanık, nitelikli kasten öldürme suçuna teşebbüsten yargılanmıştır. Uyuşmazlık, sanığa yüklenen suçun alt sınırı itibarıyla sanık müda- fisi hazır olmaksızın hüküm kurulmasının savunma hakkının kısıtlan- 204 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 ması niteliğinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. CMK’da yapılan değişiklik ile zorunlu müdafi atanması sistemi, alt sınırı 5 yıldan daha fazla hapis cezası gerektiren suçlardan yargılanan sa- nıklarla sınırlandırılmıştır. Zorunlu müdafiliğe tabi suça ilişkin yar- gılamada müdafiin yokluğunda; sanık müdafisinin duruşma günü il dışında olacağı gerekçesiyle mazeret bildirimi ve duruşmanın başka bir güne ertelenmesi talebine ilişkin yerel mahkemece olumlu veya olumsuz bir karar verilmeden sanık müdafisinin yokluğunda mah- kumiyet hükmü kurulması, Anayasa’nın 36. maddesi ve Avrupa İn- san Hakları Sözleşmesi’nin “adil yargılanma hakkını” düzenleyen 6. maddesinin 3. fıkrasının (b) ve (c) bentlerinde yer alan hükümler dikkate alındığında usul ve yasaya aykırıdır. ➣ 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu m 150 ➣ 2709 sayılı TC Anayasası m 36 ➣ Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi m 6

anıklar ..., ..., ... ve ... hakkında nitelikli kasten öldürme suçuna te- Sşebbüsten açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, sa- nıkların eylemlerinin kasten yaralama suçunu oluşturduğu kabul edile- rek, sanık ...’ın TCK’nın 86/1, 86/3-e, 38/3 ve 62/1. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına; sanık ...’nun TCK’nın 38. maddesi, sanıklar ... ve ...’ın TCK’nın 37/1. maddesi delaletiyle aynı Kanun’un 86/1, 86/3-e ve 62/1. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına, tüm sanıklar hakkında TCK’nın 53/1 ve 63. maddeleri uyarınca hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin Trabzon 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 17.05.2010 tarihli ve 231-57 sayılı hükümlerin sanıklar müdafileri ve katılan vekili tarafından temyiz edil- mesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 03.10.2013 tarih ve 2597-5502 sayı ile; “Oluşa ve dosya içeriğine göre, sanık ...’in kardeşinin ortak olduğu bir otelde meydana gelen, otelin diğer bir ortağının öldürülmesi olayı ile ilgili olarak mağdurun Trabzon 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 2008/19- 112 sayılı dosyasında tanık olarak beyanda bulunduğu, bu nedenle sa- nık ...’in mağdura husumet duyduğu, sanık ...’dan mağduru vurmasını istediği, sanık ...’nın kabul etmesi üzerine olaydan birkaç gün önce SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 205 diğer sanıklarla birlikte araçla mağdurun aracını takip ederek evini öğ- rendikleri, olay gecesi sanıklar Mustafa ve .....’nın, sanık ...’nin kullan- dığı araçla mağdurun evinin önüne geldikleri, beklemeye başladıkları, mağdurun saat 02.00 civarında aracı ile geldiği, evine doğru yürüdüğü sırada sanık ...’yı elinde tabanca ile gördüğü ve sanığın üzerine doğru hamle yaptığı sırada sanık ...’nın, bir el ateş ederek batın bölgesinden mağduru yaraladığı, ateş etmeye devam ederek diğer sanıklar .....ve ..... ile birlikte kaçtıkları olayda, Sanıkların eylemlerini tasarlayarak ve mağdurun tanıklık yapma- sı nedeniyle yerine getirdiği kamu görevinden dolayı gerçekleştirdik- leri anlaşılmakla, sanık ...’in TCK’nın 38/1, 82/1-a-g, 35, 62, 53, sa- nık ...’nın TCK’nın 82/1-a-g, 35, 38/3, 62, 53, sanıklar .....ve .....’nın TCK’nın 82/1-a-g, 35, 62, 53. maddeleri uyarınca cezalandırılmaları gerektiği gözetilmeden suçun niteliğinde hataya düşülerek sanık ...’in kasten yaralamaya azmettirme, sanıklar Mustafa, .....ve .....’nın kasten yaralama suçlarından cezalandırılması,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir. Trabzon 2. Ağır Ceza Mahkemesi ise 10.02.2014 tarih ve 197-26 sayı ile bozma kararına direnerek sanıkların önceki hüküm gibi ceza- landırılmalarına karar vermiştir. Direnme kararına konu bu hükümlerin de sanıklar müdafileri ve katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuri- yet Başsavcılığının 01.07.2014 tarihli ve 174508 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 tarih ve 476-1178 sayı ile; 6763 Sayılı Kanun’un 38. maddesi ile 5320 Sayılı Kanun’a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 05.11.2018 tarih ve 2193-4414 sayı ile; direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendiril- miş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır. TÜRK MİLLETİ ADINA CEZA GENEL KURULU KARARI Sanıklar ... ve ... hakkında 6136 Sayılı Kanun’a aykırılık suçundan verilen mahkûmiyet hükümleri Özel Dairece onanmak suretiyle kesin- 206 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 leşmiş olup direnmenin kapsamına göre inceleme, sanıklar ..., ..., ... ve ... hakkında kasten yaralama suçundan kurulan mahkûmiyet hükümle- riyle sınırlı olarak yapılmıştır. Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Ku- rulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanıkların eylemlerinin nitelikli kasten öldürme suçuna teşebbüsü mü, yoksa kasten yaralama suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yö- netmeliği’nin 27. maddesi uyarınca öncelikle yüklenen suçun alt sınırı itibarıyla sanık ... müdafisi hazır olmaksızın hüküm kurulmasının sa- vunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olup olmadığının değerlendi- rilmesi gerekmektedir. Yukarıda belirtilen ön soruna ilişkin uyuşmazlığa geçilmeden önce Ceza Genel Kurulu Başkanınca, sanık ... müdafisinin 10.02.2014 hava- le tarihli dilekçesinde belirttiği mazereti hakkında bir karar verilmeme- si suretiyle de sanığın savunma hakkının kısıtlanıp kısıtlanmadığının belirlenmesi gerektiğinin ileri sürülmesi üzerine, her iki ön sorunun birlikte değerlendirilmesi gerekmiştir. İncelenen dosya kapsamından; Sanıklar ..., ..., ... ve ... hakkında nitelikli kasten öldürme suçuna teşebbüsten TCK’nın 82/1-a-son ve 35. maddeleri uyarınca cezalandı- rılmaları istemiyle kamu davası açıldığı, Kovuşturma aşamasında sanık ...’ın, 15.01.2009 tarihli vekâletna- meyle Av. ...’yi kendisine müdafi olarak tayin ettiği, sanık müdafisinin söz konusu vekâletnameyi 26.01.2009 tarihli duruşmada ibraz ettiği ve bu hususun duruşma tutanağına yazıldığı, Trabzon 2. Ağır Ceza Mahkemesince 17.05.2010 tarihli ve 231-57 sayılı hüküm ile; sanıkların eylemlerinin kasten yaralama suçunu oluş- turduğu kabul edilerek TCK’nın 86/1 ve 86/3-e maddeleri uyarınca ce- zalandırılmalarına karar verildiği, Hükümlerin sanık ... müdafisi Av. ... ile diğer sanıklar müdafileri ve katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 03.10.2013 tarih ve 2597-5502 sayı ile sa- nıkların eylemlerinin nitelikli kasten öldürme suçuna teşebbüsü oluş- turduğu gerekçesiyle bozulmasına karar verildiği, SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 207 Bozmadan sonra yerel mahkemece yapılan 30.12.2013 tarihli otu- ruma sanıklar müdafileri ile sanık ...’ın katıldığı, sanık ... ile sanıklar müdafilerinin bozmaya karşı diyecekleri sorulduktan sonra usulüne uygun davetiyle tebliğine rağmen gelmeyen sanık ...’ın zorla getiril- mesine, bozmaya karşı beyanları alınmayan sanıklar ... ve ...’nun bir sonraki oturumda hazır edilmelerine ve sanıklar müdafilerine talepleri doğrultusunda süre verilmesine karar verilerek duruşmanın 10.02.2014 tarihine ertelendiği, Sanık ... müdafisi Av. ...’nin 10.02.2014 havale tarihli dilekçeyle, aynı gün Samsun ilinde olacağı gerekçesiyle 10.02.2014 tarihinde ya- pılacak duruşmaya katılamayacağını belirterek mazeretinin kabulü ile duruşmanın başka bir güne bırakılması talebinde bulunduğu, Yerel mahkemece 10.02.2014 tarihli oturumda, sanık ... müdafisi Av. ... tarafından mazeret dilekçesi verildiği hususu duruşma tutanağına geçirildikten sonra, sırasıyla katılan vekili, Cumhuriyet savcısı, sanık- lar .....,..... ve .....müdafileri ile tüm sanıkların bozmaya karşı beyanları alınarak sanık ... müdafisi Av. ...’nin yokluğunda ve mazeret dilekçe- si hakkında herhangi bir değerlendirme yapılmadan direnme kararına konu mahkûmiyet hükümlerinin kurulduğu, Anlaşılmaktadır. Oldukça geniş bir kavram olan savunma hakkı, şüpheliyi ve sanığı ilgilendirdiği kadar, bir gün şüpheli veya sanık konumuna düşebilecek toplumda yaşayan herhangi bir ferdi, dolayısıyla da toplumu ve yine adaleti sağlama yükümlülüğü bulunan Devleti ilgilendirmektedir. Çün- kü ceza yargılamasında savunma, yargılamanın sonucunda verilen ve iddia ile savunmanın değerlendirilmesinden ibaret olan, hükmün doğru olmasını sağlar. Bu yönüyle, geniş bir bakış açısı ile değerlendirilmesi gereken savunma hakkı, susma, soru sorma, kendi aleyhine işlemlere katılmama, tercümandan yararlanma, kanıtların toplanmasını isteme, duruşmada hazır bulunma gibi hakların yanında müdafiden yararlanma hakkını da içerir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Temel haklar ve ödevler” bö- lümünde yer alan 36. maddesinde savunma hakkı; “Herkes meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip- 208 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 tir” şeklinde düzenlenmiş olup “temel hak” niteliğine uygun olarak savunma hakkı verilmemesi veya savunma hakkının sınırlandırılması durumunda verilen karar hukuka aykırı olacaktır. Buna göre, sanığın ceza muhakemesindeki en önemli haklarından birisi, yargı mercilerince her aşamada nazara alınması gereken savunma hakkıdır. Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış olan bu hakkın her- hangi bir nedenle sınırlandırılması da mümkün değildir. Nitekim 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesinin birinci fıkrası uyarınca karar tarihi iti- barıyla uygulanması gereken Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 308. maddesinin 8. fıkrasına göre savunma hakkının sınırlandırılması mutlak bozma nedenlerindendir. Savunma, Anayasa’nın 36. maddesiyle anayasal güvence altına alı- nan meşru bir yol, müdafi de savunmanın meşru bir aracıdır. Dolayı- sıyla söz konusu hüküm, müdafi aracılığı ile savunulmayı da anayasal güvence altına almaktadır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin “adil yargılanma hakkını” düzenleyen 6. maddesinin 3. fıkrasının b ve c bentlerinde de; “her sanığın en azından... b) Savunmasını hazırlamak için gerekli zamana ve kolaylıklara sa- hip olmak; c) Kendi kendini savunmak veya kendi seçeceği bir avukatın yar- dımından yararlanmak…” hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Buradan çıkarılması gereken sonuç; savunma hakkının, temel insan hakları ara- sında yer alan hak arama özgürlüğünün bir gereği olduğu ve avukatın yardımından yararlanma hakkının da, savunma hakkından ayrı düşünü- lemeyeceği gerçeğidir. Anılan sözleşme hükümlerinde sanığın en azın- dan kendi kendini savunma hakkı bulunduğu belirtilmekle, mahkeme huzurunda doğrudan savunmasını yapabilmesi için duruşmada hazır bulunma hakkının varlığı da zımnen kabul edilmiştir 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK’nın 150/3. maddesinde, üst sınırı en az beş yıl hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmada, şüpheli veya sanığın mü- dafisinin bulunmaması hâlinde talebi aranmaksızın kendisine müdafi atanacağı hüküm altına alınmış iken, 19.12.2006 tarihli Resmî Gaze- te’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5560 Sayılı Kanun’un 21. madde- si ile 5271 sayılı CMK’nın 150. maddesinde değişiklik yapılarak bu SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 209 zorunluluk, alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlara şamil kılınmış, bu şekilde daha önce üst sınırı en az 5 yıl hapis cezası gerektiren suçlarda sanıklar için zorunlu müdafi atanması sistemi, alt sınırı 5 yıldan daha fazla hapis cezası gerektiren suçlardan yargılanan sanıklarla sınırlandırılmıştır. 5271 sayılı CMK’nın “Müdafi görevini yerine getirmediğinde yapı- lacak işlem ve müdafilik görevinden yasaklanma” başlıklı 151. madde- sinin birinci fıkrasında; “(1) 150’nci madde hükmüne göre görevlendirilen müdafi, duruş- mada hazır bulunmaz veya vakitsiz olarak duruşmadan çekilir veya gö- revini yerine getirmekten kaçınırsa, hâkim veya mahkeme derhâl baş- ka bir müdafi görevlendirilmesi için gerekli işlemi yapar. Bu durumda mahkeme oturuma ara verebileceği gibi oturumun ertelenmesine de karar verebilir” düzenlemesi yer almaktadır. 5271 sayılı CMK’da savunma hakkı konusunda oldukça hassas dav- ranılmış, bunun bir sonucu olarak da isteğe bağlı müdafiliğin yanında, bazı hâllerde zorunlu müdafilik benimsenmiştir. Aynı kanunun 2. mad- desindeki tanıma bakıldığında, Ceza Muhakemesi Kanunu anlamında zorunlu (veya istek üzerine atanan) müdafi ile vekâletnameli müdafi arasında herhangi bir fark bulunmamaktadır. “Duruşmada hazır bulunacaklar” başlıklı 188. maddesinin birinci fıkrası; “Duruşmada, hükme katılacak hâkimler ve Cumhuriyet savcısı ile zabıt kâtibinin ve kanunun zorunlu müdafiliği kabul ettiği hâllerde mü- dafiin hazır bulunması şarttır” şeklinde düzenlenmiş olup, kanunun zo- runlu müdafiliği kabul ettiği hâllerde müdafinin karar oturumu dâhil tüm oturumlarda hazır bulunması şart koşulmuş; 29.10.2016 tarihli ve 29872 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 676 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 5. maddesi ile bu fıkraya “Müdafiin mazeretsiz olarak duruşmayı terk etmesi hâlinde duruşmaya devam edi- lebilir” cümlesi eklenmiş, 08.03.2018 tarihli ve 30354 mükerrer sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7070 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hük- münde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun’un 210 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 5. maddesi ile de anılan cümle “Müdafiin mazeretsiz olarak duruşmaya gelmemesi veya duruşmayı terk etmesi halinde duruşmaya devam edi- lebilir” şeklinde düzenlenerek kanunlaşmıştır. 5271 sayılı CMK’nın “Delillerin tartışılması” başlıklı 216. maddesi ise; “(1) Ortaya konulan delillerle ilgili tartışmada söz, sırasıyla katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine veya kanunî temsilcisine verilir. (2) Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafii ya da ka- nunî temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir. (3) Hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir” şeklinde düzenlenmiş iken, 25.08.2017 tarihli ve 30165 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 694 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzen- lemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmündeki Kararname’nin 148. maddesi ile üçüncü fıkraya “Bu aşamada zorunlu müdafiin hazır bulun- maması hükmün açıklanmasına engel teşkil etmez” cümlesi eklenmiş, 08.03.2018 tarihli ve 30354 mükerrer sayılı Resmî Gazete’de yayım- lanarak yürürlüğe giren 7078 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun’un 143. maddesiyle de anılan cümle kanunlaşmıştır. 1412 sayılı CMUK’nın 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 308. maddesinin 5. fıkrası ile 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK’nın huku- ka kesin aykırılık hâllerini düzenleyen 289. maddesinin birinci fıkra- sının (e) bendi uyarınca, Cumhuriyet savcısı veya duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken diğer kişilerin yokluğunda duruşma yapılması durumunda da hukuka kesin aykırılık hâli bulunduğu kabul edilmiştir. Gelinen bu noktada mahkeme kararlarının gerekçeli olması hususu- na da değinilmesinde fayda bulunmaktadır. SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 211 Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Duruşmaların açık ve kararla- rın gerekçeli olması” başlıklı 141. maddesinin üçüncü fıkrası; “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır” şeklinde dü- zenlenmiştir. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Kararların gerekçeli olması” başlı- ğını taşıyan 34. maddesinin birinci fıkrasında; “Hâkim ve mahkemele- rin her türlü kararı, karşı oy dâhil, gerekçeli olarak yazılır. Gerekçenin yazımında 230. madde göz önünde bulundurulur. Kararların örneklerin- de karşı oylar da gösterilir,” “Hükmün gerekçesinde gösterilmesi gereken hususlar” başlıklı 230. maddesinde; “1) Mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde aşağıdaki hususlar gös- terilir: a) İddia ve savunmada ileri sürülen görüşler. b) Delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi; bu kapsamda dosya içerisinde bulu- nan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi. c) Ulaşılan kanaat, sanığın suç oluşturduğu sabit görülen fiili ve bu- nun nitelendirilmesi; bu hususta ileri sürülen istemleri de dikkate ala- rak, Türk Ceza Kanunu’nun 61 ve 62. maddelerinde belirlenen sıra ve esaslara göre cezanın belirlenmesi; yine aynı kanunun 53 ve devamı maddelerine göre, cezaya mahkûmiyet yerine veya cezanın yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbirinin belirlenmesi. d) Cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adlî para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygu- lanmasına veya bu hususlara ilişkin istemlerin kabul veya reddine ait dayanaklar. 2) Beraat hükmünün gerekçesinde, 223. maddenin ikinci fıkrasında belirtilen hâllerden hangisine dayanıldığının gösterilmesi gerekir. 3) Ceza verilmesine yer olmadığına dair kararın gerekçesinde, 223. maddenin üçüncü ve dördüncü fıkralarında belirtilen hâllerden hangisi- ne dayanıldığının gösterilmesi gerekir. 212 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 4) Yukarıdaki fıkralarda belirtilen hükümlerin dışında başka bir ka- rar veya hükmün verilmesi hâlinde bunun nedenleri gerekçede gösteri- lir.” Hükümlerine yer verilmiştir. Bu bağlamda, Anayasa’nın 141 ile 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 34 ve 230. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının karşı oy da dâhil olmak üzere gerekçeli olarak yazılması zorunludur. Mahkemeler, kararlarını hangi temele dayandırdıklarını yeterince açık olarak belirtme yükümlülüğü altındadır. Bu yükümlülük, taraf- ların temyiz hakkını kullanabilmeleri için gerekli olmasının yanı sıra tarafların, muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demok- ratik bir toplumda, toplumun kendi adına verilen yargı kararlarının sebeplerini öğrenmelerinin sağlanması için de gereklidir. (AYM, B.N: 2013/7800, 18.6.2014, & 31; AİHM, Hadjianastassiou/Yunanistan Ka- rarı, 16.12.1993, & 33.) Mahkemelerin davanın taraflarınca ileri sürülen iddia ve savunma- lara şeklen cevap vermiş olmaları yeterli olmayıp, iddia ve savunmalara verilen cevapların dayanaksız olmaması, mantıklı ve tutarlı olması da gerekir. (AYM; B.N: 2013/7970, 10.06.2015, & 41). Böylece davanın taraflarının mahkeme kararının dayanağını öğrenerek mahkemelere ve genel olarak yargıya güven duymaları da sağlanacaktır. (AYM; B.N: 2012/1034, 20/3/2014, & 34.). Bu açıklamalar ışığında ön sorunlara ilişkin olarak yapılan değer- lendirmede; Yüklenen suçun alt sınırı itibarıyla kanunun zorunlu müdafiliği kabul ettiği nitelikli kasten öldürme suçuna teşebbüsten yapılan yargılamada, CMK’nın 289. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendindeki emredici hüküm uyarınca duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken sanık ... müdafisinin yokluğunda direnme kararına konu mahkûmiyet hükmünün tesis ve tefhim edilmesi usul ve kanuna aykırıdır. Öte yandan, sanık ... müdafisinin duruşma günü il dışında olacağı gerekçesiyle duruşmanın başka bir güne ertelenmesi talebine ilişkin yerel mahkemece olumlu veya olumsuz bir karar verilmeden sanık müdafisinin yokluğunda mahkûmiyet hükmü kurulmasının, Anaya- SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 213 sa’nın 36. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “adil yargı- lanma hakkını” düzenleyen 6. maddesinin 3. fıkrasının (b) ve (c) bent- lerinde yer alan hükümleri göz önüne alındığında savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olduğu açıktır. Bu itibarla, yerel mahkemenin direnme kararına konu hükümleri- nin, tüm sanıklar yönünden saptanan bu usuli nedenlerden dolayı diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir. SONUÇ: Açıklanan nedenlerle; 1- Trabzon 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 10.02.2014 tarihli ve 197- 26 sayılı direnme kararına konu mahkûmiyet hükümlerinin, duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken sanık ... müdafisinin mazeret dilekçesi hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmeden yoklu- ğunda hüküm tesis edilmesi suretiyle savunma hakkı kısıtlandığından tüm sanıklar yönünden diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASI- NA, 2- Dosyanın mahalline gönderilmesi amacıyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 22.01.2019 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi. _._._._._._._._•_._._._._._._._

YARGITAY CEZA GENEL KURULU Tarih: 17.01.2019 Esas: 2015/94 Karar: 2019/14

İş ve Çalışma Hürriyetinin İhlali Suçunun Oluşması İçin Cebir, Tehdit veya Hukuka Aykırı Başka Bir Eylemle Mağdurun Serbestçe Çalışma Hakkı Engellenmiş Olmalıdır

ÖZET : İş ve çalışma hürriyetini ihlal suçundan yapılan yargılama sonun- da; sanığın cezalandırılmasına karar verilmiştir. Uyuşmazlık, atılı suçun yasal unsurlarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmak- tadır. İş ve çalışma hürriyetinin ihlali suçunun oluşabilmesi için ce- bir, tehdit veya hukuka aykırı başka bir eylemle mağdurun serbestçe 214 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 çalışma hakkı engellenmiş olmalıdır. TCK’nun 117. maddesi anla- mında ihlal, kişilerin, normal iş ve çalışma düzenine ilişkin faaliyet- lerinden en azından geçici olarak uzaklaştırılmasını ve bu düzenin bozulmasını ifade etmektedir. İhlalin geçici ya da devamlı olması önemli değildir. Bu suç neticeli bir suçtur. Bu nedenle söz konusu suçun tamamlanabilmesi için yalnızca hareketin gerçekleşmesi ye- terli olmayıp aynı zamanda neticenin de gerçekleşmiş olması gerek- mektedir. Suçun netice kısmını iş ve çalışma hürriyetinin ihlali oluş- turmaktadır. Dosya kapsamından; sanığın, yolcu taşımacılığı yapan katılana ait aracın arkasına gelerek korna çaldığı ve katılanın ara- cına çarpacak kadar yaklaşıp hızlı bir şekilde katılanın minibüsünü solladığı anlaşılmaktadır. Katılanın ara vermeden devam ettiği yol- cu taşımacılığı işinde kendisine herhangi bir güçlük çıkartılmadığı ve toplanan deliller birlikte değerlendirildiğinde; sanığa atılı suçun yasal unsurları itibarıyla oluşmadığı kabul edilmelidir. ➣ 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu m 117 ➣ 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu m 72, 73

