ATATÜRK ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ TAR İH ANA B İLİM DALI

Abdulkadir GÜL

ANTAKYA KAZASI’NIN SOSYAL VE EKONOM İK YAPISI (1709 – 1806)

DOKTORA TEZ İ

TEZ YÖNET İCİSİ Doç. Dr. Mehmet İNBA ŞI

ERZURUM - 2008

II

İÇİNDEK İLER………………………………………………………………I ÖZET...... V ABSTRACT ...... VI ÖNSÖZ...... VII KISALTMALAR ...... X TABLO VE GRAF İK L İSTES İ……………………………………………XII GİRİŞ ...... 1 1. KONU VE KAYNAKLAR ...... 2 1. 1 Konunun Mahiyeti………..………………………………………2 1. 2. Kaynaklar ...... 2 1. 2.1. Şer’iye Sicillleri...... 2 1. 2.2. Ar şiv Vesikaları...... 7 1. 2.2.1.Ahkâm Defterleri...... 7 1. 2.2.2. Maliyeden Müdevver Defterler...... 7 1. 2.2.3.Tahrir Defterleri ...... 7 1. 2.2.4. Mühimme Defterleri...... 7 1. 2.2.5. Rûus Defterleri ...... 8 1. 2.2.6. Bâb-ı Defteri Mevkufat Kalemi ...... 8 1. 2.2.7. Cevdet Tasnifi ...... 8 2. CO ĞRAFÎ KONUM VE TAR İHÇE...... 9 2.1. Co ğrafî Konum……………………………………………………9 2. 2. Tarihçe…………………………………………………………….9 3. HALEB EYALET İ’NİN İDARÎ TAKS İMATI…………………14 3. 1. Beylerbeyi/Vali ………………………………………………….14 3. 2. Sancak Taksimatı ……………………………………………….19 3. 3. Kaza Taksimatı ………………………………………………….21

BİRİNC İ BÖLÜM ...... 24

1. ANTAKYA KAZASI’NIN İDARÎ TAKS İMATI, KAZA YÖNET İMİ VE NÜFUS DURUMU...... 24

III

1.1. İDARÎ TAKS İMAT...... 24 1.2 . KAZA İDAREC İLER İ VE GÖREVL İLER...... 27 1.2.1. Ehl-i Örf ...... 27 1.2.1.1. Voyvoda ...... 27 1.2.1.2. Alaybeyi ...... 31 1.2.1.3. Yeniçeri Serdarı ve Kethüda Yeri...... 32 1.2.1.4. Şehir Kethüdası...... 35 1.2.1.5. Köy Şeyhleri (Köy Kethüdaları)...... 36 1.2.2. Ehl-i Şer...... 38 1.2.2.1. Kadı ve Naib...... 39 1.2.2.2. Muhzır ve Muhzırba şı...... 43 1.2.2.3. Kâtib...... 44 1.2.2.4. Müftü...... 45 1.2.2.5. Mahalle İmamları...... 48 1.2.2.6. Nâkibü’l E şraf Kaymakamı...... 49 1.2.2.7. Şühûdü’l Hâl...... 53 1.2.3. Mimarba şı...... 55 1.2.4. Ula şım ve Haberle şme ...... 58 1.2.4.1 Yol Güvenli ği ...... 64 1.3. MAHALLELER VE KIR İSKÂN YERLER İ ...... 71 1.3.1. Mahalleler...... 71 1.3.2. Köyler...... 79 1.4. DEMOGRAF İK YAPI...... 88 1.4.1. Kazanın Nüfusu ...... 88 1.4.1.1. Şehir Nüfusu...... 92 1.4.1.2. Köylerin Nüfusu ...... 98 1.4.1.3. Kazanın Tahmini Nüfusu ...... 100 1.4.1.4. Sosyal Hareketlilik...... 102

İKİNC İ BÖLÜM...... 106

2. SOSYAL YAPI...... 106

IV

2.1 A İLE...... 106 2.1.1. Olu şumu ve Da ğılması...... 107 2.1.1.1. Evlenme, Çok Evlilik, Bo şanma ve Çocuk Sayısı.. 107 2.1.1.2. Vasî, Nâzır, Kayyûm Tayini ve Nafaka Takdiri.... 115 2.1.2. Mekân ve E şyalar...... 120 2.1..2.1. Mekân...... 121 2.1..2.2. Kıyafet ve Ev E şyaları...... 125 2.1.2.3. Kitaplar...... 129 2. 2. TEREKELER ...... 131 2. 3. MÜSL İM – GAYR-İ MÜSL İM İLİŞ KİLER İ ...... 145 2. 4. 1. SOSYAL KURUMLAR ...... 152 2.4.1.1. Vakıf...... 152 2.4.1.2. Cami ve Mescitler ...... 161 2.4.1.3. Medreseler ...... 169 2.4.1.4. Hamamlar ...... 172 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM...... 172

3. İKT İSADÎ YAPI ...... 172 3.1. ESNAF GRUPLARI ...... 172 3.1.1. Esnaf Te şkilâtı ...... 173 3.1.1.1. Ahi Baba...... 174 3.1.1.2. Esnaf Şeyhleri...... 176 3.1.2. Esnaf Grupları ve Sayıları ...... 176 3.1.3. Tüccar...... 187 3.2. ZANAAT VE T İCARET YERLER İ...... 194 3.2.1. Bedesten ve Hanlar ...... 194 3.2.2. Çar şılar ve Pazar Yerleri ...... 196 3.3. PARA MESELES İ ...... 199 3.4. NARH VE F İYATLAR...... 202 3.5. KAZADA ÖDENEN VERG İLER...... 209 3.5.1. Avarız ve Nüzul Vergisi...... 212

V

3.5.2. 1743-1744 Tarihlerindeki Osmanlı- Harblerinin Antakya Kazasına Yansımaları, Osmanlı Ordusu’nun İaşe ve İkmâli…………………………………………………………….218 3.5.3. İmdadiyye...... 225 3.5.3.1. İmdad-ı Seferiyye...... 228 3.5.3.2. İmdad-ı Hazariyye ...... 232 3.5.3.3. İhtisâbVergisi……………………………………..239 3.5.3.4.Cizye………………………………………………240 3.5.3.5.MukataaGelirleri………………………………….246 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ...... 254

4.GÜVENL İK VE DO ĞAL AFETLER...... 254 4.1. GÜVENL İK...... 254 4.1.1. Bölgede E şkıyalık Hareketleri...... 257 4. 4.1.1. A şiretlerin Sebep Oldu ğu E şkıyalık Hareketleri ... 268 4.1.1.2. Levend, Sekban ve Kapusuzların E şkıyalıkları...... 268 4.1.1.3. Bireysel E şkıyalık Hareketleri...... 272 4.1.1.4. Aileler Arasındaki Anla şmazlıklar ...... 277 4.1.2. E şkıyanın Tefti şi ve Tedbirler ...... 283 4.1.3. E şkıyalık Hareketlerinin Sosyal ve Ekonomik Sonuçları ... 283 4.1.4. Adi Suçlar...... 284 4.1.4.1. Kâtl (Öldürme) Hadiseleri...... 285 4.1.4.2. Darp ve Yaralama ...... 287 4.1.4.3. Hırsızlık ve Ev Basma Hadiseleri...... 287 4.1.4.4. Kız Kaçırma ve Tecavüz ...... 289 4.2. DO ĞAL AFETLER ...... 290 4.2.1. Depremler...... 290 4.2.2. Di ğer Do ğal Afetler ...... 295 SONUÇ...... 296 BİBL İYOGRAFYA ...... 303 EKLER...... 331 ÖZGEÇM İŞ ...... 357

VI

ÖZET

DOKTORA TEZ İ ANTAKYA KAZASININ SOSYAL VE EKONOM İK YAPISI (1709 – 1806) Abdulkadir GÜL Danı şman: Doç. Dr. Mehmet İNBA ŞI 2008 – SAYFA: 357+XIV Jüri: Doç. Dr. Mehmet İNBA ŞI Prof. Dr. Besim ÖZCAN Doç. Dr. Bilgehan PAMUK Yrd. Doç. Ersin GÜLSOY Doç. Dr. Adnan GÜRBÜZ

Bu çalı şmada, XVIII. yüzyılda Antakya Kazası’nın sosyal, ekonomik, idarî ve demografik yapısı ele alınmı ştır. Çalı şma dört ana bölüme ayrılmı ş olup giri şte Antakya Kazası’nın tarihçesinden bahsedilmi ş ve kullanılan şer’iyye sicilleri ve ara ştırma kaynakları tanıtılmı ştır. Ara ştırmanın birinci bölümünde; Antakya Kazası’nın idarî taksimatı, kaza yönetimi ve demografik yapısı incelenmi ştir. İkinci bölümde şehirdeki sosyal hayatın bir parçası olan vakıf, hamam, medrese gibi dini ve sosyal kurumlardan bahsedilmi ştir. Üçüncü bölümde şehirdeki esnaf grupları, zanaat ve ticaret yerleri, para ve fiyat meseleleri ve kazada tahsil edilen vergiler konusu incelenmi ştir. Çalı şmanın dördüncü bölümü; güvenlik ve do ğal afetler ba şlı ğını ta şımaktadır. XVIII. yüzyıl boyunca kazadaki e şkıyalık hareketleri ve sosyo-ekonomik sonuçlarının yanı sıra, adî suçlar olarak adlandırılan kanun dı şı di ğer hadiselerde incelenmi ş ve do ğal afetler ile do ğurdu ğu sonuçlar hakkında bilgiler verilmi ştir. Anahtar Kelimeler : Antakya, Şer’iyye Sicili, Tereke, Sosyo-İktisadi Yapı.

VII

ABSTRACT

Ph.d. THESIS THE SOCIO-ECONOMIC LIFE OF ANTIOCH ( ANTAKYA ) DISTRICT (1709–1806) by Abdulkadir GÜL Supervisor: Assoc. Prof.Dr. Mehmet İNBA ŞI 2008-PAGES:357+XIV Jury: Assoc. Prof.Dr. Mehmet İNBA ŞI Assoc. Prof.Dr. Bilgehan PAMUK Asist. Prof.Dr. Ersin GÜLSOY Prof.Dr. Besim ÖZCAN Assoc. Prof.Dr. Adnan GÜRBÜZ In this study, social, economic, administrative and demographic structures of dwelling areas of Antıoch (Antakya) in the 18th century were investigated. The study was divided into four parts, the brief history of Antakya district and şer’iyye sicili and the archive sources used were introduced. The first chapter of the study examines the administrative division, the district managemet and the demographical structure of Antakya district. The second chapter gives information about the social life and societies in the kazâ. The third chapter deals with tradesmen groups, craft and trade places, money and price subjects and taxes paid by people in the city. The final part of the study counts for the security and disasters. In the subprovince the bandit movements and its results as well as the anarchic events as vulgary crimes throughout the 18th century are examined. In addition, the latter chapter gives information about the natural disasters and its results. Key Word : Antioch, Sharia Sijils, Tereke, Kazâ, Social and Economical Structure.

VIII

ÖNSÖZ

XVIII. yüzyılda Antakya Kazası’nın Sosyal ve Ekonomik Yapısı isimli bu ara ştırmada, Antakya Kazası’nın idarî yapısı, yönetimi, demografik durumu, sosyal ve iktisadî hayatı ayrıntılı bir şekilde incelenmi ştir. Ara ştırma, giri ş kısmı hariç dört bölüme ayrılmakla birlikte, bölümler bir bütünü tamamlamaktadır. Çalı şmada temel kaynak olarak Antakya şer’iyye sicilleri kullanılmı ş ve giri ş kısmında bu defterlerin tanıtımı yapılmı ştır. Şer'iyye sicilleri, kadıların verdikleri i'lam ve hüccetlerle birlikte görevleri gere ği tuttukları çe şitli kayıtları ihtivâ eden defterlerdir. Ayrıca bu defterlere “kadı defteri”, “mahkeme defteri” ve “zabt- ı vekâyi sicilleri” de denir. Siciller, hukuk tarihi, iktisat tarihi, askeri tarih ve sosyal meseleler açısından önemli kaynaklardır. Özellikle şehir tarihi çalı şanlar için değerli bilgiler içermektedir. Ara ştırmada, şer’iyye sicillerinin yanı sıra Ba şbakanlık Osmanlı Ar şivinde, Tahrir Defterleri, Mühimme Defterleri, Maliyeden Müdevver Defterleri, Bâb-ı Defterî Mevkufat Kalemi, Cevdet Tasnifi ve Haleb Ahkâm Defterlerin’den yararlanılmı ştır. Arşiv vesikalarının yanı sıra ara ştırma ve inceleme eserlerinden de istifade edilmi ştir. Antakya şehri ve bölge tarihi üzerine muhtelif dönemleri kapsayan birçok ara ştırma-inceleme yapılmı ştır. Bölge üzerine; Mustafa Öztürk, Rifat Özdemir, Enver Çakar, Halil Sahillio ğlu, Adem Kara, Do ğan Gün, Mehmet Tekin, Ataman Demir, Özcan Tatar, Halil Mirci ve Nazan Eri şen gibi ara ştırmacılar önemli çalı şmalar yapmı şlardır. İsimleri belirtilen ara ştırmacıların çalı şmalarından istifade edilmi ş ve eserleri kaynakça kısmında da verilmi ştir. Özellikle, XVIII.Yüzyılda Antakya’nın Sosyal ve Ekonomik Yapısı (1708- 1777) adlı doktora çalı şmasını yapan Do ğan Gün’ün eseri dikkatli şekilde incelendi. Çalı şmasında; Antakya’ya ait 9 şer’iyye sicili ve muhtelif ara ştırma ve inceleme eserleri esas alınarak çalı şma yapmı ştır. Özellikle sicillerdeki tereke defterleri inceliyerek şehrin sosyal ve kültürel hayatını, 2. sicil defteri esas alarak (bu defterin belge numaralandırmasını yeniden yapmı ştır, ancak bu numaralandırmayı esas almadık) kazadaki İngiliz tüccarını, Köy Şeyhleri ilgili bölümde ise yöneticiler-halk arasındaki ili şkilerini ve köle-cariyeler konularını çarpıcı bir şekilde ortaya koymu ştur. Çalı şmasının ekler kısmına koydu ğu tereke

IX

deflerlerinin dökümü ve askeri zümrenin mal varlı ğını gösteren grafikler dikkate değerdir. Çalı şmasında; 2, 4, 7 ve 9 nolu sicil kayıtlarından yo ğun şekilde istifade eden Gün’den farklı olarak yapılan çalı şmada; 10, 11, 17, 18, 20 sicil defteri, Ba şbakanlık Osmanlı Ar şivindeki Ahkâm Defterleri, Maliyeden Müdevver Defterler, Tahrir Defterleri, Mühimme Defterleri, Rûus Defterleri, Bâb-ı Defteri Mevkufat Kalemi ve Cevdet Tasnifindeki Antakya Kazası’na ait muhtelif vesikaların yanı sıra yayınlanmı ş eserler ve yurtiçi-yurtdı şındaki çe şitli çalı şmalara yer verildi. Elde edilen belgeler çerçevesinde Antakya Kazası’nın Sosyal ve Ekonomik Yapısı (1709-1806) adlı çalı şmada, Do ğan Gün’ün şehir merkezini esas aldı ğı incelemesine ek olarak; Antakya Kazası’nın; 1- İdaî Yapısı (Haleb eyaletine ba ğlı Antakya’nın XVI-XVII-XVIII. yüzyıllardaki idari durumu gibi) ve İdarecileri (Valiler, Alaybeyi, Mahalle İmamları, Mahkeme Görevlileri, Kethüdayeri, Müftü, Nakib’ül E şraf Kaymakamı, Şühûdü’l-hâl, Menzilba şı ve Mimarba şı gibi), 2- Kazanın Nüfusu, 3- Sosyal Kurumlar (Cami, Mescit, Medrese ve Hamamlar), 4- Kazada Ödenen Vergiler (Avarız, İmdad-ı hazariyye, İmdad-ı seferiyye, İhtisab ve Cizye vergileri ile Mukataa gelirleri-Mültezimler), 5- Mahalleler, 6-Esnaf Teşkilatı (Esnaf Te şkilatı, Esnaf Şeyhleri, Ahi baba, Esnaf Grupları ve Sayıları), 7- Zanaat ve Ticaret Yerleri (Bedesten- hanlar ve Çar şı- pazar Yerleri), 8-1743-1744 Tarihlerindeki Osmanlı-İran Harblerinin Kazaya Yansımaları, 9- Menzil ve İaşe-İkmal Meselesi, 10- Nüfus ve Sosyal Hareketlilik, 10- Köyler ve Köylüler, 11- Ula şım ve Haberle şme, 12- Yol Güvenli ği, 13- Mekan ve E şyalar (Evler, Kıyafet ve Ev E şyaları), 14- Narh-Fiyatlar ve Para Meselesi, 15- E şkıyalık Hareketleri, (Eşkıyanın Tefti şi ve Doğurdu ğu Sonuçlar), 16-Adi Suçlar, 17- Doğal Afetler 18- Aile (çok evlilik, aile üye sayısı, vasi, kayyum, nafaka taktiri vb) gibi muhtelif konular da incelenmi ştir. Birinci bölümde, Antakya Kazası’nın, Osmanlı idarî te şkilatındaki yeri, idarî taksimatı, yönetici zümreler, nüfus ve sosyal hareketlilik, ula şım ve haberle şme hakkında bilgi verilmi ştir. İkinci bölümde, aile, ev ve e şyalar, terekeler, Müslim ve Gayr-i Müslim ili şkileri, vakıflar, cami, mescit, medrese ve hamamlar incelendi. Üçüncü bölümde, esnaf te şkilatı, tüccar, zanaat ve ticaret yerleri, para-narh meseleleri ve kazada tahsil edilen vergiler üzerinde durulmuştur.

X

Dördüncü bölümde ise e şkıyalık hareketleri ve bunun do ğurdu ğu sosyal- ekonomik sonuçları ile do ğal afetler üzerinde durulmu ştur. Ara ştırmanın sonuç bölümünde ise elde edilen bulgular maddeler halinde de ğerlendirilmi ştir. Çalı şma sırasında pek çok kimsenin yardımı oldu. Özellikle danı şman hocam Doç. Dr. Mehmet İNBA ŞI’ya konunun seçimi, ara ştırma sürecindeki rehberliği, vesikaların okunması ve değerlendirilmesi, kaynak temini ve sabrından dolayı sonsuz te şekkürlerimi sunuyorum. Kıymetli hocam Doç. Dr. Bilgehan PAMUK’a muhtelif defalar tezin incelenmesi, metod hususunda kar şıla şılan problemlerde çözüm yolları sunması ve sabrından dolayı minnettarım. Çalı şmanın şekillenmesinde, desteklerini gördü ğüm hocalarım Prof. Dr. Besim ÖZCAN ve Yrd. Doç. Ersin GÜLSOY’a yapıcı ele ştirileri ve tavsiyelerinden dolayı minnettarım. Ele ştirileriyle beni yönlendiren hocalarım Doç. Dr. Tufan GÜNDÜZ ve Doç. Dr. Adnan GÜRBÜZ’ü anmadan geçemiyece ğim. Çalı şmam esnasında maddi ve manevi desteklerini benden esirgemeyen ismini sayamayaca ğım hocalarım ve arkada şlarıma da şükranlarımı sunarım. Ba şbakanlık Osmanlı Ar şivi personeli ve Milli Kütüphane Mikro Film Ar şivi çalı şanlarına da te şekkürü borç bilirim.

Erzurum-2008 Abdulkadir GÜL

XI

KISALTMALAR

A. Ş.S. : Antakya Şer’iyye Sicili Bkz. : Bakınız BOA. : İstanbul, Ba şbakanlık Osmanlı Ar şivi c. : Cilt CUFEFSBD :Cumhuriyet Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi çev. : Çeviren DİA. : Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi D.MKF. : Bâb-ı Defteri Mevkufat Kalemi DTCFD. : Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Co ğrafya Fakültesi Dergisi EI. : The Encyclopedie of Islam IJMES : International of Journal Middle East Studies IJTS : International Journal of Turkish Studies İA. : İslam Ansiklopedisi İFM : İktisat Fakültesi Mecmuası H. : Hicri Haz. : Hazırlayan JESHO : Journal of the Economic and Social History of the Orient MAD. : Maliyeden Müdevver Defter MD. :Mühimme Defteri Nr. : Numara Ne şr. : Ne şreden OA : Osmanlı Ara ştırmaları OTAM. : Osmanlı Tarihi Ara ştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi ODTÜGD : Ortado ğu Teknik Üniversitesi Geli şim Dergisi s. : Sahife sa. : Sayı TAD. : Tarih Ara ştırmaları Dergisi

XII

TM. : Türkiyat Mecmuası TED. : İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Enstitüsü Dergisi TD. : Tapu Tahrir Defteri TAVED. : Tarih Vesikaları Dergisi VD. : Vakıflar Dergisi Yay. : Yayınlayan Vol. : Volume

XIII

TABLO VE GRAF İK L İSTES İ 1.1. Tablo. 1 Antakya Şer’iyye Sicil Defterleri…………...... 4 1.2. Tablo. 2 Antakya Şer’iyye Sicillerinin Konulara Göre Tasnifi………...... 5 1.3.Tablo. 3 Haleb Valileri ……………………………………………………..15 1.4. Tablo. 4 Haleb Beylerbeyili ği’nin Sancakları……………………………..15 1.5. Tablo. 5 Haleb Eyaleti Kazaları……………………………………………..20 1.6. Tablo.6 Şam Beylerbeyili ği’nin İdarî Taksimatı………………………….22 1.7. Tablo. 7 Antakya Kazası’nda Görevli Voyvodalar………………………….27 1.8. Tablo. 8 Antakya Kazası’nda Görevli Yeniçeri Serdarları………………….32 1.9. Tablo. 9 Antakya Kazası’nda Görevli Kadılar………………………...... 41 1.10. Tablo. 10 Antakya Kazası’nda Görevli Naipler………………………...... 43 1.11. Tablo. 11 Antakya Kazası’nda Görev Yapan Müftüler………………...... 47 1.12. Tablo. 12 Mimar Esnafı……………………………………………………56 1.13. Tablo. 13 Antakya’daki Mahalleler……………………...... 72 1.14. Tablo. 14 Antakya’daki Mahalleler ……………………...... 76 1.15. Tablo. 15 XVII. Yüzyılda Köylerin Nahiyelere Göre Da ğılımı…………...83 1.16. Tablo. 16 Antakya Kazasında Nahiyelere Ba ğlı Köylerin Sayıları…...... 85 1.17. Tablo. 17 XVI. Yüzyıl Antakya Mahalleri Nüfusu…………………...... 93 1.18. Tablo. 18 (1736) Senesindeki Mahallelerin Demografik Yapısı……...... 96 1.19. Tablo 19 Antakya Kazasının Tahmini Nüfusu…………...... 100 2.20. Tablo 20 Tereke Defterlerine Göre Çok Evlilik Oranları…………...... 112 2.21. Tablo. 21 Antakya Şer’iyye Sicillerdeki Terekeler(1709-1806)……...... 132 2.22. Tablo. 22 Terekelerin Gelirlerine Da ğılımı .……………………………..133 2.1. Grafik.1 Terekelerin Sınıflara Göre Da ğılımı………………………...... 135 2.23. Tablo. 23 XVIII. Yüzyılda Antakya Şehri’deki Camiler…………………164 3.24. Tablo. 24 Antakya’da Tespit Edilen Esnaf Grupları……………………...176 3.25. Tablo. 25 Antakya’da Faaliyet Gösteren Fırın ve Kasap Dükkânları...... 178 3.26. Tablo. 26 Antakyada Faaliyet Gösteren Esnaf Sayısı………………...... 179 3.27. Tablo. 27 Antakya Esnafının Sosyal Durumu ……..………………...... 180 3.28. Tablo. 28 Esnaf Gruplarının Mesleki Özelliklerine Göre Dağılımı……....182 3.29. Tablo. 29 Esnaf Gruplarının Fonksiyonlarına Göre Da ğılımı………...... 183

XIV

3.30. Tablo. 30 Tüccar Esnafı……………………………………………...... 185 3.31. Tablo. 31 Gıda Maddelerinin Narh Fiyatları………………………...... 203 3.32. Tablo. 32 Tereke Alınan Bazı Ev E şyası ve Giyim Ku şam Fiyatları...... 205 3.33. Tablo. 33 Avarız hane Miktarının Yıllara Göre Da ğılımı………………...210 3.34. Tablo. 34 İmdad-ı Seferiye’nin Yıllara Göre Da ğılımı……………...... 227 3.35. Tablo. 35 Cizye Vergisinin Yıllara Göre Da ğılımı (1709-1804)………....241 4.36. Tablo. 36 Tarihi Süreç İçerisinde Antakya’yı Etkileyen Depremler……..289

1

GİRİŞ

1. KONU VE KAYNAKLAR

1.1. Konunun Mahiyeti

Ara ştırmanın amacı, şer’iyye sicilleri ve di ğer ar şiv vesikalarından istifade ederek Antakya Kazası’nın (1709-1806) sosyal, kültürel, ekonomik ve demografik özelliklerini ortaya çıkarmaktır. Ülkemizdeki tarih ara ştırmalarının a ğırlık noktası sosyo-ekonomik alana kayınca, şer’iyye sicilleri daha da önem kazanmış ve birçok tarih ara ştırmacısı da sicilleri esas alarak, kent monografileri üzerine çalı şmaya ba şlamı ştır. Yapılan bu çalı şmalar, o şehrin tarihini, kültürünü ve sosyal hayatını yansıttı ğı gibi, bir milletin kültürünün bölgeden bölgeye de ğişen özelliklerini göstermesi bakımından da önemlidir. Osmanlı şehirleri üzerine yapılan çalı şmaların ço ğunlu ğu, XVI. yüzyıla aittir. XVIII. yüzyıla ait çalı şmalar ise, önceki dönemlere göre daha azdır. Bu asır, devletin merkez ve ta şra yönetiminde de ğişim ve dönü şümün ya şandı ğı, sosyal ve iktisadî özellikleri bakımından farklılıkların ortaya çıktığı bir dönemdir. Ara ştırma alanı olarak Antakya Kazası’nın seçilmi ş olma nedeni, kazanın hem co ğrafî konumu, hem de sosyal yapısı itibariyle farklı bir karakter arz etmesidir. Antakya Kazası, Türk ve Arap dünyası arasında geçi ş bölgesindedir. Şehir, İskenderun ve Süveydiye limanlarıyla Akdeniz; Anadolu’nun sa ğ kolu (hac yolu) üzerinde bulunmasıyla da Anadolu ve Suriye ile irtibatlıdır. Bu jeopolitik konumu itibariyle tarihin her döneminde çok çe şitli etnik unsurların kayna ştı ğı bir bölge olmu ş, de ğişik kültür öğelerini içerisinde barındıran zengin bir co ğrafi yapı sergilemi ştir. Kazanın monografik yapısının tam olarak ortaya konulması maksadıyla belirlenen zaman dilimiyle sınırlı kalınmamı ş, ihtiyaç duyuldu ğu oranda olayların geçmi ş ve gelece ğe do ğru geli şimlerine de bakılmı ştır. Bununla birlikte, uzun bir zaman dilimine yayılan Antakya tarihinin, derli toplu bir şekilde incelenmesi için bir çe şit sınırlandırma yoluna da gidilmi ştir. İncelenen kaynaklar içerisinde özellikle şer’iyye sicilleri içerdi ği bilgi itibariyle şehir tarihi çalı şanları için önemli bilgiler sunmaktadır.

2

Belge ve kaynaklardan toplananan bilgiler dört ana bölüme ayrıldı. Her bölümü de kendi içerisinde alt bölümlere ayrılarak incelendi. Sonuç bölümünde ara ştırmada elde edilen bulgular maddeler halinde de ğerlendirildi. Ayrıca, çalı şma tablolarla desteklendi. Yine bazı konuları iyi vurgulayabilmek ve kontrol imkânı sa ğlayabilmek için bazı önemli belgelerin transkıripsiyon dipnot ve ekler kısmında sunuldu. 1.2. Kaynaklar 1.2.1. Şer’iyye Sicilleri Şer’iyye sicilleri, kadıların tuttuğu zabıtlardır. Bunlara “ Şer’iyye Sicili ” denildi ği gibi, “Kadı Sicili, Kadı Defteri, Sicil-i Mahfuz ” veya sadece “ Sicil ” de denilmektedir. 1 Osmanlı mahkemelerinde dava sonuçları ile mahkemeye intikal eden di ğer kayıtların yazılması “ mukayyid ” denilen görevlilere aitti. Mahkemeye intikal eden her türlü resmi yazı belirli bir tertip içinde sicillere kayd edilirdi. Mahalli konulara ili şkin olarak kadıların veya naiblerin verdi ği kararlar, sicillerin bir tarafına, merkezden gelen her türlü resmi yazılar ise öbür tarafına yazılırdı. Mahalli konuların yazıldı ğı bölüme “ Sicil-i Mahfuz ”, merkezden gelen her türlü emirlerin yazıldı ğı bölüme ise “ Sicil-i Mahfuz Defterlü ” denilirdi. Sicillerdeki kayıtların büyük bir kısmını kadının kendisinin kaleme aldı ğı kayıtlar olu şturmaktaydı. Sicil defterlerindeki mevcut kayıtlar mahiyet ve şekil itibariyle iki kısıma ayrılır 1. Kadılar tarafından inşa edilerek yazılan kayıtlar: Bunlar kendi aralarında hüccetler, i’lamlar, mar’uzlar, müraseleler ve di ğer kayıtlar olmak üzere be şe ayrılmaktadır.

1 Şeriyye sicilleri hakkında geni ş bilgi için bkz. Mehmet İpşirli, “Sosyal Tarih Kayna ğı Olarak Şer’iyye Sicilleri”, Tarih ve Sosyoloji Semineri, İstanbul 1991, s.157-162; Feyyaz Gürkan, “ Şer’iyye Mahkemeleri Sicilleri Üzerinde Bir Ara ştırma”, IX. Türk Tarih Kongresi, c. II, Ankara 1988, s.765-779; Nazmi Sevgen, “ Şer’i Mahkemeler’in Sicil Hazinesi”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi , sa. 44, Mayıs 1971, s.16-18; Cavid Baltacı, “ Şer’iyye Sicillerinin Tarihsel ve Kültürel Önemi”, Osmanlı Ar şivleri ve Osmanlı Ara ştırmaları Sempozyumu , İstanbul 1985, s.127-132; Münir Atalay, “ Şer’iyye Mahkemelerine Dair Kısa Bir Tarihçe”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam İlimleri Enstitüsü Dergisi, sa.4, Ankara 1980, s.303-328; Ahmet Akgündüz, Şer’iyye Sicilleri, c.I, İstanbul 1988; Nükhet Nuri Adıyeke, “Newly Discovered in Turkish Archives: Kadı Registers and Other Documents on Crete”, Turcica/32 , Paris 2000, s.447-463; Atilla Çetin, Ba şbakanlık Osmanlı Ar şivi Klavuzu, İstanbul 1979, s.146.

3

2. Kadıların kendilerinin in şa etmedikleri, kendilerine hitaben gönderilen ve sicillere kayıt edilen fermanlar, tayîn beratları, buyruldular, emirler, tebli ğler ve di ğer hüküm çe şitlerinden olu şmaktadır. Genel olarak şer’iyye sicilleri içerdi ği konular itibariyle şu şekilde tasniflendirilebilinir: 1. Şehirdeki mahalle listeleri, dinî ve sosyal yapılar, bunların bakım, onarım ve imar faaliyetleri, 2. Terekeler ve vakıflar, 3. Evlenme, bo şanma, kız kaçırma, mehir ba ğlama, alım-satım, iflas, mukavele ve kefalet i şleri, 4. Müslim-Gayr-i Müslim halk arasındaki ili şkiler ve ihtida hareketlerine ait kayıtlar, 5. Posta ve menzil i şleri, maden, darphane ve tuzla i şletmeleri, 6. Sefer organizasyonunun ta şrada yansımaları, 7. Hırsızlık, kalpazanlık, yaralama ve öldürme suçları, 8. Narh kayıtları, 9. Vergi miktarları ve avarızhaneler, 10. Altın ve paralar, 11. Kaza yöneticileri, 12. Sancak ve kaza dâhilindeki köylerin sayıları ve isimleri, 13. Bölge insanının kullandıkları isimler, lakaplar ve unvanlar, 14. Gündelik e şyalar, 15. Sava şlar ve yeni te şkil edilmeye çalı şılan askeri birlikler için halktan asker ve zahire temini, 16. Ta şra te şkilatında meydana gelen idarî, malî ve askerî alandaki de ğişimlerin yansımaları, 17. Ekonomik ve nüfus durumu, 18. Eşkıya tefti şleri, konar-göçerler arasındaki anla şmazlıklar ve iskânlar, 19. Yo ğun olmamakla beraber do ğal afetler, 20. Merkezden gönderilen her türlü ferman, berat, buyruldu, pusula ve mektuplar, 21. Fetva makamından alınan bazı fetva suretleri,

4

22. Kadıların çe şitli konularda merkeze gönderdikleri i’lamlar, görev alanları dâhilinde olan yerlerde ki şiler ve kurumlar arasındaki anla şmazlıkları çözmek için vermi ş oldukları hüccetler vb. Ara ştırmada kullanılan Antakya şer’iyye sicilleri, toplam elli dört defterden olu şmaktadır. Elde bulunan ilk defter H.1121-1122 (M.1709-1711) tarihli, son defter ise H.1326-1329 (M.1908-1911) tarihlidir. İlk dönemdeki defterler şer’iyye sicillerine ait genel karakterleri gösterirken, son dönemdeki defterler genel olarak tereke a ğırlıklıdır. 1709 senesinden önceki sicillerin varlı ğı şu anda bilinmemektedir. Muhtemelen sel, yangın, sava ş ve deprem gibi sebeplerden dolayı kaybolmu ş olabilir. Keza, XVIII. yüzyıla ait defterlerin bir kısmı da mevcut de ğildir. 1711, 1735, 1737-1743, 1756-1761, 1766-1774, 1777 tarihleri arasındaki deflerler bulunmamaktadır. Bu ellidört defterin dokuz tanesi XVIII. yüzyıla, di ğerleri ise XIX. yüzyıl ve XX. yüzyılın ilk çeyre ğine aittir. Çalı şmada on defter kullanılmı ş olup defterlerin tafsilatlı dökümü tabloda gösterilmi ştir. Tablo. 1 (1709-1806) Antakya Şer’iyye Sicil Defterleri Defter no. Defter Yılı Sayfa Sayısı Belge Sayısı 1 H.1121-1122 (M. 1709-1711) 183 486 2 H.1148-1149 (M.1735-1737) 212 303 3 H. 1156-1157 (M.1743-1745) 175 208 4 H. 1154-1163 (M.1741-1750) 184 345 5 H. 1166-1168 (M.1752-1755) 169 283 6 H. 1168-1169 (M. 1754-1756) 46 45 7 H. 1175-1777 (M.1761-1764) 158 279 8 H. 1178-1179 (M.1764-1766) 116 174 9 H. 1188-1191 (M.1774-1777) 123 192 10 H.1215-1220 (M. 1800-1806) 200 232 Toplam 1566 2547

İncelenen defterlerden 2, 4 ve 9 nolu defterlerde bazı belge ve sayfa numaraları silik olup defterlerin mikrofilimlerine bakılarak, belge ve sayfa numaraları di ğer belge numaralarıda esas alınarak yeniden yapılmı ştır. Di ğer 7

5

defter şekil ve yazı itibariyle okunaklıdır. Defterlerde genel bir düzen yoktur. “Sicil-i Mahfuz ” ve “ Sicil-i Mahfuz Defterlü ” kısımları birbirlerine karı şmı ştır. Belge sıralamaları kronolojik de ğildir. Belgelerde divani kırması ve tal’ik yazı çe şidi kullanılmı ştır. Sicil defterlerindeki belgeler konularına göre tasnif edilmi ştir. Buna göre; 1- İdarî Nitelikli Belgeler (tayin, azl, menziller ve menzilhaneler ve iç düzen vb kayıtlar ). 2- İktisadî Nitelikli Belgeler ( sikke, tevzî, salyane, avarız, masraf ve vergi tahsili, narh, cizye, esnaf, mahalle ve köy listeleri, vergi ve vergi toplanmasıyla ilgili döküm ve emirler, miras, alım-satım ve iktisadî düzenle ilgili di ğer kayıtlar). 3- Sosyal Nitelikli Belgeler (cürüm, cinayet, sulh, kayb olma, fuzuli i şgal, ölüm, darp, hırsızlık vb suçlarla ilgili vesikalar, alacak-verecek davaları ve emanetle ilgili kayıtlar, vâsi, vekil, kisve baha ve nafaka tayini, veraset, zimmet ve azl ile ilgili dökümanlar ve e şkiyalıkla ilgili kayıtlar). 4- Askerî Nitelikli Belgeler (askeri ikmal, zahire, ia şe ve askeri düzenle ilgili kayıtlar). 5- Vakıflar. 6- Terekeler. Tablo. 2 Antakya Şer’iyye Sicillerinin Konulara Göre Tasnifi(1709-1806) Tasnif Şekli İdarî İktisadî Sosyal Askerî Vakıf Tereke Defter No.1 32 186 232 19 14 3 Defter No. 2 25 93 156 11 8 16 Defter No. 3 33 21 66 51 11 26 Defter No. 4 37 104 146 27 14 17 Defter No. 5 42 89 119 5 9 19 Defter No. 6 10 12 20 2 1 __ Defter No. 7 33 100 104 14 7 21 Defter No. 8 37 51 52 13 4 17 Defter No. 9 30 60 55 10 4 33 Defter No. 10 18 102 39 17 10 46 Toplam 297 818 989 169 77 201 %100 %23,3 %32,1 %38,8 %6,6 %3 %7,8

6

Sicil defterlerindeki belgeler genel hatlarıyla tasnife tabi tutulsa da, kesin çizgilerle belgeleri birbirlerinden ayırmak mümkün de ğildir. Şöyleki, iktisadî nitelikli bir belgede sosyal ve idarî düzenle ilgili bilgilere veyahut sosyal nitelikli belgelerde daha farklı bilgilere ula şabilmek mümkündür. Tabloda da görüldü ğü üzere; 1 nolu sicil defterinde ; 32 idarî nitelikli belge, 186 iktisadî nitelikli belge, 232 sosyal nitelikli belge, 19 askerî nitelikli belge, 14 vakıf ve 3 tereke kaydı toplamda ise 486 belge, 2 nolu sicil defterinde ; 25 idarî nitelikli belge, 93 iktisadî nitelikli belge, 156 sosyal nitelikli belge, 11 askerî nitelikli belge, 8 vakıf ve 16 tereke kaydı olmak üzere 303 belge, 3 nolu sicil defterinde; 33 idarî nitelikli belge, 21 iktisadî nitelikli belge, 66 sosyal nitelikli belge, 51 askerî nitelikli belge, 11 vakıf ve 26 tereke kaydı toplamda ise 208 belge, 4 nolu sicil defterinde; 37 idarî nitelikli belge, 104 iktisadî nitelikli belge, 146 sosyal nitelikli belge, 27 askerî nitelikli belge, 14 vakıf ve 17 tereke kaydı toplam da ise 345 belge, 5 nolu sicil defterinde; 42 idarî netelikli belge, 89 iktisadî nitelikli belge, 119 sosyal nitelikli belgeler, 5 askerî nitelikli belge, 9 vakıf ve 19 tereke kaydı toplamda ise 283 belge, 6 nolu sicil defterinde; 10 idarî nitelikli belge, 12 iktisadî nitelikli belge, 20 sosyal nitelikli belge, 2 askerî nitelikli belge ve 1 vakıf kaydı olamak şartıyla toplam 45 belge, 7 nolu sicil defterinde; 33 idarî nitelikli belge, 100 iktisadî nitelikli belge, 104 sosyal nitelikli belge, 14 askerî nitelikli belge, 7 vakıf ve 21 tereke kaydı olmak üzere 279 belge, 8 nolu sicil defterinde; 37 idarî nitelikli belge, 51 iktisadî nitelikli belge, 52 sosyal nitelikli belge, 13 askerî nitelikli belge, 4 vakıf ve 17 tereke kaydı toplamda ise 174 belge, 9 nolu sicil defterinde; 30 idarî nitelikli belgeler, 60 iktisadî nitelikli belge, 55 sosyal nitelikli belge, 10 askerî nitelikli belge; 4 vakıf ve 33 tereke kaydı ve toplamda 192 belge, 10 sicil defterinde 18 idarî nitelikli belge, 102 iktisadî nitelikli belge, 39 sosyal nitelikli belge, 17 askerî nitelikli belge, 10 vakıf ve 46 tereke kaydı toplamda ise 232 belge bulunmaktadır. 1709-1806 senelerini içeren bu defterlerde belge yo ğunlu ğunu göre sıralama şöyledir; 989 adet (%38,8) sosyal nitelikli belge, 818 adet (%32,1) iktisadî nitelikli belge, 297 adet ( % 23,3) idarî nitelikli belge, 201 adet (%7,8) ise

7

tereke kaydı, 169 adet (%6,6) askerî nitelikli belge ve 77 adet (%3) vakıf kaydı bulunmaktadır.

1.2.2. Ar şiv Vesikaları 1.2.2.1. Ahkâm Defterleri Ba şbakanlık Osmanlı Ar şivi’nde Kâmil Kepeci Tasnifide yer alan 1, 2, 3, 5, 8 nolu Haleb Ahkâm Defterleri’ndeki muhtelif belgelerden istifade edilmi ştir. Defterler, genellikle reaya’nın muhtelif konulardaki şikayetlerinin halli ve tımar talebi gibi hususlarda Antakya Kadısı’na yazılan hükümleri ihtiva etmektedir. Bu bakımdan, Mühimme defterlerinde yer alan hükümlerle Ahkâm defterlerindeki hükümler arasında bir paralellik vardır. 1.2.2.2. Maliyeden Müdevver Defterler Ba şbakanlık Osmanlı Ar şivi’ndeki Maliyeden Müdevver Defterler Tasnifinde çok sayıda ve muhtelif konuları ihtiva eden defterler bulunmaktadır. Bu tasnif içinde bulunan ve Antakya Kazası’nın avarız, cizye ve mukataa gibi kayıtlarını içeren 130, 678, 1215, 3169, 3400, 4802, 6868, 8458 ve 9956 nolu defterlerden istifade edilmi ştir 1.2.2.3. Tahrir Defterleri Ba şbakanlık Osmanlı Ar şivi’ndeki Tahrir Defterlerinden yararlanılmı ştır. Özellikle XVI. yüzyılda Antakya Sanca ğı’nın umumi vaziyetini tespit etmek maksadıyla 109, 110, 397, 450, 454, 493, 530, 544, 834, 978, 998 ve 1040 nolu defterler incelenmi ş ve çalı şmada kullanılmı ştır. 1.2.2.4. Mühimme Defteri Divân-ı hümâyun toplantılarında görü şülen devletin iç ve dı ş meselelerine ait önemli kararların kayd edildi ği defterlerdir. Bu defterler, herhangi bir meseleyle ilgili olarak yazılan fermân, berât, nâme vs.’nin suretleri veya müsveddeleri mahiyetinde olup, bilhassa idarî ve sosyal alanlardaki gelişmeler ve de ğişmeler ile siyasî olayların tespit ve takibinde son derece önemlidir. Çalı şmada; 3, 4, 5, 7, 8, 9, 12, 18, 24, 28, 30, 34, 35, 36, 90 ve 112 nolu defterlerdeki muhtelif vesikalar kullanılmı ştır.

8

1.2.2.5. Rûus Defterleri Ba şbakanlık Osmanlı Ar şivi Kâmil Kepeci Tasnifi’nde yer alan 239 ve 262 nolu Ruûs Defterleri kullanılmı ştır. Bu defterler, yönetim ve idarî taksimatla ilgili de ğişiklikleri ve de ğişmeleri tespit edebilme açısından mühimdir. 1.2.2.6. Bâb-ı Defterî Mevkufat Kalemi Ba şbakanlık Osmanlı Ar şivi’de bulunan bu defterlerden Antakya Kazasına ait avarız, mukataa, menzil ve cizye gibi hususlarla ilgili kayıtları bulmak mümkündür. İncelenen döneme ait 375, 395, 27559, 27825, 27830 ve 27833 nolu defterlere müracat edilmi ştir. 1.2.2.7. Cevdet Tasnifi Ba şbakanlık Osmanlı Ar şivi’de bulunan Cevdet; Dâhiliye, Evkaf, Zaptiye, Maliye Belediye, Maarif, Askerî ve Nafia tasniflerinin muhtelif belgelerinden istifade edilmi ştir.Antakya Kazası’na ait mali, güvenlik evkaf, medrese, menzil, zimmî halk, tayin ve azl gibi birçok konularda bu tasnifteki vesikalar kullanılmı ştır. Ar şiv vesikalarının yanısıra, çalı şmada kullanılan muhtelif kaynak, araştırma ve inceleme eserler çalı şmanın bibliyografya kısmında sunulmu ştur.

9

2. CO ĞRAFÎ KONUM VE TAR İHÇE

2.1. Co ğrafî Konum Antakya, tarihi süreçte Antakiya, Tetropolis ve Antıochia isimlerini almı ştır. Arşiv vesikalarında ise Antakya veya Antakiyye şeklinde kayıtlı olan şehir, 2 batıda Akdeniz ve Adana, kuzeyde Osmaniye, kuzeydo ğuda Gaziantep, do ğuda ise Suriye ile çevrilidir. Nur (Amanas) Da ğları ile ikiye bölünmü ş olan Antakya, 35 derece 52 ve 37 derece 04 kuzey enlemleri ile 35 derece 40 ve 36 derece 35 do ğu boylamları arasında, Asi nehrinin a şağı ucundaki verimli ovanın kenarında, denizden 440 metre yüksekli ğinde Habib’ün Neccar olarak adlandırılan da ğın eteklerinde kurulmu ş olup, Fırat havzasından Akdeniz’e; Akdeniz ve Suriye’den Anadolu’ya giden yolların kav şak noktasındadır. 3 2.2. Tarihçe Antakya ve havalisinde Yontma Ta ş devri ortalarına ait bazı kalıntılar bulunmu ş ve bu kalıntılar sayesinde bölgede, M.Ö 5000 yıllarına kadar uzanan yerle şim izleri tespit edilmi ştir. 4 Şehrin asıl kurucusu olan İskender’in ölümünden sonra, I.Selevkos bölgeye hâkim oldu. Selevkos’un ölümü üzerine halefleri bölgede Selevki Devleti’ni ihdas ettiler. Kurulan bu devletin başkenti’de Tetropolis (Antakya) idi. 5 M.Ö 64 yıllarında Pompeus, Selevki Devleti’ni yıktı ve bunun üzerine bölge Roma hâkimiyetine girdi. Şehir kısa sürede geli şerek, Roma ve İskenderiye gibi kalabalık bir şehir ve önemli bir idare merkezi oldu. Bu durum Sasanîlerin, Roma İmparatorlu ğu’nu Asya’da zayıflatmak için Nesturî kilisesini batıdan ayırma te şebbüslerine (260-499 senelerinde) kadar sürdü. Şehir bir taraftan Sasanî ordularının saldırısı, di ğer taraftan tabi afetler ve salgın hastalıklar kar şısında harap ve bo ş kaldı. 6 Bir süre sonrada Sasanî hükümdarı I. Hüsrev tarafından tahrip

2 BOA. DMKF nr. 27833, s.1, BOA. Cevdet Nafia nr. 1152, s.1. 3 Halil Sahillio ğlu, “Antakya”, DİA, c.3, İstanbul 1991, s.239; Streck, “Antakya”, İA, c.1, İstanbul 1993, s.456-459. 4 Halil Sahillio ğlu, “Antakya”, I. Hatay Tarihi ve Folklor Sempozyumu’nda Sunulan Bildiri, Ankara 1990, s.1-7; H. Sahillilio ğlu, “Antakya”, s.239. 5 Strabon , Co ğrafya (çev. Adnan Pekmez) , İstanbul 1981, s.139. 6 The City in Late Antiquity ( edited by John Rich), Florence, KY, USA: 1996, s.182-196; Streck, “Antakya”, s.457-458.

10

edildi. Bölgede hüküm süren Bizanslı yöneticiler birçok şehirle birlikte Antakya’yı da tamir etmi şlerse de Müslüman Arabların fetih hareketi bölgeye yönelince buradaki şehirler, yine Bizanslılar tarafından tahrip edilmi şti. 7 Müslüman Arablar’ın Kuzey Suriye’ye do ğru ba şlattıkları fetih hareketleri çercevesinde Ebü Ubeyde bin Cerrah komutasındaki ordu, Antakya’yı sulh ile teslim aldı. 8 Ebü Ubeyde’nin kentten ayrılmasından sonra isyan ba ş göstermi ş, Amr’ın müdahalesiyle isyanlar bastırılmı ş, şehirde imar ve iskân faaliyetlerine girilmi ştir. Muaviye döneminde şehrin nüfusunun azalması üzerine Antakya’ya kırk iki cemaat yerle ştirildi. Emeviler döneminde Yezid bin Muaviye tarafından karargah ilan edilen Antakya, Harun Re şid tarafından Menbic, Dülük, Ra’ban, Kuru ş, Antakya ve Tîzîn ile birle ştirilerek avasım olarak düzenlendi. 9 Abbasiler döneminde Kilikya bölgesinin merkezi durumuna gelen Antakya’ya Me’mun ve Mu’tasım zamanında Türk idareciler atandı.10 Abbasilerin IX. yüzyılda zayıflaması üzerine Antakya, 877’de Toluno ğlu Ahmed’in, sonra İhşidler’in, ardından da 944 yılında Hamdano ğulları’nın idaresine girdi. 11 Bu hâkimiyet 969’a kadar sürdü ve bu tarihte şehir, Bizans’ın eline geçti. Bizans hâkimiyeti 1084 tarihine kadar devam etti. 12 1084 yılında Vali Philaretos Barchanios’un baskıcı yönetiminden bıkan halk ve yöneticiler, onun Urfa’ya gidi şinden istifade ederek İznik’te bulunan Süleyman Şah’ı Antakya’ya davet etmi ş, üç yüz atlıyla Antakya’ya gelen Süleyman Şah kaleyi almı ştır. 13 İç kaledekiler bir müddet teslim olmakta direnmi şse de halk, Süleyman Şah’ın sözünü tuttu ğunu görünce 1085’de şehri

7 Ernst Honigman, Bizans Devletinin Do ğu Sınırı, (çev. Fikret I şıltan), İstanbul 1970, s.14-37. 8 Belâzurî, Fütühu’l-Büldân, (çev. Mustafa Fayda), Ankara 1987, s.197 ; Hitti Philip K., İslam Tarihi, (çev . Salih Tu ğ), c.1 , İstanbul 1989, s.230. 9 Belâzurî, Büldân , s.188; H. Sahillio ğlu, “Antakya”, s.230; Hakkı Dursun Yıldız, “Avâsım”, DİA, c.4, İstanbul 1991, s.111-112; Honigman E, “Sugur”, İA, c. 11, İstanbul 1993, s.2-4. 10 H. Sahillio ğlu, “Antakya”, s.230. 11 Salim Çöhçe, “Do ğu Akdeniz Çevresinde Türk Hâkimiyetinin Tesisi”, Ortado ğu’da Osmanlı Dönemi Kültür İzleri Uluslar Arası Bilgi Şöleni Bildirileri, c.1, Ankara 2001, s.144-153. 12 Osman Turan ,“Süleyman Şah”, İA, c.11, İstanbul 1993, s.241-248; Osman Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk İslâm Medeniyeti, Ankara 1969, s.92; S. Runciman, Haçlı Seferleri (çev. Fikret I şıltan), Ankara 1987, s.589-610. 13 Kerîmüddin Mahmud-i Aksarayî, Müsâmeretü’l-Ahbar, (çev. Mürsel Öztürk), Ankara 2000, s.14’de Süleyman Şah’ın bin atlı ile gündüz gizlenip gece yol alarak Antakya’ya geldi ğini belirtmektedir.

11

teslim etmi ştir. 14 Süleyman Şah şehre girdi ğinde, Kawsyana’yı yani Mar Cassianus kilisesini camiye çevirmi şti.15 Büyük Selçuklu Sultanı 1086’da Antakya’ya gelip Ya ğısiyan’ı vali tayin etmi ş, 1087 senesinde de buradan ayrılmı ştır.16 1097’den itibaren Antakya’da hutbenin Şam Atabe ği Melik Rıdvan 17 ve Dukak adına okunmu ş olması bölgenin Dıme şk Atabeylerinin elinde bulunduğunu göstermektedir. Haçlı seferleri neticesinde Antakya ve havalisi 1098 tarihinden itibaren Haçlıların kontrolüne girdi. Bu tarihlerde Antakya’da Haçlı Kontlu ğu tesis edildi. 18 Bu prenslikler 1158 senesinde Bizans hakimiyetine girdi. 19 Antakya Prensli ği ile Türklerin mücadelesi devam etmi ş ve Nureddin Zengi’nin Haleb’te bıraktığı kuvvetlerin komutanı Savar, 1139-1144 seneleri arasında Antakya’ya sürekli akınlarda bulunmu ştu. 20 Bu mücadele, Selahaddin Eyyubi’nin Bakras ve Darb-sak kalelerini (1188) zapt etmesine kadar devam ettirmi şti.21 Memluklu Sultanı olarak tahta geçen Baybars; 1261-1262 senelerinde iki defa ku şattı ğı Antakya’yı 1268 senesinde üçüncü ku şatmanın ardından ele geçirmi şti.22 Baybars daha önce Hırıstıyanların yaptıkları gibi şehri ya ğmalatmı ş ayrıca Baybars, Kozan’dan ba şlayıp Antakya ve Gazze bölgesine kadar olan havaliye 40.000 evden olu şan Türkmen a şiretlerini yerle ştirmi ş ve Antakya’da imar faaliyetlerinde bulunmu ştur.23 Do ğudaki geli şmeler sebebiyle aynı dönemde Anadolu’ya kalabalık Türkmen toplulukları gelmeye ba şlamı ştı. Göçler neticesinde, Türkmenlerin bir

14 Azimi, Azimi Tarihi, (yay. Ali Sevim), Ankara 1988, s.24; Claude Cahen, Osmanlılardan Önce Anadolu’da Türkler , İstanbul 1994, s.91-92; Kerîmüddin Mahmud-i Aksarayî, Müsâmeretü’l-Ahbar, s.19. 15 Gregory Abü’l-Farac, Abü’l-Farac Tarihi, c.I, (çev. Ömer Rıza Do ğrul), Ankara 1987, s.331. 16 Urfalı Meteos, Urfalı Meteos Vekayi-Nanesi ve Papaz Grigor’un Zeyli , (yay. Hrant D. Andreasyan), Ankara 1987, s.172; Co şkun Alptekin, Dime şk Atabe ğli ği (To ğ Ti ğinler), İstanbul 1985, s.4. 17 C. Alptekin, Dime şk Atabe ğliyi, s.10; Ali Sevim, Suriye Selçukluları , Ankara 1981, s.81. 18 Gregory Abü’l-Faraç, Abü’l Farac Tarihi ,c.II , (çev.Ömer Rıza Do ğrul), Ankara 1987, s.589; Ali Sevim- Ya şar Yücel, Türkiye Tarihi, c.1 , Ankara 1990, s.8. 19 C. Alptekin, Dime şk Atabe ğliyi , s.114-116. 20 I şın Demirkent, Urfa Haçlı Kontlu ğu, Ankara 1987, s.135. 21 Sevim-Yücel, Türkiye Tarihi, c.1, s.11. 22 Ya şar Kazım Kopraman, Mısır Memluklu Tarihi , Ankara 1989, s.1-17. 23 H. Sahillio ğlu, “Antakya”, s.230.

12

kısmı Suriye ve Çukurova bölgesine gelip yerle ştiler. 24 O ğuzların Üçok ve Bozok koluna mensup bu Türkmen grupları 25 , Memluklu Devleti’nin yardımcı kuvvetlerini olu şturdular. Üçok ve Bozok kollarına ba ğlı di ğer Türkmen boylarıyla beraber, Antakya ve çevresini yurt edinen Özer Türkmenleri Sis ve Kilikya’da Ermeni Prenslikleri üzerine seferler yapmı şlardı. 26 Antep, Antakya ve Harim’de ya ğma hareketlerinde bulunan Mo ğollar’ı cezalandırmak üzere 1271 senesinde Haleb’e kadar gelen Baybars, kuvvetleriyle birlikte Mara ş’a kadar ilerlemi şti.27 Timur’un 5000 ki şilik birli ği 1394 senesinde Antakya yakınlarına kadar gelmi ş ve buralarda ya ğma hareketlerinde bulunmu ştu. 28 Memluklu komutanı Çekem, 1406’da Faris’in elinde bulunan Antakya’yı da alarak Suriye’de kendisini ilan etmi şse de bu kısa sürmü ştü. Bölgede Memluklu hakimiyeti uzun yıllar devam etmi ş, bununla beraber XVI. yüzyıldan itibaren bölge üzerinde Osmanlı Devletinin etkinli ği de görülmeye ba şlamı ştı. Bölge üzerinde Osmanlı-Memluk münasebeti XIV. yüzyılın ikinci yarısında ba şladı. İlk dönemlerde iki devlet arasındaki ili şkiler gayet dostane bir çizgideydi. O tarihlerde küçük bir beylik olan Osmanlıların Rumeli’deki ba şarıları ve İslam sınırlarını geni şletmeleri Memluklu Devleti tarafından memnunlukla takip edilmi ştir. 29 Fakat, Memluk himayesi altında Malatya’nın Yıldırım Bayezid tarafından alınması, Osmanlı-Memluk münasebetlerinin ilk defa bozulmasına sebeb oldu. İki taraf arasında bir süre devam eden so ğukluk, herhangi bir çatı şmaya yol açmadan, Çelebi Mehmed tarafından giderildi. Çelebi Mehmed ve II. Murad’ın saltanatları devrinde devam eden bu dostane münasebetler, Hicaz su yolu ve Dulkadir toprakları meseleleri yüzünden Fatih devrinde yeniden bozuldu. 30

24 Faruk Sümer, “Ramazano ğulları”, İA, c.9, İstanbul 1993, s.612-613; Semavi Eyice, “Bertrandon De La Broquire ve Seyahatnamesi”, İslam Tetkikleri Enstitüsü Dergisi , c.6, sa. 1-2, İstanbul 1975, s.94-114; İ.Hakkı Uzunçar şılı, Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu, Karakoyunlu Devletleri , Ankara 1988, s.178-179. 25 Tufan Gündüz, Anadolu’da Türkmen A şiretleri “Bozulus Türkmenleri 1540-1640”, Ankara 1997. 26 F. Sümer, “Ramazano ğulları”, s.614. 27 Rafet Yinanç, Dulkadir Beyli ği, Ankara 1989, s.4. 28 Ya şar Yücel, Timur’un Ortado ğu-Anadolu Seferleri ve Sonuçları (1393-1402), Ankara 1989, s.110. 29 İ.Hakkı Uzunçar şılı, Osmanlı Tarihi , c. 2, Ankara 1983, s.187. 30 İ.H.Uzunçar şılı, Osmanlı Tarihi, s.187-188.

13

Fatih Sultan Mehmed hacıların şikayetleri üzerine, hacılar için büyük sıkıntılara sebeb olan su yollarını tamir ettirmek üzere birtakım ustaları görevlendirdi. 31 Fatih’in bu davranı şını içi şlerine bir müdahale ve kendilerine kar şı bir hakaret olarak de ğerlendiren Memluklu Devleti, teklifi geri çevirdi. 32 Osmanlı-Memluklu Devletleri arasında bir anla şmazlık konusu olan Dulkadir meselesi gün geçtikçe kritik bir hal alıyordu. Fatih’in bu beyli ğin topraklarını ele geçirmek istemesi, iki devlet arasındaki ili şkileri iyice gerginle ştirdi. 33 Ancak Fatih’in ani ölümü üzerine muhtemelen do ğuya yapılacak olan seferi yarıda kalmı ştı. 34 Fatih’in ölümünden sonra tahta geçen II. Bayezid döneminde de Osmanlı- Memluk münasebetleri gerginle şmeye devam etti. ve Dulkadir Beyliği toprakları meseleleri sebebiyle iki devlet arasındaki ili şkiler iyice bozuldu. Sonuç olarak 1485-1490 yılları arasında devam eden Osmanlı-Memluk sava şları Osmanlı kuvvetlerinin ma ğlubiyetiyle sonuçlandı. 1491’de yapılan bir antla şmayla sa ğlanan barı ş dönemi, Yavuz Sultan Selim’in saltanatına kadar devam etti. 35 Safevi hükümdarı Şah İsmail’i Çaldıran’da a ğır bir ma ğlubiyete u ğratan Yavuz Sultan Selim, Memluklu meselesini de kesin bir sonuca ba ğlamak istiyordu. İki devlet arasındaki 1516 Mercidabık ve 1517’ de ise Ridaniye’de yapılan sava şlarda Memluk orduları ma ğlup oldular.36 Diğer bölgelerle beraber Antakya ve havalisi de 1516’da Osmanlı hakimiyetine girdi. 37 Osmanlı Devleti’nin topraklarına dahil olan bu bölgelerde yeni idarî yapılanmalara gidildi.

31 A şıkpa şazâde A şıkî, Tevârih-i Al-i Osman (haz. Nihal Atsız), İstanbul 1947, s.298. 32 Şehabeddin Tekinda ğ, “Fatih Devrinde Osmanlı-Memlük Münasebetleri”, TD , sa.30, (1976), s.77-78. 33 Tursun Bey, Târîh-i Ebü’l-Feth, ( haz. Mertol Tulum), İstanbul 1977, s.180. 34 Selahaddin Tansel, Osmanlı Kaynaklarına Göre Fatih Sultan Mehmed’in Siyasi ve Askeri Faaliyetleri , Ankara 1985, s.330; Şahabeddin Tekinda ğ, “II. Bayezid Devrinde Çukur-Ova’da Nüfuz Mücadelesi”, Belleten, c. XXXI, sa.121-124, (Ankara 1967), s. 343-372. 35 Mustafa Nuri Pa şa, Netayicü’l-Vukuat,( yay. Ne şet Ça ğatay), c.I-II, Ankara 1992, s.31; İ.Hakkı Uzunçar şılı, Osmanlı Tarihi , c.2, s.191-195. 36 Hoca Sadettin, Tâcüt’t Tevârîh, II, İstanbul 1279, s.325; Solakzâde (Mehmed Hemdemi Çelebi), Tarih , İstanbul 1297, s.384. 37 Celâl-zâde Mustafa, Selîm-nâme (haz. Ahmet, U ğurlu-Mustafa, Çukadar), Ankara 1990, s.403-440; İ.Hakkı Uzunçar şılı, Osmanlı Tarihi , c.5, Ankara 1988, s.353-354; Feridun Bey, Mün şeâtü’s Selâtin, I, İstanbul 1264, s.399.

14

3. HALEB EYALET İ’NİN İDARÎ TAKS İMATI

3.1. Beylerbeyi/Vali Ehl-i Örf zümresinden olan beylerbeyiler, 38 eyalette sultanın otoritesini temsil eden en yüksek yöneticiydi. Eyaletin her sanca ğına do ğrudan do ğruya merkezden bir sancakbeyi atanırken, pa şa sanca ğı diye adlandırılan sancaklardan biri do ğrudan do ğruya beylerbeyilerinin yönetimine bırakılmı ştı. XVI. yüzyılda Haleb Eyaleti’nin bilinen ilk beylerbeyi 900 bin akçe has geliriyle Osman Pa şa idi. 1549 senesinden itibaren Haleb yöneticilerinin beylerbeyi rütbesinde oldukları görülmektedir. 1549-1588 seneleri arasında Haleb eyaletinin yönetiminde otuzbir tane beylerbeyi görev almı ştı. 39 Ehl-i örf zümresinden olup eyaletleri yöneten beylerbeylerine, XVII. yüzyıldan itibaren vali unvanı verilmeye ba şlanmı ştı. XVII. yüzyılın sonları ve XVIII. yüzyıl ba şlarında eyalet merkezlerine vezir rütbesinde valiler atanmı ş olup, valilerin görevleri arasında, halkın korunması, askeri nizamın sağlanması, zulmün bertaraf edilmesi, idarî ve malî alanda eyaletin idaresi gibi vazifeleri bulunmaktaydı. 40 1600-1700 yılları arasında Haleb Eyaleti yönetimine tayin edilmi ş olan yetmi şdört beylerbeyi tespit edilmi ştir. Bunların görev süreleri 1-4 yıl arasında de ğişmekle birlikte, 3 ay 8 gün görevde kalabilenler de vardır. 4 yıl boyunca aralıksız bu görevde kalanlarda bulunmaktadır. 41 XVIII. yüzyıl içerisinde Haleb Eyeleti’nde görev yapmı ş olan valilerin isimleri ve görev tarihleri a şağıdaki tabloda gösterilmi ştir.

38 Ya şar Yücel, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Desantralizasyona (Adem-i Merkeziyet) Dâir Genel Gözlemler”, Belleten, XXXVIII/152 (1974), s.657-708; Metin Kunt, Sancaktan Eyalete, s.27-27; Halil İnalcık, Hicri 835 Tarihli Suret-i Defter-i Sancak-ı Arvanid, Ankara 1988, Giri ş. XX-XXI. 39 E. Çakar, XVI.Yüzyılda Haleb Sanca ğı ,s.70-71. 40 Mehmet İpşirli, “Beylerbeyi”, DİA, c.6, İstanbul 1992, s. 69-74. 41 XVI. yüzyılda Haleb eyaletine vali olarak ilk Hacı İbrahim Pa şa (1599-1600), son olarakta Hasan Pa şa ( 1647) tayin edilmi ştir. E. Çakar, 17. Yüzyılda Haleb Eyaleti ve Türkmenleri, s.70.

15

Tablo. 3 Haleb Valileri (1709-1806) 42 Sıra No Valiler Atandı ğı Yıl 1 Mehmed Pa şa 1709 2 Abdi Pa şa 1710 3 Hüseyin Pa şa 1736 4 Ahmed Pa şa 1737 5 İbrahim Pa şa 1743 6 İsmail Pa şa 1744 7 Hacı Hüseyin Pa şa 1744 8 İsmail Pa şa 1745 9 Mehmed Pa şa 1746 10 Ahmed Pa şa (valili ği sırasında vefat etmi ştir) 1751 11 Abdurrahman Pa şa 1752 12 Ragıp Mehmed Pa şa 1753 13 Muhzinzâde Mehmed Pa şa 1754 14 Mustafa Pa şa 1762 15 Azmizâde Mehmed Pa şa 1763 16 Mehmed Pa şa 1765 17 Ahmed Pa şa 1777 18 Ali Pa şa 1778 19 Mehmed Pa şa 1779 20 Hacı Osman Pa şa 1781 21 Hacı İbrahim Pa şa 1803 22 Seyyid Ahmed Pa şa 1804

Sicil kayıtları esas alınarak, XVIII. yüzyılda Haleb Eyaleti yönetimine tayin edilmi ş olan yirmi iki vali tespit edilmi ştir. Atanan valilerin 6 ay veya 1 yıl süreyle görevde kaldıkları anla şılmaktadır. Ancak bütün yıllara ait sicil defterlerinin bulunmaması Haleb Eyaletine tayin edilen valilerin isimlerinin tamamına ula şılmasına engel olmu ştur. XVIII. yüzyıllarda beylerbeyilerin daha fazla önem kazanmaları ile birlikte onlara vezirlik de verilmi ştir. Osmanlı İmparatorlu ğu’nda önemli bir konuma sahip olan Haleb Eyaletinin yöneticileri de genellikle vezaretle tayin edilmi şlerdir. 43

42 Tablo tarih sırasına göre şu belgelerden istifade edilerek yapılmı ştır; A. Ş.S 1 35/14, 85/32, 214/70, A. Ş.S 2 65/50, 84/64, 187/132, 188/133, A. Ş.S 3 44/23, 103/80, 104/80, 165/139, 166/140, 175/151, A. Ş.S 4 122/63, 123/64, 124/64, 214/117, A. Ş.S 5 28/13, 170/99, 184/108, A. Ş.S 6 17/15, 32/30, 38/37, A. Ş.S 7 46/24, 111/62, 112/63, 192/120, 219/132, BOA. Cevdet Dahiliye nr. 770, BOA. Cevdet Zaptiye nr. 311, A. Ş.S 8 51/35, 86/62, 87/64, 88/66, A. Ş.S 9 15/8, 16/9, 46/23, 48/27, 99/52, BOA. Cevdet Dahiliye nr. 7979, A. Ş.S 10 14/10, 40/39, 122/112, 124/114, 151/138, 152/139, BOA. Cevdet Adliye nr. 6850. 43 A. Ş.S 1 187/132, 188/133, A. Ş.S 3 165/139, 166/140, 175/151, A. Ş.S 4 122/63, 123/64, 124/64, 214/117, A. Ş.S 5 28/13, 170/99, 184/108, A. Ş.S 6 17/15, 32/30, 38/37, A. Ş.S 7 , 192/120, 219/132, BOA. Cevdet

16

Mîrî arazi sistemi içerisinde kalan sancaklarda, padi şah haslarından sonra, sancak gelirlerinin önemli bir kısmının da sancakbeyi veya beylerbeyi hasları olarak ayrıldı ğı görülmektedir. Beylerbeyi hasları arasında bad-i hava türü gelirler, mukataa gelirleri, köy ve cemaatlerden alınan muhtelif gelirleri vardı. İncelenen dönem içerisinde idarî ve malî yapıdakı de ğişikler neticesinde, valilerin has gelirlerinde de ğişiklikler oldu ğu görülmü ştür. Valilerin üzerlerine dü şen görevleri yapabilmeleri için, imdadiyyeler, avarız, salyane vergileri ve mukataa vb gelirleri ba ğlanmı ştır. 3.2. Sancak Taksimatı XVI. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin temel idarî ünitesi sancak 44 olup, her sancak merkezden tayin edilen bir sancakbeyi ile yine merkezden gönderilen bir kadı tarafından idare edilirdi. Belirli bir bölgedeki sancaklar da vilâyet adı verilen ve bir beylerbeyinin emri altında bulunan idarî üniteleri meydana getirirdi. Beylerbeyi eyalette sultanın otoritesini temsil eden en yüksek yönetici idi. Eyaletin her sanca ğına merkezden bir sancakbeyi atanırken, pa şa sanca ğı diye adlandırılan sancaklardan biriside do ğrudan beylerbeyinin yönetimine bırakılmı ştı. 45 XVI. yüzyılın ortalarına kadar(1549) Şam Beylerbeyili ğine tabi olan Haleb, bu tarihten itibaren müstakil bir beylerbeyilik yapıldı ve Haleb sanca ğı da kendi adıyla anılan eyaletin “pa şa sanca ğı” oldu. 46

Tablo. 4 (1522-1523) Yıllarında Şam Beylerbeyili ği’nin İdarî Taksimatı 47 1522 1523 Sancaklar Sancaklar Adana Adana Antakya Ayıntâb Ayıntâb Birecik ve Rum-kal’a Birecik ve Rum-kal’a Gazze Gazze Haleb Haleb Hama ve Hums Hama ve Hums Safed Safed Salt ve Aclün

Dahiliye nr. 770, A. Ş.S 9 15/8, 16/9, 46/23, 48/27, 99/52, BOA. Cevdet Dahiliye nr. 7979, A. Ş.S 10 14/10, 40/39, 122/112, 124/114, 151/138. 44 J. Deny, “Sancak”, İA, c.10, İstanbul 1993, s.186-189. 45 Halil İnalcık, “Eyâlet”, DİA, c.11, İstanbul 1995, s.548-550. 46 Enver Çakar, XVI.Yüzyılda Haleb Sanca ğı (1516-1566), Elazı ğ 2003, s.29.

17

Sis Sis Şam(Pa şa sanca ğı) Şam(Pa şa sanca ğı) Tarsus Tarsus Trablus Trablus Üzeyr

Tabloda da görüldü ğü gibi 1522 senesinde Şam Beylerbeyili ği’ne ba ğlı on iki sancak bulunmaktadır. 1523 senesinde ise, önceden Adana’ya tabi olan Üzeyr müstakil sancak yapılırken, Antakya, nahiyeleri olan Antakya, Kuseyr, Altınözü, Süveydiye, Şuğur ve Cebel-i Akra ile birlikte Haleb’e dahil edilmi ştir. 48

Tablo. 5 (1550-1586) Haleb Beylerbeyili ği’nin Sancakları 49 1550 1554 1565 1568-1574 1576-1586 Sancaklar Sancaklar Sancaklar Sancaklar Sancaklar Adana Adana Adana Adana Adana A’zâz ve Kilis Birecik Bâlis A’zâz ve Kilis Antakya Bâlis Ekrâd Birecik Bâlis Bâlis Birecik Haleb Cebele Birecik Birecik Haleb Hama Ekrâd Haleb Cebele Hama Hums Haleb Hama Ekrâd ve Kilis Hums Ma’arra Hama Ma’arra Haleb Ma’arra Tarsus Ma’arra Selimiye Hama Selimiye Üzeyr Selimiye Tarsus Ma’arra Suhne Üzeyr Matah Tarsus Selimiye Üzeyr Suhne Surüc Türkmân-ı Haleb

Üzeyr

48 BOA. TD 998, s.293-294; Enver Çakar, “998 Numaralı Tapu-Tahrir Defterine Göre 1523 Yılında Ayıntâb ve Birecik Sancakları”, Türk Dünyası Ara ştırmaları , sa.92, (1994), s.112-121. 49 Enver Çakar, XVI.Yüzyılda Haleb Sanca ğı s.30-32.

18

Tabloda görüldü ğü gibi, Haleb Beylerbeyili ği’nin olu şmasından sonra 1550 senesine ait ilk sancak tevcih defterinde, Haleb Beylerbeyili ği dokuz sancaktan müte şekkil olup, bu sancaklar; Adana, A’zaz ve Kilis, Bâlis, Birecik, Haleb, Hama, Hums, Ma’arra ve Selimiye’dir. 50 1554 senesinde ki sancak listesinde Haleb Beylerbeyili ği yine dokuz sancaktır. Fakat, bu listede, önceki listeden farklı olarak, daha önce Zulkadriye Eyaleti’ne tabi olan Üzeyr sanca ğının Haleb’e ba ğlandı ğı görülmektedir. 51 1565 senesinde Haleb Beylerbeyili ği on iki sancaktır. Önceki listelerden farklı olarak, Cebel ile Suhne ve Tayyibe adlı sancakları Haleb Beylerbeyi sancakları arasında görülür. Bu tarihte artık Haleb Beylerbeyi sancakları arasında yer almayan Hums sancağı ise Şam Beylerbeyili ği’ne ba ğlanmı ştır. 52 1568-1574 seneleri arasında Haleb Beylerbeyili ği on sancaktır. Bu sancaklardan Tarsus sanca ğının Kıbrıs Beylerbeyili ği’ne ba ğlandı ğı tespit edilmi ştir. Bundan öncede Haleb Beylerbeyili ği’nin sancakları arasında görülen Cebele’yi 1568 senesinde Şam Beylerbeyili ğine ba ğlı olarak görülmektedir. 53 Bundan önceki 1565 tarihli listede yer alan Suhne ve Tayyibe ise 1568-1574 senelerinde Haleb’e ba ğlı de ğildir. 1586 senesinde Türkmen Kazası müstakîl sancak yapılırken, Haleb’in Matah nahiyesi de 1574’te sancak yapılmı ştır. Fakat, kısa bir süre sonra bu sancak kaldırılarak, önceden oldu ğu gibi Haleb sanca ğına ba ğlanmı ştır. Di ğer taraftan, ilk olarak 1565 senesine ait listede kar şıla şılan, fakat bir sonraki listede ismi tespit edilemeyen Suhne ve Tayyibe’nin 1576-1586 seneleri arasında yine Haleb’e ba ğlı oldu ğu görülmektedir. 1579 senesinde Hama ve Selimiye Trablus şam Beylerbeyili ği’ne ba ğlanmı ştır. Bu arada Antakya’da 1581’de yeniden sancak yapıldı ğı, fakat kısa bir süre sonra kaldırılarak tekrar Haleb’e ba ğlandı ğı anla şılmaktadır. 54

50 Feridun Emecen-İlhan Şahin, “Osmanlı Ta şra Te şkilâtının Kaynaklarından 957-958 (1550-1551) Tarihli Sancak Tevcih Defteri I”, Belgeler-Türk Tarih Belgeleri Dergisi, XIX/23, Ankara 1999, s.53-122. 51 F. Emecen-İ Şahin, “ 957-958 (1550-1551) Tarihli Sancak Tevcih Defteri I”, s.74. 52 E. Çakar , XVI.Yüzyılda Haleb Sanca ğı , s.31. 53 Metin Kunt, Sancaktan Eyalete (1550-1650 Arasında Osmanlı Ümerası ve İl İdaresi), İstanbul 1978, s.142. 54 E. Çakar, XVI.Yüzyılda Haleb Sanca ğı, s.32-33.

19

XVII. yüzyıl, siyasî ve idarî de ğişimin ya şandı ğı bir dönemdir. Timar Sistemi’nden iltizam sistemi’ne geçi şle birlikte köklü de ğişiklikler meydana gelmi ştir. Osmanlı idaresi, de ğişimle birlikte ortaya çıkan krizden kurtulmak için temel sistemde revizyona gidilmi ştir. Genelde gelenekçi bir karaktere sahip olunmasına kar şın dönemin şartlarına uyulmak zorunda kalınmı ştır. 55 Bu yüzyılda Osmanlı İmparatorlu ğu geneline hakim olan iç isyanların ve huzursuzlukların Haleb Eyaleti’ni de olumsuz yönde etkiledi ği görülmektedir. Haleb ve çevresinde meydana gelen isyanların ba şında; Canbulato ğlu Ali Pa şa56 , Abaza Hasan Pa şa, İpşir Mustafa Pa şa ve Seydi Ahmed Pa şa isyanları gelmektedir. 57 XVII. yüzyılda Osmanlı İmparatorlu ğu’nun büyük ve önemli eyaletlerinden biri olan Haleb’in batısında Akdeniz, güneyinde Trablus şam Eyaleti, kuzeyinde Mara ş ve Adana Eyaletleri, do ğusunda da Rakka Eyaleti’nin toprakları yer almaktaydı. 58 Bu dönemde eyaletin Haleb’in Akdeniz’e açılan en önemli kapıları, kuzey- batıda yer alan Payas ve İskenderun limanları ile güney-batıda yer alan Lazkiye ve Trablus şam limanları idi. Ayrıca, bugünkü Hatay ili Samanda ğı ilçesi sınırları içerisinde yer alan Süveydiye iskelesi de eyaletin Akdeniz’e açılan bir ba şka önemli kapısıydı. 59 XVII. yüzyıla gelindi ğinde, XVI. yüzyıldaki ta şra te şkilatının klasik yapısının bozuldu ğu anla şılmaktadır. Kunt’un da ifade etti ği gibi, artık sancaktan eyalete do ğru bir geçi şin söz konusu oldu ğu görülmektedir. 60 16. yüzyılda sancakların sayısında sürekli artı ş meydana gelirken, 17. yüzyılda tam tersi bir süreç i şlemi ş; sancak sayısı ya azalmı ş ya da aynı kalmı ştır. 1609 senesinde tamamlanan kanunnâme mecmuasında Ayn-i Ali Efendi, Haleb Eyaleti’ni, Haleb, Adana, Ekrâd-ı Kilis, Birecik, Üzeyr, Balis, Ma’arra,

55 Bilgehan Pamuk, XVII. Yüzyılda Bir Serhad Şehri Erzurum , İstanbul 2006, s.19-20. 56 Naimâ Mustafa Efendi, Nâima Tarihi, (ne şr. Zuhuri Dani şman), c.II, İstanbul 1968, s.538; Katib Çelebi, Fezleke , c.I, İstanbul 1286, s.291-292; M.C. Şahâbettin Tekinda ğ, “Canbulat” İA, c.3, İstanbul 1993, s. 22-23. 57 Mücteba İlgürel, “Abaza Hasan”, DİA, c.1, İstanbul 1988, s.10-11; CI. Huart, “Abâza”, İA, c.1, İstanbul 1993, s.5-6. 58 Enver Çakar, 17. Yüzyılda Haleb Eyaleti ve Türkmenleri, Elazı ğ 2006, s.53. 59 W. Heyd, Yakın-Do ğu Ticaret Tarihi , (çev. Enver Ziya Karal), Ankara 1975, s.182-183. 60 M. Kunt, Sancaktan Eyalete, s.122.

20

Türkmen-i Haleb ve Matah maa Mudik olamak üzere dokuz sancak olarak göstermi ştir. 61 Koçi Bey’in 1631 senesinde IV. Murad’a sundu ğu risalesinde yer alan sancak taksimatı 1609 senesindeki sancak taksimatıyla aynıdır. 62 1628-1641 seneleri arasında, Haleb Eyaleti; Haleb, Bâlis, Ma’arra, Üzeyr ve Selimiye olmak üzere be ş sancaktır. Fakat, Selimiye sanca ğının 1639’da Trablus şam eyaletine dahil edilmesi sebebiyle eyaletin sancak sayısı dört’e inmi ştir. Nitekim, 1641-1649 seneleri arasında, Haleb eyaletinin; Haleb, Bâlis, Ma’arra ve Üzeyr adlı dört sancaktan meydana geldi ği görülmektedir. 63 XVIII. yüzyıla gelindi ğinde Osmanlı İmparatorlu ğunun kurulu ş ve yükseli ş dönemlerindeki askerî, siyasî ve iktisadî gücünden çok şey kaybetti ği görülür. Artık fetihler durmu ş, devlet mevcut durumu koruma endi şesine dü şmü ştür. Zira bu yüzyılda Osmanlı İmparatorlu ğunun kar şısındaki Avrupa XIV-XV. yüzyıllardaki Avrupa de ğil, Rönesans ve Reform hareketlerini idrak eden, yaptı ğı co ğrafi ke şifler sayesinde, deniz a şırı sömürge imparatorlukları kuran ve bu sayede geli şen, güçlenen ve savunmadan saldırıya geçen bir Avrupa vardı. Buna kar şı Osmanlı İmparatorlu ğu ise Avrupa’daki geli şmelerden çok, XVII. yüzyıl boyunca Anadolu da meydana gelen karı şıklıklarla u ğra şmak zorunda kalmı ştır. Bu karı şıklıklar tabi olarak iktisadî ve sosyal düzeni sarsmı ş, devlet ileri gelenleri bu kötü gidi şin çarelerini aramaya ba şlamı şlardır. Bazı padi şahların veya sadrazamların şahsi gayretleriyle yapılan bazı düzenlemeler, geçici bir refahlık getiriyor ise de bu, kalıcı ve uzun ömürlü olmamı ştır.64 XVIII. yüzyılda idarî taksimat yönünden XVII. yüzyıla göre önemli de ğişiklikler olmadı. Bu dönemde Anadolu ve Rumeli yirmi sekiz eyalete bölünmü ştü. 65 Bu yüzyılda vilayete atanan valilerin görev yerlerine gitmeyip vilayetlerini mütesellimler vasıtasıyla idare etmeleri yaygınla ştı. Aynı uygulama kadılıklarda da görüldü, yerlerine ço ğunlukla naip yolladılar. Öte yandan 1702’de

61 Ayn-i Ali, Kavânin-i Al-i Osman der Hulâsa-i Mezâmin-i Defter-i Divân, İstanbul 1260, s.26. 62 Koçi Bey, Koçi Bey Risalesi, (ne şr. Ali Kemal Aksüt), İstanbul 1939, s.89. 63 E. Çakar, 17. Yüzyılda Haleb Eyaleti ve Türkmenleri, s.60-61. 64 Mustafa Akda ğ “Osmanlı Tarihinde Ayanlık Düzeni Devri 1730–1839”, TAD, c.VIII-XII, sa.14-23, Ankara, 1979, s.51–57 65 Yücel Özkaya, XVIII Yüzyılda Osmanlı Kurumları ve Osmanlı Toplumsal Ya şantısı , Ankara,1985,s.19-22

21

devlet mukataalarını mültezimlere malikâne olarak verilmeye ba şlaması ile merkezi otoritenin zayıflamasına, mirî toprak rejiminin bozulmasına, iktisaden güçlenen ve bu güçleri sayesinde bir takım resmi görevlerde alan mahalli beylerin ortaya çıkmasına sebep oldu.66 Böylece yönetime ba şka güçler de katılmı ş oluyordu. Ayan olarak adlandırılan bu mahalli beyler, gerek hükümet kuvvetlerine kar şı ve gerekse kendi hasımlarına kar şı iktisadî ve sosyal düzensizli ğin ortaya çıkardı ğı levent kitlelerinden olu şan kalabalık bir “kapı halkı” barındırıyorlardı. 67 XVIII. yüzyılın ilk yarısında eyalet ve sancak tevcih defterinde 68 Haleb Eyaleti; Pa şa Sanca ğı, Bâlis, Ma’arra, Üzeyr ve Kilis sancaklarından olu şmaktadır. 1690-1740 seneleri arasında Haleb Eyaleti’nin be ş sancaktan müteşekkil olup, pa şa sanca ğı Haleb’dir. 69 1717-1730 seneleri arasında ki Eyalet Tevcihâtı defterinde 70 Haleb Eyaleti; Eyalet ve Pa şa Sanca ğı (Haleb), Bâlis, Ma’arre, Matih, Cebeliye, Üzeyr ve Kilis olmak üzere 7 sancaktan olu şmaktadır. 3.3. Kaza Taksimatı Osmanlı Devleti’nde kadının sorumluluk bölgesini ifade eden kaza, bir taraftan ticarî ve di ğer taraftan kültürel üstünlü ğü ile, yani çevresinin merkezi olmu ş bir kasaba veya bir şehir ile, böyle bir topluluk merkezini çevrelemi ş köylerin te şkil etti ği idari bir birli ği ifade etmekteydi. 71 Bu cümleden hareketle Haleb Eyaleti 1616 senesinde, Haleb, Antakya, Deyrgü ş, Hârim, Ma’arretü’l- Mısrîn, Sermîn, Erîhâ, Ma’arretü’n-Numân, Kefr Tâb, Tîzin, İdlibü’s-Su ğrâ, Bakrâs, Birecik, Rum-kal’a, Nizib, Şeyhü’l-Hadid maa Gündüzlü, Amik ve Menbiç-Râvendân olmak üzere onsekiz kazadan meydana gelmekteydi. 72 1626 senesine ait kaza listesinde de aynı idari yapının oldu ğu görülmektedir. 1642

66 Yücel Özkaya, Osmanlı İmparatorlu ğunda Ayanlık , Ankara,1994, s.13-14 67 Yücel Özkaya, “XVIII Yüzyılda Ta şra Yönetimine Genel Bir Bakı ş” , Türkler, c.13, Ankara 2002, s.699- 700 68 Kılıç, 18. Yüzyılın İlk Yarısında Osmanlı Devleti’nin İdarî Taksimatı-Eyalet ve Sancak Tevcihatı, Elazı ğ 1997, s. 135-139. 69 O. Kılıç, Eyalet ve Sancak Tevcihatı, s.55. 70 Fehameddin Ba şar , Osmanlı Eyâlet Tevcihâtı (1717-1730), Ankara 1997, s.19, 91-95. 71 Mustafa Akda ğ, Türkiye’nin İktisadî ve İçtimaî Tarihi, c.II, İstanbul 1979, s.83. 72 BOA. MAD nr. 3400, s.2-109.

22

senesinde Haleb Eyaleti, Haleb, Antakya, Deyrgü ş, Hârim, Ma’arretü’l-Mısrîn, Sermîn, Erîhâ, Ma’arretü’n-Numân, Kefr Tâb, Tîzin, İdlibü’s-Su ğrâ, Bakrâs, Şeyhü’l-Hadid maa Gündüzlü ve Menbiç-Râvendân olmak üzere on dört kazadan meydana gelmekteydi. Tablo. 6 Haleb Kazaları(1616-1687) 73 1616-1626 1642-1674 1678-1687 Amik Antakya Antakya Antakya Bakrâs Bakrâs Bakrâs Deyrgü ş Deyrgü ş Birecik Erîhâ Erîhâ Deyrgü ş Haleb Haleb Erîhâ Harîm Harîm Haleb İdlibü’s-Su ğrâ İdlibü’s-Su ğrâ Harîm Kefr Tâb Kefr Tâb İdlibü’s-Su ğrâ Ma’arretü’l-Mısrîn Ma’arretü’l-Mısrîn Kefr Tâb Ma’arretü’n-Numân Ma’arretü’n-Numân Ma’arretü’l-Mısrîn Menbiç-Râvendân Menbiç-Râvendân Ma’arretü’n-Numân Sermîn Sermîn Menbiç-Râvendân Şeyhü’l-Hadid maa Şeyhü’l-Hadid maa Gündüzlü Gündüzlü Nizib Tîzin Şuğür Rum-kal’a Tîzin Sermîn Şeyhü’l-Hadid maa Gündüzlü Tîzin

Yukarıdaki kaza listesi ile XVI. yüzyıldaki kaza listesi mukayese yapıldı ğında; 16. yüzyılın ba şlarında A’zâz ve Kilis Kazalarının nahiyeleri olan Rândân ve Menbiç’in XVII. yüzyılda birlikte bir kazayı te şkil ettikleri; XVI. yüzyılda Antakya Kazasına tabi olan ve Kuseyr nahiyesinin bir kasabası durumunda olan Dergü ş’ün ve Hârim nahiyesinin kalabalık nüfuslu bir köyü olan Tîzin ile Sermîn nahiyesinin köyleri olan İdlibü’s-Su ğrâ ve Ma’arretü’l-Mısrîn’in XVII. yüzyılda müstakil kaza yapıldıkları anla şılmaktadır. 74

73 E. Çakar, 17. Yüzyılda Haleb Eyaleti ve Türkmenleri, s.63. 74 Enver Çakar, “Kanuni Sultan Süleyman Kanun-nâmesine Göre 1522 Yılında Osmanlı İmparatorlu ğu’nun İdarî Taksimatı”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, XII/1, (Elazı ğ, 2002), s.261-282.

23

1650 ve 1651 senelerine gelindi ğinde, Haleb Eyaleti’nin; Haleb, Antakya, Dergü ş, Hârim, Ma’arretü’l-Mısrîn, Sermîn, Erîhâ, Ma’arretü’n-Numân, Kefr Tâb, Tîzin maa Nahiye-i Cebel-i Bâ şîra, İdlibü’s-Su ğrâ, Bakrâs, Şeyhü’l-Hadid maa Gündüzlü, Amik ve Menbiç- Munbuc-Râvendân olmak üzere ondört kazası vardı. 75 Haleb Sanca ğı 1678 senesinde Haleb, Antakya, Deyrgü ş, Şuğur, Hârim, Ma’arretü’l-Mısrîn, Sermîn, Erîhâ, Ma’arretü’n-Numân, Kefr Tâb, Tîzin, İdlibü’s- Su ğrâ, Bakrâs, Şeyhü’l-Hadid maa Gündüzlü, Menbiç ve Râvendân olmak üzere 15 kazadan meydana gelmekteydi. 76

75 E. Çakar, 17. Yüzyılda Haleb Eyaleti ve Türkmenleri, s.65. 76 BOA MAD nr. 678, s.1-518.

24

BİRİNC İ BÖLÜM

1. ANTAKYA KAZASI’NIN İDARÎ TAKS İMATI, KAZA YÖNET İMİ VE NÜFUS DURUMU

1.1. İDARÎ TAKS İMAT

Yavuz Sultan Selim, Memluklar’dan alınan bugünkü Suriye ve Filistin’in tamamı ile Anadolu’nun do ğu, güney ve güney-do ğusundaki bir kısım sancakları Arab vilayeti adıyla büyük bir vilayet olarak te şkilatlandırılmı ştı.77 Bölge, Osmanlı Devleti’nin sınırlarına katıldıktan sonra, bugünkü Antakya il sınırlarını içerisine alan iki sancak 78 ihdâs edildi. Bu sancakların ilki; merkezi Antakya şehri olmak üzere, Süveydiye, Altınözü, Şuğur, Cebel-i Akra ve Kuseyr nahiyelerinden olu şan Antakya sanca ğı79 , di ğeri ise; İskenderun, Arsuz (Ersuz) ve Üzeyr (Özer-İli) nahiyelerinden olu şan Üzeyr sancağıydı. 80 1516-1522 yılları arasında, Antakya; Altınözü, Cebel-i Akra, Kuseyr, Süveydiye ve Şuğur nahiyeleriyle birlikte müstakil bir sancaktı. Asi Nehri kenarında kurulmu ş olan Antakya şehri de bu sancağın merkez kazasıydı. 1523’te Antakya Sanca ğı’nın kaldırıldı ğı ve Pa şa Sanca ğı’na ba ğlı bir kaza haline getirildi ği anla şılmaktadır.81 Antakya, 1581’de yeniden sancak yapılmı ş82 ise de kısa bir zaman sonra tekrar bir kaza haline getirilip Haleb’e ba ğlanmı ştır. 83 1616 senesinde Antakya Kazası, kaza merkezi olan Antakya şehri ile Kuseyr, Altınözü, Cebel-i Akra, Süveydiye ve Şuğur nahiyelerinden meydana gelmekteydi. 84 Bu idarî düzenin XVII-XVIII. yüzyıl boyuncada devam etti ği

77 Arab vilayeti, Kanuni’nin saltanatının ilk yıllarına ait belgelerde bazen Arab, bazen de Şam vilayeti olarak geçmektedir. 1525’ten sonraki belgelerde ise, bu vilayete genellikle Şam vilayeti denilmektedir. Geni ş bilgi için bkz. E. Çakar, XVI. Yüzyılda Haleb Sanca ğı, s.20-22. 78 Deny J, “Sancak”, s.186-189. 79 BOA. TD 1040, TD 457, TD 397. 80 BOA. TD 109, TD 110, TD 228, TD 450, TD 969. 81 BOA. TD 998, s.293-294. 82 BOA. Divan-ı Hümayun Ruus nr. 239, s.147, 179, 235. 83 BOA. K.Kepeci Ruus nr. 262, s.262. 84 BOA. MAD nr. 3400, s.98-101.

25

görülmektedir.85 İdarî taksimatıdaki tek de ğişiklik, Şuğur nahiyesinin Antakya Kazası’ndan ayrılmasıydı. XVIII. yüzyılda Antakya, Haleb vilayetine ba ğlı kaza merkezi olarak yönetilmekteydi. Devrin tabiriyle “ehl-i şer ” denilen kadı ve mahkeme görevlilerinin yerle ştikleri ve görev yaptıkları yer kaza olarak adlandırılmaktaydı. Tanzimattan önce kaza, sancaktan sonra gelen bir idarî birim adı olmu ş, günümüze kadar bu niteli ğini korumu ştur.86 Çadırcı’nın bu tespiti ve arşiv kayıtlarından da anla şıldı ğı şekliyle, Antakya Kazası tabirinden Antakya’nın Haleb Eyaleti’ne ba ğlı idarî anlamda bir yönetim birimi, yani kaza oldu ğu sonucu çıkarılmaktadır. Antakya Kazası’nın XVIII. yüzyılda da nefs-î Antakya ve di ğer dört nahiyeden meydana geldi ğini, şer’iyye sicillerindeki berat, buyrultu, hüccet, divan tezkereleri, pusula, avarız ve nüzül, imdadiyyeler, salyane tevzî ve taksim defterlerinin yanısıra, di ğer ar şiv kayıtlarından anla şılmaktadır. Buna göre; Antakya Kazası, batıda Süveydiye nahiyesi (Samanda ğ), güneyde Kel Da ğ’dan adını alan Cebel-i Akra nahiyesi, (Antakya merkezinin güneyindeki bazı köyler, Altınözü ve Yaylada ğı köylerinden bazıları), kuzey do ğuda yer alan Kuseyr nahiyesi, güney do ğuda yer alan Altınözü nahiyelerinden ve bunlara ba ğlı köylerden meydana geliyordu.87

85 BOA. MAD nr.678, BOA. Cevdet Nafia nr.1152, BOA. DMKF nr. 395, 27830, A. Ş.S 1 212/72, 213/73, 214/73, 215/73, A. Ş.S 2 187/132, 255/185, 260/188, A. Ş.S 3 55/35, 101/76, A. Ş.S 4 122/62, 226/147, 227/147, 284/156, A. Ş.S 5 126/78, A. Ş.S 6 4/3, 30/24, A. Ş.S 7 40/21, 46/24, 112/53, 211/126, 219/132, A. Ş.S 8 35/22, 85/61, 142/105, A. Ş.S 9 15/8, 85/50, 96/55, 147/92, A. Ş.S 10 16/12, 65/60, 80/73, 108/101, 123/113, 172/157 vb. 86 Musa Çadırcı, Döneminde Anadolu Kentleri’nin Sosyal ve Ekonomik Yapıları , Ankara 1991, s.79; Özer Ergenç, “ Şehir Tarihi Ara ştırmaları Hakkında Bazı Dü şünceler”, Belleten , c. LII, sa.202-205, Ankara 1988, s.667-683. 87 Rifat Özdemir, “Osmanlı Döneminde Antakya Sanca ğı’nın İdari Taksimatı (1700-1867)”, Milletlerarası XII. Türk Tarih Kongresi’de Sunulan Tebli ğ, 12-17 Eylül 1994, c.3, Ankara 2000, s.807-847, Levha: 99-102; Özdemir bildirisinde, Antakya’nın XVIII. yüzyılda idari taksimatta yerini bazen sancak bazende kaza olarak belirtmektedir. Ancak, E. Çakar 17 yüzyılda Haleb Eyaleti üzerine yaptı ğı çalı şmada, F. Ba şar ve O. Kılıç’ın yayınlamı ş oldu ğu XVIII. yüzyıla ait tevcihat defterlerinde, Koçi Bey’in Risalesinde, Ayn-i Ali’nin eserinde (1609), Antakya Haleb Eyaletine ba ğlı sancaklar arasında görülmemektedir. Bundan hareketle XVIII.yüzyılda Antakya’nın Haleb’e ba ğlı bir kaza oldu ğu söylenebilir.

26

XVIII. yüzyılda devlet idarî te şkilatlanmasında de ğişim sürecine girmi ş, bu de ğişim sürecinde ta şra yönetimi de nasibini almı ştır. Valiler, sancak ve kaza merkezlerinde kendisi adına yönetim yapmaları için mütesellim veya voyvodalar görevlendirmi şdi.88 Mütesellim veya voyvoda olan ki şiler bulundukları yerlerde kudret ve nüfuz sahibi yerli ailelere mensup ki şilerdi. 89 İncelenen dönem içerisinde “Voyvoda, Yeniçeri Serdarı, Kethüda Yeri, Şehir Kethüdası, Köy Şeyhleri” gibi ehl-i örf mensuplarının yanısıra, “Kadı, Naip, Muhzır, Katip, Müftü, Nakibü’l-Eşraf Kaymakamları” gibi ehl-i şer mensuplarının da yönetime katıldı ğı anla şılmaktadır. Çevresindeki nahiye ve köylere merkezlik eden şehir, mahalle ve sokaklara; ticari hayatın, üretim ve tüketimin canlı olarak ya şandı ğı çar şı ve pazarlara ayrılmı ş vaziyette idi.

88 Y. Özkaya, “ Ta şra Yönetimine Genel Bakı ş”, s. 699–709. 89 Yücel Özkaya, Osmanlı İmparatorlu ğunda Ayanlık , Ankara 1994, s.3-17; Özcan Mert, “Ayan” DİA, c.4, İstanbul 1991, s.195-198.

27

1.2. KAZA İDAREC İLER İ VE GÖREVL İLER

1.2.1. Ehl-i Örf Osmanlı Devleti’nde toplum, yönetenler ve yönetilenler diye iki gruba ayrılırdı. Yönetenler de men şeleri, yeti şme tarzları ve üstlendikleri sorumluluklar bakımından “ehl-i şer ” ve “ehl-i örf ” diye iki sınıfa ayrılmı ştı. Ehl-i örf ricâli kul men şeinden olan Enderun mektebinden yeti şerek sipahilikten, kethüdalı ğa, sancakbeyi, sadrazamlı ğa vs kadar yükseltilen yöneticileri te şkil ediyordu. 90

1.2.1.1. Voyvoda

Voyvoda, “ has ” ve “ mukataa ” denilen bölgelerin yönetimini yüklenen ki şilere verilen addır. 91 Valiler, sancak ve kaza merkezlerinde kendi adlarına yönetim yapması için mütesellim veya voyvodalar görevlendirirlerdi. 92 XVIII. yüzyılın ilk yarısına kadar voyvodalık görevini ifa edenlerin ço ğunun, askerî zümreye mensup ve kayıtlarda “a ğa” 93 olarak geçen kimseler oldu ğu görülmektedir. Bu yüzyılın ikinci yarısından itibaren voyvodalık görevine atananlar, ço ğunlukla yerel mültezim ya da beylerdi. Bir voyvoda göreve atanmadan önce, kimli ği ara ştırılarak verilecek görevi ifâ edip edemiyece ği hususunda hakkında tahkikat yapılır, ara ştırmanın sonucuna göre voyvodalık görevi tevcîh edilirdi. 94

90 Mehmet İpşirli, “Ehl-i Örf”, DİA, c.10, İstanbul 1994, s. 517-520; Halil İnalcık, “Örf”, İA, c.9, İstanbul 1993, s.480. 91 Özer Ergenç, “Osmanlı Klasik Dönemindeki E şraf ve Ayan Üzerine Bazı Bilgiler”, Osmanlı Ara ştırmaları, c.III, İstanbul 1982, s.105-118; Ya şar Yücel, “XVII. Yüzyılda Osmanlı İdari Yapısında Ta şra Ümerasının Yerine Dair Dü şünceler”, Belleten , c. XLI, s. I6I-164, Ankara 1977, s.496; Yücel Özkaya, “XVII Yüzyılın İlk Yarısında Yerli Ailelerin Ayanlıkları Ele Geçiri şleri ve Büyük Hanedanlıkların Kurulu şu”, Belleten , c.XLIII, s. 165-168, Ankara 1978, s.53, Y. Özkaya, Osmanlı İmparatorlu ğunda Ayanlık , s.2-7. 92 Y. Özkaya, “ Ta şra Yönetimine Genel Bakı ş”, s. 699-709. 93 A. Ş.S 4 131/70, 132/71, 148/82, 186/129, 250/161, 251/162, A. Ş.S 5 39/20, 94/56, 127/79, A. Ş.S 6 17/15, 20/17, 112/53, 114/54, 120/59, 121/59, 126/75, 230/142, A. Ş.S 8 81/55, 113/84, 116/97, 165/115, 127/90, 150/109, 116/87, 130/92, 131/93, 126/90, A. Ş.S 9 30/17, 31/17, 39/21, A. Ş.S 10 37/36, 38/37, 40/39, 77/70, 121/111, 135/124, 149/136, 179/164. 94 Kemal Kaya, Osmanlı İmparatorlu ğunda Voyvodalık , (Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamı ş Doktora Tezi), Ankara 2004, s.42.

28

Valilere ba ğlı olan voyvodalar, onların emirlerini yerlerine getirirlerdi. Voyvoda tayini, ismi açık bırakılan “ zabt temessükü ” ile olmaktaydı. 95 XVIII. yüzyılda yaygınla şan voyvodalık, görev ve yetki itibariyle mütesellimlere benzemekteydi.96 Tablo. 7 Antakya Kazasında Görevli Voyvodalar (1709-1804) 97 Sıra No Voyvodalar Atandı ğı Yıl 1 Hacı Ahmed A ğa 1709 İlk Yarı 2 Hacı Halil A ğa 1709 İlk Yarı 3 Hasan A ğa 1709 İkinci Yarı 4 Mehmed A ğa 1710 5 Sarraf Ali A ğa 1711 6 Bursevî Mehmed A ğa 1736 İlk Yarı 7 Mustafa A ğa 1736 İkinci Yarı 8 Murtaza A ğa 1737 9 Hüseyin A ğa 1743 İlk Yarı 10 Abdurrahman A ğa 1743 İkinci Yarı 11 Mühürzâde Hacı Hüseyin A ğa 1744 İlk Yarı 12 Alemdar Hacı Mehmed A ğa 1744 İkinci Yarı 13 Osman A ğa 1745 14 İbrahim A ğa 1746 İlk Yarı 15 Ahmed A ğa 1746 İkinci Yarı 16 Hüseyin A ğa 1747 İlk Yarı 17 Mustafa Ağa 1747 İkinci Yarı 18 Karaçavu ş Mustafa A ğa 1748 19 Halil A ğa 1751 20 Hüseyin A ğa 1751 İkinci Yarı 21 Çavu şzâde İsmail A ğa 1752 İlk Yarı 22 Ahmed A ğa 1752 İkinci Yarı 23 Ebubekr A ğa 1753 İlk Yarı 24 Halila ğazâde Hüseyin A ğa 1753 İkinci Yarı 25 Katipzâde Mehmed A ğa 1754 26 Hacı Mehmed A ğa 1761 İlk Yarısı

95 Yücel Özkaya, “XVIIII yüzyılda Mütesellimlik Müessesi”, DTCFD , Ankara 1977, c.28, sa. 3-4, s. 360- 394; K. Kaya, Voyvodalık , s. 22-23. 96 Y. Özkaya , “Ta şra Yönetimine Genel Bakı ş”, s. 699-700. 97 Tablo tarih sırasına göre şu belgelerden istifade edilerek yapılmı ştır; A. Ş.S 1 77/29, 79/30, 81/30, 70/26, 172/27, 181/63, 239/80, 134/49, 167/59, 169/20, A. Ş.S 2 87/67, 88/67, 89/68, 114/83, 203/237, 250/182, 251/183, 252/184, 281/127, 287/203, 129/97, 152/110, 154/112, A. Ş.S 3 105/79, 129/99, 138/114, 154/127, 157/130, 176/142, BOA. Haleb Ahkam Defteri nr.1 Belge 1 s.36, A. Ş.S 3 160/133, 157/132,191/165, 205/173, A. Ş.S 4 4/1, 17/10, 115/57, 131/70, 132/71, 148/82, 186/129, 250/161, 251/162, A. Ş.S 5 23/10, 127/79, 132/82, 39/20, 94/56, 127/79, 135/83, 139/85, 176/102, A. Ş.S 6 7/8, 9/10, 11/11, 17/15, 20/17, 112/53, 114/54, 120/59, 121/59, 126/75, 230/142, 118/57, 175/103, A. Ş.S 8 15/8, 19/9, 32/19, 44/29, 81/55, 113/84, 116/97, 165/115, 127/90, 150/109, 116/87, 130/92, 131/93, 126/90, 61/41, 169/114, 170/115, A. Ş.S 9 30/17, 31/17, 39/21, A. Ş.S 10 14/10, 15/11, 25/23, 37/36, 38/37, 40/39, 77/70, 121/111, 135/124, 149/136, 179/164, 198/182, 180/165, 195/179, 221/190.

29

27 Kara İbrahim A ğa 1761 İkinci Yarısı 28 Hacı Mehmed A ğa 1762 İlk Yarısı 29 Ahmed A ğa 1762 İlk Yarısı 30 Serturnaî İbrahim A ğa 1762 İkinci Yarısı 31 Durmu şoğlu Ahmed A ğa 1763 32 Mühürdar Halila ğazâde Hüseyin A ğa 1764 İlk Yarısı 33 Hacı Hüseyin A ğa 1764 İkinci Yarısı 34 Serturnaî Şerafettin A ğa 1765 35 Ahmed A ğa 1765 İkinci Yarı 36 İbrahim A ğa 1766 İlk Yarısı 37 Hacı Dervi ş A ğa 1766 38 Hacı Halil A ğa 1766 İkinci Yarısı 39 Gürcü Ali A ğa 1766 40 Turnacıba şı Fetullah A ğa 1774 İlk Yarısı 41 İsmail A ğa 1774 İkinci Yarısı 42 Süleyman A ğa 1775 43 Ebubekir A ğa 1802 44 Ali A ğa 1803-1804

Tabloda da anla şıldı ğı gibi, Haleb valileri tarafından Antakya Kazasına tayin edilen kırk dört voyvodanın görev sürelerinin 1 yıl, 98 6 ay 99 veya 3 ay 100 olarak de ğişti ği görülmektedir. Görev yapan voyvodalar halkla iyi ili şkiler içinde olup görevlerini ihmâl etmedikleri sürece tekrar aynı göreve atanıyorlardı. 101 Aksi takdirde görev süreleri dolmadan görevden alınırlardı. 102 Voyvodalara göreve atandıkları sırada, valiler tarafından nasihatler yapılırdı. Mart 1764 senesinde bir voyvodalık tayin beratında, “ himâyet-i reaya ve ber’aya ve kanun-ı kadîm üzre a’idât-ı mu’tadesinin tenavül ve şer’ ve kanûna hareket eylesiz …” 103 diye görev ve sorumlulukları belirtilirdi.

98 A. Ş.S 1 167/58, 169/60, A. Ş.S 3 160/133, 191/164, A. Ş.S 4 222/113, A. Ş.S 7 175/103, 227/140, A. Ş.S 8 77/52, 113/84. 99 A. Ş.S 4 25/13, A. Ş.S 5 39/20, A. Ş.S 8 116/87. 100 Belgelerden Antakya Kazasına voyvoda tayinı i şinin nasıl yapıldı ğını takip edebiliyoruz. “Antakya voyvodalı ğına beher üç ayda Haleb valileri tarafından nasb ve ta’yin olunmak mutad-ı kadîm olma ğla…” diye usul belirtilmi şti. A. Ş.S 1 180/63, 181/63, 184/64 , A. Ş.S 2 129/97, 252/184, A. Ş.S 4 250/137, A. Ş.S 5 23/10, 237/157, A. Ş.S 9 54/30, 65/37. 101 A. Ş.S 1 229/77, A. Ş.S 3 154/127, A. Ş.S 4 186/129, A. Ş.S 5 23/10. 102 A. Ş.S 1 13/6, A. Ş.S 3 205/173, A. Ş.S 8 13/5. 103 A. Ş.S 8 15/8 benzer içerikli belgeler için bkz. BOA. Cevdet Maliye nr. 6419, A. Ş.S 3 154/127, A. Ş.S 4 23/12, 95/45, 96/45, A. Ş.S 6 17/15.

30

Atanan voyvodaların görevleri arasında, kaza ve yol güvenli ğinin sa ğlanması 104 , ulakların menzil beygiri ihtiyacının kar şılanması 105 , e şkıya tefti şine çıkılması 106 , sefer esnasında ordunun malzeme ihtiyacının kar şılanması ve sa ğ- salim gidece ği yere ula ştırılması, devlet adamlarının yol güvenli ğinin temini 107 , katl, darp, hırsızlık gibi meselelerde tefti ş ve müba şir tayini 108 , şehrin yiyecek ve su sıkıntısı çekmesini önleme, kazadan toplanan her türlü verginin tarh ve tevzî işinde bulunma 109 gibi kaza yönetimine dair birçok idarî ve ekonomik görevleri bulunmaktaydı. Hulâsa, voyvoda kadı ile beraber kaza yönetiminin bütün işlerinden sorumluydu. Hizmetlerinden dolayı kendilerine 350-500 kuru ş arasında “voyvodalık ” adıyla ücret verilmekteydi.110 Devletin, para sıkıntısı çekmesi, geliri fazla küçük bölgelerin do ğrudan do ğruya hazineye ba ğlanarak yönetilmesine yol açmı ştı. Bu yüzyılda birçok kasaba, köy hatta şehir, voyvodalıkla idare edilmekteydi. Hazinenin yanı sıra vali ve mutasarrıflarda, gelirleri kendilerine bırakılan sancaktan küçük yerlere voyvodalar göndermekteydiler. Bunlar genellikle o yöreyi iyi bilen ayanlık

104 A. Ş.S 4 186/129, BOA. Cevdet Nafia nr. 265, BOA. Cevdet Askeri nr. 40173, 1274 . 105 A. Ş.S 3 164/136, A. Ş.S 6 9/10, 20/17, 34/32, 35/33, BOA. Cevdet Nafia nr. 4, 13, 19 168, 880 . 106 A. Ş.S 1 189/66, 243/82, A. Ş.S 3 4/3, 103/80, 113/88, 114/89, A. Ş.S 4 159/55, 188/132, A. Ş.S 8 112/84, 130/92, 137/99, BOA. Cevdet Zaptiye nr . 385, 1569, 1606, 1608, 3844, BOA. Cevdet Adliye nr. 5912, 6240, 31382. 107 A. Ş.S 2 209/192, A. Ş.S 4 223/122, 258/137, 263/140, 267/142, 268/142, A. Ş.S 7 174/103, 202/111, 236/145, 273/156, 274/156, 275/158, 288/160, BOA. Mühimme Defteri nr. 28 hüküm 36 s.17, BOA. Mühimme Defteri nr. 12 hüküm 348 s.70, BOA. Cevdet Zaptiye nr. 1706, BOA. Cevdet Dâhiliye nr. 7306,7307. 108 A. Ş.S 1 127/47, 142/51, A. Ş.S 5 132/82, 197/119, A. Ş.S 9 12/6, 19/11, 132/83, 145/91 . 109 Vergi toplama göreviyle ilgili kayıtlar; A. Ş.S 6 17/15, A. Ş.S 2 3/3, 67/51, 126/90, 152/110, A. Ş.S 4 121/61, 122/62, A. Ş.S 9 16/9, 99/58, A. Ş.S 7 17/6, 27/12 vb, BOA. Haleb Ahkam Defteri nr.1 Belge 1 s.59, Belge 1 s.61, BOA. Cevdet Dahiliye nr. 404, 466, 12218, BOA. Cevdet Askeri nr. 2700. 110 A. Ş.S 2 126/90 imdad-ı seferiyyeden (H.1149) voyvoda Mustafa A ğa’ya 500 kuru ş, A. Ş.S 2 169/121 salyaneden (H.1149) voyvoda a ğa’ya 400 kuru ş, A. Ş.S 4 121/61, 122/62, 231/128, 284/156 , imdadiyyelerden (H.1163–1164) voyvodası a ğa’ya 350 şer kuru ş, A. Ş.S 6 35/33 voyvoda a ğa’ya 350 kuru ş, A. Ş.S 7 27/12 , 124/72, 219/132 , imdadiyyelerden (H.1176-1177) 450 kuru ş, A. Ş.S 8 23/12 salyane (H.1178) voyvoda a ğa’ya 450 kuru ş, A. Ş.S 9 16/9, 99/58, 152/97 salyane ve imdadiyyelerden (H.1188–1190) voyvoda Süleyman Ağa’ya 350 kuru ş, A. Ş.S 10 17/13, 64/59 salyane (H.1216-1217) voyvoda a ğa’ya 500 kuru ş voyvodiye adıyla para verilmi ştir.

31

yapmı ş ki şiler arasından seçilirlerdi. 111 Voyvodalık görevine getirilenlerin varlıklı ki şiler olduklarını tereke kayıtlarından ö ğrenmekteyiz. 112 1.2.1.2. Alaybeyi Alaybeyi, Osmanlı toprak rejimiyle do ğrudan ilgili bir müessesedir: Sancaktaki zuemâ ve erbab-ı tımarın ba şıdır. Dolayısiyle, sancak merkezinde oturmaktadır ve kendisinin de zeameti vardır. 113 Eyaletlerde ve sancaklarda iki çe şit asker vardı. Bunlardan birincisi yeniçerilerdi. İkinci grup asker ise, tımarlı sipahilerdi. İş te bu, tımarlı sipahilerin ba şı da, alaybeyidir. Sefer zamanlarında, hem kendi zeametlerindeki askerleri hem de sancaktaki sipahileri toplayarak orduya katması temel görevleriydi. Bu meyanda, sefere i ştirak etmeyenlerin bedeliyelerinin toplanması ve askerin cezalandırılmasından da sorumluydu. 114 Dı şa dönük görevlerinden ba şka, bölgesindeki tımar ve tımarlı sipahilere, dönük görevleri de vardı. Tımardaki yoklamalarda; mahlül olan tımarlara müstehâk olanların merkeze bildirilmesinde, zeamet ve tımar sahiplerinden adlî olaylara karı şanları mahkemeye ça ğrılması ve cezalandırılması gibi hususlar görevleri arasındaydı 115 Alaybeylerinin malî açıdan da görevlerinin oldu ğu görülmekteydi. Örneğin, 1709 senesinde Antakya voyvodası ve Alabeyi Mehmed Ağa’nın, kazadaki “zuamâ ve erbab-ı tımarın mal-ı bedelleri ” ni tahsil edip Haleb muhassıllı ğına gönderilmesi istenmi ştir. 116

111 Musa Çadırcı, “Tanzimat’ın İlanı Sırasında Türkiye’de Yönetim (1826-1839)”, Belleten , c. LI, sa. 201, Ankara 1988, s.1232-1233. 112 1743 senesinde Antakya’nın Şenbek Mahallesi sakinlerinden iken vefat eden Voyvoda Süleyman A ğa’nın terekesinin yekünü 9.128 kuru ştur. A. Ş.S 3 17/17. 113 Ö. Lütfi Barkan, XV ve XVI. Asırda Osmanlı İmparatorlu ğunda Zırai Ekonominin Hukuki ve Mali Esasları, I, Kanunlar, İstanbul 1943, s.287; İsmail Hakkı Uzunçar şılı; “Alay”, İA, c.1, İstanbul 1993, s.293- 294; Ziya Kazıcı, “Alay”, DİA, c.2, İstanbul 1989, s.347-348. 114 İran seferleri münasebetiyle Ankakya Kazasına gelen emirde; yeniçeri ve tımarlı sipahilerinin komutanlarının askerleriyle harbe i ştirak etmeleri, askerden geri duran olursa haps cezasına çarptırılmaları istenmi şti. A. Ş.S 3 105/82. 115 Muhittin Tu ş, Sosyal ve Ekonomik Açıdan Konya , Konya 2001, s.61. 116 A. Ş.S 1 196/69, 197/70, 198/71.

32

1.2.1.3. Yeniçeri Serdarı ve Kethüdayeri

1558 senesindeki yeniçeri isyanından sonra, yeniçerilerle altı bölük halkı denilen kapıkulu sipahilerinden meydana gelen merkez ordusu mensupları Anadolu şehirlerinde garnizonlar kurup ticaret, esnaflık ve çiftçilik gibi i şlerle uğra şmaya ba şlamı şlardır. Bunun sonucu olarak kadı, suba şı, şehir kethüdası ve di ğer ileri gelenlerin yanı sıra kapıkulu oca ğı mensuplarından olan, “ yeniçeri serdarı ” “kethüda yeri ” gibi görevliler de şehir hayatında yer almı ştı. Bunların yerel yönetime karı şmaları düzenin sarsılmasına ve bozulmasına neden olmu ştu.117 Bo şalan tımarlar, hazinenin giderlerini azaltmak gayesiyle yeniçeri, çavu ş gibi kapıkulu mensuplarına verilmeye ba şlanmı ştı.118 Yeniçerilerin başına “yeniçeri serdarı ”, sipahilerin ba şına da “ kethüda yeri ” olarak adlandırılan görevliler tayin edilmi ştir. Yeniçeri Serdarı; Antakya’da sultanın otoritesini temsil eden temel unsur yeniçerilerdi. Atlı ve süvarilerden olu şan piyadeler, cebeci ve topçulardan te şekkül yeniçeri tâifesi, şehirdeki önemli kuvvetlerdendi. Şehri koruyan bu garnizonun amiri ise “yeniçeri a ğası ” ydı. Sultanın otoritesini temsil eden yeniçeri ağası, şehrin önde gelen yöneticilerindendi. 119 Tablo. 8 Antakya Kazasında Görevli Yeniçeri Serdarları Sıra No Yeniçeri Serdarları Atandı ğı Yıl 1 Engürüzâde İsmail A ğa 1709 2 Süleyman A ğa 1736 3 Mustafa A ğa 1743 4 Mustafa A ğa 1746 5 Ahmed A ğa 1751 6 Hüseyin A ğa 1752 7 Serturnaî İbrahim A ğa 1753-1755 8 İsmail A ğa 1755 9 Serturnaî İbrahim A ğa 1761-1764 10 Serturnaî Fetullah A ğa 1765-1775 11 Ahmed A ğa 1776 12 Serturnaî Hasan A ğa 1802

117 Yücel Özkaya, “XVI-XVII. Yüzyıllarda Osmanlı İdari Yapısında Ta şra Ümerasının Yerine Dair Dü şünceler”, Belleten , c.XLI/161-164, Ankara 1977, s.499-501; Ö. Ergenç, Ankara ve Konya, s.130. 118 Yücel Özkaya, “XVIII Yüzyılın Sonlarında Tımar ve Zeametlerin Düzeni Konusunda Alınan Tedbirler ve Sonuçlar”, TED , 32, (İstanbul 1979), s.220. 119 İsmail Hakkı Uzunçar şılı, Osmanlı Devleti Te şkilatından Kapıkulu Ocakları I, Ankara 1988, s.327; Mücteba İlgürel, “Yeniçeriler”, İA, c. 13, İstanbul 1993, s.385-395.

33

Tabloda da görüldü ğü üzere XVIII. yüzyılda kazada on iki yeniçeri serdarının ismi tespit edildi. 1709 senesinde Engürüzâde İsmail A ğa120 , 1736’da Süleyman A ğa121 , 1743’da Mustafa A ğa’yı 122 1746’da Karesi vilayeti altı bölük halkından Mustafa A ğa, 123 1751’de Ahmed A ğa 124 , 1752’de Hüseyin A ğa125 , aynı yıl serdarlı ğa Serturnaî İbrahim A ğa126 serdar tayin edilmi ştir. Serturnaî İbrahim Ağa 1754 senesinin sonuna kadar bu görevinde kalmı ştır. 127 1755’de Serturnaî İbrahim A ğa bu görevden alınıp yerine, altı bölük halkından İsmail A ğa tayin edilmi ştir. 128 1761-1764 senelerinde Serturnaî İbrahim A ğa’yı tekrar bu göreve getirilmi ş,129 ancak bir yıl sonra serdarlı ğa Dergâh-ı Ali Yeniçeri A ğası Hüseyin Ağa tarafından Serturnaî Fethullah A ğa tayin edilmi ş,130 1775 senesine kadar Serturnaî Fethullah A ğa bu görevde kalmı ştır. 131 1776’da Fethullah A ğa’nın yerine serdar olarak Ahmed A ğa tayin edilmi ştir. 132 1802’de ise Haleb Dergâh-ı Ali Yeniçeri A ğası Hasan A ğa tarafından Serturnaî Ali A ğa göreve getirilmi ştir. 133 Antakya Kazasında görev yapan yeniçeri serdarı, ya İstanbul’daki yeniçeri ağası tarafından 134 yada Haleb Dergâh-ı Ali Yeniçeri A ğası tarafından atanmaktaydı. 135 Yeniçeri serdarlarına ait tayin beratlarında benzer üslüp kullanılırdı. Bu atama kararlarında, serdarların görevler ve sorumlulukları

120 A. Ş.S 1 193/67. 121 A. Ş.S 2 139/105. 122 A. Ş.S 3 105/81, 195/149. 123 A. Ş.S 4 162/73, 220/154, 221/155, 222/155, 223/156. 124 A. Ş.S 5 91/55. 125 A. Ş.S 5 13/6. 126 A. Ş.S 5 127/79, 169/98. 127 A. Ş.S 6 35/33. 128 A. Ş.S 6 41/40. 129 A. Ş.S 7 19/7, 164/97. 130 A. Ş.S 8 93/69, 106/79, 126/90, 155/114. 131 Yeniçeri serdarı olan Turnacıba şı Fetullah A ğa ordu-yu hümayu’nun sefere çıkması sebebiyle orduya ça ğrılmı ş ve Süveydiye iskelesinin muhafazası kendisine verilmi şti. Bkz . A. Ş.S 9 5/2, 6/3, 8/4, 53/30, 54/30. 132 A. Ş.S 9 124/78, 171/108. 133 A. Ş.S 10 57/52, 89/82, 175/160. 134 A. Ş.S 4 220/154, 221/155, A. Ş.S 6 41/40, A. Ş.S 7 186/111, A. Ş.S 8 126/90, 155/111, A. Ş.S 9 20/12. 135 A. Ş.S 10 57/52, 89/82, 175/150.

34

belirtildikten sonra, kendilerine bir takım nasihatlerde bulunulurdu.136 Tayin edilen serdar, kazadaki yeniçerilerin, acemi o ğlanlarının, cebecilerin ve topçuların “zapt-ı rapt ” altına alınmasından sorumluydu. Serdar, kazada yeniçeriler sefere memur olunması halinde mahiyetiyle gelip yeniçeri kuvvetlerine iltihâk ederdi. Yeniçerilerin özlük i şlerinden sorumlu a ğaya; Yeniçeri kethüdası ile birlikte katib ve çavu ş gibi görevliler yardımcı olurdu. Yeniçeri A ğası, yeniçerilerin maa ş ödemeleri, zahire, et, ve giyim ihtiyaçları, sosyal hakları (ölüm-miras) gibi özlük işlemlerinden sorumluydu. Sefer sırasında yeniçerilerin yoklaması ve sevkî de ağanın göreviydi. Şayet orduya katılmayanlar olursa, a ğa hemen tahkikat açarak kaçakların ocak ile olan ili şkilerini keserdi. 137 Yeniçeri serdarının, e şkıyanın ve a şiretlerin tefti şi, yolların ve palangaların güvenli ği gibi ba şka görevleri de bulunmaktaydı. Ayrıca şehrin ileri gelenlerinden oldukları için mahkemelerde “mü şâhid” olarak dinlenir, vergilerin belirlenmesi için olu şturulan “ tevzi komisyonunda ” da görevler alırlardı. 138 Kethüdâyeri; Şehir zabitleri arasında zikredilen kethüdâ yeri altı bölük halkı denilen kapıkulu süvari bölüklerinin amiriydi. 139 Kethüdâyeri, öncelikle, altı bölük halkının düzenini sa ğlamakla görevliydi. 140 Bunun yanında, halkın korunması, asayi şin sa ğlanması için, kadının denetimi altında i ş yapan bir örf mensubuydu.141 İncelenen dönemde kazada görev yapan ve isimleri yalnızca tevzî defterlerinde tespit edilen kethüdâyerileri şunlardı; 1709 senesinde Osman A ğa görevdeyken Abdullah A ğa onun yerine tayin edilmi şti.142 1736’da Abdulkadir Ağa143 , 1743’de de Abdulkadir A ğa’nın göreve devam etti ği görülmektedir. 144 Bu

136 A. Ş.S 8 125/89, A. Ş.S 4 220/154, 221/155, A. Ş.S 6 41/40, A. Ş.S 7 186/111, A. Ş.S 8 155/111, A. Ş.S 9 20/12. 137 B. Pamuk, Erzurum , s.172-173. 138 A. Ş.S 4 112/54, 127/59, A. Ş.S 5 29/13, 47/29, A. Ş.S 6 6/7, 18/17, 28/23, 36/34, 39/39. 139 Abdulkadir Özcan, “Altı Bölük”, DİA,, c.2, İstanbul 1989, s.531. 140 B. Pamuk, Erzurum , s.176. 141 Ö. Ergenç, XVI. Yüzyılda Ankara ve Konya , s.76-77. 142 A. Ş.S 1 246/83. 143 A. Ş.S 2 43/31, 52/39. 144 A. Ş.S 5 226/149.

35

görevde, 1753’de Abdurrahman A ğa145 , 1762’de Şerafettin A ğa146 , 1775-1802 seneleri arasında ise Salih A ğa147 bulunmu ştur.

1.2.1.4. Şehir Kethüdası

Osmanlı şehir toplumunda devlet ve halk arasında, hem ahalinin temsilcisi, hem de padi şahın emirlerinin ahaliye ula şmasında ve uygulanmasında resmî görevlilerin yardımcısı bir grup vardı ki, bunlara ayan ve e şrâf denilmekteydi.148 Genel anlamda şehir ileri gelenleri diye tanımlanabilecek bu grup; zengin tüccardan, esnafın ya şlı ve güngörmü şlerinden (ço ğunlukla esnaf kethüdası ve yi ğitba şılar), ulemâ, imam, hatip gibi din adamları ile tarikat, tekke ve zaviye şeyhleri arasından seçilirdi. İş te şehir kethüdası aslen, bu grup üyesi olan ve padi şah tarafından seçilen bir şehir yöneticisiydi. Bu açıdan şehir kethüdası, bir yandan devlet görevlisi niteli ği ta şırken, di ğer yandan da şehirdeki üreticilerin ve ticaret erbâbı’nın lideri durumunda 149 olup, görev süreleri belirli bir zamanla sınırlı de ğildi. 150 Bazı şehir kethüdalarının “kayd-ı hayat” şartıyla bu görevde kaldıkları görülmektedir.151 Şehir kethüdalarının isimleri ço ğunlukla müfredât defterlerinden tesbit edilmi ş olup ve di ğer kayıtlarda detaylı bilgiler bulunamamı ştır. 152 Şehir kethüdasının görevleri arasında; devlet tarafından halka yüklenen parasal ve hizmet görevlerinin yerine getirilmesi, yükümlülüklerin şehirliye adaletli şekilde da ğıtımının yapılması, i şlerin sıraya konması; yükümlülüklerle ilgili olarak halkın dilek ve isteklerinin merkeze iletilmesi, şehirde darlık ve sıkıntı çekilmemesi gibi i şler sayılabilir. Bunun yanısıra şehre u ğrayan kamu

145 A. Ş.S 6 35/33. 146 A. Ş.S 7 221/136. 147 A. Ş.S 9 157/101, A. Ş.S 10 141/130. 148 B.Pamuk, Erzurum, s.200-201. 149 Özer Ergenç, XVI. Yüzyılın Sonlarında Bursa, Ankara 2006, s.166-167. 150 Mustafa Akda ğ, Türkiye’nin İktisadi ve İçtimai Tarihi , c.1, İstanbul 1974, s.132-134. 151 A. Ş.S 1 128/47, A. Ş.S 2 126/47. 152 İncelenen dönem içerisinde tesbit edilen şehir kethüdalarının isimleri şunlardı; 1709-1736 seneleri arasında Ahmed Çelebi A.Ş.S 1 128/47, A. Ş.S 2 126/47; 1743-1746 seneleri arasında Mübayaacı Ali A ğa A. Ş.S 3 132/106, A. Ş.S 4 10/6, 88/42; 1753’de Abdurrahman Çelebi A. Ş.S 5 199/122; 1755’de Ahmed Çelebi A. Ş.S 6 32/27; 1763-1764 seneleri arası Hacı Hüseyin Kahya A.Ş.S 7 240/147, A. Ş.S 8 47/33; 1775’de Halil Çelebi A. Ş.S 9 51/29; 1802’de ise Mehmed Çelebi idi. A. Ş.S 10 28/27.

36

görevlilerini, sefere çıkan ve e şkıya izleyen askeri birlikleri, göreve giden vali, mutasarrıf, mütesellim, voyvoda gibi yöneticileri a ğırlamak ve konaklamalarını sa ğlamakta görevleri arasındaydı. Ayrıca şehre u ğrayan kamu görevlilerini eşkıyadan koruma ve menzil beygiri temin i şi de, şehir kethüdalarının görevleri arasındaydı. 153 Bu idari görevlerinin yanı sıra, malî açıdan vergilerin taksim ve tevzilerini yapmak, kimin ne kadar vergi ödeyece ği, kimlerin vergiden muaf olacaklarını tespit etmek de kethüdaların sorumlulu ğundaydı. Gerek şehir, gerekse köylerdeki evlenme i şlerine nezaret ve yapılan i şlerin “ kanun-ı kâdime ” göre gerçekle şmesini temin etmekte yine kethüdanın göreviydi. Kethüda, yaptı ğı masrafların defterlerini tutardı. Altı aylık kaza giderleri tespit edilirken, kadı huzurunda yaptı ğı masraflar gözden geçirilir ve vergi tevzi defterlerine eklenirdi. Kethüdalara vergi tevzi i şindeki hizmetleri kar şılı ğında “kethüdiye ” adıyla bir ücret verilirdi. 154 1.2.1.5. Köy Şeyhleri (Köy Kethüdaları) Kırsal idarenin a ğırlık noktası vergilerin toplanması ve köylü üretiminin güvence altına alınmasıydı. Köylüler arasında cemaat üzerindeki do ğrudan otorite ve yönetime kar şı sorumluluk “Kur’a Şeyhleri” veya “ Reisü’l-Fellahin” bazende “Reis” denilen köy önderlerine aitti. İncelenen dönemde köy şeyhleri kır iskan birimlerinde görev yapan ki şiler olarak ortaya çıkmaktaydı. “ Kur’a Şeyhler ”i 155 tabirine merkezden kadılık makamına gönderilen emir ve fermanların giri ş kısmında rastlanmaktayız. Örne ğin kazada vergi tevzî i şlemi için merkezden Antakya Kadısına hitaben gönderilen belgelerde: “kadı, naip voyvoda şehir kethüdası, şehir ayanı, esnaf şeyhi veya kethüdaları, e şrâf ve i şerleri ve kur’a şeyhleri ” bazende “kadı, voyvodası, yeniçeri serdarı, ayan-ı vilayet, i ş erleri ve kur’a şeyleri ve evkaf ba şları zabıtalarına ” bu tabire rastlanmaktaydı.

153 Şehir kethüdasının görev ve sorumluluklarıyla ilgili bkz. Pamuk , Erzurum, s 201 . A. Ş.S 6 18/16, A. Ş.S 7 28/13. 154 Kethüdiyeler, kadı ve voyvodalara ödenen harçlara benzemekle beraber miktarları her zaman aynı de ğildi . 1709 senesinde imdad-ı hazariyye vergisinden 100 kuru ş A. Ş.S 1 126/47. 1736’da ki avarız vergisinden 50 kuru ş A. Ş.S 2 195/167. aynı yıl imdad-ı hazariyyenin ikinci taksidinden ise 35 kuru ş A. Ş.S 2 250/182. 1743’de imdadiyyeden 50 kuru ş A. Ş.S 4 124/64. 1775’de ki imdadiyyeden ise 30 kuru ş verilmi ştir. A. Ş.S 9 15/8, 16/9. 155 A. Ş.S 2 278/200, A. Ş.S 5 163/95, A. Ş.S 6 15/14 .

37

Belgelerden anla şıldı ğı kadarıyla, kazada adaletin sa ğlanması, reaya’nın mal ve can güvenli ğinin temin edilmesi hususunda di ğer kaza yöneticilerinin yanısıra “Kur’a Şeyhleri ” sorumlu tutulmu ştu. 156 Köy Şeyh’i diye adlandırılan bu ki şiler, köy halkı ile devlet görevlileri arasında resmi iletişim aracı ve köylülerin sözcüsüydüler. Dahası, yerel vergilerin ödenmesinde hukuki yükümlülük ta şırlardı; bütün cemaatin vermekle yükümlü oldu ğu verginin hesabı onlardan sorulurdu. 157 Bu görevliler; her köyde ya ş, tecrübe ve yerel şöhretlerinden dolayı köy önderi olarak belirlenirdi. XVIII. yüzyılda köy şeyhleri Antakya Kazasının köy ahalisinin vekili olarak tayin ediliyor ve yaptıkları hizmet kar şılı ğı kendilerine yıllık ücret ödeniyordu. Kasım 1736 senesindeki belgeden anla şıldı ğına göre; köy ahalisinin işlerini yapacak, tanzîm edecek ve vilayete ba ğlı i şleri idare edecek köy şeyhleri tayin edilmi şti. Bu görevlilere yıllık 50 kuru ş ücret taktir edilmi şti.158 Burada dikkati çeken husus, her köyün ahalisi, kendi köylerini temsilen şeyhlerini seçmeleri, onlara kefil olmaları, 50 kuru ş ücret ödenmesi için onların isimlerinin merkeze bildirilmesi ve merkezinde ta şranın bu talebini kabul etmesiydi. Farklı dönemlerde kazada görev yapan köy şeyhlerinin birkaç tanesinin ismini belirtmek gerekirse; Zeytuniye köyü şeyhi Şeyh İsmail, Toprakhisar köyü şeyh Şeyhi Halil, Telhabe ş köyü şeyhi Hacı Hasan, Büyükburç köyü şeyhi Şeyh Mehmed, Alakent köyü şeyh Şeyhi Abdulkadir, Meshane köyü şeyhi Şeyh Yahya, Fatikiye köyü şeyhi Şeyhi Diyab, Karsu köyü şeyhi Şeyh Musa ve Kozluca köyü şeyhi Şeyh Ali, Ziyaret köyü şeyhi Şeyh Mehmed ve Kalanus köyü şeyhi Şeyh Ahmed gibi bir çok örnek verilebilir. 1754 senesine ait belgede köy ahalisinin şeyhleri’nin mallarına ve borçlarına kefîl oldukları anla şılmaktadır. Antakya sakinlerinden olup tüccarlık yapan Ahmed, Karsu köyü şeyhlerinden Şeyh Musa ve Şeyh Mehmed’e dört batman ipek ve bir bey ğir satmı ş ancak parasını alamamı ştır. Mesele mahkemeye intikal etmi ş ve 92 kuru şluk borç köy ahalisine taksim edilmi şti.159

156 A. Ş.S 6 10,/11, 12/12, 19/16, 24/20, 25/21, 35/33. 157 Amy Sınger, Kadılar, Kullar, Kudüslü Köylüler , (çev.Sema Bulutsuz), İstanbul 1996, s.32. 158 A. Ş.S 2 18/14. 159 A. Ş.S 5 163/95.

