T.C. SELÇUK ÜNĐVERSĐTESĐ SOSYAL BĐLĐMLER ENSTĐTÜSÜ GÜZEL SANATLAR EĞĐTĐMĐ ANA BĐLĐM DALI RESĐMĐ ÖĞRETMENLĐĞĐ BĐLĐM DALI

SABANCI MÜZESĐ RESĐM KOLEKSĐYONU VE SABANCI MÜZESĐ’NĐN ĐLKÖĞRETĐM 6–14 YA SEVĐYESĐNDEKĐ ÖĞRENCĐLERĐN EĞĐTĐMĐNE KATKISI

Mehmet AYDAL

YÜKSEK LĐSANS TEZĐ

Danıman Yrd. Doç. Dr. Hülya KAROĞLU

Konya–2009

ĐÇĐNDEKĐLER

Bilimsel Etik Sayfası ……………………………………………………..….. ii Tez Kabul Formu………………………………………………..…………… iii Önsöz ………………………………………………………………………… iv Özet ………………………………………………...………………………… v Summary …………………………………………………...………………… vi ekiller Listesi …………………………………...…………………...……… vii Giri …………………………………………………………………………... viii

BÖLÜM 1 1. YÖNTEM …………………………………………………….…………… 1 1. 1. Aratırmanın Yöntemi …………………………….……………. 1 1. 2. Aratırmanın Amacı …………………………….……....….…… 1 1. 3. Aratırmanın Önemi ……….……………………..…...………… 2 1. 4. Sayıltılar ………………………………………...……..….…….. 3 1. 5. Sınırlılıklar .…..………………………………………..……….. 3 1. 6. Tanımlar …...…………………………………………..……….. 5 1. 7. Kısaltmalar …..………………………………………………….. 5

BÖLÜM 2 2. MÜZE VE MÜZE EĞĐTĐMĐ …………………………………………...... 6 2. 1. Müzenin Tanımları ……………………………………………… 6 2. 2. Koleksiyonculuk ve Müzeciliğin Tarihi………………………… 7 2. 3. Türk Müzeciliği...………………………………………………... 10 2. 4. Müze Eğitimi …………………………………………………..... 12 2. 5. Müzelerin Önemi ve Eğitimdeki Yeri …………………………... 14

BÖLÜM 3 3. SAKIP SABANCI MÜZESĐ ………………………………………....….. 19 3. 1. Sakıp Sabancı’nın Özgeçmii ……………………………..……. 19 3. 2. Sakıp Sabancı Müzesi …………………………………………... 21 3. 3. Sakıp Sabancı’nın Sabancı Müzesi Hakkında ki Düüncesi ….… 23 3. 4. Sabancı Müzesi’nin Tarihçesi …………….……………..……… 25

3. 5. Sabancı Müzesi’nin Oluum Öyküsü ………………………..….. 30 3. 5. 1. Müze Modeline ilikin Tartımalar …………..………. 31 3. 5. 2.Müzenin Gelitirilmesi …………………………...…… 33 3. 5. 3. Müzenin Tasarımı ..……………………...………….... 33 3. 5. 4. Koleksiyonlar …….………………………...………… 34 3. 5. 5. Bilim Adamlarının Çalımaları ………………..……... 35 3. 6. Sabancı Müzesi’nin Eğitime Katkısı .…………………………………... 39

BÖLÜM 4 4. SABANCI MÜZESĐ RESĐM KOLEKSĐYONU ………………….…..…... 51 4. 1. Sabancı Müzesi Resim Koleksiyonları Hakkında ………….…… 51 4. 2. Katalog …………………………………………..……………… 53

BÖLÜM 5 5. BULGULAR ve YORUMLAR …………………………….………...…. 131 5. 1. Günlere Göre Ziyaretçi Sayılarına Đlikin Bulgular ………..…. 131 5. 2. Ya Gruplarına Göre Ziyaretçi Sayılarına Đlikin Bulgular …... 132 5. 3. Geçici Sergilere Gelen Ziyaretçi Sayılarına Đlikin Bulgular .... 133 5. 4. Söz Danımanlık Tarafından Yürütülen Çocuk Atölye Çalımaları Katılımcı Sayılarına Đlikin Bulgular ……….……... 136 Değerlendirme ve Sonuç …………………………………………...…...……. 138

Kaynakça ……………………………..…………………….…………..……. 142 Ekler ……………………………………………………..…………………… 148

ii

iii

iv

ÖNSÖZ

Bu Yüksek Lisans Tezi; Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Güzel Sanatlar Eğitimi Ana Bilim Dalı, ResimĐ Öğretmenliği Bilim Dalı, Yüksek Lisans Programı çerçevesinde hazırlanmıtır.

Hazırlanan bu tezde Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi yerinde ziyaret edilmi, Sabancı Müzesi Resim Koleksiyonları bizzat incelenerek konu ile ilgili bilgiler toplanmı ve toplanan bu bilgiler belirli bir düzen içerisinde sunulmutur.

Müze ve müzeciliğin ülke kültürüne olan katkısını ortaya koymak, Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi Resim Koleksiyonunun incelenerek Sabancı Müzesi’nin müze ve müzeciliğe, eğitime olan katkısını aratırmak bu ödevin amacını oluturmaktadır. Bu amaç doğrultusunda hem Avrupa hem de ülkemiz müze ve müzecilik tarihi hakkında bilgiler verilmi, Sabancı Üniversitesi Resim Koleksiyonları katalog içerisinde görsel olarak sergilenmi, müzenin eğitime olan katkısı ele alınmıtır.

Tezin hazırlık aamasında, çalımalarımda bana yardım eden Sabancı Müzesi yönetim kurulu üyesi Ozan Acar’a, Sabancı Üniversitesi Bilgi Merkezi Direktörü Hilmi Çelik’e, alanındaki bilgilerini, düüncelerini benden esirgemeyen, çalımamın her safhasında bana yol gösteren değerli hocalarım Yrd. Doç. Dr. Yaar Erdemir’e, Yrd. Doç. Dr. Hülya Karoğlu’a ve Yrd. Doç. Dr. Tahsin Samur’a teekkürlerimi sunarım.

Konya 2009 Mehmet Aydal

v

ÖZET

Müzeler, oluumlarından itibaren kültürel değerleri toplumun yararına korumayı ve sergilemeyi hedeflemilerdir. Ancak 1950’li yıllarda müzecilikte asıl amaç, kültür ve bilimin toplumun tüm kesimine aktarılması olarak gelimi, bu nedenle müzecilikte “eğitim” toplama, koruma, aratırma, değerlendirme ve sergilemeyi yönlendiren bir ilev olarak önem kazanmıtır. Müzelerdeki eğitim programlarının amacı, sadece bilgi vermek değildir. Müzelerdeki eğitim ortamları yaratıcılığı, dü gücünü, soru sormayı, ipuçlarını değerlendirmeyi ve sentez yapmayı özendiren, gelitiren bir etkiye sahiptir.

Sakıp Sabancı Müzesi, 9 Haziran 2002 tarihinde Đstanbul Boğazı’nın “Atlı Kök” olarak bilinen Emirgân’daki eski konutunda ziyarete açılmıtır. Türkiye’nin ulusal kültür mirasına her zaman duyarlı olan Sabancı Ailesi, yıllardır topladığı sanat eserlerini halk ile paylamak için Sabancı Üniversitesine bağılamıtır.

Sabancı Müzesi Resim Koleksiyonu 19. yüzyılın baından günümüze kadar yaamı Osman Hamdi, Nazmi Ziya, Đbrahim Çallı, Fikret Mualla gibi Osmanlı ve Türk sanatçıları ile Osmanlı sınırları içerisinde yaamı, çalımı, ya da imparatorluk tarafından görevlendirilmi ve Đvan Ayvazoski gibi Avrupalı sanatçıların eserlerini içermektedir.

Aratırma kapsamında 6–14 ya seviyesindeki öğrencilerin anket sorularına verdikleri cevaplarda ve yapılan uygulamalı çalımalarda çocukların gördüklerine bağlı kalarak sanat yoluyla kendini ifade edebilme, öğrenme yerine düünme, sorgulama ve eser üzerine konuma becerilerini gelitirmi oldukları gözlemlenmitir. Bireyin yaratıcılığını ve dü gücünü gelitirmelerine ortam hazırlayan atölyelerde çocuklar, kiisel becerilerini ön plana çıkartarak güven duyguları pekimi ve yaptığı her türlü çalımada düünmeyi temel alan, çalımalar üretmilerdir.

Anahtar Kelimeler: Sabancı Müzesi, Müze ve Eğitim, Resim Koleksiyonları

vi

SUMMARY

The aimed to keep the cultural values on behalf of society and exhibit them to the society since their establishing. But in 1950’s the main purpose at museology was developed as transferring culture and science to all sections of society so the “education” at museology gained importance as an activity that leads people to gather, keep, research, evaluate and exhibit. The aim of education programs at the museums is not only giving knowledge. The education ambient at the museums has an affect that develops and encourages creativeness, imaging, asking, evaluating clues and making synthesis.

Sakıp Sabancı was opened for visiting at his old house that was known as “Atlı Kök/ Villa with house” of Bosporus in Emirgan on 09 June 2002. Sabancı Family who is always sensitive to national and cultural heritance of donated all their gathered art works for years to Sabancı University to share them with public.

Sabancı Museum Paint Collection composes works of Ottoman and Turk artists who lived from beginning of 19 th century to today as Osman Hamdi, Nazmi

Ziya, Đbrahim Çallı, Fikret Mualla and European artist who lived, worked in Ottoman bounds, or appointed by the Emperorship as Fausto Zonaro and Ivan Ayvazoski.

Within the scope of research, in the answers of students aged 614 to the questions of questionnaire and in the applied studies, it was observed that children developed their ability of expressing themselves, thinking instead of learning, questioning and their skills to talk about work by adhering to what they saw. In the workshops that prepare an environment for an individual to develop his creativity and imagination, it’s seen that children put their personal abilities to the forefront and their feeling of confidence strengthened and they produced some works which ground on thinking in all the studies. Key words: Sabancı Museum, Museum and Education, Collection

vii

EKĐLLER LĐSTESĐ

Resim 1. Birinci Kompozisyon ve Resim Yarıması dereceye giren resimler... 42 Resim 2. Đkinci Kompozisyon ve Resim Yarıması dereceye giren resimler… 42 Resim 3. Üçüncü Kompozisyon ve Resim Yarıması dereceye giren resimler.. 43 ekil 1. Günlere Göre Ziyaretçi Sayıları …………………………………… 131 ekil 1a. Günlere Göre Ziyaretçi Yüzdeleri ………………………………… 132 ekil 2. Ya Gruplarına Göre Ziyaretçi Sayıları …………………………….. 132 ekil 2a. Ya Gruplarına Göre Ziyaretçi Yüzdeleri …………………………. 133 ekil 3. Geçici Sergilere Gelen Ziyaretçi Sayısı …………………………….. 133 ekil 3a. Geçici Sergilere Gelen Ziyaretçi Yüzdeleri ……………………….. 134 ekil 4. Salvador Dali Sergisi Ziyaretçi Sayıları ……………………………. 135 ekil 4a. Salvador Dali Sergisi Ziyaretçi Yüzdeleri ………………………… 135 ekil 5. Söz Danımanlık Tarafından Yürütülen Çocuk Atölye Çalımaları Katılımcı Sayıları …………………………………………………………….. 136 ekil 5a. Söz Danımanlık Tarafından Yürütülen Çocuk Atölye Çalımaları Katılımcı Yüzdeleri …………………….……………………….. 137

viii

GĐRĐ

Müzeler, toplumda sanatsal düüncenin gerçek bilincini oluturan ve bu bilincin gelimesini pekitiren en rasyonel alanlardır. Çünkü müzeler, kültür ve sanat birikimini barındıran mekânlar olarak tanımlanırlar Müze, koruyucu ve tanıtıcı kimliğiyle sanata sanat olma kimliğini verir; bu kimliği saklı tutar onun tanıtılmasını ve gelecek kuaklara iletilmesini sağlar.

Đzleyicilerin sanat yapılarına doğrudan doğruya ulatıkları ve bu eserlerle bireysel ilikiler kurduğu mekânlardır. Müzeler, yalnızca sanat ve sanat eseriyle doğrudan iletiim kurulmasını gerçekletirmekle kalmazlar. Aynı zamanda, sanatsal yaratıcılıkla yüz yüze gelerek, sanatı kanıtlayan, yaayan arivler olarak nitelendirilebilirler.

Müzelerin ariv olma niteliği, korumacı kimliği, yapıtları sergileme ve tanıtma etkinliği, onları toplumun bir parçası yapar. Sanat, dokunulamaz, anlaılamaz, ulaılamaz olma sıkıntısından, ancak müzeler aracılığıyla kurtulur. Müzeler, sanatı yaamın bir parçası haline getirir ve yaamla birletirir. Müzeler, insanların sanat ve kültürle buluma mekânlarıdır.

Sakıp Sabancı Müzesi Resim Koleksiyonu, erken dönem Türk resminin seçkin örnekleri ile Osmanlı Đmparatorluğunun son döneminde Đstanbul’da çalımı yabancı sanatçıların eserlerinden olumaktadır. 1850–1950 yılları arasında yoğunlamakta olan koleksiyonda Osman Hamdi , eker Ahmed Paa, Süleyman Seyyid, Nazmi Ziya Güran, Đbrahim Çallı, Feyhaman Duran, Fikret Mualla gibi yerel sanatçılar ile Fausto Zonaro ve Ivan Ayvazovski gibi yabancı sanatçıların eserleri bulunmaktadır.

Sakıp Sabancının resim birikimi, zaman içinde bir koleksiyona dönüür ve düzenli bir ekilde çoğalarak geliir. Büyük bir bahçenin içinde yer alan Atlı Kök, Sabancı Koleksiyonu’nun müzesi olacaktır. Sabancı ailenin yaamının tanıklığını yapan, binlerce anının paylaıldığı bu tarihi yapı, bir müzeye dönütürülecektir. Sabancı Koleksiyonunda 27 yılı kapsayan hat ve resim birikiminin müzeye dönümesi için çalımalar balar.

ix

Sabancı Koleksiyonu için 9 Haziran 2002 tarihi, önemli bir dönüm noktasıdır. Sakıp Sabancı Müzesi’nin açılıını belirleyen bu tarih, plastik sanatlar müzelerinin bulunmadığı, özel müze açma giriimlerinin hayal olarak görüldüğü Đstanbul’da, önemli bir müzenin açılıı anlamını taır.

Sakıp Sabancı Müzesi’nin açılııyla, ilk resimleri 1970’li yılların ortasında satın alınmaya balanılan bir koleksiyon topluma adanmıtır. Kukusuz bu giriimin aile kültürüne dayanan bir alt yapısı vardır. Hacı Ömer Sabancı’nın sanata duyduğu ilgi, yıllar sonra Sabancı ailesinin koleksiyon yapma bilincinin olumasına sebep olmutur. 1949’da Sabancı ailesi ilk resim ve heykellerini almakta antika objeler koleksiyonuna, plastik sanat eserleri de katılmaktadır.

Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi (SÜSSM)yetikinlere, gençlere ve çocuklara farklı bir müze deneyimi yaatarak müze ve sanatı sevdirmek, müzenin kültürel yaamına daha aktif katılımlarını sağlamak amacıyla yıl boyunca atölye programları, galeri sohbetleri ve konferanslardan oluan eğitim programları düzenlemektedir.

Eğitim programlarıyla katılımcıların müze gezisi sırasında gördükleri hakkında konuma, sanatçıların çalımaları üzerinde düünme, baka bir deyile, sanat eserlerini okumalarını sağlamak amaçlanmakta ve gördüklerine bağlı olarak, sanat yoluyla kendilerini ifade etme olanağı sunmaktadır.

Sabancı Müzesinin 6–14 ya aralığında öğrencilerin eğitimine katkısını aratırmak amacıyla, öğrencilerin eğitimine yönelik sorulardan meydana gelen anket 30 öğrenciye uygulanmı ve bu öğrencilerin vermi olduğu cevaplardan tez içerisinde 12 öğrencinin cevabına yer verilmitir.

Cumhuriyet öncesi ve sonrası Türk sanatçıların ve yabancı ressamların eserlerinden oluan Sabancı Müzesi resim koleksiyonu yaklaık 216 resimden meydana gelmitir. Bunlardan 55 tanesi müzede sergilenmektedir. Aratırma kapsamında Sabancı resim koleksiyonunda adı geçen her sanatçının 1 eseri incelenmitir.

1

BÖLÜM 1

1. YÖNTEM

1. 1. Aratırmanın Yöntemi

Aratırmanın yöntemi, tarama modelidir. “Tarama Modeli, geçmite var olan bir durumu var olduğu ekliyle betimlemeyi amaçlayan aratırma yaklaımıdır” (Karasar, 1991: 779).

Sabancı Müzesi için, müzeler ve eğitimle ilgili kitap, dergi, makale ve tezler taranarak aratırmayı destekleyici bilgiler toplanmıtır. Toplanan bu kaynaklar incelenerek tezin bilgi kısmının oluturulmasında bunlardan yararlanılmıtır. Konunun uzmanı kiilerle görüülerek konuyla ilgili bilgi alınmıtır. Aratırmanın temel bilgi toplama aracı olarak “görüme ve anket tekniği” kullanılmıtır.

1. 2. Aratırmanın Amacı

Müze ve müzeciliğin ülke kültürüne katkısını ortaya koymak, Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi’nin eğitime katkısını ve önemini aratırarak, Sabacı Resim Koleksiyonunu incelemek bu aratırmanın amacını oluturmaktadır. Bu amaç doğrultusunda u sorulara cevap aranmıtır: • Müzelerin eğitimdeki önemi nedir? • Sabancı Müzesi Resim Koleksiyonu’nun kapsamı nedir? • Sabancı Müzesi bünyesinde yapılan eğitim etkinlikleri nelerdir? • Sabancı Üniversitesine bağlı olan Sabancı Müzesi’nin eğitime katkısı nedir?

2

1. 3. Aratırmanın Önemi

Türkiye’nin ulusal kültür mirasına her zaman duyarlı olan Sabancı ailesi, yıllardır biriktirdiği sanat eserlerini halk ile paylamak için Sabancı Üniversitesine bağılamıtır. Özel müze oluumlarının örneği olan Sabancı Müzesi resim koleksiyonunu incelemek ve bir eğitim kurumu olma özelliği taıyan Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi’nin ilköğretim öğrencilerinin eğitimine katkısını aratırmak bu aratırmanın önemini ortaya koymaktadır.

Eğitim, kiinin toplum içindeki rol ve statüsünü önemli ölçüde değitirebilecek bir araçtır. Eğitim kuruları da diğer sosyal kurumlar gibi kendilerini yenilemedikleri, toplum ihtiyaçlarına cevap veremedikleri sürece ya değiikliğe uğramakta ya da yerini yenisine bırakmaktadır.

Eğitimin görevi milletlere, toplumlara, bireylere gelecekte daha rahat bir yaam sağlamak için ekonomik ve sosyal yeni gelimelere yer vermektir. Eğitim düzeyi yükseldikçe kiinin i gücüne katılma oranı artar. Çalıma hayatıyla da insanlar, kendi kiilik ve özgürlüklerini sağlayıp toplumun gelimesine katkıda bulunabilirler.

Eğitimin, ezbercilikten, kuru bilgi aktarımından ve öğrenciyi merkeze almayan anlayıtan uzaklaması gerekmektedir. Artık günümüzde eğitim, sınıfta pasif dinleyici ile yürütülen bir yapıda değildir. Günümüzde eğitimin, her yerde yapılabileceği savunulmakta ve eğitim her yerde uygulanmaktadır. Yaygın eğitim kurumu olan müzeler de bunun en belirgin örneği olarak karımıza çıkmaktadır.

Her müze kendi konusu çerçevesinde eğitime doğrudan katkıda bulunabilecek bir yapıya sahiptir. Bu konuda büyük bir potansiyele sahip olan müzelerden yararlanmak gerekmektedir.

Eğitim ortamı olarak müzelerden yararlanmak Türkiye için çok yeni bir yöntemdir. Müzelerimizin de bu yöntemi uygulama safhasında yeterli ölçüde donanıma ve personele sahip olduğu söylenemez. Bu konu ile ilgili büyük

3

eksikliklerin olduğu su götürmez bir gerçektir. Bu nedenle de bu konuyla ilgili yapılmı aratırmalar oldukça sınırlıdır.

Müzeler birçok duyu organına hitap ettiği için öğrenmenin daha kolay ve kalıcı olacağı ortamlardır. Ancak müzeler ülkemizde eğitim ortamı olarak az kullanılmaktadır. Bu aratırma ile müzelerin bir eğitim ortamı olarak etkin kılınmasına katkıda bulunabileceği sanılmaktadır.

1. 4. Sayıltılar

1. Sabancı Resim Koleksiyonunda incelenen resimler koleksiyonun kapsamını belirlemede yeterli olacaktır. 2. Uzman kiilerle yapılacak görümeler ve çeitli konularda uygulanacak anketler Sabancı Müzesi’nin eğitime katkısını ortaya koymada yeterli olacaktır. 3. Bu çalımalar sonucunda ortaya çıkan bilgiler, Sabancı ailesinin ülke kültürüne ve eğitimine verdiği önemin daha iyi anlaılmasını sağlayacaktır.

1. 5. Sınırlılıklar

Bu aratırma;

1. Cumhuriyet öncesi ve sonrası Türk sanatçıların ve yabancı ressamların eserlerinden oluan Sabancı Müzesi resim koleksiyonu yaklaık 216 resimden meydana gelmitir. Bunlardan 55 tanesi müzede sergilenmektedir. Aratırma kapsamında Sabancı resim koleksiyonunda adı geçen her sanatçının bir eseri incelenerek katalog 29 resim ile sınırlandırılmıtır. Đncelenen resimlerin isimleri ve resimlere ait birtakım bilgiler katalog bölümünde yer alan sıraya göre aağıdaki tabloda gösterilmitir.

4

Tablo 1: Aratırma Kapsamında Đncelenen Resimler

Yapıldığı Eserin Adı Sanatçısı Boyutları Tarih Halayık Pierre Desire Guıllemet 1873 100 x 82cm. Hanzade Halife Abdülmecid Efendi 1918 103 x 79cm. Portresi Kur’an Tilaveti Osman Hamdi Bey 72 x 53cm. Çiçekli Natürmort Ahmet Ali Paa 1903 66 x 90cm. Portakallı Natürmort Süleyman Seyyid 1904 32,5 x 40,5cm. Lehimci Ahmet Ziya Akbulut 81 x 100cm. Karpuzlu Natürmort Hüseyin Zekai Paa 80 x 112cm. akayıklar ve Kadın Halil Paa 1898 120 x 73cm. Ayasofya evket Dağ 1906 250 x 18cm. ezlongta Pembeli Nazmi Ziya Güran 1904 54 x 73cm. Kadın Hamakta Kadın Đbrahim Çallı 1912 38 x 70cm. Kabak Taıyan Genç Fausto Zonaro 1889 242 x 137cm. Kız Ivan Kostantinoviç Kayalıklar 1891 90 x 142cm. Aıvazovsky Levhalı Interıor Feyhaman Duran 1945 68,5 x 94,5cm. Alegori Hüseyin Avni Lifij 45 x 36cm. Namık Đsmail 19 x 27cm. Kurbağalı Dere Hasan Vecihi Bereketoğlu 55,5 x 81cm. Manzara Ahmet Zeki Kocamemi 55,5 x 40,5cm. Çiçekli Natürmort Naci Kalmukoğlu 70 x 56cm. Bursa Hale Asaf 60 x 42cm. Bursa Cemal Tollu 1939 54,5 x 65,5cm. Otoportre Bedri Rahmi Eyüboğlu 1938 63,5 x 48,5cm. Bursa efik Bursalı 1931 112 x 118cm. Manzara Hoca Ali Rıza 103 x 126cm. Sokak Fikret Mualla 53 x 64cm. Manzara Hikmet Onat 1928 80 x 95cm. Manzara Sami Yetik 17,5 x 27cm. 2. Sabancı Müzesinin 6–14 ya aralığında öğrencilerin eğitime katkısı aratırılmı, anket 30 öğrenciye uygulanmı ve tez içerisinde 12 öğrencinin cevabına yer verilmitir.

5

1. 6. Tanımlar

Eğitim: Belli bir konuda bir bilgi ve bilim dalında yetitirme, gelitirme ve eğitme iidir (T. D. K Türkçe Sözlük, 1992:435).

Eğitim Programı: Bireyin davranılarında istenilen değiikliklerin oluturulması ya da bireye yeni davranıların kazandırılması için yapılan programa denir (Yılmaz, 1991: 26).

Envanter: Müzede bulunan eserlerle ilgili çeitli bilgilerin (dönemi, boyu, eni, cinsi, vb.) yazıldığı ve her eser için ayrı ayrı doldurulan filere denir.

Galeri: Sanat yapıtlarının sergilenmesi için hazırlanmı yer, yapı, sergi evi (Turani, 1993: 45).

Müze: Toplumun ve toplum geliiminin hizmetinde olan, halka açık, insana ve yaadığı çevreye tanıklık eden malzemelerin üzerinde aratırma yapan, toplayan, koruyan, paylaan ve sonunda inceleme, eğitim ve zevk alma doğrultusunda sergileyen, kar amacı gütmeyen daimi kurululardır (Ata, 2001: 21).

Müze Eğitimi: Okullar için rehberli turlar düzenlemenin ötesinde atölye çalımalarını ve yayınları içeren sadece okulları değil, aileleri, yetikinleri de içine alan çok geni etkinliler bütünüdür (Enur, 2000: 21).

Özel Müze: Koleksiyonlarının yönetimi özel kiilere bağlı olan, ancak devlet kuruluları tarafından denetlenebilen müzelerdir (Buyurgan ve Mercin 2005: 41).

Pedagoji: Eğitimin amaçlarını, ilkelerini ve yöntemini inceleyen eğitim çalımalarını kurallara bağlayan bilimdir (Oğuzkan, 1981: 57). Sergi: Sanat eserlerinin sergilenmesine denir (Turani, 1991: 126).

1. 7. Kısaltmalar SÜSSM: Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi ICOM: International Counsil of Museums. VAKSA: Hacı Ömer Sabancı Vakfı

6

BÖLÜM 2

2. MÜZE VE MÜZE EĞĐTĐMĐ

2. 1. Müzenin Tanımları

Tarihte koleksiyonculukla balayan toplama ve koruma amaçlı bireysel çalımalar, zamanla toplanan objelerin aynı mekânda birletirilmesi ve mekânın müze adı ile anılmasıyla ilk müze kavramı ortaya çıkmıtır.

“Müze kelimesi, dilimize Fransızca’dan giren Latince kökenli bir kelimedir. Tüm batı dillerine giren bu terim, esası antik Yunanca olan Mousalar’ın yeni esin perilerinin tapınağı anlamına gelen mouseion kelimesinden doğmutur” (Yılmaz, 1996: 4).

Dougles A. Allan; müzenin tanımını bina ile bağdatırmıtır. Allan’a göre müze; “Eya koleksiyonlarını inceleme, aratırma ve zevk almak amacıyla yerletirmek için düünülmü binadır” (Allan, 1963: 5).

P. Schommer tanımında müzenin bina olmasından çok kurum olma özelliğine değinmitir. P. Schommer’e (Schommer P., 1963: 21) göre müze; “Halkın zevki ve eğitimi için türlü nesne koleksiyonlarını, tarih, bilim ve teknik bakımlardan ve türlü araçlarla muhafaza etmek, incelemek, değerlendirmek ve asıl bunları sergilemek amacıyla kurulmu, devamlı bir kurumdur”.

Prof Dr. Tomur Atakök’ün çağda müze tanımı ise öyledir: “Müze, toplumun bilimsel geçmiini yansıtan ve geleceğini biçimleyecek öğeleri aratıran, toplayan ve koruyan, sergileyen, belgeleyen, yaatan ve yönlendiren yaygın bir eğitim kurumudur” (Atakök, 1985: 3).

7

Uluslararası Müzecilik Konseyine göre müze: “Kâr amacı gütmeyen, gelimesine ve hizmetine dönük olarak çalıan, topluma açık ve kalıcı unsurları içeren insan ve çevresinin materyal kanıtını, etüt ve eğitim amaçları ile toplayarak saklayan, aratıran, ileten ve sergileyen bir kurumdur” (Đnel. 2000: 20).

2. 2. Koleksiyonculuk ve Müzeciliğin Tarihi

Đlk koleksiyonların izleri, geçmi çağların karanlığında yok olup gitmitir. Bununla beraber, nesnelerin bir araya getirildiği, koruma altına alındığı ve hatta halkın dilediğinde özgürce gidebileceği bir merkez gibi kullandığı, müzeler düünce olarak ilk kez Klasik Yunan Dönemi’nde ortaya çıkmıtır. Ancak hemen sonra, Alessando Magno yönetiminde Makedonyalı general ve görevliler ile Romalı generaller, yağmalamalar sonucunda ele geçirdikleri sanat eserleriyle özel koleksiyonlar oluturmulardır. Zamanın önemli kiilerince derlenerek bir araya getirilen koleksiyonların halka açılması ile Roma Senatosu’nda sık sık tartıılan bir konu olmu; özel koleksiyonlardan halka açık sergilere geçi aaması, günümüze kadar sürecek çok önemli bir kavram haline gelmitir.

Ortaçağ dönemine gelindiğinde, kiliselerde yerletirilen hazine ve koleksiyonlara duyulan ilgi daha da artmıtır. Resim, heykel ve mücevher gibi sanat eserlerinin yanı sıra, kilise hazinelerinde, baka özel objelere de yer verilmitir.

Ortaçağ prensleri de koleksiyonculuğa özel bir ilgi beslemi; soylarının itibar göstergesi olarak değerlendirdikleri kıymetli objelerle birlikte, bazı antik eserlerin yanı sıra, minyatür kitapları, heykel ve resimler gibi sanat eserlerinin koleksiyonlarının gelimesini sağlamılardır. Bu tür koleksiyonlara, Osmanlı sultanlarının, imparatorluk saraylarında korunan değerli ve çeitli eya derlemelerini de ekleyebiliriz.

Bununla birlikte, klasik eserlere duyulan ilgi, XV. yüzyılda, hümanizmin biriktirme anlayıına hükmeden ana unsurdur. Antik Roma kalıntıları ve bu medeniyete dair somut izler, özel bir değer kazanmıtır. Bu yüzyılın sonlarında

8

1500’lerin baında, Medici ailesi, Floransa’nın gelecekteki müzelerinde yer alacak değerli koleksiyonların çekirdeğini oluturacak çok önemli bir koleksiyona sahipti. Prensler ve dükler artık saygınlıklarının açık bir iareti olan kiisel koleksiyonlarını kullanarak kendi kültürleri ile ilgili sorulara yanıt arıyorlardı. Bu olgu, yüz yıl boyunca bütün Avrupa’ya yayılmıtı. Saray soyluları, koleksiyonlarını barındırmak üzere, ikametgâhlarında kendi zevklerine göre alegorik süslemelerle zenginletirdikleri, “küçük oda” anlamına gelen ve “studiolo” adı verilen özel mekânlar oluturmulardır.

Bilimin büyücülükten ayrılmaya baladığı XVI. yüzyılda, sanat koleksiyonlarının yanı sıra, teknik ve bilimsel içerikli koleksiyonlar da gelimeye balamıtır. Artık koleksiyonların hazırlanması ve düzenlenmesine yönelik konuların ilendiği teorik eserler ve bilimsel incelemeler kaleme alınmaya balanmıtır. Bu yüzyılın balarında ise, koleksiyonculukla ilikili sosyal kimliğin tanımı tartıılmaya balanır. Koleksiyonculuk ve müze kavramları, o zamana kadar, kraliyet sarayı ya da görkemli bir hanedanlık ile özdelemise de, artık bu alanda burjuva değerlerinin de geçerlilik kazandığı dönemler balamıtır.

Aydınlanma dönemine gelindiğinde, koleksiyon ve onun müzedeki sosyal belirtisi, toplumun farklı kesimleri arasında bir kültür yayılmasının çok sesli yankısı olarak ortaya çıkacaktı. Fransa bu olguya kucak açar ve önce Louvre’da Musee Central des Arts, sonra da Vatikan’da bir antik eserler müzesi ve Floransa’da Galleria delgi Uffizi arka arkaya halka açılır.

Napoleon döneminde, Avrupa’nın belli balı koleksiyonlarının ve en değerli yapıtlarının yağmalanması sonucunda, Louvre’un görkemli çatısı altında Musee Napoleon açılmı olur.

Napoleon Đmparatorluğu’nun çöküünden kısa bir süre sonra, diğer büyük Avrupa ehirlerinde bu tür uygulamalara gidilmitir. Yüz yıl süresince ulusal devletlerin doğuuna tanıklık eden Avrupa’da müze bir kez daha tarihi yansıtır.

9

Ulusların saygınlığı, müzelerin ve koleksiyonlarının evrensel zenginliği ile özdelemektedir (Atasoy, 1996).

Türkiye’de de arkeolojiye adanmı ilk müzenin açılıı bu döneme rastlar. 1881 senesinden itibaren müzenin yönetimini üstlenen Osman Hamdi Bey, ülkenin kültürel zenginliğini koruma amacından baka, kendini, tam anlamıyla sanat ve arkeolojiye adamı, kültür stratejilerinin gerçek yaratıcısı ve öncüsü olmutur.

Sonuç olarak, müzeler, derin arkeoloji, sanat ve tarih çalımaları ve aratırma eğilimleri dikkate alındığında, bu çabaları geleneksel olarak destekleyen en eski kurum olan üniversiteler ile denk bir hal alır (Bagelen, 1996: 8–16).

Enerjisi ile kendini bilimsel aratırmalara adayan ve adeta bir pozitivizm tapınağı halini alan müze, somut insani boyutların ötesine bir hamle yapar ve halkın çoğunluğu geride kalır. Halk ve müzeler arasında oluan bu kopukluk sonucunda, aralarındaki ilikiyi düzenleyici yeni kurallara gerek duyulur. Amerika Birleik Devletleri’nde kurulan müzelerin açılıı, halkın görülerini, gereksinim ve tercihlerini dikkate alarak, daha çok bilim ve sanat kültürü yönlü bir eğitime destek veren projeler ile sanat dostu kiilerin yardımları ile gerçekletirilmitir. 1900’lerin eiğine gelindiğinde, müze konusu, sert polemiklerin merkezinde görüülmeye balanmıtır. Müzelerin sonunu isteyen entelektüel ve sanatçıların sayısı giderek artmıtır. Bununla beraber, II. Dünya Savaı’ndan itibaren müzeciliğe duyulan ilgi yeniden önem kazanmıtır. Modern anlayıı belirleyen bir müze kavramını yayacak uluslar arası kurumlar oluturulmu ve uzman dergiler yayınlanarak isteklere yanıt verecek yeni profesyonel izlenimler yaratılmıtır.

XX. yüzyıl süresince ve yeni bin yılın balaması ile özel koleksiyonculuk olgusunun geri dönüüne tanık olunur. Bazı durumlarda, özel vakıfların kurulması ile sonuçlanan bu giriimler, bir anlamda aynı amaçlı kamu müzeleri ile rekabete girerek önemli bir kültürel fenomen oluturmulardır (Yücel, 1999).

10

Kültürel geliim düzleminde de Avrupa ve Amerika’nın yanında benzer sonuçlara ulamayı hedefleyen Türkiye’de, bugün önemli özel koleksiyonlar halkın beğenisine sunulmaktadır. Bununla birlikte Sabancı ailesi, dünyada sanatla ilgili bağı yapan diğer ünlülerin ve sanatseverlerin yanına, Türklerin de adını yazdırarak son derece önemli sanat koleksiyonunu, Türk halkının beğenisine sunmak üzere, kendi ikametgâhını, Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi adı altında bir müzeye dönütürerek, Türkiye’de bir ilki gerçekletirmitir.

2. 3. Türk Müzeciliği

Ülkemizde, müze ve müzecilikle kurulan ilk tarihsel ilikiler yakın bir geçmie dayanmaktadır. Osman Hamdi Bey’in, Asarı Atika Nizannamesi, çok zengin tarihi miras verilerini korumayı hedeflerken, arkeoloji müzesini kurmayı baarması, müzeyle tanımak anlamını taıdığı için önem kazanır.

Cumhuriyet’in ardından iki ayrı alanda müzeler kurulmaya balanmıtır. Bunlardan ilki, Osmanlı saray ve köklerinin müzelere dönümeye balamasıdır. Atılan bu ilk adımların zaman içerisinde geliimi Đstanbul’u büyük bir müze kent kimliğine kavuturmayı hedeflemitir. 1937 yılında, Dolmabahçe Sarayı Veliaht dairesi tahsis edilerek açılan resim ve heykel müzesi, Đstanbul’un tek plastik sanatlar müzesi olarak günümüze gelmitir

Anadolu’nun çok zengin tarihi geçmiine ve bu geçmiin bize bıraktığı kültürel değerlere karılık müzecilik faaliyetleri ülkemizde ciddi anlamda 19. yüzyılda ele alınmaya balanmı, bu alanda bilimsel çalımalar ise Cumhuriyet’in ilanından sonra hız kazanmıtır.

Müzeler, Etnoğrafik, arkeolojik, sanat ve tarihi değeri olan kültür varlıklarının korunduğu, saklandığı ve sergilendiği kurumlardır. Bilimsel anlamda olmasa da Türklerde müzecilik düüncesini ilk defa fiiliyata geçiren devlet adamı Fatih Sultan Mehmet’dir. Sanat ve bilime dükünlüğüyle tanınan ve sarayında bununla ilgili okullar

11

açtıran Sultan, Đstanbul’u aldıktan sonra Fatih Camii avlusundakilerle, Sultan Ahmet Meydanındaki Bizans lahitlerini, sütun ve balıklarını Topkapı Sarayı avlusuna toplattırarak müzeciliğin ve ilk müzenin çekirdeğini oluturmutur. Bu sarayda saklanan pâdiâhlara ait çeitli eyalar da bu müzecilik anlayıının bir sonucudur. Türklerde ejdâd yadigârına ve onların hâtıralarına saygının neticesi olarak eyaların evlerde, sandıklarda muhafaza edilmesi günümüzde de gelenek olarak devam etmektedir. Eskiden kıymetli malzemelerin saklandığı yerlere “Hazine” denirdi. Topkapı Sarayındaki (Hazinei Hümâyun)da müzeden baka bir ey değildi (Konyalı, 1964: 1129).

Bilimsel anlamda Türk müzeciliğinin tarihi (19. yüzyılın ortalarında)Sultan Abdülmecit döneminde balamıtır. O zaman “Tophanei Amîre” müirliğinde bulunan Damat Fethi Ahmet Paa 1846 yılında Osmanlı imparatorluğunun muhtelif yerlerinde bulunan eski eserleri toplattırarak Topkapı Sarayı sınırları içindeki Aya Đrini Kilise’sinde saklattırmıtır (Erargın, 1982: 9–10). VI. yüzyıla ait Bizans kilisesi olan bu yapıda sergilenen eser gruplarına göre, “Mecmai Asarı Atika (eski eserler)” ile “Mecmai Eslihai Atika (eski silahlar)” isimleriyle iki bölüm oluturulmu ve böylece arkeoloji müzesiyle askerî müzenin temelleri atılmıtır.

Fethi Ahmet Paa’nın ölümünden sonra yirmi yıl kadar bu eserlerle ilgilenen olmamıtır. 1868’de seyahat amacıyla Đstanbul’a gelen Fransa Enstitüsü üyesi Dr. Dumont bu eserlerin bir katalogunu hazırlamıtır. Bunun üzerine harekete geçen ilgililerce, (Maarif nâzın Safvet Paa’nın emri ve Sadrazam Ali Paa’nın da isteğiyle)binaya “Müzei Hümâyun” adı verilerek Galatasaray Sultanîsi öğretmenlerinden Đngiliz Mr. Goold müdürlüğüne getirilmi ve 1869’da ziyarete açılmıtır (Erargın, t.y.: 9). Đki yıl görev yapan Goold’un ayrılmasıyla yerine Avusturyalı Trentzio atanmı, bir yıllık müdürlükten sonra 1872 de Alman Dethier aynı göreve tayin edilerek 1881’e kadar devam etmitir. Otuz yıl müze olarak kullanılan Aya Đrini tamamen dolunca eserler Fatih Sultan Mehmed’in 1472 de yaptırdığı Çinili Kök’e taınarak (1876’da) “Müzei Hümâyun

12

Đmparatorluk Müzesi” adı altında halkın hizmetine açılmıtır. Bu arada Dethier de ilk defa eski eserler yönetmeliği hazırlayarak 1874 yılında çıkarılmasını sağlamıtır.

