T.C. SAKARYA ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ

İKİBİNL İ YILLARDA TÜRK İYE-İSRA İL İLİŞ KİLER İ

YÜKSEK L İSANS TEZ İ

Şefik KOLAT

Enstitü Anabilim Dalı: Uluslararası İli şkiler

Tez Danı şmanı : Yrd.Doç.Dr.Kemal İNAT

MAYIS-2006

T.C. SAKARYA ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ

İKİBİNL İ YILLARDA

TÜRK İYE-İSRA İL İLİŞ KİLER İ

YÜKSEK L İSANS TEZ İ

Şefik KOLAT

Enstitü Anabilim Dalı: Uluslararası İli şkiler

Bu tez 22/06/2006 tarihinde a şağıdaki jüri tarafından oybirli ği ile kabul edilmi ştir.

______

Jüri Ba şkanı Jüri Üyesi Jüri Üyesi BEYAN

Bu tezin yazılmasında bilimsel ahlak kurallarına uyuldu ğunu, ba şkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel normlara uygun olarak atıfta bulunuldu ğunu, kullanılan verilerde herhangi bir tahrifat yapılmadı ğını, tezin herhangi bir kısmının bu üniversite veya ba şka bir üniversitedeki ba şka bir tez çalı şması olarak sunulmadı ğını beyan ederim.

Şefik KOLAT

31 Mayıs 2006

ÖNSÖZ

Bu ara ştırma, So ğuk Sava ş’ın bitiminden itibaren uygulanmaya konulan çok yönlü dı ş politika kapsamında stratejik ittifak kurdu ğumuz İsrail ile ili şkilerin ikibinli yıllardaki seyrini ara ştırmak ve gelecekle ilgili öngörülerin sa ğlıklı olarak ortaya konulabilmesini sa ğlamak maksadıyla yapılmı ştır. Bu çalı şmanın hazırlanmasında yardımlarını esirgemeyen danı şman hocam Yrd. Doç. Dr. Kemal İNAT’a te şekkürlerimi sunmayı bir borç bilirim. Dokümanların toplanması a şamasında bana yardımcı olan herkese müte şekkirim. Ayrıca, bu günlere ula şmamda emeklerini hiçbir zaman ödeyemeyece ğim anne-babama ve yo ğun çalı şmalarım sırasında deste ğini esirgemeyen eşim Burcu’ya minnettar oldu ğumu ifade etmek isterim.

Şefik KOLAT

31 Mayıs 2006

İÇİNDEK İLER ÖZET...... iii SUMMARY...... iv

GİRİŞ ………………………………………………………………...... 1 BÖLÜM 1: İLİŞ KİLER İN TEMEL PARAMETRELER İ...... 4 1.1 Ku şatılmı şlık Duygusu...... 4 1.2 Amerika Birle şik Devletleri Faktörü...... 6 1.3 Radikal İslamı Destekleyen Ülkelere Kar şı İş birli ği...... 8 1.4 Askeri Stratejik İş birli ği...... 10 1.5 Bölgesel Güvenlik Algılamaları...... 13 1.6 Filistin Sorunu...... 15 1.7 Ekonomik Alanda İş birli ği...... 17

BÖLÜM 2: SO ĞUK SAVA Ş DÖNEM İ TÜRK İYE-İSRA İL İLİŞ KİLER İ...... 20 2.1 İsrail Devleti İlanından Önceki Dönem...... 20 2.2 1948-1990 Yılları Arası Türkiye-İsrail İli şkileri...... 22 2.2.1 Türkiye’nin İsrail’i Tanıma Süreci...... 22 2.2.2 Ba ğdat Paktı ve Periphery Paktı...... 22 2.2.3 Kıbrıs Sorunu ve Etkileri...... 24 2.2.4 1967 ve 1973 Arap-İsrail Sava şları...... 25 2.2.5 12 Eylül ve Türk Dı ş Politikasına Etkileri...... 28

BÖLÜM 3 : SO ĞUK SAVA ŞIN B İTİMİNDEN AKP İKT İDARI’NA...... 30 3.1 Körfez Sava şı, Ortado ğu Barı ş Süreci ve İkili İli şkilere Etkisi...... 30 3.2 Mesafeli Yakınlıktan Stratejik Ortaklı ğa...... 35 3.3 1999-2001: Cem Dönemi, Türk Dı ş Politikasındaki Dönü şümler...... 44 3.4 Ramallah’ın İş gali ve “Soykırım” Krizi...... 57

BÖLÜM 4 : AKP İKT İDARI VE SONRASINDA İSRA İL’ LE İLİŞ KİLER...... 67

4.1 Şaron’un İktidara Geli şi...... 69

i

4.2 Yol Haritası Planı ...... 71 4.3 ABD’nin Irak’a Müdahalesi ve Türk-İsrail İli şkilerine Etkileri...... 74 4.4 İsrail-Türkiye Stratejik Ortaklı ğına Bomba...... 77 4.5 İsrail-Suriye Barı ş Görü şmeleri ve Türkiye’nin Arabuluculuk Rolü...... 80 4.6 İsrail’in Filistin’e Yönelik Saldırıları ve “Devlet Terörü” Tepkisi...... 82 4.7. Randevu Krizi...... 90 4.8.AKP’nin Güven Tazeleme Gayretleri...... 91 4.9.Savunma Sanayi Alanında Geli şmeler...... 97 4.10 İsrail’in Gazze Şeridi’nden Çekilmesi...... 100 4.11 Filistin’de Hamas’ın İktidara Geli şi...... 101 4.12 Türkiye Perspektifinden Kuzey Irak ve İsrail...... 106 4.13. İran Tehditi...... 109

SONUÇ...... 11 1 KAYNAKLAR...... 114 ÖZGEÇM İŞ ...... 124

ii

SAÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tez Özeti Tezin Ba şlı ğı: İkibinli Yıllarda Türkiye-İsrail İli şkileri

Tezin Yazarı: Şefik Kolat Danı şman : Yrd.Doç.Dr.Kemal İNAT

Kabul Tarihi: 22/06/2006 Sayfa Sayısı: II(ön kısım) + 124 (tez)

Anabilimdalı: Uluslararası İli şkiler

Bu çalı şma 2000’li yıllardaki Türkiye-İsrail ili şkilerini, tarihsel arka planı dikkate alarak, uluslararası, bölgesel ve içsel çevreyi de ğerlendirerek incelemektedir. 90’ lı yıllarda “mesafeli yakınlıktan stratejik ittifaka” dönü şüm geçirdi ği iddia edilen ikili ili şkiler 2000’li yıllarla beraber yukarıda belirtilen çevrenin kısıtlamalarıyla yüzyüze gelmi ştir.11 Eylül ve A.B.D.’nin Irak operasyonu uluslararası sistemin getirdi ği kısıtlamalardır. Oslo Süreci’nin çökü şüyle yükselen İsrail kar şıtlı ğı da bölgesel bir kısıtlamadır. Türk kamuoyunda özellikle Arafat’a kar şı gösterilen tavır ve Ramallah İlenişgali Anti-Semitizmi, Irak i şgali de Amerikan kar şıtlı ğını arttırmı ştır. Ayrıca, AKP’nin Refah Partisi gelene ğinden gelmesi de ili şkilerin geli şimini kısıtlayan bir di ğer faktör olmu ştur.

Çalı şma dört bölümden olu şmaktadır. İlk bölümde iki ülkeyi i şbirli ğine yönelten nedenler incelenmi ştir. İkinci bölümde So ğuk Sava ş dönemindeki ikili ili şkiler İsrail’ in devlet ilanından öncesi ve sonrası olmak üzere iki alt ba şlıkta de ğerlendirilmi ştir. Devlet ilanından sonraki döneme daha kapsamlı bir şekilde yo ğunla şılmı ş ve bu dönem belli ba şlı tarihsel olaylar incelenerek i şlenmi ştir. MiÜçüncüştir. bölümde ise So ğuk Sava ş döneminin biti şiyle de ğişen uluslararası ve bölgesel parametreler ve ikili ili şkilerin nasıl “mesafeli yakınlıktan stratejik ortaklı ğa” dönü şüm geçirdi ği nedenleriyle i şlenmi ş ve yapılan anla şmalar veri olarak sunulmu ştur. Ayrıca Helsinki zirvesiyle ba şlayan Avrupa Birli ği sürecinin ili şkilere etkisi ve Dı şişleri Bakanı Cem’in güttü ğü çok taraflı dı ş politika çabalarının etkileri de süreci son bölüme bağlamı ştır. Son bölümde ise AKP’ nin tek ba şına iktidara gelmesiyle ba şlayan dönem incelenmi ştir. Bu dönem, çalı şmanın lenmisıkletş tir merkezini olu şturmu ş, AKP dı ş politikasının karar verme süreçlerindeki aktörler ve bu sürecin arkasındaki dü şünsel arka plan incelenmi ştir. Bu ba ğlamda, Dı şişleri Bakanı Gül’ün ve Ba şbakanlık Dı ş Politika Ba şdanı şmanı Davuto ğlu’nun çoktaraflı dı ş politika anlayı şları; iktidarın “Medeniyetler Uzla şması” projesini öne sürmesi ve İsrail-Filistin ve İsrail-Suriye ili şkilerinde arabulucu olma çabaları dikkat çekici bulunmu ştur. Bu bölümde ayrıca, uluslararası ili şkilerin ve Türk siyasetinin gündemini me şgul eden Kuzey Irak ve İran konuları da Türkiye-İsrail ili şkileri ba ğlamında tartı şılmı ştır.

Sonuç olarak, bu çalı şma; Türkiye-İsrail ili şkilerinin iç siyasetten kaynaklanan dalgalanmalara ra ğmen kopma noktasına varmayacak kadar kuvvetli ba ğlara sahip oldu ğunu, mevcut sınırlamaları da belirterek ortaya koymaktadır.

Anahtar Kelimeler: AKP ve Dı ş Politika, Mesafeli Yakınlık, Arabuluculuk, Kuzey Irak

iii

Sakarya University Institute of Social Sciences Abstract of Master’s Thesis Title of the Thesis: Turkish-Israeli Relations in the 2000s

Author: Şefik Kolat Supervisor: Assistant Prof.Dr.Kemal İNAT

Date: 22/06 2006 No of pages: II(pre text) + 124 (main body)

Department: International Relations

This study analyses Turkish-Israeli Relations in the 2000s considering the historical background and taking into account international, regional and domestic environment. The bilateral relations which were argued to be developed from “distanced closeness to strategic partnership” in the 90s have faced with limits of e this environment which were mentioned above. The September 11 and the Iraqi operation are the limitations of the international environment. The end of Oslo Peace Process is a regional constraint. The anti-Semitism and which was emerged in the Turkish public opinion because of the attitude towards Arafat and the invasion of Ramallah and anti-American atmosphere emerged because of Iraqi operation are examples of domestic constraints. Besides Justice and Development Party(JDP), itself is a constraint which has been born out of Welfare Party tradition.

The study contains four parts. The first part analyses the reasons which brought Turkey and to cooperation. The second part is studied by two sub-titles as before and after the establishment of state of Israel. The period after the establishment of state of Israel is mainly focused on by identifying the historical events. The third part is devoted to the study regional and international parameters brought by the end of cold war and how relations upgraded from “distanced closeness to strategic partnership” by identifying the reasons behing it and providing the cooperation agreements. Besides the effects of the EU process started with the Helsinki summit and multidimensional foreign study of the Foreign Minister Cem connects the third part to the last part. In the last part, the JDP period in Turkish Foreign Policy is studied. This part, beeing the main part of the theses analyses the actors and theoretical background in the decision-making process of foreign policy of the JDP government. Therefore, Foreign Minister Gül’ s and foreign politics counsellor to Prime Minister, Davuto ğlu’s multi-dimensional foreign policy understandings; the attemps of the government to be an actor of “Agreement of Civilisations” project and to be negotiator in Israeli-Palestinian and Israeli-Syrian relations were focused on. Besides in the last part, the Northern Iraq and Iran issues which have recently been main issues of international relations and Turkish politics, are studied in the perspective of Turkish-Israeli relations.

In the final analyses, this study argues that Turkish-Israeli relations are so strongly tied that they cannot be broken because of the waves of neither domestic nor regional and international environment stating the actual constraints.

Keywords: JDP and Foreign Policy, Distanced Closeness, Negotiation, Northern Iraq

iv

GİRİŞ

Türkiye ve İsrail köklü birer kültür mirasına sahip olmalarına kar şın kendilerini bulundukları co ğrafyada kom şularından farklı hisseden iki devlettir. Her ikisi de laik ve demokratik bir yönetim sistemini benimsemi şlerdir. Ekonomileri dünya para piyasalarına entegre olmu ş bir yapıya sahiptir. Ortado ğu co ğrafyasının puslu havasında, çevrelerinde güvenebilecekleri kom şuları yoktur. Sürekli de ğişen konjonktür kar şısında proaktif bir güvenlik ve dı ş politika belirlemek zorundadırlar.

Çalı şmanın Amacı

Bu nedenlerden ötürü, So ğuk Sava şın bitiminden itibaren daha bir belirgin hale gelen bölgesel istikrarsızlıklar her iki ülkeyi de yakınla şmaya itmi ştir. Ortado ğu bölgesindeki önemli iki devletin yakınla şması, Türkiye-İsrail ili şkisi, siyasi ve ekonomik olarak stratejik seviyelere çıkmı ş ve her iki taraf için gelip geçici bir heves olmamı ş, aksine önemli ulusal çıkarlara dayanan uzun soluklu bir yakınla şma haline dönü şmü ştür. Bu stratejik ittifak, Türk dı ş politikasının ve Türkiye’ nin Ortado ğu’ ya yönelik siyasetinin belirlenmesinde rol oynayan en önemli unsurlarından biri olmu ştur.

So ğuk sava ş sonrasındaki yakınla şmaya temel olan parametrelerin ı şığında, Türkiye ile İsrail devleti arasındaki ili şkilerin günümüzde nasıl bir seyir izledi ği ve gelecekte hangi eksende hareket edece ği bu çalı şmanın hazırlanmasındaki ana sorular olmu ştur.

Çalı şmanın Önemi

Türkiye ve İsrail arasında 1992 yılında ba şlayan daha önce görülmemi ş sıklıkta ve düzeydeki resmi ziyaretler, İsrail ve Türkiye’ nin üst düzey, siyasi ve askeri kademelerdeki yakınlıklarını açıkça ortaya koymu ştur. 1992 yılının Haziran ayında Turizm Bakanı Abdülkadir Ate ş’ in Kudüs’ e gitmesi, Türk-İsrail ili şkilerinde tabiri caizse yeni bir dönemin perdesini aralayan ilk olay olmu ştur. Türk bakanın ziyaretinin ardından, İsrail kanadından da birçok üst düzey yetkili Türkiye’ ye ziyaretlerde bulunmu ştur.

Oslo Antla şması ile ba şlayan Ortado ğu Barı ş Süreci, İsrail’ in bölge devletlerine, özellikle Türkiye’ ye kar şı izledi ği siyasette ılıman bir havaya bürünmesine sebebiyet vermi ş, 1993 yılından itibaren ikili ili şkiler sadece diplomatik temas niteli ğinde olmakla kalmamı ş, aynı zamanda ekonomik açıdan muazzam bir yakınla şmaya yönelmi ştir. Her iki ülkenin de ekonomik anlamda karlı çıktı ğı bu dengeli yakınla şma, ileriye dönük siyasete faydaları açısından da oldukça sa ğlıklı geli şmi ştir. Her ne kadar İsrail ve Türkiye arasındaki ticarette artan hacim, Türkiye’ nin, İran ba şta olmak üzere, di ğer Arap ülkeleriyle olan mevcut ticaretindeki nispi azalmaya denk olarak geli şse de genel perspektiften bakıldı ğında ekonomik anlamda İsrail ile yakınla şma, di ğer bölge devletleri ile yapılan ticaretten kazanım açısından daha verimli olmu ştur.

Ortado ğu Barı ş Süreci’ nde bölgedeki tek Müslüman olmayan devlet konumundaki İsrail, Filistin sorununa yönelik, nüfusunun büyük bir ço ğunlu ğu Müslüman olan Türkiye ile sıkı ili şkiler kurmak suretiyle Türkiye’ yi konu ile alakalı kılmak istemi ş, İsrail’ in bu tutumuna Türkiye de arabulucu olabilece ği yönündeki beyanatları ile sıcak baktı ğını belirtmi ştir.

İkili ili şkilerde ABD faktörü belirleyici etken olmu ştur. Türkiye’ nin İsrail ile ili şkileri ABD ekseninde şekillenmi ştir. So ğuk Sava ş boyunca NATO’ nun güvenlik şemsiyesi altında kendini güvende hisseden Türkiye, So ğuk Sava ş’ ın bitiminden itibaren kendini çok boyutlu bir dı ş politikanın ortasında bulmu ş, eski Demir Perde ülkelerinin de NATO’ ya dahil olmasıyla eski önemini kaybetti ğini dü şünerek yeni ittifaklar arayı şına giri şmi ştir. Bu ba ğlamda, Özal döneminde ba şlayan aktif dı ş politika süreci daha sonra gelen liderlerin vizyonlarına ba ğlı olarak göreceli bir geli şme göstermi ştir.

Milenyumda yeniden tanımlanan dü şman unsur “terörizm” olmu ştur. 11 Eylül saldırılarına maruz kalan ABD, terörün kayna ğının monar şik ve dini temeller üzerine kurulu yönetimler oldu ğu tezini öne sürerek hedef bölge olarak Ortado ğu’ yu belirlemi ştir. Türkiye, Ortado ğu co ğrafyasının tam ortasındadır ve kendini ku şatılmı ş hissetmektedir. Çevresindeki ülkeler göreceli olarak teröre destek sa ğlayan radikal İslam’ ı desteklemektedirler.

Çalı şmanın Yöntemi

Bu çalı şmanın konusu, iki binli yıllarda Türkiye-İsrail ili şkileridir. Birinci bölümde Türkiye’ yi İsrail ile i şbirli ğine yönelten temel parametreler açıklanmı ştır. İkinci

2 bölümde incelenen So ğuk Sava ş dönemi ili şkileri, İsrail’ in devlet ilanından önceki ve sonraki dönem şeklinde iki alt ba şlık altında i şlenmi ştir. Devlet ilanından önceki döneme yüzeysel de ğinilmi ştir. Arap dünyasının politikaları ile paralellik gösteren 1948-1990 dönemi ise belli ba şlı tarihsel olaylara de ğinilerek i şlenmi ştir. Üçüncü bölümde So ğuk Sava ş sonrasının çok boyutlu dı ş politik ortamında i şbirli ğinden stratejik ittifaka dönü şen ikili ili şkilerin temel nedenleri ve bölgesel konjonktürün ili şkiler üzerindeki yarattı ğı etkiler Adalet ve Kalkınma Partisi(AKP)’ nin iktidara geli şine kadar ele alınmı ştır. Dördüncü bölüm asıl periyot olarak belirlenmi ş ve bu dönemde stratejik ittifaktan mesafeli yakınlı ğa dönü şen İsrail-Türkiye ili şkileri AKP’ nin “Medeniyetler Uzla şması” politikası ba ğlamında Filistin-İsrail anla şmazlı ğı, Suriye ile İsrail arasında arabuluculuk rolü, Kuzey Irak konusunda İsrail ile Türkiye arasında belirginle şen görü ş ayrılıkları ve gündemde olan İran konusu ayrıntılı olarak incelenmi ştir. Özellikle son bölümün güncel konulardan olu şması, bu dönemle ilgili kitapların çok az olması kaynak konusunda bu çalı şmayı sınırlandırmı ştır.

Bu nedenlerden ötürü son bölümde gündemi yakalayabilmek adına gazeteler ve internet kaynakları ayrıntılı taranmı ştır. Çalı şmanın son bölümünde, Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlü ğü(BYEGM) web sitesinin Dı ş Basında Türkiye(DBT) ve Ayın Tarihi bölümlerinden kaynak olarak sıkça yararlanıldı ğı görülecektir. Tekrarı önlemek maksadıyla metin içerisinde yararlanılan yabancı kaynağın adı, yayınlandı ğı tarih ve DBT uzantı olarak verilmi ştir. Müdürlü ğün web sitesinin Yayınlarımız bölümüne girerek Dı ş Basın veya Ayın Tarihi alt ba şlıklarından metin içinde belirtilen tarihli klasörleri açmak suretiyle adı geçen kayna ğa ula şılabilir.

İsrail konusunda, ülkemizde yayınlanan ara ştırmalar sayıca fazla de ğildir. İsrail söz konusu oldu ğunda ço ğu ki şi dinsel önyargılarla karar vermekte veya bilgi eksikli ğinden kaynaklı komplo teorilerine de ğer vermektedir. Bu çalı şmanın, önyargıları bilgiye dönü ştürmede katkısı olaca ğına inanıyorum.

3 BÖLÜM 1: İLİŞ KİLER İN TEMEL PARAMETRELER İ

1.1 Ku şatılmı şlık Duygusu

Yahudiler, İsrail Devleti’ nin kurulu ş yılı olan 1948 yılına kadar, Arap-yo ğun Ortado ğu co ğrafyasına yerle şebilmek için tüm güçleriyle çabalamı şlar, Almanya ve İngiltere’ yi müttefik edinmek suretiyle bu bölgeye yerle şmelerini müteakip, çevrelerinin, kendilerini yurtlarından atmak isteyen dü şmanlarla ku şatılmı ş oldu ğunu öne süren bir Arap fobisine kapılmı şlardır. İsrail Devleti’ nin ilanından sonra güvenlik politikalarında ana unsur, dü şmanı çevreleme anlayı şı olmu ştur. Bu ba ğlamda, Ortado ğu bölgesinde Arap olmayan devletlerle i şbirli ği kurmak için yo ğun çaba göstermi şlerdir.

Türkiye ise, So ğuk Sava ş süreci boyunca bir tehdit unsuru olarak gördü ğü Sovyetler Birli ği’ nin da ğılması ile bölgede istikrarsızlıkla kar şı kar şıya kalmı ş, İran, Suriye ve Yunanistan’ dan kaynaklanan olası dı ş tehditlere yo ğunla şmı ştır.

Sovyetler Birli ği’ nin da ğılması ile birlikte Ortado ğu Bölgesi, uluslararası politikada rekabet ortamı olma özelli ğini kaybetmi ş, Ortado ğu’ da Sovyet nüfuzunun etkisini yitirmesi, bölge ülkelerine yeni olu şumlara gitmek için fırsat yaratmı ştır. Yıldız’ a göre “...birçok açıdan birbirine benzeyen Türkiye ve İsrail bu kutupla şmaların merkezinde bulunmaktadır.” (Yıldız, 2000:38).

Ortado ğu Barı ş Süreci ile birlikte Türkiye, İsrail’ le iyi ili şkilerini daha açıktan yürütme şansını yakalamı ştır. Yıldız’ ın da belirtti ği gibi Türkiye “…ABD’ nin kendi çıkarlarına göre bölgesel düzeyde amaçladı ğı blokla şma ve bunu kurumsalla ştırma sürecinde yerini aldı.” (Yıldız, 2000:163). Bu ittifakta, ılımlı Arap ülkeleri Ürdün, Filistin Özerk Yönetimi ve Mısır da yerlerini almı ştır.

Amerika Birle şik Devletleri’ nden ba şka İsrail ile askeri alanda anla şma yapan tek ülkenin Türkiye oldu ğu bilinmektedir. Arap-İsrail politikalarında daha önceki yıllarda denge politikası izleyen Türkiye, denge politikasından taviz vererek, bloklara do ğru kayma göstermi ştir. Bölge ülkelerinin İslam ve terör kartlarına kar şılık, Türkiye su ve İsrail kartlarını cebine koymu ştur.

4 Türkiye’nin politika de ğişikli ğinin nedenleri arasında;

-Kuzey Irak’ ta do ğan otorite bo şlu ğunun Türkiye’nin güvenli ğini tehdit etmesi,

-Türkiye’ nin bölgede Birle şik Devletler ve Avrupa Birli ği gibi güçlerin çıkarlarına yönelik, İsrail benzeri bir konumda yer alması,

-Su ve terör konusunda kom şu devletlerin Türkiye’ ye kar şı tutumu, insan hakları çerçevesinde Batı ülkeleri ve Amerika’ nın Türkiye’ nin silah alımlarına getirdi ği engeller -Teröre ve radikal İslami hareketlere kar şı son yıllarda Türkiye’ nin içine dü ştü ğü yalnızlıktan kurtulma iste ği,

-İsrail’ in istihbarat olanaklarından Türkiye’ nin yararlanma arzusu, silahlanma programlarında kar şıla şılan Batı engeline kar şılık İsrail alternatifinin öne çıkması ve savunma sanayii alanında i şbirli ği,

-Türkiye’ nin kendisini çevreleyen ittifaklar zincirini kırma çabası gösterilebilir. (Yıldız, 2000:163-164).

Sovyetler Birli ği’ nin da ğılması ile Suriye ve Irak’ ın Rus deste ğini yitirmesi, Körfez Sava şı ile Irak’ ın askeri saldırı yetene ğinin zayıflatılması, Suriye’ nin Amerikan öncülü ğünde Irak kar şıtı koalisyonda yer alması, İsrail’ e kuzeyden gelebilecek konvansiyonel hareketleri, Türkiye için oldu ğu gibi, büyük ölçüde sınırlamı ş, ancak iki ülkenin ulusal güvenli ğini tehdit edecek farklı olu şumlar belirginle şmeye ba şlamı ştır. Türkiye’ ye yönelik kuzeyden gelebilecek bir topyekün genel saldırı, yerini İran-Suriye eksenli dı ş tehditlere bırakmı ştır.

Irak’ ın etkisizle ştirilmesi, İran’ ın Arap Devletleri’ ne yönelik etkisini yo ğunla ştırmı ş, Ortado ğu bölgesinde, tüm bu geli şmeler ı şığında manevra kabiliyeti artan ve daha özgür bir hareket alanı bulan İran, İsrail’ e kar şı Suriye ile ili şkilerini yo ğunla ştırmı ştır. Bu durum, bölgede radikal İslamcı ve Batı yanlısı bir kutupla şmaya yol açmı ştır.

5 1.2 Amerika Birle şik Devletleri Faktörü

Türkiye ve İsrail açısından stratejik ortak patenti ta şıyan Amerika Birle şik Devletleri, Ortado ğu’ nun iki önemli ülkesinin derin ve uzun vadeli ili şkilerde bulunma yolculu ğunda do ğal olarak belirleyici etkenlerin ba şında yer almı ştır.

Sovyetler Birli ği’ nin da ğılmasının ardından birçok uluslararası ili şkiler uzmanı, hem Ankara, hem de Kudüs’ ün, Washington için daha az de ğerli olabilecekleri dü şüncesine dalmı şlar ve Amerikalıların Do ğu Akdeniz’ deki varlı ğını azaltabilece ğini, öncelikle petrol bakımından zengin olan İran Körfezi üzerinde yo ğunla şabilece ğini ileri sürmü şlerdir. Bu ba ğlamda, hem Türkiye, hem de İsrail, Amerika Birle şik Devletleri’ nin kendileriyle ili şkilerini koparmaması için, do ğal olarak bir yakınla şmaya sürüklenmi şlerdir. İsrail-Türkiye gizli ortaklı ğı her iki ülkenin de savunmalarında, kendi kaynaklarına daha ba ğımlı hale gelmeleri sonucu, stratejik destek tabanlarını çe şitlendirmek ve geni şletmek için, birden fazla yola ba şvurmaları anlamına da gelmektedir. Bu sebepten dolayı ittifak, iki orta ğa da Amerika Birle şik Devletleri üzerinde daha fazla a ğırlık sa ğlamakta ve aynı zamanda uzak bir ihtimal gibi gözükse de, Birle şik Devletler’ in kendilerini sınırlı nitelikte terk etmesi durumunda adeta bir sigorta poliçesi görevi görmektedir.

Türk Ordusu’ na silah transferini onaylamakta isteksiz davranı şlarda bulunan Amerikan hükümetinden Türkiye’ nin ciddi şikayetleri oldu ğu için, olaylı Kıbrıs çıkartmasının ardından Türkiye, Amerika dı şında kendisine silah tedariki sa ğlayabilecek kapasitede yeni bir partner bulma arayı şına giri şmi ş, İsrail de bu özelliklere sahip ideal partner olmu ştur.

Kendilerini küresel sistemin tek patronu Amerika Birle şik Devletleri’ nin çok sadık müttefikleri olarak gören ve daha iyi bir muameleyi hak ettiklerini dü şünen Türkiye ve İsrail, bu beklentilerinden ötürü, uluslararası ili şkilerin duygusal olmayan, çıkar temelli karakterini görmezden geldikleri için, Birle şik Devletler ile ilgili olarak çe şitli derecelerde dü ş kırıklı ğına u ğramı şlardır. Türkiye-İsrail stratejik ortaklı ğı, büyük oranda Washington’ un dikkatini çekmek ve onun her iki ülkeye olan ba ğlılı ğını güçlendirmek amacını gütmü ştür. İki ülke de, ittifaklarının sundu ğu avantajlar konusunda “süper

6 gücü” ikna etmeye ve aktif olarak kendilerine destek vermesini sağlamaya yönelik çabalarda bulunmu şlardır.

İli şkilerdeki Amerika Birle şik Devletleri boyutu özellikle Türkiye’ ye uluslararası kamuoyunda büyük güce sahip olan Yahudi lobisini dolaylı olarak kendi yanına çekme fırsatı tanıdı ğı için, bir anlamda çifte şans gibi gözükmü ştür. İsrail’ in Washington’ daki ayrıcalıklı durumunu göz önüne alan Türkiye, İsrail’ in nüfuzu ve Yahudi lobisinin gücünün Türk davalarını güçlendirece ğini ummu ştur. Bu ba ğlamda, İsrail de stratejik orta ğı Türkiye’ nin çabalarına tepkisiz kalmayarak, Amerikalı Yahudileri Türkiye’ nin stratejik önemi hakkında e ğitmek için yo ğun bir çaba içerisine girmi ştir. Buna örnek olarak, birçok Amerikan Yahudi te şkilatının üst düzey delegasyonlarını gezi programına Türkiye’ yi almaları için te şvik etmi ştir. Buna ek olarak İsrail’ in Birle şik Devletler lobisi, insan hakları ile ilgili konularda, Amerikan Kongresi’ nin Türkiye’ ye yaptı ğı tenkitleri yumu şatmı ş ve Türkiye’ nin Amerikan Kongresi’ nde Rus yapımı S-300, karadan havaya füzelerini Kıbrıs’ a yerle ştirilmesine kar şı yaptı ğı kampanyaya yardımcı olmu ştur. Inbar’ a göre

“ İsrail ve Amerikan Yahudi örgütleri, Türk diplomatlarının Amerikan Kongresi ve genel olarak kamuoyu ile ili şkilerde daha etkin olmaları için te şvik etmi şler, ancak kendilerinin Washington’ da sa ğlayabilecekleri sürekli destek konusunda Türkiye’ nin beklentilerini azaltmaya çalı şmı şlardır. Bu durumda uluslararası ili şkilerde ebedi dost ve ebedi dü şmanın olmadı ğı, ili şkilerin çıkar temelli oldu ğu ve İsrail-Türkiye yakınla şmasının da her ne kadar çok sa ğlam temellerle atılmı ş gibi gözükse de görünmez pamuk ipli ğiyle ba ğlı bir ili şki oldu ğunu göstermektedir.” (Inbar, 2002:194).

Türkiye’ nin Körfez Sava şı’ ndaki katılımı, Amerika Birle şik Devletleri’ nin Orta Do ğu’ daki çıkarları için Türkiye’ nin önemini arttırmı ştır. Bunun sonucunda da Amerika Birle şik Devletleri, Türkiye’ yi önemli bir stratejik partner olarak görmeye ba şlamı ştır. 1990’ lı yılların ortalarında yo ğun bir şekilde kendini göstermeye ba şlayan Türk-İsrail ili şkileri, Amerika Birle şik Devletleri’ nin deste ğiyle ivme kazanmı ştır.

Aslında, ABD’ nin politikası şer ekseni olarak gördü ğü İran ve Suriye’ ye kar şı Türkiye ve İsrail’ i Ortado ğu’ daki ılımlı Arap Devletleri ile birlikte desteklemek ve bu şekilde

7 bir güvenlik a ğı olu şturmaktır. “Türkiye ve İsrail’ in bu güvenlik a ğının merkezini olu şturarak Amerikan çıkarlarını koruyabilecek güçlü bir eksen yaratacak olması, ABD’ nin Türk-İsrail stratejik ortaklı ğını desteklemesine zemin yaratmı ştır.” (Pipes’ tan nakleden, Erdem, Engin İbrahim:35). Kısaca, Türk-İsrail yakınla şması Amerika Birle şik Devletleri deste ği ve koordinasyonuyla geli şen bir stratejik ortaklıktır.

1.3 Radikal İslamı Destekleyen Ülkelere Kar şı İş birli ği

Türkiye, İsrail için laik, demokratik donanıma sahip ve Arap olmayan bir devlet olarak büyük öneme sahiptir. İnbar’a göre “...kendisini, İslam Dünyası tarafından taklit edilebilecek laik bir geli şim modeli olarak gören Türkiye ve Ortado ğu bölgesinin “tek yabancısı” İsrail, bölgede radikal İslam’ ın artan etkisini azaltma paydasında birle şmi şlerdir. ” ( İnbar, 2002:186). Türkiye’ nin karar vericileri ve güvenlik görevlileri de bölgedeki siyasal İslamcı dalgadan ve onların destekçisi İran ve Suudi Arabistan’ dan korunmak için İsrail’ le böyle bir i şbirli ğine sıcak bakmı şlardır.

Türkiye bu rolü üstlenmesine ra ğmen, iç dinamikleri açısından, nüfusunun ço ğunlu ğu Müslüman olmasından dolayı konuyla ilgili kamuoyunda, Filistin’ e İsrail’ den daha duygusal bir bakı ş hakimdir. Yahudi kar şıtı (anti-semit) söylemler de ba şta İslamcı basın olmak üzere, çe şitli medya organlarını kullanarak kamuoyuna ula şabilmekte, ço ğu zaman bu söylemlere kayıtsız kalınmakta ve ho şgörüyle kar şılanmaktadır. Ya şanan her olumsuzlukta bir “Yahudi parma ğı” aramak, bir çözümleme yöntemi olarak kullanılmakta, tüm dünyada ya şanan olumsuzlukların ardında İsrail ve Yahudiler tarafından hazırlanmı ş komploların bulundu ğuna ili şkin söylemler, sorgulanmadan benimsenebilmektedir. Ayrıca İsrail’ den gelecek do ğrudan yabancı sermaye yatırımları di ğer ülkelere kıyasla şüpheyle kar şılanmaktadır. (Özcan, 2005:116). Buna son örnek olarak Ofer ailesinin kazandı ğı ve medya tarafından yüksek sesle ele ştirilen Galataport ihalesi verilebilir.

1990’ların ortasından itibaren yo ğunla şan Türkiye-İsrail ili şkileri ve akabinde imza edilen ikili anla şmalar, konjonktür gere ği kamuoyu ve basından gizli tutulmu ş, fakat ili şkilerin basına sızması ile birlikte konuya ili şkin çe şitli de ğerlendirmeler de ortaya çıkmı ştır. Türk kamuoyu ve basınının genel anlamda hassasiyetleri, tarihi ve dini yakınlıktan dolayı Ortado ğu’ da cereyan eden olaylarla yakından alakalıdır. Ortado ğu

8 bölgesinin uzun zaman Türk ve Osmanlı hakimiyetinde kalmı ş olmasının yanı sıra tamamına yakınının Müslüman olması, bu ilgiyi artıran temel sebeplerin ba şında gelmektedir. Türk kamuoyu uzun yıllar devam eden ve Ortado ğu’ yu kan gölüne çeviren Arap-İsrail çatı şmasında, duygusal davranmı ştır. Aynı do ğrultuda, Türk basını genel itibariyle Müslüman Filistin’ den yana bir tutum takınmı ştır.

Ancak, de ğişen dünya ve bölge dinamikleri, çok bilinmeyenli denklemler, büyük güçlerin hakimiyeti ve yönlendirmesi, ülke idaresinin de ğişkenlik göstermesi ve buna ba ğlı olarak basın alanındaki çe şitli kendine has yapılanmalar ve benzeri nedenlerden dolayı, basının bölge yakla şımına ve Türkiye’ nin bölge ülkeleriyle ili şkilerine bakı ş açıları de ğişkenlik göstermi ştir.

Türkiye-İsrail ili şkilerinin kamuoyu nezdinde de ğerlendirilmesi açısından bakıldı ğında İsrail’ le yapılan ikili anla şmalar, Türkiye’ de tartı şmalara yol açmı ştır ve yapılan işbirli ği konusunda kamuoyu görü şleri üç grupta toplanabilmektedir. İsrail-Türkiye yakınla şmasına dini nedenlerle en ba şından beri şiddetle kar şı çıkan Türkiye’ deki İslamcı kesim birinci grubu, buna kar şılık Arapların Türkiye’ ye kar şı hiçbir zaman dostane davranmadı ğını savunan ve bu sebepten dolayı anla şmayı savunanlar ikinci grubu olu şturmu şlardır. Araplardan Türkiye’ ye fazla fayda gelmedi ğini kabul etmekle birlikte, Türkiye’ nin Ortado ğu’ da 100.000.000 Arap ile ya şamaya mahkum oldu ğunu, Arapları ku şkulandırıp, yeminli dü şmanlar haline getirmek yerine, onlarla ili şkileri geli ştirmeye çalı şılmasının gereklili ğini savunanlar da üçüncü grupta yer almı ştır (Cumhuriyet , 03.11.1998).

Ayrıca, son dönemde İsrail’ in Mistaravim komandolarının 2003 yılı sonlarından ba şlayarak Kuzey Irak’ ta Kürt pe şmergelere Şii milislerini dengeleyebilecek yeterlili ğe ula şabilmeleri için askeri e ğitim verdikleri, ayrıca İsrail istihbarat unsurlarının İran ve Suriye Kürtleri arasında etkin oldukları yönünde haberlerin ortaya çıkmasından sonra bu durum, Türkiye tarafından kaygıyla izlenmi ş, kamuoyunun İsrail’ e tepkisinde artı ş gözlenmi ştir (Hersh, 2004). Haberler, Türkiye’ de yo ğun tartı şmalara yol açmı ş, ikili ili şkilerin İsrail’ in Kürt politikası nedeniyle bunalıma girdi ği ileri sürülmü ş, İsrailli yetkililer ise iddiaları kesin bir dille yalanlamı ştır (Hürriyet, 22.06.2004)

9 1.4 Askeri Stratejik İş birli ği

Türkiye ve İsrail savunma bakanlarının askeri i şbirli ğinin ilkeleri üzerine bir belge imzalamak için 1992 yılının Nisan ayında bir araya gelmeleri, ortaklı ğa ilk adım olarak nitelendirilmi ştir. Askeri i şbirli ğinin sınırlarını çizen somut protokol 1994 Ekim’ de imza edilmi ş, iki ülke aynı yıl askeri ili şkilerden kar şılıklı çıkarlarını vurgulayarak askeri ate şelerini de ğiştirmi şlerdir.

İki ülkenin Hava Kuvvetleri, birbirlerinin hava sahasını her yıl sekiz defa e ğitim uçu şları ve ortak e ğitim için kullanmak üzere, 1995 yılında mutabakata varmı şlardır. Bu tarihten günümüze kadar, Türk pilotları ayrıca İsrail’ de elektronik sava ş e ğitimi almı şlardır. İsrailli pilotlar için Türkiye’ nin geni ş hava sahası, uluslararası sınır ihlali kaygısının imza edilen anla şma ile ortadan kalkması ile uçu şlar için altın bir fırsat sa ğlamı ştır. Uçu şlar, İsrail Hava Kuvvetleri’ nin Türkiye’ deki varlı ğını, İsrail’in stratejik uzantısının bir geni şlemesi olarak gören Suriye, Irak ve İran’ a kar şı caydırıcılı ğı olan bir rol de oynamaktadır.

Eski Genelkurmay İkinci Ba şkanı Orgeneral Çevik Bir’ in 1996’ daki İsrail’ i ziyareti esnasında 23 Şubat’ ta Askeri E ğitim ve İş birli ği Anla şması imzalanmı ştır. Anla şmanın imzalandı ğı dönemde muhalefette olan Refah Partisi’ nin iktidara gelmesi, anla şmanın uygulanması açısından endi şe kayna ğı olmu şsa da bir gerilim ya şanmamı ştır (Arı, 1999:303-305). Ortak tatbikat, e ğitim, (Suriye ve İran’ı elektronik izlemeyi de içeren) istihbarat gibi konuları kapsayan bu anla şma, daha önceki i şbirli ğini resmile ştirip, geni şletmi ştir.

Savunma Sanayi Alanında İş birli ği

İttifak, dı ş satıcılara, özellikle de Birle şik Devletler’ e olan ba ğımlılı ğın azaltılması gibi bir stratejik gerekçe ile silah satı şlarını ve üretimini de kapsayan bir boyutta ele alınmı ştır. İsrail cephesinden bakıldı ğında Türkiye, savunma sanayi ihracı için son derece önemli bir pazar; Türkiye cephesinden bakıldı ğında ise İsrail, Amerika Birle şik Devletleri’ ne ba ğımlılı ğı azaltıcı ikame bir silah satıcısı olarak ön plana çıkmı ştır (Foreign Report, 10.02.1998).

10 Ortaklar, savunma sanayileri arasında yıllık diyalog toplantıları düzenlemeyi 1996’ nın Ağustos ayında kararla ştırarak, askeri yakınla şmanın uzun vadeli olaca ğının sinyallerini vermi şlerdir. İsrail Savunma Sanayi, özellikle küçülen silah pazarı ve yerli kaynaklardan İsrail Savunma Kuvvetleri’ nin ihtiyaçlarının sa ğlanmasındaki azalma göz önüne alındı ğında, nispeten büyük Türk pazarının önemli bir kısmını ele geçirmeye oldukça hevesli bir portre olu şturmaktadır. Dünya çapındaki e ğilimlerin tersine, Türk Savunma Kurumu, 1997 yılında formüle edilen 31 milyar dolar maliyetindeki on yıllık bir modernle şme çalı şmasının planlarını yapmı ştır. Dahası İsrail’ in silah satı ş politikası, askeri teknolojinin Türk savunma sanayine transferini mümkün kılmakta ve durum Ankara hükümeti için hayati önem arz etmektedir. Aralık 1996’ da onaylanan, 630 milyon dolar de ğerindeki en büyük anla şma, Türkiye’ nin 54 adet F-4 Phantom uça ğından olu şan filosunu İsrail’ in geli ştirmesi ile ilgili olan anla şmadır. F-4 anla şması, İsrail uçak endüstrisi için imza edildi ği tarih itibariyle o ana kadarki en büyük yabancı sözle şmeyi temsil etmesi özelli ği ile ili şkilerde ayrı bir yere sahip olmu ştur.

İnbar’ın belirtti ği gibi

“1997 yılında Türkiye, Popeye II, havadan karaya füzesinin yerli üretimi için İsrail Silahlanma Geli ştirme Dairesi (RAFAEL) ile bir ön anla şma yapmı ştır. O yılın sonunda da Türkiye füzeyi RAFAEL ve onun Amerikalı orta ğından satın almak için 70 milyon dolarlık bir sözle şmenin altına imzasını atmı ştır. Buna paralel olarak, Ankara İsrail’ in 250 mil menzilli Delilah havadan karaya füzesinin ortak üretimi ile ilgilendi ğini belirtmi ştir” (Inbar, 2002:187-191).

Askeri stratejik i şbirli ği açısından, daha önce F-4 uçaklarının modernizasyonundan memnun kalan Türkiye, yeni uçakların modernizasyon projesi kapsamında modernizasyonu tamamlanan ilk iki uça ğı, törenle 27 Ocak 2000 tarihinde teslim almı ştır. 2000 yılı boyunca periyodik olarak üst düzey askeri görü şmeler devam etmi ş, bundan ayrı olarak da Türk Silahlı Kuvvetleri’ nce olu şturulan bir heyet, Haziran ayında zırh delici anti-tank füzesi Dandy’ nin gösterisini izlemek üzere İsrail’e gitmi ştir. Yine aynı yıl içinde, Türkiye’ nin açtı ğı helikopter ihalesini kazanmasına ihtimal verilmeyen İsrail’ e, 300 milyon dolarlık tank ihalesinin verilmesinin kesinlik kazandı ğı, Amerikan men şeili M-60 tankının İsrail firması IMI ve Kara Kuvvetleri Komutanlı ğı tarafından ortakla şa modernize edilece ği ifade edilmi ştir (Erdem, Engin İbrahim:92).

11 Güvenlik ba ğlarındaki en dikkat çekici unsur, stratejik diyalo ğun mümkün oldu ğunca en üst seviyelerde kurumsalla ştırılma çabaları ve iki savunma kurumu arasında rutin çalı şma ili şkisinin geli ştirilmesine yönelik gayretlerdir.

İstihbarat Alanında İş birli ği

1950’ lerde ba şlayan istihbarat alanında i şbirli ği, Orgeneral Çevik Bir’ in Şubat 1996 yılında İsrail’ e yaptı ğı resmi ziyaret esnasında kar şılıklı imzalanan ve i şbirli ğini geni şleten anla şmalar neticesinde, her iki ülke açısından ana hedef Suriye, ikincil hedef İran olmak üzere elektronik gözetleme konusunda ortak hareket etme kararı alınmı ştır. Türkiye muhtemelen Rus teknolojisini kullanan kom şularının askeri sistemleri hakkında da İsrail tarafından bilgilendirilmektedir. Ayrıca, İsrail istihbarat uydusu Ofek tarafından toplanan bilgilere Türkiye’ nin ula şımına izin verilmi ştir. Terörle mücadele konusunda da kar şılıklı bilgi alı şveri şi yapılmaktadır. Ancak, PKK konusunda İsrail tarafının açık bir tavır almak istememesi nedeniyle bu konu sadece iki polis gücü arasında imzalanan anla şmada spesifik olarak ele alınmı ştır ( İnbar, 2001:28).

Askeri E ğitim Alanında İş birli ği

Askeri e ğitim açısından de ğerlendirildi ğinde, toprakları küçük birlik çapında gerçek arazi e ğitimleri için uygun olmakla birlikte büyük çapta tatbikatlar için oldukça yetersiz olan İsrail Devleti, Türkiye ile i şbirli ğine giderek, İsrailli pilotların kendi ülkelerinde co ğrafi yapının ince, uzun ve dar şekle sahip olması sebebiyle hava tatbikatlarında, sava ş uçakları için yeterli alanı kar şılamak için Konya yakınlarındaki askeri bir üstte konu şlanıp, silahsız olarak Türk Hava Kuvvetleri’ nin kontrolünde uçu ş e ğitimleri yapmaları planlanmı ştır (Özcan, 1999:12).

23 Şubat 1996 tarihinde imza edilen Askeri E ğitim İş birli ği Anla şması sonucunda 1997 yılı ve bunu takip eden süreçte İsrailli pilotların uçu ş e ğitimlerini Türkiye’ nin topraklarında yapmasına kar şılık, Türk Hava Kuvvetleri’ ne ba ğlı pilotlar, İsrail’ in Nevatim üssünde simülasyon derslerinde sanal ortamda elektronik sava ş teknikleri eğitimi, Negev Çölü’ ndeki Shedama üssünde de Türk Hava Kuvvetleri’ ne ba ğlı F-16 sava ş uça ğı pilotları radara kar şı koyma, radarları elektronik karı ştırma ve saf dı şı etme,

12 hava savunma füzelerini etkisiz hale getirmeye yönelik harp e ğitimlerini gerçekle ştirmesi için İsrail’ den destek görmü ştür (Özcan, a.g.e:12).

