T. C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH (ESKİ ÇAĞ TARİHİ) ANABİLİM DALI

YAZILI VE ARKEOLOJİK VERİLERE GÖRE M.Ö. II. VE I. BİNYILDA - BİNGÖL BÖLGESİ

Doktora Tezi

Serkan ERDOĞAN

Ankara - 2015

T. C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH (ESKİ ÇAĞ TARİHİ) ANABİLİM DALI

YAZILI VE ARKEOLOJİK VERİLERE GÖRE M.Ö. II. VE I. BİNYILDA TUNCELİ - BİNGÖL BÖLGESİ

Doktora Tezi

Serkan ERDOĞAN

Tez Danışmanı Prof. Dr. Turgut YİĞİT

Ankara - 2015

T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH ANABİLİM DALI ESKİ ÇAĞ TARİHİ BİLİM DALI

YAZILI VE ARKEOLOJİK VERİLERE GÖRE M.Ö. II. VE I. BİNYILDA TUNCELİ - BİNGÖL BÖLGESİ

Doktora Tezi

Tez Danışmanı: Prof. Dr. TURGUT YİĞİT

Tez Jürisi Üyeleri Adı ve Soyadı İmzası Prof. Dr. Turgut YİĞİT …………….. Prof. Dr. İrfan ALBAYRAK ……………. Doç. Dr. Ayşe Gül AKALIN ORBAY …………….. Doç. Dr. Esma REYHAN ...…………... Yrd. Doç. Dr. Sedat ERKUT …………......

Tez Sınavı Tarihi: 28. 04. 2015

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE

Bu belge ile, bu tezdeki bütün bilgilerin akademik kurallara ve etik davranış ilkelerine uygun olarak toplanıp sunulduğunu beyan ederim. Bu kural ve ilkelerin gereği olarak, çalışmada bana ait olmayan tüm veri, düşünce ve sonuçları andığımı ve kaynağını gösterdiğimi ayrıca beyan ederim.(28 / 04 / 2015)

Tezi Hazırlayan Öğrencinin Adı ve Soyadı

Serkan ERDOĞAN

İmzası

İÇİNDEKİLER

İçindekiler…………………………………………………………………………….I

Önsöz……………………………………………………………………………...VIII

Kısaltmalar………………………………………………………………………….XI

Transkripsiyon ve Diğer Yerlerde Kullanılan İşaretler…………………………....XII

I. Giriş……………………………………………………………………………...... 1

I. 1 Tunceli’nin Fiziki Coğrafyası ……………………………………………….6

I. 2 Bingöl’ün Fiziki Coğrafyası ………………………………………………..10

II. Pahhuwa ……………………………………………………………………... ..15

II. 1 Hitit Yazılı Kaynaklarında Pahhuwa …………………………………...... 15

II. 2. Pahhuwa Krallığı’nın Tarihsel Gelişimi………………………………...... 16

II. 3. Çivi Yazılı Hitit Kaynaklarında Pahhuwalı Mita Metni’ne Ait

Otografi ve Yayın Bilgileri………………………………………………..21

II. 4. İçerik olarak Pahhuwalı Mita Metni’nin (KUB XXIII 72 + KUB XL 10 +

KBo L 66 + KBo L 216 + KBo L 218) Ana Hatları…………………...23

II. 5. Pahhuwalı Mita Metni (KUB XXIII 72 + KUB XL 10 +

KBo L 66 + KBo L 216 + KBo L 218)…………………………………. .27

II. 6. Tarihlendirme……………………………………………………………..39

I

II. 7. Pahhuwalı Mita Metni Kapsamında Cereyan Eden Olayların

Coğrafyası………………………………………………………………….44

II. 7. 1. KUR URU Pahhuwa…………………………………………………..44

II. 7. 2. URU Alatarma……………………………………………………….....49

II. 7. 3. URU Arhita………………………………………………………….....49

II. 7. 4. URU Duggamma (Dukkamma/Tukkamma)…………………………...50

II. 7. 5. URU He/inzuta………………………………………………………...53

II. 7. 6. KUR URU Išuwa………………………………………………………56

II. 7. 7. KUR URU Kummaha……………………………………………….....57

II. 7. 8. URU Pitteyariga………………………………………………………..58

II. 7. 9. URU Šullamma………………………………………………………...60

II. 7. 10. URU Timmiya………………………………………………………...60

II. 7. 11. URU Watarušna…………………………………………………….....61

II. 8. Etnik ve Kültürel Yapı……………………………………………………..62

II. 9. Politik Organizasyon…………………………………………………….....70

III. Zubana/Súpána - Šuppína - Ṣupa (ne/i) / Šupa……………………………...73

III. 1. Toponim Etimolojisi Açısından Zubana/Súpána - Šuppína -

Ṣupa (ne/i) / Šupa………………………………………………………...... 73

III. 2. Tarihsel Coğrafya………………………………………………………….74

II

III. 3. Tarihsel Süreç İçerisinde Zubana / Súpána - Šuppína - Ṣupa (ne/i) /

Šupa……………………………………………………………………...... 81

III. 4. İnanç Sistemi……………………………………………………………...87

IV. Zuḫma - Suhme - Suhne/i…………………………………………………...... 89

IV. 1. Tarihsel Coğrafya………………………………………………………...89

IV. 2. Siyasi Tarih…………………………………………………………….....91

V. Urartu Egemenliğinin Yukarı Fırat Bölgesi’ndeki Tarihsel

Gelişimi…………………………………………………………………………..94

V. 1. Yazılı Kaynaklara Göre Yukarı Fırat Bölgesi’nde

Urartu Egemenliği………………………………………………………....94

V. 2. Arkeolojik Verilere Göre Yukarı Fırat Bölgesi’nde

Urartu Egemenliği………………………………………………………..107

VI. Sophene Krallığı……………………………………………………………...113

VI. 1. Tarihsel Arka Plan………………………………………………………114

VI. 2. Tarihsel Coğrafya……………………………………………………….115

VI. 2. 1. Sophene Kralı Zariadris’e Ait Asıl Topraklar…………………….120

VI. 2. 1. A. Sophene……………………………………………………..120

VI. 2. 1. B. Akisene……………………………………………………...120

VI. 2. 1. C. Odomantis…………………………………………………..121

VI. 2. 2. Sophene Kralı Zariadris Tarafından Kazanılmış Topraklar……....122

III

VI. 2. 2. A. Akilisene…………………………………………………....122

VI. 2. 2. B. Antitoros Çemberindeki Ülke……………………………...123

VI. 2. 2. C. Belli Diğer Ülkeler…………………………………………123

VI. 3. Sophene Krallığı’nın Siyasi Tarihi……………………………………...124

VI. 3. 1. Sophene Krallığı’nın Ortaya Çıkışı ( Magnesia Savaşı ve

Apameia Barışı)…………………………………………………..124

VI. 3. 2. Tarihsel Süreç İçerisinde Sophene Krallığı……………………...128

VI. 3. 3. Sophene Krallığı’nın Çöküşü…………………………………….130

VI. 3. 4. Armenia ve Roma Egemenliği Döneminde Sophene…………….132

VI. 4. Sophene Kentleri………………………………………………………..136

VI. 4. 1. Arsamosata……………………………………………………….136

VI. 4. 2. Karkathiokerta……………………………………………………138

VI. 5. Sophene’nin Kültürel ve Etnik Yapısı………………………………….139

VI. 5. 1. Yazılı Kaynaklar…………………………………………………139

VI. 5. 2. Onomastik Veriler……………………………………………….143

VI. 5. 3. Papirüs Belgeleri………………………………………………...145

VII. Tunceli - Bingöl Bölgesi’ndeki Tunç ve Demir Çağları ile Hellenistik

Döneme Ait Arkeolojik Kalıntılar………………………………………...147

+

IV

VII. 1. Höyükler ve Düz Yerleşimler…………………………………………..148

VII. 1. 1. Dere Yerleşimi…………………………………………………..148

VII. 1. 2. Efkâr Tepe…………………………………………………….....149

VII. 1. 3. Kalecik Höyük ve Düz Yerleşimi……………………………….149

VII. 1. 4. Kaynar Höyük…………………………………………………...150

VII. 1. 5. Konaktepe/Göktepe……………………………………………...150

VII. 1. 6. Masürün Yerleşimi………………………………………………151

VII. 1. 7. Samantepe……………………………………………………….152

VII. 2. Kale Yerleşimleri ve Ulaşım Ağı ile İlişkili Yapılar…………………...153

VII. 2. 1. Anbar Kalesi……………………………………………………..155

VII. 2. 2. Bağin (Palin) Kalesi……………………………………………..158

VII. 2. 3. Bahçecik…………………………………………………………160

VII. 2. 4. Bingöl Dağı Yerleşimi…………………………………………..162

VII. 2. 5. Burmageçit Kalesi…………………………………………….....162

VII. 2. 6. Cankurtarantepe…………………………………………………163

VII. 2. 7. Eski Pertek Kalesi…………………………………………….....164

VII. 2. 8. Kale Yerleşimi…………………………………………………..166

VII. 2. 9. Kaleönü……………………………………………………….....167

VII. 2. 10. Kaletepe………………………………………………………...167

V

VII. 2. 11. Kurmizak / Kurbizak Kalesi……………………………………168

VII. 2. 12. Masumu-Pak Kalesi……………………………………………170

VII. 2. 13. Mazgirt Kalesi……………………………………………….....170

VII. 2. 14. Mazgirt/Kaleköy Kalesi………………………………………..175

VII. 2. 15. Oğundu (Yuvacık) Kalesi………………………………………179

VII. 2. 16. Palu Kalesi……………………………………………………...180

VII. 2. 17. Rabat Kalesi……………………………………………………184

VII. 2. 18. Sebeterias Kalesi………………………………………………..186

VII. 2. 19. Sinan Kalesi…………………………………………………...... 187

VII. 2. 20. Til - Kale………………………………………………………..188

VII. 2. 21. Ulukale……………………………………………………….....189

VII. 2. 22. Vasgirt (Çalıözü)………………………………………………..190

VII. 2. 23. Yayladere (Holhol) Kalesi………………………………………192

VII. 2. 24. Zulümtepe……………………………………………………….194

VII. 3. Tapınaklar, Kaya Mezarları ve Diğer Arkeolojik Mekânlar……………….195

VII. 3. 1. Aslanyurdu……………………………………………………....195

VII. 3. 2. Derviş Hücreleri (İn Delikleri)…………………………………..196

VII. 3. 3. Gelin Odaları…………………………………………………….199

Sonuç ……………………………………………………………………………...202

VI

Bibliyografya………………………………………………………………………212

Özet………………………………………………………………………………...271

Abstract…………………………………………………………………………….274

Haritalar - Resimler - Tablolar

Ekler

VII

ÖNSÖZ

Toplumlar kendi kimliklerini tanımlayabilmek ve devraldıkları kültürel mirası anlayabilmek için geçmiş ile olan bağlarına erişme gereksinimi duymaktadırlar.

Geçmiş ile bağ kurulurken kullanılan en önemli araç hiç kuşkusuz tarih bilimi olagelmiştir. Bu yüzden genel tarih, insanlığın gelişimini bize öğretirken yerel tarih, genel içerisindeki yerel farklılıkları ya da benzerlikleri yansıtan bir ayna görevi görmektedir. Toplumların sosyo - kültürel yapısını oluşturan açık ya da örtülü unsurları ve geçmişte tarihe karışıp iz bırakan olguları anlayabilmek yerel tarih vazgeçilmez bir başvuru kaynağıdır. Bu nedenle daha çok yakın tarihiyle gündeme gelen söz konusu bölgenin uzak geçmişinin tatmin edici panoramasının olmaması bir eksiklikti. Dolayısıyla yaptığım bu çalışmayı Tunceli - Bingöl Bölgesi’nin uzak geçmişine ait yerel bir tarih denemesi olarak nitelendirmekteyim.

Çalışma süresince çeşitli düzeylerde yardımlarını benden esirgemeyen pek çok insan oldu. Bu nedenle çalışmamın tamamlanmasında emeği geçen insanları anmadan geçmenin onlara karşı vefasızlık olacağı kanısındayım. Her şeyden önce,

Tunceli-Bingöl bölgelerinin yerel siyasal tarihini belirleyen Eski Çağ krallıkları hakkında çalışmaya beni sevk eden ve gösterdiği engin bir anlayışla tez yazma sürecinde beni motive eden değerli hocam Prof. Dr. Turgut Yiğit’e teşekkür etmeyi bir borç biliyorum. Çeşitli konularda teze ilişkin yaptıkları katkılar dolayısıyla Prof.

Dr. İrfan Albayrak’a, Doç. Dr. Ayşe Gül Akalın Orbay’a, Doç. Dr. Rafet

Çavuşoğlu’na, Doç. Dr. Esma Reyhan’a ve Yrd. Doç. Dr. Sedat Erkut’a teşekkür etmeden geçemeyeceğim. Ankara Üniversitesi Erasmus programı kapsamında

Fransa’da bulunan Universitè Michel de Montaigne Bordeaux III, Histoire de l’Art

VIII antique et Archéologie bölüm başkanı ve Erasmus danışmanı Prof. Dr. Jacques

Courtils’e çalışma yürüttüğüm üç ay boyunca Ausonius - Institut de Recherche sur l’Antiquité et le Moyen Âge kütüphanesinden yararlanabilmem için tanıdığı kolaylıktan dolayı şükran duygularımı sunuyorum. Bu çalışmanın tamamlanmasında erişemediğim kaynakları Ermenistan’dan bana ulaştıran Armenian State Pedagogical

University after Khachatour Abovyan, World History bölümü öğretim üyesi Prof. Dr.

Aram Kosyan ile tezin içeriğiyle ilgili erişim sağlayamadığım çalışmaları

İngiltere’den bana gönderen Asurolog Dr. Selim Ferruh Adalı’ya gösterdikleri mesleki dayanışmalarından ötürü teşekkürlerimi bildiriyorum. Hellenistik Dönem’in pek az bilinen Sophene Krallığı konusunda yaptığı çalışmaları benimle paylaşma inceliğinde bulunan ve University of Rzeszów, Ancient History and Oriental Studies departmanında akademik faaliyetlerini yürüten öğretim üyesi Dr. Michal Wiktor

Marciak’a teşekkür ediyorum. Bir süreliğine Paris şehrinde sürdürdüğüm tez için kaynak edinmeye yönelik kütüphane çalışmalarımda sağladığı büyük yardım ve gösterdiği misafirperverlik nedeniyle kıymetli büyüğüm Dr. Ali Kılıç’a ne kadar teşekkür etsem azdır. Hep desteğini üzerimde his ettiğim sevgili eşim Sakine

Erdoğan’ın yanı sıra Tunceli’deki araştırma gezilerimize önemli katkılar sunan

S.O.S. MUNZUR girişiminin yürütücüsü sayın Zeynel Duman’a şükran duygularımı ifade etmek istiyorum. Son olarak tarih öğretmenliğiyle yerel tarihçiliği birbiriyle harmanlayan sevgili dostum Mustafa Balaban’a Fransızca çeviriler için Merve

Altuntaş ile başta Eski Yunanca olmak üzere kimi çevirilerde emeği geçen mesai arkadaşım B.E.Ü. Tarih bölümünden Arş. Gör. Serpil Aytüre’ye ve İngilizce konusunda yardımlarını esirgemeyen B.E.Ü. Yabancı Diller bölümünde okutman

IX olarak görev yapan kadirşinas arkadaşım H. Kürşat Durmaz’a teşekkür etmeden geçemeyeceğim.

X

KISALTMALAR

ay. : arkayüz

CTH : E. Laroche, Catalogue des Textes Hittites, Paris, 1971.

çev. : çeviren dn. : dipnot et. al.: et alii (ve diğerleri)

KBo : Keilschrifttexte aus Boghazköi, Leipzig/Berlin, 1916 -

KUB : Keilschrifturkunden aus Boghazköi, Berlin, 1921 -

M. Ö. : Milattan Önce

M. S. : Milattan Sonra no. : numara

öy. : önyüz

Res. : Resim s. : sayfa vd. : ve devamındaki sayfa

XI

TRANSKRİPSİYON VE DİĞER YERLERDE KULLANILAN BAZI

İŞARETLER

[ ] : Tabletin o kısmının kırık olduğunu göstermektedir.

└ ┘ : İşaretlerin yarısının tahrip edilmiş olduğunu göstermektedir.

[( )] : Yuvarlak parantez içerisindeki kısmın metnin duplikatı ya da

paralelinden tamamlandığını belirtmektedir.

[x ] : Kırık metin yerlerinde sayısı hesaplanamayan işaretler için

kullanılmaktadır.

[.. ] : Kırık metin yerlerinde sayısı takriben hesaplanabilen işaretler

için kullanılmaktadır.

( ) : Tercümenin daha iyi anlaşılabilmesi için yapılan ilaveyi

göstermektedir.

< > : Metni yazan kâtip tarafından unutulmuş olan muhtemel

işaretleri belirtmektedir.

? : Kendisinden önce gelen işarete ait okunuşun kesin olmadığını

göstermektedir.

! : Kendisinden önce gelen işaretin normal olmadığını

göstermektedir.

____ : Tabletin paragraf ayrımını göstermektedir.

XII x : Okunamayan işaret veya işaretleri göstermektedir. x + 1 : Tabletin ilk satır sayısında görülür. Tabletin baş kısmının tam

olmadığını numaralamanın görülen bu ilk satırdan başladığını

belirtmektedir.

, : Satır numarası üzerine konulan bu işaret, tabletin baş kısmının

tam olmadığını numaralamanın görülen ilk satırdan başladığını

belirtmektedir.

. : Sümerce birden fazla sözcükleri oluşturan işaretlerin arasına

konulmaktadır.

- : Hititçe ve Akadça sözcükleri oluşturan işaretlerin arasına

konulmaktadır.

// : Birbirine paralel metinlerin kısaltmaları arasına konulmaktadır.

+ : Direkt olarak birleştirilebilen, aynı tablete ait fragmanları

göstermektedir.

(+) : Direkt olarak birleştirilemeyen, aynı tablete ait fragmanları

göstermektedir.

. : Sesli harfler altında ilgili işaretin tahrip edilmiş olduğunu

göstermektedir.

. . : Sesli harfler altında ilgili işaretin çok tahrip edilmiş olduğunu

göstermektedir.

XIII

I. GİRİŞ

Tunceli - Bingöl Bölgesi’nin siyasal ve kültürel tarihinin kronolojik sınırlarını,

Anadolu’nun tarihsel devirlere girdiği M.Ö. II. binyıl başlarındaki Asur Ticaret

Kolonileri Çağı’ndan bölgedeki Hellenistik Dönem’in temsilcisi kimliğindeki

Sophene Krallığı’nın son bulduğu M.Ö. 90/70 yıllarını kapsayan zamansal aralık oluşturmaktadır. Bölge ile ilişkilendirilen yerel politik güçlerin değişen tarihsel koşullar içerisinde değerlendirilen siyasi tarihleri ile bu politik güçleri meydana getiren toplumların sosyal, kültürel ve etnik yapılarının irdelenmesi, mevcut

çalışmanın ana eksenine oturtulmuştur. Çivi yazılı Asur Ticaret Kolonileri belgelerinin bölgeyle ilgili sunmuş olduğu yer adları, şahıs isimleri ticari ilişkiler ve ticareti yapılan mallar çalışmaya kronolojik olarak bir başlangıç noktası vermektedir.

Söz konusu çağı takip eden Hititler’in Anadolu’yu egemenlik altına aldığı dönemde

Tunceli - Bingöl Bölgesi’ne ait daha zengin bilgi kaynakları bulunmaktadır. Hitit kaynakları bölgenin sadece coğrafyasına ve siyasal tarihine ilişkin değil aynı zamanda sosyo - kültürel yapısına dair kimi ipuçları da sunmaktadır. Hititler’in yıkılmasından sonra askeri seferlerel bağlantılı Orta Asur ve Yeni Asur Dönemi çivi yazılı belgeleri bölge hakkında kimi değinmelerde bulunmuştur. M.Ö. I. binyılda

Urartu Krallığı’nın bir parçası olarak eklemlenen bölge içerisinde saptanmış Urartuca yazıtlar döneme ait önem arz eden yazılı kaynaklardır. Tüm bunların dışında Tunceli

- Bingöl bölgesi üzerinde Urartular’a ait arkeolojik kalıntıların izlerini takip edebilmek mümkündür. Bölgenin Hellenistik Dönemi ile ilgili bilgi veren hem yazılı ve hem de arkeolojik materyalin çeşitliliği önceki dönemlere kıyasla daha fazladır.

Bu dönemde klasik Grek ve Latin kaynakları dışında Orta Çağ Ermeni, Süryani ve

1

Bizans metinleri direkt ya da dolaylı biçimde bölgeye dair bilgi vermektedir.

Bununla birlikte nümizmatik malzeme dönemin önemli bir bilgi kaynağıdır.

Hellenistik dönem mimari, küçük eserler ve seramik bölgenin kısıtlı da olsa arkeolojik veri tabanını oluşturmaktadır.

İngiliz Arkeoloji Enstitüsü Kütüphanesi, Alman Arkeoloji Enstitüsü

Kütüphanesi, Türk Tarih Kurumu Kütüphanesi, A. Ü. DTCF Kütüphanesi, Atatürk

Kültür Merkezi Kütüphanesi, Bitlis Eren Üniversitesi Merkez Kütüphanesi, Bitlis

Eren Üniversitesi’nin üyesi olduğu kütüphane veritabanı ve Fransa’nın Bordeaux kentinde Universitè Michel de Montaigne Bordeaux III sınırları içerisinde bulunan

Maison de l'Archéologie binası bünyesindeki Ausonius - Institut de Recherche sur l’Antiquité et le Moyen Âge Kütüphanesi ile Fransa’nın Paris şehrinde bulunan

Bibliothéque nationale de France (BnF) kurumundan tezin hazırlanma sürecinde faydalanılmıştır. Doktora tezi kapsamında Tunceli ili arkeolojik yüzey çalışması

Kültür Bakanlığı - Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü tarafından 2013 yılında verilen izinle gerçekleştirilmiştir. Yüzey çalışması aracılığıyla höyükler, kaleler, tapınaklar ve kaya mezarları gibi çeşitli tipteki pek çok arkeolojik mekâna yönelik gözlem ve fotoğraflama çalışması yapılmıştır. Bunun yanı sıra Tunceli -

Bingöl bölgeleri çıkışlı eserleri yerinde görmek ve fotoğraflama yoluyla belgeleme

çalışması yapmak için Elazığ Müzesi’nde kısa süren bir araştırma gerçekleştirilmiştir. Ancak yüzey çalışması kapsamında seramik örnekleri toplama izni verilmediğinden ötürü, bölgedeki öteki arkeolojik merkezler ile çanak çömlek analojisi yapılamamıştır.

Anadolu’nun tarihsel devirlere girmesiyle paralel Tunceli bölgesi ile de bilgi sahibi olunmaktadır. Anadolu tarihine ilişkin en eski bilgi kaynağı niteliğindeki Asur

2

Ticaret Kolonileri çivi yazılı belgelerinde geçen Súpána/Zubana günümüz Tunceli bölgesi ile ilişkilendirilmiştir. Küçük bir ticari istasyonu tanımlayan bir "bēt wabrim"

Súpána/Zubana yer adıyla bağlantılı görünmektedir. Buna karşın Tunceli’ye göre daha doğu da konumlanmış Bingöl Bölgesi’nin Asur Ticaret Kolonileri Çağı’nda tarihsel adı tespit edilememiştir. “Pahhuwalı Mita Metni” başlığı ile bilim dünyasına kazandırılmış KUB XXIII 72 + KUB XL 10 + KBo L 66 + KBo L 216 + KBo L 218 metni, M.Ö. XV. yüzyılın son çeyreğindeki Tunceli ve Bingöl bölgelerinin tarihini kurgulayabilme olanağı vermektedir. Hitit kralı I. Arnuwanda (M.Ö. 1420 - 1400) dönemine tarihlendirilen Pahhuwalı Mita Metni’ne göre resmi olarak bir Hitit müttefiği görünümündeki Mita önderliğindeki Pahhuwa, politik yükümlülüklerini yerine getirmeyerek çevresindeki yerel liderlerle beraber Hitit karşıtı bir politika izlemiştir. Nihayetinde Pahhuwa kralı Mita ve işbirlikçileri yenilgiye uğratılmış ve onlar Hititlerle bir barış antlaşması yapmak zorunda kalmışlardır. Sözü edilen Hitit belgesinin Pahhuwa şehri ülkesi ile Tunceli, Zuhma ülkesi ile de Bingöl-Palu bölgesinin siyasal yapısını yansıttığına yönelik güçlü kanıtlar toplanmıştır. Hititler’in

Orta Krallık Dönemi’nde Pahhuwa gibi idari organizasyonunu Yaşlılar Meclisi’ne dayandıran Zuhma, Bingöl ve yakın çevresi ile ilişkilendirilebilecek en eski toponimdir. Buna karşın Bingöl Bölgesi’nin Asur Ticaret Kolonileri Çağı’ndaki tarihsel adı ve ticaret ile ilişkisi tanımlanamamıştır. Orta ve Yeni Asur kaynaklarında

KURSuhme, KURZuḫme ya da KUR Suhni yer adları birbirlerinin yerine kullanılan ve aynı toponimi ifade eden iki ayrı yazım şeklidir. Suḫme/Suhni ülkesinin Murat

(Arzania/Arṣania) Nehri’nin kuzeyinde yer aldığını söz konusu dönemdeki Asur kaynakları doğrulamaktadır. Suḫme ülkesinden başta I. Tukultī-apil-Ešarra (M.Ö.

1115-1077) ve III. Šulmānu-ašarēd (M.Ö. 859-824) gibi Asur krallarının yağma

3 seferlerinde söz edilmiştir. M.Ö. 799 yılındaki bir Asur kaydı, Suhni (Suhme)

ülkesinden en son sözeden yazılı belgedir ve M. Ö. IX. yüzyıl sonlarından itibaren

Urartu yayılmacılığıyla tanışan bölgeye ilişkin Urartu kaynakları Suhme ya da

Zuḫme adından söz etmemekte olup farklı isimler taşıyan daha küçük politik güçlerin varlığını bildirmektedir. Urartu yazılı belgelerinde Tunceli Bölgesi ilişkilendirilen Šupa(ne/i) şehri ülkesi Asur Ticaret Koloni Çağı belgelerinde anılan

Súpána/Zubana adının devamı niteliğinde olup, Bingöl civarına göre daha derli toplu bir siyasi coğrafyaya sahip görünmektedir.

Önasya da Akhamenidler egemenliği döneminde Anadolu’nun doğusunda satraplığı elinde bulunduran Orontid ailesi tarafından bölge yönetilmiştir. M.Ö. 190 yılında Romalıların Magnesia savaşında Seleukosları mağlup etmeleri ve ardından

M.Ö. 188 yılında Apameia Antlaşması’nın Seleukoslar’a getirdiği politik yükümlülükler sonucu Orontid sülalesinden gelen Sophene strategosu Zariadris bağımsızlığını ilan ederek Sophene kralı olmuştur. Karkathiokerta ve Arsamosata adındaki iki şehirden yönetilen Hellenistik Sophene Krallığı, “Büyük” unvanlı

Armenia kralı II. Tigran tarafından ilhak edilerek bağımsızlığına son verilmiştir.

XIX. yüzyılın sonu ve XX. yüzyılın başlarında bazı araştırmacılar ile seyyahlar vasıtasıyla bilim dünyasına tanıtılmış olan Tunceli-Bingöl bölgesine yönelik kısa süreli gerçekleştirilmiş arkeolojik ve filolojik bazı araştırmalar dışında söz konusu topraklara ilişkin bilgi üretimi oldukça sınırlı kalmıştır. Ernst Lohmann, John George

Taylor, Carl Ferdinand Friedrich Lehmann - Haupt, Ellsworth Huntington tarafından

XIX. yüzyılda ve XX. yüzyılın başlarında yapılan keşif niteliğindeki araştırmaların yayınlanmasından sonra söz konusu bölge ile araştırmalar uzun bir süre kesintiye uğramıştır. Bu kesintinin belki de en önemli nedenlerinden biri Türkiye Cumhuriyeti

4

İçişleri Bakanlığı’nın 1940’lı yıllar ile birlikte “Fırat’ın doğusu” için bilimsel araştırma izni konusundaki izlediği politikadır. Bu izlenilen politikanın özeti 1950’li yılların sonuna kadar arkeoloji - filoloji - sanat tarihi gibi sosyal bilim alanlarının yabancı araştırmacılara “Fırat’ın batısı” ile sınırlandırılmış olmasıdır (Çelebi, 2003:

267). Uzun bir süre Eski Çağ dünyası için adeta keşfedilmemiş kıta (terra incognita)

şartlarını taşıyan bölge Charles Burney Hans Peter Schäfer, Veli Sevin, Thomas

Alexander Sinclair, Fahri Işık, Robert Hewsen, Oktay Belli, Mirjo Salvini, Ertuğrul

Danık ve Michal Wiktor Marciak gibi kimi modern araştırmacıların yeni bilgiler eklemesi suretiyle bilinmeyen bir dünyayı kısmen de olsa aralamışlardır.

Bu çalışma konusunun seçilmesinin esas nedeni Tunceli - Bingöl Bölgesi Eski

Çağ tarihine ilişkin bilgi birikimini arttırmaktır. Böyle bir çalışmanın doğasında

Hellenistik Dönem öncesi M.Ö. II. ve I. binyıl çivi yazılı Eski Doğu kaynakları temel alınarak bölgenin sis perdesi altındaki tarihinin ve tarihsel coğrafyasının yeniden kurgulanması ve yeni hipotezler ortaya konması gerekliliği vardır. Hellenistik

Dönem’de söz konusu bölgenin ayrıntılı bir tarihsel panoramasının eksik kalmış olması çalışma konusunun seçiminde yan etkenlerden birini oluşturmuştur. Bölgenin

M.Ö. II. binyıl başlarında Asur ticaret kervan istasyon ağının en kuzeydoğu sınırında bulunması, Hitit Krallığı’nın doğu sınırını oluşturmakla beraber daha geç dönemde

Urartu Krallığı’nın batı topraklarına tekabül etmektedir. Tarihsel ve kültürel sınırların kesiştiği bir noktada yer alan Tunceli - Bingöl Bölgesi’nin bu özellikleri sebebiyle Eski Çağ dünyası için oynadığı tarihsel rolün deşifre edilmesinin tarih biliminine ait bir boşluğu doldurmakta katkı sağlayacağı öngörüsü, çalışmanın itici gücü olmuştur.

5

Asur Ticaret Kolonileri Çağı, Hitit Krallığı Çağı, Urartu Krallığı Dönemi ve

Hellenistik Çağ’da Tunceli - Bingöl Bölgesi’nin siyasi tarihini tüm detaylarıyla ortaya koymak ve hem yazılı hem de arkeolojik bilgi kaynaklarıyla söz konusu bölgenin sosyal - kültürel yapısını olabildiğince aydınlatmak çalışmanın temel hedeflerini oluşturmaktadır. Çalışmanın içerik başarısında bölge sınırlarında yeni arkeolojik yerleşimler tespit etmek ve öncesinde keşfedilmiş arkeolojik mekânları yeniden gözden geçirerek bölgenin Eski Çağ tarihiyle ilişkilendirilebilecek yeni bulguları edinme beklentisi vardır. Bununla beraber çalışılan bölge ile bağlantılı yazılı kaynakların tümünü taramak suretiyle Eski Çağ bilim dünyasında yayınlanmış bütün fikir ve önerilerin yeni veriler ışığında değerlendirilerek tezin içeriğine kazandırılması çalışmanın ana kaygısıdır.

Günümüzde Tunceli ve Bingöl olarak anılan alanların fiziki coğrafyasının bilinmesi, çalışma içeriğinin anlaşılmasında önemli bir fayda sağlayacaktır.

I. 1. TUNCELİ FİZİKİ COĞRAFYASI

Doğu Anadolu Bölgesi’nin Yukarı Fırat bölümünde yer alan Tunceli, doğusunda Bingöl, batısında Elazığ ve Malatya, kuzeyinde Erzincan, kuzeydoğusunda Erzurum, güneyinde Elazığ illeri ile çevrilidir. Tunceli yakın

çevresiyle birlikte 10.000 km2’lik bir alana sahiptir.

% 90’ı dağlık alanlardan oluşan bölgenin genel olarak deniz seviyesinden yüksekliği 1000 metrenin üzerindedir. Karasu’nun Kemah’ın batısından güneye doğru çizdiği dirsek dışında, güneydoğu da Murat Suyu ve doğu yönünden de Kiğı-

Karakoçan önlerinden geçen Peri Suyu ile birlikte, Tunceli havzası her üç taraftan büyük akarsularla çevrilmiştir. Tunceli’yi adeta ikiye bölen Munzur Suyu ile

6

Çemişgezek’in doğusundan geçen Tağar Suyu diğer önemli akarsularını oluşturur.

Yüksek dağların arasında derin vadiler ve bol sulu olan yarılmış yaylalar başlıca yer

şekillerindendir. Genel olarak Dersim Dağları olarak isimlendilen dağlar yöreye egemen olan engebelerdir. Güneyde Çemişgezek, Pertek ve Mazgirt ilçelerinde yaklaşık 900-1000 m.'lerden başlayan yükseklik, dağlık konumu nedeniyle, kuzeyde

Munzur, Mercan, Bağırpaşa/Bağırbaba dağlarında 3460 m.'ye kadar yükselir.

Güneyden kuzeye ve kuzeydoğuya doğru oluşan bu yükseklik sebebiyle, bölgenin tüm akarsuları kuzeyden güneye doğru akarak, güney yönde yer alan Keban Baraj

Gölü'ne dökülürler. Güneye yönelen bu akarsular, yükselti farklılığı ve güçlü debiler nedeniyle de derin vadiler meydana getirmişlerdir (Danık, 2010: 11).

Çemişgezek ilçesinin kuzeyinde, Ovacık ilçesinin güneybatısından başlayan bölgenin başlıca yükseltileri arasındaki Munzur Dağları (3188 m.) yine Ovacık ilçesinin kuzeydoğusunda sonlanır. Devamında aynı dağların uzantısı olarak Avcı

Dağları, Mercan Dağları (3462 m.) ve Pülümür ilçesinin kuzeyindeki

Bağırpaşa/Bağırbaba Dağları (3287 m.) yer alır. "Büyük Munzurlar" olarak da anılan bu dağ dizisinin ve Ovacık ilçesinin güneyinde, Hozat ilçesinin kuzeyinde "Küçük

Munzurlar" olarak da anılan Yılanlı Dağı, Karaoğlan Dağları, Kırmızı Dağ ve

Karasakal Dağları konumlanmıştır. Büyük Munzurlar gibi doğu-batı yönünde yükselen bu dağlar, Karasakal Dağları ile birlikte kuzeye yönelir. Bu iki dağ silsilesinin dışında, dağınık olarak çeşitli dağ ve tepeler bölge geneline yayılmıştır.

Bunların dışında kalan diğer önemli yükseltiler Pülümür - Nazmiye arasında

Sülbüs/Selli Dağı (2500 m.), Tunceli'nin kuzeybatısında Ovacık ilçesinin güneyinde kalan Sultanbaba/Dujik/Duzik Dağı (2897 m.) Tunceli il merkezinin kuzeyinde Aziz

Abdal Dağları (3037 m.) Zel/Yel Dağı (2200 m.), Karasakal Dağları (1950 m.),

7

Nazmiye'nin güneyinde Düzgünbaba ve Hamikbaba Dağı (2097 m.), Hozat ilçesinin kuzeyinde Beyazdağ (2180 m.) ile yükseltileri 2000 m.'nin üzerinde olan birçok dağ yer almaktadır. Tunceli'nin en batısındaki Çemişgezek ilçesi kuzeyinde Eğripınar

(3150 m.), Yılanlı (2950 m.), Kırklar (2700 m.) dağları, doğusunda Gürgürbaba

(1967 m.), Karagedik ve Abbasındut (1738 m.) tepeleri bulunmaktadır. En doğusundaki Mazgirt ilçesinin kuzeyinde Kırklar Dağı ve Oymaca Taşı Tepesi (2033 m.) ile batısında Mazgirt Dağları konumlanırken güneyde Pertek ilçesinin etrafında ortalama yükseltileri 1400 m. ile 1850 m. arasında değişen on kadar dağ bulunmaktadır. Bu karışık genel görüntü içinde yükseklikler Tunceli’nin kuzeyinden güneyine, Murat Suyu vadisine doğru nispeten azalır (Danık, 2010: 11-12; İzbırak,

1982: 494; Saraçoğlu, 1989: 205 vd). Kuzeyde Tunceli - Erzincan bölgelerini adeta bir duvar gibi yükselen Munzur-Mercan Dağları üzerinde yüksekliği 2700 m.'den aşağı olmayan bazı gedikler mevcuttur. Bunlar arasında Ovacık-Kemah arasında

"Mancinik Gedik" "Naldöken Boğazı" "Karagöl Gedik", "Sohmarik Gedik" ve

"Katır (Sin) Gedik" ile Pülümür - Erzincan arasında Sansa Boğazı ve Mutu Köprüsü ile devam eden "Mıh Gedik" başlıcalarıdır (Saraçoğlu, 1989: 207).

Güneyde az bir bölümü Tunceli il sınırlarında kalan ve adını verimliliğinden almış olan Elazığ il sınırlarındaki Altınova ve Kuzova bölgenin önemli tarım alanlarındandır. Doğuya doğru Murat nehrinin kuzeyinde sıralanan Palu, Karakoçan ve Bingöl ovaları ise giderek yükselirken verimlilikleri de azalır. Tunceli'nin tek ovası niteliğindeki Ovacık (Pulur) düzlüğü 1250-1300 m. rakımında olup Munzur

Dağları’nın güneyinde yer almaktadır. Munzur Çayı, Peri Suyu’na karıştıktan sonra

Murat Suyu dar ve kısa boğazlara girdikten sonra Pertek'e doğru vadinin iki tarafı genişleyerek ince ve uzun bir ova halini alır. Til Ovası adı verilen bu yerde buğday,

8 arpa, tütün ve şeker pancarı yetiştirilir. Daha batıya doğru ilerlendiğinde

Çemişgezek'ten gelen Tağar Çayı’nın Murat Nehri’ne doğru olan kesimlerinde parçalı düzlüklere rastlanmaktadır. Bu düzlüklere Çemişgezek veya Pulur Ovası denilmektedir (Saraçoğlu, 1989: 214 vd). Bölgenin bitki varlığıyla zengin başlıca yaylalarını Kalan(Merkez), Ovacık, Pülümür ve Pertek platoları adı altında dört bölümde toplayabilmek mümkündür. Sözünü ettiğimiz platolarda önemli su kaynakları mevcuttur. Bölgede yaylalar büyük oranda hayvancılık için kullanılır

(Saraçoğlu, 1989: 214 vd).

Munzur Çayı, Ovacık çevresi dağlarının sularını toplar, güneye doğru derin vadisi içinde akarak Keban Baraj Gölü’ne dökülmektedir. Munzur, Tağar ve Peri

çaylarının su rejimleri düzenli değildir. En çok kar suları ile beslenirler ve zaman zaman bir ırmağı andıracak kadar gür akışlı olurlar. Kar sularının çekildiği zaman ise bir çay görünümünü alırlar. Pülümür'den gelip, Tunceli il merkezi istikametine doğru akan Harçik (Pülümür) Suyu öteki bir önemli akarsudur (İzbırak, 1982: 494-495).

Keban Baraj Gölü içerisinde kalan Norşuntepe, Tepecik, Tülintepe arkeolojik yerleşimlerde yapılan kazılar Tunceli'deki bakır yataklarının Eski Tunç Çağı'ndan beri işletildiğini ortaya koymuştur. Bakır cevherinin elde edildiği yerler, Mazgirt,

Tunceli-Ovacık bölgesi, Çöplerköy, Mamlis, Keydak, Karabek olarak belirtilmiştir

(Özbal, 1983: 209; Yakar, 1984: 67). Eski Çağ ekonomisinde Tunceli’yi önemli kılan zengin demir yataklarının varlığıdır (Wäfler, 1980/1981: 80-81). İşletme koşullarına göre ekonomik değeri yüksek demir yataklarının Tunceli’nin içinde bulunduğu bölgede bulunduğu tespit edilmiştir. Malatya- Elazığ - Tunceli - Bingöl bölgesi çevresindeki 2,6 tonluk rezerv ve potansiyeli ile günümüzde Doğu

Anadolu’nun en zengin demir yataklarına sahip olduğu belirtilmiştir (Belli, 1987:

9

91). Bununla birlikte kayda değer altın ve gümüş yataklarının Tunceli ve çevresinde mevcudiyeti bilinmektedir (Belli, 1987: 92). Maden coğrafyası açısından başta Asur

Ticaret Kolonileri Çağı'nda olmak üzere M.Ö. II. ve I. binyıl Yakın Doğusu'nda değerli bir maden olan kalayın (Sümerce AN.NA, Akadça annaku) Tunceli toprakları ile ilişkisi kayda değerdir. Türkiye'de varsayılan kalay yataklarına ait ilk bilgiler,

1868 yılında Erzurum’un Britanya konsolosu John George Taylor tarafından Tunceli

/Hozat sınırları içerisinde bulunan Dojik Dağı(Sultan Baba)’nda saptanmıştır. Taylor, kalay zuhurunun tam olarak yerini, Tillek Köyü yöresindeki Munzur Çayı'nın kuzeyine rastlayan Dojik Dağı'nın Surp Garabet olarak anılan mevki olarak vermiştir

(Taylor, 1868: 255 vd). Haber niteliğindeki bu bilgiden sonra Tillek Köyü Dojik

Dağı'ndaki muhtemel kalay zuhuruna ait bilgilere M. Lucius'un 1932 yılında yapmış olduğu bir araştırmada da değinilmiştir. Bu araştırmada bakır cevherinin içeriğinde eser miktarda kalay olduğu ve bu oluşumun Dojik Dağı'nın güneybatı yamacındaki metamorfik şistler içerisinde bulunduğu tespit edilmiştir (Kaptan, 1980/1981: 168-

169; Kaptan, 1992: 16).

I. 2. BİNGÖL FİZİKİ COĞRAFYASI

Bingöl, günümüz idari sınıflandırmasına göre Doğu Anadolu Bölgesi Yukarı

Fırat bölümünde yer almaktadır. Doğusunda Muş, kuzeyinde Erzurum ve Erzincan, batısında Tunceli ile Elazığ, güneyinde ise Diyarbakır illeriyle çevrilidir. Bingöl’ün yer şekilleri genel itibarıyla sıra dağlardan, platolardan, dağlarla platolar arasına sokulmuş ovalardan ve çukur alanlardan oluşmuştur (Akbulut, 1995: 7; Saraçoğlu,

1989: 232 vd).

10

Bingöl fiziki coğrafyasını belirleyen Bingöl Dağları, Murat Suyu ve Karasu arasındaki Erzurum ve Bingöl illerinin sınırları üzerinde yer alan yüksek ve geniş alanlara yayılmış bir kütledir. Kuzeyde, Erzurum - Hınıs ve kuzeydoğuda Muş-Varto ovalarına değin yayılmıştır (Akbulut, 1995: 7; Saraçoğlu, 1989: 245 vd). Erzurum istikametinden gelen sıradağlar ile Tendürek gibi Ağrı yönünden gelip Muş

üzerinden devam eden bazı sıradağlar ile bağlanan yükseklikler Bingöl Dağları silsilesiyle ilişkilidir (Genelkurmay Başkanlığı Coğrafya Encümeni, 1938: 17).

Bingöl Dağları’nın kuzey yamaçları Palandöken Dağı ve Tekman Yaylası tarafında az eğimli olup hafif dalgalı yaylalar üzerinde tedricen büyüklük kazandığı halde güneyinde Varto Ovası üzerinde 1600 m.’lik bir duvar gibi yükselmektedir. Söz konusu dağların zirveleri yüksekliği 3000 m.’yi aşmakta iken yörenin rakımı genelde

1250 m.’nin üzerindedir. Karlıova ilçesinin kuzeydoğundaki Bingöl Dağları’nın en yüksek zirvesi olan Kale Tepesi 3250 m.’yi bulmaktadır. Dağlar, Bingöl’ün jeolojik yapısında geniş yer tutmaktadır ve bu dağların yapısını ekseriyetle bazalt ve andezit kütleler teşkil etmektedir. Kuzey - batı, güney - doğu istikametinde uzanan Bingöl

Dağları’nın kuzey yamaçları hafif eğimli olduğu halde güney yamaçları oldukça diktir (Akbulut, 1995: 7-8; Saraçoğlu, 1989: 231 vd). Bingöl’ün en önemli engebelerinden birini kuzeyde Şeytan Dağları (2913 m.) oluşturur ve bu dağlar

Tunceli’de yer alan Bağırpaşa Dağları’nın devamı niteliğindedir (Saraçoğlu, 1989:

236). Bingöl Dağları’nın bir parçası niteliğindeki belli başlı yükseltileri Genç/Çötele

Dağı (2940 m.), Çavreş/Çoriş (2793 m.) Dağı, Elbeyi Dağı (2653 m.), Şerafettin

Dağları (2544 m.), Karaömer Dağı (2477 m.), Gerdilek Dağı (2350 m.), Kuruca Dağı

(2260 m.), Haküstün Dağı (2250 m.), Çiriş (2150 m.) ve Gökdere (2100 m.) Dağı oluşturmaktadır (Akbulut, 1995: 9; Saraçoğlu, 1989: 236 vd). Dağlar üzerinde 2000

11 m.’nin altına düşmeyen pek çok zırai amaçlı hayvan otlatmaya elverişli yaylalar ve düzlükler mevcut olup kimi yerlerinde çoğunluğu buzul gölleri özelliğinde küçük göller bulunmaktadır. Bunlar arasında Kerkis Gölü, Zırlır Gölü, Sar Gölü, Kuş Gölü,

Haren Gölü, Er Gölü, Kıllı Göl, Manastır Gölü, Belli Göl, Karlı Göl ve İçme Gölü en

önemlilerindendir (Bingöl İl Yıllığı, Tarihsiz: 10). Bingöl Dağları’nın kuzey ve batı eteklerindeki ağaçlık alanlar dışında orman örtüsü bakımından fakirdir. Bingöl - Kiğı arasındaki topraklarda yer yer ormanlık alanlar korunmuştur (Genelkurmay

Başkanlığı Coğrafya Encümeni, 1938: 18).

Bingöl’ün ova olarak nitelendirilebilecek tek düzlüğü Çapakçur (Bingöl)

Ovası’dır. Bingöl’de dağlar orta kısımlarda birbirinden uzaklaşarak genişlemiş ve bu genişleyen yerde Çapakçur Ovası meydana gelmiştir. Ova, şehrin kuzey ve doğu doğrultusunda uzanmaktadır. Bugünkü konumuyla Bingöl şehir merkezinin güneydoğusuna doğru hafif eğimle alçalan ovayı birçok akarsu beslemektedir.

Bilhassa Çapakçur Deresi ve Gayıt Suyu’nun taşıdığı çakıllar ovanın bazı kısımlarını kaplamıştır (Akbulut, 1995: 9; Saraçoğlu, 1989: 239 vd). Bingöl’ün kuzeydoğusunda konumlanan Karlıova taraflarında yükselen dağlar arasında geniş düzlüklere rastlanılmaktadır. Hayvancılığın geliştiği bu düzlükler yayla işlevini görmekte olup etrafı yüksek dağlarla kaplıdır. Bu alanlar büyük otlaklara sahiptir. Öteki düzlükler

Bingöl’ün kuzeybatısına düşen ile Bingöl’ün güney tarafına düşen Genç ilçesinin Sivan bölgesinde bulunmaktadır. Ayrıca Bingöl’ün ilçesinin Muş tarafına düşen kesimlerinde de yer yer bu düzlük alanlar bulunmaktadır (Akbulut,

1995: 9).

Bingöl bölgesini doğudan batıya kateden ve Doğu Anadolu’da Fırat’ın en uzun iki kolundan en büyüğü (722 km) olan Murat Suyu ile Bingöl-Tunceli il sınırını

12 belirleyen Peri Çayı ya da diğer adıyla Kiğı Suyu bölgenin önemli akarsularını oluşturmaktadır. Bingöl Dağları’ndan doğan en büyük akarsu olan Peri Çayı, Elmalı

Deresi ve Çermeden - Kelağaç Deresi ile birleştikten sonra Peri Suyu adını alır. Peri

Suyu güneydoğu istikametine doğru bir akış seyretmektedir. Bingöl/Kiğı sınırları içerisinde Çorik Dağı’ndan Fas Deresi, daha güneyden Çobi Suyu ile Kalman

Deresi’ni alarak Bingöl il sınırlarından çıkar ve sonrasında Tunceli il sınırlarında yoluna devam ederek Munzur Suyu ile birleşir. Elazığ’da Yeşil Dere civarında

Fırat’a karışarak son bulur. Murat Nehri’ni besleyen Bingöl Dağları üzerinde pek çok kaynak suyu vardır. Murat Suyu’nu besleyen Bingöl’deki en önemli akarsu Bingöl

Dağları’ndan kaynağını alan Göynük Suyu’dur. Bingöl Dağları’nın batı yamaçlarındaki Kargapazarı köyü yakınlarından doğar. Çoriş Dağları’ndan Cabir -

Ceban ve Halifan derelerini de alarak Ekinyolu (Simsor) Köyü yakınlarındaki Mendo

Suyu ile birleşip Genç/Bingöl yakınlarında Murat Nehri’ne karışır (Akbulut, 1995: 9 vd; Saraçoğlu, 1989: 241).

Bingöl obsidiyen kaynakları yönünden zengin bir alandır. Paleolitik ve Neolitik

Çağ’da alet yapımının vazgeçilmez unsuru olan obsidiyen kaynakları Bingöl’ün doğu ve kuzeydoğusunda kalan 25- 40 km uzaklıktaki Alatepe, Çatak, Çavuşlar Ortadüz köyleri civarında tespit edilmiştir (Chataigner, 1994: 9-10; Pernicka - Keller -

Cauvin, 1997: 15). Kendine özgü bir jeokimyasal bir yapıya sahip Bingöl obsidiyeninin Caferhöyük (Malatya) gibi çevresindeki yerleşimlerin obsidiyen ihtiyacını karşıladığı belirlenmiştir (Chataigner, 1994: 9 vd; Cauvin - Balkan -

Besnus - Şaroğlu, 1986: 89 vd).

İşletme koşullarına göre ekonomik değeri yüksek demir yataklarının Bingöl’ün içinde bulunduğu bölgede varlığı saptanmıştır. Malatya- Elazığ - Tunceli - Bingöl

13 bölgesi çevresindeki 2,6. tonluk rezerv ve potansiyeli ile günümüzde Doğu

Anadolu’nun en zengin demir yataklarına sahip olduğu belirtilmiştir (Belli, 1987:

91). Bölgede maden türleri bakımından sadece demir yatakları olmayıp altın, gümüş, bakır ve kurşun maden yataklarının kayda değer miktardaki varlığı da bilinmektedir

Belli, 1987: 92).

14

II. PAHHUWA

II. 1. HİTİT YAZILI KAYNAKLARINDA PAHHUWA

Bir yer adı olarak Pahhuwa’nın1 dökümantasyonu KUB XXIII 72, KUB XXXI

103, KBo V 8 (IV 20), KBo L 66, KBo L 218 numaralı Hitit metinlerinde kayıt altına alınmıştır. Söz konusu belgeler Hititoloji literatüründe beş ayrı metin içerisinde tasnif edilmiş olup, üç ayrı konu bağlamında ele alınmıştır. Sözü edilen tabletlerde kullanılan yazı dilinin Hititçe olduğu saptanmıştır.

Hititçe transkripsiyon kurallarına göre Paḫḫuṷa isminin anıldığı tüm bu tabletler Hitit İmparatorluğu’nun başkenti Hattuša(Boğazkale)’da gün ışığına

çıkarılmıştır (Ertem, 1973: 104). KUB XXIII 72'ye doğrudan eklenen 1684/u (KBo L

66), Büyük Tapınağın doğusunda yer alan, kazı haritasında L/19 olarak işaretlenmiş alanda 1962 kazı sezonu içerisindeki Hugo Winckler - Theodor Makridi'nin kazı toprağının boşaltımı sayesinde geri kazanılmıştır (Hoffner, 1976: 60) Bu yüzden, büyük bir olasılıkla KUB XXIII 72 metni köken olarak Hugo Winckler tarafından yapılmış Büyük Tapınak kazısına dayanmaktadır (Hoffner, 1976: 60).

Pahhuwa ile ilgili en kapsamlı bilgi veren belge, Orta Hitit Dönemi’ne tarihlendirilen, kesin olmamakla birlikte Hitit kralı I. Arnuwanda (M.Ö. 1420-

1400)'ya atfedilen ve bilim dünyasında "Pahhuwalı Mita Metni (KUB XXIII 72 +

KUB XL 10 + KBo L 66 [1684/u-141/w] )" olarak bilinen dökümandır (Hoffner,

1976: 60; Kosyan, 2006a: 72 vd; Otten - Rüster, 1977: 53). Son yapılan araştırmalar

1 John Garstang, Pahhuwa toponiminin Pankhuwa biçiminde de telaffuz edilebileceğini önermiştir (Garstang, 1943: 48).

15

KBo L 216, KBo L 218 numaralı metin fragmanlarının da bu belgeyle bağlantılı olduğunu ortaya koymuştur (Reichmuth, 2011: 111).

II. 2. PAHHUWA KRALLIĞI'NIN TARİHSEL GELİŞİMİ

Pahhuwa "KUR URU" determinatifiyle hem ülke ve şehir ismi olarak "URU" determinatifiyle hem de şehir ismi olarak Hitit metinlerinde belgelenmiştir2. Bu durum Eski Önasya'da sıkça karşılaşılan bir uygulamaya, yani başlangıçta sadece bir

şehir devleti iken daha sonra bu şehirsel siyasi otoritenin büyüyüp genişlemesiyle egemenlik altına aldığı topraklarının da aynı isimle anılmasına işaret etmektedir3.

Muhtemelen Pahhuwa'da bir şehir devleti olarak ortaya çıkmış ve sonrasında hâkimiyet kurduğu çevresindeki topraklar ile ülke niteliğine kavuşunca aynı isimle anılmaya devam etmiştir.

Pahhuwa, Asur Ticaret Kolonileri Çağı’nda Zubana/Supana, Hitit kaynaklarında Zuppa ve Šuppinna adlarıyla kayıtlara geçen bir tarihsel coğrafya

üzerinde yükselmiş olmalıdır. Pahhuwa kendisinden önce M.Ö. II. binyılın başlarından itibaren süreklilik gösteren Zubana/Supana gibi bir politik oluşumun mirasını farklı bir ad ile devralmış olabilir.

Pahhuwa Krallığı'nın tarihsel olarak ilk ortaya çıkışı, KUB XXIII 11 III 27-34 metninden ötürü Hitit kralı I/II Tudhaliya (M.Ö. 1450-1420) Dönemi’ne verilebilir.

Böyle düşünülmesinin başat nedenlerinden biri, I. Arnuwanda'nın selefi

2 KUR URUPahhuwa için bkz. Pahhuwalı Mita Metni (KUB XXIII 72+ KUB XL 10 + KBo L 66 + KBo L 216 + KBo L 218) ay. 36, 80; URUPahhuwa için bkz. KUB XXIII 72+ KUB XL 10 + KBo L 66 + KBo L 216 + KBo L 218 öy. 5, 14, 20, 21, 23, 35, 44, 92; ay. 5, 9, 11, 17, 19, 20, 21 - 31; KUB XXXI 103 satır 1; KBo IV 20; KBo V 8 ay. 4. 3 Politik güçler için böyle bir isimlendirme tercihine, M.Ö. II. binyılın ikinci yarısının Doğu Anadolusu’nda ortaya çıkan Hayaša ülkesi iyi bir örnek olarak gösterilebilir. Pahhuwa ile dönemsel paralelliği ve coğrafi yakınlığı bulunan Hayaša ülkesi görünüşe göre ülkenin başkenti konumundaki Hayaša şehrinden dolayı tüm ülkenin ismi olmuştur (Jahukyan, 1961: 353).

16 konumundaki I/II Tudhaliya'nın Yukarı Fırat Bölgesi’nde egemenlik kurabilen ilk

Orta Hitit Dönemi hükümdarı olmasından kaynaklanmaktadır (Carruba, 1977a: 162-

163; Gurney, 2003: 123; Taracha, 1997: 79-84). Bununla birlikte I. Arnuwanda’nın kendi siyasal icraatlarını anlattığı yıllıklarından edinilen bilgiye göre Išuwa ülkesini

Hitit Krallığı'na bağlayan I/II Tudhaliya -konuyla ilgili pasajın (KUB XXIII 11 III

27-34) çok kırıklı olmasından ötürü Pahhuwa adı okunmuyor olsa da- Pahhuwa

şehri/ülkesi ile de ilişkiye girmiş olmalı ve hatta büyük bir olasılıkla bu şehrin toprakları üzerinde politik bir egemenlik sağlamış olmalıdır (Carruba, 1977: 155a

Tafel I; Taracha, 1997: 83). Bununla birlikte Pahhuwa Krallığı'ndan ilk söz eden

Pahhuwalı Mita Metni ile KUB XXXI 103 metin fragmanının kuşku götürmeksizin

Orta Hitit Dönemi’ne tarihlendirilmesi önerilen öngörüyü desteklemektedir

(Beckman, 1999: 160; Hoffner, 1976: 62; Houwink Ten Cate, 1970: 4, Klengel,

1999: 116; Kosyan, 2006a: 72 vd; Marizza, 2007: 5; Torri, 2005: 386 vd). Bir talimattan daha ziyade bir antlaşma belgesi izlenimi veren KUB XXXI 103 metni

Orta Hitit Dönemi yazı tipini göstermekte ve bu metin içerisinde Pahhuwa şehri, karar altına alınmış bir antlaşmaya onay veren dışarıdan bir katılımcı olarak görünmektedir.4 Söz konusu antlaşma fragmanınında herhangi bir Hitit kralının adı anılmamakla beraber kısmen tahribata uğramış bu belgenin I/II Tudhaliya ya da I.

Arnuwanda'ya ait olması gerekir.

4 Aslında söz konusu fragman, Pahhuwalı Mita Metni ile yakından bağlantılı olarak görülmektedir. Bkz. Gurney, 2003: 123; KUB XXXI 103'ün sol kenarı aşağıdaki gibi tamamlanabilir (Houwink Ten Cate, 1970: 4 dn. 14). 1 na-aš-ta ma-a-an LÚ. MEŠ URUPa-a[ḫ-ḫu-wa NI-IŠ DINGIR-LIM ] 2 [ša] r-ra-an-zi nu IT-TI DUTU-ŠI [ ...... ] 3 nu DUTU-ŠI IŠ-TU NI-IŠ DINGIR-LIM pár [-ku-iš ...... ] 4 Ù A-NA LÚ.MEŠ URUMa-al-ti[-ịa ...... ] 5 QA-DU EREM.MEŠ-ŠU-NU Ù [ ...... ] 6 pa-an-kur-še[-et ...... ]

17

Pahhuwa şehri ülkesi I/II Tuthaliya zamanında, M.Ö. XV. yüzyılın ikinci yarısında Hititler'in politik egemenliğine girmiş olmalıydı. Dolayısıyla Pahhuwa,

Hitit Krallığı'na karşı sadakatle yükümlü olup büyük kralın diğer ülkelerle ilişkilerinde ona askeri yardımda bulunma, entrikalara katılmaktan ve korsanlıktan vazgeçme, isyancılar ile kaçakları teslim etme, bütün bağımsız yabancı diplomatik ilişkilerden vazgeçme gibi görevleri vardı (Klengel, 1968: 73). Ayrıca Hitit vasallerinin kendi aralarında savaşmaları yasaklanmıştı ve aralarındaki sorunları bir hakem kararı yoluyla çözmek için, Hitit kralına veya onun vekiline sunmaları gerekiyordu. Sonrasında halefi I. Arnuwanda zamanında Kaškalar'ın Hatti ülkesini istilası ve patlak veren veba salgını neticesinde doğan siyasal otorite boşluğunu fırsat bilen Pahhuwa hükümdarı Mita siyasal bağımsızlığını elde ederek yakın çevresine doğru yayılmaya başlamıştır. Hitit Krallığına bağlı dört şehri ele geçirmiş, güney komşusu olan Išuwa'yı talan ederek ganimetleri ülkesine taşımıştır (Beckman, 1999:

160 vd; Diakonoff, 1984: 57; Gurney, 1948: 32 vd; Kosyan, 2006a: 72; Yakar, 2007:

376). Kral Arnuwanda'nın tüm müdahale girişimlerine rağmen Hitit aleyhtarı komşu yerel krallıklar ile ittifak ilişkisine girerek batısındaki bu süper güce karşı bağımsızlık mücadelesini sürdürmüştür. Pahhuwa açısından sürecin söz konusu doğrultu da ilerlemesinin esas nedeni, bu dönemde Hitit Devleti’nin Kaška hücumları karşısında başarısız olması sonucunda Hititler'in öteki düşmanlarının da harekete geçmesine yol açarak Hitit Krallığı'nın çok yönlü saldırılara maruz kalmasında aranabilir (Bryce, 2005: 142-143; Ceylan, 1996: 6). Nihayetinde Mita, Hitit ordusuna güç yetirememiştir. Fakat Pahhuwalı Mita Metni’nin pasajlarından anlıyoruz ki

Hititler Pahhuwa üzerinde kesin bir zafer elde edememiş, Pahhuwa ülkesini zaptedememişlerdir. Bu durum Hititler için Pahhuwa ülkesi ve Mita'dan kaynaklı

18 tehditin ortadan kalkmadığı anlamına gelmektedir. Ancak I. Arnuwanda Dönemi’ni izleyen süreçte Pahhuwa'nın politik tutumunu belge ve bilgi yetersizliği yüzünden tam olarak takip edilememektedir. Bununla birlikte I. Arnuwanda'nın hükümdarlığını izleyen III. Tudhaliya (M.Ö. 1400-1380) zamanında vuku bulduğu düşünülen siyasal gelişmelere atfedilerek düzenlenmiş KBo VI 28 belgesine göre Hitit Devleti çok

çeşitli düşmanlar tarafından saldırıya uğramıştır (Ceylan, 1995: 4-5; Kınal, 1974:

419; Yiğit, 1997: 275). Hatti ülkesinin zaptedilmesi, Hattuša şehrinin dahi yıkılması saldırının boyutlarını ortaya koymaktadır (Ceylan, 1995: 5; Ceylan, 1996: 4; Yiğit,

1997: 275). Dönemin koşullarında Hititler'in sınır bölgesinde konumlanan Pahhuwa

şehri ülkesinin bağımsız hareket ederek Hitit egemenliği aleyhine siyasi bir tutum takınması akla yatkın bir çıkarımdır.

Hitit kralı III. Tudhaliya zamanında (KBo VI 28 = CTH 88) Pahhuwa'nın da yer aldığı Yukarı Fırat Bölgesi’nin kuzey bölümünde Azzi Krallığı ilk defa tarih sahnesinde yerini almıştır (Gavaz, 2008: 23; Götze, 1940: 21-26). Zaman zaman

Hitit kaynaklarında, beraber anılan Azzi ve Hayaša ya birbirleriyle bağlantılı iki hükümdarı olan iki ayrı siyasi oluşumdur ya da bir aşiret konfederasyonu olarak işleyen tek bir politik varlığın coğrafi açıdan farklı bölgelere yayılmış, farklı isimler taşıyan parçalarıydılar (Yakar, 2007: 374). Yapılan araştırmalar III. Tudhaliya'nın

Anadolu'nun doğusuna yerleştirilen Hayaša ülkesinin yöneticisi konumundaki

Mariya ve Hayaša halkı ile bir antlaşma yaptığını ve sonrasında Mariya'nın Hitit sarayındaki bir saray kadınıyla ilişkisinden ötürü ölümle cezalandırıldığı ortaya koymuştur (Akdoğan, 2007, 29-30; Carruba, 1988: 71 vd; Forrer, 1931: 2-3) Hitit

19 kralı I. Šuppiluliuma (M.Ö. 1380-1340) saltanatının ilk yıllarında5 Azzi kökenli

Hayašalı bir seçkin konumundaki Hukkana ile bir antlaşma gerçekleştirmiş ve bu antlaşma yoluyla onu kendisine olan sadakatini belgelemek istemiştir (Akdoğan,

2007: 29; Beckman, 1996: 22-30; Karauğuz, 2002: 151 vd; Laroche, 1971: 42). KUB

XVIII 2 III 10 metin satırında "mḪu-uq-qa-na-aš LÚ KUR URUAzzi" ifadesiyle Azzili olduğu belgelenen Hukkana, I. Šuppiluliuma tarafından Hayašalılar üzerinde önemli bir konuma getirilmiş ve kendi kızkardeşini ona zevce olarak vermiştir (Akdoğan,

2007: 31; Carruba, 1988: 69; Klengel, 1999: 154-155) . Söz konusu kral zamanında

Pahhuwa ve Yukarı Fırat Bölgesi’ndeki Išuwa hariç öteki yerel güçlerin, Hitit denetimindeki Azzi - Hayaša politik oluşumunun bir parçası olduğu anlaşılmaktadır.

Daha geç dönem Hitit kaynakları, Pahhuwalı Mita Metni’nde Pahhuwa şehri

ülkesinin komşuları konumundaki Duggamma ve Kummaha ile bu kale kentlerinin yakınlarındaki Aripša, Halimana kentlerinin konfederatif bir devlet olan Azzi

Krallığı'nın bir parçası olduğunu doğrulamıştır (Del Monte - Tischler, 1978: 37, 59,

435; Garstang, 1943: 50; Güterbock, 1956: 66; Otten, 1980-1983: 334). Buna karşın

Pahhuwa'nın (en azından III. Tudhaliya zamanında) Azzi topraklarına dâhil olduğuna yönelik çivi yazılı metinler bize hiçbir ipucu vermezler. Fakat II. Muršili(M.Ö. 1339-

1306)'nin krallığının 22. yılında Kaškalar'a düzenlenen bir sefer sırasında anılan

Pahhuwa şehri, Hitit nüfuzu altında gözükmektedir. Buradaki pasaja göre Pahhuwa

şehri, “Şarap Büyüğü” ünvanı taşıyan Nuwanza tarafından Hitit kralı II. Muršili'ye sunulmak üzere getirilecek (esirler, koyunlar ve sığırlardan oluşan) ganimetlerin kabul edildiği bir kent olarak tasvir edilmiştir (Cavaignac, 1929: 184; Cavaignac,

1960: 89-90; Forlanini, 2010: 159; Torri, 2005: 387). Aynı zamanda söz konusu

5 Antlaşmanın Önyüz I 1 satırındaki [U]M-MA DUTUŠI mŠu-up-pi-lu-li-u-ma LUGAL KUR URUḪa-at- ti "Hatti ülkesi kralı majeste Šuppiluliuma şöyle (der)" ifadesi, Šuppiluliuma'nın henüz büyük kral olmadığı hükümdarlığının erken dönemine işaret etmektedir.

20 pasajı içeren ve Hititoloji literatüründe "Muršili Yıllıkları" olarak tanınan bu metin

(KBo V 8 Rs. 4, 19-22), tarihsel olarak Pahhuwa adından söz eden en geç belge hüviyetindedir (Götze, 1933a: 162-163; Cavaignac, 1960: 89).

Halkı teslim aldığını ve 3000 Azzili adamı yaya ve arabalı savaşçıyı kendi ordusuna kattığını söyleyen Hitit kralı II. Muršili, 10. yılındaki seferinde (KBo IV 4)

Pahhuwa'nın yakın komşusu Duggamma, Azzi ülkesinin merkezi konumundadır

(Diakonoff, 1984: 54; Götze, 1933a: 133 vd; Yakar, 2007: 374). M.Ö. XIV. yüzyılın ikinci yarısında Azzi ülkesi, Išuwa'nın kuzeyinde uzanan toprakları (Tunceli-

Erzincan) domine ettiğini Muršili Yıllıkları doğrulamıştır. Kral II. Muwatalli (M.Ö.

1306-1282) Dönemi’nde Hititler'in bağlaşığı olarak Hayaša ülkesi 10 bin er ve 700 savaş arabası ile Kadeş Savaşı'na katılmış olması, Pahhuwa ile komşu beyliklere ait toprakların Hitit İmparatorluğu'nun vasal devletçikleri haline geldiğine işaret etmektedir (Akurgal, 1998: 91).

II. 3. ÇİVİ YAZILI HİTİT KAYNAKLARINDA PAHHUWALI MİTA

METNİ'NE AİT OTOGRAFİ VE YAYIN BİLGİLERİ

Pahhuwalı Mita Metni'ne ait ilk tablet parçasının çivi yazılı kopyası Albrecht

Götze tarafından 1929 yılında Keilschrifturkunden aus Boghazköi yayın serisinin

XXIII cildindeki 72 metin numarası ile bilimsel literatüre kazandırılmıştır (Res. 1-2)

KUB XXIII 72 önyüz 1-48 ile arkayüz 1-80 metninin tarihsel önemi ilk defa

Archibald Henry Sayce tarafından fark edilmiş ve belli pasajları deneme amaçlı yayınlanmıştır (Sayce, 1930: 5-8; Gurney, 1948: 32). Aynı numaralı metnin tam bir

çevirisi ilkin Oliver Robert Gurney tarafından yapılmıştır (Gurney, 1948: 33 vd).

Harry Angier Hoffner, KUB XXIII 72 metninin bir parçası olarak saptadığı

21

1684/u’yu, KUB XXIII 72 metninin önyüz 35-45 numaralı satırlarına yerleştirmek suretiyle çeviriyazısını yayınlamış ve yorumlamıştır (Hoffner, 1976: 61). Sonrasında

Henry Otten ve Christel Rüster, KUB XL 10 arkayüz 36-39 fragmanını yeniden tanımlayarak metne ilişkin üçüncü parçayı belirlemişlerdir (Otten - Rüster, 1977: 53-

54). Giulia Torri tarafından KUB XXIII 72 + KUB XL 10 + KUB XL 11 + 1684/u +

141/w metin ve metin fragmanları ışığında çeviriyazısı ve Almanca çevirisi sunularak metnin tarihsel ve coğrafi bağlamı üzerinde durulmuştur (Torri, 2005: 386 vd). KUB XXIII 72 + KUB XL 10 + 1684/u olmak üzere her üç metin parçasını birlikte ele alarak görece tamamlanmış Pahhuwalı Mita Metni'nin çeviriyazısı ve

İngilizce çevirisi Aram Kosyan tarafından yapılmıştır (Kosyan, 2006a: 73 vd). Aram

Kosyan bu çalışmasında metne dair tarihsel ve etnik bağlamda yeni açıklamalar getirmiştir. Detlev Groddek tarafından KBo L 66 arkayüz 61-67 (1684/u hariç), KBo

L 216 arkayüz 55-63, KBo L 218 önyüz 34-41 numaralı metinleri çeviriyazısı ile yeniden tanımlamış ve bu tablet parçalarının KUB XXIII 72 metniyle ilişkili olduğunu tespit etmiştir (Groddek, 2008: Nr. 66, 216, 218). En son Silvio

Reichmuth, belgeye ait KUB XXIII 72 + KUB XL 10 + KBo L 66 + KBo L 216 +

KBo L 218 numaralı tüm fragmanları toplayarak metnin çeviriyazısını ve Almanca

çevirisini çalışmasında ortaya koymuştur (Reichmuth, 2011: 109 vd).

Hititoloji literatüründe KUB XXIII 72 + KUB XL 10 + KBo L 66 + KBo L

216 + KBo L 218 belgesi, "Pahhuwalı Mita Metni" ya da "Mita Metni" olarak bilinmektedir (Forlanini, 2010: 160; Haas, 1986b: 25; Hoffner, 1976: 60; Kosyan,

2006a: 73 vd; Kosyan, 2009: 86, 88 vd; Laroche, 1971: 146; Marizza, 2007: 5; Torri,

2005: 387). Bir çok fragmana sahip metnin otografi ve buluntu -§ müze envanter numaralarına ait dizini aşağıda sunulmuştur (Reichmuth, 2011: 111):

22

CTH Numaraları Otografileri Buluntu/Müze Envanter Numaraları

146 KUB XXIII 72 Bo 2540

Bo 2558

Bo 2822

Bo 3961

KUB XL 10 Bo 7700

KUB XL 11 (+) Bo 7701

(+) Bo 8742

KBo L 66 1684/u

141/w

KBo L 216 66/w

KBo L 218 122/w

KBo LVII 238 306/v

II. 4. İÇERİK OLARAK PAHHUWALI MİTA METNİ’NİN (KUB XXIII

72 + KUB XL 10 + KBo L 66 + KBo L 216 + KBo L 218) ANA HATLARI

Metin, Yukarı Fırat Bölgesi’ndeki ülke ve şehirlerin soylularından oluşan yaşlılar meclisine hitap edilmiş bir konuşma formuyla yazılmıştır (Gurney, 1948:

32). Pahhuwa, Išuwa, Maldiya, Zuhma, Hurri Ülkesi, Duggamma, Pitteyariga,

Tahhiša, Tahišna ve Yukarı Fırat Bölgesi’ndeki diğer yerel devletler ile yapılan

Hititçe yazılmış bu antlaşma, M.Ö. XV. yüzyılın son çeyreğinde politik gücün çeşitli yerel iktidarlar arasında paylaşıldığını göstermektedir. Bölgede muhtemelen henüz tarih sahnesinde yerini almamış olması nedeniyle Azzi-Hayaša konfederasyonundan söz edilmemiş, ancak daha sonra Azzi ülkesinin parçası olan Duggamma ve

23

Kummaha gibi küçük devletler, Pahhuwalı Mita Metni'nde anılan olayların politik tarafları olarak görünmektedir (Gurney, 1948: 46; Sagona, 2004: s. 27). Metindeki

önyüzün sonunda söz edilen onbeş yaşlının söz konusu Yukarı Fırat Bölgesi yerel krallıkların temsilcileri ile aynı olup olmadığı ve onların arkayüz 32-35 olarak numaralandırılan satırlarda bahsedilmiş onbeş şehirden gelip gelmediklerine ilişkin bir çıkarımda bulunmak mümkün değildir (Gurney, 1948: 32).

Metne göre resmi olarak bir Hitit müttefiği olan Pahhuwa, politik bağlılığına aldırmamaya başlamış ve çevresindeki Kalimuna, Ušapa, Piggana ve Haššana gibi yerel liderlerle beraber Hitit karşıtı bir politika izlemişlerdir. Evlilik yoluyla Hitit düşmanı Ušapa'nın kızıyla evli olan Pahhuwa kralı Mita, sadece politik yükümlülüklerini yerine getirmemekle kalmamış, Hitit düşmanı olan kaçaklara sığınma hakkını vermiş ve o zamanlar yakın bir Hitit müttefiği olan Išuwa topraklarından insan ve sığır kaçırmıştır. Nihayetinde Pahhuwa ve işbirlikçileri yenilgiye uğratılmış ve Hitit kralı, onları bir barış antlaşması yapmaya zorlamıştır.

Hititler, Pahhuwa halkından Mita ile yerel liderler Haššana ve Kalimuna'yı bütün akrabaları ve mal varlıklarıyla beraber teslim etmelerini, kaçakları geri vermelerini ve Išuwa'nın gasp edilen mallarını tazmin etmelerini istemişlerdir. Bu şartların yerine getirilmemesi halinde Pitteyariga hükümdarı Arihpizzi'nin de bulunduğu Pahhuwa komşularına bu talimatı zorla uygulama emri vermiştir (Diakonoff, 1984: 57; Yakar,

2007: 376).

Hitit Devleti’nin yapmış olduğu antlaşma türleri yönünden ele alındığında metnin bir vasallik antlaşması olarak kategorize edilmesi gerekir (Ceylan, 1995: 9;

Goetze, 1933: 102; Kempinski - Košak, 1970: 217). Çünkü Išmeriga ve Kaška antlaşmalarında da olduğu bütün bu vasallik antlaşmalarının ortak noktası herhangi

24 bir kral veya yöneticiyle değil, vasalların yaşlılarıyla (ileri gelenleriyle) ya da doğrudan doğruya halkın katılımı sağlanarak yapılmasıdır (Beckman, 1999: 161).

Metin içerik olarak ele aldığı konular bakımından sırasıyla çeşitli bölümlere ayrıldığı anlaşılmaktadır. Birinci bölüm Hattuša'da düzenlenen toplantıya toplu yemin etmek için gelen Yukarı Fırat Bölgesi’ne ait yerel katılımcıların bir listesini sunmaktadır (öy. 1-5). İkinci bölüm Pahhuwalı Mita'nın ettiği yemine ihanetini ve

Mita ile işbirlikçilerinin bölgedeki Hitit vasal ülkeleri aleyhindeki faaliyetlerini konu edinmiştir (öy. 6-40). Anti-Hitit faaliyetlerinden ötürü Hitit kralına sadakatsizlikle suçlanmış Mita ve işbirlikçilerinin Hatti ülkesine iadesi talebi ile Išuwa üçüncü bölümün konusunu oluşturur (öy. 41-48 ve ay. 1-12). Buradaki suçluların ailesi, tüm maiyeti ve mallarıyla birlikte iade talebini yerine getirmenin sorumluluğu

Pahhuwa'nın komşularına yüklenmiştir. Dördüncü bölümde bir Hitit vasalı olan

Išuwa ülkesinden gaspedilen malların geri iadesi talebi ile kaçakların geri dönüşünü içeren konular bu antlaşmanın kapsamı altına alınmıştır. (ay. 13-17). Beşinci bölüm

Pahhuwalılar'ın Hitit ordusuna yönelik askeri yükümlülüklerini ve dışarıdan gelebilecek muhtemel bir yabancı elçiye Pahhuwa yöneticilerini bir ön uyarıyı içerir

(ay. 18-26). Altıncı bölüm Pahhuwa topraklarında patlak verebilecek bir isyana karşı bastırma yükümlülüğünü Pahhuwa komşularına vermesini konu olarak ele alır (ay.

27-31). Yedinci bölüm tanımlanamamış bir Hatti Büyük Kralı ile Yukarı Fırat

Bölgesi’ndeki devletlerin yöneticileri ve yaşlıları arasında geçen bir antlaşmayı tasvir etmektedir (ay. 32-60). Bu antlaşmanın kapsamı içerisinde Hitit hanedanına sadakat ve muhtemel yabancı elçilere karşı ikinci bir kez uyarı (ay. 38-43), yerel koşullara ilişkin rapor (ay. 44-54) , antlaşmayı müteakiben askeri sefer yönetimi ile kaçaklar konusu (ay. 55-60) ile iyi niyet uyarısı ve bölgedeki muhtemel düşmanlara karşı bir

25 savunma ittifakını işlemiştir (ay. 61-68). Tabletin son ondört satırı tercüme edebilmek için gereğinden çok fazla parçalıdır (Beckman, 1999: 160).

Mita Metni'nin kronolojik çerçevesi şöyle tasvir edilebilir (Kosyan, 2006a: 89):

1) Hitit kontrolündeki topraklara yapılan akınlar ve dört Hitit kentinin ele geçirilmesi.

2) Hitit ordusunun olası bir karşı atağı.

3) Pahhuwalı Mita'nın Hattuša'da yemin etmesi (Daha önceki Hatti ülkesi aleyhine gelişen olaylardan esin kaynağını alan bu yemin hiç kuşkusuz Hitit kralının istekleri doğrultusunda gerçekleşmiş bir sadakat prosedürüydü).

4) Pahhuwalı Mita'nın Hitit düşmanı Tahhiša kralı Ušapa'nın kızıyla evlenmesi ve Ušapa'nın oğlu Piggana'yı Pahhuwa'ya kabul etmesi.

5) Hitit kontrolündeki Išuwa ve Kummaha'ya yapılan baskınlar ile Hitit

Krallığı'na karşı düşmanlığın tazelenmesi.

6) Piggana'nın Pahhuwa'ya vardıktan sonra yeminini bozması ve anti-Hitit ittifakına dâhil olması.

7) Pahhuwa'ya yönelik mektup

8) Kummaha'ya yapılan bir Hitit akını

9) Pahhuwa'ya Hititler tarafından yapılan yeni bir müdahale (?) ile Hitit kralının isyancıları bertaraf etmesi.

10) Pahhuwa'nın ve Pahhuwa'ya komşu ülke ve şehirlerin yaşlılarına Hitit kralının belirlediği anlaşma şartlarının onayı için bağlılık yemini ettirilmesi yoluyla onların yeniden vasal krallık konumuna getirilmeleri.

26

Tüm bu tarihsel olaylar makul bir zaman dilimini gerektirmektedir. Metin içerisinde süreyle ilgili herhangi bir bilgiye rastlanmamasına karşın olayların üç beş yıl gibi bir zaman dilimine yayıldığı çıkarsaması yapılabilir (Kosyan, 2006a: 89).

II. 5. PAHHUWALI MİTA METNİ (KUB XXIII 72 + KUB XL 10 + KBo

L 66 + KBo L 216 + KBo L 218)

Pahhuwalı Mita Metni’nin ilk giriş bölümü kayıptır (Torri, 2005: 387). Bu yüzden belgenin giriş bölümünün kaç satırı içermiş olabileceği bilinmemektedir.

KUB XXIII 72 + KUB XL 10 + KBo L 66 + KBo L 216 + KBo L 218 tabletinin sol köşesi kırıktır ve bu eksikliğin, tabletin toplam orijinal genişliğinin üçte birinden daha az olduğu belirtilerek on beş satırdan daha fazla olamayacağı ifade edilmiştir

(Hoffner, 1976: 61; Reichmuth, 2011: 111; Torri, 2005: 387).

ÇEVİRİ6

Önyüz

1) ,,[...... ] Ušapa, Uppa-[...]x.....Pi]ggana [...... ] Mita'ya

2) [...... ] ve şimdi dikkat et. Lupakiutta[š,...... ]-taš, Arziuttaš

3) [...... -ut]taš, Wartilaš, 2 [.....] insan, [PN... mx?] (-)Huwaššataš BEL

GIŠTUKUL,

4) [...... -y]alaš, Hateš, Kima(???), 2 [.....] insan ve [.....-ik]kinaš, Ušapa'nın oğlu

5) [...... Pahhuwa [da olan]. Onları Hattuša'ya [çağır]dık.

______

6 Metnin çevirisi için Aram Kosyan’ın çalışması temel alınmıştır (Kosyan, 2006a: 80 vd); Aram Kosyan'ın çevirisinde eksik olan öy. 49 - 96 numaralı satırların tamamlaması için iki farklı kaynaktan faydalanılmıştır (Gurney, 1948: 35; Reichmuth, 2011: 122).