ş ve çalışma hürriyetinin ihlali suçundan sanık ...’ın TCK’nın 117/1, İ52/2 ve 53. maddeleri uyarınca 6 ay hapis ve 100TL adli para ceza- sıyla cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin Acıpayam (Kapa- tılan) Sulh Ceza Mahkemesince verilen 03.11.2010 tarihli ve 671-616 sayılı hükmün, Cumhuriyet savcısı ve sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yüksek 4. Ceza Dairesince 17.04.2014 tarih ve 10607-12554 sayı ile onanmasına karar verilmiş, daire üyesi İ. Ş; “TCY’nin 117/1. maddesinde, ‘İş ve çalışma hürriyetini ihlal eden’ kavramına yer verilmiştir. Bu düzenleme, ihlal edilmemesi halinde suçun oluşmayacağına işaret etmektedir. Somut oluyamızda, aracıyla müştekiye korna çalmak ve hızlıca yanından geçmek şeklindeki eylem- den sonra, müştekinin işini bırakıp bırakmadığı araştırılmaksızın sanı- ğın tamamlanmış suçtan mahkumiyetine karar verilmiştir. Oysa, müş- tekiye yönelik eylemin işini bırakmayı/terketmeyi gerektirecek boyutta olup olmadığının anlaşılması gerekir. Bu nedenle, müştekinin işini bı- rakmaması halinde, eylemin teşebbüs aşamasında değerlendirilmesi gerekeceğinden, bu hususun araştırılmasında zorunluluk bulunduğu” düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır. SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 215 Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 09.06.2014 tarih ve 105586 sayı ile; “İtiraza konu uyuşmazlık; sanık ...’ın katılan ...’a ait aracın arkasına gelerek korna çalması ve katılanın aracına çarpacak kadar yaklaşıp hızlı bir şekilde katılanın minibüsünü sollamak şeklindeki eyleminin, iş ve çalışma hürriyetini ihlali suçunu oluşturup oluşturmadığına ilişkindir. İş ve çalışma hürriyetinin ihlali suçu TCK’nın 117/1-4. maddesinde düzenlenmiştir. Madde 117; ‘(1) Cebir veya tehdit kullanarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla, iş ve çalışma hürriyetini ihlal eden kişiye, mağdu- run şikâyeti halinde, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası verilir. (2) Çaresizliğini, kimsesizliğini ve bağlılığını sömürmek suretiyle kişi veya kişileri ücretsiz olarak veya sağladığı hizmet ile açık bir şe- kilde orantısız düşük bir ücretle çalıştıran veya bu durumda bulunan ki- şiyi, insan onuru ile bağdaşmayacak çalışma ve konaklama koşullarına tabi kılan kimseye altı aydan üç yıla kadar hapis veya yüz günden az olmamak üzere adlî para cezası verilir. (3) Yukarıdaki fıkrada belirtilen durumlara düşürmek üzere bir kim- seyi tedarik veya sevk veya bir yerden diğer bir yere nakleden kişiye de aynı ceza verilir. (4) Cebir veya tehdit kullanarak, işçiyi veya işverenlerini ücretle- ri azaltıp çoğaltmaya veya evvelce kabul edilenlerden başka koşullar altında anlaşmalar kabulüne zorlayan ya da bir işin durmasına, sona ermesine veya durmanın devamına neden olan kişiye altı aydan üç yıla kadar hapis cezası verilir.’ hükmünü içermektedir Anayasamızın 49 ve 50. maddeleri, bireylerin, istediği alanda ser- bestçe çalışma ve sözleşme yapma hürriyetine sahip olduğunu, özel teşebbüs kurma hakkının bulunduğunu belirterek temel hürriyetler gü- vence altına alınmıştır. İş ve çalışma hürriyeti, bireyin gelir elde etmek amacıyla, mal ve hizmet üreterek, serbestçe çalışma, sözleşme yapma ve teşebbüs kurma hakkı olarak tanımlanmaktadır. 216 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 TCK’nın 117/1-4. maddesinde düzenlenen iş ve çalışma hürriyetini ihlali suçu ile korunan hukuki yarar, bireyin her türlü baskıdan uzak, üçüncü kişilerin olumsuz müdahalelerine uğramadan serbestçe çalışma hakkı bulunmasının sağlanması amacıyla eylem müeyyide altına alın- maktadır. İş ve çalışma hürriyetini ihlali suçunun oluşabilmesi için, mağdura karşı cebir, tehdit kullanılması ya da bir başka hukuka aykırı bir davra- nışla, çalışma hürriyetinin ihlal edilmesidir. Cebir unsuru failin, mağdura yönelik fiziken zorlama ve güç kullan- ması olarak tanımlanmaktadır. Mağdurun direncini kıracak nitelikte her türlü etkili eylem bu kapsamında bulunmaktadır. Ancak sanığın nitelik- li olarak gerçekleştirdiği ve TCK’nın 87. maddesi kapsamında bulunan yaralamalar ayrıca suç oluşturacaktır. Tehdit unsuru ise, failin, mağdurun kendisini ya da yakınlarını bir zarara uğratacağı konusunda baskı yapma, zorlama, korku verme, ağır ve haksız bir zarara uğratacağını ileri sürmek suretiyle işlenmektedir. Bunun dışında madde metninde yer alan diğer unsur da ‘Hukuka ay- kırı başka bir davranış’ olarak tanımlanmaktadır. Öğretide, bu kavramın neyi kapsadığı konusunda tam bir açıklık bulunmaktadır. Hukuka aykırı nitelik taşıyan davranışların, suç ya da kabahat niteliğinde bulunma- sının bir önemi bulunmamaktadır. Hukuka aykırı nitelikte eylemlerin haksız fiil, emniyet tedbiri gerektiren eylemler, disiplin cezaları, zabıta tedbirleri ve idari yaptırımı gerektiren tüm eylemler ile iş mevzuatına aykırılık oluşturan her türlü davranış hukuka aykırı bir başka davranış olarak kabul edilmektedir. İş ve çalışma hürriyetini ihlali suçu, bir zarar suçudur. Suçun olu- şabilmesi için, mağdura karşı cebir, tehdit kullanılması ya da bir başka hukuka aykırı bir davranışla, çalışma hürriyetinin ihlal edilmesinin ya- nında, iş ve çalışma hürriyetinin de ihlal edilmiş olması ve bu sonucun doğmuş olması gerekmektedir. Söz konusu suç, cebir ve tehdit gibi icrai hareketler ile oluşabileceği gibi, bir başka hukuka aykırı davranışla ih- mali olarak da işlenebileceği kabul edilmektedir. Maddi olayda, katılanın, Kocapınar köyü ile Denizli arasında mi- nibüs çalıştırdığı, sanık ...’ın ise, Yatağan kasabasıyla Denizli arasında SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 217 yolcu taşımacılığı yaptığı, olay günü katılanın, içinde yolcu olarak bu- lunan ... ve ...’in bulunduğu aracıyla il merkezinde seyir ettiği sırada, yolcunun likit tüpünü değiştirmek istediği ve yolcunun tüpünü değiş- tirip hareket ettikleri sırada, sanık ...’ın katılan ...’a ait aracın arkasına gelerek korna çaldığı ve katılanın aracına çarpacak kadar yaklaşıp hızlı bir şekilde katılanın minibüsünü solladığı ve tekrardan geri dönerek ka- tılanın yanından hızlı bir şekilde geçtiği şeklinde gerçekleşen eylemde, sanığın katılanın aracını tehlikeli şekilde sollamak dışında, cebir ve teh- dit içeren herhangi bir söz ya da eyleminin bulunmadığı, sanığın suça konu eylemi gerçekleştirdiği sırada minibüs hattında yolcu taşımasını engelleme ve çalışma hürriyetini ihlal etme kastını içeren herhangi bir söz ve davranışının bulunmadığı, sanığın, katılanın aracını sollarken hızlı ve katılanın aracına çok yakın şekilde geçmesinin TCK’nın 117/1. maddesinde yazılı ‘Bir başka hukuka aykırı davranış’ olarak kabul edil- meyeceği, eylemin suç yada kabahat olarak tanımlanamayacağı ve o sırada trafik güvenliğini tehlikeye sokacak nitelikte bulunduğu konu- sunda yasal olarak herhangi bir idari yaptırım söz konusu olmadığı, iş mevzuatına aykırı nitelikte bir davranışın bulunmadığı nedenle, sanığın eyleminin ‘bir başka hukuka aykırı davranış olarak kabul edilmeyece- ği’, ayrıca sanığın eylemi sonucunda katılan ...’ın minibüs hattında yol- cu taşıma faaliyetini sürdürmüştür. Katılanın iş ve çalışma hürriyetinin ihlal sonucu da doğmamıştır. Bu itibarla sanığın eylemin sonucunda TCK’nın 117/1. maddesinde yazılı iş ve çalışma hürriyetini ihlal suçunun yasal öğeleri oluşmamıştır. Bunun dışında Acıpayam Sulh Ceza Mahkemesinin 03.11.2010 tarihli ve 2010/471 Esas ve 2010/616 Karar sayılı ilamıyla, sanık ... hakkında TCK’nın 117/1 ve 52/2. maddeleri uyarınca 6 ay hapis ve 100 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve TCK’nın 53/1. mad- desi uyarınca hak yoksunluğuna karar verilmiş ise de, TCK’nın 117/1. maddesinde temel cezanın yanında ayrıca feri ceza öngörülmemektedir. Mahkemece sanık aleyhine olarak hakkında temel hapis cezasının ya- nında TCK’nın 52/2. maddesince 5 gün adli para cezasının karşılığı 100 TL adli para cezasına hükmedilmesi hukuka aykırı olduğu...” görüşüyle itiraz yoluna başvurmuştur. 218 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 4. Ceza Dairesince 18.12.2014 tarih ve 30061-36534 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönde- rilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan ge- rekçelerle karara bağlanmıştır. TÜRK MİLLETİ ADINA CEZA GENEL KURULU KARARI İş ve çalışma hürriyetinin ihlali suçunun yasal unsurlarıyla olu- şup oluşmadığının ve suçun oluştuğunun kabulü hâlinde ise TCK’nın 117/1. maddesinde atılı suç için seçimlik olarak hapis veya adli para cezası öngörülmesi karşısında yerel mahkemece hapis cezasının yanı sıra adli para cezasına hükmedilmesinin isabetli olup olmadığının be- lirlenmesine ilişkindir. İncelenen dosya kapsamından; Katılan ... 28.06.2010 tarihli dilekçesinde; olay tarihinde saat 07.50 sıralarında sanığın, minübüsüyle kendi minibüsünü çok yakın mesafe- den takip edip sollayarak, aniden önüne kırdığını ve bu şekilde kaza- ya sebebiyet vermeye çalıştığını, fren yaparak kurtulabildiğini, sanığın kendisini sürekli taciz ettiğini, daha büyük bir kazaya sebebiyet verece- ğini belirterek sanıktan şikâyetçi olduğu, Katılan ... aşamalarda; Kocapınar köyü ile Denizli ili arasında mi- nibüs şoförlüğü yaptığını, sanığın ise Yatağan kasabası ile Denizli ili arasında aynı işle meşgul olduğunu, suç tarihinde Yatağan’a geldiğin- de minibüsündeki bir yolcunun tüp değiştirmek için inerek işini hâl- lettikten sonra tekrar bindiğini, aracı hareket ettirdikten sonra sanığın minibüsü ile yaklaşıp korna çalarak kendisini taciz ettiğini, daha sonra Yüreğil köyüne geldiği sırada sanığın, minibüsü ile hızla yaklaşarak tehlikeli bir şekilde kendisini solladığını, ardından ileride bir yerden dönerek yine kazaya sebebiyet verecek şekilde sollama yaptığını, bu olaydan bir yıl önce de “Ayaz Beklemesi” diye tabir edilen yerde üç mi- nibüs şoförü ile önünü kesmiş olduğunu, sanıkla o olayda kavga ettikle- rini ve sanığın kendisini tehdit ettiğini, en son yaşanan olaya minibüste yolcu olarak bulunan tanıklar ... ve M’nin şahit olduklarını, bu olaydan sonra Denizli’den dönerken Yatağan kasabasında eczacı olarak çalışan SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 219 ...’ı aradığını ve bu şahıstan sanığın kendisini yolda niçin taciz ettiğini, meselenin ne olduğunu sormasını istediğini, sanıkla görüşen tanık Os- man’ın, sanığın kendisine “... gözümün önünde yolcu aldı, onun için böyle yaptım” dediğini aktardığını, Tanık ... aşamalarda; olay tarihinde katılanın minibüsünde yolcu olarak bulunduğunu, yolculardan ...... , Yatağan kasabasında tüp alma- ya indiği için minibüsün durduğunu, bu sırada bulundukları minibüsün arkasındaki minibüsü kullanan sanığın korna çaldığını, daha sonra ka- tılanın aracıyla hareket ettiğini, arkadan da sanığın boş minibüsü ile çok yakın mesafeden hızla geçtiğini, katılanın minibüsüne çarpacağını zannettiğini, sanığın, katılanın yolcu alıp almadığını ve kimi aldığını merak etmiş olabileceğini, sanığın daha sonra 500 metre ileriden döne- rek yine hızlı bir şekilde yanlarından geçtiğini, Tanık ... soruşturma evresinde; olay tarihinde katılanın kullanmış olduğu minibüste yolculuk yaptığını, bir yolcunun tüp alması için Ya- tağan kasabasında caminin yanındaki marketin önünde durduklarını, ismini sonradan öğrendiği ve minibüsü ile arkalarında bulunan sanı- ğın korna çaldığını, çarpacak şekilde yakınlarından geçtiğini, sanığın minibüsünde yolcu bulunmadığını, ayrıca sefere gider gibi de görün- mediğini, kendilerini geçtikten 500 metre sonra geri geldiğini, sanığın amacının katılanın yolcu almasını engellemek olduğunu düşündüğünü, kovuşturma evresinde; yolculardan ...... ’un Yatağan kasabasında tüp almak için indiğini, minibüsün ...... için beklediği sırada, göremediği bir yerden kendilerine yönelik korna çalındığını, ancak kornayı kimin çaldığını göremediğini, sonraki olaylara ilişkin görgüye dayalı bilgi- si olmadığını ifade ettiği, önceki beyanıyla çelişki oluşması nedeniyle kendisinden sorulduğunda ise; savcılıkta verdiği ifadesini kabul etme- diğini, sadece korna çalındığını duyduğunu, diğer olayları bilmediğini, Tanık ... aşamalarda; sanığı ve katılanı şahsen tanıdığını, daha önce de benzer şekilde yolcu alma sebebiyle tartışan tarafları uzlaştırmış ol- duğunu, suça konu olaya bizzat şahit olmadığını, ancak olayın olduğu gün katılanın, kendisini telefonla arayıp durumu anlatarak neden o şe- kilde davrandığının sanıktan sorulmasını istediğini, bu nedenle telefon- la aradığı sanığın “... gözümün önünde yolcu aldığını görünce onun için bu şekilde davrandım.” dediğini, kendisinin de “Yolcu değil tüp almış.” 220 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 dediğini, bunun üzerine sanığın bir şey söylemediğini, olayın ardından tarafları uzlaştırmaya çalışsalar da bunu başaramadıklarını, Beyan etmişlerdir. Sanık ... aşamalarda; yolcu taşımacılığı yaparak geçimini sağladığı- nı, olay günü Yatağan kasabasından minibüsü ile yolcu taşıdığını, olay günü kendisi de yolcu taşıyan katılanın aracını trafik işaretlerine uygun olarak solladığını, katılandan önce yolcu almadığını, yalnızca ileride bir arkadaşının yanında durarak minibüsünü park ettiğini, katılanın da yanından geçtiğini, hareket etmeden önce korna çaldığının doğru oldu- ğunu, ancak bunu taciz amaçlı yapmadığını savunmuştur Uyuşmazlıkların isabetli bir biçimde çözümlenebilmesi için 5237 sayılı TCK’nın 117/1. maddesinde düzenlenen iş ve çalışma hürriyeti- nin ihlali suçu ile 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 72. madde- sindeki “Ses, müzik, görüntü ve haberleşme cihazlarının kullanılması” ve aynı kanunun 73. maddesindeki “Tedbirsiz ve saygısız araç sürme” fiillerine ilişkin düzenlemeler üzerinde durulması gerekmektedir. A- İş ve Çalışma Hürriyetinin İhlâli Suçu; Anayasa’nın 48. maddesinde yer alan, “Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir. Özel teşebbüsler kurmak serbesttir. Devlet, özel teşebbüslerin milli ekonominin gereklerine ve sosyal amaçlara uygun yürümesini, güvenlik ve kararlılık içinde çalışmasını sağlayacak tedbirleri alır.” şeklindeki düzenleme ile koruma altına alı- nan sözleşme özgürlüğü, sözleşme yapma serbestisinin yanı sıra yapı- lan sözleşmelere dışarıdan müdahale yasağını da içerir. Anayasa’nın 49. maddesinin birinci fıkrasındaki “Çalışma, herkesin hakkı ve ödevidir” hükmü ile de çalışma hakkı güvence altına alınmış- tır. İş ve çalışma hürriyetinin ihlali suçu TCK’nın 117. maddesinde; “(1) Cebir veya tehdit kullanarak ya da hukuka aykırı başka bir dav- ranışla, iş ve çalışma hürriyetini ihlâl eden kişiye, mağdurun şikâyeti hâlinde, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası verilir...” şeklinde düzenlenmiştir. SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 221 İş ve çalışma hürriyeti, bireyin gelir elde etmek amacıyla mal ve hizmet üreterek serbestçe çalışma, sözleşme yapma ve teşebbüs kurma hakkı olarak tanımlanmaktadır. İş ve çalışma hürriyetinin ihlâli suçu ile korunan hukuki yarar, bireyin her türlü baskıdan uzak, üçüncü kişile- rin olumsuz müdahalelerine uğramadan serbestçe çalışma hakkıdır. Bu hak, sanayi ve ticaretin yanı sıra gelir elde etme amacına yönelik yasal her çeşit faaliyeti kapsamına alır. İş ve çalışma hürriyetinin ihlali suçunun oluşabilmesi için, mağdura karşı cebir veya tehdit kullanılması ya da hukuka aykırı başka bir dav- ranışta bulunulması suretiyle iş ve çalışma hürriyetinin ihlal edilmesi gerekir. Cebir, daha çok maddi zorlamayı ifade eder. Tehdit ise manevi cebirdir, ileriye dönük olarak mağdurun iradesini etkilemeye yöneliktir. Cebir ile tehdit arasındaki en önemli fark budur. Madde metninde yer alan “Hukuka aykırı başka bir davranış” ifade- sinden, hukuk düzeninin belirlemiş olduğu emir veya yasak biçiminde bir içeriğe sahip olan her türlü hukuk kuralına aykırı fiiller anlaşılma- lıdır. Maddede, sadece hukuka aykırılıktan bahsedildiği için bu davra- nışın aynı zamanda suç teşkil etmesi gerekmez. Bu bağlamda; haksız fiiller, emniyet tedbirlerini gerektiren fiiller ve idari yaptırım gerektiren fiiller de suçun hareket unsurunu oluşturan hukuka aykırı davranış ola- rak kabul edilmelerine karşın, yapılan hareketin kişilerin, normal iş ve çalışma düzenine ilişkin faaliyetlerinden en azından geçici olarak uzak- laştırılmasını ve bu düzenin bozulmasını da sağlayacak nitelikte olması gerekmektedir. Cebir, tehdit ya da hukuka aykırı davranışın iş ve çalış- ma hürriyetinin ihlaline yönelik olması gerekir. Suç, ihlalin gerçekleş- mesi ile sona erer. Düzenlemede “tahdit, men, engelleme ya da ortadan kaldırma” ya değil, “ihlal” terimine yer verilmiş olması nedeniyle ihlal kavramının, tüm bu terimleri kapsayan üst bir anlama sahip olduğunu ifade etmek mümkündür. TCK’nın 117. maddesi anlamında ihlal, kişilerin, normal iş ve çalış- ma düzenine ilişkin faaliyetlerinden en azından geçici olarak uzaklaştı- rılmasını ve bu düzenin bozulmasına ifade etmektedir. İhlalin geçici ya da devamlı olması önemli değildir (Prof. Dr. Veli Özer ÖZBEK-Doç. Dr. Koray DOĞAN-Dr. Öğr. Üyesi Pınar BACAKSIZ-Arş. Gör. İlker BACAKSIZ-Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler-Seçkin Akademik ve Mesleki yayınlar-13. Bası, s.458-462). 222 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 Bu suç neticeli bir suçtur. Bu nedenle söz konusu suçun tamamla- nabilmesi için yalnızca hareketin gerçekleşmesi yeterli olmayıp aynı zamanda neticenin de gerçekleşmiş olması gerekmektedir. Suçun netice kısmını iş ve çalışma hürriyetinin ihlali oluşturmaktadır (Uğur ERSOY, İş ve Çalışma Hürriyetinin İhlâli Suçu, TAAD, Yıl:7, Sayı:24, s. 357). İş ve çalışma hürriyetinin ihlali suçunun işlenebilmesi için, herhan- gi bir şekilde iş ve çalışmanın engellenmesi gerekir. Burada mağdurun hakkı olan iş ve çalışmanın engellenmesi suç olarak düzenlenmiştir. Örneğin, bir taşıma işinde taşıma sözleşmesinin süresi dolan taşıyıcı, sözleşmeyi devam ettirmek amacıyla harekette bulunur fakat bu hare- ket fail tarafından engellenirse bu suç oluşmaz. Hukuka aykırı başka bir davranıştan anlaşılması gereken, hukuka uygun olmayan bir davranış- tır. Bir örnek daha verecek olursak, bir kimsenin özel arazisinde duvar ören kimseye, arazi sahibinin engel olması hâlinde de bu suç oluşma- yacaktır. Çünkü arazi sahibinin eylemi hukuka uygundur. Haksız fesih işlemi de nihayetinde hukuksal sonuçlar doğuran bir fesihtir ve iş söz- leşmesi, haksız olarak yapılmış olsa da feshedilmiştir. Bu durumda da artık eylem hukuki nitelik kazanmıştır. Bu nedenle hukukça haklı olan, haksız fiil oluşturmayan sözleşmeye aykırılık veya sözleşmenin feshi durumlarının ortaya çıktığı hâllerde, yapılan davranışın hukuka aykırı başka bir davranış olduğu ileri sürülemez (Mustafa Artuç, Kişilere Kar- şı Suçlar, Adalet Yayınevi, 2. Bası, Ankara, 2008, s. 1004). Somut olayımızda eylemin teşebbüs aşamasında kalıp kalmadığının belirlenebilmesi için, yapılan hareketlerin, TCK’nın 117. maddesinde- ki suçun oluşmasına elverişli hareket olarak sayılıp sayılamayacağının tartışılması gerekmektedir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu, 765 sayılı eski Türk Ceza Kanunu’n- daki “Elverişli vasıta” ya da kanuni deyimle “Vesaiti mahsusa” yerine “Elverişli hareketlerle icraya başlamaktan” söz etmektedir. Kanun’un gerekçesinde de belirtildiği üzere suça teşebbüste kullanılan araç suçun kanuni tanımında öngörülen fiili meydana getirmeye elverişli olmalı- dır. Ancak elverişlilik sadece kullanılan araç bakımından değil suçun konusu da dahil olmak üzere bütün fiil yönünden bulunmalıdır. O halde elverişli hareket kavramı eski kanunda yer alan “Vesaiti mahsusa” kav- ramını da kapsayan bir üst kavram olarak kabul edilmiştir. Böylelikle SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 223 elverişli vasıta teşebbüs için ayrı ve bağımsız bir şart olmaktan çıkarıla- rak failin neticeyi gerçekleştirmek bakımından elverişli bir şekilde ha- rekete geçip geçmediğini gösteren kanıtlardan biri hâline getirilmiştir. Sevk ve idaresindeki araç ile katılanın yönetimindeki aracın yanın- dan hızlı bir şekilde korna çalarak geçtikten sonra geri dönen ve iş ve çalışma hürriyetinin ihlaline yönelik başkaca bir söz ya da davranışı bulunmayan sanığın gerçekleştirdiği hareketlerin TCK’nın 117. mad- desindeki suç açısından elverişli olduklarının kabulü mümkün olmadı- ğından eylemin teşebbüs aşamasında kaldığından söz edilemeyecektir. B- 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 72. maddesindeki “Ses, müzik, görüntü ve haberleşme cihazlarının kullanılması” ve aynı kanunun 73. maddesindeki “Tedbirsiz ve saygısız araç sürme” fiillerine ilişkin düzenlemeler; 2918 Sayılı Kanun’un 72. maddesinde; araçlarda ses, müzik, görün- tü ve haberleşme cihazlarının yönetmelikte gösterilen şartlara uygun olarak ve kamunun rahat ve huzurunu bozmayacak şekilde kullanılabi- leceği, bu madde hükmüne uymayanların idari para cezası ile cezalan- dırılacağı düzenlenmiştir. 18.07.1997 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Karayolları Trafik Yönetmeliği’nin “Ses, Müzik, Görüntü ve Haberleş- me Cihazları” başlıklı 144. maddesi; “Araçlarda ses, müzik, görüntü ve haberleşme cihazları hakkında aşağıdaki esaslar uygulanır. a) Bunların; bu Yönetmeliğin 1 ve 2 sayılı Cetveli ile ‘Araçların Muayeneleri ile Muayene İstasyonlarının Açılması ve İşletilmesi Hak- kında Yönetmelik’ şartlarına ve ilgili kanun hükümlerine uygun olarak bulundurulması ve kullanılması ve gerekli görülenler için izin ve ruhsat alınması mecburidir. b) Uyarı işareti olarak kullanılan ses cihazlarının; 1)Yakın ilerisi görülmeyen, kavşak, dönemeç ve tepe üstü gibi yer- lere yaklaşırken gelişini haber verme, yol ve trafik durumunun icabına göre, karayolunu kullananları uyarma ve geçme halleri dışında kulla- nılması, 224 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 2) Kamunun rahat ve huzurunu bozacak şekilde gereksiz veya ge- reğinden uzun ve ayarsız olarak seslendirilmesi ile şehir içinde havalı klakson kullanılması, 3) Geçiş üstünlüğüne sahip araçlarda bulundurulması gerekenlerin, diğer araçlara takılarak kullanılması, Yasaktır. İzin ve ruhsat alınmadan, araçlarda bulundurulan veya kullanılan bu cihazlar söktürülür.” şeklinde olup, uyarı işareti olarak kullanılan ses cihazlarının belirtilen hâller dışında ve usulsüz kullanılmasının yasak olduğu düzenlenmiştir. 2918 Sayılı Kanun’un “Tedbirsiz ve saygısız araç sürme” başlıklı 73. maddesindeki; “Karayolunda araçların kamunun rahat ve huzurunu bozacak veya kişilere zarar verecek şekilde saygısızca sürülmesi, araçlardan bir şey atılması veya dökülmesi, seyir halinde sürücülerin cep ve araç telefonu ile benzer haberleşme cihazlarını kullanması yasaktır.” hükmü ve anı- lan Yönetmelik’in 145. maddesinde yer alan; “Karayollarında, kamunun rahat ve huzurunu bozacak veya kişilere zarar verecek şekilde; a) Su, çamur ve benzerlerini sıçratmak, atmak, dökmek, b) Korkutmak veya şaşırtmak, c) Sigara külü ve izmaritlerini veya başka şeyleri yola atıp dökmek, d) Seyir halinde iken sürücülerin, cep ve araç telefonu ile benzeri haberleşme cihazlarını kullanmak, e) Özel amaçlarla keyfi veya kasıtlı davranışlarda bulunmak sure- tiyle yaya veya araç trafiğinin seyir emniyetini ihlal etmek veya tehli- keye düşürmek, Suretiyle tedbirsiz ve saygısız davranışlarda bulunmaları ve araç sürmeleri yasaktır.” Biçimindeki düzenlemelerle, sürücülerin araç kullanırken kamunun rahat ve huzurunu bozacak veya kişilere zarar verecek boyutta saygı- sız ve tedbirsiz araç kullanmalarının önüne geçilmek istenmekte, aykırı SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 225 davranışlar için kanunun 73. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca idari para cezası öngörülmektedir. Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde; Katılanın Kocapınar köyü ile Denizli ili arasında, sanığın ise Yata- ğan kasabasıyla yine Denizli ili arasında yolcu taşımacılığı yaptığı, olay günü katılanın yönetimindeki minibüste bulunan yolculardan birinin tüp değiştirmek amacıyla araçtan inmek istemesi üzerine bir dükkan önün- de duran minibüsün, yolcunun tüpü değiştirerek tekrar binmesi üzerine hareket ettiği sırada sanığın sevk ve idaresindeki minibüs ile katılana ait minibüsün arkasından korna çalıp çok yakın mesafeden hızlı bir şekilde sollama yaptıktan sonra ileriden dönüp yine katılanın yönetimindeki minibüsün yanından hızlı bir şekilde geçmesinden ibaret olayda; Sevk ve idaresindeki araç ile katılanın yönetimindeki aracın yanın- dan korna çalarak geçtiğini kabul eden sanığın savunmasında; taciz amaçlı hareket etmediğini beyan ettiği olay sırasında yapılan hareket- lerin cebir, tehdit veya hukuka aykırı başka bir davranışla işlenmesi ge- reken TCK’nın 117. maddesindeki iş ve çalışma hürriyetinin ihlali su- çunun oluşması için elverişli hareket olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığı gibi sanık tarafından yapılan hareketlerin sırf katılanın yolcu almamasına yönelik olduğuna dair doğrudan doğruya görgüye dayalı bilgisi olmayan ancak olaydan sonra bizzat sanığın telefonda kendisine katılanın yolcu aldığını görmesi üzerine bu şekilde davrandığını söyle- diğini beyan eden tanık Osman’ın dolaylı anlatımından başka bir delilin elde edilemediği ve katılanın ara vermeden devam ettiği yolcu taşıma- cılığı işinde kendisine herhangi bir güçlük çıkartılmadığı hususları bir bütün olarak değerlendirildiğinde; sanığa atılı suçun yasal unsurları iti- barıyla oluşmadığı kabul edilmelidir. Bu nedenle, sanığın eyleminin iş ve çalışma hürriyetinin ihlâli su- çunu oluşturduğunu kabul eden yerel mahkeme hükmü ile bu hükmü onayan Özel Daire kararında isabet bulunmamaktadır. Öte yandan, sanığın somut olay kapsamında katılanın aracının ya- nından kendi aracıyla hızla ve çok yakın bir mesafeden geçmek ve herhangi bir gereklilik bulunmamasına karşın kornasını kullanmak su- retiyle Karayolları Trafik Kanunu’nun 72. maddesindeki “Ses, müzik, görüntü ve haberleşme cihazlarının kullanılması” ve aynı kanunun 73. 226 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 maddesindeki “Tedbirsiz ve saygısız araç sürme” düzenlemelerine ay- kırı hareket ettiği kabul edilmelidir. Ulaşılan bu sonuç karşısında zamanaşımı yönünden de değerlendir- me yapılması gerekmektedir. 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5326 sayılı Kabahatler Kanu- nu’nun “Soruşturma zamanaşımı” başlıklı 20. maddesi; “(1) Soruşturma zamanaşımının dolması halinde kabahatten dolayı kişi hakkında idarî para cezasına karar verilemez. (2) (Değişik: 6/12/2006-5560/33 md.) Soruşturma zamanaşımı sü- resi; a) Yüzbin Türk Lirası veya daha fazla idarî para cezasını gerektiren kabahatlerde beş, b) Ellibin Türk Lirası veya daha fazla idarî para cezasını gerektiren kabahatlerde dört, c) Ellibin Türk Lirasından az idarî para cezasını gerektiren kabahat- lerde üç, yıldır. (3) Nispî idarî para cezasını gerektiren kabahatlerde zamanaşımı sü- resi sekiz yıldır. (4) Zamanaşımı süresi, kabahate ilişkin tanımdaki fiilin işlenmesiy- le veya neticenin gerçekleşmesiyle işlemeye başlar. (5) Kabahati oluşturan fiilin aynı zamanda suç oluşturması halinde suça ilişkin dava zamanaşımı hükümleri uygulanır.” şeklinde düzenlen- miş iken, 13.02.2011 tarihli ve 6111 Sayılı Kanun’un 22. maddesiyle, 2. fık- raya; “Ancak, 1111 sayılı Askerlik Kanunu, 2839 sayılı Milletvekili Seçi- mi Kanunu, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu, 2972 sayılı Mahalli İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkın- da Kanun, 3376 sayılı Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulma- sı Hakkında Kanun, 4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu, 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu ve 6001 sayılı Karayolları Genel Müdürlü- ğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’da belirtilen ve idari para cezasını gerektiren fiilin işlendiği tarihi takip eden takvim yılının son SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 227 günü bitimine kadar idari para cezası verilerek tebliğ edilmediği tak- dirde idari yaptırım kararı verilemez, verilmiş olanlar düşer.” cümlesi, 31.03.2011 tarihli ve 6217 Sayılı Kanunun 27. maddesiyle de bu mad- denin ikinci fıkrasında yer alan “Ancak” ibaresinden sonra gelmek üze- re “89 uncu maddesi hariç olmak üzere” ibaresi eklenmiştir. Bu düzenlemeler ve dosya kapsamında, Karayolları Trafik Kanu- nu’nun 72 ve 73. maddelerinde öngörülen idari para cezaları, kabahatin işlendiği 28.06.2010 tarihini takip eden takvim yılının son günü biti- mine kadar tebliğ edilmediğinden idari yaptırım kararı verilemeyeceği anlaşılmaktadır. Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, ye- rel mahkeme hükmünün, sanığın eyleminin Karayolları Trafik Kanu- nu’nun 72 ve 73. maddelerinde öngörülen kabahatleri oluşturduğunun gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına, ancak sanığın kabahat niteliğindeki eylemlerine ilişkin olarak Kabahatler Kanunu’nun 20. maddesinin ikinci fıkrasına kabahat tarihinden sonra eklenen cümle- de düzenlenen zamanaşımının, Özel Daire inceleme tarihinden önce gerçekleştiği anlaşıldığından ve yeniden yargılama gerektirmeyen bu konuda, 1412 sayılı CMUK’nın 322 ve Kabahatler Kanunu’nun 24. maddelerinin verdiği yetkiye dayanılarak karar verilmesi mümkün bu- lunduğundan, Kabahatler Kanunu’nun 20. maddesinin birinci fıkrası uyarınca sanık hakkında idari para cezası verilmesine yer olmadığına karar verilmelidir. Birinci uyuşmazlık konusunda ulaşılan bu sonuç karşısında ikinci uyuşmazlık konusu değerlendirilmemiştir. Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi ...; “Sa- nık ... hakkında; katılan ...’a yönelik iş ve çalışma hürriyetini ihlal suçundan açılan kamu davasında yerel mahkemece eylemin sübuta erdiğinden bahisle sanığın TCK’nın 117/1. maddesi gereği cezalandı- rılmasına dair verilen karar temyiz olunarak Yargıtay 4. CD. tarafından oy çokluğu ile onanmış, Yargıtay C. Başsavcılığı ise bu karara suçun yasal unsurlarının oluşmadığı gerekçesi ile itiraz etmiş olup Ceza Genel Kurulumuzda yapılan oylama sonucu; suçun yasal unsurlarının oluş- madığından bahisle itirazın kabulüne dair oy çokluğu ile çıkan karara 228 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 sanığın eyleminin TCK’nın 117/1. maddesindeki suçu oluşturduğu ve teşebbüs aşamasında kaldığı gerekçesi ile muhalifim. Şöyle ki; Dosya kapsamına göre her ikisi de minibüs çalıştıran taraflardan sanık, Yatağan kasabası-Denizli arasında, katılan ise Kocapınar Kö- yü-Denizli arasında yolcu taşımaktadır. Olay günü katılanın minibüsünde bulunan bir yolcunun Yatağan ka- sabasına gelindiğinde tüp alacağını söyleyerek minibüsten indiği ve tüp alarak tekrar minibüse geri bindiği, sanığın minibüse binen yolcuyu bu minibüsten indiğini görmediği bu nedenle katılanın kendi yolcusunu Yatağan’dan haksız yere aldığını düşündüğü ve boş olarak bekleyen minisüne binerek katılan ve içinde bulunan tanıkları taşıyan minibüse hızlıca yaklaştığı, korna çalıp hızla geçerek uzaklaştığı, yaklaşık 500 metre ilerden geri dönerek tekrar hızlıca katılanın minibüsünün yanın- dan geçtiği sabittir. Dosya kapsamına göre katılan, olay günü sanığın kendisini taciz ettiğini, hızlıca gelerek kazaya sebebiyet verecek şekilde kendisini sol- ladığını olaydan bir yıl önce yine sanığın birkaç kişi ile birlikte önünü keserek kendisini tehdit ettiğini söylemiştir. Olaydan sonra katılanın talebi üzerine, tanık ... sanığa niçin böyle davrandın diye olaydan sonra sorunca sanıkta katılanın kendisinin gözü önünde yolcu aldığı için böyle davrandığını söylemiştir. Sanık, olay günü sanığı tehlikeye düşürecek şekilde sollamadığını savunmuştur. Olay sırasında katılanın minibüsünde bulunan tanık ... mahkeme- deki beyanında; katılanın minibüsünde yolcu olarak bulunduğunu, yolculardan birinin Yatağan’dan tüp almak için minibüsü durdurarak indiğini, minibüsleri durduğu sırada arkadan kendilerine korna çalındı- ğını, bu sırada kendilerinin hareket ettiğini, arkalarından içinde yolcusu olmayan sanığın kullandığı minibüsün çok yakınlarından hızla geçerek uzaklaştığını hatta kendisinin minibüsün çarpacağını zannettiğini, daha sonra 500 metre ilerden tekrar dönerek hızlı bir şekilde yanlarından tek- rar geçtiğini söylemiştir. SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 229 Dosya kapsamından, mevcut tanık beyanlarından sanığın kullandığı araçla, hem trafik güvenliğini tehlikeye sokacak şekilde ve yine hem de kendi minibüsü ile katılanın minibüsüne çok yakından hızla geçerek minibüstekilerin vücut bütünlüğüne yönelik saldırı gerçekleştireceğin- den bahisle tehdit ettiği, sanığın olayda kullandığı minibüsün hızlıca çok yakından geçmesi nedeniyle minibüsteki yolcuların tehlike atlattığı ve bu olaydan korktukları, sanığın bu eylemi iki kez tekrarlayarak ka- tılana gözdağı verdiği, sanığın bu eylemdeki saikinin ise minibüsçülük yapan katılanın yolcu almasını önlemeye yönelik olduğu sabittir. Sanığın hukuka aykırı olduğunda tereddüt olmayan ve yine kanaa- timizce tehdit suçunu oluşturan bu eylemi nedeniyle katılan geçici de olsa minibüsçülüğü bırakmamış, işine devam etmiştir. Ancak katılan da bu olaydan tedirgin olup tanık Osman’dan sanığa hareketinin nedenini sormuştur. Böylelikle, sanığın katılanın çalışma hürriyetini engellemeye yöne- lik ve suça elverişli davranışını gerçekleştirdiği, ancak katılanın işine devam edip minibüsçülük mesleğini veya güzergahında yolcu taşımayı bırakmadığı anlaşılmakla sanığın eyleminin teşebbüs aşamasında kaldı- ğı kabulü ile sanığın üzerine atılı iş ve çalışma hürriyetini ihlal suçunun sübuta erdiği ve ancak tamamlanmayıp teşebbüs aşamasında kaldığı görüşünde olduğumdan suçun unsurlarının oluşmadığı,” düşüncesiyle, Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Ceza Genel Kurulu Üyesi; “Sa- nığa atılı suçun yasal unsurlarıyla oluştuğu,” düşüncesiyle, Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Ceza Genel Kurulu Üyesi ise; “Sanığın eylemlerinin TCK’nın 179. maddesinin ikinci fıkrasındaki suçu oluşturduğu,” düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır. SONUÇ: Açıklanan nedenlerle, 1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle KABULÜNE, 2- Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 29.03.2017 tarihli ve 10607-12554 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA, 3- Acıpayam (Kapatılan) Sulh Ceza Mahkemesinin 03.11.2010 tarihli ve 471-616 sayılı hükmünün, sanığın eylemlerinin Karayolları 230 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 Trafik Kanunu’nun 72 ve 73. maddelerinde öngörülen kabahatleri oluş- turduğunun gözetilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA, Ancak Kabahatler Kanunu’nun 20. maddesi uyarınca gerçekleşen zamanaşımı nedeniyle sanık hakkında idari para cezası verilmesine YER OLMADIĞINA, 4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 11.12.2018 tarihinde yapılan birinci müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından, 17.01.2019 ta- rihinde yapılan ikinci müzakerede oy çokluğuyla karar verildi. _._._._._._._._•_._._._._._._._

YARGITAY 15. CEZA DAİRESİ Tarih: 04.07.2019 Esas: 2017/32239 Karar: 2019/7630

Deneme Süresinde İşlenen Taksirle Yaralama Nedeniyle Verilen Adli Para Cezası Kasti Suçtan Mahkumiyet Olmadığından Geri Bırakılan Hükmün Açıklanmasına Esas Alınamaz

ÖZET : Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı; sanığın 5 yıllık de- netim süresi içinde kasten işlediği bir suçtan dolayı verilen mahku- miyet hükmünün kesinleşmesi halinde nedeniyle açıklanabilir. Açık- lanan hususlar dikkate alınmaksızın, yazılı şekilde taksirle yaralama suçundan verilen adli para cezası esas alınarak hükmün açıklanma- sı usul ve yasaya aykırıdır. ➣ 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu m 231

izmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan yapılan yargı- Hlama sonucunda, sanığın TCK’nın 155/2, 168/1, 62, 52. madde- leri gereğince cezalandırılmasına, CMK’nın 231/5. maddesi gereğince hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, aynı maddenin 8. fıkrası uyarınca denetim süresine tabi tutulmasına dair Ağrı 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 21/03/2011 tarih, 2008/584 Esas, 2011/230 Karar SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 231 sayılı kararının, 13/06/2011 tarihinde kesinleştiği, 31/08/2013 tarihin- de yeniden işlediği ikinci suçtan dolayı sanığın mahkumiyetine karar verildiği ve bu kararın kesinleşmesiyle yapılan ihbar üzerine CMK’nın 231/11. maddesi gereğince; hükmün açıklanmasına ilişkin Ağrı 1. As- liye Ceza Mahkemesi’nin 24/06/2014 tarih, 2014/231 Esas, 2014/407 Karar sayılı kararı ile sanığın atılı suçtan mahkumiyetine ilişkin hüküm, o yer Cumhuriyet Savcısı tarafından temyiz edilmekle dosya incelene- rek gereği düşünüldü: Ağrı 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 21/03/2011 tarih, 2008/584 Esas, 2011/230 Karar sayılı hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının; sanığın 5 yıllık denetim süresi içinde kasten işlediği bir suç- tan dolayı kesinleşen mahkumiyet hükmü nedeniyle açıklanabileceği gözetilmeden, sanığın Ağrı 1. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 06/03/2014 tarih, 2013/403 Esas, 2014/102 Karar sayılı taksirle yaralama suçundan aldığı adli para cezası ihbara esas alınarak hükmün açıklanması; Kabule göre de; Anayasa’nın 141 ve 5271 sayılı CMK’nın 34, 230 ve 289. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının denetimine imkan verecek şekilde açık ve gerekçeli olması, gerekçe bölümünde mevcut delillerin tartışılması, değerlendirilmesi, reddedilen veya kanıtlama yönünden üstün tutulan delillerin neler olduğu ve nedenlerinin göste- rilmesi, delillerle sonuç arasında bağ kurulması, bir başka deyişle el- deki delillerle neden bu sonuca varıldığının anlatılması gerektiği, tüm bunların ışığında ulaşılan kanaat, sanığın suç oluşturduğu kabul edilen eylemi, bunun yasal unsurları ve nitelendirmesi, uygulanacak kanun maddesi ve CMK’nın 230. maddesinde belirtilen diğer unsurların bu- lunması gerektiği gözetilmeden, Ağrı 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 21/03/2011 tarih, 2008/584 Esas, 2011/230 Karar sayılı hükmün açık- lanmasının geriye bırakılmasına dair karara atıfta bulunularak gerekçe- siz hüküm kurulması, Bozmayı gerektirmiş, o yer Cumhuriyet Savcısı’nın temyiz itirazla- rı bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca hükmün sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASI- NA, 04.07.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. _._._._._._._._•_._._._._._._._ 232 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Tarih: 24.06.2019 Esas: 2018/5160 Karar: 2019/4409

Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma Suçlarında Pişmanlık Nedeniyle Cezada İndirim veya Şahsi Cezasızlık Halleri

