TÜRKİYE’NİN SAYISAL TELEVİZYON YOLCULUĞU

(2010’DAN BUGÜNE)

UYGAR BOYNUDELİK

wwww.uygarboynudelik.com de yayınlanan yazılardan editöryal bir seçki yapılarak düzenlenmiştir. V2 1

HANDE, ÖYKÜ VE BARIŞ’A

2

İLKSÖZ

Yazmak benim için güçlü bir tutku, daha da doğrusu bir rahatlama aracı. Sadece o kadar da değil. Peter Drucker meşhur “Managing Oneself” makalesinde insanlara “nasıl öğrendiklerini” keşfetmelerini tavsiye eder. Drucker’a göre herkesin farklı bir öğrenme yöntemi vardır. Bazısı dinleyerek, bazısı anlatarak, kimisi çizerek, kimisi ise yazarak öğrenir. Bu makaleyi uzun yıllar önce okuduktan sonra kendi kendime nasıl öğrendiğimi sorduğumda cevabını vermek kolay oldu. Benim için küçüklüğümden beri en etkin öğrenme yöntemi yazmak. İşte bu farkındalıkla, 2009 sonbaharından beri düzenli olarak blog yazıyorum. http://www.uygarboynudelik.com sitemde bugüne kadar toplamda 392 yazı yayınlamışım. Bu neredeyse haftada 1 yazıya karşılık geliyor. Bu yazıların çok büyük bölümü sayısal televizyon teknolojileri ile ilgili yazılarken, görece küçük bir kısmı ise genel teknoloji veya kişisel konular hakkında idi.

Bugün geldiğimiz noktada, profesyonel hayatımda daha farklı bir alana geçiş yapma kararı vermiş durumdayım. Yeni dönemde, geride bıraktığımız uzun yıllarda aktif takip ettiğim, yazılar yazdığım, pazar araştırmaları yaptığım başlıklara, kısacası blog sayfamda üretim yaptığım konulara, eskisi kadar ilgi göstermeyi, zaman ayırmayı planlamıyorum. Yeni teknolojilerin yazılım boyutunda, yine ürün yönetimi bakış açısı ile derinleşeceğim heyecan verici bir dönem beni bekliyor. Öngörebildiğim gelecekte yazma hevesime http://www.productowner.info adresinde İngilizce olarak devam edeceğim. İşte bu şartlar altında uzun bir süredir planladığım ilk e-kitabımı yazmam için de uygun bir zemin oluşmuş oldu. Sektörümüzde, geride bırakmak üzere olduğumuz 2010’lu yıllarda, sayısal TV ile ilgili ortaya çıkan yeni kavramları basit bir dille ifade edebilecek, Türkiye’de ve dünyada sayısal TV alanındaki teknolojik değişim ve dönüşümlere geniş bir yelpazeden bakacak, Pay-TV operatörleri ve yeni nesil OTT oyuncularının rekabet ve büyüme süreçlerine ışık tutacak bir çalışmaya ihtiyaç olduğunu düşünüyordum.

Bu ilk kitabım, basitçe blog sayfamda yazmış olduğum yazılarımdan özenle yaptığım bir seçkinin derlenmesi şeklinde ortaya çıkmış oldu. Elbette, bazı yazıları düzenlemem, düzeltmem gerekti. Yazıların bir bütünsellik içinde olmasını, kitabın isminde de ifade ettiğim gibi, okuyucularımı zamanda bir yolculuğa çıkartmasını amaçladım. Kitap temelde, kendi içinde kronolojik bir akış takip eden 4 bölümlerden oluşuyor:

a. Sayısal TV Pazarı ile ilgili genel kavramlar b. Yeni Nesil Teknolojiler c. Türkiye Sayısal TV Pazarı hakkında analiz ve yorumlar d. Naklen Yayın hakları ihalesi

Diliyorum ki uzun yıllardır farklı şirket ve rollerde edinmiş olduğum bilgi birikimi ve deneyimim, bu vesile ile özellikle sektörümüze ilgi duyan veya yeni giriş yapmış olan genç arkadaşlarımıza taşınmış olur. Öğretmen bir babanın oğlu olarak bilgi ve birikimimi paylaşmak sorumluluğunu her zaman omuzlarımda hissediyor, Türkiye’nin Sayısal Televizyon yolculuğu konusunda bir başucu kitabı olmasını umduğum kitabımı, siz değerli okurlarıma sunmaktan mutluluk duyuyorum.

17 Şubat 2018, İstanbul

3

İçindekiler 1.1 Set-Top-Box ne ola ki !?! Set-üstü-ocak falan mı?- ...... 8 1.2 Etkileşimli TV ...... 10 1.3 VoD (Video on Demand) | Seç İzle | İstediğin zaman izle | Zamanın kontrolü bende ...... 12 1.4 Taşınabilir cihazlarda TV, mobil TV ! ...... 14 1.5 Uzaktan kumanda, seni hiç unutmayacağız! ...... 16 1.6 OTT TV Giriş – Part 1/4 ...... 17 1.7 OTT TV Servisler – Part 2/4 ...... 18 1.8 OTT TV Cihazlar – Part 3/4 ...... 19 1.9 OTT TV Kapanış ve Değerlendirme – Part 4/4...... 20 1.10 Connected Home [DLNA] ...... 23 1.11 QoE(Quality of Experience) [4 ekranda] ...... 25 1.12 Smart TV sahiden ne kadar smart? ...... 28 1.13 Sosyal TV uygulamaları ve Zeebox ...... 30 1.14 Connectable” ayrı “Connected” ayrı ...... 31 1.15 Yeni Nesil TV yayıncılığı: “Anytime – Anywhere” dönemi ...... 32 1.16 Chromecast neden sadece bir dongle degil? ...... 34 1.17 O bir Game-Changer: Chromecast ...... 35 1.18 Gelecek Smart TV’lerde degil. Gelecek, ‘aptal bir cam’ da...... 36 1.19 Televizyonun geleceği ve yeni oyun alanı ...... 37 1.20 Yeni Medya Yayıncılığı ...... 38 2.1 HD yayın SD yayını döver! ...... 40 2.2 16:9 - 4:3 meydan muharebesi ...... 41 2.3 Apple TV dersem çık! ...... 45 2.4 3D TV: Gerçeklik algısına doğru bir adım daha… ...... 46 2.5 Google – Motorola – HP – Microsoft – STB – Google TV – Pay TV industry ...... 47 2.6 TR’de HD yaygınlığı ve HD+ platform modeli ...... 48 2.7 3D tech – Süper Lig 3D içeriği – Digiturk – LG işbirliği üzerine düşünceler… ...... 50 2.8 Degiştirin, HD’ye geçin! ...... 52 2.9 TRT 4K Kanalı yayında! ...... 53

4

2.10 TV teknolojisinde yeni kilometre taşı: 4K-Ultra HD-Bolum 1 ...... 54 2.11 EURO 2016 – TRT (4K) – DIGITURK UHD Kanalı ...... 56 2.12 Euro 2016’da 8 maç 4K Ultra HD formatında TRT 4K’da! ...... 58 3.1 D-Smart – TRT HD – HD-en ...... 60 3.2 Türkiye TV sektörü ...... 62 3.3 Digiturk hakkında önemli veriler ...... 65 3.4 TR’deki VOD servisleri ...... 66 3.5 Uydu platform ARPU Q2 2012’de neden %37 arttı? ...... 68 3.6 Süper Final’in ARPU’ya etkisi ...... 69 3.7 D-Smart’ın gerçek abone sayısı kaç? ...... 70 3.8 TSY(Türkiye’nin Sayısal Yolculuğu) ve bilgi kirliliği ...... 71 3.9 [ÖZET] RTUK Televizyon İzleme Eğilimleri Araştırması ...... 72 3.10 Super Kupa Finalini HD kalitede izleyebilen %13’luk dilimde miydiniz? ...... 74 3.11 Pay-TV pazarında karlılık mümkün mü? ...... 76 3.12 Türkiye Uydu Alıcı Pazarının Büyüklüğü Nedir? ...... 77 3.13 Türkiye pay-TV pazarının büyüme potensiyeli çok yüksek! ...... 78 3.14 Millenicom yeni TV kutusu DopingBox’ı tanıttı! ...... 79 3.15 TTNet Tivibu isim değişikliğine gitti ...... 81 3.16 Türkiye’de OTT servisi sunmak akıl karı midir? ...... 82 3.17 Türkiye Pay-TV pazarı yeni oyuncusunu karşılıyor ...... 83 3.18 Huzurlarınızda Geleceğin TV Platformu: Turkcell TV+ ...... 84 3.19 Türk Telekom Tivibu’yu yeniden konumladı ...... 85 3.20 BTK 2014 4.çeyrek Pay-TV pazarındaki son resim ...... 86 3.21 Türkiye’de bir ilk ...... 87 3.22 TTNet: Türkiye’nin 3. büyük uydu (DTH) operatörü ...... 88 3.23 Türkiye’de TV satış adetleri ...... 90 3.24 Netflix’in ayak sesleri Volume 1 ...... 91 3.25 AKN artik OTT için bir bariyer olmaktan çıkacak mı? ...... 93 3.26 Tivibu platformu 2015 yılsonu kapanış verileri analizi ...... 95 3.27 Turkcell TV+ hızlı büyümesine devam ediyor ...... 97

5

3.28 Digiturk CEO’su: “Futboldan zarar ediyoruz.” ...... 99 3.29 Netflix Türkiye Lansman Aftermath ...... 101 3.30 OTT nihayet beklenen patlamayi yapabilecek mi? (AKK’ya elveda!) ...... 103 3.31 Netflix Originals, BluTV, Masum, PuhuTV, Fi...... 105 3.32 Bir Hayal Kırıklığı Hikayesi: House of Cards 5. sezon ...... 107 3.33 Fi dizisinin tüm bölümleri birden yayınlanmadi, acaba neden? ...... 109 4.1 2010-2014 Naklen Yayın İhalesi ...... 111 4.2 Spor Toto Süper Lig naklen yayın hakları kaç yılına kadar Digiturk’te? ...... 115 4.3 Rekabet Kurulu naklen yayin haklari ile ilgili kararini acikladi...... 116 4.4 Futbol naklen yayın ihalesi 25 Kasım’da yapılacak...... 117 4.5 Futbolda dev ihaleyi Digiturk kazandı ...... 119

6

1. SAYISAL TV PAZARI İLE İLGİLİ GENEL KAVRAMLAR

7

1.1 Set-Top-Box ne ola ki !?! Set-üstü-ocak falan mı?-

Ben bir dilbilimci değilim, sadece bir mühendisim. Ancak bir birey olarak mesleki hayatımda çok sık kullandığım bir kelimeye uygun bir Türkçe karşılık bulmaya çalışacağım.

Kelimemiz Set-Top-Box.

Tanımı: A set-top box (STB) or set-top unit (STU) is a device that connects to a television and an external source of signal, turning the signal into content which is then displayed on the television screen.

Kaynak: Wikipedia.

Türkçesi: Televizyon veya dış kaynak sinyaline bağlanarak, sinyali içeriğe çeviren ve daha sonra televizyon ekranında gösterilmesini sağlayan cihazdır.

Türkiye'de yaklaşık 10 milyon evde kullanıldığı tahmin edilen uydu alıcıları özel bir Set-Top-Box (STB) çeşididir. Uydu alıcıları, yukarıdaki tanımda ifade edilen dış kaynak olarak uydu sinyalini kullanır. Digiturk'un müşterilerine dağıttığı cihazlar da bir uydu alıcısı yani bir STB'dır. Ayrıca, Teledünya markasıyla TURKSAT tarafından dağıtılan cihazlar da STB'a örnektir. Uydu alıcılarından farklı olarak Teledünya STB'ları yayını kablo üzerinden alır. (Teledünya, internet sitesinde "Set top box" ifadesini kullanmış, sanırım Türkçe bir karşılık bulamadılar! Kablo alıcısı deselermiş keşke.)

Çok yakında TTNET1 tarafında ticari lansmanı yapılacak IPTV hizmetinin bir parçası olan IPTV alıcıları da bir STB örneğidir. Digiturk yayınları uydu üzerinden, Teledünya yayınları kablo altyapısı üzerinden, TTNET'in IPTV hizmeti ise IP altyapısı üzerinden TV yayınını son kullanıcıya ulaştırmaktadır.

STB'lara başka bir örnek de yaklaşık 4-5 senedir test denemeleri (!) devam eden karasal yayın için kullanılan STB'lardır. Bu cihazlar yıllardır çatal antenlerle aldığımız yayın dijital olarak gönderildiğinde yayını decode edebilmek için kullanılacaktır.

Yukarıda 4 değişik STB çeşidinden bahsettim. Farkettiyseniz dijital yayın dört örnekte de değişik mecralardan (uydu, kablo, IP network’u, karasal) STB'lara iletilmekte, STB da sıkıştırılmış dijital formatta gelen yayını decode ederek televizyona ses ve görüntü olarak SCART ve/veya HDMI kablo üzerinden göndermektedir. İnternette yaptığım kısa araştırmada STB için kullanılan Türkçe karşılıklar şöyle:

 Uydu alıcısı (bu tanım eksik kalıyor, çünkü uydu alıcısı diyerek özel bir STB çeşidini ifade etmiş oluyorsunuz)

8

 Decoder (Bu da STB'ın tam karşılığı olmuyor, Decoder genel anlamda STB'ın içindeki ana yongaya verilen isim)

 Dijital alıcı (Bu kelime de STB'ı sadece alıcı olarak değerlendirmiş oluyor, evet STB yayını alıyor ancak decoding işlemi olmadan TV'de ses ve görüntüye dönüşmüş olmuyor)

Gördüğünüz gibi STB'a genel anlamda bir karşılık bulmak oldukça güç. Birkaç yerde de rastladığım Set-üstü- cihaz sanırım en uygunu oluyor. Bu ifade de ilk başka çok farklı çağrışımlar yapıyor.

Bence en sağlıklısı STB yayını hangi mecradan alıyorsa ona göre isimlendirmek: Uydu alıcısı, Kablo alıcısı, Karasal alıcı, IPTV alıcısı vb.

6 Ekim 2009

9

1.2 Etkileşimli TV

Daha önceki yazılarımdan birinde TDK’nun değişen ve gelişen teknolojilerin hayatımıza soktuğu yeni kavramlara Türkçe karşılıklar bulması gerekliliğinden bahsetmiştim. İngilizce “interactive” kelimesinin yerine “etkileşimli” karşılığını kim buldu bilmiyorum ama ben çok beğenerek ve severek kullanıyorum.

Bu yazımda sizlere Etkileşimli TV kavramından bahsetmek istiyorum.

TV izleme tecrübenizin etkileşimli olabilmesi için yayıncı ile alıcı arasında çift yönlü bir veri akışı olabilmesi gerekiyor. Diğer bir ifadeyle gerçek etkileşimlilik için son kullanıcı olarak TV izlerken bir geri dönüş yolu ile yayıncıya veri gönderebiliyor olmalısınız.

Bugüne kadar yaşadığınız TV izleme tecrübeniz etkileşimli değildi. Çünkü Türkiye’de yaygın olan karasal, uydu ve kablo teknolojilerinde genelde bir geri dönüş yolu bulunmadığı için yayıncıya veri aktarımı yapılamaz. DSmart ve Digiturk, STB’larının içindeki 56K modem vasıtasıyla telefon hattı üzerinden müşterilerinden veri aktarımını sağlamak istediler, ama bu düzenek kullanım zorluğundan dolayı pek ilgi görmedi ve sahadaki yayılımı çok sınırlı kaldı.

Peki, “gerçek etkileşimli TV” deneyim için nasıl bir teknolojiye ihtiyaç var?

Bu sorunun cevabı bundan sonraki yazılarımda da sıkça yer verececeğim yeni bir teknoloji: IPTV.

IPTV ile IP protokolü üzerinden yayıncı platforma veri iletebilecek ve oturma odamızda çok daha etkin birer izleyici olacağız.

Etkileşimli bir IPTV platformunda yapılabilecekler hayal gücünüzle sınırlı dersem abartmış sayılmam.

 Tuttuğunuz takımın maçını dilediğiniz kameradan izleyebilirsiniz.  Popstar alaturka yarışmasında favori adayınıza sadece kumandanızdaki OK tuşuna basarak oy verebilirsiniz.  Bir arkadaş listesi oluşturup en yakın arkadaşlarınız o anda hangi filmleri izlemiş, hangi filme kaç puan vermiş görebilirsiniz.  Dilediğiniz zaman hava, yol durumu, finans hakkında güncel bilgilere kumandanızdan sadece bir tuşa basarak kolayca ulaşabilirsiniz.(hazır yapılmışı için: BBC Red Button)  SMS, MMS ve e-posta gönderip, alabilirsiniz.  PS oyunlarını kumanda veya yönetme kolu ile TV ekranından oynayabilirsiniz.  Üzgünüm Zeki Müren hala bizi göremeyecek 

10

Bu listeyi kendi hayal gücünüze göre genişletebilirsiniz. IPTV teknolojisi ile bunların hepsi mümkün ve daha da fazlası var. Sonraki yazılarımda TV tecrübenizi kökten değiştirecek bu yeni teknolojiden bahsetmeye devam edeceğim.

Internet üzerinden karşınıza açılan yenidünyanın sunduklarını, arkanıza rahatça yaslanarak ( bilgisayar başındaki gibi öne eğilerek değil ) büyük, havalı TV’inizin karşısında gerçekleştirebileceğinizi hayal edin.

Sizi de heyacanlandırmıyor mu?

31 Ekim 2009

11

1.3 VoD (Video on Demand) | Seç İzle | İstediğin zaman izle | Zamanın kontrolü bende

Bugün, TV izleme alışkanlıklarınızı değiştirecek yeni bir servisten bahsetmek istiyorum.

Bu yeni teknolojinin İngilizce adı Video on Demand (VoD). Türkçe’mize ise “Seç İzle” olarak girdi.

Öncelikle bu sistemin sadece dijital TV’lerde mümkün olabileceğini ve etkileşimliliğin bu servisin kalitesini belirleyen temel etmen olduğunu belirterek başlayalım. Geleneksel izleyici, yorucu geçen bir günün ardından TV’nin karşısına geçtiğinde kanallar arasında gezinip, o anki ruh haline uygun bir program yakalamaya çalışır. Eğer zapping sırasında ilgisini çeken bir içeriğe ulaşamazsa STB‘ının EPG (Electronic Program Guide) menüsüne girip gece boyunca hangi kanalda hangi programların olduğuna göz atar. Eğer gönlüne göre bir içerik bulursa hatırlatıcı koyarak program başladığında haberdar olmak isteyebilir.

Farkında olmayabilirsiniz ama TV izleyicisi olarak, içerik üreticilerle olan ilişkimizde pasif durumdayız. Onlar yayın akışını belirliyor, biz de uyuyoruz. Favori dizinizin saatini beklemelisiniz, uzun zamandır izlemek istediğiniz A filminin B kanalında saat C’de başlayacağını öğrendiniz. Çaresiz, saatin C olmasını bekliyorsunuz. Filminiz başlangıç saati geceyarısından sonra ise belki uykusuz kalmayı göze alıyorsunuz, belki film başlayana kadar kanepenizde uyuyakalıyorsunuz. Bir daha ne zaman gösterilirse artık.

Bugün, zaman herkes için hiç olmadığı kadar kıymetli halde. Özellikle büyük şehirlerde yaşayıp işe ulaşmak için saatler kaybediyoruz. Hal böyleyken TV yayın akışına bağlı olmak zamanımızı verimli kullanmamıza engel olabiliyor. Birçokları zevkine göre içeriği internetten indirerek kısıtlı zamanını planlama gayretinde. Malum, bunun içinde bir emek harcamak gerekiyor. Herhalukarda bilgisayar başında ufacık ekranda iki büklüm olmak yerine, TV karşısında arkaya rahatça yaslanarak TV izlemek benim her zaman birinci tercihim olarak kalacak.

“Seç İzle” servisi bizleri içerik üreticisinin yayın akışına uyma zorunluluğundan kurtaracak. Çok basit bir ifade ile “Seç İzle” servisi, içeriği, sunulan zamanda değil canınız ne zaman isterse izlemenize olanak sağlıyor. “Seç İzle” teknolojisinin temel kullanım şekli, içerik sağlayıcının sunduğu içerik kütüphanesinden arzulanan içeriğin herhangi bir zaman seçilip izlenebilmesidir. Bu servisi zihninizde çok büyük bir DVD dükkânındaki içerikler 7/24 elinizin altındaymış gibi canlandırabilirsiniz.

12

Birkaç örnekle açıklayayım:

 Gece uyku tutmadı, TV’yi açtınız. O günkü Kongar – Barlas “Yorum Farkı”nı izleyebilirsiniz.  Dün akşam izlerken yarıda bıraktığınız filmin devamını birkaç gün sonra izleyebilirsiniz.  Hiçbir ulusal TV kanalının yayın akışında yer almayan bir film, klip, konser, belgesel, yemek tarifi (aklınıza gelen herhangi bir içerik olabilir ) -gerçekten- dileğiniz zaman izleyebilirsiniz.  İş nedeniyle yurtdışında olduğunuz geçtiğimiz haftaki FlashForward dizisinin kaçırdığınız bölümünü dönünce izleyebilirsiniz.

En önemlisi favori içeriklerinizi izlerken durdurup, sonra dileğiniz zaman tekrar başlatabilir, ileri, geri sarabilirsiniz.

Bu noktada bir detaylandırma yapmak ihtiyacı duydum. Teknomarketlerde bulabileceğiniz PVR (Personal Video Recorder ) cihazları ile veya Digiturk Plus cihazı (bu da markası olan bir PVR) ile yukarıda saydığım servislerin birçoğu kullanılabiliyor. PVR cihazları, üzerilerindeki hard disk’e dilediğiniz programları kayıt yaparak zamandan bağımsız olarak geçmiş programları izlemenize imkan sağlar. Bu “Seç İzle” nin “Tekrar İzle” olarak adlandırılan alt servislerinden biridir.

Digiturk, geçtiğimiz günlerde DVDigi adıyla uzun zamandır ertelediği “Seç izle” servisini devreye aldı. Uydu teknolojisinde gerçek bir etkileşimlilik mümkün olmadığı için Digiturk Plus cihazlarının Hard disklerine bazı içerikler yükleniyor. Kullanıcılar da bu yüklenen içeriklerle sınırlı olacak şekilde seçtikleri içerikleri diledikleri zaman izleyebiliyorlar. Malum bir yer kısıtı olduğu için belli bir süre sonra yeni içerikleri yüklemek için eskilerini silmesi gerekiyor. Bu kısıtlı VoD servisine PVoD (Push VOD) deniyor.

PVR cihazlarının, üzerindeki hard disk’lerin ısınmaya sebep olduğunu, çıkarttığı sesin rahtsız edebildiğini, herhangi bir sebeple içindeki verilerin tamamen silinebileceği veya geri dönülemez şekilde bozulabileceğini, görece daha büyük bir yer kapladığını ve elektrik faturalarını biraz şişirdiğini de not düşmek gerek.

Sonraki yazılarımda “Seç İzle” servisi için en uygun teknoloji olan IPTV’den ve “Seç İzle” servislerinden daha detaylı bahsedeceğim. Ayrıca İngiltere’deki (dijital TV’de öncü ülke olduğu için) VoD servislerine değinmeyi düşünüyorum.

12 Aralık 2009

13

1.4 Taşınabilir cihazlarda TV, mobil TV ! iPhone, Galaxy gibi akıllı-telefonlarla veya iPad, Xoom gibi taşınabilir tablet cihazlarda TV izlenmesine olanak sağlayan servise Mobil TV deniyor. Türkiye’de Mobil TV servisi, 3G teknolojisi ile sağlıklı bir şekilde verilebilmeye başlandı. Öncesinde EDGE ile kesintisiz ve kaliteli video iletimi mümkün olamıyordu. Bugün, Türkiye’deki 3 mobil operator de müşterilerine Mobil TV servisini sunuyor.

IE Market Research firmasının hazırladığı rapora göre 2009′da küresel çapta 2,52 milyar $ olan Mobil TV gelirlerinin 2015 yılında 6,6 milyar dolarlık hacme ulaşması bekleniyor. Dünyada 2008 sonu itibariyle 75 milyon olduğu tahmin edilen Mobil TV kullanıcısının %45′inin Japonya ve Güney Kore’den olduğu düşünülüyor. Artan akıllı-telefon satışları ve 3G, 4G gibi kaliteli video iletimine olanak sağlayan teknolojiler Mobil TV’nin gelişimine destek olmakta. Servisi alabilmek için MobilTV uyumlu cihaza sahip olmak ve 3G abonesi olmak gerekiyor. Daha sonra ilgili uygulama dükkânlarından cihazınızına indirdiğiniz uygulamayı kurarak taşınabilir cihazınızda video izlemenin tadını çıkartabilirsiniz. Tüm video servislerinde olduğu gibi içerik en az kalite ve fiyat kadar önemli. Turkcell, Lig TV ile Vodafone ve Avea karşısında rekabet avantajı sağlamış gözüküyor. Türkiye’deki mobil operatörlerin MobilTV tekliflerinde servisin ayrı ücreti var, MobilTV abonesi olduktan sonra servis için kullandığınız veriden ücretlendirilmiyorsunuz.

Mobil TV abonesi olmayı düşünenler için kısaca paketler ve ücretlerinden bahsedeyim;

 Turkcell MobilTV: 19 kanalı içeren Standart paket aylık 9.90 TL, günlük 2 TL ücreti var. Aylık kullanım 60 saat, günlük kullanım 8 saat ile sınırlı. Limit aşımında dakika başı 13 kuruş ile ücretleniyor.  Vodafone MobilTV: 16 kanalı içeren süper Paket aylık 7,5 TL. Aylık izleme limiti yok.  Avea Mobilvizyon: Aylık paket 4.99, günlük 1.99 TL. Aylık 35 saat, günlük 5 saat limit var.

Deneyimininizin kaliteli olabilmesi için önemli birkaç husus şöyle;

 Cihaz ekranının çok küçük olmamasında fayda var. 4” civari bir ekranla zevkle film, haber izlenebilir.  Pil ömrü az olan bir cihazda uzun süre televizyon izlemenin bedeli şarjınızın bitmesi olabilir. Malum ekran pilin ömrünü en çok tüketen unsurların başında geliyor..  Gelen video paketlerinin gösterilebilir hale gelmeden önce tampon hafızaya alınması gerekiyor. Özetle telefonunuzun bir hafıza kartına ihtiyacı var.  MobilTV servisinde gelen videonun kalitesi nasıl olacak? Kaba tabirle çamur gibi bir görüntü mü olacak yoksa kristal berraklığında mı? Bu sorunun cevabı bitrate. 3G teknolojisi ile tatmin edici bir görüntü kaltesinden bahsedebiliriz. Video sıkıştırması için H.264 kullanılıyor (Tivibu Ev’de de kullanılan en son, verimli sıkıştırma formatı). Bitrate’ler tipik olarak bağlantı hızına göre 60 kbps’dan 400 kbps’a kadar çıkabilir.  Yaygınlaşma için belki de en önemli handikapı, mobil cihaz ekosistemi çok geniş olduğu için uyumluluk ve bütünleşme problemleri oluşturacak. Farklı işletim sistemleri, aynı işletim sisteminin farklı versiyonları, ekran oranlarındaki farklılıklar (4:3 görüntüler, ekrana yayılınca orijinal formunu kaybedecek), farklı model, marka telefonlara ne zamana kadar destek verileceği gibi konular muhtemelen uygulama geliştirici, servis sağlayıcı ve operatörleri zorlayan konular olacak.

14

Otobüs durağında dizi izleyen teyzeler göreceğimiz günler yakın mı, ne dersiniz?

29 Mart 2011

15

1.5 Uzaktan kumanda, seni hiç unutmayacağız!

TV kumandası hayatımıza gireli sanırım 20 yıldan fazla oldu. Öncesinde, çocukluk yıllarımda (80’lerde çocuk olmak) ablamla ‘kanalı kim değiştirecek, sesini kim kısacak?’ diye didiştiğimizi hatırlıyorum. TV kumandası hayatımıza girdikten sonra uzunca bir süre oturma odalarımızın en populer aleti olarak kaldı. 1990’lı yıllarda TV kumandasının temel işlevleri TV’yi açıp kapatmak, kanalı ve ses seviyesini değiştirmek ile sınırlıydı.

2000’li yıllara gelindiğinde, oturma odamıza uydu alıcılarının kumandaları girmeye başladı. Böylece TV izlerken kullandığımız kumanda sayısı ikiye çıktı. (Bazı Digiturk kumandalarını TV moduna alıp TV’yi açma/kapama için kullanmak mümkün) Annelerimize, babalarımıza TV’yi nasıl kapatıp açacağını, hangi sırayla hangi kumandanın hangi tuşuna basması gerektiğini öğretmemiz gerekti. Genç nesiller için basit, orta yaşlılar için yeterince karmaşık olan TV kanallarını kurma, sıralama işlemi, uyducular için önemli bir gelir kapısı oldu. Yıllar ilerledikçe Digiturk, D-Smart vs. kumandalarına alıştık, akşam TV’nin karşısına oturduğumuzda uzaktan kumanda neredeyse vücudumuzun birer uzantısı haline geldi, uğruna kavga edildi.

2004’te facebook, 2006’da twitter ile hatırı sayılır bir kitlenin yaşam tarzı değişti. (Ortanca yaşı 29,2 olan güzel ülkemizde onmilyonlara karşılık geliyor) Artık yaşadığını, yaptığını, izlediğini, dinlediğini, gittiğini, gezdiğini paylaşmak, aslında havasını atmak, eli yanınca elini çekmek gibi temel dürtülerden biri haline geldi. Bu yeni nesil davranış biçimi doğal olarak TV izlerken de devam etti. Özellikle son 1-2 yılda, TV izlerken erişim alanımızda bulunan iki TV kumandasına üçüncü(akıllı telefon) hatta dördüncü bir alet(tablet) eklendi. Büyük şehirlerin yalnız insanları için TV’de canlı dizi, maç, tartışma programı izlerken #hashtag li twitlerle sanal dostları ile tartışmak, içerik hakkında yorumlar yapmak, yorumları okumak, yeni eğilimleri takip etmek vazgeçilmez hale geldi. Birçok araştırma raporuna göre akıllı telefon sahiplerinin büyük bölümü TV izlerken telefonlarını kullanmaya devam ediyorlar.

Tüm bu baş döndürücü devinimler sırasında son yıllarda denklemin derecesini artıracak bir parametre daha ortaya çıktı; Akıllı televizyonlar (Smart TV). Akıllı TV’ler, TV izlerken çevrimiçi olmak için akıllı telefonlarını, tabletlerini, PC’lerini kullanan tüketicilere “Onları bırakın, beni kullanın, internet’e bağlıyım, twitter/facebook bende de var, internette de gezersin, youtube’dan video da izlersin, ben salonunuzdaki en büyük ekranım!” değer önermesi ile sahneye çıktı. Bu sefer de uzun zamandır geri plana itilmiş, sadece TV’yi açma/kapama ve ses ayarı için kullanılan TV kumandası tekrar kıymetlendi. Kocaman ekrandan youtube’a bağlanmak, türlü türlü videoları izlemek iyiydi, hoştu ama bu sefer yeni bir zaafiyet ortaya çıktı. TV kumandasını kullanarak, youtube’da arama yapmak, twit atmak hatta kullanıcı adı/şifre yazmak, hep daha fazlası sunulan, beklentileri yükseltilmiş, dokunmatik ekranların sanal klavyesine alışmış günümüz tüketicileri için gerçek bir eziyetti. Birçok TV üreticisi, bu zorluğa şimdilik iOS ve Android işletim sistemi kullanan akıllı telefon ve tabletler için geliştirilmiş özel uygulamalar ile çözüm bulmuş durumda. Uygulamayı indiren iPhone, iPad ve Android akıllı telefon/tablet sahipleri cihazlarını dokunmatik bir TV kumandası gibi kullanabilmeye başladılar. (Samsung Remote )

19 Kasım 2011

16

1.6 OTT TV Giriş – Part 1/4

OTT TV hakkında 4 bölümlük bir yazı dizisi planladım.

1. Giriş 2. Video Akıtma (streaming) servisleri: Netflix, Hulu vb. 3. Çevrimiçi(connected) cihazlar: Oyun konsolları (Xbox, Playstation), Smart TV’ler, Blueray oynatıcılar, Roku, Boxee, Apple TV, Google TV vb. 4. OTT TV’nin geleceği, Türkiye’deki durum

Son dönemlerde oldukça sık duymaya başladığımız yeni bir kavram var: OTT(Over-the-top) TV. Kısaca, video içeriklerin, internet üzerinden son kullanıcıların çevrimiçi cihazlarına taşınmasına deniyor. (IPTV’den farkı açık interneti -video kalitesi garanti edilmiş değil- kullanıyor olması, Web TV’den farkı TV ekranından izleniyor oluşu)

Bu ismin kökeninin nereden geldiği tam olarak bilinemese de şöyle bir tahmin var; Pay-TV operatörleri (Digiturk vs.) internetteki video içeriklerini kendileri için tehdit olarak algılayıp bir duvar örmek istediler. Over-the-top, bu duvarın üzerinden atlamak anlamına geliyor olabilir. Artık operatörler, internet üzerinden sunulan Youtube’daki içeriği (user generated content-kullanıcı tarafından yaratılan içerik-) veya Netflix benzeri video içeriği son kullacının çevrimiçi cihazlarına akıtan servislerin varlığını benimsemeleri, hatta tekliflerinin bir tamamlayıcısı olarak sunmaları gerektiğini farkettiler.

Yakın zamana kadar Pay-TV sektöründe 3 büyük oyuncu var(dı).

 İçeriği üretenler (Warner Bros gibi film stüdyoları) ve içeriği kümeleyenler (aggregators) Netflix, Hulu, BBC iPlayer vs.  Pay-TV operatörleri (Digitürk, TTNET, BSkyB vs.)  Donanım üreticileri (Motorola, Pace, Vestel vs.)

OTT TV’den önceki iş modellerinde, operatörler içerik üreticileri ile anlaşıyor, işbirliği yaptıkları STB üreticilerinin özel olarak geliştirdiği alıcıları abonelerine kiralama veya satış yoluyla dağıtıyor, topladığı abonelik ücretleri ve reklam gelirleri ile çarkı döndürüyordu. OTT TV ile bu düzen artık değişti. Taşları yerinden oynatan bu değişime geçmeden önce, OTT TV’nin tarihsel gelişimine bakalım.

Web üzerinde sunulan zengin video içerikleri ilk olarak PC’lerde, internet tarayıcı vasıtasıyla izlenmeye başladı. Youtube’un liderliğini yaptığı yeni servisler, TV’lerin yayın akışından bağımsız olarak video izleme imkanı tanıdı. Ancak bu sefer de, TV’nin karşısındaki arkaya yaslanarak (lean-back) rahatça TV izlemenin yerini, bilgisayar başında öne eğilerek (lean-backward) izlemek aldı. Ayrıca evdeki en büyük ekran TV yerine, küçük bilgisayar ekranında TV izlemek çok da zevkli değildi. Birçok hanede PC’ler TV setine bağlandı ancak 17

bu sefer de, ortalıkta dolanan kablolar, klavye, mouse vs. rahatsız edici bir görüntü oluşturdu. Takip eden dönemde, hızla yeni ürünler ve servisler piyasaya çıktı. Amerika’da çok populer olan Netflix ve Hulu gibi servisler, (Türkiye’deki Tivibu Web benzeri) internet bağlantısı olan cihazlara video içeriklerini IP üzerinden akıtmaya başladılar. Böylece içerik üreticilerine, yeterli internet altyapısına sahip ve gerekli donanımı olan son kullanıcılara operatörleri atlayarak doğrudan erişme, gelirlerini arttırma imkanı sağlanmış oldu. Bu pay-TV sektörü için büyük bir değişiklik demekti. Operatörler, abone kayİPları yaşamaya başladılar. Çünkü OTT TV ile son kullanıcılar, gerekli donanıma sahip olduktan sonra operatöre abonelik ücreti ödemeden internetteki neredeyse sınırsız içeriğe erişebilme imkanına sahip olmuş oldular.