27

6) [ve bu yüzden onlar için (?) biz şa]rt [koştuk]. Dikkat et, Mita defalarca bu

[ye]min etti ve bu yeminin altında kalarak

7) [bu yüzden şart koşuldu: "majestenin her kim düşmanıysa], benim,

[Mita'nın], kendisinin o bir [düş]manıdır. O benim düşmanımdır. Onunla

8) [savaşacağım. Ve her kim majestenin dostuysa,] Mi[ta], [be]nim de o

[dos]tumdur. Ve dikkat et, ben, Mita,

9) savaşacağım. Ve sahip oldu[ğu]m, majesteye ait her bir kenti Apar]hula,

Hurla, Halmišna,

10) [Pahhura, (serbest bırakacağım). Ve askeri birliklerim] majestenin birlikleri olacaktır.

______

11) [...... ] herşey dahil getireceğim ve [...... ] ... [...]

12) [.....ve olan birşey.....]-tı ve çalındı, hem de ......

13) [...... Ve] o adamın habercisi kapıma ...... mesin.

14) [...... Ve o] Pahhuwa'ya [geri] geldi ve ye[mini] çiğnedi.

15) [...... ] o yaptı ve Majestemin (ve) Hatti ülkesinin k[ar]şısında bile

16) [ o (pekçok)? günah işledi ve] eş [içi]n düşmanım Ušapa'nın kızını a[l]dı.

______

17) [Ve söyledi: "...Hatti ülkesi[nde]n kaçtı [v]e bana [.....]

18) [ ...... ] Mita'ya, [.....]. Ben, Majesteme,

19) [söylediğimi yazdığımda: "...... ] gönder!", o onları gizledi ve bu nedenle söyledi: Ben [...... ] gözlerle [...... ]

20) [...... Ben] kimseyi görmedim. Hiç kimse [Pahhu]wa'ya gelmedi.

______

28

21) [...... ] o hiçbir şey ver[medi]. [Ve Pahh]uwa'dan Išuwa ülkesine

22) [...... ] hiçbir şe[y...... ] ve her kim [...... ] Majestem

23) [...... ] ama [..... Pa]hhuwa Išuwa adamı[na]..... gider,

24) [...... ] [...... ] ya o bir adam getirir

25) [...... ya] [ça]lınmış malları getirir (?).

26) [...... ] ve o tekrar [...... ] ona yol

27) [...... ] bu yüzden o aşağıdaki gibi planlar.

______

28) [,,...... ] yerimize geçecek olan her bir kişi", ?

29) [...... Halmišna], Pahhura, Hurla, Aparhula

30) [...... ardın]dan o misafir ederdi ve Išuwa ülkesi

31) [...... o gir]di(?). Ve onlar gitti ve Kummaha ülkesinin kentlerinin cezasını verdiler,

32) [.....(bir toponim)..t]a ve Timmiya'nın insanları, ve ...

33) [...... ] her nerede Majestemin bir düşmanı [varsa],

______

34) [...... ], ve kente kabul eden bu adam. Ve şimdi dikkat et.

35) [...... ] dikkat et. Ben, Majestem, (ona) yemin ettirdi ve Pahhuwa arkasına

36) [...... ] Pigganaš. Ve Mita büyük bir günah işledi

37) [...... ] bir günahkâr adam, yemini o da çiğnedi.

38) [...... ] o Majestemin hizmetkârlarıyla savaştı. Ve o babasına ismiyle seslendi

39) [...... ] Mita ve onun elinde tuttuğu Majetemin kentleri, Halmišna,

29

40) [Pahhura, Hurla, Aparhula, onların elinde tuttuklarını (söyledikleri):]

"Haššanaš, kentler tutulmuş, bir içoğlanı, bir adam bile değil miyim ?, Onlardan vazgeçmeyeceğim !".

______

41) [Şimdi dikkat et: (Mita, Pigganaš ve Haššanaš) eşleriyle, çocuklarıyla, torunlarıyla, erkek ve kadın hizmetkârlarıyla, sığırlarıyla [birlikte], malını mülkünle birlikte teslim et !

42) Bir yün[ün] ipliği varıncaya kadar [sak]lama. Kalimuna'nın evi eşiyle birlikte, oğulları, sığırları, koyunları

43) onları [tes]lim [et]. Ve Majestemin ordusundan önce kaçanlar - Arhita insanları

44) [...... ] sana gelen, Pahhuwa insanlarını, onların hepsini

45) [eşleriy]le, oğullar[ıy]la [birlikte fethet?] [.....] sizinkilerin herhangi bir kentine

46) o [gizli]ce girerse, hangi

47) [şehirde bulursanız] o şehir Majesteme onu doğruca

48) [...... ] hemen göndersin.

______

49 [ ...... ]

[...... ]

30

60’[ ...... Eğer herhangi birşey sa]tın alınırsa ülkesinden onu geri satın al ve onu geri teslim et!

66’[......

...... ]

67’eğer o[......

...... ]

68’ bir zamanlar ...... ]

69’aşağıda [...... ]

70’çok sayıda/sık sık [...... ]

71’[......

...... ]

72’[......

...... ]

73’Ve o [üzerinde ...... ]

74’Sözcük [...... ]

75’[ ...... ]

76’ ve o (eril)/o (dişil)...... ]

31

85’[......

….....]

86’dış[ında ......

…………]

87’[......

...... ]

91’[......

[...... ]

92’[......

Pa]hhuwa, Pa[-(=PN)]

93’[...... ]

15 yaşlı [ çağırdık ? ]

94’[...... Š]anta

Adam [...... ]

95’[...... M]it[a

...... ]

96’[...... ] [...... ]

[...... ]

Arkayüz

1) [Ar]ihpizzi, [Pittey]ariga['nın adamı], Duggamma'nın adamı (ve) Ali-[..., X kentinin adamı için]

32

2) ve onlar için (bu yü]zden tanrı[ya] yemin etmeyi şart koştuk. Dikkat et, Mita günah işle[mişti ve tanrı yeminine],

3) şa[rt koşulmuş] sözlere, onların hepsini çiğnedi; ve

4) Mi[ta]’ya karşı yaptığım ithamlar konusunda sizin zaten onlardan haberiniz var. Şimdi dikkat et, ben, Majestem, [.....]

5) Pahhuwa halkına [ya]zdım. Ve eğer Pahhuwa halkı gider [ve] sadakatle gidip getirirlerse [Mita i]le

6) [eş]ini - U[šapa]'nın kızı - (ve) [çocuk]ları, mallarıyla, erkek ve kadın hizmetkârlarıyla, sığırları, koyunla[rı], [atları],

7) Haššanaš['ın evi], [Kalim]una'nın evi ve eşleri, çocukları, erkek (ve) kadın hizmetkârları, sığırları, koyunla[rı], [atlarını]

8) gidip getirecekler ve onların hep[sini teslim] edecekler (ve) bir yü[n] [ip]liği varıncaya kadar [sak]lamayacaklar

______

9) ve beş insan, Pahhuwa'da Ušapa'nın [hizmetkârları] [.?..) kızıyla onları da

[teslim ederler],

10) ve ellerinde tutuyor oldukları Majestemin herhangi bir kentinde -

Halmišna, [Hurl]a, Pahhura, Apa[rhula .....],

11) serbest bırakırlar [ve] [Uš]apa['nın oğlunu] yakalar ve onu teslim ederler, eğer o Pa[hhuwa'da ise onu teslim et],

12) ve her nereye gidersen, hangi kentte olursan ol, onu Majesteme geri v[er].

______

13) ve ellerinde tutuyor oldukları Išuwa ülkesindeki herhangi bir malı - adamlar, sığırlar, koyunlar ve herhangi bir kaçak

33

14) [ülke]lerine gir[en], ölen bir adam, otlayan öküzler ya da koyunlar

[farketmez],

15) ama önemli olan, kalan herhangi biridir. Onlar her şeyi teslim ederler. [bir yün ipliği varıncaya kadar saklama].

16) ve onlar bunu teslim ederler. Ve [Maje]stemin ordusu Kummaha

ülkesindeyken,

17) terket[miş] (ve) gitmiş [olan] Pahhuwa halkı[na], [onların] hepsini [teslim ederler].

______

18) Ayrıca (eğer) h[er] yıl askeri birlikler sağlarlarsa ve tıpkı Išuwa'nın askeri birlikleri ve askeri birlikleriniz harekete geç[irilir] gibi

19) Pahhuwa'nın askeri birlikleri de askeri birliklerinizle beraber yürüyecektir ve her [ne olursa olsun] sizi yardıma [ulaşmaya] çağırırlarsa,

20) tıpkı birine yardım ger[ek]tiğinde ilerlediğin gibi Pahhuwa insanları da ilerleyecektir,

21) ve her kim Majestemle savaştaysa, Pahhuwa insanlarıyla onlarda savaşta olacaktır. (Eğer) düşmana me[saj] [göndermezler]se

22) ve kapılarının içerisinde düşmanın mesajını kabul etmezlerse ve her ne olursa olsun düşman bir mesaj gönderirse, [mesaj]ı [ele geçerse]

23) [ve] Majesteme onu yollarsa ve kendi girişimlerini ona geri göndermezlerse ve onlara her ne sözcükler yazmışsa, [o]

24) sözcükleri Majesteme onları çarpıtmaksızın doğru olarak rapor etmelidirler. Ve eğer Pahhuwa insanları [(bütün) bu her şeyi] yaparsa,

34

25) onlar Majestemin hizmetkârıdırlar. Ama eğer Pahhuwa insanları bu şeyleri yapmazlarsa, ve [.....]

26) yönetici gücün karşısında küstahça davranırsa ve düşmanlık başlatırlarsa, ordu ulaşana kadar sen [ceza ver(?)...].

______

27) Pahhuwa insanları arasında sadakatsizlikle ilgili bir söz duyduğun zaman, o

[gün Pahhuwa'ya] yürü

28) ve Pahhuwa'ya cezasını ver, Majestemin or[dusu ulaşana] kadar orayı adamakıllı cezalandır.

29) Pahhuwa insanlarının kanlarıyla ellerini derhal kirlet! Her [kim] Pahhuwa insanlarının kanlarıyla [ellerini (derhal) ] kirletmezse,

30) o zaman Ben, Majestem, Pahhuwa üzerine yürümeyeceğim, ama derhal onun üzerine [ilerleyeceğim],

31) (ve) onu hemen öldüreceğim (ve) daha sonra Pahhuwa'ya karşı savaş için ilerleyeceğim.

______

______

32a) Šantaziti ve Muwatalli, onların liderleri

32) Šullamma'nın adamı, Walwaziti, Zanzaliya'nın adamı, Kašiyara,

Lillima'nın adamı Aritku, [.....]

33) (ve) Hinzuta'nın adamları, Mahuilu, Wattarušna'nın adamı, Šanta, An-

[.....]'nın adamları Halpa ve Šiuša,

34) (T)ahhiša'nın adamı, Ušapa, Alatarma'nın adamı, Pahawa, Pališna'nın adamı, Akarki, [ .....'nın] adamı, Pig[gana],

35

35) Mararha'nın adamı, Huru, Tahišna'nın adamı, Agga, Halma'nın adamı,

Tahišalli. Bu insan[lar ...... ]

______

36) Išuwa ülkesinin yaşlıları, Pahhuwa ülkesinin yaşlıları, Zuhma [kentinin] y[aşlıları] ve H[urri] ülkesinin yaşlıları

37) [ve(?)] Maldiya kentinin [y]aşlıları [için], ve Pitteyariga'nın adamı,

Arihpizzi için, [onların] h[epsi] [için] kutsal yemin altına [böylece] aldık.

______

38) [He]p[iniz] Majestemin hizmetkârlarısınız. Krala, kraliçeye, kralın oğullarına, kralın torunlarına, onun zürriyetine ve soyundan gelenlerine,

39) [krala, kraliçeye, k]ralın [çocuklarına], kralın torunlarına, zürriyetine ve soyundan gelenlerine, [...... ] için ve Hatti ülkesininde [...... ]'de

40) [Ve her kim Majestemin düşmanıysa], o [sa]na(da) düşman olacak ve Ben,

Majestem sadakatle onunla savaştığ[ında], sen[de]

41) [onunla sadakatle savaşacaksın. Ve] kapına [on]u kabul et[me]yeceksin [ve düş]manın damadı [...... ]

42) [...... ] düşmanın mesajı [...... ] mesajı [acaksın]

[...... ]

43) [...... ] onunla gelir

[...... ]

______

44) [......

45) ...... ] ... [......

36

46) [ ...... ] bir diğerine y[az ......

47) [...... ] yaz[ma]yacaksın ......

48) [...... ] ve düşmanın bir ada[mı] [savaş] alanında

[...... ]

49) [...... ] tohumunun, ailesinin, hiç ki[mse ...... ] uzağa [...... ] sonra onu gizler

51) [...... ] aşağı rütbeli bir adamı serbest bırakır, ve düşmanın

[...... ] o adamın

52) [...... ] [ülk]enin geleneği ve kent [...... ] yüce

[...... ] bu [neden]le yüce

53) [...... ] nasıl su kaynakları (ve) yollardır, tamamıyla ta[rif ed[eceğin] herşey, hiçbir şeyi gizlemeyeceksin. Ve bir zayıf

54) [şeyi] güçlendir[meyeceksin], ve kuvvetli bir şeyi zayıflatmayacaksın.

Doğruyu söyle.

______

55a) herhangi bir adamın eşi ve herhangi bir kızı yol üzerinde .....macaksın,

[...... ] incit[me]yeceksin.

55) [Ve] yürüyeceğ[iniz zaman], herhangi bir adamın oğlu ya da kızı, erkek hizmetkâr ya da bayan hizmetkâr, öküz, koyun, a[t, kat]ır ya da eşek altın ya da gümüş olmak üzere hiç kimse çalmayacak,

56) [...... ] bakır ya da bronz. Ve firari ve [ka]çak giren

57) [ülkenize], özgür bir adam ya da bir köle, erkek ya da kadın olsun olmasın

Majestem'den önce onu yakala ve onu gö[nder], düşman[a]

37

58) [ya da diğer herhangi bir] ülkeye onu satmayacaksın, ne de gözlerini [dağa]

çevireceksin].

59) [...... ] ama herkimden kötü bir söz duyarsan, bir düşmanın

[...... ] olsun olmasın,

60) [...... ] düşmanca söz, Majestem önce onu yakala ve onu gönder.

______

61) [Ve] herhangi bir düşman şehir barış talep ederse, Hatti ülkesinden önce onu ...... eme]yeceksin,

62) ne [gö]zlerini dağa çevireceksin ve ne de kavimlerden önce Hatti ülkesini

[kü]çük gör[me]yeceksin,

63) [...... ] görmeyeceksin. Eğer sonuç olarak herhangi bir insan

[...... ] ülkene [...... ] yakalar,

64) [ve eğer] Majestemin askeri birlikleri ve savaş arabaları ulaşmamışsa, o düşmana [saldır]ın

65) [ve] ellerinizi kanlarıyla derhal kirletin. Ama Majestemin askeri birlikleri

[...... ] ve yardımına

66) [gideceksin.] Hatti ülkesi[ne] sen, yine de bir öncü kolu olacaksın,

[...... ] savaşacaksın.

67) [...... ] Ben, Majestem, çağıracak ve ne bir asil [ne de özgür ad]amlar [...... ] geri

68) [...... ] ama bir köle ya da ücretli asker [...... mayacak

______

______

38

69) [...... ] adam [...... ın

70) [...... ] onu koru.

71) [...... ] Hatti

ülkesinin

72) [...... ] siz ele geçirdiniz.

73) [...... ] uzağa

önce [...... ]

74) [...... ] tek tek

75) [...... ] ...... [...... ] sadakatle

76) [...... v]er.

______

77) [...... ] onu uyg[ula

...... ] Pittiyari [ga...]

78) [...... ] sözleri [...... ] değil

[...... ] ordu gelir.

79) [...... ] olan henüz değil [......

______

80) [...... ] İlk tablet, Pahhuw[a] ülkesinin [...... ] ......

39

II. 6. TARİHLENDİRME

Pahhuwa'yı kronolojik bir çerçeveye oturtabilmek için Pahhuwalı Mita

Metni’nde anlatılan olayların ne zaman vuku bulduğunu saptamak bir zorunluluktur.

Hititoloji bilim tarihinde Pahhuwalı Mita'nın başrol oynadığı bu kompozisyonun tarihlendirme problemi dikkate değer bir öneme sahip olmuştur. Sözkonusu metin içerisinde herhangi bir Hitit kralının adının anılmaması tarihlendirmeye ilişkin farklı görüşlerin ortaya çıkmasını beraberinde getirmiştir. Konu üzerinde ilk incelemeleri yapan araştırmacılar metni, Hitit İmparatorluğu'nun son zamanlarına tarihlendirmek eğiliminde olmuşlar ve genellikle onu III. Arnuwanda (M. Ö. 1220-1215) dönemiyle ilişkilendirmek istemişlerdir (Baydur, 1970: 69 dn. 290; Cornelius, 1973: 273;

Garstang - Gurney, 1959: 35; Gurney, 1948: 45; Klengel, 1968: 72). Tarihlendirme konusunda nedeni tam olarak ifade edilmemiş böyle bir önkabulun - somut bir bilimsel dayanaktan öte - kabaca yapılmış bir çıkarımın sonucu olduğu anlaşılmaktadır. Böyle bir metnin ancak çeşitli benzerlikler taşıyan "Madduwatta

Metni'nde"7 olduğu gibi Hitit siyasi otoritesinin kudretini yitirdiği bir dönemde yazılmış olması gerektiği ve bunun için de hakkında pek fazla bilgi sahibi olmadığımız kısa bir hükümdarlık süresi geçirmiş olan III. Arnuwanda'nın iyi bir aday olarak görünmesi sözü edilen çıkarımın sebepleri arasında yer almış olabilir

(Cornelius, 1973: 273). Bunun yanısıra Hititlerin geç dönem yazılı belgelerinde ve

Mita Metni'nde Hayaša - Azzi ülkesinden söz edilmemiş olması, bu tarihlendirmenin arka plan çıkarımlarından biri olduğunu da belirtmek gerekir.

7 "Pahhuwalı Mita Metni" ile "Madduwatta Metni" arasındaki benzerlikler ve paralelliklere ilişkin Oliver Robert Gurney’in çalışmasına bakılabilir (Gurney, 1948: 32, 33, 45).

40

Yapılan araştırmalar metnin İmparatorluk Çağı'ndan ziyade Orta Hitit

Dönemi’ne ait olması gerektiği sonucunu ortaya çıkarmış ve bu tarihlendirme genel bir kabul görmüştür (Beckman, 1999: 160; Haas, 1986b: 25; Hoffner, 1976: 62;

Klengel, 1999: 116; Kosyan, 2006a: 72 vd; Marizza, 2007: 5; Melchert, 2007: 528;

Otten, 1980-1983: 334). Pahhuwalı Mita Metni’nde faili bilinmeyen Hatti kralının I.

Arnuwanda (M.Ö. 1420 - 1400) olabileceğine yönelik güçlü emareler bulunmaktadır.

Bu yeni tarihlendirmenin kendisi üç önemli temel noktaya dayanmaktadır. Mevcut üç dayanak noktasının ana başlıklarını metnin içerdiği filolojik özellikler, konu edindiği tarihsel bağlam ve tabletlerin buluntu yerleri şeklinde ifade edebilmek mümkündür.

Metinde yer alan a-ap-pa SĺGma-iš-ta-an ma-ši-wa-an-ta-an le-e ap-te-ni deyimi dikkat çekicidir. Değersiz bir madde olan iplik hakkındaki Hititçe bu deyim

"iplik sicimini ne kadar çok olursa olsun saklamamak" anlamını taşımaktadır8. Bu ifadenin kullanımı, sadece iki Hitit metninde ortaya çıkmakta ve Orta Hitit

Dönemi’ne ait görünmektedir (Hoffner, 1976: 62). Deyimin Hitit İmparatorluk

Dönemi metinlerinde kullanılmadığı ifade edilmiştir (Hoffner, 1976: 62)9. Söz konusu deyim, Asur Ticaret Kolonileri Çağı’na ait Asur ve Hahhum krallıkları arasında yapılmış bir antlaşma metninde geçen “…ip ve kıvrık kazıklara varıncaya kadar…” ifadesiyle dikkat çekici bir anlamsal paralellik taşımaktadır (Günbattı,

2005: 769, 773).

Pahhuwalı Mita Metninde kullanılan "onun kanıyla ellerini kirlet (QĀTĒ ešḫarnu-)" deyimsel ifadesi sadece Orta Hitit Dönemi’ne tarihlendirilmiş

8 Bu deyim Pahhuwalı Mita Metni içerisinde öy. 42 ile ay. 8, 15 numaralı satırda olmak üzere üç kez kullanılmıştır. 9 Buna karşın Albrecht Goetze, bu deyimin kullanımını geç dönem Hitit antlaşmalarının karakteristik unsurlarından biri olarak görmek istemiştir (Goetze, 1940: 76 dn. 304).

41

"Madduwatta Metni'nde" doğrulanmıştır ve bu deyimin kullanımının söz konusu iki metne özgü olduğu belirtilmiştir (Goetze, 1940: 76 dn. 304; Gurney, 1948: 45). Orta

Hitit Dönemi’ne ait linguistik yeniliklerin varlığı Pahhuwalı Mita Metni’nde tanımlanmıştır. Metinde en göze çarpan dilbilimsel farklılık, sessiz bir harfle biten bir sözcükten sonra gelen -a- bağlacının yerine -ma- enklitik bağlacının tercih edilmesi gösterilebilinir. Orta Hitit Dönemi’ne ait bir diğer linguistik yenilik isim cümlesinde ya da birinci ve ikinci şahıslarda "olmak" fiiliyle kullanılan dönüşlü bir tanımlığı gösteren -za- hecesinin varlığıdır (Melchert, 2007: 526 Table 1).

Pahhuwalı Mita Metni’ndeki olayların önemli bir parçası olan Išuwa'nın Hitit egemenliği altındaki bir dönemi yaşadığı anlaşılmaktadır. Öyle ki Hitit kralına siyasal bağlılığını yerine getirmeyen Mita'nın hücumları karşısında Išuwa, Hititler tarafından koruyuculuğu üstlenilen zararları tazmin ettirilen bir taraftır. Išuwa hakkında Hitit kaynaklarında ilk söz ediş kesin olmamakla beraber I/II Tuthaliya

(M.Ö. 1450 - 1420) dönemine tarihlendirilir (Gurney, 1975: 27-28; Klengel, 1968:

64; Yiğit, 1995: 244). “Tuthaliya Analleri” olarak bilinen ve Hititlerin Išuwa

üzerinde kazandığı zaferi anlatan KUB XXIII 11 (CTH 142) numaralı belgenin I/II

Tuthaliya'nın yönetimindeki olaylarla ilişkilendirilmesi gerektiği savunulmuştur

(Ertem, 1990: 578; Klengel, 1968: 64)10. Söz konusu krala kesin olarak tarihlendirilebilen Yukarı Fırat Bölgesi ile ilgili başka bir bilgiye rastlanmamaktadır

(Carruba, 1977a: 142-163) Sonrasındaki I. Arnuwanda'nın hükümdarlığı zamanında

Išuwa'nın Hititlerin politik egemenliğinden çıktığına dair bir kanıt da mevcut değildir. I. Arnuwanda Dönemi’nde Kaškaların Hatti ülkesini istilası ve ortaya çıkan veba salgını siyasal bir otorite boşluğu doğurarak Hitit Krallığı’na bağlı birçok vasal

10 John Garstang - Oliver Robert Gurney, bu metni IV. Tuthaliya Dönemi’ne ait bir kronik olarak değerlendirmişlerdir (Garstang, - Gurney, 1959: 123).

42 devletin bağımsız hareket etmesini beraberinde getirmiştir. Buna paralel olarak Hatti

ülkesiyle komşu olan farklı etnik toplulukların kendi çıkarlarını gözeten Hitit aleyhtarı bir tutum sergiledikleri dönemin kaynakları doğrulamaktadır11. Özellikle

Hititlerin önemli bir kült merkezi Nerik şehrinin düşmesinden sonra Hititler'in diğer düşmanlarını da harekete geçirmiş ve Hitit devleti çok yönlü saldırılara uğramıştır

(Ceylan, 1996: 6). Kral Arnuwanda bu durumu dile getirirken "Düşman dolu yıllar"

şeklinde ifade etmiştir (Schuler, 1965: 32). Aslında "Pahhuwalı Mita Metni", tıpkı içerik açısından aynı fakat aktörleri farklı olan "Madduwatta Metni" gibi I.

Arnuwanda'nın Hatti ülkesine düşmanlık eden eski vasal krallıkları ve çeşitli etnik grupları hizaya getirme sürecinin bir parçası olarak görünmektedir (Torri, 2005:

387). Metnin teması, tüm politik gelişmelerin örgüsü içerisinde yer alan Hitit aleyhtarı güçlere karşı, söz konusu Hatti kralının hamleleriyle üstünlük kurma mücadelesine dayanmaktadır.

KUB XXIII 72'ye doğrudan katılan KBo L 66 (1684/u), 1962 kazı sezonunda

Büyük Tapınağın doğusunda kazı haritasında L/19 olarak işaretlenmiş alandaki Hugo

Winckler - Theodor Makridi'nin kazı toprağının boşaltımı sayesinde geri kazanılmıştır. Bu yüzden Pahhuwalı Mita Metni’ni oluşturan KUB XXIII 72 + KUB

XL 10 + KBo L 66 + KBo L 216 + KBo L 218, köken olarak büyük bir olasılıkla

Hugo Winckler tarafından yapılmış Büyük Tapınak kazısına dayanmaktadır

(Hoffner, 1976: 60). Belirtildiğine göre Madduwatta Metni (KUB XIV 1 + KBo XIX

38) aynı şekilde bu alandan gelmiştir ve KBo XIX 38, Hugo Winckler- Theodor

Makridi’nin kazı toprağıyla bağlantılı olarak Tapınak I'in doğu deposunda ele geçmiştir (Otten, 1969: 7). Bununla birlikte Orta Hitit korpusuna ait olabilecek kral

11 Dönemin panoramasını "Arnuwanda - Aşmunikal Dua Metni" olarak bilinen çivi yazılı belge sunmaktadır (Ceylan, 1996: 1 vd).

43

Tuthaliya(CTH 142. 3)'nın anallerinin bir parçası da L/18('Yamaçtaki Ev)'de bulunmuştur (Hoffner, 1976: 60). Sonuç olarak buluntu yeri bakımından KUB

XXIII 72 ve KBo L 66 tabletlerinin Orta Hitit Dönemi’ne ait bir arşiv mekânında açığa çıkarılmış olması, Pahhuwalı Mita Metni’ne ilişkin doğru bir tarihlemeyi güvenilir kılmaktadır.

II. 7. PAHHUWALI MİTA METNİ KAPSAMINDA CEREYAN EDEN

OLAYLARIN COĞRAFYASI

II. 7. 1. KUR URU Pahhuwa

Pahhuwa "KUR URU" determinatifiyle hem ülke ve şehir ismi olarak "URU" determinatifiyle hem de şehir ismi olarak Hitit metinlerinde belgelenmiştir12. KUB

XXXIII 72 + KUB XL 10 + KBo L 66 + KBo L 216 + KBo L 218 metninin

"Pahhuwalı Mita Metni" olarak adlandırılmasının temelinde, Pahhuwa isminin metin içerisinde toplam yirmi beş kez anılarak Pahhuwa'nın siyasal gelişmelerin merkezinde gözükmesi yatmaktadır.

Etimolojik bakımdan Pahhuwa sözcüğünün ilk hecesini çatı, ikinci hecesini ise sonek olmak üzere iki yarı parçadan ele almak mümkündür. Sözcüğün çatısı Hititçe

"korumak, savunmak" anlamlarına gelen paḫḫaš = paḫš sözcüğü13 olduğunu

önermek olanak dâhilindedir (Güterbock-Hoffner, 1997: 2 vd; Jahukyan, 1961: 401).

Eski bir Anadolu toponomisi olan -wa ise bir sonek elemanı olarak karşımıza

çıkmaktadır (Jahukyan, 1961: 384, 400). Bu soneki " Išuwa ve Ingalawa" gibi yer

12 KUR URUPahhuwa için bkz. Pahhuwalı Mita Metni (KUB XXIII 72 + KUB XL 10 + 1684/u) ay. 36, 80; URUPahhuwa için bkz. KUB XXIII 72+ öy. 5, 14, 20, 21, 23, 35, 44, 92; ay. 5, 9, 11, 17, 19, 20, 21 - 31; KUB XXXI 103 satır 1; KBo IV 20; KBo V 8 ay. 4. 13 Hint - Avrupa dillerinde aynı anlama gelen pa ya da pek'u sözcükleriyle karşılaştırılabilen paḫḫaš = paḫš fiili ayrıca (insanları) güvenle muhafaza etmek, (zararlı ya da tehlikeli birşeyi) kontrol altına almak anlamlarına da gelmektedir.

44 isimlerinde de görmek mümkündür. Yer isimlerinin karakteristik bir soneki olarak ortaya çıkan -(u)wa ya da -ua sesinin Hurrice iyelik soneki -we- sesinin farklı bir yazımı olabileceği önerilmiştir (Diakonoff, 1984: 47). Buna göre Pahhuwa sözcüğü

"Pah (ülkesinin) adamları" anlamına gelmektedir14. Bundan ötürü Pahhuwa isminin

"korunaklı/muhafazalı ülkenin/şehrin insanları" anlamını taşıdığı ileri sürebilmek için yeterince filolojik kanıt bulunmaktadır.

Pahhuwalı Mita Metni’nin sunduğu veriler sadece Pahhuwa ülkesi şehrinin coğrafi konumunu tanımlamak için değil, aynı zamanda bu politik güç ile komşu

ülke ve şehirlerin lokalizasyonunu yapabilmek için de anahtar rol oynamaktadır

(Harita-1). Metin dikkatli bir biçimde incelendiğinde Išuwa altı kez, Pitteyariga üç kez Kummaha iki kez ve Zuhma bir kez geçmektedir. Buna ek olarak aynı metinde bir kez de modern Malatya ile eşitlenen Maldiya şehrinden söz edilmesi, Pahhuwa

şehri ülkesinin bölgesel konumu hakkında açık bir fikir vermektedir. Hitit

Dönemi’nde Elazığ bölgesini kapsadığı kesin olan Išuwa ile modern Kemah

(Erzincan) ile bir tutulan Kummaha'dan söz edildiğinden ötürü Pahhuwa şehri

ülkesinin Yukarı Fırat Bölgesi’nde aranması gerektiği sonucu objektif olarak ortaya

çıkmaktadır (Bryce, 2005: 143; Ertem, 1990: 586; Gurney, 1992: 214). Pahhuwalı

Mita Metni’nde Pahhuwa'nın komşuları oldukları anlaşılan Kummaha ve Duggamma

İmparatorluk Dönemi Hitit kaynaklarında Azzi ülkesinin önemli merkezleri olarak görünmektedirler (Diakonoff, 1984: 54; Götze, 1933a: 133 vd; Gurney, 2003: 121;

Sagona, 2004: 27; Yakar, 2007: 374). Azzi ve Hayaša'dan bahseden Hitit kaynakları, bu politik oluşumun Yukarı Ülke (Ak. mātum elītum, Süm. KUR URUUGUTI) ile

14 Söz konusu öneri doğrultusunda M.Ö. XIII. yüzyıl Asur kayıtlarında Uruatri ülkelerinden olan Salua sözcüğü "Sala (ülkesinin) adamları, Hemmuwa sözcüğü ise Hemme (ülkesinin)adamları anlamlarını taşımaktadır. Bu soneki taşıyan yer isimleri özellikle Yukarı Fırat Vadisi’nin daha doğusundaki bölgelerde yaygındır (Diakonoff, 1984: 47).

45 komşu olduğuna işaret etmektedir (Gurney, 2003: 121; Yakar, 2007: 374). KBo V 4

16 vd. göre Tipiyalı olan Kaškalı adam Pihhuniyas tarafından öncesinde akın edilmiş yerler, sonrasında "Yukarı Ülke boyunca" Ištitina ve Kannuwara, Azzi-Hayaša tarafından istila edilmiştir. Bu yüzden Kaška halkı tarafından problem yaratılan alan olan Azzi-Hayaša'nın batı topraklarının Yukarı Ülke'ye bitişik olduğuna kuşku yoktur (Garstang, 1943: 52; Gurney, 2003: 121). Yukarı Ülke’nin kuzey ve kuzeydoğu sınırının Kaška ülkesiyken güneydoğu sınırının Azzi-Hayaša toprakları ile çevrelendiği kabul edilerek coğrafi açıdan tanımlanmıştır (Gurney, 2003: 121;

Ünal, 1974: 224-225). Sivas'ın doğu topraklarını tekabül eden Yukarı Kızılırmak'ın yukarı çığırlarının Yukarı Ülke'ye ait olduğunun kabul edilmesi nedeniyle, Karadeniz

Bölgesi'ndeki Kelkit ve Çoruh vadileri, Erzincan, Erzurum, Sivas'ın ileri uç doğusu ile Tunceli'nin kuzeyindeki Munzur Dağları silsilesinin Azzi-Hayaša topraklarını oluşturduğu düşünülmektedir (Haas, 1986b: 22; Jahukyan, 1961: 356; Ünal, 1974:

225; Yakar, 2007: 374)

Pahhuwa'nın komşuları olan ve lokalizasyonları konusunda net bilgilere sahip olduğumuz Išuwa ve Maldiya ile coğrafi konumları hakkında daha az kesin bilgilere sahip olduğumuz Kummaha ve Pitteyariga'ya ilişkin öneriler göz önünde tutulduğunda Tunceli bölgesi özel bir önem kazanmaktadır (Diakonoff -

Medvedskaya, 1987: 386; Garstang - Gurney, 1959: 35; Haas, 1986b: 22; Yiğit,

1997: 273 vd). Eldeki verilere göre Pahhuwa, güneyde Išuwa (Elazığ), ile He/inzuta

(Til-Enzit) kuzeyde Kummaha (Kemah), batıda Maldiya (Malatya) kuzeybatı da

Pitteyariga (Zara/Tekkeköy ?) ve doğuda Zuhma (Bingöl) ile ortak sınırlara sahiptir ve bu ortak sınırlara sahip olabilecek yegâne alternatif Tunceli bölgesi olarak görünmektedir. Bu ilişki ağından ötürü Pahhuwa kimi araştırmacılar tarafından

46

Tunceli il merkezinin 19 km doğusunda yer alan Pah (yeni adıyla Kocakoç) kasabasıyla özdeşleştirilmiştir (Cornelius, 1967: 67; Cornelius, 1973: 205 vd. L.M.

Golovleva’dan aktaran Diakonoff - Medvedskaya, 1987: 386 dn. 5; Forlanini, 2010:

160 dn. 40; V. Khachatryan’dan aktaran Kosyan, 2006a: 94 dn. 45). Hiç kuşkusuz böyle bir lokalizasyon girişiminin kökeninde yaşayan diller ile herhangi bir bağlantısı olmayan 'Pah' yer isminin Hitit metinlerindeki Pahhuwa'dan miras kalmış olabileceği düşüncesi yatmaktadır. Mevcut görüşün iki önemli dayanağı daha vardır.

Bunlardan biri Hitit kralının doğrudan müdahalesi olamayacak kadar Pahhuwa'nın

Hatti ülkesinden uzak olması ve böylelikle kimilerince Sivas/Divriği'ye bağlı Pingan

Köyü'ne yerleştirilmek istenen Pahhuwa'nın15 hem konumsal bakımdan ve hem de bu bölgedeki Hitit yerleşim tarihi bakımından uygun olmamasıdır (Cavaignac, 1960: 89-

90; Garstang, 1943: Plate XVII; Garstang, 1948: 53 vd; Garstang - Gurney, 1959: 35;

Klengel, 1968: 72). Sivas il sınırları içerisinde gerçekleştirilen arkeolojik araştırmalar bölgenin Hitit ülkesinin bir parçası olduğunu göstermiştir. Ele geçen buluntular ve il sınırlarında 18 yerleşim merkezinde saptanan Hitit İmparatorluk Dönemi’ne ait fabrikasyon üretimli seramik, bölgenin Hatti ülkesinin çekirdek topraklarının doğu bölümünü oluşturduğunu açığa vurmuştur (Ökse, 2008: 365 vd). Şarkışla'ya bağlı

Dövlek köyünde bulunan tunç "muharip tanrı" heykelciği Sivas bölgesinin M.Ö.

XVI.- XV. yüzyıllardan itibaren Hitit ülkesinin bir parçası olduğuna işaret etmektedir

(Özgüç, 1949: 45 vd; Ökse, 2008: 365). Dolayısıyla Sivas bölgesindeki Hitit yerleşim tarihi, Pahhuwa'nın Divriği bölgesine lokalize edilmesine imkân vermemektedir. Öteki bir dayanak söz konusu toponominin taşıdığı "korunaklı yer"

15 John Garstang, Erzincan ve Sivas arasındaki bağlantıyı eskiden beri sağlayan ve Fırat nehrine geçit veren Divriği yakınlarındaki Pingan (Adatepe) köyü güzergâhını Pahhuwa'nın lokalizasyonu için önemli görmüştür. Ona göre Pingan Pahhuwa'nın hem Hititler ve hem de KUB XXIII 72 metninde geçen komşularıyla temas kurabileceği uygun bir yeri temsil etmektedir (Garstang, 1948: 49 vd).

47 anlamına paralel olarak "gözlerinizi dağlara çevirmeyeceksiniz" ifadesinde de ima edildiği gibi Pahhuwa'nın dağlarla kaplı bir coğrafyaya işaret etmesidir. Buna karşın yeryüzü şekillerini baskın biçimde platoların oluşturduğu Divriği yöresi bu tanımlamaya yeterince uymamaktadır.

Günümüzde ve günümüze yakın tarihsel kayıtlarda Pah ismi sadece kasabanın kendisini değil aynı zamanda bir mıntıkanın adı olarak da karşımıza çıkmaktadır.

Yerleşim tarihi bakımından Pah, XVI. yüzyılın başlarında Osmanlı İmparatorluğu içerisindeki Çemişgezek Sancağı’na bağlı bir yerleşim olarak karşımıza

çıkmaktadır16. Kuzey ve batısında Dersim Dağları, doğusunda Mazgirt Dağları ile

çevrili bir çanağı andıran görünümü, Pah mıntıkasının genel coğrafi özelliğini

özetlemektedir. Kapsayıcı bir çıkarım yapılacak olursa, Pahhuwa ülkesi genel itibarıyla Murat Nehri’nin kuzeyi ile Tunceli’yi kuzeyden kuşatan Munzur Dağları silsilesi arasında kalan bölgeyi identifiye etmektedir (Forlanini, 2010: 160 dn. 40)

Aynı bölgede - Pah - sözcüğüyle ilişkili üç yer ismi daha bulunmaktadır. Bunlar; 1)

Tunceli il merkezine 11 km doğusundaki Atlantı (Şögeyik) köyü yakınlarındaki “Pah

Mezrası” adını taşıyan yerleşim bulunmaktadır. Pah Mezrası, Pah kasabasına bağlı olup Orta Çağ izleri taşıyan bir nekrapol alanına sahiptir. 2) Tunceli il merkezinin 10 km kuzeyinde Havik Pah (Babaocağı) köy yerleşimi yer alır ve bu isim muhtemelen

Kürt dilinde “Pah Yaylası” anlamına gelen "Hawinge Pax" ifadesinin bir değişkesidir

(Nişanyan, 2010: 315). 2) Elazığ ili Kovancılar ilçesinin 15 km kuzeydoğusunda

"Paho/Paxo (günümüz Bayramyazı)" bulunmaktadır ve konumsal olarak Tunceli -

Bingöl arasında yer almaktadır.

16 Çemişgezek Sancakbeyi Hasları listesi ve Çemişgezek Sancağı’nda vergi ve resimler listesi ile Çemişgezek tahrir kayıtlarını içeren Osmanlı belgelerinde Pah yerleşiminin adı geçmektedir. (Ünal, 1999: 145, 226, 240, 253)

48

II. 7. 2. URUAlatarma

Pahhuwalı Mita Metni dışında bu kente ilişkin Hitit kaynaklı en önemli referans KBo IV 14 II 9 vd. metninden gelmektedir. Burada Hitit kralı17 URUAlatarme ile ilişkili olarak URUNihriya yakınındaki Asurlular ile yapılan bir savaş dolayısıyla sözetmektedir. Hitit kralı söz konusu metinde "Nihriya'dan yalnız kaçmadım mı?

Hurri ülkeleri benden düşmanı uzaklaştırdığında Alatarme'yi tek başıma terk etmedim mi ?" demektedir (Kosyan, 2006a: 93; Singer, 1985: 110). Eğer her iki pasaj tek ve aynı olay ile ilgili ise o takdirde bu kentlerin biri bir diğerinden uzakta bulunmadığı sonucuna varılabilir. Bu yüzden Alatarme'nin lokalizasyonu şimdiye değin tartışmaya açık olan Nihriya şehrinin lokalizasyonuna bağlı görünmektedir

(Kosyan, 2006a: 93)18. Bunun dışındaki ikinci bir referans kırık bir fragman KBo L

228 (Bo 69/336) parçası üzerinde [ URUAl]atarma bilgisinden ibarettir (Groddek,

2008: Nr. 228).

II. 7. 3. URUArhita

Önyüz 43 numaralı satırda geçen Arhita kenti, Yukarı Fırat Bölgesi’nde

Pahhuwalı Mita öncülüğünde vuku bulmuş anti-Hitit koalisyonuna karşı harekete geçen Hitit kralının askeri bir müdahalesi esnasında güzergâh üzerindeki bir şehri tanımlar. Sözü edilen askeri seferde Hitit kralının ordusunun önünden kaçan Arhita kenti insanları Hatti ülkesine göre daha uzakta bulunan ve erişimin daha zor olduğu

17 Buradaki Hitit kralının kim olduğu kesin olarak bilinmemektedir. Faili belli olmayan bu Hitit kralının genellikle II. Šuppiluliuma olduğu düşünülmekle beraber metnin linguistik ve paleografik özelliklerinden ötürü IV. Tudḫaliya'ya atfedilebileceği de önerilmiştir (Singer, 1985: 109-112). 18 Niḫriya şehrinin lokalizasyonuna ilişkin önerileri temel iki kategoriye ayırabilmek mümkündür. Bunlar kuzey ve güney odaklı şeklinde tasnif edilmiş olup Ṭur 'Abdin dağları yaklaşık olarak her iki fikri birbirinden ayıran coğrafi çizgidir. Güney odaklı öneri Niḫriya'yı Habur ya da Balih akarsularının yukarı çığırlarına yerleştirirken Asur, Hitit ve Urartu kaynakları kuzey odaklı öneriyi destekler niteliktedir. Buna göre söz konusu şehir, Dicle vadisinin yukarısında bir yere yerleştirilmelidir (Singer, 1985: 106). Güney odaklı görüş, Niḫriya kentinin Şanlıurfa yakınlarında olması gerektiğini önermektedir (Larsen, 1976: 237).

49

Pahhuwa gibi Hitit karşıtı ülkelere sığındıkları anlaşılmaktadır (Beckman, 1999: 162;

Kosyan, 2006a: 75, 82). Öyleyse Arhita şehri, Hatti ülkesi ile Pahhuwa ülkesi arasında yer almış olmalı ve bu kentin Hatti ülkesinin doğusunda, Pahhuwa'nın ise batısında konumlandığı sonucu ortaya çıkmaktadır. II. Muršili’ye ait KUB XXVI

29’da bir antlaşma metni parçasında URUḪayaša ve URUDuggamma birlikte Arhita’nın da anılmış olması, Arhita’nın söz konusu coğrafi bağlamına dolaylı olarak destek sunmaktadır (Haas, 1986b: 24-25).

Bu veriler ışığında Arhita kenti için lokalize edilebilecek en iyi yer, tarihsel ismi Arhut olan yerleşimdir. Arapgir(Malatya)'in 30 km kuzeybatısında bulunan ve son zamanlarda yerleşim harabeleri ile kaya odalarının saptanmasıyla arkeolojik varlığı tescil edilen Arhut köyü, Divriği (Sivas) yolu üzerinde bulunmakla beraber isminin Arhita ile olan fonetik benzerliği dikkat çekicidir. Söz konusu köy yerleşiminin günümüzdeki adı Sugeçti olarak bilinmektedir (T.C. İçişleri Bakanlığı

İller İdaresi Genel Müdürlüğü, 1982: 494).

Hitit kaynaklarında Arhita kentinde bir hava tanrısı kültü olduğu belgelenmiştir

(Forrer, 1931: 8).

II. 7. 4. URU Duggamma(Dukkamma/Tukkamma)

Yöneticisinin adı Aišši olarak belirtilen Duggamma, Pahhuwalı Mita Metni arkayüzünün girişinde Hitit kralına sadakat yemini ettirilen şehirler arasında yer almaktadır (Kosyan, 2006a: 82). Buna karşılık II. Muršili'nin 10. yıl kroniğinde

(KBo IV 4) Duggamma, Aripša kenti ile beraber Azzi ülkesinin güçlü ve tahkimatlı bir şehri olarak karşımıza çıkmaktadır (Götze, 1933a: 133). II. Muršili'ye ait söz konusu yıllıklarda Duggamma, Aripša şehri ile sık sık birlikte anılmakta ve geçen

50 ifadelerden her iki şehrin yakın bir coğrafi ilişkisinin olduğu sonucu ortaya

çıkmaktadır (Götze, 1933a: 133-136; Gurney, 1948: 46). Aripša'nın konumu için aynı yılllıkta a-ši-ma-ká-an URUA-ri-ip-ša-aš Š[A(G) A.A]B.BA ki-it-ta-ri ifadesi geçmekte ve bu ifadeden şehrin göl ya da deniz civarında bulunduğu anlaşılmaktadır

(Götze, 1933a: 131 vd). Söz konusu belge Duggamma ve Aripša'nın yer aldığı Azzi

ülkesinden yüksek dağların ve yalçın kayalıkların egemen olduğu bir yer olarak söz etmektedir (Götze, 1933a: 139 Rs. IV; Garstang, 1943: 51 dn. 48).

Pahhuwalı Mita Metni ve KBo IV 4 metni bir bütün olarak değerlendirildiğinde ortaya çıkan sonuç Duggamma şehrinin Pahhuwa şehri ülkesine fazla uzak olmayan bir komşusunu tanımladığıdır. Aynı durum Duggamma ve

Aripša19 şehirlerinin yakın coğrafi ilişkisi içinde geçerlidir.

19 Aripša şehrinin lokalizasyonuna ilişkin şimdiye değin iki farklı görüş ortaya atılmıştır (Del Monte - Tischler, 1978: 37). Bu görüşlerden biri Emil Forrer tarafından savunulan Aripša'nın Van Gölü kıyısındaki Tatvan ile eşitlenmesi yönündedir (Forrer, 1931: 19 vd). Buna karşın Van Gölü kıyısı kayalıklarında Hitit arkeolojik materyaliyle ilişkilendirilebilecek herhangi bir kalıntının varolmaması ve hem de Hitit kaynaklarının gösterdiği gibi Hatti ve Hayaša-Azzi ülkeleri arasındaki coğrafi bağlamdan çok uzağında yer alıyor olması söz konusu lokalizasyon önerisini imkânsız kılmaktadır (Garstang - Gurney, 1959: 38; Diakonoff - Medvedskaya, 1987: 386). Öteki bir görüş ise Aripša şehrini klasik dönemde adı Kerasund olan günümüz Giresun kentine lokalize etmektedir. Yukarı Fırat Bölgesi’ndeki Kemah (Kummaha) üzerinden alçak Kelkit vadisi (Lycus) yoluyla Kırkkızlar Dağı'nın doğusundaki yüksekçe bir geçiş üzerinden aşağıda küçük bir körfez üzerinde Giresun'un konumlanmış olması ve kayalık bir körfezde üzerinde Orta Çağ kalıntıları bulunan Giresun kalesinin uzanıyor olması bu görüşün temel dayanaklarıdır. Buna göre Giresun'a eşitlenen Aripša'ya ulaşabilmek için II. Muršili'nin ordusu yolun bir kısmını ya Giresun sahili ya da Ordu yakınlarındaki deniz kıyısı boyunca yürümüş olmalıydı ve Klasik Dönem’de ismi Megalula olan Kelkit vadisindeki antik şehir Hitit kaynaklarındaki Ingalawa ile eşitlenmeliydi (Garstang, 1943: 51; Garstang - Gurney, 1959: 38-39; Diakonoff, 1984: 54; Diakonoff - Medvedskaya, 1987: 386-387). Ancak Hitit yazılı kaynaklarına göre II. Muršili yalçın dağlık bir alanda bulunan Aripša'dan sonrasındaki ilk ulaştığı yer Duggamma şehridir ve dolayısıyla Pahhuwa'dan da fazla uzak olmamalıdır. Büyük bir olasılıkla Aripša şehri de Yukarı Fırat Bölgesi çevresinde aranmalıdır ve buna göre belki de Tunceli ile Erzincan arasında Munzur - Mercan Dağları üzerinde bulunan küçük çaplı birçok göl, Aripša’nın aranabileceği uygun bir topografyayı betimlemektedir. Bulunduğu yer bakımından Munzur - Mercan Dağları ile bu dağlarla bağlantılı daha kuzeydeki dağ silsileleri Aripša için KBo IV 4 metninin tasvir ettiği çok yüksekteki kayalık zirvelere ve dağ göllerine sahip bir mıntıkayı oluşturmaktadır. Bölge de Orta ve Geç Tunç çağları ile çağdaş, Erzincan İli, Tercan İlçesi'nin 2 km güneydoğusunda 1690 m. yüksekliğindeki sarp bir kayalık tepe üzerinde Ağbaba Kalesi gibi yerleşimlerin bulunduğunu da not etmek gerekir (Ceylan, 2008: 264).

51

Tukkamma ya da Tukkamana biçiminde de okunabilen söz konusu yerin

Yukarı Fırat Bölgesi ile ilişkili olarak Išuwa'nın kuzeyinde uzanması gerektiği yönündeki görüş, pek çok araştırmacı tarafından dile getirilmiştir (Diakonoff -

Medvedskaya, 1987: 386; Forlanini, 2010: 157 dn. 23; Torri, 2005: 393) Ancak buna karşın kimi araştırmacılar Duggamma'yı Azzi ülkesi içerisinde İç Karadeniz

Bölgesi içerisinde aramak gerektiğini ifade etmişlerdir (Cornelius, 1967: 69;

Garstang, 1943: 51; Klengel, 1968: 73 dn. 39)

Duggamma şehrinin lokalizasyonu için teklif edilebilecek en uygun yer kanımızca Orta Çağ Ermeni kaynaklarında Dēgik adını taşıyan bölge ve o bölgenin merkezi konumundaki kale yerleşimidir (Hewsen, 1992: 59 ii). Duggamma ile dikkat

çekici bir fonetik benzerliğe sahip bu yerleşim20 Eski Yunan kaynaklarında Klima

Digēsinēs21 olarak geçmektedir. Dēgik,22 Yukarı Fırat bölgesinde bulunan IV.

Armenia yönetim bölgesinin sekiz alt bölgesinden biri olarak karşımıza çıkar

(Hewsen, 1992: 59 ii, 297). Dēgik'in yerleşim ve bir alt bölge olarak varlığı hem

Bizans döneminde hem de Bizans öncesinde doğrulanmıştır23.

Orta Çağ Dēgik bölgesel yerleşim merkezinin Tunceli ili Hozat ilçesi sınırlarında yer alan Derik (günümüz Sarısaltık) köyü yakınlarındaki Masumu-Pak

20 Söz konusu şehri Dukkamana olarak ele alan Gevorg Beglari Jahukyan, mana- ifadesini sonek olarak kabul ederek bunu Hititçe de aruna “deniz” arumana “denize ait” linguistik bağlantısı ile karşılaştırmış ve aynı ilişkinin bir Azzi kenti olan Halimana için de geçerli olduğunu belirtmiştir (Jahukyan, 1961: 391, 400, 401). Böylelikle geriye kalan Dukka ya da Dugga ifadesi, Degik ile fonetik benzerliği daha da pekiştirmiştir. 21 Digēsinēs yer adının Dēgik'in Ermenice lokativ hali olan Degis sözcüğünden türetilmiş olduğu belirtilmiştir. Klima kelimesi Grekçe bir bölgenin alt bölgesini ifade etmek için kullanılmıştır (Hewsen, 1992: 156 dn. 39). 22 Dēgik klasik Ermeni kaynaklarında akuzatif bir formu olan Dednis şeklinde de kayıtlara geçmiştir. (Hübschmann, 1969: 302; Hewsen, 1992: 156 dn. 39). Bir Orta Çağ yazılı kaynağı olan Kilikyalı Thomas'ın eserinde söz konusu yer Dedik biçiminde anılmıştır (Hewsen, 1992: 250). Bununla birlikte tarihsel kayıtlarda bu bölge için Degek' ve Gegek formunda yazılışlara da rastlamak mümkündür Hewsen, 1992: 250, 429). 23 Bu sonuca varılmasının nedeni Dēgik'in M.S. 536 yılında Bizans'a bağlanan prenslikler arasında yer almasından dolayıdır (Hewsen, 1992: 313).

52 arkeolojik yerleşkesi olduğu düşünülmektedir. Hozat ilçe merkezinin kuş uçumu 11 km kuzeyinde konumlanan Masumu-Pak Kalesi'nde, Demir Çağı ve Orta Çağ'a ait mimari kalıntılar ve seramik kırıkları saptanmış olup buna ek olarak Geç Tunç Çağı olması muhtemel seramik parçaları da gözlemlenmiştir. IV. Armenia bölgesinin

Dēgik/Dedik'i ile Derik arasında fonetik benzerlik olması ve bu fonetik benzerliği destekleyen Derik (Sarısaltık) köyü yakınlarındaki Masumu-Pak arkeolojik yerleşiminin bulunması önerilen lokalizasyonun gerekçeleridir.

II. 7. 5. URUHe/inzuta

Söz konusu şehir, Eski Hitit krallarından I. Ḫattušili Dönemi’nde Hitit kaynaklarında (KBo XXII 3 + KUB XXXI 103 3) anılmaktadır (Yiğit, 1995: 244).

Hititçe öteki bir belge olan KBo XXII + KUB XXXVI 103 7' (Zukraši Kroniği), metinsel bağlamda kırıklardan ötürü kopukluklar olmasından dolayı bu kentin lokalizasyonuna ilişkin bir ipucu vermemektedir (Kosyan, 2006: 92). KUB XVI 42 parçalı bir fragmanda olsa kentin Išuwa ile olan bağlantısını ortaya koymaktadır24.

Išuwa bölgesinde yapılan işleri anlatan ve hangi Hitit kralı zamanında yazıldığı kesin bilinmeyen KBo XVI 42 (önyüz 16-21) metninde Hititler için Hinzuta'nın bir sınır kenti olarak öneminin arttığı anlaşılmaktadır. Buna göre bir sınır şehri olan

Manzana'dan 30 kadar hane halkı bir diğer sınır kenti Hinzuta şehrine yerleştirilerek

Manzana kenti boşaltılmıştır (Ertem, 1990: 581-585). Hinzuta'nın Asur kaynaklarındaki varyasyonu Enzata/Enzite olarak karşımıza çıkmaktadır (Klengel,

1968: 74 dn. 41; Klengel, 1976: 86; Kosyan, 2006a: 92-93; Köroğlu, 1995: 359 vd).

24 KBo XVI 42 metni olasılıkla yüksek rütbeli bir Hitit görevlisinin Yukarı Fırat Bölgesi’ndeki Hitit sınır bölgesinde yaptığı bir teftiş sürecinden bahsetmektedir. Kent adı geçen metnin 17. satırında [URU Ḫi-i]n-zu-ta-aš-ma x[, 19. satırında UR[UḪi]-in-zu-ta e-ša-ri URUMa-an-za-na-aš-ma x[ şeklinde geçmektedir (Klengel, 1976: 85-86). Hayri Ertem açık bir şekilde Hinzuta'yı Išuṷa ülkesinin beş kentinden biri olduğunu ifade etmektedir (Ertem, 1990: 577).

53

Ülke adı olarak Yeni-Asur yazılı belgelerinde KUREnzi, KUREnzite formlarında şehir ismi olarak ise URUEnzata biçiminde geçmektedir (Parpola, 1970: 13, 125; Russell,

1984: 182; Salvini, 1995: 48). Hitit kaynaklarına paralel olarak I. Tukulti-apal- ešarra(M.Ö.1115-1077)'ya ait Asurca bir yazıtta geçen URUEn-za-ta-ša KURI-šu-a

(Išua ülkesinin Enzata kentini) biçimindeki ifade, He/inzuta'nın Išuwa ülkesinin bir kenti olduğunu açığa vurmaktadır (Grayson, 2002a: 43; Luckenbill, 1926-1927:

219). III. Šulmānu-ašarēd (M.Ö. 859-824) Dönemi’ne ait Kuruh Monoliti'nde ise

Išuwa-Enzite, Enzite-Arzania (Murat Suyu) bağlantısı konusunda şu ifadeler

çarpıcıdır: "... Namdanu ve Merisu dağlarını aştım. Išuwa ülkesindeki Enzite'ye karşı yürüdüm. .... Enzite'den hareket ettim. Arzania Irmağı’nı geçtim. Suḫme ülkesine yaklaştım..."(Luckenbill, 1926-1927: 219). Sonuç olarak Enzite adı Yeni Asur metinlerine göre Išuwa ülkesi, Arzania (Murat) Nehri, Suḫme (Bingöl) ülkesi ve

Amadanu/Madanu/Namdanu (Maden/Elazığ) ülke veya dağları ile ilişkili bir alanda yer almaktadır (Köroğlu, 1995: 361, 362).

Enzite ile Hitit ve Asur kaynaklarında sözü edilen Alzi ve Alşe'nin aynı şehir ya da ülkenin farklı yazılışları olup olmadığı konusu tartışmaya açıktır (Burney,

2004: 16-17; Del Monte -Tischler, 1978: 10; Forrer, 1928: 88-90; Haas, 1986a: 14;

Haas, 1986b: 22; Köroğlu, 1995: 360; Russell, 1984: 182 vd; Wilson, 1962: 103).

Bundan ötürü içerisinde soru işaretleri barındıran bu lokalizasyon eşitlemeleri

çalışmanın kapsamı dışında tutulmuştur.

Klasik Devir ve Orta Çağ kaynaklarında Elazığ bölgesine Anzitene, Anzetena ya da Anzit denilmekteydi (Howard - Johnston, 1985: 239 vd; Forrer, 1920: 29;

Hauptmann, 1969/1970: 26 dn. 27; Hübschmann, 1969: 300; Markwart, 1930: 41*,

54

67-105). Orta Çağ Ermeni kaynakları aynı yer için Andzit/Anjit/Handzit adlarını kullanmaktaydı (Hübschmann, 1969: 300, 301, 432).

Yazılı ve arkeolojik kanıtlardan çıkarılan tüm bu tanımlamalara adı günümüze kadar korunarak gelen Til-Enzit (modern Doğankuş) höyüğünün konumu uygun düşmektedir. 175 x 150 x 25 m. oranlarındaki boyutlarıyla Elazığ yöresindeki en büyük arkeolojik yerleşim olan söz konusu höyük, Ergani - Maden geçidinin hemen kuzeyinde, Harput arkeolojik yerleşiminin güneyinde, il merkezine bağlı Mollakendi bucağındaki verimli Uluova'da yer almaktadır (Res. 3). Höyük üzerinde yapılan kişisel gözlem ve öncesinde gerçekleştirilmiş yüzey araştırmalarında, incelenmiş seramik kırıklarının M.Ö. II. binyılın ikinci yarısından Orta Çağ'a değin devamlılık gösteren bir yerleşime ait olduğu anlaşılmıştır (Aşan, 1989: 536; Köroğlu, 1996: 61-

62 Sevin, 1989a: 454). Ayrıca höyük üzerinde kaçak kazılarla açığa çıkarılmış kimi kesitlerde Orta Çağ'a ait harçlı taş duvarlar seçilebilmektedir (Res. 4) ve daha

öncesinde yerleşimde bulunan mozaik kalıntılarının Roma-Bizans dönemlerine ait olduğu bildirilmiştir (Huntington, 1901: 181 vd; Hauptmann, 1969/1970: 28). Yerel

Demir Çağı seramiği ile Urartu çanak-çömlek geleneğiyle ile ilişkili seramik gruplarının varlığı da höyük üzerinde saptanmıştır (Dan, 2012: 62). Anlaşılacağı

üzere bu arkeolojik kalıntılar, yazılı kaynaklarda He/inzuta - Enzite adının görüldüğü tüm dönemleri temsil etmektedir. Bu durumuyla Til-Enzit yazılı belgelerde

He/inzuta, Enzi, Enzite, Hanzit ve bunlara benzer isimlerle belirtilen kentin lokalize edilebileceği en uygun höyüktür (Köroğlu, 1995: 366; Yakar, 2007: 373). Buna karşın Hinzuta şehrini Harput Kalesi'ne idantifiye etmek isteyen görüşlerde bulunmaktadır (Ertem, 1990: 586; Yıldırım, 2013: 299-300).

55

II. 7. 6. KUR URUIšuwa

Pahhuwalı Mita Metni’nde altı kez geçmek suretiyle Pahhuwa'dan sonra en fazla söz edilen yer ismidir. Metin içerisinde hem ülke ve şehir ve hem de sadece

şehir determinatifiyle belirtilmiştir25.

Çivi yazılı tabletler ve hiyeroglif kayıtlar aracılığıyla belgelenen Išuwa

ülkesinin coğrafi konumu uzun zamandır bilinmektedir (Klengel, 1968: 63 vd;

Hawkins 1998: 281 vd). Hitit kralı Šuppiluliuma Dönemi’nde Mitanni prensi

Šattiwaza ile yapılan antlaşmadaki "...Fırat Nehri’ni geçtim ve Išuwa ülkesine gittim

..." ifadesi, Išuwa'nın Fırat (Puratti) geçildikten sonra girilen ilk ülke olduğuna işaret etmektedir (Karauğuz, 2000: 207). Išuwa, büyük oranda günümüz Elazığ civarındaki bölgeyi kapsamaktaydı ve kuzeyde Murat (Arsania) Nehri, batıda ve güneybatıda

Malatya'nın karşısında Fırat Nehri ile sınırlanmıştı (Klengel, 1968: 63).

Güneydoğuya yayılımı muhtemelen Dicle'nin kaynağı Hazar Gölü'nden Murat ve

Fırat havzalarını ayıran tepe sıralarıyla sınırlanmıştır. Išuwa'nın ana yerleşim yerleri

Murat Nehri'nin güneyi boyunca uzanan Altınova gibi alçak düzeyli, verimli ovalar

üzerinde bulunmaktaydı (Hawkins, 1998: 281). Harita üzerindeki görünümünden de anlaşılmaktadır ki, bu coğrafi konum kent çevresindeki ülkeye Önasya'nın siyasi tarihinde önemli bir rol tahsis etmiş olmalıydı. Išuwa bilhassa M.Ö. II. binyılın yayılmacı koşulları altında Mezopotamya ile Orta Anadolu arasında köprü görevi gören bir ülkeydi. Fırat akıntısının Kuzey Suriye'ye doğru olan yolunu ve belki de daha önemlisi Dicle akıntısının Asur ve Babil'e giden yol erişimini sağlamaktaydı

(Klengel 1968: 63).

25 Metin içerisinde Išuwa, KUR URU determinatifiyle öy. 21, 30, ay. 13'de; URU determinatifiyle öy. 23, ay. 13, 18 ve 36'da anılmıştır.

56

Išuwa kentinin günümüzde Keban Baraj Gölü'nün altında kalan ve Elazığ ilinin İçme bucağı yakınlarında yer alan Korucutepe höyüğüne lokalizasyonu

önerilmiştir (Ertem, 1990: 587).

II. 7. 7. KUR URUKummaha

Metin içerisinde iki defa kendisinden söz edilen bu kent KUR URU determinatifiyle hem şehir ve hem de ülke ismidir. Olayların kronolojik sıralamasına göre ilkin metnin kötü korunmuş önyüzün 31. satırında Kummaha ülkesi kentleri muhtemelen Hitit yanlısı güçler tarafından cezalandırılmıştır. Buradaki Hitit müdahalesinin nedeni Mita ve müttefiki Tahhišalı Ušapa'nın Kummaha ve

Timmiya'nın arasında bulunduğu Hitit şehirlerini ele geçirmesi olarak açıklanmıştır

(Torri, 2005: 389). Arkayüzün 16. satırında Pahhuwalı Mita ve müttefiklerine karşı

Hitit kralının yaptığı bir askeri sefer esnasında Kummaha şehri ülkesini bir üs olarak kullandığı anlaşılmaktadır.

Kummaha şehri araştırmacıların büyük çoğunluğu tarafından bugünkü

Erzincan iline bağlı Kemah (Kalesi) yerleşimine lokalize edilmektedir ( Del Monte -

Tischler, 1978: 220; Forlanini, 2010: 160; Forrer, 1931: 2; Garstang, 1943: Plate

XVII, 48, 50; Haas, 1986b: 22; Jahukyan, 1961: 356 vd)26. Kemah Kalesi üzerinde son zamanlarda yapılmış arkeolojik bir yüzey araştırması M.Ö. II. binyıla tarihlendirilen çanak-çömlek gruplarını saptayarak Kummaha ile Kemah özdeşliğine

önemli bir katkı sunmuştur (Ceylan, 2008: 175-176). Orta Çağ öncesine tarihlendirilebilecek basamaklı bir kaya tüneli ile Erken Orta Çağ yerleşimine ait

26 Piotr Taracha, Pahhuwalı Mita Metni’nde Kummaha'yı Pahhuwa'nın kuzey komşusu olarak nitelemektedir (Taracha, 1997: 84); Heinrich Otten, Kummaha'nın Doğu Anadolu'da bulunduğunu belirtmektedir (Otten, 1980-1983: 334). Buna karşın Albrecht Goetze, Kummaha'yı Hellenistik Dönem Kommagene ile eşitlemiştir (Goetze, 1940: 47).

57 izleri barındıran kale, Orta Çağ kaynaklarında Kamakh adıyla bilinmektedir

(Anderson, 1897: Plate I; Kleiss - Hauptmann, 1976: Nr. 179). Kemah, Sivas yönünden gelip (Divriği - Pingan Köyü güzergâhını izleyen) Erzincan'a giden bir rota

üzerinde yer almaktadır ve bu rota Hititler dâhil olmak üzere tarihin çeşitli dönemlerinde Yukarı Fırat Bölgesi’ne ulaşmak için izlenmiş olmalıdır. Günümüzde aynı rota üzerinde demiryolu hattı bulunmaktadır.

KUB XXXVIII 12 III 15 metninde Kummaha şehrinin tanrıları Kubaba ve DU olarak tanımlanmıştır (Otten, 1980-1983: 334).

II. 7. 8. URUPitteyariga

Metin içerisinde bir şehir ismi olarak üç defa anılan şehrin şimdiye değin kesin bir lokalizasyon ve identifikasyonu yapılamamıştır. Metnin verdiği bilgiye göre yöneticisi Arihpizzi ismini taşımaktadır.

Išmeriga ve Murmuriga gibi yer adlarında da rastlanılan -riga soneki Fırat

Bölgesi’ndeki yerleşimlerin adlarında yoğunluk kazandığı belirtilmiştir (Gurney,

2003: 126).

Pahhuwa ülkesini çevreleyen bir çember üzerinde konumlanması gereken

şehrin lokalizasyonuna ilişkin fikir sunabilecek KUB XXXI 79 metninin önyüz 4-18 pasajları önem arz etmektedir. Burada Šamuḫa, Arziya ve Pitteyariga adındaki üç

şehir arasında ismi verilmeyen bir nehir üzerinde ulaşım söz konusudur. Öncelikle

Pitteyariga'dan Šamuḫa'ya nakledilecek erzağın sandallara nasıl ve ne miktarda yükleneceği rakamlarla birlikte verilmektedir. Mektup incelendiğinde Pitteyariga'dan yükleme yapıldığı, fakat suyun seviyesinin alçak olması nedeniyle sandalların

58 yükünün yeniden düzenlendiği anlaşılmaktadır (Garstang - Gurney, 1959: 33-34;

Yiğit, 1997: 283). Söz konusu nehir, yükü ağır ve büyük sandalların akarsuyun

üzerinde geçişine elverişli olmayan bir su miktarını betimlemekte ve muhtemelen yaz aylarında su miktarının azaldığı bir nehre işaret etmektedir (Garstang - Gurney,

1959: 34; Yiğit, 1997: 283). Yukarı Kızılırmak havzası, sözü edilen özellikleri taşıyan en iyi adaydır27 ve nehir ulaşımında Pitteyariga'nın, batısında yer alan sırasıyla Arziya, Šamuḫa şehirlerine göre daha doğuda bulunduğu anlaşılmaktadır

(Yiğit, 1997: 287). Bu nedenle Pitteyariga şehri Yukarı Kızılırmak havzasının doğu bölümünde aranması gerekir. III. Tudhaliya dönemi olaylarını anlatan bir diğer Hitit belgesinde (KBo VI 28 I 6-15) -uzaktaki Azzili düşmanın gelip Yukarı Ülkeleri yağmalaması ve Šamuḫa kentini sınır yapması - şeklindeki anlatım, Pitteyariga'nın

Yukarı Ülke ile Azzi ülkesi arasında bir sınır kenti olabileceğini akla getirmektedir

(Garstang - Gurney, 1959: 32; Goetze, 1940: 21-22; Kınal, 1974: 419; Yiğit, 1997:

283). Aslında daha öncesinde Šamuḫa kentiyle eşitlenmek istenen Sivas ili Zara ilçesi yakınlarındaki Tekkeköy arkeolojik yerleşimi, konumu itibarıyla

Pitteyariga’nın lokalizasyonu için önerilebilecek daha makul bir yeri temsil etmektedir. Bir Orta Çağ kalesi görünümündeki Tekkeköy'ün yüzeyinde Geç Bronz

Çağı ve Demir Çağı çanak-çömlek kırıkları gözlemlenmiş olup eski bir şehir yerleşimi olabilecek M.Ö. II. binyıla tarihlenen kalıntılar tespit edilmiştir (Burney,

2004: 236-237).

27 Buna karşın Pitteyariga'nın Yukarı Fırat bölgesindeki Murat Suyu yakınlarında olabileceği konusunda önerilerde bulunmaktadır (Gurney, 2003: 124; Alp, 1956: 77 vd)

59

II. 7. 9. URUŠullamma

Išuwalı tanrılar listesinde (KUB VI 45 II 64) "Šullama'nın Ištar'ı" olarak gözüken bu şehir Išuwa'ya lokalize edilmektedir (Kosyan, 2006a: 93; Del Monte -

Tischler, 1978: 364).

II. 7. 10. URUTimmiya

Bu metin dışında XXVI 62 IV 36' belgesinde anılan Timmiya şehri

Pahhuwa'nın komşularını kapsayan yayın içerisinde aranmalıdır (Del Monte -

Tischler, 1978: 423). Erken Orta Çağ'da Grekçe "Tzoumina", klasik Ermenice de ise

"Cumina/Cimin" adı verilen bugünkü Üzümlü (Erzincan) ilçe yerleşimi ile

Timmiya'yı eşleştirmek akla yatkın görünmektedir (Forlanini, 2010: 157; Hewsen,

1992: 151). Burası muhtemelen Ptolemaios'un haritasında "Ti(m)nissa" (ya da farklı bir okunuşuyla "Kimissa") olarak işaretlenen yerdir (Hewsen, 1982: 127, 149;

Hewsen, 1992: 334). Üzümlü Kalesi üzerinde yapılan arkeolojik yüzey araştırmalarında Orta Çağ'a ait bol keramik ve Orta Çağ öncesine gidebilecek yapı kalıntıları (kaya mezarı, su sarnıcı, sunak vb.) tespit edilmiştir (Ceylan, 2008: 59).

Cimin, Pahhuwa ülkesinin çekirdek bölgesini oluşturan Pah (Tunceli) kasabasına kuş uçumu uzaklığı takriben 70 km olup kuzeyinde yer almaktadır. Erzincan il merkezine karayoluyla 30 km doğusunda konumlanan Üzümlü'nün güneyinde Munzur Dağları

(3462 m) bulunmaktadır.

Timmiya, "Pahhuwalı Mita Metni" bağlamında Hitit kontrolündeyken

Pahhuwalı Mita ve Tahhišalı Ušapa tarafından fethedilen bir şehir olarak tanımlanmıştır (Torri, 2005: 389).

60

II. 7. 11. URUWatarušna

Büyük bir olasılıkla Išuwa ya da Pahhuwa ülkesi içerisindeki ya da Pahhuwa civarındaki bir şehri tanımlamaktadır (Del Monte - Tischler, 1978: 481; Del Monte-

Tischler, 1992: 188; Kosyan, 2006a: 93).

II. 8. ETNİK VE KÜLTÜREL YAPI

Pahhuwa'nın yer aldığı tarihsel coğrafya Asur Ticaret Kolonileri Çağı

Zubana/Supana, Hitit Šuppinna Urartu Šupa(ne/i) ve Yeni Asur Šuppa adıyla kayıtlara geçen bir bölgenin üzerinde yükselmiş olmalıdır. Hitit İmparatorluğu'nun yıkılışından sonra Pahhuwa toprakları Luvi hiyeroglif yazısını kullanan Yeni Hitit

şehir devletlerinden Malatya Krallığı'nın uzunca bir süre egemenliği kalmıştır. Urartu kaynakları Šupa(ne/i) ülkesini genellikle Geç Hitit şehir devletleriyle beraber anmışlar ve bu çevrede bulunan Huzana ve Wasini gibi bazı yerleşimleri Malatya

Krallığı'ndan ayırarak kendi topraklarına kattıklarını açıkça belirtmişlerdir.

Pahhuwalılar'a atfedilebilecek bir yazı dili olmadığından ötürü onlara ait etnik ve kültürel yapı izlerini, ancak Pahhuwa ile ilişkili yer ve şahıs adlarının etimolojik analizi yapılarak bir sonuca ulaşılabilir. Bu konuda tek kaynak Pahhuwa bilgi veren

Hitit çivi yazılı kaynaklarıdır. "Pahhuwalı Mita Metni" kapsamında yer ve şahıs isimlerinin arka planı Yukarı Fırat Bölgesi’nde yer alan Pahhuwa ve komşularının etnik yapısına ilişkin bazı ipuçlarını ele vermektedir.

Pahhuwa sözcüğünün çatısı Hititçe "korumak, savunmak" anlamlarına gelen paḫḫaš = paḫš sözcüğünden türetilmiş olduğu ifade edilmiştir. Hint - Avrupa dillerinde aynı anlama gelen pa ya da pek'u sözcükleriyle karşılaştırılabilen paḫḫaš = paḫš fiili ayrıca (insanları) güvenle muhafaza etmek, (zararlı ya da tehlikeli birşeyi)

61 kontrol altına almak anlamlarına da gelmektedir (Güterbock - Hoffner, 1997: 2;

Jahukyan, 1961: 401) Eski bir Anadolu toponomisi olan -wa hecesinin ise bir sonek elemanı olduğu kabul edilmiştir (Jahukyan, 1961: 400). Bu soneki "Išuwa ve

Ingalawa" gibi yer isimlerinde de görmek mümkündür.

Pahhuwalı Mita Metni’nin baş aktörü konumundaki Mita’nın, isim olarak etimolojik kökeninin hiyeroglifik Luvice "hizmetkâr, köle" anlamına gelen -mita- sözcüğüne dayandırılması gerektiği araştırmacıların ortak fikridir (Bossert, 1952-

1953: 328; Hawkins, 1997: 273; Kosyan, 2009: 91; Mellink, 1965: 320). "Mida"

şeklinde de okunabilen bu isim kimi araştırmacılar tarafından uzun zamandan beri

Frig kralı Midas ile eşleştirilmek istenmiştir (Götze, 1933b: 187; Laroche, 1966: N.

808; Melchert, 2007: 528)28. Ancak Frigler'in ya da Muškiler'in Anadolu'da M.Ö.

XII. yüzyıldan önce var olduğuna dair bir kanıt mevcut olmadığından bu karşılaştırmanın kronolojik temeli sağlam değildir (Gurney, 1948: 46-47). Bu yüzden

"Mita" Frigçe bir isimden ziyade daha Eski Anadolu dilleriyle ilişkili olduğu düşünülmektedir (Hawkins, 1997: 273). Aynı isme taş bir kâse üzerine yazılmış

Babilce bir metin üzerinde de rastlanmıştır (Hawkins, 1997: 273).

Pahhuwalı Mita Metni’nde anılan şahıs isimleri aşağıda sınıflandırılmıştır.

Hitit - Luvi (Eski Anadolu Hint - Avrupa Dil Grubu):

Agga [?]

Tahišna kentinin yöneticisi olarak ortaya çıkan bu isim iki farklı metninde daha doğrulanmıştır. Biri Kaniş'te (mA-ga-a) ve diğeri Mısır'da ki Arzawalı elçilerden biri

28 Emil Forrer, Muşkili Mita ile Frigli Midas'ı aynı tarihsel şahıslar olarak ele almış buna karşın Pahhuwalı Mita'ya yönelik herhangi bir öneride bulunmamıştır (Forrer, 1921: 70 vd).

62 olarak karşımıza çıkar. İsmin kökeninin Hitit-Luvi dillerine dayandığı kesin değildir

(Kosyan, 2009: 89).

Halpa [?]

İsim üzerinde Emmanuel Laroche Suriye'de ünlü bir kent olan Halpa (Halep) yer adını görme eğilimindedir (Laroche, 1966: 273). Keza M.Ö. II. Binyıl

Anadolusu'nda Halpa yer adı ile yapılmış birleşik isimler yaygındır (Halpa-muwa,

Halpa-ziti, Halpa-šulupi, Halpa-ru(n)ta, Halpa-hi vb). Ancak Halpa şahıs isminin

Eski Asur Ticaret Kolonileri Çağı çivi yazılı belgelerindeki varlığı sözü edilen varsayımı şüpheli hale getirmektedir (Goetze, 1954: 77; Kosyan, 2009: 90). Bu yüzden birleşik bir unsur eklemeksizin "Pahhuwalı Mita Metni" ve Kültepe metni açısından Halpa adından sözetmek kayda değerdir.

Haššana

Bu ismin Hint-Avrupalı dillerde "doğurmak" anlamına gelen -has- çatısından türetildiği önerilmiştir. Hititçe -haššanna- "akraba", Likyaca çoğul e hali olarak - xttana- "akrabalara, soyundan gelenlere" anlamlarını içermektedir (Kosyan, 2009:

90). Hitit metinlerinde her ikisi de Kanišli olan ve Hititçe -has- "doğurmak" kökünden geldiği önerilen Hašarti- ve Hašiuman adında iki şahıs ismi daha bilinmektedir (Kosyan, 2009: 90; Laroche, 1966: N. 321, 322).

Kalimuna

Kalimuna adındaki bir Kaška kenti ile eşsesli olan söz konusu ismin etimolojisi belirsizdir. Kalimuna şahıs adının metin içerisinde "Ištahara bölgesindeki

URUKalimuna" şeklinde geçen bu yer isminden kaynağını aldığı düşünülmektedir

63

(Del Monte - Tischler, 1978: 165; Kosyan, 2009: 91; Laroche, 1966: 268). Yer isimlerinin şahıs isimleri olarak kullanımının yaygın bir uygulama olduğuna

(Ammuna, Maša, Hurutta, Maraššanda vb.) Hitit metinleri tanıklık etmektedir

(Gurney, 1948: 37; Kosyan, 2009: 91, 205; Laroche, 1966: 266).

Mahuilu [?] (Hinzuta'nın Adamı)

Söz konusu adın Hitit kaynaklarında iyi bir şekilde belgelenmiş olan

Mašhuiluwa şahıs isminin bir çeşitlemesi olduğu önerilmiştir. Bulunulan öneriye göre çivi yazısında -aš işaretinin unutularak yanlış yazılması ile Mahuilu adı oluşmuştur (Laroche, 1966: N. 779-2). Tipik bir Proto-Hitit şahıs isim soneki olan - ili- Akadçalaştılmış şekliyle -ilu- ifadesine dönüştüğü düşünülebilir29.

Muwatalli

Pek çok Hitit metninde belgelenmiştir. Bunların arasında en tanınmışları Hitit kralları I. ve II. Muwatalli ile Gurgum kralı Muwatalli olarak bilinirler (Laroche,

1966: N. 837). Şahıs ismi eki durumundaki -alli- tipik Hitit-Luvi eksenli bir Proto-

Hitit sonekidir (Schuler, 1965: 90; Singer, 2007: 171).

Piggana

KUB XXIII 72 önyüz 36'da Piggana, Hitit kralının Išuwa'ya gönderdiğini söylediği bir şahıstır. Kendisi ya Hititler'in hizmetinde olan Pahhuwalı bir şahıs ya da

Hitit kontrolündeki bir alanda bulunan herhangi biri konumundadır (Kosyan, 2009:

93 dn. 1). Bu isim Maşathöyük Hitit arşivinde Malazziya kentinin Kaškalı bir aristokratı olarak bilinen Pigganu’nun adıyla büyük bir benzerlik göstermektedir

29 Benzer bir örnek için Kaškaili ve Kaškailu arasındaki ses değişimi ilişkisi verilebilir (Singer, 2007: 171).

64

(Alp, 1991: 86). Burada ismin sonunda yeralan -nu hecesinin bir sonek olduğu Sedat

Alp tarafından belirtilmiştir (Alp, 1991: 86). Bununla beraber Piganu adı, Ziharziya kentinin Kaškalı bir yaşlısı olarak (KUB XLVIII 107 öy. I 10 ) daha erken döneme tarihlenmiş bir Hitit kaynağında da belgelenmiştir (Alp, 1991: 86; Kosyan, 2009:

92).

Šanta (Watarušna'nın Adamı)

Metinde nominatif olarak MŠa-an-ta-aš olarak belgelenen bu isim KBo I 11'de

Šanda olarak geçmektedir. Burada akuzatif formdaki Šanda, Hurma'nın adamı nitelemesiyle anılmaktadır (Laroche, 1966: N. 1096). Hitit metinlerinde

M DAMAR.UTU okunuşuna da sahip söz konusu adın, dişil bir şahıs ismi olarak da kullanıldığı bilinmektedir (Laroche, 1966: N. 1096 - 3, 5). Bu ismin daha çok Güney

Anadolu'da tapınılan Luvi kökenli Šanta tanrısına dayandığı ifade edilmiştir

(Laroche, 1966: 291).

