yeni sinema sinema dergisi • mayıs 1968*4 lira romen sineması jean-luc godard langlois olayı yem sinema «

yıl 3 sayı 18 mayıs 1968

içindekiler

yarışma bir ortamdır / yeni sinema

haberler sinematek haberleri - sinema kulüpleri

yazılar tanju akerson / yeşilçam’dan yeni sinema'ya - atilla dorsay / ışıkla karanlığın sava­ şı: dreytr üzerine not'ar - romen sineması: avrupa sinemasında yeni, güçlü bir çıkış / hüseyin baş - h. langlois olayı / nur deriş - federieo fellini: giulietta ve ruhlar / giovanni seognamillo - sezer tlirkay / ingmar bergman'm dönüşü

konuşma «üniversite*-, «öğrenciler» ve «işçiler*: jean-lııc godard’ia konuşma: 1 / engin ayça denizötesi anıları: jean renoir'la konuşmalar / gaye petek

kaynaklar 9 mart’tan 15 nlsan’a kadar çevrilen türk filimleri listesi ,/ agâh özgüç

eleştirmeler rekopis snalezlony w saragossie / venta quamada’nın ruhları / giovanni seognamillo - jamais le dimanehe / fare doğuran dağ ya da kendini dağ sanan fare / tarik kakınç - the family jemels / sekizinci yük / jak şalom - landru / tatlı canavar / giovanni seognamillo - the cincinatti kid / kural’da kuraldışı'lık / jak şalom - l’eclisse / an- tonioni'nin çıkmazı / sungu çapan

değerlendirme 20 mart - 24 nisan arasında çıkan ve sinematekle göst' rilen filimlerin değerlendir­ mesi

kapaklar ön: romen sinemasının genç yönetmenlerinden luciaıı pintilie’nin 1966 mar de! plata filim şenliğinde eleştirmeciler ödülünü ve 1967 cannes filim şenliğinde gençlik jürisi büyük ödülünü kazanan duminica la ora 6 / pazar saat 6'da adlı filminde dan nutu ve irina petrescu arka: jean-luc godard ve jean renoir, auberviliers'de yapılan konuşma sırasında

yeni sinema - türk sinematek derneği’nin organı olarak ayda bir yayımlanır sinema dergisi - sahibi: sinema­ tek adına şakir eczacıbaşı - sorumlu yazı işleri müdürü / hüseyin hacıbaşıoğlu - teknik sekreter / jak şalom - yazı kurulu onat kutlar, hüseyin baş, giovanni seognamillo, cevat çapan, tuncan okan - kapak düzeni / sungu çapan - dergide yayımlanan yazılardaki düşüncelerin sorumluluğu yazarlarına aittir, dergiyi bağla­ maz - dergiye yazı vermek ve başka konularda görüşmek için her cumartesi 10-12 arasında aşağıdaki adrese başvurulabilir - yönetim yeri / mis sokak, 12 şerif han, kat 3, b^yoğlu / - tel: 49 87 43 - ankara tem­ silcisi / abdullah nefes - ankara bürosu / mithatpaşa caddesi, birlik ap. 48/9, yenişehir - tel: 12 00 03 - her çeşit yazışma p.k. 307 beyoğlu / İstanbul - ilân tarifesi / arka kapak içi tam sayfa 1000 TL, yarım sayfa 600 T-L. - sayısı dört, yıllığı kırksekiz liradır - dizgi: alfabe matbaası - baskı: fono matbaası - tel: 27 70 14 kapak baskısı / san reklâm ajansı, tel: 49 11 22 - son baskı tarihi 4 mayıs 1968, yarışma bir ortamdır

8 ve 16 mm. lik kısa filmlerin katılabildikleri «Hisar Kısa Film Yarışmasının İkincisi önümüzdeki ay yapılıyor. Geçen yıl, hemen hepsi de her yönden «amatör» olan genç sinemaseverlerin 40’a vakın kısa filmle katıldıkları bu yarışmaya, Yeni Slnema’da yayınladığımız yazılarla özel bir önem verdiği­ mizi okurlarımız farketmişleıdir. Bir sinema kulübünün dar olanaklarının ve ilk defa film çekme­ nin olumlu ya da olumsuz bütün tipik izlerini taşıyan bu gösterilere dikkatle eğilişimizi yanlış an­ layanlar oldu. Bazı kişiler Hisar Yarışmasına katılan filmleri gerçekleşmesini istediğimiz Ulusal Türk Sinemasının örnekleri olarak gösterdiğimizi sandılar. Oysa yarışmaya katılan filmler çok çeşitli an­ layışların birbirine benzemez örnekleriydi, öbür yandan ilk denemeler olmanın ötesinde iddialar da taşımıyorlardı. Tek ilginç yönleri, genç sinemaseverlerin, Yeşilçam piyasasının yozlaştırıcı etkilerinin dışında içtenlikle ve tavizsiz giriştikleri birer deney oluşlarıydı. Bu deneylerin, aynı tutku, heyecan, ağırbaşlı tutum devam ettiği sürece olgunlaşacakları ve günün birinde gerçekten özgün ve tutanı bil anlatıma ulaşabileceklerine inanıyoruz. Ayrıca bu amaçlara ulaşılması zorunludur, genç sinemacı için bir görevdir. Genç sinemacı şimdilik yaptığı işin bir «sinema olayı» olarak sınırlarının farkında ol­ malı, yapılan işe «yanıltıcı* bir önem vermemeli, ancak Ulusal Sinemanın sorunlarına sahip çıkmak için hazırlandığım da bilmelidir.

Bu yüzden İkinci Hisar Kısa Film Yanşması’na hazırlandıkları şu günlerde kimler olduklarını kesin olarak bilmediğimiz genç sinemacıların, eserlerini yaratırken, bizim olan bir sinemanın ilk şartını, yani Türk insanım ve lilke gerçeklerini ak perdeye yansıtma şartını bir an için bile gözden uzak tut­ mayacaklarına inanmak istiyoruz.

Hiç bir ard düşüncenin, hiç bir yanlış kalıbın, hiç bir satış kaygısının gölgelem ediği gerçek insan yüz­ lerini, insanımızın yalansız, çıplak gerçeklerini, mümkün olan en olgun biçimler içinde bize getirme­ lerini istiyoruz yarışçılardan. Yarışma bir ortamdır. Bu ortamı değerlendirmek elimizde ve buna zo­ runluyuz.

3 haberler

başvuranların sayısının çoklu­ lenmesi ne derece güç bir so­ ğu, değerlendirmenin iki kade­ run karşısında kalacağı daha ILhisarkısa fi­ mede yapılmasını gerektirmiş­ bugünden belli olmaktadır. N i­ tir. 5 kişilik ön jüri ilk elemeyi tekim daha bugünden jüri üye­ lim yarışması yapacak, daha sonra sinema liği teklif edilen bazı yazarla­ derneklerinin temsilcilerinden, rın bunu geri çevirdiklerini Robert Kolej Sinema Kulübü’- sinema eleştirmecilerinden ve öğreniyoruz. İlk yılın başlan­ nün 27 - 30 Haziran tarihleri yüksek okullarda sinema eğiti­ gıca yorulan ve hoşgörülen ak­ arasında düzenleyeceği II. H i­ mi yapan öğretim üyelerinden saklıklarının bu yıl kabul edi­ sar Kısa Film Yarışmasına da­ kurulu 13 kişilik yarışma jüri­ lemeyeceklerini göz önünde tu­ ha iki ay olmasına rağmen ka­ si değerlendirmeyi yapacaktır. tarak yarışmada görev alacak­ yıtların hazırlanması bu yılki Burada da dikkati çeken nok­ lara başarılar dilemekten baş­ yarışmanın oldukça çekişmeli ta, geçen yılki 17 kişilik jüri'- ka yapacak şey kalmıyor. geçebileceğini göstermektedir. nin saatlerce bitip tükenmek Yarışmaya katılan filmlerin Ancak, geçen yılki yarışma sı­ bitmeyen verimsiz toplantıların­ banyo ve kurgu gibi işlemleri­ rasında bugün bile yargıcılar dan sonra bu denli kalabal k bir nin yetişememesinden doğan kurulu üyelerinin dışında içe­ yarışma jürisinin, karar ver­ aksaklıkları gidermek, aynı za­ riğini kesinlikle kimsenin bil­ mekte ne derece isabetli ola­ manda yarışmacıların filmleri mediği bazı olayların, bu yıl cağıdır. Bu gibi kurullarda, üzerinde daha çok çalışmaları­ yarışmanın dışında tutulması genellikle bir - iki kişinin tar­ nı sağlamak amacıyla bu yıl zorunluluğu, düzenleyicilerin ü- tışmaları sürüklediği öbür üye­ yarışmaya kaydolma tarihi üe zerinde dikkatle durmaları ge­ lerin parmak kaldırmaktan film teslim tarihi birbirinden reken bir konu olacaktır. Bu başka bir şey yapmadıkları bi­ ayrılmıştır. Kayıt işlemlerinin yıl yarışmaya katılmak için lindiğine göre jürinin çözüm­ en geç 25 M ayıs tarihine ka­ dar tamamlanmış olması ge­ reklidir. En son film teslim ta­ rihi ise 17 Haziran’dır. Bu ta­ rihler dışında yapılacak baş­ vurmalar kabul edilmeyecekler­ dir. 30 Haziran tarihinde dü­ zenlenecek kapanış gecesinde verilecek olan büyük ödüller aşağıdadır:

8 mm birinci ödülii: Bronz Burç ve 1500 TL. 16 mm birinci ödülü: Bronz Burrç vle 2500 TL. lık Shell ödülü. Ayrıca özel kurum ve kişiler ödül vermeyi kararlaştırmış­ lardır. İkincilik ödülleri ve öbür özel ödüller 25 Mayıs tari­ hinde çıkarılacak olan Görün­ tü dergisinin Yarışma Özel Sa- I. HİSAR YARIŞMASININ EN İYİSİ: ÇİRKİN ARES yısj’nda ve gazetelerde ilân edi­

4 lecektir. ■leşinden başlayarak bugüne Bilindiği gibi yarışmaya 8 ya i.t.ü. ve tv.. dek çevrilmiş bulunan belge da 16 mm, sesli ya da sessiz, — İstanbul Teknik Üniversite­ filmleri tarihsel gelişmeleri konulu, belge ya da canlı re­ si Televizyonu deneme yayın­ içinde sunulması yanında ÎT Ü sim filmleri katılabilmektedir. larım olanakları oranında sür­ Foto - Film Merkezi Başkanı Konulu filmler 5 ilâ 30 dakika, dürmeye çalışmaktadır. Teknik Yılmaz Zenger tarafından bel­ canlı resim filmleri ise en az bilgi ve yayınlar için gerekli ge filminin dünyadaki tarihsel 1 dakika uzunluğunda olmalı­ malzeme noksanlığına rağmen, gelişimi üzerinde bir konuşma dırlar. Reklâm filmleri yarış­ tamamen amatör bir ruhla ça­ yapılmış ve geçtiğim iz nisan maya katılamayacaklardır. Ya­ lışan öğrencilerin hazırladıkla­ ayında I. Hisar Kısa Film ya­ rışma hakkında daha geniş bil­ rı programların bugün 30 - rışmasında birincilik alan Özer gi edinmek için Robert Kolej 40.000 kişilik bir seyirci kitle­ h ,ı bas : n «İstanbul Hatırası» Sinema Kulübü P. K. 8 Bebek, sine sahip olduğu sanılmakta­ adlı belge filmi gösterilmiştir. adresine başvurulabilir. Yarış­ dır. Seyircilere sunulan prog­ Bunun dışında Haşan Akbelen maya katılmak isteyenler der­ ramlar arasında özellikle ge­ Türkiye'deki sinema kulüpleri’- gimizin Sinema Kulüpleri say­ çen yılın Aralık ayından beri nin çalışmaları ve en kısa za­ fasında yayımladığımız Kayıt yapılan «Türk Belge Filmi Ça­ manda bir Türkiye Sinema F işi’ni doldurup aynı adrese lışmaları» dikkati çekmekte­ Kulüpleri Federasyonu’nun ku­ göndermelidirler. - J. Ş. dir. Bu programda Hitit Gü- rulması zorunluluğu konusun­ da bir konuşma yapmıştır. O. A.

17. parelel

— «Vietnam’dan Uzakta» dan sonra olay yaratan bir film da­ ha: Joris Ivens’in, Onyedinci Paralel adlı filmi. İlkinden çok daha geniş yankılar uyandırdı Fransa’da. Vietnam'dan U zak­ ta, savaşa karşı, savaş üzerine bir film. Onyedinci Paralel ise yine savaşa karşı ama savaşı yaşayanların üzerine bir film. Bir toplumun yirmidört saat­ lik yaşantısı ve savaşı. Bom­ balar altında bir savaş değil, 17e. P A R A L L E L E / 17.nci P A R A L E L / JORIS IV E N S bombalara karşı bir savaş. Joris Ivens filmi çekmek için Marceline Loridan ve bir Viet­ namlI doktor kadınla birlikte Kuzey Vietnam’da iki ay yaşa­ mış. Orada yaşayan halkı sap­ tamış alıcısıyla. Kolay kolay anlatılamayacak bu halkı, I- vens’in filmi - tanıklığı deme­ liyiz - bütünlüyor sanki. Film­ den çıkınca o unutulmayan gö­ rüntüler günlerce kafanızda do­ laşıyor, yaşıyorlar. Vietnam’­ dan U zakta’ki hayalğücü bu­ rada yok. Onyedinci Paralel tümüyle gerçek bir film. Şa­ şırtıcı bir gerçeklikte hem. Korkunç ve aynı zamanda hay­ ran edici bir yaşantı, Vietnam köylülerinki. Pirinç toplayan THE GREEN BERETS / YEŞİL BERELİLER / J. WAYNE, köylüler; uçaklar bombalarını M. L E R O Y

5 bırakırlarken çömelen ve bek­ sam konuşmam, çünkü asker leyen köylüler; tehlike geçişti­ amcalarım yurdumuz için ça­ oscar 1968 rilince yeniden işe koyulan köy­ lışıyorlar. Onları ele veremem. lüler; gözlerinde korkunun en Kaplandan korkarım ama Ame- 1968 Oscar’ları her zamanki küçük belirtisi görülmeyen köy­ ı-ikalı’dan hayır» diyen. Küçü­ gibi sinema yazarlarının be­ lüler. «Bombalara bakıyoruz, cük çocukları görmek gerek, o- ğenmedikleri bir seçimle da­ yuvarlak iseler kaçıyor, sivri kulda herşeyden önce «Go, ğıtıldı. Uzun süredir Amerikan iseler oturuyoruz» diyen Viet­ hands up, stop» sözcüklerini sineması ve bu sinemanın ödül­ namlI kızın kaşı bile oynamı­ öğrenmek zorunda olan. leri konusunda kimse düş kur­ yor. Joris Ivens, «Gök ve Toprak» madığı için olup bitenler pek Filmin müziği, bomba ve kur­ filmindeki gibi burada kendisi ilgi uyandırmadı, ödüllerin bir şunların aralıksız seslerini çok konuşmuyor. Olayları yorum­ tanesi dışında. In the Heat of daha başka bir yönden bütün- layan bir VietnamlI. VietnamlI the Night / Gecenin Sıcaklığın­ lüyor. Bu müzik’le VietnamlI kadın «benim ülkem» dediği da, Rod Steiger'e kazandırdı­ yıllardır aynı dekor içinde ya­ zaman, film bir başka boyut ğı heykelcik yanında zenci - şıyor. Gece bombalar patlar­ kazanıyor. Fümin en çok etki­ beyaz ilişkilerini ele alış biçi­ ken, herkes tiyatroda oluyor. leyen bir yanı da görüntüleri. mi ile dc yılın söz konusu edil­ Yeraltındaki bir tiyatroda. O- Yeraltı çekimleri için çok du­ meye değer belki tek filmiydi. yun yine savaş’la ilgili. Savaş' yarlı bir film kullanılmış. Gö­ Ama onun ötesinde Rod Stei- ta tiyatro ve tiyatro’da savaş. rüntülerin «grain»li ve karan­ geı-’in yanında başrolü payla­ Kimini güldürür, kimini ağla­ lık olması filme çok büyük bir şan zenci oyuncu Sidney Poi- tır. Asıl görülmesi gereken, dıamatik güç kazandırıyor. teir’nin başarısı dikkati çekti. yeraltındaki hastahaneler. Viet­ Ivens’in ne istediğini çok iyi bi­ Zenci sorununu ele aldığı için, namlIların cesaretleri. Girişte len bir ulustan bize getirdiği satın alındığı halde önce TJSIS'- bir yazı: «Bu hastahane bir bu «kaydırma» anlatılamaz. O- in sonra da sansürümüzün (!) savaş alanıdır, her yatak bir nu görm ek on kez onu etkin onayından bin güçlükle geçen zafer.» O yeraltında yaşayan olarak yaşamak gerek. O inat­ The Defiant Ones / Kader aileleri, altı kez yıkılan ve ye­ çı ulusun kahramanlığım gör­ Bağlayınca yönetmeni Stanley niden altı kez oyulan toprak­ mek için. Askeri kahramanlı­ Kramer’in en iyi filmi olmadığı tan kalkanları görmek gerek. ğını değil, insanlık alanında ka­ halde Poitier’nin oyunu yardı­ O dokuz yaşındaki çocuğu gör­ zandığı zaferi görmek için. En mıyla ayakta durabiliyordu. mek gerek «Annem güneyde doğrusu Ivens’in söylediğini Daha sonra Lilies of the Field öldü, ben burada iyiyim . Bom ­ yazmak olacak: «Bu filmin I- Poitier’ye bir Oscar kazandıra­ balar düşerken kör anneanne­ vens’in filmi olduğunu unutma­ caktı. The Slender Thread / mi sığınağa götürüyor kendim nız gerek. Hattâ bir film ol­ Seni Yaşatacağım ile To Sir çıkıp yaralılara yardım ediyo­ duğunu bile. Ben bir film yap­ with Love / Sevgili Hocamız rum. Amerikalılara tutsak dur­ madım, bir film yaşadım».-G.P. (İkincisi 1967’de Amerika’da en çok gelir sağlayan filmler lis­ tesinin ön sıralarında yer aldı) Poitier’nin sinema uğraşımn olağan bir kazanç ilişkisinden ötede soylu bir çabayı barındır­ dığını göstermekteydi. Ne ya­ zık ki Poitier’nin başarısı, ben­ zerlerinin kurşunlanmasını ön­ leyecek güçte değil. J. Ş.

yeni dalga’68..

Paris’te «Yeni Dalga İ968» söz konusu son günlerde. Birçok genç yönetmenin sinemalarda gösterilmeye başlanan yeni filmleri bu kanıyı uyandırdı si­ nema yazarlarının çoğunda. Pierre Billard Express dergi­ sine yazdığı bir makalede ko­ THE HEAT OF THE NIGHT / GECENİN SICAKLIĞINDA / nunun önemini belirterek «B ir N. JEVVISON, R STEIGER yeni dalgayı öbürü kovalıyor.

0 bütün yapımcılar tarafından fazla «-ilerii gittiği gerekçesiy­ le reddedildi. Ama garip olay­ lar olmuyor da değil Amerika- da. N ew York Şenliği sırasında Kuzey Vietnam propagandası yapan bir film gösterilerde yer aldı. Samuel Fuller’in de her iki tarafın haklı ve haksız ol­ duğu yerleri gösterecek bir film i hazırladığı söyleniyor. The R ifle adını taşıyacak olan filmde Fuller'in kullanmakta usta ol duğu şiddet, korku, cesaret, iki yüzlülük öğelerinin hepsinin yer alacağı kesin gibi, senar­ yoya bakılırsa. J. §.

locarno şenliği LA FİLLE D’EN FACE KARŞIKİ KIZ / MARIKA GREEN, — F. I. A. P. F. (Uluslarara­ JOEL BARBOUTH sı Film Yapım cıları Federasyo­ Paris’te ayın olayları 30 yaşın­ Chabrol’ün Landfu'deki yar­ nu) tarafından kısa ve uzun dan küçük dört yönetmenin ilk dımcılığım yaptığı zaman ise metrajlı filmler alanında özel­ filmlerinin sinemalara çıkması. 16 yaşını doldurmasına birkaç likle «Genç Dünya Sineması» nın örneklerinin yarışacağı bir Y ves Boisset’nin (28 yaşında) ay kalmıştı. Bu genç yönet­ şenlik olarak tanınan Uluslar­ Les Jardiııs du Diable / Şey­ menlerin yakında ikinci film­ arası Locarno Şenliği bu yıl tanın Bahçeleri, Guy Gilles’in lerini çevirmelerini dilemek bile 26 Eylül - 6 Ekim tarihleri ara­ (27 yağında) A u Pan Coupe’si, yersiz. Oldu bile çünkü.» sında yapılacak. Yarışmaya ka­ Francis Leroi’nin (21 yaşında) tılacak uzun metrajlı filmlerin, Pop Game’i ve Jean - Daıüel yönetmenlerinin ilk ya da ikin­ Simon’un La Fille d’en Face / wayne ve fuller ci filmleri olması gerekli. Bu­ Karşıdaki Kız’ı. 1958 den bu na karşılık filmlerin 16 ya da yana her yıl yirmiye yakın — Vietnam Savaşı’mn Ameri­ 35 mm. lik olmalarının önemi genç yönetmenin sinemaya kan perdelerine yansımasını yok. Daha önce başka şenlik­ ayak bastıkları görüldü ama bekleyenler aradıklarını pek lere katılan filmler yarışmaya bunlardan pek azı ikinci film­ yakında bulacaklar. Sıkı «de­ katılamayacaklar. Kısa filmler lerini çevirebildiler. 1968 Yeni mokratlardan .John Wayne’in alanında ise belge, konulu ve Dalga’sı on yıl öncesine göre yönetip, sıkı oyunculardan John canlı resim filmleri yarışacak­ daha kuvvetli başlıyor işe. Bu Wayne'in başrolde oynadığı The lar. Yarışmanın ödülleri en iyi genç yönetmenlerde dikkati çe­ Green Berets / Yeşil Bereliler filme, Üçüncü Dünya’nın ya çen, daha şimdiden bir çeşit sinemalarda gösterilmeye baş­ da Güney Amerika’nın en iyi profesyonelleşme olmaları. Kuş­ landı. Filmin rengini belirtmek filmine, genç yönetmenlerin en kusuz, bu gençler Sinematek’e gereksiz tabii. «Beyaz adamın iyisine, kısa fümler alanında gittiler ama asıl önemli olan Zaferi ve Am erikan ulusunun ise en iyi film e verilecek. F ilm ­ çok genç yaşlarından beri alı­ onuru uğruna iğrenç Vietkong- lerin çevrildikleri dilde ve Fran­ cıyı kullanmış olmaları. Dene­ la savaşan Gl’ların albayı»m sızca altyazılı olması gerekli. bilir ki bunlar sinemayı fizik­ canlandıran Wayne’in yanısıra sel açıdan biliyorlar. Yves Bois- Jim Hutton ve David Janssen Yarışm aya katılmak için son set Uk yönetmen yardımcılığını başrolleri paylaşıyorlar .Ame­ kayıt tarihi 15 Temmuz 1968. Uzak - Doğu'da yaptığı zaman rikan «sol»unu temsil edecek Filmlerin en geç 10 Ağustosa 20 yaşında bile değildi, Guy hiç film yok görünürlerde. Se­ kadar gönderilmiş olması da Gilles 16 mm. İlk ilk filmini naryocu Sterling Silliphant’ın istenmektedir. Cezayir'de çektiği zaman 19 (Te Slender Thread ve In te yaşına yeni basmıştı. Hele Heat of the Night) yazdığı ve Bu sayının haberleri Gaye Francis Leroi, ailesinin 8 mm. Pentagon'un beynini yok etmek Petek, Oğuz Alpöge ve Jak lik alıcısını babasının sert ya­ üzere Vietkong’un Am erika’ya Şalom tarafından derlen­ saklarına rağmen kullandığında gönderdiği komando’nun serü­ miştir. 11 yaım yeni bitirmiş, Claude venlerini konu edinen senaryo