1.7 OTT TV Servisler – Part 2/4

Netflix, internet üzerinden on-demand(isteğe bağlı) olarak video akıtan (streaming -TDK’da karşılığı yok– ) Amerika merkezli bir servis.

Nisan 2011 itibariyle 23,6 milyon abonesi var. Şimdilik Amerika, Kanada ve Latin Amerika’da faaliyet gösteriyor. 2012’de UK’de servis vermeye başlayacak. Netflix içerikleri 1,5 Mbps, 3 ve 5 Mbps olmak üzere üç şekilde encode ediliyor. Stream edilen içerikleri izlemek için Microsoft Silverlight kurulu bir PC yeterli. Gelen içeriği geniş ekran TV’de izlemek isterseniz de seçenekler bol. Microsoft XBox 360, Nintendo Wii gibi oyun konsolları, Roku, Boxee, Apple TV, Google TV gibi STB‘lar, çeşitli Blu-ray oynatıcılardan, Samsung, LG vb. smart TV’lere indirilen uygulamalar ile özetle internet bağlantısı olan birçok cihaz(700’den fazla) ile Netflix’in sunduğu 100K’dan fazla film, dizi vs. erişmek mümkün. Netflix erişimi o kadar yaygın ve populer ki, Kuzey Amerika internet trafiğinin %25’inin Netflix servisi oluşturuyor. Netflix’in 2010 cirosu 2,17 milyar $.

Hulu da Netflix’e çok benzeyen bir streaming servisi. Halihazırda Amerika ve Japonya’da mevcut. NBCUniversal, News Corporation ve The Walt Disney Company iştiraki. Diğer bir ifade ile büyük içerik sağlayıcıları pay-TV operatörlerin etrafından dolanıp edip tüketiciye doğrudan erişmek üzere bir girişim kurmuşlar. Digiturk’un de %49’una sahip olan fon şirketi ‘Providence Equity Partners’ 100 milyon $ yatırım yapmış.

Netflix ve Hulu benzeri internet üzerinden çevrimiçi cihazlara video streaming modelinin (OTT TV) diğer yayıncılık sistemlerinden önemli bir farkı var. Uydu yayıncılığı, karasal yayıncılık vb. sistemlerde yayın maliyetleri yayıncı tarafından karşılanırken IP üzerinden yapılan bu yayında maliyet, altyapıyı kuran/işleten telcolara ve abonelere yansımaktadır. Böylece OPEX (operasyonel giderler) önemli ölçüde azalmış durumdadır. Mobil ve IP teknolojilerinde yakınsamalar neticesinde operatörlerin, 3.partilere ait servisleri taşımakla sınırlı kaldığı, yeni yaptığı altyapı yatırımlarının geri dönüşünün giderek zorlaştığı son zamanların sıcak konularından. Bu tartışma İngilizce ifadesi ile operatörler ‘dump bit pipe’ olmaktan sıyrılıp ‘smart bit pipe’ olabilecek mi şeklinde ifade ediliyor. Özetle, Netflix/Hulu telcoların/mobil operatörlerin altyapısı üzerinden herhangi bir bedel ödemeden OTT TV servisi veriyor.

18

BBC iPlayer ise teknoloji olarak Netflix ve Hulu’ya benzer. İncelemeye değer tarafı Birleşik Krallık’ta, yani Avrupa’da, bize yakın olması. Bir diğer ayırt edici özelliği Virgin Media (Kablo TV), BT Vision (IPTV) gibi pay-TV servisleri tarafından benimsenmiş ve katma değerli bir ek servis olarak sunuluyor olması. Ek olarak ‘Tekrar izle’ (önceki haftaya ait programlara erişebilme) özelliği de sunuluyor

Aslında resmin bütününe bakınca ortada insanların ilgisini çeken, değerli bir içerik var. Bu içeriğin, derli toplu bir şekilde bir platform olarak, kullanım kolaylığı ile ve çok çeşitli cihazlar üzerinden tüketicilere sunulması, değerini bulan bir hizmet. Türkiye’deki duruma baktığımızda IP üzerinden video yayıncılığı alanının çok fragmante olduğunu görüyoruz. Büyük ulusal kanallar, kendi IP yayınlarını yapıyorlar. Doğuş Grubu kanallarını yayınlayan sipru var. Geniş bir kanal buketini en başarılı şekilde bir araya getiren ise Tivibu platformu oldu. Teknolojiyi ve karşılıklarını ifade etmek istersek; Tivibu Web, Web TV teknolojisine, Tivibu Ev, IPTV teknolojisine karşılık geliyor. TTNET, Tivibu’nun mobil cihazlar için sunulan servisini ise Tivibu Cep olarak adlandırdı. Bugün, iPhone, iPad ve Android tabanlı cihazlara Tivibu Cep uygulaması yüklenebiliyor. İşte bu servisi OTT TV kapsamında değerlendirebiliriz. Türkiye’de satışı gerçekleştiren LG, Samsung ve Vestel TV’lere de Tivibu istemcinin entegre edilmesi çalışmalarının da devam ettiği biliniyor. Netflix türevi yabancı içerik sunan servislerin Türkiye’de faaliyet gösterebilmesi için öncelikle büyük film stüdyolarının, içerik sağlayıcıların Türkiye’de dağıtım için yetki verdiği yerel ortakları ile anlaşmaları gerekiyor. Bu da uzun zaman alabilecek bir süreç.

1.8 OTT TV Cihazlar – Part 3/4

Önceki bölümlerde OTT TV kavramına giriş yapmış ve başlıca OTT TV servislerinden bahsetmiştim.

Bu bölümde ise OTT TV izlemek için kullanılabilecek connected (internet erişimi olan) cihazlardan bahsedeceğim. Bu cihazların ortak özelliği perakende satışlarının yapılıyor olması. Diğer bir ifade ile Pay-TV operatörlerinden bağımsız olarak da temin edilebiliyor olması. (Tabii ki operatörler de abonelerine sağlayabilir) Bu cihazların bir diğer ortak özelliği, bu cihazları kullanarak ulaşabileceğiniz neredeyse sınırsız içeriği HDMI kablo ile evinizdeki en büyük ekranda, TV ekranında izlemenize olanak sağlamaları.

OTT TV servisini almanızı sağlayacak donanımları 5 gruba ayırabiliriz:

Oyun konsolu: İnternet bağlantısı olan Nintendo Wii, Playstation 3 ve Xbox 360 oyun konsolları ile Netflix, Hulu, youtube gibi servislere erişmek mümkün. Nielsen araştırmasına göre abonelerinin yarısı Netflix’e bağlanmak için oyun konsollarını kullanıyor. Hatta geçtiğimiz günlerde 2012 baharında Orange TV’nin XBox 360’larda sunulacağı açıklandı.

Smart TV: LG, Samsung ve Sony vb. Smart TV’lerin internet bağlantısı yapıldığında uygulama dükkanından indireceğiniz çeşitli uygulamalar ile çevrimiçi içeriklere ulaşmak, stream edilen içerikleri izlemek mümkün oluyor. Youtube, Dailymotion, Netflix, Hulu vs. uygulamaları ile geriye yaslanarak bir deneyim yaşayabilirsiniz.

19

Set-Top-Box: Parekende satışı yapılan Roku, Boxee Box, Apple TV, Google TV gibi cihazlar ile internet üzerinden sunulan çeşitli video servislerine ulaşmak mümkün. Bunlar arasında öne çıkan modeller, rekabetçi fiyatlara sunulan, çeşitli formatları ve çözünürlükteki içerikleri en başarılı decode edebilenler, yazılım özellikleri gelişmiş olanlar ve kullanıcı arayüzü basit ve kolay kullanımlı olanlar. Ayrıca Google TV gibi ürünlerde internette gezinmek de mümkün.

Blu-Ray Oynatıcı: İnternet erişimi olan Blu-Ray oynatıcılar ile de populer OTT TV servislerinden faydalanmak mümkün. DLNA ve Wifi özellikleri artık standart olarak sunulmaya başlandı.

Mobil cihazlar: Her geçen gün video servislerinin sunulduğu cihazların çeşitliliği artıyor. Bu cihazlar arasına iPhone, iPad ve Android tabanlı akıllı telefon ve tablet de katılıyor. Akıllı telefon ve tabletleri OTT TV donanımları olarak sınıflandırmak belki de çok doğru olmayabilir. Çünkü bu cihazlar üzerinden yaşanan deneyim diğerlerinden farklı olarak TV ekranında gerçekleşmiyor. Belki de bu cihazları 2. ve 3. ekranlar (companion) olarak sınıflandırmak daha doğru olabilir.

OTT TV’yi hangi cihazdan izlerseniz izleyin, sınırsız içerik arasında hangisini seçeceğinizin kararını vermek oldukça zor. Düşünün TV’nin karşısına geçtiniz, şöyle güzel bir film izleyeyim dediniz. O kadar çok seçeneğiniz arasında karar vermek için sosyal çevreniz tarafından süzülmüş bir alt kümeye ihtiyacınız var. Örneğin zevkine güvendiğiniz arkadaşlarınız veya twitter’daki takip ettiğiniz kanaat önderleri tarafından tavsiye edilen filmler. Sosyal çevreniz tarafından filtrelenmiş içeriklere ulaşmanızı sağlayabilecek, gelişmiş bir arama algoritmasına sahip connected cihazlar diğerlerinden daha öne çıkacaktır. Çünkü zamanımız o kadar kısıtlı ve video içerikleri o kadar çok ki!

1.9 OTT TV Kapanış ve Değerlendirme – Part 4/4

Son dönemlerin popüler konusu hakkındaki 4. ve son yazımda, OTT TV’nin yakın gelecekte hayatımıza ne kadar dahil olacağı hakkında tahmin yürütüp, Türkiye’deki duruma bakacağız.

1. bölümde OTT TV teknolojisine giriş yapmış, 2.bölümde hâlihazırdaki servislerinden bahsetmiş, 3.bölümde ise pazardaki donanımlardan bahsetmiştim.

Yakın gelecekte TV’nin internet üzerinden taşınacağı, uydu ve kablo üzerinden taşınan video’nun ömrünün çok da uzun olmadığı sektörün geneli tarafından kabul edilen bir tahmin. Ancak bugün, bu dönüşümün önünde, internet bağlantısı olmayan evler, zayıf internet altyapısı, henüz oturmamış iş modelleri ve uçsuz bucaksız çevrimiçi video arasında seçim yapmayı kolaylaştıracak tavsiye motorlarının eksikliği gibi engeller var.

Informa tarafından yapılan güncel bir araştırmaya göre, 2013 yılında OTT TV izleyicilerinin sayısı IPTV izleyicilerinin sayısını geçecek. Araştırmaya göre 2015 yılında 380 milyon insanın çevrimiçi video’yu OTT cihazları üzerinden izleyeceği tahmin edilirken sadece 163 milyon kullanıcı BT, Orange gibi operatorlerin yönetilen şebekelerinden (managed-network) izleyecek. Bu tahmine pay-TV oyuncuları açısından bakarsak, 20

pastadan operatörlerin aldığı dilimin küçülüp, donanım üreticilerinin aldığı dilimin büyüyeceği öngürülebilir. Bu dağılımın ne oranda değişeceğini, operatörlerin, OTT TV cihazlarının sağladığı servis çeşitliliğini (Sosyal TV, web surfing, Catch-up TV, youtube vs.) platfomlarına entegretme etme konusundaki başarısı belirleyecek.

İlk denemesinde başarısız olan ama 2012’de ikinci atağına hazırlanan Google TV’nin ilk denemesinde neden başarısız olduğuna göz atınca başka sebeplerin yanında Amerika’daki ABC, NBC gibi büyük TV network’lerinin, Hulu gibi OTT servislerinin, içeriklerine Google TV üzerinden erişimi blokladıklarını görüyoruz. Bunun sebebi Google TV’nin kendi gelir modellerini baltalayacak, abonelik kaybına yola açacak olması idi. OTT TV cihazlarının çözmesi gereken düğümlerin başında değer zincirindeki diğer halkalarla kazan-kazan ilişkileri kurmanın yollarını bulmak var.

Oyunun kuralları değişiyor. İçerik üreticiler (Film stüdyoları) ve içerik sağlayıcılar yeni oyunda pozisyonlarını güçlendirme ve ayak izlerini büyütme, 4 ekranda da (TV, bilgisayar, akıllı telefon ve tablet) yer alma çabasındalar.

Birçok alanda olduğu gibi tüketici elektroniği alanında da Amerika başı çekiyor. Yeni çıkan donanımlar Avrupa’ya ve sonrasında ülkemize gecikmeli olarak geliyorlar. Örneğin CES’te görücüye çıkacak Android tabanlı LG Google TV Amerika lansmanın bu sene olması beklenirken UK’e gelmesi 2013’e kalacak. Benzer şekilde Apple TV, Boxee gibi donanımlar, Netflix, Hulu gibi servislerin Avrupa bile gelmesi uzun yıllar alabiliyor. Bu gerçeklerin üzerine, Türkiye’deki IPTV ve Web TV pazarlarının henüz olgunlaşmanın çok uzandığında, emekleme döneminde olduğunu da not düşelim.

Avrupa’da dijital TV konusunda en ileri ülke tartışmasız UK. IPTV konusunda ise Fransa lider. Güncel bir habere göre 2012 ilkbaharın Xbox sahipleri, Orange TV’ye cihazlarından erişebilecekler. Orange, böylece OTT TV rekabetinde proaktif bir hamle yapmış ve operatör olarak konumunu güçlendirmiş oluyor. UK pazarında ise tüketicilerin %36’sının TV’yi, PC, bilgisayarı ve tablet üzerinden izlediğine dair bir araştırma sonucu var. Bunda BBC iPlayer gibi servislerin de etkisi büyük. Özetle, Avrupa büyük bir dönüşümden geçiyor. İnsanların TV izleme alışkanlıkları kökten değişiyor, pay-TV sektörünün kuralları yeniden yazılıyor.

Türkiye pazarına baktığımızda ise, OTT TV teknolojisinin yaşam döngüsünün henüz giriş evresinde olduğunu düşünüyorum. Yoğun bir dizi tüketimi var ancak pazar oldukça fragmante. Dizilerin sonradan izlenebileceği (catch-up TV) onlarca websitesi (dizi-izle.com vb.) var. Tivibu Web, Digiturk Web TV gibi Web TV servisleri var ama kullanım oranları düşük. OTT TV cihazlarının mevcudiyeti ve satış kanalları kısıtlı, Netflix benzeri IP streaming platformları sınırlı, korsan içerik paylaşımı ve satışı çok yaygın ve kontrol dışı.

Yakın vadede bu durumun değişmesini çok olası görmüyorum. Lig TV her zamanki gibi çok değerli bir içerik. Bu içeriğin sahibi Digiturk’ün önümüzdeki yıllarda pazarı domine etmeye devam edeceğini, ancak Digiturk ile anlaşarak maçları yayınlama hakkına sahip olabilecek bir platformun (Teledünya, Tivibu gibi) rekabet avantajı sağlayabileceğini (öldürücü fiyatlarla) düşünüyorum. Taşları yerinden oynatacak diğer bir olanak da, D-Smart’ın deneyimli ve iddaali yabancı bir operatör (Orange, BSkyb vb.) tarafından veya söylentilere göre 21

Türk Telekom tarafından satın alınması ile olabilir. Her ne olursa olsun, Türkiye için de, artık TV yayıncılığının 10 yıl öncesinin geleneksel uydu ve kablo yayıncılığının çok ötesine taşındığını ve rekabet için IP streaming, VOD, Sosyal TV, catch-up TV teknolojilerine geçiş yapmanın kaçınılmaz olduğu bir döneme girdik.

8 Aralık 2011 – 7 Ocak 2012

22

1.10 Connected Home [DLNA]

DLNA (Digital Living Network Alliance), evinizdeki sayısal resim, video ve müzik içeriğini PC, tablet, akıllı telefon, Smart TV, modem, Set-Top-Box ve benzeri elektronik cihazlar arasında paylaştırmak için kullanılan bir teknoloji. Kullanım şekilleri arasında bilgisayarınızdaki videoyu TV’nizde izlemek, cep telefonunuzda çektiğiniz resmi TV’ye aktarmak, PC’nizdeki şarkıları cep telefonundan dinlemek sayılabilir.

Ben bir süredir giderek artan şekilde DLNA teknolojisini evde kullanıyorum. Ev ağımda 4 cihaz var. Notebook, LE40C650 Samsung TV, Android telefonum ve iPad. TV kablolu, diğer cihazlar ise kablosuz olarak modeme bağlı.

Kullanım şekli 1: Seyahat fotoğrafları ve videolar PC’de duruyor. Özellikle misafir geldiği zamanlar hepimizin görebilmesi için içerikleri TV’ye aktarmam gerekiyor. Bunun için Samsung’un içerik paylaşım servisi ‘AllShare’ ve Windows’un media streaming özelliğini kullanıyorum. TV’den AllShare menüsüne girdiğimde PC’imdeki içerikleri görebiliyorum.

Kullanım şekli 2: Diyelim ki cep telefonunuz ile çektiğiniz bir fotoğraf var ve bunu büyük TV ekranınızda görmek veya arkadaşlarınızla paylaşmak istiyorsunuz. Bu amaçla kullandığım uygulamanın adı ise iMediaShare. Hem Android hem de iOS sürümü olan bu uygulama ile cep telefonunuzdaki multimedia içeriklerini TV ekranında oynatmak oldukça pratik.

Kullanım şekli 3: iPad’imde kullandığım DLNA client uygulamasının adı ise ZappoTV HD. Televizyonumda uygulama dükkanından indirdiğim Facebook, Youtube, Picassa gibi çeşitli uygulamalar var. Ancak sıra TV kumandası ile kullanarak yazı yazmaya geldiğinde, kullanım çok zahmetli bir hal alıyor. ZappoTV HD uygulaması ile iPad’inizdeki typing ve navigasyon konforuyla youtube’a bağlanıp video arayabilir, TV’nizde oynatabilirsiniz. TV ekranındaki menülerde gezinmek ne kadar zahmetli ise, iPad ekranında gezinmek o kadar kolay. Ayrıca picassa, flickr gibi resim paylaşım sitelerine girip resimlere TV ekranında bakabilir, resimleri iPad’de ekranı kaydırarak değiştirebilirsiniz.

DLNA teknolojisinin, farklı platformlar, farklı cihazlar, farklı işletim sistemleri ve farklı kullanım alanları için onlarca uygulaması var. Bu bağlantıdan donanımlarınız ile en uyumlu server ve client yazılımlarını bulabilirsiniz.

DLNA teknolojisinin cihazlar arası uyumluluk konusunda henüz tam olarak istenilen seviyede olmadığı ile ilgili bazı görüşler var. Hatta 2009’da Best Buy’un DLNA sertifikalı cihazların tam uyumluluk (interoperability) testlerinde başarısız olduğuna dair bir haber çıkmış.

23

Intel tarafından geliştirilen ve benzer ihtiyacı karşılayan yeni teknolojinin adı ise WiDi (WirelessDisplay) WiDi uyumlu PC’lerdeki multimedia içeriği evinizdeki en büyük ekrana, televizyona aktarmaya olanak sağlıyor. WiDi, yaygınlaşması zaman alacak ve faydalanmak için İntel işlemci bağımlılığı olan bir teknoloji. Bana kalırsa, DLNA sertifikası almış 230 farklı marka cihaz olduğu düşünüldüğünde, WiDi’in rekabet gücü çok da fazla değil.

19 Şubat 2012

24

1.11 QoE(Quality of Experience) [4 ekranda]

QoE (Quality of Experience) son yıllarda sık duymaya başladığımız bir kavram. “Deneyim kalitesi” şeklindeki birebir Türkçe çevirisinden de anlaşılabileceği gibi herhangi bir hizmeti (çağrı merkezi, internet bankacılığı, TV hizmeti, cep telefonu vs.) kullanırken müşterinin yaşadığı deneyimin ölçüsü anlamına geliyor. Hizmet sağlayıcılar ve üreticiler (bankalar, telcolar, hastaneler, telefon/TV üreticileri, işletim sistemi geliştiriciler vs.) yaşattıkları QoE oranında rekabet avantajı elde ediyorlar.

Bugün, Apple yenilikçi ürünleriyle oldukça yüksek bir QoE yaşattığı için 500 milyar $’ı aşan piyasa değeri ile Polanya, İsviçre, Belçika gibi ülkelerden daha değerli.

Bu yazımda dijital hayatlarımızda giderek artan yoğunlukta kullanmaya başladığımız 4 ekranı ( PC, smartphone, tablet ve TV-STB ile beraber-) QoE açısından kişisel bakış açıma göre kıyas etmek istiyorum.

Bu 4 elektronik cihazı kullanırken yaşadığımız QoE’ın alt kırınımlarını şöyle sıralayabiliriz.

1. Donanımsal özellikler (işlemci, etkileşim araçları, ekran büyüklüğü) 2. Kullanıcı arayüzü / kullanıcı dostu olması (user friendliness) 3. Taşınabilirlik 4. İçerik keşfi (Content Discovery) 5. Network kalitesi 6. Fonksiyonalite

1. Donanımsal özelllikler (İşlemci, etkileşim araçları, ekran büyüklüğü)

1.1 İşlemci: İşlemci gücü açısından değerlendirildiğinde, PC, QoE açısından benden en yüksek puanı alırken, diğer cihazlar da hemen arkasında sıralanıyorlar. Bu cihazlar ile sunulan hizmetler arttıkça ihtiyaç duydukları işlemci gücü de artıyor. Geçtiğimiz günlerde Orange, Intel işlemci kullanan ilk smartphone’u piyasaya süreceğini açıkladı. Diğer taraftan, STB üzerinde kullanılan işlemcilerin değişen teknolojilere karşı esnekliğinin en az olduğunu söylemek yanlış olmaz. Örneğin, HD yayın formatına geçiş ile birlikte STB’larda yeni nesil bir işlemciye geçilmesi zorunlu oldu. Benzer şekilde HD yayından verim alabilmek için TV’yi de değiştirmek gerekti.

1.2 Etkileşim araçları: PC’ler uzun yıllardır kullanılagelen klavye ve mouse I/O cihazları ile yüksek bir QoE puanı alıyor. Özellikle bu yazıyı yazmak gibi typing ağırlıklı içerik üretim aktivitelerinde PC’imin başına oturuyorum. Bununla beraber dokunmatik ekranlı smartphone ve tabletlerde etkileşimi içgüdüsel ve rahat hale getirmiş durumda. TV/STB sınıfı cihazlar hantal kumandaları ile etkileşim açısından en düşük QoE puanına sahip. Kaybolan, pili biten kumandalar TV izleme konforumuzu bozuyor.

25

1.3 Ekran büyüklüğü: Bu bölümde ekran büyüklüğünü iki kullanım kategorisinde değerlendirmek istiyorum. Birincisi web surfing. Bu konuda benden en yüksek puanı tablet alıyor.(TV bu değerlendirmede-şimdilik- kategori dışı) Taşınabilirliği ile birlikte değerlendirildiğinde web surfing benim için en konforlu iPad’imde. Multimedia(video izleme, fotoğraf bakma vb.) kategorisinde ise TV tartışmasız en keyifli deneyimi yaşatıyor. Zaten DLNA teknolojsinin itici gücü de içeriği evdeki en büyük ekranda görmek isteği.

2. Kullanıcı arayüzü: Bu kategoride iPhone ve iPad diğerlerine göre en tatmin edici QoE’ı yaşatıyor. Özellikle tek tuşlu tasarımı ile iPhone yaşam tarzımızı değiştirdi. Çocukların ve yaşlıların bile içgüdüsel dürtülerle kolaylıkla kullanabildiği Apple ürünleri UI tasarımında oyunun kurallarını yeniden belirledi. 4 ekran arasında TV’lerdeki(Digiturk, D-Smart cihazları, uydu alıcıları vs.) kullanıcı arayüzü en kötü puanına sahip. Gerek çözünürlük gerekse renk ve menü tasarımları açısından bakıldığında en iyisi bile yeterince şikayet alıyor. Bununla beraber TV’nin arkaya yaslanarak bir deneyim yaşattığı için PC’den daha konforlu olduğu da unutulmamalı.

3. Taşınabilirlik: Aslında belki de sıralamanın en aşikar yapılabileceği alan. Statik TV’ler en düşük puanı alırken, smartphone’lar en yüksek puanı alıyor. 3G bağlantısı olan tabletler notebooklara göre daha taşınabilir iken, sadece Wifi bağlantısı olan tabletler genellikle sadece evde TV izlerken veya yatak odasında kullanılıyor.)

4. İçerik keşfi: Özellikle video içeriklere erişimdeki navigasyon, arama, tavsiye gibi alt başlıklara ayrılabilecek bu alanda PC ve tabletler, youtube, iTunes ve Amazon gibi servisler ile birlikte en avantajlı durumda. Smartphonelar, multimedia içerik tüketimi için benim için, ekran boyutu nedeniyle son tercih. Uygulamalara erişim açısından bakıldığında onbinlerce uygulamaya erişim sağlayan AppStore ve Android Market ile smartphonelar ve tabletler çok zengin bir dünya sunuyor. TV’lerde sunulan uygulama dükkanlarının olgunlaşmaya ihtiyacı var. TV, youtube’da yapabildiğim arama, izlediğim bir içeriğin sonunda bana benzerlerini önermesi veya ilk Amazon ile başlayan “bunu alan bunu da aldı” tarzı öneri sistemlerinin eksikliği nedeniyle en düşük QoE puanınını alıyor benden.

5. Network kalitesi: Aslında bu alanda karşılaştırma yapmak, 4 ekran cihazı da farklı network yapıları kullandığı için biraz elma ile armutu karşılaştırmak gibi olacak. Örneğin smartphone’lar GSM altyapısı kullanırken, PC ve Wifi tabletim internet altyapısını kullanıyor. TV ise uydu, kablo, karasal ve IP altyapısı üzerinden bir QoE yaşatıyor. Bu perspektiften bakıldığında TV’de yaşanan QoE en düşük puanı alıyor benden. Çünkü özellikle uydu yayını kötü hava koşullarından ve operasyonal aksaklıktan dolayı TV yayınında kötüleşmeye neden olabiliyor. Benzer şekilde smartphone ile video izlemek de özellikle hareket halinde iken kötü bir deneyim yaşatıyor. İnternet sağlayıcının operasyonel hatalarından da PC ve tabletteki QoE kötü etkilenebiliyor.

6. Fonksiyonalite: Fonksiyonalite açısından bakıldığında smartphone’lar bana en işlevsel QoE’ı yaşatıyor. Nerede olursam olayım(en azından İstanbul’da), maç sonuçlarına, hava/finans durumuna, epostalarıma erişmemi sağlıyor smartphonelar. Aslında her 4 cihaz da farklı bir ihtiyacı karşılıyor. Zaten o yüzden bir ürün

26

olarak ortaya çıkmışlar. Ancak TV aralarında en sınırlı fonksiyonaliteyi sunan cihaz benim için. En azından şimdilik.

Büyük resme bakıldığında 4 ekran arasında en düşük QoE puanını TV ekranı alıyor. Bunun kök nedenleri şunlar olabilir.

. TV değiştirme sıklığının(fiyatların da etkisiyle) görece diğer ekranlardan az olması, teknolojik gelişiminin diğer ekranlara göre daha yavaş ilerlemesine sebep oluyor olabilir. Artan talep, teknoloji, innovasyon ve altyapı yatırımları için itici gücü oluyor. . TV izleme deneyiminin geleneksel olarak pasif bir deneyim olması, özellikle etkileşim alanında yeni yaklaşımların ortaya çıkmasını engellemiş olabilir. TV, uzun yıllardır karşısına geçip seyrettiğimiz, daha çok tek taraflı bir ilişki kurduğumuz cihazdı. . TV ekosisteminin fragmanted(bölünmüş) olması. Dünyanın çeşitli ülkelerinde 100’lerce pay-TV operatörü ilgili ülkenin ihtiyaçlarına ve beklentilerine göre, birçok farklı STB üreticisine, birçok farklı teknoloji ve işletim sistemi ile cihaz geliştirttiler. Benzer şekilde Smart TV pazarında da farklı marka TV’ler farklı uygulama dükkanlarını büyütmeye odaklandılar. Android/iOS ve Windows gibi pazarı domine eden işletim sistemleri ortaya çıkmadı. 4 ekran arasında uzaktan kullanılan tek ekran olması nedeniyle etkileşim konusunda en dezavantajlı olan da TV oldu.

Kimbilir belki de iSteve ölmeden önce ifade ettiği gibi diğer ekranlar için yaptığını TV için de yapmıştır.

5 Mart 2012

27

1.12 Smart TV sahiden ne kadar smart?

Global TV teknolojileri alanında geçtiğimiz yılın en sıcak konularından biri Smart TV’ler oldu. Güncel bir araştırmaya göre, 2011 yılında dünya çapında üretilen TV’lerın %10,4’ü internet bağlantısı olan TV’ler oldu. 2012’de üretilen Smart TV sayısının 53 milyona, tüm TV’ler arasındaki oranın ise %20’e çıkması bekleniyor. Parks Associates’in tahminlerine göre ise dünya çapındaki connected TV(internete bağlanabilen TV) satışları 2015 yılına kadar hızla artarak 161 milyona erişecek.

Evlerimizdeki en büyük ekranın, her geçen gün daha da büyüdüğü, inceldiği, görüntüsünün keskinleştiği, akıllandığı ve daha iyi ses çıkarttığı aşikar. Peki, Smart TV’nin “the next big thing” olduğuna sahiden inananlar acaba kimler? Sanki bu algı, son kullanıcı olan bizlerden çok, TV üreticileri ve iş ortakları (teknoloji medyası, parakendeciler, vs.) tarafından pompalanıyor olabilir mi? Smart TV’lerin büyüyen ekranı dışında sahiden hangi yeni özelliğinden faydalanıyoruz? Acaba piyano siyahı şık TV’lerimizin kaçta kaçı internete bağlanmış durumda? Amerikan araştırma şirketi In-Stat tarafından yapılan güncel bir araştırmaya göre internete bağlanabilen cihazların ancak %47’si gerçekten çevrimiçi durumda. Türkiye’de ise, Netflix gibi bir itici gücün olmadığı düşünüldüğünde aynı oranın %20’lerin altında olduğunu düşünmek kötümserlik olmaz.

Şöyle bir soru sormak anlamlı; Smart TV alma kararını verirken internete bağlanabilme özelliği karar vermede ne kadar etkili? Yoksa yeni model bir TV alacağınız zaman internete bağlanabilme üreticilerin push ettiği ve mecruben ödemek zorunda olduğumuz bir özellik mi? Bir soru daha; internet bağlantısı opsiyonel olsa ve %10 extra ödemeyi gerektirse kaçımız buna razı gelirdik? Aklıma gelen aşağıdaki soruları da sıralamama izin verin:

 Internet bağlantısını yaptığınız TV’lere, kurulu gelen uygulamalardan başka hangimiz uygulama indirdi? Hangi uygulamaları indirdi? (Netflix olsaydı indirirdim.)  Kaçımız twit attık gömülü twitter uygulaması ile? ( Smartphone ve iPad’im varken neden hantal TV kumandasını kullanayım ki?)  Youtube uygulamasında arama yapmak için TV kumandası ile typing denediz mi hiç? (Denemediyseniz hiç niyetlenmeyin, ilk telefonum Ericsson 688’de SMS yazmak daha kolaydı.)

Smart TV’lerin, smartphone’ların yakaladığı başarıya ulaşabilmesi için aşması gereken önemli engeller var. Bunlardan belki de en önemlisi etkilesim. Emektar uzaktan kumandanın teknolojideki önemli gelişmelere ayak uydurabildiğini söylemek güç. Dokunmatik smartphone’larınızın kullanılabilirliği ile kıyaslandığında TV’de gidilecek çok yol var. Oyun konsollarının liderlik ettiği ses ve vucud dile ile kontrol teknolojisinin TV’lerde yerleşmesi zaman alacak. Gerçi Samsung en yeni modellerine bu özelliği eklemeye başladı bile. TV ile etkileşimin etkinliği artıracak başka bir konu da smartphone ve tabletler için geliştirilen uygulamalar. Özellikle geleneksel TV kumandası ile kıyaslandığında typing konusunda yardımcı oluyor bu tip uygulamalar. Handikapların bir diğeri de Smart TV piyasasının fragment oluşu. Pazar paylarına bakıldığında, servislerin, teknolojilerin ve deneyimlerin aynılaştırılmasının ne kadar zor olduğu gözüküyor. Bunun doğal sonucu da devinimin yavaşlaması oluyor.

28

Mobil dünyada iOS ve Android işletim sistemlerine yakınsamış olan ekosistem Smart TV dünyasında daha komplex ve çok oyunculu. Bakalım önümüzdeki yıllarda, Android işletim sisteminin smartphone’lardaki giderek yerleşen dominant pozisyonu, Google TV ile TV endüstrisinde de devam edecek mi?

8 Nisan 2012

29

1.13 Sosyal TV uygulamaları ve Zeebox

Son yıllarda, gelişen teknolojilerle beraber TV izleme alışkanlıklarımızın değiştiği bir dönem yaşıyoruz. Artık özellikle genç nesil (Türkiye’de 2010 itibariyle ortanca yaş 29,22, 74 milyona yaklaşan nüfusun yarısı 29 yaş altında yani), TV izlerken aynı zamanda ikincil bir ekrana daha bakıyorlar. Bu ikincil ekran pc, smartphone veya tablet olabiliyor.

Biz Türkler dizileri çok severiz. Türk izleyiciler, 2 saati aşan dizileri izlerken Twitter ve facebook üzerinden sosyallleşiyorlar. Son zamanlarda yayıncılar ve içerik üreticileri, dizi sırasında ekrana yerleştirilen hashtag(etiket) uygulamaları ile anlık olarak dizi hakkında yorum yapanları twitter platformunda bir araya getirmeye çalışıyor. Örneğin “Kuzey Güney” dizisinin geçtiğimiz haftalardaki bölümlerinden birinde promote edilen #olmakuzereolsam TT(Trending Topic) olmuş.

Görüyorsunuz bir kaç sene öncesine göre TV izleyicisinin davranışları ciddi değişimlerden geçiyor. Artık, izlenen içerik hakkında ev ahalisi ile yapılan sohbetin yerini sanal bir dünyada yapılan geyik muhabbeti alıyor. TV izleme deneyimi bir devinimden geçiyor, sosyalleşiyor, zenginleşiyor ve etkileşimli hale geliyor. İçeriğin izleyicide oluşturduğu çağrışımlar, tetiklediği meraklar ve ihtiyaçlar diğer ekranlar tarafından karşılanır durumda. Önceki bölümde ne olmuştu sorusu anında youtube’da cevaplanıyor, arkadaşlarla sohbete sanal kanepede devam ediliyor ve tüketici davranışları sayısal veriler haline getirilİP, işlenerek reklamcıların hedeflenen kitleye ulaşması amaçlanıyor. TV izleme alışkanlıklarında meydana gelen bu değişimleri adreslemek isteyen multi-screen TV uygulamaları da hızla artıyor. Bu uygulamalar smartphone ve tablet süeümleri ile TV izleme deneyimini etkileşimli, sosyal, kişiselleştirilebilir ve convenient hale getirmeye çalışıyorlar. Zeebox, Dijit, Peel, miso ve fanhattan bunlardan bazıları. Türkiye’de ise TTNet’in sosyal tivi uygulaması ve tivilog.com bu konuda öncülük ediyor. Önümüzdeki dönemde bu iki yerli Sosyal TV uygulamasını derinlemesine analiz edeceğim ancak öncesinde UK’de kısa sürede bir başarısı hikâyesi haline gelmiş olan Zeebox’dan bahsetmek istiyorum.