Šantaziti (Yerel Yaşlı ?)

Bu isim Himmuwalı adam olarak M DAMAR.UD.LÚ okunuşuyla IBoT II

131'de belgelenmiştir (Laroche, 1966: N. 1103). Söz konusu isim Luvili Šanta adındaki bir tanrının sonuna Luvice eril bir sonek olan -ziti- ile birleşmesinden meydana gelmiştir (Laroche, 1966: 285, 291).

Walwaziti (Šullama'nın Adamı)

Söz konusu isim bir Ugarit kaynağınada MWa-al-wa-zi-du formunda belgelenmiştir (Laroche, 1966: N. 1486). İsmin sonundaki -ziti- sonekinin eril anlamı olup Luvice kökenlidir (Laroche, 1966: 285).

65

Hint - İran Dil Grubu:

Aşağıda Hint-İran olarak sunulmuş isim grubuna ilişkin temel ölçüt -utta sonekinin varlığıdır. Pahhuwalı Mita Metni hariç söz konusu sonekle biten Eski

Hint-Avrupa Anadolulu ya da Hurri kökenli herhangi bir şahıs isminin mevcudiyeti

şimdiye kadar doğrulunamazken M.Ö. II. binyılın ortalarında Suriye ve Filistin'de

Hint-İran kökenli iki yerel yöneticinin adı belgelenmiştir. Adları geçen iki yerel şahıs adı Akšapa'nın lideri len-da-ru-ta//lin-tar-u-da (Hint kutsal metni Rigveda'da

Indrota/Indrauta) ve Guddašuna krallığının hanedan üyesi olan ve Ya-mi-u-ta'dır

(Kosyan, 2009: 93; O’Callaghan, 1948: 61, 151 vd)30.

Arziutta

Sadece Pahhuwalı Mita Metni’nde belgelenmiştir.

Lupakiutta

Bu ismin ikinci işareti geçmişte farklı biçimde okunmuştur. 1930 yılında

Archibald Henry Sayce tarafından metnin ilk çeviri girişiminde bu işaret pa biçiminde okunmuştur (Sayce, 1930: 5). Sonrasında Oliver Robert Gurney tarafından aynı hece ú olarak okunarak MLu-ú-ki-u-ut-ta-aš şeklinde söz konusu isim

çevrilmiştir (Gurney, 1948: 33). Ancak M.Ö. XIV-XIII. yüzyıllarda Hitit metinlerinde belgelenmiş olan Lupakki isminin varlığı göz önünde tutulduğunda bahsi geçen ismin Lupakiutta biçiminde okunarak yeniden tamamlanması gerekir.

Bununla birlikte Hitit metinlerine bakıldığında bu ismi taşıyanların bazılarının Išuwa ile yakından ilişkili oldukları anlaşılmaktadır.

30 Yamiuta, Sanskritçe (yami+ūta) "Yamin tarafından desteklenmiş, onaylanmış, korunmuş" anlamlarına gelmektedir. İndarota, Sanskritçe yazılışıyla İndrota (indra-ūta) "desteklenen, sevilen İndra" anlamını taşımaktadır. (O'Callaghan, 1948: 61, 151, 152)

66

Sınıflandırılamayanlar:

Aišši (Duggamma'nın Adamı)

Aiššiya ya da Aissia biçiminde telaffuz alternatiflerine sahip bu isim, Hurri kökenli Išuwalı bir şahıs adı olarak değerlendirilmiş olmasına karşın ismin etimolojik yapısı açık değildir (Jahukyan, 1961: 356). Bu ismin Hint-Avrupa dillerindeki “saygı duymak”, “itibar etmek”, “tanrı” anlamlarını içeren ais- kökünden türemiş olabileceği önerilmiştir31 ve Eski Yunan mitolojisinde mitik bir kahraman olan

Argonautlar’ın önderi Iason (Ιάσων) ile Iason’un babası, mitik kral Aison/Aeson

( Αἴσων) şahıs adlarıyla karşılaştırılmak istenmiştir (Jahukyan, 1961: 370).

Akarki (Pališna'nın Adamı)

Şahıs ismi olarak sadece Pahhuwalı Mita Metni’nde belgelenmiştir. Sözcük olarak Urartuca bir ölçü birimi olan aqarqi kelimesiyle benzerlik taşımakta ise de tam bir tanımlama yapmak mümkün değildir (Kosyan, 2009: 89; Laroche, 1966: N.

14).

Arihpizzi (Kummaha’nın Adamı)

Arihbizzi biçiminde de transkripsiyonu mümkün olan söz konusu isim, Hurri paralelliği taşıyan Išuwalı bir şahıs adı olarak değerlendirilmiştir (Jahukyan, 1961:

356, 362). İsmin sonunda yer alan zzi (zi)- soneki, Hitit şahıs adlarında sıkça rastlandığından (Amazzi, Aranḫapilizzi, Hapruzzi, Ḫilarizzi, Patazzi vb.) söz konusu ekin Hitit orjinli olabileceği ifade edilmiştir (Jahukyan, 1961: 371, 400). Ayrıca

31 Buna göre ais- köküyle Eski Yunanca hieron “kutsal”, Eski Almanca ēra “saygı duymak”, Umbria dilinde esono “kutsal, dindar”, Etrüskçe ais, eis “tanrı”, aisuna, aisna, eisna, aiser, eser “kutsal” paralellikler taşımaktadır (Jahukyan, 1961: 370).

67 sözkonusu soneki, Hurrice uzzi (zzi)- sonekiyle de karşılaştırmak mümkündür

(Jahukyan, 1961: 371, 400). Ancak tatmin edici bir etimolojik analiz yapmak mümkün görünmemektedir.

Aritku (Lillima'nın Adamı)

Sadece Pahhuwalı Mita Metni’nde belgelenmiştir (Kosyan, 2009: .90; Laroche,

1966: N. 128).

Huru (Mararha'nın Adamı)

Sadece Pahhuwalı Mita Metni’nde belgelenmiştir. İsim MḪu-u-ru-uš olarak nominatif halde yazılmıştır (Kosyan, 2009: 90; Laroche, 1966: N. 408).

Kašiyara (Zanzaliya'nın Adamı)

Bu isim Pahhuwalı Mita Metni ile KUB XXVI 62 metninde belgelenmiştir.

İsmin Kuzey Mezopotamya'da (Mardin bölgesinde) bulunan Kašiyari Dağı'ndan türetildiği önerilmiştir (Kosyan, 2009: 91; Laroche, 1966: N. 534).

Pahawa (Alatarma'nın Adamı)

İsim olarak sadece Pahhuwalı Mita Metni’nde doğrulanmıştır. İsim MPa-ḫa-a- u-wa-aš olarak nominatif halde yazılmıştır (Laroche, 1966: N. 904).

Šiuša

Bu isme sadece Pahhuwalı Mita Metni’nde rastlanmaktadır. Bazı çekinceler barındırmasına karşın Kapadokyalı bir isim olan Ši-wa-aš-mi-i ile bağlantılı görünmektedir. Sondaki -mi hecesi bir sonek olarak değerlendirilmektedir (Kosyan,

2009: 92; Laroche, 1966: N. 1161, 1163).

68

Tahišalli

Bu ismin Išuwa ya da Išuwa'nın yakınlarında yer aldığı düşünülen ve

Pahhuwalı Mita Metni’nde de geçen URUTahhiša kentinden türetildiği düşünülmektedir (Kosyan, 2009: 92; Laroche, 1966: N. 1203). Buna göre isim

Tahhiša+alli sözcüklerinden oluşmaktadır ve sonek olduğu önerilen -alli, metinlerde tek konsonantla -ali- biçiminde de yazılabilmektedir (Kosyan, 2009: 92). Söz konusu

-alli- karakteristik bir Hitit-Luvi eksenli Proto-Hitit sonekidir (Schuler, 1965: 90;

Singer, 2007: 171).

Pahhuwa şehri ülkesi ve çevresindeki küçük yerel krallıklara ait yer ve şahıs isimlerinin etimolojik kökeni Yukarı Fırat Bölgesi'nde Hitit-Luvi grubu Eski

Anadolu Hint-Avrupa dillerine dayanmaktadır. Pahhuwa şehri ülkesi ile çevresindeki yerel krallıklar hakkında Pahhuwalı Mita Metni kapsamında tespit edilebilmiş yer ve

şahıs isimlerinin etimolojik analizinin ortaya çıkardığı sonuç, onların ağırlıklı olarak

Eski Anadolu Hint-Avrupa dillerine dayandığıdır. Bu dilbilimsel çıkarım

Pahhuwa'nın da içinde yer aldığı Yukarı Fırat Bölgesi'nde Hitit-Luvi grubu Eski

Anadolu Hint-Avrupa dillerini konuşan bir popülasyonun varlığını doğrulamaktadır32. Hint-İran kökenli isimler taşıyan Pahhuwalı iki şahsın (Arziutta ve Lupakiutta) Pahhuwalı Mita belgesinde anılması farklı bir etnik gruba işaret etmektedir (Kosyan, 2006b: 247 vd). Şayet böyleyse Pahhuwa'da ortak bir yaşam sürdüren iki farklı Hint-Avrupalı etnik grup sözkonusudur. Bunun yanı sıra Elazığ bölgesiyle eşitlenmiş Išuwa ile ilişkili farklı Hitit belgelerinden Hurri popülasyonunun varlığı saptanabilmekle birlikte Hint-İran kökenli Išuwa şahıs

32 Igor Mikhailovich Diakonoff, Pahhuwalı Mita Metni’ndeki şahıs isimlerini göz önünde tutarak bölgenin M.Ö. II. Binyılı için " Yukarı Fırat Vadisi’nin içlerine Luvili unsurların kademeli bir nüfuz edişine yönelik bir izlenim edinmekteyiz" demektedir (Diakonoff, 1984: 47 dn.30).

69 isimlerine de rastlamak mümkündür33. Bundan dolayı Eski Hindistan ile özdeşleşmiş

Ariler olarak adlandırılan toplulukların Anadolu'nun doğusuna ne denli nüfuz ettiğine yönelik sorular cevapsız kalmaktadır. Sonuç olarak M.Ö. II. binyıl ortalarındaki Yukarı Fırat Bölgesi’nin etnik yapısı, Hitit-Luvi, Hint-İran, Kaška ve

Hurri dillerini konuşan farklı etnik grupların yaşam bulduğu bir bütünü yansıtmaktadır.

II. 9. POLİTİK ORGANİZASYON

Pahhuwalı Mita Metni’nin arkayüz 36. satırındaki LÚMEŠ ŠU.GI ifadesinden

Pahhuwa Krallığı siyasal örgütlenmesinin "Yaşlılar Meclisi" sistemine dayandığı ileri sürülebilir. Metnin aynı satırı sadece Pahhuwa'nın değil, M.Ö. XV. yüzyıl Doğu

Anadolusu’nda yer alan öteki siyasal güçlere de ait yaşlılar meclislerinin varolduğuna işaret etmektedir. Kralın liderliğinde toplumun imtiyazlı yetişkin bireylerinden oluşan bir meclis tarafından siyasal otoritenin örgütlenmesi Pahhuwa

Krallığı'nın yönetim yapısı hakkında bazı ipuçları vermektedir (Haas, 1986b: 25).

Görünüşe göre metinde geçen "Yaşlılar Meclisi" Pahhuwa'da ve Pahhuwa'ya komşu

ülkelerde kendi iç işlerine yönelik karar verme ve uygulama yetkisine sahipti. Kendi

ülkesinde Mita'nın bir primus inter paris (eşitler arasında birinci) konumunda egemenliğini sürdürmüş olması uzak bir ihtimal değildir. Nitekim Hitit kaynakları

Mita'dan kral ya da herhangi soyluluk ünvanı taşıyan biri olarak bahsetmemektedir.

İmtiyazlı yetişkinlerden oluşan Yaşlılar Meclisi M.Ö. II. binyıl Yakındoğu dünyasına yabancı değildir. Hitit Krallığı'nda merkezileşmiş devlet yönetim düzeni yanında yerel otonom yönetim biçimleri de ayakta kalmıştır. Hatti ülkesinin çevresel

33 Hint-İran şahıs isimlerine Uitarna(-) v[...... ut]taš örnek olarak verilebilir (Kosyan, 2006b: 255; Kosyan, 2009: 95; Laroche, 1981: 57).

70 bölgelerindeki yerel toplulukların yaşlılar heyetine kralın araya girmesini gerektirmeyen konularda yargılama ve kült yönetimini icra etme gibi bazı roller verilmiştir (De Martino, 2003: 80, 87). Hatti ülkesinin doğu ve güneydoğu komşu topraklarındaki devlet yapılanmalarında "Yaşlılar Meclisi" temel bir idari kurum olarak karşımıza çıkmaktadır. Örneğin, Hititler'in doğu komşularından olan Azzi

ülkesinin Yaşlılar Meclisi, Pahhuwa meclisine benzer bir idari örgütlenme anlayışına sahip görünmektedir. Hitit kralı II. Muršili ordusuyla Azzi'nin merkezi

Dukkamma/Tukkama'yı istila ettiğinde, halkı teslim alma ve 3000 Azzili adamı yaya ve arabalı savaşçı olarak kendi ordusuna katma anlaşmasını kralla değil, Azzi'nin

Yaşlılar Meclisi ile yapmıştır (Diakonoff, 1984: 54 dn. 51; Yakar, 2007: 374).

Hititler'in Kaška kabile meclisleriyle yaptıkları antlaşmalar Kaškalılar'a ilişkin paralel bir sosyo-politik örgütlenmeyi yansıtmaktadır (Singer, 2007: 172). Kuzey

Suriye'de yer alan Ebla Krallığı'nın yıkılışını anlatan Boğazkale’de bulunmuş bir

Hitit söylencesinde Ebla kentinin "Yaşlılar Meclisi" bir karar verme organı olarak karşımıza çıkmaktadır (De Martino, 2003: 108-109). Asur Ticaret Kolonileri

Çağı'nda Asur şehir meclisi, Asur'un idari örgütlenme anlayışında önemli bir yere sahiptir. Ancak sözü edilen bu meclisin yaşlılar meclisi olarak adlandırılmadığını not etmek gerekir. Koloni devrindeki Eski Asur şehir meclisi başta adalet, hukuk ve kamu düzenine ilişkin işler dâhil olmak üzere devletin bütün idari ve politik işlerini düzenler, yürütür ve kararlar alırdı (Özgüç, 2005: 17 vd). Eski Asur Dönemi’nde

ülke yöneticisine kral denmeyip bunun yerine "prens" anlamına gelen ruba'um terimi tercih edilmiştir. Çünkü dönemin anlayışına göre baş tanrı Aššur, ülkenin yegâne kralıydı ve ruba'um ise onun naibi olarak görülürdü. Yaşlılar Meclisi sistemi sadece belli bir dönemdeki sınırlı bir coğrafyaya ait olmayıp Roma İmparatorluğu'nun devlet

71 idaresinde önemli bir konuma sahipti. "Yaşlılar Meclisi" anlamına gelen senato34 sözcüğünün tarihsel kökeni Roma senatosuna dayanmaktadır. Roma senatosu, hem yasama, hem de danışma organı görevlerini yerine getirmekteydi.

Pahhuwa ve komşularının yaşlılar meclisine sahip olmaları ve yöneticilerine kral denmemesi merkezileşme düzeyinin aşağı seviye de olmasından ziyade35

Önasya'da M.Ö. II. binyıl devlet oluşumlarının bir biçimini ortaya koymaktadır.

Pahhuwa'nın bir şehir devleti olduğu göz önünde bulundurulduğunda kabilesel bir yapının varlığını iddia etmek için daha güçlü delillere ihtiyaç vardır (Kosyan, 2006a:

90).

34 Latince senis yaş, senior ise yaşlı anlamına gelmektedir. 35 Konu üzerinde bir araştırma yapan Aram Kosyan, Pahhuwa ve komşularının politik merkezi örgütlenmesinin düşük düzeyde olduğuna dair bir görüşe sahiptir (Kosyan, 2006a: 90). Ancak bir Hitit müttefiği olan Išuwa gibi güçlü bir siyasal güce saldırıp şehir fetihlerine girişecek konuma erişmiş Mita'nın, Pahhuwa’da ki merkezi siyasal örgütlenmesinin düzeyi zayıf olmamalıdır.

72

III. ZUBANA/SÚPÁNA – ŠUPPÍNA - ṢUPA(NE/İ) /ŠUPA

III. 1. TOPONİM ETİMOLOJİSİ AÇISINDAN ZUBANA/SÚPÁNA –

ŠUPPÍNA - ṢUPA(NE/İ)/ŠUPA

Asur Ticaret Koloni Çağı belgelerinde Zubana ya da Súpaná adıyla anılan toponimin, Ṣupa, Ṣupani ve Zuppa olarak çeşitli yazılış biçimleri olduğu da belirtilmektedir (Barjamovic, 2011: 506). Etimolojik açıdan Zubana/Supana adının,

Hititçe “saf, arı, temiz” anlamlarına gelen “suppi” sözcüğünden türetildiği

önerilmiştir (Laroche, 1967: 345). Hitit metinlerinde aynı yer adının Šuppina olarak belirmesi “suppi” sözcüğüne linguistik bakımdan daha yakın bir ilişkiyi açığa vurmaktadır. Kültepe metinlerinde geçen yer adlarının üzerinde yapılan filolojik araştırmalar –na ekiyle biten yerleşim adlarının (Haršamna, Alsana, Harsiuna,

Vanisana, Patna, Harana, Wahšušana. Abarna vb.) Proto-Hitit kökenli olabileceğini göstermiştir (Bilgiç, 1943: 37; Bilgiç, 1946: 385, 399-400). Çeşitli Hitit metinlerinde geçen –na ekiyle ya da hecesiyle biten yer adlarının olması ve Hitit kültür sahasının içerisinde yer alması bu görüşü destekler niteliktedir. Hitit belgelerinde anılan söz konusu yer adlarının Orta ve kısmen de Doğu Anadolu’nun iç kısımlarına tekabül ettiği sonucuna varılmıştır (Bilgiç, 1943: 37).

Eski Anadolu’da yer isimlerinin şahıs adları olarak kullanılması yaygın bir uygulamadır. Zubana isminin, Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ne sonradan satın alınmış bir Kültepe metninde şahıs adı (Ušwana’nın babası) olarak geçmesi sözü edilen kullanım tarzını yansıtmaktadır (Günbattı, 1987: 191; Bilgiç - et. al.

1990: 28). Yine Kültepe civarında ele geçen çok kırıklı bir Eski Asur tabletinde de aynı isme rastlanılmaktadır (Garelli - Collon, 1975: 18). Zubana oğlu Ušwana gibi

73

Anadolu kökenli bir isme işaret eden ve büyük bir olasılıkla Zubana ile ilintili başka

şahıs adları, dönemin tabletlerinde Zuba formunda karşımıza çıkmaktadır (Balkan,

1987: 420; Garelli - Collon, 1975: 18). Kültepe belgelerinde Zuba adını taşıyan birbirinden farklı şahıslar, çeşitli Asurca adlar taşıyan şahısların oğlu olarak anılmaktadır. Aynı isim, Kemal Balkan tarafından yeniden gözden geçirilen bir başka Kültepe tabletinde de geçmekte ve söz konusu şahıs Asurlu bir kimse olarak değerlendirilmektedir (Balkan, 1987: 420). Asur Ticaret Koloni Çağı metinlerinde bir şahıs adı olarak geçen Zuba görünüşe göre hem yerli halk tarafından hem de

Asurlular tarafından kullanılmaktadır. Öte taraftan Zuba sözcüğünün şahıs adı olarak

Hitit metinlerinde de geçtiği bilinmektedir (Balkan, 1987: 420 dn. 5).

III. 2. TARİHSEL COĞRAFYA

Klasik Dönem öncesi Supa(ne/i) ülkesinin lokalizasyonu, Tunceli il merkezinin

37 km doğusunda yer alan Kaleköy Kalesi’ndeki Urartuca çivi yazılı kaya kitabesinin yeniden okunup değerlendirilmesi sonucunda tam olarak yapılabilmiştir

(Salvini, 2005: 261-262; Salvini, 2008: A 12 - 6). Söz konusu yazıt içeriğinin tarihsel değeri, Urartu’nun bölgedeki bir bayındırlık faaliyetinin dinsel propagandasını yapmasından ileri gelmekle beraber yazıtın 7. satırında Supa(ne/i) ülkesinden söz etmesi kayda değerdir (König, 1955-57: Nr. 127 dn. 11; Schäfer, 1977: 255 vd). Üç ayrı Urartuca yazılı belge de Šupa/Ṣupa(ne/i) adı geçmekte ve bunlardan ikisi açık bir şekilde Urartu Krallığı’nın batı topraklarını işaret etmektedir (Melikishvili, 1960:

39, 127 II, 128 A 2; Payne, 2006: 5.1.9; 8.1.1; 14.2.1; Salvini, 2008: A 5-5, A 8-1

Vo, A 8-3). Mazgirt/Kaleköy Yazıtı üzerinde yapılan son bir çalışma söz konusu

ülke hakkındaki Urartu dilindeki doküman sayısını dörde yükseltmiştir. Supa(ne/i)

ülkesinin farklı kültürlere ait çivi yazılı kaynakların işaret ettiği Zup/bana-Šuppina-

74

Zuppa-Supa(ne/i) değişkelerini taşıyan yer adlarıyla örtüşmesi, Hellenistik

Sophene’ye tarihsel bir derinlik kazandırmaktadır. Burada Anadolu’nun en eski yer adlarından biriyle karşı karşıya olduğumuzu belirtmeliyiz (Barjamovic, 2011: 129).

Dolayısıyla Kaleköy Yazıtı, Supa(ne/i) ve değişkelerinin lokalizasyonuna ilişkin ispatın başat dayanaklarından biridir. Buna göre Mazgirt ilçesi yakınlarında,

Kırklar Dağı eteğinde ve Munzur Suyu’na fazla uzak olmayan (yaklaşık 5 km mesafede) bulunan Kaleköy Kalesi’nin bulunduğu konum dikkate alınırsa Urartu

Dönemi’nde Supa(ne/i) ülkesini günümüz Tunceli il sınırları kapsamı içerisinde düşünmek gerekir (Erdoğan, 2007: 1; Haas, 1986b: 129/Faltkarte; Wäfler,

1980/1981: 82-83). Adı geçen ülkenin kuzeye doğru nereye kadar uzandığı bilinmemektedir. Ancak bir Yeni Asur yazıtı üzerinde “…Enzi (Elazığ)36 ülkesini tüm derinliğine ve Ṣuppa ülkesine kadar fethettim…”biçimindeki ifadesi Munzur

Vadisi’ni ya da Peri Çayı Vadisi’ni işaret ediyor olabilir (Wiseman, 1956: 120). Eğer böyleyse her iki durumda da Supa(ne/i) ülkesi Pülümür’e kadar bir başka deyişle

Tunceli ile Erzincan’ı doğal bir sınır gibi ikiye ayıran Munzur - Mercan Dağları silsilesine değin uzanıyor olmalıdır. Buna paralel olarak Asur Ticaret Kolonileri Çağı belgelerindeki Supana ülkesi, Tunceli bölgesine lokalize edilmiştir (Barjamovic,

2011: 217 Map 10). Görünüşe göre Supa(ne/i) ülkesinin doğu sınırı Peri Çayı ile son bulmaktaydı. Hitit ve Asur metinlerinde geçen Zuhma ya da Suhme’nin, Supa(ne/i)

ülkesinin doğu komşusu olduğunu Asur kaynakları37 doğrulamaktadır (Del Monte-

36 Harry Francis Russell, Asur metinlerinde Alzi ve Enzi’deki “l” ve “n”nin birbirlerinin yerine kullanılışının Eski Asurca ve Akadça’nın Nuzi lehçesinde görüldüğünü belirtmiş ve bu iki adın aynı yer isminin iki farklı yazılışı olduğu görüşünü güçlendirmiştir (Russell, 1984: 182; Forrer - Unger, 1928: 88-89; Salvini, 1995: 48; Köroğlu, 1996: 55 vd). 37Asur kralı III. Salmanassar (M.Ö. 858-824)’a ait Kuruh Monoliti’nde “Enzite(Elazığ)’den hareket ettim. Arzania(Murat) ırmağını geçtim. Suhme ülkesine yaklaştım…” ifadesi Suhme’nin Palu-Bingöl arasındaki bir bölgeye karşılık geldiğine açıkça ortaya koymaktadır (Luckenbill, 1926-1927: no. 604).

75

Tischler, 1978: 516; Nashef, 1982: 236). Bingöl Dağı ve diğeri Bahçecik Yazıtı olmak üzere iki Urartu belgesinde Supa(ne/i)’nin komşusu olabilecek iki farklı

ülkeden söz edilir (König, 1955-1957: Nr. 107; Payne, 2006: 9.1.4; Payne - Sevin,

2001: 111-119). Bunlar Aluše ve Hašime ülkeleridir. Aluše ülkesi, yazıtının bulunduğu yerden ötürü günümüz Bingöl ile idantik olabilir. Hašime ülkesinin konumu açıklıktan uzak olmakla birlikte Urartu kralı II. Sarduri’nin batı eyaletinin sınırları kapsamında olduğundan ötürü Hašime, Yukarı Fırat Bölgesi’nde aranmalıdır

(Payne - Sevin, 2001: 116). Supa(ne/i) ülkesinin batı sınırı yani Munzur Çayı’nın batı yakası (Çemişgezek - Hozat yöresi), Kömürhan (İzoli) Urartu yazıtının gösterdiği gibi M. Ö. IX. yüzyılın başlarından aynı yüzyılın sonlarına yani Urartu fethine değin Malatya Krallığı’nın egemenliği altındaydı (König, 1955-1957: Nr.

104; Payne, 2006: 9.1.3; van Loon, 1974: 188)38. Asur Ticaret Kolonileri Çağı

Zubana ile Hitit Dönemi’nin Šuppina toponimlerinin batı sınırını bilgi azlığından dolayı kestirmek mümkün değildir. Fakat M.Ö. XV. ya da XIV. yüzyılın başlarında yeni bir yerel güç olarak Supana yerine Pahhuwa ülkesinin ortaya çıkması Munzur

Çayı’nın her iki yakası için farklı bir siyasal oluşumu ifade etmiş olabilir.

Kültepe belgelerinde farklı vesilelerle çeşitli metinlerde anılan Zubana ya da

Supana, Asur Ticaret Kolonileri Çağı’nın ticari belgelerinde sıkça karşımıza

çıkmayan bir yer ismidir (Bilgiç, 1945-1951: 1 vd; Bilgiç - et. al., 1990: no. 10;

Garelli - Collon, 1975: 15a; Lewy, 1935-37: 270; Lewy, 1950: 419 dn. 294; Lewy -

Hecker, 1966: Nr. 104; Nashef, 1991: 141). Koloni Çağı’nın metinlerinde bu yerin bir ülke adı mı ya da Urartu Dönemi’nde olduğu gibi şehir ülkesi adı olarak mı

38 Malatya Krallığı'nın Tunceli'deki egemenliği için bkz. Bölüm III. 3.

76 kullanıldığına dönük bir ipucu bulunmamaktadır39. Ancak Asurlu tüccarların ½ šegel cinsi belirtilmeyen bir bedeli Supana yakınlarındaki yerel muhafızlara (maṣṣartum) vergi olarak ödemeleri burasının ticari önemine işaret etmektedir (Barjamovic, 2011:

24; Lewy - Hecker, 1966: Nr. 24). Yine aynı belgeye göre eğer bir Asurlu tüccarın hizmetkârı Talpa ile Supana arasında bir kervansarayda (bēt wabrim) öldüyse o tüccar 15 šegel tutarında cinsi belirtilmeyen40 bir madeni ödemekle yükümlüydü

(Barjamovic, 2011: 37, 127; Lewy - Hecker, 1966: Nr. 24). Söz konusu belgede

Talpa’nın Supana ile birlikte birbirleriyle ilişkilendirilerek anlatılması Talpa bölgesinin Supana’nın komşusu olduğuna yönelik önemli bir göstergedir

(Barjamovic, 2011: 24, 37, 123; Lewy - Hecker, 1966: Nr. 24). Aynı Kültepe tabletinde Supana’nın ve dolayısıyla Talpa’nın, Tegarama41 ile birlikte anılması dikkat çekicidir (Barjamovic, 2011: 123, 127; Lewy - Hecker, 1966: Nr. 24). Asur

Ticaret Koloni Çağı’nda Anadolu’nun tarihi coğrafyasına ilişkin kapsamlı bir araştırma da Zalpa’nın42 ve Hahhum’un Supana’dan uzak olmadığı sonucuna varılmıştır. Bu bölgenin (Hahhum ve Hahhum’un yakınlarında yer alan Zalpa ile

Tegarama’nın) önemi Asur ve Kaniš arasındaki rotanın en kısa mesafeli yer olmasından kaynaklanmaktaydı (Barjamovic, 2011: 216; Sir Gavaz, 2006: 2). İki ayrı

Asur Ticaret Kolonileri Çağı belgesinde Supana, Wahšušana ile birlikte söz edilmiştir (Barjamovic, 2011: 340; Garelli - Collon, 1975: 15a+; Lewy, 1937: 270).

Bir Kültepe tabletine göre mina ağırlık biriminin yerel bir ölçüsüne sahip olan

39 Asur Ticaret Kolonileri Çağı’nda Supana ya da Zubana’nın günümüz Tunceli il sınırlarını tümüyle kapsadığı düşünülmektedir (Barjamovic, 2011: 216). 40 Asur Ticaret Kolonileri Çağı’na ait benzer durumdaki ödemeler ile karşılaştırıldığında olasılıkla bu maden, altın veya kalay ya da bakır olmalıdır. 41 Gojko Barjamovic, Tegarama’nın Yukarı Fırat Bölgesi’nde bulunması gerektiğine ilişkin bir tartışma yürütmüştür (Barjamovic, 2011: 129-130). 42 Çivi yazılı belgeler, hem Asur Ticaret Kolonileri Çağı’nda ve hem de Hitit Çağı’nda biri güney yönlü, diğeriyse kuzey yönlü olan iki ayrı Zalpa şehri olduğuna işaret etmektedir. Buradaki sözü edilen Zalpa, Toros Dağları’nın kuzeyindeki, Fırat ve Orta Anadolu Platosu arasındaki güney odaklı olarak lokalize edilmeye çalışılan Zalpa şehridir (Sir Gavaz, 2006: 2 vd., 14).

77

Digišana kentinin, Supana (ülkesi ?) yakınlarında yer aldığı sonucu ortaya

çıkmaktadır. Bu düşüncenin oluşmasındaki etkenlerden biri, Orta Çağ Ermeni coğrafyasının bölgelerinden biri durumundaki Klasik Dönem’de Sophene ülkesi içerisinde yer aldığı bilinen Dēgik ile Digišana arasındaki ses benzerliği yatmaktadır

(Lewy, 1950: 419 dn. 294). Yazılı kaynaklardan anlaşıldığına göre Tunceli’nin iç kısımlarında olması gereken Dēgik’in konumu kesin olarak bilinmemekle beraber

önerilebilecek en makul aday Hozat'ın kuzeybatısındaki Masumu-Pak Kalesi'dir

(Bölüm VII. 2. 12).

Išuwa yer adının İmparatorluk Çağı Hitit belgelerinin aksine Asur Ticaret

Kolonileri Çağı kaynaklarında bulunmamasının nedeni Elazığ Bölgesi’nin erken dönemlerde Supana/Zubana kapsamında kalmış olabileceği önerilmiştir (Barjamovic,

2011: 129).

Dini karakterli Hititçe bir metinde aynı toponimin bir değişkesi bir dağ adı olarak ḪUR.SAG šu-up-pí-in-na şeklinde geçmektedir. Geçtiği Hitit belgesinin (KBo

XV 25 öy. 18) çevirisi şöyledir: “[x] şehrine git, Šuppínna Dağı’nın üzerinden ve

Zipira Nehrine!”(Del Monte - Tischler, 1978: 368). Burada ÍDZippira olarak anılan nehrin Šuppinna Dağı ile ilişkili olduğu anlaşılmaktadır (Gonnet, 1968: 138). Ruh

çağırma ile ilgili olduğu düşünülen söz konusu metinde Onofrio Carruba hem Zippira

Nehri için ve hem de Šuppínna Dağı için lokalizasyon önerilerinde bulunmuştur

(Carruba, 1966: 25; Del Monte - Tischler, 1978: 368). Ona göre Zippira, Eski

Mezopotamyalıların Sippa/ir adını verdikleri yerin Hititçe telaffuzudur. Dolayısıyla da Šuppínna Dağı’nı da Güney Mezopotamya da aranması gerektiğini ifade etmektedir (Carruba, 1966: 25 vd). Buna karşın Albert Goetze, dilbilimsel ve coğrafi verilere dayanarak Zippira nehrinin Sippar ile eşitliğini açık bir biçimde reddetmiştir

78

(Goetze, 1969: 116-117). Albert Goetze, Sippar kentinin Aşağı Mezopotamya’da alüvyal bir ovada konumlandığından ötürü bu bölgede hiç bir dağın bulunmadığını haklı olarak vurgulamaktadır (Goetze, 1969: 117). Buna karşın Šuppinna Dağı’nın

Klasik Dönem Sophene adıyla ya da Urartu metinlerindeki Supa(ne/i) kenti-ülkesiyle bağdaştırmaktan Onofrio Carruba gibi o da uzak durmuştur (Carruba, 1966: 27;

Goetze, 1969: 117)43. Ayrıca her iki bilim adamı başta Ugarit olmak üzere Batı

Semitik belgelerinde geçen Ṣapān/Ṣapōn Dağı eşitliğine olumlu görüş bildirmemişlerdir.

Klasik Dönem hakkında bilgi veren klasik kaynaklar Zibene Nehri adında bir akarsu söz etmişlerdir (Grousset, 2006: 44). Adı geçen bu nehir, metinlerdeki bağlamı göz önüne alındığında Yukarı Fırat Bölgesi içerisinde olduğu anlaşılmaktadır. Nehrin hangi akarsuya karşılık geldiğini tek başına Klasik Çağ kaynaklarından saptayabilmek mümkün değildir. Sözü edilen nehrin tanımlanmasını sağlayacak esas bilgi Orta Çağ kaynaklarından gelmektedir. Orta Çağ Arap kaynaklarında Nahr az-Zi’b, Klasik Dönem kaynaklarında Lycus (Liçik) ve günümüzde Peri ya da Kiğı Suyu olarak bilinen çayın adıdır (Honigmann, 1970: 202,

247)44. Arapça da “nahr” sözcüğünün nehir anlamına geldiği bilinmekle beraber

“Zi’b” özel adını tamlayan bir elemandır. Hitit, Klasik ve Orta Çağ Arap kaynaklarının verdiği bilgiler karşılaştırılarak kıyaslandığında Zibene ya da Zi’b nehir adlarının önceli olarak anlaşılması gereken Zippira/Zipira isminden türetilmiş olabileceğini akla getirmektedir. Bu nedenle Šuppinna Dağı’nın Peri Suyu ile ilişkili

43 Everett L. Wheeler, Šuppínna = Ṣupani eşitliği hakkında temkinli bir yaklaşım göstermiştir (Wheeler, 2002: 90 dipnot 3). 44 “Kurt Çayı” anlamına gelen Nahr-adh-Dhib akarsuyu Peri Çayı’nın Orta Çağ’daki adlarından biri olduğu sanılmaktadır (Le Strange, 1895b: 314. Nahr Lūkiya’nın (klasik kaynaklarda Lycus) ise Peri Çayı’nın bir diğer adı veya sözü edilen çayın ana kollarından biri ya da kaynağını Munzur Dağları’ndan alan farklı bir akarsu olduğu düşünülmektedir (Le Strange, 1895a: 4, 54, 57).

79 bulunan bir dağ ya da bir dağ silsilesi ile bağlantılı olduğu sonucu ortaya

çıkmaktadır. Akadların efsanevi kralı Sargon’a ait bir mitte Aranzah Nehri ile bağlantılı mitolojik Zubi Dağı’ndan söz edilmesi bu yer ile ilişkili belki de ilk anlatıdır45. Bu anlatı, "Yabancı Ülkelerdeki Sargon" adını taşımaktadır ve belirlenebildiği kadarıyla Sargon ve ordusunun (Tur Abidin Dağları’ndan günümüz

Diyarbakır civarına yerleştirilen) Mardaman ülkesine hücumu ile olasılıkla Subartu insanları arasındaki diyalog, bu anlatının içeriğini oluşturmaktadır (Westenholz,

2007: 78). Sümer orjinli silahların kaynağı olarak Lugalbanda öyküsünde iki kez

Zubi anılmış olmakla beraber, yine Sümer kökenli Enmerkar ve Aratta’nın Efendisi adlı öyküde Anadolu’nun doğusuna yerleştirilmek istenen Aratta ülkesi rotası

üzerindeki bir yer adı olarak da anılması kayda değerdir (Groneberg, 1980: 316;

Movsisyan, 2001: 19 vd; Westenholz, 2007: 83 i 10). Aranzah Nehri olarak geçen akarsuyun Eski Asur Araššiḫ, Hitit Aranzaḫi, Yeni Asur Arṣania, Urartu Arṣiani,

Klasik Arsanias, Ermeni Araçani biçimlerinde yazılan günümüz Murat Suyu46 olduğu konusunda pek çok araştırmacı görüş birliğindedir (Çavuşoğlu - Işık -

Salvini, 2010: 42-43; Del Monte - Tischler, 1978: 524-525; Diakonoff - Kashkai,

1981: 77; Nashef, 1991: 144; Parpola, 1970: 33). Dolayısıyla Yukarı Fırat

Havzası’ndaki Murat Suyu ile bağlantılı Zubi Dağı’nın Zubana/Supana- Šuppinna-

Supani-Sophene yer adlarıyla ilişkili olabileceği fikri akla yatkındır. Muhtemelen aynı yer olan Zubi ve Šuppinna Dağları’nın her ikisinin de mitolojik metinlerde anılması birbirleriyle olan öteki bir ortak yanlarıdır. Šuppinna, belki de Orta Çağ

45 Eski Mezopotamya metinlerinde Zubi’nin mitsel bir dağ biçiminde geçmekle beraber bir kanal adı olarak da anılmış olunabileceği ifade edilmiştir (Westenholz, 1997: 83, 83 i 10). 46 Aranzah Nehri’nin Dicle Nehri olabileceği konusunda öneriler olsa da ağırlıklı görüş Murat Suyu olduğu yönündedir. Bununla birlikte Aranzah nehrinin pek çok farklı kültürde fonetik benzerlik taşıyan adlar ile anılması Murat Suyu ile eşitlenmesine yönelik kanıtları güçlendirmektedir (Del Monte - Tischler, 1978: 524-525; Nashef, 1991: 144-145).

80 kaynaklarında doğu sınırını (önerimize göre de Hitit kâtibinin yazdığı metne paralel olarak – [x] şehri + Šuppínna Dağı + Zippira Nehri -) Peri suyunun çizdiği Mercan -

Munzur Dağları silsilelerinin adıydı. Orta Çağ kaynaklarına bakılacak olursa

Tunceli’den Sivas’ın doğusuna kadar olan dağ silsilesinin tümüne Munzur adı verilmekteydi (Honigmann, 1970: 52).

III. 3. TARİHSEL SÜREÇ İÇERİSİNDE ZUBANA/SÚPÁNA – ŠUPPÍNA

- ṢUPA(NE/İ)/ŠUPA

Kesin olmamakla birlikte Akadlar'ın efsanevi kralı Sargon(M.Ö. 2334-2279)'a ait bir mitte Aranzah Nehri ile bağlantılı Zubi Dağı’nın anılması Zubana yer isminin tarihsel olarak ilk ortaya çıkışıdır.

Asur Ticaret Kolonileri Çağı'na ait Kültepe ticari metinleri Supa(ne/i)

ülkesinin önceli olarak kabul edilen Zubana ya da Supana olarak okunan yer ismini

çeşitli vesilelerle belgelemiştir. Söz konusu toponim, Yeni Asur ve Urartu kayıtlarında geçen Supa(ne/i) ülkesinin önceli olarak kabul edilmektedir (Astour,

1979: 2; Hewsen, 1984: 359; Lewy, 1962: 47 dn. 10). Kültepe metinlerinin içeriği ticari yazışmalara dayandığından bölgenin ekonomisi hakkında bazı ipuçları sunmaktadır. Bir Kültepe belgesinde Asurlu tüccarların 1/2 şekel oranındaki altın ya da gümüşü Supana yakınlarındaki muhafızlara (maṣṣartum) vergi olarak ödemeleri burasının ticari faaliyetleri yönetecek bir merkezi otoriteye sahip olduğuna işaret etmektedir (Barjamovic, 2011: 24; Lewy - Hecker, 1966: Nr. 24). Yine aynı belgeye göre eğer bir Asurlu tüccarın hizmetkârı Talpa ile Supana arasında bir kervansarayda

81

(bēt wabrim) öldüyse o tüccar 15 šegel tutarında cinsi belirtilmeyen bir madeni47

ödemekle yükümlüydü (Barjamovic, 2011: 37, 127; Lewy - Hecker, 1966: Nr. 24).

Dolayısıyla Asur Ticaret Kolonileri Çağı'nda Supana, "bēt wabrim" denilen kārum yerleşimlerine göre daha küçük ticari merkezlerin yer aldığı ticari kervan güzergâhlarının üzerinde bulunuyor olmalıydı. Bu bölgenin bir diğer önemi, Asur ve

Kaniš arasındaki rotanın en kısa mesafeli güzergâhların yakınlarından yer almasında kaynaklanmaktaydı (Barjamovic, 2011: 216). Günümüz Tunceli toprakları üzerinde yer alan Supana, bol miktarda demir ve bakır az miktarda ise kalay, kurşun ve altın madeni rezervi barındırdığından ötürü maden ticaretinde azımsanmayacak bir rol

üstlenmiş olmalıydı (Kaptan, 1980-1981: 168-169; Kaptan, 1992: 16). Bu ticari rolü destekleyen ve içerisinde Zubana adının geçtiği Eski Asurca bir belge kayda değerdir. Belgenin kendisi48, bir teslim tutanağı olup kalaydan ve elbiselerden oluşan malları satın alan bir şahsın kendisine satana iade etmesi, metnin içeriğini oluşturur

(Bilgiç- et. al., 1990: No. 10, 130). Bu metinle ilişkili olarak Supana adının geçtiği aynı seriye ait olan dört belge, Buzazu/Pusāsu ve Ili-wedaku adındaki tüccarların hukuki süreci ile ilgilidir (Barjamovic, 2011: 129 dn. 400).

Ticari faaliyet bakımından Asur Ticaret Kolonileri Çağı'na ait KUG 24 metni

Supana'dan ve aynı ticari güzergâh rotasında bulunan Talpa'dan sürahi ve

47 Asur Ticaret Kolonileri Çağı’na ait benzer durumdaki ödemeler ile karşılaştırıldığında olasılıkla bu maden, altın veya kalay ya da bakır olmalıdır. 48 Söz konusu belgenin çevirisi şöyledir: 1-2) Kullumā Pusāsu’ya ve Aššur-Šamši’ye şöyle (söylüyor): (4) Adia’nın oğlu Aššur-bāni’nin önünde, (5) Puzia’nın oğlu Atā’nın önünde, (6) Šū-Bēlum’un oğlu Mannum-kī-Aššur’un önünde, (7) Al(i)-abum’un oğlu Aššur-mālik’in önünde, (8-9) Pusāsu’nun vekili ile birlikte senin (9-12) Zubana’da bana teslim ettiğiniz kalay ve elbiselerden (ibaret) malı size serbest bıraktım. (13-14) Bu mal için hiçbir zaman bana dönmeyeceksiniz. (15) Pusāsu ve Aššur-Šamši şöyle (cevap verdiler): (16) (Evet) sen bize serbest (bıraktın. (17-18) Ᾱmur-Šamaš’ın oğlu Īrišum’un huzûrunda, (18-19) Al(i)-abum’un oğlu Ennum-Aššur’un huzûrunda, (20-21) Šu-Nunu’nun oğlu Puzur- Šamaš’ın huzûrunda. Bu belge görünüşe göre konunun içeriği ile kimi şahıs ve yer adlarının aynı olmasından ötürü British Museum’da bulunan bir Kültepe tabletiyle de ilişkilidir (Garelli - Collon, 1975: 15a).

82 muhtemelen şarap satın alındığına işaret etmektedir (Barjamovic, 2011: 132-133 dn.

421).

Zubana ya da Supana ile ilişkili olabilecek önemli bir Hititçe referansı KBo

XV 25 önyüz 18 numaralı metin vermektedir. İçeriği ruh çağırma ile ilgili olan söz konusu metni “[x] şehrine git, Šuppínna Dağı’nın üzerinden ve Zipira Nehrine!” olarak çevirebilmek mümkündür (Del Monte - Tischler, 1978: 368; Carruba, 1966:

25). Metin herhangi bir tarihsel içerik taşımamakta ve tarihlenmesi konusunda bir

şey söylenememektedir. Hitit kaynaklarının Šuppinna hakkında bu tek kayıt dışında bilgi vermemesinin nedeni bölge de farklı yerel güçlerin egemenlik kurmasıyla açıklanabilir. M.Ö. XV. yüzyılın son çeyreğinden XIV yüzyılın son çeyreğine kadar varlığını sürdürdüğü belgelenen Pahhuwa ile M.Ö. XIV. yüzyılın başlarından Hitit

İmparatorluğu'nun yıkılışına değin adı anılan Azzi-Hayaša politik oluşumları, Asur

Ticaret Kolonileri Çağı’nın Zubana/Supana ülkesi toprakları üzerinde egemenlik kurmuş olabilirler. Bu yüzden Hitit kaynakları Šuppinna ya da Supana adları yerine muktedir Pahhuwa ve Azzi isimlerini taşıyan farklı siyasal güçleri kayda geçirmiş olmalıdır.

I. Hattušili (M.Ö. 1650-1620) Dönemi’ne ait KBo X 11 (arkayüz 25, 29) numaralı Uršu Kuşatması metninde geçen Zuppa'nın Asur Ticaret Kolonileri Çağı metinlerindeki Zubana/Supana yer ismiyle eşitlenmesi gerektiği önerilmiştir

(Barjamovic, 2011: 129, 506). Genellikle Anadolu'nun güneydoğusuna lokalize edilen Uršu şehrinin Hititler tarafından kuşatılması esnasında Zuppa, bölgedeki Hitit genişlemesine karşı bir tutum sergilemiştir (Del Monte - Tischler, 1978: 475-476;

Yiğit, 2006: 46 dn. 5). Söz konusu Hitit muharebesinde, Kargamıš, Halap,

Zauar/Aruar şehirleri ile birlikte Zuppa, Uršu kentinin müttefikleri olarak

83 gözükmektedir (Beckman, 1995: 24 vd; Yiğit, 2006: 50 vd). KBo X 11 metnine göre

Zuppa ile Zubana eşitliğini doğru olarak kabul edersek iki önemli sonuç ortaya

çıkmaktadır. Birincisi Uršu kuşatması metninde işaret edildiği gibi bölgeye Hitit müdahalesi öncesinde Zuppa'nın öteki yerel krallıklar ile güç mücadelesi içine girmiş olduğunu söylemek gerekecektir. İkincisi ise belki de en önemlisi Zuppa Krallığı'nın

Eski Hitit Dönemi’nde bağımsızlığını koruyarak nüfuz alanını Yukarı Fırat

Bölgesi’nden Orta Fırat havzasına (Malatya -Adıyaman) değin yaydığını öngörmek gerekecektir. Çünkü KBo X 11 önyüz 22-30 satırları kuşatma esnasında dahi Uršu

şehrinin Zuppa ile ilişkili olabilecek kadar yakın olduğunu açığa vurmaktadır49.

Urartu çivi yazılı kaynaklarında Ṣupa(ne/i) olarak ülke adı, Šupa yazılımıyla ise bir kent adı olarak geçmektedir. Bu şekildeki determinatif kullanımı göçebe olmayan yerleşik bir kültürün varlığına işaret etmektedir (Zimansky, 1995: 174).

Urartu metinlerinde söz konusu yer - Hitit kaynaklarına büyük ölçüde paralellik göstererek – ülke (bölge), bir dağ adı olarak belirtilmekte ve sefer kayıtlarında Fırat

Nehri boylarında yer alan Hate/i ülkeleri (Yeni Hitit kent devletleriyle) ve yerleşim yerleriyle beraber anılmaktadır (Diakonoff - Kashkai, 1981: 77; Payne, 2006: 381).

Urartu yazılı kaynaklarının çağdaşı Yeni Asur sefer kayıtları anlaşılabilir şekilde güneyden gelen bir tehdit olarak Supa(ne/i)’yi, Enzi/Alzi (Elazığ) ülkesi geçildikten sonra söz ettiği bir coğrafi bağlamda kraşımıza çıkmaktadır (Wiseman, 1956: 120).

Yeni Asur yazılı belgelerinde söz konusu yer Šuppa olarak anılmıştır.

49 Bahsi geçen pasajın çevirisi şöyledir: (KBo I 11 ay. 22-30) Şehre hiç bir şey olmazken kralın hizmetkârı (askerler) vuruldu ve çoğu öldü. Kral öfkelendi ve şöyle söyledi : "Yolları gözetleyin, şehre girenlere ve çıkanlara dikkat edin. Hiç kimsenin dışarıya, düşmana, Aruar şehrine, Halap şehrine, Hurri ordusuna ve Zuppa'ya gitmesine izin vermeyin." Onlar şöyle cevapladılar: "Biz gözlüyoruz. Seksen savaş arabası ve sekiz ordu şehri kuşattı. Kralın kalbi rahat olsun. Görevimin başındayım" Fakat bir kaçak şehirden dışarı çıktı ve şöyle söyledi : "Halaplı adamın kölesi (Halap kralının adamları) beş kez içeri girdi; Zuppa'nın kölesi şehirdedir; Aruar halkı (şehre) giriyor ve çıkıyor; Fırtına Tanrısı'nın oğlunun kölesi, benim beyim gidiyor, geliyor ..." (Yiğit, 2006: 51).

84

Hitit İmparatorluğu'nun çöküşünden sonra tarihsel kaynaklar uzun bir zaman dilimini kapsayan süreçte bilgi vermezler. M.Ö. IX. yüzyılın ikinci yarısında

Supane/i şehri ülkesinin Asur Ticaret Kolonileri Çağı belgelerindeki Supana ülkesine göre daha küçük bir alanı identifiye etttiğini Urartu kralı Minua'nın Palu Kalesi'nde diktirdiği yazıt ile II. Sarduri'nin yazdırttığı İzoli Yazıtı doğrulamaktadır. Buna göre günümüz Tunceli toprakları Supane/i (Mazgirt ve çevresi) şehri ülkesi ile Huzana

(Hozat) şehri ülkesi arasında paylaşılmıştır (Astour, 1979: 2; Diakonoff - Kashkai,

1981: 40-42; Jahukyan, 1961: 359; Köroğlu, 1996: 74 vd). Huzana (Hozat) şehri

ülkesi başta olmak üzere Tunceli'nin batı bölgesini egemenlik altına almışken

Mazgirt/Kaleköy Kalesi Yazıtı'nın işaret ettiği gibi Tunceli’nin doğusu (Mazgirt ve

çevresi) Supa(ne/i) Krallığı'nın merkezi konumundadır. Başka bir ifadeyle Supane/i,

M.Ö. IX. ve VIII. yüzyıl Urartu kaynaklarında “Hatti ülkesi/ülkeleri” şeklinde belirtilen toprakların doğu kapısını oluşturmaktadır (Salvini, 1972: 106). Yukarı Fırat

Bölgesi’nde Minua'nın genişleme politikası sonucunda fethedilen bu bölgede bir eyalet yönetimi kurulduğunu Tunceli-Mazgirt yakınlarında bulunan Bağin Urartu

Yazıtı açığa vurmaktadır (Salvini, 2008: A 5- 8; Schäfer, 1973/74: 33-37).

İzoli Yazıtı, M. Ö. 753/752 yılındaki II. Sarduri'nin seferi öncesinde Tunceli topraklarının Yeni-Hitit Malatya Krallığı ile Ṣupa(ne/i) ülkesi arasında paylaşıldığını göstermektedir (König, 1955-1957: Nr. 104; Melikishvili, 1960: 158; Salvini, 2008:

A 9-4 Vo; van Loon, 1974: 187-194). Hozat ve dolayısıyla batısında yer alan

Çemişgezek toprakları Malatya Krallığı'nın egemenliğindeyken Mazgirt ve çevresini yani Dersim Dağları'nın doğu ve güneydoğu silsilesini Supa(ne/i) Krallığı elinde bulundurmaktaydı. Malatya Krallığı'nın döneme ilişkin Tunceli bölgesindeki bu başat egemenliğini Klasik ve Erken Orta Çağ kaynaklarının verdiği bilgilerde

85 doğrulamaktadır. Tarihsel kaynaklar iki ayrı Sophene toponiminden söz etmektedir.

Bunlardan biri Tunceli-Elazığ Bölgesini kapsayan ve Küçük Sophene adıyla da bilinen Şahu’nun Sophene'si olarak isimlendirilmiştir. Söz konusu toponimin klasik kaynaklarda μιχϱη Τζοφενη (Şahu'nun Sophene'si) Erken Orta Çağ kaynaklarında

Cop'k Šahuneac' (Şahu'nun Cop'k/Tsop'k'u) ya da Tsophkh Šahunvoths denilmesinin nedeni M. Ö. VII. yüzyılın ilk çeyreğinde hüküm sürdüğü düşünülen Yeni-Hitit

Malatya kralı Šaḫ-uḫi soy atasından türemiş olduğu ve sonrasında bu ismin hüküm sürülen Sophene'nin bu parçasına empoze edildiği kabul edilmiştir (Hewsen, 1992:

61A Map XIII; Hübschmann, 1969: 228, 246, 296 vd; Toumanoff, 1963: 131, 167 dn. 64). Kral Šahu, Urartu kralı I. Argišti'nin rakibi ve çağdaşı olarak değerlendirilmektedir (Frangipane, 1993-1997: 37)50.

Çivi yazılı kaynaklarda yer ismi olarak Šupa kentinin son defa görünüşü Urartu

Krallığı’nın ikinci başkenti Toprakkale’de bulunan ve muhasebe amaçlı tutulduğu düşünülen bir kil tablet üzerinde rastlanmaktadır (Dyakonov, 1963: 40). İçeriği tam olarak açıklıktan uzak olan kil tablet, buluntu yerinden ötürü M.Ö. VII. yüzyıla51 tarihlenmektedir (König, 1955-1957: Nr. 12; Payne, 2006: 14.2.1).

Çivi yazılı belgelerdeki son defa görünümü URU. KUR Ṣūbā biçiminde Yeni Babil kaynaklarından bize ulaşmaktadır (Zadok, 1985: 280).

50 Malatya kralı Hilaruada'nın İzoli Yazıtı'nda kral Šahu'nun oğlu olarak anılması böyle bir çıkarımı doğrulamaktadır (Laroche, 1966: N. 1075; Salvini, 1972: 103; Salvini, 2008: A 9-4; Wäfler, 1980/1981: 93). Bunun yanısıra I. Argišti ve Šahu’nun yer aldığı senkronize edilmiş farklı bir kronolojik çizelge ile karşılaştırmak mümkündür (Wäfler, 1980/1981: 84). 51 Bu tabletin bulunduğu Toprakkale (Urartuca Rusahinili) M.Ö. VII. yüzyılda Urartu kralı Argišti oğlu Rusa ya da Erimena oğlu Rusa tarafından kurulmuş ve aynı dönemde Urartu siyasi merkezi buraya taşınmıştır. Dolayısıyla bu tabletin söz konusu dönemde yazılmış olması akla yatkındır.

86

III. 4. İNANÇ SİSTEMİ

Bugünkü Ermenistan sınırları içerisinde Arin-Berd (Urartuca Ir[e]puni) Urartu yerleşiminde yapılan arkeolojik kazılar Kral I. Argišti (yaklaşık olarak M.Ö.

785/780-756)’in kurdurduğu bir şehrin kalıntılarını ortaya çıkardı. Öncesinde aynı krala ait bir yazıtta böyle bir kentin inşa ettirildiği ve Hate ve Supa(ne/i) ülkelerinden

6600 savaşçıyı bu şehre yerleştirildiği bilinmekteydi (Melikishvili, 1960: 127 II, 128

A 2; Payne, 2006: no. 8 II; Salvini, 2008: A 8-21A - A 8-21B). Arin-Berd yerleşiminde gerçekleştirilen arkeolojik kazılar standart planlı Urartu tapınaklarından farklılık gösteren dikdörtgen planlı bir tapınak açığa çıkarıldığı ifade edilmiştir

(Burney-Lang: 1971: 146; Çilingiroğlu, 1984a: 38 vd). Planı gibi cellasınında

(tapınakta bulunan en kutsal alan) dikdörtgen planlı olması ve köşelerinde rizalit olmaması bu tapınağı öteki standart Urartu tapınaklarından ayıran önemli özellikleri olarak değerlendirilmesine karşın, son yapılan araştırmalar tapınağın Urartu

Dönemi’nde klasik Urartu tapınak mimarisi tarzında, kare planlı ve rizalitli olduğunu bildirmektedir (Dan - La Farina, 2011: 235-236). Eğer Arin-Berd tapınağının dikdörtgen planlı ve rizalitli olmadığı görüşü doğruysa bu tapınağın yakın benzerleri

M.Ö. II. binyılın ikinci yarısında Kuzey Suriye yerleşimlerinde karşımıza

çıkmaktadır ve bugünkü Gaziantep şehri sınırlarında bulunan Hitit kenti Kargamış harabelerinde gün yüzüne çıkarılmış tapınak52 ile kayda değer benzerlikler göstermektedir (Çilingiroğlu, 1984a: 38). Kale de bulunan yazıtlardan anlaşılacağı gibi Arin-Berd tapınağı I. Argişti tarafından yapılarak tanrı Di-u-ub-sá ya da farklı okunuşlarıyla Di-ú-ár-ša-a / DIwarša’ya adanmıştır (Payne, 2006: 8. 2. 24; Salvini,

2008: A 8-21A - A 8-21B). Söz konusu tanrının Hitit çivi yazılı belgelerinde anılan

52 Bu tapınak Kargamış kralı Katuwas tarafından M.Ö. 900 yılları civarında kentin Fırtına Tanrısı’na adanmıştır (Çilingiroğlu, 1997: 72).

87

Immaršiya ile özdeş olduğu pek çok bilim adamının53 ortak fikridir (Tarhan, 1986:

290; Tiratsyan, 2008: 79). Tapınağın bu tanrıya adanmasının temel sebebi Supa(ne/i) ve Hate/i (Malatya Krallığı) ülkelerinden getirilen insanların tanrısı olmasından kaynaklanmış olabilir. Deportasyona uğratılan söz konusu ülkelerin nüfusu Luvili kabul edilmesinden ötürü Iubša / Iwarša ikincil bir Luvi tanrısı olarak Immaršiya ile ilişkilendirilmiştir (Tarhan, 1986: 290; Tiratsyan, 2008: 79). I. Argišti Dönemi’nden yaklaşık bir yüzyıl sonra, Teišebaini(=Karmir Blur)'de bulunmuş II. Rusa'nın bir yazıtında, Iubša ya da Iarša formunda aynı tanrıya işaret edilmiştir (Salvini, 2008: A

12-2 I; Tiratsyan, 2008: 79).

Tanrı Iwarša ya da Immaršiya/İmmarši Luvi kökenli olmakla beraber Hitit

Dönemi’nde tapınılan tanrılar arasındadır (Melchert, 1993: 88). Hitit inanç sistemi tarihi üzerine temel bir çalışma yapmış olan Volkert Haas, bu tanrının isminin

Immarši'yi işaret ettiğini ve etimolojik anlam olarak "verimliliğin ruhu" olduğunu ifade etmiştir (Haas, 1994: 582 dn. 278) Bununla beraber bazı araştırmacılar, bu teonimin Luvice "vadi" anlamına gelen Imaraša sözcüğünden kaynağını almış olabileceğini ifade etmiştir (Tiratsyan, 2008: 79). Hititçe bir dini metinde tanrı

Immaršiya’nın bir koyun ile şereflendirildiği belirtilmektedir (Çilingiroğlu, 1984a:

40). Yerel bir bereket tanrısı olan Immarši, Ištanuwa Hitit ritüel metninde anılan tanrılardan birisi olarak göze çarpmaktadır (Taracha, 2009: 117).

53 Buna karşın bazı araştırmacılar Tanrı Iubša’nın bugünkü Ermenistan’ın yerel bir tanrısı olabileceğini iddia etmektedir (Salvini, 2008: 357).

88

IV. ZUḪMA – SUHME – SUHNE/İ

IV. 1. TARİHSEL COĞRAFYA

Orta ve Yeni Asur kaynaklarında Suhme ve Suhne/i yer adları birbirlerinin yerine kullanılan ve aynı toponimi ifade eden iki ayrı yazım şeklidir (Forrer, 1920:

29 vd.; Russell, 1984: 185). Asurca kaynaklara dayanılarak KURZuḫme formunda da transkripsiyonu yapılmıştır (Nashef, 1982: 236). Zuḫma ise Orta Hitit Dönemi’ne ait aynı toponimin en erken formu olarak karşımıza çıkmaktadır (Del - Monte - Tischler,

1978: 516; Haas, 1986b: 23).

Suḫme ülkesinin Murat (Arzania/Arṣania) Nehri’nin kuzeyinde yer aldığını

Asur kaynakları açık bir biçimde ortaya koymaktadır (Hübschmann, 1969: 204;

Wilson, 1962: 95, 102-103). III. Šulmānu-ašarēd’e ait Kurkh Monoliti’nde ki

“…Enzite(Elazığ)’den ayrıldım. Arsania Nehri üzerinden karşıya geçtim. Suhme

ülkesine yaklaştım…Suhme ülkesinden ayrıldım. Daiaeni ülkesine karşı ilerledim…” ifadesi, Suhme’nin Bingöl dolaylarını işaret ettiğine yönelik en önemli yazılı belgedir

(Grayson, 2002b: 20; Luckenbill, 1926-1927: no. 604). Aynı krala ait aynı siyasal gelişmelerin anlatıldığı bir başka metinde “… Suhme’den Daiaeni’ye …” ifadesi dikkate değerdir (Cameron, 1950: 20). Bu pasajlar Suhme’nin, genellikle Erzurum bölgesine yerleştirilen Daiaeni ülkesi ile komşu olduğunu açığa vurmaktadır

(Pehlivan, 1991). III. Šulmānu-ašarēd saltanatının 15. yılında Nairi seferini anlattığı bir yazılı belge de şöyle demektedir: “… Fırat’ın kaynağından dönüşümde Suhni

ülkesine yürüdüm… Suhni’den ayrıldım (ve) Enzi ülkesine yaklaştım…” (Cameron,

89

1950: 24)54. Söz konusu anlatım, Suhme/Suhni ülkesinin batıdan Enzi, bir başka deyişle Išuwa (Asurca Išua) ülkesine komşu olduğuna işaret etmektedir. Gaziantep yakınlarındaki III. Šulmānu-ašarēd’e ait Kenk Boğazı Asur Yazıtı’nda ele geçirilen

ülkeler batıdan doğuya sıralanmıştır. Bu sıra “…Enzi ülkesine, Suhme ülkesine,

Daiaeni ülkesine, Urartu ülkesine, Mušašir şehrine, Gilzanu şehrine, Hubuškia

şehrinin en uzak sınırlarına kadar fetheden…” biçiminde yazıya geçirilmiştir

(Taşyürek, 1979: 48-49).

Bununla birlikte Fırat’ın kaynağı olarak görülen noktaya, Suhme ülkesi uzak olmamalıdır. Sözü edilen tüm coğrafi ipuçları birleştirildiğinde ortaya çıkan sonuca göre, doğusunda Erzurum ile eşitlenen Daiaeni ve batısında Elazığ ile eşitlenen Enzi ile komşuluk ilişkisi bulunan Suhme/Suhne/i ülkesinin güney istikametinde Murat

Nehri yer almaktadır (Haas, 1986b: 23; Tarhan, 1982: 101 dn. 146; Wilson, 1962:

104). Bu veriler ışığında Suhme için lokalizasyon için önerilebilecek en iyi yer,

Murat Suyu’nun kuzeyinden itibaren Palu-Karakoçan hattından başlayan ve Bingöl

Dağları’nın içlerine uzanan bölgedir (Russell, 1984: 185; Yıldırım, 2003: 301).

Yukarı Fırat Bölgesi’ndeki siyasi panoramayı tasvir eden ve Pahhuwa ülkesinin komşularını gözler önüne seren Pahhuwalı Mita Metni söz konusu lokalizasyonu doğrulamaktadır (Beckman, 1999: 165; Gurney, 1948: 36; Kosyan, 2006a: 78, 83;

Reichmuth, 2011: 117, 124)

54 Ayrıca aynı döneme ait bir Asurca bir belgedeki “…Enzi ülkesinden Suhni ülkesine …” ifadesi dikkat çekicidir (Cameron, 1950: 24 Kol. IV 26-36).

90

IV. 2. SİYASİ TARİH

M.Ö. XV. yüzyılın son çeyreğine tarihlendirilen Pahhuwalı Mita Metni’nde

(KUB XXIII 72 + KUB XL 10 + KBo L 66 + KBo L 216 + KBo L 218) ilk defa

URUZuḫma ya da KUR URUZuḫma yazımıyla adı geçen Zuhma, söz konusu antlaşmanın siyasal taraflarından biri olarak ortaya çıkmaktadır. Pahhuwalı Mita

Metni’ndeki Zuḫma’nın sadece bir şehir adı mı yoksa hem şehir hem de ülke adı olarak mı kullanıldığı konusunda bir fikir birliği oluşmamıştır (Beckman, 1999: 160 vd; Del Monte - Tischler, 1978: 516; Gurney, 1948: 37; Kosyan, 2006: 78, 83;

Reichmuth, 2011: 117, 124). Bu metin haricinde Hitit kaynaklarında anılmayan

Zuḫma şehri, Yaşlılar Meclisi(LÚ.MEŠ ŠU.GI)’nin yönetimde önemli bir rol oynadığı yerel bir politik güç görünümündedir (Del Monte - Tischler, 1978: 516;

Torri, 2005: 398 dn. 53).

Mezopotamya kaynakları Suhme hakkında ilk bilgileri I. Tukultī-apil-Ešarra

(M.Ö. 1115-1077) Dönemi’nden itibaren vermektedir. Orta Asur krallarından olan I.

Tukultī-apil-Ešarra, kapsamında Büyük Hatti ülkesinin Milidia şehri ile Išua

ülkesinin Enzatu şehrini de kapsayan seferini anlattığı bir kil tablette Suḫmu ülkesini fethettiğini ifade etmektedir (Grayson, 2002a: 43). Asur egemenliğinin Suhme

üzerinde ne kadar sürdüğü bilinmemekle beraber Asur kralı III. Šulmānu-ašarēd

(M.Ö. 859-824)’in saltanatının üçüncü yılında bölgeye düzenlediği sefer esnasında

Suhme ülkesini fethettiğini belirtmektedir (Cameron, 1950: 20; Luckenbill, 1926-

1927: no. 560). M.Ö. 856 yılına tarihlenen aynı askeri seferle ilişkili bir başka yazıtta

Asur kralı sefer güzergâhı üzerinde bulunan Suhme’ye yönelerek tahkimli şehri

Uaštal’i zaptetmiş ve Sua adlı yöneticisini ele geçirmiştir (Luckenbill, 1926-1927: no. 604). Söz konusu sefer esnasında Suhme, bütünüyle tahrip edilerek ateşe

91 verilmiştir (Grayson, 2002b: 20). III. Šulmanu-ašared, taht kaidesi üzerindeki M.Ö.

846 yılına tarihlenmiş yazıtında Urartulu Aramu’ya yönelik düzenlediği seferde

Suhni ülkesini bir kez daha fethettiğini belirtmiştir (Hulin, 1963: 48 vd). III.

Šulmanu-ašared’in M.Ö. 844 yılına tekabül eden 15. saltanat yılında gerçekleştirdiği

üçüncü Nairi seferi sırasında Suhni ülkesi de payını almıştır. Asur kralı Suhni ülkesi

üzerine yürümüş ve 5 tahkimli (güçlü) şehri ile civarındaki diğer şehirleri ele geçirerek mallarını yağmalayıp halkını kılıçtan geçirmiştir (Cameron, 1950: 24).

Suhme ülkesinin fethini bahsi geçen Asur kralının bıraktığı öteki yazılı belgelerde doğrulamaktadır (Luckenbill, 1926-1927: no. 686, 688, 690, 692; Wilson, 1962: 94-

95).

V. Šamši - Adad (M. Ö. 823 - 811) Dönemi’nde Suhme üzerindeki Asur baskısı devam etmiştir. V. Šamši - Adad’ın Nairi’ye düzenlediği ilk sefer kaydında,

öteki bazı ülkeler ile birlikte Suhni ülkesininde Asur kralına boyun eğdiği anlatılmıştır. Bu durum tam olarak “... ve Aridi’den Suhni ülkesine kadar - tanrı

Aššur, Šamaš, Adad ve Ištar’ın benim müttefiklerimin emri ile ayaklarıma kapandılar” ifadesiyle belirtilmiştir (Luckenbill, 1926-1927: no. 716).

Muhtemelen M.Ö. 799 yılındaki III. Adad - Nirari(M.Ö. 810-783)’nin 11. yıl eponimi, Suhni ülkesinden en son sözeden Asurca yazılı belgedir. Eponim belgesinde Marduk-ḪAL-ani adındaki Suhni ülkesinin valisinden söz etmesi bu dönemde bölgenin Asur ve Urartu arasında el değiştirdiği şeklinde yorumlanabilir

(Forrer, 1920: 29; Köroğlu, 1996: 72).

M.Ö. IX. yüzyıl sonlarından itibaren Urartu Krallığı’nın genişleme süreci

Suhme topraklarını kapsamı altına almıştır. Urartu kaynakları günümüz Palu - Bingöl

92 bölgeleri ile özdeşleştirilebilen Suhme ülkesinden söz etmezler ve bunun yerine

Urartu yazılı belgeleri, eski Suhme toprakları üzerinde çeşitli ülke ve şehir isimlerinden oluşan çok parçalı bir siyasal yapıyı tasvir etmektedir. Bu dağınık siyasal güç merkezlerinin daha küçük yerel birimlerden oluştuğu anlaşılmaktadır.

Urartu yazılı kaynaklarında tespit edilebilen URUŠebeteria, , KURAluše/i ve belki de

KURḪašime söz konusu yerel güçleri oluşturmaktadır (König, 1955-1957: Nr. 25,

107; Melikishvili, 1960: no 39, 157; Payne-Sevin, 2001: 113 vd; Salvini, 2008: A 9-

18; A 9-36) Urartu kralı Minua Dönemi’nde Palu Yazıtı’nda anılan Šebeteria,

Bingöl-Gümüşlü Köyü yakınlarındaki Sebeterias Kalesi ile eşitlenebilir (Hmayakian,

1995: 50). II. Sarduri zamanında Bingöl Dağı Yazıtı’nda anılan Aluše/i ülkesi ise kitabenin coğrafi bağlamı nedeniyle Bingöl il merkezi civarına lokalize edilebilir

(Diakonoff - Kashkai, 1981: 7).

93

V. URARTU EGEMENLİĞİNİN YUKARI FIRAT BÖLGESİ’NDEKİ

TARİHSEL GELİŞİMİ

V. 1. YAZILI KAYNAKLARA GÖRE YUKARI FIRAT BÖLGESİ’NDE URARTU EGEMENLİĞİ

M.Ö. IX. yüzyılın üçüncü çeyreğinde Yukarı Fırat Bölgesi’nin önemli bir kenti ve ülkesi konumundaki Alzi’nin,55 Asur siyasal gücünün kontrolü altına girdiğini M.

Ö. 839 yılına tarihlendirilen Asur kentinde ele geçmiş dikili bir stel doğrulamaktadır.

Stel üzerindeki yazıtta Ninibkibsi-usur kendisini Alzi’nin valisi (bel pahati) olarak tanımlamaktadır (Andrae, 1913: 54; Forrer, 1920: 29).

Urartular’ın bölge ile ilişkisi Urartu Krallığı’nın kuruluş dönemine değin geriye gitmektedir. Asur kralı III. Šulmanu-ašared (M. Ö. 858-824)’in M. Ö. 832 yılına ait kaydından anlaşıldığına göre Urartu tarihinde “Kurucu Kral” olarak tanımlanan I. Sarduri (takriben M.Ö. 840-830), nüfuz alanını Murat Çayı havzasını kapsayacak şekilde genişletmişti (Tarhan, 1980: 81 dn. 42). Sözü edilen Asur kralının sefer kaydındaki “Saltanatımın 27. yılında, savaş arabalarımı ve birliklerimi topladım; turtanu Daian-Aššur’u büyük ordularımın başkomutanını, ordularımın başında Urartu’ya karşı gönderdim. Bit Zamani’ye indi, Ammaš geçitlerine girdi (ve)

Arzania Nehri’ni geçti. Urartulu Sēduri bunu öğrendi ve askerlerinin gücüne güvenerek bana karşı ilerledi ve savaş teklif etti…” şeklindeki ifade tarzı, Asurca

Sēduri biçiminde anılmış Urartu kralı zamanında muhtemelen Bingöl - Muş

55 Alzi’nin Elazığ ile bağlantılı konumu için temel bilgileri Asur kaynakları sağlamaktadır (Forrer, 1920: 29; Köroğlu, 1995: 359 vd; Köroğlu, 1996: 55 vd; Nashef, 1982: 27; Wäfler, 1980/1981: 82- 83).

94 yakınlarından geçen Murat Çayı havzasında Urartu egemenliğini işaret etmektedir

(Luckenbill, 1926-1927: no. 510).

Yukarı Fırat Bölgesi’nin Urartu Krallığı’nın yayılım alanına girmesi, kral

Išpuini (M.Ö. 830 - 820) ya da Išpuini ve Minua (M.Ö. 820-810) ortak krallık döneminde gerçekleşmiş olmalıdır. Ağrı/Patnos yakınlarında bulunan

Anzavurtepe’deki kalenin iç duvarlarına kazınmış, tarihsel içeriğe sahip iki metin bu konuda açık bir bilgi vermektedir: “…Išpuini’nin oğlu Minua, Haldi’nin gücüyle ve

Haldi’nin emriyle babasının tahtına oturduğunda… Aynı yıl Alzi ülkesi ayaklandı.

Tanrı Haldi, Išpuini oğlu Minua’nın önünden gitti, Qutume kentini yendi, Alzi

ülkesini ve Šašnu ülkesinin topraklarını işgal etti. Qutume kentinde (Minua) bir kale inşa etti...”(Salvini, 2006: 59; Salvini, 2008: A 5-11B) Buradaki ifade56, Elazığ ile bir tutulan Alzi’nin Kral Minua Dönemi öncesinde egemenlik altına alındığını ve sonrasında Minua’nın krallık tahtına oturduğu ilk yılında Alzi ülkesinin Urartu’ya isyan ettiğinin kronolojik bağlamına işaret etmektedir.

Tunceli yöresinin de dâhil olduğu Yukarı Fırat Bölgesi’nin Urartu topraklarına kesin olarak katılması, ülkesine parlak bir dönem yaşatan Kral Minua (takriben M.

Ö. 810-780/785) zamanında gerçekleşmiştir. Urartu kralının Malatya Krallığı’na giden rota üzerindeki bu bölgeyi denetim altına almak için iki ayrı sefer düzenlediği anlaşılmaktadır. Urartu kralının ilk seferi, Alzi ülkesindeki isyanın bastırılıp

çevresinde yer alan birtakım ülke ve kentlerin alınmasıyla sonuçlandığını bildiren

Patnos/Anzavurtepe Tapınak Yazıtı’nın anlatımından öğrenilmektedir (Salvini, 2008:

56 Aynı metni Kemal Balkan, “…Tanrı Haldi’nin kudreti sayesinde ve Haldi’nin emri üzerine Išpuini’nin oğlu Minua, babasının tahtına oturduğu zaman… Yılın devamında Alzi memleketinde isyan oldu. Tanrı Haldi sefere çıktı; Išpuini oğlu Minua için Outume şehrini zeamet olarak aldı. Alzi memleketini aldı. Šašnu memleketini aldı. Bir kale inşa etti Qutume şehrinde…” biçiminde çevirmiştir (Balkan, 1960: 150-151).

95

A 5-11A - A 5-11B; Balkan, 1960: 150 vd). Adı geçen yazıt, M.Ö. IX. yüzyılın son yıllarına, daha doğru bir ifadeyle Minua’nın tahta geçtiği ilk yıla tarihlendirilmiştir

(Balkan, 1960: 147; Salvini, 2006: 59). İkinci sefere ilişkin Palu Yazıtı, bölgedeki siyasal gelişmeleri detaylı aktarması bakımından önem taşımaktadır (Çilingiroğlu,

1994: 38 vd; Çilingiroğlu, 1997: 33; König, 1955-1957; Nr. 25; Melikishvili, 1960: no. 39; Salvini, 2008: A 5-5). Başkent Van’dan, Muş - Murat Çayı - Palu güzergâhını kullanarak geldikleri anlaşılan Urartu ordusu, Palu Yazıtı’na bakılırsa Šebeteria

(Bingöl/Gümüşlü-Sebeterias Kalesi)57 kenti-ülkesi, Huzana (Hozat) kenti ve Ṣupane/i

(Klasik Dönem Sophene) ülkesini fethederek, Urartu egemenliğini Fırat’ın batı yakasındaki Hate/i58 ülkesi sınırlarına değin taşımıştır (Astour, 1979: 2; Çilingiroğlu,

1984a: I. bölüm dn. 104; Diakonoff - Kashkai, 1981: 42; Forrer, 1920: 30;

Hauptmann, 1969/1970: 24-25; Payne, 2006: no. 5.1.9; Salvini, 2006: 60). Melitia

(Malatya/Arslantepe) kralını haraca bağlayan Minua, Yukarı Fırat Bölgesi’ndeki egemenliğini sağlamlaştırmıştır (Diakonoff - Kashkai, 1981: 55-56; Wäfler,

1980/1981: 82-83). Lokalize edilememekle beraber bölge yakınlarında bulunan üç ayrı kentin (Tarḫigama, Šada’ali, [-]tura) zaptıyla birlikte Alzi (Elazığ) ve Hate/i

ülkelerinden söz eden Van/Surp Pogos Yazıtı ile Alzi ülkesi fethini bildiren Muş’ta ele geçmiş iki ayrı yazıt, Kral Minua’ya ilk olarak bölgeyi kazandırmış olan aynı askeri seferin anlatımı olmalıdır (König, 1955-1957: Nr. 27-28; Melikishvili, 1960:

28; Salvini, 2008: A 5-9). Surp Pogos Yazıtı’nda belirtildiğine göre Alzi ülkesinden

57 Palu Urartu Yazıtı’nda geçen Šebeteria kentinin Palu Kalesi’ne yönelik lokalizasyon önerileri son zamanlarda tarihsel coğrafyaya ilişkin yapılan tespitler tarafından doğrulanmamıştır (Çevik, 1995: 25 vd; Forrer, 1920: 30; Hauptmann, 1969/1970: 24; Kessler, 1995: 62, 65; Köroğlu, 1996: 15; Salvini, 1995: 50; Salvini, 2006: 60; Wäfler, 1980/1981: 82-83). Šebeteria şehri, Bingöl-Genç arasındaki aynı ad ile anılan Sebeterias Kalesi’ne haklı olarak identifikasyonu yapılmıştır (Diakonoff - Kashkai, 1981: 80; Hmayakian, 1995: 50) 58 Urartu metinlerinde KUR Hate/i (Hate/i Ülkesi) olarak geçen yer adının, bir Geç-Hitit kent devleti olan Malatya Krallığı’nın topraklarına işaret ettiği ifade edilmektedir (Diakonoff - Kashkai, 1981: 40; Diakonoff - Medvedskaya 1987: 388).

96

2113 insan yerinden edilerek içlerinden bazıları öldürülmüş, bazılarıysa askere alınarak ordu hizmetine verilmiştir. Bölgenin egemenliği tam olarak sağlandıktan sonra Urartu eyalet sistemi içerisine alındığını, Tunceli’nin doğusunda konumlanan

Bağin Kalesi’ndeki Kral Minua’ya ait yazıt belgelemiştir (Schäfer, 1973/74: 35;

Salvini, 1972: 105; Salvini, 2008: A 5-8). Söz konusu yazıtta Minua, sınırları belirtilmeyen bir yere eyalet valisi (LU EN.NAM) olarak “Titia(ni)”59 adlı bir yöneticiyi atadığını bildirmektedir. Bununla birlikte Tunceli yakınlarındaki

Burmageçit Kalesi’nde ele geçmiş kırık bir miğfer üzerinde “Minua’nın ambarından” ifadesinin okunması, bölgedeki bu dönem Urartu varlığını bir kez daha kanıtlamıştır

(Belli, 1993: 65; Salvini, 2012a: B 5-8).

Urartu kralı I. Argišti (takriben M. Ö. 785/780-760) Dönemi’nin batı siyasetine ilişkin bilgi kaynakları sınırlıdır. Konuya ilişkin başlıca çivi yazılı belge, Van

Kalesi’nin güneybatısında, kendi adını taşıyan kaya mezar odasındaki girişin

çevresine yazdırttığı “Horhor Kroniği” olarak bilinen anıtsal kaya yazıtıdır

(Frangipane, 1993-1997: 37; Melikishvili, 1960: no. 127; Salvini, 2008: A 8-3 II).

Urartu kralı hükümdarlığının 4. yılında Hate/i ülkesini fethetmiş ve olasılıkla Melitia kralı Ḫilaruada(Geç-Hitit yazıtlarında Kalparunda)’yı bir antlaşma yoluyla kendisine bağlamıştır (Salvini, 1995: 51). Aynı yazıtta adı geçen Tuatehe’nin, M. Ö. VIII. yüzyıla ait hiyeroglif yazıtlarda anılan Tabal kralı Tuwatis ile eşitlenmesi gerektiğine ilişkin öneriler dikkate alınırsa, yapılan seferin Tabal ülkesine değin ulaştığını söylemek yanlış olmayacaktır (Hawkins, 1982: 405; Kosyan, 2010: 44; Köroğlu,

1996: 79 dn. 150; Salvini, 1972: 102 dn. 3; Salvini, 1995: 51). Batıya yönelik bu

59 Urartu kralı Argišti oğlu Rusa tarafından kurulan Titiaḫinili adındaki şehir, bu önemli şahsın veya soyun adına ya da onuruna inşa edilmiş olabilir. Muhtemelen Urartu kraliyet ailesinin bir üyesi konumundaki Titia, isim olarak M.Ö. VII. yüzyıla değin önemini korumuş olmalıdır (Salvini, 2008: A 5-8’e ait not; Salvini, 2008: A 12 -1 V r. 4).