1996 yılında askeri stratejik ittifak zirveye ula şmı ş ve iki ülke

“Akdeniz’ de i şbirli ği ile ortak tatbikatlar için bir deniz kuvvetleri işbirli ği anla şması imzalamı şlardır. ABD “Güvenilir Denizkızı” (Reliant Mermaid) deniz kurtarma tatbikatının katılımını da içeren ortaklı ğın geni şlemesi ili şkilere derinlik kazandırmı ştır. İki ülke arasındaki tatbikatlar, 1998 yılının Ocak ayında Do ğu Akdeniz’ de ba şlayarak, Aralık 1999’ da da benzer şekilde devam etmi ştir.” ( İnbar, 2002:187-191).

1.5 Bölgesel Güvenlik Algılamaları

İki ülke için, Ortado ğu bölgesinde güvenlik açısından ortak tehdit algılamaları mevcuttur. A şırı İslamcı İran, Suriye ve Lübnan, hem Türkiye, hem de İsrail için potansiyel tehdit olu şturmaktadırlar. Bu ba ğlamda, İsrail ve Türkiye ikili güvenlik anla şmalarına gitmek suretiyle bu tehditlere kar şı bir güvenlik duvarı koymaya çalı şmı şlardır. Zira laik yapısıyla Türkiye ve topraklarında Kudüs’ ün yer almasından ötürü, üç dinin de mensuplarını barındıran İsrail, yayılmacı radikal İslam blo ğuna bölgede kar şı koyacak yegane devletler olarak gözükmektedirler.

İran kadar olmasa da bölgede iki ülke açısından da terörist grupların kamp alanı barınma yeri olarak görünen ve tarih sahnesine bakıldı ğında bu anlamda sicili bozuk olan Lübnan, ortak tehdit algılamalarında yer almı ştır. 4 Haziran 1982’ de İsrail’ in, Filistin Kurtulu ş Örgütü’ ne destek veren Lübnan’ ı bombalaması ile ba şlayan “Galile’ ye Barı ş” operasyonu sonrası, İsrailli diplomatlar tarafından, Suriye ve Filistin Kurtulu ş Örgütü’ nün, Türkiye’ ye yönelik eylemlerde bulunan terörist gruplara yataklık etti ğine ve Filistin Kurtulu ş Örgütü kamplarında ASALA’ ya ili şkin belgeler bulundu ğuyla ilgili haberler ortaya atılmı ştır (Cumhuriyet, 02.07.1982). ASALA’ nın Lübnan’ daki varlı ğı ve Filistinli örgütlerle ili şkileri Ankara’ da rahatsızlı ğa yol açmı ş ve Filistin örgütlerinin Türkiye’ nin duyarlılıklarını dikkate almadı ğı ifade edilmi ştir (Cumhuriyet, 17.10.1982). Bu olay da İsrail ile Türkiye arasında ASALA ile PKK ve öteki Türkiye

13 kökenli örgütlere ili şkin istihbarat payla şım ili şkisinin daha da derinle şmesine yol açan bir geli şme olmu ştur.

Bu geli şmelerin Türkiye’ nin bölgeye dönük politikaları üzerindeki etkisinin fark edilmesi uzun sürmemi ş, 16-18 Eylül 1982’ de Filistinli Mültecilerin ya şadı ğı Sabra ve Şatila kamplarında İsrailli yetkililerin göz yumdu ğu Falanj çeteleri tarafından gerçekle ştirilen büyük kıyım kar şısında Türkiye’ nin resmi tepkisi beklendi ği kadar sert olmamı ştır. Türkiye Dı şişleri Bakanı kıyıma ili şkin açıklamalarında, İsrail’ i kınamanın ötesinde bir yaptırım uygulanamayaca ğını vurgulayarak, Arap ülkelerinden gelen taleplere kar şılık, her ülkenin kendi siyasetini kendi ko şullarına göre kendisinin tayin edip, yürütece ğini ve İsrail’ e yönelik mevcut politikanın de ğiştirilmeyece ğini belirtmi ştir (Cumhuriyet, 25.09.1982).

Özellikle Türkiye-İsrail arasında yapılan ikili anla şmalara ve uygulanan ortak tatbikatlara, bunların kendilerine kar şı yapıldı ğı gerekçesiyle her fırsatta muhalefet eden İran, nükleer silah potansiyeline sahip oldu ğundan ötürü bölgede büyük sorun te şkil etmektedir.

Türkiye ise, Ahmedinecad’ ın nükleer program ve İsrail’ in yok edilmesi konusundaki sözleri kar şısındaki tavrını İsrail, Amerika Birle şik Devletleri ve Avrupa ile paralel bir biçimde koymu ştur.

Suriye ise Türkiye ile İsrail’ in ortak kom şusu ve rakibi konumundadır. Çıkar temelli uluslararası ili şkiler politikalarında, devletlerin güttü ğü “dü şmanımın dü şmanı dostumdur” stratejisi, hem Türkiye’ nin hem de İsrail’ in, Suriye ile çok benzer anla şmazlıkları olması gerçe ği ile peki şmektedir. Salt olarak Suriye ile olan bölgesel dü şmanlı ğından dolayı da olsa, İsrail’ in Türkiye ile bu anlayı ş gere ği yakınla ştı ğı gözlemlenmi ştir. Tarihsel süreç boyunca, Suriye, Hatay bölgesi üzerinde hak iddia etmi ştir, günümüzde de bu iddialarını sürdürmektedir. Türkiye ile Hatay sorunu sebebi ile uluslararası arenada siyasi konularda genellikle zıtlık yaşayan Suriye, 1967 Sava şı’ nda İsrail’ e kaptırdı ğı ve büyük stratejik önem atfetti ği Golan Tepeleri’ ni de İsrail’ den istemi ş, bu durum İsrail ile arasında benzer bir dü şmanlık yaratmı ştır.

14 Bir ba şka anla şmazlık konusu ise Suriye’ nin, Türkiye ve İsrail ile sava şan terörist örgütlere deste ği ile ilgilidir. Güneydo ğu Anadolu’ daki ayrılıkçı Kürt eylemlerine yardım etmeyi kesece ğine dair politik söylemlerine ra ğmen Suriye, Öcalan yakalanana kadar PKK’ nın karargahlarına ev sahipli ği yapmı ş, Suriye’ nin gayri resmi olarak koruması altında bulunan Lübnan’ da örgütün e ğitim yapmasına izin vermi ştir.

Hamas ve İslami Cihad örgütlerine de benzer desteklerde bulunan Suriye, İsrail’ in Filistin Otoritesi ile bir uzla şmaya gitme çabalarını zorla ştırmı ştır.

Ayrıca hem İsrail hem de Türkiye, Suriye ile suyun payla şımı konusunda problem ya şamı ştır. İnbar’ a göre “Suriye ile bu çatı şma noktaları, iki ülkenin dı ş politikalarını birbirlerine göre ayarlamaları için önemli bir itici güç olmu ştur.” ( İnbar, 2002: 184).

Ortak güvenlik kaygıları paydasında birle şen Türkiye ve İsrail, özellikle Kuzey Irak’ ta konu şlanmı ş olan Kürt gruplar mevzusunda ayrılık gösteren politikalara sahip olmuşlardır. İsrail’ in PKK’ yı destekledi ği yönünde iddialar olmasına ra ğmen, hali hazırda bu tür yakla şımlar için resmi nitelikte veri veya kanıt ortaya çıkmamı ştır (Tavla ş, 1999:99). İsrail’ deki strateji uzmanları ve politikacılar, bölgede İsrail’ in güvenli ğine yönelik tehdidin Mısır’dan sonra, Irak tarafından gelece ğini de ğerlendirmi şlerdir. Irak’ ın Körfez Sava şı’ ndan sonra zayıflamı ş görüntüsü, Amerika’ nın 2003 yılındaki ikinci müdahalesi ile ülkenin çe şitli etnik grupları arasında taksimi öngörülmesinden ötürü, İsrail’ in olası bir bölünmeden pay alabilmek adına Irak’ ta bulunan Kürtleri destekledi ği, böylelikle Ortado ğu’ da yüz ölçümü olarak oldukça küçük bir yer kaplayan İsrail’ in Kürt kartını kullanarak, yeni topraklar elde etme iste ği olasıdır (Özda ğ, 1999:194-195).

1.6 Filistin Sorunu

İsrail’ in 1948 yılında kurulmasından itibaren giri şti ği tek yanlı eylemler sonucunda, Filistin topraklarının tamamına yakını İsrail’ in i şgali altına girmi ş, bu topraklarda ya şayan insanların büyük ço ğunlu ğu di ğer Arap ülkelerindeki mülteci kamplarına göç etmi şlerdir. İsrail’ in kurulu ş a şamasındaki sınırlarının dı şında i şgal etti ği toprakları terk etmesi yolunda ve de özellikle Filistinli mültecilerin durumlarının iyile ştirilmesi

15 do ğrultusunda BM’ de sayısız karar alınmı ş olması da, bu konuda önemli bir geli şme sa ğlamasına yeterli olmamı ştır.

Türkiye’ nin Filistin sorunu ile ilgili dı ş politika tutumunun, Arap ülkeleri ya da İsrail ile olan ili şkilerinden ziyade, kar şı kar şıya kaldı ğı di ğer uluslararası sorunları çözmek için yaptı ğı tercihler tarafından belirlendi ği görülmü ştür. Örne ğin, Türkiye’ nin 1949 yılında İsrail’ i tanıması ve Ocak 1950 tarihinden itibaren İsrail ile diplomatik ili şkiler kurma yolunda kararı, Ankara’ nın Sovyet tehdidini yo ğun olarak hissettiği bir dönemde NATO’ ya girme ve batı ile bütünle şme çabalarının bir parçası olmu ştur. Bu bakımdan Türk dı ş politikasında 1960’ ların ortalarına kadar, Batı blo ğu ülkelerine yönelik tek yönlü yakla şım, ülkenin Filistin davası ile ilgili tutumunu da belirlemi ştir.

1960’ ların ortalarından itibaren ise, Türk dı ş politikasında çok taraflılı ğa yönelindi ği ve bunun bir sonucu olarak Filistin sorununda da dengeli bir dı ş siyaset izlenildi ği görülmü ştür. 1962 Küba Krizi, 1964 Johnson Mektubu, 1965 Genel Kurulu’ nda Kıbrıs ile ilgili olarak yapılan oylamada Türkiye’ nin Batı blo ğu ülkeleri tarafından yalnız bırakılması, Türkiye’ yi böyle bir tutuma ve dı ş siyasete sürükleyen temel nedenler olmu ştur.

1965 yılında Rabat’ ta toplanan İslam Konferansı Toplantısı’ nda, Türk heyetin çok taraflı diplomasisinin gere ği girdi ği dengeleyici tutumla Filistin sorununun insan hakları çerçevesinde de ğerlendirilmesini, ulusal haklar ba ğlamında ele alınmamasını savunması da bunun bir göstergesi olmu ştur. 1975 yılında, Filistin Kurtulu ş Örgütü’ nü Filistin halkının tek me şru temsilcisi olarak tanımı ş olan Türkiye, Filistin-İsrail geriliminde, hem çok yönlü dı ş politikasının gereklerini yerine getirmi ş, hem de duygusal davranmaktan geri kalmamı ştır.

1980’ li yıllar ise Ankara’ nın Filistin halkının siyasal haklarını savundu ğu ve Filistin sorununun Ortado ğu’ daki istikrarsızlı ğın temel kaynaklarından biri oldu ğunu belirtti ği yıllardır. 12 Eylül darbesi ile Türkiye’ nin Filistin sorununa yönelik tutumu farklı bir kimli ğe bürünmü ş, Türk-İsrail ili şkileri en alt seviyeye inmi ş, 1988 yılında Türkiye Filistin’ i ba ğımsız bir devlet olarak tanımı ş, İntifada hareketlerine uluslararası kamuoyunda destek vermi ştir (Sönmezo ğlu, 2000: 309-312).

16 Ariel Şaron’ un 2000 yılında Mescid-i Aksa’ ya yaptı ğı ziyaret sonrasında patlak veren 2. İntifada ve İsrail’ in sert tepkisine kar şılık, Bülent Ecevit’ in “soykırım” ithamı (Milliyet, 05.04.2002) 2002 yılında, Filistin’ in kalesi olarak atfedilen Ramallah’ ın İsrail tarafından i şgal edilmesi ve 2004 senesinde Gazze’ deki Refah mülteci kampına İsrail’ in saldırılar düzenlemesi sonrası Recep Tayyip Erdo ğan’ ın “devlet terörü” benzetmesi ile Türkiye’ nin benzer şekilde a şırı tepkiler vermesi, Ortado ğu Barı ş Sürecinde Filistin sorununu ele alırken, Türk tarafının duygusallıktan sıyrılamadı ğının bir kanıtı olmu ştur.

1.7 Ekonomik Alanda İş birli ği

Ekonomik ili şkilerin geli şiminde gözlenen istikrar, iki ülke arasındaki yakınla şmaya süreklilik sa ğlayan dinamiklerden belki de en önemlisidir. İki ülke arasında 24 Ocak 1996’ da Ticari, Ekonomik, Sınai, Teknik ve Bilimsel İş birli ği Anla şması, Çifte Vergilendirmenin Önlenmesi Anla şması ve Yatırımların Kar şılıklı Te şviki ve Korunması Anla şmalarının imzalanmasının ardından, 14 Mart 1996’ da ise Serbest Ticaret Anla şmasının(STA) imzalanmasıyla ikili ticari ili şkilerde yeni bir dönem ba şlamı ştır. Bu anla şmaları 23 Aralık 1996’ da imzalanan Gümrük İdarelerinin Kar şılıklı Yardımla şmasına İli şkin Anla şma izlemi ş, böylelikle kar şılıklı ticarete yasal zemin için uygun ortam yaratılmı ştır. Serbest Ticaret Anla şması’ nın yürürlü ğe girmesiyle birlikte yakla şık 200 ürüne uygulanan gümrük vergileri sıfırlanmı ş, (Ruben, 2000:55) iki ülke arasındaki ticaret hacmi 446 milyon ABD doları düzeyinden ba şlayarak %212’ lik bir artı şla 2003’ te 1,39 milyar ABD doları düzeyine ula şmı ştır(DE İK: 02.04.2004).

Ticaret hacmindeki artı ş 2004 yılında da sürmü ş, bir önceki yıla oranla yakla şık %35’ lik bir artı şla 1.996.076 ABD doları düzeyine çıkmı ştır. 2005 yılının ilk iki aylık verileri de yükseli ş e ğiliminin %10’ luk bir artı şla sürdü ğünü i şaret etmi ştir.

Kar şılıklı ticaretin çok büyük bir bölümünü çe şitli endüstriyel ürünler olu şturmaktadır. Bölge içi dı ş ticaretin hacim ve ürün çe şitlili ği açısından sınırlı kaldı ğı Ortado ğu’ da, iki ülke arasında 2 milyar ABD doları sınırını a şan ticarette, endüstri içi ürün çe şitlili ğinin düzeyi dikkat çekici bir olgudur. Serbest Ticaret Anla şması’ nın yürürlü ğe girdi ği

17 tarihten ba şlayarak, kar şılıklı dı ş ticarette, kimyasal ürünler, tekstil, makine, ula şım araçları sektörlerinde yo ğunla şma olmu ştur (Ruben, 2003).

İsrail, 2002 ve 2003 rakamlarına bakıldı ğında Türkiye’ nin ihracat yaptı ğı ülkeler sıralamasında Rusya’dan sonra 9. sırada yer almı ştır. 2002’ de 861 milyon ABD doları tutarındaki ihracat 2003’ te %20’ nin üzerinde bir artı ş göstererek 1.066,8 milyon ABD doları düzeyine yükselmi ştir. İsrail’ e yapılan ihracatın toplam ihracat içindeki payı da bu yıllarda sırasıyla %2,4 ve %2,3 olarak gerçekle şmi ştir. Buna kar şılık İsrail, Türkiye’ nin ithalat yaptı ğı ülkeler arasında 27. sırada bulunmu ştur. Türkiye’ nin İsrail’ den 2002’ de 492,8 milyon ABD doları tutarındaki ithalatı, 2003’ de 459,2 milyon ABD doları düzeyine gerilemi ştir. Bu dü şüşe kar şın, Türkiye’ nin İsrail’ e ihracatındaki artı şın sonucu olarak iki ülke arasındaki ticaret hacmi 2003’ te 1,5 milyar ABD dolar düzeyine tırmanmı ştır(DE İK:15.04.2003). Ekonomik açıdan, Türkiye adına en önemli sektörlerden biri olan turizm sektörü kapsamında, kumarhanelerin kapanmasından sonra, Türkiye’ ye gelen İsrailli turist sayısı azalma gösterse de beklenenin aksine yakla şık 200 ile 320 bin arasında de ğişme göstermi ştir. 2000’ li yılların verileri incelendi ğinde Türkiye’ ye gelen İsrailli turist sayısı sırasıyla, 312.304; 310.604; 270.263, 321.152 ve 299.172’ dir (Kültür Bakanlı ğı, 2003). Bu veriler iki ülke arasındaki turizmin sahip oldu ğu ekonomik potansiyelin boyutlarını da gözler önüne sermektedir.

Tarım alanında ise İsrailli firmalar, Özcan’ ın belirtti ği gibi “GAP bölgesinde ba şta sulama projeleri ve yüksek teknolojili ürünlerin üretimine yönelik projeler olmak üzere deneyimli oldukları alanlarda Türk firmalarıyla ortak yatırımlar gerçekle ştirmek için yo ğun çaba harcamaktadır”(Özcan, 2005:107-108).

Ortado ğu’ da mevcut su kaynaklarının ihtiyacı kar şılama oranının azalması, bölgede yakın gelecekte su kıtlı ğının ya şanaca ğı hususları dikkate alındı ğında, sınır a şan suların bölge ülkeleri arasında bölgesel çatı şmalara dönü şecek potansiyel bir ihtilaf mevzusu halini alaca ğı görü şü uluslararası kamuoyunda yaygındır. Ortado ğu’ da su sorunu çeken en önemli ülkelerden biri olan İsrail ise, tüketti ği suyun büyük bir kısmını Ürdün Nehri kollarından, Golan Tepeleri ve Batı Şeria bölgelerinden elde etmektedir. İsrailli yetkililer, İsrail’ in, mevcut bölgelerdeki su kaynaklarının kontrolünü bırakması veya kaybetmesi halinde, yalnızca bu kaynaklardan yoksun kalmayaca ğını, aynı zamanda

18 varlı ğını ve güvenli ğini de tehlikeye dü şürece ğini dile getirmektedirler (Dı şişleri Bakanlı ğı, 1996:1-2).

Öte yandan, Dı şişleri Bakanı Abdullah Gül’ ün, gazetecilere yaptı ğı açıklamada da, Manavgat suyunun İsrail’ e satılmasıyla ilgili anla şmanın imza a şamasına ula ştı ğı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler’ in ileriki günlerde İsrail’ e gidece ği ve bu ziyaret sırasında anla şmanın sonuçlandırılmasının beklendi ği yer almı ştır (NTVMSNBC, 23.09.2003).

Siyasi ili şkilerin Ortado ğu’ da Suriye-Türkiye-İsrail yakınla şmasına do ğru yöneldi ği ve Türkiye için arabuluculuk rolünün tartı şıldı ğı 2004’ ün ba şında, bölgedeki en önemli stratejik unsurlardan biri olan su konusunda, İsrail’ in Ankara Büyükelçili ği’ nden bir açıklama yapılmı ş, Manavgat suyunun İsrail’ e satılmasına ili şkin anla şmanın Türk Hükümeti tarafından 4 Ocak’ ta imzalandı ğı bildirilmi ştir.

İsrail Ulusal Altyapı Bakanı Joseph Paritzky, konuyla ilgili yaptı ğı açıklamada, “Türkiye’ den suyu iki nedenden ötürü alıyoruz: bir, suya ihtiyacımız var; iki, dünyada bizim için en önemli ülkelerden biri ile ili şkilerimizi güçlendirmek için” şeklinde konu şmu ştur. Bakan, “Sadece su almaktan ba şka çıkarlar mevcut” diyerek, ikili ili şkilerin derinli ğini gözler önüne sermi ştir.

Paritzky, “Türkiye Müslüman bir ülke, ancak Avrupalı da. Asya ülkelerine, Avrupa’ ya ve Müslüman dünyaya bir köprü olu şturuyor ve Türkiye ile aramızda ciddi bir ticaret hacmi mevcut” diye ekleyerek, “Bütün bunları göz önünde tutarak Ba şbakan ve ben Türkiye’ den su almanın İsrail devleti için iyi olaca ğı kanısındayız” demi ştir(Reuter, 17.11.2003-DBT).

19 BÖLÜM 2 : SO ĞUK SAVA Ş DÖNEM İ TÜRK İYE-İSRA İL İLİŞ KİLER İ

2.1 İsrail Devleti İlanından Önceki Dönem

İspanya kraliçesi İsabella’ nın 31 Mart 1492 tarihinde tüm Yahudilerin ülkeden kovulmaları için ferman çıkarması, bu ülkede ya şayan Yahudileri oldukça zor durumda bırakmı ştır. Bu ferman üzerine 300 bine yakın Yahudi, İspanya’ yı terk etmek zorunda kalmı ştır. Bu durum kar şısında tamamen yok olma noktasına yakla şmı ş olan İspanya Yahudilerine Osmanlı İmparatorlu ğu kapılarını açmı ştır. 1897 yılında İsviçre’ nin Basel kentinde ilk Siyonist Kongre toplanana kadar, yakla şık on sekiz yüzyıl boyunca “vaat edilen topraklar” a dönme umudunu içinde barındıran, dünyanın çe şitli bölgelerine yayılmı ş ve Filistin toprakları üzerinde da ğınık gruplar halinde ya şayan Yahudiler, kendilerine ait bir devlet kurmaya yönelik politik bir adımı hiç bu kadar somut bir şekilde atmamı ştır. 1897 yılında Basel kentinde kurulan Dünya Siyonist Organizasyonu, Yahudi bir Filistin olu şturma adına yapılacak, organize politik hareketi üstlenmi ştir ve ilk olarak 1898 yılında, Alman Kaiser Wilhelm II’ nin deste ğini de alarak, Yahudilerin Filistin toprakları üzerinde, resmi olarak tanınacak bir yerle şim olu şumunu, II. Sultan Abdulhamit’ e sunmu ş, fakat onaylatma giri şimi ba şarısızlıkla sonuçlanmı ştır. Bu sebepten dolayı, Dünya Siyonist Organizasyonu, ba şarısızlı ğa u ğramı ş gibi görünse de ekonomik ve finansal açıdan fikirlerini ve davalarını destekleyici yapılanmalara gitmi şlerdir. Bu yapılanmalar arasında, Milli Yahudi Fonu (Jewish National Fund, 1901), Anglo-Filistin Bankası (Anglo-Palestine Bank, 1903, Jaffa), Filistin Vakfı Fonu (Palestine Foundation Fund, 1920) bulunmaktadır (Collier’s Encyclopedia, 1986:342- 343). I. Dünya Sava şı sonrasında Filistin topraklarının İngilizlerin eline geçmesi üzerine, İngiliz Hükümeti 2 Kasım 1917 tarihinde Balfour Bildirisi’ ni yayınlamı ştır. Bu bildiriye göre Yahudi olmayan halkların korunması kaydı ile Filistin topraklarında Yahudi devletinin kurulması desteklenmektedir (Sönmezo ğlu, 1992:172).

Balfour Bildirgesi, özü itibariyle “ İngilizler’ in Filistin’ de Yahudiler için bir yurt olu şturmasına desteklerini bildiren bir mektup”tur. İngiltere Dı şişleri Bakanı A.J. Balfour’ un İngiliz Yahudi liderlerinden L.W. Rothschild’ e gönderdi ği bu mektup, Osmanlı Devleti’ nin elinde bulunan söz konusu bölgede İngiliz denetiminin

20 sa ğlanmasını öngörmü ştür. Balfour mektubunda, “Filistin’ de bulunan, Yahudi olmayan toplulukların medeni ve dinsel haklarına ya da Yahudilerin bir ba şka ülkedeki haklarına ve siyasal statülerine zarar getirebilecek hiçbir geli şmeye yol açmayaca ğının anla şılması ko şuluyla Majestelerinin Hükümeti’ nin Filistin’ de Yahudi halkı için bir ulusal yurt kurulmasını olumlu kar şılayaca ğını ve bu amaca eri şilmesini kolayla ştırmak için azami gayret sarf edece ğini” belirtmi ştir.

Siyonist önderlerden H. Weizmann ve N. Skolov’ un ısrarlı çabalarıyla yayımlanan Balfour Bildirisi, Filistin’ in “yalnızca” Yahudiler’ e ait bir ülke olmasını isteyen Siyonistler’ in istemlerini tam anlamıyla kar şılamamı ştır. Çünkü bildiri “Filistin’ de ya şayan ve Yahudi olmayan toplulukların yurtta şlık haklarını ve dinsel özgürlüklerini zedeleyecek hiçbir şeyin yapılamayaca ğını” vurgulamı ştır. İngilizler bu bildiriyle Amerika Birle şik Devletleri’ ndeki Yahudi kamuoyunu İtilaf Devletleri’ nin yanına çekmeyi amaçlamı şlardır. İngiltere’ ye ba ğlı Yahudi toplulu ğunun Filistin’ e yerle ştirilerek Süvey ş Kanalı’ nın ve Hindistan yolunun korunaca ğı dü şünülmü ştür. Mektubun yazılmasından bir ay kadar zaman sonra Kudüs dü şmü ş, bütün bölge İngiltere’ nin denetimine girmi ştir (Sönmezo ğlu, 2000:123-124). Bu nedenle Balfour Bildirisi, Filistin’ de bir Yahudi yerle şimi olu şturmaya yönelik, uluslararası alanda kabul gören ilk adım olarak nitelendirilmektedir.

İtalya’ nın Remo kentinde, I. Dünya Sava şı sonrasında Osmanlı Devleti’ nin eski topraklarının gelece ğini kararla ştırmak üzere, 19-26 Nisan 1920 tarihleri arasında gerçekle şen İttifak Devletleri ve ba ğlı güçlerin Yüksek Konseyi toplantısında da, Filistin’ in, manda olarak, İngiliz himayesine katılması kararla ştırılmı ş ve Balfour Bildirisi güçlendirilmi ştir. Filistin’ in İngiliz himayesine geçi şi, 30 Haziran 1922 tarihinde Amerika Birle şik Devletleri Kongresi tarafından da kabul edilmi ştir (Collier’s Encyclopedia, 1986:343).

Nihayet, 14 Mayıs 1948’ de İsrail Devleti’ nin kuruldu ğu açıklanmı ştır (Sönmezo ğlu, 1992: 173-174).

21 2.2 1948-1990 Yılları Arası Türkiye-İsrail İli şkileri

2.2.1 Türkiye’nin İsrail’ i Tanıma Süreci

İsrail Türkiye ile hemen diplomatik ili şki kurmak istemi şse de, bunda ba şarılı olamamı ştır. İsrail’ in Batı’ nın deste ğini arkasına alması ve Amerika Birle şik Devletleri ile ili şkilerini geli ştirmesi, Türkiye’ nin İsrail’ i tanımasında etken faktör olmu ştur. Birle şmi ş Milletler Güvenlik Konseyi’ nin Kore’ ye ili şkin aldı ğı karara, İsrail’ in de destek vermesi Türk-İsrail Ticaret Antla şması’ nın imzalanmasıyla sonuçlanmı ştır (Yılmaz, 2001:6-7).

İsrail’ i tanıma sürecinde Türkiye’ nin İsrail ve Arap politikası, Sovyet tehdidi algılaması ve Avrupalı olma mücadelesiyle ba ğlantılıdır. Sovyet korkusu Türkiye’ yi Batı kurumlarına üye olmaya zorlamı ştır. NATO’ ya katılma ve Batı ile bütünle şme çabalarının bir parçası olarak Türkiye tanıma ve ili şki kurma kararlarını vermi ş, 28 Mayıs 1949’ da İsrail’ i tanımı ş ve Ocak 1950’ de Türkiye Tel-Aviv’ e Seyfullah Ersin’ i atayarak, diplomatik ili şki kurmu ştur (Yavuz, 2004:239). Türkiye’ nin bu dönemdeki Ortado ğu politikası Batı’ dan beklentilerin ve bu beklentilerin getirdi ği yükümlülükler açısından de ğerlendirilmi ştir.

Bu çabalar kısa zamanda sonuç vermi ş, hem iki ülke ticareti geli şmi ş, hem de Türkiye İsrail’ e ilgi duymaya ba şlamı ştır. Bunda ba ş etken Amerika’ daki Yahudi lobisidir. Bu sayede Türkiye’ nin İsrail ve Yahudi lobisinden beklentileri olmu ştur. Üç ana konuda, Yavuz’ un da belirtti ği gibi

“Türkiye İsrail’ den NATO’ ya giri şini kolayla ştırmak, Kıbrıs konusundaki görü şlerini dünya basınına sunmak ve Amerika Birle şik Devleti’ nin yardımlarından pay alabilmek için yardım talep etmi ştir.” (Yavuz, 2004:239).

2.2.2 Ba ğdat Paktı ve Periphery Paktı

“Asıl anla şmazlık Türkiye ile Arap ülkeleri arasında 1950 yılında “Ba ğdat Paktı”nın kurulması ve bunu takip eden geli şmeler ile ya şanmı ştır” (Aras,1997: 133). Ba ğdat Paktı,

22 Amerika Birle şik Devletleri ve İngiltere’ nin deste ğiyle, Türkiye, Irak, İran ve Pakistan tarafından Sovyet tehlikesine kar şı kurulmu ştur.

Paktın kurulmasının temel parametrelerinin, İngiltere’ nin yeni olu şmaya ba şlayan Nasır’ ın Arap Birli ği politikasını önlemek, Adnan Menderes’ in Ortado ğu’ da Türkiye’ nin aktif dı ş politika izleyerek ön plana çıkma hevesi, Amerika’ nın özellikle Sovyetler’ e kar şı Ortado ğu bölgesinde güvenli ğin sağlanması oldu ğunu söyleyebiliriz. Ba ğdat Paktı ilk olarak Mısır ve Suriye tarafından tepki ile kar şılanmı ştır. İsrail yönetimi de paktı olumsuz bir geli şme olarak de ğerlendirmi ştir. Bu geli şmeler ı şığında Mısır lideri Nasır, Süvey ş Kanalı’ nı millile ştirme kararı alarak, bölgede yeni bir bunalım ba şlatmı ştır. Nasır’ ın millile ştirme kararına, Fransa, İngiltere ve İsrail i şbirli ğine giderek silahla kar şılık vermi şlerdir.

Türkiye, [Süvey ş Kanalı] krizden sonra Ba ğdat Paktı’ nın di ğer ülkeleri gibi İsrail’ i kınamı ş ve 1950 yılında elçi düzeyine çıkarttı ğı Tel-Aviv’ deki temsilcisini geri ça ğırmı ştır. Ancak bu hareketin dü şmanca bir hamle olmadı ğı, sadece Ba ğdat Paktı’ nı güçlendirmek için yapıldı ğını İsrail’ e açıklamak ihtiyacı hissetmi ştir. Sonuç olarak Türkiye İsrail ile ili şkilerini tam olarak kesmemi ş, Tel-Aviv’ e bir maslahatgüzar yollamı ştır (Soysal, 1995:467).

Türkiye’ nin bu tavrının nedeni “… Süvey ş olayları sırasında Batı’ yı destekleyen tutumu ile gücendirdi ği Arap devletlerini, özellikle Mısır’ ı kazanmaya yönelik davranı şlardır.” (Gönlübol, 1996:284-285). Ancak Türkiye’ nin bu politikası iki tarafa da yaranamamı ştır

1958 yılında Irak’ taki yönetime kar şı askerler tarafından düzenlenen kanlı ihtilalin sonucunda, Ba ğdat Paktı’ nın çözülme süreci başlamı ş; Pakt, sonrasında ABD tarafından desteklenen karargahı Ankara’ da bulunan CENTO(Merkezi İş birli ği Te şkilatı)’ ya dönü şmü ş, ancak fazla uzun ömürlü olmamı ş, 27 Mayıs 1960 tarihinde Türkiye’ de Menderes Hükümeti’ ne kar şı düzenlenen askeri darbe ile ömrünü tamamlamı ştır.

1956 Kanal Sava şı’ ndan sonra Arap Devletleri üzerindeki Sovyet etkisi artmı ş ve Ortado ğu’ da sol e ğilimli hareketler ba ş göstermi ştir. İngiltere’ nin Ortado ğu’ da yanlı ş ve istikrarsız politikalar izlemesinin de etkisinde Amerika Birle şik Devletleri 1957

23 yılında Eisenhower Doktrini’ ni bölgeye tatbik ederek, Sovyetler’ e kar şı bir denge olu şturmaya yönelmi ştir (Köni, 1994:48-49). Türkiye’ nin 1957 Eisenhower Doktrini’ ni desteklemesi, 1957 yılında Suriye’ ye, 1958 yılında Irak’ a yönelik çe şitli politikaları ve Amerika Birle şik Devletleri’ ne 1958 yılında ya şanan Lübnan krizinde Adana’ da NATO üssünün kullanımına izin vermesi bölgede Sovyet yanlısı mihrakları harekete geçirmi ş, Türkiye’ ye yönelik muhalefetin sesi yükselmeye ba şlamı ştır (Aykan, 1993). 1950’ lerin sonlarına do ğru Ortado ğu’ da ya şanan geli şmeler sonucunda ortaya çıkan ko şullar, Türkiye ve İsrail’ i tekrar birbirine yakınla ştırmı ştır. İsrail lideri David Ben Gurion ile Adnan Menderes arasında “Periphery Paktı” adı verilen gizli bir antla şma imzalanmı ştır. Anla şma ticari ve bilimsel i şbirli ğinin yanında esas olarak diplomatik ve askeri istihbarat alanlarında birlikteli ği öngörmü ştür.

Pakt, Türkiye’ nin Arap devletlerine olan güvensizli ğinin bir sembolüdür. İsrail bölgede tek demokratik ve laik ülke olması ve ba şarılı kalkınma hamlesiyle Türk elitini etkilemi ş ve bu dönem Türkiye-İsrail ili şkileri açısından elveri şli bir periyot olmu ştur.

İsrail açısından bakıldı ğında ise, bölgesel stratejisi gere ği Ortado ğu sorunsalına Arap olmayan Ortado ğu aktörlerinin katılımını sa ğlayarak, bu aktörlerin Arap ülkeleriyle ya şadı ğı çeli şkilerden faydalanarak manevra alanını geni şletmi ştir (Davuto ğlu, 2004:420-421).

1950-1960 yılları arasında İsrail’ e yönelik Türk dı ş politikasının Batı çizgisinde tek yönlü olarak seyretti ğini söylememiz mümkündür.

2.2.3 Kıbrıs Sorunu ve Etkileri

1960 darbesinden sonra Türkiye’ deki yeni liderler, tek yönlü, Batı e ğilimli dı ş politikayı iki dı ş kaynakla geli şmenin yarattı ğı etkiyle sorgulamaya ba şlamı şlardır. Amerika Birle şik Devletleri ba şkanı Johnson’ ın Kıbrıs kriziyle ilgili Türkiye’ yi destekleme yolundaki isteksizli ğini ve NATO ile ilgili olmayan operasyonlarda Amerikan silahlarının kullanılmaması iste ğini belirten mektup, Türk kamuoyunda büyük tepki uyandırmı ştır. Bu olayların Türk dı ş politikası davranı şı için üç önemli sonucu olmu ştur. Bunlardan ilki, Türkiye’ nin, yakınla şma adına Sovyetler Birli ği’ yle geleneksel so ğuk ili şkilere dayalı dı ş politikasından vazgeçmi ş olmasıdır. İkincisi, Türkiye’ nin özellikle

24 silah tedariki programlarında Kıbrıs’ a askeri müdahaleyi neticede mümkün kılacak tarzda çıkan Üçüncü Dünya ve Ba ğlantısızlar Hareketi ile ili şkilerini geli ştirmeyi ba şaramadı ğını fark etmi ş olmasıdır (Kiri şçi, 1986:6-7). “1964 tarihinden sonra, Türk- Arap ve Türk-İsrail ili şkileri, bu geli şmelerin kombina etkisiyle belirlenmi ştir. Yeni strateji, Arap devletleri ve içindeki kırılmaları azaltma esası üzerine in şa edilmi ştir” (Aras, 1997:135).

Kıbrıs krizi Türkiye’ nin genelde Batı ile ili şkilerinin bir uzantısı olarak yürütülen İsrail politikasında bazı de ğişiklere sebep olmu ştur. Çünkü gerek Johnson mektubu gerek de Türkiye’ nin Birle şmi ş Milletler Genel Kurulu’ nda yıllarca hizmet verdi ği Batı blo ğu tarafından yalnız bırakılması üzerine Türk dı ş politikası TBMM tarafından sert ele ştirilere maruz kalmı ştır. Özellikle dolaylı yardımın Müslüman ülkelerden gelmesi bu ele ştirilerin yükselmesini etkilemi ştir.

Dönemin Dı şişleri Bakanı Hasan Esat I şık’ ın dı ş politikanın NATO ili şkilerinin bir türevi olmaktan çıkarılıp çok taraflılı ğa yönelmesinde önemli rolü vardır. Bu durum Türk-Arap ili şkilerinin tekrar gözden geçirilmesine, Türk-Batı ve Türk-İsrail ili şkilerinde daha temkinli ve dengeli bir politika izlenmesine sebebiyet vermi ştir (Yavuz, 2004: 240- 241).

2.2.4 1967 ve 1973 Arap-İsrail Sava şları

Türkiye’ nin izledi ği yeni dı ş politika stratejisi, 1967 Arap-İsrail Sava şı sırasında uygulama alanı bulmu ş, Türkiye Arap ülkeleriyle ili şkilerini yeniden de ğerlendirme fırsatı yakalamı ştır. Türkiye, Sava ş esnasında Amerikan askerlerinin Adana askeri üssünü kullanarak İsrail’ e yardım etmesine izin vermemi ştir. Türk Dı şişleri Bakanı İhsan Sabri Ça ğlayangil, şu cümleleri sarfederek Araplara güvence vermi ştir: “Türkiye’ deki askeri üsler, oldubitti yoluyla Araplara kar şı kullanılmayacaktır”. Daha sonra İsrail’ in geni ş Arap topraklarını i şgali kesinlik kazanınca, “Türkiye’ nin güç kullanımı ile toprak kazanımına kar şı oldu ğunu” duyurmu ştur.” (Kürkçüo ğlu, 1984:47). Bu geli şmelere ek olarak Türkiye, Arap ülkelerine yönelik insani yardım projelerine aktif olarak katılmı ştır. Sava şın yaralarını sarabilme amacıyla yiyecek, giyecek ve ilaç göndermi ştir. Türkiye’ nin bu giri şimleri Arap dünyasında memnuniyetle kar şılanmı ş, geni ş yankı uyandırmı ş ve bu geli şmelerin sonucu olarak Türkiye, 1967 Sava şı’ nı takip

25 eden kısa petrol ambargosunun dı şında tutulmu ştur. Tüm bu süreç içerisinde Türkiye, bir yandan da Türk-İsrail ili şkilerinin devam etmesine ve zarar görmemesine de gayret etmi ştir. Birle şmi ş Milletler Genel Kurulu’ nun aldı ğı 242 sayılı kararın geçmesinde Türkiye, Araplarla beraber tavır almı ştır. Karara göre İsrail’ in i şgal etti ği topraklardan çekilmesi yönünde ça ğrıda bulunan devletler tarafında yer alan Türkiye, bununla birlikte tüm bölgesel devletlerin güvenlikli sınırlar içerisinde ya şama hakkını tanıdı ğını vurgulamı ş ve kararın İsrail’ i saldırgan bir devlet olarak tanımlayan birinci maddesine, ikili ili şkilere zarar vermemek için çekince koymu ştur (Gürkan, 1993:102).

1967 Arap-İsrail Sava şı’ ndan sonra Türkiye’ nin Arap kom şularıyla ili şkilerini geli ştirme yanlısı bir politika izlemesinin altında yatan birinci neden, Amerika Birle şik Devletleri’ nden Kıbrıs sorununda bekledi ği deste ği görememesi, ikinci neden de Türkiye’ nin iç politikasında, 1965 yılında i ş ba şına gelen Adalet Partisi hükümetinin programında “Arap memleketlerinin me şru davalarında Türkiye’ nin anlayı ş ve deste ğine güvenebilecekleri”nin belirtilmi ş olmasıdır. Ayrıca giderek sesini duyuran parlamento dı şı sol muhalefet de Arapları destekler bir yakla şım göstermi ştir. Arap- İsrail (1967) çatı şmalarının ilk kıvılcımlarının ya şandı ğı esnada Türkiye, 22-24 Mayıs tarihlerinde Ortado ğu ülkelerindeki büyükelçileri Ankara’ da bir toplantıya ça ğırmı ştır. Bu toplantı sonrası 28 Mayıs’ ta Ortado ğu bunalımı hakkında görü şlerini açıklayan Türk hükümeti, Arap ülkeleriyle olan mevcut yakın ili şkilerden söz ederek, üstü kapalı da olsa, Arap-İsrail Sava şı daha patlak vermeden, Arap ülkelerini destekledi ğini belirtmi ştir (Sönmezo ğlu, 2000:49). “Türkiye 1969 yılında, Kıbrıs Türkleri’ ne yardım mobilize etmek için, gözlemci statüsünde İslam Konferansı Te şkilatı’ na katılmı ştır. Demirel Hükümeti konferansı dini bir toplantı de ğil, Kudüs’ ün statüsünün tartı şıldı ğı bir siyasi toplantı olarak de ğerlendirmi ştir” (Aras, 1997:136). Türkiye, zıt kamplar arasında dengeli hareket edebilmek için tarafsız kalmaya çalı şmı ştır. 1967 Arap-İsrail Sava şı sırası ve sonrasındaki tutumu ile Arap dünyasında sempati toplayan Türkiye, Arap dünyasına dönük dı ş politikasını 1973 Arap-İsrail Sava şı’ nda da sürdürmü ştür. Suriye ve Mısır Büyükelçilikleri 1973 krizi esnasında Türkiye’ den siyasi destek talep etmi şlerdir. Türkiye Dı şişleri Bakanı sözcüsünün yorumu ile “Türkiye Arap topraklarının güçle i şgal edilmesini onaylamamaktadır ve kalıcı barı şın sağlanmasının bu konuda Arap ülkelerinin me şru taleplerinin tatmin edilmesine ba ğlı oldu ğunu hissetmektedir”. Türkiye daha sonra Amerikan hükümetine “Türkiye’ deki askeri

26 üslerin cari sava ş esnasında İsrail’ e yardım amacıyla kullanılamayaca ğını” duyurmu ştur. Petrol fiyatlarındaki görülmemi ş artı ş, kötüle şen Türk-Amerikan ili şkilerinde so ğumanın devam etmesi, sonraki dönemde Türk dı ş politikasının ilgilenmek zorunda oldu ğu geli şmelerdir. Bu faktörlerin kombinasyonu, buraya kadar izah edilen unsurlara ilave edilince, özellikle bölge ile ekonomik ba ğlantılar yoluyla Arap devletleriyle daha fazla yakınla şılmasına ve tek yönlü dı ş politikadan vazgeçilmesine yol açmı ştır. Ayrıca 22 Kasım 1973’ te, Türk Dı şişleri Bakanı Bayülken, Birle şmi ş Milletler Güvenlik Konseyi 242 sayılı kararı temel alan bir barı ş planı önermi ştir (Kürkçüo ğlu, 1984:18-19).

Türkiye 1973 Sava şı’ nda izledi ği bahsedilen dengeli tutumuyla 1970’ lerin ortasında dünyada etkisini hissettiren petrol krizinden çok etkilenmemi ş olsa da, ambargonun Türk ekonomisi üzerindeki dolaylı olumsuz etkilerinden kaçınamamı ştır (Aras, 1997: 136). Krizli yıllarda Türkiye’ de olu şan ekonomik sorunlar petrol üreten Arap ülkeleriyle ikili ili şkilerin geli ştirilmesine öncelik vermi ştir. Petrol krizinin yarattı ğı etkilerden Türkiye, in şaat sektörü alanındaki projelerden (özellikle Suudi Arabistan, Libya ve Irak’ ta aldı ğı in şaat projelerinden) elde etti ği gelirler sayesinde kurtulabilmi ştir.

Bu ko şullar altında geli şen siyasal ortam, Türk-Arap yakınla şmasını beraberinde getirmi ştir. Kıbrıs ba ğlamında içine dü ştü ğü siyasi yalnızlık Türkiye’ yi 1975 yılında Birle şmi ş Milletler Genel Kurulu’ nda “Siyonizmin bir çe şit ırkçılık ve ırk ayrımı oldu ğunu” kabul eden 3379 sayılı karara lehte oy kullanmaya itmi ştir

Öke’ ye göre

“1974’te gerçekle ştirilen ve Müslüman Türklere özgürlük sa ğlayan Kıbrıs Barı ş Harekatı nedeniyle Batı’ nın tepkisiyle kar şıla şmı ş olan Türkiye, uluslararası platformda kendi Filistin sorununa destek bulmak için do ğal olarak Arap-İslam karde şli ğine güvenmek zorunda kalmı ştır.” (Öke, 2002:427).

Aynı yıl Rabat’ ta yapılan “Arap Zirve Konferansı”nda Filistin Kurtulu ş Örgütü, Filistinlilerin tek temsilcisi olarak kabul edilmi ş, akabinde Birle şmi ş Milletler Filistin halkının vazgeçilmez haklarını teyit etmi ş ve Filistin Kurtulu ş Örgütü’ nü gözlemci üye

27 olarak kabul etmi ştir. Şubat 1977’ de Filistin Kurtulu ş Örgütü yetkilileri Ankara’ ya gelerek Türk Dı şişleri Bakanı ile görü şmü şler ve bu görü şme sonucunda “Filistin Kurtulu ş Örgütü’ nün Ankara’ da bürosunun en kısa zamanda açılaca ğı” kamuoyuna duyurulmu ştur. Temmuz 1979’ da Mısır Büyükelçili ği’ nin “Filistin Devrimi’ nin Kartalları” tarafından basılması ve bu olayı takiben de Filistin Kurtulu ş Örgütü’ nün gerillalarla Türkiye Hükümeti arasında ba şarılı arabuluculuk görevini üstlenmesi sonucunda, temsilcilik açılması konusu tekrarlanmı ş ve 4 A ğustos 1979’ da ilgili protokol parafe edilmi ştir. Ekim 1979’ da Filistin Kurtulu ş Örgütü’ nün Ankara temsilcili ği açılmı ştır. Büronun açılmasından sonra Yaser Arafat Filistin Kurtulu ş Örgütü Yürütme Kurulu Ba şkanı ve Filistin Devrimi Kuvvetleri Ba şkomutanı olarak beraberinde örgüt ileri gelenleri oldu ğu halde Türkiye’ yi ziyaret etmi ş ve temsilcili ğin açılı ş töreninde bulunmu ştur (Öke, 2002:427-428).

1964-1979 arası dönemde Türk Hükümeti Araplar ile yakınla şmanın yanında, tarafsız tavrını korumayı ba şarabilmi ştir. Akılda tutulması gereken şey, bu yakınla şmayı motive eden ana unsurları Türkiye’ nin kötüle şen ekonomik durumunun ve Kıbrıs sorununda destek bulma ihtiyacının olu şturdu ğu gerçe ğidir. Bu durum Türkiye’ yi zıt çizgiler arasında manevra yapmaya sevk etmi ştir: Araplara kar şı İsrail’ le dost olması Türkiye için bir koz olurken; Müslüman bir ülke olarak da Araplarla ili şkilerini iyi tutmaya gayret göstermi ştir. Sonuç olarak Türkiye’ nin bu dönemde, özellikle Araplar ve İsrail ile ilgili dı ş politika hedeflerine ula şmada ba şarılı oldu ğu söylenebilir.

