i

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TARİH ANABİLİM DALI

TARİH BİLİM DALI

PERS KRALI II. KYROS

(HAYATI, ŞAHSİYETİ VE SİYASİ FAALİYETLERİ)

Eray KARAKETİR

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Prof. Dr. Özdemir KOÇAK

Konya-2015 ii

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TARİH ANABİLİM DALI

TARİH BİLİM DALI

PERS KRALI II. KYROS

(HAYATI, ŞAHSİYETİ VE SİYASİ FAALİYETLERİ)

Eray KARAKETİR

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Prof. Dr. Özdemir KOÇAK

Bu çalışma Selçuk Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinatörlüğü tarafından 14203003 nolu Yüksek Lisans tez projesi olarak desteklenmiştir.

Konya-2015 i

İÇİNDEKİLER

BİLİMSEL ETİK SAYFASI...... iii

YÜKSEK LİSANS TEZİ KABUL FORMU ...... iv

ÖNSÖZ ...... v

ÖZET ...... vi

SUMMARY ...... viii

KISALTMALAR ...... x

HARİTALAR VE RESİMLER LİSTESİ...... xi

GİRİŞ ...... 1

BİRİNCİ BÖLÜM-II. KYROS’UN YAŞAMI ...... 5

1. SOY VE AİLE YAPISI ...... 5

1. 1. Soyağacı ...... 5 1. 2. Ailesi ...... 8

2. İSMİ ...... 10

3. DÜNYAYA GELİŞİ VE ÇOCUKLUK YILLARI ...... 12

İKİNCİ BÖLÜM-II. KYROS’UN ASKERİ VE SİYASİ FAALİYETLERİ ...... 19

1. PERS İMPARATORLUĞU’NUN KURULUŞU ...... 19

2. LYDİA SEFERİ VE ANADOLU’NUN PERS EGEMENLİĞİNE GİRİŞİ .... 34

3. BİRİNCİ ORTA ASYA SEFERİ VE ORTA ASYA’NIN PERS EGEMENLİĞİNE GİRİŞİ ...... 55

4. BABİL SEFERİ VE MEZOPOTAMYA’NIN PERS EGEMENLİĞİNE GİRİŞİ ...... 61

5. İKİNCİ ORTA ASYA SEFERİ VE ÖLÜMÜ ...... 73

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM-II. KYROS VE DİNİ İNANÇLAR ...... 80 ii

1. II. KYROS’UN DİNİ İNANÇLARLA İLİŞKİSİ...... 80

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM-DÖNEME AİT ARKEOLOJİK KALINTILAR ...... 87

1. BAŞKENT PASARGADAİ VE ANIT MEZAR ...... 87

1. 1. Pasargadai ...... 87 1. 2. Anıt Mezar ...... 97

2. SİLİNDİR KİTABE ...... 102

SONUÇ ...... 105

KAYNAKÇA ...... 109

Antik Kaynaklar ...... 109 Modern Kaynaklar ...... 110

HARİTALAR VE RESİMLER ...... 122

ÖZGEÇMİŞ ...... 136

iii

BİLİMSEL ETİK SAYFASI

iv

YÜKSEK LİSANS TEZİ KABUL FORMU

v

ÖNSÖZ

Bu konuyu tez konusu olarak çalışmam hususunda beni destekleyen ve bilim insanı kimliğinin yanında karakteriyle de bana örnek teşkil eden danışman hocam Sayın Prof. Dr. Özdemir KOÇAK’a; aktardığı bilgi ve fikirlerle bilimsel düşünceme ve hayat görüşüme katkıda bulunan hocam Sayın Prof. Dr. Hasan BAHAR’a sonsuz teşekkürlerimi ve saygılarımı sunarım.

Tezimi meydana getirme sürecinde yabancı dillerdeki kaynakların Türkçeye tercümesinde yardım eden Mustafa Oğuz DEMİR, Arş. Gör. Ahmet ÖZKAN, Yrd. Doç. Dr. Esra DOĞAN, Okt. Bilal ÜSTÜN ve Dilfuza SHAİNOVA’ya; ayrıca antik kaynaklardan verimli bir şekilde yararlanabilmemde benden yardımını esirgemeyen Arş. Gör. Sevgi SARIKAYA’ya teşekkürü bir borç bilirim.