Zeebox, maalesef şimdilik sadece UK’den erişilebilir durumda. Dolayısıyla benim bizzat tecrübe etme şansım olmadı. Ama izlediğim promo videolar ve servis hakkında okuduklarım beni çok heyecanlandırdı. Diğer taraftan gerçek zamanlı program bilgisine ihtiyaç duyan bu tip uygulamaların yerelleşmesi gerektiği ve twitter’in yaratttığı küresel etkiyi yaratmasının pek de kolay olamayacağı aşikar. Projenin yaratıcısı BBC İPlayer’ın da yaratıcısı olan teknolojist Anthony Rose. Ekim 2011’deki lansmanından sadece 2 ay sonra BSkyB’den yatırım alan Zeebox, ücretsiz iPad, iPhone ve Android platformlarında çalışan, twitter ve facebook arkadaşlarınızın ne izlediğini gösteren, onları izlediğiniz programa davet edebileceğiniz ve chatleşebileceğiniz, gerçek zamanlı bir multi-screen uygulaması. Zeebox, gerçek zamanlı program bilgisi ile TV izleme deneyiminize social networking perspektifiyle bambaşka bir boyut getiriyor. Zeetag ile izlediğiniz içeriğe ait contextual bilgiye kolayca ulaşmanızı sağlıyor hatta yıllardır efsane gibi anlatılan ekranda gördüğünüz ürünü satın almanıza yardımcı oluyor. Bence reklamında da dediği gibi“Zeebox could be the best thing to happen to TV, since TV”.

9 Nisan 2012

30

1.14 Connectable” ayrı “Connected” ayrı

Smart TV’ler, hybrid uydu alıcıları (uydu+IP), Bluray oynatıcılar v.b. cihazların internete bağlanma yetenekleri (connectable) olmasına rağmen kaçta kaçının “connected” olduğu küresel anlamda en çok merak edilen konulardan biri. Genel olarak piyasanın şartlarına, sunulan servislere, yaşam tarzlarına göre değişkenlik göstermekle beraber, gerekli donanıma sahip olan cihazlar arasında gerçekten çevrimiçi olanların oranının çok da yüksek olmadığı biliniyor. Tabiatıyla, hem servislerin kullanımını yaygınlaştırmak, hem de ARPU’yu artırmak için Netflix benzeri OTT servislerinin, pay-TV operatörlerinin, telcoların ve neredeyse video değer zincirindeki tüm şirketlerin ortak amacı bu oranı arttırmak.

Birçok cihazda internet bağlantısı temel işlevinin yanında ek bir fonksiyonu yerine getirdiği için internet bağlantısının nasıl yapılacağının ayrıca promote edilmesi icap ediyor. Örneğin Smart TV’ye bağlı STB’dan veya kablo/karasal sinyalden TV yayınına ulaşan son kullanıcı, eğer özel ilgi alanına girmiyorsa TV’yi internete bağlama ihtiyacı duymuyor. (Ben de televizyomu satın aldıktan aylar sonra TV’de youtube izlemek için modeme bağladım) Benzer şekilde hybrid uydu alıcılarını/Bluray oynatıcıları çevrimiçi hale getirmek için evin hanımlarının pek de hoşuna gitmeyecek bir takım kablolama vs. yapmak gerekiyor. IPTV alıcılarında ise bu bağlantı bir zorunluluk olduğu için, IPTV servislerinin yaygınlaşmasında ufak da olsa bir engel olarak servis sağlayıcıları düşündürüyor çünkü modem ile STB arasında uzun kablo çekilmesi gerektiğinde caydırıcı olabiliyor.

Türkiye özeline bakarsak Digiturk birkaç ay önce lansmanını yaptığı Digiturk IQ cihazlarının VOD portalına erişebilmesi için çeşitli alternatifler sunuyor. Bunları özetlersek;

 Geleneksel şekilde, STB ile modem arasında ethernet kablosu çekmek suretiyle  (5 GHz) Kablosuz erişim noktası kullanmak suretiyle (modem ve STB arasındaki mesafe ve engeller izin verdiği ölçüde)  Elektrik şebekesi üzerinden veri aktarımı yapan Homeplug (PLC) cihazları ile (elektrik şebekenizin kalitesine göre performans değişkenlik gösterebiliyor)

Bu seçeneklere ek olarak son dönemde artık Smart TV ve yeni nesil STB’larda giderek yaygınlaşmaya başlayan gömülü Wifi seçeneği var. 802.11n destekli bu seçenek ile herhangi bir ek donanıma ihtiyaç olmadan modem ile kablosuz iletişim sağlanabiliyor.

Özetle, OTT servislerinin yaygınlaşması ve trafiğinin artması için OTT-ready cihazlarının internete bağlanmasının daha zahmetsiz hale getirilmesi içerik sağlayıcılar-platformlar ve servis sağlayıcıların elbirliğiyle çözmesi gereken bir problem gibi duruyor.

9 Ağustos 2012

31

1.15 Yeni Nesil TV yayıncılığı: “Anytime – Anywhere” dönemi

Ne zaman?

80’li ve 90’li yıllarda kaçırdığınız bir dizinin tekrarını nasıl izleyebildiginizi hatırlayabiliyor musunuz?

‘Bizimkiler’, ‘Süper baba’, ‘Ikinci bahar’ vb. dizilerin bir bölümünü kaçırdığınızda tek seçeneğiniz kanalın diziyi yoğun istek(bu yoğun istek ifadesine hep şüpheyle bakmışımdır) tekrar yayınlamasi idi.

İşte bu yüzden bu yıllarda yapılan yayıncılığa `Lineer Yayıncılık` denebilir. Lineer çünkü seyirci edilgen, lineer çünkü seyircinin beğeni ve yergilerinden bihaber bir yayıncılık formatı.

(Bu arada siz de günümüzde tekrarı yayınlanan programlarin azaldığını gözlemliyor musunuz, çünkü gerek kalmadı!)

2000’li yıllarla birlikte internetin yaygınlaşması, bağlantı hızlarının artması, smooth streaming teknolojisinin olgunlaşması ve youtube benzeri OTT servisleri ile birlikte kaçırdığımız programları daha sonra izlemek oldukça kolaylaştı. Artık bugün birçok yerde karşılaştığınız ifadesiyle ‘Anytime‘ kavramı oturmuş şekilde, olgun bir teknoloji olarak hayatımıza yerini sağlamlaştırdı. Yani artık izlemek istediğiniz içeriği ne zaman izleyeceğinize siz karar veriyorsunuz, sabahın köründe veya gece yarısı. Birçok OTT servisi bunu kaliteli bir yeni nesil yayıncılık sistemi ile mümkün kılıyor. Bu yeni video tüketim alışkanlığı öylesine benimsendi ki, 2010’li yıllarda doğan nesiller başka turlusunun olabileceğine inanmakta güçlük çekecek.

Nerede?

Yine 2000’li yıllardan öncesini hatırlarsanız televizyon izlediğimiz ekran sayısı kaçtı? : 1

O da evimizin başköşesinde duran tüplü TV ekranı idi.

Peki, günümüzde TV(aslında video demek daha doğrusu olacak) izleyebildiğiniz kaç ekran var? : 4

TV ekranının yanına sırasıyla PC, Smartphone ve Tablet ekranları eklendi.

Evinizdeki en büyük ekran olan TV’ye gelen yayın uydu, kablo, karasal ve IP altyapısı gibi farklı mecralardan gelirken, diğer 3 ekran için internet altyapısından faydalanılıyor.

32

PC, Smartphone ve tablet üzerinden tuketilen video iceriklerinin tuketim seklini ise iki bolumde incelemek mumkun:

 Statik ortamlarda (ev, ofis, cafe vs. )  Mobil halde, hareket halindeyken ( otobüs, metro vs.)

Statik ortamlarda IP video paketlerinin iletimi çoğunlukla WiFi üzerinden yapılıyor. (Buna en tipik örnek PC’den Youtube izlemek) Bu deneyimde evdeki modemin (DSL, kablo, Fiber veya 3g) video paketlerinin ev içi dagitimini yüksek bitrate ile başarması beklenir. Elbette haneye gelen bitrate’in de belirli bir seviyenin üzerinde olması gerekir. Benzer şekilde statik ortamda video tüketimi için kullanılabilecek diğer ekranlarda (smartphone, tablet) yaşanacak deneyimin kalitesini belirleyecek olan hem hanenin bitrate değeri hem de ev içi kablosuz aktarımın kalitesi olacaktır.

Video icerikleri hareket halinde iken tüketilmek istendiğinde ise 3G bağlantısının kalitesine güvenilmek zorundadır. Turkiye’de ortalama 3G bağlantısı birçok ülkeye göre iyi durumda olmak ile beraber sadece İstanbul veya büyük şehirler değil Türkiye geneli düşünüldüğünde henüz 3g bağlantı hızlarının ve OTT servislerinin olgunluk seviyelerinin gelişmeye açık yönleri oldugunu düşünüyoruz. Ayrıca içerik sağlayıcılar içeriklerin mobil platformlarda sunulması konusunda biraz tutucu davranıyorlar. Örnegin PC’de mevcut olan bir içeriğin ayni platformun mobil sürümünde mevcut olmadığı görülebiliyor. Bunun arkasında yatan temel sebep de muhtemelen aynı içerikten her ekrandan ayrı gelir elde etmek isteyen içerik sağlayıcılar ile servis saglayıcılar arasindaki anlaşmazlıklar.

Özetle, TV yayıncılığında özellikle 2010’lu yıllarla beraber ‘TV Anytime & Anywhere” diyebilecegimiz bir döneme girdik. Tüm dünyada ve ülkemizde ‘diledigin zaman diledigin yerde’ değer önermesinin arkasını doldurmaya çalışan ürün ve servisler birbiri arkasından duyuruldu.

Resmin bütününe bakıldığında ise ‘Diledigin zaman’ önermesi oldukça olgunlaşmış durumda iken ‘Diledigin yerde’ teklifinin henüz gideceği mesafe olduğu görülüyor.

10 Şubat 2013

33

1.16 Chromecast neden sadece bir dongle degil?

Sektoru takip edenler bilir son birkaç gündür Google Chromecast hakkında büyük gürültü kopuyor. Dünyanın önde gelen teknoloji bloglari, yazarları Chromecast hakkında yazılar yazıyor, analizler yapıyorlar. Kimisi büyük bir yenilik, önemli bir hamle olduğunu düşünüyor, kimisi ise abartıldığı görüşünde.

Bense Chromecast’in Google’in TV alanındaki en büyük hamlesi olduğunu, saldırgan fiyat etiketiyle önümüzdeki yıllarda adından sıkça söz ettireceğini düşünenlerdenim. Doğrusu Chromecast hakkında çok da yazı okudum. Okumalarımdan sonra basitçe Chromecast’in neden sadece basit bir dongle olmadığını düşüdüğümü paylaşmak istiyorum.

1. Chromecast’in en cazip tarafı tartışmasız şekilde fiyat etiketi. Amerika satış fiyati 35 USD. Şu anda Türkiye’de satışı yok ama satıldığı zaman 50 USD’dan aşağıda seviyede olmasını beklemeyin. (99 USD’lik Apple TV yaklaşık 300 TL’ye satılıyor.) 2. Google’in bu alana yatırım yapmış, böyle saldırgan bir fiyatla bir urun çıkartmış olması çok önemli. Google’in bir şekilde TV reklam pastasından bir dilim almak istediği uzun zamandır biliniyor. Chromecast ile bu konudaki en iddaali adımı atmış oldular. Chromecast destekli uygulamaların (Youtube, Netflix ve Google Play destekliyor şu an) sayısını arttırmayı push edeceklerinden şüphem yok. 3. Birçok yazı Apple TV ile kıyas etmis. Aslında elma-elma karşılaştırması olmuyor. Chromecast, Apple TV’nin AirPlay özelliğinin daha geniş kapsamlısını sunuyor (AirPlay sadece iOS cihazlarla uyumluyken Chromecast platform bağımsız -neredeyse-) 4. Chromecast’in Windows, Android, iOS platformlarda çalışabilir olması onu benzer teknolardan(Miracast, Wi-Di vb.) farklılaştırıyor. 5. OTT servislerinin alınabildiği smart cihazlar hızla yaygınlaşıyor. Ortalama kalitenin üzerindeki tablet fiyatlari 100 $ seviyesine yaklaştı, işlemci hızlari, işletim sistemi yetkinlikleri, altyapi teknolojileri olgunlaştı. Önümüzdeki yıllarda Pay-TV sektöründe kullanılan emektar STB’larin yerini smart cihazların alabileceği, capex giderlerinde iyileştirme sağlanabileceği bir süredir konusuluyor. Chromecast ve Netflix işbirliği bu konuda bir case study olabilir.

29 Temmuz 2013

34

1.17 O bir Game-Changer: Chromecast

Blogumu düzenli takip edenlerin çoğu duymuştur ama aranızda hala duymamış olanlarınız olabilir, bu yazın tartışmasız en heyecan verici ürünü Chromecast oldu. Google tarafından 24 Temmuz’da duyurulan bu minik ama marifetli dongle, TV sektöründeki taşları yerinden oynatacağa benziyor. 3 aylik ucretsiz Netflix aboneliği ile birlikte 35$’a satışa çıktıktan kısa süre sonra “stock out” olan cihaz belli ki adından artarak soz ettirmeye devam edecek.

Eger bir aksilik olmazsa bu hafta elime bir Chromecast geçecek, o zaman kendi deneyimimi yazacağım. Bu yazımda ise sizlere bu deneyimi yasamış iki kişinin podcast’inden notlar aktaracağım. Gözlemlerinden satırbaşları şöyle:

 Genel olarak iki kullanıcının deneyimi de pozitif olmuş.  Chromecast, AirPlay ve benzeri teknolojilerin aksine içeriği doğrudan kendi üzerinden stream ediyor, diğerlerinde ise cep telefonu/tablete gelen video TV’ye aktarılıyor. Chromecast’i eşsiz kılan bu özelliği sayesinde cep telefonunuzu meşgul etmemiş oluyorsunuz, hatta TV aktarımdan sonra telefonunuzu alıp evden çıkabilirsiniz bile.  Youtube entegrasyonu başarılı bulunmuş, Netflix streaming kalitesi de oldukça iyi durumdaymış.  Kullanıcılardan birinin Nexus 4 marka telefonunda çalıştırdığı Netflix uygulaması görüntüyü TV’ye aktarmak istediğinde crash olmuş. Diğerinde ise Netflix iPhone uygulamasında sorun olmuş ama iPad’deki sorunsuz calismis. (Kararlı çalışması ile ilgili iyileştirme yapmak gerekiyor gibi gözüküyor)  Tabcasting denen chrome tarayıcıdaki görüntüyü TV’ye aktarma fonksiyonu basarılı bir şekilde çalışıyormuş. Hulu, Fox. ABC gibi video servislerinin görüntüsü TV’ye aktarıldığında Netflix kadar iyi olmasa da çalışmış. (Halihazirda sadece Youtube, Netflix ve Google Music ve video uygulamalari Chromecast uyumlu ama birçok yeni servis geliştirme aşamasında)  Kullanıcıların en çok hoşlarına giden özelliklerden biri HDMI-CEC teknolojisi ile tek bir tuşla TV’yi açıp, kaynağı değiştirebilme özelliği. Detaylar icin: http://gigaom.com/2013/07/24/chromecast-hdmi-cec/  Podcasterlar artık Google TV’ye gerek kalmadığını Google’in tüm odağını Chromecast’a vermesi gerektiğini düsünüyorlar.  Genel olarak toplam deneyimi son derece kullanıcı-dostu bulmuşlar.  Ayrıca taşınabilirlilik özelliğinin de üzerinde duruluyor. Cihaz otel odasındaki TV’nin HDMI girişine takıldığında ücretsiz wifi sayesinde kullanılabilmiş.  Son olarak deniyor ki Google’in çok cazip bir fiyati olan bu cihazdan 10 milyonlarca satması kimseyi şaşırtmamalı. Google böylece fethetmek için birkaç yıldır uğraştığı evlerin salonlarında söz sahibi olabilir ve bu da ona çok farklı ve yeni oyun alanları yaratabilir.

Chromecast örneğinin elime geçmesini sabırsızlıkla bekliyorum, uçtan-uca kişisel deneyimlerimi dinlemek için takipte kalın.

1 Eylül 2013

35

1.18 Gelecek Smart TV’lerde degil. Gelecek, ‘aptal bir cam’ da.

Twitter’in en sevdiğim tarafı dünyanın 4 bir tarafından, varlığından hiç haberdar olamayacağım insanlarla beni buluşturması ve onların fikirlerinden faydalanma olanağı sağlaması.

Benedict Evans bu insanlardan biri. Kendisini nasıl keşfettiğimi hatırlamıyorum ama uzun süredir takip ediyorum ve paylaşımlarından mesleki açıdan gerçekten faydalanıyorum. ( Benzer bir vatandaş da Jerome Derozard .

Evans’in geçtiğimiz günlerde attığı twit gerçekten de “Altına imzami atarım!” denecek bir ifade. Ben de “Smart TV” ismiyle pazarlanan TV’lerin smart oluşunun son tüketici açısından çok da anlamlı olmadığını kendi cümlelerimle daha önce ifade etmiştim. Ama Benedict abimiz bunu çok daha yalın, anlaşılır ve net bir şekilde ifade etmiş. Diyor ki;

The future isn’t smart TVs. It’s dumb glass. Embedded AirPlay, Chromecast & YouTube or even HDMI.

— Benedict Evans (@BenedictEvans) January 11, 2014

“Gelecek Smart TV’lerde degil. Gelecek aptal bir cam. Gömülü olarak gelen AirPlay, Chromecast & YouTube desteği hatta sadece HDMI girişi olan.”

Üstad bana kalırsa meseleye şöyle bakıyor;

Televizyonların akıllı olmaları bir ihtiyaç değil. İhtiyaç olan mobil cihazlardan erişilebilen içerikleri büyük TV ekranına aktarabilecek yeteneklere sahip olmaları. Gel gelelim AirPlay ve Chromecast aslında tam da bu işlevi yerine getiriyorlar. AirPlay iOS cihazların, Chromecast ise hem iOS hem de Android cihazların (ek olarak PC’lerin) ekran görüntüsünü TV’ye aktarmaya yarıyor, Chromecast AirPlay’den de üstün olarak, mobil cihazı tamamen serbest birakİP TV’nin içeriği çekmesine olanak sağlıyor. Böylece içerik keşfi, erişimi ve oynatmaya başlamadan önceki son ana kadar olan yolculuk dokunmatik ekranlı, süper hızlı ve güçlü etkileşim sağlayan mobil cihazlar ile yaşanırken, izleme deneyimi ise evdeki en büyük, en konforlu, arkaya yaslanarak seyir imkânı sağlayan TV’lerde yaşanıyor. Aslında TV’den beklediğimiz de basitçe mobil cihazlar üzerinden izlemeye hazır hale geldiğim içeriği TV’ye aktarmaya imkan sağlaması veya video içerik alternatiflerinin çok büyük bölümüne ev sahipliği yapan YouTube uygulamasını desteklemesi, eğer bunların hiçbirini destekleyemiyorsa bu yeteneğe sahip cihazın giriş yapabileceği bir HDMI portu da iş görür.

12 Ocak 2014

36

1.19 Televizyonun geleceği ve yeni oyun alanı

Televizyon endustrisinde 2000’li yılların başından beri devam eden büyük bir dönüşüm yaşanıyor. TV deneyimi geleneksel lineer kanal modelinden, tüketici odaklı, mobil, zaman ve mekandan bağımsız erişilebilen, etkileşimli, kişiselleştirilmiş ve çok daha fazla içerik çeşitliliği sunan bir modele evriliyor. Bu dönüşümde youtube’un liderlik ettiği internet tabanlı video servisleri başı çekiyor. Bu yeni modelde tüketici davranışları eksiksiz ölçülebildiği için kişiye özel reklamcılık da mümkün hale gelmiş oluyor.

Artik televizyon sadece 1 ekrandan değil, 4 ekrandan (TV, bilgisayar, akıllı telefonlar ve tabletler) izleniyor. (Son 1 haftaya ait BBC programlarına erişim sağlayan BBC iPlayer servis kullanımının, Mart 2014 itibariyle %30’u cep telefonu ve tabletten gerçekleşti)

Youtube ve benzeri video platformlarının sagladığı imkanlarla dileyen herkesin içerik üretip, küresel olarak paylaşabilmesiyle, uçsuz bucaksız içerik kütüphaneleri oluşuyor, yayıncılar tüketicilere doğrudan, kesintisiz ulaşma imkanina sahip oluyor.( Youtube’a 1 dakikada 100 saat video yükleniyor) 2012 yılında Felix Baumgartner’in uzay atlayışı youtube üzerinden yayınlandığında 8 milyon kişi aynı anda izleyebildi. Bu aynı zamanda tüm zamanların aynı anda en çok izlenen içeriği oldu.

Bu şartlarda, içerik kalitesiyle ayrışmak, tüketiciye doğru içerikle ulaşmak her geçen gün daha da zorlaşıyor. Bu rekabetçi pazarda yerelleşmek rekabet avantaji sağlayabilecek unsurlarin başında geliyor. Ancak müşteri tabanını, izleyici kitlesinin tercihlerini doğru analiz edebilen yayıncılar, dijital platform sağlayıcılar pazarda rekabet edebiliyor.

Son dönemde sektörün dinamiklerini degiştiren ‘mobilden tetikleme’ diye isimlendirebileceğimiz yeni bir eğilim daha var. TV izleme deneyiminin salonlardaki sabit televizyon yerine, dijital tüketicilerin çok yoğun kullandıkları, hızlı, kullanımı kolay ve kişisel akıllı telefon ve tabletlerden tetiklendiği bir döneme giriyoruz. Buna göre artık tüketiciler ne izlemek istediklerine mobil cihazlardaki TV uygulamalarından karar verİP, izlemek istedikleri içeriği tek tuşla TV’de arkalarına yaslanarak izleyebiliyorlar. Artık tüketicinin içerik keşfinin giriş noktası mobil cihazlar haline geliyor. Bu yenidünyada mobil operatörler halihazırdaki müşteri tabanları sayesinde geleneksel dijital platformlara göre büyük avantaj sağlamış oluyorlar.

7 Şubat 2014

37

1.20 Yeni Medya Yayıncılığı

Son yıllarda basılı, görsel ve işitsel yayıncılığın Yeni Medya’ya doğru evrilmekte olduğunu görüyoruz. Bu dönüşümün temelde 3 ana bileşen üzerine kurulduğunu düşünebiliriz:

1. Dijitalleşme 2. Anytime/Anywhere (İçeriğe zaman ve mekandan bağımsız erişebilme) 3. Etkileşimlilik

 Dijitallesme:

Artık yayıncılığın neredeyse tüm unsurları dijitalleşiyor. İçerikleri yaratma, yayına hazır hale getirme, saklama, transfer etme, dağıtma/yayınlama vb. tüm süreçler dijitalleşiyor. Bu dönüşümle beraber yaratıcılık artıyor, süreçler verimli hale geliyor, reklam uygulamaları zenginleşiyor ve en önemlisi pazar hacmi büyüyor. Tüketicilerin yazılı ve görsel yayınlara erişimi kolaylaşıyor.

 Anytime/Anywhere:

Şehir insanı, çetin rekabet koşullarında hayatını organize etmekte zorlanıyor. Trafikte geçirilen uzun saatler, ev ve iş sorumlulukları derken medya tüketimi için ayırabileceği zaman giderek kısırlaşıyor. Dahası mobil haldeyken de gündemi takip etme, olan bitenden haberdar olma ihtiyaci duyuyor. Bu ihtiyaç da geleneksel yayıncılığın Yeni Medya’ya evrilmesi sürecini tetiklemiş durumda. Hızla yayılan gelişmiş akıllı telefonlar ve tabletler, sürekli artan internet bağlantısı ve gelişen teknolojiler yeni medya oyuncularının tüketicilere Anytime/Anywhere erişimini mümkün kiliyor.

 Etkileşimlilik

Yeni Medya yayıncılığının kalbinde etkileşimlilik yer alıyor. Okuyucusuna/izleyicisine dokunamayan, hissedemeyen yayıncıları çok zor günler beklediği aşikar. Günümüzde izleyicisinin tercihlerine saygı duyan, kendini bu tercihlere göre yenileyen ve yeni düzeni iyi okuyabilen yayıncılar güçleniyor. İki farklı sezon finali çekip, final bölümü yayınlanırken izleyicinin oylarına gore hangi finali göstereceğine karar veren yapımcılar duymaya başlıyoruz. Yeni teknolojiler de bu dönüşüme ivme katıyor.

3 Mart 2014

38

2. YENİ NESİL TEKNOLOJİLER

39

2.1 HD yayın SD yayını döver!

Daha önce hiç HD (High Definition) yayın izlediniz mi? En baştan söyleyeyim, çok şey kaçırdınız!

SD (High Definition) olarak ifade edilen alışageldiğimiz görüntülerde 576 satır, 720 sutun bulunmaktadır. Bu da 720*576 = 414720 piksele karşılık gelmektedir. SD yayınlarında görüntünün en/boy oranı 4.3’tür.

Diğer taraftan 3 değişik HD yayın formatı vardır.

 720p  1080i  1080p

Bu rakamlar görüntüde toplam kaç satır olduğunu ifade ederler.

1080i ve 1080p formatları için Full HD tanımı da kullanılır.

HD yayınlarında görüntünün en/boy oranı 16:9’dur. Bu oran insan gözünün şekline daha yakın olduğu için seyir zevki daha fazladır.

Yukarıdaki satır sayılarına karşılık gelen sutun sayıları ve pixel sayıları da aşağıdaki gibidir:

 720p = 720 * 1280 = 921600  1080i = 1080 * 1920 = 2073600  1080i = 1080 * 1920 = 2073600

Bu rakamları neden mi verdim? Gördüğünüz gibi Full HD bir yayındaki toplam pixel sayısı SD formatındaki yayına göre tam 5 kat ( 2073600/414720 ) daha fazla.

Bu farkı daha iyi kavramak için şöyle düşünün; SD bir yayında, bir futbol maçında tribünde oturan bir grup insanın 5 kişi olduğunu zorlukla algılarken, HD görüntü kalitesinde 5 kişinin her birini rahatlıkla seçebilirsiniz.

En güzeli sizin bizzat tecrübe etmeniz. Siz iyisi mi bir HD içerik edinin.

1 Aralık 2008

40

2.2 16:9 - 4:3 meydan muharebesi

Bu yazımda TV görüntüsünün genişliğinin yüksekliğine oranını ifade eden görüntü formatı (aspect ratio) kavramından bahsedeceğim.

Aşağıda olabildiğince basitleştirerek anlatmaya çalıştığım ayarlar TV izleme keyfiniz açısından oldukça önemli. Bu ayarlar düzgün yapılmadığında orijinal içerik yerine şişko/kısa veya zayıf/uzun insanlar izlemek durumunda kalabilirsiniz. İşin kötüsü bu gerçeklikten uzak durumun bugüne kadar farkında bile olamamış olabilirsiniz. Ayrıca özellikle spor müsabakalarında size sunuluyor olmasına rağmen sahanın bir kısmını göremiyor olabilirsiniz.

Görüntü formatı kavramının tarihi gelişimi hakkında kısa bir bilgiyle başlayalım.

TV yayıncılığında, 4:3 (1,33:1) oranı uzun süre tek geçerli standart olarak kabul edilmiş. HD yayın formatında ise yayınlar 16:9 (1,78:1) oranında çekiliyor. 1960'larda TV'nin yaygınlaşması ile birlikte populerliğini yitirmeye başlayan film stüdyoları insanları tekrar sinemaya çekebilmek için yenilik arayışına girmiş ve filmleri geniş ekran (1,85:1, 2,39:1) formatında çekmeye başlamışlar. Ancak tüplü TV'lerin üretim teknolojileri sebebiyle TV'ler uzun süre (LCD ve plazma TV'ye kadar) 4:3 oranında üretilmeye devam etmiş. Bugün ise hem yeni nesil TV'ler hem de içerikler 16:9 formatında sunuluyor. İşte tam da bu noktada birçok insanın kafasını karıştıran uyumsuzluklar ortaya çıkıyor:

Dilerim tüplü TV'lerin neslinin tükenmesi ve HD yayıncılığının yaygınlaşması ile birlikte önümüzdeki yıllarda TV ve içerik arasındaki oransal uyumsuzluk tamamen ortadan kalkar.

4:3 oranındaki emektar tüplü TV'nizde 16:9 içerik gösterimi

Tüplü TV'inizde gösterilecek görüntü STB'ın çıkışındaki SCART kablosu üzerinden analog olarak TV'inize aktarılır. STB'inizin ayarlar menüsünden yaptığınız "görüntü formatı" seçimi SCART kablonuzun 8.pini üzerinden TV'ye taşınmaktadır. Diğer bir ifade ile STB menüsünden yaptığınız seçim TV'deki görüntüyü belirleyen tek etmendir.

16:9 formatındaki Orijinal görüntü

41

İlk olarak STB'ınızın ayarlar menüsündeki TV formatı olarak 4:3 seçmelisiniz. "Görüntü Formatı" için ise iki seçeneğiniz var. a) Letterbox (Zarf)

16:9 formatındaki içerikte deformasyon olmaz. Ödediğiniz bedel TV ekranının altında ve üstünde siyah barlar görmek olacaktır.

b) Pan-Scan

Siyah barlardan hoşlanmayan kullanıcıların "Görüntü Formatı" seçimidir. Ancak bu durumda da görüntünün orjinaline göre bir kayıp olur. Örnek resimlerden de görülebileceği gibi içeriğin sağ ve sol bölümlerinde bir kırpılma var.

Benim kişisel tercihim letterbox. Görüntünün bir kısmını kaybetmek yerine TV'mi tam anlamıyla kullanamıyor olmaya razı geliyorum.

16:9 oranındaki havalı flat TV'nizde 4:3 içerik gösterimi

LCD/Plazma TV'inizde gösterilecek görüntü STB çıkışındaki HDMI kablosu üzerinden digital olarak TV'inize aktarılır.(İsteğe bağlı olarak SCART arayüzü de kullanılabilir.) Tüplü TV'lerde görüntüyü belirleyen tek etmen STB menüsünden yapılan seçim iken flat TV'ler üzerilerindeki gelişmiş işlemci sayesinde görüntü işleme yeteneğine sahiptir. Basitlik adına TV'inizdeki "resim modu" ayarının Otomatik olduğunu yani görüntü formatının yukarıda olduğu gibi STB tarafından karar verildiğini kabul ediyorum.

42

4:3 formatındaki Orijinal görüntü

İlk olarak STB'ınızın ayarlar menüsündeki TV formatı olarak 16:9 seçmelisiniz. "Görüntü Formatı" için STB marka/model'ine göre değişiklik gösterebilmesine rağmen temelde iki seçeneğiniz var.

a) Pillarbox

4:3 formatındaki içerikte deformasyon olmaz, içerik orijinal haliyle TV'inize aktırılır. Bu durumda içerik ve TV arasındaki oran uyumsuzluğundan dolayı görüntünün sağ ve solunda siyah barlar görülmektedir.

b) Genişletilmiş (Stretched, Panaromik, Zoom gibi değişik isimler de alabilir)

Bu seçimde orijinal içeriğin yüksekliği değiştirilmeden genişliği arttırıldığı için bir deformasyon söz konusudur. (aşağıdaki resimde güneş ve bulutun orijinal resme göre daha yayvan olduğuna dikkat ediniz.) Deformasyonu en aza indirgemek için görüntünün orta bölgesi değiştirilmeden sadece kenar bölgelerinin genişletilmesi gibi teknikler kullanılabilir. Bu işlem STB'a yaptırılabileceği gibi "Görüntü Formatı" olarak Pillarbox seçilerek TV menüsünde de yapılabilir.

43

Yapılan ayarların etkisini anlayabilmek için altyazılı bir kanalda ekranın sağ ve sol alt tarafındaki harf aralıklarını incelemenizi öneririm.

Kavramların, ayarların çok da kolay olmadığının farkındayım. Ancak gerçekçi ve olabildiğince az deforme olmuş bir içerik izleyebilmek için STB ve TV'inizin ayarları ile biraz oynayıp kendinize en uygun seçeneğe ulaşmanızı tavsiye ediyorum. Bence denemeye değer!

2 Aralık 2009

44

2.3 Apple TV dersem çık!

Ben bir Apple hayranıyım. Kullanıcı ihtiyaçlarını bu kadar doğru adreslediği, bu kadar kullanıcı dostu ve aynı zamanda cool ürünler tasarladığı ve ürettiği için. Bir iPod nano sahibiyim. Blackberry’im olduğu için iPhone almıyorum ama Amerika’dan iPad getirtmeyi düşünüyorum, bilgisayarımı değiştireceğim zaman da MacBook almayı planlıyorum. Apple COO’su Tim Cook haklı: “Şu konuda açık olalım, ürettiğimiz her parça satıyor.”

Apple, sırasıyla iPod, iPhone ve iPad ile muhteşem bir geri dönüş yaptı. 220 milyondan fazla iPod, yaklaşık 34 milyon iPhone ve 3 milyondan fazla iPad satışı. İnanılmaz rakamlar. Apple’in gelirlerinin büyük bölümünü bu 3 sansasyonel ürünün satışı oluşturuyor. Mac satışlarında da yıllardır düzenli bir artış var. Ek olarak iTunes Store’dan 2003’den bugüne kadar tanesi yaklaşık 1 $’dan 6 milyar şarkı indirilmiş.

Bu yazımın konusu ise Steve Jobs’ın “just a hobby” şeklinde tanımladığı Apple TV.

Apple TV, ilk defa 2006 tanıtılan ve 2007’de satışına başlanan, halihazırda sadece 160 GB modeli olan bir dijital media alıcısı. Karşıladığı ihtiyaç ise çeşitli mecralardan sağlanacak dijital içeriğin (video, müzik, fotoğraf) tek bir nokta üzerinden HDTV’inizde oynatılması. Kullanılabilecek internet servisleri YouTube, iTunes Store, Flickr ve MobileMe. Ayrıca iTunes yüklü Mac veya PC üzerindeki içeriklerle kablolu veya kablosuz şekilde senkronize olup HDMI üzerinden TV’ye taşıyabiliyor. Apple TV’iniz varsa YouTube’daki videoları veya PC’inizdeki tatil fotoğraflarınızı küçük ekranda izlemenize gerek yok. Malesef DivX desteği yok. Bu eksiklik en çok eleştiri alan konulardan biri. Grafik arayüzü ise bir Apple klasiği olarak son derece cool.

Apple TV yaklaşık 3 cm yüksekliği olan 20cm’lik eni ve boyu ile şık bir tasarım. Çok sade bir kumandası var. 160 GB kapasitesi ile 200 saat film veya 36000 şarkı veya 25000 fotoğraf tutabiliyor.

Apple TV, apple’in resmi sitesinde 229 $’a satılıyor. Türkiye’den alınmak istenirse fiyat neredeyse üç katına çıkıyor.(594 $ + KDV) Boyutunun ufaklığı da düşünüldüğünde Amerika’dan gelecek bir tanıdığınıza getirtmek çok daha makul.

Apple TV’nin neden sadece bir hobi olduğunu Steve Jobs bu linkte açıklıyor.

26 Temmuz 2010

45

2.4 3D TV: Gerçeklik algısına doğru bir adım daha…

TV sektörünün tarihsel gelişimine baktığımız zaman her geçen gün videonun gerçekliğe bir adım daha yaklaştığını görüyoruz. Siyah-beyaz TV’den renkli TV’ye, analogdan dijitale, SD görüntü kalitesinden 5 kata kadar daha detaylı HD görüntü formatına geçiş ve şimdi de hızla yaygınlaşan 3 boyutlu görüntü teknolojisi. Bu hızlı ilerleme belki de yeni TV satışlarını artırmak için TV üreticilerinin hummalı çalışmalarının bir sonucudur. Çünkü bu teknolojik sıçramaların hepsinde TV’ler geriye uyumlu olmadığı için yeni ve pahalı bir TV satın alma ihtiyacı doğdu.