7 yeşilçam ’ dan yeni sinema ’ ya

t an j u akerson

nais'in aralarında dağlar kadar fark bulunan si­ A. Giriş nemalarını aynı çatı altına sokan özellik, bu sine­ Türk sineması üstüne bugüne dek sürdürülen eleş­ macıları Renoir'den, Clair’den ayıran ortak çiz­ tirilerin, incelemelerin gelip dayandığı bir sınır gide ifadesini buluyordu. var, iyice kendini belli etti artık bu, Teoriden uy­ Şimdi bizde de bütün karşılıklı suçlamaların al­ gulamağa geçiş çizgisinin başlangıç noktasında­ tında ana neden olarak aynı sorun yatıyor; yeni yız. Türk sineması adına en amansız saldırılara bir sinema yaratma çabası içinde bulunanlara uğrayanların «Nedir iyi film’den muradınız, şu­ «Eskiler» yenilgiyi önden kabullenmiş savaşçı­ nu açık seçik söyleyin de yapalım. Beceremlyor- ların umutsuzca meydan okuması gibi yapacak­ sak çıkın ortaya da siz yapın, görelim bakalım» ları işin hesabını soruyorlar. diye savunmaya geçtikleri nokta bu.. Fransız si­ nemasının yaşlı yönetmenleri de «Cahiers du Ci- «Yeni gerçeklik mi yapacaksınız diyorlar. De Si- nema»nın ateşli yazarlarına aynı soruyu sormuş­ ca'nın gecekondu filmlerini, biz de yaptık, Vis- lardı.. İngiltere’de «özgür sinema» doğarken, Al­ conti’nin köy-işçi sorunlarım biz de işledik.. Yeni- man ve İtalyan sinemalarında kuşak değişimi dalga mı istiyorsunuz.. O da denendi., Hem zaten olurken de benzeri sorular dolaşmıştı ortalarda. tutmaz bizde bu tip sinema! Toplum yapımızla il­ Ne oldu bütün bunların sonucu? Mevcut sinema gisi yok.. Aksayan yanları var ama ulusal sine­ ortamına, film anlayışına veryansın eden kişiler ma yolunda ilerleyen gene bizim sinemamızdır.. oturdular, ne yapmak İstediklerini, nasıl bir si­ Mevcut ekonomik yetersizlikler düzelse aksayan nema yaratmak amacında olduklarını eline bo­ hiçbir yanı kalmayacak.. Blzle savaşacağınıza yuna kâğıda döktüler, bir takımı sinemacı ku­ gelin elbirliği ile çalışalım, düzeltelim bu duru­ şağının yetişmesini, ekonomik yönden varoluşu­ mu». Biraz fazla sert çıktınız mı sinemayı bıra­ nu sağlayacak kanun tasarıları üzerinde çalış­ kıp sosyolojik incelemelere sarılıyorlar, bas.yor- tılar, bu tasarıların gerçekleşmesi için kamu dü­ lar yaygarayı: «Halk sineması! Asya tipi üretim zenini zorladılar.. Bu arada usul usul kafaların­ tarzı! Kültür sömürgecileri! Karagöz!., vb.» Çok daki sinemayı beyazperde de gerçekleştirecek çaresiz kaldıklarında çağdaş sinemayı inkâra ka­ pratik çalışmalardan da geri durmadılar, fırsat dar vardırıyorlar işi. «Türk toplumu Batı toplu- buldukça, daha doğrusu fırsatları kendileri ya­ muna benzemez. Sinema Batı’nın ürünü bir sa­ ratarak kısa filmler çevirdiler, nasıl bir sinema nattır. Türk sineması Batı sinemasıyla kıyasla- istediklerini küçük örnekler halinde somut ola­ namaz» şeklindeki lâf cambazlığının arkasına sı­ rak ortaya koydular.. Ve halk oyuna dönüp «İşte ğınıp Yeşilçam'da çevrilen '(garabetleri» ulusal bizim sinemamız bu, biz böyle bir sinema yapa­ bir film diye yutturmağa kalkıyorlar. Bu anlam­ cağız» dediler. Uzun metrajlı denemelere giriş­ sız gürültüyü koparan kişiler çok küçük bir azın- tiklerinde herbiri kişüiklerinin damgasını vurdu lıö. Aslında Yeşilçaırı'ı temsil etmeyen, Yeşilçam’ın filmlere.. Farkl» dünya görüşlerinin, yaratıcılık işvermediği, güçlükle film çevirebilen bir sinema­ boyutlarının ötesinde birleştikleri nokta, insanı cı takımı bu.. Yeşilçam bir sosyal kurum olarak yeni açıdan, yeni bir dille kavramak, anlatmak kendi koşulları içinde devinip dururken bu çatış­ isteyişleriydi. Bu yolda çaba gösteren genç sine­ ma karşısında sessizliğinini koruyor. Geri üretim macı çoğunluğu arasında birtakımı başarıya ulaş­ tarzlarındaki hakim sınıfların değişen dünya­ tı, geri kalanı silindi gitti. Fransız yeni dalgasın­ dan habersiz kurulu düzeni «böyle gelmiş böyle dan ayakta kalan Godard'ın, Truffaut’nun, Res- gider» felsefesine kendilerini inandırarak yürüt-

8 DUYGU SAĞIROĞLU’NUN BİTMEYEN YOIVUNDA EN İYİ BÖLÜM meleı-j gibi Yeşilçam da kulakları olan bitene tı­ ke-i mükerremede zaman-ı saadet’in geri gelme­ kalı gündelik işiyle kavrulup gidiyor. Ne «Yeni sini isteme durumuna düşmüşlerdir. Sinema» kurma davası peşinde koşanlar, ne de Sinema sanatını halk sanatlarıyla aynı oluşum fahri avukatlıklarını yapan işsiz yönetmenler ta­ çizgisine sokup «Türk halk müziği oluyor d* ne­ kımı umurlarında.. Belki «iyi filmin» yanında na­ den halk sineması olmuyor.. Pekâlâ işte bu da sıl olsa kötü film çoğunlukta olur, bize de iş dü­ bizim sinemanuz. Madem halk seyrediyor, beğe­ şer elbette diye düşündüklerinden kopan gürül­ niyor. Buna halk sineması denir» şeklinde bir tülere pek aldırmıyorlar. açıklama yapmaları karşısında gülmek mi gere­ Ne İsa’ya ne de Musa’ya yaranan yönetmenler kir yoksa Türk sineması hesabına bunca yıl umut takımının bugünkü acıklı durumu karşısında bağlanılan kişiler olarak ağlamak mı gerekir in­ üzülmemek elden gelmiyor. Türk sinema tarihin­ san bilemiyor doğrusu.. Söylenenleri ciddiye alıp de yeri olan çalışmalarını üzerinde uzun boylu adamlara yirminci yüzyılda bu tür sinema sanatı incelemeler yapılacak örnekler olarak kabulleni­ tartışm alarıyla gülünç duruma düşüyorsunuz. yoruz şüphesiz. Onlar yapacakları şeyi yapabile­ «Sinema sanayi devriminin ürünü bir sanattır. cekleri kadar yaptılar. Tarihî gelişim içinde üzer­ Ve bu devrimi yapan ülkelerde gelişmiştir. Sine­ lerine düşen görevi yerine getirdiler. Ama gele­ ma öyle halkın Karagözü geliştirme sevdasıyla cek üstüne ne yetenekleri, ne de güçleri var. Tü­ ortaya çıkmamıştır Türkiye’de.. Yeni sömürgeci­ kendiler artık. «Orta kuşak huysuzluğu» içinde liğin oluşturduğu tüketim ekonomisinin parazit «yeni» ye karşı birtakım sosyoloji teorileriyle uzantılarından biridir sosyal kurum olarak. Bir kendilerine yer bile verilmeyen kurulu sinema dü­ avuç üç kâğıtçının vurgun alanıdır. Tefecilere zenini savunmağa kalkışmak trajı-komüc bir çalışır. Böyle bir altyapı pek tabii üstyapı olayı olay.'.. Yeşilçam'm ne olduğu, nerden gelip nereye olarak çevrilen fimlerin emperyalist ideolojiye gittiği gerçeği öyle Karagöz-Orta oyunu masalla­ ikinci elden hizmet eden «gayri millî» nitelikte rıyla sarıp sarmalanıp «Halk sineması» diye yut­ filmler çevrilmesi şeklinde belirecektir. Türkiye- turulacak bir sorun olmaktan çıktı! Türk sine­ de sinema da diğer bütün sosyal kurumlar gibi masının evrensel sinema sanatı ölçülerine göre azgelişmiştir. Türk sinemasını çağdaş düzeye bugün içinde bulunduğu yürekler acısı durumun eriştirme çabası, Türk toplumunun çağdaş uy­ hangi koşullar altında meydana geldiği, Yeşll- garlık düzeyine erişme savaşının bir parçasıdır.» çam'ı bir sosyal kurum olarak tarihsel gelişimi diyorsunuz. «Türkiye azgelişmiş ülke değil ki si­ içinde incelemek suretiyle bilimsel olarak ispat­ neması azgelişmiş olsun» diyorlar. «Türk halkı lanmıştır. Bu ispat karşısında Yeşilçam’dan her İmparatorluk kurmuştur. Devlet kurma dehası zaman olduğu bir ses seda çıkmamış, fahri avu­ olan bir halk elbet sinemayı da yaratır. Jöntürk- katları ise iyi film yapmak için Osmanlı olmak ler Batı kültürünü memlekete sokup devleti yık­ gerek anlamında garip fikirler savurarak Mek­ tılar. Sizler de Batı sinemasını örnek alıp Türk

9 halk sinemasını yıkmak istiyorsunuz. Bizim Batı nema dili, Amerikan sinemasının usta uygulayı­ sinemasından öğreneceğimiz birşey yok.. Hele az­ cılarının mirasıdır. Yeşilçam'da çağdaş sinemaya gelişmiş ülke sinemalarındansa hiç! Durun baka­ göre en az yirm i y ıl gecikmeli bir sinema dilinin lım Brezilya’lılar, Cezayirliler kaç günlük millet oluştuğu sıralarda film eleştiricisinin de gelişme­ daha.. Sinemaları ne olacak onların. Sovyet si­ ğe başladığı görülmektedir. Gazetelerde, dergi­ neması da, Polonya sineması da, Çek sineması da lerde çıkan sinema yazıları genel bir sinema kül­ hep , «bireyci» yönetmenlerin elinde.. Bakmayın türünün ilk tohumlarını atmağa başlamıştır. Türk siz onların sosyalist devlet olduklarına, hepsinin sineması «karanlık çağ’dan» artık yavaş yavaş hamurunda «gâvürlük» var. Halk sineması yap­ sıyrılmaktadır. mak istiyorsanız sakın Kafka, Sartre, Camus vb. okumayın. Bir Kemal Tahir okuyun bir de Kara­ Aydmlar Yeşllçanı’a karşı... göz seyredin yeter!» Bu durumda Yeşilçam’ın fahrî avukatlarına söy­ Sinema kültürünün gazete, dergi yoluyla yayıl­ lenecek söz kalmamıştır bizce! Yeşilçam için de masıyla Aydınlarda sinemaya karşı bir ilgi uyan­ yapılacak birşey yoktur artık. Bundan böyle genç mış, daha doğrusu Türk sinemasına bir sahip kuşaklara düşen görev «yeni sinema» mn sorun­ çıkma duygusu görülmüştür. Sinema ile ilgilenen ları üzerine eğilmektir. Türk «yeni sineması» nasıl aydınlar düşman hatlarına sızan birer fedai tav­ kurulacaktır ve ne olacaktır? Bu konuda tartış­ rıyla Yeşilçam'a girip «ülkeyi içten fethetme» ma açma zamanı gelmiştir artık. denemesine girişmişlerdir. Film eleştirmecilerinin kamera arkasına geçmelerine Yeşilçam’ın basın­ B. Sinemanın Karanlık Çağı da kopan gürültü karşısında saygıyla karışık bir merak içersinde kolaylıkla yer verm eleri sonucu Türk sinemasının tiyatrocuların özellikle Muh­ ortaya çıkan denemeler aslında somut olarak tek sin Ertuğrul'un tekelinde bulunduğu yılların en bir yere varmıştır. O da Yeşiiçam’m kendi dü­ belirgin özelliği çevrilen filmlerde bir sinema di­ zeniyle ilgili koyduğu kanundur: «Ya benim is­ linin varolmayışıdır. Çağdaş sinema akımlarının, tediğim gibi film çevirirsin ya da hiç çeviremez- öncelikle dışavurumcu Alman ve toplumcu ger­ sin!» Bu kanun birçok işe iyi niyetli başlaya a si­ çekçi Sovyet sinemalarının birtakım mizansen nemacıyı sonradan Yeşilçam’ın film dahi çevire- özellikleri yamalı bohça gibi İpesapa gelmez hi­ meyen fahrî avukatları durumuna getirmiştir. kâye kalıplarına (monte edilmiştir). O dönem Aydınlar Yeşilçam’a karşı savaşlarının ilk raun­ Amerikan, Avrupa ve Sovyet sinemalarındaki öz- dunda hem sinemacılık denemeleri hem de eleş­ biçim bağlantısına Türk fümelerinde rastlamak tirici, inceleme çalışmaları yönünden yenik düş­ imkânsızdır. Birtakım yabancı fimlerin son de­ müşlerdir. Bunun yanında Yeşilçam’ın karşısında rece ilkel kopyalan, dostlar alışverişte görsün «Yeni bir Sinema» anlayışı getirmek isteyen da­ kabilinden sinema yapan kişilerin elinde Türk se­ ğınık, fikir kaosu içinde de olsa bir sinemasever yircisine tekrarlanmıştır. Savaş sonrası yeni sö­ yığını birikmeye başlamıştır. Bu birikim ilk olum­ mürgeciliğin etki alanına giren Türkiye’de tüke­ lu sonuçlarını sinema kulüplerinin kurulmasıyla tim ekonomisinin gecekondu endüstri kuramla­ verecektir. rından biri olarak gelişen Yeşilçam Mısır melo­ Sinema kulüplerinin kurulmaya başlaması «Ye- dramlarının uyarlamalarının, çeşme başılı köy şilçam’ın dışında film yapılamaz» efsanesinin yı­ filmlerinin, tarilü kahramanlık filmlerinin «din kılması yolunda atılan ilk adımdır. 1960 sonrası sömürücülüğü» takviyeli örnekleriyle seyirci tep­ dönemde asıl önemli olay ne «Susuz Yaz»ın Ber­ kisi yönünden alabildiğine boş bir piyasada tatlı lin’de birincilik alması, ne de sinema kanununu kârlar kovalamıştır. Bir yanda köksüz bir Batı tasarılarıyla uğraşan Şûra toplantılarıdır. Önemli kültürünün fikir kaosu içinde «Soğuk savaşa» olay. Yeşilçam’ın dışında Türkiye’ye yeni bir si­ teslim olan aydınların ilgisizliği, öte yandan A- nema anlayışı getirmeğe çalışan yığınların örgüt- merikan çikletiyle beraber giren «magazin kül­ lenmeğe başlamasıdır. Sinema üzerine tartışma­ türü» furyası karşısında sosyal koşullar gereği lar ansiklopedik bilgilerin tekrarlanmasından be­ kolayca «alaturaklaşan» halk beğenisi Yeşilça- lirli eleştirici kalıplardan sıyrılmış, 27 mayıs son­ rmn bugünkü «seviyesizliğine» giden yolda ilk te­ rası düşünce özgürlüğü ortamı içinde yaratıcı bir mellerin atılmasına yol açmıştır. 1960 öncelerine nitelik kazanma doğrultusunda gelişmiştir. Gene dek süren bu dönemde üzerinde durulması gere­ bu dönemde Dünya ve Türk sinemalarına bakış ken önemli nokta Yegilçamlın kendi koşulları açısı değişmiş, değerlendirmeler başka ölçülere içinde dahi olsa yavaş yavaş bir sinema dilinin göre yapılmağa başlamıştır. Sinematek’in kurul­ ortaya çıkmasıdır. Hollyvvood’un kalıplaşmış si­ masına bir kısa film yarışmasının yapılmasına nema dili Türk sinemasındaki usta uygulayıcıla­ kadar varan bu dönem bir anlamda «Yeni Sine- rının elinde sinemayı tiyatrodan, sağdan soldan ma»mn tarih öncesidir. «Yeni Sinema» olayını derleme mizansen parçalarından kurtarıcı bir sağlam bir zeminde tartışabilmek için bu tarih görev görmüştür denebilir. Bugün hâlâ Yeşilçam- öncesi dönemin uzun boylu incelenmesi gerek­ daki derme çatma yönetmenleri ayakta tutan si­ mektedir.

10 ışıkla karanlığın savaşı : dreyer üzerine notlar atillâ dorsay

Mutluluk arıyoruz, ama yalnız düşkünlük ve filminde yaptığına benzer bir şekilde 4 ayrı öykü ölüm buluyoruz. Pascal ile tarih boyunca insan hoşgörüsüzlüğünün neden I olduğu faciaları işler. Hoşgörüsüzlük, Dreyer’in gözünde en büyük günahtır: yaşama karşı İşlen­ 50 yıllık sinema yaşamı İçinde yaptığı 14 film, Cari miş bir günah... Bireyin özgürlüğüdür söz konu­ Dreyer’in sinemanın gelmiş geçmiş en büyük us­ su olan... Dreyer, önce başkalarıyla olan ilişkileri­ taları arasında anılmasına yetiyor. DanimarkalI mizde özgürlük problemini ortaya koyar... Film­ sanatçı, ilk filmi olan «Başkan - Praesidenten»i lerindeki kişiler, aüe çerçevesinden başlayarak çevirdiği 1918’den, son film i «Gertrudesu yaptığı etrafmdakilerle, giderek toplumla çatışmaktan 1965'e dek sinemamın inanılmaz serüveninin bü­ kaçınamazlar. H er insan, kendi eylemci veya dü­ yük kısmına tanık oldu. Dreyer’in filmleri, Grii- şünsel gelişimi içinde başka birinin iradesine, her fith’le, «Poteıtıkin»le, Alman dışavuruculuğuyla, kişisel çıkış, toplumsal bir direnmeye çarpar. K i­ sesli sinemanın doğuşu, sinema tekniğinin renk, şi, kişisel özgürlük ve irade, katı, sert, kalıplaş­ gunlş perde vs. gibi teknik gelişmeleri ile çoğdaş mış düzenle önyargıyla cehaletle karşılaştığı za­ oldular. Bütün bu akımlara karşı özgürlüklerini man bu çatışmada D reyer’in tuttuğu taraf her- koruyarak, hatta çoğunlukla onların üstüne çıka­ zaman bellidir. Katı, eklesyastik, örgütlenmiş yö­ rak... Büyük eserlerin bir özelliğidir bu: dünya­ nüyle din, bu çatışmaları kolaylıkla nefrete çe­ nın ve sanatın evrimini izliyerek veya ona önder­ virebilir... «Şeytanm kitabından sayfalar»da, lik ederek, apayrı bir dünya oluştururlar... Dre- Büyük Enkizitör kılığına girmiş olan şeytan, yer'in 50 yıllık bir süre içinde yer alan bütün «Ruhunu kurtardıktan sonra, suçlunun vücudunun filmleri de .aktüalitenin, geçici moda akımlarının ne önemi var?» der. «Jan Dark’m tutkusu»nda ötesinde, ortak temaları, ortak stil ve plâstik özel­ Jan, kendisini şeytanla iş birliğiyle suçlayan rahip­ likleri ile apayı-ı bir dünyayı, Dreyer'in dünyasını lere karşı: «Hayır... bana ıstırap çektirmek için meydana getirirler... asıl siz, evet siz, şeytan tarafından gönderilmiş­ siniz...» diye bağırır. Jan Dark’m yargılamasında II Dreyer hoşgörüsüzlük temasını en geniş bir bi­ Dreyer’de en çok raslanan temaların başında «hoş­ çimde işlemek olanağına kavuşur. Bu yargılama, görürlük» ve «fanatizm» gelir. Daha 1921’de çe­ katı dogmatizmle özgür esinin (ilham), insancıl­ virdiği 2. füminde (Şeytanın kitabından sayfalar), lığını yitirmiş güçle kişisel davranışın ezeli diya­ Dreyer, G riffith ’in «Hoşgörüsüzlük - İntolerence» logunun öyküsüdür. Bu yargılam a insan düşünce­

l i LA PASSION DE JEANNE D'ARC / JEANNE DIES IRAE - VREDENS DAG / KIZGINLIK D'ARC’IN ÇİLESİ / FALCONETTI GÜNÜ sinin yüzyıllar boyu uğradığı bütün saldırıların, için daha etkileyici bir biçime koyar. («Ölüm»ün baskıların bir sembolünü oluşturur... öyküye tra­ de Dreyer’in çok sık işlediği bir tema olduğunu jik yoğunluğunu veren de, herkesçe bilinen acı burada belirtelim.) Böylece «Ordet»nin kahraman­ sonundan (Jan Dark’ın yakılması) çok, hâlâ sü­ ları sevgi etrafında ve sevginin aracılığıyla bir­ regelmekte olan bu bitmez diyalogdur. Jan'ın ya­ leşirler. «Ordet», herşeyin kaybolduğu sanılan an­ kılması hem bu çatışmanın insanı isyan ettiren da bile yeni birşeylerin doğabileceğini kanıtlar. anlamsızlığını, hem de İnsanın, tek başına insa­ nın, insan zekâ ve düşüncesinin gizil ve yenümez iyilik ve mutluluğu bulmak için alışılmış yolları üstünlüğünü semboller... İnsan ilişkilerini katı­ bırakmak gereklidir. Makinalaşan, önyargıyla laştıran, biçimsizleştiren, taşlaştıran ve sınırla­ kalıplaşan davranışlarımız, doğru yolu bulmamı­ yan herşey, Dreyer’de «kötülüksle özdeştir... zı önleyebilir. «Ordet» bir derstir, inanç'm zafe­ _ rinin belirtisidir. «Yaşam: inanç» olur bu film­ de... Yargılayıcı, mahkûm edici, katı bir din an­ Dreyer kahramanları, bütün bu çatışmalar, ıstı­ layışını reddeden Dreyer’in korkulardan, kalıplar­ raplar boyunca mutluluklarını ararlar... «M ut­ dan arınmış, sâkln, saf bir din anlayışı özlemini luluk», Dreyer’de ikinci bir tema olarak böylece belirler... İnançtan başka kurtuluş yok mudur ortaya çıkar. Jan bir ermiştir, mutluluğa ihtiyacı acaba ? Dünya üzerinde mutlu olabümek için çaba yoktur, bu dünyasal nimeti arama devresini aş­ gösteren insanlar mutsuzluğa mahkûm mudur- mıştır. «Dies lrae»de İse, Anne, mutluluğu bul­ lar? Dreyer’in ihtiraslı, tutkulu, kişileri için ço­ mak için Jan'mkinden aşağı kalmıyan bir irade ğu zaman böyle gibi gözükür. Ama düşüncenin ve zekâ gösterir. Mutluluğun olanaksız hale gel­ ışığında bu trajik sonlar başka bir anlam kaza­ diğini anladığı anda ise, geriye kalan tek yolu nır: Anne’ın, Jan’ın veya Gertrud'un acı sonla­ seçer: ölüm... 30 yıl kadar sonra, Gertrud’un yaş­ rında, yenilginin zafere, mahkûmiyetin özgürlüğe, lılığı ve hapishaneyi seçmesi gibi... Dreyer, in­ hapishanenin kırallığa dönüştüğü «duyulur». Bu­ sanın ezici güçlere karşı savaşında en basit zaafı­ nu sezmek, seyirciye bırakılmıştır. Böylece Ger- nı keşfetmiştir: mutluluk özlemi... trud'la Ordet'nin farklı gözüken sonlan aslında «Söz - Ordet», kötümser değildir böylesine... gelir, ayni noktada birleşir. Dreyer’in ciddî, ihti­ Tutucu, fanatik güçleri temsil eden 2 yaşlı, Peter şamlı, ağır görünüşlü eseri altında gizli olan ya- ve Borgen'e karşı, inanç ve sevgi, ölen genç kadın şam'dır... Dreyer’in filmleri, temelde, Yaşam ve lng-er’i diriltir sonunda... Ve film, mutlu çiftin ölüm, Gün ve Gece, Işık ve Karanlık arasındaki birbirlerinin kolları arasında «yaşam... yaşam...» mücadelenin öyküsüdür. Çatışmanın konusu ne diye mırıldanmalarıyla son bulur. înger'in ölümü­ olursa olsun D reyer bunu 2 insan arasındaki ba­ nü, Jan Dark’a yapılan işkencenin uyandırdığı sit bir çatışma olarak değil azman - mekân ve dehşet duygusuna eş bir duyguyla veren Dreyer, kader boyutları içinde bir Işık - Karanlık müca­ böylece genç kadının dirilmesi mucizesini seyirci delesi olarak verir...

12 bir hayal dünyası olabileceğini göstermektir. Ben, insanları şoke etmeden, yavaşça yeni yollara yönel­ terek yapmak isterim bunu » der. Gerçeği veren görüntüler .Dreyer'de gitgide, yavaşça stüize gö­ rüntülere dönüşür. Gerçeğin bu şekilde yavaşça de­ ğişmesi, Dreyer’in stilini, gerçeği tamamen, kök­ ten ve başlangıçtan itibaren değiştiren Alman dı­ şavurumculuğundan ayırır. Fantastik film türü­ nün doruklarından biri sayılan «Vampir»! Wi- ene’in «Caiigari»st veya Mumau'nun «Vampir Nosferatu» sundan ayıran da yine bu özelliktir. Dreyer’in ölüm temasım derinleştirdiği bu film, görsel (visuel) yönden sözü geçen fümlere kıyas­ la daha sade, ama daha derin bir eserdir. «Jan Dark»ta Dreyer, olayın tarihsel ayrıntılarım, mistik gelişim lehine İkinci plâna atmak için, be­ yaz ve parlak yüzeyler, sertliğe varan net bir ışıklandırma kullanır. «Vampir»de ise, sisli, be­ lirsiz, gri bir ton hâkimdir. Işık, böylece, içeriğin hizmetinde temel bir stüizasyon elemanı olur, çı­ kar... Oyuncunun yüzü, aydınlatma ile büsbütün belirlenir, kullanılır. «Jan Dark»ta Dreyer’in genç oyuncu Falconetti'nin yüzünü kullanışı, si­ GERTRUD nemada o zamana kadar görülmemiş bir devrim olmuştu. Bu konuda Dreyer şöyle der: «insan yü­ IV zü benim için çok önemlidir. Bu, araştırılması Dreyer düşüncesini ana noktalarıyla vermeğe ça­ bitmez bir alandır. Bir stüdyoya kapanarak, esi­ lıştık... Ama Dreyer’i Dreyer yapan içeriği ka­ nin esrarlı gücüyle aydınlanan bir yüzü kaydet­ dar önemli olan •uslûbu, stilidir kuşkusuz... Dre- mek, onun, içten gelen bir değişmeyle şiire dö­ yer’e göre bir filmin atmosferi, kişileri ve stili nüştüğünü görmek kadar soylu bir deney ola­ ayrılmaz bir biçimde birleşmelidir. «Filmin en m az.» Gerçekten de Dreyer’de insan yüzü, iç ya­ çok hangi sanata yaklaştığını düşünelim... Bu, ben­ şamın erişilmez sırrım yine de kendinde sakla­ ce, mimarlıktır... sanattın en mükemmel şekli, yarak, yalnızca varlığıyla çok şeyi açıklayan bir doğaıun bir taklidi değil, insan muhayyilesinin nitelik kazanır, zengin bir inceleme alanı olur, saf bir ürünü olan mimarlık... Mimarlıkta en in­ çıkar... ce detay bile bütünle kaynaşacak bir biçimde dü­ Kaynaklar: şünülür. Sinemada da öyledir. Artistik elemanlar­ Jean Semoulé: DREYER dan birinin bile bütüne zarar vermeden çıkarı- C. Zimmer: Dictionnaire du Cinéma lamaması veya değiştirilememesi, filmin mükem­ melliğini gösterir Dreyer’in estetik anlayışı Filmografi: böylece bir gereklilik estetiği olarak gözükür. E- 1918 Başkan / Praesidenten serin bütünlenmesi için gerekli olmıyan herşeyi 1920 Şeytanın Kitabından Sayfalar (Blade iter Dreyer... Dreyer’in filmleri, bir mimari yapı­ af Satans Bog). dır. Filmlerinin her görüntüsünü, bütündeki çaba 1920 Dam Margörit’in evlenmesi (Praes-1 ve ihtimamla hazırlar. «Jan Dark»ta, «Dies Irae» taeken) de veya «Ordetsde soyutlamaya (abstractlon) va­ 1922 Birbirinizi seviniz (Elsler Hverandre) ran stilize perspektif anlayışı, Dreyer plâstiğinin 1922 Evvel zaman içinde (Det var engang) unutulmaz görüntüleri arasındadır. Tabii, estetik 1924 Michâel. anlayış filmden filme değişiklikler gösterir. «Jau 1925 Evin hâkimi (Du Skal aere din hustru) Dark»taki geometrik görüntüler, insancıl gerçe­ 1926 Glomsdal nişanlıları (Glonsdalbruden) ğin zaman dışı bir stilizasyona kaydırılma­ 1928 Jan D’Ark’ın tutkusu (La pa8sion de sıdır. Bu görüntülerin verdiği saf uyum (ahenk), Jeanne d’Arc) insana Eflâtun’un geometri hakkındakl şu sözleri­ 1932 Vampir, veya David Grey’in tuhaf serü­ ni düşündürür: «Bu biçimler, yalnız bazı koşullar­ veni. da güzel olabilen diğerleri gibi değildir, kendile­ (Vam pyr, ou l’etrange aventure de Da­ rinden güzeldirler». «Dies trae»de. ebedi insan ger­ vid G rey) çeği ile belli bir dekor ve çevre arasında stilize bir 1943 Kızgınlık Günü (Dies Irae). 1945 2 Yaratık (Tva Manniskor) uyuma varılır... Dreyer’de soyutlama, gerçekle kaynaşır gibidir. Dreyer bu konuda: «Tek arzum, 1955 Söz (Ordet) sıkıcı, elemli bir natüralizm dışında da bir dünya, 1965 Gertrud (Gertrude).