38

Köy şeyhleri, devlet tarafından bölgedeki e şkıyalı ğın durdurulması için görevlendirilmi şlerdi. 1756’da Kuseyr, Ordu, Cebel-i Akra köylerinin şeyhlerine hitaben yazılan buyrulduda: Reyhanlı Türkmen a şiretlerinin birkaç seneden beri yerlerini terk ettikleri ve bu süreçte halkın ba ğ ve bahçesini talan ettikleri, bu sebebten dolayı “köy şeyhlerinin basiret üzere olup, bu a şiretlerin yollarını sed-i bend edip ol havaliden mürur ve ubur ettirmemeleri, ittifak üzere ikdâm ve ihtimam eylemeleri” istenmi şti. 160 Muhtelif yıllara ait belgelerden anla şıldı ğı kadarıyla, köy şeyhleri’nin kendi ahalilerine zarar verdikleri ve kötü muamele ettikleri görülüyor. Örne ğin köy halkının şeyhe emanet etti ği metâ’ları geri alamadıklar, şeyh ve adamlarının köy basıp adam dövdükleri gibi hadiselerle kar şıla şılmaktadır.161 Anla şıldı ğı kadarıyla; Köy Şeyhleri’nin, vergilerin tevzî ve toplanması, bulundu ğu bölgenin güvenli ği, eşkıya tefti şi162 , köylüler arasındaki her türlü alacak-verecek davaları, katl, fuzûlî i şgal ve nikah gibi topsumsal hayata ait bütün meselelerde mahkemelerde şahitlik ve arabuluculuk gibi görevleri üstlendi ğini de sicil kayıtlarından takip edebilmekteyiz. 163 Bunlar vergi ödeme konusunda Osmanlı görevlilerine kar şı köylüleri temsil eder ve kadıya götürülen konularda köylülerin sözcülü ğünü üstlenirlerdi. 164 Yaptıkları görev kar şılı ğında resmi bir ödenek aldıkları ve köy halkı tarafından seçildi ği ve merkez tarafındanda onandı ğı anla şılmaktadır.

1.2.2. Ehl-i Şer

Osmanlı Devleti’nde medreselerden yeti şerek devletin genel karakteri do ğrultusunda din, adalet ve e ğitim ile ilgili görevleri yerine getiren gruba ilmiye sınıfı denilmektedir. 165 Osmanlı toplumunda bu gruba şeyhülislamlar, kadılar,

160 Köy şeyhlerinin e şkıya tefti şine çıkmalarıyla ilgili belgeler bulunmaktadır . A. Ş.S 6 15/14. 161 Köy şehleri ve halk arasında ya şanan problemlerle ilgili geni ş bilgi için bkz. Do ğan Gün, XVIII. Yüzyılda Antakya’nın Sosyal ve Ekonomik Yapısı (1708-1777) (Basılmamı ş Doktora Tezi), Ankara 2006, s.61-62. 162 A. Ş.S 2 278/200, A. Ş.S 6 15/14 . 163 A. Ş.S 1 240/81, A. Ş.S 3 117/90, A. Ş.S 4 184/129, A. Ş.S 5 239/159, A. Ş.S 7 222/138, A. Ş.S 8 115/86. vb. 164 A. Sıngery, Kadılar, Kullar , s.43. 165 İlber Ortaylı, “18. Yüzyılda İlmiye Sınıfının Toplumsal Durumu Üzerine Bazı Notlar”, ODTÜGD, Özel Sayı. 1979-1980, s.155-159; Mehmet İpşirli, “ İlmiye”, DİA, c.22, İstanbul 1995, s. 141-144.

39

kadıaskerler, müftüler ve müderrislerin yanı sıra, kadı naibleri, kassamlar, padi şah hocaları, nakübû’l -eşraflar ve saray memurları gibi kimseler dâhildir. 166 Osmanlı Devletinde ta şra yönetiminde, ehl-i şer’e mensup ki şiler yönetimde önemli görevler üstlenmi şlerdi. Kadı ve naib, müftü, nakübû’l e şraf ve mahkeme görevlileri gibi ki şiler bu ba şlık altında de ğerlendirilecektir.

1.2.2.1. Kadı ve Naib

Osmanlıların kurulu şundan itibaren fethedilen yerlere hukuku temsilen bir kadı ve idareyi temsilen bir suba şının tayini yerle şmi ş bir gelenekti. 167 Karalarında ba ğımsız olan kadı, do ğrudan do ğruya padi şahtan emir alır ve sadece ona arzda bulunurdu. Sultanın emretti ği hususlarla ilgili konularda hüküm vermekle yetkili kılınan kadı; idarî, malî, askerî ve beledî i şlerle me şgul oldu ğu gibi halk arasındaki anla şmazlıklarıda çözerdi. 168 Mecelle , kadıyı insanlar arasında meydana gelen dava ve anla şmaları şer’i hükümlere göre karara ba ğlamak için devletin en yüksek icra makamı tarafından tayin edilen şahıs diye tarif eder. 169 Osmanlı Devleti, idarî taksimata eyaletlere, eyaletler livalara, livalar kazalara, kazalar nahiyelere ve nahiyeler köylere ayrılıyordu. Bu taksimat için nahiye ve köyler dı şında kalan di ğer merkezler aynı zamanda birer yargı merkeziydi.170 Osmanlı yargı te şkilatının temel ta şı olan kadılar, bulundukları yerin hem hâkimi, hem belediye ba şkanı, hem emniyet âmiri, bazen mülki âmiri ve hem de halkın her konuda müracaat edebilece ği sosyal güvenlik makamlarıydı. 171

166 İ. H.Uzunçar şılı, İlmiyeTe şkilat , s.60-83. 167 İlber Ortaylı, “Kadı”, DİA, c.24, s.69; Ya şar Şahin Anıl, Osmanlıda Kadılık, İstanbul 1993, s.3-5. 168 Pamuk, Erzurum s.178. Özer Ergenç, XVI. Yüzyılda Ankara ve Konya, s.81-83; Mustafa Akda ğ, “Osmanlı Müesseseleri Hakkında Notlar”, DTCFD, XIII/1-2, (1955), s.27-51. 169 Osman Ka şıkçı, İslam ve Osmanlı Hukukunda Mecelle , İstanbul 1997, s.82. Mecellenin 1785 maddesinde kadının tarifi şöyledir; “hâkim beyne’n-nâs vaki,, bulunan dava ve muhasamayı, ahkâm-ı me şruasına tevfikan fasl ve hasm içün taraf-ı Sultaniye’den nasb ve tayin buyrulan zattır” Kadı için bkz. Ebül’ula Mardin, “Kadı”, İA, c.6, İstanbul 1993, s. 44-46. 170 Ahmet Akgündüz, Osmanlı Kanunnameleri ve Hukuki Tahlilleri , c.I, İstanbul 1990, s.227. 171 İlber Ortaylı, “Osmanlı Kadısı Tarihi Temeli ve Yargı Görevi”, Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Ankara 1997, sa.1-4, s.119; R.C.Jenning, “Divorce in the Ottoman Sharia Court of , 1580-1640”, Studia Islamica , 78, 1993, s.155-167; Yusuf O ğuzo ğlu, “XVII. Yüzyılda Türkiye Şehirlerindeki Ba şlıca Yöneticiler”, Ondokuzmayıs Üniversitesi E ğitim Fakültesi Dergisi, 1 (Samsun 1987), s.140-153.

40

Osmanlı Devleti’nde genelikle kadılar, hukuki meseleleri çözüme kavu ştururken, Hanefi mezhebinin esas alarak karar vermek zorundaydılar. 172 Osmanlı Devleti’nde Tanzimata kadar, kadılar evlerini veya mescitleri yargı yeri olarak kullanırlardı. 173 Daha sonraları ise özel mahkeme binaları yapıldı. Kadı mahkemede hem kendisinin hem de davalıların uyması gereken kurallar vardı. 174 Kadılar mahkemede tek ba şına oturmaz, yanında katibler, muhzırlar ve şühüdû’l-hal bulunurdu. Kadıların görevi sadece hüküm vermekten ibaret de ğildi. Bunun yanında idarî ve beledî görevleri de vardı. Ayrıca kadıların medenî, ticarî ve ceza davalarını görüp hükme ba ğladıkları gibi vasiyetlerin tanzimi ve ifâsı, vakfiyelerin tanzimi ve nezareti, her türlü mukavele ve senetlerin tanzim ve tescili gibi i şleri de yapardı.175 Kadılar örfî hukukun ve hükümlerinin icrası ve tatbiki ile mükellef oldukları için devlet maliyesine ait i şler, şahıslar ile devlet arasında her türlü taahhüt ve iltizam i şlerinin tanzimi ve nezareti, vergilerin toplanmasına nezaret etme 176 , vergi mükelleflerinin tayin ve tespiti, vergi kanunlarının tatbikine nezaret ve her türlü yasaknamelerin tatbikini sa ğlamak vazifelerinindendi. 177 Bu görevlerinin yanısıra, sanatkâr ve esnafın kontrolü, lonca düzeninin yönetimi ve bununla ilgili kuralların gözetimi, şehrin ekonomik hayatı ile ilgili olarak fiyat tespit ve kontrolü, di ğer taraftan alt yapı tesislerinin denetimi, i’mâr nizamının korunması, vakıf yöneticilerini denetlemek, bu konudaki atamalarla ilgili olarak arzda bulunmak gibi çe şitli görevleri de vardı. Buna ek olarak naib,

172 Ahmet Akgündüz-Halil Cin, Türk-İslam Hukuk Tarihi , c.I, İstanbul 1990, s.269. 173 Osmanlı mahkemesinin i şleyi şi ve kuralları hakkında geni ş bilgi için bkz. Leslie Peirce, Ahlak Oyunları 1540-1541 Osmanlı’da Ayntab Mahkemesi ve Toplumsal Cinsiyet , (çev. Ülkün Tansel), İstanbul 2005, s. 113- 169; Abdurrahman Atcil, Procedure in the Ottoman Court and the Duties of Kadis, Bilkent Universıty Departmen of Hıstory, (Basılmamı ş Yüksek Lisans Tezi) Ankara 2002, s.2-17; İlber Ortaylı, Hukuk ve İdare Adamı Olarak Osmanlı Devletinde Kadı , İstanbul 1985, s.27. 174 Ali Haydar, Dürerul-Hükkam Şerhu Mecelleti’l- Ahkâm , c.4, İstanbul 1330, s.674-685. 175 Halil İnalcık, “Mahkeme”, İA, c.7, İstanbul 1990, s.150. 176 Kazada Gayr-i Müslimlerden alınan cizye vergisini toplama i şinin de kadılara verildi ğini şu belgeden anlıyoruz “…Gurre-i Muharrem 1176 yılına mahsuben Haleb hazinesi aklamından Antakya ve tevabi’i mahallerinde sakîn ve mütemekkin, mürür ve ubur eden ehl-i zimmet Kefere, Yahud, Eramine, Acem taifelerinin cizye-i şer’iyyelerinin tahsili için….” Antakya kadısına divan tezkeresi yazılmı ştır. A. Ş.S 7 205/113, 206/113. 177 H. İnalcık, “Mahkeme”, s.151.

41

imam, hatip ve mütevelli vs tayinini arz ile yaptırırlar ve yaptı ğı bütün i şleri, şeriyye sicillerine kayd ederdi. 178

Tablo. 9 Antakya Kazasında Görevli Kadılar (1709-1806)179 Sıra No Kadılar Görev Yılı 1 Mevlana Şeyh Hasan Efendi 1709 2 Mevlana Seyyid Ebubekir Efendi 1736 3 Mevlana Hacı Mehmed Efendi 1737 4 Mevlana Seyyid Hasan Efendi 1743 5 Mevlana Hacı Mehmed Efendi 1743 6 Mevlana Şekerzâde Seyyid Mustafa Efendi 1744 7 Mevlana Seyyid Hasan Efendi 1744 8 Mevlana Seyyid Hüseyin Efendi 1745 9 Mevlana Hacı İbrahim Efendi 1749 10 Mevlana Hacı Mehmed Efendi 1750 11 Mevlana Şeyh Mehmed Efendi 1752 12 Mevlana Şeyh Ahmed Efendi 1753 13 Mevlana Hacı Mehmed Efendi 1754 14 Mevlana Hacı Osman Efendi 1755 15 Mevlana Hacı Ali Efendi 1756 16 Mevlana Molla Osman Efendi 1761 17 Mevlana Molla Mehmed Efendi 1762 18 Mevlana Seyyid Hacı İsmail Efendi 1763 19 Mevlana Seyyid Mehmed Arif Efendi 1764 20 Mevlana Hacı Ebubekir Efendi 1764 21 Mevlana Hacı Ahmedzâde Ali Efendi 1774 22 Mevlana Esirzâde Seyyid Ahmed Efendi 1802

178 A. Ş.S 2 67/51, A. Ş.S 4 124/64, 233/160, 276/97, A. Ş.S 9 15/8, 99/58, 152/97, A. Ş.S 10 17/13. 179 Tablo tanziminde tarih sırasına göre kullanılan belgeler şunlardır; A. Ş.S 1 197/67, A. Ş.S 2 1/1, 3/2, 264/190, A. Ş.S 3 9/4, 10/4, 7/3, 8/3, 67/44, 68/45, 72/46, 92/69, BOA. Haleb Ahkam Defteri nr.1 Belge 1 s.59, A. Ş.S 4 12/8, 162/86, 170/91, 295/145, BOA. Haleb Ahkam nr. 2 Belge 2 s.62, A. Ş.S 5 147/90, 231/154, A. Ş.S 6 4/3, BOA. Haleb Ahkam Defteri nr. 2 Belge 2-3 s.178, A. Ş.S 7 2/1, 3/1, 4/1, 72/42, 80/47, 101/58, 244/151, A. Ş.S 8 5/1, 74/49, A. Ş.S 9 71/41, 76/46, A. Ş.S 10 2/2, 3/2, 4/2, 5/3.

42

Tablodan görüldü ğü üzere 1709-1802 tarihleri arasında Antakyada yirmi iki kadı görev yapmı ştır. XVIII. yüzyılda Antakya Kazası’nda görev yapmı ş olan kadı ve naiblerin isimleri muhtelif vesikalardan tespit edildi. Kadılar şeyhülislam’ın arzı ve hükümdarın onayı ile atanırlardı. Bazen aynı ki şinin tekrar göreve getirildi ği veyahut görev yılı dolmadan azledildikleri olurdu. Yaptıkları işlerden ötürü mai şetlerini kar şılarlardı. Özellikle vergi tevzî i şlerinde aldıkları ücretler hayli dolgundu. Kadı, mahkemede baktı ğı bütün davalardan belirli miktarda harç almaktaydı. Kazada toplanan her türlü vergiden “ harc-ı defter ” adı altında genellikle 350 kuru ş aldıkları anla şılmaktadır. Naip; kadının mahkeme i şlerinde yardımcı olan bir kısım memurlar mevcuttu. Bunların ba şında “ naip ” geliyordu. Mahkemede de ğilde, yerinde hallolunması zarûrî olan veya tahkikat, ke şif gibi i şleri icap ettiren hallerde, kadı mahkemeden her zaman ayrılamadı ğı için, kendi adına bu i şleri yapmak için kendisi tarafından tayin olunan naipleri vardı. Bu naipler, kadının bulunmadı ğı hallerde veya bilhassa köylerde onlar namına davaları hallederken, tamamıyla kadı yetkisine sahiptiler. Kadılar görevlendirdikleri naiplerin görev ve sorumluluklarını belirtirlerdi. 180

Tablo. 10 Antakya Kazasında Görevli Naipler (1709-1806) 181 Sıra No Naipler Görev Yılı 1 El- Fakir Mehmed Efendi 1709 2 Mevlana Seyyid Mehmed Efendi 1711 3 Ahmed Efendi 1743 4 Hacı Hüseyin Efendi 1747 5 Mehmed Efendi 1755 6 Halil Efendi 1755(sonu) 7 Hacı Mustafa Tokatî Efendi 1764 8 Hacı Ahmed Efendi 1774 9 Esirizâde Seyyid Ahmed Efendi 1802 10 Hacı Mustafa Efendi 1803

180 A. Ş.S 6 3/3. 181 Naiplerin atanma yıllarına göre kullanılan belgeler; A. Ş.S 1 179/62, 202/70, 229/77, A. Ş.S 3 5/3, BOA. Haleb Ahkam Defteri nr. 1 Belge 1 s.258, A.Ş.S 6 3/3, A. Ş.S 9 175/110, A. Ş.S 10 2/2, 3/2, 4/2, 5/3, 44/43 Antakya kadısı Mehmed Emin, 1802’de göreve atandıktan sonra Mevlana Esirizade Seyyid Ahmed Efendi’yi Recep ayının birinci gününden itibaren kazanın şer’i i şleri ve kısmet-i askeriyenin yazılması i şleri için naib olarak atamı ştır..

43

Tabloda da görüldü ğü gibi incelenen dönem içerisinde on naib’in ismi tespit edildi. Tespit edilen naib sayısının az olmasına bakılıdı ğında; her dönem, nahiyelere kadı’nın naib tayin etme mecburiyetinin bulunup bulunmadı ğı sorusu akla gelebilir. Antakya’ya ait sicil kayıtlarına bakıldı ğında kadı’nın böyle bir mecburiyetinin bulunmadı ğı anla şılmaktadır. Naibler mahkemelerde yaptıkları işlerden dolayı, vergi tevzîlerinde “ naibiyye ” adı altında 30 kuru ş harç aldıkları tespit edilmi ştir.182 Kadılar tarafından nahiyelere atanan naibler arasında, iyi eğitim almamı ş cahil kimselerin bulunması, adaletin temin edilmesi hususunda ciddi sıkıntılara sebeb oldukları kayıtlara yansımı ştır.183 1.2.2.2. Muhzır ve Muhzırba şı Mahkemelerde kadıların yardımcısı olarak muhzırba şı ve muhzırlar görevliydiler. Muhzır, davacıları mahkemeye çıkaran bir nev’î adlî polisti. 184 Belgelerden anla şıldı ğı kadarıyla muhzırlar; davalı ve davacı şahitleri mahkemeye getirirler, mahkeme dı şındaki ke şif, soru şturma gibi olaylarda kadı ve voyvodayla birlikte giderlerdi. 185 Sayıları birden fazla oldu ğu zaman aralarından biri muhzırba şı olurdu. Berat-ı şerif ile muhzırba şı tayin olunan ki şiler, özellikle altı bölük halkından olup gerekti ğinde mühürlü temessük ile yerine vekil tayin ederlerdi. Bu uygulama özellikle XVIII. yüzyıldan itibaren yaygınla şmı ştı. Muhzırlar, tevzî defterlerinin tanziminde yapmı ş oldukları görevden dolayı ücret almalarının yanı sıra tereke kayıtlarından, alım-satım meselelerinden, evlenme-bo şanma gibi kısaca mahkemeye intikal eden her türlü davadan ücret alırlardı. 186 Yaptıkları görev kar şılı ğında almı ş oldukları bu ücrete “ ihzariye, muhzıryye ” veya “ harc-ı hademe ” adı verilmekteydi. 187

182 1759 senesine ait naib atamasıyla ilgili bkz. BOA. Cevdet Adliye nr. 4849, 1775. 183 BOA. Mühimme Defteri nr. 28 hüküm 530 s.224, BOA. Mühimme Defteri nr. 36 hüküm 819 s.309, hüküm 723 s.275, BOA. Cevdet Adliye nr. 6366. Bu vesikalarda Antakya Kazasın’da kadıların şer’i şerif üzere davranmadıkları, cehalet üzere oldukları ve mütegallibeler ile i ş birli ği yaptıkları belirtilmi ştir. 184 M. Akda ğ , Türkiye’nin İçtimai ve İktisadi Tarihi, s.404. 185 A. Ş.S 6 31/26, A. Ş.S 7 44/23. 186 Halil İnalcık, “Tanzimat Uygulaması ve Sosyal Tepkiler”, Belleten, sa.112, Ankara 1964, s.627. 187 A. Ş.S 7 14/5, 214/129.

44

Muhzır ve muhzırba şıların isimlerine ço ğunlukla müfredat defterlerinde ve belgelerin şühûd’ül-hâl kısımlarında rastlamaktadır. Buna göre; 1709 senesinde muhzırba şı olarak Hüseyin A ğa’yı 188 , muhzır olarak ise Yusuf A ğa ve Mehmed Ağa’nın adlarını tespit edildi. 189 1736’da muhzırba şı olarak Salih A ğa görülmektedir. 190 1743’de ise muhzırba şı Mustafa A ğa,191 1746 senesinde de Mustafa Ağa’nın aynı görevde bulundu ğu görülmektedir. 192 Bir yıl sonra ise bu görevde İsmail A ğa,193 1753-1756 senelerinde ise Ali A ğa194 , 1762 senesinde vergi tevzi komisyonunda muhzırba şı olarak Hacı Abdullah görev yapmakta, 195 muhzır olarak ise Molla Mehmed ve Hacı Abdullah A ğa görülmekte idi.196 1764 senesinde Hacı Abdullah A ğa’nın muhzırba şılık görevini devam yürüttü ğü197 ve bu görevde 1775-1776 senelerine kadar kaldı ğı anla şılmaktadır. 198 1802-1804 senelerinde ise muhzırba şılık görevini İsmail A ğa, muhzırlık görevini ise Hasan ve Hüseyin Ağa’lar yapmaktaydılar.199

1.2.2.3. Kâtib

Mahkemenin içinde ve kadının yanında görevli olan en önemli memur katipti. Bunların tayininde kadının arzı şarttır ve görev yapabilmeleri için ki şilerin berat almaları gerekirdi.200 Kâtipler, kadının hizmetinde, onun i şini yapan görevliler durumundaydılar. Eğer bir ki şi geçici olarak berat-ı şerif verilmeden kâtiplik yapmı ş ise, kendisine daha sonradan berat verilerek asaleten atanabilirdi. 201 Görevleri arasında, dava ve şahitlerini kaydetmek, sicillerin düzgün tutulması ve saklanması, mahkeme ile ilgili yazı şmaları yürütmek,

188 A. Ş.S 1 5/3, 24/10, 33/13 şühûd’ül-hâl kısmında kayıtlıdır. 189 A. Ş.S 1 26/10, 32/12, 62/24, 64/24 şühâd’ül hâl kısmında kayıtlıdır. 190 A. Ş.S 2 9/6 şühûd’ül hâl kısmında kayıtlıdır. 191 A. Ş.S 3 12/5, 18/11, 26/13, 29/15 şühûd’ül hâl kısmında kayıtlıdır. 192 A. Ş.S 4 24 /13 şühûd’ül hâl kısmında ve belge 33, 36 da da tevzi defteri kısmında kayıtlıdır. 193 A. Ş.S 4 46/26 şühûd’ül hâl kısmında kayıtlıdır. 194 A. Ş.S 5 220/144 , A. Ş.S 6 31/26 şühûd’ül hâl kısmında kayıtlıdır. 195 A. Ş.S 7 14/5, 214/129 müfredât defterinde kayıtlıdır. 196 A. Ş.S 7 44/23. 197 A. Ş.S 8 26/15, 45/30, 48/34, 92/68, 99/75 şühûd’ül-hâl ve tevzî defterlerinde kayıtlıdır. 198 A. Ş.S 9 20/12, 40/21, 43/22, 44/22, 65/37, 73/41 şühûd’ül-hâl ve müfredat defterlerinde kayıtlıdır. 199 A. Ş.S 10 24/22, 33/30, 36/35, 57/51, 79/72 şühûd’ül-hâl kısmında kayıtlıdır. 200 F. Krenkow, “Kâtib”, İA, c. 6, İstanbul 1993, s.431-432; Özkaya, Ayanlık , s. 225. 201 İlber Ortaylı, Osmanlı Şehirlerinde Mahkeme , Ankara 1977, s. 257-258.

45

merkezden gelen fermanları, iltizam beratlarını kaydetmek, vakfiye, hüccet ve itiknâme gibi belgeleri düzenleyip saklamak vardı.202 Bu görevlerinin yanısıra, vakıfların muhasebe defterlerinin incelenmesi, terekelerin yazımı ve varisler arasında taksimi i şinin yürütülmesi, olay yerine giderek ke şif yapılması ve konunun sicile kayıt edilmesi gibi i şler de sayılabilir. Yaptıkları i şlerden dolayı “katibiyye ” adıyla bir ücret alırlardı Mahkeme kâtipleri, genelde görevlerinde uzun süreli kalırlardı. Tereke ve tevzî defterlerinden aldıkları ücretlere bakıldı ğından, kâtiplerin toplum içinde imtiyazlı ve sosyo-ekonomik yönden de oldukça itibarlı bir yerde olduklarını rahatlıkla söyleyebiliriz. Mahkemede görev yapan kâtibler hakkında sicil kayıtlarında fazla bilgi yoktur ve sadece isimleri tesbit edilebilmi ştir.203 Bu görevlilerin sayılarının kaç olduğu, sabit bir sayılarının olup olmadı ğını ve görev sürelerinin ne kadar oldu ğu hakkında kesin bilgileri sicil kayıtlarından tesbit etmek mümkün görülmemektedir.

1.2.2.4. Müftü

Osmanlı Devleti’nde müftüler iki kısma ayrılmaktaydı. Birincisi, bütün ilmiye sınıfının ba şı olan merkez müftüsü (şeyhülislam), ikincisi ise di ğer müftülerdir ki, bunlara kenar müftüleri denilirdi. 204 Müftü; özel veya genel meselelerin dini açıdan uygun olup olmadı ğı hususunda fikri alınan görevliydi. 205 Gerek hükümetin icraatlarıyla ve gerekse ta şradaki hadiselerle ilgili görü şünü “İfta ” denilen “fetvâ” ile ifade ederdi. Müftülü ğün asıl i şlevi, müracaat halinde meselenin dinî kaidelere aykırı olup olmadı ğı yolunda fikir vermesiydi. 206 Bir

202 İ. Ortaylı, Mahkeme , s. 260. 203 1709’da Seyyid Yusuf A ğa A. Ş.S 1 101/37 ; 1736’da Halil A ğa A. Ş.S 2 37/26, 190/132 ; 1743’de Hacı Hasan Efendi A. Ş.S 3 96/71;1746’ da İbrahim Efendi A. Ş.S 4 49/27 ; 1747’de Mehmed Efendi A. Ş.S 4 124/64; 1752’de Hacı Mehmed Efendi A. Ş.S 5 46/28 ; 1754’de İbrahim Efendi A. Ş.S 5 226/149; 1756’da Hacı Mustafa Efendi A. Ş.S 6 31/26; 1761-1766 senelerinde Ali Efendi, Mustafa A ğa, Ömer Efendi, Hacı Hüseyin Efendi, Mustafa Efendi A. Ş.S 7 60/35, 86/50, 127/75, A. Ş.S 8 45/30, 87/64 ; 1774-1776 senelerinde Mustafa Efendi A. Ş.S 9 16/9, 73/41, 127/80; 1802-1806 senelerinde Molla Ali Efendi, Hacı Mustafa Efendi A. Ş.S 10 24/22, 25/23, 111/103. 204 A.Akgündüz-H.Cin, Hukuk Tarihi, c.I, s. 270. 205 İ.H Uzunçar şılı, İlmiye Te şkilatı , s. 174. 206 Ebu’l-ula Mardin, “Fetvâ”, İA, c.4, İstanbul 1993, s.583-584.

46

nev’î danı şman olan müftü, İstanbul’da padi şah, askerî sınıf yöneticileri ve halkla olan sıkı irtibatı ta şrada da mahallî yöneticiler ve halkla devam etmi şti.207 Osmanlı Devleti’nde yargı ve fetva vermede Hanefi mezhebi esas kabul edildi ğinden müftüler verdikleri fetvalarda bu mezhebin öngördü ğü kurallara uymak zorunda idiler. Müftüler, fetva vermeleri yanı sıra bulundukları şehrin ileri gelen ki şileri arasında olup, bulundukları bölgede ba şka i şlerde yapmaktaydı. Mütevelli, şühûd’ül-hal ve vasi atanırken onlara öncelik verilir, medreselerde tedrîsât i şlerine de dahil olurlardı. Herhangi bir icrâ yetkisi olmayan müftülük genelde mahallin en tanınmı ş müderrislerinden padi şah tarafından tevcih olunurdu. Resmi bir görev sayılmadı ğından müftü olarak atananlara belirli bir maa ş verilmezdi. Ancak yaptıkları i şler karşılı ğında bir miktar ücret ödenirdi. 208 Osmanlı şehirlerinde oldu ğu gibi Antakya’da da müftü, halkın meselelerini şer’i hükümlere göre çözmesine yardımcı olmu ştu. Kadı mahkemesinde resmî bir görevi olmamasına kar şılık bilgi deneyimlerinden istifade edilen müftü, görü şünü fetvâ halinde kadıya bildirirdi. İlmiye mensupları içerisinde büyük bir saygınlı ğı bulunan müftünün verdi ği fetvâlara, kadı tarafından itibar edilirdi. Bununla birlikte kadı her zaman kararlarında ba ğamsız hareket eder, gerek müftü ve gerekse di ğer görevlilerin herhangi bir müdahalesi olmazdı. 209 Şayet müftüler kendilerine verilen sorumlulukları yerine getirmediklerinde veya şer’i şerife göre hareket etmediklerinde görevden alınırlardı. 1775 senesine ait bir vesikada 210 ta şradaki kadı ve müftülerin şer’i şerif üzere hareket etmediklerinden için halkın zulme u ğradı ğı hususunda, şeyhülislam tarafından uyarılmı şlardı. Sicil kayıtlarında 1709-1806 seneleri arasında Antakya Kazasında müftülük görevinde bulunan ki şileri tespit edilebildi.

207 B. Pamuk, Erzurum, s.190. 208 Karen Barkey, Eşkiyalar ve Devlet Osmanlı Tarzı Devlet Merkezile şmesi , İstanbul 1999, s. 40-41; Mehmet Akif Aydın, İslam-Osmanlı Aile Hukuku, İstanbul 1985, s.75; Mehmet Akif Aydın, “Osmanlı Hukukunun Genel Yapısı ve İş leyi şi”, Türkler , c.10, Ankara 2002, s. 14-20. 209 B. Pamuk, Erzurum, s.212-213. 210 BOA. Cevdet Adliye nr. 1747.

47

Tablo. 11 Antakya Kazasında Görev Yapan Müftüler Sıra No Müftü Atandı ğı Yıl 1 Seyyid Hacı Ali Efendi 1709-1711 2 Seyyid İbrahim Efendi 1735-1736 3 Seyyid Hacı Mehmed Efendi 1752 4 Seyyid Abdurrahman Efendi 1755 5 Seyyid İbrahim Efendi 1761 6 Seyyid Hacı Ahmed Efendi 1762 7 Seyyid Şaban Efendi 1763 8 Şekerzâde Ahmed Efendi 1774 9 Seyyid Ahmed Efendi 1801-1804

Tablada görüldügü gibi, incelenen dönem içerisinde dokuz müftünün ismi tespit edilmi ştir. 1709-1711 seneleri arasında müftü olarak Seyyid Hacı Ali Efendi 211 , 1735-1736 senelerine ait satı ş hücceti ve şühûd’l-hal kısmında Seyyid İbrahim Efendi görülmekteydi.212 1752 senesinde ki satı ş hüccetinde müftü olarak Seyyid Hacı Mehmed Efendi’yi 213 ,1755 senesinde tutulan müfredât defterinde Antakya müftüsü ve mezunlarının adları belirtilmi şti. Buna göre; Antakya müftüsü Seyyid Abdurrahman Efendi, mezunları; Seyyid Hacı Hüseyin Efendi, Hacı İbrahim Efendi, eski fetva-î şerif kâtibi Hacı İbrahim Efendi idi.214 1761 senesinde Seyyid İbrahim Efendi, 215 1762 senesinde Seyyid Hacı Ahmed Efendi’yi 216 , 1763 senesinde Hacı İbrahim Efendi’nin halkla ili şkileri iyi olmadı ğı gerekçesiyle bu görevden alınıp, Şeyhülislam Dürrizâde Mustafa Efendi tarafından 217 yerine Seyyid Şaban Efendi tayin edilmi şti.218 1774 senesinde Antakya müftülü ğüne Şekerzâde Ahmed Efendi tayin edilmi ş ve halka iyi muamele etmesi ve şer’i şerif üzerine hareket etmesi hususunda kendisine

211 A. Ş.S 1 170/60. 212 A. Ş.S 2 37/26, 190/132. 213 A. Ş.S 5 206/131. 214 A. Ş.S 6 32/27. 215 A. Ş.S 7 23/10. 216 A. Ş.S 7 197/115, 200/117. 217 A. Ş.S 8 52/36, 89/67. 218 A. Ş.S 8 89/67.

48

tembihatta bulunmu ştur. 219 1801-1804 seneleri arasında ise müftülük görevinde Seyyid Ahmed Efendi’nin bulundu ğunu görmekteyiz. 220 İsimlerinin önüne aldıkları “ es-seyyid ” ünvanından da anla şılaca ğı üzere bu göreve atanan ki şilerin çok büyük bir ço ğunlu ğunun sadat zümresinden oldukları anla şılmaktadır. 1.2.2.5. Mahalle İmamları Osmanlı Devleti’nde şehrin temel birimini mahalle olu şturur. Bu mahalle, sosyal bir birim oldu ğu kadar, idarî aynı zamanda da iktisadî bir birimdir. Dolayısıyla devlet, şehirlere müteallik idarî ve iktisadî kararlarını mahallelere göre alırdı. Asker toplanması, vergi tevzî ve tarh vs. bu mahallelere göre düzenlenir ve uygulamaya konulurdu. Dolayısıyla bu mahallelerde devletin bu tür işlerini yürüten ve yerine getiren bir sorumlunun bulunması gayet tabidir. 221 Osmanlı şehirlerindeki her mahallede cami ve mescit gibi ibadet yerleri bulunmaktadır. İş te imamlar da bu ibadet merkezi olan cami ve mescitlerde görevliydiler. Devlet, imamlara bu görevinin yanısıra ba şka görevler de yüklemi şti. 222 Bu noktada imamın görevleri iki grupta ele almak gerekmektedir. Bunlardan ilki dinî, di ğeri ise, sosyal ve siyasî olanıdır. Dini açıdan, cami ve mescidlerde namaz kıldırmak ba şta gelen göreviydi. Siyasi olarak, vergi tevzî ve tahsiline, mahalledeki güvenlik ve asayi şin temin edilmesine yardımcı olmak temel görevleri arasında sayılırdı. 223 Bunun yanısıra mahkemelerde şühûdü’l- hal 224 , vâsi, kayyum 225 gibi görevler aldıkları da görülmektedir.

219 A. Ş.S 9 4/2, 90/52. 220 A. Ş.S 10 8/5, 50/47, 88/81. 221 W. Ivanos, “ İmam”, İA, c.5/II, İstanbul 1993, s. 980-983; Osman Nuri Ergin, Mecelle-i Umur-ı Belediye , c.I, İstanbul 1922, s.898; M. Tu ş, Konya, s.88. 222 İlber Ortaylı, “Osmanlı Kadı’sının Ta şra Yönetimindeki Rolü Üzerine”, Amme İdaresi Dergisi Dergisi, IX/1, (Mart 1976), s.99-122. 223 Mahallede ikamet edenlerin birbirleriyle olan sorumluluk hakkında geni ş bilgi için bkz. Özen Tok, “Kadı Sicilleri I şığında Osmanlı Şehirlerindeki Mahallede İhraç Kararlarında Mahalle Ahalisinin Rolü ( XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Kayseri Örne ği)”, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, sa.18, Yıl: 2005/1, s.155-173. 224 A. Ş.S 1 109/40. 225 A. Ş.S 1 36/14.

49

Genellikle imamların dini yönden mahallede mükellef oldukları vazifelerini ve “vazife” adı verilen geliri, bu müesseseyi tesis eden vâkıf, vakfiyesinde açık bir şekilde ifade etmekteydi. 226 Göreve atanan imamların görevlilerin isimlerinin önünde, “ Seyyid, Şeyh, Hafız, El-hac, Efendi, Molla veya Monla ve Halife ” gibi ön isimler yo ğun olarak kullanıldı ğı görülmekteydi. İmam atandı ğı camide, istisnâî de birçok vazifeyi (imam,vaizlik, hatip gibi) şahsında topladı ğıda görülmekteydi. 227 Cami ve mescitlere imamların atanması kadının arzı ve şeyhülislamın onayı ile olmaktaydı. Atanan ki şilerde liyakat, dürüstlük gibi özelliklerı ta şımaları şarttı. Anla şıldı ğı kadarıyla, cami ve mescitlerde görev yapan imamlar, ölüm, hastalık, a şırı ihtiyarlık veya kendi rızasıyla görevlerinden ayrılmadıkları müddetçe, “kayd-ı hayat ” şartıyla görevde kalırlardı. Bu kurumlarda hizmet eden ki şiler görevlerinden ayrıldıklarında kendi yerlerine o ğullarının tayin edildi ği de çok görülen hadiselerdendi.228 İbadet yerlerinin i şlevli ği, büyüklük ve küçüklü ğü, atanan ki şinin toplum içindeki yeri, liyakatinin derecesi, bu kurumlarda çalı şanlara ödenecek yevmiyeyi belirleyen ölçütlerdendi. Yevmiyenin miktarı belirlenirken atanacak ki şiden önce görev yapanların aldıkları yevmiyeler göz önüne alınırdı. 229

226 BOA. Cevdet Evkaf nr. 3804. 227 Sokulu Cami; 1710 senesinde caminin imam ve hatipli ğine yevmi 4 akçe vazifeyle görev yapan İbrahim Halife vefat etmiştir. Mahlûl olan bu görevlere yevmi 4 akçe ile Abdullah Halife tayin olmu ştur. A. Ş.S 1 229/77. 228 1750 senesinde Cafer A ğa cami-i şerifte yevmi 6 akçe ile imamlık görevindeyken vefat eden Hacı Mehmed Halife’nin yerine sulbî sa ğıro ğlu Es Seyyid Mehmed Efendi tayin edilmi ştir. A. Ş.S 4 92/43 ; Sarımo ğlu Cami; 1734 senesinde caminin imamı olan ve yevmi 4 akçe vazifeyle çalı şan Yusuf Halife vefat etmi ştir. Bu göreve Hasan Halife o ğlu Mustafa 4 akçe vazifeyle tayin edilmi şti. BOA. Cevdet Evkaf nr. 7063. 229 Cefer A ğa Cami; ,1702 senesinde cami’de imam olarak vazifeli olan Hacı İbrahim Efendi vefat etmi ştir. Bo ş olan göreve aynı isimle kurulmu ş vakıftan alınmak üzere yevmi 6 akçe ile Şeyh Ebubekir Efendi imam tayin edilmi ştir . BOA. Cevdet Evkaf nr. 3804; 1750 senesinde cami-i şerifte yevmi 6 akçe ile imamlık görevindeyken vefat eden Hacı Mehmed Halife’nin yerine sulbî sa ğıro ğlu Es Seyyid Mehmed Efendi tayin edilmi ştir. A. Ş.S 5 81/50 , 1751 senesinde cami-i şerif’te imam görevindeyken vefat eden Osman Efendi’nin yerine bo ş kalan imamlık görevine Seyyid Mehmed Efendi tayin edilmi ştir, Cam-i Kebir; 1678 senesinde camiye atanan imamların maa şları caminin vakfından ödenmesi gerekti ği belirtilmi ştir. BOA. MAD nr. 678, s.82-147, 1751 senesinde 2 akçe yevmiye ile müezzinlik görevinde bulunan Seyyid Mehmed Efendi vefat etmi ştir. Bu camiye farklı tarihlerde imam tayini ile ilgili bkz. A. Ş.S 6 43/45, A. Ş.S 8 56/40, BOA. Cevdet Evkaf nr. 51, 101, 448; Habib’ün Neccar Cami; 1678 senesinde cami ye kendi adıyla kurulmu ş olan vakıftan

50

Mahalledeki Müslümanlar, dini vecibelerinin bir bölümünü te şkil eden namaz ibadetini yerine getirirken sık sık imamlarla birlikte oluyorlardı. Mahallenin dini ihtiyaçlarını gideren ve dini problemlerini çözmeye çalı şan imamın, mahalleli nezdinde önemli bir itibarı söz konusuydu. Bu itibarlarından dolayı devlet, mahalleye ait resmî i şlerde imamı görevlendirerek ondan istifade etmi ştir. Netice itibariyle, imamlar, siyasi-sosyal ve dini olarak mahallenin önderidir. 230

1.2.2.6. Nakibü’l -Eşraf Kaymakamı

Hz. Peygamber soyundan gelenlere genel anlamda “ seyyid ” veya “ şerif ” denilirdi.231 Osmanlı Devleti’nde seyyidlerle ilgili ilk kurum, I. Beyazıd döneminde 1400 senesinde “Sadat Nezareti ” adıyla kurulmu ş, ba şına “ Sadat Nazırı ” tayin edilmi ştir. Sadat Nezareti, 1512 senesinde II. Beyazıd’ın tahta çıkı şıyla Nakibü’l-eşraflı ğa dönü ştürülmü ştür.232 Osmanlı Devletinde saygın bir yeri bulunan Nakibü’l-Eşrafın eyalet ve sancak merkezlerindeki temsilcilerine “ Nakibü’l-eşraf Kaymakamı ” deniliyordu. Nakibü’l-eşrafın ba şlıca görevi, Hz. Peygamberin soyundan geldiklerine ili şkin

5 köyün geliri ba ğlanmı ştır. Bkz. BOA. MAD nr. 678, s.104-135,1709 senesindeki bir vesikada “caminin imamet ve hitabetinin yüz seneden fazladır Halil Efendinin ecdadının uhdesinde oldu ğu ve bu görevin asker beratıyla üzerlerine tevcih edildi ği belirtilmi ştir. Hiçbir sebebi yokken Anadolu muhasebesinde Şeyh Hasan Efendi’nin yakınıdır diye İbrahim’in imamlık görevine atanmasına kar şı şikâyette bulunmu ştur”. A. Ş.S 1 198/72; Bu camiye faklı tarihlerde imam tayini için bkz . A. Ş.S 5 62/37, A.Ş.S 6 17/15, A. Ş.S 9 102/62. Sofular Cami; 1743 senesinde camide yevmi 2 akçe vazife ile görev yaparken vefat eden İsmail Halife’nin yerine, Antakya’nın eski müftüsünün o ğlu Çelebi o ğlu Said bu göreve yevmi 2 akçe ile tayin edili ştir. Seyyid Hacı Mehmed Efendi Cami; 1752 senesinde caminin imâmet makamı mahlûl olup bu göreve yevmi 8 akçe vazifeyle Ahmed Halife atanmı ştır. Muharremiye Cami; 1736 senesinde Hammare mahallesinde bulunan Uzunçar şıdaki Muharremiye cami’nde yevmi 6 akçe vazife ile mahlûl olan imamlık görevine Mustafa Halife tayın edilmi ştir. A. Ş.S 2 122/88. 230 M. Tu ş, Konya, s.91. 231 İ.Hakkı Uzunçar şılı, Mekke-i Mükerreme Emirleri , Ankara 1984, s.56. Fakat özel anlamıyla, Hz. Hasan soyundan olan erkeklerin önüne şerif, kadınların adı önüne şerife unvanı eklenirdi. Yine aynı şekilde, Hz Hüseyin’in soyundan gelen erkeklere seyyit, kadınlar seyyide unvanı alırlardı. “ Sadat” “Seyyidin”, “ Şürefa ” ve “E şraf ” da şerifin ço ğuludur; C. Van Arendoks, “ Şerif”, İA, c.11, İstanbul 1993, s.435-442; T.W Haig, “Seyyid”, İA, c.10, İstanbul 1993, s.543. 232 Murat Sarıcık, “Osmanlı Devletinde Nakibü’l-Eşraflık Kurumu”, Türkler, c. 10, Ankara 2004, s. 385-387; Rüya Kılıç, Osmanlı Devlet’nde Seyyidler ve Şerifler (XIV-XVI. Yüzyıllar), Ankara 2000, s.22-25.; A.Raymond, Arap Kentleri , s.51.

51

ellerinde belgeleri bulunan kimselere tanınmı ş olan ayrıcalıkları korumaktı. Ulema sınıfının üst düzeyine yükselmi ş ki şilere bu görev veriliyordu. Uzun yıllar iş ba şında kalıyorlardı. Resmi giysileri, konakları ve hizmet eden adamlarıyla saygın bir yere sahiplerdi. Sadat olarak adlandırılan peygamber soyundan gelen ki şilerin e şkâli, nerede ikamet ettikleri gibi hususları “ Secere-i Tayyibe ” denilen defterlerle kayıt edilmesi Nakibü’l-eşraf kaymakamının göreviydi. 233 Seyyidlerin sayıları zaman içerisinde artmı ş, birçok ki şi “ seyyidlik ” beratı alarak, ba şta vergi muafiyeti olmak üzere devletten bazı ayrıcalıklar elde etmi şlerdir. Seyyidlik kurumu dini ve sosyal yönü a ğır basan, İslam hukukundan kaynaklanan, vergi muafiyeti olan ve ayrı bir merkezden idare edilen yarı özerk bir kurulu ş konumundadır. 234 Nakibü’l-eşraf kaymakamlarının tayinlerinde genellikle aynı üslup kullanılmı ş olup, nakibü’l-eşraf kaymakamlarının göreve tayin edildikleri bildirildikten sonra, kendilerine tavsiyelerde bulunmu ştur. Tavsiyelerin temel içeri ği, sahte belge düzenleyip aralarına katılmak isteyenlere engel olmaları ve seyyidlere ihtimam gösterilmesi hususunda uygulaması gereken kurallar manzumesiydi.235 1709-1736 seneleri arasında Nakib’ül-eşraf kaymakamlı ğı görevinde bulunan Seyyid Mehmed Efendi’den 236 kazada ikamet eden seyyidlerden bir akçe bile alınmaması ve onların her türlü vergiden muaf oldukları hatırlatıldıktan sonra, şefâat’e mazhar olunması için sadat-ı kirâm’a hürmet gösterilmesi istenmi şti. 1744 senesinde yapmı ş oldu ğu hizmetlerden dolayı Seyyid İbrahim Efendi bu göreve tayin edilmi şti.237 1746 senesinde bu görevde Seyyid Abdurrahman Efendi görülmektedir. Abdurrahman Efendi’nin tayininde sadât’a ait olan “alâmet-î şerifin ” halk tarafından kullanmaması istenmi şti.238 1752 senesinde bu makamda Seyyid İbrahim Efendi’nin oldu ğu görülmektedir. İbrahim Efendi’nin sadatla olan ili şkileri iyi olmadı ğı gerekçesiyle ref’ olunub, aynı makama sadat-ı

233 İ.H Uzunçar şılı, İlmiye Te şkilatı , s. 68. 234 Yücel Özkaya, XVIII Yüzyılda Osmanlı Kurumları ve Osmanlı Toplum Ya şantısı, Ankara 1985, s. 218. 235 A. Ş.S 1 172/61, A. Ş.S 4 141/78, A. Ş.S 6 29/23, A. Ş.S 7 13/5, A. Ş.S 8 8/3, 29/17 , A. Ş.S 9 122/77. 236 A. Ş.S 1 2/1, 4/3, 69/42, 75/28, A. Ş.S 2 95/68. 237 A. Ş.S 3 127/98. 238 A. Ş.S 4 141/78.

52

kirâm’dan Müftüzade Seyyid Şeyh Ahmed Efendi tayin edilmi ştir.239 Ancak 1752 senesinin sonlarında bu görevde Seyyid Abdurrahman Efendi’yi tekrar atanmı ştır. 240 1755-1761 seneleri arasında nakib kaymakamlı ğında, Bedevizâde Seyyid İbrahim Efendi bulunmaktadır.241 1764 senesinde (A ğustos) eski nakib kaymakamlarından Şekerzâde Seyyid Hüseyin Efendi bu göreve tekrar tayin edilmi ş ancak aynı yılın sonlarında (Kasım) görevden alınıp yerine yine eski nakib kaymakamlarından Seyyid Mehmed Efendi getirilmi ştir.242 1776 senesinde Seyyid Hüseyin Efendi 243 ve 1800-1806 senelerinde Hacı Abdünnafî’nin bu görevde bulundu ğu tespit edilmi ştir. 244 Nakibü’l-eşraf kaymakamlı ğına atanan ki şilerin görev süreleri belirli bir kurala ba ğlı olmadı ğı, görevinde ba şarılı oldu ğu sürece bu makamda kaldı ğı, aksi takdirde görevlerinden alındıkları anla şılmaktadır. Bu görevde çok uzun süre kalanların yanı sıra kısa süreli veya bu görevden azl edilmelerine ra ğmen tekrar aynı göreve atandıklarıda vakî dir. Bu şahsiyetlerin toplum içinde sahip oldukları itibarının yanısıra mahkemelerde duru şmalara katılarak, bilirki şi olarak görev yapmaktalar ve bu davranı şları sayesinde yargının güvenirlili ğine katkıda da bulunmaktaydılar.

1.2.2.7. Şühûdü’l Hâl

İslam yargı tarihinde çok erken denecek dönemlerde kurumla şan “şühüd sistemi ” Osmanlılarda da “ şühûd-ı ‘udül ” veya yaygın kullanımıyla “ şühûd’ül- hâl” ismi adı altında adliye te şkilatının önemli bir kurumu haline gelmi şdi. Şer’iyye sicilleri, şühûdun Osmanlı uygulaması ile ilgili önemli bilgileri ihtiva eder. Şer’iyye siciline dair her hangi (ilam veya hüccet türünden) bir belgeye henüz ilk bakı şta bile şahit halinde isimleri yazılı heyetin mevcudiyeti hemen dikkat çekmektedir.

239 A. Ş.S 5 11/5, 147/90. 240 A. Ş.S 5 69/42. 241 Eski nakib kaymakamı Seyyid Hacı Ahmed Efendi’nin müftü olarak görev yaptı ğı ve bu ki şilerin mahkemelerde şühûdü’l-hal arasında sık sık isimleri görülmektedir. A. Ş.S 6 32/27, A. Ş.S 7 13/5, 14/5, 242 A. Ş.S 8 8/3, 45/30, 94/70, 144/106. 243 A. Ş.S 9 127/80. 244 A. Ş.S 10 30/28, 35/32, 50/47, 130/120, 139/128, 152/139, 165/149, 190/174, 191/175.

53

Şühûdü’l-hâl olarak bulunanlar hukuki ihtilafın tanıkları olmayıp mahkeme de yapılan yargılamanın gözlemcisidirler. Bunlar karara do ğrudan etki etmeseler bile varlıklarıyla kadıların adil karar vermelerine katkı sa ğlarlardı. Şühûdül’l-hâl olarak zaman zaman eski kadıların yanı sıra kadıaskerlerin, müftülerin, müderrislerin ve di ğer âlimlerin görev yapması bunun ne kadar önemli oldu ğunu göstermesi acısından dikkat çekicidir. 245 Sicillere bakıldı ğında, mahkemeye bir delili isbat için gelen şahitlerle, mahkemede hazır bulunan şühûdü’l-hâl’in ayrı kimseler oldu ğu görülür. Bu kimseler devamlı veya dönü şümlü olarak görev yapmaktaydılar. Tarafların şahitleri ise sadece tanık oldukları davalarda hazır bulunurlardı.246 Osmanlılarda şühûdü’l-hâl adıyla kadıların yanında devamlı surette bulunan bu mü şahitler toplulu ğu mahkemelerin aleni tarzda cereyan etti ğinin en önemli göstergesidir.247 Birçok davanın şühûd huzurunda yapılması, kadıların adlî ve idarî alanda şeffaf bir anlayı ş gerçekle ştirme temayülünde olduklarına delildir. Sayıları be ş altı, bazen daha fazlala şan bu şahitler heyeti yargılamaya bir jüri mahiyeti vermektedir. Kadı’nın taraf tutmadı ğının hasımların iddia ve savunmalarını rahatça yapmalarına imkân verdi ğinin, ayrıca onların ikrar ve itiraflarında zor kullanmayıp tarafsız bir hâkim olarak görev yaptı ğının en önemli kanıtı, i şte bu sözünü etti ğimiz jürinin varlı ğıdır. Olası bir haksızlık durumunda herkesin ba şş ehre giderek hak aramasının mümkün olmadı ğı göz önüne alınırsa, bilirki şi diyebileceğimiz bu heyetin mahkemede hazır bulunması adaletin tecellisi açısından da çok önemlidir. Şühûdü’l-hâl olarak görev yapan ki şilerin seçili şi geli şi güzel olmayıp ço ğunlukla o bölgenin ileri gelenleri tercih edilirdi. Bu ki şiler şer’i şerife aykırı hallerde bulunmadıkları süre içinde görevde kalırlardı. Ancak herhangi bir kusurlarında bulundukları görevden alınırlardı. 248

245 Nasi Arslan, İslam Yargılama Hukukunda “ Şühûdü’l-Hâl” Jüri Osmanlı Devri Uygulaması , İstanbul 1999, s.53; İbrahim Tüfekçi, Şer’iyye Sicilleri I şığında İslam Yargılama Hukukunda Bilirki şilik , (Basılmamı ş Doktora Tezi), İstanbul 2000, s.183. 246 N. Arslan, Jüri Osmanlı Devri Uygulaması, s. 53. 247 Mehmet Akif Aydın, “ Şühûdü’l-Hâl ve Osmanlı Hukukunun İş leyi şinde Oynadı ğı Rol”, XII. Türk Tarih Kongresi Bildiri Ankara 1994, s.82-83. 248 İ.Tüfekçi, İslam Yargılama Hukukunda Bilirki şilik , s.184.

54

İncelenenen dönemde Antakya şeri’yye sicillerinde şühudü’l- hal ile ilgili bilgiler bulunmaktadır. Şühûdü’l-hâl’e mensup olan ki şiler devrin tabiriyle genellikle e şrâf zümresindendi. Bu ki şiler; müfti, nakib kaymakamı, müderris, imam, voyvoda, ayan, yeniçeri serdarı, kethüda yeri, kâtip, muhzır, muhzırba şı, esnaf şeyhleri, ahi baba, şehir kethüdası, tarikat şeyhleri ve kur’a şeyh gibi toplumun saygın ve her kemsinden olu şmaktaydı. Ehl-i şer’e mensup ; Molla Hasan o ğlu Hasan Çelebi, Molla Halil o ğlu Abdulkadir Çelebi, Seyyid Mehmed Çelebi 249 , Ahi Çelebi o ğlu Mehmed, Müderris Hasan Efendi o ğlu Hacı Hasan, Müderris İbrahim Efendi o ğlu Yusuf Efendi 250 , Müfti Hacı Ali Efendi, Muhzır Hüseyin o ğlu İsmail Be şe, Muhzırba şı Salih A ğa, Nakib kaymakamı Seyyid Hacı İbrahim Efendi gibi.251 Ehl-i örf’e mensup ; Serdar Hasan A ğa, Kur’a şeyhi Mustafa A ğa, voyvoda Ebubekir A ğa, eski voyvodalardan Hasan A ğa, ayan-ı vilayetten Kasım A ğa, 252 ayandan Ebubekr A ğa, Gayr-i Müslim cemaatinden Vayis Efendi, Haryano ğlu İbrahim 253 gibi. Esnaf ve toplumun di ğer kesimden gelenler; Kıssahan Ömer bin Osman Efendi, Ahi baba Seyyid Hasan Çelebi, Berber Halil, Nalband Hacı Ebubekir Efendi, Mimar Mehmed Efendi gibi yüzlerce ki şi şühûdü’l-hâl görevinde bulunmu şlardı. Şühûd’l-hâl görevinde olanlar bulundukları mahkemenin içeri ğine göre farklı ki şilerden olu şmaktaydı. Davanın şehre veya köylere ait olması, askeri veya esnafa dair davalarda bu farklılık gözlenmektedir. Şühûd’l-hâl olarak görev yapan saygın üyeler için kıymet ve hürmet ifade eden ünvanlar kullanmaktaydılar. Mesela şühûdü’l-hâl olan kimse müftü veya âlim biri ise “ kıdvetü’l-ülema ”(âlimlerin tabi olup boyun e ğdikleri âlim) veya “umdetü’l-ulema ”(âlimlerin güvenini kazanan) gibi tabirler kullanılırdı. Şayet jüride görev yapan bir müderris varsa “ fahrü’l-müderrisin ”(müderrislerin en büyü ğü), ehl-i örften hatırı sayılır ki şiler içinse “ fahru’l-emsal ” veya “ fahru’l- akran ”( akranların veya emsallerin en de ğerlisi) lakapları kullanılırdı. Sıradan

249 A. Ş.S 1 1/1. 250 A. Ş.S 1 25/10, 76/28, 79/28, 245/82. 251 A. Ş.S 1 35/14, 47/18, 101/37, 270/94, A. Ş.S 2 5/2, 19/12, 34/25, 38/27, 49/37, 62/47, 190/68. 252 A. Ş.S 1 5/3, 8/4, 14/6, 18/7, 25/10, 27/11, 51/20, A.Ş.S 4 127/69. 253 A. Ş.S 3 8/4, 60/39, 99/74, A. Ş.S 6 44/45.

55

ki şilerin sadece isimleri, bazende mahalleleri, meslek sahibi kimselerin meslekleri isimlerinin önüne veya arkasına yazılırdı. 254 Şühûdü’l-hâl olarak görev yapan kimselerin adalet sahibi ve dürüst kimseler oldu ğu görülmektedir. Şer’iyye sicillerinde şühûdü’l-hâl de yer alan kimselere yapılan atıflarda onlardan “ udül ” olarak bahsetmektedirler. 255 Zimmîlerin kendi aralarında vuku bulan davalarında veya Müslümanlarla olan davaların duru şmalarında şühûd’l-hâl olarak bulunan ki şilerin genellikle bir kısmı Müslüman bir kısmıda Gayr-i Müslimlerden olu şurdu. 256 Bu kurum, batıdaki jüri sistemine benzetilmektedir. Ancak, bu benzetmenin de pek isabetli olmadı ğını söylenmelidir. Zira, yargıcın (kadının) kararına do ğrudan etki etti ği halde, şer’i yargı sisteminde şühudül-hal denilen heyetin, kadının kararına do ğrudan etki etmesi söz konusu değildir. 257 Şer’i yargı sisteminde kararlar, kadı tarafından verilirdi. Ancak şühûdü’l-hâlin varlı ğı, kadının kararını dolaylı olarak etkiledi ği söylenebilir. Zira bu heyette bulunan tanıkların, yargılama tutanaklarının isimleri yazılırdı ve imzalattırılırdı. Bu suretle mahkemenin usule uygun olarak ceryan etti ği ve kadının tarafsız kaldı ğı belgelenmi ş olmaktadır. 258

1.2.3. Mimarba şı

Osmanlı Devletinde, Tanzimat’ın ilanına kadar, İstanbul’da saray ba şta olmak üzere di ğer resmi binaların yapımı ve her türlü in şaat veya tamirat faaliyetlerinin yürütülmesinde ta şra mimarları te şkilatının önemli bir rolü oldu ğu bilinmektedir. 259 İmparatorluk içerisindeki mimarî hizmetleri hassa mimarları tarafından yürütülürken, ta şra şehirlerinde ise şehir mimarları ön plana çıkmaktadır. Şehir mimarları, sancak merkezlerinde bulunan mütesellim konakları ile eyalet

254 A. Ş.S 1 30/12, 154/55, A. Ş.S 3 60/39, 99/74, A. Ş.S 6 44/45. 255 A. Ş.S 1 25/10, 29/12, 30/12, 42/16, 154/55. 256 A. Ş.S 3 8/4, 60/39, 99/74. 257 İbrahim Duran, Yapısı ve İş leyi şi İtibariyle Osmanlı Yargı Örgütü ve Tanzimat Dönemindeki Geli şmeler, (Basılmamı ş Doktora Tezi), İstanbul 1999, s.45-46. 258 N.Arslan, Jüri Osmanlı Devri Uygulaması, s.55. 259 Şerafettin Turan, “Osmanlı Te şkilatında Hassa Mimarları”, DTCF, Tarih Ara ştırmaları Dergisi , c.1/1 (Ankara 1963), Ankara 1964, s.155-200.

56

merkezlerinde bulunan vali konakları gibi resmi binaların yapımı ve onarımının yanı sıra cami, mescit, suyolu, yol, kaldırım gibi halkın da istifade etti ği yapıların yapımda görev almaktaydı. 260 Mimarların görevleri şehirde in şaat nizamına ait düzenlemeleri yapmak, işçi ücretlerini ayarlamak, in şaat malzemesinin fiyatlarını ve teminini sa ğlamak ve uyulacak kriterleri belirlemekti. Mimarlar, şehirlerdeki dülger, neccar, ta şçı, camcı, duvarcı, arabacı, kaldırımcı ve burgucu gibi in şaat esnafının üzerine mimar tayin edilmi şti. İnşaat esnafı onların izni ve ruhsatı olmadan hiçbir in şaata ba şlayamazdı. 261 Sicil kayıtlarında, şehir mimarları ve maiyetindeki in şaat esnafı için “esnaf-ı neccaran ve mimaran ” ve “ esnaf-ı mimar ” tabirleri kullanılmı ştı.262 İncelenen dönemde Antakya’da mimar ve mimar esnafıyla ilgili kayıtlar bulunmaktadır. 1709 senesinde Abdullah o ğlu Süleyman Be şe ve Ebubekir mimarba şı olarak zikredilmektedir. Hüseyin Efendi, Usta Süleyman ve Hacı Mehmed o ğlu Hüseyin Efendi mimar olarak belirtmektedir. 1736 senesinde mimar olarak Halil A ğa görülmektedir: Bu sene Asi nehrinin ta şması sonucu Demir Köprü’nün selden zarar görmesi üzerine, köprünün tamir edilmesi i şi, mimar Halil Ağa ve mimar esnafından 80 ki şiye verilmi ştir.263 1826 senesinde Antakya’da mimar olarak da Şükrü ve 264 Dayı Mandıko ğlu Mustafa A ğa’nın ismi geçmektedir.265 Şehir mimarlarının maiyetinde çalı şan in şaat esnafının sayıları vergi tevzî defterinde esnaf listeleri içerisinde “ Mimar” veya “Mimaran ” ba şlı ğı altında kayıt edilmi ştir. Ancak in şaat esnafının grupları belirtilmemi ştir.

260 Cengiz Orhonlu, “ Şehir Mimarları”, Türkler, c.10, Ankara 2002, s.528-540. 261 C. Orhonlu, “ Şehir Mimarları”, s.530. 262 A. Ş.S 2 133/99, A. Ş.S 7 51/27, 151/59.

263 A. Ş.S 2 133/99. 264 A. Ş.S 18 184/86. 265 A. Ş.S 18 187/87.

57

Tablo. 12 Mimar Esnafı (1743-1776) Tarih 1743 1750 1755 1760 1765 1776 Nefer 60 45 39 50 32 25 % 2,6 3,3 3,3 4,4 2,6 2,27

Tabloya göre; 1743 senesinde mimar esnafı 60 ki şiydi. Di ğer esnaf grupları içerisinde oranı % 2,6 idi. 266 1750 senesinde mimar esnafı 45 ki şi ve toplan esnaf içerisinde % 3,3 orana sahipti.267 1755 senesinde 39 ki şi ve di ğer esnaf grupları içerisinde % 3,3 dür.268 1760 senesinde 50 ki şi di ğer esnaf grupları içerisinde 4,4’lük orana sahipti.269 1765 senesinde mimar esnafının 32 ki şiden olu ştuğu ve di ğer esnaf zümresi içerisinde % 2,6’lık oranı te şkil etmekteydi. Esnafın 31’nin reaya’dan (Müslüman-Zimmî), 1 tanesi yeniçerilerden meydana gelmektedir. 270 1776 senesinde mimar esnafı 25 ki şiden olu ştu ğu ve di ğer esnaf grubu içerisinde de % 2,27’lik orana sahip olduğunu görülmektedir.271 1743-1776 seneleri arasında mimar esnafı sayısında, 1760 senesi hariç peryodik bir dü şüş gözlenmektedir. Mimar esnaf sayısının en yüksek oldu ğu yıl 1743 senesi, en dü şük oldu ğu yıl ise 1776 senesidir. Şehirde di ğer esnaf grubu içerisinde bulunan mimar esnafı % 2,27-4,4 arasında orana sahiptir. Mimar esnafının yüzde olarak en yüksek oldu ğu yıl % 4,4 oranla 1760 senesi, en dü şük olduğu yıl ise 1776 senesidir. Mimar esnafının yevmiyeleriyle ilgili tek kayıt, 1765 senesindeki narh kaydında belirtilmi ştir. Buna göre; neccar ve mimar i şçilerinin yevmiyeleri yemekli olan i şçinin 4 sümn 272 , yemeksiz olan i şçinin yevmiyesi ise 5 sümndür.273

266 A. Ş.S 3 101/76, 131/104. 267 A. Ş.S 4 123/63, 237/135, 286/155. 268 A. Ş.S 6 31/26. 269 A. Ş.S 7 51/27, 151/59. 270 A. Ş.S 8 22/11. 271 A. Ş.S 9 153/97. 272 Sümn bir bütünün 1/8’i anlamındadır. Burada i şci yevmiyesinde 1 para esas alınmı ştır. 273 A. Ş.S 8 167/114.

58

1.2.4. Ula şım ve Haberle şme

Tarihin her döneminde gerek ekonomik, gerek sosyal ve gerekse askerî bakımdan yollar hep önemli olmu ştur. 274 Orduların bir yerden ba şka bir yere sevki, merkezle idarî birimler arasındaki her türden ileti şimin temini ve nihayet kervanlarla ticarî emtia’nın nakli keyfiyeti, en eski dönemlerden günümüze kadar devlet için hayati önem kazanmı ştır.275 Bu bakımdan, Osmanlı Devleti’nin iktisadî, siyasî ve askerî faaliyetlerinin icrası ancak, sistemli bir yol a ğının te şekkülü ile mümkün olabilmi ştir. 276 Nitekim geni ş bir co ğrafya üzerine yayılan devlette, merkezin ta şra yönetimi ile münasebet ve muhaberesi, toplanan askerlerin emin bir şekilde mahalline ula ştırılması, hacı ve tüccar kervanlarının sevkiyât ve halkın ihtiyaçlarının temini hususlarının geli ştirilmesi ancak iyi bir yol sistemiyle sa ğlanabilmi ştir.277 Osmanlı Devleti’nde haberle şme ve ula şımın teminî sırasında devlet toprakları olan Anadolu ve Rumeli’de yollar İstanbul merkez olmak üzere üç ana kola ve bunlarda tâli yollara ayrılmaktaydı. Anadolu’daki yollar şu şekilde kollara ayrılmı ştı: Sa ğ kol yolu (Hac yolu); Üsküdar-Gebze-Eski şehir-Ak şehir-Konya- Adana-Antakya yolu ile Haleb ve Şam güzergâhını izleyen Hac yoludur. Orta kol (Ba ğdat-Basra Yolu); Üsküdar-Gebze-İznik-Bolu-Tosya- Merzifon-Tokat-Sivas-HasanÇelebi-Malatya-Harput-Diyarbakır-Nusaybin,Musul- Kerkük güzergâhını izleyen Ba ğdat- Basra yoludur. Sol kol; İstanbul-Erzurum arasında yer alan sol kol, Merzifon’a kadar orta kolun izledi ği yolu izleyerek buradan Lâdik-Niksar-Karahisar-ı Şarkî-Kelkit-

274 Ruhi Turhan, Batı Anadolu Bölgesinin Kültürel Geli şimini Gösteren Kartografik Bilgiler , İstanbul 1968, s. 29-40; R.Cevat Gürsoy, “Türkiye’nin Tabii Yolları”, Türkiye Co ğrafyası Dergisi ; sa. 26, 1974, s. 24-231; İbrahim Harekât, “Berid” DİA, c.5, İstanbul 1997, s.499-500; M.Fuat, Köprülü, “Berid”, İA, c.2, İstanbul 1993, s. 541-549; Donald Edgar Pitcher, Osmanlı İmparatorlu ğu’nun Tarihsel Co ğrafyası , (çev. Bahar Tırnakçı), İstanbul 2001, s.7. 275 Fatih Müderriso ğlu, “Menzil Kavramı ve Osmanlı Devleti’nde Menzil Yerle şimleri”, Türkler, c.10, Ankara 2002, s. 920-922. 276 ; M.Ya şar Erta ş, “XVIII. Yüzyıl Ba şlarında Rumeli’deki Menzillerin Askeri Fonksiyonları”, Celal Bayar Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Dergisi , sa.1, Manisa 1997, s.91-98; 277 Sema Altunan, “Osmanlı Devleti’nde Haberle şme A ğı: Menzilhaneler”, Türkler , c.10, Ankara 2002, s. 913-917.

59

Aşkale-Erzurum yoluyla Hasankale’den bir kol Kars’a, di ğer bir kol da Tebriz’e ula şıyordu. 278 Bu yol sistemlerinde, Osmanlı Devleti XIX. yüzyıla kadar, merkezin ta şra ile irtibatını ve devletin resmi haberle şmesini ana yolla üzerinde sırasıyla ulak hükmü, menzilhâne sistemi, in’âm hükmü, kirâcıba şılık ve nihâyetinde 1839 yılında kurulan posta te şkilâtı vasıtasıyla sa ğlamı ştır. Devlet seferler sırasında orduyu cepheye ula ştırabilmek için, yine bu ana yollar üzerinde tespit edilen menzillerden faydalanmı ştır. Ayrıca Anadolu’nun sağ Kol güzergahı üzerinde, surre alaylarına ve hacı kafilelerine hizmet vermek üzere, hac menzilleri olu şturmu ş ve bu menziller sayesinde hem sürre alayları hemde hacılar güvenli bir şekilde seyahat etme imkanına kavu şmu şlardır. Sa ğ Kol güzergahında olan Antakya, bu sistem içerisinde hem haberle şme ve hac menzili olarak, hemde askeri menzil olarak yüzyıllar boyunca hizmet vermi ştir. 279 Antakya bölgesi, yer şekillerinin uygunlu ğu sebebiyle en eski yol şebekesinin içinde yer almı ştır. Antakya, bu yol şebekesi içerisinden birçok yönden gelen yolların geçti ği bir transit merkez konumunda olmu ştur. Antakya ve çevresi menzil defterleri ve sicil kayıtlarında “Anadolu Sa ğ Kol” 280 olarak zikredilen Üsküdar’dan ba şlayıp Gebze-Eski şehir-Ak şehir-Konya-Adana-Antakya yolu ile Haleb ve yine Antakya’dan ayrılan bir kol Hicaz bölgesine ula şan, merkezi merkezi bir yol güzer ğahı üzerinde bulunmu ştur. Devlet özellikle haberle şmeyi daha kolay ve emin bir şekilde yapabilmek için bu yollar üzerinde merkezi bir takım konak yerleri ihdâsını gerekli görmü ştür

278 Sevim İlgürel, “Abdurrahman Hibrî’nin Menâsik-i Mesâlik’i”, TED , sa.6, İstanbul 1975, s.114-128; S. Altunan, Menzilhaneler , s. 913. Bu yol güzergâhı üzerinde 44 menzilhane bulundu ğunu ve Ba ğdat menzilhanesinin İstanbul’a 445 saatlik bir mesafede oldu ğunu belirtmektedir. 279 Rıza Bozkurt, Osmanlı İmparatorlu ğunda Kollar, Ulaklar ve İaşe Menzilleri, Ankara 1966, (Genel Kurmay Ba şkanlı ğı Harp Dairesi Yayınları), sa.1, s.2; Cemal Çetin, XVII-XVIII. Yüzyıllarda Konya Menzili , (Basılmamı ş Yüksek Lisans Tezi), Konya 2004, s.3-9. 280 B0A. Cevdet Nafia nr.126, 965, 1224, 1471, 265, 1152, BOA. DMKF nr. 27825; A. Ş.S 4 123/63, 124/64, A. Ş.S 5 227/152, A. Ş.S 6 32/27, 43/45, A. Ş.S 7 16/6, 24/10, 37/16, A. Ş.S 8 34/20, 77/52, A. Ş.S 9 16/9, 98/57, 99/58, A. Ş.S 10 17/13, 64/59, 79/72, 107/99, 122/112, 151/138, 171/156, 194/178.

60

ki, “ menzilhane ” namıyla adlandırılan bu noktalar, aynı zamanda ordunun iâ şesi ve ticarî nakliyatta da mühim faydalar getirmi ştir.281 XVI. yüzyılın ba şlarına kadar “ ulak hükmü ” adı verilen bir sistemle sürdürülen haberle şme i şleri, Sadrazam Lütfi Pa şa’nın (1539-1541) zamanında ulakların geçti ği yerlerde hayvanları ile yöre halkına zarar vermeleri nedeniyle bu sistem kaldırılıp yerine menzil te şkilâtı kurulmu ştur. 282 Menzil te şkilâtı Fazıl Ahmed Pa şa tarafından 1691 ve 1695 senelerinde ki reformlarla yeniden düzenlenmi ştir. 283 İlk ba şlarda haberle şme amacıyla kurulan menziller, daha sonra ordunun sefer esnasında iâ şesinin sa ğlanması, özel haberle şmeler, şehirler arasında irtibatın temini ve ticarî malların naklî maksadıyla kullanıldı. Sefer zamanında gerekli olan zahireler menzil noktalarına getirilmekteydi. Menzilhanelerin bulunduğu kazaların kadılarına gönderilen fermanla askerin ihtiyacı olan iâ şenin türü ve miktarı bildirilirdi. Böylece ihtiyaç duyulan iâ şe ve malzemeler önceden menzilhanelere toplanırdı. Ayrıca kadıların gönderdikleri raporlarla yolun durumu önceden öğrenilerek ordunun izleyece ği güzergâh buna göre belirlenirdi. Bununla birlikte sefer sırasında ordunun merkezle hızlı bir şekilde haberle şmesini sa ğlamak için, ordunun geçece ği güzergâh üzerinde bulunan menzilhanelerin menzil beygiri sayısı da arttırılması yoluna gidilmekteydi. 284 Bütün yolların uygun yerlerindeki köy, kasaba ve şehirlerde kadrosu at ve habercilerden olu şan bir konaklama ve muhabere merkezleri durumunda menziller

281 Yusuf Halaço ğlu, “Osmanlı İmparatorlu ğu’nda Menzil Te şkilâtı Hakkında Bazı Mülâhazalar”, Osmanlı Ara ştırmaları, II (İstanbul 1981), s.123; Yücel Özkaya, “XVIII Yüzyılda Menzilhane Sorunu”, DTCFD , XXVIII–3/4 (1977), s.339-368; Altunan, Menzilhaneler, s.913-914; Hüdai Şentürk,“Osmanlılarda Haberle şme ve Menzil Te şkilatına Genel Bir Bakı ş ”, Türkler , c.14, Ankara 2002, s.446-456. 282 Lütfi Pa şa, Asafnâme, İstanbul 1326, s.10-11; Lütfi Pa şa, Tevârih-i Al-i Osmân, İstanbul 1341, s.379’da ulakların özellikle ilmiye mensuplarına varar verdiklerini şöyle izah etmektedir; “…. atları zebün oldu ğu yerde darben ve kahren bir aher kimesnenin atın olub giderlerdi ve bu ulaklar ekser ehl-i ilim tâifesine ayrı şub atlarını atlarını yolda ve izde alub ve kâdı olanları ahurlarına girüb atların alub binüb giderlerdi ”. 283 Yusuf Halaço ğlu, “Ula şım ve Yol Sistemi”, D İA, c.3, İstanbul 1991, s.127-128. 284 Mehmet İnba şı, Ukrayna’da Osmanlılar Kamaniçe Seferi ve Organizasyonu (1672), İstanbul 2004, s.229- 232; Cengiz Orhonlu, Osmanlı İmparatorlu ğu’nda Şehircilik ve Ula şım Üzerine Ara ştırmalar, (Derleyen. Salih Özbaran), Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları no.31 İzmir 1984, s.27.

61

te şkil edildi. Habercilere “ ulak ” denilmekteydi. Kısa mesafeli haber durumlarında yaya haberciler de kullanılmaktaydı. 285 Ulaklar u ğradıkları menzillerde dinlenir, belirlenmi ş nizamlara göre beygir de ğiştirir ve yeni beygirlerle yollarına devam ederlerdi. Menzillerin idâresi için “menzilci ” adı verilen görevliler tayin edilirdi. Menzilciler, şehirler arasındaki haberle şmeyi sa ğlayan ulakların atlarını de ğiştirerek, dinlenmelerini temin ve di ğer ihtiyaçlarını kar şılamakla görevliydiler. Menzillerde menzilcinin (menzil emini) yanı sıra, menzil kethüdası, ahır kethüdası, odacı, sürücü ve menzilke ş adı verilen görevliler hizmet vermekteydi. 286 Menzilci, menzilin bulundu ğu kazanın ayan, voyvodası, müftü, kadı ve eşraftan kimselerin uygun gördükleri varlıklı birini, bir yıllı ğına pe şin ücretle menzilci olarak tayin ediliyordu. Her yılın “ rûz-ı hızır ” da tayin edilen menzilcilerin görev süreleri bir yıldır. 287 Menzilcilerin görevleri, menzil hükmü ile seyahat eden ulaklara menzil beygiri sa ğlamak 288 , menzil masraflarını kar şılamak, menzilhanelerin iç düzenini sa ğlamak ve menzilhaneyi yönetmektir. 289 Menzilciler yaptıkları bu hizmet kar şılı ğında avarız-ı divaniye ve tekâlif-i örfiyeden muaf tutulmu şlardı.290 Menzilhanelerin i şlevlerinin sürdürülebilmesi

285 Bozkurt, İaşe Menzilleri , s.2; Yaya habercilere Peyk denilmektedir. Bkz. Köprülü, “Berid”, s.542-547. 286 De ğişik tarihlerde menzil nizamına uyulmadı ğıyla ilgili Antakya kadısına emirler gönderilmi şti. Belgelere göre menzillerde ulaklara beygir verilmesi, halktan zoraki beygir alınmaması emredilmi şti. Beygir temin etmek şartıyla vergiden muaf hanelerin bazıları menzil nizamına aykırı, zayıf beygirler verdikleri, bundan dolayıda ulaklarında cebren halktan beygir aldıkları belirlenmi ş ve bu uygulamalar yasaklanmı ştır. BOA. Cevdet Nafia nr. 411, A. Ş.S 4 149/83, 152/84, A. Ş.S 17 177/117, BOA. Mühimme nr. 28 hüküm 9 s.6, A.Ş.S 8 24/15, 34/20. 287 A. Ş.S 8 48/34 ve BOA. Cevdet Nafia nr. 126 vesikalarda menzilcilerin görev süreleri ve görevleri belirtilmi ştir. 288 Menzil nizamına göre ellerinde menzil ahkâmı olan ulaklara beygir verilmesi ve nizama uyulması hususunda bkz. BOA. Cevdet Nafia nr. 411, 168, A. Ş.S 2 126/95, 250/108, A. Ş.S 3 101/99, 125/97, 132/104, A. Ş.S 4 123/63, 124/64, A. Ş.S 5 227/152, A. Ş.S 6 32/27, 43/45, A. Ş.S 7 16/6, 24/10, 37/16, A. Ş.S 8 34/20, 77/52, A. Ş.S 9 16/9, 98/57, 99/58, A. Ş.S 10 17/13, 64/59, 79/72, 107/99, 122/112, 151/138, 171/156, 194/178 . 289 Zeynel Özlü, “Göynük (Bolu) Menzil Te şkilatı’nda Görev Yapan Menzilcil er”, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Aralık 2006, c.8, sa.2, s.4. 290 Yusuf Halaço ğlu, Osmanlılarda Ula şım ve Haberle şme (Menziller), Ankara 2002, s.177.

62

için masraflarını kar şılamak üzere ihtiyaç duyulan nakit, avarız, nüzül, imdad-ı hazeriyye, imdad-ı seferiyye ve salyane vergilerinden kar şılanırdı. 291 1697 yılından itibaren yapılan düzenlemeyle menzil beygirleri yol veya saat ücretiyle kiralanma usulü de uygulanmı ştı.292 Bu uygulama ile ulaklar menzilhaneden aldıkları her menzil “bargıri ” için kendilerine daha önceden devlet tarafından tahsîs edilen beygir ücretini menzilciye ödemeye ba şlamı şlardır. Menzilhane masraflarının bir bölümü de bu yolla kar şılanmı ştı.293 Menzilhanelerdeki masrafların önemli bir bölümü menzil beygirlerinin bakımı ve beslenmeleri için yapılıyordu. Menzil hanelerdeki her beygirin yıllık ortalama masrafı 147,5 kuru ş (17.700 akçe) idi. 294 Menzillerin birbirlerine uzaklıkları e şit olmayıp, aralarındaki mesafe daha çok co ğrafî şartlar, bölgenin emniyeti ile menzilhaneyi finanse ve idare edebilecek nitelikte yerle şimlerin varlı ğı belirlemi ştir. Bu mesafeler genellikle 10-12 saat (yaklaşık 57-68 km 295 ) civarındadır. Ancak yerle şimin seyrek oldu ğu yerler ile nüfus yo ğunlu ğunun az oldu ğu bölgelerde mesafe 48 saate (yakla şık 272 km) çıkabildi ği gibi, müsâid olan bölgelerde ise 3 saate (yakla şık 17 km) kadar dü şebilmekteydi. 296

291 A. Ş.S 3 101/77, 132/104, A. Ş.S 4 124/64, 226/157, 227/159, A. Ş.S 5 227/152 vb. 292 BOA. MAD nr. 3169, s.2-6. 293 S. Altunan, “Menzilhane”, s.915, A.Antonov, “Menzil Sisteminin Organizasyonu”, s.931. 294 S. Altunan, “Menzilhane”, s.915 ; A. Antonov, “Menzil Sisteminin Organizasyonu”, s.931. 295 İnalcık’a göre, 1 saat veya fersah-ı kadim: 7500 duvarcı ar şınına kar şılık gelmektedir. Ayrıca İnalcık yine aynı çalı şmasında bir duvarcının arşınının uzunlu ğu ise 0,758 metre olarak verilmi ştir. Buna göre 1 saat 5685 metreye tekabül etmektedir. Halil İnalcık, “Osmanlı Metrolojisine Giri ş”, (çev. E şref Bengi Özbilen), Türk Dünyası Ara ştırmaları , sa.75, İstanbul 1991, s.21-49. 296 S. Altunalan, “Menzilhaneler”, s. 913 belirtti ğine göre “Bu güzergâhın üzerinde 27 menzilhane bulunuyordu. Üsküdar ile Haleb menzilhanesi arasındaki mesafe 247 saat idi. Yapılan hesablamaya göre Üsküdar ile Antakya arasındaki mesafe gidi ş-dönü ş 226 saattir. Buna göre Antakya- Haleb arasındaki mesafeninde 21 saat oldu ğu” görülmektedir. BOA. Cevdet Nafia. nr. 1760, 126, 965, 1471, 265, 1152; C.J Heywood, “Some Turkish Archival Sources for The History of The Menzilhane Network in Rumeli During The Eighteenth Century (Notes and Documents on The Ottoman Ulak, 1), Bo ğaziçi Üniversitesi Dergisi, vols. 4-5,1976-1977, s.40. Heywood’un belirtti ğine göre “Menzilhaneler genellikle 6 ila 12 saatlik mesafeler de (yakla şık 40–70 km) kurulmu ştur. Yapılan hesaplamaya göre, Üsküdar’dan, Antakya’ya posta sürücüsü 29 beygir kullanarak 226 saatte ula şmaktadır. Buna göre bir menzilin di ğer menzilden ortalama uzaklı ğı 7,7 saat çıkmaktadır. Antakya Kazası sınırları içerisinde ki menzillerin mesafeleri (Üsküdar’dan geli ş istikametine göre) Belen-Ordu arası 9 saat, Ordu- Karabulak arası 12 saat, Karabulak- Dergü ş arası 10 saat, Dergü ş–Teyzin arası 12 saat mesafededir. Üsküdar’dan Antakya’ya geli şte 29 beygir, dönü şte ise 30

63

Anadolu Sa ğ kolu üzerinde bulunan Antakya Kazasında; Belen-Ordu- Antakya-Karabulak-Dergü ş ve Tizin menzilleri bulunmaktaydı. 297 Antakya Kazası’nda bulunan menziler, haberle şme faaliyetleri için gelin- giden sürücülerden dolayı oldukça hareketlidir. 1698 senesinde Anadolu’nun sa ğ kolu üzerinde Antakya menzilinden bir yıl içerisinde 600 beygir ve 191 sürücü görev yapmı ştı.298 Antakya Kazası’ndaki menziller; haberle şme, ordu’ya iâ şe temininin yanısıra kazadan geçen hacılara ve devlet görevlilerine de beygir tedarik etmekte görevliydiler. Örneğin 1752 senesinde Sayda Valisi Mustafa Pa şa Rum-ili Valiliği’ne atanmı ştı. Mahiyetiyle beraber Antakya Kazası’ndan geçerken kendisine 80 beygir tahsis edilmi şti.299 Bunun yanısıra kazadan geçen sürre eminine, kadıya, müba şir ve sürücülere, e şkıya teftişine çıkan yöneticilere ve vergi toplanması sırasında görevli olan memurlar gibi devlet görevlilerine menzillerden beygir temin edilmekteydi. 300 Temin edilen beygirlerin kıymetleri kazadan toplanan vergilere eklenmekteydi. 1736-1802 seneleri arasında Antakya’da görev yapmı ş olan menzilciler ve menzilhanelerin masraflarını şer’iye sicillerinden tespit etmek mümkündür. Buna göre; 1736 senesinde İsmail A ğa 301 , İbrahim Be şe302 , 1746’da İbrahim Beşe303 ,

beygir” kullanılırdı. B0A. DMKF. nr. 27825, s.5-10. Rumeli yol şebekelerinde menzilhane i şleyi şi ve menziller arasındaki mesafeler için bkz. Aleksandır Antonov, “Bulgar Topraklarında Kurulan Menzil Sisteminin Organizasyonu (XVI-XVIII Yüzyıllar)”, (çev. Zeynep Zafer), Türkler , c.10, Ankara 2002, s.929- 931. 297 Antakya Kazası sınırları içerisinde menzillerin saat olarak birbirlerine mesafeleri; (Üsküdar’dan geli ş istikametine göre) Belen-Ordu arası 9 saat, Ordu- Karabulak arası 12 saat, Karabulak- Dergü ş arası 10 saat, Dergü ş-Tizin arası 12 saat dir. Üsküdar’dan Antakya’ya geli şte 29 beygir, dönü şte ise 30 beygir kullanılırdı. Hesablamalara göre bir menzilin di ğer menzilden ortalama uzaklı ğı 7,7 saattir. B0A. DMKF nr. 27825, s.5-10 298 Antakya menzilinde hizmet veren beygir ve sürücülerle ilgili bkz. B0A. Cevdet Nafia nr.126, 965, 1224, 1471, 265, 1152, BOA. DMKF nr. 27825. 299 A. Ş.S 5 117/74, 153/92. 300 A. Ş.S 4 123/63, A. Ş.S 5 227/152, A. Ş.S 6 32/27, 43/45, A. Ş.S 7 16/6, 24/10, 37/16, A. Ş.S 8 34/20, 77/52, A. Ş.S 9 16/9, 98/57, 99/58, A. Ş.S 10 17/13, 64/59, 122/112, 151/138, 171/156. 301 Tevzî defterlerinde 1736 senesinin rûz-ı hızırında 1000 kuru ş, imdad-ı hazariyye’nin kıst-ı evvelinde (birinci taksitinde) 240 kuru ş, imdad-ı seferiyyenin kıst-ı sanisinde (ikinci taksitinde) 250 kuru ş verilmi ştir. A. Ş.S 2 126/95, 250/108.

64

1752’de Mustafa Be şe304 ,1752 senesinin sonlarında İbrahim Be şe305 , 1756’da Mustafa A ğa306 , 1762’de Veli A ğa307 , 1765’de Mehmed Be şe ve Ömer Beşe308 ,1775‘de Ali Be şe ve Dabulo ğlu Mustafa Be şe309 ,1802 senesinde Hacı Ahmed Be şe ve Hacı Mehmed Ağa’nın görev yaptı ğı görülmektedir. 310 Devlet, menzillerin belirlenen nizâma göre idâre edilmesi ve menzilhane sisteminin korunması için bütün kadılıkları periyodik olarak fermanlar göndermekteydi. 1752 senesinde Anadolu’da yol üzerinde bulunan kadılara yazılan menzil fermanında menzil nizâmına uyulması, menzilhanelerde yeterli

302 Tevzî defterinde 1743 sensinde imdad-ı hazariyyeden 6240 kuru ş, buna ek olarak imdad-ı seferiyeden olarak 250 kuru ş verilmi ştir. Bu dönem menzil masraflarının fazla olması sebebi İran harblerinin devam etmesinden dolayıdır. A. Ş.S 3 101/77, 132/104. 303 1743 senesindeki menzilci İbrahim Be şe ile aynı ki şi olmalıdır. Be şeye menzil ücreti olarak 1746 senesinde salyane tevzî defterlerinden 1000 kuru ş verilmi ştir. A. Ş.S 4 123/63, 124/64, 226/157, 227/159, 232/162. 304 1752 senesinden imdad-ı hazariyyenin ilk taksidinden 1500 kuru ş, imdad-ı hazariyyenin ikinci taksid inden 1500 kuru ş, toplam 300 kuru ş verilmi ştir. A. Ş.S 5 227/152 . 305 İbrahim Be şe menzilçiba şı olarak görülmekte ve menzilhanenin masraflarının kar şılanması için kendisine 800 kuru ş verilmi ştir. A. Ş.S 5 265/168 306 1752 senesindeki menzilci Mustafa Be şe ile aynı ki şi olmalıdır. 1756 senesinde avarız vergisinden kendisine 2085 kuru ş verilmi ştir. Aynı kayıtta Çukadar İbrahim, Bereket A ğa, Hüseyin Be şe’ninde menzilde görevli oldukları belirtilmektedir. İbrahim ve Bereket Ağa’ya 842 kuru ş, İbrahim A ğa’ya beygir ücreti olarak 1016 kuru ş, yine İbrahim Be şe ve Hüseyin Be şe’ye 25 kuru ş ödenmi ştir. A. Ş.S 6 32/27, 43/45 . 307 1762 senesinde avarız vergisinden Veli A ğa’ya 2050 kuru ş, 1763 senesinde 2000 kuru ş, 1764 senesinde 1727 kuru ş ödenmi ştir. Önceden kazada menzilci olan Mustafa Be şe’ye 2728,5 kuru ş ödenmi ştir. A. Ş.S 7 16/6, 22/9, 24/10, 37/16, 219/132, 220/134 . 308 1765 senesinde tarihli müfredât defterinde Mehmed Be şe’ye 882 kuru ş. Sürre Eminine verdi ği beygir için 50 kuru ş, salyanenin ilk taksitinden 1402,5 kuru ş toplan di ğer ödenen ücretlerle birlikte 7000 kuru ş verilmi şti. Salyanenin ilk taksitinde eski menzilci Mustafa Be şe’ye 400 kuru ş verilmi ştir. Belge 77’de Mehmed Beşe’den sonra menzilci olarak (1765 senesinde) Ömer Be şe’yi görmekteyiz. Salyanenin ikinci taksidinden kendisine 2000 kuru ş verilmi ştir. A. Ş.S 8 23/14, 34/20, 77/52. 309 A. Ş.S 9 15/8, 16/9, 98/57, 99/58 Ali Be şe ve 147,148, 152 belgelerde Dabulo ğlu Mustafa Be şe ile ilgili bilgiler bulunmaktadır. 1775 senesinde menzilci olan Ali Be şe’ye salyaneden 563 kuru ş, imdad-ı hazariyyenin ilk taksidinden 865 kuru ş, imdad-ı hazariyyenin ikinci taksidinden 250 kuru ş toplam da di ğerleriyle beraber 3000 kuru ş verilmi ştir. Ali Be şe’den sonra 1776 senesinde Dabulo ğlu Mustafa Be şe menzilci olmu ştur. İmdad-ı hazariyenin birinci ve ikinci taksidinden toplam 2516 kuru ş verilmi ştir. Hazariyelerden eski menzilci Mustafa Be şeye toplam 1966 kuru ş verilmi ştir. Aynı imdadiyede, menzil-i cedid olarak adı geçen Ali Be şeye de 1500 kuru ş ödenmiştir. A. Ş.S 9 15/8, 16/9, 98/57, 99/58. 310 A. Ş.S 10 17/13, 64/59, 79/73, 107/99, 122/112 Hacı Ahmed Be şe ve 151/138, 171/155, 194/17’ de Hacı Mehmed A ğa menzilci olarak görülmektedir.1802 senesinde menzilci olan Ahmed Be şe’ye 1802 toplam 13000 kuru ş verilmi ştir.1803 senesinde Hacı Mehmed A ğa’ya toplam 15940 kuru ş verilmi ştir.

65

beygir bulundurulması, ulakların halk’dan belirlenen kuralların haricinde beygir istenmemesi gibi hususlar belirtilmi ştir. 311

1.2.4.1. Yol Güvenli ği

Osmanlı Devleti bütün yol güzergâhlarında oldu ğu gibi, Anadolu’nun sa ğ kolunun güvenli ğinin temini hususunda da çok hassas davranmı ştı. Anadolu’nun sa ğ kolunu di ğer yol şebekelerinden ayıran en önemli özelli ği, sürre alayları ve hacıların geçti ği yol olmasıydı. Antakya kadılı ğına gönderilen emirlerde, yol güvenli ğine çok önem verildi ği anla şılmaktadır. Bölgenin güvenli ğinin temin edilmesi için yol güzergâhı üzerinde, Belen’den ba şlamak üzere, Karamurthanı, Cisr-i Cedid ve E ğri Geçidi (Yeniköprü) adı verilen derbend ve palangalar in şa edilmi ştir. Bu derbendlerden ilki, 1573 senesinde önemli geçit noktalarından birinde bulunan Payas’ta in şâ edildi. Derbent, Sokullu Mehmed Pa şa’nın malından para sarf edilerek adetâ bir kasaba haline getirildi. Bölge halkından 531 ki şi avarız ve bad-ı hava türünden vergilerden muaf tutularak derbenci kayd edildi.312 Evliya Çelebi, Payas’ta 850 hane oldu ğunu ve tamamının geçitin güvenliğinden sorumlu oldu ğunu bildirmi ştir. 313 Bugünkü Antakya’nın sınırları içerisinde bulunan Belen ve Ba ğras arasındaki Karamurd mevkiinde 1702 senesinde bir kasaba ve palanga inşâsına karar verilmi şti.314 İnşâ edilen palanganın yanına, III. Ahmed zamanında sadrazamlıkta bulunan Mısır valili ği de yapmı ş olan Vezir Hasan Pa şa tarafından han, cami ve imaretler tesis edilmi şti. Ayrıca kasaba ve geçitlerin güvenli ği için

311 A. Ş.S 5 172/100. 312 BOA. TD 530, s.21-27 defter kaydından anla şıldı ğına göre, Vezir-i azam Sokullu Mehmed Pa şa bölgenin güvenli ğinin temini maksadıyla Payas’ta palanga in şâ etmi şti. Palanganın in şâsı ile ilgili mühimme defterlerinde kayıtlar bulunmaktadır. BOA. Mühimme Defteri nr .7 hüküm 374 s. 146, hüküm 612 s.221, hüküm 787 s.278, hüküm 964 s.335 v.d. BOA. Mühimme Defteri nr. 8 hüküm 76 s.14, BOA. Mühimme Defteri nr. 24 hüküm 263 s.97, hüküm 265 s.97 v.d. BOA. Mühimme Defteri nr. 9 hüküm 34 s.13 v.d. BOA. Mühimme Defteri nr. 18 hüküm 301 s.143, hüküm 304 s.144 v.d. Mehmed Pa şa kale yakınında in şâ ettirdi ği han ve imaretlerin masraflarının kar şılanması için vakıf kurmu ştur. Bkz. BOA. TD 530, s.20. 313 Evliya Çelebi, Seyahatnamesi, s.43. 314 BOA. Mühimme Defteri nr. 112 hüküm 471 s.119.

66

300-400 arasında nefer görevlendirilmi ş, bu askerlerin masrafları da “Şeyhü’l- Hadid ve tevabi-î mukataasın ” dan kar şılanmı ştır.315 Kaza dahilinde bulunan derbend, palanga ve geçitlerin muhafazasından, Özer Türkmenlerinin beyi sorumluydu.316 Özer sancakbeyi önemli geçit ve derbentlere yeterli miktarda asker koyarak nizamı temin ediyordu. Ancak bu uygulama XVIII. yüzyılın ortalarından itibaren kaldırılarak, geçit noktaları aylıklı sekban neferler vasıtasıyla korunmaya ba şlanmı ştı. 317 1752 senesine ait bir vesikada yol üzerinde bulunan kaza yöneticilerine hitâben yazılan emirde, Haleb’den İskenderun’a kadar olan yolların güvenli ğinin sa ğlanması istenmi ştir. Tüccarın ve askerî malzemenin güvenli bir şekilde seyahat etmeleri için, Antakya voyvodası İsmail Ağa, Han-ı Cedid zâbitânı Osman A ğa, Belen mütevellisi ve yeniçeri serdarı geçit ve yol güvenli ğinden sorumlu tutulmu şlardır. Özellikle İskenderun-Belen-Antakya yolu üzerindeki geçit ve derbendlere kifâyet miktarda asker bırakılıp gece-gündüz yolların güvenli ğinin sa ğlanması istenmi ştir. 318 1759 senesinde alınan bir kararla, Cisr-i Cedid (Han-ı Cedid) 319 ve E ğri Geçit derbendlerine birer palanga in şâsına karar verilmi ştir.320 Alınan kararda, Cisr-i Cedid (Hadid) muhafâzasına yirmibe ş süvari, on piyade ve E ğri Geçitinde de onbe ş süvari, on piyade asker bulundurulacaktır.321

315 BOA. Cevdet Dâhiliye nr. 1841, BOA. Cevdet Belediye nr. 4088. 316 C. Orhonlu, Derbent Te şkilatı, s.66-67. 317 1797 tarihli kayıtta, “yolların muhafazası, eşkıya ve serke ş baskınlarından hacı ve tüccarların korunması için Karamurdhanı muhafazasına Üzeyr Sanca ğı Mutasarrıfı Halil Pa şa’ya a ğalık nasb edilmi ştir. Askerlerini mevâciblerinn de Şeyhül’Hadid mukataasından kar şılanması” belirtilmi ştir. BOA. Cevdet Zaptiye nr. 1706. 318 A. Ş.S 5 186/110. 319 1752 senesinde Cisr-i Cedid (Han-ı Cedid) ve Karamurd hanı zabitinin Osman A ğa oldu ğu görülmektedir. Osman A ğaya hitaben yazılan emirlerde hac mevsiminin geldi ği için “hac-ı müslimler” in can-mal güvenliğinin sa ğlanması ve herhangi bir zaruret çekmemeleri için geçitlerin muhafazasının sa ğlanması istenmi ştir. Bölgenin e şkıya fesadından korunması için bölge yöneticileriyle beraber hareket edilmesi emr edilmi ştir. A. Ş.S 5 186/110, 188/11 . 320 BOA. MAD nr. 9956, s.192-193. 321 Piyadeler 25 kuru ş, süvariler 50 kuru ş alacaklardı. Yıllık 2.500 kuru ş olan mevacipler Haleb Gümrü ğünden ödnecekti. BOA. MAD nr. 9956, s.207-210.

67

1764 senesinde Cisr-i Cedid ve E ğri Geçiti (Yeniköprü) palangalarının onarılması ve yol güvenli ğinin temini için kırk süvari ve yirmi piyade muhafız görevlendirilmi şti. Askerlerin maa şları önceleri Haleb muhassıllı ğından verilirken, ulaşımda sıkıntı ya şandı ğı için Haleb muhassıllı ğına ba ğlı Antakya ihtisap resminden verilmesi kararla ştırılmı ştı.322 Ancak geçitlere gönderilen neferlerin görevlerini yerine getirmekte ihmalleri görüldü ğünden, askerlerin nizama sokulması ve yoldan gelip-geçenlerin güvenli ğinin temini için Haleb divanından Antakya voyvodası İbrahim A ğa’ya buyruldu gönderilmi ştir.323 1765 senesinde E ğri Geçidi’ne bölükba şı olarak Kara Bolado ğlu atanmı ş, emrine on piyade verilmi ş, bu askerlerede 50 kuru ş aylık ba ğlanmı ştır.324 1784 tarihli bir hükümde, Cisr-i Cedid ve E ğri Geçidi palangalarında muhafız olan kırk süvari ve otuz piyade için yıllık 2500 kuru şluk maa şları Haleb muhassıllı ğı mukataasından alınması emredilmi ştir.325 Derbendciler, sorumlu oldukları sınırlar içerisinde cereyân eden her türlü hâdiseden sorumlu idiler. Derbendciler tehlikeli zamanlarda, yolculara refakatçilik ederek, kendilerine en yakın derbende sa ğ-sâlim ula ştırırlardı. 326 Devlet bu anlayı şla Antakya Kazası’nda ki derbend ve geçitleri nüfuz sahalarına ayırmı ştı. Buna göre; 1780 senesinde derbend ve geçitlerin nüfuz sahası şöyle idi; Misis derbendcileri Adana tarafından, Hüseyin Cisrinden Payas tarafında bulunan Ilıcak Belin’e kadar, İfraz-ı Zülkadriye voyvodası Hüseyin Hacılı, İsalu, Karalı ve onlara tâbi olan oymaklarla Ilıcak Belin’den, Karanlık Kapı’ya kadar; Özer (Üzeyr) 327 Sancakbeyi Karanlık Kapıdan Özer’e kadar: Payas Mütevelisi Payas’tan İskenderun’a kadar: Belen Mütevellisi İskenderun’dan Han-ı Cedid’e kadar; Han-ı

322 A. Ş.S 8 101/76, 102/77, 103/77, 104/78. 323 A. Ş.S 8 153/110. 324 A. Ş.S 8 161/114. 325 Bu palangalarda görev yapan neferatın mevacibleriyle ilgili benzer bilgiler için bkz. BOA. Cevdet Askeriye nr. 1235, 40173, 1274, 13066. 326 C. Orhonlu, Derbend Te şkilat, s.66 dipnot 154 den naklen “1780 yılında Adana ve Antakya bölgesinde şakilerin faaliyette bulunmasından dolayı emniyet kalmamı ştı. Payas tarafından gelen yolcu ve tacirleri, Özer Beyi Kurt Kula ğına has reayası ise, Kurt Kula ğı ile Misis köprüsüne getirip teslim etmi şlerdi. Adana tarafından gelenleri Misis derbencileri Kurt Kula ğı’na getirip has reayasına teslim etmişler, onlarda Kurt Kula ğı derbencisi ile Özer Beyi’nin nüfuzları altındaki yerlere ula ştırmı şlardır.” 327 Özer Türkmenleri için bkz; Abdulkadir Gül, Üzeyr Sanca ğının Sosyo-İktisadi Yapısı (1521-1573), (Basılmamı ş Yüksek Lisans Tezi), Erzurum 1996, s.24-37.

68

Cedid Mütevellisi, Han-ı Cedid’den Antakya ve Kilis taraflarındaki Murad Pa şa köprüsüne kadar olan yerlerin muhafaza ve emniyetini temîn etmekle sorumlu idiler. 328 Hac yolu olarak da adlandırılan sa ğ kol, hac mevsiminde yakla şık sekiz ay boyunca çok hareketlidir. Bu dönemde şehirler, kasabalar ve köyler hep hacılarla doludur. Hac mevsiminde di ğer önemli bir hadisede, büyük bir şölenle İstanbul’dan Mekke ve Medine’ye gönderilen sürre alaylarıdır. Hacılarla beraber büyük bir kervan şeklinde yola çıkan sürre, Mekke ve Medine’de fakirlere yardım maksadıyla devletin gönderdi ği hazineydi. 329 Bu dönemde yolların güvenli ği, bozuk olan yolların ve köprülerin onarımı, hacıların yiyecek, içecek ve binek hayvanı gibi sıkıntılar çekmemeleri hususunda tedbîrler alınması için yol üzerinde bulunan yöneticilere emirler göndermi ştir. 330 Hacıların ve sürre alaylarının sa ğ-sâlim seyahat etmeleri hususunda devletin çok ihtimam göstermesine ra ğmen, bunların e şkıya ve soyguncu saldırılarına u ğradıkları da olmu ştur. Hacıların malları talan edildi ği gibi katl hadiselerine de rastlanmı ştır.Bu meseleyle ilgili, devrin tarihçileri kayıtlar dü şmü şlerdir.331

328 XVIII. yüzyılda Antakya ve çevresinde ki geçit ve derbendlerin muhâfazası Özero ğlu Türkmen gruplarına havale edilmi şti. BOA. MAD nr. 8458, s.42-79, BOA. MAD nr. 130, s.53. 329 Mustafa Güler, “Osmanlı Devleti’nde Haremeyn Vakıfları”, Türkler , c.10, Ankara 2002, s. 477-479. 330 BOA. Mühimme Defteri nr. 4 hüküm 1787 s.172, hüküm 1788 s.172, hüküm 2139 s.204, hüküm 904 s.88, hüküm 988 s.97, BOA. Mühimme Defteri nr. 12 hüküm 348 s.70, hüküm 361 s.164, BOA. Mühimme Defteri nr. 28 hüküm 36 s.17, hüküm 182 s.73, hüküm 224 s.95, BOA. Mühimme Defteri nr. 33 hüküm 411, s.250, hüküm 459 s.266, hüküm 613 s.297, BOA. Mühimme Defteri nr. 34 hüküm 258 s.118, BOA. Mühimme Defteri nr. 35 hüküm 807 s.312, hüküm109 s.48, hüküm 167 s.70, hüküm 167 s.70, hüküm 671 s.26, A. Ş.S 6 4,/3, 16/15, A. Ş.S 7 174/103, 184/111, 202/116, 236/145, 237/146, 273/157, 275/157, 276/157, 288/160, A. Ş.S 3 164/138, A. Ş.S 4 186/130, 258/136, 263/140, 266/144, 267/145, 268/145, A. Ş.S 20 141/79, 143/79, 157/84, A. Ş.S 10 9/5, 10/6, 83/75, 136/125, A. Ş.S 18 36/15, 40/18, 48/21, 83/36, 107/47, 120/51, 158/73, 207/96 v.d, BOA. Cevdet Evkaf nr. 210, BOA. Cevdet Dâhiliye nr. 962, 7306, 7307, A. Ş.S 2 204/161, A. Ş.S 6 2/2, 9/10, 35/33, A. Ş.S 1 178/62, A. Ş.S 3 111/87, A. Ş.S 8 63/42, 96/72, 152/11, 162/114, 163/115, 174/116. 331 Defterdar Sarı Mehmed Pa şa, Zübde-i Vekâyiat (Tahlil ve Metin Abdulkadir Özcan), Ankara 1995, s.60- 62; Silahdar Mehmet A ğa (sadele ştiren İsmet Parmaksızo ğlu), Nusret-nâme , c.2, İstanbul 1969, fasikül. 1, s.83-84; Feridun Ahmed Bey, Mecmûa-ı Mün şeât-ı Selâtin , İstanbul 1264, c.1, s. 6’da. Sürre ve hacılara urban (çöl bedevileri) eşkıyasından korunmasıyla ilgili, Şerif Said ve Şerif Ahmed’e gönderilen Name-i hümayunda, hacıların güvenli ğinin sa ğlanması hususunda gerekli ihtimamı göstermeleri emr edilmi ştir. Bu meseleyle ilgili daha fazla bilgi için bkz. Suraiya Faroqhı , Hacılar ve Sultanlar (1517-1638), İstanbul 1995, s.15 v.d.

69

1746 senesinde Antakya kadısına gönderilen bir emirde Dergâh-ı Âlî Kapucuba şılarından ve Hassa Silah şörlerinden Mîr Ahur-ı Sanî vekili Numan, sürre ile birlikte kazaya intikâl etti ğinde, kifayet miktarda askerle gece-gündüz güvenli ğinin temini istenmi ştir.332 1749 senesine ait ba şka bir belge de ise, yeniçeri askerine ait mevâciblerin Antakya Kazası’ndan geçerken güvenli ği hususunda gerekli tertîbâtın alınması istenmi ştir.333 Aynı tarihli ba şka bir belgede Haleb valisiyken vefat eden Vezir Mehmed Pa şa’nın hazinesinin İstanbul’a nakl edilmesi istenmi ş ve hazinenin Antakya Kazasın’dan geçerken yeterli miktarda askerle gece-gündüz güvenli ğinin temin edilmesi emir edilmi ştir.334 1752 senesinde Haleb divanından Antakya kadısı ve di ğer kaza idarecilerine gönderilen emirde, Şam valisiyken vefat eden merhum İsmail Pa şa’nın hazinelerinin Antakya Kazasın’dan geçece ği bildirilmi ştir. Haleb’den Adana’ya kadar hazinenin naklî ve güvenli ği İsmail Bey’e tevdî edilmi ştir. Hazine, Antakya Kazası’na vardı ğında İsmail Bey ve mahiyetinin güvenli ğinin sa ğlanması, iâ şelerinin temin edilmesinden kaza idarecileri ve ahalisi sorumlu tutulmu ştur. 335 Aynı tarihte Haleb valisiyken vefat eden Ahmed Pa şa’nın hazinelerinin de İstanbul’a nakil edilmesi sırasında benzer güvenlik tertibâtının alındı ğını bir menzil fermanından anlıyoruz. 336 1764 senesine ait bir ilâmda, bölgede e şkıyalık hareketlerinin yo ğun olmasından dolayı, Payas-Belen kara yolunun kapandı ğı belirtilmi ş, hacılar ve tüccar kafilelerinin çok sıkıntı çektikleri bildirilmi ş ve gerekli tedbirlerin alınıp kara yolunun yeniden açılıp deniz yolunun kullanılmaması istenmi ştir.337 Aynı tarihli di ğer bir belgede de hacdan dönen hacıların Antakya’da toplanıp voyvodanın nezâretinde Adana valisine teslim edilmesi istenmiştir.338

332 A. Ş.S 3 164/136. 333 A. Ş.S 4 223/120, 258/137, 263/140. 334 A. Ş.S 4 266/144, 267/145, 268/145. 335 İsmail Bey ve mahiyetine Antakya Kazasın’dan verilen tayinat listesi; nan kıyye 61, lahm kıyye 30,5, pirinç kıyye 30,5, revgan kıyye 7, revgan-ı sade kıyye 7, dakik kıyye 142. A. Ş.S 5 27/12. 336 A. Ş.S 5 28/13, 94/56, 97/58, 120/75, 185/109, A. Ş.S 7 8/3. 337 A. Ş.S 8 25/15. 338 A. Ş.S 8 63/42.

70

Hacı, tüccar ve askerî grupların rahat seyâhat etmeleri için deprem, sel gibi do ğal afetler neticesinde bozulan veya yıkılan köprü ve kaldırımların (yol) onarılması hususunda kadılıklara emirler gönderilmi ştir. 1824 senesinde Antakya ve çevresinde meydana gelen büyük depremde yıkılan veya zarar gören köprü, kaldırım ve di ğer sosyal tesislerin tamîr edilmesi istenmi şti.339 1827 senesinde Antakya kadısına gönderilen emirlerde ise, hac yolculu ğuna çıkan hacıların sıkıntı çekmemeleri için, Antakya’dan Karamurd hanına kadar olan kaldırım ve köprülerin onarılması i şi Karamurd hanı ahalisine ihale edilmi şti.340 Hacılar yolcukları esnasında gidi ş ve dönü şlerinde iki şer gün Antakya’da ikâmet etmekteydiler. Hacıların Antakya menzilinde iken halk tarafından coşkulu bir şekilde kar şılanmı ş olmaları muhtemeldir. 341 Hacıların ve tâcirlerin gidi ş- dönü şlerinde Antakya menzilinde konakladıkları zaman dilimi içerisinde, mal alım-satımı yapmı şlardı. Bu ticarî hareketlilik bölgenin iktisadî hayatına da canlılık getirmi şti. Hacılar şehirden yiyecek maddeleri, hayvan yemi, hediyelik eşya ve zarurî ihtiyaç maddeleri almı şlardır. Bu maddelerin bazıları; peksimet, beygir, hediyelik bohçalar, bulgur, çizme, erz (pirinç), mercimek, nan (ekmek), hattâb (odun) kandil, katran, kelle şeker, kömür, lahm (et), nohut, revgan (ya ğ), revgan-ı sade (zeytin ya ğı di ğer adıyla sâde yağ), sebzevat, so ğan, su tulumu ve şaîr (arpa) gibi maddelerdir. 342 İmparatorlu ğun her tarafından hac ve ticaret için yollara dü şen insanların bildikleri ve gördüklerini Antakya’da ki insanlarla payla ştıkları bir gerçektir. Bu önemli kültür ve bilgi akı şının o dönemin ileti şim şartları dikkate alındı ğında, bölge insanının kültürüne önemli katkılar sa ğladı ğı da bir gerçektir.

339 A. Ş.S 18 33/13. 340 BOA. Cevdet Nafia nr. 4, 13, 19, 880, A. Ş.S 20 141/92, 147/96. 341 S. Faroqhi, Hacılar ve Sultanlar , s. 15. 342 M.Atalar, Sürre-i Hümâyûn , s.151-153.

71

1.3. MAHALLELER VE KIR İSKÂN YERLER İ

1.3.1. Mahalleler

Sosyal yerle şmenin olu ştu ğu geli şmi ş bütün toplumların çekirde ğini meydana getiren şehir; siyasî, ekonomik, kültürel ve dinî açıdan en yo ğun faaliyetlerin meydana geldi ği merkezdi. 343 Umumiyetle şehir; sâkinlerinin i ş bölümüne tâbi olarak tarım dı şı mal-hizmet ürettikleri ve bunları yakın çevresi veya daha geni ş bir saha içinde pazarladı ğı yerle şim birimi olarak da tanımlanabilir.344 Tarım dı şı üretim yapıldı ğından dolayı toprakları mirî arazi grubu haricinde bulunan şehir, bunun dı şında bazı hususiyetlere de hâizdir. Sosyo- ekonomik ve kültürel açıdan bakıldı ğında şehir, sosyal hayatın mesleklere, i ş bölümlerine, farklı kültürel gruplarına göre organize edildi ği, müesseselerinin kesinlik kazandı ğı, girif insan münasebetlerinin bütün bir günlük hayata tesir etti ği yerle şme merkezi olarak görülmektedir. 345 Mahalleler şehirde ikâmet eden insanların ya şam ve idârî açıdan da en alt birimidir.346 Mahalle birbirini tanıyan, birbirlerinin hareketlerinden sorumlu ve dayanı şma içinde bulunan ki şilerin olu şturdu ğu toplulu ğun ya şadı ğı yerdir.347 Osmanlı şehirlerinde mahallenin nasıl olu ştu ğunu anlamak için Osmanlılarda şehirlerin meydana geli şini hatırlamak gerekmektedir. Osmanlılar da şehirler “dâhil-i kal’a ” ve “hâric-i kal’a ” olarak iki kısma ayrılmaktadır. Dâhili kalede, idarecilerle ileri gelenler ve zanaat sahipleri oturuyordu. Hârici kalede ise zirâî faaliyette bulunanlar, dı şarıdan gelen ki şilerin kurdukları pazaryerleri, bazı tekke ve zaviyeler bulunurdu. Mahalleler ikâmet edenlerin vergilerinin

343 B. Pamuk, Erzurum , s.106. 344 Özer Ergenç, “Osmanlı Şehirlerindeki Yönetim Kurumlarının Niteli ği Üzerinde Bazı Düşünceler”, VIII, Türk Tarih Kongresi Kongreye Sunulan Bildiriler, c. II, Ankara 11-15 Ekim 1976, s.1265-1274. 345 O. N. Ergin, Türkiye’de Şehircili ğin Tarihi, s.22. 346 İlber Ortaylı, Tanzimat Sonrası Mahalli İdareler , Ankara 1974, s.95; Mahalle hakkında daha geni ş bilgi için bkz. Ömer Demirel, Osmanlı Dönemi Sivas Şehri-Makaleler-, Sivas 2006, s.22; Musa Çadırcı, “Anadolu Kentlerinde Mahalle (Osmanlı Dönemi)”, Habitat II, İstanbul 1996, s.257-263; Maurice M. Cesarı, Osmanlı Kenti (çev. A.Ataöv), İstanbul 1999; Sevgi Aktüre, 19. Yüzyıl Sonunda Anadolu Kenti, Mekansal Yapı Çözümlemesi, Ankara 1978; J.H.Kramers, “Mahalle”, İA, c.7, İstanbul 1993, s.144. 347 Özer Ergenç, “Osmanlı Şehirlerindeki Mahallenin İş lev ve Nitelikleri Üzerine Dü şünceler”, Osmanlı Ara ştırmaları , c.IV, İstanbul 1984, s.69.

72

belirlenmesinde de belirli bir rol oynuyordu. Ço ğunlukla aynı mahallede dinden, etnik kökenden ya da mezhepten olanlar ya şardı. 348 Osmanlı şehrinin temel birimi olarak kar şımıza çıkan mahalleye, isim verilmesi hususunda resmî bir makamın etkisinin olup olmadı ğı sorunu hala bir çözüme ula şmamı ştır. Genellikle halk, ya şadı ğı yeri ifade etmek ihtiyacından dolayı mahallelere isim vermi ştir. 349 XVI-XVIII. yüzyıllar arasında Antakya şehrindeki mahalleler iki tablo halinde getirilip de ğerlendirilecektir. Tablo. 13 Antakya’daki Mahalleler (1527–1700) 350 Sıra. No Mahalle Adı 1527 1537 1552 1570 1678 1700 1 Cullahan + + + + + + 2 Gülbek + + + + _ + 3 Ma’beliye + + _ _ _ _ 4 Sarı Mahmud + + + + + + 5 Pa şa + _ + + _ _ 6 Mescid-i Şeyh Hamza _ + + + _ _ 7 Kanavat + + + + + + 8 Hammare + + + + + _ 9 Sekakin _ _ _ _ + + 10 Kantara _ _ _ _ + + 11 Zeytuno ğlu _ _ _ + _ _ 12 Mahsen _ + + + + + 13 Süveyka + + + + + + 14 Şeyh Kasım + + + + _ _ 15 Dörtayak + + + + _ _ 16 Cami-i Kebir + + + + _ _ 17 Tut _ + + _ _ + 18 Mukbil + + + _ + + 19 Günlük _ _ _ _ + + 20 Kastel + + + _ + + 21 Meydan _ + + + + + 22 İmran + + + + + + 23 Şenbek + + + + + +

348 Suraiya Faroqhi, Osmanlı Kültürü ve Gündelik Ya şam Ortaça ğdan Yirminci Yüzyıla, İstanbul 2002, s.165- 166. 349 B. Pamuk, Erzurum, s.107. 350 Tablo şu vesikalardan istifade edilerek yapılmı ştır; BOA. TD 1040, 397, 454, 493, 610, BOA. MAD 678, BOA. DMKF 27559, 27835.

73

24 Habib’ün-Neccar _ _ _ _ _ + 25 Şeyh Ali _ _ _ + + + 26 Harami Bekir + + + + _ _ 27 Maslaba + _ _ _ _ _ 28 Saha + + + + + + 29 Gaydur _ _ _ _ + + 30 Sofular + + + + + + 31 Şirince Pınar + + + _ _ _ 32 Tabi-i Sofular _ _ _ _ + + 33 Ke şkek _ + + + + + 34 Hallabü’nemli _ _ _ _ + + 35 Debbus _ _ _ _ _ +

Mahalle isimlerinden, kurulu şlarıyla ilgili bazı bilgiler çıkarılabilmektedir. Mahaller isimlerini; genellikle şehirde vazîfe yapmı ş devlet adamlarından, cami, mescid, medrese, zaviye, hamam, kale, imâret veya pazar yerlerinden, muhtelif co ğrafi özelliklerden, eskiden beri halkın kullandı ğı isimlerden, mahalleye yerle şenlerin geldikleri yerlerden getirdikleri isimlerden alırlardı.351 Tabloda da görüldü ğü üzere, XVI. yüzyılda Antakya mahallelerinin isimleri, cami, tekke ve mescidin yanı sıra şahıs isimlerinden olu şmaktaydı. Örne ğin, İbn-i Harami/Bekir Harami Bekir, Pa şa/Pa şa o ğlu gibi. Ayrıca birçok mahallenin ba şka isimleri de bulunmaktaydı; Dörtayak/Debbus, Süveyka/ İbn-i Hammare, Şeyh Kasım Cami/Sofiyan-i Erdebil, Sofular/ Şeyh Ali Halveti, Gülbek/ İbn-i Say gibi. XVI. yüzyılda bazı mahalleler di ğer mahallelere tabiydi. Cami-i Kebir352 , Mukbilo ğlu 353 , Pa şa o ğlu 354 , Saha 355 , İmran o ğlu 356 , Sarı Mahmud 357 , Kanavat 358 , Sofular 359 , Süveyka ibn-i Hammare 360 gibi.

351 Ömer Demirel, Osmanlı Vakıf-Şehir İli şkisine Bir Örnek: Şehir Hayatında Vakıfların Rolü, Ankara 2000, s.16. 352 “ maa Mescid-i Sofi Yusuf”. Bu mahalle, 1536 senesinde İbn-i Şenbek’e tabidir. BOA. TD 397, s.313 . 353 Kastel’e tabidir. BOA.TD 397, s.318. 354 Kastel’ tabidir. . BOA.TD 397, s.319. 355 Şenbek mahallesine tabidir. BOA.TD 397, s.313 . 356 Şenbek mahallesine tabidir. BOA.TD 397, s.314 . 357 “tabi-i Mahalle-i Kastel”. 358 “Kanavati”. BOA. TD 397, s.314, TD 454, s.562. 359 “nam-ı di ğer Şeyh Ali Halveti”.

74

1527-1700 seneleri arasında isim de ğiştirmeden devam eden birçok mahalle vardı; Sarı Mahmud, Kanavat, Süveyka, Dörtayak, Cami-i Kebir, Mukbil, Kastel, Medyan, İmran, Şelbek, Saha, Sofular ve Ke şkek’dir. Yalnızca Zeytuno ğlu Mahallesi 1570’de, Debbus Mahallesi 1700’de, Maslaba Mahallesi 1527’de mevcuttu. Hallabü’nemli namı di ğer Uncular ve tabi-i Sofular mahallelerine ise 1678 senesinde kadar rastlanmaz. 1527-1570 seneleri arasında Antakya’daki mahallelerin tamamı sur içindedir. 361 Antakya’nın XVI. yüzyıldaki mahalle sayısı 20-22 arasında de ğişiklik göstermektedir. 1527 senesinde şehirde 21 mahalle bulunmaktadır. 362 1537 senesiyle 1552 senelerinde ise 20’ dir. 363 1570 senesinde ise mahalle sayısı 22 çıkmı ştır. 364 Bu yüzyılın sonuna do ğru mahalle sayısının 24 oldu ğunu görmekteyiz. Debbus, Zeytun o ğlu ve Cullahan adlı üç mahalle XVI. yüzyılın ilk yarısında mevcut olmayıp sonradan kurulmu ştur. 365 Di ğer taraftan, XVI. yüzyıldaki mahalle adları ile XVII. yüzyıldaki mahalle adları arasında bazı farklar vardır. Bunlardan Mukbilo ğlu-Mukbile, Şenbeko ğlu-Şenbek, İmrano ğlu-İmran, Günlük-Güllük, Süveyka İbn-i Hümmâre- Havâre, Şirince Pınar-Şirince, Ke şkeko ğlu-Habibü’n Neccar, Pa şao ğlu-Kantara (nam-ı di ğer Pa şa), Mahsen-Mahzen ve Mescid-i Şeyh Hamza tabi-i Sofular- Tabi-i Sofular şekline dönü şürken, XVI. yüzyılda mevcut olan Harami Beyler, Şeyh Kasım Cami (el-ma’ruf Sofiyan-ı Erdebili) ve Cullahan adlı mahallelere ise artık tesadüf edilmemektedir. XVI. yüzyılda mevcut olmayan Gabdur-Gaydur, Sekakin ve Tut adlı mahallelerin de XVII. yüzyılda te şkil olundukları veya isim de ğişikliklerine u ğradıkları anla şılmaktadır. Zira, Cullahan XVI. yüzyılda Antakya’nın en kalabalık mahallelerinden biri olmasına ra ğmen, XVII-XVIII- XIX. yüzyıllarda bu mahallenin adına rastlanmamaktadır. Bundan dolayı, daha

360 “tâbi-i Dört Ayak”. 361 H. Sahillio ğlu, “Antakya”, s.231. 362 BOA. TD 1040, s.74-80. 363 BOA. TD 397, s.211-218, TD 454, s.555-564. 364 BOA. TD 493, s.620-632. 365 BOA. TD 610, 610-624.

75

önceki defterlerde adı geçmeyen Tut adlı mahallenin Cullahan olması kuvvetle muhtemeldir. 366 Mahallelerde ya şayan nüfus göz önüne alındı ğında 1527-1700 yılları arasında en büyük mahalleler Cullah, Kanavat ve Ke şkek’di. 1678 senesinde ise büyük mahalleler; Tut, Habib’ün Neccar, Sofular, en küçük mahalleler ise Sekakin, Saha, Mukbil ve Şirince idi. 367 Mahallelerde nüfusun en dü şük oldu ğu dönem 1552 senesi, nüfusun en yüksek oldu ğu dönem ise 1678 senesiydi. 16782’i, 1700, 1537, 1570 ve 1527 seneleri takip etmekteydi. Defterlerde dikkati çeken unsurlardan bir di ğeri ise, 1527-1570 seneleri arasında mahallelerinde ya şayan nüfusun tamamının Müslüman olması 368 ve Gayr-i Müslim nüfusun bulunmamasıydı. 1527-1570 seneleri arasında şehir merkezinde Gayr-i Müslim bulunmasına ra ğmen, köylerde zimmî nüfus vardı. Tapu kaydında Antakya’da “ Nasara ve Yahudi ” nüfusunun olmadı ğı Haleb ve çe şitli bölgelerden geldikleri açıkça ifade edilmektedir. 369 1616 ve 1657 senelerinde şehrin 22 mahallesi vardı. 370 1678’de ise mahalle sayısı 24 yükselmi ştir. 371 1700 senesinde ise 23 mahalle oldu ğu görülmektedir. 372 Gayri Müslim nüfusa ilk kez 1678 senesinde rastlamaktadır. Bu tarihte şehrin muhtelif mahallelerinde sadece 11 evin mevcut oldu ğu tesbit edilmektedir. Bunların 4’ü Tut mahallesinde, 2’ şer ev Kantara, Sofular ve Şirince’de, 1 ev ise Mahsen mahallesinde bulunmaktadır.373

366 E.Çakar, “Antakya Kazasında İskân ve Nüfus”, s.8-9. 367 Tut 225 ev, Habib’ün Neccar 190 ev, Sofular 132 ev, 2 hav ş, Mahsen 104 ev, 2 hav ş ve 1 kaysarlık, Tabi-i Sofular 103 ev, 1 hav ş. 368 1527 senesinde 5500, 1537 senesinde 6500, 1555 senesinde 5000, 1570 senesinde 6100, 1678 senesinde 8370 ve 1700 senesinde ise 13500 ki şidir. 369 “Nefs-i Antakya’da defter-i cedid-i hakanide mukayyed Yahudî ve Nasara olmayup Haleb’den ve bazı ahar yerlerinden Yahuda ve Nasara gelüb mütemekkin olup kendüleri içün eyledikleri hamr dan âdet ve kanun üzre her iki batmana bir akça bac tayin olundu”. BOA. TD 454, s.565. 370 Enver Çakar, “17. Yüzyılın İkinci Yarısında Antakya Kazasında İskân ve Nüfus (1678/1089 Tarihli Avârız-Hâne Defterine Göre)”, Belleten, c. LXVIII, sa. 252, A ğustos 2004, s.1-27. 371 BOA. DMKF nr. 27559, s.1-8. 372 BOA. DMKF nr. 27835, s.2-6. 373 BOA. DMKF nr. 27559.

76

XVIII. yüzyılda Antakya’daki mahallelerin fizikî yapı içerisinde örgün yapısı dikkat çekmekteydi. Şehirde mahalleler ya bir cami ve mescit ya da bir esnaf toplulu ğunun etrafında (Uncular gibi) toplanır ve o adı alırdı. Bazende mahalleler kendisinde ikâmet eden zümrenin (Sofular gibi) adını alırlardı. Ço ğunlukla mahallelere damgasını vuran bir cami ve mescit bulunmaktaydı. Habibü’n Neccar, Cami-i Kebir, Şeyh Ali, Meydan camileri ve Kastel, Kantara ve Saha mescitleri gibi olanlar bu tarzdandı. 1709-1765 seneleri arasında ki sicil defterlerinde, salyane, avarız ve imdadiyye kayıtlarında Antakya şehrindeki mahaller tespit edilebildi.374 Belirlenen mahalleler yıllara göre (Tablo. 14) da ğılımı gösterildi. Tablo. 14 Antakya’daki Mahalleler (1709–1765) Sıra No Mahalle Adı 1709 1736 1743 1749 1752 1762 1765 1 Meydan + + + + + + + 2 Dörtayak + + + + + + + 3 Sekakin + + + + + + + 4 Tabi-i Sofular + + - + + + - 5 Sofular + + + + + + + 6 Debbus + + + + + + + 7 İmran + + + + + + + 8 Hammare + + + + + + + 9 Şeyh Ali + + + + + + + 10 Habib’ün Neccar + - - - + + + 11 Tut + - - - - - + 12 Kantara + + + + + + + 13 Sarı Mahmud + + + + + + + 14 Saha + + + + + + + 15 Şenbek + + + + + + + 16 Mukbil + + + + + + + 17 Cami-i Kebir + + + + + + + 18 Kastel + + + + + + + 19 Mahsen + + + + + + + 20 Günlük + + + + + + + 21 Şirince + + + + - + +

374 A. Ş.S 1 214,/70, A. Ş.S 2 66/49,134/100, 188/128, 253/183, A. Ş.S 3 112/86, 127/96, 131/109, A. Ş.S 4 122/62, 228/124, A. Ş.S 5 280/167, 281/168, A. Ş.S 6 35/33, A. Ş.S 7 38/17, 124/72, 220/133, A. Ş.S 8 14/7, 75/49, 76/51, 80/55,141/105 sicil defterlerinden A. Ş.S 9 ve 10 nolu defterlerde mahalle kayıtları bulunmamaktadır.

77

22 Habib’ün-nemle (Uncular) + + + + + + + 23 Keçeci + + + + - + - 24 Cinci - + - + + + - 25 Oruço ğlu - + + - + + - 26 Kara Ali - + + + + + - 27 Rikabiye - + + + + + - 28 Hoca Abdi - + + + + + - 29 Kapı Bölü ğü - + + - + + - 30 Ahi Baba - + - - - + - 31 Kanavat - - + + + + + 32 Hancı - - + - - - - 33 Cami-i Bölü ğü Mahsen - - + - + - - 34 Meydan Pa şa Havlusu - - + - - - - 35 Ak Baba - + + + + - -

Tabloda da görüldü ğü gibi, XVIII. yüzyılda Antakya’nın mahalle sayıları yıllara göre de ğişmektedir. 1709 senesinde 23 mahalle mevcutken, 1739’da 37’ye yükselmi şti. 27 yılda nüfusun 14 yeni mahalleyi dolduracak kadar artmayaca ğı dikkate alınırsa, mahalle sayılarındaki artı şın sadece nüfus artı şından kaynaklanmadı ğı anla şılır. Mahalle sayısının fazlalı ğı veya sayının a şağı çekilmesi, büyük ihtimalle vergi toplama amacıyla düzenlenen “mahallat defteri ”nin tanzimindeki farklılıktan ve bazen de mahallelerin bölünmesiyle do ğan yeni mahallerinin ana mahallelerden ayrı sayılmasından kaynaklanmaktaydı. Mahalle sayılarının azalmasının sebebi ise mahallelerin birle ştirilmesiydi. 1709-1765 seneleri arasında mahalleleri en büyükleri; Dörtayak, Mahsen, Tut, Meydan, Sofulardı. Bunun yanı sıra Debbus ve Şirince gibi mahallelerde küçük olanlarıydı. Mahallelerin büyüklük ve küçüklükleri 1709-1765 seneleri arasında küçük de ğişikliklerle beraber devam etmi ştir. Elli altı yıllık dönem içerisinde devamlı kar şıla ştı ğımız mahalleler şunlardı; Meydan, Dörtayak, Sekakin, Sofular, Debbus, İmran, Hammare, Şeyh Ali, Kantara, Sarı Mahmud, Saha, Şenbek, Mukbil, Cami-i Kebir, Kastel, Mahsen, Günlük ve Uncular dı. Bu dönem içerisinde bölünmü ş mahalleler veya koltuk mahalleler olarak adlandırılan mahalleler ise şunlardı; Cinci, Oruço ğlu, Kara Ali, Hoca Abdi, Kapı Bölü ğü, Ahi Baba, Kanavat, Hancı, Mahsen, Meydan Pa şa Havlusu ve Ak Baba idi.

78

Mahalle sayısında en yüksek oldu ğu yıl 1736’idi. Bu sene 37 mahallede 900 mülk ev ile 1255 ev kiralık ev bulunmaktaydı. Bu kadar çok kiracının varlı ğı, şehrin göç aldı ğını, hareketli sayılabilecek bir nüfus varlı ğını, şehirde kiracılığın yaygın ve ev fiyatlarının ise yüksek oldu ğunu göstermektedir. Sicil defterlerindeki muhtelif dava kayıtlarından Müslim ve Gayr-i Müslimlerin birçok mahallede birlikte ya şadıkları tesbit edilmi ştir. Özellikle Sarı Mahmud, Sofular, Dörtayak, Günlük, Kantara, Mahsen ve Şirince önde gelen mahallelerdi. Ancak Gayr-i Müslim nüfus hiçbir mahallede yo ğun de ğildi. Herhalde zimmî nüfusun birçok mahallede ikametgâh etmesi belirli bir mahallede yo ğunla şmalarını engellemi şti. Mahallelerdeki etnik ve dinsel farklılı ğı olan nüfus, birbirlerinden kopuk ya şamamaktaydılar. Antakya’da Gayr-i Müslimler bazı mahallelerde yo ğun olarak ikâmet etmekle birlikte Müslüman halk ile iç içe ya şamaktaydı. Rumların, Ermenilerin ve Yahudilerin hep beraber ya şadı ğı bir mahalle bulunmamakla birlikte; Mahsen, Şenbek, Kantara ve Günlük mahallelerinde Rumlar-Yahudiler ve Müslümanlar birlikte ya şamaktaydılar. Dutdibi ve Kapı bölü ğü mahallelerinde ise Yahudi- Ermeni ve Müslümanlar beraber iken burada da Rum yoktu. Ermeniler ile Rumların bir arada ya şadı ğı mahalle ise anla şıldı ğı kadarıyla mevcut de ğildi. Şehrin diğer mahallelerinde ise Müslüman Türkler ikamet etmekteydi.

79

1.3.2. Köyler

Osmanlı Devleti’nde toplum üyelerinin mükellifiyet ve din esaslı ayrımlara tâbi tutuldu ğu görülmektedir. Mükellefiyet esaslı klasik tasnîfe göre Osmanlı Devletinin toplum üyeleri askerî ve reaya olmak üzere iki ana gruba ayrılmaktaydı.375 Köylüler, Osmanlı toplumunda reaya zümresindendir. Bunlar Osmanlı sosyal tabakala şmasında kendilerine özgü bir yapıya sahiptiler. Köylü halk, reaya zümresi içerisinde bulunan esnaflardan ve konar-göçerlerden ya şam tarzı ve mükellefiyetleri açısından farklılık gösterirlerdi. 376 Köylüler şehirli olmayan, ancak onlar gibi yerle şik hayatı olan insanlardı. “Karye” denilen toplu iskân mahallerinde ya şarlardı. 377 Çalı ştıkları, ürettikleri ve ya şadıkları mekânlar ayrıydı. Bulundukları ve ya şadıkları bölgenin co ğrafî özellikleri, üretim, tüketim barınma kısaca sosyo-iktisadî hayatlarını belirleyen unsurlardı.378 Köylüler, devlete kar şı malî mükellefiyetlerini yerine getirirken, di ğer taraftan da kendilerinin geleceği için çaba sarf etmekteydiler. Kendilerine ait evler, hayvanların barınması için barınaklar ve ürettiklerini depolamak için de depolar in şâ ederlerdi. Köylüler menzil (şehirlerde de oldu ğu gibi) adıyla anılan evlerde otururlardı. Menziller mahallin co ğrafî ve ekonomik yapısına göre tek katlı ( tahtânî) oldu ğu gibi, iki katlı da (fevkanî) olurdu. Satı ş hüccetlerinden de tesbit edildi ği gibi Antakya köylüsünün evleri tek veya çift katlı idi. Evlerinin ön veya arkalarında meyve (eşcar ) ve sebze yeti ştirebilecekleri bahçeleri bulunmaktaydı. Örne ğin; 1709 senesinde Altınözü nahiyesinde vâki Karsu adlı köyün sâkinlerinden Hacı Hüseyin, kendi mülkü olan toprak damlı evi, bahçesindeki e şcarı ve samanlı ğını 220 kuru şa aynı köyden Hacı Yusuf Efendi’ye

375 Halil İnalcık, “Osmanlılar’da Raiyyet Rüsümu”, Belleten , XXIII, Ankara 1959, s.575-610; Halil İnalcık; “ Eyüp Sicillerinde Toprak, Köy ve Köylü”, 18. Yüzyılda Kadı Sicilleri Işığında Eyüp’te Sosyal Ya şam , (edt. Tülay Artan), İstanbul 1998, s.1-14. 376 İbrahim Güler, “XVIII Yüzyılda Köylüler: Sinop Örne ği”, Türkler , c.14, Ankara 2002, s.74-76. 377 Suraiya Faruqhi, Osmanlı Şehirleri ve Kırsal Hayatı, Ankara 2006, s.59-62. 378 Necdet Tunçdilek, Türkiye İskân Co ğrafyası Kır İskânı , İstanbul 1967, s.57-78; Ali Tano ğlu, Nüfus ve Yerle şme , İstanbul 1969, s.240-243.