1881 yılında Dethier’in ölümüyle boalan müze müdürlüğüne Osman Hamdi Bey getirilmitir (Mansel, 1971: 386). Đlk modern müzenin kurucusu olan ve müzelerimizi dünyaya tanıtan, bilimsel kazılar yapan Osman Hamdi Bey, aynı zamanda ressam olup “SanayiNefîse MektebiGüzel Sanatlar Akademisi”ni de kurarak batıya açılan bir aydındır. Türk müzeciliğinin Babası Osman Hamdi Bey; 1892 de yaptırıp, 1902 ve 1908 yıllarında ilavelerle imdiki modern duruma getirdiği Arkeoloji müzesini de “Asârı Atika Müzesi” adıyla hizmete açmıtır. 1887 yılında Sayda’da çıkardığı Fenike, Yunan, Roma devrine ait eserler onun kazı çalımalarındandır (Erargın, t.y.: 9). Osman Hamdi Bey’in ölümü (1910)’nden sonra aynı göreve atanan kardei Halil Edhem (Eldem)193l yılına kadar sürdürdüğü idareciliğinde müzelerin gelimesine çok önemli katkıda bulunarak sanat tarihiyle ilgili de pek çok aratırma ve yayın yapmıtır. Bundan sonra Anadolu’da ehir müzeleri açılmaya balamıtır (Erdemir, 2007: 11–12).

2. 4. Müze Eğitimi

Günümüzde müzelerin eğitim rolü, çok etkili ve önemli bir hale gelmitir. Bu rol, insanlarla doğrudan ilikilidir ve insanın okul öncesi döneminden önce balayıp, yalılık dönemine kadar olan bir dönemi içine alır (Buyurgan ve Mercin. 2005: 96).

Öğrenciler açısından müze eğitimi, onların sadece müzede gezmesi ile sınırlı değildir.Ayrıca müzede eğitim programları ve müze dıı eğitsel etkinlikleri ile bir bütün olduğu ve ayrıca halk eğitimiyle toplumu aydınlatma, bilginin yaygınlamasını sağlama gibi görevleri bulunduğu için de müze eğitimi önemlidir (Onur, 1999: 7).

Müzelerin, eğitim açısından gerekliliği ve getirdiği yararlar değiik aktarımlarla ifade edilmektedir. Buna göre; “Müze eğitimi, temel eğitimde ve yaam boyu eğitim

13

sürecinde, yaantılara dayalı, çok yönlü öğrenme ve yaam alanları olarak müzelerin etkin kullanımını içermektedir (Đlhan ve Okvuran, 2001).

Müzelerin eğitim açısından değerlendirilmesi önceleri özellikle ABD’de balamı, daha sonra Avrupa’ya geçmi ve Đngiltere ve Almanya’da yaygınlamıtır. Daha sonraları “müzecilik ve müze pedagojisi”nin gerekliliği ortaya çıkmıtır. Atakök’e (1999: 136) göre, “Almanya ve ABD örneklerinde müzelerin eğitim programları, halka yönelik yaygın eğitim, gençlere ve çocuklara yönelik eğitim olarak ortaya çıkar. Bu noktada müzelerin her bireye ulaamayacağı anlaılınca kurumlarla ibirliği yapılarak bireylere ulama imkânı arandığı belirtilmitir. Bu programlar, çocuklar daha çok küçük yalarda iken, yani ana sınıflarında balamakta, müzelerin bir eğitim kurumu olduğu fikri aılanmakta ve böylece onların hem genç, hem de ileriki yalarında müzeleri ziyaret etmeleri ve eğitim amaçlı kullanabilmeleri amaçlanmaktadır. Bireylerin sanata, sanatçıya, sanat eserine saygıyı daha küçük yalarda öğrenmeleri, sanatsal yetenek ve yaratıcılıklarının ortaya çıkarılması ve gelitirilmesi gerçek anlamda verilecek sanat eğitimiyle mümkün olacaktır. Bu amacı gerçekletirmede okulların ve kurumlarının yanı sıra artık müzeler de etkili olmaktadır (Özsoy, 2001b: 28).

Müze eğitimi ilköğretim kurumları ile üniversitelerde yer alan derslerin bir kısmının uygulama amaçlı yararlanmasında bir araç ya da ortam olarak kullanılmalıdır. Freeman’ın (1987: 9) belirttiği gibi; objelerin kolayca elde edilebileceği bir yer olan müzeler ve galerilerdeki öğrenme kaynağı olan insan eliyle yapılmı nesneler, insanları eğitmek için kullanılabilir. Ancak bu noktada, müzelerin bu öğretim programlarına hazır olması gerekmektedir. Bunun için hem müze yöneticilerinin, hem de öğretmenlerin bilgilendirilmesi zorunludur.

Gelimi ülkeler müze eğitiminde çok mesafeler almıtır. ABD’de müzede sanat eğitiminin öncüsü kabul edilen Munro, müzede sanat eğitimi denemeleriyle müzenin sanat eğitiminde etkili bir rolünü kefetmeye çalımı ve müze eğitimini ya da müzede sanat eğitimini sadece geleneksel dar bir sistem olarak görmemi, sanatlarda öğrenme, gelime ve yaratmanın estetik heyecandan kaçınma ile değil,

14

sanat eserini etkin uygulamada bir aama olarak algılamak ve böylece hafızadaki, hayaldeki ve bunun yansımasındaki bir uygulamayı yeniden organize etmek suretiyle baarılacağına inanılmıtır. Bu amaçla bu kurum, müzedeki sanat eğitiminin, koleksiyonlardaki sanat çalımaları ile doğrudan ilgili olması gerektiğini, sanatın daha çok özellemeye maruz kaldığını, bu yüzden de müzenin bütün sanatlar için merkez olması gerektiğini düünmütür (Ott, 1985: 293). Çünkü müzeler, sanat hakkındaki bilgiyi elde etmeyi sağlamaktadır. Onlar okuma ile öğrenmekten ziyade görerek öğrenmeye tevik etmektedir. Ancak görerek öğrenmek tek amaç değildir. Ayrıca uygulama ve aratırma da bir amaçtır (Zeller, 1989: 48).

Özellikle ilköğretim öğrencilerine müzede verilecek görsel sanatlar eğitimi, öğretmenlerin ve müze eğitimcilerinin her öğrencinin öğrenme sürecini gözleyip denetleyebileceği bir program ve planlama ile yapılmalıdır. Bu noktada eğitimcilerin çoklu zekâ kuramlarını iyi bilmeleri ve yaptıracakları etkinlikleri ona göre planlamaları, her öğrencinin zekâ düzeyine uygun bir öğretimin yapılmasını sağlayacaktır. Böylece her öğrencinin konudan alacağı haz farklı öğretim teknikleriyle denk duruma getirilmi olacaktır. Dil zekâsı gelimi bir öğrenci için bir eser hakkında yorum yaptırma; mantık zekâsı gelimi bir öğrenci için eserin neden, nasıl, hangi artlarda ve ne zaman yapıldığıyla ilgili sorular sorarak mantıksal çıkarımlarda bulunabilme; becerileri ölçme, bedensel ve müziksel zekâsı gelimi olanlar için “drama” yaptırma; uzaysal zekâsı gelimi olanlar için eserin aslından maketler ve röprodüksiyonlar yaptırma gibi etkinliklerle, her öğrencinin müze eğitimine katılmasını sağlayarak tüm zekâ alanlarının kullanılmasına imkân sağlamı olacaktır. Bazı zekâ alanlarının birbirlerini destekledikleri görülmektedir. Bu anlamda birçok zekâ alanının aynı anda kullanımına da müze eğitimi olanak sağlamaktadır (Saban, 2001: 18).

2. 5. Müzelerin Önemi ve Eğitimdeki Yeri

Müzeler ile ilgili yapılan değiik tanımlara bakıldığında son yıllarda eğitim kimliğinin ön plana çıktığı görülmektedir. Atakök’e (1993: 144) göre, “Müzeler bilimsel kurumlardır, hem de bilgi, iletiim, belgeleme ve eğitim merkezleridir.”

15

Amerika Sanat Müzeleri Birliği müzeyi; eğitsel ya da estetik amaçla profesyonel uzman kadro ile nesneleri toplayan, koruyan, yorumlayan ve topluma düzenli bir programla sergileyen kurumlar olarak tanımlamaktadır. ICOM’un müze tanımı ise eğitim yönü ağırlıklı olarak “Müze kültürel değer taıyan unsurlardan oluan bir bütünü türlü biçimlerde korumak, incelemek, değerlendirmek ve özellikle halkın beğenisinin yükselmesi ve eğitimi için sergilemek amacıyla toplum yararına sürekli yönelten kurumdur.” Bu tanımdan anlaılmaktadır ki eğitim, müzenin amaçları ve ilevleri arasına koyulmutur. Böylece müzeler, yaygın eğitim kurumları olarak benimsenerek müze eğitimi için yeni yöntemler gelitirme çabaları balamıtır.

Müzeler, günümüzde sadece obje sergilemekle yetinmemekte, halka karı sorumluluklarının olduğunu kabullenmektedir. “Müzeler kitapların ve derslerin açıkça ortaya koyamadığı olgu, olay ve nesnelerin yaam içerisinde oluması gereken bağları da sergilemektedir” (Harrison, 1963: 109). Bu nedenle müzelere eğitim amaçlı kurumlar gözüyle bakılmalıdır.

Müze eğitiminin amacı bireye bilgisini gelitirme yolları öğretmek, bu bilgileri karılatırma alıkanlığı kazandırmaktır. Böylece müzeler kiileri, düünmeye zorlar, kiilere gözlem yoluyla ilikiler kurdurarak onların sonuca ulamasını sağlar. “Müzede yapılan öğretimde yaayarak ve gözleyerek öğrenme gerçekletiği için öğrenilenler daha kalıcı olur. Müzeler eğitim ve öğretimin yapılabileceği yeni alanlar ve kaynaklar sunabilir” (Erdoğan, 1995: 19).

Müzeler insanoğlunun ürettiği eserlerin farkına varılmasını sağlayarak kültürlerarası iletiimi de sağlamaktadır. Bunun yanında müzeler, müzede sanat eğitimi çerçevesinde, sanat eğitiminde önemli bir unsur olan yaratıcılığın gelimesine de katkıda bulunurlar. Yani müzelerin eğitsel rolü özellikle görsel sanatlar eğitimi açısından çok önemlidir. Đnsanlık tarihini nesnelerle sunarken yaratıcı düünceye sahip insanların yetimesine katkıda bulunurlar. Ayrıca yaratıcı düünceyi ve gücü kamçılarken geleceği yönlendirecek değerlerin yerlemesini de sağlar (Atakök. 2000).

16

Müzeler, oluumlarından itibaren kültürel değerleri toplumun yararına korumayı ve sergilemeyi hedeflemilerdir. Ancak 20. yüzyılın baında özellikle de 1950’li yıllarda müze toplum ilikisi farklı bir döneme girmitir. Bu dönemde müzecilikte asıl amaç, kültür ve bilimin toplumun tüm kesimine aktarılması olarak gelimi, bu nedenle müzecilikte “eğitim” toplama, koruma, aratırma, değerlendirme ve sergilemeyi yönlendiren bir ilev olarak önem kazanmıtır (Atagök, 1994). Bu değiimin balıca sebebi kukusuz eğitimde gelien yeni görülerdir.

Günümüzde müzeler, birer yaygın eğitim kurumu olarak karımıza çıkmaktadırlar. Buradan yola çıkarak halkı eğitmeyi, öğrenmeyi zevkli hale getirerek kültür ve bilimi topluma aktarmayı amaçlamılardır. Müzeler, kuru bilgi aktarımının temel alındığı ezberci sistemden öğrencileri uzaklatırarak aratırmacı, yaratıcı bir öğrencinin, herhangi bir soruyu irdeleyerek cevabını kendi bulduğu etkin eğitim sistemine geçite önemli temel talardan biri olmutur. Böylece müzeler, öğrencilerin kendilerini gelitirmeleri açısından yeni eğitim alanları olarak önem kazanmıtır.

Müzeler okulun öğrenme yaantılarının zenginlemesine katkıda bulunan ideal mekânlardandır. Müzelerin ideal bir öğretim yeri olmasının temel nedeni, kültürle ilgili her tür nesneyi barındırmalarıdır. Okulda öğrenilenler daha çok kuramsal boyutta kalmakta ve yaamla bağlantısı kurulamamaktadır. Müzeler, sosyal ve fen bilimleri derslerinin somut örneklerini veya bağlantı kurulabilecek nesnelerini içerirler. Okulda öğrenilenler müzedeki nesnelerle bağlantılı olarak uygulanır, kuramsal bilgiler dokunulabilir canlı ve kalıcı kılınır. Diğer bir nedense, müzelerde nesnelerle yapılan drama, hikâye anlatma, sanat çalımaları vb. etkinlerle öğrencinin aktif hale getirilmesi ve kendi yaantıları ile bağlantı kurulmasıdır. Öğrenciler, kendilerine aktif olma fırsatı verildiğinde canlanırlar ve yaantıları ile bağlantı kurulduğunda konuya ilgili yaklaırlar. Böylece müze, nesneleri, yaratıcı düünceyi harekete geçirerek bilginin öğrencinin belleğinde kalıcı olmasını sağlar.

Müzeler öğrencilerin kaynaması ve sosyallemesi için de ideal mekânlardan biridir. Öğrenciler, müzelerde değiik etkinlikler ile bir araya gelerek birbirlerini ve

17

kültürlerini daha yakından tanıma ve birbirleriyle kaynama fırsatı bulurlar. Böylelikle müzeler öğretim programına destek olmanın yanında, toplumsallama ve kültürlenme sağlayarak eğitimin genel amaçlarına da hizmet ederler. Müzeler, öğretmenlerin öğrencileri daha yakından tanıması için de bir laboratuvar niteliğindedir. Müzede mekânla birlikte sınıftaki ilikilerin hiyerarisi de yer değitirir. Yeni bir ortamda, yeni insanlarla ve kültürlerle tanımak, çocuğun bakı açısını geniletir. Okulda öğrenemeyen bazı öğrenciler, müze ortamında konulara birdenbire ilgi duyabilirler. Çünkü müzelerde zekâ ve duyular tüm yönleriyle kullanılır. Adıgüzel’e (1999, s. 77–78) göre müze pedagojisi; “Tüm yaam boyu devam edebilir. Çünkü müze insanın her ya döneminde onun ilgisini çekecek imkânları sunar. Ayrıca not alma, belli bir sürede ders yapma uygulamaları olmadığı için bireye özgün bir öğrenme ortamı sağlar. Bu öğrenme ile be duyuyu kullanarak, kefederek, aratırarak, bizzat uygulamalara katılarak daha kalıcı ve etkili öğrenmeyi sağlayabilir.”

Geleneksel öğretim biçimiyle zorluklar yaayan çocuklar, müzelerde yapılan çeitli etkinliklerle daha kolay öğrenebilirler. Müzede çocuk zekâsının okul saatleri boyunca kullanılmayan yönleri ve çocuğun fark edilmeyen yetenekleri de ortaya çıkar. Tüm bunlar, müzelerin eğitimdeki gücünü göstermektedir.

Müzelerde, amaç ve plan dıı öğrenmeden söz etmek mümkündür. Dolayısıyla farkına varmadan kendiliğinden eğitim söz konusudur. Bu tip öğrenmeye informal öğrenme denir ve böyle öğrenmeler gözleme dayalı olarak gerçekleir. Erbay’a (1998: 50) göre, “Müze okul ibirliği ile gençlerimize gerekli bilinç kazandırılmadıkça, bu değerli eğitim ve haz kaynağına kayıtsız kalınacaktır. Minyonlarca genç düünüldüğünde eğitim kurumlarının müzelerin kurumlamasındaki önemi küçümsenmeyecek boyuttadır. Müzeler ve eğitim kurumları arasındaki ilikilerin artırılması için harcanan çaba her eye değer.”

Müzelerdeki eğitim programlarının amacı, sadece bilgi vermek olmamalı; müzelerdeki eğitim ortamları yaratıcılığı, dü gücünü, soru sormayı, ipuçlarını

18

değerlendirmeyi ve sentez yapmayı özendiren, gelitiren bir etkiye sahip olmalıdır (Onur, 1999).

Müzeler eğitim ilevlerini, belirli programlar hazırlayarak ya da okulların hazırladığı programlara yardımcı olarak doğrudan gerçekletirmektedirler. Müze programları planlanırken ortak özelliklerde buluan kesimlere, farklı yöntemlerle halka yönelik, gençlere yönelik ve çocuklara yönelik eğitim programları uygulanmalıdır. Toplumun bütün kesimlerine hitap eden bir müze eğitim programı halkın müzeye olan ilgisini arttırır.

Müzede eğitimi özellikle sanat eğitimi alanı da dâhil olmakla birçok alanda kullanılabileceği, hatta bireyin yaantısında ömür boyu var olabileceği kabul edilmektedir. Örneğin, müzeye gelmeyen veya gelemeyen bireylerin ayağına müzelerin gitmesi ve o bireyleri bilgilendirmesi, eğitmesi gibi. Bu eğitsel etkinlikler farklı biçimlerde yapılabilmektedir. Örneğin müze eğitmenlerinin katılımı ile ödünç verme, bavul müze, konferanslar, seminerler vb. uygulamalar yapılabilmektedir (Buyurgan ve Mercin. 2005).

Atakök’e (1999, s. 139) göre; müze dıı eğitimi önemseyen çağda sanat müzeleri, sanat derslerini gerekli araç ve gereçlerle donatılmı taıtlarla okullara gönderilen eğitim ekibi ile gerçekletirirler. Yine müzede eğitim kapsamında, farklı öğretim yöntemi olarak dokunma oturumları, dramalar, atölye çalımaları, tartıma oturumları vb. etkinlikler de yapılmaktadır.

Müzelerin ilgili kiiler için hazırladıkları yayın ve dokümanlar içinde, okul ve aileler için programlar, tur ve sergi programları, müzenin hediyelik eya bölümünden temin edilebilecek harita, kitap, broür, katalog, poster, kart, fotoğraf, rehber, videokaset, cdler hazırlanmaktadır. Çocuklar için müzedeki sergiler hakkında basit öyküler anlatan resimli müze rehberi, boyama kitapları, afiler, bulmaca, kitap, resim ve kartlar kütüphanedeki okuma köelerinde ya da çok amaçlı çalıma salonunda hazır bulunmaktadır.

19

BÖLÜM 3

3. SAKIP SABANCI MÜZESĐ

3. 1. Sakıp Sabancı’nın Özgeçmii (07.04.1933–10.04.2004)

Sakıp Sabancı 7 Nisan 1933 tarihinde Hacı Ömer Sabancı (1906–1966)ve Sadıka Sabancı (1910–1988)’nın ikinci çocuğu olarak Kayseri’nin Akçakaya köyünde doğdu. Kardeleri; Đhsan (1931–1979), Hacı (1935–1998), evket, Erol ve Özdemir (1941–1996)Sabancı’dır.

Akbank’ta 1948’de 25 lira aylıkla stajyer memur olarak çalımaya baladı. Üç yıl üst üste zatürree hastalığı geçirmesi nedeni ile liseyi bitiremeden okuldan ayrıldı ve aynı yıl kurulan Bossa Un Fabrikası’nda veznedar oldu. 1955’te Bossa Un Fabrikası’na ticaret müdürü oldu. 1957’de teyzesinin kızı Türkan Civelek ile Bossa fabrikasının bahçesinde yapılan bir düğün töreni ile evlendi. Bossa Tekstil Fabrikasında genel müdür yardımcısı olarak görev yapmaya baladı. 1964’te büyük kızı Dilek dünyaya geldi. Adana Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Bakanı oldu. 1966’da babası Hacı Ömer Sabancı Đstanbul’da vefat etti. 1967 yılında kardeleriyle birlikte Hacı Ömer Sabancı Holding A.’yi kurarak irketin yönetim kurulu bakanı oldu.

Đkinci çocuğu Metin 1970’de dünyaya geldi. Zihinsel engelli olarak dünyaya gelen Metin Sabancı’nın tedavisi için Amerika ve Avrupa’da pek çok hastane ve doktora bavuruldu. Đyileme ansı olmayan bu hastalıktan muzdarip pek çok gence yardım için 1976 yılında Erol Sabancı Spastik Çocuklar Tedavi ve Eğitim Merkezi ile 1996 yılında Metin Sabancı Spastik Çocuklar ve Gençler Eğitim Üretim ve Rehabilitasyon Merkezi kuruldu. 1973’de küçük kızı Sevil dünyaya geldi.

Anne Sadıka Sabancı’nın bütün malvarlığını bağılaması ve Sabancı kardelerin katkılarıyla Hacı Ömer Sabancı Vakfı (VAKSA)kuruldu. Vakıf bugün, toplam 53 yerleim merkezinde 112 kalıcı esere sahip, Türkiye’nin en büyük aile

20

vakfıdır. Đzmit Köse köy’de Lassa (BRĐSA)kuruldu. 1981’de Türk sermayesi ile yurtdıındaki ilk banka Akınternatıonal Bank (Sabancı Bank)Londra’da kuruldu. Đsveç’te, Stockholm’de Uluslararası Ticaret Odası Kongresi’nde Türkiye’yi temsil etti. 1985’te ABD eski Bakanı Jimmy Carter ve ei, Sakıp ve Türkan Sabancı’yı Emirgân’daki evlerinde ziyaret etti. Türk ekonomisindeki gelimeleri, Avrupa’daki uluslararası firmaların ve bankaların temsilcileri ile Türkiye ile i yapan Đsviçre bankaları ve Đsviçre firmalarının temsilcilerine aktarmak amacıyla ĐsviçreTürk Derneği’nin Cenevre’de düzenlediği toplantıya konumacı olarak katıldı. “Đte Hayatım” isimli ilk kitabı yayınlandı. Mimar Sinan konusunda Fransa’nın ünlü Sorbonne Üniversitesi’nde konferans verdi. 1986 yılında TÜSĐAD’ın yönetim kurulu bakanı oldu.

Babası Hacı Ömer Sabancı zamanında 1989 yılında toplanmaya balanan resim ve hat koleksiyonlarının sergilenmesi için SSCB Kültür Bakanlığı’nın daveti üzerine Moskova’da bir sergi açıldı. Bu sergi, sonraki yıllarda dünyanın en önemli müzelerinde sergilenecek “Altın Harfler: Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi’nden Osmanlı HatResim Koleksiyonu Sergisi” için bir mihenk taı oldu. 1988–1993 yılları arasında temeli atılan Sabancı Center açıldı. 1996’da kardei Özdemir Sabancı elim bir saldırıda hayatını kaybetti. 1998’de “Altın Harfler: Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi’nden Osmanlı HatResim Koleksiyonu Sergisi” “New York’ta Metropolitan Müzesi”nde sergilendi. Bu koleksiyon Metropolitan Müzesi’nde sergilenen ilk özel koleksiyon unvanına sahip oldu. Kardei Hacı Sabancı vefat etti. 1999 yılında 170 milyon dolarlık yatırımla, Türk eğitimine yeni bir soluk getirmesi hedeflenen Sabancı Üniversitesi Đstanbul’da açıldı. 2000’de “Altın Harfler: Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi'nden Osmanlı HatResim Koleksiyonu Sergisi” Paris’te “Louvre Müzesi”nde sergilendi.

Hacı Ömer Sabancı Holding Yönetim Kurulu Bakanı Sakıp Sabancı, 10 Nisan 2004 tarihinde tedavi gördüğü hastanede yaamını yitirdi (http://www.sakipsabanci.gen.tr/).

21

3. 2. Sakıp Sabancı Müzesi

Özel müze, koleksiyonlarının yönetimi özel kiilere bağlı, ancak devlet kuruluları tarafından denetlenebilen müzelerdir. Türkiye’de bu anlamda ilk müze 1980 yılında Sadberk Hanım adına kurulmutur. Daha sonra buna Sait Faik Abasıyanık Müzesi ve Sabancı Müzesi eklenmitir ( Buyurgan ve Mercin, 2005).

Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi, 9 Haziran 2002 tarihinde Đstanbul Boğazı’nın “Atlı Kök” olarak bilinen Emirgân’daki eski konutunda ziyarete açılmıtır (Fotoğraf 1). Yeilliklerle kaplı ve manzaralı geni bir bahçe içerisinde yer alan müze, resim, hat ve dekoratif sanat eserleri koleksiyonlarının sergilendiği kök bölümü ile geçici sergilerin sergilendiği galerilerden olumaktadır. Atlı Kök giri kapısındaki üç aile odasında 18. ve 19. yüzyıl sanat eserleri ve mobilyalardan oluan kalıcı bir sergi yer almaktadır. Müzeyi bağılayan Sakıp Sabancı adına hazırlanan odada ise kiisel eyalar, fotoğraflar ve karikatürler sergilenmektedir. SSM, zengin bir koleksiyon, kapsamlı uluslararası sergiler, etkinlikler ve eğitim programlarıyla yılın her döneminde sanatseverlere keyifli bir ortam sunmaktadır.

Türkiye’nin ulusal kültür mirasına her zaman duyarlı olan Sabancı ailesi, yıllardır topladığı sanat eserlerini daha geni kitlelerle paylamak üzere Sabancı Üniversitesine bağılamıtır. Bu koleksiyonları barındıran Atlı Kök müze olmak üzere Sabancı Üniversitesine tahsis edilmitir. Bunun yanı sıra, resim koleksiyonunu sergilemek ve geçici sergiler düzenlemek amacıyla Atlı Kök’e bitiik olarak yeni bir galeri binası da yapılmıtır (Fotoğraf 7).

Sabancı Müzesi’nin açılıı, sanat adına yeni bir dönemin balangıcıyla özde bir anlam taımaktadır. Çünkü bir özel koleksiyonun müzeye dönüümünün ilk büyük adımı atılmıtır. Bu öncü giriim, sanata yeni bir ivme katacak ve özel müze oluumlarının örneği olarak arkasından gelen birçok yeni giriime yol gösterecektir ( Giray, 2002, s. 10).

22

Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi’nde sürekli sergilenen koleksiyonlar üç kategoriden olumaktadır;

• Hat Sanatı Koleksiyonu • Resim Koleksiyonu • Dekoratif Sanat Eserleri Koleksiyonu (heykeller, porselenler, mobilyalar ve diğer objeler)

Atlı Kök’ün birinci katında Sabancı Koleksiyonundaki Osmanlı hat sanatı eserleri sergilenmektedir. Yaklaık 400 hat örneğinden oluan koleksiyon Osmanlı’nın 500 yıllık hat sanatına kapsamlı bir bakı açısı sunmakta, kur’an ve dua kitaplarının yanı sıra, levhalar, berat ve fermanlar, iir kitapları ile hattat aletlerinden olumaktadır (Fotoğraf 6).

Sabancı Müzesi Resim Koleksiyonu 19. yüzyılın baından günümüze kadar yaamı Osman Hamdi, Nazmi Ziya, Đbrahim Çallı, Fikret Mualla gibi Osmanlı ve Türk sanatçıları ile Osmanlı sınırları içerisinde yaamı, çalımı, ya da imparatorluk tarafından görevlendirilmi Fausto Zonaro ve Đvan Ayvazoski gibi Avrupalı sanatçıların eserlerini içermektedir (Fotoğraf 4).

Sabancı Koleksiyonu’nda yer alan küçük heykel, madeni eser, porselen, obje ve mobilyalardan oluan dekoratif sanat eserleri koleksiyonu, 1940 yılında Hacı Ömer Sabancı tarafından oluturulmaya balanmıtır. Koleksiyonda, vazoların da yer aldığı 18 ve 19. yüz yıl Çin porselenleri, polikrom vazolar, dekoratif tabaklar bulunmaktadır (Fotoğraf 5). Bunların yanı sıra , çok sayıda 19.y.y. Fransız porselenleri ile ve Viyana atölyelerinde üretilmi Alman porselenleri, koleksiyonda yer almaktadır (Giray, 2002, s. 12).

23

3. 3. Sakıp Sabancı’nın Sabancı Müzesi Hakkında ki Düüncesi

“50 yılı akın i yaantımda, Sabancı Topluluğu’nda pek çok ilke imza attık, ülkemize fayda sağlayacak pek çok projeyi gerçekletirdik. Konusunda lider yabancı irketlerle ortaklıklar kurduk. Tüm bu gelimeler süresince, gördüm ki, bir kuruluun baarısı ve kalıcılığı yalnızca ekonomik değerlerle ölçülemez. Gördüm ki aslında sanat, kültür ve eğitim alanlarına sağladığınız katkı kadar büyüksünüz. Bu düünceden hareketle Türkiye gibi Avrupa ve Asya arasında köprü vazifesi gören bir ülkenin önemini anlatmak için en iyi yolun, zengin sanat ve kültür birikimimizi paylamak olduğuna karar verdim. Bu düünceyle ortaya çıkmı Sakıp Sabancı Koleksiyonu, ilk olarak 1989 yılında Rus Kültür Bakanlığı'nın daveti üzerine Rusya’da, daha sonra Metropolitan Museum of Art, Musee du Louvre ve Berlin Guggenheim gibi Avrupa ve Amerika’nın en önemli müzelerinde sergilenmi, zengin Türk ve Osmanlı kültürünü göz önüne sermitir. Bugünse artık kendi müzemiz aracılığıyla bu sanat hazinemizi daha geni kitlelerle paylama ansını elde ediyoruz.

Đç Anadolu’nun Akçakaya köyünde yoksul bir çiftçi ailesinin oğlu olarak dünyaya gelen babam Hacı Ömer Sabancı, yoksulluktan okula gidemediği, okuma ve yazmayı bilmediği halde bizlere sanat ve kültürümüzü korumanın önemini, geçmiimizden gurur duymayı öğretti.

Pamuk tarlalarında içi olarak çalımaya balayan, ancak daha sonra ilerini büyüterek bir dokuma ve tekstil fabrikası sahibi olan babamın, sanata verdiği önemin ilk örneklerinden biri, Kayseri’nin Zincirdere’sinde Ermenilerin sattıkları bir evi sırf tavan süslemelerini beğendiği için satın alması, kendi bahçesinde, bu tavana uygun bir ev yaptırmasıdır.

Adana’daki otelinde bo ieleri biriktirerek satmayı düünen bir Anadolu insanının Đstanbul’a geldiğinde, “arsası büyük olan evin bereketi de büyük olur” diyerek Atlı Kök’ün alınmasında ısrar etmesi, kazandığını altına ya da halıya yatıran bir geleneğin insanı olmasına rağmen antika ve sanat eserleri toplamaya balaması, Allah vergisi birtakım yeteneklerin ve ileri görülülüğün göstergesidir.

Ben de, babamın sanat sevgisini yüreğimde besleyerek kendisinin balattığı koleksiyonculuk ruhunu devam ettirmeye çalıtım. Önceleri kiisel zevkimi tatmin etmek için satın aldığım sanat objelerinden oluturmaya baladığım koleksiyonlar, zaman içinde daha nitelikli ve daha hedefi belli bir çizgiye oturdu. Özellikle dı temaslarımda bir i adamının toplum içinde baka rolleri de üstlenmek zorunda olduğunu anladım. Bridgestone, DuPont gibi ortaklık yaptığımız irketlerin bakanlarının gerçek birer sanatsever olduklarını, çok değerli sanat eserleri topladıklarını, evlerini müzeye dönütürdüklerini gördüm.

Babamdan kalan antika objelerin değerini öğrenmek için 70’li yıllarda, evimize davet ettiğimiz, daha sonra sanat danımanlığımı üstlenen Raffi Portakal’ın yardımları ile o dönemde pek yaygın olmamasına rağmen Türk eserleri toplamaya

24

baladım. Türk ve Osmanlı sanat eserlerinin, henüz yeterince tanıtılmı olmadıkları için, fiyatları bugünkü değerlerinden çok daha düüktü. eker Ahmed Paa, Osman Hamdi Bey, Süleyman Seyyit, Halife Abdülmecid, Đbrahim Çallı, Hikmet Onat ve Hüseyin Avni Lifıj gibi büyük ressamların tabloları; eyh Hamdullah, Hafız Osman, Đsmail Zühdi, Mustafa Đzzet, Sami Efendiler gibi hat üstadlarının Kur'ân’ları, Delâilü’lhâyratlan, Kıt’a, Murakkaa ve Levhalar bugünkü değerlerinin çok altında fiyatlara satılıyordu; çünkü devlet tek alıcı konumundaydı. Bu nedenle eserler daha yüksek fiyatlarla yurtdıına kaçırılıyordu.

Biz, Türk eserleri biriktirmenin özellikle yurtdıından gelen konukların çok ilgisini çekeceğine ve sanat dünyasında farklı bir yer edineceğimize inanıyorduk. Bu ekilde eserlerin kaybolup gitmesini önleyebileceğimizi ve Türk kültürüne büyük bir faydamızın dokunacağını düünüyorduk. Đte bu yıllarda, Bay Edward adında bir bey yurtdıına çıkacaktı ve bana pek çok eser sattı. Birçok kii, yava yava Türk tablolarını topladığım yönünde haberler yayılması üzerine bana ellerindeki eserleri getirmeye baladı.

Tablolar ve dekoratif eserler satın almaya devam ederken Prof. Memduh Yaa’nın büyük tevikiyle ilk kez, Sultan II. Mahmud’un kendi hattıyla bir levha satın aldım. Prof. Memduh Yaa’dan sonra, hattat, eksper ve hoca Sayın Emin Barın da beni hat almaya çok tevik etti.

Tüm koleksiyoncular gibi, benim de elimden kaçırıp da piman olduğum eser ya da koleksiyon vardır. Bunların arasında belki de en üzüldüğüm, fiyatta anlaamadığımız için almadığım Hüseyin Avni Lifij’in resimlerinin komple koleksiyonudur.

Buna karılık Halil Bezmen’in hem tablo hem de hat koleksiyonlarının seçilmi eserlerinden büyük bir kısmını satın alabildim. Ayrıca, yıllarını hat sanatına adamı olan evket Rado’nun çok ünlü hat koleksiyonunun büyük bir kısmını alarak hat koleksiyonumu daha da güçlendirebildim. Son yıllarda ise, renkli kiiliği ve sanatseverliği ile dikkat çeken rahmetli Ali Koçman’ın 100 adet dolayında tablosunu koleksiyonuma dahil ettim.

ükürler olsun ki, hat ve tablo koleksiyonlarım, yeni katılımlarla müzede sergilenebilir bir çeitlilik ve tutarlılığa kavutu. Koleksiyonların içeriği kadar önemli bir diğer konu, koleksiyonların sergileneceği mekândı. Bu amaçla, 40 yılı akın bir süre yaadığım Atlı Kök’ü, içindeki koleksiyonlarla Sabancı Üniversitesine bağıladım, bir baka deyile halka geri verdim. Ancak Atlı Kök’ün müze olmasına kendi baıma karar vermedim. Müze için çeitli ülkelerden, aralarında Getty, New York Modern Sanat Müzesi gibi müzelerin direktörlerinin de yer aldığı 21 uzmanın katıldığı bir arama konferansı düzenledik. Bu uzmanlar, Atlı Kök’ü çeitli açılardan değerlendirerek müze için uygun olduğunu belirttiler ve birtakım önerilerde bulundular. Uzun ve kapsamlı çalımaların neticesinde, Sakıp Sabancı Müzesi açılıa hazır duruma geldi.

25

Milli kültürümüze katkıda bulunacağına inandığım koleksiyonlarımın, Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi’nde çağda müzeciliğin tüm gerekleri yerine getirilerek ziyaretçilerin beğenisine sunulmasından mutluluk duymaktayım. Evet, çok hayati bir görevi yerine getirmekten gurur duyuyorum. Dünya ile Türk kültür ve sanat değerleri arasında bir köprü olma vazifesini üstlenen, New York Metropolitan ve Paris Louvre Müzesi gibi dünyanın en önemli müzelerinde sergilenen eserler artık Türk ve yabancı sanatseverlere açık olacaktır” (Giray, 2002: 7).

3. 4. Sabancı Müzesi’nin Tarihçesi

Hıdiv Đsmail Paa’nın oğlu Hasan Paa ile Mehmed Ali Paa’nın oğulları olan Prens Mehmed Ali Hasan, 17 Mart 1884 tarihinde Kahire’de, Gezira Sarayı’nda dünyaya gelmitir. Đngiltere’de Sandhourst Kraliyet Askeri Akademisine girmi; orada yetimi ve senelerce Hint Ordusunda hizmet vermitir. Mısır erafından Arnavut kökenli bir aileye mensup olan Aziz Đsmet Paa ile Hıdiv Đsmet Paa’nın torunu Behiye Hanım’ın kızları olan Aye Đzzet Hanım ile 1913 yılında Kahire’de evlenmitir. Oğulları Mehmed Đzzeddin Hasan, 21 Ocak 1914 günü Kahire’de, Đsmail Đzzeddin Hasan ise 4 Ocak 1920 günü St. Moritz’de dünyaya gelmitir (Balcıoğlu, 2002: 36).

Vaktiyle Sultan Abdülmecid tarafından, dedesi Mehmed Ali Paa’ya bağılanmı olan, ancak Paa’nın vefatından yaklaık 5 sene sonra 1866 yılında satılarak ailenin elinden çıkan Emirgân’daki sahilhane ve arsasını, 1923 yılında Prens Mehmed Ali Hasan satın almıtır. Annesi Prenses Hatice Hanım’ın çocukluk günlerini geçirdiği sahilhane yıkılmı ve burası harap bir halde olduğundan, 1925 yılında Prens Mehmed Ali Hasan, mimar Edoard De Nari’ye yeni bir kök projesi çizdirmitir (Kuruyazıcı, 1999: 41–45). Đnaatta kullanılan ahap malzeme Romanya’dan, sıhhi tesisat ise Đsviçre’den getirtilir. Kök’ün zemin katında çamaırhane, Geneve Lyon firmasından alınan kazanın bulunduğu 1 kalorifer dairesi, 1 mutfak, 5 oda, 2 tuvalet bulunmaktadır. Birinci katında 2 sofa, 4 oda; ikinci katta ise 6 oda ile birlikte bir sandık odası yer almaktadır. Tavan arasında ise kökün çalıanları için 4 küçük oda yapılmıtır. Mimar Edoard De Nari tarafından tasarlanan kökün bahçesinde, birbirinden güzel güllerin bulunduğu bir gül bahçesi de yer almaktadır (Balcıoğlu, 2002: 38).

26

Aye Đzzet Hanım’dan ayrılarak 2 Mart 1927 tarihinde boanan Prens, yapımına çok özen gösterdiği bu evde oturmaz ve bir daha geri dönmemek üzere Mısır’daki sarayına döner. Aye izzet Hanım ise iki oğlu ile birlikte, önce babası Aziz Đzzet Paa’nın Mısır’daki evine, devrimden sonra ise oğulları Prens Đzzettin Hasan ve Prens Đsmail Hasan ile birlikte Đsviçre’de Zürich kasabasına yerleirler.

12 Aralık 1938 tarihinde Mısır’da, Tosun Paa Sokağı, No:1, Đskenderiye adresinde oturan Prens Mehmed Ali Hasan, Emirgân Caddesi’nin geniletilmesi dolayısıyla taınmazının bir kısmının istimlakı ile ilgili tüm ilemlerin takibi için vekili Ali Görk’e vekâlet verir. 1939 yılında Emirgân’da yalıların önündeki daracık, kayıkhanelerden dolayı tümsekli, Arnavut kaldırımı yol geniletilirken Mehmed Ali Hasan’ın kökünün bahçesinde de 705m 2lik bir alan, Đstanbul Belediyesi tarafından iki bin iki yüz yirmi iki liri elli kuru bedel karılığında istimlâk edilir.

Uzun yıllar Yusuf Ağa ve ailesinin içinde oturarak bakımını yaptıkları kök ve bahçesi, 1944 yılında Hasan ailesinin sosyal yaamı, misafirperverliği ve yardımseverliğiyle tanınan Prens Mehmed Ali’nin ablası Prenses Đffet Hanım’a devredilir. Prenses Đffet Hanım, ei Ali Celal Paa’nın Kafkasya cephesinde görev aldığı I. Dünya Savaı sırasında, Bebek’te Valide Paa Sarayı’nın yanındaki büyük yalıda oturmutur. Daha sonra küçük kızları Emine’nin verem tedavisi için Đsviçre’ye giden aile, Viyana’da ve sonrasında da bir süre Paris’te oturmulardır. Küçük kızları Emine’yi veremden kaybettikten kısa bir süre sonra ise Đffet Hanım ile Ali Celal Paa ayrılmılardır. Đffet Hanım, 1929 yılında Đstanbul’da Taksim Gümüsuyu Caddesi on bir numaralı, oldukça büyük, üç katlı bir konakta oturmutur (Ayalı, 1975: 130). Meraklı olduğu Osmanlı antika ve ilemeleriyle döediği bu konağında birçok misafir ağırlamıtır. Çerkez kızların balarında hotozları, üzerlerinde değerli kumalardan dikilmi etekleri, kısacası otantik giysileri ile sunumları, özellikle de yabancı misafirleri hayran bırakmıtır. Đffet Hanım’ın Kanlıca’ da Mihribat Koyu’nda da bir yalısı bulunmaktadır (Eldem, 1996: 48).