97 seferin bir diğer sonucu, Hate/i ve Ṣupa(ne/i) ülkelerinden 29.284 kişinin alınarak başka bir bölgeye toplu şekilde aktarımının yapılmasıdır (Çilingiroğlu, 1983b: 311-

317). Bunların arasından 6.600 savaşçı, I Argišti’nin 5. hükümdarlık yılında inşa edilen ve günümüz Ermenistan sınırları içerisinde yer alan Ir/Erepuni (Arin-Berd) kentine yerleştirilmiştir.

I. Argišti’den sonra Urartu tahtına geçen II. Sarduri (takriben M. Ö. 756-730) batıya yayılma politikasını M. Ö. 743 yılına gelinceye kadar başarıyla yürütmüştür.

Urartu kralı, bu zaman aralığında Fırat kavsi ve Kuzey Suriye üzerinde - kısa süreli de olsa - siyasi ve askeri üstünlüğünü, başta Asur olmak üzere bölge devletlerine kabul ettirmiştir. Urartu kayıtları II. Sarduri Dönemi’nde batıya yapılan iki askeri seferden söz etmektedir. İlk sefer ile Urartu kralı, M.Ö. 754/753 ya da M.Ö. 753/752 yılında selefleri gibi Malatya Krallığı’nı hedef almıştı (Hauptmann, 1969/1970: 25;

Salvini, 1995: 52; Salvini, 2006: 72 vd). Bu askeri sefer ile ilgili bilgiler, ayrıntılı olarak Fırat kıyısındaki İzoli (Kömürhan) kaya yazıtından ve daha az olarak

Van/Surp Pogos ve Bingöl yazıtlarından sağlanmaktadır (König, 1955-1957: Nr.

104, 107; Melikishvili, 1960: no. 156, 158; Salvini, 2008: A 9-1; A 9-4 Vo, A 9-36;

Van Loon, 1974: 187 vd). Oldukça kötü korunagelmiş Bingöl Yazıtı, daha önceki bir zamanda kaybedilmiş, Bingöl yöresine lokalize edilen “Aluše” ülkesi ve civarındaki yerlerin tekrar geri alınmasını konu edinmektedir (Diakonoff - Kashkai, 1981: 7).

Sefer hakkında geniş bilgi içeren İzoli Yazıtı’nda özet olarak Fırat Nehri’nin kendisinden önce hiçbir Urartu kralı tarafından geçilmediğini, 14 kale ve 70 kenti60 fethettiğini, Melitia kralı Hilaruada’nın kendisinden af dilemesi üzerine kenti yağmalamaktan vazgeçtiğini ve Ḫaza(ni), Gauraḫi, Tumiški, Wasi(ni)/‘Asi, Maninu,

60 Mirjo Salvini, bu rakamı 80 ? olarak okumuştur (Salvini, 2008: A 9-4).

98

Arusi, Qulbitarri(ni), Taše, Queraitaše(si), Meluia(ni) adlarındaki toplamda on, ama kitabede belirtilen sayıya göreyse dokuz kaleyi Urartu toprağına kattığını belirtmektedir (Frangipane, 1997: 37; Salvini, 2008: A 9-4; Van Loon, 1974: 188-

190; Wäfler, 1980/1981: 92). Yazıtta adları geçen on kalenin çoğunu araştırmacıların bir kısmı Fırat’ın batısına yerleştirirken, İtalyan dilbilimci Mirjo Salvini kalelerin nehrin doğusunda yer alabileceğini savunmuştur (Barnett, 1982: 348; Bilgi, 1986:

317; Diakonoff - Kashkai, 1981: 13, 36, 54, 56, 58; Salvini, 1972: 103-104). Nitekim gerek Ḫazani(Palu Yazıtı’nda geçen şekliyle Huzana)’nin Hozat ile Tumiški’nin

Habibuşağı (Klasik Dönem Tomisa) ile eşitlenmesinde ortak bir görüşün olması, gerekse de son zamanlarda Demir Çağı seramiği tespit edildiği bildirilen

Tunceli/Pertek yakınlarındaki Vasgirt’in (W)asini ile eşitlenmesi yönündeki öneri ile

Gauraḫi toponiminin Orta Çağ Ermeni kaynaklarında anılan ve ana yerleşimi günümüzde Keban-Maden’i (Lusat’arič) olan Gawrek (Gorēk/Gaurēg) bölge adıyla

örtüşmesi, adı geçen kalelerin pek çoğunun Fırat’ın doğu yakasında bulunduğu görüşünü desteklemektedir (Astour, 1979: 3; Danık, 2001: 12 vd; Danık, 2002: 82 vd; Danık, 2010: 71-72; Hewsen, 1992: 156; Işık, 1987: dn. 9; Salvini, 1972: 107 vd;

Salvini, 2008: A 9-4; Wäfler, 1980/1981: 82-83). Bununla birlikte Malatya ili

Arapgir ilçesine 58 km uzaklıktaki eski adı Tocolar olan Meşeli köyünün Asur kaynaklarındaki Tāsa ya da Tasu yerleşimi ile eşitlenmek istenmesi ve

Meluia(ni)’nin Fırat’ın doğu yakasında yer alan, modern Keban yerleşiminin batısındaki Malian’a yerleştirilmesi, II. Sarduri'nin kendi krallığına bağladığı kalelerin ekseriyetle Fırat'ın doğu yakasında konumlanmış olabileceğine yönelik görüşe destek sunmaktadır (Kessler, 1995: 60; Parpola - Porter, 2001: 3, 19). Aynı

99 zamanda Bingöl ve İzoli yazıtları bir zamanlar Yukarı Fırat Bölgesi’nin Urartu egemenliğinden çıktığının da delili olarak kabul edilmelidir.

Yakın bir zaman önce açığa çıkarılan Bahçecik Yazıtı, bölgedeki Urartu idari düzenlemesine ilişkin bazı bilinmeyenleri aydınlığa kavuşturmuştur (Payne - Sevin,

2001: 113 vd; Salvini, 2008: A 9-18). Yazıt, Argišti oğlu Sarduri’nin “Sardurihinili”61 adında bir kale (E GAL) ve tapınak (susi) inşa ettirdiğine anlatmakla beraber, batıda

Melitia, Qumaha kentleri ile güneyde krali kenti Nihiria olan Arme ülkesine değin sınırları çizilen bir Urartu eyaletinin oluşturulmasından söz etmektedir. Eyalete vali olarak ise Zaia(ni) adında bir yöneticinin atandığını bildirmesi, yazıtın metnine ayrıca bir tarihsel içerik kazandırmıştır. Bahçecik Yazıtı, Surp Pogos ve İzoli yazıtları gibi kuşatma sonrası ya da kuşatma tehdidiyle Melitia’yı Ḫilaruada’nın, kral Sarduri’ye teslim etmeye mecbur bırakılırken tanımlanmış olmalıdır (Payne - Sevin, 2001: 117).

Bir diğer tarihsel belge olan Van Yazıtı ise II. Sarduri’nin, Asur kralı Adad-nirārī’nin oğlu V. Aššur-nirārī (M. Ö. 754-745)’yi yendiğini ve Arme ülkesi ile krali başkenti

Nihiria’yı zapt ettiğini ifade etmesi açısından kayda değerdir (Melikishvili, 1960: no.

156; Salvini, 2008: A 9-1).

II. Sarduri’nin batıya dönük ikinci seferini, kendi adıyla anılan kroniğinden

öğrenilmektedir. Söz konusu Urartu kralı, Melitia Krallığı üzerindeki egemenliğini pekiştirdikten sonra bu ikinci sefer ile, Adıyaman Bölgesi’nde hüküm süren Qumaha

(Asurca Kum[m]uh[i]) Krallığı’nı hedef seçmiştir. Yapılan sefer sonucunda Qumaha kralı Kuštašpili muhtelif miktarda altın, gümüş, giyim eşyası, tunç kalkan ve bakır kazandan oluşan haracı II. Sarduri ’ye vermek zorunda kalmış ve antlaşma yoluyla

61 Palu Kalesi’nin Sarduri II’nin yeni idari reformlarından sonra “Sardurihinili” adını almış olabileceği önerilmiştir (Sevin, 2005: 383).

100

Urartu Krallığı’na bağlanmıştır (König, 1955-1957: Nr. 103§ 8-9; Melikishvili,

1960: no.155 E; Salvini, 1995: 52; Salvini, 2008: A 9-3 IV). Öyle anlaşılıyor ki sözü edilen siyasal gelişmeler, Aşağı Fırat Havzası egemenliği için Asur’un

Urartu’ya üstünlüğünü kabul ettirdiği M.Ö. 743 yılına tarihlenen savaştan önce gerçekleşmiştir.

M. Ö. 745 yılında Asur başkenti Kalhu’da çıkan bir isyan sonucunda Asur tahtını ele geçiren III. Tukultī-apil-Ešarra (M. Ö. 745-727), Asur ülkesinin uzun bir süre yaşadığı siyasal ve ekonomik bunalımı sona erdirmeyi başarmıştır. İdari bakımdan önemli reformları hayata geçiren Asur kralı, M. Ö. 743 yılında, içerisinde pek çok Geç-Hitit krallıklarının bulunduğu Urartu önderliğindeki koalisyona karşı harekete geçmiştir. Savaşın yapıldığı Halpi (Urartuca Halpa)’de Urartu’nun

öncülüğünü üstlendiği koalisyon güçleri ağır bir yenilgi almışlardır Astour, 1979: 79 vd; Salvini, 1995: 52-53; Wäfler, 1980/1981: 94). Urartu Devleti’nin batı ve güneybatı yayılımına büyük darbe vuran bu mağlubiyetin ardından II. Sarduri

önderliğindeki Urartu ordusu “ülkesinin sınırı olan Fırat’a” kadar çekilmek zorunda kalmıştır (Köroğlu, 1996: 84; Salvini, 1995: 52, 53).

Yukarı Fırat Bölgesi’nde sağlanmış olan Urartu egemenliğine asıl büyük darbe,

M. Ö. 735 yılında Asur kralı III. Tukultī-apil-Ešarra’nın düzenlediği seferle gelmiştir

(Luckenbill, 1926-1927: no. 813). Söz konusu seferde Enzi (Elazığ)’yi ve Šuppa

(Urartu Ṣupane/i ya da Šupa)’yı fetheden Asur kralı, başkent Tušpa’ya değin ilerlemiştir62. Bölgedeki birçok Urartu yerleşimini tahrip eden seferin en önemli sonucu, Yukarı Fırat Bölgesi üzerindeki egemenliğin kısa süreli olarak Asur eline

62 Asur kralının Elazığ-Tunceli-Bingöl bölgelerine düzenlediği sefer rotasının Murat Suyu Vadisi’ni izlediği düşünülmektedir (Kessler, 1995: 62).

101 geçmesidir. Ancak bölgedeki Asur egemenliğinin tam olarak ne kadar bir süreyi kapsadığını saptayabilmek eldeki yazılı kaynakların yetersizliğinden dolayı mümkün değildir.

II. Sarduri ’den sonra kısa süreli de olsa tahta geçtiği ifade edilen III. Sarduri

(?) ve akabindeki I. Rusa (M. Ö. 730-713) ile II. Argišti (M. Ö. 713-?) dönemlerinde

Urartu kayıtları bölgeden söz etmezler (Fuchs, 2012: 149, 158). Asur istihbarat teşkilatının yöneticisi konumundaki veliaht prens Sin-ahhē-erība’nın casusları tarafından Asur kralı II. Šarru-kin’e gönderilen bir mektup, Kimmer kuvvetlerinin I.

Rusa yönetimindeki Urartu ordusunu mağlup ettiğini bildirmiştir (Waterman, 1930:

Letter 197). Bu mektup M.Ö 715 ya da 714 başlarına tarihlendirilmektedir ve istihbarat raporlarına göre Rusa, Urartu’nun ya kuzeydoğu ya da güneydoğu sınırlarına düzenlediği Kimmer seferinde başarısız olmuştur (Çilingiroğlu, 1997: 42;

Fuchs, 2012: 157; Salvini, 2006: 97 vd). Bu sefer sonucunda ordu büyük oranda imha edilmiş, dokuz Urartulu vali savaş dışı bırakılmış, ordu komutanı ve iki vali esir alınmış, başkent Tušpa’ya Urartu kralı geri çekilmek zorunda kalmıştır (Lanfranchi -

Parpola, 1990: no. 90; Parpola, 1987: no. 31). I. Rusa, Tušpa’ya varmadan önce başkentte isyan başlamış ve bu durum Urartu kralını daha da zor durumda bırakmıştır. Başkente varan kral, isyancı komutanları, 20 yüksek memuru ve 100 askeri idam ettirerek ayaklanmayı bastırmıştır (Lanfranchi - Parpola, 1990: no. 191;

Waterman, 1930: Letter 144). M.Ö. 715/714 yılındaki Kimmer yenilgisi ve akabindeki ünlü “Sargon’un Sekizinci Seferi” dolayısıyla Yukarı Fırat Bölgesi’nde

Urartu nüfuzunun zayıflamış olabileceği ihtimal dâhilindedir (Çilingiroğlu, 1979:

235 vd; Çilingiroğlu, 1984b: 1 vd; Kosyan, 2010: 46-47). Bununla birlikte bölgede I.

Rusa zamanına ilişkin yazılı ya da arkeolojik bir kanıtın şimdiye değin tespit

102 edilemediğini belirtmek gerekir. Buna karşılık Asur kralı II. Šarru-kin (M. Ö. 721-

705) Dönemi’ne ait bir mektupta, Alzi ülkesinde “Siplia/Siblia” adlı Urartulu bir eyalet yöneticisinin mevcudiyeti bildirilmektedir (Kessler, 1995: 64; Lanfranchi -

Parpola, 1990: no. 87; Waterman, 1930: Letter 444). Söz konusu bu mektup, Malatya hariç bölgedeki Asur denetiminin uzun süre devam etmediğinin delilidir ve aynı zamanda geçici olarak kaybedilmiş bu toprakların Urartu kralı II. Argišti

Dönemi’nde geri kazanıldığının da göstergesidir (Hauptmann, 1969/1970: 25).

Diyarbakır yakınlarında yer alan Amēdi ve Tušhan şehirlerindeki Asurlu eyalet valilerinin Asur kralına gönderdikleri mektuplar, Siplia’nın eyalet başkentinin Pulua ile eşitlenmesi gereken Palu63 yerleşimi olabileceğini dolaylı olarak açığa vurmaktadır (Kessler, 1995: 64-65).

Urartu kralı II. Argišti'nin batıya giden bir rota üzerinde gerçekleştirmiş olduğu bayındırlık faaliyetlerini Urartu yönetiminin Tunceli-Bingöl bölgelerine yönelik olan ilgisiyle ilişkilendirmek mümkündür (Çavuşoğlu - Işık - Salvini, 2010: 48). II.

Argišti, Arṣiani Nehri (Murat Suyu) üzerinde kendi adını verdiği bir köprü inşa ederek Biainili ülkesine uzanan bir yol yaptırdığından söz etmektedir (Çavuşoğlu -

Işık - Salvini, 2010: 47-48; Salvini, 2008: A 11-8). Yazıtın keşfedildiği yer, Murat

Suyu yakınlarındaki Patnos (Ağrı) - Malazgirt (Muş) platoları parçaları arasında kalan ve Van Gölü'nün kuzeybatısında konumlanan modern Bulutpınarı

(Cemalverdi) köyüdür (Çavuşoğlu - Işık - Salvini, 2010: 42; Salvini, 2008: A 11-8).

II. Argišti Dönemi’nin sonunu getirdiği anlaşılan M.Ö. 709 yılındaki Kimmer mağlubiyetinden sonra tahta geçmiş olması muhtemel Erimena ve Erimena oğlu

63 Palu’nun Klasik ve Orta Çağ’daki isimleri Bolba, Balabitene ve Balahovit’in linguistik alt temelini Pulua toponiminden aldığını söyleyebilmek mümkündür (Hübschmann, 1969: 294).

103

Rusa (II. Rusa) dönemlerinde bölge hakkında Urartu kaynakları suskundur. Son zamanlardaki araştırmalar, M.Ö. VIII. yüzyılın sonu ile M.Ö. VII. yüzyılın başını kapsayan bir zaman diliminde Erimena oğlu Rusa’nın Urartu tahtına oturmuş olabileceğine yönelik güçlü bir kanı64 oluşturmuştur (Fuchs, 2012: 147 vd; Kroll,

2012: 183 vd). Urartu ülkesindeki M.Ö. 709 yılı Kimmer istilasından Argišti oğlu

Rusa’nın adının ilk defa ortaya çıktığı M.Ö. 673 yılına kadar Urartu tarihinin karanlık noktaları yeterince aydınlatılamadığından krallığa ait batı topraklarındaki siyasal durum bilinememektedir. Ancak söz konusu Kimmer istilasının yarattığı kaos ve bu dönemde saltanatı elinde bulunduran Erimena oğlu Rusa’nın icraatlarının ekseriyetle Van Bölgesi’nde yoğunluk kazandığı göz önünde tutulduğunda Urartu egemenliğinin Yukarı Fırat Bölgesi’nde kesintiye uğramış olması akla yatkın gelmektedir.

Urartu Krallığı’na son bir parlak dönem yaşatan ve geneolojisi Argišti oğlu

Rusa ( M.Ö. 673 - 652/647) olarak bilinen III. Rusa’nın üç adet yazıtı batıya yönelik politikalarını açığa vurmaktadır (Fuchs, 2012: 149, 158). Bunlardan biri, Van

Gölü’nün kuzeybatısındaki Adilcevaz’ın 4 km. batısında yer alan Kefkalesi’ne ait bir taş bloğunda bulunmuştur (König, 1955-1957: Nr. 128; Melikishvili, 1960: 278;

Salvini, 2004: 259 vd). Adilcevaz Yazıtı olarak bilinen bu yazıtta Muški(ni),65 Hate/i,

64 Urartu kalkanları üzerindeki arslan tavirlerinin stil özellikleri Erimena oğlu Rusa’nın krallık zamanı için önerilen bu tarihlendirmeyi desteklemektedir (Seidl, 2004: 124; Seidl, 2012: 179-180). Mirjo Salvini ise farklı olarak Asur kralı Aššur-bāni-apli’nin M.Ö. 652 yılında söz ettiği Rusa’nın söz konusu kral ile aynı olduğunu savunarak onu Argišti oğlu Rusa’nın ardılı olarak görmek istemiştir (Salvini, 2012b: 133). 65 Urartu kaynaklarında Muški ülkesi olarak tanımlanan yer, Fırat kavsinin bir bölümünü de içine aldığı düşünülen bir bölge olarak öngörülmektedir (Diakonoff - Kashkai, 1981: 59; Sevin, 1988c: 54 vd; Köroğlu, 1996: 88). Buna karşın kimi araştırmacılar Muški ülkesinin Adıyaman-Gaziantep ya da Frig ülkesine lokalize edilmesi gerektiğini teklif etmişlerdir (Çilingiroğlu - Salvini, 2001: 20; Kosyan, 2010: 48).

104

Halitu66 ülkelerindeki halkın deportasyon yoluyla getirtilerek bir kalenin ve etrafındaki yerleşimlerin inşasında görevlendirildiği ifade edilmiştir. Öteki bir kayıt,

Adilcevaz/Kefkalesi’ne ait olduğu düşünülen ve oldukça kötü korunmuş olan taş bloğu üzerindeki yazıttır (Hulin, 1959: 195). Yazıt, “Tap/blani (Tabal)” ülkesinden söz etmesi nedeniyle önemlidir. Konu ile ilişkili bir diğer farklı kayıtta son zamanlarda gün ışığına çıkarılan Ayanis Kalesi Tapınak Yazıtı’dır. Söz konusu yazıtın bir pasajında Urartu kralı Hate/i, Muški, Tab/plani ve diğer bir dizi ülkeden insanlar, ustalar ile büyükbaş hayvanlar getirdiğini ve deportasyona uğrayan bu ustalar ve insanlar ile Ayanis Kalesi’ni inşa ettirdiğini belirtmektedir (Salvini, 2001:

261). Argišti oğlu Rusa tarafından Anadolu içlerine yönelik gerçekleştirilen seferlerin anlatıldığı Adilcevaz, Adilcevaz/ Kefkalesi ve son olarak Ayanis yazıtlarında Yukarı Fırat Bölgesi’nin sefer kapsamı içinde olmadığını vurgulamakta fayda vardır. Urartu kralının sefer ya da seferlerinin hedefinde Fırat kavsinin daha batısı ve Orta Anadolu Bölgesi, bir başka deyişle Geç-Hitit kent devletleri ve Frigya toprakları yer almaktaydı (Çilingiroğlu - Salvini, 2001: 19 vd; Kosyan, 2010: 48).

Başta Tunceli yöresi olmak üzere Yukarı Fırat Bölgesi’ndeki Argišti oğlu Rusa’nın kuşku götürmez egemenliğini bir askeri zafer yazıtı olmasından ziyade gerçekleştirilen bayındırlık faaliyetlerinin dinsel bir propagandasından izler taşıyan

Mazgirt/Kaleköy Yazıtı da doğrulamaktadır (König, 1955-1957: Nr. 127;

Melikishvili, 1960: 279; Salvini, 2005: 261-262; Salvini, 2008: A 12–6; Schäfer,

1977: 255 vd). Adı geçen yazıtların içeriğine bütünlüklü olarak bakıldığında

Adilcevaz Yazıtı ile Ayanis Tapınak Yazıtı birbirlerini tamamlamakta ve tarihlenmeleri mümkün olabilmektedir (Çilingiroğlu - Salvini, 2001: 18-19).

66 Urartu kaynaklarında Halitu olarak belirtilen yer, I. M. Diakonoff - S. M. Kashkai tarafından klasik kaynaklardaki kavim ve yer adlarıyla karşılaştırılmıştır. Tüm bu karşılaştırmalar İç Doğu Karadeniz’i işaret etmektedir (Diakonoff - Kashkai, 1981: 39).

105

Kefkalesi Yazıtı’nın öteki her iki yazıttan daha önce yazdırtıldığı anlaşılmıştır

(Çilingiroğlu - Salvini, 2001: 20; Kosyan, 2010: 47).

Asurca bir mektup “Urartu’nun valisi” olarak tanıtılan Andaria adlı Urartulu bir yöneticiden söz etmektedir. Eyalet valisi Andaria, M.Ö. 657 yılına doğru Asur egemenliğindeki Šupria ülkesinde Lice (Diyarbakır)’nin Fum köyüne lokalize edilen

Uppumu ile Kullimeri67 şehirlerine saldırmış, ancak Asur yanlısı grup tarafından

öldürülmüştür (Kessler, 1995: 57). Sonrasında Andaria’nın başı Asur kralı Aššur- bāni-apli’ye getirilmiştir (Grayson, 1980: 233, 244; Salvini, 2006: 121-122). Öyle anlaşılıyor ki Andaria, Argišti oğlu Rusa döneminde Urartu Krallığı’nın batı topraklarını oluşturan ve sınırları Yukarı Fırat Bölgesi’nin büyük bir bölümünü kapsadığı şeklinde çıkarsaması yapılabilen bir eyaletin valisiydi.

Yukarı Fırat Bölgesi üzerindeki Urartu egemenliğinin nasıl ve ne zaman sona erdiği konusunda tatmin edici bilgiler sunabilmek şimdilik olanak dışıdır. Ancak

Urartu kralı Argišti oğlu Rusa’nın hükümdarlığının son zamanlarını sürdürdüğü

M.Ö. 650’li yıllarda önemli Urartu merkezlerinin yıkılıp, terk edilmesiyle sonuçlanan karışıklıkların bölgeyi de etkileyerek denetim dışı bırakması olasılık dâhilindedir (Zimansky, 2005: 235-240). M.Ö. 608-607 yıllarına tarihlenen Yeni

Babil kronikleri, Urartular’a ait Yukarı Dicle Vadisi’ndeki toprakların İskitler tarafından ele geçirildiğini bildirmektedir (Burney - Lang, 1971: 172). Bu bilgi, bölgenin söz konusu tarihlerden önce Urartu denetiminden koptuğunun kanıtı olarak görülebilir. Urartu ve Asur belgelerinden anlaşıldığına göre, Urartu Devleti’nin

Yukarı Fırat Bölgesi’ndeki egemenliği, II. Sarduri Dönemi’nin başı ile son yıllarını

67 Kullimeri şehri, Orta Çağ kaynaklarında Chlomaron ya da Kl’mar olarak anılan kale ile eşleştirilerek genellikle Diyarbakır Silvan/Mayafarkin bölgesine lokalize edilmektedir (Diakonoff - Kashkai, 1981: 69; Kessler, 1995: 57-58).

106 takip eden kısa süreli kesinti dışında, yaklaşık 125 yıl kadar sürmüş görünmektedir

(Sevin, 1987: 283; Sevin, 1991: 97). Bununla birlikte Urartu ülkesinin Kimmer istilasına uğradığı M.Ö. 709’dan itibaren süresi saptanamayan bir zaman aralığında,

Yukarı Fırat Bölgesi’nin Urartu egemenliği dışında kalmış olabileceğini iddia etmek mümkün gözükse de konuya netlik kazandırmak için eldeki bilgiler yeterli değildir.

V. 2. ARKEOLOJİK VERİLERE GÖRE YUKARI FIRAT BÖLGESİ’NDE

URARTU EGEMENLİĞİ

Stratejik bir güzergâhta yer alan Burmageçit Kalesi’nde kırık bir miğfer

üzerinde kral Minua adının okunması, Minua Dönemi’ndeki Urartu Krallığı’nın en batısında ele geçmiş arkeolojik belgedir (Belli, 1993: 66; Belli, 2004: 58-59). Palu

Kalesi’ndeki Urartu Yazıtı ile birlikte Urartu mimarlığına özgü bazı önemli eklentiler, Minua Dönemi’ne tarihlendirilmesi önerilebilecek önemli imar faaliyetlerindendir. Tunceli - Mazgirt yakınlarında bulunan Bağin Urartu Yazıtı,

Bağin Kalesi’nde in-situ olmaması ve başka bir yerden getirildiğine ilişkin kayıt olmasından ötürü Bağin Kalesi’nin Urartu ile ilişkisi güvenle saptanamamaktadır

(Schäfer, 1973/74: 33).

Bölgede Asur’a atfedilebilecek iki kabartmadan söz edilmektedir. Günümüze kadar ulaşmayan bu tasvirli sanat eserlerinden birisi Pertek Kalesi’nde kalkan taşıyan kırık bir Asur kabartmasıdır (Lehmann-Haupt, 1907: 60 Res. 36). Diğeri ise ise

Harput’ta bulunduğu bildirilmiş kabartma yöntemiyle bir savaş sahnesini betimleyen kırık bir stel parçasıdır (Lehmann-Haupt, 1910: 476).

Yüzeylerindeki yiv bezemeli çanak çömlek parçalarından yola çıkılarak

Malatya/Değirmentepe, Elazığ/Tepecik, Elazığ/Hinsor, Karakoçan/Bahçecik,

107

Bingöl/Kaleönü, Bingöl/Zulümtepe ile Solhan yakınlarındaki Cankurtarantepe’nin

M. Ö. VIII. yüzyıl içerisinde iskân edildikleri kabul edilmiştir (Sevin, 1989a: 454).

Aynı seramik buluntularının yoğun olarak tespit edildiği söz konusu dönemde

Malatya’daki Köşkerbaba, Habibuşağı ve Elazığ’daki Harput, Haroğlu, Kaleköy

Maltepe, Kızıluşağı, Barsıkkale, Kale III ile Bingöl/Samantepe kalelerindeki ana kayalar üzerine farklı bir mimari anlayışın uygulanması Urartu egemenliğine bağlanmıştır (Bilgi, 1986: 317-318; Bilgi, 1991: 11 vd; Köroğlu, 1996: 81; Sevin,

1987: 279 vd; Sevin, 1988a: 2 vd; Sevin, 1989a: 458 vd; Sevin, 1989b: 49; Sevin,

1991: 97). Ancak Habibuşağı ve Urartu karayolu ile bağlantılı gözüken

Solhan/Cankurtarantepe - Bingöl/Zulümtepe - Bingöl /Kaleönü - Karakoçan

/Bahçecik yerleşimleri hariç tutulursa adı geçen yerleşimlerin Urartu ile çağdaş olması dışında Urartu Krallığı’nın varlığını ortaya koyabilecek sağlam arkeolojik kanıtlardan yoksundur. Geç-Hitit Malatya Krallığı’nın başkenti olan Arslantepe’de yapılan kazılarda, kısmen açığa çıkarılmış III. tabaka yerleşiminin tahribi, II. Sarduri

öncülüğündeki Urartu saldırılarına bağlanmıştır (Pecorella, 1973: 139). Bunun yanı sıra Bingöl Dağları üzerinde izlenebilen ve doğudan batıya Solhan/Cankurtarantepe,

Bingöl/Zulümtepe, Bingöl/Kaleönü ile Karakoçan/Bahçecik konaklama istasyonlarının yakınından geçen, Urartular’a ait bir karayolu sisteminden söz etmek gerekir. M. Ö. VII. yüzyıla değin kullanılmış olan bu karayolu sisteminin M. Ö. VIII. yüzyıl içerisinde tesis edildiği kabul edilmiştir (Sevin, 1989b: 53; Sevin, 1991: 98 vd). Solhan/Cankurtarantepe’den itibaren gözlemlenebilen Urartu karayolu batı da

Karakoçan/Bahçecik’e kadar izlenebilmektedir. Ancak bu karayolunun bir Urartu eyalet merkezi olabilecek ölçülere sahip Palu ve Harput’a kalelerine değin uzandığı düşünülmektedir (Sevin, 1988b: 550; Sevin, 1989b: 52). Harput’un hemen kuzeyinde

108 bulunan Tunceli’nin Pertek ilçesi Pınarlar Nahiyesi yakınlarında tespit edilmiş aynı

özelliklere sahip bir karayolu, Norşuntepe ve Harput istikameti üzerinden

Tunceli’deki Urartu yerleşimlerine erişim sağlandığına işaret etmektedir (Danık,

2002: 84-85; Danık, 2010: 91-92). Söz konusu antik karayoluna ait izlerin tespit edildiği Pınarlar’ın daha kuzeyinde Burmageçit Urartu Kalesi yer almaktadır. Öyle görünüyor ki bu yol, Burmageçit Kalesi üzerinden daha doğu da bulunan Anbar

Kalesi, Mazgirt ve Mazgirt/Kaleköy Kalesi gibi Urartu yerleşimleriyle ulaşım bağlantısını sağlamaktaydı.

Urartu ordusunun batıya doğru ilerlerken izlemiş olabileceği iki askeri rota

üzerindeki yerleşimlerin listesi aşağıda sunulmuştur (Dan, 2012: 57-58).

Bu rotalardan biri Muş/Varto alanından başlayıp Bingöl ve Elazığ üzerindeki

Urartu yerleşimleri üzerinden Fırat kıyısındaki Habibuşağı/İzolu’na değin süren 260 km’lik bir mesafeyi kapsamaktadır. Urartu ordusunun günlük ortalama 23.6 km. ilerleyebileği varsayılırsa 11 günlük bir yoldan söz edilebilir (Dan, 2012: 57).

Muş/Varto Alanı ► Cankurtarantepe 30/35 km.

Cankurtarantepe ► Zulümtepe 24 km.

Zulümtepe ► Kaleönü 19.5 km.

Kaleönü ► ? takriben 20 km.

? ► Bahçecik II takriben 20 km.

Bahçecik II ► Palu 29 km.

Palu ► Şimşat Kale 19 km.

Şimşat Kale ► Norşuntepe 27 km.

Norşuntepe ► Harput Kalesi 28 km.

109

Harput Kalesi ► Haroğlu 30 km.

Haroğlu ► Yazılıkaya Tepesi/Habibuşağı 27 km.

Muş/Varto alanından başlayıp Mazgirt/Kaleköy’e değin uzanan rota 150 km’lik bir mesafeyi kapsamaktadır. Urartu ordusunun günde ortalama 21.4 km ilerlediği varsayılırsa 7 günlük bir yoldan sözedilebilir (Dan, 2012: 58)

Muş/Varto Bölgesi ► Cankurtarantepe 30/35 km.

Cankurtarantepe ► Zulümtepe 24 km.

Zulümtepe ► Kaleönü 19.5 km.

Kaleönü ► ? takriben 20 km.

? ► Bahçecik takriben 20 km.

Bahçecik ► Bağın 22 km.

Bağın ► Kaleköy/Mazgirt 27 km.

Yukarı Fırat Bölgesi’nde kazı yoluyla açığa çıkarılmış en önemli Urartu merkezlerinden biri olan Erzincan/Altıntepe’nin hangi dönemde kurulmuş olabileceğine dair düşünceler öneri düzeyinde kalmıştır. Genellikle araştırmacılar tarafından paylaşılan ortak düşünce Altıntepe’nin M.Ö. VIII. yüzyılın son yıllarında kurulmuş olduğuna yöneliktir (Burney-Lang, 1971: 158; Ceylan, 2005: 23; Özgüç,

1969: 26; Van Loon, 1966: 104). Altıntepe’nin M. Ö. VIII. yüzyılın son çeyreğine tarihlenmesi konusunda en önemli rolü, 2 No’lu mekânda bulunan tunç kap

üzerindeki hiyeroglif yazı oynamaktadır (Özgüç, 1969: 65). Tunç kap üzerinde yer alan hiyeroglif yazısı Richard David Barnett ve Franz Steinherr tarafından “a-wa-ri- ku” olarak okunmuş ve kabın Kue kralı Urikki (M. Ö. 738-710) tarafından Urartu’ya yollanan krali bir armağan olduğu savunulmuştur (Barnett, 1953: 124 vd; Steinherr,

110

1958: 97 vd). Buna karşılık Jeffrey K. Klein bu tunç kap üzerindeki yazıtı “kalenin valisine aittir: ölçek 2 terusi” olarak çok daha farklı biçimde68 okumuştur (Klein,

1974: 77 vd).

Tunceli yakınlarında konumlanan Anbar ve Rabat gibi Urartu yerleşimlerinin -

II. Argišti ya da Argišti oğlu Rusa zamanında69 - Urartu Krallığı’nın madensel ekonomik çıkarlarını korumak için inşa edildikleri önerilmiştir (Belli, 1993: 66).

Tarafımızca yapılan araştırma sonucu Anbar ve Rabat kaleleri üzerinde Orta Demir

Çağı türünde yivli çanak-çömlek parçaları saptanmış olmakla birlikte her iki merkezin Urartu ile bağlantısı ve bağlantılı ise hangi Urartu kralı zamanında inşa edilmiş olabileceğine yönelik herhangi bir arkeolojik kanıt bulunamamıştır. Aynı dönem içerisinde Argišti oğlu Rusa’nın kendi yazıtından anlaşıldığına göre

Mazgirt/Kaleköy Kalesi, önemli imar faaliyetlerine sahne olmuştur (Salvini, 2008: A

12-6; Schäfer, 1977: 255 vd). Mazgirt/Kaleköy Urartu Yazıtı’nın yer aldığı iki odalı kaya mezarı ve onunla ilişkili kült alanının yanı sıra açık hava tapınakları ve sütunlu yapılara ait kalıntılar Argišti oğlu Rusa Dönemi ilişkili görünmektedir (Erdoğan,

2007: 22 vd). Bunun yanı sıra Elazığ Bölgesi’nde yer alan Norşuntepe, Genefik ve

Yıldıztepe yerleşimlerindeki Urartu kalıntıları seramik malzemesinden ötürü M.Ö.

VII. yüzyıla tarihlendirilmişlerdir (Hauptmann, 1969/1970: 72-74; Köroğlu, 1995:

365; Sevin, 1988a: 9, 34; Sevin, 1989a: 496-498).

Son yapılan araştırmalar Yukarı Fırat Bölgesi’ndeki Haroğlu (Elazığ),

Kürdemlik (Sarıbük), Tanrıvermiş Gökbelen, Bağin, Mazgirt ve Vasgirt

68 Son zamanlarda küpler üzerindeki çivi yazısı ve hiyeroglif ölçü değerlerine ilişkin yapılan araştırmalar, konuya yönelik Jeffrey K. Klein’ın görüşünü gözden düşürmüştür (Sağlamtimur, 2005: 139 vd). 69 Ayrıca Oktay Belli, Mazgirt ve Kaleköy kalelerinin kuruluş tarihini Argišti oğlu Rusa Dönemi’ne dayandırmaktadır (Belli, 1993: 66).

111 yerleşimlerinde bulunan tek odalı kaya mezarlarının Urartu ile ilişkili olamayacağını göstermiştir (Köroğlu, 2007: 447 vd; Köroğlu, 2008: 30 vd). Karakoçan yakınlarındaki Çalakos ve Mergamendi kaya mezarlarındaki gibi söz konusu tek odalı kaya mezarları Hellenistik ya da Roma Dönemi’nde yapılmış olmalıdır

(Köroğlu, 2007: 448 vd; Köroğlu, 2008: 31 vd).

Norşuntepe’de yapılan arkeolojik kazılarda İskit-Kimmer kültürlerine özgü eserlerle karşılaşılmış olması, Anadolu’yu M.Ö. VIII. yüzyılın sonlarından itibaren etkilemiş olan göçebe kavimlerin Orta Anadolu’ya geçebilmek için Elazığ ve

çevresindeki rotayı kullandıklarını göstermiştir (Hauptmann, 1972: 89; Yıldırım,

2013: 303). Günümüzde Keban Baraj Gölü suları altında kalmış olan Norşuntepe yerleşiminde arkeolojik kazılar sonucunda açığa çıkarılan iki mezardaki buluntular,

İskit - Kimmer göçebe kavimlerinin bölgedeki varlığına işaret etmektedir.

Yerleşimin akropol kesiminde söz konusu iki mezarda gün ışığına çıkarılmış seramik kapların özelliklerinden ötürü göçebe topluluklara ait mezar ve mezar buluntuları

M.Ö. VII. yüzyılın ortalarına ya da üçüncü çeyreğine tarihlendirilmiştir (Ivantchik,

2005: 449; Hauptmann, 1983: 251 vd). Buna karşın Bingöl-Karlıova yakınlarındaki

Suçatı (Gerran) köyünde yer alan bir Urartu nekropolünde ele geçen bronz kemer parçalarının üzerindeki aslan motiflerinin biçeminden dolayı, klasik Urartu kralları kronolojisine ölçüt alınarak M.Ö. VII. yüzyılın ikinci yarısına – Erimena oğlu Rusa dönemine - tarihlendirilmek istenmiştir (Karaosmanoğlu, 1991: 601-603). Ancak

Erimena oğlu Rusa’nın hangi zaman aralığında krallık yaptığı tartışmaya açık olmakla birlikte, söz konusu Urartu kralına tarihlenen yazılı ya da arkeolojik bir veri bölge kapsamında belgelenmemiştir.

112

VI. SOPHENE KRALLIĞI

Klasik Çağ tarih araştırmalarında Eski Grek yazım şekilleriyle Σωϕανηνήν

(Sophanenen), Σωϕηνής (Sophenes), Σωϕηνήν (Sophenen) Σοϕανηνή (Sophanene) adını taşıyan bölgenin Yukarı Fırat Bölgesi’ni kapsayan bir yer adı olduğu uzun zamandan beri bilinmektedir (App. Mithr. XII. 105; Dio Cass. XXXVI. 53. 2 - 3;

Diod. XXXI. 22, XL. 4; Plut. Pomp. XXXIII. 4; Procopius, History of Wars, I. 21.

6; Strab. XI. 12. 3, XI. 12. 4, XI. 14. 2, XI. 14. 5, XII. 2. 1; Weissbach, 1927: 1015 vd).

Grekçe tarih yazımında birçok defa işaret edilen ƩOΦHNH (Sophene), tarihsel

önemini Hellenistik Dönem’de bağımsız bir krallık olarak ortaya çıkmasında bulmaktadır (Eutr. 6 XIII; Plin. nat. V. 66. 13; Ptol. geogr.). Söz konusu krallık M.Ö.

188 – 90/70 yılları arasında Yukarı Fırat ve Orta Fırat bölgelerinde egemenliğini sürdürmüştür. Bizans kaynaklarında söz konusu toponim Ƭζοφανηνή (Sophanene) ya da Ƭζοφηνή (Sophene) biçiminde yazılmıştır. Sophene yer adı olarak Orta Çağ

Ermeni kaynaklarında Tzophene, Tzoph, T’sopk (Ծոփք) ya da Copʻkʻ değişkeleriyle Orta Çağ Süryani kaynaklarında ise Ṣōbah ya da Ƭοû Σωφαυηυωυ

(Bēth Ṣōphanāyē) olarak tanınmaktadır (Dupont - Sommer, 1949: 25 vd; Hauptmann,

1969/1970: 25 dn. 21; Honigmann, 1970: 6, 255; Salvini, 1972: 106).

Grek - Latin kaynaklarındaki Sophene ile Orta Çağ Ermeni kaynaklarındaki

T’sopk isimlerinin çivi yazılı kaynaklardaki Urartuca Ṣupa(ne/i), (Yeni) Asurca

Šuppa yer adından türetildiği konusunda araştırmacılar hemfikirdir (Astour, 1989:

687; Barjamovic, 2011: 129; Diakonoff - Kashkai, 1981: 77; Hawkins, 1998: 286;

Köroğlu, 1996: 63 vd; Lewy, 1950: 419 dn. 294; Lewy, 1962: 47 dn. 10; Marciak,

2012: 302; Marciak, 2014: 15; Matiossian, 2002: 79; Salvini, 1972: 101, 105;

113

Salvini, 1995: 50; Salvini, 2005: 261, 262; Wheeler, 2012: 90 dn. 3)70. Görünüşe göre bu toponimin kökeni Eski Asur belgelerinde Zubana/Súpána değin geriye uzanmaktadır. Bahsedilen toponim, Türk – İslam fetihlerine kadar bugünkü Tunceli -

Elazığ bölgesini ifade eden bir coğrafi terim olarak yaşamıştır. Sonuç olarak burada

Anadolu’nun en eski yer adlarından biriyle karşı karşıya olduğumuzu belirtmeliyiz

(Barjamovic, 2011: 129).

VI. 1. TARİHSEL ARKA PLAN

Orontes adı İran kökenli Eruand ya da Aruṷanta eril isminin Grekçeleşmiş formu biçiminde ortaya çıkmıştır (Facella, 2006: 104; Toumanoff, 1963: 278). Eski

Grekçe de bu isim sadece Ὀρόντης (Orontes) şekliyle belgelenmiş olmakla beraber pek çok Klasik Grekçe varyantları arasında Aruandes, Ardoates biçimlerinde de telaffuz edilmiştir (Toumanoff, 1963: 278). Eruand ismi, Avesta dilinde

Aurant/Aurvant (cesur, kahraman) sözcüğünden türemiştir (Burney-Lang, 1971: 186;

Toumanoff, 1963: 278). Orta Farsça (Pehlevice) Arvand sözcüğü söz konusu isim ile yakın iliskisi bulunmaktadır. Orontes ad olarak Eski Ermeni (Krapar) yazım geleneğinde Yervand, Erwand, Arawan (ve muhtemelen yakın ilişkisi olan Hrant) ve

Orontidler soy olarak aynı yazım geleneğinde Yervanduni ya da Eruanduni biçiminde adlandırılmıştır (Burney–Lang, 1971: 186; Facella, 2006: 104 dn. 36;

Toumanoff, 1963: 278;). Bazı araştırmacılar Hititli bir isim olan Arnuwanda’nın devamı olarak görme eğilimindedirler (Facella, 2006: 104 dn. 36).

70 Ṣupa(ne/i) ve Sophene sözcüklerindeki ilk ses olan s frikatif bir sestir ve iki ses a birbirini karşılayabilmektedir. Ancak buradaki esas problem çivi yazısında o işareti bulunmadığından ötürü o ile u sesli harflerinin her ikisinin değerini u sesi karşılamaktadır. Birbirinden karakter olarak ayrı yazı türünden kaynaklı bu iki ses arasındaki farklılığı Kumaha-Kommagene, Tušpa - Thospites/Tosp ile Kulha - Kolkhis örneklerinde de görebilmek mümkündür (Salvini, 1972: 106).

114

Orontidler’in sülale olarak varlığı en azından M. Ö. 400 yıllarında doğrulanmıştır ve bugünkü Ermenistan sınırları içerisindeki Armavir (daha sonra

Yervandaşat) yazılı belgelere göre bölgenin yöneticileri oldukları açığa çıkarılmıştır.

Orontid hanedanının kesin olarak ne zaman tarih sahnesine çıktığı tarihçiler açısından tartışmalı olmasına karşın M.Ö. VI yüzyılda Urartu Krallığı’nın sona ermesinin ardından İskit ve Med istilası zamanında yönetici bir elit olarak

Anadolu’nun doğusunda ortaya çıktığı genel bir kabul görmüştür (Burney-Lang,

1971: 186-187).

VI. 2. TARİHSEL COĞRAFYA

Sophene’nin tarihsel coğrafyasının tanımlanmasında Strabon’un sunduğu bilgiler anahtar rol oynamaktadır. Strabon, Tigris ve Euphrates nehirlerinin yönünü tanımlarken bu nehirlerin geçtiği ülkelerin ismini saymaktadır. Bu bağlamda,

Euphrates’in Büyük Armenia üzerinden batıya doğru, sol tarafında Akilisene’nin yer aldığı Küçük Armenia olarak adlandırılan yere doğru aktığı ifade etmektedir.

Strabon, daha sonra Euphrates’in güneye doğru aktığını ve onun kollarının

Kapadokya sınırına katıldığını, sağ tarafında Kommagene bölgesini, sol tarafında

Büyük Armenia’da Sophene ve Akilisene’yi bıraktığını, nehrin buradan Suriye’ye geçerek ve diğer kollarınında Babil’e ve Pers Körfezine ayrıldığını anlatmaktadır

(Strab. XI. 12. 3). Strabon sonraki pasajda dağ sıralarının ve zirvelerin bulunduğu bölgedeki manzaranın diğer önemli coğrafi özelliklerini anlatarak devam etmektedir.

Aynı pasajda Sophene ile ilişkili olarak Taurosları anmakta olup Tauros kuzeye doğru sayısız dallara sahip olduğunu, onlardan birinin Antitauros’a ait bulunduğunu belirtmiştir ve en önemlisi Strabon, Antitauros ve Tauros arasında çevrelenmiş olan

115 bir vadide Sophene’yi konumlandırmıştır (Strab. XI. 12. 4)71. Sonraki satırlarında

Euphrates’in (Fırat’ın) uzak tarafında, Kommagene ve Kapadokya’dan doğuya doğru, onların başlangıcındaki bu dağlara Tauros olarak adlandırıldığını, orada

Sophene ve Armenia’nın geri kalan kısmının Mezopotamya’dan ayrıldığını, bununla birlikte bazıları tarafından Gordyane Dağları olarak da adlandırıldığını bunların arasında Masion Dağı’nında bulunduğunu eklemektedir (Strab. XI. 12. 4).

Aynı şekilde, bir başka pasajda Strabon, Tauros ve Antitauros’a tekrar atıfta bulunmaktadır: Onun ifadesine Tauroslar, Euphrates tarafından şekillendirilen

ülkeler olan Kommagene ve Melitene’nin karşısında Euphrates’in uzak kıyısında yeni bir başlangıç kazanmaktadır. Masion Dağı ise güneyde Mezopotamya

Mygdoniasının üstünde uzanırken Sophene en kuzey kısımda konumlandığını söyleyen Strabon Nisibis’in Masion ve Antitauros arasında bulunduğunu aktarmaktadır. O, Antitauros’un Euphrates ve Tauros’da başlangıç kazandığını ve

Armenia’nın en doğu kısmına doğru sonlandığını böylece bir yanını kuşattığını,

Sophene’nin ortasında ve onun diğer tarafındaki Akilisene’nin güney yönündeki nehir bükümünden önce, Antitauros ve Euphrates Nehri arasında Sophene krali kenti

Karkathiokerta’nın konumlandığını belirtmektedir (Strab. XI. 14. 2).

Strabon’un diğer bir pasajdaki ifadeleri, Kapadokya’nın bir bölümü olan

Melitene’ye atıfta bulunmaktadır; aynı noktada Strabon Melitene’nin en doğudaki komşusu olarak Sophene’ye de atıf yapmaktadır. Strabon, Melitene’nin Sophene’nin karşısında konumlandığını, Euphrates Nehri’nin Melitene ve Kommagene arasında akmakta olduğunu ve sonra onun üzerinde sınır çizdiğini söylemektedir. Nehrin uzak

71 Orta Çağ kaynakları Munzur Dağları’nı Klasik Dönemin kaynaklarına paralel olarak Toroslar’ın bir parçası olarak kabul ederler (Mikhael Attaleiates, 2008: 132, 134).

116 kısmında Kapadokyalılar’a ait Tomisa adında dikkate değer bir kale bulunduğunu da eklemiştir (Strab. XII. 2. 1).

Strabon’un coğrafi tanımlamaları, Sophene’nin yaklaşık lokalizasyonunu yapmamıza imkân tanımaktadır. İlk olarak, en genel ifadeyle, Sophene bir vadide (ἐν

αὐλῶνι) güney (doğu) yönündeki Tauros ve kuzeyindeki Antitauroslar’ın arasına yerleştirilmektedir. Strabon, Sophene’nin bu kısmı Sophene’nin ortası (μέση) ifadesiyle karakterize etmektedir (Strab. XI. 12. 4; XI. 14. 2). Coğrafi bakış açısıyla kabaca ifade edersek Tauros, Ege kıyılarından Arap platformunun en kuzey yamaçları boyunca doğu-batı yönünde uzanan toplu dağ silsilesidir (Marciak, 2012:

300). Sophene’nin konumu Toroslar’ın en doğu kısmı (Armenia) ile ilişkilidir;

Antitoroslar Fırat’ın doğusundan başlar ve Mezopotamya’nın en kuzey kıyıları boyunca devam etmektedir. Bu bakımdan Strabon’un düşüncesi, modern tanımlarla iyi bir şekilde örtüşmektedir (Strab. XI. 12. 4). Antitauros adına gelince, sıklıkla,

Pontos dağlarına doğru Torosların en kuzey uzantısını tanımlamak için kullanılmıştır ve bu sıra dağlar modern Ahtali, Tecer ve Munzur, Mercan Dağları gibi yükseltilerden oluşmaktadır (Marciak, 2012: 300). Söz konusu dağlardan biri olan

Munzur Dağları Fırat’ın doğusunda konumlanmıştır ve daha önemlisi Antitauroslar,

Klasik ve Orta Çağ kaynakları tarafından Munzur Dağları silsilesini tanımlamak için kullanılmıştır (Wheeler, 2002: 89). Sonuç olarak, Antitauroslar, kuzeydeki Sophene sınırına işaret etmektedir. Strabon’un Antitauros ve Tauroslar arasında uzandığını ifade ettiği Sophene tanımı, modern Tunceli bölgesine, Arsanias (Murat) Vadisi’nin kuzeyindeki topraklar ve Arsanias’ın güneyindeki Elazığ Ovasına karşılık gelmektedir (Marciak, 2012: 300).

117

Sophene Fırat yönünde ve onun sol (doğu) tarafındaki kıyıya konumlandırılmaktadır (Strab. XI. 12. 3; XII. 2. 1). Bu bakımdan Sophene, aynı zamanda kuzeye doğru Fırat’ın Akilisene yönünde ve nehrin batıya doğru Melitene yönü boyunca konumlanan diğer iki ülke tarafından sınırlandırılmıştır (Strab. XI. 12.

3; XII. 2. 1). Coğrafi açıdan Sophene’nin Antitauroslar tarafından Akilisene’den ayrıldığı ifade edilmektedir ve Melitene, Fırat’ın batı tarafında konumlanmaktadır

(Strab. XI. 14. 2). Melitene ve Sophene arasındaki sınırdaki kale Tomisa olarak belirtilmektedir (Strab. XI. 12. 3; XII. 2. 1). Melitene’nin lokalizasyonu herhangi bir ciddi soruna yol açmamaktadır. Burası günümüzde Malatya/Arslantepe olarak bilinen Kapadokya’nın en doğusunda yer alan bir bölgeydi. Tomisa, doğu-batı yönünde erişimi sağlayan Fırat’ın büyük bir geçidi olarak Urartu ve Hellenistik dönemde bilinmekteydi (Polyb. VIII. 34. 13; Strab. XIV. 2. 29). Strabon’un pasajında “Fırat’ın en uzak tarafında” ( τὰ πέρα τοῦ Εὐφράτου ) biçiminde bahsedilmesi Tomisa’nın Fırat’ın sol kıyısına işaret etmektedir ve dolayısıyla

Tomisa, bu nehrin sol tarafına yerleştirilmelidir. Söz konusu önemli yerleşim büyük

ölçüde Fırat’ın sol kıyısındaki günümüz Tomisa Kalesi’ne lokalize edilmektedir

(Marciak, 2012: 302; Salvini, 1972: 107; Sinclair, 1989: Ch. IX). Strabon’un

Melitene’ye ve Tomisa’ya olan referansları antik Sophene’nin lokalizasyonunda çok yardımcı olmaktadır. O referanslar Sophene’nin çekirdeği olarak günümüzde Elazığ

Ovası (tarihsel anlamda Harput Ovası ) olarak bilinen yere denk gelmektedir.

Strabon bir pasajında “diğerleri Armenia Dağları’nın dışında yer alan

Kalakhene ve Adiaebene kadar uzakta olan Syspiritis’te yurt edinirken Armenos’un takipçilerinden bazılarının Akilisene’yi yurt edindiklerini eklemektedir (Strab. XI.

14. 12). Bu ifadenin içeriği Sophene ile ilişkili coğrafyanın erken dönemleri için

118 mesele olmuştur. Bu mitsel yerleşimler çeşitli defalar Strabon’un Geographika adlı eserinde tekrarlanmıştır (Strab. XI. 4. 8; XI. 14. 12; XVI. 1. 24-25; XVI. 2. 5; XVI.

1. 4). Onun temel amacı, bu ülkelerden her birinin mistik bir Grek ataya sahip olduğunu göstermek olmalıdır. Bu mitik Grek atalar ya uygarlıklarını başlatmıştı ya da en azından Grek kültürünün bölgeyle ilk temasını gerçekleştirmişti. Strabon bir pasajında bizim, Sophene‘yi bazı durumlarda politik alanını genişleten politik bir varlık olarak görmemizi sağlamaktadır (Strab. XI. 14. 12). Akilisene, Strabon tarafından, politik anlamda başta Sophene olmak üzere komşuları tarafından baskı altına alınan ayrı bir coğrafi bölge olarak tanıtılmıştır (Strab. XI. 12. 3; XI. 14. 2).

Özetle Sophene, Antitauros ve Toros arasında, içeride Fırat’ın doğu kıvrımında yer alan Klasik Çağ’da Armenia coğrafyasının batısını oluşturan bir ülke idi.

Kuzeyinde ve doğusunda Büyük Armenia, batısında Kapadokya ve Kommagene, güneyinde Kuzey Mezopotamya, güneydoğusunda ise Nymphius (Batman Suyu)

Nehri ile çevrelenmiş bölgenin ismidir (Dillemann, 1962: 117; Frankfort, 1963: 181;

Wheeler, 2002: 89).

Sophene kralı Zariadris’in üzerinde egemenlik kurduğu topraklar Strabon’un tasnif ettiği listeye göre iki ana başlık altında toplanabilir (Strab. XI. 14. 5).

Seleukoslar’ın vasal topraklarının bir kralı olarak Zariadris’in sahip olduğu asıl topraklar ile Seleukos boyunduruğundan kurtulduğu daha sonraki zamanlarda

Zariadris’in elde ettiği topraklar olarak iki ana başlık içerisinde ele alınabilir.

119

VI. 2. 1. SOPHENE KRALI ZARİADRİS’E AİT ASIL TOPRAKLAR

VI. 2. 1. A. SOPHENE

Bu terim, Arsanias (Aracani/Murat) Nehri ile Fırat’ın birleşme yerinin kuzey batı köşesindeki topraklarını içine alan Šahu’nun Sophenesi çekirdek ülkesine işaret etmektedir (Hewsen, 1984: 349). Eski Ermeni kaynaklarında bu yer için kullanılan

Copʿkʿ Sahunoc, aynı anlamı taşımaktadır72. Krali Sophene ya da Sophene Sahuni biçiminde de adlandırılan bu toponim günümüz Hozat (Tunceli) ve çevresindeki toprakları içine almaktaydı (Dillemann, 1962: 116; Markwart, 1930: 65*). Sözü edilen coğrafi kavramın kapsamı, ilerleyen dönemlerde daha geniş bir anlamda kullanılmış ya da daha spesifik bir ifadeyle en azından M.Ö. I. yüzyıldan itibaren daha geniş kapsamdaki bir coğrafyayı içermiştir. Söz konusu geniş kapsamdaki

Sophene, Ingilene-Anzitene ve Büyük Sophene ya da Sophanene prenslikleri gibi komşu ülkeleri içeren anlamda kullanılmıştır (Hewsen, 1984: 349).

VI. 2. 1. B. AKİSENE

Bu isim genellikle Strabon’un metnine ilişkin eski kopyalayıcıların bir hatası olarak karşımıza çıkmaktadır. Genellikle bu ismin yerine önerilmiş olan Sophene’nin kuzey komşusu konumundaki Akilisene ile aynılığı mümkün görünmemektedir.

Çünkü Akilisene, Strabon tarafından Zariadris’in daha sonraki bir zamanda

Sophene’ye kazandırmış olduğu topraklar arasında gösterilmiştir (Hewsen, 1984:

349; Marciak, 2012: 304). Hatalı bir yazım olarak Akisene’nin aslının Anthias ya da

Anthiasene şeklinde okunabilen ve “Çiçekli Ülke” anlamına gelen bir toponimi ifade

72 Ernst Honigmann, M.S. 363-603 yılları arasında Sophene (Cop’k’ Sahunoc) denilen yerin Tunceli yakınlarındaki Hozat ve Çemişgezek’i de kapsadığını ve güneyindeki sınırın Murat Çayı’ndan başladığını özellikle belirtir (Honigmann, 1970: 5 dn. 1; Ardıçoğlu, 1997: 18).

120 edebileceği önerilmiştir (Hewsen, 1984: 349; Marciak, 2012: 304). Bu isim

Arsanias Nehri boyunca güzel ovalardan birine, bir başka deyişle Anzitene’yi

(Ermenice Hanjit ve bu yüzden popüler bir etimolojiyle Grek formu: Hanjit-

Anzitene-Anthisene-Anthias “Çiçekli”) ya da belki de daha doğudaki bir yeri göstermekte ve belki de Robert Hughes Hewsen’e göre daha mantıklı gözüken

A(r)kisene olarak burası identifiye edilebilir (Mikhael Attaleiates, 2008: 132;

Hewsen, 1984: 349; Marciak, 2012: 304). Bir başka deyişle Melitene’nin yaklaşık 35 km batısındaki Arka (Türkçe Arga) şehrinin çemberindeki bir bölge kast edilmektedir. Buna karşın bu identifikasyonu destekleyebilecek bir kanıt yoktur ve

A(r)kisene’de Sophene’nin bir parçası olduğuna yönelik az da olsa bir şüpheler vardır. Burada söz konusu olan Fırat’ın ötesindeki önemli toprakların elde edilip edilmediğidir ve bu topraklar arasında Melitene ve A(r)kisene’nin olup olmadığıdır.

VI. 2. 1. C. ODOMANTİS

Bu toponimin neresi olduğu tam olarak açık değildir. Ama kimliğine ilişkin ipucunu Ptolemaios’da bulmak mümkündür. Ptolemaios, Fırat’ın batısında, Küçük

Armenia’nın içindeki Oromandus ya da Odomandos şehrinden söz etmektedir (Ptol.

V. 7. 4). Ancak Oromandus/Odomandos’un tam bir lokalizasyonu hakkında hiçbir bilgiye sahip değiliz. Burası Ptolemaios’a dayanılarak Armenia Minor’un en güneyindeki bölgeye Orbalisene ya da Kataonia’da bulunan Plasta (Elbistan)’a yaklaşık 30 km kuzeybatısının Oromandos olabileceği önerilmişse de her iki yerin coğrafi bağlamda Sophene ile ilişkisi şüphelidir (Hewsen, 1984: 350; Marciak, 2012:

304; Ptol. V. 7. 4). Louis Dillemann ise Odomantis’i Ogumantis olarak tercüme etmektedir ve burası Ammianus Marcellinus’un Res Gestae’sinden tanıdığımız

Amida’nın batısındaki zengin bölge, Gumathene olarak bilinmektedir (Dillemann,

121

1962: 119). Sonuç olarak Odomantis’in ortografisi açık bir şekilde bozulmuş olduğunu ve Fırat’ın her iki yakasında Odomantis’in konumlanmış olabileceğini söylemek mümkündür (Hewsen, 1984: 350). Eğer Orontid hanedanı yönetimindeki

Armenia Krallığı Kommagene’ye sahipse Fırat’ın batısında bazı topraklar ile,

Kommagene’nin kuzey sınırı ve Fırat’ın sağ kıyısı arasında bazı topraklar uzanmış olması gerekir. Bu toprakları, Orontidler’in Kommagene ile antlaşma yoluyla kendilerine bağlamış olması olanak dâhilindedir (Hewsen, 1984: 350).

VI. 2. 2. SOPHENE KRALI ZARİADRİS TARAFINDAN KAZANILMIŞ

TOPRAKLAR

VI. 2. 2. A. AKİLİSENE

Tartışmalı toponimler arasında lokalizasyonu daha iyi yapılabilen bir bölgedir.

Fırat’ın yukarı alçak düzeye sahip yukarı rotası ya da Fırat’ın batı kolunu işgal etmiştir. Burası aslında Daranali, Aliwn ya da Ariwc, Muzur ya da Mnjur ve

Mananali ülkeleriyle komşu olan bir coğrafi konuma sahiptir (Hewsen, 1984: 350).

Klasik Dönem’de batı sınırları daralıp genişleyen Akilisene’nin coğrafi konumu,

Erzincan’nın batısında Fırat’ın güneye doğru keskin bir dönüş yaptığı noktadan batıya doğru giden rotayı kapsamaktadır (Hewsen, 1984: 350). Bu yüzden Strabon,

Karenitis ve Derksene’yi Küçük Armenia’nın sınırında ya da onların parçaları olduğunu ifade etmektedir (Strab. XI. 14. 5). Buna ek olarak Akilisene’de bol sulu bir dağ (Mons Dastacus) üzerinde Dasteira Kalesi’nin uzandığından söz edilmektedir

(Plin. nat. XII. 3. 28) Öte yandan Plinius, Absarros (Çoruh) Nehri’nin Büyük ve

Küçük Armenia’yı ayırdığını söylemektedir (Plin. nat. VI. 8. 25). Buna ek olarak

Ptolemaios, Fırat’ın doğusunda uzanan Aliwn adıyla da tanınan Analibna’nın yerini

122

Küçük Ermenistan’da bulunduğunu belirtmektedir. Burada Orta Çağ kaynaklarında

Ani Aliwnoy ( Aliwn’in Anisi) olarak sözedilen Analibna’nın Daranali yakınlarındaki

Ani’den ayırt etmek gerekmektedir (Hewsen, 1984: 351).

M.Ö. III. yüzyılda varlığı bilinen Küçük Armenia konusunda bazı kafa karışıklıkları vardır. Daha geç dönemdeki tarihçi ve coğrafyacılar Küçük Armenia kapsamına Akilisene, Muzuron, Derksene ve Karenitis bölgelerinin tümünü alırken bazılarıysa onları Küçük Armenia dışında bırakmışlardır (Hewsen, 1984: 351).

VI. 2. 2. B. ANTİTOROS ÇEMBERİNDEKİ ÜLKE

Antitoros Dağları Sophene ile Akilisene’yi birbirinden ayırdığından ötürü

“Antitoros Çemberindeki Ülke”nin Tunceli bölgesindeki Munzur Dağları’nın büyük bir bölümünü kapsamış olması gerekir. Orta Çağ Ermeni kaynaklarında Muzur,

Menjur varyasyonları ile anılan Munzur silsilesi Grekçe Muzuron biçiminde geçmekte ve adının kaynağının bu isimlendirmelerden aldığı bilinmektedir. Burada coğrafi açıdan esas sorun Munzur Dağları’nın Akilisene ya da “Antitoros

Çemberindeki Ülke” ait olduğuna dair açık bir tarihsel kaydın bulunmamasıdır

(Hewsen, 1984: 351).

VI. 2. 2. C. BELLİ DİĞER ÜLKELER

Strabon’un sözünü etmiş olduğu “ belli diğer ülkeler”in neresi olduğu açıklıktan uzaktır (Strab. XI. 14. 5). Ancak bu ülkelerin Sophene’nin doğu sınırındaki toprakları ima ettiği sonucuna varmak mümkündür (Hewsen, 1984: 351-

352).

123

VI. 3. SOPHENE KRALLIĞI’NIN SİYASİ TARİHİ

Sophene hanedanın kökeni, M.Ö. VI yüzyılda Urartu egemenliğinin sona ermesinin ardından İskit ve Med istilası zamanında Anadolu’nun doğusunda yönetici bir elit olarak ortaya çıkan Orontid sülalesine dayanmaktadır. Akamenidler Dönemi boyunca (M.Ö. 590-331) bölgede satrap ya da vasal kralllar olarak Orontid sülalesi, egemenliklerini sürdürmüşlerdir. Tarihsel Armenia’da Med kralı Astyages’e tribütünü ödeyen Tigranes ile Pers İmparatoru Büyük Kyros’un müttefiki gözüken

Tigranes adlarını taşıyan Orontid sülalesi kökenli iki yöneticinin varlığı belgelenmiştir (Toumanoff, 1963: 284-285; Xenoph. Kyr. III 1-3). Bununla birlikte

Pers egemenliği döneminde Doğu ve Batı Armenia satraplıkları adı altında iki yönetim alanı oluşturulduğuna ilişkin Ksenophon’un tanıklığı kayda değerdir. İlkin

Darius’un 13. satraplığı Sophene’ninde içinde yer aldığı Batı Armenia topraklarında kurulmuştur ve daha sonrasındaki II. Artakserkses (M.Ö.404-358) zamanında Batı

Armenia’nın satrabı olarak değerlendirilen Tiribazus ile Teleboas (Murat Suyu) akarsuyunun kuzeyinde karşılaşıldığını (M.Ö. 401/400) Ksenophon belirtmiştir

(Chanin, 1991: 211, 219 dn. 1; Tarn, 1933: 12; Xenoph. an. IV. 3-7).

VI. 3. 1. SOPHENE KRALLIĞI’NIN ORTAYA ÇIKIŞI (MAGNESİA

SAVAŞI VE APAMEİA BARIŞI)

Daha önceleri Seleukos Krallığı nüfuzu altındaki Orontid sülalesi kökeninden gelen vasal krallarca yönetilen Armenia’nın bir parçası görünümündeki Sophene’nin ilk kralı I. Arsames (M.Ö. 260-?) olarak kabul edilmektedir (Chanin, 1991: 217;

Facella, 2006: 171, 179). Kesin olmamakla birlikte sonraki kralın II. Arsames (M.Ö.

? - 228) olabileceği düşünülmektedir (Nercessian, 2011: 54, 65). I/II. Arsames’in

124 oğlu Kserkses (M.Ö. 228-212/202-201) zamanında Sophene, ilk defa bir yönetim bölgesi olarak tarih sahnesinde yerini almıştır (Sherwin White - Kuhrt, 1993: 14,

192)73. Tarihsel kayıtlarda izini sürebildiğimiz kadarıyla Kserkses, sadece

Sophene’nin değil aynı zamanda Kommagene’nin de hâkimi konumundadır. Eski

Grekçe Ξέρξης bçiminde yazılan Kserkses (Ermenice Շավարշ – Šavarš, Persçe -

Kšayārša ya da daha yaygın tanınan haliyle Kyaşarka ) Orontid sülalesinden gelmektedir (Facella, 2006: 99; Toumanoff, 1963: 293). M.Ö. 212 yılında “Büyük” lakaplı Seleukos Kralı III. Antiokhos’un bölgedeki yerel politik güçleri zaptetme mücadelesi bağlamında dönemin kaynakları Kserkses ve Sophene’den söz etmiştir

(Res. 5). Sophene’nin önemli kentlerinden Arsamosata’yı III. Antiokhos kuşatarak

Kserkses’i yenmiş ve babasının ölümünden beri tribütünü ödememiş olan Kserkses,

Antiokhos’u egemen hükümdar olarak kabul etmek zorunda kalmıştır (Polyb. VIII.

23). Bu olaydan kısa bir süre sonra III. Antiokhos, vasal kralı Kserkses’e kızkardeşi

Antiokhis’i eş olarak vermiştir (Burney - Lang, 1971: 191; Toumanoff, 1963: 190).

Bu evliliğin hedefi, Antiokhos’un gücünü ya da etkisini Sophene üzerinde göstermek olmalıdır. Ancak aynı yıl (M.Ö. 212) ya da M.Ö. 202/201 yıllarına doğru yeni eş

Antiokhis, Kserkses’i zehirlenme yoluyla suikast tertipleyip öldürtmüştür (Burney-

Lang, 1971: 191; Chanin, 1991: 218; Facella, 2006: 196; Sherwin White - Kuhrt,

1993: 190-191). Bu suikastin nedeni tam bilinemese de Seleukoslar’ın Sophene

üzerindeki tam bir kontrolü sağlama amacıyla gerçekleştirildiği söylenebilir.

Kserkses’in öldürülmesinden sonra bölgeyi tamamen ele geçirmiş olan III.

73 Bununla beraber Mack Chanin, daha öncesinde Orontid kökenli III. Orontes/Ervand (M.Ö. 317- 260)’in Sophene bölgesinin ilk egemeni olarak görme eğilimindedir. Diodorus tarafından kral olarak anılan III. Orontes, Mack Chanin’e göre bölgedeki Seleukos siyasi gücüne karşı komşusu Kapadokya Krallığı ile müttefiklik ilişkisinden ötürü Armenia bölgesinden farklı olarak Sophene’yi kontrol altında tutan şahsiyet olmalıdır (Chanin, 1991: 216-217). III. Orontes’in kral sıfatıyla Diodorus nitelendirmektedir ( Diod. XXXI 19).

125

Antiokhos, kendisine bağlı vasal Armenia Krallığı’nı ikiye ayırmış ve Sophene’nin başlı başına bir krallık olarak ortaya çıkmasını sağlamıştır. Bu idari paylaşıma göre

Orontid neslinden geldiklerini iddia eden ve Büyük Antiokhos’un generallerinden olan Zariadris (Zareh), takriben M.Ö. 200 yılında Sophene topraklarının başına yönetici olarak atanırken Büyük Armenia bölgesinin yönetimi Artaxias (Artaşes)’a bırakılmıştır (Burney-Lang, 1971: 191; Sherwin White - Kuhrt, 1993: 194;

Toumanoff, 1963: 294). Kserkses’in bir suikast sonucu öldürülmesinden sonra genealojisi bilinmeyen74 ve kendisi hakkında çok az şey bilinen Abdissares (M.Ö.

212-200) Sophene (ve Kommagene) tahtına oturmuştur. Sadece kendi adını taşıyan sikkelerden bilgi sahibi olunan bu kralın ismi, görünüşe göre Aramice bir önek olan

“abd” sözcüğünden türemiştir (Res. 6). Aramice “köle” anlamına gelen sözkonusu

önekten sonra gelen –ssares- Zareh (Grek kaynaklarında Zariadris) adının bir türevi gibi gözükmektedir. Abdissares muhtemelen tahta geçtikten birkaç yıl sonra

ölmüştür (Facella, 2006: 189).

M. Ö. II. yüzyılın başlarında Roma, Akdeniz’de iyice güçlenmiş ve gözünü doğuya çevirmişti. Büyük ünvanlı Seleukos kralı III. Antiokhos ise Ege Denizi’nde güç sahibi olmak istemiş ve bundan dolayı M.Ö. II. yüzyılın başında patlak veren

Makedonya – Roma savaşına müdahil olmayarak uygun zamanı beklemişti.

Makedonya’nın bu savaşta yenilmesi ve Kıta Yunanistan’da Aitoller’in güçlenen

Romalılar’a karşı Antiokhos’u Hellas’a davet etmesi Seleukos kralının kendi emellerine ulaşabilmesi için uygun bir ortam olarak görünüyordu (Demircioğlu,

1953: 322 vd). Büyük Antiokhos’un M.Ö. 192 yılında Hellas’a girmesi Romalılar’ı ivedi olarak tedbir almaya zorladı. Bu karara göre Ege topraklarının özgürlüğü ve

74 Orontid sülalesine mensup olduğu düşünülen bu tarihsel şahsiyetin Kserkses’in oğlu ya da kardeşi olabileceği ifade edilmiştir (Toumanoff, 1963: 283).

126 güvenliği Roma tarafından garanti edilen Hellen kentleri hürriyetlerinin tehdit edildiğini ve daha fazla beklenemeyeceğini görerek, Hellas ülkesinde Romalılar’ı

öldürüp fiilen düşmanlığını gösteren Seleukos kralı III. Antiokhos’a karşı savaş ilan ettiler (M.Ö. 192). Antiokhos M.Ö. 191 yılında Thermopylai’de ve aynı yıl Korykos

(Çeşme’nin güneyinde) civarındaki deniz savaşında yenilgiye uğramıştır

(Demircioğlu, 1953: 331 vd). Komutan L. Cornelius Scipio ve ağabeyi P. Cornelius

Scipio önderliğindeki Roma güçleri Yunanistan üzerinden Hellespontos’tan geçerek

Anadolu’ya ayak bastılar. Romalılar, M.Ö. 190 yılında III. Antiokhos’un ordusuyla

Magnesia (Manisa) civarında karşılaştı. Seleukos kralı, Romalılar karşısında büyük bir hezimete uğradı ve Toroslar’ın gerisine çekilmek zorunda kaldı (Mansel, 2014:

503; Tekin, 2011: 145). Aslında bu bölge (Kilikya ve Kuzey Suriye) Seleukoslar’ın

çekirdek bölgesiydi. Sardes şehrinde yapılan ön anlaşmaya göre Antiokhos savaş tazminatı ödeyecek ve Seleukoslar’a sığınmış olan Kartaca komutanı ünlü Hannibal’i

Romalılara teslim edecekti. İki yıl sonra (M.Ö. 188) Suriye’de Apameia kentinde yapılan antlaşmada Antiokhos’un Toroslar’ın batısında boşalttığı toprakları,

Pergamon Krallığı ile Rodos Krallığı arasında paylaştırılmıştır (Mansel, 2014: 503;

Tekin, 2011: 145) Bir daha toparlanamayan Seleukoslar, daha ziyade Suriye ve

Kilikya bölgelerinde egemenliklerini sürdürmeye çalıştılar.

Apameia antlaşmasıyla Seleukoslar, Toroslar’ın kuzeyindeki topraklar

üzerindeki egemenliğini kaybetmiş ve Magnesia felaketi öncesinde bu bölgede III.

Antiokhos zamanında iki eyalet konumundaki Sophene’nin ve Armenia’nın strategosları bağımsızlıklarını kazanmışlardır (Wheeler, 2002: 97). Orontid sülalesinden gelen Sophene strategosunun adı Zariadris/Zareh, ikincisi ise yine aynı sülaleden gelen Artaksias/Ardaşes ismini taşımaktaydı. Zariadris ve Artaksias

127

Seleukoslar’a bağlı oldukları dönemde daha önceleri küçük bir bölge olan

Armenia’nın sınırlarını genişleten iki başarılı general (strategos) olarak tanınmışlardır (Strab. XI. 14. 5). Apameia’da Roma ile imzalanan barış antlaşması

Seleukoslar devletinde genel bir gerilemeye yol açtığında, iki satrap bağımsızlıklarını ilan edip Roma senatosunun onayı ve koruması altında kral unvanını aldılar (Burney

- Lang, 1971: 192; Grousset, 2006: 78; Frankfort, 1963: 181-182). Böylelikle

Anadolu’nun doğusunda M.Ö. 188 yılından itibaren Zariadris’in kralı olduğu

Sophene ve Artaksias’ın başında olduğu Armenia adlarını taşıyan iki farklı bağımsız politik güç ortaya çıkmış oldu.

VI. 3. 2. TARİHSEL SÜREÇ İÇERİSİNDE SOPHENE KRALLIĞI

Bağımsız Sophene Krallığı’nın ilk hükümdarı olan Zariadris (Zareh)’in kimliği

Sevan Gölü civarında bulunan Aramice yazıtlar dolayısıyla iyi bilinmektedir.

Yazıtlar, İrani bir isim taşıyan Zariadris (Zareh)’in Armenia bölgesinin kralı olacak olan Artaksias (Ardaşes)’ın babası olduğuna ve kendisinin Orontidler’in bir koluna mensup olduğuna işaret etmektedir (Hewsen, 1984: 347-348; Perikhanian, 1971: 169 vd; Toumanoff, 1963: 291). Kral Zariadris, Kserkses’in bir akrabası (oğlu ?) görünümündedir (Toumanoff, 1963: 293). Bağımsızlığını kazanmış Sophene

Krallığı’nın başlangıcından sona erişine dek yöneten hanedana Zariadris’e atfen modern tarihçiler arasında “Zarehavanyan” sülalesi adı verilmiştir (Boyce, 1955:

466; Grousset, 2006: 78).

Zariadris Sophene ülkesinde çeşitli müstahkem şehirler inşa etmiş ya da var olanları bayındır hale getirerek büyütmüştür (Grousset, 2006: 80). İmar faaliyetlerini gerçekleştirdiği bilinen en önemli yer Fırat’ın sol yakasında, günümüz Malatya

128 sınırları içerisinde yer alan ve nehir geçidine egemen durumdaki, “Kızılırmak’tan

Dicle vadisine giden kervan yolunda hem stratejik hem de ticari bir mevki” olan

Tomisa75 yerleşimidir (Frankfort, 1963: 181 vd; Strab. VI. 14. 2).

Zariadris sonrasındaki Sophene Krallığı tarihine ilişkin bilgilerimiz kısıtlıdır.

Yeni bir araştırma Zariadris’in ölümünden sonra muhtemelen Arkathius adını taşıyan Basileus ünvanlı bir kralın Sophene tahtına oturduğunu göstermiştir (Res. 7).

Yazılı kaynaklarda anılmayan ancak yeni yapılan araştırmalar sonucunda kendi adına basıldığı saptanmış sikkelerden dolayı tanınan kral Arkathius’un M.Ö. 187 - 175 yılları arasında hüküm sürdüğü önerilmiştir (Nercessian, 2011: 59-60, 65). Daha sonrasında tarihsel kaynaklar M.Ö. 163 yılında Mehruzan adıyla da tanınan I.

Mithrobuzanes (Μιθροβουζάνης) isimli bir Sophene kralından bölgedeki krallıkların birbirleriyle çekişmesi bağlamından dolayı söz etmektedir. Klasik kaynaklar

Kapadokya kralı V. Ariarathes’in M.Ö. 163 yılında yeni Sophene kralı I.

Mithrobuzanes’i, Büyük Armenia kralı I. Artaksias (Ardaşes)’a karşı savunduğunu yazmaktadır (Diod. XXXI. 22; Polyb. XXXI. 17). Saltanatının sonlarına doğru I.

Artaksias (Arsaşes), Sophene Krallığı’nı ortadan kaldırmak niyetiyle sınırlarını

Fırat’a değin dayandırmak istemiştir. Bu amaçla Kapadokya Kralı V. Ariarathes ile

çıkar ortaklığı kurmaya çalışıp, ona yeni tahta çıkmış Sophene kralı I.

Mithrobuzanes’ten kurtulmayı ve Sophene topraklarını paylaşmayı önermiştir.

Kapadokya kralının muhalefeti, bu planı boşa çıkarmıştır (Diod. XXXI 22; Polyb.

XXXI 15). Kapadokyalılar’ın Sophene’yi himaye etmesinin karşılığı olarak Sophene yönetimi, Fırat’ın sol kıyısındaki stratejik önemi büyük Tomisa şehrini Kapadokya

75 Tomisa, Kömürhan Kalesi ile eşitlenmek istemiştir (Ardıçoğlu, 1997: 29; Bununla birlikte antik Tomisa kentinin Kömürhan’a uzak olmayan Fırat’ın sol kıyısındaki Pirot ya da karşı yakada bulunan Kadıköy (Elazığ/Baskil) köylerinde aranması gerektiği önerileri de vardır (Işık, 1987: 551-552 dn. 9).

129 kralı V. Ariarathes’e vermiştir (Frankfort, 1963: 182; Strab. XII. 2. 1). Sophene kralının bu tutumu dönemin Sophene ve Kapadokya krallıklarının iyi ilişkiler içerisinde bulunduklarını doğrulamaktadır.

M.Ö. II. yüzyılın ortalarında Sophene’de adı Morphilig olarak okunmuş bir hükümdar başa geçmiş görünmektedir (Res. 8). Yazılı kaynaklarda anılmayan ancak kendi adına basılmış tek bir sikkeden dolayı bilinen kral Morphilig’in M.Ö. 150 yılına doğru hüküm sürdüğü önerilmiştir76.

VI. 3. 3. SOPHENE KRALLIĞI’NIN ÇÖKÜŞÜ

M.Ö. 96/95 yılına doğru Roma senatosu Sulla’yı, Partlar ile antlaşmak imzalamak üzere Kapadokya’ya gönderdi. Bunun nedeni Partlar’ın Romalılar ile dostluk antlaşması imzalamak istemesinden kaynaklıydı. İmzalanan antlaşmaya göre

Romalılar ile Partlar arasındaki sınır Fırat Nehri yapılmıştır (Plut. Sull. V. 4).