2.2.5 12 Eylül ve Türk Dı ş Politikasına Etkileri

Türkiye’ de 1980’ de gerçekle ştirilen 12 Eylül operasyonundan sonra da dı ş politikada geleneksel yakla şım sürdürülmü şse de İsrail Parlamentosu()’ nda aldı ğı bir kararla İsrail’ in Kudüs’ ü daimi ba şkenti olarak ilan etmesi, tüm Arap ülkelerinde oldu ğu gibi Türkiye’ de de sert tepkilere neden olmu ştur. Türkiye bu olay üzerine Kudüs’ te bulunan temsilcili ğini kapatmı ş ve “ İsrail’ le ili şkileri sınırlandırma ve kar şılıklı temsil düzeyine dü şürme” kararı almı ştır. Bu tavır do ğal olarak Filistin Kurtulu ş Örgütü cephesinde memnuniyetle kar şılanmı ştır (Öke, 2002:428).

12 Eylül askeri müdahalesi, Batılı ülkelerce tepki ile kar şılanınca, Askeri İdare’ yi İslam ülkeleriyle ili şkiler kurmaya zorlamı ştır. Bu dönemde İsrail ile ili şkiler en alt düzeyde

28 tutulmu ş, hemen sonrasında yeni kurulan hükümet, İsrail ile ili şkileri “ikinci katiplik” seviyesine indirgemi ş, en alt seviyede diplomatik temsil ile dü şük seviyede bir politik ili şki kurma stratejisi izlemi ştir. Bu kararın İslam Konferansı Örgütü( İKÖ) toplantısının hemen öncesinde alınması dikkat çekicidir. Toplantıda Türkiye ilk defa Bülent Ulusu ile Ba şbakanlık seviyesinde temsil edilmi ştir. Aras’ a göre “…Filistinliler ve İsraillilere kar şı izlenen Türk dı ş politikası davranı şı ço ğunlukla Türkiye’ ye yönelik Batı tavrı ile ilintili olarak belirlenmi ştir.” (Aras, 1997:140). 12 Eylül döneminde Ulusu hükümeti, içeride me şrulu ğunu güçlendirmek, İslam’ ın sosyal kontrol i şlevinden yararlanabilmek ve ülkenin kar şı kar şıya oldu ğu ekonomik zorlukları a şabilmek maksadıyla Müslüman ülkelerle ili şkilere çok büyük önem vermi ştir (Yavuz, 2004:243).

İntifada’ nın Türk kamuoyunda olu şturdu ğu Filistin yanlısı ve İsrail kar şıtı tutum yine de İsrail’ le ili şkilerin kesilmesine sebep olmamı ştır. Bunun nedeni Türkiye’ nin siyasi ve kültürel ikicili ği olmu ştur. Müslüman bir ülke olmasıyla birlikte Türkiye Batı kurumları ve kuralları ile hareket eden ve Amerika’ dan mali ve askeri yardım alan bir ülkedir (Yavuz, 2004:247).

Milliyetçi muhafazakar Turgut Özal hükümetinin iktidara gelmesinden sonra, Ankara, Eylül 1986’ da aldı ğı bir kararla, Tel-Aviv’ e üst düzey bir diplomatı, Ekrem Güvendiren’ i atayarak ili şkileri “charge d’affairs” seviyesine yükseltmi ş ve ili şkilere hız vermi ştir. Kar şılık olarak İsrail de üst düzey bir temsilci görevlendirmi ştir. Bu tarihten itibaren iki ülke ili şkilerinde ticari, ekonomik ve turizm alanlarında artan oranda iyile şme gözlenmi ş, Türkiye, dı ş politikada yeniden Amerika Birle şik Devletleri eksenine yerle şildi ğinin sinyallerini vermi ştir.

29 BÖLÜM 3 : SO ĞUK SAVA Ş’ IN B İTİMİNDEN AKP İKT İDARI’ NA

3.1.Körfez Sava şı, Ortado ğu Barı ş Süreci ve İkili İli şkiler

Irak’ ın 2 A ğustos 1990 tarihinde Kuveyt’ i i şgali ile ba şlayan ve ABD öncülü ğündeki koalisyon kuvvetlerinin Irak kuvvetlerini Kuveyt’ ten çıkarması ile 28 Şubat 1991 yılında resmen son bulan Körfez Sava şı’ nın İsrail açısından hedeflerinden birisi de “...uzun dönemli güvenli ğinin bir daha tehdit edilemeyecek bir şekilde güvence altına alınmasıdır.” (Davuto ğlu, 2004:347). Böylelikle İsrail, kurulmasından bu yana en büyük tehditlerden biri olarak algıladı ğı Irak yönetiminin yarattı ğı tedirginli ği a şabilmi ş ve daha sonra ba şlatılan barı ş görü şmeleri ile bölgeye stratejik bir açılım yapabilmi ştir.

1991 yılı sonlarında Ortado ğu Barı ş Süreci’ nin Madrid’ de kapsamlı bir şekilde ba şlaması, Türkiye’ nin inisiyatifi dı şında olu şmasına kar şılık, Filistinliler ve İsraillilere yönelik Türk dı ş politikası üzerinde önemli etkilerinin oldu ğu görülmü ştür. Cumhurba şkanı Özal, 1991’ in Mart ayında Moskova gezisi sırasında barı ş konferansına ev sahipli ği yapmayı öneren bir barı ş giri şimi öne sürmü ş, ancak bu giri şime hayatiyet kazandırılamamı ştır (Kut, 1995). Özal önerisinde İsrail yönetimine barı ş için toprak formülünü kabul etmesi yönünde ça ğrıda bulunmu ş ve Türkiye’ nin adil arabulucu rolü oynayabilece ğini vurgulamı ştır. Ancak Türkiye, su ve bölgesel güvenlik gibi kendisini do ğrudan ilgilendiren toplantılara bile dahil edilmemi ştir. Demokratik Sol Parti lideri Bülent Ecevit, Türkiye’ nin Ortado ğu’ daki tarihi fonksiyonunu icra edememesini, Amerika Birle şik Devletleri’ ne çok sıkı ba ğlı dı ş politika tercihlerine ba ğlamı ştır (Gruen, 1993:191). Türkiye’ nin İsrail ile ili şkileri açısından barı ş süreci ile ilgili ya şanan geli şmelere ihtiyacı olmamasına kar şılık, uzun zamandan beri Araplar ve İsrailliler arasında böylesine bir sürecin savunucusu olmu ştur. Barı ş sürecine pratik bir tavırla yakla şabilecek, taraflar arasındaki gerilimi azaltabilecek ve kar şılıklı güveni sa ğlayabilecek potansiyele sahip olan Türkiye’ nin ula şılan noktada rolü olmamasına kar şın, barı şın konsolidasyonu konusunda önemli çıkarları oldu ğu görülmü ştür. Türkiye iyi bir zamanlama ile Madrid Konferansı atmosferinin hem ülke içinde, hem de dünyada meydana getirdi ği olumlu havadan faydalanarak, Filistinliler ve İsrailliler ile diplomatik ili şkileri büyükelçilik seviyesine yükseltmi ştir (Ergüveç, 1995:7). Ortado ğu Barı ş Süreci’ nin İsrail açısından en önemli getirisi, üzerindeki blokajların kalkması sonucu

30 bölge içi ihtilafları çok daha etkin kullanabilmesi ve taktik manevra kabiliyetinin artması olmuştur. Bu ba ğlamda, Arap devletleri tarafından Ortado ğu bölgesine bir ur gibi yerle ştirilmi ş olarak görülürken, Barı ş Süreci sonunda bu devletler tarafından tanınarak bir ulus-devlet niteli ği kazanmı ştır (Davuto ğlu, 2004:384).

Ortado ğu Barı ş Süreci’ nin en önemli kilometre ta şlarından Madrid Konferansı’ nın ardından, 31 Aralık 1991’ te Ankara’ daki Filistin ve İsrail temsilciliklerini aynı anda Büyükelçili ğe yükselten Türkiye’ nin, 1980’ den beri kapalı olan Kudüs’ teki Türk Ba şkonsoloslu ğu da 1992’ de yeniden açılmı ştır. Türkiye-İsrail ili şkilerindeki canlanma 1992’ den itibaren ivme kazanmı ştır. Türkiye’ den İsrail’ e ilk üst düzey ziyaret, Turizm Bakanı Abdülkadir Ate ş tarafından Haziran 1992’ de gerçekle ştirilmi ştir. Bu ziyaret esnasında, iki ülke arasında Turizm İş birli ği Antla şması imzalanmı ş ve daha sonra Dı şişleri Bakanı Hikmet Çetin’ in Kasım 1992’ de İsrail’ i ziyaretiyle artırılması planlanan i şbirli ğinin temel yapısı olu şturulmu ş, Kar şılıklı Anlayı ş ve İş birli ğinin İlkeleri Muhtırası imza edilmi ştir (Oran, 2001:568-569).

Amerika Birle şik Devletleri, Ocak 1992’ de, Birle şmi ş Milletler Güvenlik Konseyi’ nde İsrail’ in bazı Filistinlileri sınır dı şı etmesini kınayan karar tasarısına olumlu oy vermi ş, Türkiye de İsrail’ i kınamı ştır. Dönemin Amerika Birle şik Devletleri Dı şişleri Bakanı James Baker, İsrail’ in Batı Şeria ve Gazze’ de yeni yerle şim yerleri açma politikasını barı ş süreci önünde en önemli engel olarak de ğerlendirmi ştir. İsrail’ i daha uzla şmacı olmaya zorlamak isteyen Amerika Birle şik Devletleri yönetimi, İsrail’ e verilmesi kararla ştırılan krediyi geciktirmesine ra ğmen, Clinton dönemiyle birlikte, İsrail ile ikili ili şkilerde yumu şama olmu ş, barı ş sürecinde de ilerleme devam etmi ştir.

Haziran 1992’ de İsrail Devlet Ba şkanı Haim Herzog’ un, ‘İspanya’ dan Türkiye’ ye Yahudi Göçünün 500. Yıldönümü’ törenlerine katılmak üzere İstanbul’ a yaptı ğı özel ziyaret yüksek düzey temaslarla resmi bir nitelik kazanmı ştır. Bu ziyaretin ardından, 1-4 Haziran 1992’ de Turizm Bakanı Abdülkadir Ate ş İsrail’ i ziyaret ederek Turizm İş birli ği Anla şması imzalamı ş, Ate ş’ in ziyaretini meslekta şı Uzi Baram Temmuz 1993’ te iade etmi ştir. 29 Eylül - 1 Ekim 1992’ de Dı şişleri Bakanlı ğı Müste şar Yardımcısı Bilgin Unan’ ın İsrail ziyareti diplomatik ili şkilerin geli şimi bakımından önemli bir adım olarak de ğerlendirilmi ştir. Kar şılıklı ziyaretler sonrası, Türkiye 1980’ de kapattı ğı

31 Kudüs Ba şkonsoloslu ğu’ nu da Eylül 1992’ de açarak, dı ş politikada yeniden Amerika Birle şik Devletleri eksenine yerle şildi ğinin sinyallerini vermi ştir (Cumhuriyet, 18.11.1993).

“1993 yılında Lübnan’ ın, İsrail uçakları tarafından bombalanmasına, Türkiye, Dı şişleri Bakanı Hikmet Çetin’in İsrail’e yapaca ğı resmi ziyareti erteleyerek tepki göster[mi ştir]. Türkiye ayrıca Filistin Kurtulu ş Örgütü ile geleneksel dostane ili şkilerini devam ettir[mi ş], aynı yıl Filistin Yönetimi’ ne 50 milyon dolarlık bir borç ver[mi ştir]’’ (Oran, 2001:570).

“FKÖ ve İsrail 9 Eylül 1993 tarihinde, mektup teatisi ile birbirlerini tanımı şlar ve 13 Eylül 1993’ te iki taraf, Washington’ da, Beyaz Saray’ da düzenlenen seremonide, ortak bir Filistin-İsrail Bildirgesi’ nin altına imzalarını atmı şlardır” (Aras, 1997:148). 13 Eylül’ de imzalanan Oslo Antla şması, Filistin sorunun çözümüne yeni bir boyut getirmi ştir. Oslo Antla şması ve bunun olu şturdu ğu Ortado ğu’ da barı şa yönelik umut ortamı, Türkiye-İsrail ili şkilerinin ilerlemesine de yardım etmi ştir. Filistin Kurtulu ş Örgütü ve İsrail’ in kar şılıklı olarak birbirlerini tanıdıkları Oslo Antla şması ile Filistin Kurtulu ş Örgütü şiddet kullanmayı reddederken, İsrail ile terör örgütü diye nitelendirdi ği Filistin Kurtulu ş Örgütü’ nün, Filistin halkının yasal temsilcisi oldu ğunu kabul etmi ştir. Antla şma, ayrıca i şgal altındaki topraklardan Gazze ve Şeria’ dan ba şlamak üzere, Filistin Özerk Yönetimi ile ilgili görü şmelere temel olu şturacak prensipleri belirtmi ştir.1993 Oslo Antla şması’ nın imzalanmasını takiben olu şan olumlu ortama ra ğmen, uygulanmasında kar şıla şılan zorluklar, İsrail’ in Filistin Kurtulu ş Örgütü ile terör örgütlerini özde şleştirmesi ve antla şmayı yeniden gözden geçirece ği vaadinde bulunan Likud Partisi ve lideri Benjamin Netanyahu’ nun, İsrail Ba şbakanı Rabin’ in 3 Kasım 1995’ te Fanatik bir Yahudi tarafından öldürülmesinin ardından 29 Mayıs 1996’ da yapılan seçimlerde iktidara gelmesi, barı ş sürecindeki engelleri yeniden ön plana çıkarmı ştır. Netanyahu, Batı Şeria’ dan İsrail askerlerinin üç a şamalı bir plan ile geri çekilmesi konusunda belirlenen tarihe itiraz etmi ş, ayrıca antla şmanın ruhuna aykırı olarak İsrail’ in, Do ğu Kudüs’ te yeni yerle şim yerleri açmaya devam etmesi yönünde karar almı ştır. Sever’ e göre,

32 ”Kürt meselesine ili şkin güvenlik endi şeleri, Suriye’ nin PKK’ ya verdi ği destekten dolayı duyulan huzursuzluk ve buna ba ğlı olarak Ankara’ nın istedi ğinde batılı müttefiklerden temin edemedi ği askeri donanım ve teknoloji ihtiyacı ve nihayet İsrail’ le ortak olarak Irak ve İran’ [a] yönelik kitle imha silahları ve İslami radikalizm bakımından duyulan rahatsızlık, Türkiye’ yi 90’ larda İsrail’ le yakın i şbirli ğine yönlendirmi ştir.” (Sönmezo ğlu, 2004:368).

Ayrıca, Netanyahu hükümetine Filistin konusunda dünya kamuoyundan yükselen olumsuz tepkilerin artması üzerine İsrail, manevra alanını geni ş tutabilmek maksadıyla Türkiye ile olan ili şkisine daha sıkı sarılmı ş ve ilk defa olarak “ba ğımsız bir Kürt devletine kar şı olduklarını ve PKK terörünü kınadıklarını belirtmi ş, kendileri için PKK terörü ile kendilerinin maruz kaldıkları terör arasında bir fark olmadı ğını açıkça beyan etmi ştir.” (Sönmezo ğlu, 2004:369).

Buna ra ğmen Türkiye, İsrail ile yakın ili şki içinde olan bir ülke olarak denge politikasını sürdürmekte ve taraflara e şit mesafede oldu ğunu özellikle Arap tarafına anlatmakta oldukça zorlanmı ştır. Ancak, barı ş süreci, Oslo Antla şması’ nda ortaya konulan prensipler etrafında sürdürülmü ştür. Türkiye de Oslo Antla şması’ nı ve barı ş sürecinin devamını desteklemi ştir. Bu çerçevede İsrail ile ili şkiler artan oranda geli ştirilirken Filistin Yönetimi ile de temaslar sürdürülmeye devam etmi ştir. Filistin’ e 2 milyon dolar yardım yapan Türkiye, 50 milyon dolarlık da kredi sözü vermi ştir.

1994 yılında Cumhurba şkanlı ğı nezdinde, ilk üst düzey resmi ziyaret, Ezer Weizman tarafından gerçekle ştirilmi ştir. Yapılan müzakereler sonucunda, iki ülke arasında çe şitli anla şmalar imzalanmı ş, ekonomik i şbirli ğinin geli ştirilmesi prensip olarak kabul edilmi ştir. Yine aynı konuları müzakere etmek üzere Weizman’ dan sonra, Dı şişleri Bakanı Şimon Perez de Türkiye’ yi ziyaret etmi ştir. Kasım 1994’ te, Ortado ğu gezisi kapsamında Ba şbakan Tansu Çiller İsrail’ i ziyaret ederek, birçok alanda çe şitli anla şmalar imza etmi ştir. Bunların arasında terör, uyu şturucu kaçakçılı ğı ve di ğer suçlarla mücadelede i şbirli ği, telekomünikasyon ve posta hizmetleri konusunda anla şmalar, Manavgat, Seyhan ve Ceyhan nehirlerinin sularının satılması, GAP alanında bölgesel i şbirli ği yer almaktadır. Dı şişleri Bakanı Çetin’ in İsrail’ i ziyareti sırasında bir kar şılıklı i şbirli ği anla şması imzalanmı ştır. Cumhurba şkanı Demirel’ in bir haftalık

33 Ortado ğu turu ikili ili şkilerin öneminin altını çizmi ştir. Çünkü Demirel gezisine İsrail’ den ba şlamı ş ve İsrail Cumhurba şkanı Weizman ile görü şmeler yaptıktan sonra İsrail Parlamentosu Knesset’ te milletvekillerine hitap etmi ştir. Demirel’ in ziyareti bir Türk yetkilinin bugüne kadar İsrail’ e yaptı ğı en yüksek seviyeli ziyaret olmu ştur (Aras, 1997:150). Aralık 1994’ te, Milli Savunma Bakanlı ğı ile İsrail Savunma Bakanlı ğı arasında, savunma sanayi ürünlerinin ortak üretimi konusunda i şbirli ği ile ilgili temaslarda bulunulmu ştur. Böylece iki ülke arasında ekonomik, ticari ve kültürel alanda birçok geli şme ya şanırken, paralelinde savunma sanayi alanında da önemli adımlar atılmı ştır. İsrail-Türkiye arasındaki ziyaret trafi ği esnasında iki ülkenin bölgede kalıcı ve adil bir barı şın yerle şmesi için i şbirli ği yapması ve Irak’ ın bölge için yeniden tehdit olmaması yönünde gereken önlemlerin alınması konusunda görü ş birli ğine varılmı ş ve Tansu Çiller’ in ba şbakan sıfatıyla 1994’ te İsrail’ e gerçekle ştirdi ği ziyaret sırasında Türkiye-İsrail i şbirli ğini “stratejik ili şki” olarak tanımlaması, yakınla şmanın çok boyutlulu ğunu ortaya koymu ştur (Bölükba şı, 1999:138- 152).

Arafat’ ın 1995 yılında Türkiye’ ye yapmı ş oldu ğu ziyaret, Filistinlilerin Türkiye’ ye verdi ği önemin net bir kanıtıdır. Tansu Çiller’ in Gazze’ yi ziyareti, Türk Hükümeti’ nin barı ş sürecine verdi ği önemi bir kez daha vurgulamı ş ve Türkiye’ nin, İsrail-Filistin yakınla şmasına yönelik politikasında adil arabulucu rolünün bir hatırlatıcısı olmu ştur.

So ğuk Sava ş’ ın sona ermesi uluslararası politikada önemli de ğişimlere sebep olmu ştur. Hepsinden önemlisi, Sovyet e ğilimli devletler bir transformasyon sürecine girmi şlerdir. Bu sürece beklenmedik oranda istikrarsızlık ve belirsizlik e şlik etmi ştir. Türkiye kendisini bu sıkı dönü şüm sürecinin ve istikrarsızlıkların ortasında bulmu ştur. Bu geli şme, Türkiye’ nin uluslararası politikadaki yerine tesir etti ği gibi, Türk dı ş politikasında da dönü şüme yol açmı ştır (Kiri şçi, 1995:1). So ğuk Sava ş sonrası, Amerika Birle şik Devletleri ve Avrupa Birli ği ile ya şanan problemler sonucunda Türkiye, izole edildi ği fikrine kapılmı ş ve ortaya çıkan “Sevr fobisi”, ülkenin dı ş ve güvenlik politikalarının belirlenmesinde önemli rol oynamı ştır (Altunı şık, 2000:321). Stratejik önemini yitirdi ği dü şünülen Türkiye, kısa bir dönem sonra üç yeni geli şme ile, bölgedeki stratejik önemini yeniden kazanmı ştır. “Bu geli şmeler Irak’ ın Kuveyt’ i işgali, Sovyetler Birli ği’ nin çözülü şü ve Madrid’ de ba şlayan Barı ş Süreci’ dir”(Aras, 1997:145). Barı ş Süreci ile hız kazanan Arap-İsrail ili şkilerindeki yumu şama süreci,

34 Türkiye-İsrail ili şkilerindeki sınırlamaları kaldırmı ş ve Türkiye-İsrail ili şkilerinin geli şmesi için uygun zemini hazırlamı ştır (Sönmezo ğlu, 2000:200).

3.2.Mesafeli Yakınlıktan Stratejik Ortaklı ğa

Türkiye ve İsrail arasında 23 Şubat 1996 tarihinde imza edilen ve askeri ili şkilere canlılık kazandıran Askeri E ğitim ve İş birli ği Anla şması ile iki ülke:

-Askeri e ğitim alanında i şbirli ği yapılmasını,

-Askeri akademiler, birlikler ve karargahlar arasında kar şılıklı ziyaretler yapılmasını,

-Profesyonel uzmanlık alanlarında mütekabiliyet esasına göre, farklı seviyelerde işbirli ğinde bulunulmasını,

-Donanmaya dahil gemilerin ve Hava Kuvvetleri’ ne dahil uçakların kar şılıklı olarak ziyaretler yapmasını,

-Bilgi ve tecrübe sa ğlamaya yönelik personel de ğişimini,

-Askeri tarih, askeri müze, askeri ar şiv, askeri film ve foto ğraf stüdyoları ile sportif faaliyetleri kapsayan sosyal ve kültürel etkinliklerin kar şılıklı olarak düzenlenmesine,

-Anla şma kapsamında mübadele edilen personelin üçüncü bir ülke ile misafir ülke arasındaki çatı şmalara katılmamalarını,

-İş birli ği konularında daha ayrıntıya inen uygulama düzenlemelerinin yapılmasını, hedeflemi şlerdir (Öztürk, 1999:254-255).

Anla şma Şubat ayında imzalanmasına ra ğmen, ancak iki ay gibi kısa bir zaman gizli kalmayı ba şarabilmi ştir. İlk olarak İsrail basınına, daha sonra da Türkiye’ de haftalık yayın yapan Aksiyon Dergisi’ ne bu haber bomba gibi dü şmü ştür. Dergiye göre; anla şmada askeri i şbirli ğinin önce Türkiye-İsrail arasında kurulması, daha sonra da Ürdün’ ün de taraf olarak katılması öngörülmü ştür. Türk tarafının görü şmelerde ba şta terör konusu olmak üzere, Do ğu ve Güneydo ğu sınırlarının emniyeti, TAI uçak tesislerine helikopter üretimi gibi konularda İsrail’ in deneyiminden ve teknolojisinden

35 faydalanmak istedi ği belirtilmi ştir (Aksiyon, 1996:26). Anla şmaya ba şta Suriye olmak üzere, birçok Ortado ğu ülkesi tepki göstererek yakla şmı ştır. Tahran Yönetimi anla şmanın iki ülke arasındaki ili şkilere büyük çapta zarar verece ğini; Irak ve Mısır ise yapılan anla şmanın, Ortado ğu’ nun bölünmesi anlamına geldi ğini belirtmi şlerdir. Ancak Mısır Dı şişleri Bakanı Amr Musa’ nın Ankara ziyaretinden sonra Mısır’ da gözle görülür bir yumu şama süreci ortaya çıkmı ştır (Arı, 1999:303-305). Türk Hükümeti anla şmaya gelen tepkilere kar şılık, İsrail ile imzalanan Askeri E ğitim ve İş birli ği Anla şması’ nın benzerlerini Kazakistan, Belarus Cumhuriyeti, Moldova Cumhuriyeti ve Çek Cumhuriyeti ile de imzalanmı ş oldu ğunu, ancak bu anla şmada di ğer anla şmalardan farklı olarak, dikkate de ğer en önemli hususun, Türk-İsrail askeri ili şkilerinde 1996 yılında de ğil, 31 Mart 1994 tarihinde “Güvenlik-Gizlilik Anla şması” yapılmasıyla ba şladı ğının ortaya çıkmı ş oldu ğunun ifade edilmi ş olmasıdır.

Türkiye-İsrail i şbirli ğine en büyük tepki ise, bölgedeki İslam ülkelerinden gelmi ştir. Türkiye’ nin ısrarla ve sıklıkla söz konusu i şbirli ğinin, bölge ülkelerini hedef alan bir pakt olmadı ğı yönündeki açıklamalarına ra ğmen, ele ştirilerin önüne geçilememi ştir. 1996’ dan itibaren Arap Birli ği Zirve Toplantısı’ nda, Mısır ve Suriye’nin öncülü ğünde, Arap dünyasının, Türkiye-İsrail yakınla şmasından büyük endi şe duyuldu ğu dile getirilmi ştir. Nisan 1996 tarihinde, altı İsrail uça ğının, Türk Hava Sahası’ nda e ğitim uçu şlarına ba şlamasının ardından, Mısır Dı şişleri Bakanı Amr Musa, askeri i şbirli ği anla şmasının detaylarını ö ğrenmek üzere Ankara’ ya gelmi ş ve Musa’ nın gezisinden hemen sonra Mısır Devlet Ba şkanı Hüsnü Mübarek, “Türk-İsrail askeri anla şması”nın sadece bir e ğitim anla şması oldu ğu ve saldırgan bir amaç ta şımadı ğı konusunda tatmin oldu ğunu” açıklayan bir beyanda bulunmu ştur. Özellikle Suriye mevcut durumu kullanmak isteyerek, Türkiye ile ya şadı ğı sorunlar kar şısında Arap ülkelerinin deste ğini toplamayı ba şarmı ştır. Suriye’ nin resmi yayın organı “al-Baath” gazetesi, 1997’ de Türk-İsrail i şbirli ğini ele ştirirken, “...ilan edilmemi ş bu ittifak, barı ş sürecini bertaraf etme amacının ötesinde, Araplar ve onların yasal hakları pahasına da olsa yeni kazançlar elde etmeyi amaçlamı ştır...” ifadesini kullanmı ştır.

28 A ğustos 1996’ da Refah-Yol hükümeti tarafından Çerçeve Anla şmasına dayanılarak, Savunma Sanayi İş birli ği Anla şması imza edilmi ştir. Bu anla şma gere ğince İsrail, Hava Kuvvetleri envanterinde bulunan elli dört Türk F-4 sava ş uça ğını İsrail Uçak Sanayi

36 Fabrikası’ nda yeni sistemler ile modernize etmi ş ve bu proje için Türkiye İsrail’ e modernizasyonun bedeli olarak, 600 milyon dolar ödemi ştir. Askeri alanda i şbirli ğinin bir di ğer boyutu, tarafların ortakla şa düzenledi ği tatbikatlar olmu ştur. 1996 Nisan ve Ağustos aylarında, Türk-İsrail sava ş uçakları havada ortak ikmal tatbikatları yapmı şlardır. Demirel Türkiye’ de iktidara gelen siyasi partilerin Türkiye-İsrail ili şkilerinin geli şimini etkilemeyece ğini belirtmi ş ve Askeri Savunma ve İş birli ği anla şmalarının üçüncü bir ülkeyi hedef almadı ğını belirtmi ştir.

Türkiye’ de askerlerin öne çıktı ğı grup, İsrail ile yakın ili şkileri ba şından beri savunmu ştur. Geli şen i şbirli ğinden rahatsız olan Refah Partisi tarafından temsil edilen kesimler ise Siyonizm kar şıtlı ğıyla geli şen i şbirli ğine muhalif kalmı şlardır. “Fakat, İsrail’ le yapılan iki önemli anla şmanın 1997’ de Refah Partisi iktidar orta ğıyken onaylanması, i şbirli ğine kar şı çıkanların samimiyetleri konusunda şüpheler uyandır[mı ştır]’’ (Oran, 2001:574). İş birli ğinin yo ğunla şması birçok rütbeli subayın 1997’ nin ilk aylarında İsrail’ i ziyaret etmesiyle dikkat çekmi ştir. Bu ba ğlamda, Genelkurmay İkinci Ba şkanı Orgeneral Çevik Bir, “Türkiye ve İsrail bölgenin iki demokratik ülkesidir ve biz bölgeye demokrasilerin nasıl beraber çalı şabilece ğini göstermeliyiz” diyerek, İsrail’ e yönelik yakın ilginin altını çizmi ştir. 1997 yılının ilk yarısında ço ğu askeri i şbirli ği ile ilgili olmak üzere imza edilmi ş bir dizi anla şma, daha öncekilere eklenmi ştir. Bu durum dünya politikasındaki geli şmelerin tesirinden ba ğımsız de ğildir.

Aras’ a göre

‘’Amerika’ da, Körfez Sava şı’ ndan sonra kamuoyu, gerekmedikçe Amerikan askerlerinin Ortado ğu’ da bir gün bile kalmasına tahammül edemeyece ğini göstermi ştir. Amerika’ nın azalan ekonomik gücü de denkleme ilave edilirse, Ortado ğu’ da barı ş ve istikrarın Amerikan yönetimi açısından önemi ortaya çık[mı ştır]... İsrail ayrıca stratejik çıkarlarını co ğrafi olarak uzak ülkeleri kapsayacak şekilde geni şletm[i ştir]. Türkiye böylesine yeni bir olu şumun dı şında kalmamak için, İsrail ile i şbirli ğini milli çıkarlarına uygun olarak de ğerlendirmi ştir. İsrail hükümeti de Türkiye’yi Ortado ğu ile ilgilenir görmek istem[i ştir.]’’ ( Aras, 1997:153).

37 Türkiye’ de geli şmeye ba şlayan en çarpıcı ele ştiri ise, denge politikasından bu kez İsrail lehine sapılmaya ba şlanması oldu. Özellikle Batı basınında Türkiye-İsrail yakınla şması ile Ba ğdat Paktı arasında benzerlik kuranlar oldu (Oran, 2001:574-575). Türkiye çatı şma potansiyeli barındırabilecek geli şmelerden kaçınmaya çalı şmı ş ve ilgiyi ekonomik alana çevirmi ştir. Ekonomik i şbirli ği, sava şan taraflar arasında barı şın konsolidasyonunda etkili olmu ş, Arap-İsrail barı ş sürecini geli ştirme çabalarına yardımcı olmu ştur. Filistin cephesinden bakıldı ğında, Türk-İsrail ili şkilerinde, Erbakan Hükümeti ile askeri çevre arasında ya şanan politik çatı şmaya ra ğmen, 24-28 Şubat 1997 tarihleri arasında, Genelkurmay Ba şkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı’nın kendisine e şlik eden çok sayıdaki gazeteci ile birlikte İsrail’ e ziyarette bulunması, Türkiye’ nin İsrail ile giderek artan yakın ili şkilerine dair Türk kamuoyu ve medyasının artan ilgisinin bir göstergesi olmu ş ve Karadayı, “Erbakan Hükümeti istese de, istemese de” İsrail’ e gidece ğinin altını çizmi ştir. Karadayı basına verdi ği demeçte Tel-Aviv’ e gitmeden önce, Ba şbakan Erbakan ile görü şmeye lüzum görmedi ğini ifade etmi ştir. Açıkça görüldü ğü üzere, İsrail ile olan ili şkilerde, kamuoyunda hükümetin aksine generallerin söz sahibi oldu ğu fikri olu şmu ştur. Türkiye’ nin İsrail Büyükelçisi Barlas Özener, Karadayı’ nın ziyareti esnasında Amerika Birle şik Devletleri “güvenilmez ortak” oldu ğu için Türkiye’ nin İsrail’ den daha fazla silah almak istedi ğine dair oldukça ilginç bir gözlemde bulunmu ştur. Ayrıca, iki ülkenin askeri i şbirli ğini arttırması gerekti ğini ve “Refah Partisi’ nin F-4’ lerin İsrail tarafından modernizasyonuna itirazlarından dolayı kaybedilen de ğerli zaman sebebiyle, hızlı adımlar atılması gerekti ğini” eklemi ştir. Basın ile yaptı ğı çe şitli röportajlarda Karadayı da, Türkiye ve İsrail’ in ortak ana meselelerinden birinin uluslararası terörizme kar şı yürüttükleri mücadele oldu ğunu vurgulamı ştır.

Yılmaz’ ın ba şbakanlık görevine geldi ği 21 Haziran 1997 tarihinden, 17-21 Aralık tarihleri arasında yaptı ğı New York ziyaretine kadar, Türk-İsrail ili şkileri ile ilgili devamlı yeni açıklamalar ortaya çıkmı ştır. Türkiye’ nin İran ile olan ili şkileri geli şmesine ra ğmen, özellikle İran’ ın PKK’ ya verdi ği destekten dolayı so ğuk hava devam etmi ştir. Suriye ile de aynı nedenden dolayı ili şkiler düzelmemi ştir. Bu ba ğlamda, ANAP-DSP hükümetinin Suriye’ nin ve İran’ ın PKK’ ya verdi ği deste ğe yanıtı Yahudi Devleti’ yle ba ğlarını daha da sıkıla ştırmak olmu ştur. Suriye ve İran buna “Şeytani İttifak” suçlamasında bulunmu şlardır (Olson, 2005:43).

38 Türk-İsrail Askeri E ğitim İş birli ği Anla şması’ nın bir gere ği olarak, 1997 yılında yapılması planlanan, arama-kurtarma amaçlı, Akdeniz’ de “Güvenilir Denizkızı” (Reliant Mermaid) adı verilen tatbikat, anla şmaya kar şı çıkan devletlerin sert ele ştirileri sebebiyle ertelenmi ş ve uzunca bir süre yapılamamı ştır. Güvenilir Denizkızı Tatbikatı daha sonra, 1998 yılının Ocak ayında, Amerika Birle şik Devletleri sava ş gemilerinin de katılımıyla Akdeniz’ in uluslararası sularında gerçekle ştirilmi ştir. Tatbikat sonrasında Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıko ğlu’ nun, İsrail’e dört gün süren bir ziyarette bulunması, uluslararası kamuoyunun ilgisini çekmi ştir. Yine anla şma gere ği yapılması gereken, üst düzey askeri yetkililerin kar şılıklı ziyaretleri de gerçekle ştirilmeye devam edilmi ştir.

Devamında

“Kıvrıko ğlu’ nun Şubat 1998’ deki İsrail ziyareti esnasında, Türkiye’ nin bin adet “Merkava” tankı ve havadan karaya “Popeye-I” füzeleri satın alması gündeme gelmi ş, Türkiye’ nin co ğrafi ko şullarına uygun olmayan tanklardan vazgeçilmi ş, İsrail’ e 12 milyon dolar tutarında 40 zırhlı araç satılarak İsrail’ den elektronik malzeme satın alımı yapılmı ştır.” (Oran, 2001:572).

1996 yılında İsrail Uçak Sanayi Fabrikası’ nda 54 Türk F-4 uça ğının modernizasyonundan memnun kalan Türkiye, 1998’ de 48 F-5 uça ğının modernizasyonu ihalesini de 75 milyon dolarlık teklif sunan IAI’ ye ( İsrail Uçak Sanayi) vermi ştir.

Türkiye-İsrail arasında; askeri, sanayi, ekonomik alanlarda yapılan stratejik anla şmalar, ba şta Türkiye olmak üzere, İsrail ve Ortado ğu ülkelerinde çe şitli tepkilere neden olmu ştur. Türkiye’ deki en çarpıcı ele ştiri, denge politikasından İsrail lehine sapılmaya ba şlandı ğı yönündeki ele ştiridir. Bölgedeki di ğer aktörlerle yerinde sayan ya da gerileyen ili şkilere sahip olan Türkiye’ nin, sadece İsrail’ le ili şkilere önem vermesi, Ortado ğu Barı ş Süreci’ nin ba şarıya ula şması halinde, bölge dengelerinde meydana gelecek de ğişiklikler de hesaplandı ğında, ilerleyen süreçte istenmeyen sonuçlara yol açabilece ği yönündeki ele ştirileri; Türkiye ve İsrail’ in, Amerika Birle şik Devletleri’ nin ön ayak olmasıyla, evvelce Ba ğdat Paktı deneyiminde oldu ğu gibi, bölge dengelerini gözetmeden, yola çıkmı ş oldukları yönündeki ele ştiriler takip etmi ştir. Özellikle batı

39 basınında Türkiye-İsrail yakınla şması ile Ba ğdat Paktı arasında benzerlik kuranlar olmu ştur.

Bütün bu ele ştiriler çerçevesinde, İsrail’ de Türkiye ile i şbirli ğinin stratejik boyutlarının bir kenara itilerek, ticari ve kültürel i şbirli ğine daha çok önem verilmesi görü şü a ğırlık kazanmı ştır.

İçte ve dı ştaki tüm bu tepkiler, 1998 ba şındaki Güvenilir Denizkızı Tatbikatı sırasında, maksimum düzeye ula şmı ş, Suriye tatbikatı, “bölgedeki istikrarı bozucu bir unsur” olarak nitelendirirken, İran, “bölgede sürekli bunalımlara yol açan Siyonist yayılımcı politikaları geli ştirme planının bir ürünü” olarak nitelendirmi ştir. Mısır ise, “ İsrail ile ittifak yapan Türkiye bilmelidir ki, her türlü ittifak bir kar şı ittifak olu şturur” açıklamasıyla Türkiye ve İsrail’ i bölge ülkelerini tahrik etmekle suçlamı ştır.

İsrail Ba şbakanı Barak’ ın Türkiye ziyaretine e ş zamanlı olarak, Çevik Bir Washington’ da İsrail yanda şı bir dü şünce kurulu şunda konu şma yapmaktaydı. Türkiye-İsrail ittifakının stratejik öneminin altını çizen Bir, ittifakın Orta Asya ve Kafkas ülkelerini batıya yakla ştırmak için özellikle önemli oldu ğunu vurgulamı ştır. Emekli Orgeneral, Cumhurba şkanı Hatimi’ nin reformcu programına ra ğmen, İran’ ın elinde bulunan yeni füzelerin Türkiye ve İsrail için bir tehdit olu şturmasından dolayı bu ittifakın ayrıca önemli oldu ğunu belirtmi ştir. Bir, Türkiye ve İsrail arasındaki ittifakın, Ekim 1998’ deki Türkiye-Suriye arasındaki krizin çözülmesinin yolunu açmı ş oldu ğunu ve kriz esnasında, Suriye’ nin Türkiye’ ye kar şı aldı ğı sorumlu tavrı, bu ittifakın i şe yaradı ğını ispatladı ğını belirtmi ştir. Ayrıca e ğer İsrail ile Suriye arasında bir barı ş antla şması imzalanacaksa, bunun Türkiye ile İsrail arasındaki anla şmaların sonucu olaca ğını söylemi ştir. Bir, Washington’ da iken, bir iyi niyet gösterisi olarak, Yahudi Enstitüsü’ nden “Uluslararası Liderlik Ödülü” almı ştır. Bir’ in, Washington’ da yaptı ğı konu şma esnasında, İsrail Ba şbakanı Barak’ ın, Ankara’ ya yapmı ş oldu ğu ziyaret, 1958’ de Türkiye’ye gelen David Ben Gurion’ dan bu yana, İsrail’ den Türkiye’ ye ba şbakanlık düzeyinde yapılan ilk ziyarettir.

Türk halkı tarafından sıcak kar şılanan Barak’ ın ziyareti, iki ülke arasındaki ittifakın giderek artan önemine güçlü bir sinyal göndermi ştir. Barak’ ın ziyareti esnasında dikkat çeken bir ba şka durum da, Barak’ ın yanında bulunan Türkiye Amerikan Yahudi

40 Federasyonu’ nun bir yetkilisi olan David Haris olmu ştur. David Haris, Adapazarı’ ndaki İsrail Köyü açılı şında yaptı ğı konu şmada, “biz sadece iyi gün dostu de ğiliz. Kara günde de yanınızdayız” demi ştir. Amerikan Yahudileri’ nin Türkiye-İsrail ittifakına verdi ği deste ği bundan ba şka hiçbir şey açıklayamaz. Deprem ma ğdurlarına gösterilen ilgiden memnuniyet duyan Türkiye ile görü şmelerde bulunan Barak’ ın asıl meselesi, İsrail’ in Türkiye’ den su alması projesi olmu ştur. Bu konu bir önceki Temmuz ayında, Cumhurba şkanı Demirel’ in İsrail’ e ziyareti esnasında ana gündem maddesini te şkil etmi ştir. Barak’ ın ziyaretinden önce birkaç İsrail heyeti, su satı şını konu şmak üzere Türkiye’ ye gelmi şlerdir. İsrailliler Türkiye’ den alınması dü şünülen suyun maliyetini desalinasyon(tuzun arındırılması) maliyetiyle mukayese ettiklerini açıkça ifade etmi şlerdir. E ğer İsrail Türkiye’ den su alacak olursa, bu suyun dev tankerlerle veya Akdeniz’ in altından plastik borularla ta şınaca ğı dü şüncesine haiz olmu şlardır.

1999 yıllarının sonlarına gelindi ğinde iki ülkenin ili şkilerinde ya şanan tek pürüz, İsrail’ in Akdeniz Ara ştırma Merkezi üyelerinin Temmuz 1999 tarihinde, Brüksel’ de PKK üst düzey sorumlusu Ya şar Kaya ve di ğer üyeleriyle görü şmeleri ve iki tarafın da (sözde) sürgündeki Kürt Parlamentosu ve İsrail arasındaki ili şkilerin güçlendirilmesi yönünde karar almı ş olmalarıdır. Suriye ve İsrail’ in Shepherdstown Virginia’ da barı ş görü şmelerine ba şladı ğı tarih ile e ş zamanlı olarak, takriben Aralık ortalarında, Türkiye ve İsrail’ in, Amerika Birle şik Devletleri’ nin de katkılarıyla düzenledi ği deniz tatbikatı, ittifakın sa ğlamlı ğını gözler önüne sermi ştir. Tatbikattan sonra Türkiye ve İsrail, yıllık stratejik, askeri ve politik toplantılarını gerçekle ştirmek üzere Tel-Aviv’ de bir araya gelmi şlerdir. Toplantının büyük bir kısmında, bir önceki ay İstanbul’ da toplanan Avrupa Güvenlik ve İş birli ği Te şkilatı(AG İT) zirvesinde alınan kararların, ittifak için muhtemel sonuçları tartı şılmı ştır.

Türkiye-İsrail arasındaki stratejik ortaklı ğın sınırlamaları oldu ğu da göz ardı edilmemelidir. Filistin sorununda barı ş sürecinin aksaması, Türk-İsrail ikili ili şkilerinin ilerlemesini sekteye u ğratabilir. Bazı bölgesel kriz durumlarında İsrail’ in Türkiye’ ye destek vermekte çekingen davranmı ş olması, iki ülke arasındaki stratejik i şbirli ğinde sınırlamaların oldu ğunun açık bir kanıtıdır. Örne ğin, Ekim 1998’ de, Türkiye ile Suriye arasındaki krizde, İsrail taraf olmaktan kaçınmı ştır. Rusya’ nın Kıbrıs’ a S300 füzelerini satması ile olu şan krizde de İsrail Türkiye’ ye açık destek vermekten kaçınmı ştır (Inbar,

41 2002:164). İsrail’ in Türkiye’ nin Ortado ğu dı şında kalan, Rusya ve Yunanistan ile olan problemlerine taraf olmak istememesi Türkiye-İsrail stratejik ortaklı ğında taraflardan birisi aleyhine dengesiz bir ili şkinin ortaya çıkmasına sebep olmu ştur. İsrail’ in Türkiye’ ye bölge ülkeleriyle ya şadı ğı krizlerde destek vermekten kaçınması, Türkiye cephesinde endi şe ile kar şılanmı ş ve bazı çevreler tarafından, Türk-İsrail yakınla şması sorgulanmaya ba şlanmı ştır. Suriye-Türkiye krizinin bitmesinin ardından, Türk-İsrail ili şkileri tekrar rayına oturmu ştur (Cumhuriyet, 03.11.1998).

Barı ş süreci, Türkiye’ nin Ortado ğu’ daki güvenlik çevresine olumlu katkıda bulunmu ştur. PKK ile mücadeledeki kar şılıklı istihbarat ve stratejik i şbirli ği Türkiye’ ye büyük katkılar sa ğlamı ştır. Bu anlamda ilk önemli adım, Genelkurmay İkinci Ba şkanı Orgeneral Çevik Bir’ in 23 Şubat 1996’ da İsrail’ i ziyareti sırasında gerçekle şen Askeri Alanda E ğitim ve Teknik İş birli ği Çerçeve Antla şması olmu ştur. Aras’ a göre, Ortado ğu’ da yer alan bazı ülkeler tarafından tepki ile kar şılanan bu anla şma, İsrail ve Türkiye arasında mevcut stratejik konularda kar şılıklı anlayı şın net bir göstergesidir. Türk Dı şişleri Bakanı sözcüsü, bu anla şmanın e ğitim maksatlı oldu ğunu ve kom şu devletleri gözetleyen silah ve elektronik ekipmanın bu amaçla kullanılmayaca ğını belirtmi ştir. Bununla birlikte söz konusu ekipmanın, PKK’ ya kar şı Güneydo ğu Anadolu’ da ve Kuzey Irak’ ta yürütülen operasyonlarda kullanılmasının mümkün oldu ğunu belirtmi ştir. Anla şma bir dizi ele ştiriyi de beraberinde getirmi ştir. Arap ülkeleri ve İran, anla şmanın güvenliklerine ve Ortado ğu Barı ş Süreci’ ne zarar verece ğini iddia etmi şlerdir. Mısır önce kar şı çıkmasına ra ğmen, anla şmanın içeri ğini öğrendikten sonra, Devlet Ba şkanı Hüsnü Mübarek’ in Türkiye gezisi sırasında söz konusu anla şmanın bölge devletlerine yönelik tehdit unsuru olu şturmadı ğını duyurmu ştur. Türk kamuoyunda da bu i şbirli ğine bazı çevreler tarafından ele ştiriler yöneltilmi ştir. Türkiye’ nin bazı büyük şehirlerinde İsrail ile ılımlı ili şkileri protesto eden ö ğrenci eylemleri gerçekle ştirilmi ştir. Refah Partisi, Türkiye-İsrail ili şkilerindeki geli şmelere muhalefet etmi ştir. Geçmi şte de Batı kampına ve İsrail’ e yönelik katı tutumuyla tanınan Necmettin Erbakan’ ın ba şbakan olması, bazı çevrelerde Türkiye- İsrail ili şkilerinin gelece ği ile ilgili şüpheler uyandırmı şsa da koalisyon protokolü ve Erbakan’ ın demeçleri, İsrail ile anla şmayı bir devlet politikası olarak de ğerlendirece ğini göstermi ştir (Aras, 1997:150-152). Türk Silahlı Kuvvetleri ve Refah Partisi arasında ya şanan politik çatı şmadan ötürü, Türk Silahlı Kuvvetleri, ili şkileri

42 Refah Partisi’ nin “ İslam’ a yönelik dı ş politikası”na kar şı bir denge unsuru olarak kullanmı ştır (Yavuz, 1997:31).