80

satmı ştır. 379 Aynı yılda Altınözü nahiyesinde vaki Mezra-i Kürt köyü sâkinlerinden Fırıncıo ğlu Ali “ iki bab basma dam ” ve samanlı ğını aynı köyden Hacı Yusuf adlı ki şiye satmı ştı.380 1746’da Kuseyr nahiyesine ba ğlı Barbarun köyünde Şeyh Mehmed adlı kimse (fevkanî ) evi ve üç yüz zeytin a ğacını ve hayvan barınaklarını aynı köyden ki şilere satmı ştı.381 Bu örneklerden; köydeki evlerin ba ğ ve bahçelerin oldu ğu anla şılmı ştır. Barınma yerleri olan ev, hayvan damı ve bunların yakınında olan ba ğ ve bahçe mülkün malî durumuna göre çe şitlilik arz etmekteydi. Antakya köylüsünün aile yapısı şehirdeki aile yapısından farklı de ğildi. Aile üyeleri anne, baba ve çocuklardan meydana gelmi ştir. Köylü ailesinin nüfusu şehirdeki aileler kadar fazla de ğildi. Köylülerin şehirde, şehirlilerin köyde veya ba şka köy ve mezraalarda ta şınmaz mülk sahibi oldukları ve ortaklıklar kurdukları ile ilgili satı ş hüccetlerinde, tereke defterlerinde, alacak-verecekle ilgili belgelerde bilgi bulunmaktadır. Bunun yanı sıra civar köy ve şehirlerde ikâmet edenlerle akrabalıklar kurduklarına dâir kayıtlarda vardır. 1709 senesinde Kantara Mahallesi sâkinlerinden Mehmed, Cerariye köyündeki babasından kalma 120 kuru şluk ba ğ ve evini aynı köyde ikâmet eden karde şi Abdullah’a satmı ştı.382 Aynı tarihli ba şka bir belgede; Kastel Mahallesi sâkinlerinden Mehmed, Zanbakiye köyü sâkinlerinden Yusuf adlı ki şinin tarlasının nısfını (yarısı) 50 kuru şa satın almı ştı.383 1746’ya ait tereke kaydında Davud adlı bir köylünün kendi köyünde ki evinin yanı sıra Dikmece köyünde de yeni bir ev aldı ğını görülmektedir.384 1762 senesine ait tereke kaydında, Alakent köyü sâkinlerinden olan Hacı Mehmed o ğlu İsmail’in köy ve vesair mezralarda tut

379 A. Ş.S 1 165/58. 380 A. Ş.S 1 127/47. 381 A. Ş.S 4 183/129. 382 A. Ş.S 1 142/51. 383 A. Ş.S 1 229/77. 384 A. Ş.S 4 225/157.

81

ve üzüm bahçelerinin oldu ğu, ayrıca Karsu köyünde hınta (bu ğday) ve şaîr (arpa) gibi mahsûlâta ortaklı ğının bulundu ğu tesbit edilmi ştir. 385 Osmanlı döneminde tarım üretiminin büyük bir kısmı, köylerde veya şehirlerin yakınında yer alan bölgelerde yapılmaktaydı. 386 Üretimi iki alanda yo ğunla şmı ştır. Bunlardan birisi tarım ve ziraat di ğeri ise hayvancılıktı. Tarım alanında köylüler, yiyeceklerini kar şılamak için, her şeyden önce topra ğa ekim ve dikim yapmak durumundaydı. XVI. yüzyıla ait mufassal tapu defterlerinde; “ öşr-i bostan ” ve “harac-ı eşcâr” kayıtlarından da anla şıldı ğı üzere, Antakya köylüsünün sebze-meyve üretip devlete vergilerini ödemi şlerdir. Tereke kayıtlarda kurutulmu ş meyveler için “meyve-i hu şk”, taze meyveler için ise “meyve-i ter” ifadeleri kullanılmı ştır. Kurutulmu ş meyveler arasında yo ğun olarak kuru üzüm, kayısı ve dutun oldu ğu görülmektedir. 387 Ayrıca pirinç , “simsin (susam), penbe-i sâfî (pamuk), hınta (bu ğday), şaîr (arpa), mercimek ve darı” gibi mahsulleri de üretmekteydiler. Tarım, Antakya ovasıyla beraber ovanın etrafındaki birçok da ğ ve yüksek tepelerin çevresindeki küçük ırmakların geçti ği yerlerdeki köy ve mezraalarda (ekinlik) yapılmaktaydı. Özellikle bölgede çeltik tarımıyla yo ğun olarak uğra şılmaktaydı. Osmanlı toplumunda pirinç hiçbir dönem bu ğday ve arpa kadar yo ğun tüketilmese de, pirinç elveri şli alanlarda üretilirdi. Süveydiye, Antakya ve Amik Gölü’nün güneybatı tarafları çeltik üretim bölgeleriydi.388

385 A. Ş.S 7 64/37. 386 Cafer Çiftçi, “Osmanlı’da Meyve Alım-Satımı: Mekânlar, Görevliler, Vergiler ve Standartları”, EJOS , VIII, 2005, No. 3, s.1-17. 387 Meyvelerin kurusu uzun süre dayandı ğı için mutfak kültürünün yanısa, kıtlık, yolculuk ve sefer gibi durumlara kar şı alınan bir tedbir olması muhtemeldir. A. Ş.S 2 125/90, 279/198, A. Ş.S 4 75/37,95/45, A. Ş.S 7 69/41, 192/108. 388 Defterlerde çeltik üretiminin yapıldı ğı yerler “nehr” olarak kayıt edilmi ştir. Bu nehrlerin bazıları şunlardır: nehr-i Afrin, Yılanlı, Kara Pınar, Arpalu, Ba ğdadi, Barbarun, Dursuniye, Sinaniye, Sünberiyye, Ağça Pınar, Hacı Habiblü, Ma ğara ve Mi şrakiye gibi. Çetik geliri di ğer tarım ürünleri gibi mukataa gelirleri arasında görülmekte, defterlerde “Mahsulât-ı Enhar-ı Çeltük der Nahiye-i Antakiye” diye kayıt edilmektedir. BOA. TD 391, s.112-114, TD 397, s.253-254, TD 454, s.544-546 , TD 1040, s.168 vb. XVI yüzyılda Antakya ve Üzeyr Sancaklarındaki çeltik üretimiyle ilgili geni ş bilgi için bkz. M. L. Venzke, “Rice Cultivation In The 16th Century: The Ottoman Fiscal Practice”, Archivum Ottoman, Tomus XII, Anno 1987-1992, s.174-276.

82

Sicil defterlerindeki, satı ş hüccetlerinden, tereke defterlerinden, devlet adamlarına verilen salyane tevzî defterlerinden, narh kayıtlarından ve seyyahların eserlerinden bölgenin tarım potansiyeli tespit edilebilir. İncelenen belgelerin büyük kısmında “ eşcâr-ı dut ” 389 ve “ eşcâr-ı zeytun” isimleri geçmektedir. Belgelerden anla şıldı ğı kadarıyla kazada yo ğun şekilde ipek üretilmekteydi. 1753 senesine ait bir belgeden, Antakya’da ipek dolabı i şletmelerinin var oldu ğunu, bir i şciye bir i ş mukabilinde ücret olarak bir batman ipek verildi ği anlaşılmaktadır. 390 1772’de Antakya’yı ziyaret eden seyyah Abraham Parsons, ipekcilik hakkında şu bilgileri vermektedir; “ Antakya civarındaki otuz millik bir alan içinde, Suriye’nin di ğer kısımlarında üretilenden daha fazla ipek elde edilmektedir. Üretilen ipe ğin büyük miktarı Haleb’e gönderilmekte, orada i şlenen ipe ğin geri kalanının bir miktarı Fransa’ya ve büyük bir kısmıda İngiltere’ye Antakya ipe ği adı ile ihraç edilmektedir ”. 391 Üretilen ipe ğin büyük bir kısmınında Antakya’da i şlendiğini belirtmi ştir. Seyyah Parsons’tan ba şka, Anadolu’da yaptı ğı seyâhat sırasında Antakya’ya da gelmi ş olan Seyyah Kinneir’in anlattıklarına göre; Antakya’da halkın ba şlıca u ğra şının ipek böcekçili ği oldu ğunu, ham veya i şlenmi ş ipek ihracatından büyük gelir sa ğlandı ğıyla ilgili tesbitlerde bulunmu ştur. 392 Seyyah Alexander Rusell sebebini belirtmesede 1774 senesinde Antakya da tarım potansiyeli çok dü şmü ş oldu ğunu ve hububatın büyük kısmı Haleb’ten getirildi ğini belirtmi şti.393 Ancak bu durumun geçici bir durum oldu ğu tahmin edilebilir. Çünki bölgenin konumu ve iklim şartları itibariyle her türlü tarımsal

389 Bilindi ği üzere, Antakya da Dut(Tut) adında bir mahallede vardı. 390 Osmanlı Devletinde Antakya hariçinde, ipek i şletmelerine sahip olan şehirler arasında, Bursa, İstanbul, Amasya, Mardin ve Diyarbekir’i görmekteyiz. Geni ş bilgi için bkz. Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorlu ğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi(1300-1600), c.1, İstanbul 2000, s.270. 391 Ataman Demir, Ça ğlar İçinde Antakya, İstanbul 1996, s.131-134, Demir kitabında Ali Bey adlı bir seyyahın varlı ğından bahstmekte bu seyyahın izlenimlerine göre bölgenin belli ba şlı ürününün ipek oldu ğunu belirtmektedir. Bkz. A. Demir, Ça ğlar İçinde Antakya , s.140; Ayrıca bkz. Şükrü O ğuz, “Antakya’da İpekcilik”, Hatay Halkevi Dergisi , Antakya (6), 19.07.1944, s.4-5. 392 Kinneir’in Antakya ziyaretiyle ilgili bkz. A. Demir, Ça ğlar İçinde Antakya, s.141-143. 393 M.L Venzke, “The Ottoman Fiscal Practice”, s.261-262.

83

faaliyetin yapıldı ğı yerdi. Her türlü hububat tarımının yanısıra, meyvelerden; elma, nar, badem, dut, armut, badem, üzüm, kavun, karpuz, incir, turunç vb, sebzelerden; patlıcan, kabak, so ğan, salatalık gibi mevsimlik ürünlerin tarımı da yapılmaktaydı. Köylü; koyun, keçi, o ğlak, öküz, tavuk, merkep, katır, tay, katır sıpası, kara sı ğır ine ği, kara sı ğır öküzü, camu ş ine ği, camu ş öküzü, deve ve “resmi kuvvare ” veya “resmi kovan ” olarak da adlandırılan arı beslemekteydiler. Toplumun her türlü pazar imkânından yararlanmak, köylüler için de önemliydi. Çünkü onlar da ürettikleri fazla ürünleri pazarlama ve kendi ihtiyaçlarının temini için paraya ihtiyaç duymaktaydılar. Köylüler, ürettiklerini pazarlamak ya da bir ba şka mal ile mübâdele etmek ve çe şitli ihtiyaçlarını kar şılamak maksadıyla kaza dâhilinde bulunan pazarlara gitmek durumundaydı. Tablo. 15 XVII. Yüzyılda Köylerin Nahiyelere Göre Da ğılımı(1616-1678) 394 Nahiyeler 1616 1657 1678 Kuseyr 36 36 37 Altınözü 25 25 27 Cebel-i Akra 21 21 32 Süveydiye 26 26 31 Toplam 108 108 127

Tablodan da anla şıldı ğı üzere, 1616 senesinde Kuseyr nahiyesinin 36, Cebel-i Akra nahiyesinin 21, Altınözü ve Süveydiye nahiyelerinin her birinin de 26 olmak üzere, Antakya Kazasında toplam olarak 108 tane köy yer alıyordu. 395 1657 senesine ait kayıtlarda Antakya Kazası nahiye ve köylerde hiçbir de ğişikli ğin olmadı ğı görülmektedir. 396 Kuseyr nahiyesinin 36, Cebel-i Akra nahiyesinin 21, Altınözü nahiyesi 25 ve Süveydiye nahiyesi 26 olmak üzere, Antakya Kazasında toplam olarak 108 tane köy yer alıyordu. 397

394 E. Çakar’ın “Antakya Kazasında İskân ve Nüfus”, s.11. 395 Antakya Kazasına sonradan dahil edildi ği anla şılan Şuğur nahiyesinin köylerinden 1616-1626 ve 1657 tarihli defterlerde bahsedilmedi ği ve sadece bu nahiyedeki avarız hanesi toplamı verildi ği için bu nahiye değerlendirmeye dahil edilmedi. Enver Çakar, “Antakya Kazasında İskân ve Nüfus”, s.11 dipnot. 49. 1678 senesinde ise Şuğur nahiyesinin artık Haleb Eyaletine ba ğlı müstakil bir kaza oldu ğu görülmektedir. BOA. MAD 678, s.374-413. 396 E. Çakar, “Antakya Kazasında İskân ve Nüfus”, s.12. 397 Antakya Kazasına sonradan dahil edildi ği anla şılan Şuğur nahiyesinin köylerinden 1616-1626 ve 1657 tarihli defterlerde bahsedilmedi ği ve sadece bu nahiyedeki avarızhanesi toplamı verildi ği için bu nahiye

84

1678 senesinde ise köy sayısında önemli bir artı şın oldu ğu anla şılmaktadır. Buna göre, kazada 127 köy 4 nahiyeye ba ğlıydı. Kuseyr nahiyesi 37 köyden meydana gelmekteydi. Köylerin 15 tanesi havass-ı hümayun, 7 tanesi Sultan Süleyman vakfı, 1 tanesi Şeyh Ahmed Kuseyr vakfı, 1 tanesi Cami-i Kebir vakfı, 5 tanesi zeamet ve 8 tanesi tımardı. 398 1678 senesinde nüfus ve ödedikleri vergi itibariyle büyük olan köyler; Mekeberos, Ziyaret, Kal’a, Toprakhisar, Karusu, Meşrakiye, Buhsin, Suriye, Dursuniye, Sofular, Hansıma, Kilisecik, Sablıca, Babatorun, Zeytuniye ve Kınık dı. Kazada 5 köyde Gayr-i Müslim nüfus Müslümanlarla birlikte ya şamaktaydılar. Bu köyler Kabab/Kıbab, Cünte, Suriye, Hansıma ve Zeytuniye idi. Yukarda bahsedilen bilgilerin yanı sıra, Kuseyr’de 9, Altınözü’nde 5, Cebel-i Akra ve Süveydiye’de 6’ şar olmak üzere toplam 26 köy harap ve terk edilmi ş durumdaydı.

∗ Tablo. 16 Antakya Kazasında Nahiyelere Ba ğlı Köylerin Sayıları ∗∗

Defterler Antakya Kuseyr Altınözü Cebel-i Akra Süveydiye TOPLAM T.T.D. 1537 28 87 60 54 12 241 A.T.D. 1709 - 39 23 27 28 117 A.T.D. 1736 - 36 24 28 26 114

de ğerlendirmeye dahil edilmedi. E. Çakar, “Antakya Kazasında İskân ve Nüfus”, s.11 dipnot. 49. 1678 senesinde ise Şuğur nahiyesinin artık Haleb Eyaletine ba ğlı müstakil bir kaza oldu ğu görülmektedir. BOA. MAD 678, s.374-413. 398 1678 senesinde Antakya Kazasına ba ğlı köylerin gelirlerinin nerelere ait oldu ğuyla ilgili tafsilatlı döküm şöyledir: Altınözü nahiyesi 27 köyden meydana gelmi şti. Köylerin 12 tanesi havass-ı hümayun, 1 tanesi Sultan Gavri’nin vakfı, 3 tanesi Sultan Süleyman vakfı, 1 tanesi Suriye cami vakfı, 2 tanesi Habib’ün Neccar vakfı, 1 tanesi hassı mirimiran-ı Haleb, 2 tanesi zeamet ve 7 tane ise tımardı. Cebel-i Akra nahiyesi 32 köyden meydana gelmekteydi. Köylerin 9 tanesi havass-ı hümayun, 1 tanesi Şeyh Ahmed Kuseyr vakfı, 1 tanesi Şehit Ahmet Pa şa vakfı, 1 tanesi Şeyh Ali vakfı, 3 tanesi Habib’ün Neccar vakfı, 3 tanesi Sultan Süleyman vakfı, 2 tanesi zeamet ve 13 tanesi tımardır. Süveydiye nahiyesi 31 köyden olu şmaktaydı. Köylerin 19 tanesi havass-ı hümayun, 2 tanesi Cami-i Kebir vakfı, 1 tanesi Hur şid Efendi vakfı, 2 tanesi Sultan Süleyman vakfı, 1 tanesi hass-ı mirmiran-ı Haleb, 3 tanesi zeamet ve 3 tanesi de tımardı. BOA. MAD 678. ∗ Tablo V ve Ek I deki kısaltmalar; T.T.D:Tapu Defteri, A.T.D:Avarız Vergisi Tevzî Defteri, İ.H.T.D.I: İmdad-ı Hazariyye Tevzî Defteri I.Taksiti, İ.H.T.D.II: İmdad-ı Hazariyye Tevzî Defteri II Taksiti, İ.S.T.D.I: İmdad-ı Seferiyye Tevzî Defteri I Taksiti, İ.S.T.D.II: İmdad-ı Seferiyye II Taksiti, S.T.D:Salyane Tevzî Defteri. Bu tablonun olu şturulmasında: TD 397, MAD nr. 678, A. Ş.S 1 212/72, 213/73, 214/73, 215/73, A. Ş.S 2 187/129, 255/185, 260/188, A. Ş.S 3 54/34, 101/77, A. Ş.S 4 122/62, 216/150, 227/157, 284/153, A. Ş.S 5 126/78, A. Ş.S 6 4/3, 30/24, A. Ş.S 7 40/21, 46/24, 112/53, 211/126, 219/132, A. Ş.S 8 85/60, 142/105, A. Ş.S 9 15/8, 96/55, 147/92, A. Ş.S 10 16/12, 65/60, 80/73, 108/101, 123/113, 152/139, 172/157.

85

İ.H.T.D. (I) 1736 - 31 26 25 28 110 İ.H.T.D. (II) 1736 - 31 26 25 28 110 S.T.D. 1743 - 29 24 26 22 101 İ.S.T.D. 1743 - 29 24 26 22 101 İ.H.T.D. (I) 1743 - 28 22 19 32 101 A.T.D. 1746 - 36 22 25 28 111 İ.H.T.D. (I) 1746 - 29 22 26 23 100 İ.H.T.D. (II) 1746 - 29 24 26 23 102 İ.S.T.D. (I) 1746 - 29 24 26 22 101 İ.H.T.D. (I) 1752 - 29 21 26 12 88 A.T.D. 1754 - 36 25 28 31 120 S.T.D. 1754 - 27 6 17 14 64 A.T.D. 1762 - 34 24 28 25 111 İ.H.T.D. (I) 1762 - 27 17 26 22 92 İ.H.T.D. (II) 1762 - 27 18 26 22 93 İ.S.T.D. 1762 - 27 17 24 22 92 A.T.D. 1764 - 34 22 26 24 106 İ.H.T.D. (I) 1764 - 27 18 26 22 9 İ.H.T.D. (I) 1774 - 24 18 24 25 91 S.T.D. 1774 - 26 17 24 22 89 İ.H.T.D. (II) 1774 - 24 17 24 22 87 İ.S.T.D. 1801 - 22 11 19 18 70 S.T.D. 1801 - 22 11 19 17 69 İ.S.T.D. 1802 - 21 11 19 17 68 İ.H.T.D. (I) 1803 - 21 10 17 19 67 İ.H.T.D. (II) 1803 - 21 11 19 17 68 İ.H.T.D. (I) 1804 - 21 11 19 17 68 İ.H.T.D. (II) 1804 - 21 11 19 17 68

Tabloda belirtildi ği gibi, Haleb Eyaleti kazaları içerisinde en fazla köye sahip olanı Antakya Kazası idi ve bu kaza dahilindeki nahiyelerde (Kuseyr, Altınözü, Cebel-i Akra ve Süveydiye) 1616 ve 1656 senelerinde 108 köy, 1678 senesinde ise 154 köy yer almaktaydı. 399 Antakya Kazasının en büyük nahiyesi olan Kuseyr’de 1616 ve 1656 senelerinde 36 köy, 1678’de ise meskûn ve harap durumda olan 46 köy bulunmaktadır. 400 Antakya Kazası’nın her dönem en büyük nahiyesinin Kuseyr oldu ğu anla şılmaktadır. Bu nahiyeyi sırasıyla Cebel-i Akra , Altınözü ve Süveydi’ye takip etmektedir. 1537 senesinden sonra Antakya adlı nahiyenin kaldırıldı ğı ve buna

399 BOA MAD nr.3400, s.98-100. 400 BOA MAD nr.3400, s.98-100, MAD nr. 678, s.54-84.

86

tabi olan köylerin Süveydiye nahiyesine dahil edildi ği anla şılmaktadır. 401 Tablodan anlaşıldı ğı üzere; bütün nahiyelere ba ğlı köy sayısında peryodik bir dü şüş dikkati çekmektedir. 1537 senesindeki büyük köyler, 1678 senesinde de bu özelliklerini muhafaza etmi şlerdir. Ar şiv kayıtlarına göre; 1537 senesinde kazada 241 köy bulunmaktaydı. Köylerin gelirleri, havass-ı hümayun, vakıf, 402 , zeamet 403 ve tımardı. 404 1537 senesinde nüfus ve ödedikleri vergiler itibari ile büyük olan köyler ise; Babatorun, Kilisecik, Mi şrakiye, Dursuniye, Cidaliye, Kibab, Suriye, Narlıca, Mekaberus, Burc-ı Bediri, Kuzluca, Büyük Burc, Dusab, Duman, Kayacık, Ki şkinid, Beyze, Zulzev, Yalınız, Aklanus, Toprakhisar, Madel-i Me şayih, Madel-i Bani, Karsu ve Kınalı idi. Gayr-i Müslim nüfus barıdıran köyler; Seldiren (Gebrân), Baldırınca (Nasranî), Zeytuniye (Müslümanlarla birlikte Ermeniyan), Magirun (Ermeniyan), Hacıhabiblü (Müslümanlarla birlikte Gebran), Suriye (Müslümanlarla karı şık Ermeniyan), Mi şrakiye, Kebusiye ve Kibab (Ermeniyan) 405 idi. 1709-1806 seneleri arasında kazada ki köylerde ikâmet eden nüfusun etnik yapısı ve kimler tarafından tasarruf edildikleri hususunda sicil kayıtlarında bilgiler mevcut de ğildir. Avarız ve bedel-i nüzul, imdadiyye ve salyane tevzî defterlerinde köylerin adlarıyla beraber ödemekle mükellef oldukları vergiler esas alınarak kaydedilmi ştir. Buna göre 1709-1762 seneleri arasında kazadaki köy sayıları 112- 117 arasında bulunmaktaydı.(bkz. Ek.1)

401 Bu tahrirde Antakya’ya ba ğlı 423 mezra tesbit edilmi ştir. XVIII. yüzyıla ait kayıtlarda mezraların sayıları tesbit edilemedi. 402 Gelirleri vakıf olan köyler şunlardır; Bayatlu köyü cami-i Şeyh Alâeddin bin Şeyh İbrahim vakfı, Dery-el Me şate köyü Haleb deki hamamın vakfı, Bahçekend köyü Merhum Habib’ün Neccar vakfı, Betiye köyü Cami-i Kebir vakfı, Kaya köyü Haleb deki Ekber cami-i vakfı, Suriye köyü aynı köydeki caminin vakfı ve Burc-ı Bediri köyü Şeyh Hasan vakfına aittir. BOA. TD 397, s.322-418. 403 Zeamet olan köyler şunlardır; Sultaniye ve Hamzacık köyleri Davud Be şe’nin, Obalı köyü Kaya Be şe’nin ve Ma ğaracık köyü ise Yusuf Be şe’nin tasarrufundadır. BOA. TD 397, s.322-418. 404 Tımar olan köyler şunlardır; Kızan ve Hemus köyleri Hasan Beyin, Yalıncak ve Tanı ş köyleri Firuz Beyin, Saban ve Bozöyük köyleri Divane Mehmed’in, Esban köyü El hac Hasan Beyin, Küçüksu köyü Divane Oruç Bey’in, Alaket ve Kıbab köyleri Ali Bey’in, Tüleyli Şarki köyü Abdi Çavu ş’un, Beyzin köyü İlyas Çelebi’nin, Bereket köyü Divane Mehmed’in, Cullah köyü Davud Bey’in, Kırcenab köyü ise İskender Be şe’nin tımarıdır. BOA. TD 397, s.322-418. 405 BOA. TD 397, s.346, 350-351, TD 1040, s.528-529, 534-536, 545-546, TD 493, s.663-664, 667.

87

1762-1804 seneleri arasında 89-111 arasında köy sayıları de ğişmekteydi. Avarız ve nüzul vergisi, tevzî defterlerinde kayıtlı bazı köyler imdadiyye ve salyane tevzî defterlerinde kayıtlı de ğildi. Bu sebepten tablo tanzîminde avarız ve nüzul vergisi tevzî defterleri esas alındı.(Bkz. Ek. 1) 1537-1804 seneleri arasında bütün kayıtlar esas alınarak tablo tanzîm edildi.( Bkz. Tablo. 16). Avarız ve imdadiyye, salyane tevzî defterlerinde ki aynı yıllara ait köy sayılarında da büyük farklılıklar vardı. İmdadiyye ve salyane tevzî defterlerinde bütün köyler kayıt edilmemi ştir. Antakya’daki köylerin büyük ço ğunlu ğu verimli ovaların kenarlarında, su yolları boyunca, da ğ silsilesinin eteklerinde ve yol şebekelerinin yakınında bulunmaktaydı. Özellikle büyük köyler yol şebekesinin güzergâhı üzerinde kurulmu ştu. XVIII. yüzyılda bir çok sebebten dolayı terk edilmi ş köy ve mezraların oldu ğu görülmektedir. Devletin, terk edilmi ş köy ve mezraları şenlendirme, vergi matrağına dâhil edebilme çabası vardır. Bu maksatla kaza dahilindeki a şiretler terk edilmi ş yerlere iskân edilmi ştir.

88

1.4. DEMOGRAF İK YAPI

Sosyal yapının temel unsuru olan nüfus, toplumun mevcut niceli ğini ifade etmekle birlikte, o toplumun iktisadî, sosyal ve kültürel birçok olaylarını da izâh etmekte önemli rol oynamaktadır. Bu meyanda, nüfusu meydana getiren insanın maddi ve manevi durumu, fiziki kuvveti, sahip oldu ğu sermayesi, üretim ve tüketim imkanı, di ğer insanlarla münasebetleri, toplum içinde sahip oldu ğu statü ve rolü dolayısıyla iktisadî, sosyal ve kültürel olaylarda tesiri söz konusudur. 406 Nüfus, sadece günümüzde de ğil, çok eskiden beri dünyada gerek askerî ve gerekse malî konulardan dolayı dikkati çekmi ş, bu sebeple, sahip olunan nüfus miktarını tesbit etmek için dönemin şartlarına ve ihtiyaçlarına göre tahrirler yapılmı ştır. Eski dönemlere ait bu tahrirleri ve nüfus verilerini de ğerlendirmek üzere “tarihi demo ğrafı” diye bir bilim dalı te şekkül etmi ştir. 407 Bu husus, Osmanlı Devleti için de geçerli olup, fethedilen bölgede ilk olarak, nüfus ve arazi tahriri yapılmaktaydı. XVII. yüzyıla kadar, periyodik denebilecek nitelikte olan bu tahrirler, daha sonraki dönemlerde yapılmamı ştır. Her ne kadar bu tahrirler yapıldı ğı dönemin nüfusuna ait bazı bilgileri veriyorsa da bunlar günümüz anlayı şına uygun nüfus sayımı demek mümkün de ğildir. 408

406 M. Tu ş, Konya, s.119. 407 Ömer Lütfi Barkan, “Tarihi Demo ğrafi Ara ştırmaları ve Osmanlı Tarihi”, TM , c.X, İstanbul 1956, s.1-26. 408 Bu tahrirler esas alınarak, gerek yapılı ş tekni ği ilgili olarak gerekse bu kaynaklardan istifade edilerek yapılmı ş bir çok çalı şma vardır; Bahaeddin Yediyıldız, Ordu Kazası Sosyal Tarihi, Ankara 1985; Mehmet İnba şı, Osmanlı İdaresinde Üsküb Kazası (1455-1569), (Basılmamı ş Doktora Tezi), Erzurum 1995; İsmet Miro ğlu, XVI. Yüzyıda Bayburt Sanca ğı, İstanbul 1975; Nejat Göyünç, XVI. Yüzyılda Mardin Sanca ğı, İstanbul 1969; Mehmet Ali Ünal, XVI. Yüzyılda Harput Sanca ğı ( 1518-1566), Ankara 1989; Halil İnalcık, Hicri 835 Tarihli Suret-i Defteri-i Sancak-ı Arvanid , Ankara 1954; Ömer Lütfi Barkan; Hüdavendigâr Livası Tahrir Defteri I , Ankara 1988; Ö. L. Barkan, “Türkiye’de İmparatorluk Devirlerinin Büyük Nüfus ve Arazı Tahrirleri ve Hakana Mahsus İstatistik Defterleri ”, İFM, c. II/1, ( İstanbul 1941), s.29-59. Tahrirler esas alınarak yapılmı ş çalı şmalar hakkında geni ş bilgi için bkz. Erhan Afyoncu, “Türkiye’de Tahrir Defterlerine Dayalı Olarak Hazırlanmı ş Çalı şmalar Hakkında Bazı Görü şler”, Türkiye Ara ştırmaları Literatür Dergisi, c. 1, sa. 1, İstanbul 2003, s.267-286.

89

1.4.1. Kaza Nüfusu

Şehirlerin fizikî yapısı kadar demografik yapısı da şehir ara ştırmalarında tesbit edilmesi gereken hususlardandır. Kaza nüfusunun tesbit edilmesi demografik, idarî, ve askerî özelliklerin iyi anlaşılmasına katkı sa ğlayacaktır. Antakya Kazası’nın nüfusunu tesbit etmek için XVI. yüzyıla ait tapu tahrir defterleri, XVII. yüzyılın sonları ve XVIII. yüzyıl ba şlarına ait maliyeden müdevver defterler ve bâb-ı defteri mevkufat kalemi defterlerindeki mufassal avarız kayıtları ve XVIII. yüzyıla ait şer’iyye sicillerindeki kayıtlardan istifade edilmi ştir. Ancak Osmanlı Devleti’nde modern anlamda ilk nüfus sayımı XIX. yüzyılın ilk yarısında 1830 senesinde yapılmı ştır.409 Osmanlı Devleti’nin kurulu şundan itibaren her otuz senede bir arazi tahriri amacıyla nüfus sayımı yapılılırdı.410 Tapu defterleri olarak adlandırılan bu defterlerden nüfusun cinsiyet durumunu ya ş gruplarını ve me şguliyetlerine göre meslek te şekküllerini kesin olarak tespit etmek zor görünmektedir. XVII. yüzyılın son çeyre ği ve XVIII.yüzyılın ba şlarına ait mufassal avarız defterleri, XVI. yüzyıl tapu defterlerinin bir devamı niteli ğindedir. Ancak tapu defterlerinden farklı olarak avarız defterleri, bize nüfusun avarız hane sayısını, vergiden muaf nüfus, gerçek hane sayıları ve vergi mükellefi nüfus cinsiyetlerinin tespiti gibi meselelerin gözlenmesi hususunda son derece önemli bilgiler vermektedir. Şer’iyye sicil defterleri nüfus ile ilgili de ğerli bilgileri, sicillerdeki; “ Rûz-ı Hızır ” veya “Kıst-ı Evvel ” ve “Rûz-i Kasım ” veya “Kıst-ı Sanî” dönemi diye adlandırılan bahar ve güz dönemlerinde “Avarız ve Nüzül ” veya “ Bedel-i Avarız ”, “İmdad-ı Hazariyye ” denilen resimlerin toplanması için tanzim edilen “Mevkufat Defteri ”, “ Salyane Defteri ” gibi resimlerin kayıt edildi ği ve bu resimlerin “Avarız- Haneleri ” ile “Gerçek Haneler ” “hane ” esasına göre da ğıtıldı ğını gösteren “Mahallat Haneleri Defteri ”, “ Mahallat Defterleri”, “Hane Defterleri ”, “Tarh ve

409 Kemal Karpat, Ottoman Population 1830-1914, Demographic and Social Characteristcics, Wisconsin, 1985, s.8-10. 410 Ömer Lütfi Barkan, “Türkiye’de İmparatorluk Devirlerinin Büyük Nüfus ve Arazi Tahrirleri ve Hakana Mahsus İstatistik Defteri”, İFM II/1,(İstanbul, 1941), s.29; Ö.L Barkan, “ Tarihi Demografi Ara ştırmaları ve Osmanlı Tarihi”, TM , c.10, İstanbul 1956, s.2-3;Ömer Lütfi Barkan, Hüdavendigar Livası Tahrir Defteri I, Ankara 1988, s.16; L. Fekete, “Türk Vergi Tahrirleri”, Belleten, XI/42 (1947), s.299-303; 438. Numaralı Muhasebe-i Vilayet-i Anadolu Defteri (937/1530) I, Ankara 1993, Giri ş Kısmı, s.3-7.

90

Tevzî Defterleri ”, “Tevzî ve Taksim Defterleri ” ve “Müfredat Defterleri ” denilen defterler bulunmaktadır. Bu defterlerde şehrin mahalle ve esnaf listeleri, bu listelerin altında kaç “avarız hane ” ve “nefer ” oldukları, mahalleleri olu şturan evlerin mülk veya kira oldu ğu, bazı listelerde mahallelerde mesken olanların sosyal statüleri ve etnik yapıları, toplam “avarız hane ” sayılarının yanı sıra, merkez kazaya ba ğlı nahiyelerin adları ve bu nahiyelere bağlı olan köyler, ödedikleri vergiler ve avarızhane sayıları verilmi ştir. İş te bu defterlerde istifade ederek Antakya şehri ve köylerinin XVI. yüzyıl XVII. yüzyılın son çeyreği ve XVIII. tamamına ait vergi mükellefi nüfus, muaf nüfus, Müslim-Gayr-i Müslim nüfus ve kazanın tahmini nüfusu verilecektir. Antakya Kazası’nın nüfusunun hesaplanmasında iki meselenin halledilmesi gerekmektedir. Birinci mesele, kaç gerçek hanenin avarız hane oldu ğu, ikincisi ise bir gerçek hane olarak kabul edilen hanenin kaç ki şiden olu ştu ğudur. 411 Kazanın nüfusu hesaplanırken göz önünde tutulması gereken di ğer bir hususda vergiden muaf olan nüfustur. Görevleri gere ği avarız ve örfî vergilerden muaf olan yalnız askerî zümre de ğildi. Yaptıkları hizmet kar şılı ğı vergi muafiyetleri olan başka sınıflar da vardı. Cami ve mescitte görev yapan imam, vaiz, müezzin, kayyum, ferra ş, devirhan ve cüzhan gibi dinî görevliler, medresede görev yapan müderrisler, zaviyelerde bulunan görevliler, türbelerde görevli bulunan türbedarlar, vakıf ve imaretlerdeki ehl-i mürtezikayı, nakib’ûl e şrafa ba ğlı seyyidler zümresi, emlakı olmayıp bilfiil arâzî tasarruf etmedi ği için avarız ve tekaliften muâf olanları göz önünde bulundurmak gerekmektedir. 412 1678-1700 tarihli iki mufassal avarız defterlerinden muaf nüfusu tesbit edilebilmi ştir. Buna göre muaf nüfusun genel nüfus içerisindeki oranını %15’dır. Tüm bunların ı şığında defterlerdeki bilgileri de ğerlendirmek suretiyle resmi sayım öncesi, Antakya Kazası’nın nüfus hesaplaması, kesin ve güvenilir olmamakla birlikte, tahmini olarak de ğerlerlendirilebilir.

411 Rifat Özdemir, “Osmanlı Döneminde Antakya’nın Fiziki ve Demografik Yapısı 1709-1860”, Belleten, L.VIII, sa.221, Nisan 1994, s.119-157. 412 Mehmet Ali Ünal, “1056/1646 Tarihli Avârız Defterine Göre 17. Yüzyıl Ortalarında Harput”, Belleten, c.LI, sa. 199, Nisan 1987, s.119-122; Feridun Emecen, “Bedel”, DİA, c.5, İstanbul 1992, s.300; Halil Sahillio ğlu, “Avarız”, DİA, c. 4 , İstanbul 1991, s.108-109.

91

Bilindi ği üzere avarız hanelerinin tesbitinde bölgenin durumu, halkın şehirli, köylü veya göçebe olu şu, mükelleflerin kudreti ve malî gücü, emlak sahibi oluşu ve arazî tasarruf edi şi gibi birçok ölçüler esas kabul edilmi ştir. 413 Belirli bir gelir düzeyindeki 3, 5, 7, 10, 15 hatta 20 arasında değişen “gerçek hane ” bir avarız hane sayılmaktadır. 414 1678-1700 senelerine ait kayıtlarda 415 Antakya’daki mahallerde, avarız hane kat sayılarında farklılıklar görülmektedir. (bkz.Ek II) 1678 senesinde şehirde bulunan 24 mahallede ortalama 5 gerçek hane bir avarız hane kabul edilmi ştir. Bu oran 1700 senesinde ortalama 6,58 gerçek hane bir avarız hane şeklindedir. 1709 senesinde ise ortalama 8,56 gerçekhane bir avarız hanedir. 1700 senesinde köylerdeki 12 gerçek hane bir avarız hane olarak görülmektedir. Köylerin nüfus hesaplamaları 12 gerçek hane bir avarız hane kabul edilecektir. Eğer avarız hane sayıları tam sayılı olarak verilmeyip, kesirli olarak verilmi şse bu kesirli sayılar mahalle ve köylerde ki avarız hane kat sayısı ile çarpılıp, çıkan sonuç bir gerçek hanenin (bu ev 6 ki şiden olu şmaktadır) katsayısıyla çarpılacaktır. Mesela köylerdeki avarızhane sayısı nüfus (1/2) olarak verilmi şse 0,5 rakamı (0,5x12=6 ), 6x6 = 36 ki şi, sülüs verilmi şse (1/3) yani 0,33 rakamı (0,33x12=3,96 ), 6x3,96=23,76 ki şi, rub’ (1/4) olarak verilmi şse 0,25 rakamı (0,25x12=3), 6x3=18 ki şi, olarak hesaplamalarda ölçü kabul edildi. Çıkan sonuca vergiden muaf olan % 15 zümre eklenerek tahmini nüfus hesap edilecektir. Nüfus hesaplamalarıyla ilgili di ğer bir mesele ise bir gerçek hanenin kaç ki şiden meydana geldi ği hususudur. Nüfus hesaplamalarına ait hane tabirinin kaç ki şilik bir nüfusu ifade etti ği henüz tam açıklık kazanmamı ştır. Burada kabul edilen hane katsayıları her bölgeye, sosyal zümreye ve ailenin me şguliyet tarzına göre de ğişik olacaktır. Ayrıca burada hane ifadesine günümüz literatüründe kullanılan çekirdek aile veya geni ş aile terimlerinin içerdi ği anlamdan farklı bir anlam yüklenmi ş olup, avarızhanesinde kendini bulan, bir vergi ödeyen birim ve ünite anlamını ta şıdı ğı anla şılmaktadır.

413 H. Sahillio ğlu, “Avarız”, s.108-109; Ömer Lütfi Barkan, “Avarız”, İA, c.2, İstanbul 1993, s.13; S.Faroqhi, Osmanlı Tarihi Nasıl İncelenir?, İstanbul 2001, s.93-94. 414 Rifat Özdemir, XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Ankara, Ankara 1986, s.75-133. 415 BOA. DMKF nr. 27559 (Tarih 1678), BOA. DMKF nr. 27833 (Tarih 1700).

92

Hane kar şılı ğı olarak F.Braudel:4, 4, 5, Barkan: 5 kat sayısını, F.Sümer: 7 katsayısını, J.C.Russel: 3,5 katsayısı, M.A Cook: 4,5 katsayısını, Nejat Güyünç:5, Özde ğer 2,5-3 katsayılarını esas almı şlardır. Bruce Mc. Gowan:3,5-6 arasında katsayısının de ğişiklilik gösterebilece ğini ifade etmi ştir. 416 XVI-XVII. yüzyıllarda Haleb’in nüfusunu inceleyen André Raymond, bir hanede ortalama olarak 8 ki şinin oldu ğunu kabul etmi ştir.417 Abraham Marcus’un XVIII. yüzyıl Haleb kadı sicillerine dayalı olarak yaptı ğı çalı şmada ise Haleb şehrinde hane ba şına ortalama olarak 4.8 çocuk dü şmekte oldu ğunu bildirmektedir. 418 XVIII-XIX. yüzyıllarına ait Antakya şer’iyye sicillerindeki tereke defterleri esas alınarak, bir gerçekhanenin kaç ki şiden meydana geldi ği tespit edildi. Şehir ve köylere ait tereke kayıtlarından elde edilen sonuçlara göre bir aile; 4 çocuk 2 anne ve baba olmak üzere 6 ki şiden olu şmaktaydı.(Bkz.Ek III). Gayr-i Müslim nüfusun hesaplanmasında tapu defterleri, maliyeden müdevver defterler, bâb-ı defteri mevkufat kalemi defteri ve sicillerdeki cizye evraklarındaki kayıtlardan istifade edildi. Çıkan sonuçlar, aynı yıla ait genel nüfustan çıkarılarak genel nüfus içerisinde ki oranı belirlendi.

1.4.1.1. Şehir Nüfusu

Bölgede ilk Osmanlı tahrirleri 1518 -1520 yılları arasında yapılmıştır. Antakya tahrir defterleri do ğal olarak Haleb tahrirleri içerisinde yer almı ştır. Antakya’ya ait ilk tahrir bilgileri 1527 tarihli tapu tahrir defterinde mevcuttur. XVI. yüzyıla ait şehrin nüfusu, 1527’den ba şlayarak 1537, 1552 ve 1570 tarihli dört mufassal tahrir defteri esas alınarak hesaplanmı ştır.419 Mahallelerin nüfusu verilirken rakam ve isimlerin karma şasından kurtulmak ve mukayeseyi

416 Nejat Göyünç, “Hane Deyimi Hakkında”, TD , sa.32 , ( İstanbul1979), s.331-348; Kemal Çiçek, “Osmanlı Tahrir Defterlerinin Kullanımında Görülen Bazı Problemler ve Metod Arayı şları”, Türk Dünyası Ara ştırmaları , 97, (A ğustos 1995), s. 97-98; Hüseyin Özde ğer, 1463-1640 Yılları Bursa Şehri Tereke Defteri, İstanbul 1988, s.37. 417 André Raymond, “The Population of Aleppo in the Sixteenth and Seventeenth Centuries According to Census Documents”, IJMES, 16, (1984), s.447-460. 418 Abraham Marcus, The Middle East on the Eve of Modernity Aleppo in the Eighteenth Century, New York, 1989, s.200-201. 419 BOA. TD 1040 (1527), TD 397 (1537) , TD 454 (1552) , TD 978 (1570).

93

kolayla ştırmak amacıyla söz konusu tarihlerden derlenen rakamlar (Tablo. 17) verilmi ştir. Tablo. 17 XVI. Yüzyıl Antakya Mahallerinin Nüfusu

Sıra 1525 1537 1552 1570 Mahallenin Adı No Hane Müc Hane Müc İmam Hane Müc İmam Hane Müc İmam 1 Mukbil 26 11 24 11 1 27 9 1 28 10 1 2 Mahsen - - 30 8 1 39 17 1 12 20 3 3 Pa şa 39 3 43 7 1 37 16 1 45 11 1 4 Meydan 21 8 30 10 1 31 14 1 10 14 - 5 Cami-i Kebir 41 4 31 8 1 36 14 1 40 2 1 6 Maslaba 65 3 ------7 Dörtayak 55 8 44 9 1 38 14 1 114 52 2 8 Sofular 38 4 126 26 3 124 34 2 125 32 2 9 Kanavat 70 4 126 26 3 124 34 2 125 32 2 10 Sarı Mahmud 21 4 24 6 1 23 7 1 18 7 1 11 Günbek 57 7 36 6 1 37 6 1 32 23 1 12 Şirince Pınar 32 3 37 3 1 22 13 1 25 11 1 13 Süveyka 44 7 56 9 1 48 12 1 40 17 3 14 Şenbek 39 8 31 10 1 39 21 1 29 19 - 15 İmran 16 4 15 6 1 21 9 - 26 5 - 16 Saha 41 7 39 11 1 45 14 1 15 6 - 17 Ke şkeko ğlu 147 8 132 38 3 - - - 135 60 2 18 Harami Bekir 63 3 113 20 3 72 62 2 - - - 19 Şeyh Kasım 43 7 56 9 1 48 12 1 41 10 1 20 Mescid-i Şeyh Hamza 17 1 19 8 1 3 5 1 18 5 - 21 Cullahan 98 18 117 24 3 115 37 - 117 38 - 22 Kastel 29 9 32 9 1 25 8 1 54 7 - 23 Ma’beliye - - 67 7 1 - - - 39 22 1 24 Zeytuno ğlu ------40 13 1 TOPLAM 1002 13 1151 251 30 890 327 21 1038 394 22

Tablo’dan da anla şıldı ğı gibi, Antakya şehrinde 1527 senesinde 21 mahalle, 1537’de 22 mahalle, 1552’de 20 mahalle ve 1570’de ise 22 mahalle bulunmaktadır. Görüldü ğü kadarıyla XVI. yüzyılda şehirde mahalle sayısı 20-22 arasında de ğişmektedir. Zeytuno ğlu mahallesi 1570 senesinde, Ma’beliye mahallesi 1525-1552 senelerinde ve Mahsen mahallesi ise 1525 senesinde görülmemektedir. Maslaba mahallesi ise sadece 1525’de kayıtlı de ğildir. Mahallede iskan eden nüfusun vergi mükellefiyetine göre da ğılımı ise şöyledir; 1527 senesinde 1002 hane, 131 mücerred bulunmaktadır. 1537’de, 1151 hane, 251 de mücerred 30’da imam oldu ğu görülmektedir. 1527 senesine göre hem hane hemde mücerred sayısında artı ş vardı. 1552 senesinde hane sayısında önemli bir dü şüş görülmektedir. Bu sayımda hane sayısı 890 dü şmü ş, mücerred

94

sayısı ise 327 ye çıkmı ştır. Aynı yıl 21’de imam bulunmaktadır. 1570 de ise hane 1038’e, mücerred 394’e, imam ve hatib ise 22’ye yükselmi ştir. Buna göre XVI. yüzyılda şehrin tahmini nüfusu hane imam ve hatipler 6 katsayısı ile çarpılıp mücerredler eklenerek, çıkan sonuca ise % 15 lik (yakla şık 300) muaf olan askerî ve yönetici zümre eklenecektir. Buna göre, şehrin nüfusu 1527’de 6443, 1537’de 7637, 1552’de 6093 ve 1570’de ise 7054 ki şiden olu şmaktadır. 1527-1570 seneleri arasında şehirdeki nüfusun tamamı Müslümandır. 420 1552 senesine ait defterde Antakya şehrinde “Nasara ve Yahudi” taifesinin bulunmadı ğı, köylerde sakin olanların ise Haleb ve bazı yerlerden geldikleri belirtilmi ştir.421 Nüfus ile ilgili di ğer bir grup da defterlerde “çingeneler ve gurbetçiler ” adıyla kayıtlı taifelerdir. Bu taifeler tahrir defterinde mukataa gelirleri arasında görülmekte, ancak nüfuslarının ne kadar oldu ğuna dair bir kayıt bulunmamaktadır. 1678 senesinde 422 mahallelerde avarız vergisi mükellefi nüfus ile bu vergiden muaf nüfus (yeniçeri, sipahi, zaim, tımarcı, mutasarrıf, imam, hatib, vaiz ve sadat gibi) toplanarak şehrin nüfusu tespit edilmi ştir. 1700 senesinde 423 mahallelerde avarız vergisi mükellefi nüfus, avarız hane katsayısı, vergi mükelleflerinin cinsiyetleri ve toplam nüfusu ortaya çıkarılmıştır. Meselenin daha iyi anla şılması için iki defterden derlenen bilgiler tablola ştırılarak (bkz.Ek. II) sunulmu ştur. 1678-1700 senelerinde mahallelerde avarız hane katsayılarında farklılıklar görülmektedir. 1678 senesinde, Cami-i Kebir, Kastel, Hammare, Tut, İmran, Cullah, Kanavat, Kantara, Hallabi’n-nemli nam-ı di ğer Uncular, Sarı Mahmud ve Saha mahallelerinde avarız hane katsayısı 4,9; Günlük nam-ı diğer Zeytun, Sofular, Habib’ün-Neccar, Ke şkek, Şenbek, Şeyh Ali ve Gaydur mahallelerinde avarız hane katsayısı 5; Mukbil ve Şeyh Kasım mahallelerinde katsayı 5,1; Meydan, Dörtayak, Tabi-i Sofular ve Sekakin mahallelerinde avarız hane

420 Benzer durum Anadolu’nun di ğer bir şehrinde de görülmektedir. Bkz. B. Pamuk, Erzurum, s. 128, 41 nolu dipnotunda Erzurumda 1520 ve 1540 senelerinde Gayr-i Müslim nufus olmadı ğını belirtmi ştir. 421 BOA. TD 454, s.565. 422 BOA. DMKF nr. 27559, s.2-6. 423 BOA. DMKF nr. 27833, s.2-8.

95

katsayısı 5,2; esas alındı. 1678’de 1606 hane vardı. Bunun 1354’ü vergi mükellefi nüfus, 252’si ise vergiden muaftı. Toplam nüfus ise (1606x6) 9636 ki şi idi. 1700 senesinde Meydan, Dörtayak, Tut, İmran, Hallabi’n-nemli nam-ı diğer Uncular, Gaydur ve Mahsen mahallelerinde avarız hane katsayısı 6 idi. Hammare/Hümmare, Günlek, Habib’ün Neccar, Debbus mahallelerinde avarızhane katsayısı 6,5; Cami-i Kebir de 7; Kastel ve Saha mahallelerinde ise avarızhane katsayısı 8 di. Avarız vergisi veren nüfus 454,5 haneydi. Toplam nüfus 2842,25 ki şidir. Her bir hane 6 ki şi kabul edildi ğinden şehrin tahmini nüfusu 17053,5 ki şiden olu şmaktaydı. 1709 senesinde Antakya şehrinde toplam 23 mahalle olup, mahallelerde ki nüfus 251,5 hane, 1 sülüs avarız hanesi sayılmıştır. Bu tarihte kaç gerçek hane’nin bir avarız haneyi olu şturdu ğu tespit edilemedi. Hulâsa, Antakya şehrinde 1678’de 5, 1700’de 6,58 ve 1736 da ise 8,56 gerçek hane ve 1 avarız hane oldu ğu tesbit edildi. Avarız hane katsayılarında ki de ğişiklikler, bize sebebi ne olursa olsun halkın ekonomik durumunun kötüle şti ğini ve halkın giderek fakirle şti ğinide göstermektedir. 1709 senesindeki 424 nüfus hakkında fikir vermek amacıyla tesbit edilen avarız hane katsayılarını çarparak bazı nüfus hakkında tahmini rakamlar verilecektir. 251,5x5= 1257, 5,6 katsayı x 1257,5 = 7545 ki şi 300 muaf olan nüfus 300 + 7545 = 7845 ki şidir. 251,5 x 6,58 = 1654,87 ki şi 1654,87 x 6 = 9929, 22,300 + 9929,22 = 1229,22 ki şidir. 251,5 x 8,56 = 2152,84, 2152,84 x 6 = 12917 ki şi, 300 + 12917= 13217 ki şilik nüfus çıkmaktadır. Şunu belirtmek lazım ki nüfusla ilgili hesablamalar tahmini de ğerlerdir. Sicillerdeki avarız hane kayıtları esas alınarak nüfus hesablamaları yapmanın bir takım sakıncaları vardır. Sakıncalardan birincisi kaç gerçek hanenin bir avarız hane yaptı ğı hususudur. Çünki avarız hane sayısını bulmak için sicillerde her zaman sistemli kayıtlar bulunmamaktadır. Yukarıda belirtilen 1709 senesine ait örnekteki gibi. Bazı sicil kayıtlarında 1736-1749 senelerinde oldu ğu gibi şehirdeki mülk ve kiralık ev sayıları verilirken, di ğer sicil kayıtlarında ise 1743-1762 senelerinde ise şehirdeki mahallelerde iskân edenler ve faaliyet gösteren esnaf sayıları verilmi ştir. 1736-1749 senelerindeki kayıtlarda mülk ve kiralık ev sayıları

424 A. Ş.S 1 302/107, 303/108, 304/108.

96

toplanarak, çıkan sonuç yine verilen avarız haneye bölünüp tahmini gerçek hanenin hesablanması yoluna gidilmi ştir. Köylerin tahmini nüfusunu hesab etmek çok daha sıkıntılıdır. Köylerin ve şehrin nüfus hesablamasında 1678 ve 1700 senelerine ait bu avarız defterleri tahmini nüfus hesablamalarında kar şıla şılan bazı problemlerin çözümünde yardımcı olmu ştur.

Tablo. 18 (1736) Senesindeki Mahallelerin Demografik Yapısı

Gerçekhane sayıları

Sıra no Mahalle adı Mülk Mülk Evlerinin Sayıları KiracıEvlerin Sayıları Mülk evlerindeki tahmini nüfus (6 katsayısına göre) Kiracıevlerindeki Tahmini nüfus(6 Katsayısına göre) Mahallenin toplam nüfusu 1 Dörtayak 75 240 450 1140 1850 2 Meydan 34 151 204 906 110 3 Uncular 26 19 156 114 270 4 İmran 14 8 84 48 132 5 Debbus 24 14 144 84 228 6 Oruç o ğlu 20 15 120 90 210 7 Kara Ali 19 15 114 90 204 8 Keçeci 30 40 180 240 420 9 Cinci 16 20 96 120 216 10 Rikabiye 24 30 144 180 324 11 Hocaabdi 32 43 192 258 420 12 Kapu bölü ğü 19 3 144 18 132 13 Akbaba 21 2 126 126 252 14 Kantara 61 35 366 210 576 15 Mahsen 89 66 534 396 930 16 Günlük 11 112 66 672 738 17 Sofular 35 92 210 552 762 18 Şeyh Ali 16 33 96 198 394 19 Saha 20 11 120 66 186 20 Kanavat 60 131 360 786 1146 21 Cami-i Kebir 35 11 210 66 276 22 Kastel 38 25 228 150 378 23 Şirince 15 13 90 78 168 24 Sarı Mahmud 35 20 210 120 330 25 Şenbek 23 20 138 120 258 26 Hammare 14 19 84 114 198 27 Mukbil 19 4 114 24 138 28 Tabi-i Sofular 56 4 336 246 582 29 Sekakin 19 3 114 18 132

Toplam 900 1255 5400 7530 12930

97

Tablodan da anla şıldı ğı üzere 1736 senesinde Antakya’da, 29 mahallede toplam 900 mülk ev ile 1255 kiralık ev ve 251,5 avarız hane hesaplanmı ştır. Buna göre toplam olarak 2155 ev 251,5 avarız hanesi sayılmı ş olmaktadır. Bu hesaba göre yakla şık 8,56 gerçek hane (2,55+251,5=8,56 ev) bir avarız hane sayılmı ştır. 425 2155 hane 6 kat sayısı ile çarpıldı ğında 12930 ki şilik nüfus ortaya çıkmaktadır. Bu nüfusu 300 ki şilik vergiden muaf nüfus da eklendi ğinde şehrin tahmini nüfusu 13230 ki şiden meydana geldi ği görülmektedir. 1743 senesinde 426 şehirdeki esnaf sayısı 2332 ki şi, mahallelerde ise 373 ki şi bulunmaktadır. Toplam 2705 ki şi dir. Bu sayı 6 kat sayısı ile çarpılıb ve muaf nüfus eklendi ğinde şehrin tahmini nüfusu 16530 ki şi oldu ğu ortaya çıkmaktadır. 1749 senesinde 427 şehirde toplam 33 mahallede 937 mülk 1030 kiracı, toplamda ise 1967 hane bulunmaktadır. Yapılan hesaplama da 1967x6=11802, 11802x300=12102 ki şi şehrin tahmini nüfusudur. Aynı tarihli imdad-ı hazineyye verginin toplanması için tertip edilmi ş “Mahallat ve Esnaf Tevzî Defterinde ” 1367 esnaf ve 1483 mahallede oturan ki şilerin sayısı kaydedilmi ştir. Hesaplamaya göre şehrin tahmini nüfusu 17400 ki şidir. 1762 senesinde 428 şehrin nüfus hesaplamasında imdad-ı hazariyye ve diğer masrafların tahsili için düzenlenen esnaf ve mahallat defterlerinden yararlanılacaktır. Bu listelerde mahalleler 1150 ki şi, esnaf 1160 ki şiden olu şmaktadır. Toplam ise 2310 kişidir. Bu 2310 ki şiyi 6 katsayısı ile çarptı ğımızda şehrin tahmini nüfusunun 13860 ki şi oldu ğu görülmektedir. Bunun 300 muaf nüfusa eklendi ğinde şehrin tahmini nüfusunun 14160 ki şi oldu ğu görülmektedir. 1764 senesinde 429 şehrin nüfusu hesaplamasında imdad-ı hazariyye ve diğer masrafların tahsili için düzenlenen esnaf tevzi defterinden yararlanılacaktır. Bu tevzî listelerine göre; re’aya, e’imme, sadat, yeniçeri ve sipah olmak üzere halk sosyal gruplara ayrılmı ştır. İmdad-ı hazariyye tevzî listesinde esnaf olan 1150 reaya, 42 e’imme, 122 sadat, 12 sipah ve 449 yeniçeri bulunmaktaydı.

425 A. Ş.S 2 66/52. 426 A. Ş.S 3 101/77. 427 A. Ş.S 4 240/130. 428 A. Ş.S 7 51/27. 429 A. Ş.S 8 141/103.

98

Ayrıca atıl olarak 140 reaya, 75 yeniçeri, 37 e’imme, 29 sadat ve 10 sipah’ın sayısı da verilmi ştir. Bu verilere göre Antakya şehir merkezinde 1290 rea’ya, 79 e’imme, 574 yeniçeri, 51 sadat ve 22 sipah bulunmaktadır. Ayrıca sosyal sınıfı belirtilmeyen 14 ki şilik Celi Efendi Kiracılarınıda bu gruba dâhil etmek gerekmektedir. Buna göre 1839 esnaf ile 291 nefer atıl ki şi, olmak üzere 2130 ki şi bulunmaktadır. Bu 2130 haneyi 6 katsayısı ile çarpıldı ğında 12780 ki şi tutulmaktadır. Bu çıkan sonuca şehirde vergiden muaf olarak kabul edilen 300 ki şiyi de eklendi ğinde şehrin tahmini nüfusunun 13080 oldu ğu görülmektedir. 1775- 1806 senelerine ait sicil kayıtlarında şehrin nüfusu ile ilgili avarız kayıtları bulunmamasından dolayı bu yıllara ait nüfusu hesaplanamamı ştır. Antakya şehir nüfusu XVI. yüzyılda yakla şık olarak 6500-7500 ki şi arasındadır. 1527 senesinde 6443, 1537’de 7637, 1552’de 6093 ve 1570’de ise 7054 idi. 1678’de şehrin nüfusu 9636, 1700’de nüfus 17053’e çıkmı ştır. 1736’da şehrin nüfusu 13230, 1773 senesinde nüfusu 16530 yükselmi şti. 1749’da 17400, 1762’de ise 14160 ki şi ve son olarak da 1764’de şehrin nüfusu 13080 idi.

1.4.1.2. Köylerin Nüfusu

XVI. yüzyılda Antakya Kazası nüfusunun en yüksek oldu ğu yıl 1537 senesidir. 430 Nüfus yo ğunlu ğunun en yüksek oldu ğu nahiye Kuseyr, onu sırasıyla Cebel-i Akra, Altınözü ve Süveydiye takip eder. Nahiyelere göre bu da ğılım XVII-XVIII. yüzyıllarda da devam etti ği görülmektedir. 1537’de köylerin Müslim nüfusu 12323 ki şi, Gayr-i Müslim nüfus 1902 ki şi olup, nüfus içerisinde oranı % 13,3 dür. Köylerin tahmini nüfusu 14225 ki şidir. 431 1678 senesine ait mufassal avarız defteri Antakya Kazası’nın köylerinin, vergi mükellefi nüfus, vergiden muaf nüfus Müslim ve Gayr-i Müslim nüfusun hesaplanmasında bilgiler içermektedir. 432

430 BOA. TD 397, s.322-418. 431 1537 senesinde kazada Gayr-i Müslim nüfus ve iskân oldukları köyler; Seldiren hane 33 mücerred 16, Sablıca hane 22 mücerred 7, Hacıhabiblü hane 14 mücerred 6, Mi şrakiye hane 16, mücerred 7, Kıbab hane 37 mücerred 23, Suriye hane 111 mücerred 49, Bedevi hane 31 mücerred 6 ve Karsubölü ğü hane 33 mücerred 6 dır. Toplam 297 hane ve 120 mücerredden olu şmaktaydı. BOA. TD 397, s.322-418. 432 BOA. MAD nr. 678, s.82-135.

99

XVIII. yüzyılda kazanın köy nüfusunun hesaplamasında 1704-1803 seneleri arasındaki şer’iyye sicillerinde avarız ve nüzül defterlerinden istifade edilmi ş ve tablo düzenlenmi ştir. (bkz.Ek I). Tabloda avarız hanelerinin nahiye ve yıllara göre da ğılımı gösterildi. Nüfus hesaplanmasında avarız haneler esas alındı. Yukarıda belirtilen ölçüler çercevesinde köylerin tahmini nüfusu hesap edilmi ştir. 1678 tarihili avarız defterine göre Kuseyr nahiyesinde avarız hane sayısı 110’dur. Nahiyede toplam avarız vergisi mükellefi nüfus 1300 ki şidir. Bu ki şilerin 1278 hanesi Müslüman, 22 ki şi ise Gayr-i Müslim’dir. Avarız vergisinden muaf olan hane 27’dir. Avarız vergisi veren ve bu vergiden muaf olanların toplamı 1377 haneydi. Altınözü nahiyesinde avarız hane sayısı 63’dür. Nahiye de 755 hane vergi vermektedir. Bu ki şilerin 719 hane Müslüman, 70 hane Gayr-i Müslim dir. Vergiden muaf olan 51 hane vardır. Avarız vergisi veren ve muaf olan nüfus sayısı 806 hane dir. Cebel-i Akra nahiyesinin avarız hane sayısı 43,5 hanedir. Nahiye de avarız vergisi veren 675 hane vardır. Bu hanelerin 636’sı Müslüman, 37 ise Gayr-i Müslim dir. Vergiden muaf olan hane sayısı 33, avarız vergisi veren ve muaf olan hane sayısının toplamı 708 dir. Süveydiye nahiyesinde avarız hane sayısı 53,5 hanedir. Nahiyede avarız vergisi veren 753 hane bulunmaktadır. Bu hanelerin 594 Müslüman, 108’i Gayr-i Müslim dir. Avarız vergisinden muaf olan hane sayısı da 51 dir. Buna göre; Kuseyr nahiyesinde 8262 ki şi bulunmakta, bu nüfusun 7668’i Müslüman, 544’ü ise Gayr-i Müslimdi. Altınözü nahiyesinde 4836 ki şi olup bu nüfusun 4314 Müslüman, 522’si ise Gayr-i Müslimdir. Cebel-i Akra nahiyesinde 4248 ki şi bulunmakta bunun 3816 ki şisi Müslüman, 432 ki şi ise Gayr-i Müslim nüfusudur. Süveydiye nahiyesinde 4818 ki şi olup bu nüfusun 3564 ki şi Müslüman, 954 ki şisini ise Gayr-i Müslimdir. 1678 senesinde Antakya Kazasının köylerinin nüfusunun toplamı 21864 ki şiden meydana gelmekte bu nüfus 19362 ki şisi (%88,6) Müslüman, 2502 ki şisi ise (%11,4) Gayr-i Müslim dir.

100

1709 senesinde 433 köylerin avarız hane sayısı 202 hane, rub 1 hane idi. Yapılan hesaplamada nüfusu 14546 ki şi dir. 1736 senesinde 434 köylerin avarız hane sayısı 191 hane nüfus ise 13752 ki şi dir. 1749 senesinde 435 köylerin avarız hane sayısı 200 hane rub 1,5 tahmini nüfus ise 14418 ki şi dir. 1754 senesinde 436 köylerin avarız hane sayısı 196,25 hane nüfus ise 14130 ki şi dir. 1762-1764 senelerinde 437 köylerin avarız hane sayısı 175 hane dir. Nüfus ise 12600 ki şi dir. 1802 senesinde 438 ise köylerde 180,5 avarız hanesi vardır. Nüfusu ise 12996 ki şi dir.

1.4.1.3. Kazanın Tahmini Nüfusu

1537-1764 seneleri arasında Antakya Kazası’nın şehir ve köylerinin nüfus de ğerleri ve kazanın tahmini nüfusu tablo halinde getirip de ğerlendirilecektir. Tablo 19 (1537-1764) Antakya Kazası’nın Tahmini Nüfusu TAR İH ŞEH İR KÖY TOPLAM 1537 7637 14225 21862 1678 17053 21864 38917 1736 13230 13752 26982 1749 12102 14418 26520 1762 14160 12600 26760 1764 13080 12600 25680

Tablodan anla şıldı ğı üzere 1537-1764 senesinde şehir merkezinde ya şayan nüfus ortalama 7500-17000 arasında de ğişmektedir. XVIII. yüzyıl boyunca şehir nüfusu 1678 senesi hariç, ortalama 12000-14000 arasındadır. 1736 senesinde şehirde ki mahallelerde toplam olarak 900 mülk eve kar şılık 1255 kiracı evi, yine 1749 senesinde toplam olarak 937 mülk eve kar şılık, 1030 kiracı evi bulunmaktaydı. Rakamlardan da anla şıldı ğı gibi, kiracı nüfusun hareketli, gezgin bir nüfus oldu ğunu dü şünülebilinir. İdarî, malî, askerî ve sosyal şartlara göre bu

433 A. Ş.S 1 303/108, 305/110. 434 A. Ş.S 2 253/111. 435 A. Ş.S 4 216/150. 436 A. Ş.S 6 4/3. 437 A. Ş.S 7 39/20, 40/21, 41/22, A. Ş.S 8 142/104. 438 A. Ş.S 10 16/12, 25/23, 44/43.

101

nüfus, azalıp-ço ğalabilir. Bu nedenle şehir nüfusu, do ğum, ölüm gibi tabî hadiseler ile salgın hastalık, deprem gibi tabî afetlere ba ğlı olmaksızın kısa sürede azalıp ço ğalabilir. Sicil kayıtlarına göre 1709-1806 seneleri arasında şehirde ki mahallelerde ortalama 2000-2600 arasında mülk ev bulunmaktadır. Köylerde ikamet eden nüfus yine 1678 yılı hariç ortalama 12000-145000 arasında de ğişmekteydi. Köylerin nüfus hareketlerini etkileyen, do ğal afetler, asayi şsizlik gibi sebeplerden dolayı köy nüfusunda, 1762-1802 arasında dü şüş görülmü ştü. Köy nüfusunun azalıp şehir nüfusunun artı şı ve şehirde kiralık eve sahibi ki şilerin fazlalı ğı, kırsaldan şehre göç ihtimalini güçlendirmektedir. 1678 senesi hem şehir, hemde köy nüfusun en yüksek oldu ğu senedir. 1678-1736 seneleri arasında şehirde 3823 ki şinin azaldı ğı görülmektedir. Köy nüfusun da bu dönemde 8112 azalma görülmektedir. Yine 1678 senesi hariç kazanın tahmini genel nüfusu ortalaması 22000-27000 ki şi arasındadır. Nüfusula ilgili di ğer bir husus ise kazada ya şayan Gayr-i Müslimlerdir. XVIII. yüzyılda Antakya Kazasında ki zimmî nüfusun hesaplanmasında sicil kayıtları ve avarız defterlerindeki cizye kayıtlarından yararlanıldı.439 Buna göre 1678 de 7200, 1736-1746 senelerinde 8400, 1763-1765 senelerinde 7200, 1802- 1804 senelerinde 6600 idi. Gayr-i Müslim nüfusun kazanın genel nüfusu içerisinde oranı %25’lik dilimi olu şturmaktaydı. Görüldü ğü kadarıyla; Antakya Kazasında zimmî nüfus oranı toplam nüfus içerisinde % 25’lik dilimi olu şturmaktaydı. Antakya Kazası XVI-XVII. yüzyıllar arasında sürekli bir nüfus artı şına sahne olmu ştur. 1526-1536 senelerinde büyük bir artı ş, 1550 senesinde kısmi bir dü şüş ve bu tarihten sonra sürekli nüfus artı şının oldu ğu anla şılmaktadır. Özellikle kaza nüfusu XVII. yüzyılın ikinci yarısında önemli bir oranda artı ş kaydetmi ştir. Bu artı ş, do ğal bir nüfus artı şı olmasının yanı sıra, Antakya’nın önemli bir cazibe merkezi olmasıyla da ilgili olmalıdır. Zira, iklim şartlarının müsait olması ve hac yolu üzerinde bulunması gibi muhtelif sebebler bunda rol oynamı ştır. Hatta Antakya, köy ve mezra sayısı olarak Haleb Eyaleti’ne ba ğlı kazalar içerisinde ilk sırada gelmekte olup, nüfus itibariylede Haleb’ten sonra ikinci büyük şehirdir.

439 A. Ş.S 1 248/83, A. Ş.S 2 165/116, A. Ş.S 5 182/105, 183/105, A. Ş.S 7 205/113, 206/113, A. Ş.S 8 12/5, 84/57, A. Ş.S 10 223/190, BOA. MAD 678.

102

Kazanın XVIII. yüzyıldaki nüfusu, XVI. yüzyıla göre yüksek, ancak XVII. yüzyıla göre ise dü şükdür. XVIII. yüzyılda küçük dalgalanmalar hariçinde büyük bir nüfus artı şı veya dü şüşü gözlenmemi ştir. Netice itibariyle, Antakya şehri, XVII-XVIII. yüzyıllarda nüfus yapısı mukayese edildi ğinde Haleb’ten küçük, çevresinde yer alan Hama 440 , Trablus şam, şehirleri ile Denizli ve Harput şehirlerinden de büyük oldu ğu anlaşılmaktadır. 441

1.4.1.4. Sosyal Hareketlilik

Hareketlilik ve sosyal hareketlilik ifadelerinin temelinde bir dinamizim vardır; burada devamlı hareket eden, de ğişen bir toplum akla gelmektedir. Buna binaen, asıl konuya girmeden, hareketlilikle ne ifade edilmeye çalı şıldı ğının izah edilmesi gerekmektedir. Sosyal bilimlerde hareketlilik, toplumda fertlerin veya grupların her alanda yer de ğiştirmeleri şeklinde tarif edilmektedir. Bu, co ğrafî alanda bir de ğişim olabilece ği gibi mesle ğini, sınıf veya soyal tabakasını, ekonomik durumunu ve hem mesle ğini hemde oturdu ğu yeri aynı anda de ğiştirme şeklinde de olabilir. Osmanlı Devleti’nin uzun tarihi süreci, zaman zaman hızlı, zaman zaman da çetin, ama yava ş karakterde sosyal hareketlere sahne olmu ştur. Fakat, sistem genelde her türlü hareketlili ği engellememekle birlikte, askariye indirme dü şüncesiyle hareket etmi ştir. Bu sebeple, gerek co ğrafi alanda gerekse, sosyal alanda olsun bütün yer de ğiştirmeler sıkı denetime tabi tutulmu ştur. 442 Bu sebeple, inceleme döneminde Antakya’da, büyük neticeler do ğuran geni ş çaplı sosyal hareketlili ğe tesadüf edilmemi ştir. Ancak, boyutları küçük, etkileri sınırlı da olsa bazı insanların bir yerden kalkıp, ba şka bir yerlere gitmekte oldukları anla şılıyor. Ancak bu konunun izahı için birkaç sorunun cevabının aranması lazımdır. Antakya’ya göç edenler nereden geliyordu? Antakya’dan göç eden insanlar nereye göç ediyorlardı? Şehir içinde nasıl bir hareketlilik boyutu vardı? Bu kısımda bu soruların cevabı aranacaktır.

440 Enver Çakar, “16 ve 17. Yüzyıllarda Hama”, Fırat Üniversitesi Orta Do ğu Ara ştırmaları Dergisi , III/1 (Elazı ğ 2005), s.19-65. 441 Enver Çakar, “XVII. Yüzyıl Ortalarında Trablus şam Şehrinin Sosyal ve İktisadi Yapısı”, Tarih Ara ştırmaları Dergisi, 35 (Ankara 2004), s.45-69. 442 M.Tu ş, Konya , s.174.

103

Şunu belirtmek lazım ki, bu konuda yapılan de ğerlendirmelerin hiç birisinde, meselenin gerçek boyutu rakamlara dayalı olarak tespit edilememi ştir. Bu konuda inceleme kaynakları olarak sicillerdeki tereke defterleri, müfredat defterleri, malî içerikli kayıtlar, çe şitli mülk satı ş vesikaları ve benzeri belgelerden istifade edilmi ştir. Müfredat defterlerinde ki mahalle kayıtları üzerinde yapılan incelemede 1736 senesinde şehirde 900 mülk ve 1255 kiracı evi 443 , 1749 senesin de ise 937 mülk, 1030 kiracı evinin 444 oldu ğu görülmektedir. İki kayıtta da kiracı evi sayısının mülk evi sayısından yüksek oldu ğu anla şılıyor. Şehirde ki kiracıların, şehirde evi olmayan ki şiler mi, yoksa di ğer bölgelerden gelen nüfus mu oldu ğu tesbit edilememi ştir. Terekelerde yapılan incelemelerde, çok az insanın birden fazla eve sahip oldu ğu ve ev fiyatlarının çok yüksek oldu ğu tesbit edilmi ştir. Kiracıların ev alabilecek ekonomik güclerinin olmamasından dolayı kiracı olmak mecburiyetinde oldukları dü şünülebilir. Kiracı evleriyle ilgili; Tu ş, kiracıların vakıf evlerinde ikâmet ettiklerini 445 , Demirel ise kiracıların tek odalı damlarda oturduklarını ifade etmi şlerdir. 446 Bir çok tereke kayıdı ve satı ş hüccetinde evlerin büyük ço ğunluğunun hisseli oldu ğu, bu sebebten dolayı da insanların eve sahip olmada zorlandıkları anla şılıyor.447 Bu iki görü şü de destekleyen 1678 senesine ait mufassal avarız defterlerindeki kayıtlara göre; muhtelif evlerinden ba şka şehirde, ortak kullanım alanı olan “kaysarlık” ve “hav ş” (oda ve kulübeler) insanlar ikamet etmekteydiler. Şehirde 30 tane hav ş ve kaysarlık vardı. 448 Bunlardan kaysarlık dı şardan gelen tüccarların ikâmetleri süresince dükkan ve oda kiraladıkları hanlar olmakla birlikte, yoksul yabancıların, Arap ve Bedevilerin kaldıkları yerlere de

443 A. Ş.S 2 66/52. 444 A. Ş.S 4 240/130. 445 M.Tu ş, Konya, 175. 446 Ö. Demirel, Esnaf Te şkilatı , s.10. 447 Geniş bilgi için çalı şmanın mesken kısmına bkz. 448 . 1678 senesinde şehirdeki Kaysarlık ve hav şların toplamı 30 idi. Mahallelere da ğılımı ise şöyledir; Dörtayak 7, Hammare 5, Gaydur 1, Uncular 2, İmran 1, Kastel 2, Meydan 3, Mukbil 5, Sekakin 1, Sofular 2 ve tabi-i Sofular 1. BOA. MAD nr. 678, S.25-45.

104

kaysariye deniliyordu. 449 Hav ş ise yarı kır hayatı ya şayan fakir halkın oturdukları küçük evlerin yer aldı ğı geni ş alanları ifade ediyordu. 450 Antakya şehrindeki kaysarlık ve hav şlar, mülk ve vakıf olmak üzere, iki çe şitti. Hav ş ve kaysarlıklarda da toplam olarak 141 ev (109’u kaysarlıklarda, 32’i de hav şlarda) ve 128 oda (95’i kaysarlıklarda ve 33’ü de hav şlarda) ile 66 tane kulübe yer almaktaydı. 451 Şehirde oturanların büyük ço ğunlı ğu kiracıydı. Ama, ev satı şları da hiç eksik de ğildi. Evlerini satan ki şilerin ba şka bir yere mi ta şındıkları yoksa şehirde kiracı olarak mı kaldıkları tesbit edilemedi. Ancak, köylere ait malî ve e şkıyalık hareketlerini içeren belgelerde “meni mürûr” tabirini içeren bir çok kayıt bulunmaktadır. 452 Bu tabirden Antakya köylerin de ikâmet eden nüfusun iskân yerlerini terk ettikleri, boşalan köylerin mezra olarak kayıd edildikleri görülmektedir. 453 Özellikle XVII. yüzyılda Antakya Kazası köylerinde büyük sarsıntı ve göç hadiselerinin ya şandı ğı ve bunun neticesinde birçok köyün harap duruma dü ştü ğü anlaşılmaktadır. Bu tarz bir durumun ortaya çıkmasında hiç şüpesiz e şkıyalık hareketleri, uzun süren harpler, iç isyanlar 454 ve a ğır vergi yükümlülükleri kar şısında fakirle şen halkın artık vergilerini ödeyemez duruma dü şmesidir. Bu yüzyılın ba şlarında birçok harap ve bo ş olan köyler bazı tedbirler sayesinde (vergi muafiyeti) yeniden iskâna açılmı ştır. Nitekim, Kuseyr nahiyesinde 14 köy, Altınözü nahiyesinde 9 köy, Cebel-i Akra nahiyesinde 17 köy ve Süveydiye nahiyesinde ise 13 köy, 1616 ve 1657 senelerinde mevcut olmayan, ancak 1678’de yeniden iskâna açıldi ğı

449 A. Raymond, Arap Kentleri, s.228. 450 A. Raymond, Arap Kentleri, s.230-231. 451 BOA. MAD nr. 678, s.25-39. 452 BOA. Haleb Ahkâm Defteri nr. 1 Belge 2 s.114, Belge 3 s.66 v.d, BOA. Cevdet Zaptiye nr. 1560, 1156, 385, 1608, 1569, BOA. Cevdet Dâhiliye nr. 316, A. Ş.S 8 136/99, A. Ş.S 3 163/135, 182/155. 453 1753 senesinde nahiye ayrımı yapılmadan 38 köyün “hal-i harab” olarak kayıt edilmi ş ve yeniden iskana açılmı ştır. Bkz. A. Ş.S 5 256/167, 257/167, 258/167, 259/167. 454 XVII. yüzyılda Haleb ve çevresinde meydana gelen önemli isyanlar olmu ştur. 1605-1607 yılları arasında Canbolato ğlu Ali Pa şa ve aynı yüzyılın ortalarında ise Abaza Mehmed Pa şa isyanları meydana gelmi ştir. Geni ş bilgi için bkz. E. Çakar, “Antakya Kazasında İskân ve Nüfus”, s.11-13.

105

görülmektedir. 455 Di ğer taraftan, Antakya Kazasındaki 26 köy 1616 ve 1657 senelerinde görülmesine karşın, 1678’de harp durumdadırlar. 456 Nüfusu bo şalan köy sakinlerinin de şehre göç ettikleri de dü şünülebilir. Ayrıca, yerlerini terk edenlerin bazılarının kalıcı olmadı ğı, devlet tarafından yeniden iskân yerlerine yerle ştirildikleri takip edilebilmektedir. 457 Bunların dı şında, ticaret için imparatorlu ğun birçok yerinde Antakya’ya gelen tüccar vardı. Bunlar dâimi yerle şmek amacında olmadıkları için ya han odalarında, ya kahvehanelerde, ya ev kiralıyarak, ya medrese, ya da birilerinin yanında misafir olarak kalmaktaydılar. 458 Kayıtlarda, birçok yabancının “hacc-ı şerif” maksadıyla gidiş veya dönü ş sırasında Antakyada vefat ettiklerine dair terekeler kısmında da îzâh edildiği gibi kayıtlar bulunmaktadır. Antakya bölgesi, a şiretlerin yo ğun iskân oldukları yerdi. A şiretlerin ya şam tarzından dolayı yaylak-kı şlak hareketlerinde bulundukları bilinmektedir. Bu gurupların kaza dahilinde veya dı şında göçlerine sebeb olacak, malî, idarî ve güvenlik sebeblerinden dolayı sürgün edildikleri, tefti şe u ğradıkları veya iskâna mecbur bırakıldıklarıyla ilgili kayıt bulunmaktadır. 459 A şiretlerle ilgili devletin yapmı ş oldu ğu uygulamalar, kazanın nüfus hareketini etkilemi ş olmalıdır.

455 XVII. yüzyılda defterlerde yer almayan ancak XVI.yüzyılda mevcut ve meskün olan köyler için bkz. E. Çakar, XVI. Yüzyılda Haleb Eyaleti , s.340-347; E.Çakar, “Antakya Kazasında İskân ve Nüfus”, s.11-13. 456 BOA.MAD nr. 678. 457 A. Ş.S 5 257/167, 258/167, 259/167. 458 A. Ş.S 2 17/12, 155/120, 225/164, A. Ş.S 4 80/38, 80/39, A. Ş.S 5 202/127, A. Ş.S 7 69/41, 244/150, A. Ş.S 8 108/80. 459 A. Ş.S 2 187/129, 255/186, 260/189, A. Ş.S 3 55/35, 101/77, A. Ş.S 4 122/62, 215/150, 227/157, A. Ş.S 5 126/78, A. Ş.S 6 23/19, 26/22, 30/24, A. Ş.S 7 40/21, 46/24, 112/63, A. Ş.S 8 21/13, 22/14, 23/15, 36/23, 76/51, 86/62, 141/104, A. Ş.S 9 15/8, 96/55, 147/92, A. Ş.S 10 16/12, 65/60, 80/73, 108/101, 123/113.

106

İKİNC İ BÖLÜM

2. SOSYAL YAPI 2.1. AİLE

Aile, toplumun temel müesseseleri arasında yer almaktadır. Bugün oldu ğu gibi dün de aile, aynı önemini korumu ştur. Sahip oldu ğu bu öneminden dolayı aile, bilim dünyasında çe şitli yönleriyle incelenmi ş ve genelde aynı çatı altında oturan bireylerin aileyi olu şturdu ğunda birle şmi şlerdir. Burada, bu gibi konuları tartı şmaktan ziyade, Osmanlı Devleti’nde, özelliklede XVIII. yüzyılda Antakya da ailenin nitelik ve niceliklerine dair tesbit edilen bazı hususiyetleri incelenecektir. Osmanlı ailesi hakkında; coğrafî alana, insanların ya şam tarzına ve üretim ili şkilerine göre şu tesbitler yapılabilir. Türk toplumu; çekirdek aile tipine ra ğmen, halen dirençle akrabalık ve geni ş aile kurumunun bütün dokusal ili şkilerini tarihsel tortu olarak barındırır. Ev içi üretim, sosyal ili şkiler, mahalle ve köy içinde ailenin konumu açısından bir cemaat ailesinin varlı ğını da ortaya koymaktaydı. Günlük ya şam ve üretimde Osmanlı ailesi, çekirdek ailenin ya şam kalıplarından çok, “ büyük aile” nin ya şam ve üretim kalıplarına uymaya meyillidir. Geleneksel şehir ve köylerde çekirdek aile, hayatın sürdürülemesi için uygun bir aile tipi değildi. Ailenin üretimi, yıllık üretim stoklarının hazırlanması, kırsal alandaki i ş bölümü, ailenin güvenli ğinin sa ğlanması bakımından üç ku şağın bir arada barınması gerekirdi. Bu kültür mirasının aktarımı içinde geçerliydi. Verginin tarh edildi ği birim çekirdek ailedir. Mali yönden “ avarız hane” gibi kümeler dahi belirli sayıdaki çekirdek aile hanelerinden olu şan mali mükellefiyetti. 1 Osmanlı ailesi hakkında yapılan çalı şmaların esas kayna ğını şer’iyye sicilleri olu şturmu ştur. 2 Özellikle Osmanlı ailesinde e ş seçimi, çocuk sayısı,

1İlber Ortaylı, Osmanlı Toplumunda Aile, İstanbul 2001, s.166; Mehmet Akif Aydın, “Aile”, DİA, c.2, İstanbul 1989, s.196-200; Hayri Ertan, Konya Şer’iyye Sicilleri I şığında Ailenin Sosyo-Ekonomik Yapısı (XVIII. Yüzyılın İlk Yarısı), Konya 2000, (Basılmamı ş Doktora Tezi); Abdurrahman Kurt, Bursa Sicillerine Göre Osmanlı Ailesi (1839-1876), Bursa 1998; Ali Çolak, Anadolu’da Örf ve Adetlerin Olu şması ve Me şrula şmasında Rivayetlerin Rolü (Dü ğün ve Nikah Örne ği), (Basılmamı ş Doktora Tezi), Ankara 2004, s.9. 2 Rifat Özdemir, “Tokat’ta Ailenin Sosyo-Ekonomik Yapısı (1771-1810)”, Belleten, c. CLIV, 211, Ankara 1991, s.993-1051; Adnan Gürbüz-Muhittin Tu ş, “Osmanlı Ailesinin Demokrafik Yapısı”, Sosyo- Kültürel De ğişim Sürecinde Türk Ailesi, c.I, Ankara 1992, s.97-161.

107

gerektiğinde e şlerden hangisinin bo şanmayı gerçekle ştirebildi ği ve erkeklerin çok kadınla evlenmesi gibi konular esas alınmı ştır. Bu bölümde, Antakya’da evlenme, bo şanma, çocuk sayısı, tek ve çok evlilik, nafaka, mehr, ailenin ya şadı ğı ev, ev e şyaları ve kıyafetleriyle ilgili konular ele alındı. İncelenen sicillerde vasi, nazır, kayyum ve nafaka takdiriyle ilgili yoğun bilgiler olmasına ra ğmen, evlenme ve bo şanma ile ilgili bilgi ve belgeler daha az oranda oldu ğu görülmektedir.

2.1.1. Olu şumu ve Da ğılması

2.1.1.1 Evlenme, Çok Evlilik , Bo şanma ve Çocuk Sayısı

Evlilik : Osmanlı toplumunun temeli sa ğlam bir aile birli ğine ve Osmanlı aile hukuku’da kaynak itibariyle İslam aile hukukuna dayanıyordu. İslam hukukun da kadın ve erke ğin evlenmesi için iki şahit dı şında ba şka bir salahiyet aranmazken, devletin kuruluşundan itibaren ya bizzât kadılar tarafından veya evlenecek olanların kadılardan aldıkları “izinname” ile yetkili imam tarafından kıyılırdı. Nikâhın kıyılmasını isteyen ki şiler ya bizzât kendileri yada vekilleri vasıtasıyla mahkemeye müracaat ederlerdi. 3 Kadı, şahitlerin evlenmelerine herhangi bir engel bulunmadı ğı4 takdirde, nikâhı kıyarak defterine kayıt ederdi. 5 İncelenen zaman dilimi içerisinde kazada ki

3 C. Immer, “Annulment of Marriage and İts Solutious in Ottoman Law”, Turcica , XXV, 1993, 39-74; Hasan Yüksel, “Vakfiyelere Göre Osmanlı Toplumunda Aile”, Sosyo-Kültürel De ğişme Sürecinde Türk Ailesi, c.2, Ankara 1992, s.468-503; Gül Akyılmaz, “Osmanlı Aile Hukukunda Kadın”, Türkler , c.1, Ankara 2002, s.365-374, Akyılmaz, ifade etti ği gibi Hanefi hukukçularından Ebu Hanife ve Ebu Yusuf’a göre erkek olsun kadın olsun temyiz gücüne sahip ve ergenlik ça ğına gelmi ş herkes aile hukuku bakımından tam ehliyetlidir ve velisinin rızası olmadan evlenebilir. Ebu Hanife ve Ebu Yusuf’un görü şlerini Osmanlı Devleti en sahih görü ş olarak kabul edip, uygulamı ştır. 4 İslam hukukunda, geçerli bir evlenme teklifi için iki şartın gerçekle şmesi gerekir. Birincisi evlenecek kimseler arasında kan ve süt hısımlı ğının bulunmaması; ikincisi de aynı kadına önceden bir ba şkası tarafından evlenme teklif edilmemi ş olması gerekir. Geni ş bilgi için bkz. Halil Cin , İslam ve Osmanlı Hukukunda Evlenme, Konya 1988, s.46-47. 5 İlber Ortaylı, “Anadolu’da XVI Yüzyılda Evlilik İli şkileri Üzerine Bazı Gözlemler”, Osmanlı Ara ştırmaları , I, 1980, s. 35-36; Mehmet Akif Aydın, “Osmanlı Hukukunda Nikâh Akitleri”, Osmanlı Tarih Ara ştırmaları , c. III, İstanbul 1982, s.5; Mehmet Akif Aydın, “Osmanlılarda Aile Hukukunun Tarihi Tekâmülü”, Sosyo- Kültürel De ğişim Sürecinde Türk Ailesi, c.II, Ankara 1992, s.134; İlber Ortaylı, “Osmanlı Hukukunda Gelenek Şeriat ve Örf”, Sosyo-Kültürel De ğişim Sürecinde Türk Ailesi , Ankara 1992, s.456; Hasan Yüksel

108

kıyılan nikahların çok az kısmı sicillere kayıt edilmi ştır. Anla şıldı ğı kadarıyla mahalle ve köylerde sakin olan halkın nikâh akidlerinin sicillere kayıt edilmesiyle ilgili bir zorunluluk bulunmamaktaydı. Sicillere kayıtlı nikâh akidlerinden örnekler verilerek XVIII. yüzyıl Antakyası’ndaki evliliklerin nasıl gerçekle şti ği hususu izâh edilecektir. Ergenlik ça ğına gelmi ş genç kızların (hind-i bali ğa) kendi iradesi do ğrultusunda karar verme ve hareket etme serbestisinin oldu ğunu, sicillere yansıyan nikâh akitlerinden ö ğreniyoruz. Genç kızların e ş seçimi veya seçilmi ş eşler kar şısında tercih haklarının oldu ğu mahkemeye yansıyan davalardan anla şılmaktadır. Mahkemenin kızların tercihlerini onadı ğı görülmektedir. Örne ğin; 1709 senesinde Cami-i Kebir Mahallesinde ikamet eden Ümmü Gülsüm adlı kadın, nikâhlanmak için mahkemeye geldi ğinde imam: “ ben senin ba şkasıyla ni şanlı oldu ğunu biliyorum ” diye nikâhını kıymamı ştı. Ancak kadın, ni şanlısından ayrıldı ğını ispat ettikten sonra nikâhı kıyılmı ştı.6 1710’da Kantara Mahallesi sakinlerinden Abdulmuttalib kızı Ai şe adlı yeti şmi ş kız ile yine, aynı mahalleden Veli o ğlu Mehmed iki şahit huzurunda nikâhlarını kıydırmı şlardı. Mehmed nikâh akdi şartlarından olan 25 kuru ş “ mehr-i müeccel ” ve 75 kuru ş “ mehr-i muaccel ”ı Ai şe’ye vermi şti. 7 1736’da Ali kızı Hatun, 250 kuru ş mehr-i muaccel ve 250 kuru ş mehr-i müeccel ile amcasının o ğlu Mehmed’le rızası olmadan vekâleten nikahlandırılır. Bu duruma razı olmayan Hatun mahkeme ve şahitler huzurunda şu ifadeyi verir; “ Ben halen 15 ya şında olup âkile ve bâli ğayım ve ihtiyarım, kendi yedimle olma ğla ben merkum Mehmed’e varmam” diyerek, nikaha kar şı çıkmı ş mahkemede 15 ya şındaki Hatun’un lehinde karar vermi şti. 8 1736’da Antakya’ya ba ğlı Kuseyr nahiyesinde Mekaberus karyesi halkından Sarı Hüseyin adlı ki şinin kızı Huriye, Mehmed adlı ki şi ile nikâhlanmı ş,

,“Vakfiyelere Göre Osmanlı Toplumunda Aile”, Sosyo-Kültürel De ğişme Sürecinde Türk Ailesi, c.2, Ankara 1992, s.468-503; İlber Ortaylı, Osmanlı Toplumunda Aile, İstanbul 2000, s.60-62, Ortaylı, incelemelerinde, 16. yüzyıldaki bazı şer’iyye sicillerinde yer alan aileye ili şkin hükümlerin zaman zaman fıkıh kitaplarındaki ahkâm-ı nikâhla ba ğda şmadı ğını belirtmektedir. Yazar Osmanlıda aile ve evlilik İslam’ın hüküm, kural ve içtihatları dı şında önemli ölçüde eski gelenekleri de izlemekte oldu ğunu ifade etmektedir. 6 A. Ş.S 1 235/79. 7 A. Ş.S 1 22/9. 8 A. Ş.S 2 48/39.

109

ancak rızası dı şında olan bu i şten dolayı, kız aynı köyden ba şkasıyla kaçmı ş, bu mesele Haleb divanına intikal etmi şti. Davanın sonunda kıza Mehmed tarafından verilen 100 kuru şluk mehr geri verilmek şartıyla, Mehmed nikâh akdinden vazgeçmi ştir.9 1744’de Sarı Mahmud Mahallesi sakinlerinden olup Müslüman olan Abdullah kızı Meryem adlı kadının, yine aynı mahalleden Mehmed’le 15 kuru ş mehr-i müaccel ve 5 kuru ş mehr-i muaccel karşılı ğında nikâhları kıyılmı ştı.10 Aynı tarihli ba şka bir nikâh akdi de Şenbek Mahallesi sakinlerinden Emine kızı Mehmed ile İsmail adlı ki şinin şahitlerin huzurunda 100 kuru ş mehr ile nikâhlarının kıyılmasıydı.11 Nikâh akdi meselesinde en önemli hususlardan birisi’de “mehr ” dir. Mehr; nikâh akti sebebiyle, erkek tarafından bizzat kadına ekonomik güvence özelli ğini ta şıyan para ve mal verilmesiydi.12 İslam hukukunun gelene ğine göre mehr iki kısma ayrılır. Bunlardan ilki, nikah akdi esnasında belirlenen miktarın bir kısmı peşin olarak erkek tarafından, kadına verilirse buna “merh-i muaccel”, bir kısmıda herhangi bir sebebten dolayı (bo şanma, ölüm) eşlerin ayrılması sonunda verilirse bunada “mehr-i müeccel” denilmektedir. 13 Eğer erkek sa ğlı ğında zevcesine nikâh kıyılırken belirlenen miktar üzerinden mehrini vermemi ş veya zevcesi bunu hibe etmemi ş ise mehr vefat halinde kocasının terekesinden tahsîl edilirdi. 14 1709’da Cami-i Kebir Mahallesi sakinlerinden İbrahim vefat etmi şti. İbrahim nikâh kıyılırken şahitlerin huzurunda karısı Fatıma Hatun’a 2000 akçe mehr-i muaccel tesmiye edilmi ş ve şahitlerin huzurunda nikâh kıyılmı ştı. Ancak İbrahim hayatta iken belirlenmi ş mehri ödememi şti. Kocanın ölümün’den sonra,

9 A. Ş.S 2 232/159. 10 A. Ş.S 3 2/1. 11 A. Ş.S 3 132/106. 12 Meral Altındal, Osmanlı’da Kadın , İstanbul 1994, s.41-44; Erdo ğan Kele ş, “XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Mu ğla’da Evlilik Kurumu”, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 2004/c.21, sa.1, s.183-202. 13 Bünyamin Karadöl, Şeyhü’l-İslâm Minkarî-zâde Yahya Efendi’nin Nikâh Akdi/Evlilik İle İlgili Fetvâları, (Basılmamı ş Yüksek Lisans Tezi), Adana 2006, s.29-34. 14 Vefat eden ki şinin malının cinsine ve kıymetine göre yukarıdan a şağıya do ğru tek tek yazılır, borçları ve defin masrafları çıkarıldıktan sonra kalan mebla ğ mirasçıları arasında taksim edilirdi. A. Ş.S 8 53/37, 72/48, 128/90.

110

terekesi mirascıları Fatıma Hatun ve çocukları Halil ve Mustafa’ya kalmı ştı. Fatıma çocuklarına bakmakla yükümlü oldu ğunu ve mehr’i olan 2000 akçe’nin terekeden kesilip kendisine verilmesini talep etmi şti.15 Aynı tarihli di ğer bir kayıtta Cami-i Kebir Mahallesi sakinlerinden Hatice Hatun mahkemeye gelerek vefat eden kocası Mustafa’nın kendisine vermesi gereken 60 kuru şluk mehr’in 30 kuru şu’nu vermedi ğinden kalan kısmını talep etmi şti.16 1743’de Yusuf’un şikâyeti ile mahkemede görülen davada ise; Kuseyr nahiyesinin Karsuyu karyesinde Kemal o ğlu Haven adlı ki şinin Yusuf’un kız karde şini Allah’ın emriyle nikâhlayıp mehrini verip ve masraf eyledikten sonra, Tufan karyesinde Ahmed gelip Yusuf’un kızkarde şini alıp gitmi şti ve verdi ğim mehr ve masrafları vermemek için inat edilmektedir diye şikâyette bulunmu ştu.17 1761’de hadisede ise Hamza A ğa kızı Zeyneb’in kocası Mustafa A ğa’nın ölümüyle beraber sa ğlı ğında alamadı ğı mehrini hibe etti ğini beyan etmi şti.18 Mahkemeye intikal eden kayıtlardan mehr miktarını tespit etmek mümkündür. Mehr miktarları küçükten büyü ğe do ğru, 5 kuru ş19 , 15 kuru ş20 , 20 kuru ş21 , 50 kuru ş22 , 55 kuru ş23 , 70 kuru ş24 , 100 kuru ş25 , 400 kuru ş26 , 500 kuru ş27 ve 2000 akçe idi.28 Bu verilere göre, Antakya da mehr miktarının ortalama 100 kuru ş civarında oldu ğu görülmektedir. Tabî bu oranlar evlenen erke ğin ekonomik durumu, piyasada ki paranın de ğeri, kadının dul ve bekâr olmasıyla paralellik arz etmektedir.

15 A. Ş.S 1 84/31. 16 A. Ş.S 1 147/53. 17 A. Ş.S 3 178/154. 18 A. Ş.S 7 46/24. 19 A. Ş.S 4 27/14, A. Ş.S 8 72/47. 20 A. Ş.S 3 12/5, A. Ş.S 9 32/17. 21 A. Ş.S 3 3/1, A. Ş.S 8 89/67, A. Ş.S 10 97/90. 22 A. Ş.S 1 171/60. 23 A. Ş.S 1 147/53, A. Ş.S 8 80/55. 24 A. Ş.S 3 29/15. 25 A. Ş.S 1 22/9, A. Ş.S 8 53/37, 108/80, 129/92. 26 A. Ş.S 2 48/39. 27 A. Ş.S 7 93/54, A. Ş.S 8 46/31, A. Ş.S 9 103/63. 28 A. Ş.S 1 84/31.

111

Osmanlı Devleti’nde ya şayan zimmîler, din, dil ve geleneklerini ya şama hususunda tamamen serbesttiler. Kendi kilise ve havralarında ayin yapma haklarına sahiplerdi. Aile hukuku ile ilgili bazı hususlar ço ğunlukla (nikâh akitleri) kendi cemaatleri içerisinde halledilirken, bazı meselerde de (alacak- verecek, katl, hırsızlık gibi) şer’i mahkemelere müracaat etmi şlerdir. XVIII. yüzyıla ait Antakya kadı sicillerinde zimmîlere ait nikâh akitleriyle ilgili kayıt bulunmamaktadır. Bu dönemde yayınlanan fermanlarda kadı ve naiplerin zimmîlerin nikâhlarını kıymaları yasaklanmı ştır.29 Ancak aynı dönemde Ankara ve Tokat Kazalarında evlenmeye aday zimmî kız ve erkekler kendi aralarında mehr kararla ştırıldıktan sonra kilise ve havraların yanı sıra kadı mahkemelerine de ba şvurmu şlardır.30 Çok Evlilik ; Osmanlı toplumunda birden fazla e şle evlenme, örfî bir ruhsat olup dörde kadar evlili ğe dinen izin verilmekteydi. Osmanlı aile yapısı için de teoride verilen bu iznin, Osmanlı toplumunda uygulamasının ne oranda olduğu sorusunun cevaplanması gerekmektedir. Barkan, Demirel ve Gerber’in Anadolu’nun farklı bölgelerinde Osmanlı ailesi üzerine yapmı ş oldukları çalı şmalarda tek ve çok evlili ğe dair farklı oranlar vermektedirler. 31 Tablo 20 Tereke Defterlerine Göre Çok Evlilik Oranları(1709-1806) Tereke Sayısı Tek E şli İki E şli Üç E şli 201 64 11 2

29 BOA. Cevdet Adliye nr. 4077, 2700. 30 Ömer Demirel, “1700-1730 Tarihlerinde Ankara’da Ailenin Niteliksel Yapısı”, Belleten , c.LIV, sa.211, Aralık, 1990, s.950-953. 31 Haim Gerber, “Social and Economic Position of Women in a Ottoman City, Bursa, 1600-1700”, International Journal of Middle Eastern Studies , no:12,1980, s.232-236, Gerber , XVIII yüzyılda Bursa şer’iyye sicillerini esas alarak yaptı ğı çalı şmasında (2000 tereke incelemi ştir) sadece 20 erke ğin iki veya daha fazla evli oldu ğu söylemektedir. Ömer Lütfi Barkan, “Edirne Askeri Kassamına Aid Tereke Defterleri (1545- 1659)”, Belgeler , sa.5-6, Ankara 1993, s.14. Barkan makalesinde; 1545-1659 seneleri arasında Edirne askeri kassamlığına ait tereke defterlerinin taksim kısımlarını esas alarak yaptı ğı incelemede, 1516 yeniçeri’ nin sadece 103 tanesi iki , 6 tanesi üç evli oldu ğunu beritmektedir. Ömer Demirel, “1700-1730 Tarihlerinde Ankara’da Ailenin Niceliksel Yapısı” , s.950-961. Ö. Demirel yaptı ğı incelemede Ankara’da 1700-1718 yıllarına ait, terekelerdeki 812 evli Müslümandan 715’i bir e şli, 84’ü iki e şli, 11’i üç e şli ve sadece 2 tanesi dört e şli oldu ğunu tesbit etmi ştir.

112

Tablodan da anla şıldı ğı üzere, 201 tereke defteri üzerinde yapılan incelemede kazadaki erkeklerin 64 erkek tek e şli, 11 erkek 2 e şli, 2 erkek ise 3 eşli oldu ğu görülmektedir. Antakya’da çok evlilige dair birkaç örnek vermek gerekirse; 1709 senesinde Cami-i Kebir Mahallesi sakinlerinden iken vefat eden İbrahim A ğa’nın terekesinde zevcesi Recep kızı Fatıma, di ğer zevcesi Abdullah kızı Fatıma ve öteki zevcesi Abdullah kızı Hadice olmak üzere üç e şi oldu ğu anla şılmaktadır. 32 1743’de Cebel-i Akra nahiyesine ba ğlı Betrir köyünde Halil o ğlu Hacı Köse Hasan’ın terekesinde zevcesi Kasım kızı Cennet di ğer zevcesi İbrahim kızı Huri adında iki hanımı olup e şler terekeden e şit oranda mîrâs almı şlardı.33 İki veya daha fazla kadınla evlenen erkeklerin kimliklerinden bu ki şilerin ehl-i şer ve ehl-i örf’e mensub olup zengin ki şiler oldukları anla şılmaktadır. İsimlerinin önünde veya sonunda, “ şeyh, elhac, es seyyid, bey veya a ğa” gibi ünvanlar bulunmaktadır.34 Tereke miktarlarına bakıldı ğında da ortalamanın üzerinde zenginli ğe sahiptirler. Çok e şli olan erkeklere bakıldı ğında; 2 e şli olanların dokuzu askerî, ikisi re’aya (çok zengin), 3 e şli olanlar askerî (ilmiye sınıfı) dirler. 3 e şli olaların çocuk sayıları (9 erkek, 3 kız, di ğeri 8 kız, 3 erkek) oldukca fazladır. 2 e şli olanların çocuk sayıları 2-5 arasında de ğişmekte ve kız sayısı erkek sayısından biraz fazla ve ayrıca büyük çocukların ço ğunlu ğunun da kız oldu ğu görülmektedir. Anla şıldı ğı kadarıyla, erke ğin iki veya üç kadınla evlenmesinin sebeblerinden birisi de erkek çocu ğa sahip olma tutkusu olmalıdır.35 Çocuk sayısı; Osmanlı tarihi demografi ara ştırmalarında, henüz ortak bir netice bulunamamı ş hususlardan birisi de ailelerin çocuk sayısının kaç oldu ğudur. Sicillerden çıkan sonuca göre; Antakya’da bir ailenin ortalama çocuk sayısı dörttür. 1’in altında veya 5’nin üzerinde çocuk sahibi olan aile sayısı azdır. Tereke, mîrâs, alacak-verecek meseleleriyle ilgili kayıtlarda elde edilen bilgilere

32 A. Ş.S 1 22/16. 33 A. Ş.S 3 30/15. 34 A. Ş.S 1 42/19,47/22, A.S.S.4 32/16 , A. Ş.S 2 47/39. 35 İbrahim a ğa’nın terekesi bu evlilik tipine örnektir. A. Ş.S 1 4/2.

113

göre, ailelerin 2-3-4-5 sayıları arasında çocuk sahibi oldukları anla şılmaktadır.36 Gayr-i Müslim ailelerde çocuk sayısı ortalama 3-4 arasında idi.37 Kazada karı-koca ve çocuklardan müte şekkil aile nüfusu ortalama Müslim veya Gayr-i Müslimler’de hane 6 ki şiden oluştu ğu anla şılmaktadır. Ebeveynleride aile içine dâhil edersek Müslüman bir ailede sayının daha fazla oldu ğu tahmin edilebilir. Bunun yanı sıra şehir ve köylerdeki ailelerin nüfus oranlarının aynı olmadığı, köylerdeki ortalama aile nüfusunun şehirden biraz daha az oldu ğu görülmektedir.(Bkz.Ek. III). Bo şanma; İslamda aile hayat boyu devam ettirmek niyeti ile kurulan bir müessese ise de evlili ğin her hangi bir safhasında karı ve kocadan biri veya her ikisi evlili ği sürdürmeyecekleri kanaatine varırlarsa, bo şanma bir çare olarak görülebilirdi.38 Osmanlı aile hukukunda üç çe şit bo şanma mevcuttu. Bunlardan birincisi, kocanın tek taraflı irâde beyanıyla karısını bo şamasıdır ki, buna daha ziyade “talâk” denilmektedir. Bu tip bo şanma için sebebin mevcut olması gerekmedi ği gibi, bir mahkeme kararına da gerek yoktur. 39 İkinci tür bo şanma; e şlerin kar şılıklı olarak anla şması suretiyle gerçekle ştirdikleri bo şanmadır ki buna “ muhâlaa ” 40 deniliyordu. Bu tür bo şanma talepleri daha çok kadın tarafından gelmekte ve kadın genellikle alması gereken mehr’den vazgeçerek kocasından kendisinin bo şanmasını talep etmektedir. 41 Üçüncü tür bo şanma ise; “ kazâî ” bo şanmaydı. Bu tür bo şanmada belirli sebeplerin

36 A. Ş.S 1 4/2, 71/27, 87/33, A. Ş.S 2 16/9, 22/16, 34/25 vb, A. Ş.S 3 12/5, 29/14, 30 /15. 37 A. Ş.S 3 25/13, 26/14, A. Ş.S 7 79/46. 38 Hamza Aktan, “İslam Aile Hukuku”, Sosyo-Kültürel De ğişim Sürecinde Türk Ailesi, c.II, Ankara 1992, s.406. 39 Mehmet Akif Aydın, “Osmanlı Hukukunda Kazai Bo şanma ve Tefrik”, Osmanlı Ara ştırmaları, V İstanbul 1986, s.2-3; R. Jennings, “Divorce in the Ottoman Sharia Court of Cyprus 1580-1640”, Studia Islamica , 78, 1993, s.155-167. 40 Bo şanma esnasında kadının kocasına belirli bir miktar mal vermesidir. Bkz. M. A. Aydın, “Kazai Bo şanma ve Tefrik”, s.3-4. 41 İbrahim Güler, “XVIII. Yüzyılda Aile: Sinop Örne ği”, Türkler, c.14, Ankara 2002, s.28-36. Güler; makalesinde ikinci tip bo şanma hadiselerinin imparatorlu ğun birçok bölgesinde oldu ğunu hakkında şer’iyye sicillerinde hayli bilgi bulundu ğunu belirtmektedir. Bu tarz bo şanmanın sadece Müslüman kadınlarda de ğil, Gayr-i Müslim kadınlar arasında ki bo şanma hadiselerinde de görülmektedir. Bu tip bo şanmalarda kadın mehri müeccel ve muaccele’den vazgeçmektedir.

114

ortaya çıkması ile taraflardan herhangi biri mahkemeye müracaat ederek hâkimden kendisini bo şamasını istemekteydi. E şlerden herhangi birisinin hastalı ğı ve kusuru, kocanın malî yükümlülüklerini yerine getirememesi ve e şine kötü muamelede bulunması gibi sebepler yanında, gaiblik ve terk gibi durumlarda da kazai bo şanma gerçekle şmekteydi.42 1709 senesinde Cami-i Kebir Mahallesi sakinlerinden İbrahim Be şe karısını bo şadığını bundan dolayı eşi Fatma’ya ödemesi gereken 2000 akçe mehri ödemek zorunda oldu ğunu kabul etmi ştir. 43 Aynı tarihli ba şka bir belgede Kuseyr nahiyesinde vâkî Marsava adlı köyde Huri adlı hatun kocası İsa ile hiç geçinemediklerini ve kocasından alaca ğı olan 1 gerdanlık, bir çift öküz, bilezik ve 50 kuru ş mehr’i ve nafakadan vazgeçip, bo şanma talebinde bulunmu ş ve mahkeme Huri Hatunu bo şamı ştı.44 1743’de Habib’ün Neccar Mahallesi sakinlerinden Merve Hatun mahkemeye müracaat edip kocası Ahmed ile gönül ba ğının kalmadı ğını evli kalmak istemedi ğini, kocasından alaca ğı 10 kuru şluk mehri ve nafakadan vazgeçti ğini ifade etmi ş ve şahitlerin huzurunda bo şanmı ştı.45 Aynı tarihli ba şka bir bo şanma davasında Sekakin Mahallesi sakinlerinden Osman Efendi, hanımı Zeynep’ten ayrılmak için 79 kuruş nafaka altın ve kürk baha vs. vererek bo şanmı ştı.46 1759’da Dut mahallesinde sakin olan Süleyman kızı Hafife adlı hatun, kocası Kâtib Mehmed’in kendisini bo şadı ğını, ancak 500 kuru şluk mal ve eşyasının kocası tarafından kendisine verilmedi ğini bildirmesi üzerine dava İstanbul’a intikal etmi şti. Antakya kadısına yazılan bu hükümde ise meselenin şer’i şerif üzere halledilmesini ve Hafife’nin kocasından alacaklarının tahsîl edilmesi istenmi şti.47 Zimmîlerde bo şanma; Katolik Hıristiyan toplumunda evlenme, Hz. İsa’nın kilise ve tanrı ile te şkîl ettiği farazî birli ğin ifadesi sayılmaktadır. Bu yüzdendir ki,

42 M. A. Aydın, “Osmanlılar da Aile”, s.446. 43 A. Ş.S 1 84/31. 44 A. Ş.S 1 171/60. 45 A. Ş.S 3 12/5. 46 A.Ş.S 3 29/15. 47 BOA. Haleb Ahkâm Defteri nr. 2 Belge 1 s.255.

115

Katolik kilise hukuku bo şanmayı kabul etmemi ş ve yasaklamı ştı. 48 Fakat Ortodoks Hıristiyanlarında bo şanma i şlemi olmu ştur. Hatta Osmanlı mahkemelerine de bo şanma için ba şvurular olmu ştur. 49 Sicil kayıtlarından anla şıldı ğı kadarıyla e şlerinden bo şanan erkeklerin büyük bir kısmı askerî zümreye aitti. Bo şanma talebinde bulunan kadınların ise gerekce olarak geçimsizli ği göstermi şlerdir. 2.1.1.2. Vasî, Nâzır, Kayyûm Tayini ve Nafaka Takdiri Vasî, nâzır veya kayyûm; Sahipsiz çocuklara büyüyünceye kadar mallarını tasarruf etmek ve onlara yevmiye olarak “ nafaka” ve “ kisve baha ” adıyla tayin edilen parayı sarf etmek üzere kadı veya naib tarafından uygun görülen bir ki şi “hüccet-i şer’iyye ” ile “ vasî-i muhtar ” olarak tayin edilmi ştir. 50 Ebeveynlerin birisinin veya her ikisinin vefat etmesiyle parçalanmı ş ailelerin ergenlik yaşına girmemi ş çocuklarının ebeveynlerinden kendilerine intikâl eden mirasları vardır. İş te bu süreç içinde, çocukların vesâyet haklarını kullanma ehliyetini üzerine alan mallarını satan, 51 i şleten veya tasarruf etme hakkına sahip olan ki şilere vasî adı verilmi ştir. Bir ki şinin vasî olabilmesi için akıl bali ğ ve hür olması kadı tarafından tayin edilmesi ve kendisinin de vasîli ği kabul etti ğini beyan etmesi gerekmektedir. Tereke kayıtlarının hemen birilerinin aynı olan sak (hüküm) usulünde önce mirascılar arasında hukukî korunmaya ihtiyaç duyulan küçük veya do ğmamı ş çocuklar varsa, bunlar için vasî tayin edilmektedir. Ölen kimse küçüklerin annesi ise ve babaları da hayatta ise esasen mahkeme tarafından bir vasî tayinine gerek yoktur. Çocukların babası kanuni vasî olarak çocukların haklarını koruma görevini üstlenmektedir. Ancak baba vasî olmak için tam ehliyet ve güvenilir olmak gibi şartlara hâiz de ğilse mahkeme tarafından vasî tayini cihetine gidilmektedir. 52

48 Sulhi Dönmezer, Sosyoloji, İstanbul 1990, s.226. 49 H. Ertan, Ailenin Sosyo-Ekomomik Yapısı, s.97. 50 Wach Joachaim, Din Sosyolojisi (çev. Ünver. Günay) , Kayseri 1990, s.74. 51 1802 senesine ait her iki vesikada babalarından çocuklarına intikal eden, menkul veya gayr-i menkul malların tasarrufunu üzerine alan vasîlerin, bu malları satarken piyasa de ğerinden yüksek satmaları ve yetimlerin haklarının korunması emredilmi ştir. BOA. Cevdet Adliye nr. 1616, 2444. 52 Mehmet Akif Aydın, “Eyüp Şer’iyye Sicillerinden 184, 185 ve 188 no’lu Defterlerin Hukuki Tahlili”, 18. Yüzyılda Kadı Sicilleri I şığında Eyüp’te Sosyal Ya şam, (edt.Tülay Artan), İstanbul 1998, s.65-71.

116

Ölen anne de ğil de baba ise (ki defterlerdeki kayıtlarda ço ğunlukla terekesi da ğıtılan kimse babadır) ve baba tarafından önceden bir vasî tayin edilmemi şse mahkeme çocuk için en yakın akrabasını vasî olarak tayin etmektedir. Defter kayıtlarında, hemen daima, e ğer sa ğ ise çocu ğun annesinin vasî tayin edildi ği görülmektedir. Şayet baba sa ğlı ğında kendisinden sonra çocuklarının mallarını idare etmek üzere bir vasî tayin etmi şse bu durumun mahkemece tesbit edilmesi şartıyla o kimse seçilmi ş vasî olarak çocu ğun haklarını korumaktadır. Defter kayıtlarında bu vasîlerin çocuklara dü şen mirâs payının muhafaza ve idaresini üstlenmelerinin yanı sıra çocuklar için günlük nafaka takdiri talebinde bulundukları da görülmektedir. Bu talep bazen çocu ğun bakımıyla vasînin dı şında bir kimse ilgileniyorsa o kimse tarafından mahkemeye iletilmektedir. Takdir edilen nafaka çocu ğa dü şen mirâs payından kar şılanmaktadır. Mahkemenin nafaka takdiri olmaksızın çocuk için yapılan harcamalar ba ğış kabul edildi ğinden, bunların daha sonra çocu ğun malından tahsili mümkün olmamaktadır. 53 İncelenen vesikalarda vasî tayin edilen ki şiler genellikle çocu ğun annesi, babası, a ğabeyi, dayısı veya e şrâf olarak nitelendirilen seyyid, müftü ve esnaf gibi şehrin ileri gelen ki şilerinden olu şmaktaydı. XVIII. yüzyılda Antakya ailesinde çocukların ekonomik varlıklarının (miras) korunmasında ve i şletilmesinde vasîlik önemli bir rol oynamı ştı. Vasîlik, uygulamalarını kadı sicillerinde açık bir şekilde gözlemlemek mümkündür. Sicillerde vasî, kayyûm, nâzır tayin ile alakalı birçok belge tesbit edilmi ştir. 1709 senesinde Kantara Mahallesinde sâkin iken vefat eden Abdurahman Çelebi’nin o ğlu Mehmed babasından kendisine intikâl eden mallarının korunup ve devamı için dedesi Mustafa Çelebi’yi kendisine vasî tayin etmi ştir.54

53 A. Ş.S 3 16/7, 22/11, 24/12, 25/13, 27/14, 32/17, 42/22, 61/40, 64/42, 60/70, 70/47, 74/48, 77/55, 88/65, 92/59, 97/73, A. Ş.S 4 44/24, 59/30, 67/34, 69/35, 70/35, 72/36, 75/37, 79/38, 80/39, 89/42, 95/45, A. Ş.S 5 68/41, 80/50, 98/59, 103/51, 105/52, 108/56, 201/124, 204/129, 205/130, 225/148, 255/166, 219/143, A. Ş.S 7 27/12, 68/40, 69/41,192/108, 211/126, 234/143, 235/144, 245/150, 290/161, 291/161, 297/165, 309/169, A. Ş.S 8 26/16, 35/22, 53/36, 54/37, 72/48, 90/68, 107/79, 108/80, 129/91, 171/115, A. Ş.S 9 3/2, 13/7,14/7, 76/46, 80/48,110/70, 114/72, 118/75, 128/81, 129/81, 130/82, 138/85, 184/120, A. Ş.S 10 7/4, 11/7, 29/27, 56/51, 58/52, 68/63, 69/63, 96/89, 110/102, 117/108, 132/121, 154/140, 187/172, 189/174, 193/177. 54 A. Ş.S 1 139/50.

117

1710’de Dut Mahallesi sâkinlerinden iken vefat eden Hacı Hasan’ın kızları Ai şe ve Hatice’ye babalarından miras kalan malların muhafazası ve kullanımı için eşraftan Mehmed Şükrü Ağa vasî olarak tayin edilmi ştir.55 1736’da Habib’ün Neccar Mahallesi sâkinlerinden iken vefat eden Şerife Hatun’un çocukları Abdulkadir, Osman, Veli ve Ai şe’ye, annelerinden kendilerine intikal eden malların korunması i şletilmesi için babaları Mehmed vasî olarak tayin edilmi ştir.56 1743’de Şenbek Mahallesinde ikâmet ederken vefat eden Efrad-ı Zulkadiriye voyvodası Süleyman A ğa vefat etmi ş bunun üzerine malları hanımı Zeliha Hatun ve çocukları Afife, Neslihan, Fatıma ya intikâl etmi ştir. Çocukların vasili ğine de Hacı Mustafa Çelebi getirilmi şti.57 Aynı tarihli ba şka bir hadisede ise, Sofular Mahallesi s3akinlerinden iken mürd olan Uğurlu’nun çocuklarının vasîli ği Hıdır o ğlu Aslan’a verilmi şti. Sonraki dönemde vasilik çocukların ebesi olan Hatun kızı Yakup adlı Nasranî’ye verilmi ş olup, önceden vasî olan Hıdır’ın zimmetindeki 70 kuru şluk para da Hatuna emanet edilmi ştir.58 1752’de Kastel Mahallesi sâkinlerinden iken vefat eden Hacı Ahmed Be şe oğlu Hüseyin A ğa’nın malları ve çocuklarının vasîli ği, çocukların anneleri Hatice kızı Ali’ye tevdî edilmi ştir.59 1762’de Sekakin Mahallesi sakinlerinden iken vefat eden Uzunçelebi Ağa oğlu Süleyman mallarının korunması ve çocukları Ahmed, İbrahim, Hasan, Ömer’in vasîli ğini anneleri Asiye Hatun üstlenmi ştir.60 1775’de Sekakin Mahallesi sâkinlerinden iken vefat eden Hacı Mehmed Efendi o ğlu Hacı Mustafa Efendi’nin çocukları Ömer, Mustafa, Zeynep, Aiseye’nin vasîli ği ve mallarının korunması için Hacı Abdurrahman Efendi vasî tayin edilmi ştir.61

55 A. Ş.S 1 137/49. 56 A. Ş.S 2 122/88. 57 A. Ş.S 3 20/7, 21/10. 58 A. Ş.S 3 23/12. 59 A. Ş.S 5 193/115. 60 A. Ş.S 7 66/39. 61 A. Ş.S 9 40/21.

118

Anla şıldı ğı kadarıyla, bu uygulama sayesinde, yetim ve öksüz kimsesiz, bakımsız ve ilgisiz kalabilecek çocuklar, bu sıkıntılardan kurtulabilmi şler, hatta hakkıyla veya gere ği gibi malını harcamayan anne veya babalarını veya vasî tayin edilen di ğer ki şileri yargıya şikâyet edebilmi şlerdir. Çocukların mallarına kar şı kötü niyet besleyecek velilerine ve yakınlarına kar şı vasîlik bir sı ğınak i şlemi görmü ştür. Nafaka veya kisve baha; Koca veya babadan yoksun bir ailede, aileyi dı ş tehlikelerden koruma, nafaka temini ve toplumsal ili şkilerin düzenlenmesi gibi şeyler büyük ölçüde ortadan kalkacaktır. Bütün bu fonksiyonların aksamaması ve aile üyelerinin yeniden topluma kazandırılması için nafaka uygulaması çok önemli olgudur. 62 Anne ve babasından birisinin ölümü veya ayrılması durumunda eş veya çocuklara bırakılan nafaka uygulamasını Antakya’da da örneklerini görülmektedir. 1709’da Habib’ün Neccar Mahallesi sâkinlerinden iken vefat eden İbrahim’in karde şi Yusuf mahkemeye müracaat ederek karde şinin iflâs halindeyken öldü ğünü geride kalan karısı Meryem’in ve çocuklarının kendilerini geçindirebilecek durumlarının olmadı ğını bildirib, nafaka talebinde bulunmu ştu. Kadı meselenin ara ştırılması için bir mübâ şir tayin edip durum tesbiti yaptırdıktan sonra Yusuf’un talebi kabul edilmi ştir.63 Aynı tarihte ba şka bir nafaka takdirinin de; İmran Mahallesi sakinlerinden Safiye Hatun mahkemeye müracaat ederek kocası Mustafa’nın öldü ğünden dolayı çocukları Mehmed ve kızı Merve için nafaka iste ğini bildirmi ş, mahkeme müba şir marifetiyle ke şif yaptırdıktan sonra Safiye Hatun’un talebi kabul etmi ştir.64 Mahkemeye intikal eden di ğer bir nafaka meselesi ise, Sarı Mahmud Mahallesi sâkinlerinden iken vefat eden Mehmed A ğa’nın o ğlu Mehmed’e, annesi vasî olarak tayin edilmi şti. Ai şe Hatun o ğlu Mehmed’e günlük 5 akçe nafaka tayin edilmesini talep etmi ştir.65

62 R.C.Jenning, “Women in Early 17th Century Ottoman Judical Records the Shaira Court of Anatolian Kayseri”, Jurnal of the Economic and Social History of the Orient , vol. XVIII, Part 1, Leiden 1975, s.53-115. 63 A. Ş.S 1 16/7. 64 A. Ş.S 1 11/5. 65 A. Ş.S 1 32/12.

119

1743’de Bertin adlı köy sâkinlerinden iken vefat eden Köse Hasan’ın kızı Ay şeye ve hala annesinin karnında olan bebeye 66 , babalarından intikal eden malların zabt ve hıfzı için vasî tayini ve günlük ihtiyaçlarının kar şılanması için her bir çocu ğa yevmiye 10 akçe nafaka tayin edilmi ştir.67 Aynı tarihte Şeyh Ali Mahallesi sâkinlerinden iken vefat eden Kara Ali’nin o ğlu Abdulkadir’e vasî olarak annesi Rabîa Hatun tayin edilmi ş, Rabîa Hatun mahkemeye müracaat ederek çocu ğuna günlük 6 akçe nafaka talebinde bulunmu ştur.68 1746’de Kırkısiye köyünde sâkin iken vefat eden Durmu ş o ğlu Osmanlı Be şe’nin çocukları olan Süleyman, Ahmed ve Hatice’ye günlük yevmiye 14 akçe nafaka tayin edilmi ştir. 69 1776 senesinde Antakya’nın ayanlarından Serturnaî Şerafettin A ğa’nın ölümünden sonra çocukları olan Mehmed Emin, Süleyman, Hüseyin ve Zeyneb’e anneleri Ahmed A ğa kızı Hatice vasî tayin edilmi ştir. Annelerinin talebiyle çocuklarının her birine yevmiye 30 akçe nafaka ba ğlanmı ştı. 70 Aynı tarihli ba şka bir vesikada, vefat eden Hacı Abdurrahman’ın e şi Rahime Hoca, mahkemeye müracaat ederek o ğlu İbrahim Halim’e günlük yevmiye 10 akçe nafaka ba ğlatmı ştır.71 Belgelerden anla şıldı ğı kadarıyla, mahkeme, her ne sebepten olursa olsun da ğılan ailelerin üyelerine gıda, yiyecek, mesken ve bakım masraflarını kar şılamaya çalı şmı ştır. Takdir edilen nafaka oranları günlük iâ şelerinin temini için çocuk ba şına yevmiye 5-30 akçe arasında de ğişmektedir. Bu günlük nafaka oranları paranın de ğeri ile parelel olarak de ğişmi ş olmalıdır. Nafaka, mehr, vasî tayini gibi uygulamalar ailenin ölüm veya bo şanma sebebiyle çözülme döneminde, geride kalan üyelerinin, özellikle de çocuklar ve kadınların korunması, onların sıkıntıya dü şmesine engel olmu ştur. Özellikle de bu ara

66 Sicil kayıtlarında, anne karnında do ğmamı ş bebek (cenin) erkek olarak kabul edilmi ştir. Terekelerde 5 kayıt vardr. Bkz. A. Ş.S 3 30/15, A. Ş.S 5 211/143, A. Ş.S 7 65/38. A. Ş.S 8 54/37, 80/55. 67 A. Ş.S 3 31/16. 68 A. Ş.S 3 35/18. 69 A. Ş.S 4 87/41. 70 A. Ş.S 8 100/75. 71 A. Ş.S 8 111/83.

120

dönemi ba şarıyla atlatmalarını temin etmi ş ve yeni bir aile hayatına geçmelerini, topluma katılmalarını sa ğlamı ştır. Bu örneklerden sonra XVIII. yüzyılda ki Antakya ailesiyle ilgili şu sonuçlara varılabilir; Kadının ve erke ğin rızası olmaksızın evliliklerin gerçekle şmesi oldukça zordur. Birden fazla kadınla evlilik zannedildi ği gibi yaygın bir evlilik türü de ğildi. Birden fazla kadınla evlenen erkeklerin sosyo- ekonomik durumlarının yanısıra zorunlu haller; ilk e şinden çocu ğunun olmaması veya erkek çocu ğunun bulunmaması gibi sebebler etkiliydi. Kadının, gerek ekonomik ve gerekse sosyal haklarını temin etmede mahkemeye dava açma selâhiyeti vardı.72 Ailede, erkek ve kadının mal varlı ğı ayrılı ğı anlayı şı çoğunlukla geçerli bir anlayı ştı. Çocuğu olmayan kadınların vefatı halinde malının yarısı kocasına, di ğer yarısıda beytül-mâla kalmaktaydı. Ailenin sahip oldu ğu çocuk sayısı ortalama anne ve babayla birlikte altı ki şiydi. Çocuk sayısı ortalaması yüksek olan aileler, ço ğunlukla sosyo-ekonomik statüsü yüksek olan ailelerdi. Çocuk sayısında dinin yegâne etken olmadı ğı, Müslüman ve Gayr-i Müslim ailelerdeki çocuk sayısının birbirine yakın oldu ğu görülmekteydi. Şehirde ya şayan ailelerin çocuk sayısı ortalaması, kırsal kesimde ki ailelerin çocuk sayısından biraz daha yüksekti. Anne veya babanın ölümünden sonra çocuklar himayesiz kalmamakta; fiziksel ve ekonomik açıdan koruma altına alınmaktaydılar. Kadınlar kocalarından ayrılmak istediklerinde genelde zorlanmamı şlardır. Aile, ki şisel ili şkiler bakımından çekirdek, sosyal ili şkiler bakımından ise, geni ş aile tipi görünümündeydi. Sosyal ve ekonomik statü bakımından pederi aile tipi yaygındı. Ekonomik açıdan aile, hem üretim, hem de tüketim toplumuydu.

2.1.2. MEKAN VE EŞYALARI

Do ğdu ğumuz andan itibaren ba şlayarak belli bir kültürle kar şıla şırız ve onunla hayatımız boyunca iç içe ya şarız. İçerisinde ya şadı ğımız kültür, bilgiyi, dini, sanatı, ahlakı, hukuku, ekonomiyi, siyaseti ve aileyi içine almaktadır. Ancak bir ya şam deseni 73 olan kültür ve sahip oldu ğu de ğerler, toplumdan topluma çeşitlilik gösterirler ve görecelidirler. Bu bakımdan kültürel yapı kavramı çok geni ş bir tabir olmakla beraber, bu bölüm altında Antakya Kazası’na ait evler ve

72 Kadınların mahkemede haklarını arama hususunda örnekler için bkz. L. Peırce, Ahlak Oyunları, s. 169-275. 73 H. Ertan, Ailenin Sosyo-Ekonomik Yapısı, s.136

121

fiziki yapıları, aile kültürü ve hayatının sosyal yansıma unsurlarından olan kıyafet, ev e şyaları ve kitab gibi folklorik unsurları incelenecektir.

2.1.2.1. Mekan

Evler; toplumun en küçük birimi olan ailenin içinde ya şadı ğı bir kültür ünitesi konumunda bulunan 74 evlerde, ailelerin dünya görü şleri, ya şam tarzları, ekonomik konumları ve tabiatın fiziki ve iklimi durumu ile arasında sıkı bir ili şki mevcuttur. Korunma içgüdüsü, tüm canlılarda oldu ğu gibi, insanlarda da tabi olarak bulunmaktadır. İnsano ğlu çevrenin co ğrafi şartlarına, sıcak-so ğuğa ve dı ş tehlikelere kar şı da bu güdünün zorunlu kıldı ğı bir yapı edinme gayretine girmi şlerdir. 75 Bu gayret sonucu olu şan fiziksel yapı insanın en yakın ve yüz yüze ili şkilerde bulundu ğu aile üyelerinin içinde barındı ğı evdir. Bütün kültürlerde ev, ailenin barına ğı olarak i şlev görmü ştür. Ev ile aile kavramları iç içedir. Evler bir bakıma medeniyetlerin küçük birer temsilcisi durumundadırlar. Evlerde aile üyelerinin dünya görü şünü, inanç sistemini, tabiat kar şısındaki tavrını, estetik ve sanat anlayı şlarını, geleneklerini, göreneklerini, örf ve adetlerini görmek mümkündür. 76 Vesikalarda, “menzil ”, “bir bâb” ve “beyt” olarak kayıt edilen evlerin, tek katlı olanları “tahtânî ” ve iki katlı olanları ise “ fevkanî” olarak adlandırılmı ştır. Belgelerden anla şıldı ğı kadarıyla Antakyada ki evler tek veya iki katlı olmakla beraber büyük ço ğunlu ğu iki katlı olup odalar yan yana sıralanmı ştır. Evlerin en önemli ortak ö ğesi, cephe tarafının soka ğa bakmasıydı. Evlerin iki katlı olamasının ba şlıca sebebi, birkaç ku şağı bünyesinde barındırmasının yanı sıra, iklim şartları ve arsa kıtlı ğı problemidir. Arsa darlı ğı ve

74 Ar şiv çalı şmalarına dayalı olarak Osmanlı dönemi ev ve e şyaları, giyim-ku şam gibi kunular üzerine yapılan açalı şmalarının ba şlıcaları şunlardır; Ömer Demirel-M Tu ş-A-Gürbüz, “Osmanlı Orta Anadolu Ailesinde Ev, Eşya ve Giyim Ku şamı”, Sosyo-Kültürel De ğişme Sürecinde Türk Ailesi , c.2, Ankara 1992, s.721-722; İbrahim Bakır, “Ailenin Ya şama Mekânı Ev”, Türk Aile Ansiklopedisi , c.2, Ankara 1991, s.462; Demirel-Tu ş- Gürbüz, “Osmanlı Orta Anadolu Ailesinde Ev, E şya ve Giyim Ku şamı”, Sosyo-Kültürel De ğişme Sürecinde Türk Ailesi , c.2, Ankara 1992, s.721-722; Suraiya Faruqhi, Man of Modest Substance House Ovner and House Property in Seventeenh Century Ankara and Kayseri , Cambridge 1987, s.23 ; Robert Mantran, XVI. ve XVII. Yüzyılda İstanbul’da Gündelik Hayat, (çev. M.A. Kılıçbay), İstanbul 1991. 75 Sezer Tansa ğ, “Türk Mimarisinde De ğişme ve Geli şme Çizgisi”, Sosyo-Kültürel De ğişme Sürecinde Türk Ailesi , c.2, Ankara 1992, s.767. 76 İ. Bakır, “Ya şama Mekânı Ev”, s.464.

122

güvenlik nedeniyle evlerin şehrin surları içerisine sıkı şmı ş olmasıyla izah edilebilir. 77 Mufassal avarız defterlerinde ev, “beyt” olarak kayıt edilmi ştir. Bilinen evlerden ba şka şehirde, ortak kullanım alanı olan “kaysarlık” ve “hav ş” larda (oda ve kulübeler) insanlar ikamet etmekteydiler. Şehirde 30 tane hav ş ve kaysarlık vardı. 78 Bunlardan kaysarlık, dı şardan gelen tüccarların ikametleri süresince dükkan ve oda kiraladıkları hanlar olmakla birlikte, ayrıca yoksul yabancıların, Arap ve Bedevilerin kaldıkları mekanlardır. 79 Hav ş ise yarı kır hayatı ya şayan fakir halkın oturdukları küçük evlerin yer aldı ğı geni ş alanları ifade ediyordu. 80 Antakya şehrindeki kaysarlık ve hav şlar, mülk ve vakıf olmak üzere, iki çe şitti. Bunlardan mülk olanlar avarıza dahil edilmi ş, vakıf olanlar ise bu vergiden muaf tutulmu şlardır. Gerek hav şlar ve gerekse kaysarlıklar, kethüda, sipahi, yeniçeri ve müftü gibi, şehrin ileri gelenlerine ait olup, bazılarının birden fazla sahibi yani orta ğı vardı. Kaysarlıklar, muhtelif sayıdaki ev ya da odalardan, hav şlar ise yine ev ve odalar ile kulübelerden müte şekkildi. Dolayısıyla, bu hav ş ve kaysarlıklarda da toplam olarak 141 ev (109’u kaysarlıklarda, 32’i de hav şlarda) ve 128 oda (95’i kaysarlıklarda ve 33’ü de hav şlarda) ile 66 tane kulübe yer almaktaydı. 81 İncelenen dönemde ev fiyatlarını etkileyen etkenler; evin teknik özelli ği, şehrin merkezinde veya o dönem için gözde olan yerlerde bulunması gibi sebebler belirleyici rol oynamı ştır. Örne ğin; 1736’da Cami-i Kebir Mahallesinde 1 ev 1000 kuru ş, Mahsen Mahallesinde 300 kuru ş,82 , 1743’de Kastel Mahallesinde (harabe) 500 kuru ş, İmran Mahallesinde 700 kuru ş, Mahsen Mahallesinde 270 kuru ş83 ,

77 Antakya’da ki mahallelerin tamamı sur içindedir. 78 1678 senesinde şehirdeki Kaysarlık ve hav şların toplamı 30 idi. Mahallelere da ğılımı ise şöyledir; Dörtayak 7, Hammare 5, Gaydur 1, Uncular 2, İmran 1, Kastel 2, Meydan 3, Mukbil 5, Sekakin 1, Sofular 2 ve tabi-i Sofular 1. BOA. MAD nr. 678. 79 A. Raymond, Arap Kentleri, s.228. 80 A. Raymond, Arap Kentleri, s.230-231. 81 BOA. MAD nr. 678, s.25-39. 82 A. Ş.S 2 148/92, 79/57. 83 A. Ş.S 3 17/7, 75/52, 100/78.