Antlaşma olduğunda Fırat’ın batısındaki toprakları elinde bulunduran Roma nüfuzu altındaki Kapadokya’nın kralı I. Ariobarzanes idi. Dolayısıyla bu antlaşma, Fırat’ın doğu yakasında yer alan Sophene’nin Part İmparorluğu’nun himayesinde olduğuna işaret etmektedir (Frankfort, 1963: 184). Krallık son devirlerinde Armenia devletinin tehditi altında kalmıştır. Sophene Krallığı’nın son kralı V. Orontes (Ermenice

Artok/Armog/Ervand) olarak anılan Artanes’tir (Chanin, 1991: 208; Toumanoff,

1963: 293). Anadolu’nun tüm doğusunu tek bir merkez etrafında toplayan “Büyük”

ünvanlı Armenia kralı II. Tigranes (M.Ö. 95-55), M.Ö. 95 yıllarına doğru

Armenia’da kral oldu ve ilk siyasi icraatı - öncellerinin de tutkulu bir planı olan -

76 Deneme amaçlı olarak önerilen Kral Morphilig Dönemi’nin tarihlendirilmesi, kendisine ait sikkenin stil kritiğine dayandırılmıştır (Nercessian, 2011: 60). Buna karşın Morphilig’in hükümdarlığının M. Ö. 190’a tarihlendiren bir öneride de bulunulmuştur (Sayles, 1999: 29).

130

Sophene’yi elde etme düşüncesini hayata geçirmek için Sophene’ye saldırılar düzenlemek oldu. Armenia kralı için zaman uygundu. Çünkü kısa süre öncesine kadar Sophene hükümdarlarını Artaksias’ın tecavüzlerine karşı savunmuş olan

Kapadokya kralları artık himaye etmedikleri için Sophene saldırılara açık hale gelmişti. Bu dönemde I. Ariobarzanes yönetimindeki Kapadokya Krallığı, Pontos

Krallığı ile savaşmaktan yorgun düşmüş, hatta Tomisa şehrini bir bedel karşılığında77

Sophene kralına geri vermişti. Kendi kuvvetlerinden başka bir dayanağı kalmayan

Artanes, II. Tigranes’in saldırılarına karşı koyamadı (Grousset, 2006: 82). Yenildi ve

öldürüldü. Böylelikle Armenia kralı II. Tigranes takriben M.Ö. 95 yılı78 Sophene’yi ilhak ederek Zarehavanyan sülalesinin son hükümdarı Artanes’i ortadan kaldırmak suretiyle tahtından indirmiştir (Frankfort, 1963: 185; Strab. XI. 14. 5; Toumanoff,

1963: 292). Sophene ve ona bağlı bölgelerle birlikte (Akilisen vs.) Armenia’ya bağlandı (Grousset, 2006: 82). Böylece Strabon’un belirttiği gibi, Armenia coğrafyasının politik birliği gerçekleşmiş oldu (Strab. XI. 14. 15). Buna karşın bu olayların akabindeki bir zaman diliminde Arsakes adındaki bir Sophene kralının bağımlı da olsa yönetimi elinde bulundurduğuna yönelik nümizmatik kanıtlar bulunmaktadır (Tablo-2). Sayısı son derece az olan bu sikkeler M.Ö. 90 - 70 yılları arasında hükümdarlık yaptığı düşünülen Arsakes’e atfedilmektedir (Nercessian,

2011: 60, 61; Sayles, 1999: 299).

Artaksiad hanedanından gelen II. Tigranes (Büyük Dikran) ’in Sophene

üzerindeki egemenliği uzun sürmemiştir. II Tigranes’in, başkenti Tigranokerta’nın surları önünde Roma generali Lucullus’a ve daha sonra Pompeius’a karşı

77 Strabon, Kapadokyalılar’ın Tomisa’yı 100 talente Sophene krallarına sattığını belirtir (Strab. XII. 2. 2). 78 II. Tigranes tarafından ilhak edilen Sophene Krallığı’nın sonunu bazı araştırmacılar M. Ö. 93 yılına tarihlemektedir(Wheeler, 2002: 88).

131 mağlubiyeti sonucunda ağır şartlar içeren bir antlaşma yapmak zorunda kalmasından sonra, Armenia’nın en batı kısmını teşkil eden Sophene, Romalılar’ın siyasi nüfuz alanına girmiştir(Ardıçoğlu, 1997: 21). Dolayısıyla M.Ö. 95/93 - M.Ö.66/64 yılları arasında gerçekleşmiş olan Büyük Armenia ile Sophene’nin siyasi birliği, otuz yıldan fazla sürmemiştir (Wheeler, 2002: 88).

VI. 3. 4. ARMENİA VE ROMA EGEMENLİĞİ DÖNEMİNDE

SOPHENE

II. Tigranes ile Roma ile anlaşmazlığa düştüğünde Suriye’den Atropatene

(Azerbaycan) ve İberya (Gürcistan)’ya yayılmış bulunan Armenia Krallığı yükselişinin doruğundaydı. Eski Çağ tarih yazarlarından öğrendiğimize göre iki siyasal güç arasındaki anlaşmazlığı tetikleyen II. Tigranes’in kayınpederi olan ve

Romalılar tarafından topraklarından edilen Pontos kralı Mithridates Eupator(M.Ö.

120-63)’un M.Ö. 72 yazında Armenia’ya sığınması oluşturmuştur (Kaya, 2004: 75;

Magie, 1950: 336 vd, 353 vd)79. O sıra Roma adına Anadolu’da komutan olarak bulunan ve Pontos fatihi olan Lucullus, bir elçi vasıtasıyla ilk önce Mithridates’i istemiş, fakat Tigranes kendi topraklarına iltica etmiş damadı olduğu Mithridates’i

Roma’ya teslim etmeyi kabul etmemiştir (Grousset, 2006: 90-91). Bunun akabinde

M.Ö. 69 yılında arkasında sadece 18.000 lejyoner ve 3000 süvari bulunan Romalı komutan Lucullus görülmemiş bir cüretle, aniden saldırıya geçti (Plut. Luc. XXIV. 1-

2). Kapadokya kralı Ariobarzanes’in yardımıyla Melitene (Malatya) istikametinden gelip Tomisa yakınında Fırat’ı aşmış ve Tomisa’yı zapt ederek kuzeybatıdan

79 Bununla birlikte anlaşmazlığın bir diğer nedeni Roma komutanı Lucullus’un dönemin kudretli kralı II. Tigranes’e takındığı tutum olarak gösterilebilir. Lucullus, Tigranes’e yazdığı mektuplarda “krallar kralı” ünvanı yerine sadece “kral” sözcüğünü tercih etmesi, Ermeni Krallığı’nın fetihlerini ve egemenliğini zımnen reddetmesi anlamına gelmekteydi (Grousset, 2006: 91; Plut. Luc. XXI. 23. 2).

132 güneydoğuya Sophene’yi geçerek dosdoğru Armenia’nın başkenti Dikranagerd

(Tigranokerta) üzerine yürümüştür (Grousset, 2006: 91). Bu sırada Sophene satrabı

(valisi) Mithrobarzanes (II. Mithrobuzanes) bir piyade birliği ve 3000 süvariden oluşan bir orduyla şehri savunmaya çalışmıştır. Fakat ordusu imha edilmiş ve

Mithrobarzanes Romalı legatus, Sextilius tarafından öldürülmüştür (Grousset, 2006:

91). Bu olayın ardından II. Tigranes’in içlerinde Sophene birliklerinin de olduğu

250.000 kişilik çok uluslu ordusu 6 Ekim M.Ö 69 tarihinde Dicle Nehri kıyısında büyük bir hezimete uğramasından kısa bir süre sonra M.Ö. 69 yılının sonlarına doğru

şehir düşmüştür (Grousset, 2006: 92-93; Mayor, 2013: 340-345). Bu zaman diliminde Sophene, Kommagene ve güneydeki vasal devletler Roma’ya tabi olmuşlardır. Ancak kısa bir süre sonra mücadelenin seyri Armenia’nın içlerine yönelerek Mithridates’in yardımıyla toparlanmaya çalışan Tigranes’in lehine dönmüş, M. Ö. 67 yılında içinde Dicle’nin kuzeyindeki yerleşimler ile Kapadokya ve muhtemelen Sophene dâhil tüm topraklar Armenia Krallığı’nın bir parçası olmuştu

(Dio Cass. XXXVI. 16. 2; Grousset, 2006: 95; Mayor, 2013: 355) .

M. Ö. 66 yılında Lucullus yerine Küçük Asya’daki Romalı lejyonların başına geçmiş olan Pompeius, II. Tigranes ile taht mücadelesinden yenik çıkmış prens Genç

Tigranes (Dikran) kılavuzluğunda Yukarı Fırat Bölgesi’nden kat ederek Aras

Vadisi’ne inmiş ve oradan Armenia’nın tarihsel başkenti Ardaşad(Artaksata)’ın

üzerine yürümüştür. Bunun üzerine artık yaşı epey ilerlemiş olan Tigranes, Roma komutanı Pompeius’un üstünlüğünü kabul etmiş ve M.Ö. 66 yılından itibaren

Roma’ya bağlı bir vasal devlet hüviyetinde yaşamaya devam etmiştir (App. Mithr.

XII. 104-105; Dio Cass. XXXVI. 50-53; Eutr. VI. 13; Plut. Pomp. XXXIII. 1-4).

Ancak bu siyasal gelişmelerin olduğu esnada Pompeius’un Armenia prensi Genç

133

Tigran’a Sophene’yi vaat etmiş olması ve nihayetinde II. Tigranes’in savaşta yenilgiye uğramasının bedeli olarak Sophene ile diğer bazı ülkelerin80 elinden alınmış olması, Sophene’nin Roma kontrolüne geçtiğini doğrulamaktadır (App.

Mithr. XII. 105; Dio Cass. XXXVI 53. 2-3; Eutr. VI. 13). Ancak Romalılar sonrasında Sophene’nin yönetimini Genç Tigran’a vermekten vazgeçip Kapadokya kralı Ariobarzanes’e emanet etmişlerdir (App. Mithr. XII 105; Kaya, 2004: 76).

Böylece Sophene, M. Ö. 66 yılından itibaren Kapadokya Krallığı vasıtasıyla Roma nüfuzu altına girmiştir (Res. 9). Sophene’nin Ariobarzanes’e yönetimine bırakılmasıyla Kapadokya Krallığı’nın doğu sınırı güvence altına alınmıştır (Tekin,

2011: 168).

M. Ö. 28 Mayıs 53’te triumvir Crassus öncülüğündeki Roma ordusu Partlar tarafından Karrhai (Harran) yakınında büyük bir yenilgiye uğramıştır (Grousset,

2006: 99). Bu savaşın sonucu olarak Fırat, iki imparatorluğun sınırını belirleyen coğrafi bir çizgi oldu ve Roma triumviri Antonius’un M.Ö. 36 yılında yaptığı Part seferi de bu sonucu değiştirmeye yetmedi. Bu siyasal gelişmeler Sophene üzerinde nüfuzun Roma ve Partlar arasında sık sık el değiştirdiği bir dönemi ortaya

çıkarmıştır. Keza Armenia kralı Artavazd’ın bölgedeki güç dengeleri değişmesi sonucunda Partlar’ın etki alanına girmesi Romalılar’ı öfkelendirmiştir. Bundan kaynaklı olarak M.Ö. 34 yılında Antonius liderliğindeki Romalılar’ın Erez

(Erzincan)’de bulunan tanrıça Anahit’e ait altın heykele el koyması ve bölgede çeşitli cezalandırma eylemlerine girişmesi Sophene için Roma tehditinin bitmediği anlamına gelmektedir (Grousset, 2006: 100-101).

80 Söz konusu kaybedilen Kommagene, Osroene, Mezopotamya Suriye, Fenike ve Mygdonia ülkeleriydi (Grousset, 2006: 96; Mayor, 2013: 375).

134

Roma İmparatoru Neron tarafından M.S. 54 yılında Roma’ya sadık bir Suriyeli

(Iturealı) prens olan Emesa prensi Sohaemos Sophene tahtına oturtulmuştur (Barrett,

1977: 153; Frankfort, 1963: 187-188; Tac. ann. XIII. 7) Arapça orijinal okunuşunun

Suḥaim olduğu belirtilen Sohaemos’un, Seleukoslar İmparatorluğu’nun ortadan kalkmasıyla birlikte Emesa (Türkçe Humus, Arapça Homs) bölgesine yerleşmiş yarı

- göçer Arap kabile şeflerinden biri olduğu ifade edilmiştir (Gawlikowski, 1997: 40 vd). Roma’nın vasal kralı konumundaki Sohaemus’un Sophene’deki saltanatının ne kadar sürdüğü tam olarak bilinemiyor olsa da M.S. 60 yılında sonlandığına ilişkin ipuçları vardır (Barrett, 1977: 156). Roma imparatoru Neron (M.S. 54 -68)’un saltanatının başında, Armenia’daki Partlar lehine yaşanan gelişmeler neticesinde

Romalı komutan Corbulo tam yetkiyle donatılmış olarak Anadolu’nun doğusuna gönderilmiştir (Grousset, 2006: 105) M. S. 64/65 yıllarında komutan Cnaius

Domitius Corbulo, Sophene’de Roma adına kesin hâkimiyeti sağlamıştır (Dessau,

1892: no. 232). Bu egemenliği, Elazığ/Kövenk’te ele geçmiş Roma zafer anıtı belgelemiştir (Res. 10).

M.S. 252’den itibaren Sasani kralı I. Şahpur Sophene ve tüm Armenia’ya egemen olmuştur (Grousset, 2006: 112; Frankfort, 1963: 187-188). Armenia’nın başına kendisine sadık Ardavazt adındaki bir şahsı kral olarak atamıştır (Grousset,

2006: 112). Sasani kralı Narseus’in Roma imparatoru Diocletianus ile yaptığı savaşta yenilgiye uğramış ve M.S. 297 sonbaharında Sophene’nin dâhil olduğu bazı toprakları Romalılar’a bırakmak zorunda kalmıştır (Eutr. IX. 24; Grousset, 2006:

112). Romalılar’ın egemenliğine geçen söz konusu Sophene toprakları, günümüz

Tunceli ve Elazığ ile eşitlenebilecek Dzopk ve Hanzit bölgelerinden oluşmaktaydı.

135

Romalılar’a mağlubiyeti sonucu Sasani kralı, Armenia ve İberya üzerindeki Roma protektorasını tanımak zorunda bırakılmıştır (Grousset, 2006: 112).

VI. 4. SOPHENE KENTLERİ

VI. 4. 1. ARSAMOSATA

Fırat’ın ana kollarından Murat Suyu (Klasik Arsanias – Orta Çağ Aratsani) kıyısında kurulduğu ifade edilen Arsamosata (Arşamaşat) şehri Bizans Dönemi’nde

Asmosaton, Orta Çağ Ermeni kaynaklarında Aşmuşat, Orta Çağ Süryani kaynaklarında Arşemşat ve aynı çağa ait Arap kaynaklarında ise Sumaisāt (Sumaysat

/ Sümeysat) ile Şimşāt biçiminde anılmaktadır (Facella, 2006: 177; Grousset, 2006:

243, 336, 468; Howard - Johnston, 1985: 245, 247; Markwart, 1930: 38* vd, 50).

Kurucusunun ve şehre adını verenin - Armenia, Sophene ve Kommagene’yi elinde tutan – Arşam ismiyle de bilinen kral I/II Arsames (M.Ö. 260-228) olduğu araştırmacıların ortak düşüncesidir ve “Arsames’in mutlu şehri” anlamını taşımaktadır (Burney-Lang, 1971: 189; Facella, 2006: 177). Şehir adının sonundaki - ta eki, Pehlevi dilinde (Orta Farsça) “yapmak, meydana getirmek” anlamı ile açıklanmak istenmiştir. Söz konusu kralın sikkelerinde kral/hükümdar anlamına gelen Grekçe “Basileus Arsames (Arsamou)” kullanımı dikkat çekici bir ayrıntıdır

(Burney-Lang, 1971: 189; Facella, 2006: 171 vd; Grousset, 2006: 78).

Arsamosata, M.Ö. III. yüzyılda Sophene Krallığı’nın başkentliğini yapmıştır

(Ardıçoğlu, 1997: 19; Burney-Lang, 1971: 189; Grousset, 2005: 78; Facella, 2006:

176; Wheeler, 2002: 89). Arsamosata şehrinin başkentlik konumunu, M.Ö. 212 yılında Seleukos kralı III. Antiokhos’un Sophene üzerine düzenlediği sefer sırasında bir polis olarak anılan söz konusu kentte Sophene kralı Kserkses’e ait bir saray

136 ikametgâhının bulunduğunu belirten Polybius’un anlatımından öğrenmekteyiz

(Polyb. VIII. 23). Aynı zamanda şehir, uluslararası bir ticaret merkezi konumundadır

(Burney-Lang, 1971: 189). Buna ek olarak bu yerleşim, Part hükümdarı Vologeses’in

Roma güçleriyle mücadelesi sırasında eşi ve çocuğunun saklanabileceği kadar iyi tahkimatlandırılmış güvenli bölgesel önemli bir kale görünümündedir (Tac. ann. XV.

10).

Arsamosata günümüzde Elazığ ili, Palu sınırları içerisinde Murat Suyu’nun güney kıyısında yer alan Şimşat Kalesi ile identifiye edilmiştir (Ardıçoğlu, 1997: 33-

39; Honigmann, 1970: 76-77; Howard - Johnston, 1985: 247; Markwart, 1930: 38*-

40*; Wheeler, 2002: 89). Şimşat Kalesi, Palu yakınlarındaki Örencik

(Haraba/Harabe) köyü sınırları içerisinde ve Elazığ il merkezinin 50 km kadar doğusunda bulunmaktadır ve bu bölgeyi halen yerel ananeler Şimşat ya da Aşmuşat isimleriyle (başta Aşmuşat ovası olmak üzere) anmaktadır (Ardıçoğlu, 1997: 33-39;

Bakıcı, 2012: 228-229; Lohmann, 1906b: 53; Öğün, 1971: 39, 42; Parlak, 2004: 40-

41; Yapıcı, 2007: 6). Palu ilçe merkezine 27 km. mesafedeki Şimşat’ın günümüzdeki tam coğrafik konumu Elazığ ili Kovancılar ilçesi Yarımca beldesinin karşısında konumlanmakta olup Murat Nehri’nin güneyinde yer almaktadır. Şu anki haliyle

Şimşat yöresi, Keban Baraj Gölü’nün içinde bir yarım ada görünümündedir.

Günümüzde kalenin üzerinde yükseldiği tepede Şimşat’ın eski iç kalesine ait temel duvarları görülebilmektedir. Kale ve köyün çevresinde pek çok işlenmiş taş bloklara ve çeşitli arkeolojik kalıntılara rastlandığı ifade edilmiştir (Ardıçoğlu, 1997: 39;

Parlak, 2004: 41). Yerleşimin içerisinde Hellenistik ve Orta Çağ seramiğinin bulunduğu kaydedilmiş ve Urartu Dönemi’ne tarihlenen seramik malzemesinden

137

ötürü kaledeki ilk yerleşimin Orta Demir Çağı’nda olduğu belirlenmiştir (Kleiss -

Hauptmann, 1976: 146).

VI. 4. 2. KARKATHİOKERTA

Eski Yunan ve Latin kaynaklarında Karkathiokerta, Artagigarta ve belki de

Epiphaneia isimleriyle anılmış bu kent Orta Çağ Ermeni kaynaklarında Arkatiakert olarak kayıtlara geçmiştir (Dillemann, 1962: 121; Hewsen, 2002: 128; Markwart,

1930: 37-38). Şehrin isminin, Arkathias’ın yaptırdığı anlamını taşıyan “(Ar)karkathio

+ kerta” öğelerinden oluşmasından ötürü kentin Sophene kralı Arkathias tarafından yaptırıldığı ya da imar edildiği ifade edilmiştir (Hübschmann, 1969: 439).

Sophene’nin başkentinin Karkathiokerta şehri olduğunu Strabon tanıklık etmektedir (Strab. XI. 14. 2). Plinius tarafından Dicle (Tigris) Nehri’nin kıyısında bulunduğu söylenilen şehrin konumu tartışmalıdır (Plin. nat. II. 54. 6). Strabon

Sophene’nin ortasında ve onun diğer tarafındaki Akilisene’nin güney yönündeki nehir bükümünden önce, Antitauroslar ve Euphrates Nehri arasında Sophene krali kenti Karkathiokerta’nın konumlandığını belirtmektedir (Strab. XI. 14. 2).

Araştırmacıların bir kısmı Karkathiokerta’yı Eğil (Diyarbakır) yerleşimine lokalize etmektedirler (Dillemann, 1962: 117, 120; Marciak, 2012: 310). Farklı bir görüşe sahip olanlar ise Harput ile eşleştirilmesi gerektiğini önermişlerdir (Hauptmann,

1969/1970: 26; Hübschmann, 1969: 432-433). Eğil’in ve Harput’un Sophene Krallığı içerisindeki merkezi konumları bu görüşlerin dayanaklarından biridir.

Sophene Krallığı başkentinin Arsamosata’dan Karkathiokerta taşınmasının nedeni dinsel sebeplerden kaynaklandığı iddia edilmiştir. Buna göre Sophene kraliyet ailesinin inandığı başlıca tanrılardan birisi olduğu düşünülen ve Paganist Armenia’da

138 bir yeraltı dünyasıyla ilişkili Anggh ya da Tork denilen tanrının kült merkezi

Karkathiokerta olduğundan ötürü başkent buraya taşınmıştır (Hewsen, 2002: 128).

VI. 5. SOPHENE’NİN KÜLTÜREL VE ETNİK YAPISI

VI. 5. 1. YAZILI KAYNAKLAR

Sophene’nin kültürel yapısının derinliklerine inebilmek için Strabon’un

“Geoghraphika” adlı eserinin iyi gözden geçirilmesi gerekmektedir. Strabon’un magnum opus niteliğindeki bu eserinin bir metni, Eski Çağ araştırmacıları arasında

Armenia’nın efsanevi yerleşimleri olarak bilinen birtakım yerleşimleri anlatmaktadır

(Strab. XI. 14. 5). Aynı konuyu Strabon söz konusu kendi eserinde çeşitli defalar yeniden söz etmekte ve bu anlatıların baş kısmında mitik bir bağlamı olan

Argonautlar’ın yolculuğuna (Altın postu yeniden elde etmek için Kolkhis kadar uzak bir yere giden Argonautların ile Iason ve yol arkadaşlarının kahramansal serüvenlerine) değinmektedir (Strab. XI. 4. 8, XI. 14. 12, XVI. 1. 24-25, XVI. 2. 5,

XVI 1 4). Şöyleki Strabon, Iason ve yol arkadaşlarının bazılarının yabancı ülkelere yerleştiklerini ifade etmektedir. Buna göre Armenos, Armenia’ya yerleşmiş ve bundan dolayı “Armenia’ya onun ismi verilmiştir” ve Armenos’un takipçileri, onların bazıları, daha önceki zamanlarda Sophene’ye bağlı olan Akilisene’de yaşamaya başlamış olmasına karşın diğerleri Armenia Dağları’nın dışındaki

Kalakhene ve Adiabene olduğu kadar, Sispiritis’de yaşamaya başlamışlardır

(Marciak, 2014: 17). Bu anlatının amacının iki yönlü olduğu anlaşılmaktadır. Ünlü

Eski Grek atalar (eponim) bağlantısıyla bir etnik kökeni açıklamaya çalışan Eski

Çağ’a özgü karakteristik kurucu bir mit olması, mevcut anlatının bir yönüdür. Ayrıca

Hellas’a etnisite olarak akrabalığı bulunduğu önerilebilir (Marciak, 2014: 17). Diğer

139 yönü ise Ermeni soyunun, Eski Çağ’a ait bir hikâye başlığı altında Akilisene,

Sispiritis Kalakhene ve Adiabene’yi köken teşkil ettiğini Strabon tarafından anlatılmıştır (Strab. XI. 14. 2). Bunun ötesinde bu ülkelerin mitik eponimleri

Armenos’un yoldaşları olarak sunulmuş (bu nedenle dâhil edilmiş) olmakla birlikte bu geleneksel anlatımın sonrası Ermeni perspektifinden yazılması izlemiştir. Bir başka deyişle Armenia’dan kaynaklanmış diğer ülkelerin yerleşimlerini sunmuştur.

Örneğin Adiabene’nin kökeni “Ermeni Adiabene” olarak tanımlanmıştır. Sophene ise kuzeydeki yakın komşusu Akilisene’den farklı olarak Armenos yoldaşlarının kurduğu ülkelerin listesi içerisinde yer almamaktadır. Eğer Ermeni ulusunun üyeleri olarak Sophene yöneticileri şeklinde algılayan daha sonraki Ermeni kaynakları göz

önünde tutulduğunda bu durum aslına bakılırsa oldukça çarpıcı bir fikir vermektedir.

Orta Çağ Ermeni kaynaklarının tam tersine Strabon Sopheni (Σωφηνοί) sözcüğünü bir etnik grubun adlandırması (etnonim) olarak kullanmış ve Armenia’nın mitik Grek kuruluşundan önceki dönemde Sopheni’nin Akilisene üzerinde politik egemenliği olduğunu ifade etmiştir (Strab. XI. 14. 2). Bu bilgiler ışığında Sophene etnik kökeninin Hellenistik Grek perspektifine göre Armenia kökenli olmadığı sonucu ortaya çıkmaktadır (Marciak, 2014: 18; Wheeler, 2002: 94).

Sophene’nin kültürel yapısını açığa vurabilecek öteki bir yazılı kaynak M.Ö.

69 yılında Part kralına ve Büyük Tigranes üzerine Lucullus komutası altındaki

Romalı güçlerin seferini tasvir ettiği Plutarkhos’un anlatısıdır (Plut. Luc. XXIV 4-8)

Romalılar Tomisa üzerinden Fırat’ı geçerek ve Sophene ülkesine girmişlerdir. Bir

Sophene kırsal bölgesinde bulunmuş dikkat çekici bazı ayrıntılar Plutarkhos tarafından tasvir edilmiştir. Plutarkhos, otlaklarda genç kurbanlık ineklerle dolu olduğunu ve ineklerin başlarının üzerinde damgalanmış bir meşale taşıdıklarını

140

çevrelerinde serbest bir biçimde gezinmekte olduğunu belirtmektedir. Bu nedenle

Persia’nın Artemis’ine kurban edilmesi amacıyla özellikle onlar kullanılmışlardır.

Güvenle korunduğu bir pasajda Lucullus bir boğayı Fırat’da kurban etmesinin yanısıra tanrıçaya ineklerden birini kurban etmiştir (Plut. Luc. XXIV, 6-7). Antik

Doğu’ya ait tanrıların Grekçe isimlendirilmesi - iyi bilinen bir uygulamaya - isimlerin Grekçe çevirisine (interpretatio graeca) dayanmaktadır ve Eski Yunan tanrısı Artemis’in Persli muadili Grek yazımında çok sıklıkla görülen İran kökenli bir tanrı olan Anahita’ya işaret etmektedir (Marciak, 2014: 18). Ayrıca Plutarkhos’un

Lucullus’un davranışını tanımlaması Anahita kültünün çok iyi bilinen bazı temel unsurlarına tekabül etmektedir. O suyun kişilikleştirilmiş hali olarak görünür ve kaynaklar ve akarsu yakınları kutsal sayılarak hayvanlar içinde boğalar başta olmak

üzere sırasıyla en sıklıkla ona kurban edilenlerdendir (Marciak, 2014: 18). Anahita kültü Hellenistik Doğu’da oldukça popülerdi ve özellikle Sophene’nin kuzey komşusu Akilisene’nin Anahita kültü ünlüydü. O derece ki Akilisene ve tam karşılığı

“Anaitis’in ülkesi” anlamındaki Anaitika birbirlerinin yerine kullanılmaktaydı

(Cumont, 1905: 24; Dillemann, 1962: 117; Dio Cass. XXXVI. 48. 1, XXXVI. 53. 5)

Kuşkusuz böyle bir tanımlama yapılmasında, Anahita’nın ana tapınım merkezlerinden birinin Akilisene içerisindeki Eriza (Erzincan) yakınlarında bulunmasının büyük katkısı olmalıdır (Cumont, 1905: 25-26).

Lucullus’un Sophene’ye üzerine yürüyüşünde Plutarkhos’un ilginç bir detay paylaşmaktadır. Plutarkhos’a göre Sophene halkı (tıpkı Gordyene halkı gibi) Roma lejyonları Sophene topraklarından gelip geri döndüğünde olumlu ve sıcak bir yaklaşım göstermişlerdir. Buna karşın Sophene’nin etnik olarak Armenia toplumunun bir parçası olduğunu ve Büyük Tigran’ın Sophene’yi de kapsayan

141 fetihlerin arkasında yatan amacın “bir yönetici altında bir halk” düşüncesini barındırdığını bazı araştırmacılar savunmaktadırlar. Eğer bu bakış açısı doğru olsaydı

Sophene halkının Roma ordusuna karşı direnç göstermesi beklenmesi gerekirdi.

Fakat tam tersine böyle bir Sopheneliler böyle bir yaklaşım göstermedikleri gibi bunun yerine Büyük Tigran’ın başında bulunduğu Armenialılar’dan ziyade Sophene halkının Romalılar’a olan yakınlığını işaret edebilecek kanıtlar bulabilmek mümkündür (Magie, 1950: 344).

Bizans kaynaklarında Sophene’nin etnik ve kültürel görünümüne ilişkin çok

önemli detaylar bulabilmek mümkündür. Eski Yunan ve Roma kaynakları, Munzur

Dağları’ndan Aşağı Murat Çayı havzasına değin uzanan Sophene’yi Anzitene,

Ingilene, Sophanene (Mets Tsovk), Balabitene, Asthianene ve Sophene Şahuni olarak çeşitli jeopolitik bölgelere 81 ayırmak suretiyle isimlendirmişlerdir (Adontz,

1970: 26; Grousset, 2006: 160; Marciak, 2014: 19). Söz konusu alt bölgelere ayrım,

Sophene üzerinde Roma egemenliği döneminde M.S. 72 yılından beri yapılmaya başlanmıştır (Hewsen, 1992: 154). Eski Grek ve Roma kaynakları tarafından bu jeopolitik unsurların hangi ölçütlere göre Sophene içerisinde farklı ünitelere ayrıldığı konusunda Bizans kaynakları daha net bilgiler vermektedir. Bizans yasaları onları soylar halklar anlamlarına gelen Latince gentes, Grekçe ethne kavramlarıyla sınıflandırmıştır (Hewsen, 2002: 124; Marciak, 2014: 19; Ramsay, 2010: 325). Söz konusu gentes terminolojisi Sophene içindeki söz konusu birimlerde yaşayan halkların etnik ve kültürel olarak komşularından birbirinden ayrıldıklarını açık bir biçimde göstermektedir. Bu altı bölgedeki etnik ve kültürel farklılaşmanın kökeninin

81 Sophene’nin bu alt bölgeleri Sophanene=Mets Tsov/pk, Sophene Şahuni = Pokr Tsopk, Anzitene=Handzit, İngilene=Angegtun (Agn, modern Eğil) olarak Orta Çağ Ermeni kaynakları tarafından da iyi bilinmektedir (Wheeler, 2002: 90, 92).

142

Hellenistik Sophene Krallığı’na dayandığını önermek mümkündür. Bunun yanı sıra

Erken Orta Çağ Ermeni kaynakları Klasik Ermenice de Cop’k olarak isimlendirilen

Sophene’de altı soyun birbirinden etnik ve kültürel farklılığına karşın bazı ortak temelleri olduğuna işaret etmektedir (Hewsen, 1965: 327)82.

VI. 5. 2. ONOMASTİK VERİLER

Hellenistik Sophene’nin kültürel ortamını anlayabilmek açısından onomastik veriler bize önemli ipuçları sunmaktadır. Strabon, sırasıyla Zariadris ve Artanes adlarını taşıyan Sophene’nin iki kralından söz etmektedir. Zariadris (Ζαρίαδρις ya da

Ζαριάδρης)’in İrani kökenli bir isim olduğu açıktır. Zariadris ismi, Sevan Gölü yakınlarındaki Aramice yazıtlarda ZRYTR (ZRYHR) ve Ermeni kroniklerinde Zareh olarak belgelenmiştir (Perikhanian, 1971: 169 vd). Bu isim kaynağını Eski Persçe

“altın alevli” anlamına gelen Zari āθra sözcüklerinden almaktadır (Marciak, 2014:

23). Artanes isminin etimolojisi de Eski İran kaynaklıdır. Eski Pers yazımında Ŗta- namah şeklinde yazılan bu isim “Rta’ya ibadet eden” anlamı taşımaktadır (Marciak,

2014: 23). Seleukos kralı Antiokhos IV Epiphanes’in Arsamosata’yı kuşattığı sırada

Sophene tahtında oturan Kserkes’in adı da Eski bir İrani etimolojiye sahiptir.

Akamenid kralları arasında oldukça popüler olan Kserkses isminin Artakserkses birleşik formu da dâhil edilirse, toplam beş Akamenid kralının bu adı taşıdığı gerçeğiyle karşılaşılır. İlk Sophene krallarından olan Arsames isminin etimolojisi yine İrani kökenlidir. Tarihsel olarak bu ismin İrani kökeni Bisutun kitabesinde Pers

82 M. S. VII. yüzyılda yaşamış Ermeni tarihçi Anania Shirakatsi, IV. Armenia olarak adlandırılan Sophene’nin sekiz alt bölgeden oluştuğunu ifade etmektedir. Bunlar; Xorjayn (Eski Yunanca Khorzanē- Kiğı ve çevresi), Haštenk/Hašteank (Eski Yunanca Astaunitis/Asthinēnē - Tunceli’nin doğusu), Palnatun (Tunceli - Bağin Kalesi ve çevresi), Balahovit (Eski Yunanca Balabitene/Balisbiga - Palu ve çevresi), Šahu’nun Cop’k’u/Cop’k Šahuneac (Çemişgezek ve çevresi), Anjit (Asurca Enzi/Enzite, Eski Yunanca Anzētēnē, Süryanice Hanzit - Elazığ/Til - Enzit Höyüğü ve çevresi), Degik (Eski Yunanca Digēsinēs Hozat ve çevresi), ile Elazığ/Hazar Gölü ve çevresini kapsayan Cov’k alt bölgeleridir (Hewsen, 1992: 59, 155 - 156 dn. 28 - 39).

143

Kralı I. Darius’un büyükbabasının adı olarak doğrulanmıştır (King-Thompson, 1907:

85, 93, 152, 160).

Erken Orta Çağ Ermeni kaynaklarında Sophene soylularına ait bazı isimler belgelenmiştir. Bunlardan bir tanesi Roma vasalı Armenia kralı III. Khosrov (M.S.

330 - 338) saltanatı bağlamında söz edilmiş Cop‘k‘ Šahēi’nin prensi Nerseh’tir

(Marciak, 2014: 23). Nerseh’in prensi olduğu Cop‘k‘ Šahēi, Sophene’nin bir alt bölgesi olup, günümüz Tunceli topraklarını kapsamaktaydı. Anlamı ve köken bakımından Nerseh adı, kuşku götürmeksizin Eski İran dillerinden kaynağını almaktadır ve Zerdüşlüğün kutsal kitabı Avesta’nın yazıldığı dilde “ilahi elçi/ulak” ya da “mert sözlü” anlamlarını taşıdığı önerilmiştir (Marciak, 2014: 23). Buna benzer olarak Armenia kralı Tiran(takriben M.S. 338-350)’ın çağdaşı Cop‘k‘ Šahuni prensi

Varaz’ın adı, sadece İran kökenli olmayıp aynı zamanda açık bir şekilde Zerdüştlük inanç öğretisiyle bağlantısı vardır. Zerdüştlerde zafer tanrısı Veretragna için atfedilen sıfatlardan biri olan Varaz “Yaban Domuzu” olarak tercüme edilebilir

(Marciak, 2014: 24).

Bizans kaynaklarında iki Sophanene satrapının ismi bulunmaktadır. Bunlardan biri Bizanslı tarihçi Procopius’un söz ettiği Theodoros (Θεόδωρος) ismini taşıyor olup Grekçe “Tanrı tarafından verilmiş”, “Tanrının hediyesi” anlamındadır

(Procopius, On Buildings, III. 2. 1-9). Görünüşe göre bu teoforik ismin olması bölgede Hristiyanlığın yayılmasından önceki bir dönemi işaret ediyor olabilir. Ya da

M.S. I. yüzyılda sosyal pozisyonlarına bakılmaksızın çok popüler olmuş bir isimdir.

Sophanene’in öteki bir satrapının adı Gaddana olarak geçmektedir. Aramice ya da

Süryanice kökenli bu isim, Süryanice şans ya da tanrı Gad anlamlarını içermiş teoforik bir unsur olan gaddā sözcüğünden türetilmiştir (Marciak, 2014: 25).

144

VI. 5. 3. PAPİRÜS BELGELERİ

Sophene’nin kültürel dokusunun içyapısı, papirüs kaynaklarının verdiği çarpıcı bilgiler ile daha iyi anlaşılmaktadır.

1988 yılında Orta Fırat Bölgesi’nde gün ışığına çıkarılmış papirüs ve deriden oluşan 21 belgelik arşiv, Sophene ile ilgili orijinal bilgiler sunmaktadır (Feissel -

Gascou, 1989: 535 vd). Süryani ve Grek dilleriyle yazılmış bu belgeler M.S III. yüzyıla tarihlenmektedir. Belge 9 olarak adlandırılmış ve 13 Temmuz 252 olarak tarihlendirilmiş metin, Qardannaea Diane ismindeki kadın bir kölenin satılmasıyla ilişkilidir (Feissel-Gascou, 1989: 559). Belge, Qardannaea Diane’nin kimliği hakkında şu bilgileri bize vermektedir: Diane, Ortene’de doğmuş olup

Nisibis(Nusaybin)’te görevlendrilmiş Part birliği komutanının eşidir. Sonrasında

Abourene’de yaşayan bir köylüye satılmış ve nihayetinde Beth Phouria’ya yerleşmiştir (Feissel-Gascou, 1989: 544, 559). Nisibis, Abourene ve Beth Phouraia yerleşimlerinin hepsi Fırat ile Suriye tarafındaki Habur Çayı arasında kalan bölgede yer almaktadır. Bundan daha önemlisi Süryanice Ortene olarak yazılmış toponimin klasik kaynaklardaki Anzitene ile idantik olmasıdır (Dillemann, 1962: 613-614;

Hübschmann, 1969: 235-236; Marciak, 2014: 26). Ortene halkının ne Aramice ne de

Ermenice konuşan ama onların sahip oldukları dillerden ayrı bir dil konuştuklarını tarihsel kaynaklar belirtmektedir (John of Ephesus, Ecclesiastical History, III. 6. 14;

Marciak, 2014: 26) Sophene’deki bu ayrıksı dilsel karakter yerli bir kültürü açığa vurmaktadır. Bu nedenle Sophene’nin kültürel kimliğine ilişkin herhangi kesin bir etiketlendirmeye meydan okumaktadır. Bununla birlikte Anzitene’nin yerli bir isminin Diane olarak adapte edilmiş olması etki gücü olan ana akım kültürün Greko -

Romen olabileceği konusunda bir kanıyı desteklemektedir. Grekçe bir isim

145 hüviyetindeki Diane, Latin dünyasında “Diana” biçiminde yaygın olarak kullanılmıştır. Buna karşın Qardannaea’nın kökeni açık değildir. Ancak semitik kökenli olabileceğini önermek mümkündür (Marciak, 2014: 25). Sophene’ye ait yerli bir isim olarak gözüken Qardannaea’ya’nın Diane ile birlikte bir isim oluşturması Hellenizasyon ve Romanizasyon’un etkisini açıkça dışa vurmaktadır

(Marciak, 2014: 25). Söz konusu doküman M.Ö. III. yüzyılda Sophene ile Nisibis ve

Kuzey Mezopotamya arasında ticari bir bağ olduğuna tanıklık etmektedir (Marciak,

2014: .27; Wheeler, 2002: 120)

Sophene’ye ilişkin Eski Yunan ve Latince kaynakların anlatıları ile onomastik veriler Sophene’de farklı kültürel unsurların yaşadığını açık bir biçimde ortaya koymaktadır. Hellenistik Dönem ve Roma zamanındaki Sophene’nin kültürel dokusu içerisinde İrani, yerel Anadolulu (Hitit - Luvi) Arami-Süryani ve Grek - Hellenistik

öğelerin varlığı söz konusu kültürel çeşitliliği yansıtmaktadır. Bu nedenle

Sophene’nin Klasik Dönem ve Orta Çağ’da Armenia’dan farklı bir etnik yapıya sahip olduğu açıktır (Hübschmann, 1969: 235-236; Marciak, 2014: 41-42; Wheeler,

2002: 93).

146

VII. TUNCELİ - BİNGÖL BÖLGESİ’NDEKİ TUNÇ VE DEMİR

ÇAĞLARI İLE HELLENİSTİK DÖNEME AİT ARKEOLOJİK

KALINTILAR

Tunceli Bölgesi’nde ilk yerleşimin tarihi M. Ö. VIII. binyıla değin geriye uzanmaktadır. Tunceli’nin doğusunda, Mazgirt ilçesi Koyunuşağı (Şığik) köyü

Golek mezrası yakınlarında yer alan Yılcak (Ilıcak) Höyük yerleşiminin iskân tarihinin başlangıcı Neolitik Çağ olarak belirlenmiştir. Yılcak yerleşimi üzerinde saptanmış bol miktardaki obsidiyen ok uçları ve bıçaklar M. Ö. VII-VIII binyılları arasına tarihlenmiştir (Düzgün, 2007: 85; Karul, 2007: 32). Çanak Çömleksiz

Neolitik Dönem’den beri iskân edildiği anlaşılan höyüğün ilk yerleşim katlarına ilişkin kerpiç ve taş duvarlar ile geçirilen yangın izleri tanımlanabilmekte olup mevcut kalıntılar arasında prehistorik dönemlere ait kesici obsidiyen aletler, ilkel değirmenler, tahıl ezme taşları ile el yapımı toprak kap parçaları tespit edilmiştir

(Res. 11-12). Yılcak yerleşimi, Tunceli Bölgesi’nin bitkileri tarıma alan ve hayvancılık yapmaya başlayan yerleşik hayata geçmiş ilk insan topluluklarının belirlenebilen en kuzeydoğu sınırını oluşturduğunu kanıtlamıştır. Yapılan gözlemler sonucunda höyüğün Neolitik, Kalkolitik ile Tunç ve Demir çağları yanı sıra Orta

Çağ’ı kapsayan farklı dönemlere ait izler saptanmıştır (Res. 13-14). Bölgenin bir diğer öncü yerleşimlerinden biri olan Pulur (Sakyol) Höyüğü, Tunceli’nin güneybatı ucunda, Çemişgezek ilçe sınırlarında yer almakta olup günümüzde Keban Baraj Gölü suları altında kalmıştır. Söz konusu yerleşimin en çarpıcı buluntu grubu, beyaz zemin

üzerine geometrik süslü, bazen hayvan ve kuş motifli iki renkli seramik kaplar ile beyaz zemin üzerine kırmızı şeritli seramik kaplardır (Res. 15) . Yerleşim üzerinde

147 yapılan kazılarda elde edilen veriler, höyüğün Neolitik Dönem’den itibaren, Geç

Kalkolitik ve Eski Tunç çağlarında yoğun bir şekilde kullanıldığını göstermektedir

(Koşay, 1969: 320-321; Koşay, 1970: 140 vd; Koşay, 1971: 99 vd; Koşay, 1972: 53 vd). 13 yapı katı belirlenmiş Pulur/Sakyol yerleşiminde tapınak ya da kutsal mekânlar olarak nitelendirilen odalarda nal biçimli kutsal ocaklar önemli bir buluntu grubunu oluşturmaktadır (Res. 16). Bu kutsal ocaklar Mersin, Kusura, Alişar,

Kültepe, Beycesultan kazılarında açığa çıkarılmış ocaklar ile ilişkilendirilmiştir

(Koşay, 1976: 25-26; Koşay, 1979: 77 vd). Yapılan radyokarbon tarihleme yöntemine göre V. yapı katı M.Ö. 2350 yıllarına verilirken VIII. yapı katı M.Ö. 2470

± 150 yılları dolaylarına tarihlendirilmiştir (Koşay, 1969: 321; Koşay, 1976: 9-10).

VII. 1. HÖYÜKLER VE DÜZ YERLEŞİMLER

VII. 1. 1. DERE YERLEŞİMİ

Tunceli ilinin Pertek ilçesi Mercimek köyünün 3 km kuzeybatısında yer almaktadır.

Yerleşim üzerinde yapılan araştırmalarda mimari yapılara ait olabilecek taş dizileri ile masif taşlar tespit edilmiştir (Çarkı, 2011: 52).

Yerleşim üzerinde yapılan incelemelerde Kalkolitik, Orta Tunç Çağı, Geç Tunç

Çağı ve Erken Demir Çağı’na ait seramik parçaları tanımlanmıştır (Çarkı, 2011: 53).

Dere Yerleşimi, Eski Hitit Dönemi, Orta Hitit Dönemi, Hitit İmparatorluk Çağı ve

Muşkiler’in Yukarı Fırat Bölgesi’ni istila etmesiyle ortaya çıkan M.Ö. 1150 -

1000/950 tarihleri arasındaki bir Erken Demir Çağı kültürü ile çağdaştır (Bartl, 1995:

206).

148

VII. 1. 2. EFKÂR TEPE

Yerleşim, Ovacık (Tunceli) ilçe merkezinin güneyinde, Köyönü denilen mevki de yer almaktadır. Höyük tipindeki bu küçük boyutlu yerleşim, yol çalışmaları nedeni ile bir bölümü tahribat görmüştür (Res. 17).

Yüzeyde görülen seramikler arasında yapılan gözlemlerde Eski Tunç Çağı’na tarihlenebilecek siyah renkli Karaz tipi çanak-çömlek kırıklarının ağırlık kazandığı anlaşılmıştır. Demir Çağı seramiğinin varlığı bildirilmekle beraber iyi bir araştırma yapılmamış olduğundan söz konusu döneme ilişkin veri kesinlik kazanmamıştır

(Danık, 2010: 109). Munzur Vadisi üzerinden geçilerek ya da Hozat tarafından

Karaoğlan Dağları üzerinden ulaşılabilen bu mevki de, Kemah (Kumaha/Kamakh) ilçesi ve Sivas bölgesine geçişlerin sağlandığı yol güzergâhı üzerinde, Ovacık düzlüğü üzerinde kurulan bu yerleşim yeri, bölgedeki olası maden yatakları ve yol kontrolü amacıyla Urartu Dönemi’nde iskân edilmiş olabilir. Yerleşim, Ovacık yöresinin arkeolojik bakımdan öncü bir merkezi olarak kabul edilmelidir.

VII. 1. 3. KALECİK HÖYÜK VE DÜZ YERLEŞİMİ

Tunceli Pertek ilçesi Pınarlar (Paşavenk) bucak merkezinin 1 km kadar kuzeyinde, bucak merkezinin kurulu bulunduğu çukurdan yükselen tepenin zirvesinde, plato başlangıcında yer alır (Danık, 2002: 84; Danık, 2010: 91).

İki bölümden oluşan yerleşimin ortasından, bucak merkezinin güneydoğusunda yer alan “Haraba” adlı mevkiye kadar takibi yapılabilen, yaklaşık 4 km’lik bir antik yol geçerken; yolun batısındaki 60 x 20 m ölçülerindeki yamaç yerleşiminde

Hellenistik, Roma ve Erken Orta Çağ (Bizans) seramik kırıkları tespit edilmiştir

(Danık, 2002: 84; Danık, 2010: 91). Yolun doğusundaki 60 x 80 m ölçülerinde ve

149 yaklaşık 15 m yüksekliğindeki höyükte, Orta Çağ mimari yapı temelleri verileri ile birlikte Geç Kalkolitik, Eski Tunç I-II dönemleri ve Geç Orta Çağ seramik buluntularına rastlanmıştır (Danık, 2002: 84; Danık, 2010: 92).

Tüm bu veriler ışığında Kalecik’in ilk yerleşimi, doğudaki höyükte gerçekleşmiş ve daha sonra Hellenistik Dönem’den itibaren batıdaki yamaç yerleşimine taşınmıştır. Bu yer değiştirmeden sonra, doğudaki höyük üstünde daha

çok savunma amaçlı bir yerleşim hedeflenmiş olmalıdır (Danık, 2002: 84; Danık,

2010: 92).

VII. 1. 4. KAYNAR HÖYÜK

Tunceli il merkezinin güneybatısında, Pertek İlçesi’nin yaklaşık 13 km. kuzeydoğusunda ve Pınarlar (Paşavenk) bucak merkezinin 500-600 m. kadar batısında, "Kaynar" olarak anılan alanda yer alır. Doğu - batı doğrultusunda 50x40 m

ölçülerinde ve yaklaşık 8 m yüksekliğinde bulunan höyük tipi yerleşimin yüzeyinde, demir ve tunç çağları seramiklerine rastlanmaktadır (Danık, 2010: 91; Esin, 1974:

109). Yerleşim üzerinde Orta Paleolitik Çağ’a konabilecek çakmaktaşı aletler ve artıkları ile Neolitik ve Kalkolitik devirlere ait bulgulardanda sözedilmektedir (Esin,

1974: 109; Harmankaya - Tanındı, 1997: Pınarlar/Pulur; Mellink, 1973: 170-171).

Söz konusu yerleşim, "Pınarlar Höyük" ya da "Pulur Çeşmesi Höyüğü" isimleri ile de anılmaktadır (Danık, 2010: 91; Harmankaya - Tanındı, 1997: Pınarlar/Pulur;

Mellink, 1973: 170).

VII. 1. 5. KONAKTEPE/GÖKTEPE

Mazgirt ilçesinin güneybatısında bulunan Göktepe köyünün yakınlarında,

Keban Baraj Gölü alanının Munzur Suyu’na yakınlaştığı alanda, baraj gölünün

150 hemen kenarında bulunmaktadır (Res. 18). İlk defa 1969 yılında “Konak Höyük” olarak tespit edilen yerleşim, baraj gölü sularının yükselmesi ve dalgalanması nedeniyle tahribata uğramıştır (Kökten, 1971: 16; Kökten, 1974: 4).

Yaklaşık olarak 75 m. çapında ve 20 m. kadar yüksekliğe sahip höyüğün yüzeyinde Eski Tunç Çağı’na tarihlendirilen siyah renkte Erken Transkafkasya

(Karaz) seramik kırıkları yoğun olarak gözlemlenebilmektedir (Danık, 2010: 104).

Bununla birlikte yerleşim içerisinde kaçak kazılar sonucunda elde edilmiş Kalkolitik,

Erken ve Orta Demir Çağı’na ait buluntuların varlığı tanımlanmıştır (Kleiss -

Hauptmann, 1976: Nr. 173).

Keban Baraj Gölü çevresindeki alan ile ilişkili M.Ö. 1150 - 1000/950 yılları arasındaki Muški istilasına bağlanan yerel Erken Demir Çağı kültürü ve sonrasındaki dönem olan Urartu egemenliği dönem ile yerleşim çağdaştır (Bartl, 1995: 206).

VII. 1. 6. MASÜRÜN YERLEŞİMİ

Masürün Yerleşimi, Tunceli ilinin Pertek ilçesine bağlı Mercimek köyünün 3 km kuzeybatısında yer almaktadır. Yaklaşık olarak 50 x 60 m. boyutlarındaki yerleşim, etrafı dağlarla çevrili yüksek bir alanda konumlanmıştır ve yerleşimin hemen güneydoğusunda “Masürün Deresi” adında bir su kaynağı bulunmaktadır.

Yerleşim üzerinde yapılan araştırmalarda mimari yapı malzemesi olarak kullanıldığı düşünülen taşlar saptanmıştır. Takriben 30 x 40 cm. ebatlarında andezit masif taşlardan oluşan mimari öğeler tarımsal faaliyetlerden ötürü tahribata uğramıştır (Çarkı, 2011: 44).

151

Yerleşim üzerinde görülen seramik kırıkları üzerinde yapılan incelemeler sonucunda Kalkolitik Çağ’dan Demir Çağı’na değin kesintisiz bir iskânın olduğunu göstermiştir (Çarkı, 2011: 46). Masürün Yerleşimi, Eski Hitit Dönemi, Orta Hitit

Dönemi ve Hitit İmparatorluk Çağı ile çağdaş bir yerleşim olarak karşımıza

çıkmaktadır.

VII. 1. 7. SAMANTEPE

Bingöl - Genç karayolunun 8. kilometresinde yer alan yerleşim 350 x 200 m. boyutlarındadır. Yüksekliği 20 m.’yi bulan yerleşim, mevcut ölçüleriyle Elazığ ve

Bingöl bölgesindeki en büyük arkeolojik yerleşimdir (Köroğlu, 1996: 66). Höyük olarak nitelendirilmesine karşın yüzeyde saptanan seramik kırıkları Orta Demir Çağı karakterinde olup tek bir dönemi yansıtır görünmektedir (Köroğlu, 1996: 66).

Samantepe seramiklerinin tümü çarkta biçimlendirilmiş, hamurları genellikle, bölgesel özellikte mikalı kum ve bazen saman katkılı ve yüzeylerin çoğu kez açkılıdır. Açık kırmızı, kırmızımsı kahverengi ve kahverenginde astarlı olan kaplar orta ve iyi derecede pişirilmiştir. Yine bu seramikler içinde, tipik Urartu seramiği olarak nitelenen ve arkeoloji dünyasında “Bianili Seramiği” adı verilen parlak kırmızı astarlı ve ince cidarlı seramiklerin varlığı, Samantepe’nin daha çok M.Ö.

VIII. ve VII. yüzyıllarda iskân görmüş önemli bir Urartu yerleşimi olduğunu doğrulamaktadır.

152

VII. 2. KALE YERLEŞİMLERİ VE ULAŞIM AĞI İLE İLİŞKİLİ

YAPILAR

Urartu dönemi kale yerleşimleri dışında, Urartu karayolu sistemiyle bağlantılı

“ulaşım ile ilişkili yapılar” adı altında toplanabilecek tesisler Tunceli - Bingöl dağlık bölgesindeki arkeolojik kalıntılar arasında önemli yer tutmaktadır.

Tespit edilebilen Urartu karayolunun en önemli ağı, Bingöl’ün Solhan ilçesinden başlamakta ve batısındaki Bingöl il merkezinin 35 km batısında

Karakoçan (Elazığ) civarına kadar devam etmektedir (Res. 19) Bingöl Dağları’nı doğudan batıya boydan boya kateden bu karayolu sistemi, bugüne değin saptanamamış olsa da doğusunda bulunan Muş Ovası yoluyla Van Gölü çevresindeki

Urartu Krallığı’nın merkezi bölgesine erişim sağlamış olmalıydı (Sevin, 1988b: 550).

Anılan karayolunun organik bağı olduğu yerleşimleri doğudan batıya doğru sayarsak

Cankurtarantepe - Zulümtepe - Kaleönü ve Bahçecik II’dir (Sevin, 1989b: 50-51;

Sevin, 1991: 98). Bahçecik’ten sonra kayalık Bingöl Dağları son bulduğundan Urartu yolunun açık bir biçimde izlenebilmesi olanağı ortadan kalkmaktadır. Ancak karayolunun buradan güneydeki Murat Irmağı vadisine doğru 30 km. kadar ilerleyerek önemli bir Urartu merkezi olduğu bilinen Palu Kalesi’ne vardığı kuvvetle muhtemeldir. Orta Çağ’da olduğu gibi Murat Irmağı’nın günümüz Palu Kalesi noktasından karşı kıyısına geçmiş olmalıdır (Anderson, 1897: 25-26). Buradan batıya doğru, Altınova’nın güneyini sınırlayan Mastar Dağları’nın kuzey etekleri boyunca ilerlendiğinde, günümüzde Keban Baraj Gölü altında kalmış olan Norşuntepe’deki konaklama/istasyon yapısına ulaşılmaktadır (Sevin, 1989b: 51-52; Sevin, 1991: 98).

Norşuntepe’nin bölgenin önemli bir Urartu merkezi Harput’a olan uzaklığı 25 km’dir. Buradan Urartu yolunun bir kolu kuzeye doğru yönelerek Pertek (Tunceli)

153 yakınlarındaki Pınarlar Nahiyesi üzerinden daha kuzeydeki Urartu yerleşimlerine açılmaktadır (Res. 20). Genel olarak bakıldığında, Bingöl’ün Solhan ilçesinden

Elazığ yakınlarındaki Harput’a kadar devam ettiği ifade edilen ve birbirlerinin arasında 25-30 km aralıklı konaklama istasyonlarının olduğu belirtilen yaklaşık 200 km’lik bir Urartu karayolu bağlantısı söz konusudur (Sevin, 1988b: 550 vd; Sevin,

1989b: 52).

2500 - 3000 m. yüksekliğindeki sarp bir yapıya sahip Bingöl Dağları üzerinde yer alan ve 80-90 km’lik bir bölümü kesintisizce izlenebilen bu yolun ortalama genişliği 5.40 m’dir; ancak kimi zorunlu durumlarda bu genişlik 3.90 m.’ye değin düşmektedir (Sevin, 1988b: 548; Sevin 1989b: 47; Sevin, 1991: 97). Her iki yanına iri taşlar dizilip, tabanı düzeltilmiş olan yolun yüzeyine, döşeme olarak çakıl- kırmataş serilmiştir. Bunun yanısıra ortasına ve hatta yer yer yanlarına rastlayan kayalar ise kesilerek düzeltilmiştir. Yamaçlarda yol düzeyinin düzgünlüğü bir yanına taştan setler örülerek korunmuştur. Yolun 3.00 - 3.50 m. kadar genişlikteki küçük akarsuları, özel olarak inşa edilmiş, karşılıklı taştan ayaklara basan ahşap köprülerle geçtiği anlaşılmıştır (Sevin, 1989b: 47-48; Sevin, 1991: 97).

Urartu yol şebekesi M.Ö. VIII. yüzyılın ilk yarısına tarihlendirilmiştir (Sevin,

1991: 98). Urartu yolu üzerinde ulaşım ağı ile ilişkili Cankurtarantepe, Zulümtepe,

Kaleönü ve Bahçecik II yerleşimlerinin83 yüzeyinde saptanan seramik kırıklarının tipolojisi bu tarihlendirmenin dayanaklarıdır. Çark yapımı, dışa dönük ağız kenarlı ve keskin profilli basit çanaklar üzerinde bulunan yivli bezeme, bölgenin Erken Demir

83 Söz konusu Urartu yerleşimlerine, inceleme fırsatı bulanamayan Bingöl Bölgesi’ndeki ileri karakol ya da konaklama istasyonu işlevinde olması gereken Gayt Kalesi (Bingöl-Merkez), Zuhurtepe Kalesi (Bingöl/Karlıova), Galoşkan Kalesi (Bingöl/Karlıova) ile Kaleköy Kalesi (Bingöl/Solhan)’de eklenebilir. Adı geçen kalelerde Demir Çağı seramiği tespit edildiği bildirilmektedir (Esen, 2011: 28 - 32).

154

Çağı seramik geleneğinin devamı niteliğindedir. Paralel, çapraz çizgiler ile kazınarak yapılmış içiçe açı (şevron) bu seramik türünün dekoratif süslemelerini oluşturmaktadır. Buna karşın bölgedeki M.Ö. VII. yüzyıl yerleşimlerinde “Biainili

Seramiği” denilen parlak kırmızı astarlı çanak-çömlek grubu ağırlık kazanmış görünmektedir (Sevin, 1991: 98).

VII. 2. 1. ANBAR KALESİ

Tunceli il merkezinin Anbar Köyü ile Birman Mezrası arasında, Anbar

Köyü'nün 1.5 km. kuzeybatısında, Birman Köyü'nün 1 km. doğusunda, Mazgirt

Dağları'nın batı eteklerinde yer almakta olup yörede ve bazı kaynaklarda "Birman

Kalesi" olarak da anılan kale, kimi yerlerde 30-40 m. yüksekliğe ulaşan kayalık bir alan üzerinde kuruludur (Danık, 2004: 140-141; Danık, 2010: 106-107; Osmanoğlu,

1966: 16). Kale, doğu-batı doğrultusunda en büyüğü 75-25 m.'lik olan iki adet kayalık platform (tepe) üzerinde kurulmuştur (Res. 21). Yerleşimin güneyinde yer alan ve Pah (Kocakoç) mıntıkasına açılan dar bir vadi dışında, kalenin tüm çevresi dağlarla çevrilidir.

Kayalığın batı ucunda kaya basamakları ve bir kutsal alan ile kaya platformunda yer alan iki adet sarnıç, Urartu kaya işçiliği ürünü olarak değerlendirilmiştir (Danık, 2010: 107). Kalenin güneydoğu cephesinde bulunan kaya mezarı Urartu Dönemi’ne tarihlendirilebilecek önemli bir mimari öğedir. Malzeme desteği olmadan tırmanma olanağı bulunmadığından dıştan yapılan ilk gözlemlerde, dokuz kadar kaya basamağıyla ulaşılan doğu yöndeki girişin yaklaşık 2 x 3 m boyutlarında olduğu görülmektedir (Res. 22). Derinliği yaklaşık olarak 4-5 m. civarında olduğu gözlemlenen odanın, batısında yer alan ikinci bir açıklıkla, daha

155 derinde ikinci bir mekâna açıldığı izlenebilmektedir (Danık, 2004: 142). Kaya mezarından batıya doğru uzanan bir kaya yolunun varlığı da gözlemlenmiştir.

Urartu ile ilişkilendirilebilecek kaleye yakın taş döşeli bir yoldan söz edilmiş ise de yola ait herhangi bir veriye rastlanılmamıştır (Danık, 2004: 141; Osmanoğlu,

1966: 16). Muhtemelen tahrip edilmiş olan bu yol, Mazgirt üzerinden gelip Sinan

Kalesi yoluyla Tunceli'nin daha içlerine giden Urartu Dönemi yollarından biri olmalıdır.

Kalenin en tepesinde iç ölçüleri 3.70 x 1.80 m. olan kayaya oyulmuş bir platform mevcuttur. Platformun içerisi taş ve moloz yığınlarıyla dolu olmakla beraber görülebilen derinliği 3 m.’yi aşmaktadır. Ancak gerçek derinliğinin 3 m.’den daha fazla olduğu içerisinde boy verdiği ağaçtan da anlamak mümkündür.

Dikdörtgen bir kuyu şeklindeki bu platformun aşağısında doğuya doğru açılan bir mimari açıklık gözlemlenebilmektedir.

Kalede ilk göze çarpan Orta Çağ’a ait mimari izler taşıyan sur duvarlarıdır.

Harç kullanılan bu duvar kalıntıları sur kulelerinin ayakta kalan parçaları görünümü vermektedir. Günümüze ulaşan Orta Çağ sur duvarları doğu da kısmen; kayalığın batı ucunda ise daha zayıf olarak görülebilmektedir. Platform üzerinde kuzey yönde görülen kimi sur temel yatakları, zayıf bir tahkimat şeklinde de olsa, kalenin üzerinde kurulduğu kayalık platformun tümünü kaplayan bir sur duvarı ile çevrildiği izlenimi vermektedir. Girişi doğu yönünde bulunan kalenin, doğu cephesinin kuzey ve güneyinde, dış cephe taşları büyük ölçüde dökülmüş, kuzeydoğu-güneybatı hattında yer alan ve bağımsız durumda bulunan bağlantı duvarları, tamamen tahrip olmuştur.

Çıkıntılı yarım daire kuleleri ve bunların hemen arkasında yer alan, kuzey-güney

156 hattında ve ekseninde ikinci giriş kapısı bulunan ikinci kademe sur duvarlarının harç ve örgü malzemesi Orta Çağ karakterli gözükmektedir (Danık, 2004: 141 vd; Danık,

2010: 106). Kalenin kuzeybatı kayalık cephesine oyularak yapılmış kaya kilisesi

(şapeli) Orta Çağ'a ait öteki bir mimari unsurdur. Kaleye ait kayaya oyulmuş iki adet mimari mekȃn bulunmaktadır. Bunlardan kalenin kuzey kaya bloğuna oyulmuş bir kaya kilisesi (şapeli) yer almaktadır. Üç basamak ile ulaşılan kiliseye kemer formlu bir kapı sövesiyle içeriye giriş sağlanmaktadır. Söz konusu tek mekândan oluşan kaya kilisesi 3.10 m x 2.10 m ebatındadır ve tavan yüksekliği 2.10 m’yi bulmaktadır.

Bir kaya fasadıyla ikiye ayrılan ve önemli ölçüde tahrip olmuş iki kaya yontusu buranın kilise olarak tanımlanmasını sağlayan en önemli mimari unsurdur. Her bir yontu 1.10 m. genişliğe sahiptir. Kilisenin sol (doğu) duvarına oyulmuş üst tarafı kemer formu veren bir niş yer almaktadır. Bu nişin varlığı mum ya da kandil gibi kilise içerisini aydınlatan nesnelerin konulmasına yaramaktaydı ve söz konusu nesneler Hristiyan ritüellerinde kullanılma işlevini de taşıyor olmalıydı.

Kale üzerinde Demir Çağı seramiği daha az yoğunluklu olarak Hellenistik-

Roma ve Orta Çağ seramik grupları tespit edilmiştir. Bölgenin Demir Çağı'na ait kızıl-kahverengi yatay oluklu çanak çömlek gruplarının varlığı gözlemlenmiştir.

Bölgede Urartu dönemi Urartu yerleşimlerine ilişkin kısa süreli araştırmalar ve yayın çalışmaları yapan Oktay Belli, bölgenin Urartu kralı Argišti oğlu Rusa

Dönemi’nde işletilen zengin maden yataklarına dikkat çekerek, bu madenlerin yakınına ya da yol güzergâhlarına yapılan kalelerden söz ederken, Anbar

Kalesi'ninde adını verip II. Argišti ya da halefi Rusa zamanında yapılmış olduğunu belirtir (Belli, 1993: 66). Bunun dışında kaleye herhangi bir bilgi sunmamıştır.

Kalenin tarihine ışık tutabilecek dönemi ve içeriği bilinmeyen bir kitabeden söz

157 edilmiş ise de günümüzde kitabeye ilişkin bir ipucu olmadığı gibi kitabe yerine ait bir veri de bulunmamaktadır (Osmanoğlu, 1966: 16).

VII. 2. 2. BAĞİN (PALİN) KALESİ

Bağin Kalesi, Mazgirt(Tunceli) ilçe merkezinin 30 km. doğusunda bulunan

Dedeağaç (Bağin) Köyü yakınlarında yer alır. Köyün yaklaşık olarak 300 m. kuzeydoğusunda sarp kayalık bir tepe üzerine kurulu olan yerleşim, Peri Suyu kıyısında bulunmaktadır (Res. 23-24).

Kale, kurucusu sanılan Urartu kralı Minua(M.Ö 810-786) Dönemi’nden

Selçuklu Dönemi’ne değin idari işlevini korumuş gözükmektedir. Stratejik bir konuma sahip olan Bağin, Tunceli bölgesindeki öteki Urartu kalelerine açılan bir kapı durumundadır (Dan, 2012: 57). Orta Çağ kaynaklarında Palin ya da Palnatun olarak anılan Bağin, köy yerleşimi olarak 1992 yılının sonbaharına kadar varlığını sürdürebilmiştir. İlk kez yerleşim gördüğü Urartu Dönemi’nde adı bilemediğimiz

Bağin Kalesi, takriben 150×130 m. boyutlarındadır (Köroğlu, 1996: 22). Kalede

Urartu yapıları üzerine geç çağlara ait yapılar yoğun bir şekilde inşa edildiğinden

Urartu izlerini, yazıtı dışında ancak bir takım fonksiyonel mimari öğelerinden

çıkarabilmek mümkündür (Res. 25).

Urartu kale mimarisinin özelliklerinden sur temellerinin teraslandırma suretiyle oluşturulması burada da geçerli olmuştur. Batı ve kuzey kesimde sur temel yatakları seçilebilmektedir (Çevik, 2000: 126; Köroğlu, 1996: 22). Kaleden Peri Suyu’na ulaşmaya yarayan sarmal merdiven yoluna sahip tünelli yapı84, yerleşimin önemli anıtsal unsurlarındandır (Von Gall, 1968: no. 43; Van Loon, 1966: 41). Burada

84 Charles Allen Burney’e göre merdivenli tünelin bir amacı da askeri garnizona güç vermek ve suyun bulunduğu yere düşmanın uzanabilmesini engellemektir (Burney, 1957: 52).

158 basamaklı, işlevi tam olarak bilinmeyen bir başka kaya tüneli daha vardır ki kalenin güneyinden başlayıp, güneydoğusuna ulaşarak Peri Suyu’na açılmaktadır (Kleiss -

Hauptmann, 1976: Nr. 46). Tünelin bitiminin akarsuya bakan bölümünde bazı küçük

çıkıntıların basamak ya da ayak koyma yeri olabileceğini akla getirse de net bir şey söyleyebilmek olanaklı değildir. Kale içindeki kayalık alanın aşağısında altı adet sarnıç85 görünümlü çukurluklar mevcuttur. Bu kuyuların derinliği 2 m.’yi aşmaktadır. Kült alanı, zirvedeki düzlenmiş kaya ile kendini gösterir. Yapıların temel kaidelerini kale içinde görebilmek mümkündür (Schäfer, 1977: 37). Urartu Dönemi ya da Hellenistik - Roma Dönemi’ne tarihlendirilebilecek kaledeki öteki işlevsel mimari yapı, iki adet kaya mezarıdır (Çevik, 2000: 126).

Kaleden, Peri Suyu’nun öteki(sağ) kıyısına geçişi, günümüzde sadece taştan ayakları kalabilen köprüler aracılığıyla sağladıkları sanılmaktadır (Res. 26). Köy girişindeki düzlükte bulunan kaya mihrabı kale-dışı önemli yapılardandır (Çevik,

2000: 126). Uzunluğu 5 m, genişliği 3,5 m. olan mihrabın yerden yüksekliği 6 m.’ye yakındır. Bağin mihrabının kaleye doğru 150 m. ilerisindeki kayalıkta ise kare biçimli düzgünce oyulmuş küçük bir niş bulunmaktadır.

Bağin’de steller üzerine işlenmiş iki adet Urartuca yazıtın in-sutu olmadığı belirtilmiştir (Schäfer, 1977: 33). Yazıtlar, yörenin kral Minua’nın egemenliğini belgelemesi ve Supa(ne/i) ülkesinin sınırlarının içinde olması gereken Mazgirt ile

çevresinin Urartu eyalet sisteminin bir parçası olduğunu göstermesi açısından

önemlidir (Res. 27-28).

85 Bazı yayınlarda sarnıç yerine tahıl çukuru tanımlaması yapılmaktadır (Çevik, 2000: 126).

159

Yüzey malzemeleri açısından kalede Demir Çağı yivli çanak çömlek egemendir (Russell, 1980: 113). M.Ö VIII. yüzyılın ikinci yarısından sonra seyrek olarak ele geçen yivli seramikten ötürü Bağin’i M.Ö VIII. yüzyıl başlarına ya da hemen öncesine tarihlemek yanlış olmayacaktır (Köroğlu, 1996: 78).

VII. 2. 3. BAHÇECİK

Elazığ ili, Karakoçan ilçesi sınırlarında Bahçecik Köyü, Bingöl’ün 35 km kadar güneybatısında ve tarih boyunca bölgesel bir merkez olan Palu’nun kuzeydoğusundadır.

Bahçecik Köyü’nde iki farklı arkeolojik yerleşim yer almaktadır. Bahçecik I yerleşimi Eski Tunç Çağı ve M.Ö. 8.-7. yüzyıl türünde seramik veren bir höyüktür

(Sevin, 1989a: 459). Bu yerleşim 70 - 80 m. çapında ve 10-15 m. yüksekliğinde olup

üzerinde herhangi bir mimari kalıntıya rastlanmaz. Yüzeyinde son derece az ele geçen seramik parçaları tek renkli Eski Tunç Çağı seramiği ile daha yoğun oranda kazı bezemeli Demir Çağı çanak çömlek buluntularından hareketle M.Ö. 7. yüzyıl

öncesine tarihlendirilmiştir (Sevin, 1988a: 8).

Bahçecik II yerleşimi, Bahçecik I’in 500 m. güneybatısında, köyün hemen 500 m. kuzeydoğusunda alçak bir sırt üzerinde bulunmaktadır ve burada Demir Çağ tabakaları içeren bir höyük yükselmektedir (Sevin, 2005: 380). Söz konusu Bahçecik

Urartu yerleşmesinin üzerinde kurulu olduğu tepe 120 x 60 m. ölçüsündedir. Tepenin

üzerinde yer alan köşelerinde 0.90 m. genişliğinde rizalitli ve dikdörtgen planlı 63 x

10 m. boyutlarında merkezi bir yapı saptanmıştır. Söz konusu yapının çevre duvarları içerisinde 1.10 m. kalınlığındaki taş duvarlar, belirli aralıklarla bastiyonlarla desteklenmiş, iç kesimi ise Bingöl/Kaleönü ve Norşuntepe tesisleri gibi bölmelere

160 ayrılmıştır. Burada en az 9 kadar bölme tespit edilebilmiştir (Res. 29). Bu merkezi yapının 38 x 10 m. boyutlarında bir ek bölme, batısında ise teras duvarları yer almaktadır (Köroğlu, 1996: 30-31; Sevin, 1989a: 459-460). Bahçecik II, Bingöl ve

Palu üzerinden Fırat kıyılarına doğru uzanan önemli bir karayolu sisteminin

üzerindeki konumu ve yapı planıyla bir Urartu konaklama istasyonu/kervansarayına işaret etmektedir (Sevin, 2005: 380).

Bahçecik II yerleşiminin yüzeyinde az da olsa ele geçen seramik parçaları yöresel mikalı bir kil yatağından yapılmış olup, daha çok açık kırmızı renkte ve hamurunun renginde astarlıdır. Yerleşimdeki seramik kırıklarında saman katkı belirli bir özellik olarak ortaya çıkmaktadır (Sevin, 1989a: 460).

Söz konusu yapının 100 -150 m. kadar güneyindeki düzlükte, iri taşlara oyulmuş, “V” harfine ve “?” işaretine benzeyen bazı işaretler bulunan ve Urartu kültürüne özgü kaya parçaları dışında başka bir kalıntı görülmez (Sevin, 2005: 380).

Son zamanlarda yapılan bir araştırma bu tip anıtsal kaya işaretlerinin atlı araba aksamı yapımında kullanıldığı yönünde güçlü kanıtlar toplamıştır(Konyar, 2007: 2 vd).

Bahçecik Köyü’nde modern bir köy evinin duvarı üzerinde ikincil bir malzeme

(şpolyen) olarak kullanılmış bazalt dikdörtgen bloktan oluşan Urartuca bir yazıt saptanmıştır (Res. 30). Yapılan çalışmalar sonucu yazıtın içeriğini, Argišti oğlu

Sarduri yani II. Sarduri (M.Ö. 760 -730) Dönemi’nde “Sardurihinili” adında bir kale kurulması; baş tanrı Haldi için bir tapınak inşa edilmesi ve ülkenin batı ucundaki bir eyalete yeni bir vali atanması oluşturmaktadır. Yazıtın ilk satırda yazılı bulunan

Urartuca “i-ni E su-si-e” yani “bu susi evinden” ifadesi söz konusu bazalt yazıtın,

161 kule biçimli bir tapınağın cephesine ait olduğunu açığa vurmaktadır (Payne - Sevin,

2001: 111 vd; Sevin, 2005: 380-381).

VII. 2. 4. BİNGÖL DAĞI YERLEŞİMİ

Bingöl Dağı’nın batı zirvesinde yer alan bu yerleşim, Bingöl il merkezi yakınlarındadır. Bingöl Dağı’nın ortasındaki zirvedeki mezarlık üzerinde kral II.

Sarduri ait Urartuca bir yazıt yer almaktadır (Kleiss - Hauptmann, 1976: Nr. 68).

Kısmen tahrip olmuş söz konusu yazıt dışında Bingöl Dağ yerleşimi ile ilgili bilgiler son derece sınırlıdır (König, 1955-1957: Nr. 107; Salvini, 2008: A 9-36).

Bingöl Dağı Yazıtı’nda adı geçen Aluše/i ülkesinin günümüz Bingöl il merkezi

çevresindeki toprakları kapsadığı ileri sürülebilir.

VII. 2. 5. BURMAGEÇİT KALESİ

Burmageçit Kalesi, Tunceli il merkezinin 18 km güneyinde, Munzur Suyu’na yakın bir alanda yer alan Burmageçit (Şihzo) köyü yakınlarındadır. Yol yapım

çalışmaları sırasında kalede ele geçmiş kırık bir miğfer üzerinde “Menua’nın deposundan” ifadesinin okunması, Burmageçit Kalesi’nin stratejik nedenlerden dolayı savunma amaçlı olarak kurulduğuna işaret etmektedir (Belli, 1993: 65).

Kalenin konumladığı stratejik yer, Bingöl – Mazgirt – Hozat –Malatya güzergâhı

üzerinde bulunmasından kaynağını almaktadır.

Kale ve yerleşimine ilişkin veriler daha çok 1977 yılındaki Tunceli – Elazığ yol yapım çalışması ile köy yolu yapımında rastlanılan ve Elazığ Müzesi’nde koruma altına alınan Urartu dönemi bronz eser grubundan oluşmaktadır. Bu metal eser grubu,

Urartu kralı Minua Dönemi’ne tarihlenen bronz miğferler, kemerler, at koşum

162 takımları, silahlar ve çeşitli mobilya donanımlarını içermektedir (Belli, 1993: 61 vd;

Yıldırım, 1988: 217 vd; Yıldırım, 1989: 279 vd; Yıldırım, 1991: 131 vd).

Kaleden günümüze ulaşan fazla bir veri bulunmasa da kalenin kurulu bulunduğu kayalık blok üzerinde, kayaya oyulmuş kuyular/sarnıçlar, basamaklı tünel ve sur temel yatakları Urartu mimarisi özellikleri göstermektedir.

Minua Dönemi’ne ait bronz eserler olmasına karşın Burmageçit Kalesi’nin kuruluşu, herhangi bir dayanak gösterilmeksizin Urartu kralı II. Argišti ya da halefi olan II. Rusa dönemine bağlanmak istenmiştir (Belli, 1993: 61 vd). Bronz miğfer

üzerindeki yazıtın kral Minua’yı açığa vurması yerleşimin söz konusu kral zamanında inşa edildiği varsayımını geçerli kılmaktadır.

VII. 2. 6. CANKURTARANTEPE

Bingöl ili Solhan ilçe merkezinin güneyinde konumlanmıştır. Doğudan batıya teraslar yaparak yükselen, batısı biraz daha sarp doğal kayalık üzerinde kurulmuştur.

Yaklaşık 100 m olan söz konusu doğal kayalık doğu-batı yönünde uzanmaktadır

(Sevin, 1988a: 5). Ölçüleri ve mimari kalıntıları itibarıyla Cankurtarantepe ulaşım ağıyla bağlantılı bir konaklama tesisi olarak tanımlanmıştır (Köroğlu, 1996: 29).

Yerleşim anlayışı bakımından 33 km. batısındaki Zulümtepe konaklama istasyonunu andırmaktadır (Sevin, 1988a: 5).

Büyük oranda tahribata uğramış yerleşimde, mimari kalıntılar sadece doğu etekte saptanabilmiştir. Burada kaba işçilik gösteren irice taşlardan yapılmış duvar kalıntıları, tam bir plan vermemekle beraber, tahkimli bir yerleşmeye ait olduğu izlenimini edindirmektedir (Köroğlu, 1996: 29; Sevin, 1988: 5). Güney tarafında ayrıca eski bir yol kalıntısı yer almaktadır.

163

Tek dönem iskân gördüğü anlaşılan tepedeki çanak çömlek parçaları arasında

Elazığ Bölgesi Erken Demir Çağı geleneğinin devamı niteliğindeki çentik ve kazıma bezekli örnekler ile Urartu depolarında rastlanan kabartma ve kazıma bezemeli, takviye şeridine sahip küp parçalarından oluşmaktadır (Köroğlu, 1996: 29; Sevin,

1988a: 5-6). Seramikleri bakımından homojen bir grup oluşturan Cankurtarantepe’de genelde ince kum katkılı, mikalı kiremidi hamurlarıyla dikkati çeken bu parçalar

çoğu kez hamurlarının renginde astarlıdırlar; çeperleri kalın olan iri depo kaplarının dış yüzeyleri ise açkılıdır. Urartu kalelerindeki depo pithoslarında sıkça kullanılan kalın çeperli gövde üzerinde ip baskı destek kuşağı burada da görülmüştür (Sevin,

1988a: 5). Daima çarkta biçimlendirilmiş bu parçalar arasında M.Ö. VII. yüzyıl

öncesine tarihlendirilen basit ağız kenarları dışa çekik, omuzu keskin profilli

çanaklar ile ağız kenarının içi bir kapak konmak üzere oluklu yapılmış ve bu yöredeki Demir Çağ merkezlerinde farklı çeşitlemelerine rastlanan çömlekler dikkat

çekicidir; kimi kapların yüzeyi hamur yaşken yapılmış kazıma çizgilerle bezenmiştir

(Sevin, 1988a: 5).

VII. 2. 7. ESKİ PERTEK KALESİ

Günümüzde Keban Baraj Gölü sınırları içerisinde bulunan Eski Pertek Kalesi,

şimdiki Pertek (Tunceli) ilçe merkezinin güneyinde yer alan yüksek bir kayalık alanda kurulmuştur. Burası aynı zamanda büyük bölümü Keban Baraj Gölü alanı altında kaybolan Murat Nehri ve nehir kenarındaki Eski Pertek yerleşiminin kuzeyinde bulunmaktadır (Res. 31).

Pertek Kalesi, iç kale ve dış surlar olmak üzere iki bölümden meydana gelmektedir (Resim 32). Yerleşimin bugünkü genel görünümü ve üzerinde yapılan

164 araştırmalar kalenin büyük ölçüde Orta Çağ kimliğini taşıdığını göstermiştir (Danık,

2004: 146; Danık, 2010: 86).

Kale içinde yer alan sunak alanı, kült amaçlı nişler, su sarnıcı ve kaya basamakları Urartu Dönemi kalıntıları olarak değerlendirilmiştir (Danık, 2004: 146-

147; Işık, 1989: 15 vd; Hauptmann, 1969/1970: 25 dn. 25; Kleiss - Hauptmann,

1976: Nr. 51; Köroğlu, 1996: 21). Buradaki basamaklı sunağını Urartu kaya mimarisi içerisindeki benzer örnekleriyle karşılaştırmak mümkündür (Res. 33). Keza söz konusu sunaklı kült alanı, bir Urartu kaya mimarisi tipi olarak “Kultplätze mit

Stufenaltar” başlığı altında sınıflandırılmıştır (Işık, 1995: 31). Buna karşın Urartu ve sonrasında takip eden dönemlere (Geç Demir Çağ - Hellenistik) ilişkin seramik buluntularının görülmemesi, geç dönem kullanımlarının tahribatına ve kale eteklerinin baraj gölü altında kalmasına bağlanmıştır (Danık, 2010: 86; Sinclair,

1989: 100).