Savunma Sanayi Anla şmaları ve Barı ş Süreci ile birlikte, İsrail’ le yakınla şan Türkiye, İsrail’ in Yahudi lobisi nedeniyle Washington’ daki ayrıcalıklı durumunu göz önüne alarak, bu durumun davalarında kendilerine yardımcı olaca ğını ummu ştur. Bu ba ğlamda, İsrail de stratejik orta ğı Türkiye’ ye yardım ederek, Amerikalı Yahudileri Türkiye’ nin stratejik önemi hakkında e ğitmek için yo ğun bir çaba içerisine girmi ştir. İsrail ve Amerikan Yahudi örgütleri, Amerikan Kongre’ si ve genel olarak kamuoyu ile ili şkilerde Türk diplomatları daha etkin olmaları için te şvik etmi şler, ancak kendilerinin Washington’ da sa ğlayabilecekleri sürekli destek konusunda Türkiye’ nin beklentilerini azaltmaya çalı şmı şlardır (Inbar, 2002:194).

Stratejik Ortaklı ğın İlk Ciddi Sınavı: Abdullah Öcalan’ ın Suriye’ den çıkarılması

Türkiye’ nin Suriye ile tarihsel olarak su ve Hatay meseleleri mevcuttur. Buna ek olarak 1990’ lı yıllarda ciddi bir mesele olarak, Şam yönetiminin, terör örgütü PKK’ nın üst düzey eleba şlarını Suriye toprakları içinde barındırması, militanların Suriye’ nin etkili oldu ğu Lübnan’ ın Bekaa vadisinde e ğitim almalarına göz yumması ortaya çıkmı ştır.

İsrail ise aynı şekilde ülkesindeki terörün ana kayna ğı olarak gördü ğü Hizbullah örgütünün himaye edilmesi yüzünden Suriye ile sorun ya şamaktaydı.

1998 yılının Ekim ayında dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Atilla Ate ş, Suriye sınırındaki Hatay ilinde yaptı ğı konu şmada, Türkiye olarak Suriye’ nin PKK terör örgütüne verdi ği destekten çok büyük rahatsızlık duyuldu ğunu, bu durumun sona erdirilmesi için gerekirse Irak’ ta oldu ğu gibi me şru müdafaa hakkını kullanaca ğını söyleyerek Abdullah Öcalan’ ın Suriye’ den çıkarılması operasyonu için dü ğmeye basmı ştır. Çatı şma ihtimalinin sıcaklı ğını hisseden Suriye, yapaca ğı planlarda İsrail ile Türkiye arasında mevcut olan (her ne kadar üçüncü bir ülkeyi hedef almadı ğı açıklansa da) ittifakı dikkate almak zorunda kalmı ş ve terör örgütü eleba şını ülkesinden apar topar yollamak mecburiyetinde kalmı ştır. İsrail, Türkiye’ nin bu kararlı tavrı kar şısında bir anlamda şaşkınlı ğa u ğramı ş, do ğrudan taraf olmamak adına Golan tepeleri üzerinde yapmakta oldu ğu taciz uçu şlarını geçici bir süre askıya almı ştır. Bu hareket, İsrail’ in

43 ittifaka kendi açısından koydu ğu sınırlamanın bir ölçütü sayılabilir. Abdullah Öcalan’ ın yakalanması konusunda İsrail gizli servisi MOSSAD’ ın istihbarat sa ğladı ğı hatta eyleme katkıda bulundu ğu yönünde kamuoyunda güçlü bir izlenim olu şmu ştur.

Doksanlı yılları genel olarak de ğerlendirdi ğimizde, İsrail ile yakınla şma, Türk kamuoyunda bazı kesimlerin korktu ğu gibi Türkiye’ yi Ortado ğu bölgesinde yalnızlık içine sürüklememi ş, aksine bölge ülkeleri gözündeki a ğırlı ğını arttırmı ştır. Türkiye’ nin bir yandan Arap ülkelerini destekleyen tavrını sürdürürken, bir yandan da İsrail ile yakınla şma politikasını yürütebilmesi kar şı ittifakların olu şması için gereken zeminin olu şmasını engellemi ştir.

3.3 1999-2001: Cem Dönemi, Türk Dı ş Politikasındaki Dönü şüm

İsrail E ğitim Bakanı Yossi Sarid’ in, sözde Ermeni Soykırımı hakkındaki demeci, 1990’ ların ortalarından itibaren sürekli bir tırmanı ş e ğilimi gösteren ili şkilerin duraklamaya girdi ğinin ilk göstergesi olmu ştur. İsrail-Türkiye ili şkileri olumlu seyrinde devam ederken, İsrail E ğitim Bakanı Yossi Sarid, 24 Nisan 2000 tarihinde, sözde Ermeni Soykırımı’ nın, İsrail’ deki liselerdeki ders programına alınması gerekti ğini söylemi ş ve bu söylevi İsrail devlet radyosu tarafından yayınlanmı ş, akabinde Ankara ile Tel-Aviv arasında kriz ya şanmı ştır. Sarid’ in “kimse Ermeni Soykırımı gerçe ğini göz ardı etmemeli” şeklindeki ifadesi, Türkiye’de geni ş yankı uyandırmı ştır (Milliyet, 25.04.2000). “ İsrail’ in kurulu ş yıldönümü dolayısıyla 10 Mayıs 2000 tarihinde, İsrail Büyükelçili ği’ nin düzenledi ği resepsiyona, üst düzey hiçbir Türk yetkilisi katılma[mı ştır]’’ (Oran, 2001:576). İki ülke arasında ya şanan bu olumsuz geli şme, İsrail Dı şişleri Bakanı David Levi’ nin 25 Mayıs 2000 tarihinde Türk Dı şişleri Bakanı İsmail Cem’ e gönderdiği mektupla a şılmı ştır.

2000 yılı boyunca, yeni geli şmelerle iyice belirginle şen duraklama ortamı üç unsur çerçevesinde olu şmu ştur.

Birincisi, Öcalan’ ın Suriye’ den çıkarılması ve yakalanarak Türkiye’ ye getirilmesinin ardından, 1999 yılı boyunca Şam ile Ankara arasında kurulan diyalog ortamı ile birlikte Türkiye’ nin bölgede eskiden izledi ği denge politikasına dönme e ğilimli adımlar atması ve kamuoyunda olu şan, bu operasyonda MOSSAD’ ın rolü konusundaki güçlü izlenimi

44 silmek maksadıyla İsrail tarafından Kürtlere gösterilen sempatik yakla şım nedeniyle Tel-Aviv ile yo ğun ili şkilerini gözden geçirmesi olmu ştur. Suriye Devlet Ba şkanı Hafız Esad’ ın ölümünden sonra, yerine Be şar Esad’ ın gelmesini, Ortado ğu barı şı ve Türkiye- Suriye ili şkileri açısından olumlu bir geli şme olarak de ğerlendiren Ankara, Suriye ile diyalog ortamını ve ekonomik ili şkilerini geli ştirmesi yönünde istekli oldu ğunu göstermi ştir.

Öte yandan, 1999 sonunda, İsrail-Suriye arasında, Washington’ da yapılan görü şmelerde ortaya çıkan olumlu hava da Türkiye’ nin denge politikasına do ğru ilerlemesinde etkili olmu ştur. Amerika Birle şik Devletleri’ nin yo ğun baskısını üzerinde hisseden Tel-Aviv ile Şam arasındaki ili şkilerin yumu şaması sonucunda varılabilecek bir barı ş olasılı ğı, Ankara’yı her iki tarafa da e şit uzaklıkta olmaya sevk eden bir etken olmu ştur.

İkincisi, i şbirli ğinin en üst düzeye çıktı ğı savunma sanayisi alanında ya şanan gerileme olmu ştur. Ankara’ nın 2000 yılında yapılan saldırı helikopterleri ihalesini, İsrail-Rus konsorsiyumunu eleyerek bir Amerikan firmasına vermesi, İsrail firmalarına verilece ği söylentileri yayılan tank modernizasyonu projesinde ise somut bir ilerleme sa ğlanamaması, Tel-Aviv tarafından endi şe ile kar şılanmı ştır. İsrail Ba şbakanı Barak, beraberinde Savunma Bakanlı ğı Müste şarı ve savunma sanayisinden sorumlu yetkililer oldu ğu halde Ankara’ ya, 28 A ğustos 2000 tarihinde gelerek, bu olumsuz havayı ortadan kaldırmaya çalı ştıysa da, Türkiye Amerika Birle şik Devletleri ile ili şkilerini, İsrail ile i şbirli ğinden daha önde tuttu ğunu vurgularcasına, ihale konusunda aldı ğı karardan vazgeçmemi ştir.

İsrail bu durum kar şısındaki tepkisini, 2000’ in Sonbahar aylarında, sözde Ermeni Soykırımı iddialarını, Amerikan Kongresi’ nin gündemine alınması sırasında göstermi ştir. Daha önceki yıllarda soykırım tasarılarının Senato ve Temsilciler Meclisi Genel Kurulu’ na gelmesinin engellenmesi yönünde Türkiye ile birlikte çalı şan Yahudi lobisi, Tel-Aviv’ in isteksizli ğine paralel olarak, son ana kadar statik kalmı ştır. Ancak, Ba şkan Bill Clinton’ ın Temsilciler Meclisi Ba şkanı’ na bir mektup yazması ve tasarının gündemden çekilmesi sürecinde devreye giren Yahudi lobisi, bu tavrı ile Türk-

45 Amerikan ili şkilerinin gidi şatının, İsrail ili şkileri ile ne kadar yakından ilintili oldu ğunu bir kez daha ortaya koymu ştur.

Üçüncü unsur ise, i şgal altındaki topraklarda ba şlayan 2. İntifada (El-Aksa İntifada’ sı) sırasında, Ankara’ nın takındı ğı tutum olmu ştur. İsrail ve Filistin tarafları arasında, 1999’ da yapılan görü şmeler sonucunda, 2000 yılı Ekim ayında bir nihai anla şma yapılması karara ba ğlanmı ştır. Fakat, temel sorunlar üzerinde bir konsensus sa ğlanamamı ştır. Nihai anla şmanın imzalanamaması ve ba ğımsız bir Filistin Devleti’ nin kurulu şunun ertelenmesi ile gerginle şen ortam, 1982’ de Lübnan’ daki Filistin kamplarında giri şilen katliamın mimarı “Lübnan Kasabı” lakaplı Likud Partisi lideri Ariel Şaron’ un, 28 Eylül 2000’ de Müslümanlarca kutsal sayılan Mescid-i Aksa’ ya (Kudüs) kı şkırtıcı bir ziyaret yapması üzerine patlamı ştır. Filistinlilerin 1987’ deki gibi küçük protestolarla ba şlayan eylemleri, çok kısa sürede tüm i şgal altındaki toprakları kaplayan büyük bir ayaklanmaya dönü şmü ştür. Ba şlangıcı, geli şimi ve İsrail’ in takındı ğı sert tavır bakımından ilkinden bir farkı olmayan Filistin ayaklanması, “2. İntifada” olarak adlandırılmı ştır. 2001 Sonbaharı’ na kadar 800’ ün üzerinde Filistinli, İsrail askerleri tarafından öldürülmü ş ve buna kar şılık onlarca İsrailli asker ve sivil de Filistinlilerin intihar saldırıları sonucu hayatlarını kaybetmi şlerdir.

Oran’ ın belirtti ği gibi

‘’2. İntifada sırasında, İsrail güvenlik güçlerinin Filistinli göstericilere otomatik silahlarla kar şılık vermesi, hatta Filistin Kurtulu ş Örgütü’ nün Gazze’ deki binalarına ve limanda demirli sahil güvenlik gemilerine helikopterlerle saldırı yapması, Ankara’ da olumsuz kar şılanmı ştır. Ba şta Cumhurba şkanı Sezer ve Ba şbakan Ecevit olmak üzere, Türk yetkililer olayların derhal durdurulmasının, Barı ş Süreci’ nin devam edebilmesi için ta şıdı ğı önemi vurgulamı ştır. 6 Şubat 2001’ de yapılan seçimlerde Ariel Şaron’ un İsrail Ba şbakanlı ğı’ na gelmesinin hemen ardından, Filistin’ e kar şı izlenen politikanın sertlik düzeyini yükseltmeye ba şlaması, Ankara’ da endi şe ile takip edil[mi ştir.]’’ (Oran, 2001:576-579).

2. İntifada iki gerçe ği gözler önüne sermi ştir. İlki, İsrail ve Filistin’ de bulunan barı ş kar şıtlarının, hala çok güçlü oldu ğu gerçe ği olmu ştur. İsrail’ de Likud, a şırı ve milliyetçi partiler ve Yahudi göçmenler tarafından temsil edilen sertlik yanlıları, “toprak kar şılı ğı

46 barı ş” fikrine sıcak yakla şmadıklarını göstermi şlerdir. Filistin’ de ise, Hamas ve İslami Cihat gibi terör örgütleri, Arafat’ ın liderli ğini hiçe sayarak “ İsrail’ in mutlaka yok edilmesi” hedefine geri dönülmesini istediklerini beyan etmi şlerdir.

İkincisi ise, temel sorunlar çözülmeden bölgede kalıcı bir barıştan söz edilmesinin mümkün olamayaca ğı gerçe ği olmu ştur. Olaylar tüm barı ş sürecinin, Kudüs’ ün statüsü üzerinde dü ğümlendi ğini gözler önüne sermi ştir.

Bu arada, Dı şişleri Bakanı İsmail Cem, geli şen Türk-İsrail ili şkilerinin sonucunda ortaya çıkan Arap/ İran tepkisine daha duyarlı bir biçimde yakla şarak ve bu ülkelerle diyalo ğu artırmaya çalı şmı ştır. Silahlı Kuvvetler’ e mensup elitlerin “kötü kom şu” fikirlerinin aksine, İsmail Cem, İran, Irak, Suriye gibi “problemli kom şularla” ili şkileri iyile ştirmeye yönelik bir politika izlemeye çalı şmı ştır. Dı şişleri Bakanlı ğı Cem’ in döneminde ayrıca Ortado ğu’ da, bölgenin problemli devletlerine kar şı, Türkiye, İsrail ve ılımlı Arap ülkelerini kapsayan, Amerikan OSCE (Avrupa İş birli ği ve Güvenlik Organizasyonu) vb. projelerin, Arap-İsrail Barı ş Süreci tamamlanmadan asla ba şarılı olamayaca ğını savunmu ştur (Aykan’dan aktaran Erdem, Engin İbrahim:67-68). Ankara da sorunun çözümü konusunda aktif bir rol üstlenmeye çalışmı ş ve resmen arabuluculuk olarak nitelendirilmese de, Dı şişleri Bakanı İsmail Cem, İsrail-Filistin ve Mısır arasında mekik diplomasisi yürütmü ştür. Türkiye, Araplar tarafından kendilerine yönelmi ş bir pakt olarak de ğerlendirilen, İsrail ile yo ğunla şmı ş işbirli ğinin Ortado ğu’ da üstlenmeye çalı ştı ğı yeni roldeki inandırıcılı ğı ortadan kaldırdı ğının ve tarafsız görüntüsünü zedeledi ğinin bilinci ile hareket ederek, Tel-Aviv ba ğlantısının “görüntüsünü azaltmaya” çalı şmı ştır. Bu ba ğlamda askeri i şbirli ği çerçevesinde kurulan çalı şma gruplarının altı ayda bir yaptıkları stratejik ve güvenlik i şbirli ği toplantılarının 2000 Sonbaharı’ nda gerçekle ştirilmesi planlanan bölümü, Ankara’ nın iste ği üzerine ertelenmi ş ve 2000 sonuna kadar yapılmamı ştır. Erteleme kararının ardından, Cumhurba şkanı Sezer’ in İstanbul’ da düzenlenen İslam Konferansı Ekonomik İş birli ği Daimi Konseyi( İSEDAK) toplantısında yaptı ğı konu şmada, i şgal altında ya şanan olaylar nedeniyle İsrail’ i sert bir dille ele ştirmesi sebebiyle, Türk-İsrail ili şkileri bir kez daha sarsılmı ştır.

47 Oran’ ın belirtti ği gibi

“...son olarak olayların sona erdirilmesi için Mısır’ ın Şarm el Şeyh kentinde, 17 Ekim 2000’ de yapılan toplantıda alınan karar uyarınca, Birle şmi ş Milletler bünyesinde olu şturulan ara ştırma komisyonunda eski cumhurba şkanı Süleyman Demirel’ in de yer alması, Türkiye’ nin İsrail ile Filistin arasındaki sorunlar kar şısında tarafsız oldu ğunu bir kez daha vurgulamasını sa ğla[mı ştır]. Ankara, 52 yıl önce Birle şmi ş Milletler tarafından kurulan Filistin Uzla ştırma Komisyonu’ na üye oldu ğu sırada, Arap yanlısı tutumunu nasıl terkederek her iki tarafa da e şit mesafede bir çizgiye geldiyse, bu yeni komisyon üyeli ği de Türkiye’ nin bölgeye bakı şı üzerinde aynı yönde bir etki yap[mı ştır]. 26 ve 27 Kasım’ da iki toplantı yaptıktan sonra, Aralık ayı içinde bölgeye giderek taraflarla görü şmeler yapan komisyon, 30 Nisan 2001’ de raporunu açıklamı ştır. Raporda olayların, Şaron’ un 28 Eylül 2000’de Mescid-i Aksa’ ya 1000 ki şilik bir grupla yaptı ğı ziyaret sonrasında ba şladı ğının altı çizilmi ş ve tarafların tekrar barı ş görü şmelerine ba şlayabilmesi için, önce ate şkesin sa ğlanması gerekti ği ifade edil[mi ştir]. Raporda ayrıca taraflar arasında güvenin tekrar tesis edilebilmesi için yapılması gerekenler sıralan[mı ştır].” (Oran, 2001:579).

Mitchell Raporu

Şaron’ un tartı şılan Mescid-i Aksa ziyaretiyle tırmanan gerginli ğin ardından, İsrail- Filistin arasındaki ortamı yumu şatma amacıyla toplanan, aralarında dokuzuncu cumhurba şkanı Süleyman Demirel’ in de bulundu ğu Şarm el Şeyh heyetinin hazırladı ğı ve heyetin ba şkanı ABD’ li eski senatör George Mitchell’ ın adıyla anılan “Mitchell Raporu”, 21 Mayıs 2001 tarihinde yayınlanmı ştır.

Filistin - İsrail çatı şmalarını durdurmak için somut önerilerde bulunan raporun özünde, Filistin tarafının intifadayı ve terörü durdurması, kar şılı ğında İsrail’ in ate şkese uyması ve Batı Şeria ile Gazze’ deki Yahudi yerle şimlerini dondurması yer almı ştır. Her gerçekçi uzla şma formülündeki gibi, iki tarafın da kazanımına, dolayısıyla iki tarafın da tavizine dayanan bir anlayı ş söz konusu olmu ştur.

Ancak Mitchell Raporu’ nu, bu kapsamıyla kabullenmek ne İsrail’ in ne de Filistin’ in işine gelmi ştir. Rapora bir basın toplantısıyla destek veren ABD Dı şişleri Bakanı Colin

48 Powell dahi, Yahudi yerle şimlerinin dondurulması hükmüne tam sahip çıkamamı ş; “yerle şimlerin do ğal geli şimi” diye tanımlanan in şaatlara kırmızı ı şık yakılmasından yana olmadıklarını ima etmi ştir.

Oysa Mitchell Raporu’ nda gayet net bir biçimde “Sadece Batı Şeria ve Gazze’ nin yeni alanlarında, yepyeni yerle şimler kurulmasına de ğil; mevcut yerle şimlerin geni şletilmesine de son vermek gerekli. Yerle şimler konusunda, ancak böyle bir ‘tam dondurma’ uygulaması, Filistinlileri intifadayı durdurmaya razı edebilir” ibaresi yer almı ştır.

Rapordaki “ate şkes” ça ğrısını sahiplenerek do ğru adım atan Şaron’ un, yerle şimler konusundaki öneriyi reddetmesi, şiddeti sona erdirme umudunu daha ba ştan köreltmi ştir. Barak’ ın, bir yandan Mitchell Raporu’ na sahip çıkarken, bir yandan da, “İsrail yeni yerle şimler in şa etmemelidir. Ancak askerden dönen ve ailesini yeni kuran genç bir adamın da, babasınınkinin yanında bir ev yapmasına engel olunmamalıdır” demeci de, aslında raporun kısmen bir reddi niteli ğinde olmu ştur.

Clinton yönetiminin Ortado ğu’ da nihai barı şa imza attırmaya yönelik yo ğun çabasını “a şırı müdahalecilik” diye ele ştiren ve göreve geldi ğinden bu yana, Ortado ğu’ da hızla tırmanan şiddeti durdurmaya yönelik bir siyasi inisiyatif geli ştirmeyen Bush yönetimi, Mitchell Raporu’ nun iki temel önerisine aynı kararlılıkla sahip çıkmamakla, akan kanın durdurulması yönünde önemli bir şansı riske atmı ştır. Mitchell Raporu’ nun Ortado ğu’ daki şiddete kalıcı bir çözüm getiremeyece ği yönündeki kaygılar, hem İsrail hem de Filistin cephesinde yo ğun oranda hissedilmi ştir. Gerçi, İslam Konferansı Örgütü’ nün İsrail ile siyasi ili şkileri kesme kararı Ortado ğu’ da oldu ğu varsayılan geçici huzur ortamının da ne kadar hassas oldu ğunun da net bir kanıtı olmu ştur.

Mitchell Raporu’ nun Türkiye’ nin bekledi ği etkiyi uyandıramamı ş olmasının nedenleri arasında Arafat’ ın vizyonsuzlu ğu, Şaron’ un provokatörlü ğü ile birlikte, Bush yönetiminin duyarsızlı ğı da di ğer etkenler olarak sıralanabilir (Çongar, Milliyet, 28.05 2001).

Ankara’ daki yetkililer tarafından, Türkiye-İsrail arasındaki, 90’ lı yılların ikinci yarısından itibaren askeri, ticari, akademik ve kültürel anlamda yapılan birçok anla şma

49 ve kar şılıklı ulusal çıkarlar üzerine kurulu yo ğun ili şkilerin, Ariel Şaron’ un ba şbakanlı ğı süresince de sürdürülebilece ği umulmu ştur. İsrailli uzmanlar ise, Türk- İsrail ili şkilerinin kötüle şmesi için herhangi bir sebep görmediklerini ve ilerleyen dönemde, ikili stratejik ili şkilerin normal seyrinde sürdürülebilece ği inancını ta şımı şlardır. İsrail merkezli BESA Stratejik Ara ştırmalar Merkezi’ nde görü şleri alınan iki uzman, Netanyahu hükümeti döneminde Dı şişleri Bakanı olarak görev yapan Ariel Şaron’ un, Türkiye’ nin Ortado ğu’ daki önemini ve Ankara ile ili şkilerine özen göstermesi gerekti ğini çok iyi bildi ğini, bu nedenle Şaron hükümetinin Türk-İsrail ili şkilerini daha çok önemsemesinin muhtemel oldu ğunu belirtmi şlerdir. Türk tarafı ise Ortado ğu Barı ş Süreci konusunda oldukça duyarlı bir tavır sergilerken, devam eden İntifada hareketine ili şkin de bir takım kaygılara haiz olmu ştur. Ancak birçok uzmanın iddia etti ğinin tersine, Ankara’ nın Tel-Aviv ile olan ili şkileri, Arap ülkeleri ile olan ili şkilerine ya da Barı ş Süreci’ ne endeksli olmamı ştır. E ğer iddia edildi ği gibi Türk- İsrail yakınla şması, Barı ş Süreci’ ne endeksli bir ilişki olmu ş olsaydı, Netanyahu hükümeti döneminde Ortado ğu Barı ş Süreci dondu ğunda, ili şkilerin dü şük düzeye indirilmi ş olması gerekirdi. Ancak, tam da Netanyahu’ nun ba şbakanlık döneminde ikili ili şkiler, en üst düzeye ula şmı ştır. Likud Partisi’ nin güvenlik konularına büyük önem vermesi sebebiyle, Türkiye’ yi her zaman bölgedeki en önemli stratejik orta ğı olarak görmü ş oldu ğu unutulmamalıdır. Genel olarak İsrail sa ğı, Arap ülkeleriyle tam işbirli ğini içeren kapsamlı bir barı şın mümkün olmadı ğını ve İsrail’ in Ortado ğu’ da sorunsuz bir şekilde varlı ğını devam ettiremeyece ğine yönelik inanç ta şımı şlardır. Bu nedenle de kurulu şundan itibaren İsrail’ in sa ğcı kesimi, genelde Türkiye ile ili şkilerin faydalarını vurgulama eyleminde olmu ştur.

Türk-İsrail ili şkilerinde 2001 Şubat ayı itibariyle gelinen noktayı, İsrail Büyükelçili ği’ nden diplomat David Kohen, “flört ve balayı döneminin sona ererek, ili şkinin evlili ğe dönü ştü ğü” şeklinde tarif etmi ştir (Erdemli ve Ercan, 2001:17-19).

19 Haziran 2001’ de, İsrail, Türk ve Amerikan Hava Kuvvetleri tarafından Orta Anadolu’ nun Konya şehrinde gerçekle ştirilmek üzere ba şlatılan askeri tatbikat (bu, üç ülke arasında bu türden ilk hava tatbikatıdır) İsrail ile Türkiye arasındaki ittifakın devamlı geli şti ğinin göstergesi olmu ştur. Anadolu Kartalı adı verilen bu hava tatbikatı, üç ülkenin o tarihe kadar gerçekle ştirdi ği en büyük ortak tatbikat olmu ştur.

50 Tatbikata Türk Hava Kuvvetleri 46 uçak, İsrail 10 F-16 ve ABD de 6 F-16 ile katılmı ş, uçaklar Konya’ nın do ğusundaki 20 bin kilometre karelik yeni bir e ğitim alanında operasyonlarını sürdürmü ştür.

Anadolu Kartalı tatbikatı, bölge devletleri İran, Irak ve Suriye tarafından ho ş kar şılanmamı ş ve Türkiye tarafı da İsrail tarafı gibi, İran’ ın, uzun menzilli Şahab füze planına ve Ba ğdat’ ın kitle imha silahları geli ştirmek için gösterdi ği gizli çabaları ho ş kar şılamamı ştır. Türkiye-İsrail arasındaki anla şma, geleneksel anlamda bir askeri ittifak, kar şılıklı savunma ya da sava ş durumunda birbirine destek olma taahhüdü olmamasına kar şın, bu iki ABD müttefiki arasındaki antant, açıkça istikrarsız Ortado ğu’ ya, büyük bir a şırılık getirmi ş ve her iki devletin bölgesel statülerini ve caydırma kabiliyetlerini artırarak Ortado ğu’ daki güç dengesini de ğiştirmi ştir. Her iki ülke de, ili şkilerinin ba şka bir devleti tehdide yönelik olmadı ğına yönelik ısrarlı demeçler vermeye devam etmi ştir. İsrail’ in eski Savunma Bakanı İzak Mordechai’ nin 1998’ de yaptı ğı bir konu şmada, Türkiye-İsrail ittifakını, “Ellerimizi kenetledi ğimiz zaman güçlü bir yumruk olu şturuyoruz. Bizim ili şkimiz stratejik bir ili şki” diyerek yorumlamı ştır.

Mordechai’ nin açıklamasına paralel olarak, Begin-Sedat Stratejik Ara ştırmalar Merkezi’ nin direktörü Efraim İnbar, Türkiye’ nin Irak ve Iran sınırı üzerindeki hava sahasında uçan İsrail sava ş uçaklarının, bu ülkelerden gelebilecek ve İsrail tarafından giderek en büyük tehdit olarak algılanan füze saldırılarına kar şı İsrail’ in caydırıcılı ğını daha da artırdı ğını belirterek, “ İsrail Hava Kuvvetleri’ nin bu tür silahlarla etkili bir şekilde ba şa çıkabilme şansı, hava saldırıları için söz konusu olan mesafeler kısaldıkça daha da artıyor” diye eklemi ştir (The Daily Star, 27.07.2001).

2001’ in Nisan ayından itibaren İsrail-Türkiye ili şkilerinde canlılık ya şanmı ş, önce İsrail’ in Dı şişleri Bakanı Şimon Perez, sonra Savunma Bakanı Benyamin Ben Eliyezer, en son olarak da Genelkurmay Ba şkanı Şaul Mofaz’ ın Ankara’ yı ziyaret etmelerinin ardından, 8 A ğustos 2001 tarihinde İsrail Ba şbakanı Ariel Şaron Ankara’ ya uluslararası kamuoyunda tartışmalar yaratan bir ziyarette bulunmu ştur (Wiener Zeitung, 09.08.2001-DBT). Şaron, göreve geldi ğinden bu yana Ankara’ ya yaptı ğı ilk resmi ziyaretin arifesinde Anadolu Ajansı’ na verdi ği demeçte, “Türkiye’ nin Filistin lideri Arafat’ a şiddete son vermesi için baskı yapmasını isteyece ğim. Terör en büyük

51 sorunumuzdur” açıklamasında bulunmu ştur. Filistin yönetiminin Enformasyon Bakanı Yaser Abed Rabbo ise buna cevaben, asıl saldırganın İsrail oldu ğunu ve Türkiye’ nin Yahudi devleti ile olan ili şkilerini kesmesi gerekti ğini söylemi ştir. Rabbo, Ankara’ dan bir ricada bulunarak, Şaron’ u, Filistinlilere yönelik İsrail saldırılarını durdurmaya ve Judea, Samaria ve Gazze Şeridi’ nde uluslararası bir gözlem gücü bulundurulmasını kabul etmeye ça ğırmasını istemi ştir. Bu açıklamalar da Türkiye’ nin büründü ğü arabuluculuk rolünün zorlu ğunu gözler önüne sermi ştir ( Post, 08.08.2001).

Normal şartlar altında Müslüman Türkiye ile Yahudi İsrail Devleti arasında giderek geli şen stratejik ortaklı ğı kutlamaya vesile olabilecek bu ziyaret, Ortado ğu’ daki şiddet olayları sebebiyle Ankara açısından bir ip cambazlı ğı haline gelmi ştir. Türkiye bir yandan İslam dünyasının gözünde Yahudi devletin bir uydusu konumunda algılanmak istememi ş; öte yandan da İsrail ile ittifakını tehlikeye atmak i şine gelmemi ştir. Bülent Ecevit ba şkanlı ğındaki Türk Hükümeti için bu ikileme bir çare bulmanın pek kolay olmadı ğı görülmü ştür.

İsrail ile Türkiye arasında 1996 yılında imzalanan askeri anla şma ve ardından gelen bir dizi savunma sanayisi ve strateji anla şmalarından bu yana, Ortado ğu’ daki Arap ülkelerin tepkisi çeken, bu ikilinin i şbirli ği giderek güçlenmi ş; Türkiye’ nin, Batılı devletlerden zorlukla silahlanma malzemesi satın alabilmesine kar şın, İsrail’ den her şeyi kolaylıkla temin edebiliyor olması Türkiye açısından ili şkiyi güçlendiren önemli bir faktör olmu ştur. İki ülkenin uzun zamandan beri Türkiye’ nin güneyindeki Manavgat ırma ğından İsrail’ e içme suyu sevk etmesi konusunda yaptı ğı görü şmeler, Türkiye’ nin İsrail’ e verdi ği silahlanma sipari şlerini, para yerine su ile ödemesi ihtimalini dahi gündeme getirmi ştir.

Türkiye’ nin Ortado ğu politikası yalnızca İsrail ile i şbirli ğine gitmekten ibaret de ğil, aynı zamanda Filistinlilerle de, ba ğımsız bir Filistin devletinin kurulmasını destekleyecek ölçülerde iyi ili şkiler kurmak olmu ştur. Türkiye’ nin hem İsrail hem de Filistinlilerle iyi ili şkiler olu şturmak politikasının, herkesin suyuna gitme te şebbüsünden daha fazla bir anlam ta şıyıp ta şımadı ğının, Şaron’ un ziyareti ile ortaya çıkması beklenmi ştir. Şaron’ un Filistinliler ile ihtilaf konusundaki sert tavrı ve İsrail ordusunun Filistinli muhtemel suikastçilere yaptı ğı son saldırılar, Ankara’ yı, Şaron hükümetini

52 sert bir dille ele ştirmek zorunda bırakmı ş, bu ba ğlamda Dı şişleri Bakanı İsmail Cem, Şaron’ un ziyaretinden önce, Arap dünyasını yatı ştırmak için Mısır’ a gitmi ştir. Ancak bu ziyaret, Ankara’ nın Şaron’ un ziyareti nedeniyle olu şan baskıyı azaltması için yeterli olmamı ştır. Geli şmeler ı şığında, İsrail Ba şbakanı Şaron, Türk medyası ile yaptı ğı röportajlarda dahi, Türkiye’ ye, Arafat’ ın terörle hiçbir şey elde edemeyece ğini anlaması için, Filistinliler üzerindeki nüfuzunu kullanmaya ça ğrıda bulunmu ştur (Wiener Zeitung, 09.08.2001-DBT).

Filistin ile bir an önce barı ş görü şmelerine geçilmesine taraftar oldu ğunu, Türkiye’ ye yaptı ğı ziyaretinde net bir şekilde ortaya koyan İsrail Ba şbakanı Ariel Şaron, Ba şbakan Bülent Ecevit’ le görü şmesi esnasında da, “ İsrail, mümkün olan en kısa zamanda barı ş sürecine ba şlanmasını istiyor” demi ştir.

Şaron, çok önemli tavizler vermeye hazır oldu ğunu, ancak bunun, İsrail halkının güvenli ği pahasına olamayaca ğını açıklayıp, yeni görü şmeler için ön şartın “ şiddetin bütünüyle sona ermesi” oldu ğunun da altını çizen İsrail Ba şbakanı, Filistin Lideri Yaser Arafat için “ba ğımsız bir devletin mi, yoksa bir katiller çetesinin ba şında mı yer almak istedi ğine karar vermeli” diye eklemi ştir. Ecevit ise, İsrail’ e ça ğrıda bulunarak, terörün sona erdirilmesi ile ilgili adımlarla birlikte, barı ş görü şmelerinin yeniden hayata geçirilmesi konusunda çaba gösterilmesini istemi ştir.

Ortak askeri projelerin yanı sıra, İsrail-Türkiye arasında, Ankara’ da, yapılması planlanan ortak ekonomik projelerden de söz edilmi ş; bu alanda Türk suyunun İsrail’ e ta şınması, Türkiye’ nin güneyinden ba şlayıp İsrail üzerinden Mısır’ a ula şacak bir do ğalgaz boru hattının yapılması ve Güneydo ğu Anadolu’ daki sulama projeleri görü şülmü ştür (Frankfurter Rundschau, 10.08.2001-DBT)

İsrail Ba şbakanı Ariel Şaron’ un, Ecevit ile yaptı ğı görü şme, İsrail basınında, Ariel Şaron’ un, çatı şmalar sürerken görü şmeleri reddetme politikasının, Ecevit tarafından, sert bir dille ele ştirilmesi şeklinde yansımı ş ve görü şmenin ardından düzenlenen ortak basın toplantısında, bu politikanın “sonu gelmez bir kan akı şının reçetesi” oldu ğuna de ğinilmi ştir. İsrail basını, Ecevit’ in üslubunu “keskin ve diplomatik olmadı ğı” gerekçesiyle ele ştirmi ştir. Ayrıca, İsrail basınında, Ecevit’ in “ İsrail’ in Filistin ekonomisini tahrip etti ği”ne yönelik açıklamasına ek olarak, “Filistinlilere yönelik İsrail

53 ambargosunun yalnızca şiddet olaylarını yo ğunla ştırmaya yarayaca ğı” ve “ İsrail’ in bir yandan şiddeti engellemek için elinden geleni yaparken, bir yandan da Barış Süreci’ ni yeniden hayata geçirmesi gereklili ği” yönünde verdi ği demeçler yer almı ştır. Son olarak da, Ecevit, İsrail ile Filistinlileri birbirine yakla ştırmaya yardımcı olmak için elinden geleni yapaca ğını, Türkiye’ nin “arabuluculuk” rolünü üstlenmeye hazır oldu ğunu belirtmesi ve İsrail-Filistin arasında yapılacak görü şmelere Türkiye’ nin ev sahipli ği yapabilece ği yönündeki öneri de İsrail basınında yer almı ştır (Jerusalem Post , 09.08.2001).

Ariel Şaron’ un, Türk Ba şbakanı Bülent Ecevit, Cumhurba şkanı Ahmet Necdet Sezer ve Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Kemal Dervi ş’ le görü şüp, iki ülke arasındaki sıkı askeri, diplomatik ve ekonomik ba ğları daha da geli ştirmeye yönelik ziyaretinin ardından, Türkiye Dı şişleri Bakanlı ğı’ ndan üst düzeyli bir yetkili, Jerusalem Post’ a “Her iki tarafı da kan akmasını durdurmak için olumlu ve kar şılıklı adımlar atmaya ça ğıraca ğız” şeklinde bir demeç vermi ştir. Böylelikle Türkiye, Filistin ve İsrail gerginli ğinde dengeli bir politika izleyece ğinin sinyallerini vermeye devam etmi ştir (Jerusalem Post, 08.08.2001).

Ortado ğu’ daki Türk-İsrail yakınla şmasına muhalif Arap ülkeleri tarafından Şaron’ un Türkiye ziyareti, şiddetle ele ştirilmi ştir. İsrail Ba şbakanı General Ariel Şaron’ un Türkiye’ ye yaptı ğı resmi ziyaretin akabinde, Suriye Ba şbakanı Mustafa Miro, Suriyeli bir hükümet ba şkanının Irak’ a yaptı ğı ilk ziyareti gerçekle ştirmi ştir. Bu iki ziyaretin aynı zamana denk gelmesi rastlantısal olmamı ştır.

NATO’ ya, daha açık bir deyi şle de bizzat ABD’ ye kadar uzanan stratejik bir boyutu olan İsrail-Türkiye ittifakı, Araplar tarafından kuzeyden ve güneyden “bir kıskaç gibi” Suriye’ ye baskı yaptı ğı yönünde yorumlanmı ştır. Baskının, askeri baskıyla sınırlı kalmayıp, ba şta su olmak üzere birçok ekonomik yönü kapsadı ğı ileri sürülmü ştür(El İttihad, 27.08.2001-DBT).

İsrail Gazetesi Ha’aretz ile 2001 A ğustos’ unda yaptı ğı bir röportajda, İsrail’ in izledi ği politikaların, Türkiye’ nin Arap dünyası ile ili şkileri üzerindeki etkileri soruldu ğunda, Ecevit, yanıtını çok dikkatli ifadelerle vermi ştir. Ecevit, “ İsrail’ in kutsal mekanlardaki eylemleri sürerse, kutsal mekanlara yönelik hassasiyetin çok yüksek oldu ğu bir bölgede

54 bulunan Türkiye’ nin, İsrail ile son yıllarda çok hızlı geli şen ili şkileri de göz önüne alındı ğında, İsrail’ deki durumun mevcudiyetini korudu ğu takdirde, bölgedeki bazı ülkelerle olan ili şkilerimizde birçok zorluk do ğacaktır” demi ştir. Ecevit, sözlerini “ İsrail ile olan ve hiçbir ülkeyi tehdit amacı ta şımayan ekonomik ve askeri ili şkilerimizden memnunuz. Bu ili şkileri geli ştirmeye devam etmek istiyoruz. İsrail’ in, a şırı güç kullanımını sürdürmesi halinde ili şkilerimizde do ğacak sorunları da anlayaca ğı umudundayız. Ancak biz, ili şkilerimizi sınırlandıraca ğımız yolunda bir izlenim yaratmak istemiyoruz, yalnızca diyalog temin etme yolunda do ğan fırsatı kullanmak istiyoruz” şeklinde sürdürmü ştür (Barel, Ha’aretz , 29.08.2001).

Aynı yılın Eylül ayında, Türkiye Dı şişleri Bakanı İsmail Cem, yaptı ğı bir açıklamada, “Sadece Araplar istiyor diye, Ankara, İsrail ile olan ili şkilerini alt seviyeye indiremez. Aynı zamanda, İsrail’ in talebi üzerine Araplara kar şı olan politikamızı da de ğiştiremeyiz” şeklinde demeç vermi ştir. Cem, Ankara’ nın, İsrail ile varolan ili şkilerini geli ştirmek konusunda kararlı oldu ğunu da sözlerine eklemi ştir.

Cem, The Jerusalem Post’ a yaptı ğı açıklamada, Türkiye-İsrail ili şkilerinin, bölge açısından önemli oldu ğunu ve üçüncü bir tarafı tehdit etmedi ğini belirtmi ş, bölge istikrarına katkıda bulunabilmek için Türkiye’ nin İsrail ile olan ili şkilerine özel önem verdi ğini söylemi ş ve Türkiye’ nin, bir taraftan Arap ülkeleri ile dengeli bir politika sa ğlamaya çalı şırken di ğer taraftan da İsrail ile olan ili şkilerinde herhangi bir taviz vermeyece ğine dikkat çekmi ştir.

İsrail-Filistin anla şmazlı ğına de ğinen Cem, Türkiye’ nin arabuluculuk yapabilece ği önerisini yinelemi ş ve her iki tarafa da, şiddet olaylarını sona erdirme ça ğrısında bulunmu ştur. Cem, “Güçlü tarihi geçmi şiyle birlikte Türkiye, İsrail ve Filistinliler arasında bir çözüme ula şılması yönünde büyük çabalar sarf etmeye kararlıdır. Aynı anda iki tarafa da en yakın tek ülkeyiz. Mekik diplomasisine hız kazandırarak bu avantajı kullanmaya devam edece ğiz. Her iki tarafı da mümkün olan en kısa zamanda şiddet olaylarını sona erdirmeye ça ğırıyoruz” demi ştir. İsrail ve Filistinlilerin barı ş görü şmeleri ba şlamadan tamamen sona ermesini beklememesi gerekti ğini söyleyen Cem, “Her iki taraf da aynı anda hassas konuları görü şmek üzere aynı masada bir araya gelmelidir” şeklinde sözlerine devam etmi ş ve İsrail ile Filistinlilerin, Mitchell Raporu’

55 nu uygulamasını istemi ştir. Son olarak da, istikrara katkı açısından İsrail’ in, Filistinlilere uyguladı ğı ekonomik kısıtlamaları kaldırması gerekti ğini belirtmi ştir (Jerusalem Post, 11.09.2001).

21 Eylül 2001 tarihinde de Ortado ğu’ ya günü birlik bir ziyarette bulunan Dı şişleri Bakanı İsmail Cem, ilk olarak İsrail Dı şişleri Bakanı Şimon Peres’ le görü şmü ş, Peres görü şme öncesi yaptı ğı açıklamada, Ortado ğu barı şı konusunda Bakan Cem’ in çok yerinde bir davranı şla ve zamanında bölgeye geldi ğini söylemi ştir. İsmail Cem de Peres ile Arafat’ ın bir araya gelece ğini ve bu bulu şmayı da bir dizi görü şmenin izleyece ğini, görü şmelerden birinin de Türkiye’ de gerçekle şme olasılı ğı bulundu ğunu söylemi ştir. Cem daha sonra Filistin’ e giderek, Devlet Ba şkanı Yaser Arafat’ la bir araya gelmi ş, Arafat, Cem ile düzenledikleri ortak basın toplantısında, Türkiye’ nin barı ş için gösterdi ği çabalardan derin memnuniyet duydu ğunu belirterek, barı şa ve ate şkesi sürdürmeye kararlı olduklarını açıklamı ştır (Ayın Tarihi, Eylül2001-BYEGM).

Oran’ a göre

“1999-2001 döneminde ya şanan tüm bu geli şmeler, Türkiye’ nin 1995-1999 döneminde Ortado ğu’ da izledi ği tek boyutlu dı ş politikayı bir kenara bırakarak, ulusal çıkarları çerçevesinde, kontrollü biçimde çok yönlü ili şkilere dönü ş yapma eğiliminde oldu ğunu ortaya koymu ştur. Şaron’ un 8 A ğustos 2001’ de Ankara temasları Türkiye’nin Ortado ğu barı ş sürecinde üstlendi ği “kolayla ştırıcı” rolü iyice belirginle ştirmi ştir.” (Oran, 2001:578-579).

2002’ nin Ocak ayında, Türkiye’ de bulunan İsrail Dı şişleri Bakanlı ğı Müste şarı Avil Gill, Dı şişleri Bakanı İsmail Cem’ i ziyaret ederek, ikili ili şkilerin üst seviyede devam etti ğini göstermi ş, 4 Şubat’ ta da, Türkiye’ de bulunan İsrail Deniz Kuvvetleri Komutanı Koramiral Yedidia Yaari’ nin, Deniz Kuvvetleri Oramiral Bülent Alpkaya ile bir araya gelmesi, askeri alanda da münasebetlerin devam etti ğinin göstergesi olmu ştur.

İsrail ile Türkiye arasında, savunma sanayisi ve askeri strateji alanında i şbirli ği devam etmi ş ve 8 Mart’ta toplanan Savunma Sanayisi İcra Komitesi’ nde, Ba şbakan Bülent Ecevit, M-60 A1 tanklarının modernizasyonu ile ilgili ihalenin, İsrail’ in IMI firmasına verilmesine karar verildi ğini kamuoyuna duyurmu ştur.

56 3.4 Ramallah’ ın İş gali ve “Soykırım” Krizi

9 Mart 2002’ de Dı şişleri Bakanı İsmail Cem yaptı ğı yazılı açıklamada, İsrail ve Filistin’ den şiddet olaylarını bir an önce durdurup, ABD’ den de taraflara e şit durarak etkinli ğini artırması gerekti ğini belirtmi ş, “tarafların ‘ölüm getiren siyasetten’ vazgeçmelerinin bölge insanlarına kar şı sorumlulukları oldu ğunu, olayların İsrail ve Filistin halklarının ortak intiharı görünümünü kazandı ğı”nı ve “durumun vahim” oldu ğunu söyleyerek duydu ğu kaygıyı belirtmi ştir (Ayın Tarihi, Mart2002-BYEGM).

İsmail Cem’ in açıklamalarından üç gün sonra, İsrail ordusu, Batı Şeria’ daki Ramallah kentini i şgal etmesi, Cem’ in duydu ğu kaygıyı açıkça ortaya koymu ştur. Ramallah’ ta İsrail askerlerinin Filistin lideri Yaser Arafat’ ın karargahına ate ş açıp, Ramallah yakınlarındaki iki Filistin mülteci kampını da ku şatması üzerine, Filistin Yönetimi, kamplardaki mültecilere direni ş ça ğrısı yapmı ştır. Bunun üzerine İsrail birlikleri Gazze Şeridi’ ndeki bir kasabayı da i şgal etmi ştir. İsrail, Batı Şeria’ daki Ramallah kentinin işgalinin, Filistin ayaklanması ba şladı ğından beri yapılmı ş en büyük askeri operasyon oldu ğunu bildirmi ş, bir ordu sözcüsü, Fransız Haber Ajansı muhabirine verdi ği demeçte, “Ramallah’ ın i şgali, 2000 Eylül’ ünde ba şlayan Filistin intifadası boyunca yürüttü ğümüz en önemli askeri harekat oldu” şeklinde konu şmu ştur.

Filistin yönetimi, Ramallah’ ın İsrail tarafından i şgali üzerine, BM Güvenlik Konseyi’ nden Filistin topraklarına gözlemci göndermesini istemi ş ve Filistinli yönetici Nebil Ebu Rudeyna, Fransız Haber Ajansı’ na verdi ği demeçte, “Güvenlik Konseyi’ nden buraya derhal gözlemciler yollamasını istiyoruz. Bugünkü durumdan İsrail hükümetini sorumlu tutuyoruz” ifadesini kullanmı ştır. “BM bu kıyımı durdurmak için kararlar ve önlemler almalı” diyen Rudeyna, “Ramallah’ ın i şgali ve dün gece Cebaliya’ de yapılan katliam, Şaron yönetiminin durumu kurtarabilecek bütün fırsatları ortadan kaldırmaktaki kararlılı ğını gözler önüne seriyor” diye eklemi ştir (NTVMSNBC, 13.03.2002).