13 romen sineması

avrupa sinemasında yeni, güçlü bir çıkış

Romanya'da ilk Sinema gösterisi, Bükreş’te, Lu- baskın niteliğini belgesel ¿yeniden canlandırma.» miere’in aralarında bugünkü aktüalite filimleri- - reconstitution - teşkil ediyordu. Kurtuluş Sa­ nin atası sayılan «Romanyadaıı Görlinüşleri»nin vaşı bütün Romanya’da büyük başarı kazandı. de yer aldığı bir programın sunulduğu 23 Hazi­ Bu başlangıçtan sonra, Leon Popescu kendi ıabo- ran 1897 akşamına raslar. Romen operatörleri ratuvar ve tesislerini kurarak, ilk kez bir sine­ tarafından resimlenen ilk aktüalite bantları ise ma endüstrisinin temellerini attı. 1913 te kuru­ 1905 ile 1910 tarihleri arasında ortaya çıktılar. lan «SANAT FİLM-LEON POPESCU» film ya­ Bunlar, pandomim, akrobasi, dans gibi artistik pım ortaklığı, kuruluşunu izleyen yıllarda Bük­ «numaraları» sinemalaştırmaya yönelen ilk gi­ reş tiyatrolarının «BlR PRENSESİN AŞKI», rişimlerdi. «tNTİKAM », «CASUS» gibi başarılı eserlerini be­ İlk uzun Romen filmi düşüncesi, aktör GRİGORE yaz perdeye aktararak, yoğun çalışmalara giriş­ İBREZEANU'nun kişiliğinde tutkun bir sinema ti. Filmlerin yönetmenliğine de yardım eden bü­ "adamı bulan bir avuç Bükreşli aydın tarafından yük aktris MARİORA VOlCULESCU, söz konu­ yüzyılımızın başlarında ortaya atıldı. Grlgore su filim lerin yıldızı oldu. Brezeanu 1912 de, lik uzun metrajlı filmin yapı- Ne yazık ki, Romanya sinemasının öncüleri sa­ mi için Bükreş Lirik Tiyatrosu'nun sahibi LEON yılan bu filimler, Birinci Dünya Savaşı sırasında, POPESCU'nun mali desteğini sağlamayı başar­ Leon Popescu'nun laboratuvarlarını süip süpü­ dı, Böylece ilk uzun m etrajlı Romen film i olan ren yangınla birlikte, yokolup gittiler. «KURTULUŞ SAVAŞI» gerçekleşti. Zamanın bü­ «Büyük Sessiz» dönemi Romanya’da uzun filim­ yük aktörlerinin katılmalarına rağmen, filmin lerin yapımının artışına, türlerin çeşitlenmesine,

DUMINICA LA ORA 6 PAZAR SAAT 6’DA

14 USLU BİR ÇOCUĞUN SABAHLARI bir genç yönetmenler kuşağının ortaya çıkışına hail Sadoveaııu (SİR ET D EĞİR M ENİ - 1629), Taslamaktadır. Öte yanda sinemayla ilgili yayın­ Liviu Rebreanu (( İULEANDRA - 1930). Bu dö­ ların gelişmesi ve eleştirmenlerin gerçek değer­ nemin filimler! anlatım olanaklarının yoksunluğu­ lerin öne çıkması, Romen sinemasını, geleneksel nu, teknik donatımın yetersizliğini ortaya koy­ sanata sırt çevirmesi sonucu olarak sürüklenmiş maktadır. Bununla birlikte, maddi koşulların zo­ bulunduğu entelektüel çerçeveden kurtarılmasın­ runlu kıldığı düzeyden kurtulmak için girişilen da gösterdikleri çabalar da etkin rol oynadılar. sürekli, bazen dramatik çabaların sürüp gittiği 1925 - 1929 dönerdi Birinci Dünya Savaşının he­ bir sırada sesli filmin ortaya çıkışı, film yapımı nüz unutulmayan anılarının perdeye aktarılma­ alanında hatırı sayılır bir azalmaya ve açık bir sıyla dikkati çekmektedir. «GÖREV VE FEDA­ biçimde de «ticariliğin» kabullenilmesine yol aç­ K A R L IK » (1925), « L lA » (1927), «ECATERİNA mıştır. 1930-1944 yıllan yapımları arasında dik­ TEODOROÎ O » (1930) ve «İANCU JÎANTJ» kati çeksin en önemli olay I. L. Caragiale'nin ko­ (1927)y «HAYDUTLAR» (1929) vb. gibi XIX. medisi «FIRTINALI BİR GECEsnin 1942 de Jean Yüzyılın sosyal mücadelelerini yansıtan filimler Georgescu tarafından sinemaya uyarlanmasıdır. bu dönemin bellibaşlı ürünleri arasında yer al­ Bu filim, «öncüler» dönemini kapayan Romen si­ maktadır. Uzun filmin, özellikle Romen gerçek­ nemasının ilk ve gerçek artistik başansı olarak lerine eğilme çabalarını, en çok, klasik yazarla­ kabul edilmektedir. Artık, bu tarihten itibaren, rın eserlerinin sinemaya aktarılmasında görmek Romen sinemasında profesyonel bir düzeyden ve mümkün: I. L, Caragiale (G Ü N A H - 1924), Mi- düşünce hayatının bu kesiminde de, bir yaratma

ROMEN FİLM STÜDYOLARININ BİR PLATO'SU

15 ZODIA FECIOAREI / BAKİRE BURCU'NDA olayının varlığından söz etmek mümkündür, leri gibi kuruluşlar da. sinema kültürünün yayıl­ ikinci Dünya Savaşı sonrası Romanya’sında vu- masında büyük çabalar göstermektedir. kubulan politik ve sosyal değişimler, bir devlet Yeniden film yapımı konusuna dönüldüğünde, kı­ sinemasının kurulmasına da yol açmıştır. Yeni sa bir bakış, uzun olmayan dönemlerde, nitelik koşullar, sürekli bir gelişme içinde bulunan Ro­ değişimleriyle belirlenen bir gelişmenin varlığını men sinemasına ulusal varlığını ortaya koyma görmekte güçlük çekmeyecektir. Devlet sinema­ fırsatını vermiştir. Yabancı uzmanların, «Doğu cılığının gerçekleştirdiği ilk uzun filim, Paul Ca- Avrupa Cinecitta'sı» olarak adlandırdıkları ve linescu’nun «G Ü R L E Y E N V A D t»si olmuştur. Bükreş stüdyolarının teknik kesimini teşkil eden Filmin teması, genç gönüllü birliklerinin büyük BUFTEA SİNEMA YAPIM MERKEZİ nin in­ bir şantiyedeki coşkun ve gayretli çalışmalarıdır. şasına 1950 yılında girişilmiştir. Bükreş’in 20 Km. Ulusal ekonominin yeniden kurulmasını yansıtan Kuzeyinde, etrafı ormanlarla çevrili bir gölün bu tema başlangıç dönemi filmlerinde sık sık kul- kıyısında uzanan bu stüdyolar, çağdaş sinemanın lanılagelmiştir. Romen sinemasının artistik ol­ gerektirdiği tekniklere uygun modern araçlarla gunluğa Victor Iliu’nun «TALlH DEĞİRMENİ» donatılmıştır. Aynı türde bir teknik merkez de, (1956) ile eriştiğini söylemek yanlış olmayacak­ Bükreş’te, aktüalite, belge ve bilimsel vülgari- tır. Açgözlülük ve doymazlığı trajik sonuçları zasyon filimlerinin yapımlarında kullanılan ile birlikte ince ve usta bir biçimde inceleyen «AIexandre Satıia» stüdyolarında kurulmuştur. ve Romen sineması klasikleri arasında sayılan bu Yine 1950 yılında, yönetim, fotoğraf ve script filim, bir psikolojik dram modelidir. konusunda uzmanlar yetiştirmek için bir yüksek 1967 de çok yönlü bir tiyatro adamı (aktör, yö­ enstitü ile teknik elemanların yetiştirilmesini sağ­ netmen, dekor ressamı), Liviu Ciulei, «P Ü S K Ü R ­ lamak amacıyla bazı okullar açılmıştır. Film ya­ M E » - ile yedinci sanatta ilk adımlarını atmıştır. pımındaki gelişmelere paralel olarak dağıtım şe­ PÜSKÜRME işçi ortamında geçen ilk iyi filim bekesi de yeniden düzenlenmiş, giderek genişle­ olarak karşımıza çıkmaktadır. Filmin bir başka tilmiştir. 1948 yılındaki 250 sinema salonu 1966 önemli özelliği de klasik anlatım yerine, modern da, toplam olarak, 6360 a yükselmiştir. 1967 de, anlatımı seçmiş olmasıdır. Aynı eğilim Iulian Mi- 20 milyondan daha az bir nüfusa sahip olan Ro­ hıı ve Manole Marcus’un 1959 da gerçekleştirdik­ manya’da sinema girişleri 200 milyona ulaşmak­ leri «SİS KALKINCA» adlı filminde de görülmek­ tadır. Girişlerden elde edilen gelirlerin bir kısmı tedir. Yönetmen Birinci Dünya Savaşının sonucu yabanoı filimlerin alımı ve Romen filimlerinin bu psikolojik dramda filmik zaman ve alanın dü­ yabancı ülkelere dağıtımı konularında çalışan zenlenmesinde yeni bir formül uygulamayı dene­ devlet kuruluşu «R O M A N lA - F lL M »in emrine mektedir. Aynı yıl Liviu Ciulei, Nazi işgali altın­ verilmektedir. Romania-Film’in ticari dağıtımda da geçen içli bir aşk öyküsünü «TUNANIN DAL­ zengin ve çeşitli bir repertuarla varlığını duyur­ GALARINDA» vermektedir. ma çabalarım, ULUSAL FtLM ARŞİVİ kültürel Film 1960 ta Karlovy - Vary’de Uluslararası bir ve öğretici filimler alanındaki çalışmalarıyla ta­ ödül almıştır. Mircea Dragan'ın «SUSUZLUKsu mamlamaktadır. ULUSAL FlLM ARŞİVİ bunun ile Mircea Sauean’ın «YAKICI ILKBAHAR m iki dışında çeşitli sinema okul ve akımlarının en be­ ayrı ve son derece kişisel stilin saptanması bakı­ lirgin örneklerini de, düzenli ve sürekli gösteri­ mından 1960 ın en önde gelen ürünleri arasında lerle üyelerine sunmaktadır, öte yanda «Sine­ sayılmaktadır. ma» dergisi, Halk Üniversiteleri, Sinema kulüp­ 1960 yılından sonra, açık ve kesin bir biçimde, iki

16 eğilim ortadadır. Birincisi tarihsel ve sosyal eleş­ sel anlatımıyla 1965 yılında Cannes Film Festi­ tiri filimler! ile temsil edilen, epik tür, öteki ise valinde en iyi yönetim ödülüne hak kazanmıştır. psikolojk içe bakış. 1945 Toprak Reformunun dra­ Stilistik arayışın, ya da geleneksel çizgiden uzak- matik anlarını yansıtan «SUSUZLUK» epik dizi­ laşışm bazan başarısızlıkla karşılaşan, çoğunluk­ nin ilk örnekleri arasındadır. Bunu Lucian Bra- la yoğun tartışma ve fikir ayrılıklarının kaçınıl­ tu'nun «TIJDOKnu ve Mircea Dragaıı'ın 1963 Ulus­ maz olduğu çetin bir1 yoldur, örneğin, üzerinde en lararası Moskova Festivalinde Gümüş madalya yoğun tartışmaların yapıldığı film Pazar Saat alan «LUPENİ’29»u izlemektedir. İki yıl sonra 6da» olmuştur. Genç Romen sosyalistlerinin fa­ Miröea Murcşan Cannes’da «BAŞKALDIRMA» şist terörüne karşı savaştıkları günlerin trajik adlı filmiyle «Opera Prinıa» ödülünü kazanmak­ öyküsünü anlatmak için genç yönetmen Lucian tadır. Film 1907 de Romanyada patlak veren bü­ Pintilie, Romen sinemasında yeni olan bir takım yük köylü isyanları sırasındaki trajik olayları yöntemler, gelenekler, alışılmışa karşı çıkan bir yansıtmaktadır.» sinema dili kullanmıştır: Dağınık kurgu, geriye Psikolojik içe bakış türündeki filimler dizisinde bakış, ya da ansızın geriye sıçrayışlar... Lucian modern yaşamın yansıtılması ağır basmaktadır. Pintilie’nin bu coşkun deneylerinde ilgi çekici ar­ Mircea Mureşan'ın 1962 de gerçekleştirdiği ve iş­ tistik bir gelişmenin izlerine raslamak mümkün­ çilerin yaşamına eğilen «HATADAKİ PAYIN »ı, dür. Romen eski halk masalları ise Ion Popescu- Iulian Mihu’nun 1961 de yaptığı ve aydınların ya­ Gopo'nun kişisel bakışında yepyeni bir boyut ka­ şamını yansıtan «D U Y G U S A L Ö YKÜ ssü ya da zanmaktadır. «KISA HİKÂYE», «YEDİ SANAT», Horea Popescu’nun 1963 te tamamladığı köylü ve «HOMO SAPlENS» gibi ünlü filim leriyle ta­ yaşamını konu alan «BİR GECELİK AŞK»ı bu nınan Ion Popeseu-Gopo, Cannes, Tours, Mosko­ türün örneklerindendir. Son yıllarda gençlerin ya­ va, Iiarlovy-Vary büyük ödüllerinin gediklilerin­ şayışları ve sorunları Romen yönetmenlerinin bü­ dendir. Popescu-Gopo, «BEYAZ MAĞRIPLI» da, yük ölçüde ilgisini çekmektedir. Lucian Pintilie’ öykünün kişilerini, usta ve ince bir mizahla yeni­ nin bir çok uluslararası festivalde ödül kazanan den canlandırmakta, kişileri ve olayları «çağdaş­ «PAZAR SAAT 6»dası (1965), Andrei Blaier’in laştırarak», yeni boyutlara ulaştırmaktadır. «USLU BÎR ÇOCUĞUN SABAHLARI» (1966) ya Romen sinemasının sürekli gelişimini, salt nice­ da Savel Ştiopul'un «Ç O C U K L U Ğ U N SON GECE­ lik açısından, film yapımıyla, filimlerin dış ülke­ Sİ» (1967) bu ilginin ürünlerindendir. Yukarda lerdeki başarüarına bakarak tesbit etmek müm­ sözü edilen İki eğilim Iulian Mihu, Manole Marcus, kündür. lucian Bratu, Mihai Iacob ve Mircea Mureşan’m 1949 dan 1967 ye 130 uzun m etrajlı yüzlerce kısa eserlerinde, alternatif bir biçimde belirlenmekte­ metrajlı filim yapılmıştır. Bu filimlerin büyük bir dir. Liviu Ciulei’nin olgunluk döneminin ürünü kısmı uluslararası dağıtımda yer almışlardır. «ASILMIŞLAR ORMANI»nda ise bu iki eğilim Romen filimler! bugün 40 ı aşkın ülkede gösteril­ mutlu bir uygunluk içinde uzlaşmaktadır. mektedir. Çağdaş Romen edebiyatının en büyük romanla­ Bugün, teknik alanda sahip bulunulan temel, R o­ rından birini hareket noktası olarak alan Liviu men sinema sanatçılarına en önde gelen hedefle­ Ciulei, bu filminde Savaşın etkin, amanvermez rinden birini, bir Romen Sinema Okulunun ger­ ağırlığı altında yabancılaşan insanın dramı üs­ çekleşmesini mümkün kılacak imkânlan bahşet­ tüne eğilmektedir. Liviu Ciulei «Asılmışlar Or­ mektedir. Çeviren: Hüseyin Baş manlında olağanüstü düzeylere erişen görüntü-

S-A FURAT O BOMBA / BİR BOMBA RASCOLA / ALEVLİ KIŞ ÇALINDI

17 H. LANQLOIS OLAYI 0 Şubat 1968’de yönetim kurulu’nun aldığı bir ka­ ğıt ve İmza formalitelerinin çok ötesinde, yürek­ rarla Fransız. Sinemateki’nln sanat yönetmem leriyle bağlı bulundukları bir adama karşı sevgi IIt;nri Langlois'nın görevinden alınarak yerine gösterilerinde bulunmaları ile sonuçlanmakta mı­ Pierre Barbin’in atanması olayı ( l»k/.. Yeni Si­ dır? Yoksa, «Langlois olayı»nm ardında, günü­ nema İH ve 17) dünya basınını gündelik gazete­ müzün en öneırdl sanatım, bunun ürünleri olan lerden, haftalık ve aylık dergilere kadar meşgul filmleri, bu filmlerin oluşturdukları paha biçil­ etti. Sinema ile bütün ilişkileri yılda birkaç sa­ mez hâzineleri ilgilenidren bir «kültürel sorun» tır sinema yazısı yayımlamak olan Life, Econo­ mu yatmaktadır? Yeni Sinema, organı olduğu mist gibi dergiler bile konuya eğildiler. Acaba Türk Sinematek Demeği’nln kurulmasında en bü­ «Langlois 01ayı»nm gerçek yüzü, gazetelere, bazı yük çabayı gösteren ve Hk onur üyesi olan Henri sinema dergilerine yansıyan cephesi midir? Bir LangloLs’ıun en kısa zamanda görevine iade edil­ yönetim adamının ücretle çalıştığı bir kurumun mesi gerektiğini savunurken, okurlarına dünya yetkili organı tarafından görevinden almışının ar­ basınında bu konuda çıkan yazılardan bazılarını kasında çok daha önemli ne gibi olaylar yatmak­ sunarak, olayı bütün açıklığıyla ortaya koymaya tadır? Sorun, dünya sinemacılarının birtakım kâ- çalışmaktadır.

nematek’te gösterilmesini yasakladı. Hükümetin THE ECONOMIST rahatı kaçmış durumda, bu işin bir an önce çö­ zümlenip unutulmasını istiyorlar. Ama tek çıkar yol, M alraux’nun sözünü geri alıp Langlois’yı ye­ Fransa Kültür Bakanı Malraux’un Fransız Sine­ niden yerine getirmesidir. matek Derneği Yönetmeni Langlois'yı işinden çı­ Derleyen: Nur Deriş karması üzerine çıkan gösterilerde, François Truffaut ve Jean-Luc Godard, Palais de Challlot- ntın önündeki gösteriye önayak olanların başlı- LIFE calarıydı, 14 Şubat’ta. Filmcilerin, aralarındaki dayanışmadan ötürü tanındıkları söylenemez ama Fransız Sinemateki'nin kurucularından Langlois'yi işinden çıkaran kurum (Centre Na­ olan, derneğin sagyıdeğer başkanı Henri Lang- tional du Cinéma) André Malraux'nun Kültür Ba­ lois’yı işinden çıkarak Malraux, kendine karşı gel­ kanlığının bir uydusudur. Fransız aydınları, dev­ melerini sağlayarak, filmcilerin hepsini bir araya letin Sinematek! siyasal bir amaçla ve propagan­ toplamayı başardı. da yapmak niyetiyle kullanmasından kuşkulan­ maktadırlar; tıpkı kendi denetimi altında bulun­ Cocteau, «hazinelerimiizn başında nöbet tutan ej­ durduğu televizyonu kullandığı gibi. Bu yüzden derha» olarak nitelendirmişti Langlois’yi. Ne var Langlois olayının düşündürücü bir yanı ortaya ki, zamanla bu hâzinelerin sayısının çoğalması çıkıyor: zira Kültür Bakanlığı sanat alanındaki ça­ sinematek’in devlete bağlı, kâr sağlamayan bir lışmaları yüreklendirmeli mi yoksa onları siyasal örgüt haline gelmesine sebep oldu. Başlangıçta bir doğrultuya mı yöneltmeli? Bu soruya verile­ hükümetle olan ilişkiler yolunda gidiyordu. Hatta cek cevabın ne olacağı bir yana, devlet konuş­ Malraux, Kültür Bakanı olduğunda sinematek’e mamakta ısrar ediyor. Langlois'ya karşı gelen Palais de Chaillot'da yeni bir salon bile sağla­ bürokratların küçük sesleri bakanlığın duvarları­ mıştı. nı aşmıyor. Öyleyse aksayan neydi? Resmî kaynakların ver­ Bazıları bu işin içinde, Malraux ve Bakanlığının diği bilgiye göre, Langlois, bütün hizmetleri bir parmağı olduğunu söylüyorlar. Malraux, «film­ yana, böylesine genş bir kuruluşun Yönetim iş­ lere saygısı olduğunu söyleyen, ama aslında film­ leriyle uğraşabilecek yetenekte biri değildi. Bu cileri sevmeyen,» bir adam olarak tanınır. Gene pek inandırıcı bir savunma değil; bu işlerle uğra­ de film çevreleri doğrudan doğruya onu suçla­ şacak bir malî uzmanın iş başına getirilmesini maktan çekiniyor, Langlois’yi şu ya da bu yüzden isteyen Langlois olmuştu. Langlois'nın, bazı res­ çekemeyen resmî makamların baskısıyla bu işi mi kuruluşlara özel gösterileri için ödünç film yaptığına inanıyorlar. Godard bu konuda şöyle vermediğinden, bir çok kimseyi kendine karşı çe­ diyor: «Henri Langlois, Fransa’nın en büyük yö­ virdiği, savı da su götürür bir iddia değil. netmenlerinden biridir. ‘La Cinémathèque Fran­ Kuşkusuz, ne Malraux ne de yanındakiler, ver­ çaise’ adında bir filmin yönetmeniydi o.i. Chabrol dikleri kararın böyle bir tepki yaratacağını dü­ daha da açık konuşuyor: «Bugün Fransız Sine- şünmemişlerdi, Antonioni ve Bunuei’den Orson mateki artık hiç bir şey değildir. Geçen Cuma bir Welles'e değin bir çok yönetmen filmlerinin si- adamdı. Langlois’ydı...»