ÖZET : Suç işlemek amacıyla örgüt kurma, yönetme, örgüte üye olma, üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme veya örgüte bilerek iste- yerek yardım etme suçlarında; etkin pişmanlık, şahsi cezasızlık veya cezadan indirim yapılması gereken haller olarak kabul edilmiştir. Amaç suçun işlenişine iştirak etmeksizin, hakkında bir soruşturma başlamadan önce örgütten gönüllü olarak ayrıldığını ilgili makam- lara bildirmesi, hakkında soruşturma başladıktan sonra, gönüllü olarak teslim olup, örgütün yapısı ve faaliyetleri çerçevesinde işle- nen suçlarla ilgili bilgi vermesi, verilen bilgilerin samimi ve örgütlü suçlarla mücadelede yararlı olması halinde, sanık yakalandıktan sonra pişmanlık duyarak örgütün dağılmasını veya mensuplarının önemli ölçüde yakalanmasını sağlamaya elverişli bilgi vermesi ha- linde sanık hakkında şahsi cezasızlık nedeni uygulanacaktır. Amaç suça elverişli vahim nitelikte sayılan eylemler gerçekleştirilmeden yakalanan, örgüt kuran, yöneten, örgüte üye olan, üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen veya örgüte bilerek isteyerek yardım edenlerin örgütün yapısı ve faaliyetleri hakkında bilgi vermesi ha- linde cezadan indirim yapılacaktır. ➣ 2709 sayılı TC Anayasa m 138 ➣ 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu m 61, 221

Bölge Adliye Mahkemesince verilen hüküm temyiz edilmekle; Temyiz edenin sıfatı, başvurunun süresi, kararın niteliği ve temyiz sebebine göre yapılan temyiz incelemesi sonunda dosya incelenerek gereği düşünüldü; Ceza süresi yönünden yasal şartları oluşmadığından; sanıklar mü- dafiinin duruşmalı inceleme isteminin CMK’nın 299. maddesi uyarınca REDDİNE, SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 233 Temyiz talebinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına ge- çildi. Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, bel- geler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede; I) Sanık ... hakkında kurulan hükme yönelik temyiz incelemesinde; Yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak; 1- Anayasa’nın 138/1. maddesi hükmü, TCK’nın 61. maddesinde düzenlenen cezanın belirlenmesi ve bireyselleştirilmesine ilişkin ölçüt- lerle 3/1. maddesinde düzenlenen orantılılık ilkesi çerçevesinde, suçun işleniş biçimi, işlenmesinde kullanılan araçlar, işlendiği zaman ve yer, suç konusunun önem ve değeri, meydana gelen tehlike ile sanığın kasta dayalı kusurunun ağırlığı, güttüğü amaç ve saik de göz önünde bulun- durularak hakkaniyete uygun makul bir cezaya hükmedilmesi gerekir- ken, yazılı şekilde fazla ceza tayini, 2- Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Res- mi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih, 2014/140 esas, 2015/85 karar sayılı iptal kararı ile TCK’nın 53/1. maddesindeki bazı düzenlemelerin iptal edilmiş olması nedeniyle bu karar doğrultu- sunda hüküm kurulması gerektiğinin gözetilmemesi, 3- Örgüt mensubu olduğu kabul edilen sanık hakkında verilen ha- pis cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ka- rar verilirken uygulama maddesi olarak doğrudan ve yalnızca TCK’nın 58/9. maddesinin gösterilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde 58/6. maddesinin de yazılması, II) Sanık ... hakkında kurulan hükme yönelik temyiz incelemesinde; 1) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma, yönetme, örgüte üye olma, üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme veya örgüte bilerek is- teyerek yardım etme suçlarında etkin pişmanlık şahsi cezasızlık veya cezadan indirim yapılması gereken haller olarak kabul edilmiştir. Amaç suçun işlenişine iştirak etmeksizin, hakkında bir soruşturma başlamadan önce örgütten gönüllü olarak ayrıldığını ilgili makamlara bildirmesi halinde (221/2 m.), hakkında soruşturma başladıktan sonra, gönüllü olarak teslim olup, örgütün yapısı ve faaliyetleri çerçevesinde 234 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 işlenen suçlarla ilgili bilgi vermesi (221/4 m. ilk cümle), verilen bil- gilerin samimi ve örgütlü suçlarla mücadelede yararlı olması halinde, sanık yakalandıktan sonra pişmanlık duyarak örgütün dağılmasını veya mensuplarının önemli ölçüde yakalanmasını sağlamaya elverişli bilgi vermesi halinde (221/3 m.), sanık hakkında şahsi cezasızlık nedeni uy- gulanacaktır. Amaç suça elverişli vahim nitelikte sayılan eylemler gerçekleştiril- meden yakalanan, örgüt kuran, yöneten, örgüte üye olan, üye olmamak- la birlikte örgüt adına suç işleyen veya örgüte bilerek isteyerek yardım edenlerin örgütün yapısı ve faaliyetleri hakkında bilgi vermesi halinde cezadan indirim yapılacaktır. Bu kapsamda somut olay değerlendirildiğinde; sanık savunması ve tüm dosya kapsamına göre; sanığın silahlı terör örgütüne üye olma su- çunun sübutu kabul, olay niteliğine ve kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde vasfı tayin edilmiş, incelenen dosyaya göre üyelik suçundan ve- rilen hükümde bir isabetsizlik yok ise de; sanığın yakalandıktan sonra samimi olarak beyanda bulunarak örgütün kullandığı haberleşme aracı olan Bylock programını kullandığını kabul edip, pişmanlığını dile ge- tirerek, sorulacak soruları cevaplayacağını beyan ettiğinin anlaşılması karşısında, sanığın örgütte kaldığı süre ve konumu itibarıyle daha ay- rıntılı dinlendikten sonra verdiği bilgilerin konumuna uygun ve samimi olup olmadığı örgütsel suçlarla mücadelede yarar sağlayıp sağlamadı- ğı tartışılarak sonucuna göre hakkında etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağı tartışılarak, bu konuda bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması, 2- Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Res- mi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih, 2014/140 esas, 2015/85 karar sayılı iptal kararı ile TCK’nın 53/1. maddesindeki bazı düzenlemelerin iptal edilmiş olması nedeniyle bu karar doğrultu- sunda hüküm kurulması gerektiğinin gözetilmemesi, 3- Örgüt mensubu olduğu kabul edilen sanık hakkında verilen ha- pis cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ka- rar verilirken uygulama maddesi olarak doğrudan ve yalnızca TCK’nın 58/9. maddesinin gösterilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde 58/6. maddesinin de yazılması, kanuna aykırı, sanıklar müdafiinin temyiz iti- SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 235 razları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan sanıklar hakkındaki hükümlerin bu sebepten dolayı BOZULMASINA, sanıkların tutuklu- lukta geçirkleri süre, bozma nedeni ve atılı suç için kanun maddesin- de öngörülen ceza miktarı gözetilerek müdafilerinin tahliye talebinin reddine, 28.02.2019 tarihinde yürürlüğe giren 20.02.2019 tarih ve 7165 Sayılı Kanunun 8. maddesiyle değişik 5271 Sayılı Kanunun 304/1. maddesi uyarınca dosyanın Afyonkarahisar 2. Ağır Ceza Mahkemesi- ne, kararın bir örneğinin bilgi için Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 24.06.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. _._._._._._._._•_._._._._._._._

YARGITAY 17. CEZA DAİRESİ Tarih: 25.06.2019 Esas: 2018/7372 Karar: 2019/9678

Girdiği Aynı Apartmandaki Birden Fazla Dairenin Su Sayaçlarını Çalan Sanığın Eylemi Konut Dokunulmazlığı Yönünden Tek Suç Oluşturur; Zincirleme Suç Hükümleri Uygulanmaz

ÖZET : Sanık, hırsızlık ve konut dokunulmazlığını ihlal suçlarından yargı- lanmıştır. Sanığın girdiği aynı apartmandaki birden fazla dairenin su sayaçlarını çalması eylemi, konut dokunulmazlığını ihlal yönün- den tek suç oluşturur. Açıklanan hususlar dikkate alınmaksızın yerel mahkemece, suçun birden fazla müştekiye yönelik tek bir eylemle işlendiği gerekçesiyle, sanığın bir kez cezalandırılmasına karar ve- rilip zincirleme suç hükümleri uyarınca fazla ceza tayin edilmesi usul ve yasaya aykırıdır. ➣ 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu m 43, 116, 141

erel mahkemece sanık hakkında verilen hükümler temyiz edil- Ymekle, başvurunun süresi ve kararların niteliği ile suçların tarihine göre dosya görüşüldü: 236 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 I- Sanık hakkında hırsızlık suçundan kurulan hükmün temyiz ince- lemesinde; Anayasa Mahkemesi’nin hükümden sonra 24/11/2015 tarihli ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 08/10/2015 tarihli, 2014/140 Esas ve 2015/85 sayılı kararı ile TCK’nin 53. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendine yönelik olarak vermiş olduğu iptal kararlarının kapsam ve içerik itibarıyla infaz aşamasında mahallinde gözetilebilece- ğinden, bozma nedeni yapılmamıştır. Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde in- celenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre, sanık ...’ın temyiz nedenleri yerinde görülme- miş olduğundan reddiyle, usul ve kanuna uygun bulunan hükmün teb- liğnameye uygun olarak ONANMASINA, II- Sanık hakkında konut dokunulmazlığının ihlali suçundan kuru- lan hükmün temyiz incelemesinde; Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde in- celenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre; suçun sanık tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmış, diğer temyiz nedenleri de yerinde görülmemiştir. Ancak; 1- Sanığın, mağdurların ikamet ettikleri apartmanın ortak alanında bulunan su sayaçlarını çaldığı olayda; tüm apartman sakinlerinin yarar- landığı ortak kullanılan apartman içine girilmesinin tek bir konut do- kunulmazlığının ihlali suçuna vücut verdiği gözetilmeden, atılı suçun birden fazla müştekiye yönelik tek bir eylemle işlendiğinden bahisle, sanığın bir kez cezalandırılmasına karar verilip 5237 sayılı TCK’nin 43/2. maddesi uyarınca verilen ceza üzerinden artırım yapılması sure- tiyle fazla ceza tayini, 2- T.C. Anayasa Mahkemesinin, TCK’nin 53. maddesine ilişkin olan, 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı iptal kararının, 24.11.2015 tarihli ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış olması nedeniyle iptal kararı doğrultusunda TCK’nin 53. maddesindeki hak yoksunlukla- rının yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması, SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 237 Bozmayı gerektirmiş, sanık ...’ın temyiz nedenleri bu itibarla yerin- de görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle tebliğnameye uygun olarak BOZULMASINA, bozma nedenleri yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 sayılı CMUK’nun 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, sanık hakkında konut dokunulmazlığının ihlali suçundan kurulan hükme ilişkin hüküm fıkrasından 5237 sayılı TCK’nin 43/2. maddesinin uygulanmasına ilişkin kısımın çıkartılması ve TCK’nin 62. maddenin uygulanmasına ilişkin kısımdan “6 ay 7 gün” ibaresinin çı- kartılması ile yerine “5 ay” ibaresinin eklenmesi ve ayrıca T.C. Anayasa Mahkemesi’nin, TCK’nin 53. maddesine ilişkin olan, 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı iptal kararının 24.11.2015 tarihli ve 29542 sayı- lı Resmi Gazete’de yayımlanmış olmasından kaynaklanan zorunluluk nedeniyle hüküm fıkrasından TCK’nin 53. maddenin uygulanmasına yönelik bölümün çıkartılması ile yerine “TCK’nin 53. maddesinin Ana- yasa Mahkemesi’nin 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı iptal kararı da gözetilmek suretiyle uygulanmasına” cümlesinin eklenmesi suretiy- le, diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün DÜZELTİLE- REK ONANMASI, 25.06.2019 günü oybirliğiyle karar verildi. _._._._._._._._•_._._._._._._._

YARGITAY 20. CEZA DAİRESİ Tarih: 26.06.2019 Esas: 2018/5763 Karar: 2019/3871

Kamu Davasının Açılmasının Ertelenmesi Kararından Sonra Beş Yıllık Deneme Süresi İçinde Uyuşturucu Madde ile Yakalanan Sanık Hakkında Kamu Davası Açılır ve Yargılama Yapılarak Karar Verilir

ÖZET : Sanık, kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan yar- gılanmıştır. Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma so- nucunda, TCK’nun 191/2. maddesi gereğince beş yıl süre ile kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar verilmiştir. Erteleme kararından sonra beş yıllık deneme süresi içinde sanığın uyuşturu- 238 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 cu madde ile yakalandığı dosya kapsamı ile sabittir. Bu durumda, TCK’nun 191. maddesinin 4. fıkrasının (b) bendi uyarınca, kamu davası açılmalı ve yargılamaya devam edilerek karar verilmelidir. Açıklanan hususlar göz önünde tutulmadan yerinde olmayan gerek- çe ile durma kararı verilmesi usul ve kanuna aykırıdır. ➣ 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu m 191 ➣ 6545 sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması- na Dair Kanun m 68

üksek Adalet Bakanlığı’nın, kullanmak için uyuşturucu madde Ybulundurma suçundan sanık ... hakkındaki İstanbul Anadolu 67. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 03/04/2018 tarihli ve 2017/593 esas ve 2018/225 sayılı kararının kanun yararına bozulması istemi üzerine, Yar- gıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nca 08/11/2018 tarihli ihbar yazısı ekin- de dosyanın Dairemize gönderildiği anlaşıldı. Dosya incelendi. GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: A-) Konuyla İlgili Bilgiler: 1- Şüpheli ... hakkında 03/10/2015 tarihli “kullanmak için uyuş- turucu madde bulundurma” suçundan İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma sonucunda, 27/07/2016 tarih- li, 2015/152050 soruşturma ve 2016/1694 sayılı karar ile; 5237 sayılı TCK’nın 191/2. maddesi gereğince beş yıl süre ile kamu davasının açıl- masının ertelenmesine, aynı kanunun 191/3. maddesi uyarınca erteleme süresi içerisinde bir yıl süre ile tedavi ve denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına, aynı kanunun 191/4. maddesi gereğince erteleme süre- si içerisinde kendisine yüklenen yükümlülüklere veya uygulanan teda- vinin gereklerine uygun davranmamakta ısrar etmesi ya da tekrar kul- lanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alması, kabul etmesi veya bulundurması ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanması durumunda hakkında kamu davası açılacağının ihtarına karar verildiği, kararın şüpheliye 02/08/2016 tarihinde tebliğ edildiği, gereğinin ifa- sı için 28/07/2016 tarihinde İzmir Denetimli Serbestlik Müdürlüğüne gönderildiği, SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 239 2- Şüphelinin İzmir Denetimli Serbestlik Müdürlüğü’ne dilekçe vererek dosyasının Ereğli (Konya) Denetimli Serbestlik Müdürlüğü- ne gönderilmesini talep ettiği, savcılığın 06/09/2016 tarihinde dosyayı Ereğli (Konya) Denetimli Serbestlik Müdürlüğüne gönderdiği, şüphe- linin bu kez Ereğli Denetimli Serbestlik Müdürlüğüne dilekçe vererek dosyasının İzmir Denetimli Serbestlik Müdürlüğüne gönderilmesini talep emesi üzerine savcılığın dosyayı infazı için 08/11/2016 tarihinde İzmir Denetimli Serbestlik Müdürlüğü’ne gönderdiği, 3- İzmir Denetimli Serbestlik Müdürlüğü’nün 21/09/2017 tarihli yazısı ile 19/09/2017 tarihinde tedavi ve denetimli serbestlik tedbirinin infazının tamamlandığının bildirildiği, 4- Şüphelinin erteleme süresi içerisinde 08/06/2017 tarihinde İzmir ilinde yeniden uyuşturucu madde ile yakalanması üzerine İzmir Cum- huriyet Başsavcılığı’nca yetkisizlik kararı verilerek dosyanın İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği, İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığınca her iki evrakın birleştirilerek erteleme kararının kaldırıldığı ve İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı- nın 06/10/2017 tarihli, 2017/158178 soruşturma, 2017/33869 esas ve 2017/27731 sayılı iddianamesi ile TCK’nın 191/4-b-c delaletiyle TCK’nın 191/1 ve 53. maddeleri uyarınca cezalandırılması istemiyle sanık hakkında kamu davası açıldığı, 5- Kanun yararına bozma istemine konu İstanbul Anadolu 67. Asli- ye Ceza Mahkemesi’nin 03/04/2018 tarihli, 2017/593 esas ve 2018/225 sayılı kararı ile; kovuşturma şartının oluşmadığı gerekçesiyle kamu da- vasının durmasına karar verildiği, kararın 16/05/2018 tarihinde istinaf edilmeden kesinleştiği, Anlaşılmıştır. B-) Kanun Yararına Bozma İstemi: Kanun yararına bozma istemi ve ihbar yazısında; “Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, ka- bul etmek, bulundurmak ve kullanmak suçundan şüpheli ... hakkında yapılan soruşturma evresi sonucunda İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 27/07/2016 tarihli ve 2015/152050 soruşturma, 2016/1694 sayılı kamu davasının açılmasının 5 yıl süreyle ertelenmesi- 240 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 ne ve erteleme süresi içinde 1 yıl süre ile tedavi ve denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına dair kararın kesinleşmesini müteakip, adı geçen şüphelinin 08/06/2017 tarihinde tekrar uyuşturucu madde kullandığın- dan bahisle İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı’nca düzenle- nen 06/06/2017 tarihli ve 2017/158178 soruşturma, 2017/33869 esas, 2017/27731 sayılı iddianame ile kamu davası açılması üzerine yapılan yargılama sonucunda kovuşturma şartının gerçekleşmediğinden bahis- le kamu davasının durmasına dair İstanbul Anadolu 67. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 03/04/2018 tarihli ve 2017/593 esas, 2018/225 sayılı kararını kapsayan dosya incelendi. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 191/2. maddesinde, “Bu suçtan dolayı başlatılan soruşturmada şüpheli hakkında ... beş yıl süreyle kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar verilir.” ve 191/4, maddesin- de “Kişinin, erteleme süresi zarfında; a) Kendisine yüklenen yüküm- lülüklere veya uygulanan tedavinin gereklerine uygun davranmamakta ısrar etmesi, b) Tekrar kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alması, kabul etmesi veya bulundurması, c) Uyuşturucu veya uya- rıcı madde kullanması hâlinde, hakkında kamu davası açılır.” şeklinde düzenlemelere yer verildiği, somut olayda, şüpheli ... hakkında kul- lanmak için uyuşturucu madde bulundurmak suçundan dolayı yapılan soruşturma sonucunda İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 27/07/2016 tarihli ve 2015/152050 soruşturma, 2016/1694 sa- yılı kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı ile 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 191/3. maddesi uyarınca 1 yıl süre ile denetimli ser- bestlik tedbiri uygulanmasına karar verildiği, anılan kararın şüpheliye usulüne uygun şekilde tebliğ edildiği, sanığın kendisine tebliğ olunan kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararının kesinleşmesinden sonra 5 yıllık erteleme süresi içerisinde 08/06/2017 tarihinde yeniden uyuşturucu madde kullandığının tespit edilmesi nedeniyle hakkında 5237 Sayılı Kanun’un 191/4-c maddesinde yer alan emredici hüküm nedeniyle kamu davasının açıldığının anlaşılması karşısında, mahke- mece yargılamaya devamla işin esasına ilişkin hüküm kurulması gerek- tiği gözetilmeden, yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmemiş- tir.” denilerek 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca İstanbul Anadolu 67. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 03/04/2018 tarihli ve 2017/593 esas, 2018/225 sayılı kararının bozulması istenil- miştir. SAYI 289 YARGI DÜNYASI YARGITAY KARARLARI 241 C) Konunun Değerlendirilmesi: Sanık hakkında 03/10/2015 tarihli “kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma” suçundan İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsav- cılığınca yürütülen soruşturma sonucunda, 27/07/2016 tarihinde 5237 sayılı TCK’nın 191/2. maddesi gereğince beş yıl süre ile kamu davası- nın açılmasının ertelenmesine, aynı kanunun 191/3. maddesi uyarınca erteleme süresi içerisinde bir yıl süre ile tedavi ve denetimli serbest- lik tedbiri uygulanmasına karar verilmiş, karar şüpheliye 02/08/2016 tarihinde tebliğ edilmiş ve gereğinin ifası için ilk olarak 28/07/2016 tarihinde İzmir Denetimli Serbestlik Müdürlüğü’ne gönderilmiş, talep üzerine yeniden son olarak 08/11/2016 tarihinde İzmir Denetimli Ser- bestlik Müdürlüğü’ne gönderilmiştir, İzmir Denetimli Serbestlik Mü- dürlüğünün 21/09/2017 tarihli yazısı ile de 19/09/2017 tarihinde tedavi ve denetimli serbestlik tedbirinin infazının tamamlandığı bildirilmiştir. Şüphelinin 08/06/2017 tarihinde tekrar uyuşturucu madde ile yaka- lanması nedeniyle hakkında 06/10/2017 tarihli iddianame ile kamu da- vası açılmış, yapılan yargılama sonucunda kamu davasının durmasına karar verilmiştir. İzmir Denetimli Serbestlik Müdürlüğü’nce denetimli serbestlik tedbirinin infazının sona erdiği bildirilmiş ancak kamu dava- sının açılmasının ertelenmesi kararının kesinleşmesi ile başlayan beş yıllık deneme süresi içerisinde sanığın uyuşturucu madde ile yakalan- mış olması karşısında, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 28/06/2014 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 Sayılı Ka- nun’un 68. maddesi ile değişik 191/4. maddesinin; “Kişinin, erteleme süresi zarfında; a) Kendisine yüklenen yükümlülüklere veya uygulanan tedavinin gereklerine uygun davranmamakta ısrar etmesi, b) Tekrar kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alma- sı, kabul etmesi veya bulundurması, c) Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanması, hâlinde, hakkında kamu davası açılır.” şeklindeki hükmü uyarınca TCK’nın 191. maddesinin 4. fıkrasının b) bendinde yer alan emredici hüküm nedeniyle sanık hakkında kamu davası açıldığından, yargıla- maya devamla esastan inceleme yapılarak bir karar verilmesi gerektiği 242 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 halde yerinde olmayan gerekçe ile durma kararı verilmesi kanuna aykırı olup kanun yararına bozma istemi değişik gerekçe ile yerinde görül- müştür. D-) Karar: Açıklanan nedenlerle, Sanığın, kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararından sonra, beş yıllık erteleme süresi içerisinde uyuşturucu madde bulundurduğu anlaşıldığından TCK’nın 191. maddesinin 4. fıkrasının b) bendi uya- rınca kamu davasında yargılamaya devam edilerek bir karar verilmesi gerektiği gözetilmeden yerinde olmayan gerekçe ile durma kararı veril- mesi kanuna aykırı olup kanun yararına bozma istemi yerinde görüldü- ğünden; İstanbul Anadolu 67. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 03/04/2018 tarihli ve 2017/593 esas, 2018/225 sayılı kararının 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesinin 3. fıkrası gereğince kanun yararına BOZULMASINA, aynı kanunun 309. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca gerekli işlemin yapılması için, dosyanın Adalet Bakanlığı’na iletilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmesine, 26.06.2019 tari- hinde oy birliğiyle karar verildi.

_._._._._._._._•_._._._._._._._ SAYI 290 YARGI DÜNYASI BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARLARI 243

BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARLARI 244 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 SAYI 290 YARGI DÜNYASI BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARLARI 245

İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 4. HUKUK DAİRESİ Tarih: 30.04.2019 Esas: 2019/750 Karar: 2019/836

Yargılama Sonucu Hüküm Altına Alınacak Amaca Ara Kararla ve İhtiyati Tedbir Yoluyla Ulaşılmasına Hukuken Olanak Tanınmamıştır

ÖZET : Dava; davalı OSB’nin dava dilekçesinde tarihleri belirtilen yöne- tim kurulu kararlarının ve genel kurul toplantısının iptali talebine ilişkindir. Uyuşmazlık ise; bu davada talep edilen “davacının maliki olduğu taşınmazla ilgili yapılacak tahsis, tahsis iptali, geri alım, ka- mulaştırma, icra, ihale v.b. işlemlerin ihtiyati tedbir yoluyla durdu- rulması” talebinin reddine dair verilen ara karara ilişkin istinaftır. Talep edenin haklarının derhal korunmasında zorunluluk bulunan hallerde hakim karşı tarafı dinlemeden de tedbire karar verebilir. HMK’nun 390. maddesi uyarınca, tedbir talep eden, öncelikle ted- bir istemine ilişkin dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkça belirtmek ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak, yasal delillerle ispat etmek zorundadır. Geçici hukuki koruma kapsamında olan ihtiyati tedbir kararı verir- ken hakim, asıl uyuşmazlığı çözecek içerikte bir karar vermemelidir. Çünkü yargılama sonucu hüküm altına alınacak amaca, ara kararla ve ihtiyati tedbir yoluyla ulaşılmasına hukuken olanak tanınmamış- tır. Tedbiren dava konusu yönetim kurulu kararlarının ve genel kurul kararının uygulanmaması yönünde ara karar verilemez. İlk derece mahkemesince bu doğrultuda tedbir talebinin reddine ilişkin verilen ara kararı usul ve yasaya uygun olduğundan, istinaf başvurusunun reddi gerekir. ➣ 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu m 353, 389, 390, 396 ➣ Organize Sanaayi Bölgeleri Uygulama Yönetmeliği m 109 246 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A İ S T İ N A F K A R A R I lk derece mahkemesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurul- İmuş olmakla HMK’ nın 353. maddesi uyarınca dosya incelendi, GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili yerel mah- kemeye vermiş olduğu dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin “Tuzla ... Mahallesi, ... pafta, ... ada, .. nolu ( ... ) parsel” maliki ola- rak davalı ...’nin 150 sicil nolu katılımcısı olduğunu, katılımcısı oldu- ğu bölgenin ... olduğunu, davalının 2004 yılından beri müvekkiline ait taşınmazın tapu tescil işlemlerini tamamlamadığını, 03/03/2016 tarihli Genel Kurul Toplantısının usul ve yasaya aykırı olarak yapıldığını, ... Uygulama Yönetmeliğinin Genel Kurul toplantılarına ilişkin 21. ve 22. maddeleri gereğince Bakanlık temsilcisine yapmış oldukları itiraza rağ- men Genel Kurul Toplantısının gerçekleştirilmesinin usul ve yasaya ay- kırı olduğunu, yok hükmünde olduğunu, müvekkiline tahsis edilen par- sele ilişkin olarak davalı ... 26/04/2012 tarih - 275 sayılı ve 28/05/2015 tarih - 442 sayılı Yönetim Kurulu Kararları ile almış olduğu tahsisin iptali kararlarının da TTK’nın 391. maddesi gereğince batıl olduğundan iptali gerektiğini, müvekkiline bu tahsis yapılırken aynı zamanda ve aynı durumda olan şahıslara da tahsisli yerler verildiğini, onlara tapu verilirken müvekkiline verilmemesinde davalının kötü niyetli olduğunu belirterek, müvekkilinin maliki olduğu taşınmaz tapu sicilinde yapıla- cak spekülatif ve muvazaalı (tahsis, tahsis iptali, geri alım, kamulaştır- ma, icra, ihale v.b.) işlemlerin ihtiyati tedbir yoluyla durdurulmasına, müvekkilinin ... pafta, ... ada, ... nolu ( ... ) parsel maliki olarak davalı ... 150 sicil nolu katılımcısı olduğunun tespitine, söz konusu batıl yönetim kurulu kararlarının iptali ile karar defterine şerhine, 03/03/2016 tarihli Genel Kurul Toplantısının iptaline ve yok hükmünde sayılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince, 07/06/2016 tarihli tensip zaptıyla; dava konusu taşınmazın tapu kaydına davalı şerhi konulmasına, tedbir ta- lebinin dilekçeler teatisi tamamlandığında değerlendirilmek üzere bu aşamada reddine karar verilmiştir. Davalı vekili yerel mahkemeye vermiş olduğu cevap dilekçesinde özetle; işbu iptal davasının süresinde açılmadığını, ayrıca müvekki- SAYI 290 YARGI DÜNYASI BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARLARI 247 li tarafından yapılan işlerin kanuna ve hukuka uygun olduğunu, mü- vekkili tarafından sadece 4 adet parsele ilişkin tahsislerin iptaline karar verildiğini, zira bu parsellerin tahsis edildiği şahıslarca inşaata başlan- mamış olduğunu, oysa 15/03/2012 tarihli genel kurulda alınan kararlar doğrultusunda inşaata başlamayanların tahsislerinin iptal edileceğinin açıkça kararlaştırılmış olduğunu, .. Yönetmenliğinin 108. maddesi ge- reğince verilecek ek süre ile birlikte toplam 5 yıl içerisinde inşaatına başlamayan arsa tahsislerinin iptali konusunda yönetim kurulunun yet- kilendirildiğini, davacının 14 yıl boyunca tahsis edilen 7103/1 (...) par- sel için tüm uyarılara rağmen hiç bir işlem yapmadığını, inşaatlarına başlamadığını, üretime geçmediğini, müvekkili tarafından yapılan bir kamulaştırma işlemi olmadığını, ... Uygulama Yönetmenliğinin 23.2 maddesi gereğince bakanlık temsilcisi nezdinde yapılan genel kurulun yok sayılmasının mümkün olmadığını, genel kurulun yapılmasında bir usulsüzlük bulunmadığını beyan ederek, davanın reddini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince, uzun süren dilekçeler teatisi sürecinden sonra, yapılan 18/10/2018 tarihli duruşmada ihtiyati tedbir talebi red- dedilmiş, bu ara karar doğrultusunda gerekçeli ara karar ise 26/10/2018 tarihinde; “HMK’nun 390/3. maddede düzenlenen ...”davanın esası yö- nünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır.” hükmü nazara alınmıştır. Zira, getirtilen ... yönetimi, 03/03/2016 tarihli genel kurul kararı, iptali istenen yönetim kurul kararları nazara alınarak; ... yönetmenliğinin 108. maddesi ve davacının inşaata hiç başlamadığı iddiası karşılığında; iptalin ancak eşitlik ilkesine aykırı olarak ve hiç in- şaata başlamayan kişilere yapılan tahsisin iptal edilmemesi halinde söz konusu olabileceği; bunun bilirkişi incelemesi ile tespit edilebileceği; o aşamaya kadar davalının vermiş bulunduğu kararlar diğer yönlerden kendi mevzuatına ve yönetmenliğine uygun görüldüğü sebebiyle; ih- tiyati tedbirin reddine karar vermek gerekmiştir.” şeklinde gerekçeyle yazılmıştır. Bu ara karar davacı vekiline tebliğ edilmeden davacı vekilinc 24/10/2018 tarihli dilekçeyle istinaf talebinde bulunulmuş, bu dilekçe davalı vekiline 09/11/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir. Davacı vekilince sunulan istinaf dilekçesinde özetle; hiçbir gerekçe gösterilmeksizin tedbir talebinin reddinin Anayasa’nın 141/3. madde- 248 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 sine aykırı olduğunu, müvekkile ait arsanın 3. bir kişiye tahsis edilme- sinin telafisi fevkalede zor hak kayıplarına sebep olacağından ihtiyati tedbir talebinin kabulünün elzem olduğunu, iptali talep edilen karar- larda belirlenen bedelin davalı KOSB yönetimince ödenmediğini, bu nedenle müvekkilinin maliki olduğu arsayla ilgili tasarruf haklarının tümüyle kısıtlanmakta olduğunu, inşaatını tamamlamış ya da tamam- lamamış tüm bölge katılımcılarının tapularının tescil edilmiş olmasına rağmen müvekkili şirketin tapusunun tescil edilmediğini, kuruluşundan bugüne kadar hiçbir katılımcının tahsisinin iptal edilmediğini, ORGA- NİZE SANAYİ BÖLGELERİ UYGULAMA YÖNETMELİĞİ’nin “Başkalarına devir” kenar başlıklı 109/3. maddesinin; “Bu arsalar ka- tılımcılar veya mirasçıları tarafından borcun tamamı ödenmeden ve tesis üretime geçmeden satılamaz, devredilemez ve temlik edilemez” şeklinde olmasına rağmen davalı OSB’nin diğer katılımcılarında bu şartların hiçbirinin aranmadığını, Bakanlığın talimatına dayanak dene- timin/incelemenin sonunda Bilim, Sanayi ve Tekonoloji Bakanlığının 41122814-667.02E.251 sayılı 24/06/2016 tarihli suç duyuruları konulu yazısı ile davalı KOSB yöneticileri hakkında İstanbul Anadolu Cumhu- riyet Başsavcılığı Memur Suçları Soruşturma Bürosuna 2016/107763 Sor. Nolu dosyada soruşturma başlatıldığını, davalının Bakanlık ince- lemesinde ve savcılık soruşturmasındaki beyanları ile mahkemeye ver- diği cevaplarının çelişkili olduğunu, davalı KOSB yönetiminin 4562 Sayılı Kanun ile tanınan imtiyaz ve yetkilerini kötüye kullanarak mu- vazaalı işlemlerle müvekkilinin sahibi olduğu taşınmazı değerinin çok altında bir bedel ile iktisap etmek gayretinde olduğunu, müvekkilinin mailiki olduğu arsa bedeli ile ilgili yönetim kurulu kararının müvekil- linin davet edilmediği genel kurul toplantısında karara bağlandığını, genel kuruldan önce müvekkilinin katılımcı vasfının sona ermesinin hukuken mümkün olmadığını, HMK’nın 389/1. maddesine göre, tedbir kararına hükmedilebilmesi için; şartlara uygun tedbir kararı verilme- mesi halinde mevcut durumda olabilecek değişiklik nedeniyle hakkın elde edilmesinin zor hatta imkansız hale gelmesine yönelik kuvvetli endişenin bulunması gerektiğini, ayrıca HMK’nın 390/3. maddesine göre, ihtiyati tedbir kararının verilmesi için tam bir ispat aranmayaca- ğını, talebin yeterliliği hususunda mahkemeye kanaat verecek delilerin varlığının yeterli olduğunu belirterek, ilk derece mahkemesinin ihtiyati SAYI 290 YARGI DÜNYASI BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARLARI 249 tedbirin reddine ilişkin kararının kaldırılarak tedbir taleplerinin kabulü- ne karar verilmesini talep etmiştir. Dava: Davalı OSB’nin 26/04/2012 ve 28/05/2015 tarihli Yönetim Kurulu Kararlarının, 03/03/2016 tarihli Genel Kurul Toplantısının iptali talebine ilişkindir. Dairemizin önüne gelen uyuşmazlık ise; bu davada talep edilen “davacının maliki olduğu taşınmazla ilgili yapılacak tahsis, tahsis iptali, geri alım, kamulaştırma, icra, ihale v.b. işlemlerin ihtiyati tedbir yoluyla durdurulması” talebinin reddine dair verilen ara karara ilişkin istinaftır. DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE : İhtiyati tedbirin şartları 6100 sayılı HMK’nın 389/1. maddesinde genel olarak düzenlenmiştir. Buna göre, mevcut durumda meydana gelebilecek de- ğişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağın- dan ya da tamamen imkânsız hale geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hal- lerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir. HMK’nın 390/2. maddesine göre, talep edenin haklarının derhâl ko- runmasında zorunluluk bulunan hallerde hakim karşı tarafı dinlemeden de tedbire karar verebilir. HMK’nın 390/3. maddesine göre, tedbir talep eden, öncelikle tedbir istemine ilişkin dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkça belirtmek ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak, yasal delillerle ispat etmek zo- rundadır. Buradaki ispatın ölçüsü, “yaklaşık ispat” kuralına göre belirlenir. Yaklaşık ispat kuralı uygulanırken, iddianın doğruluğunu kabul etmek- le birlikte, aksinin mümkün olduğu ihtimalini de gözetmelidir. Bu ne- denle, ihtiyati tedbire karar verilirken, talebin haksız olma ihtimali de dikkate alınarak talepte bulunandan kural olarak teminat alınır. Geçici hukuki koruma kapsamında olan ihtiyati tedbir kararı verirken hakim, asıl uyuşmazlığı çözecek içerikte bir karar vermemelidir. Bununla birlikte, ihtiyati tedbire karar verilirken tarafların çıkar dengesini ve ihtiyati tedbirin amacını hakimin gözetmesi gerekli ve zorunludur. İhtiyati tedbir kararı verilmesinde hakime geniş bir takdir alanı bırakılmışsa da; hakim her somut olayda ihtiyati tedbir şartlarının 250 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 gerçekleşip gerçekleşmediğini dikkatlice incelemelidir ve hangi yasal sebebe ve hangi somut duruma göre ihtiyati tedbir kararını verdiğini kararında belirtmelidir. İhtiyati tedbir şartları mevcut değilse, yasa’nın öngördüğü ölçüde ispat edilememişse, ihtiyati tedbir isteminin reddine karar verilmelidir. HMK’nın 396. maddesi uyarınca durum ve koşulların değişmesi halinde mahkemesince ihtiyati tedbirin değiştirilmesine veya kaldırıl- masına karar verilmesi her zaman mümkündür.Yukarıda yazılı madde hükmü uyarınca ihtiyati tedbir kararı verilebilmesi için tedbir konul- ması talep edilen mal yada hakkın dava konusu olması gerekir. Ancak nihai hükümle ve yargılama sonucu hüküm altına alınabilecek amaca tedbir yoluyla ve ara kararla ulaşılamaz. Somut olaya gelince; davanın konusunun İstanbul Tuzla Kimya Sa- nayicileri Organize Sanayi Bölgesi’nin 26/04/2012 ve 28/05/2015 ta- rihli Yönetim Kurulu Kararları ile 03/03/2016 tarihli Genel Kurul Top- lantısının iptali talep edildiği, tedbiren bu yönetim kurulu kararlarının ve genel kurul kararının uygulanmaması yönünde ara karar verilemeye- ceği, buna dair tedbir talebinin ancak yargılama ile tartışalacak ve nihai hükümle birlikte değerlendirilecek bir husus olup, nihai kararla elde edilecek şekilde tedbir kararı verilemeyeceği, ilk derece mahkemesince bu doğrultuda tedbir talebinin reddine ilişkin verilen 18/10/2018 tarihli ara kararın tedbir müessesi usulüne ve yasaya uygun olduğu anlaşıl- dığından, davacı vekilinin istinaf başvurusunun ve tedbir taleplerinin HMK’ nın 353/1-b.1 maddesi gereğince reddine karar verilerek aşağı- daki hüküm kurulmuştur. HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- İstanbul Anadolu 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/684 Esas sayılı 18/10/2018 tarihli ara kararı usul ve yasaya uygun olduğundan davacının istinaf başvurusunun ESASTAN REDDİNE, 2- Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 44,40 TL istinaf karar harcından, peşin yatırılan 35,90 TL harcın mahsubuna, 8,50 TL harcın davacıdan tahsili ile Hazine’ye gelir kaydına, HMK’nın 302. maddesi- nin 5. fıkrası gereği harç tahsil müzekkeresi yazılması işlemlerinin ilk derece mahkemesi tarafından yapılmasına, SAYI 290 YARGI DÜNYASI BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARLARI 251 3- Davacı tarafından yatırılan 98,10 TL istinaf kanun yoluna baş- vurma harcının Hazine’ye gelir kaydına, 4- Davacı tarafından yatırılan istinaf gider avansı olmadığından bu konuda bir karar verilmesine yer olmadığına, tarafınca yapılan istinaf yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına, 5- İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet üc- reti verilmesine yer olmadığına, dosya üzerinde yapılan inceleme so- nucunda, HMK’nın 362/1-a maddesi uyarınca miktar itibariyle kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 30.04.2019 _._._._._._._._•_._._._._._._._

İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 7. HUKUK DAİRESİ Tarih: 19.09.2019 Esas: 2019/1583 Karar: 2019/1408

İlk Derece Mahkemesince Verilen “Davalıdır” Şerhi Kararına Karşı İstinaf Yasa Yoluna Gidilemez

ÖZET : Dava, harici temlik sözleşmesinden kaynaklanan tapu iptal ve tes- cil istemine ilişkindir. HMK’nun 341. maddesi uyarınca; ilk derece mahkemelerinden verilen nihai kararlar ile ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz taleplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü halinde itiraz üze- rine verilecek kararlara karşı istinaf yoluna başvurulabilir. Bunun dışındaki geçici hukuki koruma önlemlerine ilişkin kararlara karşı istinaf kanun yolu açık olmadığı gibi esasen ‘davalıdır’ şerhi, geçici korumalardan da değildir. Açıklanan nedenlerle “davalıdır” şerhi yönünden ortada istinaf yolu açık bir karar bulunmadığından “da- valıdır” şerhinin kaldırılması talebinin reddine ilişkin ara kararına yönelik istinaf başvurusunun usulden reddine karar verilmelidir.

➣ 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu m 341, 389, 391 252 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A İ S T İ N A F K A R A R I TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili dilekçesinde özetle; taraflar arasında ...İ 3.FAZ Projesi kapsamın- da akdedilen Bakırköy .... Noterliği’nin ...yevmiye no’lu ve 17.10.2017 tarihli Gayrimenkul Satış Vaadi Sözleşmesi ile İstanbul İli Büyükçek- mece İlçesi Karaağaç ... parsel olarak kayıtlı villa niteliğinde olan 298 ve 304 nolu bağımsız bölüm numaralı taşınmazların müvekkili tara- fından 3.717.000-TL bedel ile satın alındığını, dava konusu olan ve davalılardan ... Gayrimenkul Geliştirme A. Ş’i adına kayıtlı bulunan İstanbul İli Büyükçekmece İlçesi,... parsel olarak kayıtlı 298 ve 304 Numaralı villa niteliğinde bağımsız bölümlerin davacı müvekkil adına tesciline, tapu iptali ve tescilin mümkün olmaması durumunda; İstanbul İli Büyükçekmece İlçesi, ...parsel olarak kayıtlı villa niteliğinde olan 298 ve 304 bağımsız bölüm numaralı taşınmazlar için müvekkili tara- fından ödenen bedellerin çeşitli ekonomik etkenlerin ÜFE-TÜFE artış oranları, altın ve döviz kurlarındaki artışlar, memur maaş ve işçi ücret- lerindeki artışlar ve benzeri ekonomik göstergelerin ortalamaları alın- mak suretiyle paranın ulaşacağı alım gücünün denkleştirici adalet ilkesi gereğince güncellenmiş değerinin tespiti yönünden uzman bilirkişiden denetime elverişli rapor alınmak suretiyle belirlenecek olan tazminatın, (rayiç değerden az olmamak kaydı ile) dava tarihinden başlamak üzere en yüksek avans faizi ile birlikte davalılardan müşterek ve müteselsilen tahsili ve dava konusu olan taşınmazların 3. kişilere satış ve devrinin önlenmesi için HMK 389. ve devamı maddeleri uyarınca ihtiyati tedbir kararı verilmesini talep etmiştir. Davalı ... vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin bu davadaki tes- cil ve tazminat taleplerine davalı sıfatıyla muhatap olmasının mümkün olmaması ve dava süresi de göz önüne alındığında müvekkili şirket açı- sından telafisi mümkün olmayacak zararlara sebebiyet verecek olması nedeniyle öncelikle ihtiyatî tedbirin kaldırılmasına, bu mümkün görül- mezse davalıdan taşınmazın değerinin % 40’ından az olmamak üzere teminat alınmasına, müvekkilinin davacı ile arasında hiçbir ticarî ve hukukî ilişkinin bulunmadığı, davacının müvekkiline karşı hiçbir talep hakkının söz konusu olmadığı nazara alınarak, davada “pasif husumet SAYI 290 YARGI DÜNYASI BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARLARI 253 ehliyeti” bulunmayan müvekkilinin bakımından davanın bu sebeple reddine, neticede maddî ve hukukî dayanaktan yoksun bulunan dava- nın esastan reddine, yargılama gideri ile vekâlet ücretinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir. ...Ticaret AŞ vekili cevap di- lekçesinde; müvekkili şirket üzerine düşen edimleri yerine getirdiğini, inşaatı bitirip davacı tarafa teslim ettiğini, davacı taraf dava konusu vil- layı kullanmakta olduğundan, müvekkili aleyhine ileri sürülen davacı taleplerinin müvekkili şirket yönünden reddine, müvekkili şirket dava açılmasına sebebiyet vermediğinden her halükarda yargılama gideri ve vekalet ücretinin müvekkili şirkete yüklenilmemesine karar verilmesini talep etmiştir. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ : Mahkeme- ce “...Dava konusu taşınmazların 3.kişilere satış ve devrinin önlenmesi açısından HMK 389. ve devamı maddeleri uyarınca teminatsız ihtiyati tedbir konulması ya da davalıdır şerhi işlenmesi karar verilmesini talep etmiş ise de; ihtiyati tedbir kararı verebilmek için hâkimin somut sebep göstermesi ve ihtiyati tedbir kararının haklılığını ortaya koyacak delil değerlendirmesi yapması ve yaklaşık ispat ölçüsüne yaklaşması gerekli olup haklılık konusunda yaklaşık ispat ölçüsü kriterine uyulmadığı gibi davanın niteliği gereği konunun yargılamayı gerektirdiği anlaşılmış, ih- tiyati tedbir talebinin reddine karar verilmesi gerektiği, dava konusu İstanbul İli, Büyükçekmece İlçesi, Karaağaç ... bağımsız bölüm nolu taşınmazlar üzerine davalıdır şerhi işlenmesi “ karar verilmiştir. İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı ....Gayrimenkul Geliştirme A.Ş. vekili süresinde verdiği istinaf başvuru dilekçesinde özetle; görevsiz mahkeme tarafından ihtiyati tedbir kararı verilmesi hukuka aykırı olduğunu, söz konusu tedbir kararının salt bu nedenle kaldırılması gerektiğini, ayrıca davacının, müvekkili şirketin taraf ol- madığı bir sözleşmeye dayandırdığı soyut iddialarına istinaden verilen ihtiyati tedbir kararı, görevli mahkeme tarafından verilmiş haksız ve hukuka aykırı olduğunu, müvekkilinin ...’ın, kendi mülkiyetinde bulu- nan taşınmaz üzerinde tasarruf yetkisini hukuka aykırı olarak elinden alarak müvekkili şirket açısından telafisi mümkün olmayacak zararların oluşmasına neden olacağından yerel mahkemece verilen işbu ihtiyati tedbir kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep ettiklerini, ayrı- ca, ihtiyati tedbir kararı verilemeyeceğine ilişkin açıklamalarının saklı 254 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 kalmak kaydıyla, ihtiyati tedbir kararı verilmesi mümkün olsaydı dahi müvekkilinin maliki olduğu taşınmaz üzerine konulan ihtiyati tedbir bakımından hiçbir teminata hükmedilmemiş olmasının da yasaya aykırı olduğunu, zira, HMK m. 391/II/ç, HMK m. 392; davacı tarafın talep et- tiği ihtiyati tedbir karşılığında, müvekkilinin uğrayacağı zararlara kar- şılık teminat göstermesi gerektiğini açıkça belirttiğini, aksi takdirde ta- raflarına husumet yöneltilmesinin dahi mümkün olmadığı işbu davada, müvekkili şirketin maliki olduğu taşınmazlar üzerinde ihtiyati tedbir konulmasından dolayı doğan zararı güvence altına alınmamış olacak ve geçici hukuki korumada taraflar arasında kurulması gereken menfaat dengesinin en temel aracı olan teminat unsuru gerçekleşmemiş olaca- ğını, müvekkili şirket nezdinde telafisi mümkün olmayacak zararların doğmaması adına, ilk derece mahkemesinin “davalıdır şerhi konulma- sına” ilişkin hiçbir hukuki mesnedi olmayan, kanuna ve usule aykırı kararına yönelik istinaf taleplerinin kabulüne ve bu bağlamda mezkûr kararın kaldırılmasına, yargılama giderleri ile vekâlet ücretinin diğer tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir. DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE: Dava, harici temlik sözleşmesinden kaynaklanan tapu iptal ve tescil istemine ilişkindir. 6100 sayılı HMK’nun 341/1. maddesi uyarınca ilk derece mahke- melerinden verilen nihai kararlar ile ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz ta- leplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü halinde itiraz üzerine verilecek kararlara karşı istinaf yoluna başvurulabilir. 6100 sayılı HMK’nun 341. maddesinde hangi kararların istinaf edilebileceği düzenlemiş olup buna göre ilk derece mahkemesi tarafından verilen nihai kararlar ile ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz taleplerinin reddi ya da bu taleplerin kabulü ha- linde itiraz üzerine verilen kararlara karşı istinaf yolu açıktır. Bunun dışındaki geçici hukuki koruma önlemlerine ilişkin kararlara karşı isti- naf kanun yolu açık olmadığı gibi esasen davalıdır şerhi HMK’nun 10. kısımda yer alan geçici korumalardan da değildir. Açıklanan nedenlerle davalıdır şerhi yönünden ortada istinaf yolu açık bir karar bulunmadığından davalı ... Gayrimenkul Geliştirme A.Ş. vekilinin davalıdır şerhinin kaldırılması talebinin reddine ilişkin ara kararına yönelik istinaf başvurusunun usulden reddine karar verilmesi gerektiği kanısına varılarak aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur. SAYI 290 YARGI DÜNYASI BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARLARI 255 HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1- Davalı ... Gayrimenkul Geliştirme A.Ş. vekilinin istinaf başvuru- sunun USULDEN REDDİNE, 2- Davalı ... Gayrimenkul Geliştirme A.Ş. tarafından yatırılan isti- naf harçlarının istem halinde iadesine, 3- Davalı Davalı ... Gayrimenkul Geliştirme A.Ş. tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4- İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından kendisini vekille temsil ettiren davacı yararına vekalet ücreti takdirine yer olma- dığına, Dair dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda HMK 362/1.f mad- desi uyarınca kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 19.09.2019 _._._._._._._._•_._._._._._._._

İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 14. HUKUK DAİRESİ Tarih: 21.03.2019 Esas: 2019/521 Karar: 2019/423

Menfi Tespit Davaları Bir Miktar Paranın Ödenmesi Talebini İçermediğinden Ticari Nitelikteki Menfi Tespit Davalarının Açılabilmesi İçin Önce Arabulucuya Başvuru Şartı Yoktur

ÖZET : Dava hukuki niteliği itibariyle, icra takibinden sonra açılmış menfi tespit davasıdır. 6102 SK’nun 5/A maddesine göre, konusu bir mik- tar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şar- tıdır. Davanın konusu, dava dilekçesindeki talep sonucu, esas alı- narak belirlenir. Talep sonucunun bir para alacağının tahsili veya tazminat olduğu durumlarda, arabulucuya başvuru yapılmış olması dava şartıdır. Menfi tespit davaları bu kapsamda değerlendirilemez. Çünkü, menfi tespit davalarında, bir miktar alacağın tahsili talebi yoktur. Bu nedenle, ticari dava niteliğindeki menfi tespit davalarının 256 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 açılabilmesi için arabulucuya başvuru zorunluluğu yoktur. İlk dere- ce mahkemesinin aksi yöndeki kararı usul ve yasaya aykırıdır. ➣ 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu m 5/A ➣ 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu m 72 ➣ 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu m 18/A ➣ 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu m 114, 115

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A İ S T İ N A F K A R A R I DAVANIN KONUSU : Menfi Tespit (Alım Satım) Taraflar arasında görülen menfi tespit davasının ilk derece mahke- mesince yapılan yargılaması sonucunda, ilamda yazılı nedenlerle dava- nın reddine ilişkin verilen hükme karşı davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi. TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı asil dava dilekçesinde özetle; davalı yanca İstanbul 10. İcra Müdürlüğünün 2017/6592 Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldı- ğını ve ödeme emrinin tebliğinden sonra yasal süresi içerisinde icra ta- kibine itiraz ettiğini ve İstanbul 4. İcra Hukuk Mahkemesinin 2018/769 esas sayılı dosyası ile dava açtığını, davaya konu borcu ödediğini, davalı yana borcunun bulunmadığını belirterek, İstanbul 10. İcra Mü- dürlüğünün 2018/769 esas sayılı dosyası, GOP 3. İcra Müdürlüğünün 2018/13 talimat dosyalarında ihtiyati tedbir kararı verilmesini, davalıya borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir. Davalıya dava dilekçesi tebliğ edilmeden, dosya üzerinden karar verilmiş olduğundan, cevap dilekçesi bulunmamaktadır. İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ İlk derece mahkemesince dosya üzerinden yapılan inceleme sonu- cunda; 7155 Sayılı Kanun’un 20. maddesi, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’na eklenen 5/A maddesi ve 7155 Sayılı Kanun’un 23. madde- si ile 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’na SAYI 290 YARGI DÜNYASI BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARLARI 257 eklenen 18/A-2 maddesi uyarınca, arabulucuya başvurulmadan dava açılmış olması karşısında, davanın Türk Ticaret Kanunu’nun 5/A, 6325 Sayılı Kanun’un 18/A-2, Hukuk Mahkemeleri Kanunu’nun 114/2 ve 115/2 maddeleri uyarınca dava şartı yokluğu nedeni ile usulden reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvu- rulmuştur. İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Müvekkilinin işbu davayı açmadan önce arabulucuya başvurdu- ğunu, buna ilişkin belgelerin ve arabulucu tarafından düzenlenen son tutanağın dava dilekçesi ekinde sunulmasına rağmen, mahkemenin bu belgeleri incelemeden karar verdiğini, dava şartı eksikliği bulunmadı- ğını belirterek, ilk derece mahkemesinin usul ve yasaya aykırı kararının kaldırılmasına karar verilmesini istemiştir. İNCELEME VE GEREKÇE Dava hukuki niteliği itibariyle, İİK’nın 72. maddesi uyarınca, icra takibinden sonra açılmış menfi tespit davasıdır. İlk derece mahkemesince, davanın ticari dava olup arabulucuya başvurulmadan dava açıldığı, TTK’nın 5/A maddesindeki dava şartının bulunmadığı gerekçesiyle, HMK’nın 115/2. maddesi uyarınca davanın usulden reddine karar verilmiş; bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, davacı vekili tarafından ileri sürülen istinaf nedenleri ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. 6/12/2018 tarihli, 7155 Sayılı Kanun’un 20. maddesiyle TTK’ya ek- lenen 5/A maddesi uyarınca, “(1) Bu Kanunun 4 üncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.” 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’ nun 18/A maddesi uyarınca, 258 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 “(1) İlgili kanunlarda arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı olarak kabul edilmiş ise arabuluculuk sürecine aşağıdaki hükümler uy- gulanır. (2) Davacı, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığı- na ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorundadır. Bu zorunluluğa uyul- maması hâlinde mahkemece davacıya, son tutanağın bir haftalık ke- sin süre içinde mahkemeye sunulması gerektiği, aksi takdirde davanın usulden reddedileceği ihtarını içeren davetiye gönderilir. İhtarın gereği yerine getirilmez ise dava dilekçesi karşı tarafa tebliğe çıkarılmaksı- zın davanın usulden reddine karar verilir. Arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması hâlinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilir.” Bu hukuki açıklamalar ışığında somut olaya dönüldüğünde; dava- cının işbu davadaki talebi, menfi tespit istemine ilişkindir. TTK’nın 5/A maddesine göre, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurul- muş olması dava şartıdır. Davanın konusu (müddeabih), dava dilekçe- sindeki talep sonucu, yani neticei talep esas alınarak belirlenir. Neticei talebin bir para alacağının tahsili veya tazminat olduğu durumlarda, arabulucuya başvuru yapılmış olması dava şartıdır. Menfi tespit davaları bu kapsamda değerlendirilemez. Çünkü, men- fi tespit davalarında, bir miktar alacağın tahsili talebi yoktur. Yani, ticari dava niteliğindeki menfi tespit davalarının açılabilmesi için arabulu- cuya başvuru zorunluluğu bulunmamaktadır. İlk derece mahkemesinin karar gerekçesi bu nedenle usul ve yasaya aykırıdır. Diğer taraftan, somut olayda davacının, iş bu davayı açmadan önce (ihtiyari olarak) arabulucuya başvurduğu, arabulucunun katılımıyla dü- zenlenmiş olan anlaşmaya varılamadığına ilişkin tutanağın dava dilek- çesine eklendiği, istinafa konu kararın bu yönüyle de usul ve yasaya aykırı olduğu anlaşılmaktadır. Açıklanan bu gerekçelerle, ilk derece mahkemesince dava şartlarına aykırı karar verildiği anlaşılmakla, HMK’nın 353/1.a.4. maddesi uya- rınca, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına SAYI 290 YARGI DÜNYASI BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARLARI 259 ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair aşağıdaki karar verilmiştir. KARAR : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- HMK 353/1.a.4. maddesi uyarınca, işin esası incelenmeksizin, ilk derece mahkemesi kararının KALDIRILMASINA, 2- Davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3- Taraflarca yatırılan istinaf peşin harçlarının ilk derece mahkemesi tarafından, talep halinde iadesine, 4- Taraflarca istinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte, ilk derece mahkemesi tarafından, yargılama gi- derleri içinde değerlendirilmesine, 5- Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine dair; HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca, dosya üzerinde yapılan in- celeme sonunda, 21.03.2019 tarihinde, oybirliğiyle ve kesin olarak ka- rar verildi.

_._._._._._._._•_._._._._._._._ 260 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 SAYI 289 YARGI DÜNYASI KANUNLAR 261

4 Anayasa Mahkemesi İptal ve Yürütmeyi Durdurma Kararları (Özet)* 4 Kanunlar Listesi 4 Kanun Hükmünde Kararnameler Listesi* 4 Cumhurbaşkanlığı Kararnameler Listesi 4 Milletlerarası Andlaşmalar Listesi

––––––––––––––––––– * Ocak 2020 de Resmi Gazete’de; Anayasa Mahkemesi İptal ve Yürütmeyi Durdurma Kararları ve Kanun Hükmünde Kararname yayınlanmamıştır. 262 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 SAYI 289 YARGI DÜNYASI KANUNLAR 263

KANUNLAR

Resmi Gazete Kanun Kabul No. Tarih No. Tarihi 31011 17.1.2020 7202 14.1.2020 Türkiye Cumhuriyeti Hükü- meti ile Gana Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Yatırım- ların Karşılıklı Teşviki ve Ko- runmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bu- lunduğuna Dair Kanun 31011 17.1.2020 7203 14.1.2020 Türkiye Cumhuriyeti Hükü- meti ile Zambiya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Yatırımla- rın Karşılıklı Teşviki ve Ko- runmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bu- lunduğuna Dair Kanun 31011 17.1.2020 7204 14.1.2020 Türkiye Cumhuriyeti Hükü- meti ile Fildişi Sahili Cum- huriyeti Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Ver- gilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığı- na Engel Olma Anlaşması ve Eki Protokolün Onaylanması- nın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun 264 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 31011 17.1.2020 7205 14.1.2020 Türkiye Cumhuriyeti Hü- kümeti ile Çad Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmasının Onaylanması- nın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun 31011 17.1.2020 7206 14.1.2020 Türkiye Cumhuriyeti Hükü- meti ile Somali Federal Cum- huriyeti Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Ver- gilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmasının Onay- lanmasının Uygun Bulundu- ğuna Dair Kanun 31012 18.1.2020 7217 16.1.2020 Türkiye Cumhuriyeti Hükü- meti ve İslam Ticaret, Sanayi ve Tarım Odası Arasında İs- lam İşbirliği Teşkilatı Tahkim Merkezi’nin Türkiye’de Ku- rulması Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bu- lunduğuna İlişkin Kanun 31025 31.1.2020 7207 15.1.2020 Türkiye Cumhuriyeti Hükü- meti ile Ruanda Cumhuriye- ti Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının Onaylan- masının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun 31025 31.1.2020 7208 15.1.2020 Türkiye Cumhuriyeti ile Ar- jantin Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Ver- gilerde Çifte Vergilendirmeyi SAYI 289 YARGI DÜNYASI KANUNLAR 265 Önleme ve Vergi Kaçakçılığı ile Vergiden Kaçınmaya Engel Olma Anlaşması ve Eki Proto- kolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun 31025 31.1.2020 7209 15.1.2020 Türkiye Cumhuriyeti Hükü- meti ile Katılımcı BM Ku- ruluşları Adına Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (BMKP) Arasında İncek/An- kara’daki Diplomatik Yerleş- kede BM Binaları İçin Arazi Tahsisi, Tasarımı ve İnşasına İlişkin Protokolün Onaylan- masının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun 31025 31.1.2020 7210 15.1.2020 Türkiye Cumhuriyeti ile Po- lonya Cumhuriyeti Arasında Sosyal Güvenlik Anlaşması ve Anlaşmada Değişiklik Yapıl- masına Dair Notaların Onay- lanmasının Uygun Bulundu- ğuna Dair Kanun 31025 31.1.2020 7211 15.1.2020 Türkiye Cumhuriyeti Hükü- meti ile Arjantin Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gümrük Konularında İş Birliği ve Kar- şılıklı Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bu- lunduğuna Dair Kanun 31025 31.1.2020 7212 15.1.2020 Uluslararası Sivil Havacılık Sözleşmesinin 50 (a) ve 56 ncı Maddelerinin Tadiline İlişkin Olarak 6 Ekim 2016 Tarihinde Montreal’de İmzalanan Proto- kollerin Onaylanmasının Uy- gun Bulunduğuna Dair Kanun 266 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 31025 31.1.2020 7213 15.1.2020 Türkiye Cumhuriyeti Hükü- meti ile Mali Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Yatırım- ların Karşılıklı Teşviki ve Ko- runmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bu- lunduğuna Dair Kanun 31025 31.1.2020 7214 15.1.2020 Türkiye Cumhuriyeti Hükü- meti ile Özbekistan Cumhuri- yeti Hükümeti Arasında Yatı- rımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaş- manın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun 31025 31.1.2020 7215 15.1.2020 8 Mayıs 1996 Tarihinde Taş- kent’te İmzalanan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Özbekistan Cumhuriyeti Hü- kümeti Arasında Gelir Üze- rinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme An- laşmasını Değiştiren Protoko- lün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun 31025 31.1.2020 7216 15.1.2020 Türkiye Cumhuriyeti Hükû- meti ile Gine Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Askerî Alanda Eğitim, Teknik ve Bi- limsel İş Birliği Çerçeve An- laşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Ka- nun SAYI 289 YARGI DÜNYASI CUMHURBAŞKANLIĞI KARARNAMELERİ 267

CUMHURBAŞKANLIĞI KARARNAMELERİ

Resmi Gazete Karar Konu No. Tarih No. Başlığı

31011 17.1.2020 –– Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hak- kında Cumhurbaşkanlığı Ka- rarnamesinde Değişiklik Yapıl- masına Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi (Kararname Numa- rası: 56) 268 YARGI DÜNYASI OCAK 2020