İş galin ardından, 29 Mart’ ta Türkiye Dı şişleri Bakanlı ğı, yaptı ğı açıklamada, İsrail’ in Ramallah kentinin tamamını i şgal etmesine tepkili oldu ğunun altını çizmi ştir. Açıklamada, terör ve şiddetin barı şa ula şmada bir araç olamayaca ğı belirtilerek, tarafların terör odaklarının arzuladıkları şiddet girdabına kendilerini kaptırmamaları

57 gerekti ği belirtilmi ştir. Öte yandan Dı şişleri Bakanlı ğı Müste şarı Büyükelçi U ğur Ziyal, İsrail’ in Ankara Büyükelçisi Davit Sultan’ ı bakanlı ğa ça ğırarak, Sultan’ a, İsrail’ in, Filistin Devlet Ba şkanı Arafat’ ın karargahına saldırmasının kabul edilemez oldu ğunu, Türkiye’ nin terörün her türlüsüne kar şı çıktı ğını söylemi ştir. Büyükelçi Sultan da Arafat’ ın canına bir kasıt olmadı ğını, Türkiye’ nin kaygılarını iletece ğini belirtmi ştir.

Ba şbakan Bülent Ecevit ise, yaptı ğı yazılı açıklamada, İsrail ile Filistin arasındaki çatı şmanın Ortado ğu’ yu tehdit eden bir sava şa dönü ştü ğünü belirterek, İsrail’ in i şgal etti ği topraklardan çekilmesini öngören BM Güvenlik Konseyi kararının uygulanması için ABD’ nin, Ba şbakan Ariel Şaron’ u uyarmasını istemi ştir. Arafat ise Ba şbakan Bülent Ecevit’ ten, bölgede ate şkesin sa ğlanmasını istemi ştir.

Bülent Ecevit yaptı ğı açıklamada, İsrail’ in Ramallah kentinde ba şlattı ğı operasyon sırasında, dört Türk gazetecinin gözaltına alınmasının, basın özgürlü ğü açısından kabul edilemeyecek bir durum oldu ğunu söylemesi, iki ülke arasındaki ili şkilerin gerildi ğinin göstergesi olmu ştur (Ayın Tarihi, Mart2002-BYEGM).

1 Nisan’ da Dı şişleri Bakanı İsmail Cem de, Cumhurba şkanlı ğı, Genelkurmay Ba şkanlı ğı ve Ba şbakanlık tarafından yapılan ortak de ğerlendirme sonucunda yaptı ğı yazılı açıklamada, İsrail’ in Filistin’ deki uygulamalarını kınadı ğını yinelemi ştir (Ayın Tarihi, Nisan2002-BYEGM). Yaser Arafat’ ın Türkiye tarafından resmen tanınan bir devlet ba şkanı oldu ğunu belirten Bakan Cem, “ İsrail hükümetinin yaptı ğı muameleyi kabul etmiyor ve şiddetle kınıyoruz. Bir devlet ba şkanına ve onun temsil etti ği millete kar şı böyle bir saygısızlı ğı yapmaya kimsenin hakkı yoktur” şeklinde açıklamalarda bulunmu ş ve “Filistin halkının maruz kaldı ğı muameleyi insan haklarının ihlali olarak niteleyip şiddetle kınarken, Filistin’ in de terör olaylarını önlemek için elinden geleni yapmak zorunda” oldu ğunu belirtmi ştir. Cem’ in İsrail ve Filistin arasında ya şanan olaylarda, Ortado ğu konusunda sorumlulu ğu bulundu ğunu belirtti ği Amerika Birle şik Devletleri’ ne, ‘‘ABD, önceki bütün barı ş giri şimlerinde, olu şan düzenlemelerde ba şlıca rolü üstlenmi ştir. ABD, bu i şlevine ara vermemelidir. Tarafların ikisine de e şit uzaklıkta durarak, kendi etkinli ğini, i şgalin ve terörün son bulması, barı şçı çözümün olu şması yönünde kullanmalıdır’’ şeklinde ça ğrı yapmı ştır.

58 İsmail Cem sözlerine, Ortado ğu’ da i şgalin, şiddetin ve terörün sona ermesi için somut bir çözüm projesinin ortaya konmasının gereklili ğine i şaret ederek devam etmi ş, tarafların ve ilgililerin en kısa zamanda bir araya gelip, Ortado ğu Barı ş Süreci’ nin temel ta şları olan Madrid ve Oslo Anla şmaları zemininde, Arap Birli ği’ nce benimsenen; İsrail, Suriye’ nin Golan Tepeleri ve Lübnan’ ın güneyi dahil 1967’ de işgal etti ği Arap topraklarından çekilmesini öngören, Filistinli mülteciler sorununa yapıcı bir çözüm getiren, Ba şkenti Do ğu Kudüs olan ba ğımsız Filistin Devleti’ nin İsrail tarafından kabul edilmesini öneren, Suudi Planı da dikkate alınarak, yeni bir adımın atılmasını önermi ş, ve “Türkiye, tarihsel ve ça ğda ş sorumlulu ğunun gere ğini yapmaya devam edecektir” şeklinde sözlerine son vermi ştir (Milliyet, 01.04.2002).

Nisan 2002’ nin ba şında, Türkiye-İsrail ili şkilerinde, Ba şbakan Bülent Ecevit’ in partisinin Meclis grup toplantısında yaptı ğı konu şmada, “Filistin halkına kar şı, dünyanın gözleri önünde, soykırım uygulanmaktadır” diyerek yeni bir kriz yaratması ve Ecevit’ in sözlerinin Washington’ daki Musevi Lobisi’ nin tepkisini çekmesiyle birlikte, gerginlik zirveye tırmanmı ştır. İsrail Ba şbakanı Ariel Şaron’ un Filistin Devleti’ ni ortadan kaldırmayı amaçladı ğını söyleyen Ecevit, Şaron yönetimini, diyalog ve barı ş yerine sava ş ve i şgali seçmekle suçlayıp, Amerika Birle şik Devletleri’ nin devreye girmemesi halinde “ İslam radikalizmi”nin tırmanı şa geçece ğini, “ şeriatçı örgütlere gün do ğaca ğını” belirtmi ştir.

Yaptı ğı açıklamanın, İsrail ve Yahudiler tarafından tepki çekmesi üzerine, Ecevit “soykırım” sözcü ğünün bazı çevrelerde maksadı a şan yorumlara sebep oldu ğunu belirtmi ş, “bu konu şmamda ben, Ortado ğu’ daki olayların yol açabilece ği vahim sonuçlara de ğindim. Sözlerim son geli şmelerden ülkemizde ve bölgemizde duyulan kaygıları yansıtmaktadır” şeklinde bir açıklama yaparak sözlerinin yanlı ş anla şılmaması gerekti ğini vurgulamı ştır (Milliyet, 05.04.2002). Daha sonra, Cumhurba şkanı Ahmet Necdet Sezer’ in, Amerika Birle şik Ba şkanı George W. Bush ile yaptı ğı görü şmede, Türkiye’ nin İsrail’ in güvenlik içinde ya şam isteğini haklı buldu ğunu ve terör eylemlerini kınadı ğını, ancak Filistin halkının yıllardır çekti ği sıkıntıların ve hedef oldu ğu ambargoların gözden uzak tutulmaması gerekti ğini söylemesinin ardından, Ba şkan Bush da, İsrail’ e Filistin kentlerinden çekilmesi gerekti ğini söylediklerini, barı ş

59 için yol haritasının belli oldu ğunu, Dı şişleri Bakanı Colin Powell’ in bölgeye yapaca ğı ziyaret sırasında tarafları ikna etmeye çalı şaca ğını belirtmi ştir.

ABD Ba şkanı George W. Bush’ un, İsrail Ba şbakanı Ariel Şaron’ u telefonla arayarak, İsrail’ in Filistin topraklarındaki güçlerini derhal geri çekmesini istemesinden sonra, ABD Dı şişleri Bakanı Colin Powell, BM Genel Sekreteri Kofi Annan, AB Dı ş Politika Yüksek Temsilcisi Javier Solana, Rusya Dı şişleri Bakanı İgor İvanov ve İspanya Dı şişleri Bakanı Jose Pique, İspanya’ nın ba şkenti Madrid’ de düzenledikleri ortak basın toplantısında İsrail’ in Filistin topraklarından çekilmesi gerekti ğini yinelemi şler, ancak geli şmelere kar şılık Şaron, “dönülmez bir noktada” olduklarını belirtmi ştir (Ayın Tarihi, Nisan2002-BYEGM).

15 Nisan’ da ise Türkiye’ nin Washington Büyükelçili ği, Ba şbakan Bülent Ecevit’ in, İsrail’ in Filistin’ e yönelik operasyonlarını “soykırım” olarak niteleyen açıklamasına gelen tepkiler üzerine “ABD’ deki belli tepkilere kar şı Ba şbakan Bülent Ecevit’ in yanıtı” ba şlı ğını ta şıyan yazılı bir açıklama yayımlamı ştır. Ecevit, İsrail’ in Filistin’ deki eylemlerini ‘‘soykırım’’ olarak niteleyen sözlerine açıklık getirerek, bu sözün neden oldu ğu yanlı ş anlamalardan üzüntü duydu ğunu ifade etmi ştir.

Ba şbakan Ecevit’ in açıklamasında, ‘‘Hükümetim ve ben, Ortado ğu’ daki trajik geli şmeleri büyük endi şeyle ve yakından izliyoruz. Son günlerde, içinde bulundukları bu çıkmazın üstesinden gelebilmeleri amacıyla her iki tarafa da dostluk elini bir kez daha uzattım. Barı ş Süreci’ nin devam etmesine katkıya yönelik ilgim ve kararlılı ğım sürecek’’ ifadeleri kullanmı ştır. Açıklamada, ‘‘Son günlerde pek çok vesileyle her iki tarafa da bu çıkmazın üstesinden gelmek için Türkiye’ nin endi şelerini ve her şekilde yardıma hazır oldu ğunu ifade ettim. Türkiye daima İsrail ve Filistinlilerin her ikisinin de yakın dostu oldu. Türkiye’ nin dengeli yakla şımı on yıllardan beri de ğişmeden kaldı. Bu yakla şım aynı zamanda Türk milletinin Ortado ğu’ da barı şın üstün gelmesini görme beklentisi ve arzusunu yansıtıyor’’ denilmi ştir. Ecevit’ in açıklamasında, ‘‘Sadece bir açıklamamda kullandı ğım tek bir söz, Musevi Amerikalılar ve İsrailli dostlarımız arasında şaşkınlı ğa neden oldu. İkinci Dünya Sava şı’ ndaki acıları ve tahayyül edilemez kayıpları, insanlı ğın vicdanında derin iz bırakan Musevi dostlarımızın tepkisini ve duygularını çok iyi anlıyorum. Niyetim kesinlikle Musevi halkını gücendirmek de ğildi.

60 Her iki taraftan da masum insanlar üzerinde sergilenen son rahatsız edici şiddet, durumun a ğırlı ğının altını çizmek için benim bu sözü kullanmama yol açtı. Sebep oldu ğu yanlı ş anlamalardan üzüldüm’’ ifadeleri yer almı ştır (Ayın Tarihi, Nisan2002- BYEGM).

Ecevit’ in açıklamasının ardından, New York Times gazetesinin 9 Nisan 2002 tarihli sayısında yayımlanan bir haberde, İsrail’ in, ba şka bir Müslüman liderden gelseydi bu açıklamayı önemsemeyece ği, ancak Türkiye, İsrail’ in bölgedeki en iyi dostu durumunda oldu ğundan, Ecevit’ in kelime seçiminin, her iki ülke için oldu ğu kadar ABD için de stratejik bir önemi olan ili şkide gerginli ğe, dikkat çeken protestolara, neden oldu ğu belirtilmi ştir.

Emekli bir Türk diplomatı olan eski Dı şişleri Bakanı İlter Türkmen de, “Ortado ğu’ da ortak çıkarlarımız var ama sorun şimdi Filistin’ e olanlarla bu ili şkiyi sürdürüp sürdüremeyece ğimiz” gerçe ğidir demi ştir.

Öte yandan, muhalefetteki İslam yanlısı politikacılar, Türkiye’ nin İsrail ile olan ili şkilerinin yeniden de ğerlendirilmesini istemi ş ve orta görü şü yansıtan politikacılar ve gazeteler de saldırgan olarak tanımlayarak İsrail’ i kınamada birle şmi şlerdir. New York Times’ ın haberinde, “Türk politikacıların, İsrail’ i ne kadar çok ele ştirmek isteseler de derin askeri ve ekonomik ba ğlarla kısıtlanmı ş durumda oldukları, bölgedeki di ğer hükümetler İsrail’ i dı şlarken Türklerin kucakladı ğı” şeklinde yorumlanmı ştır (New York Times, 10.04.2002).

İsrail’in Türkiye Büyükelçisi David Sultan da geli şmelerin ardından, “Aynı bölgede ya şıyoruz ve aynı gerçekle kar şı kar şıyayız” şeklinde açıklamada bulunmu ştur. İki ülke arasındaki dostlu ğu her zaman oldu ğundan daha güçlü olarak nitelendiren Sultan, “ İsrail ve Türkiye’ nin Ortado ğu barı şı konusunda aynı fikirde oldu ğunu” söylemi ş, ancak kar şılıklı ili şkilerde gerginlik oldu ğunu kabul etmemi ştir. Birçok uzman da, Türkiye’ nin güvenlik çıkarlarının, İsrail Ba şbakanı Ariel Şaron’ un politikaları konusundaki görü şlerinden önde gelece ğini belirtmi ştir (Financal Times, 11.04.2002-DBT).

Türk-İsrail ili şkileri, Türkiye’ nin Washington’ daki nüfuzunu ikiye katlamı ş, İsrail yanlısı lobi, Türkiye’ nin daha fazla uluslararası yardım ihtiyacını savunmu ş, Yahudi

61 Amerikan organizasyonları, Amerikalı Ermenilerin, 1915-1921 yılları arasında Türkiye’ de Ermenilerin öldürülmesinin soykırım olarak tanınması için yaptıkları giri şimlere kar şı Türkiye’ nin lehine lobi yapmı ştır. Ecevit’ in “soykırım” açıklaması üzerine, Washington’ da Yahudi Amerikalılar Komitesi’ nde stratejik ara ştırmalar yöneticisi olan Barry Jacobs, “Türkiye lehine çok çaba gösterdik” demi ş, bu yüzden, Ecevit Ankara’ da parti toplantısında Filistinlilere kar şı soykırım uygulandı ğını söyledi ğinde Jacobs’ un organizasyonu ve di ğer Yahudi Amerikalılar grupları öfkelenmi ştir. B’nai B’rith ve Anti-Defamation League gibi dokuz organizasyon, Türk liderine, sözlerinin “gerçekleri yansıtırken hatalı” oldu ğunu söyleyen bir mektup göndermi ş, İsrail ise diplomatik şikayetde de bulunmu ştur. Türk hükümetinin üst düzey bir yetkilisi ise, “Türkiye’ nin, İsrail ile ili şkileri sa ğlam temellere oturmaktadır. Bu ili şkilerin bölgede barı şı sa ğlama yönünde önemli bir rol oynayaca ğına inanıyoruz” şeklinde konu şmu ştur. Büyükelçi Sultan’ ın, “ İsrail Ecevit’ in açıklamasından tatmin oldu” demesine ra ğmen, gazetede, “ İsraillilerin bunu unutmaya niyetleri yok”tur yorumu yer almı ştır (New York Times, 10.04.2002).

Ya şanan krizin ardından, a ğustos ayının ba şında Ba şbakan Ariel Şaron, Türkiye Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan’ la yaptı ğı, Kudüs’ teki görü şmede, İsrail’ in gelecek 20 yıl boyunca, Türkiye’ den 1 milyar metreküp su satın alaca ğını açıklamı ştır.

Taraflar, maliyeti 800 milyon ile 1 milyar dolar arasında olan proje kapsamında, İsrail’ in 20 yıllık bir süre boyunca yılda 50 milyon metreküp su ( İsrail’ in tatlı su tüketiminin yüzde 2,5’ i) ithal etmesi konusunda anla şmı şlardır. Görü şmede, Şaron’ un Özel Kalem Genel Direktörü Avigdor Yitzhaki ve Türkiye Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlı ğı müste şarının e ş ba şkanlı ğında kurulacak ortak bir komisyonun su fiyatı, ta şımacılık, teknolojik konular ve riskin her iki hükümet arasında payla ştırılmasını müzakere etmesi kararla ştırılmı ştır. Şaron’ un açıklaması, İsrail firmalarının 20 milyar dolarlık Güney Do ğu Anadolu’ daki sulama projesinden(GAP) pay almalarının yolunu açmı ş, proje kapsamında 700 milyon dolarlık altyapı ihalesi kazanan İsrail firmalarının i şi almaları konusunda anla şılmı ştır.

Yithzaki, su ithal edilmesi kararının “iki ülke arasındaki karma şık ili şkilere ba ğlı siyasi- stratejik mülahazalar dolayısıyla” alındı ğını söylemi ş ve “...projenin ba şarı kazanması

62 bizim için çok önemli. Çünkü böyle olmazsa, bu, İsrail’ in stratejik anlamda kayıplara uğramasına yol açabilir” şeklinde konu şmu ştur (Ha’aretz, 07.08.2002). Su konusunun Ortado ğu’ da ne kadar önemli ve stratejik bir konu oldu ğu göz önüne alındı ğında, iki ülke arasındaki ili şkilerin önemi, böyle bir uzun soluklu anla şma ile peki ştirilmi ştir.

Ramallah’ taki karargahında, İsrail tankları tarafından ku şatma altında bulunan Arafat ile, Ba şbakan Bülent Ecevit, 23 Eylül tarihinde bir telefon görü şmesi yapmı ş, görü şmede Arafat, bütün dünya ile ba ğlantısının büyük ölçüde kısıtlandı ğını bildirmi ştir. Ecevit ise “Gerekirse bir arabuluculuk i şlevini üstlenmeye hazırız” sözlerini sarf etmi ş, ancak daha sonra bu sözlerini düzelterek, “ şu ko şullarda arabuluculuk görevi fazla iddialı olur. Biz iki grup arasındaki ili şkileri daha etkili duruma getirmek için pek çok şeyi yapabilecek durumdayız” şeklinde konu şmu ş ve tarafların Türkiye’ de bir araya getirilebilece ğini söylemi ştir.

Görü şmenin ardından basına bir açıklama yapan Ecevit, Türkiye’ nin İsrail Büyükelçisi’ nin Arafat ile görü şmek için görevlendirildi ğini, İsrail makamlarının Büyükelçi’ nin Arafat ile görü şmesini engelledi ğini belirtmi ş, İsrail’ e kar şı eylemlerini sürdüren terörist gruplar için de; “Sayın Arafat’ ın bunları önleyebilme olana ğı ortadan kalkmı ş durumda. Otoritesini, yetkilerini kullanamıyor. Bu durumda, İsrail ile Filistin arasında barı ş sa ğlanması da büyük ölçüde ortadan kalkmı ş, zorla şmı ş bulunuyor” diye eklemi ştir. Ayrıca Ecevit, “ İsrail makamlarının en azından Arafat’ ı etkisiz duruma getirmek için giri şimlerde” bulundu ğunu, bu durumun da “uzla şı olasılı ğını büyük ölçüde ortadan kaldırdı ğını” söylemi ş, gerek Filistinliler’ in gerekse İsrailliler’ in Türkiye’ ye güven duydu ğunu belirterek, “Biz onları Türkiye’ de biraraya getirmek isteriz. Bunun faydalı olaca ğını dü şünüyoruz. İki taraf da bunu kabul ediyor ama nedense bu konudaki giri şimler etkili duruma gelmiyor” şeklinde sözlerine devam etmi ş ve bu görü şmelere Şaron’ un da dahil olabilece ğini veya ba şka bir yol bulunabilece ğini belirtmi ştir (Radikal, 23.09.2002).

Arafat ile görü şmesinin ardından, Ecevit, Ariel Şaron’ a mektup göndererek, Filistin kentlerine ve Filistin Devlet Ba şkanı Yaser Arafat’ ın karargahına yönelik ku şatmanın kaldırılmasını istemi ş, uzun ve huzurlu bir dönemden sonra terörist saldırıların tekrar ba şlamasından duydu ğu üzüntü ve kaygıyı dile getirerek, Filistin kentlerini ku şatarak

63 bölgeye huzur ve barı ş getirmenin mümkün olmadı ğını belirtmi ştir. Arafat’ a yönelik ku şatmanın da, soruna çözüm bulmak için çare olmadı ğını kaydeden Ecevit, bölgedeki İsrail tanklarının bir an önce çekilmesi gerekti ğini de vurgulamı ştır ve Türkiye’ nin bu soruna çözüm bulma konusunda her türlü katkıyı sunmaya hazır oldu ğunu bildirmi ştir. Amerika Birle şik Devletleri Ba şkanı George W. Bush’ a da bir mektup yazan, Ecevit, mektupta çözümün ku şatma yoluyla bulunamayaca ğını, Arafat’ a yönelik ku şatmanın kaldırılması için, Amerika Birle şik Devletleri’ nin, İsrail üzerindeki nüfuzunu kullanmasını istemi ştir (Hürriyet, 27.09.2002).

Nihayet, geli şmeler üzerine 29 Eylül’ de, ABD’ nin Irak politikası İsrail Ba şbakanı Ariel Şaron’ un inadına galip gelmi ş ve İsrail, Filistin lideri Yaser Arafat’ ın Batı Şeria’ nın Ramallah kentindeki karargâhına yönelik ku şatmasını gev şetmek zorunda kalmı ştır. Amerika Birle şik Devletleri Ba şkanı George W. Bush’ un Birle şmi ş Milletler Güvenlik Konseyi’ nin, 19 Eylül’ den beri süren ku şatmanın bitirilmesi kararını görmezden gelen Şaron’ a yazdı ğı mektubun ardından, İsrail tankları Ramallah’ ı terk ederken, İsrail birlikleri de karargâh binasının dı şına çekilmi ş, ancak askerlerinin belli bir uzaklıkta bekleyece ğini duyurmu ştur. Filistinliler, bu kısmi çekilmeyi “zafer” olarak nitelese de, Arafat, “bu çekilme de ğil, birkaç metre öteye kaymak. Dünyayı kandırmak istiyorlar” demekten geri kalmamı ştır (Radikal, 30.09.2002).

Türkiye-İsrail ili şkilerinde, politik açıdan gerginlik ya şanan bu dönemde, ticari, ekonomik ve askeri i şbirli ğine ili şkin yakınla şmalar olmu ştur. 2 Ekim’ de, Türk ordusu, İsrail Savunma Sanayii ile yaptı ğı süregelen en büyük askeri ihaleyi onaylamı ş ve bu anla şma, ilk a şamadaki modernizasyon bedeli 700 milyon dolar civarında olan “Patton” tipi 170 adet Türk tankının modernizasyonunu öngörmü ştür. Maarev gazetesi, Türkiye’ nin, ihalenin sonucunu son ana bırakarak, İsrailli yetkililerin gerilmesine neden oldu ğunu belirterek, geli şmeyi “ İsrail güvenlik sanayii yetkilileri, ihalenin kabul edilmesi haberini duyunca, sonunda gülümsediler” yorumuyla yayımlamı ştır.

Türk tanklarının modernizasyonu, 25 İsrailli ve yabancı firmanın i ş yapması anlamına geldi ğinden ve İsrailli firmaların yüzde 17’ sinin iflasın e şiğinde oldu ğundan ötürü, bu anla şma İsrail ekonomisi için büyük önem arz etmi ştir (AsSafir, 04.10.2002-DBT).

64 Tank modernizasyonu anla şmasından sonra, Türkiye-İsrail ortak Nitelikli Sanayi Bölgeleri’ nin(QIZ) kurulmasına ili şkin kanun da, Amerika Birle şik Devletleri Temsilciler Meclisi’ nde, 7 Ekim 2002 tarihinde onaylanmı ştır. QIZ’ lerin sundu ğu en büyük avantaj, bu bölgelerde üretilen malların ABD’ ye gümrük vergisi ve kota sınırlaması olmaksızın ihraç edilebilmesidir. QIZ’ lerin sa ğladı ğı önemli avantajlar ise şunlardır:

-ABD pazarına gümrük vergisiz ve kotasız girme imkânı

-Gelir vergisi ve sosyal sigorta kesintilerinden muafiyet

-Yabancı döviz kullanımına tahdit getirilmemesi

-Yabancı sermayeye herhangi bir kısıtlama olmaması

-Sermaye, kâr ve ücretlerin serbestçe transfer edilebilmesi

-Herhangi bir faaliyet süresi kısıtlamasının olmaması.

Son dönemde gerginle şen Türkiye-İsrail ili şkilerine daha ılımlı bir hava getiren bu geli şme, İsrail-Türkiye-Amerika Birle şik Devletleri ticari ili şkilerinin de geli şmesine yol açan stratejik ticari i şbirli ği kapsamında önemli bir adım olmu ştur (Dünya Bülteni, 11.02.2006). Ancak İsrail’ in operasyonları sırasında sivil halka zarar vermesinden dolayı Türk Dı şişleri Bakanlı ğı’ ndan, yapılan yazılı açıklamada, İsrail ordusunun 17 Ekim’ de Gazze Şeridi’ ndeki Refah mülteci kampına düzenledi ği operasyonda aralarında çocukların da bulundu ğu sivillerin öldürülmü ş olmasından derin üzüntü duyuldu ğu kaydedilmi ş, İsrail’ in operasyonları sırasında a şırı güç kullanılması nedeniyle sivil halka zarar verilmesinin kınandı ğı ve İsrail makamlarının bu konuda çok daha duyarlı davranması beklentisi dile getirilmi ştir (Hürriyet, 19.10.2002).

Cumhurba şkanı Ahmet Necdet Sezer de, İstanbul’ da düzenlenen İslam Konferansı Te şkilatı( İKT) Ekonomik ve Ticari İş birli ği Daimi Komitesi’ nin( İSEDAK) 18. toplantısının açılı ş oturumunda yaptı ğı konu şmada, Ortado ğu’ yu derinden etkileyen ve tüm İslam dünyasında büyük üzüntü ve kaygıyla kar şılanan geli şmelere de ğinerek, “İsrail’ de ve Filistin topraklarında ya şanan şiddet olayları, pek çok can kaybına yol

65 açmaktadır. Dile ğimiz, Ortado ğu’ da şiddet sarmalına son verilerek sa ğduyunun egemen kılınması, barı ş sürecinin canlandırılmasıdır” diyerek tepkisini dile getirmi ştir (Ayın Tarihi, Ekim2002-BYEGM).

Ticari ve ekonomik anlamda ilerletilen i şbirli ğine ra ğmen, siyasal anlamda, Ba şbakan Bülent Ecevit’ in “soykırım” nitelemesi ile ba şlayan gerginlik hassasiyetini korumu ş, fakat ili şkiler düzeyli bir biçimde devam ettirilebilmi ştir.

66 BÖLÜM 4: AKP İKT İDARI VE SONRASINDA İSRA İL’ LE İLİŞ KİLER

Adalet ve Kalkınma Partisi’ nin, 3 Kasım 2002 seçimleri sonrası, en çok oyu alıp, kamuoyunun büyük bir kısmının deste ğiyle iktidara gelmesiyle, Türk siyasi hayatında yeni bir dönem açılmı ştır. Daha önceki “Refah Partisi” deneyiminden ders alan yeni iktidar, iç politikaya yönelik olarak ba şlarda keskin İslami söylemlerden kaçınmı ş, içinden geldi ği Milli Görü ş gelene ğinin dü ştü ğü hataları göz önünde bulundurarak ılımlı ve uzla şmacı bir siyaset takip etmeye çalı şmı ştır.

Dı ş politika konusunda ise, ba şlangıçta a ğırlı ğın AB’ ne entegrasyon sürecine verildi ği görülmü ştür. Bunun temel sebepleri olarak, 11 Eylül sonrası ABD’ nin “ya bizdensiniz ya da kar şı tarafta” söylemi ve AKP’ nin kom şularla sıfır problem-“kazan-kazan” türü politikalarının çatı şacak görüntüsü ile 1 Mart 2003’ te TBMM’ de oylanan tezkerenin sonucunun olumsuz çıkmasıyla ABD’ nin Türkiye üzerine uygulayabilece ği sert cezalandırma politikalarını tek ba şına kar şılamak yerine paralel politikalar uygulanarak AB’ den destek alınabilece ği görü şünün a ğır basması söylenebilir.

AKP’ nin dı ş politika yapımında iki ana eksenin oldu ğu söylenebilir .Birincisi ABD ile ili şkilere daha fazla önem veren Ömer Çelik ,Cüneyt Zapsu, Şaban Di şli ve Egemen Ba ğış’ tan olu şan eksen; ikincisi ise, çok boyutlulu ğa, kom şularla ili şkilerde bazen ABD’ ne ra ğmen i şbirli ği geli ştirmeye önem veren Abdullah Gül, Ahmet Davuto ğlu ve Murat Mercan’ ın olu şturdu ğu dü şünülebilecek eksendir. Ba şbakan Erdo ğan ise dı ş politika konjonktürüne ba ğlı olarak bu iki ekseni de tamamlayan ve yönlendiren lider konumundadır. ABD ve İsrail ile ilgili konularda birinci eksenin, kom şularla ili şkiler ve İslam dünyası ile ilgili konularda ikinci eksenin söylemlerinin ön plana çıktı ğı görülmektedir. AB konusunda ise her iki eksen ve Erdo ğan arasında görü ş birli ği mevcuttur ( İnat ve Duran, 2005:18-19).

Kendisini ılımlı ve demokratik bir parti olarak lanse eden Adalet ve Kalkınma Partisi’ nin genel ba şkanı olarak Recep Tayyip Erdo ğan, Huntington’ un “Medeniyetler Çatı şması “tezine kar şı çıkarak “Medeniyetler Uzla şması” söylemini benimsemi ştir. İktidara geldikten kısa bir süre sonra, Newsweek dergisine verdi ği röportajda,

67 kendisine İsrail ile olan ili şkilerin gelece ğine yönelik soruya, “ İsrail ile ili şkilerimiz devam edecektir... Hiçbir şekilde Yahudi kar şıtı de ğiliz” şeklinde cevap vermi ştir. Partisinin İslami konumu hakkında da, “partimiz İslami bir olu şum de ğildir, dine dayanmamaktadır. Türk medyası bizi bu şekilde lanse etmektedir,” yorumunu yapmı ştır (Newsweek, Vol 140, Issue 21, 2002).

Ba şbakan Erdo ğan’ ın, İsrail ile olan ili şkilerimiz aynı oranda devam edecektir demesine kar şın, Türkiye seçimlerini Adalet ve Kalkınma Partisi’ nin kazanması, kamuoyunda, Arap ülkelerinin, İslamcı Türklere yönelik bakı şlarını de ğiştirmesi ve Ankara ile ili şkilerini her alanda düzeltmeye çalı şması beklentisi uyandırmı ştır.

Erbakan’ lı Refah-Yol hükümeti döneminde, Araplar, özellikle de Arap dünyasında karar gücünü elinde bulunduran, ana eksen niteli ğini ta şıyan, Suriye, Mısır ve Suudi Arabistan yönetimleri, Türk hükümeti ile ili şkilerinde bir çok pürüz ya şamı ştır.

Suriye yönetimi, o dönemde Erbakan hükümetinin PKK ile i şbirli ğine son verme ve lideri Abdullah Öcalan’ ı Şam’ dan çıkarma iste ğini geri çevirmi ş, ancak Refah-Yol hükümeti dü ştükten sonra, Türkiye’ den gelen resmi iste ğe uyarak Öcalan’ ı sınır dı şı etmi ştir. Mısır ve Suudi Arabistan yönetimleri ise Erbakan hükümetinin İslami yapısından ve bazı Arap İslami gruplarla kurdu ğu ili şkilerden memnun kalmamı ştır. Ortado ğu Barı ş Süreci’ nde Filistin Kurtulu ş Örgütü dahil tüm Arap Dünyası İsrail’ in elini sıkma yarı şına girmi şken Erbakan’ ın so ğuk duru şu Refah Partisi’ ni dı ş destekten mahrum bırakmı ştı (Dursuno ğlu, 2005:330).

Ancak Adalet ve Kalkınma Partisi, kendini salt bir İslamcı parti olarak de ğil, yenilikçi bir kitle partisi olarak ortaya koymu ş, kurulan yeni hükümetin içinde, eski bir diplomat ve Arap i şleri uzmanı olan Dı şişleri Bakanı Ya şar Yakı ş gibi, Arap dünyası ile sıkı ili şkileri olan bazı ki şilere görev vererek, ili şkilerin seyri için olumlu bir hava yaratılmasını sa ğlamı ştır (El Kuds El Arabi, 29.11.2002-DBT).

Aralık ayının sonlarında, kurulan yeni hükümet, İsrail Genelkurmay Ba şkanı ile Dı şişleri Bakanlı ğı Müste şarı’ nı Ankara’ da a ğırlamı ş, İsrail üst düzey yetkililerine, temaslar sırasında Türkiye tarafı, Arap ülkelerinin tepkisini çekmemesi için İsrail’ in Irak konusundan uzak durması gerekti ğini hatırlatmı ştır.

68 Görü şmelerin gündeminde, Amerika Birle şik Devletleri’ nin yakla şan Irak operasyonu ve Türkiye–ABD–İsrail ortak deniz tatbikatı yer almı ştır. Dı şişleri Bakanlı ğı Müste şarı Uğur Ziyal, görü ştü ğü İsrailli meslekta şı Yoav Biran’ a, “Arap ülkelerinin tepkisi olacaktır. Irak konusundan mümkün oldu ğu kadar uzak durun. Mümkün oldu ğu kadar az açıklama yapın. Sava ş çıkarsa hedeflerden birisi de siz olabilirsiniz.” uyarısında bulunmu ştur. Biran ise, Irak’ ta yapılacak bir operasyonun kendi sava şları olmadı ğını, bu yönde menfaatlerinin de bulunmadı ğını; ancak bu operasyonun mutlaka kendilerini etkileyece ğini söylemi ştir.

Genelkurmay Ba şkanı Orgeneral Hilmi Özkök, resmi konu ğu olarak Türkiye’ ye gelen, İsrail Genelkurmay Ba şkanı Korgeneral Moshe Yalon ile, İsrail–Türkiye ili şkileri, ortak tatbikat ve bölgesel sorunların yanı sıra Irak konusunda görü şmelerde bulunmu ştur (Zaman, 24.12.2002).

4.1 Şaron’ un İktidara Geli şi

28 Ocak 2003 İsrail seçimlerini ise, Ariel Şaron’ un genel ba şkanlı ğındaki Likud Partisi’ nin kazanması, hem Ortado ğu Barı ş Süreci’ nin gelece ği, hem de Türkiye-İsrail ili şkilerinin nasıl bir seyirde devam edece ği konusunda çe şitli spekülasyonlara sebebiyet vermi ş, İsrail halkının politik görü şünün sa ğa kaydı ğı ve Ortado ğu Barı ş Süreci’ nin sonunun geldi ği şeklinde yorumlara yol açmı ştır. Seçim sonuçlarını de ğerlendiren Filistinli üst düzey yetkililer de, Likud Partisi’ nin seçimlerden zaferle ayrılmasının, şiddete “gaz” verece ğini ve Barı ş Süreci’ nin dondurularak durumun daha da kötüle şece ği yorumu yapmı şlardır. (Hürriyet, 29.01.2003)

Irak Sava şı ve buna paralel ilerleyen İsrail-Filistin barı ş çabaları açısından kritik olan dönemde, Şam’ da görü şmeler gerçekle ştirmesi beklenen Abdullah Gül, Amerika Birle şik Devletleri’ nin baskısı ve Dı şişleri ile Genelkurmay’ ın telkinleri sonucunda, söz konusu ziyaretini ertelemi ş, erteleme için de Musul ve Kerkük’ te son günlerde ya şanan geli şmeleri gerekçe göstermi ştir.

İsrail’ in Yaser Arafat’ ı ku şatma altına alması ve bölgede kanlı operasyonlar yürütmesi nedeniyle son yedi yılın en kötü dönemini ya şayan Türkiye-İsrail ili şkileri, AKP Hükümeti’ nin iktidara gelmesi ve bu tarihe kadar İsrail’ le ‘sıcak temas’ kurmamak için

69 çaba harcaması sebebiyle, aynı seyirde devam etmi ştir. İsrail’ de yeni hükümetin kurulmasından sonra, Ortado ğu’ da Irak Sava şı sona yakla şırken, Amerika Birle şik Devletleri’ nin bölgedeki en iyi müttefiki ve Arap dünyasının hedefi olan İsrail’ in Ba şbakan Yardımcısı ve Dı şişleri Bakanı , 14 Nisan 2003 tarihinde, Dı şişleri Bakanı Abdullah Gül’ ün davetlisi olarak Türkiye’ ye gelmi ştir. Ziyaretin, Filistin kabinesinin olu şturulması ve Batılı devletlerin Irak Sava şı’ na paralel olarak “iki devlet çözümü”nü öne çıkardı ğı bir dönemde gerçekle şmesi de dikkat çekmi ş, AKP hükümetinin İsrail Ba şbakanı Ariel Şaron’ a tepkisinden kaynaklanan so ğuklu ğun giderilmesi yönündeki en önemli adım olarak nitelendirilmi ştir (Radikal, 14.04.2003).

Abdullah Gül ve Silvan Shalom, Dı şişleri Konutu’ ndaki görü şmelerin ardından ortak basın toplantısı düzenlemiş, ABD’ nin Suriye’ ye yönelik suçlamalarının hatırlatılması üzerine, ”...sava şın sadece Irak’la sınırlı kalması ve bir an önce istikrar sa ğlanması” gerekti ğini belirten Gül, “Türkiye olarak bölgedeki asli unsurlardan biriyiz, çatı şmalardan zarar gören bir ülkeyiz. Suriye ve İran kom şularımız ve kom şu ülkelerle ili şkilerimizi en iyi tutmak için çabalıyoruz. Bölgede istikrar sa ğlanması İsrail de dahil herkese hizmet edecektir” şeklinde konu şmu ştur. Konuk bakan Shalom ise aynı soru üzerine, Suriye’ ye yönelik suçlamalar yönelterek, bu ülkenin terör örgütlerinin faaliyetlerine izin verdi ğini savunmu ştur. Şam yönetimiyle Hizbullah terör örgütü arasında ili şki oldu ğunu iddia etmi ş ve Şam havaalanının önemli bir sevkiyat merkezi oldu ğunu belirtmi ştir. Shalom, “Maalesef bunları engellemek için bir şey yapmıyorlar. Tam tersine cesaret veriyorlar. Terör örgütleri, faaliyetlerini Suriye içinde sürdürüyor. Bu da bizce mutlaka durdurulmalı. Suriye’ nin bizimle de ortak sınırı var. Tabii ki barı ş istiyoruz. E ğer Şam olumlu bir adım atarsa o zaman tabii ki bu, yeni bir atmosfer getirecektir” şeklinde eklemi ş ve İsrail’ in Irak sava şında bir rol oynamadı ğını, bunun aksine yapılan açıklamaların propaganda amaçlı oldu ğunu belirterek, bu yönde açıklama yapanların kendi halklarına ve Arap dünyasına mesaj vermeye çalı ştı ğını kaydetmi ştir (Radikal, 14.04.2003).

Görü şmede İsrail’ in Filistin topraklarında yeni yerle şim yerleri kurmaması gerekti ğini de belirten Gül, Shalom’ a Filistin sorununun çözümü için İstanbul’ da geni ş katılımlı bir zirve yapılmasına yönelik öneride bulunmu ştur. Filistin sorununda Barı ş Süreci için hazırlanan yol haritasını BM, ABD, Rusya ve AB’ nin kurdu ğu bir “dörtlü” yapı

70 tarafından geli ştirildi ğini anımsatan Shalom da Türkiye’ nin katkısı konusunda, “Türkiye de AB’ nin bir parçası olaca ğı için umuyoruz ki, o da katkıda bulunacak” şeklinde açıklamada bulunmu ştur (Milliyet, 15.04.2003).

Bu ziyaretin İsrail ve Türkiye’ nin yeni hükümetlerinin kar şılıklı ili şkiler ve bölge sorunlarına bakı ş açılarını yansıtması açısından önemi büyüktür. Basın toplantısında görüldü ğü üzere Türkiye’ nin kom şularıyla iyi ili şkiler olu şturmak ve bölgesel istikrar AKP hükümetinin temel politikası haline gelmi ştir. Bu noktada İsrail ve ABD’ nin politikaları ile çeli şti ği görülmektedir.

4.2 Yol Haritası Planı

Shalom’ un Türkiye ziyaretinin ardından, İsrail-Filistin Barı ş Süreci adına, Birle şmi ş Milletler, Avrupa Birli ği, Amerika Birle şik Devletleri ve Rusya arabuluculu ğunda, “yol haritası” olarak adlandırılan ve 2005 yılında ba ğımsız Filistin devletinin ilanını amaçlayan bir plan taraflara sunulmu ştur.

Amerikan Dı şişleri Bakanı Powell da, Ortado ğu barı şı konusunda hazırlanan “yol haritası” na destek sa ğlamak için gitti ği İsrail’ de, Dı şişleri Bakanı Silvan Şalom ile bir araya gelerek, 2005’ e kadar Filistin devletinin kurulmasını öngören Ortado ğu yol haritasını uygulamaya ba şlamanın zamanının geldi ğini belirtmi ş olması, Amerika Birle şik Devletleri’ nin konuya hassasiyetini ortaya koyan bir adım olmu ştur.

26 Mayıs’ ta, İsrail Savunma Bakanı Şaul Mofaz Ankara’ ya ziyarette bulunmu ş ve Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül ile bir araya gelmi ştir. Görü şmenin ardından yapılan ortak basın açıklamasında; Gönül, İsrail ile Türkiye arasında siyasi, ekonomik, bilimsel, teknolojik ve askeri alanlardaki i şbirli ğinin kar şılıklı çıkarlar temelinde geli şti ğine dikkat çekmi ş, Mofaz’ ın ziyaretinin, iki ülke arasındaki ili şkileri her alanda geli ştirmeye verilen büyük önemin somut bir örne ği oldu ğunu kaydetmi ştir. Ayrıca Gönül, görü şmede, ikili siyasi-ekonomik ili şkiler, İsrail Filistin sorunu, askeri i şbirli ği ve belli savunma sanayi projelerinde görü ş alı şveri şinde bulunduklarını ifade etmi ş, Filistin Yasama Konseyi tarafından yeni Filistin hükümetinin onaylanmasının ardından dörtlü yol haritasının İsrail ve Filistin taraflarına sunulması ve Mahmut Abbas’ ın Filistin Ulusal Hükümeti Ba şbakanı olarak atanmasının, adil ve sürekli barı ş için

71 umutları arttırdı ğını vurgulamı ştır. Türkiye’ nin bu konuda bir konferansa ev sahipli ği yapmayı önerdi ğini belirten Gönül, “Barı ş Süreci’ ne yardımcı olacaksa, Türkiye aktif rol almaya hazır oldu ğunu beyan etmi ştir. Teklifi halen geçerlidir” diye konu şmu ştur (Hürriyet, 26.05.2003).

Türkiye’nin, İsrail-Filistin arasında barı şın sa ğlanmasını amaçlayan “yol haritası”na, Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül’ ün açıklamalarından da anla şıldı ğı üzere, destek verdi ği görülmü ş, Haziran ayının ba şında, Ba şbakanlık Basın Merkezi tarafından yapılan açıklamada, Ba şbakan Recep Tayyip Erdo ğan’ ın, Filistin Ba şbakanı Mahmut Abbas ve İsrail Başbakanı Ariel Şaron ile telefonla görü ştü ğü ve Erdo ğan’ın da Türkiye’ nin Ortado ğu barı şı için öngörülen, iki devletli çözüm formülünü içeren “yol haritası”na destek verdi ği açıklanmı ştır. Şaron da, Türk-İsrail ili şkilerinin daha da geli şmesini umduklarını, Ortado ğu sorunuyla ilgili bir konferans yapılacaksa, bunun Türkiye’ de olması gerekti ğini belirtip, Erdo ğan’ ı İsrail’ e davet etmi ştir.

Ba şbakan Recep Tayyip Erdo ğan Şaron’ dan önce, Filistin Ba şbakanı Mahmut Abbas ile görü şmü ş, Türkiye’ nin Filistin-İsrail sorununun çözümüne yönelik yol haritasını kuvvetle destekledi ğini belirtmi ş, tarafların güvenli ve tanınmı ş sınırlar dahilinde, yan yana ya şayan iki devlete dayalı çözüm çabalarına Ankara’ nın yardımcı olmaya kararlı oldu ğu mesajını vermi ştir. Filistin Ba şbakanı Abbas ise, yakında Filistin Dı şişleri Bakanı’ nı Türkiye’ ye gönderece ğini, kendisinin de Türkiye’ yi ziyaret etmeyi planladı ğını bildirmi ştir (NTVMSNBC, 08.06.2003).

Erdo ğan’ ın Şaron ve Abbas ile gerçekle ştirdi ği telefon trafi ğinin ardından, Türk Dı şişleri Bakanı Abdullah Gül, 2003’ ün Sonbaharı’ nda i şgal altındaki Filistin topraklarının yanı sıra Tel Aviv’ i ziyaret etmeyi planlamı ştır. Diplomatik kaynaklarda ise, İsrail’ in, Gül’ ün, Filistin Devlet Ba şkanı Yaser Arafat ile görü şmede ısrar etmesi durumunda, Tel-Aviv’ e kabul edilmeyece ği yönünde haberler yer almı ş ve İsrail, Türk Dı şişleri’ ne bir mesaj göndererek, Gül’ ün bölgeye yapaca ğı ziyaret sırasında, Ba şbakan Ariel Şaron’ la görü şmesi için, İsrail’ in, Arafat’ la görü şmemesini şart ko ştu ğunu belirtilmi ştir.

72 Bu durum, yabancı yetkililere, Arafat ile görü şmemeleri yönünde baskı uygulayan İsrail’ in, Filistin Devlet Ba şkanı Arafat’ ı soyutlama siyasetinin somut bir göstergesi olmu ştur (El Hayat, 15.06.2003-DBT).

Türk ve İsrail hükümeti arasındaki yakınla şma, Türk askeri üst düzey yetkililerden, Genelkurmay Ba şkanı Orgeneral Hilmi Özkök’ ün, 3 Temmuz 2003 tarihinde, İsrail’ i ziyaretiyle, Ortado ğu barı şının kritik bir dönemeçten geçti ği esnada, askeri kanada da sıçramı ştır. İsrail Genelkurmay Ba şkanı Mo şe Yalon’ un davetine cevaben, altı yıl aradan sonra İsrail’ e giden ilk Türk Genelkurmay Ba şkanı olan Özkök, Yalon’ la askeri işbirli ğinin geni şletilmesini karara ba ğlamı ştır (Radikal, 04.07.2003).

Özkök’ ün İsrail ziyaretinin üzerine, Cumhurba şkanı Ahmet Necdet Sezer, resmi temaslarda bulunmak üzere 8 Temmuz’ da, Türkiye’ ye gelen İsrail Cumhurba şkanı Mo şe Katsav’ ı kabul etmi ş, ba ş ba şa ve heyetler arası görü şmelerin ardından Cumhurba şkanı Sezer ve Katsav ortak basın toplantısı düzenlemiştir. Cumhurba şkanı Sezer, toplantıda “ İki ülke arasındaki iyi ili şkileri ve kapsamlı i şbirli ğini daha da geli ştirme yönünde güçlü ve ortak bir kararlılı ğa sahip bulundu ğumuzu belirledik” şeklinde açıklamada bulunmu ş, ikili ili şkilerin hiçbir üçüncü ülkeye kar şı olmadı ğını da belirten Cumhurba şkanı Sezer, bu ili şkinin bölgesel barı ş ve istikrara katkı yapacak şekilde yürütüldü ğünü bildirmi ştir. Cumhurba şkanı Sezer ayrıca, İsrail-Filistin uyu şmazlı ğını da ayrıntılı olarak ele aldıklarının da altını çizmi ştir.