3D içerik izleyebilmek için ihtiyacınız olanlar:

 3D içerik (TV yayını, 3D Blu-ray, 3D oyunlar vb.)  3D TV (ör.: Samsung C750)  3D gözlük Biz insanlar dünyayı 3 boyutlu olarak görürüz. Sağ ve sol gözümüze farklı açılardan gelen 2 boyutlu görüntüler beyin tarafından birleştirilir. Böylece derinlik algısı oluşur ve objeler 3 boyutlu olarak görülmüş olur. Aslında 3 boyutlu gören gözlerimiz değil beynimizdir. İnsanın tek gözü olsaydı dünyayı iki boyutlu algılardı, derinlik hissi oluşmazdı. 3D TV yayınının ve sinemaların mantığı da buna dayanıyor. Durağan bir resmi her göze farklı açılarla ayrı ayrı göstererek beyin gördüğü resimde bir derinlik varmış gibi kandırılıyor. Stereoscopy adı verilen bu teknikle saniyede en az 120 tane resim sağ ve sol göz için ayrı ayrı dönüşümlü olarak gösteriliyor. Bu iki farklı açıdan çekilmiş resimleri çıplak gözle baktığımızda bulanık olarak görüyoruz. Bu bulanıklığı gidermek için de 3D gözlükler kullanılıyor.

TV ile gözlük arasında infrared veya bluetooth ile bir haberleşme gerçekleşiyor. TV, gözlüğe sinyal gönderek görüntüyü hangi göz için gösteriyorsa gözlüğün diğer camının kapatılmasını sağlıyor. Böylece dönüşümlü olarak sağ göz için olan görüntünün sadece sağ göz tarafından hemen arkasından da sol göz için görüntünün sadece sol göz tarafında görüntülenmesi sağlanıyor. Bu dönüşümlü görüntülenme çok yüksek hızla gerçekleştiği için gözümüz gözlüğün bir tarafının kapandığını farkedemiyor. Böylece çıplak gözle bulanık görülen görüntü gözlükle derinlik algısı kazanmış oluyor.

Dünyada 3D teknolojisi hızla yayılıyor. İngiltere’de Sky ve Virgin Media Ekim 2010’dan beri 3D yayın yapmaya başladılar. Sky HD müşterileri 3D ready TV ve gözlükle Premier Lig maçlarını 3D izleyebiliyorlar. BBC, 2012 Londra Olimpiyatlarında yayınlarının bir kısmını 3D yapmayı planladığını açıklamıştı.

Türkiye’de Teledünya ve Digiturk 3D yayına başladılar. 3D hızla yayılırken evde gözlükle TV izlemeye alışmak çok da kolay olmayacak gibi. Zaten tüm içeriklerin değil spor, film gibi özel içeriklerin 3D olmasını beklemek mantıksız olmaz. Beyni kandırıyor olmanın sonuçları olarak 3D deneyimi sonrasında baş ağrısı gibi yan etkiler oluşabiliyor. Özellikle epilepsi hastalarının ve küçük çocukların 3D içerik izlemeden önce doktora danışmaları ve uzun süre kesintisiz 3D içerik izlememeleri öneriliyor. Sizi bilmem ama Avatar’ın tadı benim damağımda kaldı. Hem masalsı hem de olabildiğince gerçek bir deneyimdi. 3D TV içeriğinin hızla artması dileğiyle…

1 Kasım 2010 46

2.5 Google – Motorola – HP – Microsoft – STB – Google TV – Pay TV industry

Tekonoloji dünyasında son zamanlardaki en ses getiren gelişmelerden biri Google’ın Motorola Mobility’yi 12,5 milyar $’a satınalması oldu. Aslında bu satınalma yatırımcılar tarafından pek de hoş karşılanmadı. (Açıklamanın yapıldığı gün 539$ olan Google hissesi haftayı 490,92$’dan kapattı.

Bu konuda onlarca makale okudum. Ortak görüş, Google’ın bu hamlesinin arkasında yatan temel sebebin Motorola’nın sahip olduğu 17000 ve başvuruda bekleyen 7500 patent olduğu şeklinde. Google, son dönemde Apple’in patent davalarına karşı Android ekosistemini güçlendirmek istemiş olmalı. Bunun dışında, analistler büyük donanım üreticileri Samsung ve HTC’nin bu durumdan rahatsız olacağını düşünüyorlar. Çünkü artık Google Android işletim sistemi için bir donanım sağlayıcına sahip olmuş oldu ve Motorola’ya öncelik ve ayrıcalık tanıması sürpriz sayılmaz. (Gerçi kar payı düşük donanım işine bu kadar büyük para gömmenin çok da iyi bir fikir olmadığını düşünenler de hayli fazla.) Diğer taraftan bu satınalmanın Microsoft’un Nokia’yı satınalmasını hızlandıracağını düşünenler de var. Eğer bu gerçekleşirse Apple, Google ve Microsoft, kar payı iştah kabartan akıllı telefon ve tablet pazarında hem yazılım hem de donanım sağlayan 3 büyük güç olarak şekillenecektir. Blackberry üreticisi RIM’ın yakında piyasadan silinip gideceği herkesin ortak görüşü zaten. Bu piyasada rekabet o kadar kızışık ve yatırımın geri dönüşü öylesine uzun ki, HP bu güçlü işletim sistemleri ve ekosistemleri ile daha fazla başedemeyeceğini anlayıp geçtiğimiz günlerde havlu attı. HP, 2010 Nisan ayında 1,2 milyar $ ödeyerek satın aldığı Palm’a ait işletim sistemi webOS’u kullanan cihazların üretimini durdurduğunu açıkladı.

Google’ın Motorola Mobility satınalmasının patentler, mobil cihazlar vs. dışında çok da üzerinde durulmayan başka bir boyutu daha var. Motorola aynı zamanda dünyanın en büyük STB (TV’ye bağlanan alıcılar) üreticilerinden biri. Motorola’nın STB’ları özellikle Amerika piyasasında yaygın ve AT&T, Comcast ve Verizon gibi pay-TV operatörlerle (bizdeki Digiturk vb.) iyi ilişkileri var. Türkiye’de de TTNET’in, Tivibu Ev platformundaki STB sağlayıcılarından biri Motorola. Google, pek de başarılı bulunmayan Google TV için Motorola’nın video çözümleri konusundaki know-how’ından faydalanıp televizyon mecrasını da AdSense’e açmak isteyebilir. Yakın gelecekte TV operatörlerinin Android STB’lar kullanması için en büyük engel olarak içerik konusu gösteriliyor, çünkü Google, AdSense için tüm internet içeriğini erişilebilir kılmak isterken, TV operatörleri ise içeriği kontrol altında tutmaya çalışıyor. Bu sebeple birçok analist, Google için Set-Top-Box bölümünü birkaç milyar $’a satmanın en makul seçenek olacağını düşünüyor.

Ortalık toz duman. Küresel devler cesur hamleler ile yarının dünyasında kendilerine yer açmaya çalışıyorlar. Kimileri 2020′lerin Apple’ı olacak, kimileri de yok olup gidecek!

22 Ağustos 2011

47

2.6 TR’de HD yaygınlığı ve HD+ platform modeli

HD yayıncılık yaygınlaşmaya 2004 yılından sonra başladı. Geride bıraktığımız yıllarda, üretilen HD içerik giderek artmış olmasına rağmen, toplam TV içeriği düşünüldüğünde oran olarak istenen seviyeye halen ulaşamadı. Bu dönüşümün yavaş ilerlemesinin arkasındaki yatan en büyük HD yayıncılık maliyetlerinin yüksek olması.

En başa dönecek olursak TV’de HD yayın izlemek için gerekli olanlar;

 HD yayın  HD yayına uyumlu decoder  HD-ready TV

Türkiye piyasası için bu üçgeni değerlendirdiğimizde en hızlı adaptasyon TV bacağında oldu. Eğer 2005’lerden sonra yeni bir TV aldıysanız en azından 720p yayınları göstebilecek bir TV olmuş olmalı. HD STB tarafındaki gelişime baktığımızda ise iki seçenek çıkıyor karşımıza:

1. Pay-TV operatörün sağladığı HD STB’ı kullanmak: Bugün, Türkiye’de faaliyet gösteren 4 sayısal pay-TV platforumunda (Digiturk, D-Smart, Teledünya ve Tivibu Ev) onlarca HD kanal mevcut. Eğer yeni HD-ready televizyonunuzda HD kalitesinde yayın izlemek isterseniz aylık abonelik bedeli ödemek koşuluyla bu mümkün. 2. Piyasadan HD STB satın almak: Peki, aylık abonelik yaptırmak istemiyorsanız, bunun için bütçeniz veya şartlar uygun değilse ne yapabilirsiniz? Bu durumda yapmanız gereken piyasadan bir HD alıcısı edinmek. Ancak bu şekilde Turksat’a dönük çanak anteninizle izleyebileceğiniz şifresiz HD kanallar sadece 3 tane (TRT HD, ATV HD ve HD). Şifresiz kanallara ek olarak DSmart’ın sağladığı CAM modulu STB’a takarak DSmart’ın şifreli HD kanallarını abonelik ücretini ödemek şartıyla izleyebilirsiniz.

Resmin bütününe bakıldığında, evinde HD-ready TV’si olup da pay-TV abonesi olmadığı için veya Kablo TV/IPTV yayını alabilecek bir muhitte ikamet etmediği için HD yayın izleyemeyen yüzbinlerce hane var. Size bir örnek vereyim;

Geçen sene yeni televizyon alırken bana akıl danışan bir arkadaşım vardı. Ona ilk olarak bütçesini ve yayını hangi yolla alacağını sordum. Eğer HD abonesi olmayacaksa televizyonundan maximum verimi alamayacağını da üstüne basa basa söyledim. Neyse, önerdiğim TV’lerden birini ve bir adet SD uydu alıcısı aldı. Birkaç gün sonra ise yayın kalitesinin onu hayal kırıklığına uğrattığını, TV’yi alırken teknomarkette ona gösterilen ile arasında çok fark olduğundan şikâyet etti. Bu tecrübenin benzerini yaşayanların sayısının az olmadığına eminim.

Türkiye’de yaklaşık 5 milyon pay-TV abonesi var. Bunların arasında HD STB’i olanların sayısı ise çoğunluğu Digiturk abonesi olmakla birlikte 1 milyon civarı. GFK araştırmasına göre 2010 yılı itibariyle 17 milyon hanenin %16’sında (2,72 milyon) düz ekran TV var. Bu sayının bugün 4 milyona yaklaştığını düşünürsek HD

48

uyumlu TV’si olmasına rağmen canlı HD yayını izleme şansına sahip olamayan hanelerin oranı %75‘ten fazla. (Elbette internet indirilen yüksek çözünürlüklü torrent içerikleri izlemek mümkün).

Türkiye sayısal TV piyasasının şartları bir bütün olarak düşünüldüğünde, HD içeriği kaldıraç olarak kullanabilecek saldırgan fiyatlı bir değer önermesinin eksik olduğu görülüyor.

Gelin beraberce, Almanya’da 2012 1Ç itibariyle toplam 2,6 milyon haneye ulaşmış olan HD+ platformunun Türkiye piyasasına uygulanabilirliğini masaya yatıralım. 2009 sonunda lansmanı yapılan HD+ sistemi şu şekilde işliyor;

 Son kullanıcı piyasadan HD+ uyumlu bir HD STB satın alıyor.  Bu cihazla 18’i şifresiz 14’ü şifreli HD kanalı 1 yıl boyunca ücretsiz izliyor.  1 yılın sonunda yıllık 50 Euro ödemeye razı olursa şifreli 14 HD kanalı izlemeye devam edebiliyor. Abone olmak istemezse şifresiz HD kanallarla devam ediyor.

HD+ servisini 1 yıl boyunca kullanan 655K haneden 513K’sı 1 yıllık deneme süresinin sonunda yıllık 50 Euro ödeyerek şifreli 14 HD kanalı izlemeye devam etmeyi tercih etmiş, HD+ abonesi durumunda. HD yayın kalitesinin bağlayıcılığının somut bir örneği. Gelir paylaşımına dayanan bu modelde yayıncılar HD yayın maliyetlerinin bir kısmını abonelik ücretlerinden aldıkları payla subvanse edebiliyorlar. Ölçek ekonomisi sayesinde, yatırım maliyetleri düşüyor, HD kanal sayısı, çeşitliliği ve kalitesi artıyor. Pay-TV operatörleri, STB üreticileri, perakande sektörü ve cazip fiyatlarla HD kalitesinde servis alan son kullanıcı memnun. Tam anlamıyla bir kazan-kazan durumu!

Türkiye’de halihazırda Show TV HD, HD, Star TV HD, NTV Spor HD kanalları şifreli yayın yapıyor. HD+ benzeri bir modelde satın aldığınız uyumlu cihaz ile 1 yıl boyunca şifresiz 3 HD kanal ile birlikte bu kanalları ücretsiz izleyebildiğinizi düşünün. Kulağınıza cazip gelmiyor mu?

Sistem yaygınlaştıkça yayıncıların maliyetleri düşecek, daha fazla HD kanal sunulacak ve servisin cazibesi de artacak. Pozitif feedback etkisiyle yayıncılar daha da fazla HD içerik sunmaya başlayacak ve HD+ abone sayısı ve yayıncıların payı artacak. Almanya’da şu anda 2,1 milyon hane 1 senelik ücretsiz deneme sürecinde. Fena değil, değil mi?

18 Mayıs 2012

49

2.7 3D tech – Süper Lig 3D içeriği – Digiturk – LG işbirliği üzerine düşünceler…

Digiturk Pazarlama VP’si Çağrı Dönmez dünkü Beşiktaş – GS maçından önce yaptığı açıklamada Digiturk’ün her hafta en az 1 maçı 3D yayınlayacağını ifade etti. En baştan söyleyeyim, ben kişisel olarak evdeki 3D’ten haz etmiyorum

Konuyla ilgili haber video’sunu bu bağlantıda izleyebilirsiniz.

Yapılan açıklamada özetle deniyor ki;

 Her hafta en az 1 Spor-Toto lig maçı 3D olarak yayınlanacak. (Ayrıca 399. kanaldan 3D film, konser ve belgesel içeriklerinin sunulacağı hatırlatılmış.)  3D yayın için, 3D içerikle birlikte 3D destekleyen bir televizyona ve uygun gözlük setine ihtiyaç duyulduğu hatırlatılıyor.  Premier Lig ve La Liga’dan sonra 3D maç yayınlanı yapılan 3. lig Türkiye Spor Toto Ligi olmuş. Burada Lig TV’nin yayıncılıktaki yenilikçiliğine vurgu yapılıyor.

Gelelim konunun arka bahçesine. Başta da söylediğim gibi evdeki 3D’den hoşlanmıyorum, çünkü bence 3D deneyimi toplam bir deneyim, ışığıyla, içeriğin tarzıyla, ses sistemiyle, ekranın büyüklüğüyle vs. Sinemadaki özel bazı göserimler dışında (Avatar, Spiderman vs.) tercih etmiyorum.

Lig TV ekibinin spor yayıncılığında biriktirdiği tecrübe elbette takdire şayan. Yayın sırasındaki görseller, yazılımlar, yeni teknolojilere uyum gibi konularda zaten rakİPsizler. Diğer taraftan farkettiyseniz Dönmez “Sponsorumuz LG” ifadesini kullanıyor. Gelin Digiturk ile LG arasındaki bu işbirliğinin arkasında yatan motivasyon hakkında fikir yürütelim.

Öncelikle LG Türkiye’nin 3D pazarında oldukça iddaalı olduğunu, Samsung ile girdiği rekabette 3D TV’leri ile farklılaşmaya çalıştığını gözlemliyoruz. Samsung ise yeni nesil Smart TV’leri ile “içgüdüsel human interaction” teknolojisini temel değer önermesi olarak ortaya koyuyor. Peki, LG’nin yeni 3D TV’ler satabilmesi için neye ihtiyacı var? Elbette 3D içeriğe. Yüksek bant genişliğine ihtiyaç duyduğu için Tivibu benzeri IP üzerinden servis sağlayan pay-TV operatörleri ile işbirliği zorlaşıyor. LG için Digiturk en güçlü seçenek. Aslında en az 3D içerik üretimi kadar önemli başka bir konu da 3D içerik yayınlıcılığı. 3D yayıncılığın maliyeti hiç de düşük değil. Artık standartlaşan (side-by-side) formatında yapılan yayın Full HD bir içeriğe göre yaklaşık 2 kat bant genişliğine ihtiyaç duyuyor. Transmisyon maliyetlerini tahmin edebilirsiniz. Bunların yanında içeriğin üretilmesi için gerekli kamera benzeri donanımlar için gerekli yatırımı da tahmin etmek güç değil.

50

Tüm bunlar göz önüne alındığında, Digiturk’ün LG’nin sponsorluğu olmadan, onun desteğini almadan doğrudan geri dönüşü de olmayacak bir yatırıma girmesi makul de olmazdı zaten. Bunlara ek olarak iki firmanın LG Smart TV’lerdeki Lig TV app gibi farklı alanlarda da işbirliği var.

Siz ne düşünüyorsunuz? 3D yayıncılık yaygınlaşacak mı? 3D-ready TV almayı düşünüyor musunuz? HD teknolojsine geçisin oldukça yavaş ilerlediği düşünüldüğünde 3D’nin evlerimizde yaygınlaşabileceğine inanıyor musunuz?

27 Ağustos 2012

51

2.8 Degiştirin, HD’ye geçin!

Türkiye değişiyor, büyüyor ve önümüzdeki yıllarda da büyümeye devam edecek gibi gözüküyor. Değişim, TV uzayında da büyük bir devinim ile devam ediyor. Bu alanlardan bir tanesi de yayın kalitesi. 2000 yılına girerken başlamış olan HD dönüşümü artik olgunluk evresinde.

Gerçek bir HD deneyimi için TV, yayın ve dekoder üçlüsünün buluşması gerekiyordu. Bu üçlü arasında TV sektörü bugün 3D, Ultra HD TV‘lerde olduğu gibi en önden gidiyor. Çünkü TV üreticilerinin gelir kaynağı yeni TV satışları. Bugün, piyasada HD-ready desteği olmayan TV bulmak neredeyse imkansız. HD destekli TV’ler HD içeriği gösterme yeteneğine sahipler ancak önceki adım mevcut HD içeriğin decode edilmesi. Bu vazifeyi görecek HD STB’lar(H.264 formatini decode edebilen) da artık yeni değil. İlk çıktığında 500 TL civari olan HD alıcılar bugün retail’de 100-150 TL’ye satın alınabiliyor. Türkiye’de pay-TV operatörleri arasinda HD alıcıları pazara ilk sunan 2007 yılında Digiturk Plus markasıyla Digiturk olmuştu.

Tripod’un 3.ayağı ‘HD içerik üretimi’ işe diğerlerini en geriden takip edeni. Aslında TV ve decoder üreticilerine kıyasla temel gelir kaynakları cihaz satışı olmadığı için aceleleri olmaması sürpriz değil. Bununla beraber HD içerik üretimi için tüm yayıncılık ekipmanlarını yenilemek için hatırı sayılır bir yatırım yapmaları gerekti. Sadece bununla da sınırlı değil. Önemli gider kalemlerinden birisi de HD yayın maliyeti. Sıkıştırma tekniğindeki MPEG2-H264 geçişi gerçekleşmemiş olsa HD yayıncılık muhtemelen çok çok daha pahalı olacak, muhtemelen karlılığı da tartışılır olacaktı.

Neyse, bugün, 2013 yılında HD yayın yapan kanal sayısı bir hayli fazla. Artık deneysel bir kavram aşamasından olgun bir ticari teknolojiye çoktan dönüştü. Muhtemelen 10-20 yıl sonrasında SD yayın gördüğümüzde 1980’lerde siyah-beyaz yayın gören büyüklerimizin hissettiklerini hissedeceğiz. (İlk HD yayın izlediğinizde neler hissettiğinizi hatırlıyor musunuz?)

TV sektöründe neredeyse her yere dokunan bu hacimli teknoloji sıçramasında göz ardı edilmemesi gereken bir nokta var. HD yayını izlemek için muhtemelen aylık, düzenli bir ödeme yapmanız gerekmesi. Bunun temel sebebi de yukarıda bahsettiğimiz ek maliyetler. HD yayın içeriğini üretmek için, bu içeriği satın almak için ve daha da önemlisi hanelere ulaştırmak için katlanılması gereken maliyetler. Eğer BBC, TRT gibi toplumsal bir fayda gözeten bir kurum değilseniz HD yayını FTA(free-to-air) yapmanız pek de sık rastlanan bir durum değil. Bugun Turkiye’de ucretsiz izlenebilecek kanallar sunlar:

 TRT HD  TRT1 HD  ATV HD  A Haber HD

Daha fazlasini istiyorsaniz Pay-TV operatorlerden birine uğramanız gerekecek.

27 Ocak 2013 52

2.9 TRT 4K Kanalı yayında!

TRT 4K kanalı, geçtiğimiz hafta 19 Şubat’ta test yayınına başladı. Bu gerçekten de HD yayın formatından sonraki yeni nesil format olan 4K (Ultra HD) için büyük bir adım olacak.

TRT 4K yayını ile ilgili önemli bilgiler şöyle:

• TRT 4K kanalı en yeni sıkıştırma teknoloji ile HEVC (H265) ile encode ediliyor.

• Bu yayını izleyebilmek için ya entegre uydu alıcısı olan bir 4K TV setiniz, yoksa hem 4K TV’niz hem de 4K decode edebilecek yeni nesil bir uydu alıcınız olması gerekiyor.

• Yayının 50p olması önemli bir bilgi çünkü 4K’nın p25 mi p50 mi olacağına dair tartışmalar vardı. TRT 4K, Türkiye’de 4K yayının standartını da koymuş oldu.

• Yayının 30MBıt olduğu bilgisi de kritik. Buna göre 4K yayını uydu dışında ancak fiber internet altyapısı ile sağlanabilir. DSL teknolojisi 4K yayıncılık için yetersiz kalacaktır.

• 4K yayında HEVC formatı kullanılacağı için Türkiye’deki Pay-TV operatörlerinin halihazırda sahada kullanılan milyonlarca STB’i, yeni nesil 4K yayınını almak için yeterli değil. Bunun Türkçesi SD alıcı – HD alıcı geçişinde olduğu gibi HD alıcıların da 4K alıcılar ile yenilenmesi gerekecek.

• TRT 4K kanalının, Türkiye’deki 4K TV satışlarını boost ettireceğini düşünüyorum. Çünkü bu tip teknoloji kırılımlarında tüketicileri yeni TV yatırımı yapmaktan en fazla alıkoyan konu içerik eksikliği oluyor. Türksat, TRT ve Vestel işbirliğinden en büyük ticari faydayı aralarında Vestel’in de bulunduğu 4K TV üreticileri sağlayacak gibi gözüküyor. En son baktığımda 55” 4K TV fiyatları 3000 TL civarına inmişti. Önümüzdeki sene yaz dönemine kadar 4K TV fiyatlarının çok daha aşağılara inmesini bekliyorum.

Geçtiğimiz Cuma günü ofisteki Samsung 4K TV ile TRT 4K kanalını izleme fırsatım oldu. Geçen seneki Dünya Kupası finaline denk geldim, gerçekten çok keyifli bir deneyimdi. Hatta artık ciddi ciddi 4K TV almayı düşünmeye başladım. Halihazırda kullandığım Samsung 40” C650 LCD TV modeli artık beni değiştir diyor yavaş yavaş 

22 Şubat 2015

53

2.10 TV teknolojisinde yeni kilometre taşı: 4K-Ultra HD-Bolum 1

TV yayıncılığı ilk olarak siyah-beyaz olarak başladı. Daha sonra renkli yayın ve renkli TV’lere geçildi. Analog yayının yerini sayısal(dijital) yayın aldığında TV teknolojilerinde yeni bir kilometre taşını geride bırakmış olduk. Sonrasında 2000’li yıllarda HD TV hayatımıza girdi. Bugün SD- HD geçişini tam olarak bitmiş diyemeyiz ama Türksat uydusunda onlarca HD kanal var.

Bugünlerde TV ekran çozunurluğunde yeni bir kırılım noktasındayız. Artık HD yayınına göre 4 kat daha fazla detay sunabilen 4K, diğer adıyla Ultra HD yayından bahsedebiliyoruz.

Elbette bu konu çok kapsamlı ve sadece tek bir blog yazısı ile ele alınamayacak kadar detaylı. O yüzden bu konudaki paylaşımlarımı bir yazı dizisi olarak planladım.

Öncelikle 4K yayını (ben Ultra HD yerine 4K demeyi tercih ediyorum, özel bir sebebi yok, daha kolayıma geliyor sanırım :)) TV ekranında izleyebilmek için gerekli önşartlar ile başlayalım:

 4K çözünürlükte TV : 4K standartı olarak p30 değil p60 formatı seçildi. Bu formatı destekleyebilen HDMI protokolu de HDMI 2.0, HDMI 1.4 p60 destekleyemiyor. O yüzden yeni 4K TV alacaksaniz HDMI 2.0 desteği olduğuna emin olunuz. HDMI 1.4 TV ile de 4K yayın izleyebilirsiniz ama TV”niz p60’a çıkamaz. Yeni model 4K TV setlerin çoğu HDMI 2.0 destekliyor zaten.

 4K decoder: HD yayında oldugu gibi 4K çözünürlükle beraber hayatımıza yeni bir sıkıştırma teknolojisi dahil oldu: HEVC . Bir önceki nesil teknolojiye (H.264) göre yaklaşık %50 daha iyi sonuç veriyor. Bunun yanında Google da VP9 adında yeni bir format üzerinde çalışıyor. Büyük ihtimalle HEVC defacto olacak ama özellikle YouTube’daki 4K içeriklerin VP9 ile encode edileceği bekleniyor. VP9 ücretsiz olması ile öne çıkarken HEVC canlı yayınlarda daha iyi görüntü kalitesi sağlıyor. Uzun lafın kısasi 4K ile beraber gelen yeni nesil sıkıstırma formatını decode edebilecek uygun bir chipset ve donanım gerekiyor.

 4K içerik: Elbette 4K formatında içerik olmadıktan sonra diğer tüm teknolojiler anlamsız. 4K içerik canlı kanal olabileceği gibi VOD içeriği de olabilir. Canlı kanaldaki 7/24 yayın akışını dolduracak kadar içerik sağlamanın zorlukları göz önüne alındığında 4K içerik çesitliliğinde VOD içerigin önden gideceğini düşünebiliriz. Netflix geçtiğimiz sene House of Cards ile 4K formatta dizi üretmeye basladı, önümüzdeki dönemde 4K VOD içerik sayısının hızla artmasını bekliyorum.

54

 4K iletmek icin uygun altyapi: : Bu maddeye kadar olan ilk 3 önşart HD yayın için olan şartlara çok benziyordu. HD yayını iletmek için mevcut altyapı şartları büyük oranda yeterli olabiliyordu. Ancak 4K yayın iletmek için ihtiyaç duyulan bant genişliği HD yayını ile kıyas edildiğinde basitçe 2 kat daha fazla. (Yayın 4 kat daha fazla, sıkıştırma teknolojisi %50 verim artışı getiriyor) Netflix örneğin Ultra HD yayın için 25 Mbıt/s internet download hızı tavsiye ediyor. Benzer şekilde Şubat ayında test yayınına başlayan TRT 4K kanalı da 30 Mbit/s de yayın yapıyor. Dolayısıyla 4K yayını iletmek için yaklaşık 25 – 30 Mbıt/s civarı bir internet altyapısına ihtiyaç olduğunu düşünebiliriz. İletim mecrası uydu olacağı zaman da TRT 4K transpoderini referans alacak olursak 15000 symbol rate’e sahip bir transponder ihtiyacından bahsedebiliriz. Açıkçası kablo mecrasından yakın zamanda 4K iletim yapılabileceğine pek ihtimal vermiyorum. En güçlü alternatifler uydu mecrası ( 15.000 symbol rate’lik bir transponder temin etmek suretiyle) ve IP altyapısı gibi gözüküyor. IP teknolojisinin en avantajlı tarafı scalable (ölçeklenebilir) oluşu. Uydu mecrasında her 4K kanal için uydudan uygun bir frekans tahsis etmek gerekirken IP mecrasında sadece encoder yatırımı yeterli olabiliyor. Bana kalırsa 4K yaynı IP’den iletmek konusunda Türkiye’deki ISP’ler arasında Turkcell Superonline, Türk Telekom’a göre çok daha avantajlı bir pozisyonda çünkü Superonline’in fiber abonelerinin tamamı 4K yayını alabilecek altyapıya sahipken TT müşterileri arasında ADSL üzerinden internet bağlantısı sahibi olanların 4K yayınını alabilmeleri neredeyse imkansız gözüküyor.

30 Ağustos 2015

55

2.11 EURO 2016 – TRT (4K) – DIGITURK UHD Kanalı

2016’nin 4K Ultra HD yılı olacağı gün gibi aşikardı. Bunun aslında basit bir sebebi var:

 10 Haziran – 10 Temmuz tarihleri arasında Fransa’da düzenlenecek Türkiye’nin de katılacağı EURO 2016 Avrupa Futbol Şampiyonası  5-21 Ağustos tarihleri arasında Rio’da düzenlenecek Yaz Olimpiyatları

Format değişimlerinde (SD – HD geçişi, HD – Ultra HD geçişi vb.) büyük spor etkinlikleri en temel itici güç oluyor.

Bu yaz da bu iki önemli spor olayının tamamını olmasa da bir kısmının 4K formatında yayınlanacağını tahmin ediyorum.

Gerci bu konuda kesinleşmiş bir haber yok, hatta Rio Olimpiyatlarinin 4K yayınlanmayacağına dair bir habere bile rastladım. Yine de haber yaklaşık 1 sene öncesine ait olduğu için hala iyimserim 

Peki, Türkiye’de bu iki önemli spor etkinliğinin yayın hakkı kimde?

 Euro 2016:

EURO 2016 yayın haklari TRT’de. Ancak bu konuda bu hafta birkaç internet sitesinde çok da net bir şekilde ifade edilmeyen haberde soyle deniyordu:

TRT VE DİGİTURK ORTAKLIĞI

Euro 2016 turnuvasına aylar kala maçların hangi kanal aracılığıyla yayınlanacağı merak konusuydu. İlk anlaşmalara göre Euro 2016 maçlarının tamamının yayın hakkını TRT satın almıştı. TRT ile Digiturk arasında gerçekleşen görüşmelerin ardından ise kritik bir karara imza atıldı ve karşılaşmaların bir kısmının Digiturk tarafından yayınlanması kararlaştırıldı.

Buna göre 10 Haziran – 10 Temmuz arasında düzenlenecek olan turnuvanın yayınını TRT ve Digiturk ortaklaşa olarak gerçekleştirecek.

Bu ifadeden anlaşmanın detaylarını çıkarmak pek mümkün değil ancak farklı kaynaklarda Türk Milli takımının maçlarının şifreli olarak yayınlanamayacağı, bu sebeple en azından Türkiye’nin maçlarının TRT’de gösterileceği ifade ediliyor. Bu durumda Digitürk’ün hangi maçların yayın haklarına sahip olduğunu anlamak için yazı beklemek gerekecek. Bu hafta dikkatimi çeken başka bir haber de Digitürk’ün Eutelsat uydusunda yayına başlayan Digitürk UHD kanalı oldu.

56

 Rio 2016 Yaz Olimpiyatları

Rio’da Ağustos ayında gerçekleşecek Yaz Olimpiyatlarının Türkiye yayın hakları Fox Türkiye’de. Halihazırda HD formatında yayın yapan Fox kanalının yaza 4K Ultra HD formata geçiş yapma olasılığı düşük gözüküyor. Bir diğer ifade ile dünyanın geri kalanında nasıl olacağını bilemeyiz ama Türkiye’de olimpiyatları 4K formatında izleyemeyeceğiz gibi gözüküyor.

Kişisel bir not ile 2016’nin ilk yazısını sonlandırayım. 2010 yılında satın almış olduğum 40” LCD TV’yi bu baharda oldukça cazip olmasını beklediğim kampanyalardan bir tanesi ile en az 55” yeni bir 4K Ultra HD TV’ye yükseltmeyi planlıyorum. Bu hafta sonu biraz turladığımda 3000 TL civarında LG marka 55″ 4K TV’ler gördüm. Öyle zannediyorum ki Nisan-Mayıs aylarında cazip kampanyalar ile aynı boyuttaki 4K TV’ler 2000 – 2500 TL bandına inebilir. (USD/TL paritesinde kötü sürprizler yaşamak isek)

4K TV alırken minimum 55” almanızı şiddetle tavsiye ederim. Bunun dayanağının ne olduğu ise bir sonraki yazımın konusu olsun.

25 Ocak 2016

57

2.12 Euro 2016’da 8 maç 4K Ultra HD formatında TRT 4K’da!

Evet, zaman su gibi akıyor. Ocak sonunda yazdığım yazının üzerinden birkaç ay geçti bile. O dönemde sadece tahmin aşamasında olan Euro 2016’da 4K yayın olacağı öngörüm gerçek oldu. TRT 4K, twitter hesabından ve TV’deki reklamlarında söylendiğine göre toplam 8 maçı 4K Ultra HD formatında yayınlayacak.

Bu gerçekten önemli ve sevindirici bir gelişme. Eğer TRT bu konuda proaktif davranıp 4K kanalını hayata geçirmemiş olsaydı ( TRT 4K kanalı 2015 Şubat ayından beri test yayınında) Euro2016’daki 8 önemli maçı 4K kalitesinde izleme şansımız olamazdı. Bu blog 2009 yılından beri aktif, Eylül ayında 7 senesini dolduracak. Burada yazdığım yüzlerce yazıda, çalıştığım kurumlara pozitif ayrımcılık yaptığım olmuştur ama tarafsız olmak her zaman öncelikli değerim oldu. Zira 2009 yılında yazdığım bu yazıda da TRT’yi eleştirmiştim. Aradan geçen yılların sonunda bugün de TRT’ye bu yenilikçi ve öncü yaklaşımından dolayı alkış tutuyorum. Emeği geçen yöneticilerin, iş ortaklarının ve tüm teknik ekiplerin eline sağlık!

4K Ultra HD gibi yüksek bitrate’lerdeki yayınları iletebilmek için HEVC, VP9 gibi sıkıştırma formatları kullanılıyor. HEVC mevcutta kullanılan H.264 formatına göre %50 civarı verimlilik sağlarken, tipik bir 4K Ultra HD yayının HEVC formatında dahi ancak 20-25 Mbps bitrate ile aktarılıyor.

Gelelim bu yayından kimlerin nasıl faydalanabileğine? İşin bu kısmı biraz çetrefilli. Piyasada 4K Ultra HD yayıncılık ile ilgili bir standart yakın zamana kadar tanımlanmamıştı. Şu anda artık 50 fps (frame per second) ve 10 bit renk olarak endüstride kabul görmüş durumda. Henüz bu standart oturmamışken tekno marketlerde satılan binlerce hatta onbinlerce 4Kp30 ( HDMI 1.4) TV seti vardı. İşte o erken 4K TV setlerini alan tüketiciler 4Kp50 yayın yapan TRT 4K kanalını izlemekte zorluk yaşıyorlar. ( Bu bağlantıda görülebileceği gibi birçok tüketici TRT 4K kanalı izlemekte sıkıntılar yaşamış.) Normalde 4K TV’lerin, özellikle de 2016 modeli olanların gömülü uydu alıcısı oluyor. İşte eğer bu uydu alıcıları HEVC formatını destekliyor ve TV paneli de 4Kp50 ise TRT 4K kanalı sorunsuz izlenebilir. Bu bağlantıdaki habere göre Türkiye’de geçen sene 4kp50 desteği olmayan 336K TV satıldı. Bu gerçekten de önemli müşteri memnuniyetsizliği/şikayeti yaratma ihtimali yüksek bir konu. Üstüne üstlük bu TV’leri alanlar muhtemelen henüz TV’ler yeni çıktığı için görece yüksek (7-8K TL) fiyatlar ödeyerek almışlardı. Maalesef TV pazarında standartın oturması (eğer oturabilirse ) zaman alıyor, Benzer durum bugünlerde HDR için de yaşanıyor.