MİLLETLERARASI ANDLAŞMALAR

Resmi Gazete Karar Konu No. Tarih No. Başlığı

30996 02.01.2020 –– Kriz Zamanlarında Herkes İçin Eğitim III Projesi İçin Türkiye Cumhuriyeti’ni Temsilen Milli Eğitim Bakanlığı ile Alman Kal- kınma Bankası (KfW) Arasında 95.345.384 Avro Tutarlı Finans- man Anlaşması ile Finansman Anlaşmasına İlişkin Ayrı Anlaş- manın Onaylanması Hakkında Karar (Karar Sayısı: 1966) 30996 02.01.2020 –– Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hü- kümeti Arasında Basitleştirilmiş Gümrük Hattına İlişkin Mutaba- kat Zaptının Onaylanması Hak- kında Karar (Karar Sayısı: 1967) 30996 02.01.2020 –– Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı Arasında OECD İstan- bul Merkezi Kurulmasına İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanma- sı Hakkında Karar (Karar Sayısı: 1968) SAYI 289 YARGI DÜNYASI MİLLETLERARASI ANDLAŞMALAR 269 30997 03.01.2020 –– Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti Ara- sında Gençlik ve Spor Alanların- da İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanması Hakkında Karar (Karar Sayısı: 2009) 30997 03.01.2020 –– Türk-Sloven Uluslararası Ka- rayolu Taşımacılığı Karma Ko- misyon Toplantısı Protokolünün Onaylanması Hakkında Karar (Karar Sayısı: 2010) 30997 03.01.2020 –– Türkiye-Tacikistan Hükümetle- rarası Karma Ekonomik Komis- yonu Onuncu Dönem Toplantısı Protokolünün Onaylanması Hak- kında Karar (Karar Sayısı: 2011) 30997 03.01.2020 –– Türkiye Cumhuriyeti ile Azer- baycan Cumhuriyeti Hükümetle- rarası Karma Ekonomik Komis- yonu Sekizinci Dönem Toplantısı Protokolünün Onaylanması Hak- kında Karar (Karar Sayısı: 2012) 31019 25.01.2020 –– Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve İslam Ticaret, Sanayi ve Ta- rım Odası Arasında İslam İşbirli- ği Teşkilatı Tahkim Merkezi’nin Türkiye’de Kurulması Hakkında Anlaşmanın Onaylanması Hak- kında Karar (Karar Sayısı: 2064) 31019 25.01.2020 –– Asya Verimlilik Teşkilatı Kuruluş Anlaşmasının Onaylanması Hak- kında Karar (Karar Sayısı: 2065) 270 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 31019 25.01.2020 –– Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Somali Federal Cumhuriye- ti Hükümeti Arasında Ticari ve Ekonomik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanması Hakkında Karar (Karar Sayısı: 2066) 31019 25.01.2020 –– Türkiye Cumhuriyeti Hüküme- ti ile Cezayir Demokratik Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Su Kaynakları Alanında İşbir- liğine Dair Mutabakat Zaptının Onaylanması Hakkında Karar (Karar Sayısı: 2067) 31019 25.01.2020 –– Türkiye ile İsviçre Arasında Ta- rım Ürünlerinde Ticaret Düzen- lemelerinin Tadil Protokolü ve Türkiye ile İzlanda Arasında Ta- rım Ürünleri Ticaretine Dair An- laşmanın Tadil Enstrümanının 1 Aralık 2019 Tarihinden Geçerli Olmak Üzere Onaylanması Hak- kında Karar (Karar Sayısı: 2068) 31025 31.01.2020 –– Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuri- yeti Hükümeti Arasında 20 Tem- muz 2019 Tarihinde İmzalanan İktisadi ve Mali İşbirliği Anlaş- masının Tadiline İlişkin Anlaş- manın Onaylanması Hakkında Karar (Karar Sayısı: 2082) SAYI 289 YARGIKAVRAMLAR DÜNYASI FİHRİSTİKAVRAMLAR FİHRİSTİ 271 -A- -D-  Adil Yargılanma Hakkı 203/289  Dava Arkadaşlığı-İşçilik Ala-  Alacağın Temliki 167/289 cakları 147/289  Dava Şartı-Arabulucuya Baş-  Aldatılan Eşin Manevi Tazminat vurma Zorunluluğu 255/289 Talebi 135/289  Davadan Feragat 118/289  Arabulucuya Başvurma Şar-  Davalıdır Şerhi-İstinaf Yasa tı-Ticari Dava 255/289 Yolu 251/289  Arsa Payı Karşılığı İnşaat-Ala-  Davalıdır Şerhinin Kaldırılması cağın Temliki 167/289 251/289  Avukatlık Ücreti-Tüketici Ha-  Davalıyla Hasım Kişilerin Ta- kem Heyeti Kararının İptali nıklıkları 144/289 155/289  Davanın İlk Duruşmada Kabulü -B- 178/289  Bedelde Muvazaa-Önalım Da-  Davanın Kabulü-Yargılama Gi- vası-Vekalet Ücreti 174/289 deri 178/289  Bedelsizlik İddiasının İspatı  Davanın Konusuz Kalması 184/289 124/289  Belirsiz Alacak Davası-Faiz  Deneme Süresi İçinde Suç 180/289 İşleme 237/289  Deneme Süresi-Taksirli  Belirsiz Alacak Davası-Hukuki Suç-Hükmün Açıklanması Yarar 192/289 230/289  Boşanma-İstinaf İncelemesi  DNA İncelemesi-Meşruatlı Da- 126/289 vetiye 140/289 -C-Ç-  DNA İncelemesi-Nüfus Kaydı-  Ceza Davasının Hukuk Davası- nın Düzeltilmesi 140/289 na Etkisi 104/289  DNA İncelemesi-Zor Kullanma  Cezanın Belirlenmesi-Silahlı Yetkisi 140/289 Terör Örgütü Üyeliği 232/289 -E-  Cezanın Bireyselleştirilmesi  Elbirliği Mülkiyetinde Kira Ala- 232/289 cağının Tahsili 142/289  Cezanın Bireyselleştirilme-  Eski Hale Getirme Bedeli-Sü- si-HAGB 104/289 rüm Değeri 138/289   Çeke Dayalı Bedelsizlik İddiası Eski Hale Getirme-İzinsiz Haf- riyat-Sürüm Değeri 138/289 184/289 272 YARGI DÜNYASI OCAK 2020  Evli Kişiyle Birlikte Olma-Ma-  Hukuki Yarar-Belirsiz Ala- nevi Tazminat 135/289 cak-Kıdem Tazminatı 192/289 -F-  Hükmün Açıklanmasının Geri  Faiz-Belirsiz Alacak Davası Bırakılması 230/289 180/289  Hükmün Bireyselleştirilme-  Feragat-Hile-Hadise 118/289 si-HAGB 104/289  Hükmün Kapsamı 93/289 -G-  Hükümde Tavzih 165/289  Geçici Hukuki Koruma 245/289  Hürriyete Karşı Suçlar 213/289  Geçici Koruma-Davalıdır Şerhi -I-İ- 251/289  Islah-Temerrüt Faizi 180/289  Gerekçede Şekillere Yer Verile-  İcra İnkar Tazminatı 176/289 meyeceği 93/289  İcra İnkar Tazminatı 200/289  Gerekçeli Kararın Kapsamı  İhbar Tazminatı-Belirsiz Alacak 93/289 Davası 192/289 -H-  İhtiyari Dava Arkadaşlığı-İşçilik  HAGB Kararı-Hükmün Birey- Alacakları 147/289 selleştirilmesi 104/289  İhtiyati Tedbir-Yaklaşık İspat  HAGB Kararının Tazminat Da- Kuralı 245/289 vasına Etkisi 104/289  İlamların İnfazı-Kesinleşme  HAGB Kararı-Tazminat Koşulu 163/289 104/289  İlamlı İcra Takibinin İptali  HAGB-Taksirli Suç-Adli Para 163/289 Cezası 230/289  İlamsız Takibe İtiraz 157/289  Haksız Fiil Sorumluluğu  İnkar Tazminatı-Kötü Niyet 135/289 200/289  Haksız Fiil-Tazminat 130/289  İstinaf İncelemesi 126/289  Haksız Rekabetin Önlenmesi  İstinaf Talepleri İle Bağlılık 93/289 126/289  Harici Temlik-Tapu İptali ve  İstinafa Tabi Kararlar 251/289 Tescil 251/289  İş Hukukunda Belirsiz Alacak  Hasım Kişilerin Tanıklıkları Davası 192/289 144/289  İş ve Çalışma Hürriyetinin İhlali  Hırsızlık 235/289 Suçu 213/289   Hile-Feragat-Ön Sorun 118/289 İşçilik Alacakları-Dava Arka- daşlığı 147/289 SAYI 289 YARGI DÜNYASI KAVRAMLAR FİHRİSTİ 273  İşçilik Alacaklarının Tahsili  Kat Maliklerinin Sorumlulu- 144/289 ğu-Yönetim Planı 186/289  İştirak Halinde Mülkiyette Kira  Kat Mülkiyeti-Yöneticinin So- Alacağının Tahsili 142/289 rumluluğu 130/289  İtirazın İptali 157/289  Katılma Yoluyla Karar Düzelt-  İtirazın İptali 167/289 me 128/289  İtirazın İptali-İcra İnkar Tazmi-  Kesin Hüküm-Davadan Feragat natı 176/289 118/289  İtirazın İptali-İnkar Tazminatı  Kıdem Tazminatı-Belirsiz Ala- 200/289 cak Davası 192/289  İtirazın İptali-Tavzih 165/289  Kıdem Tazminatı-İhtiyari Dava  İzinsiz Hafriyat-Maddi Tazmi- Arkadaşlığı 147/289 nat 138/289  Kira Alacağının Tahsili 142/289 -K-  Kira Alacağı-Tahliye 142/289  Kambiyo Senedine Dayalı Be-  Konut Dokunulmazlığını İhlal delsizlik İddiası 184/289 235/289  Kamu Davasının Açılmasının  Kötü Niyet-İnkar Tazminatı Ertelenmesi 237/289 200/289  Kamu Düzenine Aykırılık-İsti-  Kullanmak İçin Uyuşturucu Bu- naf İncelemesi 126/289 lundurma 237/289  Kamu Düzenine Aykırılık-Ta- -L- nıkların Dinlenmemesi 126/289  Likit Alacak-İcra İnkar Tazmi-  Kamu Düzeni-Nüfus Kaydının natı 176/289 Düzeltilmesi 140/289  Kamunun Sağlığına Karşı Suç- -M- lar 237/289  Maddi Tazminat-İzinsiz Hafri-  Karar Düzeltme 128/289 yat 138/289  Karar Ekinde Krokiye Yer Veril-  Maddi Tazminat-Trafik Kazası mesi 93/289 180/289  Karar Verilmesine Yer Olmama-  Mahkeme Kararlarında Tavzih sı 124/289 165/289  Kasten Adam Öldürme 203/289  Mahkeme Kararlarının Kapsamı  Kasti Suç-Deneme Süresi-Hük- 93/289 mün Açıklanması 230/289  Mahkumiyet Kararı-HAGB Ka-  Kat Karşılığı İnşaat-Alacağın rarı 104/289 Temliki 167/289  Maktu Vekalet Ücreti 155/289 274 YARGI DÜNYASI OCAK 2020  Manevi Tazminat-Evli Kişiyle -O-Ö- Birlikte Olma 135/289  OSB Genel Kurul Toplantısının  Manevi Tazminat-Kişilik Hakla- İptali 245/289 rına Saldırı 135/289  OSB Yönetim Kurulu Kararının  Manevi Tazminat-Trafik Kazası İptali 245/289 180/289  Ödeme Emri-Sigorta Prim  Mecburi Dava Arkadaşlığı-İşçi- Borcu-İtiraz Davası 188/289 lik Alacakları 147/289  Ödeme Şartını İhlal Suçu 160/289  Menfi Tespit İlamlarının İnfa- zı-Kesinleşme 163/289  Ödeme Taahhüdünü İhlal Suçu 160/289  Menfi Tespit-Bedelsizlik İddiası  Önalım Davası-Bedelde 184/289 Muvazaa-Vekalet Ücreti  Menfi Tespit-Sigorta Prim Bor- 174/289 cu 188/289  Önalım Hakkı-Tapu İptali ve  Menfi Tespit-Ticari Dava-Ara- Tescil 174/289 bulucuya Başvuru 255/289 -P-  Mirasın Hükmen Reddi  Pasif Husumet Ehliyeti 130/289 171/289  Paylı Mülkiyette Kira Alacağı-  Mirasın Kabulü-Reddi Miras nın Tahsili 142/289 171/289  Pişmanlık-Silahlı Terör Örgütü-  Muris Muvazaası-Tapu İptali ne Üye Olma 232/289 118/289 -R-  Müşterek Mülkiyette Kira Ala-  Rayiç Değer-İzinsiz Hafri- cağının Tahsili 142/289 yat-Tazminat 138/289  Müteselsil Sorumluluk 135/289  Re’sen Araştırma İlkesi-Nüfus -N- Kaydının Düzeltilmesi 140/289  Neticeli Suç 213/289  Reddi Miras 171/289  Nisbi Hak-Eşlerin Sadakat Yü-  Rücuan Alacak Davası 186/289 kümlülüğü 135/289  Rücuan Tazminat 152/289  Nispi Avukatlık Ücreti 155/289 -Ş-  Nitelikli Kasten Öldürme  Sadakat ve Özen Borcu-Vekil 203/289 120/289  Nüfus Kaydının İptali ve Düzel-  Sadakat Yükümlülüğüne Aykırı- tilmesi 140/289 lık 135/289 SAYI 289 YARGI DÜNYASI KAVRAMLAR FİHRİSTİ 275  Savunma Hakkının Kısıtlanması  Tanıkların Dinlenmemesi- 203/289 Boşanma-İstinaf 126/289  Saygısız Araç Kullanma  Tapu İptali ve Tazminat Talebi 213/289 120/289  Seçimlik Ceza 213/289  Tapu İptali ve Tescil 178/289  Serbestçe Çalışma Hürriyeti  Tapu İptali ve Tescil 251/289 213/289  Tapu İptali-Muris Muvazaası  SGK Ödeme Emrine İtiraz 118/289 188/289  Taraf Teşkili-Tüzel Kişiliğin  SGK Rücu Alacağı 152/289 İhyası 152/289  Sigorta Prim Borcu-Menfi Tes-  Tasfiye İşlemlerinin Eksik Ya- pit 188/289 pılması 152/289  Sigorta Prim Borçlarından So-  Tashih-Tavzih 165/289 rumluluk 188/289  Taşınmazın Sürüm Değeri-İzin-  Sigortacının Rücuan Alacak siz Hafriyat-Tazminat 138/289 Talebi 186/289  Tavzih-Tashih  Silahlı Terör Örgütüne Üye 165/289 Olma 232/289  Tazminat Davası-HAGB Kararı  Silahlı Terör Örgütüne Yardım 104/289 Etme 232/289  Tazminat-İzinsiz Hafriyat  Sürüm Değeri-İzinsiz Hafri- 138/289 yet-Tazminat 138/289  Tazminat-Trafik Kazası -Ş- 180/289  Şahsi Cezasızlık Halleri-Silahlı  Tazyik Hapsi-Ödeme Taahhüdü- Terör Örgütü Üyeliği 232/289 nü İhlal 160/289  Şikayet-İlamlı Takibin İptali  Tedbiren Yönetim Kurulu 163/289 Kararının Uygulanmaması  Şufa Hakkı-Tapu İptali ve Tescil 245/289 174/289  Tedbirsiz Araç Kullanma -T- 213/289  Tahliye-Kira Alacağının Tahsili  Terekenin Borca Batık Olması 142/289 171/289  Taksirli Suç-Deneme Sü-  Ticaret Sicilinden Terkin resi-Hükmün Açıklanması 152/289 230/289  Ticari Defter-Bedelsizlik İddiası  Tanık Dinlenme Usulü 144/289 184/289 276 YARGI DÜNYASI OCAK 2020  Ticari Defterlerin İspat Gücü  Yargılama Giderlerinden So- 184/289 rumluluk 124/289  Ticari Nitelikteki Menfi Tespit  Yazılı Delil-Bedelsizlik İddiası- Davası-Arabulucuya Başvurma nın İspatı 184/289 255/289  Yöneticinin Pasif Husumet Ehli-  Trafik Kazası-Tazminat yeti 130/289 180/289  Yöneticinin Sorumluluğu  Tüketici Hakem Heyeti Kararı- 130/289 nın İptali 155/289  Yönetim Planı-Kat Mülkiye-  Tüzel Kişiliğin İhyası Prosedürü ti-Rücuan Alacak 186/289 152/289  Yönetimin Pasif Husumet Ehli-  Tüzel Kişiliğin Sona Ermesi yeti 130/289 152/289  Yükleniciden Şahsi Hak Temliki 167/289  Tüzel Kişiliğin Tasfiyesi-Ticaret Sicilinden Terkin 152/289  Yüklenicinin Alacağını Temlik Etmesi 167/289 -U- -Z-  UYAP’taki Karar İle Fiziki Ka-  rarın Farklı Olması 93/289 Zarar Suçu 213/289   UYAP-Elektronik İşlemler Zincirleme Suç 235/289 93/289  Zorunlu Dava Arkadaşlığı-İşçi- -V- lik Alacakları 147/289  Zorunlu Müdafiin Mazeret Bil-  Vekalet Görevinin Kötüye Kul- dirimi 203/289 lanılması 120/289  Zorunlu Müdafiliğe Tabi Suçlar  Vekalet Ücretinden Sorumluluk 203/289 124/289  Vekalet Ücreti-Tüketici Hakem Heyeti Kararının İptali 155/289  Vekaletin Kapsamı 120/289  Vekilin Sorumluluğu 120/289 -Y-  Yaklaşık İspat Kuralı 245/289  Yararların Denkleştirilmesi İlkesi 138/289  Yargılama Gideri-Davanın Kabulü 178/289 SAYIMEVZUATA 289 YARGI DÜNYASI GÖREM ARAMAEVZUATA GÖRE ACETVELİRAMA CETVELİ 277

6183 sayılı Amme Alacaklarının 107 289 192 Tahsil Usulü Hakkında Kanun 114 289 192 Madde Sayı Sayfa 114 289 255 115 289 255 55 289 188 163 289 118 58 289 188 200 289 184 240 289 144 Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 250 289 144 Madde Sayı Sayfa 254 289 144 292 289 140 6 289 203 297 289 93 818 sayılı Borçlar Kanunu 304 289 165 305 289 165 Madde Sayı Sayfa 311 289 118 47 289 180 311 289 178 53 289 104 312 289 178 390 289 120 323 289 124 323 289 174 5271 sayılı Ceza Muhakemesi 326 289 124 Kanunu 331 289 124 341 289 251 Madde Sayı Sayfa 352 289 126 150 289 203 353 289 245 231 289 104 355 289 126 231 289 230 367 289 163 389 289 245 389 289 251 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri 390 289 245 Kanunu 391 289 251 Madde Sayı Sayfa 396 289 245 445 289 93 50 289 130 50 289 152 51 289 130 Hukuk Muhakemeleri Kanunu 51 289 152 Yönetmeliği 57 289 147 Madde Sayı Sayfa 59 289 147 107 289 180 5 289 93 278 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 1086 sayılı Hukuk Usulü 2918 sayılı Karayolları Trafik Muhakemeleri Kanunu Kanunu Madde Sayı Sayfa Madde Sayı Sayfa 440 289 128 72 289 213 443 289 163 73 289 213

6325 sayılı Hukuk 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Madde Sayı Sayfa Kanunu 33 289 186 Madde Sayı Sayfa 35 289 130 18/A 289 255

Organize Sanayi Bölgeleri 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu Uygulama Yönetmeliği Madde Sayı Sayfa Madde Sayı Sayfa 67 289 157 109 289 245 67 289 176 67 289 200 72 289 163 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve 72 289 184 Genel Sağlık Sigortası Kanunu 72 289 255 Madde Sayı Sayfa 340 289 160 88 289 188

4857 sayılı İş Kanunu 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu Madde Sayı Sayfa Madde Sayı Sayfa 17 289 192 120 289 147 80 289 188 120 289 192

1475 sayılı İş Kanunu 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun Madde Sayı Sayfa Madde Sayı Sayfa 14 289 147 14 289 192 70 289 155 SAYI 289 YARGI DÜNYASI MEVZUATA GÖRE ARAMA CETVELİ 279 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 284 289 140 605 289 171 Madde Sayı Sayfa 689 289 142 49 289 135 690 289 142 51 289 138 691 289 142 56 289 180 702 289 142 61 289 135 732 289 174 74 289 104 184 289 167 237 289 167 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu 506 289 120 Madde Sayı Sayfa 4 289 184 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu 5/A 289 255 64 289 184 Madde Sayı Sayfa 83 289 184 43 289 235 1301 289 186 61 289 232 116 289 235 117 289 213 2709 sayılı TC Anayasası 141 289 235 191 289 237 Madde Sayı Sayfa 221 289 232 36 289 203 138 289 232

6545 sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Madde Sayı Sayfa 68 289 237

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu Madde Sayı Sayfa 2 289 120 3 289 120 24 289 135 25 289 135 280 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 SAYI 289 YARGI DÜNYASI 281

BİLGİ HAVUZU 282 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 SAYI 289 YARGI DÜNYASI 283

AVUKATLIK ASGARİ ÜCRET TARİFESİ GENEL HÜKÜMLER

Amaç ve kapsam MADDE 1 – (1) Mahkemelerde, tüm hukuki yardımlarda, taraf- lar arasındaki uyuşmazlığı sonlandıran her türlü merci kararlarında ve ayrıca kanun gereği mahkemelerce karşı tarafa yükletilmesi gereken avukatlık ücretinin tayin ve takdirinde, 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu ve bu Tarife hükümleri uygulanır. (2) Taraflar arasında akdi avukatlık ücreti kararlaştırılmamış veya kararlaştırılan akdi avukatlık ücretinin geçersiz sayılması halinde; mahkemelerce, dava konusu edilen tutar üzerinden bu Tarife ge- reğince hesaplanacak avukatlık ücretinin altında bir ücrete hük- medilemez. Bu Tarife Avukatlık Kanununun 164 üncü maddesinin dördüncü fıkrası doğrultusunda gerçekleştirilecek olan akdi avukatlık ücreti belirlenmesinde sadece asgari değerin hesaplanmasında dikkate alınır. Diğer hususlar Avukatlık Kanunundaki hükümlere tabidir. (3) Bu Tarife hükümleri altında kararlaştırılan akdi avukatlık ücret- leri, Tarife hükümleri üzerinden yapılmış olarak kabul edilir. Avukatlık ücretinin kapsadığı işler MADDE 2 – (1) Bu Tarifede yazılı avukatlık ücreti, kesin hüküm elde edilinceye kadar olan dava, iş ve işlemler ücreti karşılığıdır. Avu- kat tarafından takip edilen dava veya işle ilgili olarak düzenlenen di- lekçe ve yapılan diğer işlemler ayrı ücreti gerektirmez. Hükümlerin tavzihine ilişkin istemlerin ret veya kabulü halinde de avukatlık ücreti- ne hükmedilemez. (2) Buna karşılık, icra takipleriyle, Yargıtay, Danıştay ve Sayıştayda temyizen ve bölge idare ve bölge adliye mahkemelerinde istinaf başvu- rusu üzerine görülen işlerin duruşmaları ayrı ücreti gerektirir. 284 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 Avukatlık ücretinin aidiyeti, sınırları ve ortak veya değişik sebeple davanın reddinde davalıların avukatlık ücreti MADDE 3 – (1) Yargı yerlerince avukata ait olmak üzere karşı ta- rafa yükletilecek avukatlık ücreti, ekli Tarifede yazılı miktardan az ve üç katından çok olamaz. Bu ücretin belirlenmesinde, avukatın emeği, çabası, işin önemi, niteliği ve davanın süresi göz önünde tutulur. (2) Müteselsil sorumluluk da dahil olmak üzere, birden fazla davalı aleyhine açılan davanın reddinde, ret sebebi ortak olan davalılar vekili lehine tek, ret sebebi ayrı olan davalılar vekili lehine ise her ret sebebi için ayrı ayrı avukatlık ücretine hükmolunur. Birden çok avukat ile temsil MADDE 4 – (1) Aynı hukuki yardımın birden çok avukat ta- rafından yapılması durumunda, karşı tarafa bir avukatlık ücretinden fazlası yükletilemez. Ücretin tümünü hak etme MADDE 5 – (1) Hangi aşamada olursa olsun, dava ve icra takibini kabul eden avukat, Tarife hükümleri ile belirlenen ücretin tamamına hak kazanır. (2) Gerek kısmi dava gerekse belirsiz alacak ve tespit davasında mahkemece dava değerinin belirlenmesinden sonra davacı davasını be- lirlenmiş değere göre takip etmese dahi, yasal avukatlık ücreti, belirlen- miş dava değerine göre hesaplanır.

Davanın konusuz kalması, feragat, kabul ve sulhte ücret MADDE 6 – (1) Anlaşmazlık, davanın konusuz kalması, fera- gat, kabul, sulh veya herhangi bir nedenle; ön inceleme tutanağı im- zalanıncaya kadar giderilirse, Tarife hükümleriyle belirlenen ücretlerin yarısına, ön inceleme tutanağı imzalandıktan sonra giderilirse tamamı- na hükmolunur. Bu madde yargı mercileri tarafından hesaplanan akdi avukatlık ücreti sözleşmelerinde uygulanmaz. SAYI 289 YARGI DÜNYASI 285 Görevsizlik, yetkisizlik, dava ön şartlarının yokluğu veya husumet nedeniyle davanın reddinde, davanın nakli ve açılmamış sayılmasında ücret MADDE 7 – (1) Ön inceleme tutanağı imzalanıncaya kadar dava- nın nakli, davanın açılmamış sayılması, görevsizlik veya yetkisizlik ka- rarı verilmesi durumunda Tarifede yazılı ücretin yarısına, ön inceleme tutanağı imzalandıktan sonra karar verilmesi durumunda tamamına hükmolunur. Şu kadar ki, davanın görüldüğü mahkemeye göre hük- molunacak avukatlık ücreti, Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde yazılı miktarları geçemez. (2) Davanın dinlenebilmesi için kanunlarda öngörülen ön şartın ye- rine getirilmemiş olması ve husumet nedeniyle davanın reddine ka- rar verilmesinde, davanın görüldüğü mahkemeye göre Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde yazılı miktarları geçmemek üzere üçüncü kısımda yazılı avukatlık ücretine hükmolunur. (3) Kanunlar gereği gönderme, yeni mahkemeler kurulması, iş bö- lümü itirazı nedeniyle verilen tüm gönderme kararları nedeniyle gö- revsizlik, gönderme veya yetkisizlik kararı verilmesi durumunda avukatlık ücretine hükmedilmez. Karşılık davada, davaların birleştirilmesinde ve ayrılmasında ücret MADDE 8 – (1) Bir davanın takibi sırasında karşılık dava açılması, başka bir davanın bu davayla birleştirilmesi veya davaların ayrılması durumunda, her dava için ayrı ücrete hükmolunur. Nafaka, kira tespiti ve tahliye davalarında ücret MADDE 9 – (1) Tahliye davalarında bir yıllık kira bedeli tutarı, kira tespiti ve nafaka davalarında tespit olunan kira bedeli farkının veya hükmolunan nafakanın bir yıllık tutarı üzerinden Tarifenin üçüncü kısmı gereğince hesaplanacak miktarın tamamı, avukatlık ücreti ola- rak hükmolunur. Bu miktarlar, Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde davanın görüldüğü mahkemeye göre belirlenmiş bulunan ücretten az olamaz. 286 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 (2) Nafaka davalarında reddedilen kısım için avukatlık ücretine hükmedilemez. Manevi tazminat davalarında ücret MADDE 10 – (1) Manevi tazminat davalarında avukatlık ücreti, hüküm altına alınan miktar üzerinden Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir. (2) Davanın kısmen reddi durumunda, karşı taraf vekili yara- rına Tarifenin üçüncü kısmına göre hükmedilecek ücret, davacı vekili lehine belirlenen ücreti geçemez. (3) Bu davaların tamamının reddi durumunda avukatlık ücreti, Tari- fenin ikinci kısmının ikinci bölümüne göre hükmolunur. (4) Manevi tazminat davasının, maddi tazminat veya parayla de- ğerlendirilmesi mümkün diğer taleplerle birlikte açılması durumunda; manevi tazminat açısından avukatlık ücreti ayrı bir kalem olarak hük- medilir. İcra ve iflas müdürlükleri ile icra mahkemelerinde ücret MADDE 11 – (1) İcra ve İflas Müdürlüklerindeki hukuki yardımla- ra ilişkin avukatlık ücreti, takip sonuçlanıncaya kadar yapılan bütün iş- lemlerin karşılığıdır. Konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücreti, bu Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir. Şu kadar ki takip miktarı 4.000,00 TL’ye kadar olan icra takiplerinde avukatlık ücreti, Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde, icra dairelerindeki takipler için öngörülen maktu ücrettir. Ancak, bu ücret asıl alacağı ge- çemez. (2) Aciz belgesi alınması, takibi sonuçlandıran işlemlerden sayılır. Bu durumda avukata tam ücret ödenir. (3) İcra mahkemelerinde duruşma yapılırsa Tarife gereğince ayrıca avukatlık ücretine hükmedilir. Şu kadar ki bu ücret, Tarifenin ikinci kıs- mının ikinci bölümünün iki ve üç sıra numaralarında gösterilen iş ve da- valarla ilgili hukuki yardımlara ilişkin olup, Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenecek avukatlık ücreti bu sıra numaralarında yazılı miktar- ları geçemez. Ancak icra mahkemelerinde açılan istihkak davalarında, üçüncü kısım gereğince hesaplanacak avukatlık ücretine hükmolunur. SAYI 289 YARGI DÜNYASI 287 (4) Borçlu ödeme süresi içerisinde borcunu öderse Tarifeye göre be- lirlenecek ücretin dörtte üçü takdir edilir. Maktu ücreti gerektiren işler- de de bu hüküm uygulanır. (5) Tahliyeye ilişkin icra takiplerinde Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde belirtilen maktu ücrete hükmedilir. Borçlu ödeme sü- resi içerisinde borcunu öderse Tarifeye göre belirlenecek ücretin dörtte üçü takdir edilir. (6) İcra dairelerinde borçlu vekili olarak takip edilen işlerde taraflar arasında akdi avukatlık ücreti kararlaştırılmamış veya ka- rarlaştırılan akdi avukatlık ücretinin geçersiz sayıldığı hallerde; çı- kabilecek uyuşmazlıkların Avukatlık Kanununun 164 üncü maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca çözülmesinde avukatlık ücreti, Tarifenin ikinci kısım ikinci bölümünde icra dairelerinde yapılan takipler için belirlenen maktu ücrettir. Ancak belirlenen ücret asıl alacağı geçemez. Tüketici mahkemeleri ve tüketici hakem heyetlerinde ücret MADDE 12 – (1) Tüketici hakem heyetlerinin tüketici lehine ver- diği kararlara karşı açılan itiraz davalarında, kararın iptali durumunda tüketici aleyhine, Tarifenin üçüncü kısmına göre vekâlet ücretine hük- medilir. (2) Tüketici hakem heyetlerinde avukat aracılığı ile takip edilen işlerde, avukat ile müvekkili arasında çıkabilecek uyuşmazlıklarda bu Tarifenin birinci kısım ikinci bölümünün tüketici hakem heyetlerine ilişkin kuralı uygulanır. Tarifelerin üçüncü kısmına göre ücret MADDE 13 – (1) Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde gösterilen hukuki yardımların konusu para veya para ile değerlen- dirilebiliyor ise avukatlık ücreti, davanın görüldüğü mahkeme için Tarifenin ikinci kısmında belirtilen maktu ücretlerin altında kalma- mak kaydıyla (7 nci maddenin ikinci fıkrası, 10 uncu maddenin üçüncü fıkrası ile 12 nci maddenin birinci fıkrası, 16 ncı maddenin ikinci fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla) Tarifenin üçüncü kısmına göre belir- lenir. 288 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 (2) Ancak, hükmedilen ücret kabul veya reddedilen miktarı geçe- mez. (3) Maddi tazminat istemli davanın kısmen reddi durumunda, karşı taraf vekili yararına Tarifenin üçüncü kısmına göre hükmedilecek ücret, davacı vekili lehine belirlenen ücreti geçemez. (4) Maddi tazminat istemli davaların tamamının reddi durumun- da avukatlık ücreti, Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümüne göre hükmolunur. Ceza davalarında ücret MADDE 14 – (1) Kamu davasına katılma üzerine, mahkumiye- te ya da hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş ise vekili bulunan katılan lehine Tarifenin ikinci kısmın ikinci bölümünde belirlenen avukatlık ücreti sanığa yükletilir. (2) Ceza hükmü taşıyan özel kanun, tüzük ve kararnamelere göre yalnız para cezasına hükmolunan davalarda Tarifeye göre belirlenecek avukatlık ücreti hükmolunan para cezası tutarını geçemez. (3) 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu- nun 141 ve devamı maddelerine göre tazminat için Ağır Ceza Mahke- melerine yapılan başvurularda, Tarifenin üçüncü kısmı gereğince avu- katlık ücretine hükmedilir. Şu kadar ki, hükmedilecek bu ücret ikinci kısmın ikinci bölümünün sekinci sırasındaki ücretten az, onikinci sıra numarasındaki ücretten fazla olamaz. (4) Beraat eden ve kendisini vekil ile temsil ettiren sanık yararına Hazine aleyhine maktu avukatlık ücretine hükmedilir. (5) Ceza mahkemelerinde görülen tekzip, internet yayın içeriğinden çıkarma, idari para cezalarına itiraz gibi başvuruların kabulü veya ilk derece mahkemesinin kararına yapılan itiraz üzerine, ilk derece mah- kemesi kararının kaldırılması halinde işin duruşmasız veya duruşmalı oluşuna göre ikinci kısım birinci bölüm 1. sıradaki iş için öngörüldüğü şekilde avukatlık ücretine hükmedilir. Ancak başvuruya konu idari para cezasının miktarı Tarifenin ikinci kısım birinci bölüm 1. sıradaki iş için öngörülen maktu ücretin altında ise idari para cezası kadar avukatlık ücretine hükmedilir. SAYI 289 YARGI DÜNYASI 289 Danıştayda, bölge idare, idare ve vergi mahkemelerinde görü- len dava ve işlerde ücret MADDE 15 – (1) Danıştayda ilk derecede veya duruşmalı olarak temyiz yoluyla görülen dava ve işlerde, idari ve vergi dava daireleri genel kurulları ile dava dairelerinde, bölge idare, idare ve vergi mah- kemelerinde birinci savunma dilekçesi süresinin bitimine kadar anlaşmazlığın feragat ya da kabul nedenleriyle ortadan kalkması veya bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesi durumunda Tarifede ya- zılı ücretin yarısına, diğer durumlarda tamamına hükmedilir. (2) Şu kadar ki, dilekçelerin görevli mercie gönderilmesine veya dilekçenin reddine karar verilmesi durumunda avukatlık ücretine hük- molunmaz. Arabuluculuk, uzlaşma ve her türlü sulh anlaşmasında ücret MADDE 16 – (1) Avukatlık Kanununun 35/A maddesinde uzlaşma sağlama, arabuluculuk, uzlaştırma ve her türlü sulh anlaş- malarından doğacak avukatlık ücreti uyuşmazlıklarında bu Tarifede yer alan hükümler uyarınca hesaplanacak miktarlar, akdi avukatlık ücretinin asgari değerlerini oluşturur. (2) Ancak, arabuluculuğun dava şartı olması halinde, arabuluculuk aşamasında avukat aracılığı ile takip edilen işlerde aşağıdaki hükümler uygulanır: a) Konusu para olan veya para ile değerlendirilebilen işler- de avukatlık ücreti; arabuluculuk sonucunda arabuluculuk anlaşma belgesinin imzalanması halinde, bu Tarifenin üçüncü kısmına göre he- saplanır. Şu kadar ki miktarı 6.000,00 TL’ye kadar olan arabuluculuk faaliyetlerinde avukatlık ücreti, 900,00 TL. maktu ücrettir. Ancak, bu ücret asıl alacağı geçemez. b) Konusu para olmayan veya para ile değerlendirilemeyen işler- de avukatlık ücreti; arabuluculuk sonucunda arabuluculuk anlaşma belgesinin imzalanması halinde, Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde davanın görüldüğü mahkemeye göre öngörülen maktu ücrettir. c) Arabuluculuk faaliyetinin anlaşmazlık ile sonuçlanması halinde, avukat, 900,00 TL. maktu ücrete hak kazanır. Ancak, bu ücret asıl ala- cağı geçemez. 290 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 ç) Arabuluculuk faaliyetinin anlaşmazlık ile sonuçlanması halinde, tarafın aynı vekille dava yoluna gitmesi durumunda müvekkilin avuka- tına ödeyeceği asgari ücret, (c) bendine göre ödediği maktu ücret mah- sup edilerek, bu Tarifeye göre belirlenir. Tahkimde ve Sigorta Tahkim Komisyonunda ücret MADDE 17 – (1) Hakem önünde yapılan her türlü hukuki yardımlarda bu Tarife hükümleri uygulanır. (2) Sigorta Tahkim Komisyonları, vekalet ücretine hükmeder- ken, Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde asliye mahkemeleri için öngörülen ücretin altında kalmamak kaydıyla Tarifenin üçüncü kısmına göre avukatlık ücretine hükmeder. Ancak talebi kısmen ya da tamamen reddedilenler aleyhine tarifeye göre hesaplanan ücretin beşte birine hükmedilir. Konusu para ile ölçülemeyen işlerde, Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde asliye mahkemeleri için öngörülen maktu ücrete hükmedilir. Ancak talebi kısmen ya da tamamen reddedi- lenler aleyhine öngörülen maktu ücretin beşte birine hükmedilir. Si- gorta Tahkim Komisyonlarınca hükmedilen vekalet ücreti, kabul veya reddedilen miktarı geçemez. (3) 28/01/2012 tarihli ve 28187 sayılı Resmî Gazete’de yayım- lanan Spor Genel Müdürlüğü Tahkim Kurulu Yönetmeliğinin 14 üncü maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca, Tahkim Kurulu, Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde idare ve vergi mahkemelerinde görülen da- valar için öngörülen avukatlık ücretine hükmeder. İş takibinde ücret MADDE 18 – (1) Bu Tarifeye göre iş takibi; yargı yetkisinin kul- lanılması ile ilgisi bulunmayan iş ve işlemlerin yapılabilmesi için, iş sahibi veya temsilci tarafından yerine getirilmesi kanunlara göre zorunlu olan iş ve işlemlerdir. (2) Tarifede yazılı iş takibi ücreti bir veya birden çok resmi daire, kurum veya kuruluşça yapılan çeşitli işlemleri içine alsa bile, o işin so- nuçlanmasına kadar yapılan bütün hukuki yardımların karşılığıdır. Dava vekili ve dava takipçileri eliyle takip olunan işlerde ücret MADDE 19 – (1) Dava vekilleri tarafından takip olunan dava ve işlerde de bu Tarife uygulanır. SAYI 289 YARGI DÜNYASI 291 (2) Dava takipçileri tarafından takip olunan dava ve işlerde bu Tari- fede belirtilen ücretin 1/4’ü uygulanır. Tarifede yazılı olmayan işlerde ücret MADDE 20 – (1) Tarifede yazılı olmayan hukuki yardımlar için, işin niteliği göz önünde tutularak, Tarifedeki benzeri işlere göre ücret belirlenir. Uygulanacak tarife MADDE 21 – (1) Avukatlık ücretinin takdirinde, hukuki yardımın tamamlandığı veya dava sonunda hüküm verildiği tarihte yürürlükte olan Tarife esas alınır. Seri davalarda ücret MADDE 22 – (1) İhtiyari dava arkadaşlığının bir türü olan seri da- valar ister ayrı dava konusu yapılsın ister bir davada birleştirilsin top- lamda on dosyaya kadar açılan seri davalarda her bir dosya için ayrı ayrı tam avukatlık ücretine, toplamda elli dosyaya kadar açılan seri davalarda her bir dosya için ayrı ayrı tam ücretin %50’si oranında avu- katlık ücretine, toplamda yüz dosyaya kadar açılan seri davalarda her bir dosya için ayrı ayrı tam ücretin %40’ı oranında avukatlık ücretine, toplamda yüzden fazla açılan seri davalarda her bir dosya için ayrı ayrı tam ücretin %25’i oranında avukatlık ücretine hükmedilir. Duruşmalı işlerde bu şekilde avukatlık ücretine hükmedilmesi için dosyaya iliş- kin tüm duruşmaların aynı gün aynı mahkemede yapılması gerekir. Kötü niyetli veya haksız dava açılmasında ücret MADDE 23 – (1) Kötü niyetli davalı veya hiçbir hakkı olmadığı hâlde dava açan taraf, yargılama giderlerinden başka, diğer tarafın ve- kiliyle aralarında kararlaştırılan vekâlet ücretinin tamamı veya bir kıs- mını ödemeye mahkûm edilebilir. Vekâlet ücretinin miktarı hakkında uyuşmazlık çıkması veya mahkemece miktarının fahiş bulunması hâ- linde, bu miktar doğrudan mahkemece Avukatlık Kanunu ve bu Tarife esas alınarak takdir olunur. Yürürlük MADDE 24 – (1) Bu Tarife yayımı tarihinde yürürlüğe girer. 292 YARGI DÜNYASI OCAK 2020