123

1752’de Kastel Mahallesinde 1 ev 600 kuru ş, Dörtayak Mahallesinde 350 kuru ş84 ve 1775’de Kantara Mahallesinde 1 ev 1000 kuru ş, 700 kuru ş, 1500 kuru ş, Ümran ve Habib’ün Neccar Mahallelerinde 1000 kuru ş, Şenbek Mahallesinde 800 kuru ş ve 600 kuru ş, Debbus ve Dörtayak Mahallelerinde 1000 kuru ştur.85 Sicillerde “hücced” olarak adlandırılan alım-satım ile ilgili kayıtların büyük kısmını ev satı şları olu şturmaktadır. Dönem için kazada, ev sahibi olmanın önemli bir yatırım aracı oldu ğu anla şılıyor. O zamanda ya şayan insanların ekonomik şartlarına göre ev sahibi olmaları herhalde en büyük amaçları idi. Dönemin ev fiyatlarına bakılırsa mesken sahibi olmak zenginli ğin ve sosyal statünün göstergesiydi. Tereke ve hücced kayıtlarından, ev sahibi olanların büyük bir kısmının, mirâs usulüyle ve hisse sahibi olarak mesken sahibi oldukları anla şılmaktadır. Ev sahibi olmak bir ailenin statüsünü belirledi ği gibi, zor zamanlarda ailenin ekonomik sigortası ve paraya çevrilebilen, ayrıca bir kısım zenginler tarafından kiraya verilen ve gelir elde edilen bir yatırım aracı idi. 1678 senesinde Antakya şehrindeki evlerin büyük bölümünde sahipleri oturmaktaydı. Defterde bu çe şit evlerin sahipleri tarafından kullanıldı ğını ifade etmek için, oturan şahsın adı yazıldıktan sonra yanına “sâkin-î hod”, kiraya verilmi ş evleri ifade etmek için ise “ecir” kaydı dü şülmü ştür. Ayrıca, birçok evin mülkiyeti mü şterek olup, bunları göstermek içinde sahiplerinin adlarının yanına “ber vech-i i ştirâk” kaydı dü şülmü ştür. 86 1736 ve 1749 senelerine ait mülk ve kiracı ev sayıları tesbit edildi.1736’da 900 mülk 1255 kiracı evi, 1749’da 937 mülk 1030 kiracı evi bulunmaktaydı. 87 Kiracı evlerinin büyük kısmı merkezin arka soka ğındaki mahalle ve varo şlarda oldu ğu görülmektedir. Kiracı olarak adlandırılan grup; geçici şehir dı şından gelenler, şehre ticaret için gelen ev kiralayan tüccarlar ve şehirde ikamet edipte ev alabilecek ekonomik düzeyi olmayanlardan olu şuyordu. 88 Şehrin birim olarak en küçük, fakat fiziki yapısını büyük oranda etkileyen evin, Türk-İslam ailesi ve fonksiyonlarıyla yakından ili şkisi vardır. Anadolu’da

84 A. Ş.S 5 192/114, 193/115. 85 A. Ş.S 9 47/23, 60/33, 69/38. 86 BOA. MAD nr. 678, s.25-45, bkz. E. Çakar, “Antakya Kazasında İskan ve Nüfus”, s.5, 23 nolu dipnot. 87 A. Ş.S 2 66/52, A. Ş.S 4 240/130. 88 BOA. MAD nr. 678.

124

Türk ailesi, yakın zamana kadar birkaç ku şağı bünyesinde toplayan kalabalık bir gruptur. Bu sebeble evler, geni ş bir alana, çok sayıda odaya, açık bölümlere ve bahçeye yayılmı ştır. Di ğer taraftan gıda maddeleri için anbar ve beslenen hayvanlar için ahır gereklidir. 89 Türk ailesi için gerekli bu gibi ihtiyaçların kar şılanması hemen hemen bütün Anadolu şehirlerinde oldu ğu gibi Antakya’da da görülüyordu. 90 Antakya, kı ş ayları bol ya ğışlı, uzun süren yaz aylarında ise güne şli, sıcak, nemli bir iklime sahipti. Aile hayatının dı şa kapalı olmasından dolayı Antakya evleri, bu etkenlerin zaman faktörüyle de birle şerek şekillendirildiği bir konut türüdür. Evin avlusu sokak tarafındaki yüksek penceresiz bir duvar sayesinde, evi dı şarıya kapalı tutardı. Cadde ve sokakların darlı ğına kar şılık, evler ferahlık ve huzur veren birer mekân olarak düzenlenmi ştir. Belgelerden anla şıldı ğı kadarıyla evlerin genel özelli ği; üç tarafı mülklerle, bir tarafı sokakla çevrili ve büyük bir kısmında da “kenef” bulunmaktaydı. 91 Dı şa kapalı olan “ ev ”in tek açık mekânı olan avlu sadece gökyüzüne açıktı. Dört taraftan ku şatılmı ş olan ev halkı, avluda sadece gökyüzüyle ileti şim sa ğlamaktaydı. Dı şa kapalı, fakat kom şularla iç içe süren bu ya şayı şta iyi kom şuluk ili şkileri ve dayanı şma üst düzeyde idi. 92 Avlulara “ havu ş” veya “ hayat ” denir ve aile için evin içi, mekânları kadar önemlidir. Zenginlerin konakları “ harem dairesi ” ve “ selamlık ” diye iki kısımdan meydana gelmekteydi. Bazı büyük evlerde, iç kapının hemen yanında, misafirlerin atları için ahır bulunurdu. Bazı evlerde dı ş kapı ile iç kapı arasındaki koridorun üzerinde, menzil ve hanlarda oldu ğu gibi bir “ kapı üstü oda ” nın yer aldı ğı görülmü ştür.93 Kent içi evlerin bahçeleri küçük olmakla beraber mevcuttur. Avlularında birkaç a ğaç ya da süs bitkileri bulunurdu. Zengin ailelerin ço ğunun kent dı şında ba ğları, bahçeleri vardı. E şkıya tehlikesinin fazla olmadı ğı zamanlarda havalar

89 Ö. Demirel, Esnaf Te şkilatı , s.6-8 90 A. Ş.S 1 127/47, 165/55, A. Ş.S 4 183/129. 91 A. Ş.S 5 192/114, 193/115, A. Ş.S 9 47/23, 60/33, 69/38. 92 A. Kara, Antakya , s.34-34. 93 Mehmet Tekin, Hatay Tarihi Osmanlı Dönemi , Ankara 2000, s.131; Mehmet Tekin, Hatay Tarihi , Antakya 1992, s.55

125

ısınınca yazlık evlere ta şınılırdı. Evlerin ço ğunda pencerelerin önünde duvar boyunca uzanan yer sedirleri vardı. Bir evin zenginli ği yastıklarından belli olurdu. Zengin evlerinde kullanılan diba ve ipek kadife minderler ise daha gösteri şliydi. Osmanlı döneminde avlulu tarzıyla, Suriye bölgesine benzeyen evler, kiremitli yapı tarzı ve mahalli motifleri ile Suriye mimarisinden ayrılır ve bu haliyle Türk ev mimarisinin sıcaklı ğını yansıtır. Ayrıca bu hafif örtü sistemi depreme kar şı alınmı ş iyi bir tedbirdir.94

2.1.2.2. Kıyafet ve Ev Eşyaları

Aile fertlerinin giyim-ku şamları, bir ölçüde mensup oldukları ailenin sosyal ekonomik ve kültürel yapısını yansıtır. Tereke defterleri bu konuya ait çok geni ş envanterler sunmaktadır. Osmanlı toplumunda giyim-ku şam konusu zaman, mekân, sosyal statü ve sınıflara göre çe şitlilik gösterirdi. Giyim-ku şam, sosyal farklılıkların kolayca anlaşılmasına imkân veren somut örneklerdir. 95 Aile fertlerinin kültürel durumları, mensup oldukları dinleri, yaşadıkları co ğrafya ve bu co ğrafyanın iklimi, kılık-kıyafetleri üzerinde etkili olmu ştur. Geni ş bir co ğrafyaya sahip olan ve bu sebeble farklı etnik ve dini unsurları içerisinde barındıran Osmanlı ailesi, zengin bir giyim-ku şam tarzı ortaya çıkarmı ştır. Müslim, Gayr-ı Müslim, askeri, mesleki ve dini-tasavvufi kıyafet biçimleri sosyal hayatta kendisini göstermi ştir. 96 Aile üyelerinin giymi ş oldu ğu giyisileri, ev içi ve ev dı şı giyisiler olarak iki kısma ayırmamız gerekmektedir. Kadın ve erkeklerin iç giyisileri; belden aşağıya don ve dizlik, belden yukarıya zıbun, içlik ve gömlek, bunların üzerinede kalçalara kadar uzanan mintan ve boydan diz kapaklarına kadar uzanan ve

94 A. Kara, Antakya, s.35 95 Tülay Reyhanlı, İngiliz Gezginlerine Göre XVI. Yüzyılda İstanbul’da Hayat (1582-1599), Ankara 1983, s.69-91. 96 Marc Baer, “Islamic Conversion Narratieves of Women: Social Change and Gendered Religious Hierarchy in Early Modern Ottoman İstanbul”, Gender& History, vol.16, no.2, August 2004, s.425-458;; Ruth Lamdan, “Commual Regulatations as a Source for Jewish Women’s Lives in the ”, The Muslim World , volume.95, April 2005, s.249-263; H. Ertan, Konya Şer’iyye Sicilleri I şığında Ailenin Sosyo-Ekonomik Yapısı, s.136.

126

zamanla dı ş elbise olarak da giyilebilen entari ve fistanın kullanıldı ğı anla şılmaktadır. 97 Kadın ve erkeklerde dı ş kıyafet olarak ise; belden a şağısı için yukarıdan aşağıya do ğru inen mintan ve entarinin uçlarını toplayarak don ve dizli ğin üzerine giydikleri çuha, şal ve şalvar, mintan, entari ve fistan üzerine libade, hırka ve yelekler, vazgeçilmez olarak görülen uçkur, kemer ve ku şak giyilmektedir. Bütün bu giyisilerin üzerine ev dı şı kıyafet olarak, ba ştan a şağıya uzanan aba, cübbe, kaftan, kürk, ferace ve ya ğmurluk seçildi ği gözlenmi ştir. Ayrıca ba ş kıyafeti olarakta sicillerde tülbente, çevreye ve çembere rastlanmı ştır. 98 Tereke defterlerinde giyim-ku şama ait dikkati çeken hususlar, kılık- kıyafetlerin ki şilerin bulundu ğu sosyal tabakaya göre, şekil olarak aynı olmakla birlikte, i şleme süsleme, kuma ş cinsi ve mücevherler itibariyle farklılıklar göstermesidir. Özellikle yöneticilerin ve asker ailelerinin giyim tarzlarının yönetilen ailelerin ve özellikle kırsal kesimde ikamet eden ailelerin giyim tarzlarından farklılıklar göstermi ş oldu ğu söylenebilir. Tereke defterlerinden derlenen verilere göre Antakya ailesinin giyim- ku şam, ziynet e şyaları, silah ve kesici aletler, saat-aydınlanma malzemeleri, keyf veren maddeler, yiyecek maddeleri, mutfak ve temizlik malzemeleri ile ev içi döşeme malzemelerinin listeleri şöyle idi; Erkek Giyisileri:Altı Parmak Entari, Basma Entari, Basma Şalvar, Gömlek, Kuma ş Ya ğmurluk, Entari Beyazlı, Alaca Entari, Şalvar, Libade, Yelek, Dizlik, Kuma ş Enteri, Çizme, Cedid Alaca, Mintan, Şam Entari, Abani Sarık, Ye şil Sarık, Bez Libade, Simli Libade, Kutni Entari, Simli Çuka Libade, Merinos Dizlik, Ba şlık, Kırmızı Ku şak, Çorap, Küre Entari, Mavi Dizlik, İngiliz Çukası, Fransız Çukası, Basma Hırka, Püskül, Palaska, Sim Eteklik, Kuma ş, Mor Felli Kaftan, Canfes Şalvar, Hümayun Entari, Aba, Buldankari Sarık, Beyaz Hırka, Hint Kuma şı Entari, Hama Ku şak, İp Ku şak, Simli Merinos Hırka, Kadife Kırmızı Hırka, Ankene Entari, Hilali Gömlek, Kahverengi Çuka, Halebi Kunti, Diyarbakır

97 Ömer Demirel-Tu ş M-Gürbüz, “Osmanlı Orta Anadolu Ailesinde Ev, E şya ve Giyim Ku şamı”, Sosyo- Kültürel De ğişme Sürecinde Türk Ailesi , c.2, Ankara 1992, s.721-722; İsmail Cansız-Uğur Ünal, “Kassam Defterlerine Göre Yozgat’ta İdârî ve Kültürel Durum”, G.Ü, Gazi E ğitim Fakültesi Dergisi, c.22, sa.3, (2002), s.149-169. 98 Ö. Demirel-Tu ş M-Gürbüz, “ Ev, E şya ve Giyim Ku şamı”, s.721.

127

Bezi, Ma’i Çuka, Kırmızı Benes Çuka, Mısır Ku şağı, Siyah Telli Kaftan, Trablusi Kuşak, Tülbent Sarık, Kırmızı İhram İçlik, Beyaz Çiteli Entari, Siyah Çiteli Entari, Bursakari Entari, Nebati Sarık, Simta ş Ku şak, Şamkari Uzun Enteri, Çuha Kaplı Kürk, Samur Kürk, Sırma Dü ğme, Siyah Telli Kaftan ve Hatayi Kaftan, Musul Sarı ğı. Kadın Giysileri: Çuha Feraçe, Küçük Çuha Aba, Acem Şalı, İpek Şal, Canfes Entari, Bursakari Entari, Sarı Şal, Hint Ya şma ğı, Fanilya, Dizlik, Basma Şal, Sim Yıldızlı Futa, Sırmalı Hırka, Telli Entari, Çanfes Acem Şalı Aba, Abani Ya şmak, Kuma ş Entari, Bez Ferace, Önlük Ya şmak, Köhne Bez Enteri, Sim Eteklik Ku şak, Mortelli Şalvar, Sarı Malide Entari, Müstamel Melez Gömlek. Ziynet E şyaları: Sim Tepelik Adliye Altunu, Gerdanlık, Sim Yüzük, Yirmilik Altun, Rub’iyye Altunu, Be şlik Altun, Altılık Altun, Küpe, Çatal Ba şlı ğı, İğ ne, Altun Çift Bilezik, Mercan Tesbih, Altun Saat, Gümü ş Saat, Sim Gerdanlık, Yaldızlı Tepelik, Mercan Bilezik, Boncuk Küpe, Sim Tarak. Ayakkabı: Mest ve Pabuç, Büyük ve Küçük Çizme, Canfes Ayakkabı. Silah ve Kesici Aletler: Nacak, Testere, Bıçak, Simli Kebir, Nacak, Tüfenk, Simli Tabanca, Orak, Kılınç, Makas, Pi ştov, Çifte Tüfenk, Simli Piştov, Çifte Simli Tabanca, Sarı Takım Tabanca, Büyük Bıçak, Boylu Tüfenk, Saat ve Aydınlanma Malzemeleri: Saat, Simli Köstekli Saat, Balmumu, Cam Fener, Şamdan, Farisi Saat, Fener, Kandil, Oturaklı Saat, Altın Saat, Şamdan Çift, Kandil Ya ğı. Keyif verici Maddeler ve İlgili Aletler: Nargile, Kahve De ğirmeni, Kahve Takımı, Fincan, Cezve, Çubuk Takımı, Tütün, Tütün Kesesi, Şerbet Takımı Fincanı, Kahve Gügümü, Duhan Sandı ğı, Kahve İbri ği. Yiyecek Maddeleri: Bulgur, Tarhana, Pirinç, Şeker, Nohut, Üzüm, Ceviz, Dut, Pekmez, Sade Ya ğı, Zeytin Ya ğı, Kara Biber, Tuz, Kuru Üzüm, Darı Susam, Kahve, Çay, So ğan, Kırmızı Üzüm, Bu ğday, Karanfil, Şab. Mutfak, Banyo E şyaları ve Temizlik Malzemeleri: Çanak, Tabak, Kapalı Tas, Küçük Çanak Takımı, Meydan Sinisi, Büyük Sini, Büyük Bakır Sini, Ka şık, Kazan, Tencere, Küçük Sini, Gü ğüm, Sefer Tası, Büyük Nüsah Kazan, Pilav Tepsisi, Büyük Sarı Sini, Hamam Le ğeni, Le ğen, İbrik, Sarı Büyük İbrik, Abdestlik, Sabun, Kilta şı, Mendil, Hamamiye, Pe şkir, Havlu, Sofra Altı, Hamam

128

Takımı, El Leğeni, Demür Mangal, Sa ğır Le ğence, Kebir Tencere, Kebir Kazyan, Küp, Demür Tava. Ev içi Dö şemesine Ait E şyalar: Kilim, Minder, Çul, Şilte, Yastık, Dö şek Örtüsü, Seccade, Kırmızılı Kilim, Yün Minder, Keçe, Dö şeme Yastı ğı, Deve Yününden Kilim, Post, Oda Dö şemesi, Ba ş Oda Dö şemesi, Sandık Kilimi, Künhe Çar şaf, Çekmece, Sandık Küp, Çift Sandık, Tek Sandık, Heybe, Sandalye, Tekne, Yastık İçi. Terekelerde dö şeme e şyaları, kilimler, perdeler, sofralar, minder, yastık ve dö şek gibi her evde bulunan e şyalar genellikle “ köhne ” olarak kayıt edilmi ştir. Şunuda belitmek gerekmektedir ki gelir düzeyi yüksek terekelerde durum farklılık arz etmektedir. Gelir düzeyi dü şük olanlardan farklı olarak, zenginlerin terekelerinde, simli, sırmalı kaftanlar, porselen takımları, aynalar, Kütahya fincan takımları, saatler gibi e şyaların varlıkları dikkat çekmektedir. Mutfak e şyaları genellikle hep aynı araç ve gereçlerden olu şuyordu. Kazan, kapaklı tencere, mangal, kahve takımı, sini, gü ğüm, tepsi, kepçe, le ğen vb. Bu mutfak e şyalarıyla gelir düzeyinin tesbiti zor görünmektedir. Silahlar ve kürkler genellikle askeri sınıfa mensup olanların yanında, esnaflara ait terekelerde kar şımıza çıkmaktadır. Kürkler de, giyisiler ve dö şemelik e şyalar gibi kullanılmı ş ve yıpranmı ş olarak kayıt edilmi ştir. Terekelere bakarak Antakya da ya şamı ş halkın kendi halinde, orta halli gelir düzeyine sahip oldu ğu söylenebilir. Ancak oranları az olmakla beraber, toplumda fakir ve zengin ki şilerinde var oldu ğunu belirtmek gerekir. Dikkati çeken di ğer bir hususta, çok fazla kullanım e şyası isminin, üretim yerleri ve di ğer etno ğrafik malzemenin alt alta listelendi ğidir. Bu zengin malzeme, dönemin halk ve yönetici sınıfının kültürüne, ekonomik durumuna dair yorum yapabilecek veriler sunmanın yanında, aynı zamanda ticarî hareketlilik hakkında da fikir verebilecek durumdadır. Şöyle ki, vefat edenin ya şadı ğı kentte üretilen mallar dı şındaki malzemenin üretim yerinin belirtilmesi durumu, o malın aynı zamanda bir şekilde bulunan yere gelmi ş oldu ğu, ya da tereke sahibinin üretim yerine giderek o malı aldı ğını, bunun yanında üretim yeri belirtilen malın orada üretilmesinin yanında, satılacak kadar arza sahip oldu ğuda anla şılmaktadır. Bu durum belgelerde, Osmanlı Devletinde şehirlerarası sıkı bir ticaret a ğının

129

mevcudiyetini, ülke dı şında üretilen malın ithalat yoluyla ülkeye girdi ğini ve satıldı ğını göstermektedir. Şehre, ülke içinden ve dı şından birçok farklı bölgeden mal gelmi ş, bunlar alınıp satılmı ştır. Örne ğin Şam’dan gelen kaftan, dülbend, ku şak, alaca entari, Haleb’den astar, atlas, sarı çiçekli, makrama, pe ştemal, Hint’den kuma ş, ipek pe şkir’in yanı sıra Acem şalı, Bursakari entari, Musul sarı ğı, Diyarbakır bezi, İngiliz ve Fransız çukası ve Halebi kunti entari gibi mallar Antakya ticarî hayatında bilinen emtialardandır.

2.1.2.3. Kitaplar XVIII. yüzyılda Antakya, kültürel hayat yönünden zengin görünmektedir. Sadece Antakya’lı ilim adamlarının eserlerinden olu şan ve “ İslâm dârü’l-ulumü ” adıyla anılan bir kütüphane kurulmu ştu. Ancak Mısır valisi İbrahim Pa şa şehirde bulunan kütüphanedeki kitapların büyük bir kısmını Mısır’a götürmü ştü.99 Tereke kayıtlarında sıkca kitap isimlerine rastlamamız, bize Antakya ahalisinin kültürel yapısı hakkında bazı ipuçları vermektedir. Kayıtlardan tespit edilen kitap isimleri şunlardır; Musaf-ı Şerif, Üdebâdan Şihab, Şerh-i Azîz Muhiddin ve Hüsan Kani Hasan Ziyali, Siraciye, Kuduri, Kafiye, Hanifeye ve Şerriye 6 cilt, Fıkıh-ı Ni şaburî Sure-i Saden, Enam-ı Şerif, Kitab-ı Gülistan, Kitab-ı Mecmua-i Resâil, Kitab-ı Şerh-i Davud, Şerh-i Şatibi ve İhtiyâr, Tefsîr-i Celâleyn , Fetevâ-yi Yahya Efendi ve Üskübî, Kitab-ı Molla Camî, Kitab-ı Delâilü’l Hâyrât, Kitab-ı Karî, Kitab-ı Mukarrerat, Kitab-ı Birgivî, Minyetül Musalli, Risale-i Hamza Efendi, Kitab-ı Kudurî, Kitab-ı Şerhu Yekulu’l-Abd, Kitab-ı Ediyye, Kitab-ı Menâr, Kitab-ı Heyet-i İslamiyye, Şerh-i Müverrih, Kâdî Miralay, Hudâyik-i Uyün. Bu kitapların o dönemin ve önceki döneminlerin klasikleri oldu ğu anla şılmaktadır. Bunu sadece kitapların isimlerine bakarak anlamak mümkündür. Mesala Kitab-ı Gülistan (Farsça şiir kitapıdır), Kitab-ı Mecmua-i Resâil, Kitab-ı Şerh-i Davud, Kitab-ı Delâilü’l Hayrat, Kitab-ı Akâid, Kitab-ı Mukarrerât, Kitab-ı Birgivî, Kitab-ı Heyet-i İslamîyye, Tefsîr-i Celâleyn, Fetevâ-yi Yahya Efendi ve

99 Mehmet Tekin, “Hatay’da Kitap ve Kütüphanenin Tarihi Üzerine Bir İnceleme”, Güneyde Kültür, sa.25, s.3-9.

130

Üskübi Fıkıh-ı Ni şaburî, Şerh-i Müverrih gibi. Bunların din, tefsir, hadis, hukuk ve tarih içerikli kitaplar oldu ğu anla şılmaktadır. 100 Kitap sahibi olan ki şilerin çok büyük kısmının askeri sınıfa ( Efendi, Çelebi, Molla, Şeyh, El-hac, Be şe vb ) mensup oldukları görülmektedir. Bu ki şilerin ekonomik düzeylerinin de orta sınıfın üzerinde oldu ğu, tereke kıymetlerinden anla şılmaktadır.

100 Sicillerdeki kitaplar hakkında geni ş bilgi için bkz. D. Gün, XVIII. Yüzyılda Antakya, 99-100.

131

2.2. TEREKELER

Kadı veya naiblerin şer’iyye sicillerine kayıt ettikleri tereke defterleri, bir şehirde ya şayan insanların, sosyo-ekonomik ve folkloruna ait son derece de ğerli bilgiler içermektedir. Tereke kayıtları o şehirde ya şayan veya herhangi bir sebeple o şehirde vefat eden insanların kadın ve erkek ayrımı yapılmaksızın mallarının yazıldı ğı defterlerdir. Vefat eden insanların terekelerinin taksimi, sayımı ve sûk-ı sultanî’de (mezat pazarı) satılması i şlerini yapmakla “kasamlar” görevliydi. Halka ait terekelerin sayımını yapan kassamları kadı görevlendirirken, asker terekelerin sayımı ve di ğer i şlerini yeniçeri a ğası tarafından tayin edilen askeri kassamlar yürütürdü. 101 Terekeye kayıt edilen mebla ğdan defin masrafları, alacakları, varsa borçları ve mahkeme masrafları çıkarıldıktan sonra kalan mebla ğ meftanın kanuni mirasçılarına taksim edilirdi. 102 Tereke defterleri içerik itibariyle, ölen ki şilerden kalan, de ğerine göre yukarıdan a şağıya do ğru menkul ve gayr-i menkul her türlü mallar ile alacak,

101 Alpay Bizbirlik, “Osmanlı Devleti’nde Ticaret ve Üretime Dair De ğerlendirilebilir Bir Kaynak; Terekeler”, Türkler , c.10, Antakya 2002, s.731-735; Ö. L Barkan, “Edirne Askeri Kassamına Dair”, s.75 Barkan, makalesinde terekeye kayıt edilen malların satımını şöyle tarif etmektedir ; “Dellaller vasıtasıyla ve artırma usulüyle satı şa çıkartılarak veya bilirki şilerin tarafından tahmin ve takdir yoluyla kıymeti tayin edilen ve bazen hakikaten paraya çevrilmi ş olan bu malların bilhassa kullanılmı ş olanlarının, her zaman hakiki kıymetleri söylenemez ise de, miras taksiminde alakalı olanların dikkat ve kontrollerinin onların hakikate yakın bir şekilde de ğerlendirildiklerini kabul etmemize müsaittir” demektedir. 102 Sicil defterlerindeki terekelerin sayımı ve taksiminde mirastan alınan mahkeme masrafları şunlardır; “Resm-i Kısmet, Katibiye, Muhziriye, İrsaliye, Hüddâmiye, Harc-ı Hûccet, Çukadariye, Resm-i Emîn, Resm-i Adî ve Dellâliye” gibi. Bu harçlar tereke defterlerinin miras kısmından sonra kayıtlıdır. Bkz. A. Ş.S 2 14/8, 104/75, 120/86, 121/87, 125/90, 279/198, 286/201, A. Ş.S 3 16/7, 22/11, 24/12, 25/13, 27/14, 32/17, 42/22, 61/40, 64/42, 60/70, 70/47, 74/48, 77/55, 88/65, 92/59, 97/73, A. Ş.S 4 70/35, 72/36, 75/37, 79/38, 80/39, 89/42, 95/45, A. Ş.S 5 205/130, 225/148, 255/166, 219/143, A. Ş.S 7 27/12, 68/40, 69/41,192/108, 211/126, 234/143, A. Ş.S 8 26/16, 35/22, 53/36, 54/37, 72/48, 90/68, 107/79, 108/80, 129/91, 171/115, A. Ş.S 9 3/2, 13/7,14/7, 76/46, 80/48,110/70, 114/72, 118/75, 128/81, 129/81, 138/85, 184/120, A. Ş.S 10 7/4, 11/7, 29/27, 56/51, 58/52, 68/63, 69/63, 96/89 vb. 102 A. Ş.S 1 21/9, 40/15,197/69, 202/70, 231/77, A. Ş.S 2 190/131, A. Ş.S 3 30/16, 74/49, 83/62, 88/64, 89/67, A. Ş.S 4 101/47, A. Ş.S 5 197/119, 203/125, 207/131, A. Ş.S 7 25/12, 32/19, 306/169, 308/170, A. Ş.S 8 44/29, 66/44, 80/54, 128/91, A. Ş.S 9 58/32, 59/33, 70/40, 176/112, A. Ş.S 10 31/29, 67/62, 76/69, 115/107, 116/107, 165/149, 180/165.

132

borç, vasiyet ve hibe gibi tasarruflarla meydana gelen hakların teferruatlı bir dökümüdür. Dolayısıyla tereke defterleri, ölenlerin içtimaî men şeîlerini, medeni hallerini, aile yapılarını gösterdi ği gibi, ölenlerin tasarrufunda bulunan her türlü kılık-kıyafetlerini, ev e şyalarını, mobilyalarını, çiftçilik veya hayvancılık ile ilgili malzemelerini, çe şitli gayr-i menkulleri, bina çe şitlerini, hayvanların cinsini ve miktarını, sanat ve ticaret ile ilgili malzemeleri ve bu malların tamamı veya müzayede ile satılmı ş ise fiili fiyatlarını 103 ayrı ayrı göstermektedir. Bu defterlerin incelenmesiyle bir dönemin sosyal zümrelerini, bunların toplum içindeki statülerini, servetlerinin da ğılımı ve ölünün arkasından yapılan dini nitelikli etkinlikleri tesbit etmek mümkündür. Ayrıca bu tereke kayıtlarına bakarak dönemin silahlarını, memurlarını, i şçilerin yevmiye ve hizmet kar şılı ğı aldıkları ücretleri edilebilir. Yine bu defterler ziraî araçların adlarını, bunların fiyatlarını ve mutfak e şyalarının tespitinde birinci elden kaynaktır. Bu açıklamalar çercevesinde, Antakya sicillerindeki terekeler incelenerek toplumsal yapının farklı kesimlerinden olanların maddi varlıklarını ve sosyal hayata dâir bazı bilgilerini elde etmek mümkündür.

Tablo. 21 Antakya Şer’iyye Sicillerdeki Terekeler

Sıra No Tarih Defter No Tereke Adedi 1 1709-1735 1 3 2 1735-1737 2 16 3 1743-1745 3 26 4 1741-1750 4 17 5 1752-1755 5 22 6 1754-1756 6 Yok 7 1761-1764 7 21 8 1764-1766 8 17 9 1774-1777 9 33 10 1802-1806 10 46 Toplam 10 201

103 Mustafa Öztürk, “XVIII. Yüzyılın Sonlarında Orta Anadolu’da Fiyatla r”, X. Türk Tarih Kongresinde Sunulan Bildiriler, ayrı basım, Ankara 1993, s.1822; Mustafa Öztürk, “XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Antakya’da Fiyatlar”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi , 1989, c.3, sa.2, Elazı ğ 1989, s.250-251; Mustafa Öztürk, “Osmanlı Dönemi Fiyat Politikaları ve Fiyatların Tahlili”, Türkler , c.10, Ankara 2002, s.843-850.

133

Sicil kayıtlarında toplam 201 tereke kaydı bulunmaktadır. Tabloda da görüldü ğü gibi tereke kaydının fazla oldu ğu defterler sırasıyla 10, 9, 3, 5, 7, 8-4, ve 1 nolu defterlerdir. Tereke kaydının bulunmadı ğı tek sicil defteri ise 6 nolu defterdir. Tespit edilen tereke defterlerinde; Antakya Kazasında ikâmet eden halk ve askeri sınıfa mensup ki şilere ait kayıtların yanı sıra, şehir dı şından gelenlere (hacca gidi ş veya dönü şte kazada vefat edenler, ticaret yapmak için kazaya gelenler ve misafirler gibi) ait kayıtlar da bulunmaktadır. Tereke kıymetlerinde askeri sınıf mensupları ilk sırayı almaktadır. Bu grubu tüccar ve esnaflar takip etmektedir. Hacı ve misafirlere ait terekelerin de ğerleri ise oldukça dü şüktü. Terekelerinin de ğerlerinin dü şük olmasının sebebi ise yanlarında getirdikleri malların de ğeri ile alâkalı olmalıdır. Tablo. 22 Terekelerin Gelirlerine Da ğılımı (1709–1806) Tereke kayıtlarına göre gelir grupları Tereke sayısı 0–500 kuru ş arası 128 104 501–1000 kuru ş arası 34 105

1001 kuru ş ve üzeri 39 106

TOPLAM 201

104 A. Ş.S 1 83/31, 89/33, 197/69, 244/82, 249/83, A. Ş.S 2 14/8, 104/75, 120/86, 121/87, 125/90, 279/198, 286/201, A. Ş.S 3 16/7, 22/11, 24/12, 25/13, 27/14, 32/17, 42/22, 61/40, 64/42, 60/70, 70/47, 74/48, 77/55, 88/65, 92/59, 97/73, A. Ş.S 4 44/24, 59/30, 67/34, 69/35, 70/35, 72/36, 75/37, 79/38, 80/39, 89/42, 95/45, A. Ş.S 5 68/41, 80/50, 98/59, 103/51, 105/52, 108/56, 201/124, 204/129, 205/130, 225/148, 255/166, 219/143, A. Ş.S 7 27/12, 68/40, 69/41,192/108, 211/126, 234/143, 235/144, 245/150, 290/161, 291/161, 297/165, 309/169, A. Ş.S 8 26/16, 35/22, 53/36, 54/37, 72/48, 90/68, 107/79, 108/80, 129/91, 171/115, A. Ş.S 9 3/2, 13/7,14/7, 76/46, 80/48,110/70, 114/72, 118/75, 128/81, 129/81, 130/82, 138/85, 184/120, A. Ş.S 10 7/4, 11/7, 29/27, 56/51, 58/52, 68/63, 69/63, 96/89, 110/102, 117/108, 132/121, 154/140, 187/172, 189/174, 193/177. 105 A. Ş.S 1 21/9, 40/15,197/69, 202/70, 231/77, A. Ş.S 2 190/131, A. Ş.S 3 30/16, 74/49, 83/62, 88/64, 89/67, A. Ş.S 4 101/47, A. Ş.S 5 197/119, 203/125, 207/131, A. Ş.S 7 25/12, 32/19, 306/169, 308/170, A.Ş.S 8 44/29, 66/44, 80/54, 128/91, A. Ş.S 9 58/32, 59/33, 70/40, 176/112, A. Ş.S 10 31/29, 67/62, 76/69, 115/107, 116/107, 165/149, 180/165. 106 A. Ş.S 1 90/34, A. Ş.S 2 13/8, 19/18, 20/19, 18/17, 23/13, 29/21, 77/56, A. Ş.S 3 17/17, 27/14, 75/54, 99/75, A. Ş.S 4 11/6, 24/13, 28/15, A. Ş.S 5 41/21, 66/39, 192/114, 193/115, 202/125, 211/135, A. Ş.S 7 25/12, 32/19, 306/169, 308/170, A. Ş.S 8 46/31, 55/37, A. Ş.S 9 47/23, 60/33, 69/38, 106/67, 142/89, 146/91, 154/98, 162/103,175/1 0, 182/118, A. Ş.S 10 13/9, 34/31, 60/54, 61/55, 63/58, 75/68, 98/91, 120/110, 141/130, 142/131, 145/133, 153/140, 166/150, 174/159, 178/163, 182/168, 188/179, 192/176.

134

Tabloda da görüldü ğü gibi, Terekeler gelirlerine göre, 0-500 kuru ş arası, 501-1000 kuru ş arası, 1001 kuru ş ve üzeri olarak taksîm edildi. Tereke kıymetlerine göre toplum fakir, orta halli ve zengin diye taksîm edildi. Yapılan taksîmatta esas alınan kıstas tereke sahiblerinin menkul ve gayr-i menkul (ev, nakid, hayvan ve ba ğ-bahçe) sahibi olmalarıydı. Ayrıca tereke sahiplerine göre; Müslim-Gayr-i Müslim, erkek, kadın, re’aya ve asker, kazada ikâmet edenler ve şehir dı şından olanlar diye taksîm edilip de ğerlendirildi. İncelenen terekeler gelir düzeyine göre taksîm edildi ğinde; 201’i % 63,68, 0-500 kuru ş arasındadır. Bu oranın yüksek olmasının sebebi, hacı, tüccar ve misafir olan ki şilerin terkelerinin bu gruba dahil olmasıyla alakalıdır. Hacı ve misafirlerin tereke de ğerleri, kazada ikâmet eden halkın terekeleriyle kıyas edildi ğinde oldukca dü şük oldu ğu için, fakir olarak de ğerlendirebilinecek bu grupa dâhil edildi. 501-1000 kuru ş arası % 16,91’lik oranı olu şturur. Bu gruptaki tereke sahiplerinin genel özelliği, gelir düzeyi itibâriyle orta kesimi olu şturmaları, toplumun her kesiminden olmaları ve terekelerin büyük bir kısmının kaza halkına ait olmalarıdır. 10001 kuru ş ve üzeri % 19,40’lık oranı olu şturmakta bu gruba dahil olan tereke sahipleri zengin olarak de ğerlendirilmektedir. Bu gruba giren tereke sahipleri, ayan, yönetici zümre, tüccar ve esnaf zümrelerinden olu şmaktaydı. Terekeler ki şilerin men şeî ve sosyal statülerine göre tasnif edildi ğinde; Antakya Kazasın’da ikamet edenlere ait tereke defteri sayısı 145 dir. Genel tereke toplamı içerisinde % 72,23’lük oranı olu şturmaktaydı. Dışarıdan gelenlere ait tereke sayısı 56 idi. Genel tereke toplamı içerisinde oranı ise % 27,86 idi. Bu dönem içerisinde hacca gidi ş ve dönü şünde Antakya’da vefat eden 25 tane hacılara ait tereke kaydı olup, genel tereke toplamı içerisinde % 12,43’lük, oranı içermekteydi. Şehre gelip vefat eden tüccar veya misafirlere ait 21 tane tereke kaydı vardı ve genel tereke toplamı içerisinde oranı % 10,44’dü. Kadınlara ait 5 tereke bulunmakta ve genel tereke toplamı içerisinde %2,48’lik orana sahipti. Müslümanlara ait 187 tane tereke bulunmaktadı ve genel tereke toplamı içerisinde % 93,03’lük orana içeriyordu. Sicillere kayıd edilmi ş Gayr-i Müslimlere ait 18 tereke bulunmaktaydı ve genel toplam içerisindeki oranı % 8,95’idi.

135

Grafik.1 Terekelerin Sınıflara Göre Da ğılımı

72; 36%

Askeri 1 Reaya 2

129; 64%

Grafikte’de görüldü ğü gibi bu defterlerin 129’u askerî zümreye ve 72’si de reaya’ya aitti. Oran olarak ta % 64’ü askerî, % 36’sını reaya olu şturuyordu. Anla şıldı ğı kadarıyla terekelerin büyük bir kısmı askeri zümreyle ilgiliydi. Terekeler incelenerek, örne ğin askerî sınıf 107 mensuplarının ve reayanın, alt düzeyde ki sıradan ve üst düzeydeki zengin ailelerin terekelerine bakarak, onların maddi varlıklarından sosyal durumlarına dair birtakım sonuçlar çıkarılabilir. Özellikle ki şinin mal varlı ğını nasıl kullandı ğını, varsa üretim alanlarını, ekonomiye katkılarını, halkla arasındaki borç ve alacak ili şkileri tesbit edilebilir. Her zümrenin terekesinden alınan örneklerle bu tereke sahiplerinin dükkan, ba ğ-bahçe, hayvan, özel e şya ve nukud (para) ba şlıklarına göre de da ğılımları incelenektir. Terekeler, gündelik hayat ve tüketimle ilgili, di ğer belgelere nazaran daha zengin bilgiler içermektedir. Bu kısımda askerî ve reaya’ya ait 1000 kuru şun

107 Osmanlı toplumunda kullanılan “ askerî” tabiri, fiili olarak askerî hizmette bulunan gerçek askerler ile bunların çocukları, e şleri, di ğer aile fertleri yanında emekli olanları; müderris, imam, müezzin gibi görevliler ile görevlerine padi şah beretı ile tayin edilmi ş her çe şit maa şlı memur ve hizmetliler ile görev kar şılı ğında vergiden muaf tutulan çe şitli zümreleri içerir. Geni ş bilgi için bkz. Ö. Ergenç, Ankara ve Konya, s.143; Ö.L. Barkan, “Edirne Askeri Kassamı’na Ait Tereke Defterleri”, s.4-6.

136

üzerinde ki terekelerden örnekler alınarak Antakya’nın sosyal ve iktisadî hayatına dair bazı sonuçlar elde edilmeye çalı şılacaktır. 1736 senesinde Antakya’nın Habibü’n Neccar mahallesi sakinlerinden iken vefat eden Hacı Durmu ş A ğa’nın terekesinin kıymeti 20638 kuru ştu. Mirası ailesinin 4 üyesine (e şi, subî sa ğıre kızı ve iki o ğluna) taksim edilmi şti. Askerî sınıftan oldu ğu anla şılan Hacı Durmu ş A ğa’nın birçok kimseden alaca ğı oldu ğu görülüyor. 1. zimem (alacak) kaydında 25 ki şi, 2. alacak kaydında 19 ki şi toplamda ise 69 ki şiden alaca ğı vardı. Kendisine en yüksek meblada borçlu olan 5516 kuru şla Haleb’li Ebubekir Çelebi idi. Alacaklarının toplamı 16555 kuru ştu. Hacı Durmu ş A ğa’nın ba ğ-bahçesi 5067 kuru ş ve evi ise 1000 kuru ştu. Servetinin toplamı 20638 kuru ştu. 108 Terekesinin da ğılımı şöyle idi; dükkan-ev 1000 kuru ş, bağ-bahçe 5067 kuruş, özel-ev e şyası 255 kuru ş, hayvan 30 kuru ş, nukud 1252,5 kuru ş toplamı ise 11610,5 kuru ştu. Di ğer alacaklarıyla beraber serveti 20638 kuru ştu. 1736’daki bir tereke kaydı ise, Misis-Ilıcakbeli’nde katledilmi ş ve askerî zümreden olan Abdullah o ğlu Cinci Hasan A ğa’ya aitti. 1010 kuru şluk mirası 1 oğlu ve 1 kızına taksîm edilmi şti. Terekede hayvan sayısının fazlalı ğı dikkat çekiciydi. Bunların arasında; 1 re’s (adet) doru katır 45 kuru ş, 1 adet kır at 50 kuru ş, 1 adet doru beygir 25 kuru ş, 1 adet ya ğız katır 45 kuru ş, 1 adet doru at 37 kuru ş, 1 adet kır tay 70 kuru ştu. Toplamda 14 binek ve yük hayvanının de ğeri 528 kuru ştu. Terekenin geri kalan 482 kuru şu’nu ise özel-ev e şyaları olu şturuyordu. 109 1736’da İmran Mahallesi sakinlerinden iken vefat eden ve askerî zümreden oldu ğu anla şılan Hacı Ahmed A ğa’nın tereke kıymeti 4104 kuru ştu. Mirâsı ailesinin 5 üyesi (e şi, üç çocu ğu ve validesi) arasında taksim edilmi şti. Terekesinde; Mahsen Mahallesinde 1 ev 300 kuru ş, Karaçay topra ğında iki kıta üzüm ba ğı 500 kuru ş ve bir kıta dut bahçesi 300 kuru ş, 58 ki şiden alaca ğı 927 kuru ş 17 para ve 537,5 kuru şluk özel e şyaları vb görülmektedir. Terekesinin da ğılımı ise şöyle idi; hayvan 70 kuru ş, ba ğ-bahçe 825 kuru ş, dükkan-ev 537,5

108 A. Ş.S 2 20/13. 109 A. Ş.S 2 18/10.

137

kuru ş, di ğer malları 480 kuru ş ve toplam 2452,5 kuru ştu. Alacak-vereceklerle beraber tereke kıymeti 4104 kuru ştu. 110 1743’de Mahsen Mahallesi sâkinlerinden iken vefat eden ve askerî sınıftan oldu ğu anla şılan Ali o ğlu Dalkılıçzâde Hacı İsmail’nin mal varlı ğı 2064,5 kuru ş idi. Mirası 4 aile üyesi (iki e ş, kızı ve karde şinin o ğlu) arasında taksîm edilmi şti. Terekesi;143 kuru ş nukud, 385 kuru ş alaca ğı, çe şitli köy ve mezra topra ğında bulunan ba ğ-bahçe 633 kuru ş, Mahsen Mahallesinde 1 ev 370 kuru ş ve gayr-i menkul kiraları ve özel-ev e şyasıyla birlikte 2328,50 kuru ş idi. Mahkeme masrafları ve hanımlarına olan mehr borçlarından sonra tereke kıymeti 2064,50 kuru ş kalmı ştı. 111 1743’de İmran Mahallesi sâkinlerinden iken vefat eden ve askerî zümreden oldu ğu anla şılan Mehmed Efendi o ğlu Sofızâde Hacı Abdullah Efendi’nin tereke kıymeti 19435 kuru ştu. Mirası 6 aile üyesi (e ş, üç çocuk ve bir torun) arasında taksîm edildi. Terekesinde; özel-ev e şyalarının yanısıra İmran Mahallesinde 1 ev 700 kuru ş, Müslim ve Gayr-i Müslim halktan bir hayli alaca ğı görünüyordu. Da ğılımı şöyledir; dükkan-ev 700 kuru ş, özel-ev e şyası 246 kuru ş ve di ğer alacaklarıyla beraber tereke de ğeri toplam 19435 kuru ştu. 112 1743’de Şenbek Mahallesi sakinlerinden iken vefat eden ve askerî zümreden oldu ğu anla şılan İslam o ğlu Efrad-ı Zülkadriyye voyvodası Süleyman Ağa’nın terekesinin de ğeri 9128 kuru ş, borcu ise 10608 kuru ş idi. Terekesinde; 878 kuru şluk özel-ev e şyasının yanısıra Kastel Mahallesinde harabe 1 ev 500 kuru ş, 2140 kuru şluk hayvan (çift öküz 8 adet kuru ş 100, katır 8 adet kuru ş 280, at 3 adet 500 kuru ş, a ğnam 195 adet 390 kuru ş, toklu ganem 63 adet 126 kuru ş, keçi 60 adet 60 kuru ş, camus 50 adet 660 kuru ş, inek 4 adet 24 kuru ş ) var idi. 113 1753’de Sofular Mahallesi sâkinlerinden iken vefat eden, askerî sınıfından oldu ğu anla şılan Hüdaverdizâde Ali Be şe’ye birçok kimsenin borçlu oldu ğu anla şılıyor. 1. alacak kaydında 51 ki şi, 2. alacak kaydında 28 ki şi olmak üzere toplam 79 ki şiden olu şan iki ayrı alacak kaydında toplam 7130 kuru ş alaca ğı vardı. Ali Be şe’ye borçlu olanlar arasında Müslim ve Gayr-i Müslim halktan

110 A. Ş.S 2 79/57. 111 A. Ş.S 2 99/74. 112 A. Ş.S 3 74/49. 113 A. Ş.S 3 17/7.

138

birçok kimse bulunmaktaydı. Ali Be şe’ye borçlular arasında enyüksek mebla olan 3109,5 kuru şla Neccarzâde Seyyid Fethullah’ın oldu ğu görülüyor. Ali Be şe’nin aynı zamanda ba ğ-bahçe hissesi 700 kuru ş, çar şılarda dükkan ve evleri 300 kuru ş idi. Tüm servetinin toplam alacaklar dahil 9723 kuru ştu.114 Terekesinin da ğılımı şöyle idi; dükkan-ev (kira) 515 kuru ş, ba ğ-bahçe 700 kuru ş, özel ev e şyası 379 kuru ş, di ğer 340 kuru ş, toplam 1934 kuru ştu. Di ğer alacaklarıyla birlikte serveti 9723 kuru ştur. 1753’de Kastel Mahallesi sâkinlerinden iken vefat eden ve reaya sınıfından oldu ğu anla şılan Hasan A ğa (askeri olmalı) ’nın kızı Hacı Ai şe terekesi 1360 kuru ştu. Mirası 5 aile üyesine (e şi, dört çocu ğu) kalmı ştı. Terekesi; 260 kuru şluk özel-ev e şyasının yanı sıra Kastel Mahallesinde 1 ev 600 kuru ş, Kuseyr nahiyesinde dut bahçesi 400 kuru ş idi. Mahkeme masraflarından sonra mirascılarına 1319 kuru ş kalmı ştı. 115 1753’de Habib’ün Neccar Mahallesi sâkinlerinden iken vefat eden reaya (esnaf) sınıfından olan Mustafa o ğlu Hacı Basmacı Abdi’nın tereke kıymeti 2633 kuru ştu. Mirası e şi ve 6 çocu ğuna taksim edilmi şti. Terekesinde; oturdu ğu mahallede 1 ev 300 kuru ş, 1250 kuru şluk alaca ğı, 750 kuru ş ba ğ-bahçe ve özel-ev eşyası bulunmaktaydı. 116 1753’de Habib’ün Neccar Mahallesi sâkinlerinden iken vefat eden ve reaya (tüccar) sınıfından oldu ğu anla şılan Hasan Efendi o ğlu Molla Ali’nin 2385 kuru şluk terekesi vardı. Mirası e şi, babası ve iki çocu ğuna kalmı ştı.Terekesi; 104 ki şinin zimmetinde olan 2150 kuru şluk alaca ğı, 80 kuru şluk dut bahçesi özel-ev eşyasından olu şuyordu. 117 1754’de Antakya sâkinlerinden ilmiye sınıfı mensuplarından Seyyid Ahmed’in terekesinde 8 köy topra ğında zeytin, dut ve incir a ğaçlarının hisseleri bulunmakta idi. Ba ğ-bahçelerde toplam 315 adet zeytin a ğacı bulunmaktaydı. Toplam serveti 1165 kuru ştu. 118

114 A. Ş.S 5 41/21. 115 A. Ş.S 5 193/115. 116 A. Ş.S 5 197/119. 117 A. Ş.S 5 202/125. 118 A. Ş.S 5 211/134.

139

1762’de Alakent köyü sâkinlerinden askerî sınıf mensuplarından olan İsmail o ğlu Hacı Mehmed’nın 3143,5 kuru şluk serveti vardı. Mahkeme masrafları çıkarıldıktan sonra 2776,5 kuru ş terekesinin kıymeti oldu ğu görülüyor. Mirası ailenin 4 üyesine (e şi, üç çocuk) bölünmü ştür. Terekesinde özel-ev e şyalarının yanısıra 343 kuru ş de ğerinde hayvan (katır, merkep, inek, keçi ve koyun, o ğlak, öküz ve kovan), 280 kuru ş de ğerinde Karsun köyü ve harman yerinde hınta ( bu ğday), 430 kuru ş’luk karye-i mezbur ( Alakent köyü) ve vesair mezralarda dut bahçeleri, 100 kuru ş de ğerinde yine kendi köyünde bir kıta üzüm ba ğı ve 60 kuru şluk bir evi bulunmaktaydı. Terekesinin da ğılımı şöyledir; özel-eşyası 80,5 kuru ş, dükkan-evi 60 kuru ş, ba ğ-bahçe 2300 kuruş, hayvan 343 kuru ş, di ğerleri 433 kuru ş idi 119 1762’de askerî zümreden oldu ğu anla şılan ba şka bir tereke kaydı ise Hammare Mahalesi sakînlerinden olan Yusuf o ğlu Mehmed Çelebi’ye aitti. Terekesinin kıymeti 1762 kuru ştu. Borçları (235 kuru ş) ve mahkeme masrafları çıktıktan sonra kalan mirası 1026,5 kuruştu. Miras 2 aile üyesi arasında (e şi ve kızına) taksîm edilmi şti. Terekesinde ev-kira 400 kuru ş, der zimmette (alaca ğı) olan 184 kuru ş, zer-i mahbub altın 310 adet (852 kuru ş), sa ğ akçe 32 para, nukud akçe 21 kuru ştu. 120 1776’da Dörtayak Mahallesinde sâkini iken vefat eden ve reaya’dan olan Serturnaî Hacı Mehmed A ğa kızı Can (askeri olmalı) ’nın 1799 kuru şluk serveti vardı. Mirası 6 aile üyesine (e ş, üç kızkarde ş ve iki kızı) taksîm edilmi şti. Terekesinde; Dörtayak Mahallesinde 1 ev 1000 kuru ş, 580 kuru şluk altın ve gümü ş ziynet e şyası, çe şitli mahallelerdeki evlerden 150 kuru şluk kira ve özel eşyaları vardı. 121 1776’da Cami-i Kebir Mahallesi sâkinlerinde iken vefat eden ve askerî zümreden oldu ğu anla şılan Hüseyin Efendi Mimarzâde Hacı Ahmed Efendi’nin (ilmiye sınıfı) 7968 kuru şluk serveti vardı. Mirası 13 aile üyesi (iki e ş, onbir çocuk) arasında taksîm edildi. Terekesinde; bir hayli gayr-i menkul (ba ğ-bahçe, dükkan-ev), çeşitli köy ve mezraalar da üzüm, dut ve zeytin ba ğları, birçok

119 A. Ş.S 7 64/37. 120 A. Ş.S 7 24/15. 121 A. Ş.S 9 60/33.

140

mahallede ev ve çar şıda dükkanları bulunmaktaydı. Mallarının dökümü; ba ğ- bahçe 1104 kuru ş, dükkan-ev 3985 kuru ş, özel-ev e şyası 460 kuru ş, toplamı ise 5549 kuru ştu. Di ğer alacaklarıyla beraber serveti 7968 kuru ştu. 122 1776’de Şenbek Mahallesi sâkinlerinden ve askerî (ilmiye) sınıf mensuplarından iken vefat eden Mehmed o ğlu Caferzâde Vaiz Hacı Mehmed Efendi’nin mal varlı ğı 21738 kuru ş rub 3 idi. Mirası 15 aile üyesi (üç e ş, oniki çocuk) arasında bölü şülmü ştü. İncelenen terekeler arasında ki en zengin ki şi oldu ğu görülüyor. Mehmed Efendi’nin gayr-i menkul zengini oldu ğu anla şılıyor. Bunun yanısıra hayvanları, özel-ev e şyaları, birçok ki şiden alacakları vb. bulunmakta idi. Örne ğin Karaçay topra ğında dut, üzüm ve zeytin bahçeleri 6800 kuru ş, hayvanları (inek, çamus, keçi at, katır vb) 884 kuru ş, çe şitli mahallelerde 11 ev (İmran 1, Kantara 5, Habib’ün Neccar 1, Kanavat 1, Sarı Mahmud 1, Şenbek 2) 9300 kuru ş, 3450 kuru şluk çe şitli dükkanlar ve ev hisseleri bulunmakta idi. 123 Askerî ve reayaya ait terekeler üzerinde yapılan incelemeye göre; XVIII. yüzyılda Antakya’da i ş hayatında askerî zümrenin varlı ğından bahsedilebilir. Askerî sınıf içerisinde ilmiye mensuplarının yüksek derecede servet sahibi oldu ğu anla şılmı ştır. Reaya sınıfındakilerin servetleri, askerî sınıfındakiler kadar yüksek de ğildi. Reaya sınıfından olup tereke kıymeti yüksek olan kadınlar ya bir askerî sınıfa mensup ki şilerin kızları veya hanımlarıydı. Borçlanma yaygın oldu ğu anla şılmaktadır. Zenginlerin toplumun her kesimine borç ve faizle para verdikleri listelerden görülmektedir. Bunun yanısıra; Antakya’da yatırım alanı, daha ziyâde tarımsal alana (ba ğ-bahçe) ve gayr-i menkule (ev-kira) yönelikti. Fakirlerin çok büyük bir kısmını olu şturan reaya’nın, yatırıma yönelik bir servetlerinin olmadı ğı anla şılmaktadır. Onların çok dü şük mebla ğdaki terekeleri daha ziyade günlük tüketim ve kullanım maddelerini içermekte idi. Örnekler alınarak incelenen terekeler, vâris bırakarak vefat edenlerin terekeleriydi. Bu terekelerin taksimi, sayımı ve mezat pazarında satılma işlemlerini, kadı veya naib’in tayin eyledi ği kassamlar yapmaktaydı. Terekenin

122 A. Ş.S 9 69/38. 123 A. Ş.S 9 47/23.

141

da ğıtıldı ğı mirascılar esas itibariyle miras bırakanın e şi, çocuk ve torunları ile anne ve babasıdır. Bunların bulunmaması durumunda mirasın karde ş, karde ş çocukları, amca gibi di ğer akrabalara intikal etti ği görülmekteydi. Hiç bir mirascının bulunmaması halinde ise tereke son mirascı sıfatıyla devlet hazinesine kalmakta, kassamlar ise bu malı devlet adına teslim almaktaydılar. Mirascılar arasında henüz do ğmamı ş bir çocuk varsa, erkek farz edilerek gerekli pay ayrılmakta, bu payın muhafazası için tayin edilen vasiye teslim edilmektedir. 124 Vefat edenin mirası, varsa alacakları veya borçları terekeye kayd edilirdi. Eğer tereke sahibi erke ğin iki veya daha fazla e şi varsa mirâs eşit olarak e şler arasında taksîm edilirdi. 125 Ancak vefat eden, kadın ise mirâsı kocası veya çocuklarına intikâl ederdi. E ğer kadının çocu ğu yoksa mirâsın yarısı kocasına, di ğer yarısı beytül-mâla dâhil edilirdi. Bu uygulamayla ilgili üç tereke kaydına rastlandı 126 Gayr-i Müslim halk ile ilgili uygulama ise şöyledir; ölen ki şi patrik ve din görevlisi de ğilse, terekelerinin taksîm usulü Müslümanlara ait tereke taksîm ve tevzî uygulamalarının aynısıydı. Yani vefat eden ki şinin terekesi, çocukları ve eşlerine intikâl ederdi. E ğer varisi yoksa terekesi beytül-mâla dâhil edilirdi. 1822 tarihli bir kayıtta Gayr-i Müslimlerin terekelerinin taksîmi ile ilgili usuller “reaya dan, zimmîlerden varissiz ölenlerin terekeleri beytü’l mâl’a intikâl edecektir. Patrik ve din görevlilerinin ölümleri neticesinde, terekeleri sayılarak usul üzere patrikhaneye ait oldu ğu”127 belirtilmi şti. Bu dönemde Antakya Kazasın’da ya şayan zimmîlere ait tereke kayıtlarında mirâsın e ş ve çocuklara

124 M. Akif Aydın, “Hukuki Tahlil” , 18.Yüzyıl Kadı Sicilleri I şığında Eyüp’te Sosyal Ya şam, s.68. 125 “Antakya’nın Dörtayak mahallesinde vefat eden Turnalı Mehmed A ğa’nın terekesinin toplamı 1869 kuru ş, 3 paradır. Bu miras, iki karısına e şit şekilde taksim edilmi ştir.” A. Ş.S 9 60/33. Benzer uygulama için bkz. A. Ş.S 10 182/168. 126 Habib’ün Neccar Mahallesi sakînlerinden iken vefat eden Halime binti Abdullah’ın 320,5 kuru şluk terekesinin nısfı kocasına, di ğer yarısı da çocu ğu olmadı ğı için beyta’l-mâla dâhil edilmi şti”. A. Ş.S 3 77/56; Mukbil Mahallesi saknlerinden iken vefat eden Aî şe binti Abdullah’ın 94 kuru ş 1 paralık terekesinde de benzer taksimat usulü uygulanmı ştı”. A. Ş.S 2 275/196. Tereke taksimatında da benzer uygulamala için bkz. A. Ş.S 5 201/123. 127 BOA. Cevdet Adliye nr. 4817.

142

intikal etti ği görülmü ştür. Varisi olmadı ğı için beytül-mâl’a kayıt edilen tereke sayısı bir idi.128 Varisi olmayan ki şilere ait tereke kayıt usulü ise; Osmanlı hukukunda terekeler “ tereke-i reaya ” ve “ tereke-i askerî ” şeklinde ikiye ayrılırdı. Bu sınıflandırmanın nedeni askerî terekelerin ayrı bir kaydının tutularak, bu malların genel kural olarak haczedilebilir olmasından kaynaklanır. Bu iki tür tereke arasındaki fark, envanterlerin tutulması için alınan “resm-i kısmet ” in kime gitti ği idi. Tereke-i askerîyede, bu vergi yerel kadıya de ğil, İstanbul’daki iki kazaskerden birisine giderdi. 129 Askerlere ait terekeler, şehirdeki yeniçeri serdarı tarafından tayin edilen askeri kassamlar tarafından sayılır ve beytül-mâl’a kayıt edilirdi. Şehir dı şından gelen tüccar, misafir ve hacılara ait terekelerin 130 sayımı ve taksîm i şlemlerini kadı ve naibin tayin etti ği kassamlar yapmaktaydı. Bu sınıfa dahil olan ki şilerin tereke kaydın da takip edilecek usuller, 1578 tarihli mühimme kaydın da şu şekilde açıklanmı ştır; “ yolda vefat eden hacıların varis-î mâ’rûf varken metrukâtın beytül-mâl emininin beytülmala dâhil ettirdi ği bildirildi ğinden, varis-î mâ’rûf mevcut ise kendisine, yoksa ona îsâl için vasiyet edilen kimesneye, oda yoksa müteveffanın hem şerilerinden mu’temed birisine, defteri mucibince teslim edilmesi, oda bulunmazsa beytülmâl eminine kabz ettirilmesi…”.131 Belli bir miktarın üzerinde terekesi olan varîsi olmadan vefat edenlerin mirasları, Antakya kadılı ğı tarafından beytül-mâl’a kayıt edilemiyordu. Yekûnu yüksek olan terekelerin isimleri, Haleb muhassıllı ğından atanan mal emini tarafından yapılmakta ve zapt edilmekteydi. 132 İncelenen sicillerde terekesi beytülmâl’a dahil olanların terekeleriyle ilgili örnekler verilerek ve de ğerlendirilecektir.

128 A. Ş.S 7 32/14. 129 Meropi Anastassiadou, Tanzimat Ça ğında Bir Osmanlı Şehri (çev. I şık Ergüden), İstanbul 2001, s.187- 188. 130 Şehir dı şından gelenlere ait 56 tereke kaydı bulunmaktaydı. 131 BOA. Mühimme Defteri nr. 35 hüküm 397, s.156. 132 1765 tarihli bir tereke kayıdın da “Süveydiye iskelesine mallarıyla çıkıp Antakya’ya gelecek iken vefat eden o Cercos adlı zimmî tüccarın 30 bin akçeden fazla mallarının Antakya kadısı tarafından sayılmasına müsaade edilmemi ş, bütün terekesi tayın edilen bir mutemed ile birlikte Haleb’e gönderilerek beytülmâl eminine teslim edilmesi hususunda Haleb divanından Antakya kadısına bir emir gönderilmi ştir”. A. Ş.S 8 74/48.

143

1710 senesinde Antakya’da Tekke cami-i şerîfi medresesinde misafir iken vefat eden Seyyid Hasan Çelebi o ğlu Abdullah’ın 2,5 kuru şluk terekesi vardı. Zahirde varisi olmadı ğı için terekesi beytü’l mâl emini tarafından tahrir edilip sûk-ı sultanî’de müzâyede ile satılmı ş ve masrafları dü şüldükten sonra, beytül mâl’a irad edilmi şti. 133 1736’da Bursa’dan Antakya’ya gelen Ahmed Be şe o ğlu Abdullah Parmaksız Hanın’da vefat etmi şti. Zâhirde varîsi olmadı ğı için 26 kuru ş 24 paralık terekesi beytül-mâl’a kalmı ştı. 134 Aynı sene Mukbil Mahallesi sâkinlerinden iken vefat eden Abdullah kızı Ay şe’in zâhirde varîsi olmadı ğından 55 kuru şluk terekesi devlet hazinesine irâd edildi. 135 1737’de Ba ğdat’tan Antakya’ya gelen ve burada vefat eden Abdullah o ğlu Yusuf Be şe’ın 26 kuru şluk terekesi zâhirde varîsi olmadı ğı için devlet hazinesine kayıt edildi. 136 1743’de aslen İstanbullu olup yeniçeri tâifesinin elli bir cemaati yolda şlarından olan ve acem seferine giderken Antakya’da vefat eden Abdurrahmanın o ğlu Mehmed Be şe 1 kuru şluk terekesi askerî kassam tarafından beytül-mâl’a kayıt edildi. 137 Aynı sene Habibü’n Neccar Mahallesi sâkinlerinden olan Abdullah kızı Halime vefat etti. E şi Ali A ğa’dan ba şka zâhirde varîsi olmadı ğından, 264 kuru şluk terekesinin yarısı beytül-mâl’a, di ğer yarısı kocasına kalmı ştı. 138 1750’de aslen Rumeli-Filipeli olan Hacı Mustafa, hacdan dönerken Antakya’nın Mahsen Mahallesinde vefat etmi şti.Varîsi olmadığı gibi terekesi borçlarını dahi ödeyememi şti. 139 1753’de aslen Sivas Gürünlü olan Manım o ğlu Karao ğlan (zimmî)’ın zâhirde varîsi olmadı ğından 21 kuru şluk terekesi devlet hazinesine kalmı ştı. 140 Aynı tarihli ba şka bir tereke kaydında ise; aslen Adanalı olup Antakya’da vefat

133 A. Ş.S 1 244/82. 134 A. Ş.S 2 13/10. 135 A. Ş.S 2 273/202. 136 A. Ş.S 2 96/81. 137 A. Ş.S 3 16/7. 138 A. Ş.S 3 77/55. 139 A. Ş.S 4 80/38. 140 A. Ş.S 5 99/59.

144

eden Ali Be şe’nin terekesiydi. Zâhirde varîsi olmadı ğı için terekesi yeniçeri serdarı tarafından zapt edilmi şti. 141 1762’de aslen Mısır-Kahire’den gelip Meydan Mahallesinde iken vefat eden Mehmed Be şe’nin 79 kuru şluk terekesi askerî kassam tarafından zapt edildi. 142 1765’de aslen Antepli olup, Antakya’da Nakip Hanında misafir iken vefat eden Hamdi o ğlu Saraç Mehmed Be şe182 kuru şluk terekesi yeniçeri serdarı tarafından zapt edilmi şti.143 1775’de Antakya’da Hüseyin A ğa kona ğında hasta iken vefat eden Gürcü Abdullah’ın zâhirde varîsi olmadı ğı için 180 kuru şluk terekesi beytül-mâla kalmı ştı. 144 1804’de aslen Haleb’li olup Antakya’da vefat eden Mehmed Be şe’nin varîsi olmadı ğı için 20,5 kuru şluk terekesi devlet hazinesine irâd edilmi şti. 145 XVIII. yüzyılda Antakyalı olan veya bu şehrin sâkinlerinden olmayan, ancak burada vefat eden asker, tüccar ve misafir gibi toplumun her kesiminden ki şilerin tereke kayıtlarından örnekler verildi. Bu tereke sahiplerinin mü şterek özelli ği zâhirde varîslerinin olmamasıydı. Aslen Antakya’lı olmayan, ancak burada vefat edenlerin terekelerinin di ğer bir mü şterek özelli ği ise mirâs kıymetlerinin oldukça dü şük olmasıydı. Bu tip terekelerin de ğerlerinin dü şük olmasının sebebi, seyahate çıkan ki şilerin yanlarına aldıkları e şya ve parayla alakalı olmalıydı. Antakya’da ikamet eden ve zahirde kocasından ba şka varîsi olmayan kadınların terekelerinin yarısı beytül-mâl’a kayıt edilmekteydi. Bunun yanısıra yeniçeri oca ğına mensup askerlerin terekeleri askeri kassamlar ve yeniçeri serdarının gözetiminde zapt edilmi şti. Varîsi olmayan ki şilere ait bütün terekeler sûk-ı sultanî “mezat pazarı” de satılıp varsa borçlar çıkarıldıktan sonra devlet hazinesine kayıt edildi ği görülmü ştür.

141 A. Ş.S 5 204/129. 142 A. Ş.S 7 234/143. 143 A. Ş.S 8 35/22. 144 A. Ş.S 9 14/7. 145 A. Ş.S 10 68/63.

145

2.3. MÜSL İM-GAYR-İ MÜSL İM İLİŞ KİSİ

Osmanlı şehirlerinde oldu ğu gibi, Antakya’da da Müslümanlarla Gayr-i Müslimler birlikte ya şamı şlardı. Gayr-i Müslimler, Antakya’ya ait tapu defterleri ve avarız defterlerinde 146 “ gebrân, gebrân-ı ermeniyân, nasranî, ermeniyân-ı acem ” olarak kaydedilmi ştir. Bu dönemde Yahudi cemaatine ait herhangi bir kayda rastlanmamı ştır. Antakya sicil defterlerindeki cizye evraklarında ise Gayr-i Müslimlerle ilgili olarak; “kefere ve yahud” 147 “zimmî” ve “nasranî ”148 tabirleri kullanılmı ştır. XVI. yüzyılda Antakya şehrinde Gayr-i Müslim nüfusun olmadı ğı, mahalleler ve nüfus kısmında belirtilmi şti. Kazada yalnızca birkaç köyde Gayr-i Müslimler ikâmet etmekteydi. Bunlar; Suriye, Zeytuniye, Hacıhabiblü’de sadece zimmî, Seldiren, Sablıca, Kebed, Bedevi ve Karsun’da ise Müslümanlarla birlikte ya şamaktaydılar. Bu yüzyılda Antakya Kazasındaki Gayr-i Müslim nüfusun tamamı köylerde ikâmet etmekteydi. Buna kar şılık aynı dönemde Arapkir, Harput, Elbistan ve Urfa gibi şehirlerde ise zimmî gruplar köylerden daha ziyade, şehir merkezinde ya şamaktaydılar.149 XVI. yüzyılda Gayr-i Müslim nüfus, kazanın toplam nüfusu içerisinde % 8,7 lik orana sahipti. 1700 senesinde bu oran % 6,4’e dü şmü ştü. 1709-1804 seneleri arasında zimmî nüfus % 26’lık orana yükselmi şti. XVIII. yüzyılda Gayr-i Müslim nüfusun, XVI. yüzyıldakine benzer şekilde kır iskân mahallerinde ikâmete devam ettikleri belgelerden anla şılmaktadır. Sicil kayıtlarından Gayr-i Müslimlerin ikâmet ettikleri mahalleler tespit edildi. Birçok mahallede Müslümanlarla birlikte ya şadıkları görüldü. Bu mahalleler; Kastel, Habib’ün Neccar, Sofular, Sarı Mahmud, Mukbil, Dörtayak, Günlük, Kantara, Mahsen ve Şirince idi.150 Gayr-i Müslim tebaa kendi içlerinde dinsel kurumlarının etrafında kurumla şmı şlardı. Örne ğin patri ğe verilen haklar arasında; Gayr-i Müslimlerin

146 BOA. MAD nr. 678. 147 A. Ş.S 1 248/83, A. Ş.S 2 165/116, A. Ş.S 5 182/105, 183/105, A. Ş.S 7 205/113, 206/113, A. Ş.S 8 12/5, 84/57, A. Ş.S 10 223/190. 148 A. Ş.S 18 15/7, 35/15, 49/22, 51/22, 184/86, 189/88. 149 Nejat Göyünç, Osmanlı İdaresinde Ermeniler , İstanbul 1983, s.31-35. 150 A. Ş.S 3 3/1, 23/11, A. Ş.S 1 23/9, A. Ş.S 4 44/26, A. Ş.S 7 167/98, A. Ş.S 18 200/93.

146

davalarına bakmak için müstakîl bir mahkeme heyeti kurabilmek, bu mahkemelerde para cezası vermek, mahkûm etmek, hatta ölüm cezası verebilmek gibi salahiyetleri vardı. Gayr-i Müslim cemaat kendi mahkemelerin yanı sıra, adlî meselelerini çözmek için kadı mahkemelerine de müracaat ederlerdi.151 Kadı mahkemesine intikâl eden zimmîlere ait davalarda, cemaat mensupları aralarındaki münasebetleri düzenleyen din veya geleneklerine ya da kendi arasındaki anla şmaya göre meydana gelmi ş kaideleri, devlet kendi kanunu imi ş gibi kabulleniyordu. Osmanlı kadıları buna göre hüküm vermekle kendilerini yetkili görüyorlardı. 152 Sicillerde zimmî halka ait alacak-verecek, satış, vâsi, nafaka takdiri, tereke kayıtları, katl, yaralama, hırsızlık gibi adi suçlar, nikah ve vergilerin indirilmesi ile ilgili arzlar, kilise tamiri ve merkezden gönderilen zimmî halkı ilgilendiren kayıtlar bulunmaktadır. Bu davlarla ilgili örnekler verilerek Müslim- Gayr-i Müslimler arasındaki münasebetler izaha çalı şılacaktır. 1736 senesinde Meydan Mahallesi sâkinlerinden Ali aynı mahalleden kom şusu olan Yo şef’e 300 kuru ş de ğerinde mal verip ticaret yapmasını istemi şti. Ancak Yo şef’in ani ölümü üzerine mirascılar Ali’nin alaca ğını vermek istemediler. Ma ğdur olan Ali, şer’an sabit olan hakkının tahsili için mahkemeye müracat etmi şti. 153 1763’de Antakyalı Ahmed adlı bir ki şinin Antakyalı Nasrânî Sem’an Mihail adlı ki şiye 5 kuru şluk borçu vardı. Ahmed, zimmî arkada şı Sem’an’a borçunu ödeyebilmek için her sene be ş batman harî r (ipek) çıkardı ğı bahçesini kiraya verdi ği ve buradan alaca ğı gelirle borçunu ödemeyi dü şündü ğü anla şılmı ştır.154

151 Amira Sonbol, “Women ın Sharia Court: A Hıstorical and Methodogıcal Discussion”, Kelam Ara ştırmaları, 2: 2 (2004), s.25-26; Yavuz Ercan, “Osmanlı İmparatorlu ğu’nda Gayr-i Müslimlerin Giyim, Mesken ve Davranı ş Hukuku”, OTAM, c.1, Ankara 1990, s.43-53; Süleyman Demirci, “Seeking Justice; Muslim and Non-Muslim in the Kadı’s Court. A Case Study of Kayseri, 1610-1690 (according to Şer’iyye Sicilleri of Kayseri), Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi , sa. 13,Yıl. 2002, s.95-112. 152 Yavuz Ercan, “XV ve XVI Yüzyılda Gayri Müslimler”, s.1145; Ali Özgökmen, Konya Şer’iyye Sicilleri Işığında Müslim Gayr-i Müslim Münasebetleri (1700-1800), (Basılmamı ş Doktora Tezi), Konya 1996, s.3-4. 153 A. Ş.S 2 193/48. 154 A. Ş.S 7 313/174.

147

1774’de Câbur adlı zimmî’nin Abraham adlı zimmîye olan 84 kuru şluk borcuna, Hacı Bekiro ğlu İsmail Be şe, kalaycı Yakob adlı zimmî, Yasef ve Abdullah kefil olmu şlardı. 1744’de Suriye adlı köyde sâkin olan Müslim ve Gayr-i Müslimler mahkemeye gelip kendilerinden belirlenenden fazla vergi alındı ğı iddasıyla şikâyette bulunmu şlardı. Köyde sakîn olan, Mihail veledi Cebür, Arap Yusuf ve Bola ş veledi Hor, Abraham veledi Musa, Ahmed bin Hacı Osman, Musa veledi Cercos, Bedros veledi Cerco ş, Elyas veledi Mihail, Abraham veledi Süleyman, Ömer bin Osman, Yasef veledi Süleyman, Badros veledi Hana adlı ki şiler aynı tarihli salyane’nin tamamının köy ahalisinin ödedi ğini belirtildikten sonra, vergilerin toplanmasına müba şir tayin edilen Osman A ğa’nın belirtilen miktarın üzerinde topladı ğı parayı geri vermesini talep etmi şlerdi. Şikâyet üzerine köylüler haklı görülmü ş ve belirlenen mebla ğın üzerinde toplanan para geri verilmi şti.155 1743 tarihinde Yusuf’un şikâyeti ile mahkemeye intikal eden davada ise; Kuseyr nahiyesinin Karsu’yu karyesinde Haven o ğlu Kemal adlı (zimmî) ki şinin kız karde şini Allah’ın emriyle nikâhlayıp mehri’ni verip evlenmesiydi.156 1744’de Sarı Mahmud Mahallesi sâkinlerinden olup Müslüman olan Abdullah kızı Meryem adlı kadın, yine aynı mahalleden Mehmed’le 20 kuru şluk mehr kar şılı ğında nikâhları kıyılmı ştı. 157 1709’da Habib’in Neccar Mahallesi sâkinlerinden iken ölen Şitay’in Hıdır ve Azize adlı çoçuklarının bakımı ve korunması için mahkemeden günlük nafaka ba ğlanmı ş ve anneleri Sıbtıye’de vasi tayin edilmi şti. 158 1824’de Ubul adlı zimmî, Antakya’ya dönerken yanında bulunan Osman tarafından öldürülmü ştü. Mahkemeye intikal eden davada Ubul’un vârisleri kısas talep etmeyerek kan parası istemi şler ve kan parası olarak altı yüz kuru ş almı şlardı.159 Aynı tarihte bir di ğer belgede ise Sofular Mahallesinden Ömer,

155 A. Ş.S 3 92/59. 156 A. Ş.S 3 178/154. 157 Din de ğiştirip Müslüman olan (ihtida eden) zimmîler geçmi şle ba ğlarını kesme dü şüncesinden olsa gerek, babalarının isimleri yerine “Abdullah” ismini kullanmaktaydılar. Örne ğin, Abdullah kızı Meryem bu anlayışın bir yansımasıdır. A. Ş.S 3 2/1. 158 A. Ş.S 1 137/49 zimmî halka ait davaların kadı mahkemesine intikal eden vasilik tayini ilgili di ğer belgeler için bkz. A. Ş.S 1 23/9, A. Ş.S 3 3/1, 23/11, A. Ş.S 4 44/26, A. Ş.S 2 218/132. 159 A. Ş.S 18 46/21 benzer içerikli belgeler için bkz. A. Ş.S 3 34/18, 89/66, A. Ş.S 7 189/114, A. Ş.S 8 121/88.

148

kuyumcu zimmî Kirebid’e üç yüz kuru ş kar şılı ğında rehin olarak bilezik verdi ğini ve daha sonra üçyüz kuru şu getirip rehin olarak bıraktı ğı bilezikleri Kirebid’den almak istedi ğinde Kirebid’in bilezikleri vermedi ğini idda ederek dava açmı ştı. Şahitlerin ifadesi üzerine Ömer’in bilezikleri Kirebid’e sattı ğı tespit olunmu ş dava Ömer’in aleyhine sonuçlanmı ştı.160 Zimmîlerle iligili di ğer bir hususta ibadetleriydi. Serbestce ibadetlerini yapma haklarına sahiplerdi. Vermi ş oldukları cizye vergisine kar şılık can, mal ve namus gibi hakları devletin koruması altındaydı. Yanlızca ibadet yaptıkları kilise, manastır ve havra gibi mekânların yapımı, onarımı hususunda devlet bir takım kurallar belirlemi şti.161 Dinsel mekânların, yangın ve tabî afetler gibi durumlarda tamirlerine müsaade edilmi şti.162 Yeni ibadet yerlerinin in şâsına müsaade edilmemi şti. 1829 senesinde Antakya’nın ihtisâb ve rüsumatı’nın toplanması için tutulan tevzî defterinden esnafın vergi yükümlülü ğü ve dinsel durumları belirtilmi şti. 163 Anla şıla şıldı ğı üzere esnafın ortalama % 90’ı Müslim, zimmî esnafın % 8’lik kısmı Hıristiyan ve %2’lik kısmı ise Yahudi idi. Ancak Gayr-i Müslimlerin gelir getiren esnaf kollarını tercih ettikleri ve ticarî hayatta etkin rol oynadıklarını söyleyebiliriz. XVIII. yüzyılda Antakya’da sâkin olan Gayr-i Müslimlerin kullandıkları isimleri, cizye defteri ve sicillerdeki muhtelif vesikalardan tespit etme imkânı bulundu. Zimmîlerin kullandıkları isimlerin bazıları şunlardı; Allahverdi, Ovak, Abraham, Mariyem, A ğop, Serkiz, Bedrus, Bünyad, Dökmeci, Ertan, Bahar, Emine, İlyas, Durmu ş, Murat, Döndü, Sara, David, Kirkor, Erbil, Safer, Hocatur, Matrus, Hacir, Karagöz, İsa, Ezra, Sabah, Yunus, İvaz, Mihayil, Karabit, Orhan, Karao ğlan, Kıymet, Vartan, Gühen, Ovanis, Kaplan, Aslan, Ece Karakoç, Bu ğus, Uğurlu, Yusuf, Şekerbit, Keleken, Sinan, Hüda, Abdullah, Satı, İskender, Ohan, Armiye, Ne şlu, Meryem, Mercan, Manın, Miyaser, Bi şor, Abdülmesih, Münir, Yosef, Kostantin, Cibre, Yantop, Şibob, E şlime, Zoyfi, Hasaron, Harun, Karabet,

160 A. Ş.S 18 200/93 di ğer belgeler için bkz. A. Ş.S 17 167/98, A. Ş.S 3 25/13, 116/88. 161 BOA. Cevdet Adliye nr. 929, 1885, 1484, 1196, 1409. 162 Sicil defterinde kilise tamiriyle ilgili bilgi bulunmaktadır. 1709 senesinde Süveydiye nahiyesinde “Deyr-i Seb” adındaki kilisenin tamiri hakkındaki hüccet’de bkz. A. Ş.S 1 123/46. 163 A. Ş.S 20 94/54.

149

Avadis, Sa ğar, Kideh, Diyab, Selon, İbrahim, Vehip, Çerco ş, Dimitri, Hana ve Ellez. Zimmilerin kullandıkları isimlerin bir kısmı Türkçe ve İslami, di ğer kısmı ise kendi milli ve kültürel ö ğelerini ta şımaktadır. Osmanlı toplumunda millet esasına göre kılık-kıyafet şekilleri belirlenmi şti. Bu durumun pratikte, giyim şekillerine hangi ölçülerde yansıdı ğı ayrı meseledir. İmparatorlu ğun genelinde, farklı tarihlerde yayınlanan fermanlara bakılırsa uygulamalarda sıkıntılar olmu ştu. Fermanlarda bahsedilen kli şele şmi ş emirde 164 “Ehl-i zimmet reayanın İslam’a mahsus renk ve kıyafetinde elbise, serpu ş giymeyip kadîm üzere reaya’ya mahsus kıyafetle gezmemeleri ve uymayanların tedib…” edilmesi emir edilmekteydi. XVIII. yüzyılın ilk yarısında Anadolu’yu gezen Lucy M.J. Garnet adlı seyyahın belirtti ğine göre, “Müslüman ve Gayr-i Müslim kadınların giydikleri kıyafetleriyle birbirlerinden ayrılmayacak kadar benzedikleri” belirtilmi şti.165 Osmanlı İmparatorlu ğu’nda Yahudi kadınların günlük hayatlarıyla ilgili Avrupalı seyyahların gözlemlerinden istifade edilerek de ğerli bilgiler sunulmaktadır. Seyyahlara göre; Yahudi kadınların “Lizar” adlı bir giysi giymek mecburiyetlerinin oldu ğunu belirttikten sonra, pamuklu elbisenin vücutlarını bütünüyle sardı ğını, ba şlarının ve yüzlerini örttükleri yalnızca gözlerinin açık kaldı ğını belirtmektedir. 1517 senesinde Anadolu’yu gezen İtalyan seyyâhın Yahudi kadınların a şırı derecede kapalı oldu ğunu ba ştan tırnağa kadar örtülü olduklarını hatta kocalarının bile onları çar şı ve pazarda tanıyamadıklarını bildirmi şti.166 1630 senesinde bir Fransız seyyah Haleb’de zimmî ve Müslüman kadınların benzer giysiler giydiklerini ve elbiselerin birbirine benzediğini ifâde etmi şti.167 Bir gelenek olarak zimmî kadınların pahalı elbiseler giymeleri, göze çarpan renkler ve de ğerli mücevherler takarak dı şarı çıkmaları yasaktı. Bu anlayı ş banyo sefalarında, dinsel ve özel günler için de geçerliydi.

164 BOA. Mühimme Defteri nr. 5 hüküm 242 s.132, BOA. Cevdet Dâhiliye nr. 524, 10290. 165 M.J. Lucy, Garnet , Women of and Their Folkore , London, David Nutt, 1891, s.429. 166 Ruth Lamdan, “Commual Regulatations as a Source for Jewish Women’s Lives in the Ottoman Empire”, The Muslim World , volume.95, April 2005, s.249-263. 167 R. Lamdan , “Jewis Womens”, s.252–260.

150

Kılık-kıyafet şekilleri teoride ayrı olsa da günlük hayatta bu kurallara ço ğu zaman uyulmadı ğı görülmektedir. Devlet muhtelif tarihlerde kılık-kıyafet kurallarına uyulmasıyla ilgili emirler yayınlamı ştır. Örne ğin; 1765 senesi 168 ve 1829 169 senesindeki sicil kayıtlarında “Antakya Kazasındaki Gayr-i Müslim reayanın kendi kıyafetleriyle gezip i şleriyle me şgul olmaları cizyelerini aksatmamaları, çar şı ve pazarda silahla gezmemeleri ” tembih edilmi şti. Osmanlı giyecekleriyle ilgili düzenlemelerde temel mantı ğı toplumları birbirinden ayrı tutmak ve kadınların erkeklerle ili şkisini engellemekti. Sicillerdeki tereke kayıtlarında anla şıldı ğı üzere, zimmi kadın ve erkeklere mahsus kıyafetler, ev malzemeleri gibi e şyaların çe şidi ve kıymeti, tereke sahibinin zenginli ği, sosyal statüsü belirleyici olmu ştu. Osmanlı toplumunda giyim-ku şam zaman, mekân, sosyal statü ve sınıflara göre çe şitlilik gösterebilmekteydi. Kılık-kıyafetler sosyal farklılıkların kolayca anla şılmasına imkân veren somut örneklerdi. Aile üyelerinin kültürel ortamları, mensup oldukları dinleri, ya şadıkları co ğrafya, aile üyelerinin giydikleri kıyafetlerin üzerinde etkiliydi. Geni ş bir co ğrafyaya sahip olan ve bu sebeple de farklı etnik ve dini unsurları içerisinde barındıran Osmanlı toplumunun zengin bir giyim-ku şam tarzı ortaya çıkmı ştı. Elbise bir i şarettir ve ba şkalarına hangi gruba ait oldu ğunun mesajını verirdi. Özellikle bu anlayı ş, tüm kıyafetlerde oldu ğu gibi takı olarak kullanılan malzemeler de daha belirgindi. Ziynet e şyaları içerisinde, inci, küpe, bilezik, mercan, tespih, sim (gümü ş), ku şak, kemer, yüzük, tu ğralı altın, altın saç ba ğı gibi takılar bulunmaktaydı. XVIII. yüzyıl Antakya’sında toplumdaki kültür farklılıkları reddedilmeksizin her dine mensup ki şiler hayat sürmü ştü. Herkesin adalet önünde eşit olma prensibi, sosyal dayanı şma olgusu, istismârın ve grupla şmanın ho ş görülmemesi gibi ilke ve de ğerler, bu iki grup arasındaki çizginin açılmasını önlemi şti. Zimmîler Müslümanlarla aynı mahallede oturabilmi şler, sosyal, ekonomik ve kültürel bakımdan kar şılıklı ili şkilerde bulunabilmi şlerdi. Tereke kayıtlarından anlaşıldı ğı üzere Antakya’daki Gayr-i Müslim zümreyi fakir, orta ve zengin diye üç kısma tâksim edersek, Gayr-i Müslimler ekonomik açıdan Müslim

168 A. Ş.S 8 131/90, 134/95, 135/97, 136/99, 137/99. 169 A. Ş.S 17 135/87.

151

durumdan daha iyi durumda oldukları anla şılmaktadır. Bu belgelerden istifâde ederek açıkça ifade edilebilir ki, zimmî nüfusun önemli derecede gelir ve sermaye sahibi oldukları ve ekonomik hayattan dı şlanmadıkları, zenginli ğin getirdi ği avantajla yöneticilerle ili şkilerinin daha iyi oldu ğu varsayılabilir.

152

2.4.1. SOSYAL KURUMLAR

2.4.1.1. Vakıf

Vakıf müessesinin Osmanlı toplum hayatında, iskân, istikrâr, şehircilik, eğitim, kültür, sosyal hizmet ve ekonomik açılardan derin izleri bulunmaktadır. Vakıf sisteminden yararlanarak ülke zenginliklerinin payla şılması, âdil devlet yönetiminin tesisi ve erdemli şehirlerin kurulması konularında, kendinden önceki hiçbir İslam devleti Osmanlılar kadar ba şarı sa ğlayamamı ştır. Bu dönemde vakıflar, serbest ekonomi kurallarına ve yerinden yönetim esaslarına göre faaliyet gösteren her biri ayrı hükmü şahsiyete hâiz; devletin yükselme ve duraklama dönemlerine paralel olarak hizmet alanları geni şleyip daralan, toplum ve devlet hayatımızda belirgin bir potansiyele sahip bir sektör haline gelmi ştir. 170 Osmanlı Devletinde vakıflar, Hayrî veya Şer’î vakıflar ile Aile vakfı olarak taksim edilmi şlerdir.171 Hayrî Vakıflar; Do ğrudan do ğruya hayır amacıyla kurulan ve bütün insanların yararına olan vakıflardır. Aile Vakıfları ; Dinî ve Hayrî bir gaye ile ortaya çıkan ve Hayrî vakıflara şekilce benzeyen ancak ondan büsbütün ayrı mahiyet arz eden menfaati vakıf kurucularına yahut mirasçılarına arz ve vakfiyesinde belirledi ği ki şilere tahsis edilen vakıflardır. İslam dünyasında kurulan vakıfların büyük ço ğunlu ğunu bu tür vakıflar olu şturmaktadır. XVIII. yüzyılda Osmanlı Devletinde tesis edilen vakıfların % 89’u aile vakıflarıydı.172 Bu yüzyılda Türk toplumunda vakıfların % 80-90’nın askerî sınıfa mensup ki şiler veya yakınları tarafından olu şturuldu ğu görülmektedir.173 Sosyal tabakala şmada en üst seviyede yer alan askerî sınıf genelde müsadere uygulamasına kar şı bir tedbîr olarak mallarını vakıfla ştırma yolunu seçmi şlerdi. Vakıf kuranların ölümlerinden sonra hayattayken muhtelif şekillerde edindikleri

170 Nazif Öztürk, “Osmanlı Döneminde Vakıflar”, Türkler , c.10 , Ankara 2002, s.443; Fuat Köprülü, “Vakıf Müessesinin Hukuki Mahiyeti ve Tarih Tekâmülü”, VD, c.II, Ankara 1942, s.1-3. 171 Bahaddin Yediyıldız, “Müessese-Toplum Münasebetleri Çerçevesinde XVIII Asır Türk Toplumu ve Vakıf Müessesesi” , VD, sa. 15, Ankara 1982, s.28-29. 172 Hasan Yüksel, “Türk Toplumunda Vakıf Aile İli şkisi”, Türkler , c.10, Ankara 2002, s.462. 173 Bahaddin Yediyıldız, “Vakıf”, İA, c.13, İstanbul 1986, s.153-172.

153

mal ve mülklerinin vârislerine bırakmak ve servetlerine devletin ili şmemesini temîn için, vakıf müessesinden istifâde ettiklerini söylenebilir.174 Antakya’nın vakıflar yönünden oldukça zengin 175 ve incelenen sürenin çok uzun olması sebebiyle vakıf kayıtlarından örneklemler alınması zârûrî ve faydalı

174 Hasan Yüksel ,“Vakıf Müsadere İli şkisi ( Şam valisi Süleyman Pa şa)”, Osmanlı Ara ştırmaları XII, İstanbul 1992, s.407; Bahaddin Yediyıldız, “XVIII Asır Türk Kültür Varlıklarının İktisadi Boyutu”, VD, s. 18, Ankara 1984, s. 5-41. 175 Sultan Süleyman Vakfı; BOA. MAD nr. 678, s.51-133’ de Sultan Süleyman Vakfına ait kayıtlar bulunmaktadır. Vakfa geliri ba ğlanan köyleri; Makeberos, Mezra-ı Türkmen, Karsu, Ayn, Döver, Çakı, Cidaliye, Kebusiye ve Dursuniye dir . Haremeyn-i Şerif Vakfı; BOA. MAD nr. 678, s.116-127, Kıbab ve Çardakiye köylerinin geliri bu vâkıfa aittir. Vakfın 19.yüzyıldaki durumu için bkz . A. Ş.S. 18 101/44. Sultan Kansu Gavri (Gûrî) Vakfı; BOA. MAD nr. 678, s 97-110, Eğerci ve Kırgıziye köylerinin geliri bu vakfa aittir. Sicil kaydında Antakya nahiyesine ba ğlı A ğçaviran köyü bu vakfın gelirleri arasındadır. Bkz . A. Ş.S 5 146/89. Habib’ün Neccar Vakfı; BOA. MAD nr. 678, s.98-132, Kurye, Kı şlak ve Derma şata köylerinin gelirleri bu vakfın gelirleri arasındadır. Bu vakfa ait vakıf kayıtları için ayrıca bkz. A. Ş.S 1 198/69, A. Ş.S 3 122/95, 155/127, A. Ş.S 5 62/37, BOA. Cevdet Evkaf nr. 6097, BOA. Cevdet Maarif nr. 1852. Şeyh Ahmet Kuseyr Vakfı ; BOA. MAD nr. 678, s.78-133 . Kınık ve Şeyhköy gelirleri bu vakfa aittir. Şeyh Ali Cami Vakfı; BOA. MAD nr. 678, s.65-110. Me şayih ve Çardakiye köylerinin gelirleri bu vakfa aittir. Ayrıca bkz. A. Ş.S 7 80/47, A. Ş.S 20 20/10. Muharremiye Cami Vakfı; A. Ş.S 2 122/88, BOA. Cevdet Evkaf nr. 882, 15228, BOA. Cevdet Maarif nr. 481, 8812. Cafer A ğa Cami ve Medresesi Vakfı; A. Ş.S 2 85/66, A. Ş.S 4 92/44, A. Ş.S 5 81/50, BOA. Cevdet Evkaf nr. 6978, 9729, 5974, 7471, 3711, 1506, 3804, BOA. Cevdet Maarif nr. 1584, 8506, A. Ş.S 3 65/43’de 1743 senesinde Cafer A ğa Vakfı gelirleri arasında bulunan Meydan Hamamının tamir ve onarımıyla ilgili belgedir. Geni ş bilgi için Şehirdeki hamamların kısmına bakınız. Meydan Cami Vakfı; A. Ş.S 18 204/95. Bu cami depremde zarar görmü ştür. Yunus Fakih Cami Vakfı; A. Ş.S 8 45/30, BOA. Cevdet Evkaf nr. 16414, 9526, s.12 bu vakfın geliri 215 kuru ş, gideri ise 506,5 kuru ştur. Ali Çavu ş Mescidi Vakfı; A. Ş.S 9 102/62. Kantara Cami Vakfı; A. Ş.S 5 194/115. Sekakin Mahallesi Cami Vakfı; A. Ş.S 10 84/75. Gazi Sinan Pa şa Vakfı; Vakfın mütevellisi Hacı Mehmed bin Sadık Efendi olarak zikredilmektedir. 1804 senesinde vakfın suyolunun tamiri için 460 kuru ş 27 para masrafla Nakib’ül E şraf kaymakamı Abdunafi Efendi tarafından yapılmı ştır . A. Ş.S 10 197/181. Ye ğen Mehmed A ğa Mescidi ve Medresesi Vakfı; A. Ş.S 10 197/181. Vakfın mütevellisi Hacı Mehmed bin Sadık Efendi olarak zikredilmektedir. 1804 senesinde vakfın suyolunun tamiri için 460 kuru ş 27 para masrafla Nakib’ül E şraf kaymakamı Abdunafi Efendi tarafından yapılmı ştır . Abdulkerim Çavu ş Mescidi Vakfı; A. Ş.S 4 229/158, A. Ş.S 7 41/22, 78/45. Hacı Abdullah Mescidi Vakfı; A. Ş.S 4 217/151. Semerciler Cami Vakfı; BOA. Cevdet Evkaf nr. 4687; Sarımo ğlu Cami Vakfı; BOA. Cevdet Evkaf nr. 7063 Helvacı Mehmed Cami Vakfı; BOA. Cevdet Evkaf nr. 12147. Şeyh Hacı Ahmed Efendi Cami Vakfı; BOA. Cevdet Evkaf nr. 229. Hacı Abdulcelilo ğlu Mescidi Vakfı; BOA. Cevdet Maarif nr. 8130. Sofular Cami Vakfı; A. Ş.S 7 256/154, 257/154, 259/155, A. Ş.S 10 169/153. Cami-i Kebir Vakfı; A. Ş.S 1 198/69, A. Ş.S 2 123/87, 132/98, A. Ş.S 3 122/95, BOA. Cevdet Evkaf nr. 448, 1015 . Seyyid Hacı Mehmed Efendi Cami Vakfı; A. Ş.S 5 44/25, 228/153, 229/153, BOA. Cevdet Maarif nr. 593,3223. Zülküf A ğa Vakfı; A. Ş.S 4 127/59. Kasap Hacı Ahmed Medresesi Vakfı; BOA. Cevdet Evkaf nr.4702. Zahireye Cami Vakfı; BOA. Cevdet Maarif nr. 9115. Hacı Abdullah Mescidi Vakfı; A. Ş.S 5 248/163, 249/163, 250/164, 253/165.

154

hale gelmi ştir. Kazada ki vakıf ve hizmet türleri; cami, mescit, medrese, tekke, zaviye, türbe, han, hamam, fırın, ev, dükkân, su dolabı gibi taşınmazlardan olu şmaktadır. Bu vakıfların bir kısmı hayrî bir kısmı ise aile vakıflarıydı. Antakya’da görülen vakıf türlerinden birisi de, hayrî vakıflara dâhil olan avarız vakıflarıydı. Mülk vakfedenin vasiyetinde belirtildiği gibi şehirde “ mal-ı avarız ve bedel-i nüzül, tekâlif-i örfiye ve tekâlif-i şakka” ya ait vergileri ödeme hususunda sıkıntı çekenlere yardım maksadıyla avarız vakıfları tesis edilmi ştir. 176 Örne ğin; 1709’da Şenbek Mahallesi sâkinlerinden Hacı Yusuf A ğa, mahkemeye müracaat ederek ta şınmaz mallarının gelirlerinden 100 kuru şu mahallenin avarız vesâir tekâliflerinin ödenmesi için vakfetti ğini, mahkemede hazır bulunanların huzurunda beyan etmi şti.177 Aynı tarihli ba şka bir belgede; Hammare Mahallesi sâkinlerinden Hacı Mehmed Efendi mahkemede şahitlerin huzurunda aile vakfına ait olan “fevkanî” bir meskeni, Hacı Ali Efendi’ye yirmi seneli ğine icâre verdi ğini ve icârdan gelen yıllık üç kuru şun, mahalledeki avarız vesair tekâliflerin ödenmesi için vakıf eyledi ğini belirtmi ştir.178 1710’da Habib’ün Neccâr Mahallesi sâkinlerinden Mehmed kızı Ai şe adlı hatun, Rikab bölü ğü avarız vakfı mütevellisi Hacı Hüseyin’in huzurunda, sınırları belirten “ bir bab sütunlu kiremit ile müstakif mesken ve havlı ve bir basma taht ve bir sülüs hisse-i ma ve kenef ve bir e şçar bir üzüm asmasını ” Rikâb bölü ğünün avarız vergisinin ödenmesi için vakıf etmi ştir. 179 Bu nevi vakıflar ba şlangıçta do ğrudan do ğruya avarız vergisi ve örfî tekâlif’in kar şılanmasına tahsis edilmekteydi. Ancak adı geçen vergilerin halktan toplanmasının eski önemini kaybetmesi üzerine, bu maksatla kurulmu ş olan vakıfların gelirlerinin de köy veya mahalle heyeti kararıyla uygun yerlere sarf edilmesi usulü getirilmi şti. Nitekim bu şekilde elde edilen gelir, halkın kar şıla ştı ğı yangın, deprem, su baskını, salgın hastalık gibi do ğal afetlerle, fakir, dul ve yetimlerin ihtiyaçlarına, kimsesiz kızların evlendirilmesine, sahipsiz cenazelerin

Debbus Mescidi Vakfı; A. Ş.S 4 217/151. Fakih Medresesi Vakfı; BOA. Cevdet Evkaf nr.16414. Merhum İbrahim Hanzâde Vakfı; A. Ş.S 3 60/39. Kantara Mescidi Vakfı; A. Ş.S 7 232/143, 241/148. 176 Mehmet İpşirli, “Avarız Vakfı”, DİA, c.4, İstanbul 1991, s.109 177 A. Ş.S 1 101/37. 178 A. Ş.S 1 104/39.

179 A. Ş.S 1 251/84.

155

masraflarının kar şılanmasına ve i ş hayatına atılanların sermaye ihtiyaçlarının tedarik edilmesi gibi hayır i şlerinde kullanılmı ştır. 180 XVIII. yüzyılda Antakya Kazasın’da vakıfların büyük ço ğunlu ğunu evlatlık vakıflar olu şturmaktadır. Evlatlık vakıfların vakfiyelerinde, vakfın şartları belirtildikten sonra, vakfiyede “İmâm-ı Azam Ebu Hanife ile İmâm-ı Sanî Ebu Yusuf ve İmâm-i Salis Muhammed ”in vakıf hakkındaki görü şleriyle, dua kısmı bulunmaktadır. Bundan sonra vakıftan dönmenin mümkün olmadı ğı belirtilmi ştir. Daha sonra vakfiyede tarih ve şahitler belirtilmiştir. En sonda ise vakfiyenin kadının izni ile kaleme alındı ğı ifade edilmektedir. 1743’de Sarı Mahmud Mahallesi sâkinlerinden ayandan Hacı Nurullah Ağa o ğlu Mühürdar Hacı Halil A ğa, mahkemeye müracaat ederek vakfiye düzenlenmi şti. Bu vakfiyede Dörtayak Mahallesinde 16 adet kira meskeni, Sekakin Mahallesinde Parmaksız hanında 1 adet kalaycı dükkânı, Kantara Mahallesinde kantara fırını ve 1 adet dükkân, Şirince Mahallesinde 2 adet kira meskeni “ vakf-ı sahih-i müeyyed ve habs-ı sarîh-i muhalled ile vakf ve haps idüb ” diye mallarını vakıf etmi şti. Zikr olunan on sekiz kira meskeni ve iki dükkândan hâsıl olan gelir, Hacı Nurullah A ğa’nın babası merhum Mühürdar Hacı Halil Ağa’nın in şâ eyledi ği Şirince Mahallesindeki cami-i şerif’te bir müezzinin yeterli olmadı ğı ikinci müezzinin de cami-i şerife tayin edilmesi ve yevmiyelerinin iki şer akçe verilmesi; yine camide cüzhan olan ki şiye “nim” akçe zam yapılması, Kantara Mahallesinde Kiremitli caminde in şâ edilen muslu ğa bakan ki şiye bir akçe verilmesi, Hazret-i Habib’ün Neccar camisine senede üç batman Antakya zeytinya ğı ve Saha mescidine senede üç buçuk batman Antakya zeytinya ğı, Pi şmaniye Caminde hatip olanların her birine be ş sümn verilmesi ve yine Pi şmaniye Caminde Cuma günü vazife yapan müezzine ilave olarak bir akçe verilmesi hususunda vakıf şartnâmesi belirlenmi şti. Hacı Nurullah A ğa’nın hayattayken vakfın mütevellili ğine kendisinin bakaca ğı, kendi vefatından sonra evlatlarından ekber ve erşad ki şinin vakfın mütevellisi olmasını, eğer nesbleri kesilirse karde şlerinin o ğullarının vakfa mütevelli tayin edilmesi şart ko şulmu ştu.

180 Mehmet İpşirli, “Avarız Vakfı”, DİA, c.4, s.109; Ne şet Ça ğatay, “ Osmanlı İmparatorlu ğunda Ribâ-Faiz Konusu, Para Vakıfları ve Bankacılık”, VD, IX, Ankara 1971, s.39-41.

156

Vakf yapanın soyu tükenmesi halinde vakıf Haremeynü’ ş Şerif Evkafına 181 ba ğlanacaktı. 1762’de Habibü’n Neccar Mahallesi sâkinlerinden hayrat ve hasenât sahibi askeri sınıftan, Hacı Hasan Efendi henüz hayattayken, mal varlı ğını tecavüzden korumak için, çocukları ve torunlarını mirasından istifade etsin diye şu mallarını vakfetmi ştir; Bedesten çar şısında vâki bir taraftan İmamzâde İsmail Ağa dükkanı, bir taraftan İmamzâde Ebubekir A ğa menzili ve bakkal dükkanı, bir taraftan da “ tarik-i sâlike münteki ve mahdud ” bir bab fırıncı dükkanının yarı hissesini vakf etti ği gibi, medine-i mezbure kazasında vakî, Dursuniye köyü topra ğında bulunan bir taraftan telle (tepe), bir taraftan Asi nehri, Molla İsmail bahçesi ve Hatip nehriyle sınırlı, altı sütun üzerine mebni bir bab dam-ı harîr, bir kaz ğan-ı harîr ve bir dolab-ı harîri muhtevi olan bir kıta dut bahçesini, yine karye- i Dursuniye toprağında bulunan Karaka şlı tarlası bulunan ba şka bir dut bahçesi olmak üzere, toplam iki kıta dut bahçesini ve yarım hisse dükkanını “ vakf-ı sahih- i müebbed ve habs-i sarîh-i muhalled ” ile vakf ve habs edip, tasarruf hakkını ve şeklini şöyle tayin etmi ştir; İki kıta dut bahçesi ve yarım hisse dükkandan elde edilen gelirlerden masraflar dü şüldükten sonra, yılda bir kez bu vakıf gelirlerinden Medine-i münevvere fukarasına iki altın verilip gelirlerden herne kadar fazla kalır ise kendisi “ libas-ı hayatı lâbis ” oldukça bunları kabz ve masarıfına sarf edebilece ği gibi, vakf etti ği akarın mütevellili ği “ keyfe mâ ye şâ” yani nasıl isterse öyle yapacaktı. Öldükten sonra gelirler, batın tertibi usulüyle evladından olanlara gerek erkek gerekse kız arasında e şit oranda payla ştırılacaktı. 182 Bu cümleden: O dönemde mal mülk payla şımında cinsiyet farkına bakılmaksızın e şit seviyede hak gözetildi ğini anlamaktayız. Erkek evlattan Molla Ahmed, Molla Hüseyin ve Molla Mehmed mütevelli olacaklardı. Yine vâsiyetinde belirtti ğine göre, “ ba’de vefatım evlad-ı evladı evlad-ı zükur ve inâsi bi’l müsavât …” 183 mutasarrıf olup, erkek evlatları e şit oranda mütevelli olacaklardı. Öldükten sonra çocuklarının çocuklarına kız-erkek ayrımı yapılmaksızın, gelirlerden e şit oranda yararlanma hakkı tanıdı ğı halde, vakıf yönetiminde sadece

181 A. Ş.S 3 51/31. 182 D. Gün, XVIII. Yüzyılda Antakya, s.134. 183 A. Ş.S 7 56/30.

157

erkek evlatlar görevlendirilmi şti. Vakfiyede ayrıca kendi nesebi bir gün kesildi ğinde, vakfın geliri di ğer bütün vakfiyelerde oldu ğu gibi haremeynü’ ş- şerifeyn evkafına ilhâk, fukarasına irsâl ve tasarruf olunacaktı. Ayrıca vakfın gelece ği açısından, Hanefi mezhebinin hükümleriyle amel edilmesi ve mütevelli heyetinin, Ebu Hanife mezhebinden olması şartınıda vakfiyesine önemli bir şart olarak koymu ştu. 1764’de Cami-i Kebir Mahallesi sâkini Dergâh-ı Âli Çavu şu Ali Çavu ş Hacı Mehmed Çavu ş A ğa oğlu Bekta ş tarafından düzelttirilen vakfiyenin birbirinden de ğişik iki sureti vardır.184 1764’de Hacı Mehmed Çavu ş A ğa’nın o ğlu olup bu i ş için vekil olarak tayin etti ği Hacı Abdullah’ın takdiri ile ilk vakfiye düzenlenmi ştir. Bu vakfiyede iki dükkân ile de ğişik yerlerde olmak üzere toplam 6837 adet zeytin a ğacı “vakf-ı sahih-i mü’eyyed ve hasb-ı sarih-i muhalled ile vakf ve hasb ” edilmi ştir. Bu vakfiye’ye göre Mehmed Çavu ş kendisi hayatta iken mütevelli olacak, vefatı halinde o ğlu Molla İbrahim mütevelli ve di ğer o ğlu Molla Osman nazır olacaktır. Bunlardan sonra soylarından gelen ekber ve erşed ki şi mütevelli olacaktı. Soyun tükenmesi halinde vakıf Haremeynü’ ş Şerifeyn

Evkafına ba ğlanacaktı. Yine bu vakfiyeye göre dükkânların tamirleri yapıldıktan sonra, dükkân kiraları ile zeytinlerin hâsılatından elde edilen gelirlerin üçte biri hayır için da ğıtılacaktı. Geri kalan üçte iki ise Mehmed Çavu ş A ğa tarafından tasarruf edilecek, vefatı halinde ise o ğulları Molla İbrahim ve Molla Osman’la, kızları Ay şe, Zeynep, Dudu ve Meryem arasında e şit şekilde bölü ştürülecekti. Bu şartlar bertildikten sonra vakfiyede, vakıf müessesleri hakkında İmam-ı Azam Ebu Hanife ile İmam-ı Sanî Ebu Yusuf ve İmam-ı Salîs Muhammed’in vakıf hakkında görü şleri ve dua kısmı belirtilmi şti. Bu kısımda vakıftan dönülmenin mümkün olmadı ğı da belirtilmi şti. Daha sonra ise tarih ve şahitler kayıt edilmi şti. En sonunda ise bu vakfiyeye’nin kadının’da izni ile bu şartların de ğiştirilerek yeni malların vakfedilip yerine yeni vakfiyeye düzenledi ği belirtilmi şti.185

184 A. Ş.S 8 30/18, 94/69.

185 A. Ş.S 8 30/18.

158

1765 senesinde ise yine Hacı Mehmed’in o ğlu Hacı Abdullah’ın takdiriyle daha önce vakfetti ği dükkân ve zeytin e şçarının yanı sıra be ş dükkân, iki fırın, mushaf ve kitaplarla birlikte de ğişik yerlerde olmak üzere 1813,5 adet zeytin eşçarının 186 yeniden vakfiye düzenlettirilip şartlarda bazı de ğişiklikler yaparak vakfedilmişti. Vakfiye’ye göre dükkânların kirası ile zeytin a ğaçlarının hâsılatı sayıldıktan sonra elde edilen gelir toplamıyla önce dükkânlar tamir edilecek ve ağaçların bakım masrafları ile haracı verilecekti. Kalan paranın üçte biri fakirlere ve gerekli yerlere da ğıtılacaktı. Bu üçte bir kısmının içinde; her Cuma gecesi fakirlere on batman ekmek da ğıtılacak, Mehmed Çavu ş’un kız karde şi Hatice Hatun’a hayatta oldu ğu süre içinde, her ay iki kuru ş verilecek, Cami-i Kebir, cami-i şerifine yılda yirmi kandil ve altı adet tırnak hasır verilecek, Habib’ün Neccar cami-i şerifinin abdesthanesine fahure ibrik olmak üzere senede seksen ibrikle, Zeytuniye köyü cami-i şerifine yirmi ibrik verilecekti Kalan miktar ise fakirlere da ğıtılacaktır. Fakirlere ve di ğer bazı yerlere harcanacak olan üçte bir dışında kalan üçte iki ise Mehmed Çavu ş hayatta iken vakfa kendi mütevelli olaca ğından kendisi tarafından tasarruf edilecekti. Kendisi vefat ettiğinde ise oğulları Molla Mustafa, Molla İbrahim, Molla Osman ve Molla Abdurrahman’la kızları Ay şe, Zeyneb, Dudu ve Meryem tarafından erkekler 2 kızlar ise 1 hak olmak şartıyla tasarruf edilecekti. Mehmed Çavu ş’un ölümünden sonra vakfın mütevelli ğine o ğlu Molla Abdurrahman, nazırlı ğına ise Molla İbrahim gelecekti. Ayrıca bunlardan sonra soylarından gelen ekber ve erşed ki şi mütevelli olacaktı. Soyun tükenmesi halinde vakıf Haremeynü’ ş Şerifeyn Evkafına ba ğlanacaktı. 1775’de Ye ğen Hacı Mehmed A ğa kendi malından, Antakya da medrese, mescit, muallimhâne, birçok ev, hariciyesi kırk iki ocak, dahiliyesi kırk iki ocak, kapı üzerinde iki fevkâni oda, kapı arasında iki tahtanî ve fevkâni oda ve her tarafında be şer dükkan olmak üzere bir han în şâ ettirmi ştir. Ayrıca Kastel Mahallesinde bulunan bir hurma, iki turunç a ğacını, on sekiz bâb ve mahallenin ba şka bir yerinde olan on altı bâb menzilini vakfetti. Vakfiyede sınırları belirtilen

186 Hacı Mehmed Çavu ş A ğa, Bakırkaya karyesinde bulunan 112 adet Zeytin e şçarını, 20 Temmuz 1765 senesinde Şeyh Musa o ğlu Hacı Mehmed’den 385 kuru şa satın alınmı ştır. Buna göre her bir a ğacın âdeti 3,43 kuru ş olarak hesaplanmı ştır. A. Ş.S 8 79/54.

159

66 adet menzil, han, dükkan vesair yerleri vakfedip bunları kiraya verdikten sonra, elde edilen gelirlerden, yevmi 8 akçe vakıf i şlerine bakan ki şiye verilecekti. Kendisi hayatta oldu ğu sürece vakfın her türlü tasarrufunu üstlenecek, kendisinden sonra evlatlarına, nesebinin kesilmesi halinde ise vakfın yönetim hakkı “ hakimü’ ş-şer’le cihet-i tevliyete kâdir müstakim ” bir ki şiye tahsis edilecektir. 187 Antakya müftüsü olan ki şilere medreselilere üç gün ders vermek şartıyla 15 akçe yevmiye verilecektir. Vakıftan sorumlu oldu ğu için günlük 4 akçe verilecektir, ayrıca mescit imamına 5 akçe verildi ği gibi 2 akçede Kur’an okuyana, 3 akçe müezzine, 2 akçe kayyum ve ferra şa, 3 akçede mescidin mumuna ve ya ğına sarf edilecekti. Vakfiyelere bakıldı ğında vakıfların yarı Hayrî-ailevî vakıflar oldu ğu anla şılmaktadır. Her üç vakfiyenin sahiplerininde asker sınıfa mensup oldukları görülmektedir. Vakfiyelerin ta ğyir ve tebdil edilmesi, vakfiyelerin vakıflarca yeniden tanzim ettirilebilece ğini göstermektedir. Aile vakıflarında genel bir uygulama, vakfiye sahibinin nesebinin kesilmesi üzerine, vakıf gelirlerini Haremeynü’ ş Şerifeyn vakıflarına dâhil edilmesi anlayı şıdır. Hayrî Vakıflar ; Antakya Kazasın’da Sokullu Mehmed Pa şa tarafından tesis edilen vakıflar bulunmaktadır. Sadrazam Sokullu Mehmed Pa şa (daha sonra Şehit Mehmed Pa şa vakfı adıyla anılan) vakıf bünyesinde, 1574 senesinde Payas ve Antakya’da yaptırdı ğı, şehrin ekonomik ve ticarî hayatında 188 önemli etkileri olan han, bedesten, hamam (Saha ve Cündi) de ğirmen ve iskele-i cedid adı verilen iskele bulunmaktadır. Sokullu in şâ ettirdi ği han ve imarethânelerin masraflarını kar şılanması için bir kısım gelirler vakf ettirmi şti. 189 Bu gelirlerin toplanması ve sarf edilmesinin yanı sıra, vakıfiyede belirlendi ği gibi, mütevelliler belirlenen 190

187 A. Ş.S 9 188/122. 188 BOA. TD 530, s. 20, A. Ş.S 3 59/38, 60/39, 61/40. 189 Antakya Kazasındaki yaptırdı ğı vakıfların gidelerinin kar şılanması için, “Üzeyr sanca ğındaki bazı karye ve mezraların hâsıllarından 1100 akçe, Gündüzlü cemaatinin otlak ve yaylak resimlerinden 200 akçe, bac-ı bazar-ı siyah, re şte-i penbe ve ihtisab, resm-i kasab ve boyahane gelirlerinden 200 akçe, enhar-ı çeltik gelirlerinden 100 akçe, toplamda ise 1500 akçe vakıf ” etmi ştir. BOA. TD 530, s.20. Sicil kayıtlarda vakfın mütevellisi Hacı Mehmed olarak görülmektedir. 1804 senesinde vakfın suyolunun tamiri için 460 kuru ş 27 para masrafla Nakibü’l E şraf Kaymakamını Abdülnnafi Efendi tarafından yapılmı ştır. A. Ş.S 10 82/75, 87/77, 169/153, 185/170, 190/174, 197/181. 190 BOA. TD 530, s.21.

160

miktarın haricinde halktan vergi toplanmaması tembih edilmi şti. 1678 senesindeki avarız kayıtlarında, Bendyeri köyü’nün geliri Şehit Mehmed Pa şa’nın vakıf gelirlerileri arasındaydı. 191 Yine bu vakıfla ilgili 1743 senesine ait üç belgede merhum Sinan Pa şa’nın Antakya’da in şa ettirdi ği hamamların tamiri-bakımı ve kiraya verilmesiyle ilgili bilgiler bulunmaktadır.192 1709’da merhum Vezir Hüsrev Pa şa, merhum karde şi Lala Kara Mustafa Efendi’nin ruhu için, Haleb’de cami ve eczane în şâ edip ve vakfetmi şti.193 Vakıfta sarf olunmak üzere bir takım gelirler tahsis edilmi şti. Süveydiye köyündeki bir kısım toprakların gelirleri bu vakfa aitti. Bu araziler Yakupzâde Osman A ğa’ya on seneli ği 120 kuru ş ve ikinci seneye 100 kuru ş ve üçüncü senede ise 124 kuru ş ödemek şartı ile icare verilmi ştir. 1736’da 194 Sultan Gavri (Gûrî) Vakfı’na 195 ba ğlı bazı köylerin ahalisi üzerlerine lazım gelen herhangi bir vergi mükellefiyeti yok iken, Antakya Kazasın’da ki bazı yöneticiler bu vakfa ba ğlı köylerde sâkin ahaliden örfî ve şakka vergileri toplamı şlardır. Vakıf reayası bu olumsuz durumu İstanbul’a bildirilmi ş, merkezden Antakya kadılı ğına gelen emirlerde bu uygulamanın şeriata mualif oldu ğu bildirilmi şti.196 1765 senesindeki bir hücette ise 197 1735 senesinde Osman kızı Şerife adlı kadın tarafından bir adet menzil ve bazı a ğaçlar Habibü’n-Neccar Mahallesindeki Yusuf Fakih Camii şerifine vakfedilmi şti. Şerife Hatun’un vefatı üzerine 13 Ocak 1765 senesinde mirasçıları vakfedilen yerleri i şgal etmeleri üzerine caminin mütevellisi olan Mustafa Be şe o ğlu Hacı Kara Gülle bunları kadya şikâyet etmi şti. Bunun üzerine kayıtlara bakılıp şahitler dinlenmi ş ve bu ev ve a ğaçların camiye vakfına ait olduğu belirtilmi şti.

191 BOA. MAD nr. 678, s.116. 192 Hamamların tamiri ve bakımıyla ilgili şehirdeki hamamlar kısmında izahattan bulunulmu ştur. Bkz A. Ş.S 3 59/38, 60/39, 61/40. 193 A. Ş.S 8 45/30. 194 A. Ş.S 2 291/214. 195 Antakya Kazasında Sultan Gavri vakıflarıyla ilgili bkz. BOA. TD 397, 1040, 450, 544 vb. BOA. MAD nr. 678. 196 Antakyada vaki Gavri Evkafı’nın reayası yanlı ş uygulamalardan dolayı İstanbul’a de ğişik tarihlerde şikayetleri olmu ştur. Bkz . BOA. Haleb Ahkam Defteri nr. 1,2,3,4,5. 197 A. Ş.S 1 45/17.

161

Antakya Kazasında hayrî ve aile vakfı sınıfından olan cami, mescit, medrese ve tekke gibi kurumların giderlerinin temini için birçok vakıf kuruldu ğu tesbit edilmi ştir. Kurulan vakıfların isimleri o vakfı kuran ki şinin adını veya o müessesenin adını almı ştır. İsimleri tespit edilen vakıfların gelir kaynaklarının büyük kısmını ba ğ ve bahçe akarları olu şturmaktaydı. Üzüm, incir, dut ve özellikle zeytinlikler ba şta gelmekteydi. Bu gelirlerin yanı sıra dükkân, han, hamam, de ğirmen ve mesken gibi gayr-i menkullerde vakıf gelirleri arasında görülmekteydi. Anla şıldı ğı kadarıyla bu kurumlardaki görevliler ve çalı şanların yevmiyeleri, atandıkları vakfın gelirleri tarafından kar şılanmaktaydı. Cami, mescit, medrese, tekke, zaviye gibi sosyal kurumlarda, imam, müezzin, hatip, müderris, vaiz, şeyh, mütevelli, kayyum, zaviyedar, nazır, cüzhan ve ferraş gibi görevlilere çalı ştıkları müesseselerin vakıfları tarafından yevmiyeleri verilirdi. Yine vakıf gelirleriyle ya ğ, kandil, tevlîyet, zeytinya ğı, hasır ve ibrik gibi ihtiyaçları vakıfların tamirat ve harç giderleri de kar şılanmaktaydı. Ayrıca deprem, yangın gibi do ğal afetler neticesinde yıkılıp harap olan veya zarar gören vakıf binalarının tamiri vakfın gelirlerinden kar şılanmaktaydı. Ancak birçok vakfın gelir-gider dengesinin denk olmaması hasebiyle tamire muhtaç vakıf binalarının tamir kar şılı ğında kiraya verildi ği görülen uygulamalardandı.

2.4.1.2. Camiler ve Mescitler

Cami; Müslümanların ibadet ve e ğitim-öğretim faaliyetlerini sürdürdükleri mekânlardı. 198 Bu ibadet hanelerin ihtiyaçlarını tedarik etmek için de vakıflar olu şturulmu ştu. Cami ve mescitlerin asıl fonksiyonu toplumun dini, kültürel ve sosyal alandaki ihtiyaçlarını kar şılamaktı. Müslüman toplumların dini bir ibadet şekli olan namazlarını kılmaları için vakıf yoluyla cami, mescit gibi binalar yaptırılmı ştı. 199 Bunun yanı sıra cami ve mescitler gerek halk gerekse devlet için çe şitli etkinliklerin yapıldı ğı mekanlar olmu şlardı. 200

198 Semavi Eyice, “Cami”, DİA, c.5, İstanbul 1993, s.56-89; Şükrü Sönmezer-Selçuk Seçkin, “ İstanbul Mescitleri”, Türkler , c.12, Ankara 2004, s.139-141. 199 Ö. Demirel, Sivas Şehir Hayatında Vakıfların Rolü , s.146-147. 200 Ömer Lütfi Barkan, “Osmanlı İmparatorlu ğunda İmaret Sitelerinin Kurulu ş ve İş leyi ş Tarzına Ait Ara ştırmalar”, İFM , c.XXIII, sa.1-2, İstanbul 1962-1963, s.239-296.

162

Antakya’da çok sayıda cami ve mescitin genellikle kendi adlarına kurulmu ş vakıflar vasıtasıyla hizmet verdikleri görülmektedir. Ancak, bunlar birer külliyeden ziyade, namaz kılmak için yapılan cami veya mescitler olup, ço ğunlukla tek bir binadan olu şmaktadır. 201 Bu kurumlar, halkın ibadetlerinin dı şında bazı ibadet ve e ğitim de sa ğlamaktaydı. Vakıf kayıtlarından anla şıldı ğı kadarıyla, cami ve mescitlerde, namazın dı şında Kur’an okumak, salavat, zikir, tesbih ve mevlid gibi çe şitli ibadetler de yapılmaktaydı.Vakfiye şartlarına göre camilerde cüzhanların belli vakitlerde ve miktarlarda Kur’an okumaları, sabah namazında Yasin , ö ğleden sonra Tabareke , ikindi vakti Amme cüzü okunması vâkıflar tarafından şart ko şulmu ştu. 202 Cami ve mescitlere atanan görevlilerin isimlerinin önünde, “ Seyyid, Şeyh, Hafız, El-hac, Efendi, Molla veya Monla ve Halife ” gibi ön isimler yo ğun olarak kullanılmı ştır. Aynı camide, birçok vazifeyi (imam, vaizlik gibi) şahsında toplayan görevlilerin atandı ğıda tesbit edilmi ştir. Cami ve mescitlerde ibadetin yapılması için, mekânların temizli ği, bakımı ve aydınlatılması gibi i şleri yapan görevlileri de bulunmakta ve yaptıkları hizmet kar şılı ğında yevmiyeleri cami ve mescitlerin vakfından alınmak üzere ödenmekteydi. Cami ve mescitlere görevlilerin atanması kadının arzı ve şeyhülislamın onayı ile olmaktaydı. Atanan ki şilerde liyakat, dürüstlük gibi özelliklerı ta şımaları şarttı. Belgelerden anla şıldı ğı üzere, cami ve mescitlerde görev yapan ki şiler, ölüm, hastalık, a şırı ihtiyarlık veya kendi rızasıyla görevlerinden ayrılmadıkları müddetçe, “kayd-ı hayat ” şartıyla görevde kalırlardı. Bu kurumlarda hizmet eden ki şiler görevlerinden ayrıldıklarında kendi yerlerine o ğullarının tayin edildi ği de çok görülen hadiselerdendi. Cami ve mescitlerde hizmet veren görevliler arasında; imam, vaiz, müezzin, hatib ve ferra ş gibi ki şiler vardı. İbadet yerlerinin i şlevli ği, büyüklük ve küçüklü ğü, atanan ki şinin toplum içindeki yeri, liyakatinin derecesi, hizmet edenlere ödenecek yevmiyeyi belirleyen ölçütlerdendi. Ancak kendisine ücret ödenirken daha önce görev yapanların aldıkları yevmiyeler göz önüne alınırdı. Din görevlilerin

201 Antakya’da cami ve mescitlerin mimari özellikleri için bkz. Fuat Şancı, Hatay İlinde Türk Mimarisi I , (Basılmamı ş Doktora Tezi), Ankara 2006; Ye şim Akyüreko ğlu, Hatayda Türk İslam Devri Yapıları , (Basılmamı ş Yüksek Lisans Tezi), Konya 2005. 202 A. Ş.S 1 104/30, 251/84, A. Ş.S 3 51/31, A. Ş.S 8 30/18, 94/69, A. Ş.S 9 188/122.

163

ücretleri, vakfın tayin etti ği miktara ba ğlıydı. Bu görevlilerin alacakları ücretler, beratlarda da açık olarak zikredilmekteydi. 203

203 Tesbit edildi ği kadarıyla XVIII. yüzyıda Antakya’daki camilerde görev yapanlar din görevlileri ve aldıkları yevmiyeler şunlardı; Cefer A ğa Cami; 1702 senesinde cami’de imam olarak vazifeli olan Hacı İbrahim Efendi vefat etmi ştir. Bo ş olan göreve aynı isimle kurulmu ş vakıftan alınmak üzere yevmi 6 akçe ile Şeyh Ebubekir Efendi imam tayin edilmi ştir. BOA. Cevdet Evkaf nr. 3804, 1736 senesinde cami’ye yevmi 3 akça vazife ile Abdullah Halife imam, yevmi 2 akçe vazifeyle’de Mehmed Efendi müezzin tayin edilmi ştir A. Ş.S 2 85/66, 1750 senesinde cami-i şerifte yevmi 6 akçe ile imamlık görevindeyken vefat eden Hacı Mehmed Halife’nin yerine sulbi sa ğıro ğlu Es Seyyid Mehmed Efendi tayin edilmi ştir, . A. Ş.S 4 92/43, 1751 senesinde cami-i şerif’te imam görevindeyken vefat eden Osman Efendi’nin yerine bo ş kalan imamlık görevine Seyyid Mehmed Efendi tayin edilmi ştir A. Ş.S 5 81/5; Cami-i Kebir; 1700 senesinde cami’ye atanan imamların maa şları caminin vakfın’dan ödenmesi gerekti ği belirtilmi ştir. BOA. MAD nr. 678, s.82-147; 1736 senesinde bu cami de 2 akçe yevmiye ile Mehmed Halife imam tayin edilmi ştir. 1751 senesinde 2 akçe yevmiye ile müezzinlik görevinde bulunan Seyyid Mehmed Efendi vefat etmi ştir. Bo ş kalan bu makama 4 akçe vazife ile Seyyid Hacı Mustafa Efendi tayin edilmi ştir. A. Ş.S 5 251/164, 252/165, 253/165. Bu camiye farklı tarihlerde imam tayini ile ilgili bkz. A. Ş.S 6 43/45, A. Ş.S 8 56/40, BOA. Cevdet Evkaf nr. 51, 101, 448; Habib’ün Neccar Cami; 1700 senesinde camiye kendi adıyla kurulmu ş olan vakıftan 5 köyün geliri ba ğlanmı ştır. Bkz. BOA. MAD nr. 678, s.104-135,1709 senesindeki bir vesikada “cami’nin imamet ve hitabetinin yüz seneden fazladır Halil Efendi’nin ecdadının uhdesinde oldu ğu ve bu görevin asker beratıyla üzerlerine tevcih edildi ği belirtilmi ştir. Hiçbir sebebi yokken Anadolu muhasebesinde Şeyh Hasan Efendi’nin yakınıdır diye İbrahim’in imamlık görevine atanmasına kar şı şikâyette bulunmu ştur”. A. Ş.S 1 198/72, 1736 senesinde camide 11 akçe vazifeyle hatiplik yaparken vefat eden Halil Efendi’nin yerine aynı ücretle Mehmed Halife tayin edilmi ştir. A. Ş.S 3 155/128 . Bu cami’ye faklı tarihlerde imam, hatip ve müezzin atamaları için bkz. A. Ş.S 5 62/37, A.Ş.S 6 17/15, A. Ş.S 9 102/62. Sofular Cami; 1739 senesinde caminin hatipli ği mahlûl olup, bu göreve her haliyle laik İsmail Halife yevmi 2 akçe vazife ile tayin edilmi ştir. 1743 senesinde camide yevmi 2 akçe vazife ile görev yaparken vefat eden İsmail Halife’nin yerine, Antakya’nın eski müftüsünün o ğlu Çelebi o ğlu Said bu göreve yevmi 2 akçe ile tayin edili ştir. BOA. Cevdet Evkaf nr. 2379; Şeyh Ali Cami; 1751 senesinde cami de hatip olarak görev yapan Seyyid Hacı Hüseyin Halife tayin olmu ştur . A. Ş.S 4 37/20. Seyyid Hacı Mehmed Efendi Cami; 1752 senesinde caminin imamet makamı mahlûl olup bu göreve yevmi 8 akçe vazifeyle Ahmed Halife atanmı ştır. A. Ş.S 5 250/164, aynı tarihte cami-i şerif te yevmi 2 akçe vazife ile ferra ş ve hatip olarak Seyyid Hacı Mehmed Efendi tayin edildi ği görülmektedir. A. Ş.S 5 228/153, 229/153; Ye ğen Mehmed A ğa Cami; 1774 senesinde cami, mescid ve medresenin mütevellisi olan ve yevmi 8 akçe vazife ile çalı şırken vefat eden Hacı Mehmed Efendi’nin yerine, Seyyid Hacı Ali Efendi tayın edilmi ştir. A. Ş.S 9 189/122; Muharremiye Cami; 1736 senesinde Hammare mahallesinde bulunan Uzunçar şıdaki Muharremiye cami’nde yevmi 6 akçe vazife ile mahlûl olan göreve Mustafa Halife tayın edilmi ştir. A. Ş.S 2 122/88. Cami’ye 1782 senesinde yevmi 3 akçe vazife ile vaizlik yapan Mehmed Efendi bin Süleyman vefat etmi ştir. Bo ş olan bu göreve “erbab-ı ilmiyeden” Mehmed Efendi’nin o ğlu Hafız Süleyman 3 akçe vazifeyle tayin edilmi ştir. 1771 senesinde cami ve medresenin mütevellisi iken vefat eden Mehmed Efendi o ğlu Abdurrahmanın yerine Çelebio ğlu Abdurrahman Efendi yevmi 2 akçe vazifeyle tayın edilmi ştir. BOA. Cevdet Maarif nr. 8812; Sokulu Cami; 1710 senesinde cami’nin imam ve hatipli ğine yevmi 4 akçe vazifeyle görev yapan İbrahim Halife vefatetmi ştir. Mahlûl olan bu göreve yevmi 4 akçe ile Abdullah Halife tayin olmu ştur. A. Ş.S 1 229/77; Semerciler Cami; 1791 senesinde camide yevmi 45 akçe vazifeyle hatip olan İsmail Halife

164

Yapılan incelemeler sonucunda incelenen dönem içerisinde Antakya’da 24 cami ve onyedi mescit oldu ğu tesbit edilmi ştir. Ar şiv vesikalarından tesbit edilenlerin yanı sıra muhtelif çalı şmalardan da istifâde edilerek belirlenen camiler toplu halde verilmi ştir. Tablo. 23 XVIII. Yüzyılda Antakya Şehri’deki Camiler 204 Caminin Adı Mahallesi Tarihi Abdullah A ğa _ XVIII.yy Cafer A ğa Cami-i Kebir XVIII.yy Cami-i Kebir Cami-i Kebir 1271 Habib’ün Neccar Habib’ün Neccar 1268 Meydan Meydan XVI.yy Tekke Şenbek 1702 Hacı Ali A ğa Sarı Mahmut XVIII. yy sonu Yunus Fakih Habib’ün Neccar XVII.yy Sofular Sofular XVI.yy Şeyh Ali Şeyh Ali XVI.yy Seyyid Mehmed Efendi Kantara 1719 Muharremiye Hammare XVIII.yy Ye ğen Mehmed A ğa Kastel 1683 Haliliye Dörtayak 1719 Kantara Kantara XVI.yy Semerciler _ XVIII.yy Sarımo ğlu Uncular XVIII.yy Helvacı Mehmed _ XVII.yy Sekakin Sekakin XVII.yy Kastel Kastel XVII.yy Uncular Uncular XVII.yy Nakip Cami-i Kebir 1762 Zahiriye _ 1715 Şeyh Muhammed _ 1718

vefat etmi ştir. Aynı göreve 45 akçe vazifeyle Mustafa Halife tayin edilmi ştir . BOA. Cevdet Evkaf nr. 4687; Sarımo ğlu Cami; 1734 senesinde caminin imamı olan ve yevmi 4 akçe vazifeyle çalı şan Yusuf Halife vefat etmi ştir. Bu göreve Hasan Halife o ğlu Mustafa 4 akçe vazifeyle tayin edilmi ştir. BOA. Cevdet Evkaf nr. 7063; Helvacı Mehmed Cami; 1776 senesinde cami ve medresenin vakfının mütevellisi olan Osman Efendi vefat etmi ştir. Bo ş olan bu göreve yevmi 4 akçe vazifeyle vefat eden Osman Efendi’nin sulbi sa ğıro ğlu Abdullah tayin edilmi ştir. BOA. Cevdet Evkaf nr. 12147. 204 BOA. Cevdet Evkaf nr. 51, 101, 448, 2379, 3804, 4687, 7063, 12147, 16414, BOA. Cevdet Maarif nr.8812, 8130, BOA. Haleb Ahkam Defteri nr. 8 Belge 108, s.327, BOA. MAD nr. 678, A. Ş.S 1 30/12, 39/15, 42/16, 112/41, 166/58, 172/61, 198/69, 212/72, 217/74, 229/77, A. Ş.S 2 122/88, 179/124,182/127, 232/159, 241/140, A. Ş.S 4 37/20, 217/59, 229/158, A. Ş.S 5 194/115, 228/153, 229/153, 250/164, A. Ş.S 6 13/13, 43/45, A. Ş.S 9 102/62, 110/70, 142/89, 189/122, A. Ş.S10 84/75; F. Şancı, Hatay İlinde Türk Mimarisi; muhtelif sayfalar;Y.Akyüreko ğlu, Hatay’daki Türk İslam Devri Yapıları, muhtelif sayfalar

165

Tabloda da görüldü ğü gibi Antakya’da ki camilerin bir kısmı bulundukları yerin ismini ta şımaktaydı. Örne ğin; Cami-i Kebir 205 , Habib’ün- Neccar Cami, Debbus Cami, Sekakin Cami ve Tekke Cami gibi. Bunun yanı sıra inşâ eden ki şilerin adını ta şıyan camilerde bulunmaktaydı. Örne ğin; Molla Süleyman Cami, Hacı Ali A ğa Cami, Şeyh Hacı Ahmed Cami, Yunus Fakih Cami, İhsaniye Cami, Cafer A ğa Cami ve Helvacı Mehmed Cami gibi. Mescitler; Mahallelerde, hanlarda, çar şı ve küçük ticarî yapıların içerisindeydi. Günlük ibadetlerin yanı sıra, bazı tarikatların belirli gün ve saatler de bir araya gelip ibadet yaptıkları yerler olarak da kar şımıza çıkar. Mescitlerin in şaatında ço ğu zaman yı ğma ta ş, ah şap ve bazen de kerpiç gibi basit malzemeler kullanılmı ş ve bu yüzden de zamanla birço ğu yok olmu ştu.206 Mescitler, bulundukları mahalle, çar şı, han ve kuran ki şilerin isimlerini almı şlar ve kendi isimleriyle vakıflar sayesinde ihtiyaçları kar şılanmı ştır.207 İncelenen dönem içerisinde Antakya’da onyedi mescidin ibadete açık oldu ğu tespit edilmi ştir. Mescitlerin bir kısmı bulundukları yerin veya esnaf grubunun ismini ta şımaktaydı. Bunlar; Saha Mesciti 208 , Debba ğhâne Mesciti 209 , Kantara Mesciti, 210 Kur şunlu Mesciti, Debbus Mesciti. 211 Bunun yanı sıra in şâ eden ki şilerin veya vakfın adını ta şıyan mescitlerde bulunmaktaydı. Örne ğin; Çavu ş Mescitti 212 , Ali Çavu ş Mesciti 213 , Abdulkerim Çavu ş Mesciti 214 , Ye ğen Hacı Mehmed A ğa Mesciti215 , Fakih Mesciti216 , Hacı Abdullah Mesciti217 , Molla

205 Cami-i Kebir (Ulu Cami) mahallesi ismiyle anılan mahallelere di ğer Osmanlı şehirlerinde de rastlamak mümkündür. Bunlardan Erzurum, Harput, Bursa ve Kayseri gibi şehirlerde bu merkezi camiler bulunmaktadır. 206 Semavi İyice, “Mescid”, İA, c.8, İstanbul 1993, s.1-118; Sönmezer-Seçkin, “ İstanbul Mescitler”, s.140. 207 A. Ş.S 1 166/58, A. Ş.S 4 37/20, A. Ş.S 9 189/122. 208 A. Ş.S 17 183/79. 209 A. Ş.S 1 39/15, 42/16, 166/58. 210 A. Ş.S 2 241/140. 211 A. Ş.S 2 232/159. 212 A. Ş.S 9 110/70, 142/89. 213 A. Ş.S 9 102/62. 214 A. Ş.S 4 229/158, A. Ş.S 8 41/28, BOA. Cevdet Maarif nr. 8130. 215 A. Ş.S 1 112/41, 212/72, 217/74, A. Ş.S 9 189/122. 216 BOA. Cevdet Evkaf nr.16414. 217 A. Ş.S 4 217/59.