Kalenin kuzey ve batı yönünde bulunan ve yer yer temel izlerine rastlanılan dış surların bir bölümü ile birlikte yüzeydeki seramik izleri, en azından dış surların

Roma/Bizans dönemlerinde kurulduğunu açığa vurmaktadır. Kuzey surların doğuya doğru olan bölümündeki, bir dikdörtgen payandanın alt düzeyinde görülen yarım daire kule/burç izi dış surların daha çok Geç Roma/Erken Bizans döneminde kurgulandığını, Orta Çağ’da önemini yitirmesine karşın, Osmanlı’da (XVI. yüzyıl ya da hemen öncesinde) yeniden ele alınarak onarıldığını göstermektedir (Danık, 2004:

146; Danık, 2010: 85, 87). Buna paralel olarak daha çok XVI. yüzyıl Osmanlı

Dönemi onarım ve genişletme çalışmalarının izlerini taşıyan iç kalenin kuruluşu

Demir Çağı sonrasında Roma/Bizans veya Orta Çağ (Mengücek, Artukoğulları,

165

Çubukoğulları) Dönemine tarihlenmektedir (Akçay, 1966: 32; Aşan, 1988: 537;

Danık, 2010: 85; Gabriel, 1940: 260 vd; Tükel - Bakırer, 1970: 186).

XX. yüzyılın başlarında yörede araştırmalar yapan Carl Ferdinand Friedrich

Lehmann-Haupt, kalkan taşıyan kırık bir Asur kabartmasının Pertek’te bulunmuş olduğundan söz etmek ile beraber günümüzde böyle bir kabartmaya ilişkin herhangi bir veri yoktur (Lehmann-Haupt, 1907: 60 Res.36).

VII. 2. 8. KALE YERLEŞİMİ

Tunceli ili Pertek ilçesi Tozkoparan Köyü’nün yaklaşık 6 km güneybatısında, yüksek bir tepe üzerinde kurulmuştur.

Kale Yerleşimi’nin çeşitli yapılara ait kalıntılar tespit edilmiştir. Masif taşlardan yapıldığı anlaşılan dörtgen planlı bir yapının temel taşları ile tepenin doğu yamacında yer alan kaya oyuğu bu yapı kalıntılarının başlıcalarıdır (Çarkı, 2011: 62).

Doğu yönlü kaya oyuğu içerisinde 1.5 m uzunluğunda 0.5 m genişliğinde iki adet platform bulunmaktadır. Kaya oyuğunun tavanı içeriden kubbe biçimli olup zeminden yaklaşık 2 m yüksektedir. Kaba bir işçilik gösteren bu kaya mekânı bir kaya mezar odası olarak tanımlanabilir (Çarkı, 2011: 62). Buranın Demir Çağ’da yapılmış bir kaya mezarı olabileceği önerilmişse de, kaya mezar odasının mimari döşemleri daha geç bir döneme (Roma-Bizans) işaret etmektedir (Çarkı, 2011: 62).

Yerleşim üzerinde görülen seramik parçaları Kalkolitik, Erken Tunç Çağı, Geç

Tunç Çağı ve Demir Çağı dönemlerine tarihlendirilmiştir (Çarkı, 2011: 62-63). Kale

Yerleşimi’nde Geç Tunç Çağı buluntularının ele geçmiş olması, burasının Orta Hitit

Dönemi ve Hitit İmparatorluk Çağı ile çağdaş olduğunu göstermektedir.

166

VII. 2. 9. KALEÖNÜ

Bingöl il merkezinin 1 km. kuzeydoğusunda yer almaktadır. Güney ve doğusunda teraslı bir platforma sahip 30-35 m. yüksekliğindeki yüksekçe bir tepe

üzerine inşa edilmiştir (Köroğlu, 1996: 30).

Tepenin zirvesinde yer alan 50x34 m. boyutlarındaki mimari kalıntılar düzensiz dikdörtgenimsi bir plan göstermektedir. Söz konusu yapının çevre duvarları

1. 70 m. içini bölmelere ayıran duvarlar ise 1 m. kalınlığındadır. Teras kısmında ise merkezi yapının ek birimlerine ait olduğu anlaşılan mimari kalıntılar mevcuttur

(Köroğlu, 1996: 30).

Kaleönü’nde toplanan seramikler içinde özellikle yüzeyleri dikdörtgen ve

üçgen biçimli çukurcuklarla bezeli olanların Urartu depolarında kullanıldığı bilinmektedir (Köroğlu, 1996: 30).

Kaleönü yerleşimi, ulaşım ile ilişkili bir konaklama tesisi olarak tanımlanmıştır

(Köroğlu, 1996: 30).

VII. 2. 10. KALETEPE

Ovacık (Tunceli) ilçesi Şahverdi köyünün kuzeybatısında Cibolar mezrasının batısında, Kaletepe isimli kayalık yükseltinin üzerinde yer alır. Ana kayaya oyulmuş kare formlu mekân izleri ve yükseltinin kuzey yamaçlarında yer alan kaya basamakları ile Mercan Çayı’na ulaştığı varsayılan basamaklı tünel, bu alanın tipik

Urartu Dönemi kült alanı olduğunu göstermektedir (Danık, 2010: 110).

Çevrede nadir olarak rastlanılan seramik buluntular, Demir Çağı olarak düşünülmektedir (Danık, 2010: 110). Günümüz Erzincan Bölgesi’ne geçişi sağlayan

167 stratejik bir noktada yer alan Kaletepe, Urartu Krallığı’nın bölgedeki kuzey-güney rotası için önemli görülebilecek bir yerleşimdir.

VII. 2. 11. KURMİZAK/KURBİZAK KALESİ

Kale, Tunceli ili Pertek ilçesi Akdemir (Avşeker/Uşker) nahiyesinin 7 km güneybatısında yer alır.

Tarihsel bakımdan ilk defa 950 yılında Bizans’ın Hozan (Hozat) temasının başlangıcını oluşturduğu düşünülen bir kale olarak söz edilmiştir (Honigmann, 1970:

75). Bir Orta Çağ tarihçisi olan Barhebraeus sözkonusu yerleşimden Harbizag adıyla anmaktadır (Gregory Abû’l Farac, 1950: 537). Kesin bir tarihlemeyle kalenin XIII. yüzyılda da varlığını sürdürerek kullanım gördüğü açıktır (Sinclair, 1989: 80).

Sonrasında başka yapılar inşa edilerek Orta Çağ’ın geç bir dönemine değin iskân edilmiştir. Yerleşim, genel olarak bir Orta Çağ kalesi görünümünde olmakla birlikte,

Kurmizak’ın Demir Çağı’na değin geriye gittiği ve burasının Urartu Krallığı’nın bölgedeki kuzeydoğu savunma hattında önemli bir kent olduğu ifade edilmiştir

(Schäfer, 1977: 252). Ancak kale üzerinde kapsamlı bir araştırma gerçekleştirilmediğinden yerleşimin, Urartulu karakteri hakkında ve Orta Çağ

öncesine ilişkin tam bir tanımlama yapabilmek mümkün değildir.

Kuzeydoğu yöndeki kemerli bir kapıdan girilen kale, doğu ve batı yönde doğal kayalıklara otururken, kuzey ve batıda sur duvarları ile desteklenmiş görünmektedir.

Sur duvarlarından günümüze ulaşan kesme taş arası dolgu teknikli bölümler, Orta

Çağ karakterindedir (Danık, 2010: 99).

Tepenin batısındaki bitiminde dik bir kaya duvarı yapılmıştır. Kuzeyinde ve bu duvarın daha aşağı bitimindeki köşede taş işiçiliğini görmek mümkündür ve

168 kuramsal olarak duvar, kuzey bir kayalık boyunca dönerek devam etmiş olmalıdır.

Düzgünleştirilmiş kaya duvarında ve taş duvarın köşesine yakın bir yerde Arapça bir yazıt kazınmıştır (Sinclair, 1989: 80). 1865 yılında burayı ziyaret eden İngiliz seyyah

John George Taylor, yapıların ve yazıtın Selçuklu sultanı Alaaddin Keykubat (1219

– 1237)’a ait olduğunu ifade etmiştir (Taylor, 1868: 321-322). Ancak bunu bugün için tanımlayarak tarihlendirmenin zor olduğu belirtilmektedir (Danık, 2010: 99;

Sinclair, 1989: 80).

Sadece kalenin güneybatı köşesi, yol olarak kullanılmaya elverişlidir. Bu köşenin az doğusunda kemerli bir galerinin parçası olan tonozlu bir yapı bulunmaktadır. Galeri, kabaca güneydoğu-kuzeybatı yönlüdür. Güneydoğu yönü kapalıdır ve duvarları günümüzde yıkılmıştır. Diğer yöndeki galerinin iç duvarındaki tonoz devam etmekle beraber bu yapının kuzeybatı yönünde ne kadar uzandığı belli değildir (Sinclair, 1989: 80).

Yerleşimin kurulduğu tepenin doğu bitimindeki iki adet uzun kaya çıkıntısı, hafif bir eğimle ayrılmıştır. İki kaya çıkıntısının dış tarafı tahkim edilmiştir. Duvarın bu uzanımı oldukça belirgin olup kuzeydeki üçüncü kaya çıkıntısı boyunca yontulmuş kaya blokları yer almakta ve iki dikdörtgen kule ve kuzey bitiminde bir yuvarlak kule inşa edilmiştir (Sinclair, 1989: 81). Tepenin doğu bitiminde günümüzde izole edilmiş gibi duran bir duvar köşesi bulunmaktadır. Duvarın iç kısmında iki odalı bir yapı vardır ve iki oda da kemerlidir. Kemerler yukarıdaki odanın üst tarafındaki kayalığa yapılmıştır. İkisini birbirinden ayıran duvarda bir pencere mevcuttur. Yakınlarında ampul biçimli iki kuyu yer almaktadır (Sinclair,

1989: 81).

169

VII. 2. 12. MASUMU-PAK KALESİ

Hozat ilçesinin kuzeybatısında, Sarısaltık (Derik) köyüne bağlı Gızori mezrasının yakınlarında yer almaktadır. Daha önce kayıtlara geçmemiş olan yerleşim tarafımdan yapılan doktora tezi kapsamındaki yüzey çalışmasıyla saptanmıştır (Res.

34). Kayalık bir yükselti üzerinde bulunan kale yapısında, sur temel yatakları, su sarnıçları ya da kuyuları, açık hava tapınım alanı ve kaleye çıkan kaya basamakları

Urartu Dönemi ile ilişkilendirilmiştir (Res. 35-36). Tespit edilen seramik kırıkları

Demir Çağı ve bazıları ise Geç Tunç Çağı ile bağlantılı görünmektedir.

Kale üzerinde büyük bir kısmı tahrip olmuş Orta Çağ sur duvarları yer yer görülebilmektedir.

Eski adı Derik yerleşimi yakınlarındaki Masumu - Pak Kalesi, Eski Yunan kaynaklarında Digēsinēs ve Orta Çağ Ermeni kaynaklarında Dēgik olarak anılan yerleşim ile idantik olmalıdır (Hewsen, 1992: 156, 297; Hübschmann, 1969: 302).

Pahhuwalı Mita Metni’nde, Pahhuwa’nın komşuları arasında yer alan

Duggamma/Dukkama şehri ile eşleşebilecek en iyi aday konumundadır.86

VII. 2. 13. MAZGİRT KALESİ

Mazgirt, günümüzdeki konumuyla Doğu Anadolu Bölgesi’nin Yukarı Fırat yöresinde Tunceli iline bağlı bir ilçe yerleşimidir. İl merkezinin 33 km. güneydoğusunda yer alan ilçe, Elazığ iline 121 km. uzaklıktadır. Çevresine göre nispeten düzlük bir alanda kurulmuş olan kentin deniz seviyesinden yüksekliği 1400 metredir. Tunceli yöresinin kuzey sınırını belirleyen Munzur Dağları'nın doğu uzantısı olan Kert Dağları güneye Akpazar (Çarşancak) düzlüğüne doğru alçalırken

86 Bkz. Bölüm II. 7. 4

170 ilçenin güneydoğusu düzlüğün kuzey başlangıcını oluşturur. Tarihi Mazgirt

Kalesi'nin üzerine kurulduğu tepe ise üç tarafı dağ silsileleri ile belirlenen bu düzlüğün kuzeyinde olup tüm ovaya ve ilçeye egemen konumda yükselir (Res. 37).

Kale dışında kentin tarihi coğrafyası; Yeni Mazgirt ve Eski Mazgirt olarak iki farklı yerleşimden oluşur. Eski Mazgirt, kalenin doğusunda Kert Dağları'nın eteğinde yerleşim görmüş olup Orta Çağ'a ait mimari izler taşımaktadır. Yeni Mazgirt ise kalenin güneydoğusunda kurulmuş, batıya ve güneye doğru genişleme göstermiştir.

Mazgirt adı Roma kaynaklarında Mertikon olarak geçtiği belirtilirken, Bizans kaynakları ise aynı yerleşimden Meckert/Menckert formuyla söz etmişlerdir

(Hübschmann, 1969: 384). Sondaki -kert eki, Pehlevice (Partça) “(tarafından) yapılmış, kurulmuş” anlamı taşımaktadır. Bu ekin Partça ile akraba olan Avesta dilinde kǝrǝta, Eski Persçe krta olduğu belirtilmiştir (Hübschmann, 1969: 384)

Sonrasında "kert" ya da "kirt" ile biten adlar Farsça’nın etkisiyle "gerd" ya da "girt" biçiminde yumuşayarak bir ses dönüşümüne uğramışlardır87.

Mazgirt Kalesi, kentten yaklaşık olarak 200 m. yükseklikteki 27000 m2 büyüklüğe sahip kireçtaşı bloğundan oluşan bir düzlükten bir platform üzerine kurulmuştur. Kale bu düz platformun ortasında 50 m. kadar yüksekliğe sahip, bazalttan ikinci bir kaya bloğuna dayanan üst kale ile sonlanmaktadır. Toprak kayması ve ana kaya da meydana gelen doğal tahribat (düşme, kopma vb.) nedeniyle kale, günümüz görünümüyle yerleşime elverişsiz, dik bir tepe biçimindedir.

Boyutları tam bilinememesine rağmen takriben Harput Kalesi'nin (300 m. x 180 m.) büyüklüğüne sahiptir (Erdoğan, 2004: 21).

87 Bu ses değişimini en iyi temsil eden yer adlarından biri Mazgirt’dir. Ses değişimi Meckert/Menckert – Mazgerd – Mazgirt biçiminde gerçekleşmiştir.

171

Urartu kralı Argišti oğlu Rusa Dönemi’nde yöredeki demir ve bakır madeni potansiyelini kendi ekonomik çıkarlarına hizmet etmesi için Mazgirt Kalesi’nin inşa edildiği önerilmiştir (Belli, 1993: 62). Kaledeki Urartu varlığı, kendisinden sonraki dönemlere ait yapıların üzerine inşa edilmesi yüzünden büyük ölçüde tahrip olmuştur

(Hauptmann, 1969/1970: 24) . Bozulmaya rağmen Urartu kaya işçiliğinin kalıcı ve

özgün izler taşıması kaledeki bu dönemi tanımamıza yardımcı olmuştur. Kale, öteki pek çok Urartu kalesi gibi yapay olarak teraslandırılmıştır. Teras sistemi özellikle kalenin güney cephesinde belirgindir. Yapay teraslar, Urartu sur duvarlarında temel yuvası işlevi gördüğü bilinmektedir. Kalenin güney yüzünde Urartu sur örgüsünü anımsatan taş dizilerini görebilmek mümkündür (Erdoğan, 2004: 23; Huntington,

1901: 180-181). Burada sur yapımında izlenen teknik, “Klasik Urartu Yöntemi” diye nitelendirilen tarzdadır (Çilingiroğlu, 1983a: 31 vd). Bu tarza uygun olarak taş blokları 40-60 cm. arasındaki boyutlarda olmasının yanı sıra dikdörtgene yakın bir geometriye sahiptir.

Kalenin güneybatısında kayalara oyulmuş bir merdiven sistemi görülür. 7-8 basamağı sağlam olan bu kaya merdiveninin basamak genişliği 1 m.’yi geçmektedir.

Basamakların ölçüleri hesaba katılırsa Urartu Dönemi’nde kaleye girişi sağlayan anıtsal bir merdivenin izleri olarak yorumlanabilir (Kleiss- Hauptmann, 1976: Nr.

100). Bu kaya merdiven yapısı doğuya (üst kaleye) doğru devam etmekte olup ne yazık ki bu yönde sadece bir iki basamağı seçilebilmektedir. Kaya işçiliği ile tanınan

Urartuların kale içi üniteleri geçişi sözü edilen anıtsal merdiven sistemiyle sağladığı

öne sürülebilir. Bir başka merdiven yapısı kalenin oturduğu kaya bloğunun oldukça alçaldığı güneydoğu köşesindedir. Ana kayaya oyularak yapılan ve yaklaşık 3.5 m. tırmanılabilen ve 15 adet basamaktan oluşan kıvrımlı merdivenin basamak yapısı,

172

Mazgirt kaya mezar anıtındaki basamaklar ile aynıdır. Orta Çağ öncesi olarak yorumlanabilecek öteki bir iz de kalenin doğu yamacında, yatay hatlarla doğuya doğru alçalan kaya bloğunun alt oluşumunda bulunur. 23 x 15 m. Boyutlarındaki doğal mağarayla girilen ve devamında gelen basamaklı tünelin kaleyle doğrudan bir ilişkisi saptanamamıştır. Basamaklı tünel, mağaranın güneydoğusunda kuzeye doğru yönlenen ve sonra batıya kıvrılan “L” şeklinde iki koldan oluşmaktadır. Günümüzde kısmen tahrip olmuş bu merdivenli tünelin basamak sayısı 40 kadardır (Erdoğan,

2004: 24; Kleiss-Hauptmann, 1976: Nr. 100; Köroğlu, 1996: 23). Kale üzerinde bulunan sarnıç kaya yontuculuğuna dair diğer bir örneği temsil etmektedir

(Huntington, 1901: 180).

Dinsel törenlerin gerçekleştirildiği kaya platformlarından biri üst kalede,

ötekisiyse dış kalede bulunmaktadır. Kalenin en doruğunda kayaya bumerang biçiminde oluk açılarak yapılmış kült alanının Urartular tarafından küçük bir hava tapınağı olarak kullanıldığı düşünülmektedir (Işık, 1995: 46). Dış kalenin eğiminin azaldığı kuzey cephesinde ana kayanın oyulmasıyla elde edilen alan ise üst kaledeki kutsal mekân ile aynı işlevdedir.

Mazgirt’te Urartu Dönemi’ne tarihlendirilen kaya mezarları, kalenin oturduğu kaya bloğunun kuzeydoğusunda bulunan bir başka kaya bloğunda yer alır. İki kaya mezarına sahip bu kaya kütlesi üst kalenin zeminine değin yükselmektedir. Mazgirt–I olarak adlandırılan kaya mezarı güneydoğu yönlü olup kalenin bulunduğu kaya bloğuna bakmaktadır. Mezarın bulunduğu kaya kütlesinde, hemen mezarın yan

üstüne denk gelen kısma açılan küçük alana kayalık dibinden dönerek çıkan kaya basamaklarıyla ulaşılmaktadır (Res. 38). Odanın genişliği 2.50 m. uzunluğu 1.70 m. yüksekliği ise 2.30 m. olan tek bir odadan oluşur. Mazgirt-II mezarına göre daha

173 alçakta ve buna bağlı olarak da daha kolay ulaşımlıdır (Çevik, 1997: 31; Çevik,

2000: 129). Batı yönünden girilen mezara geçiş küçük bir kapıdan (kapı sövesinden) sağlanmaktadır. Mazgirt-II kaya mezarı, kaya bloğunun kuzeyine, vadiye bakan yüzüne yapılmıştır. Küçük bir kapıyla giriş sağlanan ve dik bir kaya kütlesine oyulan mezar zor ulaşımlıdır. Yapıldığı dönemde bu mezar yapısına kale kayalıklarına açılan dar yollarla ulaşıldığı sanılmaktadır. Yapı, Yukarı Fırat Bölgesi’nde kaya mezarlarının yerel bir özelliği olan kavisle sonlanan giriş önyüzü oluşturularak yapılmıştır. Düzgün bir tasarıma sahip mezarın boyutları 1.70 x 1.45 x 1.30 m.’dir

(Çevik, 2000: 129). Mazgirt-II mezarında Urartu’nun batı topraklarında sıkça görülen dış tapınım alanı mevcuttur. Kaya oda mezarının yer aldığı kaya bloğunun yan üstüne denk gelen düzlenmiş küçük ebatlı bu tapınım alanına, kayalık dibinden dönerek çıkan kaya basamaklarıyla varılır. Günümüzde kaya merdiven sisteminin alt yarısı erozyona uğradığından ancak üst bölümü sağlam kalabilmiştir. Söz konusu veriler tek başına duran bu kaya kütlesi salt mezar ve ölü tapınağı amacıyla kullanıldığına işaret etmektedir. Özcesi, kayalığın ortasında mezar, en yüksek yerinde de mezarın tapınım alanı vardır. Her iki mezarın içerisi iyi bir işçilikle yontulmuş olmakla beraber herhangi bir mimari döşem görülmez (Çevik, 2000: 32,

58).

Üst kalede 14 m2 düzleştirilmiş bir kare mekân kalıntısı, kalenin batı terasında ana kayadan kopmuş iki adet taş bloğuna oyularak açılmış iri kanallar Orta Çağ

öncesi yapılar arasında değerlendirilmiştir.

Yukarı da sözünü ettiğimiz tüm veriler birleştirildiğinde Urartu ve akabindeki

Hellenistik –Roma dönemlerinde yerleşimin, yöneticinin oturduğu üst kale bölümü dışında güney, güneybatı ve güneydoğu kesimlerinin iskân edilmiş olduğu sonucuna

174 bizi götürmektedir. Bu çıkarım kalenin, o zamanlar Orta Çağ görünümünden daha küçük bir alanı kaplamakta olduğunu göstermektedir.

Kalede gözlemlenmiş yüzey seramikleri, Erken ve Orta Demir çağlarında

Yukarı Fırat Bölgesi’nde bolca örneklerine rastlanılan yivli tarzdaki yerel çanak-

çömlek grubu niteliğindedir. Kalede saptanan öteki bir seramik grubu “Biainili

Seramiği” denilen parlak kırmızı astarlı türdedir ve bu seramik türü Urartuların

Mazgirt’te ki mevcudiyetini ortaya koyan önemli göstergelerdendir. Bunun yanı sıra

Hellenistik dönem ve Orta Çağ’a ait çanak-çömlek gruplarının varlığı da tespit edilmiştir (Erdoğan, 2004: 26).

Mazgirt Kalesi’nde yerel özellikli çanak çömlek buluntularının yoğun olması,

M.Ö. VIII. yüzyılda kalenin Urartu iskânı gördüğüne işaret etmektedir. Muhtemelen

M. Ö. 735 yılında Šuppani ülkesini de kapsayan Asurlular’ın yol açtığı yıkımdan sonra önemi azalmış ve Mazgirt Kalesi’nin kuş uçumu 5 km kuzeydoğusunda yer alan M.Ö. VII. yüzyılda kurulduğu yazıtıyla doğrulanmış Mazgirt/Kaleköy Kalesi

önem kazanmıştır (Salvini, 2008: A 12 - 6; Schäfer, 1977: 249 vd).

VII. 2. 14. MAZGİRT/KALEKÖY KALESİ

Tunceli-Mazgirt yakınlarında konumlanan Kaleköy Kalesi, yer seçimi

önceliğinde klasik Urartu kale yerleşimleriyle benzerlikler göstermektedir.

Kuşatılması zor bir dağ silsilesinin parçası olan bir tepe üzerine kurulmuş olması, dere gibi bir su kaynağının yakınında yer alması ve güneyinde uzanan vadiye hâkim olarak konumlanması, kalenin klasik Urartu yerleşim modellerine olan benzerliğinin ana hatlarını oluşturmaktadır (Res. 39). Kale, güney ile doğu yöndeki büyük Urartu merkezlerinden gelen yol güzergâhlarının birleştiği bir noktada inşa edilmiştir. Kale,

175

özellikle batısında ve kuzeybatısında varlığı bilinen Urartu yerleşimlerine açılan güzergâhları ya da karayollarını denetleyen bir merkez görünümündedir. Kalenin 750 m. çapındaki hacmi ve kültsel karakterli anıtsal yapıları göz önünde tutulursa Urartu

Krallığı’nın batı topraklarını korumak amaçlı kurulmuş sıradan bir sınır karakolu ya da bir konaklama istasyonu olarak nitelendirilemeyeceğini açıkça ortaya koymaktadır. Urartu kralı Argišti oğlu Rusa Dönemi’nde Urartu ülkesi topraklarının

çeşitli yerlerinde krali tarzdaki yeni inşaat programları uygulamasının Kaleköy

Kalesi’ni de kapsadığını söylemek mümkündür.

İçerisinde barındırdığı birden fazla kültsel amaçlı yapı ve bunlarla örtüşen kültsel içerikli yazıtın varlığı Kaleköy Kalesi’ni bölgedeki diğer Urartu yerleşimlerinden farklı kılmıştır. Kalenin kültsel başlıca önemli yapıları arasında açık hava tapınak kompleksi, bir açık hava kutsal alanı, benzer örneklerine Urartu başkenti Tušpa’da rastlanan krali tarzda inşa edilmiş iki odalı kaya mezarı ile ince işçilikli tek odalı kaya mezarı ve bu her iki kaya mezarının çevresinde düzenlenmiş kült işlevli çeşitli mimari unsurlar sayılabilir (Res. 40-41). Okunabildiği kadarıyla kaledeki yazıt metninin başat yanlarından biri, gerçekleştirilen bir bayındırlık faaliyetinin dinsel bir propagandasına yönelik bir içeriğe sahip olmasıdır (König,

1955-1957: Nr. 158 dn. 11; Schäfer, 1977: 255). Yapılan gözlemler sonucu kültsel karakter taşımayan sivil amaçlı yapıların, sitadeli oluşturan kaya podyumunun altındaki teraslandırılmış platformlarda kesimlerde aranabileceği anlaşılmıştır (Res.

42).

Yüzey buluntuları arasında karşılaşılan çok sayıdaki çanak çömlek buluntusu kalenin Orta Demir Çağı’nda iskân gördüğünü kanıtlamaktadır. Yerleşimin M.Ö.

VII. yüzyılda varlığını sürdürdüğü kesindir. Yüzeyde bulunan pek çok demir madeni

176 cürufu Kaleköy Kalesi’nin yakın çevresinde bulunan zengin demir yataklarıyla ilişkisini göstermesi açısından önemlidir. Kaleköy’ün çevresinde yer alan yüksek tepelere kurulmuş küçük çaplı yerleşimlerin ulaşım güvenliğini sağlamakla beraber

Kaleköy Kalesi gibi önem taşıyan merkezleri korumak ve bölgede başta mevcut maden potansiyeli olmak üzere krallığın ekonomik çıkarlarını güvenlik altına almak için kuruldukları sonucuna varılmıştır (Erdoğan, 2007: 38). Buradaki maden yataklarının ve metalurjik üretimin değeri, M. Ö. 743 yılında yapılan ve Aşağı Fırat

Bölgesi’nin Urartu egemenliğinden çıkması ile sonuçlanan savaştan sonra daha da artmış olmalıdır.

Yazıt, M. Ö. VII. yüzyıl içerisinde hüküm süren Argišti oğlu Rusa Dönemi’ni işaret etse de elde edilen arkeolojik bulgular tartışmalı olmasından ötürü Kaleköy

Kalesi’nin tam olarak hangi zaman aralığında inşa edildiğine yönelik belli bir kanıt sunmazlar (Res. 43). Ancak yüzeyde tespit edilen yerel nitelikteki yivli seramiğin yoğunluğu nedeniyle yerleşimin iskân tarihi başlangıcının M. Ö. VIII. yüzyıla tarihlenebileceği teklif edilebilir. Şayet böyleyse, Argišti oğlu Rusa Dönemi’nde kaleye yeni yapıların eklenmesiyle yerleşim, Urartu döneminde nihai görünümüne kavuşmuş olmalıdır. Buna karşın Kaleköy Kalesi’nde bulunan iki odalı kaya mezarı ahşap yapı öykünmesinin, başkent Tušpa’daki Neft Kuyu kaya mezarındaki korniş süslemeleri ve M. Ö. VII. yüzyılın ilk çeyreğine tarihlendirilen Kefkalesi’nde açığa

çıkarılan kimi rölyefli blokların süsleme öğeleriyle karşılaştırma yapılmak istenildiğinden dolayı Mirjo Salvini, Kaleköy Kalesi’nin M. Ö. VII. yüzyılın ilk

çeyreğine tarihlendirilebileceğine ilişkin görüşünü temkinli de olsa dile getirmiştir

(Burney - Lang, 1971: 163; Salvini, 1995: 168). Okunabildiği kadarıyla kale yazıtında Ḫusišili ve [x-x-x]-na adlarındaki şehirlerden söz edildiğinden ötürü bu

177

şehirlerden birinin Demir Çağı’ndaki Kaleköy Kalesi’nin ismi olabileceği gözden uzak tutulmamalıdır (Salvini, 2005: 261-262; Salvini, 2008: A 12-6; Schāfer, 1977:

256). Eğer söz konusu iki öneriden herhangi birini kabul edersek şehrin kuruluşunu

Urartu egemenliği öncesine, Erken Demir Çağı’na değin geriye dayandırmak mümkündür. Ancak yazıt satırlarının ilgili yerinde tahribata uğramış olması, Ḫusišili ve [x-x-x]-na şehirlerini anlam bağlamından koparmış ve net bir fikir edinilmelerini engellemiştir (Res. 44).

Kalede belirlenen iki kaya mezarı kendilerine özgü özellikler taşıması açısından önemlidir. Kemerli ön cephe mimarisi ile dikkati üzerine çeken iki odalı kaya mezarına dair bilinenlere ek olarak, ikinci oda kapısı kanatlarında kırmızı boyayla yapılmış yarım halka şeklindeki süslemeler tespit edilmiştir. Bu özelliğinden

ötürü Urartu kaya mezarları arasında eşi olmayan tekil bir örneği temsil etmektedir.

Mezarın kuzey yanında bulunan sarnıçlı kapının yapılma amacının Hitit kökenli

ölüm sonrası yaşam anlayışı ile örtüşen yerel bir anlayıştan kaynaklandığı sanılmaktadır (Erdoğan, 2007: 22-23). Kalede tek odadan oluşan kuyulu yapı ikinci bir kaya mezarı olarak burada ilk defa tanımlanmıştır. Kaya odasının kavisli biten arka duvarı, Urartu mimari tasarımı bakımından alışılagelmiş bir planı ortaya koymamaktadır. Bu kaya mezarının kapısı ve planı yerel özellik olarak değerlendirilmektedir (Erdoğan, 2007: 23). Aynı kaya bloğunun altında aşağıya doğru inen basamaklı bir kaya tünelinin varlığı teyit edilmiştir (Kleiss - Hauptmann,

1976: Nr. 99).

Bir kaya bloğu üzerinde düzlenmiş bir ön platform ve nişli arka plan düzenlemesi ile öne çıkan Kaleköy Kalesi’nin açık hava tapınağı, Van Kalesi’ndeki

Analıkız açık hava tapınağının küçültülmüş bir benzeri olarak kabul edilmelidir

178

(Erdoğan, 2007: 26; Işık, 1995: 5). Nişli arka duvarın hemen arkasında yer alan düzlenmiş farklı bir kaya platformu ve onunla ilişkili tabanında stel ile sunu çanak yuvalarının oyulmuş olduğu dev boyutlu bir kaya nişi, açık hava tapınağının belirgin

özelliklerini oluşturmakla kalmayıp, Urartu açık kült alanları arasında en iyi korunabilmiş örneklerden birini temsil etmektedir.

Kalenin M. Ö. VII. yüzyılın ortalarında diğer önemli Urartu merkezlerinde olduğu gibi yıkıma maruz kaldığı sanılmaktadır. Kalede Urartu devrinin bitiminden sonra geç dönemlerde zayıf karakterli de olsa iskân görmüştür. Bunu yüzeyinde bulunan az sayıdaki Orta Çağ’a ait çanak çömlek buluntusu doğrulamaktadır.

VII. 2. 15. OĞUNDU (YUVACIK) KALESİ

İlk defa tarafımdan tespit edilen Oğundu (Oğniye) Kalesi, Tunceli il merkezine

11 km. uzaklıktaki Kocalar (Keşişan) Köyü Yuvacık (Oğundu) Mezrası yakınlarındadır. Doğusu küçük bir düzlüğü kontrol altında tutmakta ve Mazgirt yönündeki Kert Dağları'na bakmaktadır (Res. 45). Bu küçük çaplı kale tipli yerleşimin batısı ve güneyinde iki küçük akarsu bulunmaktadır.

Yüzey üzerinde bulunan seramik kırıkları, kızıl-kahverengi, devetüyü renklerine sahip bölgenin Erken ve Orta Demir Çağı'nı temsil açığa vuran yerel bir seramik geleneğini temsil etmektedir. Bu yerel seramik stili kapların genellikle omuz ve boyun arasındaki yiv bezemeli bir şeritle karakterize olmuşlardır.

Kalenin üzerine kurulmuş olan fazla büyük olmayan tepede bir kaya içerisine oyulmuş bir sunu çanağı ve yanında oyularak yapılmış kanaldan oluşan bir kaya platformu dikkat çekicidir. Bu tarzdaki kaya platfomları Urartu toprakları içerisindeki pek çok kaleden bilinmektedir. Ek olarak tepe üzerinde düzleştirilmiş

179 kaya platformlarının varlığı saptanmış ancak bunların özgün işlevleri konusunda bir

şey önermek mümkün değildir. Kalenin batı ve güneyinde teraslandırma yoluyla sur temel yatakları inşa edilerek tahkimatın sağlandığı gözlemlenmiştir (Res. 46).

Yerleşimin savunma açısından özel önem gösterildiği anlaşılmaktadır. Kalenin güneydoğusunda Orta Çağ izleri yaşıyan ve Güleç (Marçik) Köyü sınırları içerisinde yer alan bir köprü kalıntısı bulunmakta olup muhtemelen Urartu Dönemi’nde de aynı güzergâh kullanılmış olmalıdır. Görünüşe göre güney istikametindeki Mazgirt ve

Pertek kaleleri üzerinden gelen bir Urartu yol ağı ile Oğundu Kalesi’nin ulaşımı sağlanmaktaydı.

Sonuç olarak burası dik bir tepe üstüne kurulu, küçük bir Urartu askeri karakolu niteliğinde olmalıdır.

VII. 2. 16. PALU KALESİ

Palu Kalesi, Elazığ İli Palu İlçesi’nin 1 km. doğusunda, Murat Suyu kıyısında yer alır. Eski Palu yerleşiminin yaslandığı kale, yer aldığı vadiye egemen, sarp coğrafik oluşumu ve özellikle eteklerinde akan Murat Suyu ile bir Urartu yerleşmesi için oldukça uygun bir konuma sahiptir (Res. 47).

Geç Antik kaynaklarda Balabitene, Bolba ya da Βαλουος ve Orta Çağ Ermeni kaynaklarında Balahovit (Bala vadisi) olarak anılan Palu, Urartu Krallığı’nın batıdaki eyalet merkezlerinden biri hüviyetindedir (Hübschmann, 1969: 228, 245, 294;

Kessler, 1995: 65). Palu, Urartu Krallığı’nın Alzi eyaletinin başkenti konumundaki

Pulua şehriyle idantik olduğu düşünülmektedir (Kessler, 1995: 65). Diyarbakır yakınlarındaki Amēdi ve Tušhan’ın Asurlu eyalet valileri, Asur kralına yazdıkları mektuplarda Urartu eyalet valilerinin coğrafi olarak kendilerinin karşısında

180 olduklarını belirterek Elazığ-Bingöl bölgesini dolaylı biçimde işaret etmişlerdir

(Kessler, 1995: 64). Asurlu bir valinin mektubunda Alzu (Alzi) ülkesiyle bağlantılı biçimde 16 defa anılan Pulua için “Pulua’nın valisi benim karşı yönümdedir” ifadesinin, boyutları ve mimarisiyle göze çarpan Demir Çağı Palu yerleşimini tasvir ettiği şeklinde yorumlanabilir (Kessler, 1995: 64-65; Parpola - Porter, 2001: 19).

Palu’nun Klasik ve Orta Çağ kaynaklarındaki çeşitlemelerinin linguistik alt temelinin

Pulua toponimine dayanmış olması muhtemel görünmektedir.

Kaleye girişte karşılaşılan ilk Urartulu döşem, kayalığın batı alt kesiminde açılan bir kaya geçididir. 10 m.’lik bir düzlükte, batı - doğu yönüne uzanan geçit, daha sonra güneydoğuya yönelip basamaklarla inişe geçmektedir. Eşit aralıklarla karşılıklı oyulmuş meşalelikler içeren bu döşemin toprak dolguyla örtülmüş olması nedeniyle nereye ulaştığını saptamak bugün için sapatamak mümkün değildir. Eğil,

Bağin, Toklucak, Şirinlikale, Çağdarış ve Deliktaş gibi birçok Urartu kalesinde, eteklerinde akan suya inmek için açıldığını bildiğimiz bu tür kaya geçitlerine karşın,

Palu kaya tünelinin konumu ve suya ters yöneliniminden ötürü Murat Suyu’na erişmek için açılmış olabileceği olanaklı görünmemektedir (Çevik, 1992: 28).

Buradaki kaya tünelindeki amaç daha çok yeraltında bir su kaynağına inmek olabileceği önerilmiştir. Bu amaca yönelik Urartu kaya-geçitleri çoğunluktadır ve

Urartu’da günlük su gereksinimini karşılama yanında, Toprakkale örneğinde belgeleneceği gibi kutsal su kültüyle ilgili fonksiyonlarının da olduğu anlaşılmaktadır

(Çevik, 1992: 28; Erzen, 1976/1977: 19). Kalenin güneyinde saptanan ağzına kadar molozla dolu ikinci kaya tüneli doğrudan doğruya Murat Suyu’na inmektedir. Kalede suyla ilgili bir başka öğede, güneyden Murat Suyu’na inen basamaklardır. Van’daki benzeriyle karşılaştırıldığında, Palu kaya basamaklarının dönemeçli inişi ve

181 anakayaya güvenlik amacıyla oyulmuş merdiven yuvasıyla çok daha nitelikli ve

özenilmiş olduğu anlaşılmaktadır (Çevik, 1992: 28).

Kayalığın doğu ucunda anakayaya oyulu temel yuvaları ve düzlükler sarayın buraya kadar uzandığı şeklinde değerlendirilmiştir. Menua Yazıtı’nın hemen arkasında, çıkıntı yapan kayalığın ucuna açılmış yuvarlak kaya döşemi bir kaya sunağına işaret etmektedir. Kalenin kuzey dibinde iki büyük kaya kütlesi üzerine oyulmuş oluklar Urartu kaya işçiliğine bağlanmıştır (Çevik, 1992: 28).

Palu Kalesi’nde Urartu dönemine tarihlenmiş üç kaya-odası mezarı bulunmaktadır (Charlesworth, 1980: 91 vd; Çevik, 2000: 117 vd; Sevin, 1994: 58 vd). Kalenin kuzeybatı kaya yüzünün en sarp kesiminde Palu-I kaya mezarı yer alır.

2.00 m. genişliğindeki ön alana bu yönde açılan kaya geçidiyle ulaşılmaktadır. Dört odadan oluşan bu kaya mezarının işçiliği niteliklidir. 0.90x0.84x1.98 m. boyutlarındaki mezar girişinin üç kenarı içte ve dışta silmelerle çerçevelidir. Kapıdan hemen sonra girilen ana oda 4.28x4.37x2.10 m. ölçülerinde olup iyi işçiliklidir. Ana odanın güney duvarının doğusunda, silmeli ve eşikli bir kapıdan nişli bir arka odaya ve ana odanın güney duvarının batısında konumlanan kapıyla kuyulu ikinci arka odaya geçiş sağlanmaktadır. İyi bir işçilik göstermeyen yan odaya geçişi sol yanı silmeli, ötekilerine görece daha iyi korunmuş bir kapı sağlamaktadır (Çevik, 2000:

117-118). II. kaya mezarı, I. mezara ulaşan yolun bitimindedir. Söz konusu kaya mezarın girişine yalancı tonozlu (2.45x2.50x2.43m.) bir ön alan oluşturulmuştur. Tek silmeyle çevrelenen kapıdan girilen kaya mezarında dört oda mekânı bulunmaktadır

(Çevik, 2000: 118). Palu I ve II mezarlarının ortak özelliği kaya basamaklarıyla erişim sağlanan kapı girişlerinin kemerli tipte olmasıdır. Bölgesel bir özellik olarak değerlendirilen kemerli formdaki kapı girişleri dışında her iki mezarın bir diğer ortak

182 yanı III numaralı mezar yapısından daha yüksekte bulunmaktadır (Sevin, 1994: 61).

Palu III kaya mezarı kayalık yüzünün kuzeybatısında konumlandırılmıştır. Minua

Yazıtı’nın yanından inen aşınmış ayakçaklar ile ulaşımı sağlanmaktadır. Bu yolun bitimindeki düzlük, hem mezar ve hemde doğu yanında bulunan üstü kavisli büyükçe bir niş için yapılmış olmalıdır. Diğer iki kaya mezarından ayrı bir konumda, oda sayısı ve mimari düzenlemede farklı bir tasarda yapılan mezar, 2.90x2.60x2.35 m. boyutlu bir ana oda ve 2.20x1.73x2.58 m. ölçüsüyle daha küçük bir arka odadan oluşmaktadır. Ana oda içerisinde, yan duvarlarında düz bitimli ikişer ve arka duvarında üçgen bitimli tek adet niş bulunmaktadır. Sade bir kapıyla giriş sağlanan arka oda düzensiz planına karşın duvar işçiliği ana oda seviyesindedir. Yapımı yarım kalmış izlenimi veren mezar içindeki tek ayrıntı, ana oda arka duvarındaki nişten başlayarak, duvardan mezar tabanına inen parmak kalınlığındaki kanalcıktır (Çevik,

2000: 118; Sevin, 1994: 64-65).

Kemer formundaki girişe sahip ve bir ana oda ile iki arka odadan oluşan ilk tipteki Palu I-II kaya mezarları, ana odaya oyulmuş küçük nişli Palu III kaya mezar tipine göre daha erken bir döneme tarihlendirilmek istenmiştir. Her üç kaya mezarı

Urartu kralı I. Argišti ve hemen onu takip eden döneme tarihlendirilmesi gerektiği

önerilmiştir (Charlesworth, 1980: 96; Sevin, 1994: 65-66).

Yerleşimin batı ucunda, Urartu yerleşiminin Minua Dönemi’nde başladığını belgeleyen anıtsal yazıt nişi yer alır (Res. 48). Palu yazıt nişi, salt anıtsallığıyla değil, yanındaki simgesel kaya yapısı ve önündeki büyük tapınma/toplanma düzlüğüyle benzerlerinden ayrılmaktadır (Çevik, 1992: 28; Çevik, 2000: 117).

183

VII. 2. 17. RABAT KALESİ

Yerel halk tarafından önceki kuşakların "Mor Şehir" adını verdiği Rabat arkeolojik yerleşimi, Tunceli il merkezinin 29 km güneybatısında ki Çemçeli Köyü,

Örtülü (Rabat) Mezrası yakınlarında yer alır (Res. 49). En önemli özelliğini Tunceli

Bölgesi’nde bilinen en büyük arkeolojik yerleşimlerinden biri olmasından almaktadır. Boyutları ortalama 300 x 200 m. civarındadır. Kalenin kuzeyinden ve güneyinden derin vadiler geçmekte ve bu konumu itibarıyla doğal bir savunma sistemine sahip olmakla birlikte yerleşime ancak köyün yer aldığı batı istikametinden ulaşım sağlanabilmektedir (Res. 50).

Sözcük olarak "Rabât" Doğu Anadolu’da bir Orta Çağ yerleşim tipi olan kale ile yakından ilgilidir ve Rabât, daha çok şehrin surları dışındaki gelişmeye açık yerleşimi tanımlamak için kullanılmıştır.88 Aynı imla ile yazılan Ribât, Anadolu’da

XII. yüzyılın sonlarından itibaren ortaya çıkmıştır ve XVI. yüzyıl Osmanlı tahrir defterlerinde ise Arapça imla ile Rabât olarak kayıtlara geçmiştir (Baykara, 1995:

125). Aynı zamanda bu tip yerleşimler güvenlik, savunma amacından ziyade üretim ve ticari faaliyetlerin gerçekleştirildiği yerler olarak karşımıza çıkmaktadır. Rabat yerleşimi XVI. yüzyıl Osmanlı kayıtlarında Ribât adıyla Çemişgezek sancağına bağlı bir nahiye merkezi olarak gözükmektedir (Ünal, 1999: 28, 48, 49, 66, 84, 149).

Yerleşim, 2013 yılı tespit ve tescil çalışmalarından önce, genel olarak Urartu

Krallığı’nın batı topraklarındaki ekonomik çıkarlarını korumak amacıyla kurulmuş, demir ve bakır işleme merkezi niteliğinde olan bir kale olarak değerlendirilmekte ve

88 Doğu Anadolu’da Türkler mevcut kalelere sahip olduktan sonra, kale içindekileri, güvenlik sebebiyle dışarıda iskân ettirdiler. İşte kale dışında iskân ettirilenler, kalenin rabâtı olarak adlandırıldılar. Böylece rabât ile kale, adeta birbirini tamamlayan iki ayrı iskân kümesi oldu. Kalede müslümanlar ikamet ederken Türk - İslam ilk fetih yıllarında rabat yerleşimlerinde gayrimüslimler iskân ettirilmiştir. Fakat zamanla, bir kısım Türkler de, kaleden inerek rabata yerleşeceklerdir (Baykara, 1995: 127-28).

184 kabaca da olsa bir Orta Çağ yerleşimine ev sahipliği yapmasının yanı sıra eski bir köprüsünün mevcudiyeti de bilinmekteydi (Belli, 1993: 62; Danık, 2010: 109;

Osmanoğlu, 1966: 16).

Demir Çağı, Hellenistik, Roma, Bizans ve İslam Orta Çağı ve Osmanlı

Dönemi’ne ait izler taşıyan kale görünümlü söz konusu yerleşimin eski bir ulaşım ağı

üzerinde bulunan önemli bir merkez olduğu düşünülmektedir. Böyle izlenim edinilmesine neden olan şey yerleşimin kuzeybatısında bulunan ve Orta Çağ'da yapıldığı anlaşılan bir köprü varlığının olmasının yanı sıra Rabat'ın, Tunceli – Hozat

– Pertek üzerinden gelen doğu-batı-güney yönlerindeki güzergâhların kesişme noktasında yer almasıdır (Res. 51). Yerleşim üzerinde rastlanan demir cürufu, çeşitli dönemlere ait seramikler, değirmen kalıntıları, tarihi köprü ve ağırlık nesneleri, alanın tarihin değişik dönemlerinde önemli bir ekonomik üretim merkezi olduğuna işaret etmektedir.

Yerleşim içerisinde yüksekçe bir kayalık üzerinde idari yapıların olması gereken sitadel konumlanmıştır (Res. 52). Orta Çağ öncesi olarak değerlendirilebilecek başlıca yapılar basamaklı kaya tüneli ile kaya mezar odalarıdır.

Sitadelin de olduğu kalenin iç kesimine 60 kadar basamağı sayılabilen bir kaya tüneli aracılığıyla erişebilmek olanaklıdır ve bu kaya tünelinin giriş kısmı ikinci bir basamaklı tünele ayrılarak vadide akan suya erişim sağlamaktadır (Res. 53). Kaya mezarları birden fazladır ve ulaşım sağlanabilenler tek odalı bir görünüm sergiler. Bu mezar odaları arasında en önemlisi kalenin üstünde bulunan tek odalı kaya mezarıdır

(Res. 54). Tasarımıyla Hellenistik ya da Roma Dönemi’ne ait olabileceği izlenimi vermektedir. Öteki kaya mezarları ise kalenin etrafındaki dik yamaçlar etrafındaki kayalıklara oyulmuşlardır.

185

Yerleşimin güneybatısında biri Demir Çağı, diğeri ise Orta Çağ’a ait iki nekrapol alanı tespit edilmiştir. Demir Çağı mezarları toprak mezarlar olup kabaca işlenmiş taşlarla üzerleri örtülmüştür. Kimi kapak taşları üzerinde çeşitli ok, kılıç gibi motifler gözlemlenebilmektedir (Res. 55).

Yerleşim üzerinde ve çevresinde bulunan seramik kırıkları arasında Yukarı

Fırat Bölgesi’nin yerel yivli Demir Çağı çanak-çömlek grupları ve Hellenistik

Dönem’e ait seramikler gözlemlenebilmektedir. Sırlı ve sırsız daha geç dönem seramik malzemesi kalede bolca saptanabilen türler arasındadır.

Yerleşim yakınlarında Orta Çağ'a ait tasvirli taş işçiliğinin iyi örneklerini görebilmek mümkündür ve bazı yapıların özenli bir taş işçiliği ile yapıldığına yönelik

çeşitli kalıntıların varlığı göze çarpmaktadır. Bu döneme ait en önemli mimari mekânlarından biri “Hamam” olarak nitelendirilen yapıdır. Rabat arkeolojik yerleşiminde muhtelif taş bloklarına kazınmış Ermenice yazıtlar yüzeyde gözlemlenebilen yegâne yazılı belge olarak önem arz etmektedir. Bununla birlikte kaleden alınarak Ankara’ya müzeye gönderilen bir kitabeden söz edilmekte ise de henüz bu kitabeye ilişkin herhangi bir bilgiye erişilememiştir (Danık, 2010: 109;

Osmanoğlu, 1966: 16).

VII. 2. 18. SEBETERİAS KALESİ

Kale, Bingöl il merkezinin 18 km güneyinde bulunan Gümüşlü Köyü yakınlarındadır. Murat Çayı vadisinde konumlanmış olan kale Saritarius adıyla da kayıtlara geçmiştir (Res. 56).

Yerleşim ile ilişkili bilimsel bir araştırma yapılmamış olmakla birlikte kalenin

önemi, Urartu kralı Menua Dönemi’ne ait Palu Urartu Yazıtı’nda geçen Šebeteria

186 kentiyle özdeşliğinden kaynaklanmaktadır. Daha öncesinde yapılan Šebeteria kentinin Palu Kalesi’ne lokalize etme çabaları son zamanlarda tarihsel coğrafyaya ilişkin yapılan tespitler tarafından doğrulanmamıştır (Çevik, 1992: 25 vd;

Hauptmann, 1969/1970: 24; Kessler, 1995: 62, 65; Köroğlu, 1996: 15; Salvini, 1995:

50; Sevin, 1988b: 549; Wäfler, 1980/1981: 82-83; Yıldırım, 2013: 304). Bingöl-

Genç arasındaki aynı ad ile anılan Sebeterias Kalesi’ne haklı olarak identifikasyonu yapılmıştır (Diakonoff - Kashkai, 1981: 80; Hmayakian, 1995: 50). Sebeterias Kalesi’nin,

Urartu öncesi en geç Erken Demir Çağı’nda kurulmuş olması gerektiğini Palu Urartu

Yazıtı doğrulamaktadır (König, 1955-1957: Nr.25; Melikishvili, 1960: no. 39;

Salvini, 2008: A 5-5).

VII. 2. 19. SİNAN KALESİ

İl merkezine bağlı Kocakoç (Pah) Nahiyesi, Sinan Köyü'nün 600 m. kadar batısında yüksek bir tepe üzerinde kuruludur (Res. 57). Yaklaşık 120 x 40 m.'lik bir alanı kaplayan ve doğu cephesi eğimli bir yamaca bakan kalenin, kuzey ve güney cepheleri, aynı eğimin batı yöndeki uçurum ile birleştiği noktaları kontrol ederken; batı cephede, Pülümür Vadisi'ne bakan dik kayalıkların üzerine oturmaktadır (Danık,

2004: 142; Danık, 2010: 107).

Mevcut durumu ile kale, kuzey güney doğrultusunda düzensiz bir dikdörtgen bir plan şekli göstermektedir. Önemli ölçüde tahrip olmuş kale alanı89 içindeki Demir

Çağı seramiğinden ötürü kalenin ilk kullanım dönemi Urartular'a bağlanmıştır

(Danık, 2004: 142; Danık, 2010: 107). Yerleşimin güneyindeki ana kayalıkların

89 Kale üzerinde ayakta kalabilmiş herhangi bir hisar ve burç kalıntısı bulunmamakla birlikte sur duvarlarına ait dağınık durumdaki kaba yontulmuş taş malzeme çevreye yayılmış olduğu görülebilmektedir (Danık, 2004: 142; Osmanoğlu, 1966: 16-17).

187 işlenmesiyle oluşturulmuş bazı düzenlemelerin giriş için bir yol ve açıklık yaratma kaygısını göstermesinden dolayı Urartu Dönemi’nde girişin güney yönde bulunması gerekir (Res. 58).

Kale üzerinde az yoğunluklu olarak Hellenistik ve Roma seramiğinin saptanmış olması, kalenin söz konusu dönemlerde yerleşim gördüğünü kanıtlamaktadır (Danık, 2004: 143; Danık, 2010: 108).

Kimi temel izleri Orta Çağ kale içi yapılarına ait olmalıdır ve kimi temellerdeki harç malzemenin kullanımı Orta Çağ'da kalenin yoğun olarak iskân gördüğüne işaret etmektedir (Danık, 2004: 143; Danık, 2010: 107-108). Olasılıkla Demir Çağı'nda küçük ölçekli olarak tasarlanan kale yapısı geç dönemlerde doğu yönde genişletilmiş olmalıdır (Danık, 2004: 142; Danık, 2010: 108).

Bulunduğu konum itibarıyla kale, Kocakoç (Pah) platosunu ve Mazgirt yönünden, özellikle de Mazgirt Kalesi ile Anbar Kalesi'nden gelip Erzincan yönüne geçişi sağlayan bölgelerle, Pülümür Vadisi'nin Tunceli il merkezi yönündeki büyük bir alanı kontrol ettiği anlaşılmaktadır. Urartu-Hellenistik-Roma-Orta Çağ yerleşimleri kalenin tarihsel süreç içerisinde stratejik önemini yitirmediğinin göstergesidir.

VII. 2. 20. TİL-KALE

Tunceli'nin güneydoğu ucunda Perisu kıyısında günümüzde ise Keban Baraj

Gölü kenarında yer almaktadır. Yerleşimin kurulduğu yer, görece verimli olan

Akpazar (Çarşancak) düzlüğü içerisinde bulunmaktadır.

188

Yaklaşık 30 m. çapında küçük bir tepe görünümündeki kalede, Urartular'a ait yapı kalıntıları ve teraslar yanında, erken ve geç dönem çömleğinin de bulunduğu kaydedilmiştir (Kleiss - Hauptmann, 1976: Nr. 79)

VII. 2. 21. ULUKALE

Ulukale Köyü yakınlarında bulunan Ulukale yerleşimi, Tunceli İli, Çemişgezek

İlçesi’nin karayoluyla 30 km güneybatısında yer almaktadır (Res. 59).

Köye adını veren kalenin çevresinde Orta Çağ ve sonrasına ait Türk-İslam

Dönemi mimari kalıntıları görebilmek mümkündür. Bunlar arasında kümbet, cami ve

çeşme ile bir kilise bunlar arasında sayılabilir.

Büyük ve sarp bir kayalık tepeye kurulmuş olan kalenin güney eteklerinde boyutları 1.m.’yi bulan kiklopik taşlardan yapılmış tahkimat izlerini saptamak mümkündür. Bunun yanı sıra kalenin yine güney cephesinde aşınmış ayakçaklar ile

çıkılan bir sunak/tapınma alanı Demir Çağı ya da Hellenistik Dönem izlerine ait olmalıdır. Mimari döşemlerini kaya oyukları ve çeşitli boyutlardaki nişlere oluşturduğu sunaklı tapınım alanı düzleştirilmiş bir platformdan meydana getirilmiştir (Res. 60). Söz konusu kutsal alan içerisinde, kaya cephesine oyulmuş sıvı akıtma ya da kurban kanı akıtma kanallarıyla ilişkili yuvarlak kaya oyukları dikkat çekicidir. Kanallar ile bağlantılı bu çukurların solunda kaya fasatının alt tarafındaki dikdörtgen formlu derin oyuk ile sağ üst tarafında yer alan kemerli nişler, sunaklı tapınım alanını bir bütün olarak anlaşılmasına yarayan mimari unsurlardır.

Çevresindeki kaya tabanına ve çıkıntı yapan kaya fasatının üzerine oyulmuş yuvarlak biçimli oyuklar tapınım alanının geri kalanını tamamlayan izlerdir.

189

Ulukale, kiklopik taşlı tahkimat izleri, çeşitli düzleştirilmiş kaya platformları ve sunaklı tapınım alanı, Ulukale’nin yerleşim tarihinin kökenini Orta Çağ öncesine, daha doğru bir deyişle Demir Çağı’na bağlanması gerektiğine işaret etmektedir.

VII. 2. 22. VASGİRT (ÇALIÖZÜ)

II. Sarduri Dönemi İzoli yazıtında adı geçen kentlerden "Wasini" adına, bu yazıttan başka hiç bir kaynakta rastlanılmamakla birlikte; günümüz Pertek ilçesi

Çalıözü köyünün güneyinde beş adet kaya mezarı, kutsal alan, basamaklı tünel, kaya basamakları ile birlikte oldukça geniş bir alanı kaplayan antik bir yerleşim yeridir

(Res. 61). Mevcut buluntuları ve köyün eski adının "Vasgird" olması ile birlikte değerlendirildiğinde anılan yerleşimin II. Sarduri dönemi İzoli yazıtında ismi geçen

"Wasini" olduğu önerilmiştir (Danık, 2010: 71). Partça/Pehlevice “(tarafından) yapılmış/kurulmuş ifadesi olarak kirt/kert eklerinin kullanıldığı ve Farsça'nın etkisiyle gird/girt/gert olarak yumuşadığı ifade edilerek, Urartu kalıntılarının görüldüğü Mazgirt, Malazgirt, Eleşkirt gibi yerleşim yerleri örnek olarak sunulmuştur (Danık, 2010: 71: Hübschmann, 1969; 384).

Çalıözü (Vasgirt) Köyü’nün yaklaşık 500 m. güneyinde, doğu-batı yönünde 1.5 km’lik uzunlukta bir kayalık alanda sonlanan mevkide, Urartu’dan ziyade

Hellenistik/Roma dönemlerine tarihlenmesi gereken beş adet kaya mezarından

Vasgirt II ve V no’lu kaya mezarlarına ulaşılamadığı belirtilerek sadece dışarıdan gözlemlerde bulunulduğu ifade edilmiştir (Danık, 2001: 13).

I. Mezar: Köy yerleşiminin güneyindeki alanın “Cırnabek” diye adlandırılan bölgesinde, bağımsız bir kaya platformunun doğu cephesinde, yerden yaklaşık 5 m yükseklikte yer almakta olup, güneyden kuzeye doğru alçalan bir meyille

190 oyulmuştur. 2.10 m derinliğinde, 1.83 m genişliğinde ve 1.25 m yüksekliğinde, kenarları yuvarlatılmış dikdörtgen planlı oda mezarın giriş kapısının ölçüleri,

1.80x1.03x0.30 m’dir. Odanın kuzey yönündeki zemin yükseklik farkı, olasılıkla oluşturulması düşünülen bir seki için bırakılmış olmalıdır. Yapının bu durumu kaya mezarının bitirilmediği şeklinde değerlendirilmiştir (Danık, 2001: 13).

II. Mezar: Vasgirt I no’lu kaya mezarı ile aynı kayalık kütlede, aynı cephede ve yaklaşık 2 m. kadar güneyinde aynı yükseklikte yer almaktadır. Dıştan yapılan gözlemlere göre mezar, Vasgirt I’de olduğu gibi güneyden kuzeye eğimlenmektedir

(Danık, 2001: 13).

III. Mezar: Köy yerleşiminin güneybatısında, kayalık uzantılarının köy yolu ile birleştiği noktada “Hançerli” diye anılan bölgede yer alır. Burada bağımsız kayalık bir kütlenin batı yönünde, erden yaklaşık 8 m. yukarıda bulunan mezar odasına, iki kademeli kapıyla girilir. Mezar odası 2.40 m. genişliğinde, 2.15 m. derinliğinde ve

1.50 m. yüksekliğindedir. Girişten hemen sonra 0.30 m. derinliğindeki platformun devamında 0.22 m. aşağıda oda zemini yer alır. Bu zeminin güneyinde ve doğusunda zeminden 0.45 m. yükselen bir başka platform görülür. Odanın merkezinde tavan

1.50 m yükseklikte olup, Vasgirt I’in aksine girişte ve duvar cephelerinde ovalleşerek son bulur (Danık, 2001: 13-14).

IV. Mezar: “Hançerli” mıntıkasındaki kayalık kütlenin güney cephesinde kuzeye doğru oluşan girintinin diğer yüzündedir. Yerden yaklaşık olarak 6,7 m yükseklikte, Vasgirt III no’lu mezar odasının tam arkasında yer alır. Diğer tüm kaya mezarlarının aksine, giriş cephesi dışta düzeltilerek çerçeve içine alınmış olup mezara 0.80 m x 0.40 m ölçülerindeki bir kapıdan giriş sağlanır. 2.20 m x 1.70 m

191 boyutlarındaki mezar odası 1.10 m. yüksekliğe sahiptir. Oval planlı odanın girişinden

1.00 m. kadar uzaklıkta konumlanan platform, doğudaki giriş cephesi hariç tüm yönleri dolaşır. Platformun güney yönde bulunan doğu ucunda, duvara yakın yerdeki

çanak yuvası ve mezar odasını üç yönde dolaşan platform bu mezara öteki Vasgirt mezarlarından ayırmaktadır (Danık, 2001: 14-15).

V. Mezar: “Hançerli” mevkinde kayalık kütlenin doğu cephesinde, yerden yaklaşık 7.8 m. yüksekliktedir. Mezar odasına girilemediğinden iç mimari döşemi bilinmemektedir. Bununla beraber dıştan oldukça basık bir yapıya sahip olduğu ve geniş bir girişe karşın derinliğinin fazla olmadığı bildirilmektedir (Danık, 2001: 15;

Danık, 2002: 82 vd).

Vasgirt arkeolojik yerleşimi muhtemelen Prehistorik Dönem’de ve Eski Tunç

Çağı'nda ilk defa iskân görmüştür (Kökten, 1974: 5). Demir Çağı’nda gelişen ve devamında önemini yitiren yerleşim yeri, yüzey buluntularına göre Hellenistik,

Roma dönemleri ve Orta Çağ'da küçük bir yerleşim olarak varlığını sürdürmüştür.

Bu dönem kullanımlarında, olasılıkla benzer isim ve türevlerini taşıyan yerleşim yerinin adı, XVI. yüzyıl Osmanlı kayıtlarında, "Vasgird" ismiyle ilk defa 1518 yılında Çemişgezek Sancağı'na bağlı bir nahiye olarak anılmıştır (Ünal, 1999: 28, 33,

49, 66, 74, 127, 139, 149, 151).

VII. 2. 23. YAYLADERE (HOLHOL) KALESİ

Bingöl’ün kuzeybatısında, doğusu Dersim Dağları ile sınırlanan Yayladere

Kalesi, Yayladere (Holhol) ilçe merkezine 1.5 km. uzaklıktadır.

Kalede karakteristik Urartu kaya işçiliğini gösteren izlerin olduğu kaydedilmektedir. Kaleye çıkışı sağlayan kayaya oyulmuş merdivenler ile zirveye

192 doğru dağılım yönlerindeki küçük basamaklar(ayakçalar) Demir Çağ özelliklerini yansıtmaktadır. Yerleşkenin orta kesiminde bulunan merdivenlerin bir yerinde kapıya ait izler olduğu belirtilmiştir (Eran. 1991: 27). Burada kayadan yontularak işlenmiş 55 cm. genişliğinde bir taş eşik vardır. Kapı boşluğunun batı kenarında 10 cm. çapında mil yuvası ile yine boşluğun ortasında ve doğu köşesinde kapıyla ilgili olduğu sanılan oval oyuklar saptanmıştır. 1.30 cm. genişliğe sahip kapının gerisinde içeri doğru inen bir dizi basamaktan söz edilmektedir (Eran, 1991: 27).

Kalenin doğu yönünde kaya traşlanarak tam yatay ve düzgün yüzeyli 10 m2’lik bir taban elde edilmiştir. Aynı yerin kuzey yanı ise, dikine traşlanmış ve etekte, diz boyu yüksekliğinde seki oluşturularak, buraya yan yana bir dizi göz kazılmıştır. Bu mekânı batıdan sınırlayan sekinin iki köşesine de halk arasında “Yemlik” diye anılan verev birer delik açılmıştır. Kalenin güneyinde dikdörtgen planlı bir sarnıç dışında, kaya kitlesinin kuzey tarafında dikdörtgen biçimli 5 m2’lik düzeltilmiş bir kaya alanı

öteki Urartu izlerini ortaya koymaktadır. Boyutları tam olarak bilinemeyen kalenin kayaya oyulmuş terasların da bulunduğu kaydedilmiştir. Kale de pişmiş tuğla ile kireç harçlı bazı yapı işlerinin mevcut olması, iskânın daha geç dönemlerde de sürdüğünün kanıtıdır (Eran, 1991: 28).

Yerleşmenin gerek üstteki toprak kalıntısı içinde, gerek eteklerdeki akıntılar arasında kırmızı renkli kaba seramik parçalarının çok olduğu belirtilmiştir.

Bunlardan bazıları üzerinde bölgenin Orta Demir Çağı’nı tipik olarak yansıtan kazıma tekniğiyle yapılan çizgisel bezemeler ile süslenmiştir. Seramik buluntuları arasında az sayıda da olsa, geç dönemlere ait sırlı mallarda vardır. Ayrıca ok ucu,

çivi, ufak kanca türünden demir eşyanın da kıt olmadığı anlaşılmıştır (Eran, 1991:

28).

193

Yeterince araştırılamamış olan Yayladere Kalesi, Urartu Dönemi’nde bölgedeki çok sayıda kalenin oluşturduğu zincirin bir halkası görünümündedir.

VII. 2. 24. ZULÜMTEPE

Bingöl-Muş karayolunun 26 m.sinde, yolun hemen güneyinde Aşağı Çavuşlar

Köyü’nün sınırları içerisinde yer almaktadır. Yerleşim dik olan batı ve güney kesimlerinden dere yatağı ile sınırlandırılmış olup Cankurtarantepe gibi doğudan batıya doğru giderek yükselen bir tepe üzerinde kurulmuştur (Köroğlu, 1996: 29).

87 x 44 m. kadar boyutlarındaki Zulümtepe tesisinin özellikle doğu ve kuzeydoğusundaki duvarları kısmen sağlam kalmıştır. 3.20 m. kalınlığında çevre duvarlarına sahip dikdörtgen planlı yapının köşeleri rizalitli bir görünüm sergiler

(Köroğlu, 1996: 29;Sevin, 1987a: 284). Ayrıca kuzey ve güney duvarları üzerinde yaklaşık yaklaşık 7.50 m. aralıklarla 2.80 x 0.70 m.’lik destek çıkıntıları bulunmaktadır. Dikdörtgen planlı, köşeleri rizalitli ve çevre duvarları destek

çıkıntıları bulunan bu tür yapıların Urartu coğrafyası içerisinde pek çok paraleli olduğu belirtilmiştir (Sevin, 1987a: 284). Burada yapı ile bağlantılı olan ve karayolunun paralelinde uzayan eski bir yol kalıntısı kuzey duvarı önünde gözlemlenmekte ve söz konusu yerleşim ulaşım ağı ile ilişkili bir konaklama yapısı ya da bir askeri karakol yapısı olarak değerlendirilmiştir (Sevin, 1987a: 284-285;

Köroğlu, 1996: 29-30).

Çanak çömlek, yörede Erken Demir Çağı’nda görülen yivli örneklerin devamı türündedir (Köroğlu, 1996: 30). M.Ö. VIII - VII. yüzyıllara tarihlenmiş Zulümtepe keramikleri büyük çoğunlukla açık kiremit ve daha az olarak da koyu devetüyü renkte hamurlu, hamurları orta derecede kum katkılı, hamurunun renginde astarlı,

194 hafif açkılı ve orta derecede pişirilmiştir. Biçimleri arasında en dikkat çekici olanlar,

Keban Bölgesi Erken Demir Çağı merkezlerin tanınan türde, ağız kenarının altı çok sıra oluklu bezemeli küçük çanaklardır. Bunun yanısıra hamur yaşken kazınarak ya da baskı yönetemiyle yapılmış kap bezemeleri Erken Demir Çağı geleneğinin devamlılığını kanıtlamaktadır. Ancak, kapların hafif açkılı ve hatta kimi zaman açkısız oluşu ile keskinliği olmayan yuvarlak profiller, Keban Bölgesi Erken Demir

Çağı çanak çömlekleriyle belirgin bir farklılaşmanın bulunduğuna işaret etmektedir

(Sevin, 1987a: 285).

VII. 3. TAPINAKLAR, KAYA MEZARLARI VE DİĞER

ARKEOLOJİK MEKÂNLAR

VII. 3. 1. ASLANYURDU

Yörede “Kral Kızı Mezarları” olarak anılan kaya mezarları, Tunceli’ye 15 km uzaklıkta bulunan Aslanyurdu Köyü’nün 1.5 km batısında Uzunçayır Baraj gövdesinin doğusunda, kayalık bir yükselti de yer alır. Munzur Suyu’nun doğu yakasındaki kayalık alanın bozulması ile birlikte, mezar adalarının ön cepheleri büyük oranda erimiştir. İçine girilemeyen yapının, altta yer alan ve yaklaşık 2 m. genişliğinde güney yönde girişi bulunan mezar odasının derinliği, 1.5 m. kadar olduğu anlaşılmakla beraber, içte ikinci bir mekân oluşturabilecek derin bir nişin varlığı tespit edilmiştir. Söz konusu kaya mezarı tek odalı, kötü işçilikli ve dikdörtgene yakın oval formlu bir görünüme sahiptir. Bu mezar odasının hemen

üstünde olan ve takriben 1/3’lük batı bölümünün tamamen yıkıldığı ikinci mezar odası güneye açılmaktadır (Danık, 2004: 144; Danık, 2010: 105).

195

Munzur Suyu üzerinden ulaşımı sağlayan Kerem Köprüsü’nün hemen yakınında yer alan mezar odaları, Anbar ve Mazgirt kalelerine uzak değildir. Ancak mezarlar ile ilişkiye sokulabilecek en yakın yerleşim 2 km. uzaklıktaki Urartu metal eserleriyle tanınan Burmageçit Kalesi’dir (Danık, 2004: 144; Danık, 2010: 105).

VII. 3. 2. DERVİŞ HÜCRELERİ (İN DELİKLERİ)

Çemişgezek ilçe merkezinin batısında Tağar Çayı Vadisi'nin yukarıya doğru uzanan sarp kalker kayalarına oyulmuş yirmi civarındaki oda kompleksinden oluşmaktadır (Res. 62). Üç kat halinde sıralı odalar ve bu odaları birbirine bağlayan koridorlar ile kaya basamakları Derviş Hücreleri (İn Delikleri)'nin genel görünümünü tasvir etmektedir (Res. 63). Alt odalardan yukarıdaki odalara geçişi sağlayan yine kayalardan yapılmış merdivenler ve galeriler, yapının kompleks yapısını ortaya koymaktadır (Res. 64). Odaların en üstünde daha zor çıkılabilen ve diğerlerine görece daha büyük olan mekân "Bey Odası" olarak adlandırılmaktadır (Ulaşoğlu,

2009: 37).

Farklı geometrik ebatlardaki planlara sahip kaya odaları ortalama olarak 2.5 m. genişlik ve 1.7 m. derinlikte yapılmıştır. Bu odaların bir kısmı düz tavanlı, bir kısmı ise tonoz biçimindedir (Res. 65). Bununla birlikte kaya mekânları içerisinde kaya kuyuları (sarnıçlar), nişler mimari elemanlar olarak göze çarpmaktadır. Kaya koridorlarının sağında kaya pencereleri ve bunların karşılarında oda kapıları yer almaktadır.

Derviş Hücreleri ile ilişkilendirebilecek herhangi bir yazıtın olmamasının yanı sıra tarihlendirmeye ve tanımlamaya yarayabilecek herhangi bir seramik buluntunun bulunmaması kompleks yapının fonksiyonu ve tarihlendirilmesi konusunda yoruma

196 açık bir kapı bırakmaktadır. Çemişgezek ilçe merkezinin Urartu Dönemi’nden Orta

Çağ'a değin arkeolojik izler barındırması yapının arkeolojik bakımdan tanımlanmasına yardımcı olmamaktadır. Ancak bazı tarihsel ve arkeolojik saptamalar söz konusu kaya yapısının işlevi ve tarihlemesi konusunda bazı ipuçları vermektedir.

Buna göre tarihsel ve arkeolojik tespitler şöyle özetlenebilir:

Orta Çağ'da yaşamış Selçuknâme adındaki eserin yazarı İbni Bibi, Malatya ordusu serdarı Emir Esedûddin Kont Stabl tarafından Çemişgezek Kalesi'nin fethini anlattığı pasajda "Başı semaya yükselmiş bir kaya içinde, kudretin eliyle oyulmuş bir mağara gördü..." diyerek Derviş Hücreleri'ne değinmiş olması, yapının o dönemden

çok önce asıl işlevini yitirdiğine işaret etmektedir (İbni Bibi, 1941: 112). Bundan

ötürü söz konusu tarihsel bilgiye göre kaya odalarının Orta Çağ öncesi inşa edilmiş olması gerekir. Buna paralel olarak kaya işçiliği Orta Çağ özelliği göstermemekle beraber bir kaya kilise kompleksi ya da manastırı olabilecek mimari unsurlara sahip değildir (Res. 66).

Çemişgezek Orta Çağ ve antik dönemdeki ismi Hierapolis (Herapawlis) olarak belgelenmiştir (Hewsen, 2002: 125; Hewsen, 2000: 42). Eski Yunanca "Kutsal Kent" anlamına gelen Hierapolis adı, 19. yüzyılın ikinci yarısına değin kullanılagelmiştir

(Taylor, 1868: 316). Çemişgezek yer ismi Bizans İmparatoru Yannis Tzimiskes

(969-976) adına izafeten Ermenice değişkesi Çmškik-Çımışkig (Orta Çağ Arapça değişkesi Šumušqīq) 90 özel isminden türetildiği ifade edilmiştir (Andriollo, 2012:

66; Hübschmann, 1969: 463; Urfalı Mateos-Papaz Grigor, 2000: 10). Hierapolis

90 Şoumouşkai ve Şumuşki, Çemişgezek’in Orta Çağ’daki tespit edilen öteki adlarıdır (Howard - Johnston, 1985: 256, 283 dn. 102, 284 din. 104). Bunun yanı sıra Orta Çağ kaynaklarında Romanopolis, Chosomachōn, Cmu, Djomah olarak anılan yerlerin Çemişgezek ile aynı yer olabileceği öne sürülmüştür (Hewsen, 2002: 125; Howard - Johnston, 1985: 256, 283-284 dn. 102 - 104).

197 adının dayanağının Derviş Hücreleri kaya odaları yapısının fonksiyonundan kaynaklı olabileceği akla gelmektedir.

Çemişgezek ilçe merkezindeki arkeolojik kalıntılar Orta Çağ öncesine uzanan bir görünüm sergilerler. Kale Mahallesi'nde bulunan Tekne Kayalı, Nergiz Kayası kaya mezarları ve Çukur Mahallesi kaya mezarı ile Çemişgezek mezarlık alanı

Demir Çağı ile Roma dönemi arasındaki bir zaman diliminde yapıldığı izlenimini vermektedir (Ulaşoğlu, 2009: 32 vd, 82)

Kaya odaları kompleksinin pek çoğu mezar olabilecek mimari döşemlerden

(ölü yatağı, kline, sunu yeri vb.) yoksundur. Birbirleriyle bağlantılı sayısı yirmi adede ulaşan kaya mezar anlayışı Urartu mezar mimarisine tamamıyla yabancıdır ve bunların Urartu ile karşılaştırılabilecek bir örneği mevcut değildir.

Derviş Hücreleri ile karşılaştırabilecek plan, mimari anlayış ve konum olarak bölgesel yakın bir örnek Kommagene Krallığı sınırları içerisinde yer alan

Adıyaman'da, Fırat Nehri kıyısında ki Damlıca Kutsal Alanı'dır. İçerisinde bulunan

Geç Hellenistik Döneme ait Grekçe yazıta göre Kommagene kralı II. Mithridates

(M.Ö. 36-20) zamanında mimar Ariaramnes tarafından bu tapınağın yaptırıldığı belirtilmiştir (Blömer - Winter, 2011: 154; Şahin, 1991: 102, 112). İki kattan oluşan söz konusu kaya oyma mekânlar süslemesiz kaya odalarından oluşmakta ikinci kata bir kaya merdiveni ile ulaşım sağlanmaktadır. Birden fazla sarnıç ve kuyunun bulunduğu Damlıca Kutsal Alanı'nda alt katta iki dikdörtgen odaya açılan bir galeri bulunmaktadır (Blömer - Winter, 2011: 153). Her ne kadar kutsal alan Zeus Soter'e ithaf edilmiş ise de arkeolojik bağlamı göz önüne alındığında tapınağın düzeni ve

çevresi Eski Yunan gelenekleriyle örtüşmemektedir. Bu nedenle Damlıca Kaya

198

Tapınağı’nda tapınılan tanrının, tapınak yakınlarındaki Fırat Nehri ile ilişkili yerel bir tanrı olduğu düşünülmektedir. Böylelikle yerel insanların kendi tanrılarını Yunan tanrılarıyla özdeşleştirdikleri tanrı Zeus Soter olarak ifade edilmiş olabilir (Blömer -

Winter, 2011: 154-155). Damlıca kaya odaları, Derviş Hücreleri gibi ne özgün işlevleri ne de alandaki dini ritüellerle ilgili bilgi vermemektedir.

Bütün bu veriler birleştirilip bütünlüklü bir perspektifle değerlendirildiğinde

Derviş Hücreleri (İn Delikleri) Hellenistik devirde yapılmış ve muhtemelende Geç

Hellenistik Dönem’de bölgede bağımsız bir krallık olarak varlığını sürdürmüş

Sophene Krallığı ile ilişkili bir kutsal alan ya da bir başka deyişle bir kaya tapınağı olmalıdır.

VII. 3. 3. GELİN ODALARI

Tunceli iline bağlı Pülümür ilçe merkezinin yaklaşık 3 km. güneyinde yer almaktadır (Res. 67). Halk arasında “Gelin Odaları” olarak anılan bu mekânlar, yüksek bir dağ kütlesinin üzerinde ana kayalara oyulan kaya oda mekânları ve bu mekânlar çevresinde yer alan kaya basamakları ile sözü edilen mekânlara yakın olan

“Beylik Çayı” arasında oluşturulan tünellerden oluşmaktadır (Res. 68-69).

Kaya mezarı olarak tanımladığımız Gelin Odaları’ndan güvenlik sebebiyle sadece bir tanesi tarafımızdan araştırılabilmiştir. Burada, bir kaya mezarları dizisi ve bu mezarlarla bağlantılı kültsel nitelik taşıyan kaya yapıları söz konusudur.

İncelenebilen tek kaya mezarı, tek odalı olup dikdörtgen formda aşınmış bir kapı sövesine sahiptir (Res. 70). Kare planlı kaya odası 4.10 m x ve 4 m

ölçülerindedir ve yüksekliği 2.60 m’dir. Kaya odası içerisinde 2.40 m. genişliğe, 2.10 m. uzunluğa ve 1.80 m. derinliğe sahip büyükçe bir niş bulunmaktadır (Res. 74).

199

Dikdörtgen formuna yakın bu büyük nişin 50 cm. uzaklığında, odanın sol duvarında

75 cm. genişliğe ve 45 cm. yüksekliğe sahip, nispeten ana nişe göre daha küçük bir niş yer alır. Bu nişin esas özelliği üzerinde üçgen bir alınlıkla sona eren bir işçilik ile son bulmasıdır. Yine odanın sol duvarında kapıya daha yakın ikinci bir niş bulunur.

Bu niş, 75 cm. genişliğe ve 55 cm. uzunluğa sahiptir. Mezarın sol üst çaprazında

(kuzeyinde) yaklaşık olarak 2 m x 1 m boyutlarında dikdörtgen formlu bir açık hava tapınım alanı bulunmaktadır. Düzleştirilmiş bir kaya platformundan meydana getirilmiş tapınım alanı, kuzeyde yer alan Munzur-Mercan Dağ silsilesinin parçaları olan Meydan ve Buyer dağlarının tam karşısında bulunmaktadır. Bu mezarın kuzey istikametinde Pülümür (Harçik) Suyu bulunmaktadır.

Yerden yaklaşık olarak 10 m yükseklikte bulunan mezar odasına hem güneyden ve kuzeyden (sağından ve solundan) kaya basamaklarının varlığı ulaşımın nasıl sağlandığına cevap oluşturur. Mezarın yer aldığı yaklaşık 10 m’lik kaya bloğunun sağ alt dibinde bir yer almaktadır. Söz konusu mezar odasından kaya basamaklarıyla kuyuya ulaşım sağlandığı anlaşılmaktadır.

Profil vermeyen tespit edilmiş az sayıda seramik kırıkları Orta Çağ öncesi

özellikler göstermektedir. İçi ve dışı kızıl-kahverengi, kum katkılı ve perdahsız bu seramik kırıklarının çarkta yapıldığı anlaşılmaktadır.