19 Şimdiki halde olay çıkmaza girmiş durumda. Le biri olmakla, yaşamını bu araştırmaya adamakla, Monde'a verdiği bir demeçte, Malraux, Sinema- kültür dağarcığının vazgeçilmez bir unsurudur— tek’in maılî yönetimini ve filmlerin barındırılması ticari kaderlerinin tehdit ve belirsizliklerinden için alınan tedbirlerin yetersizliğini yererek söz­ çekerek kopardığı yapıtların kolleksiyonunu art­ lerine son vermiştir: «Bir kitap koleksiyonu ke­ tırmaktan başka bir şey düşünmemekle, savaş sin bir değişikliğe uğramaksızın ulusal bir kitap­ öncesinden beri gittikçe daha düzenli ve sayıları lık haline getirilemez. Sinematek için de aynı şey artan bir biçimde, aralarından yeni sinemacı ku­ söz konusudur. M. Langlois’nın yaptıklarını an­ şaklarının da yetişeceği bir sinemasever kitlesi­ madan geçemeyiz. Sevdiği işleri iyi yapmış, sev­ ne binlerce tanınmamış yapıtı gösterilerinde sun­ mediği işleri ise daha az iyi yapmıştır., öyleyse makla Henri Langlois, sinema sevgisini simge- Sinematek’in geleceğini gözönünde bulundurarak, leştirmektedir. yönetimin daha az kişisal ve daha çok denetim- Ne yazık ki, hiçbir ard düşünce olmadan, büyük sel olmasını sağlamak gerekmektedir.» bir açık yüreklilikle yapılan bu değerlendirmenin Bütün bunlar sürüp giderken, Langlois arka «Fransız SinematekÜ'nin Gerçek Olayı» olarak plânda kalmayı uygun görmüştür. Bu akıllıca bir tanımlayacağımız şeyle pek ilgisi yoktur. Bu olay karar. Çünkü prensipler üzerine olduğu kadar kuruluşun ta içinde, birbirine karşıt iki anlayı­ kişilikler üzerine de kurulu bir çatışmadır bu. şın, iki kavram ın birlikte varoluşundan doğmuş­ tur. Anlaşmazlık ergeç patlayacaktı bir gün. Bu­ Am a arasıra, onu işinden eden bürokratik düşün­ gün önemli olan sorunları kendi gerçek alanların­ ce üzerinde alaycı gözlemlerde de bulunuyor: da ele almaktır ki bu alan da prensip alanıdır. < ömrüm boyunca hep eylem halinde olmuşum­ dur ve yaşayan bir insanla ölü bir insan arasın­ Özel kuruluş, özel dernek, Fransız Sinemateki daki ayrım da burdan doğar. Yaşayan bir insan her yıl gittikçe artan bir devlet yardımından ya­ eylem halindedir; bu yüzden de ne yaptığını bil­ rarlanmaktadır. Bunun nedeni de kamu yararına dirmeye zamanı yoktur. Yaşamayan bir insan bir çabayı gerçekleştirmeye çalışmasıdır. Bu iki­ eyleme geçmez. Yalnız eyleme geçtiğini bildiren liğin dengesi devlet zayıf oldukça ya da iki ta­ belgeler yazmakla geçirir zamanını. Sanıldığı raftan birinin öbürüne dilediğini kabul ettirecek gibi, Romanın düşüşünün nedenleyenler barbar­ güçte olmasıyla sağlanabüir (Bu sonuncusu da lar değildi. Barındırdığı bürokratların sayısı faz­ aslında Langlois'nın yirmi yıldır başardığı bir la olduğu için düştü Roma.» şeydir). Fakat işe İdarî katkılar, görevin resmî Derleyen: Nur Deriş bir görünüş kazanması, devlet kuruluşlarının yar­ dımlarının kaçınılmaz duruma gelmesi girince, söz konusu olan artık bir adamın kaderi değil, Fransız Sinemateki'nin tüzüğüdür. Biz, özel bir C IN E M A 68 kuruluş olan Fransız Sinemateki’nin kendi bün­ yesi içinde «Ulusal Sinemateksin kudretli tomur­ cuğunu yaratmış olduğunu belirteceğiz. Henri Pierre Billard «Fransız Sinemateki Olayı» nm ger­ Langlois’nin dostlarına göre, incelemeye ya da çek yüzünü araştırırken, önümüzdeki sayıda ele tartışmaya yer bırakmaksızın, bu kuruluşlardan alacağımız bir konuyu da enine boyuna incele­ İkincisi birincisi yararına ortadan silinmelidir. mektedir. Aşağıda BİUard'ın yazısından derledi­ ğimiz kısımları bulacaksınız: Onlara göre birinci kuruluş, kişisel yardım gö­ ren bir kuruluş olarak kalmalıdır. Bir insanın Fransız Sinemateki Olayısmn kökü büinmekte. korunmak istenmesi anlaşılabilir ve saygı du­ 9 Şubat günü bu derneği yönetim kurulu Henri yulacak bir çaba ise de, olayın bu şeküde ele alın­ Langlois’yı görevinden alarak yerine Pierre Bar- mak istenmesi tartışılabilir ve tehlikelidir.» bin’i getirmiştir. Olay, hiç kuşkusuz henüz gün ışığına kavuşmamış kimi anlaşmazlıkların bir so­ Yazar bundan sonra bir kültür politikasının dü­ nucu. Kamu oyu hemen ayağa k alkıyor ve geniş zenlenmesinde, kişisel çabaların da göz önüne bir protesto kampanyası düzenleniyor. alınması gerektiğini belirtmekte ve geleceğin Fransız Sinemateki’nin nasıl olabileceğini araş­ Bu şaşkınlığı daha iyi kavrayabilmek için Henri tırırken üç temel soru'nun sorulmasını gerekli Langlois'nın kim olduğunu ansımak gerekir. Ye­ görmektedir. 1 - Sinematek Nedir? 2 - Devletin di haftadır onuruna retorik’in en olağanüstü çi­ rolü nedir? 3 - Kültürel sinemanın yayımı soru­ çeklerinin açılımına tanık olan bir adamın değe­ nu ne şekilde ortaya çıkmaktadır ? rini söz konusu etmek güç. Bütün bunların ya­ nında keşfin, araştırmanın ve tutkunun simgesi Yeni Sinema, Henri Langlois olayım ilgilendir­ olan bir adamın sinematografik kültürün bütün mekle birlikte, apayrı bir konuyu oluşturan ve bir bölüğünü ilgilendiren kişiliği var. Filmleri ko­ son derece önemli olan bu üç soru ve bunlara alt rumanın ve bu alanda bir araştırmanın gereklili­ cevapları önümüzdeki sayısında ele alacak ve in­ ğine ilk anlamış olanlardan —ki bu zamanımızın celeyecektir.

20 C A H IE R S DIT C IN E M A masının yattığım ileri sürmektedir, özellikle Fransız Televizyonu’nun uzun zamandan beri Bu dergi de «Langlois Olayuna ayırdığı 16 sayfa­ Langlols’nın hâzinelerinden yararlanmak istedi­ ya olayın çok geniş bir özetini vererek başlamış ği ve bunda başarılı olamadığı bilinmekteydi (Şu ve Yönetim Kurulu’nun aldığı karardan sonra var ki Cahiers du Cinéma’mn İleri sürdüğü bu yeni yönetmen Pierre Barbin’ln davranışlarını tasarı henüz gerçekleşebilmiş değildir. * Y.S.). şu şekilde belirtmiştir: «Aynı gün, yönetim ku- Olaydan bir hafta sonra, 16 şubat’ta yapılan ba­ rulu'nun kararına katılmayan üyeler, basma bu sın toplantısında «Fransız Sinematek! bugün ne karara karşı olduklarını açıklarlar ve sinemacı­ ifade eder?» sorusuna Claude Chabrol şu cevabı ların ilk protestoları duyulmaya başlarken, Ulu­ veriyordu: «Bugün Sinematek hiçbir şey değildir sal Sinema Merkezi'nin yönetmeni M. Holleaux, artık. Geçen hafta, bir adam demekti, otuz yılda herşeyin olup bittiğini sanmış olacak ki 15 gün­ 60.000’e yakın film i bir araya getiren bir adam. lüğüne bir tatile çıkıyor ve Pierre Barbin, saat Bu adam dünyanın her yerinden incelenmek üzere 15’e doğru, kendisine sadık küçük bir komando­ insanların geldiği bir kolleksiyonu barındıran bir nun başında sinematek lokallerine giriyor, Lang- Sinema Müzesi kurmuştu. Kesin olan bir şey var: lois'nın çalışma masasına oturuyor ve daha em­ Fransa’nın gurur duyabileceği yapıtlar arasında niyetli olsun diye kilitleri değiştirtmeyi unutmu­ Sinematek, gerçekten yeryüzünde tek olanıydı. yordu. Aynı anda, kapı önündeki kaldırımda Tancarville köprüsünden ya da başka bir şeyden Mary Meerson’a kovulduğunu bildiren mektup daha çok.» veriliyordu (Mary Meerson uzun yıllar Langlois- Alexandre Astruc ise «Sinematek insanların san­ mn en yakın çalışma arkadaşı olmuş ve kendisini dığı gibi, başına işi en iyi bilen adamların geti­ desteklemiştir. - Y.S.). Ve bu traji-komik işgal en rildiği bir kamu kurumu değildir. Sinematek uç noktasında sonuçlanıyordu: Langlois’ya uzun Langlois’mn kişisel yapıtıdır. Onsuz, büyük bir yıllardan beri çalışma arkadaşlığı etmiş ve Sine- olasılıkla. Sinematek kavramı var olmayacaktı matek’e önemli kolLekaiyonlar bağışlamış olan bugün. 1939’da sinema tarihiyle ilgilenen, belge­ Marie Epstein, hiçbir şeyi umursamayan Barbin ler arayan, Şarlo’nun eski filmlerini toplayan tarafından, Sinematek lokalinde, kapı üzerine ki­ kimseler vardı. Ve Langlois Hawks’un bir filmini litlenerek unutulmuştu. Gece saat oniki’ye doğru, görüp «Şarlo’lan toplamak çok önemli bir şey­ dosyalarım kaldınp eve gitm eyi düşündüğünde, dir am a bu film in de bir kopyasının hemen bu­ kapıyı kilitli bulmuş ve ona kapıyı açan, bizzat lunup korunması gerek» dediğinde New-York’un Sinematek Başkanı M. Moinot olmuştur. ünlü Modern Sanat Müzesini şaşkınlıklara boğu­ Bu parlak gün bize çok şey öğretiyor. Langlois- yordu. Önemli olan işte Langlois’nm bu düşün­ nın «yürütülmesinin ne rastlantı sonucu olduğu celeridir.» diyordu. nu, ne de mantıksal bir düşüncenin ürünü olarak Bütün bu olaylar sırasında Fransa’nın Kültür Ba­ ileri geldiğini. Tersine, söz konusu olan, uzun za­ kanı André Malraux’nun ne gibi bir rol oynadığı mandan beri hazırlanmış bir darbeden başka bir da basın toplantısında tartışılmıştır. Jean-Luc şey değildir. Ancak, bu darbeyi hazırlayanlar, Godard, olayın daha önce Gaétan Picon ve Pierre bütün sinema dünyasının kafalarının üstünde Boulez’in de yerlerinden almışları sırasında ba­ patlayacağını düşünmediler mi? Sinematek’e el kanlık koltuğunda aynı adamın oturduğunu be­ koyarken, onun Fransız sinemasının gerçek kalbi lirterek, bakanlığın fransız tiyatrosunu, fransız olduğunu göremediler m i?» müziğini ele geçirdiğini bu son kararla da fran- Dergi, bundan sonra, Langlois olayı’nm ardında, sız sinemasının son bağımsız kurumunu da yö­ çalışmasında tümüyle bağımsız bir adamın çeki­ netimi altına almak istediğini söyledi. Basın top­ lememesi, onun yokluğuyla, koruduğu onbinler- lantısı sert bir şekilde yeren bir bildirinin yayın­ ce filmin daha kolay «işletilebileceğinin sanıl- lanması Ue sona erdi.

LANGLOIS İŞ BAŞINDA karşılrk Devletin mali katkısından yoksun kal­ mış olmaktadır. Bundan böyle, yönetim kuru­ Dergi baskıya girerken öğrendiğimize göre 22 lunda bulunan devletin seçtiği üyeler çekilmiş Nisan'd a yapılan genel kurul toplantısında olacaklardır. Fransız Sinemateki’ni devlete bağlayan ilişki­ ler üyelerin istekleri üzerine koparılmış, Hen­ Devletin malî yardımının kesilmesi ile Sinema­ ri Langlois görevine iade edilmiştir. tek kuşkusuz önemli bir gelir kaynağını kay­ 22 Nisan gecesi toplanan Sinematek Genel Ku­ betmiş olmaktadır. Ancak, Sinematek giderle­ rulu, Fransa Kültür Bakanı André Malraux rini, üyelerin vereceği ödentilerden, sergiler­ tarafından başkanlıktan uzaklaştırılan Henri den ve yeniden gösterilere başlayacak olan iki Langlois’yı genel sekreterliğe getirmiş, Sine- sinema salonunun gelirinden karşılayacaktır. matek’İ de özel bir kuruluş olarak devletten Yöneticiler, özel desteklerden de yararlanmayı ayırmıştır. Böylece Sinematek, özgürlüğüne ummaktadırlar. «üniversite» , «öğrenciler» , «işçiler»: jcan - luc godard’la konuşma I

ler. Avrupa’da da kültürel açıdan geri kalmış öğ­ Jean-Luc Godard, kendisini destekleyenlerin bu renciler kıpırdanıyorlar. Madrid'de, Varşova’da ol­ konudaki bütün çabalarına karşın, sinema-dışı ve duğu gibi bri çeşit Stalinci kültüre (Stalinlsme hatta çoğu zaman sinema-içi çevrelerce pek cid­ Culturel) karşı çıkılıyor. diye alınmayan sinemacıların başımla gelir. H al­ Yeni Sinema: Bu geri kalmışlık, Ingiltere, İtalya, buki ünlü İngiliz sinema yazan Riehard Roud’un Almanya gibi ülkeler için de söz konusu olabilir deyimiyle «20. yüzyılın belki de en önemli sanat- mi? çısı»nın yapıtı, kendisinin ve daha başka konu­ Godard: Aynı türden geri kalmışlık söz konusu de­ lardaki düşünceleri çok yatandan incelenmeye de­ ğil tabii... Bir kısmı özellikle gençlere karşı olan ğer bir «Godard Olayısın meydana getirmekte­ ve gelişmeyi engelleyen bir takım şeyler var... dirler. Aşağıdaki söyleşi yönetmenin Roma De­ Yani bir bakıma bugün, politik hayatta da görül­ neysel Sinema Merkezi’ni ziyareti sırasında arka­ düğü gibi fakir ülkeler var, zengin ülkeler olduğu daşımız Engin Ayça tarafından gerçekleştirilmiş­ gibi... Bir takım ülkeler, bir takım hükümetler tir. tki sayıda yayımlayacağımız söyleşinin ilk var; genç sınıflara karşı yaşlı, eski sınıflar var - kısmı, üniversite konusunda oldu. Deneysel Sine­ Eski terimini sözcüğün en olağan anlamında kulla­ ma Okulunda geçen yıl cereyan eden olaylar yü­ nıyorum. Dünya, Avrupa her şeye rağmen üç yaşlı zünden (bkz. Yeni Sinema 13/Aralık 1967) söyle­ adam tarafından yaratıldı: Churchill, Stalin, şinin bu kısnu «Üniversite», «öğrenciler», «İşçi­ Roosevelt - 20 yıl Önce doğmuş olup bugün yaşa­ ler» konulannda ele alıyor. İkinci kısmı ise doğ­ yanlar kendilerini aptal ihtiyarların yarattığı bir rudan doğruya sinemayla ilgili. Diinya sinema b a­ dünyada buluyorlar. sınında ilk kez olarak, Godard'ın bu konularla Yeni Sinema: Bir takım ilişkilerin, bir takım dü­ ilgili sözlerini yayımlayan Yeni Sinema, bunlan zenlerin değiştirilebileceğine inanıyor musunuz ? okurlarına sunmakla kıvanç duymaktadır. Gönül, Godard: Evet, tabiî, biraz, çünkü her şey değiş­ bir sinemacının politikadan söz edişi gibi, bir po­ mekte. litikacının da sinemadan, bunun görevinden, işle­ vinden söz etmesini diliyor. Sinemacı, insan ola­ Yeni Sinema: Bir takım şeylerin değişmeleri için rak İster istemez politikayla ilgileniyor - ama onlan zorlamalı mı, yoksa kendi kendilerine de­ bazı yönetmen eskisi sinemacılanmızm edebiyat ğişmelerini mi beklemeli? dergilerindeki ilgilenmeleri gibi değil - ve bu ilgi Godard: Her ikisi de gerekli, ancak, bunun zama­ sinemacı-insan’ı politik bir tutum edinmeye götü­ nını kestirmek güç. Ne zaman şiddet kullanmak rüyor. Namuslu, içtenlikle hareket eden hiçbir si­ gerektiğini, bunun ne zaman sonuç verm eyeceğini nemacı bu durumda seyircilerine uyutucu öyküler bilmek önemli. anlatamaz, içinde bulunduğu düzenden azıcık mem­ Yeni Sinema: Fransa’daki durum, Fransız öğren­ nun değilse bile. Jean-Luc Godard'ın sözleri işte cilerinin durumu nedir? bu durumun bilincini yansıtıyor. Godard: Fransa'da belki daha zor. Çünkü öğrenci­ lerin durumu çok iyi. Aslında dunım çok daha Yem Sinema. durgun, uykulu... Çünkü hükümet oldukça istik­ Yeni Sinema: Avrupa’da çeşitli ülkelerde meyda­ rarlı, oldukça. na gelen öğrenci hareketleri hakkında ne düşün­ Yeni Sinema: Peki öğrenciler memnunlar mı? düğünüzü öğrenmek isteriz. Godard: Öğrencilerin uzun zaman ikl-üç grubun Godard: Evet, ilk dikkati çeken nokta şu, geri dışında politikayla pek fazla ilgileri yoktu. Şimdi kalmış ülkelerde ilk eyleme geçenler hep öğren­ bu ilgi yava yavaş başlıyor... biraz politikayla uğ­ ciler oluyor. Ekonomik anlamda geri kalmışlık raşıyorlar, birtakım şeyler istemeye başlıyorlar ki, söz konusu daima, Güney Amerika’da olduğu gibi bu da politikleşmenin bir başlangıcı demektir. Baş­ öğrenciler en uç noktalarda değişiklik istemekte­ langıcı çünkü Fransa’da birçok liselerde okula ga-

22 ÖĞRENCİ HAREKETLERİ: LA CHINOISE / ÇtNLİ KIZ / M. SE MENIAKO, J. BERTO, A. WIAZEMSKY zete getirme hakkı yok, birçok kolejlerde kabul Üniversitelerinden, Ingiltere Üniversitelerinden edilen tek gazete spor gazetesi.. Gayet basit, Av­ daha geri. rupa’daki hükümetler, dünyanın kendi düzenleri Yeni Sinema: Üniversiteleri işgal ederek, polise içinde devam etmesi için çocuklarına birtakım şey­ karşı, orduya karşı silâhlanarak karşı koymak için ler öğretiyorlar, sonra çocuklar büyüklerinin dün­ örgütlenilebilir mi, yani, polis geldiğinde ona aynı yasına bakıyorlar ve aynı dünyayı sürdürmeyi is­ koşullar altında karşı koymak... temiyorlar.. Godard: Tabii, eğer durum gerçekten ciddi ise, ta­ Yeni Sinema: Fransız öğrencileri, örneğin, üniver­ bii.. site sitelerinde, da'ha özgür olabilmek için bina­ Yeni Sinema: Çünkü polis her gelişinde öğrencile­ ların yönetimini ele geçiriyorlar, fakat bu özgür ri üniversite binasından dışarı atıyor, öyleyse, hep olmak, daha iyi çalışabilmek, okuyabilmek için içeride kalabilmek için üniversite binasını kale ha­ birtakım koşulların gerçekleştirilmesi anlamında line getirmek gerek. değil de, kızlarla olan ilişkilerde daha özgür ol­ Godard: Evet, her ikisini de yapmalı, duruma bağ­ mak anlamında oluyor. lı: polis çok kalabalık mı geliyor, az sayıda mı Godard: Bu bile bir şeydir.. Gerçi sonradan ge­ geliyor, dersleri izlemeye engel oluyor mu, polis lecektir.. Bir erkeğin, odasına bir kızı alabilmesi, dersleri dinlemeye geliyorsa çıkarmak gerek, içe­ bir kızın çocuk yapma ya da yapmama hakkı ilk ride kalmak istiyorsa, gene dışarı çıkarmak ge­ gelen haklardan biridir.. Çocuk yapma ve sonra rektir. Geçen gün bir fotoğraf gördüm, bir polis onu istenen biçimde yetiştirm e hakkı çok önemli­ ve bir üniversiteli birbirlerine vurmağa çalışıyor­ dir. Herşeye rağmen dünyanın yaradılışı, kadını se­ lardı.. Her ikisi de hemen hemen aynı yaşlarda, verek başladı.. Okumağa başlamadan önce bera­ fakat biri niçin vurduğunu biliyor, öbürü bilmi­ ber yattılar, okumağa sonra başladılar. yor.. Tek fark bu... Yeni Sinema: İn giltere’de, Batı Alm anya’da, İta l­ Yeni Sinema: Hükümet, öğrencilerin üzerine po­ ya’da, Japonya’da... lisi göndererek onların şiddet eğilimlerini boşalt­ Gorard: Sonuç hep aynı hak.. Oturdukları evde söz maya, nötralize etmeye çalışmıyor mu? sahibi olabilme, onunla uğraşma hakkı, o kadar. Godard: Hayır, çünkü bu onu pek ügilendirmiyor.. Üniversite’de yaşıyor, tiniversite’de çalışıyorlar.. Yeni Sinema: Yani, polis, dizge’nin dışında bir şey Dolayısıyla onunla meşgul olabilme, hakkında bir- durumuna getiriliyor, hedef şaşırtılıyor, değişti­ şeyler söyleyebilme hakkı istiyorlar.. Onu düşün­ riliyor, başka bir deyişle öğrencilerle polis ara­ dükleri biçimde örgütlemek.. Hepsi bu kadar.. Du­ sında bir çatışma yaratılıyor, halbuki gerçek ça­ rum hemen hemen bütün ülkelerde aynı.. tışma öğrencilerle belli bir dizge, belli bir hükü­ Yeni Sinema: Fransa’da genel olarak politikayla met arasında. uğraşmağa başlamadan önce özel yaşantılarım dü­ Godard: Bilmiyorum. zenlemeye çalışıyorlar. Halbuki, örneğin İtalya’da Yeni Sinema: Bu durumda polisle mücadele et­ durum aynı değil. mek anlamsız, gerçekte... Godard: Sonradan o da gelecek, bunların ikisi de Godard: Gene de etmek gerek, çünkü bu, duruma birhirine bağlı. Kimi ülkelerde, örneğin Fransa’da göre, az ya da çok, kuvvet gösterisi demektir. böyle başlıyor, başka yerde., öyle tabiî, çünkü İtal­ Çok kez polise karşı koyma, iyi örgütlenilip ör- ya Fransa’dan bu konuda çok daha gerideydi. gütlenilmediğini, bunun derecesini ortaya koyar. İtalyan Üniversitelerindeki eğitim yöntemi Fransa Polisle kolayca mücadele edilip edilmeyeceği or­

23 taya konulur. Bu konuda silâh önemli değildir. kileri kurulacak, uygulama’nın sorunlarını anla­ İyi örgütlenilmişse, polisin işi çok güç demektir. yacaklar, işçiler kültürel ve kuramsal güçlüklerini, Çünkü onun düşüncesi yoktur. Karşı tarafta, si­ sorunlarını anlayacaklar ve zaman gelecek tıpkı lâh dışında bir de düşünce bulunduğunu görünce, Fransa’da geçen yıl olan grevlerde görüldüğü gibi, bu kuvvetten ürker... Polis, düşüncesi olmadığı­ bu iki kuvvet birleşecektir. Fransa'daki grevler na göre, birdenbire karşı koymayla karşılaşınca ekonomik olmaktan çok kültürel bir hareket ol­ şaşırır, ne yapacağını bilemez. muştur. Yeni Sinema: öğrencilerle, işçi sınıfı arasındaki Yeni Sinema: Bu hareketlerde, bu mücadelelerde ilişki... sinema ne rol oynayabilir? Godard: Biışey kesin, o da şu: öğrencilerde, üni­ Godard: Sinema uygulama’dan kuram'a giden bir versiteler de artık toplum yaşantısından uzak tu­ tablodur. Her ikisini de birlikte gösterir. Uygula- tulamazlar, ondan koparılamazlar. Bu, son zaman­ ıııa’dır, çünkü her günkü yaşantıyı gösterir. Gö­ lardaki gelişmenin, teknik ilerlemenin bir sonucu­ rüntüler herşeyi saptar, insanları, doğal yaşantı­ dur. Hükümetler, isteseler de istemeseler de üni­ nın kendisini görürüz. Sinema aynı zamanda ku- versiteleri ülkenin kaderine gittikçe daha çok or­ ram’dır, çünkü bir anlatım’dır, bir dil’dir. Bir şiir, tak etmek zorundadırlar. Üniversite ülkenin ka­ müzik, bir takım biçimler, bir bağlantıdır kısa­ derine ortak olduğu anda da ister istemez iş poli­ ca. Sinema uygulama ile kuram’ın kaynaştığı bir tik oluyor. Hükümetlerin işçilerle başının dertte ortamdır. olması da bu yüzden.. Yeni Sinema: Bir söyleşide de dediğiniz gibi ör­ Yeni Sinema: Yani bir eylem... neğin siz sinemayı tanıyor ama işçilerin sorun­ Godarıl: Gayet tabii., hiç kimseye ilkin birşev öğ­ larını bilmiyorsunuz. Aynı şekilde, işçiler de ken­ renmesini söyleyip, sonra öğrendiklerini kullan­ di sorunlarını biliyorlar ama sinemayı tanımıyor­ mamasını söyleyemezsiniz. Bugün, ilmin öğren­ lar. cilere ihtiyacı vardır. Hemen. Godard: Tabii... Yeni Sinema: öğrencilerle, onların hareketleriyle, Yeni Sinema: Öğrenciler şimdi mücadele ediyor­ işçi hareketleri arasında bir yakınlaşma, iş birliği lar, aynı zamanda kendi sinemalarını da yapabi­ var mıdır? lirler demek ki. Godarıl: Henüz pek yok, çünkü toplumcu partiler, Godard: Evet, bazı şeyler yapabilirler ama herşe­ ilkin hükümetler arasındaki mücadelelerde orta­ yi değil. ya çıkıyorlar; kültürel yetişme, eğitim, çok son­ Yeııi Sinema: örneğin, «Centro Sperimentalesde radan geliyor, çok kez unutuluyor da. Hemen he­ (Roma Deneysel Sinema Merkezi) okulun günlük men genellikle komünistlerin kültürü, bir çok nok­ gereksinmelere cevap verecek biçimde köklü de­ talarda burjuva bir kültürdür. Halbuki, gündelik, ğişiklikler yapması için mücadele ediliyor, aynı grev, yaşama konularında burjuva değildirler. Fa­ zamanda sinema ile de uğraşılıyor, öğrencilerin kat düşünceler hep burjuva düşünceleridir, burju­ kendi sinemalarını gerçekleştirebilmeleri için, va kültürünün etklsindedirler ve bunun farkına üniversiteye gidiliyor, filmler çekiliyor. Bu konu­ varmıyorlar. Bu yüzden onlar için durum çok zor, da ne düünüyorsunuz ? çünkü yanlı tanıyorlar bazı şeyleri.. Sendikacılar Godard: Burada okulda yapmanız gerek bunu, bu­ çok sıkı insanlar, fakat bilgileri az, onlar için du­ rası sizin üniversiteniz. Filmler yapmanız, oku­ rum zor, kuramları az, çünkü daha çok uygula­ manız gerek. Bütün bunlar birbirleriyle yakından madan gelmişlerdir. Halbuki öğrenciler kuramsal ilgilidir. Siz, üniversitenin özel bir dalısınız fakat bir eğitim görüyorlar. Bütün güçlük kuramla uy­ aynı zamanda da bu iş için en elverişli olanlar da gulamayı birleştirmede. İşin en güç yanı bu. U y ­ sîzlersiniz. Çünkü, örneğin, üniversite’de okuyan gulama kuraııısız, kuram uygulamasız hiçbir şey bir kimya öğrencisi, laboratuvarında kalmaya zo­ ifade etmez, öğrencilerin uygulama konusunda runludur, halbuki siz, dışarı çıkıp insanları göre­ deneyleri yok. Bunu gerçekleştirmek zorundadır­ bilirsiniz. Sizler herşeyden önce bağlantı olma lar. Bazı sosyalist ülkelerde, iş gördürerek bu ger­ durumundasınız. Sinema, üniversitelerin en ileri, çekleştirilmek isteniyor, el işi yaptırılıyor. Halbu­ öncü bir kanadıdır. ki kafa işi buna pek o kadar uygun değildir. Yt ııi Sinema: Cinecltta’da bir Vietnam yaratmak Yeni Sinema: öğrencilerin mücadelelerini birleş­ gerek derken, ne anlatmak istiyordunuz? tirmek ve ortak bir hareket yaratarak bir hükü­ Godard: Cinecitta'ya bir plastik bomba koymak meti değiştirmek mümkün müdür? gerek. Sonra herşey havaya uçacak. Madem ki Gmlarıl: Elbette, en iyisi de bu zaten, fakat bu hiç­ orası sizin okuldan pek uzak değil, hiç de zor bir bir zaman öyle pek basit olmadı. Hiçbir zaman şey olmaz bu. Her sabah *Centro»ya gelirken Ci­ birkaç gün içinde sonuçlandırılamadı. necitta'ya küçük bir paket plastik bomba koyar­ Yeııi Sinema: İtalya ya da öbür ülkelerin üniver­ sınız, olur biter. Moral açısından demek istiyorum sitelerinde bugün böyle bir şey olabilir mi? tabii, moral açısından. (Engin Ayça’nın Roma De­ Godard: Hemen değil, fakat bir gün Avrupa'da bu neysel Sinema Okulu'nda Jean-Luc Godard’la yap­ da olanaklı olacaktır. Çünkü, dediğim gibi, öğren­ tığı söyleşinin birinci kısmı.) cilerin uygulama alanı ile, bunun sorunları ile iliş­