İsrail Cumhurba şkanı Mo şe Katsav iki günlük Türkiye ziyareti sırasında, İstanbul’ da Dı ş Ekonomik İli şkiler Konseyi’ nin düzenledi ği çalı şma yeme ğine de katılmı ş ve konu şmasında, Ortado ğu’ daki 5 ülkenin (Türkiye, İsrail, Filistin, Mısır ve Ürdün) bir ekonomik i şbirli ği kurmasını önermi ş ve bu toplulu ğa isteyen di ğer bölge ülkelerinin de katılabilece ğini belirtmi ştir.

Türk diplomasisinin de bu ba ğlamda, “yol haritası” çerçevesindeki çabalara aktif destek vermeye, hatta müzakerelere ev sahipli ği yapmaya hazır oldu ğu, Cumhurba şkanı Ahmet Necdet Sezer dahil, Türk liderlerinin Katsav ile yaptı ğı görü şmelerde bir kez daha vurgulanmı ştır.

73 Katsav’ ın ziyaretine 100’ e yakın İsrailli i şadamının katılması, ili şkilerin ekonomik boyutuna verilen büyük önemin de altını çizmi ştir. Manavgat suyunun İsrail’ e ihracı ile ilgili anla şmanın, Temmuz sonunda imzalanaca ğının açıklanması ve İsrail’ in Güney Do ğu Anadolu Projesi’ ne 600 milyon dolarlık yatırım yapaca ğını açıklaması, Katsav’ ın, Ankara’ daki temasları sonunda ortaya çıkan iki somut geli şme olmu ştur. Dı ş Ekonomik İli şkiler Konseyi Yönetim Kurulu Ba şkanı Rifat Hisarcıklıo ğlu da, bu tür ekonomik atılımların ili şkilere ivme kazandırdı ğını belirtmi ştir (Kohen, Milliyet, 10.07.2003).

Türkiye-İsrail arasındaki ili şkilerin, Nisan 2002’ de, Ba şbakan Bülent Ecevit’ in partisinin Meclis grup toplantısında yaptı ğı konu şmada, “Filistin halkına kar şı, dünyanın gözleri önünde, soykırım uygulanmaktadır” şeklindeki sözlerinin yarattı ğı kriz ile, ekonomik, askeri ve savunma sanayisi anlamında dura ğanla şmasının ardından, 2002 Kasım’ ında, Adalet ve Kalkınma Partisi’ nin iktidara gelmesiyle, ikili ili şkilerdeki dura ğanlık devam etmi ş, ayrıca ili şkiler, siyasi alanda da gerileyi şe sahne olmu ştur.

Ancak İsrail’ de 2003’ ün ba şında iktidara gelen yeni hükümet ile birlikte, Nisan ayından itibaren, Türkiye ile kar şılıklı olarak hem hükümetlerin, hem de askeri çevrenin üst düzey yetkilileri arasında ikili ziyaretler yo ğunla şmı ştır.

Türkiye’ nin bakan seviyesinden Cumhurba şkanı seviyesine kadar neredeyse tüm görü şmelerde İsrail ile Filistin Yönetimi arasında gönüllü arabulucu olmak istedi ğini açıkça bildirmesine ra ğmen, İsrail tarafının, Yol Haritası Planı’ nın BM, ABD, Rusya ve AB’ nin kurdu ğu dörtlü yapı tarafından geli ştirildi ğini öne sürerek Türkiye’ nin arabuluculuk rolünü dolaylı yoldan reddetti ği dikkatlerden kaçmamı ştır. Bunda, 11 Eylül rüzgarını arkasına alan Şaron’ un FKÖ’ nün kemikle şmi ş yapısını bozarak kontrol edebilece ği zayıf bir yönetim görmek istemesinin rolü büyüktür.

4.3 ABD’nin Irak’ a Müdahalesi ve Türkiye-İsrail İli şkilerine Etkileri

ABD’ nin ikiz kulelerine 11 Eylül 2001 tarihinde yapılan terörist saldırı neticesinde güvenlik algılamalarının derecesi de ğişmi ş, yeniden analiz edilmeye ba şlanmı ştır.

74 Teknolojinin terörist gruplar tarafından kolaylıkla elde edilebilir olu şu, klasik anlamda teçhiz edilmi ş Batı’ nın askeri üstünlü ğünü zayıflatabilecek, ayrıca operasyonların çok pahalıya mal olmasına sebep olabilecektir. Bu yeni tehdidin co ğrafyası, Kuzey Afrika’ dan ba şlayıp Orta Asya’ ya kadar uzanan “istikrarsızlık ekseni” olarak nitelendirilen alandır. Bu co ğrafyanın ortak özellikleri yetersiz yönetimler, sosyal adaletsizlik, anti- demokratik uygulamalardan kaynaklanan göç, uyu şturucu kaçakçılı ğı ve fanatizmin besledi ği terörist yapılanmaları desteklemektedir (Donnely’ den aktaran Özda ğ, 2003:8). Bahsedilen co ğrafyanın yeniden yapılandırılması gündeme gelmi ş ve Bush yönetimiyle etkinli ği artan Yeni-Muhafazakarlar (Neo-Cons)’ ın önermeleriyle Büyük Ortado ğu Projesi(BOP) uygulanmaya ba şlanmı ştır. Özda ğ’ ın belirtti ği gibi

“ABD’ nin 21.yüzyılda tek kutuplulu ğu devam ettirme stratejisinin dört temel ilkesi,

a)Avrasya’ da Amerikan gücünün di ğer güçleri dengelemesi

b)Dünya enerji kaynakları üzerinde Amerikan hakimiyeti

c)AB’ nin NATO çerçevesinde kontrol altına alınması,Rusya’ nın sınırları içine itilerek ekonomik/politik/askeri olarak denetlenmesi ve Çin ile çatı şmanın ertelenmesi

d)Ortado ğu’ da Anti-Amerikanizmi ortadan kaldıracak ve bölgenin Büyük Ortado ğu Giri şimi çerçevesinde Yeniden Yapılandırılması ba şlıkları altında toplanabilir.” (Özda ğ, 2003:13).

Irak Sava şı’ nın gündeme gelmesi, özellikle de Amerika Birle şik Devletleri’ nin Türkiye üzerinden Irak’ a asker sevkıyatına izin verecek 1 Mart Tezkeresi’ nin, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ nde onaylanmamasının ardından, Amerika Birle şik Devletleri ile gerginlik ya şanmı ştır. Amerika Birle şik Devletleri, bu sebeple Türkiye üzerinden Irak’ a asker sokamamı ştır. Türkiye’ nin ayrıca Arap ülkeleri ve İran ile ili şkilerinde bu dönemde hissedilir bir iyile şme de ya şanması, Amerika Birle şik Devletleri’ ni kızdırırken, İsrail’ i endi şelendirmi ş ve Türk-Amerikan ili şkilerinin eski güzel günlerine dönebilmesi, Amerikan-İsrail şartlarına ba ğlanmı ştır.

75 Türkiye’ nin Tahran ve Şam’ la, Amerika Birle şik Devletleri’ nin Ortado ğu’ ya yönelik planları çerçevesi dı şında yakınla şmaması ve i şbirli ğine girmemesi; Türkiye-İsrail ili şkilerinde meydana gelen durgunlu ğun, ili şkilerin yeniden hem siyasi, hem de askeri açıdan finanse edilerek sona erdirilmesi; Türkiye’ nin “yol haritası”nın pazarlanmasında işlevsel rol oynaması ve yeni bir Ortado ğu sistemi kurulmasına katkıda bulunması; Irak’ ın i şlerine oradaki siyasi ve ekonomik Amerikan planlarını engelleyecek şekilde müdahalede bulunmaması, barı şı koruma ve yeniden in şa ba şlıkları altında bu planlara katılması; Türkiye’ nin, Washington ile Kudüs’ ün, bölgedeki stratejik planlarına kar şı duran İran’ a kar şı rol üstlenmesi, bu şartların ana maddelerini olu şturmu ştur.

Bu ba ğlamda, Katsav da Türkiye ziyaretinde, Ankara’ dan Filistin, Irak ve bölgenin yeniden tasarımı ba ğlamında, İran ve Suriye ile ilgili geli şmeler kar şısında tutumunu ve tercihlerini İsrail-ABD politikalarıyla bütünle şme yönünde belirlemesini istemi ştir (Radikal, 14.07.2003).

2003’ ün Temmuz ayında Türkiye’ ye yaptı ğı ziyaretin ardından, İsrail Cumhurba şkanı Moshe Katsav’ ın, Türkiye-İsrail i şbirli ğine yönelik açıklamaları devam etmi ştir. Aynı yılın Eylül ayında, Tel Aviv’ de, İsrail Cumhurba şkanı Moshe Katsav, Türk basınının be ş büyük gazetesinin dı ş haberler müdürlerini a ğırlamı ştır. Katsav, toplantı sonrası yaptı ğı açıklamada, Türk-İsrail ittifakının önemini vurgulayarak, İsrail gibi bir Yahudi devleti ile Adalet ve Kalkınma Partisi gibi ılımlı bir İslamcı parti arasındaki ittifakın bölgeye ve dünyaya örnek te şkil edece ğini söylemi ştir.

Açıklamalarının yayınlandı ğı Türk gazeteleri de İsrail lehinde propagandalarını sürdürerek, Orta Do ğu’ da barı şı engelleyen tarafın Filistinliler ve Yaser Arafat oldu ğunu ileri sürmü şler, Milliyet gazetesinden Kadri Gürsel, “Adalet ve Kalkınma Partisi kurmayları de ğiştiklerini ve İslamcı bir parti olmadıklarını, ancak İsrail ile işbirli ği yaparak ve ittifak kurarak kanıtlayacaklardır” şeklinde bir yorumda bulunmu ştur. Hürriyet gazetesi de, Türkiye konusunda uzman bir İsrailli yazarın, Ba şbakan Recep Tayyip Erdo ğan’ ın Batı’ da İslamiyet’ in görüntüsünün de ğişmesinde önemli ve tarihi bir rol oynayaca ğını söyledi ğini aktarmı ştır.

Ziyarette bulunan gazetelerin yayınları, Türk basın ve siyaset çevrelerinde önemli tartı şmalara neden olmu ş, anılan çevreler, Suriye hariç Arap ülkelerinin Türkiye’ ye

76 gereken önemi vermediklerini, İsrail’ in ise, Ankara ile yakın ili şkiler kurma çabasında oldu ğunu vurgulamı ştır.

Türkiye’ ye resmi ziyarette bulunan İsrail Kara Kuvvetleri Komutanı Tümgeneral Yiftach Ron Tal, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman’ ı ziyaret etmi ş ve Orgeneral Yalman, görü şmeden sonra yaptı ğı açıklamada, Ortado ğu’ nun güçlü ve belirleyici iki ülkesi olan İsrail ve Türkiye’ nin kara kuvvetleri arasında eskiye dayanan bir ili şki oldu ğunu belirterek, askeri e ğitim, savunma sanayi, bilim ve teknoloji alanında işbirli ğinin sürdü ğünü söylemi ştir (Ayın Tarihi, Eylül2003-BYEGM).

4.4. İsrail-Türkiye Stratejik Ortaklı ğına Bomba

İsrail-Türkiye ili şkilerinde ya şanan kaygı bunalımının ardından, 15 Kasım 2003’ te, İstanbul Şişli’ deki “Beth İsrael” ve Kuledibi’ ndeki “Neve Şalom” sinagoglarına bomba yüklü araçlarla intihar saldırısı düzenlenmi ş, e şzamanlı olarak meydana gelen patlamalarda 23 ki şinin öldü ğü, 303 ki şinin de yaralandı ğı bildirilmi ştir. Cumhurba şkanı Ahmet Necdet Sezer, saldırı nedeniyle yayımladı ğı mesajda, masum insanlara yönelik saldırıları nefretle kınadı ğını belirterek, “Ülkedeki huzur ortamını bozmaya çalı şanlara hiçbir zaman izin verilmeyecektir” şeklinde açıklamada bulunmu ştur.

İstanbul’ da gerçekle ştirilen terör eylemi, daha önce yaptı ğı yazılı açıklamada bütün ülkelerin uluslararası i şbirli ğine gitmesi gerekti ğinin altını çizen Dı şişleri Bakanlı ğı’ nın açıklamasını haklı çıkaran somut bir olay olmu ştur. Bakanlar Kurulu da saldırıyı kınayan bir açıklama yapmı ş, açıklamada, İstanbul’ da meydana gelen ve çok sayıda vatanda şın hayatını kaybetmesine ve yaralanmasına yol açan saldırının nefretle kınandı ğı ve lanetlendi ği belirtilmi ştir (Ayın Tarihi, Kasım2003-BYEGM).

Saldırıların ardından İstanbul’ a gelen İsrail Dı şişleri Bakanı Silvan Şalom, Dı şişleri Bakanı Abdullah Gül ile bir araya gelmi ştir. Abdullah Gül, Musevi vatanda şlar için, “Onlar da kendi vatanda şımız, aramızda herhangi bir ayrım söz konusu de ğil” diyerek, “Onlara kar şı yapılan bu saldırı, bütün Türkiye’ ye kar şı yapılmı ş bir saldırı gibidir. Bu saldırıdan sonra birçok ülkenin devlet ba şkanı, ba şbakanı, dı şişleri bakanı arayarak hem ba şsa ğlı ğı dileklerinde bulundular, hem de yapabilecekleri yardım olup olmadı ğını

77 söylediler. Uluslararası terörle mücadelede i şbirli ğini bütün ülkeler teyit ettiler” eklemi ş, Silvan Şalom da, İsrail hükümeti ile halkının Türk hükümeti ve halkına ba şsa ğlı ğı dileklerini iletmek üzere Türkiye’ ye geldi ğini belirtmi ştir.

İsrail’ deki birçok İsrail vatanda şının, İstanbul’ da akrabalarının bulundu ğunu ve onların merak içinde olduklarını belirten Gül, bu çerçevede İsrail Dı şişleri Bakanı Şalom’ un dün kendisini arayarak, olup bitenlerle ilgili bilgi aldı ğını, bugün de hem ba şsa ğlı ğı dile ğinde bulunmak, hem de terörle mücadeleye verdi ği deste ği bir kez daha teyit etmek için Türkiye’ ye geldi ğini söylemi ştir.

Şalom da “ibadet edenlere yönelik gerçekle ştirilen bu saldırılar, radikal ki şiler tarafından gerçekle ştirilen bir saldırıydı. Bu ki şiler demokrasi, özgürlük ve hukuk devleti de ğerlerini payla şan ülkelere yönelik bir saldırı gerçekle ştirdiler. Biz İsrail’ de şuna inanıyoruz. Hep birlikte mücadele edersek, bu a şırı uçtaki radikal ki şilere kar şı gelirsek, biz galip çıkaca ğız. Artık terörizmin her yeri vurdu ğunu kavramanın vakti geldi. Bu teröristler New York, Moskova, Endonezya, Bali, Kenya, Kazablanka, Fas, Riyad Suudi Arabistan ve dün de İstanbul’da çe şitli hedefleri vurdu. Bütün bu saldırılar korkak ki şiler tarafından düzenlendi. Bu ülkeleri istikrarsızlı ğa kavu şturmak için yapıldı. Uluslararası camia birlikte çalı şmalıdır. Bu teröristlere kar şı hep birlikte mücadele edersek, o takdirde bu mücadeleyi biz kazanırız” şeklinde konu şmu ş, Türk Hükümeti’ nin en kısa sürede bu saldırının ardında kimin oldu ğunu bulmak ve onları adalet önüne çıkarmak için elinden gelen her şeyi yapaca ğına inandı ğını kaydetmi ş, “bu saldırı hem Müslümanları, hem de Musevileri incitmi ştir” demi ştir (NTVMSNBC, 16.11.2003).

Sorumlulu ğunu Usame bin Ladin’ in El Kaide a ğının üstlendi ği görülen, İstanbul’ daki iki sinagoga yönelik saldırı, dikkatleri Türkiye’ nin İsrail ile derin, karlı ili şkisine çekmi ş ve Türkiye’ nin bu dostlu ğun bedelini ödemekte olup olmadı ğı sorusunu gündeme getirmi ştir.

Merkezi Londra’ da bulunan El Kuds El Arabi gazetesine gönderilen bir bildiride, El Kaide’ nin, İsrail’ in Mossad istihbarat servisinin iki ajanı, bu sinagogları kullandı ğı için cumartesi günkü dua sırasındaki saldırıları düzenledi ği iddia edilmi ştir. Yıllarca Yahudi İsrail ile Müslüman ama laik Türkiye askeri, ekonomik, ticari ve stratejik ili şkilerini

78 sürdürmü ş, ortak dü şmanların tehdidine dayanan bir ili şkide iki ülke istihbarat alı şveri şinde bulunmu ş, tank ve helikopterden, suya kadar her çe şit alı şveri şte bulunmu ş ve her yıl ortak sava ş tatbikatlarına katılmı ştır.

Türk liderler, “uluslararası ba ğlantılı” oldu ğunu söyledikleri saldırıları kınamı şlar, Türk kamuoyunun büyük kısmı da, laik ama nüfusunun tamamına yakını Müslüman olan Türkiye’ nin, İsrail ve ABD ile yakın ili şkileri yüzünden saldırıya u ğradı ğı konusunda görü ş birli ğine varmı ştır.

İsrail için Türkiye’ ye ula şım, dü şman Arap kom şularını atlama ve bunların ardındaki ülkelerle ittifak kurma stratejisinin bir parçası olarak görülmüş, Müslüman bir ülkeyle dostluk, Filistinlilerle çözümlenmeyen ihtilafına ra ğmen kabul görmesi için gerekli bir etken olarak ön plana çıkmı ştır.

Ancak İstanbul’ un en büyük sinagogu Neve Şalom’ u ve Beth İsrael’ i vuran teröristler, bu ünlü ili şkinin pek de zirvesinde olmadı ğı bir zamanda harekete geçmi şlerdir. Türk hükümetine İslamcı bir partinin seçilmesi, hükümet ülkenin laik standartlarını koruyaca ğını söylese de, İsrailli diplomatları a şırı derecede rahatsız etmi ş, Türkiye de, İsrail’ in Filistinlilere kar şı tavrını ele ştirmi ştir (Los Angeles Times, 17.11. 2003).

Teröre Kar şı Ortak Mücadele Mesajı

Türkiye-İsrail-Amerika Birle şik Devletleri stratejik i şbirli ği üçgeninde, İsrail’ deki terör olaylarının yanı sıra, üçgenin di ğer kö şesini olu şturan Türkiye’ de de terörün ba ş göstermesinin ardından, Amerika Birle şik Devletleri Ba şkanı George W.Bush, İstanbul’ daki sinagogların bombalanmasının teröristlerin inanç ve vicdanları olmadı ğını gösterdi ğini ve ABD’ nin onlara kar şı küresel sava şta Türkiye’ nin yanında yer aldı ğını söylemi ştir.

Amerika Birle şik Devletleri Dı şişleri Bakanlı ğı sözcüsü Adam Ereli de yaptı ğı açıklamada, “ABD teröre kar şı küresel sava şta yakın müttefiki Türkiye’ nin yanında yer alıyor. Bu çirkin terör saldırısına ve faillerine kar şı olası her türlü kar şılı ğı vermek için Türk Hükümetine yardım edece ğiz” demi ştir. Bu açıklamalar da, teröristlerin hedeflediklerinin aksine, bu eylemlerin, üç ülke arasındaki stratejik i şbirli ğini

79 sa ğlamla ştırdı ğını göstermi ş ve eylemler ili şkilerin yo ğunla şmasına, terörizme kar şı ortak i şbirli ğinin gereklili ğinin vurgulanmasına sebep olmu ştur (Associated Press, 17.11.2003-DBT).

Bu i şbirli ğinin somut bir göstergesi de, dünya çapında Yahudi hedefli terörist saldırılarında, İsrail, saldırıların yapıldı ğı ülkedeki hükümetleri Yahudileri korumak üzere yeterince önlem almamakla suçlarken, İstanbul’ daki iki sinagogu hedef alan bombalı saldırılar sonrasında, ço ğunlu ğu Müslüman olan Türkiye’ ye güçlü destek mesajı vermesidir.

4.5. İsrail-Suriye Barı ş Görü şmeleri ve Türkiye’ nin Arabuluculuk Rolü

11 Eylül saldırılarının gölgesinde 2002 yılının Eylül ayında kabul edilen yeni Amerikan Güvenlik Doktrini, hedef olarak terör ve bazı devletler de dahil olmak üzere terörün ardındaki odakları seçmi ştir. Bu doktrindeki hedef devletler,dünya enerji kaynaklarının yakınında olup jeopolitik önemi olan ülkeler ile ittifak olu şturarak ABD’ nin çıkarlarına engel olu şturabilecek devletlerdir. Suriye’ nin jeopolitik açıdan Ortado ğu’ nun Akdeniz’ e açılan kapısı olması ve Büyük Ortado ğu Projesi(BOP)’ ne kar şı AB’ nin geni şlemesinin kesi şme noktasında yer alması ı şığında, Ortado ğu’ ya bölge dı şı rakip bir gücün/güçlerin giri şinin ve bölge içinden ABD’ ye ve müttefiki olan İsrail’ e meydan okumasının önlenmek istenmesi ( İnat, 2004:152-153) Suriye’yi ABD ve İsrail’ in neden hedef ülke konumunda gördüklerinin nedenidir.

Filistin’ den önce yaptı ğı ziyarette Gül’ ün İsrail’ e, Şam’ ın kayıtsız şartsız barı ş görü şmelerine ba şlamak istedi ğini belirtmesinin ardından, İsrail ön ko şullu olarak aslında yıllardır söyledi ğini tekrar ederek, sıcak yakla şmadı ğını belirtmi ş, öncelikle terör örgütlerinin ofislerinin Şam’ da kapatılması, 1966 yılında idam edilen İsrail ajanı Eli Cohen’ in kemiklerinin iadesini ve kaybolan bir askerle ilgili bilgi istedi ğini söylemi ştir. Böylelikle Suriye ile İsrail arasındaki bu arabuluculuk teklifi yoku şa sürülerek, dolaylı da olsa, olumlu yanıtlanmamı ştır (Voice Of America, 07.01.2005- DBT).

İsrail’ in, Hayfa kentine İslami Cihad örgütü tarafından düzenlenen intihar saldırısının ardından, Ekim ayında, Suriye’ nin ba şkenti Şam yakınlarında bir kampa hava

80 saldırısında bulundu ğu bildirilmi ştir. İsrail hükümetince yapılan açıklamada, Suriye’ ye şimdilik yeni bir saldırı düzenlenmeyece ği belirtilirken, Suriye Dı şişleri Bakanı Faruk El Şara’ nın ise konuyla ilgili olarak BM Güvenlik Konseyi’ ni toplantıya ça ğırdı ğı, Şara’ nın ayrıca, BM’ ye bir mektup gönderdi ği ve mektupta, İsrail uçaklarının Şam yakınlarında bir sivil bölgeyi hedef aldı ğını, Suriye’ nin, İsrail’ i caydırma kapasitesinde oldu ğunu, ancak bu konuda itidal göstereceklerini söyledi ği belirtilmi ştir (Ayın Tarihi, Ekim2003-BYEGM).

Ortado ğu’ daki sıcak geli şmelerin ardından, Türkiye, İsrail’ in hava saldırısını Suriye’ nin egemenli ğinin ihlali olarak de ğerlendirmi ş ve eylemin kabul edilemez oldu ğunu açıklayarak İsrail’ e tepkisini dile getirmi ştir. Son geli şmelerin, “Ortado ğu’ da devam etmekte olan a ğır havanın hızla yayılma veya kontrolden çıkma e ğilimi gösterebilece ğini bir kez daha kanıtladı ğı”nın altının çizildi ği açıklamada, İsrail-Filistin uyu şmazlı ğında tarafların sorumlulukları ve uyu şmazlı ğın çözüm yolunun belli oldu ğu vurgulanmı ştır. Filistin Yönetimi’ nin, terör altyapısıyla mücadelede “yol haritası”ndan kaynaklanan yükümlülüklerini tam olarak yerine getirmekten sorumlu olduğu, İsrail’ in de “yol haritası”nın gereklerini tam olarak yerine getirmesi gerekti ği, terörle mücadelesini me şru zeminde tutarak, terörle ortak mücadeleyi desteklemek suretiyle, Filistinlilerin ya şam ko şulları ba şta olmak üzere, ortamı rahatlatacak yakla şımlar ortaya koymakla sorumlu oldu ğu belirtilmi ştir.

İsrail’ den gelen önerilere sıcak bakan Dı şişleri Bakanlı ğı kaynakları, böyle bir mesajın Suriye tarafına iletilebilece ğini de söylemi şlerdir. Bir Dı şişleri kayna ğı konuya ili şkin “Türkiye Ortado ğu barı şı için elinden geleni yapmaya hazır oldu ğunu öteden beri söylüyor. Suriye zaten bir süredir yumu şama i şaretleri veriyordu. İsrail’ in de bu açılımı yapması, çözüm umudunu artırır. Ayrıca terörizme kar şı uluslararası mücadeleye de katkıda bulunur. Bu mesajın ziyareti sırasında Esad’ a iletilmesi mümkün görünüyor” açıklamasında bulunmu ştur.

Hanegbi’ nin ziyaretinin ardından İsrail’ in Ankara Büyükelçisi Pinhas Avivi, Türkiye’ nin Suriye ile aralarını bulmak için devreye girmesi için bir süredir temaslar yürüttüklerini söylemi ş, “Türkiye uzun yıllar Suriye ile gergin ili şkiler ya şadıktan sonra bir yumu şama sürecine girdi. Ancak Suriye hâlâ teröristlere yardım eden bir ülke.

81 Yalnız İsrail’ e kar şı saldırı düzenleyen teröristlere de ğil, Türkiye’ de saldırılara katılanlara da. İstanbul bombalamaları sonrası bunun örnekleri görüldü. Suriye’ nin terör gruplarına destek vermekten vazgeçmesi, Filistin’ deki müzakere sürecinin yeniden ba şlaması için te şvik edici bir geli şme olacaktır. Irak’ taki rejimin yıkılması ardından, Filistinli terörist grupların bir deste ği ortadan kalktı. Amerika Birle şik Devletleri artık çok uzaklarda de ğil, kom şumuz oldu. Geçenlerde Kuveyt’ te yapılan bir açıklamayla, terör eylemleri yürüten bir grubun, ilk defa ate şkes talep etti ğine şahit olduk. Libya lideri Muammer Kaddafi’ nin kimyasal silahlarını uluslararası denetime açma kararı, bölgede dengelerin hızla de ğişti ğini gösteriyor. E ğer Suriye Filistinlilerle müzakere sürecini desteklemek, İsrail’ le dostça ili şkiler kurmak istiyorsa, şimdi tam zamanı. Biz Türkiye’ nin arada olu şan yumu şama sayesinde Suriye’ yi ikna edebilece ğine inanıyoruz. Bu Türkiye’ nin bölge barı şına yapabilece ği önemli bir katkı olur” şeklinde açıklamada bulunmu ştur (Yetkin, Radikal , 26.12.2003).

Daha önceki dönemlerde Ortado ğu’ da ya şanan sorunlarda kendisini do ğrudan ilgilendirmeyen sorunların ilgi alanına girmedi ğini söyleyen Türkiye’ nin, son dönemde Ortado ğu sorununa geni ş bir perspektiften bakarak yakla şmaya ba şladı ğı görülmü ştür.

Ankara, Suriye ile İsrail arasında barı ş görü şmelerinin yeniden ba şlatılması için arabulucu olmayı teklif etmesi, İsrail ile Suriye arasındaki müzmin sürtü şmenin sona erdirilmesinde, Türkiye’ nin hakiki çıkarları oldu ğunu göstermi ştir. Devletlerin, dı ş ili şkileriyle olabildi ğince çeli şkileri az olan bir çevreyi ku şatmak istemelerinden dolayı, hedeflenen problemlerin çözüme kavu şturulması, sözü edilen meselede de, Türkiye’ nin her iki ülke ile olan dı ş ili şkilerinin maliyet yükünü hafifletme ihtimalini beraberinde getirmektedir ki Türk çabalarının ciddiyeti de buradan kaynaklanmı ştır (El Ahram, 29.01.2004-DBT).

4.6. İsrail’ in Filistin’ e Yönelik Saldırıları ve “Devlet Terörü” Tepkisi

Hamas Liderlerine Suikast

23 Mart tarihinde İsrail tarafından, Hamas lideri Şeyh Ahmet Yasin’ in düzenlenen bir suikastte öldürülmesi ve suikastin İsrail hükümetinin kararı olması, Ortado ğu Barı ş Süreci’ ne önemli bir darbe indirmi ş, hem Türkiye, hem de dünyada tepkilere yol

82 açmı ştır (Sabah, 23.03.2004). Dı şişleri Bakanlı ğı’ nın konuyla ilgili yaptı ğı açıklamada, bu tür saldırıların bölgede çatı şma ortamını daha da içinden çıkılmaz hale getirdi ği belirtilmi ştir. Yapılan yazılı açıklamada, “Türkiye bu saldırıyı şiddetle kınamaktadır ve bu tür eylemlerin, ula şmayı amaçladıkları barı şa ve huzura hizmet etmeyece ğine, tam aksine bölgedeki ihtilafın üstesinden gelinmesini daha da güçle ştirece ğine inanmaktadır. İsrail güçlerinin suikast eylemleriyle İsrail’in güvenli ğini kuvvetlendiremeyece ği açıktır” ibareleri yer almı ştır.

Dı şişleri Bakanı Abdullah Gül de basına yaptı ğı açıklamada, bu olayın şiddeti daha da tırmandıraca ğından duydu ğu korkuyu dile getirerek, “ İsrail’ in yaptı ğı operasyon çok tehlikelidir. Çok endi şeliyim, durumu daha da kötüle ştirebilir ve terörü artırabilir” diye konu şmu ştur. Suikastin iki tarafın da kendisini dizginlemesi gerekti ği bir dönemde meydana geldi ğini söyleyen Gül, “Herkesin so ğukkanlılıkla hareket etmesi gereken bir zamanda bu yaptıkları dü şmanlı ğı artıracaktır. İsrail’ in yaptı ğı yanlı ştı” demi ş ve “Sorumsuzca yapılmı ştır” diye eklemi ştir. Hem İsrail hem de Filistinlilerle sıcak ili şkiler sürdüren Türkiye, her fırsatta oldu ğu gibi, taraflar arasında arabuluculuk yapmayı önermi ştir.

Uluslararası kamuoyunda da, Şeyh Ahmet suikasti tepkilere yol açı ştır. Birle şmi ş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan da konuyla ilgili bir açıklama yaparak, İsrail’ in Hamas lideri Şeyh Ahmed Yasin’ e düzenledi ği suikasti kınamı ş ve bunun Ortado ğu barı ş giri şimlerine hiçbir faydası olmayaca ğını belirtmi ştir (Associated Press, 23.03.2004-DBT).

Türkiye Ba şbakanı Recep Tayyip Erdo ğan, suikast üzerine yaptı ğı açıklamada, “ İsrail Barı ş Süreci’ ni tamamıyla bombalamı ştır. Artık ortada yol haritası kalmamı ştır. Bu insan, hayatının üçte ikisini İsrail cezaevlerinde geçirmi ştir. Aynı zamanda vücudunun üçte ikisi felçlidir. Dolayısıyla böyle birinin öldürülmesi insanlık dı şı bir olaydır ve kesinlikle kabul edilemez. Olay, barı ş çabalarını canlandırmaya çalı ştı ğımız bir zamana denk gelmi ştir. Bu bizim açımızdan şok mahiyetinde idi. Çünkü büyük bir esefle söylemeliyim ki bütün çabalarımızı yok etmi ştir. İsrail hükümeti şiddet aracılı ğıyla barı ş ve güvenli ği sa ğlayabilece ğini dü şünüyor. Bu kabul edilemez. Devletlerin dini duyguları olmamalı ve gerekçesi ne olursa olsun hükümet kararlarıyla şahısları

83 öldürmemeli ve katliamlar yapmamalıdır. Çünkü hiçbir devletin, bu üslupla, kanun ve örfleri ihlal etmeye hakkı yoktur. Bu durumda kendi kendime terörün tanımı nedir diye sormaya ba şladım” şeklinde tepkisini dile getirmi ştir. Mart ayında, İsrail tarafından öldürülen Hamas’ ın kurucusu ve ruhani lideri Şeyh Ahmet Yasin’ in yerine seçilen Abdülaziz Rantissi de 17 Nisan’ da İsrail helikopterlerinin Gazze’ de düzenledi ği füze saldırısında öldürülmü ştür. Filistin Ba şbakanı Ahmed Kurey suikast üzerine, “Filistin kabinesi, İsrail’ in bu terörist kampanyasının, ABD’ nin yüreklendirmesi ve Amerikan yönetiminin İsrail hükümetine yönelik tam e ğiliminin do ğrudan sonucu oldu ğunu dü şünüyor’’ biçiminde bir açıklama yapmı ştır.

Hamas, liderleri Rantissi’ nin ölmesi üzerine intikam alacaklarını açıklamı ş, Hamas’ ın önde gelenlerinden İsmail Haniya, Gazze’ de Rantissi’ nin öldü ğü duyurulan hastanede gazetecilere yaptı ğı açıklamada, “ İsrail, buna pi şman olacak. İntikam geliyor... Bu kan, bo şuna akmayacak’’ şeklinde açıklamada bulunmu ştur.

İsrail Dı şişleri Bakanlı ğı Sözcüsü Jonathan Peled ise, yaptı ğı açıklamada, ‘‘ İsrail, bugün eli kanlı terörizmin ba şını vurdu’’ diyerek, Filistin Özerk Yönetimi’ nin terörizmle mücadele etmedi ği sürece İsrail’ in bunu kendisinin yapmaya devam edece ğini belirtmi ştir (Sabah, 18.04.2004).

Dı şişleri Bakanlı ğı’ ndan yapılan yazılı açıklamada da, “Bu tür hukuk dı şı suikast eylemleri, bölgede amaçlanan barı ş ve huzura hizmet etmemekte, tam tersine çatı şma ortamını daha da içinden çıkılmaz hale getirmektedir” denilmi ş, bu tür olayların Filistin- İsrail sorununu çıkmaza soktu ğunu dile getiren Dı şişleri Bakanı Gül de Rantisi’ nin öldürülmesini, “yargısız infaz” olarak de ğerlendirmi ştir. Devletin suikast yapamayaca ğını ifade eden Gül, bu tür giri şimlerin barı ş sürecini çıkmaza sokaca ğını sözlerine eklemi ştir (NTVMSNBC, 18.04.2004).

Ba şbakan Recep Tayyip Erdo ğan da Hamas lideri Abdülaziz Rantisi’ nin öldürülmesiyle ilgili yaptı ğı açıklamada, İsrail’ in “suikast ve cinayet” kararı almasının yanlı ş oldu ğunu belirterek “Böyle yanlı ş çabalar barı şı çıkmaza sokar. Barı şa bomba atarak, bir yere varılamaz” diyerek, Ortado ğu Barı ş Süreci’ nde iplerin gerildi ğine bir kez daha dikkat çekmi ştir (Ayın Tarihi, Nisan2004-BYEGM).

84 Pe şi sıra gelen suikastlerin Türkiye-İsrail ili şkilerinde gergin bir hava yaratmı ş, İsrail’ e tavır koyan Erdo ğan, kendisinden randevu talebinde bulunan İsrailli i şadamlarına, program yo ğunlu ğunu bahane ederek randevu vermemi ştir (Milliyet, 20.04.2004).

Erdo ğan’ ın İsrail’ e tavır almasının ardından, İsrail Cumhurba şkanı Moşe Katsav, Türkiye’ nin Filistinlileri teröre son vermeleri için ikna ederek Ortado ğu barı şında çok önemli rol oynayabilece ğini belirterek, Türkiye ile ili şkilerin iyi düzeyde devam etmesinin, bölgenin güvenlik ve istikrarına katkı sa ğlayaca ğını, ayrıca Türkiye’ nin gerek bölgede, gerek dünyada İsrail’ in Arap ülkeleriyle ili şkilerinin normalle şmesine önemli katkılarda bulunabilece ğini söylemi ştir.

Bu arada, İsrail’ in Filistinlilere yönelik saldırıları devam etmi ş, Birle şmi ş Milletler Filistinlilere Yardım Kurulu şu(UNRWA), İsrail’ in Gazze şeridindeki Refah mülteci kampında Filistinlilere ait evleri yıkmasının ardından, 100’ den fazla Filistinlinin evsiz kaldı ğını açıklamı ştır. Birle şmi ş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan ise İsrail’ in Gazze-Mısır sınırındaki güvenlik koridorunu geni şletmek için Refah mülteci kampındaki evleri yıkmasının, uluslararası hukukun ihlali oldu ğunu belirterek, kınamı ştır.

Geli şmelerin ardından, Dı şişleri Bakanlı ğı tarafından yapılan açıklamada, Türkiye’ nin, Gazze Şeridi’ ndeki çok sayıda evin İsrail güvenlik güçlerince yıkılmasını endi şeyle kar şıladı ğı belirtilerek, öte yandan Türkiye-İsrail ili şkilerinin yapısında ve içeri ğinde herhangi bir de ğişikli ğin söz konusu olmadı ğı, Türkiye-İsrail ili şkilerinin iki ülkenin çıkarlarına hizmet edecek ve bölge barı şının yararına olacak şekilde seyrini sürdürdü ğü kaydedilmi ştir.

Şiddete ara vermeyen İsrail, Gazze’ deki Refah mülteci kampına, 17 Mayıs’ ta saldırı düzenlemi ş, Filistin lideri Yaser Arafat, 20 Filistinlinin öldü ğü, 34 ki şinin de yaralandı ğı saldırıyı “büyük kıyım” olarak nitelendirirken, Uluslararası Af Örgütü saldırıyı sava ş suçu olarak tanımlamı ş ve İsrail’ den operasyonu derhal sona erdirmesini istemi ştir ancak, İsrail ordusu, saldırıları protesto etmek için toplanan sivil Filistinlilerin üzerine füze saldırısında bulunmu ştur (Ayın Tarihi, Mayıs2004-BYEGM).

85 İsrail’ in saldırılarını her fırsatta kınayan Ba şbakan Recep Tayyip Erdo ğan, dünya liderlerine yaptı ğı ça ğrıda, Filistinlilere kar şı a şırı güç kullanımını durdurması için İsrail’ e baskı yapmalarını istemi ştir. Erdo ğan resmi bir ziyaret için Romanya’ ya giderken yaptı ğı açıklamada, “Filistin toprakları ve Irak’ taki acıları izledi ğimde bunun ne kadar zalimce oldu ğunu gördüm ve çok üzüldüm. Bu affedilebilir bir şey de ğil. Bombalar şimdi barı şı hedef alıyor. Bu şekilde sivillere ve çocuklara saldırmanın hiçbir me şru açıklaması yoktur” demi ştir.

Erdo ğan, tüm ülkelerin sivillerin öldürülmesini durdurmak için çalı şması gerekti ğini belirterek, “E ğer teröre kar şı ortak bir platform olu şturacaksak, öncelikle devlet terörü noktasına gelen bu tür geli şmelere kar şı hareket etmeliyiz” diyerek eklemi ştir. Amerika Birle şik Devletleri bunu yapmaktan sakınırken, Birle şmi ş Milletler Güvenlik Konseyi, İsrail’ den Filistinlilerin evlerini yıkmayı durdurmasını isteyen ve Gazze’ deki bir mülteci kampı yakınlarındaki Filistinli sivillerin öldürülmelerini kınayan bir karar tasarısını kabul etmi ştir. Erdo ğan ise, “Sadece kınamakla yetinmemeliyiz, tüm ilgili ülkeler kınamanın ötesinde bir şeyler yapmalılar” şeklinde konu şmu ştur (Associated Press, 26.05.2004-DBT).

Bu sırada Türkiye’ de bulunan İsrail Enerji ve Altyapı Bakanı Joseph Paritzky, 25 Mayıs tarihinde, Ba şbakan Recep Tayyip Erdo ğan’ la bir araya gelmi ştir. Operasyonların gündeme gelmesi üzerine sert bir üslupla İsrail Ba şbakanı Ariel Şaron’ u suçlayan Erdo ğan, Türkiye’ nin barı ş için sarf etti ği bütün çabaların İsrail Ba şbakanı Ariel Şaron tarafından baltalandı ğını söyleyerek, “Suriye’ yi bile ikna etmi şken her şeyi çıkmaza soktu. Olanlardan İsrail halkı de ğil ama hükümet olarak İsrail hükümeti sorumludur. Bir hükümet suikast kararı almaz” şeklinde İsrail hükümetini ele ştirmi ştir.

İsrailli bakan Paritzky’ nin, “Demokratik ülkeler olarak teröre kar şı birlikte hareket etmeliyiz” sözleri üzerine Ba şbakan Erdo ğan, “Terör çok önemli bir sorun. Kimi nerede nasıl vuraca ğı bilinmez. Ancak terör terörle giderilemez” yanıtı vermi ştir. Ariel Şaron’ a sert ele ştirilerini sürdüren Erdo ğan, “ Şaron çabalarımıza destek olmadı, süreci sıkıntıya soktu. Bir Müslüman olarak de ğil, bir insan, bir baba ve sorumlu bir ba şbakan olarak derin bir üzüntü duyuyorum” diyerek, İsrail’ in operasyonlarını “kabul edilemez” diye

86 nitelemi ş ve “ İsrail halkını suçlamıyoruz, olanlardan hükümet olarak siz sorumlusunuz. Yaptıklarınız kabul edilemez” şeklinde eklemi ştir.

Paritzky ise, “Filistin topraklarında gözümüz yok. Gazze’ yi tek taraflı bırakıyoruz. İyi kom şuluk ili şkilerine hazırız. Ancak muhatap bulamıyoruz. Radikal gruplara da tahammül edemeyiz. Cesur ve kararlı bir Filistin liderli ği barı şı kolayla ştırır. Bunun olu şması için sizin katkınızı bekliyoruz” diyerek, İsrail’ in, Türkiye’ nin arabuluculuk yapması yönündeki iste ğini yinelemi ştir. Türkiye’ nin arabuluculu ğa hazır oldu ğunu belirten Ba şbakan Erdo ğan ise, “Gazze’ yi bütün evleri yıkarak mı bo şaltacaksınız. Her toplumda radikal gruplar olur. Filistin’ de devlet bırakmadınız ki muhatap bulasınız” kar şılı ğını vermi ştir (Radikal, 26.05. 2004).

İsrail’ in “terörist bir devlet gibi davrandı ğı” açıklamasında bulunan Ankara, İsrail’ in bu eylemlerini protesto amacıyla büyükelçisini geri ça ğırma tehdidinde bulunmu ş, İsrail Dı şişleri Bakanlı ğı ise, Türkiye’ nin büyükelçisini çekme niyetine kar şılık olarak “ İsrail ile Türkiye arasındaki ili şkiler önemli ve sa ğlamdır. Bu ili şkiler, her iki tarafın da çıkarlarına hizmet etmektedir. Zaman zaman anla şmazlıklar olsa da, meseleler halledilebilir, sorunlar üzerinde çalı şılabilir. Dost ülkeler arasındaki ili şkilerde, büyükelçinin ça ğrılması gibi giri şimlere gerek yoktur” şeklinde bir bildiri yayınlamı ştır.

Dı şişleri Bakanlı ğı’ nın yatı ştırıcı cevabına ra ğmen, Knesset’ in Savunma ve Dı ş İli şkiler Komitesi Ba şkanı , Türkiye Büyükelçisi’ nin ça ğrılması halinde ciddi bir İsrail-Türkiye krizi ya şanabilece ği uyarısında bulunmu ştur. Büyükelçinin geri ça ğrılmasının iki ülke arasındaki stratejik ittifakı da zedeleyebilece ğini söyleyen Steinitz, “ İki ülke arasındaki ili şkiler ortak çıkarlara dayanıyor. Türklerin sert söylemlerinin devam etmesi, İsrail’ in, Türkiye turizmine önemli ölçüde zarar verebilir” diye eklemi ştir. Steinitz ayrıca, Türkiye Dı şişleri Bakanlı ğı’ nın açıklamasını, Türk hükümetinin Arap ve İslam ülkeleri ile ili şkilerini sıcak tutma giri şimine paralel olarak yayımladı ğı tahmininde bulunmu ştur.

Bir di ğer Savunma ve Dı şişleri Komitesi üyesi Ehud Yatom ise, İsrail’ in Türklere, kendilerinin de korkunç terör saldırılarının kurbanı olduklarının hatırlatılması gerekti ğini söylemi ş, “Türkiye, Kürtlerle[PKK ile] büyük bir sava ş[çatı şma] içine girmi ştir ve hatta liderlerini yakalamı ş, ölüm cezasına çarptırmı ştır. Türkler ayrıca, terör

87 faaliyetlerine barınak sa ğladı ğı sıralarda Suriye’ ye sava ş tehdidinde bulunmu ştu. Bu durumda, Türkiye’ nin İsrail’ i terörle sava şı yüzünden ele ştirmesi gariptir” şeklinde konu şmu ştur. Yatom ayrıca, Türkiye’ nin El Kaide saldırılarına da hedef oldu ğunu ve “Türkiye’ nin, ba şını ABD’ nin çekti ği Batılı ulusların ve uluslararası terörizmle mücadelenin tarafının mı, yoksa di ğer tarafın mı” yanında oldu ğuna karar vermesi gerekti ğini söylemi ştir (Maariv, 28.05.2004-DBT).

Gerilen Ortamda Ekonomik İli şkilerin Seyri

Politik arenadaki sürtü şmelere ra ğmen, bir Türk firması ile bir İsrail enerji şirketinin İsrail’de üç do ğalgaz çevrim santrali yapım ve i şletmesine dönük ortaklık anla şması imzalanmı ştır. Ayrıca Paritzky’ nin de Erdo ğan’ dan sonra, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler’ i makamında ziyaret etmesinin ardından yapılan ortak açıklamada, İsrail’ in Türkiye’ den elektrik, do ğalgaz, petrol ve su alması için bir proje üzerinde çalı şıldı ğı söylenmi ştir. Bu da politik ili şkilerdeki ini ş çıkı şlı dönemlerin, ticari ve ekonomik ili şkileri a şırı etkilemedi ğini göstermi ştir (Ayın Tarihi, Mayıs2004-BYEGM).

İsrail’ i her fırsatta ele ştiren Ba şbakan Recep Tayyip Erdo ğan da, Türkiye’ nin, İsrail’ in hareketlerini tasvip etmemesinin, Yahudi devletiyle aralarındaki ekonomik ili şkileri etkilemeyece ğini söylemesi, siyasal ili şkilerle ekonomik ili şkilerin aynı paralellikte gitmedi ğini kanıtlar nitelikte olmu ştur. Erdo ğan İstanbul’ da düzenlenen Dünya Gazeteler Birli ği Kongresi’ nde gazetecilere yaptı ğı açıklamada, “Bir devlet hukuka uygun hareket etmek zorundadır, fakat son zamanlarda İsrail’ de durum bu de ğil. Fakat bizim İsrail ile aramızdaki ticari ve ekonomik ili şkiler ba şka, son geli şmeleri yorumlamak ba şka şey. İsrail’ in hareketleri ekonomik ili şkilerimizi etkilemeyecek” şeklinde konu şmu ştur.

Erdo ğan’dan “Devlet Terörü” Ele ştirisi

Erdo ğan basın toplantısında, barı ş çabalarında defalarca yardım teklif eden Türkiye’ ye yardımcı olmadı ğı için İsrail Ba şbakanı Ariel Şaron’ u da ele ştirmi ş, “Biz, Türkiye’ de Ortado ğu barı şı için elimizden geleni yapmaya kararlıyız. Fakat ne yazık ki Şaron, bize burada yardımcı olmuyor. Son saldırılar bu gerçe ği açıkça gösterdi” demi ştir. Ayrıca

88 Erdo ğan, “ İsrail halkıyla bir sorunumuz yok” diyerek sorunun İsrail yönetiminin hatası oldu ğunu belirtmi ştir (Associated Press, 01.06.2004-DBT).