Şampiyonaya artık sayılı günler kaldı. Mayıs ayı 4K Ultra HD destekleyen yepyeni bir TV almak için iyi bir zaman. Benim de niyetim var, alacak olursam detaylı buradan sizlerle paylaşacağım.

2 Mayıs 2016

58

3. TÜRKİYE SAYISAL TV PAZARI HAKKINDA ANALİZ VE YORUMLAR

59

3.1 D-Smart – TRT HD – HD-en

D-Smart bence ticari faaliyete geçtiğinden beri en akıllıca hamlesini yaptı ve böylece Türkiye’nin en zengin HD içerik sağlayıcısı oldu. Bu stratejik hamleden bahsetmeden önce HD içeriğin neden bu kadar önemli olduğundan ve D-Smart’a getireceği rekabet avantajından bahsedeceğim.

LCD, LED veya Plazma TV alacak/alan arkadaşlarıma hep aynı tavsiyede bulunuyorum. Yaşayacağınız deneyimde en az TV kalitesi kadar önemli olan bir diğer etmen de içerik kalitesi. İzleyeceğiniz içerik kalitesiz oldukça en pahalı TV’yi de alsanız arzuladığınız keyfi yaşamazsınız. İçeriğin kalitesi ile ifade etmek istediğim aslında temel olarak çözünürlük. HD çözünürlükler 720p ve 1080i günümüzün en yüksek çözünürlükleri. Birçoğunuzun da farketmiş olduğu gibi teknomarketlerdeki TV’lerin neredeyse tamamında demo amaçlı HD içerikler kullanılmakta çünkü ancak HD formatındaki yayın ile TV’nizden gerçek verimi alabilirsiniz. Alışageldiğimiz SD içerikler (ana haber bültenleri, sabah programları vb.) geniş ekran TV’lerde gösterilirken yazılım ile upscale edilirler ve bu işlem sırasında bir kayıp oluşur. Bir örnekle anlatırsak dikdörtgen bir tepsi içine tepsinin 5’te biri büyüklüğünde kare şeklindeki bir örtüyü tam olarak yerleştirmek için örtüyü köşelerinden tutup çekiştirdiğinizi düşünün. Örtünün dokusunda ve şeklinde bir bozulma olacaktır. İşte geniş ekran HD-ready TV’nizde ana haber bültenini izlerken yaşadığınız da buna benzerdir. Unutmamak gerekir ki HD-ready bir TV alırken SD yayınların nasıl gösterildiği de çok önemli bir paremetre olmalı çünkü halen içeriklerin büyük bölümü SD formatında.

Malumunuz dünya kupası başladı. Dünya kupası maçlarını HD kalitesinde izlemek ise hemen her erkeğin büyük arzusu. TRT HD beni şaşkınlığa uğratarak dünya kupası maçlarını TRT HD kanalından yayınlamaya başladı. TRT HD kanalı Turksat uydusundan şifreli yayın yapıyor. TRT HD kanalında dünya kupası keyfini yaşamak için ya HD-Smart cihazına sahip olmanız ya da Teledünya abonesi olmanız gerekiyor. Digiturk aboneleri ve normal uydu alıcısı sahipleri bu keyiften mahrum kalıyorlar. Sadece dünya kupasını HD olarak izlemek için HD-ready TV sahipleri tarafından bu iki platforma gösterilen talepte önemli bir artış olduğunu düşünmek yanlış olmaz.

HD-en, Doğuş Grubu’na ait çok genç bir HD kanalı. Bu kanalda NTV, NTV TRT HD ve HD-en kanalları ile birlikte D-Smart platformundaki HD kanal sayısı 10’a çıkmış oldu. Bu iki kanalın Digiturk platformunda değil de D-Smart platformunda yer alacak olmasını strateji ve rekabet açısından değerlendirelim. Öncelikle şunu belirtmek gerek ki HD-en kanalı şifreli yayın yapıyor. TRT HD kanalı da dünya kupasının yayın haklarına sadece Türkiye’de sahip olduğu için ve uydu yayını Türkiye dışına da ulaştığı için maçları şifreliyor. Şifreli bu yayını alan D-Smart ve Teledünya, TRT’den aldıkları şifre ile yayını çözüyor ve kendi platformlarına uygun hale getiriyor. Dolayısıyla herhangi bir HD uydu alıcısı ile HD-en kanalının ve dünya kupası maçlarının izlemesi mümkün değil.

D-Smart kanalları Turksat uydusu üzerinden yayın yaparken Digiturk kanalları Eutelsat uydusu üzerinden yayın yapmakta. Bu operasyonel farkın iki kuruma da sağladığı üstünlükler ve zayıflıklar var. Tahmin ediyorum Eutelsat uydusunda bu iki HD kanal için yer açmak kısa vadede mümkün olmamış olabilir. Turksat uydusu ise kapasite açısından uygun durumda. Bu iki değerli HD kanalın Digiturk’te değil de D-Smart’ta 60

olmasının sebebi bu teknik kıstas olabileceği gibi ticari bir boyutu da olmuş olabilir. Digiturk’un platformunda yer almak isteyen SD kanallardan Eutelsat uydusundaki kapasite kullanımı karşılığında yıllık 450.000$ talep ettiğini okumuştum. HD kanallar için bu bedelin çok daha fazla olacağı malumunuz. Bir kamu kuruluşu olan TRT’nin HD kanalını ulaştırabileceği en geniş kitleye ulaştırmayı hedeflemesi beklenir ancak Digiturk’un talebi mali açıdan kabul edilemez olmuş olabilir. TRT HD kanalı dünya kupası sonrası şifresiz yayın yapacaktır ve normal HD uydu alıcısı ile de izlenebilecektir.

Ulaşılabilecek kitle açısından bakıldığında, HD-en kanalının da en geniş kitleyi hedeflemesini beklerim. Bugün itibariyle HD decoderlerin penetrasyon oranı halen çok düşük. Digiturk Plus cihazı, HD-Smart cihazı, teledünya HD cihazı ve piyasada satılan normal HD alıcıları sadece ufak bir yüzde oluşturuyor. HD-en kanalı şifreli yayın yapmayı seçmiş. O halde sadece HD-Smart kullanıcılarına ulaşabilecekler. Yüksek maliyetler düşünüldüğünde bu kararı anlayabiliyorum (muhtemelen D-Smart ile gelir paylaşımı modelinde anlaştılar) ancak bu şekilde sadece birkaç onbin HD-Smart kullanıcısına ulaşabilecekler. Bense diğer Doğuş grubu kanalları gibi ulaşabilecekleri kadar geniş bir kitleye ulaşmayı hedeflemelerini beklerdim.

Özetle, D-Smart’in portföyüne eklediği bu iki kanal ile pazardaki çok da iyi olmayan algısına rağmen HD- Smart abone sayısında patlama yaşaması muhtemel. Digiturk ise belki de girdiği büyük finansal yükün de ağırlığıyla HD içerik konusunda rakibinin oldukça gerisinde kalarak tüm satış ve pazarlama yaklaşımlarını futbol üzerine kurmaya çalışıyor.

Spor, CNBC-e ve e2 kanallarında seçilmiş içerikler HD olarak yayın yapacak. Avrupa Basketbol Şampiyonası, la liga ve nba maçları, Heroes, 24, NIP/Tuck vb. diziler HD-en kanalında olacak. Eminim bu içerikleri HD olarak izleyebilecek olmak hepinizi heyecanlandırıyor. HD-en kanalının sadece D-Smart’da olacak olması D- Smart için şüphesiz önemli bir rekabet avantajı sağlayacak.

13 Haziran 2010

61

3.2 Türkiye TV sektörü

Türkiye, dünyada en çok televizyon izlenen ülkelerin başında geliyor.

RTÜK tarafından 2009′da ikincisi açıklanan araştırmaya göre ortalamada günde yaklaşık 260 dakika (4 saat 20 dakika) televizyon izliyoruz.

Araştırma şirketi AGB Nielsen’in 2009 yılında yaptığı 55 ülkeyi kapsayan araştırmaya göre Türkiye 257 dakika (4 saat 17 dakika) ile TV başında en fazla zaman geçiren 8. ülke. Sıralamada birinciliği 339 dakika (5 saat 39 dakika) ile Sırbistan elde etmiş. Sırbistan’ın ardından Makedonya ve Amerika geliyor.

Peki, zamanının önemli bir kısmını televizyon karşısında geçiren ülkemizde, haneler televizyon yayınını hangi mecralardan, nasıl alıyorlar? Hangi platformları kullanıyorlar? Ne kadarı televizyon içeriği için para ödüyor? Giderek yaygınlaşan geniş ekran TV’ler hanelerin kaç tanesine girebildi? Temel televizyon kullanım alışkanlıkları neler? Yüksek çözünürlüklü HD içerik izleyebilen hane oranı kaç? Bu yazı ile başlayan ve sonraki yazılarımla da devam edecek yazı dizisinde bu tip sorulara cevap arayacağım.

TUIK’nun (Türkiye İstatistik Kurumu) verilerine göre Türkiye’de yaklaşık 15 milyon hane bulunmaktadır. BTK’nin 2010 üçüncü çeyrek pazar verileri raporunda Eylül 2010 itibariyle Digitürk’ün 2.219.430, D-Smart’ın 1.195.215 abonesi olduğu belirtilmişir.

Aynı dönem itibariyle Kablo TV hizmeti sunan TURKSAT’ın analog ve sayısal toplam 1.363.882 abonesi mevcuttur. Bu abonelerin 172.276′sı ise Teledünya markası ile hizmet veren sayısal Kablo TV yayını almaktadır.

TV platformlarının abone sayılarını topladığımızda 4.778.527 abonenin bu platformlarda sunulan içerik için aylık abonelik ücreti ödediği sonucuna varabiliriz. Uydu üzerinden hizmet veren Digitürk ve D-Smart ile kablo altyapısını kullanan Kablo TV’ye ek olarak, TTNET’in IP altyapısı üzerinden hizmet veren Tivibu servisinin de yaklaşık 500.000 abonesi olduğu tahmin edilmektedir. Resmin geneline bakıldığında aynı hanede birden fazla TV platformu olabileceğini göz önüne alsak dahi, Türkiye’de kabaca üç haneden birinde izlenen televizyon yayını için elektrik, su, telefon gibi aylık ödeme yapıldığı sonucuna varabiliriz.

Peki geriye kalan yaklaşık 10 milyon hane televizyon yayınını nasıl alıyor ?

Hacettepe Üniversitesi tarafından 5 senede bir yapılan Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması(TNSA) ilginç veriler ortaya koyuyor. TNSA 2008 ana raporunu bu linkten indirebilirsiniz.

62

10.525 hanelik örneklemle yapılan çalışmanın sonucunda ortaya çıkan hanehalkı dayanıklı tüketim malları tablosunu aşağıda gösteriliyor.

Bu tablodaki ilgi çekici birçok veri arasından benim yazımın konusu ile özellikle ilgili olanlar şunlar;

 Kent ve kırsal hanelerini içeren çalışmaya göre toplamda hanelerin %95.9′unda televizyon mevcut. Türk halkının televizyona olan düşkünlüğünü ortaya çıkaran başka bir veri daha.

 Önceki yazımda 2009 3. çeyrek verilerine dayanarak yaptığım hesaplamada toplam 15 hanenin yaklaşık 5 milyon’unda (%33) TV içeriği için ödeme yapıldığı sonucuna varmıştım. Tabloya bakıldığında ise “Ödemeli TV yayınları”nın oranı %12.2 olarak gözüküyor. Raporda hangi TV platformlarının bu kapsamda değerlendirildiği belirtilmemiş. Oranlar arasındaki neredeyse %20′lık farkın tek sebebi verilerin farklı yıllara ait olması olamaz. Bu önemli farkı ilginç buldum. Sizce neden olabilir?

 Dikkat çekici başka bir sonuç da Türkiye genelinde %56 olarak gözüken uydu yayınının dağılımı. Dayanıklı tüketim mallarına sahip olma oranları neredeyse tüm kırılımlarda kentsel kesimde kırsal kesime göre daha yüksek. Tabloda istisna olarak göze çarpan tek başlık olan “Uydu yayını”nda ise kırsal kesim (%61.2) oranı kentsel kesimden (%54.2) yüksek. Bu durum, kırsal kesimdeki insanların eğlenmek ve boş zaman geçirmek için 100′lerce kanala sahip uydu alıcılarına yöneldiklerini gösteriyor. Bu eğilimde, kırsal kesimdeki sosyal aktivitelerin az çeşitli olması, televizyonun renkli dünyası ve uygun fiyatla uydu yayınına sahip olmanın mümkün olması gösterilebilir. 15 milyon hanenin %56′sında uydu yayını olduğundan hareketle 8,4 milyon hanede uydu yayını olduğunu düşünebiliriz. Digiturk ve D-Smart’ın toplam 3,4 abonesi varken, geriye kalan 5 milyon hanede ise uydu alıcısı ile şifresiz (FTA) kanallar izlenebiliyor. KabloTV abonelerini de dahil ettiğimizde toplamda yaklaşık 10 milyon hanede uydu yayını ve KabloTV izlendiği ortaya çıkıyor. Geriye kalan 5 milyon hanede ise TV yayınının hepimizin çocukluk günlerinden hatırlayacağı kılçık antenle analog olarak, zaman zaman karlanarak izlendiği sonucuna varılabilir.

 TNSA 2008 raporunda LCD/Plazma televizyon oranının ise %6,2 olduğu ortaya çıkmış. GFK Türkiye’nin yaptığı, 2010′nın ilk 5 ayını kapsayan araştırmaya göre düz ekran penetrasyon oranı %16 seviyesinde. TNSA-2008 raporunun yazıldığı dönemden sonra gerçekleşen 2010 Dünya Kupası’nın da etkisiyle oranda yaklaşık %10′luk (1,5 milyon) artış olduğu gözüküyor.

63

 Üzerinde özellikle üzerinde durmak istediğim son konu ise hiç de azımsanmayacak paralar ödedikten sonra alınan geniş ekran TV’lerde (LCD/Plazma/LED) izlenen içerik. Şu anda HD kalitesinde içerik sağlayan platformlar Digiturk Plus, Digiturk uyumlu Vestel HD Box, D-Smart HD ve Teledünya HD. Bu platformların mevcut abone sayısının toplamda 300.000 civarı olduğunu tahmin ediyorum. Platformların sağladığı HD içeriğin dışında Blu-ray Disk ile veya internetten indirilerek HD içerik izlemek de mümkün. Ancak tüm bunlar göz önüne alındığında dahi, 2 milyonun üzerinde eve girmiş geniş ekran TV’lerin büyük bölümünde halen hiç HD yayın izlenmemiş olduğunu düşünüyorum. 4:3 oranındaki 720×576 çözünürlükteki SD içerik, sağ ve solundan çekiştirilerek ve 1920×1080 çözünürlükteki 16:9 oranındaki geniş ekrana genişletilerek izleniyor. Bu durum, okuma bilen bir insanın şimdiye kadar sadece çocuk kitabı okumuş olmasına benzetilebilir. Hadi ama artık daha kaliteli kitaplar okumanın zamanı gelmedi mi?

19 Şubat 2011

64

3.3 Digiturk hakkında önemli veriler

Digiturk Pazarlamadan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Çağrı Dönmez geçtiğimiz haftalarda Sky Türk kanalında bir sohbet programına katıldı ve bazı önemli veriler paylaştı. Malum Digiturk halka açık bir şirket olmadığı için finansal ve operasyonel verilere ulaşmak pek de mümkün olmuyor.

Türkiye’de 18 milyon hanenin 4,6 milyonu paralı-TV abonesi. Bu oran yaklaşık %26’ya denk geliyor. Paralı- TV pazarındaki toplam gelirin %75’inden fazlası Digiturk’e ait. Digiturk gelirlerinin %60’ı futbol dışı hizmetlerden elde ediliyor. Hollywood’da üretilen içeriğin %90’ı TV platformları arasında ilk olarak Digiturk’te gösteriliyor. Abonelerin arasında film paketlerine dahil olanların oranı geçtiğimiz sene %40’lık artışla %30’a ulaştı. Abonelerin %80’inin evlerinde internet bağlantısı var. Evinde internet bağlantısı olanların %60’ı limitsiz internet abonesi. Abonelerin %40’ı TV izlerken ikincil ekran (PC, tablet, smartphone) kullanıyor.

BTK’nın 2011 4.çeyrek raporuna bakıldığında uydu platform abonesi toplam 3,875 milyon. Rapora göre abone sayısına göre pazar paylarına bakıldığında Digiturk’ün pazar payı %63,45. Bu da 2,46 milyon aboneye karşılık geliyor. Raporda ayrıca 1.261K Kablo TV, 33K da TTNet Tivibu Ev abonesi olduğu ifade edilmiş. Bu çerçevede toplamda yaklaşık 5,17 milyon aboneye ulaşılıyor. Ayrıca bize göre toplam paralı-TV abone sayısını hesaplarken Tivibu Web kullanıcısını da hesaba katmak gerekiyor. Herhalukarda, paralı-TV pazarının yeterince büyük olmadığı konusunda Çağrı Bey’e katılıyorum. 26.3 milyon haneli UK’de sadece Digiturk muadili BSkyB tek başına, Mart 2012’yi 10,27 milyon abone ile tamamladı. Bu da %40’a yakın bir penetrasyona denk geliyor. Türkiye’de pazarın doğru değer önermesi ve gelişen altyapı ile büyüme potensiyeli halen yüksek. Yine BTK raporuna göre 2011 yılında uydu platform hizmetlerine ilişkin toplam gelir 115,9 milyon TL olmuş. Bu gelirin tamamını Digiturk’e ait olsa dahi sadece futbol için yılda 321 milyon dolar ödendiğini düşünüldüğünde BTK’nin paylaştığı verilerin doğruluğu tartışılır hale geliyor.

Abonelerin %80’inde internet bağlantısı olması Digiturk için oldukça sevindirici bir durum olsa gerek. Böylece Digiturk IQ ürünü ile OTT TV ulaştırabileceği ve ARPU’yu arttırabileceği hane sayısı da 2 milyona yakın. Bununla berebar, tüketici davranışları perspektifinden bakıldığında son kullanıcıları, uydu alıcılarını modemlerine bağlamak konusunda eğitmek pek de kolay olmayacaktır. Bu dönüşümdeki diğer engel de sahadaki internete bağlanma yeteneği olmayan eksi teknoloji STB’ları yenileri ile değiştirmek gibi gözüküyor. Her ne şekilde ve ne kadar sürerse sürsün, OTT TV, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de norm haline gelecek ve bu konuda öncülük yapmak ve son kullanıcıyı eğitmek de büyük oranda Digiturk’e düşecek gibi gözüküyor. İkincil ekran kullanımı Amerika kadar yaygın olmasa da %40 dikkate değer bir oran. Multi-screen ve social TV teknolojilerine adaptasyonun hızlı gerçekleşeceğini çıkarımlayabiliriz. Son olarak limitsiz internet kullanan abone sayısındaki %60’lık oranın da IP tabanlı içerik tüketimi yaygınlaştıkça artacağını ön görüyoruz.

7 Mayıs 2012

65

3.4 TR’deki VOD servisleri

Özellikle Amerika’da çok populer olan Netflix, Hulu benzeri üyeliğe dayanan VOD film servisleri Türkiye’de de başarılı olabilir mi? Netflix’in dünya genelinde ayda US$7.99 ödeyen 25 milyon abonesi olduğunu ve Amerika’da tek başına internet trafiğinin %30’dan fazlasına sahip olduğunu biliyor muydunuz? Netflix aboneleri, internet üzerinden akıtılan (stream edilen) film ve dizileri PC, Mac, Smart TV, oyun konsolu, Bluray player, Apple TV gibi 700’den fazla cihaz üzerinden izleyebiliyorlar. Netflix bu yılın başında İngiltere ve İrlanda’dan da erişilebilir hale geldi ve büyük ilgiyle karşılandı.

Yaygınlaşan internet erişimi, kesintisiz film izlemeye olanak sağlayan Adaptive bit rate (ABR) teknolojisi, artan bant genişliği ve kullanıcı farkındalığı, yükselişteki satın alma gücü ile beraber değerlendirildiğinde, Netflix benzeri bir modelin Türkiye’de de benimseneceği ve hızla yaygınlaşacağı sektörde son zamanlarda sık konuşulan bir konu. OTT modellerinin dünyaya yayılımında en önemli engel içerik sağlayıcılar ile dağıtımcılar arasındaki anlaşmaları şartları. İçerik sağlayıcıların yerel dağıtıcılar ile yaptıkları anlaşmalar münhasır olduğunda, piyasaya yeni giren oyuncuların sunulabileceği içerik de sınırlı kalmış oluyor.

Gelin birlikte Türkiye’de halihazırda aktif olan üyeliğe dayalı yasal (bu ifade TR şartlarında önemli bir kelime :)) VOD servislerine göz atalım, ayırtedici özellikleri, rekabet avantajları nelerdir fikir yürütelim. Tivibu, Turkcell TV+ ve Digiturk Play gibi WebTV platformları canlı TV yayını da yapıyor olduğu için, sadece- VOD bazlı bu listelemeye onları dahil etmemeyi tercih ettim. http://www.filmclub.com.tr/ : Kasım 2011’de Microsoft sponsorluğunda Silverlight teknolojisi ile lansmanı yapılan bu platform, “Türkiye’nin sınırsız film izleme sitesi” sloganıyla farklılaştırmaya çalışıyor. Seç-izle kütüphanesindeki film, dizi, çizgi film, belgesel vb. VOD içeriklerine ek olarak 3 adet lineer SinemaTV kanalını da sunan servisin aylık ücreti 9.90 TL. Altyazı ve orijinal dil desteği de var. Tivibu gibi Linux platformlarından erişilemiyor oluşu dezavantajı. Tivibu benzeri servislerden ayırtedici özelliği ne diye sorarsanız çok doyurucu bir cevaba ulaşmak zor. Belki sizde etkili olur. “Hotmail adresinde üye ol, hediye filmleri kaçırma” şeklinde cılız(2 hediye film var) bir promosyonları var. http://tr.mubi.com/: Parlak çocuk Efe Çakarel’in yaratıcısı olduğu mubi rakiplerinden içerik ile farklılaşıyor. Sloganı “Her gün yenilenen bir sinema karnavalı”. Hergün yeni bir filmi(Festival filmleri, bağımsız yapımlar veya klasikler) çevrimiçi olarak izlemenize olarak sağlayan mubi aslında küresel bir şirket. 2007 yılında kurulan Mubi ülkemizde ancak bu yıl faaliyete geçti. Aylık ücreti 4.99 TL karşılığında her ay en az 30 film izleyebiliyorsunuz. Mubi’nin rekabet avantajı özgün içeriği. Altyazı desteği var, facebook hesabınla girdiğinizde 30 gün bedava film izleme şansınız var. Cool grafik arayüzüyle farklı bir çözüm. Hürriyet gazetesi yazarı Kanat Atkaya’nın Efe Çakarel hakkında yazdığı yazıyı okumanı tavsiye ederim.

66

http://muvizi.com/ : Henüz lansmanı yapılmamış olan muvizi’yi geçtiğimiz günlerde webrazzi yayınlanan bir yazı ile tanıdık. Muvizi, ürün özellikleri düşünüldüğünde filmclub ve mubi ile aynı kulvarda yarışacak gözüküyor. Kendisini “Film izlemenin en kolay yolu” sloganı ile konumlandırıyor. Gerçekten ne kadar kolay hale getirdiklerini ancak faaliyete geçtikleri zaman öğrenebileceğiz.

Önemli örneklerinden bahsettiğimiz üyelik tabanlı VOD servislerinin ortak özellikleri OTT uygulamaları olması. Internet üzerinden akıtma (streaming) teknolojisi ile sunulan video servisleri, son kullanıcıyı geleneksel TV’nin yayın akışına bağlı kalmaktan kurtarıyor. Artık benimsediğimiz bu yeni dijital medya tüketim tarzı bu kadar yaygınlaşmadan önce, hafta sonu gazete ekinden çıkan haftalık TV rehberinden izlemek istediğiniz filmleri işaretler, “X günü Y filmi var, kaçırmayalım!” diye birbirimizi uyarırdık. Zaten çoğu zaman program akışında sapma olur, günlerce beklediğimiz film bazen geç başlar, bazen de hiç yayınlanmazdı. Internetten film indirme ile başlayan eğilim, OTT çeşitliliğiyle farklı bir boyuta geçti. Artık hem yasal, hem de altyazısı, dublajı hazır filmleri 7/24 izlemek mümkün hale geldi.

Zamandan bağımsız olarak film izlemek kulağa hoş geliyor, ancak burada tartışmaya açık konular var. Birincisi, video içerikleri internetten sunulduğu için ve her bir film yüzlerce MByte download anlamına geliyor. Bu durumda kotalı internet kullanıcılarının bu servisleri kullandıklarında kotalarını aşma ihtimalleri yüksek. Bu yüzden paketlerini limitsiz tarife geçirmek bütçenize sempatik gelmeyebilir. Limitsiz internet tarifesine geçseniz dahi bu seferde adil kullanım noktasından sonra (50 GB) düşen bant genişliğininiz sizi mutsuz edebilir. Buna karşın, torrent ile film arama, bulma, uygun altyazıyı indirme seçeneğine ile kıyas edildiğinde kullanım kolaylığı sunduğu aşikar. Ayrıca yasal. Korsan kullanımın önüne geçmek, film endüstrisinin gelişmesine katkı sağlamak isteyenler için tercih edilesi. Bu tip servisler için en önemli özelliklerden bir diğeri de Netflix gibi olabildiğinde farklı platform ve donanımda erişilebilir olması.

Günümüzde sadece film piyasasında değil, değil kitap, elektronik cihaz, tatile gidilecek yer vb. seçiminde hepimizin karşısına çıkan bir engel var. O kadar çok çeşitlilik ve fazla sayıda seçenek var ki, her birimiz için özel bir tavsiye motoru (recommendation engine) ihtiyacı her geçen gün artıyor. Çünkü ne izlesem, ne okusam, nereye tatile gitsem, hangi telefonu vs. alsam sorusu, zaman kıtlığı da düşünüldüğünde her geçen gün cevaplanması zor hale geliyor. Bana göre, OTT teklifleri arasında ayrışmak ve fark yaratmak isteyen bir servis için tavsiye sistemi çok değerli bir ayırt edici olacaktır. “Belki ‘Midnight in Paris’ hoşunuza gider, çünkü ‘Vicky Cristina Barcelona’ filmine 8 puan vermiştiniz”veya “‘Üç maymun’ filminin sonunda çıkan ‘Bir zamanlar Anadolu’da’ yönlendirmesi” ya da “Fatih Akın’ın ‘İstanbul Hatırası’ filmini de izlemek ister misiniz?” tarzı önermeler heyecan verici değil mi? Bunun için elbette yapay zeka ile desteklenen, gelişmiş bir yazılım mimarisine ihtiyaç var, her filmin sonunda izlenen film, oyuncular, yönetmen oylatılarak, her defasında daha da isabetli film önerileri sunulabilir. Sosyal medyadaki arkadaşlarınızın zevklerine uygun tercihlerle de zenginleştirilmiş ve her geçen gün sizi daha iyi tanıyan bir sistem vazgeçilemez hale gelmez mi?

28 Mayıs 2012

67

3.5 Uydu platform ARPU Q2 2012’de neden %37 arttı?

BTK’nin açıkladığı 2012 2. çeyrek raporundaki bir bölüm dikkat çekiciydi. Rapordan aynen aktarıyorum;

Uydu platform hizmetinden faydalanan toplam abone sayısı 4.091.644 olup, bu hizmete ilişkin gelir 2012 yılı ikinci çeyrek için yaklaşık 52 milyon TL olarak gerçekleşmiştir.

Önceki çeyrek ve 2011’in 2. çeyreği ile abone sayısını ve gelirleri karşılaştırdığımızda ise aşağıdaki tablo karşımıza çıkıyor;

Period Number of Subscibers Revenue (TL) ARPU (TL)

Q2 of 2011 3579784 33370257 9.32

Q1 of 2012 3990269 33997980 8.52

Q2 of 2012 4091644 51782039 12.65

Tahmin edebileceğiniz gibi bahsedilen uydu platform hizmet sağlayıcıları Digiturk ve D-Smart.

2012 2. çeyreğinde ARPU(Average Revenue Per User) daki artış sizin de dikkatinizi çekti mi? Önceki yılın aynı dönemine göre ARPU’da %37’ye varan bir artış söz konusu. Bu artışın nedeni sizce ne olabilir?

11 Eylül 2012

68

3.6 Süper Final’in ARPU’ya etkisi

Bu konudaki yazımın önceki bölümünde uydu pay-TV pazarında 2011 ve 2012’nin ikinci çeyreklerini karşılaştırdığımızda ARPU’da %37’lik bir fark görmüş ve bunun sebebinin ne olabileceğini sormuştuk. Okurlarımdan Başak Dolu Sarı yerinde bir öngörü ile bu artışın sebebinin artan HD servis gelirleri olabileceğini söyledi. Kulağa mantıklı geliyor ama o zaman da şu soru çıkıyor karşımıza; Eğer temel sebep o ise servis gelirleri 2012’nin ilk çeyreğinde neden düşüşe geçti?

Bana göre 2011 ve 2012 çeyrekleri arasındaki %37’lik farkın temel sebebi 2012 yılında ilk defa uygulanan Süper Final!

2. çeyrek dönemine denk gelen 14 Nisan ve 20 Mayıs 2012 tarihleri arasında devam eden Süper Final milyonlarca insanı ekran başına kitledi. Süper Final maçları için mevcut abonelerin extra bir ücret ödemesi gerekmedi ama o dönemde onbinlerce futbolsever yeni abonelik yaptırmış olmalı. İki çeyreğin rakamlarına karşılaştırmalı bakıldığında hem abone sayısında hem de gelirlerde ciddi bir artış farkediliyor.

Bu yazımı da bir soru ile sonlandırayım;

Digiturk’un giriş paketinin 11.99 TL, D-Smart’ın ise 24 ay tahahhütlü giriş paketinin 9.99 TL olduğunu biliyoruz. Bununla beraber 4 milyon aboneden 600K’dan fazlasının Lig TV abonesi olduğunu ve 30 TL’den fazla abonelik ücreti ödediğini de biliyoruz.

Peki, bu bilgiler ışığında nasıl oluyor da D-Smart ve Digiturk’ün ortalama ARPU değeri 12,65 TL olabiliyor?

20 Eylül 2012

69

3.7 D-Smart’ın gerçek abone sayısı kaç?

Takip edenler bilirler, BTK’nın raporlarında bir tabloda uydu platform hizmetlerine ilişkin abone sayısı, başka bir tabloda da abone sayılarına göre pazar payları paylaşılır.

2012 2. çeyrek raporuna göre abone sayısı 4.091.644, Digiturk ve D-Smart’ın pazar payları ise sırasıyla %61.73 ve %38.27. Bu verilere göre abone sayıları hesaplandığında Digiturk’ün 2.525.771, D-Smart’ın ise 1.565.873 abonesi var.

Her BTK raporundan sonra tüm teknoloji sitelerinde, gazetelerde, dergilerde buna benzer açıklamalar görürüz.

Ama D-Smart’ın abone sayısı doğru değil!

Basit bir matematikle D-Smart’ın 1,5 milyonu aşan bir abone sayısına sahip olduğu ortaya çıkıyor. Ama bunlar abone değil müşteri. Peki, gerçekten kaç tane abonesi var derseniz cevabı aşağıdaki kaynakta.

2012 ilk yarı sonu itibariyle D-Smart’ın gerçekte 832K abonesi var.

Hatırlanacağı gibi D-Smart ilk çıktığı 2007 yılında abonelik ücreti almayacağı söylemiyle büyük ilgi toplamıştı. Daha sonra yapılan değişiklik ile abonelik sistemine geçilmişti. Halen D-Smart’tan aldığı cihazları kullanan ama abonelik ücreti ödemeyen, diğer bir ifade ile D-Smart’a herhangi bir gelir sağlamayan 724 bin kullanıcı/müşteri kitlesini abone olarak saymak bence göre pek de mantıklı değil. O halde gerçek toplam uydu abone sayısı 4 milyon değil 3.358 milyon olmalı.

BTK’nin bu yorumu aslında önceki yazımın sorduğum soruyu cevaplamaya biraz yardım ediyor, ancak tam değil. Dikkatli okurlarımızdan Hakan Batur bir düzeltme yaptı ve raporda açıklanan gelirlerin çeyrek gelirleri olduğunu hatırlattı.

ARPU hesabını yaparken Digiturk ve D-Smart’ın aylık abone gelirlerini toplam uydu abone sayısına bölündüğünde işletmelerinin ARPU’su 5.14 TL olarak ortaya çıkıyor.

Giriş paketleri 10 TL’nin üzerinde iken nasıl oluyor da ARPU 5.14 TL oluyor. Tahsil edilememiş alacaklar ile açıklanabilecek bir durum da değil. Bu konuda bizleri aydınlatabilecek tüm yorumları bekliyorum.

Kaynak: http://www.dmg.com.tr/_UserFiles/File/Download/DYH_1H12_presentation.pdf

26 Eylül 2012

70

3.8 TSY(Türkiye’nin Sayısal Yolculuğu) ve bilgi kirliliği

Son zamanlarda Sayısal Karasal Yayıncılık konusunda, farklı mecralarda çeşitli haberler yayınlanmaya başladı. Bu haberler önceki yıllara göre daha çok karşımıza çıkmaya başladı çünkü 2015 Mart ayı itibariyle analog karasal yayınlar sonlanacak.

Ancak gel gelelim çıkan haberler arasında gerçekle uzaktan yakından alakası olmayan, bu konuda bilgi sahibi olmayan sıradan vatandaşı yanlış yönlendirecek birçok haber de çıktı.

Ağustos 2012’de ’17 milyon uydu anteni çöpe gidiyor’ başlıklı bir haber yayınlanmıştı. …Dijital karasal yayıncılık ile birlikte Türkiye’deki 17 milyon adet uydu anteni de çatılardan kaldırılacak… şeklinde bir ifade kullanılan haber doğru değildi. Karasal yayın uydu yayıncılığının ikamesi değil bir tamamlayıcısıdır. Yayınlanan bu haber üzerine RTÜK bir düzeltme açıklaması yapmak zorunda kalmıştı.

Buna benzer yeni bir uydurma haber daha birkaç gün önce çeşitli medya kanalları üzerinden yayınlandı. Haberde 2013 yılından itibaren eski TV sahiplerinin DVB-T destekleyen bir set üstü cihaz edinmek zorunda olduğundan bahsediyordu. Gerçekte 2013 Kasım’da başlayacak ve 2015 Martta tamamlanması planlanan dönemde, analog ve sayısal karasal yayınlara eş zamanlı devam edilecek. Bu süre zarfında eski TV sahipleri geçmişte olduğu gibi analog karasal yayınları izlemeye, herhangi bir ek cihaza ihtiyaç duymadan devam edebilecek.