166

Mehmed Mesciti218 , Hacı Abdulcelilo ğlu Mesciti219 , Sofi Mesciti, Şeyh Hamza Mesciti, , Zovero ğlu Mesciti, A ğca Mesciti idi. 220 Antakya’da cami, mescit gibi dini müesseselerde ki görevliler (imam, müezzin, hatip, vâiz, kayyım vb), şehirde ya şayan Müslümanların ibadetlerini yerine getirmelerine yardımcı oldukları gibi, itikadî ve amelî konularda da halkın en büyük yardımcıları idiler. İbadet yerlerindeki bir kısım görevliler ise (mumdar, bevvab, ferra ş vb) gibi söz konusu yerlerin temizlik, aydınlatma gibi ihtiyaçların kar şılanmasında yani bir ba şka tabirle bu ibadet yerlerini, ibadete hazır tutmakla görevliydiler. Bu gruba giren görevlilerin Müslüman olma şartı yoktu.221 Bilindiği üzere di ğer dini kurumlar gibi cami ve mescitler de birer vakıf müessesesidir. Yapılan cami ve mescitlerin ihtiyaçlarının temini için vakıf gelirleri temin edilmi ş olup, ayrıca vâkıfın iste ği do ğrultusunda görevliler ve yapılacak faaliyetler konusunda şartlar konulmu ştur. Mütevelli tarafından idare edilen vakıf kaynakları iltizama verilmek suretiyle veya do ğrudan icârı alınarak işletilmekteydi. Vakfın gelirleri öncelikle câmi ve mescitlerin tamir ve bakımlarına sarf edilmekte, kalan miktar vâkıfın koydu ğu şartlara göre görevliler arasında payla ştırılmaktaydı. İbadet yerlerinin de ba ğlı bulundu ğu vakıflarda görev yapanlar ise, ba şında bulundukları vakıfları idare etmek ve vakıf gelirlerini iyi bir şekilde i şletmekle yükümlü idiler. Bu cümleden olmak üzere vakfa ait yapıların bakım ve onarımlarını yapmak, vakıf kaynaklarını i şletmek, vakfa ba ğlı yerlerde görev yapanların ücretlerini vakıf gelirlerinden ödemek vakıf görevlilerinin sorumlulukları arasındaydı. 222

2.4.1.3. Medreseler

Cami ve mescidlerde e ğitim faaliyetleri yürütülmekle beraber, günümüzdeki anlamıyla e ğitim, medreselerde yapılmaktaydı. Medrese, talebenin

218 A. Ş.S 1 112/41. 219 BOA. Cevdet Maarif nr. 8130. 220 F. Şancı, Hatay İlinde Türk Mimarisi, s.362-428. 221 İbrahim Yılmazçelik, XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Diyarbakır (1790-1840 ), Ankara 1985, s.243-244. 222 Ö. Demirel, Esnaf Te şkilatı , s.14-15.

167

ilim ö ğrendi ği yer manasında olup, umumî olarak sıbyan mektebinin üstünde eğitim ve ö ğretim yapılan orta ve yüksek tahsil müesseselerine verilen addır. 223 Bu müessese, belirli ya şlardaki insanları, belirli zaman ve disipline göre yeti ştirmek üzere kurulmu ştu. Ayrıca, eski nesillerden yeni ku şaklara aktarılan bilgiler ve geleneksel olarak takip edilen de ğerlerinin aktarılmasını amaçlayan eğitim ve ö ğretim, toplum ve medeniyetin istikrarlı geli şmesine katkı sa ğlayan kurum olarak kar şımıza çıkar. 224 Osmanlı döneminde camilerde de yapılan ilk e ğitime ra ğmen, asıl olarak muallimhâneler ve sıbyan mektepleri bu fonksiyonu icra etmek üzere kurulmu şlardır. İlk okul düzeyinde e ğitimi gerçekle ştirmesinin yanısıra mektepler, şehirlerin fizikî yapısının ve Osmanlı mahallesinin temel ö ğelerinden biridir. Zira, gerek e ğitim vasıtasıyla önemli bir nüfusa hitab etmeleri ve gerekse gelir ve giderleri olu şturan tüm maddi boyutlar sayesinde bu müesseseler, şehir hayatında küçümsenemiyecek bir yer kazanmı şlardır. 225 XVII. yüzyılda Antakya’yı ziyaret eden Evliya Çelebi, o dönemde şehirdeki medreseler için; “medreseleri gerçi İstanbul medreseleri gibi kargir de ğildir. Amma yedi yerde cami ve mescitlerde cemi’i ulüm görülürdü. Hususiyetle ders-i amm efendileri fudaladan kimselerdir, darü’l-kurre ve mekteb-i sibyanları, tekkeleri, hamamları, hanları vardır ”226 diye tarif etmektedir. XVIII. yüzyılda Antakya da onaltı medrese varlı ğı tespit edildi. Bunların bir kısmı örne ğin; Hacı Abdülcelilo ğlu Hacı Mehmed A ğa Medresesi, 227 Ye ğen Mehmed A ğa Medresesi, 228 Seyyid Hacı Mehmed Efendi Medresesi, Şeyh Ali

223 Ömer Demirel, “Anadalu Selçuklu Devleti’nde Medreseler”, CÜFEF Sosyal Bilimler Dergisi, III, (1984), s.25-40. 224 Yahya Alakay, Osmanlı Döneminde Hatayda E ğitim, (Basılmamı ş Yüksek Lisans Tezi), Elazı ğ 2003, s.3- 7. 225 Ö.Demirel, Şehir Hayatında Vakıfların Rolü , s.71. 226 Evliya, Çelebi, Seyahatname , s.131. 227 1767 senesinde yevmi 4 akçe vazife ile müderris olan Molla Ali o ğlu Ali kendi hüsn-ü rızasıyla ihtiyarlığını gerekçe gösterip, görevinden ayrılmı ştır. Mahlül olan bu göreve, her haliyle uygun olan Seyyid Ali Efendi tayin edilmi ştir. BOA. Cevdet Maarif nr. 8130. 228 1713 senesine ait arzuhalde, Antakya’da her kim müftü olursa o ki şinin bu medresede yevmi 15 akçe vazife ile müderrislik yapaca ğı beyan edildikten sonra, medresede müderris iken vefat eden Hüseyin Efendi ‘den bo şalan yere müderris atanması atanması istenmi ştir. BOA. Cevdet Maarif nr. 6396, 1775 senesinde

168

Medresesi, 229 Kasab Hacı Ahmed Medresesi, 230 Cafer A ğa Mektebi veya Muallimhânesi 231 kendisini kuranların adını alırken, bir kısmıda bulundu ğu mekân veya e ğitim-öğretim yapılan cami ve mescitlerin adını almı ştır. Örne ğin; Cami-i Kebir Medresesi, 232 Muharremiye Medresesi, 233 Habib’ün Neccar Medresesi, 234 Tekke Cami-i Şerif Medresesi 235 Farisiye Medresesi, Nakip Medresesi, Meydan Medresesi, Yeni Medressi, İhsaniye Medresesi, Şirince Medresesidir. 236 Şehirdeki medreseler, kendi adlarına kurulan vakıflar sayesinde idâme edilmekteydiler. Medreselerde yürütülen e ğitim ve dini-hayrî faaliyetlerin masrafları medreselerin vakıf gelirleri tarafından kar şılanmaktadır. Gelir kayna ğı durumundaki köy ve mezrâların gelirleri iltizama verilmek suretiyle işletilmektedir. Medreselerin kendi vakıflarının yanısıra şehirlerde sonradan kurulmu ş olan vakıflarda, medreselerin belli ihtiyaçlarını kar şılamaktaydı. 237

yevmi iki akçe vazife ile medreseye “muallim-i mekteb” olarak Şeyh Ahmed Halife atanmı ştır. A. Ş.S 9 189/122, 190/123. 229 1774 senesinde yevmi 4 akçe vazifeyle müderris olarak Yusuf Halife müderris atanmı ştır. A. Ş.S 9 191/123 , 192/123, 1817 senesinde yevmi 60 akçe vazife ile “fenevat-ı ilim ve kemal-i me şhur” olan Seyyid Hacı Ahmed Efendi müderris olarak tayin edilmi ştir. BOA. Cevdet Maarif nr. 3223. 230 BOA. Cevdet Maarif nr.1160. 231 Medresede 1747 senesinde yevmi 8 akçe vazife ile medresede müderris olan Mahmud Efendi vefat etmi ştir. Mahlül olan bu göreve yevmi 8 akçe vazifeyle Hacı Osman o ğlu Ebubekir Efendi atanmı ştır. BOA. Cevdet Maarif nr. 9115 ,1788 senesinde medresede “vazife-i hocaî” cihetiyle Hafız Mehmed Efendi tayın edilmi ştir. BOA. Cevdet Maarif nr. 1584. 232 Bu medrese Ümran Mahallesindedir.1749 senesinde yevmi 6 akçe vazife ile müderris olarak Mehmed Efendi atanmı ş, yevmiyesi vakfın gelirinden kar şılanmı ştır. A. Ş.S 4 235/164, 1750 senesinde bu medresede Seyyid Hacı Mehmed Efendi ve Mukbil Mahallesinden Mustafa Efendi müderris olarak görev yapmı şlardır. A. Ş.S 5 73/44 , 1764 senesinde müderris olarak Şemseddinzâde Hacı İbrahim nasb edilmi ştir. A. Ş.S 8 56/40. 233 Medreseye 1730 senesinde olarak Hacı Ahmed Efendi tayın edilmi ştir. BOA. Cevdet Maarif nr. 454, 1782 senesinde müderrislik görevine yevmi 3 akçe vazife ile Mehmed Efendi o ğlu Hafız Süleyman tayin edilmi ştir. BOA. Cevdet Maarif nr. 8130. 234 1760 senesinde yevmi 2 akçe vazife ile “cüzhan-ı mekteb ” olarak görev yapan Şeyh Hacı Mustafa Efendi’nin sulbi kebir o ğlu Hacı İsmail Efendi atanmı ştır. BOA. Cevdet Evkaf nr. 6097, 1791 senesinde “Habib’ün Neccar Hazretleri cami-i şerifinde talim ve hak-ı Kuran-ı Kerim için Haleb hazinesi malından alınmak üzere 328 akçe vazife ile mutasarrıf olan Hafız Mehmed bin Mustafa vefat etmi ş olup, cihet-i mezkûrun mahsul ve hizmet-i lazimiyesi bo ş kalmakta olup bu ğöreve Hafız Hacı Ahmed Efendi bin Mehmed” atanmı ştır. BOA. Cevdet Maarif nr. 1852. 235 A. Ş.S 1 187/65, 244/82. 236 F. Şancı, Hatay İlinde Türk Mimarisi, I, muhtelif sayfalar. 237 Ö. Demirel, Esnaf Te şkilatı , s.17.

169

Müderrisler, di ğer dini görevleri gibi kadının arzı ve şeyhülislam’ın onayı ile tayin edilmektedir. Şehrin fizikî yapısını olu şturan unsurlardan arasında mektep, medrese ve muallimhânelerin oldu ğunu söyleyebiliriz.

2.4.1.4. Hamamlar

Tarihi geçmi şlerinin oldukça eski oldu ğu bilinen hamamların, Türk-İslâm toplumunda temizli ğe verilen öneme ba ğlı olarak yaygın ve önemli bir yeri vardır. Antakya’da ya şayan kadın ve erkeklerin temizlik ihtiyaçlarını kar şıladı ğı için be ş tane hamamın varlı ğı tespit edildi. XVI. yüzyıldan itibaren varlı ğını tespit edilen ve XVII-XVIII. yüzyıllar boyunca varlı ğını devam ettiren bu hamamlar şunlardır: Meydan hamamı, Cundi hamamı, Yeni hamam, Saka hamamı ve Süveyka çar şısında ki Piri (Beyseri Hamamı) hamamıdır. Hamamlar, 238 Asi nehri kenarında olan kale duvarlarının iç kısımda bulunmaktaydı. Suları Asi nehrinden getirilirdi.239 Cündi 240 hamamı; bu hamamın (14. yüzyıl) Memluklu dönemine ait olduğu tahmin edilmektedir. 241 Hamamın 1527 senesinde 4000 akçelik gelire sahip vakıf malı oldu ğu anla şılmaktadır. 242 Hamam 1743 senesinde Mehmed Çelebi’ye 500 kuru ş vakfın mütevelli vekili olan Seyyid Mehmed o ğlu Seyyid Ahmed Efendi tarafından kiraya verilmi şti. Hamamın kazanı ve dolabının tamiri için 568 kuru ş 8 sümn harcanmı ş, bu mebla ğ kiracı Mehmed Çelebi’den alınmı ştı.243 Saka hamamı; Sokullu Mehmed Pa şa’nın vakfiyesinde olup, “…ve biri dahi yine mahruse-i mezburede Meydan kurbünda vaki olup cevanibi erbadan tarik-i amme mümtehi olup hamam-ı Saka demekle şöhret bulmu ştu ..” 244 şeklinde Sokullu Saka Hamamını müceddeten yaptırdı ğını belirtilmi ştir. Merhum İbrahimzâde vakfı’nın gelirleri arasında görünen hamamın 1743 senesinde tamire

238 A. Ş.S 1 164/58, A. Ş.S 3 59/38, 60/39, 61/40. 239 Mehmet Tekin, Hatay Tarihi Osmanlı Dönemi, Ankara 2000, s.51. 240 Cundi kelimesi; Asker anlamına gelmekte olup hamamın askerler için yapıldı ğına i şaret etmektedir. 241 F. Şancı, Hatay İlinde Türk Mimarisi I , s.268. 242 BOA. TD 1040, s.81-83. 243 A. Ş.S 3 59/38 ,61/40. 244 Hüseyin Dinçer, “”Antakya Hamamları”, Güneyde Kültür , sa. A ğustos-Eylül, Antakya 1996, s.23-30; Edip Kızıda ğlı, “Antakya’nın Hamamları”, Güneyde Kültür, sa. Ekim-Kasım, Antakya 1986, s.20-27; F. Şancı, Hatay İlinde Türk MimarisiI, s.286; A. Demir, Ça ğlar İçinde Antakya , s.89.

170

muhtaç oldu ğu anla şılmaktadır. Hamam ve hanın kiracısı olan, ayandan Mustafa Ağa vakfın mütevellilerinden izin alarak hamam ve han tamir ettirmi ştir.245 Meydan hamamı; hamamım (14. yüzyıl) Memluklu dönemine ait oldu ğu söylenmektedir. 246 İlk tahrirde hamam; 1527 senesinde 5000 akçelik geliri olan bir vakfın geliri olarak görülmektedir.247 1743 senesinde Meydan hamamı, Merhum Cafer A ğa, Haleb’de “Cami-i Süleyman-ı Eyyübî” ve yine Haleb’de “Şemseddin Sehlülliye” vakıflarının gelirleri arasındaydı. Hamamı, ayandan Haseki Mustafa A ğa kiralamı ş ve vakıf mütevellilerinden olan Hacı Musa ve Molla Ömer adlı ki şilerin onayıyla Haseki Mustafa A ğa tarafından onarılmı ştı.248 1752 senesinde ki kayıttan Meydan hamamının gelirlerinin yukarıda ismini belirtti ğimiz üç vakfa ait oldu ğu görünüyor. Hamamın i şletmecisi olan İbrahim Ağa mahkemeye gelip vakıftan kiraladı ğı hamamın künbetleri ve külhanın vb kısımlarının tamire muhtaç oldu ğunu beyan etmi ştir. Kadı efendi’nin onayı, Sehlüliye vakfı mütevellilerinden Hacı Musa ve Cafer A ğa vakfı mütevellilerinden Halil’in izniyle hamamı tamir edilmesine müsade edilmi ş, hamamın tamir ve bakımına 238 kuru ş harcanmı ştır.249 Yeni hamam; kitabesinde H.1087/M.1676 senesinde Mustafa Bey tarafından yaptırıldı ğı, bununla beraber Ahmed A ğa’nın mimar olarak atandı ğı anla şılmaktadır. 250 Ancak incelenen dönem içerisinde bu hamamla ilgili bir kayıda rastlanmamı ştır. Piri Hamamı; Memluk mimari özelliklerini ta şıdı ğı ifade edilmektedir. 1716 senesinde Musa A ğa’nın vakfiyesinde “…ve bir medar bir imâ ve bir gabi kamim ve iki bab maberi kadimi mü ştemil olan kebir kümbet üzerine mebni hamamı cemi tevabi..” diye tarif edilmi ştir. 251

245 Hamam ve hanın tamiri için sarf olunan malzeme ve fiyatları hakkında kayıt bulunmaktadır. Bkz. A. Ş.S 3 60/39. 246 F. Şancı, Hatay İlinde Türk Mimarisi I , s.343. 247 BOA. TD 1040, s.81-83. 248 Meydan hamamının onarılması, harcanan malzeme ve hamamın hangi vakfın geliri oldu ğuna dair kayıtlarda bilgiler bulunmaktadır. Bkz A. Ş.S 3 74/48. 249 A. Ş.S 5 51/31. 250 H. Dincer, “Antakya Hamamları”, s.27. 251 F. Şancı, Hatay İlinde Türk Mimarisi I , s.362.

171

Vakıflar sayesinde varlıklarını devam ettiren hamamlar, şehirin temizlik ve dinlenme merkezleri olarak hizmet görmü şlerdir. Antakyada bulunan hamamların ikisi Memluk, üçü ise Osmanlı döneminde in şâ edilmi ştir. Vakıf kurulu şu olan bu hamamlar vakfın mütevellileri tarafından kiraya verilerek işletildi ği anla şılmaktadır. Şehirdeki hamamların i şletmecili ğinin belirli ailenin elinde oldu ğu tespit edilmi ştir. Ayrıca bakım ve onarıma muhtaç olan hamamlar, vakfın mütevellilerinin izniyle, hamamlardan alınacak kira bedeli kar şılı ğında tamir edildikleri görülmektedir. Hamamların; kümbet, kazan, külhan ve suyollarının bakımı için, önemli miktarda masraflar yapıldı ğı sicil kayıtlarında mevcuttur. 252 İncelenen dönem içerisinde bu umumî hamamların yanı sıra, hane ve konaklar bünyesinde de halkın temizlik ihtiyaçlarının kar şılanması için banyo oldu ğu tahmin edilmektedir.

252 1743 senesinde Meydan hamamının onarılması için toplan yekün: 610 kuru ş harcanmı ştır. A. Ş.S 3 74/48. Benzer içerikli belgeye bkz. A. Ş.S 3 60/39.

172

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

3. İKT İSADÎ YAPI

3.1. ESNAF GRUPLARI

İnsano ğlu var oldu ğundan itibaren, korunmak ve mü şterek ihtiyaçlarını kar şılamak amacıyla bir arada ya şamaya çalı şmı ştır. Bu birlikte ya şama arzusundan dolayı insanlar “ köy ” denilen küçük üniteleri olu şturdular, zamanla daha kalabalık olan “şehir” ünitelerini kurup geli ştirdiler. Bu iki ünite arasında üretim ve tüketim, arz ve talep dengelerini kurarak ihtiyaçlara cevap verecek bir grubun olması zaruri idi. Köylünün üretti ği malı şehirliye getiren, şehirlinin üretti ğini de köylüye götüren bir kesime ihtiyaç vardı. Bu ihtiyaçları kar şılamak için, tüccar kesimi do ğdu. Bu kesim zamanla, müstahkem kal’a özelli ği arz eden şehirlerin çevresine yerle şmi ş, ellerindeki sermaye ile yeni i ş imkânları olu şturmu ş, toplum hayatında “ esnaf ” veya “ zanaatkâr ” denilen yeni bir i ş sınıfının do ğmasına neden olmu ştur. Bu kesim toplumun ihtiyaçlarına göre demircilik, fırıncılık, marangozculuk gibi meslekleri icra edip kar şılarken zamanla bu ihtiyaçlar ile co ğrafî mekân, iklim şartları, şehir nüfusu ve iktisadî şartlar gibi sebeplerden dolayı yeni yeni meslek dalları ortaya çıkmı ştır.1 Sosyal tabakalar içinde yer alan esnaf erbabı, “ehl-i hiref ” taifesi olarak adlandırılmı ştır.2 Osmanlı sivil toplumu içinde bulunan ve çe şitli meslekleri icra eden esnaf, devletin ve toplumun ihtiyaç duydu ğu hammaddelerin temini, mamül maddelerinin üretimi, günlük hayatı ilgilendiren ticaretin yürütülmesi i şlerini yapmı ş, demircilik, boyacılık, fırıncılık, berberlik gibi meslekleri yaparak da insanların ihtiyaçlarını kar şılamı ş ve ödedikleri vergilerle devlet hazinesinin desteklenmesi gibi birçok faaliyette bulunmu şlardır. Bu yönüyle devlet ve toplumun vazgeçilmez bir toplulu ğu durumunda olmu şlardır.

1 Ahmet Kal’a, “Esnaf”, DİA, c.11, Ankara 1995, s.424-430; Rifat Özdemir, “Antakya Esnaf Te şkilatı (1709- 1860)” , Mustafa Kemal Üniversitesi Yayınları no.7, sa.9, Antakya 1999, s.7-8; Rifat Özdemir, “Tokat Esnaf Te şkilatı 1771-1840”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tarih Boyunca Karadeniz Bildirileri; 13-17 Ekim, 1986, Samsun 1988, s.397-424. 2 Mehmet Genç “Ahilik ve Esnaf”, Osmanlı Ar şivleri ve Osmanlı Ara ştırmaları Sempozyumu , İÜEF, (İstanbul 1985), s.113-114; Ziya Kazıcı, “Ahilik”, DİA c.1 , Ankara 1995, s.540-541; Ahmet Tabako ğlu, Türk İktisat Tarihi, İstanbul 1994, s.279-281.

173

Osmanlı Devleti’nde esnaf te şkilatı belli nizâm çerçevesinde idâre ediliyordu. Ahilik te şkilatı olarak adlandırılan esnaf te şkilatı, XVII. yüzyılın sonları ile XVIII. yüzyılın ba şlarından itibaren lonca adını alarak fütüvvet prensiplerinden bazı ufak tavizler vererek devam etmi ştir.3 XVIII. yüzyıl sicil kayıtlarında şehrin ileri gelen ki şilerinin kast edildi ği “ayan-ı vilayet” “vücüh” yada “vücüh-u memleket ” ten sonra “ iş erleri” tabirine rastlanmaktadır. Bu i ş erlerinden kastedilen esnaf zümresidir.4

3.1.1. Esnaf Te şkilatı

Osmanlı şehir ve kasabalarında faaliyet gösteren esnafın, hiyerar şik yapıda te şkilatlandı ğı ve birbirleriyle rekabet esasına göre de ğil, kar şılıklı kontrol ve yardım prensibini esas aldıkları bilinmektedir. Esnaf te şkilatında genellikle aşağıdan yukarıya do ğru çırak, kalfa, usta, yi ğitba şı, ustaba şı, esnaf kethüdası ve esnaf şeyhi silsilesi yaygındı. Osmanlı İmparatorlu ğu’nun genelinde mekân ve zaman farklılı ğına ra ğmen, oldukça benzer olan esnaf ileri gelenleri, şeyh, bazarba şı, nakib, kethüda, yi ğitba şı, duacı, çavu ş, ustaba şı ve ustalardır .5 Osmanlı şehirlerinde faaliyet gösteren esnaf yöneticilerinden bazıları üst seviyede, di ğerleri ise onlara yardımcı olarak görev yapıyorlardı. Esnaf yöneticilerinin üst seviyesinde ahi baba, şeyh, kethüda, bazarba şı bulunmaktaydı. 6 Şehirde bulunan esnaf zümresi gerek devletle olan münasebetlerinde gerekse kendi aralarındaki münasebetlerinde temsilci veya aracı durumunda olan idarecilere sahiptirler. Esnaf bu idarecileri kendi hür iradeleriyle seçmekte, devlet

3 Gabriel Bear, “Türk Loncalarının Yapısı ve Yapının Osmanlı Sosyal Tarihi İçin Önemli” (tercüme; Sami Ferliel), Tarih Ara ştırmaları Dergisi, c.8-12 (1970-74), s.94-111. 4 Ferman, buyruldu gibi merkez tarafından gönderilen emirlerde, kazada muhattap alınan idareciler arasında iş erlerinin de oldu ğu görülmektedir. “…şeri’at-ı şîar Antakya kadısı efendi zîde fazluhüm ve kıdvetül emasîl ve akran voyvodası ayan ve i ş erleri zîde kadrihüm inha olunur ki…” gibi. A. Ş.S 6 24/20 ba şka bir belgede “… kadılar zîde fazlihum ve mafihurül emasîl vel akran kethudayeri ve yeniçeri serdarı ve ayan-ı vilayet ve i ş erleri zîde kadrihum tevk-i ref-î hümayun vasıl olacak malum ola ki …” gibi. 5 Özcan Demirel, “Osmanlı Esnafı (1750-1850)”, Türkler, c.14, Ankara 2002, s.254-256; Onur Yıldırım, “Craft Guilds in the Ottoman Empire (c. 1650-1826): A survey”, METU Studies in Development, 27 (3-4) 2000, s.108-111; Amnon Cohen, Osmanlı Kudüs’ünde Loncalar, (çev. N.Elhüseyni), İstanbul 2003, s.149. 6 Mehmet Genç; “Osmanlı Esnafı ve Devletle İli şkileri”, Ahilik ve Esnaf, İstanbul 1986, s.113-130; Ö. Demirel, “Osmanlı Esnafı”, s.256; Burcak Evren, Osmanlı Esnafı , İstanbul 1999, s.179.

174

ise bu seçilen ki şilere resmiyet kazandırarak atamaktaydı. 7 Esnaf, temsilcisini (şeyh) kendi aralarında seçerek kadıya bildirmek suretiyle i’lam olunur ve berât alınması için İstanbul’a gönderilirdi.8 İstisnaî de olsa Antakya esnaf temsilcilerini Haleb Beylerbeyi tayin ederdi.9 3.1.1.1. Ahi Baba Antakya bölgesinde, ziraat hayatı kadar önemli olan hayvancılı ğın sonucu olarak dericilik de çok geli şmi şti. Bunu esnaf tevzî listelerinden anlıyoruz. Dericiler esnafının piri olan Ahi Evran, aynı zamanda Anadolu’daki ahili ğin de kurucusuydu. Bir esnaf te şekkülü olan ahilik, Anadolu Selçukluları döneminde çok güçlü bir yapıya kavu şmu ştu. Osmanlıda ahilik, hem siyasi gücünü, hemde esnaf üzerindeki etkinli ğini azalmı ştı. 10 Ancak, debba ğ esnafının piri olması hasebiyle, sadece Antakya’da de ğil tüm Anadolu’da debba ğ esnafının ba şkanlarına “Ahi Baba” denilmi ş ve debba ğlar, ahi geleneklerini XVIII. yüzyılda da sürmü şlerdir. Antakya esnaf te şkilatında Ahi gelene ğinin hala devam etti ği görülmektedir.11 Şehirde Ahi babalar, debba ğ esnafından gelmekle beraber, istisnâî de olsa kasap esnafından da seçilmi şlerdir. 12 Bunların, görevleri di ğer esnafın ba şı olan şeyhlerden farklı de ğildi.

7 Gabriel, Bear, “The Administrative Ekonomic and Social Funcions of Turkish Guilds”, IJMES, 1(1970), s.29–47; Osman Nuri. Ergin, Mecelle-i Umur-ı Belediye , c.1, İstanbul 1958, s.559; A. Cour, “ Şeyh”, İA, c.11, İstanbul 1993, s.461. 8 BOA. Cevdet Belediye nr. 777, BOA. Cevdet İktisat nr. 985, A. Ş.S 9 71/41 . Esnaf temsilcisi atamalarıyla ilgili imparatorlu ğun di ğer şehirlerinde de örnekler verilebilir. Bkz. R. Özdemir, “Tokat Esnafı”, s.415-418; Ö. Demirel, “Osmanlı Esnafı”, s.254-255. 9 A. Ş.S 2 250/184, 294/207. 10 Ne şet Ça ğatay, Bir Türk Kurumu Olan Ahilik, Konya 1981, s.7. 11 1709-1806 seneleri arasında ismi tesbit edilen Ahi baba’lar; 1709’da Dervi ş Çelebi A. Ş.S 1 30/112, 48/18, 49/19, 51/20, 54/21, 58/22, 65/24, 66/25, 74/28, 81/30, 120/45, 124/46, 126/47, 139/50, 140/51, 149/53, 169/60, 188/66, 192/67 ; 1736’da Hacı Mehmed Efendi A. Ş.S 2 1/1, 9/4 ; 1746 Seyyid Mehmed Efendi A. Ş.S 4 62/32, 73/36 ; 1752-1760 arasında Seyyid Mehmed Çelebi; A. Ş.S 5 38/19 BOA. Haleb Ahkâm Defteri nr. 2 Belge 3 s.295; 1764’de Molla Ahmed Efendi; A. Ş.S 8 141/103, 156/112, 161/113, 168/115; 1775’de Ebubekr Çelebi; A. Ş.S 9 27/15, 72/41 ; 1802-1806 arası Seyyid Mehmed Çelebi; A. Ş.S 10 20/16, 33/30, 47/46, 122/112, 151/138, 171/156, 194/178, 216/194 . 12 1764 senesinde Ahi Babalı ğa Kasap esnafından Molla Ahmed Efendi seçilmi şti. A. Ş.S 8 156/112, 161/113, 168/114.

175

Ahi babalarla ilgili dikkati çeken di ğer bir husus, kullandıkları isim ve unvanlarının önünde Ahi Baba ön adını tercih etmeleriydi. İstîsnasız bütün kayıtlarda, ahilik sıfatının; el-hac, şeyh, molla hatta seyyid tabirlerinden önce gelmesi dikkat çekiciydi. Bunun yanı sıra, Ahi babalar’ın askerî zümreden oldukları ve uzun süreler bu görevde kaldıkları anla şılmaktadır. 3.1.1.2. Esnaf Şeyhleri Şeyh, akıl ve ya ş olgunlu ğuna ermi ş, iktidar sahibi kimselere denilmektedir. Esnaf birimlerinde, yönetimden sorumlu olanların ba şında bu ki şiler bulunmaktadır. Şeyh seçilecek şahsın, sözü geçerli, dürüst ve gayretli olması gerekmektedir. Tayinlerinde aranan belli şartlar bulundu ğu gibi, şeyhlerin azl edilmesinde de yine bazı şartlar aranmaktadır. Görevini yapmama, tembellik gösterme gibi durumlar azl için aranan şartlar arasında yer almaktadır. 13 Antakya esnaf gruplarından; Attarlar Şeyhi, Kuyumcular Şeyhi, Neccarlar Şeyhi, Katırcılar Şeyhi, Bakkallar Şeyhi, Kasaplar Şeyhi, Abacılar Şeyhi, Ekmekçiler Şeyhi gibi esnaf yöneticilerinin isimleri tespit edildi.14 Anla şıldı ğı kadarıyla göreve getirilen şeyhler “ kayd-ı hayat” şartıyla görev yaptıkları veya vazifesini düzenli bir şekilde sürdürenlerin, birkaç defa aynı göreve getirildikleri görülmektedir. 15 Esnaf şeyhinin görev süresi sınırlandırılmamı ş, esnaf memnun oldu ğu sürece görevde kalabilmi şlerdir. Ancak esnaf, şeyhten memnun de ğilse veya şeyh ihtiyarlamı şsa, esnaftan birkaç ki şinin kadıya ba şvurmasıyla durum incelenir, gerek görülürse yeniden seçim yapılırdı. Görev süresi sona eren şeyhin muhasebesi yapılır, alıp-verece ği kayda geçirilerek ili şkisi kesilirdi.16

13 Ö. Demirel, Esnaf Te şkilatı, s.49. 14 1743 senesinde Kasap Şeyh (Kethüda) Kasap Mehmed, A. Ş.S 3 206/173 , aynı tarihde Bazarba şılı ğa Çavu şzâde Mehmed Efendi, Ekmekçiba şılı ğa Abdurrahman Be şe A. Ş.S 3 206/173 , 1774 senesinde Kapıcı esnafı üzerine şeyh olarak Hacı Hüseyin Efendi, Dülger esnafı üzerine Şeyh Mustafa ve Kuyumcu esnafı üzerine atanmı ştır . A. Ş.S 9 75/49, 144/90, 145/90 . Atama nasblarında esnaf şeyh (kethuda) lerinin görev ve sorumlulukları hatırlatıldıktan sonra tembihatta bulunulmu ştur. 15 Ö. Demirel, Esnaf Te şkilatı , s.50. 16 Yücel Özkaya ,“XVIII Yüzyılda Osmanlı İmparatorlu ğunda Esnaf Sorunları”, II Türk Tarih Kongresi Kongreye Sunulan Bildiriler, II, Ankara 1988, s.103; Ziya Kazıcı, “Ahi Baba”, DİA, c.1, Ankara 1988, s.527- 528; Ziya Kazıcı “Ahilik”, DİA, c.1, Ankara 1988, s.540-542.

176

Esnafın çe şitli konularda uyması gereken haller ve esnafın ödemesi gereken vergilerin toplanmasında esnaf şeyhleri aracılık ederlerdi. 17 Ayrıca esnaflar aralarında meydana gelen anla şmazlıkların çözümü de esnaf şeyhleri tarafından görülmekteydi. 18

3.1.1.3. Esnaf Grupları ve Sayıları

Antakya’da “ Ahi ve Lonca ” gelene ğine ba ğlı kendi aralarında organize olmu ş mesleki ve dini açıdan e ğitilen, yöneticilerini kendi aralarında demokratik usulle seçebilen, devlete kar şı olan sorumluluklarını yerine getirebilen, şehir ekonomisine katkıda bulunan belirli bir esnaf zümresi vardı. Antakya esnafının en temel özelli ği, öncelikle şehir ve çevresinin ihtiyacını kar şılamak üzere faaliyetlerini sürdürmeleriydi. Ayrıca çevre illerin veya olağandı şı zamanlarda (sava ş gibi) gelen taleplerin kar şılanmasına yönelik üretimde yapmı şlardır. Kaza nüfusu ve ekonomik şartlar ile esnaf sayısı arasında do ğrudan bir ili şki oldu ğu tahmin edilmektedir. Burada Antakya’daki esnaf zümresinin, hangi meslek dallarında çalı ştıkları, kaç çe şit meslek icra ettikleri, sayılarının ne oldu ğu, sahip oldukları dükkânlarının sayıları ne kadar oldu ğu, yakla şık nüfusları ve sosyal statüleri ne oldu ğu gibi soruların cevapları verilmeye çalışılacaktır. Şer’iyye sicillerinde avarız vergisi, imdad-ı hazariyye, imdad-ı seferiyye vesair zaruri masrafları tahsili için sayımlar sonucunda düzenlenen vergi kayıtlarında, Antakya’da mevcut esnaf grupları ile bunların sayılarını ve vergi miktarlarını belirlemek mümkündür. 1709-1806 seneleri arasında on sicil defterinin dokuz tanesinde esnaf zümresine ait kayıtlar mevcuttur. Yalnızca 5 nolu sicilde esnaf kayıtları bulunmamaktadır. 1 nunaralı sicilde faaliyet gösteren esnafın isimleri verilmi ş, ancak sayıları verilmemi ştir. 2 numaralı sicil defterinde fırıncı ve kasap esnafının ve dükkânlarının nerede oldu ğu belirtilmi ş, 8 numaralı sicil defterinde esnafın

17 BOA. Cevdet Belediye nr. 1545,160,2246 kayıtlarda esnafların ve yöneticilerin uyması gereken kurallar belirtildikten sonra, belirlenen evsafta mamul satmayanların kalebend cezasına çarptırılaca ğı belirtilmi ştir. 18 BOA. Cevdet Belediye nr. 2495.

177

sosyal statüleri, 18 ve 20 numaralı sicil defterlerinde ise esnafların milliyetlerinden bahsedilmi ştir. XVIII. yüzyıl boyunca Antakyada tesbit edilen esnaf grupları ve yaptıkları işler a şağıda tablo halinde gösterildi. Tablo. 24 Antakya’da Tespit Edilen Esnaf Grupları (1709–1806)

Sıra No Esnafın Adı Dü şünceler Sıra No Esnafın Adı Dü şünceler 1 Abacı Yün İş leyen 48 Kavukcu 2 Arpacı 49 Kazaz İpek i şleyen ipek satan 3 Attar Baharat satıcısı 50 Kebapçı 4 Bahçevan 51 Keçeci 5 Bakkal 52 Kefe şkeran/Kef şger Ayakkabı imal ve tamir eden 6 Basmacı 53 Bozacı 7 Bazargan Büyük tüccar 54 Mimar 8 Berber 55 Pirinçciyan 9 Boyacı 57 Tüccar 10 Bozacı 58 Ka’keçi Bir nevi kurabiye üreten 11 Çalgıcı/Çalıcı 59 Kürkçü 12 Çerçi 60 Karcı/ Şerbetci 13 Çıbıkcı/Çubukcu 61 Tellah 14 Çilingirci 62 Oturakcı 15 Çıkrıkçı 63 Kılıçcı 16 Cullah/Culfa/Çullah Kaba kuma ş i şleyen 64 Kuyumcu 17 Debba ğ Deri işleyen 65 Künefeci 18 De ğirmenci 66 Leblebici 19 Demirci 67 Lehimci 20 Terzi/Derzi 68 Masaracı Üzüm ve susam sıkıcı 21 Desdari Sarık ve tülbent satan 69 Yorgancı 22 Ekmekçi 70 Mutaf Kıl dokuyan 23 Eskici 71 Nalband 24 Fahureci-Fahreci Çanak ve çömlek 72 Neccar Marangoz yapıp satan 25 Habbaz Ekmekçi, fırıncı 73 Pastacı 26 Hallaç Pamuk ve yün satan 74 Penbeci Pamukçu 27 Hamamcı 75 Saka Sucu 28 Hamal 76 Sarraç Deri mamulü i şleyen 29 Kalaycı 77 Semerci 30 Kahveci 78 Tarakcı

178

31 Kasarcı Pamuk i şiyle u ğra şan 79 Zifirci/Kedakcı Tütüncü 32 Dellal 80 Fevabend 33 Haffaf Ayakkabı yapan ve 81 Camcı satan 34 Hasırcı 82 Helvacı 35 Havlucu 83 Yorganciyan 36 Kasidehan Kaside okuyan 84 Kasap 37 Kazgancı/Kazancı 85 Börekçi 38 Ka şş aş Çöpçü 86 Merhum Celi Efendi Hangi esnafl grubu oldu ğu Havlusu belli de ğil 39 Katırcı 87 Eşikci 40 Kasap 88 Süpürgeci 41 Sellah Kasaplık yapan, 89 Huyüfcu kesen 42 Arabacı 90 Bedesten Hangi esnafla grubu oldu ğubelli de ğil 43 Külahcı 91 Kilerci 44 Kalıpcı 92 Bezhanı Hangi esnaf grubu oldu ğu belli de ğil 45 Nakiphanı 93 Manav

46 Bastacı 47 Gemici Külahı

Tabloda görüldü ğü gibi, Antakya şehrinde abacı, attar, bakkal, çıkrıkçı, debba ğ, de ğirmenci, hallaç, hasırcı, kıssahan, mimar, bozacı, nalband, şerbetçi, semerci gibi doksanüç i ş kolunda faaliyet gösteren birçok esnaf zümresi mevcuttu. 19 Esnaf gruplarının üretim alanını büyük bir kısmını dericilik ve dokuma sanaî olu şturmaktadır. Kazadaki tarım ve hayvancılı ğa parelel olarak deri ve dokuma sektöründe u ğra şan esnaf grubu ilk sırayı almı ştır. Örne ğin incelenen dönem boyunca esnaf içerisinde ilk sırayı Kef şger (deri), ikinci sırayı ise Çullah (kuma ş) esnafı takip etmektedir. İkinci sırada yiyecek-içecek üretimi ve hizmetini

19 A. Ş.S 1 17/7, 35/14, 37/14, 43/17, 52/20, 65/24, 66/25, 110/40, 120/45, 128/47, 323/116, 368/133 v.b. A. Ş.S 2 1/1, 2/1, 142/104, 250/184 v.b, A. Ş.S 3 3/1, 57/37, 131/102, 142/119, 147/122, 177/152, 201/171 v.b, A. Ş.S 4 123/62, 237/165, 243/173, 286/155 v.b, A. Ş.S 5 235/156, 286/169, A. Ş.S 6 31/26, A. Ş.S 7 17/4, 18/4, 87/50, 135/80, 151/59, 171/101, 172/102, 173/102 v.b A. Ş.S 8 22/11, 35/97, 37/99, 85/60, 86/62, 141/103, 142/104, 156/112, 161/113, 168/115, 170 v.b, A. Ş.S 9 27/15, 61/35, 62/35, 63/36, 72/41, 153/97, A.Ş.S 10 20/16, 33/30, 47/46, 122/112, 151/138, 171/155.

179

yapan esnaf grubu takip etmektedir. Bu grubu ise in şaat ve madencilik sektörleri takip etmektedir. Şehrin etnik bünyesindeki çe şitlili ğin, esnaf gruplarına yansıdı ğı görülmektedir. Şehir nüfusu içerisindeki Müslim-Gayr-i Müslim oranlarının nüfus oranlarıyla paralellik arz etti ği anla şılmaktadır. 20 Esnaf faaliyetleri içerisinde toplumun herkesminden ki şi katılmı ştır. Ancak, 1765 senesine ait esnaf listesi ve tereke kayıtlarından anla şıldı ğına göre esnaf ve ticarî hayatta askerî ilk sırayı almakta ve sermaye’yi ellerinde bulundurmaktaydılar. Sonuç itibariyle Antakya esnafı, ço ğunluk itibariyle basit seviyede üretimle u ğra şmakta ve kazanın ihtiyaçlarına cevap vermekteydi. Tereke kayıtlarından tespit edildi ği kadarıyla, şehirde üretilen malların yanısıra imparatorluk hududlarının içinden ve dı şından birçok mamül piyasada bulunmakta ve alıcı bulmaktaydı. Tablo. 25 Antakya’da Faaliyet Gösteren Fırın ve Kasap Dükkânları (1736) Sıra Fırın (Ekmekçi Dükkânı) Sıra Kasap Dükkânı No Sahibinin Adı Yeri ve Semti No Sahibinin Adı Semti ve Yeri 1 Hüseyin A ğa Saraçhane 1 El-hac Mehmed Sûkiyede bir adet Dükkânı yanında bir adet Çavu ş zade Dükkânı 2 Bekir Efendi Meydan yerinde 2 Bekir Beşe Meydan-ı sebilde Dükkânı bir adet Dükkânı 28.dükkân bir adet 3 Mustafa A ğa ve Meydan yerinde 3 Bayraktar Hüseyin Sabun hanı Yusuf A ğa Dükkânı bir adet Be şe Dükkânı kar şısında bir adet 4 Süleyman A ğa Sûk’da yerinde 4 Kasap Kel Mustafa Kavukçular Dükkânı bir adet Dükkânı karşısında bir adet 5 Bekir Efendi Debba ğ hane 5 Abdulhafi Ali Bezhanı Dükkânı yanında bir adet Dükkânı kurbunda bir adet 6 Allahverdi o ğlu Ali Cami-i Kebir 6 Ci ğerci Kasap Ali Çınardibinde bir Be şe Dükkânı yanı ve Dükkânı adet boyahane kar şısında bir adet 7 Mahmud ve Murteza Çınardibi 7 Asrut o ğlu İmaret kısmında Be şe Dükkânı yerinde bir adet Mehmed Dükkânı bir adet 8 Halil Efendi ve Bedesten 8 Recep o ğlu Sıracık hanında Ahmed A ğa Dükkânı çevresinde bir Abdurahman bir adet adet Dükkânı

20 1829 senesine ait sicil kaydında Antakyada faaliyet gösteren 31 meslek kolunda 567 nefer Müslim (% 91), Gayr-i Müslim 38 nefer (% 6,1 Hırıstıyan), 18 nefer (%2,9 Yahudi) faaliyet göstermektedir. Bu da ğılım şehir nüfusuyla paralellik arz etmektedir. A. Ş.S 20 134/70. benzer içerikli di ğer bir belge için bkz. A. Ş.S 18 36/16.

180

9 Kürt bin Hasan Çınardibinde bir 9 Recep o ğlu Bedesten Efendi ve adet Mehmed ve Ali çar şısında bir Abdurrahman Be şe Dükkânı adet dükkânı 10 Hacı Sefer ve Güzel Bezhanı yanında Hasan Be şe bir adet 11 Neslihano ğlu Sabunhane yanı Dükkânı bir adet 12 Sarımo ğlu ve Suk’da yerinde Allahverdi o ğlu Ali bir adet Be şe Dükkânı Toplam adet 12 Toplam adet 9

Tabloda görüldü ğü gibi, 1736 senesinde Antakya’da 12 fırın ve 9 kasap dükkânı bulunmaktadır. Bu iki meslek grubuna ait dükkânların kimler tarafından işletildi ği, dükkânların sayıları ve yerleri de belirtilmi şti. Bu iki grubun dükkânlarının hepsini Müslümanlar i şletmekteydi. Şehirde faaliyet gösteren fırıncı ve kasaplar kadının huzurunda imzaladıkları “ mukavele hücceti ” ile de halkı ma ğdur etmeyeceklerine dair söz vermi şlerdi. Ayrıca belgeden, esnafın şehrin muhtelif yerlerinde dükkânlarını i şlettikleri de görülmektedir. 21 Antakya esnafına dair bilgilere ula şmak için sicil kayıtlarında 1743, 1750, 1756, 1762, 1765 ve 1776 yıllarına ait esnaf listeleri incelenip, de ğerlendirilecektir. Bu yıllara ait esnaf adları, sayıları ve di ğer esnaf içinde ki yüzdeleri tablolarda tafsilatlı gösterildi ve ekler kısmında sunuldu (bkz. Ek 4. a. b. c. d. e. f). Tablo. 26 Antakyada Faaliyet Gösteren Esnaf Sayısı (1743-1776) Tarih 1743 1750 1756 1762 1765 1776 Esnaf 2332 1355 1161 1120 2130 1100 Sayısı

Yukarıda tabloda verilen de ğerlerin açılımı ise şöyledir; 1743 senesinde; 36 i ş kolunda 2332 esnaf çalı şmaktadır. Esnaf zümresi içerisinde 600 ki şi ile % 25,7 oranıyla ilk sırayı çullah esnafı almaktadır. 367 ki şi %15,6 oranıyla ikinci sırada mahallelerde bulunan i şsiz esnaf, üçüncü sıradaysa 200 ki şi % 8,5 ile kef şger esnafı görmekteyiz.

21 A. Ş.S 2 1/1 (Kasap Esnafı), 2/1 (Fırıncı Esnafı).

181

Rakamlara bakıldı ğında incelenen dönem içerisinde 1743 senesi 22 esnaf sayısının en yüksek oldu ğu dönemi olu şturmaktadır. Esnaftaki i şsizlik oranı da aynı derecede büyüktür. İmalat ve üretim sektöründe faaliyet gösteren çullah, kef şger, ekmekçi, de ğirmenci ve debba ğ esnafları sayı itibariyle ilk sırada bulunmaktadır. Esnaf çe şidinin az görülmesinin sebebi de defteri tutan kâtibin ekmekçi, de ğirmenci, hamal gibi esnafları gruplandırarak tek kalemde kayıt etmesinden kaynaklanmı ştır. Yoksa kazada faaliyet gösteren esnaf çe şidi di ğer yıllarla benzer orandadır. 1750 senesinde; 48 i ş kolunda 1355 esnaf hizmet vermektedir. Esnaf zümresi içerisinde di ğer yıllarda oldu ğu gibi 343 ki şi % 25,3 ile Çullah esnafı ilk sırayı almı ş, onu 117 ki şi % 8,6 ile Kef şger esnafı ve 70 ki şi % 51 ile Bahçevan esnafı takip etmi ştir. 23 1750 senesindeki esnaf sayısı 1743 senesine göre büyük dü şüş göstermi ştir. 1756 senesinde; 43 i ş kolunda 1161 esnaf hizmet vermektedir. Esnaf zümresi içerisinde di ğer yıllarda oldu ğu 293 neferi % 25,2 ile ilk sırayı Çullah esnafı almakta, bunu 106 nefer % 9,1 ile Kef şger ve 97 nefer % 8,3 ile Temürci esnafı takip etmi ştir. 1750 senesine göre 1756 senesinde 24 Temürci esnafında büyük bir artı ş vardır. İlk sırayı almasına ra ğmen Çullah esnafının sayısında dü şüş görülmektedir. 1762 senesinde; şehirde 42 i ş kolunda 1120 ki şi ticarî faaliyette bulunmaktadır. Esnaf grupları içerisinde 290 ki şiyle % 25,9 ile ilk sırayı Çullah esnafı almaktadır. 25 Bu esnaf grubunu 134 ki şi % 11,9 ile Kef şger esnafı ve 67 ki şi % 5,9 ile Ekmekçi ve Bastacı grubu takip etmektedir. 1756 senesine göre esnaf sayısında 41 ki şilik bir dü şüş görülmektedir Tablo. 27 Antakya Esnafının Sosyal Durumu (1765) Sosyal Grupların Adı Esnaf Sayısı Avatıl ( İş siz) Sayısı Toplam Reaya 1150 140 1290 Yeniçeri 499 75 574 E’imme(Din Adamları) 42 37 79 Sadat 122 29 151 Sipah 12 10 22

22 A. Ş.S 3 101/77, 131/104. 23 A. Ş.S 4 123/63, 237/165, 286/155. 24 A. Ş.S 6 31/26. 25 A. Ş.S 7 51/27, 151/58.

182

Merhum Celi Efendi 14 __ 14 Havlusu Toplam 1839 291 2130

1765 senesindeki 26 tabloya bakıldı ğında şu hususlar dikkati çekmektedir. Esnaf zümresi reaya, yeniçeri, e’ime, sadat ve sipah gibi sosyal gruplardan olu şmaktaydı. Bu gruplar içerisinde en büyük miktarı 1150 ki şi ile reaya grubu te şkil etmektedir. Bunu 499 ki şi ile yeniçeri, 122 ki şi ile sadat, 42 ki şi ile e’imme, 14 ki şi ile Merhum Celi Efendi Havlusunda ki esnaf (hangi sosyal gruba ait oldukları belli de ğildir) ve 12 ki şi ile sipahiler takip etmektedir. Şehirde faaliyet gösteren 45 meslek dalından dördünde; bakkalan, çullah, kasaban ve kef şgeren /kef şgeren mesleklerinde be ş sosyal grubun tamamı faaliyet göstermektedir. Yedisinde; berber, nakib hanı, bez hanı, fahureci, necceran, yorgancı, kavukcu, kürkcü, yundciyan ve attaran meslekleri de sipah grubu hariç, di ğer dört grup da faaliyet göstermektedir. İkisinde; debba ğan ve saraç mesleklerinde e’imme grubu hariç, di ğer gruplar birlikte faaliyet göstermektedir. Ondördünde; arpaciyan, bastacı, çilingir, çubukcu, fevabend, hallac, hamamcı, ka şş aş, kebapcı, börekci, künefeci, ka’keci, helvacı, leblebici, mutaf, saka, şerbetci, timurcı, tütüncü, kedakcı, mesleklerinde e’imme ve sipah grupları hariç üç grup birlikte faaliyet göstermektedir. Onunda; basmacı, kasarcı, boyacı, de ğirmenci, derzi, ekmekci, gemici külahı, hamalan, havlucu, katırcı, mimaran mesleklerinde reaya ve yeniçeriler birlikte faaliyet göstermektedir. Üçünde; abacı, çıkrıkcı, kuyumcu meslekleride sadece reaya faaliyet göstermektedir. İkisinde; kalaycı, masaracı mesleklerinde reaya ve sadat birlikte faaliyet göstermektedir. Kahvecilik mesle ğinde ise sadece yeniçeriler faaliyet göstermektedirler. Ayrıca Merhum Celi Efendi avlusuna ba ğlı olan esnafların hangi gruba mensup oldukları belirtilmemi ştir. Yeniçeriler: abacı, kalaycı, çıkrıkcı, kuyumcu, masaracı, Merhum Celi Efendi Havlusu meslekleri haricinde 39 meslek dalında 499 ki şiyle faaliyet göstermektedir. İmamlar: bakkal, berber, nakib hanı, bez han, cullah, fahureci, kasaban, kefe şkeran, necceran, yorgancı, kavukçu, kürkcü, yorganciyan, attaran meslekleri

26 A. Ş.S 8 22/11, 35/21, 37/23, 85/60, 86/62.

183

de olmak üzere toplam 14 meslek dalında 42 ki şiyle faaliyet göstermektedir. Sadat ve sipahiler sayı itibariyle en az gruplardır. Bütün sosyal grupların esnaf sayısı ve sosyal sınıfları verilmeyen Merhum Celi Efendi Havlusunun esnafları olan 14 neferi de dâhil edersek, toplam 1839 esnaf vardı. Yine bu dönemde avatıl (atıl olan, çalı şmayan, mesle ği olmayan) larda belirtilmi ştir. Sınıflara göre 14 reaya, 75 yeniçeri, 37 e’imme, 29 sadat, 10 sipah olmak üzere 291 atıl nefer bulunmaktadır. Buna göre Antakya da be ş sosyal gruba ait toplam 2116 ki şi ve sosyal grubu belirtilmeyen 14 ki şilik Celi Efendi Havlusu esnafını da dâhil edersek, toplam 2130 ki şi esnaflık ile u ğra şan ki şi bulunmaktadır. 1776 senesinde 27 45 ba şlık altında iş kolunda 1100 esnaf çalı şmaktadır. Esnaf zümresi içerisinde ilk sırayı 200 ki şi % 18,1 ile Çullah esnafı, sonra 75 ki şi % 6,8 ile Kefşger esnafı, 70 ki şi % 6,3 ile Ekmekçi esnafı takip etmektedir. Sıralamadan da anla şılaca ğı üzere, 1776 senesinde Antakya da dokumacılık, dericilik, fırıncılık ve bahçecilik mesleklerinin cazip oldu ğu, şehir ekonomisinde de dokumacılık ve dericili ğin önemli bir yer tuttu ğunu görmekteyiz. Hulâsa; Antakya da 1743 senesinde 36 esnaf kolundu 2332 ki şi, 1750 senesinde 48 esnaf kolunda 1355 ki şi, 1756 senesinde 45 esnaf kolunda 1161 ki şi, 1762 senesinde 42 esnaf kolunda 1120 ki şi, 1765 senesinde 45 esnaf kolunda 2130 ki şi, 1776 senesinde 45 esnaf kolunda 1100 ki şi faaliyet göstermektedir. Esnaf sayısının yüksek oldu ğu 1743 ve 1765 senelerinde esnaf grubu içerisinde işsiz olan esnafın yüksek oldu ğu görülmektedir. Di ğer senelerde Antakya’da faaliyet gösteren esnafın 1100-1355 ki şi arasında oldukları anla şılmaktadır. İş siz esnafın hangi esnaf gruptan meydana geldiği ve di ğer senelerde şehirde i şsiz esnafın olup olmadı ğı tesbit edilememi ştir. Şehirde esnaflıkla u ğra şanlar aralarında, din ve cinsiyet ayrımının olmadığı anla şılmaktadır. Esnaf içerisinde kadın 28 (esnaf içinde hatırı sayılan kadın) tüccarın mevcudiyeti tespit edilmiş olup, erkekler gibi ayrım yapmaksızın mesleklerini yapmaktaydılar.

27 A. Ş.S 9 153/97. 28 Antakya Kazasında kadın tüccarın varlı ğı tespit edebilmektedir. Bkz. A. Ş.S 1 65/24, 66/25, 67/25, 110/40, A. Ş.S 4 46/26,47/26, 132/71, 154/85, 165/89, A. Ş.S 6 10/8, A. Ş.S 9 83/49,107/68, BOA. DMKF nr. 27833, s.2-8’de

184

Di ğer Anadolu kentlerinde oldu ğu gibi belirli esnaf grupları, kendi adlarını alan çar şı ve pazarlarda bir araya toplanmı şlardı. Her meslek, o mesle ği icra eden esnafın bir çe şit tekelindeydi. Meslekten olmayan ki şilerin mesle ği icra etmesi mümkün de ğildi. Bu şekilde organize olan esnaf, şehir halkına kar şı sorumluydu. Yıllara göre tespit edip de ğerlendirilen esnaf gruplarının, şehir halkının de ğişik ihtiyaçlarını kar şıladı ğı şüphesizdir. Meslekî özelliklerine göre yapılan tasniflerde şehirde, hangi esnaf grubunun ne kadar yo ğunla ştı ğı ortaya çıkmaktadır. Esnaf gruplarını, meslekî özelliklerine göre tablolar halinde verip de ğerlendirme cihetine gidilecektir.

Tablo. 28 Esnaf Gruplarının Mesleki Özelliklerine Göre Da ğılımı Yiyecek - İçecek Dokuma Deri Sanayii İnşaat Maden Arpacı Abacı Debba ğ Çilingirci Demirci Attar Basmacı Haffaf Çıkrıkcı Kuyumcu Bahçevan Boyacı Kef şgeran Mimar Kazgancı Bozacı Çullah Semerci Camcı Kalaycı Çubukçu Gemici Sarraç Neccar Külahı Kebabcı Kavukcu Lehinci Kalıpcı Pirinçiyan Kazaz Eşikci Ka’keci Keçeci Karcı Kürkçü Şerbetci Terzi Künefeci Destari Leblebici Penbeci Ekmekci Mutaf Helvacı Yorgancı Kedakcı Havlucu Saka Hasırcı De ğirmenci Kasarcı Kahveci Külahcı Manav Bostancı Toplam: Toplam: Toplam: Toplam: Toplam: % 21,5 %19,3 %6,4 %7,5 %4,3

Esnaf gruplarını, meslekî özelliklerine göre be ş de ğişik kategoriye göre ayrılmı ştır. Bunlardan 20 de ğişik meslek, yiyecek-içecek kategorisine girmekte ve toplam esnaf içinde % 21,5’lik oranla ilk sırayı te şkîl etmektedir. İkinci sırada, 18

185

meslek çe şidi ve %19,3’ile gıda kadar önemli olan dokuma sanaî almaktadır. Bunları sırayla; % 7,5 ile in şaat, % 6,4 ile deri sanaî ve % 4,3 ile maden sanaî takip etmektedir.

Tablo. 29 Esnaf Gruplarının Fonksiyonlarına Göre Da ğılımı Mal Üretimi Hizmet Üretimi Alım-Satım Abacı Neccar Arpacı Bahçevan Berber Attar Boyacı Çıkrıkçı Bakkal Basmacı De ğirmenci Bazarkan Bozacı Hamal Çerci Çubukçu Kahveci Kedakcı Debba ğ Kalaycı Kasap Ekmekci Katırcı Kazaz Terzi Kebabçı Oturakcı Kavukcu Nalband Saka Keçeci Mimar Tüccar Kef şger Ka şş aş Eskici Bozacı Dellal Kilerci Ka’keci Hamamcı Kuyumcu Destari Kılıçcı Lehimci Şerbetci Çilinğirci Leblebici Yundciyan Künefeci Kasidehan Fahureci Fevabend Habbaz Arabacı Haffaf Manav Hasırcı Kalıpcı Masaracı Eşikci Yorgancı Kasap Pastacı Et hamalı Tarakcı Sellah Helvacı Camcı Semerci Penbeci Sarrac Terzi Cullah Külahcı Botancı Süpürgeci Huyufcu %40,8 %29 %13,9

186

Esnaf gruplarını ba şka bir yönüyle de ğerlendirmeye tabî tuttu ğumuzda, de ğişik bir manzarayla kar şıla şırız. Bu de ğerlendirmeyle, şehirdeki esnaf faaliyetlerinin üretim a ğırlıklı mı, yoksa alım-satım a ğırlıklı mı, sorusuna cevap bulunacaktır. Şehirde faaliyet gösteren doksan esnaf grubunun % 40,8’ini te şkil eden mal üretimi, % 29’u olu şturan hizmet üretimi ve % 13’lük orana sahip olan alım-satımla u ğra şan esnaf grupları olu şturmaktadır. Antakya’da faaliyet gösteren meslek erbabı, mesleklerini tam ve kesintisiz yapacaklarına dair “ibadullah”ı (Allah kulları şehir halkı) ma ğdur etmeyeceklerine dair “mukavele hücceti ” imzalarlardı.29 Esnaf bu mukavelelerde narh, ölçü ve tartı, kalite standartları ve imalatta uyulacak esaslar gibi hususlarda, kadı huzurunda mukaveleleri kabul ederlerdi. Esnaf erbabının uyacakları esaslara ili şkin ihtisâb kanunnamesinde ayrıntılı bilgiler bulunmaktadır. Mesela ekmekçilerle ilgili kanun metni şöyledir; 30 “ça şni dutdukların narh üzere pak i şleyeler, eksik ve çi ğ olmayan etmek içinde kara bulunursa ve çi ğ olursa, tabanına let vurular, eksik olursa tahta külah uralar ve yahut cerima alalar ve her etmekçi’nin elinde iki aylık ekall bir aylık un buluna, taki na ğah bazara un gelmeyüp müslimanlara muzayaka göstermeyeler eğer muhalafet edecek olurlarsa siyaset oluna ” gibi esnafın uymaları gereken hususlar ve cezayı müeyyideler açıkca ifade edilmi ştir. Di ğer meslek kolları içinde kanunnamelerde benzer hükümler bulunmaktadır. Antakya esnafıyla ilgili önemli hususlardan birisi de ödedikleri vergilerdir. Vergi toplamak için olu şturulan tevzî defterleri genellikle yılda iki defa meclis-i şer’de, kadı, voyvoda, fukara vekili, ayan, e şraf ve i ş erleri (esnaf temsilcileri) nin iştirâkiyle yapılan toplantıda düzenlenirdi. Bu toplantıda, yapılan masraflar ve devlet tarafından istenen vergiler hesaplanıp, köylere, mahallelere ve esnafa taksim edilirdi. Şehirde ikamet edenlerin ödemekle yükümlü oldukları verginin büyük bir kısmını, esnaf grupları ödemekteydiler.

29 A. Ş.S 2 1/1, 2/1. 30 Ahmet Akgündüz, Osmanlı Kanunnameleri ve Hukuki Tahlilleri , c.II, İstanbul 1990, s.292.

187

3.1.3. Tüccar Şehir dı şından malların getirilebilmesi için, ticaret yolları ve üzerinde faaliyet gösteren tüccarlar esas unsurdur. Tüccarlar, üretici ve tüketici arasındaki şehirler arası nakliyatı sa ğlayan birer aracı durumundadırlar. Bunların görevleri, şehir hanlarında son bulmaktadır. Tüccarların bu faliyetlerini, da ğıtımın ilk safhası olarak nitelendirebiliriz. Da ğıtımın ikinci kademesinde hanlardan alınan mallar veya yerli mamüller dükkanlarda, pazarlarda tüketici eline geçmektedir. 31 Osmanlı şehirlerinde ticari hayatın canlı bir şekilde devam etti ği çar şılarda genelde iki tüccar sınıfı vardı. Yerle şik ve gezgin olarak adlandırılan bu tüccar sınıflarından, yerle şik tüccarlar bedestenlerde yer alırken, gezginler ise bedestenlerin çevresindeki hanlarda faaliyet gösterirlerdi. 32 Tablo. 30 Tüccar Esnafı (1743-1776) Tarih 1743 1750 1765 1776 Nefer 70 49 38 30 % 3,0 3,6 2,2 2,7

Esnaf defterlerinde kazada tüccarlık yapanlar, “tüccar” veya “bâzargân” şeklinde kayıt edilmi şlerdir. 33 Şehirde, bez hanı, nakib hanı ve bedesten çar şında ikamet ettikleri anla şılan 34 tüccarlar; 1743 senesinde 70 (di ğer esnaf içerisinde oranı % 3,0 )35 , 1750’de 49 (di ğer esnaf içerisinde oranı % 3,6) 36 , 1765’de 38 ki şi (di ğer esnaf içerisinde oranı % 2,2) 37 , 1776’da 30 (di ğer esnaf içerisinde oranı % 2,7 ) 38 oldu ğu görülmektedir. Şehirde faaliyet gösteren tüccar zümresinin yanısıra, ticaret yapmak için Antakya’ya imparatorluk dahilinden ve haricinden tüccarlar da gelmi ştir.

31 Ö. Demirel, Esnaf Te şkilatı , s.107. 32 S. İyice, “Bedesten”, s. 303. 33 Ticaretle i şti ğal eden ki şiler, 1743-1750 senelerinde ki esnaf kayıtlarında tüccar, 1765 ve 1776 senelerinde ise bazirgan olarak kayıt edilmi şlerdir. 34 A. Ş.S 6 31/26, A. Ş.S 7 51/27, 151/58, A. Ş.S 8 22/11, 35/21, 37/23, 85/60, 86/62. 35 A. Ş.S 3 101/77, 131/104. 36 A. Ş.S 4 123/63, 237/165, 286/155. 37 A. Ş.S 8 22/11, 35/21, 37/23, 85/60, 86/62. 38 A. Ş.S 9 153/97.

188

Tüccarlar kazaya emtiya getirmenin yanı sıra, ayan ve reaya’ya faizle borç para da vermi şlerdir. Tereke kayıtlarında Antakya’ya gelip hanlar’da veya misafir oldukları ki şilerin evlerinde vefat eden tüccarların varlı ğı tesbit edilmi ştir.39 Örne ğin; aslen Tokatlı olan Yolası ğmazo ğlu Halil Be şe, ticaret için geldiği Antakya’da Zincirli Hanında vefat etmi ştir. Terekesindeki mallar arasında giyim-ku şam, tütün vb. bulunmaktadır. Mallarının bedeli 984 kuru ştur. 40 Di ğer bir tüccar ise aslen Adanalı olup Nakip Hanında vefat eden Sarrac Mehmed Be şe dir. Terekesinde malları arasında kahve bulunmaktadır. Mallarının kıymeti 182 kuru ştur. 41 Ba şka bir tereke kaydında aslen Haleb’ten olan Yahudi Aya ş, ticaret için geldi ği Antakya’da ölmü ştür. Yanında ki giyim-ku şam vb. emtianın de ğeri 540 kuru ştur. 42 Son olarakta Antakya sâkinlerinden olup ticaretle u ğra şan Molla Ali’nin terekesidir. Hayli zengin olan bu zatın tereke de ğeri 2385 kuru ştur. 43 Tüccaların kazaya getirip sattıkları malların men şeîlerinin daha çok Haleb, Şam, Bursa, Acem, Musul, Diyabakır, İngiliz ve Fransız oldu ğu görülmektedir. Ticaret yapmak için Antakya’ya gelen İngiliz tüccarlarının varlı ğıda dikkat çekicidir. Ticaret yapmak gayesiyle, Osmanlı Devletine gelen İngilizlerin varlı ğı XVI. yüzyılın sonlarında rastlanmaktadır. 44 İngiliz tüccarların Anadolu’nun muhtelif şehirlerinde ikamet ettikleri gibi, Arap eyaletlerinin belli ba şlı yerle şim yerlerinde de sakin oldukları, Haleb, Şam ve İskenderun gibi yerlerde ticaretle u ğra ştıkları, belli ba şlı merkezlerde de konsolosluklarının var oldu ğu bilinmektedir.45 XVI. yüzyılda bölgenin Avrupa ile ticaretinde önemli bir yeri olan İskenderun Limanı, hem Avrupa’dan Haleb’e gelen malların giri ş, hem

39 A. Ş.S 4 3/4, 6/6, A. Ş.S 5 69/59, A. Ş.S 7 32/14, A. Ş.S 8 66/43, 171/116. 40 A. Ş.S 9 142/89. 41 A. Ş.S 8 66/43. 42 A. Ş.S 7 32/14. 43 A. Ş.S 5 202/125. 44 R. Murphey, “Conditions of Trade in the Eastern Mediterranean: An Appraisal of Eigteenth-Century Ottoman Documents from Aleppo”, JESHO , vol.33, no.1. (1990), s.35-50; Özer Ergenç, XVI Yüzyılda Ankara ve Konya , s.116; André Raymond, Osmanlı Döneminde Arap Kentleri , (çev.Ali Berktay), İstanbul 1995, s.69. 45 Gwilym Ambrose, “English Traders at Aleppo (1658-1756)”, The Economic History Review, Vol.3, No.2.(Oct.,1931), s.246-267; Abraham Marcus, “ Men, Women and Property: Dealers in Real Estate in 18th Century Aleppo”, JESHO, vol.26, no.2. (1983), s.137-163.

189

de İran, Hindistan ve Haleb’ten gelip Avrupa’ya ihraç edilen malların çıkı ş kapısı olarak hizmet veriyordu. 46 Bunun yanısıra acaba Antakya da üretilen emtianın ülke içerisine veya dı şına satıldımı sorusu akla gelmektedir. Antakyada üretilen bezler ülke içerisinde ba şka şehirlerde alıcı bulmaktaydı. Tu ş’un Konya sicilleri üzerinde yaptı ğı incelemede şehir dı şından gelen emtia içerisinde Antakya bezi %2,28 oranla önemli bir yer tutu ğu görülmektedir. 47 Muhtemelen Antakya da üretilen bez veya ba şka emtiyalar tüccarlar vasıtasıyla ba şka şehirlerde alıcı bulmu ştur. XVIII. yüzyıl ortalarında İskenderun İskelesi’ne daha çok İngiliz gemileri uğramaktaydı. Aslında bu dönemde Suriye İngilizlerin ticaretine açık bir bölgeydi ve bu amaçları için İskenderun Limanını kullanıyorlardı. Bu nedenle İngilizler İskenderun Limanında daha az vergi, daha az selametlik akçesi (ayak bastı parası, geçit resmi) alınması için giri şimlerde bulundular. 48 İngilizlerle yapılan görü şmeler sonunda 1675 yılında Sultan IV. Mehmed tarafından verilen son ticari imtiyazlar ve aynı yıl kaleme alınan ahidname-i hümayuna göre, İngiltere gemileriyle İskenderun Limanına gelen Londra çukasının her parçasından İskenderun’da gümrük için kırkar para, bir pastav Karziye çukadan altı para, tav şan kürkü derisinin her destesine altı şar para ve kalayla kurşun’un her Şamî kantarından elliyedi şer buçuk resm-i gümrük alınacaktır. 49 1675 yılında İngilizlerle yapılan antla şma üzerine, İskenderun da dahil olmak üzere, Osmanlı limanlarına u ğrayacak ve yükleme yapacak İngiliz gemilerinin sadece 300 akçe selametlik resmi verip, bunun dı şında hiçbir vergi ödemeksizin, gerek Osmanlı limanlarına gerekse batı limanlarına gitmesi hükmü de içeren maddeler konuldu. 50 Antakya’ya ait sicillerden yalnızca 2 nolu defterde İngiliz tüccarlarla ilgili kayıtlar bulunmaktadır. Belgelerden, İngiliz tüccarlarının Antakyada ki ayan ve

46 Defterdar Sarı Mehmed Pa şa, Zübde-i Vekayiat , s.48. 47 M.Tu ş, Konya , s.210. 48 İskenderun limanına mal çıkarıp oradan karayolu ile Antakya’ya ticaret yapmak için gelen İngiliz tüccarlarının varlı ğına rastlıyoruz. A. Ş.S 7 189/114, G. Ambrose, “English Traders”, s.252. 49 D. Gün, XVIII. Yüzyılda Antakya , s.93. 50 Necdet Kurdakul, Osmanlı Devleti’nde Ticaret Antla şmaları ve Kapitilasyonlar , İstanbul 1981, s.110-120.

190

ahalisine borç para verdiklerini görmekteyiz. Örne ğin Kasım 1736 senesinde Antakya Kazası’da ki halk Haleb’te ikamet eden İngiliz tüccarından 13.500 kuru ş borç alırlar, ancak bu parayı geri ödememek için çe şitli bahaneler uydururlar. Mesele Divan-ı Hümayuna intikal eder. Bunun üzerine bu meselenin çözülmesi için merkezden Haleb’e Halil A ğa müba şir tayin edilir. Ancak müba şirde parayı tahsil edemez. Merkezden bu i şin halli için iki buyruldu daha irsal edilmesine ra ğmen, giri şimler sonuçsuz kalır. Sonunda emr-i şerife göre hareket edilmesi, bununla birlikte buyruldu’da belirtildi ği gibi 10.700 kuru şluk zimmetli paranın tahsili istenir. 51 Belgelerden İngilizlerin Haleb ve İskenderunda konsolosluklarının bulundu ğu ve bu konsolosluklar vasıtasıylada kendi vatanda şlarını nasıl koruduklarını ve i şleyen diplomasiyi takip edebilmekteyiz. Ekim 1736 senesinde Haleb’te ikamet eden İngiliz konsolosu Növil Divan- ı Haleb’e arzuhal edip, İngiliz tüccarı taifesinin Antakya ahalisi zimmetinde 17.250 kuru ş hakları oldu ğunu bildirir. Bu paranın toplanması için Halil A ğa müba şir tayin edilir. Haleb Divanında Antakya Kazasına gelen divan tezkeresinde 52 borçun geri ödenmesi için kaza ve tevabilerine 5000 kuru ş isabet etti ği belirtilmi ştir. Bunun 2500 kuru şu şehir, 2500 kuru şu ise köylere taksim edilmi ştir. Bu vergi ala sınıfı üzerinden ki şi ba şına 5,5 kuru ş alınmı ştır. Verginin toplanması için olu şturulan salyane (Müfradat) 53 defterinden asl malın 5000 kuru ş oldu ğu anla şılmaktadır. Di ğer masraflarla birlikte vergi 7928 kuru ş bulmu ştur. Bunun 3636,5 kuru şu şehre ve 4291,5 kuru şu ise köylere tevzi edilmi ştir. Ancak bu paranın tahsil edilmi ş olmasına ra ğmen hala Haleb’e gönderilemedi ği için Antakya da bulunan Mustafa A ğa bu iş için görevlendirilmi ştir. 54 Antakya’da borçlulara tevzi edilirek toplanan bu paraya “Harc-ı Efrenç ” veya “ Efrenç Akçesi ” adı verilmi ştir. Toplanan bu para Antakya’da ki ahalinin İngiliz tüccarlarından aldıkları borçların toplanması için tahsil edilen paradır. Efrenç akçesiyle ilgili iki adet divan tezkeresi Antakya kadılı ğına gönderilmi ştir. Tezkerelerde toplanacak paranın yekünu ve Mustafa

51 A. Ş.S 2 103/87. 52 A. Ş.S 2 8/4. 53 A. Ş.S 2 67/53. 54 A. Ş.S 2 127/102.

191

Ağa’nın bu i şten sorumlu oldu ğu belirtilmi ştir. Ancak bu tezkerelerde verginin toplanma nedeni belirtilmemi ştir. Antakya kadılı ğına gönderilen di ğer divan tezkeresinde ise Haleb’te ikamet eden İngiliz konsolosu Növil kendi vatanda şı olan tüccarların Antakya halkına verdikleri borçların tahsilini istemi ş ve bu maksatla bu paranın toplanmasını taleb etmi ştir. Ba şka bir belgede Kasım 1736 senesinde Antakya Kazası’nın ayan ve ahalisi bazı vergileri ödeyebilmek için, 1732 senesinde Haleb’te oturan ba şka bir İngiliz tüccarından 3500 kuru ş borç almı şlardı. Bu paranın miktarı Haleb kadısı tarafından deftere kayıt edilmi şti. Defterde isimleri yazılı olan borçluların arasında ayan ve şehrin ileri gelenleri bulunmaktadır. Belgede borçun ahali ile birlikte kaza ayanlarının hissesine dü şen miktar belirtilmi ş, ancak bu borç para İngiliz tüccar tarafından talep edildi ğinde geri ödemede problemler çıkmı ştır. Bunun üzerine İstanbul’da ki İngiltere elçisi bu durumu gerekli yerlere bildirerek yardım talebinde bulunmu ştur. Bu i şin halli için Halil A ğa müba şir tayin edilmi ştir. Bunun üzerine Antakya’daki yöneticiler uyarılarak borç paranın derhal toplanması ve bu i şe ihtimam gösterilmesi emr edilmi ştir. 55 Haziran 1736 senesinde Antakya kadılı ğına yazılın ba şka bir fermanda, 13.500 kuru şluk borcun bir türlü ödenmedi ği anla şılmaktadır. Bu meselenin halli için İngiliz elçisi divan-i hümayuna arzuhal göndermi ştir. Bu arzuhalden alacaklı olan İngiliz tüccarın Koldomor Domamir oldu ğu anla şılmaktadır. 56 Bu borç meselesiyle ilgili di ğer belgede İngiliz tüccarlarından alınan 13.500 kuru şluk borç paranın geri ödenmesinde paranın tahsili hususunda geli şme oldu ğu görülmektedir. Meselenin halledilmesi içn gerek İstanbul’dan, gerekse Haleb divanından, Antakya kadısına gönderilen emirler neticesinde, Antakya’da ki ayan ve ahalisi ile İngiliz tüccarın anla şmaya vardıkları görülmektedir. 57 Şubat 1737 senesinde Antakya’daki ayan ve ahalinin ba şka bir İngiliz tüccarada borçlu oldu ğu anla şılmaktadır. Belgede; Antakya ahalisi zimmetinde olan tüccar temessükü akçeleri en geç Şubat ayının son gününde ödenmesini vaad etmelerine ra ğmen, Şubat ayına girilmesine ra ğmen ödemenin yapılmadı ğı

55 A. Ş.S 2 104/88. 56 Borcun tahsili için Haleb Divanından Antakya kadılı ğına gönderilen emirler için bkz. A. Ş.S 2 283/209, 284/210. 57 A. Ş.S 2 105/88.

192

anlaşılmı ştır. Ayan ve halk belirtilen paranın ödenmesi için vade istemi şler, vadeninde tamam olmasına ra ğmen borçlarını ödemedikleri ve verdikleri sözleri tutmadıkları için İngiliz konsolosu durumu divan-ı hümayuna bildirmi ştir. Sultan bu durumun halledilmesi, borç paraların ve İngiliz elçisinin masraflarınında bölge halkından toplanıp alacaklıya verilmesi için Antakya kadılı ğına emr gönderilmi ştir. 58 İngiliz tüccarlarından borç alan zümrenin ayan ve ahaliyle sınırlı kalmadığı görülmektedir. 1736 senesinde Haleb valisi İran harblerinden dolayı acil paraya ihtiyaç duymu ş, Haleb’te ikamet eden İngiliz tüccarlarından borç para almak için yine Haleb’te sakin olan İngiliz sefiri devreye koymu ştur. Alınan borçun geri ödenmesi maksadıyla Haleb vilayeti dahilinde bulunan kaza ve tevabisinden bu borç imdad-ı seferiyye adı altında tevzi edilmi ştir. Borçun geri ödenmesi için Antakya Kazası ve tevabisinden 6000 kuru ş tahsil edildi ği görülmektedir.59 Antakya’da ki ahalinin İngiliz tüccarlarına neden borçlu oldu ğu sorusu akla gelmektedir. Bu sorunun cevabını 1848 senesinde Antakya’yı ziyaret etmi ş olan bir İngiliz seyyahın nakil ettiklerinden ö ğreniyoruz. Seyyaha göre; 19. yüzyılda Antakya’nın, 15 kadar ayanın nüfuzu altında oldu ğunu, Demirköprü’den, Samanda ğına kadar olan bölgenin bu a ğaların tasarrufunda oldu ğunu belirtmi ştir. Ayrıca bu bölgedeki halkın ço ğunun bu ayanların hizmetinde oldu ğu gerek kendi paralarını, gerekse Avrupalı tüccarlardan aldıkları paraları köylüye faizle borç verdiklerini söylemektedir. 60 Sonuç olarak, XVIII. yüzyılda İskenderun, Antakya ve Haleb şehirlerinde yabancı tüccarların ticaretle u ğra ştıkları görülmü ştür. Özellikle, İskenderun Limanına getirdikleri emtiyaları, İskenderun-Antakya-Haleb yolunu kullanarak imparatorlu ğun di ğer bölgelerine nakl etmi şlerdir. Bu yol üzerinde seyahatleri esnasında di ğer tüccarlarında kar şıla ştıkları e şkıya baskını gibi bir takım sıkıntılara maruz kalmı şlardır. İngiliz veya ba şka milletlere ait tüccarların Antakya’ya ticaret için geldikleri, temsilcilikler kurdukları, çe şitli ticari emtiyaları

58 A. Ş.S 2 90/47. 59 A. Ş.S 2 67/47. 60 Eli Smith, “Yüzyıl Önce Antakya ve İskenderun”, Yenigün, 8.10.1984.

193

getirip sattıkları veya bölgeden mallar götürüp ba şka bölgelerde pazarladıkları ve yaptıkları bütün bu i şlerin devletin güvencesinde oldu ğu anlaşılmaktadır. Yaptıkları bu i şlerin yanı sıra, bölge halkına (reaya, ayan vb.) hatta Haleb valilerine faizle borç para verdikleri görülmektedir. Kazadaki ahalinin vergilerini ve borçlarını ödeme hususunda ekonomik sıkıntı içerinde oldu ğunu ve bu sebebten dolayı yabancı tüccarlara borçlandıklarını, ancak borçları zamanında geri ödemede zorlandıklarını söyleyebiliriz. Ayrıca halktan toplanacak imdadiyye bedellerinin vaktinden önce, yabancı tüccarlardan borç alınıp, sonradan halktan tahsil edildi ği de görülmektedir.

194

ZANAAT VE T İCARET YERLER İ

3.2.1. Bedesten ve Hanlar

Bedesten; Bedestan veya Bezistan , Arapça bezzaziyye, bez satılan yer veya yapı anlamına gelir. Bezz veya bez hem bez hem de a ğır kuma ş anlamına gelir. Silah manasına da gelmektedir. “ istan ” ise vatan, yer anlamındadır. Bu bakımdan bedestenler de ğerli malların satıldı ğı ve korundu ğu yer anlamındadır. Bedesten şehrin gözde ticaret merkezleridir. Bu durumu itibariyle çar şılar, bunun etrafında birle şerek kenti meydana getirirlerdi. 61 XVIII. yüzyıla kadar varlı ğı tesbit edilen 62 bedestenlerden birisi de, Sokullu Mehmed Pa şa’nın 1573 senesinde yaptırdı ğı bedestendi. Sokullu Mehmed Pa şa’nın kurdu ğu vakfın, vakfiyesine göre ; “Biri mahruse-i Antakya’da Cami Kebir Mahallesinde vaki olan bezistandır ki yeri beytül’mâl cenübinden tarik-î şer’i ile satun alup kendisi müceddeden bina olunmu ştur yüzer bab dükkanı mü ştemüldür kapusu önünde bunlardan zayid iki bab dükkanı dahi üç tarafı tarik- i amm bir tarafı sûk-i atika müttehidir” şeklinde yer alan ifadelerden yüz dükkandan oluşan bir bedestenin Cami Kebir yakınında 63 bulunan Uzunçar şı da oldu ğu anla şılmaktadır. Hanlar; Osmanlı şehir içi hanları, ticari hayatın odakla ştı ğı mekanlardır. Bu yapıların mal ve e şyanın depolanması, satılması yanında yolcuların, hayvanların barınması gibi çe şitli i şlevleri vardı. 64 1709-1829 seneleri arasında varlı ğı tespit edilebilen yirmiüç han bulunmaktaydı. Bu hanlar tek bir cins ticaret maddesinin toptan satı şı ya da da ğıtımına hizmet edecek birer pazar yeri görevi yapan binalardır. Örne ğin Antakya’da, “Bez

61 Semavi İyice, “Bedesten”, DİA, c.1, Ankara 1995, s. 302-311; Osman Ergin, “Bedesten”, İA, c.2, İstanbul 1993, s.440-442; S. Faroqhi, Kentler ve Kentliler , s.378. 62 A. Ş.S 2 2/1, A. Ş.S 10 6/5, 214/194, A. Ş.S 18 108/47. 63 BOA. TD 530, s.20-21; Halil Sahillio ğlu, “16. yüzyıl Antakyasına Ait İki Belge”, Güneyde Kültür ,c.7, sa.77, s.2, Antakya 1995. 64 Ersoy Bozkurt, “Osmanlı Şehir İçi Hanlarının İş levi”, EJOS, IV, 2001, no. 16, s.1-4; Semavi İyice, “Elçi Hanı”, TD , sa.24, 1970, s.93-130.

195

Hanı”65 , “Tütün Hanı” 66 , “Dut (Tut) Hanı” 67 , “Penbe Hanı”68 ve “Sabun Hanı” gibi toplanıp, da ğıtılma i şinin yapıldıkları malın adını alırlardı. Bunun yanısıra, vakıfın ve kurucularının ismini alan hanlarda bulunmaktadır. Örne ğin, “Han-ı Ye ğen”, “Yeni Han (Han-ı Cedid)”, “Han-ı Sebil”, “Fazlı Pa şa Hanı”, “Fukara Hanı”, “Mutatkar Hanı”69 , “Kara Mevrud (Kara Murd Hanı) Hanı,”70 , “Hacızâde Hanı”71 , “Nakib Hanı” 72 , “Çakırcı Hanı” 73 , “Ahmed Be ğ o ğlu Hanı”. 74 Sabunhanı ; Sokullu Mehmed Pa şa vakfiyesinde “….ve biri dahi mahsurei mezburda İbni Debbus mahallesinde müceddeden bina olunan handır ki yirmi iki bab dükkanı ile hududu iki taraftan mu şarinileyh vakf vakf hazretlerinin vakfına bir taraftan tarik-i amme ve suk-i şehri mezbure ve bir taraftan Hasan ibni Abdulmuin Hamamına müntehidir” şeklinde yer almı ştır. Hanın yeri, yaptıranı, tarihi ve biçimi hakkında bilgi verilmi ştir 75 Sabun hanı’nın ismi sicil kayıtlarında sık sık geçmektedir. 76 Kur şunlu hanın ; 1660 senesinde in şa edildi ği ifade edilmektedir. 77 Hanın Dersadet Kapı A ğası Cafer Ağa tarafından yaptırıldı ğı tespit edilmi ş olup, 78 incelenen dönem içerisinde ismi birçok belgede de geçmektedir.79

65 A. Ş.S 2 1/1, A. Ş.S 7 211/126, A. Ş.S 8 22/11 ,37/26, 76/50, 86/63, A. Ş.S 10 118/108, A. Ş.S 20 135/71. 66 Han kuyumcular çarsısındadır. A. Ş.S 4 24/13, 137/73. 67 A. Ş.S 4 24/13. 68 A. Ş.S 7 220/134. 69 F. Şancı, Hatay İlinde Türk Mimarisi, muhtelif sayfalar. 70 A.Ş.S 17 102/62. 71 A. Ş.S 6 18/15, 37/35, A. Ş.S 7 220/134, A. Ş.S 18 37/17. 72 A. Ş.S 5 271/170, A. Ş.S 8 66/43, 171/116, A. Ş.S 18 20/9, 30/12, 37/17, 46/21, 76/32, 86/37, 94/41, 108/47, 155/72. 73 A. Ş.S 5 204/129. 74 A. Ş.S 5 202/124, A. Ş.S 4 41/21, 42/21. 75 Yavuz Çelenk, “Antakya Sokullu Mehmet Pa şa Hanı Çelenk-Hayto ğlu Sabunhanesi”, Güneyde Kültür, c.9, sa. 104-105-106, Antakya 1997, s.16-32; H. Sahillioğlu, “Antakyasına Ait İki Belge”, s.3-4. 76 A. Ş.S 2 125/90, A. Ş.S 7 22/9, 37/16, 76/44, 86/50, A. Ş.S 9 110/70, 142/89, A. Ş.S 8 30/18, 94/70, 108/80, 171/116. 77 Pars Tu ğlacı, Osmanlı Şehirleri, İstanbul 1985, s.28. 78 F. Şancı, Hatay İlinde Türk Mimarisi I , s.295. 79 A. Ş.S 4 301/169, A. Ş.S 10 6/3, 214/198.

196

İsimleri tespit edilen di ğer hanlar ise şunlardır; Yılakhan 80 , Zincirli Hanı 81 , Sıracık Hanı 82 , Kıssa Han 83 , Menzil Hanı 84 , Zanbakiye Han 85 , Küçük Han 86 , Parmaksız Han 87 ve Kaside Hanı . 88 Antakya’daki hanların, ticari hayata yön vermesinin yanında hiç şüpesiz çe şitli tüccar ve misafir nüfusunu da barındırdı ğı anla şılmaktadır. 89 Hanların, şehir dı şından gelen misafirlerin geçici olarak kaldıkları birer mekan olmanın yanında, o şehirdeki güvenli ğin sa ğlanması ve yabancıların göz altında bulundurulması şeklinde de yüklendikleri önemli görevleri oldu ğu ve bu sebebten dolayıda sıkı denetime tabi tutuldukları görülmektedir. 90

3.2.2. Çar şılar ve Pazar Yerleri

Farça bir kelime olan çar şı, üstü kapalı pazarlara verilen isimdi. 91 Her Osmanlı şehrinde ticarî faaliyetlerin yapıldı ğı çar şılar bulunurdu. Şehirde görülen iki tip ticari faaliyet merkezlerinden biri olan çar şılarda genel olarak zenaat ürünleri alı şveri şinin yapıldı ğı bilinmektedir. Belgelerde genellikle “sûk” olarak da isimleri geçen çar şılar şehir merkezinin önemli yerini olu ştururdu. Çar şılar, zanaat üretiminin yapıldı ğı ve depolandı ğı yerlerdi. Hanlar ise açık ve kapılı alanlardan olu şuyordu. 92 Ço ğu zaman ayrı olan bu ticaret merkezleri bazen iç içe gelebilir. Her iki ticari merkez de kurulu ş ve mekan geli şimi açısından cami ve mescidlerle yan yanadır. İbadet yerlerinin satın alma gücü ile ticaret mekanları

80 A. Ş.S 1 242/81. 81 A. Ş.S 7 233/143. 82 A. Ş.S 2 1/1. 83 A. Ş.S 1 17/7, 35/14, 36/14, 37/14. 84 A. Ş.S 4 67/34. 85 A. Ş.S 18 118/50. 86 A. Ş.S 10 6/3, 214/198. 87 A. Ş.S 2 13/10. 88 A. Ş.S 1 17/7, 35/14, 36/14, 37/14. 89 Çe şitli bölgelerden gelip, Antakya’da ki hanlarda misafir iken vefat eden tüccar veya misafirlerin varlı ğı tereke kayıtlarından tespit edilmektedir. Parmaksız hanı A. Ş.S 2 13/10, Sabun hanı A. Ş.S 8 171/116, Zincirli hanı A. Ş.S 7 244/150, Kur şunlu hanı A. Ş.S 9 110/70, 145/91 gibi. 90 BOA. Cevdet Askeri nr. 27429, A. Ş.S 8 133/94, 134/95, 135/97, 136/98. 91 Osman Ergin, “Çar şı”, İA, c.3, İstanbul 1993, s.360-362. 92 Do ğan Kuban, “Anadolu Türk Şehri Tarihi, Sosyal ve Fiziki Özellikleri Üzerine Bazı Geli şmeler”, VD, VII , İstanbul 1968, s. 71-74.

197

birbirini tamamlayan bir bütün olu şturmaktadır. Bu nedenle cami ve mescitlerin en yo ğun olarak bulundukları yerler çar şı ve pazarlardır. 93 Osmanlı’da çar şıların yapısı oldukça de ğişken olmakla beraber, ço ğunlukla bir sokak boyunca ya da bir kav şakta yan yana in şa edilmi ş dükkânlar toplamıydı. Birçok çar şı, konut bölgesi sokaklarının zaman içerisinde ticaret ağırlıklı sokaklara dönü şmesiyle kendili ğinden do ğmu ştu. Fakat önceden tasarlanmı ş gerçek mimari nitelikler ta şıyan ve kesin bir yapıya göre geli şen çar şılar da vardır.94 Antakya’da Ulu Cami ve Habib’ün Neccar camileri, sosyal hayatın iki önemli merkezini olu şturmu ştur. Bedesten ve hanlar her biri çe şitli mesle ğe tahsis edilmi ş çar şılar ile çar şıdaki esnaf mescitlerinden olu şan ve kasabanın ¼’ünü kaplayan büyük çar şı hemen hemen bu ikisi arasında yer almı ştır. Bu çar şılarda yer alan ve halka hizmet veren yapılar genellikle vakıf eserleri idi. 95 Çar şılarda dükkânlar soka ğın iki yanına sıralanmı ş, biti şik nizamda yapılmı ştır. Dükkânlar genellikle tek katlı olup, ah şap çatı üzerine kiremit örtülüdür. 96 Antakyada faaliyet gösteren çar şılar, ekseriyetle bünyesinde bulunan o mesle ğin ismini almı ştır. 97 Örne ğin; Kef şger Çar şısı 98 , Çıkrıkçı Çar şısı 99 , Neccar Çar şısı 100 , Ka şş aş Çar şısı 101 , Kavukçular Çar şısı.102 Çıkrıkçı, Kef şger, Neccar, Kavukcular gibi birbirlerine birle şik olarak çok sayıda dükkanın aynı çar şıda bulunmasının yanısıra, belgelerde isimleri geçen ancak hangi esnaf gruplarının faaliyet gösterdi ği tesbit edilemeyen çar şılarda

93 Gönül Tankut, “Osmanlı Şehrinde Ticari Fonksiyonlar”, VII. Türk Tarih Kongresi Bildiriler, II (1973), s.776-778. 94 S. Faroqhi, Osmanlı’da Kent ve Kentliler , İstanbul 1994, s.23-27. 95 A. Kara, Antakya , s.76. 96 Mehmet Tekin, “Osmanlı Döneminde Antakya Şehir Dokusu, Evler ve Ya şayı ş Üzerine Notlar”, Güneyde Kültür , c.VI, sa. 69, Antakya 1994, s.1-3. 97 Ö. Demirel, Sivas Şehir Hayatında Vakıfların Rölü, s.76-77; Ö. Demirel, Esnaf Te şkilatı, s.153. 98 BOA. Cevdet Evkaf nr. 15228, A. Ş.S 2 122/88, A. Ş.S 8 104/77. 99 A. Ş.S 7 112/63, A. Ş.S 8 108/80. 100 A. Ş.S 8 46/31. 101 A. Ş.S 2 32/25. 102 A. Ş.S 9 17/11, 24/13, 192/123.

198

bulunmaktadır. Örne ğin, Sultan çar şısı, Cenar ve Yeca çar şısı 103 , Sipahi çar şısı 104 , Uzun çarşı105 , A şağı çar şı106 , Merhum Celi Efendi havlusu 107 , Meydan çar şısı.108 Bir çarşıda yalnızca bir tek esnafın var oldu ğunu söylemek zordur. Zira XVIII. yüzyılda Antakya’da doksan üç farklı esnaf grubu bulunmaktadır. Aynı dönemde onyedi esnaf çar şısı ve pazaryeri dü şünülürse bu esnaf gruplarının mevcut çarşılara da ğılmı ş olması gerekir. Ayrıca, mesleki özelliklerine göre farklı çar şılarda topluma veya esnafa hitap etmek zorunda olan esnaf gruplarıda vardır. Bunların ba şında gelen kahveci esnafı olup, hemen hemen her çar şıda birer kahvehane bulunması muhtemeldir. Zira çar şı esnafının ve çar şıya gelip gidenlerin, kahve ve dinlenme ihtiyaçlarını kahvehaneler kar şılamaktadır. Ekmekçi, kebabçı, şerbetçi ve duhancı gibi esnafının da benzer özellikler gösterdiklerini de söyleyebiliriz. Di ğer tip ticari faaliyet yeri ise yiyecek maddelerinin satıldı ğı pazar yerleridir. Pazarlar ; kapalı mekanlara sı ğmayan, fazla yer kaplayan ve fiyat olarak ucuz ot, saman, hayvan yemleri, meyve-sebze ve tahıl gibi emtianın satıldı ğı mekanlardır. Pazaryerleri, Osmanlı şehirlerindeki mahalleler arasında haftanın belirli günü, üç-be ş esnafın geçiçi sergiler kurdukları mekanlardır. Halkın alı ş-veri ş yaptı ğı bu pazarlar, kuruldukları günlere örne ğin “Cuma Pazarı ”109 ve satılan ürüne göre örne ğin “Bu ğday Meydanı”110 isim almaktadırlar. Kurulaca ğı yer ve güne ili şkin halk ve idareciler arasında çe şitli tartı şmalar çıkmasına ra ğmen, pazarlar genellikle Cuma günleri kurulmaktadır. 111 Camisi olmayan yerle şimlerde ya şayan köylülerin ibadetle alı ş-veri şi bir arada yapma istekleri bu durumun ortaya çıkmasında etkilidir. 112

103 A. Ş.S 18 45/20, 51/22, 140/62, 148/66, 196/91, 202/94, 206/96, A. Ş.S 8 44/29, 46/31, 49/34, 94/69, A. Ş.S 17 206/114. 104 A. Ş.S 3 100/75, A. Ş.S 18 3/1, A. Ş.S 8 44/29, 46/31, 49/34, 94/69. 105 A. Ş.S 20 135/71. 106 A. Ş.S 20 135/71. 107 A. Ş.S 2 97/70, A. Ş.S 7 49/26, A. Ş.S 8 22/11. 108 A. Ş.S 6 39/39, A. Ş.S 8 30/17, 94/ 70. 109 A. Ş.S 18 51/22, 107/47, 140/62. 110 BOA. Cevdet Belediye nr. 1218, A. Ş.S 18 44/20, 45/20, 107/47, 140/62, 159/74, 196/91, 202/94. 111 C. Çetin, “Osmanlı’da Meyve Alım-Satımı”, s.4. 112 S. Faroqhi, Kentler ve Kentliler, s.70-72.

199

3.3. PARA MESELES İ

Osmanlı Devleti’nin para sistemi, bütün geleneksel toplumlardaki gibi madeni para rejimine dayanıyordu. Kurulu ş ve yükseli ş dönemlerinde, Osmanlı para birimi gümü ş akçe idi. 113 Akçe bu özelli ğini XVII. yüzyıla kadar korumu ştu. III Ahmed zamanında yapılan bir düzenlemeyle para , akçenin yerine Osmanlı para birimi ölçüsü haline geldi. Bu reformla 1 para: 3 akçe, 1 kuru ş: 40 para ölçüsü kabul edilmi ştir.114 Amerika’nın ke şfi neticesinde Avrupa’da altın ve gümü ş bolla şması üzerine XVI. yüzyıldan itibaren gümü ş denilen iri gümü ş sikkeler, Osmanlı piyasalarına girmeye ba şlamı ştır. Bu bolluk Avrupa’da oldu ğu gibi, Osmanlı Devleti’nde de mal fiyatlarını yükseltmi ş ve yeni enflasyona sebep olmu ştur.115 Yabancı paraların bollu ğu, ülkenin çe şitli yerlerinde mevcut olup para basan, darphanelerin birer birer kapanmasına ve parada yabancı sikke hâkimiyetinin ba şlamasına neden oldu. Öte yandan uzun süren İran sava şları sırasında parada birkaç kere büyük oranda devaliyasyon olmu ş, bu durumda fiyatları yukarı çekmi ştir.116 Devletin gerilemesine paralel olarak yabancı paralarda, Osmanlı piyasasında bol miktarda tedavül etmekteydi. Bunun dı şında bazı mahalli paralar da piyasa da yo ğun olarak mevcuttu. Do ğu da İran Şahisi, Mısır’da Pare, Eflak- Bo ğdan, Erdel ve Macaristan civarında Penz, Kırımda Kefevi akçe tedavül etmekteydi. Öte yandan Venedik Dükası, Ceneviz Altını, İspanyol Riyali, Hollanda Esedisi, Polonya Zolatası, Avusturya Taleri’si gibi paralar hep birlikte

113 Bekir Sıtkı Baykal, “Osmanlı İmparatorlu ğu’nda XVI ve XVII Yüzyıllar Boyunca Para Düzeni ile İlgili Belgeler”, Belgeler , IV/7-8, (1967), s.49-77; Halil Sahillio ğlu,“Osmanlı Para Tarihinde Dünya Para ve Maden Hareketlerinin Yeri (1300-1750)”, ODTÜGD, Özel Sayı , Ankara (1978,), s.12-14. 114 Ş. Nezihi Aykut, “Osmanlı Sikkeleri”, Türkler , c.10, Ankara 2002, s.830-834; Mustafa Öztürk, “Genel Hatlarıyla Osmanlı Para Tarihi” , Türkler, c.10, Ankara 2002, s. 802,805; Ali Akyıldız, Osmanlı Finans Sisteminde Dönüm Noktası Kâ ğıt Para ve Sosyo-Ekonomik Etkileri, İstanbul 1996, s.22-24; İ.Hakkı Uzunçar şılı, Osmanlı Devleti Te şkilatından Kapukulu Ocakları , c.1, Ankara 1984, s.474-476. 115 Özer Ergenç, “XVI. Yüzyılın Sonlarında Osmanlı Parası Üzerinde Yapılan İş lemlere İli şkin Bazı Bilgiler”, ODTÜGD, Özel Sayısı, Ankara (1978), s.87-89. 116 Ahmet Tabako ğlu, Gerileme Dönemine Girerken Osmanlı Maliyesi , İstanbul 1985, s.235-238.

200

piyasadaydı. 117 Di ğer devletlerin paraları olmalarına ra ğmen, bunların bir kısmı Osmanlı darphanelerinde basılmaktaydı. 118 Paradaki de ğer kaybından dolayı devlet, 1703’de Tu ğralı, 1713’de Zincirli, 1716’da Fındık ve 1729’da Zer-î Mahbub paraları basıp tedavüle sürmü ştü.119 İncelenen defterlerde dönemin Osmanlı para tarihine yeni bilgiler ekleyecek türden önemli bilgi ve verilere rastlanmamı ştır. Birkaç cizye ve vergi kaydında, tedavülde olan yerli-yabancı sikkelerin adları ve birbirlerine oranları hakkında bilgiler bulunmaktadır. XVIII. yüzyılın ba şlarında, 1 kuru ş 40 paraydı, 1 para 3 akçe, 1 akçe 3 pul idi. 120 1709 senesin de bedel-i nüzül için her bir hanenin altı şar yüz akçe vermesi gerekti ği ifade edildikten sonra, “tahsilde alınan akçenin mezbür on akçesinde bir alub guru ş ve e şref-i cedid ve frenk altunu iki buçuk guru ş ve Macar altunu iki guru ş bir rub ve halis’ul ayar paranın kırk bir gümü ş”121 olarak belirlenen kıstaslarla toplanması gere ği ifade edilmekteydi. 1709 senesi için belirlenen avarız vergisinin toplanması sırasında ise “alınan akçenin mezbür sekiz akçeninde bir alub guru şu e şref-i cedid ve frenk altunu iki buçuk guru ş ve Macar altunu iki guru ş bir rub ve halisü’l ayar mısr-i paranın kırk bir guru ş…” olarak tahsili istenmi ştir. 122 1762 ve 1764 senelerindeki cizye ile ilgili evraklarda 123 , 1 Zer-i Mahbub’un 2,75 kuru ş 330 akçeye, Cedid İstanbul altının 465 akçeye, Zincirli Mısır altınının 330 akçeye, Tu ğralı Mısır altınının 315 akçeye, Tu ğralı Sa ğ paranın 40 adedinin 1 kuru şa tekabül etti ği belirtilmi ştir. 1802 senesindeki cizye vergisinin tahsili sırasında; 124 1 İstanbul Fındık altını 7 kuru ş, 1 İstanbul Zer-i Mahbubunun 5 kuru ş, 1 Mısır Zer-i Mahbubunun 4

117 A. Tabako ğlu, Türk İktisat Tarihi , s.272. 118 A. Akyıldız, Osmanlı Finans Sisteminde Kâ ğıt Para, s.24; Ekrem Erdem, “Osmanlı Para Sistemi ve Ta ğşiş Politikası: Dönemsel Bir Analiz”, Bankacılık Dergisi , sa.56, 2006, s.1-19. 119 A. Tabako ğlu, Türk İktisat Tarih, s.272-273; Halil Sahillio ğlu, “Akçe”, DİA, c.2, İstanbul 1989, s.225-226 120 BOA. Cevdet Maliye nr. 29; Yücel Özkaya, XVIII Yüzyıl Osmanlı Kurumları ve Osmanlı Toplum Ya şantısı , Ankara 1985, s.26. 121 A. Ş.S 1 205/71. 122 A. Ş.S 1 182/63, 206/71. 123 A. Ş.S 7 205/113, 206/113, A. Ş.S 8 84/59. 124 A. Ş.S 10 223/192.

201

kuru ş, 1 Mısır Fındık altınını 6 kuru ş, Tu ğralı Sa ğ paranın 40 adedinin 1 kuru ş oldu ğu hesaplanmı ştır. 1803 tarihli emr-i şerifle yeni bir paranın kullanıma girdi ği belirtilmektedir. Bu, yabancı devlet paralarından olan ve dirhem ölçüsünde bulunan “Hazine Akçesi” veya “ Deba ş” adı verilen bir beyaz akçedir. Para esnaf arasında yaygın olarak kullanılmaya ba şlamı ştır. Fakat 20 ayar oldu ğu tahmin edilen bu paranın içindeki halis gümü ş oranın kıymetinin dü şük oldu ğu belirtilmektedir. Bir âdeti 6-7 paraya tedavül edilen bu paranın düşük ayar oldu ğu için dirhem veya nakit olarak kabul edilmemesi gerekti ği belirtilmi ştir. Bu paranın İslam ülkesinde kabulünün caiz olmadı ğı, bazı tüccarların para kazanma hırsıyla bu parayı kabul etmelerinin iktisadi hayatı olumsuz yönde etkiledi ği için darphane emini Ebubekir’in talebi ile Osmanlı hudutlarında kullanımı yasaklanmıştır. 125 Kuru şun vezinleri; 1789 senesinde bir kuru ş 4 dirhem, 12,828 gramdır. 1807 senesinde bir kuru ş 3 dirhem 15 kırat 12,681 gramdır. 1789 senesinde 1 para 1,50 kırat, 0,306 gramdır. 1794 senesinde 1,50 kırat 0,306 gramdır. 1807 senesinde 1,50 kırat 306 gramdır. Bazı altınların vezinleri;1801 senesinde İstanbul Zer-i Mahbubu 11,25 kırat, 2,295 gram, Mısır Zer-i Mahbubu 12 kırat 2,448 gram, Fındık 1 dirhem 1,25 kırat 3,462 gram, Macar 1 dirhem 3,207 gram, Yıldız 1 dirhem 3,207 gramdır. Tedavüldeki bazı altınların kuru ş olarak fiyatları; 1801 senesinde İstanbul Zer-i Mahbubu 5 kuru ş, Mısır Zer-i Mahbubu 4 kuru ş, Fındık 7 kuru ş, Macar 7 kuru ş, Yaldız (Yıldız) 7,50 kuru ş’dur. 126

125 A. Ş.S 10 124/114. 126 M. Öztürk, “ Antakya da Fiyatlar”, s.252.

202

3.4. NARH VE F İYATLAR

Osmanlı Devletinde malın fiyatlandırılması hususunda kur, narh, mübayaa, tereke, müzayede ve serbest piyasa olmak üzere altı çe şit fiyatlandırma usulünü uygulamı ştır. Bu fiyatlar men şe ve mesnetleri itibariyle ele alınırsa narh, kur ve mübayaa fiyatları resmi, tereke fiyatları yarı resmi, müzayede ve serbest fiyatların da, piyasa fiyatları oldukları görülmektedir. Tereke fiyatlarının zannedildi ği gibi, aldatıcı ve güvenilmeyen fiyatlar olmadı ğı, aksine hem resmi fiyatları hemde rayiç fiyatları ihtiva eden önemli belgeler oldu ğu anla şılmaktadır. 127 Kur fiyatları, ülkede tedavülde olan altın ve gümü ş paralarının vezin ve fiyatları devlet tarafından belirlenir, verilen rayiç sıkı bir şekilde kontrol edilirdi. Herhangi bir fiyat de ğişikli ğinde ise durum fermanlarla bütün imparatorlu ğa ilan edilirdi. İş te bu fermanlarda belirtilen sikke fiyatları, devletin resmi fiyatlarıdır. Mübayaa fiyatları, devletin normal zamanlarda İstanbul halkının et ve zahire ihtiyacını kar şılamak, sefer zamanlarında ordunun yiyecek ve nakliye ihtiyaçlarını kar şılamak üzere tespit etmi ştir. Bu fiyatlar üzerinden canlı hayvan ve hububat satın alınmaktadır. 128 Bu fiyatlar herkesin uyması gereken resmi fiyatlardır. Bu iki fiyatlandırmaların ikisi de çalı şma sınırının dı şındadır. Biz narh, tereke-müzayede fiyatlarını Antakya Kazasında oranlarını tespite çalışılacaktır. Narhlarla ilgili sicil defterlerinde bilgiler bulunmaktadır. Narh kayıtları Antakya sicil defterlerinin ya ba ş kısmında veyahutta defterin sonunda kaydedilmi ştir.129 Tek bir mamule narh verildi ği gibi, grup halinde de narh verilmi ştir. Narh ile ilgili kayıtlarda ölçü birimleri olarak kıyye (vakiye), dirhem kile (keyl) ve re’s (adet) kullanılmı ştır. Narh kayıtlarında para birimleri ise kuru ş, akçe, para ve sümn’dür. Ancak yo ğunluk para birimi, akçe ve para dır. Kayıtlarda,

127 Mustafa Öztürk, “Osmanlı Dönemi Fiyat Politikası ve Fiyatların Tahlili”, Belleten, c.LV, Nisan 1991, sa. 212, Ankara 1999, s.87-101; Mustafa Öztürk, “Osmanlı Dönemi Fiyat Politikası ve Fiyatların Tahlili”, Türkler , c.10, Ankara 2002, s. 846-848. 128 M. Kütüko ğlu, “(1009-1600) Tarihli Narh Defterine Göre İstanbul’da Çe şitli E şya ve Hizmet Fiyatları”, TED , sa.9, sene 1978, s.1-85; T.Öztürk, “Osmanlılarda Narh Sistemi”, Türkler,c.10 , Ankara 2002, s. 861– 868. 129 A. Ş.S 2 30/23, A. Ş.S 3 23/11 , A. Ş.S 5 263/168, 264/168, 271/169.

203

önce esnaf ismi, narh ve verilen mamül alt alta miktarı ve fiyatı yazılmı ştır. Her malın, miktar ve fiyatı hizasında tarih kayıtlıdır. Narh kayıtlarının haricinde tereke defterleri ve alım-satım vesikaları ile de kaza halkının kullandı ğı veya tüketti ği çe şitli e şya ve erzakın fiyatları hakkında malumat edinilmektedir. 130 Fiyatları tespit etme i ş, o şehrin kadısı ona yardım eden ihtisab görevlisi, ayan, voyvoda, e şraf ve “vücûh-ı ahalî” denilen kimselerden olu şan narh komisyonu tarafından mevsimine göre genellikle yılda iki defa hemen hemen bütün e şyalara narh (resmî fiyat) verilirdi. Verilen fiyatlarda, malın mâliyeti hesaplandıktan sonra, üzerine % 10 veya i ş güçlü ğü olan mesleklerde % 20 kâr haddi eklenmekteydi.131 Narhın kimler tarafından ve nasıl verilece ği hususunda bir kanunamede 132 ; “…muhtesib olan kimesne kadı ma’rifetiyle narh vire, amma narh virecegi zaman eğer şehirde ve e ğer köyde ve e ğer kasabada ve e ğer sa’ir yerde olur, ol yerin ayanın’dan ve pirlerinden ve fakirlerinden, kassablarından, ekmekçilerinden ahvalin bilür kimesneleri getirüb hesap edip ne miktar olunca ziyan eder tamamı bir ho şça hesap edib ondan sonra tenbih ideler ve muhalefet edenleri te’dib edib haklarından geleler ...”diye usül belirtilmi ştir. Yıl içinde yeti şen ürünlere ve kente gelen mallara durumlarına göre yılda birkaç kez narh verilip, bunlar kadı sicillerine kayd etti ği gibi, mevsim şartları dolaysıyla de ğişiklikler, kıtlık, para ayarlaması, harp gibi ola ğan dı şı durumlarda da her tür ticaret maddesine derhal narh verilirdi. Ancak bu usüle her zaman

130 A. Ş.S 2 30/23, A. Ş.S 3 23/11, 101/77, 156/129, 167/139, A. Ş.S 4 4/1, A. Ş.S 5 263/168, 264/168, 271/169, A. Ş.S 9 194/124.. 131 Ö. Demirel, Esnaf Te şkilatı , s.114; Ö.Demirel, Sivas Şehri–Makaleler-, s.123; C. Çiftçi, “Osmanlı’da Meyve Alım-Satımı”, s.13. 132 Ya şar Yücel, Osmanlı Ekonomik-Kültür-Uygarlık Tarihine Dair Bir Kaynak Es’ar Defteri (1640 Tarihli), Ankara 1992, 54 nolu dipnotundaki kanunnamede narh verilmesi hususunda takip edilen usul ile şer’iyye sicillerinde ki avarız ve imdadiyelerin tevzi usulündeki uygulamalar birbirlerine çok benzemektedir. Sicillerde, tevzî defterlerinin giri ş kısmında verginin kimler tarafından taksim edileceği şöyle belirtilmi ştir. “…ayende ve ravende ber-müceb-i yafte vukü bulan mesarif ve sa’ir mesarif-i zarüriyye medine-i mezburede sakin bi’l cümle ulema ve suleha ve ayan ve voyvoda ve ayan-ı vilayet ve fukara vekilleri ve kura şeyhleri ma’rifetleri ve ma’rifet-i şer’le tahrir ve takvim itdirdikleri…” gibi alı şıla gelmi ş üzere vergilerin tevzi işleminde kimlerin görevli oldukları belirtilmektedir. Hem narh hemde vergi belirleme i şinde, toplumun her kemsinden insanlar bu i şe dâhil ederek âdem-i merkeziyetçi bir anlayı şla, adaletli bir fiyat ve vergi tespiti işlemi yapıldı ğı söylenebilir.

204

uyulmadı ğı görülmektedir. Örne ğin Kasım 1736 senesine ait bir belgeden anla şıldı ğına göre, Antakya ahalisinden bir ki şinin padi şaha yazdı ğı arzuhalde, Antakya esnafının ekserisinin askeri olmasından dolayı, çar şıda satılan şeylerin narhı’nın belirlenmedi ği, bunun için çar şıda satılan et, ekmek vesair şeylerin narhının nizama sokulmasını taleb etmi ştir. Belgeden de anla şıldı ğı gibi, Antakya’da ki narh uygulamalarına kaza yöneticilerinin pek uymadı ğı ve bu sebebten dolayı halk’da durumdan rahatsız olup, İstanbul’a şikayette bulunmu ştur. 133 Narhın verili ş tarihi bahar ayında ilk kuzu kesimi yapılaca ğı dönemden (rûz-ı hızır) birkaç gün önce ete (lahm) narh konulması, ilk ve sonbaharda süt ve mamulleri’nin ayarlanması, mevsimlere göre sebze fiyatlarının belirlenmesi ve Şaban ayında fiyatların ayarlanmasıyla uygulama alanı bulmaktadır. 134 Narh tespiti mevsimlere göre de ğişti ği gibi, bazı aylarda birkaç defa veya senede dört be ş defa yeniden ayarlanmaktadır. Fiyat de ğişikli ği, di ğer aylarda muhtelif sebeplerden dolayı yapılırken, bilhassa Şaban ve Ramazan aylarında halkın Ramazan ayını rahat geçirebilmesi amaçlanmıştır. 135 Zaruri ihtiyaç maddelerinin uygun şekil ve fiyatla halkın eline geçmesi konusunda, narh komisyonu, esnaf ve ticari devamlı olarak sıkı kontrol altında bulunduruyordu. 136 Fiyatlar arz ve talep şartlarına ba ğlı olarak belirlense de narh’ın belirlendi ği limitlerin dı şına çıkılmazdı. Şu var ki, narh’ın limitlerine arz ve talep şartları önemli ölçüde etkilerdi. Aynı cins mallar kalitelerine göre fiyatlandırılıyor ve buna göre satı şa sunuluyordu. 137

133 A. Ş.S 2 121/91. 134 M. Kütüko ğlu, “Narkh”, El, c.7, Leiden, 1993, s. 964-965, Kütüko ğlu makalesinde sebzelere verilen narh ile ilgili şu hususlara de ğinmi ştir; “sebze ve meyveler turfanda iken her gün veya birkaç gün ara ile narh verilirken, bolla ştıktan sonra, son turfanda mevsimine kadar fazla bir de ğişme olmaz, son turfanda iken yeniden narh verilir” diye usulü belirtmi ştir. 135 Ö. Demirel, Esnaf Te şkilatı , s.117; Yiyecek fiyatlarının en dü şük oldu ğu ve en yo ğun satıldı ğı ay Ramazan ayıdır. Özellikle devlet bu ayda halkın sıkıntı çekmemesi için özel tedbirler almaktaydı. Bkz. A. Marcus, “18th Century Aleppo”, s.141. 136 Şevket Pamuk, Osmanlı-Türkiye İktisadi Tarihi (1500-1914), İstanbul 1988, s.80-81; Said Öztürk, “Osmanlı Devlerinde Tüketicinin Korunması”, Türkler , c.10, Ankara 2002, s. 850-58. 137 M. Öztürk, “Tüketicinin Korunması”, s. 853; A. Tabako ğlu, Türk İktisat Tarihi , s.209.

205

İmalatçılar belirlenen şartların dı şına çıkacak kalitesi dü şük mal, karaborsa, ölçü ve tartılarda hile yaptıkları tespit edilirse kanunnamelerde belirtildi ği gibi şiddetle cezalandırılırdı. 138 Bu sınırlar içinde, sicil defterlerinde tespit edilen narh ile ilgili kayıtları tablo halinde verilecektir.139 Tablo. 31 Gıda Maddelerinin Narh Fiyatları CİNS İ BİRİMİ KURU Ş AKÇE PARA Nan-ı Aziz (Ekmek) 1 Kıyye - - 3 Dakik-i Has (Un) 1 Kıyye - - 6 Bu ğday 1 Keyl (Kile) - - 10 Lahm (Et) 1 Kıyye - - 7 Kuzu 1 Re’s 1,5 - - Şem-î Asel (Balmumu) 1 Kıyye - - - Ni şasta 1 Kıyye - - 8 Pekmez 1 Kıyye - - 6 Asel (Bal) 1 Kıyye - - 16 Şem-î Revgan (Mum ya ğı) 1 Kıyye - - 25 Badılcan 2 Kıyye - 4 - Emrüt (Armut) 2 Kıyye - 8 - Simit 1 Kıyye - - 2 Künefe 1 Kıyye - - 2 Kadayıf 1 Kıyye - - 2 Ya ğlı Kake 35 Dirhem - - 1 Ya ğsız Kake 25 Dirhem - - 1 İncir 2 Kıyye - 22 - Erik 2 Kıyye - 3 - Karpuz 2 Kıyye - 6 - Kavun 2 Kıyye - 8 - Kabak 2 Kıyye - 3 - Nohut 1 Kıyye - - 2,5 Tavuk 1 Re’s - - 7 Yumurta 10 Re’s - - 1,5 So ğan 1 Kıyye - - 1 Süt 1 Kıyye - - 1 Yo ğurt 1 Kıyye - - 1 Badem 1 Kıyye - - 20 Üzüm 1 Kıyye - - 4,5 Zeyt (Zeytin) 1 Kıyye - - 15 Pirinç 1 Kıyye - - 6 Revgan-ı Sade (Sadeya ğ) 1 Kıyye - - 20 Arpa 1 Keyl (Kile) - - 8 Tuz 1 Kıyye - - 3 Bulgur 1 Kıyye - - 1 Kahve 1 Kıyye 1 - - -

138 Şehirlerde karaborsacılık, kıtlık v.b. zamanlarda belirlenmi ş narh dı şında satı ş yapmak, isteyenlere devlet sert tedbirler almı ştır; Bu meseleleyle ilgili bkz. BOA. Muhimme Defteri nr. 28 hüküm 240 s.138, BOA .Cevdet Belediye nr. 422, 3336. 139 A. Ş.S 2 30/23, A. Ş.S 3 23/11, 101/77, 156/129, 167/139, A. Ş.S 4 4/1, A. Ş.S 5 263/168, 264/168, 271/169, A. Ş.S 9 194/124.

206

Sicillerde ait oldu ğu yıla dair bütün gıda maddeleri veya hizmet sektörünün yevmiye fiyatları belirtilmemektedir. Bu sebepten her yıla ait bütün gıda maddelerinin fiyatlarını tespit edilemedi. Örne ğin 1736 senesinde yalnızca bu ğday ve etin narh fiyatları belirtilmi şken, 1743-1745 senelerde yo ğurt, tavuk, so ğan, nohut, tuz, asel, şem-î asel, badılcan, kabak, kavun, karpuz, armut, erik, ya ğlı ve ya ğsız kake’nin narhı, 1764 senesinde ise yo ğurt, et, ekmek, so ğan, arpa v.b narhı, bunun yanı sıra neccar ve mimar i şçilerinin günlük yevmiyeleri verilmiştir. 1736 senesinde, 1 kıyye et 6 para, 1764 senesinde 1 kıyye et 7 para, 1776 senesinde etin 1 okkası 6 paradır. 1753 senesinde ya ğsız ka’ke 35 dirhem 1 para, ya ğlı ka’ke 25 dirhem 1 akçe, kadayıf 1 kıyye 5 akçe, künefe 1 kıyye 2 para, simit 1 kıyye 2 para, yo ğurt 1 kıyye 1,5 akçe, süt 1 kıyye 2,5 akçe, lahm (et) 1 kıyye 5 akçe ve nan (ekmek) 1 kıyye 1,5 paradır. İncelenen döneme ait sicillerde narh fiyatlarını senelere göre sistematik takip edilemedi ğinden dolayı, 1762-1764 senelerinde ki (7, 8 nolu) sicillerde verilen narh fiyatları esas alınarak Tablo. 26 olu şturulmu ştur. 1776 senesinde neccar ve mimar i şçilerinin günlük yevmiyeleri; Yemekli 1 işçinin günlük yevmiyesi 4 sümn, yemeksiz 1 i şçinin günlük yevmiyesi 5 sümn’dür. Tereke kayıtlarında da yine fiyatlarda bütünlük sa ğlamak açısından 7.8.9 nolu sicillerde ki (1762-1765-1776 seneleri arası) tereke fiyatları esas alınmı ştır. Tereke kısmında da izah edildi ği gibi vefat eden ki şilerin terekelesi, kadının tayin etti ği kassamlar tarafından yazılır ve terekedeki emtia suk’u sultanide satılırdı. Sûk-ı sultanide satılan ev e şyası serbest piyasa fiyatları kısmına girmektedir. Tereke fiyatları, müzayede fiyatı olarak adlandırılmaktadır. Terekelerden seçilen bazı ev e şyaları ve giyim-ku şam e şyaları, silah, binek ve yük hayvanları, mahallelere göre ev fiyatlarını tablolar halinde sunulmu ştur.

207

Tablo. 32 Tereke Alınan Bazı Ev E şyası ve Giyim Ku şam Fiyatları CİNS İ BİRİMİ KURU Ş PARA Seccade 1 adet 3 - Fener - 1,5 - Bakır Mangal - 3 - Büyük Kazan - 3 - Keten Çift Yorgan - 1,5 5 Hamam Le ğeni - 2 - Büyük Tesbih - 3 4 Kömür Boyama Don - 5 - Müdarsî Sarık - 3 - Sarık - 0,75 - Kundura Ba ğı - 1,6 - Haleb Alacası Don - 5 - Şam Alacası Don - 2,5 - Ya ğmurluk - 2,5 - Mısır Hasırı - - - Köhne Sepet - 1 15 Köhne Çizme - 0,5 - Kütahya Fincan 20 adet 1,5 - Kütahya Çanak-Tabak 16 10 - Musâf-ı Şerif 1 adet - - Kahve İbri ği 132 10 Altın Saat - 15 - Altın Küpe - 28,5 - Cinas Altun - 45 - Yalduz Altun 2 adet 6 - Kilim 1 adet 1 - Şamdan - 15 - Fıstıklı Germude Kaplu - 2 - Kürk Aba - 1,5 - Bez Kaftan - 2 - Eğer Takımı - - - Pabuç Çift - 15 Üzengi 1 adet - 5 Çizme 1 çift 0,5 - Divit 1 adet 5 - Kırmızı Fes - 1 - Alaca Hama Kuma ş - 2 - Tencere 3 adet 20 - Makas 1 adet 1 -

Terekelerden Alınan Bazı Silah Türlerinin Fiyatları Cinsi Birimi Kuru ş Para Tüfenk ve Serper 1 adet 15 Çifte Dabanca 1 adet 200,5 Karakın Kılıç 1 adet x 30 Kullanılmı ş Pi ştov 1 adet 5

208

Tüfenk 1 adet 7 Çerkesî Sa ğır Bıçak 1 adet 1 Kara Kınlı Kavm-i Hindî Kılıç 1 adet 25

Bazı Muhitlerdeki Ev ve Dükkân Fiyatları Dörtayak Mahallesi 1 ev 600 (kr ş) Kastel Mahallesi 1 ev 1000 Kantara Mahallesi 1 ev 700 Sekakin Mahallesi 1 ev 500 Dörtayak Mahallesi 1 ev 1000 Cami-i Kebir Mahallesi 1 ev 1500 Tut Mahallesi 1 ev 525 Kantara Mahallesi 1 ev 1000 Bedesten Çarsında 1 ev 175,5 Ekmekci Dükkân 1 ev 500 Cener ve Yeca Çar şında Dükkân 1 ev 40

Fiyatların tesbitinde terekelere kayıtları önemlidir. Ancak terekelerde dö şeme e şyaları, kilimler, perdeler, sofralar, minder, yastık ve dö şek gibi her evde bulunan e şyalar genellikle “ köhne ” olarak kayıt edildi ği için e şyaların fiyatlarında bir standart yoktur. Bu sebebten terekelerde kayıtlı kullanılmı ş e şyaların de ğerleri esas alınarak kesin fiyatlandırmalar yapmak çokta mümkün de ğildir. Şunuda belitmek gerekmektedir ki gelir düzeyi yüksek terekelerde, gelir düzeyi dü şük olanlardan farklı olarak, simli, sırmalı kaftanlar, porselen takımları, aynalar, Kütahya fincan takımları, saatler gibi eşyaların varlıkları dikkat çekicidir ve fiyatları yüksektir. Mutfak e şyaları genellikle hep aynı araç ve gereçlerden olu şuyordu. Kazan, kapaklı tencere, mangal, kahve takımı, sini, gü ğüm, tepsi, kepçe, le ğen vb. Bu mutfak e şyalarıyla gelir düzeyinin tesbiti zor görünmektedir. Silahlar ve kürkler genellikle askeri sınıfa mensup olanların yanında, esnaflara ait terekelerde kar şımıza çıkmaktadır. Kürkler de, giyisiler ve dö şemelik e şyalar gibi kullanılmı ş ve yıpranmı ş olarak kayıt edilmi ştir. Terekelerde ki menkül ve gayr-i menkül fiyatlarına bakarak, Antakya da ya şamı ş halkın kendi halinde, orta halli gelir düzeyine sahip oldu ğu söylenebilir. Ancak oranları az olmakla beraber, toplumda fakir ve zengin ki şilerinde var oldu ğunu belirtmek gerekir.

209

Terekeler ve hüccet olarak adlandırılan sicil kayıtlarında, mülk fiyatlarının gerçek fiyatlar olduklar oldu ğu tahmin edililebilir. Şehrin muhtelif mahallelerinde veya aynı mahallede ev fiyatlarında de ğişiklikler gözlenmektedir. Ev fiyatlarını etkileyen etkenler arasında; evin teknik özelli ği, şehrin merkezinde veya o dönem için gözde olan yerlerde bulunması gibi sebebler sayılabilir. Örne ğin; 1736’da Cami-i Kebir Mahallesinde 1 ev 1000 kuru ş, Mahsen Mahallesinde 300 kuru ş,140 , 1743’de Kastel Mahallesinde (harabe) 500 kuru ş, İmran Mahallesinde 700 kuru ş, Mahsen Mahallesinde 270 kuru ş141 , 1752’de Kastel Mahallesinde 1 ev 600 kuru ş, Dörtayak Mahallesinde 350 kuru ş142 ve 1775’de Kantara Mahallesinde 1 ev 1000 kuru ş, 700 kuru ş, 1500 kuru ş, İmran ve Habib’ün Neccar Mahallelerinde 1000 kuru ş, Şenbek Mahallesinde 800 kuru ş ve 600 kuru ş, Debbus ve Dörtayak Mahallelerinde 1000 kuru ştur. 143 O zamanda ya şayan insanların ekonomik şartlarına göre ev sahibi olmaları herhalde en büyük amaçları idi. Dönemin ev fiyatlarına bakılırsa mesken sahibi olmak zenginli ğin ve sosyal statünün göstergesiydi. Tereke ve hücced kayıtlarından, ev sahibi olanların büyük bir kısmının, miras usulüyle ve hisse sahibi olarak mesken sahibi oldukları anla şılmaktadır. Ev sahibi olmak bir ailenin statüsünü belirledi ği gibi, zor zamanlarda ailenin ekonomik sigortası ve paraya çevrilebilen, ayrıca bir kısım zenginler tarafından kiraya verilen ve gelir elde edilen bir yatırım aracı idi.

140 A. Ş.S 2 148/92, 79/57. 141 A. Ş.S 3 17/7, 75/52, 100/78. 142 A. Ş.S 5 192/114, 193/115. 143 A. Ş.S 9 47/23, 60/33, 69/38.

210

3.5. KAZADA ÖDENEN VERG İLER

Osmanlı Devleti’nin gelir kaynaklarının en önemli bölümünü vergiler olu şturmakta idi. Osmanlı yönetiminde halkın vergilendirilmesi iki ana ba şlık altında gerçekle ştirilmekteydi. Bu vergilerin ilki, çerçevesi İslam hukuku ile belirlenmi ş olup “ Tekâlif-i Şer’iyye ” adıyla anılmaktaydı. İkinci ise devletin zaruret hissettikçe de ğişik zamanlarda, ancak şer’i kuralları ihlal edilmeden halktan muhtelif ad ve şekiller de alınan vergiler ki, bunlar “ Tekâlif-i Örfiye ” ismiyle bilinmekteydi. Bu vergilerin miktarı daha önceden genellikle kestirilememekte ve meydana gelen geli şmelere göre yürürlü ğe girmekteydi. 144 Osmanlı Devlet yönetimi, buna ba ğlı olarak vergi sistemi zaman içerisinde de ğişime u ğramı ştır. Vergi sisteminde eski vergilerin bir kısmı aynı kalmakla beraber, bir takım yeni vergilerde ihdas edilmi ştir. Bu de ğişim sürecinde vergilerin tarh ve tevzi usullerinde de bir takım de ğişiklikler olmu ştur. 145 İncelenen dönem içerisinde toplanan vergilerde de ğişimin yansımaları görülmektedir. Kazada, cizye, imdad-ı seferiyye, imdad-ı hazarriyye, ihtisab ve ba ğlantıları ile beraber avarız vergileri, salyane (müfredat) adı altında birçok vergi toplanmaktaydı. Bu vergileri gelirlerin birço ğu mukataa usulüyle iltizama verilmi ştir. Toplanan vergilerin önemli bir kısmını avarız ve bedel-i nüzül, imdadiyye vergileri olu şturmaktaydı. Vegilerin toplanması için gönderilen tezkerelerden, kazadan toplanan gelirlerinin Haleb muhasıllı ğına aid ve Haleb valilerinin gelirler kalemleri arasında oldu ğu anla şılmaktadır. 146 Toplanacak vergilerin taksim ve tevzi i şleri kazada görev yapan “ voyvoda, kadı, naib, şehir kethüdası, şehir ayanı, esnaf şeyhi veya kethüdaları, eşraf ve iş erleri ve kur’a şeyhleri ” gibi yöneticiler tarafından yapılmaktaydı. 147

144 Halil İnalcık “Osmanlı’da Raiyet Rüsümu”, Osmanlı İmparatorlu ğu Toplum ve Ekonomi , İstanbul 1993, s.31-67; Mehmet Genç, “18. Yüzyılda Osmanlı Ekonomisi ve Sava ş”, Osmanlı İmparatorlu ğu’nda Devlet ve Ekonomi, İstanbul 2000, s.211-225. 145 Eftal Batmaz, “ İltizam Sisteminin XVIII. Yüzyıldaki Boyutları”, DTCF, Tarih Ara ştırmaları Dergisi, c.XVIII, sa.29, Ankara 1996, s.39-50. 146 Rifat Özdemir, “Ankara ve Antakya Sancaklarına Ait Bazı Gelir ve Giderlerin Mukayeseli Tahlili (1790- 1806)”, Prof. Dr. Şerafettin Turan Arma ğanı, Elazı ğ 1996, s.127-212. 147 Özer Ergenç, “XVIII. Yüzyılda Osmanlı Ta şra Yönetiminin Mali Nitelikleri”, Türklük Bilgisi Ara ştırmaları, 10 (1986), s.87-89.