Gelin odaları ile Urartu kaya mezarları arasındaki mimari döşem benzerliği dikkat çekicidir. Söz konusu kaya mekanlarının içerisinde bulunan büyük bir niş, hemen yukarısında konumlanmış dış tapınım alanı ile kaya odasıyla ilişkili ritüel amaçlı yapıldığı düşünülen kuyu, Urartu kaya mezarlarında sıkça başvurulmuş mimari uygulamalardır (Köroğlu, 2008: 24). Ancak yerleşim yerlerinden uzak,

200 buradaki tek odalı kaya mezarlarının hepsine -başka hiçbir dayanak olmaksızın-

Urartu Dönemi’ne tarihlendirilmesi doğru bir yaklaşım olmayacaktır (Köroğlu, 2008:

28 vd). Bu yüzden kaya mezarlarının Urartu Dönemi yapısı olması kadar, hemen sonrasında gelen ve bölgede Akamenidler Dönemi ile temsil edilen Geç Demir

Çağı’na ait olabileceğini de göz ardı etmemek gerekir.91 Bununla birlikte Gelin odaları kaya mezarlarını, daha geç bir döneme (Roma - Bizans) tarihlemek için arkeolojik bir neden bulunmamaktadır.

91 İncelenen kaya mezarındaki büyük nişin yan duvarında bulunan ve üst kısmı üçgen bir alınlıkla bitirilmiş form, Geç Demir Çağı’na ait bir iz olarak yorumlanabilir. Çünkü böyle bir form Urartu kaya mezarı işçiliğine yabancıdır.

201

SONUÇ

İçeriğinden ötürü “Pahhuwalı Mita Metni” ya da “Mita Metni” adı verilen

KUB XXXIII 72 metninin KUB XL 10, KBo L 66, KBo L 216, KBo L 218 metin parçalarıyla doğrudan ilişkili olduğu son yapılan araştırmalar ile birlikte anlaşılmıştır. Herhangi bir Hitit kralının isminin yer almadığı metnin, içerdiği filolojik özellikler, konu edindiği tarihsel bağlam ve metni oluşturan tabletlerin buluntu yerleri şeklinde özetlenebilecek üç temel dayanak noktası Pahhuwalı Mita

Metni’nin Orta Hitit Dönemi krallarından I. Arnuwanda (M.Ö. 1420-1400)’ya tarihlendirilmesinin gerekçelerini oluşturmaktadır.

Pahhuwa, Išuwa, Maldiya, Zuhma, Hurri Ülkesi, Duggamma, Pitteyariga,

Tahhiša, Tahišna Yukarı Fırat Bölgesi’ndeki öteki yerel devletler ile yapılan antlaşma formunda yazılmış Pahhuwalı Mita Metni (KUB XXXIII 72 + KUB XL 10

+ KBo L 66 + KBo L 216 + KBo L 218), politik gücün M.Ö. XV. yüzyılın son

çeyreğinde çeşitli yerel iktidarlar tarafından paylaşıldığını göstermektedir. İlk defa sözü edilen metinde hem ülke ve hem şehir ismi olarak anılan Pahhuwa ile birlikte en fazla adı geçen ülkenin Išuwa olduğu belirlenmiş ve bu durumun coğrafi bağlamda

Pahhuwa - Išuwa ilişkisinin önemli bir kanıtı olarak değerlendirilmiştir. Metin

üzerinde dikkatli bir inceleme sonucunda Pahhuwa’nın yerleri tam olarak saptanamayan bazı yerlerle birlikte Išuwa (Elazığ), Maldiya (Malatya), Kummaha

(Kemah) ve Zuhma (Bingöl) ülke ve şehirleriyle komşu olduğu belirlenmiştir. Söz konusu sınırdaşlarıyla birlikte değerlendirildiğinde Pahhuwa’nın coğrafi bağlamına en uygun düşecek bölge günümüz Tunceli toprakları olduğu sonucuna varılmıştır.

Tunceli’nin 19 km kuzeydoğusunda bulunan Pah (Kocakoç) kasabası ve Pah

202 mıntıkasına yakın yerleşim adlarının Pahhuwa’nın linguistik temeldeki mirasını yaşattığı konusunda bir görüş edinilmiştir. Hitit tarihinin daha geç dönemlerinde daha geniş alanlara yayılmış bir politik güç olarak ortaya çıkan Azzi ülkesinin

Pahhuwa’nın kuzey ve doğu komşularını içine alırken Pahhuwa ülkesiyle de sınırdaş olduğu sonucuna varılmıştır. Hitit kralı II. Muršili zamanında Hitit nüfuzu altında gözüken Pahhuwa adına, Orta Hitit Dönemi’ne tarihlenmiş başka bir belge dışında rastlanılmamıştır.

Orta ve Yeni Asur kaynaklarında KUR Suhme, KUR Suhni ya da KUR Zuḫme yer adları birbirlerinin yerine kullanılan ve aynı toponimi ifade eden üç ayrı yazım şekli olduğu tespit edilmiştir. KUR Zuḫma yazımının ise aynı toponimin en erken formu olarak Orta Hitit Dönemi’nde ortaya çıktığı saptanmıştır. M.Ö. XV. yüzyılın son

çeyreğine tarihlendirilen Pahhuwalı Mita (KUB XXIII 72 + KUB XL 10 + KBo L 66

+ KBo L 216 + KBo L 218) Metni’nde URUZuḫma ya da KUR URUZuḫma yazımıyla anılan bu toponimin Yukarı Fırat Bölgesi’nin doğusunda egemenlik kurmuş bir şehir devleti olarak tanımlanmıştır. Zuḫme/Suḫme ülkesinin Murat (Arzania/Arsania)

Nehri’nin kuzeyinde yer aldığını Asur kaynaklarının açık bir biçimde ortaya koyduğu belirlenmiştir. Zuḫme/Suhme’nin lokalizasyonu için önerilebilecek en iyi yerin Palu-Karakoçan hattından başlayan ve Bingöl Dağları’nın içlerine uzanan bölge olabileceği önerilmiştir. I. Tukulti-apil-Ešarra(M.Ö. 1115-1077)’dan itibaren

Asur krallarının yağma seferlerine konu olan Zuḫme/Suhme/Suhni ülkesinin topraklarının siyasal bağımsızlığı M.Ö. IX. yüzyılın sonlarındaki Urartu egemenliğiyle son bulduğu anlaşılmıştır. Asur kralı III. Šulmānu-ašarēd (M.Ö. 859-

824), M.Ö. 856 yılına tarihlenmiş bir askeri seferinde güzergâhı üzerinde bulunan

Suhme’ye yönelik olarak Uaštal adını taşıyan tahkimli bir şehrinden ve Sua adlı bir

203 yöneticisinden söz etmesi ve aynı Asur kralının M.Ö. 844 yılındaki sefer kaydında

Suhni ülkesinin 5 tahkimli (güçlü) şehrinden ile civarındaki diğer şehirlerden bahsetmesi, Suhme ya da Suhni ülkesinin III. Šulmānu-ašared zamanında kendi bölgesinde yerel bir krallık örgütlendiği çıkarımının yapılmasına neden olmuştur.

M.Ö. 799 yılındaki III. Adad - Nirari(M.Ö. 810-783)’nin 11. yıl eponimi, Suhni

(Suhme) ülkesinden en son söz eden Asurca yazılı belge olduğu ortaya konmuştur.

M. Ö. IX. yüzyılın ikinci yarısında Asurca bir belgeye dayanarak Urartu Kralı I.

Sarduri/Sēduri (M.Ö. 840-830) döneminde Urartu Krallığı’nın genişleme kapsamının

Suhni/Suhme topraklarının sınırlarına dayandığı sonucuna varılmıştır. Urartu yazılı belgeleri URU Šebeteria, KURAluše/i ve belki de KUR Ḫašime gibi çok parçalı küçük merkezlerden oluşan siyasal bir yapının, Asur kaynaklarında sözü edilen ve daha geniş topraklara hükmeden Zuḫme/Suhme/Suhni Krallığı’nın yerine geçtiğini ortaya koymuştur.

M.Ö. 839 yılında Asur yayılımının içerisinde yer aldığı belgelenmiş Yukarı

Fırat Bölgesi, ilerleyen yıllarda bazı kısa süreli dönemler haricinde Argišti oğlu

Rusa döneminin sonuna kadar Urartu Krallığı’nın egemenliğinde kaldığı anlaşılmıştır. Bölgedeki Urartu hâkimiyetinin başlangıcını kral İšpuini (M.Ö. 830 -

820) ya da İšpuini ve oğlu Minua (M.Ö. 820-810)’nın ortak krallığı dönemine tarihlenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. Urartu egemenliği boyunca Yukarı Fırat

Bölgesi, krallığa bağlı bir eyalet kapsamında yönetilmiştir. Urartu ve Asur kaynaklarında farklı dönemlerde yaşamış, bölgeyi yöneten dört Urartu eyalet valisinin ismi belgelenmiştir. Urartu krallarının kronolojik problemlerine ilişkin son zamanlarda yapılan araştırmalar ve bulgular göz önünde tutularak söz konusu eyalet valilerinin senkronik kronolojisi yeniden düzenlenmiştir. Bunun yanı sıra bölgede

204 ortalama 125 yıldan daha fazla sürdüğü anlaşılan Urartu varlığı, II. Sarduri’nin saltanatının başı ve sonundaki (M.Ö. 735 yılı Asur seferi) politik koşullar ile M.Ö.

714 ve 709 yılındaki Kimmer istilaları Urartu Krallığı’nın batı sınırındaki egemenliğini kesintiye uğrattığına yönelik güçlü kanıtlar toplanmıştır. Sonuç olarak kale yerleşimleri, yol şebekesi, konaklama istasyonları ve yerel seramik geleneğiyle somutlaşan arkeolojik kalıntılar ve ilgili yazılı kaynaklar vasıtasıyla Yukarı Fırat

Bölgesi’ndeki Urartu Krallığı’nın tarihsel gelişimini yeniden kurgulanmıştır.

Hellenistik Dönem’de bölge toprakları üzerinde Sophene adıyla yeni bir krallık tarih sahnesine çıkmıştır. Sophene toponiminin etimolojisi Asur Ticaret

Kolonileri Çağı’ndaki Zubana /Súpána yer adına dayanmakta ve Sophene’nin

Urartuca Ṣupa(ne/i) / Šupa ile Yeni Asurca Šuppani toponiminden türediği sonucuna ulaşılmıştır. Asur Ticaret Kolonileri Çağı’nda Asurlu tüccarların tarafından Zubana ya da Súpána topraklarında ticari güvenliği sağlayan yerel muhafızlara para

ödenmesi ve uzak mesafeli ticaretin vazgeçilmez bir kurumu olan bēt wabrim adındaki konaklama yerleriyle ilgili Asurlu tüccarlar için yapılan bir düzenleme, bu topraklarda merkezi bir siyasal otoritenin varlığını açığa vurmaktadır. Hititler’in

Küçük Asya’ya egemen olduğu tarihlerde Pahhuwa adını taşıyan yeni bir gücün

Yukarı Fırat Bölgesi’nde hâkimiyet kurmasından ötürü söz konusu yer adına, ruh

çağırma nitelikli bir metin dışında Hitit yazılı kaynaklarında yer verilmemesi anlaşılır bir durum olarak değerlendirilmiştir. Ruh çağırma içerikli bu Hititçe metin fragmanı içerisinde Šuppinna adındaki bir dağ silsilesinden söz edilen yer, muhtemelen Akad kralı Sargon’a ait Anadolu’nun doğusundaki faaliyetlerinin mitsel tarzda anlatıldığı bir metinde geçen Zubi Dağı ile aynı yer olabileceği dile getirilmiştir.

205

Urartu zamanında Ṣupa(ne/i) ya da Šupa biçiminde geçen bu yer ismi hem kent hem de ülke adı biçiminde saptanmıştır. Urartu kaynakları sayıları 6600’ü bulan deportasyona uğratılmış savaşçı sayısından söz etmesi, Ṣupa(ne/i) ülkesinin nüfus yoğunluğunun dönemine ve çevresine göre daha fazla olduğuna işaret etmektedir.

Yazılı kaynakların verdiği bu bilgiyi bölgedeki tespit edilen Urartu yerleşim alanlarının miktarı destekler görünmektedir.

Sophene hanedanın kökeni, M.Ö. VI. yüzyılın sonlarında Urartu egemenliğinin sona ermesinin ardından İskit ve Med istilası zamanında Anadolu’nun doğusunda yönetici bir elit olarak ortaya çıkan Orontid sülalesine dayanmaktadır. Seleukoslar egemenliğinde Orontid hanedanından gelen vasal krallarca yönetilen Sophene’nin ilk hükümdarı I Arsames (M. Ö. 260 - 228) olduğu konusunda araştırmacılar hemfikirdir. Ancak I. Arsames sadece Sophene’nin değil Armenia ve

Kommagene’nin kralı olduğundan dolayı ilk defa Kserkses (M.Ö. 228 - 212) zamanında Sophene bir yönetim bölgesi adıyla tarih sahnesinde yerini almıştır.

Sonrasında Abdissares (M.Ö. 212 - 200) Sophene tahtına oturduğu anlaşılmaktadır.

M.Ö. 212 yılında bölgeyi tamamen elinde tutan III. (Büyük) Antiokhos, kendisine bağlı, vasal Armenia Krallığı’nı ikiye ayırmak suretiyle Sophene’nin başlı başına vasal bir krallık olarak ortaya çıkmasını sağlamıştır. Bu idari paylaşıma göre

Sophene ülkesinin başına Orontid sülalesinden gelen ve III. Antiokhos’un generallerinden olan Zariadris (Zareh) yönetici olarak atanmıştır. Son yapılan araştırmalar Zariadris’in öncesinde küçük bir bölge olan Armenia’nın sınırlarını genişleten başarılı bir komutan olduğunu göstermiştir. Seleukos kralı III.

Antiokhos’un M.Ö. 190 yılında Magnesia (Manisa) civarında yapılan savaşta

Romalılar’a karşı yenilmesi, Toroslar’ın kuzeyinde ve batısında bulunan tüm

206 topraklar üzerindeki egemenliğini ortadan kaldıracak olan M.Ö. 188 yılındaki

Apameia Antlaşması’nı imzalanmasıyla sonuçlanmıştır. Seleukoslar’ın boşalttığı bu politik otorite yokluğundan ötürü Sophene strategosu olan Zariadris (M.Ö. 200 - 187) bağımsızlığını ilan edip Romalılar’ın onayı ve koruması altında kral ünvanını aldığı konusunda araştırmacılar arasında görüş birliği vardır. Sophene Krallığı’nın bağımsızlığını kazandığı sonraki dönemlerde Sophene hakkındaki bilgilerimiz oldukça sınırlıdır. Yazılı ve arkeolojik verilere göre Zariadris sonrasındaki kralların kronolojik sırası Arkathius (M.Ö. 187-175), I. Mithrobuzanes/Mehruzan (M.Ö. 175-

163 - ?), Morphilig (M.Ö. 160 ? - 140 ?), V. Orontes/Artanes ( ? - 95) ve Arsakes

(M.Ö. 90 -70) olarak tespit edilmiştir. Sophene’nin son kralllarından biri konumundaki V. Orontes (Artanes) saltanatı zamanında, M.Ö. 95’e doğru “Büyük”

ünvanlı Armenia kralı II. Tigranes tarafından (M.Ö. 95-55) Sophene Krallığı’nın bağımsızlığına son verildiğini tarihsel belgeler ortaya koymaktadır. Kral Arsakes’e ait bulgular muhtemelen Armenia Krallığı’na bağlı bir yönetici olarak bir süre hükümdarlık ettiğine işaret etmektedir. Kısa bir süre sonra II. Tigranes’in Romalılar tarafından yenilgiye uğratılması neticesinde Sophene, M.Ö. 66 yılından itibaren

Roma siyasi nüfuz alanına dâhil edilmiştir. Uzun bir süre Romalılar tarafından atanan valilerce yönetilen Sophene tahtına M.S. 54 yılında Roma’yı sadık bir

Suriyeli bir prens olan Emesa (Humus) prensi Sohaemos’un oturtulduğunu yazılı kaynaklar açığa vurmaktadır. Sohaemos üzerinde yapılan araştırmalar kendisinin yarı

- göçebe bir Arap kabile şefi olduğuna işaret etmektedir.

Tarihi boyunca Arsamosata ve Karkathiokerta adlarını taşıyan iki kent

üzerinden Sophene Krallığı’nın yönetildiği bilgisi klasik kaynakların incelenmesiyle açığa çıkarılmıştır. Yazılı kaynaklar ile arkeolojik belgeler bütünlüklü olarak

207 değerlendirildiğinde Sophene’nin etnik ve kültürel yapısı içerisinde çok farklı kültürel unsurların olduğu tespit edilmiştir. Bu kültürel öğeler arasında yerel

Anadolulu, İranlı, Grek - Hellenistik, Latin ve Arami - Süryani izlerini bulabilmek mümkündür. Bununla beraber başta İran kökenli kültler olmak üzere eski paganist inançların yerine M. S. IV. yüzyıldan itibaren büyük oranda Süryani hristiyanlığının

Sophene halkı tarafından özümsendiği anlaşılmaktadır.

Bizans Dönemi’nde bölge yine aynı adla anılmış ve Süryanice Bēth

Ṣōphanāyē, Ermenice ise T’sopk adları olarak farklı dillerde Sophene’nin türevleri biçiminde kraşımıza çıkmaktadır. Bölgenin Orta Çağ’ın sonlarına doğru Türklerin egemenliğine girmesiyle bu coğrafi ad unutulmuş, yerini farklı adlandırmalara bıraktığı tarihsel kaynaklar üzerinden çıkarsanmıştır.

Tunceli Bölgesi’nde ilk insan izlerinin Orta Paleolitik Çağ (M.Ö. takriben

40.000 yıl)’a değin geriye uzandığını Kaynar Höyük doğrulamıştır. Bölge’nin yerleşim tarihi geçmişinin M.Ö. 12 bin - 8 bin yıl öncesine (Mezolitik ve Seramiksiz

Neolitik) değin geriye gittiğini Yılcak Höyük tanıklık etmiştir. Tunceli’nin doğusundaki Yılcak yerleşimi sadece bölgenin değil aynı zamanda Doğu Anadolu ve

Kafkasya’nın en eski yerleşimi niteliğindedir ve Yılcak’ın sadece Neolitik Dönem değil Kalkolitik, Tunç ve Demir çağları için önemli bir merkez olduğu bilgisini yüzeyde ele geçen obsidiyen ile sileksden yapılmış aletler, seramik kırıkları, küçük buluntular ve mimari unsurlar üzerinde yapılan inceleme ortaya koymuştur. Buna karşın Bingöl ili sınırları içerisinde önemli obsidiyen potansiyeli bulunmasına karşın

Paleolitik Dönemi işaret edebilecek arkeolojik bir alan saptanamamıştır. Ancak

Bingöl Bölgesi’nde Eski Çağ’da bu madenlerden faydalanıldığına ilişkin arkeolojik veriler elde edilmiş olup Bingöl’de bulunan obsidiyen hammaddesinin Neolitik

208

Çağ’dan itibaren alet yapımında kullanıldığı yapılan arkeolojik çalışmalar sonucu doğrulanmıştır.

Tunceli Bölgesi’nde Yılcak Höyük ile Pulur Höyüğü, Kalkolitik Dönemi yansıtan merkezler durumundadır.

Yılcak Höyük dışında Dere Yerleşimi, Kaynar Höyük, Masürün Yerleşimi,

Kale Yerleşimi ve Masumu-Pak Kalesi’nde Orta ve Geç Tunç Çağı buluntularının saptanması nedeniyle bu yerleşimlerin Eski Hitit ve Hitit İmparatorluk dönemleriyle

çağdaş olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

Tunceli - Bingöl bölgesinin tarihsel devirlere ait arkeolojik yerleşimlerini höyükler ve düz yerleşimler, kaleler ile ulaşım ağıyla ilişkili yapılar olmak üzere üç ayrı başlık altında incelemek mümkündür. Bölge de daha önceden tanınan ancak kendilerine yönelik az şey bilinen Urartu yerleşimleri yeniden değerlendirilmiştir.

Urartu Krallığı’nın idari ve dinsel merkezleri dâhil olmak üzere küçük çaplı Urartu yerleşimleri ile birlikte belli bir yol ağı ya da güzergâh sistemiyle ilişkili olduğu sonucuna varılmıştır. Anbar Kalesi, Bahçecik I-II, Bingöl Dağı Yerleşimi,

Burmageçit Kalesi, Cankurtarantepe, Eski Pertek Kalesi, Kale Yerleşimi Kaynar

Höyük, Konaktepe/Göktepe, Masürün Yerleşimi, Samantepe, Kaleönü, Kaletepe,

Kurmizak/Kurbizak Kalesi, Masumu - Pak Kalesi, Mazgirt Kalesi, Mazgirt/Kaleköy

Kalesi, Oğundu (Yuvacık) Kalesi, Palu Kalesi, Rabat Kalesi, Sebeterias Kalesi,

Sinan Kalesi, Til - Kale, Ulukale Kalesi, Vasgirt (Çalıözü), Yayladere (Holhol)

Kalesi ve Zulümtepe bölgede tespit edilmiş Urartu yerleşimleridir. Bu yerler arasında kökeni Urartu Krallığı’na dayanan Rabat Kalesi, Ulukale Kalesi ve Oğundu

209

(Yuvacık) Kalesi adlarındaki üç adet yerleşim arkeolojik olarak tanımlanarak arkeoloji literatürüne kazandırılmıştır.

Anbar Kalesi, Bağin Kalesi, Kalecik Höyük - Düz Yerleşimi, Masumu - Pak

Kalesi Mazgirt Kalesi, Palu Kalesi, Rabat Kalesi, Yılcak, Vasgirt (Çalıözü),

Sebeterias Kalesi (?), Ulukale Kalesi, Derviş Hücreleri (İn Delikleri), Gelin Odaları

Sophene Krallığı ile bağlantılı izler taşıyan belli başlı Hellenistik yerleşimler olarak tespit edilmiştir. Kaya fasatlarına oyulmuş mekânlardan meydana getirilmiş Derviş

Hücreleri (İn Delikleri) denilen kompleks yapının tapınak olabileceğine dair güçlü kanıtlar toplanmıştır. Gelin Odaları denilen kaya mezar odalarının Hellenistik

Sophene Krallığı’nın önemli şahıslarına ait olabileceği fikri ortaya atılmıştır.

Hellenistik Dönem’de sikkeler ile de tanınan Sophene Krallığı bölgeyi domine eden esas politik güç olarak bilinmektedir.

Bölgede araştırmaların yetersiz olmasından ötürü kale yerleşimlerinin en azından bazılarının kökenlerinin Geç Tunç Çağı ya da Erken Demir Çağı gibi Urartu

öncesi dönemleri kapsayıp kapsamadığını tanımlayabilmek güçtür. Buna karşın kaya işçiliği ve seramik geleneğinden ötürü kale tipindeki yerleşimlerin Urartulu karakterleri belirgindir. Bingöl, Elazığ/Karakoçan ve Tunceli/Pertek civarında saptanan Urartu yollarıyla koşut olarak inşa edilmiş küçük boyutlu yerleşimlerin ulaşım ağıyla ilişkili olduğu ve ekseriyetle bu imar faaliyetlerinin M. Ö. VIII. yüzyıla tarihlendirilmesi araştırmacıların ortak fikridir.

Tunceli il sınırındaki Rabat, Ulukale ve Yılcak yerleşimlerinin arkeolojik olarak tanımlanması tez kapsamında yürütülen araştırmalar ile netlik kazanırken

Oğundu Kalesi ise yeni tespit edilen bir yerleşim hüviyetindedir. Bununla birlikte

210

Derviş Hücreleri (İn Delikleri) ve Gelin Odaları yapılarına ilişkin arkeolojik veriler toplanarak tarihlendirme yeniden yapılarak taşıdıkları fonksiyonlarına dair yeni

öneriler getirilmiştir.

211

BİBLİYOGRAFYA

Adontz, N., 1970:

Armenia in the Period of Justinian, The Political

Conditions Based on the Naxarar System (Translated by

Nina G. Garsoïan), Lisbon, Calouste Gulbenkian Foundation.

Akbulut, Y., 1995:

Bingöl Tarihi, Ankara, T. C. Kültür Bakanlığı Yayınları.

Akçay, İ., 1966:

“Pertek Kalesi”, Yeni Fırat 32, s. 32.

Akdoğan, R., 2007:

“Hitit Devlet Antlaşmaları ve Huqqana Antlaşması ile İlgili

Bazı Notlar”, Belkıs Dinçol ve Ali Dinçol’a Armağan /

Fetschrift in Honor of Belkıs Dinçol and Ali Dinçol,

İstanbul, Ege Yayınları, s. 27-35.

Akurgal, E., 1998:

Anadolu Kültür Tarihi, 3. Baskı, Ankara, TÜBİTAK

Popüler Bilim Kitapları.

Alp, S., 1956:

“Die Lage von Šamuha”, Anatolia (Anadolu) I, s. 77-80.

______, 1991:

Die Hethitische Briefe aus Maşat-Höyük, Ankara, Türk

Tarih Kurumu Yayınları.

212

Anderson, J. G. C., 1897:

“The Road-System of Eastern Asia Minor with the Evidence

of Byzantine Campaigns”, The Journal of Hellenistic

Studies 17, s. 22-44.

Anonim, Tarihsiz:

Cumhuriyetin 50. Yılında Bingöl - Bingöl İl Yıllığı 1973.

App. Mithr.

Appian’s Roman History (with an English translation by

Horace, White), Volume II: Books VIII -XII The Loeb

Classical Library, London, Harward University Press, 1961.

Ardıçoğlu, N., 1997:

Harput Tarihi, 2. Baskı, Ankara, Elazığ Eğitim, Sanat,

Kültür, Araştırma, Tanıtma ve Hizmet Vakfı Yayınları.

Astour, M., 1979:

“The Arena of Tiglath-pileser III’s Campaign Against Sarduri

II (743 B.C.)”, Assur 2/3 (Monographic Journals of the Near

East), Malibu, Undena Publications, s. 2-23.

______, 1989:

“Rekonstruktion der Reiserouten zur Zeit der altassyrischen

Handelsniederlassungen” Journal of the American Oriental

Society 109/4, s. 686-688.

213

Aşan, M. B., 1989:

“Elazığ-Bingöl-Tunceli İlleri Ortaçağ Yüzey Araştırması,

1987”, VI. Araştırma Sonuçları Toplantısı, s. 529-554.

Bakıcı, Y, 2012:

Kültür ve Medeniyet Şehri Palu, 1. Baskı, Elazığ.

Balkan, K., 1987:

“Eski Asur ve Anadolu’da Kızların Çocuk Yaşında

Nişanlanması”, Belleten LI/200, s. 417-427.

Barjamovic, G., 2011:

A Historical Geography of Anatolia in the Old Assyrian

Period, Copenhagen, Carsten Niebuhr Institute Publications.

Barnett, R. D. - Gökçe, N., 1953:

“The Find of Urartian Bronzes at Altın Tepe, Near Erzincan”,

Anatolian Studies 3, s. 121-129.

Barrett, A. A. 1977:

“Sohaemus, King of Emesa and Sophene”, The American

Journal of Philology, 98/2, s. 153-159.

Bartl, K., 1995:

“Some Remarks on Early Iron Age in Eastern Anatolia”,

Anatolica XXI, s. 205-212.

Baydur, N., 1970:

Kültepe (Kaneš) ve Kayseri Tarihi Üzerine Araştırmalar

(En eski çağlardan İs. s. 395 yılına kadar), ,

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları.

214

Baykara, T., 1995:

“Ribât ve Rabât”, Prof. Dr. Hakkı Dursun Yıldız Armağanı,

Ankara, Marmara Üniversitesi Yayınları, s. 125-128.

Beal, R. H., 1983:

“Studies in Hittite History”, Journal Cuneiform Studies

35/1-2, s. 115-126.

Beckman, G., 1995:

“The Siege of Uršu Text (CTH 7) and Old Hittite

Historiography” Journal of Cuneiform Studies 47, s. 23-

34.

______, 1996:

Hittite Diplomatic Texts (Edited by Harry A. Hoffner),

Atlanta-Georgia, Scholars Press.

______, 1999:

Hittite Diplomatic Texts, 2. Edition, Atlanta, Scholars

Press.

Bedoukian, P. Z., 1985:

Coinage of the Armenian Kingdoms of Kommagene and

Sophene, Los Angeles, Armenian Numismatic Society.

Belli, O., 1987:

“Demir Çağda Doğu Anadolu Bölgesinde Demir Metalurjisi”,

Anadolu Demir Çağları/Anatolian Iron Ages I ( Ed. Altan

Çilingiroğlu ), İzmir, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi

Yayını, s. 89-107.

215

______, 1993:

“Der beschriftete Bronzehelm des Königs Menua aus der

Festung Burmageçit bei Tunceli”, Aspects of Art and

Iconography: Anatolia and its Neighbors, Studies in

Honor of N. Özgüç (Ed. M. J. Mellink – E. Porada – T.

Özgüç), Ankara, Türk Tarih Kurumu, s. 61-67.

______, 2004:

“Urartu Krallığı’nın Tarihsel Gelişimi”, Urartu: Savaş ve

Estetik/Urartu: War and Aesthetics, İstanbul, Yapı Kredi

Yayınları, s. 45-73.

Biber, H. - Işık, K. - Erdoğan S., 2012:

“A New Urartian Stele Fragment from Alazlı/Tirmet

(Province of Muş)” Aramazd - Armenian Journal of Near

Eastern Studies VIII/1, s. 86-98.

Bilgi, Ö., 1986:

“Fırat Nehri Kenarında Bir Urartu Yerleşmesi”, IX. Türk

Tarih Kongresi, Kongreye Sunulan Bildiriler I, Ankara, s.

317-318.

______, 1991:

“Iron Age Pottery from Köşkerbaba Höyük”, Anatolian Iron

Ages II (Ed. A. Çilingiroğlu - D. H. French), s. 11-28

______, 2001:

“Köşkerbaba Excavations” Istanbul University’s

Contributions to Archaeology in (1932-2000)

216

(Edited by Oktay Belli) , İstanbul, İstanbul Üniversitesi

Yayınları, s. 110 – 114.

Bilgiç, E., 1943:

“Kapadokya Tabletlerine Göre Anadolu Kavimleri Üzerinde

Araştırmalar”, Ankara Üniversitesi DTCF Dergisi II/1, s.

33-43.

______, 1946:

“Anadolu’nun İlk Yazılı Kaynaklarındaki Yer Adları ve

Yerlerinin Tayini Üzerine İncelemeler”, Belleten X/37-40, s.

381-423.

______, 1945-1951:

“Die Ortsnamen der ‘kappadokischen’ Urkunden im Rahmen

der alten Sprachen Anatoliens” Archiv für Orientforschung

XV, s. 1-37.

Bilgiç, E., et. al., 1990:

Ankara Kültepe Tabletleri (Ankaraner Kültepe-Tafeln) I,

Ankara, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1990.

Blömer, M. – Winter, E., 2011:

Toros ve Fırat Arasındaki Tanrılar Ülkesi Kommagene,

1. Baskı, İstanbul, Homer Yayınevi.

Bossert, H. T., 1952-1953:

“Die Phönizisch – Hethitischen Bilinguen vom Karatepe. 5.

Fortsetzung”, Jahrbuch für Kleinasiatische Forschung II

(Internationale Orientalische Zeitschrift), s. 293-339.

217

Boyce, M., 1955:

“Zariadres and Zarēr”, Bulletin of the School of Oriental

and African Studies 17/3, s. 463 - 477

Bryce, T. R., 1999:

The Kingdom of the Hittites, 1. Edition, Oxford, Oxford

University Press.

______, 2005:

The Kingdom of the Hittites, New Edition, Oxford, Oxford

University Press.

Burney, C. A., 1957:

“Urartian Fortresses and Towns in the Van Region”

Anatolian Studies 7, s. 37-53.

______, 2004:

Historical Dictionary of the Hittites (Historical

Dictionaries of Ancient Civilizations and Historical Eras,

No. 14), Lanham-Maryland § Toronto § Oxford, The

Scarecrow Press, s. 236-237.

Burney, C.– Lang, D. M., 1971:

The Peoples of the Hills, Ancient Ararat and Caucasus,

London, Phoenix Press.

Cameron, G. G., 1950:

“The Annals of Shalmaneser III, King of Assyria; A new

text” Sumer, VI/1, s. 6-26.

218

Carruba, O., 1966:

Das Beschwörungsritual für die Göttin Wišurijanza, Studien

zu den Bogazkoy-Texten 2, Wiesbaden.

______, 1977a:

“Beiträge zur mittelhethitischen Geschichte I”, Studi Micenei

ed Egeo-Anatolici 18, s. 137-174.

______, 1977b:

“Beiträge zur mittelhethitischen Geschichte II”, Studi

Micenei ed Egeo-Anatolici 18, s. 175-195.

______, 1988:

“Die Hajaša-Verträge Ḫattis”, Documentum Asiae Minoris

Antiquae, Festschrift für Heinrich Otten zum 75.

Geburtstag, Wiesbaden, Otto Harrassowitz, s. 59-75.

Cavaignac, E., 1929:

“Les Annales des Muršil II”, Revue D’Assyriologie et

Archéologie Orientale XXVI/4, s. 145-188.

______, 1960:

“Deux itinéraires militaires de rois hittites. A propos d’un

ouvrage récent”, Revue d’Assyriologie 54, s. 89-90.

Cauvin, M.- C., et. al., 1986:

“Origine de L’obsidienne de Cafer Höyük (Turquie):

Premiers Résultats” Paléorient 12/2, s. 89 -97.

219

Ceylan, A., 1995:

“Ismeriga Antlaşmasına Uluslararası İlişkiler Açısından Bir

Bakış”, Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi

Edebiyat Bilimleri Araştırma Dergisi 22, s. 1-13.

Ceylan, A., 1996:

“Arnuwanda-Asmunikal Dua Metni ve Tarihi Açıdan

Değerlendirilmesi” ” Atatürk Üniversitesi Fen - Edebiyat

Fakültesi Edebiyat Bilimleri Araştırma Dergisi (Ayrı

Basım) 23, s. 1-12.

______, 2005:

“The Erzincan, Erzurum and Kars region in the Iron Age”,

Anatolian Iron Ages 5 (Ed. A. Çilingiroğlu-G. Darbyshire),

London, s. 21-29.

______, 2008:

Doğu Anadolu Araştırmaları, Erzurum-Erzincan-Kars-

Iğdır (1998-2008), Erzurum, Güneş Vakfı Yayınları.

Chanin, M., 1991:

The Kingdom of Armenia, New York, Dorset Press.

Charlesworth, M., 1980:

“Three Urartian Tombs at Palu in Turkey”

Archaeologischer Mitteilungen Aus Iran XIII, s. 91-97.

220

Chataigner, C., 1994:

“Les Propriétés Géochimiques des Obsidiennes et la

Distinction des Sources de Bingöl et du Nemrut Dağ”

Paléorient 20/2, s. 9-17.

Cornelius, F., 1967:

“Neue Arbeiten zur Hethitischen Geographie” Anatolica I, s.

62-77.

______, 1973:

Die Geschichte der Hethiter, Darmstadt, Wissenschaftliche

Buchgesellschaft.

Couvreur, W., 1939:

“Le hittite et la doctrine de F. De Saussure”, Revue Hittite Et

Asianique V/35-36, s. 132 – 141.

Cumont, F., 1905:

“Notes sur le Culte D’Anaitis” Revue Archéologique IV/5

(Janvier- Juin), s. 24-31.

Çapar, Ö., 1987:

“Phrygia ve Demir Devrinde Anadolu Kavimleri”, Ankara

Üniversitesi, DTCF Dergisi 31/1.2, s. 43-73.

Çarkı, M., 2011:

Yüzey Araştırması Verileri Işığında Tunceli – Pertek

Karaçor Bölgesi Hellenistik Dönem Öncesi Yerleşimleri

(Basılmamış Yüksek Lisansı), Ege Üniversitesi, Sosyal

Bilimler Enstitüsü, İzmir.

221

Çavuşoğlu, R. – Işık, K. – Salvini, M., 2010:

“New Urartian Inscriptions from East Turkey”, Orientalia

79/1, s. 36-54 (Tab. I-X).

Çelebi, N., 2003:

“Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi’ndeki Mülteci Profesörler”

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi

Dergisi 43/1, s. 259-272.

Çevik, N., 1992:

“Şebeteria: Batı Urartu’da bir Eyalet Başkenti ve Kaya

Anıtları”, Kültür Bakanlığı Süreli Yayını: Kültür 95, s. 25-

34.

______, 1997:

“Urartu Kaya Mezarlarında Ölü Kültüne İlişkin Mimari

Elemanlar”, Türk Arkeoloji Dergisi XXXI, s. 419-459.

______, 2000:

Urartu Kaya Mezarları ve Ölü Gömme Gelenekleri,

Ankara, Türk Tarih Kurumu Yayınları.

Çilingiroğlu, A., 1979:

“Sargon’un Sekizinci Seferi ve Bazı Öneriler”, Anadolu

Araştırmaları 4-5, s. 235-251.

______, 1983a:

“Urartu Sur Duvarları Üzerine Düşünceler” Arkeoloji –

Sanat Tarihi Dergisi 2, s. 28-37.

222

______, 1983b:

“Urartu’da Toplu Nüfus Aktarımları”, Anadolu

Araştırmaları 9, s. 311-317.

______, 1984a:

Urartu ve Kuzey Suriye Siyasal ve Kültürel İlişkiler, 1.

Baskı, İzmir, Ege Üniversitesi Yayınları.

______, 1984b:

“Tanrı Assur’a Bir Mektup” Tarih İncelemeleri Dergisi II,

s. 1-26.

______, 1994:

Urartu Tarihi, Bornova, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi

Yayınları.

______, 1997:

Urartu Krallığı Tarihi ve Sanatı, 1. Baskı, İzmir, Yaşar

Egitim ve Kültür Vakfı.

Çilingiroğlu, A. - Salvini, M., 2001:

“Historical Background of Ayanis” Ayanis I - Ten Years’

Excavations at Rusaḫinili Eiduru-kai 1989-1998 (Edited

by Altan Çilingiroğlu - Mirjo Salvini), Documenta Asiana

VI, Roma, Pubblicazioni dell’Istituto per gli Studi Micenei ed

Egeo-Anatolici del Consiglio Nazionale delle Ricerche, s. 15-

24.

223

Dan, R. - La Farina, R. 2011:

“Arin-Berd: Una Fortezza dell’éta dell ferro nella Valle

Dell’Arasse”, Bollettino della Unione Storia ed Arte 6, s.

227-239.

Dan, 2012:

“From Ṭušpa to Miliṭia. Further Considerations on the West-

ward Expansions of the Kingdom of Urartu” Aramazd -

Armenian Journal of Near East Studies VII/2, s. 54-83.

Danık, E., 2001:

“Vasgirt Kaya Mezarları Hakkında İlk Gözlemler”, İdol –

Arkeoloji ve Arkeologlar Derneği Dergisi 9, s. 12-16.

______, 2002:

“Yukarı Fırat Bölgesi 2000 Yılı Arkeolojik Yüzey

Araştırması”, 19. Araştırma Sonuçları Toplantısı I, Ankara,

s. 79-92.

______, 2004:

“Yukarı Fırat Bölgesi 2002 Yılı Arkeolojik Yüzey

Araştırması”, 21. Araştırma Sonuçları Toplantısı I, Ankara,

s. 139-154.

______, 2010:

Išuwa’dan Tunceli’ye Tarih ve Kültür, Ankara, Tunceli

Dayanışma ve Kültür Vakfı Yayınları.

224

Del Monte, G. F. – Tischler, J., 1978:

Die Orts-und Gewässernamen der hethitischen Texte

(Répertoire Géographique des Textes Cunéiformes VI)

Tübinger Atlas des Vorderen Orients, Wiesbaden, Ludwig

Reichert.

Del Monte, G. F., 1992:

Die Orts- und Gewässernamen der Hethitischen Texte:

Supplement (Répertoire Géographique des Textes

Cunéiformes VI/2), Tübinger Atlas des Vorderen Orients,

Wiesbaden, Ludwig Reichert.

Dessau, H., 1892:

Inscriptiones Latinae Selectae - Volume I, Berlin,

Publisher Berolini.

De Martino, S., 2003:

Hititler (İtalyanca’dan çev. Erendiz Özbayoğlu), Ankara,

Dost Kitabevi Yayınları.

Demircioğlu, H., 1953:

Roma Tarihi I, Ankara, Türk Tarih Kurumu.

Diakonoff, I. M., 1984:

The Prehistory of the Armenian People, New York,

Caravan Books.

225

Diakonoff, I. M. – Kashkai, S. M., 1981:

Geographical Names According to Urartian Texts

(Répertoire Géographique des Textes Cunéiformes IX),

Wiesbaden, L. Reichert.

Diakonoff, I. M. – Medvedskaya, I. N., 1987:

“The Kingdom of Urartu”, Bibliotheca Orientalis XLIV – No

3/4, s. 386-394.

Diod.:

Diodorus Siculus, Volume XI: Fragments of Books XXI-

XXXII ("Diodorus of Sicily" with an English Translation by

Francis R. Walton), The Loeb Classical Library, London,

Harvard University Press, 1967.

____:

Diodorus Sicilus, Volume XII: Fragments of Books

XXXIII – XL (“Diodorus of Sicily” with an English

Translation by Francis R. Walton), The Loeb Classical

Library, London, Harvard University Press, 1967.

Dio Cass.,

Dio's Roman History, Volume III: Books XXXVI - XL

(with an English Translation by Earnest Cary, PH. D.), The

Loeb Classical Library, London, Harvard University Press,

1961.

226

Dillemann, L., 1962:

Haute Mésopotamie Orientale et Pays Adjacent, Paris, P.

Geuthner.

Dupont – Sommer, A., 1949:

Les Araméens, L’Orient Ancien Illustre N. 2, Paris,

Librairie A. Maisoneuve.

Düzgün, H., 2007:

“Tunceli’de Yerleşik Yaşamın İzleri İlk Kez Keşfedildi”,

Bilim ve Gelecek 40, s. 85.

Dyakonov, I. M., 1963:

Urartskie Pisma i Dokumenti, Moskova, Akademii Nauk

SSSR.

Erdoğan, S., 2004:

“Mazgirt ve Mazgirt Adı Üzerine”, Munzur – Dersim

Etnografya Dergisi 17, s. 20-28.

______, 2007:

Tunceli – Mazgirt Kaleköy Kalesi (Basılmamış Yüksek

Lisans Tezi), Van.

Ertem, H., 1973:

Boğazköy Metinlerinde Geçen Coğrafya Adları Dizini

(Çivi yazılı metin yerleri ve Bibliyografya ile birlikte),

Ankara, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih - Coğrafya

Fakültesi Yayınları.

227

______, 1990:

“Korucutepe’nin Hititler Devrindeki Adı Hakkında”, X. Türk

Tarih Kongresi, Kongreye Sunulan Bildiriler II, Ankara, s.

577-587.

Esen, İ., 2011:

Bingöl İl Rehberi, Bingöl, Türkiye Cumhuriyeti Bingöl

Valiliği Kültür ve Turizm Müdürlüğü.

Esin, U., 1974:

“Tepecik Kazısı, 1971 (Levha 97-111)”, Keban Baraj

Projesi 1971 Çalışmaları/Keban Project 1971 Activities,

Ankara, Ortadoğu Teknik Üniversitesi - Keban Projesi

Yayınları 1/4, s. 137-142.

Erzen, A., 1976/1977:

“Çavuştepe ve Yukarı Kale ve Toprakkale 1976 Dönemi

Kazıları”, Anadolu Araştırmaları IV-V, s. 1-25 (Lev. I -

XVII).

Eutr.:

Eutropius, Breviarium Historiae Romanae (Roma

Tarihinin Özeti) (Latinceden Çev. Çiğdem Menzilcioğlu),

İstanbul, Kabalcı Yayınevi, 2004.

Facella, M., 2006:

La Dinastia Degli Orontidi Nella Commagene Ellenistico

– Romana, Pisa, Giardini Editori e Stampatori in Pisa.

228

Feissel, D. - Gascou, J. 1989:

“Documents d’archives romains inedits du moyen Euphrate

(IIIe siecle apres J.C.)”, Comptes rendus de l 'Academie

des Inscriptions et Belłes-łettres 3, Paris, s. 535-561.

Forlanini, M., 2010:

“Deportati e mercenari dall’Anatolia occidentale all’alto

Eufrate sotto l’impero hittita”, Orientalia 79/2, s. 152-163.

Forrer, E., 1921:

Die Provinzeinteilung des assyrischen Reiches, Leipzig, J.

C. Hinrichs’sche Buchhandlung.

______, 1931:

“Ḫajasa-Azzi”, Caucasica 9, s. 1-24.

Forrer, E.– Unger, E., 1928:

“Alzi”, Reallexikon der Assyriologie I, Berlin – Leipzig, s.

88-90.

Frangipane, M., 1993-1997:

“Melid(Malatya-Arslan Tepe)” Reallexikon der Assyriologie

und Vorderasiatischen Archäologie 8 (Meek –

Mythologie), Berlin – New York, Walter de Gruyter, s. 35-

52.

Frankfort, T., 1963:

“La Sophéne et Rome”, Latomus 22/2 (Avril-Juin), s. 181-

190.

229

Fuchs, A., 2012:

“Urarṭu in der Zeit”, Biainili – Urartu, The Proceedings of

the Symposium held in Munich 12-14 October 2007

(Edited by S. Kroll – C. Gruber – U. Hellwag – M. Roaf – P.

Zimansky), Peeters, Acta Iranica, s. 135-161.

Gabriel, A., 1940:

Voyages archéologiques dans la Turquie oriantale I, Paris,

E. de Boccard.

Garelli, P. – Collon, D., 1975:

Cuneiform Texts from Cappadocian Tablets in the

British Museum Part VI, London.

Garstang, J., 1943:

“Hittite Military Roads in Asia Minor”, American Journal of

Archaeology 47, s. 35-62.

______, 1948:

“The Location of Pakhuwa”, Annals of Archaeology and

Anthropology 28, s. 48-54 (Pl. II-III).

Garstang, J. – Gurney, O. R., 1959:

The Geography of the Hittite Empire, London, British

Institute of Archaeology at Ankara.

Gawlikowski, M., 1997:

“The Syrian under the Romans”, The Early Roman Empire

in the East (Edit. Susan E. Alcock), Oxford, Oxbow Books.

230

Genelkurmay Başkanlığı (Coğrafya Encümeni), 1938:

Doğu Anadolu Coğrafyası - Tabii, Zırai, Beşeri, Baytari.

Ankara, Genelkurmay Matbaası.

Goetze, A., 1940:

Kizzuwatna and the Problem of Hittite Geography, New

Haven, Yale University Press.

______, 1957:

Kulturgeschichte des Alten Orients – Kleinasien,

München, C. H. Beck’sche Verlagsbuchhandlung.

______, 1968-1969:

“Das Beschwörungsritual für die Göttin Wišurijanza (Critical

Reviews)”, Journal of Cuneiform Studies XXII, s. 114-118.

Götze, A., 1933a:

Die Annalen Des Muršiliš (Heft VI), Mitteilungen Der

Vorderasiatisch – Aegyptischen Gesellschaft (E.V.) 38.

Band, Leipzig.

______, 1933b:

Kleinasien in Kulturgeschichte des Alten Orients

(Handbuch der Altertumswissenschaft III 1, 3), München, C.

H. Beck'sche Verlag Buchhandlung.

Götze, A., et. al.; 1929:

Keilschrifturkunden aus Boghazköi. Heft XXIII.

Historische Texte, Berlin, Vorderasiatische Abteilung der

Staatlichen Museen.

231

Gonnet, H., 1968:

“Les montagnes d’Asie Mineure d’après les textes hittites”

Revue Hittite et Asianique XXVI/83, s. 93-170.

Grayson, A. K., 1972 - 1976:

Assyrian Royal Inscriptions I-II, Records of the Ancient

Near East, Wiesbaden, Otto Harrasowitz.

______, 1980:

“The Chronology of the Reign of Ashurbanipal” Zeitschrift

für Assyriologie und Vorderasiatische Archäologie 70, s.

227-245.

______, 2002a:

Assyrian Rulers of the Early First Millennium B. C. I

(1114-859 B. C.), Reprinted, Toronto, University of Toronto

Press.

______, 2002b:

Assyrian Rulers of the Early First Millennium B. C. II

(858-745 B. C.), Reprinted, Toronto, University of Toronto

Press.

Gregory Abû’l Farac:

Gregory Abû’l Farac (Bar Hebraeus), Abû’l Farac Tarihi II

(Süryanice’den Çev. Ernest A. Wallis Budge, Türkçeye Çev.

Ömer Rıza Doğrul), Ankara, Türk Tarih Kurumu Yayınları,

1950.

232

Groddek, D., 2008:

Hethitische Texte in Transkription KBo 50, Dresdner

Beiträge zur Hethitologie 28, Wiesbaden, Harrassowitz

Verlag.

Groneberg, B. R. M., 1980:

Die Orts- und Gewässernamen der altbabylonischen Zeit

(Répertoire Géographique des Textes Cunéiformes III)

Wiesbaden, Reichert Verlag.

Grousset, R., 2006:

Başlangıcından 1071’e Ermenilerin Tarihi (Çeviren Sosi

Dolanoğlu), 2. Baskı, İstanbul, Aras Yayıncılık.

Gurney, O. R., 1948:

“Mita of Pahhuwa”, Annuals of Archaeology and

Anthropology 28, s. 32-47.

______, 1975:

The Hittites, London, Book Club Associates.

______, 1992:

“Hittite Geography: thirty years on”, Sedat Alp’a Armağan /

Festschrift für Sedat Alp - Hittite and Other Anatolian

and Near Eastern Studies in Honour of Sedat Alp (Edited

by Heinrich Otten, Ekrem Akurgal, Hayri Ertem, Aygül

Süel), Ankara, Anadolu Medeniyetlerini Araştırma ve

Tanıtım Vakfı Yayınları, s. 213-221.

233

______, 2003:

“The Upper Land, mātum elītum”, Hittite Studies in Honor

of Harry A. Hoffner Jr. On the Occasion of His 65th

Birthday (Ed. By G. Beckman, R. Beal, G. McMahon),

Winona Lake, Eisenbrauns, s. 119-126.

Günbattı, C., 1987:

“Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde Bulunan Üç

Tablet”, Ankara Üniversitesi DTCF Dergisi, XXXI/1-2, s.

189-199.

______, 2005:

“Kültepe’de Bulunmuş İki Antlaşma Metni” Belleten

LXIX/256, s. 759-780.

Güterbock, H. G., 1956:

“The Deeds Of Suppililiuma As Told By His Son, Mursili II”,

Journal of Cuneiform Studies 10, s. 41-68.

Güterbock, H. G. - Hoffner H. A., 1997:

The Hittite Dictionary of the Oriental Institute of the

University of Chicago - Volume P, Chicago, Published by

the Oriental Institute of the University of Chicago.

Haas V., 1986a:

“Einführung”, Das Reich Urartu. Ein altorientalischer

Staat im 1. Jahrtausend v. Chr., Konstanzer

Altorientalische Symposien Band I (Hrsg.) - Xenia Heft 17,

Konstanz, Universitätverlag Konstanz, s. 13-20.

234

______, 1986b:

“Die ältesten Nachrichten zur Geschichte des armenischen

Hochlands”, Das Reich Urartu. Ein altorientalischer Staat

im 1. Jahrtausend v. Chr., Konstanzer Altorientalische

Symposien Band I (Hrsg.) - Xenia Heft 17, Konstanz,

Universitätverlag Konstanz, s. 21-30.

______, 1994:

Geschichte der Hethitischen Religion, New York – Köln,

Brill.

Harutyunyan, N. – Grigoryan, S., 2011:

“Etymology of the words zieldi and zieldubi Urartian

Cuneiform Sources”, Aramazd – Armenian Journal of

Near Eastern Studies VI/2, s. 101-103.

Hauptmann, H., 1969/70:

“Norşun-Tepe, Historische und Ergebnisse der Grabungen

1968/69”, Istanbuler Mitteilungen 19/20, s. 21-78.

______, 1972:

“Norşuntepe Kazıları, 1970”, Keban Projesi 1970

Çalışmaları, Ankara, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Keban

Projesi Yayınları, s. 87-101 (Levha 67-75).

______, 1983:

“Neue Funde eurasischer Steppennomaden in Kleinasien”

Beiträge zur Altertumskunde Kleinasiens, Festschrift für

Kurt Bittel (Herausgegeben von R. M. Boehmer - H.

235

Hauptmann), Band I: Text, Mainz, Verlag Philipp von

Zabern, s. 251-270.

Hawkins, J. D., 1974:

“Assyrians and Hittites”, Iraq 36/1-2, s. 67-83.

______, 1982:

“The Neo Hittite States in Syria and Anatolia”, The

Cambridge Ancient History III/1, s. 372-441.

______, 1997:

“Mita” Reallexicon der Assyriologie und

Vorderasiatischen Archäologie 8, Berlin – New York, s.

271-273.

______, 1998:

“The Land of Išuwa: Hieroglyphic Evidence”, III.

Uluslararası Hititoloji Kongresi Bildirileri, Ankara, s. 281-

295.

Hewsen, R. H., 1965:

“Armenia According to the Ašxarhac’oyc’ ”, Revue des

Études Arméniennes II, s. 319-342.

______, 1982:

“Ptolemy’s Chapter on Armenia: An Investigation of His

Toponyms” Revue des Études Arméniennes XVI, s. 111-

150.

236

______, 1984:

“Introduction to Armenian Historical Geography III: The

Boundaries of Orontid Armenia”, Revue des Études

Arméniennes XXVIII, s. 347-366.

______, 1985:

“Introduction to Armenian Historical Geography IV: The

Boundaries of Artaxiad Armenia”, Revue des Études

Arméniennes XIX, s. 55-84.

______, 1992:

The Geography of Ananias of Shirak (Ašxarhac’oyc), The

Long and the Short Recensions (Introduction - Translation -

Commentary by Robert H. Hewsen), Wiesbaden, Beihefte

zum Tübinger Atlas des Vorderen Orients, Reihe B Nr. 77.

______, 2000:

Armenia: A Historical Atlas, 1. Edition, Chicago,

University of Chicago Press.

______, 2002:

“The Five “Peoples” of Tsopk/Sophene”, Armenian

Tsopk/Kharpert (Edited by Richard G. Hovannisian), Los

Angeles, s. 122 -136.

Hmayakian, S. G., 1995:

“Urartu – Vermächtnisse einer Hochkultur” Armenien 5000

Jahre Kunst und Kultur (redaktionelle Leitung Kristin

Platt) Tübingen, Ernst Wasmuth Verlag, s. 49-54.

237

Hoffner, H. A., 1976:

“A Join to the Hittite Mita Text” Journal Cuneiform Studies

28, s. 60-62.

Honigmann, E., 1970:

Bizans Devleti’nin Doğu Sınırı (Çev. Fikret Işıltan),

İstanbul, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları.

Houwink Ten Cate, P. H. J., 1970:

The Records of the Early Hittite Empire (c. 1450-1380),

Leiden.

Howard - Johnston, J. D., 1985:

“Byzantine Anzitene”, Armies and Frontiers in Roman and

Byzantine Anatolia (Ed. S. Mitchell) BAR International

Series 156, Oxford, s. 239-290.

Hulin, P., 1959:

“New Urartian Inscriptions from Adilcevaz”, Anatolian

Studies IX, s.189-195.

______, 1963:

“The Inscriptions on the Carved Throne-base of Shalmaneser

III”, Iraq XXV/1, s. 48-69.

Huntington, E., 1901:

“Weitere Berichte über Forschungen in Armenien und

Commagene”, Zeitschrift für Ethnologie 33, s. 173-209.

238

Hübschmann, H., 1969:

Die Altarmenischen Ortsnamen – Mit Beiträgen zur

Historischen Topographie Armeniens, Neudruck,

Amsterdam, Oriental Press.

Jahukyan, G. B., 1961:

“The Hayaša Language and Its Relation to the Indo-European

Languages”, Archiv Orientálni XXIX, s. 353- 405.

Jones, A. H. M., 1998:

Cities of the Eastern Roman Provinces, Oxford, Clarendon

Press.

Işık, C., 1987:

“Habibuşağı Nekropolü”, Belleten LI/200, s. 549 - 564.

Işık, F., 1989:

“Batı Uygarlığı’nın Kökeni: Erken Demirçağ Doğu-Batı

Kültür ve Sanat İlişkilerinde Anadolu”, Türk Arkeoloji

Dergisi 28, s. 1-39.

______, 1995:

Die Offenen Felsheiligtümer Urartus und ihre

Beziehungen zu denen der Hethiter und Phryger, Roma,

Gruppo Editoriale Internazionale.

______1995/1996:

“Das Felsgrab von Köseoğlu und Totentempel Urartus”

Archäeologische Mitteilungen aus Iran 28, s. 211-234.

239

İbni Bibi, 1941:

Anadolu Selçuki Devleti Tarihi (İbni Bibi’nin Farsça

Muhtasar Selçuknâmesinden Çev. M. Nuri Gençosman –

Notlar İlave Eden F. N. Uzluk), Ankara, Uzluk Basımevi.

İzbırak, R., 1982:

“Tunceli”, Türk Ansiklopedisi XXXI, Milli Eğitim

Bakanlığı Yayınları, s. 494-497.

Kaptan, E., 1980/1981:

“Türkiye Madencilik Tarihi İçinde Kalayın Önemi ve

Kökeni”, Maden Tetkik Arama Enstitüsü Dergisi 95-96,

s. 164-172.

Kaptan, E., 1992:

“Anadolu’da Eski Kalay ve Yeraltı Kalay Madenciliği”,

Jeoloji Mühendisliği 40, s. 15-19.

Karaosmanoğlu, M., 1991:

“Suçatı Urartu Kemeri”, Belleten LV/214, s. 595-693.

Karauğuz, G., 2002:

Hitit Devletinin Siyasi Antlaşma Metinleri, Konya, Çizgi

Kitabevi.

Karul, N., 2007:

“Tunceli’de İlk Çiftçiler”, Atlas Dergisi 168 (Mart), s. 32.

Katı, A., 2011:

Tunceli İl Çevre Durum Raporu, Tunceli, Tunceli Valiliği

Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü.

240

Kaya, M. A., 2004:

“Romalılar, Parthlar ve Armenia Krallığı (İ.Ö. 92 - İ.S. 4)”,

Tarih İncelemeleri Dergisi XIX/1, s. 73 - 86.

Keban Projesi, 1976:

Keban, Karakaya, Gölköy, Karababa: ODTÜ Keban

Projesi Aşagı ve Yukarı Fırat Havzaları Baraj Göl

Alanları Araştırmaları, Ankara, Türk Tarih Kurumu

Basımevi.

Kempinski, A. – Košak, S., 1970:

“Der Išmeriga-Vertrag”, Die Welt des Orients 5/2, s. 191-

217.

Kessler, K., 1995:

“Šubria, Urartu and Aššur Topographical Questions around

the Tigris Sources” Neo-Assyrian Geography (Ed. Mario

Liverani), Roma, Universitá di Roma, s. 55-67.

Kınal, F. 1974:

“Eski Anadolu Tarihinde Bazı Değişmeler”, Cumhuriyetin

50. Yıldönümünü Anma Kitabı, Ankara, Ankara

Üniversitesi Basımevi, s. 401-424.

King, L. W. - Thompson, R. C.. 1907:

The sculptures and inscription of Darius the Great on the

rock of Behistun in Persia, London, Oxford University

Press.

241

Klein, J. J., 1974:

“Urartian Hieroglyphic Inscriptions from Altıntepe”,

Anatolian Studies XXIV, s. 77-94.

Kleiss, W. – Hauptmann, H., 1976:

Topographische Karte von Urartu – Verzeichnis der

Fundorte und Bibliographie, Archäologische Mitteilungen

aus Iran – Ergänzungsband 3, Berlin, Dietrich Reimer Verlag.

Klengel, H., 1968:

“Die Hethiter und Išuwa”, Oriens Antiquus 7, s. 63-76.

______, 1976:

“Nochmals zu Išuwa”, Oriens Antiquus 15, s. 85-89.

______, 1978:

“Mitanni: Probleme seiner Expansion und politischen

Struktur”, Revue Hittite et Asiatique 36, s. 91-115.

______, 1999:

Geschichte des Hethitischen Reiches, Handbuch der

Orientalistik I/XXXIV, Leiden.

Konyar, E., 2007:

“ ‘Anıtsal Kaya İşaretleri’ ? Atlı Araba Yapım Teknikleri

Üzerine Yeni Görüşler” Türk Eski Çağ Enstitüsü Haberler

23, s. 1-5.

Kosyan, A., 2000:

“The Hittite Kingdom and The Countries of the Armenian

Highland in the 15th Century B.C.”, On the 300th

242

Anniversary of the Mkhitarist Congregation, Yerevan, s.

161-174 (Ermenice).

______, 2006a:

“Arnuwandas I in the East”, Aramazd – Armenian Journal

of Near Eastern Studies 1, s. 72-97.

______, 2006b:

”Aryans in Pahhuwa”, The Countries and Peoples of the

Near and Middle East XXV, s. 247-258 (Ermenice).

______, 2009:

“On the Ethnic Background of Išuwa (A Preliminary Study)”,

Aramazd – Armenian Journal of Near Eastern Studies

IV/2, s. 85-97.

______, 2010:

“Western Periphery of Urartu and Beyond”, Aramazd –

Armenian Journal of Near Eastern Studies V/1, s. 43-54.

______, 2011:

“Towards The Hittite Eastern Periphery (KUB XLIX 11)”,

Aramazd – Armenian Journal of Near Eastern Studies

VI/2, s. 86-94.

Koşay, H. Z., 1969:

“Pulur in the Keban Region”, Archaeology 22/4 (October), s.

320-321.

______, 1970:

243

“Pulur (Sakyol) Kazısı 1968 Ön Raporu” 1968 Yaz

Çalışmaları, Ankara, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Keban

Projesi Yayınları, s. 139-142.

______, 1971:

“Pulur (Sakyol) Kazısı, 1969”, Keban Projesi 1969

Çalışmaları, Ankara, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Keban

Projesi Yayınları, s. 99-101 (Levha 73-79).

______, 1972:

“Sakyol (Pulur) Tarih Öncesi Kazısı”, VII. TTK (Ankara

25-29 Eylül 1970) Kongreye Sunulan Bildiriler I, Ankara,

s. 53-56.

______, 1976:

Keban Projesi Pulur Kazısı, 1968-1970/Keban Project

Pulur Excavations 1968-1970, Ankara, Ortadoğu Teknik

Üniversitesi Keban Projesi Yayınları.

______, 1979:

“Kebanın Pulur (Saktol) Höyüğ Kazısında Bulunan Kutsal

Ocaklar”, VIII. Türk Tarih Kongresi (11-15 Ekim 1976)

Kongreye Sunulan Bildiriler I, Ankara, s. 77-80 (Levha 41-

44).

Kökten, K., 1971:

“Keban Baraj Gölü Alanında Taş Devri Araştırmaları, 1969

(Levha 11-21)” Keban Projesi 1969 Çalışmaları/Keban

244

Project 1969 Activities, Ankara, Ortadoğu Teknik

Üniversitesi Keban Projesi Yayınları, s. 13-16.

______, 1974:

“Keban Baraj Gölü Alanında Dip Tarih Araştırmaları 1971

(Levha 1-30)”, Keban Baraj Projesi 1971

Çalışmaları/Keban Project 1971 Activities, Ankara, Orta

Doğu Teknik Üniversitesi Keban Projesi Yayınları, s. 1–5.

König, F. W., 1955-1957:

Handbuch der chaldischen Inschriften I-II, AfO Beiheft 8,

Graz, Biblio - Verlag.

Köroğlu, K., 1995:

“Aššur – Urartu Yazılı Belgeleri ve Arkeolojik Kalıntılar

Işığında Alzi/Enzi Ülkesi (Elazığ Bölgesi) Tarihi

Coğrafyası”, Prof. Dr. Hakkı Dursun Yıldız Armağanı,

İstanbul.

______, 1996:

Urartu Krallığı Dönemi’nde Elazığ (Alzi) ve Çevresi, 1.

Baskı, İstanbul, Arkeoloji ve Sanat Yayınları.

______, 2007:

“New Observations on the Origin of the Single-Roomed

Rock-Cut Tombs of Eastern Anatolia” (Ed. Metin Alparslan,

Meltem Doğan-Alparslan, Hasan Peker), Belkıs Dinçol ve

Ali Dinçol'a Armağan. VITA. Festschrift in Honor of

245

Belkıs Dinçol and Ali Dinçol, İstanbul, Ege Yayınları, s.

445-456.

______, 2008:

“Urartu Kaya Mezar Geleneği ve Doğu Anadolu’daki Tek

Odalı Kaya Mezarları’nın Kökeni” Arkeoloji ve Sanat 127,

s. 21 - 38.

Kroll, S., 2012:

“Rusa Erimena in archäologischem Kontext”, Biainili –

Urartu, The Proceedings of the Symposium held in

Munich 12-14 October 2007 (Edited by S. Kroll – C. Gruber

– U. Hellwag – M. Roaf – P. Zimansky), Peeters, Acta

Iranica, s. 183-186.

Lanfranchi, G. B. - Parpola, S., 1990:

The Correspondence of Sargon II, Part II. Letters from

the Northern and Northeastern Provinces (State Archives

of Assyria V), Helsinki, Helsinki University Press.

Laroche, E., 1966:

Les Noms des Hittites, Paris, Librairie C. Klincksieck.

______, 1967:

“Das Beschwörungsritual für die Göttin Wišurijanza”,

Bibliotheca Orientalis XXIV NO 5/6, s. 344-345.

______, 1971:

Catalogue des textes hittites, Paris, Éditions Klincksieck.

246

______, 1981:

“Les Noms des Hittites” (Supplement) Hethitica IV, s. 3-58.

Laessøe, J., 1959:

“Building Inscriptions from Forth Shalmaneser Nimrud”,

Iraq 21, s. 38-41.

______, 1959:

“A Statue of Shalmaneser III from Nimrud”, Iraq 21, s. 147-

157.

Larsen, M. T., 1976:

The Old Assyrian City - State and Its Colonies,

Mesopotamia Copenhagen Studies in Assyriology Volume 4,

Copenhagen, Akademisk Forlag.

Le Strange, G., 1895a:

“Description of Mesopotamia and Baghdād, written about the

year 900 A.D. by Ibn Serapion (Part I), Journal of the Royal

Asiatic Society 1895, s. 1-77.

Le Strange, G., 1895b:

“Description of Mesopotamia and Baghdād, written about the

year 900 A.D. by Ibn Serapion (Part II), Journal of the

Royal Asiatic Society 1895, s. 255-316.

Lehmann - Haupt, C. F., 1907:

Materialen zur älteren Geschichte Armeniens und

Mesopotamiens, Berlin, Weidmannsche Buchhandlung.

247

Lewy, J., 1937:

Tablettes Cappadociennes III. Série, Paris, Paul Geuthner.

______, 1950:

“Ḫatta, Ḫattu, Ḫatti, Ḫattuša and “Old Assyrian” Ḫattum”

Archiv Orientálni XVIII/3, s. 366-441.

______, 1962:

“Old Assyrian Evidence Concerning Kuššara and Its

Location” Hebrew Union College Annual 33, s. 45-57.

Lewy, J. - Hecker, K., 1966:

Die Keilschrifttexte der Universitaetsbibliothek Giessen,

(Berichte und Arbeiten aus der Universitätsbibliothek

Giessen 9), Giessen, Publikationen zu den Giessener

Papyrussammlungen.

Lohmann, E., 1906a:

“Durch Sophene und Kataonien” Globus XC/3, s. 37-42.

______, 1906b:

“Durch Sophene und Kataonien”, Globus XC/4, s. 53-57.

Luckenbill, D. D., 1926-1927:

Ancient Records of Assyria and Babylonia I-II, Chicago.

Magie, D., 1950:

Roman Rule in Asia Minor – To the End of the Third

Century After Christ, Vol. I: Text, Princeton.

248

Mansel, A. M., 2014:

Ege ve Yunan Tarihi, 10. Baskı Ankara, Türk Tarih

Kurumu.

Marciak, M., 2012:

“The Historical Geography of Sophene”, Acta Antiqua

Academiae Scientiarum Hungaricae 52, s. 295-338.

______, 2014:

“The Cultural Landscape of Sophene from Hellenistic to

Early Byzantine Times”, Göttinger Forum für

Altertumswissenschaft 17, s. 13-56.

Marizza, M., 2007:

“Dignitari Ittiti del tempo di Tutḫaliya I/II, Arnuwanda I,

Tutḫaliya III” Eothen 15, Firenze.

Matthews, J., 2007:

The Roman Empire of Ammianus, 2. Edition, Ann Arbor,

Michigan Classical Press.

Matiossian, V., 2002:

“Kharpert/Malatia (Tsopk-Melitene) and Armenian Origins”,

Armenian Tsopk/Kharpert (Ed. Richard G. Hovannisian),

Los Angeles, Mazda Pubilishers, s. 59-86.

Mayor, A., 2013:

Mithridates – Zehirlerin Kralı, Roma’nın En Amansız

Düşmanının Hayatı ve Efsanesi (Çev. Gürkan Ergin), 1.

Baskı Ankara, Türkiye İş Bankası Yayınları.

249

McMahon, G., 1989:

“The History of the Hittites” Biblical Archaeologist 52 - 2/3

(June/September), s. 62-77.

Melchert, H. C., 1993:

Cuneiform Luvian Lexicon (Lexica Anatolica Volume 2),

Chapel Hill.

______, 2007:

“Middle Hittite revisited” Studi Micenei ed Egeo-Anatolici

XLIX (VI Congresso Internazionale di Ittitologia Roma, 5-9

Settembre 2005), s. 525-531.

Melikishvili, G. A., 1960:

Urartskie Klinoobraznye Nadpisi, Moskow, Izdavel’stvo

Akademii Nauk SSSR.

Mellink, M. J., 1965:

“Mita, Mushki and Phrygians”, Anadolu Araştırmaları II/1-

2, s. 317 - 325.

______, 1973:

"Archaeology in Asia Minor", American Journal of

Archaeology 77/2, s. 169 - 193.

Mikhael Attaleiates, 2008:

Tarih (Çeviren: Bilge Umar) İstanbul, Arkeoloji ve Sanat

Yayınları.

250

Movsisyan, A., 2001:

Aratta Kutsal Yasalar Ülkesi – M.Ö. 28.- 22. Yüzyıllar

(Çev. Sarkis Seropyan), İstanbul, Aras Yayıncılık.

Nashef, K., 1982:

Die Orts-und Gewässernamen der mittelbabylonischen

und mittelassyrischen Zeit (Repertoire Géographique des

Textes Cunéiformes V), Tübinger Atlas des Vorderen

Orients, Reihe B, Wiesbaden, Dr. Ludwig Reichert Verlag.

______, 1991:

Die Orts-und Gewässernamen der altassyrischen Zeit

(Repertoire Géographique des Textes Cunéiformes IV),

Tübinger Atlas des Vorderen Orients, Reihe B, Wiesbaden.

Nercessian, Y. T., 2011:

“Coinage of the Armenian Kingdom of Sophene (ca. 260 - 70

B. C.)”, Armenian Numismatic Journal 37/3 (September),

s. 47 -65.

Nişanyan, S., 2010:

- Adını Unutan Ülke – Türkiye’de Adı Değiştirilen Yerler

Sözlüğü, İstanbul, Everest Yayınları.

O’Callaghan, R. T., 1948:

Aram Naharaim. A Contribution to the History of Upper

Mesopotamia in the Second Millenium B.C., Roma,

Pontificium Institutum Biblicum.

251

Osmanoğlu, C., 1966:

“Tunceli’nde Tarih” Yeni Fırat 29, s. 16-17.

Otten, H., 1969:

Sprachliche Stellung und Datierung des Madduwatta-Textes

Studien zu den Bogazköy-Texten 11, Wiesbaden, Otto

Harrassowitz.

______, 1980-1983:

“Kummaha”, Reallexikon der Assyriologie und

Vorderasiatischen Archäologie 6 (Klagegesang-Libanon),

s. 334.

Otten, H. – Rüster, C., 1977:

“Textanschlüsse und Duplikate von Boğazköy-Tafeln (41-

50)”, Zeitschrift für Assyriologie und Vorderasiatische

Archäologie 67, s. 53-63.

Öğün, B., 1971:

“Haraba Kazıları, 1969 (Levha 34-41)” Keban Projesi 1969

Çalışmaları/Keban Project 1969 Activities, Ankara, Orta

Doğu Teknik Üniversitesi, Keban Projesi Yayınları 1/2.

______, 1978:

“Die urartäischen Bestattungsbräuche”, Studien zur Religion

und Kültür Kleinaiens. Festschift für F.K. Dörner II,

Leiden, s. 639-678.

252

Ökse, A. T., 2007:

“Ancient mountain routes connecting central Anatolia to the

upper Euphrates region”, Anatolian Studies 57, s. 35-45.

______, 2008:

“Sivas Bölgesinin Hitit Yerleşim Tarihi ve Kökenleri”

Muhibbe Darga Armağanı (Haz. T. Tarhan – A. Tibet – E.

Konyar), İstanbul, Sadberk Hanım Müzesi, s. 365-373.

Özbal, H., 1983:

“Tepecik ve Tülintepe Metal, Filiz ve Cüruf Analizleri

Sonuçları”, Arkeometri Ünitesi Bilimsel Toplantı

Bildirileri, III, Ankara, s. 203-218.

Özgüç, N., 1949:

“Dövlek Köyünden (Şarkışla İlçesi) Getirilen Eti Heykelciği”,

Türk Tarih, Arkeologya ve Etnografya Dergisi V, s. 46-

52.

Özgüç, T., 1969:

Altıntepe II. Mezarlar, Depo Binası ve Fildişi Eserler,

Ankara, Türk Tarih Kurumu.

______, 2005:

Kültepe, Kaniš – Neša, Ankara, Yapı Kredi Yayınları.

Parlak, L., 2004:

Yukarı Fırat’ta Tarihi Eserler, Elazığ.

253

Parpola, S., 1970:

Neo-Assyrian Toponyms (Alter Orient und Altes

Testament 6), Kevelaer/Neunkirchen-Vluyn.

______, 1987:

The Correspondence of Sargon II, Part I. Letters from

Assyria and the West (State Archives of Assyria I),

Helsinki, Helsinki University Press.

Parpola, S. - Porter, M., 2001:

The Helsinki Atlas of the Near East in the Neo-Assyrian

Period, Helsinki, The Casco Bay Assyriological Institute -

The Neo-Assyrian Corpus Project.

Payne, R. M., 2006:

Urartu Çiviyazılı Belgeler Kataloğu, İstanbul, Arkeoloji ve

Sanat Yayınevi.

Payne, M. R.- Sevin, V., 2001:

“A New Urartian Inscription from Elazığ/Bahçecik, Eastern

Turkey”, Studi Micenei ed Egeo-Anatolici 43/1, s. 111-119.

Pecorella, P. E., 1973:

“Neo-Hittite Levels of Malatya”, The Proceedings of the

Xth International Congress of Classical Archaeology I

(Ed. E. Akurgal), Ankara-İzmir, 135-142.

Perikhanian, A. 1971:

“Les inscriptions araméennes du roi Artachès” Revue des

Études Arméniennes N.S. 8, s. 169-174.

254

Pernicka, E. - Keller, J. - Cauvin, M. - C., 1997:

“Obsidian from Anatolian Sources in the Neolithic of the

Middle Euphrates Region (Syria)”, Paléorient 23/1, 1997, s.

113-122.

Plin. nat.

Pliny the Elder, Natural History (Translated by H. Rackham)

Volume II: Books 3- 7, Loeb Classical Library 352,

Cambridge, Harvard University Press, 1942.

Plut. Luc.

Plutarch, Lives Volume II: Themistocles and Camillus.

Aristides and Cato Major, Cimon and Lucullus (translated

by Bernadotte Perrin), Loeb Classical Library, Cambridge,

Harvard University Press, 1914.

Plut. Sul.

Plutarch, Lives, Volume IV: Alcibiades and Coriolanus.

Lysander and Sulla, (Translated by Bernadotte Perrin)

Cambridge, The Loeb Classical Library, Cambridge,

Harvard University Press, 1916.

Plut. Pomp.

Plutarch, Lives, Volume V: Agesilaus and Pompey.

Pelopidas and Marcellus (with an English translation by

Bernadette Perrin), The Loeb Classical Library, Cambridge,

Harvard University Press, 1917.

255

Polyb.

Polybius, The Histories Volume VI: Books 28-39 Fragments

(Edited and translated by S. Douglas Olson, translated by W.

R. Paton, revised by F. W. Walbank, Christian Habicht), The

Loeb Classical Library, Cambridge, Harvard University

Press, 2012.

Polyb.

Polybius, The Histories Volume III: Books 5-8 (Translated

by W.R. Paton), The Loeb Classical Library, Cambridge,

Harvard University Press, 2003.

Procopius, History of Wars,

Volume I: Books I - II (with an English Translation by H. B.

Dewing), The Loeb Classical Library, London, Harvard

University Press, 1961.

Procopius, On Buildings, General Index,

(Translated by H. B. Dewing - Glanvillle Downey) Loeb

Classical Library, Cambridge, Harvard University Press,

1940.

Ramsay, W. M., 2010:

The Historical Geography of Asia Minor, Cambridge,

Cambridge University Press.

Russell, H. F., 1980:

Pre-Classical Pottery of Eastern Anatolia: based on a

survey by Charles Burney of sites along the Euphrates

256

and around Lake Van, Oxford, British Institute of

Archaeology at Ankara.

______, 1984:

“Shalmaneser’s Campaign to Urartu in 856 B.C. and the

Historical Geography of Eastern Anatolia According to the

Assyrian Sources”, Anatolian Studies XXXIV, s. 171-201.

______, 1987:

“Archaeological Evidence for the Assyrians in South-East

Turkey in the First Millennium B.C.” Anadolu Demir

Çağları/Anatolian Iron Ages I, İzmir, Ege Üniversitesi

Edebiyat Fakültesi Yayını, s. 56-64.

Reichmuth, S., 2011:

“Mita von Pahhuwa (CTH 146)”, Dresdner Beiträge zur

Hethitologie (Hethitologie in Dresden) 35, s. 109-144.

Sagona, C., 2004:

“Literary Tradition and Topographic Commentary”,

Archaeology at the North-East Anatolian Frontier, I

(Antonio Sagona - Claudia Sagona), Ancient Near Eastern

Studies Supplement 14, Paris - Louvain - Dudley, Peeters, s.

25-71.

Salvini, M., 1972:

“Le Testimonianze Storiche Urartee Sulle Regioni del Medio

Eufrate MEΛITHNH, KOMMAГHNH, ΣOΦHNH,

TOMIΣA”, La Parola del Passato CXLII-CXIV, s. 100-111.

257

______, 1995:

“Some Historic-Geographical Problems Concerning Assyria

and Urartu” Neo- Assyrian Geography (Ed. Mario

Liverani), Roma, s. 43-53.

______, 2001:

“Monumental Stone Inscriptions”, Ayanis I, Ten Years’

Excavations at Rusahinili Eiduru-kai 1989 - 1998 (Ed.

Altan Çilingiroğlu - Mirjo Salvini), Documenta Asiana VI,

Roma, s. 251-270.

______, 2004:

“Reconstruction of the Susi Temple at Adilcevaz on Lake

Van” A View from the Highlands, Archaeological Studies

in Honour of Charles Burney (Ed. Antonio Sagona),

Peeters, s. 245-275.

______, 2005:

“Studi prepatori per il ‘Corpus dei testi urartei (CTU)’.

Ricerche del 2004 e 2005 in Turchia orientale. Studi Micenei

ed Egeo-Anatolici XLVII, s. 257-272.

______, 2006:

Urartu Tarihi ve Kültürü (Çev. Belgin Aksoy), İstanbul,

Arkeoloji ve Sanat Yayınları.

258

______, 2008:

Corpus dei Testi Urartei Volume I-II, Roma, Pubblicazioni

dell’Istituto di Studi sulle civiltà dell’Egeo e del Vicino

Oriente del Consiglio Nazionale delle Ricerche.

______, 2012a:

Corpus dei Testi Urartei Volume IV, Roma, Pubblicazioni

dell’Istituto di Studi sulle civiltà dell’Egeo e del Vicino

Oriente del Consiglio Nazionale delle Ricerche.

______, 2012b:

“Das Corpus der urärtaischen Inschriften”, Biainili – Urartu,

The Proceedings of the Symposium held in Munich 12-14

October 2017 (Edited by S. Kroll – C. Gruber – U. Hellwag

– M. Roaf – P. Zimansky), Peeters, Acta Iranica 51, s. 111-

134.

Saraçoğlu, H., 1989:

Doğu Anadolu Bölgesi, İstanbul, Milli Eğitim Bakanlığı

Yayınları.

Sayce, A. H., 1930:

“Hittite and Moscho-Hittite”, Revue Hittite et Asianique I/1,

s. 1-8.

Sayles, W. G., 1999:

Ancient Coin Collecting VI: Non - Classical Cultures, Iola

WI, Krause Publications.

259

Schäfer, H. P., 1973/74:

“Zur Stele Menuas aus Bağın (Balın)”, Istanbuler

Mitteilungen 23/24, s. 33-37.

______, 1977:

“Die Inschrift Rusa II Argištehinis in Mazgirt-Kaleköy” Studi

Micenei ed Egeo-Anatolici 18, s. 249-268.

Seidl, U., 2004:

Bronzekunst Urartus, Mainz, von Zabern.

______, 2012:

“Rusa son of Erimena, Rusa son of Argišti and

Rusahinili/Toprakkale Biainili – Urartu, The Proceedings

of the Symposium held in Munich 12-14 October 2007

(Edited by S. Kroll – C. Gruber – U. Hellwag – M. Roaf – P.

Zimansky), Peeters, Acta Iranica, s. 177-181.

Sevin, V., 1987:

“Malatya-Elazığ-Bingöl İlleri Yüzey Araştırması, 1985”, IV.

Araştırma Sonuçları Toplantısı, Ankara, s. 279-300.

______, 1988a:

“Elazığ-Bingöl İlleri Yüzey Araştırması, 1986”, V.

Araştırma Sonuçları Toplantısı II, Ankara, s. 1-44.

______, 1988b:

“The Oldest Highway: Between the Regions of Van and

Elazığ in Eastern Anatolia” Antiquity 62/236, s. 547-551.

260

______, 1988c:

“Elazığ Yöresi Erken Demir Çağı ve Muşkiler Sorunu”,

Höyük I, s. 51-64.

______, 1989a:

“Elazığ – Bingöl Yüzey Araştırması” VI. Araştırma

Sonuçları Toplantısı 1987, s. 451-500.