27

Sosyal yaama, davetlere, antikaya olan aırı merakı ve yardımseverliğinden faydalanmak isteyen kiilerin de gün geçtikçe artmasıyla maddi zorluklarla karılaan Đffet Hanım, Gümüsuyun’daki konağını satmak zorunda kalır. Đçinde bulunduğu bu sıkıntılı durumdan Mısır’daki kardei Prens Mehmed Ali Hasan haberdar edildiği zaman Prens, 1925’te yaptırdığı ama ailesiyle oturamadığı, yıllardır bo kalan kökü Đffet Hanım’a verir.

Đffet Hanım, Emirgan’daki bu köke büyük kızı Misli Melek Hanım ve yeğeni Azize ile birlikte taınırlar. Azize Hanım, Đffet Hanım’ın ablası Prenses Azize Hanım’ın torunudur. Azize Hanım, Mısır’ın tanınmı ve zengin bir ailesine mensup olan Fuad Seyf el Nasr ile evlendirilir. Düğün, Emirgân’da bu kökte yapılır. Đffet Hanım davetlerini bu kökte verir, misafirlerini bu kökte ağırlar. Kökün çalıanları yine Çerkez kızlarıdır. Kök 23 Mayıs 1945 tarihinde Prens Mehmed Ali’nin Mısır’da vefatından sonra oğulları Đsmail Hasan ve Đzzeddin Hasan’a intikal eder (Balcıoğlu, 2002: 40).

Hacı Ömer Sabancı, Đstanbul’da yaz aylarında bütün ailenin oturabileceği büyük bir ev alma niyetindeydi. Sabancı ailesi, 1949 yılında oğulları Sakıp’ın bademcik ameliyatı için geldikleri Đstanbul’da bir yandan da ev bakmaktadır. Önce Emirgân’daki Büyükelçi Muhlis Bey’i evine gidilir. O zaman an altı yaında olan Sakıp Sabancı, bu modern evi özellikle de öminesini çok beğenir. Werner Vonmoos adlı bir aracı, Hacı Ömer Sabancı’yı Emirgân’da Đffet Hanım’ın oturduğu köke götürür. Đffet hanım, köyden gelmi, kravatsız Hacı Ömer Sabancı’yı Đlk bata beğenmez ve Sabancı’ya kökü göstermeyi reddeder. Ardından Đsviçreli bir sigorta irketinin referansıyla Ömer Sabancı evi gezip görür ve çok beğenir. Ömer Sabancı’nın aklı bu evde, oğlu Sakıp’ın aklı ise Muhlis Bey’in evinde kalır. Sakıp Sabancı, babasına Muhlis Bey’in evini veya Yeniköy’deki ekerciyan Yalısı’nı almayı önerince Hacı Ömer; “Büyük yer, büyük arsa her zaman iyidir. Büyük arsaya rahmet fazla yağar. Büyük yerde insan daralmaz. Evin büyüğü de iyidir. Đnsan i tuttu mu büyük tutmalı. Aile dediğin büyük olmalı. Büyük idare edenin kârı da büyük olur.” der ve ekler; “Yalnız hiçbir zaman burnunu büyütmeyeceksin!” (Balcıoğlu, 2002: 42).

28

O sıralarda Trabya Konak Otel’de kalan Hacı Ömer Sabancı, 17 Eylül 1951 tarihinde Prens Mehmed Ali Kökü’nü, Ayaspaa Park Otel’de kalan Đsmail Đzzettin Hasan’dan Atlı Kökü üç yüz bin liraya satın alır. Oturduğu kökün, sahipleri olan yeğenleri tarafından satılmasıyla Prenses Đffet Hanım, yine Gümüsuyu’na, bu defa bir apartmanın giri katına taınır. Hayatının son yıllarını yaadığı bu evde 6 Haziran 1962 tarihinde vefat eder.

Emirgân’daki kökün satın alınmasından sonra geçen ilk on be yıl, kök Ömer Sabancı’nın arzuladığı gibi tüm Sabancı ailesi’nin yazları gelerek kaldığı ev olarak kullanılır. Hacı Ömer Sabancı, kök ile birlikte içindeki bazı değerli eyaları da satın almıtır. Köke içindeki bu eyaları almasıyla Hacı Ömer’in antika merakı balamı olur. Sabancı, 1950’li yıllarda Lütfi Sevsevil Bey, Kafkasyalı Gurkiya, Rıza Bey, Behar, Aret Portakal gibi, Đstanbul’daki dönemin ünlü antikacılarından toplamı olduğu, avize, vazo, yağlıboya tablolar, küçük biblo ve heykelleri Emirgân’daki köküne taımaktadır (Sabancı, 1985: 83–84).

Mahmut Muhtar Paa’nın uzun zamandır kapalı duran Moda’daki evi Mermer Konak ve içindeki eyaların satıa çıkarılacağını duyan Hacı Ömer, hemen konağı ziyaret eder. Mermer Konak’ın bahçesinde duran, 1864 yılında Paris’te dökülen bronz at heykelini çok beğenir. Vehbi Koç da o yıllarda yaptırdığı Divan Oteli’nin bahçesine koymak için bu at heykelini almak istemektedir. Fakat Hacı Ömer Sabancı daha hızlı davranmı ve at heykelini alarak Moda’dan Emirgân’a getirip kökünün bahçesinde evinin önüne koydurtmutur. Böylece kök “Atlı Kök” olarak anılmaya balanmıtır (Fotoğraf 2).

Köke adını veren bu bronz at heykelinin yolculuğu Fransa’da balamıtır. 1864’te Paris’te heykeltıra Louis Daumas tarafından yapılarak V. Thiebaut tarafından da dökümü yapılan heykel, Mısır Hıdivi Đsmail Paa’nın Đstanbul’daki mali ilerini yürüten, Hristiyan Abraham Paa’nın Đstanbul Büyükdere’de Bilezikçi Çiftliği’ne gelmitir (Süreyya, 1996). Bu heykel aha sonra Mahmut Muhtar

29

tarafından satın alınmı ve Moda’daki Mermer Konağı’nın bahçesine koydurtmutu ( Ayalı, 1975: 111–112).

Hacı Ömer Sabancı, Sinan Bosna ve Fazlı Turgay ile birlikte Bossa Fabrikası’nın makinelerini ısmarlamak için Avrupa’daki makine satan firmaları gezerken fabrikaya konacak buhar kazanlarının pazarlığını yapmak üzere, Đtalya’da Lenyono adıyla anılan bir ehre gider. Fabrikanın sahibi Mario Pensotti, Hacı Ömer ve yanındakileri evine yemeğe davet eder. Büyük bir bahçe içerisinde yer alan, değiik sanat eserleriyle döenmi evi, özellikle de bahçedeki at heykelini beğenen Hacı Ömer, bu heykeli de satın alır. 1957 yılında Bossa Fabrikası’nın yeni makineleri arasında Đstanbul’a gelen at heykeli de diğer heykel gibi Atlı Kök’ün ön bahçesine konur (Sabancı, 1985: 84). Atlı Kök’ün yoldan geçerken görülen ön bahçedeki bu heykelin orijinali, IV. Harçlı Seferleri sırasında, 1204 yılında Venedik Doge’si Enrico Dandolo tarafından kentin kalbi konumundaki Đstanbul Hipodromu’ndan alınarak Venedik’e götürülen; 1797–1815 yılları arasında Napolyon’un isteğiyle Paris’te kaldıktan sonra yeniden Venedik’e götürülen San Makro Bazilikası’nın cephesine yerletirilen, güne tanrısı Helios’un arabasını çeken atlardan biridir (Özbayoğlu, 1989: 155–161).

Hacı Ömer Sabancı’nın 2 ubat 1966 tarihinde vefatı üzerine 28 ubat’ta terekesinin, ei Sadıka ve çocukları Sakıp, Hacı, evket, Erol, Özdemir ve Đhsan Sabancı’ya kalmasının ardından toplam 40 hissenin 10 mülkiyet hakkı tercih eden Sadıka Hanım’a, beerden yirmi be hissesi çocuklarına ve birerden be hisse de Đhsan Sabancı’nın çocukları Güler, Yakup ve Nur Sabancı’ya verilir. 29 Eylül 1969 tarihinde ise Đdare Meclisi’nce, Hacı Ömer Holding A. ’nin Emirgan’daki kökü satın almasına karar verilir. 4 Kasım 1969’da Sadıka, Sakıp, evket, Hacı, Erol, Özdemir, Güler, Yakup ve Nur Sabancı, hissedarı oldukları Emirgân’daki gayrimenkullerinin hisselerini Hacı Ömer Holding Anonim irketine satarlar. 11 Mart 1975’te Sevgi ve Murat Sabancı’nın da hissedarı oldukları Emirgân’daki gayrimenkullerinin hisselerini, bu irkete satmalarıyla Atlı Kök tümüyle bu irkete ait olur (Balcıoğlu, 2002: 47).

30

Hacı Ömer Sabancı’nın vefatından sonraki dört sene kök kapalı kalır. Ardından Sakıp Sabancı, ailesiyle birlikte köke gelerek yerleir. Sakıp Bey ve ei Türkan Hanım, Atlı Kök’te Türk misafirperverliğine yaraır bir ekilde birçok konuk ağırlarlar. 1985 yılında ABD bakanlarından Jimmy Carter ve ei kahvaltıya gelirler. 1986 yılında George schultz, Fransa eski babakanlarından Raymond Barre ve Couvee de Murvilla ağırlanırlar. 1990 yılında Japon Prensi Mikasa ve ei, Singapur Babakanı Lee Kuan Yew ve ei de Atlı Kök’te Sabancı ailesinin konuğu olurlar.

Hacı Ömer Holding Anonim irketi olarak unvan tashihi yaparak sahibi olduğu Emirgân’daki Atlı Kök’ü, 9 Ekim 1998 tarihinde Sabancı Üniversitesi’nin 49 yıl süreyle kullanımına verilir (Özbayoğlu, 1989: 161).

3. 5. Sabancı Müzesi’nin Oluum Öyküsü

Sakıp Sabancı Müzesi, kurulu kararını inceleyen programlarına, bilimsel verileri göz önüne alan, dünya müzelerini inceleyen, resim ve heykel sanatımızı gereğine uygun olarak tanıtan bir müzenin, nasıl olması gerektiği konusunda gelitirdiği çalımalarla balamıtır. Bir müzenin kurulu aamasında ilk önemli adım kukusuz, mümkün olduğu kadar farklı uzmanlık alanlarından gelen kiilerin oluturduğu bir grupla fikri bir çalıma yürütmektir. Bu grup çalımasından sonra, beyinde tasarlanan düünceleri fiziksel boyuta aktarmak için gerekli tasarım çalımaları ve bunlarla ilgili kurumsal izinleri, ruhsatları almak gerekmektedir.

Hacı Ömer Holding A., 9 Ekim 1998 tarihinde sahip olduğu Atlı Kök’ü, Sabancı Üniversitesi’nin 49 yıl süreyle kullanımına vermi, böylece Atlı kök’ün halka açık özel müzeye dönütürülmesine karar verilmitir. Bu aamada ilk i olarak, aralarında New York Modern Sanat Müzesi gibi direktörlerin de yer aldığı 21 uzmanın katıldığı bir konferans düzenlenmitir. Atlı Kök uzmanlar tarafından çeitli açılardan incelenerek değerlendirilmi, kökün müze için uygun olduğu belirtilerek bir takım önerilerde bulunulmutur. Daha sonra kendi içerisinde bir planlama grubu oluturulmu ve müzenin hedeflerini belirlemek için çalımalar balamıtır. Konu

31

kapsamında ortaya atılan düünceler farklı alanda yerli ve yabancı uzmanlarla bir hafta süreyle tartıılmıtır. Bu sürede, aslında her müze için geçerli sorular uzmanlara yöneltilmi, kurulu aamasında Sabancı Müzesi’nin amacı, koleksiyonların kapsamı, müzenin görevleri, bir müze için kalıcılığı sağlama noktasında izlenecek yöntemlerle belirlenmeye çalıılmıtır.

Tartıma kapsamında uzmanlara sorulan sorular unlardır:

1. Sabancı Müzesi’nin misyonu ne olmalıdır? 2. Müze, kültürel ortam ile ilgili olarak nasıl ilev görmelidir, ne gibi sosyal roller üstlenmelidir? 3. Türkiye’de çağda sanat alanında yaanan gelimeler, müzeler, sanat piyasası ve galeriler bağlamında nasıl bir yön izlenmelidir? 4. Bu kurum kendisi için Türkiye’de ve uluslararası sanat çevrelerinde nasıl bir yer edinmeyi amaçlamalıdır? 5. Güvenilirlik ve itibar kazanmak için neler gereklidir? 6. Bu kurum ile Türkiye’de yurt dıındaki benzer kurulular arasında nasıl bir bağ oluturulmalı, bu kurum Türkiye’de benzer müzelerden nasıl farklı olmalı ve yurt dıındaki baarılı müzeler seviyesine eriebilmek için ne gibi özelliklere sahip olmalıdır? 7. Bu müzenin yakın ortaklık ilikisi arayıında olacağı kurumların profili ne olmalıdır? 8. Bu noktalar göz önüne alındığında, konut alanındaki sergi ve eğitsel faaliyetleri gelitirmek için uyulması gereken tasarım kuralları ne olmalıdır? 9. Müze, bağlı bulunduğu üniversite ile nasıl bir iliki içerisinde olmalıdır? 10. Bu kuruma en uygun yönetim modeli ne olabilir ve müzenin iletme ve finanse etmedeki seçenekler nelerdir?

3. 5. 1. Müze Modeline Đlikin Tartımalar

Müzenin dayanacağı modeli tanımlama yönünde katılımcılar hem pratik, hem de teorik nitelikte düünceler ortaya atmılardır. Müzenin Đstanbul’da var olan çok

32

sayıdaki müze arasından farkını ortaya koyabilmesi ve “fikirler laboratuvarı” kimliğinde bir müze oluturulabilmesi için nasıl bir yol izlenmesi gerektiği uzmanların üzerinde durduğu önemli konulardan biri olmutur. En baarılı müzelerin “en kendine özgü” olanlar olduğu, bu niteliği oluturmanın gereğine dikkat çekilmitir.

Sabancı koleksiyonlarını halka açık özel müzeye dönütürme fikri aslında yeni ortaya atılan bir düünce olmamıtır. 1980’li yılların balarından beri Sakıp Sabancı, koleksiyonları sosyal bir misyonla bir kamu kuruluuna dönütürmeyi düünmekteydi. Bundan dolayı tartımalar esnasında bir müze modelinden sapma söz konusu olmamıtır. Çünkü bağı sahibinin isteği bu yönde idi. Buna ek olarak müzenin kalıcı olabilmesi, uzmanların üzerinde durduğu önemli konulardan biri olmutur. Bu konuda tüm katılımcılar, kalıcı bir kurumun durağan olma tehlikesinin göz önünde bulundurulması gerektiğini, farklı nitelikteki kültürel faaliyetlerle dinamizm sağlanabileceğini belirtilmitir.

Üzerinde durulun diğer bir konuysa, müzeyi daha geni bir kültür kapsamı içerisinde düünmek idi. Koleksiyonlar ile Sabancı ailesi’nin geçmii ve yakın tarihte kaydettikleri gelimeyi ve dolayısıyla Türk toplumunun sanayileme sürecindeki geliimini gözlemleyebilmek mümkün olabilirdi. Bu kurum, Türkiye’nin 20. yüzyıl sosyoekonomik tarihinin bir müzesi olabilirdi. Fakat bu düünce, Sabancı Müzesi’nin belli bir konunun sınırları içine hapsedilmesi endiesi taımaktaydı. Bundan dolayı koleksiyonun binadan tümüyle ayrı bir yerde sergilenmesinin daha uygun olacağı ifade edilmitir.

Kurulma aamasında uzmanlarla tartıılan diğer bir konu da, müzenin üstlenmesi gereken misyon üzerine olmutur. Sabancı Üniversitesi’nin kurumsal çatısı altında yer alan Sabancı Müzesi’nin üstlenmesi gereken en önemli görev müze müdürü Balcıoğlu’na (2002: 62) göre; “Ulusal kültürümüzün korunması için eğitim ve uygulama çalımalarına önderlik etmek, onu evrensel boyutta yorumlayan, yurt ve dünya kuruluları ile ibirliği yaparak, tüm kültürleri kucaklayan bir ortam

33

yaratmaktır.” Türkiye’de böyle bir kurumun eksikliği düünülerek müzenin böylesine öncelikli bir gereksinimi karılayabileceği düünülmütür.

Müzenin içeriğinin, müzenin bağlı olduğu Sabancı Üniversitesi’ndeki eğitimle uyum içerisinde olması, bunun için gerekli önem ve çabanın gösterilmesinin önemine değinilmitir. Bunun için en baından beri bir danıma kurulunun oluturulmasının gereği saptandı. Üniversitede olduğu gibi müzenin de bir dı değerlendirme mekanizmasına sahip olmalıydı. Ayrıca Türkiye’deki yabancı sanatçıların çalımalarını içeren bir koleksiyon ya da müzenin bulunmadığı, bu müzenin mevcut koleksiyonları gelitirmek yerine, eserleri ödünç alıp sergilenmesi fikri benimsenmitir.

3. 5. 2. Müzenin Gelitirilmesi

Uzmanlar müzenin geleceğini de ele almıtır. Bir koleksiyon oluturmanın risklerine dikkat çekilerek, müzelerin asıl iinin nesneleri satın almaktan çok, fikir çeitliğinin sağlandığı ve düüncelerin gelitirildiği bir ortam oluturmak olduğunun altı çizilmitir.

Strateji ne olursa olsun, tüm bunların gerçekletirilmesi için, mali boyutların önceden açıklığa kavuturulması ve müzenin özerk bir gelir kaynağına vakf edilmi bir fona sahip olması gerektiği anlaılmıtır. Diğer yandan, önerilen model ya da modellerin mali boyutlarını bağı sahibine ilk aamada açıklanması gerektiği ve kendisine uygulanabilir seçenekler sunulmasının gereğine değinilmitir.

3. 5. 3. Müzenin Tasarımı

Arazinin uan ki halinin korunması gerektiği, bunun zaten kültürel bir sorumluluk olduğu belirtildi. Eldeki yüzeyin sınırlı oluu ve arazinin eğimli bir yapıya sahip olması nedeniyle araziye müdahale edilmemitir. Kökün, merkezinin simülasyon emalı, tipik bir mimari anlayıla tasarlandığı, bu emaya dokunulmaması, sadece küçük müdahalelerde bulunulması kararlatırılmıtır.

34

Kökün o gün sahip olduğu özelliklerin, bir müze olmaya yeterli olmadığı tespit edilmitir. Evde çok fazla doğal ıık bulunmakta, bazı eserler de bu zararlı ııklardan olumsuz yönde etkilenmekteydi. Yani çevresel kontrolü sağlamak oldukça güçtü.

Đlk önce yapı, bitkiler, resim ve hat koleksiyonları için gerekli olan koruma çalımalarının gerçeklemesi gerektiği vurgulandı. Tasarım süresince kökün çok ilevli bir yapı olarak ele alınması gerektiği düünüldü. Hem kalıcı, hem de geçici sergiler için bir binanın yapılması kararlatırıldı. Ayrıca bu modern binada, bir kâğıt koruma laboratuarı da bulunacaktı.

Koleksiyondaki eserleri saklama olgusu tüm müzeler için temel sorunlardan biri olmutur. Bu kurumda da, binada koruma çalımaları balamadan önce eserlerin uygun bir ortamda depolanması gerektiği belirtilmitir.

3. 5. 4. Koleksiyonlar

Koleksiyondaki eserlerin değerinin bu bağlamda o kadar da önemli olmadığını belirten katılımcılar, eserin bir dönemin tarihsel geliimine tanıklık ettikçe daha büyük değer kazanacağını ve bu nedenle kültürel geliim tarihi ile eserler arasında bir bağın kurulması gerektiği ifade edilmitir.

Koleksiyondaki farklı malzeme grupları konusunda ortaya konulan ilk nokta, fermanların önemli tarihi belgeler oldukları ve bu nedenle koleksiyonun geri kalan bölümünden ayrı tutularak sergilenmesi yönünde idi. Hat koleksiyonunun olağan üstü ve dünyanın en iyi örnekleri arasında olduğu belirtilmitir. Koleksiyonlar mevcut haliyle kalabalık bir biçimde sergilendiği için, koleksiyonun taıdığı değeri tam olarak yansıtamadığını, ayrıca eldeki eserlerin çoğu üzerinde acilen onarım ve koruma çalımalarının yapılması gereği vurgulandı. Eserlerin uygun bir ekilde sergilenmesi, ayrıca kullanılan teknik ve aletlerin de takdiminin gerektiği, ilk bakıta sergi alanı için 1000 metre kareye gerek duyulduğu saptanmıtır.

35

Resim koleksiyonunda; eserlerin kalitesinin değiken olduğu, bazı resimler üzerinde bakımonarım çalıması yapılması ve hepsinin iyi koullarda sergilenmesi gerektiği ifade edilmitir. Sonuçta ilgi çekmek için, eserlerin yerel bir tarihsel açısıyla değerlendirilmesinin önemi vurgulanmıtır. Katılımcılar bir gelime stratejisinin ortaya koyulabilmesi için koleksiyonların doğru bir biçimde değerlendirilmesi gerektiğini savunmulardır. Eklemelerin asgari düzeyde tutulmasını, satın alma politikasının eserleri parça parça toplamak yerine, önceliğin belgesel niteliği olan eserlere verilerek koleksiyonun gelitirilmesinin daha sağlıklı olacağı belirtilmitir.

Dönem ve bağlam ile ilgili olarak Türk sanatçılarının eserlerinin özelliklerinden kaynaklanan güçlükler olduğu ifade edilmitir. Bu nedenle, burada ortaya konulduğu ekliyle resim koleksiyonunun gelitirilmesi üzerine ina edilen bir tarih söyleminin formülasyonunu kabul etmenin zor olduğuna, daha geni boyutlu bir yaklaımın oluturulmasının gereğine ve koleksiyonlarda bu potansiyelin olduğuna dikkat çekildi.

3. 5. 5. Bilim Adamlarının Çalımaları

Müzenin üniversite çalımaları içinde aktif bir rol oynayabilmesi ve kendi hedeflerine ulaabilmesi için, sadece sanata odaklanmaktansa, geni kapsamlı kültür aratırmalarına yönelerek daha verimli sonuçlara ulaılabileceği belirtilmitir.

Tartıılan modele göre, kendilerine kalacak yer temin edilecek olan bilim adamlarının sorunsuz bir ortamda aratırmalarını yürütebilecekleri ifade edilmitir. Bu aratırmaları yürütecek bilim adamlarının üniversite tarafından belirlenmesi ve en az doktorasını tamamlamı düzeyde olması istenmitir. Princeton Đleri Aratırmalar Enstitüsü modelinde, kurumda sürekli kalan bir akademisyen grubunun olduğu, konukların yıllık süreler için kalma bavurusu yapabildikleri ve tüm olanaklardan yararlanmalarına izin verildiği belirtilmitir.

36

Uzmanlar için konu hakkında model olan diğer bir örnek de, her dönem 6 sanatçının stüdyolarda çalımaya davet edildiği Schafhausa kurumu olmutu. Çalıma sürelerinin sonunda sanatçıların eserlerinin sergilendiği, böylece hem sergilerin hem de sergileri izleyen yayınların, müzenin sanat aratırmaları için bir kaynak olarak önem taıdığı vurgulanmıtır.

Sonuç olarak, kurum tanımının, ustaların resimleri ve hatlardan oluan bir hazineden, bir üniversite müzesine dönümesi, mekâna farklı destek ilemlerinin getirilmesini gerektirmitir. Đlk olarak, var olan koleksiyonlar uygun artlarda depolanmalı ve sergilenmelidir. Standart bir müzede, ısı, toz, nem, ıık ve güvenlik kontrolleri zorunludur. Dahası, sanat ve hat kültürü, yeni teknolojik gelimelerden faydalanmalı, hem koleksiyonlar hem de bina korunmalı, restore edilmeli ve yenilenmelidir. Bu amaçla, ileri bir mimari programın gelitirilmesi gerekiyordu. Kâğıt bakım laboratuvarı, müzenin kuruluundan sonra eklenen yeni ilevlerden biridir. Çağda bir müzenin diğer bir koulu da, hem sürekli hem de geçici sergiler sunmasıdır. Var olan kök, gerekli yönetim ofisleri ile sürekli sergi salonu ve bir kâğıt onarım laboratuvarı haline dönütürülürken, mütemilat ve bahçedeki teraslar, geçici sergileri barındırmak üzere mimari olarak değitirilip gelitirilmeliydi. Bir müze ortamındaki dolaım eması, ziyaretçi hareketini bölmeyecek ancak kontrol edilebilecek ekilde olmalıdır. Mimari mekân, kurumda gerçekleecek bakım, kataloglama, sergileme, aratırma ve inceleme gibi faaliyetlere cevap verecek ekilde esnek olmalıdır. Yani, bina ve bahçe, koleksiyona ev sahipliği yapmanın yanı sıra, mekânsal olarak birkaç ileve cevap vermelidir.

Bağımsız ve kâr amacı gütmeyen bir kurum olan SSM, kendi sorumluluk ve prensiplerini belirlemeli, koleksiyonlarını yurtiçi ve yurtdıı alımlarla geniletmelidir. Bir kurum olarak koleksiyonculuk kavramı ise, müzenin ve ilikili üniversitenin akademik alanına nelerin girdiğine karar verilmesini; yeni eserlerin seçimi ve satın alınması ise, sistemli ve akademik bir çalımayı gerektirmekteydi. Karar süreci, bir satın alma komitesi tarafından yönlendirilmi ve derin bir aratırmaya dayandırılmıtır. Đçinde bulunduğu parçalı ekli ile koleksiyon, tematik grupları geniletmek için potansiyel bir taban oluturmaktadır. Sistematik bir

37

koleksiyon süreci, koleksiyonun, koleksiyoncunun kiisel duyarlılıklarının ifadesinden daha ileri gitmesi anlamına gelmektedir. Đçerik ve mekân arasındaki yeni iliki, bir tarihi belge ya da sanat eserinin, içsel bilimsel dinamiğini, sosyal ve kültürel alanların daha geni parametrelerine uyarlar.

Yukarıda belirtilen tüm nitelikler doğrultusunda müze, Türkiye’de örnek bir kurulu olmayı hedeflemeli ve müzecilik alanında yeni bir açılım getirerek zaman içinde mevcut veya kurulacak olan diğer müzelere fiziksel ve teknik düzeyde destek olmalıdır. Bu ana ilkeler doğrultusunda galerileriyle, laboratuvarlarıyla ve görünümüyle her yönüyle donanımlı Sabancı Müzesi kurulmaya balanmıtır. Birçok alanda yetkin personeli ve rasyonel bir yönetim modeliyle yola çıkan SSM, alanında uzman aratırmacıların katkılarıyla zaman içerisinde daha da gelimeyi hedeflemitir.

Komisyon üyelerinin yukarıda belirtilen düünceler doğrultusunda, Planlama grubu bir sonraki aama için sentez çalıması yürüterek ve ana hatlarıyla müzenin kurulu ilkelerini belirleyerek yönetimin onayına sunmutur.

Ana hatlarıyla belirlenen Sabancı Müzesi kurulu ilkeleri unlardır:

1. Müze dinamik bir yapıya sahip olmalı, kendi koleksiyonlarının sergilenmesine ek olarak geçici ve nitelikli etkinlikler için mekânlarla donatılmalıdır. 2. Adı geçen geçici etkinliklerin niteliğini en üst düzeyde tutabilmek için, en ileri uluslararası standartların sağlanacağı altyapı müzenin her bölümüne uygulanmalıdır. 3. Müze altyapısı ve içeriği ile çağda müzeciliğin tüm gereklerini yerine getirerek dünya müzeleri arasında yerini almalıdır. 4. Toplumun farklı kesimine hitap edecek biçimde, her kullanıcı profiline göre (çocuklar, gençler, aratırmacılar, özürlüler)özellikler taıması öngörülmelidir. 5. Müzenin altyapısıyla ve personeliyle, her düzeyde eğitim misyonunu yerine getirecek programların gelitirilmesi ve uygulanması

38

gerekmektedir. Bunları gerçekletirirken Sabancı Üniversitesiyle ibirliği içinde olmalıdır 6. Müze sanat ortamında da varlığını göstermeli, uzaktan da yararlanılabilecek bir kaynak olma niteliği sağlamalıdır. 7. Eski eser bakım, onarım ve koruma alanında müze, öncü bir eğitim ve uygulama merkezi olmalıdır.

Bu uzun ve kapsamlı çalımaların ardından Sakıp Sabancı Müzesi Sabancı Üniversitesinin akademik ve yönetim kurgusunda yer alarak kurulmutur. Sabancı Üniversitesi, Vaksa’ya bağlı bir vakıf üniversitesidir. Sakıp Sabancı, koleksiyonlarını üniversiteye bağılamaya ve evini de müze olarak tahsis etmeye karar verdiğinde, her ikisinin de genç neslin eğitimine katkıda bulunacağını düünmü, isteği üzerine, 28 Aralık 1998 tarihli bavuru mektubunun sonucunda, Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı, Sabancı koleksiyonlarını ve bunların bulunduğu Atlı Kök olarak bilinen yapıyı bir “özel müze” olarak ilan etmitir. Burada, özel kelimesi, üniversiteyi bu koleksiyonların ve bulundukları mekânların yasal sahibi ve koruyucusu olarak belirler. Diğer yandan, kurumun ileyii, “Kültür ve Tabiat Varlıklarının Korunmasına” ilikin 2863 sayılı yasaya ve “Özel Müzeler ve Denetimleri” yönetmenliğine bağlıdır. Müzenin kurulu ve yönetiminin kapsamı içine girdiği bu yasa ve yönetmelik, sadece koleksiyonları değil, kökün ve etrafındaki bahçenin de “korunması, bakımı ve ilevsel değiimini” içerir. Diğer bir deyile bu yasa, kökün, çevresinin ve içeriğinin kontrolünü, halka açmak amacıyla üniversiteye vermi, Sabancı, koleksiyonlarını kökü, bahçesini bir müze olarak tanımlamıtır (Balcıoğlu, 2002).

39

3. 6. Sabancı Müzesi’ nin Eğitime Katkısı

Sakıp Sabancı ve ailesi tarafından 1996–1999 yılları arasında konut olarak kullanılan Atlı Kök 1998’de Sabancı Üniversitesinin 49 yıl süreyle kullanımına verilmitir. Bu tarihi yapı, içindeki değerli eserler ve bahçesiyle birlikte kapılarını Haziran 2002’de halka açmıtır. Sabancı Üniversitesi bünyesinde yer alması nedeniyle aynı zamanda bir eğitim kurumu olma özelliği taımaktadır. Bundan dolayı da yetikinlere ve çocuklara farklı bir müze deneyimi yaatarak müze ve sanatı sevdirmek, müzenin kültürel yaamına daha aktif katılımlarını sağlamak amacıyla yıl boyunca atölye programları, galeri sohbetleri ve konferanslardan oluan eğitim programları düzenlenmektedir (Fotoğraf 10 ve 11).

Eğitim programlarıyla katılımcıların müze gezisi sırasında gördükleri hakkında konuma, sanatçıların çalımaları üzerinde düünme, baka bir deyile, sanat eserlerini okumalarını sağlamak amaçlanmakta ve gördüklerine bağlı olarak sanat yoluyla kendilerini ifade etme olanağı sunulmaktadır (Fotoğraf 8 ve 9).

Her yıl eğitimöğretim yılının balamasıyla birlikte öğrencilere yönelik uygulanan eğitim programları ve etkinliklerde öğrenciler sanat eserleriyle tanımakta ve çeitli atölye çalımalarına katılmaktadırlar. Ücretsiz olarak düzenlenen bu eğitim programları hafta içi belli günler ve saatlerde gerçeklemektedir. Anaokulu, ilköğretim, liseler için hazırlanan bu eğitim programları otuzar kiilik öğrenci gruplarıyla sınırlı tutulmaktadır. Ayrıca eğitim çalımalarında servis olanağı olmayan okullara servis hizmeti de müze tarafından sağlanmaktadır (M. Isigöllü ile kiisel iletiim, 15 Mayıs 2008).

Sabancı Müzesinin kuruluundan itibaren bu eğitim çalımaları sürdürülmektedir. Balangıçta Tuzla bölgesindeki iki okulla eğitim çalımalarına balanmıtır. Eğitim programlarına daha yeni balandığı için öncelikle pilot okullar seçilmitir. Okulların müdürleriyle görüülmü ve tüm yıl boyunca iki okuldan toplam 400 öğrenci müzenin eğitim programlarına dâhil edilmitir. Bu okulların müzede gerçekletirilen çalımalar hakkında diğer okulları bilgilendireceği

40

düünülmütür. Ayrıca eğitim programları Đl Milli Eğitim Müdürlüğü aracılığıyla baka okullara duyurulmutur. Zaman içerisinde birçok okul, müzenin eğitim faaliyetlerinden yararlanmak için Sabancı Müzesine bavurmutur (M. Isigöllü ile kiisel iletiim, 15 Mayıs 2008).

Müze gezisi sırasında ortaya atılan sorular aracılığıyla, sanatın öğeleri çerçevesinde, öğrenciler bir çeit bakmagörme alıtırmalarına yönlendirilmektedir. Örneğin öğrenci bir tabloyu incelerken ona, “Konu nedir, resimde ne görüyorsun, resimden ne anlıyorsun, en dikkatini çeken renk nedir?” tarzında sorular sorulmaktadır. Ayrıca öğrenciye biçim öğelerini öğretici; ritim, hareket gibi unsurları temel alan konular üzerine, çocuklardan geri bildirim alacak ekilde sorular yöneltilmektedir. Müze eğitiminde, öğrencilerden herhangi bir sanat eseriyle ilgili (bu bir porselen, heykel veya resim olabilir) kompozisyon yazmaları veya resim yapmaları istenmektedir. Bu tür uygulama çalımaları, müze gezisi sırasında galeride oluturulan eğitim odalarında yapılmaktadır. Örneğin müzede, bir kostüm sergisi düzenlendiğinde çocuklarla bu odada kostüm tasarımları yapılmaktadır ya da portre ile ilgili bir sergi söz konusuysa öğrencilerden birbirlerinin resimlerini yapmaları istenmektedir. Kısacası, öğrencilere, Sabancı Müzesi koleksiyonları veya o an müzedeki geçici sergiyle bağlantılı uygulamalı çalımalar yapılmaktadır (M. Isigöllü ile kiisel iletiim, 15 Mayıs 2008).

Sabancı Müzesi eğitim programlarına farklı ya aralığında öğrenciler katılmaktadır. Dolayısıyla bu farklı ya aralığındaki öğrencilere yönelim de farklı olmaktadır. Sorulan soruların çocukların yalarına uygun olması gerekmektedir. Müzeyi ziyaret eden öğrenciler 3–6, 7–10, 11–14 veya 16 ve üzeri ya aralığındadır. Bir sanat eserine bakarken 3 yaındaki bir çocuğa yöneltilen sorular farklıdır. Yani öğrencilere sorulan sorular onların yaına ve ilgi alanlarına göre farklılık göstermektedir. 3–6 ya arası çocuklarla müzeyi dolaırken yapılan eğitim programlarında onlara; mevsimler, renkler, hayvanlar ile ilgili sorular yöneltilmektedir. Bu eğitimleri, çocuklarda 60 dakikayla, yaça daha büyük gruplar içinse 90 dakika ile sınırlı tutulmaktadır.

41

Yaz aylarında okullar kapanınca, eğitim programlarına öğrenciler öğretmenleriyle katılamayacağından dolayı bu çalımalar anne, baba ve çocuklar ile gerçekletirilmektedir. Eğitim programlarına katılmak isteyen aileler yine rezervasyonla alınmaktadır. Salı, perembe günleri sabahları 3–6 ya arasını, öğleden sonra da 7 ya ve üstü gruplar programlara kabul edilmektedir. Ayrıca yaz aylarında öğretmenlere yönelik eğitim programları da uygulanmaktadır. Öğretmenlere yönelik eğitim programlarında amaç; öğretmenlerin, öğrenciler ile birlikte herhangi bir müzeyi ziyarete gittikleri zaman bir sanat eseri incelemesinde çocuklara, nasıl yardımcı olması gerektiği konusunda fikir edinmelerine yardımcı olmaktır.

Sabancı Müzesi bünyesinde gerçekletirilen diğer bir eğitim etkinliği de, her yıl öğrenciler için düzenlenen resim yarımasıdır. Yarıma buradaki eğitim programları ile paralel bir ekilde düzenlenmektedir. Düzenlenen bu resim yarımalarının ve yapılan atölye çalımalarının balıca amacı, çocukların, daha katılımcı, daha somut ve kendini ifade edebileceği çalımalarla, onlar için en etkin zaman kullanımı ve kendilerini gelitirmeleridir. Çocuklar, bu çalımalarla, öğretilmek yerine düünmeye ve sorgulamaya yönlendirilir, konumaya özendirilir, kiisel becerileri ön plana çıkartılarak kendilerine güven duyguları pekitirilir ve her türlü çalımada düünmek temel alınarak, sınırsızca üretmeleri sağlanır. u ana kadar 3 yarıma yapılmıtır. Düzenlenen resim yarımaları;

Sabancı resim koleksiyonunda Đbrahim Çallı’nın, Osman Hamdi Bey’in, Halil Paa’nın, Sabri Berkel’in portre resimleri bulunduğundan ilk resim yarımasının konusu “Portre” olmutur.

42

Resim 1: Birinci Kompozisyon ve Resim Yarımasında dereceye giren resimler

36 Ya Birincisi 710 Ya Birincisi 1114 Ya Birincisi Adam Ahituv Letisya Sağbazar Đpek Keçeci

Atlı kök’ün müzeye dönütürülmesi ve bahçede bulunan at heykellerinden dolayı ikinci resim yarımasının konusu da “At” olarak belirlenmitir.

Resim 2: Đkinci Kompozisyon ve Resim Yarımasında dereceye giren resimler

36 Ya Birincisi 710 Ya Birincisi 1114 Ya Birincisi Pelin Öz Nedim Tör Arno Cand

Sabancı Müzesi bahçesini süsleyen rengârenk çiçeklerden dolayı üçüncü yarımanın konusu ise “Vazoda Çiçekler”dir.

43

Resim 3: Üçüncü Kompozisyon ve Resim Yarımasında dereceye giren resimler

36 Ya Birincisi 710 Ya Birincisi 1114 Ya Birincisi Đlkin Su Akı Buket Göken Dilara Ku

Her yıl düzenlenen yarımalar Đstanbul’u ve çevresindeki okulları kapsamaktadır. Yarımalar 3–6, 7–10 ve 11–14, 16 ve üzeri ya aralığındaki öğrencilere yapılmaktadır. Yarıma sonunda resimler jüri üyeleri tarafından değerlendirilmekte ve dereceye giren öğrenciler ödüllendirilmektedir. Ayrıca yapılan resimler 2 hafta ya da 1 ay süreyle Sabancı Müzesinde sergilenmektedir. Düzenlenen bu yarımaların diğer bir amacı ise, öğrencilerin yaratıcılığını ve dü gücünü gelitirmelerine ortam hazırlamak, bu tür uyarılarla toplumu SSM’ deki eğitim programları konusunda bilgilendirmektir. Yani hem burada eğitimle ilgili bir faaliyet olduğu duyurulmu, hem de çocuklar için çekim noktası oluturulmutur.