211

Anla şıldı ğı kadarıyla verginin tevzi i şleminden sorumlu ki şiler yılda iki defa “ rûz-hızır ” ve “ rûz-ı kasım” denilen altı aylık dönemde bir araya gelerek, toplanacak olan “imdad-ı hazariyye” ve “imdad-ı seferiyye ” gibi vergilerin yanısıra, kaza için yapılan di ğer masrafları da tespit ediyorlardı. Bu masraf kalemleri arasında; kaza tefti şleri için yapılan harcamalar, hizmet amacıyla gelen görevlilerin masrafları, şehir ve kazaya hizmet veren resmi yapıların in şa ve tamiri, ula şım ve haberle şme masrafları, menzilhane ve menzil beygirlerine yapılan harcamalar, yangın, zelzele ve kıtlık anlarında yapılan masraflar, bunların dı şında kalan irili-ufaklı pek çok harcama kalemi yer almaktaydı. Bu masrafların ad ve miktarlarını tespit eden vergi komisyonu, “Harc-ı İlâm”, “Harc-ı Hazine”, “Katibiyye”, “ İhzariye” ve “Muhziriyye ” gibi mahkeme masraflarını da ekledikten sonra, muntazam bir defter meydana getiriyordu. Müfredat (Salyane) veya “Tevzî Defteri” denilen bu defterlerin olu şmasından sonra, “ avarız-haneleri ” ne göre tahsil edilmesine sıra geliyordu. 148 Tespit edilen vergilerin tahsil i şi Haleb divanından, Antakya Kazasına gönderilen “ Divan Tezkeresi ” ile ba şlıyordu. Tezkerelerde verginin toplanması şöyle izah edilmekteydi: “Şeri’at-ı şî’ar Antakya kadısı efendi zide–fazluhu ve kıdvetü’l-emasil vel akran voyvadası ayan ve i şerleri zide-kadruhum inha olunur ki, i ş bu…. senesine mahsub muharremin ibtidasın da kaza-ı mezkurdan gönderilen pusula mücebince tevzî ve tahsil itdirilmesi lazım olan akçesinin kıst-ı evveli tahsili babında Divan-ı Haleb’ten i ş bu buyuruldu tahrir ve isdar ile irsal olunmu ştur, in şalallah-ı te’ala vusulünden gerektir ki vech-i me şruh üzre kazanın sene-i mezbüre mahsüben kıst-ı evvel-i mezbürun ala cenahi’l-istical cem ve tahsil ve bir güna mukaddem müba şiri marifetiyle gönderilip hazinemize eda ve isale takayyüd ve ihtiman ve mücib buyurula amel ve hilafından hazar eyleyesin deyü emr olundu fi ” diye tarif edilmekteydi.149 Vergilerin toplaması i şlemi müba şir veya tahsildar adı verilen ki şilere tevzi ediliyordu. Müba şirler ya Haleb muhassıllı ğından veya kazadaki di ğer görevlilerden seçilmekteydi. Döneme ait vergilerin toplanma süresi ise 20

148 Musa Çadırcı, Tanzimat Döneminde Kentlerin Sosyal ve Ekonomik Yapısı, Ankara 1997, s. 148. 149 A. Ş.S 8 142/104.

212

gündü. 150 Tespit edilen tüm vergi ve masraflar defter haline getirildikten sonra kaza, şehir, nahiye ve köylerdeki nüfusu, avarızhanesi esas alınarak taksim edilirdi. Antakya Kazasında toplanan vergiler şehir ve köylere genellikle e şit olarak taksim edilirdi.

3.5.1. Avarız ve Nüzul Vergisi

Osmanlı İmparatorlu ğunda Tanzimat’a kadar tahakkuk ve tarh usulleri farklı şekilde belirlenerek halktan nakit veya hizmet olarak alınan “Avarız ” veya “Avarız-ı Divaniye ” fevkalade durumlarda ve özellikle sefer masraflarını kar şılamak için divan’ın teklif ve kararı ile padi şahın emri üzerine toplanabilen bir vergi türü olarak dikkati çekmektedir. 151 Avarız vergisinin tevzi ve taksimi için kaza merkezleri ve merkeze ba ğlı olan nahiye ve köylerde herhangi bir gayr-i menkul tasarruf eden şahıslar tahrir edilerek “ avarızhanesi ” tespiti yapılırdı. Çünkü halkın “ avarız ” vergilerini ödemeye katılmalarında aranan esas, mülk sahibi olmalarıdır.152 “Avarız-ı Divaniye ” veya “ Tekâlif-i Örfiyiye ” aynı vergi türleri oldu ğu gibi 153 , “ Kürekçi Bedeli ” ve “ Nüzul Zahiresi ”de bu guruba dâhildir. Ba şlangıçta şer’i vergilerin dı şında olan “ Avarız-ı Divaniye ” zamanla şer’i bir vergi haline getirilmi ştir. Bazı sınıflar avarız-ı divaniye’den muaf tutulmu şlardır. Bunlar ulema, sadat, imam, derbendci, tuzcu, çeltikçi ve do ğancılar gibi ve askeri sınıflar ile bazı vakıfların reayası olan zümrelerdir. Fakat istisnaî hallerde, devlet ekonomik alanda sıkı ştı ğı zaman verilen muafiyetlerin birço ğu kaldırıldı. 154 Osmanlı Devletin de XVI. yüzyılın sonlarından itibaren avarız-ı divaniye daîmi ve nakdî bir vergi haline dönü ştü ğü gibi, miktarı da gün geçtikçe artmı ştı. Bu ba ğlamda, sava ş zamanlarında halktan hububat veya un olarak tahsil edilen

150 A. Ş.S 5 196/118. 151 Ö. L. Barkan, “Avarız” , s.13; H. Sahillio ğlu, “Avarız”, s.108-109. 152 Mustafa Akda ğ, Türkiyenin İktisadi ve İçtimai Tarihi, c.2, İstanbul 1994, s.266-277. 153 17.yüzyılın ikinci yarısında bu vergiyi toplayan ki şilere “a ğa” ismi verildi ğini ve askeri zümreden olduğunu hususunda görü şler vardır. Bkz. Süleyman Demirci, “Iltizam (tax-farming)in the Avarız-tax Sytem: A Case Study of Ottoman Province of Karaman, 1650–1700”, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, sa.12,Yıl: 2002, s.159-172; M. Feridun Emecen, “Kayacık Kazasının Avarız Defteri”, TED , sa.12, 1981-1982, s.159-170. 154 Ö.L.Barkan, “Avarız”, s.13; H. Sahillio ğlu, “Avarız”, s.108-109.

213

“nüzül zahiresi ” de aynı bir vergi almaktan çıkıp nakdi bir vergi haline gelmi ştir. 155 Her eyalet ve sancak için tahsil edilen “ avarız hane” sayısı çe şitli bölge ve tarihlerde 8, 10, 12, 15, 20, 25, 38, 42, 61 ve 62 sayıları gerçek hane “ev” bir avarız hane kabul edilmi ştir. 156 ∗ Tablo. 33 Avarızhane Miktarının Yıllara Göre Da ğılımı ∗∗ Tarih 1699 1700 1736 1749 1752 1762 1765 Hane 498 270 371 349 378 355 355

1678-1802 seneleri arasında Antakya Kazasına ait avarız kayıtlarına ulaşılmı ştır. 1678 senesine ait bir mufassal defter, 1699 senesine ait bir icmal defter ve 1700 senesinde ise iki mufassal defter olmak üzere toplam dört avarız defterden şehir merkezi ve köylerde avarız hane sayısı, vergi mükellefi nüfus ve kaç gerçek hane’nin bir avarız hanesi yaptı ğı hususunda bilgiler bulunmaktadır. Sicil defterlerinden 1736, 1749, 1752, 1762, 1765 ve 1802 senelerine ait kayıtlarda şehir ve köylere isabet eden avarız hane sayısı, vergi mükellefi nüfus, vergi yekünu ile köy ve şehirde hane başına alınan avarız vergisi tespit edildi. Ancak, 3, 5, 7 ve 9 nolu sicil defterlerinde avarız vergisi ile ilgili kayıtlar mevcut de ğildir. Tabloda da görüldü ğü gibi halktan toplanan avarız vergisi oranında istikrar yoktur. 1736-1802 seneleri arasında avarız hane sayısında yakla şık bir benzerlik olsada, en yüksek oldu ğu sene olan 1699’dan sonra 1700 senesinde büyük bir düşüş görülmektedir. Bunun sebebi kazada ki nüfus sayısıyla alakalı olmalıdır. Kazanın nüfus yoğunlunun en yüksek oldu ğu dönemlerde avarız hanesi’nin de en yüksek oldu ğu anla şılmaktadır. 1678 senesinde 157 şehir merkezinde 127 avarız hane’yi 1354 vergi mükellefi ki şi ödemekle yükümlüydü. Tesbit edildi ği kadarıyla ortalama 4,9-5,2

155 Mc. Bruce Govan,“Osmanlı Avarız-Nüzül Te şekkülü (1600-1830)”, Türk Tarih Kongresi (Ankara 11-15 Ekim 1976), Kongreye Sunulan Bildiriler II, Ankara 1981, s.1327-1391; Mustafa Öztürk, “1616 Tarihli Avarız Defteri”, OTAM , Ankara1997, s.249-253; Haim Gerber, “Jawish Tax-farmers in the Ottoman Empire in the 16th and 17th Centuries”, IJTS , X, 1986, s.143-154; Mehmet İnba şı, “1642 Tarihli Avârız Defterlerine Göre Erzurum Şehri”, Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, sa.4, İstanbul 2001, s.9-32. 156 Ö. L.Barkan , “Avarız”, s.13-14. ∗ Tablo’da şehir ve nahiyelerin toplam avarız haneleri esas alınmı ştır.

214

arasında gerçekhane bir avarız hane etmekteydi. (Ek.II) Defterde köylere ait avarız hane sayıları verilmemi ştir. 1699 senesinde 158 ait defterde kazanın toplam avarız hane sayısı 498 idi. Avarız hane’nin kazaya da ğılımı şöyle idi; nefs-i Antakya 247,5 hane, Kuseyr 97 hane, Altınözü 57 hane, Süveydiye 47 hane ve Cebel-i Akra’ya ise 49,5 hane tevzi edilmi ştir. Ancak defterde kaç ki şinin bu vergiyi ödeyece ği belirtilmemi ştir. 1700 senesine ait şehir merkezini gösteren defterde 159 2842 vergi mükellefi 80 avarız hane’yi ödemekle mükellefti. Yapılan hesablamaya göre mahallelerin avarız hane ortalaması 6,58 dir.(Ek.II) 1678 senesine ait di ğer bir avarız defterinde ise 160 kazanın avarız hane sayısı ve vergi mükellefi nüfus şöyle

157 H.1089/M.1678 merkezindeki mahallelerde avarız hane katsayıları şöyledir: Cami-i Kebir, Kastel, Hammare, Tut, İmran, Cullah, Kanavat, Kantara, Hallabi’n Nemli nam-ı di ğer Uncular, Sarı Mahmud, Saha’da 4,9 gerçek hane 1 avarız hane, Günlek nam-ı di ğer Zeytun, Sofular, Habüb’ün Neccar, Ke şkek, Şembek, Şeyh Ali, Gaydur’da 5 gerçek hane 1 avarız hane, Meydan, Dörtayak, Tabi-i Sofular, Sekakin’de 5,2 gerçek hane 1 avarız hane oldu ğu görülmektedir. Aynı tarihli ba şka bir defterde de benzer kayıtlar bulunmaktadır. BOA. DMKF nr. 27559, s.1-6 158 BOA. DMKF nr. 375, s.1-2. 159 1700 senesinde avarız hanelerinin mahallelere göre da ğılımı şöyledir; Habüb’ün Neccar 39,5 edna 6,5 ednası ise 1 hane, Cami-i Kebir 8 edna 7 ednası 1 hane, Dörtayak 26,5 edna 6 ednası 1 hane, Tabi-i Sofular 34,5 edna 5,5 edna 1 hanedir, Sofular 44 edna 5,5 ednası 1 hane, Gaydur 28 edna 6 ednası 1 hane, Kanavat 31 edna 5 ednası 1 hane, Tut 55 edna 6 ednası 1 hane, Şeyh Ali 12 edna 5,5 ednası 1 hane, Sarı Mahmud 11,5 edna 5,5 ednası 1 hane, Kantara 19,5 edna 8,5 ednası 1 hane, Saha 14,5 edna 8 ednası 1 hane, Şenbek 17 edna 10 ednası 1 hane, Kastel 12 edna 8 ednası 1 hane, Mukbil 3,5 edna 7 ednası 1 hane, Mahsen 3,5 edna 6 ednası 1 hanedir, Günlek 11 edna 5,5 ednası 1 hane, Ümran 8 edna 6 ednası 1 hane, Hammare 12 edna 6 ednası 1 hane, Sekakin 7 edna 9 ednası 1 hane, Debbus 7 edna 6 ednası 1 hane, Meydan 7 edna 6 ednası 1 hane ve Hallebi’n-Nemli namı di ğer Uncular 15,5 edna 6 ednası ise 1 hane idi. 1700 senesinde Antakya Kazası’nın tahririni Haleb muhassıllı ğından Ahmed A ğa yapmı ştır. Bu tahrirde dikkati çeken husus ise avarız vergisini erkeklerin yanı sıra kadınlarında vermesidir. Vergi mükellefi kadınları zengin veya ticaretle u ğra ştıklarını tahmin ediyoruz. Örne ğin; Sofular mahallesinde 4 kadın, Şeyh Ali’de 4 kadın, Tut mahallesinde 6 kadın gibi di ğer mahallelerde de kadınların vergi mükellefi oldu ğu görülmektedir. Anla şıldı ğı kadarıyla, vergi mükellefli ğinde hane esas alınmı ş ancak cinsiyet ayrımı yapılmamı ştır . BOA. DMKF nr. 27833, s.1-8. 160 Kuseyr nahiyesi 37 köy, Altınözü nahiyesi 28 köy, Cebel-i Akra nahiyesi 33 köy ve Süveydiye nahiyesi 31 köyden meydana gelmektedir. Kazanın avarız vergisi nüfusu ve avarız haneleri’nin dökümü şöyledir; şehir’de avarız vergisi mükellefi nüfus 4541 ki şi 80 hane rub 3 avarız hane, Kuseyr nahiyesi 1278 avarız vergisi mükellefi ve 110 avarız hane sayılmı ştı. Yapılan hesaplamada 11,6 gerçek hane 1 avarız hane’si yapmaktadır. Altınözü nahiyesinde 755 avarız vergisi veren mükellef, 63 avarızhaneden meydana gelmektedir. 12 gerçek hane 1 avarız hanesi olu şturmaktadır. Cebel-i Akra nahiyesinde 643 avarız vergi mükellefi nüfus, 43,5 avarız haneyi meydana getirmektedir. 11,8 gerçek hane 1 avarız hane olu şturmaktadır. Süveydiye nahiyesinde 753

215

idi; 3429 vergi mükellefi 270 avarız hane’yi ödemekle mükellefti. Kazanın avarız haneleri’nin dökümü şöyledir; nef-i Antakya 80 hane rub 3 avarız hane, Kuseyr 110 avarız hane, Altınözü 63 avarız hane, Cebel-i Akra 43,5 avarız hane, Süveydiye 53,5 avarız hane’den olu şturmaktaydı. Kazanın avarız hane ortalaması 11,6-14 arasında de ğişmekteydi. 1709 senesinde 161 nahiyelere göre avarız hane da ğılımı şöyledi; Kuseyr 85 hane, Altınözü 42 hane, Süveydiye 40 hane rub 1,5 ve Cebel-i Akra 32,5 hane idi. Toplam köylerin avarız hane sayısı 200 hane rub 1,5 idi. Köylerde ödenen avarız vergisi ise 1897 kuru ştu. 1736 senesinde 162 kaza şehir ve köyler diye iki kısma ayrılmı ştır. Şehirde ki mahallelerde 180 hane rub 1 avarız hane bulunmaktaydı. Şehirdeki her bir avarız hane’den 13 kuru ş 8 akçe tahsil edilmi şti. Di ğer masraflarla birlikte şehirden toplanan vergi miktarı 1904,5 kuru ş, 1,5 sümn’dü. Avarız hane’nin nahiyelere da ğılımı ise şöyleydi; 78 hane rub 3 Kuseyr, 43 hane Altınözü, 32,5 hane Cebel-i Akra ve 37,5 hane rub 1,5 ise Süveydiye nahiyesine taksim edilmi ştir. Nahiyelerde ki avarız hane toplamı 191 hane rub 0,5 idi. Köylerdeki her bir avarız hanesinden 11 kuru ş tahsil edilmi şti. Di ğer masraf kalemleriyle köylerin ödedi ği vergi 2102 kuru ş rub 1,5 sümn’dü. Haleb’ten gönderilen tezkerede kazada ki verginin toplanması için Osman A ğa müba şir tayin edilmi şti.163 1749 senesinde gönderilen Divan Tezkeresinde Antakya Kazası ve dört nahiyenin vermekle mükellef oldukları avarız ve bedel-i nüzül vergisinin Haleb muhassıllı ğına ba ğlı bir gelir oldu ğu belirtildikten sonra, verginin toplanması için müba şir olarak Mehmed A ğa tayin edilmi şti.164 Vergi şehirdeki mahallelerden 180 avarızhaneye taksim edilmi ş ve her bir haneden 10,5 kuru ş 8 akçe alınmı ştı. Vergi toplam di ğer masraflarla birlikte 1904,5 kuru ş 1,5 sümn’dü.Vergi nahiyelere ise; Kuseyr 76 hane rub 3, Altınözü 42 hane, Cebel-i Akra 32,5 hane ve Süveydiye ise

avarız vergisi mükellefi nüfus, 53,5 avarız hane’yi olu şturmakta ve 14 gerçek hane 1 avarız hane etmektedir. Dört nahiyede ortalama 11,6-14 arasındaki gerçek hane 1 avarız hane’yi olu şturmaktadır. BOA. MAD nr. 678. 161 A. Ş.S 1 206/71, 207/71. 162 A. Ş.S 2 253/111, 254/112, 255/112, 256/113. 163 A. Ş.S 2 248/109. 164 A. Ş.S 4 116/58.

216

37,5 hane rub 1,5 olarak taksim edilmi şti. Köyler toplam avarız hanesi 189 hane rub 0,5’du. Her bir haneden 11 kuru ş tahsil edilmi ş ve 2102 kuru ş 15 para toplanmı ştı. Kazadan toplanan vergi ise 4006,5 rub 1,5 sümn’dü.165 1752 senesinde şehir merkezinde avarız hane sayısı 180 hane idi ve her bir haneden 11 kuru ş tahsil edilmi ştir. Masraflarla birlikte şehirden 1925 kuru ş 3 sümn toplanmı ştır. Köylere dü şen avarız hane sayısı 197,5 hane idi. Her bir avarızhane’den 9 kuru ş 10 sümn alınmı ştır. Bu sene köylerden toplanan vergi diğer masraflarla birlikte 2186,5 kuru ştur.166 Verginin toplanıp Haleb muhassıllı ğına gönderilmesi için müba şir olarak Ömer A ğa tayin edilmi ştir.167 1762 senesinde gönderilen tezkerede verginin Haleb valisine ait olduğu belirtildikten sonra, mübaşir olarak Hacı Mehmed A ğa görevlendirilmi ştir.168 Şehir mahallelerden 180 hane rub 3 avarız hane’den 1904,5 kuru ş 1,5 sümn tahsil edilmi ştir. Nahiyelerden ise; Kuseyr 73,5 hane, Altınözü 35 hane rub 3, Cebel-i Akra 28 hane ve Süveydiye 38 hane idi. Köylere tevzî edilen verginın toplam hane sayısı 175 hane rub 1 dur. Köylerdeki her bir haneden 11 kuru ş alınmı ş toplanan vergi ise 1931 kuru ştur. Kazadan toplanan vergi ise 3835,5 kuru ş rub 1 1,5 sümn’dür.169 1764 senesinde köylerden tahsil edilecek olan 170,875 hane avarız vergisinin toplanması için Hacı Mehmed A ğa tahsildar olarak dörevlendirilmi ştir.170 Ancak 1764 senesine ait avarız vergisinin köylere tevzî i şi yarım kalmı ştır.171 1765 senesinde kazanın köylerinde 175 hane üzerinden avarız vergisinin toplanaca ğı belirtilmi ştir. Bunun 71,5 hanesi Kuseyr’e, 38 hanesi Altınözü’ne, 28 hanesi Cebel-i Akra’ya ve 37 hanesi ise Süveydiye nahiyelerine taksim edilmi ş ve her bir hanede 11 kuru ş tahsil edilmi ştir.172 Köylerden di ğer masraflarla birlikte 1925 kuru ş toplamı ştır. Şehirdeki mahallelerde 180 hane rub 1 üzerinde taksimat

165 A. Ş.S 4 216/151, 217/151. 166 A. Ş.S 6 23/19. 167 A. Ş.S 6 21/17. 168 A. Ş.S 7 37/16. 169 A. Ş.S 7 30/13, 40/21, 41/22. 170 A. Ş.S 8 10/4,11/5. 171 A. Ş.S 8 13/5. 172 A. Ş.S 8 142/104.

217

yapılmı ştı. Her bir haneden 10,5 kuru ş 8 akçe alınmı ştır. Masraflarla birlikte 1904,5 kuru ş 1,5 sümn avarız vergisi tarh edilmi ştir. Kazadan toplanan vergi 3829,5 kuru ş 1,5 sümn’dür.173 1802 senesine ait avarız hane kayıtları icmaldir.174 Buna göre; Kuseyr 78 hane, Altınözü 33,5 hane, Süveydiye 30,5 hane rub 1 ve Cebel-i Akra’ya 27 hane taksimi yapılmı ştır. Toplam 180,5 hane rub 1,5’dan 2080,5 kuru ş vergi tahsil edilmi şti. Verginin toplanması için Serturnaî Ali A ğa’nın tahsildarlı ğa tayin edildi ği görülmektedir. 175 1803 senesinde toplanan avarız vergisi 180,5 hane rub 1,5’dur. Verginin nahiyelere da ğılımı şöyledir; Kuseyr 78 hane, Altınözü 33,5 hane, Süveydiye 30,5 hane ve Cebel-i Akra 27 hane idir. Toplam 2080,5 kuru ş tahsil edilmi ştir. Bu verginin de toplanması Serturna Ali A ğa’ya tevzi edilmişti. 176 Açıklamalardan da anla şıdı ğı gibi, 1699, 1736, 1749, 1752, 1762 ve 1765 senelerinde ki kayıtlardan şehir ve köylere ait avarız vergi bilgilerine ula şılabilir. Ancak, 1700, 1802 ve 1803 senelerinde yalnızca köylere dü şen avarız kayıtları, 1764 ise şehre isabet eden kayıtlar vardır. Kazaya isabet eden avarız vergisine di ğer kalemler dahil edildikten sonra vergi şehir ve köylere genellikle e şit oranlarda tevzî edilir ve nakti olarak tahsil edilirdi. Şehre isabet eden vergi ise esnaf ve mahalleler arasında taksim edilirdi. Esnaf kısmında da bahsedildi ği gibi şehre isabet eden vergilerin büyük kısmını esnaf zümresi öderdi. Tahsil edilen vergi yekünlerine bakıldı ğında ise; 1736-1749 senelerinde toplanan avarız vergisi 4006,5 kuru ş, 1752’de 4112,5 kuru ş, 1762’de 3835,5 kuru ş ve 1765’de ise 3829,5 kuru ştu. Avarız vergisini şehir ve köylerde sakin olan fert ba şına farklı oranlarda ödendi ği görülmektedir. 1736’da şehirdekiler 13 kuru ş 8 akçe, köylerdekiler 11 kuru ş, 1749’da şehirdekiler 10,5 kuru ş 8 akçe köylerdekiler 11 kuru ş, 1752’de şehirdekiler 11 kuru ş köydekiler 9 kuru ş 10 sümn, 1762’de şehir ve köydekiler 11 kuru ş ve 1764’de şehirdekiler 10,5 kuru ş 8 akçe, köydekiler ise 11 kuru ş

173 A. Ş.S 8 143/10. 174 A. Ş.S 10 44/43. 175 A. Ş.S 10 43/43. 176 A. Ş.S 10 103/96.

218

ödemekteydiler. 1736-1764 seneleri arasında şehirlerde ikamet eden her bir fert ki şi ba şına 10,5 kuru ş 8 akçe 13 kuru ş 8 akçe arasında ve köylerde ise 9 kuru ş 10 sümn 11 kuru ş arasında avarız vergisini ödemekteydi.

3.5.2. 1743-1744 Senelerindeki Osmanlı-İran Harplerinin Antakya Kazasına Yansımaları, Osmanlı Ordusunun İaşe ve İkmali

Askeri operasyonların ba şarıya ula şmasında muharip güçlerin teknik donanım, talim ve disiplinlerinin yanı sıra sefer öncesi yapılan hazırlıklar da tesir etmektedir. Asrımıza nispetle nakil ve haberle şme vasıtalarının son derece ilkel, tamamen insan ve hayvan gücüne dayalı olarak yürütüldü ğü devirlerde bu tür hazırlıklar daha da ehemmiyet kazanmaktadır. Günümüz lisanında lojistik olarak adlandırılan, sefer öncesi ve sefer sırasında yürütülen faaliyetlere Osmanlı literatüründe ia şe-ikmal denilmektedir. 177 Sefer kararından sonra, Osmanlı Devleti’ni en çok u ğra ştıran meselelerden birisi asker için erzak ve a ğırlıkları ta şıyan hayvanlar için yem teminiydi. Bu malzemelerin sa ğlanması için de ğişik yollar ve usullere müracaat olunurdu. Sava ş, kıtlık gibi ola ğanüstü durumlarda divanın aldı ğı kararlarla, avarız-ı divaniye, tekâlif-i örfiye gibi ola ğan dı şı vergiler salındı ğı gibi normal piyasa şartlarıylada mübayaalar yapılmaktaydı. Nüzul adındaki bu vergi, sefere yakın olan yerlerden aynî, uzak olan bölgelerde ise nakil güçlü ğü dolayısıyla nakdî olarak toplanırdı. 178 XVI. yüzyıl sonlarında yeni bir verginin daha ihdas edildi ği görülmektedir. Avarızın ve nüzulün nakde dönü ştürülmesi sonucu ortaya çıkan bu vergiye sürsat adı verilmektedir. XVII. yüzyılın ba şlarında zaman zaman nakit olarak tahsil edilen sürsat asrın sonlarına gelindi ğinde mali sıkıntılardan dolayı hemen hemen tamamı nakit olarak tahsil edilmi ştir. 179 Nüzul, sürsat veya i ştira yoluyla toplanan zahire seferin istikâmetine göre, belli menzillerde orduya teslim edilir yahut miri zahire ambarlarına depolanırdı. Zahire ambarları umumiyetle yol üzerinde bulunan

177 M. İnba şı, Kamaniçe Seferi, s. 217-306; Ersin Gülsoy, Girit’in Fethi ve Osmanlı İdaresinin Kurulması (1645-1670 ) , İstanbul 2004, Önsöz XII-XIII; Ömer İş bilir, “Osmanlı Ordularının İaşe ve İkmali: I. Ahmed Devri İran Seferleri Örne ği”, Türkler , c.10, Ankara 2002, s.151-153; Bülent Çelik, “Osmanlı Sefer Organizasyonlarında Kentli Esnafın Getirdi ği Çözümler: Orducu Esnafı”, EJOS , VII, (2004), no.11, s.1-163. 178 Ö. İş bilir, İran Seferleri Örne ği, s.151. 179 M. İnba şı, Kamaniçe Seferi, s. 219; Ö. İş bilir, “ İran Seferleri Örne ği”, s.151.

219

menzil hanelerde bulunmaktadır. Bunun yanı sıra seferler esnasında deniz yoluyla orduya ikmal ve lojistik destek de verilmektedir. Şark seferlerinin merkez üssü olan limanlar Trabzon, İskenderun-Payas dır. Merkez üssü ise Diyarbakır, Erzurum, Van ve Bayburt dur. 180 Bu kısa izahattan sonra, Osmanlı Devleti’ni uzun süre u ğra ştıran çok sayıda mal ve can kaybına yol açan 1743-1744 senelerindeki 181 İran sefer organizasiyonunun Antakya Kazasına yansımalarını izah edilecektir. Osmanlı tahtına III. Ahmed’den (1703-1730) sonra I. Mahmud (1730) çıktı. Yeni sultan, tahta çıktı ğı andan itibaren, İran harpleriyle me şgul olmaya ba şladı. Bu tarihlerde İran Şahı, Nadir Şah Hindistan seferine çıkmı ş ve Hind Devletini sulha mecbur etmi şti. 182 Me şhur Hind seferinden sonra iyice cesaretlenen Nadir Şah, Da ğıstan bölgesine hücum ettiyse de muvaffak olamadı ve barı ş yolunu tercih etti. Bir müddet sonra, Osmanlı Devletiyle yarım kalmı ş münasebetlerini gözden geçirmek ve Caferili ğin 5. mezhep olarak tanınmasını İstanbul’a gönderdi ği elçi vasıtasıyla tekrar ortaya attı. 183 Bu iki devlet arasında sava şın çıkmasına sebeb oldu. Sava şın ba şlamasıyla Nadir Şah önce Kerkük’ü i şgal etti ve sırasıyla Musul, Kars ve Revan’da muharebeler oldu. Osmanlı Devleti, harp esnasında İran tahtına namzet olarak Safevi hanedanlı ğına mensup Safi Mirza’yı Şah ilan etti. İki devlet arasındaki birçok harpten sonra, nihayet Nadir Şah’ın ölümüyle (1746) sulh yeniden sa ğlandı.184 İş te bu 1743-1744 yılları arasındaki Osmanlı-İran harpleri ve Osmanlı Devleti’nin sefer organizasyonu ile ilgili hazırlıklar aynı tarihli Antakya sicillerine de yansımı ştır. Sa ğ kol (hac kolu) üzerinde bulunan Antakya harp öncesi ve esnasında oldukça hareketlidir. Mutad oldu ğu üzere, Şark’a yapılan seferlerde Diyarbakır’ın garnizon seçilmesi İskenderun ve Payas iskelesinin lojistik destek için

180 Ö. İş bilir, “ İran Seferleri Örne ği”, s.152. 181 İ. Hakkı Uzunçar şılı, “XVIII Asırda Osmanlı-İran Münasebetleri”, Türkler , c.13, Ankara 2002, s.512-521. 182 V. Minorsky, “Nadir I”, İ.A , c.9, İstanbul 1993, s.20-31. 183 İ. Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. IV/1, Ankara 1988, s.299-309. 184 İ. H. Uzunçar şılı, Osmanlı Tarihi , s.309

220

kullanılması, gemilerle gelen mühimmatın, Diyarbakır ve Haleb’e nakl edilmesi hareketli günlerin ya şanmasına yol açmı ştır. Sefer organizasyonun ilk merhalelerinden biri olan ordunun ve a ğırlıkların geçti ği kaldırım( yol)-köprülerin tamiri ve bakımıydı. Bu yüzden sefer yapılacak istikametteki yolların gerekli bakım ve onarımının yapılması, büyük önem ta şımaktaydı. Ticaret, nakliyat ve sefer amaçlı olarak kullanılan yolların, sürekli bakımlı olması için güzergâh üzerinde bulunan beylerbeyi, sancakbeyi ve kadılara emirler gönderildi. 185 23 Mart 1743 senesinde kadılıklara gönderilen “ Seferiye-i Me’mûriyye” fermanında İran’la yapılacak sava şın sebebinin mezhep meselesinden kaynaklandı ğı belirtildikten sonra, Anadolu’daki ayan ve askeri gruplar harbe davet edilmi şti. 186 27 Eylül 1743 senesinde Haleb valisi ve Antakya kadılı ğına gönderilen fermanda, 187 İran seferi için şâhi topların ve gerekli mühimmatın gönderilece ği, Dersaadet’ten Haydar A ğa’nın da müba şır tayin edildi ği bildirildikten sonra, askerin ve mühimmatın geçece ği yol üzerindeki çukurlar ve bataklıkların doldurulması, köprülerin ve kaldırımların tamir edilmesi, ormanlık ve çalılık alanların kazılması, bu i şte, zerre kadar ihmal gösterilmemesi tembih edilmi ştir. Bu hükmü takiben Anadolu’nun sa ğ kol, sonrada orta ve sol kolları üzerinde bulunan beylerbeyi, sancakbeyi ve di ğer ileri gelenlerine yazılan fermanlarda da, İran harbi için herkesin kendi kazası dâhilinde bulunan yeniçeri, kulo ğulları, sipahi, v.b askerlerin sefere memur oldukları bildirilmi şti. 188 Harbin ba şladı ğı ilk aylarda sefer-i hümayunu davet için yazılan fermanlarda, Anadolu’nun sa ğ kol üzerinde bulunan kazalarda, serdengeçti ağaları, atik a ğaları, alemdarlar, yeniçeriler, kulo ğulları, sipahiler vesair di ğer askerlerin, sürücü tayin edilen ki şilerin tahrir ve denetiminde askere alınması istenmi şti. Her sancaktaki askerlerin, kendi yöneticileriyle beraber serdar tayin edilen Diyarbakır Valisi Ali Pa şa’nın mahiyetinde toplanılması istenmi ş, e ğer askerlerden sefere gitme hususunda gev şek davrananlar olursa kalebend, hatta bu

185 M. İnba şı, Kamaniçe Seferi , s.66-67; Ö. İş bilir, “ İran Seferi Örne ği”, s.156. 186 A. Ş.S 3 120/94. 187 A. Ş.S 3 46/25. 188 A. Ş.S 3 53/33, 105/82, 106/83, 107/83, 126/97.

221

gev şeklik devam ederse, idam edilebilecekleri belirtilmi ş ve bu seferin din ve mezhep davası olduğundan herkesin mal ve can ile imdada yeti şmesi emredilmi şti. 189 Kasım 1743 senesinde ki bir emirde, Antakya voyvodası Kara İbrahim Ağa’dan da 60 nefer istenmi şti. 190 Aynı tarihli di ğer bir buyrulda da, Diyarbakır seraskerinin mahiyetine dâhil olmaları için kaza ve tevabilerindeki atik serdengeçti a ğaları yeniçeri ve kulo ğlu askerlerine emir gönderilerek, kazadaki atik serdengeçti a ğalarından Ali o ğlu Yusuf A ğa, Halila ğazade Hüseyin A ğa, Yeğen İsmail A ğa, Hamza A ğa, Hafız Ahmed, Alemdar, Nacilo ğlu ve Süveydano ğlu mahiyetleriyle önce Haleb Beylerbeyine, sonrada Diyarbakır Seraskeri’nin mahiyetine dâhil olmaları istenmi şti. 191 Aralık 1743’de Dergâh-ı Ali Kapucuba şılarından sipahi A ğası Mustafa Ağa sürücü ve müba şir tayin edilmi ş kaza dâhilinde bulunan askeri zümreden her hangi bir neferin bile askere gitmekten geri durmaması belirtilmi şti. Sefere gitmeyen veya tahrir olduktan sonra yolda firar eden veya sefer ça ğrısını duymadım diyen olursa, Haleb’de haps edilece ği açıkça bildirilmi şti. 192 1744’de de asker toplanmaya devam edildi. Umumi bir fermanla Kars tarafında yapılacak olan muharebeye katılmak için, Anadolu’nun sa ğ, sol ve orta kolu üzerinde bulunan kaza yöneticilerine ferman gönderilmi şti. 193 Antakya Kazasındaki askerlerin Diyarbakır Seraskerinin mahiyetine katılmaları bildirilmi şti. Buna göre kazada yirmi altıncı bölükten Sarımo ğlu, Ye ğen İsmail, üçüncü bölükten Hacı Ali, Serdar Halil a ğazade Hüseyin, Şeyhzade Mirahurzade İbrahim, Hamza ve Çavu şzade’nin askerleriyle birlikte Haleb Beylerbeyi’nin mahiyetine intikal etmi şlerdi. 194 Bu dönemde Anadolu ve Rumeli den toplanan askerler karayolu ve deniz yoluyla İskenderun-Payas iskelelerine gelerek Diyarbakıra nakil edilirlerdi. 195

189 A. Ş.S 3 106/83, 107/83, 135/111, 171/145, 177/152. 190 A. Ş.S 3 126/97. 191 A. Ş.S 3 152/125. 192 A. Ş.S 3 105/82. 193 A. Ş.S 3 171/145. 194 A. Ş.S 3 172/145. 195 23 Temmuz 1743 senesinde Belgrad Kal’ası muhafızı olan yeniçeri ortalarından elli yedinci cemaatı yetmi ş yedinci cemaatı, Yirminci bölük, Yedinci sekban ve On yedinci sekban askerlerinden toplam 110

222

1743-1744 senelerindeki İran seferinden dolayı İskenderun-Payas İskelesine mühimmat sevkiyatı yapılmı ştı. İskelelere, Mayıs 1743’de üç kıta kalyon gemisi, 196 Haziran 1743’de yine üç kıta kalyon gemisi 197 mühimmat getirilmi şti. Gelen askeri malzemenin Haleb ve Diyarbakır sevk edilmesi istenmi şti. Limana gelen askeri mühimmatın sevk edilmesi için öküz, deve, camus ve kara sı ğır gibi a ğır yük ta şıyanların yanında deve, at ve katır gibi hayvanlardan da geni ş ölçüde istifade edilmi şti. Bu hayvanlar kara ta şımacılı ğında çok önemli görevler üstlenmi şlerdi. 198 Nitekim topların ve a ğır mühimmatın sevkinde camu ş, öküz ve karası ğırlar kullanılırken, daha hafif yüklerin ta şınmasında katır ve at kullanılmı ştı. 199 Mayıs 1743’de mühimmatın ta şınması için lazım olan öküz, deve ve camusların fiyatları kazadaki ehl-i şer, ayan ve e şraf tarafından olu şturulan komisyon tarafından belirlenmi şti. Belirlenen miktar tevzi defterlerine kayıt edildi. Bu masrafın bir kısmının miri’den di ğer kısmının da halk tarafında kar şılanması istenmekteydi. Tevzi defterine göre; 1 devenin ücreti 9 kuru ştu, bunun 3 kuru şu miri’den, di ğer 6 kuru şu halktan tahsil edilmi şti. 1 çift öküzün kıymeti 35 kuru ştu, bir çift camusun kıymeti ise 60 kuru ştu. Kazaya isabet eden 360 adet devenin ücreti 2160 kuru ş, 16 çift camusun kıymeti 960 kuru ş, 14 çift öküzün kıymeti 490 kuru ştu. Bu yük hayvanlarının bölge halkından satın alınarak, İskenderun’a gönderilip iskeleye gelen mühimmatın Haleb’e nakil edilmesi emir

nefer İskenderun limanına gemilerle sevk edilip, kara yoluyla Diyarbakır tarafına geçmi şlerdir. A. Ş.S 3 104/81. Di ğer bir asker sevkiyatı ise 1744 senesinde Üsküp Mutasarrıfı Abdi Pa şa’nın mahiyetiyle önce Gelibolu’ya oradan da Anadolu’nun sa ğ kolunu takip ederek Diyarbakır taraflarına sevk edilmi şlerdir. A. Ş.S 3 47/28, 48/28. 196 İskenderun limanına kalyonlar 60 kıta kebir-i şahi top 5 kıta havan topu ile havan arabaları getirmi ştir. A. Ş.S 3 138/114, 139/115, 153/127 . 197 Donanmaya ait kalyonlar, der saadetten Balyemez topları, tophane mühimmatı ve cepehane getirmi ştir. Gelen mühimmatın Haleb’e sevkinden sorumlu olarak Dergâh-ı Ali Gediklerinden Hacı Mehmed A ğa mübaşir tayin edilmi ştir. Nakliyatın masraflarının Haleb muhassıllı ğı malından ödenece ği belirtilmi ştir , A. Ş.S 3 158/131. 198 M. İnba şı, Kamaniçe Seferi , s.81. 199 Kazadan geçen her 10 neferin a ğırlıklarının ta şınması için bir adet beygir tedarik edilmesi bildirilmi ştir. A. Ş.S 3 104/82.

223

edilmi şti. 200 Aynı tarihli, di ğer bir fermanda ise 201 Haleb Eyaletine 3320 adet deve, 330 çift camus, 120 çift öküz isabet etmi şti. Yapılan tevziat neticesinde Antakya Kazası’na 360 adet deve, 16 çift camus, 14 çift öküz isabet etmi şti. Bu hayvanlar vasıtasıyla İskenderun limanı depolarında bekleyen mühimmatın arabalara ve hayvanlara yüklenip Haleb’e nakli emir edildikten sonra, nakil edilen mühimmatın hangi kazanın hududuna gelirse, o kazanın yöneticileri teslim alıp di ğer kazaya teslim edecekti. Mühimmatın taşınmasında ihtimam gösterilmesi belirtilmi ş, levazımata herhangi bir zarar gelmemesi hususunda tembihatında bulunulmu ştu. 202 Haziran 1743 senesinde de, Haleb Eyaletine 250 çift camus ve kara sı ğır 3050 adet deve tevzi edilmi şti. 203 Ayrıca mühimmatın ta şınması için Karaman Eyaletinde yapılan 150 adet katlanabilir araba ve bu arabaları çekecek 150 çift camus İskenderun’a sevk edilmi şti. Karaman’dan gelen arabalar ve camu şlar ile mühimmatın Haleb’e sevkine Dergâh-ı Mu’allam gediklerinden Yusuf A ğa mübaşir olarak tayin edilmi şti. Bir yıl sonra mühimmatın tamamı ta şınamamı ş olacak ki, depolarda bakaya kalan 9 kıta balyemez toplarının, Haleb’e nakli için yeteri miktarda camu ş ve topların çekilmesi için halktan yardım istenmi şti. 204 Osmanlılar, sava ş zamanlarında askerin hububat, erzak ve mühimmatıyla, hayvanların yem ihtiyacını kar şılamak için bir takım uygulamalara ba şvurmu ştu. Ordu yürüyü şe ba şlamadan önce devletin belirlemi ş oldu ğu menzil noktalarında, ia şe stoku belirli bir nizam dâhilinde yürütülmü ştü. Menzil noktasındaki kadı ve di ğer yöneticilere yazılan fermanlarda ne kadar ve hangi cins ia şenin menzile getirilmesi bildirilmi şti. İş te bu mutad usul üzerine, Antakya kadısına yazılan bir

200 A. Ş.S 3 138/114. 201 Tevzi defterlerinde belirtildi ği gibi, Antakya Kazasın’dan toplanan yük hayvanlarının maliyeti asıl mal 3160 kuru ş ve 150 kuru ş hizmet-i tahsildariye olmak üzere toplam 3760 kuruştur. Belge 148 ve153 ‘den de anla şıldı ğı üzere öküz, camu ş ve develerin halkdan mübayaa usulü fiyatlar esas alınarak satın alınmı ştır. A. Ş.S 3 139/115, 148/122, 153/12. 202 Kayıtlardan anla şıldı ğı üzere Azaz, Kilis ve Üzeyr voyvodaları, Payas ve Belen mütevellileri Haleb divanına müracaat ederek kendi kazalarına isabet eden camu şları tedarik edemeyeceklerini beyan edip camu şların yerine deve tedarik ettiklerini bildirmektedir. A. Ş.S 3 147/122, 158/131 . 203 A. Ş.S 3 164/136. 204 A. Ş.S 3 165/137.

224

fermanda 205 (18 Ekim 1743) askerin ia şesinin temini istenmi ş ve erzak alımında mübayaa usulü kullanılmı ştı. 1744 senesine ait bir fermanda, Ma’airetü’l- Mısreyn, Şeyhü’l- Hadid, Hama, Terbin ve Cebel-i Barise Kazaların’dan toplanan zahirenin Antakya menziline 1411 keyl şaîr (arpa), 271 keyl dakik (un), 238 kantar saman, 200 kantar hattâb (odun) ve 50 vukiyye odun kömürü nakil bildirilmi ştir. 206 Aynı tarihte, Mısır tarafından İskenderun iskelesine, askerlerin tayinatı için davarlar gelmi ş, sürüler Antakya’ya getirilip, buradan da Haleb’e nakli istenmi şti. 207 Sefer sırasında, askerin et ihtiyacının kar şılanabilmesi için sı ğır ve hayvan sürüleri birlikte sefere götürülürdü. Seferdeki askerin temel yiyecek maddeleri kuru sı ğır eti, koyun eti, pilav, so ğan, po ğaça, peynir, bal, ekmek, peksimet ve su gibi şeylerdi. 208 İran seferine giden Osmanlı askerinin günlük tayinatı şu ölçekler de verilmekteydi; 3 Nisan 1743 senesinde İskenderun iskelesinden Diyarbakır’a gidecek olan askerlere günlük her nefere bir çift nan (ekmek), be ş nefere bir vukiyye ya ğ ve bal (asel ve revgan), on nefere bir adet kuzu verildi ği görülmektedir. 209 Sava ş sırasında, Antakya Kazasına gelen mutasarrıf, voyvoda, sürücü ve müba şir gibi üst düzey yöneticilere de tayinat verilmi şti. Yöneticiler, kazadan tedarik ettikleri erzakları belirlenmi ş narh üzerinden pe şin veyahut halkın ödeyece ği vergilere kar şılık olarak alınmaktadır. 210 Sefer esnasında yönetici zümrenin tayinatları oldukça sade iken barı ş zamanı bölgeden geçen yöneticilerin tayinatları oldukça zengindir. Şu önemli bir husustu; kazadan geçen yöneticinin payesi, kendisine verilecek olan erzakın çe şitlili ği ve zenginli ğinin belirlenmesinde bir ölçüydü.

205 A. Ş.S 3 149/123. 206 A. Ş.S 3 174/150. 207 A. Ş. S 3 161/133. 208 M. İnba şı, Kamaniçe Seferi, s.243. 209 A. Ş.S 3 53/33, 104/81, 124/96, 126/97 , nolu belgelerde de aynı tayinat usulü belirtilmektedir. Ancak askerler Diyarbakır’a varıncaya kadar yolda peksimet istemeyip, taze ekmek istemi şler; bunun üzerine bir nefere bir çift taze nan (ekmek) verilmi şti. 210 A. Ş.S 3 53/33, 104/81, 126/97.

225

Mesala ( Şubat 1709) senesinde 211 Haleb’den Kütahya’ya giden Haleb eyaleti zahirecilerinden Recep A ğa’ya Antakya Kazasın’dan verilen tayinat listesi şöyledi; nân-ı aziz, koyun, pirinç, bulgur, revgân-ı sade, asel ni şasta, sirke, şem-î asel (bal mumu), şem-î revgân, peynir, süd, yo ğurd, dakik (un), pekmez, tavuk, yumurta, sebzevat kifayet miktarda, kuzu, tuz, so ğan, nohud, hattâb, ki şni ş, revgân-ı zeyt (zeytin ya ğı), şaîr ve alîf (yem torbası), siyah üzüm ve büber di. 1736 senesinde 212 e şkıya tefti şi için atanan müba şır ve askerin tayınat ise şöyledir: nân-ı aziz, lahm, pirinç, revgân-ı sâde, bulgur, asel, dakik, tavuk, yumurta, kifayet miktarda sebzevat. 1774 senesinde 213 e şkıya tefti şine çıkan Adana valisi mahiyetine şu tayinat verilmi şti: Erzak zahire, nân-ı aziz, pirinç, lahm, revgân-ı sâde, asel, şem-î asel, şem-î revgân, dakik, kifayet miktarda sebze, tavuk, tuz, yo ğurt, süd, katran, çadır kazı ğı, odun, alîf ve şaîr. Osmanlı Devleti sefer esnasında, sava ş meydanı ve sefer dönü şünde askerlerinin, binek ve yüklerini ta şıyan hayvanlarının tayinat ve ia şesini devrin şartlarına göre sefer organizasyonu içerisinde tedarik etmi şti. Mümkün oldu ğu kadarıyla açlık ve sıkıntıya sebep vermeden ordunun hareket kabiliyetini son derece artırmı ştı. Sefer esnasında halk orduyla beraber seferin sıkıntılarını birlikte payla şmı ştı.

3.5.3. İmdadiyye

Amerika’nın ke şfinden sonra dünya ekonomisi içinde para arzında meydana gelen büyük artı ş, Osmanlı ülkesinde para darlı ğına yol açmı ş, XVIII. yüzyılın ba şlarından itibaren mali baskıların artmasıyla ekonomideki nakdile şme eğilimini güçlendiren bu durum önce tımar topraklarının merkezi hazineye ba ğlanmasına, yani iltizamla şmasına sonrada iltizam topraklarının malikânele şmesine sebep olmu ştur. Özellikle 1683 Viyana ku şatması ile ba şlayan ve yıllarca süren sava şların hazineyi tüketmesi üzerine, devlet gelirlerini arttırmak

211 Erzak belirlenmi ş narh üzerinden pe şin alınmı ştır. A. Ş.S 1 183/63. 212 A. Ş.S 2 222/121, 235/116 , 244/121. 213 A. Ş.S 9 7/3 tayinat, reaya’nın ödeyece ği vergi kar şılı ğında verilmi ştir. Devlet görevlilerine verilen tayinatlarla ilgili bkz. A. Ş.S 4 147/82, 192/136, 303/212, A. Ş.S 5 30/14, A. Ş.S 7 95/55,119/68, A. Ş.S 2 224/123, 302/211, A. Ş.S 3 101/77, A. Ş.S 6 39/39.

226

için mukataaların malikâne şeklinde verilmesi gibi tedbirler alınırken, varlıklı ki şilerden de imdadiyye adı altında yardım toplanması yoluna ba şvurulmu ştur.214 Tımar sisteminin gerilemesine paralel olarak merkezi hazineye önce iltizam, ardından malikâne şeklinde alınan haslar kar şılı ğında yapılan bu nakdi ödemeler zamanla bir vergi yükümlülü ğüne dönüşmü ştür. Önceleri sefer masraflarnı karşılamak için konulan imdadiyyeler XVIII. yüzyılla birlikte örfi bir vergi haline gelmi ştir. Bu yönüyle imdadiyyeler avarız adıyla anılan vergiler içinde, fakat hasların tamamının ilgası olarak de ğil ekonominin nakdile şmesinin bir a şaması olarak görülebilir. Zira has tahsisleri imdadiyyelerden sonra da devam etmi ştir.215 İlk uygulamalarda genellikle “ imdad-ı seferiyye ” adıyla anılan ve arizi bir özellik ta şıyan imdadiyyeler XVIII. yüzyıldan itibaren “ imdad-ı seferiyye ” ve “imdad-ı hazariye ” diye ikiye ayrılarak düzenli vergiler haline getirilmi ştir.216 Avarız türü bu ola ğan vergiler daha sonra vali, mutasarrıf, mütesellim, voyvoda gibi öteki yüksek derecedeki ta şra görevlilerinin gelirlerini olu şturmu ştur.217 Sava ş yıllarına has bir vergi olan imdad-ı seferiyyenin yanında, yakla şık onun yarısı miktarında olup barı ş yıllarında toplandı ğı için “ imdad-ı hazariyyeye ” adını alan yeni ve düzenli bir vergi ilk defa XVIII. yüzyılın ba şında alınmı ş, böylece imdadiyye sava ş ve barı ş yıllarına yayılan ve birbirini tamamlayan iki kısma ayrılmı ştır.218 İmdad-ı seferiyye yılda bir toplanırken, imdad-ı hazariyye iki veya üç taksitle toplanırdı. Tahsilâttan sonra vergiyi ödeyen halka “ eda tezkiresi ” verilir, böylece mükerrer tahsiller önlenmek istenirdi. İmdad-ı seferiyye’nin toplanmasında Muharrem (rûz-ı hızır) ayı esas alınırdı. İmdad-ı hazariyye de ise “rûz-ı hızır ” ve “ rûz-ı kasım” esas alınırdı. 219 Vezir, beylerbeyi, mutasarrıf,

214 Ahmet Tabako ğlu, “ İmdadiyye”, DİA, c.22, İstanbul 2001, s.221-222; A.Tabako ğlu, Osmanlı Maliyesi , s.265. 215 Yavuz Cezar, Osmanlı Maliyesinde Bunalım ve De ğişim Dönemi (XVIII Yüzyıldan Tanzimat’a Mali Tarih), İstanbul 1986, s.53-64. 216 Mefail Hızlı, “Bursa’da Tekâlif-i Örfiye Uygulamaları (XVIII. yüzyılın ikinci yarısı)”, Uluda ğ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, c. 10, sa. 2, 2001, s.27-41; A.Tabako ğlu “ İmdadiyye”, s.222. 217 Ziya Kazıcı, Osmanlılarda Vergi Sistemi, İstanbul 1977, s.48-49; A.Tabako ğlu, Osmanlı Maliyesi , s.227. 218 A. Tabako ğlu, “ İmdadiyye”, s.222; Y. Cezar Osmanlı Maliyesinde Bunalım , s.57-58. 219 A. Ş.S 2 65/51, 84/62, 136/102, 268/192, A. Ş.S 8 16/9, 39/26, 148/109, A. Ş.S 5 196/118, 283/168.

227

voyvoda gibi yüksek rütbeli devlet görevlilerinin idari ve askeri yükümlülüklerini gere ğince yerine getirebilmeleri için ihdas edilen ve nispi olarak azalmakta olan eski has gelirlerinin tamamlayıcısı oldu ğu anla şılan imdadiyyeler varlı ğını Tanzimat dönemine kadar sürdürmü ş, bu dönemde de vergiye çevrilmi ştir. 220 İmdadiyye vergileri, “ müfredât”(salyane) veya “tevzî’ Defteri” tanzim edilerek toplanırdı. Bu vergilerin toplanmasının ilk a şaması, İstanbul’dan Haleb Divanına maktu olarak belirtilmi ş vergi miktarının gönderilmesiyle ba şlardı. 221 Haleb Divanı da kendisine gelen tezkereye göre, vilayete ba ğlı kazalara, toplanılması istenen mebla ğı taksim ederdi. Bu sürec Haleb divanın’dan Antakya Kadılığına gönderilen divan tezkeresiyle devam ederdi. Tezkerelerde imdadiyelerin yalın hali olan “asl mal” belirtilirdi. Belirtilen asl mal üzerine, “deh-yek, harc-i hazine, harc-ı buyruldu, tahsildariye ve hizmet-i müba şiriyye ” adıyla masraflar eklenirdi.222 Bu çıkan mebla ğa üzerine ortalama 41-71 kalem arasında de ğişen di ğer vergiler ve masraflar da eklenerek kazadan toplanacak vergi belirlenirdi. İmdadiyyeleri toplamak için olu şturulan tevzi defterlerinde ki mü şterek kalemlerden birkaçı şunlardır; vali, menzilci, voyvoda, kadı, pa şalar için harcanan paralar, görevlendirilen ki şilere verilen zahire, a şçı, konak ücretleri, kı şlık-ı kebir, yaylakiye, tefti ş için görevlilere ödenenler, ayrıca şehir kethüdası, kethüdayeri, mimarba şı, ahibaba, müba şir, muhzır ve muhzırba şılara, mahkeme kâtipleriyle, hademelerle, mukayyitlere, sekbanba şılara, sekbanlara, ordu için temin edilen hayvanlara verilen ücretlerle gibi kalemleri olu şturmaktaydı. Tevzî komisyonunun belirledi ği vergi, avarızhanesi esas alınarak kazada şehir ve köylere herkesin gelir durumuna göre tevzi edilir ve toplanırdı. Genellikle kazada maktu olarak tahsil edilmesi istenen vergi şehir ve köylerde e şit taksim

220 A. Tabako ğlu, Osmanlı Maliyesi , s. 227. 221 1743 senesinde Haleb Eyaletine tesadüf eden seferiyye nin 40.000 kuru ş oldu ğu belirtildikten sonra, Haleb Divanının yaptığı vergi taksimatında Antakya Kazasına 4000 kuru ş isabet etmi ştir. BOA.Haleb Ahkâm Defteri nr. 1 Belge 4 s.30. Bu vergi oranı sicil kayıtlarında ki kayıtlarlada benzerlik ta şımaktaydı. bkz. A. Ş.S 3 168/141, 204/173, A. Ş.S 5 55/33 v.b. 222 1774 senesine ait imdad-ı hazariyyenin ilk (kıst-ı evvel) taksitinde asl mal 1750 kuru ş, deh-i yek 175 kuru ş, harc-ı hazine 87 kuru ş, harc-ı buyruldu 43 kuru ş, tahsildariye 175 kuru ş, hizmet-i müba şiriye 150 kuru ş, ceman; 2381 kuru ştur. Bu meblaya di ğer kalemlerle de eklendi ğinde yekün; 18863,5 kuru ş’a ula şmı ştır. Kazada toplanacak bu vergi e şit şekilde, şehre 9431 kuru ş 3 sümn, köylere 9434 kuru ş 3 sümn olarak taksim edilmi ştir. A. Ş.S 9 147/92.

228

edilirdi. Şehir ve köylere taksim edilen verginin yirmi gün içerisinde toplanması istenirdi. 223 Örne ğin;1765 senesine ait imdad-ı hazariyye’nin ikinci (kıst-ı sanî) taksitinin toplanması esnasında Kuseyr nahiyesine ba ğlı Cünte karyesi ahalisinin köylerine dü şen 1,5 sümn’lük salyane miktarını ödemeye güçlerinin olmadı ğı, bu nedenle yarım sümn indirilmesi için sundukları arzuhal üzerine köye isabet eden hane miktarı 1 sümn’e indirilmesi için Haleb Divanından emir gönderilmi ştir. 224 Bu nedenle tevzi i şlemi de Kuseyr nahiyesinin 3 hane 7 sümn’lük hakkı, 3 hane 6,5 sümn’e indirilmi ştir. Bu 0,5 sümn’lük eksiklikte, Altınözü nahiyesine ba ğlı olan Budenbe karyesi tevziatına dâhil edilerek eksiklik giderilmiştir. Bu tevziatla Altınözü’ne dü şen 1 hane 6 sümn vergi yükümlülü ğü, 1 hane 6,5 sümn vergi yükümlülü ğüne yükselmi ştir.

3.5.3.1. İmdad-ı Seferiyye

Bu vergi ba şlangıçta sava ş harcamalarına ve mevacip ödemelerine katkı sa ğlamak üzere, sonradan ödenmek kaydıyla ödünç olarak isteniyordu. 225 Sicil kayıtlarında bu vergiyle ilgili; “ber-vech-i karz ”, “imdad-ı seferiyye ” veya “seferiyye akçesi” tabirleri kullanılmı ştır. 226 Seferiyye vergisi 1688 tarihinden itibaren toplumun her kesiminden alınarak yaygınla ştırılmı ş ve borç sınıfından çıkarılmı ştır. Vergi avarız hane ba şına toplanmaya ba şlanmı ş ve muafiyet sınırı çok dar tutulmu ş, ulema ve askeri zümrede vergilendirilmi ştir.227 İmdad-ı seferiyyenin sava şın getirdi ği ola ğan üstü giderlere katkı olarak konmu ş bir varlık vergisi yorumlanması, bir defalık olu şundan ileri gelirdi. Nitekim 1699 senesinden sonra bir süre unutulmu ştur. Ancak 1711 Prut Seferi dolayısıyla yeniden bu ad altında vergi toplanmı ştır. Vergi belirli bir mebla ğ tarh

223 A. Ş.S 5 55/33, A. Ş.S 7 162/95. 224 A. Ş.S 8 141/103. 225 Defterdar Sarı Mehmed Pa şa, Zübde-i Vekayiat , s.211-223 adlı eserinde, imdad-ı seferiyye vergisi için “ala tarikı’l-karz ” tabirini kullanmaktadır. Bu tabirle vergiyi ödenmek üzere ödünç alınan bir gelir oldu ğunu belirtmektedir. 226 1736 senesinde toplanan bu vergi için “ ber-vech-i karz ” tabiri kullanılmı ştır. Bu sene ki toplanacak vergi geliri önceden borç olarak, İran harbelerinden dolayı acil paraya ihtiyaç oldu ğu gerekçesiyle Haleb’de ikamet eden İngiliz elçisi vasıtasıyla geri ödenmek şartıyla, İngiliz tüccarlardan borç alınmı ştır . A. Ş.S 2 67/47. 227 A. Ş.S 2 64/49, 84/64, 118/85, A. Ş.S 5 33/16, 126/78, 256/167, 281/172.

229

edilerek eyalet ve sancaklara oradan da kazalara imkânlar ölçüsünde taksim edilmi ştir. 1717-18 tarihli uygulamalarla da imdad-ı seferiyye eyalet ve sancak mutasarrıflarına tahsis edilen bir gelir haline dönü ştürülmü ştür. 228 Tablo. 34 İmdad-ı Seferiyye’nin Yıllara Göre Da ğılımı Tarih 1736 1737 1743 1744 1751 1752 1776 Miktar(Kuru ş) 7928 26761 3500 4100 5531,5 11680 10754

İncelenen dönemdeki sicil kayıtlarından 1736, 1737, 1743, 1751, 1752 ve 1774 tarihlerine ait imdad-ı seferiyye vergisinin toplandı ğı tespit edilmi ştir. 1, 4, 6, 7, 8, 10 nolu defterlerde imdad-ı seferiyye ile ilgili kayıtlar mevcut de ğildir. Bu verginin toplandı ğı dönemlerde kaza yöneticilerinin belirlenen hususlara riayet etmemelerinden dolayı halkın İstanbula şikayatleri olmu ş ve bu meselelerde aynı döneme ait Haleb Ahkam Defterlerine yansımı ştır. 1737, 1752 ve 1776 senelerinde ki vergi miktarlarında oransızlık görülmektedir. Bu oransızlı ğın sebebi, seferiyyeler için düzenlenmi ş divan tezkereleri ve tevzi defterlerine bakıldı ğında anla şılmaktadır. İmdad-ı seferiyye vergisinin yüksek oldu ğu bu senelerde bir önceki yıla ait toplanamayan ve bu sebebten dolayı bakaya kalan vergilerin birlikte tahsil edilme yoluna gidil ği anla şılmaktadır. 1736 senesinde kazadan talep edilen seferiyye vergisinin asıl malı 6000 kuru ştu ve di ğer masraflarla birlikte vergi 7928 kuru şa yükselmi şti.229 Bu meblağın 3636,5 kuru şu şehre, 4291,5 kuru şu ise köylere isabet etmi şti. Kazaya isabet eden toplam avarızhane sayısı 36 hane 0,5 sümn’dü.230 Hane ba şına 106 kuru ş 10 para toplanmı ştı. Bu verginin toplanması için Mustafa A ğa tayin edilmi şti. Toplanan vergi Haleb Valisi Hüseyin Pa şa ve mahiyetinin sefer masrafları için kullanılmı ştı. Verginin muafiyeti sınırlarının dar tutuldu ğunu kaza merkezindeki yönetici ve esnaf zümrelerinin isimlerinden anlıyoruz.231

228 Ra şid Mehmed Efendi, Ra şid Tarihi, c.1 İstanbul 1282, s.496; A. Tabako ğlu, Osmanlı Maliyesi , s.266- 268. 229 A. Ş.S 2 65/50, 4/64, 118/85, 126/91, 136/102. 230 A. Ş.S 2 64/50, 65/50, 66/51, 84/64. 231 1736 senesinde kazanın ileri gelenlerinden seferiyye vergisini ödeyenlerin isimleri şöyledir; Halil A ğa, Hüseyin A ğa, Serdar İbrahim A ğa, Katib El-hac Abdurrahman A ğa, El-hac Ebubekir A ğa, El-hac Mustafa ve

230

1737’de toplanan seferiyyenin toplamı 26761 kuru ş du.232 Bu mebla ğın 13380 kuru şu şehre, 13805 kuru şu köylere isabet etmi şti. 1743’de kazanın ödemesi gereken imdad-ı seferiyye vergisi 3500 kuru ştu.233 Bu sene ki avarız vergisiyle birlikte seferiyye vergisinin toplanma i şi Osman Efendi, Hamza A ğa ve Kethüda Hüseyin A ğa’ya verilmi ştir.234 1744’de ki imdad-ı seferiyyenin toplamı 4100 kuru ştu.235 Bu sene kazadan toplanan vergilerin ödenmesi hususunda halkın sıkıntı çekti ği ve birçok ki şinin mükellefiyetlerini yerine getiremedikleri ile ilgili Antakya Kadısı Seyyid Hasan, ulema ve sulehâ gibi kazanın ileri gelenleri vergi indirimiyle ilgili İstanbul’a müracaatta bulunmu şlardır.236 1751’de Haleb Valisi Abdurrahman Pa şa sefere katılaca ğından Haleb Eyaletine ba ğlı kazalardan imdad-ı seferiyyenin toplanmasına karar verilmiştir.

Halil A ğa, Es Seyyid Şemseddin A ğa, Nak şî Es Seyyid El-hac İbrahim A ğa, Hatunzâde Es Seyyid Hüseyin, El-hac Mustafa A ğa, Bakkal; Es Seyyid Hasan A ğazada Hüseyin A ğa, Hacı Durmu ş U şakları, El-hac Murtaza A ğa, Mollazâde Molla İsmail A ğa, Sarımzâde Hacı Ali, Sefero ğlu El-hac Mustafa, Hünkarzâde Hacı Hüseyin, El-hac Sefer A ğa ve U şakları, Semerci; El-hac Mustafa ve Karında şı El-hac Ali, El-hac Üveys, İbrahim A ğa, Süleyman bin El-hac Halil A ğa, Halido ğlu El-hac Mehmed Be şe, Çelebio ğlu El-hac Mehmed, Keçeçi; Hacı Hüseyin A ğa, Yusuf Efendi ve karında şıo ğlu İbrahim, Davudo ğlu El-hac İbrahim, El-hac Zekariya, Yek Mehmed A ğa ve İsmail Ağa, Semerci; Hacı Abdi, El-hac Mehmed, Debba ğ; Hacı Kasım, Seyyid Hacı Alio ğlu, Sabuncu El-hac Ali, Seyyid Hüseyin, Zimmî zümre; Sarıo ğlu, İbrikçi Yasef, Ke şişoğlu, Yatama, Demirciyan, Semerci Elyas, Di ğer; Şeyh İsmail Efendi ve o ğlu Şeyh Mehmed Efendi, Seyyid Ebubekir Efendi, Dervi şağazâde Mehmed A ğa, Topalo ğlu Yusuf A ğa, Mustafa çavu şağa ve Ömer çavu şağa, Bursevî Mehmed A ğa, Hüseyin çavu ş karında şı, Neccarzâde Seyyid Abdulgaffur A ğa, Türkmenoğlu Halil Ağa, Ali Be şe, Sofizâde Abdullah, Molla Mehmed ve İbrahim Çelebi, Dani şmeda ğa Ali Be şe, Sabuno ğlu Hüseyin Çelebi, Çilingirci Ahmed A ğa ve Müftizâde İsmail Efendi. İsimlere dikkat edilecek olursa toplumun her kesminden vergi tahsil edilmi ştir. A. Ş.S 2 152/110. 232 Tezkerede Antakya kadısı ve voyvodası Murtaza A ğa ve yeniçeri serdarı, ayan-ı vilayet ve i ş erlerine gönderilen emirde; “bin yüz elli senesine mahsub masraf-ı seferiyye üzere vakî olan sefer-i hümayun içün tertip olunacak süvari ve piyade nefaratının ulüfe ve mesarıfatı için sene-i mezburuna mahsup olunmak üzere cem’an asl mal 20183,5 kuru ş…” toplanması istenmi şti. Bu sene toplanacak olan verginin içerisinde 1736 senesindeki seferiyye’den bakaya kalan 2383 kuru ş’da dâhil edilmi ştir. A. Ş.S 2 118/85. 233 A. Ş.S 3 121/94, BOA. Haleb Ahkâm Defteri nr. 1 Belge 1 s.59, Belge 1 s.61. 234 Bu seneki verginin aslmalı 3500 kuru ştu 600 kuru şta 1743 senesinden bakaya kalan seferiye ye aitti. BOA. Haleb Ahkâm Defteri nr.1 Belge 4 s.30. 235 Bu seneki verginin toplanması sırasında vergiyi toplama görevini üzerine alan tahsildarın vergiyi ödedikleri halde, reaya’dan yeniden seferiyye istedi ğinden dolayı halk şikâyette bulunmu ştur. Bu şikâyetlerin İstanbul’a kadar ula ştı ğını görmekteyiz. Bkz . BOA. Haleb Ahkâm Defteri nr.1 Belge 1 s.146, Belge 2-3 s.147 236 A. Ş.S 3 44/23.

231

Bu maksatla Antakya Kazası ve nahiyelerine 5531,5 kuru ş vergi tevzî edilmi ştir. Kazanın hissesine dü şen bu verginin müba şir marifetiyle toplanıp zamanında Haleb Muhassıllı ğına teslim edilmesi istenmi ştir.237 1752’de kazaya isabet eden imdad-ı seferiyye vergisinin toplamı 11680 kuru ştu.238 Vergi Haleb Valisi Ahmed Pa şa ve mahiyetinin sefer masrafları için harcanmı ştır. 1776’da kazaya isabet eden seferiyye vergisinin asıl malı 3600 kuruştu. Di ğer 43 kalem ile meblağ 10754 kuru ş 7 paraya çıkmı ştır. 239 Bu mebla ğın 5754 kuru ş 7 parası şehre, 5000 kuru şu ise köylere isabet etmi ştir. Kazaya isabet eden toplam hane sayısı 12 hane 2,55 sümn dür. Her bir haneden 408 kuru ş 1 sümn tahsil edilmi ştir. Bu verginin kazadan toplanması için tahsildar olarak Satır Mehmed A ğa tayin edilmi ştir. Vergi Haleb Valisi Ahmed Pa şa ve Adana Valisi Hacı Osman Pa şa’nın sefer masrafları için harcanmı ştır. 240 Kazadan toplanan imdadiyyelerin muafiyet sınırlarının dar tutuldu ğu anlaşılmaktadır. Hatta imdad-ı seferiyyelerde, ehl-i şer’e mensup ki şilerinde güçleri nispetinde yardım etmeleri istenmi ştir.241 Toplanan imdadiyyelere bakıldı ğında, bir önceki yıllarda toplanan vergilerin ortalamaları esas alınmı ştır. Bu vergiler merkezden eyaletlere belli bir mebla ğ tarh edilerek gönderilirdi. Zamanla bu vergiler bir bakıma eyalet ve kaza yöneticilerine tahsis edilen bir gelir haline dönü ştü anla şılmaktadır.

237 A. Ş.S 5 77/46. 238 Toplanacak verginin asl mal’ı 10.000 kuru ştu. Bu mebla ğa ilave olarak 800 kuru ş hizmet-i müba şiriye, 880 kuru ş katibiye masrafı eklenmi ştir. A. Ş.S 5 33/16 . 239 A. Ş.S 9 15/8,16/9. 240 A. Ş.S 9 16/9. 241 Herkesin gücü nispetinde bu imdadiyye vermeleri talep edilmi ştir. Ulema, sadat, sulehâ, müderris ve nakib’ül -eşraf zümrelerinin vergi muafiyetleri kaldırılmı ştır. A. Ş.S 2 65/51, 84/62, 118/83.

232

3.5.3.2. İmdad-ı Hazariyye

Tarh ve tahsil yöntemi bakımından imdad-ı seferiyyeye benzeyen imdad-ı hazariyye ilk olarak 1717-18 tarihlerinde toplanmı ştır. 242 Devletin sava ş olmadı ğı dönemlerde bütçe açı ğını kapatmak için ahaliden toplanan avarız türü vergilerdendir. Vergi sicil kayıtlarında, “imdad-hazariye” veya “hazariyye akçesi” 243 adıyla divan tezkereleri ve tevzi defterleri düzenlenerek yılda iki kere toplandı ğı tesbit edilmi ştir. Taksitler için belgelerde; “rûz-ı hızır ” ve “ rûz-ı kasım ” veya “ kıst-ı evvel ve kıst-ı sanî” tabirleri kullanılmı ştır.244 Bu verginin zamanla eyalet yöneticisi olan pa şaların ve daire halkının masraflarının kar şılanması için toplandı ğı görülmektedir. Bu yöneticiler sefer ve iç düzen için kapılarında besledikleri askeri grubun masraflarını hazariyyeler ile sa ğlamaktaydı. İmdadiyyeler ile valilerin mükemmel kapı halkı tertip ve teçhiz etmeleri istenmi ştir. 245 1736 senesinde toplanan imdad-ı hazariyye vergisinin ilk taksidi 4462,5 kuru ştu. Verginin toplanması tahsildar Yusuf A ğa’ya tevzi edilmi ştir.246 Aynı seneye ait imdad-ı hazariyye’nin ikinci taksidi ise 4000 kuru ştur. Di ğer vergi ve masraflarla beraber vergi 22052,5 kuru şa çıkmı ştır. Verginin 10524 kuru şu şehre, di ğer 11528,5 kuru şu ise köylere isabet etmi ştir. Verginin hane sayısı 40 idi. Bunun 13 hane 1 sümn’ü Kuseyr, 7 hane 2,5 sümn Altınözü, 9 hane 3 sümn Cebel-i Akra, 15 hane 5 sümn’ü Süveydiye’ye taksim edilmi ştir. Köylere isabet eden her bir haneden 261 kuru ş 4 para tahsil edilmi ştir.247 1749’da hazariyye’nin ilk taksidi asl mal 2231 kuru ştu. Divan tezkeresinde de belirtilen di ğer masraflarla birlikte vergi 2631 kuru ş çıkmı ştır.248 Di ğer masraflarla vergi 7022 kuru ş olmu ştur. Bunun 3522 kuru şu şehre, 3500 kuru şu ise köylere isabet etmi ştir.249 Nahiyeler 15 hane sümndü. Kuseyr 4 hane 3 sümn,

242 A. Tabako ğlu, Osmanlı Maliyesi , s. 268 243 A. Ş.S 5 33/16. 244 A. Ş.S 1 205/71, 206/71, 207/71, A. Ş.S 2 65/50, 84/64, A. Ş.S 3 101/77, A. Ş.S 4 121/62, 122/63, 124/64, A. Ş.S 5 33/16, 196/118, A. Ş.S 8 16/9, 39/26, 104/78, A. Ş.S 9 148/93, 149/94. 245 Y. Cezar, Osmanlı Maliyesinde Bunalım, s.57-59. 246 A. Ş.S 2 249/186, 258/188. 247 Vergi asl mal 2231 kuru ş ve hizmet-i müba şiriye 400 kuru ş yekûn 2631 kuru ş. A. Ş.S 2 253/183. 248 A. Ş.S 4 121/62. 249 Şehirde; esnaf 1368 nefer, mahallelerde 115 nefer bulunmaktadır. A. Ş.S 4 122/63.

233

Altınözü 2 hane 6,5 sümn, Cebel-i Akra 3 hane 7,5 sümn ve Süveydiye 4 hane 3 sümn idi. Nahiyelerdeki her bir haneden 261 kuru ş para tahsil edilmi ştir. Şehirdeki her bir neferden 2 kuru ş tahsil edilmi ş ve verginin toplanması için müba şir olarak Mustafa A ğa tayin edilmi ştir. Toplanan hazarriyye vergisinin ikinci taksidi tezkerede asl mal 2231 kuru ş olarak belirtilmi şti.250 Di ğer masraflarla vergi 2581 kuru şa ula şmı ştı. Müfredat defterindeki di ğer vergi kalemleriyle birlikte 8767 kuru ş olmu ştu, bu verginin 4386 kuru ş şehre, 4381 kuru ş ise köylere isabet etmi şti. Nahiyeler 16 hane idir. Kuseyr 4 hane 7 sümn, Altınözü 2 hane 8,5 sümn, Cebel-i Akra 3 hane 8 sümn, Süveydiye 5 hane 0,5 sümndür. Nahiyelerdeki her bir haneden 223 kuru ş tahsil edilmi ştir. Şehirdeki 1500 neferin her birinden 2 kuru ş 37 para tahsil edilmi ş251 , verginin toplanması için müba şir olarak Mustafa A ğa tayin edilmi ştir. 1752’de hazariyye vergisinin ilk taksidi divan tezkesinde belirtilen asl mal 1750 kuru ştur. Di ğer masraflarla beraber vergi 2431 kuru ş olmu ştur.252 Vergisinin ikinci taksidi asl mal 1750 kuru ş, di ğer masraflarla birlikte toplam 2431 kuru ştur.253 1753’de toplanan hazariyye vergisinin asl malı 254 1750 kuru ş, diğer masraflarla birlikte yekûn 2231 kuru ş olmu ştur. Müfredât defterindeki masraflarla birlikte toplanacak vergi 9650 kuru ştur. Hazariyye’nin 4825 kuru şu şehre, di ğer yarısı olan 4825 kuru şu ise köylere isabet etmi ştir. 1762’de hazariyye’nin ilk taksidi, tezkerede belirtilen asl mal 1750 kuru ş ve diğer masraflarla vergi 2421,5 kuru ş olmu ştur.255 Tevzi defterindeki di ğer vergi ve masraflarla beraber vergi 12156 kuru ş 35 para çıkmı ştır. Hazariyye’nin 6078 kuru ş 17,5 parası şehre, 6078 kuru ş 17,5 parası ise köylere isabet etmi şti.256

250 Bu verginin asl mal 2231 kuru ş, hizmet-i müba şiriye 350 kuru ştur toplamda ise 2581 kuru ştur. A. Ş.S 4 225/156. 251 Şehirde; esnaf 1385 nefer, mahallelerde 115 nefer kayıtlıdır. A. Ş.S 4 227/159. 252 A. Ş.S 5 63/37, 122/76. 253 A. Ş.S 5 196/118. 254 Verginin asl mal 1750 kuru ş, harc-ı hazine 81 kuru ş, hizmet-i müba şiriye ise 400 ceman; 2231 kuru ştur. A. Ş.S 6 35/33. 255 Verginin asl mal 1750 kuru ş, harc-ı hazine 71,5 kuru ş, hizmet-i müba şiriye 400 kuru ş toplamda ise 2421,5 kuru ştur. A. Ş.S 7 37/16. 256 A. Ş.S 7 112/63.

234

Nahiyeler toplam 14 hanedir. Kuseyr 3 hane 3,5 sümn, Altınözü 1 hane 10 sümn, Cebel-i Akra 3 hane 6,5 sümn, Süveydiye 4 hane 9 sümn’dür. Her bir haneden 434 kuru ş 25 sümn tahsil edilmi ştir. Aynı yıla ait hazariyye’nin ikinci taksidinde asl mal masraflarla beraber 2431 kuru ş ve müfredat defterinde ki di ğer kalemlerle toplanacak vergi 18334 kuru şu bulmu ştur. Bunun 9167 kuru şu şehre, 9167 kuru ş ise köylere isabet etmi ştir. Nahiyelerin toplam hane sayısı 14 dür. Kuseyr 3 hane 10,5 sümn, Cebel-i Akra 3 hane 6,5 sümn, Altınözü 1 hane 10 sümn, Süveydiye 4 hane 9 sümn idir. Her bir haneden 654 kuru ş 30 para tahsil edilmi ştir. 1763’de ki hazariyye’nin ilk taksidinde ki asl mal masraflarla beraber 2557 kuru ştur.257 Tevzi defterindeki di ğer vergi ve masraf kalemleriyle vergi 20300 kuru ş tutmu ştur. Verginin köylere isabet eden oranı 10150 kuru ş, şehre isabet eden oranı ise 10150 kuru ştur. Nahiyeler toplam 14 hanedir. Kuseyr 3 hane 10,5 sümn, Altınözü 1 hane 10 sümn, Cebel-i Akra 3 hane 6,5 sümn, Süveydiye 4 hane 9 sümn idi. Her bir haneden 125 kuru ş tahsil edilmi şti. Şehirdeki mahallelerde 2469 nefer, esnaf ise 11 nefer, kayıt edilmi şti. Toplam 2480 neferden ki şi ba şına 3 kuru ş tahsil edilmi şti.258 Hazariyye’nin ikinci taksidindeki aslmal masraflarıyla beraber 2557 kuru ştur.259 Tevzi defterindeki di ğer kalemlerle beraber vergi yekûnu ilk taksitteki gibi 20300 kuru ş tutmu ştur. Bu mebla ğın köylere isabet eden oranı 10150 kuru ş, şehre isabet eden oranı ise 10150 kuru ştur. Köyler toplam 14 hanedir. Buna göre Kuseyr 3 hane 10,5 sümn, Altınözü nahiyesi 1 hane 10 sümn, Cebel-i Akra nahiyesi 3 hane 6,5 sümn, Süveydiye nahiyesi 4 hane 9 sümn’dür. Her bir haneden 125 kuru ş tahsil edilmi ştir. Şehirdeki mahalle ve esnafın toplamı 2480 neferdir. Her bir neferden 3 kuru ş tahsil edilmi ştir. 260 Bu verginin toplanması için Ali A ğa müba şir tayin edilmi ştir. 1764’de hazariyye vergisinin ilk taksidin de asl mal masraflarla birlikte 2231,25 kuru ştur. Salyane defterindeki di ğer masraf ve vergilerle oran 20600 kuru ş’a çıkmı ştır.261 Bu mebla ğın yarısı 10300 kuru ş köylere, di ğer yarısıda şehir merkezine isabet etmi ştir. Köyler 13 hane olarak belirlenip tevzi edilmi ştir. Buna

257 A. Ş.S 7 124/72. 258 A. Ş.S 7 220/134. 259 A. Ş.S 7 219/130. 260 A. Ş.S 7 220/134. 261 A. Ş.S 8 23/14.

235

göre; Kuseyr 3 hane 7 sümn, Altınözü 1 hane 6 sümn, Cebel-i Akra 3 hane 3,5 sümn ve Süveydiye 4 hane 7,5 sümn dü şmü ştü. Her bir haneye de 792 kuru ş, her bir sümn’e ise 65 kuru ş dü ştü ğü belirtilmi ştir.262 Di ğer 10300 kuru şluk mebla ğ ise şehir merkezindeki esnaf grupları ve çalı şmayıp atıl olan (avatıl) lara tevzi edilmi ştir.263 Bu tevzi listesinde, 45 esnaf grubunun her birinde bulunan re’aya ve askeri grupları tek tek kayıt etmi ş ve 1150 reaya, 499 yeniçeri, 42 e’imme, 122 sadat, 12 sipahi, sosyal grubu belirtilmeyen 14 ki şi olmak üzere toplam 1839 esnaf oldu ğu belirtilmi ştir. Bunun yanında 140 re’aya, 75 yeniçeri, 37 e’imme, 29 sadat, 10 sipah olmak üzere 291 atıl ki şinin oldu ğu anla şılmaktadır. 10300 kuru şun 1692,5 kuruşu, şehrin ileri gelenleri ve komisyon tarafından belirlenen ki şiler ödemi ştir. Geriye kalan 8507,5 kuru ş esnafın her birinden 5 kuru ş 12 para, avatıl reaya’dan 3 kuru ş 10 para, yeniçeri, e’imme, sadat ve sipahi’nin her biri tarafında 2,5 kuru ş ödemek suretiyle tahsil edilmiştir. Bu verginin toplanma i şi müba şir olarak atanan Ömer A ğa’ya tevzî edilmi ştir. Hazariyye vergisinin ikinci taksidi di ğer masraflarla beraber 2231,25 kuru ş tutmu ştur.264 Bu mebla ğ müfredat defterindeki di ğer vergiler ve masraflarla 10450 kuru ş 15 para tutmu ştur.265 Bu meblağın yarısı 5225 kuru ş 7,5 para köylere, di ğer yarısı 5225 kuru ş 7,5 para ise şehre isabet etmi ştir. Köylere dü şen 525 kuru ş 7,5 paralık mebla ğ önceki tevzi’atın aynısı olan, 13 hane üzerinden tevzî edilmi ştir. Her haneye 401,75 kuru ş 7 para her sümn’e ise 33,5 kuru ş dü şmektedir.266 Şehir merkezine dü şen 525 kuru ş 7,5 paralık bu mebla ğ şehir merkezinde bulunan ve 43 de ğişik kalemle belirtilmi ş olan 1110 ki şilik esnaf ile mahallelerdeki 40 ki şilik avatıl ile birlikte 1150 nefere tevzi edilmi ş ve nefer ba şına 4 kuru ş 22 para dü ştüğü görülmekteydi. Bu müfredat önceki tevzi’atın aksine sadece re’aya grubu dâhil edilmi ştir. Askeri sınıf daha sonraki tevzatta olduğu gibi taksimin dı şında tutulmu ştur.267 Bu verginin toplanması için müba şir olarak Hacı Ali A ğa tayin edilmi ştir.268

262 A. Ş.S 8 21/10. 263 A. Ş.S 8 22/11. 264 A. Ş.S 8 37/25. 265 A. Ş.S 8 48/33. 266 A. Ş.S 8 48/33. 267 A. Ş.S 8 37/25. 268 A. Ş.S 8 48/33.

236

1765’de hazariyye vergisinin asl malı ilk masraflarla birlikte 1764 senesinde oldu ğu gibi 2231,25 kuru ş hesaplanmı ştır. Di ğer vergi ve masraflarla vergi 9230,25 kuru ş tutmu ştur.269 Bu mebla ğın 4615 kuru ş 5 parası köylere, di ğer yarısı da şehir merkezine tevzi edilmi ştir.270 Köylere dü şen 4615 kuru ş 5 para yine 13 hane üzerinden taksim yapılmı ştır. Her haneye 355 kuru ş dü şmekteydi.271 Şehir merkezine dü şen 4615 kuru ş 5 para yine bir önceki tevzilatta oldu ğu gibi esnaf ve avatıl re’aya üzerine tevzi edilmi ştir. 1150 nefere yapılan taksimatta ki şi ba şına 4 kuru ş 2 akçe dü şmü ştür. Bu verginin toplanması için müba şir olarak atanan ki şinin Ahmed A ğa oldu ğu görülmektedir.272 Hazariyye vergisinin ikinci taksidi asl mal 1750 kuru ş masrafların eklenmesiyle vergi 2231,25 kuru ş olmu ştur. Müfredat defterindeki 273 di ğer kalemlerin toplanmasıyla verginin yekünu 13,270 kuru ş olmu ş, bu mebla ğın yarısı olan 6635 kuru ş yerine 6835 kuru ş köylere, di ğer yarısı olan 6635 kuru ş yerine 6835 kuru ş ise şehre isabet etmi şti. Köylere 13 hane üzerinden tevziat yapılmı ştı. Her bir haneden 525,75 kuru ş, her bir sümn’den 43 kuru ş 32,5 para alınmı ştır. 274 1776’da hazariyye’nin ilk taksidi asl mal 1750 kuru ş di ğer masraflarla 2231 kuru ş olmu ştur.275 Müfredat defterindeki kalemlerle yekûn 51138,5 kuru şa yükselmi ştir.276 Bu mebla ğın 25569 kuru şu köylere, di ğer yarısı olan 25569 kuruşu ise şehre isabet etmi ştir. Köyler tevziatta 11 hane 1 sümn’e taksim edilmi ştir. 277 Buna göre Kuseyr 2,5 hane 5,5 sümn, Altınözü 1 hane 5,5 sümn, Cebel-i Akra 3 hane ve Süveydiye ise 4,5 hane idir. Her bir haneden 245 kuru ş 15 para ve her bir sümn’den 178,5 kuru ş tahsil edilmi ştir.278 Hazariyye’nin ikinci taksidi asl mal 1750 kuru ş, di ğer masraflarla 2231 kuru ş olmu ştur. 279 Tevzi

269 A. Ş.S 8 77/52. 270 A. Ş.S 8 77/52. 271 A. Ş.S 8 75/49. 272 A. Ş.S 8 77/52. 273 A. Ş.S 8 81/56. 274 A. Ş.S 8 84/57. 275 A. Ş.S 9 68/38. 276 A. Ş.S 9 97/56. 277 A. Ş.S 9 97/56,98/57. 278 A. Ş.S 9 99/58. 279 A. Ş.S 9 111/71.

237

defterindeki di ğer kalemlerle yekûn 51138,5 kuru şa yükselmi ştir. Bu mebla ğın 25569 kuru şu köylere, di ğer yarısı olan 22569 kuru şu ise şehre isabet etmi ştir. Köyler tevziatta 10 hane 1 sümn’e ayrılmı ştır. Buna göre Kuseyr 2,5 hane 5,5 sümn, Altınözü 1 hane 5,5 sümn, Cebel-i Akra 3 hane ve Süveydiye ise 4,5 hanedir. Her bir haneden 245 kuru ş 15 para ve her bir sümn’den 178,5 kuru ş tahsil edilmi ştir.280 Bu verginin toplanması için müba şir Ali A ğa tayin edilmi ştir. 1777’de hazariyye vergisinin ilk taksidi asl mal 1750 kuru ş masraflarla beraber 2381 kuru ş olmu ştur.281 Di ğer kalemlerle birlikte verginin toplam yekûnu 18863,5 kuru ştur. Bu mebla ğın 9431 kuru ş 3 sümn’ü köylere, di ğer yarısı olan 9431 kuru ş 3 sümn ise şehre isabet etmi ştir. Köylere isabet eden 11 hane 11 sümn’dür. Bu hanelerden 2,5 hane 5,5 sümn Kuseyr, 1 hane 5,5 sümn Altınözü 3 hane Cebel-i Akra, 4,5 hane ise Süveydiye isabet etmi ştir. Köylerdeki her bir hane 791 kuru ş 16 para, her bir sümn ise 65 kuru ş 38 para ödeyecektir. Şehirde ise 1100 neferin her birisi 7,5 kuru ş tahsil edilmi ştir.282 Bu verginin toplanması için Ömer A ğa tayin edilmi ştir.283 1802’de hazariyye vergisinin ilk taksidinde ki asl mal 2381 kuru ştur. Müfredat defterindeki vergilerle mebla ğ 10,000 kuru ş olmu ştur.284 Aynı yılın imdad-ı hazariyye vergisinin ikinci taksidi asl mal 2381 kuru ştu.. Müfredat defterindeki di ğer kalem mebla ğ 31432 kuru şa çıkmı ştır. Bu verginin şehre isabet eden oranı 13132 kuru ş, köylere isabet eden oranı ise 18300 kuru ştur.285 1803’de hazariyye vergisinin ilk taksidi asl mal 22,31 kuru ştur. Di ğer vergi ve masraflarla vergi mebla ğı 20402 kuru ş olmu ş ve bu verginin 13420 kuru şu köylere, 7000 kuru şu ise şehre isabet etmi ştir.286 Aynı yılın imdad-ı hazariyye vergisinin ikinci taksidi asl mal 1541 kuru ştur. Di ğer vergi ve masraflarla vergi yekûnu 29940 kuru ş olmu ştur.287 Bu mebla ğın köylere isabet eden oranı 20,000 kuru ş, şehre isabet eden oranı ise 9940 kuru ştur.

280 A. Ş.S 9 113/72. 281 A. Ş.S 9 147/92. 282 A. Ş.S 9 153/97. 283 A. Ş.S 9 147/92. 284 A. Ş.S 10 65/60. 285 A. Ş.S 10 74/67. 286 A. Ş.S 10 79/72, 80/73. 287 A. Ş.S 10 151/138, 152/139.

238

1805’de hazariyye vergisinin toplamı 20000 kuru ş olarak görünmektedir. 288 Bu vergi mebla ğının yarısı imdad-ı hazariyye’nin ilk taksidini olu şturmaktaydı. Ancak vergilerin ödenmesi hususunda ya şanan sıkıntılardan dolayı birçok köyün vergi yükümlülükleri azaltılmı ştır. Buna göre; Narlıca 100 kuru ş, Gökçegöz 100 kuru ş, Ferferi 100 kuru ş, Karbeyaz 150 kuru ş, Mezra-ı Hacı Bey 200 kuru ş, Telamlar 100 kuru ş, Kurye 100 kuru ş, A ğcarun 100 kuru ş, Mansuriye 30 kuru ş, Tellhabe ş 100 kuru ş, Bertin 150 kuru ş, Sabühiye 150 kuru ş, Telil-i Şarki 100 kuru ş, Alaiye 120 kuru ş, Doluca 50 kuru ş, Ansa 50 kuru ş, Baktere 50 kuru ş, Ba şremiye 100 kuru ş, Zerzor 40 kuru ş, Hanya 100 kuru ş, Ayn- Selah 50 kuru ş, Eskiyüt 50 kuru ş, Cüm 100 kuru ş, Menbec 50 kuru ş, Miras 150 kuru ş, Babtere 100 kuru ş, Ba şlıka 10 kuru ş, Zeytin 30 kuru ş, Barbarun 150 kuru ş, Türkmen Mezrası 100 kuru ş, Kürt Mezrası 150 kuru ş, Kıbab 100 kuru ş, Salkiye 150 kuru ş, Turfanda 100 kuru ş, Bayire 100 kuru ş, Yeniceköy 200 kuru ş, Alata ş 50 kuru ş, Sungur 100 kuru ş, Sofular 50 kuru ş, Deyrme şate 150 kuru ş, Deyr Seferiye 150 kuru ş, Çardakiye 150 kuru ş, Ba ğdadiye 100 kuru ş, Güzelburç 100 kuru ş, Kabusiye 100 kuru ş, Aydi 150 kuru ş, Haracin 40 kuru ş, Süveydi 100 kuru ş, Orhaniye 50 kuru ş, Deyr Sadan 30 kuru ş, Tera şiye 20 kuru ş, Bülend-i Harbi 100 kuru ş, Karaharnüb 50 kuru ş, Yaylacık 50 kuru ş, Mezra-i Deyr şaye 30 kuru ş, Mezra-ı Kala 30 kuru ş, Mezra-ı Kayacık 50 kuru ştur. Toplam ise 5420 kuru ş indirim yapılmı ştır. Sicil kayıtlarından anla şıldı ğı kadarıyla kazada imdad-ı hazariyye; yılda iki defa toplanmı ştır. Verginin ilk taksiti (kıst-ı evvel veya rûz-i hızır), ikinci taksiti (kıst-ı sanî veya rûz-i kasım) olarak toplanmı ştır. 1736, 1749, 1752, 1763, 1764, 1765, 1776, 1802, 1803’de iki taksit olarak toplandı ğı görülmektedir. Bunun yanısıra 1753, 1762, 1777 ve 1805’de verginin ilk taksit kayıtları mevcutken, ikinci taksit kayıtları bulunmamaktadır. Hazariyye vergisinin toplanmadı ğı tek yıl 1709 senesiydi. Kazaya isabet eden bu vergi Haleb’ten Antakya kadılı ğına gönderilen divan tezkeresinde asıl mal olarak belirtilmi ş ve kazadaki tevzi komisyonun belirledi ği di ğer masraflar eklendikten sonra mebla ğ şehir ve köylere taksim edilerek tahsil edilirdi. Şehirde verginin büyük bir kısmını esnaf zümresi ve sonrada mahallelerde oturanlar ödemekteydi. Nahiyerde de ise vergi ödeme

288 A. Ş.S 10 184/170.

239

potansiyeli itibariyle Süveydiye nahiyesini Kuseyr, Altınözü ve Cebel-i Akra takip etmekteydi. Kazadan toplanan vergi mebla ğına bakıldı ğında ise oranlarında bir standart yoktur. Avarızhanesi üzerinden hesap edilen ve halka tevzi edilen imdad-ı hazariyye vergisi;1749, 1753, 1762, 1763, 1764, 1765, 1776 ve 1777 senelerinde şehir ve köye e şit şekilde taksim edilmi ştir. Bunun yanısıra 1736, 1802, 1803 ve 1805 senelerinde vergi şehir ve köylere e şit da ğıtılmı ştır. Kazadan toplanacak imdad-ı hazariyye vergisinin yıllara göre avarız hane sayıları şöyledir; 1736’da 40 hane, 1749’da 15 hane, 1762 ve 1763’de 14 hane, 1764 ve 1765’de 13 hane ve 1776 ve 1777’de ise 11 hane idi. Avarız hane sayısının 1749 haric, di ğer dönemlerde peryodik olarak dü ştü ğü görülmektedir. Köylerdeki her bir haneden alınan vergi oranında ise peryodik bir artı ş görülmektedir. Şöyleki; hane ba şına 1736’da 261 kuru ş 4 para, 1762’de 634 kuru ş 30 para, 1764 ve 1777 senelerin de ise 791 kuru şa çıkmı ştır. Şehirde vergi nefer ba şına alınıyordu. 1749’da bir neferden 2 kuru ş, 1763’de 3 kuru ş, 1764’de 2,5 kuru ş, 1765’de 2 kuru ş ve 1777’de ise 7,5 kuru ş alınmı ştır.

3.5.3.3. İhtisâb Vergisi

Çar şı ve pazarlardaki i şlemlerde kanun ve şer’e aykırı davranı şta bulunanlardan, örne ğin verilen narhtan fazla fiyata satan, kanunlarda belirtilen ve esnaf arasında sürüp gelen geleneklere aykırı nitelikte üretimde bulunan üreticilerden alınan cerimelere, çar şı ve pazara gelen ve parekende olarak satılan maddelere konan vergilere ihtisâb vergisi denirdi. 289 XVI. yüzyılda Antakya şehrinin gelirleri mukataa haline getirilip, padi şah ve beylerbeyi haslarına dahil edilmi şti. Mukataa gelirleri arasında ihtisâb vergisi de görülmekteydi. Bu yüzyılda ihtisâb gelirleri 1527 290 , 1552 291 ve 1570 senesinde 292 Haleb Beylerbeyilerinin hasları arasında görülmekteydi.

289 Deniz Karaman, “Osmanlı Maliyesinde Malikâne Uygulamasına Bir Örnek: Ankara İhtisab Mukataasının 150 Yılı”, EJOS , VII (2004), no. 2, s.1-46; Ö. Ergenç, XVI. Yüzyılın Sonlarında Bursa, s.230. 290 BOA. TD 1040, s.81-83. 291 BOA. TD 454, s. 564-567. 292 BOA. TD 493, s. 632-633.

240

XVIII. yüzyılda kazadan toplanan ihtisâb resmi Haleb muhassıllı ğına ba ğlı gelirler arasında olup, iltizama verilerek toplanmaktaydı. Sicil defterlerinde İhtisab resmi kalemi altında birçok vergi türü tek ba şlık altında toplanıp iltizama verilmi şti. Bunlar; “ihtisâb, bac-ı bazar, bac-ı harîr, bac-ı penbe, bad-i hava, yave ve kaçgun, boyahane, dellalliye, resm-i bostan, resm-i arusane, adet-i ağnam, adet-i kapan, bac-ı kirbas ve bac-ı hamr” gibi vergilerdi. 293 1608 senesinde kazanın ihtisâb resmi ve ba ğlantılarının toplamı 5.500 kuru ştu. 294 1736 senesinde ihtisâb resmi 295 Haleb muhassıllı ğı malından oldu ğu belirtildikten sonra, 2838,5 kuru şluk geliri Kara Veli A ğa’ya iltizama verilmi şti. 1749 senesine ait ihtisâb resminin yarısı olan 8000 akçe, Kapucuoğulları’ndan İsmail o ğlu Mehmed’e iltizama verilmi şti. 296 1753 senesinde ihtisâb vergisinin asl malı 2838,5 kuru ş, mal-ı zam 100 kuru ş, kalemiye-i zam 30 kuru ş olmak üzere toplam 2958,5 kuru ştu 297 verginin yarısı iltizama Veli A ğa’ya verilmi şti. 298 1762 senesine ait ihtisâb resminin yarısı Kara Ali A ğa’ya iltizama verilmi şti. 299 Verginin asl malı 2838,5 kuru ş, mal-ı zam 120 kuru ş, zam-ı kalemiye 38 kuru ş olmak üzere toplamı 2996,5 kuru ştu. 300 1764 senesinde de bu geliri Kara Ali A ğa’nın iltizam yoluyla aldı ğı anla şılmaktadır. Bu sene ki ihtisâb resmi; 410 kuru ş mah-ı Zilkade, 410 kuru ş mah-ı Zilhicce, 410 mah-ı Muharrem ve 310 mah-ı Safer olmak üzere 1540 kuru ştu. 301 1774 senesinde verginin Mehmed A ğa’ya iltizama verildi ği anla şılmaktadır. 302 Verginin asl malı 2838,5

293 İhtisab ve aynı kalem altında toplanmı ş vergiler için bkz. Halil Sahillio ğlu, “Bad-ı hava”, DİA, c.4, İstanbul 1991, s.416-418; Halil Sahillio ğlu, “Arus Resmi”, DİA, c.3, İstanbul 1991, s.422-423; Ahmet Akgündüz, Osmanlı Kanunnâmeleri ve Hukukî Tahlilleri , c.1, İstanbul 1990, s.445; A şıkpa şazâde A şıkî, Tevârih-i Al-i Osman, (haz. Nihal Atsız), İstanbul 1947, s.104; Celal Yeniçeri, “Bâc”, DİA, c.4, İstanbul 1991, s.411-413; M.Fuad Köprülü, “Bâc”, İA, c.2, İstanbul 1993, s.187-190; Suraiya Faroqhi, “Sixteenth Century Periodic Markets in Various Anatolian Sancaks”, JESHO , XXII, 1979, s.32-80. 294 BOA. MAD nr. 6868 İcmal Defter (H.1017/M.1608). 295 A. Ş.S 2 226/174. 296 A. Ş.S 4 243. 297 A. Ş.S 5 235/156, 253/165. 298 A. Ş.S 5 289/170. 299 A. Ş.S 7 17/6, 18/7. 300 A. Ş.S 7 171/101, 172/102. 301 A. Ş.S 8 104/77. 302 A. Ş.S 9 61/34.

241

kuru ş, mal-ı zam 100 kuru ş, kalem-i zam 200 kuru ş, asl mal-ı kalemiyeden 38 kuru ş olmak üzere toplam 2996,5 kuru ştur.303 1802 senesine ait ihtisâb resmi Serturnaî Ali A ğa ya iltizama verilmi ştir304 Verginin asl malı 2838,5, mal-ı zam 100 kuru ş, kalem-i zam 20 kuru ş, asl mal kalemiyeden 38 kuru ş olmak üzere toplam 2996,5 kuru ştur. 305 XVIII. yüzyılda Antakya ihtisâb resmi Haleb muhassıllı ğı gelirleri arasındadır. Şehrin mukataa gelirlerinden oldu ğu anla şılan bu vergi iltizam usulüyle işletilmekteydi. İltizamı alan ki şilerin askeri zümreden oldukları ve ihtisâb gelirinin 1736-1802 seneleri arası 2838,5 kuru ş oldu ğu görülmektedir.

3.5.3.4. Cizye

İslam hukukuna göre Gayr-i Müslimler, egemenliklerini kabul ettikleri İslam devletiyle yaptıkları anla şma sonucu “zimmî tebaa” statüsüne kavu şurlar ve bu sayede, siyasi haklar ve inançla ilgili bazı farklı uygulamalar dı şında, bütün medeni ve kamu haklarında Müslümanlara e şit olurlardı. Bu e şitli ğin do ğal bir neticesi olarak aynı zamanda Müslümanlar gibi hususi haklardan da faydalanırlardı. 306 Ancak Gayr-i Müslimlerin bu hukuktan yararlanabilmeleri, her şeyden önce, yapmı ş oldukları “zimmet akdî” hükümlerine uymaları ve bu akdin en önemli maddesi olan cizye vergisini düzenli ödemelerine ba ğlıydı. Şartları haiz, eli silah tutabilecek ya ştaki her Gayr-i Müslim erkek (14-75 ya ş arası) cizye vermekle yükümlü oldu ğu halde kadınlar, çocuklar, ihtiyar, sakat, kör, deli, felçli, aciz, münzevi ya şayan din adamları ile eli silah tutmayan zimmîler bu vergiden muaftı. Cizye’yi ödeyen Gayr-i Müslimlerin can, mal, namus ve inanç hürriyetlerini, içeriden veya dı şarıdan gelebilecek her türlü tecavüze kar şı devletin güvencesi altına alınmı ştır. 307

303 A. Ş.S 9 68/38. 304 A. Ş.S 10 45/44. 305 A. Ş.S 10 46/45. 306 Boris Christoff Nedkoff, “Osmanlı İmparatorlu ğunda Cizye”, (çev. Şinasi Altunda ğ), Belleten. c.VII, sa.32, Ankara 1944, s.621-623; Yavuz Ercan, “Osmanlı İmparatorlu ğunda Gayri Müslimlerin Ödedi ği Vergiler ve Bu Vergilerin Do ğurdu ğu Sosyal Sonuçlar”, Belleten, c.LV, sa.213, Ankara 1991, s.370-391; H.C Becker, “Cizye”, İA, c.3, İstanbul 1993, s.199-200. 307 Halil İnalcık, “Cizye”, DİA, c.8, İstanbul 1993, s.42-48; Ahmet Özel, “Gayri Müslim”, DİA, c.12, İstanbul 1995, s.422.

242

Osmanlı Devletinde şer’i vergilerinden birisi olan cizye’nin tarh ve taksimin de Tanzimat’a kadar herhangi bir de ğişiklik yapılmadı. Yalnız tevzinde ve tahsillerde bazen ıslahat yapıldı. Mükelleflerin zengin, orta halli ve fakir olu şlarına göre ala, evsat ve edna diye üç sınıfa ayrılmı ştır. 308 Cizye için düzenli olarak her üç yılda bir “nev yafte yılı” adıyla genel bir tefti ş yapılır ölüler kayıttan dü şürülür, herhangi sebepten gözden kaçıp deftere i şlenmeyenlerle, cizye mükellef durumuna gelen (bali ğ) “nev-yafte” olarak ilave ve kayıt edilirdi.309 Cizye hakkında önemli ıslahat Köprülüzade Mustafa Pa şa’nın sadareti sırasın da yapıldı. Cizye eskiden oldu ğu gibi yine üç sınıf üzerinden toplanacaktı. Memleketin her tarafından cizyenin e şit olarak toplanması usulü kabul edilmi ştir. 310 Cizye eskiden mahallince toplanır ve hazineye gönderilirdi. Ancak verginin gerek tahakkukunda ve gerekse tahsilinde çe şitli yolsuzluklar ve şikâyetler olmaktaydı. Bu yüzden bir taraftan devletin geliri azalıyor, bir taraftan vergi mükellefleri ma ğdur oluyordu. Bu durumun düzelmesi için bir takım tedbirler alındı. Cizye mükelleflerinin gerçek miktarını tespit etmek ve sınıflarını belirtmek maksadıyla “cizye muhassıllılı ğı” tarafından mükelleflerin eline verilmek üzere her yıl de ğişen renkli cizye senetleri tanzim edildi. Ala, evsat ve edna diye mühürlendi. Cizyenin tahsili miri tarafından tayin edilen cizyedarlara bırakıldı. XVIII. yüzyılıdan itibaren belirlenen bu usül üzerinden cizye vergisi toplanmaya ba şlandı. 311 Sicil kayıtlarından anla şıldı ğı kadarıyla, Antakya cizye gelirleri Haleb Muhassıllı ğına ba ğlıydı. Cizye vergisinin toplanması ile ilgili Antakya kadısına yazılmı ş tezkerelerde “Haleb ve tavabi’i cizyesi kaleminden Antakya ve tevabi’i mahallelerde sâkin ve mütemekkin ve mürür ve ubür iden ehl-i zimmet, Kefere ve Yahud ve Eramine-i Acem 312 taifelerinin cizyeyi şer’iyyeleri…” nin tahsili

308 Cevdet Küçük ,“Tanzimat’in İlk Yıllarında Erzurum’un Cizye Geliri ve Reaya Nüfusu”, TD , sa.31, Mart 1977, İstanbul 1978, s.199-210. 309 H. İnalcık, “Cizye”, s.43-44. 310 Mustafa Nuri Pa şa, Netayicü’l- Vukuat (Kurumları ve Örgütleriyle Osmanlı Tarihi), (yay: Ne şet Ça ğatay) ,c.3-4, Ankara 1992, c.3-4, s.132-133. 311 C. Küçük , “ Erzurum’un Cizye Geliri ve Reaya Nüfusu”, s.200. 312 Y. Ercan, “Gayri Müslimlerin Ödedi ği Vergiler”, s.374-376.

243

emredilmi şti. Antakya da cizye alınan zimmi gruplar; Kefere (Ermeni, Süryani, Nasranî veya Rum) ve Yehud (Yahudiler) idi. Cizye evraklarında da anla şıldı ğı üzere, bu vergi Muharrem ayının gurresinde (ilk günü) toplanmaktaydı. Tahsili emredilen cizye vergisi mutat üzere âlâ, evsat ve edna diye taksim edilmi şti. 313 Tablo. 35 Cizye Vergisinin Yıllara Göre Da ğılımı (1709-1804) Sınıfı Tarihsiz 1709 1736 1753 1762 1765 1802 1804 Âlâ 55 120 - 120 120 120 110 110 Evsat 95 960 - 960 960 960 880 880 Edna 550 120 - 120 120 120 110 110 Toplam 700 1200 1400 1200 1200 1200 1100 1100

Kazada zimmîlerden alınan cizye vergisiyle ilgili ilk defter tarihsizdir. 314 Defterde; kaza, Antakya ve Süveydiye nahiyesi diye ikiye bölünmü ştür. Cizye vergisi ala, evsat ve edna diye üç kısma taksim edilmi ştir. Cizye verecek nüfus miktarı belirtilmi şse de, ki şi ba şına ne kadar vergi alındı ğı belirtilmemi şti. Deftere göre; Antakya da 35 adet âlâ, 40 adet evsat ve 250 adet edna olmak üzere 425 adet cizye mükellefi, Süveydiye de ise 20 adet âlâ, 55 adet evsat ve 300 adet edna olmak üzere 375 adet cizye mükellefi bulunmaktaydı. Toplam 700 cizye mükellefinin 55 adet âlâ, 95 adet evsat ve 550 adet ise edna idi. 1709 senesinde Haleb Eyaletine ve kazalarına ba ğlı cizye vergisinin toplanması i şi cizyedar olarak tayin edilen Süleyman’a verilmi şti. Belgeye göre; Antakya Kazasına 1200 adet cizye evrakı isabet edilmi şti.315 Bunun 120 adeti âlâ, 960 adeti evsat ve di ğer 120 adeti ise edna idi. Ancak tahsil edilen sınıflardan ki şi ba şına ne kadar vergi alınaca ğı belirtilmemi ştir. 1736’da ki belgede; cizye gelirinin Haleb muhassıllı ğına ba ğlı oldu ğunu belirttikten sonra, 1735 senesinden bakaya kalan 500 adet cizye evraklarıyla 316 1736 senesinde ödenmesi gereken 1400 adet cizye evrakı tahsili istenmi ştir. Toplam 1900 adet cizyeden ki şi ba şına âlâsında 11 kuru ş, evsatından 5,5 kuru ş, ednasından ise 2,5 kuru ş alınması belirtilmi ştir. Antakyada ki zimmî gruplar bu

313 BOA. MAD nr.1215, s.62-66. 314 A. Ş.S 1 248/83, 249/83. 315 A. Ş.S 2 165/116. 316 A. Ş.S 2 165/116.

244

sene (1736) iyi ürün almadıkları gerekçesi ile âlâ ve evsat üzerinden vergilerini eda edemeyeceklerini belirtip, edna sınıfı üzerinden vergilerini ödeme taleplerinde bulunmu şlardı. Bu talep üzerine, 1900 cizye evraklarının dört taksit halinde toplanmasına karar verilmi ştir.317 1753 senesindeki tezkerede Antakya Kazası cizye gelirleri Haleb muhassıllı ğına ba ğlı oldu ğu belirtildikten sonra, bu verginin mukataaya verildi ği ve iltizam usulüyle toplanaca ğı belirtilmi ştir. 1752 senesinde 240 adet edna evrakının bakaya kaldırıldı ğı ve 1753 senesindeki 1200 adet cizye evrakıyla birlikte birle ştirilip toplanması emredilmi ştir.318 Toplam 1440 cizye evrakının 144 adeti âlâ, 1152 adeti evsat ve 144 adeti ise edna idi. Ala olan hisselerinden ki şi ba şına 11 kuru ş, evsat olanlardan 5,5 kuru ş ve edna olanlardan 2,5 kuru ş alınması istenmi ştir. 1762 senesinde kazada 1200 adet cizye evrakı tanzim edilmi ştir. Bunun 120 adeti âlâ, 960 adeti evsat ve 120 adeti ise edna idi. Bu vergi Haleb muhassıllığı tarafından, Hacı Mehmed A ğa, Ebubekir A ğa ve Süleyman A ğa’ya iltizam usulüyle verilmi ştir. Bu seneki cizye verginin bu mültezimlerin toplayacağı tezkerede belirtilmi ş ve cizye evrakında ki şi ba şına toplanacak oranlar verilmi ştir; Buna göre âlâ 11 kuru ş, evsat 5,5 kuru ş ve edna ise 2,5 kuru ş idi.319 1765 senesine mahsup Antakya ve nahiyelerin cizye evrakı 1200 adetti. Bunun 120 adeti âlâ, 960 adeti evsat ve di ğer 120 adeti ise edna dır. Bu vergi Haleb muhassıllı ğı tarafından Hacı Hüseyin A ğa’ya iltizama verilmi ştir. Cizye evraklarının âlâsın’dan 11 kuru ş, evsattan 5,5 kuru ş, ednadan ise 2,5 kuru ş toplanması istenmi şti. Bu verginin ne şekilde toplanaca ğı ve uyulması gereken hususlarla ilgili Temmuz 1765 tarihli divan tezkeresi sureti gönderilmi ştir. 320 Tezkerede cizye miktarından ayrı masraf olarak âlâ’dan 12, evsat’tan 9 ve edna’dan 6 para ile her varaktan birer para cizye muhasebecisi ve kâtiplerine “ücret-i kitabet” alınması belirtilmi ştir. 1802 senesinde kazadaki zimmîlerin ödemesi gereken cizye evrakı 1100 adetti. Bunun 11 adeti âlâ, 880 adeti evsat ve 110 adeti ise edna diye taksim

317 A. Ş.S 2 165/16. 318 A. Ş.S 5 182/105, 183/105. 319 A. Ş.S 7 205/113, 206/113. 320 A. Ş.S 8 84/59, 160/113.

245

edilmi ştir. Âlâ’dan 11 kuru ş, evsat’tan 5,5 kuru ş, edna’dan ise 2,5 kuru ş alınmı ştır. Haleb muhassıllı ğına ba ğlı vergi, iltizam usulüyle toplanmı ş ve 321 verginin toplanma i şlemi Antakya tahsildarı ve Voyvodası Ali A ğa’ya tevzi edilmi ştir. 1803 senesine ait 1100 adet cizye evrakının 110 adeti ala, 880 âdeti evsat ve 110 adeti ise edna diye taksim edilmi ş ve verginin toplanması i şi Voyvoda Ali Ağa’ya verilmi ştir. Cizye vergisi verenlere, “mühürlü e şkaliye” verilmesi, verilen bu evrakın âlâsın’dan 12, evsatın’dan 9 ve ednasın’dan ise 6 kuru ş alınması istenmi şti. Ayrıca her bir evraktan birer para cizye muhasebecisi ve kâtiplerine “ücret-i katibiyye” belirlenmi ştir.322 1804 senesinde seferlerin sıklı ğı, ocak askerlerinin mevaciblerinin artması ve bunların kar şılanmasında çekilen zorluklar nedeniyle cizye vergisine zam yapılmı ş âlâ sınıfı 12 kuru ştan 40 kuru şa, evsat sınıfı 6 kuru ştan 20 kuru şa ve edna sınıfı 3 kuru ştan 10 kuru şa yükseltilmi şti. Yapılan zamlar 1804 senesi Muharrem ayından itibaren yürürlü ğe girmi ştir. Haleb muhassıllı ğına ba ğlı Antakya cizye gelirleri 1709, 1753, 1762, 1765, 1802 ve 1804 senelerinde iltizam yoluyla tahsil edilmi ştir. Kazada; cizye nefer ba şına âlâ, evsat ve edna şeklinde ekonomik güce göre gruplandırılmasının yanı sıra, sabit ve de ğişmez bir mebla ğ şekli olan “maktu” bir vergi gibi tahsil edildi ği anla şılmaktadır. 323 Şöyleki; kazadan tahsil edilen cizyenin oranları 1709, 1753, 1762 ve 1765 senelerinde âlâ sınıfından 120 adet, evsat sınıfından 960 adet ve edna sıfından 120 adet olmak üzere 1200 adettir. Bununla beraber 1802-1804 senelerinde âlâ sınıfından 110 adet, evsat sınıfından 880 adet ve edna sınıfından 110 adet toplamda 1100 adet cizye evrakı taksim edilmi ştir. Cizye oranları genellikle âlâ’dan 11 kuru ş, evsat’tan 5,5 kuru ş ve edna’dan ise 2,5 kuru ştur. Sadece 1804 senesinde oranlar artırılmı ştır. 1736 senesinde Şark seferlerinden dolayı olsa gerek, tahsil edilen di ğer vergiler gibi, cizyenin toplanmasında da bir takım sıkıntılar ya şanmı ştı.

321 A. Ş.S 10 41/40, 99/92, 200/185. 322 A. Ş.S 10 41/40, 99/92, 100/94, 155/141, 157/144, 201/186, 209/190. 323 Daniel S.Goffman, “The Maktu System and The Jewish Community of Sixteenth-Century Saffed, A Study of Two Documents From The Ottoman Archives”, Osmanlı Ara ştırmaları, sa. III, İstanbul 1982, s.81-90.

246

Cizye vergisi tahsili sırasında, kadı, voyvoda, karaba ş, cizye zabıtanı, cizyedarın mahiyetinde toplananırdı. Bu ki şilere devlet verginin toplanması hususunda uyulması gereken hususları belirtirdi. Kaza yöneticilerine göderilen emirlerde; verginin vaktinde324 ve eksiksiz toplanması 325 , ehl-i örf’ün halka adalet üzere davranması 326 , sakat, mahlûl, kadın, çocuk, i şsiz, i şe yaramayan ve cizye evrakını ödemi ş ki şilerden cizye talep edilmemesi 327 gibi hususlara uyulması istenmi ştir. Halkın şikayetlerinden anla şıldı ğı kadarıyla cizyedarlar, daha çok gelir amacıyla cizye kâ ğıtlarını veya e şkaliyelerini edna’dan, evsat’a, evsat’tan, âlâ’ya çevirmi şler veya herhangi bir sebeple cizye evraklarını eksik da ğıtmı şlardır. Halk ise malî kudretlerini oldu ğundan a şağı göstererek veya kendilerini gizleyerek vergi kaçırma yolunu denemi ştir.328 Verginin toplanması esnasında halk ile yöneticilerin ileti şim problemlerinin giderilmesi ve haksızlı ğa sebeb verilmemesi için tercümanlar da kullanılmaktaydı. 329 Osmanlı Devletin’de zimmî tebaanın ödedi ği cizye’ye kar şılık Müslümanlarda zekât vermekteydi. Devletin bilinçli bir politikası olmasa bile, şurasını önemle belirtmek gerekir ki, pek gelir sa ğlamayan birçok devlet memuriyeti ile hemen hemen hiçbir gelir sa ğlamayan askerlik hizmetinden zimmilerin muaf tutulması, zimmîlerin lehine mukayese kabul etmez bir avantaj sa ğlamı ştır. Nitekim Osmanlı Devletin de Gayr-i Müslimler her türlü tehlike ve gelir getirmeyen görevlerden korunmu ş olarak büyük bir güven içinde ticaret ve

324 A. Ş.S 8 83/58, 84/59, BOA. Cevdet Maliye nr. 23230, BOA. Cevdet Maliye nr. 23229. 325 A. Ş.S 7 206/113, BOA. Cevdet Maliye nr. 693. 326 A. Ş.S 7 205/113, BOA. Cevdet Maliye nr. 25895, BOA. Cevdet Adliye nr. 4493. 327 BOA. Cevdet Maliye nr. 23264. Benzer hüküm bkz. BOA. Cevdet Adliye nr. 4382, BOA. Cevdet Maliye nr. 23260, A. Ş.S 8 83/58. 328 1752 senesine ait cizyenin toplanmasında uyulması gerken hususlar belirtilirken, cizye mükellefi olan reayanın birkısmının ala ve evsat üzerinden üzerinden vermeleri gereken vergileri mali kutretlerinin azaldı ğı gerekçesiyle edna üzerinden vermek istemekteydiler. Bunun yanısıra bu vergiyi toplayan cizyedarların şer-i şerife göre hareket etmeleri ve reaya ya eziyet etmemeleri hususunda tenbihatta bulunulmu ştur. A. Ş.S 5 58/33. 329 Vergi toplama esnasında Haleb ve ba ğlı kazalarda tercüman kullanıldı ğına dair bkz . BOA. Mühimme nr. 3 hüküm 762 s.375, A. Ş.S 8 84/59; Kemal Çiçek, “ İnterpresters of the Courtın the Ottoman Empıreas Seen from the Sharıa Court Record of Cyrus” , Islamic Law and Society 9, 1, Konicklijhe Brill NV, Leiden 2001, s.1-15

247

sanatla u ğra şmı ş ve şehrin iktisadi hayatında çok etkin rol oynamı şlardır. Bu durum kar şısında, zımmilerden alınan cizye tamamıyla me şruluk kazanmı ştır. 330

3.5.3.5. Mukataa Gelirleri

Devletin uygun gördü ğü her türlü zirai, ticari ve sanai kurulu şu mukataa konusunu te şkil edebilirdi. Mukataa gelirleri ço ğunlukla devlete ait olmakla beraber vakıflara tahsis edilen, ulufe kar şılı ğı veya ocaklık verilebilen veya devlet adamlarına has olarak tahsis edilebilen mukataalar da vardı. Böylece devlet kendi gelirlerini toplamak için ayrı bir te şkilat kurma külfetine katlanmadan bu gelir kaynaklarını belirleyip sınırlayarak mukataa haline getiriyor ve bu i şi ço ğunlukla özel teşebbüse bırakıyordu. 331 Osmanlı Devletinde XVII. yüzyıl sonlarına kadar sanaî i şletmelerinin mukataa halinde idaresi söz konusu iken, hazinenin mali sıkıntıya girdi ği dönemlerde yüksek gelir getiren tımar ve zeametler mahlül kaldıkça iltizam edilmeye ba şlandı;giderek yeni vergiler ihdas edilerek iltizam konusu yani mukataa kapsamı geni şletildi. 332 Bölge Osmanlı Devletinin topraklarına katıldıktan sonra, Antakya sancak haline getirildi. XVI. yüzyılın ilk yarısından itibaren şehrin bütün gelirleri mukataa haline getirildi ve bu yöntem XVII. ve XVIII. yüzyıllar boyunca geni şleyerek devam etmi ştir. Şehirdeki gelirlerin tamamı mukataa haline getirilip, padişah (hass-ı hümayun) ve beylerbeyi (hass-ı mirimiran) gelirleri arasına dahil edilmi ştir. Şehrin gelirleri XVI. yüzyıldaki kayıtlarda “mahsulât-ı mukataa ve gayr-ı der nefs-î Antakya” ba şlı ğı altında kayıd edilmi şti.333

330 Y. Ercan, “Gayri Müslimlerin Ödedi ği Vergiler”, s.376. 331 Şevket Pamuk, 100 Soruda Osmanlı-Türkiye İktisadi Tarihi 1500-1914, İstanbul 1993, s.127; Abdul Rahim Abdul Rahman-Yuzo Nagata, “The Iltizam System in Egygt and Turkey: A Comparative Study”, Journal of Asian and African Studies , 14 (1977), s.169-194; Mehmet Genç, “Osmanlı Maliyesinde Malikane Sistemi”, İktisat Tarihi Semineri, Metinler-Tartı şmalar, Ankara 1975, s.231-291; A.Tabako ğlu, Osmanlı Maliyesi , s.120. 332 Deniz Karaman “Osmanlı Maliyesinde Malikâne Uygulaması s.1-7; Tanju Demir, “ Şeriyye Sicillerine Göre XVIII. Yüzyılın Sonlarında Denizli’de Mukataa ve Vakıflar”, EJOS, VII (2004), no.7, s.1-7. 333 BOA. TD 1040, TD 454, TD 493, TD 279.

248

1527 senesinde Antakya Kazası’nın gelirleri yirmisekiz kalem altında toplanmı ş ve gelirlerin toplamı ise 109965 akçe olarak belirlenmi ştir.334 Defterde ayrıca Türkmen taifesinden alınan vergilerle ilgili 335 “nahiye-i mezbûrda kı şlayup kalan Türkmen taifesinden ola gelen kanun üzere yılda bir Mart ayında her haneden on iki şer akçe resm-i duhan olınur ve yatak ve otlak deyü her sürüden bir koyun alınur. Adad-ı sürü üçyüz miktarı ola ekall ve ekser olsa bu mihval üzre hisab oluna” diye kayıtlar bulunmaktadır. 1552’de gelirler onsekiz kalemde toplanmı ş336 ve toplamı 85300 akçe, 1570’de gelirler 28 ba şlık altında toplanmı ş ve yekünu ise 166600 akçe oldu ğu görülmektedir. 337

334 Kazanın mukataa gelirleri şu kalemlerden olu şmaktadır; “Mahsulât-ı cürm-i cinayet ve arus der nefs-i Antakya hisse-i mirliva-i Haleb, hâsıl 10.000, mahsulât-ı tamga-yı cisr-i Antakya hisse-i mirliva-i Haleb, hâsıl 4529, mahsulât-ı bac-ı bazar-ı esb ve gılman der nefs-i Antakya hâsıl 2500,hisse-i mirliva-i Haleb, mahsulât-ı bazar-ı siyah hâsıl 7120, mahsulât-ın bac-ı a ğnam-ı kasaban der nefs-i Antakya hâsıl 900, mahsulât-ı beytü’l mal ve mal-ı gaib 20.000, mahsulât-ı mukataa-ı meyhane der nefs-i Antakya 9000, mahsulât-ı mukataa-ı boyahane der nefs-i Antakya 4800, mahsulât-ı mukata-ı debba ğhane der nefs-i Antakya 200, mahsulât-ı mukataa-ı ba şhane der nefs-i Antakya 100, mahsulât-ı dellalin maa bazar-ı iplik 1900, mahsulât-ı riyaset-i asesan 100, mahsulât-ı 1500, mahsulât-ı kapan-ı revgan-ı sade, asel, pekmez erz ve hububat 1000, mahsulât-ı ihzariye 300, mahsulât-ı ankir-i der nefs-i Antakya 2000, mahsulât-ı gurbetan çingan ve ö şürçiyan 2500, mahsulât-ı adet-i baltacıyan der cebel-i amr 800, mahsulât-ı nefs-i niyabet 5000, mahsulât-ı resm-i kı şlak, yaylak ve otlak-ı yürükân 3000 ,mahsulât-ı hamam-ı meydan-ın der nefs-i Antakya 5000, mahsulât-ı hamam-ı dâhil-i sur 4000, mahsulât-ı ibn-i özeriyye de ğirmeni harap, mahsulât-ı sabuniye de ğirmeni 1600, mahsulât-ı bostan 800, mahsulât-ı ibn-i cündi de ğirmeni 1500, mahsulât-ı sultaniye de ğirmeni 2000, mahsulât-ı enbar-ı çeltik hâsıl 66.666 ,cem’ani 109.965” . BOA. TD 1040, s.81-83. 335 BOA. TD 1040, s.82. 335 BOA. TD 454, s.566, TD 1040 . 336 Defterdeki mukataa kayıtları şunlardır; “mahsulât-ı mukataa-ı ihtisâb hâsıl 5000, mahsulât-ı mukataa-ı tamga-yı cisr-i Antakya hâsıl 10.000, mahsulât-ı mukataa-ı bac-ı bazar esb ve gılman hâsıl 4.000, mahsulât-ı mukataa-ı siyah hâsıl 5000, mahsulât-ı mukataa-ı bac-ı a ğnam-ı kasaban hâsıl 8000, mahsulât-ı mukataa-ı beytü’l mal ve mal-ı gaib hâsıl 10.000, (Antakya ve tevabilerinin geliri dâhildir.), mahsulât-ı mukataa-ı meyhâne hâsıl 600 (her bir batmana akçe alınır), mahsulât-ı mukataa-ı boyahane hâsıl 5000, mahsulât-ı mukataa-ı debba ğhane hâsıl 1200, mahsulât-ı mukataa-ı ba şhane hâsıl 4000, mahsulât-ı mukataa-ı dellalin maa bazar-ı iplik hâsıl 6000, mahsulâtı mukataa-ı kapan-ı revgan-ı sade, asel, pekmez erz ve hububat hâsıl, mahsulât-ı mukataa-ı ankir ref olunmu ştur. Mahsulât-ı mukataa-ı gurbetan, çingan ve ö şürciyan hâsıl 5000, mahsulât-ı mukataa-ı kı şlak yaylak ve otlak hâsıl 5000, mahsulât-ı mukataa-ı ibn-i Özeriyye de ğirmeni harab, mahsulât-ı Sabuniye de ğirmeni hâsıl 4000, (6 bab vakıf: hisse-i şahi 180), mahsulât-ı Sultaniye değirmeni hâsıl 1800, (Asi üzerinde 6- bab vakıf, 2 bab harab), mahsulât-ı Yeni de ğirmen hâsıl 2000 (3. bab, hass-ı şahi) cem’an 85.300. BOA. TD 454, s.564-567.

249

1691 senesine ait icmal defterinde kazanın mukataa gelirleri, Antakya ve Kuseyr nahiyeleri ba şlı ğı altında toplanmı ş338 ve 20584,5 kuru ş tespit edilmi ştir. Aynı tarihle ba şka bir defterde 339 kazanın mukataa gelirleri Antakya ve Kuseyr nahiyesi ba şlı ğı altında toplanmı ştı. Bu defterden; iltizama verilen köyler ve köyleri tasarruf eden mültezimlerin isimlerini tespit edebildi. Kuseyr nahiyesi adı altında gelirleri iltizama verilen 82 köy ve 54 mezra, Antakya nahiyesi adı altında ise 112 köy ve 26 mezra bulunmaktaydı. Mültezimler birkaç köy veya mezranın gelirlerini mü şterek tasarruf etmekteydiler. Mültezimlerin askerî sınıftan oldu ğu anla şılıyor. Tesbit edilebilen mültezimlerin isimleri ise şöyledi; Hamza A ğa, Hüseyin A ğa, Mahmud A ğa, Bali Efendi, Hasan Kethüda, Şeyh Mehmed, Turak Ağa, Ömer A ğa, Şeyh Kasım, Uzun Mehmed Efendi, Ahmed A ğa, Dervi ş A ğa, Veli Efendi, Naili Efendi, Abdurrahman Çelebi, Remzi A ğa, Şeyh Hasan A ğa, Aşur A ğa, Bekir Çelebi, Mustafa Efendi, Abdullah A ğa, Gazi Ali A ğa, Hamza Efendi, Kurd Efendi, Kasımpa şazâde, Mertuz A ğa, Halit A ğa, Abdurrahman Çelebi, Abaza Mehmed A ğa, Zordut Ali A ğa, Mustafazâde Mehmed, Hacı Mehmed A ğa, Şeyh Ebubekir, İbrahim A ğa ve Hacı Mehmed Efendi idi. 1697 senesinde Antakya Kazası’nın mukataa gelirlerinin nahiyelere da ğılımı şöyle idi; Kuseyr 109992 akçe, Antakya 9092 akçe, Suveydiye 7649 akçe, Altınözü 11219 ve Cebel-i Akra 6217 akçe. Kazadan toplam 144169 akçe mukataa geliri bulunmaktadır.340

337 Kazadaki mukataa kayıtları şu kalemlerden olu şmaktadır; “mukataa-ı bac-ı a ğnam-ı kasaban hâsıl 10.000, mukataa-ı ihtisab hasıl 8.000, mukataa-ı boyahane hasıl 8000, mukataa-ı beytülmal ve mal-ı ga’ib yave ve kaçgun hasıl 12.000, (Antakya ve tevâbi dahildir), mukataa-ı bac-ı harir hasıl 12.000, mukataa-ı bac-ı bazar-ı esb ve gılman hasıl 6000, mukataa-ı debba ğhane hasıl 1500, mukataa-ı ba şhane hasıl 6000, mukataa-ı resm-i kı şlak, yaylak ve otlak hasıl 8000, mukataa-ı bac-ı hamr hasıl 1000, mukataa-ı kapan-ı revgan-ı sade, asel pekmez ve erz ve hububat hasıl 8000, mukataa-ı kira-ı ebraç hasıl 300, mukataa-ı cürm-i cinayet ve arus hasıl 17000, mukataa-ı tamga-yı cisr-i Antakya 14000, mukataa-ı dellalın maa bazar-ı iplik hasıl 2000, mukataa-ı riyaset-i asesan hasıl 2000, mukataa-ı gurbetçiyan, çingan ve ö şürçiyan hasıl 5000, hasıl-ı Sabuniye de ğirmeni hasıl 5000, mukataa-ı bostan hasıl 300, mahsulat-ı Yeni de ğirmen hasıl 4000, mahsulat-ı dolab-ı harir hasıl 1000, mahsulat-ı İbni Cündi de ğirmeni hasıl 5000, mahsul-ı dibek-i erz hasıl 300, mahsulat-ı baltacıyan 1500. BOA. TD 493, s.632–633. 338 Mukataa gelirinin toplamı; “mukataa-ı Antakya 9592,5 kuru ş, mukataa-ı Kuseyr 10992 kuru ştu”, BOA. TD 834, s.2-3. 339 BOA. MAD nr. 4802, s.16-29. 340 BOA. TD 834 (icmal), H.1109/M.1697.

250

Antakya Kazası ve köylerde ikamet eden nüfus iskan yerlerini terk etmi şlerdir.341 Göç’ten dolayı halkı parekende olmu ş ve bo şalan köyler belgelerde mezra olarak kayıd edilmi ştir. Kayıtlardan anlanla şıldı ğı kadarıyla halkın bo şalttı ğı köyler 1753 senesinde yeniden iskana açılmı ştır. Yeni iskana açılan 38 köy’ün geliri mukataa haline getirilmi ştir.342 Tesbit edilen köylerin isimleri şunlardır: Mezra-ı Kürd, Gökçegöz, Mansuriye, Kavasiye, Yarımtepe, Turfanda, Güzelburç, Sıracık, Narlıca, Hacıpa şa mezrası, Deyr Sadan, Orhanlu, Akçavel, Anse, Melik, Terzi, Tayuklu, Tarasiye, Karasu, Yarım Kal’a, Bakiriye, Karaçay, Me şruriye, Zeytun, Kayacık, Ayn-ı Feyz, Zerduz, Be şiriye, Cafer, Bayır, Salkiye, Zirzor, Yo ğunoluk, Seldiren, Çamlık ve Sermuart’dı. Antakya’da mukataa gelirlerinin iltizama verilmesi hususunda sicillerde kayıtlar bulunmaktadır. Örne ğin; 1708 senesinde Haleb Muhassıllı ğından Antakya Kadısına yazılan bir hükümde, bu sene ki “resm-i duhan” gelirlerinin Haleb Muhassıllı ğı ayanlarından Şahnezade İbrahim A ğa’ya iltizama verildi ği belirtilmi ş ve gelirlerin toplanmasında mutad üzere her bir dönümden 2,5 akçe alınması ve fazlasının taleb edilmemesi istenmi ştir.343 1752 senesinde Haleb eyaletine ba ğlı nefs-i Antakya, İskenderun, Payas, Belen, Kuseyr, Altınözü, Cebel-i Akra, Süveydiye ve Derkoz nahiyelerinin resm-i gümrük ve duhan mukataası geliri bir seneli ğine Hacı Mehmed A ğa’ya iltizama verilmi ştir.344 Aynı tarihli ba şka bir kayıtta “nefs-î Antakya” daki gelirlerin Haleb Muhassıllı ğına ba ğlı mukataalar arasında oldu ğu belirtildikten sonra, Antakya şehrindeki gelirlerin bir kısmı “bervech-i malikâne” adı altında Hacı Ahmed’e “kayd-ı hayat” şartıyla (seneli ği 6600 akçe) iltizama verildi ği görülmektedir. Ancak Hacı Ahmed’in ölümü üzerine mahlül kalan bu mukataa gelirlerinin kanun üzere “ahz ve kabz” edilip Haleb muhasıll ğına gönderilmesi emr edilmi ştir. 345 Ba şka bir vesikada Haleb muhassıll ğı gelirlerinden olan Cebel-i Akra nahiyesindeki mukataa gelirlerin bir kısmı Serturnaî İsmail ve İbrahim Efendi’ye

341 1607 senelerinde Kilis’den Halebe kadar olan yerlerde bulunan köyler hemen hemen tamamının virane oldu ğu belirtilmektedir. Bkz. Koçi Bey, Koçi Bey Risalesi, s.49. 342 A. Ş.S 5 256/167, 257/167, 258/167, 259/167 . 343 A. Ş.S 1 186/65. 344 A. Ş.S 5 133/16. 345 A. Ş.S 5 10/5, 154/92.

251

iltizama verilmi şti. Mültezimlerin her ikisininde vefatı üzerine 3000 kuru şluk mukataa gelirinin toplanıp Haleb muhassıllı ğına gönderilmesi istenmekteydi.346 1752 senesinde Haleb muhassıllı ğı gelirleri arasında bulunan Antakya Kazası Zeytuniye mukataası’nın nısfı “berat-ı şerif ali şân” ile bir yıllı ğına Elçi A ğa’ya iltizama verilmi şti.347 Bu mukaatanın bir yıllık geliri olan 2875 kuru şluk kısmının Haleb Hazinesine teslimi istenmekteydi.348 1762 senesinde “nefs-î Antakya’nın a şar-ı şerif, tapu-i zemin, resm-i kuvvare, resm-i bennak, resm-i çift, cürum-ı cinayet, bad-ı hava, kapan, beytülmal, gaib, kaçgun, yave, kı şlak, resm-i boyahane, resm-i otlak ve çayır” gibi mahsulât-ı rüsumetin yarısı bir seneli ğine Antakya müftüsü Seyyid Abdurrahman Efendi’ye iltizama verilmi ştir.349 1764 senesine ait Antakya Kazası’nın “resm-i dönüm ve gümrük-i duhan” mukataası Hacı Halil A ğa’ya bir yıllı ğına iltizama verilmi ş geliri toplayacak ki şinin her dönümden 350 2,5 kuru ş ayrıca kalemiye ve tahsildariye için ise 10 para, kadı için 2 para toplamda ise her dönümden 2,5 kuru ş, 12 para toplanması İstanbul’dan yazılan “ dönüm-i duhan” fermanıyla emredilmi ştir. 1780 senesinde ise Antakya “Asi nehri mukataası” nın yarısını bir yıllı ğına Müderris Mehmed Tahir Efendi’nin iltizamla aldı ğı ve mukataa’ya müdahale edilmemesi belirtilmi ştir.351 XVI. yüzyılda Antakya şehrinin gelirleri mukataa usulüyle i şletildi ği ve bu uygulamanın XVII-XVIII. yüzyıllarda da sınırları geni şliyerek devam etti ği görülmektedir. Cizye, ihtisab, zeytin mukataası, Asi nehri mukataası, duhan mukataası, gümrük mukataası, Süveydiye iskelesi mukataası, ö şür ve bad-ı hava türü vergiler köy ve mezra gelirleri gibi birçok gelir mukataalar arasında oldu ğu anla şılıyor. Kazada ki mukataa gelirlerinin askerî sınıfa mensup ki şiler tarafından iltizam usülüyle tasarruf ettikleri görülmektedir. 1720 senesi 352 ve 1773

346 A. Ş.S 5 151/91, 166/97. 347 A. Ş.S 5 158/94. 348 A. Ş.S 5 159/92, 160/94, 161/95. 349 A. Ş.S 7 86/50, 87/51. 350 A. Ş.S 8 97/73. 351 BOA. Cevdet Maliye nr. 7380.