24 deniz ötesi anıları:

jean renoir’la konuşmalar... Geçenlerde Paris’te düzenle­ nen bir dizi özel gösteride —ki­ ter. Fakat şimdi filimi yeni milerince Fransız yönetmenle­ baştan yapsam, dehşeti, terö­ rinin en Fransız olanı diye ad­ rü daha çok gülünce doğru gö­ landırılan— Jean Renoir’ın türürüm. filmleri gösterildi. Bu göste­ Soru: Kötülüğün hıristiyan bir rilerin özelliği artık Amerika’ karakteri var mı ? Kötülük si­ da yaşayan yönetmenin de ora­ zin için nedir? da bulunması idi. H er gece, bi­ J. R.: Başkaları gözönüne alın­ raz yaşlanmış, yorgun, ama dığında kötülük vardır denile­ yine, de iyimser, muzip, hazır­ bilir. İnsan kendi kendine kö­ Fotoğraf: A ra Güler cevap Renoir sorulan soruları tülük yapmaz. Benim için kö­ cevaplandırdı, düşüncelerini a- tülük, çirkinlik, güzellikten çıkladı. 1962 de Le Caporal ayrılmaz. Jean L. Barrault'nun Epinglé ile — şimdilik — so­ kötü ama zarif, yakışıklı bir nuçlanan sinema uğraşının iniyorlar. Cordelier kendi üze­ kişiliği vardır. Zaten iyiliğin ne Fransızlar için en Fransız, rinde çalışmaya karar veriyor. olduğunu kim bilir? Siz bili­ yor musunuz? «şiirsel gerçekçilik» anlayışını Bu çalışmadan Opale doğacak­ en iyi yansıtan filmleri seçildi tır. Yaşamın, toplumsal ve mo­ Soru: Belirgin bir yönetiminiz bu gösteriler için. Aşağıdaki ral değerlerinin doktora ya­ var Doktor Cordelier’nin teknik konuşmalar Le Testament du sakladığı içgüdüleridir. Öldü­ çalışmasında. Sekiz alıcıya ka­ dar kullanıyorsunuz. Herbiri Dr. Cordelier / Doktor Corde- ren, çalan, saldıran bir yara- aynı zamanda uzun bir çeki­ lier’nin Vasiyetnamesi, Le Ca- tıktır^ Opfate'm yokolması mi bütünüyle alıyor. Sekiz da­ rosse d’Or / Altın Araba ve İçin, Cordelier,’nin ölmesi ge­ kika süren çekimler var. L a R ègle du Jeu / Oyunun K u­ rekmektedir. Böylece herşey J. R.: Evet, çünkü oyuncunun ralı filmlerinin gösterilerinde eskisine dönüşecektir. Ama bu alıcı «için» oynaması gertekli yapılmıştır. toplumda, daha kaç tane Opale değildir. Birçok alıcı bulunur­ olmak isteyen Cordelier'ler var­ sa, hangisinin çalıştığını bil­ dır acaba? DOKTOR CORDELİER’NİN miyor ve salt öbür oyuncuları V A SİYETN AMESİ ve sahneyi düşünüyor. Tek alı­ iBu konuşmaya, Jean-Luc Go- cıdan sıkılıyorum. Oyuncular, Yönetmen, senaryo, konuşma­ dard da katılmaktadır.) lar / Jean Renoir - Görüntüler dekor, işçiler, herkes onun em­ / G. Leclerc - Kurgu / R. Lich- Jean Renoir: Önceden şunu be­ rindeymiş gibi oluyor. Benim tig - Yapım / O.R.T.F. - So- lirtmek istiyorum. Bu filim de­ istediğim, alıcının oyuncuları ferad - İlk gösteri / mayıs neysel bir filimdir. Küçük bir ve olayı izlemesidir. 1961 - Oyuncular / J. L. Bar- bütçe ile televizyon için yapıl­ •i. L. G.: Ben, tek alıcı kulla­ rault (Dr. Cordelier ve Opale) mıştır. Leclerc’in teknik, Kos- nırım. Oyunculara karşı o den­ - M. Vitold (Severin )- T. Bi­ ma’nın müzik çalışmaları be­ li saygüı değilim. Oyuncunun liş (Joly) - J. Topart nim büyük yardımcılarım ol­ alıcı için oynaması gerektir. dular. Her yönetim biçiminde oyuncu­ Konu: J. L. Godarıl: Jean Renoir, O- ların oyunu, önlerindeki kuv­ Çok ünlü bir doktor olan pale sizin yönettiğiniz ilk çir­ vete bağlıdır. Renoir’m kuvve­ Cordelier, gizli araştırmalar kin, kötü ve korkunç insandır. ti var. Oyuncuları iyi kullanı­ yapmaktadır. İnsanın beden ve Bu nasıl oldu? yor. ruhunun değiştirilebileceğinden •I. R.: Opale olabilmeyi çok is­ Soru: Cordelier ve Opale’ın a- emindir. Maddeci Dr. Severin terdim. Bir an gelir ki herkes rasmda, bireyin gerçek yeri ve başkaları buna karşı gele­ M r. Hyde olmak, özgür olmak nerdedir ? rek denemeyi göze almak iste- ve hayvan kılığına girmek is- J. R.: Böyle bir yer yoktur. Belki filmin sonunda vardır fa­ kat alımlı ve sahtedir. Siyah ve beyaz gibi. Halbuki yaşam­ da salt gri bulunur. Soru: Neden kimse kötülüğü engellemeye çalışmıyor? Opa- le'ı yaralanmaz gibi kabul edi­ yorlar? J. R. : Bu güncel bir gerçeklik­ tir. İnsanlar hiçbir zaman o- laya karışmazlar. Geçerler, ba­ karlar ve olayın sonuçlanma­ sından sonra toplanırlar. Her- şeyi yapabiliriz. Salt istemek gerek. Soru: Film kaça maloldu? J. R. : 82 milyon. Çekimlerin süresi 9 gün. Stüdyo ve teknik LA REGLE DU JEU / OYUNUN KURALI / R. TOUTAIN, işler pahalı idi. J. R E N O IR Sora: Oyun, bazan kesiliyor. Oyuncuyu sürekli olarak gör­ mek istemez misiniz? J. R. : Kurgu, bir zorunluluk değildir. Bir seçimdir. J. L. G. : Kurgu, bir araçtır. Bir amaç değil. Gerekli plan değişimini oyuncunun bedeni ve duygusal sürekliliği ile uzlaş­ tırmaktır. Soru: Cordelier’nin Opale kişili­ ğine girmesi, çok güç ve yoru­ cu oluyor. J. R. : Daha korkunç, daha ür­ kütücü olması için. Aynı za­ manda dehşete karşı sevgim­ den. Sonra, fik ri başkalaşım acısız olamaz sanıyorum. Soru: Kendiniz Opale’in kor­ kunçluğunu duydunu zmu? LE CAROSSE D’OR / ALTIN ARABA / A. MAGNANİ, J. R. : Hayır. Fakat film yöne­ D. L A M O N T timi çok ilginç idi. Sonrası ö- nemli değil, önemli olan yap­ mak, yaratmaktır. Bir çocuğun yaratılışı güzeldir. Bence son­ rası pek ilginç değil...

ALTIN ARABA

Senaryo / Merimfe’nin Carros- se du Saint - Sacrement adlı e- strinden uyarlayarak Jean Renoir. Görüntüler / Claude Renoiı ve H. Ronald. Müzik / Vivaldi. Dekor / M. Chiari. Kurgu / M. Serandrei, D. Haw­ kins. Yapım Panarıiya Film - Hoche. Oyuncular / Anna Magnani (Camilla) D. Lamont, O. Spadaro, P. Campbell, N. Fiorelü. ilk gösteri / 1953 LE TESTAMENT DU DR. CORDELIER / DR. CORDELIER’ V A S İY E T N A M E S İ / J. L. B A R R A U L T 26 rafların rolü çok önemli. Gül­ ler gibi birçok kötü yanları Konu: dürüyü, fantaziyi hiçbir zaman var. Kimi zaman bir sahneyi unutmamalıyız. Camilla fakir bir İtalyan ti­ çekiyorduk, sonradan renkler Claude Renoir: Film i uzun za­ yatro topluluğunun başoyun­ güzel çıkmayınca bütün giysi­ cusudur. Topluluğuğun Peru'ya mandır görmemiştim. Çok ü- lerin renklerini değiştirmemiz züldüm. Çünkü, onbeş yıl önce yaptığı bir yolculuk’ta, ilk sev­ gerekiyordu. daha iyi çalışıyormuşum. Bu gilisi ile ilişkilerini kesmeden Soru: Filimlerinizde çoğunluk­ filimde tiyatro ışığını sinema­ ülkenin başbakanının metresi la olaylar bir kadının çevre­ ya getirdik. Sinema ve tiyatro­ olur. Bunun dışında bir üçüncü sinde dönüyor. nun bileşimi diyebiliriz buna, sevgilisi olacaktır. Ünlü bir bo­ JT. R.: Büyük aldanış! İnsanın, Rivette: Brecht’in kuramım ğa güreşçisi. Geçen günler için­ yapıtları değişir, fakat asıl düşünüyorum. Sahneyi kuv­ de Camilla çeşitli insanlarla, kendinden verdiği değişmez. vetle ışıklandırmahyız ki se­ Benim de birçok tutkularım, zengin, ikiyüzlü kişilerle karşı­ yircinin gözü ayrıntıları bul­ düşküncelerim var ki bunlar laşacaktır. Başbakanın kendisi­ sun. her kez tekrarlanıyor. Bu soru­ ne armağan ettiği altın arabayı •T. R.: Bence, bu filmin başarı­ yu cevaplandırmam güç, çün­ başpiskoposa vererek onu da sı teknik yönünden ileri geli­ kü çok özet duygularıma do­ baştan çıkaracak ama sonunda yor. kunuyor!!! bütün bu sahte âşıkları bıraka­ t'. R.: Bir filim, işbirliğidir ve Bu filim, bir öykü, öykünün rak ilk ve gerçek sevgililerine başarısı o iş birliğinin sonucu­ içinde öykü, tiyatro oyununun dönecektir: Tiyatro, seyirciler, dur. Görüntü yönetmeni sonuç­ içinde tiyatro oyunudur. Biraz fakir insanlar. tan hiçbir zaman emin olamaz daha müziğin öneminden söz ve ilk düşüncesi ile sonuncusu etmek istiyorum. Müzik her arasında uzun ve ağır bir baş­ filimde çok dikkat ettiğim bir (Konuşmaya Claude Renoir ve kalaşım vardır. Onun görevi şeydir. Müziğin olayla, anla­ Jacques Rivette katılıyorlar.) yönetmene verilen vakit ve kre­ tımla, duygularla tümüyle bi­ diye bağlıdır. Filmi üç ayda leşik olması ve ayrımlarla mü­ yaptık. Şimdi bu denli temiz ziğin bileşiminin kusursuz ol­ Renoir'ı dinlemeden Erle Roh- bir iş yapamam. ması gerektir. Magnani baka­ mer’in (Cahiers du Cinema No: J. R.: Claude, insan kendi yapı­ na «Benim için çok küçüksünüz» 78) şu satırlarını ansıyalım. A l­ tını kendisi yargılamaz. diyor bir yerde. Bu sahneyi salt tın Araba’da Renoir’ın bütün C. R.: Yargılar. Çünkü, önce­ Vivatdi’nin müziğinden duy­ yapıtının iki kutbu, sanat ve do­ den yapılmış işi görüyorum. duklarımla düşündüm. ğa, yaşam ve güldürü iki ayna Soru: Film de eşitlikten çok, Rivette: Filminizde savaş da niteliğini alıyorlar. Karşı karşı­ sınıf farkı görülüyor. bulunuyor. ya görüntülerini yolluyorlar, ■T. R. Benzerleri göstermek J. R. Birşey var ki, beni çok aralarında hiçbir sınır kalma- için, karşıtlığı göstermek ge­ öfkelendirir. Kimi insanların yıncaya dek. Her filmindeki iç­ rek ve tersi. İnsanlar arasın­ eğlenmesi ve onlardan beş met­ tenlik ve doğruluk burada tüm daki o görünmeyen küçük iliş­ re ilerde öbürlerinin acı için­ olarak gerçekleşiyor. kiyi belirtmemiz gerekir ki, o de olmaları. Filmde bu iki yüz­ da eşitliğin temelidir. lü yaşam bulunuyor. Bir yan­ Rivette: Bütün çekimler 180 da saray ve zenginleri, öbür J. Renoir: Filim üstünde size derece ve bu sezümiyor. yanda Peru’lular, sömürülen­ kısa bir yorum. Sahneler: San­ C. R-: Konu aslında, bir tiyat­ ler. rılar ya da gerçek. Şu anda bel­ ro oyunu. Dekorların çoğunlu­ Soru: Filimlerinizde içgüdüle­ ki ben sizle değilim, belki bir ğu salt üç yanlı. Sanki siz ti­ rin ve önceden düşünülmüş o- düş içindeyiz. Ülke: Peru. Va­ yatroda oturuyormuşsunuz gi­ lanın payı nedir? kit: Belli değil. Filim: Fan- bi. Bunu böyle istedik. ■1. R.: Dikkatli bir hazırlanma tazi. Konu: Yaşam ve tiyatro. J. R.: Evet. Claude, çoğunluk­ herzaman için gereklidir. Fa­ Tiyatroda yaşam ve gerçek. la uzun çekimler kullandı, bir­ kat gerçek şeyler bazı anlar­ Burada «Irmak» filmimin et­ kaç alıcı ile. örneğin, Mar- dır. O «an lar» yüzünden bir­ kisi olabilir. Anna Magnani’nin sellaise'de ve bu onu başka bir çok şeyleri son dakikada değiş­ oyunu bir başyapıt. Ona bir gül­ yönteme götürdü, Altın Ara- tirebiliriz. Am a önceden, uzun dürü önerdiğim zaman utanı­ ba’daki çekimlere. Böylece se­ bir hazırlanma da gereklidir. yordum. Fakat o, her türü oy- yirci alıcının devinimini önce­ Kendimi çözümlemem, fakat nıyabilir. Filim İngilizce çev­ den kestirebiliyor, düşününce diyebilirim ki akıl­ rildi ve Fransızca dublaj yapıl­ t'. R .: Bu filini için, teknlko- dan çok duygulara yakm’ım dı. Anna Magnani kendini ses­ lor kullandık. Çünkü o vakit ve bu filim belki en içgüdüsel lendirdi. Bütün çekimler stüd­ yalnızca bu teknik bulunuyor­ filmimdir, çok hesaplanmış ol­ yoda yapıldı. Bu yüzden fotoğ­ du. Tabii, bütün renkli dizge­ masına karşın.

27 rnıdan biri 'Efendim, bir İspan­ le seçtim ki kişilerle olan u- OYUNUN KURALI yol boyacısının, bir PolonyalI yumları seyirci tarafından da maden işçisini kıskançlıktan anlaşılsın. Octave iki yaşantı­ öldürdüğünü okuduğum zaman, nın arasında bir köprüdür. Çok Senaryo - Konuşmalar / Jean bu tür olaylar bizim toplumu- ilginç bir şey bu aralık sorunu. Renoir ve Cari Koch. Görüntü­ ıııuzda olmaz diye düşünürdüm. Fakat pek verimli değil. Oc­ ler / Jean Bachelet - Alain Eh, olurmuş kardeşim, olur­ tave zengin bir aileden gel­ Renoir. Müzik / Koşma (Mo­ muş..' der. Film in en önemli mektedir. Müziğe olan sevgisi zart-Saint Saens). Dekor / yanı yarattığı siyasal görünüş­ yüzünden Christine'le tanışmış Lourie ve M. Douy. Kurgu / tür...» ve bu ortama yavaş yavaş ken­ Marguerite Renoir. Yapım / dini kaptırmıştır, insanlara N. E. F. Yapım Yönetmeni / yardım etmek istiyor ama her Claude Renoir. Oyuncular / keresinde yanlış yola sapıyor. Dalio (De la Chenaye), Nora Jean Renoir: Bu film benim ü- Soru: Neden Octave rolünü Gregor (Christine), Jean Re­ zeriııde en çok tartışılmış fil- kendinize ayırdınız ? noir (Octave), R. Toutain (Ju- mimdir. Hiç başarılı olmadı ve J. R.: insan bir öykü yazdığı riuex) Mila Parely, P, Dubost herkes de ondan nefret etti, zaman, kendini unutabilmeli- Carette (Marceau) G. Modot, ilk çıkışında arkamda oturan dir. Fakat bu öyküde İster is­ Lise Elina, Yapım Yılı / bir adam şunu diyordu: Bana temez kendini belli eder. Oc- bir kibrit verin, şu sinemayı tave'ı oynadım, çünkü o kişi ile Konu: yakayım. Savaştan sonra film bileşebilecek bir oyuncu bula­ Zengin bir şato sahibi, de la yok olmuştu. Aradık, şurada madım. Daha doğrusu pek ara­ Chenaye, Sologne’daki toprak­ burada parçalarını bulduk. Dış madım. O rolü kendim oyna­ larında bir hafta sonu eğlence­ ülkelerden kopyalarını rica et­ yacağım için çok memnundum. si düzenler. Dostlarını çağırmış tik ve şöyle böyle yeniden bir­ Benim en büyük sorunum oyun­ olduğu toplantıdan, bir fırsat leştirdik. Filmde, kişilerin ro­ cularla kişilerin arasındaki u- bulup metresi Geneviève ile sı­ mantizmini mümkün olduğun­ yum’un tam olarak sağlanma­ vışmak istiyor. Bu arada hava­ ca ortaya koymaya çalıştım. sı. Dalio bunu çok iyi anlamış­ cı Jurieux, Chenaye’nin eşi Birçok insanlar sevgilerini, tı ve filmden uzun zaman son­ Christine'in peşindedir. Christi­ tutkularını yitiriyorlar zaman ra Marki de la Chenaye olarak ne aynı zamanda saf ve iy i ar­ zaman. «Oyunun Kuralı» bu gi­ kaldığını söyledi bana. kadaşı Uctave tarafından sevil­ bi insanlara alanı bırakm am ak­ Soru: Film için Musset’nin bir diğini de bilmemektedir. Av’a tır. Açık düşünceli olanlar, öyküsünden esinlenmişsiniz. gidilen bir gün, aynı zamanda duygularım gizlemeyenler ezi­ J. R.: Evet. Musset’yi ve «Ma- hizmetçilerin ve zenginlerin lirler toplumda. Herşey aynı rianne'm kaprislerini çok za­ gizli aşklarını ve ilişkilerini a- kurallara dayanır. Christine’in man önce okudum ve unuttum. çığa çıkarıyor. Karısını kıska­ burjuvaziye girişi gibi. Dürüst, Filmde öyküyü yeniden düzen­ nan av bekçisi, Marceau’yu öl­ içten olmayan bir topluma ger­ ledim. Çevreme ve içinde bu­ düreceğine yanlışlıkla Jurieux’- çeği getirm ek onu yok etmek lunduğum ortama çok iyi ba­ yü öldürüyor. O Jurieux ki o- demektir, ön yargılar her yer­ karım. Bireylerin sorunları, yunun kuralını izlememiş olan de, her sınıfta bulunur. M ut­ gülünçten trajik’e doğru gider tek dürüst kişidir. Filmin ilk faklardan, zengin salonlarına ve burada aranılan kişilik ken­ gösterisi, ikinci Dünya Sava- değin önyargılar vaıdıt. Bu dini belli eder. şı’nın çıkmasından kısa bir film önyargılara karşı bir film­ Soru: Neden Christine’i tanın­ süre sonra yapılmış. Çağdaş dir. Bütün istediğim, efsaneleri mamış bir oyuncuya oynatı­ burjuvazinin bir yergisi. Oyu­ ve aynı zamanda aldatmacaları yorsunuz ? nun kuralı, bu yaşantının ge­ yok etmektir. En üstteki deri J. R.: Nora Gregor aslında bir rektirdiği yalanlar ve sahte tabakasını kaldırmaya çalış­ alman kontesidir. Kocası ile davranışlar. Bu kurala uyma­ tım. Kimi insanların beni en birlikte Hitlere karşı çıktıkla­ yanların yaşama hakları yok. çok şaşırtan yanları, görünüş­ rı için, onları tanıdığım zaman Filmde bu şekilde davranan teki ilgisizlikleri, soğuklukları. sürgünde idiler. Kişilikleri be­ Octave, Marceau ve Jurieux Soru: Filmin kişileri ve oyun­ ni çok ilgilendirmişti. değişik biçimlerde kaybolacak­ cular? Kural sözcüğünü bir kez daha lardır. J. R.: Her kişi belli bir karak­ açıklamak istiyorum son ola­ Georges Sadoul (bu film için ter, belli bir varlıktır. Bundan rak. Marki’nin özel kuralları şöyle diyor: i...Oyunun Kura­ sonra oyuncuları bu kişüerin varsa, bunlar toplumun Mar- lı insanların ortaklaşa sevgi ve içinde özgür bırakmak gerek­ ki'ler istemesinden ileri gel­ duyguları. Kadm'ın kocası ile tir. Yarattığım kişiler kötü bi­ mektedir. dostu dövüştükten sonra smo- le iseler onlara karşı büyük bir kinglerini düzeltirler ve arala- sevgim vardır. Oyuncuları öy­ Hazırlayan: Gaye Petek

28 : giulietta ve ruhlar

— NEDEN GİULİETTA azından fiziği ile Fellini’yi hatırlatan Giorgio). Giuliette kocasının sevgisine inanıyor. İsrarla. Son filmimde arzum otuzbeşyaşında, ka- Halbuki, Giorgio... dalgın bir insandır. Evlilik ba­ tolik, çocukluğundan beri sütunu emdiği ğının, Giulietta’mn getirdiği her şeyi, her anlamı bir doktrin’den kurtulamıyan bir burjuva yitiren bir insan. Yeni, değişik duyguların, duy­ kadınını çizmek olmuştur. gusal deneylerin peşindedir Giorgio. Federico Fellini Zamanla Giulietta kuşkulanıyor, Giorgio’nun sa- Bu film Pellini’nin en azından en kişisel, Alimle­ dakatından şüphe etmeğe başlıyor, tüm hassasi­ rinde olduğu gibi anılara bir dönüş, anılara saygı, yeti, inceliği ile. Kıskançlık dramı kopuyor, ger­ anıların ruhblllmsel bir araştırması; sonra — La çeküstü bir evrende cereyan eden bir dram. Ço­ Strada'dan, Cabiria’dan sonra— bir kadın portre­ cukluk anıları, kışkırtıcı düşler, grotesk kâbus­ si; sonra kişinin araştırması, bir oluşumun adım lar. Dünya değişiyor, çevre yabancılaşıyor, garip­ adım gerçekleşmesi, ve de — bir kez daha— otobi­ leşiyor; kocası onu sevmiyormuş demek. Hatta yografik bir deneme (anılar, kadınlar, psikozlar, gitmeğe ayrılmağa hazırlanıyormuş. Ve de gidi­ kişinin derinlikleri). Oysa... «Açık konuşalım! yor, Giorgio. Ve Giorgio'nun gidişi ile —kâbus­ ların, işkencelerin sona ermesi ile— Giulietta Erkek olduğuma göre bir kadın portresini tümü ile başarabilir miyim ? İmkânsız. Bir yaklaştırma­ belki ilk kez gerçekten yaşamağa başlıyor, ko­ dan başka bir şey olamaz» ve de, deneme söz ko­ casının gölgesinden kurtuluyor. Bir de uzak, çok nusu olunca, «çekim esnasında, sorunlarımı, iç uzak bir umut besliyor içinde, bir umut belki... değişimlerimi uygun bir ton içinde şekillendirme­ — VE RUHLAR ği düşündüğümde, serüvenin nasıl biteceğini bil­ miyorum...» (Fellini). Tutkum, aynı zamanda, kişiyi gerçek ve «8 1/2» ta bir erkek, bir sanatçı, bir sinema ada­ diiş sayesinde, karmaşık ve sarsıcı haki­ mı sorunlarını, kuşkularını, endişelerini deşiyor. kati içinde anlatmaktadır. Fellini’ye çok benziyen bir erkek, bir sanatçı, bir Fellini sinema adamı. Ve bu olağanüstü bir duygu, bir Görüntüler: Sakin, güneşli bir kumsal, beyazlara görüntü karmaşıklığı içinde oluyor. Oysa kuşku­ bürünmüş bir Giulietta, sonra havada sallanan lar, endişeler, aldatmaca oyunu, mucizelerin çö­ bir akrobat, ağır, çıplak yerlilerle dolu bir kayık. zemediği, mutlu sonuçların halledemediği aldat­ Sonra, daha sonra, bir davul sesi, daha önceki maca oyunu sürüyor. İnsanın çevresinde ve kişi­ bir akrobat ve — Fellini’nin filimlerınde eksik ol- nin içinde. Sorunlar aydınlanmıyor, tam tersi çe­ mıyan— sirk. Sirk'teki balerine tutulan büyük şitlem elere kayıyor; örneğin, kadın sorunu, eş baba, büyük babanın tarih önceki devirlerinden olan kadının sorunu. kalma uçağı. «Erkeğin karanlığı yayıldığı anda kadın orada­ Ve insanlar: yerlilerin arasında karışmış beyaz dır» (Jung). giysül, beyaz Panama şapkalı bir adam; masal­ Ve işte, Giulietta, her şeye rağmen kocasına bağlı, lardaki Şehzade olduğunu söyliyen yakışıklı bir sonsuz bir sadakat yemini ile bağlı, «ruhlar» m delikanlı; sonra, bir papaz, iki yaşlı kadın, bir ötesinde bir umuta bağlı Giulietta... şeyh, bir Burma güzeli, entellektüei bir H