Zaten RTÜK bu konuda da aydınlatıcı bir açıklama yaptı. Açıklamada özetle sayısal karasal yayın standartı olarak DVB-T2, sıkıştırma tekniği olarak MPEG-4 seçildiğini, sayısal karasal yayınların ilk olarak Kasım 2013’te Ankara’da başlayacağını, bu yayınları almak isteyen tüketicilerin özel bir logo taşıyan TV veya set üstü cihazlardan edinmesi gerektiğini açıkladı.

Bu tip gerçekdışı manüpilatif haberlerin ne maksatla çıkartıldığını tahmin etmek güç değil. Ancak aşikar olan şey, halkın bu geçiş sürecinde doğru yönlendirilmesi amacıyla RTÜK’ün veya görevlendirdiği bir kurumun çok daha etkin bir iletişim sürecini yönetmesi gerektiği. Ben de bireysel olarak ulaşabildiğim sınırlı kitleye bu konuda doğru bilgi akışını sağlama gayreti içinde olmaya devam edeceğim.

19 Şubat 2013

71

3.9 [ÖZET] RTUK Televizyon İzleme Eğilimleri Araştırması

Malumunuz Türkiye’de birçok alanda olduğu gibi TV alanında da yazılı, inandırıcı, merkezi ve hatta resmi belgelere erişim sınırlıdır. Zaten Türk insanının dokümantasyon alışkanlığı da pek yoktur. Bu konuda İngilizler diğer tüm milletlerden farklıdır, hemen her şeyi detaylıca döküman haline getirirler.

TV izleme alışkanlıkları konusunda da resmi belgelere az rastlanır. O yüzden RTÜK’ün bu konuda bir yayın yaptığını öğrenince (TRT’den arkadaşım Özgür Coşar (sadeceözgür.blogspot.com) sayesinde haberim oldu) ilgimi çekti. Çalışmanın adı Televizyon İzleme Eğilimleri Araştırması – 2012.

Toplam 152 sayfalık bu çalışmayı hızlıca okudum. Aldığım notlar, önemli olduğunu düşündüğüm bulgular şöyle:

 Araştırma 21 ilde 2525 kişilik geniş bir örneklem grubu ile yapılmış. Oldukça yansıtıcı sonuçlar verdiğini düşünebilir. (reyting ölçümleri de benzer bir set ile yapılıyor)

 Ankete katılanların %60.8’inin 1 adet, 31.0’inin 2 adet ve %8.2’sinin 3 adet ve üzeri televizyona sahip olduğu görülmüş. Diğer bir ifade ile Türkiye’de ortalamada 10 haneden 4 tanesinde 2. bir pay-TV aboneliği potensiyeli var. Öyleyse toplam hedef TV pazarı 25,2 milyona (18 x 1.4) çıkıyor.

 Araştırmaya göre deneklerin TV yayınlarını alma mecraları aşağıdaki gibi. Aslında Pay-TV abonelerinin de büyük bölümünün uydudan aldığını düşünürsek, Türkiye kocaman bir uydu ülkesi. Önümüzdeki yıllarda IPTV’nin hızla artması bekleniyor.

72

• TV yayınlarının %98.6’sı TV’den, 7.9’u bilgisayardan, %0.2’sı ise cep telefonundan izleniyor. Yani TV ana ekran olma unvanını ezici üstünlükle devam ettiriyor.

• 2009 yılında yapılan araştırma sonuçları TV izleme süresi özelinde kıyas edildiğinde neredeyse tüm kıyaslamalarda dramatik bir düşüş gözleniyor ama bana kalırsa böyle bir değişim için pek de makul bir sebep yok. Bence örneklem setindeki veya araştırma yöntemlerinde fark buna sebep olmuş olabilir. Yoksa diziler, sabah programları aynen devam.

• Dikkat çekici bir sonuç şu; Gelir seviyesi arttıkça en yüksek oranda TV izlenen saat dilimi de geç saatlere kayıyor. 0-2000 TL gelir grubu 18-21 saatleri arsası 3000-4000 TL gelir grubu en çok TV’yi 21-24 saatleri arası izliyor. Düşük gelir grupları güne daha erken başladığı için olabilir mi? (yayıncılar için segmentasyon amaçlı kullanılabilecek bir çıktı)

• 15-25 yaş grubu en çok CNBC-e’yi, 31-35 yaş grubu NTV’yi, 41-50 yaş grubu ’yi izliyor.

• Yerli dizileri izlemek için tercih edilen kanallar sırasıyla; ATV, Kanal D ve Star TV

• Ankete göre denekler en çok yerli dizileri, haberleri ve Türk filmlerini izliyor.

• TV yayınları hakkında RTÜK’ten beklentilerin başında %24 ile ‘reklamların uzun olmaması’ geliyor. Bunu tersten okursak reklamları atlamayı sağlayacak tipte servislerin memnuniyet yaratabileceğini tahmin etmek hiç de güç değil.

5 Mayıs 2013

73

3.10 Super Kupa Finalini HD kalitede izleyebilen %13’luk dilimde miydiniz?

Bu yazıyı yazma fikri geçtiğimiz Pazar günü attığım bir twit ile ortaya çıktı. Bir zihin jimnastiği olması için de bu yazıyı yazmaya karar verdim. Cevabını aradığım soru basit:

ATV HD kanalı tarafından HD formatında yayınlanan Galatasaray- Fenerbahçe Süper Kupa finalini izleyebilen hanelerin oranı kaç olabilir?

Hepimizin bildiği gibi uzun yıllardır derby maçlarının büyük bölümünü ancak Digitürk aboneleri izleyebiliyor. Nadiren de olsa yurdum insanının ücretsiz izleyebileceği bu büyük kapışmayı HD izlemek ayrıcalığına acaba kimler sahip olabilecekti?

Temel olarak maçı Hd izlemek için tek önşart HD yayın ile uyumlu decoder sahibi olmaktı. Çözüm kümesini ikiye ayırarak incelemek lazım.

1. Pay-TV abonesi olan haneler

Abone oldukları platformda ATV HD kanalı varsa HD uyumlu decoder sahibi olanlar maçı HD izlediler. Tivibu Ev dışındaki diğer pay-TV platformlarda ATV HD kanalı var. O halde tek filtre HD uyumlu decoderi olanlar kalmış oluyor.

• Digitürk abone sayısı: 3400K, HD cıhaz sahipliği oranı: %50, HD cıhaz sahibi abone sayısı: 1700K

• D-Smart abone sayısı: 1800K, HD cıhaz sahipliği oranı: %20, HD cıhaz sahibi abone sayısı: 360K

• Teledünya abone sayısı: 600K, HD cıhaz sahipliği oranı: %20, HD cıhaz sahibi abone sayısı: 120K

HD cıhaz sahipliği oranı konusunda best-estimate yaptım. Bu varsayımlara göre Pay-TV abonesi hanelerde maçı HD izlemiş olanların sayısı 2180K.

2. FTA uydu alıcısı sahibi olanlar

Türkiye’de 10 milyondan fazla uydu alıcısının deploy olmuş olduğu ile ilgili bir tahmin var. Uydu alıcısı pazarı çok fragmante olduğu için gerçek rakama ulaşmak çok güç olmalı. ATV HD kanalı Türksat uydusunda şifresiz yayın yaptığı için Hd uyumlu uydu alıcısı olanlar HD izleyebildiler. Sahadaki FTA STB’ların arasında HD- ready olanların oranının %10’dan fazla olmadığını tahmin ediyorum. Öyleyse tahminen 1000K hanede maç HD formatta izlendi.

74

Bu iki kümenin dışında kalanlar STB sahibi olmayan ve TV’yi analog olarak izleyen haneler. (Karasal veya Analog KabloTV aboneleri) Onların HD izleme şansı elbette olamadı. Ek olarak yukarıda ifade ettiğim gibi Tivibu Ev aboneleri ATV HD kanalı platformda olmadığı için tüm cihazlar Hd uyumlu olmasına rağmen izleyemediler.

O halde belirtilen kabullere göre pazar günü oynanan Galatasaray-Fenerbahçe Süper Kupa finalini toplamda 3 milyon 180 bin hane HD kalitesinde izleme şansına sahipti.

Sonuç olarak Türkiye’de 19 milyon hane ve yaklaşık 25 milyon TV ekranı olduğunu düşünürsek ancak %13 oranında TV’de maç HD formatında izlenebilirdi.

Bu oranın İngiltere, Almanya gibi ülkelere göre görece düşük kaldığını düşünüyorum. Aynı şartlarda bu ülkelerde muhtemelen %50’den fazla hanede ATV HD izlenebilir durumda olurdu. Türkiye’de benzer oranlara yaklaşılması için Pay-TV operatörlerin HD cıhaz yayılımına hız vermeleri gerekir. HD uyumlu uydu alıcıları da yıllar geçtikçe daha da ucuzlayacak ve zamanla SD cıhazlar HD’ler ile değişecektir.

15 Ağustos 2013

75

3.11 Pay-TV pazarında karlılık mümkün mü?

Capital Dergisinin Kasım 2013 sayısının “Capital 1000” ekinde Digiturk ve D-Smart’ın ciro ve karlılık verileri aşağıdaki şekilde gösterilmiş:

Yandaki tabloda da görülebileceği gibi, Krea İçerik adıyla faaliyet gösteren Digitürk’ün 2012 yılı cirosu 1,4 milyar TL olurken vergi öncesi zararı 68,5 milyon TL olmuş. Digitürk’ün 2012 yılında gelirlerini 2011 yılına göre %26 oranında artırmayı başarmış olmasına rağmen karlılığı yakalayamamış. Digitürk’ün Süper Toto Super Lig naklen yayın hakları için ödediği tutar tüm vergiler dahil edildiğinde 424 milyon USD.(2012 dolar kuru ortalaması 1,8 TL kabul edilirse yaklaşık 763 milyon TL) Öyleyse 1,4 milyar TL gelirine karşılık sadece naklen yayın hakları için 763 milyon TL’lık bir maliyet kalemi var. Buna içerik satın alma maliyetleri, uydu taşıma maliyetleri, pazarlama ve satış faaliyetlerinin maliyeti, STB alım maliyetleri de eklendiğinde, diğer gider kalemleri ile beraber karlılığa ulaşmak mümkün olamamış gözüküyor.

D-Smart ise aynı yıl 350 milyon TL gelirine karşılık 59 milyon zarar etmiş. Naklen yayın hakları dışındaki maliyetler elbette D-Smart için de geçerli. Bu tabloya bakıldığında Türkiye’deki pay-TV(ödemeli TV) sektörünün en büyük iki oyuncusunun faaliyet karı elde edememiş olması sektörel gelişim açısından kaygı verici. Bu, son tüketici perspektifiyle bakıldığında servis kalitesinin daha üst seviyeye taşınması, daha üstün bir deneyim/teknoloji sunulması, etkin rekabetin sektörü daha ileriye taşıması gibi açılardan derinlemesine tartışılması, irdelenmesi gereken bir konu.

Global resme bakmak amacıyla İngiltere’nin lider dijital platformu BSkyB’nin finansal verilerini inceledim.

BSkyB, 2012 yılında 6,8 milyar sterlin(21,7 milyar TL) gelir elde etmiş. Bizdeki en büyük iki firmanın toplamının 10 katından fazla! (Acaba bizdeki pazar büyüklüğü bu seviyeye ne zaman ulaşır?)

Firmanın karlılığı son 3 yıldır 2 haneli büyüme göstermiş. Hatta 2012 yılında 6,8 milyar gelire karşılık 1,2 milyar kar elde ederek 18 puana yakın dudak uçuklatıcı bir marja ulaşmış. Peki neyi nasıl farklı yapmış da bunu başarmış konusunu da başka bir yazıda irdelemek üzere nadasa bırakıyorum.

10 Kasım 2013

76

3.12 Türkiye Uydu Alıcı Pazarının Büyüklüğü Nedir?

Forbes Türkiye Ocak 2014 sayısında Goldmaster’in hikayesinin anlatan bir makale var. Bu makalede Goldmaster markasının uydu alıcısı pazarından zamanla çekildiğini ve elektrikli küçük ev aletleri alanında faaliyetlerine devam anlatıyor. Bu yazıda geçen bir bölüm ilgi alanıma girdiği için referans göstererek alıntılamak istedim.

Tüm Uydu Anten Elektronik İletişim İş İnsanları Derneği (TÜYAD) verilerine göre uydu alıcısı pazarı 4,1 milyon adet. TÜYAD Genel Başkanı Hayrettin Özaydın, adet bazında en çok satışı Trident firmasının yaptığını ifade ediyor. “Bu firmayı dijital platformlar Digitürk ve D-Smart izliyor. Uydu alıcı cihazlarında en bilindik marka olan Next&Next Star ise alt gelir segmentinde üretim yapan firmalardan sonra geliyor.” diyor.

12 Ocak 2014

77

3.13 Türkiye pay-TV pazarının büyüme potensiyeli çok yüksek!

Digital TV Research tarafından yayınlanan yeni bir araştırma Türkiye pay-TV sektörünün büyüme potensiyelini net bir şekilde ortaya koyuyor. Araştırma sonuçlarına göre Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesi pay-TV pazar gelirleri 2010 yılından 2020’ye kadar olan sürede %83’lük büyüme ile 5,6 milyar $’a ulaşacak.

Türkiye için dikkat çekici olan kısmı ise arştırmanın tahminine göre 2020 yılında Türkiye’deki pay-TV gelirleri 2 milyar $’a ulaşacak. Bugün pay-TV pazar büyüklüğü reklam gelirleri de dahil edildiğinde yaklaşık 1 milyon $. Digital TV Research projeksiyonuna göre 6 yıl içinde Türkiye pay-TV pazar büyüklüğü 2 katına çıkmış olacak.

Bu rakamlar çok net bir mesaj veriyor: Türkiye pay-TV pazarının büyük bir büyüme potensiyeli var. %30 civarındaki pazar penetrasyon oranını İngiltere, Fransa vb. gelişmiş ülkelerdeki %50 oranı ile karşılaştırıldığında bu potensiyel daha net ortaya çıkıyor. Ortalama Türk insanının gelir seviyesi ve eğlence için ayırdığı bütçe arttıkça abonelik sayılarının da hızla arttığını gözlemleyeceğiz.

26 Ocak 2014

78

3.14 Millenicom yeni TV kutusu DopingBox’ı tanıttı!

Millenicom Türkiye’deki alternatif internet servis sağlayacılardan biri. Doping markasıyla bireysel ve kurumsal müşterilere ses ve geniş bant ınternet sağlayan Millenicom, 120K’den fazla aboneye ulaşmış durumda. Millenicom hakkında deha fazla bilgi buradan alınabilir.

Millenicom geçtiğimiz hafta bir basın toplantısı düzenleyerek DopingBox adını verdiği yepyeni TV servisini tanıttı.

DopingBox, basitçe Android tabanlı bir kutu. Bugün, retail’de satılan birçok marka ve modelde Android kutu mevcut. Ancak, ilk defa bir operatörün Android kutu sunduğuna şahitlik ediyoruz. Doğrusu cesur hamle!

Google Play’da geniş uygulama çeşitliliği sayesinde, DopingBox’a birçok multimedia, sosyal paylaşım ve oyun uygulaması indirmek mümkün. Birkaç örnek vermek istersek, Spotify, Youtube, Angry Birds, twitter, facebook gibi uygulamaları sayabiliriz. Aşikar olan şu ki, zaten Android STB tercihi yaptığınizde doğal olarak gelen en büyük fayda bu olmuş oluyor.

DopingBox’in ilgi çekici özelliklerinden birisi kutunun modeme kablosuz olarak bağlanabilmesi. Bu yetenek kurulum süreçlerini kolaylaştıracaktır. (Operatörlerin IPTV(OTT) kurulumlarında karşılaştıkları en büyük problemlerden biri modem ve kutu arasındaki ev içi kablolama oluyor.) Wifi’in standart olarak sunulabiliyor olması yine Türkiye’de bir ilk. Elbette bunda teknolojinin zamanlama olarak makul bir ek maliyet seviyesine gelmiş olması önemli bir etken.

Android tabanlı STB’larda en büyük challenge’lardan biri kullanıcı etkileşiminde yaşanan problemler. Android uygulamalar dokunmatik ekranlar için tasarlanmış olduğu için geleneksel tipte kumandalar ile uygulamalar kullanılamıyor. DopingBox bunu aşabilmek için standart olarak airmouse bir kumanda sunuyor.

DopingBox VOD teklifini kendi içeriklerine ek olarak SinemaTV, Filmbox ve TVYO uygulamaları ile zenginleştirmiş. DopingBox’in sunduğu canlı kanal sayısının TVYO uygulamasındaki Doğuş kanalları ile sınırlı olması bu yeni ürünün en büyük limitasyonu gibi gözüküyor. Bu yeni servisin ticari boyutu ile ilgili birkaç not da şöyle;

• DopingBox servisi 2,5 milyon TL maliyet ve 2,5 yıllık bir projenin sonucunda ortaya çıkmış.

• Millenicom, 1 yılın sonunda mevcut abonelerin %30’una DopingBox’i eriştirmeyi istiyor.

• Eğer halihazırda Doping müşterisi iseniz, aylık 19.99 TL (ilk 3 ay 9.99 TL) karşılığında DopingBox sahibi olabilirsiniz.

79

• Eğer yeni DopingBox müşterisi olacaksınız;

• aylık 19.99 TL (12 ay tahahhütle)

• aylık 14.00 TL (24 ay tahahhütle)

• Tahahhüt süresi dolmadan aboneliğinizi Iptal ettirmek isterseniz DopingBox için 240 TL ceza ödemeniz gerekiyor.

Son yıllarda telco’ların ınternet ve ses hizmetinin yanında TV servisi de vermeye başladığını görüyoruz. Kaçınılmaz olarak, değişen market dinamikleri göz önüne alındığında TV servisi sunmak artık bir nice-to-have olmaktan çıktı, bir zorunluluk haline geldi. Bunun en somut faydası ise düşen churn oranları ve daha yüksek sadakat oluyor. Bu konu, tek başına ayrı bir yazıyı hakediyor.

Referanslar;

 turk-internet  millenicom  dopingbox

26 Haziran 2014

80

3.15 TTNet Tivibu isim değişikliğine gitti

TTNet’in TV servisi Tivibu yakın zamana kadar her biri farklı isimlendirilmiş 4 farklı alt kategori olarak sunuluyordu:

• Tivibu Ev (IPTV Servisi)

• Tivibu Web (WebTV Servisi)

• Tivibu Cep (Mobil Servis)

• Tivibu Smart TV (OTT Servisi)

TTNet geçtiğimiz günlerde daha basit ve anlaşılır olması için isimlendirme terminolojisinde değişikliğe gitti.

Anlaşılan IPTV servisi ana servis olarak konumlandırılİP, diğer servisler onu tamamlayıcı olarak tasarIandı. Yeni isimlendirmeye göre sadece 2 tip servis sunuluyor:

1. Tivibu: (IPTV servisi, eski adıyla Tivibu Ev)

2. Tivibu GO: ( PC, moobil cihazlar hatta OTT STB üzerinden izlenebilen OTT servisi)

“Tivibu” servisine abone olunduğunda ‘Tivibu GO’ paketi ücretsiz olarak sunuluyor.

Gerçekten de, bu yeni model öncekine göre çok daha basit. Her farklı cihaz tipine göre abonelik yaratmanız gerekmiyor. Güzel olan, IPTV servisine abone olduğunuzda servisi diğer ekranlardan kullanma hakkına da sahip oluyorsunuz. Görünen o ki, TTNet bu yeni model ile gerçek anlamda çok-ekranlı bir TV servisi sunmayı hedeflemiş.

24 Ağustos 2014

81

3.16 Türkiye’de OTT servisi sunmak akıl karı midir?

Malum Türkiye olarak birçok sıralamada ortalarda yer alıyoruz. Örneğin ‘İnsani Gelişmişlik Endeksi’ sıralamasinda 187 ülke arasında 69. siradayiz. (bu endeksin hesaplanmasında eğitim, sağlık, kişi başı gelir, gelir dağılımındaki eşitsizlik gibi paramatreler değerlendiriliyor.) Basın özgürlüğünde ise 180 ülke arasında 154. siradayiz vb.

Bunlarla kıyaslanınca görece daha iyi olduğumuz bir konu var: ‘Ortalama genişbant ınternet bağlantı hızı’

Akamai’nin son açıkladığı verilere göre dünya ortalaması 4 Mbps’in biraz altında iken Türkiye’de ortalama bağlantı hızı 5 Mbps.

Odak alanım TV olduğu ve OTT TV için ortalama bağlantı hızı önemli bir parametre olduğu için yukarıdaki veri bu sayfalarda yer alıyor. Bağlantı hızı tatmin edici bir OTT TV servisi için uygun gözükse de, servis seviyesinde (service-grade) bir hizmet olarak sunulabilmesi için halen aşılması gereken 2 önemli engel var gibi gözüküyor:

• Kota: 2 Mpbs bitrate ile sunulan bir TV hizmetinde 6 GB internet kotasının dolması sadece 7 saat sürüyor. Diğer bir ifade ile Türkiye’de “limitli internet” kullanan haneler, OTT TV servisi de alıyorlarsa kısa süre içinde kotalarını doldurmuş olacaklar.

• AKK: Diyelim ki ‘limitsiz internet‘ abonesisiniz. Bu durumda ‘bana kota/mota işlemez!’ diye düşünüyorsanız yanılırsınız. İnternet aboneliğiniz ‘limitsiz’ olabilir ama aslında bir limiti var. 25 GB data tüketimini aştığınızda (50 ve 75 GB kotalı paketler de var) internet bağlantı hızınız 3 Mpbs’e düşüyor. Bu durumda da tabiatıyla aldığınız OTT TV servisinin kalitesi de düşüyor.

Şu anda Türkiye’de OTT servisinin patlama yapabilmesi için bu 2 sorunun öncelikle bir zemine oturtulması, sonrasında da doğru iş modelinin kurulabilmesi için esnetilmesi gerekiyor.

24 Ağustos 2014

82

3.17 Türkiye Pay-TV pazarı yeni oyuncusunu karşılıyor

Pay-TV kavramının tanımını daha önce defalarca yapmıştım. Basitçe, FTA (Free-to-Air) kanallara ek olarak premium kalitede dijital TV yayınlarının aylık bir ücret karşılığı abonelere sunulması olarak ifade edilebilir. Pazarın büyük oyuncuları:

 Digitürk  D-Smart  Kablo TV/Teledünya  Tivibu  Turkcell TV+

Bunlara ek olarak yeni bir oyuncu da sahneye çıktı: Filbox. Filbox, diğerlerinden farklı bir iş modeli ile pazara katıldı. SinemaTV kanallarının aggregatör olarak tanıdığımız Oflaz grubunun sahibi olduğu Filbox, halihazırdaki oyunculardan farklı olarak STB tedarığı, kurulum vb. operasyona ihtiyaç duymadan bir TV servisi sunuyor. Bunu da CAM modül ismi verilen bir teknoloji ile sağlıyor.

Global olarak Pay-TV opetörlerinin en büyük maliyet kalemi STB’lardır. Bu cihazlar tipik olarak 60-80 USD (FOB/CİF) maliyeti ile capex bütçesinin en büyük kalemidir. STB maliyetinin hemen arkasından da Pazarlama/Satış gideri ile birlikte kurulum maliyeti gelir. Oflaz, rakiplerinden bu noktada ayrışma yoluna gitmiş. Filbox abonesi olmak isteyenler halihazırdaki ekipmanlarını kullanarak (spesifik olarak DVB-S2 ve Cİ. Çİ+ HD destekli TV veya uydu alıcısı), sadece satın aldıkları CAM modül ile Filbox içeriklerine ulaşabilecekler. Böylece STB ve kurulum maliyetlerinin üzerinden atlanması imkanı doğmuş oluyor. Filbox içeriklerine erişim için Türksat uydusundan yayın alabilir durumda olmak önkoşul.

Filbox içerik teklifinde SinemaTV, SinemaTV 2, SinemaTV Aile, SinemaTV 1001, SinemaTV Aşk, SinemaTV Aksiyon kanalları, Almanca yayın yapan genel eğlence kanalı RTL, İngilizce eğitim kanalı olan English Club TV, çocuk belgesel kanalı Da Vinci Learning, doğa içerikli belgeseller yayınlayan ve Viasat History ıle dönüşümlü yayın yapan Viasat Nature ve dövüş sporları yayınlayan dünyaca ünlü Fight Box kanalları bulunuyor. Aynı zamanda Türksat Uydusu üzerinden izlenen şifresiz ve ücretsiz yüzlerce ulusal ve yerel kanalları da Filbox CAM Modül ile izlemeye devam edilebiliyor.

Filbox CAM modülünün satış fiyatı 149 TL. Böylece 1 yıl boyunca Filbox içeriklerine erişim imkanı sağlanmış oluyor. Filbox modülü, Filbox yetkili bayilerinden ve Hızlial.com, Hepsidijital.com üzerinden satın alınabiliyor.

28 Eylül 2014

83

3.18 Huzurlarınızda Geleceğin TV Platformu: Turkcell TV+

Geçtiğimiz hafta Perşembe günü, (16 Ekim 2014) profesyonel kariyerimde önemli bir kilometre taşı idi.

Uzunca bir süredir geliştirme süreci devam eden Turkcell TV+ ürünümüzün lansmanını Park Bosphorus İstanbul Hotel’de gerçekleştirdik. Böylece, Türkiye’deki mevcut iki IPTV servisinin de(Tivibu ile beraber) lansmanında bulunan az sayıdaki insandan biri olma ayrıcalığına sahip olmuş oldum.

Lansman davetimize sabah seansında 200’ü aşkın basın mensubu, akşamki seansta ise seçkin davetli listesi katıldı.

“Geleceğin TV Platformu” nun bu olgunluk seviyesine gelmesinde çoook büyük bir takımın imzası var. Ben de bu takımın bir parçası olmaktan gurur duyuyorum.

Turkcell TV+, kopyalanamaz 3 temel özelliği ile önplana çıkıyor.

 Gerçek Multiscreen deneyim  Canlı yayını 12 saat geri alma  Buluta kayıt

22 Ekim 2014

84

3.19 Türk Telekom Tivibu’yu yeniden konumladı

Türk Telekom, geçtiğimiz hafta düzenlediği basın toplantısı ile Tivibu’yu yeniden konumladı. Basın duyurusunu birkaç defa dikkatlice okudum. Benim burada yazılanlardan anladıklarım şunlar:

• Türk Telekom Grubu CEO’su Rami Aslan: “Artık televizyon yayıncılığı tüm boyutlarıyla Türk Telekom’un ana faaliyetlerinden biri olacak.” Tivibu hakkında sanırım şimdiye kadarki en güçlü mesaj. Öncesinde “ana faaliyet” ifadesinin kullanıldığını hatırlamıyorum.

• Böylece UEFA Şampiyonlar Ligi ve UEFA Avrupa Ligi, 2015-2016 sezonu itibarıyla Tivibu ekranlarında olacağı daha geniş bir kitle ile paylaşılmış oldu.

• Tivibu bugüne kadar bir IPTV servisi olarak TV içeriklerini IP bağlantısı üzerinden belirli bir kitleye ulaştırabiliyordu. “Tivibu ile 20 milyon haneyi yani tüm Türkiye’yi ayrıcalıklı televizyon içeriği ile buluşturmayı hedefliyoruz” ifadesinden anlaşılan artık Tivibu sadece IP bağlantısı üzerinden değil aynı zamanda uydu yayıncılığı ile de hanelere ulaşacak. Kaldı ki UEFA Şampiyonlar Ligi ve Avrupa Ligi yayınlarını geniş kitlelere ulaştırmanın yolu uydudan geçiyor.

• Maçların bazılarının 4K olacağından ve 4K yayının IP değil uydu üzerinden aktarılacağından bahsediliyor. 4K yayın için TRT’nin Türksat uydusundaki transponderinin kullanılacağını tahmin ediyorum.

• UEFA Şampiyonlar Ligi ve Avrupa Ligi’nin Salı ve Perşembe günleri oynanacak birer maçı TRT üzerinden açık kanalda da Tivibu ile eş zamanlı yayınlanacakmış. Bu halihazırdaki D-Smart – Star TV işbirliğini andırıyor. Sanıyorum UEFA’nın maçların en azından bir kısmının açık kanaldan yayınlanması ile ilgili bir önkoşulu var. Böylece Pay-TV abonesi olmayan haneler de tamamını olmasa da en azından maçların bazılarını izleme şansına sahip olabilecekler.

Özetle, Tivibu uydu yayıncılığ ile ulaşabileceği hane sayısını önemli seviyede arttırmayı ve Türkiye’nin çanak anten kurulabilecek neredeyse her noktasına servisini ulaştırabilmeyi hedefliyor. Özellikle Şampiyonlar Ligi yayın haklarının kazanımı ile Tivibu’nun Türk Telekom Gurup içindeki ağırlığının da arttığı görülüyor. Tivibu’nun altyapısı henüz uçtan-uca 4K TV yayını sağlamaya hazır olamayacağı için de bu konuda TRT ile işbirliğine gidiliyor.

20 Ocak 2015

85

3.20 BTK 2014 4.çeyrek Pay-TV pazarındaki son resim

BTK geçtiğimiz günlerde 2014 4. çeyrek verilerini açıkladı. Rapordaki TV alanındaki verilere göz atacak olursak:

• TTNet IPTV (Tivibu) abonesi 2014 4.çeyrek itibariyle 289.496 olmuş. TTNet’in IPTV abonesi sayısının 2013 4. çeyrek itibariyle 286K’da olduğu düşünüldüğünde o tarafta bir durgunluk olduğu gözüküyor. Abone sayısındaki artış hız kesmiş, hatta geride kalan 1 yılda yerinde saymış. • Turkcell Superonline IPTV (Turkcell TV+) abone sayısı 2014 3.çeyrekte 15.270 iken, yılsonu itibariyle 60.000’i geçmiş durumda. Burada müthiş bir büyüme var. Bir çeyrek 45K abone kazanımı hiç de azımsanmayacak bir başarı! • Türksat’ın Kablo TV hizmetinin abone sayısı da uzun süredir yerinde sayıyor. 2014 sonu itibariyle 1.176.126. Uzun süredir steady. Maliye Bakanı Türksat’ın bu sene özelleşmesi planlanan kamu iştiraklerinden biri olduğunu söylemişti. Muhtemelen özelleştirme beklendiği için birçok konuda karar mekanizmaları tıkanıyor, yine de hatırı sayılır bir müşteri tabanı var. Pay-TV sektörünün ilgi yoksunu, kenarda köşeye kalmış oyuncusu kesinlikle daha fazla ilgiyi hakediyor. • Digitürk’ün 2014 sonu itibariyle yurtiçi abone sayısı 2.942.643. Sektörün en büyük oyuncusu zirvede hala rakİPsiz. • D-Smart’ın aynı dönem sonundaki abone sayısı 1.048.960. D-Smart da iniş eğilimindeki oyunculardan. Birçok değerli spor içeriğini Tivibu’ya kaptırdıson dönemde. • Sektörün en geç oyuncusu Filbox’un abone sayısı ise sadece 3125. Bu rakam bize pazarlama gücünün ne kadar kritik olduğunu hatırlatıyor. Filbox geniş kitlelere erişmek için gerekli pazarlama bütçesine sahip değil maalesef. Ayrıca teklifi de çok iyi anlatılması gereken yenilikçi bir teklif.

Resmin bütününe bakıldığında 2014 sonu itibariyle Türkiye’deki toplam Pay-TV abone sayısı 5.516K seviyesinde oluyor. Toplam hane sayısının 18 milyon olduğunu farzedersek %30′un biraz üzerinde bir pazar penetrasyonu ile karşılaşmış oluyoruz. Doğrusunu söylemek gerekirse bu oran son birkaç yıldır yerinde sayıyor. Zaten BTK’inin açıkladığı resmi rakamlara bakınca da Turkcell TV+ dışındaki diğer servislerin abone sayısını arttırmakta zorlandığını görüyoruz. Pay-TV penetrasyonunu hesaplarken rakamlara Tivibu Gö, Mubi, Filmbox Live vs. gibi OTT oyuncularının görece düşük abone sayısını da eklersek oranın birkaç birim daha yukarı çıktığını görebiliriz ama Avrupa ülkeleri ile kıyaslandığında halen çok düşük kalıyor. Bana kalırsa gidilecek hala büyük bir potansiyel var. Doğru fiyatlama, değer önermesi, içerik teklifi ve iş modelleri ile birkaç yıl içinde pazar büyüklüğünün en azından %40 seviyelerine ulaşması kesinlikle hayal değil.

8 Nisan 2015

86

3.21 Türkiye’de bir ilk

Radical move: popular Turkish series “ulan istanbul” will discontinue on TV, but it will run as OTT subscription based on the internet. — Uygar (@boynudelik) February 9, 2015 ‘Ulan İstanbul’ Kanal D’de gösterilen popüler bir komedi dizisi. Önceki hafta yayınlanan bölüm dizinin TV’de yayınlanan son bölümü oldu. Dünkü bölümden itibaren “Ulan İstanbul” dizisi artık bir OTT servisi olarak kanald.com.tr ve Kanal D mobil uygulaması üzerinden bölüm başına 1.99 TL karşılığında izlenebiliyor. Ödeme kredi kartı ile veya mobil ödeme seçeneği ile yapılabiliyor. Dün yayınlanan ilk bölüm ücretsiz olarak sunuldu. Dün yayınlanan bölümü ben izleyemedim ama yorumları okudum. Genelde pozitif yorumlar var. Video’unun başlatılamaması, donması veya video kalitesi ile ilgili negatif bir yorum ile karşılaşmadığım için Kanal D’nin altyapısının yeterli olduğu sonucuna vardım. ( Aynı anda kaç kişinin izlediğini bilemesem de)

Dizinin yapım ekibini bu cesur kararlarından dolayı kutlamak gerek. Bu daha önce Türkiye’de denenmiş bir şey değil. İlk defa bir paralı içerik sadece OTT servisi olarak sunuluyor. Öncesinde “Behzat C.” bittiği zaman sosyal medyada buna benzer bir model olabilir mi diye konuşulmuştu ama bu ilk gerçek deneme. Aslına bakarsanız zamanlama çok uygun gözüküyor. Türkiye’de ortalama internet hızı 5.5 Mbps. (Lütfen bu konuda önceki post‘uma bakınız) 5.5 Mpbs hız OTT tipinde bir içeriği geniş kitlelere aktarmak için yeterli. Ayrıca sabit internet bağlantısı olan hane sayısı da 10 milyon da 18 milyon hanelik Türkiye’nin önemli bir bölümünü kapsıyor.

Diğer taraftan, bir bölüm izlemek bitrate’e bağlı olarak yaklaşık internet kotasından yaklaşık 1 GB’lik düşürecektir. Adil kullanım kotası uygulaması nedeniyle toplam tüketim 6 GB (paketlere/telcolara göre farklılık gösterebiliyor) aştiğında ınternet hızı otomatik olarak 3 Mbps’a düşürülüyor. Her hafta dizinin bir bölümünü izlemek adil kullanım noktasına (AKN) daha kısa sürede ulaşmaya sebep olabilir. Bu son kullanıcı tarafında bir şikayet unsuru olabilir.

Ne olursa olsun, bu Türkiye’de tüm TV pazarı için önemli bir kilometre taşı. Dizinin önümüzdeki haftalardaki yolculuğunu, hikayesini ilgiyle takip ediyor olacağım.

17 Nisan 2015

87

3.22 TTNet: Türkiye’nin 3. büyük uydu (DTH) operatörü

Tivibu’nun yeni sezonda başlayacağı UEFA Şampiyonlar Ligi ve UEFA Ligi maç yayını ile ilgili detaylar ortaya çıkmaya başladı. Tivibu internet sayfasındaki ‘Sıkça sorulan sorular’ bölümünde konuyla ilgili birçok sorunun cevabı veriliyor. Ben de en kritik açıklamaları buraya taşıdım. En büyük yenilik Tivibu’nun Digitürk ve D-Smart’tan sonra ülkemizdeki 3. büyük uydu operatörü (DTH) olacak olması. (Filbox’i da bu kategoride değerlendirebiliriz ama diğerleri ile arasında sıklet farkı var şu aşamada) Diğer bir ifade ile Tivibu sonbaharla birlikte abonelerine sunduğu IPTV alıcısına alternatif olarak HD uydu alıcısı da sunmaya başlayacak ve uydu üzerinden yayın yapmaya başlayacak.