Avrupa ve Amerika’daki müzelerde öğrencilere yönelik çok çeitli öğretim programları uygulanmaktadır. Çoğu müzede eğitim programları uygulanmakta; bu yolla da genç ve yetikinlerin sanata yaklaımları, sanat yoluyla yaadıkları dünyayı kavramalarına yardımcı olmak amaçlanmaktadır. Avrupa ve Amerika’da 1950’li yıllarda bu sistem oturtulmaya balanmıtır. Özellikle de devlet müzeleri eğitimlere öncülük etmektedir. Türkiye’de ise, bu tür giriimler sadece özel ve bireysel giriimlerle yürütülmeye çalıılmaktadır. Avrupa’nın pek çok ülkesinde devlet desteğiyle gerçekletirilen sanat çalımaları, ülkemizde sadece, özel kuruluların çabalarıyla gerçekletirilmeye çalıılmıtır. Türkiye’de 1980’li yıllarda Arkeoloji Müzesi Derneği’nin müze eğitimiyle ilgili çalımaları olduğunu görmekteyiz. Bu

44

noktada Sabancı Müzesi, bünyesinde gerçekletirdiği eğitim programları ve eğitime katkısıyla ülkemizde ilk örneklerden biridir. Daha sonra Koç Müzesi ve Đstanbul Modern Sanatlar Müzesi eğitim aktivitelerine yer vermi kurumlarımız olmutur (M. Isigöllü ile kiisel iletiim, 15 Mayıs 2008).

Eğitimöğretim Avrupa’da ve Amerika’da olduğu gibi dıarıdan, kültürel anlamda desteklenmesi hatta bunun sistematik hale dönütürülerek yaygınlatırılması gerekmektedir. Özelliklede devlet okullarında, çocukların kültürel alanlarındaki gelimeleri üzerinde çaba sarf edilmelidir. Anne, baba ve birey olarak sadece müze aracılığıyla değil; tiyatrosuyla, sinemasıyla, tarihi eserleriyle ülkemizin ve insanlığın tarihikültürel birikimini öğrencilere taımalıyız. Özellikle de devletin bu konuda destekleyici olması gerekmektedir. Sonuçta yaayarak, uygulayarak öğrenmenin eğitim sistemimize yerlemesi ve bu noktada müzelerin de toplumların kültürel yaamında etkin bir eğitim kurumu olma rolünü üstlenmesi gerekmektedir.

Sabancı Müzesindeki koleksiyonlar ve Sabancı Müzesi hakkında edinilen bilgilere dair öğrenci görüleri;

“Okula büyük bir heyecanla geldim. Okuldan servise bindik güzel bir yolculuktu. Sakıp Sabancı Müzesi’ne geldiğimizde ilk önce bir atölyeye gittik. Orada rehber alarak bize Cengiz Han ve mirasçıları hakkında bilgi verdi. Cengiz Han’ın asıl ismi Temuçin’mi. Moğollar çadırlarda yaamı çünkü kıın soğuk olduğu için kular gibi sıcak yerlere göç ederlermi. Her neyse atölyeden sonra birer yastık alıp dıarıda gezdik, mola vererek yastıkların üstüne oturduk. Sonra müzeye girdik orada bir sürü bilgi edindik. Sonra tekrar atölyeye gittik. Atölyede Mogol çadırı yaptık ben çadırımın üstüne aktüğ koydum. Aktuğ içeride han olduğunu belirtir birde karatuğ vardır. Sonra Cengiz Han’ın kitaplarını aldım sonra bir eyler yiyip servislere binip, okula geldik. Eve gelince ilk iim Cengiz Han’ın kitabını okuyup bitirdim.” Melis Su Gülercan (Kız) 4\A Ya: 9

45

“Okulumuzun düzenlemi olduğu Sakıp Sabancı Müzesi gezisiyle, bu güzel yeri gezme fırsatı bulduk. Müzenin içerisinde sürekli sergi salonları, eğitim odaları, sinemalar, video odaları, yorulduğumuz zaman oturabileceğimiz bir cafe, sanat kitapları, röprodüksiyonlar ve sanatla, müzeyle ilgili materyallerin satıldığı bir bölüm vardı. Ayrıca müzenin içerisinde, müzeyi gezmeye gelen öğrenci gruplarına müzeyi ve içindeki sanat eserlerini, sanatçıları tanıtan rehberler vardı. Bize de rehberler elik etti. Sanat eserleri hakkında bize birçok bilgiler vererek, sanat eserlerine bakı açımızı geniletti.

Đlk katta sürekli sergi salonundaki birbirinden güzel resimlerin arasında benim en çok ilgimi çeken Ahmet Ziya Akbulut’un yapmı olduğu “Lehimci” resmiydi. Đkinci katta ise hat sanatı örnekleri ve porselenler benim çok ilgimi çekti. Müzede bizim farklı alanlarda tanıdığımız bazı sanatçıların resim alanında da eserleri olduğunu gördük. Bu müzede bazı haftalar ressamların sergisi oluyor. Bu müze gezisi sayesinde hem kendi ressamlarımızı ve eserlerini hem de yabancı ressamları ve eserlerini tanımı oldum. Ben bu müzedeki tüm eserleri çok beğendim. Umarım bu müzeyi ziyaret etmeyenler müzeye gelerek hem resim konusunda birçok bilgi sahibi olur hem de ho vakit geçirirler.” Ayıığı Özdemir (Kız) 9\B Ya: 14

“Sabah kalktığımda çok heyecanlıydım. Daha sonra annem ve kardeimle birlikte arabaya bindik ve okula doğru yola çıktık. Đçimdeki heyecanla okula bir an önce varmak istiyordum. Okulda kahvaltımı yaptım ve derse girdikten 15 dakika sonra öğretmenlerimiz bizi okulun giri kapısına indirdi. Kapıda bizi Sabancı Müzesine götürecek servis duruyordu. Servis aracına binerken bendeki aynı heyecanın arkadalarımda da olduğunu gördüm. Hepimiz hızlı bir ekilde arabaya bindik ve yerlerimize oturduk. Servis hareket ettikten 10 dakika sonra kendimizi Boğaz Köprüsünde bulduk. Köprüden geçerken arkadalarımla birlikte boğazın güzelliğini izledik.

Müzeye vardığımızda ilk önce resim koleksiyonlarını gezdik. Öğretmenlerimizin kontrolünde resimleri incelerken, bir gün önce öğretmenimizin

46

anlattığı ıık etkisini resimlerde gerçekten gördüm. Ressamların portre çalımalarından örnekleri yakından tanıdım. Müzenin diğer katlarında da müze koleksiyonunda Osmanlı hanedanlığına ait tabloları ve hat örneklerini izledik. Ayrıca seramik üzerine çini örneklerini inceledik. Bunların arasında benim en dikkatimi çeken kat müzeye ait koleksiyonun bulunduğu sergi idi. Müzeyi gezdikten sonra hep beraber resimler yaptık. Ben en beğendiğim tabloyu çizmeye çalıtım.

Müzenin çıkıında öğretmenimiz arkadalarımla benim toplu bir resmimizi çekti ve hep birlikte müzeden ayrıldık. Servislere bindiğimizde arkadalarıma geziden çok holandığımı ve çok güzel bir gezi olduğunu söyledim.” Đlayda DÜLGER (Kız) 6\A Ya: 11

Sabancı Müzesi Koleksiyonunda yer alan resimler hakkında (resmin sanatçısı, konusu, resimde kullanılan renkler vb…)öğrenilen bilgilere dair öğrenci görüleri;

“Sergiyi gezerken bazı resimlerin baında durup bilgi edindik. Salvador Dali’nin resim yaparken rüyalarından yararlandığını ve bilinçaltında olanları aktardığı için sürrealist bir ressam olduğundan bahsedildi. Sürrealizm gerçek olmayan, bilinçaltımızda yer etmi bilgilerin resme dökülmesidir. Sanatçı Atom bombasından, 2. Dünya Savaı’ndan etkilenmitir ve resimlerine yansıtmıtır. Ayrıca her resminde yumurtalara, ekmeklere ve pirzolalara rastlanır, çünkü yemeğe karı büyük bir sevgisi vardır. Her ne kadar hayvan sever biri olsa da sineklerden, arılardan ve çekirgelerden çok korktuğunu bu yüzden resimlerinde onlara yer verdiğini gördük. Ama onun için hayatın anlamı biricik ei Gala’ydı. Resimlerinde ona yer verdiğini gördük. Ayrıca her resminde kendini küçük olarak resmin bir yerine yerletirdiğini fark ettik. Çoğu resimlerinde iç içe geçmi insan figürleri vardı. Resimler farklı açılardan baktığımızda apayrı ekiller gördük.

Gezimizin sonunda hediyelik eya dükkânına uğradıktan ve bize verilen hediyeleri aldıktan sonra sürrealist izlenimlerle okulumuza döndük.”

Metin Haz (Erkek) 11\C Ya: 16

47

“Orada çok etkilendim. Çok ilginç, çok dikkat çekici ve güzel resimler vardı. Salvador Dali hakkında bilmediğim bilgileri de öğrendim. Mesela Salvador Dali’nin gerçek adı Salvador Felije Jacinto Dali’ymi biliyor musunuz? Yemek yemeği sevdiği için resimlerine yemekleri de eklemi. O müzede duvarları süsleyen 1200 ekmeği görebilirsiniz. Salvador Dali bıyıklarına bazen bal ya da kayısı marmeladı sürüyormu. Çünkü sineklerin bıyığına konup ona dünyanın sırlarını anlatmalarını istiyormu.

O sadece ressam değil, tasarımcı, yazar, oyuncu ve Walt Disney için çizgi film bile yapmı. Çizgi filmin adı da “Kader”. Yani anlayacağınız bu müze çok güzel. Yeni bilgiler öğrendim. Size de gitmenizi tavsiye ederim.” Gizem Yıldırım (Kız) 3\B Ya: 8

“Sabancı Müzesi’nde Picasso sergisine gittik. Arkadalarımı pek açmadı ama Bedirhan’ın houna gitti. Tabi resimler çok ilginçti, sanatçının değiik bir tarzı vardı. Resimlerin çoğunda sanatçının ne anlatmaya çalıtığını anlamadım, ama renkler çok houma gitti. Sanatçının ispanyalı olduğunu ve soyut resmin ne anlama geldiğini öğrendim. Dilber öğretmenimizle atölyede sergideki resimlere benzer resimler yaptık. Öğretmenimiz resimlerimizi korkmadan boyamamızı istedi. Çok ilginç çalımalar yaptık ve çok eğlendik.” Kerem Köksal (Erkek) 4\A Ya: 9

Sabancı Müzesi geçici sergilerdeki izlenimler ve geçici sergilere paralel olarak düzenlenen atölye çalımalarında yapılanlara dair öğrenci görüleri;

“Okula büyük bir heyecanla geldim. Okuldan servise bindik güzel bir yolculuktu. Sakıp Sabancı Müzesi’ne geldiğimizde ilk önce bir atölyeye gittik. Orada rehber alarak bize Cengiz Han ve mirasçıları hakkında bilgi verdi. Cengiz Han’ın asıl ismi Temuçin mi. Moğollar çadırlarda yaamı çünkü kıın soğuk olduğu için kular gibi sıcak yerlere göç ederlermi. Her neyse atölyeden sonra birer yastık alıp dıarıda gezdik, mola vererek yastıkların üstüne oturduk. Sonra müzeye girdik orada bir sürü bilgi edindik. Sonra tekrar atölyeye gittik. Atölyede Mogol çadırı yaptık ben

48

çadırımın üstüne aktüğ koydum. Aktuğ içeride han olduğunu belirtir birde karatuğ vardır. Sonra Cengiz Han’ın kitaplarını aldım sonra bir eyler yiyip servislere binip, okula geldik. Eve gelince ilk iim Cengiz Han’ın kitabını okuyup bitirdim.” Melis Su Gülercan (Kız) 4\A Ya: 9

“8 Ocak 2009’da Hazırlık B sınıfı olarak Sabancı Müzesi’nde "Đstanbul’da Bir Sürrealist, Salvador Dali" adlı sergiye gittik. Güzel ve neeli bir yolculuktan sonra Emirgan’a ulatık ve müzeye giri yaptık. Çok iyi bir rehber olan Aslı ekerci ile tanıtık. Önce atölye çalıması yaptık ve yaptığımız resimlerle içimizdeki Dali’yi ortaya çıkararak onun gibi düünmeye çalıtık. Hayatından kesitler öğrenerek onun kiiliği hakkında bilgi sahibi olduk. Çalımadan sonra müzeyi gezerek birçok eserini inceledik. Dali’nin nasıl bir karaktere sahip olduğunu az da olsa çözmeyi baardık. Resimlere her baktığımızda her birimiz farklı yorumlarda bulunduk. Zekâsıyla üretmi olduğu resimler hepimizde farklı duygular uyandırdı. Bu bizi çok etkiledi. Sınıftaki herkesin etkilendiği, aırdığı, hiç unutamayacağı resim büyük ihtimalle içinde “Abraham Lincoln” un gizli olduğu eserdi. Dali bu resimle bize bir eye iki defa bakmamız gerektiğini hatırlattı. Gezi sonunda sınıfça yemek yemeğe gittik ve beraber vakit geçirdik. Birbirimizi biraz daha iyi tanıma imkânımız oldu. Bu gezi hem öğretici hem de eğlendirici oldu.”

Beliz TEL (Kız) 10\B Ya: 15

“Sergiyi gezerken bazı resimlerin baında durup bilgi edindik. Salvador Dali’nin resim yaparken rüyalarından yararlandığını ve bilinçaltında olanları aktardığı için sürrealist bir ressam olduğundan bahsedildi. Sürrealizm gerçek olmayan, bilinçaltımızda yer etmi bilgilerin resme dökülmesidir. Sanatçı Atom bombasından, 2. Dünya Savaı’ndan etkilenmitir ve resimlerine yansıtmıtır. Ayrıca her resminde yumurtalara, ekmeklere ve pirzolalara rastlanır, çünkü yemeğe karı büyük bir sevgisi vardır. Her ne kadar hayvan sever biri olsa da sineklerden, arılardan ve çekirgelerden çok korktuğunu bu yüzden resimlerinde onlara yer verdiğini gördük. Ama onun için hayatın anlamı biricik ei Gala’ydı. Resimlerinde

49

ona yer verdiğini gördük. Ayrıca her resminde kendini küçük olarak resmin bir yerine yerletirdiğini fark ettik. Çoğu resimlerinde iç içe geçmi insan figürleri vardı. Resimler farklı açılardan baktığımızda apayrı ekiller gördük.

Gezimizin sonunda hediyelik eya dükkânına uğradıktan ve bize verilen hediyeleri aldıktan sonra sürrealist izlenimlerle okulumuza döndük.”

Metin Haz (Erkek) 11\C Ya: 16

“Sınıf arkadalarımla birlikte Sakıp Sabancı Müzesi, çocuklara minyatür ve çini sanatının öğretildiği atölye çalımalarına katıldık. Atölye çalımalarına katılan arkadalarım ve ben; seramik objeler üzerine çini desenleri yapıyor, bo tabakları çiçek bahçesine çeviriyor ya da kendi portrelerimizle resimliyorduk. Çini Pano ya da Çini motiflerimizle yapbozlar tasarlıyorduk. Çini Yumurta Seramik yumurtalara çini desenler yaparak baka bir eye dönütürüyorduk. Kendi ürettiğimiz el yazması kitapları tezhipliyor ve minyatürlerle süslüyorduk. Bu çalımaları yaparken yeni ve güzel desenler ortaya çıkardığımı fark ettim ve çok keyifli dakikalar geçirdim. Ayrıca yaptığımız çalımaları okulda sergiledik.” Yusuf Sarı (Erkek) 5\C Ya: 9

“Biz Salvador Dali’ye erkenden gittik. Serviste çoğu kiinin midesi bulandı. Bende içlerindeyim. Servisten inince, içeri girdik. Salvador Dali’nin evini gezdik. Evini içinde kocaman kocaman lambaları vardı. Neyse bunları geçelim. Sonra rehber öğretmeniyle tanıtık. Hepimize birer yumurta verdi. Ha unutmadan, adı Sibel’di. O bize Salvador Dali’nin eserlerini gezdirdi. En garip geleni Gala’nın çıplak haliydi. Çünkü gözlerini Japonlar gibi yaparsan bir adam yüzü çıkıyor. En sevdiğim ise, saklı resimler. Çünkü çok gizemliydi. Hepsi çok güzeldi. Neyse orada bizi atölyeye götürdüler. Kendi canavarımızı yarattık. Okula götürüp sergiledik. Ama önceden bize hediye verdiler.” Yaren Baykara (Kız) 3\B Ya: 8

50

“Bu gün Sakıp Sabancı Müzesi’ne gittik. Salvador Dali’nin sergisini gördük. Orada ilgimi panolardaki Salvador Dali’nin bıyıkları ile imzası çekti. Ve orada müzenin içinde gördüğümüz resim. Çinliler gibi gözleri çekik, bakıyorsun ve bir adamın suratı gözüküyor. Birde o resimde karısı gala’nın saçından kaynaklanarak adamın bir gözünü ortaya çıkarıyor. Ve oradan gitmeden önce kukla yaptık. Onları resim öğretmenine verdik. Onlardan önce bir çizgi film izledik. O çizgi filmi Salvador Dali Walt Disney için yapmı. En çok sevdiğim ve hiç unutmayacağım Dali’nin bıyıkları oldu.” Serra Ünlüer(Kız) 3\B Ya: 8

Koleksiyondaki sergiler ve düzenlenen atölye çalımalarından sonra müzenin bireyin eğitimine ve resim derslerine katkısına dair öğrenci görüleri;

“Sabancı Müzesi’nde Picasso sergisine gittik. Arkadalarımı pek açmadı ama Bedirhan’ın houna gitti. Tabi resimler çok ilginçti, sanatçının değiik bir tarzı vardı. Resimlerin çoğunda sanatçının ne anlatmaya çalıtığını anlamadım, ama renkler çok houma gitti. Sanatçının ispanyalı olduğunu ve soyut resmin ne anlama geldiğini öğrendim. Dilber öğretmenimizle atölyede sergideki resimlere benzer resimler yaptık. Öğretmenimiz resimlerimizi korkmadan boyamamızı istedi. Çok ilginç çalımalar yaptık ve çok eğlendik.” Kerem Köksal (Erkek)4\A Ya: 9

51

BÖLÜM 4

4. SABANCI MÜZESĐ RESĐM KOLEKSĐYONU

4. 1. Sabancı Müzesi Resim Koleksiyonları Hakkında

Sakıp Sabancı’nın koleksiyonculuğu, XIX. yüzyıl antikacılık prensiplerine göre, hat ile eski ustaların resimlerine duyduğu ilgi ile olumaya balamıtır. Koleksiyondaki eserler farklı kaynaklardan, Atlı Kök’ün belli yerleri düünülerek alınmıtır. Ayrıca, doğrudan baka koleksiyoncular ya da mirasçılar ve antikacılardan da eserler satın alınmıtır. Dolayısıyla Sabancı koleksiyonu, kiisel estetik arayılar ve tarih bilgisinin bir bileiminden yararlanılarak olumu bir koleksiyondur.

Müzede yer alan Sabancı Resim Koleksiyonu, Türk resim sanatının tarihsel sürecini izleyen bir kesittir. Bu kesit, dönemlerinin önemli ressamlarının, ayrıcalıklı resimlerinden yapılan bir seçimdir. Osmanlı Sarayı’nın yağlıboya resimle tanıtığı dönemde, sarayda kabul gören ressamlar olan Guillemet’in ve Zonaro’nun resimleri, tarihsel resim birikimi içinde öncelikli olanlardır. Bu dönemin gözde ressamı olan Aivazovsky’nin eserlerinin seçkin örnekleri de koleksiyonda yer almaktadır. Önemlisi, koleksiyonun, ehzade Abdülmecid’e ait, “Sis” tablosuna sahip olmasıdır. eker Ahmed Paa’nın Çiçekleri, Süleyman Seyyit Bey’in Elmaları ve Portakalları, Osman Hamdi Bey’in Vazoda Çiçekleri, ender bulunan çok değerli resimler arasındadır.

Hüseyin Zekai Paa’nın “Yıldız Parkı” tablosu, 1898 yılında Đstanbul’un doğa güzelliğini ve sanatçının yetisini vurgulayan bir eserdir. Iık ve renk değerlerinin özgün ressamı, Hoca Ali Rıza’nın resimleri, koleksiyonun en çarpıcı örnekleridir. Halil Paa’nın portreleri arasında, bronz madalya kazanan “Madam X Portresi”, çok seçkin bir yapıt olarak dikkati çekerken, manzaraları, izlenimci duyarlığı yansıtan örnekler olarak değer taır. evket Dağ’ın “Ayasofya” resmi de bu değeri pekitiren eserler arasındadır.

52

Sabancı Koleksiyonu’nu çok önemli kılan ve ayrıcalıklı bir konuma koyan, kukusuz Nazmi Ziya resimleridir. Döneminin en duyarlı ve en yetkin sanatçısı olarak değerlendirilen Nazmi Ziya’nın, “Taksim Meydanı ve Dansçı, ezlong’da Pembeli Kadın, Koç Kahvesi” gibi çok nadide resimlerinin ve manzaralarının bir araya getirilebilmesi, koleksiyonun seçkinliğinin kanıtıdır.

Đbrahim Çallı’nın “Tekke” resmi ile Hikmet Onat’ın Đstanbul sahillerini, iskelelerini ve Kurbağalıdere’yi ölümsüzletiren paletinden çıkan görünümleri, dönemin Đzlenimci yorumlarını yansıtırken, Feyhaman Duran’ın, Gaziantep Tabakhane Köprüsü, 1938–1944 yılları arasında düzenlenen, Yurdu Gezen Türk Ressamları Sergileri’nin örneklerini yeniden tanıtır. Avni Lifij’in eserleri, romantik bir duyarlık ve sembolik bir yaklaımla üretilen resimlerdir. Ali Çelebi’nin “Topkapı Sarayı ve Muradiye Camii”, Hale Asaf’ın “Bursa”, Cevat Dereli’nin “Mevleviler”, Nurullah Berk’in “Fırtına resmi”, Türk resim sanatının modernleme sürecini iaretleyen örneklerdir. Zeki Faik Đzer’in Soyut Kompozisyonları, Hamit Görele’nin Manzara resmi bu sürecin ileri adımlarını oluturan resimlerdir. Bursa’nın esiz görünümlerinin ressamı, efik Bursalı’nın, “Bursa Peyzajı”, kent manzaralarına öznel bir yaklaımın örneği olarak dikkati çeker. Bedri Rahmi ve Eren Eyüboğlu, resim sanatımıza kazandırdıkları seçkin örneklerle koleksiyonda yerlerini almaktadır.

Türk resminin efsanesi Fikret Mualla, natürmortlar, kent peyzajları ve eğlence dünyasından kesitlerle, Paris salonlarını, sokaklarını ve yaamını yalın, çok renkli ve içsel bir duyarlıkla yorumlayan resimleriyle, Sabancı Koleksiyonu’ndaki esiz yerini alır. Paris ekolünün temsilcileri, Selim Turan, Avni Arba, Abidin Dino resimleri bu birikime değer katmaktadır. Orhan Peker’in lekesel duyarlığı, Neet Günal ve Nee Erdok’un sosyal gerçekliğinin örnekleri, bu değeri pekitiren resimler arasındadır.

Çağda resmin ünlü ustaları, Özdemir Altan, Burhan Doğançay, Mehmet Güleryüz, Kornet, Mustafa Ata ve Alaattin Aksoy resimleri, farklı eğilimleri, süzgün sanat değerleriyle Sabancı Koleksiyonu'nu önemli kılar eserlerdir (Giray, 2002: 13).

53

4. 2. Katalog

Katalog No : 1

Fotoğraf No : 1

Eserin Adı : Halayık

Sanatçısı : Pierre Desire Guıllemet (1827–1878)

Bulunduğu Yer : Sabancı Müzesi

Yapıldığı Tarih : 1873

Boyutları : 100 x 82cm.

Kullanılan Teknik : Yağlıboya

Đnceleme Tarihi : 19/ 12/ 2008

55

Sultan Abdülaziz, resim yaptığı ve resme meraklı olduğu için Münif Paa’nın Maarif Nazırlığı sırasında bir Güzel Sanatlar Mektebi açtırmak istemitir. Bu amaçla daha mektep açılmadan müdürünü Fransa’dan getirtir. O zamanlar öhret sahibi bir sanatçı olan Guillemet, bu niyetle 1869’da Đstanbul’a gelmitir. Fakat Güzel Sanatlar Mektebi çeitli sebepler yüzünden açılamayınca o da Beyoğlu Hamalbaı Sokak 69 numarada özel bir atölye kurarak buraya “Resim ve Desen Akademisi” adını koymutur. Đsteyene bu dershanede resim dersleri veriyordu. Mızırgıç Civanyan bu atölyede yetimi bir sanatçıdır.

Guillemet, sultan Abdülaziz’in portresini yapıyordu. 1871’de kurduğu desen akademisine paralel olarak Sultanahmet’teki sanayi mektebinde bir sergi açmıtır. 1876’da Đstanbul’da yaptığı resimlerden oluan bir baka sergiyi desen akademisinde açar. Fakat burada çıkan bir yangınla resimlerin çoğu harap olur. Kurtarılan “Kahve Getiren Zenci Halayık” imdi SSM’de bulunmaktadır (Güvemli, 1884).

Guillemet’nin, 1873 tarihli “Kahve Sunan Zenci Halayık” adlı resmi ile eker Ahmet Paa tarafından Mülga Maarif Vekâleti Dairesi’nde, aynı yıl düzenlenen resim sergisine katılmı olduğu, dönemin belgelerinde yer almaktadır (Edhem, 1970: 34). Guillemet’nin, Abdülaziz’in portresini yaptığı yıllarda saray içinde ağırlandığı, davetlere katıldığı, saraya rahatlıkla girip çıktığı ve aynı zamanda ressam olan einin de saray hareminde ders verdiği göz önüne alınırsa, sanatçının sarayın özel mekânları hakkında ayrıntılı bilgilere kolayca ulatığı ve “Kahve Sunan Zenci Halayık” resmini, bu bilgiler ıığında yaptığı anlaılmaktadır.

Guillemet, sarayda ve ehirde birçok insanın resmini yapmıtır. Bunların bir kısmı Dolmabahçe sarayı’ndadır. I. Dünya savaı sırasında Đstanbul’a gelen Rus göçmen ve esirlerinin getirdiği tifo salgınında bu Fransız ressam da hastalanmı ve 1918’de Đstanbul’da ölmütür (Güvemli, 1984).

56

Katalog No : 2

Fotoğraf No : 2

Eserin Adı : Hanzade Sultan Portresi

Sanatçısı : Halife Abdülmecid Efendi (1868–1944)

Bulunduğu Yer : Sabancı Müzesi

Yapıldığı Tarih : 1918

Boyutları : 103 x 79cm.

Kullanılan Teknik : Yağlıboya Đnceleme Tarihi : 19/ 12/ 2008

57

Sultan Abdülaziz ve Hayranıdil Kadın’ın oğlu Abdulmecid Efendi, 29 Mayıs 1868 tarihinde doğmutur. Babasının, 1876 yılında tahttan inmesinden, 1908’de II. Merutiyet’in ilanına kadar sarayda kapalı bir yaam sürdürür. 8 yaında balayan bu süreç, 40 yaına kadar uzanan bir zaman dilimini kapsayacaktır. ehzade, bu dönemi yabancı dil öğrenmek ve özellikle de resim yapmakla değerlendirir. Özel öğretmenlerden ders almı, daha ehzadeliğinden balayarak, resmin ve ressamların koruyucusu olmutur. 1910 yılında kurulan Osmanlı Ressamlar Cemiyeti’ne bakanlık yapmıtır. II. Merutiyet’in ilanından hemen sonra, hanedanın diğer üyeleri gibi, ehzade Abdulmecid Efendi de siyasal ve toplumsal sorunlarla ilgilenmeye balamı ve Đstanbul’da etkin bir kiilik sergilemitir. 1910 yılında Osmanlı Ressamlar Cemiyeti’ne fahri bakan seçildi. 4 Temmuz 1918’de, amcasının oğlu Vahdettin’in tahta çıkmasıyla veliaht olmutur.

Abdülmecid, Osmanlı Đmparatorluğu’nun son döneminde güzel sanatlara yaklaımını sergileyen önemli bir örnektir. Osmanlı sarayı doğrudan doğruya resim, müzik ve heykel gibi güzel sanatlarla ilgilenmekte ve ehzadelerin öğrenim programları için güzel sanatların da bulunmasına özen göstermektedir.

Abdülmecid Efendi’nin babası Abdülaziz plastik sanatlara ilgili bir sultandı. Bu ilginin yalnızca sarayında yabancı sanatçıları bulundurmak ve korumakla kalmadığını, Güzel Sanatlar Akademisi’nin açılmasına önayak olan, ilk resim sergilerinin açılmasını tevik eden ve yurtdıı gezilerine çıkan ilk sultanın, bu gezilerden dönüünde atlı heykelini yaptıran ilk Osmanlı hükümdarı olmasından anlamaktayız.

Abdülmecid Efendi’nin figürlü resimlere yönelmesi, bunlarda gerçekçi yorumlara açılan çok baarılı anlatımlar ortaya koyması, iyi bir resim öğrenimi geçirdiğine iaret eder. Dairesinde bir resim atölyesi bulunan ehzade Abdülmecid Efendi, bu mekânda aile fertlerinin portreleri, sarayda yaanan olayların resimleri ve tarihi konuları ele alan büyük boyutlu kompozisyonlarına, sarayın günlük yaamını anlatan resimlerini de katmıtır. Ürettiği bu tabloları 2 kez Đstanbul’da özel bir sanat galerisinde sergilemitir. Dolmabahçe Sarayı’nda, Đstanbul ve ResimHeykel

58

Müzeleri’nde ve özel koleksiyonlarda bulunan resimleri, Abdülmecid Efendi’nin sanat gücünü kanıtlamaktadır. ”Sarayda Beethoven, Haremde Goethe, Avluda Kadınlar, II. Abdülhamid’in Tahtan Đndirilii” gibi büyük kompozisyonları Osmanlı tarihine, sarayın içinden gerçekçi birer yorum kazandıran eserlerdir.

Abdülmecid Efendi’nin, yakın çevresini ve özellikle de kendi ailesini resimlerine konu olarak seçmesi ilginçtir. Karısı ve çocukları onun günlük hayattan betimlediği, vazgeçemediği konuların değimez modelleridir. Resimlerinde, kimi zaman bir Osmanlı veliaht eini salon kıyafeti içinde resmetmi, kimi zaman kızını yerel kıyafetlerle tuvale aktarmıtır. Bu tablolar, uzun saçları, çağda giyim tarzlarıyla bir Osmanlı veliahtının, halifesinin karısının ve kızının giyim ve yaam özelliklerini yansıtır. Önemlisi, çocuğunun çıplak gövdesini, ellerinde sevgi ve özenle taıyan bir anne olarak eini resimlemesidir. Osmanlı soyunu sürdürecek kahramanlar olarak yetitirilmi oğulları ise, Abdülmecid’in resimlerine asker ve cengâver kimlikleriyle girerler.

Sabancı Koleksiyonu’nda bulunan “Siste Kadırga resmi”, ehzade Abdülmecid Efendi’nin yeteneğini ve sanatçı kimliğini belirlemek açısından çok önemli bir eser olarak ele alınmalıdır. Sis resimlerinin günümüze ulaan iki örneğinden biri olan 1313 tarihli bu resmi, Abdülmecid Efendi’nin, siste boğaz görünümleri üzerine iirler yazan dostu Tevfik Fikret’in duyarlığını, romantizm değerleriyle özümseyen bir anlatıma ulatırır.

Cumhuriyet ilan edilmi ve 5 ay sonra 3 Mart 1924’te, halifelik için üst üste istenen ayrıcalıklı bütçeler ve imtiyazlar nedeniyle halifelik kaldırılmıtır. Hanedan üyelerinin yurtdıına çıkarılması kararı uyarınca Abdulmecid Đsviçre’ye gitmitir. Daha sonra Fransa’ya yerlemi ve Paris’te 1944’te yaama veda etmitir. Sanatçının SSM’de 4 resmi bulunmaktadır.

59

Katalog No : 3

Fotoğraf No : 3

Eserin Adı : Kur’an Tilaveti

Sanatçısı : Osman Hamdi Bey (1812–1910)

Bulunduğu Yer : Sabancı Müzesi

Yapıldığı Tarih : _

Boyutları : 72 x 53cm.

Kullanılan Teknik : Yağlıboya Đnceleme Tarihi : 19/ 11/2008

60

Anıtsal figüratif anlatımların ressamı Osman Hamdi Bey, resim sanatımıza oryantalizmi yakından tanıtan bir sanatçı olarak katılır. Osman Hamdi çok yönlü bir Osmanlı aydınıdır. Arkeolog ve ressamdır. Arkeoloji bilgisi bugünkü Đstanbul Arkeoloji Müzelerini (Asarı Atika Müzei Hümayunu), ressamlığı da Güzel Sanatlar Akademisini (Sanayii Nefisei ahane)topluma kazandırmıtır. Babası Đbrahim Edhem Paa, Kaptanı Derya Hüsrev Efendi’nin himayesinde yetimitir. Osman Hamdi, Đbrahim Edhem Paa ve Hacı Mustafa Ağa’nın kızı, Fatma Hanım’ın ilk çocukları olarak, 30 Aralık 1842’de doğmutur. Đlköğrenimini Beikta’ta tamamlayan Osman Hamdi, 1856’da Mektebi Maarifi Adliye’de öğrenime balar. 1869 yılında, Paris Maden Okulu’ndan birincilikle mezun olur ve iyi derecede Fransızca öğrenmi olarak yurda geri döner, Miralay rütbesi ile devlete hizmete alayan Đbrahim Bey, nazırlık görevlerinde bulunur ve 5 ubat 1877’de sadrazamlığa getirilir. 2 yıl süren sadrazamlığı sırasında, Meclisi Mebusan açılır. Daha sonra Büyükelçilik ve Dahiliye Nazırlığı görevine atanır. (Halil Edhem, 1970). 18 yaında, hukuk öğrenimi için yurt dıına gönderilir. Fakat Osman Hamdi resim ve arkeoloji eğitimini yeğlemitir.

Osman Hamdi Bey, 1862 yılında resim eğitimi için Paris’e gelen Süleyman Seyyid Bey ve eker Ahmed Paa ile aynı yıllarda öğrenim görür, hatta eker Ahmed Paa ile birlikte, JeanLeon Gerome ve Gusta Boulanger atölyelerinde çalımıtır. Orada 2 yıl kalarak pek çok resim yapmıtır. Yabancı ülkelerde yaptığı tabloları ödül almaktadır. Osman Hamdi, eker Ahmed Paa’nın katıldığı, 1867 yılında yapılan uluslararası Paris Sergisi’ne, “Çingenelerin Molası, Pusuda Zeybek ve Zeybeğin Ölümü” adlı 3 resimle katılmıtır. Yapıtları beğenilerek, madalya ile ödüllendirilmitir (Cezar, 1995).

1869 yılında yurda dönen Osman Hamdi Bey, Bağdat’ta Vilayet Umuru Ecnebiye Müdürlüğü’ne atanır. Çeitli görevlerden sonra, 4 Eylül 1881 tarihinde, Müzei Hümayun Müdürlüğüne atanması ile Osman Hamdi Bey, bu alanda devrim sayılabilecek çalımalarına balar. Arkeoloji müzesini büyük mücadeleler sonucu kurmu ve ilk defa bir “Asarı Atika Nizamnamesi” çıkartarak eski eserlerimizin yağma edilmesine elinden geldiğince son verme gayreti gütmütür. Aynı zamanda

61

kazılar da yaptırarak, kurduğu müzeyi zenginletirmitir. Osman Hamdi Lübnan’ın o zaman bize ait olan Sayda kentinde yeraltından çıkardığı mehur Đskender Lahdi’ni Đstanbul’a getirtmi ve Đskender Lahdi’nin sergilenmesi için de yeni bir bina yaptırmıtır.

Osman Hamdi, Paris’te öğrenim gördüğü atölyelerin etkisiyle de, bir bireysel üslubunu belirleme aamasında, oryantalist eğilimlere yönelmitir. Batılı ressamların, doğunun egzotik dünyasını anlatan tuvallerine karın Osman Hamdi, kendi toplumunun yaam özelliklerine ilikin, bildiği ve hatta yaadığı değerleri yorumlayarak, oryantalist çizgiyi yansıtan yapıtlar üretir. Resimlerinde yer alan figürleri, ön çalıma olarak fotoğrafladığı ve konusal anlatımlar gereğince, bu fotoğraflardan yararlandığı dikkati çeker. Özellikle de aile çevresinin ve kendisinin fotoğrafları, resimlerinde sıkça tekrarlanır. Özel giysiler içinde ve önemlisi, resimlerin kompozisyonları için gerekli olan pozları vererek çektirdiği fotoğraflardan yararlanarak resimler yapar. Kimi resimlerinde kendi görünümünü farklı konumlarda tekrarlayarak kullanır. Oryantalist bir anlayıta ürettiği büyük boyutlu, figürlü kompozisyonları ile Türk resim sanatında bir çığır aan Osman Hamdi Bey, Osmanlı Đmparatorluğu’nda sanat adına önemli adımlar atılmasını sağlayan bir aydındır.

Osman Hamdi Bey, turist gözüyle memleketi görebilen bir sanatçıdır. Figürlerindeki kıyafetler Bin Bir Gece Masalları’nda görülen Arap kıyafetlerini andırmaktadır. Đmzasını da o zamanlar yeni harfler kullanılmadığından, Fransızca “Hamdy” diye atardı ki bunun sebebi; dı memleketlerdeki sergilerde öhreti yaygın olduğundan, adının okunabilmesini istemesiydi. Sanatçının SSM’ de 6 eseri bulunmaktadır (Güvemli, 1984).

62

Katalog No : 4

Fotoğraf No : 4

Eserin Adı : Çiçekli Natürmort

Sanatçısı : Ahmed Ali Paa (1841–1907)

Bulunduğu Yer : Sabancı Müzesi

Yapıldığı Tarih : 1903

Boyutları : 66 x 90cm.

Kullanılan Teknik : Yağlıboya Đnceleme Tarihi : 19/ 12/ 2008

63

eker Ahmed Paa diye tanınır. 1841 yılında, Đstanbul Üsküdar’da, Ali Efendi’nin oğlu olarak dünyaya gelen Ahmet Ali, 1846 yılında ilköğrenimine balar. 1855’te girdiği sınavı kazanarak, Mektebi Tıbbiye’ye girmitir (Boyar, 1948). Ancak 1 yıl sonra, Tıbbiye’den ayrılarak Mektebi Harbiye’ye (harp akademisi) kaydolur ve bu okulda resim öğretmenliği yapar.

Ahmed Ali’nin saraya sunduğu bir resim Sultan Abdülaziz’in ilgisini çekmitir ve sanatçıyı 1864 yılında Paris’e göndermitir. Önce Mektebi Osmaniye, sonra da Paris Güzel Sanatlar Akademisine giren sanatçı, burada ’nin daha sonra da Güzel Sanatlarda JeanLeon Gerome atölyelerinde çalımıtır (Dranas, 1940: 86). 1876’da, Uluslararası Paris Fuarı’nda resimleri sergilenir. 1870’te Akademi’den mezun olur ve Prix de ödülünü kazanarak, 1972 yılına kadar kalacağı Roma’ya gider.

Sanatçı, 1871 yılında yurda döner. Aynı yıl Kolağası rütbesi ile Sultanahmet Sanat Mektebi’ne resim öğretmeni yardımcılığına atanır ve Abdülaziz’in yaverliğine getirilir (Giray, 1998).

eker Ahmed Paa, 1872 yılında resim öğretmeni olarak görev yaptığı Sultanahmet Sanayi Mektebi’nde bir kiisel sergi açmayı da baarmı ve bu sergi, resim sanatı tarihimizde ilk kiisel resim sergisi olarak yer almıtır. Döneminin yayın organlarında bu sergi hakkında çıkan yazılarda, Osmanlıların pek rağbet etmedikleri tasvir sanatına ilgi çekmeyi sağladığı belirtilmektedir. 1873 yılında, Sultanahmet’te bulunan Dar’ülfünun binasında, ilk kez bir karma resim sergisi de düzenlemitir. Bu sergi için bir yüzü Fransızca, diğer yüzü Osmanlıca olan biletler bastırmıtır. Sanat adına yaptığı hizmetler, Türk toplumunun resim sanatına ve sergilerine yakınlık duymaya balamasını sağladığı için övgüye değerdir.

Ahmet Ali Paa, baarılı i yaamıyla sanat çalımalarını birlikte yürütmütür. Ürettiği nature morte ve özellikle manzara resimlerinde öznel bir duyarlılığa ulamıtır (Tansuğ, 1991: 366).