Ariel Şaron’ un Ortado ğu barı şı için hiçbir çaba göstermemesini ele ştiren Ba şbakan Erdo ğan, İsrail yönetimini Filistin’ e kar şı “devlet terörizmi” uygulamakla suçlamı ş ve bunu İspanyol engizisyonu sırasında Yahudilere kar şı uygulanan muameleye benzetmi ştir.

Gazze’ deki Refah mülteci kampına düzenlenen ve aralarında sivillerin ve çocukların da bulundu ğu 60 Filistinlinin ölümü ile sonuçlanan saldırılar üzerine, İsrail’ in Ha’aretz gazetesine açıklama yapan Erdo ğan, kendisine İsrail’ in devlet terörü uyguladı ğını mı dü şündü ğünü soruldu ğunda, “Olanlara baktı ğınızda, bunları ba şka türlü nasıl yorumlayabilirsiniz?” cevabını vermi ştir. Türkiye’ nin İspanyol engizisyonundan kaçan Yahudilere kucak açtı ğını belirten Erdo ğan, “O zaman Yahudiler kurbandı. Bugün kurban ne yazık ki Filistinliler, İsrail halkı Filistinlilere kendilerinin 500 yıl önce maruz kaldı ğı muameleyi reva görmektedir. İsrail, halkı -sivilleri- helikopterlerden bombalamakta, insanları -çocuk, kadın, ihtiyar demeden- öldürmekte ve binalarını buldozerlerle yıkmaktadır” şeklinde sözlerine devam etmi ştir (The Guardian, 04.07. 2004).

Türk Diplomatların Geri Ça ğırılması

Erdo ğan’ ın İsrail’ e yönelik “devlet terörü” ithamından kısa bir süre sonra, Dı şişleri Bakanlı ğı, İsrail’ in Batı Şeria ve Gazze’ deki eylemlerini protesto etmek amacıyla, isti şarelerde bulunmak üzere, iki üst düzey diplomatı, Türkiye’ nin Tel Aviv Büyükelçisi Feridun Sinirlio ğlu ve Kudüs Ba şkonsolosu Hüseyin Bıçaklı’ yı, İsrail’ den geri ça ğırmı ştır.

Ancak iki Ortado ğu müttefiki de son dönemde ya şanan kar şılıklı gerginliklere ra ğmen söz konusu giri şimi önemsemediklerini bildirmi şlerdir. Ülkelerin birbirlerini protesto etmek için kullandıkları yaygın bir diplomatik manevra olan bu olaya ilişkin Türk yetkililer, diplomatların “düzenli isti şareler” için birkaç günlü ğüne Türkiye’ ye geldiklerini söylemi ş ve bu kararın İsrail politikalarına yönelik bir tepki olup olmadı ğı

89 konusunda bir yorumda bulunmayı reddetmi şlerdir (Associated Press, 08.07.2004- DBT).

4.7. Randevu krizi

Siyasal ili şkilerdeki buzların eritilmesi amacıyla, dönemin İsrail Ba şbakan Yardımcısı Ehud Olmert, Türkiye’ ye ziyarette bulunmu ş, Dı şişleri Bakanı Abdullah Gül tarafından kar şılanmı ştır.Ba şbakan Erdo ğan, Olmert’ e randevu vermemi ş,aynı gün Türkiye’ de bulunan Suriye Ba şbakanı El-Itri ile görü şmü ş ve El-Itri, Ba şbakan’ a “stratejik orta ğımızsınız” diyerek ,aslında bölgede olu şan yeni dengeleri vurgulamı ştır (Radikal, 14.07.2004).

İsrail Ba şbakan Yardımcısı Ehud Olmert, Türkiye ziyaretiyle ilgili yaptı ğı açıklamada, Ankara-Tel Aviv ili şkilerine dair iyimser bir tablo çizmi ş, İsrail’ in Irak’ ta bir Kürt devletine kesin ifadelerle kar şı çıktı ğının altını çizerek, Erdo ğan’ la İsrail Ba şbakanı Ariel Şaron’ un görü şmesini sa ğlamayı umdu ğunu sözlerine eklemi ştir. Ba şbakan Tayyip Erdo ğan’ la randevusu bulunmamasının ‘cezalandırma’ olmadı ğını belirterek, “Türkiye Cumhurba şkanı’ yla görü şece ğim, Türkiye’ nin en önemli ikinci adamı Abdullah Gül’ le evinde yemek yiyece ğim. Bu cezalandırma de ğil, benim için onurdur. Ba şbakan, bana gayri resmi kanallardan ki şisel mesaj gönderdi. Erken gelebilseydim, görü şmekten benden fazla mutlu olacaktı. Fakat programımı de ğiştiremedim. Ba şbakan’ ın beni görmek istemedi ği do ğru de ğil” sözlerini sarf etmi ştir.

Türkiye’ nin Avrupa Birli ği yolculu ğuna da de ğinen Olmert, İsrail’ de, Avrupa Birli ği’ ne üye olması halinde, silah alımlarını Avrupa’ dan yapma riski nedeniyle Türkiye’ nin Avrupa Birli ği üyeli ğine kar şı çıkanlar oldu ğu görü şüne hükümetinin katılmadı ğını belirtmi ştir. Türkiye’ nin stratejik çıkarının, İran de ğil AB’ ye yakla şmak oldu ğunu da sözlerine ekleyerek, “Türkiye’ nin stratejik amaçlarına ula şmasının en iyi yolu budur. Bu, İsrail’ den görülüyor” demi ş ve Tayyip Erdo ğan ile Abdullah Gül’ ün bu konudaki yakla şımlarına güvendi ğini belirtmi ştir (Radikal, 14.07.2004).

Ba şbakan Recep Tayyip Erdo ğan’ a yakın üç ismin, Ömer Çelik, Egemen Ba ğış ve Mevlut Çavu şoğlu’ nun önderli ğinde bir heyet, Ba şbakan’ ın, İsrail’ i Filistinlilere kar şı devlet terörü uygulamakla suçlamasının ardından, İsrail Ba şbakan Yardımcısı Ehud

90 Olmert’ in Türkiye’ ye yaptı ğı ziyarete kar şılık olarak 2004 A ğustos’ unun sonunda İsrail’ e gitmi şlerdir (Associated Press, 31.08.2004-DBT).

Ba şbakan Erdo ğan’ ın, İsrail’ in davetiyle de olsa, en yakın çalı şma arkada şlarından olu şan bir heyeti, di ğer anlamda beyin takımını İsrail’ e göndermesi, İsrailli yetkililere bir önyargının olmadı ğı izlenimini vermi ştir. Görü şmelerde iki taraf, birbirini ikna etmekten ziyade dinleme yöntemini seçmi şlerdir. Ba şbakan’ ın siyasi danı şmanı Ömer Çelik, iki ülkenin dost oldu ğunu, “dost acı ama do ğru söyler” sözleriyle belirtmi ştir.

Türkiye tarafı da bu açıklamalardan tam olarak tatmin olmadıklarını, ancak en azından diyalog kanalının bir kez daha açıldı ğını belirtmi ştir (Voice Of America, 06.09.2004- DBT).

Bütün bu geli şmelerin ortasında, 11 Kasım 2004 tarihinde, Filistin Devlet Ba şkanı ve Filistin mücadelesinin lideri Yaser Arafat, 11 Kasım 2004 tarihinde Paris yakınlarındaki Percy askeri hastanesinde hayatını kaybetmi ştir. Konuyla ilgili olarak, İsrail Devlet Ba şkanı Mo şe Katzav, Filistin lideri Yaser Arafat’ ın ölümüyle “yeni bir sayfa” açılaca ğını umdu ğunu bildirmi ştir. İsrail, Filistin lideri Yaser Arafat’ ın ölüm haberi gelmesi üzerine, Batı Şeria ve Gazze Şeridi abluka altına almı ş, Ordu radyosu, Batı Şeria’ ya giri ş çıkı şın ikinci emre kadar yasaklandı ğını açıklamı ştır (Sabah, 11.11.2004).

Filistin mücadelesinde farklı grupları bir araya getiren “ şemsiye örgüt” Filistin Kurtulu ş Örgütü, Arafat’ ın ölümünün ardından liderli ğe iki numaralı isim olan, Ebu Mazen ismiyle bilinen, Mahmud Abbas’ ı seçmi ş, Örgüt içindeki en büyük grup olan El Fetih’ in liderli ğine de Faruk Kaddumi getirilmi ştir (Sabah, 12.11.2004).

4.8.AKP’ nin Güven Tazeleme Gayretleri

AKP’ nin dı ş politikasında, devlet terörü ele ştirisi ve randevu krizlerinden sonra gerginle şen Türkiye-İsrail il şkilerini normalle ştirme gayretleri ba şlamı ştır.Bunun ilk adımı olarak Dı şişleri Bakanı Abdullah Gül’ ün ,sonrasında da Erdo ğan’ ın İsrail’ e ziyaretleri dı ş politikada ABD ekseninden uzakla şmama çabası olarak de ğerlendirilebilir.

91 Abdullah Gül’ ün İsrail’ i Ziyareti

Türkiye Dı şişleri Bakanı Abdullah Gül, 4 Ocak 2005 tarihinde, İsrail’ e ziyarette bulunmu ştur. Gül’ ün ziyaretinin önemi, İslami kökenli Adalet ve Kalkınma Partisi’ nin 2002 yılında iktidara geli şinden bu yana, İsrail’ i ziyaret eden en üst düzey Türk yetkili olmasından kaynaklanmı ştır. Ba şbakan Recep Tayyip Erdo ğan tarafından yapılan İsrail kar şıtı bir dizi yorum nedeniyle gergin geçen zorlu bir yıl sonrasında gerçekle şen ziyaretle alakalı üst düzey bir İsrailli diplomat, görü şmeler sırasında, İsrail’ in Erdo ğan’ ın “devlet terörizmi yapıyorsunuz” şeklindeki yorumlarını gündeme getirmeyece ğini ve İsrail’ in bu meseleyi geçmi şte bıraktı ğını bildirmi ş, ayrıca bu meselenin, Ba şbakan Yardımcısı Ehud Olmert’ in Türkiye ziyareti sırasında ve Erdoğan’ ın dört danı şmanı Eylül ayında İsrail’ e geldi ğinde tekrar tekrar tartı şılarak açıklı ğa kavu şturuldu ğunu ifade etmi ştir.

Gül’ ün ziyareti, geçmi şe saplanmak de ğil, “gelece ğe bakmak” amacı ta şımı ş, ili şkilerde ya şanan gerilime ra ğmen, iki ülke arasındaki ba ğlar 2004’ te de güçlenmeye devam etmi ş ve iki ülke arasındaki askeri olmayan ticaret hacmi, 2003’ ten itibaren 300 milyon dolar artarak yakla şık 1.7 milyar dolara ula şmı ştır. İsrail’ in, dı ş politikası gere ği, Arafat’ la görü şen diplomatlarla görü şmemesi, Erdo ğan ve Gül’ ün, kamuoyunun tepkisini çekece ği endi şesiyle, bölgeye gelip de Arafat’ la görü şmemeyi göze alamamasına yol açmı ş, Yaser Arafat’ ın ölümü ise, Gül’ ün İsrail ziyaretinin önündeki engelleri kaldırmı ştır (Keinon, Jerusalem Post, 03.01.2005).

Abdullah Gül’ ün Filistin ba şkanlık seçim kampanyasının kızı ştı ğı bir sırada İsrail’ e yapaca ğı ziyaretin zamanlaması, gözlemciler ve analistler tarafından bir çok sorunun ortaya atılmasına neden olmu ştur. Gözlemcilere göre, Gül’ ün ziyareti, Türkiye Ba şbakanı Recep Tayyip Erdo ğan’ ın açıklamalarından ötürü gerginle şen Ankara-Tel Aviv ili şkilerinde, Tel Aviv hükümetinin bu açıklamaları İsrail’ e kar şı tavır olarak de ğerlendirmesinin ardından, ili şkilerin onarılmasını amaçlamı ştır.

Analistler ise, İsrailli yetkililerin, Gül’ den, Erdo ğan’ ın İsrail hükümetini Filistin halkına kar şı devlet terörü uyguladı ğı suçlamasını yöneltmesinin ardından, Filistinlileri güçlü bir şekilde desteklemeye ba şlayan Türk medya politikalarında de ğişiklik

92 yapılmasını isteyebilecekleri görü şünde birle şmi şlerdir (Associated Press, 05.01.2005- DBT).

Gül, İsrail ziyareti esnasında yaptı ğı açıklamada, 2000 yılında kesintiye u ğrayan İsrail- Suriye ili şkilerinde, Suriye’ nin barı ş görü şmelerini sürdürme niyetinde oldu ğunu ifade ederek, Suriye’ den İsrail’ e barı ş mesajı getirdi ğini ve Şam’ ın ko şulsuz olarak barı ş görü şmelerini yenilemeye hazır oldu ğunu söylemi ştir. Dı şişleri Bakanı Gül, “Tahminimce Suriye’ den gelen i şaretler ciddi ve niyetleri iyi. Suriyeliler ön ko şul olmadan müzakerelere dönme iradesi gösteriyorlar ve İsrail’ den olumlu bir yanıt bekliyorlar” demi ştir. Gül, Ortado ğu Barı ş Süreci’ yle ilgili olarak yeni bir atmosfer ya şandı ğını, bu atmosferin iyi sonuçlar do ğurabilece ğini söylemi ş ve “bu sürece katkıda bulunmak Türkiye’ nin en büyük görevi olacaktır” diye eklemi ştir (Associated Press, 07.01.2005-DBT).

İsrail’ den sonra Filistin’ e de ziyarette bulunan Gül, İsrail’ in Batı Şeria ve Gazze’ deki askeri operasyonlarının İsrail’ e güvenlik getirmeyece ğini, “Baskı ve ku şatma araçlarının İsrail’ e güvenlik getirmedi ği açıktır” sözleriyle açıklamı ş ve İsrail’ in tek yanlı geri çekilme planının, yol haritası uyarınca ve Filistin yönetimi ile e şgüdüm halinde gerçekle ştirilmesi halinde, barı ş için bir fırsat sa ğlanaca ğını dile getirmi ştir.

Filistin Devlet Ba şkanı Mahmud Abbas’ la da görü şmelerde bulunan Gül’ e, Filistin yönetiminin; alt yapının in şa edilmesinden, ekonomik ve askeri olarak, yani polislerin ve korumaların e ğitimine kadar varan bir istek listesi ile Türkiye’ den beklentileri dile getirilmi ş, ayrıca Avrupa Birli ği ile ve İslam ülkeleriyle olan ili şkilerini kullanması, aynı zamanda da İsrail ile olan temaslarını sürdürmeye devam etmesi ve barı ş için bir köprü olması istenmi ş ve barı ş görü şmelerine Birle şmi ş Milletler, Amerika Birle şik Devletleri, Avrupa Birli ği ve Rusya’ dan olu şan dörtlünün be şinci aya ğı olarak Türkiye’nin de katılması rica edilmi ştir.

Türk heyeti de Filistinli yetkililere, Gazze’ deki roketli saldırılar bitmeden barı ş görü şmelerine ba şlamanın zor olaca ğını belirten İsrail’ in mesajını iletmi ş, ancak Filistin yönetimi çizilen tablonun İsrail’ in anlattı ğı gibi olmadı ğını, İsrail’ in verdi ği sözleri tutmadı ğını, kimin hangi adımı ilk önce ataca ğında yine dü ğümün koptu ğunu

93 söylemi ştir. Bu çerçevede de Abdullah Gül, artık geçmi şe de ğil, gelece ğe bakmak gerekti ğini belirtmi ştir.

Türkiye Dı şişleri Bakanı Abdullah Gül’ ün, Ocak ba şında İsrail’ e yaptı ğı ziyaret ile, Türkiye-İsrail resmi ili şkilerindeki so ğukluk giderilmi ş, bu ziyaret aynı zamanda Ba şbakan Recep Tayyip Erdo ğan’ ın İsrail’ e yapmayı planladı ğı ziyaret için de olumlu bir hava ve uygun zemin olu şturmu ştur.

Tayyip Erdo ğan’ ın Ziyareti

AKP iktidarı “ İsrail’in Filistinlilere soykırım yaptı ğını” söyleyen Ecevit’ten devralmı ştı. Erdo ğan da İsrail için aynı şekilde “devlet terörü” sözünü kullanmı ştı. Ecevit’e yöneltilen ele ştirilere kıyasla Erdo ğan’ a yöneltilenler çok cılız kalmı ştır.Nitekim, bu dönemde Kuzey Irak’ taki Kürtlere yönelik İsrail’ in faaliyetleri TSK tarafından da dikkatle izlenmekteydi (Dursuno ğlu, 2005:331).

Gazze Şeridi ve İsrail sınırındaki Karni geçi ş noktasında saldırı düzenlenmesi ve İsrail ordusunun, saldırıyla ilgili Filistin Ulusal Yönetimi’ nin yeni lideri Mahmud Abbas’ ı suçlaması üzerine, Abdullah Gül, Ortado ğu’ da gerginli ğin tırmanmasına kar şı yaptı ğı açıklamada “barı şın rehin alınmasına izin verilmemesini” istemi ş, terör ve şiddetin Filistin ba şkanlık seçimleri sonrasında ortaya çıkan olumlu havayı zehirlediğini belirtmi ştir (Ayın Tarihi, Ocak2005-BYEGM).

Türkiye, İsrail ile askeri ili şkilerini artan oranda geli ştirmeye devam etmi ştir. Bu ba ğlamda Şubat 2005’ te İsrail Genelkurmay Ba şkanı Korgeneral Mo şe Yalon, Genelkurmay Ba şkanı Orgeneral Hilmi Özkök’ ü ziyaret etmi ş, basına kapalı geçen görü şmelerin ardından, İsrail ile Türkiye arasında, savunma alanında 1.5 milyar doları bulan yeni bir i şbirli ği anla şması için iki tarafın bir araya geldi ği yorumu yapılmı ştır. İsrail basınında, iki ülke arasındaki görü şmelerde isti şare edilen i şbirli ğinin, özellikle 48 adet Fantom ve 200 ile 300 M-48 Patton tankının İsrailli uzmanlarca modernizasyonuyla, Harpy tipi pilotsuz ke şif uça ğının satı şı konularını kapsadı ğı bildirilmi ştir (CNN TURK, 08.02.2005).

94 Mayıs ayının ilk günü, İsrail’ e Recep Tayyip Erdo ğan’ ın resmi bir ziyarette bulunması, İsrail Cumhurba şkanı Mo şe Katsav, Ba şbakan Yardımcıları Şimon Peres, Ehud Olmert ve Ba şbakan Ariel Şaron ile görü şmeler yapması, 2004 yılında Erdo ğan’ ın İsrail’ i terörist politikalar yürütmekle suçlamasının ardından ya şanan diplomatik gerginlikten sonra, ikili temasların genel olarak dü şük seviyede giden ili şkilerin bu seyrine son noktayı koymasından ötürü büyük önem ta şımı ş ve ikili ili şkileri ba şbakanlık seviyesine çıkarılması anlamına gelmi ştir. Abdullah Gül’ ün ziyaretinin ardından Erdo ğan’ ın ziyareti ve Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Co şkun ile birçok bakan, üst düzey yetkili ve i şadamından olu şan bir heyetin de kendisine e şlik etmesi, bu anlamda ili şkilerin geli ştirilmesi açısından, önemli bir adım olmu ştur.

Ba şbakan Erdo ğan ile Ariel Şaron, görü şmelerin ardından yaptıkları ortak basın toplantısında, terörizme kar şı istihbarat ba ğlarını güçlendirmek isteyen iki ülke ba şbakanlıkları ve büroları arasında “do ğrudan telefon hattı” kurulaca ğını açıklamı ştır. Teklifin Şaron’ dan geldi ğini belirten Erdo ğan, aracıları aradan kaldırmaya karar verdiklerini söylemi ş, Şaron da kritik konuların iki ülke liderleri arasında konu şulmasının önemine dikkat çekerek, “Böyle bir hattı, sadece ABD, Rusya, İngiltere ve AB’ yle kurmu ştuk. Şimdi Türkiye’ ye önerdik” şeklinde konu şmu ştur(Ayın Tarihi,Mayıs2005-BYEGM). İsrail tarafında ziyaret çok olumlu kar şılanmı ş, Dı şişleri Bakanı Silvan Şalom da, Türkiye Ba şbakanı Recep Tayyip Erdo ğan’ ın düzenledi ği ziyaretten duydu ğu memnuniyeti dile getirmi ştir.

İsrail’ i ziyareti esnasında, kutsal addedilen Yad Vashem Soykırım Müzesi’ ne çelenk koyarken, ülkenin laik yapısına aykırı olaca ğı için Türkiye’ de de ba şını kapatmaktan sakınan Erdo ğan’ ın, ba şını kapatmayı reddetmesi sonucu diplomatik bir pürüz ya şanmı ş ve mevcut durum iki tarafın da canını sıkmı ş ancak ziyaretin anlam ve önemi arasında bu küçük pürüz eriyip kaybolmu ştur.

Ba şbakan Recep Tayyip Erdo ğan’ ın, İsrail’ e ilk ziyaretini gerçekle ştirmi ş olması, uluslararası kamuoyunda gündem olu şturmu ş, İsrail ile Türkiye arasındaki görünmez buzların erimeye ba şladı ğı yorumlarına neden olmu ş ve İsrail Ba şbakanı Ariel Şaron’ un kendi iste ğiyle kurulması planlanan direkt telefon hattı da, bir anlamda İsrail’ in “her

95 ne olursa olsun” Türkiye’ den vazgeçmeyece ğine yönelik bir mesaj olarak algılanmı ştır (BBC, 03.05.2005-DBT).

İsrail’ i Filistinlilere kar şı “devlet terörizmi” uygulamakla suçlaması üzerine, ikili ili şkilerde beliren çözülme tehlikesine ra ğmen, ba şbakanlı ğa geldi ğinden beri İsrail’ in davetlerini hep, “çok me şgul” oldu ğu gerekçesiyle geri çeviren Erdo ğan’ ın ziyareti sonrası, İsrail basınında “yeni bir dostluk” şeklinde yorumlanan İsrail-Türkiye ili şkileri, aslında iki ülkenin ticari ve askeri alanlarda kurdu ğu i şbirli ğiyle bölgedeki en eski ve en güçlü dostluklardan biri olmu ştur.

“Terörist devlet” ithamının arkasında, Erdo ğan’ ın türban ve dini e ğitimle ilgili kısıtlamaları kaldırma vaadini yerine getirmemesine öfkelenen dindar seçmenlerini yatı ştırmak için böyle davrandı ğı, kamuoyunda genel kanıyı olu şturmu ş ve bu Erdo ğan’ ın, Türkiye’ nin tekrar İslam dünyasına öncülük etmesini isteyen danı şmanlarının etkisi altında kalmı ş olabilece ği ihtimalini gündeme getirmi ştir. Erdo ğan yine de, Türk işadamları, politikacılar ve askeri yetkililerden olu şan bir heyetle, İsrail Ba şbakanı Ariel Şaron’ a, lideri oldu ğu Adalet ve Kalkınma Partisi’ nin, Yahudi aleyhtarlı ğını “insanlı ğa kar şı bir suç” olarak gördü ğü konusunda güvence vermi ş ve İran’ ın nükleer emellerinin sadece İsrail’ e de ğil, “tüm dünyaya” tehdit olu şturdu ğunu da sözlerine eklemi ştir.

Erdo ğan’ ın ziyaretin amacı olarak, İsrail ile Filistinliler arasında arabuluculuk yapma teklifinde bulunmayı göstermesi ise, İsrail Dı şişleri Bakanı Silvan Şalom da dahil olmak üzere, gözlemcilerin ço ğu tarafından gerçekçi bulunmamı ş, daha çok, Amerika Birle şik Devletleri ile ili şkileri düzeltmeye yönelik bir kampanyanın parçası olarak görülmü ştür. Ayrıca Erdo ğan’ ın, Amerika Birle şik Devletleri Senato ço ğunluk lideri Bill Frist ile Kudüs’ teki otelinde program dı şı bir görü şme ayarlaması nedeniyle, Filistin Ba şbakanı Ahmed Kurey ile toplantısına iki saat gecikmesi ve Kurey’ in de, Türkiye’ nin İsrail ve Amerikalılara ayıracak vaktinin daha çok oldu ğundan şikayet ederek görü şmeyi iptal etmesi, Filistin tarafının da bu görü şü payla ştı ğını ortaya koymu ştur.

Bir kesim Erdo ğan’ ın, Avrupa Birli ği’ ne güvendi ği için Amerika Birle şik Devletleri ile ili şkilerin so ğumasına izin verdi ğini ileri sürmü ş, ancak Avrupa Birli ği liderlerinin Türkiye ile müzakereleri ertelemeleri ve gerçekle şece ği varsayılan üyeli ğin önüne yeni ko şullar getirmeleri, bu güvenin azalmasına sebep olmu ştur.

96 Erdo ğan’ ın tekrar İsrail ve Amerika Birle şik Devletleri’ ne kucak açması aynı zamanda, Ortado ğu’ daki de ğişimin gerisinde kalma endi şesinden de kaynaklanmı ştır. Türkiye’ nin rotasını de ğiştirmeye ba şladı ğını gösteren bir ba şka i şaret de Dı şişleri Bakanı Abdullah Gül’ ün 1 Mayıs’ ta İstanbul’ da Iraklı ve Arap yetkililerle, “Irak halkının kararı bu yönde olursa”, Irak’ ta federal bir yapı kurulmasına destek vaat eden bir bildiriye imza koyması olmu ştur. Bu da Türk liderlerinin Irak’ ta federal bir yapı kurulmasını, Türkiye’ nin müdahalesini gerektiren bir kırmızı çizgi diye niteleyerek uyarıda bulundukları günlerin artık geride kaldı ğı yorumlarına yol açmı ştır. Erdo ğan’ ın İsrail ziyareti Adalet ve Kalkınma Partisi’ nin iktidara gelmesinden Erdo ğan’ ın İsrail ziyaretine kadarki dönemde, Türkiye’ nin sergiledi ği Araplara yönelik duygusal tavrın ili şkilere zarar vermesinin ardından de ğişti ği, reel politik bir yakla şımla Amerika Birle şik Devletleri-İsrail-Türkiye görünmez ittifakının yeniden güçlenmeye ba şladı ğı görü şünü destekler nitelikte olmu ştur.

4.9. Savunma Sanayii Alanında Geli şmeler

Ortak Askeri E ğitim Projeleri

İsrail-Filistin sorununa dair olumlu geli şmelerin oldu ğu 2005’ in son aylarında, Türkiye’ ye ziyarette bulunan İsrail Genelkurmay Ba şkanı Korgeneral Dan Halutz, Genelkurmay Ba şkanı Orgeneral Hilmi Özkök’ le bir araya gelmi ştir. İran, Suriye ve Irak ’taki geli şmelerin ayrıntılı olarak ele alındı ğı görü şmelerde, savunma sanayisinin yanı sıra ortak askeri e ğitim projeleri de gündeme gelmi ş, Dan Halutz, ortak askeri e ğitim kapsamında İsrail Silahlı Kuvvetleri’ ne ba ğlı seçkin da ğ komandolarının Türkiye’ de eğitim yapmalarını önermi ştir. İsrail’ de a ğır kı ş şartları olmamasına dikkat çeken Dan Halutz, İsrailli komandoların e ğitimlerini, “komandolarımız kar yüzü görür ve daha iyi yeti şir” diyerek, özellikle terörle mücadelede uzmanla şmı ş Hakkari ve Bolu Da ğ Komando tugaylarının yanı sıra Özel Kuvvetler Komutanlı ğı birimleriyle yapmaları teklifinde bulunmu ştur.

Türkiye askeri makamları, İsrail’ den gelen bu öneriye olumlu yakla şmı ş, önceki dönemlerde İsrailli pilotların Türkiye Hava Sahası’ nı kullanarak e ğitim yapmaları yönünde anla şma yapıldı ğını ve bu programın ba şarıyla yürütüldü ğünü hatırlatmı ştır (Hürriyet, 25.12.2005).

97 Gözlemcilerin de yakından takip etti ği, İsrail Genelkurmay Ba şkanı Dan Halutz’ un Türkiye’ ye yaptı ğı son ziyaret, bölgede özellikle de İran ve nükleer programı yanı sıra, Kuzey Irak’ taki İsrail varlı ğı konularında ya şanan geli şmelere yönelik Türkiye ve İsrail arasındaki ortak ilginin yo ğunla ştı ğı bir zamanda gerçekle şmi ştir.

Türkiye’ nin İsrail’ e yönelik politik tavrının, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı döneminden önceki dönemlerde oldu ğu gibi, özellikle askeri ve savunma alanlarında işbirli ğine gidilmesinden ve bu i şbirli ğinin uzun vadeli stratejik anla şmalarla desteklendi ğinden ötürü, siyasal ili şkilerde dalgalanmalar ya şansa da, askeri ili şkilerle belirli bir paralellikte gitme zorunlulu ğundan ötürü, de ğişti ği görü şü de çe şitli uzmanlar tarafından ortaya atılmı ştır.

Bu ba ğlamda yetkili kaynaklar, İsrailli ve Türk savunma yetkilileri, Türk sava ş uçaklarının modernizasyonu ve Ankara’ ya uzun menzilli casus uçaklar tedarik etme planlarını ele aldıklarını bildirmi ş ve bu görü şmelerin geçmi şteki siyasi gerginliklere kar şın iki ülke arasındaki güçlü savunma ili şkilerini peki ştirece ğini ifade etmi şlerdir. Türkiye Savunma Bakanı Vecdi Gönül’ ün, Tel Aviv yakınlarındaki İsrail Uçak Endüstrisi merkezini ziyareti sırasında, İsrail Savunma Bakanlı ğı Genel Direktörü Amos Yaron, iki ülkenin savunma kurulu şları arasındaki ili şkilerin “mükemmel” oldu ğunu söyleyerek bu ili şkilerin daha da güçlenece ğini belirtmi ştir. Yaron, “ İsrailli pilotlar Türkiye’ ye gidiyor ve orada e ğitim alıyor ve bazen de Türkler buraya geliyor... Biz bu i şbirli ğini güçlendirmek için elimizden geleni yapaca ğız” demi ştir.

İsrail Uçak Endüstrisi merkezi sözcüsü Doron Suslik de, Türkiye’ nin savunma alanında, Hindistan’ ın ardından ikinci en büyük mü şterileri oldu ğunu kaydetti ği konu şmasında, Türkiye’ nin daha fazla F-4 uça ğını modernle ştirmek istedi ğini belirtmi ştir. İsrail’ in, hali hazırda uçakların 54’ ünü modernize etti ğini söyleyen İsrailli yetkililer ise varılacak anla şma ile, 44 uça ğın daha, 400 milyon dolar kar şılı ğında modernizasyonunun amaçlandı ğını ve uzun menzilli Heron casus uçaklarının satı şının da hazırlık a şamasında oldu ğunu söylemi şlerdir (Associated Press, 09.05.2005-DBT).

2005’ in Temmuz’ unda Türkiye Milli Savunma Bakanlı ğı, altı yıl süren müzakerelerin ardından, İsrail’ in pilotsuz çalı şan Heron adlı uça ğında karar kılmı ştır. Türk Silahlı

98 Kuvvetleri’ nin ana bran şlarına, anla şma tutarı 200 milyon dolar olan, 110 adet Heron tipi uçak alınması öngörülmü ştür.

Bu anla şma, Türkiye ile İsrail arasında stratejik askeri i şbirli ğinin yararı konusunda yakla şık iki yıl süren bulantılı bir dönem sonrası imzalanabilmi ştir. Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetinin iktidara geldi ği günden beri, Ortado ğu’ da stratejik haritayı altüst eden Türk-İsrail i şbirli ğinin yararını inkar edecek boyutlarda tartı şmalar yaratan bir siyaset izlemesiyle, askeri alandaki ili şkilerin nasıl bir seyir izleyece ği merak konusu olmu ş, sonuç olarak uzun vadeli stratejik askeri ortaklık Adalet ve Kalkınma Partisi’ nin politikalarına üstün gelmi ştir. Daha önceki dönemlerde, Refah-Yol hükümetinde de oldu ğu gibi, İsrail-Türkiye politik sürtü şmeleri askeri çevrelerdeki yakınla şmalar sonucu seyrini de ğiştirmek zorunda kalmı ş, Adalet ve Kalkınma Partisi’ nin önce Dı şişleri Bakanlı ğı düzeyinde, daha sonra da Ba şbakanlık düzeyinde temaslar kurarak, İsrail ile ili şkilerini yumu şatmasına ve yo ğunla ştırmasına sebep olmu ştur. Zira bu işbirli ği Ortado ğu’ nun stratejik haritasını; görü şlerin, amaçların, menfaatlerin ve politikaların çatı ştı ğı bir logaritma haline getirmi ş, böylece Ortado ğu’ ya özgün stratejiler de tarafları, isteseler de istemeseler de, belirli çıkar ve amaca hizmet eden ani, programsız, plansız ve uzun vadede içerikten yoksun duruma dü şürmü ştür.

Bölgedeki birçok sorun ve krize ili şkin Türkiye ve İsrail’ in görü şlerinde uyum ve mutabakat bulunmamasına ra ğmen, aralarındaki anla şma veya ittifakın, uzun vadede her iki ülkenin yüksek çıkarlarına hizmet edebilece ğini ve bölgede bulunan veya bulunacak olan zıt eksenlere kar şı bir eksen olu şturabilece ğini, askeri alandaki yakınlık ve bunun di ğer alanlara yansıması göstermekte, bu sebeple, İsrail ile stratejik ittifakın sa ğlamla ştırılması konusunda Türkiye’ nin zaman zaman sergiledi ği kararsızlık, Türk yönetim mekanizmasında askerler ile politikacılar arasında ba şka türden bir iç çeki şme olarak yorumlanmı ştır. Buna kar şın İsrail’ in, Türk ordusunun, içeride ve dı şarıda savunma ve güvenlik alanında, sorumluluk ve gereksinimlerini kar şılayacak şekilde modernizasyon ihtiyaçlarını yerine getirme konusunda, Türkiye’ nin kendisine olan ba ğımlılı ğını artırmaya çalı şması gözden kaçmaması gereken bir unsur olmu ştur.

Türk tarafı ise, özellikle İsrail’ i ortak dü şman Suriye’ yi oyalamada kullanabilece ği büyük bir müttefik olarak görmekte, İsrail ile ittifakı, Şam’ ı Golan’ ın kaderini

99 belirlemek için Tel Aviv ile görü şme masasına itebilece ği gibi, Suriyelileri Türkiye’ nin bölgede Arap kom şuları hesabına bölgesel rolünü artırma giri şimlerine sürekli kar şı koyma çabalarından caydırabilecek bir ortam olu şturmaya çalı şmı ştır.

İsrail ile imzaladı ğı, gece veya gündüz, sürekli uçu ş yapabilecek ve gözden uzak kalan geni ş bir bölgeyi tarayıp anında bilgiler toplayabilecek, pilotsuz uçak alımı anla şması Türkiye’ nin, özellikle Suriye ve Irak’ ta olan ortak sınırını gözetleme ve denetleme alanında savunma gücünü artırarak, Kürtlerin[PKK] mevzilerini insan kaybı vermeden ve tam isabet elde ederek vurmada kullanılması öngörülmü ştür (Fathullah, El Ahram, 12.07.2005-DBT).

4.10. İsrail’ in Gazze Şeridi’ nden Çekilmesi

Türkiye’ nin uzun yıllardır gönüllü arabuluculuk yaptı ğı İsrail-Filistin çatı şmasında milat olu şturacak bir olay ya şanmı ş, 15 A ğustos 2005 tarihinde İsrail, ilk kez 1967’ deki Altı Gün sava şında ele geçirdi ği Filistin topraklarından, 38 yıllık i şgalden sonra, Gazze Şeridi’ nden ba şlayarak, Kissufim geçi ş noktasını kapatmak suretiyle, resmen çekilmeye ba şlamı ştır. Yerle şim yerlerinde kalanların 48 saat içerisinde evlerini bo şaltacakları, aksi takdirde plana göre İsrail askeri birlikleri tarafından zorla tahliye edilecekleri kamuoyuna duyurulmu ştur.

Gazze Şeridi’ nin güvenli ğini sa ğlamakla görevli olan Filistin güvenlik güçleri de, İsrail’ le varılan anla şma çerçevesinde, bölgedeki yerle şim birimleri çevresinde mevzilenmeye ba şlamı ş, Filistin lideri Mahmud Abbas da, İsrail’ in çekilme kararını hayata geçirmesinden memnunluk duyduğunu belirterek, bunun bölgede istikrar ve güvenli ğe katkıda bulunaca ğını söylemi ştir (BBC-Turkish, 15.08.2005).

Ba şbakan Tayyip Erdo ğan, Gazze’ deki Yahudi yerle şimlerinin bo şaltılması kararını uygulayan İsrail Ba şbakanı Ariel Şaron ve Filistin lideri Mahmud Abbas’ a birer destek mektubu göndermi ştir. Şaron’ a mektubunda kendisini hem İsraillilerin hem Filistinlilerin dostu olarak niteleyerek, İsrail’ in Gazze’ den çekili şine destek verdi ğini vurgulamı ştır (Radikal, 18.08.2005).

100 İsrail ile Filistin arasındaki en büyük problemlerden biri olan Gazze şeridindeki yerle şim alanları konusunda sert bir tavra sahip olan Ariel Şaron’ un “çekilme” kararı vermesinin ardında yatan en önemli sebeplerden birinin uluslararası konjonktürün odaklandı ğı İran meselesi oldu ğu ve nükleer silahlar konusu gündemdeyken İsrail ile Filistin arasında mevcut olan bu sorunun Arap ülkelerinin elini güçlendirece ğinin ABD tarafından de ğerlendirilerek bu konuda Şaron’ a telkinde bulunuldu ğu olasıdır.

4.11. Filistin’ de Hamas’ ın İktidara Geli şi

25 Ocak 2006 tarihinde, Filistin’ de yapılan seçimleri, İsrail’ in terörist örgüt olarak itham etti ği Hamas’ ın kazanmasıyla Ortado ğu Barı ş Süreci’ nde İsrail-Filistin ve konuya arabuluculuk sıfatı ile taraf olan Türkiye’ nin ili şkilerinde yeni bir dönem ba şlamı ştır. Halen Devlet Ba şkanı olan Mahmud Abbas’ ın, hükümeti kurma görevini, parlamentoda ço ğunlu ğu ele geçiren Hamas Partisi’ ne vermesi beklendi ği için, İsrail, seçimler sonrası terörist olarak nitelendirdi ği bir grubun iktidara gelecek olmasından dolayı endi şe duymu ştur.

Mahmud Abbas’ ın yardımcısı Nebil Ebu Rudeyna, seçimlerin ardından yaptı ğı açıklamada, “seçimlerin şeffaf ve adil oldu ğunu, tüm partilerin sonuçlara saygı göstermesi gerekti ğini” belirterek, “Tüm partileri yasaya saygı göstermeye ve halkın iste ğini kabul etmeye ça ğırıyorum” sözleriyle seçimlerin demokratik oldu ğunun altını çizmi ştir. Filistin’ de seçimlerden önce iktidarda bulunan El Fetih Partisi’ nin üst düzey yetkilileri, seçimleri kaybettiklerini kabul ederek, Hamas tarafından kurulacak koalisyon hükümetinde yer almayacaklarını açıklamı ş ve seçimleri kazandı ğından dolayı Hamas’ ı kutlamı şlardır. Hamas yetkilisi Mü şir El Masri, “ İsrail’ i tanımanın veya masaya oturmanın gündemlerinde olmadı ğını” açıklayarak, El Fetih iktidarı boyunca barı ş için katedilen mesafeyi hiçe saydıklarını açık bir şekilde beyan etmi ş, bu durum da Barı ş Süreci açısından uluslararası kamuoyu ve bölge devletlerinin kaygılanmasına yol açmı ştır. Amerika Birle şik Devletleri Ba şkanı George Bush ise, İsrail’ in yıkılmasını isteyen tutumunu de ğiştirmedi ği sürece Hamas ile ili şki kurmayacaklarını söylemi ştir. İsrail Ba şbakan Vekili Ehud Olmert de, Hamas’ ın rol aldı ğı bir Filistin yönetimine güvenemeyeceklerini belirterek, “Mevcut şekliyle İsrail’ in yok edilmesi ça ğrısında bulunan bir terör örgütü konumunda olan Hamas’ ın, silahsızlanmadan Filistin

101 yönetiminde rol oynamasını kabul edemeyiz” şeklinde konu şmu ştur (Hürriyet, 26.01.2006).

Tek partili bir hükümet için yeterli ço ğunlu ğa sahip Hamas’ ın, El Fetih’ e koalisyon talep etti ğine ve bu talebin sıradan olmadı ğına dikkat çeken Erdo ğan, “Önyargılarla hareket edilirse demokrasi zarar görür. Sabırla beklemekte fayda var” diyerek Hamas’ a bir şans verilmesi gerekti ğine inandı ğını söylemi ştir (Hürriyet, 27.01.2006).

İsrail Ba şbakan Vekili Ehud Olmert’ in, “Hamas’ ı tanımıyoruz” açıklamalarına kar şın, Hamas’ ın İsrail’ i tanımaması halinde, bunun Filistin hükümeti olarak uluslararası ili şkilerinde kendisine zarar verece ğini belirten Erdo ğan, İsrail’ in de Hamas’ ı muhatap alması gerekti ğine dikkat çekmi ş, aksi takdirde bunun Filistin halkının verdi ği bir karara kar şı çıkmak anlamına gelece ğini ve bu durumun da tesis edilmeye çalı şılan barı şa zarar verece ğini söylemi ştir (Milliyet, 29.01.2006).

Hamas’ ın Türkiye Ziyareti ve İsrail Tepkisi

Filistin’ de seçimleri kazanan Hamas’ ın hükümeti kurmadan önce çıktı ğı İslam ülkeleri turunda Türkiye’ ye de davet edildi ği iddiası, Türkiye-İsrail arasında ufak sürtü şmelere sebep olmu ştur. Dı şişleri Bakanlı ğı’ ndan yapılan açıklamaya göre, Hamas’ a bir davet olmadı ğı belirtmi ş, ikili temasların ancak Filistin’ de hükümet kurulunca gündeme gelece ğinin altı çizilmi ş, diplomatik kaynaklar da, Hamas’ la ‘mesaj verme içerikli’ bazı temaslar yapıldı ğına dikkat çekmi ştir. Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek de konuyla ilgili olarak, Türkiye’ nin tavrının belli oldu ğunu, “Böyle bir görü şme olacaksa bu görü şmeden daha önemli olan görü şmede nelerin söylendi ği, nelerin konu şuldu ğudur. Türkiye barı şı telkin eder. İnsan hakları ve hukuk çerçevesinde olmasını telkin eder” sözleriyle ortaya koymu ştur (Radikal, 14.02.2006).

Hamas’ a yönelik uluslararası tepkiler devam ederken, Amerika Birle şik Devletleri Temsilciler Meclisi’ nde, Filistin’ de hükümeti kurması beklenen Hamas’ a yönelik, Temsilciler Meclisi Ço ğunluk Lideri John Boehner, Hamas rotasını de ğiştirinceye ve İsrail’ le barı şçı bir çözüm için çalı şmayı kabul edinceye kadar Filistin hükümetine vergilerden yapılan yardımın aktarılmaması gerekti ğini söyleyerek, İsrail’ i yok etme amacından vazgeçmedikçe, Filistin’ e do ğrudan yapılan Amerikan yardımının

102 durdurulmasını öngören, ve ba ğlayıcılı ğı bulunmayan karar tasarısını Temsilciler Meclisi’ nin kabul etti ğini açıklamı ştır (Hürriyet, 16.02.2006).

Hamas’ ın Türkiye’ yi ziyaret edece ğine yönelik çıkan söylentilerden kısa bir süre sonra, Hamas Siyasi Büro Ba şkanı Halid Me şal, Adalet ve Kalkınma Partisi Merkez Binası’ nda Genel Ba şkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat ile bir araya gelmi ş ve görü şmenin ardından yaptı ğı açıklamada, Filistin’ de yapılan genel seçimlerden ba şarıyla çıktıktan sonra Türk sorumlularla görü ş alı şveri şinde bulunmak için Türkiye’ yi ziyaret etmek istediklerini, bu isteklerinin Türk sorumlular tarafından olumlu kar şılandı ğını ve ziyaretin karde şçe bir ortamda gerçekle şti ğini kaydederek, “Bizimle Türk sorumlular arasında olumlu bir atmosferde son derece yararlı görü ş alı şveri şi yapıldı” demi ştir. Uluslararası kamuoyunda, Hamas’ ın Türkiye ziyareti, Ortado ğu Barı ş Süreci’ ndeki Türkiye’ nin rolünün tartı şıldı ğı bu dönemde, Almanya Ba şbakanı Angela Merkel de Türkiye’ nin İslam aleminde önemli bir arabulucu rolü oynadı ğını, Türkiye ile Avrupa Birli ği üyeli ğine ili şkin ucu açık müzakerelerin ise bundan ba ğımsız olarak sürdürüldü ğünü söylemi ştir (Hürriyet, 16.02.2006).

Hamas heyetinin programında Dı şişleri Bakanlı ğı, Ba şbakan Tayyip Erdo ğan ve Adalet ve Kalkınma Partisi genel merkezinde bir dizi temas bulundu ğu bildirilmi ş, ancak uluslararası arenada meydana gelebilecek spekülasyonlara ve özellikle İsrail hükümetiyle ya şanacak muhtemel pürüze ihtimal vermemek adına, Erdo ğan, Me şal ile görü şmemi ş, yerine Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Ba şkan Vekili Dengir Mir Mehmet Fırat görü şmeyi gerçekle ştirmi ştir.

Bu arada Amerika Birle şik Devletleri de Hamas’ ın Ankara ziyaretini dikkatle izlemi ş, “önemli olan Hamas’ a tutarlı ve net bir mesaj verilmesidir” şeklinde so ğuk bir yorumda bulunmu ştur.

İsrail tarafında ise ziyaret, Türkiye’ nin Hamas’ ı kabulünün büyük bir hata oldu ğu yönünde ele ştirilere neden olmu ş, İsrail Dı şişleri Bakanı Tzipi Livni, Abdullah Gül ile yaptı ğı telefon görü şmesinde, Hamas yetkililerinin Ankara ziyaretini kınayarak, “ziyaretin, uluslararası toplumun terör örgütünü tecrit etme çabalarına zarar verdi ğini” söylemi ştir. Hamas Siyasi Büro Ba şkanı Halid Me şal’ ın Ankara’ ya sürpriz ziyareti öncesinde Gül’ ün telefon ederek ziyaret hakkında bilgilendirdi ği Livni, “ İsrail’ in terör

103 örgütüyle görü şmelere kar şı oldu ğunu” ve örgütün uluslararası toplumun da ortaya koydu ğu ko şulları görü şmeye açık olmadı ğını sözlerine eklemi ştir (Hürriyet, 16.02.2006).

Amerikan yönetimi, Türkiye’ nin böylesine hassas bir konuda kendileriyle diyalog kurulmadan adım atmasını üzüntüyle kar şıladıklarını belirtmi ştir.

İsrail’ in yo ğun tepkileri, İsral Ba şbakanlık Sözcüsü Raanan Gissin’ in, “Ziyaret iki ülke ili şkilerinde derin yara açacak büyük bir hata. Biz Abdullah Öcalan ile bir araya gelsek siz ne hissedersiniz” sözleriyle doru ğa ula şmı ştır.