• UEFA Şampiyonlar Ligi ve UEFA Ligi maçları Ağustos 2015 itibariyle Spor paketinde yer alan ‘Tivibu Spor’ kanalından (4 ayrı kanal) HD kalitesi ile yayınlanmaya başlayacak. Paketin fiyatı henüz belli değil. Satışların başlayacağı Haziran ayında paket teklifinin açıklanacağı söyleniyor.

• Maçlar Türkiye’nin her yerinden izlenebilecek. Malum her ne kadar IPTV teknolijisi 81 ilde mevcut dense de her hanenin altyapısı 6-8 Mbps HD yayını almak için yeterli değil. Sitede yazdığına göre altyapısı müsait olmayanlara uydu hizmeti ile ulaşılacak. Yeni içerik teklifini iletirken TTNet için öncelik IPTV teknolojisi olacakmış gibi anlaşılıyor ama pratikte bu kararı müşterinin vereceğini tahmin ediyorum. Yani “Bana uydu alıcısı verin.” diyen müşteriye, “Hayır, biz size illa IPTV alıcısı verelim!” deneceğini sanmıyorum.

• Maçları izlemek için TTNet abonesi olma şartı aranmayacak. Burada amaçlanan daha önce de açıklandığı gibi Türkiye’deki tüm hanelere erişmek, abone tabanını genişletmek ve içerik maliyetlerini karşılabilmek için hızla büyümek.

• Ticari/Kurumsal abonelik uydu alıcısı üzerinden yapılacak. Muhtemelen kurulum avantajından dolayı bu seçim yapıldı. Artık bar/cafe gibi maç yayını yapan yerlerdeki D-Smart logolarının yerini Tivibu alacak demektir.

• Bilindiği gibi bahsi geçen yayınların bir kısmının UEFA mevzuatı gereği şifresiz kanalda yayınlanması gerekiyor. TTNet bu kapsamda TRT ile bir işbirliği gitmişti. Buna göre TRT her hafta Salı ve Perşembe günü oynanan maçları şifresiz olarak ekrana getirecek. (Şu anki D-Smart/Star işbirliğine benzer durum) Bu maçlar aynı zamanda Tivibu’da da yayınlanacak.

• Tivibu uydu yayıncılığı yapabilmek için Türksat uydusunda 3 transponder kiralamış durumda. Halihazırda test yayını yapan frekanslardan Tivibu Spor kanallarının yanında film/dizi yayını yapan Sine TV kanalları da iletiliyor.

88

Resmin bütününe bakıldığında TTNet’in yeni dönem stratejisi çok net biçimde gözüküyor. TTNet yayın haklarını hiç de azımsanmayacak bir bedel karşılığında satın aldığı UEFA Şampiyonlar Ligi ve UEFA Ligi yayınlarını sadece altyapısı IPTV yayını için müsait hanelere değil çok daha geniş kitlelere ulaştırmak istiyor. Bu planını daha önce çok net şekilde ifade etmişti zaten. Bunun yolu da çanak anten kurulabilen her noktaya yayının ulaştırabildiği uydu yayınlıcılığından geçtiği için adeta Türkiye’nin 3 büyük uydu operatörü olmak zorunda kaldı, şartlar bunu mecbur kıldı. Diğer taraftan IPTV operatörü olarak yola çıktığı zaman imzalamış olduğu içerik anlaşmaları uydu yayıncılığı haklarını kapsamadığı için uydu alıcıları ile verebileceği kanallar ancak Tivibu Spor ve Sine TV kanalları olabilecek. Rekabetçi bir içerik teklifi sunan legacy Pay-TV servisini ise ancak altyapısı IPTV yayınına müsait hanelere ulaştırabilecek. Uydu alıcısı kullanan Spor paketi aboneleri ise uydudaki şifresiz kanallara ek olarak Tivibu Spor ve Sine TV kanallarını alabilen, özel bir futbol segmenti olarak büyüyecek.

4 Mayıs 2015

89

3.23 Türkiye’de TV satış adetleri

LG Electronics Türkiye Consumer Electronics Direktorü Ergün Altay geçtiğimiz günlerde Hürriyet gazetesinde çıkan haberde TV pazarındaki satış adetleri ile ilgili değerli bilgiler paylaştı.

LG tarafından paylaşılan bilgiye göre Türkiye’de geçtiğimizi yıl 3.4 milyonTV satışı gerçekleşti. Buna bağlı olarak gelirler de 5 milyar TL‘ye ulaştı. Altay’a göre LG’nin pazar payı %27’ olarak gerçekleşti. 40”-42” segmentinde ise %40 civarında pazar payına ulaşılmış. Önümüzdeki sene TV satışlarının yaklaşık %10 artışla 3.7 milyona ulaşması bekleniyor. LG’nin yaptığı hesaplamaya göre Türkiye’de düz ekran penetrasyonu %50 civarı. Diğer taraftan hala 37 milyon tüplü televizyonun sahada olduğu tahmin ediliyor.

Yeni TV satışlarının temel itkilerinin başında Türkiye’de yılda ortalama 700bin kişinin evleniyor olması geliyor. Bu bilgilere göre yapılabilecek birkaç çıkarım var;

• 3.7 milyon TV satışı gerçekten büyük bir rakam. Bunun 700K’si yeni evlenen çiftler tarafından satın alındığını kabul etsek geriye kalan 3 milyon adet Türkiye’deki dijital sürecin halen tam gaz devam ettiğini ve eski tip TV’lerden yeni nesil TV’lere geçişin henüz tamamlanmadığını ifade ediyor.

• Bununla beraber 4K teknolojisini destekleyen TV panellerinin de değişime pozitif katkı yaptığını düşünebiliriz. Yani tüplü TV’den LCD TV’ye geçen hanelerde 2. döngü TV değişimi gerçekleşiyor olabilir.

• 3.7 milyon TV satışı aslında OTT oyuncuları için de büyük bir fırsat anlamına geliyor. TV üreticileri ile veya retail mağazalarla işbirliği yaparak bunu farklı kampanyalarla büyük bir fırsata dönüştürebilirler. Aynı ihtimal Pay-TV oyuncuları için de geçerli elbette. (Zaten D-Smart ve Filmbox Live Teknosa ile benzer bir işbirliği yapıyordu sanırım)

OTT tipi servisler için en kritik konu TV’nin internet bağlantısının yapılması. Türkiye’de bağlı durumdaki küresel TV oranına ulaşmak oldukça güç ama benim kişisel gözlemim oranın beklentilerin altında olduğu yönünde. Sony, Philips gibi TV üreticileri Android TV gibi platformlarla rekabet avantajı sağlamanın peşinde ama TV’nin internet bağlantısının yapılmasını garanti altına almak ve bu sayede farklılaşmak adına geniş kapsamlı programlar yürütmeleri gerektiğini düşünüyorum.

18 Haziran 2015

90

3.24 Netflix’in ayak sesleri Volume 1

Netflix ile ilgili herhalde en geç yazanlardan biri ben olacağım.

Bundan tam 1 ay önce Netflix CEO’su Reed Hastings ÇEŞ’de Netflix’in mevcuttaki 60 ülkeye ek olarak 130 ülkede daha erişilebilir hale geldiğini açıkladığı konuşmasında öyle zannediyorum ki sektördeki çoğu insanı şaşırttı. Netflix’in küresel genişleme planları genelde biliniyordu ama sanırım bu kadar hızlı olması birçokları için sürpriz oldu.

Peki Türkiye’de adeta bir efsane haline gelmiş olan, sayısız sunumda atıfta bulunulan, ‘Türkiye’ye gelirse şöyle olur, böyle olur..’ denilen Netflix geldi de, 1 ayın sonunda ne oldu?

Hikayenin sonunu baştan söyleyeyim, hiçbir şey olmadı 

Bunun belli başlı birkaç sebebi var, bu ilk Netflix yazımda bunları listeyeyim, önümüzdeki dönemde illa ki Netflix’i dönüp dönüp tekrar yazacağım. Aslında aşağıdaki başlıklar (Yerelleşme, ücret ve içerik derinliği) herhangi bir OTT servisinin başarılı olması ile olmaması arasındaki çizgiyi belirliyor. Bu üç bileşeninin doğru karışımını yakalayabildiğinizde Netflix oluyorsunuz zaten. Netflix bunu daha önce faaliyet gösterdiği pazarlarda başardı, Türkiye’de de başarmaması için bir sebep yok. Anlaşılan bunun için biraz daha zamana ihtiyacı var sadece.

Birçoğumuz gibi ilk ay ücretsiz abonelikten faydalanmak için biraz rötarlı da olsa ben de Netflix’e abone oldum. 21 Şubat’a kadar ilk ay aboneliğim devam ediyor, devam edip etmeyeceğime henüz karar vermedim. Muhtemelen mesleki meraktan abone kalacağım.

• YERELLEŞME: Henüz Netflix’teki diller arasında Türkçe yok, menü dilinde dem altyazı dil seçenekleri arasında da Türkçe neredeyse hiç yok. Neredeyse diyorum çünkü tek tük de olsa Türkçe desteği tespit edildi Netflix Live Chat ile ilgili yazışmamdan anlaşılan kesin bir tarih olmadığı, altyazıların hazır hale gelmesi beklendiği ve benim gibi bu konuda soru yöneltenler arttıkça lansmanın da daha kısa sürede gerçekleşeceği yönünde.

• ÜCRET: Normalde Netflix’in modeli ‘all you can eat’, Türkçesi ile ‘Yiyebildiğin kadar ye’. Yani ayda 7,99 USD karşılığında neredeyse limitsiz sayıda VOD içeriğine erişim hakkınız oluyor. İşin bizim için tatsız tarafı Netflix’in Türkiye’de 7.99 Euro’dan satışa sunulması oldu. Bu da Türk parası olarak yaklaşık 26 TL’ye karşılık geliyor. Bu bedel birçok insan için makul olmanın uzağında. Bu caydırıcı bedel sebebiyle ilk 1 ay ücretsiz abonelik süresinin sonunda aboneliğini iptal ettirenler çoğunlukta.

• İÇERİK DERİNLİĞİ: Maalesef Netflix Türkiye’de Amerika’da olan birçok içerik eksik. Yılbaşından önceki dönemde VPN ile Netflix kullanan birçok kullanıcının kolaylıkla farkına varabildiği bir durum bu.

91

Örneğin Netflix Originals “House of Cards” dahi Netflix Türkiye’den erişilebilir durumda değil. Bu konuyla ilgili Live Chat ile yaptığım görüşmede bunun sebebinin ne olduğunu öğrendim. Netflix herhangi bir içergin dağıtım haklarını belirli bölgeler için alıyor, daha sonra yeni bölgelere genişledikçe o bölgeler için uzatıyor. Benzer şekilde eğer Netflix içeriğini sunmak için daha önce ilgili bölgede bir münhasır anlaşma yaptıysa o anlaşmanın sonlanmasını beklemek zorunda kalıyor. Netflix temsilcisi ile yaptığım sohbetin metnine buradan erişebilirsiniz. Duyduklarım 3 saç ayağının belki en kritik olan içerik kısmının belki bu yıl bitmeden Amerikada ile eşitleneceğini düşündürdü. Örneğin 4 Mart’ta HOC 4.sezon Netflix Türkiye’de olabilirmiş.

8 Şubat 2016

92

3.25 AKN artik OTT için bir bariyer olmaktan çıkacak mı?

Türkiye’de OTT TV servisi ile ilgili temel olarak 2 tane önemli bariyer var:

Limitli internet paketi: Son dönemde Türkiye’deki internet sağlayıcıların önerdiği cazip kampanyalar ile internet paketi limitli olan kullanıcıların sayısı oldukça azaldı. Dolayısıyla, internet paketinin limitli olması önemli bir bariyer olmaktan çıktı.

AKK( Adil Kullanım Kotası): AKN, Türkiye’deki internet kullanıcılarının yakından tanıdığı bir kavram. Basitçe paketiniz kapsamındaki data tüketimini aştığınızda ınternet hızınız üyesi olduğunuz servisin tanımladığı hız ne olursa olsun 3 Mbıt/s seviyesine düşüyor. Bu durumun OTT TV servisleri için pratikte yarattığı yan etki ise 3 Mbıt/s seviyesine düşen hızlarda diğer internet aktiviteleri de düşünüldüğünde kabul edilebilir müşteri deneyiminin uzağında kalan bir servis kalitesi oluyor.

Farzedelim ki büyük bir heyecanla Netflix’e abone oldunuz. Paketinize göre 25GB / 50GB / 75GB veya 100GB internet datası tükettikten sonra AKK devreye giriyor ve hızınız 3 Mbıt/s a düşüyor. (Alternatif olarak AKK’ya maruz kalmamak için Turkcell Superonline’in AKK’siz Süper paketine de abone olabilirsiniz.)

Ay sonuna kadar geçerli olan bu durumda ise maalesef izlediğiniz Netflix içeriklerinin kalitesinde gözle görülür bir kötüleşme yaşanabilir.

93

Yandaki tabloyu Netflix blog sayfasından aldım. HD kalitede yayın izlendiğinde 1 saatte 3 GB internet tüketimi oluyor. Buna göre AKK barajı 100 GB olsa dahi sadece 30-35 saat Netflix içeriği izlendiğinde dahi AKK noktasına ulaşılabiliniyor. Kaldı ki tipik bir internet kullanıcının diğer tüketimleri (sosyal medya, YouTube vs.) düşünüldüğünde AKK noktasına ulaşması pek de zor olmayacaktır.

Görüldüğü gibi HD çözünürlüklerden bitrate ancak 2350 Kbps olan kalitede içerik izlenebilir. (O da ev içi ağda başka bir clienttan internet tüketimi olduğunda, herhangi bir QoS(Qualıty of Service) uygulaması mevcut olmadığı için bir alt bitrate olan SD kaliteye (1750 kbps) düşebilir.

Bu uzun girizgâhtan sonra yazımın başlığındaki soruya gelecek olursak, aslında önümüzdeki aylarda AKK konusunda ufak da olsa önemli bir gelişme yaşanacak. Durun durun hemen heyecanlanmayın, AKK’nın bir yere gittiği yok 

Sadece 3 Mbps olan AKK sınırlamasının yükseltilmesi ile ilgili BTK’nın yaptığı bir çalışma var. BTK 2016 Yılı iş planında ifade edildiği üzere Ağustos 2016’da AKK (diğer adıyla AKN) sonrası veri hızının artırılması çalışmasının tamamlanması bekleniyor. Sektördeki yaygın beklenti 3 Mbps’in 5 Mbps seviyesine yükseltileceği yönünde. Bu gerçekleştiğinde OTT servisleri için ideal olmasa da öncekine göre çok daha iyi bir iklim ortaya çıkmış olacak.

Yine Netflix örneğinden gidersek AKK sonrası Netflix aboneleri en yüksek 5800 Kbps dışındaki en yüksek 2 bitrate’te (3000kbps ve 4300kbps) HD içerikleri izleyebiliyor olacaklar. Kaldı ki Netflix’in HD yayın kalitesi için tavsiye ettiği bant genişliği de 5 Megabits. Kimbilir belki de BTK Netflix’i case study olarak değerlendirmiştir.

17 Şubat 2016

94

3.26 Tivibu platformu 2015 yılsonu kapanış verileri analizi

Türk Telekom grubu 2015 yıl sonuç sonuçlarını “Yatırımcı İlişkileri” bölümünde açıkladı. Sunumda TV ile ilgili sayfaları aşağıda kopyaladım ve her bir sayfa için yorumlarımı paylaştım.

Türkiye’de PayTV pazarının büyüklüğü toplamda 5.6 milyon hane. Tüm Türkiye’de 20 milyon hane olduğu kabul edilirse bu yaklaşık %27′lik bir pazar payı anlamına geliyor. Aynı oranın Avrupa’daki %61 seviyesinde olması benim için sürpriz sayılmaz. Bana kalırsa bu farkın birkaç temel sebebi olabilir.

• Gelir seviyesi ve alım gücündeki farklılıklar

• Türkiye’de FTA kanal sayısının çok yüksek oluşu ve uydu alıcısı pazarının olgun bir seviyede olması

• Korsanın yaygınlığı

95

Türk Telekom bu sayfada rekabette güçlü olduğu yönleri ön plana çıkartmak istemiş. Buna göre Teknoloji başlığında Tivibu IPTV ve Tivibu Uydu platformlarına atıfta bulunmuş. Benim bakış açıma göre Digitürk ve D-Smart’ uydu üzerinden sağladıkları servise ek olarak IP üzerinden de içerik sağladıkları için ilgili alanda “DTH + IP’ yazması daha makul olurdu. İçerik boyutunda ise Tivibu ‘Şampiyonlar Ligi ve UEFA’ maçlarının içerik haklarına sahip olduğunu farklı kanallardan güçlü bir şekilde vurgulamaya devam ediyor.

Buna göre Tivibu geçen senenin ikinci yarısında 93K net abone kazanmış. Bu önceki çeyreklerde gerçekleşmemiş bir ivmelenme. Bunun yeni Tivibu Uydu platformunun itkisiyle gerçekleştiğini biliyoruz. Yani bu yeni abone kazanımlarının büyük bölümünün IPTV platformundan ziyade uydu platformuna olduğu tahmininde bulunabiliriz. UEFA ve ŞL maçlarının 3 seneliğine yayın haklarının alınması ile hareketlenmiş platformun iş planlarını Galatasaray’ın önümüzdeki sene Avrupa’dan men edilmiş olması şüphesiz ki olumsuz etkileyecektir.

6 Mart 2016

96

3.27 Turkcell TV+ hızlı büyümesine devam ediyor

Bundan yaklaşık 1,5 yıl kadar önce Turkcell TV+ servisinin lansmanını yapmıştık.

Geride bıraktığımız zamanda servisin yayılımı, ulaştığı kitle sayısı gerçekten tüm beklentilerin üzerinde oldu. Bu elbette şu anda artık aramızda olmayan arkadaşlarımızla beraber çok büyük bir ekibin ortak başarısı. İfade etmeye çalıştığım başarıyı somutlaştırmak için Turkcell Yatırımcı İlişkileri Q4 2015 sonuçları sunumundan iki görseli sizlerle paylaşmak istiyorum:

Soldaki grafikte sol altta Turkcell TV+ abone sayısının 2015 yılı boyunca artış trendi gözüküyor. 18 Şubat 2016 itibariyle 600K’yı geçen abone sayısının sadece IPTV değil aynı zamanda mobil ve web abonelerini de kapsadığını belirtmekte fayda var. Rakamlardan anlaşılacağı gibi özellikle geride bıraktığımız yılın son çeyreğinde önemli artış kaydedilmiş. Bundan sektörde ‘Back to school’dediğimiz yazın bitip insanların şehirlere döndüğü dönemin etkisi aşikar. Peki, bu abone tabanında IPTV abonesi oranı nasıl? Bunu da aşağıdaki görselde 224K olarak görebilirsiniz:

2015 yılı sonu itibariyle 558K aktif Turkcell TV+ abonesinin %40’i IPTV abonesi. Diğer bir ifade ile 10 abonenin 4’unun evinde Turkcell TV+ IPTV alıcısı mevcut ve bu kitle servisi büyük TV ekranında kullanan, OTT abonelerine göre daha uzun süre Turkcell TV+ deneyimi yaşayan, sadık müşteri tabanı. Ticari olarak lansmanın yapıldığı Kasım 2014’ten 2015 sonuna kadar 224 bin haneye girip, kurulum yapılmış olması sektördeki çoğu meslekdaşımın hemfikir olabileceği gibi emeği geçen herkes için büyük gurur kaynağı. 97

Sunumda ifade edildiği üzere Turkcell Superonline fiber internetin toplam 900K abonesi var. Bu çerçevede “üçlü oyun” abone oranı yaklaşık %25 civarında. Bu oranın önümüzdeki yıllarda artması ve ideal olarak %100’lere yaklaşması hedefleyeceğiz. Kaldı ki ‘triple-play‘ oyunu sadece bizim değil küresel olarak telcoların paylaştığı ortak bir strateji.

Bu sayede hem churn oranı düşürülüp hem de ARPU arttırılabiliyor. Üçlü oyun kıyasıya yaşanan rekabet ortamında dışında kalabileceğiniz bir oyun değil. Zaten Türkiye’de Vodafone dışında TV servisi vermeyen bir telco da yok. (TT, Turkcell ve Türksat sabit internet ve sese ek olarak TV servisi sağlıyor.) Öyle zannediyorum ki Vodafone’un da makul bir zamanda bu oyuna dahil olması kimse için sürpriz olmayacaktır.

20 Mart 2016

98

3.28 Digiturk CEO’su: “Futboldan zarar ediyoruz.”

Bu blogda Digiturk’un satış süreci ile ilgili daha önce 5 yazı yazmıştım.

 Link1  Link2  Link3  Link4  Link 5

Bu yazılardan ilki Kasım 2014 yılında yazılmış. Bu konuyla ilgili bu blogdaki 6. yazıyı okuyorsunuz. Öyle zannediyorum ki en azından bizim sektörde satış süreci bu kadar sürüncemede kalan başka da bir kurum olmamıştır. Bu seferki yazıyı tetikleyen konu ise Digitürk’ün yeni CEO’sunun yakın zamanda yaptığı açıklamalar oldu. Dileyenler bu bağlantıdan detaylı söyleşiyi okuyabilirler ama ben siz sadık okuyucularım için yazının bana göre can alıcı kısımlarını aşağıdaki gibi derledim: (Yeni CEO Ümit Önal’ın ağzından yazıyorum)

Futboldan zarar ediyoruz. Yayın hakları için Türkiye Futbol Federasyonuna (TFF) yılda 400 milyon dolardan fazla para ödüyoruz ama futboldan zarardayız. (Aslına bakarsanız bu çok çarpıcı bir paylaşım. Kamuoyunda genellikle futbol haklarına sahip olununca rekabet avantajı sağlanacağı zannedilir ama anlaşılan kazın ayağı hiç de öyle değil, diğer taraftan bu açıklamayı önümüzdeki sene yapılacak ihaleye katılmayı düşünenleri caydırmaya veya cesaretlerini kırmaya yönelik taktiksel bir hamle olarak görme de olası :)) Futbola olan ilgi azalıyor. Yeni ihalede 400 milyon seviyesine ulaşmak zor olabilir. 2017-2018 futbol sezonundan itibaren geçerli olacak ihalenin Ocak 2017’de gerçekleşmesi bekleniyor. beiN Media Grup ile 6 ay öncesinde bir anlaşma noktasına geldik. Vergi ile ilgili prosedürler de tamamlandı. Satış ile ilgili artık son 2 aya giriyoruz. Satış Digitürk’ün %100’unu kapsayacak ve satış işlemi 1 milyar USD’nin üzerinde gerçekleşecek. Bir sonraki ihale ile ilgili halen devam eden bir süreç var ama detayları halen net değil.İhalenin Ocak 2017’de yapılması bekleniyor. Bu ihaleyi kim yapacak? Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) mü yoksa Kulüpler Birliği mi? Henüz bu konuda net bir şey yok. Bizim için ihaleyi kimin yapacağı önemli değil. Ancak yayın haklarına talıp olan kuruluşlarla mutlaka görüşmeler yapıp ortak fikirler geliştirilmeli.

Canlı bir futbol yayını için yaklaşık 60 kişilik bir ekip 10-11 saatlik bir efor harcıyor. Derbi maçlarda özellikle Fenerbahçe- Galatasaray maçlarındaki reklam geliri en yüksek oluyor. ( 5 milyon liradan fazla ). Lig’de yarışın kızıştığı dönemlerde gelirlerimiz artıyor. Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş’tan birinin şampiyonluk yarışından erken kopması gelirlerimizi de etkiliyor. 3.4 milyon abonemiz var. Bunun 1.5 milyonu futbol üyesi. Bugün üyelerimizin yüzde 90’ini bu üç büyük kulübün taraftarı oluşturuyor.

99

Benim çıkarımlarım:

Naklen yayın haklarının el değiştirmesi halında hareket etme ihtimali yüksek olan yaklaşık 1,5 milyonluk bir kitle var. Diğer bir ifade ile önümüzdeki ihaleye iddaalı girmeyi düşünen adayların hesaplamalarında değerlendirmesi gereken taban 1,5 milyon. Digitürk tepe yönetimi de artık bir an önce sahiplik konusundaki bu belirsizliğin ortadan kalkması ve satış işleminin resmileşmesini bekliyor. Digitürk çalışanları için de durumun benzer olduğu tahmin etmek güç değil. Naklen yayın ihalesinde öncekine benzer bir gelir elde edilebilmesi için futbolun marka değerinin yükselmesi şart. Örneğin Premier League için naklen yayın ihalesi milyar pound seviyesinde sonuçlanabiliyor ama İngiltere futbolunun tüm dünyada bir değeri var ve uluslararası pazarlama imkanınız var. Türkiye futbol liginin o seviyelere gelmesi elbette mümkün değil ama yine de özellikle son dönemde şiddet olayları ile birçok futbolseverin soğuduğu futbola ilgiyi canlandırmak için radikal değişiklikler şart. Ayrıca sadece canlı maçları yayınlamak yerine ingiltere de olduğu gibi maçtan X saat sonra yayıhakları canlı yayın haklarına ek olarak ayrıca ihale edilebilir. Benzer şekilde uydu, IP, kablo gibi farklı mecralardaki yayın hakları da farklı yayıncı verilebilir. Böylece daha makul fiyat seviyelerinde daha geniş kitlelere futbol yayınının eriştirilmesi ve toplam pastanın büyümesi suretiyle ihaleye ödenen bedelin geri dönüşünün iyileştirilmesi sağlanabilir.

31 Mayıs 2016

100

3.29 Netflix Türkiye Lansman Aftermath

Netflix’in 21 Eylül Türkiye lansmanı ile ilgili birçok yazı yazıldı. Netflix CEO’su Reed Hastings’in bizzat katılımı ile gerçekleşen etkinlik sektöre hareketlilik getirdi, Webrazzi’nin lansman günü Hastings ile yaptığı söyleşiye bu bağlantıdan erişebilirsiniz. Lansman ile ilgili kapsamlı bir başka derinlikli bir yazıyı da arkadaşım Ata yazdı. Bense bu geciklemeli yazımda daha çok lansamın sonrasındaki etkilerini yazmak istiyorum. Aynı zamanda geride bıraktığımız son 1 ayda aktif bir Netflix kullanıcısı olarak gözlemlerimi de paylaşacağım.

Öncelikle yerelleşmenin önemi bir defa daha çok net bir biçimde ortaya çıktı. Türkiye’den erişebilir olmaya başladığı Ocak 2016’dan sonra Netflix iPad uygulaması download sayısı olarak 500’un de altına inmişti. Eylül ayında yerelleşme adına 3 önemli değişiklik yapıldı.

• Arayüz Türkçeleştirildi. • İçeriklerin %80’i altyazılı veya dublajlı hale getirildi. • Fiyatlarda indirim yapıldı ve para birimi olarak Euro’ya değil, TL’ye endekslendi.

Bu değişiklikler üzerine iPad versiyonu indirilme sayısında bir sıçrama oldu. 500’lu sayılara kadar inmiş olan indirilme sırası müthiş bir hızla yükselerek tekrar en çok indirilen 50 uygulama arasına girdi.

Diğer taraftan en çok tartışılan bir diğer konu ise Türkiye’deki Netflix içeriklerinin Amerika ile karşılaştırıldığında cılız ve derinliksiz olduğu yönündeki yaygın kanı idi. Bu bağlantı Amerika’daki içerik kütüphanesi %100 kabul edildiğinde, küresel olarak hangi ülkede Netflix içeriklerinin yüzde kaçına erişilebildiği ile ilgili istatistiki bilgi veriyor. Buna göre Türkiye Netflix üzerinden Amerika TV showlarının %16,25’ine, film içeriklerin ise %10,65’ine erişilebiliyor. Aynı oran Avrupa ülkelerinden İrlanda’da &50 civarı, Finlandiya’da %40, Fransa %32, Almanya’da %30 civarı. Netflix’in Türkiye ile yakın zamanda özel lansman yaptığı Polanya’da da oran %15 civarı. Aslına bakılırsa Avrupa ülkelerinde de ancak limitli bir erişim var, yani Türkiye’nin sıralaması aşağılarda ama çok da kötü değil. Bu konu “content rights clearance” konusu olduğu için zamanla, özellikle abone tabanı da beklendiği şekilde büyürse iyileşme olacağını bekleyebiliriz.

101

Son olarak OTT servisleri ile ilgili temel bir konu olan AKK(Adil Kullanım Kotası) uygulamasının Netflix’e etkisini değerlendirelim. Netflix özel bir encoding altyapısı kullanıyor. Bu sayede dünyanın her yerine yapılan streaming kalitesinde verimlilik sağlamak, aynı kalitede içeriği daha düşük bitrate’larde iletmeye odaklı durumdalar. Bu konuda ciddi çaba harcıyorlar. Bu konuda özgüveni de yüksek. Bilindiği gibi AKK sonrası bağlantı hızı 3 Mbps’a düşüyor. (BTK’nın 3 Mbps’lik hızın üzerine %50 oranında bir artış konusunda Eylül ayında açıkladığı kararı var. Bu bağlantıdan erişilebilir.) 3 Mbps sonrasında HD ve Ultra HD çözünürlükler mümkün olamasa da tatmin edici bir görüntü kalitesini deneyimlemeye devam etmek mümkün.

2 Kasım 2016

102

3.30 OTT nihayet beklenen patlamayi yapabilecek mi? (AKK’ya elveda!)

Öyle zannediyorum ki 5 seneden fazla bir süredir OTT TV konusu tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de sıklıkla konuşulan bir konu. Farkli denemelerden bazilarini hatirlayacak olursak:

 Ulan Istanbul dizisinin TV’den kalktiktan sonra online olarak yayinlanmasi  Millenicom Dopingbox adiyla OTT TV urununu duyurmustu, artik boyle bir servis kalmadi.  Dogus grubu Hulu benzeri reklam tabanli tvyo platformunu kurmustu, artik tvyo yerini Dogus grubunun yeni denemesi puhutv’ye birakiyor

Örnekleri çoğaltmak mümkün. Hatırlayacak olursak Türkiye’de OTT TV’nin önünde 2 önemli bariyer vardı.

1. Limitli internet paketi 2. AKK( Adil Kullanım Kotası)

Artık günümüzde limitli internet paketleri neredeyse hiç kalmadı. BTK 2016 3. Çeyrek raporu şekil 3.3’e bakılırsa sabit genişbant aboneleri ortalama kullanımı son dönemde sürekli olarak artarak 3, çeyrek itibariyle 67 GB‘a ulaşmış. Aynı ortalama 2 sene önce 42 GB seviyesindeymiş. Yani özetle ortalama bir internet kullanıcısı her geçen gün daha fazla video tüketiyor.

2017’nin bu ilk yazısına güzel bir müjde vererek başlamak istedim. Biraz gecikmeli olarak yazsam da BTK’nın 27 Aralık 2016’da yayınlanan yazısı ile AKK artık 1 Mart 2017 itibariyle teorik olarak olmasa da pratik olarak geçmişte kalacak. Buna göre halihazırda 3 Mbps olarak uygulanmakta olan AKK hız sınırı 1 Mart 2017 itibariyle kademeli olarak 3 Mbps ile 64 Mbps arasında değişen bir seviyede sabitlenecek. Karara göre geceyarısı 02:00-08:00 arası AKK uygulanmayacak olup, diğer zamanlarda da genişbant ınternet hızınıza göre AKK sonrası hızlarınız aşağıdaki gibi olmuş olacak:

103

BTK’nın son raporunda verilen bilgiye göre sabit genişbant abonelerinin yüzde 70’den fazlası 10 Mbps ile 30 Mbps arasındaki paketleri tercih ediyorlar. O halde yukarıdaki tabloya göre internet abonelerinin çoğunun AKK sonrası indirme hızlarının 5 Mbps ile 16 Mbps arasında olacağı sonucuna varabiliriz. Farzedelim ki 25 Mbps indirme hızı ve 50 GB AKK paketiniz var. Ayın başında AKK sınırına ulaşsanız dahi 1 Mart 2017 sonrasında hızınız 3 Mbps yerine 16 Mbps’e düşecek, nasıl ama 

Böylece sahiden Türkiye’de bir OTT servisinin başarılı olması için korsanı saymazsak yasal olarak elle tutulur bir engel kalmamış oluyor. AKK sınırını geçseniz dahi özellikle HEVC/VP9 gibi sıkıştırma yöntemlerinin de yaygınlaşması ile birlikte artık video kalitesi ile endişelenmenize gerek kalmayacak, çünkü 5 Mbps gibi hızlarda dahi gayet tatmin edici bir deneyim yaşamanız mümkün.

Öyle zannediyorum ki, bu gelişmeye OTT oyuncuları, özellikle küresel bir oyuncu olarak geçen sene Türkiye lansmanı yapan Netflix oldukça memnun olmuş olmalı. Bundan sonra doğru içerik teklifi, teknolojik altyapı ve iş modelini formülize edebilen OTT oyuncusu bir başarı hikayesi yazabilir.

23 Ocak 2017

104

3.31 Netflix Originals, BluTV, Masum, PuhuTV, Fi

Türkiye’de son dönemde yeni bir trend var. Bu aslında globalde Netflix’in başını çektiği bir akım. Tarihsel olarak OTT oyuncuları (Pay-TV operatörleri) farklı içerik sağlayacılarından bütçelerine göre ve belli bir stratejiyi takip ederek dikkatlice yaptığı seçimler ile çeşitli içerikleri bir araya getiriyorlardı.(content aggregation) Gelgelelim son yıllarda özellikle OTT TV teklifleri çeşitlenip, sayıca arttıkça rekabette ayrışmak zorlaştı. Bu konudaki zorluğu aşmak için Netflix, Originals adıyla ilk olarak 2013 yılında “House of Cards” dizisinin uçtan uca prodüksiyonunu üstlendi. Bu, öncesinde büyük medya kuruluşlarının (Doğan, Doğuş, HBO, TWC vb.) üstlendiği bir misyon iken ilk defa bir OTT servis sağlayıcısı böyle bir alana giriş yapmış oldu. Bugün, Netflix Originals etiketiyle sayısız içerik mevcut. Netflix 2017’de toplam 1000 saat Originals içerik üreteceğini ve bu iş için toplam 6 milyar USD harcayacağını duyurdu! Ne para ama.

Türkiye’de bu akımın ilk Pay-TV örneğini birkaç ay önce BluTV’nin Masum dizisi ile gördük. BluTV, Netflix gibi aylık “yiyebildiğin kadar ye” mantığı ile sabit bir abonelik ücreti karşılığında dilediğin kadar içerik tüketilebilecek SVOD tipi bir servis. Arkasında Doğan Grubu var. Masum dizisini ben henüz izleyemedim ama dizi oldukça olumlu eleştiriler aldı ve çevremde birçok insan sırf bu dizi için BluTV üyesi oldu, etrafındakileri de abonelik için teşvik etti. O dönem abone olanların ne kadarı devam ediyordur bilemiyorum. Kaldı ki BluTV de bu yeniliği bir sonraki adıma taşıması gerektiğini düşünmüş olmalı ki yakın zamanda korku türünde yeni yerli dizisi “Sahipli” yi duyurdu.