______, 1989b:

“Urartular’a ait Dünyanın En Eski Karayolu”, Anadolu

Araştırmaları XI, s. 47-63.

______, 1991:

“The Southwestward Expansion of Urartu: New

Observations” Anatolian Iron Ages II, s. 97-112.

______, 2005:

“Elazığ/Bahçecik Yazıtı ve Urartu Eyalet Sistemi Üzerine

Düşünceler” Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi

15/2, s. 379-384.

Sherwin-White, S. - Kuhrt, A., 1993:

From Samarkhand to Sardis: A New Approach to the

Seleucid Empire, London: Duckworth, University of

California Press.

Sinclair, T. A., 1989:

Eastern Turkey: An Architectural and Archaeological

Survey III, London, The Pindar Press.

261

Singer, I., 1985:

“The Battle of Nihriya and the End of the Hittite Empire”,

Zeitschrift für Assyriologie und Vorderasiatische

Archäologie 75, s. 100-123.

______, 2007:

“Who were the Kaška” Phasis 10 (II), The Argonautica and

World Culture II, s. 166-181.

Sir Gavaz, Ö., 2006:

“Hitit Kenti Zalpa’nın Yeri Üzerine” Anadolu/Anatolia 31,

s. 1-18.

______, 2008:

“Hitit İmparatorluk Devri Krallarından I. Šuppiliulima

Döneminde Anadolu”, Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler

Enstitüsü Dergisi 1/1, s. 21-39.

Steinherr, F., 1958:

“Die Urartäischen Bronzen von Altıntepe”,

Anatolia/Anadolu III, s. 97-102.

Strab.

Strabo Geography, Volume V: Books 10-12 (Translated by

Horace Leonard Jones), Loeb Classical Library, Cambridge,

Harvard University Press, 1928.

Şahin, S., 1991:

“Forschungen in Kommagene I: Epigraphik”, Epigraphica

Anatolica 18, s. 99-113.

262

Tac. ann.

Tacitus, Annals, Books 13 -16 (Translated by John Jackson),

Loeb Classical Library 322, Cambridge, Harvard University

Press, 1937.

Tarhan, M. T., 1982:

“Urartu Devleti’nin Kuruluş Evresi ve Kurucu Krallardan

Lutipri = Lapturi Hakkında Yeni Görüşler”, Anadolu

Araştırmaları VIII (1980), s. 69-114.

______, 1986:

“Urartu Devleti’nin Yapısal Karakteri”, IX. Türk Tarih

Kongresi - Kongreye Sunulan Bildiriler I (Ankara: 21-25

Eylül), Ankara, Türk Tarih Kurumu Yayınları.

Taşyürek, O. A., 1979:

“A Rock Relief of Shalmaneser III on the Euphrates”, Iraq

XLI/1, s. 47-53.

Taracha, P., 1997:

“Zu Den Tutḫalija II – Annalen CTH 142”, Die Welt Des

Orients XXVIII, s. 74-84.

______, 2009:

Religions of Second Millennium Anatolia Dresdner Beiträge

zur Hethitologie 27, Wiesbaden, Harrassowitz Verlag.

Tarn, W. W., 1933:

“Chapter I – Persia, from Xerxes to Alexander” Cambridge

Ancient History VI (Macedon, 401-301 B.C.) (Edited by J.

263

B. Bury - S. A. Cook - F. E. Adcock), 2. Impression,

Cambridge, Cambridge at the University Press, s. 1-24.

Taylor, J. G., 1868:

“Journal of a Tour in Armenia, Kurdistan and Upper

Mesopotamia, with Notes of Researches in the Deyrsim

Dagh, in 1866”, Journal of Royal Geographical Society of

London 38, s. 281-361.

Tekin, O., 2011:

Eski Yunan ve Roma Tarihine Giriş, 5. Baskı, İstanbul,

İletişim Yayınları.

Tiratsyan, N., 2008:

“Luwian Gods in Urartu ?”, Aramazd – Armenian Journal

of Near Eastern Studies III/1, s. 79-84.

Toffteen, O. A., 1907:

“Notes on Assyrian and Babylonian Geography”, The

American Journal of Semitic Languages and Literatures

23/4, s. 323-357.

Torri, G., 2005:

“Militärische Feldzüge nach Ostanatolien in der

mittelhethitischen Zeit”, Altorientalische Forschungen

32/2, s. 386-400.

Toumanoff, C., 1963:

Studies in Christian Caucasian History, Washington,

Georgetown University Press.

264

T. C. Içişleri Bakanlığı, 1982:

İller İdaresi Genel Müdürlüğü, Köylerimiz 1981, Ankara,

Yenigün Matbaası.

Ulaşoğlu, İ. H., 2009:

Tunceli Kültür Envanteri, Tunceli, Türkiye Cumhuriyeti

Tunceli Valililiği.

Ungnad, A., 1938:

“Eponym”, Reallexicon der Assyriologie und

Vorderasiatischen Archäologie II, s. 412-457.

Urfalı Mateos – Papaz Grigor, 2000:

Urfalı Mateos Vekayi-Nâmesi (952-1136) ve Papaz

Grigor’un Zeyli (1136-1162) (Türkçeye Çev. Hrant D.

Antreasyan), Ankara, Türk Tarih Kurumu.

Ünal, A., 1974:

“Ḫattušili III (Teil I - Ḫattušili bis zu seiner

Thronbestigung)”, Texte der Hethiter 3, Heidelberg.

Ünal, M. A., 1999:

XVI. Yüzyılda Çemişgezek Sancağı, Ankara, Türk Tarih

Kurumu Yayınları.

Van Loon, M. N., 1966:

Urartian Art. Its Distinctive Traits in the Light of New

Excavations, İstanbul, Nederlands Historisch-

Archaeologisch Instituut.

265

______, 1974:

“The Euphrates Mentioned by Sarduri II of Urartu”

Anatolian Studies Presented to Hans Güstav Güterbock

on the Occasion of his 65th Birthday (Ed. K. Bittel- H. J.

Houwink), İstanbul, s. 187-194.

Von Gall, H., 1968:

“Zu den Kleinasiatischen Treppentunneln”, Archäologischer

Anzeiger 1967/4, s. 504-527.

Von Schuler, E., 1965:

Die Kaškäer, Berlin, Walter De Gruyter & Co.

Waterman, L., 1930:

Royal Correspondence of the Assyrian Empire - Part III

(University of Michigan Studies, Humanistic Series Volume

XIX) Ann Arbor, University of Michigan Press.

Wäfler, M., 1976:

“Das neuassyrische Felsrelief von Eğil” Archäologischer

Anzeiger 2, s. 290-305.

______, 1980-1981:

“Zum assyrisch – urartäischen Westkonflikt”, Acta

Praehistorica et Archaeologica 11/12, s. 79-97.

Westenholz, J. G., 1997:

Legends of the Kings of Akkade: The Texts, Eisenbrauns.

266

Wheeler, E. L., 2002:

“Southwestern Armenia as a Roman Frontier: 188 B.C. – 299

A.D.” Armenian Tsopk/Kharpert (Ed. Richard G.

Hovannisian), Los Angeles, Mazda Publishers, s. 87-122.

Weissbach, F. H., 1927:

“Sophene”, Paulys Realencyclopädie der classischen

Altertumswissenschaft, Reihe 2, Band III A 1, Stuttgart, s.

1015-1019.

Wilson, J. V. K., 1962:

“The Kurba’il Statue of Shalmaneser III”, Iraq XXIV, s. 90-

115.

Wisemann, D. J., 1956:

“A Fragmentary Inscription of Tiglath-pileser III from

Nimrud”, Iraq 18, s. 117-129.

Wittke, A. M., 2007:

“Das Land Mušku” Aramazd – Armenian Journal of Near

Eastern Studies II, s. 124-136.

Xen. an.

Ksenophon, Anabasis (Onbinlerin Dönüşü) (Türkçe’ye çev.

Tanju Gökçöl), 2. Baskı, İstanbul, Sosyal Yayınlar, 1998.

Xen. Kyr.

Ksenophon, Kyros’un Eğitimi [Kyrou Paideia] (Eski

Yunanca Aslından Çeviren Furkan Akderin), İstanbul, Alfa

Basım Yayın, 2007.

267

Yakar, J., 1984:

“Regional and Local Schools of Metalwork in Early Bronze

Age Anatolia: Part I “, Anatolian Studies 34, s. 59-86.

______, 2007:

Anadolu’nun Etnoarkeolojisi (Çev. Selen Hırçın Riegel),

İstanbul, Homer Yayınevi.

Yapıcı, S., 2007:

“Medeniyetler Merkezi; Palu” Murat Havzası, Palu

Dayanışma ve Kültür Derneği Yayını, 3, s. 6-9

Yıldırım, R., 1988:

“Burmageçit Urartu Miğferleri”, Fırat Üniversitesi Dergisi

(Sosyal Bilimler), 2/2, s. 217-228.

______, 1989:

“Elazığ Müzesi’nde Bulunan Birkaç Urartu Kılıcı”, Fırat

Üniversitesi Dergisi (Sosyal Bilimler) 3/3, s. 279-288.

______, 1991:

“Urartian Belt Fragments from Burmageçit, now on Display

in Elazığ Museum”, Anatolian Iron Ages II, s. 131-148.

______., 2013:

“Harput/Elazığ Yöresinin Tarihi Coğrafyası”, Fırat

Üniversitesi Harput Uygulama ve Araştırma Merkezi –

Geçmişten Geleceğe Harput Sempozyumu (Elazığ 23-25

Mayıs 2013), Elazığ, s. 297-306.

268

Yiğit, T., 1995:

“Tarih Öncesi ve Hitit Döneminde Išuwa Bölgesi” Tarih

Araştırmaları Dergisi 28 (Ayrı Basım), s. 233-251.

______, 1997:

“M.Ö. II. Binyıl Kentlerinden Šamuḫa’nın Tarihi ve

Lokalizasyonu Üzerine” Tarih Araştırmaları Dergisi

XIX/30, s. 273- 287.

______, 2006:

“Uršu Kuşatması Metni’nin Yeniden Değerlendirilmesi”,

Anadolu/Anatolia 31, s. 43-55.

Zadok, R., 1985:

Geographical Names According to New- and Late -

Babylonian Texts (Répertoire Géographique des Textes

Cunéiformes 8), Wiesbaden, Reichert Verlag.

Zimansky, P. E., 1995:

“The Urartian Frontier as an Archaeological Problem” Neo-

Assyrian Geography (Ed. Mario Liverani), Roma, s. 171-

180.

______, 2005:

“The cities of Rusa II and the end of Urartu”, Anatolian Iron

Ages 5 (Ed. A. Çilingiroğlu-G. Darbyshire), London, s. 235-

240.

269

ÖZET

Asur Ticaret Kolonileri Çağı’nda Zubana ya da Súpána' adıyla Tunceli bölgesi tarihsel çağlara girmiştir. Eski Asurca yazılı belgeler, ticari kervan güzergâhlarının

üzerinde yer alan ve adına bēt wabrim denilen küçük ticari merkezlerin Zubana’da bulunduğunu teyit etmektedir. Asurlu tüccarların Zubana/Súpána ülkesinde yaptıkları iş için yerel muhafızlara (maṣṣartum) ticaret vergisi ödemeleri söz konusu topraklarda siyasi bir örgütlenme olduğuna işaret etmektedir. Bir Hitit yazılı belgesinde Šuppina adıyla bir defaya mahsus olarak anılmıştır ve sonrasında

Ṣupa(ne/i) / Šupa şehri ülkesi biçimiyle Urartu çivi yazılı kaynaklarına, Šuppani ismiyle de Asur kayıtlarına girmiştir. M.Ö. IX. yüzyılın sonlarında Urartu egemenliğine giren Ṣupa(ne/i), Argišti oğlu Rusa (M.Ö. 673 - 652/647) Dönemi’nin sonuna kadar Urartu Krallığı’nın batı eyaletinin bir parçası görünümündedir.

“Pahhuwalı Mita Metni” başlığı ile bilim dünyasına kazandırılmış KUB XXIII

72 + KUB XL 10 + KBo L 66 + KBo L 216 + KBo L 218 metni, M.Ö. XV. yüzyılın son çeyreğindeki Tunceli ve Bingöl bölgelerinin tarihini kurgulayabilme olanağı vermektedir. Hitit kralı I. Arnuwanda (M.Ö. 1420 - 1400) Dönemi’ne tarihlendirilen

Pahhuwalı Mita Metni’ne göre resmi olarak bir Hitit müttefiği görünümündeki Mita

önderliğindeki Pahhuwa, politik yükümlülüklerini yerine getirmeyerek çevresindeki yerel liderlerle beraber Hitit karşıtı bir politika izlemiştir. Nihayetinde Pahhuwa kralı

Mita ve işbirlikçileri yenilgiye uğratılmış ve onlar Hititlerle bir barış antlaşması yapmak zorunda kalmışlardır. Sözü edilen Hitit belgesinin Pahhuwa şehri ülkesi ile

Tunceli, Zuhma ülkesi ile de Bingöl-Palu bölgesinin siyasal yapısını yansıttığına yönelik güçlü kanıtlar toplanmıştır.

270

Hititler’in Orta Krallık Dönemi’nde Pahhuwa gibi idari organizasyonunu

Yaşlılar Meclisi’ne dayandıran Zuhma, Bingöl ve yakın çevresi ile ilişkilendirilebilecek en eski toponimdir. Buna karşın Bingöl Bölgesi’nin Asur

Ticaret Kolonileri Çağı’ndaki tarihsel adı ve ticaret ile ilişkisi tanımlanamamıştır.

Orta ve Yeni Asur kaynaklarında KUR Suhme, KUR Zuḫme ya da KUR Suhni yer adları birbirlerinin yerine kullanılan ve aynı toponimi ifade eden iki ayrı yazım şeklidir.

Suḫme/Suhni ülkesinin Murat (Arzania/Arsania) Nehri’nin kuzeyinde yer aldığını söz konusu dönemdeki Asur kaynakları doğrulamaktadır. Suḫme ülkesinden başta I.

Tukultī-apil-Ešarra(M.Ö. 1115-1077) ve III. Šulmānu-ašarēd (M.Ö. 859-824) gibi

Asur krallarının yağma seferlerinde söz edilmiştir. Asur kralı III. Šulmānu-ašarēd

M.Ö. 856 yılındaki askeri seferinde Suḫme’nin Uaštal adını taşıyan tahkimli bir

şehrinden ve Sua adlı bir yöneticisinden söz etmesi, bölgesinde yerel bir krallık

örgütlendiğini göstermektedir. M.Ö. 799 yılındaki bir Asur kaydı, Suhni (Suhme)

ülkesinden en son sözeden yazılı belgedir ve M. Ö. IX. yüzyıl sonlarından itibaren

Urartu yayılmacılığıyla tanışan bölgeye ilişkin Urartu kaynakları URU Šebeteria, KUR

Ḫašime, KURAluše/i gibi çok parçalı siyasal bir yapıyı tasvir etmektedir.

Tunceli ve Bingöl topraklarını da içerisine alan Yukarı Fırat Bölgesi’nde ortalama Urartu egemenliği 125 yıl kadar sürmüş olup muhtemelen bölgeyle ilk teması Urartu kralı İšpuini zamanında olmuştur. Minua zamanında Urartu eyalet sistemi içerisine dâhil edilen bölgede, Urartu kralı II. Sarduri(M. Ö. 756-730)’nin saltanatının ilk ve son yılları ile M.Ö. 709 yılındaki göçebe kavimlerin istilasını kapsayan zaman dilimlerinde Urartu kontrolü bölgede kesintiye uğramıştır. Bu dönemi takiben Argišti oğlu Rusa zamanında Yukarı Fırat Bölgesi’nde Urartu

271 egemenliği yeniden tesis edilmiş ve aynı kralın son yıllarında vuku bulan siyasal karışıklıklar neticesinde elinde bulundurduğu söz konusu topraklar yitirilmiştir.

M.Ö. 190 yılında Romalılar’ın Magnesia savaşında Seleukoslar’ı mağlup etmeleri ve ardından M.Ö. 188 yılında Apameia Antlaşması’nın Seleukoslar’a getirdiği politik yükümlülükler sonucu Sophene strategosu Zariadris bağımsızlığını ilan ederek Sophene kralı olmuştur. Karkathiokerta ve Arsamosata adındaki iki

şehirden yönetilen Hellenistik Sophene Krallığı, “Büyük” unvanlı Armenia kralı II.

Tigran tarafından ilhak edilerek bağımsızlığına son verilmiştir. Sonrasında Roma ve

Bizans dönemlerinde çeşitli dillerde farklı değişkeleriyle anılan Sophene’nin etimolojik mirası, çivi yazılı kaynaklarda Súpána/Zubana ile Šupa(ne/i)-Šuppani olarak geçen yer adlarına dayandırılmaktadır. Bu nedenle Sophene, Türk - İslam fetihlerine değin üç bin yıl yaşamış bir yer adı olarak Anadolu’nun en eski toponimlerinden biridir.

Yılcak Höyük üzerinde tespit edilen buluntulara göre Tunceli - Bingöl bölgelerinin yerleşim tarihi Neolitik Çağ’a değin geriye gitmektedir. Tunceli - Bingöl alanlarında yapılmış sınırlı düzeydeki arkeolojik araştırmalar höyükler ve düz yerleşimler ile kale tarzında olmak üzere iki tip yerleşim modeli olduğunu ortaya koymuştur. Kale yapılarının bazıları askeri, dinsel ve idari merkez olma özellikleri ile ön plana çıkarken bazıları ise Urartu ulaşım ağı ile ilişkili daha küçük boyutlu yerleşimlerdir.

272

ABSTRACT

During the age of Assyrian Colonies, the present region of Tunceli show up itself in the history with the name either Zubana or Súpána. Ancient Assyrian written documents proves that there were small trade centres called bēt wabrim in Zubana located on trade roads. That Assyrian merchants were paying trade taxes to the local guards (maṣṣartum) of Zubana/Súpána for their commerce dealings indicates that there was a political organization in these lands. In a Hittitian written document it has been referred as Šuppina just once and then appeared in Urartian cuneiform scripts as

Ṣupa (ne/i) / Šupa city land and as Šuppani in the Assyrian records. In the end of IX. century B.C. Ṣupa(ne/i) that came under the domination of Urartu looks like as a western state of Urartu Kingdom until the end of the reign Rusa, son of Argišti(673-

652/647 B.C.).

Text KUB XXIII 72 + KUB XL 10 + KBo L 66 + KBo L 216 + KBo L 218 introduced to the world of science as "The text of Mita of Pahhuwa" makes it possible to envision the history of Tunceli and Bingöl regions during the last quarter of XV. B.C. According to the text of Mita of Pahhuwa which dates back to the period of Hittitian King I. Arnuwanda (1420 - 1400 B.C.) despite being an ally to Hittite,

Pahhuwa under the leadership of Mita has not fulfill its political responsibility to

Hittite; on the contrary, together with other local leaders in the region Pahhuwa work against Hittitian domination. However, Mita, King of Pahhuwa, and its allies has been defeated and forced to sign a treaty. There are significant evidences on the fact that the mentioned Hittitian document reflects the political situation of Tunceli with

Pahhuwa city-state and Bingöl-Palu with Zuhma city-state.

273

During the middle kingship of Hittitians, Zuhma governing structure of which depends on council of elders like Pahhuwa is the oldest toponomy in Bingöl and its vicinity. However, the region of Bingöl has not been associated with any commercial relation or name in Assyrian Trade Colonies Age. In Middle and New Assyrian sources the two names KUR Suhme, KUR Zuḫme or KUR Suhni describe the same land.

That Suḫme/Suhni land was in the north of Murat River (Arzania/Arṣania) is proven by Assyrian sources of this age. Suhme Land is firstly mentioned in the invasions of

Assyrian kings like Tukultī-apil-Ešarra (1115-1077 B.C.) and III. Šulmānu-ašarēd

(859-824 B.C). That Assyrian King III. Šulmānu-ašarēd mentioned a city Uaštal and ruler Sua of Suḫme in his military campaign in 856 B.C shows that there was a local kingdom. An Assyrian record in 799 B.C is a written document which mention about the Suhni (Suhme) land the most and Urartu resources on the region, where from the end of IX. B.C exposed to the invasion of Urartu, describes a multipartite political structure as Šebeteria, KUR Ḫašime, KURAluše/i.

Urartu domination in Upper Euphrates region in which Tunceli and Bingöl are located, has approximately longed 125 years and possibly the first contact has been made during Urartu king Išpuini. The region that has been included to the Urartu state system in the time of Minua, during the periods that cover first and last years of the reign of Urartu King II. Sarduri (756-730 B.C) and invasion of nomadic tribes in

709 B.C. has suspended Urartu domination over the region. Following this period, during Rusa, son of Argišti, Urartu domination over the Upper Euphrates region re- established; however, because of the political turmoil in the last years of this king those lands has been lost.

274

After victory of Romans over Seleucids in Magnesia war in 190 B.C, as a consequence of the obligations that Apameia treaty in 188 B.C. brought to Seleucids declaring independence Zariadris, strategos of Sophene, has become king of

Sophene. Helenistic Sophene Kingdom which has been ruled from two cities

Karkathiokerta and Arsamosata, has lost independence by annexation of the "Great" titled Armenia King II. Tigran. Then etymologic heritage of Sophene, mentioned differently in various languages during Roman-Byzantium ages, attributed to land names called as Súpána/Zubana and Šupa(ne/i)-Šuppani in cuneiform scripts. Thus

Sophene was one of the oldest toponymies of Anatolia lived three thousand years until Turkish-Islamic invasions.

According to the remains of Yılcak Höyük the settlement history of Tunceli-

Bingöl district history goes back to Neolithic Age. Limited archaeological researches on Tunceli-Bingol region has indicated that there are two types of settlements as mounds and settlements and castle like settlements. While some castles stand for being military, religious and administration centres some of them are smaller settlements related with Urartian transportation network.

275

276

277

Resim - 1

KUB XXIII 72 Metni’ne Ait Fragmanların Otografisi

278

Resim - 2

KUB XXIII 72 Metni’nin Arkayüz 1-24’e Ait Otografisi

279

Resim - 3 Til - Enzit Höyüğü’nün Genel Görünümü

Resim - 4 Til - Enzit Höyüğü Orta Çağ Duvarları

280

Resim - 5 Sophene Kralı Kserkses’e Ait Bir Sikke (https://www. cngcoins.com)

Resim - 6 Sophene Kralı Abdissares’e Ait Bir Sikke (https://www. cngcoins.com)

281

Resim - 7 Sophene Kralı Arkathius/Arkathias’a Ait Bir Sikke (www. acsearch. info)

Resim -8 Sophene Kralı Morphilig’e Ait Bir Sikke (https://www. cngcoins.com)

282

Resim - 9 Elazığ Müzesi’nden Hellenistik ve Roma Sophenesi’ne Ait Mimari Yapı Elemanları

Resim - 10

Elazığ / Kessirik’ten Roma İmparatoru Nero’ya Ait Kitabe (M. Balaban Arşivi)

283

Resim - 11 Yılcak Höyüğü’nün Batıdan Genel Görünümü

Resim - 12 Yılcak Höyüğü ‘nden Prehistorik Çağlara Ait Obsidiyen Aletler

284

Resim - 13 Yılcak Höyüğü’nden Çeşitli Dönemlere Ait Aletler

Resim - 14 Yılcak Höyüğü’nden Çeşitli Dönemlere Ait Seramik Kırıkları

285

Resim - 15 Pulur Höyüğü’nden Kalkolitik Çağ’a Ait Bir Kap

Resim - 16 Pulur Höyüğü’nden M.Ö. III. Binyıla Ait Kutsal Bir Ocak (Keban Projesi, 1976: 11)

286

Resim - 17 Efkâr Tepe Höyüğü’nün Güneyden Genel Görünümü

Resim - 18 Konaktepe /Göktepe Höyüğü’nün Batıdan Genel Görünümü

287

Resim - 19

Bingöl - Karakoçan (Elazığ) Yönündeki Urartu Karayolu

Resim - 20 Pertek (Tunceli) Pınarlar Nahiyesi Yakınlarındaki Urartu Karayolu (E. Danık Arşivi)

288

Resim - 21 Anbar Kalesi’nin Genel Görünümü

Resim - 22 Anbar Kalesi Kaya Mezarı

289

Resim - 23 Bağin Kalesi’nin Batıdan Genel Görünümü

Resim - 24 Bağin Kalesi’nin Güneyden Genel Görünümü

290

Resim - 25 Bağin Kalesi’ne İlişkin Orta Çağ Duvarları

Res. 26 Bağin Kalesi’ne İlişkin Orta Çağ Duvarları

291

Resim - 27 Resim - 28 Bağin Urartu Yazıtı Bağin Urartu Yazıtı’nın Kopyası

(Schäfer, 1973/74: 33)

292

Resim - 29 Bahçecik Urartu Konaklama İstasyonunun Planı (Sevin, 1989b: Lev. VI)

Resim - 30 Bahçecik Urartu Yazıtı

293

Resim - 31 Eski Pertek Kalesi Genel Görünümü

Resim - 32 Eski Pertek Kalesi’nin Güneyden Genel Görünümü

294

Resim - 33 Eski Pertek Kalesi Urartu Kutsal Alanı

Resim - 34 Masumu - Pak Kalesi’nin Batıdan Görünümü

295

Resim - 35

Masumu - Pak Kalesi Kaya Basamakları

Resim - 36

Masumu - Pak Kalesi Kayaya Oyulmuş İşlevsel Mekânlar

296

Resim - 37 Mazgirt Kalesi Genel Görünüm

Resim - 38 Mazgirt Kalesi Urartu Kaya Mezarı

297

Resim - 39 Mazgirt/Kaleköy Kalesi Genel Görünümü

Resim - 40 Mazgirt/Kaleköy Kalesi Kaya Mezarı

298

Resim - 41 Mazgirt/Kaleköy Kalesi Açık Hava Tapınağı

Resim - 42 Mazgirt/Kaleköy Kalesi Merkezi Bir Yapının Kaya Tabanı

299

Resim - 43 Mazgirt/Kaleköy Kalesi Urartu Yazıtı

Resim - 44 Mazgirt/Kaleköy Kalesi Urartu Yazıtı’nın Kopyası (Schäfer, 1977: 257)

300

Resim - 45 Oğundu Kalesi Genel Görünümü

Resim - 46 Oğundu Kalesi Demir Çağı Sur Duvarları

301

Resim - 47 Palu Kalesi Genel Görünüm

Resim - 48 Palu Kalesi Urartuca Yazıtı

302

Resim - 49 Rabat Kalesi’nin Doğudan Genel Görünümü

Resim - 50 Rabat Kalesi’nin Batıdan Genel Görünümü

303

Resim - 51 Rabat Kalesi Yakınlarındaki Tarihi Köprü

Resim - 52 Rabat Kalesi’nin Sitadelin Görünümü

304

Resim - 53

Rabat Kalesi’nin Sitadele Ulaşımı Sağlayan Basamaklı Tünel

Resim - 54

Rabat Kalesi’nin Kaya Mezarı

305

Resim - 55

Rabat Kalesi Nekrapol Alanına Ait Bir Mezar Kapak Taşı

Resim - 56

Sebeterias Kalesi’nin Genel Görünümü (Esen, 2011: 29)

306

Resim - 57 Güneyden Sinan Kalesi’nin Bir Görünümü (E. Danık Arşivi)

Resim - 58 Sinan Kalesi Kaya Sunak Alanı

307

Resim - 59 Ulukale Kalesi’nin Doğudan Genel Görünümü

Resim - 60 Ulukale Kalesi’nin Açık Hava Tapınağı

308

Resim - 61 Vasgirt (Çalıözü) Yerleşiminin Genel Görünümü (E. Danık Arşivi)

Resim - 62 Derviş Hücreleri (İn Delikleri), Batısından Genel Görünüm

309

Resim - 63 Derviş Hücreleri (İn Delikleri)’nin Batısından Genel Görünümü

Resim - 64 Derviş Hücreleri Kompleksindeki Ulaşımı Sağlayan Kaya Koridoru

310

Resim - 65 Derviş Hücreleri’nde Bulunan Bir Odanın İçerden Görünümü

Resim - 66 Derviş Hücreleri’nde Bulunan Bir Oda Mekânın Mimari Döşemi

311

Resim - 67 Gelin Odaları’ndan Genel Görünüm (İ. Yoleri Arşivi)

Resim - 68 Gelin Odaları Kaya Mezarları ile İlişkili Basamaklı Tünel (İ. Yoleri Arşivi)

312

Resim - 69 Gelin Odaları’ndan Bir Kaya Mezarı

Resim - 70

Gelin Odaları Kaya Mezarı İçerisindeki Niş

313

TABLO - 1

URARTU BATI EYALETİ VALİLERİNİN URARTU VE ASUR KRALLARI İLE SENKRONİK KRONOLOJİSİ*

Urartu Batı Eyaleti Valileri Urartu Senkronizmi Asur Senkronizmi

_ Išpuini V. Šamši - Adad (M. Ö. 825-810) ( M. Ö. 823-811)

Titia Minua III. Adad - nārāri (M. Ö. 805-?) (M. Ö. 810-785/780) (M. Ö. 811-783)

Titia ? I. Argišti IV. Šulmānu- ašarēd (M. Ö. 779-764) (M. Ö. 783 -773)

III. Aššur-dan (M. Ö. 773-755) Zaia(ni) II. Sarduri (M. Ö. 745- ?) (M. Ö. 757-735) V. Aššur - nārāri (M. Ö. 755-745) III. Sarduri (M.Ö. ? - ?) III. Tukultī-apil- Ešarra (M. Ö. 745-727)

V. Šulmānu-ašarēd I. Rusa (M.Ö. 727-722) (M. Ö. 719-713) II. Šarru-kin Siplia (M. Ö. 722-705) (M. Ö. 720/715-?) II. Argišti Siplia ? (M. Ö. 713-?) Sin-ahhī-erība (M. Ö. 705-681) II. Rusa (M.Ö. ?-?)

III. Rusa Aššur -aḫḫe-iddina (M. Ö. 673-647) (M. Ö. 681-669) Andaria (M.Ö. ? - 657) Aššur-bāni-apli IV. Sarduri (M. Ö. 669-631) (M.Ö. 646 - 638)

______

* Urartu ve Asur krallarının kronolojik düzeni Fuchs, 2012: 158’den uyarlanmıştır.

314

TABLO - 2 SOPHENE VE SELEUKOS KRALLIKLARI ARASINDAKİ SENKRONİK KRONOLOJİ

Sophene Senkronizmi Seleukos Senkronizmi Seleukos I Nicator (M.Ö. 305 - 281) Antiokhos I Soter (M.Ö. 281 - 261) Antiokhos II Theos (M.Ö. 261 - 246) Arsames I (M.Ö. 260 - ?) Arsames II (M.Ö. ? - 228) Seleukos II Kallinikos (M. Ö. 246 - 225)

Kserkses (M.Ö. 228 - 212/202-201 ?) Seleukos III Soter (M.Ö. 225 - 223)

Antiokhos III Büyük (M.Ö. 223 -187) Abdissares (M.Ö. 212 - 200) Zariadris (M.Ö. 200 - 187) Arkathius (M.Ö. 187 - 175) Seleukos IV Philopator (M.Ö. 187 - 175) Mithrobuzanes I (M.Ö. 175- 163- ?) Antiokhos IV Epiphanes (M.Ö. 175 - 164) Antiokhos V Eupator (M.Ö. 164 - 162) Demetrius I Soter (M.Ö. 162 - 150) Morphilig (M.Ö. 160 ? - 140 ?) Alexander Balas (M.Ö. 150 - 145) Demetrius II Nikator (M.Ö. 145 - 141) ? Antiokhos VI Epiphanes (M.Ö. 145 - 142) Antiokhos VII Sidetes (M.Ö. 138 - 129) ? Demetrius II Nikator (M.Ö. 129 - 125) Kleopatra Thea (M.Ö. 126 - ) Kleopatra Thea & Antiokhos VIII Grypos (M.Ö. 125 - 121) ? Seleukos V (M.Ö. 125 - ?) Antiokhos VIII Grypos (M.Ö. 121 - 96) Artanes ( ? - 95) Antiokhos IX Kyzikenos (M.Ö. 115 - 95) Arsakes (M.Ö. 90 - 70)

315

EK - 1

KUB XXIII 72 + KUB XL 10 + 1684/u

TRANSKRİPSİYON*

Önyüz

┌ ┐ ┌ ┐ ┌ ┐ 1) [...... ] M Ú-ša-a- pa-an ú- up-pa -x[

MPí-i]g-ga-n[a...... ] A-NA MMi-i-ta!

2) [...... ]x nu ka-a-aš a-pa-a-aš

┌ ┐? ┌ ┐ MLu- pa -ki-u-ut-ta-a[š...... t]a-aš MAr-zi-u- ut -ta-aš

3) [...... u]t-ta-aš MŲa-ar-ti-i-la-aš 2 LÚ.MEŠ x[....

...... M]Ḫu-ṷa-aš-ša-a-ta-aš BE-EL GIŠTUKUL

┌ ┐ 4) [...... ]- a -la-a-aš MḪa-te-e-eš :ke-ma 2

LÚMEŠ [...... -i]k-ki-na-a-aš-ša DUMU MÚ-ša-a-pa

5) [...... URU]Pa-aḫ-ḫu-ṷa nu-uš URUḪa-at-tu-ši [……………………-ú]-en

______

┌ ┐ 6) [nu.………………………………………………...da]- i -ú-en ka-a-ša MMi-i-ta-aš

┌ ┐ [………………li]- in -ki-iš-ki-it nu-za ŠA-PAL NI-IŠ DINGIRMEŠ

______

* Reichmuth, 2011: 112 - 119.

316

7) [ ..….……………..…….…………………………………….]x am-mu-ug-ga-ṷa-ra-aš

A-NA MMi[-i-ta ku-u-r]u-ur nu-ṷa-ra-aš-mu LÚKÚR-ỊA nu-ṷa-ra-an

8) [.…………………………….…………………………am]-mu-ug-ga-ṷa-ra-aš A-NA

MMi-[i-ta ták-š]u-ul nu-ṷa-za ka-a-ša ú-uk MMi-i-ta-aš

9) […...... URU DIDLI.HI.A-u]š ŠA DUTUŠI har-m[i

URUA-pár]-hu-u-la-an URUḪur-la-an URUHal-mi-iš-na-an

10) […..……………………………………………………………………………………………………...Š]A DUTUŠI

ÉRINMEŠ [...k]i-ša-an-ta -ru

______

11) [...... n]u-ṷ[a-r]a-an

ḫu-u-ma-an-ta-an an-da ar-nu-mi nu- ṷa-r[a-…………]xx

12) […...... i]š-kán

da-a-ịa-aš-kán-na nu-ṷa a-pa-a-at-ta [...-u]š

13) [...... …………...……………….…………………………-a]n a-

LÚ ┌ ┐ ┌ ┐ ! pé-el ȚE4-MI I-NA KÁ- ỊA Ú- UL tar-na at - ti

14) [.…...... ]x

URUPa-ah-hu-wa a-ar-aš na-aš-ta li-in-g[a-a-u]š šar-ra-at-ta-at

15) [...... ]x-ịa-at

nu IT-TI DUTUŠI im-ma Ù [IT]-TI KUR URUḪA-AT-TI

16) [.……………………………..……………………………………………………z]a ŠA

┌ ┐ ┌ ┐ LÚKÚR ŠA MÚ-ša-a-pa DUMU.MUNUS-Š[Ú A-N]A DAM -ŠU da-aš

______

317

┌ ┐ 17) [...... I]Š- TU

┌ ┐ KUR URUḪA-AT-TI-ṷa-kán hu-ṷa- it nu-ṷa -mu-u[š -ša-a]n

18) [...... -š]a-an

┌ ┐ ┌ an-da A-NA MMi-i-ta x[...... ] ma -a-an DUTUŠI-ma

19) [...... ]x

┌ ┐ ┌ ┐ up-pí a-pa-a-ša-aš pé-ra-a[n ar-ha] mu-un-na a-it nu ki-iš -ša-an te-et ú-u[k...... ]x

ša-a-ku-it [....]

20) [...... Ú]-UL

ku-i-uš-ga u-uh-h[u-un URUPa-aḫ-ḫ]u-ṷa Ú-UL ku-iš-ki ú-it

______

21) [...... Ú-U]L

┌ ┐ ku-it-ki pa- iš xx [……...... ]x ṷa-ịa I-NA KUR URUI-šu-ṷa

22) [...... ]x Ú-UL

┌ ┐ ┌ ┐ ku- it -[ki...... ] D UTUŠI-ịa-az ku-i-uš

23) [...... URUPa-a]ḫ-ḫu-ṷa-

┌ ┐ m[a...... A-N]A LÚ URUI-šu-ṷa an-da pa-iz-zi

24) [...... (-)i]š-ḫa-a-x-x[(-)]-

┌ ┐ ša-an na-aš-šu an-tu-uh-ša-an ar-nu-zi

25) [.…...…………………………………………………………………………………...]x

an-t[u...... d]a-a-ṷa-u-wa-ar ar-nu-zi…………………………..]x

318

┌ ┐ 26) [...... ] na-aš-ma

lu-te[………………. ……a-p]a-a-ša-aš-ši-iš-ša-an nam-ma KASKAL-an

27) […...... n]am-ma-ṷa-aš-ši-kán

[………] ki-iš-ša-an kap-pu-u-uš-ki-iz-zi

______

28) [...... r]a-a a-uš-zi

┌ ┐ n[a-…………] ú -ṷa-u-e-ni ku-in 1EN EGIR-pa šar-ni-in-ki-eš-ki-u-e-ni

29) [...... URUḪa]l-

┌ ┐ mi-iš-na- an URUPa-aḫ-ḫu-u-ra-an URU URUA-pár-hu-u-la-an

30) [...... ]x

┌ ┐ EGIR -an ša-ra-a zi-ik-ki-it nu KUR URUI-šu-ṷa

31) […...... a]n-za

nu-kán pa-a-ir ŠA KUR URUKum-ma-a-ha URU.DIDLI.HI.A ku-e-nir

32) [...... -t]a

Ù LÚMEŠ URUTi-im-mi-ịa na-at-ša-an an-da

33) [...... ]x

ku-ṷa-pí ku-ṷa-pí ŠA D[UT]UŠI LÚKÚR

______

34) […...... -]x-za x[-……..…………….………......

┌ ┐ ]- ša -ri nu-za-kán URU-ri ša-ra-a a-pu-u-un tar-na-i nu ka-a-ša

319

35) [...... pé-r]a-an kat-ta………………………......

┌ ┐ ]-ú-ša ka-a-ša D[UT]UŠI li -in-ga-nu-nu-un nu a-ap-pa I-NA URUPa-aḫ-ḫu-ṷa

36) [...... ] UGULA 10UT-TA [………………….k]u-iš

┌ ┐ MPí- ig -ga-na-a-aš nu MMi-i-ta-aš me-ek-ki ku-it ṷa-aš-ta-aš-ki-it

┌ ┐ 37) [...... ]x nu a-pa- a - [aš……………………..]x i-

┌ ┐ da- a -lu-uš an-tu-ṷa-aḫ-ḫa-aš NI-IŠ DINGIRLIM-kán a-pa-a-aš-ša šar-ra-aš-ki-it

38) [...... ]x LÚMEŠ URU Ma-x[…………………..]x x

┌ ┐ ┌ ┐ ARAD MEŠ DUTU ŠI za-aḫ-ḫi-ịa-at nu-za-kán A-BU-ŠU ŠUM-an hal-za-iš nam-

ma-aš-za

┌ ┐ 39) [……...... ]x ú-uk nam- ma ŠA DUTUŠI ku-i-uš

┌ ┐ URUDIDLI.HI.A MMi-i-ta-aš a-pa-a-aš-ša har-kán-zi URUHal-mi-iš-na-an ku-i- uš

┌ ┐ 40) [im-ma ku-i-uš...... ] nu-ṷa-ra-aš MHa-aš-ša-a-na-aš ku-iš har- ta

LÚ nu-ṷa-ra-aš KUŠ7 e-eš-ta ú-ga-ṷa-az Ú-UL im-ma LÚ-aš nu-ṷa-ra-aš Ú-UL pí-iḫ-ḫi

______

41) [...... QA-DU] DAMMEŠ-ŠU-NU DUMUMEŠ - ŠU-NU

DUMU.DUMUMEŠ - ŠU-NU SAG. GÉME. ARADMEŠ - ŠU-NU GUDHI.A - ŠU-NU

UDUHI.A - ŠU-NU QA-DU MI-IM-IM-ŠU-NU ar-nu-ut-tén

┌ ┐ 42) [……………………….a-ap-pa SĺGma-iš-t]a- an ma-ši-ṷa-an-ta-an le-e ap-te-ni É

M MEŠ HI.A HI.A Ka-li-mu-na-ịa QA-DU DAM-ŠU DUMU - ŠU GU4 -ŠU UDU - ŠU

320

43) […………………………………………………….]š-ten ŠA DUTUŠI-ịa A-NA

┌ ┐ GIŠTUKUL ku-i- e-eš pé-ra-an ar-ha iš-pár-te-er LÚMEŠ URUA-ar-hi-i-ta

44) […...... ]x ku-iš šu-ma-a-aš A-NA LÚMEŠ

┌ ┐ URUPa-ah-hu -ṷa an-da ú-ṷa-an-za na-an ḫu-u-ma-an-ta-an an-da

45) [ar-nu-ir……………………………………………..]x DUMU x x x x x[……….]x

┌ ┐ šu-me -en-za-an-kán URU-ri ku-e-da-ni-ik-ki EG[IR]-an

46) […...... -ị]a

an-da pa-a-an-za na-an-ša-an ku-e-da-ni

47) […………………………………………...……………………………………….] x-an

A-NA DUTUŠI a-pu-u-un URU-an kat-ta ta-a-ṷa-na

┌ ┐ 48) [...... ]- tén

pa-ra-a hu-u-da-a-ak na-iš-tén

49) […………………………………………………..] x x x x……...... [……………]

50. ve 65. satırlar arasındaki 16 satırın eksik olduğu tahmin edilebilir. Ancak 60.

satırdan itibaren korunabilen işaretlerin yorumlanması yoluyla metnin uzunluğu bir fikir

edinilebilir.

60') […………………………………………………………………………………….

┌ ┐ ku-it ḫa-a]p-pí-ra-a-an nu-kán a-pa-a-at-ta IŠ-TU KUR- ŠU a -ap-pa

ṷa-a-aš-tén na-at pa-ra-a pí-iš-tén

66’) x x [………………………………………………………………………………...]

┌ ┐ 67’) ma-a-na - x[…………….………………………………………………………]

321

┌ ┐ 68’) ka-ru-ú [………………………………………………………………………..]

┌ ┐ 69’) kat-ta-an ……………………………………………………………………….]

┌ ┐ 70’) me-eg-ga -x……………………………………………………………………….

┌ ┐ 71’) ú-e-šu - [……………………………………………………………………….]

72’) x x x [………………………………………………………………………….……]

______

73’) nu-uš-š[a-an…….…………………………………………………………………..]

┌ ┐ 74’) ud- da -[………………………………………………………………………..]

75’) pa-ah-[………………...……………………………………………………………..]

┌ ┐ 76’) na- aš […………………………...………………………………………………]

85’) x x […………………………………………………………………………………..]

┌ ┐ 86’) a - ra-a[ḫ- …………………………..…………………………………………...]

87)’ x x [………………..………………………………………………………………...]

91’) [………………………………………………………..] x-[…………………….....]

92’) [...... URUPa-a]ḫ-ḫu-ṷa MPa-x[(-)...... ]

93') [...... ]15 LÚMEŠ ŠU.GI x[...... ]

322

┌ ┐ 94') [...... ]x x- an -ta LÚ-x[...... ]

95') [...... ] MM]i-i-t[a...... ]

96') [...... ] x x [...... ]x[...... ]

Arka Yüz

1) [………….……… MA-r]i-iḫ-pí-iz-zi-in-na L[Ú URUPít-te-í]a-ri-ga MA-i-iš-ši-ịa LÚ

URUDu-ug-ga-a-ma MA-l[i-...... LÚ URU...... ]

┌ ┐ 2) nu-uš-ma-aš ŠA-PAL NI-IŠ DING[IRMEŠ ki-i]š-ša-an da-i-ú- en

ka-a-ša MMi-i-ta-aš[-ṷa-aš-ta-a[š-ki-it………………………………………….]

┌ ┐ ┌ ┐ ┌ ┐ 3) ku-e u-da-a-ar ti-ịa- a - [an] e -eš-ta a-pa-a-ša-at-kán hu -u-ma-an-ta

šar-ra-aš nu A-NA MM[i-i-ta……………………………]

4) pé-ra-an kat-ta te-eḫ-ḫu-un [na-a]t šu-me-eš hu-u-ma-an-te-eš

┌ ┐ ┌ ┐ iš -ta-ma-aš-tén nu ka-a-ša D UTUŠI x[...... ]

5) A-NA LÚMEŠ URUPa-aḫ-ḫu-ṷa-ma [ḫa-a]t-ra-a-nu-un nu ma-a-an

┌ ┐ pa-a- an-zi LÚMEŠ URUPa-aḫ-ḫu-ṷa ha-an-da-a-an -z[i……………………………..]

┌ ┐ 6) [Q]A- DU DAM -ŠU DUMU.MUNUS MÚ-[ša-a-pa-an DUM]UMEŠ- ŠU QA-DU

MEŠ HI.A HI.A E-ŠE17-TI-ŠU QA-DU SAG GÉME ARAD - ŠU GU4 - ŠU- UDU -Š[U-

┌ ┐ ┌ ┐ 7) [É] M Ha-aš-ša-a-na É M [Ka-li-m]u-na QA-DU DAMMEŠ-ŠU-NU DUMUMEŠ-

MEŠ HI.A HI.A ŠU-NU SAG GÉME ARAD - ŠU-NU GU4 -ŠU-NU UDU -ŠU-[NU

323

8) ar-nu-an-zi nu h[u-u-ma-an pa-ra]-a pí-an-zi a-ap-pa SĺGma-iš-t[a-an

┌ -ma]- ši-ṷa-an -ta-an Ú-UL a[p-pa-an-zi]

______

9) 5 SAG.DUMEŠ-ịa-ká[n…………………….M]Ú-ša-a-pa I-NA URUPa-aḫ-ḫu-ṷa še-[er]

IT-TI DUMU.MUNUS-ŠU nu a-pé-e-ịa […………………….]

┌ ┐ 10) ŠA DUTUŠI-ịa ku-[i-uš URUDIDLI.HI.A] har-kán-zi URUHal-mi-iš-na-an URU[Hur-l]a-

an URUPa-aḫ-ḫu-u-ra-an URUA-pá[r-hu-u-la-an...... ]

┌ ┐ 11) ar-ha tar-na-an-zi x[………………. MÚ-š]a-a-pa-ịa ap-pa-an-zi na-an

┌ ┐ pa- ra -a pí-an-zi ma-a-na-aš-kán URUPa-[ah-hu-ṷa…………………]

12) na-aš ku-ṷa-pí pa-a-an-za na-an-ša-an ku-e-da-ni URU-ri EGIR-an

┌ ┐ na -an-ša-an A-NA DUTUŠI kat-ta p[í-an-zi...... ]

______

┌ ┐ ┌ ┐ 13) ŠA KUR URU I-šu-ṷa-ịa ku-it ku -it ḫar-kán-zi an-tu-uh-ša-an

HI.A HI.A GU4 UDU ḫu-ịa-an-za-aš-ša-aš-ma-aš-kán [……………………….]

┌ ┐ ┌ ┐ 14) an-da pa-a-an-za nu an-tu-ṷa-aḫ- ḫa -aš ku-iš a-ag-ga-a- an -za

┌ ┐ GU HI.A UDUHI.A ku-iš ar-ha a-da-a-an [-za…………………………….]

┌ ┐ ┌ ┐ ┌ ┐ 15) ku- i-ša e-eš-zi-ma ša-a-ku- ṷa-at-kán du-ug-ga-a- ri nu hu-u-ma-an

┌ ┐ pa- ra-a pí-an-zi a-ap-pa Sĺ[Gma-iš-ta-an ma-ši-ṷa-an-ta-an le-e ap-pa-an-zi]

324

┌ ┐ ┌ ┐ ┌ 16) na-at pa-ra-a pí-an-zi ŠA D U[TUŠI-ị]a ku-it tu-uz-zi-iš I- NA

┐ ┌ ┐ KUR URU Kum-ma-a-ha e-eš-ta nu-[……………………………]

17) pé-ra-an ar-ḫa iš-pár-za-a[š-ta A]-NA LÚMEŠ URUPa-aḫ-ḫu-ṷa-ma-aš-

┌ ┐ ┌ ┐ kán an- da pa-it na-an hu-u-ma-an-ta -[an an-da ar-nu-ir]

______

┌ ┐ ┌ ┐ 18) nam-ma ÉRIN MEŠ -an MU-ti M[U-ti pí-iš -kán-zi nu ma-aḫ-ḫa-an ÉRINMEŠ

┌ ┐ URUI-šu- ṷa šu-me-en-za-an-na ÉRINMEŠ-KU-NU ni-ni-in-[kánta…………………]

┌ ┐ 19) ÉRINMEŠ URUPa-ah- hu -ṷa-ịa [……………..a]n-da A-NA ÉRINMEŠ-KU-NU

QA-TAM-MA i-ịa-at-ta-ru ṷa-a-ar-ra-ša ut-tar šu-ma-a-aš ma-a[ḫ-ha-an]

┌ ┐ 20) ṷa-ar-ra-aš ud -d[a-ni-i] šu-me-eš ma-aḫ-ḫa-an pa-ra-a ḫu-ịa-ad-du-ma

┌ ┐ LÚ MEŠ URUPa-ah-hu-ṷa-ịa pa-ra-a QA-TA[M-MA ḫu-ịa-an-ta-ru

21) nu ku-iš A-NA DUTUŠI ku-u-ru-ur A-NA LÚMEŠ

┌ ┐ URUPa-aḫ-ḫu-ṷa-ịa-at ku-u-ru- ur a-ša-an-du A-NA LÚKÚR-ma LÚ[……………….]

LÚ LÚ ┌ ┐ 22) ŠA KÚR-ma-za-kán ȚE4 -MI I-NA KÁ-ŠU-NU Ú-UL tar-na-an-zi

┌LÚ ┐ LÚ LÚ ku-i-ša-aš-ma-aš KÚR ȚE4-MI u-i-e-ez-zi a-pé-[-e-el ȚE4-MI……………]

┌ ┐ ┌ ┐ 23) na-an A-NA DUTUŠI up-pí -an-zi a-ap-pa-ma-an-kán ZI-it Ú-UL ne-e-

┌ ┐ a- an -zi ku-i-ta-aš-ma-aš ut-tar h[a-…………………………………………]

325

┌ ┐ ┌ ┐ 24) ut-tar A-NA DUTUŠI ta-a -ṷa-na ha-at-ra-a-an-zi ṷa-ah-nu-ṷa-an-zi-ma-at-kán Ú-

UL nu ma-a-an LÚMEŠ URUPa-aḫ-ḫu[-ṷa ke-e ud-da-a-ar………….]

┌ ┐ 25) i-en-zi na-at A- NA DUTUŠI ARADMEŠ ma-a-an LÚMEŠ

┌ ┐ URUPa-aḫ-ḫu-ṷa-ma ke- e ud -da-a-ar Ú-UL i-en n[a-at...... ]

┌ ┐ 26) A-NA BE-LU-TIM za-am-mu- ra -a-an-zi nu ku-u-ru-ur ap-pa-an-zi nu

┌ ┐ ku-it-ma-an tu -uz-zi-iš a-ri šu-me-e-š[a(-)…………………………………….]

______

┌ ┐ 27) na-aš-ta A-NA LÚMEŠ URUPa -aḫ-ḫu-ṷa ku-e-da-ni UD-ti ku-u-ru-ra-aš

┌ ┐ me-mi-an an-da iš-ta -ma-aš-te-ni nu a-pé-e-da-[ni UD-ti……………………...... ]

┌ ┐ ┌ ┐ 28) a-ar- tén nu URU Pa-aḫ-ḫu- ṷa -an ṷa-al-aḫ-tén nam-ma-an ṷa-al-ha-an-ni-iš-ki-it-

┌ ┐ ┌ ┐ tén-pát ku -it- ma-an ŠA DUTUŠI tu-uz-zi-[iš a-ri]

┌ ┐ ┌ ┐ 29) IT- TI LÚMEŠ URUPa -ah-hu- ṷa -ma-za QA-TIHI.A-KU-NU šu-me-eš hu-u-da-a-ak

┌ ┐ ┌ ┐ e-eš-har-nu-ut-tén ku -i-ša-za IT-TI LÚMEŠ URUPa-aḫ-ḫu-ṷ[a-…………………]

┌ ┐ ┌ ┐ 30) Ú-UL e -eš-har-nu-zi nu D UTUŠI I-NA URUPa-aḫ-ḫu-ṷa Ú-UL

┌ ┐ ┌ ┐ ku-it-ma-an pa-i-mi nu a-pé-e- da-ni ḫu-u-da-a-ak [………………………….]

┌ ┐ 31) a-pu-u-un ku-it-ma-an ḫu-u-da-a-ak ku-e-mi nam-ma URUPa-aḫ-ḫu-ṷa za-aḫ-ḫi- ịa

┌ ┐ QA-TAM-MA pa-i- mi

326

______

32a) MŠa-an-ta-zi-ti-iš MMu-u-wa-at-ta-al-li-iš-ša GAL-ŠU-NU

┌ ┐ 32) MṶa-al-wa-LÚ-iš LÚ URU Šu-ul-lam-ma MKa-a-ši-ịa-ra-aš LÚ

┌ ┐ URUZa-an-za-li-ịa M A-ri-it-ku LÚ URULi-il-li-ma [M...... ]

┌ ┐ 33) MMa-hu-i-lu-ú LÚMEŠ URU Hi-in-zu-ú-ta MŠa-an-ta-aš LÚ

┌ ┐ URUṶa-at-ta-ru-uš- na MHal-pa-aš MŠi-i-u-ša-aš LÚMEŠ URUA-an-[...... ]

┌ ┐ 34) MÚ-ša-pa-aš LÚ URU Tah -hi-i-ša MPa-ha-a-u-ṷa-aš LÚ URUA-la-tar-ma

┌ ┐ MA-ka-ar- ki -iš LÚ URUPa-li-iš-na MPí-ig-[ga-na-aš LÚ URU...... ]

┌ ┐ ┌ ┐ 35) M Hu-u-ru-uš LÚ URU Ma-ra-ar-ḫa MAg-ga-aš LÚ URUTa-hi-iš-na

┌ ┐ MTa-hi-ša- al -li-iš LÚ URU Hal-ma ke-e LÚM[EŠ...... ]

______

36) [……]x LÚMEŠ ŠU.GI ŠA KUR URUI-šu-ṷa LÚMEŠ ŠU.GI ŠA KUR URUPa-aḫ-ḫu-ṷa

LÚM[EŠ ŠU.GI ŠA] URUZu-u-uḫ-ma LÚMEŠ ŠU.GI ŠA KUR x[-………]

┌ ┐ ┌ ┐ 37) [….…..LÚME]Š ŠU .GI URU Ma-al!-di-ịa A-NA MA-ri-iḫ-pí-iz-zi-ịa LÚ

┌ ┐ ┌ ┐ URU Pit-te-ịa- ri -ga ŠA-PAL NI-IŠ DINGIRMEŠ hu-u-ma-[an-……….]……….

………………………………………………………………………da-i-ú-en

______

327

┌ ┐ 38) […………. hu-u-m]a-[-a]n- te -eš ARADMEŠ DUTUŠI nu-uš-ša-an A-NA

┌ ┐ LUGAL MUNUS.LUGAL DUMUMEŠ LUGAL DUMU.DUMUMEŠ

┌ ┐ LUGAL kat-ta ha-a-aš-ša ha-an-za-aš-ša x[………..……….……]

┌ ┐ ┌ ┐ 39) [………….DUMUMEŠ LU]GAL DUMU.DUMU MEŠ LUGAL kat-ta ha-a-aš-ša

┌ ┐ ┌ ┐ ha-an-za-a-aš-ša A-NA BE-LU-TI- KU-NU Ú KUR URUHA-AT-TI I-NA x[…]

40) […………………………………]x-ša-aš LÚKÚR-KU-NU e-eš-tu na-an DU[TUŠI ma-

┌ ┐ a]ḫ-ḫa-an kar-ši za-aḫ-ḫi-ịa-aḫ-ḫa šu-me-e- e -[eš-ša-an QA-TAM-MA]

41) [kar-ši za-aḫ-ḫi-ịa-ad-du-ma-at na-at I-N]A KÁ-KU-NU le-e tar-ši-ki-i[t-te-ni

nu ŠA LÚK]ÚR LÚku-ú-ša-an LÚga-i-[na-an...... ]

LÚ LÚ 42) [...... ] KÚR TE4-MI le-[e...... a]t-ta

┌ ┐ LÚ TE4-MI le- e [...... ]

43) [...... ] x x x [...... ]

x[...... k]at-ti-iš-ši ú-iz-zi [...... ]

______

44) [...... ]x[...... ]

┌ ┐ 45) [...... ]- a-ra-aš-ma-aš [...... ]

┌ ┐ 46) [……………………………………………..]x ta-ma-a- i ḫa -x[…………………]

47) [...... ] le-e ḫa-at-ra-a-at-t[e-ni...... ]

┌ ┐ ┌ ┐ 48) [...... ]x pé -e- di ŠA LÚKUR an-tu-uḫ-š[a-………]

328

┌ ┐ 49) [...... ]x ŠA NUMUN-ŠU ŠA MAŠ-ŠU le-e

ku-i[š-ki [...... ]x[……………]xx

┌ ┐ ┌ ┐ 50) [………………...... ma]- a -an a-pí-ịa-pát za-aḫ-ḫi -ịa-aš pé-e-di

ar-ha [...... ] nam-ma-an mu-un-na-a-iz-zi

┌ ┐ ┌ ┐ 51) [...... a-a]p-pé-ez-zi-ịa-an ar-ḫa tar- na-i ŠA LÚKÚR- ịa

[…………]x nu a-pé-e-el

┌ ┐ ┌ ┐ 52) [………………………..….KUR]- e -aš URU-ịa-aš ša-ak-la-iš na- ak-ki-ša -[

┌ ┐ ...... ]- e -da-az na-ak-ki-iš

53) [...... ]x PÚHI.A KASKALHI.A ma-aḫ-ḫa-an nu ḫu-u-ma-an

┌ ┐ e-la -[…………………………………………………....] ku-it-ki nu ma-li-iš-ku

┌ ┐ 54) [ut-tar le-e ta-aš-ša-nu]- ut -ta-ni ta-aš-šu-ma ut-tar le-e

┌ ┐ ma-li-iš- ku-nu-ut-ta-ni [………………………… š]a-a-ku-ṷa-aš-šar me-mi-iš-tén

______

55a) nu KASKAL-ši EGIR-an DAM LÚLIM DUMU.MUNUS LÚLIM le-e

┌ ┐ ša-ak- ku-ri-iš-ki-te-ni [...... le-e da]m-mi-iš-ḫi-iš-ki-te-ni

┌ ┐ 55) […….……..…………]-it i-ịa-ad- du -ma nu-za KASKAL-ši EGIR-an LÚ

MUNUS DUMU.NITA DUMU.MUNUS ARAD GÉME GU4 UDU

┌ ┐ ANŠE.KUR.RA [ANŠE.GÌR.NU]NNA ANŠE KÙ.BABBAR GUŠKIN

329

┌ ┐ 56) [...... ]x ZABAR Ù URUDUHI.A le-e ku-iš-ki da-a-ịa-az-zi

┌ ┐ LÚhu-ịa-an-za-aš-ša-aš- ma -aš-kán LÚpí[t-te-ị]a-an-za-aš-ša ku-iš an-da

57) [i-ịa-at-t]a-ri ma-a-na-aš EL-LU ARAD GÉME na-an ap-pí-iš-ki-it-tén

┌ ┐ ┌ ┐ na-an MA-HAR DUTUŠI ú- e - da-a-at-[tén] LÚ KÚR-ma-an-za

58) [...... URU-ị]a KUR-ịa pa-ra-a le-e ku-e-da-ni-ik-ki ḫa-ap-pí-ra-at-te-ni

┌ ┐ ┌ ┐ IGIHI.A-ŠU- ịa - kán I-NA [ḪUR.SAG l]e-e na-iš- ta -ni

59) [ma-a-an i]-da-a-lu-un-ma me-mi-an ku-e-da-ni-ik-ki an-da iš-ta-ma-aš-te-ni

┌ ┐ na-aš-šu ŠA É.GALLIM [...... ] na-aš-ma ŠA LÚKÚR

60) [………………k]u-u-ru-ra-aš me-mi-aš na-an ap-pé-eš-ki-it-tén na-an

MA-ḪAR DUTUŠI ú-i-da-a-at-…………..tén

______

61) [ŠA LÚ]KÚR-ịa ku-iš URU-aš ták-šu-li ú-iz-zi šu-me-ša-aš -ši KUR URUḪA-AT-TI

┌ ┐ pé-ra-a[n i]- da -a-lu l[e-e me-m]a-at-te-ni

┌ ┐ ┌ ┐ 62) [nu-kán IGI] HI .A-ŠU HUR. SAG -i le-e na-iš-te-ni A-NA KUR.KURHI.A-ịa

┌ ┐ ┌ ┐ pé-ra-an KUR URUḪA-AT-TI me-mi -ịa-ni- it l[e-e te-e]p-nu-uš-ki-te-ni

63) [nam-m]a-at le-e me-mi-iš-ki-te-ni ma-a-an a-pé-e-ez-zi-ịa ku-iš A-NA

┌ ┐ ┌ ┐ KUR-KU-NU ma -an-ni-in - ku -ṷ[a-………]x e-ep-zi

┌ ┐ 64) [ma-a-an] ŠA DUTUŠI ERIN MEŠ ANŠE.KUR.RAHI.A na-a-ú-i a-ri šu-me-e-ša

LÚ┌ ┐ a-pu-u-un KÚR ḫu-u-da-a-ak [ za-aḫ-ḫi-ịa-ad-d]u-ma

330

65) [na-an ḫu-u-da-a]-ak e-eš-har-nu-ut-tén ma-a-aḫ-ḫa-an-ma-aš-ša-an ŠA DUTUŠI

┌ ┐ ┌ ┐ ┌ ┐ ERINMEŠ ANŠE .KUR.RAHI.A a-ri [nu-uš-ši ṷa]- a -ar-ri- ịa

66) [...... KUR UR]U ḪA-AT-TI šu-me-e-eš-pát pé-ra-an ḫu-ịa-at-tal-le-eš

┌ ┐ ┌ ┐ e -[eš-té]n LÚKÚR šu-me-eš-pá[t ḫu-u-da-a-ak z]a-aḫ-ḫi-ịa-ad- du-ma

D ŠI LÚ 67) [...... ] UTU ḫal-zi-iḫ-ḫi nu SIG5 a-ap-pa le-e

┌ ┐ ku-iš-k[i………….- zi] nu m[a-…………...... LÚMEŠ E ] L-LU--TIM

┌ ┐ 68) [...... ] ARADDUM-ma LÚ ku-uš -ša-ni-ịa-tal-la-aš-ša le-[e…………...]

______

______

69) [...... +...... ]x[...... ]-x LÚ URUx[-

...... -a]n-na da-a-ra-ú-en

70) [...... ]x[...... ] na-at pa-aḫ-ši

71) [...... Š]A KUR URUḪA-AT-TI

72) [...... ]x e-ep-ši

73) [...... pé-r]a-an ar-ha

74) [...... a-ap]-pa 1EN 1EN

75) [...... ]xxx kar-ši

76) [………………...... ]x-i

______

┌ ┐ 77) [...... ] na-at iš -š[a-...... ]Pít-te-ịa-r[i-ga

┌ ┐ ku-i]t- ma-an

331

┌ ┐ 78) [...... ]x ud-da-a-ar Ú -U[L...... t]u-

uz-zi-iš [...... ]x-zi

79) [...... ]x-an ku-it nu-ṷa-[...... ]

______

┌ ┐ 80) […………………...... DU]B 1 KAM - ŠA KUR URUPa-aḫ-ḫu-ṷ[a……..]x-a-aš

81) […………………………………………………………x[………………]

82) …………………………………………………………..x[…………………..]

332

EK - 2

BAĞİN URARTU YAZITI*

TRANSKRİPSİYON

Arkayüz

1) [Dḫal-di-i-ni-ni]

2) uš-ma-a-ši-i-ni

3) Dhal-di-i-e

4) e-ú-ri-i-e

5) mmi-i-nu-ú-a-še

6) [miš-pu-u-i]-ni-ḫi-ni-še

7) [i-ni NA4pu-1u-si]

8) ku-ú-gu-ú-ni

9) Dḫal-di-i-ni-ni

10) al-su-ú-ši-ni

11) mmi-nu-ú-a-ni

12) miš-pu-ú-i-ni-hi

13) MAN tar-a-i-e

14) MAN al-su-ú-i-ni

15) MAN KURbi-a-i-na-ú-e

16) a-lu-si URUtu-uš-pa-a URU

17) mmi-nu-ú-a-še a-li

______

* Transkripsiyon için bkz. Salvini, 2008: A 5-8; Çeviri için bkz. Schäfer, 1973/74: 34 vd.

333

18) te-ru-bi mti-ti-a-ni

19) is-ti-ni LÚEN.NAM

20) Dhal-di-i-ni-ni

21) uš-ma-a-ši-i-ni

22) e-ú-ri-i-e

23) mmi-i-nu-ú-a-še

24) miš-pu-u-i-ni-ḫi-ni-se

25) i-ni NA4pu-1u-si

26) ku-u-gu-ú-ni

27) Dha1-di-i-ni-ni

28) al-su-ú-i-ši-ni -ni

Önyüz

1) [mmi-nu-u-a-ni]

2) [miš-pu-u-i-ni-ḫi]

3) [MAN ta-ra-i-e]

4) [MAN al-su-ú-i-ni]

5) [MAN KURbi-a-i-na-ú-e]

6) [a-Iu-si URUtu-uš-pa-a URU]

7) [mmi-nu-ú-a-še a-li]

(bir satırlık boşluk vardır)

8) [te-r]u-[bi mti-ti-a-ni]

9) iš-ti-ni LÚE[N.NAM]

(bir satırlık boşluk vardır)

334

10) mmi-nu-u-a-še

11) a-li a-lu-ú-se

12) i-ni DUB-te-e

13) pi-tú-ú-li-i-e

14) a-lu-še tú-li-e

15) a-lu-še ú-li-e

16) i-ni-li du-li-e

17) tú-ri-i-ni-ni

18) Dhal-di-še DIM-še

19) DUTU-še DINGIRMEŠ - še

20) ma-a-ni DUTU pi-i-ni

21) mi-i ar-ḫe-e

22) u-rú-li-a-ni-e

23) mì-i i-na-a-i-ni

24) mi<-i> na-a-ra a-u-i-┌e┐

25) ú-lu-ú-li-┌e┐

ÇEVİRİ

Arkayüz

(1-6) Tanrı Haldi’nin büyüklüğü ile, İšpuini oğlu Minua, güçlü kral, büyük kral,

Biainili ülkesinin kralı, Tušpa şehrinin yöneticisidir. (7-9) Ben oraya eyalet yöneticisi olarak Titia(ni)’yi atadım. (10-16) Minua der ki: Her kim bu yazıtı parçalar, her kim (onu ) tahrip eder, her kim bir başkasına bunları yaptırırsa, (17-25)

335

(işte o zaman) tanrı Haldi, tanrı Teišeba, tanrı Šivini (ve bütün) tanrılar onu güneşin altından yok etsinler.

Önyüz

(1-8) Tanrı Haldi’nin yüceliği ile, tanrı Haldi’ye, ulu tanrıya, İšpuini oğlu Minua bu yazıtı diktirdi. (9-16) Tanrı Haldi’nin büyüklüğü ile, İšpuini oğlu Minua, güçlü kral, büyük kral, Biainili ülkesinin kralı, Tušpa şehrinin yöneticisidir. (17-19) Minua der ki: Ben oraya eyalet yöneticisi olarak Titia(ni)’yi atadım. (20-28) Tanrı Haldi’nin yüceliği ile, ulu tanrı Haldi’ye İšpuini oğlu Minua bu yazıtı diktirdi.

336

EK - 3

BAHÇECİK URARTU YAZITI*

TRANSKRİPSİYON

1) DḪal-di-i-e e-ú-ri-i-e

É mD 2) i-ni su-si-e sar5-du- ri-še

3) mar-giš-ti-ḫi-ni-še ši-di-iš-tú-u-ni

4) e-’a É. GAL ba-du-si ši-di-iš-tú-u-ni

mD 5) te-ru-ni sar5-du-ri-ḫi-ni-li ti-i-ni

mD 6) sar5-du-ri-še a-li-e te-ru-bi

7) mza-ia-ni LÚEN.NAM iš-ti-i-n[i]

8) mì-ir-tar-šú-ú-e KURe-ba-a-ni p[a-ri]

9) URUMe-li-tè-a pa-ri URUQu-[ma-ḫa (?)]

10) pa-ri URUNi-ḫi-ri-a KURAr[me-e-i]

11) pa-ri KURḪa-ši-me-e-[ x x x x ]

12) [D]Ḫal-di-ni-ni [ x x x x x ]

ÇEVİRİ

“Argišti’nin oğlu Sarduri, bu susiyi efendi Haldi için inşa etti. Hem de mükemmelen bir kale inşa etti (ve) ona ‘Sardurihinili’ adını koydu. Sarduri der ki: Ben Zaia(ni)’yi vali olarak atadım. Ülkenin, Melitea şehrine kadar, Qu[ma-ha(?)] şehrine kadar,

Ar[me] ülkesinin Nihiria şehrine kadar ve Ha-ši-me ülkesine kadar [ ], düzeni korumak için (?) Haldi’nin [büyüklüğüyle (?)]”

______* Transkripsiyon ve çeviri için Margaret Rosalie Payne - Veli Sevin, SMEA 43/1, 2001, s. 113 vd.

337

EK - 4

İZOLİ URARTU YAZITI*

TRANSKRİPSİYON

1) Dḫal-di-i-ni uš-ta-bi ma-si-ni GIŠšu-ri ka-ru-ni

2) Iḫi-la-ru-a-da-ni IŠa-ḫu-ḫi MAN URUme-li-ṭè-al-ḫi-e

3) KUR-ni-e te-qu-ni I DMÙŠ-du-ri-ka-i Iar-giš-ti-ḫi-ni

4) Dḫal-di-i ku-ru-ni Dḫal-di-ni GIŠšu-ri-i ku-ru-ni

5) uš-ta-bi I D MÙŠ-du-ri-ni Iar-giš-ti-e- ḫi

6) I D MÙŠ-du-ri-še a-li ĺDpu-ra-na-di tú-i-iš-ḫi ma-nu

7) ú-i a-i-ni-e-i MAN iš-ti-ni ka-ú-ri ḫu-ti-a-di

8) Dḫal-di-e-di EN-di DIM-di DUTU-ni-di DINGIRMEŠ-aš-te

9) KUR bi-a-i-na-aš-te a-lu-si-ni-ni al-su-i-ši-ni

10) a-li a-ba-di ḫa-ši-al-me-e DINGIRMEŠ za-tú-me KASKAL-e

11) ka-a-di LUA.SIMEŠ-ṣi URUṭu-me-iš-ki-ni-ka-i

12) i-ku-ka-ni UDME-ni-e uš-ta-di KUR-ni-di an-da-ni

13) KUR qa-la-‘a-ni ‘a-al-du-bi ku-ṭu-bi pa-ri KUR kar-ni-ši-e

14) KUR ba-ba-ni sal-ma-at-ḫi URUme-li-ṭe-a-ni ku-ṭu-bi pa-ri

15) KUR mu-ša-ni-e URUZa-ab-ša a-su-n[i 14] É.GAL 70 URUMEŠ

16) šu-si-ni UDME-ni aš-gu-bi É.GA[LMEŠ] ḫar-ḫa-ar-šu-bi

______

* Transkripsiyon ve çeviri için bkz. Maurits Van Loon, “The Euphrates Mentioned by Sarduri II of

Urartu” Anatolian Studies Presented to Hans Güstav Güterbock on the Occasion of his 65th

Birthday (Ed. K. Bittel- H. J. Houwink) İstanbul, 1974, s. 188-190.

338

17) URUMEŠ GIBĺL-bi 50 GIŠGIGIRMEŠ gu-nu-ši-ni ša-tú-ú-bi

18) gu-nu-ši-ni-ni bi-di-a-di ba-ad-gu-lu-ú-bi

19) URUsa-si-i-ni URU MAN-nu-si Iḫi-la-ru-a-da-a-i

20) a-gu-nu-ni ma-nu gu-nu-šá-a ḫa-ú-bi ni-ri-bi ‘a’še SALlu-tú

21) iš-ti-ni ši-i-ú-bi I D MÙŠ-du-ri-še a-li iš-ti-di

22) ul-ḫu-di URUme-li-ṭé-a-ni qa-ab-qa-ru-li-ni nu-na-a-bi

23) Iḫi-la-ru-a-da-ni ka-ú-ki-e su-lu-uš-ti-i-bi

24) šá-tú-a-li ku-ri-e-li si-lu-a-di ma-ku-ri na-ḫu-bi

25) GUŠKIN KÙ.BABBAR KAS-PU di-id-gu-ši-i KUR bi-a-na-i-di a-gu-bi

26) ma-a-ni ʼa-al-tú-bi me-e-ši-ni pi-e-i 9 É.GALMEŠ e-di

27) su-du-qu-ú-bi a-bi-li-du-bi KURe-ba-ni-ki-di

28) URU ḫa-a-za-a- ni URUga-ú-ra-a-ḫi URUṭu-me-iš-ki

29) URU ʼa-a-si-ni URUma-ni-nu-ú-i URUa-ru-ši

30) URUqu-ul-bi-tar-ri-ni URU ta-a-še-e

31) URU Dqu-e-ra-i ta-a-še-e URUme-e-lu-ia-ni

32) Dḫal-di-ni-ni al-su-i-ši-ni I D MÙŠ-du-ri-ni

33) Iar-giš-ti-ḫi MAN DAN-NU MAN al-su-i-ni MAN KUR bi-a-i-na-ú-e

34) a-lu-si URU ṭu-uš-pa-a - URU I D MÙŠ-du-ri-še a-li-e

35) a-lu-še i-ni DUB-te tú-li-e a-lu-še pi-tú-li-i-e

36) a-lu-še še-ri-du-li-e a-lu-še a-i-ni i-ni-li du-li

37) ti-ú-li-e ú-li-i tú-ri-e tú-ri-ni-ni

38) Dḫal-di-še DIM-še DUTU-še DINGIRMEŠ-še ma-a-ni

39) a[r-mu]-zi [DUT]U-ni pi-e-ni me-i ar-ḫi ú-ru-li-a-ni

40) me-i i-na-i-ni me-i na-ra a-ú-i-e ú-lu-li-e

339

ÇEVİRİ

(1-4) Tanrı Haldi ilerledi, onun silahları öldürücüdür. Šahu’nun oğlu

Melitialhililer’in kralı Hilaruada, Argišti’nin oğlu Sarduri’nin önünde baş eğdi. Haldi güçlüdür, Haldi’nin silahları güçlüdür.

(5-9) Argišti’nin oğlu Sarduri ilerledi. Sarduri şöyle (der): Fırat durgundu. Oradan karşıya geçen hiçbir Urartu kralı yoktu. Ben tanrı Haldi’ye dua ettim, Urartu tanrıları

Teišeba’ya, Šivini’ye dua ettim.

(10-14) İstekte bulundum. Tanrılar beni dinlediler, bana yol açtılar, Tumiški önünde askerlerimin arasında karşıya geçtim. Aynı günde ülkeye doğru ilerledim.

Kawala’nın güneyini aldım. Melitia’nın kuzeyindeki dağlık bölge olan Karniši’ye dek vardım. Zabša’nın gerilerindeki (15-19) Mušani’ye dek gittim. Ondört kale ve yetmiş şehri bir günde ele geçirdim. Kaleleri yerle bir ettim, şehirleri yıktım. Elli savaş arabası ele geçirdim. Savaştan dönerken tahkim edilmiş olan Hilaruada’nın krali şehri Sase’yi muhasara ettim, (20-24) savaşla aldım. Eşya, erkek, kadınları oradan alıp yurduma getirdim. Sarduri şöyle (der): İçeri girip emrettim: Melitia muhasara edilsin. Hilaruada geldi, önümde ayaklarıma kapandı ve kendini affettirmek istedi. Merhamet gösterdim.

(25-29) Altın, gümüş eşyayı ganimet olarak Urartu’ya taşıdım. Onu vergiye bağladım. Dokuz kaleyi o ülkeden ayırıp kendi topraklarıma kattım: Huzana,

Yaurani, Tumiški, Wasini, Maninui, Aruši, (30-34) Qulbitarrini, Taše, Quera’nın

Tašesi, Meluiani, Haldi’nin yüceliği ile Argišti oğlu Sarduri güçlü kraldır, yüce kraldır, Urartu’nun kralıdır, Tušpa şehrinin prensidir. Sarduri (der ki):

340

(35-40) Her kim bu yazıtı tahrip ederse, her kim suç işlerse, her kim saklarsa, her kim başkasına bunları yaptırıp gel tahrip et derse, tanrı Haldi, tanrı Teišeba, tanrı

Šivini (ve bütün) tanrılar onu güneşin altından yok etsinler.

341

EK - 5

BİNGÖL DAĞI YAZITI*

TRANSKRİPSİYON

mD 1) [sa]r5-d[u]-[r]i-[e?]-še

2) ma[r-gis-t]i-[ḫi-ni]-še

( ... )

4) pu-[lu-si k]u-[g]u-n[i]-e

( ... )

8) pa-ri KUR a-lu-ši_[ ... ] (?)a

ÇEVİRİ

“Argišti’nin oğlu Sarduri (…) (bu) steli yaptırdı. (…) Aluši ülkesine kadar (…)”

______

* Transkripsiyon ve çevirisi için bkz. Salvini, 2008: A 9-36.

342

EK - 6

MAZGİRT/KALEKÖY URARTU YAZITI*

TRANSKRİPSİYON

1) [Dhal-di-i-ni]-ni uš-ma-ši-i-ni mru-sa-a-še mar-giš-te-hi-ni-š[e x x e?]-di-ni?-a-ni

ab-du-ia-ni

2) [x x x-]a-ni? [x]-li šú-si-ni-li LÚi-ri-ú-ni-li LÚ.UDU.MÁŠ.[TUR x x x]-e i-bi-ri-ú

ba-di-ni-li

3) [x x-n]i LÚ.UDU.MÁŠ.TUR-e-di-i LÚ.LÚ-ni-ni pa-ri al-zi-na-a-[i x-x]x KITIM-

ni ma-nu-ú-li-e

4) [pa-r]i al-zi-na-a-i LÚUN-i-še NUMUN DUTU-ni-ka-a-i x[x]-ú?-[x]-ku/ki?-be

ma-ni-i-li

5) [x-(x)] i-bi-ri-ú ba-di-ni-li a-li MU-ni i-e-še ta-ra-ma tú-ú-x[x (x)] a-li ma ú-i-ni

6) [x-x]x-du-ú-še ma-a-nu-l[i x x x]-i-di-e KUR e-ba-na-i-di URU[x-x-x]-na-a

qu-ra-di-ru-ú-u+e

7) [x-x-x]-ni-e te-[x x x x x x x x x]-i-ni-e Dhal-di-[x x x KURs]u-pa-a URUHu-si-ši-i-li

8) [x-x-(x)]-ni-[x x x x]-li gu-ni x[x-x LÚ.UD]U.MÁŠ.TUR LÚši-ar-ki-ra

9) [x x x x x x x x x x x x x] MUNUS-ni-ni mí-i [x x x x]-a i-bi-ri-ia-a-ni

10) [x x x]-ra-[x x x x x x x x x x x] URUMEŠ a-[li-li ? x x]x-ni-ni GÁN-ni-ni

11) [x x x x x x x x x x x x x x]-ni ge-e-i hu-[x x x x x qu-r]a-di-ru-ú-u+e

12) [x x x x x x x x x x x x x x]-i-te a-[x x x x x x x x]-ra a-mì-ni-ni

13) [x x x x x x x x x x x x x x x x x x x] x [x x x x x x x ar?-m]u?-zi-i

14) [x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x]-i-e

15) [x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x]-te

343

ÇEVİRİ

1. Argišti’nin oğlu Rusa, Haldi’nin kudreti sayesinde ...... yaptı.

2. Bazı Irua’lı kurban beyi olan insanları bütün haklı olanları (?)

3. Kurban beyine insanların/insanlığın şefinden ...... e kadar/değin yeryüzü .....

olsun

4...... e değin/kadar insanlar/insanlık, neslini/tohumunu güneş tanrısının

huzurunda.....

5...... bütün haklı olanları (?), hangi yıl ben su kaynağını (?) kim ...... ‘yı

yap(ma)alı

6...... ülkeye (doğru) [ - ]na şehrinde ......

7...... Haldi ...... Supa ülkesi Husuši şehrine ait olan .....

8...... ben ...... yaptım ..... Šiarkira (mesleğindeki veya kökeninden olanların)

kurban beyi .....

9...... Kadınların hiç biri (?)..... tamamen (?)

10...... Hangi şehirlerde (?) ...... bahçe (?)

11...... bir şey......

12...... su kaynağına (?) ait ...... ile ......

13......

14......

15......

______

* Transkripsiyon ve çeviri konusunda Salvini, 2005: 261; Schäfer, 1977: 256’dan faydalanılmıştır.

344

EK - 7

ELAZIĞ/KÖVENK ROMA YAZITI*

1) Nero Claudius Caesar Augustus

2) İmparator, Baş Rahip, 11 kez Tribune

3) (halk için) (seçilmiştir).

4) 4 kez Konsül (seçilmiştir). 9 kez

5) imparator olarak selamlanmıştır

6) (en yüksek mevki de muzaffer general)

7) Memleketin babası

8) (Bu taşın) Praetor’lük gücüne de

9) sahip elçi Cnaius Domitius Corbulo (ve)

10) imparatorluk elçisi, 3. Gal lejyonu komutanı

11) Titus Aurelius Fulvus (tarafından dikilmesini emretmiştir)

______

* Yazıtın çevirisi Elazığ Müze Envanterinden alınmıştır.

345