64

eker Ahmed Paa’nın resimlerinde en etkileyici özellik, dokusal ayrıntıların titiz içiliğidir. eker Ahmed Paa’nın sanatını önemli kılan; toprak, yeeren ufak bitki ve ot dokusunun nemli görünümünde ulaılan doğallık; suyun, doğanın rengine ve dokusuna sağladığı görsel uyum; ağaçların gövde ve yapraklarında ulaılan ayrıntıdır. Bu anlatıma, ıık dağılımının öznel seçimi de katılır. Özellikle peyzajlarında, arka planda ve tam merkezde yoğunlaan ve buradan tercihi resmin yüzeyine yayılan kuvvetli bir ıık dağılımıdır. Bu seçimi, onun resimlerine özgün bir duyarlılık, iirsel bir atmosfer kazandırır. Arkadan gelen kuvvetli ıık, resmin içeriğine katılan biçimsel olguları gizemli bir lolukta saklı tutar. Bu nedenle eker Ahmed Paa’nın peyzajlarında ayrıntının kefedilmesi dikkatli bir gözlem gerektirir. Bunun sonucunda resim her seferinde yeniden kefedilir ve bulunan ayrıntılar yeni keyifler verir.

eker Ahmed Paa’nın natürmortlarında genel olarak istifsel bir yoğunluk ve düzensel bir dağınıklık gözlemlenir. Farklı meyveler ya da çiçekler, bir kompozisyona bolluk içinde aktarılır. Resmin anlatımına katılan nesneler, ayrıntılı bir içilikle tek tek ele alınır. Bozulan oranlar, daralan ve basılan formlarla natürmort, nahif bir duyarlılık yansıtırlar. “Çiçekler” resminde de bu özellikleri bulmak mümkündür. Sanatçının SSM’ de iki resmi bulunmaktadır.

65

Katalog No : 5

Fotoğraf No : 5

Eserin Adı : Portakallı Natürmort

Sanatçısı : Süleyman Seyyid (1842–1913)

Bulunduğu Yer : Sabancı Müzesi

Yapıldığı Tarih : 1904

Boyutları : 32,5 x 40,5cm.

Kullanılan Teknik : Yağlıboya Đnceleme Tarihi : 19/ 12/ 2008

66

Đstanbul Kartal’da, Maltepeli Hacı Đsmail Bey’in oğlu olarak, 1842’de dünyaya gelen Süleyman Seyyid Efendi, Maçka Askeri Đdadisi ve Mektebi Harbiye’de gördüğü öğrenim sırasında, Chirans ve Kess gibi öğretmenlerden resim yapmayı öğrenmitir (Yetik, 1940). Sultan Abdülaziz tarafından 1862’de Paris’e, Mektebi Osmanîye resim öğretmeni olarak gönderilir (Cezar, 1995). Mektebi Osmanîyenin kapanmasından sonra, 1870 yılına kadar Alexandre Cabanel’in atölyesinde çalıır ve bu tarihte Đtalya’ya gider. 1871 yılında Đstanbul’a döner. Kuleli Askeri Đdadisinde resim öğretmenliğine atanır (Boyar, 1948). 1884 yılında Askeri Tıbbiye Đdadisinde resim öğretmeni olur ve 1910 yılında emekli olana kadar bu okulda görev yapar.

eker Ahmet Paa ile aynı tarihlerde Paris’te öğrenim gören Süleyman Seyyid, yurda dönüünde aralarında gelien rekabetin zararlarını görmü ve yaamı okullarda öğretmenlik yaparak geçmitir. Ancak Seyyid Bey, yapıtlarının yansıttığı değerlerle bu dönem ressamları arasında özgün bir yer kazanmayı baarmıtır.

Süleyman Seyyid Bey, 19. yüzyılın ikinci yarısında yetimi Türk ressamlarının kiiliği sağlam temellere dayanmı bir örneğidir. Laleler, leylaklar, sümbüller ve kır çiçekleri, kavunlar, portakallar, Türk resminin ilk nature morte ustasının, Süleyman Seyyid Efendi’nin konularını oluturmaktadır. Sanatçı büyük boy manzara resimleri de üretmitir. Resimlerinin biçim yapısı mutlaka matematik gerçeklere dayanmıtır. Seyyid Bey’in bu resimlerinde ulatığı özgün üslubun kökeninde sağlam desen anlayıı, düzenli kompozisyonlar ve mekânsal derinlikler söz konusudur. Resimlerindeki gerçeğe dükünlük arkadalarının ona merologiste (ölçü uzmanı)adını takmalarına sebep olmutur. Seyyid Bey, resimlerine yansıyan bu uzmanlığını bilimsel aratırmalarla pekitirmi ve “Fenni Menazır” adlı bir kitap ta kaleme almıtır.

Süleyman Seyyid Efendi’nin, Alemdağ civarında, Çoban Ayazması denilen mevkide resimler yaptığı ve Üsküdar Nuh Kuyusu’nda bulunan evinden bu çevreyi resimlemek amacıyla Filozof adlı eeğiyle doğaya çıktığı, Sami Yetik’in, 1940 Tarihli Ressamlarımız adlı kitabının altmı beinci sayfasında, canlı anılara da yer

67

verilerek anlatılmaktadır. Yetik, Süleyman Seyyid Efendi’nin manzaralarını u satırlarla tanımlamaktadır:

“Yeilin derecelerini ayarlamada mahir fırçasıyla ormanın zümrüdî derinliklerindeki uzak tonları bulmu ve sade bir üslubun sihirli tularıyla resmi tamamlamıtır. Yamaçlarından sarkan böğürtlen dallarının ziyaya tesadüf eden kısımları, yerlerin rutubetli hali, sonra da bu kimsesizlik içinde uyuyan köeye billûrî sesiyle daima bir neide söyleyen suyun dökülüü fevkalade idi ” (Yetik, 1940).

Süleyman Seyyid, Türk resminin nature morto ustası olarak tanımlanır. Kimi zaman bir cam kâsenin billur dokusundan mekâna dağılan çiçekler, kimi zaman da kâseye, ya da masa üstüne sıralanan meyvelerden taan, ince duyarlılık ve esiz bir tekniğin sahibidir. Süleyman Seyyid Efendi, nature morte çalımalarını, ciddi bir gözlemin, duraksız ve uzun süren bir çalımanın sonunda ürettiğini, ünlü Leylaklar tablosunun yapımını belgeleyen u satırlar açıklamaya yeterlidir:

“Ressam bu tabloyu hazırlarken kapalı bir odada bulunuyormu. Resim çalıırken kendinde bir rahatsızlık hissetmeye balamı, gözleri kararmı fakat övalenin baından bir türlü ayrılamamı. Bu sırada boya kokularının tesiriyle olacak elindeki palet bir tarafa, kendi bir tarafa yuvarlanmı; evde bulunanlar bu gürültü üzerine odaya komular ve Süleyman Seyyid’i yerde baygın bir halde bulmulardır.”

Atölyesinde çekilmi olan fotoğraflar, Süleyman Seyyid Bey’in döneminde kadın portreleri ve hatta nü resimleri yapan bir sanatçı olduğunu ve bu anlatımlarda, döneminin ressamları arasında çok önemli baarılar sağladığını bizlere göstermektedir. Sanatçının SSM’ de 2 eseri sergilenmektedir.

68

Katalog No : 6

Fotoğraf No : 6

Eserin Adı : Lehimci

Sanatçısı : Ahmed Ziya Akbulut (1869–1938)

Bulunduğu Yer : Sabancı Müzesi

Yapıldığı Tarih : _

Boyutları : 81 x 100cm.

Kullanılan Teknik : Yağlıboya Đnceleme Tarihi : 19/ 12/ 2008

69

Ahmed Ziya Akbulut resim öğrenimine, Kuleli Askeri Đdadisi’nde, Nuri Paa’nın resim derslerinde balar. Resim yeteneğini, o yıllarda Mektebi Harbiye’nin genç resim öğretmeni olan Hoca Ali Rıza’nın atölyesinde gelitirir. Harbiye’nin 1887 mezunları arasında yer almıtır. Ahmed Ziya’nın akademiden mezun oluu da ilginçtir. Hocası Osman Hamdi Bey, ona mezuniyet ödevi olarak Sultanahmet Camii’nin resmini verir. Ressam haftalarca At Meydanı’na giderek açık havada, Dikilita yönünden caminin resmini dikkatle yapar. Ancak, kapı üzeri çok çıplak göründüğünden bu boluğa güzel bir ehniinle doldurur. Resmi inceleyen Osman Hamdi Bey, “Tabiata müdahale edilemeyeceği” gerekçesiyle onun notunu kırmıtır. Bu resim imdi Đstanbul Resim ve Heykel Müzesi’ndedir.

Öğretmenlik yaptığı yıllarda, önce iki yıl üzerinde çalıtığı “Ameli Menazır”, sonra da tekrar iki yıl çalıarak ortaya çıkardığı, “Usulü Ameliyei Fenni” adlı kitaplarını yayınlar. Bu kitapları Mektebi Hayriye ve Sanayii Nefise Mektebi Âlisi’nde öğrenim gören gençlere kaynak olur. 1898 yılında, askeri matbaanın müdürlüğüne atanır ve bu görevde, 1914 yılında emekli oluncaya kadar çalıır (Boyar, 1948: 92).

Ahmed Ziya Akbulut, hayatı boyunca sanat ortamının içinde yaamasına karın, resimlerini büyük bir gizlilikle üretmeyi baarır. Bu nedenledir ki döneminin ressamları arasında en görkemli yapıtlara imza atmasına rağmen sanatçı kimliği gizli kalır. Ancak Đstanbul Resim Heykel Müzesi’nin açılıı için yapılan çalımalar kapsamında ortaya çıkan yapıtları akınlık uyandırmıtır (Arsever, t.y.: 9). Ayrıca sanatçı, menazır (perspektif)ustasıdır. Bundan dolayı resimlerinde perspektife büyük önem verirdi. Sanayii Nefise’de perspektif derslerine girmitir.

Avrupa kentlerinde batılı bir resim öğrenimi görmemesine karın Ahmed Ziya Akbulut, çağdalarına oranla çok baarılı resimlere imza atmıtır. Hatta ressamların, anlatımdan, hem anatomik bilgilerinin yetersizliği hem de toplumsal değerlere karı gelmemek amacıyla kaçınmalarına karın, Akbulut, kendi sanatı ve dünya görüü içinde baarılı figürsel anlatımlar üretmitir. Sanatçının SSM’ de 2 eseri bulunmaktadır.

70

Katalog No : 7

Fotoğraf No : 7

Eserin Adı : Karpuzlu Natürmort

Sanatçısı : Hüseyin Zekai Paa (1860–1919)

Bulunduğu Yer : Sabancı Müzesi

Yapıldığı Tarih : _

Boyutları : 80 x 112cm.

Kullanılan Teknik : Yağlıboya Đnceleme Tarihi : 19/ 12/ 2008

71

Hüseyin Zekai Paa’nın resim yeteneği, Kuleli Askeri Lisesi’nde, Osman Nuri Paa ve eker Ahmed Paa’nın resim derslerinde ortaya çıkmıtır. Harbiye Mektebi’nde ödül kazanacak düzeye erimitir (Yetik, 1940: 73). Ne Avrupa’ya gitmi ne de yabancı ressamların atölyelerinde çalımıtır. Daha Harbiye de öğrenci iken yaptığı “Boğaziçi’nde Bir Donanma Gecesi”ni tasvir eden tablosu, Mektep Nazırı tarafından Abdülhamit’e takdim edilmitir. Bu eser sanatçının hem resim gücünü kanıtlamı, hem de sultanın takdirini kazanmıtır. Bu baarı, mezun olduğu 1883 yılında eker Ahmed’in hünkâr yaveri olarak atanmasını sağlamıtır (Yetik, 1940: 74–76).

Zekai Paa, Askeri Đnaat Komisyonu reisliği görevinde bulunmutur. Bu arada da Yıldız Sarayı’nda, Mahmut evket Paa denetimi altında düzenlenmekte olan Esleha Müzesi (imdiki askeri müze)komisyonunda üye olarak görev yapmıtır. Bu yıllarda Alman imparatoru Wilhelm’in Suriye gezisine, asarı antika mütehassısı olarak katılır. 1913 yılında “Mübeccel Hazineler” adlı, eski eserleri inceleyen kitabını tamamlar (Boyar, 1948: 74).

Resim çalımalarını, görevine paralel olarak sürdürür. Geni perspektifli manzara resimlerinin yanı sıra, nature mortelar ve iç mekân resimleri ile tarihi mimari örnekler yapıtları arasında yer alır. Hüseyin Zekai Paa’nın yapıtları, asker ressamların duyarlığını taıyan bir sanat anlayıını yansıtmaktadır.

Zekai Paa, tabiata bağlı ressamlardandı. Hoca Ali Rıza’dan çok ey öğrenmitir. Bilhassa derinlik hissi vermek için çeitli yollara bavurmu, resmin her fırça darbesi üzerini düünmütür. Sanatçının SSM koleksiyonunda 3 eseri bulunmaktadır (Güvemli, 1984).

72

Katalog No : 8

Fotoğraf No : 8

Eserin Adı : akayıklar ve Kadın

Sanatçısı : Halil Paa (1857–1936)

Bulunduğu Yer : Sabancı Müzesi

Yapıldığı Tarih : 1898

Boyutları : 120 x 73cm.

Kullanılan Teknik : Yağlıboya Đnceleme Tarihi : 19/ 12/ 2008

73

Halil Paa, eski Tophane Meclisi Reisi Selim Paa’nın oğlu olarak, 1857 yılında Đstanbul Çengelköy’de doğmutur. Bu sebeple birçok Çengelköy manzaraları yapmıtır. 1869 yılında Mühendishanei Berri Hümayun’a giren Halil Paa, 1873 yılında ikinci mülazım (asteğmen)rütbesiyle mezun olmutur. 1874’de askeri idadisi’ne (Askeri lise)resim öğretmeni olmutur (Boyar, 1948: 53).

1880’de Paris’e giden Halil Bey, orada Leon Gerome ve Courtois’in atölyelerinde çalımıtır. Sekiz yıl süreyle Paris’te resim öğrenimi görmütür. 1888’de yurda dönünce Harp okuluna resim öğretmeni olur. 1908’de II. Merutiyet ilan edilince tavsiye kanunu gereği rütbesi yarbaylığa indirilir. Halil Paa da bunun üzerine emekliliğini istemitir.

Halil Paa, 1905’te müze müdür yardımcılığı, 1917’de akademi müdürlüğü yapmıtır. Bu görev, okulun kadrolarına ilk Türk öğretmenlerin atamalarının yapıldığı döneme rastlaması açısından önem taır. Halil Paa, Fransa’dan dönen genç sanatçıları akademi kadrolarına almı ve okulun öğretim sistemini yeniden yapılandırmıtır. Bu arada Çallı Kuağı ile Akademi ortamında bir arada olmutur. Resim sanatına izlenimci duyarlılıkla yaklaan bir grubun içinde, aynı eğilime yönelmitir. 1902 yılında, Beyoğlu’nda, portre ve manzara resimlerinden oluan ilk kiisel sergisini açmıtır. Halil Paa, bu yıldan balayarak yaamı boyunca birçok sergi açmı ve resimlerini topluma tanıtmıtır. Özellikle Đstanbul’u konu alan ve ııksal yorumlara dayalı çok renkli resimleri, büyük bir beğeni kazanır. Manzara resimlerinde, portre ve nature morte larında ulatığı ince ve ayrıntılı içiliği aan yorumlara ulaır. Uzun yaamının son yıllarında, özellikle kendinden sonra gelen sanatçı kuağının acımasız hımına karın, Halil Paa hiçbir zaman resim yapmaktan ve sergi açmaktan geri kalmamıtır.

I. Dünya Savaı sırasında Viyana ve Berlin’de sergilenen 143 parçalık Türk Ressamları Sergisine “Bosphore (Boğaziçi)” isimli eseriyle katılmıtır. Esasen sanatçı, 1874’ten beri Đstanbul’da düzenlenen bütün sergilere katılmıtır. 1900 yılında Paris’te düzenlenen Fransız ressamlar sergisinde iki eseri bronz, 1936’daki

74

Viyana sergisinde bir natürmortu altın madalya kazanmıtır. Halil Paa tam bir boğaz ve kıyı sanatçısıdır (Güvemli, 1984).

Đstanbul’da 19. yüzyılın sonunu ve 20. yüzyılın baını görüntüleyen izlenimci manzaralarıyla Halil Paa, döneminin sanatsal geliimine ıık tutmakta ve bu kentte akıp giden yaamı belgelemektedir. Bu değerler portrelerinde de aynı anlamı taır. Halil Paa’nın portreleri, Osmanlı kadınlarının, resimlerini yaptırmaya baladığını kanıtlar. Aile reisleri olan erkeklerin bile resimlerini yaptırmaları, dönem için bir devrim niteliği taırken kadınların bir ressama poz vermeleri çarpıcı bir toplumsal değiimdir.

Halil Paa Türk resim sanatı tarihi içinde de özel bir yere sahiptir. Đzlenimci paleti resim sanatımıza kazandıran ilk ressam olarak gözlemlenir. Klasik yorumlara açık resimlerinde, anatomi bilgisinde ulatığı gücü simgeleyen çizim etütlerinin arasına, renk ve ıık oyunlarıyla varsıllaan izlenimci yorumları kazandıran Halil Paa, döneminde bu anlayııyla Türk ressamlarına öncülük edecektir.

Duyarlı kimliği, yeteneği ve sanat anlayııyla resimler üreten Halil Paa, 1936 yılında Viyana’da katıldığı uluslararası sergide, “Bakırlı Naturemorte” adlı yapıtıyla altın madalya kazanmıtır. Halil Paa 1936 yılında yaama veda etmitir (Naci, 1936: 50). Sabancı resim koleksiyonunda 2 resmi bulunmaktadır.

75

Katalog No : 9

Fotoğraf No : 9

Eserin Adı : Ayasofya

Sanatçısı : evket Dağ (1876–1944)

Bulunduğu Yer : Sabancı Müzesi

Yapıldığı Tarih : 1906

Boyutları : 250 x 18cm.

Kullanılan Teknik : Yağlıboya Đnceleme Tarihi : 19/ 12/ 2008

76

Đstanbul’da 1876 yılında doğmutur. Sanayii Nefise Mektebi’nin ilk mezunlarındandır. Bu okuldan 1897’de mezun olmutur. Mektebi Sultani’ye (Galatasaray Lisesi) ve öğretmen okuluna resim öğretmeni olarak tayin edilmitir (Boyar, 1948: 202). 1897 yılında, Sanayii Nefise Mektebi’in de ki baarılarını, Hüseyin Haim u satırlarla belgelemitir:

“Resim sanatındaki fevkalade iktidarı bütün ressamların malumu olan hoca Mösyö Valery, evket Bey’i çok takdir ederdi. evket Bey Sanayii Nefise’nin yetitirdiği ilk öğrencilerdendir. Saygıdeğer adının, Sanayii Nefise mezunları arasında bulunması, mektep için, bir eref addolunması yerindedir. Đstanbul surunun kapılarını yağlıboyayla, gayet nefis ve incelikle resmetmitir.” ( Haim, Tarihsiz: 38)

evket Dağ Türk resim sanatında iç mekân görünümlerinin sanatçısıdır. Özellikle de Ayasofya ve Osmanlı camilerinin iç mekânlarını saran ıık huzmelerinin, anlatıma öznel bir görünüm kazandırdığı resimler üreterek bu resimlerde özgün bir anlatıma ulamıtır. Mezun olduğu yıllardan balayarak Đstanbul’un tarihi yapılarını resimleyen evket Dağ, manzara ve nature morle resimleri de yapar. Fakat evket Dağ, Türk resmine, diğer resimleri arasında ayrıcalıklı bir yer tutan iç mekân betimlemelerini kazandıran bir ressam olarak tanınacaktır. Özellikle dini ve sivil mimari yapıların iç mekânlarını resmetmitir. Gerçekçi bir ressam olmakla birlikte, serbest fırça vurularıyla çalımıtır (Arseven, t.y.: 161). Zamanla resimleri Paris, Münih, Atina gibi ehirlerde açılan sergilerde sergilenmeye balanmıtır. 1909’da Münih uluslararası sergisinde bir altın madalya kazanmıtır. Daha sonra arkadalarının etkisiyle tarzını değitirmi ve modernleme hevesine düerek empresyonizm tarzında resimler yapmaya balamıtır. evket Dağ, aynı zamanda Osmanlı Ressamlar Cemiyeti’nin kurucularındandır.

Rumelihisarı’nda, halen ayakta duran yalısına giderken vapurda geçirdiği kalp krizi sonucu vefat etmitir. Ölümünün yirminci yılında, PTT idaresi, üzerinde sanatçının resmi bulunan bir hatıra pulu çıkartmıtır. Sanatçının SSM’ de 2 tablosu bulunmaktadır (Güvemli, 1984).

77

Katalog No : 10

Fotoğraf No : 10

Eserin Adı : ezlongta Pembeli Kadın

Sanatçısı : Nazmi Ziya Güran (1881–1937)

Bulunduğu Yer : Sabancı Müzesi

Yapıldığı Tarih : 1904

Boyutları : 54 x 73cm.

Kullanılan Teknik : Yağlıboya Đnceleme Tarihi : 19/ 12/ 2008

78

Nazmi Ziya 1881 yılında, Đstanbul Aksaray’da, Horhor Mahallesinde dünyaya gelmitir. Nüfus müdürü umumisi olan babası Ziya Bey, 1884 yılında Dâhiliye Nezareti’ne atanır. Fatih Sultan Mehmet’in hocası, emseddini Molla Gürani’nin ailesinden gelmesi, Güran soyadını almasını sağlamıtır. (Arsever, t.y. Cilt. III). Babasının isteği ile Mülkiye Mektebi’ne giren Nazmi Ziya, 1901 yılında mezun olur ve aynı yıl babasını kaybeder. Resim öğrenimine, Hoca Ali Rıza’dan aldığı özel derslerle balayan Nazmi Ziya Güran, Sanayii Nefisei Mektebi Âlisi’nin ilk öğrencileri arasına katılır.

1907 yılında Hüseyin Zekai Paa’nın davetlisi olarak Đstanbul’a gelen Paul Signac, tüm Türk ressamlarını olduğu kadar genç bir öğrenci olan Nazmi Ziya’yı da çok etkilemitir. 1902 yılında, Sanayii Nefise Mektebi Âlisi’nde çalıtığı Varnia, Valeri ve Oskan Efendi’nin atölyelerinde, Nazmi Ziya’nın doğa resmine gösterdiği ilgi baskın gelir. Oysa sanatçı, bu yıllarda izlenimci olduğu için Valeri tarafından küçümsenmeye çalıılmıtır. Nazmi Ziya, daha öğrencilik yıllarında bol ıık ve canlı renklerden oluan paletiyle tanınmıtır. Renkleri, lekesel anlatımları, kalın boya dokusu, turuncu ve mor ııklara boğulan görünümleriyle, çağdaları arasında cesur atılımları gerçekletirir. Türk resminin, Đzlenimci manzara duyarlığında en önemli ustasıdır (Erol, 1995: 15).

Sanatçı 1908 yılında bu okuldan mezun olmu ve aynı yıl resim öğrenimi için, kendi olanaklarıyla Paris’e gitmitir. 1913 yılında dönüüne kadar, önce 3 ay Julian Akademisi’nde, Marcel Bachet ve Royner’nin atölyelerinde, daha sonra da Ecole National Superieur des Beaux Arts’da, Fernand Cormon’nun atölyelerinde çalıır (Arseven, t.y. Fasikül: 3, s. 131). Doğa karısında çalıma tutkusu, burada, Cormon atölyesinde, öğretmeninin “Doğadan daha büyük hoca olmadığını” belirleyen öğretileriyle pekiir. Nazmi Ziya bu yıllarını Paris manzaralarına imza atmakla geçirir. Sanayii Nefise Mektebi Âlisi’nde, 9 Aralık 1918 tarihinde, Resim Bölümü’ne galeri öğretmeni olarak atanan Nazmi Ziya, 11 Eylül 1937 tarihinden ölümüne kadar bu okulda görev yapar. 1925 yılının mart ayından balayarak, 18 Haziran 1927 tarihine kadar da bu okulun müdürlüğünü üstlenir (Cezar, 1983: 55).

79

Nazmi Ziya, aynı yerin günün değiik saatlerinde değien ıık artlarıyla resmini yapmaya meraklıdır. Gün ıığının renk perspektifini göstermeye çalımıtır. 1937’de açılan ilk toplu sergisinde yedi tane “Koç Kahvesi” tehir etmitir. Ölümünden sonra, eserleri bir kez daha o zamanki Kadıköy Halkevi (imdiki Halk Eğitim Merkezi)binasında sergilenmitir (Güvemli, 1984).

Nazmi ziyanın imzasını taıyan 1930 tarihli “Dansçı” konusu nedeniyle sanatçının yapıtları arasında öznel bir yer tutar. “Dansçı” sanat yaamı süresince açık hava resimleri yapan ve figürlü kompozisyonlarını da açık havada resimleyen Nazmi Ziya’nın, ender bulunabilecek yapıtlarından biridir.

Nazmi Ziya Güran’ın 1934 tarihli, “Paskalya Sabahı” isimli resmi, hat mitolojisinden alınan bir konunun yorumu olarak, farklı anlatım ile resimlendiği için ilgi çekicidir. Bu resim, Celal Esat Arseven’in Türk Sanatı Tarihi adlı ansiklopedik kitabının III. Cildinin III. Fasikülünde, Nazmi Ziya’yı tanıtan maddenin devamında, 183’üncü sayfada, 360’ıncı resim olarak basılarak belgelenmi durumdadır.

Nazmi Ziya Güran’ın “Taksim Meydanı” adlı resmi ise, belgesel ve resimsel değeri ile Sabancı Koleksiyonu’nun en gözde parçasıdır. Bu resim, büyük bir kompozisyon olarak üç parçadan oluan bir triptiğin (triptyque)orta bölümüdür. Tek bir çerçeve içinde üç bölüm olarak hazırlanmı orijinal biçimi ile ilk kez 1936 yılında, Ankara Halkevi Salonu’nda sergilenmitir. 1932 yılından balayarak, dört yılda bir, Halkevi Salonları’nda düzenlenen Đnkılâp Sergileri’nin ikincisine, Nazmi Ziya bu üç bölümlü resimle katılır. Resmin bütününün orijinal boyutları 73x215 cm.dir. 73x93 cm. boyutlarında olan Taksim Meydanı’nı, her biri 73x61 cm. boyutlarında olan 2 resim çevrelemektedir. Resmin yan kanatları Osmanlı yaamını anlatmaktadır. Sokak aralarında, kahvelerde oturan insanlar ve elinde çocuklarıyla seğirten çaraflı kadınların tavır ve giysileri, sıkıntılı günlere yapılan göndermelerdir. Ancak orta bölüm, Cumhuriyet’in sembolü Taksim Meydanı’na çıkı, aydınlanmayı, ıığa kavumayı temsil eder. Cumhuriyet’in halka sağladığı çağda yaamı ve özellikle de Türk kadınlarına getirdiği çağda görünümle özgürlüğü yansıtmaktadır. Sanatçının Sabancı Müzesi’nde 12 yağlıboya resmi bulunmaktadır.

80

Katalog No : 11

Fotoğraf No : 11

Eserin Adı : Hamakta Kadın

Sanatçısı : Đbrahim Çallı (1882–1960)

Bulunduğu Yer : Sabancı Müzesi

Yapıldığı Tarih : 1912

Boyutları : 38 x 70cm.

Kullanılan Teknik : Yağlıboya Đnceleme Tarihi : 19/ 12/ 2008

81

Denizli’nin Çal kasabasında 13 Temmuz 1882 tarihinde, doğmutur. Bundan dolayı önce Çallı Đbrahim diye ün yapmı, sonra da Çallı’yı soyadı olarak almıtır. Osman Efendi’nin oğludur. Çal’da, Rütiye’yi ve Đzmir Mülki Đdadisi’ni bitirmitir. Đstanbul’a gelmesiyle Đbrahim Çallı’nın hayatında yeni bir dönem balar. Bu kente göçen sanatçı, önce gazete müvezzililiği, sonrada Yeni Cami önünde arzuhalcilik yapmıtır. 1905 yılında Đstanbul Adliyesi’ne mübair olarak atanır ve 1911’e kadar bu görevi sürdürür. Çalııp yaamını kazanmaya balamasıyla birlikte, resim kurslarına katılmanın yollarını bulur. Resim tutkusunu Ermeni ressam Roben Efendi’nin atölyesinde gelitirmeye çalıır (Tansuğ, 1991: 370).

Đbrahim Çallı, eker Ahmed Paa’nın oğlu Đzzet Bey’le tanıır ve arkadaının yardımı ile 1906 yılında, Sanayii Nefise Mektebi Âlisi’ne girer (Boyar, 1948: 207). Altı yıl sürmesi gereken okul süresini üç yıl içinde tamamlamayı baarır. Çallı, bu okulda Salvator Valeri, WarniaZarzecki, Kaymakam Hasan Esat Paa ve Kolağası Yusuf Rami Efendi’den ders alır. Hikmet Onat ve Ruhi Arel’le birlikte Paris’e, resim öğrenimine gönderilir. Paris’te geçirdiği bu dönem, Çallı ve sanatı için önemli geliimlerin yaandığı yıllardır (Giray, 1997: 31).

Đbrahim Çallı; Namık Đsmail, Hikmet Onat, Nazmi Ziya Güran ve Avni Lifij ile birlikte, Ecole National Superieur des Beaux Arts’da, Fernand Cormon’nun atölyesinde çalıır. Çallı’nın birincilikle kazandığı sınav, onun Paris’te 4 yıl boyunca öğrenim görmesini sağlar. Çallı, sava nedeniyle süresini doldurmadan, 1914 yılında yurda döner ve Sanayii Nefis Mektebi Âlisi’nde öğretim görevlisi kadrosuna atanır. 1 Kasım 1914’te, Resim Bölümü yağlıboya atölyesi öğretmeni olarak resmen göreve balar (Cezar, 1983: 54).

Çallı resimlerinin en önemli özelliği, özgür renk seçiminin ııkla doğrularak aktarılmasıdır. Ressam, yüzey kaplayan renksel etkiler yerine, lekesel olarak dağılan, katmanlaan, iç içe giren çok renkli yansımalar yaratır. Nefes alır gibi rahat ve kolay resim yapma yeteneğine sahip olan Çallı, renklerle, ııkla çok rahat oynayan, özgür seçimler ve denemeler yapan usta bir sanatçıdır. Boğaz’ın, Emirgân’ın ve Bebek’in,

82

manolya, gül ve ayçiçeklerinin, meyve, seramik ve kilimlerin, e dost portrelerinin ve Mevlevilerin özgün yorumcusudur.

Đbrahim Çallı, resim sanatımıza çok zengin konu çeitliliği katan bir kuağın üyesidir. Yıldız Sarayı bahçeleri ve nature morte’lar arasında sıkııp kalan resim sanatımız, Çallı ve kuağının çalımalarıyla, güncel olaylara kadar uzanan çok zengin bir konu yelpazesinin özgürlüğüne kavuur. Fotoğraflardan çalımaların yerini, doğadan yapılan manzara resimleri alır. Sokaklar, evler, tüm ayrıntılarıyla gerçek yaam betimlenmeye balar. Emirgan çay bahçesi, farklı mevsimlerde, farklı saatlerde oturup çay içenler, Çallı’nın tuvaline yansır. Balıkçılardan, Topkapı Sarayı’na, Đstanbul görünümlerinden, balo salonlarına kadar her konu resimlenmeye balanır. Çallı’nın resimleri arasında, Đstanbul görünümleri önemli bir yer tutar. Đlginç olanı, Đstanbul’un yazar, ressam ve düünürler tarafından bu yıllarda yeniden kefedilmesidir. ehir, edebiyattan sinemaya kadar her alanda ilgi odağı olacaktır.

Mevleviler, bu yıllarda ressamların ilgi duyduğu konular arasına girer. Birçok ressam, Mevlevi dervi ve törenlerini tuvale aktarmaya balar. Çallı da bu konuyla yakından ilgilenir. Dergâhlara girer, günlerce Mevlevi dervilerini, yaamlarını ve törensel ayinlerini izler. Onlarla dost olur. Mevleviler, Đbrahim Çallı’nın Galata Mevlevi Hanesi’nde yaptığı uzun etütler sonucunda bir seri olarak resimlediği kompozisyonları oluturur.

Bu yıllarda Đstanbul’a gelen Rus asıllı Alexis Gritchenko, yabancı bir sanatçı olduğu için çok ilgi çeker. Gritchenko, çoğunlukla cami ve tekke görünümleri üzerine yoğunlaarak resimler yapmaktadır. Yabancı bir kültürü resimlemek isteyen Gritchenko’nun resimleri doğal olarak, Đstanbul’un sanat ortamı için çok değiiktir ve bu nedenle de kısa bir süre için ilgi odağı olur. Çallı, Gritchenko’yu altı ay evinde ağırlar ve kendisiyle yakın dostluk kurar. Cami ve tekkelerde birlikte çalımaya balar ve konu seçiminden anlatım özelliklerine uzanan etkiler alır. Bu dönemde ürettiği resimler, yaamının son yıllarında kısa bir süre yöneldiği sanat anlayıını yansıtır. Sabancı Koleksiyonu’nda 6 resmi bulunmaktadır (Giray, 2002: 138).

83

Katalog No : 12

Fotoğraf No : 12

Eserin Adı : Kabak Taıyan Genç Kız

Sanatçısı : Fausto Zonaro (1854–1929)

Bulunduğu Yer : Sabancı Müzesi

Yapıldığı Tarih : 1889

Boyutları : 242 x 137cm.

Kullanılan Teknik : Yağlıboya Đnceleme Tarihi : 19/ 12/ 2008

84

Türkiye’de resim sanatının gelimesine yardım etmi Đtalyan ressamlardandır. Padova eyaletinin Masi kasabasında doğmutur. Đlk ve orta öğrenimini Verona ve Roma Güzel Sanatlar Akademisi’nde eğitimini tamamladıktan sonra, Venedik ve Napoli’de ressam ve dekoratör olarak çalıan Zonaro, oryantalizme yönelmitir. Bu ilgi onu Osmanlı topraklarına çekmektedir. 1891 yılında Đstanbul’a gelir ve ei Elisa ile birlikte, Taksim’e yerleir. Ürettiği Đstanbul manzaralarını ve portreleri, Pera’daki dükkânların vitrinlerinde sergileyerek satmaya çalıır. Yabancı elçiliklerin himayesindeki Zonaro, Rus elçiliğinde resim dersleri verir. Celile Hanım ve Mihri Müfik, Zonaro’dan ders alan ressamlarımız arasında yer alır (Germaner ve Đnankur, 2002: 72). 1891 yılında yaptığı, “Ertuğrul’un Galata’dan Uğurlanması” adlı tablo, Sultan I. Abdülhamit’in beğenisini kazanınca saraya kabul edilen Zonaro, 1896 yılında Sultan’ın ressamı olur. 1889’da kendisine, Beikta Akaretler’de 50 numaralı ev bağılanır (Güvemli, 1994: 36). Üst katında camlı bir atölye kısmı bulunan bu ev, Zonaro’nun, Manzaralar ve Gürcüler, Çerkezler, Çingeneler gibi farklı tiplemeleri ve onların giyim özelliklerini konu alan portreler üzerinde yoğunlaan resimler ürettiği, konuklar kabul ettiği ve 1898’de ilk sergisini açtığı yer olmutur.

Oryantalist eğilimler sergileyen Zonaro için, doğunun en büyük imparatorluğunun bakenti olan Đstanbul, son derece önemli bir çalıma ortamıdır. 20 yıl burada yaamı ve sanatının yeni yeni kabul görmeye baladığı bu bakentte oluan resim piyasasına egemen olmutur. Zonaro, “Kabak Taıyan Genç Kız”ı yaparken, Jean Auguste Dominique Ingres’in (1780–1876) 1878 yılına tarihlenen “Kontes Duchatel’in Vasiyeti” adlı resminden esinlenmitir. Döneminin ünlü yapıtlarından; JeanLeon Gerome’un, 1846 tarihli “Horoz Düğüü Yaptıran Genç Yunanlılar veya Horoz Düğüü” adlı resminin merkezde yer alan genç kız figürleri de aynı form, duru ve yüz ifadesiyle, döneminin sanat beğenisine ıık tutmaktadır. Bu beğeni, Romantizm ve Natüralizm ile beslenen esinlerin arasına, Oryantalizm ve Antik Yunan sanatının etkilerini de katan NeoKlasik akımdır. Zonaro da, bu resmi ile NeoKlasik stili benimsediğini sergiler. 1889 yılına tarihlenen bu resmi, Venedik ve Napoli’de dekoratör olarak çalıtığı yıllarda yapmıtır. Zonaro’nun 1891 yılında Đstanbul’a geldiği ve 1896 yılında Osmanlı saray ressamları arasına girdiği göz önüne

85

alındığında, koleksiyonun önemli parçalarından biri olan bu resmin, sanatçının Đtalya’da geçirdiği son yıllarına ait olduğu ortaya çıkmıtır.

Zonaro’nun “Deniz Kenarında Đstirahat” adlı resmi, Dolmabahçe Sarayı Koleksiyonu’nda bulunan çok yakın benzeri göz önüne alındığında, sanatçının bir konuyu tekrar tekrar resimlediği anlaılmaktadır.

Zonaro’nun “Yün Saran Kadın” adlı resmi, Diego Valasquez’in Madrid’de, Prado Müzesi’nde sergilenen, 1697 tarihli, “Yün Eğiren Kadınlar” resminin sol köesinde yer alan figürün bire bir tekrarıdır. Zonaro, kendi resimlerini tekrarladığı gibi, resim sanatının ünlü ustalarının resimlerinden seçtiği bölümleri de tuvaline aktarmaktan bir çekince duymamıtır.

Đtalyanların 1911 yılında Trablusgarp ’a asker çıkarmaları, Zonaro’nun huzurlu hayatını bozmutur. Halk, takınlık halindeydi. Bir misilleme olarak, Türkiye’deki Đtalyanların sınır dıı edilmeleri kararlatırılmıtır. Ne ehzade Abdülmecid’e resim dersi vermesi, ne saray ressamı oluu Fausto Zoharo’nun sınır dıı edilmesini engelleyebildi. Bundan dolayı atölyesindeki 300 eserini çok ucuza satmıtır.

Zonaro, Đtalya’da San Remo’ya yerlemitir. Eskizlerine dayanarak birçok Boğaziçi resimleri yapmıtır. Türk ressamı diye ün salmıtır. Ölümünden sonra 300 kadar eseri 1977’de Floransa’da sergilenmitir. Bu resimlerin 200’ün konusu ise Đstanbul’la ilgilidir. Sanatçının SSM’ de dört eseri bulunmaktadır (Güvemli, 1984).

86

Katalog No : 13

Fotoğraf No : 13

Eserin Adı : Kayalıklar

Sanatçısı : Ivan Kostantinoviç Aıvazovsky (1817–1900)

Bulunduğu Yer : Sabancı Müzesi

Yapıldığı Tarih : 1891

Boyutları : 90 x 142cm.

Kullanılan Teknik : Yağlıboya Đnceleme Tarihi : 19/ 12/ 2008

87

Kırım’ın Kefe (Feodosiyi) ehrinde17 Haziran 1817’de doğmu bir Rus ressamdır. Ayvazoğlu (Aivazowsky)Ermeni asıllıdır. Deniz resimleri yapmakla mehurdur. Ömrü boyunca 500 kadar tablo yaptığı sanılmaktadır. Tam anlamıyla akademik bir ressamdır.