AVUKATLIK ASGARİ ÜCRET TARİFESİ

BİRİNCİ KISIM

BİRİNCİ BÖLÜM

Dava ve Takiplerin Dışındaki Hukuki Yardımlarda Ödenecek Ücret

1. Büroda sözlü danışma (ilk bir saate kadar) 450,00 TL

Takip eden her saat için 270,00 TL Çağrı üzerine gidilen yerde sözlü danışma (ilk bir 2. 935,00 TL saate kadar) Takip eden her saat için 460,00 TL

3. Yazılı danışma için (ilk bir saate kadar) 935,00 TL

Takip eden her saat için 435,00 TL

Her türlü dilekçe yazılması, ihbarname, ihtarname, 4. 685,00 TL protesto düzenlenmesinde

5. Sözleşmeler ve benzeri belgelerin hazırlanması

a) Kira sözleşmesi ve benzeri 900,00 TL b) Tüzük, yönetmelik, miras sözleşmesi, vasiyetna- 2.730,00 TL me, vakıf senedi ve benzeri belgelerin hazırlanması c) Şirket ana sözleşmesi, şirketlerin devir ve birleş- 1.375,00 TL mesi vb. ticari işlerle ilgili sözleşmeler

İKİNCİ BÖLÜM

İş Takibi Konusundaki Hukuki Yardımlarda Ödenecek Ücret Bir durumun belgelendirilmesi, ödeme aşamasın- 1. daki paranın tahsili veya bir belgenin örneğinin 685,00 TL çıkarılması gibi işlerin takibi için SAYI 289 YARGI DÜNYASI 293

a) Bir hakkın doğumu, tespiti, tescili, nakli, de- ğiştirilmesi, sona erdirilmesi veya korunması gibi 2. amaçlarla yapılan işler için 1.130,00 TL b) İpotek tesisi ve fekki gibi işlemler de dahil olmak üzere bir hakkın doğumu ve sona erdirilmesi olarak nitelenen işlemler nedeni ile sürekli sözleşme ile 270,00 TL çalışılan bankalar, finans kuruluşları ve benzerle- rine verilen her bir hukuki yardım için Tüzel kişi tacirlerin ana sözleşmelerinin onan- ması, bu tacirlerin çalışma konuları ile ilgili ruh- 5.075,00 TL 3. sat ve imtiyazların alınması, devri ve Türk vatandaş- lığına kabul edilme gibi işlerin takibi için Vergi uzlaşma komisyonlarında takip edilen işler 4. 2.265,00 TL için 5. Uluslararası yargı yerlerinde takip edilen işlerde

a) Duruşmasız ise 9.250,00 TL

b) Duruşmalı ise 16.000,00 TL

c) Konusu para olan işlerde ise ücret Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir

6502 Sayılı Kanunun 70. inci maddesinin birin- ci fıkrası saklı kalmak kaydıyla il ve ilçe tüketici hakem heyetleri, sebze ve meyve hal hakem he- yetleri nezdinde sunulacak hukuki yardımlarda için 6. Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir. Ancak 615,00 TL üçüncü kısmına göre belirlenecek hizmete konu işin ücreti, maktu ücretin altında ise asıl ala- cağı geçmemek kaydıyla ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Avukatlık Kanununun 35 inci Maddesi Gereğince Bulundurulması Zorunlu Sözleşmeli Avukatlara Aylık Ödenecek Ücret

1. Yapı kooperatiflerinde 1.890,00 TL

2. Anonim şirketlerde 2.835,00 TL 294 YARGI DÜNYASI OCAK 2020

Takip edilen dava, takip ve işlerde tarifeye göre hesaplanacak avukatlık ücreti yıllık avukatlık ücretinin üzerinde olduğu takdirde aradaki eksik miktar avukata ayrıca ödenir.

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

Kamu Kurum ve Kuruluşlarıyla Özel Kişi ve Tü- zel Kişilerin Sözleşmeli

1. Avukatlarına Ödeyecekleri Aylık Avukatlık Ücreti 2.835,00 TL Takip edilen dava, takip ve işlerde tarifeye göre he- saplanacak avukatlık ücreti yıllık avukatlık ücretinin üzerinde olduğu takdirde aradaki eksik miktar avu- kata ayrıca ödenir.

İKİNCİ KISIM

BİRİNCİ BÖLÜM

Yargı Yerlerinde, İcra ve İflas Dairelerinde Yapılan ve Konusu Para Olsa veya Para ile Değerlendirilebilse Bile Maktu Ücrete Bağlı Hukuki Yardımlara Ödenecek Ücret Görülmekte olan bir dava içinde olmamak koşulu ile ihtiyati haciz, ihtiyati tedbir, delillerin tespiti, 1. icranın geri bırakılması, ödeme ve tevdi yeri belirlenmesi işleri için: a) Duruşmasız ise 755,00 TL

b) Duruşmalı ise 935,00 TL Ortaklığın giderilmesi için satış memurluğunda ya- 2. 1.250,00 TL pılacak işlerin takibi için 3. Ortaklığın giderilmesi ve taksim davaları için 2.835,00 TL

4. Vergi Mahkemelerinde takip edilen dava ve işler için

a) Duruşmasız ise 1.890,00 TL SAYI 289 YARGI DÜNYASI 295

b) Duruşmalı ise 2.450,00 TL

Tüketici Mahkemelerinde görülen kredi taksit- 5. lerinin veya faizinin uyarlanması davaları için 1.700,00 TL

İKİNCİ BÖLÜM Yargı Yerleri ile İcra ve İflas Dairelerinde Yapılan ve Konusu Para Olmayan veya Para ile Değerlendirilemeyen Hukuki Yardımlara Ödenecek Ücret 1. İcra Dairelerinde yapılan takipler için 600,00 TL

2. İcra Mahkemelerinde takip edilen işler için 700,00 TL İcra Mahkemelerinde takip edilen dava ve duruşma- 3. 1.130,00 TL lı işler için 4. Tahliyeye ilişkin icra takipleri için 1.130,00 TL

5. İcra Mahkemelerinde takip edilen ceza işleri için 1.030,00 TL

6. Ceza soruşturma evresinde takip edilen işler için 1.030,00 TL Sulh Hukuk Mahkemelerinde takip edilen davalar 7. 1.450,00 TL için Sulh Ceza Hakimlikleri ve İnfaz Hakimliklerinde 8. 1.320,00 TL takip edilen davalar için 9. Asliye Mahkemelerinde takip edilen davalar için 3.400,00 TL

10. Tüketici Mahkemelerinde takip edilen davalar için 1.700,00 TL Fikri ve Sınai Haklar Mahkemelerinde takip edilen 11. 4.910,00 TL davalar için Ağır Ceza Mahkemelerinde takip edilen davalar 12. 6.810,00 TL için 13. Çocuk Mahkemelerinde takip edilen davalar için 3.400,00 TL Çocuk Ağır Ceza Mahkemelerinde takip edilen da- 14. 6.810,00 TL valar için Askerlik Kanunları uyarınca Disiplin Kurullarında 15. 1.890,00 TL takip edilen davalar için, 296 YARGI DÜNYASI OCAK 2020

İdare ve Vergi Mahkemelerinde takip edilen davalar 16. için a) Duruşmasız ise 1.700,00 TL

b) Duruşmalı ise 2.590,00 TL

Bölge Adliye Mahkemeleri ile Bölge İdare Mahke- melerinde görülen işlerin takipleri için 17. a) İlk derecede görülen davalar için 2.810,00 TL b) İstinaf yolu ile görülen bir duruşması olan işler 1.700,00 TL için c) İstinaf yolu ile görülen birden fazla duruşması veya keşif gibi avukatın da bulunması gereken sair 3.400,00 TL işlemleri olan işler için 18. Sayıştay’da görülen hesap yargılamaları için

a) Duruşmasız ise 3.000,00 TL

b) Duruşmalı ise 4.950,00 TL

19. Yargıtay’da ilk derecede görülen davalar için 4.950,00 TL

20. Danıştay’da ilk derecede görülen davalar için

a) Duruşmasız ise 3.000,00 TL

b) Duruşmalı ise 4.950,00 TL Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay’da temyiz yolu ile 21. 2.540,00 TL görülen işlerin duruşması için 22. Uyuşmazlık Mahkemesindeki davalar için 3.000,00 TL

23. Anayasa Mahkemesinde görülen dava ve işler için

a) Yüce Divan sıfatı ile bakılan davalar 10.500,00 TL

b) Bireysel başvuru SAYI 289 YARGI DÜNYASI 297

Duruşmalı işlerde 4.950,00 TL

Duruşmasız işlerde 3.000,00 TL

c) Diğer dava ve işler 6.185,00 TL

ÜÇÜNCÜ KISIM

Yargı Yerleri ile İcra ve İflas Dairelerinde Yapılan ve Konusu Para Olan veya Para ile Değerlendirilebilen Hukuki Yardımlara Ödenecek Ücret 1. İlk 40.000,00 TL için % 15,00

2. Sonra gelen 50.000,00 TL için % 13,00

3. Sonra gelen 90.000,00 TL için % 9,50

4. Sonra gelen 250.000,00 TL için % 7,00

5. Sonra gelen 620.000,00 TL için % 5,00

6. Sonra gelen 775.000,00 TL için % 3,50

7. Sonra gelen 1.275.000,00 TL için % 1,80

8. 3.100.000,00 TL’dan yukarısı için % 1,00 298 YARGI DÜNYASI OCAK 2020

2020 YILI ARABULUCULUK ASGARİ ÜCRET TARİFESİ Amaç, konu ve kapsam MADDE 1 – (1) Özel hukuk uyuşmazlıklarının arabuluculuk yo- luyla çözümlenmesinde, arabulucu ile uyuşmazlığın tarafları arasında geçerli bir ücret sözleşmesi yapılmamış olan veya ücret miktarı ko- nusunda arabulucu ile taraflar arasında ihtilaf bulunan durumlarda, 7/6/2012 tarihli ve 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu, 2/6/2018 tarihli ve 30439 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliği ve bu Tarife hükümleri uygulanır. (2) Bu Tarifede belirlenen ücretlerin altında arabuluculuk ücreti ka- rarlaştırılamaz. Aksine yapılan sözleşmelerin ücrete ilişkin hükümleri geçersiz olup, ücrete ilişkin olarak bu Tarife hükümleri uygulanır. Arabuluculuk ücretinin kapsadığı işler MADDE 2 – (1) Bu Tarifede yazılı arabuluculuk ücreti, uyuşmazlı- ğın arabuluculuk yoluyla çözüme kavuşturulmasını sağlamak amacıyla, arabuluculuk faaliyetini yürüten arabulucular siciline kayıtlı kişiye, sarf ettiği emek ve mesainin karşılığında, uyuşmazlığın taraflarınca yapılan parasal ödemenin karşılığıdır. (2) Arabuluculuk faaliyeti süresince arabulucu tarafından düzenle- nen evrak ve yapılan diğer işlemler ayrı ücreti gerektirmez. (3) Arabulucu, ihtiyari arabuluculuk süreci başlamadan önce ara- buluculuk teklifinde bulunan taraf veya taraflardan ücret ve masraf is- teyebilir. Bu fıkra uyarınca alınan ücret arabuluculuk süreci sonunda arabuluculuk ücretinden mahsup edilir. Arabuluculuk sürecinin başla- maması hâlinde bu ücret iade edilmez. Masraftan kullanılmayan kısım arabuluculuk süreci sonunda iade edilir. (4) Arabulucu, dava şartı arabuluculuk sürecinde taraflardan masraf isteyemez. SAYI 289 YARGI DÜNYASI 299 (5) Arabulucu, arabuluculuk sürecine ilişkin olarak belirli kişiler için aracılık yapma veya belirli kişileri tavsiye etmenin karşılığı olarak herhangi bir ücret talep edemez. Bu yasağa aykırı olarak tesis edilen işlemler hükümsüzdür. Arabuluculuk ücretinin sınırları MADDE 3 – (1) Aksi kararlaştırılmadıkça arabuluculuk ücreti ta- raflarca eşit ödenir. (2) Aynı uyuşmazlığın çözümüne ilişkin bu Tarifenin eki Arabulucu- luk Ücret Tarifesinin Birinci Kısmında belirtilen hallerde arabuluculuk faaliyetinin birden çok arabulucu tarafından yürütülmesi durumunda, her bir arabulucuya bu Tarifede belirtilen ücret ayrı ayrı ödenir. (3) Aynı uyuşmazlığın çözümüne ilişkin bu Tarifenin eki Arabulu- culuk Ücret Tarifesinin İkinci Kısmında belirtilen hallerde arabulucu- luk faaliyetinin birden çok arabulucu tarafından yürütülmesi durumun- da, bu Tarifede birden fazla arabulucu için belirtilen orandaki ücret her bir arabulucuya eşit bölünerek ödenir. Ücretin tümünü hak etme MADDE 4 – (1) Arabuluculuk faaliyetinin, gerek tarafların uyuş- mazlık konusu üzerinde anlaşmaya varmış olması, gerek taraflara da- nışıldıktan sonra arabuluculuk için daha fazla çaba sarf edilmesinin gereksiz olduğunun arabulucu tarafından tespit edilmesi, gerekse taraf- lardan birinin karşı tarafa veya arabulucuya, arabuluculuk faaliyetinden çekildiğini bildirmesi veya taraflardan birinin ölümü ya da iflası halinde veya tarafların anlaşarak arabuluculuk faaliyetini sona erdirmesi sebep- leriyle sona ermesi hallerinde, arabuluculuk faaliyetini yürütme göre- vini kabul eden arabulucu, bu Tarife hükümleri ile belirlenen ücretin tamamına hak kazanır. (2) Arabuluculuk faaliyetine başlandıktan sonra, uyuşmazlığın ara- buluculuğa elverişli olmadığı hususu ortaya çıkar ve bu sebeple arabu- luculuk faaliyeti sona erdirilir ise, sonradan ortaya çıkan bu durumla ilgili olarak eğer arabulucunun herhangi bir kusuru yoksa, arabuluculuk faaliyetini yürütme görevini kabul eden arabulucu, bu Tarife hükümleri ile belirlenen ücretin tamamına hak kazanır. 300 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 Arabuluculuk faaliyetinin konusuz kalması, feragat, kabul ve sulhte ücret MADDE 5 – (1) İhtiyari arabuluculuk sürecinde uyuşmazlık, ara- buluculuk faaliyeti devam ederken, arabuluculuk faaliyetinin konusuz kalması, feragat, kabul veya sulh gibi arabuluculuk yolu dışındaki yön- tem ve nedenlerle giderilirse ücretin tamamına hak kazanılır. (2) Dava şartı arabuluculuk sürecinde, sehven kayıt, mükerrer kayıt veya arabuluculuğa elverişli olmama nedeniyle sona erdirilmesi halle- rinde arabulucuya ücret ödenmez. Yeni bir uyuşmazlık konusunun ortaya çıkmasında ücret MADDE 6 – (1) Somut bir uyuşmazlıkla ilgili arabuluculuk faali- yetinin yürütülmesi sırasında, yeni uyuşmazlık konularının ortaya çık- ması halinde, her bir uyuşmazlık için ayrı ücrete hak kazanılır. Arabuluculuk Ücret Tarifesine göre ücret MADDE 7 – (1) Konusu para olmayan veya para ile değerlendiri- lemeyen hukuki uyuşmazlıklarda; arabuluculuk ücreti bu Tarifenin eki Arabuluculuk Ücret Tarifesinin Birinci Kısmına göre belirlenir. (2) Konusu para olan veya para ile değerlendirilebilen hukuki uyuş- mazlıklarda; arabuluculuk ücreti bu Tarifenin eki Arabuluculuk Ücret Tarifesinin İkinci Kısmına göre belirlenir. (3) Arabuluculuk sürecinin sonunda anlaşma sağlanamaması halin- de, arabuluculuğun konusu para olan veya para ile değerlendirilebilen hukuki uyuşmazlık olsa bile arabulucu, arabuluculuk ücretini bu Tarife- nin eki Arabuluculuk Ücret Tarifesinin Birinci Kısmına göre isteyebilir. (4) Arabuluculuk sürecinin sonunda seri uyuşmazlıklarda anlaşma sağlanması halinde, arabuluculuğun konusu para olan veya para ile de- ğerlendirilebilen hukuki uyuşmazlık olsa bile arabulucu, arabuluculuk ücretini bu Tarifenin eki Arabuluculuk Ücret Tarifesinin Birinci Kıs- mına göre isteyebilir. Taraflardan birinin aynı olduğu ve bir ay içinde başvurulan en az on beş uyuşmazlık seri uyuşmazlık olarak kabul edilir. Arabuluculuk Ücret Tarifesinde yazılı olmayan hallerde ücret MADDE 8 – (1) Arabuluculuk Ücret Tarifesinde yazılı olmayan haller için, söz konusu Tarifenin Birinci Kısmındaki diğer tür uyuşmaz- lıklar için belirlenen ücret ödenir. SAYI 289 YARGI DÜNYASI 301 Uygulanacak tarife MADDE 9 – (1) Arabuluculuk ücretinin takdirinde, arabuluculuk faaliyetinin sona erdiği tarihte yürürlükte olan tarife esas alınır. Yürürlük MADDE 10 – (1) Bu Tarife 1/1/2020 tarihinde yürürlüğe girer.

ARABULUCULUK ÜCRET TARİFESİ BİRİNCİ KISIM Konusu Para Olmayan veya Para ile Değerlendirilemeyen Hukuki Uyuşmazlıkların Arabuluculuk Yoluyla Çözüme Kavuşturulmasının Sağlanmasında Arabulucuya Ödenecek Ücret

1. a) Aile Hukuku ile ilgili uyuşmazlıklarda; aa) Bir saati; 2 kişinin taraf olması durumunda, taraf başına, 170,00 TL ab) Bir saati; 3-5 kişinin taraf olması durumunda, taraf sayısı gözetmeksizin, 360,00 TL ac) Bir saati; 6-10 kişinin taraf olması durumunda, taraf sayısı gözetmeksizin, 380,00 TL ad) Bir saati; 11 ve daha fazla kişinin taraf olması durumunda, taraf sayısı gözetmeksizin, 400,00 TL 2. a) Ticari uyuşmazlıklarda;

aa) Bir saati; 2 kişinin taraf olması durumunda, taraf başına 330,00 TL ab) Bir saati; 3-5 kişinin taraf olması durumunda, taraf sayısı gözetmeksizin, 680,00 TL ac) Bir saati; 6-10 kişinin taraf olması durumunda, taraf sayısı gözetmeksizin, 700,00 TL ad) Bir saati; 11 ve daha fazla kişinin taraf olması durumunda, taraf sayısı gözetmeksizin, 720,00 TL 3. a) İşçi - işveren uyuşmazlıklarında;

aa) Bir saati; 2 kişinin taraf olması durumunda, taraf başına 170,00 TL 302 YARGI DÜNYASI OCAK 2020

ab) Bir saati; 3-5 kişinin taraf olması durumunda, taraf sayısı gözetmeksizin, 360,00 TL ac) Bir saati; 6-10 kişinin taraf olması durumunda, taraf sayısı gözetmeksizin, 380,00 TL ad) Bir saati; 11 ve daha fazla kişinin taraf olması durumunda, taraf sayısı gözetmeksizin, 400,00 TL 4. a) Tüketici uyuşmazlıklarında;

aa) Bir saati; 2 kişinin taraf olması durumunda, taraf başına, 170,00 TL ab) Bir saati; 3-5 kişinin taraf olması durumunda, taraf sayısı gözetmeksizin, 360,00 TL ac) Bir saati; 6-10 kişinin taraf olması durumunda, taraf sayısı gözetmeksizin, 380,00 TL ad) Bir saati; 11 ve daha fazla kişinin taraf olması durumunda, taraf sayısı gözetmeksizin, 400,00 TL 5. a) Diğer tür uyuşmazlıklarda ise; taraf başına,

aa) Bir saati, 2 kişinin taraf olması durumunda, taraf başına, 205,00 TL ab) Bir saati; 3-5 kişinin taraf olması durumunda, taraf sayısı gözetmeksizin, 430,00 TL ac) Bir saati; 6-10 kişinin taraf olması durumunda, taraf sayısı gözetmeksizin, 450,00 TL ad) Bir saati; 11 ve daha fazla kişinin taraf olması durumunda, taraf sayısı gözetmeksizin, 470,00 TL SAYI 289 YARGI DÜNYASI 303

İKİNCİ KISIM Konusu Para Olan veya Para ile Değerlendirilebilen Hukuki Uyuşmazlıkların Arabuluculuk Yoluyla Çözüme Kavuşturulmasının Sağlanmasında Arabulucuya Ödenecek Ücret Üzerinde Anlaşılan Miktarın; 1. İlk 35.000,00 TL’si için

a) Bir arabulucu görev yaparsa %6 b) Birden fazla arabulucu görev yaparsa %9 2. Sonra gelen 45.000,00 TL’si için

a) Bir arabulucu görev yaparsa %5 b) Birden fazla arabulucu görev yaparsa %7,5 3. Sonra gelen 80.000,00 TL’si için

a) Bir arabulucu görev yaparsa %4 b) Birden fazla arabulucu görev yaparsa %6 4. Sonra gelen 240.000,00 TL’si için

a) Bir arabulucu görev yaparsa %3 b) Birden fazla arabulucu görev yaparsa %4,5 5. Sonra gelen 600.000,00 TL’si için

a) Bir arabulucu görev yaparsa %2 b) Birden fazla arabulucu görev yaparsa %3 6. Sonra gelen 750.000,00 TL’si için

a) Bir arabulucu görev yaparsa %1,5 b) Birden fazla arabulucu görev yaparsa %2,5 7. Sonra gelen 1.250.000,00 TL’si için

a) Bir arabulucu görev yaparsa %1 b) Birden fazla arabulucu görev yaparsa %1,5 8. 3.000.000,00 TL’den yukarısı için

a) Bir arabulucu görev yaparsa %0,5 b) Birden fazla arabulucu görev yaparsa %1 304 YARGI DÜNYASI OCAK 2020

CEZA MUHAKEMESİ KANUNU GEREĞİNCE GÖREVLENDİRİLEN MÜDAFİ VE VEKİLLERE YAPILACAK ÖDEMELERE İLİŞKİN 2020 YILI TARİFESİ

Amaç MADDE 1 – (1) Bu Tarifenin amacı, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sa- yılı Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince soruşturma ve kovuşturma makamlarının talebi üzerine görevlendirilen müdafi veya vekillere öde- necek meblağları belirlemektir. Kapsam MADDE 2 – (1) Bu Tarife, Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince görevlendirilen müdafi veya vekillerin yapacakları hukuki yardımlar için uygulanır. Dayanak MADDE 3 – (1) Bu Tarife, 23/3/2005 tarihli ve 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Ka- nunun 13 üncü maddesi gereğince hazırlanmıştır. Tarife MADDE 4 – (1) Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince yapılan hu- kuki yardımlara yönelik işlemlerde; a) Soruşturma evresinde takip edilen işler için 416 TL, b) Sulh ceza hâkimliklerinde takip edilen işler için 648 TL, c) Asliye ceza mahkemeleri: 1) Takip edilen davalar için 713 TL, 2) Seri yargılama usulü uyarınca takip edilen işler için 298 TL, ç) Ağır ceza mahkemelerinde takip edilen davalar için 1.280 TL, SAYI 289 YARGI DÜNYASI 305 d) Çocuk mahkemeleri: 1) Çocuk mahkemelerinde takip edilen davalar için 713 TL, 2) Çocuk ağır ceza mahkemelerinde takip edilen davalar için 1.280 TL, e) İcra Ceza ve Fikrî ve Sınaî Haklar ceza mahkemesi gibi mahke- meler ile İnfaz Hâkimliklerinde takip edilen davalar için 713 TL, f) Kanun yolları mahkemeleri: 1) Bölge adliye mahkemelerinde görülen duruşmalı davalar için 1.280 TL, 2) Yargıtayda görülen duruşmalı davalar için 1.441 TL, ödenir. Yürürlük MADDE 5 – (1) Bu Tarife 1/1/2020 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girer. 306 YARGI DÜNYASI OCAK 2020

HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU GİDER AVANSI TARİFESİ Amaç ve kapsam MADDE 1 – (1) Bu Tarifenin amacı, 12/1/2011 tarihli ve 6100 sa- yılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu gereğince dava açılırken mahkeme veznesine yatırılacak olan gider avansının miktarı ile avansın ödenme- sine ilişkin usul ve esasları belirlemektir. Dayanak MADDE 2 – (1) Bu Tarife, Hukuk Muhakemeleri Kanununun 120 nci maddesinin birinci fıkrasına dayanılarak hazırlanmıştır. Gider avansı MADDE 3 – (1) Davacı, bu Tarifede gösterilen gider avansını dava açarken mahkeme veznesine yatırmak zorundadır. Gider avansı her tür- lü tebligat ve posta ücretleri, keşif giderleri, bilirkişi ve tanık ücretleri ile dosyanın bölge adliye mahkemeleri ve Yargıtay’a gidiş dönüş ücret- leri gibi giderleri kapsar. Gider avansı miktarı MADDE 4 – (1) Davacı; a) Taraf sayısının beş katı tutarında tebligat gideri, b) Dava dilekçesinde tanık deliline dayanılmış ve tanık sayısı be- lirlenmiş ise tanık sayısınca tanık asgari ücreti ve tebligat gideri; tanık sayısı belirtilmemiş ise en az üç tanık asgari ücreti ve tebligat gideri, c) Dava dilekçesinde keşif deliline dayanılmış ise keşif harcı avansı ile birlikte 100 TL ulaşım gideri, ç) Dava dilekçesinde bilirkişi deliline dayanılmış ise Bilirkişi Ücret Tarifesinde davanın açıldığı mahkeme için öngörülen bilirkişi ücreti, d) Diğer iş ve işlemler için 70 TL, toplamını avans olarak öder. SAYI 289 YARGI DÜNYASI 307 Gider avansının iadesi MADDE 5 – (1) Gider avansının kullanılmayan kısmı hükmün kesinleşmesinden sonra davacıya iade edilir. Davacı tarafından hesap numarası bildirilmiş ise iade elektronik ortamda hesaba aktarmak su- retiyle yapılır. Hesap numarası bildirilmemiş ise masrafı avanstan kar- şılanmak suretiyle PTT merkez ve işyerleri vasıtasıyla adreste ödemeli olarak gönderilir. (2) Geçici hukuki koruma talebi için alınan gider avansının kullanıl- mayan kısmı verilen karardan sonra talep üzerine iade edilir. Zaman bakımından uygulama MADDE 6 – (1) 1/10/2011 tarihinden önce açılmış olan davalarda, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla, Hukuk Muhakemeleri Kanununun 120 nci maddesinin ikinci fıkrasına göre gider avansı ik- mal ettirilir. Yürürlükten kaldırılan tarife MADDE 7 – (1) 29/9/2018 tarihli ve 30550 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Hukuk Muhakemeleri Kanunu Gider Avansı Tarifesi yürür- lükten kaldırılmıştır. Yürürlük MADDE 8 – (1) Bu Tarife 1 Ekim 2019 tarihinde yürürlüğe girer. 308 YARGI DÜNYASI OCAK 2020

HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU HAKEM ÜCRET TARİFESİ

Amaç ve kapsam MADDE 1 – (1) Bu Tarifenin amacı, 12/1/2011 tarihli ve 6100 sa- yılı Hukuk Muhakemeleri Kanununa göre tahkim yoluyla görülen dava ve işlerde, taraflarla hakem veya hakem kurulları arasında ücretin belir- lenmesi konusunda anlaşmaya varılamaması veya tahkim anlaşmasında bir hüküm bulunmaması ya da taraflarca bu konuda yerleşmiş kuralla- ra veya kurumsal tahkim kurallarına yollama yapılmaması hallerinde hakem veya hakem kuruluna ödenecek ücretin miktarı ile ödenmesine ilişkin usul ve esasları belirlemektir. Dayanak MADDE 2 – (1) Bu Tarife, Hukuk Muhakemeleri Kanununun 440 ıncı maddesinin üçüncü fıkrasına dayanılarak hazırlanmıştır. Hakem ücretinin kapsadığı işler MADDE 3 – (1) Tarifede yazılı hakem ücreti, tahkim davasının açıldığı tarihten itibaren nihaî hakem kararı verilinceye kadar yapılan dava ile ilgili iş ve işlemlerin karşılığıdır. (2) Hakem kararının düzeltilmesi, yorumlanması veya tamamlan- ması halleri ek ücreti gerektirmez. Başkanın ücreti MADDE 4 – (1) Başkanın ücreti, hakemlerden her birine ödenecek hakem ücretinin yüzde on fazlası olarak hesaplanır. Ücretin kısmen hak edilmesi ve ücret ödenmeyecek haller MADDE 5 – (1) Hakemlerden birinin veya hakem kurulunun gö- revinin Hukuk Muhakemeleri Kanununun 435 inci maddesinin birinci fıkrasının (b), (c), (ç), (d) ve (e) bentlerinde yazılı sebeplerden biriyle sona ermesi halinde, ücret tablosunda yazılı ücretin yarısına hükmedilir. SAYI 289 YARGI DÜNYASI 309 Davanın geri alınması, konusuz kalması, feragat, kabul veya sulh halinde ücret MADDE 6 – (1) Anlaşmazlığın, davanın geri alınması, konusuz kalması, feragat, kabul veya sulh nedeniyle, hakem veya hakem kuru- lunca taraflara delillerin sunulması hususunda süre verilmesinden önce sona ermesi halinde ücret tablosunda belirlenen ücretin yarısına, süre verilmesinden sonra sona ermesi halinde ise tabloda belirlenen ücretin tamamına hükmolunur. Kısmî kararda ücret MADDE 7 – (1) Hakem veya hakem kurulunca kısmî karar ve- rilmesi halinde ücret, kısmî karar konusu uyuşmazlığın değerine göre belirlenir. (2) Kısmî kararın, nihaî karar olarak verilmesi halinde ücret tablo- sunda yazılı ücretin tamamına hükmedilir. İptal davası sonucunda hakemin davaya yeniden bakması MADDE 8 – (1) Hukuk Muhakemeleri Kanununun 439 uncu mad- desinin yedinci fıkrası uyarınca tarafların eski hakemlerden birini yeni- den tayin etmeleri durumunda ücret tablosunda yazılı ücretin yarısına hükmedilir. Ücretin hak edilme zamanı MADDE 9 – (1) Hakem ücreti, tahkim yargılamasının sona ermesi ile hak edilir. Ücretin paylaşımı MADDE 10 – (1) Ücret tablosuna göre belirlenecek ücret, 4 üncü madde hükmü de gözetilmek suretiyle hakemler arasında paylaştırılır. Uygulanacak tarife MADDE 11 – (1) Hakem ücretinin tayininde hüküm verildiği tarih- te yürürlükte bulunan tarife esas alınır. Ücret tablosu MADDE 12 – (1) Bu Tarifeye göre verilecek ücretler aşağıdaki üc- ret tablosuna göre hesaplanır: 310 YARGI DÜNYASI OCAK 2020

ANLAŞMAZLIK KONUSU DEĞER ÜCRET

TEK 3 VEYA HAKEM DAHA FAZLA SAYIDA HAKEM İlk gelen 500.000,00 TL için % 5 % 8 Sonra gelen 500.000,00 TL için % 4 % 7 Sonra gelen 1.000.000,00 TL için % 3 % 6 Sonra gelen 3.000.000,00 TL için % 2 % 4 Sonra gelen 5.000.000,00 TL için % 1 % 2 10.000.000,00 TL’den yukarısı için % 0,1 % 0,2

Yürürlükten kaldırılan tarife MADDE 13 – (1) 29/9/2018 tarihli ve 30550 sayılı Resmî Gaze- te’de yayımlanan Hukuk Muhakemeleri Kanunu Hakem Ücret Tarifesi yürürlükten kaldırılmıştır. Yürürlük MADDE 14 – (1) Bu Tarife 1 Ekim 2019 tarihinde yürürlüğe girer. SAYI 289 YARGI DÜNYASI 311

HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU TANIK ÜCRET TARİFESİ Amaç ve kapsam MADDE 1 – (1) Bu Tarifenin amacı, 12/1/2011 tarihli ve 6100 sa- yılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu gereğince tanığa ödenecek ücret ve giderlerin miktarı ile bunların ödenmesine ilişkin usul ve esasları belir- lemektir. Dayanak MADDE 2 – (1) Bu Tarife, Hukuk Muhakemeleri Kanununun 265 inci maddesinin birinci fıkrasına dayanılarak hazırlanmıştır. Ücret MADDE 3 – (1) Tanığa, tanıklık nedeniyle kaybettiği zamanla orantılı olarak 25,00 ilâ 50,00 TL arasında ücret ödenir. Giderler MADDE 4 – (1) Tanık, hazır olabilmek için seyahat etmek zorunda kalmışsa yol giderleriyle tanıklığa çağrıldığı yerdeki konaklama ve bes- lenme giderleri de karşılanır. Muafiyet MADDE 5 – (1) Tanığa bu Tarifeye göre ödenmesi gereken ücret ve giderler hiçbir vergi, resim ve harca tabi değildir. Yürürlükten kaldırılan tarife MADDE 6 – (1) 29/9/2018 tarihli ve 30550 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tanık Ücret Tarifesi yürür- lükten kaldırılmıştır. Yürürlük MADDE 7 – (1) Bu Tarife 1 Ekim 2019 tarihinde yürürlüğe girer. 312 YARGI DÜNYASI OCAK 2020

2020 YILI TANIKLIK ÜCRET TARİFESİ Amaç MADDE 1 – (1) Bu Tarifenin amacı, ceza muhakemesi sırasında tanığa verilecek tazminatın miktarı ile ödenmesine ilişkin usul ve esas- ları belirlemektir. Kapsam MADDE 2 – (1) Bu Tarife, ceza muhakemesi sırasında Cumhuriyet savcısı, mahkeme başkanı veya hâkim tarafından çağrılan tanıklara ve- rilecek tazminatı kapsar. Dayanak MADDE 3 – (1) Bu Tarife, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 61 inci maddesi hükümlerine göre hazırlan- mıştır. Tazminat MADDE 4 – (1) Tanığa, tanıklık nedeniyle kaybettiği zamanla orantılı olarak günlük 25,00 ilâ 50,00 Türk Lirasına kadar ücret ödenir. Giderler MADDE 5 – (1) Tanık hazır olabilmek için seyahat etmek zorunda kalmışsa yol giderleriyle tanıklığa çağrıldığı yerdeki ikamet ve beslen- me giderleri de karşılanır. Muafiyet MADDE 6 – (1) Tanığa ödenmesi gereken tazminat ve giderler hiç- bir vergi, resim ve harç alınmaksızın ödenir. Yargılama gideri MADDE 7 – (1) Bu Tarife uyarınca Devlet hazinesinden yapılan harcamalar 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 324 üncü mad- desi uyarınca yargılama giderlerinden sayılır. Yürürlük MADDE 8 – (1) Bu Tarife 1/1/2020 tarihinde yürürlüğe girer. SAYI 289 YARGI DÜNYASI 313

(1) SAYILI TARİFE Yargı Harçları

A) Mahkeme harçları: (6217 Sayılı Kanunun 13’üncü maddesi ile değişen fıkra, Yürürlük: 14/04/2011) Hukuk, ceza ve ticaret davalarıyla, idari davalarda ihtilafsız yargı konularında, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvurularda ve icra tetkik mercilerinde I- Başvurma harcı: Dilekçe veya tutanakla dava açma veya davaya müdahale veya tevdi mahallinin tayini, ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz, tesbiti delail ile ilgili taleplerde, 1. Sulh mahkemelerinde, icra tetkik mercilerinde 25,00 TL 2. Asliye mahkemelerinde, idare mahkemelerinde 54,40 TL 3. Bölge Adliye Mahkemeleri, Bölge İdare Mahkemeleri, Yargıtay, Danıştay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nde 83,50 TL (Mahkemenin yetkisizlik veya görevsizlik kararı vermesi sebebiyle yetkili veya görevli mahkemeye yeniden başvurulması halinde bu harç alınmaz.) 4. (6216 Sayılı Kanunun 75/8’inci maddesi ile eklenen bent. Yürürlük: 03/04/2011) Anayasa Mahkemesi’nde 446,90 TL II- Celse Harcı: (Taraflar veya vekilleri tarafından ertelenmelerine sebebiyet verilen celselerden.) 1. Sulh mahkemeleri: a) Konusu belli bir değerle ilgili davalarda dava konusu miktardan (25,10 TL)’den aşağı olmamak üzere (Binde 2,27) b) Belli bir değer bulunmayan davalarda 30,70 TL 2. Asliye mahkemelerinde, idari yargı mercilerinde (44,40 TL)’den az olmamak üzere (Binde 2,27) III- Karar ve ilam harcı: 1. Nispi harç: a) Konusu belli bir değerle ilgili bulunan davalarda esas hakkında karar verilmesi halinde hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer üzerinden (Binde 68,31) (6518 Sayılı Kanunun 9’uncu maddesi ile eklenen hüküm, Yürürlük: 19/02/2014) Tahkim yargılamasında bu bende göre hesaplanan harç yüzde elli oranında uygulanır. (3239 Sayılı Kanunun 96/A maddesi ile eklenen hüküm. Yürürlük: 01/01/1986) Bakanlar Kurulu, dava çeşitleri itibariyle birlikte veya ayrı ayrı olmak üzere bu bentte yazılı nispeti binde 10’a kadar indirmeye veya kanunda yazılı nispete kadar çıkarma- ya yetkilidir. b) Bir gayrimenkulün hissedarlar arasında satış suretiyle şuyuun izalesine dair olan hükümler (Gayrimenkulün satış bedeli üzerinden (Binde 11,38) 314 YARGI DÜNYASI OCAK 2020

c) Gayrimenkulün hissedarlar arasında taksimine dair olan hükümler (Taksim edilen gayrimenkul değeri üzerinden (Binde 4,55) d) Nafaka verilmesine dair hükümler (Bir senelik nafaka bedeli üzerinden) (Binde 11,38) e) (5235 Sayılı Kanunun 52’nci maddesi ile değişen bent. Yürürlük: 01/04/2005) Yukarıdaki nispetler Bölge Adliye Mahkemeleri, Bölge İdare Mahkemeleri, Danıştay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi ve Yargıtay’ın tasdik veya işin esasını hüküm altına aldığı kararları için de aynen uygulanır. f) (5582 Sayılı Kanunun 32. maddesi ile eklenen hüküm Yürürlük: 06/03/2007) Konusu belli bir değerle ilgili bulunan davalarda ve 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu’nun 38/A maddesinin birinci fıkrasında tanımlanan konut finansmanından kaynaklanan alacaklar ile Toplu Konut İdaresi Başkanlığı’nın rehinle temin edilmiş alacaklarının takibinde, ihalenin feshi talepleri ile ilgili olarak esas hakkında karar verilmesi halinde hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer üzerinden (Binde 68,31) Bakanlar Kurulu, dava çeşitleri itibarıyla birlikte veya ayrı ayrı olmak üzere bu alt bentte yazılı nispeti binde 10’a kadar indirmeye veya kanunda yazılı nispete kadar çıkarmaya yetkilidir. Nispi harçlar (4440 TL)’den aşağı olamaz. 2. Maktu harç: a) 1’inci fıkra dışında kalan davalarla, taraf teşkiline imkan bulunmayan davalarda verilen esas hakkındaki kararlarla, davanın reddi kararı ve icra tetkik mercilerinin 1’inci fıkra dışında kalan kararlarında 54,40 TL b) (5035 Sayılı Kanunun 34’üncü maddesi ile değişen bent. Yürürlük: 01/01/2004) (a) fıkrasında yazılı davalarda esasa taalluk eden veya tashihi karar taleplerinin reddi- ne dair Yargıtay, Danıştay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kararlarında 113,30 TL c) (5035 Sayılı Kanunun 34’üncü maddesi ile değişen bent. Yürürlük: 01/01/2004) Bölge Adliye Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri, Bölge İdare Mahkemeleri, Yargıtay, Danıştay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin icranın tehiri kararlarında89,60 TL d) Tespiti delail, ihtiyati haciz ve ihtiyati tedbir kararlarında 89,60 TL e) (7103 Sayılı Kanunun 22 nci maddesi ile eklenen bent. Yürürlük: 27/3/2018) Açılmış davalarda uyuşmazlıkların arabuculuk yoluyla çözümlenmesi halinde, arabuluculuk tutanağına dayalı olarak verilen kararlarda 54,40 TL IV- Temyiz, istinaf ve itiraz harçları (6217 Sayılı Kanunun 13’üncü maddesi ile değişen şekli. Yürürlük: 14/04/2011) a) Yargıtay hukuk dairelerine yapılacak temyiz başvurularında 267,80 TL b) (Anayasa Mahkemesi’nin 20/10/2011 tarihli ve E.: 2011/54, K.: 2011/142 sayılı kararı ile iptal edilmiştir. ) c) Danıştay’a yapılacak temyiz başvurularında 267,80 TL d) Yürütmenin durdurulmasına ilişkin itirazlar dahil olmak üzere bölge idare mahke- melerine itirazen yapılacak başvurularda (6545 Sayılı Kanunun 2’nci maddesiyle değişen ibare. Yürürlük: 28/06/2014) yapılacak istinaf yolu başvurularında 148,60 TL SAYI 289 YARGI DÜNYASI 315

e) Bölge adliye mahkemeleri hukuk dairelerine yapılacak istinaf yolu başvurularında 148,60 TL f) (Anayasa Mahkemesi’nin 01/11/2012 tarihli ve E.: 2011/64, K: 2012/168 sayılı kararı ile iptal edilmiştir). g) (Anayasa Mahkemesi’nin 01/11/2012 tarihli ve E.: 2011/64, K: 2012/168 sayılı kararı ile iptal edilmiştir). h) (Anayasa Mahkemesi’nin 01/11/2012 tarihli ve E.: 2011/64, K: 2012/168 sayılı kararı ile iptal edilmiştir). V- Keşif Harcı (6009 Sayılı Kanunun 20’nci maddesiyle eklenen fıkra, Yürürlük: 01/08/2010) (Mahkemelerce re’sen veya istem üzerine verilen keşif ya da tespit kararlarını yerine getirmek için) 384,90 TL B) İcra ve iflas harçları: 1. İcra harçları: 1. İcraya başvurma harcı 54,40 TL 2. Değeri belli olmayan icra takiplerinde, icranın yerine getirilmesi harcı 54,40 TL 3. Değeri belli olan icra takiplerinde tahsil harcı, değer üzerinden: a) Ödeme veya icra emrinin tebliği üzerine hacizden evvel ödenen paralardan (Yüzde 4,55) b) Hacizden sonra ve satıştan önce ödenen paralardan (Yüzde 9,10) c) Haczedilen veya rehinli malların satılıp paraya çevrilmesi suretiyle tahsil olunan paralardan (Yüzde 11,38) d) Resmi ve özel müesseseler memur ve hizmetlilerinin maaş, ücret, gündelik ve sair hizmet gelirlerinin haczi suretiyle tahsil olunan paralardan (Yüzde 4,55) e) Takip talebi bulunmayan alacaklılara İcra ve İflas Kanunu’nun 125’inci maddesinin 3’üncü fıkrası gereğince ödenen paralardan (Yüzde 2,27) f) Gayrimenkullerin ve gemilerin tahliye ve tesliminde: aa) İcra emrinin tebliği üzerine tahliye olunduğu takdirde (Yüzde 2,27) bb) Tahliye ve teslim icra marifetiyle olduğu takdirde (Yüzde 4,55) g) Menkul tesliminde; aa) İcra emrinin tebliği üzerine teslim halinde (Yüzde 2,27) bb) İcra marifetiyle teslim halinde (Yüzde 4,55) h) (5582 Sayılı Kanunun 32’nci maddesi ile eklenen hüküm Yürürlük: 06/03/2007) 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu’nun 38/A maddesinin birinci fıkrasında tanım- lanan konut finansmanından kaynaklanan alacaklar ile Toplu Konut İdaresi Başkanlı- ğı’nın rehinle temin edilmiş alacaklarının takibinde, bu bentte belirtilen tahsil harçları dörtte biri oranında uygulanır. 4. İdare harçları: 37,50 TL (Haczedilen gayrimenkullerin idaresi, kira mukaveleleri düzenlenmesi ve hesap tutulması için) 5. (7155 Sayılı Kanunun 19 uncu maddesi ile eklenen bent. Yürürlük: 1/6/2019) 7155 Sayılı Kanun kapsamındaki icra takiplerinde takibe konu alacak tutarı üzerinden (Yüzde 2) (Bu suretle alınacak harç tutarı icraya başvurma düşük olamaz.) 316 YARGI DÜNYASI OCAK 2020

II. İflas harçları: 1. Maktu harç: İflasın açılması veya konkordato isteği ve masaya katılma harcı 89,60 TL 2. Konunun değeri üzerinden harç: a) İflasta paylaşılan para üzerinden (Yüzde 4,55) b) (7101 Sayılı Kanunun 51 inci maddesi ile değişen bent. Yürürlük: 15/3/2018 ) Konkordatoda; aa) Alacaklılara verilmesi kararlaştırılan para üzerinden (Binde 2,27) bb) Yapılandırma sonunda rehinli alacaklılara ödenmesi kararlaştırılan para üzerinden (Binde 1,13) III. Haciz, teslim ve satış harcı (6009 Sayılı Kanunun 20’nci maddesiyle eklenen fıkra, Yürürlük: 01/08/2010) 127,60 TL (Yukarıdaki (I) ve (II) numaralı fıkralarda yer alan icra ve iflas işlemlerinin daire dışında memur eliyle yerine getirildiği her bir işlem için) C) Ticaret sicili harçları: I. Kayıt ve tescil harçları: (Ticari işletme rehni dahil) 1. Ticari işletmenin ve unvanının tescil ve ilanında: a) Gerçek kişilere ve kooperatiflere ait işletmelerde 405,60 TL b) Şahıs şirketlerine ait işletmelerde 1,163,80 TL c) Sermaye şirketlerine ait işletmelerde 2.622,50 TL 2. Temsile yetkili kılınan kimselerin tescil ve ilanında (Her kişi için): a) Gerçek kişilere ve kooperatiflere ait işletmelerde 200,90 TL b) Şahıs şirketlerine ait işletmelerde 288,00 TL c) Sermaye şirketlerine ait işletmelerde 637,90 TL 3. Ticaret siciline tescil edilmiş olan vakalardaki değişikliklerin tescilinde: (Ticari işletme rehni ile ilgili vakalar dahil) (Muhteva ile ilgili bulunmayan düzeltmelerden harç alınmaz.) a) Gerçek kişilere ve kooperatiflere ait işletmelerde 200,90 TL b) Şahıs şirketlerine ait işletmelerde 288,00 TL c) Sermaye şirketlerine ait işletmelerde 637,90 TL 4. Kayıt silinmesinde: (Ticari işletme rehni kaydının silinmesi dahil) a) Gerçek kişilere ve kooperatiflere ait işletmelerde 78,20 TL b) Şahıs şirketlerine ait işletmelerde 113,30 TL c) Sermaye şirketlerine ait işletmelerde 200,90 TL Şubelerin her biri (Yabancı müesseselerin Türkiye’deki şubeleri dahil) ayrıca aynı harca tabidir. II. Kayıt ve belge suretleri ve tasdikname harçları: 1. Bir ticari işletmeye ait sicil esas defterindeki kayıtların tamamının veya bir kısmının veya memurlukta saklanan bütün belgelerin örneğinin beher sayfasından (Ticaret Sicili Tüzüğü Madde:11/1) 19,80 TL 2. Tasdiknamelerden (Ticaret Sicili Tüzüğü Madde: 11/2, 104, 105) 66,60 TL SAYI 289 YARGI DÜNYASI 317

D) Diğer yargı harçları (Müşterek kısım): I. Suret harçları: a) İlamın her sayfasının suretinden (Tasdikli fotokopiler dahil) 2,90TL b) Mahkeme ve merci zabıtnameleri ve diğer evrakın beher sayfasının suretlerinden (Tasdikli fotokopiler dahil) 2,90 TL c) Avukatların tasdik ettiği vekaletname suretlerinden (Tasdikli fotokopiler dahil) 7,80 TL d) Sulh hakimi tarafından tasdik edilen vekaletname suretlerinden (Tasdikli fotokopiler dahil) 7,80 TL Re’sen verilmesi icap eden suretler hariç olmak üzere ceza mahkemelerinden alınacak suretlerden de aynı harçlar alınır. II. Muhafaza harçları: Adliye veznelerine tevdi olunan kıymetli eşyanın kabul ve muhafazası için, muhafaza olunan değer üzerinden: a) Bir yıla kadar (Binde 11,38) b) Bir yılı geçen her yıl ve kesirler için (Binde 5,69) III. Defter tutma harçları: a) Alelumum, defter tutma ve tahrir işlerinde 17,80 TL’den az olmamak üzere deftere kaydolunan değer üzerinden (Binde 4,55) b) Miras işlerinde defter tutulmasında: aa) Mevcut ve alacak bakiyesi hasıl olmuş ise bu bakiye üzerinden (Binde 4,55) bb) Borç bakiyesi hasıl olmuş veya mevcut ve alacaklar ile borçlar bakiyesi eşit ise 83,50 TL c) İflas dairesi tarafından tutulacak defterlerden 83,50 TL IV. Miras işlerine ait harçlar: Terekenin tahrir ve tespiti, mirasın taksimi, tasfiyesi ve idaresinde, bunların konusunu teşkil eden değerler üzerinden (Miras idaresinde her sene ve kesirler için harç alınır.) (Binde 4,55) V. Vasiyetname tanzimine ait harçlar: Medeni Kanun’un 479. maddesine göre sulh hakimi tarafından tanzim edilen resmi vasiyet senetleri: a) Belli bir meblağı ihtiva edenler (Binde 1,13) b) Belli bir meblağı ihtiva etmeyenler 113,30 TL

(3) SAYILI TARİFE Vergi Yargısı Harçları

Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümler ile bunlara bağlı zam ve cezalara ilişkin uyuşmazlıklardan dolayı Vergi Mahkemelerinde, Bölge İdare Mahkemelerinde ve Da- nıştay’da açılan davalarda. I- Başvurma harcı: a) Vergi Mahkemeleri ile Bölge İdare Mahkemelerine başvurma 54,40 TL b) Danıştaya başvurma 113,30 TL 318 YARGI DÜNYASI OCAK 2020

c) (5766 Sayılı Kanunun 11. maddesi ile eklenen fıkra, Yürürlük: 06/06/2008) Danıştay’a temyiz başvurularında 236,70 TL d) (5766 Sayılı Kanunun 11. maddesi ile eklenen fıkra, Yürürlük: 06/06/2008) Bölge İdare Mahkemesine itirazen yapılan başvurularda 157,50 TL II- Nispi harçlar: a) Vergi mahkemesi ile bölge idare mahkemesi kararlarında: Tarhiyata ve ceza kesme işlemlerine karşı mükellefin dava açması üzerine vergi mahkemesinin nihai kararları ile bölge idare mahkemesinin kararlarında, karar altına alınan uyuşmazlık konusu vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümler ile bunlara bağlı zam ve cezaların toplam değer üzerinden (54,40 TL)’den az olmamak üzere (Binde 4,55) b) Danıştay kararlarında: Karar altına alınan uyuşmazlık konusu vergi, resim, harç ve benzeri mali yü- kümler ile bunlara bağlı zam ve cezaların toplam değeri üzerinden (113,30 TL)’den az olmamak üzere (Binde 9,10) (Bu miktardan evvelce ödenen nispi harç mahsup edilir) III- Maktu harç: Yukarıdaki pozisyonlarda gösterilen ve nispi harca tabi tutulmamış olan tarhiyat veya ceza kesme ve diğer işlemlerle ilgili: a) Vergi mahkemesi ve bölge idare mahkemesi kararlarında 54,40 TL b) Danıştay kararlarında 113,30 TL c) Bölge idare mahkemesi ve Danıştayın yürütmenin durdurulması kararlarında 113,30 TL IV- Suret harçları: Tarafların isteği üzerine verilecek karar suretleri için karar suretinin her sayfasından (Fotokopiler dahil) 2,00 TL SAYI 289 YARGI DÜNYASI 319

HMK / HUMK PARASAL SINIRLAR

1 Ekim 2011 Tarihinde Yürürlüğe Giren 6100 Sayılı Hukuk Muhake- meleri Kanunu’nda Görev ve Parasal Sınırlara İlişkin Yeni Düzenlemeler 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 1, 2, 3 ve 4. maddelerinde mahkemelerin görevi düzenlenmiş olup yürürlük tarihi olan 1 Ekim 2011 tari- hi itibariyle dava konusunun değerine göre göreve ilişkin parasal sınır ayrımı son bulmuştur. 6100 sayılı Hukuk Muhakameleri Kanunu’nun Geçici 1. Maddesi: Geçici Madde 1- (1) Bu kanunun yargı yolu ve göreve ilişkin hükümleri, Kanunun yürürlüğe girmesinden önceki tarihte açılmış olan davalarda uy­ gulanmaz. (2) Bu kanunun, senetle ispat, istinaf ve temyiz ile temyizde duruşma ya- pılmasına ilişkin parasal sınırlarla ilgili hükümleri kanunun yürürlüğe girme- sinden önceki tarihte açılmış olan dava ve işlerde uygulanmaz. Kanunun bu geçici maddesi uyarınca; kanunun yürürlüğe girdiği 1 Ekim 2011 tarihinden önce açılmış davalar sonunda verilmiş hükümlere karşı (karar 1 Ekim 2011 tarihinden sonra verilmiş olsa bile) önceki kanuna göre müm- kün ise temyiz ve karar düzeltme yollarına başvurulabilecektir. Yani 1 Ekim 2011 tarihinden önce açılmış olan davalar kesin hükümle sonuçlanıncaya ka- dar (Bölge Adliye Mahkemeleri kurulsa bile) 1086 sayılı HUMK’nun kanun yollarına ilişkin hükümlerine tabi olacaktır. 1 Ekim 2011 tarihinden sonra açılan davalarda 6100 sayılı Hukuk Muha- kemeleri Kanunu’ndaki kanun yollarına ilişkin hükümler uygulanacaktır. 6217 Sayılı Kanun ile eklenen Geçici 3. madde: Geçici Madde 3- (1) Bölge adliye mahkemelerinin, 26/09/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkeme- lerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un geçici 2’nci maddesi uyarınca Resmi Gazete’de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086 Sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına de- vam olunur. (2) Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhi- ne temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 Sayılı Kanunun 26/09/2004 tarihli ve 5236 Sayılı Kanunla yapılan deği- şiklikten önceki 427 ila 454’üncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunur. 320 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 (3) Bu kanunda bölge adliye mahkemelerine görev verilen hallerde bu mahkemelerin göreve başlama tarihine kadar 1086 Sayılı Kanunun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri uygulanır. Buna göre; Bölge Adliye Mahkemeleri göreve başlamadığı sürece 1 Ekim 2011 tarihinden sonra açılan davalarda da 1086 sayılı HUMK’daki kanun yo- luna ilişkin hükümler uygulanacaktır.

PARASAL SINIRLAR Senetle İspat Zorunluluğu (HMK m. 200) 4.480.-TL İSTİNAF Hukuk Mahkemeleri Kesinlik Sınırı 5.390.- TL Ancak manevi tazminat davalarında verilen kararlara karşı, miktar ve değere bakılmaksızın istinaf yoluna başvurulabilir (6763 SK’nun 41. maddesi ile değişik HMK m. 341) İcra Mahkemeleri Kesinlik Sınırı 12.600.- TL (6763 SK’nun 3. maddesi ile değişik İİK m. 363) İş Mahkemeleri Kesinlik Sınırı 5.390.-TL (6763 SK’nun 5. maddesi ile değişik İş Mahkemeleri Kanunu m. 8)

Ceza Mahkemeleri (Adli Para Cezası) Beraat Halinde: 500 güne kadar adli para cezası gerektiren suçlar Mahkumiyet Halinde 3.000.-TL dahil adli para cezası İdari Yargı Kesinlik Sınırı 7.000.-TL TEMYİZ Hukuk Mahkemeleri Kesinlik Sınırı 72.070.- TL (6763 SK’nun 42. maddesi ile değişik HMK m. 362) İcra Mahkemeleri Kesinlik Sınırı 72.070.- TL (6763 SK’nun 3. maddesi ile değişik İİK m. 364) İş Mahkemeleri Kesinlik Sınırı 72.070.-TL (6763 SK’nun 5. maddesi ile değişik İş Mahkemeleri Kanunu m. 8) İdari Yargı Kesinlik Sınırı 176.000.-TL Temyizde Duruşma Parasal Sınırı (HMK m. 369) 108.120.- TL İdari Para cezalarına itiraz kesinlik Sınırı 3.000.- TL Yeniden Değerleme 22.58 TL SAYI 289 YARGI DÜNYASI 321 6763 Sayılı Kanun MADDE 44- 6100 Sayılı Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir. “Parasal sınırların artırılması EK MADDE 1- (1) 200 üncü, 201 inci, 341 inci, 362’nci ve 369 uncu maddelerdeki parasal sınırlar her takvim yılı başından geçerli olmak üzere, önceki yılda uygulanan parasal sınırların; o yıl için 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesi hükümleri uya- rınca Maliye Bakanlığınca her yıl tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle uygulanır. Bu şekilde belirlenen sınırların on Türk lirasını aşmayan kısımları dikkate alınmaz. (2) 200 üncü ve 201 inci maddelerdeki parasal sınırların uygulanma- sında hukuki işlemin yapıldığı, 341 inci, 362 nci ve 369 uncu maddeler- deki parasal sınırların uygulanmasında hükmün verildiği tarihteki miktar esas alınır.”

TÜKETİCİ HAKEM HEYETLERİNE BAŞVURU PARASAL SINIRLARI*

İlçe Tüketici Hakem Heyeti : 6.920.- TL’na kadar (6.920.- TL altı)

Büyükşehir Statüsünde Olan İllerde İl Tüketici Hakem Heyeti : 6.920.- TL – 10.390.- TL arası

Büyükşehir Statüsünde Olmayan İllerin Merkezlerinde İl Tüketici Hakem Hayeti : 10.390.-TL’na kadar (10.390.-TL altı)

Büyükşehir Statüsünde Olmayan İllere Bağlı İlçelerde İl Tüketici Hakem Heyeti : 6.920.- TL – 10.390.- TL arası ______* Belirtilen bu parasal sınırların üzerindeki uyuşmazlıklar için tüketici hakem he- yetlerine başvuru yapılamaz. (6502 SK madde: 68/1) * 10.390.- TL’nın altındaki uyuşmazlıklar için tüketici hakem heyetine başvuru zorunludur. Doğrudan tüketici mahkemesinde dava açılamaz. (6502 SK madde: 68/1) 322 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 YARGILAMADA SÜRELER

MAHKEME / SÜRE

İŞLEM ASLİYE SULH İŞ İCRA İCRA CEZA İDARİ MAH. MAH MAH. HUKUK CEZA MAH. YARGI

Davaya Cevap Cevaba Cevap İki hafta İki hafta İki hafta İki hafta Otuz gün 2.Cevap Bilirkişi Raporuna İki hafta İki hafta İki hafta İki hafta İki hafta İtiraz İhtiyati Tedbir Bir hafta Bir hafta Bir hafta Yedi gün Kararına İtiraz Yürütmenin Durdurulması Yedi gün Kararına İtiraz

İstinaf İki hafta İki hafta İki hafta** On gün Yedi gün Yedi gün Otuz gün

İstinafa İki hafta İki hafta İki hafta İki hafta Yedi gün Yedi gün Otuz gün Cevap

İki İki İki Onbeş Onbeş Temyiz İki hafta** Otuz gün hafta* hafta* hafta* gün* gün*

Temyize İki hafta İki hafta İki hafta İki hafta Yedi gün Yedi gün Otuz gün Cevap

İstinaf veya Temyiz Dilekçesinin Reddi Bir hafta Bir hafta Bir hafta Bir hafta Yedi gün Yedi gün Bir hafta Kararına Karşı İstinaf veya Temyiz Başvurusu ______* Süreleri değiştiren 7035 SK’nun Geçici 1. maddesi uyarınca kanunun yürürlüğe girdiği 05.08.2017 ve sonrasında verilen kararlar hakkında uygulanır. ** 7036 SK’nun Geçici 1. maddesi uyarınca 25.10.2017 tarihinden önce verilen kararlar için eski düzenleme geçerlidir. SAYI 289 YARGI DÜNYASI 323

FAİZ ORANLARI Kanuni faiz: Borçlar Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu’na göre faiz ödenmesi gereken hallerde, miktarı sözleşme ile tespit edilmemişse bu ödeme, yıllık yüzde oniki oranı üzerinden yapılır. Bakanlar Kurulu, bu oranı aylık olarak belirlemeye, yüzde onuna kadar indirmeye veya bir katına kadar artırmaya yetkilidir. (21.04.2005 gün ve 5335 Sayılı Kanunun 14. maddesiyle değişik 3095 Sayılı Kanunun 1. maddesi)* Temerrüt faizi: Bir miktar paranın ödenmesinde temerrüde düşen borçlu, sözleşme ile aksi kararlaş- tırılmadıkça, geçmiş günler için 1’inci maddede belirlenen orana göre temerrüt faizi ödemeye mecburdur. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın önceki yılın 31 Aralık günü kısa vadeli avanslar için uygu- ladığı faiz oranı, yukarıda açıklanan miktardan fazla ise, arada sözleşme olmasa bile ticari işlerde temerrüt faizi bu oran üzerinden istenebilir. Söz konusu avans faiz oranı, 30 Haziran günü önceki yılın 31 Aralık günü uygulanan avans faiz oranından beş puan veya daha çok farklı ise yılın ikinci yarısında bu oran geçerli olur. Temerrüt faizi miktarının sözleşmede kararlaştırılmamış olduğu hallerde, akdi faiz miktarı yukarıdaki fıkra- larda öngörülen miktarın üstünde ise, temerrüt faizi, akdi faiz miktarından az olamaz. (3095 Sayılı Kanun m. 2) Yabancı para borcunda faiz: Sözleşmede daha yüksek akdi veya gecikme faizi kararlaştırılmadığı hallerde, yabancı para borcunun faizinde Devlet bankalarının o yabancı para ile açılmış bir yıl vadeli mevdu- at hesabına ödediği en yüksek faiz oranı uygulanır. (3095 Sayılı Kanun m. 4/a)