Ziyaretten önce, Hamas heyetinin ziyaret talebini Adalet ve Kalkınma Partisi’ ne iletti ği, Erdo ğan’ ın dı ş politika danışmanı Ahmet Davuto ğlu’ nun öncülü ğündeki planlamayla heyetin gelmesinin kararla ştırıldı ğı, ancak hazırlı ğın gizli tutulup, Dı şişleri’ ne konuyla ilgili bilgi verilmedi ği, bu sebeple de Dı şişleri’ nin ziyareti önce yalanlayıp, daha sonra kabullendi ği ortaya çıkmı ştır (Demirta ş, I şık, Köylü ve İflazo ğlu, Radikal, 17.02.2006).

Türkiye’ nin uzun yıllardır sürdürdü ğü terörle mücadelesinin zarar görece ğini öne süren Michael Rubin, Avrupa ülkelerinin PKK’ yı tanımak istedi ğini söyledi ği bir dönemde Hamas liderinin Ankara’ da a ğırlanmasına dikkati çekerek, Avrupa Birli ği’ nin Türkiye’ ye kızgın oldu ğunu, Amerikan Hükümeti’ nin de Türkiye’ ye güvenmedi ğini, “Türkiye’ nin ba şka yerlerde de güvenilirli ğini yitirdi ğini dü şünüyorum. E ğer Amerika Birle şik Devletleri Ortado ğu’ da aracı isterse bu muhtemelen Norveç gibi yaptıklarıyla daha güvenilir olan ülkeler olacaktır. Kimse Türk Hükümeti’nin günden güne ne yapmaya çalı ştı ğını anlayamıyor. Adalet ve Kalkınma Partisi içindeki bazı kişiler, Amerika Birle şik Devletleri’ ne kar şı farklı şeyler söylüyor. Ba şbakan farklı şeyler söylüyor. Türk diplomatlar farklı şeyler söylüyor” sözleriyle öne sürmü ştür (Hürriyet, 17.02.2006).

Washington’ ın gözünde “kötü adam” imajı bırakan Hamas lideri Meşal’ in, Abdullah Gül ile yapmı ş oldu ğu görü şme, Türk-Amerikan ili şkileri açısından, ili şkilere yeni bir boyut getirmi ş, tabiri caizse “yara açmı ştır”.

104 Amerika Birle şik Devletleri’ nin de Ankara’ dan telefonlar aldı ğını, Kürt kökenli liderler ile temasta bulunulmaması yönünde Ankara’ nın talepleri oldu ğunu ve kendilerinin bu taleplere uymaya çalı ştıklarını, bu ba ğlamda Diyarbakır Belediye Ba şkanı Osman Baydemir ile Amerikalı üst düzey yetkililerin bir görü şme yapmadıklarını, otelinde üst düzey olmayan bir görevlinin sadece nezaket ziyaretinde bulundu ğunu belirterek, “görü şen Amerika Birle şik Devletleri Ba şbakan Yardımcısı de ğildi” sözleriyle, Türk-Amerikan ili şkilerindeki gerginli ği gözler önüne sermi şlerdir (Hürriyet, 18.02.2006).

Hamas’ ı terörist saymalarına kar şın, Amerika Birle şik Devletleri ve Avrupa Birli ği ülkelerinin özel elçiler göndermek suretiyle Hamas ile temas kurduklarını, Türkiye’ nin, Hamas’ ın seçimleri kazanmasının ardından bunu açıktan yaptı ğı için ele ştiri oklarına hedef olmasının yanlı ş oldu ğu söylerek, “Türkiye’ ye müte şekkir” olduklarını dile getiren Mazuf, Hamas’ ın “ İsrail’ i yok edece ğiz” söyleminden, “ İsrail’ le bir arada ya şayaca ğız” söylemine bir gecede geçmesinin beklenmemesi gerekti ğini vurgulamı ş, ancak Hamas’ ın, serbest seçimle i şba şına gelmi ş bir hükümet olarak Filistin’ i yönetmek istiyorsa, silahlı mücadeleyi bırakması, İsrail’ i tanıması, Dörtlü Giri şim’ in (Birle şmi ş Milletler, Amerika Birle şik Devletleri, Avrupa Birli ği ve Rusya) Yol Haritası’ nı kabul etmesi gerekti ğini belirterek, geçmi şte El Fetih olarak kendilerinin de bunun sıkıntısını çektiklerini, aynı şekilde İsrail’ de, Likud partisinin de bu de ğişimin sıkıntısını çekti ğini, ortaya çıkan Kadima partisinin de bunun kanıtı oldu ğunu sözlerine eklemi ştir. Benzer bir süreci Hamas’ ın da ya şayaca ğını söyleyen Mazuf, Hamas’ a bir şans bu yüzden bir şans verilmesi gerekti ğini, Türk yetkililerle görü ştükten sonra telkinlerini olumlu kar şılamalarının, Hamas’ taki bu de ğişimin ba şladı ğını gösterdi ğini belirtmi ştir (Yetkin, Radikal, 18.02.2006).

Amerikan büyükelçisinin sözlerinden çıkarımlar yapmak gerekirse, bunlardan ilki Amerika Birle şik Devletleri’ nin, Hamas’ ın Türkiye temasına kategorik bir ret yakla şımı içinde olmadı ğı ve Büyükelçi’ nin Hamas ziyaretinin gerçekle şece ğini önceden haber almalarına kar şın, bunu engellemek için hiçbir çaba sarf etmedi ği gerçe ğidir. Amerika’ nın, Hamas ile teması, terörizmin me şrula ştırılması sorunu olarak de ğil, Hamas’ ın terörizmden vazgeçirilip İsrail’ i tanınmasına ikna edilmesi çabası sorunu olarak görülmesi gerekti ği, çıkarılabilecek di ğer bir sonuçtur. Son olarak da

105 Türkiye’ nin Hamas’ a yönelik mesajlarının sonuç verip vermeyece ğinin, zamanın gösterece ğine yönelik, büyükelçinin söylemleri “ucu açık” bir ifade olmasından dolayı, sonucun olumlu olup olmamasına göre, Amerikan hükümetinin Türkiye-Hamas teması özelinde, Türkiye’ ye yönelik tutumunu belirleme hakkını saklı tuttu ğunu kapalı olarak ortaya koymaktadır(Yetkin, Radikal , 22.02.2006).

Musevi lobisinin Amerikan Kongresi’ ndeki en kıdemli ve etkili ismi şeklinde tanınan Tom Lantos, 2000 yılında Temsilciler Meclisi’ nde Ermeni soykırımı tasarısının tartı şılması sırasında Türk tezlerini ate şli şekilde savunmu ş, ancak Türkiye’ nin Irak sava şında Amerika’ nın yanında yer almadı ğı ve Suriye ile yakınla ştı ğı gerekçesiyle, 2005 yılındaki soykırım tartı şmaları sırasında bu deste ğini geri çekmi ş, bu yeni geli şmelerin (Me şal’ in Türkiye ziyareti) de Amerika’ da bulunan Musevi lobisinin Türkiye’ ye bakı ş tarzını olumsuz yönde etkileyen yeni etkenler oldu ğu söylenebilir (NTVMSNBC, 23.05.2006).

4.12. Türkiye Perspektifinden Kuzey Irak ve İsrail

İsrail’in Kürt Kartı

Aynı dönemde, İsrailli bazı temsilcilerin Kuzey Irak bölgesine gittikleri ve ba şta Musul bölgesinde olmak üzere, petrol bakımından zengin toprak parçaları satın almak için ahaliyle görü şmelere ba şladıkları yolunda çıkan haberlerle, İsrail’ in Kuzey Irak’ taki faaliyetleri gün ı şığına çıkmı ştır. Bu olayın patlak vermesinden önceki hafta da, Kuzey Irak’ ta görev yapan Türk istihbarat elemanlarının, Musul bölgesine gelen bazı İsraillileri belirledi ği ve bu elemanların söz konusu İsraillilerin bazı Kürt şahsiyetlerle yaptı ğı pazarlıkları takip etti ğini haber vermesinden sonra, konu Türk basın yayın organlarında da yer almı ştır.

Türk basınında çıkan haberlerde, Amerika Birle şik Devletleri’ nin olu şturdu ğu Irak Yönetimi’ nin, İsrail firmalarına arazi alabilme ruhsatları verdi ği gibi Kuveytli ve Katarlılara da Güney Irak’ ta arazi satın alma yetkisi veren ruhsatlar sa ğladı ğı belirtilmi ştir. Bu tür haberlerin Türk basınında yayınlanması ise, Türkler arasında zaten var olan İsrail kar şıtı duyguların iyice alevlenmesine katkıda bulunmu ştur.

106 Türk yetkililer, İsrail’ in bölgede Arap olmayan birkaç müttefikinden biri olarak gördü ğü, sava ş öncesi ABD’ ye istihbarat sa ğlanması konusunda çok önemli rol oynayan Iraklı Kürtler’ in ba ğımsızlı ğının bölge için bela yarataca ğını söylemi ş, “Yugoslavya’ dan çıkarılan ders, bir ülkeye ba ğımsızlık verdi ğinizde herkesin bunu isteyece ğidir. Kerkük, Irak’ ın Saraybosna’ sı olur. E ğer orada bir şey olursa krizi dizginlemek mümkün olmaz” yorumunda bulunmu şlardır (The Guardian, 21.07.2004).

İsrail’ in, Irak’ taki Şii güçlere kar şı bir denge unsuru olu şturma amacıyla Kürt gruplarla işbirli ği yaptı ğı yolunda haberlerin ortaya çıkması, Ortado ğu’ da İsrail’ le askeri ve güvenlik konularında stratejik i şbirli ğinde bulunan tek ülke olan Türkiye’ de kızgınlık yaratmı ş, Türkiye’ nin, Amerikan ve İsrail politikalarının, Irak Kürtlerinin eninde sonunda ba ğımsız bir Kürt devleti ilan etmelerini sa ğlayaca ğından endi şelenmesine neden olmu ştur. Ancak haberi yalanlayan İsrail’ e yönelik, Türkiye Dı şişleri Bakanı Abdullah Gül, “Buna inanmak zorundayım” demi ş, ancak, Türkiye’ nin durumu çok yakından izleyece ğini de sözlerine eklemi ştir ( İl Manifesto, 24.06.2004-DBT).

İkili ilişkilerdeki gerginli ğin iyice belirginle şti ği ve güven bunalımının olu ştu ğu ortamda, İsrail Dı şişleri Bakanı Silvan Şalom, İsrail Meclisi Dı ş İli şkiler ve Savunma Komitesi’ nde üyelere bilgi verirken yaptı ğı açıklamada, Ba şbakan Recep Tayyip Erdo ğan’ ın son dönemde İsrail hükümetine yönelik sert açıklamalarına, İsrail’ in uzun süre kayıtsız kalamayaca ğını belirterek, bu beyanların İsrail-Türkiye ili şkisinin dokusuna zarar verdi ğini ancak kendisinin ba ğları korumak için elinden geleni yapaca ğını kaydetmi ştir. Şalom ayrıca, Türkiye’ nin kısa bir süre önce isti şarelerde bulunmak için büyükelçisini birkaç günlü ğüne geri ça ğırmasına kar şın İsrail’ in, kendi büyükelçisini geri ça ğırmayı dü şünmedi ğini söylemi ştir ( Jerusalem Post, 22.07.2004).

2005 yılından itibaren Irak’ a yönelik Türk politikasında beliren yeni eğilim, Irak konusuyla ilgilenen taraflarca birçok açıdan ara ştırma konusu olmu ştur. Ankara’ nın Irak sava şında Amerika Birle şik Devletleri ordusuna sınırlarını açmaya onay vermemesi sonrası sıkıntı ya şayan dostane ili şkilerin yanı sıra, Türkiye’ nin önünde Avrupa Birli ği üyeli ğinin kazanılması, Araplarla ekonomik alanda büyük ölçekli i şbirli ği, keza Irak’ ta in şaat ve imar kontratları alınmasıyla ilgili ula şmaya çalı ştı ğı bir çok kapının varlı ğı söz konusudur.

107 Türkiye seçimlerden sonra kurulacak olan parlamentoda Türkmen Cephesi’ nin Birle şik Koalisyon listesine katılmasını, bu do ğrultuda verdi ği destekle sa ğlamı ştır. Bunun kar şılı ğında da Türkiye, Irak polis güçlerinin güvenlik ve terörle mücadele alanlarında eğitilmesine onay verdi ğini açıklamı ş ve Kürt uçaklarının kendi havaalanlarına inmesine izin verdi ğini de belirtmi ştir.

Bu ba ğlamda bir Türk şirketi Irak’ ın kuzeyindeki Süleymaniye Havaalanı’ nın in şaatına ba şlamı ş ve bir Türk havayolu şirketi de İstanbul ile Erbil’ in Hevler Havaalanı arasında gidi ş dönü ş seferleri organize etmeye ba şlamı ştır. Osman Korutürk ba şkanlı ğındaki bir Türk heyetinin Kuzey Irak’ a bir ziyarette bulunması ve Korutürk’ ün, Türkiye’ nin Irak’ ın kuzeyinde bir Kürt federasyonuna itiraz etmedi ğini içeren mesajı Kürt lider Celal Talabani’ ye teslim etmesi de, 2005 yılından itibaren Irak’ a yönelik Türk dı ş politikasında ya şanan de ğişimin açık bir göstergesi olmu ştur. İş gal altındaki Irak’ a yönelik Türk politikasındaki bu geli şmelerden dolayı Irak çevrelerindeki hakim intiba da, Türkiye’ nin Irak’ ta cereyan eden siyasi faaliyetleri itiraf ve kabul etti ğini gösterdi ği yönünde belirmi ştir. Türkiye Ba şbakanı Recep Tayyip Erdo ğan da böyle bir kabulü veya Türk politikasındaki bu tür bir dönü şümü, “Türk politikasının ana vitrini de ğişmez ancak bize dü şen, yeni uluslararası gerçeklere uygun olarak ve bilinçli bir şekilde bu politikayı geli ştirmektir” yollu sözleriyle gerekçelendirmi ştir.

Çe şitli çevrelerde yer alan yorumlar, Türkiye’ nin Irak politikasında ya şanan de ğişimin, Ankara’ nın Irak’ ın kuzeyinde bir Kürt devleti kurulmasına izin verilmeyece ği yönünde Amerika Birle şik Devletleri yönetiminden aldı ğı “garantilerden” kaynaklandı ğına i şaret etmektedir. Fakat bu garanti, Amerikalıların, Kürt vaatlerine de ğil, Türkiye’ nin görmeye ba şladı ğı yeni ve açık bir İsrail politikasına dayanmaktadır. İsrail, geçmi ş dönemlerde ve gizli görü şmelerde Irak’ ı devletçiklere bölme hedefinden hareket ederek, ba ğımsızlık yönündeki adımlarında Kürtlere deste ğini sunmu ştur. Ancak bu yeni politika, geçmi şten beri Iraklı Kürtlerle ayrıcalıklı ili şkiler kuran İsrail’ in, Irak’ ın kuzeyinde ba ğımsız bir Kürt devletinin kurulmasının, hali hazırda kendi çıkarına olmadı ğı şeklinde gerçe ğe yakın bir denklemin varlı ğını hissetmeye ba şlamasında kendisini göstermektedir.

108 Bir zamanlar ittifak derecesine varan ili şkiler, İsrail’ in Irak’ ın kuzeyindeki varlı ğı ve yayılmacı boyutunun ortaya çıkması üzerine bir süre durgunluk ya şamı ş, ancak de ğişen konjonktür ile birlikte, Türkiye, İsrail’ den ili şkilerin i şler hale getirilmesi yönünde güçlü bir e ğilim görmü ştür.

Irak Sava şı sonrası, İsrail’ in, Kuzey Irak ’taki Kürtlere ba ğımsız devlet kurma faaliyetlerinde destek vermesi sebebiyle, özellikle 1990’ lı yıllardan itibaren gözlemlenen İsrail-Türkiye yakınla şmasının, gerginli ğe dönü şmesi ve yine Irak’ taki Kürt varlı ğından dolayı mevcut durumun aslında İsrail’ in kendi çıkarına uygun olmadı ğını anlaması üzerine, iki ülkenin yakınla şmasına yol açması çerçevesinde, 2006’ nın ilk günlerinde Dı şişleri Bakanı ve Ba şbakan Yardımcısı Abdullah Gül Kudüs’ te İsrail Dı şişleri Bakanı Silvan Şalom ile bir araya gelmi ştir. Görü şmede, İsrail-Filistin sınırındaki Erez Sanayi Bölgesi’ nin yeniden canlandırılmasına ve 10 bin Filistinli’ ye i ş imkanı yaratılmasına yönelik Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği(TOBB) önderli ğinde yürütülecek projenin mutabakat belgelerinin ikincisi imzalanmıştır. Abdullah Gül, “Ba şbakan Şaron’ un gösterdi ği siyasi irade do ğrultusunda bugün bu projenin gerçekle şmesi için burada bulunuyoruz” diyerek, projenin, Filistinlilerin ekonomik durumunu düzeltece ğini, bölgenin güvenli ğinin sa ğlanmasına da önemli bir katkı sa ğlayaca ğını ifade etmi ştir. Bu ba ğlamda, 250 yeni i şyerinin kurulması ve yakla şık 10 bin Filistinliye i ş imkanı sa ğlanması ile canlandırılması planlanan Filistin Sanayi Bölgesi’ nin, Türkiye’ nin yeni tekstil üssü olmaya aday bir bölge oldu ğu belirtilerek, hukuki zeminin sa ğlanmasıyla birlikte çok sayıda Türk tekstil firmasının bölgeye gitmesi beklenmektedir (Hürriyet, 19.10.2002).

4.13. İran Tehditi

Türkiye ve İsrail, ekonomik alanda 2005’ in son aylarından itibaren yo ğunla ştırdı ğı yakınla şmayı, siyasal alanda da, özellikle terörizme ve teröre yol açacak her türlü faaliyete kar şı birbirlerini destekleyen, paralel açıklamalarda bulunarak geli ştirmeye devam etmi şlerdir.

Bu ba ğlamda, İsrail’ in Ankara Büyükelçisi Pinhas Avivi, Ortado ğu’ da İsrail-Türkiye ittifakı için ortak tehdit olu şturan İran’ ın kısa sürede nükleer silah kapasitesine ve 4 bin km menzilli füzelere sahip olaca ğını öne sürerek, ülkesinin tercihinin askeri müdahale

109 yerine uluslararası siyasi baskı uygulanması oldu ğunu belirtmi ştir. Türkiye ile İsrail’ in İran konusundaki görü şlerinin aynı oldu ğunu ifade eden Avivi, “Türkiye’ nin çabalarından yüzde 100 memnun” olduklarını dile getirmi ş ve İran’ ın geli ştirdi ği nükleer teknolojisini devrim amacıyla dı şarıya ihraç etmesi durumunda, öncelikle Ortado ğu bölgesi, daha sonra da bütün dünya ülkeleri için büyük bir tehdit olu şturaca ğının altını çizmi ştir.

Avivi ayrıca, İran nükleer silahlara sahip oldu ğu takdirde, Türkiye dahil tüm ülkelerin İran’ a aynı seviyeden bakamayaca ğını belirterek, İran’ ın bölgeye tepeden bakma şansını elde edece ğini söylemi ş ve olası çözümün uluslararası toplumun bir bütün halinde İran’ a siyasi baskı yapması oldu ğunu, böylece hem kolay hem de etkili sonuç alınabilece ğini, askeri operasyonun yarar sa ğlamayaca ğına inandı ğını, aksine bölgeyi ve dünyayı çok hassas bir noktaya getirebilece ğini belirterek, “ İran’ ın nükleer programını önleyebilece ğimiz en son dönemi ya şıyoruz” sözleriyle müdahalenin aciliyetinin altını çizmi ştir.

Bir kaç ay önce, İran Devlet Ba şkanı Ahmedinecad’ ın sarf etti ği, “ İsrail haritadan silinmeli” sözlerinin de ki şisel bir şov de ğil, tüm İran’ ın dü şünü ş şekli oldu ğunu iddia eden Avivi, İran’ ın gerçek yöneticilerinin dini liderler oldu ğunu savunmu ş, Ahmedinecad sayesinde İran’ ın gerçek yüzünü anlayabildiklerini vurgulamı ştır.

Türkiye’ nin, Ahmedinecad’ ın nükleer program ve İsrail’ in yok edilmesi konusundaki sözleri kar şısındaki tavrını İsrail, Amerika Birle şik Devletleri ve Avrupa ile paralel bir biçimde koydu ğunu söyleyerek, Türkiye’ nin durumu sakinle ştirmek için elinden geleni yaptı ğını belirterek, memnuniyetini dile getirmi ştir (Milliyet, 19.01.2006).

110 SONUÇ

So ğuk Sava şın bitimini müteakip askeri doktrinin de ğişmesi sonucu Türk Silahlı Kuvvetleri modernizasyona ihtiyaç duymu ştur. PKK terör örgütüyle mücadele kapsamında yeni silah teknolojilerine gereksinim duyulmasına ra ğmen, Türkiye’ nin en büyük silah sa ğlayıcıları olan A.B.D. ve Almanya’ nın insan haklarını bahane ederek zorluk çıkarması sonucunda yeni pazar arayı şına yönelinmi ştir. Bu alanda İsrail’ in iyi bir tedarikçi olabilece ği dü şünülmü ştür. İsrail savunma sanayisinin teknolojik altyapıyı kullandırma ve ortak üretim konularında i şbirli ği yaptı ğı görülmü ştür. A.B.D. tarafından da bu husus memnuniyetle kar şılanmı ş ve Kongre engeline takılmaksızın Türkiye’ ye silah satı şını gerçekle ştirebilmesi mümkün olabilmi ştir. Dı ş politikada ya şadı ğı güçlükleri Yahudi lobisi yoluyla A.B.D.’ yi kendi yanına çekmek suretiyle a şabilece ğini fark eden Türkiye, Arap dünyası ve İsrail arasında güttü ğü denge politikasını bir yana bırakarak İsrail’ le i şbirli ğine giri şmi ştir. Bu kararın verilmesinde, mevcut Ortado ğu Barı ş Süreci’ nin ve ekonomik açıdan rahatlamanın da payı büyüktür. Ayrıca, iç politikada Refah Partisi gibi keskin İslami görü şlere sahip bir partinin iktidarda olması, İsrail’ le olu şturulan i şbirli ğiyle dengelenmi ştir.

İsrail’ le i şbirli ğinden stratejik ittifaka dönü şen ili şkiler sayesinde Türkiye kar şıtı bir olu şum ihtimali zayıflamı ştır. Her ne kadar ittifakın üçüncü ülkelere kar şı olmadı ğı hem Türkiye hem İsrail tarafından altı çizilerek belirtilse de 1998 yılında PKK terör örgütü eleba şı Öcalan’ ın kendisine destek veren Suriye’ den çıkarılması olayında bu ittifakın yarattı ğı sinerjik etkinin üçüncü ülkeler açısından hesaba katılması gerekti ği ortaya çıkmı ştır. İsrail’ le ili şkiler, bazı çevrelerce öngörülenin aksine Türkiye’ yi Arap dünyasında yalnızla ştırmamı ş aksine prestij kazandırmı ştır. İsrail ile direkt ili şki kurmaktan çekinen bazı ülkeler, Türkiye ile yakınla şarak dolaylı yoldan İsrail’ e yana şmaktadırlar.

İsmail Cem döneminde özellikle 1999 yılından itibaren dı ş politikada çok taraflılık ilkesi yürürlü ğe konmu ştur. Kom şularla iyi geçinme bu politikanın prensiplerinden biridir. İsrail’ in sorunlarının oldu ğu Suriye ve İran’ la ili şkilerin geli ştirilmesi, Türk- İsrail ili şkileri açısından bu dönemin stratejik ittifak döneminden farkını ortaya koymaktadır. Ayrıca, 1999 Helsinki zirvesi sonrası, Türk dı ş politikası, ajandasına AB

111 ‘ye tam üyelik projesini alarak A.B.D. eksenli dı ş politikasında de ğişime gitmi ştir. Bu da Türk-İsrail ili şkilerini etkileyen bir di ğer faktördür.

11 Eylül, ABD’ nin terörün kayna ğı olarak Ortado ğu’ yu i şaret etmesine sebep olmu ştur. Rusya’ nın Çeçenlere, İsrail’ in Filistinlilere yönelik sert tavrına bu durum dayanak te şkil etmi ştir. ABD yeniden tanımladı ğı dü şman olan “ İslami terör”le mücadele etmek adına özellikle enerji havzalarına yakın bölgelerdeki monar şi ile yönetilen ülkeleri “Haydut Devlet” ilan etmi ş ve Büyük Ortado ğu Projesi(BOP)’ ni hayata geçirerek bu ülkeleri dönü ştürme çabası içine girmi ştir. 2003 yılında İsrail’ de Ariel Şaron iktidara gelmi ştir. ABD’ nin sadık müttefiki olan İsrail, Filistin Kurtulu ş Örgütü(FKÖ) lideri Yaser Arafat’ ı terörist ilan ederek ili şkileri çıkmaza sokmu ştur.

AKP’ nin iktidara gelmesiyle Türk dı ş politikasına “Medeniyetler Uzla şması” fikri hakim olmu ştur. Bu noktada Türkiye’ nin dı ş politika anlayı şı ile ABD’ nin. “ haydut devletler” anlayı şı çeli şir vaziyette görünmektedir. Bu durum, İslami kökenli bir partiden ayrılarak yeni bir olu şum yaratan AKP’ nin kurucularının iç ve dı ş kamuoyuna “köklü bir de ğişim” geçirdiklerini ispatlama ve me şruiyet kazanma hedefine yönelik bir manevra olarak de ğerlendirilebilir. Di ğer hükümetlerin ba şaramadı ğı AB üyeli ğini toplumsal uzla şma yaratarak toplumun her kesimini ortak bir hedefe yöneltme yoluyla elde etmek istemesi, kendine özgüven ve me şruiyet sa ğlama yolunda atılmı ş bir adım olarak görülebilir. Aynı yöntemle, Türk kamuoyunu Filistin sorunu konusunda bir araya getirebilmek maksadıyla “devlet terörü” suçlaması ortaya atılmı ş olabilir. Abdullah Gül ve Erdo ğan’ ın İsrail’ i ziyaretleri, uzun ve zorlu bir yol olaca ğı görülen AB’ ye tam üyelik süreci sırasında alternatif manevra alanlarının temelini olu şturabilecek ABD ekseninden kopmama çabası olarak görülmelidir. İran konusu AKP’ nin önünde zorlu bir süreç olarak kendini gösterecektir.

İsrail’le ili şkilerin ikibinli yıllarda duraksamasının temel sebepleri olarak, Madrid’ de ba şlayıp Oslo ile devam eden Ortado ğu Barı ş Süreci’ nin tıkanması ve TSK’ nın modernizasyon gereksiniminin doygunluk noktasına ula şarak azalma göstermesi söylenebilir.

Önümüzdeki dönemlerde ikili ili şkilerin Türkiye’ nin ba şrol oynayaca ğı petrol, do ğalgaz ve su boru hatları gibi büyük bölgesel projeler kapsamında ivme

112 kazanabilece ğine dair emareler mevcuttur. AB’ nin Türkiye’ ye kar şı isteksizli ği, Türkiye’ nin ABD ekseninde politika yapmasına ve İsrail’ le ili şkilerin 90’ larda oldu ğu gibi ikibinli yıllarda da tempo kazanmasına yol açabilir.

Askeri teknolojinin sürekli yenilenmesinin gereklili ği, bu alandaki ili şkileri alı şveri şten çok ortak yatırıma dayalı bir i şbirli ği haline getirebilir. Siyasi alanda ini şler çıkı şlar ya şansa da iki ülke Silahlı Kuvvetler Karargahları arasında süregelen düzenli görü şme ve temaslar ili şkileri daha da sa ğlamla ştırabilir. Kuzey Irak konusunda Türk tarafında olu şan rahatsızlık, iki ülke Silahlı Kuvvetleri arasında PKK konusunda düzenli istihbarat payla şımı olursa a şılabilir.

Özet olarak, önümüzdeki periyotta Türkiye–İsrail ili şkilerinin kar şılıklı ticaret, kültür ve bilimsel i şbirli ği gibi kar şılıklı ba ğımlılık yaratan alanlarda ivme kazanaca ğı, bunun dı ş politikaya yansımasının olumlu olaca ğı de ğerlendirilmektedir.

113 KAYNAKLAR

“1984-2003 Yıllarında Ülkemize Gelen Yabancıların Milliyetlerine Göre Da ğılımı”, Kültür Bakanlı ğı, 2003

“ABD, Türkiye’de İki Sinagogun Bombalanmasını Kınadı”, Associated Press, 17.11.2003-Dı ş Basında Türkiye(DBT)

“AKP Heyeti, İsrail Temaslarını Tamamladı”, Voice Of America, 06.09.2004-DBT

“Aksiyon, 18-24 Mayıs 1996, s.26

ALTUNI ŞIK, Meliha B . (2000), “Güvenlik Kıskacında Türkiye-Ortado ğu İli şkileri” , Editörler: ÖZCAN Gencer ve Şule Kut, En Uzun On Yıl: Türkiye’nin Güvenlik ve Dı ş Politika Gündeminde Doksanlı Yıllar , Büke Yayınları, İstanbul

“Ankara İsrail ile Çok Büyük Bir Anla şma Yaptı: Türk Tanklarının Modernizasyonu İçin 700 Milyon Dolar”, As Safir, 04.10.2002-DBT

“Ankara PKK Benzetmesinden Rahatsız”, Hürriyet, 17.02.2006

“Ankara, Irak Konusunda İsrail’in Dikkatini Çekti”, Zaman , 24.12.2002

“Ankara’dan İsrail’e Sert Tepki”, NTVMSNBC, 13.04.2004

“Ankara’ya Hamas Sorusu”, Radikal, 14.02.2006

“Arafat’ın Yetkileri Üçe Bölündü”, Sabah, 12.11.2004 ,

“Araplar ve Yeni Türk Hükümeti”, El Kuds El Arabi, 29.11.2002-DBT

ARAS, Bülent (1997), Filistin-İsrail Barı ş Süreci ve Türkiye , 1. Baskı, Ba ğlam Yayıncılık, İstanbul

114 ARI, Tayyar (1999), 2000’li Yıllarda Basra Körfezi’nde Güç Dengesi , 1.Baskı, Alfa Yayınları, İstanbul

AYKAN, Mahmut B. (1993) , “The Palestinian Question in Turkish Foreign Policy From the 1950s to the 1990s”, International Journal of Middle East Studies, No.25

BAREL, Zvi (2001), “Turkey’s Arab Ties May Suffer if Israel Keeps Using Force”, Haaretz, 29.08. 2001

“Ba şbakan Erdo ğan: Sharon Barı şı Baltalıyor ”, Radikal , 26.05.2004

BÖLÜKBA ŞI, Süha (1999), “Türkiye ve İsrail: Mesafeli Yakınlıktan Stratejik Ortaklı ğa”, Liberal Dü şünce, Kı ş, s.138-152

Collier’s Encyclopedia,(1986), Vol.13, A.B.D.

ÇONGAR, Yasemin , “Lidersizli ğin Bedeli”, Milliyet, 28.05.2001

DAVUTO ĞLU, Ahmet (2004), Stratejik Derinlik ,17. Baskı, Küre Yayınları, İstanbul

DE İK, 02.04.2004

DE İK, 15.04.2003

DEM İRTA Ş, Serkan, T. I şık, H. Köylü ve N. İflazo ğlu, , “Hamas Bombası”, Radikal , 17.02.2006

“Depremzedelere İsrail Yardımı” , İsrail’den Haberler , Aralık 2000, s.19

DI ŞİŞ LER İ BAKANLI ĞI (1996), Ortado ğu’da Su Sorunu, Bölgesel ve Sınır A şan Sular Daire Ba şkanlı ğı, Dı şişleri Bakanlı ğı Yayınları, Ankara

“Dı şişleri’nden İsrail’e Kınama”, Hürriyet, 19.10.2002

DURAN, Ömer, “Sharon, Arafat’la Görü şmesi Durumunda Türk Dı şişleri Bakanı ile Görü şmeyecek”, El Hayat, 05.06.2003-DBT

115 DURSUNO ĞLU, Alptekin (2005), Stratejik İttifak , 4.Baskı , Anka Yayınları, İstanbul

“Ecevit, Arafat ile Telefonla Görü ştü”, Radikal , 23.09.2002

“Ecevit’in ‘soykırım’ sözü tepki çekti”, Milliyet, 05.04.2002

ERDEM, Engin İbrahim (2001), “ From Rapprochement to Strategic Partnership: Turkish-Israeli Relations in the 1990s” , Basılmamı ş Yüksek Lisans Tezi, Fatih Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

ERDEML İ, Özgül ve S. Ercan (2001), “ İsrail Ba şbakanlık Seçimleri: Sharon’un Zaferi Şalom’un (Barı şın) Yenilgisi mi?”, Stratejik Analiz , Cilt I, Sayı 11, s:17-19

“Erdo ğan, Sharon ve Abbas ile Görü ştü”, NTVMSNBC, 08.06.2003

“Erdo ğan’dan İsrailli İş adamlarına Ret”, Milliyet, 20.04.2004,

“Erdo ğan’dan Sharon ve Abbas’a Mektup”, Radikal, 18.08.2005 ,

ERGÜVEÇ, Şadi ( 1995), “Turkish Security and the Middle East”, Foreign Policy , 19, No. 3-4, s.7

“Ermenistan Kı şkırtıyor”, Milliyet, 25.04.2000

FATHULLAH, Hüseyin, “Türkiye Pilotsuz İsrail Uçaklarının Satı ş Anla şmasının Ardından İsrail ile Stratejik İş birli ği Türkiye’nin Yüce Menfaatlerine Hizmet Edecek mi? “, El Ahram, 07.07.2005-DBT

“Gazze Tekstile Yeni Üs Olacak, 10 Bin Filistinli Çalı şacak”, Hürriyet, 19.10.2002

“Gazze’den Çekilme Resmen Ba şladı”, BBC-Turkish , 11.02.2006

GÖNLÜBOL, Mehmet ve Ömer Kürkçüo ğlu (1996), Olaylarla Türk Dı ş Politikası (1919-1995) , Siyasal Kitapevi, Ankara

“Gönül: Yol Haritasına Deste ğe Hazırız”, Hürriyet, 26.05.2003,

116 GRUEN, George E . (1993) “Turkey’s Potential Contribution to Arab-Israel Peace”, Turkish Review of Middle East Studies, No.7, s:191

“Gül En kötü Adamla Görü ştü”, Hürriyet , 18.02.2006,

“Gül ve Şalom’dan Ortak Açıklama”, NTVMSNBC, 16.11.2003

“Gül: Sürgün Kararı Barı ş Getirmez”, NTVMSNBC, 17.03.2006

“Gül’ün Böyle Bir Zamanda İsrail’e Ziyaretinin Sırrı”, Al-Nabaa Al-Watany , 03.01.2006-DBT

“Gül’ün Filistin Temasları”, Voice Of America, 07.01.2005-DBT

GÜRKAN, İhsan (1993), “Turkish-Israeli Relations and the Middle East Peace Process”, Turkish Review of Middle East Studies , No.7, s:102

“Hamas Lideri Yasin’in Öldürülmesine Tepkiler”, Associated Press, 23.03.2004-DBT

“Hamas Şiddeti Bırakmalı”, Hürriyet , 27.01.2006

“Hamas ve İsrail Birbirini Tanısın”, Milliyet , 29.01.2006

“Hamas’ın Yeni Lideri de Öldürüldü”, Sabah, 18.04.2004

HERSH, Seymour M . (2004), “Plan B: As June 30th Approaches, Israel Looks to the Kurds”, The New Yorker , June 22

“Israel Empowers Military Strategic Partnership with Turkey”, The Daily Star, 27.07. 2001

“Israel to Import Water From Turkey”, Ha’aretz , 07.08 2002

“Israel-Bashing Threatens Ties, Shalom Warns Turkey”, Jerusalem Post, 22.07.2004

İNAT Kemal ve Burhanettin Duran (2005), ”AKP Dı ş Politikası: Teori ve Uygulama”, Demokrasi Platformu , Yıl 1, Sayı 4, Güz, s.1-39

117 İNBAR, Efraim (2002), “Türk-İsrail İli şkilerinde Stratejik Unsur”, Editör: RUBIN, Barry ve K. Kiri şçi, Günümüzde Türkiye’nin Dı ş Politikası , Bo ğaziçi Üniversitesi Yayınevi, İstanbul, s.181-199

“ İsmail Cem’den İsrail’e sert açıklama: Şiddetle kınıyoruz”, Milliyet , 01.04.2002

“İsrail ile K. Irak Krizi”, Hürriyet , 22.04.2004

“İsrail İş güderi: FKÖ Kamplarında ASALA’ya Ait Belgeler Bulundu”, Cumhuriyet, 02.07.1982

“İsrail Küsmez!”, Radikal , 14.07.2004

“ İsrail Ordusu Çekildi Ama Biraz Öteye...”, Radikal, 30.09.2002

“ İsrail Ramallah’ı i şgal etti”, NTVMSNBC, 13.03.2002

“İsrail Seçimlerinin Galibi Sharon Oldu”, Hürriyet, 29.01.2003

“İsrail, Ankara ile Anla şmazlık İçinde Oldu ğunu Reddediyor”, Financial Times , 11.04.2002 -DBT

“İsrail: Türkiye’nin Hamas’ı Kabulü Büyük Hata”, Hürriyet , 16.02.2006

“İsrail’i Ele ştirdiler”, Radikal, 14.07.2004

“İsrail’in Tepkisi”, Sabah, 11.11.2004

“İsrail’le İli şkiler İni şli Çıkı şlı Oldu”, Cumhuriyet , 18.11.1993

“İsrail’li Bakan 2006’da Türkiye’den Su İthal Edilmesinin Planlandı ğını Belirtti”, Reuter, 17.11.2003-DBT

“İsrailli Yetkili: Türkiye ile Savunma Alanındaki İli şkilerimiz Mükemmel”, Associated Press, 09.05.2005-DBT

“İsrail-Türkiye İttifakı Tehlikede”, 28.05.2004, Maariv-DBT

118 “İsrail-Türkiye İttifakına Kar şı Suriye-Irak İli şkileri”, El İttihad, 27.08.2001-DBT

“Katsav’ın Getirdikleri”, Radikal, 14.07.2003

KEINON, Herb (2005), “Turkish FM’s Arrival Signals Upswing Ties”, Jerusalem Post , 3 Ocak

“Kime Niyet, Kime Kısmet”, Radikal, 14.04.2003

KİRİŞ Çİ, Kemal (1986), The PLO and World Politics: A Study of the Mobilization of Support for the Palestinian Cause , Pinter, London

KİRİŞ Çİ, Kemal, (1995), “New Patterns of Turkish Foreign Policy Behavior”, Editör: BALIM, Çi ğdem, Turkey: Political, Social and Eonomic Challanges in the1990s ., E.J. Brill, Leiden

KOHEN, Sami (2003) “Bir Ba şka Yol Haritası”, Milliyet, 10 Temmuz

“Komandolarımız Kar Yüzü Görsün”, Hürriyet , 25.12.2005

KÖN İ, Hasan, (1994), “Mısır, Türkiye İsrail Üçgeni”, Avrasya Dosyası, Yıl 1, Sayı 3, Sonbahar, s.48-49

“Ku şatmayı Kaldır”, Hürriyet , 27.09.2002

KUT, Şule(1995), “Ortado ğu Barı ş Süreci ve Türkiye”, Ortado ğu Barı ş Süreci ve Türkiye Sempozyumu, İstanbul

KÜRKÇÜO ĞLU, Ömer (1984), “The Evolution of Turkish-Arab Relations”, Editör: HARRIS, G. S., The Middle East in Turkish-American Relations , The Heritage Foundation, Washington, p.47

“Kürtler... İsrail Yalanlıyor...Türkiye Güven Duymuyor”, 24.06.2004, Il Manifesto-DBT

MİŞ , Nebi (2004), ”Suriye: Terör Örgütleri İle Anılmak Bir Kader Mi?”, Editör: İNAT Kemal, ABD’nin “Haydut Devletleri”, De ğişim Yayınları, İstanbul, s:147-203

119 “Mo şe Yalon, Özkök ile Görü ştü”, CNN TURK,02.05.2006

“Musevi Lobisinden Erdo ğan’a Protesto”, NTVMSNBC, 23.02.2006

OLSON, Robert (2005), Türkiye’nin Suriye, İsrail ve Rusya ile İli şkileri: 1979-2001, Çev:, EL İK S., 1. Baskı, Orient Yayınları, İstanbul

ORAN, Baskın (2001), Türk Dı ş Politikası-Cilt II 1980-2001, 1. Baskı, İleti şim Yayıncılık, İstanbul

ÖKE, Mim Kemal (2002), Siyonizmden Uygarlıklar Çatı şmasına Filistin Sorunu , 4. Baskı, Ufuk Kitapları, İstanbul

ÖZCAN, Gencer (2005), “Türkiye-İsrail İli şkilerinde Dönü şüm: Güvenli ğin Ötesi”, Tesev Dı ş Politika Analiz Serisi 1 , Kasım

ÖZDA Ğ, Ümit (1999), “ Türkiye, Kuzey Irak ve PKK” , Asam Yayınları, Ankara

ÖZDA Ğ, Ümit (2003), ”Cephe Ülke-Büyük Ortado ğu ve Yeni Bir NATO Stratejisi mi?”, Avrasya Dosyası , Sayı 4, Kı ş, s:5-42

“Özkök’ten İsrail Ziyareti”, Radikal , 04.07.2003,

ÖZTÜRK, Osman M. (1999), “Türk-İsrail Askeri İş birli ği Üzerine”, Avrasya Dosyası, Yıl 5, Sayı 1, İlkbahar, s.254-255

“QIZ: Nitelikli Sanayi Bölgeleri ve İsrail’in Ekonomik Entegrasyonu”, Dünya Bülteni, 11.02.2006

RUBEN, Ester (2000) , “Türkiye-İsrail Ticari İli şkilerinin Dünü, Bugünü, Gelece ği”, İktisat Dergisi , Sayı 339, s.55

RUBEN, Ester (2003) , “Türkiye-İsrail Arasında Endüstri-İçi Ticaret Boyutunun İncelenmesi”, İktisat, İş letme ve Finans , Sayı 210, s.45-46

“Sandıktan Hamas Çıktı”, Hürriyet , 26.01.2006

120 SEVER, Ay şegül (2004), “AB veABD’nin Ortado ğu’da Politika Öncelikleri ve Türkiye”, Editör: SÖNMEZO ĞLU F., Türk Dı ş Politikasının Analizi, 3. Baskı, Der Yayınları, İstanbul, s.359-377

“Shalom’dan Suriye’ye Terör Suçlaması”, Radikal , 14.04.2003

“Sharon Urge to Turkey to Pressure Arafat to Put an End to Violence”, Jerusalem Post, 08.08.2001

“Sharon Barı ş İstedi ğini Açıkladı”, Frankfurter Rundschau , 10.08.2001-DBT

“Sharon Terörü”, Sabah, 23.03.2004

“Sharon’un Ziyareti Ankara’daki Hükümeti Ciddi Olarak Bir Açıklama Yapmaya Zorluyor”, Wiener Zeitung, 09.08.2000-DBT

SOYSAL, İsmail (1995), “Ortado ğu Barı ş Süreci ve Türkiye”, Yeni Türkiye, Sayı 3, Mart-Nisan, s.467

SÖNMEZO ĞLU, Faruk (1992), Uluslararası İli şkiler Sözlü ğü, 1.Baskı, Cem Yayınevi, İstanbul

SÖNMEZO ĞLU, Faruk (2000), Uluslararası İli şkiler Sözlü ğü, 3. Baskı, Der Yayınları, İstanbul

“Suriye Atı şması”, Milliyet, 15.04.2003

“Şaron, Arafat’la Görü şmesi Durumunda Türk Dı şişleri Bakanı ile Görü şmeyecek”, ElHayat, 15.06.2003-DBT

TAVLA Ş, Nezih (1999), “Türk-İsrail Güvenlik ve İstihbarat İli şkileri”, Avrasya Dosyası 5, No.1, İlkbahar, s.99

“Temsilciler Meclisi Filistin’e Yardımı Kesme Kararı Aldı”, Hürriyet , 16.02.2006

“Turkey Recalls Top Diplomats in Israel”, Associated Press , 08.07.2004

121 “Turkey, Israel Says Blasts Haven’t Shaken Ties ”, Los Angeles Times, 17.11.2003

“Turkey, Israel, Tanks and Spies”, Foreign Report, 10.02.1998

“Turkish FM: We Want to Improve Ties with Israel”, Jerusalem Post, 11.09. 2001

“Turkish PM accuses Israel of Practising State Terrorism”, The Guardian, 04.07.2004

“Turkish PM Slams Israel’s No-Talks Policy”, Jerusalem Post , 09.08.2001

“Türk Arabulucu ğunun Önemi”, El Ahram, 29.01.2004-DBT

“Türk Heyeti, Gerilen İli şkileri İyile ştirmek Amacıyla İsrail’e Gidiyor”, Associated Press, 31.08.2004-DBT

“Türkiye Ba şbakanı İsrail’i Ele ştiriyor, Ancak İli şkilerin Etkilenme yece ğini Belirtiyor”, Associated Press, 01.06.2004-DBT

“Türkiye Ba şbakanı, Iraklılara ve Filistinlilere Yönelik A şırı Güç Kullanımının Durdurulması İçin Harekete Geçilmesi Ça ğrısında Bulundu”, Associated Press, 20.05.2004-DBT

“Türkiye Dı şişleri Bakanı, İsrail’e Suriye’den Barı ş Mesajı Getirdi ğini Söyledi”, Associated Press, 05.01.2005-DBT

“Türkiye’yle İsrail Arasında Buzlar Eridi mi?”, BBC , 02.04.2006-DBT

“Türkiye-İsrail Anla şması İsrail’den Ders Alalım”, Cumhuriyet , 03.11.1998

“Türkmen: İsrail’in Tutumu Ümitsiz”, Cumhuriyet , 25.09.1982

“Ulusu: CIA Ba şkanı ile Konu şmalarımı Açıklayamam”, Cumhuriyet, 17.10.1982

WEYMOUTH, Lally (2002), “On the Edge in Turkey”, Newsweek , Vol. 140, Issue 21

“With a Word, Israeli-Turkish Strain Surfaces”, New York Times, 10.04.2002

122 “Yararlı Tavsiyeler Aldık”, Hürriyet, 16.02.2006

YAVUZ, M. Hakan (1997), “Turkish-Israeli Relation Through the Lens of the Turkish Identity Debate”, Journal of Palestine Studies, Vol 27, Sayı 1, Sonbahar, s.31

YAVUZ, M. Hakan (2004), “ İkicilik (Duality)” , Editör: SÖNMEZO ĞLU, Faruk, Türk Dı ş Politikasının Analizi , 3. Baskı, Der Yayınları, İstanbul

YETK İN, Murat (2003), “ İsrail: Suriye ile Arabulucu Olun”, Radikal, 26 Aralık

YETK İN, Murat (2006), “ABD’den Net Mesaj”, Radikal, 22 Şubat

YETK İN, Murat (2006), “Te şekkürler Türkiye”, Radikal, 18 Şubat

YILDIZ, Yavuz G. (2000), Global Stratejide Ortado ğu Krizler, Sorunlar ve Politikaları , Der Yayıncılık, İstanbul

YILMAZ, Türel (2001), Türkiye-İsrail Yakınla şması , 1. Baskı, İmaj Yayınevi, Ankara

“Yüzde 100 Memnunuz”, Milliyet , 19.01.2006

123 ÖZGEÇM İŞ

Şefik KOLAT, 1976 yılında İzmir’in Bayındır ilçesinde do ğmu ş, Kuleli Askeri Lisesi ve Kara Harp Okulu’nu bitirerek Jandarma Te ğmen rütbesiyle mezun olmu ştur. Ankara ve Bingöl illerinde görev yapmı ştır. Halen Hendek İlçe Jandarma Komutanı olarak görev yapmaktadır.

124