29 SANDRO MILO FİLMİN SİRK SAHNESİ sel baskıların, dinsel şartlandırmanın getirdiği başvuran, özel hafiyeler kullanan kadının. Glu- tutukluklar — oysa Giulietta’nın şeytanı «8 1/2« lietta, ayrıntılar ne olursa olsun, Gelsomlna’nın, ta ki Guido’nun «canavar» fahlşesi, yıllanmış Sa- fahişe Cabiria’nın başka bir şeklidir (üçünü de ı-azina'sı değil, Giulietta'mn şeytanı diri yakılan Masina yarattığı için değil, pek tabii), Fellini- bir azlze'dir. Guido’nun anne/baba figürlerine nin «kadınları» dır bunlar, gezici sirklerin, bü­ karşıt, büyük baba figürü. Ve bunların yanında yük şehir kaldırımlarının, büyük şehir sosyete­ gerçek bir şeytan — ya da kendi çapında bir azi­ sinin kadınları. Benzer tarafları, duygulu saf­ ze— Susy, Giulietta'nm seks bombası sarışın lıkları, güç sarsılan inançları, bazen sıkıcı olan komşusu, ya da Felllnl’nln cinsel tutkuları. Bir bağlılıkları ile. Bir de bu kadınların erkekle, er- kez daha Fellini «libido» yu araştırıyor, Glullet- keklerile İlişkileri. ta’nın «libido» sunu. V e Susy, ve çevresi, Guldo- Hiç kuşkusuz şartlandırılmış davranışlara bağlı nun düşlerinde yaşattığı harem’e uygun bir ruh­ İlişkiler; «8 l/2»taki Guldo’nun çocukluğunda sal izdüşüm’dür (projection psychique). Sarışın gördüğü dinsel eğitim ona nasıl ki bir kadın kor­ Susy veya Giulietta'nm bastırdığı kadınlık, bas­ kusu aşılamışsa, Glulietta da ayni korkunun tırdığı cinsiyet. Susy ya da erotizmin patlaması; içindedir. Şu var ki Guido/Glorgio bu korkuyu burjuva mitolojisinin «eş», «evdeki kadın», «ha­ çoktan aşmış, kurtulmuştur bu tür saplantıların­ nım» figürüne karşıt cinsiyet mitolojisinin bir dan (Guido/Giorgio demek belki bir çeşit zorla­ tanrıçası. ma gibi geliyorsa da Felllni'nin kişileri arasında Kompleksler, din baskısı, cinsiyet, intihar, kuş­ bir bağlantı kurmamak imkânsız), sorun artık kular, ihanetler, anılar kâbuslar kışkırtmalar... yalnızca Gelsomina/Cabirla/Glulietta’nın soru­ «8 1/2» taki Guido ile Giulletta bir çizgide bir- nu... leşiyorlar Fellini’nin tekrarlanan tutkuları için­ Oysa 'Giulietta ve Ruhları» nın özü salt bu so­ de... «Giulietta'da kişisel mitolojimden, hatta runda değil, Fellini’nin tüm filimlerinde olduğu mistik masoşizmimden çok şeyler kattığımı iti­ gibi gerçek ve esas sorun Fellin i’nin, sanatçının raf ediyorum» (Fellini). tâ kendisidir; «bir buhran geçiriyorum» diye açıklıyor Fellini «eşim, sürekli olarak Tanrı, ka­ — VE BİRKAÇ AÇIKLAMA dınlar, vergi memuru!» Paradoksa sığınmak gerekiyorsa —ki paradok­ Giulletta, «public rete/Uons» dünyasından suz bir Fellini de düşünülemez— Giulietta sim­ kopmuş modern bir Zampano’ııun kurba­ gesel bir Masina’dır, Giulietta/Giorgio’nun çatış­ nıdır. ması Masina/Fellini çatışmasıdır ve ruhlar, hiç Tullio Kezich kuşkusuz, Fellini’nin ruhlarıdır... «Giulietta ve Ruhlar» daki çatışma gergin bir Meseleyi karıştırmamak daha iyi; bir sonuca cinsel ihtiyaçla sıkı bir dinsel yetiştirme arasın­ varmak için «Giulietta ve Ruhlar» ın Fellini’deki daki çatışmadır. Ve Fellini, bir kez daha, hıristi- beğenilerin, tutkuların bir çeşit «resimli kata­ yaıı geleneklerini, inançlarını, kendine özgü gö­ logu? olduğunu söyliyelim. Şaşırtıcı, kasten şa­ rüntülerle, Welles'i, Resnais’yi hatırlatan bir an­ şırtıcı, renkli, etkileyici, düşündürücü, tutkulu, latını içinde, yer yer gerçeküstü bir mizahla hic­ çeşitli yorumlara yol açan gerçek bir «film d’au- vediyor. Oysa, sorun yalnızca Giulietta’nm tem­ teur.» sil ettiği burjuva kadının sorunu değil, falcılara Derleyen: Giovanni Seognamillo

30 ingmar bergman’ m dönüşü

«Tystnaden / Sessizlik» ile so­ yunca, bir yer dışında, hiç ko­ Thulin), sanatı ve bilinçaltının na eren üçlüsünden ve bir gül­ nuşmaz. İkisinin kişilikleri bir­ çeşitli uçları arasında uğraşır. dürü olan ilk renkli yapıtından birine benzemeğe başlar ve so­ Adadaki yaşamında (bunlar sonra Bergman en iyi filmlerin­ nunda birleşir. Alma da bir ba­ düşleri de olabilir) karşılaştığı den birini yaptı: «Persona». kıma dilsiz olur. Alm a —- ruh olaylar karşısında etkilenir. Son yapıtı «Vargtimmen/Kurt- ve Eliazbeth — maske bir olur. Uç filmde de Jung'un etkilerini ların Saati»nde de «Ansiklet / «Persona»nın konusu kısaca görüyoruz. «Anaiktet» ve «Per- Yüz» (1958) ve «Persona» da böyle anlatılabilir. Ancak sona»da kişiler toplum İçinde gördüğümüz özelliklerle kar­ «Persona» Bergman’m en kar­ geliştirdikleri kişilik maskele­ şılaşıyoruz. maşık yapıtlarından biri. Çe­ ri ile görünürler. Persona Ro­ «Persona», bir filmin gösterili­ kim senaryosu hazırlamadan malı oyuncuların kullandıkları şini sunarak başlıyor. Kolay yapmış filmi Bergman. Gerçek maskelere verilen addır. Jung izlenemeyecek hızda geçen 24 ve fanteziyi birbirinden ayır­ bunu kendi kuramının önemli görüntüden sonra film perdesi­ mak zor, Bunuel'in «Belle de bir unsuru olarak kullanmıştır. ni gösteriyor ve film başlıyor. •Jour» un da olduğu gibi. Ay­ «Ansiktet» de Vogler’in sakalı İki önemli kişi var filmde: Bir rıca her görülüşünde insana filmdeki kişiliğine uygun dü­ opera oyuncusu iken birden dil- yeni ve değişik etkiler veren şen bir maskedir. «Persona»nın sizleşen Elizabeth (Liv Ull- bir yapıt. iki baş kişisinin de maskeleri mann) ve hastabakıcısı Alma «Vargtimnıen / Kurtların Sa­ vardır: Elizabeth’in maskesi (Bibi Andersson). Alma oyun­ ati» bir ressamın iç dünyasını hastalığıdır, Alma’mnki ise nor­ cunun normal yaşamım canlan­ veriyor. Issız bir adada karısı mal bir sağlığa, yaşama sahip dırır. Birlikte deniz kıyısında (Liv Ullmann) ile birlikte ya­ olması. Y a da sadece birinin toplumdan uzak yaşarlar. Bu­ şayan bir ressamın (Max von maskesi vardır. Burası tartış­ rada ikisinin arasında gittikçe Sydow) içinde bulunduğu «ka- ma götürür ve değişik olarak ilerleyen bir ilgi kurului', vam­ os»u anlatıyor Bergman. Sa­ anlaşılabilir. Ancak önemli de­ pirlik gibi. Elizabeth film bo­ natçı karısı, sevgilisi (Ingrid ğildir pek, sonunda gerçek ki­ şilik ile maskenin gösterdiği kişilik birleşir. «Yargtimmen» de ki Vogler ise Jung’un «içine dönük > olarak söz ettiği bir kişidir. Çoğunlukla toplumsal konulardan uzaklaşmış, kendi düşünceleri ve düşleri ile dolu bir kişi. «Persona» ve «Vargtinunen» de ortak olan diğer bir yönde baş kişilerin toplumdan uzak ya­ şamalarıdır. Bu uzaklaşma «Sa- som i en Spegel Aynadaki Gi­ bi» de de görülür. «Persona» da anlaşabilme ve sevebilme güçlüğünü de veriyor Bergman. Elizabeth'in dilsizliği ile, «Tyst- naden» de kişilerin anlaşabile­ ceği bir dil ve ortam olmayı­ şını verdiği gibi.

SEZER TÜRKAY

31 sinema kulüpleri

Bu sayımızda sîzlere yeni kurulan dört sinema 5. Mart 1968 günü tüzüğü teklif edilen İstan­ kulübünü tanıtıyoruz: İzmir Sinema Kulübü, O.D. bul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Si­ T.Ü. Öğrenci Birliği Sinema Kulübü, Î.T.Ü. Mi­ nema Kulübü 10 kurucu üyenin birliğiyle kurul­ marlık FakUltesl Sinema Kulübü ve Kabataş Li­ muştur. Sinema sanatının üyelere makûl fiyatlar­ sesi Sinema Kulübü. Görüldüğü gibi sinema ku­ la tanıtılması ve bilinçli olarak seyredümesiini lüplerinin örgütlenmesindeki hız grafiği her ay amaç edinen kulübümüz kâr gütmeyen bir orga­ daha da yükseliyor. nizasyondur. Kulübümüz tüm yüksek öğretim İZMİR SİNEMA KULÜBÜ üyesi ve öğrencilerine açıktır. Her öğretim döne­ minde 10 T.L. karşılığında öğrenvileri ve 15 T.L. TSD'nin kuruluşundan bu yana İzmir'deki sinema­ karşılığında öğretim üyelerini üye kabul eder. severlerin örgütlenme konusunda bazı çabalar har­ Halen 10 kurucu üye ve 34 üyesi ile 44 kişiden mü­ cadıkları biliniyordu. Sayın İzmir Valisinin de bu teşekkildir. Kulübümüzün henüz ismi bile duyul­ çabalara katıldığından, hatta Sinematek’in ilk Ge­ madan iki hafta gibi kısa bir zaman içinde bu nel Başkanı Semih Tuğrul'la, İzmir’de bir Sine­ üye sayısı sağlanmıştır. Kulübümüz 8 mm, 16 mm matek şubesi açılması olanağını görüştüğünden ve 35 mm şeklinde üç ana koldan gösterileri yürü­ haberliydik. Ancak bütün bu çabalar geçen aydan tecektir. 8 ve 16 mm lik gösterilerimiz 11 Mart önce belirli sonuçlara ulaşamadı. Yeni yılla bir­ 1968 günü başarıyla başlamıştır. Gösteriler Cu­ likte yoğun bir kuruluş çalışması yapan İzmir Si­ martesi ve Pazar hariç hergün öğle tatilindedir. nema Kulübü kurucuları, nisan ayında Hatay Si­ 35 mm lik gösterilen ise makina ve salon temini nemasında gösterilere başladılar. Gösterilen film ­ yönünden 27. Mart. 1968 e dek gecikmiştir. Bilgi ler arasında Romm'un, Radev’in, Widerberg’in ve edinilmesini saygılarımla rica ederim. Godard'm eserleri yer alıyor. Kulübün yayınladığı İ.T.Ü.Mİ.F.S.K. Başkanı Duyuru'da önümüzdeki aylarda da birçok ilginç filmin gösterileceğini öğreniyoruz. KABATAŞ LİSESİ SİNEMA KULÜBÜ 0.D.T.Ü. ÖĞRENCİ BİRLİĞİ SİNEMA KULÜBÜ Günlük yaşantımıza çok küçük yaşlarda giren ye­ dinci sanat konusundaki bilinçlendirme ve eğitme Ortadoğu Teknik Üniversitesi öğrenci Birliği’ne çabalarının da, henüz lise çağındaki genç sinema­ bağlı olarak kurulan bu yeni kulüp, 27 kişilik sı­ severlere ulaştırılabilmesi ancak İlse sinema ku­ nırlı aktif üyesi ile çalışmaktadır. Buna karşılık lüplerinin kurulması ile mümkündür. Darüşşafa- bütün gösteri ve faaliyetleri, üye olmayan O.D, ka Sinema Kulübünün kuruluşu ile başlıyan bu T.Ü. mensuplarına açıktır. Kurulma çalışmaları akım en olumlu örneklerinden birini Kabataş Li­ tamamlanan Türkiye Sinema Kulüpleri Federas- sesi Sinema Kulübü ile verdi geçen ay. Bütün si­ yonu’na (kısaca TSKF) bir tüzel kişiliğe sahip ol­ nema kulüplerinin başına gelenler K.L.S.K.’nün madıkları İçin katılamıyacaklarını, ancak Fede­ de başına geldi elbette. Sinema sanatı ile İlgili rasyonu her bakımdan destekliyeceklerini belir­ eğitimi (Lise koşulları içinde elbette) bizzat yap­ ten O.D.T.Ü. Sinema Kulübünün elinde halen 600 maları gereken okul yöneticileri henüz bu görev­ kişilik elverişli bir salon ve 16 mm. İlk bir gösıe- lerinin farkında olmadıkları gibi üstelik kendile­ rlci bulunmaktadır. Kulüp yöneticileri 35 mm. lik rinin yapamadıklarını yapan öğrencilerin çalış­ göstericiyi idari nedenlerle henüz edinemedikle­ malarını da güçleştirdiler. Ama genç Kabataş’lı- rini bildiriyorlar. lar ne pahasına olursa olsun kurumlannı yaşata­ öbür yandan Kulüp bir sinema kitaplığı kurmak cakları. İşte Kulüp yazmanı Mutlu Parkan’dan al­ için de çalışmalar yapmaktadır. dığımız mektup: 1.T.Ü. M İM A R L IK F A K Ü L T E S İ S İN E M A Sayın Türk Sinematek Derneği, KULÜBÜ Yayın organınız olan Yeni Sinema nın Sinema Sinema kulüplerinin önemli özelliklerinden biri Kulüpleri için ayırdığınız sayfalarında yayınlana­ de, sinema sanatının değerli örneklerini mümkün cağım umarak, Kabataş Lisesi Sinema Kulübü olduğu kadar elverişli koşullarla genç kuşaklara adına aşağıdaki yazıyı Derneğinize sunmayı ya­ iletebilmeleridir. Bu koşullardan biri de elbette rarlı bulduk. kulüplere üye olmanın örneğin öğrenciler İçin bir «Türkiye’de artık bir sinema hareketinin başla­ külfet olmaktan çıkarılması, yani çok küçük bir dığı gözle görülen bir gerçektir. Robert College ödenti ile üye olunabilmesidir. Özel koşullan do­ Sinema Kulübü ve Türk Sinematek Derneği’nin layısıyla bu amaca en yaklaşan kulüp İ.T.Ü. Mi­ ardından Bursa, Eskişehir, Gaziantep, İzmit, K.T. marlık Fakültesi Sinema Kulübü oldu. Aşağıda bu Ü. ve Darüşşafaka Sinema Kulüplerinin kurul­ yeni kulübün yöneticilerinin verdikleri bilgileri ması bu hareketin umut verici işaretleridir. Hele bulacaksınız. Türk Sinematek Derneğinin üye sayısının altı bi-

32 ni geçecek kadar ilgi görmesi geleceğin Türk Si­ neması için en biiyük umut kaynağı olmuştur. D AR t)ŞŞ AF AKA SİNEMA KULÜBÜNDE

Seyircinin bilinçlenmesi ve örgütlenmesi için ya­ pılan bu çalışmaların önce okullardan başlama­ Darüşşafaka Sinema Kulübü iki yıldanberi (biraz sının çok yararlı olduğu kanısındayız. İşte Kaba­ gösterilen filmlerin niteliğini aşan bir adla) Dün­ taş Lisesi Sinema Kulübü’nün ana kuruluş nede­ ya Sineması Belge Filmleri Toplu Gösterisi dü­ ni budur. zenliyor. Daha çok Türkiye’de bulunan belge film­ lerinin yoğun bir çaba sonucunda bir araya ge­ tirilmesinden doğan bu alçakgönüllü gösteri 16 Kulübün kuruluşu sırasında çeşitli engellemeler marttan 30 marta kadar sürdü. gördük. Bu engellemeler birçok yerden geliyordu. Sunulan filmler arasında şu eserler yer aidi: Örneğin, okul yöneticileri «yapmak istediğiniz Bir Üçgen Üzerine Notlar, Boyutlar, Nahanni, çok iyi ama» dediler ve önümüze formaliteleri yığ­ Açıklama, Lifcvre’de Sabah, La Preuvre’de Av dılar. Okulun üç yüz kişilik bir sinema salonu ve (Kanada). üç 16 mm. lik film makinesi varken, önce 8mm. Uzakdoğuda Bir Gezinti, Doğu Afrikada Bir Ge­ lik kendi makinemizle başladık gösterilere. Fakat zinti, Marche'den Görüntüler. (İtalya) bizi en çok üzen arkadaşlarımızın cesaret kırıcı Sudaki Halkalar Gibi, Gotland, Baltığm Hazine sözleriydi. Herşeye rağmen yönetmelik hazırlandı Adası, Bir isveçli Kızın Günlüğü. (İsveç) ve ilk üç gün içinde on altı üyemiz oldu. Bu on Tabanca, Makine, Nashoner, Max Ernst, Franz altı üyeden meydana gelen Genel Kurul, Yönetim Marc (Almanya) Kurulu için aşağıdaki arkadaşları görevlendirdi: Hasat Körler Okulu (A.B.D.) Geceyarısı Güneşi, Illulisat (Belçika) Genel Başkan Kenan AKSOY Bir Sarı Mayo İçin (Fransa) Genel Yazman Mutlu PARKAN Modern Japon Mimarisi (Japonya) Sayman Atillâ ILBAŞ Otomasyon Çağı, Resimler (Ingiltere) Ü ye Muzaffer OVACIK Yaşamak İçin, Göreme (Türkiye) Ü ye Mehmet NAKİP

BURSA’DA BELEDİYENİN ENGELLEMESİ Yönetün Kurulu’nun son toplantısında bir Şarlo DEVAM EDİYOR filmleri toplu gösterisi ve bir sinema kitapları sergisi düzenlenmesi kararlaştırılmıştır. Bursa Sinema Derneği’nin gösterilerini yasalara Kulübümüzün ve diğer Sinema Kulüplerinin da­ aykırı çeşitli baskı yollarına başvurarak engelle­ ha tutarlı çalımalara yönelebilmesi bakımından yen Bursa Belediyesi, bu anlaşılmaz tutumunu Sinema Kulüpleri Federasyonu’nun bir an önce bütün protesto ve bavurmalara rağmen devam et­ harekete geçmesi en büyük dileğimizdir.» tirmektedir. Son olarak Bursa Sinema Demeği, Belediye Başkanlığına yeni ve uzun bir yazıyla ce­ Gösterdiğiniz yakın ilgiye teşekkür eder, en içten vap vermiş, Belediyenin yasaya aykırı tutumunu saygılarınım kabulünü rica ederim. sert bir biçimde eleştirmiştir. Bursa Sinema Der­ K.L.S.K. neği bir yandan Belediyenin baskılarına çeşitli Genel Yazman yollarla direnirken öbür yandan da Bursa Halke­ Mutlu PARKAN vi Salonunda gösterilerini devam ettirmektedir.

II. HİSAR KISA FlLlM YARIŞMASINA KATILMAK İSTEYENLERİN DOLDURACAKLARI KAYIT FlŞl Filmin Adı Ses : Optik Manyetik Yapım tarihi : Uzunluk Yönetmen : Süre Senarist Renk : Siyah - Beyaz Renkli Kurgu : Karton : Evet Hayır Müzik Filmin Konusu :

Yönetmenin kısa biyografisi: Filmin katıldığı yarışmalar: Film bu yarışma için mi yapıldı: Filmin iade edileceği adres: Yarışmacının ismi ve adresi:

33 sinematek haberleri

Bu ay üyelerimize çok önemli bir sayısı 6750'dir. Bu rakam gerek­ m ay içinde yapılacak olan Çağ­ konuda sevindirici bir haber ver­ tiğinde 10.000’e çıkarılabilecektir. daş Romen Sineması Toplu Gös- mek istiyoruz. Türk Sinematek Arşivin kapasitesi böylece yak­ terisi’ne kolşut olarak H arbiye’- Derneği, tüzüğünde belirtilmiş a- laşık olarak 1000 film olmaktadır. deki Yapı-Endüstri Merkezi sa­ maçlara uygun olarak, «Sinema Türk Sinematek Derneği filmle­ lonlarında düzenlediğimiz, Ro­ Eserlerini saklamak ve korumak , rin korunmasının sadece onları men Sineması Sergisi olacaktır. için en elverişli koşulları taşıyan toplayıp üstüste yığarak başan- 13 Mayısta açılacak olan sergide, bir koruma odasına kavuşmuştur. lamayacağma inandığı için önü­ Romen sinemtasınnı bugüne ka- Söz konusu oda Uluslararası Film müzdeki çalıgma döneminden darki gelişimi, en ünlü ürünleri Arşivleri Federasyonunun (F J . başlayarak yukarıda açıklanan panolarla açıklanmaktadır. Gös­ A.F) filmlerin korunması ile ilgi­ «koruma Odasısna ek olarak kü­ terilerde yer alacak bütün filmler li yayımladığı kitapçıkta belirti­ çük çapta bir laboratuar kurma­ bu panolarda çok geniş bir bi­ len en uygun şartların bulundu­ nın çalışmalarına girişmiştir. Bu­ çimde yansıtılmaktadır. Her gün ğu, Balkan’ların ve Yakın Doğu'- rada derneğin korumak üzere sağ­ 14.00-19.00 saatleri arasında ge­ nun en geliştirilm iş «korum a o- ladığı filmlerin şimdiye kadar kö­ zilebilecek serginin Çağdaş Ro­ dası dır. Yukarıdaki sınırlar için­ tü şartlar altında saklanıp bozul­ men Sineması Toplu Gösterisi’ni de bir benzeri yoktur. Bugün için maya yüz tutanları, «régéné­ bütünleyeceğini ve ziyaretçilere Avrupa'nın en modern film ar­ ration» yeniden canlandırma iş­ yararlı bilgiler sağlayacağını u- şivine sahip bulunan Doğu Alman­ lemine tabi tutulacaklardır. muyoruz. ya Sinemateki'ndeki koruma şart­ «Korum a Odası >nın bir başka Sinematek’in Ankara Bürosu çalış­ ları, Türk Sinematek Derneğl’nin özelliği de yine F.I.A.F.’m önerdi­ malarını bütün hızıyla sürdürüyor. arşivinde de filmlere uygulanmak­ ği koşullara uygun olarak şehir Büro’nun çalışma merkezinde dü­ tadır. «Koruma Odası»nda sıcak­ dışında bulunmasıdır. Şehir için­ zenlenen konferans dizisinin İkinci­ lık + 4° ile -)- 14° derece arasın­ de bulunan Arşivler havadaki si de geçenlerde Semiğ Tuğrul ta ­ da bulundurulabilmekte, ancak o- tozdan etkilenmekte, filmler de rafından «Televizyon» konusunda tomatik havalandırma düzeni sa­ bundan zarar görmektedir. Ayrı­ verildi ve daha önce de Dr. -Jur. yesinde bu sıcaklık, filmlerin ko­ ca koruma odasının deniz, ır­ Alim Şerif Onaran ın «Sansür» runması için en elverişli olan 6° mak gibi havanın nemini arttı­ konusunda verdiği konferans gibi de sürekli olarak tutulmaktadır. ran su birikintilerinden uzak bir ilgiyle izlendi. Her iki konuşma­ Odanın nem derecesi % 60 tır. yerde bulunması da korumanın cıya da burada Türk Sinematek Filmlerin havalandırılması da ta­ başlıca şartlarından biridir. Türk Derneği adına teşekkür etmek is­ mamen otomatik olarak yapılmak­ Sinematek Derneği’nin koruma tiyoruz. ta, bunun için gerekli tem iz ha­ odasının denize olan uzaklığı en Ankara Bürosu'nun başarılı çalış­ va, yine aynı havalandırma düze­ az 5 km.'dir. malarından bir başkası I. Anka­ ni ile % 30 oranında sağlanmak­ Bu konuda daha geniş bilgi edin­ ra Uluslararası Sinema Afişleri tadır. Oda ,5 metre uzunluğunda, mek isteyen üyelerimiz dernek Sergisini düzenlemek oldu. Sergi 4.5 metre genişliğinde ve 2,70 met­ merkezine başvururlarsa kendile­ 22 Nisan - 2 Mayıs arasında ya­ re yüksekligindedir. Duvarları rine yardımcı olmaya çalışacağız. pıldı ve Ankara’da ilk kez olarak betondur ve dışarısı ile olan tema­ II. Uluslarlara»! Sinema Afifleri bu konuda düzenlenen bir sergi çok sı 10 cm. kalınlığında ısı ve ses Sergisi içinde bulunduğumuz ay büyük ilgi topladı. Aynı sergiyi geçirmez bir kapı ile sağlamak­ içinde gerçekleşiyor. 20 Mayıs - 2 İstanbul halkına 20 Mayıs’tan baş­ tadır. «Koruma odasıs>nda yangın Haziran tarihleri arasında Türk - layarak sunacağız. tehlikesi, sağlanan koruma şart­ Alman Kültür Merkezi salonların­ Zaman zaman Ankara’daki gös­ larıyla tamamen yok edilmiştir. da yapılacak sergide, dünya sine­ terilerimizi izleyen üyelerimizin Bununla birlikte her türlü ola­ masının bellibaşlı ülkelerinin çe­ dilekleri ulaşır bizlere. îlk çalışma sılık göz önüne alınarak odanın şitli grafik anlayışlarını yansıtan dönemimizdeki gösteriler yalnız arka kısmında yine aynı nitelik­ afişler yer alacaktır. Üyelerimizi, İstanbul’da yapıldığı için, Ankara lere sahip bir başka kapıdan ya­ bundan böyle her yıl gerçekleşti­ üyelerimiz bazı önemli filmleri zo­ rarlanabilme olanağı sağlanmış­ rerek bir gelenek olmasına çalışa­ runlu olarak görememişlerdi. Bu tır. Filmler odanın içinde çelik cağımız sergiye beldeyeceğiz. yıl da Ankara gösterileri Istan- raflar ve tablalar üzerine yerleş­ Sergi her gün 13.00-19.00 saatleri bul’dakilerden bir ay kadar geç tiril miştiıj. En geniş bir yerleş­ arasında gezilebilecektir. başladığı için yine buna benzer bir tirme ile odanın alabileceği kutu Mayıs içindeki ikinci sergimiz, ay- durum ile karşılaşılmıştı. Buna rağmen Ankara Büromuzu yöne­ çtincü yılımızın kış dönemi çalış­ dan çok sözedilen ancak aynı oran­ ten arkadaşlarımızın gayretiyle malarım bitirmiş olacağız. Mayıs da tanınmayan bir yönetimin, kayıpların karşılandığını sevinçle ayının hemen başındaki Mirhel- Satyajit Ray’in de filmlerinin yer gözlüyoruz. Nitekim ilk çalışma arıçelo Antonioni Toplu Gösteri­ aldığı Hint Filmleri Toplu Gös­ döneminde gösterildiği İçin Anka- sinden sonra Avı-upa’da sesini du­ terisi ile sona örecek. ra’lı üyelerimizin göremedikleri yurmaya başlayan Çağdaş Ro­ Sinematek faaliyetlerinin yaz dö­ Zoltan Fabri’nin Prof. Hannlba! men Sineması Toplu Gösterisi nemi çalışmaları üyelere aynca adh filmi ile Ekim 67'de gösteril­ gösterilerimizde yer alıyor. Göste­ bildirilecektir. Mayıs ayındaki gös­ diği için yine kaçırdıkları Andri rileri Romanya Sinemateki Ma- terileri izleyebilmek için ödenti Delvaux’nun Kafası Kazınmış A - riııs Teodoreseu başkanlığındaki yenileme zamanı gelmiş bulunan dun adlı filmi Ankara gösterileri­ bir Romen heyeti üyelerimize su­ üyelerimizin bu edimlerini yerine mizin Nisan ayı programında yer nacak. Bu ayın öteki gösterileri getirmeleri gerekmektedir. Bu ü- aldılar. Ankara üyelerimizin ka­ arasındaki özellikle Jean Renoir’- yelerimizin Ekim ayında çift öden­ çırdıkları öbür filmlerin de zaman­ ın ünlü klâsiği La Grande lllusion ti ödeme durumunda kalmaları la gösterileceklerini umuyoruz. /Büyük Aldanış önemli bir yer tu­ için M ayıs ödentilerini şimdiden Mayıs-Haziran gösterilerimizle ü- tacak. Gösterileri Türkiye'de adın­ ödemelerini rica ediyoruz.