Đlk derslerini babasının çizimlerini Alexander Ivanovich Kaznacheev’e gösteren dostu, mimar Koch’dan alır. 1830’da, bütün Tauride eyaletine vali olarak terfi eden Kaznacheev, Simferopol’a taınırken yanında Ivan’ı da götürerek liseye yazdırır. Desen sınıfında okuyan Aivazovsky’nin, Sinagog’da Yahudileri gösteren resminden etkilenen Natalia Naıyshkina tarafından St. Petersburg’da Çarlık Akademisi’ndeki arkadaı Tonci’ye gönderilen resimleri beğenilir; 23 Ağustos 1833’de Aivazovsky altı yıllık bir burs kazanır. Vorobiov (1787–1855) yönetimindeki manzara atölyesinde eğitime balar. St. Petersburg’un soğuk ve rutubetli havası sağlığını kötü etkilerken, Schedrin’in Đtalya manzaralarını inceleyecek ve sıcak liman kentlerinin görünümlerini yansıtan resimler yapmaya balamıtır. 1835’te, Çar I. Nicholas’ın Fransız deniz manzaraları ressamı Philippe Tanner’i St. Petersburg’a davet etmesi, Aivazovsky için yeni bir aama anlamına gelir. Nicholas, Çarlık Akademisi bakanı Olenin’den Fransız ressama bir asistan verilmesini ister. Aivazovsky, Tanner’in St. Petersburg manzaralarının ön çizimlerini yapmaya balar. Bu yıllarda ürettiği “Deniz ve Atmosfer” resmi, gümü madalya ile ödüllendirilir. Nicholas bu resmi satın alarak ve Aivazovsky’nin yaz aylarında Finlandiya Körfezi civarında Baltık donanması ile tatbikat yapacak olan oğlu Grandük Konstantin Nikolaievich’e elik etmesini istemitir.

Aivazovsky, 1836 yılının sonbaharında, Akademi sergisine, aralarında “Feodosiya’dan Görünüm” de olan yedi resimle katılır. Bu sergide Pushkin’le tanıır. 26 Eylül 1837’de, Akademi Konseyi, Aivazovsky’e deniz resimleri için altın madalya verir ve kendisini Rusya’nın, özellikle de güneyin deniz görünümlerini betimlemesi için Kırım’a yollar. Aivazovsky, böylece yaz aylarında Kırım’da, kı aylarında da St. Petersburg’da çalımaya balar. 1839–1840 arasında ise Raievsky’in bakanlığında, Karadeniz’in doğu kıyısında yer alan Mingrelli sahiline yapılacak askeri operasyona katılır. Mayıs 1840’da, Aivazovsky, St. Petersburg’a geri dönüp

88

akademi’ye, “Suba Baskını ve Sava Gemileriyle Sivastopol Kıyıları’nın Görünümü” gibi resimlerini sunar. Eylül 1840’ta, Roma’ya gider ve aralık ayına kadar Venedik, Bologna, Floransa, Napoli, Sorrento ve Amalfi’yi kapsayan gezi yapar. 1841 yazını Đtalya’nın güneyinde, Sylvester Schedrin onuruna manzaralar ürettiği, Napoli Körfezi’nde geçirir. 1842’de Roma’da yaayan Turner’la tanıır. Yine bu yıl, Louvre’da büyük beğeni toplayan bir sergi açar, Paris’te 6 ay kalır, buradan Lizbon, Cadiz, Malaga, Granada ve Marsilya yoluyla, Đtalya’ya döner. Haziran 1844’te, yeniden Paris’e gider ve ardından St. Petersburg’a geri döner.

1845 yılının nisan ayında, Grandük Konstantin Nikolaiveich’in Anadolu, Ege Adaları ve Doğu Akdeniz’e yaptığı sefere katılır. Sakız, Patnos, Samos, Girit, Rodos Adaları ile Anadolu ve Doğu Akdeniz kıyılarına, Truva ve Đstanbul’a gider. Đstanbul, Aivazovsky’nin uzun yaamı boyunca resimlerinde en sık kullandığı konu olmutur.

Feodosiya’ya 1845’in sonlarında döner. 1857’de Kırım Savaı sona erdikten sonra Paris’e gider ve Đmparatoriçe Eugenie’ye takdim edilir. Kırım’a döndükten sonra ise Sultan Abdülmecid’in Boğaz kıyılarında ina ettirdiği Dolmabahçe Sarayı için resimlere gereksinim duyulacağını düünerek Đstanbul’a gitmeye karar verir. 1843 ve 1856 yılları arasında, yıkılan Beikta Sarayı’nın yerine Dolmabahçe Sarayı ina edilmitir. Osmanlı sarayının batılılama ruhunu yansıtan OryantalBarok stilde, 4 büyük salon ve 285 odasıyla 3 katlı bir yapı tasarlayan Mimar Balyan, Aivazovsky’nin yakın arkadaıdır.

II. Alexander’in karısı Çariçe Maria Alexandrovna ve çocukları 1867 yazında, Đstanbul’a giderken, Aivazovsky de kendilerine elik eder. Bu, sanatçının Đstanbul’a üçüncü yolculuğudur.

Aivazovsky, Sultan Abdülaziz’in davetiyle, 1874 yılında yeniden Đstanbul’a gelir. Aivazovsky’i Dolmabahçe Sarayı için otuzdan fazla resim yapmakla görevlendiren Sultan, istediği manzaraların ayrıntılarını belirleyen taslaklar hazırlayarak, üzerinde çalıması için ressama verir. Çalımalarını tamamlayan Aivazovsky, 1875’te Đstanbul’a resimlerle birlikte dönmütür.

89

Aivazowsky, geni satıhları, pürüzsüz fırça sürüleriyle boyayan ve resimlerinde konuya büyük önem veren bir sanatçıdır. Sanatçının SSM’ de bulunan 4 eserinin konusu da denizdir. Fırtınalı havada deniz, Denizde mehtab gibi, denizin her anını, günün her saatini tespit eden resimleri bulunmaktadır (Güvemli, 1984).

Açık hava resmini, romantik bir duyarlıkla ele alan yapıtlarında sergilediği bu etkileyici teknik ve üstün yetenekle, Osmanlı sarayının beğenisini yakalayan bir ressam olan Ivan Konstantinovic Aivazovsky, günümüzde en takdir edilen sanatçılar arasında yer alır.

Aivazovsky’nin son sergisi, mart 1900’de St. Petersburg’da açılır. 18 Nisan’da, evindeki atölyesinde, son resmi olan “Türk Gemisi’nin Bombardımanı” üzerinde çalımaya balar. 2 mayıs’ta, ani bir beyin kanamasıyla övalesinin baında yaama veda eder.

90

Katalog No : 14

Fotoğraf No : 14

Eserin Adı : Levhalı Interıor

Sanatçısı : Feyhaman Duran (1886–1970)

Bulunduğu Yer : Sabancı Müzesi

Yapıldığı Tarih : 1945

Boyutları : 68,5 x 94,5cm.

Kullanılan Teknik : Yağlıboya Đnceleme Tarihi : 19/ 12/ 2008

91

Đbrahim Müslühiddin Feyhaman, 17 Eylül 1886 tarihinde Đstanbul Kadıköy’de, Kayseri’nin Tavalsun Karyesi erafından, Kaymakam Kürt Abdülkadir Efendi ile Nevehirli Damat Đbrahim Paa’nın ahfadından, Fatma Hanım’ın oğlu olan, air Süleyman Hayri Bey’in oğlu olarak dünyaya gelir (Đrepoğlu, 1986: 30). 1895 yılında Galatasaray Lisesi’ne kaydolur. Bu okuldan mezun olunca Babı Âli’ye kâtip olarak girer. Kısa süren bu görevin ardından aynı yıl Galatasaray Sultanisi’nde öğretmen olarak göreve balar. Bu okulda Tevfik Fikret’le arkada olur. Resim yapma tutkusu ile çalıan iki arkada, okulun resim öğretmenleri Virçen Arslanyan ve evket Dağ tarafından desteklenir hatta Feyhaman’ın Avrupa’ya öğrenime gönderilmesi için çaba harcanır. Fakat bu olanaktan yalnızca Sanayii Nefise Mektebi Âlisi mezunları yararlanabildiği için, bu çabalar sonuçsuz kalır.

Bu yıllarda Abbas Halim Paa ile tanıması, yaamının değimesine neden olacaktır. Kızlarının portrelerini yaptığı Mısır Valisi Abbas Halim Paa tarafından Paris’e öğrenime gönderilen Duran, burada zamanını resim teknikleri gelitirmek ve ıık etkilerinin yarattığı görsel yanılsamaları aratırmakla geçirir. Feyhaman Duran, iki yıl Julian Akademisi’nde Laurens’un atölyesinde çalıır, daha sonra Ecole Superieur des BeauxArt’da Cormon’nun atölyesine katılır.

Paris’te geçirdiği öğrenim döneminden sonra Đstanbul’a dönen Feyhaman Duran, Sanayii Nefise Mektebi Âlisi’ne atanacak ve genç Türk ressamlarının yetimesine yardımcı olacaktır.

Feyhaman Duran, resim öğrenimine baladığı yıllardan, son günlerine kadar portre üzerine yoğunlamı bir ressamdır (Berk, 1970). Avrupa’ya gitme ansını da portreleriyle kazanır ve dönüünde de portreler üzerinde yoğunlaır. Türk resim sanatı tarihinde portre ressamı olarak yer alır. Geleneklerinde insan tasvirinin kısıtlandığı bir toplumdan yetien ve henüz benimsenmekte olan bir dalda çalıan bir sanatçının portreye yönelmesi, gerçekten de atılımcı ve cesur bir yaklaımdır. Birinci Galatasaray Sergisi’ne de Akil Muhtar Portresi ile katılarak Ziki Cemil Ödülü ve gümü madalya ile ödüllendirilir (Đrepoğlu, 1986: 48). Bundan sonraki yıllarda da karma sergilere katılmıtır. 1919’da Akademinin kızlar kısmına resim öğretmeni olur

92

ve 1922’de ressam Güzin Hanım’la evlenir. 1933’te akademide atölye öğretmeni olur. 1951 yılında buradan emekliye ayrılır.

Feyhaman Duran’ın resimlerinde en gözde konulardan birisi de manzaralardır. Özellikle Paris dönüünde yaptığı resimlerde, paletine, izlenime dayanan biçimsel erimeleri yansıtan lekesel anlatımlar egemen olur. Pembe ve mavi ııklarla eriyen görünümlere yönelir. Đç mekân resimlerine kadar uzanır bu arayılar, “Lambalı Kompozisyon” da bu dönemin ve sanatçının izlenimci paletinin ürünüdür. 1930’ları kapsayan bu evrede Duran, kalın boya dokusunun yarattığı görselliği, renk ve ııkla birletirir. Lekesel soyut izlenimlere dönen bu resimlerin tabanlarında, sağlam kompozisyonlar, düzenli kurulular saklı kalır. Daha sonraları ise bu cesur atılımlardan yorulan Duran, resimlerinin üzerindeki lekesel anlatımlara, ıığın yarattığı yanılsamalara ve kalın boya dokusuna veda eder. Klasik resim anlayıına dönerek, günümüzde tanınan eserlerini üretir.

“Gaziantep Tabakhane Köprüsü”, yapıldığı yıl ve resimsel değeri göz önüne alındığında, Sabancı Koleksiyonunun en dikkat çekici eserleri arasında yer alır. 1938 yılının Gaziantep’ini belgeleyen bu güzel resim, özel bir etkinliğin önemli resimlerindendir. 1938 yılında düzenlenen bu etkinlik, Yurdu Gezen Türk Ressamları olarak adlandırılır. Đte bu etkinliğin ilk yılında görev alan sanatçılar arasında, Feyhaman Duran, Gaziantep’i resimlemekle görevlendirilir. Burada ürettiği dokuz resim, aynı yıl açılan sergiye katılır. Bu resimler, yerli halkı ve bunların arasından yetien milli müdafaa kahramanları ile kent görünümlerini aktarmaktadır. Ressamın 116 resim ile katıldığı sergi, büyük bir ilgi toplar. Sergi jürisi tarafından seçilen yapıtlar da satın alınır. Sanatçının Sabancı Müzesi’nde 5 resmi bulunmaktadır.

93

Katalog No : 15

Fotoğraf No : 15

Eserin Adı : ALEGORĐ

Sanatçısı : Hüseyin Avni Lifij (1886–1927)

Bulunduğu Yer : Sabancı Müzesi

Yapıldığı Tarih : _

Boyutları : 45 x 36cm.

Kullanılan Teknik : Yağlıboya Đnceleme Tarihi : 19/ 12/ 2008

94

Hüseyin Avni, Kafkasyalı Abdul Efendi’nin oğlu olarak, 1886 yılında Samsun’un Lâdik ilçesine bağlı, Karaabdal Sultan Köyü’nde doğmutur (Arseven, t.y.: 199; Gören, 1997: 5). Numunei Terakki Ortaokulu’nu bitirir. 1898–1900 yıllarında geçirdiği rahatsızlık öğrenimine ara vermesine neden olur. 1901 yılında, Nafıa Nezareti Demiryolu Müdürlüğünde çalımaya balar. Bu yıllarda Fransızca öğrenir, resim tutkusunu gelitirmek için anatomi çalıır (Gören, 1997: 6). 1906 yılında, Đskender Ferid ve Henri Prost, Hüseyin Avni’ye, resimlerini Osman Hamdi Bey’e göstermesini önerirler (Koan, 1978: 24; Çoker, 1984: 13). Resim ve Heykel Müzesi’nde bulunan “Kadehli Pipolu Oto portresini” Osman Hamdi Bey’e gösteren Lifij’in çalıması, beğeni ile karılanmı, Osman Hamdi Bey tarafından ehzade Abdülmecid’e önerilmi ve Lifij Paris’e resim öğrenimine gönderilmitir (Altan, 1968: 3; Arseven, t.y.: 202). 11 Ocak 1909 tarihinde Fransa’ya giden Lifij, 26 ubat 1909 tarihinde, Paris Ecole Nationale Superieur des BeauxArts’a girmi ve burada Cormon’nun atölyesinde çalımıtır (Gören, 1997: 6).

Yurda dönünce Đstanbul Sultanisi’nde resim öğretmenliği yapmaya balar. Đstanbul’da, çeitli okullarda Fransızca ve resim öğretmenliği yapar ve 1923 yılında, Sanayii Nefise Mektebi Âlisi Tezyini Sanatlar bölümüne atanarak yaama veda ettiği 1927 yılına dek bu görevde çalıır. 38 yaında yaama veda eden Avni Lifij, Sembolizme yönelen anlayıı, romantik yorumları ile Türk resminde ayrıcalıklı bir yer kazanmıtır.

Hüseyin Avni Lifij, Fransa’dan döndüğü yıl içinde, 1913’te Đstanbul Belediyesi Müdürü olarak görev yapmakta olan Celal Esat Arseven ve Đstanbul Mebusu Salah Cimcoz’un önerisiyle, Kadıköy Belediyesi için “Kalkınma” adlı yapıtını üretir. Bu mükemmel resmin çalıma koullarını, Sami Yetik u satırlarda anlatır:

“Bu tuvali yüksek kaldırımdaki kira evinin soğuk rüzgârlara maruz, ısınmak bilmeyen sofasında, mahrumiyet içinde meydana getirmitir. Sanat zevkini tatmin maksadıyla günlerce, haftalarca, yevmiyesi on kurua tekabül etmeyecek bir hesapsızlıkla bu eser uğrunda çok çalımı, uğramıtı. Đlk Galatasaray resim

95

Sergisi’nde tehir ettiği bu resim, Harbi Umumi esnasında Viyana ve Berlin’de tehir edilerek mazhar takdir olmutu.” (Yetik, 1993).

Lifij, resimlerinde sembolik ve romantik yorumlara önem veren duyarlı bir ressamdır. Resimlerine öyküsel ve sembolik anlamlar yükler ve bu özelliği ile de Türk resim sanatında özgün bir yer kazanır.

“Bu resimlerde, renk konstrüksiyonlarından çok iir vardır. Zaten air mizaçlı olan sanatçı Đstanbul’un sisli sabahlarını, buğulu akamlarını, birer iir demeti, bir melodi halinde vermitir. Bir yandan yıkık duvarları kırmızı kiremitli, cumbalı, ahap evleri, çemeleri mescitleri, servileriyle, uzaklatıkça mavileen Đstanbul’u onun uçucu renkleriyle tuvallerine yerletirmi görürüz. O, Đstanbul’u severdi. Đstanbul’un kuytu mahallelerini, Đstanbul’un tipik simalarını, insanlarını severdi. Resim yapmasını severdi. “ (Naci, 1981: 31).

Avni Lifij’in, konuları yorumlarken yöneldiği alegorik anlatımlar, izlenimci olarak nitelendirilen ressamların ilgi odaklarını oluturmaz. Müzelerimizde bulunan resimlerinin arasında, bayapıtlarını alegoriler oluturur. Alegori resimlerine yönelmesi, Avni Lifij’in kültürel birikiminin ulatığı boyutları yansıtır. Temel motif olarak çıplaklığın kullanıldığı ve dekorasyonda bezemeci amaçlarla yapılan bu resimler, Avni Lifij’in anlatımına doğrudan katılır.

Hüseyin Avni Bey, öğretmen okulu mezunu Harika Hanım ile evlenir. Yurda dönünce iki yıl kadar Đstanbul Erkek Lisesi’nde, 2 Kandilli Kız Lisesi’nde öğretmenlik yapmıtır. ehzade Abdülmecid’le dostlukları devam eder. Onun isteği üzerine bazı dini törenlere ait kompozisyonlar çizmitir. Avni Lifij, aynı zamanda sanat yazıları da yazmıtır. Konularında alegori’ye yer vermitir. Empresyonist teknikte resimler yapsa da eserlerinde sembolizmin izleri bulunmaktadır. Sanatçının SSM’ de 1 eseri vardır (Güvemli, 1984).

96

Katalog No : 16

Fotoğraf No : 16

Eserin Adı : Paris

Sanatçısı : Namık Đsmail (1890–1935)

Bulunduğu Yer : Sabancı Müzesi

Yapıldığı Tarih : _

Boyutları : 19 x 27cm.

Kullanılan Teknik : Yağlıboya

Đnceleme Tarihi : 19/ 12/ 2008

97

Đsmail Zühtü Bey’in oğlu olan Namık Đsmail, 1890 yılında, Samsun’da dünyaya gelmitir. Orta öğrenimini, St. Pulcherie, St. Benoit ve Mektebi Sultani’de (Galatasaray Lisesi)sürdüren Namık Đsmail, son sınıfta Arapça dersinde baarı sağlayamayınca, resim öğrenimi görmesi amacıyla ailesi tarafından Paris’e gönderilir. 1911 yılında Paris’e giden Namık Đsmail, önce Julian Akademisi’ne devam eder. Aynı yıllarda Paris’te bulunan Đbrahim Çallı’nın önerisiyle, 1912 yılında Fernand Cormon’nun atölyesine katılır. 1914 yılında tatil için Đstanbul’a döner. Ancak sava çıktığı için askere alınır ve Kafkas cephesine gönderilir. Burada tifüse yakalanır ve Đstanbul’a geri döner (Zeynep, 1992: 18).

ili’de Harbiye Nazırı Enver Paa tarafından kurulan Harbiye Nezareti Resim Atölyesi’nde 1917 yılında, Hikmet Onat, Mehmet Ruhi, Đbrahim Çallı, Sami Yetik ve Ali Sami Bey ile birlikte resim yapar (Gören, 1997: 49 Giray, 1998: 116). Birinci Dünya Savaı’nın içinde, Kafkas cephesinde bulunan Namık Đsmail, burada yakalandığı tifüs hastalığını, Harbiye Nezareti Resim Atölyesi resim çalımalarında ele alır ve savaın bir baka yüzünü, salgın hastalıkların dramını yansıtan ve Ankara Resim ve Heykel Müzesi Koleksiyonu’nda bulunan “Savaın Yankıları/Tifüs 1917” adlı bir resim yapar.

Galatasaray Sergisi’den sonra, resimlerin Viyana ve Berlin’e gönderilmeleri aamasında, sergi komiseri Celal Esat Arseven’in yardımcısı olarak, Viyana’ya gider. Savaın sona ermesi ile kapanan yollar ve yenilgiye uğrayan Almanya ve müttefiklerinin kaosu nedeniyle, Berlin’de sergiyi gerçekletiremeyen Namık Đsmail ve Celal Esad Arseven zor günler geçirir. Arseven Türkiye’ye dönme yollarını ararken, Namık Đsmail bu dönemi resim öğrenimini devam ederek değerlendirmitir. Berlin’de Max Liebermann ve Lovis Corinth ile birlikte çalımalarını sürdürür. Bu dönem Namık Đsmail’in sanatında, Dıavurumcu renk özelliklerini algıladığı dönem olarak karımıza çıkarmaktadır.

Đstanbul’a 1919 yılında dönen Namık Đsmail, Gazi Osman Paa Mektebi’ne resim öğretmeni olarak atanır. Ertesi yıl görevinden ayrılarak Đtalya’ya gider ve burada bir yıl kalır. Đstanbul’a döner ve Đleri Gazetesi’nde ressam ve yazı ileri

98

müdürü olarak çalıır. Daha sonra Sanayii Nefise Mektebi Âlisi’ne müdür yardımcısı olarak atanır. 1922 yılında bu görevinden de ayrılarak Paris’e gider.

Namık Đsmail, Paris’te bulunduğu 1922–1926 yılları arasında ürettiği resimlerde, Paris parklarını ve özellikle de bu parkları kiilikli kılan heykelleri betimler. Hızlı fırça vurularını belirleyen kalın boya dokusuyla resimlenen, ağaçlarla kaplı parkların görkemli hayvan heykellerini, Namık Đsmail tuvallerine yansıtır. Anıtsal görünümlerini pekitiren bakı açılarından, kompozisyona katılan heykelleri saran mavi ıık lekeleri, resimsel anlatımı çekici bir görselliğe ulatırmıtır.

Namık Đsmail, renkçi bir anlayıı doğa karısında edinilen izlenimlerle yoruma ulatıran resimler yapmaya özen gösterir. Lekeler ve bu lekeleri harekete geçiren renk ve ıık kaymaları, portrelerden nülere, nülerden manzaralara kadar, tüm Namık Đsmail resimlerinde baattır. Namık Đsmail’i diğer sanatçılardan farklı kılan, güçlü ve parlak ııklar, parlak ve vurucu renklerle yoruma ağırlık veren resimleme yetisidir. Bu özellikleri ile Namık Đsmail, Merutiyet ressamlarının arasında, değiik arayıları olan ve çok farklı düünce katmanlarını kullanan bir ressam olarak karımıza çıkmaktadır.

Yurda 1926 yılında dönen Namık Đsmail, müfetti olarak görev alır, 1927 yılında da Sanayii Nefise Mektebi Âlisi’ne müdür olarak atanır. Yaamının sonuna kadar bu görevde kalır.

99

Katalog No : 17

Fotoğraf No : 17

Eserin Adı : Kurbağalı Dere

Sanatçısı : Hasan Vecihi Bereketoğlu (1895–1971)

Bulunduğu Yer : Sabancı Müzesi

Yapıldığı Tarih : _

Boyutları : 55,5 x 81cm.

Kullanılan Teknik : Yağlıboya Đnceleme Tarihi : 19/ 12/ 2008

100

Hasan Vecihi Bereketoğlu, 1895 yılında Kahire’de dünyaya gelmitir. Đstanbul Hukuk Fakültesi mezunudur. Đlk resim derslerini Halil Paa’dan almı, sonra da Paris’e giderek Julian Akademisi’ne devam etmitir (Boyar, 1948: 212).

Bereketoğlu, Hikmet Onat’ın fırçasının değdiği manzaraların peinden gider. Onun Gezdiği sahilleri, resimlediği sokakları dolaır özellikle de Kurbağalıdere’de karar kılar. Yoğun ııkla yıkanan Đstanbul manzaraları, Bereketoğlu’nun tuvaline yerleen konular arasında öncelik taımaya balar. Vecihi Bereketoğlu’nun renkleri, Kurbağalıdere’nin parlak yüzeyinde ııklarla buluur.

Bereketoğlu, renk seçimi ve ıık değerlerinin lekesel dağılımıyla dikkat çeken, panoramik manzaralar resimleyecektir. Özellikle Kurbağalıdere resimleri üzerinde yoğunlaır. Kurbağalıdere resimleri onun bir konu üzerinde yarattığı manzara serilerinde ulatığı sanatsal yorumları sunan eserler olarak dikkat çekecektir.

101

Katalog No : 18

Fotoğraf No : 18

Eserin Adı : Manzara

Sanatçısı : Ahmet Zeki Kocamemi (1900–1959)

Bulunduğu Yer : Sabancı Müzesi

Yapıldığı Tarih : _

Boyutları : 55,5 x 40,5cm.

Kullanılan Teknik : Yağlıboya Đnceleme Tarihi : 19/ 12/ 2008

102

Zeki Kocamemi, 1900 yılında Đstanbul’da dünyaya gelir. Babası Mahmut Rasih Bey, Evkaf Müfettii, büyükbabası, Abdurrahman Sami Paa’nın oğlu Abdüllatif Suphi Paa’dır. Zeki Kocamemi’nin ailesi, Sancak Beyleri, Agriboz Muhafızlıklar, görevinde bulunan büyükleriyle, 17. yüzyıla kadar uzanmakta; Beylerbeyi Gazi Kocamemi’ye dayanmaktadır. Hamdullah Suphi Tanrıöver de Zeki Kocamemi’nin amcasıdır.

Đlköğrenimini Fatih Hadikai Mefere Mektebi'nde bitiren Kocamemi, ortaokulu özel öğrenimle tamamlar. 1916 yılında babasının ölümü üzerine, ağabeyi ve küçük kardei ile birlikte, büyükbabası Abdüllatif Paa’nın konağına yerleir. Aynı yıl Sanayii Nefise Mektebi Âlisi’ne giren Kocamemi bir yandan da çalıarak ailesine destek olmaktadır.

Akademi’de Hikmet Onat ve Đbrahim Çallı’nın atölyelerinde çalıır. Öğrencilik dönemi içinde, 22 Mart 1918–1 ubat 1919 tarihleri arasında ilk askerlik görevini yapar ve Çallı’nın atölyesine geri döner. Öğrencilik yıllarında Galatasaray sergilerine katılan Kocamemi, atölyenin en baarılı öğrencilerindendir. 1922 yılının aralık ayında, Türk Ocağı tarafından Almanya’ya resim öğrenimine gönderilir ve Hans Hoffman Okuluna katılır.

“Resim yapmak icat etmek demektir. Taklit etmek değil... Resim bir yapı gibi yoktan var edilir. Bir abide gibi örülür (Çoker, 1979: 60).” diyen sanatçı, Türk resim sanatına, yaamı boyunca ürettiği eserleriyle özgün bir “Zeki Kocamemi Biçemi” kazandırmayı baarır. Ali Avni Çelebi gibi, Zeki Kocamemi de Đstanbul’a dönüünün hemen ardından, temmuz ayında, 11. Galatasaray ve 4. Ankara Türk Ocağı sergilerine katılmıtır. 1928 yılında Fransa’dan dönen genç sanatçıların, Ankara Etnografya Müzesi'nde açacakları sergiye de katılan Kocamemi, uygun bir sanatçı topluluğu içine katılır. 1929’da kurulan Müstakil Ressamlar ve Heykeltıralar Birliği’nin kurucusu üyeleri arasında yer alır. Birliğin açtığı sergilerle eserlerini topluma tanıtırlar. Zeki Kocamemi, 14 Kasım 1927’de, Trabzon Lisesi’nde resim muallimi olarak göreve balar ve bu okulda bir yıl öğretmenlik yapar.

103

Kocamemi’nin resim sanatımıza getirdiği yenilik, doğa kaynaklı Kübizm anlayıının dıavurumcu bir yaklaımla ele alınmasıdır. Bu anlatımda nesneler, oylumsal değerleri belirgin kılınarak, çevrelerini saran üç boyutlu mekâna dağılmaktadırlar. Geni renk yüzeyleriyle elde edilen planlar, kompozisyonda bir derinlik yanılsaması olutururlar.

Kocamemi, doğaya ilikin görünümleri geometrik sistemlere indirgeyerek çözümlerken, öznel bir deformasyonla nesnelerin biçimsel özelliklerini irdelemektedir. 1926 yılından balayarak, manzara, nature morte ve figür çalımalarında, geometrik konstrüksiyonlar (yapı), geni yüzeyli renk lekeleri ve oylumsal biçimler, özgün bir Kocamemi üslubunda bütünleir.

Müstakillerin sergilerinde sanatıyla büyük bir ilgi toplayan Zeki Kocamemi, 1928 yılında Trabzon Lisesi’ndeki görevinden ayrılır. 1930 yılında iç mimari bölümünde, Prof. Günther’in yardımcılığına atanır. Aynı yıl Emilya Hanım ile evlenir. 1936 yılında, Güzel Sanatlar Akademisi Dahili Mimari ve Mobilya Muallimliği’ne atanır. Ancak Leopold Levy’nin Akademi’ye gelmesinden sonra 10 Ağustos 1936’da, resim atölyesi öğretmenliğine atanır.

Devlet Resim ve Heykel Sergilerine de katılan Kocamemi, 1939 yılında açılan ilk sergide, Atatürk’ün Cenaze Töreni adlı eseriyle birincilik ödülü alır.

104

Katalog No : 19

Fotoğraf No : 19

Eserin Adı : Çiçekli Natürmort

Sanatçısı : Naci Kalmukoğlu (1896–1954)

Bulunduğu Yer : Sabancı Müzesi

Yapıldığı Tarih : _

Boyutları : 70 x 56cm.

Kullanılan Teknik : Yağlıboya Đnceleme Tarihi : 19/ 12/ 2008

105

Naci Kalmukoğlu 1856 yılında Rusya’da doğmutur. Önceki adı Kalmikoff’tur. Kalmuk Türklerindendir. Đhtilal olunca Türkiye’ye gelen ailesiyle hayli sıkıntılı günler geçirmitir. Natürmort, manzara resmi ve portrede konulu resimler yapmıtır. Zonaro tarzında, akademik kurallara göre çalıan bir ressamdır ve büyük boy resimlerinde fresko tadı vardır.

Kalmukoğlu, Ankara Halkevi’nin tiyatrosunda dekoratör olarak çalımıtır. Yoğun çalıma koullarına karın, portrelerden, manzaralara ve natürmortlara uzanan konu çeitliliği içinde resimler üretir. Kadın portrelerinde kullandığı serbest konu seçimine karın erkek portreleri, genellikle e dost resimleri olarak yapılmı çalımalardır. Manzaralar, özellikle de Đstanbul manzaraları, özgün anlatımlar olarak ayrıcalıklıdır. Boğaz ve kıyıların, tarihi dokusu ve anıtları ile Đstanbul, sanatçının konularını oluturmaktadır. Yava yava tanıdığı ve her gün bir semtine hayran olduğu Đstanbul’u, tüm duyarlılığı ve yeteneğiyle resimlerinde belgelemeye koyulur. Ressam olarak kendini kabul ettirme yolunda çabalar harcadığı yıllarda, Çallı Kuağının izlenimci paletinin sardığı Đstanbul görünümlerinin peine düer. Đstanbul’u, bireysel duyarlığı ile yorumlamaya balar.

Renklerin geni yüzeyler üzerine dağılan lekesel oyunları, tüm tuval yüzeyinde baat olur. Farklı yönlere renk ve leke dağıtan fırça vurularının yarattığı armonik resimler, dinamik ıık ve renk oyunlarının çekici görselliğini taır. Biçiminde belirginlik kazanan bu nitelikler, Rus resminde izlenimciliğin nasıl algılandığını ve uygulandığını gösteren ipuçları sunar.

Sebebi anlaılamamakla birlikte, geçirdiği bir buhran sonucu, Beyoğlu’nda, Parmakkapı’daki atölyesinin penceresinden kendini atmıtır. Terlikleri pencerenin dibinde bulunmutur. Eserleri toplu olarak Erdek’te, Vodanali Mehmet Bey’in oğlu Burhan Soydan’la dayısı Kadıköylü Muhammer Beyde bulunmaktadır. Sanatçının SSM’ de bir eseri bulunmaktadır (Güvemli, 1984).

106

Katalog No : 20

Fotoğraf No : 20

Eserin Adı : Bursa

Sanatçısı : Hale Asaf (Đstanbul 1905Paris 1938)

Bulunduğu Yer : Sabancı Müzesi

Yapıldığı Tarih : _

Boyutları : 60 x 42cm.

Kullanılan Teknik : Yağlıboya Đnceleme Tarihi : 19/ 12/ 2008

107

Hale Asaf, Abdülhamit döneminin Temyiz Reislerinden Salih Bey’in ve ikinci ei Enise Hanım’ın çocuğu olarak dünyaya gelir. Hale’nin büyükbabası, Sultan Hamit’in Yaveri Asaf Paa’dır. Đlköğrenimini Đngiliz bir öğretmen denetiminde evde, orta öğrenimini de Notre Dame de Sion’da tamamlar. Đngilizce ve Fransızca öğrenen Hale, evde çalıan yardımcılardan Rumca konumayı da öğrenmitir.

Hale Asaf’ın resme yönelmesi, sanata duyarlı bir aile ortamında yetimesine bağlanabilir. Merutiyet Dönemi’nin ilk kadın ressamlarından, Sanayii Nefise Mektebi Âlisi’nin resim hocası ve müdürü, Sanayii Nefise Mektebi’nde ilk kez canlı model kullanılmasını sağlayan Mihri Müfik’in yeğenidir (Giray, 1983: 24–25).

Asaf, resim öğrenimine on altı yaında Berlin’de balar. Berlin Güzel Sanatlar Akademisi’nde Prof. Arthur Kampf atölyesinde çalıır (Toros, 1988: 83). Kurtulu Savaı’nın kazanılması, babasının Mısır’a kaçmasına neden olacaktır. Bu nedenle Almanya’da geçim sıkıntısına düen Asaf, aynı yıl geri döner ve Adil Bey’in müdürlüğü döneminde, Đnas Sanayii Nefise Mektebi Âlisi’ne girer. Sanatçı 1921– 1925 tarihleri arasında bu okulda çalıır. 1922 yılında Roma’ya gidip teyzesi Mihri Müfik’in yanında bir süre kalır ve geri dönerek Đnas Sanayii Nefise Mektebine devam eder.

Maarif Vekâleti Bursu ile 1925 yılında Almanya’ya gönderilir. Bir yıl sonra Paris’e giden Asaf, orada çalıan arkadaları; Refik Epikman, Mahmut Cüda, Cevat Dereli, Muhittin Sebati, Đsmail Hakkı Oygar ve eref Akdik’in aralarına katılır. Bir süre sonra da Đsmail Hakkı Oygar’la evlenir. 1928 yılına dek Grande Chaumiere atölyesinde çalımalarını sürdürür. Hale Asaf, 1928 yılında Paris’ten dönmütür. Hale Asaf, Türkiye’ye döndükten sonra Bursa Kız Öğretmen Okulu’na atanır. Çok iyi Fransızca, Almanca, Đngilizce ve Đtalyanca bilen Asaf, Bursa Necatibey Kız Sanat Enstitüsü’nde Fransızca öğretmenliği görevini üstlenir.

Yaamının büyük bir bölümünü Almanya, Fransa ve Đtalya’da geçirmi olan sanatçımız için ince, narin yapısı, Batılı tavrı, giysileri, görünümü ve konuma özelliği ile o yılların Bursa’sının kapalı yaamı içinde yadırganır. Çevreden

108

soyutlanır ve yalnız kalır. Bu nedenle Bursa dönemi, Asaf’ın çalıma tutkusuna ve yalnızlığına çözümler aradığı gerilimli günlerle geçer. Bu sıkıntılara karın en güzel Bursa görünümleri Hale Asaf’ın fırçasından çıkmıtır. Kent, mimari değerleri ve çevre özellikleri ile zenginleen güçlü bir anlatımla yansıtılır. Yaam cokusu aılayan ak boyalı evlerin dı dünyaya kapalı pencereleri, dar sokaklar arasında ürkek adımlarla seğirten kara çaraflı kadınlar ve arka planda tüm görünümü çevreleyen dağ sıraları, Asaf’ın paletinin ve sanatçı duyarlılığının göstergesidir. Asaf yaadığı kentin özelliklerini yansıtırken, o yılların Bursa’sını da belgelemektedir.

Hale Asaf, ilk kez müstakillerin Ankara ve Đstanbul’da düzenledikleri sergilerde topluma tanıtılır ve yapılan eletirilerde, Asaf’ın resimlerine büyük bir yer verilir. Almanya, Đstanbul ve Paris’te geçirdiği öğrenim yıllarının deneyimleri ile birleen Asaf yeteneği ve duyarlılığı, Türk resmine yepyeni bir sanat anlayıı getirir. Hale Asaf’ın, serbest fırça vuruları, bir ehir görünümünü ya da bir portreyi, bir anda duygu, düünce, yaam yüklü bir resim olarak ortaya çıkarır. Paris resmi ve kendi portresi, sanatçının yaama ve dünyaya bakı açısının pencereleridir.

Asaf’ın resimlerinde mekân olgusu, renk lekelerinin dengeli ritmi ve geometrik bir konstrüksiyonla baarılı kompozisyonlara dönüür. Renkte, lekede, biçimde ve kurulutaki aratırma evrelerinin bileimine karın, sanatının en çarpıcı özelliği, doğal, bir anda oluuvermi izlenimiyle lirik bir anlam yüklenmesidir. Hale Asaf, Paris öncesi resimlerinde, belirgin fırça vurularıyla noktacı bir tekniğe yönelmitir. Paris’te sanat anlayıı yeni bir döneme girer. Bu dönem resimlerinde, renk, çizgi ve biçim ayrıntılarını arıtıp birletirerek büyük lekelere indirgemeye özen göstermitir. Üçüncü boyuta önem vermeksizin kurulu, denge ve uyum aratırılarına yönelmitir.

109

Katalog No : 21

Fotoğraf No : 21

Eserin Adı : Bursa

Sanatçısı : Cemal Tollu (1899–1968)

Bulunduğu Yer : Sabancı Müzesi

Yapıldığı Tarih : 1939

Boyutları : 54,5 x 65,5cm.

Kullanılan Teknik : Yağlıboya Đnceleme Tarihi : 19/ 12/ 2008

110

Đstanbul’da 1899 yılında dünyaya gelmitir. Çocukluk yılları Hicaz Kadem’de geçer. Burada demiryolu tesviye atölyesinde çıraklık yapar. 1919 yılında akademiye yazılır. Ancak, aynı yıl Anadolu’ya giderek Milli Mücadele’ye katılır. Đzmir’de de tesviyeci ve ustabaı olarak çalıır. 1926 yılında Đstanbul’a döner, bir yıl Güzel Sanatlar Akademisi’ne devam ederek, ortaokul resim öğretmenliği sınavına girer ve diploma alır. 28 yaında akademiden ortaokul resim öğretmeni olarak mezun olur.

Elazığ Öğretmen Okulu’na 1927 yılında resim öğretmeni olarak atanır ve burada 2 yıl görev yapar. 1931–1932 yılları arasında Avrupa’da resim öğrenimi görür. Önce Almanya’ya giden Tollu, bir buçuk ay gibi kısa bir süre Hans Hoffman okulunda desen çalıtıktan sonra Paris’e gider. Andre Lhote atölyesinde 3 ay, Fernand Leger atölyesinde de üç buçuk ay resim çalıır. Daha sonra iki ay Louis Marcousis atölyesinde gravür eğitimi alır. Bu arada, be buçuk ay Marcel Gromaire atölyesi gibi özel atölyelerde çalımalar yapar (Berk, 1976).

Yurda döndükten sonra 24 Ekim 1932 tarihinde, Erzincan Lisesi’nde resim öğretmeni olur. 1935 yılında kurulma çalımaları süren Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ne müdür muavini olarak atanır. Cemal Tollu, Leopold Levy’den önce, 25 Ocak 1937’de Devlet Güzel Sanatlar Akademisi resim atölye öğretmeni olur. 28 Ocak 1953’ten sonra, Resim Bölümü Bakanı olarak görev yapar ve 20 Mart 1964 tarihinde emekli olur (Cezar, 1983: 55).

Cemal Tollu, geni düzlemlerle oluturulan, anıtsal kütlelere dönüen figürsel anlatımların egemen olduğu resimleriyle, dönemin yeni biçiminin uygulayıcısı olarak dikkat çeker. Biçimsel ağırlık ve desen yapısı, önemle üzerinde durduğu aratırmalardır. Heykel değerine ulaan figürler, iri gövdeleri, kocaman eller, tuvallerine baat olur. Yapıtlarında, anıtsallatırılmı figürler kadar serbest fırça vurularıyla yakalanan lokal tonlar da önem kazanır. Bu arayılar, Tollu resimlerinde deformasyonları kaçınılmaz kılar.

Cemal Tollu, 1955 yılı sonrasında yöresel temalara öncelik tanıyan ressamlar arasına katılmı ve 1960’lı yıllardan sonra, önceleri lekesel, ilerleyen yıllarda da sert

111

geometrik konturlarla çevrelediği kunt figürlerin oluturduğu kompozisyonları ile tanınmıtır. Ankara’da, Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde üstlendiği görev sırasında, yakından incelediği Hitit kabartmalarının konusal, çizgisel özellikleri ile kompozisyon düzenlerinden aldığı etkiler, 1955 yılından sonra yaptığı resimlerine baat olur.