252

senesine 353 ait iki vesikada Antakya’daki mültezimlerin ekserisinin “rical-i devlet” ve “ayan-ı memleket” den gelen ki şilerin uhdesinde oldu ğu belirtilmi ştir. İltizam süreleri genellikle bir yıl idi. Mukataa gelirlerinin tamamı iltizama verildi ği gibi nıfs veya rub geliri de verilmi ştir. Kazada vergilerin toplanması için Haleb divanından gönderilen tezkere ve pusulalarda toplanacak vergi miktarı belirtildikten sonra, vergilerin şer’i şerife göre toplanması, reaya’ya zulm edilmemesi ve herkesin gelir düzeyine göre vergi ödemesi istenmi ştir. Halk ise vergi oranlarının fazlalı ğından dolayı birçok şikâyette bulunub vergilerinin af edilmesi veya vergi indirimi talebinde bulunmu ştur. 354 Di ğer bir sıkıntı ise vergi toplayan tahsildar ve müba şirlerin belirlenen usullerin dı şına çıkmalarıdır.355 Halkın zaman zaman vergi ödememek için köylerini terk ettikleri de görülmektedir.356 Devletin gelen şikâyetler üzerine vergi indirimine gitti ği357 ve emirler’de belirlenen usullerde vergilerin toplanması husunda tenbihatlarda bulundu ğu görülmektedir. İltizamı alan mültezimlerin vakti zamanı gelmeden gelirleri topladıkları ve belirlenen miktarların dı şına çıktıkları hususunda halk tarafından İstanbul ve Haleb divanına şikâyetler olmu ştur.358 Halkın mültezimlerin haksız vergi toplamalarıyla ilgili İstanbul’a şikayatlerde bulunduklarını Haleb Ahkâm Defterlerindeki kayıtlardan anla şılmaktadır.359 Bu gibi durumlarda ise kazaya gelen emirlerde mültezimler sert şekilde uyarılmı ş ihale şartnamelerine göre hareket etmeleri istenmi ştir. 1768 senesine ait arz kayıtında Haleb muhassıllı ğına ba ğlı kazalardaki halka eziyet eden, zorla para alan ve halkı peri şan eden

352 BOA. Cevdet Maliye nr. 2762, H. 1133/M. 1720. 353 BOA. Cevdet Maliye nr. 1200, H. 1187/M. 1773. 354 A. Ş.S 2 276/197, A. Ş.S 4 244/174, A. Ş.S 7 25/12. 355 BOA. Haleb Ahkâm 1 Belge 1 s.145, Belge 3 s.146, Belge 2-3 s.147, BOA. Haleb Ahkâm 5 Belge 2 s. 127, Belge 4 sayfa s.325, BOA. Mühimme Defteri nr. 90 hüküm 401 s.221. 356 A. Ş.S 1 226/76, A. Ş.S 2 276/197, A. Ş.S 3 181/155, A. Ş.S 4 203/144. 357 A. Ş.S 8 84/57, A. Ş.S 10 163/147. 358 BOA. Cevdet Dâhiliye nr. 1366, BOA. Cevdet Maliye nr. 73, 120, 2762, 12000. 359 İncelenen dönemde kaza halkının vergi tahsiliyle ilgili İatanbul’a hayli şikayette bulunmu şlardır. BOA. Haleb Ahkâm Defteri nr. 1, 2, 3,4, 5.

253

mültezim, cizyedar ve bunların i şbirli ği yaptıkları mütegallibeden ki şilerin Kıbrıs’a sürgün edilmesi istenmi ştir. 360 Buraya kadar, Osmanlı mali sistemi içinde Antakya Kazasında alınan şer’i ve örfi vergiler; cizye, avarız ve nüzül (veya avarız-ı divaniye) vergileri, imdad-ı hazariyye ve imdad-ı seferiyye vergileri, ihtisâb ve ba ğlantıları, kazanın mukataa gelirlerinin iltizama verilmesi vergilerin tesbiti, tevzi ve tahsilinde takip edilen usuller ve vergi toplayan görevliler ile ilgi hususlar izah edilmi ştir. XV, XVI, XVII. yüzyıllarda Osmanlı maliyesinin birer gelir kayna ğı olan “öşür, cizye ve ağnam resmi ” v.b gibi şer-i vergiler, “ mücerred, bennak, arus, cürüm ve cinayet ” v.b gibi örfi vergiler, şer’i hükme uydurularak alınan “tekâlif-i divaniye ” ve “ imdadiyye” gibi örfi vergiler, tamamen “ örfi ” mantı ğa göre alınan di ğer “ salyane ” resimleri gibi vergiler, XVIII. yüzyılda da bir kısmı aynen kalmakla beraber, bir kısmıda isim ve tarh ve tevzi usulleri de ğişerek devam etti ği anla şılmaktadır. 1695 senesinde, “ Divanı Sistem ” den “ Malikâne Sistemi” ne geçtikten sonra bazı “ örfi” mensuplarının gelirleri azalmı ştır. Devlet bu ihtiyaçları kar şılamak için “ imdâd-ı hazariyye” vergisi ve sava ş zamanlarında da “ imdad-ı seferiyye vergisi ” ile kazaların bölgesel ihtiyaçlarını kar şılamak üzere “ salyane ” türü vergilerin toplanmasına müsaade etmi ştir. XVIII. yüzyılın ba şlarından itibaren alınmaya ba şlayan bu vergilerin, yüzyıl sonlarına do ğru kontrol edilme prensibinin kabul edilmesiyle “reaya” ile devlet ricali arasında ihtilaf önlenmeye çalı şılmı ştır. Eyalet ve kaza masraflarını kar şılamak için tesbit edilen masraf ve “salyane” türünden vergiler keyfi ve gizli tesbit edilip toplanmak yerine kazada, kadı, voyvoda, ulema, fakir vekilleri, şehir kethüdası, şehir ayanı, esnaf (i ş erleri) karye şeyhleri gibi ileri gelen “ örf” ve “ şer ” mensuplarının olu şturdu ğu meclis tarafından tesbit edilip, müba şir, tahsildar ve muhzır gibi ki şilerce toplatıldıktan sonra ilgili yerlere gönderilme cihetine gidilmi ştir. Böyle bir uygulama için kapsamlı ve yaygın bir suistimalden söz etmek çok zor görünmektedir. 361

360 BOA. Cevdet Dâhiliye nr. 6468. 361 M L. Venzke, “Aleppo’s Malikane-Divani System”, s.452-454.

254

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

4. GÜVENL İK VE DO ĞAL AFETLER

4.1. GÜVENL İK

4.1.1. Bölgede E şkıyalık Hareketleri

Yeryüzünde ya şayan sava şların ayaklanmaların ve e şkıyalı ğın nitelikleri farklı olsa da nedeni evrenseldir, tektir. Bunların temelinde yatan sosyo-iktisadî nedenlerdir. Yani sıkıntıların ve ihtiyaçların giderilemedi ği çözümsüzlük ortamları, e şkıyalık için uygun bir zemindir. Toplumsal ihtiyaçlar ve sıkıntılar legal yöntemle çözülemedi ği müddetçe, çözümü silahlı suç çeteleri gerçekle ştirmeye çalışırdı. 1 Eşkıyalık insano ğlunun tarih boyunca devamlı birlikte ya şamak zorunda kaldı ğı, toplumsal bir olgudur. E şkıya kelimesi Arapça da “şeka ” kökünün öznesi olan “şaki ” nin ço ğulu olarak Arapça’dan, Türkçe ye geçmi ş olan bir kelimedir. Kelimenin sözlükteki farklı tanımları ortak bir payda da de ğerlendirildi ğinde, da ğda ve kırda yol kesen, hırsızlık yapan, azgın, habis ve fesatçı bir insan tipinden söz edildi ğini anlarız. Örne ğin Şemsettin Sami e şkıyalık hareketine dâhil olan şakiyi “bedbaht, bed-faal, bed-girdar, bed-revi ş, haylaz, hapis ve serke şlik vadisine sapan adam ” olarak tanımlar. 2 Eşkıyalık, hukuksal açıdan tanımlandı ğında şu bilgilere ula şmak mümkündür. “Mal zapt etmek, öç almak, suikastta bulunmak yahut memleketin dâhili emniyetini bozmak için mesken, çiftlik, a ğıl, köy, de ğirmen gibi mahalleri basarak veya yakarak yahut tahrip ederek veya adam öldürerek veya yollarda veya kırlarda soygunculuk yaparak veya adam kaldırarak veya bu fiillerden dolayı mevkuf ve mahbus iken firar ederek silahla dolanmak suretiyle emniyet ve asayi şi münferiden ve toplu olarak tehdit ve ihlal etmektir diye ifade ” edilebilir. İncelenen vesikalarda ise devlet e şkıya’yı “şaki, haramzâde, haramî, kapusuz, e şkıya, ba şıbozuk, levendat, bacasız ve türedi ” gibi terimlerle tarif etmi ştir.

1 Sabri Yetkin, Ege’de Eşkıyalar, İstanbul 2003, s.4-5. 2 Şemseddin Sami, Kamus-i Türkî , İstanbul 1978, s.781. 3 Türk Hukuk Lügatı, Ankara 1944, s.132-133.

255

XVII. yüzyılın ortalarından itibaren ve XVIII. yüzyıl boyunca da devam eden dönemde, devletin otoritesinin zayıfladı ğı, merkezi idarenin Anadolu’da ve Rumeli’de hissedilir derece de azaldı ğı, hükümet yönetiminin ta şrada ki etkisinin kaybetti ği zamanlarda, özellikle Anadolu eyaletlerinde sancak, kaza, kasaba, köyler ve hele ıssız yerlerde yol kesme, soygun, rü şvet, iltimas ve ba şka yolsuzlukların alabildi ğine yaygın bir hale geldi ği görülmektedir.3 XVIII. yüzyılda Osmanlı Devleti gittikçe zaafa dü şen bir hale gelmi ştir. Sık sık ortaya çıkan sava şlar nedeniyle güç kaybetmi ş, mümkün mertebe mevcut durumun devam etmesini sa ğlamaya çalı şmı ştır. Ancak bu dönemde ortaya çıkan eşkıyalık olayları, sosyal huzursuzluklar gibi hadiseler devlet zor durumda bırakmı ş halk arasında huzursuzluk ba ş göstermi ştir. Devlet otoritesini ancak İstanbul ve çevresinde kendisini gösterebilmekte, di ğer yerlerde ise e şkıyalık ve bozgunculuk hadiseleri nedeniyle halk zor durumda bulunmaktaydı. Halk ço ğu zaman ya topra ğını terk edip İstanbul’a veya di ğer şehirlere göçmekte veya bu e şkıya gruplarına katılmaktaydı. Aşiretlerde bu dönemde sosyal huzursuzluklara sebebiyet vermekteydiler. Bunların yanı sıra taşrada yönetici pozisyonunda olan ehl-i örf ve ehl-i şer’e mensup olanlarında yer yer ahaliye eziyet ettiklerine dair belgelerde bilgiler bulunmaktadır. Pek çok yönetici görev yerlerine gitmedikleri gibi, yerli yersiz tahsilâtta bulunmakta ve ahaliye zulüm yapmaktaydılar. Devlet bunların önüne geçmek için “ adâletnameler” 4 yayınlamakta ve düzenin sa ğlanmasına gayret etmekteydi. XVIII. yüzyılda Antakya Kazasıda yukarıda belirtilen durumundan pek de farklı de ğildi. Bu dönemde Antakya da e şkıyalık hadiselerinin ortaya çıkı şı ve yüzyıl boyunca da devam etmesinin sebeplerini şöyle tasnif edebiliriz:

3 Halil İnalcık, “Adaletnameler”, Belgeler, II, /3-4, (Ankara 1967), s.86; Mustafa Akdağ, Büyük Celâlî Karı şıklarının Ba şlaması , Erzurum 1963, s.5. 4 Yücel Özkaya, “XVIII Yüzyılda Çıkarılan Adaletnamelere Göre Türkiye’nin İç Durumu”, Belleten, c.28, sa.151, Ankara 1967, s.86; Fatma Acun, “Celali İsyanları (1591-1611)”, Türkler , c.9, Ankara 2002, s.695- 707; Mücteba İlgürel, “Celâli İsyanları”, DİA, c. 7, İstanbul 1992, s.252-257; Mustafa Akda ğ, Türk Halkının Dirlik ve Düzenlik Kavgası Celâlî İsyanları , Ankara 1999, s.21.

256

1. Jeopolitik konum; kaza, Anadolu’nun sa ğ kolu olarak bilinen hac ve ticaret yolu üzerinde bulunmaktaydı. Yolun Antakya Kazası kısmında ıssız da ğ ve geçit noktalarının olması e şkıyaların saklanmalarına imkân vermi ştir.5 2. Kaza yöneticilerinden ehl-i örf ve ehl-i şer’e mensup ki şilerin kötü yönetim sergilemeleri.6 3. Uzun süren harpler. 4. Kıtlık ve do ğal afetler. 5. Aşiret gruplarının yerle şik hayata geçmeye direnmeleri ve yayla kı şlak hareketleri.7 6. Tımar sisteminin bozulması ve ekonomik sıkıntılar. 7. Nüfus artı şı ve i şsiz kalan gençler. 8. Pa şa kapısında levend, sekban ve kapusuzların i şsiz kalmaları.8 9. Devletin askere aldı ğı i şsiz-güçsüz gençler ve levend gruplarının harplerin bitmesinden sonra terhisleri sonucu i şsiz kalmaları. 9 10. Asker kaçakları.10 11. Kanun kaçakları.11 12.Yönetici ve e şkıya ili şkileri veya i şbirli ği12 gibi.

5 A. Ş.S 1 179/62, 190/66, A. Ş.S 2 211/132, A. Ş.S 3 163/135, 182/155, A. Ş.S 4 126/58, 202/144, 204/146, A. Ş.S 5 120/75, 133/82, 136/84, 137/84, 189/110, A. Ş.S 8 103/78, BOA. TD 530, s.20-21, BOA. Cevdet Belediye nr. 4088, BOA. Cevdet Dâhiliye nr. 1841, BOA. Cevdet Askeriye nr. 27429, BOA. Cevdet Maliye nr. 316, BOA. Cevdet Zaptiye nr. 902, 3858. 6 A. Ş.S 2 260/188, A. Ş.S 3 143/118, A. Ş.S 8 133/94, 137/100, BOA. Cevdet Dâhiliye nr. 6446. 7 BOA. Haleb Ahkâm Defteri nr.1 Belge 2 s.114, Belge 3 s.66 v.d, BOA. Cevdet Zaptiye nr. 1560, 1156, 385, 1608, 1569, BOA. Cevdet Dâhiliye nr. 316, A. Ş.S 8 136/99, A. Ş.S 3 163/135, 182/155 . Bölgede iskan olan aşiretler için bkz. Faik Türkmen, Mufassal Hatay Tarihi, c.1, İstanbul 1937, s.2-8. 8 A. Ş.S 2 282/200, 283/200, 291/206, A. Ş.S 3 44/23, A. Ş.S 6 20/17, A. Ş.S 8 78/54, 79/54, 112/85, BOA. Cevdet Zaptiye nr. 2948, BOA. Cevdet Askeri nr. 2683. 9 Karen Barkey, Osmanlı Tarzı Devlet Merkezile şmesi , (çev.Zeynep Altok), İstanbul 1999, s.157-159. 10 K. Barkey, Osmanlı Tarzı Devlet Merkezile şmesi , s.158. 11 A. Ş.S 1 234/78, 243/82, A. Ş.S 3 4/2, A. Ş.S 5 71/43, 78/47, 178/103, 179/103, 227/152, A. Ş.S 7 96/55, 105/60, 179/105, 180/106, 185/111, 224/139, 230/142, 231/142, 293/170, 294/17, A. Ş.S 8 112/85, 135/97, 136/98, 137/99, 154/110, A. Ş.S 9 32/17, 35/19, 36/20, 37/20, 38/20, 39/21, BOA. Haleb Ahkâm Defteri nr. 2 Belge1 s.219, BOA. Cevdet Zaptiye nr. 384, BOA. Cevdet Adliye nr. 5709. 12 A. Ş.S 1 211/72, A. Ş.S 3 144/119, A. Ş.S 7 303/168, 304/168, A. Ş.S 8 130/92, 131/93, 139/102, 140/103, A. Ş.S 20 120/66, BOA. Cevdet Adliye nr. 31382, BOA. Cevdet Maliye nr. 26174, 31382, BOA. Cevdet Zaptiye nr.833, BOA. Cevdet Dâhiliye nr. 5521.

257

Antakya da’ki e şkıyalık hareketleri kayna ğı itibari ile şu şekilde tasnif edilebilir. 1. Aşiretlerin sebep oldu ğu e şkıyalık hareketleri. 2. Levend, sekban ve kapusuzuların e şkıyalıkları. 3. Hanedan aileler arasında ki mücadelenin sebep oldu ğu asayi şsizlik. 4. Bireysel e şkıyalık hareketleri

4.4.1.1. Aşiretlerin Sebep Oldu ğu E şkıyalık Hareketleri

Antakya havalisi, Türklerin bölgeyi fethi ile birlikte konar ve göçer hayat tarzı ya şayan a şiretlerin ya şam alanı olmu ştur. 13 Bölgenin da ğlık alanları, aşiretlerin iskân alanlarıydı. Da ğlık bölgeler, a şiretlerin iktisadî hayatını belirlemesinin yanı sıra hertürlü tefti şte sı ğınma mekanları da olmaktaydı. Tahrir defterlerine bakıldı ğında Antakya bölgesinin, Türkmen ve Ekrad 14 aşiretleri için iskân mahalleri oldu ğu görülmektedir. XVI. yüzyıla ait kayıtlardan Antakya ve çevresinde sâkin olan a şiretler, bölgede yol kesip ve talan yaptıklarıyla ilgili kayıtlar bulunmaktadır. Devlet bölge ve yol güvenli ğini temin için derbendler tesis etmi ştir.15 Bölgede a şiretlerin e şkıyalık hareketlerine katılmaları XVII. yüzyıl ve XVIII. yüzyıl boyuncada artarak devam etmi ştir. Aşiretlerin e şkıyalık hareketlerine katılmalarının birçok sebebi vardır. En önemli sebebi a şiretlerin iskân te şebbüsünün devletin temel politikalarından birisi haline gelmesiydi. A şiretlerin iskânından maksat; çe şitli sosyo-iktisadî sebeplerden dolayı “virane” olan köylerin şenlendirilmesi böylece hayli dü şmü ş bulunan tarımsal üretimin artırılması, yeterli oranda vergi toplamasıyla a şiretlerin asgari güçlerinden daha fazla faydalanılması ile bunların kontrol altında tutulmalarının

13 Atilla Canbolat, Hatay Türkmen A şiretleri ve Bu A şiretlerin İskanı (18. ve 19. Yüzyıllar), (Basılmamı ş Yüksek Lisans Tezi), Kahramanmara ş 2006; A. Gül, Üzeyr Sanca ğı, s.11; Ahmed Cevdet Pa şa, Maruzat (yay. Yusuf Halaço ğlu), İstanbul 1980, s.291; Yusuf Hallaço ğlu, “Fıkra-i İslâhiye ve Yapmı ş Oldu ğu İskân”, TD , sa.27, Mart, 1973, İstanbul (1973), s.1-6; M. Fatih Sansar, “Tanzimat Döneminde A şiretlerin İskânı”, Türkler, c.13, Ankara 2002, s.916-918; Faik Türkmen, Mufassal Hatay Tarihi , c.1, İstanbul 1937; Halil Sahillio ğlu, “Reyhanlı A şireti’ni Amık’ta İskân”, Güneyde Kültür, 7 (72), Antakya 1995, s.16-19; Mahmut Şakiro ğlu, “Çukurova Tarihinden Sayfalar 1. Payas Ayanı Küçük Ali O ğulları”, DTCF.Tarih Ara ştırmaları Dergisi, c.15, sa.26, Ankara 1991, s.103-139; Mustafa Öztürk, 16. Yüzyılda Kilis Urfa Adıyaman Çevresinde Cemaatler-Oymaklar, Ankara 2004. 14 A. Gül, Üzeyr Sanca ğı, s.11. 15 C. Orhonlu, Derbend Te şkilatı , s.66-67.

258

sa ğlanmasıydı. 16 Aşiretlerin iskân te şebbüsleri devlet a şiret çeki şmelerine sebep olacak ve bu da birçok problemi pe şi sıra getirecekti. A şiretler ço ğunlukla devletin kendileri için yerle şme alanı olarak gösterdi ği bölgeleri be ğenmemekle ve mümkün oldu ğu kadar kontrol altına girmek istemektedirler. Öte yandan aşiretler göçebe özelliklerinden dolayı yerle şik halkla da kar şı kar şıya gelmektedirler. Yaylak-kı şlak arasında ki gidi ş-geli şler sırasında köy ve şehirlerin ba ğ ve bahçe ve ekili arazilerine zarar vermekteydiler. 17 Aşiretlerin hayat tarzlarından dolayı, bu grupların e şkıyalı ğa te şebbüs etmeleri kolayla şmaktaydı. Zira bu sayede onların takip edilmeleri ve yakalanmaları hayli zordu. Di ğer bir hususta a şiretlerin fertleri arasında bu a şirete mensup olmanın verdi ği bir ba ğlılık duygusunun bulunmasıydı. Bu ait olma duygusu, bütün a şireti herhangi bir olay kar şısında adeta tek bir vücut haline getirmekteydi. Bu yüzden bir a şiretin e şkıyası, a şiretin içinde rahatlılıkla barına bilmekte, takipten kurtulabilmekte ve hatta çarpı şma anında bütün a şiretini yanına alabilmekteydi. Bunun için asayi ş meselesinde a şiretler ve a şiretlerin e şkıyalıkları önemli bir yer tutmaktaydı.18 Bölgede kuraklık, salgın hastalık ve deprem gibi tabî afetlerin oldu ğu dönemlerde, a şiretlerin geçim kayna ğı olan hayvanları telef olmakta ve ekonomik açıdan peri şan duruma dü şmekteydiler. Bu sıkıntılı dönemde a şiretler geçim kayna ğı olarak e şkiyalık yapmayı tercih etmekteydiler.19 Aşiretlerin yaylak ve sınır meselelerinden dolayı kendi aralarında ki çatı şmalar bölgede genel bir asayi şsizli ğe sebep olmaktaydı.20 Bu sebepten dolayı Antakya’dan Rakka’ya sürgüne gönderildikleri görülmektedir. 21

16 Yusuf Halaço ğlu, XVIII.Yüzyılda Osmanlı İmparatorlu ğu’nun İskân Siyaseti ve A şiretlerin Yerle ştirilmesi , Ankara 1991, s. Giri ş 1-9; Cengiz Orhonlu, Osmanlı İmparatorlu ğunda A şiretlerin İskânı, İstanbul 1987, s.280-281. 17 Y.Halaço ğlu, İskân Siyaseti ve A şiretlerin Yerle ştirilmesi, s.1-9. 18 Mustafa Öztürk, “XVIII. Yüzyılda Antakya ve Çevresinde E şkıyalık Olayları”, Belleten, c. LIV, sa.211 Aralık 1990, s.972. 19 Ça ğatay Uluçay, 18-19 Yüzyılda Saruhanda E şkıyalık ve Halk Hareketleri, İstanbul 1955, s.218-223; S.Yetkin, Egede E şkiyalar, s.4-5. 20 A. Ş.S 8 33/94, 37/99. 21 BOA. Cevdet Zaptiye nr. 385, BOA. Cevdet Dâhiliye nr. 8338, A. Ş.S 1 179/62.

259

Belirtilen bu sebeplerin yanı sıra, Antakya’ya gelip kı şlayan a şiret gruplarının resm-i otlak, kı şla-ı kebir vergilerini vermek istememeleri üzerine devletin bu grupları “şaki ” ilan etmesi a şiretlerin, e şkıyalı ğa tevessül etmelerine sebep olmu ştur. Bunun yanısıra Kilis, Üzeyr, Payas ve Haleb bölgelerinde eşkıyalık yapıp tefti şe u ğrayan aşiret grupları da bölgede fesada sebep olmaktaydılar. 22 XVIII. yüzyılda Antakya ve çevresinde e şkıyalık hareketlerine katılan ve isimleri tespit edilen a şiretler şunlardı; Reyhanlı 23 , Okçu İzzedünlü, Bekta şlı 24 , Özer Türkmenleri 25 , Levkan Ekradı 26 , Milli A şireti 27 , Karalu A şireti 28 , Pehlivanlı Aşireti 29 , Mendüllü 30 , Ri şvan 31 , Karagündüzlü, Akçakoyunlu, Tatar İlyaslı, Korase cemaatleri 32 Karadursunlu, Kurunlu Türkmenleri 33 , Karaçerisi cemaati 34 , Ben-i Nihad Ekradı, Bozlu 35 ve Barak A şireti.36 Reyhanlı a şireti; 1709 senesinde Antakya Kadısı ve di ğer yöneticilerine yazılan bir fermanda Reyhanlı Türkmen A şiretlerinin “hâl-î harâb” köylere yerle ştikleri, ancak bu Türkmen gruplarının bulundukları yerlerden kalkıp ba şka yerlere gittikleri bildirilmi ştir. Türkmen grubunun bölgede fesada sebep oldukları ve kendilerinden tahsîl edilmesi gereken vergileri de vermedikleri ifade edilmi ştir.

22 Bu a şiretlere örnek olarak, Kilis Sanca ğından Okçu İzzeddünlü Payas’tan Bekta şlu verebilebilir. 23 Bu a şiret Haleb’in hemen kuzeyinden ba şlayarak Bayır Da ğları ve Asi nehrini takip ederek, Kilis’in Çobanbey nahiyesi ile Cerablus hattının güneyindeki Elbeyli ihtiva eden geni ş bir alana yayılmı ş olan büyük Türkmen a şiretidir. Bu a şiretle ilgili belgeler için bkz. BOA. Cevdet Dâhiliye nr. 7622, 10965, BOA. Cevdet Zaptiye nr. 311, 312, BOA. Cevdet Maliye nr . 9867, A. Ş.S 1 190/66, 213/73, A. Ş.S 5 140/86, 247/162, A. Ş.S 6 15/14, A. Ş.S 7 295/171, A. Ş.S 8 51/35, A. Ş.S 9 29/16, 33/18, 74/43, 75/45. 24 A. Ş.S 5 53/32, 54/33, BOA. Cevdet Zaptiye nr. 1606, 1608. 25 A. Ş.S 8 134/95, 137/99. 26 A. Ş.S 1 179/62. 27 BOA. Cevdet Zaptiye nr. 385. 28 BOA. Cevdet Dâhiliye nr. 6446. 29 BOA. Cevdet Zaptiye nr. 4106, A. Ş.S 1 219/74. 30 A. Ş.S 9 29/16, 74/43,75/45. 31 A. Ş.S 5 53/32, 54/33. 32 A. Ş.S 1 219/74. 33 A. Ş.S 5 140/86, 183/105, 200/123, 212/135, 247/162. 34 A. Ş.S 5 72/44, 77/47. 35 A. Ş.S 3 114/89. 36 BOA. Cevdet Dâhiliye nr. 8338.

260

Bu Türkmen gruplarının tekrar eski yerlerine iskânı ve sebep oldukları fesadın önlenmesi emredilmi şse de engel olunmamı ştı.37 1753’de Haleb divanından Antakya Kadısı Mevlana Şeyh Mehmed Efendi’ye yazılan emirlerde, Reyhanlı A şireti’nin Kuseyr nahiyesinde köylerin ahalilernin mahsullerini talan ettikleri ve hayvanları sürüp götürdükleri, bu sebepten dolayı köylünün peri şan oldu ğu beyan edildikten sonra, bu eşkiyalı ğın önlenmesi emredilmi ştir.38 1754 senesine gelindi ğinde ise Reyhanlı a şiretinin e şkıyalık hareketlerinin daha yo ğun devam etti ği görülmektedir. Reyhanlı a şireti ile devlet arasında ki iskân meselesinden dolayı çeki şmeler e şkıyalı ğa dönü şmü ş olmalıdır. Bu a şiretin bölgede halkın zeytin bahçelerini talan etti ği ve durumun peri şan oldu ğu bildirilmektedir.39 Aynı günlerde Antakya Yeniçeri Kâtibi Serturnaî İbrahim Ağa’ya yazılan ba şka bir buydurduda Reyhanlı a şiretinin kı şlamak bahanesiyle Üzeyr, Selkim, Dergöz ve Oruç ovalarına geldikleri burada halka zulüm ettikleri ve şekavette bulundukları bildirilerek, Amik ovasında kı şlamaları ve bu a şiretin Cisr-i Cedid’den öteye geçirilmemeleri için durum a şiret boybeyine ve ihtiyarlarına tembih olunması istenmi ştir.40 1754’de Antakya kadısı, voyvodası, yeniçeri serdarı, ayan-ı vilayet, i ş erleri ve kur’a şeyhleri ve evkaf ba şları zabıtalarına yazılan emirlerde; Antakya da adaletin sa ğlanması, reaya’nın mal ve can güvenli ğinin temin edilmesi emir etmi şti. Reyhanlı a şiretine mensup e şkıya gruplarının liderlerinin ba şlarının kesilip İstanbula gönderilmesi ve ne zaman ortaya çıkarlarsa haklarından gelinmesi hususunda oldukça sert tedbirlere ba şvurulmak istenmi şsede, a şiretin

37 Bu Türkmen grubun tefti ş, huzur ve güvenin temin edilmesi için Deliba ş Şahin A ğa ile Gönüllü A ğa’sı Mehmed A ğa e şkıya üzerine ba şbu ğ olarak tayin edilmi şti. Ba şbu ğlara, eşkıya ya her nasıl olursa olsun cezalarının verilmesi tembih edilmi şti. Ancak bu tefti şi bahane ederek halka eziyet edilmemesi hususunda kendilerine tembihatta bulunulmu ştu . A. Ş.S 1 190/66 ; Haleb Divanından Antakya kadısına gönderilen di ğer bir emirlerde: “ Reyhanlı a şiretinin 600 ki şilik süvari grubu, Kilis’ten gelen ekrad grubuyla birle şerek Antakya’nın ileri gelenlerine suikast planları yapmı ş oldukları haber verilerek, e şkıyanın faaliyetlerini durdurmak için suvari, piyade-i tüfenk-i endaz neferleri toplanıp “nehr-i Asi” ve “Cisr-i Cedid” deki geçit bölgelerinin tutulması için yekvücut olup bu e şkıyanın üzerine varılması” emredilmi ştir . A. Ş.S 1 219/74, 232/77, 245/81 38 A. Ş.S 5 140/86, 183/105, 212/135, 247/162. 39 A. Ş.S 6 15/14. 40 A. Ş.S 6 33/31.

261

ayaklanması neticesinde a şirete mensup e şkıya liderleri idam edilememi ştir.41 Alınan tedbirler yeterli olmamı ş olmalı ki 1763’de Reyhanlı a şiretinin yaptı ğı eşkıyalı ğın önlenmesi, kar şı koyanların sert şekilde cezalandırılması hakkında bir buyrultu daha gönderilmi ştir.42 1764’de Reyhanlı a şiretinin sürgün edilmesine karar verilmi ştir. A şiret önceleri Haremeyn mukataasına ba ğlı iken, a şiret Rakka mukataasına dâhil edilerek Rakka’ya iskân ettirilmelerine karar verilmi ştir. A şiretin Rakka’ya iskân ettirilmesinden Haleb Valisi Mehmed Pa şa görevlendirilmi ştir.43 Ancak Reyhanlı Türkmenleri Rakka mukataasına gitmemek için direnmi şler ve Üzeyr tarafına gitmek istediklerini beyan etmi şlerdir. Üzeyr Beyi Memi ş Bey’e hitaben yazılan emirde bu a şiret gruplarının sanca ğa sokulmaması tembih edilmi ştir.44 1765’de Haleb Beylerbeyi Vezir Mehmed Pa şa bölgede sulh ve güvenli ği sa ğlamak için bir takım tedbirlere ba şvurmu ştur.45 Mehmed Pa şa’nın bütün gayretlerine ra ğmen tam bir ba şarı sa ğlanamamı ştır. Reyhanlı a şiretleri bu dönemde Haleb, Antakya arasında yaylak-kı şlak hayatlarını sürdürmeye devam etmi şlerdir. 1775’de Haleb divanından Antakya voyvodası Turnaî Fethullah A ğa’ya hitaben yazılan bir buyruldu’da; Antakya bölgesinde ikamet eden Reyhanlı a şireti mensuplarının kazada halkın mal ve hayvanatlarına hatta canlara kast ettikleri bildirildikten sonra, a şiretin üzerine bahar ayında tefti şe çıkılması emredilmiştir.46 1779 senesinde devlet Reyhanlı a şiretini Amik Ovasına yerle ştirmek için gerekli tertibatın alınmasını emretmi ştir. Bu emre istînaden Adana Valisi Vezir Ali Pa şa ve Bozok Mutasarrıfı Cabbarzâde Mustafa Bey görevlendirilmi ştir. 47

41 A. Ş.S 6 10/11, 12/12, 19/16, 24/20, 25/21, 35/33. 42 A. Ş.S 7 295/171. 43 A. Ş.S 8 51/35, BOA. Cevdet Zaptiye nr. 311, 312. 44 BOA. Cevdet Zaptiye nr. 311. 45 1765 senesinde Haleb Beylerbeyisi Mehmed Pa şa’nın mahiyetinde Payas’da, bölgenin ileri gelen Türkmen grubları ve hanedanlarıyla toplantı yapmı ştı. Toplantı da e şkıya ya kar şı birlikte hareket etme kararı alınmı ştı. Alınan kararları Bakras ve İskender’un Naibi Osman tarafından kaleme alınmı ştı . A. Ş.S 8 51/35. 46 A. Ş.S 9 74/43,75/45’ de Reyhanlı a şireti üzerine tefti şe çıkılması emr edilmi şti. Tefti ş için Yeniçeri Serdarı Turnacı Kasım A ğa ve ayanlar görevlendirilmi şti. Bu a şiretin nizama sokulması için 1100 adet süvari, 100 adet piyade olmak üzere toplam 1200 nefer yeniçeri askeri tertip edilmi şti. Bu a şiret üzerine yapılacak di ğer tefti şler ile ilgili belgeler için bkz. A. Ş.S 9 23/13, 29/16, 33/18, 74/44, 75/45. 47 BOA. Cevdet Dâhiliye nr. 7622, 10965.

262

Aşiretin Amik Ovasına iskân edilmesi kısmen ba şarıldıysa da, 1780 senesinde Reyhanlı a şiretinin bölgedeki fesadının devam eti ğine dair Antakya kadısı ve voyvodasına emirler gelmeye devam etmi ştir.48 XVIII. yüzyılın son çeyre ğinde Reyhanlı a şiretlerinin e şkıyalıklarından bahseden belgelerin çoklu ğuna bakılırsa a şiretin hala iskân ettirilemedi ği tam olarak kontrol altına alınamadı ğı anla şılmaktadır. 1816 senesinde Reyhanlı a şiretinin büyük ço ğunlu ğunun Amik ovasına 49 iskân ettirildi ği ve asayi şin temin edildi ği için devletin Haleb Valisi Seyyid Ahmed Pa şa’ya şükran duydu ğu görülmektedir. Bu a şiret 1865 senesine kadar devletin bütün çabalarına ra ğmen tamamen ıslah edilememi şti.50 Ancak 1865’te “Fırka-ı İslâhiye ” uygulaması ile bu aşiret yerle şik hayata tam geçmi ş ve bugünde Reyhanlı ilçesinin kurulmasına vesile olmu ştur. 51 Okçu İzzeddinli a şireti; Okçu İzzeddinli a şireti, aslen Kilis Kazasında ikamet etmekteydi. A şiret iskan oldukları kazadan kalkıp Antakya, Üzeyr, Adana, Kurdkula ğı, Payas ve Amik gibi birçok alana yayılıp ve göçmekteydiler. Yaylak ve kı şlak için gittikleri bu bölgelerde e şkıyalık hareketlerine dâhil olmaktaydırlar. Özellikle Kilis’te teftişe u ğradıkları zaman, Antakya Kazasına kaçıp e şkiyalık faaliyetlerine burada devam ettikleri görülmekteydi. 1733 senesinde bu a şiretle ilgili Antakya kadısı ve voyvodasına yazılan bir hükümde, aslen Kilis havalisinden olan Okçu İzzeddin a şireti ve bu a şirete ba ğlı cemaatlerin öteden beri şekavet yaparak, yol keserek fesada dâhil oldukları bildirilmi ştir. Aynı hükümle bu a şiretin tecavüzlerinin men edilmesi istenmekteydi.52 1736’da Okçu İzzeddinli ve ba ğlı cemaatinin a şiretlerinin Asi nehrini geçerek bölgede halkın mal ve hayvanlarını talan ettikleri bildirilmi ştir. Bölgede

48 BOA. Cevdet Maliye nr. 9867. 49 BOA. Cevdet Adliye nr. 6850. 50 Ahmed Cevdet Pa şa, Tezakir, s.117-267. 51 Ahmed Cevdet Pa şa, Maruzat, s.291; Yusuf Hallaço ğlu, “Fıkra-i İslâhiye ve Yapmı ş Oldu ğu İskân”, s.1-6; M. Fatih Sansar, “Tanzimat Döneminde A şiretlerin İskânı”, Türkler, c.13, Ankara 2002, s.916-918. 52 Vesikada belirtildi ği gibi, “ekrad taifesinin Kilis ve havalisine iskân edilmesi çabalarının ba şarısız olduğu aşiretin hac zamanında Sürre-i Hümayunu ve hacıları soymak için şakilik faaliyetlerinde bulunduklar” belirtilmi şti. BOA. Cevdet Zaptiye nr. 1569.

263

nizamın tesis edilmesi görevi de Adana Valisi Ali Pa şaya tevzî edilmi ştir.53 Ancak aşiretin e şkıyalık hareketlerinin, 1743’de şiddetlenerek devam etmi ştir.54 Bu tarihte Okçu İzzeddinli a şireti e şkıyası Kilis Voyvodası Battal A ğa kuvvetlerini bozarak Amik ovasına gelip burada hükümet kuvvetleriyle de çarpı şmı ştır.55 Bu durum ehl-i örf mensupları üzerinde olumsuz bir etki yapmı ş olmalı ki e şkıya takibinde olan Kilis voyvodasının yerine, tefti ş görevini alması Urfa Mütesellimine tevdî edildiysede bu görevi kabul etmekten kaçınmı ş, bunun üzerine Haleb mütessellimi bu görevi üstlenmi ştir.56 Aynı tarihli ba şka bir vesikada Antakya voyvodası Hüseyin A ğa’ya Haleb divanından yazılan buyruldu’da Haleb mütesellimi’nin e şkıya üzerine tefti şe çıktı ğını Kilis ekradının ıslahı için gerekli ihtimam gösterilmesi emredilmi ştir.57 Yine aynı tarihli bir vesikada, kaza görevlilerine yazılan bir hükümde: Antakya Kadısı Mevlana Seyyid Hüseyin Efendi’nin İstanbul’a gönderdi ği mektupda belirtti ği gibi; aslen Kilis e şrafından olan Okçu İzzeddinli a şiretinin Antakya yakınındaki “ embîya seyyidin ve cemaat-ı müslimi ” nin ikâmet etti ği Karamurdhanı etrafındaki mahalleleri bastıkları ve bu bölgede ikâmet eden halkın emval, erzak ve hayvanlarını talan ettikleri beyan edilmi ştir. Bunun üzerine a şiretler üzerine umumi tefti şe karar verilmi ştir.58 Bu tefti şin çok ba şarılı olmadı ğını bir yıl sonraki hadiselerden anlıyoruz. 1744’de Okçu İzzedddinli a şiretinin şekavetinin devam etti ği hatta; bazı köylerde yirmi, otuz ve kırkar ki şilik grupları kendilerine katarak fesatlı ğa devam ettikleri görülmektedir. 59 1749’da Okçu İzzeddinli a şiretinin bölgede ba şka a şiret gruplarıyla çarpı ştıkları ve talana devam ettikleri görülmektedir. Bölgedeki durumun

53 A. Ş.S 2 164/115, 254/184, 256/185, 257/185, 259/189, 269/193. 54 A. Ş.S 3 108/84. 55 BOA. Cevdet Zaptiye nr. 1560, A. Ş.S 3 102/78, 112/87, 113/87. 56 A. Ş.S 3 162/134, 181/157, 182/158. 57 A. Ş.S 3 163/135. 58 Umumi tefti ş görevi Adana Valisi Vezir Ahmed Pa şa’ya tevcih edilmi şti. Vali mahiyetinde bulunan Diyarbakır ve Erzurum vilayetinden olan askerleri alarak Payas, Antakya ve Kilis havalisinde “nizam-ı teftişe” çıkmı ştı. BOA. Haleb Ahkâm Defteri nr. 1 Belge 3 s.66. 59 BOA. Haleb Ahkâm Defteri nr. 1 Belge 2 s.114.

264

öğrenilmesi için Haleb’ten müba şir olarak Ebubekir A ğa görevlendirilmi ş ve 60 durumun tespitinden sonra yeni bir tefti şe karar verilmi ştir.61 1752’de Antakya voyvodası Ahmed A ğa’ya Haleb divanından yazılan bir buyruldu’da, Kilis’te Okçu İzzeddinli a şireti üzerine tefti ş yapıldı ğı bildirildikten sonra tefti şten kaçan bu a şirete mensup grupların Asi nehrini geçmelerine engel olunması emredilmi ştir. Yeterli miktarda tüfekli askerle gece-gündüz geçitleri beklemesi tembih edilmi ştir.62 Benzer mahiyette di ğer bir emirde, 1762’de Antakya Kazası yöneticelerine gönderilmi ştir. Emirde; Kilis tarafından gelen eşkıya gruplarına engel olunması için yol güzergâhları üzerindeki palangaların muhafazası ve yeterli miktarda yeniçeri yaya-süvari neferin tayin edilmesi istenmi ştir.63 Bekta şlı a şireti ; Aslen Adana tarafında ikamet etmekte olan bu a şiret Okçu İzzeddinli a şireti gibi benzer hareketlerde bulunmaktaydı. Bekta şlı veya Bekta şoğlu a şireti Rakka’ya iskân edilmi şse de iskân edildikleri yerlere gitmeyip Karamurthanı civarında konaklanmakta, yollardan gelip-geçen halka zulüm etmekteydiler. Bu a şiret İfraz-ı Zulkadriye halkından olan Karalar Ceridi ve Mir aşireti ile birle şerek, Adana, Kars-ı Zulkadriye (Kadirli), Sis (Kozan) Tarsus, Misis ve Yüre ğir civarında da eşkıyalıkta bulunmaktaydılar. Gelip-geçenleri ve hacıları soymaya ve hatta adam öldürmeye varan her türlü suçu i şledikleri gibi, Şam Valisi’nin çukadarınıda öldürmü şlerdi. Bunun üzerine e şkiyanın tefti şi için Mara ş Beylerbeyi Ri şvanzâde Süleyman Pa şa görevlendirilmi ş, onların Rakka’ya iskânları ve suçluların cezalandırılması istenmi ştir. Bu tefti şin e şkıyaları sindirmesi beklenirken, tam tersine Ri şvan a şiretinden Mandallu/Mendillü cemaatide, Bektaşlı cemaatiyle birle şerek Haleb eyaletindeki Amik, Harım, Derkus, Sagur ve Eriha nahiyelerinde bulunan vakıf ve miri köylerin ekinlerini ve ağaçlarını yakarak halkın mallarını gasp ve bazı kimseleri de öldürerek fesada kalkı şmı şlardır. Üstelik o çevrede görevli bulunan Mirahur-ı Sanî Hacı Mustafa Ağa’nın da yolunu kesmi şler ve e şkıyalar daha da ileri giderek Haleb’e dört saat mesafede bulunan Cebel-i Sem’an ve çevresindeki köy ve nahiyelerde 6000

60 A. Ş.S 4 159/87. 61 A. Ş.S 4 188/132, 251/162. 62 A. Ş.S 5 121/76. 63 A. Ş.S 7 190/114.

265

kuru şluk koyun ve davarı ya ğma etmi şlerdir. Haleb muhassıllı ğı tarafından kendilerine nasihatte bulunmak üzere gönderilen eski Haleb Serdarı Haseki Hacı Mustafa’ya hücum ederek, yanında bulunan 50 askerinin 30’unu öldürmü şler, geri kalanına da türlü i şkence yapmışlardı. Bu a şiretin Azaz ve Kilis taraflarına geçerek ya ğma hareketlerine devam etti ği anla şılmaktadır. Eşkıyaların yakalanması ve gerekli cezanın verilmesi için Mara ş Beylerbeyi’ne emirler yazıldı ğı gibi, 1753’de Sivas, Erzurum ve Diyarbakır taraflarına sızmalarını önlemek için tedbirler alınması amacıyla eyaletlerin beylerbeylerine emirler gönderilmi ştir.64 Aynı yılın Mayısında Bekta şlı ve Karalar Çerisi a şiretlerinin tenkili için Hassa Silah şörlarından Osman A ğa müba şir tayin edilmi ştir.65 Osman A ğa sıkı bir takibe giri şerek e şkıyaların eleba şlarını yakalamaya muvaffak olmu ştur. Bunların cezalarını vermek üzere iken, a şiretler arasında bir ayaklanma meydana gelmi ştir. Hükümet kuvvetlerine kar şı geni şleyen ayaklanma üzerine Antakya Voyvodası Mehmed A ğa’nın 1000 süvari ile “iki kona ğı bir ederek ” isyan mahalline gitmesi emrolunmu ştur.66 Ancak gelen kuvvetlerin yardımı ile ayaklanma bastırılabilmi şdir. Bekta şlı a şireti ile ilgili 1780’’de ki iki kayıttan bu Türkmen grubunun Karamurd hanı civarına iskân edildi ğini ö ğreniyoruz. Bu tarihDe a şiretin yirmibe ş-otuz ki şilik gruplar halinde bölgede e şkıyalık yaptıklarını ve halka zarar verdiklerini görmekteyiz. Bunların faaliyetlerini engellemek için Kilis Voyvodası Hacı Bey’in, Haleb’den alaca ğı askerlerle beraber bölgenin tefti şine çıkmasına karar verimi ştir. Hacı Bey ve askerlerinin masraflarının da Antakya Kazası halkı tarafından ödenmesine hükmedilmi ştir.67 Barak a şireti; Aslen Antep ve Menbiç havalisinden olan bu “Türkmen” grubu Antakya ve çevresinde e şkıyalık hareketlerinde bulunmu ştur. 1721’ de aşiret tefti şe tabi tutulmu ştur. A şiret Haleb, Antakya taraflarında sıkı ştırılınca Rakka eyaletinine, Rakka taraflarında sıkı ştırılınca da Haleb muhassıllı ğına tabi olduklarını ifade ederek, vergiden kurtulma yoluna gitmi şlerdir. Bu göç ve firar

64 A. Ş.S 5 53/32, 54/33. 65 A. Ş.S 5 72/44, 140/86. 66 A. Ş.S 5 83/50. 67 BOA. Cevdet Zaptiye nr. 1606, 1608.

266

hareketleri esnasında Antakya Kazasında fesat çıkartıp adam öldürmü şler ve fakir halka eziyetler etmi şlerdir. Bu durumun düzeltilmesi ve e şkıyanın tefti şi için, Haleb’ten Hacı Ali A ğa müba şir tayin edilmi ştir. 68 Ben-i Nihad Ekradı Bozlu; Bu a şiret aslen Kilis ekradındandır. A şiret, 1743’de Kilis zabıtı Baddal Seyyid Mehmed A ğa’nın üzerine saldırdı, sıkı ştırılınca da bulundukları mahalleden kaçarak Asi nehrini geçip Antakya ve Amik havalisine gelmi şlerdir. E şkıya grubu Amik, Hârim ve Kuseyr bölgelerinden birçok köyü talana katılmı şlardı. Zulümlerinden dolayı bölgede birçok ki şi, köyünü terk etmek zorunda kalmı şdır. Halkın tekrar eski yerlerine avdet etmeleri ve eşkıyanın tefti şi için Antakya Voyvodası Hasan A ğa görevlendirilmi ştir.69 Karalar Çerisi; A şiret bölgede di ğer gruplar ile ittifak edip her türlü fesada dâhil olmaktaydı. Kars-ı Zül Kadriye, Sarıcam, Tarsus, Üzeyr ve Payas Kazalarının halkına zulüm edip hacıların yollarını kesip talan etmekteydiler. Bu eşkıya grubunun tefti ş görevi Hassa Silahsörlerinden Osman A ğa’ya tevdi edilmi ştir.70 Bozlu ve Okçu cemaati; 1762’de Haleb divanından Antakya kadısı ve voyvodasına yazılan emirde, Okçu İzzeddinli a şirete ile birlikte hareket eden bu aşiretin harap olan köylere iskân edilmeleri ve fesada karı şmamaları istenmekteydi.71 Ancak bu a şiretlerin huzursuzlu ğunun devam etti ği görülmektedir. 72 Pehlivano ğlu a şireti; 1771’de bu a şirete ba ğlı bazı cemaatler kapusuz ve leventlerle birle şerek bölgede e şkıyalık yapıp, halkın ekinlerini yedirip “şer-i şerife” aykırı olarak re’aya’dan para talep etmekteydiler. Ayrıca tüccar kafilelerinin yollarını kesip, talan yaptıkları da görülmekteydi. Milli A şireti; Haleb evkafına ait olan Milli a şiretine ba ğlı cemaatler bulundukları yerlerden kalkıp Antakya’nın Kuseyr nahiyesine göç etmi şlerdir. Nahiye’ye ba ğlı köylerde halkın ba ğ ve bahçelerini talan edip, zulüm

68 BOA. Cevdet Dâhiliye nr. 8338. 69 A. Ş.S 3 114/89. 70 A. Ş.S 5 72/44, 77/47. 71 A. Ş.S 7 190/114. 72 A. Ş.S 8 147/107.

267

etmekteydiler. Milli a şiretinin reîsi Timur ve ona ba ğlı e şkıyaların tefti ş edilmesine karar verilmi ştir. Bu göreve Haleb Valisi Mustafa Pa şa tayin edilmi ştir.73 Karalı a şireti; Kurtkula ğı has reayası’ndan olan Karalı a şireti öteden beri eşkıyalık yapmaktaydı. 1786’de iskân edildikleri Kurtkula ğı mevkinden kalkıp Amik ovasına gelmi şlerdir. A şiretin tekrar eski yerlerini iskân etmeleri istemekteydi.74 Lekvan a şireti; Rakka muhassıllı ğına ba ğlıydı. 1709’da Antakya Kadısı ve voyvodası Ali A ğa’ya gönderilen emirde, Levkan efradının isyan halinde oldu ğu ve yerlerini terk ettikleri bildirilmi ştir. A şiret Antakya Kazasında ki Cisri-Cedid bölgesine gelip yerle şmi ştir. Lekvan a şiretinin reîsi Hasan A ğa ve Kethüdası Kele Bey 500 atlı efradıyla bölgede tefti ş yapıyoruz bahanesiyle halkın malına ve canına kast etmekteydiler. Emiride, e şkıyanın bir dakika bile kazada bekletilmeyip Rakka’ya gitmeleri için tenbihhatta bulunulması belirtildikten sonra, e ğer kar şı çıkarlarsa Haleb’den üzerlerine asker gönderilece ği ve aman verilmeyece ği tehdidinde bulunmu ştur.75 Devlet adamları kendi aralarındaki husumetten dolayı a şiret mensuplarıyla iş birli ği edip kendi hasımlarına suikast tertib etmekteydiler. 1762’de Antakya Kazasında ya şanan bir hadise bu tarz tertibe iyi bir örnekti. Hadise şöyle cereyan etmi ştir; Sabık Haleb Mollası Ahmed Efendi erkânıyla beraber Haleb’den İstanbul’a gitmek için yola çıkmı ştır. Amik ovası yakınında ki Harım menziline geldiğinde yetmi ş-seksen ki şilik kürd e şkıyasının taarruzuna u ğramı ştır. Bulundukları yer Amik nahiyesine bir buçuk saat mesafedeydi. Konakladıkları zaman baskına u ğrayan Molla Ahmed, baskından kurtulmu ş, ancak üç adamı ölmü ş ve malları talan edilmi şti. Antakya’ya geldi ğinde bu i şi kendisine husumeti olan Haleb Mütesellimi Mehmed A ğa’nın tertip etti ğini iddia etmi ştir.76 XVIII. yüzyıl boyunca bölgede isimleri belirlenemeyen sadece Türkmen ve Ekrad tabiri kullanılan birçok a şiret, cemaat ve taifelerinin eşkıyalık hareketlerinde bulundukları görülmektedir. Bu e şkıya grupları, Haleb, Rakka,

73 BOA. Cevdet Zaptiye nr. 385. 74 BOA. Cevdet Dâhiliye nr. 6446. 75 A. Ş.S 1 179/62. 76 BOA. Cevdet Zaptiye nr.1156.

268

Kilis, Adana, Üzeyr ve Payas bölgelerinde isyan edip tefti şe u ğradıklarında, Antakya Kazasına kaçıp ya kendi gruplarıyla veyahut ta kazada ki di ğer a şiretlerle ittifak yapıp e şkıyalık hareketlerinde bulunmu şlardır.77

4.1.1.2. Levend, Sekban ve Kapusuzların E şkıyalıkları

XVI. yüzyılın sonları ve XVII. yüzyılın ba şlarından itibaren, köy hayatında ortaya çıkan çe şitli sosyal-ekonomik düzensizliklerden dolayı, pek çok kimse çiftini-çubu ğunu terk etmek mecburiyetinde kalmı ştır. İş te bu kimselere devir itibariyle “Sarıca” “Levend E şkıyası” veya “Kapusuz” denilmi ştir. Daha çok tımar rejiminin bozulmasından sonra kapulu leventlerin, sayısı hayli artmı ştır, çünkü beylerbeyleri ve sancakbeyleri sava şa istenilen sayıda asker katabilmek veya bulundukları yerde kendi emniyetlerini sa ğlamak için levend barındırmaktaydılar. Kapu halkıda denilen kapulu levendleri sava şlar sona erdi ğinde, kendilerine fazla ihtiyaç hissedilmedi ğinden, serbest bırakılıyorlardı, serbest kalan bu askerler yerlerini yurtlarını terk ettiklerinden ve ziraattan de uzak kaldıklarından e şkıyalık yapmaya ba şlıyorlardı. Çiftçi çubu ğunu bozan re’aya’nın bu durumu, ayanlık pe şinde ko şanların iste ğini kolayla ştırıyor, mütegalibeden olan ayanlar ve di ğer bazı resmi görevliler bu leventleri hizmetine alıyorlardı.78 XVIII. yüzyılın ba şlarında “Levandat Makulesi” “Kapulu ve Kapusuz Levandat, Ba şıbo ş Levandat Makulesi ” olarak da adlandırılan levend zümresi mevcut kurulu düzeni bozmaya devam ediyorlardı. Levandat akçesi, bayram akçesi ve ba şkalarını almak için çe şitli bahanelerle halka eziyet etmekteydiler. Kapusuz levendlerin ço ğunlu ğunu devlet tarafından toplanan ve sava şların sonunda izin verilen “Miri Levendler” olu şturuyordu. Bu gruplar askerli ği öğrenmi ş, harp ve darb görmü ş insanlardı. Sava ş bittikten sonra i şsiz, güçsüz

77 A. Ş.S 2 108/78’de bu a şiretin Kilis’ten kaçıp Antakya’ya geldi ği belirtilmi şti . A. Ş.S 3 4/1’ de ise bu e şkıya grubunun Haleb’ten kaçarak Antakya havalisine gelen ekrad taifesi oldu ğu anla şılmaktadır. A. Ş.S 7 57/32, 58/33, 60/35, 63/36, 100/58, 105/60 belgelerde Adana ve Payas bölgesinden Antakya’ya Türkmen gruplarının geldi ği belirtilmekteydi. Haleb bölgesinden gelen Türkmen grupları için ayrıca bkz. A. Ş.S 7 21/8, BOA. Cevdet Nafia nr. 1566. Payas ve Kurdkula ğı menzilinde isyan edip ve Üzeyr Sancakbeyi Seyyid Halil Pa şa’nın tefti şine uğrayan a şiret grupları hakkında bkz. A. Ş.S 8 20/10 78 Mustafa Akda ğ, Celali İsyanları, s.69; Y. Özkaya, Ayanlık, s.80-85; Mücteba İlgürel, “Celali İsyanları”, DİA, c.7, İstanbul 1993, s.252-256.

269

kalıyorlardı. Bu şartlar altında e şkıyalık yapmaktan ba şka da çok şansları kalmıyordu.79 Bu yüzyılda Anadolu’nun büyük bölümünde ortaya çıkan levend ve kapusuz e şkıya grupları Antakya’da da görülmekteydi. 1718 senesinde bütün kadılıklara gönderilen bir fermanda levend, sekban gibi grupların sekban bayrakları açarak kasaba ve köy köy gezip halka zulüm ettikleri belirtilmi ştir. Bu gruplardan sefere i ştirak edenlerin “sancak-ı şerifi ” bırakıp kaçarak bulundukları yerlerde e şkıyalık yaptıkları bildirildikten sonra şakilerin nerede bulunursa izale edilmesi emr edilmi ştir. 80 1736 senesinde Haleb divanından Antakya voyvodası ve di ğer görevlilere yazılan bir emirde; Antakya Kazasında kapusuz taifesinden bazı grupların e şkıya tefti şine çıktık diye köy köy gezip halktan para ve mal topladıkları bildirilmi ştir. Kapuzsuzların yaptıkları bu i şlerin şer’i şerife aykırı oldu ğu vurgulanıp bu i şi yapanlara engel olunması emredilmi ştir.81 Aynı tarihli ba şka bir belgede, Antakya’da ba şıbo ş ve kapusuzların, serseri gezip vakitli vakitsiz halkdan konak akçesi talep etkileri görülmü ştür.82 1752’de Anadolu’nun sa ğ kolu üzerindeki kadılara yazılan bir fermanda, hacıların geçtikleri yollarda güvenli ğin temin edilip, rehâvet gösterilmemesi emredildikten sonra, serseri gezmekte olan levend e şkıyalarının da nerede bulunursa katledilmeleri ve mallarının da ganimet olarak askere verilmesi tembih edilmi ştir.83 Alınan bütün tedbirlere ra ğmen, ba şıbo ş leventlerin şekavetlerinin devam etti ği görülmektedir. 1753’de Haleb mütesellimine yazılan bir emirde, ba şıbo ş leventlerin yaptıkları e şkıyalıkların önlenmesi, yakalananlara gereken cezanın verilmesi, kesilen ba şların İstanbul’a gönderilmesi ve her ne suretle olursa olsun huzur ve güvenin sa ğlanması istenmekteydi.84 Sert tedbirlere ra ğmen aynı senenin sonunda Antakya Kazasından geçen hacılara ba şıbo ş levend makulesi’nin

79 Fernand Braudel, Akdeniz ve Akdeniz Dünyası (çev. M.Ali, Kılıçbay) , c.1, İstanbul 1989, s.217-218. 80 BOA. Cevdet Askeri nr. 2683. 81 A. Ş.S 2 291/206. 82 A. Ş.S 2 282/200, 291/206. 83 BOA. Cevdet Zaptiye nr. 3858. 84 A. Ş.S 5 65/38.

270

saldırdı ğı görülmektedir. Bunun üzerine hacı kâfilerini korumak için Kurdkula ğı, menziline kadar Deliba ş ve Gönülliyan A ğası’nın kafileye refakat etmesi istenmi ştir.85 Bazı görevlilerin asayi ş konusunda gerekli hassasiyeti göstermedikleri, bunun da e şkıya’ya cesaret verdi ği görülmü ş olmalı ki, bu konuda Antakya’da ki idareciler uyarılmı ştı.86 Bu uyarılara ra ğmen kapusuz levendlerin çe şitli yollarla halka zarar verdikleri, çapul ve ya ğmaya devam ettikleri görülmektedir. 87 1765’de ki bir hüccet’de; 20 ki şiden fazla sekban e şkıyasının, geceleyin Serturnaî İbrahim A ğa’nın evini basarak onunla birlikte birkaç ki şiyi de tüfekle öldürüp ve bazı ki şileri de yaralayarak evde bulunan hazine odasının kapısını kırarak odada bulunan silah, e şya ve paraları çaldıkları bildirilmi ştir. Bu baskının şehirde umumi bir asayi şsizli ğe sebep oldu ğu anla şılmaktadır.88 Aynı tarihte Anadolu da levendlerin yaptıkları serke şlik ve çapuldan dolayı İstanbul’a birçok şikâyet gitti ği (Haziranın ortaları 1765 tarihinde) Anadolu’nun sa ğ kolu üzerinde ki kadılıklara gönderilen bir fermandan anla şılmaktadır. 89 1771’e ait bir belge de ise; Haleb ve Antakya havalisinde Yeni İl ve Pehlivanlı a şiretlerine ba ğlı cemaatlerin kapusuz leventler’le ittifak yapıp fesat çıkardıkları, bunların fesatlarından dolayı yolların güvenli ğinin kalmadı ğı belirtilmi ştir.90 Sava şların hala devam etti ği 1774’de ise Haleb ve Adana çevresinde e şkıyalık olayları bir hayli artmı ş olmalı ki, bu tarihte konu ile ilgili sık sık emirler yayınlanmı ştır.91 Bölgenin durumu Adana Valisi Süleyman Pa şa’ya yazılan bir hükümde de açıkça görülmektedir. 1774’de ki hükümde, Kurtkula ğı ve Payas çevresinde bazı “erbab-ı e şkıya ” ve “kapusuz tarifeleri” hacı ve tüccarların yollarını kestiklerinden dolayı yolların güvenli ğinin kalmadı ğı bildirilmi ş, bundan dolayıda

85 A. Ş.S 5 120/75, 121/76, 127/79, 132/82. 86 A. Ş.S 6 7/8. 87 A. Ş.S 7 20/8, 24/10, 35/15, 37/16, 294/164. 88 A. Ş.S 8 112/83. 89 Kapusuz leventlerin otuz-kırk ki şilik gruplar halinde toplanıp etrafa saldırdıkları gasp ve katl i şlerine katıldıkları bildirilmekteydi. Birbirleriyle sınırı olan valilerin haberle şip ittifak etmeleri, yakalanan e şkıyanın hapis ve katl edilmesi emredilmi şti. A. Ş.S 8 79/54. 90 BOA. Cevdet Zaptiye nr. 4106. 91 A. Ş.S 9 20/12, 27/15, 35/19, 124/78, 171/108.

271

hacı ve tüccar kafilelerinin Adana sahilinden İskenderun ve Suveydiye limanına deniz yoluyla seyahat ettikleri belirtilmi ştir.92 Devlet, 1776’da Anadolu’yu kasıp-kavuran levend ve kapusuzların tamamen ortadan kaldırılması yolunda önemli bir karar almı ş ve bunu da fermanla 93 bütün imparatorlu ğa duyurmu ştur. Fermanda; alı şıla geldiği üzeri halkın rahatının ve asayişinin sa ğlanması için e şkıya tefti şinin zarurî oldu ğu belirtilmekte, bu arada kapusuz levendlerin ve haramzâdelerin Anadolu’daki eyalet ve sancaklarda e şkıyalık yaptıkları, kapılarından aldıkları ulufeye kanaat etmeyerek yol kestikleri, adam öldürdükleri ve daha ba şka e şkıyalık hareketlerinde bulundukları vurgulanmaktaydı. A şiretlerin ödemekle mükellef oldukları vergileri vermedikleri gibi, kapusuz leved ve sekbanlarla ittifak edip, eşkıyalık yaptıkları belirtilmi ştir. Kapusuz levendlerin pa şa ve ümera kapısına yerle şip, ba şağa, bölükba şı adını alarak usullü-usulsüz hareketlerde bulundukları vurgulanmı ştır. Bu haramzâdelerin nerede bulunursa ba şlarının kesilmesi ve fırsat verilmemesi tembih edilmi ştir.

4.1.1.3. Bireysel Eşkıyalık Hareketleri

Toplumun sosyal- iktisadî yapısının bozulması, devlet otoritesinin zafiyete uğraması ve yönetici zümrenin halk üzerindeki kötü yönetimi 94 gibi sebepler bireysel e şkıyalık hareketlerinin çıkmasına sebeb olmu ştur. Toplumunda ferdi e şkıyalık hareketlerine katılanlar olmu ştur. Bu tür eşkıyalık hareketine dâhil olanların men şeîlerini tespit edebilmekteyiz. Bunlar, ayan, menzilci, kale dizdarı, yeniçeri oca ğı mensupları, köy şeyhleri, gönüllü ve divanegan gibi askeri sınıfa dâhil olanların yanı sıra, kö şker, neccar, eskici, cullah, semerci ve kasap gibi esnaf grubundan olanlar ve hiçbir özelli ği olmayan Müslim veya Gayr-i Müslim kimselerden olu şmaktaydı. 95

92 BOA. Cevdet Zaptiye nr. 2948. 93 A. Ş.S 9 74/43. 94 D. Gün, XVIII. Yüzyılda Antakya, s.61-70. 95 A. Ş.S 1 211/72, 232/78, A. Ş.S 7 303/168, 304/168, A. Ş.S 8 119/86, 139/101, 140/102, A. Ş.S 9 30/17, 31/17, A. Ş.S 20 121/66, 144/79, 164/87, BOA. Cevdet Dâhiliye nr. 4968, 5521, BOA. Cevdet Adliye nr. 31382, BOA. Cevdet Maliye nr. 26174.

272

Bu tip e şkıyalıkların belli bir hedefi olmayıp, daha ziyade yağma, yol kesme, adam öldürme gibi hareketlerde bulunmaktaydılar. Bazen birkaç eşkıya reîsi birle şerek daha büyük tehlike olu şturabilmekteydiler. Vesikalardan anla şıldı ğı kadarıyla, e şkıyalık hareketleri bahar aylarıyla beraber ba şlar, Ekim-Kasım aylarının sonuna kadar devam ederdi. Bu süreç içerisinde e şkıyalar şehir, kasaba ve köylerde yardımcı, haberci ve yatakcılardan yardım alır, esnaf grupları hatta bölge idarecileri ile i şbirli ği yaparlardı. Bölge de büyük ayan ve ileri gelen ailelerle e şkıya liderleri arasında bir takım menfaat ili şkilerinin oldu ğu bilinmektedir. Kırsal alanda ise çoban ve köylü ile ili şkileri oldu ğu muhakkaktır. Genel anlamda e şkıyaların yiyecek, içecek, ilaç, uzun kı şlarda barınma, silah, çaldıklarını pazarlama, satma ve para kazanma gibi iyi bir ileti şim ağına sahip olmaları gerekmekteydi. Bu gruba giren e şkıyaların mecbur kalmadıkça devletin kuvvetleri ile çarpı şmaktan kaçındıkları görülmektedir. Genellikle savunmasız halka ve yolculara saldıran bu grup e şkıyalar, saklandıkları yerlerdeki halka kar şı saldırıda bulunmayı pek tercih etmemi şlerdir. Bu tarz e şkıyalık hareketleriyle ilgili vesikalarda hayli bilgi bulunmaktadır. Konuyu izah etmek için bu tarz belgelerden örneklemler alındı. Örne ğin, 1709 senesinde Avrat Adası Kalası Dizdarı Dervi ş Mehmed ve maiyetindeki İsmail, Ahmed, Eyyüb ve Mehmed adlı ki şilerin devrin namlı eşkyaları arasında oldukları görülür. Dervi ş Mehmed ve taifesi Antakya merkezindeki bazı ayanların hanelerini basıp, mal ve e şyalarını çalmı şlardır. Yapılan takip sonucunda taifeden Ahmet ve Dervi ş Mehmed yakalanıp Avrad kalasında bir dönem “kalebend” edilip nefs terbiyesinden sonra serbest bırakılmı şlardır.96 Aynı tarihli bir buyruldu da ise; Antakya’da Bozlundad adlı eşkıya ve avaneleri “asker oca ğındanız deyip” halktan zorla para ve mal alıp, esnafı haraca ba ğladıkları bildirilmi ş,. bu fesada karı şanların eleba şlarının yakalanması istenmi ştir.97 1709’da Süveydiye nahiyesi Abdi mezrası sâkinlerinden olup tarlalarında çalı şan Mehmed, e şi Leyla, babası Mahmud ve karde şi Halil, ak şam üzeri Davud

96 A. Ş.S 1 243/82. 97 A. Ş.S 1 211/72.

273

ve Halil’in reisli ğinde dokuz nefer e şkıya grubunun saldırısına u ğramı şlardır. Eşkıyalar Mehmed’in babası Mahmud’u kılıç darbesi ile öldürmü ş, Mehmed, Leyla ve Halil’i de yaralanmı şlardır. Mehmed yaralı olarak geldi ği Antakya mahkemesine durumu bildirmi ş, bunun üzerine müba şir tayin edilip, durum araştırılmı ş ve tayın edilen keşif heyeti durumu do ğrulamı ştır.98 1723’de Antakya Kadısı’nın İstanbul’a arızasında; Antakya’nın ileri gelen eşkıya gruplarından olan İsmail, Kâtipoğlu Süleyman ve yüz civarında ki yaya- süvari avaneleri ile mahkemeyi bastıklarını bildirmi ştir. Kadı mührünün gasp edilip, eşkıya liderleri yazmı ş oldukları arz ve tahrirleri mühürleyip gitmi şlerdi. Yapılan tahkikat sonucundan İsmail ve Katipo ğlu yakalanarak Adana’da kalebend cezasına çarptırılmı şlardır.99 1724’de Antakya’da ikâmet eden Seyyid Ebubekir kendi etrafına topladı ğı otuz kadar avenesiyle kasaba ve köylerde e şkıyalık yapmaktaydı. Üzerlerine asker gönderildi ğinde de Haleb ve Şam taraflarına kaçmı şlardır. Bu e şkıyaların eleba şlarının yakalanıp, Limmi adasına sürgün ve kalebend edilmesi karara ba ğlanmı ştır.100 1736’ Şam’dan İstanbul’a ticaret yapmak için kervan ko şan tüccar Şamlı Receb, Antakya Kazasına tabi Sarımiye köyünde gecelemi ştir. Konakladı ğı sırada tanımadı ğı dört ki şi üzerine çöküp öldürmek istemi şlerdir. Tüccar kendisini bu saldıran kurtarıp, Antakya Kadısına şikâyette bulunarak, malları, beygir ve 300 kuru şu’nun gasp edildi ğini belirtip bu i şi yapanların yakalanması için bir müba şir tayin edilmesi talep etmi ştir.101 1743’de ba şka bir hadisede ise Cami-i Kebir Mahallesi sâkinlerinden Yahya, mahkemeye gelerek babası Hacı Veli’yi, Bakras köyü sâkinlerinden olup ve eşkıyalık yapan Yılano ğlu Deli Mustafa, Kılbo ğaz Ali, Elifo ğlu, Sarı Mustafa ve Kara Abdullah adlı ki şiler tarafından tüfenkle vurularak katl edildi ğini ve babasının yanında bulunan malların gasp edildi ğini söyleyip şikâyette

98 A. Ş.S 1 160/56. 99 BOA. Cevdet Adliye nr. 5709. 100 BOA. Cevdet Zaptiye nr. 1126. 101 A. Ş.S 2 211/169.

274

bulunmu ştur. Meselenin ara ştırılması için Voyvoda Hacı Hüseyin A ğa tarafından Abdulnafi mübaşir tayin edilmi ştir.102 1747’de Haleb divanından Antakya kadısı, voyvodası ve gebran ba şısına yazılan bir emirde; Antakya sakinlerinde olan Hacı Süleyman ve gebran taîfesinden Cerco ş adlı e şkıyaların yanlarına topladıkları avaneleriyle ile birlikte yol kesip tüccarların gasp ettiklerini bildirildikten sonra, bu eşkıyaların yakalanıp cezalandırılmaları istenilmekteydi.103 Aynı tarihte ba şka bir hadise de Antakya Kazasına tabî Türkmen mezrasında meydana gelmi ştir. Karısı ile birlikte tarlada çalışan Mehmed katl edilmi ş ve karısının ırzına geçilmi şti. Yapılan tefti ş neticesinde bu i şi yapanların Hacı Ali o ğlu Halil, Mustafa o ğlu Ali, Süleyman ile Hasan o ğlu Abdullah adlı e şkıyalar oldu ğu anla şılmı ştır.104 Antakya’da oturmakta olan Musli Be şe adlı şâki ise, 1753’de şehir halkına çe şitli vesilelerle zulüm etmekteydi. Hatta bu şaki ha şha ş alım-satımı ile de uğra şmaktaydı. Şehirde ikâmet eden Şerif Ahmed adlı bir ki şiye saldırıp onu mahkeme kapısına kadar kovalama cesaretini de göstermi ştir. Musli Be şe’nin yakalanıp Haleb kalesine kalebend edilmesi için Haleb divanından Antakya kadısı ve yeniçeri serdarına tezkere gönderilmi ştir.105 1762’de Antakya’da sakin olan Turnacıba şı İbrahim Haleb’de bulundu ğu bir sırada evi Da’bulo ğlu Mustafa ve o ğlu Ömer’in reîsli ğinde be ş on ki şiden oluşan e şkıya grubu tarafından basılmı ş, saldırganlar evde bulunan İbrahim’in üzerine saldırarak çe şitli hakaretlerde bulunmu şlardır. Da’bulo ğlu avenelerinin yakalanıp “ıslah-ı nefes” oluncaya kadar Birecik Kalesine haps edilmesi için karar verilmi ştir.106 Aynı tarihte, Haleb divanından Antakya kadısı ve voyvodasına yazılan di ğer bir buyruldu da ise; Arsuz, Antakya ve İskenderun Kazaları’nın ileri gelen e şrafı İstanbul’a şikâyette bulunmu şlardır. Şikâyette; Payas sâkinlerinden Veysi o ğlu Musa, Karamurd menzili muhafızı Memi ş A ğa ve halktan Molla Hasan ile birlikte ikiyüz-üçyüz süvari ve piyade ile etrafta şakilik yapıp yol kestikleri ve Arsuz nahiyesini bastıklarını ifade etmi şlerdir. Bu e şkıyalar

102 A. Ş.S 3 78/44. 103 A. Ş.S 4 202/144. 104 BOA. Cevdet Adliye nr. 6240. 105 A. Ş.S 5 78/47. 106 A. Ş.S 7 230/142, 231/142.

275

Arsuz nahiyesinde geceleyip ve mütecaviz davranıp altmı şiki ki şiyi gasp edip halkı peri şan etmi şlerdir. E şkıyaların tefti şi için Adana valisi görevlendirilmi ş ve Antakya voyvodası ve serdarının Adana valisinin nahiyesine katılması emredilmi ştir.107 Bölgenin ileri gelen e şkıya liderlerinden birisi de Sarımo ğlu Süleyman idi. Sarımo ğlu Süleyman kendi halinde olmayıp, birkaç sefer yakalanıp kalebend edilmi ş ise de kaçmı ştır. Bu e şkıyaların en kısa zaman da yakalanması Haleb kalesinde haps edilmesi için, 1766’da Antakya kadısı ve voyvodasına Haleb divanından buyruldu yazılmı ştır.108 1771’de bölgenin namlı e şkıyalardan birisi olan Hacı Ali o ğlu Sado idi. Bu eşkıya mahiyetindeki onbe ş-yirmi nefer avenesiyle Çom ve Cidaliye köylerini basıp köylerden iki ki şi öldürmü ş ve halkın hayvanlarını sürüp götürmü ştür.109 Aynı yıl içinde Sado, köylünün ihbarıyla gayretli Serturnaî Fethullah A ğa tarafından yakalanarak öldürülmü ştür.110 1775’li yıllarda seferlerin devam etmesinden dolayı e şkıyalık hareketlerinde bir artı ş görüldü ğü, resmî belgelerle de teyit edilmektedir. Gelen emirlerde e şkıyaların isimlerinin tespit edilerek bildirilmesi, sıkı takibat altına alınmaları ve yakalanıp cezalandırılmaları tembih edilmi ştir.111 1802’de Antakya kadısına ve di ğer yöneticilere hitaben gönderilmi ş olan tezkereden; Rüstem Ali’nin ba şkanlı ğında büyük bir e şkıya grubunun oldu ğu anla şılmaktadır. Belgede, Rüstem Ali maiyeti ile beraber Antakya, Cisr-i Şugur ve Kuseyr taraflarında isyan etti ği belirtilmektedir. Rüstem Ali’nin yakanlaması ve yanındakilerin tefti şi için Haleb valisi tarafından Haleb muhassılı ğı ve Haleb valisinin kaymakamı olan Mîr Mehmed A ğa takibe ba şlamı ştır.112 Bu tefti ş sırasında Antakya’dan erzak talep etmi ştir.113 Rüstem Ali, Antakya’da Şeyh Ahmed, Şeyh Mustafa, Ahmed, Hüd ve Mustafa gibi ki şilerle birlikte hareket

107 A. Ş.S 7 179/100, 180/101. 108 A. Ş.S 8 95/71. 109 A. Ş.S 9 35/19, 36/20, 37/20, 38/20. 110 A. Ş.S 9 39/21. 111 A. Ş.S 9 20/12, 27/15, 35/19, 36/20, 37/20,38/20, 39/20, 53/30, 59/33. 112 A. Ş.S 10 71/65, 138/127. 113 A. Ş.S 10 109/102.

276

edip, nice canlara kıydıkları belirtilmi şti. Özellikle şehrin e şrafından Rüstemzâde Kasım’ın öldürülmesi sebebiyle bu e şkıyaların ve yatakçıların yakalanması istenmekteydi. Rüstem Ali kendisinin yakalanması için Haleb’den gelen kuvvetler kar şısında tutunamayarak kaçmı ş, bu suretle bölgede emniyet ve asayi şin temini sa ğlanabilmi ştir. Bu isyan yüzünden evlerini ve topraklarını terk edip, perakende olan Dergöz ve Şugur ahalisinin tekrar topraklarına dönmeleri için ça ğrı yapılmı ştır.114 Rüstem Ali’nin çıkarmı ş oldu ğu isyanın bastırılması için menzilciye 10000 kuru ş ödenmi ş, e şkıyanın ele geçirilmesi için toplanan askerlere de 30000 kuru ş masraf edilmi şti. Rüstem Ali’nin tefti şi için yapılan masrafları ise 41,485 kuru ş olup, Antakya merkezine 14,485 kuru ş, köylere ise 27000 kuru ş dü şmü ştür.115 XVIII. yüzyıl boyunca, ferdî e şkıyalık olaylarında adam öldürme, yaralama, kız ve kadın kaldırma, mal ya ğma etme, çalma vb birçok hadise şeklinde görülmü ştür. Antakya Kazasında görülen hadiseler her zaman her yerde meydana gelebilecek türden hadiseler idi. Bu dönemde Antakya Kazasında ferdi e şkıyalıkta hareketlerinde bulunan ve bulundu ğu dönemde ileri çıkan e şkıyaların isimleri ise şöyledir: Hacı Celaleddin, Uzuncao ğlu Osman, Kara Ali, Semercio ğlu Halil, Topçuo ğlu Ahmed, 116 Okçu Hüseyin 117 , Kılbo ğaz Ali, Elifo ğlu Sarı Mahmud, Yılano ğlu Deli Mustafa, Halilo ğlu Mehmed, Kara Abdullah, Köro ğlan Seydi, 118 Sürmeli Mustafa, Türkmeno ğlu Ahmed, Çeti şoğlu İbrahim, 119 Şeyh Celil o ğlu Abdi, Deli Mustafa, 120 Deli Ali 121 Resulo ğlu Halil, Şeyh Ali, Cebecio ğlu Deli Mehmed, İnciko ğlu, Müftio ğlu 122 , Abdalo ğlu Mustafa, Deli Hamza, Deli Ömer,

114 A. Ş.S 10 111/103, 112/104. 115 A. Ş.S 10 117/108, 218/195. 116 A. Ş.S 1 1/1,117/44, 211/72, 218/74, 232/78, 234/78. 117 A. Ş.S 2 138/104. 118 A. Ş.S 3 4/2,17/7, 38/20, 78/44. 119 A. Ş.S 4 201/143, 205/145. 120 BOA. Cevdet Zaptiye nr. 384. 121 BOA. Haleb Ahkâm Defteri nr. 2 Belge 1 s.219. 122 A. Ş.S 5 129/81,139/85.

277

Hızıro ğlu Ömer 123 , Turnacıba şı Şerafeddin, 124 Fetullah A ğa 125 , Veyselo ğlu Musa 126 , Ali Fellah Abdo, Aşıro ğlu ve Hacı Ali o ğlu Sado gibi. 127

4.1.1.4. Aileler Arasındaki Anla şmazlıklar

Bölgedeki e şkıyalı ğın kaynaklarından bir di ğerini de, aileler arasında meydana gelen dü şmanlıklar olu şturmakytadı. Bu dönemde “geni ş aile” tipi görüldü ğünden ailenin herhangi bir ferdine yapılmı ş bir hareket, bütün aileye yapılmı ş olarak kabul ediliyordu. Onun için aileler arasında meydana gelen bir olay kısa bir sürede büyüyor ve her iki tarafın fertleri hemen bir araya gelerek ya kar şı taraftan intikam almak veya kendilerini korumak için te şkilatlanıp silahlanıyorlardı. Bu ailelerin özelli ği ise, şehrin yönetiminde bulunmaları veya yönetenler üzerinde söz sahibi olmalarıydı. XVII-XVIII. yüzyıllarda devletin ta şra yönetiminde güç kaybetmesi bölgedeki büyük ailelerin güçlenmesine sebeb olmu ştu. Dönemin politik, sosyal ve co ğrafî şartları bu ailelerin durumlarını belirlemekteydi. Derebeyi olarak adlandırılan bu aileler men şeî itibariyle a şiretlere mensubtular. Güçlerini ya şadıkları bölgeden almaktaydılar. Devlet ihtiyaç duydu ğunda bu ailelerden asker tedarik etmenin yanı sıra vergilerin toplanması ve toplumsal düzenin devam ettirilmesi için yardım almaktaydı. 128 Mahalli yönetimin güçsüzlü ğü, olaylara hâkim olamaması huzursuzlu ğun artmasına zemin hazırlıyordu. Böylece bu büyük aileler zamanla yük olmaya ba şlayan taraftarlarının geçimlerini sa ğlamak ve daha kolay kazanmak amacıyla aynı zamanda, güçlerinden verdi ği asilikle e şkıyalı ğa e ğilim gösteriyorlardı. Mesela 1762 yılında Payas Dizdarı Beyoğlu Osman’ın öldürülmesi Payaslı Küçük Ali 129 ve Çobano ğlu ile Belenli Deli Hasan arasında dü şmanlı ğın

123 A. Ş.S 7 224/139, 230/142, 231/142, 249/152. 124 A. Ş.S 7 303/168, 304/168. 125 BOA. Cevdet Adliye nr. 31382, BOA. Cevdet Dâhiliye nr. 5521, BOA. Cevdet Maliye nr. 19279, 26174, 31382 . 126 A. Ş.S 8 135/97. 127 A. Ş.S 9 32/17, 35/19, 36/20,3 7/20, 38/20, 39/21. 128 Gould G.Andrew, “Lords or Bandit? The Derebeys of Cilicia”, IJMES . 7 (1976), s.485-486. 129 Mahmut Şakiro ğlu, “Çukurova Tarihinden Sayfalar 1. Payas Ayanı Küçük Ali O ğulları”, DTCF. Tarih Ara ştırmaları Dergisi, c.15, sa. 26, Ankara 1991, s.103-139.

278

ba şlamasına sebep olmu ştur. Her iki ailenin taraftarları kısa zamanda toplanarak, zaman zaman birbirleriyle çatı ştıkları gibi Antakya-Adana yolunda gelip geçen resmi ve sivil ki şilerin yollarını kesip ya ğma etmeye ve adam öldürmeye ba şlamı şlardır. Bu karga şa yüzünden 1762’de Adana-Antakya yolu kapanmı ştır. Bu durumun ortadan kaldırılması yolun gece-gündüz açık tutulmasının sa ğlanması, suçlulara gereken cezanın verilmesi, bunun için gerekirse Adana valisi ile ortaklaşa hareket edilmesi hususunda, Haleb mütesellimlerine ferman gönderilmi ştir.130 Aynı yılın Aralık ayında bölgede bulunan Silahtar Hasan A ğa’ya gönderilen buyrulduda; Belen ve Payas taraflarındaki şekavetin önlenmesi ve yol güvenli ğinin sa ğlanması istenmi ştir. Meselenin görü şülüp nasıl bir yol takip edilece ğini belirlemek için Antakya ayanından Şekerzâde Ahmed Efendi, Hacı İbrahim Efendi, Serturnaî İbrahim A ğa, Kâtipzâde Hacı Mehmed Efendi, Hüseyin Ağa ve Şerafeddin A ğalar Haleb’e davet edilmi ştir.131 Bölgedeki e şkıyalar i şi o derece ileri götürmü şlerdir ki kur şun ve mühimmat dâhi imal etmeye ba şlamı şlardı. Bunların tefti şi yazılan bir ba şka buyruldu ile Antakya voyvodasından istenmi ştir.132 Haleb Beylerbeyi Vezir Mehmed Pa şa’nın gayretleri ile 1765’de bölgenin ileri gelenleri bir araya getirilmi ştir. Aralarındaki husumete son verilip, bir takım kararlar alınmı ştır. Bu kararlar şühûd’ül-hal’de de 133 kayıtlı olan bölgenin ileri gelenleri huzurunda yeminle teminat altına alınmı ştır. Alınan kararlarda; eşkıya’ya yardım ve yataklık yapmayacaklarına, e şkıyayı bulundukları kazalara sokmayacakları, e ğer içlerinden böyle birisi çıkarsa birlikte hareket edilerek mani olacaklarına dair tahrir verip aksi davranı şların tespiti halinde matbah-ı amireye 30000 kuru ş “nezir akçesi” vermeyi taahhüt etmi şlerdir. Bundan ba şka Payas, Belen, Aziz yolunun güvenli ğinin sa ğlanması hususunda gerekenin yapılaca ğını, fazla resm istenmeyece ğini de aynı şekilde taahhüt etmi şlerdir. Bundan böyle gelip geçenlerin bindikleri hayvanlardan kanunsuz olarak vergi alınmayacaktı. Vakıf bir kaza olan Payas’tan kanun gere ğince gelip-geçen her yüz koyundan 2,5

130 A. Ş.S 7 30/19. 131 A. Ş.S 7 99/57. 132 A. Ş.S 7 294/170. 133 A. Ş.S 8 133/94, 134/95, 135/97, 136/98.

279

kuru ş resm alınaca ğını, fazla resm istenmeyece ği hususunda söz verilmi ştir. Vakıf olan hanlar, hancı ve odaba şılar, misafirlerden kesinlikle para istemeyecekler, ancak misafirler kendi rızalarıyla verdikleri takdirde alacaklardır. Halktan “selamet akçesi” istenmeyecektir. Alı ş-veri ş için kazalara gelen sekbanlar şehre tüfekle giremeyeceklerdir. Silahlı olarak şehre girenler olursa yakalanıp idarecilere teslim edilecektir. Çoban ve da ğlı e şkıyası yollara ve köylere inip eşkıyalık yaparsa, çevre köylerin halkı birle şerek kar şı koyacaklardır. Bu kurallara uymayanlar olursa yakalanıp Haleb’e gönderilecektir. Buna kar şılık kazada yönetici durumunda olanlar ve şehrin ileri gelenlerine de sorumlulukları hatırlatılmı ştır. Kaza yöneticilerinden, e şkıyanın tespitinde halkın ve yolcuların korunması hususunda görevlerini yapmaları istenmekteydi. Bu i şleri yaparken kanuna uygun hareket edilmesi istenmekteydi.134 Devlet bu uygulama ile a şiret ve ayanların ileri gelenlerini bir araya getirip dü şmanlıkları bitirmek, devletin gücünü hâkim kılmak ve e şkıyalı ğa e ğilim gösterenleri, devletin yönetimi mekanizmasına dâhil etmeyi hedeflemi ştir. 1765 senesindeki iki vesikadan, Antakya Kazasındaki ayanlar aralarında mücadelenin devam etti ğini göstermekteyiz. Ayandan Turnacıba şı Şerafettin A ğa ile Kürt Musli ve adamları, kazanın ayanlarından Turnacıba şı İbrahim A ğa’nın evini basıp onu ve misafirlerinden bir kısmını öldürüp di ğerlerini de yaralamı şlardır. Bu meselenin halledilmesi için Haleb yeniçeri zabiti olan Saksoncuba şı Ömer A ğa müba şir tayin edilmi ştir. Saksoncuba şı Ömer A ğa, Turnacı Şerafettin A ğa ve Kürt Musli’nin yakalanarak Haleb kalesine kalebend edilmesi için bölgede tefti şe çıkmı ştır.135 1783’de ise Haleb divanına gönderilen bir arzuhalde; Antakya serdarı Seyyid Halil’in karısı, mahkemeye gelerek kocasının dü şmanları tarafından öldürüldü ğünü belirtildikten sonra, meselenin halli için müba şir tayin edilmesini istemi şti.Yapılan incelemede, Serdar Seyyid Halil’i önceden de hasımlıkları bulunan ayandan Kâtipoğlu Hasan, Süleyman A ğa ve karde şinin o ğlu Ahmed,

134 A. Ş.S 8 133/94, 134/95, 135/97, 136/98, 137/99. 135 A. Ş.S 8 139/101, 140/102.

280

Abdullah, Ömer, Sarım o ğlu, Mustafa A ğa tarafından öldürüldü ğü anla şılmı ştır. Bu hadiseden sonra aileler arasında çatı şmalar meydana gelmi ştir. 136

4.1.2. Eşkıyanın Tefti şi ve Tedbirler

XVIII. yüzyıl boyunca e şkıyalık, iktisadî krizin ve toplumdaki ahlakî çöküntünün yaygınla ştı ğı, devlet otoritesinin zayıfladı ğı dönemlerde ortaya çıkmı ştır. Bu toplumsal hadise, Osmanlı Devletinin bütün şehirlerinde oldu ğu gibi Antakya Kazasında da görülmektedir. Bu yüzyıl boyunca, kazada sayısız eşkıyalık hareketleri ve bu e şkıyalıkla u ğra şıp toplumsal düzeni kurmak için de, sayısız tefti ş hadiseleri olmu ştur. Devlet e şkıyalık hareketlerinin büyüklük ve küçüklü ğüne göre tefti ş yapmı ştır. Dar bölge olarak nitelendirilebilecek Antakya Kazasında ki e şkıya hareketinin tefti ş edilmesi i şini kazada yönetici olan voyvoda, yeniçeri serdarı ve ayanlar yaparlardı. Özellikle, bireysel eşkıyalık hareketlerini sindirmek için yapılan tefti şler bu gruba dâhildi. Haleb ve Adana valileri tarafından yapılan ve Antakya, Payas, Üzeyr, Kilis v.s kazalardaki yönetici ve askerlerininde katıldı ğı co ğrafî anlamda birkaç kazayı içerisine alan tefti şler ise, büyük askeri hareketlerdi. Bu tarz tefti şler bölgedeki bütün e şkıya hareketlerini hedef alarak yapılmaktaydı. Tefti şlerin maksadı Adana, Antakya, Haleb’ten geçen Anadolu, sa ğ kolu olarak bilinen anayolun güvenli ğini temin etmek, bölgede ya şayan halkın güvenli ğini sa ğlamak, a şiretleri iskâna tabi tutmak ve devletin otoritesini devam ettirmekti. “Tefti ş” veya “devre çıkma” olarak isimlendirilen bu askerî hareketler, genellikle bahar aylarında ba şlar ve sonbahara kadar devam ederdi. Büyük tefti şler, harplerden sonra pa şaların mahiyetindeki terhis edilmemi ş askeri birliklerle yapılmaktaydı. Tefti şlerde yakalanan a şiret liderlerinin ve isyan halinde bulunan ayanların genellikle idam edilmedi ği, bunun yerine kalebend veya sürgün cezalarına çarptırıldıkları görülmekteydi.137 Ancak, levend, kapusuz veya ferdî e şkıyalık hareketlerinde bulunanlar için cezalar çok sert idi. Bu tarz ele geçirilen e şkıyaların idam edilmesi, kesik ba şların

136 BOA. Cevdet Adliye nr. 5912. 137 BOA. Cevdet Zaptiye nr. 2053 Kıbrıs’a sürgün, BOA. Cevdet Zaptiye nr. 893 Sivas’a sürgün. Kalebend cezasına çarptırılanlar Sivas, Haleb, Avrad Adası, Birecik, Kıbrıs ve Limni kalelerine gönderilmekteydi.

281

İstanbul’a gönderilmesi ve mallarının müsadere edilip beytû’lmâl’a kayt edilmesi istenmekteydi. 138 1709-1806 seneleri arasında iri-ufaklı birçok tefti ş yapılmasına ra ğmen eşkıyalık hareketlerinin bitmedi ği görülmektedir. Tefti şlerden sonra kısa süreli sükûnet sa ğlansa da, huzursuzlu ğun devam etti ği anla şılmaktadır. Belgelerden anla şıldı ğı kadarıyla; Bu dönem içerisinde Antakya kadısı, voyvodası, yeniçeri serdarı, köy şeyhleri ve di ğer kaza yöneticilerine İstanbul ve Haleb’ten birçok ferman, buyruldu ve hüküm gibi emirler gönderilerek e şkıyalık hareketlerinin üstesinden gelinmesi, halkın can-mal güvenli ğini temin edilmesi bo şaltılmı ş köylere reaya’nın tekrar iskân edilmesi ve hacı ve sürre-i hümayunun güvenli ğini temini gibi istekler tekrarlanıp durmu ştur. Eşkıyayla mücadele için tefti şe çıkan vali, voyvoda, ayan ve onların mahiyetindeki askerlerin îâ şe ve masraflar bölge halkından salyane usulü ile temin edilmi ştir.139 Halktan toplanan bu vergilerde de her zaman şer’i şerife göre hareket edilmiyordu. E şkıya tefti şi için görevlendirilmi ş olan bu görevliler bunu fırsat bilerek köylerden zorla yiyecek ve hizmet talep etmi şler, bu durumda belgelere yansımı ştır. 140 Tefti ş hareketleri, dönemin şartlarına göre kısa vadeli çözüm yolu olarak tercih edilmi ştir. Mevcut şartlar içerisinde devletin bundan ba şkada şansının olmadı ğı da bir gerçektir. Bölgede mevcut düzenin devamı ve adalet mekanizmasının işletilmesine çaba sarf edilmi ştir. Kazada ki ehl-i örf ve ehl-i şer hitaben yazılan buyruldular da yapılan i şler de şer-i şerife riâyet edilmesi görü şü hâkimdi. Eşkıya ile mücadelede, devletin aldı ğı bir takım tedbirler arasında; Şehirde silahla gezilmemesi 141 , halkın e şkıyalara yardım ve yataklık yapmaması hususunda uyarılması 142 , köylülerin silah bulundurmamaları 143 , e şkıyalık

138 A. Ş.S 8 10/4, 12/5, 19/9, 24/15, 25/16, 35/21. 139 A. Ş.S 1 212/72, 213/73, 215/75, A. Ş.S 2 187/129, 255/186, 260/189, A. Ş.S 3 55/35, 101/77, A. Ş.S 4 122/62, 215/150, 227/157, A. Ş.S 5 126/78, A. Ş.S 6 23/19, 26/22, 30/24, A. Ş.S 7 40/21, 46/24, 112/63, A. Ş.S 8 21/13, 22/14, 23/15, 36/23, 76/51, 86/62, 141/104, A. Ş.S 9 15/8, 96/55, 147/92, A. Ş.S 10 16/12, 65/60, 80/73, 108/101, 123/113. 140 BOA. Cevdet Zaptiye nr. 2114, A. Ş.S 4 215/149, A. Ş.S 8 22/11,36/23. 141 A. Ş.S 8 136/98, 137/99. 142 A. Ş.S 9 142/89, 147/92 . 143 A. Ş.S 8 134/95, 135/97.

282

yaptıklarından şüphelenilenlerin evlerinin mühürlenmesi 144 , tezkere olmadan bir yerden ba şka bir yere gidilmemesi 145 , kimli ği belirsiz ki şilerin takibi 146 , her türlü eşkıyalık hareketinden bölge yöneticilerinin sorumlu tutulması, şehirdeki kahvehane, boza hane ve hanlarda kalan ki şilerin e şgallerinden şehir yöneticilerinin sorumlu tutulması ve bu gibi yerlerin devamlı kontrol altında tutulması gibi birtakım uygulamalara ba şvurulmu ştur. 147 Bölgede toplumsal yapıyı ve asayi şi bozan, yani ki şilerin mal, can ve ırz güvenli ğine kast edenler tefti şler neticesinde ele geçirip cezalandırılırdı. E şkıya ile mücadele sürecinde toplumu fitneden uzak tutmak için birçok ceza verilmi ştir. Bu cezalar, suçluları hapis (kalebend) etmek, sürgüne göndermek, küre ğe koymak, te şir etmek ve öldürmek gibi uygulamalar şeklinde kar şımıza çıkmaktadır. Kazada tefti şlerde ele geçirilen e şkıyalara suçun ve suçlunun vasfına göre; idam, kısas, sürgün, kalebend ve küre ğe koyma şeklinde cezalar verilmekteydi. E şkıyalara yardım ve yataklık edenlere de sürgün cezası verilir, daha ağır suç i şlemeleri halinde kürek cezasına çarptırılırdı. Ayrıca e şkıyaların mallarıda müsadere edilirdi. Eyalet yöneticileri, reaya’nın koruyucusu olup, adaletin da ğıtıcısı ve temsilcisi rolünü üstlenmi şlerdir. Adaletin sa ğlanmasıda ancak toplumun yapısına kar şı tavır içinde olan e şkıyaların cezalandırılmasıyla sa ğlanaca ğına inanılmaktaydı. Ayrıca da adaletin temin edilmesi için cezanın kaçınılmaz oldu ğu fikri, halk nezdinde geni ş bir destek bulmu ştur.148 XVIII. yüzyılda Antakya Kazasında e şkıya hareketlerini önlemek ve bölgenin güvenli ğini temin etmek için irili-ufaklı birçok tefti ş yapılmı ştır. Büyük teftî ş olarak nitelendirilen askerî hareketlere katılan valilerin 149 yanısıra küçük

144 A. Ş.S 20 9/5, 10/5. 145 A. Ş.S 18 142/64. 146 A. Ş.S 20 48/27, 144/79, 164/87, A. Ş.S 18 82/36, 178/84, 183/86. 147 BOA. Cevdet Askeri nr. 27429. 148 Y. Sabri, Egede E şkıyalar , s.45. 149 Büyük tefti ş olarak nitelendirilen bu askeri harekete katılan valilerin isimler ve tarihleri şunlardı ; 1733 senesinde Adana Valisi Ali Pa şa BOA. Cevdet Zaptiye nr. 2114; 1736’da Adana Valisi Ali Pa şa A. Ş.S 2 164/115, 254/184, 256/185, 257/185, 260/188, 269/193; 1762’de Adana Valisi Ahmed Pa şa A. Ş.S 7 92/53, 93/54, 94/54; 1763-1765 seneleri arasında Haleb Valisi Azmzâde Ahmed Pa şa BOA. Cevdet Dâhiliye nr. 770, BOA. Cevdet Zaptiye nr. 311, A. Ş.S 8 51/35, 133/94, 134/95, 136/98, 137/99; 1772’de Haleb Valisi Hacı Osman Pa şa BOA. Cevdet Dâhiliye nr. 7979; 1779’da Adana Valisi Ali Pa şa BOA. Cevdet Dâhiliye nr. 6850, 7622, 10965.

283

olarak nitelendirilebilen eşkıya tefti şine voyvoda, yeniçeri serdarı gibi kaza yöneticileri katılmaktaydı. 150

4.1.3. Eşkıyalık Hareketlerinin Sosyal ve Ekonomik Sonuçları

XVIII. yüzyılda Antakya ve çevresinde meydana gelen e şkıyalık olayları, bu yüzyılda Osmanlı Devletinin iç düzeninin bir kesiti olarak kar şımıza çıkar. Kanun dı şı bu hareketler Antakya Kazasında bir takım sonuçları da beraberinde getirmi ştir. Yüzyıl boyunca, köylüler e şkıyalı ğı bir tür veba olarak görmü şler ve devletin e şkıyalara kar şı güçlü müdahale etmesini beklemi şlerdir. Çünkü e şkıyalık giderek toplumun ekonomik, toplumsal ve ahlakî dokusuna yönelik bir saldırı halini almı ştır. Kadı kayıdlarında, e şkıyaların köylüleri öldürdü ğü, genç kız ve kadınları kaçırıp tecavüz ettikleri, mal ve hayvanlarını talan ettikleri ve toprakları ya ğmalaladıklarına dair gibi hadiseleri anlatan birçok belge bulunmaktadır. Köylünün bu noktada yapaca ğı iki şey vardı. Yerini yurdunu terk edip şehirlere göç etmek veya devletin ve adaletin temsilcisi olan kadıya şikâyette bulunmaktı. Bölgede ya şanan karga şa neticesinde üretim dü şmü ş, ticaret sekteye uğramı ş ve bunun do ğal sonucu olan i şsizlik artmı ştır. Artan i şsiz güçsüz gruplar iskân yerlerini terk etmek veyahut e şkıya gruplarına katılmak mecburiyetinde kalmı şlardır. Ancak e şkıyalık hareketleri devlete kar şı ciddi bir tehlike te şkil etmemi ştir. Eşkıyalar çe şitli ve de ğişken bir kimli ğe sahip olmu şlardır; topraksız köylüler levend, kapusuzlar ve a şiret mensupları gibi. Topluluk haline gelerek dâhil oldukları sosyal gruplarla ba ğlantılarını kesmi şler ve ferdi e şkıyalıklar gibi ve suni bir sosyal yapılanma meydana getirmi şlerdir. Bu nedenle geleneksel anlamda, devlete kar şı ciddi bir tehdit olu şturmamı şlar ve sosyal yapıyı

150 Küçük tefti ş olarak nitelendirilen askeri harekete katılan kaza idarecilerinin isinleri ve tarihleri şöyleydi; 1709’da Voyvoda Ali A ğa A. Ş.S 1 97/70; 1736’da Voyvoda Osman A ğa A. Ş.S 2 108/78; 1749’da Voyvoda Ebubekir A ğa A. Ş.S 4 159/85, 182/128, 188/132, 204/146, 251/162; 1750’de Haleb valili ğinden gönderilen Hacı İbrahim A ğa A. Ş.S 4 148/82; 1752’de Voyvoda Osman A ğa A. Ş.S 5 53/32, 54/33, 72/44, 77/47; 1754’de Cisr-i Cedid muhafızı Dö ğero ğlu Bilal A ğa; A. Ş.S 6 15/14; 1762’de Voyvoda Ebubekir A ğa A. Ş.S 7 52/28, 53/28; Hacı Süleyman A ğa A. Ş.S 7 205/123; Voyvoda İbrahim A ğa A. Ş.S 8 144/106, 125/89; 1774’de Voyvoda Süleyman A ğa; A. Ş.S 9 29/16, 74/43, 75/45; 1775’de yeniçeri serdarı Turnacıba şı Fethullah A ğa A. Ş.S 9 74/43, 75/45; 1775’de Haleb valili ğinden gönderilen Kethüda Mustafa A ğa BOA. Cevdet Zaptiye nr. 1606, 1608; 1780’de ise Haleb’ten gönderilen Saksoncuba şı Hacı A ğa BOA. Cevdet Zaptiye nr. 1608.

284

de ğiştirmeye yönelmemi şlerdir. E şkıyalık hareketleri etnik ve dinsel bir karaktere sahip de ğildir. İyi tanımlanmı ş bir ideolojileri olmadı ğı gibi ilan ettikleri dü şmanları da olmamı ştır. 151 Eşkıya liderlerinin devlete kar şı ciddi bir tehlike olu şturmamasının en önemli nedeni aralarında uzun vadeli ittifak yapma kabiliyetini gösterememeleri idi. Genellikle da ğınık haldedirler ve ufak çıkarlar için birbirlerine ihanet etmektetdiler. Bu nedenle e şkıyalık hareketleri genel plan ve düzen yerine fevri ve çapula dayanan bir şiddet hareketi olarak kar şımıza çıkan e şkıya gruplarının liderleri öldü ğü zaman ço ğunlukla da ğılma e ğilimi gösterirlerdi.152

4.1.4. Adi Suçlar

Sicil defterlerinde mevcut olan yazılı kayıtların önce iki ana gruba ayrıldı ğını giri ş kısmında sicillerinin tanıtımı yapılırken izah edilmi şti.153 Buna göre; sicil kayıtlarından birincisi, kadılar tarafından kaleme alınan kayıtlardı.154 İkincisi ise kadıların kendilerinin in şa etmedikleri, kendilerine hitaben gönderildi ği için sicillere kayıt edilen belgelerdi.155 Kadılar tarafından kaleme alınan, şer’iye sicillerine kayıt edilen belgeler, defterdeki kayıtların büyük bir kısmını te şkil etmektedir. Döneme ait, adi suçlar olarak da nitelendirilen katl, yaralama, darp, hırsızlık, hane basma, ırza geçme, gasb gibi belgeler kadının kaleme aldı ğı belge grubuna girmekteydi. Yukarıda ismi sayılıp tasnif yapılan konularla ilgili sicil kayıtlarında bir hayli kayıt bulunmaktadır. Kayıtlardan örneklemler alınarak XVIII. yüzyılda Antakya Kazasında adi suçlar olarak adlandırılan sosyal sıkıntılar ortaya koyulmaya çalı şılacaktır.

4.1.4.1 Katl (Öldürme) Hadiseleri

1709 senesinde Antakya’da vaki Tut mahallesinde sâkin Mehmed adlı ki şinin hanımı Zeliha hatun evinde ölü olarak bulunmu ştur. Mahkemeden izin alınarak, öldürülmüş olan kadın, Cero ğlu Hacı Ali, kadının karde şi Mezat

151 F. Acun, “Celali İsyanları”, s.700-707. 152 K. Barkey, Eşkıyalar ve Devlet , s.157-181. 153 Ahmet Akgündüz, “İslam Hukukunun Osmanlı Devletinde Tatbiki Şer’iyye Mahkemeleri ve Şer’iyye Sicilleri”, Türkler, c.14 , Ankara 2002, s.59-67. 154 Bu gruba giren kayıtlar; İlamlar, ma’ruzlar, müraseleler ve di ğer kayıtlar. 155 Bu gruba giren kayıtlar ise; Fermanlar, buyruldular, tayın beratları ve di ğer hükümleri içeren belgeler.

285

Abdullah ve Semerci Abdullah tarafından defin edilmi ştir. Bu durum üzerine kadının kocası Mehmed mahkemeye müracaat ederek, karısının kimler tarafından öldürüldü ğünün tespiti için bir müba şir tayin edilmesini istemi ştir.156 Aynı tarihli ba şka bir belgede; 157 Cebel-i Akra nahiyesine tabi Dursuniye köyü sâkinlerinden Ahmed adlı ki şi yine aynı köy sakinlerinden İbrahim adlı ki şi tarafından vurulmu ş ve beyni çıkmı ş vaziyette bulunmu ştur. Köy yakınlarındaki “Harami Tahtı” olarak adlandırılan yerde bulunan cesetin ke şfi için kadı tarafından müba şir tayin edilmi ştir. 1710’da 158 Antakya’ya tabi Pazar yolu denilen mahalde Hacı Ebubekir ve Arap hizmetkârı Mevlüd katledilmi ş vaziyette bulunmu ştu. Mahkemenin verdi ği izin üzerine cenazeler Tilki Musa ve Tat Ali tarafından kaldırılıp Kabacı De ğirmeni yakınına defin edilmi ştir. Aynı tarihli ba şka bir belgede; Habib’ün Neccar Mahallesi sâkinlerinden, Ahmed Çelebi mahkemeye gelerek karde şi Ali’nin Cebel-i Akra nahiyesine tabi Dursuniye yakınlarındaki “Deyrbe şe Pınarında sol ve sa ğ memesi altında ve sinesinde 4 kur şun deli ği sa ğ budunun içinde iki yerde kurşun deli ği oldu ğunu” bildirilerek, karde şinin katillerinin bulunmasını talep etmi ştir.159 1744’de 160 Şenbek Mahallesi sâkinlerinden Saçlu Hacı Ali ve hanımı Meryem Hatun mahkemeye gelerek kızları Safiye’nin evlerinin bahçesinde tüfek ile gö ğsünden vurularak öldürüldü ğünü bildirmi şlerdir. Kendilerinin mevtaya dokunmadıklarını bir müba şir tayin edilip ke şif yapılmasını, kızlarının defin edilmesini ve katillerinin bulunmasını istemi şlerdir. 1745’de 161 Antakya’ya ba ğlı İdlip köyü sakinlerinden ve tüccar taifesinden olan Cercos adli zimmî, Antakya’ya gelirken Kayacık ve Tellice köyleri arasında katledilmi ş, yanındaki 700 kuru şluk mal ve e şyası alınarak cesedi Asi nehrine atılmı ştır. Meselenin çözülmesi için voyvoda tarafından müba şir tayin edilerek, ismi geçen köy halkı sorguya çekilmi ştir.

156 A. Ş.S 1 238/80. 157 A. Ş.S 1 85/32. 158 A. Ş.S 1 240/81. 159 A. Ş.S 1 75/28. 160 A. Ş.S 3 87/64. 161 A. Ş.S 3 117/90.

286

1749’da 162 ba şka bir hadisede ise; Çardakiye köyü sakinlerinden Hacı Ömer aynı köyden, Şeyh Abdurrahman tarafından öldürülmü ştür. Maktulün çocukları Emine, İsmail ve Mehmed mahkemeye müracaat ederek, babalarının katilinin cezalandırılmasını talep etmi şlerdir. 1753’de 163 faili bilinen di ğer bir katl hadisesi de şöyledir; Kuseyr nahiyesine ba ğlı Tekye mezrası sâkinlerinden Malcıo ğlu Mustafa, Şeyh Ahmed ve Molla Mustafa adlı ki şiler aynı mezra sâkinlerinden, Bilal adlı ki şiyi katl etmi şlerdir. Hadisenin ara ştırılması için tayin edilen müba şir marifeti ile suçlular mahkemeye sevk edilmi ştir. 1764’de 164 Kethüda Hüseyin adlı ki şi, Antakya voyvodası Hacı Hüseyin Ağa’ya yazdı ğı bir dilekçede; kaza yakınında Zekkum Bahçesinde kimliği tespit edilemeyen iki ki şinin katledildi ğini belirtip; “meftalardan akan kanlar derya gibi yerlere aktı ğını” belirtikten sonra, katillerinin yakalanmasını talep etmi ştir. Aynı tarihli 165 di ğer bir hadisede ise; Antakya sâkinlerinden Mehmed, Çancı İbrahim, Mîr Yusuf, Ebubekir ve Emrullah adlı ki şilerin Bezhanında kimli ği bilinmeyen bir ki şiyi öldürdükleri ve sonrada Seyyid Ahmed’in üzeninde ki 6 kuru şu da gasp ettikleri belirtilmi ştir.166

4.1.4.2. Darp ve Yaralama

1709 senesinde Meydan Mahallesi sâkinlerinden Ali ve zevcesi Zahide Hatun mahkemeye müracaat ederek, aslen Altunözü nahiyesine ba ğlı Suriye adlı köy ahalisinden olan Salamon, karde şleri Ellez, Çerco ş ve Musa adlı ki şiler hakkında davacı olmu şlardır Ali ve Zahide Hatunun çocukları Cuma’nın, yukarıda isimleri belirtilen ki şilerinin evlerinin önünden geçerken atlarının çiftesi sonucunda, sol aya ğı ve duda ğı ezilmi şti. Mesele mahkemeye intikal etmi ş taraflar görü şerek 2 kuru ş kar şılı ğı diyetle anla şmı şlardır.167 Aynı tarihli ba şka bir hadisede Altunözü nahiyesine ba ğlı Dani şmentli köyü sâkinlerinden Fatma mahkemeye gelip, aynı köyden Ahmed ve Fazıl adlı ki şilerin kendisini dövüp ve

162 A. Ş.S 4 184/129. 163 A. Ş.S 5 239/159. 164 A. Ş.S 8 115/86. 165 A. Ş.S 8 152/109,153/110. 166 A. Ş.S 1 152/54, 153/54, 239/80, 250/84. 167 A. Ş.S 1 57/22.

287

darp ettiklerini beyan şikayette bulunmu ştur. Meselenin halledilmesi için tayin edilen mübaşir marifeti ile Ahmed ve Fazıl mahkemeye sevk edilmi ştir. 168 1746’da Süveydiye nahiyesi ahalilerinden Hacı Abdullah aynı nahiyeden Ali adlı bir ki şi tarafından tüfek ile aya ğından vurulmu ştur. Hacı Abdullah mahkemeye gelerek Ali’den şikâyetçi olmu ştur.169 1764 senesindeki di ğer bir hadise de ise; Musa adlı ki şi Antakya’ya gelirken, Kara Ali adlı ki şi tarafından yolu kesilmi ş, Musa’nın üzerinde bulunan 600 kuru ş ve sim hançeri gasp edilmi ş ve 200 de ğnekte vurularak darp edilmi ştir.170

4.1.4.3. Hırsızlık ve Ev Basma Hadiseleri

1704 senesinde Sekakin Mahallesi sâkinlerinden Ahmed mahkemeye şikâyet de bulunarak; Dörtayak Mahallesinden zimmî Medlic o ğlu Abraham, Habib’ün-Neccar Mahallesinden Bostancı Kurt ve Meydan Mahallesinden Hasırcıo ğlu Hüseyin, Eyyübo ğlu Ahmed adlı ki şilerin kendisini öldürmek için üzerine hücum ettiklerini, bu ki şilerin ellerinden zor kurtuldu ğunu yanındaki malları ile 30 kuruş parasını aldıklarını bildirip, dükkânından kaçarak kom şularına sı ğındı ğını bildirmi ştir171 1736’da Tut Mahallesi sâkinlerinden Yusuf adlı ki şi mahkemeye şikayatte bulunarak; Cebel-i Akra nahiyesi ahalisinden Üzeyr Bey ve Haydar adlı ki şilerin, keçilerini otlatırken üzerine saldırdıklarını, kılıçlarının kabzeleriyle ba şına vurduklarını ve de ğnekle kendisini darp ettiklerini ve bu ki şilerin abasını da gasp ettiklerini söyleyerek meselenin halledilmesi için mahkeme tarafından bir müba şir tayin edilmesini taleb etmi ştir.172 1743’de Kusery nahiyesine ba ğlı Çom köyünden çoban Mustafa mahkemeye müracaat ederek, çobanlık yaptı ğı Çom köyünün şeyh ve imamının akrabaları olan Ümmühan o ğlu Mehmed ve Kasım’ın gece sürüden birkaç koyunu

168 A. Ş.S 1 158/56. 169 A. Ş.S 3 70/45 . 170 A. Ş.S 8 28/17. 171 A. Ş.S 1 222/75. 172 A. Ş.S 2 60/45.

288

çaldıklarını, köye sürüyü getirdi ğide ise adı geçen ki şilerin koyunları benim çaldığımı söyleyerek, beni dövdülerini söyleyip şikâyette bulunmu ştur.173 1753’de Ali adlı ki şi mahkemeye gelerek; Antakya’ya ba ğlı Kozluca adlı köyde geceledi ğini, aynı gece tanımadı ğı ki şiler tarafından yanında bulunan bir merkep, üç katır ve üç yüz kuru şu’nun gasp edildi ğini bildirmi ştir.174 Aynı tarihli ba şka bir ilginç hadise ise; Voyvoda İbrahim A ğa’nın maiyetinde görevli olan Hacı Mehmed’in ba şına gelen hadisedir. Voyvoda İbrahim A ğa, dört atlı ve yaya olarak da Hacı Mehmed’i Kuseyr nahiyesine ba ğlı Çom köyüne gitmelerini istemi şti, ancak köye vardıklarında halk gelenlerin üzerine saldırmı ş ve atlı olan kaçmı ş, Hacı Mehmed kaçamadı ğı için aldı ğı darbelerden dolayı sa ğ kolu sakat kalmı ştı. Bunun yanısıra üzerinde bulunan 30 kuru ş ve bir gümü ş kılıcıda edilmi ştir. Bu meselenin halledilmesi için mahkemeye müracat eden Hacı Mehmed bir mübaşir tayin edilmesini istemi ştir.175 1764’de Hamza adlı ki şi mahkemeye gelerek şikâyette bulunmu ştur; Hamza, Antakya’ya gelirken Kuseyr nahiyesine ba ğlı Karsu köyüne vardı ğında, kendisi ve hayvanları yorgun oldu ğu için konaklamı ş ve istirahat sırasında uyuduğunu, uyandı ğında ise beygirlerinin olmadı ğını fark etmi ştir. Köye varıp beygirlerini istedi ğinde ise, köylünün bir kısmı inkâr etmi ş, di ğerleri ise beygirlerin bizdedir diyip vermemi şlerdir. Hamza zapt edilen beygirlerinin geri alınmasını talep etmi ştir.176

4.1.4.4. Kız Kaçırma ve Tecavüz

1709 senesinde Antakya Kazasına ba ğlı Me şrakiye adlı köy sâkinlerinden Veli adlı ki şi mahkemeye gelerek, kızına tecavüz edildiğine dair şikâyette bulunmu ştur. Veli, kızı yolda giderken aynı köyden Su ğurlu Mehmed, Köse Abdullah ve Han Mehmed adlı ki şilerin kızca ğıza tecavüzde bulunduklarını idda etmi şti.177 Aynı tarihli di ğer bir hadise ise, Antakya sâkinlerinden Kürt Mehmed o ğlu Kör Bekir adlı eşkıyanın, Hasan adlı ki şinin kızını cebren kaçırıp

173 A. Ş.S 3 166/137. 174 A. Ş.S 5 19/9. 175 A. Ş.S 5 241/159. 176 A. Ş.S 7 222/138. 177 A. Ş.S 1 188/66.

289

ırzına geçmi ştir. Kızın babası “icra-i hak” için mahkemeye gelerek şikâyette bulunmu ştur.178 1710 senesinde Kastel Mahallesinde Cennetiye olarak bilinen muhitte ikâmet eden Ellez o ğlu Cercos adlı zimmî mahkemeye gelerek, kendi hanesinde avluda kızı ve karısıyla birlikte iken, Mehmed o ğlu Mahmud adlı ki şinin kapıyı basıp, hanımı hakkında kötü sözler konu ştu ğunu ve kızını kaçırdı ğını söylemi ştir. Hadise mahkemeye intikal etmi ş, Mehmed cürümünü inkâr etse de, bu hadiseyi çevrede ki halk da görmü ştür. Cürümünden dolayı Mehmed, Haleb’de hapis cezasına çarptırılmı ştır.179

178 A. Ş.S 1 208/72. 179 A. Ş.S 1 58/22.

290

4.2. DO ĞAL AFETLER

Türleri ne olursa olsun, bütün do ğal afetler, tarihin aktörü olan insano ğlu açısından ola ğan dı şı ve beklenmedik olaylar olarak algılanmı ştır. Tarihi süreç içerisinde İslam yâda Hıristiyan teolojisinden kaynaklanan görü ş, do ğal afetlerin tabiata olan bütün hadiseler gibi 180 Allah’ın iradesinin gerçekle şmesinin bir tezahürü olarak anlamlandırılmı ştır. Tarihi süreçte do ğal afetleri, insanlar ahlaktan yoksun isyan halinde olan kullarına Allah’ın bir gazabı olarak algılamı şlardır. Deprem, salgın hastalıklar, kuraklık çekirge salgını, sel gibi olaylar meydana geldi ği bölgelerde nüfus azalması veya kısa süreli ekonomik kayıplara yol açmı ş, ancak tarihi seyrin akı şını de ğiştirmemi şlerdir. Felaket dönemleri bölge insanının hangi men şe ve dinden gelirse gelsin yardımla şma ve dayanı şmanın oldu ğu dönemlerdir. 181 Antakya da tarih boyunca bulundu ğu jeopolitik konumu itibari ile sık sık depremler, salgın hastalıklar, kuraklık ve su baskınlarına maruz kalmı ştır. Antakya Kazası’nın, Antakya-Amik-Mara ş olu ğu üzerinde olmasından dolayı tarihin her döneminde deprem felaketini ya şamı ştır. Yine konumu itibariyle sahil kenarlarındaki ve Amik ovasındaki bataklıklartan dolayı sıtma hastalı ğı bölgede sık sık zuhur etmi ştir. Şehrin ana yol üzerinde bulunması salgın hastalıkların bölgede yayılmasının di ğer bir sebebiydi. Kervanlar bölgeden geçerken, di ğer bölgelerde zuhur etmi ş olan salgın hastalıkları insanlar ve hayvanlar vasıtasıyla bölgeye ta şımı şlardı.182

4.2.1. Depremler

Yer kökenli olan jeolojik afetler, do ğrudan do ğruya kayna ğını yer kabu ğu veya yerin derinliklerinden alan afetlerdir. Yeryüzüne özgü bir tabiat olayı olan ve

180 GY Hazai, “Osmanlı Tarihinde Do ğal Afetlerin Rolü Hakkında Birkaç Görü ş”, (edt.Elizabeth Zacharıadov), (çev. G.Ç.Güven-S.Öztürk), Osmanlı İmparatorlu ğunda Do ğal Afetler, İstanbul 2001, s.3. 181 Mehmet Yavuz Erler, “XIX Yüzyıldaki Bazı Do ğal Afetler ve Osmanlı Yönetimi”, Türkler, c.13 , Ankara 2002, s.762-763. 182 Edhem Eldem, Daniel Goffman, Master Bruce , The Ottoman City Between East and West Aleppo, İzmir and İstanbul, Cambridge University Pres, 1999, s.17-38.

291

ar şiv vesikalarında pek fazla belge bulunmayan depremler 183 , vesikalarda; “hareket, zelzele, hareket-i arz” gibi deyimlerde ifade edilmi ştir.184 Bu olguya bilimsel açıdan bakıldı ğında deprem, yer yuvarı kaynaklarından biriken enerjinin sismik dalgalar biçiminde yeryüzünü sarsması olarak tanımlanmı ştır.185 Antakya yazılı tarihinde birçok deprem felaketine u ğramı ş ve felaketlerden hayli müteessir olmu ştur. Kazada meydana gelen depremlerin bazıları az zayiat vermi ş, bazıları ise tam bir yıkım olmu ş ve bir hayli insan ölmü ştür. Tablo. 36 Tarihi Süreç İçerisinde Antakya’yı Etkileyen Depremler 186 Deprem Tarihi Depremin Merkezi Sonuçları M.Ö. 69 Antakya -Suriye - Miladi 115 Antakya - 245 Antakya - 334 Antakya, Beyrut, Kıbrıs - 478 Antakya, Kuzey Suriye - 506 Antakya ve Saman da ğı - 526 Antakya ve Saman Da ğı - 529 Antakya Bölgede 60,000 insanın ölümüne sebep olmu ştur. 587 Antakya - 859 Antakya - 867 Antakya - 1114 Antakya, Urfa, Haleb, Harran, Bölgede birçok şehir Mara ş yerle bir olmu ştur. 1157 Antakya, Haleb ve Asi Nehri Birçok şehir gibi Boyunca Antakya da harabe olmu ştur. 1170 Haleb, Antakya, Güney Do ğu Halk tarafından Anadolu kıyametin koptu ğu zannedilmi ştir. 1303 Mısır, Suriye, Kıbrıs, Antakya - 1406 Antakya - 1660 İskenderun, Antakya -

183 Suraıya Faroqhi, “Tarımsal De ğişimin Bir Göstergesi Olarak Do ğal Afetler: Edirne Bölgesinde Sel, 1100/1688-89”,( edt.Elızabeth Zacharıadolu), (çev.G.Ç.Güven-S.Öztürk), Osmanlı İmparatorlu ğu’nda Do ğal Afetler, İstanbul 2001, s.273. 184 A. Ş.S 4 21/12, 26/14, A. Ş.S 20 17/9, 18/9, 20/10, BOA. Cevdet Dâhiliye nr. 7637. 185 www.deprem.gov.tr/deprem.htm/tarih . 2.2.2007. 186 Tarihi süreç içinde depremlerin tespitinde şu kaynaklar kullanılmı ştır; http:/ww. koeri. boun.edu.tr/sismo/tarih: 08.12.2006; Jean Vogt, “Osmanlı Topraklarında Tarih Boyunca Depremsellik Batılı Kaynaklardan ve Tanıkların İfadelerinden Örnekler”, (edt.E.Zacharıodov), (çev.G.Ç.Güven-S.Öztürk) Osmanlı İmparatorlu ğu’nda Do ğal Afetler , İstanbul 2001, s.56, 57, 155, A. Ş.S 4 21/11, 26/14, 39/19, A. Ş.S 20 17/9, 18/9, 20/20, A. Ş.S 18 121/52, 216/99, BOA. Cevdet Dâhiliye nr. 7637 , Urfalı Meteos Vekayi-namesi (952-1136) ve Papaz Grigor’un Zeyli Tercüme Hrant. D. Andreasyon. (notlar: Edvard, Dulaurer, Halil Yinanç.), Ankara 1987, s.61, Azimi, Azimi Tarihi , s.38.

292

1749 Antakya - 1759-61 Haleb, Merkez Antakya - 1766 Antakya, İskenderun Bölgede 20,000 insan ölmü ştür. 1822 Antakya, İskenderun, Haleb 1872 Antakya, Samanda ğı Bölgede 18,000 insan ölmü ştür.

Antakya Kazasında meydana gelen depremlerden tarihi kayıtlara düşmü ş olanları ise şunlardı; 29 Kasım 1114 187 Pazar günü sabahın erken saatlerinde merkez üssü Mara ş olmak üzere Antakya, Elbistan, Sis, Urfa v.b bölgelerde büyük bir deprem meydana gelmi ştir. Herkesin derin bir uykuya daldı ğı bir sırada aniden müthi ş bir gürültü kopmu ş ve yeryüzü şiddetle sarsılmı ştı. Kayaların yarılıp, tepelerin çatladı ğı ve da ğlarla tepelerin a ğaçlar gibi sallandı ğı görülmüştür. Bu arada insanları ürperten ve yüreklerine korku salan büyük bir çınlama ve u ğultu i şitilmekteydi. Bütün bu sesler kısa bir süre sonra yerini depremin olu şturdu ğu enkazların altından gelen insan iniltilerine dönü şmü ştür. Bu deprem sırasında insanlar kendi hayatlarından ümidi keserek kıyamet gününün geldi ğini sanmı şlardır. Selçuklu tarihcisi Azimi 188 depremden önce havanın kararmı ş oldu ğunu kaydeder. 3 Nisan 1157, 4 Temmuz 1157 ve 14 Temmuz 1157 senesinde Haleb civarı ve Asi nehri vadisinde büyük tahribata yol açan, can ve mal kaybına sebep olan şiddetli sarsıntıların Antakya ba şta olmak üzere Do ğu Akdeniz Bölgesini ve yine co ğrafi yakınlı ğı sebebiyle Güney Do ğu Anadolu bölgesini de etkilemi ş olması ihtimal dâhilindedir. 189

187 Urfalı Mateos, Vekayinamesi , s.255. 188 Azimi, Azimi Tarihi , s.39 189 Ebru Altan, “1150-1250 Yılları Arasında Anadolu’da Do ğal Afetler ”, İÜEFTAM Bildiriler, 22-23 Mayıs 2000, İstanbul 2001, s.41-49, Altan bildirisinde, 1157 senesindeki depremi bizzat ya şamı ş olan patrik Süryani Mihail’den naklen deprem anını şöyle tasvir etmekteydi; “ Mar Hananya manastırında sabah ayini yaptı ğımız sırada şiddetli gök gürültüsüne benzer bir ses yerin altından yükseldi. Mukaddes masanın önünde bulunduğumuz için ona tutunduk. Fakat bir tarafından da di ğer tarafa savrulduk. Uzunca bir zaman sonra adeta yeniden do ğmu ş gibi olduk. Gözlerimizden ya şlar akıyor ve dillerimiz Allaha şükür ediyordu. Do ğrusunu söylemek gerekirse depremin hiç bitmeyece ğini ve kıyametin kopmu ş oldu ğu duygusuna kapılmı ştık”.

293

8 A ğustos 1303 190 senesinde Memlük tarihçelerinin kayıt dü ştü ğü büyük bir deprem daha olmu ştur. Depremin merkezinin Mısır oldu ğu ve bütün Ak Deniz havzasında birçok yerin yıkıldı ğını belirtmi şlerdir. Antakya’da meydana gelen bu depremde evler içinde ya şayanların üzerine yıkıldı ğı ve sayısız insanlar öldü ğü nakil edilmiştir. Aynı kaynaklar Mayıs 1406 191 senesinde Antakya’da meydana gelen bir depremde birçok insan ve hayvanın öldü ğünü belirtilmi şlerdir. Haziran 1749 senesinde Antakya’da veya bölgede deprem oldu ğu sicil kayıtlarından anla şılmaktadır. Bu tarihte Kantara Mahallesi sakinlerinden Mehmed Be şe’nin zelzelede yıkılan evinin altında kalıp vefat etti ği anla şılmaktadır. 192 1759-1761 seneleri arasında Antakya-İskenderun-Sayda-Haleb bölgelerinde büyük bir deprem olmu ştur. Yer titremelerinin 193 günlerce devam etti ğini vesikalardan ö ğreniyoruz. 1759 senesinde ki depremde Antakya bölgesinde ki yolların, köprülerin ve derbendlerin bozuldu ğu görülmektedir. Hacıların ve kervanların sıkıntı çekmemeleri için yıkılan suyollarının tamir edilmesi emredilmi ştir.194 15 Haziran 1766 senesinde Antakyada’ki bir depremin sonuçlarını, o dönemin İspanya konsoloslu ğunda görev yapan bir doktor; “bu sarsıntıları ya şamı ş insanların sinirlerini bozdu ğunu, birçok insanın sinir hastası oldu ğunu ifade etmektedir. Özellikle de sinir hastalıklarından genç kadınların etkilendikleri, çocuk dü şükleri ve sara hastalıklarının görüldü ğünü ” belirtmektedir.195 1822 senesinde meydana gelen büyük depremin yansımalarını sicillerden takip edebilmekteyiz. 196 Bu depremde Antakya şehrinde çatılı ve sıradan yapılmı ş olan birçok ev yıkılmı ştı. Özellikle köylerde depremin daha etkili oldu ğu görülmekteydi. Şehirde sa ğlam in şa edilmi ş olan cami ve minareler bu depremde

190 Donald P. Lıttle, “Memluk Tarihçileri Tarafından Kaydedilen Deprem Verileri: Tarih Yazımı Üzerine Bir Deneme”, (edt. E.Zacharıadov), (çev.Gül Ça ğalı Güven-Sadet Öztürk) Osmanlı İmparatorlu ğu’nda Do ğal Afetler, İstanbul 2001, s.154. 191 D P. Lıttle, “Tarih Yazımı Üzerine Bir Deneme”, s.155. 192 A. Ş.S 4 21/11. Şehirde ki di ğer mahallerde ölümler için bkz. A. Ş.S 4 26/14, 39/19, 43/22. 193 BOA. Cevdet Dâhiliye nr. 7637. 194 A. Ş.S 18 216/99. 195 J. Vogt, “Tarih Boyunca Depremsellik”, s.56-57. 196 A. Ş.S 18 14/6, 16/7, 95/41, 121/52, 133/58, 144/65, 204/95, 210/97, 216/99.

294

ayakta kalmı ş, ancak, kazada birçok insanın öldü ğü belirtilmi ştir. Depremin yıktı ğı di ğer yapılar ise köprüler, kaldırımlar, vakıf dükkân ve hamam gibi yapılardı idi. Depremin toplumsal ya şantıya önemli tesirler bıraktı ğı anla şılıyor. Depremin halk üzerindeki en önemli tesiri barınma konusunda olmu ştur. Belgelerden anla şıldı ğı kadarıyla; depremlerde Antakya ve köylerinde ki evlerin bir kısmı yıkılmı ş, bir kısmı hasar görmü ştür. Yollarla köprüler hasar gördü ğü için insan ve hayvanların ula şımı ile gıda ve di ğer ihtiyaç maddelerinin getirilip götürülmesinde aksaklıklar ya şanmı ştır. İstanbul’dan Antakya kadılı ğına yazılan emirlerde yıkılan köprülerin ve yolların tamirinin tez elden yapılması istenmi ştir. 197 Vakıf eserlerinin veya bunlara gelir getiren yerlerin zarar görmesi buralardan topluma verilen hizmetin aksamasına sebep olmu ştur. Vakıf gelirleri yıkılan binaların yeniden in şasına harcanmı ştır. Ayrıca deprem sonrası ya şanan karga şa ortamında, vakıf eserlerinin ya ğmalandı ğı görülmekteydi. Yıkılan vakıf binaların (hamam, dükkân, han vb) sosyal görevlerini ifade etmeleri için halka tamiri ve işletilmesi hakkı verilmi ştir. Sadece vakıfların arsa de ğeri için paralar alınmı ştır.198 1822 senesindeki depremin izlerinin 1826 senesine kadar devam etti ği görülmektedir. 1826 senesine ait bir belgede Habib’in Neccar Mahallesi sâkinlerinden Hacı Süleyman’ın kızları Ay şe ve Fatma Hatun’a atalarından kalan ve mutasarrıfı oldukları Tut mahallesinde ki fırın ve dükkân depremde yıkıldı ğını beyan etmi şlerdir. Vakfa ait olan fırın ve dükkânının tamiri için vakıf gelirinin yetmedi ği ifade edildikten sonra, Hacı Fatma Hatun vakıf binalarını kendi parası ile yaptırıp, mülkiyetini üzerine almı ştır. Sadece vakfın arsası 199 için her sene 18 kuru şu vakfa verece ğini beyan etmi ştir.

197 A. Ş.S 17 200/147, 205/149, 228/161, A. Ş.S 18 14/6, 16/7, 95/41. 198 A. Ş.S 18 14/6, 16/7, 95/41, A. Ş.S 17 200/147, 205/149, 228/161. 199 Bu uygulamaya emsal bir vesikada 1822 senesinde Hammare Mahallesinde Mehmed A ğa, İbrahim A ğa ve amcası oğulları Seyyid Mehmed Efendi, ecdatlarından kalan “bir bab vakıf selamlık” meydana gelen depremde yıkılmı ştı. Bu vakıf binasını kendi paralarıyla tamir ettirmek şartıyla, vakfın mülkiyeti Hacı Süleyman A ğa’ya verilmi şti. Bunun yanısıra her sene 60 kuru ş vakfın arsası için vakfa kira vereceğini beyan etmi şti. A. Ş.S 18 121/52 Depremin sosyo-ekonomik neticeleriyle ilgili bkz. Erhan-Afyoncu-Mete Zekai,

295

4.2.2. Di ğer Do ğal Afetler

Salgın hastalıklar, insanlı ğın tarih boyunca maruz kaldı ğı en korkunç do ğal afetlerin ba şında gelmi ştir. Kitlesel ölümlere sebebiyet veren ve en fazla tahribat yapan salgın hastalıkların ba şında veba gelir. Özellikle veba salgınları XVII. yüzyıldan XIX. yüzyıl ortalarına kadar Osmanlı tebasına musallat olan en öldürücü afet idi.200 Bu hastalı ğın yanı sıra, çiçek hastalı ğı, sıtma ve dizanteri gibi hastalıklarda toplu ölümlere sebep olan hastalıklardandı. Bu hastalıkların ortaya çıkmasında, kötü hijyenik şartlar, gemi yolculukları, ticaret kervanları, istilalar, fareler, pireler, beslenme yetersizlikleri, sefalet, göç, gıdasızlıklar salgın hastalıkların ortaya çıkmasına ve yayılmasına neden olan ba şlıca etkenlerdendir. 201 Braidwood, Antakya ovası üzerine yapmı ş oldu ğu arkeloji çalı şmasında 202 XVI. yüzyılda, ovanın kı ş ya ğışlarıyla sel baskınlarına u ğradı ğı ve yazın bu su birikintilerinin ovanın bataklı ğa dönü şmesine sebeb oldu ğu ve bataklıkların da bölgede sıtma hastalı ğının kayna ğı oldu ğunu ifade etmektedir. Ayrıca ovadan geçen Asi nehri ve Kara Çay’ın yaz aylarında sularının çekilmesinden dolayı bataklı ğa dönü şmesinden sıtma hastalı ğına kaynak te şkil etti ğini bildirmektedir. XVIII. yüzyılın ortalarında Haleb ve Antakya havalisine gelen İngiliz seyyah Alexsander Russeli’in Antakya ile ilgili verdi ği bilgiler önemlidir; seyyah Russel 1740 senesinde Haleb ve Antakya’da çiçek hastalı ğının salgın oldu ğunu ve bu hastalı ğın yanı sıra vebanın da halk arasında yaygın oldu ğunu ve toplu ölümlere sebep olduğunu ifade etmektedir. Bölgedeki bataklıklardan dolayı sıtma hastalı ğının her zaman yaygın oldu ğu, hastalıkların birkaç yıl devam etti ğini belirtmi ştir. Özellikle 1742-1744 seneleri arasında bu zengin ve güzel bölgenin

“1766 İstanbul Depremi ve Toplumsal Ya şantıya Tesirleri”, İÜEFTAM Bildiriler , 22-23 Mayıs 2000, İstanbul 2001, s.85-93. 200 BOA. Cevdet Dâhiliye nr. 7637. 201 Daniel Panzac, Osmanlı İmparatorlu ğunda Veba (çev. Serap Yılmaz), İstanbul 1997, s.Giri ş kısmı. 202 R.J Braidwood, Mounds in the Plain of Antioch: An Archeological Survey , The University of Chicago Oriential Institute Publication. XVIII (Chicago,1937), s.8-11. Braidwood çalı şmasında; XVI. yüzyılda Antakya ovasının durumunu tesbit için, Nasühü’s-Silahi (Matrakcı)’nın Beyan-ı Menazil-i Sefer-i Irakeyn-i Sultan Süleyman Han adlı eserinden istifade etmiştir. Matrakcı eserinde Antakya ovasındaki göl ve bataklıkları minyatür şeklinde göstermektedir. Bkz. s.107b. Ayrıca bkz. M Streck, “Amık”, İA, c.1, İstanbul 1993, s.398-399; Cemal Alagöz, “Co ğrafya Gözüyle Hatay”, DTCFD, II/2, 1944, s.214-224.