9 MART'TAN 15 NİSAN’A 32) BİR TÜRKE GÖNÜL VERDİM Yön. KADAR ÇEVRİLEN Tunç Başaran / sen. TÜRK FİLİMLER! LİSTESİ Gör. Kriton İiyadis / Oy. Ediz Hun, Sev­ da Ferdağ, Yılmaz Koksal, önder Somer, A G Â H ÖZGÜÇ Süleyman Turan, Naci Erhun / Yap. Ar­ zu Film. 33) ÖLDÜRMEK HAKKIMDIR — Yön. Nu­ MART ri Ergün / Sen. Yahya Benekay / Gör. Özdemir öğüt / Oy. Yılmaz Güney, Sema 27) MEKANSIZ KURTLAR — Yön. ve Sen. Özcan, A li Şen, Suphi Tekniker, Nedret Yılmaz Duru / Gör, Ali Uğur / Oy. Eş­ Güvenç, Sadijfle A rcıvaa / Yap. Dede ref Kolçak, Piraye Uzun, Yılmaz Duru, Film . Aynur Akarsu, Aynur Aydan, Kerem 34) K A L B İM İN SUÇU Yön. Ertem Göreç Mertoğlu, Ayton Sert / Yap. Tura Film. / Sen. Safa Önal / Gör. Necat Okçugil 28) MARMARA HAŞAN — Yön. ve Sen. / Oy. Kartal Tibet, Zeynep Aksu, Nilü­ Mehmet Aslan / Gör. Refet Şiriner / Oy. fer Koçyiğit, Muzaffer Tema / Yap. Er Yılmaz Güney, Birsen Menekşeli, Kemâl Film. Aydan, Baki Tamer, Attilâ Ergün, Gö­ 35) KARA SEVDA — Yön ve Sen. Seyfi Ha- nül Beyhan Necip' Tekçe / Yap. Dağ vaeri / Gör. Necati İlktaç / Oy, Hülya Film. Koçyiğit, Nuri Sesigüzel, önder Somer, 29) A C I İN T İK A M — Yön. Yılmaz Atade- Vahi öz, Mümtaz Ener, Nedret Güvenç / niz / Sen. Çetin İnanç / Gör. A li Uğur / Yap, Uyanık Film. Oy. Cüneyt Arkın, Birsen Menekşeli, Re­ 36) PAYDOS — Eser. Cevat Fehmi Başkut ha Yurdakul, Suzan Avcı / Yap. Şahin­ / Yön. Ülkü Erakalm / Sen. Sadık Şendil ler Film (Bu film geçen yıl «Yüzbaşı Ke­ / Gör. Mustafa Yılmaz / Oy. Sadri Alı­ mâl» adıyla çekilmiş metrajı uzun ge­ şık Gülüstan Güzey, Serpil Gül, Erden lince de «Acı İntikam» adı verilip, piya­ Güvenç, Vahi öz, A li Şen, H ayati Hanı- saya iki ayrı film olarak sürülmüştür.) zaoğlu, Suzan Avcı, Tugay Toksöz / Yap. 30) KAFKAS KARTALI (Renkli) — Yön. Hisar Film. Yılm az Atadeniz / Sen. Yılm az Atadan, NİSAN Gör. Gani TuranlI / Oy. Fikret Hakan, 37) Y A L A N Y IL L A R — Yön ve Sen. Nejat Fatma Girik, Yıldırım Gencer, Esen Püs­ Saydam / Gör. Melih Sertesen / Oy. Hül­ küllü, Turgut özatây, Sanıl Hazinses, ya Koçyiğit, Murat Soydan, Esen Püs­ Reha Yurdakul / Yap. And Film. küllü, Reha Yurdakul/Yap. Acar Film 31) KIŞLALAR DOLDU BOŞALDI — Yön. 38) S A B A H S IZ GECELER — Eser. Peyami Yavuz Figenli / Sen. Sadık Şendil / Gör. Safa / Yön. Ertem Göreç / Sen. Safa Ö- Enver Burçkin / Oy. Tamer Yiğit, Sev­ nal / Gör. Necat Okçugil / Oy. Kartal da Ferdağ, Vahi Öz, Tevhit Bilge, Sadet­ Tibet, Sema özcan, Nedret Güvenç, Ca­ tin Düzgün, Tahiye Salem / Yap. Ker­ hit Irgat, Necdet Tosun, Asım Nipton / van Film. Yap. Er Film

36 filimler

sin’den, bu seyirci hayli «iy i» film ­ ier görmüştür. Hele gelmiş geçmiş VENTA QUEMADA’NIN RUHLARI Hollywood prodüktörleri içinde SARAGOZA'DA BULUNAN EL emada’nm içinde ve dışında. Olay­ en namuslusu bellenen Mark Hel- YAZMASI / REKOPİS ZNALE- lar birbirini izliyor, aynı ya da linger’e yaptığı «The Naked City ZIONY W SARAGOSSIE. Y ö ­ birbirine yakın mekânlarda, ve de - New York Esrarı», o yıllar için netmen / Wojclech Has - Konu / birbirine benziyor - Pacheco'nun gerçekten bir aşama sayılabilirdi. Jan Potocki’nin romanından - Se­ hikâyesi, Van Worden’in hikâyesi Dassin, İlk defa kamerasını ya- naryo / Tadeusz Kwiatowski - Gör. gibi cereyan ediyor - ve, bu ilk şayan’a, hayatın gerçeklerine çe­ Yön. / Mieczyslaw Jahoda - De­ bölümde, düşlerin, kâbusların so­ viriyor, Hollywood’un damgalı düz­ kor / Jerzy Skarzynski ve Ta­ nu, çıkışı, darağazı oluyor, ceset­ meceliğinden sinemasını kurtarma­ deusz Myszorek - Giysi / Lidia ler oluyor, iskeletler, kuru kafalar. ya çalışıyordu. Baı-ry Fitsgerald’- ve Jerzy Skarzynski - Kurgu / Tempo aniden düşüyor, konuşma­ ın canlandırdığı o polis komiseri Krystyna Komosinska - Müzik / lar gittikçe uzuyor, içiçe giren, bütünüyle çizgi dışıydı, alışılmışa Kryzysztof Penederecki - Oyuncu­ birbirine karışan beş / altı hikâ­ karşıydı: Olağan bir kişiydi yani. lar / Zbigniew Cybulski, tga Cem- ye (A vad oro’nun, Toledo’nun, Lo- Mide ağrıları çeken, karbonat içen, brzynska, Elzbieta Czyzewska, pez Soarez’in Busqueros’un, Fras- yaşlı başlı olmasına karşılık genç Gustaw Holoubek, Stanislaw îgar, quita’mn) önceki bölümün çekici­ kızlara sulanan, paraya karşı yü­ Stanislawa Jedryka - Yapım / liğinden yoksun, türler değişince. zü yumuşak, yarı budala, korkak «Kamera». 1965 Gerçi, her tür kendine özgü un­ bir kişi. Oysa Hollywood filmlerin­ Polonya edebiyatının ilk romancı­ surlar getiriyor, esas yalnızca ero­ de seyircisi ile tanıştırılan kahra­ sı sayılan - ve yalnızca Fransızca tizm ve fantastik değil. Devrin manlar hiç de öyle değildir; ge­ yazan - Jan Potocki’nin edebi ya­ materyalizmi, inançsızlığı gelenek­ nellikle yaşamazlar onlar, bir eşine pıtından söz açmak gerek, Has'in lerin taşlaması giriyor işin içine daha hayatta rastlamazsınız, her «Saragoza’da bulunan el yazması» «Saragoza», Potocki’nin romanın­ biri insan - üstü yaratıklardır: na değinmeden önce. Şu var ki, dan ve Has'm yönetiminden gelen Gozüpek, atılgan, yılmaz, attığını çok gezen, Çin'e kadar uzanan, tüm ilginç ve çekici yönlerine vuran, kadınların çekiciliğine her Potocki'nin romanının tümünü rağmen, gene de fazlasile uzun, zaman pes dedikleri soydan, üste­ bulmak imkânsızdır artık. Bu yer yer fazlasile konuşkan bir fi­ lik genç ve yakışıklıdırlar. Hiç bir uzun, çok uzun romanın 1804 ten lmidir. Hattâ, özellikle erotizm fiziksel kusurları yoktur. Olamaz bu yana yapılan her baskısında bö­ açısından, bazen kolay, yollara ka­ da. Olduğu zaman Hollywood kah­ lümler ayrılmış, atılmış, bazen top­ çan bir filim. Gene de Has’ın ge­ ramanı olmazlar da ondan. latılmış, kısacası kuşa çevrilmiş. tirdiği katılış .gerçekten zevkli gö­ Başka filmleri de vardır Dassin’- Has’ın çıkış noktası olarak kul­ rüntüleri, renkli, canlı, stilize bir in. Aklı başında derli toplu ve ka­ landığı yapıtın eksikliği bir bakı­ Ispanya’yı canlandıran dekorları, ra listeye girme nedenlerini tam ma filmin eksikliklerine, en azın­ giysileri ile, özellikle fantastik aç­ oluşturan filmlerdir bunlar. ABD dan çok yüzeyde kalan bölümle­ mazları ile - kısacası kusurları ve den sürüldükten sonra Avrupa'da rine, yol açmıştır. Binbir Gece tutarlı tarafları ile - benzerine az yaptıklarının içinde en tutarlısı masalları gibi fantastik unsurları, rastlanan ilginç bir denemedir. «Riflfi»ydi; ama, kim bilsin son­ erotizmi, taşlamaları bir araya Giovanni Scognamillo radan aynı numarayı yeniden tem­ getiren, hikâyeleri içiçe yerleşti­ cit plâvı gibi «Topkapı» da sil baş: DAĞIN DOĞURDUĞU FARE ren «Saragoza» nefis bir «korku» tan ısıtıp seyircisine sunacağını? YA DA KENDİNİ DAĞ SANAN bölümü ile başlıyor, ince bir mi­ Ünlü kara listedeki «Hollywood’- FARE zaha bürünen bir «korku» bölü­ lu Onlar»ının içinde, zaten sonuna mü. Darağacında sallanan ceset­ JAMAIS LE DIMANCHE / PA­ kadar direnen de pek çıkmamıştır. ler, sarp, dehşet verici kayalar, ZARLARI ASLA. Yönetmen / Hepsi de - özellikle ABD de kalan­ cadıların barınağını andıran yıkık - Senaryo / Jules ları - istenen «taviz»leri vermiş­ Venta Quema’da hanı. Sonra o Dassin - Görüntü Yönetmeni / ler, kara listeden pembe listeye korkulu hava kayboluyor, çıplak Jacques Natteau - Müzik / Manis atlamışlardır. Giderek McCarthy' göğüslü habeş kızının gelişile, Hacidakis - Oyuncular / Melina ciliğin hışmı da yumuşamış, sonra şark masallarının Binbir Gece ma­ Mercouri, Jules Dassin, Georges sonra bütün bütüne ortadan kalk­ sallarının havası esiyor. Oysa kor­ Foundas, Titos Vadis. Yunan fil­ mıştır ya. «O nlar» bu kadarlığım ku, aıılaşılmıyan olaylar, ruhlar, mi, 1960. bile beklememişlerdir. Kazan, Ring şeytanlar gene etrafta, Venta Qu- Doğrusunu isterseniz, Jules Das- Lardner Jr., Dalton Trumbo ve

36 öbürleri keskin dönüşlerini yapmış­ nan orospusunun hikâyesidir: «Me- Dağın fare doğurması, ya da fa­ lardır. Kazan'm serüvenleri hep lina Mercouri, bütün bir hafta is­ renin kendini dağ sanması için ana biliniyor. Trumbo, Otto Premin- tim üstünde çalışan fakat pazar­ neden, Dassin’in filminde Homer ger’le insana tiksinti veren «Exo- ları izin yapıp dinlenen bir sokak rolünü de yüklenmesidir. Kamera dus»ün senaryoculuğunu yüklen­ kadınım canlandırıyor. Sıradan bir gerisindeki adam, sinemanın gir­ miştir; Losey, İngiltere’ye geçtik­ rejisör olsaydı, Dassin’in yaptığı­ diğini çıktısını en ince noktasına ten sonra bir süre takma adlarla nın tam tersini yapar, «Pazarlan kadar biliyor olabilir; oyuncu ne İkinci, üçüncü sınıf serüven film le­ A sla» da Yunanistan’ı bütün Yu­ demek, oyun nedir, ne değildir ri çevirmiş, giderek eski gücüne nanlılık boyutlarıyla alacağı yer­ bunları yutmuş, kitabım yazacak dönme yolları aramıştır. Aynı sı- de yalnızca back-ground olarak kadar bilgili ve gtiç sahibi de ola­ gıntıcılıg'i sürdüren Edward Oray- kullanırdı. bilir. Ama bunları bümek o kişi tryk, «G ive Us T his Day»den son­ Dassin öyle yapmıyor. «Pazarları aynı zamanda iyi oyuncu da olur ra rahatlıkla bir «Raintree Coıuı- Asla» da konu Yunanistan’da geç­ anlamına gelmez. Oynatmak baş­ t-ry» - Hayat Ağacı»na imza ata­ tiğine göre, filmin ve kişilerinin ka, oyuncu olmak ve oynamak bilmiştir. Yunan olabilmesi için bütün bo­ başka başka şeylerdir çünkü. Bu Diyeceğim, «Onlar», sıkılamanın yutları, sıradan el atıp dizeliyor. kocaman yanlışın ortaya konması ardından kişisel dirençlerini hiç bir Daha önce yapılmış ve denenmiş ve usta diye bilinen bir sinemacı­ zaman hiç bir ülkede sürdüreme­ bir örneği de vardır: Merimee’nin nın rezil olabilmesi için bir P a­ mişler, koşullara boyun eğmişler ünlü «Carmen»inin adaptasyonu zarları Asla» ve Homer rolü yet­ ve beklenip istenen «taviz»leri ile Cacoyannis’in «Stellas»sı. Sine­ miş de artm ıştır bile, nazlanmadan hemen vermişlerdir. mada konunun yerini önemsemi­ «Pazarlan Asla» bir Dassin za­ İçlerinde en dengesizi de bu Das­ yor değilim. Batılılarm alıp işle­ vallılığıdır ki, görülmelere değ­ sin çıkmıştır. Dassin, elbette kötü dikleri nice konular bize de akta­ mez! sinemacı değildir, işinin de usuta- rılır, uygulanabilir. Nitekim şu Tank Kakınç sıdır fakat bu üstünlüklerinin ya­ yıllarda yerli filmcilerimiz hep bu nı sıra dengeli bir sinema adamı yolu tuttular. Bir tek bağışlan­ SEKİZİNCİ YÜZ olduğu da ileri sürülemez. maz yanlışla tabii: Aldıkları ko­ «N e ve r On Sunday - Pazarları As­ nulan hiç bir biçimde bize uydur­ la»; işsiz kalan, kendi kıt kanaat madan, en küçük bir provaya bile J. L. YEDİ YÜZLÜ ADAM / THE bütçesi ile bir film yapma imkân­ lüzum görmeden yaptılar hem de. FAMILY JEWELS. Yönetmen / larının avcılığına düşen Dassin'in İşinin ustası Dassin, «P a za r­ Jerry Lewis. Senaryo / Jerry Le­ eskimiş bir filmidir. Avrupa ülke­ ları Aslasyı yalnız kendi adına de­ wis, Bill Richmond. Görüntüler / leri içinde iki yer, maliyeti en dü­ ğil, tutkunu olduğu Melina Mer­ W. Wallace Kelley. Müzik / Pete şük film yapma imkânlarını sağ­ couri için de tezgâhlıyor. Ayrıca King, Dekor / Hal Pereira, Jack lar size. Biri Yunanistan, öbürü Yunan’ı, Yunan insanını hiç bir Poplin. Giysi / Sam Comer, Ro­ de Türkiye. Dassin, Türkiye’yi de­ zaman göz önünden eksiltmeden. bert Benton. Kurgu / Arthur P. ğil de Yunanistan’ı seçmiştir. Üs­ O yüzden de filmini daha önceki­ Zchmidt, John Woodcock. Ses / telik iki etmeni de göz önünde tu­ lerle kıyaslanmayacak bir ilkelliğe Hugo ve Charles Grenzbach. O- tarak. Bunlardan biri Yunanistan sürüyor. Büyük bir haklılıkla; yuncular / Jerry Lewis (Şoför W il­ iç pazarı, öbürü de dünya pazar­ çünkü bu ilkelliğe tuttuğu ayna­ lard Woodward ve Peyton Amca’- larıdır. da türlü sinema canbazlıklarına iar: Palyaço Everett, Araba va­ «Pazarları Asla», bir küçük Yu­ yer yoktu da ondan. puru kaptanı James, Pilot Eddie Fotoğrafçı Julius, Gangster Bugs, Polls hafiyesi Skylock), Sebastian Cabot (Dr. Matson), Donna But- terworth (Donna Peyton). Yapım / Jerry Lewis - Arthur P. Schmidt - Paramount, 1965. Süresi / 99 da­ kika. Büyük lâf edeceğim sıkı durmak gerek: Jerry Lewis çağdaş Ame­ rikan toplumuna, bu toplumun «American way of life'ına, Char­ les C. Chaplin'den beri en acı, sert çıkışı yapan, onu en güçlü biçim­ de eleştiren yönetmendir. (Sağdan ve soldan yuh! sesleri). Üç lira­ ları bastırıp ailece Jerry Lewis’in filmini görmeye ya da • yazık ki PAZARLARI ASLA / M. MERCOURI, G. FUNDAS Dean M artin’den ayrıldı. N e güzel şarkılar vardı filmlerinde» diyen­ lere göre değil tabit bu sözler. Ne de büyük aydın ciddiyetinden ya­ na olanlara. «Kırk yaşından sonra muz kabuğuna bastığı için tepe­ taklak düşen adam olur muymuş canım» diyenlere bugüne kadar küçücük durumlar yüzünden kaç kere gülünç duruma düşmüş ol­ duklarını ansımalarını salık vere­ ceğim. Aşağılık duygularını Rin- go’lu filmleri alkışlayarak ya da «Hasta Sinemamızın Cöntürkleri» başlıklı yazılar yazarak gidermeye çalışanlara ise değil bu sözler. 1960’tan bu yana yönetmenliğini yaptığı filmleri görüp ukâlâlığa başvurmadan dürüstlükle tartışan­ ların vardıkları sonucu belirtiyo­ rum yalnızca. Üç örnek vereceğim J. L. Y E D İ Y Ü Z L Ü A D A M / D. B U T T E R WO RTH , J. L E W IS kanıtlarının kabul edilecekleri dü­ şüne kapılmadan. The Bellboy’da önümüzdeki sayıda yayımlanacak ceği «siyah tüylü, gözlerinin teki otel komisi J. L.’ten müşterilerden yazısına bırakarak 7 yüzlü adam’a turuncu ve özellikle 1961 yılının biri arabasının bagajında bulunan dönelim. mayıs ayındaki Chovrelet araba­ eşyaları getirmesini ister. Getiri­ Gülme üzerine bir anlık bir düşün­ larının yaptıkları kazalar sonucun­ len, kapı önünde duran Volkswa- cedir The Family Jewels. Bir yan­ da sakat kalan kimsesiz kedileri gen’ln motorudur tabii. Amerika’­ da beceriksiz, sevecen, zaman za­ koruma derneği» üyesi bulunan da, bütün Avrupa'da satılandan man gülünç durumlara düşen şo­ kadınların uçağın içinde film sey­ çok Volks\vagen'in satıldığı dü­ för Willard vardır. Bir yanda, ben­ rettikleri bir ayrım vardır. Uçak şünülürse bundan daha olağan bir cil, biriktirdiği paraları İsviçre fırtınada alt-üst olurken kadın­ sonuç olamaz. (Ama sağdan ve bankalarına kaçıran, çalıştığı sir­ ların seyrettikleri filmde de kişi­ soldan arabanın botoru da sökülür ki ve Amerikan yurttaşlığını ter- ler düşerler, tabaklar kırılır. Ka­ müymüş? Grotesk ve banal (!) keden palyaço Everett. Bir yan­ dınlar bu duruma müthiş gülerler. ya da seyirciyle eğleniyor (!) bu da çocukları seven bir insan var­ İçinde bulundukları acı durum, bir herif, sesleri). İkinci örnek The dır, öte yanda onlardan nefret perdeye yansıdığında gülünç, ger­ N u tty Professor / Aşk Hocası’n- eden biri. Sonunda, iyi'nin kazan­ çekdışı bir görünüş kazanmıştır. dan. Ünlü kim ya profesörü Dr. ması yine de kötü’nün kılığına bü­ Jerry Lew is’in bütün tem atiği bu Jerry cep saatini çıkardığı zaman rünmesine bağlı olacak, Willard, ayırım’da kendini özetler. duyulan Amerikan deniz piyade­ Everett kılığına girerek küçük The Family Jewels özellikle Blake lerinin marşıdır. A. B. D. milita­ Donna’yı amcalarının elinden kur­ Edwards’m filmlerinde rastladığı­ rizminin nerelere kadar girdiği tarabilecektir ancak. Herkesin mız gecikmeli gülüt’ü uç noktası­ düşünüldüğünde bütün kahkaha bu kılık değiştirmeye aldanışına na vardırır. Film in başlangıç salı- ya da küçümsemelerin yerlerini karşın, Donna, Everett’in kişiliği­ nesind'e beyzbol oyuncusu W il- acı bir gülümsemeye bırakmaları, ne girmiş bile olsa Willard’i tanı­ lard’ın gangsterleri istemeyerek gösterilmesi gereken tepkiyi ifade yacaktır. (Jerry Lewis bir söyle- safdışı edişi görülür. Bundan son­ eder. Son örnek The Patsy / A r ­ şi'de «beni en iyi anlayan çocuk­ raki çekim, Willard’i şoför giysi­ tist Bozuntusu’ndan. Günlük g iy ­ lardır. Çünkü onlar, canlandırdı­ sinin düğmelerini iliklerken göste­ sileri içinde baloya girmek isteyen ğım kişilerin ardında kırk yaşın­ rir. Bu bitmez tükenmez düğmele­ ünlü oyuncu Stanley Belt kapıdan da, evli barklı bir adamın bulun­ me seyirciyi bundan sonra göre­ geri çevrilince, Chaplin’i ansıtan duğunu düşünmezler. Bunu bil­ ceği çekime hazırlar. Sabırların bir ayrım’da giysilerini smokin mezler bile. tükendiği anda çekim değişir, yer­ haline getirerek kendini kabul et­ Ben ne isem öyle kabul ederler» de baygın yatan gangster taslak­ tirir. Görünüşe değer verilen bir diyordu. Bu sözler temiz, bozul­ larım görürüz. uygarlıkta bundan daha olağan bir mamış duyguların ard düşünceye Bir de Donna Buttereorth’tan söz sahnenin geçemeyeceği de açıktır. üstünlüğünü gösterir. Ama o çok etmeliyiz bitirmeden. Büyük bir il­ Ama ne var ki görünüşe verilen larının kendisini geri itmesine ay­ gisizlikle yaşantısına katılan değer yalnızca bu ayrımı değil, nayı kendi üzerlerine çevirerek amcalarını sessiz, dikkatli, düşün­ Jerry Lewis'in yapıtının tümünü cevap verir. Filmde pilot Eddie'- celi bir biçimde inceler Donna. K i­ içermektedir. Bu konuda daha de­ nin tek motorlu uçağıyla Amerika­ misi bu küçüğü yüzsüz bulmuştur. rin incelemeyi Tuncan Okan'ın ’nın bir ucundan öbürüne götüre­ Kim i ise son derece sevimli. Onu