112

Katalog No : 22

Fotoğraf No : 22

Eserin Adı : Otoportre

Sanatçısı : Bedri Rahmi Eyüboğlu (1911–1975)

Bulunduğu Yer : Sabancı Müzesi

Yapıldığı Tarih : 1938

Boyutları : 63,5 x 48,5cm.

Kullanılan Teknik : Yağlıboya Đnceleme Tarihi : 19/ 12/ 2008

113

Bedri Rahmi Eyüboğlu, 1911 yılında, Giresun Görele’de dünyaya gelmitir. Trabzon Lisesinde öğrenim gördüğü yıllarda, resim öğrenimi adına iyi bir ansı yakalar. Zeki Kocamemi, be yıl kaldığı Almanya’dan dönmü ve Trabzon Lisesine resim öğretmeni olarak atanmıtır. Eyüboğlu, lise düzeyinde, özellikle desen çalımalarına dayalı bilinçli bir eğitim alır. On sekiz yaında, Đstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümüne girer. Nazmi Ziya Güran ve Đbrahim Çallı atölyelerinde 1931 yılına kadar çalıır ve diploma almadan Fransa’ya gider. 1932 yılına kadar Dijon ve Lion’da kalan Eyüboğlu, bu yıl Paris’e gelir ve özellikle Türk sanatçılar arasında büyük rağbet gören Andre Lhote atölyesinde bir ay çalıır. 1933 yılında Londra’ya gider ve aynı yıl Türkiye’ye döner. 1936 yılında, Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nden mezun olur. 23 Mart 1937 tarihinde aynı okulun resim atölyesi öğretmenliğine atanır ve bu görevini ölüm tarihi olan 21 Eylül 1975 tarihine kadar sürdürür.

Bedri Rahmi Eyüboğlu, sanat biçimini belirleme aamasında, önce Van Gogh esinlerinin yorumlarına yönelir. Paris dönüünde, özellikle Duffy etkilerini sanatına yansıtır. Ardından Utrillo manzaralarına, duyarlı aratırmalara yöneldiği izlenir. Bedri Rahmi’nin resimleri canlı, hareketli ve renkli kiiliği ile örtüen değerlere ulaır.

Ressam Zeki Faik’in Cihangir’de Yavuz apartmanının beinci katındaki evinde1933 yılı Eylül ayında, ilk tohumları atılan “D” grubuna (kurucu üyeleri Nurullah Berk, Abidin Dino, Zeki Faik Đzer, Elif Naci, Cemal Tollu ve Heykeltıra Zühtü Müridoğlu)B. Rahmi’de Avrupa’dan dönünce katılmıtır. Genç sanatçılar, o zamana kadar görülmemi bir ey yaparak ilk sergilerini bir desen sergisi halinde, Narmanlı yurdunun altında bulunan Mimoza isimli apkacı dükkânında açmılardır. Nitekim bu resimden kalan bazı resimler, “D” grubunun ellinci yıldönümü’nü kutlama sergisinde tekrar sergilenmitir.

Leopold Levy, 1936’da akademinin baına gelince, B. Rahmi Eyüboğlu’nu da asistan ve tercüman kadrosuyla yanına almıtır. Bir yandan da iirler ve resim konusunda makaleler yazarak yeni sanat anlayıını açıklamaya çalımaktadır. Daha sonra yabancı tesirlerden kurtularak halk sanatının özelliklerine yönelmitir. Kilim, heybe, çorap motiflerini inceleyerek önce bunları aynen, soyut motifler olarak

114

kullanmıtır. Daha sonra, bu üslup özelliğini çizgi kırılmalarıyla her konuda uygulamıtır. Uzun zaman, halk sanatı tesirinde, bakalarından apayrı bir biçim anlayıı içinde çalımıtır.

Sanat çevrelerini, geleneksel değerlere bağlı resim üretmek tasasının sardığı bu aamada, Eyüboğlu önce konu olarak yerelliğe, sonra da biçim olarak motifselliğe ulaan bir aratırma dönemine açılmıtır. Yeni atılımlar, onun aratırıcı ve atılımcı kimliğine uygun bir ekilde gelimesini sağlamıtır. Tuval yüzeylerinde boya dıında materyal kullanmak ve bunları plastik bir anlatımın bütünlüğünde, estetik bir duyarlıkta birletirmekle kalmamı, farklı tekniklerde, farklı malzemelerle ürettiği eserlere de imza atmıtır. Tuval yüzeylerinde, kilim parçaları, kum ve cam kırıkları ile ürettiği resimlerin yanı sıra, mozaik ve duvar resmi çalımalarına da yönelmitir.

Deformasyon, anıtsal figür kuruluu ve lekenin egemen olduğu bir anlatımı sergileyen bu çalımaları, doğrudan yüzey resmine yönelik ve Klee gibi, simgesel soyut yorumlara doğru giden bir anlayıa yönelmitir. Yine bu yıllarda, Türk Halk Sanatı ve geleneksel Osmanlı el sanatları arasında bir sentez kurmaya çalımıtır. Yazmalar üzerine yaptığı aratırılar, yarattığı özgün kalıplarla, kısa zamanda üretime dönüür ve bu konuda birçok örnek yapılır. Aynı zamanda, Bizans mozaiklerine de ilgi duymaya balar ve bu konuyu da sanatına yansıtır. 1958 yılında Uluslararası Brüksel Fuarı için yaptığı iki yüz yetmi iki metrekarelik mozaik pano, fuarda birincilik ödülüne layık görülür.

B. Rahmi, atölye öğretmeni olarak pek çok ressamın yetimesine önayak olmutur. Doğrudan doğruya hayata bağlı, hayatın içinden alınmı bir resim görüü vardır. Tabiattaki eyayı kalınca kenar çizgileriyle birbirinden ayıran, geometri düzenine indirgeyen, yüzeyde kalmaya dikkat eden, perspektifi minyatürlerde olduğu gibi sadece küçüklük ve büyüklük nispetlerinde arıyan bir resim görüüdür. Son Amerika seyahatinden döndüğü zamanki eserlerinde soyut resme de atlayan sanatçı daha renkçi görünmekle birlikte duvar resmi zevkine de bağlı kalmıtır. Sanatçının SSM’ de 1 eseri bulunmaktadır (Güvemli, 1984).

115

Katalog No : 23

Fotoğraf No : 23

Eserin Adı : Bursa

Sanatçısı : efik Bursalı (1903–1990)

Bulunduğu Yer : Sabancı Müzesi

Yapıldığı Tarih : 1931

Boyutları : 112 x 118cm.

Kullanılan Teknik : Yağlıboya Đnceleme Tarihi : 19/ 12/ 2008

116

efik Bursalı, 1903 yılında Bursa’da dünyaya gelmitir. Orta öğrenimini Yunan igali altında, Bursa’da tamamlar. Đstanbul’a gidi iznini, bu yıllarda kırtasiye dükkânında satıa sunulan suluboya resimleri sağlamıtır. Đgal altındaki Bursa’dan Đstanbul’a gidebilmek için, Yunan subaylarına resim armağan eden Bursalı, 1921 yılında geldiği bu kentte, Güzel Sanatlar Akademisi’ne girer ve bu okulda 1930 yılına kadar öğrenim görür. 1934 yılında Konya öğretmen Okulu’na atanır. 1937 yılına kadar burada görev yapar.

“Konya’da öğretmenlik görevimle birlikte resim çalımalarıma da devam ettim. Burada, yaptığım resimlere, Konya ikliminin step karakteri ilave oldu.” (Giray, 1938: 18)

Bu yılların Konya’sının mimari dokusunu belgeler ve Bursalı’nın resimlerine yansıyan değerleri belirler. 1937 yılında Güzel Sanatlar Akademisine atanan Bursalı, 1967 yılında emekli oluncaya kadar bu kurumda görev yapar.

Yaamı boyunca manzara resmine ilgisini devam ettiren Bursalı, doğduğu kent olan Bursa’yı resimlemitir. Bursa, yıllar boyu değien kent dokusuyla sanatçının paletinde belgelenmi, Bursalı resimleri Bursa görünümleriyle özdelemitir.

Geometrik renk lekelerinin görsel dağılımını izleyen bir anlatım kullanan sanatçı, resimlediği doğa kesitlerini, bu renk ve leke dengesi doğrultusunda aktarır. Yeil, kahverengi ve sarı lekeler efik Bursalının resimlerine büyük ve geometrik yüzeyler oluturarak dağılır. Bu yaklaım Bursalı manzaralarının kazandığı öznel anlatımı yansıtır.

Yaamı 1967 sonrasında, Ankara Çankaya’da geçmi olan Bursalı, nature morle lar, portreler, Ankara manzaraları üretmi; fakat Bursa resimleri onun paletinde her zaman varlığını korumutur.

117

Katalog No : 24

Fotoğraf No : 24

Eserin Adı : Manzara

Sanatçısı : Hoca Ali Rıza (1864–1935)

Bulunduğu Yer : Sabancı Müzesi

Yapıldığı Tarih : _

Boyutları : 103 x 126cm.

Kullanılan Teknik : Yağlıboya Đnceleme Tarihi : 19/ 12/ 2008

118

Süvari Binbaı Mehmet Rütü Efendi’nin oğludur. 1864 yılında Üsküdar’da doğduğu için “Üsküdarlı” asker ressamlardan olduğu için de “Hoca” diye bilinmektedir. Ali Rıza Bey, 1883’te harp okulunu bitirmitir. Resme olan ilgisinden dolayı arkadalarıyla birleerek Mektep Nazırı Müir Ethem Paa’ya (Osman Hamdi ve Halil Ethem’in babası)rica edip okula bir atölye kurdururlar. Nuri Paa resim öğretmenleridir. Harp okulunu bitirdikten sonra Nuri Paa’nın yardımcılığına getirilmitir. Aralıksız olarak 47 yıl resim öğretmenliği yapmıtır. Bu arada resim öğrenimine kolaylık getirmek ve tabiattan resim yapamayanlar için Mektebi fünunı Harbiyei ahane matbaasında tab olunmu resim albümleri eklinde desenlerini tabaskısıyla yayımlatmıtır. Öğrenciler, bunları kopya ederek resim yapmasyı öğrenebiliyorlardı (Yetik, 1940: 118).

Hoca Ali Rıza’nın iki büyük özelliği vardır: Birincisi Avrupa’ya gitmemi ve hiçbir müze görmemi olması, öteki de buna rağmen müthi bir gözlem gücüne sahip olmasıdır. 1908’de Osmanlı Ressamlar Cemiyeti’ne bakanlık yapmıtır. Hoca Ali Rıza, yabancı ressamların tesirinde kalmamıtır. En büyük hoca dediği tabiat karısında resim yapmıtır. Gözlem gücü o kadar kuvvetlidir ki, çoğu resimleri hayali idi ve altında ”Fikirden” diye yazmasa gerçeğinden ayırt edilemezdi.

Desenlerinde ve suluboyalarında; kuyu baları, kayalıklar, tepeler ve üstlerinde yükselen fıstık ağaçları, Üsküdar’ın eski evlerle sarılı sokaklarını resimleyen Hoca Ali Rıza’nın yağlıboyalarında Üsküdar, Çamlıca, Kayı Dağı, Haydarpaa, Dudullu köyü, Pendik, Paabahçe, Değirmendere, Bursa sokakları, tepeleri ve mimari yapıları yaam kazanır.

Manzara ressamı olarak ünlenen Hoca Ali Rıza saydam, açık ve ııltılı renkleri yeğler. Manzaralarında pembeler, turuncumsu sarılar ııklı alanları kaplarken, mavi ve morlar gölgelere dağılır. Belli bir bölgenin, özellikle de Đstanbul’un Anadolu Yakası’nın sahilleri ya da güzelliklerle dolu düsel manzaraları, bu renklerle görsel bir çekicilik kazanır.

119

“Hoca Ali Rıza dendiği zaman bilmem neden, ben hafif bir akam alacakaranlığında, yeilliği pek bol bir ağaçlıkta kendini gizleyen, berrak ve durgun bir suyu hatırlarım. Bu suyun etrafı, üstü o kadar kapalıdır ki en sert en azgın fırtınalarda bili müteessir olmaz; altı ise bulanıklık yapabilecek her türlü karanlıktan uzaktır. Bir su ki belkide tabiat ilminde bir yeri, yeri olsa da bir benzeri yok! Berraklığı içinde daima pek fark edilmeyen bir çalkantı, bir parıltı, tatlı ve yava bir ııltı gizler. Bir su ki ancak kendi kendine dalgalanır, coar, sakinleir, durulur; lakin yabancı bir göze karı tamamıyla duygusuz, hareketsiz ve fersizdir.” (Ruhi, 1330: 278).

Ressam, yalnız büyük resim ustalarında görülen bir kolaylıkla resimler yapardı. 1930’da beyin kanamasından ölmü ve çok sevdiği Karacaahmet Mezarlığı’na gömülmütür. Ölümünden üç yıl sonra, 1933’te Eminönü Halkevi binasında (imdiki Đstanbul Gazeteciler Cemiyeti)200’den fazla desen, suluboya, gua ve yağlıboya eseri sergilenmitir. 1958 yılında Ankara’da, 1960 yılı Ocak ayında da Đstanbul Belediye ehir Galerisi’nde toplu sergileri açılmıtır. Oğlunda bulunan eserlerinin büyük bir kısmı, Ankara sergisinden sonra Milli Kütüphane’ye nakledilmitir. Tabiat karısında ki tutumu, gerçekçi, ama tabiatı renklendirii empresyonistti. Sanatçının SSM’ de 4 yağlıboya eseri bulunmaktadır (Güvemli, 1984).

120

Katalog No : 25

Fotoğraf No : 25

Eserin Adı : Sokak

Sanatçısı : Fikret Mualla (1903–1967)

Bulunduğu Yer : Sabancı Müzesi

Yapıldığı Tarih : _

Boyutları : 53 x 64cm.

Kullanılan Teknik : Kâğıt Üzerine Gua Đnceleme Tarihi : 19/ 12/ 2008

121

Fikret Mualla, 1903 yılında Đstanbul’da soylu bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmitir. Galatasaray Lisesinde yatılı okuduğu yıllarda, bir futbol oyununda kırılan ayağının sakat kalması, hırçın ve içine dönük bir kiilik de olmasına yol açar. Bu ansız olayı annesinin ölümü izler (Dino, 1980: 96). Mualla, okuldan alarak bulatırdığı Đspanyol gribinin, annesinin ölümüne neden olduğunu yıllarca unutamamı ve benliğini saran suçluluk duygusu içinde ruhsal çöküntüler yaamıtır. Babasının hemen evlenmesi, henüz 15 yaında olan Mualla’nın, yaamı boyunca ruhunda taıyacağı sıkıntılar oluturmutur.

Đsviçre’ye 1920 yılında, mühendislik tahsiline gider. Konsolos Rıza Bey’den aldığı paralarla Heidelberg’e gider ve oradan Berlin’e geçerek Güzel Sanatlar Akademisi Afi ve Desinatörlük Bölümüne yazılır. Arthur Kampf’in atölyesine katılır (Toros, 1986: 16–17).

Galatasaray Lisesi’nde 1930’larda, resim öğretmenliği yapar ve bu yıllarda Đstanbul görünümlü resimler üretir. Ancak resimlerini satmakta zorlanmaktadır. Geçim sıkıntısı içinde iyice alkole sarılır ve okuldan ayrılmak zorunda kalır. Ayvalık’ta resim öğretmenliği yapar. 1 ubat 1934–16 Mart 1935 tarihleri arasında Ayvalık’ta kalan Fikret Mualla, bu küçük sahil kasabasında da mutlu olamaz. Okul müdürüyle kavgaları, karakolda hırpalanmasıyla sonuçlanır. Bu olaydan sonra polisler, yaamının her döneminde, kâbuslarının kaynağını oluturmutur (Dino, 1980: 102).

Fikret Mualla, üretim anında kendini tamamen boya ve tuvalin bütünlüğü içinde bulan ve sadece, resmin var oluunu özgürce yönlendiren duygularının cokusunu dinleyen bir sanatçıdır.

“Ben hürriyetimi çok severim. Bunu naçiz sükûtumda bulurum. Resim yaparken ibadet eder gibi, sükûtu, beynimin tepesinde, saçlarımın dibinde hissetmezsem, o zaman bilirim ki yanlı bir eyle megulüm veya igal edilmiimdir (Dino, 1980: 61).”

122

Fikret Mualla resimlerinin, yalın, yapmacıksız ve zorlamasız üslubu, toplumun her kesiminin bu resimleri ilgi ve beğeni ile izlemesini sağlar. Resimler Tüm topluma verilecek mesajları olan, gerçek edebiyat ürünleri gibi değerlidirler. Resimle ilk tanıanlar, bu kadar içten ve yalın bir anlatımın yansıttığı duyarlığa kapılırlar. Resim beğenisi ve kültürü daha gelimi olanlar ise, Mualla’nın, mükemmel kompozisyonlarında, zengin armoni ve cesur konuların, nasıl olup da bu denli yalın anlatılabildiğinin aratırmasına giriirler.

Fikret Mualla, bütün bunların ötesinde, yaamak için resim yapan bir sanatçı olarak, durmaksızın üretir. Yaamak için resim yapmak zorundadır, çünkü benliğini saran korkularından ancak böyle kurtulmaktadır. Yaamak için resim yapmak zorundadır.

Fikret Mualla’nın 1938 yılında Paris’e gidiini ve Đstanbul’a dönüünü, Abidin Dino u sözlerle anlatır:

“Đstasyondan çan çalıp da katar kalkınca, alnını vagon camına dayadı mı Fikret, Baktı mı son bir kez Üsküdar’a, Haydarpaa’ya, Kadıköy’e, Moda’ya, Adalar’a? Kaçta kalkmıtı OrientExpress? Akam olmalıydı... Çığlıksız, sesiz sedasız Sarayburnu etrafında dolanarak kayıverdi katar, sulara sürünerek geçti, hiç durmadı, gittikçe hızlandı, ver elini Paris... Gidi o gidi... 1970 yılında, Fikret Mualla’yı yolcu ettik. Orly hava alanındayız. Ne çok gürültü ediyor bu uçaklar! Fikret Mualla Türkiye’ye dönecek, tabutun içinde, bir uçağın sintinesinde. Tepkili motor gürültüsünü duyacak, gökyüzünü görmeyecek ama sonunda Yeilköy hava alanına inecek.” (Dino, 1980: 75).

Yaama 1967 yılında veda eden Fikret Mualla, önce Reillanne Mezarlığı’na gömülür, daha sonra naaı Türkiye’ye nakledilir.

123

Katalog No : 26

Fotoğraf No : 26

Eserin Adı : Manzara

Sanatçısı : Hikmet Onat (1885–1977)

Bulunduğu Yer : Sabancı Müzesi

Yapıldığı Tarih : 1928

Boyutları : 80 x 95cm.

Kullanılan Teknik : Yağlıboya Đnceleme Tarihi : 19/ 12/ 2008

124

Đstanbul Fındıklı’da doğmutur. Deniz binbaısı Murat Bey’in oğludur. Orta öğrenimini Fevziye ve Kasımpaa okullarında yaptıktan sonra yüksek tahsilini Deniz Harp Okulunda yapmıtır. Daha sonra, sanata olan ilgisinden dolayı Sanayi Nefise’ye (Akademi)devam etmitir. II. Merutiyetin ilanından sonra açılan sınavı kazanarak Maarif Nezareti hesabına Paris’e gönderilmitir. Askerlikten de istifa etmitir (Güvemli, 1977: 18–23).

Paris’te Güzel Sanatlar yüksek okuluna girmitir. Dört yıl Cormon’un atölyesinde çalımıtır. I. Dünya savaı çıkınca yurda dönmütür. Önce Akademinin hazırlık sınıfında hocalık, sonrada atölye öğretmenliği yapmıtır. 1949 yılında ya sınırından emekli olmutur.

Sanayii Nefise Mektebi Âlisi’nde, Valeri ve Warnia atölyelerinde öğrenimi be yıl sürmütür. Ahmet Hikmet'in bu okulda öğrenim gördüğü yıllarda Merutiyet ilan edilir. Đbrahim Çallı, Hikmet Onat ve Mehmet Ruhi Avrupa sınavını kazanarak, devlet adına Paris’e gönderilir (Giray, 1995: 18).

Paris’te Ecole National Superieur des Beaux Arts’da, Müdür Bonnat ve Fernand Cormon’nun atölyelerine girer. Halil Edhem imzalı tavsiye mektuplarıyla yola çıkan Ahmet Hikmet, burada öğrenime balar. Đbrahim Çallı, Mehmet Ruhi, Nazmi Ziya ve Feyhaman Duran’la birlikte öğrenim görür (Onat, 1928). Yurda dönüünde, Sanayii Nefise Mektebi Âlisi’nde görev alır. Oskan Efendi ve Varnia’nın emekli olmalarından sonra, resim atölyesi 1915 yılında Ömer Adil, Hikmet Onat ve Đbrahim Çallı’nın yönetimlerine bırakılır (Cezar, 1883: 19).

Renk ve ıık oyunlarını, Hoca Ali Rıza ve Halil Paa’nın manzara resimleriyle tanıyan Hikmet Onat ve Çallı, Paris’teyken, izlenimci sanatçıların yapıtlarına ilgi duyar. Sanat anlayılarını güçlendiren bu dönemde, Klasik öğrenim görmelerine karın izlenimci ıık ve renk değerlerine ilikin aratırılarda bulunurlar. Düünsel ve sanatsal eğilimleri, manzara resmi tutkuları ile ıık ve renk oyunlarının görsel etkisinde yoğunlaır. Tuvalleri, açık havaya, canlı, ııklı renklere, doğal görünümlere ve gün ıığına kucak açar.

125

Tabiat karısında, açık havada, her gün aynı resmi yapmayı severdi. Resimlerinde boğaz kıyıları hakim konulardır. Durgun denizde, dalgalara yansıyan kayıklar, ağaçlar ve yalılar sevdiği, tercih ettiği konulardır. Bu aamada Hikmet Onat’ın resimleri, ıık ve renk oyunlarının özgün yorumlar halini almaya balar. Deniz ve dere kıyılarının saydam su yüzeyleri üzerinde derin yansımalar yapan kuvvetli ıık oyunları, onun sanatının tüm aamalarında gündemde tuttuğu ayrıcalıklı bir görütür.

Kurbağalı dere resimlerini balatan sanatçı Hikmet Onat’tır. Ardından Nazmi Ziya Güran, Vecihi Bereketoğlu, Celal Üzmen ve diğerleri gelir. Adlar ve üsluplar değise de değimeyen Kurbağalı dere görünümleridir. Đstanbul’un panoramik manzaralarında, portrelerinde, figürlü kompozisyonlarında, mimari yapıları resimleyen tuvallerinde vazgeçemediği en önemli unsur güçlü bir perspektif uygulamadır. Renkler, bu anlatıma serbest fırça vurularının dinamik lekeselliği ile katılır. Lekeler, bozulmayan bir bütünsellik içinde, cokun ve canlı renklerle buluur. Aydınlık ve ııklı görünümlerin vazgeçilemeyen renkleri arasında beyaz, öznel bir ayrıcalıkla yer alır.

Hikmet Onat’ın kent görünümleri üzerinde yoğunlaan çalımaları arasında, Đstanbul ve tarihi yapıları özel bir yer tutar. Sanatsal görünümleriyle, kimi zaman Hisarlar, kimi zaman da cami ve türbeler belgelenir. Bir renk ve ıık cümbüü içinde beliriveren Kariye Camii ve çevresini saran küçük yapılar, Sirkeci’den Süleymaniye ve ardından yükselen Beyazıt Kulesi, Onat’ın yorumuyla tuvallerde betimlenir. Topkapı Sarayı resimleriyse balı baına bir Hikmet Onat serisi oluturur. Üsküdar’da sokak, onun izlenimci duyarlığını yansıtmakla kalmaz aynı sokağa, aynı yapıya farklı zaman dilimlerinde yeniden dönüünü, yeniden resimleyiini de kanıtlar. Sabancı ve Đ Bankası Koleksiyonları’nda bulunan 2 resmin birbirine tıpatıp benzerliği, yalnızca yılların bitki dokusu üzerinde yaptığı değiikliklerle tuvallere yansır. Sanatçının SSM’ de 5 resmi bulunmaktadır.

126

Katalog No : 27

Fotoğraf No : 27

Eserin Adı : _

Sanatçısı : Ali Avni Çelebi (1904–1993)

Bulunduğu Yer : Sabancı Müzesi

Yapıldığı Tarih : _

Boyutları : 97 x 78,5cm.

Kullanılan Teknik : Yağlıboya Đnceleme Tarihi : 19/ 12/ 2008

127

Ali Avni Çelebi, Suphi Bey ve Ramiye Hanım’ın 12 çocuğundan 9.’su olarak, Đstanbul’da dünyaya gelmitir. Đlk ve orta öğrenimlerini Đstanbul’da tamamlar. Sanata karı büyük bir ilgi duyan babası, Çelebi’nin yeteneğini fark eder ve Sanayii Nefise Mektebi Âlisi’ne girmesine önayak olur. Đki yıl Hikmet Onat’ın, iki yıl da Çallı’nın atölyesinde çalıır.

Bireysel olanaklarıyla 22 Mayıs 1922 tarihinde, Münih’e gider. Kısa bir süre Heinemann’ın özel atölyesinde, bir dönem de Münih Akademisi Grober atölyesinde çalıır. Mahir Tomruk’un önerisiyle Hans Hoffman atölyesine girer. Hoffman’ın beğenisini kazanan Çelebi, atölye asistanı olur. Ancak devlet bursunun karılığı olan zorunlu hizmete çağrılması nedeniyle, 6 Haziran 1927’de Türkiye’ye döner ve Konya Kız Öğretmen Okulu’na atanır. Okulu yadırgar, öğrenciler de onu. Kurtuluu askere gitmekte bulur. Askerlik için Đstanbul’a döner ve Harp Akademileri’nde desinatör olur ve bitiminde de Konya’daki görevinden istifa eder.

Almanya’ya, Hoffman okulundaki atölye asistanlığına 1930’da geri döner. Ancak Almanya’da sava rüzgârları esmekte, ekonomik krizin, politik değiimin zor günleri yaanmaktadır. Hoffman, Amerika’ya yerleme planı içindedir. Çelebi’ye de beraber gelmesini önerir ancak Çelebi bu cesareti kendinde bulamaz ve yurda geri döner. 1931 yılında atandığı Akademi muallim yardımcılığı görevinden aynı yıl uzaklatırılır. 1934 yılına dek isiz kalan Çelebi, Zeki Kocamemi ile birlikte ku kafesleri yaparak yaamını sağlamaya çalıır. 1934’de Đstanbul Üniversitesi’nde Arkeoloji Bölümü desinatörü olan Çelebi, 1938’de tekrar Güzel Sanatlar Akademisi’nde göreve çağrılır ve 1968 yılında emekli oluncaya dek burada çalıır.

Ali Avni Çelebi ve Zeki Kocamemi, 1927 yılında Almanya dönülerinde katıldıkları Güzel Sanatlar Birliği’nin Galatasaray ve Ankara Sergilerinde yer alan resimleriyle, modern sanatın ilk temsilcileri olarak topluma tanıtılırlar.

Çelebi üslubunun belirlenme aamasında çeitli seçeneklerden yararlanmıtır. 1922–1931 yılları arasında, Almanya yoğun bir siyasal ve toplumsal değiim geçirmekte, çok çeitli sanat olaylarına sahne olmaktadır. Yeni nesnelciliğin ilginç

128

örnekleri, geleneksel Alman dıavurumculuğunun uzandığı yeni boyutlar ve kökeni kübizme dayanan aratırılar, dinamik bir sanat ortamı yaratmaktadır.

Ali Avni Çelebi, bu sanat ortamını soluyan Hoffman’ın ilerici sanat öğretisinde yetimitir. Kökeni kübizme dayanan sorunların, dıavurumcu bir anlatıma yüklenmesi, her iki sanatçının da ilgi alanına girse de, bireysel ayrımlar da belirginlemitir. Çelebi’nin resimlerinde üç boyutlu mekân etkisi ve oylumsal değerlerin belirginliği, resmin geometrik altyapısı ve planlarıyla, konstrüksiyona dayalıdır. Bu etki de Cezanne’ın ve kübizmin yapısal sorunlarıyla ilgili lekesel değerlerle açıklanabilir. Yapıtlarında geni yüzeyli renk lekeleri, ıık ve gölge dağılımıyla güçlü bir desen anlayıı ve derinlik yanılsaması bütünleir. Ulaılan doğal görünümün altında yatan geometrik sistemlerin, çizgisel doku ve lekesel bir anlatımla konstrüksiyonlara bölünmesi Türk resmine getirdiği atılımcı boyutu yansıtmaktadır.

129

Katalog No : 28

Fotoğraf No : 28

Eserin Adı : Manzara

Sanatçısı : Sami Yetik (1878–1945)

Bulunduğu Yer : Sabancı Müzesi

Yapıldığı Tarih : _

Boyutları : 17,5 x 27cm.

Kullanılan Teknik : Yağlıboya Đnceleme Tarihi : 19/ 12/ 2008

130

Đstanbul’a dünyaya gelen Sami Yetik’in resim yeteneği, Kuleli Askeri Đdadisi’nde okuduğu yıllarda resim öğretmeni olan Osman Nuri Paa tarafından kefedilir ve Harbiye Mektebi’nde Hoca Ali Rıza Bey’in derslerini izlemesi ile pekiir. Sanatçı Harbiye’den mezun olur ve mülazım olarak Eyüp Askeri Lisesi’ne resim öğretmeni olarak atanır. Bu yıllarda, Sanayii Nefise Mektebi Âlisi’ne de devam etmi ve 1906 yılında mezun olmutur. Mahmut evket Paa’nın özel izniyle, 1910–1912 yılları arasında Paris’e gitmi ve burada Jean Paul Laurens’un atölyesinde öğrenimini gelitirmitir. Đstanbul’a dönünce, Kuleli Askeri Đdadisi resim öğretmenliğine getirilmitir (Arseven, t.y.: 181).

Balkan Savaı sırasında Edirne’ye gönderilir ve burada Hasan Rıza gibi büyük boyutlu sava resimleri yapar. 1912 Balkan Savaı’nda, Edirne’de yaralanarak hastaneye yatırılır ve bu kentin bombardımanından sonra da esir alınarak Sofya’ya götürülür. Köy yaamı, nature mortları, manzara resimleri üzerinde yoğunlaan Sami Yetik, Hoca Ali Rıza öğretisine dayalı ıık ve renk armonilerini, geni fırça vurularıyla tuvale aktarır. Dönemin izlenimci ressamları arasına katılır.

Kurulması için öneriler verdiği Harbiye Nezareti Resim Atölyesi’ne de katılan sanatçı, bu atölyede “Çanakkale Savaı’nda Cephe Değiimi” adlı kompozisyonunu resimler. Kurtulu Savaı sırasında katıldığı savaların izlenimlerini, gerçek sava alanlarını, siperleri ve cepheleri betimler. Bu nedenle, Yetik’in resimleri belgesel değerler de taır.

Döneminin nature morte anlayıı da, onun tuvallerinde yaam bulur. Vazolardan çevreye taan ve masanın üzerine dökülen çiçekler, Sami Yetik nature mortelerinın değimez özellikleri olarak dikkati çeker. Sami Yetik manzara resimlerinde de bu özellikleri koruyan yapıtlar üretir. Zor yaamı boyunca sürekli resim üretmekten geri durmayan Sami Yetik, resim sanatıyla ilgili yazılarıyla da tanınır. Özellikle Osmanlı Ressamlar Cemiyeti Mecmuası’na yazdığı yazılar ve 1940 tarihli Ressamlarımız adlı kitabı, Türk resim sanatının ilk yıllarını belgeleyen çok önemli çalımalardı. Sanatçının Sabancı resim koleksiyonunda 2 tablosu bulunmaktadır.

131

BÖLÜM 5

5. BULGULAR VE YORUMLAR

Bu bölümde, aratırmanın genel amacına uygun olarak SSM arivinden elde edilen verilerin istatistiksel analizi sonucunda ulaılan bulgular ile bulguların yorumları yer almaktadır.

5. 1. Günlere Göre Ziyaretçi Sayılarına Đlikin Bulgular

SSM günlük sergilerde 27.10.2006 – 27.10.2008 tarihleri arasında günlere göre ziyaretçi sayılar ilikin bilgiler Grafik 1’de, günlere göre ziyaretçi yüzdeleri de Grafik 1a’da yer almaktadır.

ekil 1: Günlere göre ziyaretçi Sayıları

70000 59794 62044 60000 47701 Salı 50000 41021 40301 Çaramba

40000 34804 Perembe 30000 Cuma Cumartesi 20000 Pazar 10000

0 1

Grafik 1 incelendiğinde SSM kalıcı sergilerini Salı 34.004, Çaramba 47.701, Perembe 41.021, Cuma 40.301, Cumartesi 59.794 ve Pazar günleri 62.044 kii ziyaret etmitir. Toplam ziyaretçi sayısı 285.665 kiidir. Bu durumda müzeyi ziyaret edenlerin çoğu hafta sonunu tercih etmitir.

132

ekil 1a: Günlere göre ziyaretçi Yüzdeleri

12% 22%

Salı Çaramba 17% Perembe

Cuma

21% Cumartesi 14% Pazar 14%

Grafik 1a Đncelendiğinde SSM günlük sergilerine gelen ziyaretçilerin %12’si salı, %17’si Çaramba, %14’ü Perembe, %14’ü Cuma, %21’i Cumartesi ve %22’si de Pazar günlerini tercih etmitir.

5. 2. Ya Gruplarına Göre Ziyaretçi Sayılarına Đlikin Bulgular

SSM günlük sergilerde 27.10.2006 – 27.10.2008 tarihleri arasında ya gruplarına göre ziyaretçi sayılarına ilikin bilgiler Grafik 2’de, ya gruplarına göre ziyaretçi yüzdesi Grafik 2a’da yer almaktadır.

ekil 2: Ya Gruplarına göre ziyaretçi sayıları 90000 83699 80000 72146 70000 018 60000 54320 1925 46448 50000 2635 40000 3645 29052 30000 46 20000 10000 0

Grafik 2 incelendiğinde SSM kalıcı sergilerini ziyaret eden kii sayısı 0–18 ya 83.699, 19–25 ya 54.320, 26–35 ya 72.146, 36–45 46.448 ve 46 üzeri 29.052’dir. Grafikten de anlaılacağı gibi müzeyi ziyaret edenlerin çoğunluğu 0–18 ya öğrenci

133

gruplarıyla, 26–35 ya yetikinlerden meydana gelmektedir. SSM’nin öğrencilere, yetikinlere ile engellilere uygulamı olduğu atölye çalımaları ve eğitim programlarının bu sonuçta çok büyük etkisi olduğunu söyleyebiliriz.

ekil 2a: Ya gruplarına göre ziyaretçi Yüzdeleri 10%

30% 018 16% 1925

2635

3645 46

25% 19%

Grafik 2a incelendiğinde SSM günlük sergilerini ziyaret edenlerin %30’unu 0–18, %19’unu 19–25, %25’ini 26–35, %16’sını 36–45, %10’unu da 46 ve üzeri ya aralığındaki kiiler oluturmaktadır.

5. 3. Geçici Sergilere Gelen Ziyaretçi Sayılarına Đlikin Bulgular

SSM’ de düzenlenen geçici sergilere gelen ziyaretçi sayısı Grafik 3’te, geçici sergilere gelen ziyaretçi yüzdesi de Grafik 3a’da yer almaktadır.

ekil 3: Geçici Sergilere Gelen Ziyaretçi Sayısı 300000 254000 250000 Picasso Đstanbul'da

200000 Cengizhan ve Mirasçıları 150000 112000 Abidin Dino Bir Dünya 100000 Transilvanya Kilisesinde 50000 Anadolu Halıları 21500 15600

0 1

134

Grafik 5 incelendiğinde Picasso Đstanbul’da (24.11.2005 – 26.03.2006) sergisini 254.000, Cengiz Han ve Mirasçıları (07.12.2006 – 08.04.2007)sergisini 112.000, Abidin Dino Bir Dünya (24.11.2007 – 27.01.2008)sergisini 21.500 ve Transilvanya Kiliselerinde Anadolu Halıları (19.04.2007 – 19.08.2007)sergisini 15.600 kii ziyaret etmitir. Bu durumda Sabancı Holding’in sponsorluğunda düzenlenen 20.yy’ın en büyük sanatçılarından ’ nun tüm dönemlerini kapsayan Picasso Đstanbul’da sergisi en fazla ziyaret edilen sergi olmutur.

ekil 3a: Geçici Sergilere Gelen Ziyaretçi Yüzdeleri

4% 5% Picasso Đstanbul'da

Cengizhan ve Mirasçıları 28% Abidin Dino Bir Dünya 63% Transilvanya Kilisesinde Anadolu Halıları

Grafik 3a Đncelendiğinde SSM’ de geçici sergilere gelen ziyaretçilerin % 63’ü Picasso Đstanbul’da, %28’i Cengiz Han ve Mirasçıları, % 5’i Abidin Dino Bir Dünya ve % 4’ü Transilvanya Kiliselerinde Anadolu Halıları sergisini ziyaret etmitir.

SSM geçici sergilerden uan için en sonuncusu olan Đstanbul’da Bir Sürrealist: Salvador Dali (20.09.2008 – 26.10.2008)sergisi ziyaretçi sayısı ve ya dağılımı Grafik 4’te, Salvador Dali Ziyaretçi Sayısı ve Ya Dağılımı Yüzdesi de Grafik 4a’da gösterilmitir.

135

ekil 4: Salvador Dali Sergisi Ziyaretçi Sayıları

30.000 26.694 25.000 22.430 018 20.000 1925 2635 15.000 13.520 3645 10.000 46 ve üzeri

5.000 1.924 662

0

Grafik 4 incelendiğinde Salvador Dali sergisini ziyaret eden 0–18 ya aralığında kii sayısı 22.400, 19–25 ya aralığında 26.694, 25–35 ya aralığında 1.924, 36–45 ya aralığında 13.520 ve 46 ve üzeri de 662’dir. Yani sergiyi 16 gün içerisinde 65.230 kii ziyaret etmitir.

ekil 4a: Salvador Dali Sergisi Ziyaretçi Yüzdeleri

1% 21% 34% 018 1925 3% 2635 3645 46 ve üzeri

41%

Grafik 4a incelendiğinde 20.09.2008–26.10.2008 tarih itibariyle Salvador Dali sergisini ziyaret edenlerin %34’nü 0–18, %41’ini 19–25, %3’nü 26–35, %21’ni 36– 45 ve %1’ni de 46 ve üzeri ya aralığındaki kiiler oluturmaktadır.

136

5. 4. Söz Danımanlık Tarafından Yürütülen Çocuk Atölye Çalımaları Katılımcı Sayılarına ilikin Bulgular

SSM yetikinlere, gençlere ve çocuklara farklı bir müze deneyimi yaatarak müze ve sanatı sevdirmek, müzenin kültürel yaamına daha aktif katılımlarını sağlamak amacıyla yıl boyunca atölye programları ile galeri sohbetleri ve konferanslardan oluan eğitim programları düzenlemektedir. Bu eğitim programları ve atölye çalımaları, Sabancı Müzesi koleksiyonları veya o an müzedeki geçici sergiyle bağlantılı olarak yürütülmektedir ve 3–6, 7–10, 11–14 ya aralığında öğrencilere uygulanmaktadır.

Söz danımanlık tarafından yürütülen çocuk atölye çalımaları katılımcı sayısı Grafik 5’te, Söz danımanlık tarafından yürütülen çocuk atölye çalımaları katılımcı yüzdesi de Grafik 5a’da yer almaktadır.

ekil 5: Söz Danımanlık Tarafından Yürütülen Çocuk Atölye Çalımaları Katılımcı Sayıları 3000

2500 2400 PĐCASSO ĐSTANBUL’DA 2189 GÜLBENKYAN KOLEKSĐYONU RODĐN ĐSTANBUL’DA 2000 CENGĐZHAN VE MĐRASÇILARI HAT KOLEKSĐYONU HABERSĐZ BULUMA 1500 ABĐDĐN DĐNO BĐR DÜNYA ĐSTANBUL’DA LOUVRE 1000 733 529 540 500 349 204 187

0

Grafik 5 incelendiğinde Picasso Đstanbul’da 2.400, Gülbenkyan Koleksiyonu 204, Rodin Đstanbul’da 733, Cengiz Han ve Mirasçıları 2.189, Hat Koleksiyonu 187, Habersiz Buluma 349, Abidin Dino Bir Dünya 529 ve Đstanbul’da Louvre sergisi atölye çalımasına 540 öğrenci katılmıtır. Toplam katılım 8.202 kiidir. Bu durumda Picasso Đstanbul’da sergisi atölye çalımasına katılan öğrenci sayısı en fazladır. Hat koleksiyonu sergisi atölye çalımasına ise en az öğrenci katılmıtır.