Bu konuda en son yeni gelişme ise PuhuTV’nin duyurduğu Fi dizisi oldu. Fi dizisinin lansman gecesi 2 bölümünü, cumartesi gecesi de 3. bölümünü bir çırpıda izledim (şimdilik sadece 3 bölüm izlenebiliyor) Negatif önyargılı yaklaşmama rağmen oldukça başarılı buldum, senaryosu, oyunculuk ve çekim kalitesi ile sahiden başarılı bir iş olmuş. #Fidizisi, Türk dizi endüstrisinin neredeyse eksiksiz katıldığı lansman gecesinin YouTube’dan yapılan canlı yayını, geri sayımın sonunda önemli bir erişim sorunu yaşanmadan izleme imkanı sunan teknolojik altyapısı ile sektörde parmakla gösterilen bir iş oldu. Zaten yaklaşık 48 saat içinde toplam 3,5 milyon izlenme sayısına ulaşılmış.

Bu 3 dizinin de (Masum, Sahipli ve Fi) ortak özelliklerini listelemek istersek:

1. Herhangi bir canlı kanalda yayınlanmıyorlar. Dolayısı ile hangi gün, saat kaçta sorularının bir cevabı yok. Sen ne zaman, saat kaçta izlemek istersen! ( (V)ideo (O)n (D)emand))

2. İzlemek için mutlaka ınternet bağlantısına ihtiyaç var. ((O)ver (T)he (T)op) Bu dizilere Türkiye’de çok yaygın olan uydu mecrasından, diğer bir ifade ile sayısı 10 milyondan fazla olan uydu alıcıları üzerinden erişmek mümkün değil.

3. Sabit veya mobil internet üzerinden izlendiğinde internet kotasından tüketiyor. ( İstisnai olarak Fi dizisini mobil bağlantı ile izleyen Vodafone Red abonelerinin kotasından düşme olmuyor, zaten Vodafone

105

dizinin aynı zamanda sponsoru) Bölüm başına için bağlantı hızına / video kalitesine göre değişmekle birlikte yaklaşık 1 GB kota tüketiliyor.

4. Münhasır (exclusive). Masum ve Sahipli dizileri sadece BluTV platformunda iken Fi dizisi sadece PuhuTV’de.

5. Reklamsız, sansürsüz. RTÜK, OTT dünyasını regüle etmiyor. O yüzden buzlama yapılmıyor, küfürler bİPlenmiyor. Reklamsız olduğu için ana akım kanallardaki alışıklık diziler gibi 2, 2 buçuk saat değil 1 saat civarı sürüyor.

6. Alışıldığı gibi her hafta bir bölüm olacak şekilde teker teker değil birkaç tanesi birden yayınlanıyor, bu sayede Netflix’in ‘binge watching‘ olarak tanımladığı (Türkçe’ye maraton olarak geçti) bir oturusta birden çok bölümün arka arkaya izlenmesine imkan sağlıyor.

7. Büyük ekran TV’de izlemenin yolu Apple TV 4.Nesil cihaza BluTV veya PuhuTV uygulamalarını yüklemek. Alternatif olarak mobil cihazlar, PC veya tabletler de tercih edilebilir.

8. İki firmanın da bu içerikleri tekrar tekrar monetize edebilecekleri meyda kuruluşları mevcut. (Doğan ve Doğuş Medya) Masum ve Sahipli D-Smart, Kanal D vb. mecralarda farklı kitlelere sunulabilir. Benzer şekilde Fi dizisi de zamanı geldiğinde Star TV ekranında daha geniş kitlelere eriştirilebilir.

Ortak noktaları böyle iken en temel farklılıkları ise iş modellerinde ortaya çıkıyor. BluTV abone bazlı bir servis ve en büyük gelir kalemini abonelik gelirleri oluştururken, PuhuTV reklam bazlı, ücretsiz bir servis. Her ne kadar şimdilik reklam görmüyor olsak da yakın zamanda PuhuTV’de reklamları izlemek durumda kalacağız.

Benim mütevazı tahminim, korsanın gerçekten yaygın olduğu ve dijital tüketicilerin içeriğe para ödeme kültürünün henüz tam oturmadığı ülkemizde bu iki model arasında sürdürülebilirlik açısından reklam bazlı modelin daha fazla şansı olduğu yönünde. Bakalım yılın geri kalanında bizi neler bekleyecek

4 Nisan 2017

106

3.32 Bir Hayal Kırıklığı Hikayesi: House of Cards 5. sezon

House of Cards dizisi Netflix’in ilk original prodüksiyonu. Yani Warner Bros gibi bir film stüdyosuymuş gibi Netflix House of Cards dizisinin finansmanı sağlayarak bugünlerde Türkiye’de Fi, Masum gibi örneklerini gördüğümüz akımı başlatmıştı. Buraya kadar herşey normal. HOC dizinin merakla beklenen 5.sezonu dün itibariyle Netflix’ten stream edilmeye başlandı.

Gelgelelim maalesef Türkiye, İtalya, Almanya, İspanya gibi birkaç ülke ile birlikte istisnai olarak bu kapsamda değil. HOC, 5 sezon bölümlerine Netflix Türkiye’den erişmek mümkün değil. Dizinin yeni bölümlerini sabırsızlıkla beklenen, benim de dahil olduğum izleyici kitlesi bu durumu doğal olarak büyük tepki ile karşıladı. Ben bu iletişim kazasını iki başlıkta yorumlamak istedim.

Neden böyle oldu:

Kestirme cevabı yayın hakları. Daha detaylı açıklaması ise şu Netflix global genişleme ile ilgili planı henüz daha ham halde iken HOC yayın haklarını Digiturk’e satmış ve anlaşılan o ki henüz o sözleşmesinin süresi dolmadı. Şubat 2016’da bu konuda bir .yazmıştım. O dönemde de aynı şimdi olduğu gibi HOC bölümleri Digiturk’te olup Netflix’te mevcut değildi, sebebini Netflix Temsilcisine sorduğumda şu cevabı almıştım:

Netflix George

Because we wasn’t in in 2013 we sold the distribution rights of our biggest title ” House of cards” to some Television networks so we can show you our “product” we’re just waiting this rights to expire so we can give you our best series, there’s a possibility that in March 4 you will be able to stream season 4.

Zaten Netflix de önceki gün benzer açıklamayı Netflix Türkiye hesabından dizi karakterlerinden “Doug” un yer aldığı bir video ile paylaştı.

Ancak bu durum bizler için her ne kadar Netflix’e sempati duyuyor olsak da pek de kabul edilebilir bir durum değil. Geçtiğimiz sene de aynısı yaşanmışken geride kalan 1 senede bu konuda Digiturk ile yapılan anlaşmanın yenilenmesi/iptal edilmesi beklenirdi.

107

Nasıl yönetilebilirdi?

Netflix’in sosyal medya ajansı sahiden çok yaratıcı, özgün ve samimi bir dil kullanıyor. Bu minik krizde de benzer bir dil ile yönetmeye çalıştılar. Bir örneğini aşağıda görebilirsiniz. Netflix abonelerinin temel rahatsızlığı ise dizinin yayınlanamayacağına dair bilgilendirmenin son ana kadar yapılmamış olması, diğer bir ifade ile şeffaf bir süreç yürütülmemiş olması oldu. Bana kalırsa yapılması gereken son güne kadar beklemek yerine (öyle zannediyorum ki son güne kadar Digiturk ile bir mutabakata varmayı umdular.) birkaç hafta öncesinden bu konudaki riski dile getirmeleri yerinde olurdu.

31 Mayıs 2017

108

3.33 Fi dizisinin tüm bölümleri birden yayınlanmadi, acaba neden?

Fi dizisinin yayınlanma yöntemi Originals dizilerin alışıldık yönteminden farklı gelişti. İlk önce Nisan ayında görkemli bir lansman partisi ile ilk 3 bölüm çevrimiçi oldu. Sonrasında Mayıs ayında 4’ten 9’a kadar olan bölümler aralıklarla yayınlandı, dizinin son bölümleri ise Haziran ayında (#fi1011 9 Haziran, #fi12 yani sezon finali ise 16 Haziran Cuma yayınlandı.

Aslına bakarsanız bu durum pek de alışıldık değil, İngilizce’de ‘binge watching‘ diye geçen, Netflix Türkiye’nin Türkçe’ye ‘maraton‘ diye çevirdiği yeni konsepte göre dizilerin tüm bölümleri birden sisteme yükleniyor ve isteyen kullanıcılar bir oturusta dahi hepsini izleyebiliyorlar.

Şimdiye kadar Türkiye’de alışıldığı üzere çeşitli prodüksiyon ve dağıtıcı içerik firmalarının ürettiği içerikler yerine kendi yapımlarını lanse eden 2 OTT oyuncusu oldu, bunlar Doğuş grubunun OTT servisi puhutv ve Doğan Yayın Holding’in BluTV’si. BluTV de Netflix ve Amazon’un ‘Originals’ olarak ifade ettiği kendi prodüksiyonlarını gayet güzel bir şekilde ‘Özel Yapım’ olarak Türkçeleştirmiş. BluTV’nin halihazırda 3 tane ‘Özel Yapım’ i bulunuyor ve bunların hepsini Amerika’daki benzerleri gibi bir çırpıda yani tüm bölümlerini aynı anda ulusulabilir halde sundu.

Halbuki yazımın girişinde de ifade ettiğim gibi Fi dizinin tüm bölümleri birden yayımlanmadı, ben de bunun sebebi ne olabilir diye merak ettim, kendi kendime bu soruyu sordum, sonrada şöyle bir çıkarımda bulundum, acaba siz değerli okuyucularım da benimle hemfikir olur musunuz?

Aslında bu sorunun cevabı iş modellerinde gizli. Netflix, BluTv gibi servisler abone tabanlı servisler iken PuhuTV ise reklam tabanlı bir gelir modeline sahip. Bu sebeple PuhuTV yönetiminin tüm bölümleri birden yayınlamak yerine ilk önce bir bilinirlik yaratıp ses getirdikten sonra büyük reklam anlaşmaları yaptıktan sonra birkaç haftalık zamana yayarak bölümleri yayınlaması son derece mantıklı. Biliyorsunuz reklam veren için en önemli ölçüt harcadığı paraya karşılık kaç kişinin reklamına maruz kalacağı. Bu konuda da ilk 3 bölümün izlenme sayıları PuhuTv reklam ekibi için en güçlü ikna aracı olmuş olmalı. Ayrıca geleneksel reklamcılık yerine dizide (izleyenlerin farketmemesi mümkün değil) ürün yerleştirme yöntemi izleniyor, hatta bana kalırsa ürün yerleştirme aşırı derecede göze sorularak yapıldığı için rahatsız edici de olabiliyor. Ünlü tüketici elektroniği markasının reklamları bana kalırsa özellikle sırıtıyordu, doğallıktan uzak ve zorlamaydı.

Her neyse reklam konusunu işin uzmanlarına bırakalım ancak neden bölümlerin taksit taksit yayına verildiğinin bence böyle bir açıklaması olabilir ve ücretsiz ve kaliteli bir iş için ödenecek makul bir bedel olduğunu kabul etmek gerek. Yani ‘hem 5 kuruş para ödemeyim hem de tüm bölümlere birden aynı anda erişeyim’ çok da adil bir talep olmazdı. Bırakalım da bu tip cesur ve iddaalı işler karlı şekilde sonlansın da devamı gelsin, değil mi ama

26 Haziran 2017

109

4. FUTBOL YAYIN HAKLARI İHALELERİ

110

4.1 2010-2014 Naklen Yayın İhalesi

Türk futbol tarihinin 5. naklen yayın ihalesinin 2010 Ocak ayında yapılması bekleniyor. Bakalım futbolseverler , Teleon ve Digiturk’ten sonra bakalım yeni bir yayıncı kuruluş ile tanışacaklar mı?

Naklen yayın ihalesi bugünlerde özellikle futbol camiasında gündemin en sıcak konularından biri. Halihazırda Turkcell Super Lig’in yayın haklarına sahip Digiturk’ün sözleşmesi 2009-2010 sezonu sonunda bitiyor.

Merakla beklenen ihale ile ilgili TFF Başkanı Mahmut Özgener daha önce yaptığı açıklamada ihaleyi tek bir paket halinde satmayacaklarını belirtmişti. Futbol kulislerinde konuşulan ihalenin şifreli naklen yayın, şifresiz geniş özetler, mobilTV, IPTV ve WebTV gibi değişik mecralar ve şartlar için ayrı ayrı paketler şeklinde gerçekleşeceği yönünde.

Kulupler Birliği Başkanı Aziz Yıldırım, geçtiğimiz günlerde bir televizyon programında maç yayın gelirlerinin düşük kaldığını, rakamın yeni ihaleyle en az 400 milyon $’a çıkması gerektiğini söyledi. 2009 senesi için Digiturk’un ödediği tutar 280 milyon $. Peki gerçekten bu ihale ile 400 milyon $’a ulaşılabilecek mi?

Avrupa’nın önde gelen futbol pazarlarında yayıncı kuruluşların ödediği güncel rakamlar ise şöyle:

• İngiltere: 823 milyon Euro • Fransa: 668 milyon Euro • Almanya: 397 milyon Euro

Aziz Yıldırım, 400 milyon $ rakamını ortaya atarken muhtemelen Avrupa’daki rakamları göz önüne aldı. Bu açıdan bakıldığında makul bir tutar gibi gözükebilir. Ancak unutulmamalı ki naklen yayın ihalesini kazanan kuruluşun TFF’na ve dolaylı yollardan Turkcell Super Lig takımlarına ödediği paranın tamamı aslında biz futbolserverlerin cebinden çıkıyor.

Digiturk Genel Müdürü Ertan Özerdem 2.3 milyon abonelerinden 800bin tanesinin Ligtv abonesi olduğunu açıkladı. Halihazırda LigTV aboneliği için ödenmesi gereken en az ücret yıllık 705 TL(470 $). 800.000 abonenin bir yılda ödediği toplam tutar ise basit bir hesapla 376 Milyon $’a ulaşıyor.

Bu da demek oluyor ki Digiturk TFF’a ödediği yıllık bedelin yaklaşık 100 milyon $’dan fazlasını zaten müşterilerinden topluyor. İhale bedeli ile yayıncı kuruluşun müşterilerinden talep ettiği ücret arasında bir kolerasyon olduğu aşikar.

Avrupa ülkeleri ile kıyaslama yaparken kişi başına düşen milli geliri de göz önüne almak gerektiğini düşünüyorum. Bu açıdan bakıldığında aşağıdaki kişi başına düşen milli gelir rakamları karşımıza çıkıyor.

111

• İngiltere : 35164 $ • Fransa : 33774 $ • Almanya: 34219 $ • Türkiye : 12446 $

Bu çerçevede açıkça görülüyor ki Türkiye’de makul olan muhammen bedel -açık artırmanın alt sınırı olacak değer için İngiltere, Fransa ve Almanya’daki rakamların 3’de biri oranınında bir rakam gerçekçi olacaktır. Diğer bir ifadeyle İngiltere’deki rakamın 3’de 1’i olan 274 Milyon Euro (411 Milyon $) ile Almanya’daki rakamın 3’de 1’i olan 132 Milyon Euro (200 Milyon $) arasında bir değer piyasa normlarına uygun gözüküyor.

Özetin özeti, Aziz Yıldırım’ın arzuladığı 400 Milyon $ yerine İngiltere ve Almanya’daki bedeller normalize edildikten sonra hesaplanan ortalama olan 300 Milyon $ daha adil gözüküyor. Adil diyorum çünkü bu bedeli dolaylı yollardan da olsa bizler ödüyor olacağız. Çok uç bir örnekle durumu ifade etmek gerekirse A yayıncı kuruluşu naklen yayın ihalesini yıllık 1 milyon $ karşılığı kazanmış olsaydı, maçları izleyebilmek için ödenmesi gerekecek tutarın şimdiki gibi 70 TL değil çok daha makul bir rakam olacağını görebilmek için kahin olmaya gerek yok.

Türkiye’de futbol takımlarının transfer politakalarına bakıldığında ben bir futbolsever olarak takımımın saçma sapan transferleri için avuç dolusu para ödemek istemiyorum.

İhale sonuçlarına göre LigTV aboneleri tarafında büyük bir hareketlilik gözlenebilir. 800bin haneyi müşterileri arasına katabilme potansiyeli ihaleye girecek tüm şirketleri fazlasıyla heyecanlandırıyor olmalı.

Dijital TV sektöründe sıkça telaffuz edilen bir söz vardır: “Content is the king !”

Türkçe mealiyle “İçerik kraldır!”. Burada “içerik”ten kastedilen tahmin edildiği gibi TV platformlarındaki film kanalları, belgesel kanalları, spor kanalları gibi yayın içerikleri.

Bu içerikler arasında özellikle biz erkekler için en fazla değer yaratanı şüphesiz futbol. Özellikle de Super Lig maçlarının naklen yayını. Tüm dünyada futbol naklen yayın hakkına sahip operator büyük bir rekabet avantajı sağlamış oluyor.

İşte bu sebeple 14 Ocak 2010 Perşembe günü gerçekleşecek 2010-2014 Naklen yayın ihalesi dijital TV sektöründe çalışanlar için büyük önem arzediyor. Bugün Perşembe günkü ihale şartları hakkında kısa bir bilgi vermek istedim.

Önceki yazımda muhammen bedel için 200 milyon $’ın makul olabileceğinden bahsetmiştim.

TFF yetkilileri bana hak vermiş olmalılar ki, Süper Lig maçlarının naklen yayın hakkı için muhammen bedeli 213 milyon $ olarak belirlemişler. Bu sefer öncekilerden farklı olarak ihale 3 paket olarak gerçekleşecek. Önceki senelerde tek bir ihale yapılıyor, kazanan tüm haklara (naklen yayın, özet görüntülerin satış-pazarlama hakkı, mobil yayın hakkı vb.) sahip oluyordu. Bu sefer aşağıdaki 3 paket ayrı ayrı satılacak:

112

• A paketi: Şifreli maç yayınları (213 milyon $) • B paketi: 15 dakikalık geniş özet, 3 dakikalık haber amaçlı görüntülerin satış pazarlama hakkı. TFF 1. Lig maçlarının naklen yayın hakkı (40.2 milyon $) • C paketi: mobil yayın hakları (13.4 milyon $)

Kulislerde büyük bir hareketlilik yaşanıyor. Tüm oyuncular son hazırlıklarını tamamlamak üzere. Stratejik açıdan önemli bir dönemeç. Çıkan sonuca göre yeni iş modelleri belirlenecek, statejik planlar gözden geçirilecek.

Merakla beklenen naklen yayın ihalesi nihayet sonuçlandı. İhale gerçekten çok çekişmeli geçti ve kamuoyu tarafından büyük ilgiyle takip edildi. Genel kanı, ortaya çıkan rakamın yaratacağı değere kıyasla fazla olduğu ve Digiturk’un bu bedeli ödemekte veya karlı bir operasyon yürütmekte zorlanacağı şeklinde.

Ayrıca benim kişisel değerlendirmem de şu: Geçtiğimiz yıllarda ödediği ile önümüzdeki yıllarda ödemeyi göze aldığı bedel karşılaştırıldığında Lig TV, kar marjı oldukça yüksek bir operasyon olmalı.

Ben bu yazımda Digiturk üst yönetiminin yerinde olsam bu yüksek bedeli ödedikten sonra gelirlerimi artırmak ve karlılığımı muhafaza etmek için neler yapılabilir konusunda fikir yürütmeye çalışacağım:

• ARPU (Average Revenue per user) : Abone başına ortalama gelir kesinlikle artırılmalı. Bunun için yapılabilecek şeyler gerçekten çok çeşitli. Tüketici açısından en tatsızı doğal olarak üyelik aidatlarına yapılacak zam. Digiturk’ün ödemekle yükümlü olduğu yıllık bedelin 2010’dan itibaren %126 oranında artacak olması bir anlamda yapılması muhtemel zammı meşrulaştırıyor. Benzerlik kurmak gerekirse nasıl ki büyüklerimiz uluslararası piyasalardaki enerji fiyat artışlarını sebep göstererek doğalgaz ücretlerinde fahiş zamlar yapıyorsa Digiturk yönetiminin de benzer bir karar alması sürpriz olmamalı.

• Diğer bir alternatifse ek satış/ilave satış olarak tercüme edilebilecek “upsell”. Digiturk giriş paketiyle ilk defa abone olan müşteriler ayda 9,90 TL ödüyorlar. 2 senelik taahhütle başlatılan bu abonelik sözleşmesinde amaçlanan makul bir teklifle kazanılan yeni aboneleri üst paketlere geçirebilmek. Digiturk Pazarlama departmanı önümüzdeki dönemde çok daha cazip ve ilgi çekici upsell paketleriyle müşterilerinin kapısını çalmalı.

• Müşteri memnuniyeti: Pazarlama guru’su Kotler’in kitabından öğrendiğim kadarıyla “yeni müşteri kazanma” maliyetleri “mevcut müşteriyi tutma” maliyetlerinin sektöre göre değişmekle beraber yaklaşık 5 katı. Dolayısıyla yeni dönemde Digiturk’un müşteri kayıp oranı olarak ifade edilebilecek “churn rate”i olabildiğince aşağıya çekmeli.

• Bundle: Çukurova Holding iştiraki olan Superonline ile Digiturk ürünleri bundle edilip sinerji yaratılabilir. Naklen yayın mecrası olarak IP protokolü düşünüldüğünde bu ortaklık kimseyi şaşırtmayacaktır.

• Üç büyüklerin tekil maçlarının paket olarak satılması: Yanilmıyorsam bu seçenek Digiturk CEO’su

113

Ertan Özerdem tarafından dile getirildi. Bu kapsamda LigTV teklifini uygun fiyatlı bulmayan abonelere sadece tuttukları takımların maçları daha cazip paket teklifleriyle sunulacak. Örneğin 3 büyüklerin tüm maçları için x TL ödenirken sadece Beşiktaş’ın maçları için x/3 TL ödemek yeterli olacak.

• Yeni ürün geliştirme: Yeni STB teknolojileri ile yeni müşteri kazanımı veya upsell sağlanabilir. Örneğin, maçların HD kalitesinde izleyebilmesi için yeni geliştirilen STB’lar eskileriyle değiştirilir ve bunun karşılığında müşteriden talep edilen abonelik ücretinde artışa gidilebilir. Benzer şekilde yeni geliştirilen ürünler yeni müşteri kazanımına destek verebilir.

• Reklam gelirleri: Maçlar sırasında, maç öncesi ve sonrası gösterilen reklamlarda ve genel olarak tüm reklam gelirlerinde artış sağlanması. Yaşanan küresel finansal krizi sırasında tasarrufa gidilen satış ve pazarlama harcamalarında, önümüzdeki dönemde beklenen artış trendi firmanın yüzünü güldürebilir.

• Turk Telekom ile içerik satışı için masaya oturmak

• IP ve kablo üzerinden yayın hakkını Telekom ve KabloTV’ye satmak

• Super Lig isim hakkını yüksek bir ücret ile satmak. Turkcell’le yapılan anlaşma yılsonunda bitiyor.

Bunlar bir çırpıda aklıma gelenler. Digiturk Pazarlama Departmanı bugünlerde oldukça yoğun günler geçiriyor olmalı. Pazarlamacılar gelirlerin nasıl artırılabileceğini çalışırken, üst yönetim ve diğer departmanlar da giderleri nasıl azaltabileceklerini çalışıyor olmalılar.

Önümüzdeki dönemde neler yaşanacağını hep beraber göreceğiz, ancak kesin olan bir şey var:

Pay-TV sektöründe oyunun kuralları değişti.

17 Kasım 2009 – 31 Ocak 2010

114

4.2 Spor Toto Süper Lig naklen yayın hakları kaç yılına kadar Digiturk’te?

Ödemeli-TV(Pay-TV) sektöründe global resme baktığımizde özellikle İngiltere, İtalya gibi futbolun gündelik hayatın en önemli bileşenlerinden olan ülkerlerde futbol naklen yayın haklarının sektör oyuncuları için en büyük silahlardan biri olduğunu görüyoruz. İngiltere’de BSkyB, Türkiye’de ise Digitürk futbol maçlarının yayın haklarının sahipliğini çok uzun süredir devam ettirmekteler.

Bu hafta internet sitesinden yayınlanan habere göre Digitürk, 2001 yılından bu yana yayın haklarını elinde bulundurduğu Spor Toto Super Lig maçlarını 2016-2017 futbol sezonu sonuna kadar yayınlamaya devam edecek. Habere göre, en son 2010 yılında yapılan ihalade 5 yıl süreyle kazandığı Spor Toto Super Lig maçlarını yayınlama hakkını (yaklaşık 2 milyar dolar karşılığında) Rekabet Kurulu tarafından 24 Ekim 2013 tarihinde açıklanan karar sonrasında 2 yıl daha uzatmış oldu.

Bu paralı-TV sektörü açısından oldukça önemli bir haber. Çünkü özgün ve değerli içeriğin en güçlü değer önermesi olduğu sektörde Digitürk en az 3 yıl daha pozisyonunu güçlendirmiş oldu. Bu şartlarda sonraki ihalenin 2015 yılı sonu, 2016 yılı başında yapılacağı öngörülebilir. O zamana kadar da diğer oyuncuların mevcut içerik tekliflerinde futbol merkezli bir strateji yerine farklı alanlara odaklanacakları, farklı oyun planları ile farklılaşmaya çalışacakları tahmin edilebilir.

28 Ekim 2013

115

4.3 Rekabet Kurulu naklen yayin haklari ile ilgili kararini acikladi.

Futbol naklen yayın hakları Pay-TV sektöründe, sadece Türkiye’de değil, İngiltere, İspanya vb. futbolun geniş kitlelerce takip edildiği birçok ülkede çok kritik bir konudur. Futbol yayın haklarına sahip olan oyuncu büyük bir maddi yükümlülüğün altına girmekle beraber, muhtemelen de en değerli içeriğin sahibi yapar, geniş kitlelere ulaşmak için kestirme bir yol olur.

Türkiye’de de malum futbol deyince akla Digitürk geliyor. 2001 yılından beri naklen yayın haklarının sahibi Digitürk’ün hakkı 2010 yılında yapılan ihaleye göre 2014-2015 sezonun sonunda bitiyordu. Ancak geçen sene yapılan açıklamada hakların 2016-2017 sezonunun sonuna kadar uzatıldığına yer verildi.

Takiben, eğer yanlış yorumlamıyorsam (hukiki belgelerde konuşulan dilin Türkçe olduğuna emin değilim, en azından benim için ) bu açıklama üzerine Rekabet kurulunca bu kararın rekabet kurallarını ihlal edip etmediğine yönelik soruşturma başlatılmış. Bu soruşturmanın sonucu geçtiğimiz günlerde Rekabet Kurulu’nun sitesinden duyuruldu.

Buna göre:

TFF ile Digitürk tarafından akdedilen ek sözleşmeye, Digitürk’ün sahip olduğu Paket A yayın haklarının, özellikle canlı maç yayın haklarının, kısmen veya bir bütün olarak (alıcının tercihleri saklı kalmak kaydı ile) rakİP teşebbüs(ler)e ve alternatif teknoloji ile yayın yapan teşebbüslere makul piyasa koşullarında alt lisanslama yoluyla devredilmesi ve paylaşılması koşulu ile 4054 sayılı Kanun’un 5. maddesi uyarınca bireysel muafiyet tanındı.

Sanırım bu paragrafı okuyunca önümüzdeki iki sezon Digitürk’ün dışındaki Pay-TV sektöründeki diğer oyuncuların da maçları yayınlayabileceği sonucu çıkıyor. Şunu söylemek durumundayım, ‘Makul piyasa koşulları’ oldukça göreceli bir ifade. Hani ‘nereye çeksen oraya gider’ dedikleri tipte. Pratikte bunun ne kadar uygulanabilir olacağını hep birlikte göreceğiz.

9 Kasım 2014

116

4.4 Futbol naklen yayın ihalesi 25 Kasım’da yapılacak.

Pay-TV operatörlerinin değer teklifinin ne olduğu sorusu çok temel bir sorudur. Belki de bu sorunun cevabını pazarı geçmişten bugüne değerlendirirsek 2 aşamada vermek daha doğru olacaktır. Birinci aşamada geleneksel DTH (Direct-to-Home) operatörleri, ikinci aşamada ise telco’ları düşünmek gerekebilir.

1. Digitürk, D-Smart, Sky UK (UK), Sky Deutschland (Almanya), DireçTV (USA) gibi 2000’lerin başından beri abonelerine TV hizmeti sağlayan uydu operatörleri (Bu firmalar gelişen internet altyapısı ve teknolojisi ile beraber uydudan iletilen canlı yayınlara ek olarak OTT servisleri de sunmaya başladılar)

2. Turkcell Superonline, Türk Telekom, British Telekom (UK), Deutsche Telekom (Almanya), Orange (Fransa) gibi başlangıçta internet servis sağlayıcı veya mobil operatör olarak faaliyete başlayIP, sonrasında artan rekabet şartları ve videonun internet trafiğinin ana lokomotifi olması ile birlikte internet yanında IPTV/OTT video servisleri de sunmaya başlayan telcolar.

1.grup için değer teklifi en başından beri içerik oldu. En geniş ve kapsamlı kanal çeşitliliğini doğru ve ileri teknoloji ürünler ile makul fiyatlara sunmak rekabet avantajı yaratan temel unsurdu. Bu çerçevede uzun yıllardır elinde tuttuğu Süper Lig yayın hakları ile birlikte Digitürk pazarı domine eden oyuncu durumunda.

2. grup için ise değer teklifi başlangıç evrelerinde üçlü teklif oldu. (internet, TV ve ses hizmetlerini tek faturada, uygun fiyatlar ile sağlayabiliyor olmak) Ancak geride bıraktığımız birkaç yılda (Tivibu IPTV lansmanı 2010’da, Turkcell TV+ IPTV servisi 2014’de duyuruldu) telcolar da TV servisinde sadakat yaratmak ve sürdürülebilir büyüme için içeriğin anahtar olduğunu anladılar.

Bu uzun girizgâhi neden yaptım? Cuma günü TFF Başkanı Yıldırım Demirören, 25 Kasım’da merakla beklenen Futbol Naklen yayın ihalesinin gerçekleşeceğini duyurdu. İşte bu ihale belki de Türkiye tarihinde gerçekleşecek en kıran kırana rekabete sahne olacak. Çünkü şimdiye kadar hiç bir dönemde ihale zamanında bu kadar iddaalı katılımcılar olmamıştı. Şu ana kadar kazananın 2017-2018 Futbol sezonu başından itibaren haklara sahip olacağı ihale ile ilgili çok detaylı bilgiye sahip olamıyoruz. TFF Başkanının paylaştığı bilgiler şunlar:

• Şimdiye kadar 5 yerli, 1 yabancı firma ihale için başvuruda bulunmuş. (Yerli firmaların Turkcell, TT, Digitürk, D-Smart ve Vodafone olduğunu tahmin etmek güç değil. Yabancı firma kim acaba?)

• İhalenin süresinin 4+1 yıl olması bekleniyor.

• Demirören, 600 milyon USD gelir beklediğini söyledi. (2010’daki ihalede Digitürk 321 milyon USD ile kazanmıştı ancak Ocak 2010’daki Dolar kuru 1,44 TL iken, bugün ise 3,08 TL. Ayrıca o dönemden bu döneme Pay-TV ARPU’sunda dramatik değişiklikler olmadı. )

• Şartnamenin 25 Ekim gibi çıkacağı ifade edildi. Bu da demek oluyor ki yakın zaman ihale şartlarını, paketlerini öğrenebileceğiz.

117

• İhale yapısının oluşturulmasında Premier League ihalesinde görev almış danışmanlarla çalışıldığı ifade ediliyor. Buna göre bizdeki ihalenin de Premier League ihalesine yakın bir sistemde gerçekleşmesi beklenebilir. Hatırlayacak olursak İngiltere’de geçtiğimiz sene gerçekleşen ve 3 yıl için toplam 5,14 milyar pound rekor bedel ile sonlanan ihalede toplam 7 paket sunulmuştu. Bunlardan 5 tanesini 4,2 milyar pound karşılığında legacy yayıncı Sky UK (DTH) kazanırken, 2 paketi de British Telecom (telco) kazanmıştı. Toplam 168 canlı maçın 126’sini Sky, 48’ini de BT göstermeye hak kazandı.

Bizim ihalemizin hazırlanmasında Premier League ihalesinin danışmanları ile çalışılıdığı için ayrı bir yazıda o ihaledeki paket yapısını yazacağım ama basitçe maçların günlerine ve saatlerine göre paketlendiğini ve bizim ihalenin sonucunda da buna benzer 1 DTH + 1 Telco benzeri dağılımın olabileceği tahmini ile bu yazıma bir virgül koyuyorum.

16 Ekim 2016

118

4.5 Futbolda dev ihaleyi Digiturk kazandı

Önümüzdeki 5 sezonun Süper Lig ve TFF 1. Lig müsabakaları yayın haklarının devri için düzenlenen ihaleyi 500 milyon dolarlık teklifiyle Digiturk kazandı.

Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) tarafından 2017-2018, 2018-2019, 2019-2020, 2020-2021 ve 2021-2022 futbol sezonları Süper Lig ve TFF 1. Lig müsabakaları yayın haklarının devri için ihale yapıldı.

TFF'nin Hasan Doğan Milli Takımlar Kamp ve Eğitim Tesisleri'nde gerçekleştirilen ihalede şartname alan 5 şirketten 2'si yer aldı. İhale salonunda Digiturk ve Turkcell Superonline şirketleri hazır bulundu.

İki katılımcının yer alması nedeniyle kapalı zarfla tekliflerin açılmasının ardından ihale kısa sürede sonuçlandı. Açık artırma süreci yaşanmadı.

Halen yayıncı kuruluş olan Digiturk tüm yayın haklarını içeren D paketine 500 milyon dolar + KDV teklif vererek ihaleyi kazandı. Yüzde 18'lik KDV eklendiğinde rakam 600 milyon dolara yaklaşıyor.

Turkcell ise sadece mobil yayın haklarını içeren C paketine teklif verdi.

21 Kasım 2016

119

SONSÖZ

2005 yazında Vestel’de STB developer olarak başladığım görevimde sayısal TV ile tanıştım. O dönemde sadece SD görüntü formatı vardı. IPTV/OTT, VOD gibi kavramlardan bahsedilmiyordu. Arayüzler ve TV alanında sunulan servisler çok daha ilkel durumdaydı. Özetle o zamandan bugüne teknoloji boyutunda köprünün altından çok sular aktı.

Diğer taraftan bir sektör çalışanı olarak özeleştiri yapmak gerekirse Türkiye’de Sayısal TV pazarınn büyümesi beklenen, olması gereken seviyede olamadı. Bunun elbette birçok sebebi var. Belli başlı sebepleri şunlar:

 Digiturk ve D-Smart’ın müşteri odaklı bakış açısından uzak stratejileri  Korsan yasadışı izlemenin yaygınlığı (özellikle Digiturk’ün elindeki futbol yayınları)  Türk lirasındaki değer kaybı nedeniyle yayıncıların ve servis sağlayıcıların teknoloji yatırımlarında sınırlanması  Türkiye’deki FTA kanal sayısının çokluğu  Türkiye’deki satınalma gücünün, dağılımının beklendiği seviyede olmaması

Önümüzdeki yıllarda, pazara yeni giriş yapmış Netflix benzeri OTT servislerle, gelişen internet altyapısı ve iyileştirilen AKK düzenlemesinin bu gidişatta olumlu etkisi olmasını bekliyorum, göreceğiz.

Benim için bu endüstride yer almak, araştırma yapmak ve yazılar yazmak her zaman çok heyecan verici oldu. Sürekli olarak yeni teknolojilerin hayatımıza girdiği, rekabet koşullarının sürekli değiştiği sektörümüzde, emek verdiğim ürünlerin, tüketicilerin parmak uçlarında kullanıldığına şahitlik etmek bana en büyük tatmini sağladı.

Matrix Revolutions’da söylendiği gibi;

“Başlangıcı olan herşeyin bir de sonu vardır.” 

120