38 gerçek kişiliği içinde kabul eden­ lerin sayısı kaçtır klınblllr? Oysa asıl görülmesi gereken, Donna’nııı çocukluğun, sevilsin sevilmesin bu dönemin hiçbir sınıfına girmediği, sığmadığı olmalıydı. Jerry Lewis için Donna, açık, ölçülü, titiz bir dikkat İfade etmiş, böyle bir dikka­ tin simgesi olmuştur. Sanki Lewis filmini Donna'nın seyirci olduğunu düşünerek yaratmıştır. Bunun böy­ le olmadığım, olamayacağım bile bile. N e olurdu, Donna’nın dikka­ tinin pek azını Jerry Lew is’in ya­ pıtına karşı gösterseydik. Ringo- larla, Halit Refiğ’lerin çağında gerçek bir sanatçıyı, bulurduk. Jak Şalom

TATLI CANAVAR! L A N D R U / C. D E N N E R , C. R O U V E L LANDRU - Yönetmen ,< Claude Chabrol - Senaryo, Uyarlama ve za - dört köşeli bir moralist soru­ navar derler» diyen Landru’ye, konuşmalar / Françoise Sagan - su - : Landru gibi bir «canavam kadınlarla konuşmasını bilen, ka­ Gör. Yön. / Jean Rabier - Dekor böylesine sevimli göstermek doğru dınların gönlünü çalmasını büen / Jacques Saulnier - Müzik / Pi­ olur mu? Soru aslında gereksiz Landru’ye. Ve de bu ve başkaca erre Jansen - Kuı'gu / Jacques çoğu sanat yapıtlarının «anormal» yönlerile Landru’nün ilginç bir kişi Gaillard - Oyuncular / Charles tutumu savunduktan sonra. Şu - ilginç bir canavar, evet - olduğu Denner (Landru), Michèle Morgan var ki, Chaplin daha kurnaz dav­ nu kabul etmeli; tüm cinsi sapık­ (Celestine Buisson), Danielle Dar- ranıp Landru’yu Verdoux hüviye­ lar gibi ilginç. Chabrol / Sagan rieux (Berthe Héon), Hildegarde tine (veya Verdoux’yu Landru hü­ pek tabii işin bu yönüne eğümi- Neff (Mme X), Juliette Mavniel viyetine) bürünmekle yetindiğinde yorlar, daha ziyade - ve bir kez (Anna Colombe), Stéphane Audran Chabrol / Sağan İkilisi çoğu za­ daha Verdoux’ya, «Bir kişiyi öl­ (Fernande Segret), Denise Proven­ man gerçek bilgilere dayanarak dürürseniz cani, bir milyon kişiyi ce (Mme, Lacoste), Françoise Lu- Landru’nun, Paris’te yaşamış olan öldürürseniz kahraman olursunuz» gagne (Mme Landru), Claude Man- Landru’nun, öyküsünü veriyorlar diyen Verdoux’ya dönüyoruz - sard (Moro - Giafferl), Mario bize. Oysa «Landru» filmini kulla­ Landru’nün yaşadığı, cinayetleri­ David (Savcı), Raymond Queneau nılan tarihsel veriler ne denli ger­ ni işlediği Birinci Dünya Savaşı­ (Clemenceau), J. P. Melville (Ge­ çek olursa olsun - tümü ile gerçe­ nın havasım vermekle, Clemenceau orges Mandel) Yapım / Carlo Pon- ğe harfi harfine uyan bir öykü gi­ / Mandel İkilisinin yakın ilgisini ti - Georges de Beauregard, 1963 bi almamalı. Perdedeki Landru bir belirtmekle, Landru’ye bir çeşit az Gerçekten pek de «tatlı» ya da bir Landru çeşitlemesidir, ki­ buçuk «hafifletici durumlar» ya­ sevimli» diye adlandırılacak bir şiliği, konuşmaları, espriler ve ratmak ister gibi oluyorlar. insan değildi Landru oysa, ne hik­ de cinayetlerile. Kısacası, Landru Aslında filim gerçek Landru’nun metse, Chaplin’in Mr. Verdoux’- konusunda hoş bir «eğlence», tipik sinik mizahina, olağanüstü soğuk sundan sonra Chabrol / Sagan İki­ bir «divertissement»... kanlılığına, psikopatlara özgü çe­ lisi 1910’larm korkunç «kadın ka- Hiç belli olmaz, ilerde belki de Gü- kiciliğine uygun erişilmesi güç bir tıltoni kibar, injce ruhlu, müzik les de Rais, Kontes Elisabeth Bat deneme, ve hiç kuşkusuz bir başa­ sever, tüm «kusurları» na rağmen tory, Karındelen Jack, Düsseldorf rı, Chabrol’un yönetimi, Sagan’ın kalabalık ailesile yakından ilgile­ Vampiri ya da Boston Canavarı konuşmaları, Denner’in nefis oyu­ nen, ince mizahlı bir kişi olarak gibi cinsel psikopatolojinin «örnek» nu ile... ele alıyorlar ve de öylesine tanı­ kişileri konusunda da öylesine Şu var ki, duruşmada Moro - Giaf- tıyorlar bizlere. Chaplln’in Ver- zevkli filimlerle karşılaşırız - kal­ feri'nin bağırdığı gibi, «Onbir ci­ doux’sundan sonra diyorum, çün­ dı ki bir de çok yakın örneğimiz nayet söz konusu. Neşeyi kapıda kü ortak noktalar hatta ortak a- de var, nenfoman Bonnie ile homo­ bırakalım.» Ve Chabrol / Sagan maçlar, hiciv ve mizah dozundaki seksüel Clyde’in «heyecanlı» ma­ neşeyi kapıda bııakmıyarak içeri­ benzerlikler her iki filmde de bel­ ceraları! H er ne ise, biz «Landru» ye alıyorlar... li, Şimdi bir soru çıkıyor karşımı­ ya dönelim... «Dahilere daima ca­ Giovanni ScognamiUo

39 KURALDA KURALDIŞI’LIK

KUMARBAZLAR KRALI / THE CINCINNATI KID. Yönetmen / Norman Jewison. Senaryo / Ri­ chard Jessup’un romanından Ring Lardner Jr. ve Terry Southern. Görüntüler / Philip H. Lathrop. Müzik / Lalo Shifrln. Dekor / Ge­ orge W. Davis, Edward Carfagno, Henry Grace ve Hugh Hunt. Giy­ si / Donfeld. Kurgu / Hal Ashby. Ses / Franklin Milton. Oyuncu­ lar / Steve McQueen (Cincinnati Kid), Edward G. Robinson (Lan- cey Howard), Ann Margret (Mel­ ba), Karl Malden (Shooter), Tues­ day Weld (Christiane), Joan Blondeil (Lady Fingers), Rip Tom (Slade), Jack Weston (Pig), KUMARBAZLAR KRALI / A. MARGRET, S. McQUEEN Cab Calloway (Yeller), Jew Co­ rey (Hoban), Theo Marcuse (Fe­ dışarı edilmesi ile işin içine giren «roaring tw enties» in, o 1925'lerin lix), Milton Selzer (Sokal), Karl Jewison’dan yaptığının daha iyi­ deli dolu New-Orleans’ının renkli Swenson (Mr. Rudd), Emile Ge- sini istemek, bu endüstri yıkılıp ve gürültülü görünümünü yeniden nest (Cajun), Ron Soble (Danny), yerine sanatçının yaratıcılık hak­ canlandırarak oynamış. Bunu her Irene Tedrow (Mrs. Rudd), Midge kına saygı gösteren bir yenisi ku­ çekimde, çerçevenin içindeki en Ware (Mrs. Slade). Yapım / Mar­ rulmadıkça bunu ümid etmek ör­ küçük ayrıntıya dek bulmak ola­ tin Ransohoff - Filmways - So­ neğin Halit Refiğ’den iyi film bek­ naklı. özellikle oyunun kuralları lar - M.G.M., 1965, Süresi / 113 lemek kadar düş ürünü bir şey ile ilgili küçük ayrıntılar seyirci­ dakika. olanaksız. Bu kuralın dışma çıka­ nin dikkatini dağıtmadan filmi iz­ Bir yaratıcı ve sanatçı bakışının bilmiş olanlardan Lang ve Re- lemesini sağlıyor. Burada sinema­ meydana getirdiği ve bizim de sa­ noir’in üzerinden yirmi yılı aşkın nın «varolma nedenbni meydana vunduğumuz «düzenleme» filmle­ bir süre geçtiğini de unutmama­ getiren öğelerden belki de birin­ rinin yanında, daha çok «yerleş­ lıyız bu arada. Demek oluyor ki cisini yakalıyoruz. Küçük bir ay­ tirme» çabasının önemli olduğu The Cincinnati Kid'i değerlendi­ rıntıdan bir devrin, bir çağın bü­ filmlerin varlığı herkesçe bilinir. rirken dıştan bir şartlanmayı gö­ yüklüğüne geçiş, özel’den genel'e Bunlarda yaratıcının bakış açısı, ze almayı da peşinen kabul etme­ bağlanma. Kimbilir, film, kazanç iyi hazırlanmış bir hikâyenin ki­ miz gerekir. Bu, böyle olduktan esasına dayanan bir endüstrinin şilerini, belli bir mekânda yaşat­ sonra atış serbest tabii. satışa çıkardığı mal olmasa, belli manın teknikle ilgili çalışmasının Kuşkusuz Jewison'un elindeki o- bir uzunlukta olması gerekmese, yanında önemsiz kalır. The Cin­ yun kâğıtlarından bazıları bir kısaca para, üremesine yardım et­ cinnati Ki

40 vardır ümidiyle dayanıklılığımızı sınava sokacağız. İşte bu yüzden, ANTONlONI’NİN ÇIKMAZI K ISA FİLM'i sinema yapmak is­ L’ECLISSE / BATAN GÜNEŞ. duyurarak, yoğun bir gülünçlükle teyenleri - tabii sinemacı olabil­ Michelangelo Antonioni’nin filmi. (arabadan sarkan ölü eli). Baştan mek için temel nitelikleri taşıyor­ Senaryo / Michelangelo Antonio- söylemeli, L'Eeliase burgun, yılgı larsa - bu çok güç uğraşa, onun ni Tonino Guerra, Elio Bartollni, veren bir kederin anlatısıdır, tnsan çok özel anlatımına hazırlayıcı Ottiero Ottieri. Görüntüler / Gi- ilişkilerinin uyuşmazlığının yazar­ olduğu için savunuyor, «zengin ço­ anni Di Venanzo. Müzik / Giovan- ları L Avventura’da Fitzgeraldın, cuklarının hobby i-si olmadığını ile­ ni Fusco. Dekor / Piero Poletto. La Notte’de Herman Broch’un ya­ li sürüyoruz. Kurgu / Eraldo Da Roma. Oyun­ pıtları (N igh t is tender, Die Jewison’un sinematografik anla­ cular ,/ Alain Delon, Monica Vitti, Schlafwandler), L'Eellsse’de Vit- tımı bir Hollywood yönetmeninde Francisco Rabal, Lilla Brignone, toria'nın fosil tutkusu (doıayh pek rastlananıayacak nitelikler Rossana Rory, Mlrella Ricciardi, olarak ilkele duyulan özlem), son' taşıyor. Gerçi bugün Holly good te­ Louis Seignier. Yapım / Robert dakl karışık görüntüler, su fıçısı­ levizyonunun yetiştirdiği kırk yaş­ ve Raymond Hakim, Interopa nın boşalışı, vb. hep Antonioni’nin larındaki yönetmenlerin - bir çır­ Film - Cineriz - Roma Paris umutsuzluğunun simgeleridir. Çağ­ pıda Frankenhelmer’i, Martin Film, İtalya 1962. daş uygarlığın olumsuzluğunu Ritt’i, Sidney Pollack’ı sayalım - Yalnızlığı sinema aracıyla yan­ yansıtan Antonioni çokluk öbür çabalarıyla akademizm’den kur­ kıladığı kendine özgü bir tedir­ sinemacıların yaptığının tersine tulmaya çalımaktadır ama bu ça­ ginlik sineması yapan Michelan­ seyirciye yeterince bir özen ge­ baların başarıya ulaşması için va­ gelo Antonioni’ye göre, tarih çağ­ rektiren, düşündürücü, acı veren kit henüz çok erkendir. Jewison ları boyunca kişinin dünyadaki du­ bir birlik sunar öyle ki son'da çar­ özellikle ters bir kurgu’dan yarar­ rumu ve yaşam üstüne düşündük­ pıldığıyla kaskatı suskun kala ka­ lanarak seyircinin dikkatini da- lerinin kuşkusuz bugünkü en kar­ lır seyirci. ğıtmamaya, tersine onu gitgide da­ maşık ortamında gerçeğe yaban­ Nedir Antonioni'nin anlattığı? ha çok meraklandırarak filme cı çağdaş insanın yaşama karşı Tamamlanan bir ilişki, başlayan bağlamaya çalışmaktadır. Slade’- yeniden bir güçlenmesi, yalnız­ bir başkası. L'Eclisse’in öyküsü in salonunda yaptığı tabanca atış­ lığının, umutsuzluğunun gideril­ kısaca budur. Daha kurulmaya larıyla horoz döğüşünü gösteren mesi; herşeyde korkunç bir yap­ başlamadan yozlaşan, çözülen ayrımlar böyle bir kurgu'nun en macıklıkla sürdürülen yaşamın ilişkiler. Konu gene L'Avventura iyi örnekleri olarak verilebilir. Bu­ boşunalığı, anlamsızlığı içinde çö­ ve La Notte’nin bildik üçgeni çev­ rada da özel’den genel’e giden bir züm olarak sevginin en doyurgu- resinde düzenlenmiştir. Anna / Va­ anlatım olarak tanımlayacağımız nunun sığınağına, aşka bağlan­ lentina / Piero, Claudia / Lidia / bu çalışmada amaç, ayrım’ın ne­ makla mümkündür ama bu da Vittoria, Sandro / Giovanni / Ric- den sözettiğini en sona saklaya­ geçici bir çare bile değildir. Bir cardo Antonioni'nin usanmadan, rak, seyirciye olayı değerlendire­ üçlemenin son filmi olan L’Eclis- bıkmadan anlattığı bu tek sesli bilmesini sağlayarak bütün yar­ se / Batan Güneş, gerçeğin aydın­ öykünün (L'Avventura, La Notte, dımcı öğeleri vermektir, örneğin lığında insan gözlerinin kamaş­ L’Eelisse üçlemesinin) pek böyle- horoz döğüşü ayrım’ında önce ho­ masıdır, İçselliğinin alabildiğine sl bir bölümlemeye sokulamayacak rozlar, sonra heyecandan terleyen dışlaşarak evrensel gerçeği her Piero dışında bir matematik ke­ insan yüzleri, daha sonra bu in­ filminde usanmaksızın yansıtma­ sinliği kazanmış kişileridir. An­ sanların ellerindeki dolar destele­ sıdır Antonioni’nin yaptığı. İnti­ tonioni, toplumdaki yeri ve yapı ri ve en sonra döğüşün yapılacağı har da bir çözüm getirmez. Ama özellikleriyle erkekten daha mut­ alanın genel görünüşü verilmekte­ kimilerince bir kurtuluştur gene suz olabilen kadını daha önemse- dir. Tabii bu anlatım ancak «iki de. Dipsiz bir uyuşmazlık, anlaş­ mesinin, daha etkin işlemesinin saatlik film yapmak zorunda olan mazlık çukurunda sürgit kıvra­ ilk örneği olan L e Am iche’den endüstrilersin kurallarına uygun­ nan Antonioni kişileri Cronaca di sonra bu üçlemesiyle de bunu sür­ dur ve yukarıda belirttiğimiz un Amore, Tentato Suicidlo, Le dürür ve sürdürecektir (Deserto şartlanma’nın kabulünden sonra Amiche, II Grido ve L’Avventura’ Rosso). Seyircinin kararsızlıkların, değer ifade edebilir. Hollywood da hep intiharı / ölümü yeğlerler. anlaşılmazlıkların, bir bırakılmışlı- bir zamanlar taşıdığı «iyi», bugün­ L’Eclisse’e de bir iki ölüm ser­ ğın boşluğuna İtildiği L ’Eclisse'e kü «kötü» nitelikleriyle her zaman piştirmeden edemez Antonioni, bir Riccardo'nun (F. Rabal) evinde çizgi dışı olduğunu bir kez daha borsa görevlisine saygı duruşunda, tedirgin eden bir vantilatör hırıl­ kanıtlamış olmaktadır böylece. bir ölünün sudan çıkarılışında «in ­ tısının, masa üzerindeki toplum­ «K id » bunun dışında melodramatik sana gelen bir olgu değil, insanın sal kitapların, erkeğin cinsel or­ anlatımın bütün aşağılıklarını ta­ doğduğundan beri yaşadığı bir ol­ ganını çağrıştıran çeşitli nesnele­ şıyan bir filmdir. Robinson’a, Mc gu» olan ölüm, seyircinin kendini rin ve duvarlardaki çağın mo- Queen’e ve hatta Jewison’a rağ­ tanılamasını ,ölüm içinde bir var­ deınizmini simgeleyen soyut re­ men. lık olduğu gerçeğinin bilincine var­ simlerin eşlik ettiği Vittoria’yla Jak Şalonı masını sağlar, buruk bir biçimde (M . V itti) Riccardo’nun ayrılık

41 ıııasız son bölümünde yöreyi ve­ rirken. Bu son’da Di Venanzo’nun görüntüleri ve Fusco'nun apansız giren kopuk kopuk piyano müzi­ ğiyle «kişisel bir öykü değil, bir duygunun öyküsüdür L'Eclisse ya da duygu olmayanın» diyen An­ tonioni’nin bütün filim boyunca verdikleri, duyurdukları doruğuna ulaşır. L'Eclisse’in bütününde öz­ gün, aydm'ca bir beğendirme ça­ bası açığa çıkar, öteki Antonioni mimlerindeki gibi; çarpıcı çerçe­ veleme düşkünlüğü, akıcı bir kur­ gunun hızlandırdığı başarılı gö­ rüntüler, doğal dekorların kullanı­ mı, oyuncu yönetimi, biçimle özün kaynaşması, plastik biçim kaygı­ sı, vb. bütün öbür filimlerinden da­ ha yoğun olarak belirir L'Eclisse'- BATAN GÜNEŞ / M. VITTI, A. DELON de. Süregelenlerden bambaşka ça­ ğımızda boyuna aynı temayı yeni- sahnesiyle girilir. Sigara artıkla­ ranlıkta tam onu kucakladığında liyerek tekrarlaması büyüklüğü­ rıyla dolu küllük tartışmayla ge­ ışığın yanmasıyla Giovanni’ye de­ nün kusuru kabullenilen Antonioni, çen bütün bir gecenin rahatsızlığı­ diği gibi «görüyorsun saçma bir Roma borsasının soluk kesici orta­ nı gösterir, ilgisiz, acımasız bir şey bu» demez Vittoria Piero’ya, mının iki alıcıyla çekilmiş belgeci Roma’da kendini yavaştan umut­ ya da demeye fırsat bulamaz, Pie- anlatımı dışında, kimilerince dur­ suzluk ve yalnızlığa alıştırır Vit- ro'larda, Piero onunla sevişmek gun, sıkıcı, anlaşılmaz diye yerile- toria; aşkı gerçekleyemeyen, a- istediğinde. Kişinin tek gerçeği biiecek L'Eclisse'de çağdaş insanın maçsız at ılımlarının ortasında ge­ yatmaktır. Vittoria da Piero da vardığı yeri (bir kadının yaşamın­ çici de olsa bu kurtuluşunu da y i­ birbirlerini sevmek oyunu oyna­ dan bir bölümü) verir, sadece gös­ tiren, bütün öbür insanlar gibi bir maktadırlar. «Evrende bulunmak» terir. Tutarlı bir çözüm getirmek başına kalmaya mahkum. Le A- olayı üstüne yönelen sıkıntı, «ev­ iddiasında değildir, göstermekle miche'yi hatırlatan Vittoria ve rende olan» herşeye karşı korkunç yetinir Antonioni, çağın olumsuz­ arkadaşları bölümünde Antonioni, bir ilgisizlik yaratır Vittoria’da. luğunun sıradan bir tanığı olarak kadınların konuşmalarında uya­ Yarın görüşecek miyiz? Öbür herhangi bir çıkar yol, kurtuluş nan, bilinçlenen kara A frik a soru­ gün ? Sonraki günler ? Bu akşam ? falan öğütlemeden betimler sade­ nuna değinir (Antonioni’nin top­ Sekizde, aynı yerde. L'Eclisse’in ce. Sinemada Beckett'i akla geti­ lumculuğu). La Notte’deki erotizm finalinde Vittoria’yla Piero’nuc bu­ ren Antonioni, Beckett'in amansız deneyini (zenci kızın gösterisi) luşmak için sözleştikleri yerde ak­ kara alaycılığının tersine kendine daha bir yadırgatan biçimde sür­ şam olur, .¡kutsal bir gün daha so­ özgü bir çeşit duyguculukla trajik dürür burada Vittoria’mn yabanıl, na erer», ikisi de gelmezler. Vit­ olanı yansıtır. Beckett’in mutsuz ilkel dansıyla. Ayrılışı anlamayan toria yalnızlığını Piero'nun ya da Winnie'li Mutlu Günler’i benzeri ya da anlamak istemiyen «aydın» başta Riccardo'nun yalnızlığına mutsuz Vittoria’lı L’Eclisse, An- Riccardo, bu A frik a sahnesini iz­ eklemenin boşunalığım anlar, bi­ tonioni'nin «bugünün yaşantıları leyen sahnede kapısını zorlar Vit- linçle dizginlerler benliklerini, ara­ içinde duyguların sunulması» di­ toria’nın, son bir umutla, bundan larındaki ilişki tamamlanmıştır ye nitelediği, aynı temanın çeşit­ sonra da yiter Vittoria için; L ’Av- artık, filmin başındaki örneğe ben­ lemelerinden oluşan L'Avventura, ventura'da Sandro için Anna'nın zer bu Riccardo'nun gerekli ama La Notte, L’Eclisse üçlemesinin Lisca Bianca'nın yabansı dekorun­ sonuçsuz direnişi dışında; çözülüş kuşkusuz en iyi parçasıdır. L ’Ec­ da gerçekten yitişi benzeri. Boı- kaçınılmazdır, anlıyarak tüketir- lisse, çağını algılayan Antonioni'- saya, annesini görmeye gidişleriy­ 'er bu bağlantıyı ikisi de. «Ne za­ nin yaşantı ve deneylerinden bü­ le şimdiye değinki Antonioni kişi­ man biriyle ilişki kurmaya kalk­ tünlenen karamsarlığının beliriri­ lerinden ayrı, oynak ve hırslı sam aşk yitiyor» der La Notte'nin ni en son kerteye çıkaran çok an­ Piero (A. Delon) ile olan ilişkileri Valentina’sı. L 'A vven tu ra’da Sand- lamlı bir araştırı, sonuçsuz bir u- sıklaşır V ittoria’nm. Birlikte ge­ ro ile Claudia'nın terkedilmiş köy, mutsuzluk konuşmasıdır. Giderek zintiler, fiskiyeli bir parkta, ta­ öigün evler çevresinde sevişmeleri söylenebilir, Antonioni bütün fi- mamlanması yarılanmış bir yapı r’aha baştan aşklarının sonunu ge­ limlerini L’Eclisse'i meydana ge­ yöresinde, aynı çevrede hep. Bu tirir. Antonioni’nun biçim ciliği tirmek için yapmıştır. Ama ar­ kez La N otte’de Valentlna’nın ka- korkunçlaşır, L’Eclisse'in konuş- tık... Sungu Çapan

42 DEMLENDİRME • Kötü •• Sıradan ®®3Îlgln5 ««•«Güzel • ««©•Başeser

Tanju Sungu A t i l l a . A li Tunç cm Ç etin A. Giovanni Jade Akerson Çapan Dorsay G e v g i l i l l Ckan tfekırın Scognamillo Şalora Yeni Yeni Cumhuriyet Yeni M illiy e t Yeni Yeni Yeni İstanbul Sinema Dergi Gazete Sinema Sinena

S Cece/Ia Notte ••••• ••• 9999 9999 •a«« • ••• ««••• S Batan Güneş/L'Eellsse ••«•• • © • • » 9 9 9909 • • • • 99999 «•• S Saraposa'da Bulunan E l Yazm ası/Rekopis.. «•«•• 999 ••« • • • • S Iandru « © 99 • • • 999 «•«• Utanç Duvarında Casusluk/The Spy who came 999 999 99 • • 999 99 S 43'ün Uzun Gecesi/la Lungha f’otte d el'43 •• @9 999 999 99 999 Kumarbazlar Kralı/The Cincinatti Kid 999 99 99 ••• 999 P a z a rla rı Asla/Jaraais le Diınanche e 999 e« «« • « • 99 ® 9 Haydut/The Outrage ••• • 999 • • • • • • • ® Şirin Hafiye/The Spy in Panties 999 «•«• • 99 3 Prens Bajaja/Baja,ja 9 ® • ®«3 Esirler Kampı/Counter Point • • e « « İstiklal Tedaileri/Ouien Sabo? •• • « e 99 İtalyan Usulü Aşk/Adulterio A ll'Italians • • I 9 • Bekleyen Çocuk/The Child is W aiting « e «• 9 Cİ Sevgilim/Die tDie UÇr Darling • 9 « 99 Öksüzlerin Cilesi/L'Incompreso • ««