296

salgın hastalıklarından peri şan oldu ğunun köylerin bo şaldı ğını ve halkın perakende oldu ğunu anlatmaktadır. 203 Tereke kayıtlarından salgın hastalıkların izleri takip edilmi ştir. 4. nolu sicil defteri hariç, di ğer defterlerde toplu olarak de ğerlendirilebilecek ölüm hadiselerinin meydana gelmedi ği görülmü ştür. 1750 senesinde haca gidi ş ve dönü şte toplu ölüm vakaları oldu ğu görülmektedir. Vefat hadiseleri ise belirli tarih aralı ğında idi. 4. nolu sicil defterine ait 17 tereke kaydının 8’i toplu ölüm hadisesiyle ilgilidir.204 Russel; 1763 senesinde bölgeden geri dönü şünde de yiyecek kıtlı ğından bahsetmektedir. Tahminlere dayanarak abartılı bir şekilde, Suriye havalisinde 150 bin insanın veba’dan öldü ğünü nakil etmektedir. Ruselle’e göre Haleb ve Antakya’da salgın hastalıkların yaygın olmasının sebebini; “Geçitlerden gelen tüccarların hayvanlarının başka yerlerden hastalık ta şımalarına, bölgede bataklıklar olmasına ”205 ba ğlamı ştır. Russel’in hastalıklarla ilgili ifadelerini 1763 senesine ait bir tahrirat kaydı da desteklemektedir. 206 Vesikada; devlet, Antakya’da veba salgını oldu ğundan dolayı reaya’nın yerini yurdunu terk etmi ş, peri şan vaziyette oldu ğunu, bu sebebten dolayı ödemeleri gereken vergilerin ertelenmesine karar verildi ğini belirtmi ştir. 1764 senesine ait ba şka bir belgede ise, Haleb ve kazalarında vuku’u bulan uzun kı ş ve kıtlıktan dolayı reaya’nın ekserisinin vefat etti ği, kalanın da peri şan oldu ğu ifade edilmi ştir. Alınan karara göre bölgede ki halkın ödemekle yükümlü oldukları cizye ve avarız vergilerinin ertelenmesine karar verilmi ştir.207 Ar şiv kayıtlarında “istila-i cerad ” adıyla belirtilen 208 çekirge saldırısı kıtlı ğın çıkmasına neden olan do ğal afetlerden bir di ğeriydi. 1792 ve 1802

203 Janet C.M Strakey, “No Myupic Mirage: Alexander and Patrik Russel in Aleppo”, Institute For Islamic and Midle Eastern Studies, University of Durham, History and Anthropology , 2002, vol.13 (4), s.261. Rusell karde şler (İngiliz seyyahı ve doktordurlar) 1739-1774 seneleri arasında Haleb, İran ve Hindistan’a iki defa seyahat yapmı şlar ve gözlemlerini seyahatname şeklinde İngiltere’de yayınlamı şlardı. 204 A. Ş.S 4 70/35,71/36, 73/36, 75/37, 76/37, 80/38. 205 Janet C.M Starkey, “No Myupic Mirage”, s.270-273. 206 BOA. Cevdet Maliye nr. 4218. 207 BOA. Cevdet Maliye nr. 7294. 208 BOA. Cevdet Maliye nr. 11408.

297

senelerine ait iki vesikada 209 Adana, Payas, Antakya ve Üzeyr bölgelerinde çekirge saldırılarından dolayı halkın peri şan oldu ğu ifade edilmekteydi. Bu senelerde ürün alamayan halkın vergi ödemeye kudretleri olmadı ğından, cizye ve avarız vergilerinin ertelenmesine karar alınmı ştır. Kayıtlarda “tu ğyan” 210 adıyla belirtilen sel ve ta şkın bahar aylarında meydana gelen do ğal felaketlerdi. 1736 senesine ait sicil kaydında, Asi nehri’nin zaman zaman ta şması sonucunda çevredeki yerlerin sular altında kaldı ğı ve bu ta şkınlar neticesinde nehir üzerinde bulunan köprülerinde zarar gördü ğü ifade edilmi ştir. 1736 senesinde meydana gelen büyük sel afetinde nehir üzerinde ki Demir Köprü büyük zarar görmü ş, halk köprüyü kullanamadı ğı için sıkıntıya dü şmü ş ve pek çok can kaybı ya şanmı ştır. Zarar görmü ş köprünün onarılması için Mimar Halil A ğa tayin edilerek kendisine yardım etmeleri için Antakya’dan 80 işçinin yanısıra bu i şe nezaret etmesi için Ali A ğa görevlendirilmi ştir.211 Deprem, çekirge saldırısı, sel, kuraklık ve hastalık gibi do ğal afetlerin meydana geldi ği bölgede birçok can ve mal kaybının ya şandı ğı görülmektedir. Halkın zira’i üretim faaliyetlerini askıya aldı ğı veya bölgeyi terk etti ği bu dönemlerde kıtlıklar ya şanmaktaydı. Bölgede ya şanan kıtlık beraberinde temel ihtiyaç maddelerinin fiyatlarının artmasına sebeb olmu ştur. Arzın talepten fazla olması bir kural olarak her zaman fiyatların yüklenmesine etki etmi ştir.212 1736 senesinde bölgede uzun kı ş ve ya ğmursuzluktan dolayı bu ğday üretiminin az olması ve belirlenmi ş olan narh’ın üzerinde satı ş yapılması halkı perişan etmi ştir. Devlet, halkı korumak ve maduriyetini gidermek için belirlenen narh üzerinde satı ş yapanların cezalandırılmasını emretmi ştir.213 Sonuç olarak Antakya’da tarihin her döneminde do ğal afetler ya şanmı ştır. Osmanlı döneminde de bölgede do ğal afetlerin oldu ğunu gözlemliyoruz. Afetlerden sonra Haleb ve İstanbul’dan Antakya kadısı, voyvodası, i ş erleri gibi kaza yöneticilerine yazılan emirlerde, felaketin boyutlarının tespiti için tahrir

209 BOA. Cevdet Dâhiliye nr. 4218. 210 BOA.Cevdet Dâhiliye nr. 1887. 211 A. Ş.S 2 133/99 . 212 Mustafa Öztürk, “Osmanlı İktisadında Fiyatları Etkileyen Unsurlar”, Prof.Dr. Şerafettin Turan Arma ğanı, Ankara 1996, s.213-219. 213 BOA. Cevdet Belediye nr. 3335 .

298

yapılması istenmi ştir. Bu sayımlardan maksat afetlerin neticesinde, zararın veya yıkımın büyüklü ğünü ö ğrenmektir. Di ğer bir amacı da bölgenin ekonomik ve insan potansiyelini güncelle ştirmektir. Şehirde, kadının ba şkanlı ğında olu şturulan komisyonu’nun raporlarına göre, devlet tedbirler almaktaydı, İstanbul’dan gelen emirlerde, felaketin boyutlarının gerçekten ciddi olup olmadı ğı sorgulanmı ştır. Çünkü halk afetlerinin sonuçlarını gere ğinden fazla abartmaktaydı. Devletin do ğal afetler sonrası yaptı ğı uygulamalardan biri halkın vermekle mükellef oldu ğu vergilerin bir kısmını af veya ertelemek olmu ştur. Diğer bir yardım türü ise bölgede kıtlık ba ş göstermesin diye, miri’den bu ğday ve arpa nakli yapılmasıydı. 214

214 Mıchael Ursınus, “Do ğal Afetler ve Tevzi: Sel, Dolu ve Fırtınalar Kar şısında Olu şturulan, Klasik Ça ğ Sonrası Yerel Vergi Sistemleri”, Osmanlı İmparatorlu ğu’nda Do ğal Afetler, (edt.E.Zacharıadolu), (çev.Gül Ça ğalı Güven-Sadet Öztürk), İstanbul 2001, s.287-296.

299

SONUÇ

“XVIII. Yüzyılda Antakya Kazasının Sosyal ve Ekonomik Yapısı” adlı çalı şmada, Antakya’nın şer’iyye sicillerinin yanısıra, Ba şbakanlık Osmanlı Ar şivleri kayıtlarına dayalı, giri ş kısmındada belirtilen amaç, yöntem ve zaman dilimi do ğrultusunda yapılan incelemeden elde edilen sonuçlar, ilgili bölümlerde ayrıntılı bir şekilde izaha çalı şıldı. İncelemenin genel bulguları açısından bir de ğerlendirme yapıldı ğında şu sonuçlara ula şıldı. 1- Antakya, tarihi çok eski dönemlere dayanan, insanların ilk yerleşim alanlarındandır. Tarihi Antakya şehri, Habibü’ün-Neccar Da ğı’nın eteklerinde, Fırat havzasından Akdeniz’e, Akdeniz ve Suriye’den Anadolu’ya giden yolların kav şak noktasında kurulmu ş, zamanla Türk-İslam karekteri kazanmı ş bir yerle şim merkezidir. Türk hakimiyetinden önce bölge, İran-Bizans ve Arap-Bizans mücadelelerine sahne olmu ştur. Antakya, sırasıyla Anadolu Selçukluları, Haçlılar, Mısır Memlukluları ve nihayet 1516’da Osmanlı Devletinin hâkimiyetine geçti ve bugün ki Hatay il sınırlarınıda içerisine alan iki sancak ihdas edildi. Belirli bir dönem ba ğımsız sancak olarak kalan Antakya Sanca ğı 1523’de Haleb Eyaletine ba ğlandı. Antakya sanca ğının idari düzenlemede yeri her zaman sancak olarak kalmadı. Yapılan idari taksimatlarda Haleb eyaletine ba ğlı kalmak şartıyla “Kaza” haline getirildi. Kuseyr, Altınözü, Cebel-i Akra ve Süveydiye nahiyelerinden olu şan Antakya Kazası, XVIII. yüzyıl boyunca Haleb valilerinin atadı ğı voyvodalar tarafından idare edildi. XVIII. yüzyıl Osmanlı Devleti merkez ve ta şra te şkilatında de ğişim ve dönü şümün ya şandı ğı bir dönemdi. Antakya Kazası’nda da bu de ğişimin yansımalarını görmek mümkündür. Kazada, voyvoda, ayan, yeniçeri serdarı, şehir kethüdası ve köy şeyhleri gibi merkezi otoritenin temsilcilerinin yanısıra, ehl-i şer’e mensup kadı, müftü, nakibü’l-eşraf kaymakamı gibi ki şiler görev yapmaktaydı. 2- Antakya şehri di ğer Osmanlı şehirlerinde oldu ğu gibi kale-şehir hüviyetine sahip olup şehir, XVI-XVII. yüzyıllar boyunca 22-24 arasında mahalleye sahipti. XVIII. yüzyılda da mahalle sayılarında büyük bir de ğişiklik olmayıp, mahallelerin hemen hemen tamamı sur içindedir. Şehirde, XVII.

300

yüzyılın ortalarına kadar Müslümanlar ikamet etmekte, Gayr-i Müslim nüfus bulunmamaktaydı. XVIII. yüzyılda ise mahallelerde Müslümanlarla bereber Gayr- i Müslimlerin de ikamet etti ği görülmektedir. 1700-1800 seneleri arasında köy sayısı 111-124 arasında de ğişmekteydi. Bu dönem içerisinde nüfus ve ödedikleri vergi itibariyle büyük olan köyler; Mekeberos, Ziyaret, Kal’a, Toprakhisar, Karsu, Me şrakiye, Buhsin, Suriye, Dursuniye, Babatorun ve Zeytuniye idi. Bu süreç içerisinde köy sayısında ki azalma veya artma, bazı köylerin mezraa haline dönü şmesi veya bazı mezraaların köy haline dönü şmesi gibi kır iskânına ait de ğişiklikler ile açıklanabilir. 3- Şehir monografi çalı şmalarında kazada ya şayan nüfusun ayrıntılı olarak tespit edilmesinin, demografik, idarî, askerî ve beledî özelliklerin iyi anla şılmasına katkı sa ğlayaca ğı muhakkaktır. XVIII. yüzyılda şehrin tahmini nüfusu 12 bin-14 bin ki şi arasında de ğişmekteydi. Aynı tarihler arasında köylerin tahmini nüfusu 12 bin-14 bin ki şi arasındaydı. Antakya Kazası’nın tahmini nüfusu ortalama 22 bin-27 bin ki şi arasında de ğişmekteydi. Kazanın genel nüfusu içerisinde zimmi nüfus % 25’lik dilimi olu şturmaktaydı. 4- Antakyalı Müslim ve Gayr-i Müslimlerin birbirleriyle yakın bir sosyal- ekonomik ili şkileri vardı ve birbirlerine güven duymaktaydılar. Zimmiler ticaret ve zenaatle u ğra şmı ş, genellikle yüksek gelir getiren i şlere yönelmi şlerdir. Kültürel etkile şimden olsa gerek, kullandıkları isimler, ev ve giyim ku şam şekillerinde benzerlikler vardır. 5- XVIII. yüzyılda Antakya’da ki sosyal tabakalar içinde yer alan unsurlardan biride esnaf erbabı olan “ehl-i hiref” veya “i ş erleri” idi. Sivil toplum içinde bulunan ve çe şitli meslekleri icra eden esnaflar, kazanın ihtiyaç duydu ğu hammaddelerin temini, mamül maddelerin üretimi, günlük hayatı ilgilendiren ticaretin yürütülmesi için demircilik, boyacılık, fırıncılık, berberlik gibi toplam 93 i ş kolunda faaliyet göstermekteydiler. İş kolları içerisinde istihdam açısından bakıldı ğında Çullah, Kef şger gibi esnaf grupları ilk sırayı almaktaydı. Esnaflıkla u ğraşanların büyük bir kısmını askeri zümre mensupları olu şturmakla beraber, toplumun her kemsinden ki şinin esnaflık yaptı ğı görülmekteydi. Antakya’da hizmet veren esnaf ve bunların birbirleriyle ili şkileride mühimdir. Bu insanlar arasında hiçbir etnik ve dinsel farkın gözetilmemesi ve

301

kadınların da bu grup içerisinde yer bulması önemlidir. Antakya esnafının % 95’ini Müslüman , % 5’lik kemsini de Gayr-i Müslimler olu şturmaktaydılar. Antakya’da yatırım alanı daha ziyade tarımsal alana (ba ğ-bahçe) ve gayrimenkule (ev-dükkan) yönelik olup, bunun yanısıra nakdi (faizle borç para verme) ili şkilerinede rastlanmı ştır. Kazada zengin ve giri şimci ki şilerin askeri sınıf üyeleri oldu ğu görülmektedir. 6- XVIII. yüzyıl Antakya ailesi, Osmanlı ailesinin bir kesiti olarak kar şımıza çıkar. Sicil kayıtlarında ki bilgilere göre; Ortalama bir aile altı ki şiden olu şmaktaydı. Şehirli ailelerdeki çocuk sayısı köylü ailelerindeki çocuk sayısından biraz fazlaydı. Müslüman aile sayısı ile Gayr-i Müslim aile sayısı birbirine çok yakındı. Kadının ve erke ğin rızası olmaksızın evliliklerin gerçekle şmesi oldukça zor oldu ğu anla şılmaktadır. Birden fazla kadınla evlili ğin zannedildi ği gibi yaygın bir evlilik türü olmadı ğı görülmektedir. Birden fazla kadınla evlenen erkeklerin sosyo-ekonomik durumlarının iyi oldu ğu anla şılmaktadır. Ayrıca, zorunlu haller; ilk e şinden çocu ğunun olmaması veya erkek çocu ğunun bulunmaması çok evlili ğe yol açmı ştır. Kadın, gerek ekonomik, gerekse sosyal haklarını temin etmede mahkemeye dava açma selahiyetine sahipti. Ailede, erkek ve kadının mal varlı ğı ayrılı ğı anlayı şı çoğunlukla geçerli bir anlayı ştı. Çocu ğu olmayan kadınların vefatı halinde malının yarısı kocasına, diğer yarısıda beytü’l-mal’a kalmaktaydı. Anne veya babanın ölümünden sonra çocuklar himayesiz kalmamakta; fiziksel ve ekonomik açıdan koruma altına alınmaktaydılar. Aile, ki şisel ili şkiler bakımından çekirdek, sosyal ili şkiler bakımından ise, geni ş aile tipi görünümündeydi. Sosyal ve ekonomik statü bakımından pederi aile tipi yaygındı. Ekonomik açıdan aile, hem üretim, hemde tüketim toplumuydu. 7- Antakya’nın vakıflar yönünden oldukça zengin oldu ğu görülmektedir. Kazadaki vakıf ve hizmet türleri; cami, mescit, medrese, tekke, zaviye, türbe, han, hamam, fırın, ev, dükkân, su dolabı gibi ta şınmazlardan olu şmaktaydı. Bu vakıfların bir kısmı hayri bir kısmı ise aile vakıflarıydı. Ancak vakıfların önemli bir kısmını aile vakıfları olu şturmaktaydı. Kazada görülen vakıf türlerinden bir di ğeri ise hayri vakıflara dâhil olan avarız vakıflarıydı.

302

8- Osmanlı Devleti’nin klasik devlet yönetimi ve buna ba ğlı olarak vergi sistemi zaman içerisinde de ğişime u ğramı ştı. Vergi sisteminde eski vergilerin bir kısmı aynı kalmakla beraber, bir takım yeni vergilerde ihdas edilmi şti. Bu de ğişim döneminde vergilerin tarh ve tevzi usüllerinde de bir takım de ğişiklikler olmu ş ve Antakya Kazasın’da da ödenen vergilerde de ğişimin yansımaları görülmü ştür. Kazada cizye, imdad-ı seferiyye, imdad-ı hazarriyye, ihtisab ve ba ğlantıları ile beraber avarız vergileri, salyane (müfredat) adı altında birçok vergi alınmı ş ve birkısım gelirde iltizama verilerek i şletilmiştir. Kazada vergilerin önemli bir kısmını avarız ve bedel-i nüzül, imdadiyye vergileri olu şturmaktaydı. Antakya Kazası’nın gelirleri Haleb muhasıllı ğına aid olup, özellikle imdadiyyeler Haleb valilerinin gelirlerinin önemli bir kısmını olu şturmaktaydı. 9- Antakya ve çevresinde meydana gelen e şkıyalık olayları, bu yüzyılda Osmanlı Devleti’nin iç düzeninin bir kesit olarak kar şımıza çıkar. Kanun dı şı bu hareketler, Antakya’da bir takım sonuçları da beraberinde ortaya çıkarmı ştır. Köylüler, eşkıyalı ğı bir tür veba olarak görmü şler ve devletin e şkıyalara kar şı güçlü müdahale etmesini beklemi şlerdir. Çünkü e şkıyalık giderek toplumun ekonomik, toplumsal ve ahlaki dokusuna yönelik bir saldırı halini almıştır. Yüzlerce kadı kaydında e şkıyaların köylüleri öldürdü ğü, genç kız ve kadınları kaçırıp tecavüz ettikleri, mal ve hayvanlarını talan ettikleri ve toprakları ya ğmaladıkları belirtilmi ştir. Karga şa neticesinde bölgede üretim dü şmü ş, ticaret sekteye u ğramı ş ve bunun do ğal sonucu olan i şsizlik artmı ştır. Artan i şsiz güçsüz gruplar iskân yerlerini terk etmek veyahut e şkıya gruplarına katılmak mecburiyetinde kalmı şlardır. E şkıyalık hareketleri hiçbir dönem devlete kar şı ciddi bir tehlike te şkil etmemi ştir. Elde edilen bulgular neticesinde (1709-1806) yakla şık bir yüzyıllık dönem içerisinde Antakya Kazasın’da gündelik ya şam, aile kurumu, vakıf kurulu şları, mimari ve yönetim şekli bakımından, ayrıca mahalle ve köy isimlerinin büyük bir ço ğunlu ğunun Türkçe olması itibariyle, Antakya’nın tipik bir Osmanlı-Türk şehri oldu ğunu söyleyebiliriz.

303

BİBL İYOGRAFYA

AR Şİ V KAYNAKLARI 1.Ba şbakanlık Osmanlı Ar şivi Tahrir Defterleri Nr.109, 110, 397, 450, 454, 493, 530, 544, 610, 834, 978, 998, 1040. Maliyeden Müdevver Defterler . Nr. 130, 678, 1215, 3169, 3400 , 4802, 6868, 8458, 9956. Bâb-ı Defterî Mevkufat Kalemi Nr.375, 395, 27559, 27825, 27830, 27833. Haleb Ahkâm Defterleri : Nr.1, 2, 3, 5, 8. Mühimme Defterleri: Nr.3, 4, 5, 7, 8, 9, 12, 18, 24, 28, 30, 35, 34, 36, 90, 112. Cevdet Tasnifi Askeriye nr.4, 13, 19, 168, 880, 1235, 1274, 2683, 2700, 13066, 27429, 40173. Nafiâ nr.126, 168, 265, 411, 965, 1152, 1156, 1224, 1471,1760. Belediye nr 422, 777, 1218, 1545,1601, 2246, 2495, 3335, 4088. Zabtiye nr.311, 312, 384, 385, 833, 893, 902, 1126, 1156, 1560, 1569,1606, 1706, 1608, 2053, 2114, 2948, 3844, 3858, 4106. Adliye nr.251, 926, 1196, 1409, 1484, 1616, 1747, 1775, 1885, 2444, 2700, 4077, 4382, 4493, 4817, 4849, 5709, 5912, 6240, 6366, 6850, 31382. Dâhiliye nr.316, 404, 466, 524, 770, 962, 1366, 1841, 1887, 4218, 4968, 5521, 6446, 646, 7306, 7307, 7622, 7637, 7979, 8338, 10290, 10965, 12218. Maliye nr.73, 120, 129, 316, 693, 1200, 2762, 4218, 6419, 7294, 7380, 9867, 11408, 19279, 23229, 23230, 23260, 23264, 25895, 26174, 31382. Evkaf nr.210, 229, 448, 1015, 1506, 2379, 3711, 3804, 4080, 4687, 4702, 5974, 6097, 6804, 6978, 7063, 7471, 8812, 9526, 9729, 10151, 11553, 12147, 14521, 4653, 15228, 16414. Maarif nr.454, 593, 1160, 1584, 1852, 2325, 3223, 5931, 6396, 8130, 8506, 8929, 9115.

304

Ankara Milli Kütüphane Mikro Film Ar şivi Antakya Şer’iyye Sicil Defterleri nr .1(1709-1711), 2 (1735-1737), 3(1743- 1745), 4 (1741-1750), 5 (1752-1755), 6 ( 1754-1756), 7 (1761-1764), 8 (1764-1766), 9 (1774-1777), 10 ( 1800-1806), 11( 1807-1811), 17 (1823- 1824), 18 (1826-1828), 20 (1832-1834). Haleb Vilayeti Salnâmesi . H.1321.M.1903. YAYINLANMI Ş ESERLER 438 Numaralı Muhasabe-i Vilayet-i Anadolu Defteri (937 / 1530) I , Ankara 1993. Abu’l Faraç, Abu’l Faraç Tarihi (çev. Rıza Do ğrul), c. II, Ankara 1987. Ahmed Cevdet Pa şa, Maruzat, (Yay. Yusuf Halaço ğlu), İstanbul 1980. ___, Tezâkir , (Yay. Cavit Baysun) , Ankara 1986. Ali Haydar Düreru’l-Hukkâm Şerhu Mecelleti’l-Ahkâm, c. 4, İstanbul 1330. Aşıkpa şazâde A şıkî, Tevârih-i Al-i Osman, (haz. Nihal Atsız), İstanbul 1947. Azimi, Azimi Tarihi (Yay. Ali Sevim) , Ankara 1988. Ayn Ali, Kavânin-i Âl-i Osman der Hulâsa-i Mezâmin-i Defter-i Divân, İstanbul 1260. Barkan, Ö.Lütfi, Hüdavendigar Livası Tahrir Defteri I , Ankara 1988. Bolat, Mahmut, 18 Numaralı Antakya Şer’yye Sicili’nin Transkipsiyonu ve De ğerlendirilmesi (H.1239-1242/ M.1823-1827), (Basılmamı ş Yüksek Lisans Tezi), Kayseri 2000. Belâzurî, Fütühu’l-Büldân, (çev. Mustafa Fayda), Ankara 1987. Celal-zâde Mustafa, Selim-Name , (Haz. Ahmet U ğurlu-Mustafa Çukadar), Ankara 1990. Defterdar Sarı Mehmed Pa şa, Zübde-i Vekayiât (Tahlil-Metin .haz. Abdulkadir Özcan), Ankara 1995. Ergin, Osman Nuri, Mecelle-i Umûr-ı Belediye, c. 1, İstanbul 1958. Evliya Çelebi, Seyahatnâmesi , c. 3, İstanbul 1314. Feridun Ahmed Bey, Mecmüa-î Mün şeat-üs Selâtin , İstanbul 1264. Güngör (Karada ğ), Sermil, 17 Numaralı Antakya Şer’iyye Sicili (1820–1826 M./1236–1242 H), (Basılmamı ş Yüksek Lisans Tezi), Elazı ğ 2003. Hoca Sadettin, Tâcüt’t Tevârîh, II, İstanbul 1279. İnalcık, Halil, Hicri 835 Tarihli Suret-i Defter-i Sancak-ı Arvanid , Ankara 1988.

305

Lütfi Pa şa, Asafnâme, İstanbul 1326. _____, Tevârih-i Al-i Osmân, İstanbul 1341. Kara, Adem, Antakya’nın III. Numaralı Şer’iyye Sicili M.1743-1745/H.1156- 1157, (Basılmamı ş Yüksek Lisans Tezi), Sakarya 2000. Katib Çelebi, Fezleke , c.I, İstanbul 1286. Kerîmüddin Mahmud-i Aksarayî, Müsâmeretü’l-Ahbâr, (çev.Mürsel Öztürk), Ankara 2000. Koçi Bey, Koçi Bey Risalesi, (ne şr. Ali Kemal Aksüt), İstanbul 1939. Mirci, Halil, Antakya’nın I Numaralı Şer’iyye Sicili, (Basılmamı ş Yüksek Lisans Tezi), Sakarya 2000. Mustafa, Nuri Pa şa, Netayicü’l-Vukuat (Kurumları ve Örgütleriyle Osmanlı Tarihi), (Yay. Ne şe Ça ğatay), Ankara 1992. Naimâ Mustafa Efendi, Nâima Tarihi, (ne şr. Zuhuri Dani şman), c.II, İstanbul 1968. Nasühü’s-Silahi (Matrakçı), Beyân-ı Menâzil-i Sefer-i Irakeyn-i Sultan Süleyman Han (Yay. Hüseyin, G. Yurdaydın), Ankara 1976. Ra şid Mehmed Efendi, Ra şid Tarihi, c.1 İstanbul 1282. Silahdar Mehmed A ğa, Nusret-Name , c. III, Fasikül 1, İstanbul 1969. Solakzâde (Mehmed Hemdemi Çelebi), Tarih , İstanbul 1297. Şemseddin Sami, Kamus-î Türkî , İstanbul 1978. Tatar, Özcan, VIII. Numaralı Antakya Şer’yye Sicili H.1178-1179/M.1764-1765, (Basılmamı ş Yüksek Lisans Tezi), Elazı ğ 1998. Tursun Bey, Târîh-i Ebü’l-Feth, ( haz. Mertol Tulum), İstanbul 1977. Urfalı Mateos, Vekâyi-Namesi (952–1136) ve Papaz Grigor’un Zeyli Tercüme Hrand, D.Andreasyon (notlar; Edward, Dulaurer, Halil Yinanç), Ankara 1987. Yıldırım, Mehmet, 20 Nolu Antakya Şer’iyye Sicilinin Transkripsiyonu ve De ğerlendirilmesi (1243-1245/1827-1829 ), (Basılmamı ş Yüksek Lisans Tezi), Elazı ğ 1999.

306

ARA ŞTIRMA VE İNCELEME ESERLER Abdul Rahim Abdul Rahman-Yuzo Nagata, “The Iltizam System in Egygt and Turkey: A Comparative Study”, Journal of Asian and African Studies , 14 (1977), s.169-194. Acun, Fatma, “Celali İsyanları (1591–1611)”, Türkler , c. 9, Ankara 2002, s. 695- 711. Adıyeke, Nükhet Nuri, “Newly Discovered In Turkish Archives Kadı Registers and Other Documents on Crete”, Turcica/32 , Paris 2000, s. 447-463. Afyoncu Erhan, “Türkiye’de Tahrir Defterlerine Dayalı Olarak Hazırlanmı ş Çalı şmalar Hakkında Bazı Görü şler”, Türkiye Ara ştırmaları Literatür Dergisi, c. 1, sa. 1, İstanbul 2003, s. 267-286. Afyoncu, Erhan-Mete, Zekai, “1766 İstanbul Depremi ve Toplumsal Ya şantıya Tesirleri”, İÜEFT.M. Bildiriler , 22-23 Mayıs 2000, İstanbul 20001, s. 85- 93. Alptekin, Co şkun, Dime şk Atabe ğli ği (To ğ Ti ğinler), İstanbul 1985. Altunda ğ, Şinasi, “Osmanlılar’da Kadıların Salahiyet ve Vazifeleri Hakkında”, VI. Türk Tarih Kongresi III. Seksiyon, Ankara 1967, s. 342-355. Akda ğ, Mustafa, “Osmanlı Tarihinde Ayanlık Düzeni Devri 1730–1839), TAD, c. VIII-XII, sa. 14-23, Ankara 1979. _____, Türk Halkının Dirlik ve Düzenlik Kavgası Celali İsyanları , İstanbul 1995. _____, Türkiye’nin İktisadi ve İçtimai Tarihi , c. 1-2, İstanbul 1979. _____, “Osmanlı Müesseseleri Hakkında Notlar”, DTCFD, XIII/1-2, (1955), s.27- 51. _____, Büyük Celâlî Karı şıklarının Ba şlaması, Erzurum 1963. Akgündüz, Ahmet-Cin, Halil, Türk-İslam Hukuk Tarihi , c. 1, İstanbul 1990. Akgündüz, Ahmet, “ İslam Hukukunun Osmanlı Devletinde Tatbiki Şer’iyye Mahkemeleri ve Şer’iyye Sicilleri”, Türkler , c.14, Ankara 2002. _____, Osmanlı Kanunnameleri ve Hukuki Tahlilleri , c.I., II, İstanbul 1990. _____, Şer’iyye Sicilleri, c. I, İstanbul 1988. Aktan, Hamza, “İslam Aile Hukuku”, Sosyo-Kültürel De ğişim Sürecinde Türk Ailesi , c. 2, Ankara 1992, s. 398-433.

307

Aktüre, Sevgi, 19. Yüzyıl Sonunda Anadolu Kenti, Mekansal Yapı Çözümlemesi, Ankara 1978. Akyıldız, Ali, Osmanlı Finans Sisteminde Dönüm Noktası Kâ ğıt Para ve Sosyo- Ekonomik Etkileri , İstanbul 1996. Akyılmaz, Gül, “Osmanlı Aile Hukukunda Kadın”, Türkler , c.1, Ankara 2002, s. 365-374. Alagöz, Cemal ,“Co ğrafya Gözüyle Hatay”, DTCFD, II/2, 1944, s.214-224. Alakay, Yahya, Osmanlı Döneminde Hatayda E ğitim, (Basılmamı ş Yüksek Lisans Tezi), Elazı ğ 2003. Altan, Ebru, “1150-1250 Yılları Arasında Anadolu’da Do ğal Afetler”, İÜEFTAM. Bildiriler , 22-23 Mayıs 2000, İstanbul 2001, s. 41-51. Altındal, Meral, Osmanlı’da Kadın , İstanbul 1994. Altunan, Sema, “Osmanlı Devleti’nde Haberle şme A ğı; Menzil Haneler”, Türkler , c.10, Ankara 2002, s. 913-920. Akyüreko ğlu, Ye şim, Hatayda Türk İslam Devri Yapıları , (Basılmamı ş Yüksek Lisans Tezi), Konya 2005. Ambrose Gwilym, “English Trades at Aleppo”, The Economic History Review, Vol.3, No.2 (Oct.,1931), s. 246-267. Anıl, Yaşar Şahin, Osmanlıda Kadılık , İstanbul 1993. Anastassiadou, Meropi, Tanzimat Ça ğında Bir Osmanlı Şehri (çev. I şık Ergüden), İstanbul 2001. Antonov, Aleksandır, “Bulgar Topraklarında Kurulan Menzil Sisteminin Organizasyonu (XVI-XVIII Yüzyıllar”, (çev. Zeynep Zafer), Türkler, c.10, Ankara 2002, s. 929-931. Arendoks, Van. C, “ Şerif”, İA, c.11, İstanbul 1993, s. 435-442. Arslan, Nasi, İslam Yargılama Hukukunda “ Şühüdü’l-Hal” Jüri Osmanlı Devri Uygulaması, İstanbul 1999. Atalay, Münir, “Şer’iyye Mahkemelerine Dair Kısa Bir Tarihçe”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam İlimleri Enstitüsü Dergisi, sa. 4 , Ankara 1980, s. 303-328.

308

Atcıl, Abdurrahman, Procedure in the Ottoman Court and the Duties of Kadıs , Bilkent Universıty Departman of Hıstory ,(Basılmamı ş Yüksek Lisans Tezi), Ankara, September 2002. Aydın, M. Akif, “Osmanlı Hukukunda Kazai Bo şanma ve Tefrik”, Osmanlı Araştırmaları , V, İstanbul 1986, s. 2-17. _____, “Osmanlı Hukukunda Nikâh Akitleri”, Osmanlı Tarih Ara ştırmaları , c. 3, İstanbul 1982, s.1-12. _____, “Osmanlı Hukukunun Geleneksel Yapısı ve İş leyi şi”, Türkler , c.10, Ankara 2002, s.15-21. _____, “Osmanlılarda Aile Hukuku’nun Tarihi Tekâmülü”, Sosyo-Kültürel De ğişim Sürecinde Türk Ailesi , c. 2, Ankara 1992. _____, İslam-Osmanlı Aile Hukuku , İstanbul 1985. _____, “ Şühüdü’l-Hal ve Osmanlı Hukukunun İş leyi şinde Oynadı ğı Rol”, XII. Türk Tarih Kongresi , Ankara 1994, s. 82-84. _____, “Aile”, DİA, c.2, İstanbul 1989, s.196-200. _____, “Eyüp Şer’iyye Sicillerinden 184, 185 ve 188 no’lu Defterlerin Hukuki Tahlili”, 18. Yüzyılda Kadı Sicilleri I şığında Eyüp’te Sosyal Ya şam, (edt.Tülay Artan), İstanbul 1998, s. 65-71. Aykut, Ş. Nezihi, “Osmanlı Sikkeleri”, Türkler , c.10, Ankara 2002, s.823-843. Baltacı, Cavit, “Şer’iyye Sicillerinin Tarihsel ve Kültürel Önemi”, Osmanlı Ar şivleri ve Osmanlı Ara ştırmaları Sempozyumu , İstanbul 1985, s.127- 132. Bakır, İbrahim, “Ailenin Ya şama Mekânı Ev”, Türk Aile Ansiklopedisi , c.2, Ankara 1991, s.462-470. Barkan, Ö. Lütfi, “Avarız”, İA, c.2, İstanbul 1993, s.13-19. _____, “Edirne Askeri Kassamına ait Tereke Defterleri (1540-1659)”, Belgeler, sa.5-6, Ankara 1993, s. 1-472. _____, “Türkiye’de İmparatorluk Devirlerinin Büyük Nüfus ve Arazi Tahrirleri ve Hakana Mahsus İstatistik Defterleri”, İFM , II / I, ( İstanbul 1941), s. 29-59. _____, “Tarihi Demografi Ara ştırmaları ve Osmanlı Tarihi”, TM, c.10, İstanbul 1956, s.1-26.

309

_____, XV ve XVI. Asırda Osmanlı İmparatorlu ğunda Zırai Ekonominin Hukuki ve Mali Esasları, I, Kanunlar, İstanbul 1943. _____, “Osmanlı İmparatorlu ğunda İmaret Sitelerinin Kurulu ş ve İş leyi ş Tarzına Ait Ara ştırmalar”, İFM , c.XXIII, sa.1-2, İstanbul 1962-1963, s. 239-296. Barkey, Karen, Eşkıyalar ve Devlet Osmanlı Tarzı Devlet Merkezile şmesi , İstanbul 1999. _____, Ottoman Toleration: The Consturuction of Mechanisms of Inter–Religious, Inter-Ethic Peace: Columbia University, April 16-17, 2005. Ba şar, Fehameddin , Osmanlı Eyâlet Tevcihâtı (1717-1730), Ankara 1997. Batmaz, Eftal, “ İltizam Sisteminin XVIII. Yüzyıldaki Boyutları”, AÜ.DTCF. Tarih Ara ştırmaları Dergisi, c.XVIII, sa. 29, Ankara 1996, s. 39-50. Baykal, Bekir Sıtkı, “Osmanlı İmparatorlu ğu’nda XVI ve XVII Yüzyıllar Boyunca Para Düzeni ile İlgili Belgeler”, Belgeler , IV / 7-8, (1967), s.49- 77. Baer, Marc “Islamic Conversion Narratieves of Women: Social Change and Gendered Religious Hierarchy in Early Modern Ottoman İstanbul”, Gender& History, vol.16, no. 2, August 2004, s. 425-458. Becher, C.H, “Cizye”, İA, c.3, İstanbul 1993, s.199-201. Bear, Gabriel, “Türk Loncalarının Yapısı ve Yapının Osmanlı Sosyal Tarihi İçin Önemli” (terc; Sami Ferliel), Tarih Ara ştırmaları Dergisi, c. 8-12, (1970- 74), s.94-111. _____, “The Administrative Economic and Social Funcions of Turkish Guilds”, IJMES, 1 (1970), s.29-47. Bekir, S. Baykal, “Osmanlı İmparatorlu ğu’nda XVI. ve XVII. Yüzyıllar Boyunca Para Düzeni İle İlgili Belgeler”, Belgeler , IV, 7-8, Ankara 1969, s. 49-77. Bıjlefeld, A.Wıllem, Christian–Muslim Relations; a Burdernsame Past, a. Challenging Future, Wold-World , Volume XVI, number 2, Spring, 1996. Bizbirlik, Alpay, “Osmanlı Devleti’nde Ticaret ve Üretime Dair De ğerlendirilebilir Bir Kaynak; Tereke Defterleri”, Türkler , c. 10, Ankara 2002, s.731-736. Boris Christof, Nedkoff (çev. Şinasi, Altunda ğ), “Osmanlı İmparatorlu ğunda Cizye”, Belleten , c. VII, sa. 32, Ankara 1944, s. 599-652.

310

Bozkurt, Gülnihal, Alman-İngiliz Belgelerinin ve Siyasi Geli şmelerinin I şığı Altında Gayri Müslim Osmanlı Vatanda şlarının Hukuki Durumu (1839- 1914), Ankara 1988. Bozkurt, Rıza, Osmanlı İmparatorlu ğunda Kollar, Ulaklar ve İaşe Menzilleri , Ankara 1966. Bozkurt, Ersoy “Osmanlı Şehir İçi Hanlarının İş levi”, EJOS, IV, 2001, s.1-4. Braidwood, R. J, Mounds in the Plain of Antioch: An Archeological Survey, The University of Chicago Oriential Institute Publications XV İİİ (Chicago,1937). Brudel, Fernand, Akdeniz ve Akdeniz Dünyası (çev. M. Ali Kılıçbay), c. 1, İstanbul 1989. Cahen, Claude, Osmanlılardan Önce Anadolu’da Türkler , İstanbul 1994. Canbolat, Atilla, Hatay Türkmen A şiretleri ve Bu A şiretlerin İskanı (18. ve 19. Yüzyıllar), (Basılmamı ş Yüksek Lisans Tezi), Kahramanmara ş 2006. Cansız, İsmail-Ünal, U ğur “Kassam Defterlerine Göre Yozgat’ta İdârî ve Kültürel Durum”, G.Ü, Gazi E ğitim Fakültesi Dergisi, c.22, sa.3, (2002), s.149- 169. Cesarı, Maurice M, Osmanlı Kenti (çev. A.Ataöv), İstanbul 1999. Cin, Halil, İslam ve Osmanlı Hukukunda Evlenme, Konya 1988. Cezar, Yavuz, Osmanlı Maliyesi’nde Bunalım ve De ğişim Dönemi (XVIII. Yüzyıldan Tanzimat’a Mali Tarih), İstanbul 1986. Cohen, Amnon, Osmanlı Kudüs’ünde Loncalar, (çev. N.Elhüseyni), İstanbul 2003. Çadırcı, Musa, “Tanzimat’ın İlanı Sırasında Türkiye’de Yönetim (1826-1839)”, Belleten , c. LI, sa. 201, Ankara 1989, s. 1232-1233. _____, Tanzimat Döneminde Anadolu Kentleri’nin Sosyo ve Ekonomik Yapıları , Ankara 1997. _____, “Anadolu Kentlerinde Mahalle(Osmanlı Dönemi), Habitat II, İstanbul 1996, s.257-263. Ça ğatay, Ne şet, “Osmanlı İmparatorlu ğunda Ribâ-Faiz Konusu, Para Vakıfları ve Bankacılık”, VD, IX, Ankara 1971, s. 39-66. Çakar, Enver, XVI. Yüzyılda Haleb Sanca ğı (1516-1566 ), Elazı ğ 2003.

311

_____, “17. Yüzyılın İkinci Yarısında Antakya Kazasında İskân ve Nüfus (1678/1089 Tarihli Avârız-Hâne Defterine Göre)”, Belleten, c. LXVIII, sa. 252, Ağustos 2004, s.1-27. _____,“998 Numaralı Tapu-Tahrir Defterine Göre 1523 Yılında Ayıntâb ve Birecik Sancakları”, Türk Dünyası Ara ştırmaları , sa.92, 1994, s.112-121. _____, 17. Yüzyılda Haleb Eyaleti ve Türkmenleri, Elazı ğ 2006. _____, “XVII. Yüzyıl Ortalarında Trablus şam Şehrinin Sosyal ve İktisadi Yapısı”, Tarih Ara ştırmaları Dergisi, 35 (Ankara 2004), s.45-69. _____, “16 ve 17. Yüzyıllarda Hama”, Fırat Üniversitesi Orta Do ğu Ara ştırmaları Dergisi , III/1 (Elazı ğ 2005), s.19-65. _____,“Kanuni Sultan Süleyman Kanun-nâmesine Göre 1522 Yılında Osmanlı İmparatorlu ğu’nun İdarî Taksimatı”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, XII/1, (Elazı ğ, 2002), s.261-282. Çelenk,Yavuz, “Antakya Sokullu Mehmet Pa şa Hanı Çelenk-Hayto ğlu Sabunhanesi”, Güneyde Kültür, c.9, sa. 104-105-106, Antakya 1997, s.16- 32. Çelik, Bülent, “Osmanlı Sefer Organizasyonlarında Kentli Esnafın Getirdi ği Çözümler: Orducu Esnafı”, EJOS , VII, (2004), no.11, s.1-163. Çetin, Cetin, XVII-XVIII. Yüzyıllarda Konya Menzili , (Basılmamı ş Yüksek Lisans Tezi), Konya 2004. Çetin, Atilla, Ba şbakanlık Osmanlı Ar şivi Klavuzu, İstanbul 1979. Çiçek, Kemal, “Interpresters of the Court in the Ottoman Empire as Seen From the Sharia Court Records of Cyrus”, Islamic Law and Society , 9,1, Koninklijke Brill NV, Leiden, 2001, s.1-15. Çöhçe, Salim, “Do ğu Akdeniz Çevresinde Türk Hâkimiyetinin Tesisi”, Ortadoğu’da Osmanlı Dönemi Kültür İzleri Uluslar Arası Bilgi Şöleni Bildirileri, c. 1, Ankara 2001, s.144-153. Çolak, Ali, Anadolu’da Örf ve Adetlerin Olu şması ve Me şrula şmasında Rivayetlerin Rolü (Dü ğün ve Nikah Örne ği), (Basılmamı ş Doktora Tezi), Ankara 2004. Çiftçi, Cafer, “Osmanlı’da Meyve Alım-Satımı: mekânlar, görevliler, vergiler ve standartları”, EJOS , VIII, 2005, No. 3, s.1-17.

312

Demir, Ataman, Ça ğlar İçinde Antakya, İstanbul 1996. Demir, Tanju, “ Şeriyye Sicillerine Göre XVIII. Yüzyılın Sonlarında Denizli’de Mukataa ve Vakıflar”, EJOS, VII (2004), no.7, s.1-7. Demirci, Süleyman, “ İltizam (Tax–Farming) in the Avarız-tax Sytem: A. Case Sutdy of Ottoman. Province of Karaman, 1650-1700”, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi , sa. 12, Yıl: 2002, s.159- 171. ______, “Seeking Justice: Muslim and Non–Muslim in the Kadı’s Count. A. Case Study of Kayseri, 1610-1690 (according to Şer’iyye Sicilleri of Kayseri)”, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi , sa. 13, Yıl. 2002, s. 95-109. Demirel, Ömer, “1700-1730 Tarihlerinde Ankara’da Ailenin Niteliksel Yapısı”, Belleten , c. LIV, sa. 212, Aralık 1990, s. 945-961. ______, Osmanlı Vakıf-Şehir İli şkisine Bir Örnek: Sivas Şehir Hayatında Vakıfların Rolü , Ankara 2000. ______, II. Mahmud Döneminde Sivas’ta Esnaf Te şkilatı ve Üretim-Tüketim İişkileri , Ankara 1989. ______, “Anadalu Selçuklu Devleti’nde Medreseler”, CÜFEF Sosyal Bilimler Dergisi, III, (1984), s.25-40. ______, Osmanlı Dönemi Sivas Şehri –Makaleler-, Sivas 2006. Demirel, Ömer-Gürbüz, A-Tu ş, Muhittin, “Osmanlı Anadolu Ailesinde Ev, E şya ve Giyim Ku şam (XVI-XIX. Yüzyıllar)”, Sosyo-Kültürel De ğişim Sürecinde Türk Ailesi, c. II, Ankara 1992, s. 703-755. _____, “Osmanlı Orta Anadolu Ailesinde Ev, E şya ve Giyim Ku şamı”, Sosyo- Kültürel De ğişme Sürecinde Türk Ailesi , c.2, Ankara 1992, s.721-722. Demirel, Özcan, “Osmanlı Esnafı (1750-1850)”, Türkler , c.14, Ankara 2002, s.253-264. Demirkent, I şıl, Urfa Haçlı Kontlu ğu, Ankara 1987. Deny, J, “Sancak”, İA, c.10, İstanbul 1993, s.186-189. Dinçer, Hüseyin, ”Antakya Hamamları”, Güneyde Kültür , sa. A ğustos-Eylül, Antakya 1996, s.23-30.

313

Deniz, Karaman, “Osmanlı Maliyesinde Malikâne Uygulamasına Bir Örnek: Ankara İhtisab Mukataasının 150 Yılı”, EJOS , VII (2004), no. 2, s.1-46. Dönmezer, Sulhi, Sosyoloji, İstanbul 1990. Durhan, İbrahim, Yapısı ve İş leyi şi İtibariyle Osmanlı Yargı Örgütü ve Tanzimat Dönemindeki Geli şmeler (Basılmamı ş Doktora Tezi), İstanbul 1999. Dursun Hakkı Yıldız, “Avasım”, DİA, c.4, İstanbul 1991, s.111-112. Edhem, Eldem, Daniel Goffman, Master, Bruce, The Ottoman City Between East and West Aleppo, İzmir and İstanbul , Cambridge University Press, 1999. Erler, Mehmet Yavuz, “XIX Yüzyıldaki Bazı Do ğal Afetler ve Osmanlı Yönetimi”, Türkler ,c.13 , Ankara 2002, s. 762-763. Emecen, M. Feridun, “Kayacık Kazasının Avarız Defteri”, TED , sa. 12, 1981- 1982, s.159-170. _____, “Bedel”, DİA, c. 5, İstanbul 1991, s. 300-301. Emecen, Feridun- Şahin, İlhan, “Osmanlı Ta şra Te şkilâtının Kaynaklarından 957- 958 (1550-1551) Tarihli Sancak Tevcih Defteri I”, Belgeler-Türk Tarih Belgeleri Dergisi, XIX/23, Ankara 1999, s.53-122. Ercan, Yavuz, “Osmanlı İmparatorlu ğunda Gayri Müslimlerin Ödedi ği Vergiler ve Bu Vergilerin Do ğurdu ğu Sosyal Sonuçlar”, Belleten , c. LV, sa. 213, Ankara 1991, s. 371-393. _____, Osmanlı İmparatorlu ğu’nda Gayr-i Müslimlerin Giyim, Mesken ve Davranı ş Hukuku”, OTAM, c.1, Ankara 1990, s. 43-53. Erdem, Ekrem, “Osmanlı Para Sistemi ve Ta ğş iş Politikası: Dönemsel Bir Analiz”, Bankacılık Dergisi , sa.56, 2006, s.1-19. Ergenç, Özer, “Osmanlı Şehirlerindeki Mahallenin İş lev ve Nitelikleri Üzerine”, Osmanlı Ara ştırmaları , c. IV, İstanbul 1984, s. 69-78. _____, “Osmanlı Şehirlerindeki Yönetim Kurumlarının Niteli ği Üzerine Bazı Düşünceler”, VIII. Türk Tarih Kongresi , Ankara 1961, s.1265-1274. _____, “XVI Yüzyılın Sonlarında Osmanlı Parası Üzerinde Yapılan İş lemlere İli şkin Bazı Bilgiler”, ODTÜGD. Özel Sayısı , Ankara (1978), s. 87-92. _____, Osmanlı Klasik Dönemi Kent Tarihçili ğine Katkı XVI. Yüzyılda Ankara ve Konya, Ankara 1995. _____, XVI. Yüzyılın Sonlarında Bursa, Ankara 2006.

314

_____, “Osmanlı Klasik Dönemindeki E şraf ve Ayan Üzerine Bazı Bilgiler”, Osmanlı Ara ştırmaları, c.III, İstanbul 1982, s.105-118. _____, “ Şehir Tarihi Ara ştırmaları Hakkında Bazı Dü şünceler”, Belleten , c. LII, sa.202-205, Ankara 1988, s.667-683. _____, “Osmanlı Şehirlerindeki Yönetim Kurumlarının Niteli ği Üzerinde Bazı Dü şünceler”, VIII, Türk Tarih Kongresi Kongreye Sunulan Bildiriler, c. II, Ankara 11-15 Ekim 1976, s.1265-1274. _____, “XVIII. Yüzyılda Osmanlı Ta şra Yönetiminin Mali Nitelikleri”, Türklük Bilgisi Ara ştırmaları, 10 (1986), s.87-96. _____, “XVIII. Yüzyılda Osmanlı Sanayi ve Ticaret Hayatına İli şkin Bazı Bilgiler”, Belleten , c. LII, sa. 203, Ankara 1988, s. 501-533. Ergin, Osman, Nuri, Türkiye’de Şehircili ğin Tarihi İnki şafı , İstanbul 1936. _____, “Çar şı”, İA, c.3, İstanbul 1993, s. 360-362. _____, “Bedesten”, İA, c.2, İstanbul 1993, s. 440-442. Eri şen, Nazan, H. 1168-1169, M.1754-1765 Tarihli 6. Numaralı Şer’iyye Siciline Göre Antakya’nın Sosyo-Ekonomik Yapısı (Basılmamı ş Yüksek Lisans Tezi), Ankara 2002. Ertan, Hayri, Konya Şer’iyye Sicilleri I şığında Ailenin Sosyo ve Ekonomik Yapısı (XVIII Yüzyılın İlk Yarısı), (Basılmamı ş Doktora Tezi), Konya 2000. Erta ş, M.Ya şar, “XVIII. Yüzyıl Ba şlarında Rumeli’deki Menzillerin Askeri Fonksiyonları”, Celal Bayar Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Dergisi , sa.1, Manisa 1997, s.91-98. Evren, Burcak, Osmanlı Esnafı , İstanbul 1999. Eyice, Semavi, “Cami”, DİA, c.7, İstanbul 1993, s. 56-90. ______, “Hamam”, DİA, c.15, İstanbul 1997, s. 402-430. ______, “Mescid”, DİA, c.8, İstanbul 1993, s. 1-118. Faroqhi, Suraıya , Osmanlı Tarihi Nasıl İncelenir?, İstanbul 2001. ______, Hacılar ve Sultanlar (1517-1638), İstanbul 1995. ______, Osmanlı Kültürü ve Gündelik Ya şam Orta Ça ğdan Yirminci Yüzyıla , (çev. Elif Kılıç), İstanbul 2002. ______, Osmanlı’da Kentler ve Kentliler , İstanbul 1994. ______, Osmanlı Şehirleri ve Kırsal Hayatı , Ankara 2006.

315

______,“Tarımsal De ğişimin Bir Göstergesi Olarak Do ğal Afetler:Edirne Bölgesinde Sel, 1100/1688-89”, (edt. Elızabeth Zacharıadolu), (çev. G.Ç.Güven-S.Öztürk), Osmanlı İmparatorlu ğu’nda Do ğal Afetler, İstanbul 2001, s. 273-287. ______, Man of Modest Substance House Ovner and House Property in Seventeenh Century Ankara and Kayseri, Cambridge 1987. ______, “Sixteenth Century Periodic Markets in Various Anatolian Sancaks”, JESHO , XXII, 1979, s.32-80. Fekete, L, “Türk Vergi Tahrirleri”, Belleten , XI / 42 (1947). Gabriel, Bear, “The Adminstrative Economic and Social Funcıons of Turkısh Guilds”, IJMES , 1 (1970), s. 94-111. _____, “Jawish Tax-farmers in the Ottoman Empire in the 16th and 17th centuries”, IJTS, X, 1986, s.143-154. _____, “Türk Loncalarının Yapısı ve Yapının Osmanlı Sosyal Tarihi İçin Önemi”, (çev. Sami Feriel), Tarih Ara ştırmaları Dergisi, c. 8-12 (1970-1974). Garnet , M.J Lucy, Women of Turkey and Their Folkore , London , David Nutt, 1891. Gerber, Haim, “Jawish Tax-farmers in the Ottoman Empire in the 16th and 17th centuries”, IJTS , X, 1986, s.143-154. Gün, Do ğan, XVIII. Yüzyılda Antakya’nın Sosyal ve Ekonomik Yapısı (1708- 1777), (Basılmamı ş Doktora Tezi), Ankara 2006. Genç, Mehmet, “Ahilik ve Esnaf”, Osmanlı Ar şivleri ve Osmanlı Ara ştırmaları Sempozyumu , İÜEF , ( İstanbul 1985), s.113-130. _____, “Osmanlı Maliyesinde Malikane Sistemi”, İktisat Tarihi Semineri, Metinler-Tartı şmalar, Ankara 1975, s. 231-291. _____, “18. Yüzyılda Osmanlı Ekonomisi ve Sava ş”, Osmanlı İmparatorlu ğu’nda Devlet ve Ekonomi, İstanbul 2000, s.211-225. Gerber, Haim, “Social and Economic Position of Women in a Ottoman City, Bursa,1600-1700”, International Journal of Middle Eastern Studies , no:12,1980, s. 232-236.

316

Goffman, Daniel S, “The Maktu System and The Jewish Community of Sixteenth-Century Saffed, A Study of Two Documents From The Ottoman Archives”, Osmanlı Ara ştırmaları, sa. III, İstanbul 1982, s. 81-90. Govan, M.C, Bruce, “Osmanlı Avarız-Nüzul Te şekkülü (1600–1830)”, Türk Tarih Kongresi (Ankara 11-15 Ekim 1976) Kongreye Sunulan Bildiriler II , Ankara 1981, s.1327-1330. Gould G.Andrew, Lords or Bandit? The Derebeys Of Cilicia”, IJMES.7 (1976), s.485-492. Gökbilgin, Tayyib, “Nahiye”, İA, c.9, İstanbul 1993, s. 37-39. Gökmen, Ertan, Tanzimat’tan II. Me şrutiyet’e Demirci Kazası (İdari, Sosyal ve Ekonomik Açıdan), (Basılmamı ş Doktora Tezi), Ankara 2000. Göyünç, Nejat, “Hane Deyimi Hakkında”, TD , c. 37, sa. 32, (İstanbul 1979), s.331-348. ______, Osmanlı İdaresinde Ermeniler , İstanbul 1983. ______, “Hane”, D İA, c.15, İstanbul 1994, s.553-556. ______, XVI. Yüzyılda Mardin Sanca ğı, İstanbul 1969. Gül, Abdulkadir, Üzeyr Sanca ğının Sosyo-İktisadi Yapısı (1521-1573), (Basılmamı ş Yüksek Lisans Tezi), Erzurum 1996 Gül, Akyılmaz, “Osmanlı Aile Hukukunda Kadın”, Türkler , c.10, Ankara 2002, s. 365-375. Güler, İbrahim, “XVIII Yüzyılda Aile: Sinop Örne ği”, Türkler , c.14, Ankara 2002, s. 28-41. ______, “XVIII. Yüzyılda Köylüler: Sinop Örne ği”, Türkler, c.14, Ankara 2002, s.74-82. Güler, Mustafa, “Osmanlı Devletin’de Haremeyn Vakıfları”, Türkler , c.10, Ankara 2002, s. 470-483. Gülsoy, Ersin, Girit’in Fethi ve Osmanlı İdaresinin Kurulması (1645-1670), İstanbul 2004. Gülsoy, Ufuk, “Cizye’den Vatanda şlı ğa: Osmanlı Gayr-i Müslimlerinin Askerlik Serüveni”, Türkler, c.14, Ankara 2002, s. 82-94. Gündüz, Tufan, Anadolu’da Türkmen A şiretleri “Bozulus Türkmenleri 1540- 1640”, Ankara 1997.

317

Gürkan, Feyyaz, “ Şer’iyye Mahkemeleri Sicilleri Üzerinde Bir Ara ştırma”, IX. Türk Tarih Kongresi, c. II, Ankara 1988, s. 765-779; Gürsoy, Cevat, “Türkiye’nin Tabii Yolları”, Türkiye Co ğrafyası Dergisi , sa. 26,1974, s. 24-31. Gürbüz-Muhittin Tu ş, “Osmanlı Ailesinin Demokrafik Yapısı”, Sosyo- Kültürel De ğişim Sürecinde Türk Ailesi , c. I, Ankara 1992, s. 97-161. Haig, T.W, “Seyyid”, İA, c.10, İstanbul 1993, s. 543-545. Halaço ğlu, Yusuf, “Osmanlı Belgelerine Göre Türk-Etrak, Kürd-Ekrad Kelimeleri Üzerine Bir De ğerlendirme”, Belleten , c.LX, s. 227, Nisan 1996, s.139- 146. ______, “Fırka-i İslâhiye ve Yapmı ş Oldu ğu İskân”, Tarih Dergisi, sa. 27, Mart 1973, İstanbul (1973), s.1-21. ______,“Osmanlı İmparatorluğu’nda Menzil Te şkilatı Hakkında Bazı Mülahazalar”, Osmanlı Ara ştırmaları, II, ( İstanbul 1981). _____, XVIII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorlu ğu’nun İskân Siyaseti ve Aşiretlerin Yerle ştirilmesi , Ankara 1991. _____, “Ba ğras”, DİA, İstanbul 1991, s. 450-451. _____, “Belen”, DİA, İstanbul 1992, s. 403-404. _____, Osmanlılarda Ula şım ve Haberle şme (Menziller), Ankara 2002. Harekât, İbrahim, “Berid”, DİA, c. 5, İstanbul 1997, s. 498-500. Hazaı,GY, “Osmanlı Tarihinde Do ğal Afetlerin Rolü Hakkında Birkaç Görü ş”, (edt.ElizabethZacharıadov),(çev.G.Ç.Güven-S.Öztürk), Osmanlı İmparatorlu ğunda Do ğal Afetler, İstanbul 2001, s. 3-6. Heyd.W, Yakın-Do ğu Ticaret Tarihi , (çev. Enver Ziya Karal), Ankara 1975. Heywood, C.J, “Some Turkish Archival Sources for he History of the Menzilhane Network in Rumeli During the Eighteeth Centruy (Motes and Documents on the Ottoman Ulak, 1), Bo ğaziçi Üniversitesi Dergisi , vols. 4-5,1976- 1977, s. 40-57. Hızlı, Mefail, “Bursa’da Tekâlif-i Örfiye Uygulamaları (XVIII. yüzyılın ikinci yarısı)”, Uluda ğ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, c. 10, sa. 2, 2001, s. 27- 41. Hitti Philips K, İslam Tarihi, (çev. Salih Tu ğ), c.1, İstanbul 1989.

318

Honiqman E, “Sugur”, İA, c. 11, İstanbul 1993, s.2-4. Honigman, Ernst, Bizans Devletinin Do ğu Sınırı, (çev. Fikret I şıltan), İstanbul 1970. Huart, CI, “Abâza”, İA, c.1, İstanbul 1993, s.5-6. Imber, C, “In Voluntary Annulment of Marriage and Its Solutious in Ottoman Law”, Turcica , XXV, 1993, s. 39-74. İlgürel, Mücteba, “Yeniçeriler”, İA, c. 13, İstanbul 1993, s. 385-395. _____, “Celâli İsyanları”, DİA, c. 7, İstanbul 1992, s. 252-257. _____, “Abaza Hasan”, DİA, c.1, İstanbul 1988, s.10-11. İlgürel, Sevim, “Abdurrahman Hibrî’nin Menâsik-i Mesâlik’i”, TED , sa.6, İstanbul 1975, s.114-128. İnalcık, Halil, “Adaletnameler”, Belgeler , II / 3-4, (Ankara 1967), s. 49-145. _____, “Cizye”, DİA, c. 8, İstanbul 1993, s. 42-48. _____, “Mahkeme”, İA, c.7, İstanbul 1993, s. 42-45. _____, “Osmanlılarda Raiyet Rüsumu”, Belleten , XXIII / 92, (Ankara 1959), s.575-610. _____, “Örf”, İA, c.9, İstanbul 1993, s.480. _____,“Tanzimat Uygulaması ve Sosyal Tepkiler”, Belleten , sa. 112, Ankara 1964. _____,“Eyüp Sicillerinde Toprak, Köy ve Köylü”, 18. Yüzyılda Kadı Sicilleri Işığında Eyüp’te Sosyal Ya şam , (edt. Tülay Artan), İstanbul 1998, s.1-14. _____,“Köy, Köylü ve İmparatorluk”, Osmanlı İmparatorlu ğu: Toplum ve Ekonomi , İstanbul 1993, s.1-14. _____, Osmanlı İmparatorlu ğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi I, (1300-1600), (çev. Halil Berktay), İstanbul 2000. _____, “Osmanlı Metrolojisine Giri ş”, (çev. E şref Bengi Özbilen), Türk Dünyası Ara ştırmaları, sa.75, İstanbul 1991, s.21-49. _____, “Eyâlet”, DİA, c.11, İstanbul 1995, s.548-550. İnba şı, Mehmet, Ukrayna’da Osmanlılar Kamaniçe Seferi ve Organizasyonu (1672), İstanbul 2004. _____, Osmanlı İdaresinde Üsküb Kazası (1455-1569), (Basılmamı ş Doktora Tezi), Erzurum 1995.

319

_____, “1642 Tarihli Avârız Defterlerine Göre Erzurum Şehri”, Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, sa.4, İstanbul 2001, s.9-32. İpşirli, Mehmet, “Avarız Vakfı”, DİA, c. 4, İstanbul 1991, s. 109. _____, “Sosyal Tarih Kayna ğı Olarak Şer’iyye Sicilleri”, Tarih ve Sosyoloji Semineri, İstanbul 1991, s. 157-162. _____, “Beylerbeyi”, DİA, c. 6, İstanbul 1992, s. 69-74. _____, “Ehl-i Örf”, DİA, c.10, İstanbul 1994, s. 519-520. _____, “ İlmiye”, DİA, c. 22, İstanbul 2000, s. 221-222. İş bilir, Ömer, “Osmanlı Ordularının İaşe ve İkmali: I. Ahmed Devri İran Seferi Örne ği”, Türkler, c.10, Ankara 2002, s.151-159. İyice, Semavi, “Bedesten”, DİA, c.5, İstanbul 1992, s. 302-311. _____,“Cami”, DİA, c.7, İstanbul 1993, s. 56-90. _____, “Mescid”, İA, c. 8, İstanbul 1993, s. 1-118. _____,“Bertrandon De La Broquire ve Seyahatnamesi”, İslam Tetkikleri Enstitüsü Dergisi , c.VI, sa. 1-2, İstanbul 1975, s. 94-114. _____,“Elçi Hanı”, TD , sa.24, 1970, s.93-130. Ivanos, W, “ İmam”, İA, c.5/II, İstanbul 1993, s. 980-983. Janet C.M, Strakey, “No Myupic Mirage; Alexander and Patric Rusell in Aleppo”, Institute for Islamic and Milde Eastern Studies University of Durham, History and Antropology , 2002 vol. 13 (4), s. 261-273. Jenning, S.R.C, “Women in Early 17 th Century Ottoman Judical Records the Shaira Court of Anatolian Kayseri”, Jurnal of the Economic and Social History of the Orient Vol. XVIII, Part1, Leiden, 1975, s. 53-115. ______, “Divorce in the Ottoman Sharia Court of Cyprus 1580-1640”, Studia Islamica , 78,1993, s. 155-167. Joachaım, Wach, Din Sosyolojisi , (çev. Ünver Günay), Kayseri 1990. Kal’a, Ahmet, “Esnaf”, DİA, c.11, Ankara 1995, s. 423-430. Kara, Adem, 19.Yüzyılda Bir Osmanlı Şehri Antakya, İstanbul 2005. Karadöl, Bünyamin, Şeyhü’l-İslâm Minkarî-zâde Yahya Efendi’nin Nikâh Akdi/Evlilik İle İlgili Fetvâları, (Basılmamı ş Yüksek Lisans Tezi), Adana 2006.

320

Karpat, Kemal, Ottoman Population 1830-1914, Demographic and Social Characteristcics, Wisconsin, 1985, s. 8-10. Ka şıkçı, Osman, İslam ve Osmanlı Hukukunda Mecelle , İstanbul 1997. Kaya, Ozan, Toplumsal Bilim , Ankara 1986. Kazıcı, Ziya, “Ahi Baba”, DİA, c.1, Ankara 1988, s. 527-528. _____, “Ahilik”, DİA, c.1, Ankara 1988, s. 540-542. _____, “Alay”, DİA, c. 2, İstanbul 1989, s. 347-348. _____, Osmanlılarda Vergi Sistemi, İstanbul 1977. Kele ş, Erdo ğan, “XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Mu ğla’da Evlilik Kurumu”, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 2004/c.21, sa.1, s.183- 202. Khoury, Dına Rızk, Osmanlı İmparatorlu ğu’nda Devlet ve Ta şra Toplumu: Musul 1540-1834 , (çev. Ülkün Tansel), İstanbul 1999. Kılıç, Orhan, 18. Yüzyılın İlk Yarısında Osmanlı Devleti’nin İdarî Taksimatı- Eyalet ve Sancak Tevcihatı, Elazı ğ 1997. Kılıç, Rüya, Osmanlı Devlet’nde Seyyidler ve Şerifler (XIV-XVI. Yüzyıllar), Ankara 2000. Kızıda ğlı, Edip, “Antakya’nın Hamamları”, Güneyde Kültür, sa. Ekim-Kasım, Antakya 1986, s. 20-27. Kopraman, Y. Kazım, Mısır Memluklu Tarihi , Ankara 1989. Köprülü, M. Fuat, “Berid”, İA, c. 2, İstanbul 1993, s. 541-549. ______, “Vakıf Müessesinin Hukuki Mahiyeti ve Tarih Tekâmülü”, VD, c. II, Ankara 1942, s. 1-35. ______, “Bâc”, İA, c.2, İstanbul 1993, s.187-190. Kramers, J.H, “Mahalle”, İA, c.7, İstanbul 1993, s.144. Krenkow, F, “Katib”, İA, c.7, İstanbul 1993, s. 431-432. Kuban, Do ğan, “Anadolu-Türk Şehir Tarihi Sosyo ve Fiziksel Özellikleri Üzerine Bazı Geli şmeler”, VD , VII, İstanbul 1968, s. 71-74. Kunt, Metin, Sancaktan Eyalete (1550-1650 Arasında Osmanlı Ümerası ve İl İdaresi), İstanbul 1978. Kurdakul, Necdet, Osmanlı Devleti’nde Ticaret Antla şmaları ve Kapitilasyonlar, İstanbul 1981.

321

Kurt, Abdurrahman, Bursa Sicillerine Göre Osmanlı Ailesi (1839-1876), Bursa 1998. Küçük, Cevdet, “Tanzimat’ın İlk Yıllarında Erzurum’un Cizye Geliri ve Reaya Nüfusu”, TD , sa. 31, Mart 1978, s.199-231. Kütüko ğlu, S. Mübahat, “(1009–1600) Tarihli Narh Defterine Göre İstanbul’da Çe şitli E şya ve Hizmet Fiyatları”, TED , sa. 9, sene 1978, s. 1-87. ______, “Narkh”, EI , c.7, Leiden, 1993, s. 964-965. Lamdan, Ruth, “Communal Regulations as a Source for Jewish Women’s Lives in the Ottoman Empire”, The Muslim World , volume. 95, April, 2005, s. 249- 263. Lewis, Repheala, Osmanlı Türkiyesinde Gündelik Hayat (Örf ve Adetler), (çev. Mefkûre Koray), İstanbul 1973. Lıttle, P. Donald, “Memluk Tarihçileri Tarafından Kaydedilen Deprem Verileri: Tarih Yazımı Üzerine Bir Deneme”, (edt. E.Zacharıadov), (çev.Gül Ça ğalı Güven-Sadet Öztürk) Osmanlı İmparatorlu ğu’nda Do ğal Afetler, İstanbul 2001, s.149-159. Lucy, M.J, Garnet, Women of Turkey and Their Foklore , London, David Nutt, 1891. Raymond, Andre, Osmanlı Döneminde Arap Kentleri, (çev.Ali Berktay), İstanbul 1995. ______, “The Population of Aleppo in the Sixteenth and Seventeenth Centuries According to Census Documents”, IJMES, 16, (1984), s.447-460. Mardin, Ebul’ula, “Fetva”, İA, c. 4, İstanbul 1993, s. 582-584. ______, “Kadı”, İA, c. 6/1 , İstanbul 1993, s. 42-46. Marcus, Abraham, “Men, Women and Property: Dealers in Real Estate in 18th Century Aleppo”, Journal of Economic and Social of the Orient, Vol. 26, No.2 (1983), s. 137-163. ______, “Privacy in Eighteenth-Century Aleppo: The Limits Of Cultural Ideals” International Journal of Middle East Studies, Vol.18, No. 2 (May, 1986), s. 165-183. ______, The Middle East on the Eve of Modernity Aleppo in the Eighteenth Century, New York, 1989.

322

Mantran, Robert, XVI. ve XVII. Yüzyılda İstanbul’da Gündelik Hayat, (çev. M.A. Kılıçbay), İstanbul 1991. Mentzel, Peter, Conclusion: “Millet States and Natıonal Identites”, Carfat Publishing, Natlonaties Papers , Vol. 28,no.1, 2000, s. 199-204. Mert, Özcan, “Ayan” DİA, c. 4, İstanbul 1991, s. 195-198. Minorsky, V, “Nadir I”, İA, c. 9, İstanbul 1993, s. 21-31. Miro ğlu, İsmet, XVI. Yüzyıda Bayburt Sanca ğı, İstanbul 1975. Murphey, R, “Conditions of the Eastern Mediterranean: An Appraisal of Eighteenth-Century Otoman Document from Aleppo”, Journal of the Economic and Social History of the Orient, Vol. 33, No.1 (1990), s. 35-50. Müderriso ğlu, Fatih, “Menzil Kavramı ve Osmanlı Devletinde Menzil Yerle şimleri”, Türkler , c.10, Ankara 2002, s. 920-927. Nasi, Arslan, İslam Yargılama Hukukun’da “ Şühüdü’l-Hal” Osmanlı Devri Uygulaması , İstanbul 1999. Oğuz, Şükrü, “Antakya’da İpekçilik”, Hatay Halkevi Dergisi, Antakya (6), 19.07.1944, s. 4-5. Oğuzo ğlu, Yusuf, “XVII. Yüzyılda Türkiye Şehirlerindeki Ba şlıca Yöneticiler”, Ondokuzmayıs Üniversitesi E ğitim Fakültesi Dergisi, 1 (Samsun 1987), s.140-153. Orhonlu, Cengiz, “ Şehir Mimarları”, Türkler, c.10, Ankara 2002, s. 528-540. ______, Osmanlı İmparatorlu ğunda A şiretlerin İskânı , İstanbul 1987. ______, Osmanlı İmparatorlu ğunda Derbent Te şkilatı , İstanbul 1990. ______, Osmanlı İmparatorlu ğu’nda Şehircilik ve Ula şım Üzerine Ara ştırmalar, (Derleyen. Salih Özbaran), Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları no.31 İzmir 1984. Ortaylı, İlber, Hukuk ve İdare Adamı Olarak Osmanlı Devletinde Kadı , İstanbul 1985. ______, “Anadolu’da XVI Yüzyılda Evlilik İli şkileri Üzerine Bazı Gözlemler”, Osmanlı Ara ştırmaları , I, 1980, s. 33-40. ______, “Osmanlı Hukukunda Geleneksel Şeriat ve Örf”, Sosyo-Kültürel De ğişim Sürecinde Türk Ailesi , c. 2, Ankara 1992, s. 456-469.

323

______, “18. Yüzyıda İlmiye Sınıfının Toplumsal Durumu Üzerine Bazı Notlar”, ODTÜGD İ, 1979-1980, Özel Sayı, s.155-159. ______,“Osmanlı Kadısı Tarihi Temeli ve Yargı Görevi”, Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi , sa. 1-4, Ankara 1997, s. 111-128. ______, Osmanlı Şehirlerinde Mahkeme , Ankara 1977. ______, Osmanlı Toplumunda Aile , İstanbul 2001. ______, Tanzimat Sonrası Mahalli İdareler , Ankara 1974. ______, “Kadı”, DİA, c. 24, İstanbul 2001, s. 69-73. ______, “Osmanlı Kadı’sının Ta şra Yönetimindeki Rolü Üzerine”, Amme İdaresi Dergisi Dergisi, IX/1, (Mart 1976), s. 99-122. Özcan, Abdulkadir, “Altıbölük”, DİA, c. 2, İstanbul 1989, s. 531-532. Özde ğer, Hüseyin, 1463-1640 Yılları Bursa Şehri Tereke Defterleri , İstanbul 1988. Özdemir, Rifat, “Tokat Esnaf Te şkilatı 1771-1840”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tarih Boyunca Karadeniz Bildirileri ; 13-17 Ekim 1986, Samsun, s.993- 1052. ______,“Antakya Esnaf Te şkilatı (1709-1860)”, Mustafa Kemal Üniversitesi Yayınları, no: 7, sa. 9, Antakya 1988, s. 1-111. ______, XIX Yüzyılın İlk Yarısında Ankara (1785-1849), Ankara 1986. ______, “Ankara ve Antakya Sancaklarına Ait Bazı Gelir ve Giderlerin Mukayeseli Tahlili”, Prof. Dr. Şerafettin Turan Arma ğanı , Elazı ğ 1996, s. 127-212. ______, “Osmanlı Döneminde Antakya’nın Fiziki ve Demografik Yapısı 1709- 1860”, Belleten, L.VIII, sa. 221, Nisan 1994, s.119-157. ______,“Osmanlı Döneminde Antakya Sanca ğı’nın İdarî Taksimatı (1709- 1867)”, Milletlerarası XII. Türk Tarih Kongresi’nde Tebli ğ (Geni şletilmi ş Metin), 12-17 Eylül 1994, c. 3, Ankara 2000, s. 807-847, Levha: 99-102. ______,“Tokat’ta Ailenin Sosyo-Ekonomik Yapısı (1771-1810)”, Belleten, c. LIV, sa. 211 (Aralık 1990)’dan ayrı basım, Ankara 1991, s. 993-1052. Özel, Ahmet, “Gayri Müslim”, DİA, c.12, İstanbul 1995, s. 418-426.

324

Özkaya, Yücel, “XVII. Yüzyılın İlk Yarısında Yerli Ailelerin Ayanlıkları Ele Geçiri şleri ve Büyük Hanedanlıkların Kurulu şu”, Belleten , XLIII, 165- 168, (Ankara 1978), s. 667-723. ______,“XVIII. Yüzyılda Çıkarılan Adaletnamelere Göre Türkiye’nin İç Durumu”, Belleten , c. XXXVIII sa.149-152, (Ankara 1974), s. 445-491. ______,“XVIII. Yüzyılda Menzilhane Sorunu”, DTCFD, XXVIII-3/4 (1977), s. 339-368. ______, “XVIII. Yüzyılda Mütesellimlik Müessesesi”, DTCFD, c. 28, sa. 3- 4, Ankara 1977, s. 369-394. ______, “XVIII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorlu ğunda Esnaf Sorunları”, II. Türk Tarih Kongresi, Kongreye Sunulan Bildiriler , II, Ankara 1988, s. 103. ______, “XVIII Yüzyılda Ta şra Yönetimine Genel Bir Bakı ş”, Türkler , c.13, Ankara 2002, s. 699-710. ______, Osmanlı İmparatorlu ğunda Ayanlık , Ankara 1994. ______, XVIII Yüzyılda Osmanlı Kurumları ve Osmanlı Toplum Ya şantısı , Ankara 1985. ______, “XVI-XVII. Yüzyıllarda Osmanlı İdari Yapısında Ta şra Ümerasının Yerine Dair Dü şünceler”, Belleten , c.XLI/161–164, Ankara 1977, s.499- 501. Özlü, Zeynel, “Göynük (Bolu) Menzil Te şkilatı’nda Görev Yapan Menzilcil er”, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Aralık 2006, c.8, sa.2, s.1-13. Özmen, Ali, Konya Şer’iyye Sicilleri I şığında Müslim Gayr-i Müslim Münasebetleri (1700–1800 ), (Basılmamı ş Doktora Tezi), Konya 1996. Öztürk, Mustafa, “1616 Tarihli Avarız Defteri”, OTAM , sa. 8, Ankara 1997, s. 249-293. _____, 16. Yüzyılda Kilis Urfa Adıyaman Çevresinde Cemaatler-Oymaklar, Ankara 2004. _____, “Genel Hatlarıyla Osmanlı Para Tarihi”, Türkler , c.10, Ankara 2002, s. 802-823. _____, “Osmanlı Dönemi Fiyat Politikası ve Fiyatların Tahlili”, Belleten , c. LV, Nisan 1991, sa. 212, Ankara 1999, s. 87-100.

325

_____, “Osmanlı Döneminin Fiyat Politikalarının Tahlili”, Türkler , c.10, Ankara 2002, s. 843-850. _____, “Osmanlı İktisadında Fiyatları Etkileyen Unsurlar”, Prof. Dr. Şerafettin Turan Arma ğanı , Ankara 1996, s. 221-239. _____, “XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Antakya’da Fiyatlar”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi , 1989, c. 3, sa. 2, Elazı ğ 1989, s. 249-265. _____, “XVIII. Yüzyılda Antakya ve Çevresinde E şkiyalık Olayları”, Belleten , c. LIV, sa. 211 (Aralık 1990), s. 963-993. _____, “XVIII Yüzyılın Sonlarında Orta Anadolu’da Fiyatlar”, X. Türk Tarih Kongresinde Ayrı Basın , Ankara 1993, s.1811-1850. _____, “1675-1676 (H.1086) Tarihli Şam Avarız-Hane Defteri”, Orta Do ğu Ara ştırmaları Dergisi , Temmuz 2004, c. II, sa. 2, Elazı ğ 2004, s.75-95. Öztürk, Nazif, “Osmanlı Döneminde Vakıflar”, Türkler, c.10, Ankara 2002, s.433-446. Öztürk, Said, “Osmanlı Döneminde Tüketicinin Korunması”, Türkler , c. 10, Ankara 2002, s. 850-861. ______, “Osmanlı’da Çok Evlilik”, Türkler , c.10, Ankara 2002, s. 375-385. Öztürk, Temel, “Osmanlılarda Narh Sistemi”, Türkler , c.10, Ankara 2002, s. 861-872. Pamuk, Bilgehan, XVII. Yüzyılda Bir Serhad Şehri Erzurum , İstanbul 2006. Pamuk, Şevket, Osmanlı-Türkiye İktisat Tarihi (1500-1914), İstanbul 1988. ______, 100 Soruda Osmanlı-Türkiye İktisadi Tarihi 1500-1914, İstanbul 1993. Panzac, Daniel, Osmanlı İmparatorlu ğunda Veba (çev. Serap Yılmaz), İstanbul 1997. Peırce, Leslıe, Ahlak Oyunları 1540-1541 Osmanlı’da Ayntab Mahkemesi ve Toplumsal Cinsiyet , (çev. Ülkün Tansel), İstanbul 2005. Pitcher, Donald Edgar, Osmanlı İmparatorlu ğu’nun Tarihsel Co ğrafyası , (çev. Bahar Tırnakçı), İstanbul 2001. Raymond, Andre, Osmanlı Döneminde Arap Kentleri , (çev.Ali Berktay), İstanbul 1995. Reyhanlı, Tülay, İngiliz Gezginlerine Göre XVI. Yüzyılda İstanbul’da Hayat (1582-1599), Ankara 1983.

326

Rıch, John, The Cıty ın Late Antıquıty ( edıted by John Rıch), Florence, KY, USA: 1996. Runciman, Haçlı Seferleri , (çev. Fikret I şıltan), Ankara 1986-1987. Sahillio ğlu, Halil, “16. Yüzyıl Antakyasına Ait İki Belge”, Güneyde Kültür , c. 7, Antakya 1995, s. 2-6. ______, “Reyhanlı A şireti’ni Amık’ta İskân”, Güneyde Kültür, 7 (72), Antakya 1995, s.16-19. ______, “Akçe”, DİA, c. 2, İstanbul 1989, s. 224-227. ______, “Antakya”, DİA, c.3, İstanbul 1991, s. 228-232. ______, “Avarız”, DİA, c. 4, İstanbul 1991, s.108-109. ______, “Antakya”, I. Hatay Tarihi ve Folklor Sempozyumu’da Sunulan Bildiri, Ankara 1990, s. 1-7. ______, “Osmanlı Para Tarihinde Dünya Para ve Maden Hareketlerinin Yeri (1300–1750)”, ODTGD Özel Sayı :3, Ankara (1978), s. 67-138. ______,“Bad-ı hava”, DİA, c.4, İstanbul 1991, s.416-418. ______, “Arus Resmi”, DİA, c.3, İstanbul 1991, s.422-423. Sansar, M. Fatih, “Tanzimat Döneminde A şiretlerin İskânı”, Türkler , c.13, Ankara 2002, s. 907-924. Sarı, Hüseyin, Şer’iyye Sicillerinde Mudurnu (1808-1839) Sosyol-Kültürel- Ekonomik-Askeri Durumu, (Basılmamı ş Doktora Tezi), Ankara 1994. Sarıcık, Murat, “Osmanlı Devletinde Nakîbü’l E şraflık Kurumu”, Türkler , c.10, Ankara 2002, s. 385-394. Sevim A-Yücel Y, Türkiye Tarihi, c. 1, Ankara 1990. Sevgen, Nazmi, “ Şer’i Mahkemeler’in Sicil Hazinesi”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi , sa. 44, Mayıs 1971, s.16-18. Sevim, Ali, Suriye Selçukluları , Ankara 1981. Sınger Amy, Kadılar, Kullar, Kudüslü Köylüler , (çev. Sema Bulutsuz), İstanbul 1996. Smith, Eli, “Yüzyıl Önce Antakya ve İskenderun”, Yenigün, 8.10.1934. Sonbol, Amira, “Women in Sharı’a Courts: A Hıstorycal and Methodological Discussıon”, Kelam Ara ştırmaları , 2, 2 (2004), s. 25-56.

327

Sönmezer, Şükrü-Seckin, Selçuk, “ İstanbul Mescidleri”, Türkler , c.12, Ankara 2002, s.139-149. Strabon, Co ğrafya , (çev. Adnan Pekmez), İstanbul 1981. Streck, M, “Antakya”, İA, c.1, İstanbul 1993, s. 456-459. _____,“Amık”, İA, c.1, İstanbul 1993, s. 398-399. Sümer, Faruk, “Ramazan O ğulları”, İA, c. 9, İstanbul 1993, s. 612-620. Şakiro ğlu, Mahmut, “Çukurova Tarihinden Sayfalar, 1. Payas Ayânı Küçük Ali Oğulları”, AÜDTCF Tarih Ara ştırmaları Dergisi, c.15, sa. 26, Ankara 1991, s.103-139. Şancı, Fuat, Hatay İlinde Türk Mimarisi I , (Basılmamı ş Doktora Tezi), Ankara 2006. Şentürk, Hüdai, “Osmanlılarda Haberle şme ve Menzil Te şkilatına Genel Bir Bakı ş”, Türkler , c.14, Ankara 2002, s. 446-462. Tabako ğlu, Ahmet, “ İmdadiyye”, DİA, c. 22, İstanbul 2001, s. 221-222. _____, Gerileme Dönemine Girerken Osmanlı Maliyesi , İstanbul 1985. _____, Türk İktisat Tarihi , İstanbul 1994. Tansa ğ, Sezer, “Türk Mimarisinde De ğişme ve Geli şme Çizgisi”, Sosyo- Kültürel De ğişme Sürecinde Türk Ailesi , c. 2, Ankara 1992, s. 767-770. Tankut,Gönül, “Osmanlı Şehrinde Ticari Fonksiyonlar”, VII. Türk Tarih Kongresi Bildiriler, II (1973), s.776-778. Tano ğlu, Ali, “ İskan Coğrafyası”, TM, c. XI, İstanbul 1954, s.1-35. ______, Nüfus ve Yerle şme , İstanbul 1969. Tansel, Selahaddin, Osmanlı Kaynaklarına Göre Fatih Sultan Mehmed’in Siyasi ve Askeri Faliyetleri, Ankara 1985. Tekeli, İlhan, “Anadolu’nun Kentsel Ya şantısının Örgütlenmesinde De ğişik Aşamalar”, Toplum ve Bilim , 9-10 Bahar-Yaz, 1980. Tekin, Mehmet, “Osmanlı Döneminde Antakya Şehir Dokusu, Evler ve Ya şayı ş Üzerine Notlar”, Güneyde Kültür , c. 6, sa. 9, Antakya 1994, s.1-6 . ______,“Hatay’da Kitap ve Kütüphanenin Tarihi Üzerine Bir İnceleme”, Güneyde Kültür, sa. 25, s.3-9. ______, Hatay Tarihi Osmanlı Dönemi , Ankara 2000. ______, Hatay Tarihi , Antakya 1992.

328

Tekinda ğ, Şahabeddin, “Fatih Devrinde Osmanlı-Memlük Münasebetleri”, İÜEFTD , sa. 30 (1976), s. 77-98. ______, “II. Bayezid Devrinde Çukur-ova’da Nüfus Mücadelesi”, Belleten , c. XXXI, sa. 121-124, Ankara 1967, s. 343-372. ______, “Canbulat” İA, c.3, İstanbul 1993, s. 22-23. Tok, Özen, “Kadı Sicilleri I şığında Osmanlı Şehirlerindeki Mahallede İhraç Kararlarında Mahalle Ahalisinin Rolü( XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Kayseri Örne ği) ”, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, sa.18, Yıl: 2005/1, s.155-173. Tu ğlacı, Pars, Osmanlı Şehirleri, İstanbul 1985. Tunçdilek, Necdet, Türkiye İskân Co ğrafyası Kır İskânı , İstanbul 1967. Tu ş, Muhittin, Sosyal ve Ekonomik Açıdan Konya, Konya 2001. Turan, Şerafettin, “Osmanlı Te şkilatında Hassa Mimarları”, DTCFD, Tarih Ara ştırmaları Enstitüsü , Tarih Ara ştırmaları Dergisi, c. I, sa. I, (Ankara 1963), Ankara 1984, s. 155-200. Turan, Osman,“Süleyman Şah”, İA, c .11 , İstanbul 1993, s. 241-248. _____, Selçuklular Tarihi ve Türk İslâm Medeniyeti, Ankara 1969. Turhan, Ruhi, Batı Anadolu Bölgesinin Kültürel Geli şimini Gösteren Kartografik Bilgiler , İstanbul 1968. Tüfekçi, İbrahim, Şer’iyye Sicilleri I şığında İslam Yargılama Hukukunda Bilirkişilik (Basılmamı ş Doktora Tezi), İstanbul 2000. Türk Hukuk Lügatı , Ankara 1944. Türkmen, A. Faik, Mufassal Hatay Tarihi, c.1-2, İstanbul 1937-39. Uluçay, Ça ğatay, 18-19 Yüzyılda Saruhanda E şkıyalık ve Halk Hareketleri , İstanbul 1955. Ursınus, Mıchael, “Do ğal Afetler ve Tevzi: Sel, Dolu ve Fırtınalar Kar şısında Olu şturulan, Klasik Ça ğ Sonrası Yerel Vergi Sistemleri”, Osmanlı İmparatorlu ğu’nda Do ğal Afetler, (edt.E.Zacharıadolu), (cev.Gül Ça ğalı Güven-Sadet Öztürk), İstanbul 2001, s. 287-296. Uzunçar şılı, İ. Hakkı, “XVIII. Asırda Osmanlı-İran Münasebetleri”, Türkler , c.12 , Ankara 2002, s. 512-525. ______, Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu Karakoyunlu Devletleri , Ankara 1988.

329

______, Mekke-i Mükerreme Emirleri , Ankara 1984. ______, Osmanlı Devleti Te şkilatında Kapukulu Ocakları , c. 1, Ankara 1984. ______, Osmanlı Devletinin İlmiye Te şkilatı , Ankara 1984. ______, Osmanlı Tarihi , c. 2, 4/1, 5, Ankara 1988. ______, “Ayan”, İA, c. 2, İstanbul 1993, s. 40-42. ______, “Alay ”, İA, c.1, İstanbul 1993, s. 293-294. Ünal, M. Ali, “1056/1646 Tarihli Avârız Defterine Göre 17.Yüzyıl Ortalarında Harput”, Belleten, c. LI, sa.199, Nisan 1987, s.119-131. ______, XVI. Yüzyılda Harput Sanca ğı ( 1518-1566), Ankara 1989. Venzke, M.L, Rıce, Cultıvatıon ın The Plaın of Antıoch In The 16 th Century: The Ottoman Fıscal Practıce, Archıvum Ottomanıcum , Tomus XII Anno 1987- 1992. ______, “Aleppo’s Malikhane Divani System”, Journal of the American Oriental Society, Vol. 106, No.3 (Jul-Sep., 1986), s. 451-469. ______, “Specıal Use of the Tithe as a Revenue-Raising Measure in the Sixteenth-Century Sanjaq of Aleppo”, Journal of the Economic and Social History of the Orient, Vol. 29, No. 3, (Oct., 1986), s. 239-334. Yavuz Erler, Mehmet, “XIX Yüzyıldaki Bazı Do ğal Afetler ve Osmanlı Yönetimi”, Türkle r, c.13, Ankara 2002, s. 762-771. Yediyıldız, Bahaddin, “Müessese-Toplum Münasebetleri Çerçevesinde XVIII. Asır Türk Toplumu ve Vakıf Müessesi”, VD, sa. 15, Ankara 1982, s .23- 59. ______, “Vakıf”, İA, c. 13, İstanbul 1986, s.153-172. ______,“XVIII. Asır Türk Kültür Vakıflarının İktisadi Boyutu”, VD, sa. 18 Ankara 1984, s. 5-41. ______, “ İslam Hukukunda Zimmilerin Yeri”, Türk Kültürü, sa.290, Yıl XXV Haziran 1987, s. 335-339. ______, Ordu Kazası Sosyal Tarihi, Ankara 1985. Yeniçeri, Celal, “Bâc”, DİA, c.4, İstanbul 1991, s.411-413. Yetkin, Sabri, Ege’de E şkıyalar , İstanbul 2003. Yinanç, Rafet, Dulkadir Beyli ği, Ankara 1989.

330

Yıldırım, Onur, “Craft Guilds in the Ottoman Empire (c. 1650-1826): A survey”, METU Studies in Development, 27 (3-4) 2000, s. 94-115. Yıldız, H. Dursun, “Avasım”, DİA, c.4, İstanbul 1991, s.111-112 Yılmazçelik, İbrahim, XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Diyarbakır (1790-1840), Ankara 1985. ______, XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Diyarbakır (1790-1840 ), Ankara 1985. Yücel, Ya şar, “XVII. Yüzyılda Osmanlı İdari Yapısında Ta şra Ümerasının Yerine Dair Dü şünceler”, Belleten , XLI, 161-164, (Ankara 1977), s. 495-506. ______, “Osmanlı İmparatorlu ğu’nda Desantralizasyona ( Adem-i Merkeziyet) Dair Genel Gözlemler”, Belleten , c. 38, sa. 152, Ekim 1974, s. 656-708. ______, “XVI-XVII Yüzyıllarda Osmanlı İdari Yapısında Ta şra Ümerasının Yerine Dair Dü şünceler”, Belleten , XLI / 161–164, Ankara 1977, s. 495- 506. ______, Osmanlı Ekonomik-Kültür-Uygarlık Tarihine Dair Bir Kaynak Es’ar Defteri (1640 Tarihli), Ankara 1992. ______, Timur’un Ortado ğu-Anadolu Seferleri ve Sonuçları (1393-1402), Ankara 1989. Yüksel, Hasan, “Türk Toplumunda Vakıf Aile İli şkisi”, Türkler, c.10 Ankara 2002, s. 468-503.. ______, “Vakıf Müsadere İli şkisi ( Şam Valisi Süleyman Pa şa Olayı)”, Osmanlı Ara ştırmaları, XII, İstanbul 1992, s. 399-424. ______, “Vakfiyelere Göre Osmanlı Toplumunda Aile”, Sosyo-Kültürel De ğişme Sürecinde Türk Ailesi, c. 2, Ankara 1992, s. 468-503. Vogt, Jean, “Osmanlı Topraklarında Tarih Boyunca Depremsellik Batılı Kaynaklardan ve Tanıkların İfadelerinden Örnekler”, (edt.E.Zacharıodov), (çev.G.Ç.Güven-S.Öztürk) Osmanlı İmparatorlu ğu’nda Do ğal Afetler , İstanbul 2001, s.13-59.

331

EKLER

332

Ek.I Antakya Kazasına Ba ğlı Nahiye ve Köyler

S. 1700 1709 1736 1743 1746 1754 1762 1764 No Nahiye Ve Hane Rub Hane Rub Hane Sümn Rub Hane Rub Hane Rub Hane Rub Hane Rub Hane Rub Köylerin Adı Kuseyr nahiyesine Ba ğlı köyler 1 Ayn sancak 0, 5 - 0, 5 - - - - 0, 5 - 2, 5 - 2, 5 - 2, 5 - 0, 5 - 2 Arpacı - - - - - 5 - - - - - 1 1 - - 1 1 3 Barbarun ------1, 5 - - - 1, 5 - 1, 5 - 1, 5 - 4 Babatorun 1, 5 1 1, 5 - - - 1 - - 1, 5 - 4, 5 - - - - - 5 Baksanos 6, 5 - 4, 5 - 0, 5 - - - - 4, 5 - 4 1 4, 5 - 4 1 6 Baslıka - - 4, 5 - 0, 5 - - 2 ------7 Bayra 2 - 2 - - 1, 5 - - - 2 - 2 - 2 - 2 - 8 Be şirbe 1, 5 1 1, 5 1 - 1 - 1, 5 - 1 3 1 3 - 1 1 3 9 Bitrin 2, 5 1 2, 5 - - 2 - 1 - 2, 5 - - - 5, 5 - 2, 5 - 10 Büyükçe - - 1, 5 - - - - 5 1 ------2, 5 - Burç 11 Müdenbe - - 1 ------12 Günek ------1 - - - 0, 5 - - - 13 Com 4 - 4 - 9, 5 - - 4 - 4 - 1 - 4 - 4 - 14 Cünte 2 - 1 - - 1 - 1 - 1 - 1 - 1 - 1 - 15 Dir/Dur/Deyr 4 - 2 - - - - 2 - 2 - 2 - 2 - 2 - 16 Fatikiye 6, 5 - 5, 5 - - 2 - 5, 5 - 5, 5 - 5, 5 - 2, 5 - 5, 5 - 17 Ferzele 0, 5 - 0, 5 - - 2 - 0, 5 - 0, 5 - 0, 5 - 0, 5 - 0, 5 - 18 Fenk - - 0, 5 - - - 1 0, 5 - - - 0, 5 - - - - - 19 Fırfirin 1, 5 1 - - - - 1 0, 5 - - - 3 - 0, 5 - 0, 5 - 20 Hanyo/ 2, 5 - 2 - - 2 - 2 - 1 - 1 - 2 - 2 - Hayno 21 Radof ------4 - 4 - 4 - 4 - 4 -

333

22 Ilıca - - 1 - - 2 ------23 Kala 4, 5 - 2, 5 ------24 Kanbelit ------1, 5 - - - 1, 5 - - - 25 Karsonba 1 - 1 - - - - 4 - 2 ------26 Kefer Abid 2 - 4, 5 - 0, 5 - - 4, 5 - 5, 5 - 4, 5 - 5 - 4, 5 - 27 Kızılca Burç 2 - - - 0, 5 - - 1, 5 - - - 1, 5 - 1, 5 - 1, 5 - 28 Klanis 7 - 4 ------4 - 1, 5 - - - 1, 5 - 29 Klancir - - - - - 1 - - - - - 2, 5 - - - - - 30 Ki şkinit 4 - - - - 1 - - - 2, 5 - 2, 5 - - - 2, 5 - 31 Kurye 4 - 2, 5 - - - 1 2 ------32 Ma ğdele 2, 5 - 2 - - 9, 5 - 3 - 2 - 2 - 2 - 2 - Me şayih 33 Ma ğdele Bani - - - 1 - - - 1 - - 1 - 1 - 1 - 1 34 Makaberus 4 - 6 - 1 1 - 6 - 4 - 1 - - - - - 35 Meshane ------4 1 4 1 4 1 - - 4 1 36 Marsava/Mar - - 1 - - - 1 1 - 1 - 1 - - 1 - - so 37 Nehr-i zor - - 2, 5 - - - - 4, 5 - - - - - 1 - - - 38 Ni şhano - - 4 1 - - 3 ------39 Salkiye 2 - 2 - 0, 5 - - 2 - 2 - 2 - 2 - 2 - 40 Seferiye 5 - - - - 10 - 4 - 4 - 4 - 4 - 4 - 41 Sebin ------2, 5 - - - - - 2, 5 - - - 42 Suri 2 - 4 - - - - 1 ------1 - 43 Seldiren 4 1 - - - - - 1 1 ------44 Kıbab / 1 1 1 - - - - 1 - 1 - 1 - 1 - 1 - Kabab 45 Türkmen 2, 5 - 1 - 1 - - 1 - 1 - 1 - - - - - (mezra-i) 46 Uskiyet - - - 1 - - 1 ------3 - 1 1 47 Lübiye ------1 - 1 - 1 - 1 - 1 - 48 Zanbakiye - - 1, 5 - - - - 1, 5 - 0, 5 - - - 2 1 - -

334

49 Zev 1, 5 1 1 1 - - 2 2, 5 - 1 1 1 1 1 - 1 1 50 Zirzor / 6 - 4 - - 5, 5 - 1 1 1 1 - - 2, 5 - 2, 5 - Zevzevi 51 Ziyaret nam 3, 5 - 3 - - - - 3 - 2 - 3 - 3 - 3 - di ğer Bayatlu 52 Tellice ------1 - 1 - - - 1 - 2 - 53 Kırkıziye 0, 5 - 0, 5 - - 2 - 2, 5 - 0, 5 - 0, 5 - 1 1 2 - 54 Karsu 1, 5 ------55 Tüleyli / 1 1 ------1 - - - 1 - Tüleyle 56 Kınık 1 ------57 Masrihiye 1 1 ------58 Güzelçe Burç ------1, 5 ------Altınözü nahiyesi ne ba ğlı köyler 1 Afsiye 1 - 2 - - 2 - 2 - - - 2 - 2 - - - 2 Alakent 3 - 2 - - 4 - 2 - 2 - 2 - 2 - 2 - 3 Ayn 3 ------3 - 3 - - - - - 4 Bakırkaya/Ba 2 1 1 - - 1 - 1 - - - - - 1 - - - kıriye 5 Baslıka 1 1 0, 5 - - - 1 0, 5 - - - - - 0, 5 - 0, 5 - 6 Bezge 1 - 0, 5 ------7 Bozöyük 2, 5 - 1 - - 2 - 4 1 1 - 1 - 1 - 1 - 8 Buhsin/Muhsi 4 - - - - 4 ------n 9 Burç-ı Bediri - - - - - 0, 5 ------10 Burç Bediri - - - - - 0, 5 ------Nehayir 11 Büyük Burç 2, 5 1 2 1 0, 5 - - 2 1 2 2 2 1 2 1 2 1 12 Büdenbe/ 1, 5 1 ------Müdenbe

335

13 Cidaliye 2 - 0, 5 ------0, 5 - /Cuvadiye 14 Dani şmentlü 1 1 1 - - 1 - 1 - 1 - 1 - 1 - 1 - 15 Ermence 1 - 1 - - - 1 1 - 1 - 1 - 1 - 1 - 16 Eyerce 1, 5 - 1 - - - - 1 - 1 - 1 - 1 - - - /Eyerci 17 Gökçegöz - - - - - 0, 5 ------18 Karsu 6, 5 - - - 1 - - - - 0, 5 - 2 - 2 - - - 19 Kaymakiye ------20 Kozluca/ - - 0, 5 ------0, 5 - - - Kozca 21 Kürt Mezrası 3, 5 - 3 - - 2 - 3 - 3 - 3 - 3 - 3 - 22 Mansuriye 2 - 0, 5 1 - 1 0, 5 2 1 - 3 - 3 - 3 - 3 23 Menme şat ------1, 5 - 1, 5 - 1, 5 - 1, 5 - 1, 5 - 24 Miras - 3 1, 5 1 - 2 - 1, 5 - 1 - 1, 5 - 1, 5 - 1, 5 - 25 Narlıca 1, 5 - 1 - - 1 - 1 - 1 - 1 3 1 - 1 26 Naslıka ------0, 5 - 0, 5 - 0, 5 - 0, 5 - - - 27 Sabukiye 2 - 1, 5 1 - 2 - 1, 5 1 1 3 1 3 1 3 1 3 28 Seyranburç - - - - - 0, 5 ------29 Suriye/ Suri 7 - 6 - 2 - - 6 - 6 - 6 - 6 - 6 - 30 Şak şak - - 1, 5 - - - 1 ------31 Me şrakiye 3 1 - - - - - 1 - 1 - 1 - 1 - 2 - 32 Kıbab - - - - - 1, 5 ------33 Toprak hisar 3 - 3 - - 1 - 3 - 3 - 3 - 3 - 3 - 34 Tüleyli 1, 5 - 1 - - 1 - 1 - 1 - 1 - 1 - 1 - Habe ş/ Tilhabes 35 Tüleyli şarki 2, 5 1 3 - - - 1 3 - - 3 - 3 - 3 - 3 36 Tüleyli güzel ------0, 5 ------37 Tümamiye 1 ------0, 5 - - - - - 38 Zengene 2 ------1, 5 1 1 3 1 3 1 3 1 3

336

39 Tahsın ------3 - 0, 5 - 0, 5 - 1 - - - 40 Güzel Burç ------Cebel-i Akra Nahiyesine Ba ğlı Köyler 1 Alata ş 0, 5 1 - 1 - - 1 - 1 - 1 3, 5 - - 1 - 1 2 Arpalı / 0, 5 ------? - 0, 5 - 0, 5 - 0, 5 - 0, 5 - Arpacı 3 Ba ğdadiye - 1 0, 5 - - - 1 3, 5 - 0, 5 - 3 - 0, 5 - 0, 5 - 4 Bezye / 0, 5 - - 1 0, 5 - - ? - - 3 1 1 - 3 - 3 Bezkiye 5 Cevizli - - 0, 5 ------6 Cidadiye 1 - - - - 1 - - - 0, 5 - 0, 5 - 0, 5 - 0, 5 - 7 Candır / 0, 5 - 0, 5 - - 1 - 0, 5 - 0, 5 - 3 - 0, 5 - 0, 5 - Candar 8 Çaki 2, 5 - - 1 ------9 Bendyeri 1 - - - - - 1 ? - - - 0, 5 - - - - - 10 Com ------1 1 ------11 Cardakiye 3 - 2, 5 - - - 1 2, 5 - 2, 5 - 3 - 4, 5 - 2, 5 - 12 Derme şta / 1 - 0, 5 - - 1, 5 - 0, 5 - 0, 5 - 1 1 0, 5 - 0, 5 - Deyr-Me şata 13 Döver 1 - 4, 5 - 1 - - 4, 5 - 4, 5 - 2 - 4, 5 - 4, 5 - 14 Dursuniye 12, 5 - 3, 5 - - 2 - 3 - 3 - 3, 5 - 3, 5 - - - 15 Eğerci / 1, 5 - 1 - - 0, 5 - 1 - 1 - 1 - 1 - 1 - Eyerci / İgerci 16 Ermezlü / 4, 5 - 0, 5 - - - - 1 ------Eltezi 17 Hansıma 4 - 0, 5 - - - 1 ? - 0, 5 - 3 - - 1 - 1 18 Hisarcık 1 1 1 - - - 1 1 - 1 - 1 - 1 - 1 - 19 Kandom 0, 5 - 1 - - - 1 1 - 1 1 0, 5 - 1 1 1 1 20 Karye 2 - 2 - - 5 - 2 - 2 - 1 - 2 - 2 - 21 Karaca 0, 5 - - 1 - - - - 1 - 1 - - - 1 - 1

337

Ahmedlü (Ahmetli) 22 Kesb / Keseb 2 - 2 - 1, 5 - - 2 - 2 - 0, 5 - 2 - 2 - 23 Kırkbuçuk 1 - 1 - - - 1 - - - - 1 1 3 - - - 24 Kı şlak 3 - 1 - - - 1 1 - - - 1, 5 - 1 - - 3 25 Meriç 1, 5 1 - - - 1 ------26 Oğlakçı - 1 - 1 - 0, 5 - - 1 - 1 4, 5 - - 1 - 1 27 Sofular 2 - 1, 5 - - - 1 1, 5 - 1, 5 - 1, 5 - 1, 5 - 1, 5 - 28 Sö ğüt ovacı ğı 1, 5 - 1 ------1 - 1 - 1 - 1 - 29 Sungur / - 1 - 1 - 1, 5 - - 1 - 1 2 - - 1 - 1 Sunkur 30 Şeyh köy 3 - - - 0, 5 ------1 1 0, 5 - 0, 5 - 31 Tümame 1 - 1 - 0, 5 - - 1 - - 1 1 - 1 - 1 - 32 Yenüköy / 1 - - 3 - 5 - 3 - 3 - 3 1 3 - 3 - Yeniçe köy 33 Tinziz / 0, 5 1 ------0, 5 - 0, 5 - Tinziriye 34 Çamlık - 1 ------35 Kirakos / - - 1 - 0, 5 - - - - 1 - 3 1 4 - 1 - Kirkosi 36 Cevrliiye ------1 - - - - - 37 Mansuriye ------3 - - - - Süveydiye Nahiyesine Ba ğlı Köyler 1 Akiliye maa 1 - 2, 5 1 - - 1 0, 5 1 - - 2 - - - - - Sarayçık 2 Aleaddin 0, 5 - 0, 5 - - - - 0, 5 - 0, 5 - 0, 5 - 0, 5 - 0, 5 - 3 Arpalu/ - - - - - 2 - - - - - 0, 5 - - - - - arpacı 4 Asakirun ------1 - - - - 1 2, 5 - - - - 5 Aydi 2, 5 1 2, 5 1 - - - 2, 5 1 2, 5 - 1 1 2 3 2 3

338

6 Babatorun 2, 5 - 1, 5 - 0, 5 - - 1, 5 - 1, 5 - 1, 5 - 1, 5 - 1, 5 - 7 Cidaliye 0, 5 - - 1 - - - 1, 5 - - 1 0, 5 - - 1 - 1 8 Cüyeyde - 3 0, 5 - - 2 - 0, 5 1 0, 5 - 0, 5 - 0, 5 - 0, 5 - 9 Çamlık - - 0, 5 ------1 ------10 De ğişirce / 1 - - 3 - - - - 3 3 - - 1 3 - - 3 Del şirce 11 Dikmece - - 0, 5 ------0, 5 - 0, 5 1 0, 5 - 0, 5 - 12 Güzel Burç - 3 0, 5 - - 2 - 0, 5 - 0, 5 - - - 0, 5 - - - maa Çiftlik 13 Hacı Habibli 3 - 3 - - - - 1, 5 - 3 - 3 - 3 - 3 - maa Narlı 14 Hirbe - 3 - 1 - - - - 1 - - - - 1 - - - 15 Hüseyinli 2 - 1, 5 - - 0, 5 - - - 1 - 1, 5 - 1, 5 - 1, 5 - 16 Kaba Harnub - 1 - 1 - - 1 ------17 Süveydiye ------2 1 1, 5 - 1 - - - - - 18 Kebusiye 2, 5 - 1 - - 1 - 1 - 1 - 3 - - - - - 19 Kırkısiye 3 - 3 - 0, 5 - - 3 - 3 - 1 - 3 - - 3 20 Kilisecik 2, 5 1 2, 5 - - - 3 2, 5 - 2, 5 - 2, 5 - 2, 5 - 2, 5 - 21 Kozluca 3, 5 1 ------22 Çiftlik - 1 - - - - - 1 ------23 Kurt deresi - - - - - 1 ------24 Ma ğaracık 1 1 0, 5 - - - - 0, 5 - 0, 5 - 0, 5 5 1 - 0, 5 - 25 Melino / - - - - - 2 ------1 Milto 26 Minküliye 1 1 0, 5 - - 2 - - - 0, 5 - 0, 5 - 0, 5 - 0, 5 - 27 Mi şrakiye 1 - 0, 5 - - 7 - 0, 5 - 0, 5 - - - 0, 5 - 0, 5 - 28 Ma ğirun 2 1 1 1 1 - - 1 1 1 1 1 - 1 1 2 1 29 Saraycık maa 1 1 1 - - - - 1 - 1, 5 - 0, 5 - 1 3 1 3 Akilliye 30 Saylıca 2, 5 - 2 1 - - 1 2 1 2, 5 - 2, 5 - 2, 5 - 2 1 31 Seldiren 2, 5 1 3 - 0, 5 - - 3 - 3 - 3 - 3 - 3 -

339

32 Seyran burç - 1 ------33 Sünberi 1 - 2 1 - - - 0, 5 - - - - - 1 1 2 3 34 Şeyh köy 3 - 1, 5 ------3, 5 1 - - - - 35 Tomlalı ------36 Tüleyli - - 1 ------1 - 1, 5 1 1 - 1, 5 - Çiftli ği 37 Tüleyli 1 1 1, 5 - 0, 5 - - 1, 5 - 1, 5 - 1, 5 - 1, 5 - 1 - Türkmen 38 Yo ğun oluk 2, 5 - 2 - - 2 - 2 - 2 - 2 - 2 - 2 - 39 Zevzir / ------2 - - - - Zevdir 40 Zetuniye / 7, 5 1 4 1 2 - - 4 1 2 - 4 - 2 - 2 - maa Mezra 41 Çardakiye ve ------Bostanlık 42 Zanbakiye ------3 - 2, 5 1 - - - - Genel 270 - 200 1, 5 51, 28 - - 200 1, 5 189 0, 5 196, 5 - 186 - 175 - Toplam

340

Ek. II Antakya’nın Mahalleleri Ve Nüfusu

H.1089/M.1678 H.1112/M.1700

Avarız Avarız Sıra No Avarız Vergisinden Muaf Nüfus Mahallelerin Vergisi Avarız Toplam Vergisi Avarız Toplam Adı Hane İmam Nüfus Hane Nüfus Veren Askeri Sadat Di ğer Veren Nüfus Hatib Nüfus 1 Cami-i –Kebir 36 4, 9 4 3 1 1 45 8 7 56

2 Kastel 37 4, 9 9 1 - 3 50 12 8 96

3 Hammare 97 4, 9 1 3 - 107 12, 5 6, 5 81, 25 25

4 Günbek nam-ı 32 5 - - - - 32 11 6, 5 71, 5 di ğer Zeytun 5 Meydan 26 5, 2 10 - - - 36 7 6 42

6 Dörtayak 73 5, 2 8 2 1 2 86 26, 5 6 159

7 Tab-i Sofular 99 5, 2 3 1 - 1 104 34, 5 5 172, 5

8 Sekakin 12 5, 2 2 - 1 - 15 7 9 63

9 Tut 22 4, 9 3 3 - - 28 55 6 330

10 Ümran 32 4, 9 6 1 3 2 44 8 6 48

11 Çullah 32 4, 9 11 3 - - 46 - - -

12 Şofular 130 5 - 2 - 2 134 44 5 220

13 Kanavat 60 4, 9 - - - - 60 31 5 155

341

14 Habib’in 156 5 22 9 - 3 190 39, 5 6, 5 256, 75 Neccar 15 Ke şkek 182 5 11 12 - 20 225 - - -

16 Şeyh Kasım 23 5, 1 2 3 - 1 29 - - -

17 Kantara 60 4, 9 11 5 4 3 83 19, 5 8, 5 165, 75

18 Halleb’in Nemli 44 4, 9 9 2 - - 55 15, 5 6 93

19 Sarı Mahmud 36 4, 9 2 2 - - 41 11, 5 5, 5 63, 25

20 Saha 21 49 - 2 1 1 25 14, 5 8 116

21 Şenbek 27 5 3 3 - 4 38 17 10 170

22 Mukbil 18 5, 1 6 4 - - 28 3, 5 7 24, 5

23 Şeyh Ali 40 5 1 2 2 3 48 12 5, 5 66

24 Gaydur 59 5 5 - - - 64 28 6 168

25 Mahsen ------31, 5 6 189

26 Debbüs ------5, 5 6, 5 35, 75

TOPLAM 1354 Ortalama 128 61 16 47 1606 454, 5 Ortalama 2842, 25 8, 5 6, 58

342

Ek. III Terekelere Göre Kazadaki Aile Nüfusu

Aile üyeleri Tereke Sahibinin Mahalle köy Aile Çocuklar Adı Eşi nüfusu Kız Erkek Kazaz Abdurrahman Çelebi bin Elhac Osman 6 Emine binti Halil 2 2 Dörtayak El-hac Mustafa bin Ahmed 8 Emine binti Ahmed 2 4 Habib’ün Neccar El-hac Mehmed bin Monla Ebubekir 4 Asiye binti Mustafa 1 1 Tut El-hac Mehmed bin İsmail 4 Aliye binti İbrahim - 2 Alakent Es-seyyid Elhac İbrahim bin Mustafa 6 Zeynep binti Ahmed 2 2 Ümran Cezzarzade Elhac Mehmed Efendi bin Mustafa 16 3 E şli (Safiye-Fatma ve Hadice) 3 9 Ş enbek El-hac Ahmed Efendi bin Hüseyin Efendi 9 Hadice binti Ali 3 4 Cami-i Kebir Seyyid Ali bin Abdulkadir 5 Huriye binti Elhac 1 2 Zeyfuniye El-hac Hasan A ğa bin Ali A ğa 6 Fatıma binti Mustafa 2 2 Tut Hasırcıo ğlu Ömer Çelebi bin Elhac Ali 5 Ay şe binti Mustafa 1 2 Ümran El-hac Mustafa bin Süleyman Davud 5 Fatıma binti Elhac Ömer 1 2 Sünberi El-hac Mehmed bin Hacı Ebubekir 7 Perihan binti Ahmed 2 3 Habib’ün Neccar Es-seyyid Elhac Ahmed Çelebi ibn-i Es-Seyyid Ahmed 6 Fatıma binti Ahmed 2 2 Alakent Es-seyyid Elhac Ali bin Ahmed 5 Zeliha binti Şerif 1 2 Hammare Mehmed bin Hüseyin 6 Rahime binti Diyab 2 2 Şeyh Ali El-hac Abdurrahman bin Ömer 7 Fatıma binti Elhac Mahmud 2 3 Günlek Bozabalı Hüseyin 5 Emin binti Ahmed - 3 Habib’ ün Neccar El-hac Durmu ş A ğa bin Receb 5 Saliha binti Elhac kaya 1 2 Habib’ ün Neccar El-hac Osman bin Veli 5 Zeynel binti Ali 2 1 Habib’ ün Neccar Bu Tablo: A. Ş.S 2, 4, 5, 6, 7, 9, 10, 11, 12, 18 defterlerinden istifade edilerek olu şturulmu ştur.

343

Ek. IV A (1743)Antakya’da Faaliyet Gösteren Esnaf Grupları Ve Sayıları Sıra Esnafın Sıra Esnaf Esnaf Adı % Esnafın Adı % No Sayısı No Sayısı 1 Arpacı 27 1,1 32 Sarrac 30 1,3 2 Attar 70 3,0 33 Tütüncü ve 25 1,0 Oturakçı ve Tellal 3 Bahçevan 120 5,1 34 Tamirci ve 58 2,4 Çilingirci 4 Bakkal ve Pirinç 130 5,8 35 Tüccar 70 3,0 çiyan 5 Berber, Hamamcı 90 3,8 36 Mahallelerde 367 15,6 ve Tellah olan i şsiz esnaf 6 Boyacı 50 2,1 7 Çullah 600 25,7 8 Debba ğ 70 3,0 9 Ekmekçiyan, 130 5,6 Değirmenci ve Hamal 10 Fahüreci 28 1,2 11 Hallac 30 2,5 12 Haffaf 10 0,4 13 Kasap Sellah ve Et 60 2,6 Hamalı 14 Kal keçi-Künefeci, 40 1,7 Kebabçı-Leblebici 15 Karçı ve Şerbetçi 10 0,4 16 Ka şş aş 34 1,4 17 Katırcı 31 1,3 18 Kahveci 20 0,8 19 Kazancı ve Kalaycı 32 1,4 20 Kazaz 20 0,8 21 Kavukçu Terzi ve 40 1,7 Kürkçü 22 Kef şger 200 8,5 23 Mimar Lehimci ve 60 2,6 Eşikçi 24 Mutaf 30 1,3 25 Mi’sareci ve 8 0,3 Süpürgeci 26 Nalband 22 0,9 27 Neccar ve Huyüfçu 100 4,2 ve Tarakçı 28 Kuyumcu 30 1,3 29 Penbeci 40 1,7 30 Saka 13 0,5 31 Semerci ve 30 1,3 Toplam 2332 %100 Küllahcı

344

Ek. IV B (1750) Antakya’da Faaliyet Gösteren Esnaf Grupları ve Sayıları Sıra Esnafın Esnafın Sıra Esnafın % Esnafın Adı % No Adı Sayısı No Sayısı 1 Arabacı 5 0,3 29 Kef şger 117 8,6 2 Attaran 22 1,6 30 Kahveci 15 1,1 3 Bakkal 50 3,7 31 Ma şaracı 4 0,2 Bakkalan 4 Basmacı 10 0,7 32 Mimaran/Mimar 45 3,3 5 Bahçevan 70 5,1 33 Mutaf 17 1,2 6 Berber 32 1,1 34 Nalband 14 1,0 7 Debba ğ 50 3,7 35 Nakibhanı 20 1,4 8 Bedesten 7 0,5 36 Neccaran 60 4,4 9 Bezhanı 12 0,8 37 Penbeci 8 0,5 10 Boyacı 19 1,4 38 Oturakcı 15 1,1 11 Veli Efendi 17 1,2 39 Sarac 9 0,6 Kiracıları 12 Çıkrıkçı 17 1,2 40 Sakacı 5 0,4 13 Çubukçu 6 0,4 41 Kuyumcu 14 1,0 14 Çullah 343 25,3 42 Şerbetçi ve 5 0,3 Karçı 15 De ğirmenci 18 1,2 43 Tarakcı 2 0,1 16 Hallac 15 1,2 44 Terzi 17 1,2 17 Hamamcı 21 1,5 45 Tüccar 49 3,6 18 Hammal 9 0,6 46 Temürcü 35 2,6 19 Fühureci 39 2,9 47 Semerci 19 1,4 20 Kasap ve 30 2,2 48 Bastacı 6 0,4 Salah 21 Ka şaş 15 1,1 22 Kazancı ve 28 1,0 Kalaycı 23 Kavukçu- 16 1,1 Kürkçü ve Yorgancı 24 Kilerci ve 6 0,4 Keçeci 25 Kazzaz 5 0,4 26 Katırcı 13 0,7 27 Kuyumcu 9 0,6 28 Künefeci- 30 2,2 Toplam 1355 %100 Kebabcı- Bozacı

345

Ek. IV C (1756)Antakyada Faaliyet Gösteren Esnaf Grupları ve Sayıları Sıra No Esnafın Adı Esnafın % Sıra Esnafın Adı Esnafın % Sayısı No Sayısı 1 Cullah 293 25,2 27 Saraç 10 0,8 2 Kef şger 106 9,1 28 Oturakçı 10 0,8 3 Temürci 97 8,3 29 De ğirmenci 10 0,8 4 Ekmekçi 68 5,8 30 Kalıpçı 9 0,7 5 Bostancı 60 5,1 31 Basmacı 9 0,7 6 Debba ğ 40 3,4 32 Penbeci 7 0,6 7 Mimar 39 3,3 33 Neccar 7 0,6 8 Kasap ve 30 2,6 34 Hamal 7 0,6 Sallah 9 Bakkal 30 2,6 35 Bedesten 7 0,6 10 Kazaz 26 2,2 36 Şerbetci 5 0,4 11 Çıkrıkcı 17 1,4 37 Çubukcu 5 0,4 12 Boyacı 17 1,4 38 Arabacı 5 0,4 13 Terzi 16 1,3 39 Masaracı 14 Mutaf 15 1,3 40 Keçeci ve 4 0,3 Külahcı 15 Berber 27 2,3 41 Bezhanı 7 0,6 16 Kazgancı ve 27 2,3 42 Tarakcı 1 0,1 Kalaycı 17 Kakeci- 15 1,3 43 Veli Efendi 12 1,2 Leblebici- Kiracıları Künefeci 18 Kuyumcu 15 1,3 19 Semerci 14 1,2 20 Kürekçi- 14 1,2 Yorgancı 21 Attar 14 1,2 22 Katırcı 13 1,1

23 Ka şaş 13 1,1 24 Fahureci 13 1,1 25 Nalband 12 1 26 Hallac 12 1 Toplam 1161 %100

346

Ek. IV D (1762)Antakya’da Faaliyet Gösteren Esnaf Grupları ve Sayıları Sıra Esnaf Adı Esnaf % Sıra Esnaf Adı Esnaf % No Sayısı No Sayısı 1 Dükkân 19 1,6 29 Çullah 290 25,9 2 Saraç 7 0,6 30 Arabacıyan 4 0,4 3 Kavukçu-kürkçü- 25 2,2 31 Mutaf 15 1,2 yorgancı 4 Kazancı-kalaycı 26 2,3 32 Celil efendi 12 0,9 Kiracısı 5 Semerci 15 1,3 33 Nalband 12 0,9 6 Temürci 37 3,3 34 Basmacı 9 0,8 7 Bezhanı 7 0,6 35 Fahureci 13 1,1 8 Nahibhanı 19 1,6 36 Masaracı 4 0,6 9 Kazaz 5 0,4 37 Ekmekçiyan 67 5,9 bastacı 10 Hammalan 12 0,9 38 Bedesten 6 0,5 11 Çıkrıkçı 7 0,6 39 Bostancıyan 60 5,3 12 Keçeci-Küllahcı 17 1,5 40 Hallaç 17 1,5 13 Boyacı 26 2,1 41 Kef şger 134 11,9 14 Katırcı 2 0,2 42 Kuyumcu 15 1,3 15 Kasaban 33 2,9 16 Ka şş aş 13 1,1 17 Attaran 14 1,2 18 Çubukçiyan 4 0,4 19 Şebetçi 5 0,4 20 Ma şaracı 5 0,4 21 Debba ğ 30 2,6 22 Berberan 5 0,4 23 Mimaran 50 4,4 24 Kalaycı 9 0,8 25 Terzi 26 2,1 26 Künefeci-Ka’keci 15 1,3 Leblebici 27 De ğirmenci 10 0,8 Toplam 1120 %100

347

Ek. IV E (1765) Antakya’da Faaliyet Gösteren Esnaf Grupları ve Sayıları Esnaf Adı Re’aya Yeniçeri E’imme Sadat Sipah Yekün Abacı 20 - - - - 20 Arpacıyan 3 8 - 3 - 14 Bakkalan 21 29 5 11 5 71 Basmacı ve Kasarcı 9 5 - - - 14 Bastacı ve Manav 2 33 - 7 - 42 Berber 12 22 2 6 - 42 Bezirgân Nakib hanı ve Bez hanı 23 9 5 1 - 38 Bostancı 60 10 - 3 - 73 Boyacı 17 7 - - - 24 Camcı 18 13 - 1 - 32 Cullah 235 103 1 17 2 358 Çıkrıkçı 14 - - - - 14 Çilingir 9 6 - 1 - 16 Çubukcı 7 6 - 1 - 14 Debba ğan 46 17 - 5 2 70 De ğirmenci 23 4 - - - 27 Derzi 22 1 - - - 23 Etmekciyan 93 3 - - - 96 Fahüreci 19 2* 1 1 - 23 Fevabend 18 3 - 4 - 25 Gemici Külahı 5 6 - - - 11 Hallac 27 7 - 8 - 42 Hamalan 10 1 - - - 11 Havlucu 10 5 - - - 15 Kahveci - 36 - - - 36 Kalaycı 28 - - 2 - 30 Kasaban 31 9 1 2 1 44 Ka şş aş 17 1 - 4 - 22 Katırcı 6 8 - - - 14 Kazaz 5 3 - 1 - 9 Kebapcı ve Börekci –Künefeci- 21 07 - 1 - 29 Ka’keci–Helvacı- Leblebici Kefe şkeran 116 -40 7 17 1 181 Kuyumcu 27 - - - - 27 Ma’saracı 6 - - 1 - 7 Merhum Celi Efendi Havlusu - - - - - 14 Mi’maran 31 1 - - - 32 Mutaf 8 8 - 1 - 17 Necceran 42 22 1 4 - 75 Saka ve Şerbetci 8 13 - 2 - 23 Saraç 7 4 - 5 1 17 Timurcı 37 9 - 4 - 50 Tütüncü -Kedakcı 9 19 - 1 - 29 Kavukcu-Kürkcü 11 3 1 2 - 17 Yorganciyan 4 8 1 2 - 15 Attaran 7 8 17 4 - 36 Avatıl 140 75 37 29 10 Esnaf toplam 1150 499 42 122 12 Yekün neferat 574 79 151 22 * askeri olarak belirtilmi ş

348

Ek. IV F (1776) Antakya’da Faaliyet Gösteren Esnaf Grupları ve Sayıları

Sıra Esnafın Adı Esnaf % Sıra Esnafın Adı Esnaf % No Sayısı No Sayısı 1 Abacı 20 1,8 27 Kebapçı-Künefeci- 20 1,8 Leblebici 2 Arpacı 4 0,3 28 Keçeci 4 0,36 3 Attar 13 1,1 29 Ka şş aş 12 1,1 4 Bahçevan 50 4,5 30 Kılıcçı 8 0,7 5 Bakkal 30 2,7 31 Kuyumcu 27 2,4 6 Basmacı 5 0,4 32 Kef şger (Kösker) 75 6,8 7 Bazarkan 30 2,7 33 Masaracı 4 0,3 8 Berber 15 1,3 34 Mimaran 25 2,2 9 Boyacı 15 1,3 35 Mutaf 10 0,9 10 Çıbıkçı 5 0,4 36 Nalbend(Nalband) 13 1,1 11 Çıkrıkcı 17 1,5 37 Necceran 10 0,9 12 Çulfa (Çullah) 200 18,1 38 Oturakcı 7 0,6 13 Debba ğ 45 4,1 39 Penbeci 6 0,5 14 De ğirmenci 15 1,3 40 Saraç 5 0,4 15 Derzi 27 2,4 41 Saka-Şerbetci 6 0,5 16 Ekmekci 70 6,3 42 Semerci 12 1,9 17 Eskici 28 2,5 43 Temurci 30 2,7 18 Fahureci 8 0,7 44 Celi Efendi 10 0,9 Havlusu 19 Hallaç 20 1,8 45 Mahallede İş siz 60 5,4 Olan Esnaf 20 Hamamcı 15 1,3 21 Hammalan 10 0,9 22 Kalaycı- 20 1,8 Kazancı 23 Kasap 30 2,7 24 Katırcı 5 0,4 25 Kavukcu- 8 0,7 Kürkcü 26 Kazzaz 5 0,4 Toplam 1100 %100

349

Ek. V Antakya Şer’iyye Sicili No. 1 Belge No. 425

350

Ek.V Antakya Şer’iyye Sicili No. 1 Belge No. 425 Kıdvetü’l emâsil ve’l-akrân a ğalarımızdan Şahin Mustafa A ğa zide kudrehu inhâ olunur ki hâlâ Türkmân ve ekrâd e şkiyâlarından ba’zı yaramazlar ittifak ve ittihâd üzere olub Amik ve Antakya taraflarından mürür ve ubür iden ebnâ-yı sebîlin yollarına inüb mâl-ı erzakların gasb itmek kastıyla tecemmü eyledikleri istimâ’ımız olma ğın ol-havâlilerin hıfz ve hırâseti içün Deliba şı Şahin A ğa ve Gönüllü A ğası Ahmed A ğa bayrakları ile mâ’an yanına tâ’yin olunub sen üzerlerine ba şbu ğ ta’yin olunmu şsundur vusülünde gerekdirki zikr olunan Deli ve Gönüllü bayrakların yanına alub Amik ve Antakya hâvalilerinde birkaç gün gezüb ol-maküle Türkmân ve ekrâd e şkiyâlarından zuhur ider ise ala-eyyi-hâl üzerine varub ahz ve e ğer muhârebe sadrında olurlar ise demleri heder lâkin bu bâ-hâne ile kura ehâlileri vesâ’ir âyende ve revendeye cüz’i ve külli cevr ve te’addiniz istimâ’ımız olur ise sonra bir vechle cevâba kadir olmadı ğınızı müceb-i ibret içün cezâ-yı sezalarınız verilüb haklarınızdan gelinür ânâ göre mülâhaza ve müceb-i buyruldu ile âmil olasız deyü. 15. Ş. 1121.

351

Ek. VI Antakya Şer’iyye Sicili No. 2 Belge No. 127.

352

Ek. VI Antakya Şer’iyye Sicili No. 2 Belge No. 127. Şeri’at şi’ar Antakya kadısı efendi zide fazluhu ve mefâhirü’l-emâsil ve’l-akran â’yan-ı vilayet ve i ş erleri ve Antakya’ya aher husus içün mübâ şir tayin olunan ağalarımızdan Mustafa A ğa zide kadruhum inha olunurki halen Haleb’de ikamet üzere olan İngiliz konsolosu Növil Kekes hutimet bi’l-hayr divan-ı Haleb’e arzuhal edüb İngiliz tüccarı taifesinin Antakya ehalisi zimmetlerinde 17.250 guru ş hakları olub tahsili bâbında müekkiden emr-i şerif-i âli şân sâdır ve sadr-ı a’zam ağalarından Halil A ğa zide kadruhu mübâ şir ta’yın ve tarafımıza geldikde emr-i şerif mucibince cânibimizden dahi tahsili içün buyruldu tahrir ve irsâl olunmu şdu tarafına irsal olunan mektubunuzun manzurumuz oldukda hilafınâ mefhumu bu âna de ğin 5000 guru ş tahsil ve küsürünü dahi şaban-ı şerife dek ihmâl olunmasını iltimas eyledü ğiniz münfehim olub ve zikr olunan 5000 guru ş dahi henüz ol tarafda olan vekilleri tarafına edâ ve teslim olunmayup yine zimmetlerinde bâki kalma ğla ibtâl-i hakka bâ’is oldu ğu isti ğrab olunur bu makule-i hile ve hud’a bî- mucib hâldir e ğer bâ-ferman-ı âli matlub olan imdad-ı seferiye diye hukuk-u şer’iyye ba şka mâl-ı mirî ba şka siz ki a ğalarımızdan ol taraftan olan Mustafa A ğa zide kadruhu bu hususa dahi tarafımızdan mahsus müba şir tayin olunmu şsundur imdi i ş bu buyruldu vusul buldu ğu sa’at kat’a te’hir ve tevakküf eylemeksizin mukaddem tahsil olunan 5000 guru ş acaleten vekilleri olan Anastas tercümâna eda ve teslim etdirme ğe ziyade ikdam ve ihtimam eyleyesiz bu def’a dahi leyhte ve la’alle ile ihmal ve i ğfal ederler diye ve bı güna hud’a ve desiseye bâ’is ve bâdi olanları ahz ve ism ve resmleriyle divan-ı Haleb’e ihzâr eyleyesin hasılı bu akçenin ta’cil-i ani ta’cil tahsil olunub edâ ve ibrâ-yı zimmet etdirilmesi senden matlub olma ğla hilâfından bi-gayet ihtiraz ve ictinab eyleyesiz sadr olan emr-i şerifin mazmunu dahi cümlenin ma’lumları olma ğla icrâ ve iknâlına şuru olunmak iktiza eder mucib-i buyruldu ile âmil oluna deyü gurre-i Cemazi’l âhir 1149.

353

Ek. VII. Bab-ı Defteri Mevkufat Kalemi nr. 27833 (Antakya Şehri Avarız Defteri)

354

Ek. VIII Maliyeden Müdevver Defter no. 04802 (Antakya Kazası Mukataa Kaydı)

355

Ek. IX Bab-ı Defteri Mevkufat Kalemi nr. 27830(Antakya Şehri Avarız Defteri)

356

Ek. X Maliyeden Müdevver Defter nr.1215 (Antakya Cizye Kaydı)

357

ÖZGEÇM İŞ 1969 senesinde Erzurum Pasinler ilçesinde do ğdu. İlk ve orta ö ğrenimimi Pasinler’de tamamladı. Gümü şhane Mara şal Çakmak Ö ğretmen Lisesinden 1989 senesinde mezun oldu. Aynı yıl Atatürk Üniversitesi Kazım Karabekir E ğitim Fakültesi Tarih Bölümüne girdi. 1993 senesinde bölümden mezun oldu. 1994 senesinde A ğrı E ğitim Fakültesinde Ara ştırma Görevlisi olarak göreve ba şladı. Yine 1994 senesinde Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilimdalı Yeniça ğ Tarihi bilim dalında yüksek lisans programına kayıt oldu. 1996 senesinde “Üzeyr Sanca ğının Sosyo-İktisadi Yapısı (1521-1573)” adlı yüksek lisans tezini tamamladı. 1997 senesinde Yeniça ğ Tarihi bilim dalında doktora programına ba şladı ve doktora derslerini tamamladı. Ancak sa ğlık problemlerimden dolayı yakla şık altı yıl akademik çalışmalardan uzak kaldı. Halen Erzincan Üniversitesi E ğitim Fakültesinde Ara ştırma Görevlisi olarak çalı şmaktadır.