A-KANUNİ FAİZ: T.C. MERKEZ BANKASI’NCA BELİRLENEN, 19.12.1984 - 31.12.1997 ...... % 30 REESKONT VE AVANS İŞLEMLERİNDE 01.01.1998 - 31.12.1999 ...... % 50 UYGULANACAK FAİZ ORANLARI 01.01.2000 - 30.06.2002 ...... % 60 YÜRÜRLÜLÜK İSKONTO AVANS FAİZİ 01.07.2002 - 30.06.2003 ...... % 55 TARİHİ ORANI % ORANI % 01.07.2003 - 31.12.2003 ...... % 50 01.01.1990...... 40 ...... 45 20.09.1990 ...... 43 ...... 48,25 01.01.2004 - 30.06.2004 ...... % 43 23.11.1990 ...... 45 ...... 50,75 01.07.2004 - 30.04.2005 ...... % 38 15.02.1991 ...... 48 ...... 54,50 01.05.2005 - 31.12.2005 ...... % 12 27.01.1994 ...... 56 ...... 65 01.01.2006’dan itibaren ...... % 9 21.04.1994...... 79 ...... 98 B- TEMERRÜT FAİZİ: 12.07.1994 ...... 70 ...... 85 01.07.2002 - 30.06.2003 ...... % 55 27.07.1994 ...... 63 ...... 75 01.07.2003 - 31.12.2003 ...... % 50 01.10.1994 ...... 55 ...... 64 10.06.1995 ...... 52 ...... 60 01.01.2004 - 30.06.2004 ...... % 43 01.08.1995 ...... 50 ...... 57 01.07.2004 - 30.04.2005 ...... % 38 02.08.1997 ...... 67 ...... 80 01.05.2005 - 31.12.2005 ...... % 12 30.12.1999 ...... 60 ...... 70 01.01.2006’dan itibaren ...... % 9 17.05.2002 ...... 55 ...... 64 C- AVANS FAİZİ: 14.06.2003 ...... 50 ...... 57 01.07.2002 - 30.06.2003 ...... % 64 08.10.2003 ...... 43 ...... 48 01.07.2003 - 31.12.2003 ...... % 57 15.06.2004 ...... 38 ...... 42 13.01.2005 ...... 32 ...... 35 01.01.2004 - 30.06.2004 ...... % 48 25.05.2005 ...... 28 ...... 30 01.07.2004 - 30.06.2005 ...... % 42 20.12.2005 ...... 23 ...... 25 01.07.2005 - 31.12.2005 ...... % 30 20.12.2006 ...... 27 ...... 29 01.01.2006 - 31.12.2006 ...... % 25 28.12.2007 ...... 25 ...... 27 01.01.2007 - 31.12.2007 ...... % 29 09.04.2009 ...... 19 ...... 20 01.01.2008 - 30.06.2009 ...... % 27 12.06.2009 ...... 18 ...... 19 01.07.2009 - 31.12.2009 ...... % 19 22.12.2009...... 15 ...... 16 01.01.2010 - 31.12.2010 ...... % 16 30.12.2010...... 14 ...... 15 01.01.2011 - 31.12.2011 ...... % 15 29.12.2011...... 17 ...... 17,75 01.01.2012 - 31.12.2012 ...... 17,75 19.06.2012...... 16 ...... 16,50 20.12.2012...... 13,50 ...... 13,75 01.01.2013 - 31.12.2013 ...... % 13,75 21.06.2013...... 9,50 ...... 11 01.01.2014 - 31.12.2014 ...... % 11,75 27.12.2013...... 10,25...... 11.75 01.01.2015 - 31.12.2016 ...... % 10,50 14.12.2014...... 9 ...... 10,50 01.01.2017 - 30.06.2018...... % 9.75 31.12.2016 ...... 8,75 ...... 9,75 01.07.2018’den itibaren...... %19,50 29.06.2018 ...... 18,50 ...... 1 9,50 ______* Maddenin değişiklikten önceki şekli: Borçlar Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu’na göre faiz ödenmesi gereken hallerde, miktarı sözleşme ile tespit edilmemişse bu ödeme, yıllık, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın önceki yılın 31 Aralık günü kısa vadeli kredi işlemlerinde uyguladığı reeskont oranı üzerinden yapılır. Söz konusu reeskont oranı, 30 Haziran günü önceki yılın 31 Aralık günü uygulanan reeskont oranından beş puan veya daha çok farklı ise, yılın ikinci yarısında bu oran geçerli olur. 324 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 8,84 YILLIK 2020 1,84 AYLIK 7,36 4,26 1,70 2,45 13,45 21,66 25,04 28,71 30,12 29,64 29,59 32,93 YILLIK 2019 0,69 0,17 0,13 0,09 2,67 2,98 1,58 0,09 0,45 -0,08 -0,59 -0,99 AYLIK 33,64 38,54 45,01 46,15 32,13 25,00 23,71 20,16 16,37 14,28 13,71 12,14 YILLIK 2018 0,91 6,60 1,77 3,03 3,79 2,60 1,54 2,68 0,99 -2,22 -2,53 10,88 AYLIK 15,47 17,30 17,28 16,28 16,34 15,45 14,87 15,26 16,37 16,09 15,36 13,69 YILLIK 2017 1,37 2,02 1,71 0,24 0,85 0,72 0,07 0,52 0,76 1,04 1,26 3,98 AYLIK 9,94 6,41 2,84 1,78 3,03 3,96 3,41 3,25 2,87 3,80 4,47 5,94 YILLIK 2016 2,98 2,00 0,84 0,29 0,08 0,21 0,41 1,48 0,52 0,40 0,55 -0,20 AYLIK 5,71 5,25 5,74 6,92 6,21 5,62 6,73 6,52 4,80 3,41 3,10 3,28 YILLIK Yİ / ÜFE Yİ / 2015 1,11 1,53 0,98 0,25 1,43 1,50 1,20 0,33 -0,33 -1,42 -0,20 -0,32 AYLIK 6,36 8,36 9,84 9,88 9,46 9,75 11,28 10,10 12,98 12,31 12,40 10,72 YILLIK 2014 0,92 0,85 0,42 0,73 0,06 0,09 0,74 1,38 3,32 -0,76 -0,97 -0,52 AYLIK 6,97 5,67 6,77 6,23 6,38 6,61 5,23 2,17 1,70 2,30 1,84 1,88 YILLIK 2013 1,11 0,62 0,69 0,88 0,04 0,99 1,46 1,00 0,81 -0,51 -0,13 -0,18 AYLIK 2,45 3,60 2,57 4,03 4,56 6,13 6,44 8,06 7,65 8,22 9,15 11,13 YILLIK 2012 0,12 1,66 0,17 1,03 0,26 0,53 0,08 0,36 0,38 -0,31 -1,49 -0,09 AYLIK ARALIK KASIM EKİM EYLÜL AĞUSTOS TEMMUZ HAZİRAN MAYIS NİSAN MART ŞUBAT YILLAR AYLAR OCAK SAYI 289 YARGI DÜNYASI 325 12,15 YILLIK 2020 1,35 AYLIK 8,55 9,26 11,84 10,56 15,01 16,65 15,72 18,71 19,50 19,71 19,67 20,35 YILLIK 2019 0,74 0,38 2,00 0,99 0,86 1,36 0,03 0,95 1,69 1,03 0,16 1,06 AYLIK 20,30 21,62 25,24 24,52 17,90 15,85 15,39 12,15 10,85 10,23 10,26 10,35 YILLIK 2018 2,67 6,30 2,30 0,55 2,61 1,62 1,87 0,99 0,73 1,02 -0,40 -1,44 AYLIK 9,79 9,22 11,92 11,90 11,20 11,72 11,87 11,29 12,98 10,68 10,90 10,13 YILLIK 2017 0,69 1,49 2,08 0,65 0,52 0,15 0,45 1,31 1,02 0,81 2,46 -0,27 AYLIK 8,53 7,00 7,16 7,28 8,05 8,79 7,64 6,58 6,57 7,46 8,78 9,58 YILLIK 2016 1,64 0,52 1,44 0,18 1,16 0,47 0,58 0,78 1,82 -0,29 -0,04 -0,02 AYLIK 8,81 8,10 7,58 7,95 7,14 6,81 7,20 8,09 7,91 7,61 7,55 7,24 TÜFE YILLIK 2015 0,21 0,67 1,55 0,89 0,40 0,09 0,56 1,63 1,19 0,71 1,10 -0,51 AYLIK 8,17 9,15 8,96 8,86 9,54 9,32 9,16 9,66 9,38 8,39 7,89 7,75 YILLIK 2014 0,18 1,90 0,14 0,09 0,45 0,31 0,40 1,34 1,13 0,43 1,98 -0,44 AYLIK 7,40 7,32 7,71 7,88 8,17 8,88 8,30 6,51 6,13 7,29 7,03 7,31 YILLIK 2013 0,46 0,01 1,80 0,77 0,31 0,76 0,15 0,42 0,66 0,30 1,65 -0,10 AYLIK 6,16 6,37 7,80 9,19 8,88 9,07 8,87 8,28 11,14 10,43 10,43 10,61 YILLIK 2012 0,38 0,38 1,96 1,03 0,56 1,52 0,41 0,56 0,56 -0,23 -0,90 -0,21 AYLIK ARALIK KASIM EKİM EYLÜL AĞUSTOS TEMMUZ HAZİRAN MAYIS NİSAN MART ŞUBAT YILLAR AYLAR OCAK 326 YARGI DÜNYASI OCAK 2020

YENİDEN DEĞERLEME ORANLARI: YIL ORAN 2000 56 2001 53.2 2002 59 2003 28.5 2004 11.2 2005 9.8 2006 7.8 2007 7.2 2008 12 2009 2.2 2010 7.7 2011 10,26 2012 7.8 2013 3,93 2014 10,11 2015 5,58 2016 3.83 2017 14,47 2018 23,73 2019 22,58 YILLARA GÖRE ASGARİ ÜCRET:* YIL/DÖNEM 16 Yaşından Büyükler İçin 16 Yaşından Küçükler İçin 01.01.2000 - 30.06.2000 109.800.000.-TL 93.600.000.-TL 01.07.2000 - 31.12.2000 118.800.000.-TL 101.250.000.-TL 01.01.2001 - 30.06.2001 139.950.000.-TL 118.957.500.-TL 01.07.2001 - 31.07.2001 146.947.500.-TL 124.920.000.-TL 01.08.2001 - 31.12.2001 167.940.000.-TL 142.749.000.-TL 01.01.2002 - 30.06.2002 222.000.750.-TL 188.700.750.-TL 01.07.2002 - 31.12.2002 250.875.000.-TL 213.210.000.-TL 01.01.2003 - 31.12.2003 306.000.000.-TL 256.500.000.-TL 01.01.2004 - 30.06.2004 423.000.000.-TL 360.000.000.-TL 01.07.2004 - 31.12.2004 444.150.000.-TL 378.000.000.-TL 01.01.2005 - 31.12.2005 588,70.-TL 415,80.-TL 01.01.2006 - 31.12.2006 531,00.-TL 450,00.-TL 01.01.2007 - 30.06.2007 562,50.-TL 476,70.-TL 01.07.2007 - 31.12.2007 585,00.-TL 491,40.-TL 01.01.2008 - 30.06.2008 608,40.-TL 515,40.-TL 01.07.2008 - 31.12.2008 638,70.-TL 540,60.-TL 01.01.2009 - 30.06.2009 666,00.-TL 567,00.-TL 01.07.2009 - 31.12.2009 693,00.-TL 589,50.-TL 01.01.2010 - 30.06.2010 729,00.-TL 621,00.-TL 01.07.2010 - 31.12.2010 760,50.-TL 648,00.-TL 01.01.2011 - 30.06.2011 796,50.-TL 679,50.-TL 01.07.2011 - 31.12.2011 837,00.-TL 715,50.-TL 01.01.2012 - 30.06.2012 886,50.-TL 760,50.-TL 01.07.2012 - 31.12.2012 940,50.-TL 805,60.-TL 01.01.2013 - 30.06.2013 978,60.-TL 839,10.-TL 01.07.2013 - 31.12.2013 1.021,50.-TL 877,60.-TL 01.01.2014 - 30.06.2014 1,071,00.-TL uygulanmayacak 01.07.2014 - 31.12.2014 1.134,00.-TL uygulanmayacak 01.01.2015 - 30.06.2015 1.201,50.-TL 01.07.2015 - 31.12.2015 1.273,50.-TL 01.01.2016 - 31.12.2016 1.647,00.-TL 01.01.2017 - 31.12.2017 1.775,50.-TL 01.01.2018 - 31.12.2018 2.029.50.-TL 01.01.2019 - 31.12.2019 2.558,40.-TL 01.01.2020 - 31.12.2020 2.943,00.-TL ______* Yukarıda belirtilen miktarlar asgari ücretin brüt miktarlarıdır. Net asgari ücret hesabı yapılırken 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 32. maddesindeki düzenleme dikkate alınmalıdır. SAYI 289 YARGI DÜNYASI 327

BELİRSİZ SÜRELİ HİZMET SÖZLEŞMELERİNİN FESHİNDE BİLDİRİM (İHBAR) SÜRELERİ VE TAZMİNAT MİKTARLARI: Hizmet Süresi Bildirim Süresi Tazminat Miktarı 6 aydan az sürmüş olan işçi için 2 hafta 2 haftalık ücret 6 aydan 1.5 yıla kadar sürmüş olan işçi için 4 hafta 4 haftalık ücret 1.5 yıldan 3 yıla kadar sürmüş olan işçi için 6 hafta 6 haftalık ücret 3 yıldan fazla sürmüş olan işçi için 8 hafta 8 haftalık ücret Bu süreler asgari olup sözleşmelerle artırılabilir. Bildirim şartına uymayan taraf bildirim süresine ilişkin ücret tutarında tazminat ödemek zorundadır. İşveren bildirim süresine ait ücreti peşin vermek suretiyle iş sözleşmesini feshedebilir.

İŞ KANUNU’NA GÖRE YILLIK ÜCRETLİ İZİN SÜRELERİ: Hizmet Süresi İzin Süresi 1 yıldan beş yıla kadar (beş yıl dahil) 14 gün 5 yıldan fazla 15 yıldan az 20 gün 15 yıl ve daha fazla olanlar 26 gün 18 ve daha küçük yaştaki işçilerle 50 ve daha yukarı yaştaki işçiler en az 20 gün KIDEM TAZMİNATI TAVAN MİKTARLARI: Yıl/Dönem Miktar 01.01.2003 - 30.06.2003 1.323.950.000.-TL 01.07.2003 - 31.12.2003 1.389.950.000.-TL 01.01.2004 - 30.06.2004 1.485.430.000.-TL 01.07.2004 - 31.12.2004 1.574.740.000.-TL 01.01.2005 - 30.06.2005 1.648,90.-TL 01.07.2005 - 31.12.2005 1.727,15.-TL 01.01.2006 - 30.06.2006 1.770,62.-TL 01.07.2006 - 31.12.2006 1.857,44.-TL 01.01.2007 - 30.06.2007 1.960,69.-TL 01.07.2007 - 31.12.2007 2.030,19.-TL 01.01.2008 - 30.06.2008 2.087,92.-TL 01.07.2008 - 31.12.2008 2.173,18.-TL 01.01.2009 - 30.06.2009 2.260,05.-TL 01.07.2009 - 31.12.2009 2.365,16.-TL 01.01.2010 - 30.06.2010 2.427,04.-TL 01.07.2010 - 31.12.2010 2.517,01.-TL 01.01.2011 - 30.06.2011 2.623,23.-TL 01.07.2011 - 31.12.2011 2.731,85.-TL 01.01.2012 - 30.06.2012 2.917,27.-TL 01.07.2012 - 31.12.2012 3.033,98.-TL 01.01.2013 - 30.06.2013 3.129,25.-TL 01.07.2013 - 31.12.2013 3.254,44.-TL 01.01.2014 - 30.06.2014 3.429,44.-TL 01.07.2014 - 31.12.2014 3.438,22.-TL 01.01.2015 - 30.06.2015 3.541,37.-TL 01.07.2015 - 31.12.2015 3.828,37.-TL 01.01.2016 - 30.06.2016 4.092,53.-TL 01.07.2016 - 31.12.2016 4.297,21.-TL 01.01.2017 - 30.06.2017 4.426,16.-TL 328 YARGI DÜNYASI OCAK 2020

01.07.2017 - 31.12.2017 4.732,48.-TL 01.01.2018 - 30.06.2018 5.001,76.-TL 01.07.2018 - 31.12.2018 5.434,42.-TL 01.01.2019 - 30.06.2019 6.017,60.-TL 01.07.2019 - 31.12.2019 6.379,86.-TL 01.01.2020 - 30.06.2020 6.730,15.-TL

PRİME ESAS KAZANÇ TABAN VE TAVAN MATRAHLARI: Yıl/Dönem Taban Tavan 01.01.2000 - 31.03.2000 120.000.000.-TL 360.000.000.-TL 01.04.2000 - 31.07.2000 150.000.000.-TL 450.000.000.-TL 01.08.2000 - 31.03.2001 150.000.000.-TL 600.000.000.-TL 01.04.2001 - 31.03.2002 210.000.000.-TL 1.050.000.000.-TL 01.04.2002 - 30.06.2002 277.872.000.-TL 1.389.360.000.-TL 01.07.2002 - 31.03.2003 327.583.290.-TL 1.637.916.450.-TL 01.04.2003 - 30.06.2003 393.099.960.-TL 1.965.499.800.-TL 01.07.2003 - 31.12.2003 458.015.820.-TL 2.290.079.100.-TL 01.01.2004 - 30.06.2004 549.630.000.-TL 2.748.150.000.-TL 01.07.2004 - 31.12.2004 444.150.000.-TL 2.886.975.000.-TL 01.01.2005 - 31.12.2005 488,70.-TL 3.176,55.-TL 01.01.2006 - 31.12.2006 531,00.-TL 3.451,50.-TL 01.01.2007 - 30.06.2007 562,50.-TL 3.656,40.-TL 01.07.2007 - 31.12.2007 585,00.-TL 3.802,50.-TL 01.01.2008 - 30.06.2008 608,40.-TL 3.954,60.-TL 01.07.2008 - 31.12.2008 638,70.-TL 4.151,55.-TL 01.01.2009 - 30.06.2009 666,00.-TL 4.329,00.-TL 01.07.2009 - 31.12.2009 693,00.-TL 4.504,50.-TL 01.01.2010 - 30.06.2010 729,00.-TL 4.738,50.-TL 01.07.2010 - 31.12.2010 760,50.-TL 4.943,40.-TL 01.01.2011 - 30.06.2011 796,50.-TL 5.177,25.-TL 01.07.2011 - 31.12.2011 837,00.-TL 5.440,50.-TL 01.01.2012 - 30.06.2012 886,50.-TL 5.762,40.-TL 01.07.2012 - 31.12.2012 940,50.-TL 6.113,40.-TL 01.01.2013 - 30.06.2013 978,60.-TL 6,360,90.-TL 01.07.2013 - 31.12.2013 1.021,50.-TL 6.639,90.-TL 01.01.2014 - 30.06.2014 1.071,00.-TL 6.961,50.-TL 01.07.2014 - 31.12.2014 1.134,00.-TL 7,371,00.-TL 01.01.2015 - 30.06.2015 1.201,50.-TL 7.809,90.-TL 01.07.2015 - 31.12.2015 1.273,50.-TL 8.277,90.-TL 01.01.2016 - 31.12.2016 1.647,00.-TL 10.705,50.-TL 01.01.2017 - 31.12.2017 1.777,50.-TL 13.301,40.-TL 01.01.2018 - 31.12.2018 2.029,50.-TL 15.221,40.-TL 01.01.2019 - 31.12.2019 2.558,40.-TL 19.188,00.-TL 01.01.2020 - 31.12.2020 2.943,00.-TL 22.072,50.-TL SAYI 289 YARGI DÜNYASI 329

GÜNCEL 330 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 SAYI 289 YARGI DÜNYASI 331

31 Aralık 2019 SALI Resmî Gazete Sayı : 30995 (4. Mükerrer)

YÖNETMELİK

Adalet Bakanlığından: CEZA MUHAKEMESİNDE SERİ MUHAKEME YÖNETMELİĞİ BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar Amaç MADDE 1 – (1) Bu Yönetmeliğin amacı, ceza muhakemesinde seri mu- hakeme usulünün uygulanmasına dair usul ve esasları belirlemektir. Kapsam MADDE 2 – (1) Bu Yönetmelik hükümleri, seri muhakeme usulünün uy- gulama alanını, usule ilişkin düzenlemeleri, usulün teklifini, yaptırımları be- lirleme usulünü, Cumhuriyet savcısı tarafından düzenlenen talepnamede yer alacak hususları, mahkemece talepnamenin değerlendirilmesini, talep üzerine verilecek kararlar ile bu kararlara ilişkin itiraz usulünü ve uygulamaya dair diğer hususları kapsar. Dayanak MADDE 3 – (1) Bu Yönetmelik, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 250 nci maddesine dayanılarak hazırlanmıştır. Tanımlar MADDE 4 – (1) Bu Yönetmelikte yer alan; a) Kanun: 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununu, b) Mahkeme: Yetkili asliye ceza mahkemesini, c) Seri Muhakeme Usulü: 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 250 nci maddesinde düzenlenen muhakeme usulünü, ç) Talepname: Seri muhakeme usulünde Cumhuriyet savcısı tarafından mahkemeye sunulan talep yazısını, ifade eder. 332 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 İKİNCİ BÖLÜM Seri Muhakeme Usulüne İlişkin Genel Hükümler Temel ilkeler MADDE 5 – (1) Önödeme ve uzlaştırma kapsamındaki suçlar seri muha- keme usulüne tabi değildir. (2) Kanunun 250 nci maddesinin birinci fıkrasında sayılan suçlarda kamu davası açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilmesi üzerine kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar verilmediği takdirde, seri muhake- me usulünün uygulanması zorunludur. (3) Seri muhakeme usulü, şüphelinin müdafi huzurunda özgür iradesi ile bu usulün uygulanmasını kabul etmesi hâlinde gerçekleştirilir. (4) Şüpheli mahkeme tarafından hüküm kuruluncaya kadar seri muhake- me usulünün uygulanmasına yönelik iradesinden vazgeçebilir. (5) Şüpheli meramını anlatabilecek ölçüde Türkçe bilmiyorsa veya engelli ise Kanunun 202 nci maddesi hükmü uygulanır. (6) Resmî mercilere beyan edilmiş olup da soruşturma dosyasında yer alan adreste bulunmama veya yurt dışında olma ya da başka bir nedenle şüpheliye ulaşılamaması hâlinde, seri muhakeme usulü uygulanmaz. (7) Seri muhakeme usulünün uygulanmasını teklif etmek amacıyla şüpheli hakkında zorla getirme kararı verilemez ve yakalama emri düzenlenemez. (8) Seri muhakeme usulünün herhangi bir sebeple tamamlanamaması veya mahkemece soruşturmanın genel hükümlere göre sonuçlandırılması amacıyla dosyanın Cumhuriyet başsavcılığına gönderilmesi hâllerinde, şüphelinin seri muhakeme usulünü kabul ettiğine ilişkin beyanları ile bu usulün uygulanması- na dair diğer belgeler, takip eden soruşturma ve kovuşturma işlemlerinde delil olarak kullanılamaz. (9) Seri muhakeme usulü sonucunda yaptırım uygulanması, güvenlik ted- birlerine ilişkin hükümlerin uygulanmasına engel teşkil etmez. (10) Seri muhakeme usulüne tâbi olduğu soruşturma dosyasından açıkça anlaşılan suçlarda bu usul uygulanmaksızın düzenlenen iddianame Cumhuri- yet başsavcılığına iade edilir. (11) Şüpheli, iddianamenin düzenlenmesine kadar Cumhuriyet savcısına başvurarak hakkında seri muhakeme usulünün uygulanmasını talep edebilir. Bu durumda Cumhuriyet savcısı tarafından seri muhakeme usulü uygulanır. Seri muhakeme usulü kapsamındaki suçlar MADDE 6 – (1) Soruşturma evresi sonunda aşağıdaki suçlarla ilgili ola- rak kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar verilmediği takdirde seri muhakeme usulü uygulanır: SAYI 289 YARGI DÜNYASI 333 a) Türk Ceza Kanununda yer alan; 1) Hakkı olmayan yere tecavüz (madde 154, ikinci ve üçüncü fıkra), 2) Genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması (madde 170), 3) Trafik güvenliğini tehlikeye sokma (madde 179, ikinci ve üçüncü fıkra), 4) Gürültüye neden olma (madde 183), 5) Parada sahtecilik (madde 197, ikinci ve üçüncü fıkra), 6) Mühür bozma (madde 203), 7) Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan (madde 206), 8) Kumar oynanması için yer ve imkan sağlama (madde 228, birinci fık- ra), 9) Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması (madde 268), suçları. b) 10/7/1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunun 13 üncü maddesinin birinci, üçüncü ve beşinci fıkraları ile 15 inci maddesinin birinci, ikinci ve üçüncü fıkralarında belirtilen suçlar. c) 31/8/1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanununun 93 üncü maddesinin birinci fıkrasında belirtilen suç. ç) 13/12/1968 tarihli ve 1072 sayılı Rulet, Tilt, Langırt ve Benzeri Oyun Alet ve Makinaları Hakkında Kanunun 2 nci maddesinde belirtilen suç. d) 24/4/1969 tarihli ve 1163 sayılı Kooperatifler Kanununun ek 2 nci mad- desinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde belirtilen suç. Seri muhakeme usulünün uygulanmayacağı hâller MADDE 7 – (1) Suç, seri muhakeme usulü kapsamında olsa bile Türk Ceza Kanununda yer alan; yaş küçüklüğü (madde 31), akıl hastalığı (madde 32) veya sağır ve dilsizlik (madde 33) hâllerinde bu usul uygulanmaz. (2) Seri muhakeme usulü kapsamındaki suçun, iştirak hâlinde işlenmesi durumunda şüphelilerden birinin bu usulün uygulanmasını kabul etmemesi veya birinci fıkra kapsamındaki kişilerle birlikte işlenmesi hâlinde seri muha- keme usulü uygulanmaz. ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Seri Muhakeme Usulünün Uygulanması Delillerin toplanması MADDE 8 – (1) Cumhuriyet savcısı seri muhakeme usulüne tâbi bir su- çun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açma- ya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya 334 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 başlar. Soruşturma konusu suçun seri muhakeme usulüne tâbi olması Cumhu- riyet savcısının maddi gerçeği araştırma yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz. (2) Cumhuriyet savcısı veya kolluk görevlileri, şüpheliyi seri muhakeme usulü hakkında bilgilendirir. (3) Yapılan soruşturma neticesinde kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma imkanının bulun- maması hâllerinde Cumhuriyet savcısı kovuşturmaya yer olmadığına dair ka- rar verir. (4) Kamu davası açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilmesi üzerine kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar verilmediği takdirde, seri muhakeme usulü uygulanır. Seri muhakeme usulüne davet MADDE 9 – (1) Cumhuriyet savcısı şüpheliyi seri muhakeme usulünün uygulanmasını teklif etmek amacıyla en kısa sürede davet eder. Davet; te- lefon, telgraf, faks, elektronik posta gibi iletişim araçlarından yararlanmak suretiyle de yapılabilir. (2) Şüphelinin mazeretsiz olarak davete icabet etmemesi, resmî mercilere beyan edilmiş olup da soruşturma dosyasında yer alan adreste bulunmaması veya yurt dışında olması ya da başka bir nedenle şüpheliye ulaşılamaması hâlinde Cumhuriyet savcısı tarafından bu durum tutanağa bağlanır ve soruş- turmaya genel hükümlere göre devam edilir. Seri muhakeme usulünün teklifi MADDE 10 – (1) Cumhuriyet savcısı seri muhakeme usulünün uygulan- masını teklif etmeden önce şüpheliyi bu usul hakkında bilgilendirir. Bilgilen- dirme; a) İsnat edilen eylem, eylemin oluşturduğu suç ile bu suçun seri muhake- me usulü kapsamına girdiği, b) Kamu davasının açılması için yeterli şüphenin bulunduğu, c) Özgür iradesiyle ve müdafi huzurunda kabul ettiği takdirde bu usulün uygulanacağı ve belirlenecek temel cezanın yarı oranında indirileceği, ç) Cumhuriyet savcısı tarafından teklif edilen yaptırım hakkında talep doğrultusunda mahkemenin hüküm kuracağı, bu hükme karşı itiraz kanun yoluna başvurabileceği, d) Teklifin kabulünün ancak müdafi huzurunda gerçekleştirilebileceği, seçtiği bir müdafi yoksa istemi aranmaksızın kendisine bir müdafi görevlen- dirileceği, e) Mahkeme tarafından hüküm kuruluncaya kadar her aşamada seri muha- keme usulünden vazgeçebileceği, SAYI 289 YARGI DÜNYASI 335 f) Mahkemece verilen hükmün adli siciline kaydedileceği, g) Bu usulün uygulanmasını kabul etmediği takdirde genel hükümlere göre hakkında iddianame düzenlenerek kamu davası açılacağı, ğ) Genel hükümlerin uygulanmasına geçilmesi halinde, seri muhakeme usulünü kabul ettiğine ilişkin beyanları ile bu usulün uygulanmasına dair diğer belgelerin, soruşturma ve kovuşturma işlemlerinde delil olarak kullanılamayacağı, hususlarını kapsar. (2) Seri muhakeme usulünün uygulanması Cumhuriyet savcısı tarafından şüpheliye teklif edilir; şüpheliye uygulanacak yaptırımların neler olduğu açık- lanır. (3) Şüphelinin, teklifi müdafi huzurunda kabul etmesi hâlinde seri muha- keme usulü uygulanır. Talebi hâlinde teklifi değerlendirmesi için şüpheliye bir ayı aşmamak üzere makul bir süre verilir. Şüphelinin seçtiği bir müdafi bulunmaması halinde baro tarafından müdafi görevlendirilmesi istenilir. (4) Şüphelinin mazereti olmaksızın belirlenen süre içinde gelmemesi veya bu usulün uygulanmasını kabul etmediğini bildirmesi durumunda soruşturma- ya genel hükümlere göre devam edilir. (5) Cumhuriyet savcısı, Türk Ceza Kanununun 61 inci maddesinin bi- rinci fıkrasında belirtilen hususları göz önünde bulundurarak, suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında tespit edeceği temel cezadan yarı oranında indirim uygulamak suretiyle cezayı ve/veya güvenlik tedbirini belirler. (6) Belirlenen yaptırımlar hakkında, Cumhuriyet savcısı tarafından, ko- şulları bulunması hâlinde Kanunun 231 inci maddesine göre hükmün açıklan- masının geri bırakılması kararı verilebilir. (7) Beşinci fıkra uyarınca sonuç olarak belirlenen hapis cezası Cumhuri- yet savcısı tarafından, koşulları bulunması hâlinde Türk Ceza Kanununun 50 nci maddesine göre seçenek yaptırımlara çevrilebilir veya 51 inci maddesine göre ertelenebilir. (8) Şüphelinin teklifi kabul etmesi hâlinde buna ilişkin Ek-1’de yer alan örneğe uygun seri muhakeme usulü kabul tutanağı düzenlenir. Tutanakta; şüp- heliye isnat edilen eylem, şüphelinin kabul beyanı, belirlenen sonuç ceza ve/ veya güvenlik tedbiri ile uygulandığı takdirde hükmün açıklanmasının geri bırakılması, seçenek yaptırım veya hapis cezasının ertelenmesine ilişkin hu- suslar yer alır. Kabul tutanağı Cumhuriyet savcısı ve şüpheli ile müdafi tara- fından imzalanır. (9) Şüphelinin teklifi müdafi huzurunda kabul etmesi halinde şüpheli, aynı gün mahkemeye yönlendirilir. 336 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 (10) Şüphelinin teklifi reddetmesi hâlinde Cumhuriyet savcısı tarafından buna ilişkin tutanak düzenlenerek soruşturma dosyasına eklenir. (11) Soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcısı seri muhakeme usulüne ilişkin bilgilendirme ve teklifi SEGBİS veya istinabe yoluyla da yapabilir. (12) Soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcısı seri muhakeme usulüne ilişkin işlemleri SEGBİS yöntemiyle yapması hâlinde Kanunun 38/A madde- sine göre gerekli işlemleri yapar. (13) Soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcısı istinabe evrakına hazırla- mış olduğu seri muhakeme usulü kabul tutanağını da ekler. İstinabe evrakının gönderildiği yer Cumhuriyet başsavcılığı bu Yönetmelikte belirtilen usule uy- gun olarak derhal davet işlemlerini yapar ve davete icabet eden şüpheliyi bu usul hakkında bilgilendirir. Şüphelinin müdafi huzurunda teklifi kabul etmesi halinde istinabe evrakı ekinde yer alan seri muhakeme usulü kabul tutanağı Cumhuriyet savcısı, şüpheli ve müdafii tarafından imzalanır ve istinabe evrakı soruşturmayı yürüten Cumhuriyet başsavcılığına gönderilir. Müdafiin görevlendirilmesi MADDE 11 – (1) Seri muhakeme usulünün uygulanmasına ilişkin teklifin kabulü esnasında şüphelinin müdafii de hazır bulunur. (2) Şüpheliden kendisine bir müdafi seçmesi istenir. Müdafii bulunmayan şüpheli için istemi aranmaksızın müdafi görevlendirilir. (3) Seri muhakeme usulünün uygulanmasına ilişkin teklifin SEGBİS veya istinabe yoluyla yapıldığı hâllerde, şüphelinin seçtiği bir müdafii yoksa tekli- fin kabulünde hazır bulunması için müdafi görevlendirilmesi, istinabe evrakı gönderilen ya da SEGBİS ile dinleme talep edilen yer Cumhuriyet başsavcılı- ğı tarafından yapılır. Bu durumda soruşturmayı yürüten Cumhuriyet başsavcı- lığı tarafından ayrıca bir müdafi görevlendirmesi yapılmaz. (4) Soruşturma evresinde görev yapan müdafi, mahkemede de öncelikle görevlendirilir. Talepname MADDE 12 – (1) Cumhuriyet savcısı, şüpheli hakkında seri muhakeme usulünün uygulanmasını mahkemeden talep eder. (2) Mahkemeye hitaben Ek-2’de yer alan örneğe uygun olarak düzenlenen talepnamede; a) Şüphelinin kimliği ve müdafii, b) Mağdur veya suçtan zarar görenlerin kimliği ile varsa vekili veya ka- nuni temsilcisi, c) İsnat olunan suç ve ilgili kanun maddeleri, ç) İsnat olunan suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi, SAYI 289 YARGI DÜNYASI 337 d) Şüphelinin tutuklu olup olmadığı; tutuklanmış ise, gözaltına alma ve tutuklama tarihleri ile bunların süreleri, e) İsnat olunan suçu oluşturan olayların özeti, f) Cumhuriyet savcısı tarafından bu usulün uygulanmasının şüpheliye tek- lif edildiği ve şüphelinin müdafii huzurunda teklifi kabul ettiği, g) Belirlenen ceza ve/veya güvenlik tedbirleri ile uygulanmış ise hükmün açıklanmasının geri bırakılması, hapis cezasına seçenek yaptırımlar veya ha- pis cezasının ertelenmesine ilişkin hususlar, yer alır. Talepnamenin incelenmesi MADDE 13 – (1) Mahkeme, talepnamenin verildiği gün incelemesini derhal yapar, şüpheliyi müdafi huzurunda seri muhakeme usulü ile ilgili ola- rak dinler ve usulü sonuçlandırır. Şüphelinin seri muhakeme usulü hakkında dinlenmesi SEGBİS veya istinabe yoluyla da yapılabilir. (2) Mahkeme tarafından eksik veya hatalı noktalar belirtilmek suretiyle; a) 12 nci maddeye aykırı olarak düzenlenen, b) Belirlenen yaptırımda maddi hata yapılan, c) Yaptırım hakkında Kanunun 231 inci veya Türk Ceza Kanununun 50 ve 51 inci maddelerinin uygulanmasında objektif koşulların gerçekleşmediği anlaşılan, ç) Teklif edilen cezanın mahiyetine uygun bir güvenlik tedbiri belirtilmeyen, Talepnamenin eksikliklerin tamamlanması amacıyla Cumhuriyet başsav- cılığına gönderilmesine karar verilir. (3) Cumhuriyet savcısı tarafından eksiklikler tamamlandıktan ve hatalı noktalar düzeltildikten sonra talepname yeniden düzenlenerek mahkemeye gönderilir. (4) Mahkemece, isnat olunan suçun seri muhakeme usulü kapsamın- da olmadığı veya Kanunun 250 nci maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilen şartların gerçekleşmediği kanaatine varılması hâllerinde talep reddedilir. Bu durumda, dosya Cumhuriyet başsavcılığına gönderilir ve soruşturma genel hükümlere göre sonuçlandırılır. (5) Mazeretsiz olarak mahkemeye gelmemesi halinde, şüpheli bu usulün uygulanmasından vazgeçmiş sayılır. Mahkemenin hüküm kurması MADDE 14 – (1) Mahkeme, eylemin seri muhakeme usulü kapsamında olduğu, bu usulün şüpheliye Kanunda öngörülen koşullar çerçevesinde teklif edildiği ve şüphelinin bu teklifi müdafii huzurunda özgür iradesiyle kabul et- 338 YARGI DÜNYASI OCAK 2020 tiği kanaatine varırsa talepte belirlenen yaptırım doğrultusunda hüküm kurar. (2) Hüküm; varsa mağdur, suçtan zarar gören veya genel hükümlere göre katılma hakkını hâiz olan kişilere tebliğ edilir. İtiraz MADDE 15 – (1) Mahkemece Yönetmeliğin 14 üncü maddesinin birinci fıkrası kapsamında Cumhuriyet savcısının talebi doğrultusunda kurulan hük- me genel hükümler çerçevesinde itiraz edilebilir. DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Çeşitli ve Son Hükümler Geçiş hükmü GEÇİCİ MADDE 1 – (1) Kanunun geçici 5 inci maddesinin birinci fık- rasının (c) ve (d) bentleri uyarınca seri muhakeme usulü 1/1/2020 tarihinden itibaren uygulanır. Bu tarih itibarıyla kovuşturma evresine geçilmiş, hükme bağlanmış veya kesinleşmiş dosyalarda seri muhakeme usulü uygulanmaz. Yürürlük MADDE 16 – (1) Bu Yönetmelik 1/1/2020 tarihinde yürürlüğe girer. Yürütme MADDE 17 – (1) Bu Yönetmelik hükümlerini Adalet Bakanı yürütür.