137

ekil 5a: Söz Danımanlık Tarafından Yürütülen Çocuk Atölye Çalımaları Katılımcı Yüzdeleri 6% 7% 4% 30% 2%

13% 2%

9% 27%

PĐCASSO ĐSTANBUL’DA GÜLBENKYAN KOLEKSĐYONU RODĐN ĐSTANBUL’DA CENGĐZHAN VE MĐRASÇILARI TRANSĐLVANYA KĐLĐSELERĐNDE ANADOLU HALILARI HAT KOLEKSĐYONU HABERSĐZ BULUMA ABĐDĐN DĐNO BĐR DÜNYA ĐSTANBUL’DA LOUVRE

Grafik 5a incelendiğinde atölye çalımalarına katılım Picasso Đstanbul’da % 30, Rodin Đstanbul’da % 9, Transilvanya Kiliselerinde Anadolu Halıları % 13, Habersiz Buluma % 4, Đstanbul’da Louvre % 7, Gülbenkyan Koleksiyonu % 2, Cengiz Han ve Mirasçıları % 27, Hat Koleksiyonu %2 ve Abidin Dino Bir Dünya %6 olara saptanmıtır.

138

DEĞERLENDĐRME VE SONUÇ

Müzelerin eğitim kimliğinin son dönemlerde büyük ölçüde ön plana çıktığını görmekteyiz. Hatta müze tanımları da eğitim yönü ağırlıklı olarak değimitir.

Günümüzde müzeler, eğitim ortamı olarak değerlendirilmekte ve yaygın eğitim kurumları olarak üzerine düen görevi yerine getirmeye çalımaktadır. Bu doğrultuda müzeler halkı eğitmeyi, öğrenmeyi zevkli hale getirerek kültür ve bilimi topluma aktarmayı amaç edinmilerdir.

Müze eğitiminin eğitimdeki önemi yadsınamaz bir gerçektir. Müzelerden bu konuda verimli bir ekilde faydalanmak belli bir program dâhilinde mümkün olacaktır. Müze eğitim uzmanları kontrolünde yapılan müze gezileri ve müze öğretim programları daha etkili bir öğrenmeyi sağlayacaktır.

Sakıp Sabancı Müzesi resim koleksiyonunun, erken dönem Türk resminin seçkin örnekleri ile Osmanlı Đmparatorluğu’nun son döneminde Đstanbul’da çalımı yabancı sanatçıların eserlerinden olutuğu görülmütür. 1850–1950 yılları arasında yoğunlaan koleksiyon Osman Hamdi Bey, eker Ahmed Paa, Süleyman Seyyid, Nazmi Ziya Güran, Đbrahim Çallı, Feyhaman Duran, Fikret Mualla gibi yerel sanatçılar ile Fausto Zonaro ve Ivan Ayvazovski gibi yabancı sanatçıların eserlerinden meydana gelmektedir.

Resim sanatımızın temellerini oluturan sanatçılarımızla, daha sonra bu yolda ilerleyerek kendi üsluplarını oluturan çağda ressamlarımızın ve Osmanlı sınırları içerisinde yaamı, saray içerisinde görev almı yabancı ressamların tablolarından oluan Sabancı resim koleksiyonu, yaklaık 216 resmi içermekte ve eserler müzede dönüümlü olarak sergilenmektedir.

139

Sabancı Üniversitesi bünyesinde yer alması nedeniyle aynı zamanda bir eğitim kurumu olma özelliği taıyan Sabancı Müzesinin ilköğretim öğrencilerin eğitimine katkısı ele alınmaya çalıılmı, müzede yürütülen eğitim etkinlikleri ve atölye çalımalarının çocuklar üzerindeki etkileri tespit edilmek istenmitir.

Aratırma kapsamında elde edilen veriler unlardır:

Sabancı Müzesi günlük sergilerini (27.10.2006 – 27.10.2008 tarihleri arasında)salı 34.004, çaramba 47.701, perembe 41.021, cuma 40.301, cumartesi 59.794 ve pazar günleri 62.044 kii ziyaret etmitir. Toplam ziyaretçi sayısı 285.665 kiidir. Bu durumda müzeyi ziyaret edenlerin çoğu hafta sonunu tercih etmitir. Yani Sabancı Müzesi günlük sergilere gele ziyaretçilerin %12’si salı, %17’si çaramba, %14’ü perembe, %14’ü cuma, %21’i cumartesi ve %22’si de pazar günlerini tercih etmitir.

Sabancı Müzesi günlük sergilerini ziyaret eden kii sayısı (27.10.2006 – 27.10.2008 tarihleri arasında)0–18 ya 83.699, 19–25 ya 54.320, 26–35 ya 72.146, 36–45 ya 46.448 ve 46 üzeri 29.052’dir. Müzeyi ziyaret edenlerin çoğunluğu 0–18 ya öğrenci gruplarıyla, 26–35 ya yetikinlerden meydana gelmektedir. Bir baka deyile Sabancı Müzesi günlük sergileri ziyaret edenlerin %30’unu 0–18, %19’unu 19–25, %25’ini 26–35, %16’sını 36–45, %10’unu da 46 ve üzeri ya aralığındaki kiiler oluturmaktadır.

Sabancı Müzesi sürekli sergiler ve geçici sergilere gelen öğrenci grupları arasında büyük çoğunluğun ilköğretim ve üniversite öğrencilerinden olutuğu görülmütür. Sabancı Müzesinin öğrencilere ve yetikinlere uygulamı olduğu atölye çalımaları ve eğitim programlarının bu sonuçta çok büyük etkisi olduğunu söyleyebiliriz.

Sabancı Müzesinde düzenlenen geçici sergilerden Picasso sergisi en fazla ziyaretçi çeken sergi olmutur. En az ziyaretçi çeken sergi ise Transilvanya Kiliselerinde Anadolu Halıları’dır. Picasso Đstanbul’da (24.11.2005 – 26.03.2006)

140

sergisini 254.000, Cengiz Han ve Mirasçıları (07.12.2006 – 08.04.2007)sergisini 112.000, Abidin Dino Bir Dünya (24.11.2007 – 27.01.2008)sergisini 21.500 ve Transilvanya Kiliselerinde Anadolu Halıları (19.04.2007 – 19.08.2007)sergisini 15.600 kii ziyaret etmitir.

Geçici sergilere gelen ziyaretçilerin %20’si 14 ya altı ilköğretim, %40’ı 14 ya üzeri öğrencilerden olutuğu görülmütür.

Salvador Dali sergisini ziyaret eden (20.09.2008 – 26.10.2008)0–18 ya aralığında kii sayısı 22.400, 19–25 ya aralığında 26.694, 25–35 ya aralığında 1.924, 36–45 ya aralığında 13.520 ve 46 ve üzeri de 662’dir. Sergiyi 36 gün içerisinde 65.230 kii ziyaret etmitir.

Söz danımanlık tarafından yürütülen çocuk atölye çalımaları katılımcı sayılarına bakıldığında Picasso Đstanbul’da sergisi atölye çalımalarına katılan öğrenci sayısının en fazla olduğu görülmektedir. Bunu Cengiz Han ve Mirasçıları sergisi izlemektedir. Atölye çalımalarına en az ilgiyi ise Hat koleksiyonu sergisi çekmitir. Picasso Đstanbul’da 2.400, Gülbenkyan Koleksiyonu 204, Rodin Đstanbul’da 733, Cengiz Han ve Mirasçıları 2.189, Hat Koleksiyonu 187, Habersiz Buluma 349, Abidin Dino Bir Dünya 529 ve Đstanbul’da Louvre sergisi atölye çalımasına 540 öğrenci katılmıtır. Toplam katılım 8.202 kiidir. Bir baka deyile atölye çalımalarına katılım Picasso Đstanbul’da % 30, Rodin Đstanbul’da % 9, Transilvanya kiliselerinde Anadolu halıları % 13, Habersiz Buluma % 4, Đstanbul’da Louvre % 7, Gülbenkyan Koleksiyonu % 2, Cengiz Han ve Mirasçıları % 27, Hat Koleksiyonu %2 ve Abidin Dino Bir Dünya %6 olarak saptanmıtır.

Sabancı Müzesi yetikinlere, gençlere ve çocuklara farklı bir müze deneyimi yaatarak müze ve sanatı sevdirmek, müzenin kültürel yaamlar ıına daha aktif katılımlarını sağlamak amacıyla yıl boyunca atölye programları, galeri sohbetleri ve konferanslardan oluan eğitim programları düzenlediği görülmütür.

141

Aratırma kapsamında 6–14 ya seviyesindeki öğrencilerin anket sorularına verdikleri cevaplarda ve yapılan uygulamalı çalımalarda çocukların gördüklerine bağlı kalarak sanat yoluyla kendini ifade edebilme, öğrenme yerine düünme, sorgulama ve eser üzerine konuma becerilerini gelitirmi oldukları gözlemlenmitir. Bireyin yaratıcılığını ve dü gücünü gelitirmelerine ortam hazırlayan atölyeler sayesinde çocukların güven duyguları pekimi ve yaptığı her türlü çalımada düünmeyi temel alan çalımalar ürettikleri görülmütür.

Etkinlikler sonunda öğrenci, sanatçılar hakkında daha fazla bilgi edinmi, eserleri okumayı ve düünmeyi öğrenmi, sanatçıların çalımaları üzerinde daha sağlıklı yorumlar yaparak tüm bu bilgileri atölye çalımaları ile pekitirdikleri gözlenmitir.

Yapılan uygulamalı çalımalarda ve yürütülen eğitim programlarında, “Konu nedir, resimde ne görüyorsun, resimden ne anlıyorsun, en dikkatini çeken renk nedir?” tarzında sorulan sorulara çocuklardan doğru yanıtlar alınmı, öğrenciye biçim öğelerini öğretici; ritim, hareket gibi unsurları temel alan konular üzerine sorulan sorulara çocukların daha mantıklı cevaplar verdiği görülmütür.

142

KAYNAKÇA

Adıgüzel, H. Ö. ve Öztürk F. (1999). “Türk Eğitim Düüncesinde Okul Müzesinden Müze Pedagojisine Değiim”. Eğitim Bilim Dergisi, 14(114), s. 73–80.

Altan, Ö. (1968). Hüseyin Avni Lifij: Avni Lifij Retrospektif Sergisi Katalogu. Devlet Güzel Sanatlar Akademisi, Đstanbul, 10 Haziran 1 Temmuz.

Arseven, C. E. (Tarih Yok). Meneinden Bugüne Türk Sanatı Tarihi, Cilt: 3.

Ata, B. (2001). Müzelerle ve Tarihiî Mekânlarla Tarih Öğretimi, Ankara: Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. (Yayınlanmamı Doktora Tezi)

Atakök, T. (1994). “Müze Toplum Đlikisinde Eğitim”. Kültür yapıları Müzeler, s. 143–146.

Atakök, T. (1994). Çağda Müzecilikte Toplum Müze Đlikisi Bağlamında Müzecilerimizin Konumu. Haziran Temmuz, 1994, s. 39–40.

Atakök, T. (1999). Yeniden Müzeciliği Düünmek. Đstanbul: Yıldız Teknik Üniversitesi BasınYayın Merkezi.

Atakök, T. (2000). “Müzelerin Geçmii, Bugünü ve Geleceği”. Sanat Dünyamız Dergisi, Sayı: 80, s. 83–93.

Atasoy, S. (1996). Müzeler ve Müzecilik Bibliyografyası 1997–1995. Đstanbul: Yıldız Teknik Üniversitesi.

Ayalı, M. (1975). Dersaadet, Đstanbul.

143

Balcıoğlu, E. M. (2002). “Çağda Bir Müzenin Misyonu ve Sakıp Sabancı Müzesi Deneyimi”. 6. Müzecilik Seminerleri içinde. T. C. Genelkurmay Bakanlığı Askeri Müze ve Kültür Sitesi Komutanlığı, 25–27 Eylül Đstanbul.

Balcıoğlu, E. M. (2002). Bir Kuruluun Öyküsü (1. Baskı). Đstanbul: Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi Yayınları.

Bagelen, N. (1996). “Osman Hamdi Bey Yokuunda 105 Yıl, Yeni Bölümleri ile Đstanbul Arkeoloji Müzeleri”. Arkeoloji Sanat. Sayı: 70, s. 8–16.

Berk, N. (1970). Feyhaman ve Đnsan Resmi. Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Feyhaman Duran Retrospektif Sergisi Katalogu, Đstanbul, 9–30 Kasım.

Berk, N. (1976). Sanat Dünyamız. Mayıs, Sayı: 7, Đstanbul.

Boyar, A. S. (1948). Türk Ressamları. Ankara.

Buyurgan, S., ve Mercin, L. (2005). Görsel Sanatlar Eğitiminde Müze Eğitimi ve Uygulamaları. Ankara: Görsel Sanatlar Eğitimi Derneği.

Cezar, M. (1983). Güzel Sanatlar Akademisi’nden 100. Yılda Mimar Sinan Üniversitesine. Đstanbul.

Cezar, M. (1995). Sanatta Batıya Açılı ve Osman Hamdi. Cilt: 2. (2. Baskı.) Paris.

Çoker, A. (1979). Kocamemi’nin Özgeçmii. Zeki Kocamemi Katalogu, Đstanbul.

Çoker, A. (1984). Avni Lifij Poadlar. Đstanbul.

Dranas, M. (1940). “eker Ahmed Paa”. Güzel Sanatlar Dergisi. Sayı: 2, s. 86.

Dino, A. (1980). Fikret Mualla. Đstanbul.

144

Edhem, H. (1970). Elvahı Nakiye Koleksiyonu. (Çev: Elibal, G.) Đstanbul.

Eldem, S. H. (1996). “Boğaziçi Anıları”, Đstanbul Armağanı 2: Boğaziçi Medeniyeti, Đstanbul.

Erargın, K. (1982). “Türk Müzeciliğinin Tarihçesi” Müze, S: 1, Konya, s. 9–10.

Erbay, F. (1998). Eğitim Kurumlarının Müzelerin Kurumlamasındaki Yeri. IV. Müzecilik Semineri Bildirileri. 16–18 Eylül, Đstanbul, s. 47–50.

Erdoğan, Đ. (1995). “Ortaöğretimde Müzenin Yeri”. Yaadıkça Eğitim, Sayı: 39, s.18–19.

Erdemir, Y. (2007). Đnce Minare Ta ve Ahap Eserler Müzesi. Konya.

Erol, T. (1995). Nazmi Ziya. Đstanbul.

Germanen, S. ve Đnankur, Z. (2002). Oryantalistlerin Đstanbulu. Đstanbul.

Giray, K. (1983). “Hale Asaf’ın Yaamı ve Sanatı Üzerine.” Boyut, 2(16), s. 24–25.

Giray, K. (1995). Hikmet Onat. Türk Ressamları Dizisi: 5, Yapı Kredi Yayınları. Đstanbul. Aratırma ve Uygulama Merkezi Yayınları.

Giray, K. (1997). Çallı ve Atölyesi. Đstanbul.

Giray, K. (2002). Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi Resim Koleksiyonundan Seçmeler. Đstanbul: Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi yayınları.

Gören, A. K. (1997). Avni Lifij. Đstanbul.

145

Güvemli, Z. (1977). “Hikmet Onat Tabiatın iirini Arayan Ressam.” Türkiyemiz, Sayı: 22, s. 18–23.

Güvemli, Z. (1984). Sabancı Resim koleksiyonu. Đstanbul: Ak Yayınları Sanat Kitapları Serisi: 7.

Güvemli, Z. (1994). Sabancı Resim Koleksiyonu. Đstanbul: Ak yayınları.

Harrison, M. (1963). “Eğitim ve Müzeler”. Müzelerin Tekilatlanması, Pratik Öğütler, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, s. 109–120.

Haim, H. (Tarih Yok). “Ressam evket Bey:” Osmanlı Ressamlar Cemiyeti Mecmuası, Sayı: 5, s. 38.

Đlhan, A. Ç. ve Okvuran, A. (2001). “Bir Eğitim Ortamı Olarak Müze ve Müze Çalımaları”. Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Anadolu Sanat Dergisi, Sayı: 11, s. 86–93.

Đnel, Berke (2000). “Çağda Müzeciliğin Temel Yapısı” V. Müzecilik Semineri Bildirileri, Đstanbul, s: 20–28.

Đrepoğlu, Gül. (1986). Feyhaman Duran. Đstanbul.

Karasar, N. (1991). Aratırmalarda Rapor Hazırlama. Ankara.

Konyalı, Đ. H. (1964). Abideleri ve Kitabeleri ile Konya Tarihi, Konya.

Koan, S. (1978). “Hüseyin Avni Lifij”. Türkiye’miz, Sayı: 24, s. 45–50.

Kuruyazıcı, H. (1999). “Đstanbul’un Unutulmu Mimarları”. Đstanbul Dergisi, Sayı:2, s.41–45.

146

Mansel, G. (1959). “Osman Hamdi Bey” Anadolu (), S: 4, Ankara, s. 189– 193.

Naci, E. (1936). “En Yalı Ressamımız General Halil’in Ankara’daki Sergisinde”. Aydabir, Sayı: 11, s. 50–55.

Naci, E. (1981). Anılardan Damlalar. Đstanbul.

Oğuzkan, A. F. (1981). Eğitim Terimleri Sözlüğü, Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınları No: 7.

Onur, B. (1999). Müze ve Galeri Eğitimi. Ankara: Ankara Üniversitesi Çocuk Kültürü Aratırma ve Uygulama Merkezi Yayınları.

Onur, B. (1999). Müze Eğitimi ve Kültürel Kimlik. Ankara: A. Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınları No: 12.

Ott, R. W. (1985). The History of Art Education. Publisher: National Art Education Association.

Özbayoğlu, E. (1989). “Đstanbul’un Bronz Atları”. Anadolu Aratırmaları 6, Đstanbul, s. 155–161.

Özsoy, V. (2001b). “Baarılı Bir Çocuk ve Gençlik Sanat Müzesi”. Türkiye’de Sanat Dergisi, Sayı: 40, s: 24–33.

Rona, Z. (1992). Namık Đsmail. Đstanbul.

Ruhi, M. (1330). “ Ressam Hoca Ali Rıza”. Osmanlı Ressamlar Cemiyeti Mecmuası, Sayı: 18, s. 278.

147

Sabancı, S. (1985). Đte Hayatım, Đstanbul.

Saban, A. (2001). Çoklu Zekâ Teorisi ve Eğitim. Ankara: Nobel Yayın Dağıtım.

Süreyya, M. (1996). Sicili Osmanî 1–6, Đstanbul.

Toros, T. (1986). Fikret Mualla. Đstanbul.

Toros, T. (1988). Đlk Kadın Ressamlarımız. Đstanbul.

Turani, A. (1993). Sanat Terimleri Sözlüğü. Đstanbul: Remzi Kitapevi A..

Yetik, S. (1940). Ressamlarımız. Cilt. 1. Đstanbul. “Cevat Dereli ve Cemal Tolu’nun Sanatında Kesien Değerler” Türkiye Đ Bankası KültürSanat Yayınları. Sayı: 13. 4 Mart 1992, s. 55–56.

Yetik, S. (1993), “Ressam Avni Lifij.” Milliyet. 8 Ocak.

Yücel, E. (1999). Türkiye’de Müzecilik. Đstanbul: Arkeoloji ve Sanat Yayınları.

Zeller, T. (1989). “The Historikal and Philosophical Foundatıons of Art Museum Education in Amerika”, Museum Education: History, Theory and Practice. (Editors: Nancy Berry & Susan Mayer). Virginia: National Art Education Association. ĐNTERNET KAYNAKLARI http://muze.sabanciuniv.edu/main/default.php, http://muze.sabanciuniv.edu/collection/collection.php?lngCollectionID=5 http://muze.sabanciuniv.edu/content/default.php?lngContentID=1230 http://muze.sabanciuniv.edu/exhibition/exhibition.php?lngExhibitionID=88 http://www.sakipsabanci.gen.tr/ http://www.thy.com/trTR/corporate/skylife/article.aspx?mkl=68 http://www.sabanciuniv.edu/tr/anasayfa/anasayfa.php

148

EKLER

149

SAKIP SABANCI MÜZESĐ

Fotoğraf 1: Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi

1998’de, 49 yıl süreyle Sabancı Üniversitesi’nin kullanımına verilen tarihi yapı, içindeki değerli eserler ve bahçesiyle birlikte, Haziran 2002’de sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi (SSM) adıyla kapılarını ziyaretçilere açtı. SSM, uluslar arası müze standartlarına kavuturulan Atlı Kök’ün yanı sıra, en ileri teknolojiyle donatılarak tasarlanan galeri bölümünden oluuyor. Türk kültür ve sanatının kökenlerini aktarmayı, Türkiye’yi dünya kültürü ve sanatçılarıyla buluturmayı hedefleyen SSM, 6.500 metrekarelik alanda, yurtiçi ve yurtdıındaki müze ve özel koleksiyonlarından derlenen sergilere ev sahipliği yapıyor. Sabancı Üniversitesi’nin bünyesinde faaliyet gösteren SSM, bir eğitim kurumu olma özelliği de taıyor. Müzede çeitli düzeyde eğitim programları gerçekletiriliyor, hafta sonları müzik etkinliklerine yer veriliyor.

150

SSM AT HEYKELLERĐ

Fotoğraf 2: Ana kapı giriinde bulunan at heykeli

Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi, bahçesinde yer alan at heykelleri ve bu atlar nedeniyle kendisine verilen Atlı Kök ismiyle özdelemitir.

Sabancı ailesine ait olan kökün Atlı Kök olarak anılmasına sebep olan ve bugün kök binasının hemen önünde yer alan aha Kalkmı At heykeli, 1864 yılında Paris’te heykeltıra Louis Daumas tarafından yapılmı ve Vor Thiebaut tarafından da bronza dökülmütür. Paris’ten yola çıkan atın Đstanbul’daki ilk adresi Büyükdere sırtlarındaki Abraham Paa’nın çiftliği olmu, ardından Mahmut Muhtar Paa’nın Moda’daki Mermer Konağı’nın bahçesini süslemitir. Mermer Konağın satıa çıkarılması üzerine konağı ziyaret eden Hacı Ömer Sabancı, bronz at heykelini çok beğenmi ve satın alarak Emirgan’daki kökünün bahçesine koydurmutur.

151

Bugün Atlı Kök’ün bahçesinde, ana kapı giriinde bulunan at heykeli ise, Hipodrom’dan Venedik San Marco Kilisesi’ne taınan dört bronz attan birinin dökümü olup, Hacı Ömer Sabancı’nın Bossa Fabrikası’nın makinelerini ısmarlamak için Avrupa’da aratırma gezileri yaparken uğradığı Đtalya’da, buhar kazanı fabrikası sahibi Mario Pensotti’nin, Milano yakınlarındaki Legnano’daki evinin bahçesinde görüp beğendiği at heykelinin kopyasıdır. Heykel, 1957 yılında Bossa Fabrikası’nın yeni makineleri arasında Đstanbul’a gelerek Atlı Kök’ün ön bahçesine yerletirilmitir.

SSM Koleksiyonlar

Fotoğraf 3: KUR’AN TĐLAVETĐ Fotoğraf 4: SSM Resim Koleksiyonları Osman Hamdi Bey 72 x 53 Cm (SSM Resim Koleksiyonu) Müze Đçi Görünümü

Sakıp Sabancı Müzesi Resim Koleksiyonu, erken dönem Türk resminin seçkin örnekleri ile Osmanlı Đmparatorluğunun son döneminde Đstanbul’da çalımı yabancı sanatçıların eserlerinden olumaktadır. 1850–1950 yılları arasında yoğunlamakta olan koleksiyonda Raphael, Konstantin Kapıdağlı, Osman Hamdi Bey, eker Ahmed Paa, Süleyman Seyyid, Nazmi Ziya Güran, Đbrahim Çallı, Feyhaman Duran, Fikret Mualla gibi yerel sanatçılar ile, Fausto Zonaro ve Ivan Ayvazovski gibi yabancı sanatçıların eserleri bulunmaktadır.

152

Fotoğraf 6 : Hat Sanatı Koleksiyonu Fotoğraf 5: Dekoratif Sanat Eserleri Koleksiyonu (heykeller, porselenler, mobilyalar ve diğer objeler)

Atlı Kök’ün giri katındaki üç oda, Sabancı Ailesinin kökte yaadığı dönemde kullandığı mobilya ve 18–19. yüzyıl dekoratif sanat eserleriyle döenmi halde, olduğu gibi korunmaktadır.

Sakıp Sabancı Müzesi Osmanlı Hat Koleksiyonu, Osmanlı Hat Sanatının 500 yıllık örneklerine kapsamlı bir bakı sunmakta, bata nadir el yazması Kuranı Kerimler olmak üzere, kıtalar, murakkaalar, levhalar, hilyeler, ferman, berat ve menurlar ile hattat aletlerinden olumaktadır. Koleksiyon, Atlı Kök’ün üst katında sergilenmektedir

Fotoğraf 7: Atlı kök’e Bitiik Olarak Yapılan Yeni Galeri Binası

153

24.11.2005–26.03.2006 Sabancı Holding’in sponsorluğunda düzenlenen Picasso Đstanbul'da sergisinde, 20. yüzyılın en büyük sanatçılarından Pablo Picasso tüm dönemlerini kapsayan 135 eseri sergilendi. Türkiye'de Batılı bir sanatçıya ayrılan ilk büyük sergi olma özelliğini taıyan Picasso Đstanbul'da sergisinin eser seçimi, sanatçının torunu Bernard RuizPicasso tarafından yapıldı.

FABA ve Đstanbul Fransız Kültür Merkezi ibirliğiyle gerçekletirilen sergide, Paris ve Barselona'daki Picasso müzeleri, Lille Modern Sanatlar Müzesi, Fundación Almine y Bernard RuizPicasso para el Arte (FABA) ve aile koleksiyonlarından derlenen eserleriyle sanatçının ünlü fotoğrafçılar tarafından çekilmi fotoğrafları da yer aldı.

Fotoğraf 8: SSM Eğitim Etkinlikleri (Picasso sergisi ) Fotoğraf 9: SSM Eğitim Etkinlikleri (Picasso sergisi)

Picasso Đstanbul’ da sergisindeki eğitim programları 5 – 7, 8 – 11, 12 – 14, 15 – 18 yaları için farklı gruplarda tasarlandı. Atölye çalımalarına katılan bütün çocuklar ve gençler Picasso'nun Đstanbul'unu resmetti. Ücretsiz olarak düzenlenen atölye çalımalarına katılan çocukların en büyük ödülü bu sergi nedeniyle hazırlanan Ben Picasso adlı bir kitap oldu.

154

Yetikin Programları

Her Çaramba saat 20.00'de yapılan Galeri Sohbetleri yaklaık 20 dakika sürdü. Haftanın Sanat Eseri üzerinde ressamın yapmı olduğu sanatsal seçenekler incelenip, her bir seçimin ortaya çıkan eserin görünümü ve ilevini nasıl etkilediğinin irdelendiği konumalarda, ıık, renk, bakı açısı ve içerik gibi resme ait unsurlar da analiz edildi.

Her Cumartesi saat 14.00'de yapılan Galeri Sohbetleri ise yaklaık 45 dakika sürdü. Belirli bir temaya bağlı olarak birden fazla sanat eserine odaklanılan konumalarda ressamın yaklaımı, ilham kaynaklarını nasıl yorumladığı, kullandığı teknik, parçası olduğu bir akım, etkilendiği bir konu veya tarihi olaylar ilendi.

Engelli Ziyaretçi Programları

Đitme engelli ziyaretçiler için düzenlenen yaklaık 45 dakikalık programlarda aktarılan bilgiler, gruba refakat eden kii tarafından iaret diline çevrildi. Görme engelli ziyaretçiler için cuma günleri iki seans halinde düzenlenen 90 dakikalık programların her birinde sergide yer alan tek bir eser üzerinde yoğunlaıldı.

20.09.2008 – 01.02.2009

Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi (SSM), Akbank'ın sponsorluğunda ve GalaSalvador Dalí Vakfı'nın ibirliğiyle, 20. yüzyılın en önemli sanatçılarından, sürrealizm akımının temsilcisi Salvador Dalí'yi ağırlıyor.

Salvador Dalí'nin kapsamlı bir retrospektifi niteliğini taıyacak sergide; yağlıboya tablolar, çizimler ve grafiklerden oluan 270 eserin yanı sıra, el yazmaları, fotoğraflar ve çeitli dokümanlar yer alıyor. Gala Salvador Dalí Vakfı koleksiyonuna ait eserlerle, vakıf dıında gerçekletirilen en büyük geçici sergi olma özelliğini taıyacak sergi, 20 Eylül2008 01 ubat 2009 tarihleri arasında izlenebilecek.

155

Serginin küratörü Montse Aguer Teixidor, Đstanbulluların Salvador Dalí'yi ve onun olağanüstü sürreel dünyasını sergi sayesinde daha yakından tanıyacak olmasının altını çiziyor: "Sergi, esiz, yenilikçi, yetenekli ve farklı bir sanatçı olan Salvador Dalí'yi, ilk kez Đstanbullularla buluturacak. Bu evrensel ve provokatif sanatçının düüncelerini, saplantılarını, ikonografisini ve olağanüstü sürreel dünyasını herkesin anlayabilmesini, daha yakından tanımasını sağlamayı amaçlıyoruz.

Sakıp Sabancı Müzesi, Đstanbul'da Bir Sürrealist: Salvador Dalí sergisi ile çocukları sürreal bir dünyaya davet ediyor!

Fotoğraf 10: SSM Atölye Çalımaları Fotoğraf 11: SSM Eğitim Etkinlikleri

20 Eylül 2008 – 20 Ocak 2009 tarihleri arasında gerçekleecek olan sergide çocuklar Dalí’nin gizemli resimleriyle tanııyor, saklanmı imgeleri arıyor, oyun oynamayı çok seven Dalí’nin oyunlarıyla sıra dıı bir eğlenceye katılıyorlar.

Nesnelerden Sürreal Kolajlar, Yumuak Portreler, Çılgın Tasarımlar, Dalí’nin Cadaques’i Üzerinde Çocukların Cadaques’i, Sürreal Fotoğraflar, Bilmece Resimler, Yepyeni Hayvanlar gibi etkinliklerin yer aldığı programda çocuklar Dalí’yi tanıyor, sürrealizmi öğreniyor ve kendileri de sürrealist eserler yaratmaya çalııyorlar. Sergi öncesi aktiviteler, rehberli sergi turu ve atölye çalımasından oluan programlara 4 – 5, 6 – 7, 8 – 9, 10 – 11, 12 – 14 ve 15 – 17 ya aralıkları ile kayıt olunabiliyor.

156

Katılımcı sayısının 20 kiiyle sınırlı olduğu ve Pazartesi hariç her gün gerçekletirilecek bu çalımalar için, randevu alınması rica edilir.

13.06.2006 – 03.09.2006

Akbank'ın sponsorluğunda düzenlenen Heykelin Büyük Ustası Rodin Đstanbul’da adlı sergide modern çağın en önemli öncüleri arasında sayabileceğimiz Rodin’in, koleksiyonunun ve yapıtlarının mirasçısı olan Paris Rodin Müzesi koleksiyonlarından seçilen 203 eseri sergilendi. Avrupa sanatının köklü heykel geleneğini 19. yüzyılın Romantizm'inden 20. yüzyıla ve Modern çağın büyük sanat serüvenine taıyan Rodin’in sergilenen eserleri arasında, Düünen adam, Öpüme, Yürüyen adam gibi ünlü yapıtlarının yanısıra 100'e yakın heykeli, çok sayıda deseni, eski fotoğrafları ve yine sanatçının koleksiyonundan bir dizi antik dönem heykel yer aldı.

Öğrenci Programları

Sakıp Sabancı Müzesi, Rodin sergisi boyunca birbirinden güzel oyun ve sanat çalımalarından oluan çocuk atölye programları hazırladı. Bu programlar büyük heykeltra Rodin'in eserlerinden yola çıkarak heykel sanatının tarih boyunca nasıl gelitiğini ve bu sanatın inceliklerini göstermeyi amaçlıyordu. Sergi boyunca uygulanan programda “insanlar neden heykel yapmılar ve yapıyorlar” ve “Rodin neden farklı”sorularına eğlenceli, heyecanlı ve meraklı bir ekilde yanıt aradılar. Ücretsiz olan atölye çalımalarına katılan çocukların en büyük ödülü, bu sergi nedeniyle hazırlanan “Ben Rodin” adlı bir kitap oldu. 5 – 7, 8 – 11, 12 – 14 ve 15 ya üstü olmak üzere dört farklı seviyede hazırlanan programda her hafta sonu ayrı bir tema ilendi. Heykel ve seramik çamuru ile çalıan çocuklar ayrıca farklı nesneleri heykele dönütürerek sanat ve yaratıcılık deneyimleri kazandılar.

157

Fotoğraf 12: Rodin Đstanbul’da Sergisinden Sonra Fotoğraf 13: Rodin Đstanbul’da Sergisinden Sonra (614Ya) Atölye Çalımaları Görme Engelliler Đçin Eğitim Programları

Görme Engelliler Đçin Eğitim Programları

Ziyaretçilere farklı bir müze deneyimi yaatarak müzeleri ve sanatı sevdirmeyi amaç edinen Sakıp Sabancı Müzesi, Rodin sergisi boyunca görme engelli ziyaretçilere de atölye programları hazırladı. Bu programlar büyük heykeltra Rodin'in eserlerinden yola çıkarak heykel sanatının tarih boyunca nasıl gelitiğini ve bu sanatın inceliklerini göstermeyi, böylece heykel sanatı ile ilgili farkındalık kazanmayı amaçlıyordu.

Galerilerde ayrıca, görme engelli ziyaretçiler için Rodin Müzesi’nden alınmı özel izin sayesinde, 11 heykel ayrıntılı bir ekilde incelendi, üzerinde konuuldu. Bu eserlerin etiketleri de Braille alfabesiyle hazırlandı.

19.04.2007 – 19.08.2007 Yünsa'nın sponsorluğunda düzenlenen Tanrı'ya Adanmı Halılar: Transilvanya Kiliselerinde Anadolu Halıları, 1500–1750 adlı sergide büyük çoğunluğu Romanya ve Macaristan'daki kilise ve müzelerden seçilen, 16. ve 18. yüzyıllar arasına tarihlenen ve halı literatüründe Transilvanya halıları olarak tanınan Batı Anadolu Halılarından 41 örnek sergilendi.

158

Bu sergi, Romanya Kültür Enstitüsü, Sibiu Ulusal Brukenthal Müzesi, Romanya Evangelist Kilisesi, Romanya Kültür ve Din Đleri Bakanlığı, Bükre Ulusal Sanat Müzesi, Macar Ulusal Müzesi, Macar Uygulamalı Sanatlar Müzesi ve Berlin Đslam Sanatı Müzesi ibirliğiyle gerçekleti.

Yine aynı tarihler arasında düzenlenen Dağıstan Dokuma Sanatı, Kaytag Đlemeleri balıklı sergide ise Dağıstan halkının yarattığı, çeitli kültürlerden ve uzak geçmiin çok tanrılı pagan dünyasından sembollerle bezeli 47 ileme yer aldı.

Fotoğraf 14: SSM Eğitim Etkinlikleri Fotoğraf 15: SSM Atölye Çalımaları

Çocuklar Đçin Atölye Çalımaları

Sakıp Sabancı Müzesi, Transilvanya kiliselerinden getirilen Anadolu halılarına ev sahipliği yaparken, eğitim programlarında çocukları halının büyülü dünyasıyla tanıtırdı. Atölyenin hedefi, çocukların, halının kültürümüzdeki önemini kavramalarını, halı sanatıyla ilgili temel bilgileri edinmelerini sağlamaktı.

Halıyı çocukların gözünde bir eya olmaktan çıkarıp sanat eserine dönütürmeyi amaçlayan atölye çalımaları, 5 – 6, 7 – 8, 9 – 11, 12 – 14 ve 15 – 17 ya grupları için farklı seviyelerde gerçekletirildi.

159

HÜSEYĐN ZEKAĐ PAA Karpuzlu Natürmort. 1860–1919 Tuval üzerine yağlıboya

Soru1: Bu resimde hangi meyveleri görüyorsunuz, sıralayın. Tanımadığınız meyve var mı? Tarif edin.

Soru 2: Meyveler yenecek kadar lezzetli gözüküyor mu? Uzanıp hangisini almak isterdiniz? Ressam bunu nasıl baarmı olabilir?

Soru 3: Sizce bu meyveler yenilmek üzere mi hazırlanmı? Resimdeki meyvelere bakarken hangi geometrik ekilleri fark ettiniz?

Soru 4: Hangi renkler daha fazla kullanılmı? Neden?

Soru 5 : Resmin en aydınlık ve parlak bölümü neresi? Koyu renkle boyanmı gölgeli bölümleri gösterin.

Soru 6: Masanın üzerinde meyvelerden baka neler görüyorsunuz?

Soru 7: Masadaki dekoratif eyalar evinizdekilere benziyor mu? Vazonun ekliyle ilgili neler söyleyebilirsiniz? Hangi malzemeden yapılmı?

Ek–1: Resmi Tanıyalım

160

RENKLER

Bugüne kadar bir rengi tarif etmeyi düündünüz mü? Bunu yapabilmek için o rengi herkesin bildiği, örneğin gökyüzü, deniz ya da portakal gibi bir eyle karılatırmak zorunda olduğunuzu fark etmisinizdir herhalde.

Renkler iki bölümde sınıflandırılır: Birincil ve ikincil renkler, sıcak ve soğuk renkler.

Üç tane birincil renk vardır; hiçbir karıım yapmadan elde edilirler: Mavi, kırmızı ve sarı.

Diğer renkleri elde etmek için birincil renkleri karıtırmak gerekir; Yeil, eflatun gibi.

Soğuk renkler mavi ve yeil; sıcak renkler ise kırmızı ve sarıdır.

161

FĐKRET MUALLA Sokak. Kağıt üzerine guaj

Uygulama : Boya kutunuzu alın ve iki birincil rengi birbirine karıtırın. imdi de siyahı ekleyin. Karıımın yoğunluğunu kaybettiğini; beyazla karıtırırsanız daha canlılık kazandığını fark edeceksiniz.

Haydi, imdi Fikret Mualla’ nın “Sokak” isimli eserinde, birincil renkleri ve ikincil renkleri bulalım. En çok hangi renk dikkatinizi çekiyor?

Ek–2: Renkleri Öğrenelim

162

ANKET FORMU

Değerli Öğrenci;

Yapılan bu anketle Sabancı Müzesinin (6–14 ya )öğrencilerin eğitimine katkısı saptanmaya çalıılacaktır. Ankete vereceğiniz doğru ve içten cevaplar aratırmanın amacına büyük katkı sağlayacaktır. Saygılarımla Mehmet AYDAL

1. Sabancı Müzesini gezdikten sonra koleksiyonlar ve Sabancı Müzesi hakkında öğrenmi olduğunuz yeni bilgileri yazar mısınız?

2. Sabancı Müzesi eğitim etkinliklerine katıldınız mı, etkinliklerde ne tür çalımalar yaptınız?

3. Sabancı Müzesinde her yıl düzenlenen resim yarımalarına katıldınız mı, bu yarımalar resim derslerinizi nasıl etkiledi?

4. Sabancı Müzesi bünyesinde düzenlenen eğitim etkinlikleri sizin sanata, resme, müzeye olan ilginizi hangi yönde etkilemitir?

5. Sabancı Müzesinde ki resimler hakkında neler öğrendiniz(resmin sanatçısı, konusu resimde kullanılan renkler vb…)

6. Sabancı Müzesi geçici sergileri ziyaret ettiniz mi, ettiyseniz izlenimleriniz ve geçici sergilere paralel olarak düzenlenen atölye çalımalarında yaptıklarınızı kısaca anlatır mısınız?

7. Gitmi olduğunuz sergiler ve katıldığınız atölye çalımalarından sonra müzenin eğitime ve resim derslerine katkısını yazar mısınız? Ek–3