İlkokuldan bugüne kadar aralıksız devam eden eğitimimde maddi ve manevi desteğiyle bana güç katan aileme derin sevgi ve saygılarımı sunarım.

vi

T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Adı Soyadı

Eray KARAKETİR Numarası

124202001009 Ana Bilim / Bilim Dalı

Tarih/Tarih

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora Tez Danışmanı Prof. Dr. Özdemir

KOÇAK Öğrencinin Tezin Adı Pers Kralı II. Kyros

(Hayatı, Şahsiyeti ve

Siyasi Faaliyetleri)

ÖZET

İnsanlar eski dönemlerden beri yaşamın bir gereği olarak bir veya birkaç liderin öncülüğünde birleşip, kimi zaman küçük kabileler kimi zaman ise dünya çapında uygarlıklar meydana getirmişlerdir. Hint-Avrupa kökenli bir kavim olan Persler de II. Kyros’un (M.Ö. 559-530) öncülüğünde birleşerek İran’da büyük bir imparatorluğun temellerini atmışlardır. M.Ö. 559’da Anşan ve Parsu krallıklarını birleştirerek Persleri bir çatı altında toplayan II. Kyros, kısa bir zamanda Persleri askeri ve siyasi açıdan önemli bir güç haline getirmiş ve M.Ö. 550’de Media Krallığı’na son vererek Pers İmparatorluğu’nu (M.Ö. 550-330) kurmuştur. Daha sonra Lydia ve Yeni Babil krallıklarını ele geçiren II. Kyros, Orta Asya’nın önemli bir bölümünü de hâkimiyet altına almayı başarmıştır. Orta Asya’dan Anadolu’ya, Mezopotamya’dan Doğu Akdeniz’e kadar olan bir sahayı imparatorluğuna katmayı başaran II. Kyros’un son hedefi İskitler olmuş ve M.Ö. 530’da İskitler ile yaptığı bir savaşta ölmüştür. II. Kyros’un gerek yaşamı ve şahsiyeti gerekse askeri ve siyasi faaliyetleri; çivi yazılı belgeler, kutsal metinler ve Antikçağ yazarlarının eserlerinde çoğunlukla vii

olumlu bir şekilde anlatılmıştır. Ayrıca bu anlatımlar bazı durumlarda gerçeklerden uzaklaşıp efsanevi bir yapıya bürünmüştür. Anlatılanların birleştiği ortak nokta ise II. Kyros’un ideal bir hükümdar olduğudur. Çalışmamızda II. Kyros’un yaşamı, gerçekleştirdiği askeri ve siyasi faaliyetler ve bu faaliyetler neticesinde dünya kültürüne yaptığı katkılar, ayrıntılı bir şekilde ortaya koyulmaya çalışılmıştır. Arkeolojik veriler, çivi yazılı belgeler ve Antikçağ yazarlarına ait eserler yararlandığımız temel kaynaklardır. Ayrıca çeşitli dillerde yazılmış modern bilimsel kaynaklar da çalışmamızın meydana getirilmesinde önemli bir yer tutmaktadır. Anahtar Kelimeler: II. Kyros, Büyük Kyros, Persler, Pers İmparatorluğu, Akhaemenid Dönemi

viii

T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Adı Soyadı Eray KARAKETİR Numarası

124202001009 Ana Bilim / Bilim Dalı Tarih/Tarih

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tez Danışmanı Prof. Dr. Özdemir KOÇAK

Öğrencinin Tezin İngilizce Adı Cyrus II, The King of Persia (His Life, Personality and

Political Activities)

SUMMARY

Since ancient periods, people have united under the guidance of one or several leaders and have created sometimes small tribes and sometimes world- embracing civilizations. Persians, an Indo-European originated tribe, laid the foundations of a great empire in Iran by confederating under the leadership of Cyrus II (559-530 B.C.). Cyrus II who take the helm of Persians by inosculating Anshan Kingdom and Parsua Kingdom in 559 B.C., has made this kingdom politically and militarily a significant power and he has founded Persian Empire (550-530 B.C.) by putting an end to Median Kingdom in 550 B.C.. Afterwards, having confiscated Lydian Kingdom and Neo-Babylonian Kingdom, Cyrus II succeeded to domineer an important part of Central Asia. Scythians was the last target of Cyrus II who managed to annex a wide area from Central Asia to Anatolia, from Mesopotamia to Middle East. Cyrus II go out of existence in a battle against Scythians in 530 B.C. The life of Cyrus II and his personality, his political and militarily has been narrated in cuneiform scripted documents, holy writings and works of antique age ix

authors mostly in a positive way. Besides, these statements move away from reality and take in some cases a mythical form. The common point of these statements is that Cyrus II is an ideal emperor. In our study, the life of Cyrus II, political and militarily actions he had put into practice and the contributions that he had made to world culture in the sequel of these actions has been revealed in detail. Archeological datas, cuneiform scripted documents and works of antique age authors are the main referenced elements and resources. Likewise, some scientific modern resources written in various languages have an important place in our study. Key Words: Cyrus II, , Persians, Persian Empire, Achaemenid Period

x

KISALTMALAR

AA Anadolu Araştırmaları, Aktüel Arkeoloji AH Achaemenid History AI Acta Iranica AS Arkeoloji ve Sanat CAH The Cambridge Ancient History CHI The Cambridge History of Iran CHJ The Cambridge History of Judaism DA Doğu Araştırmaları EA Ekev Akademi FGrHist Die Fragmente der griechischen Historiker İA İslam Ansiklopedisi JHS The Journal of Hellenic Studies MJH Mediterranean Journal of Humanities M.Ö. Milattan Önce M.S. Milattan Sonra RAAO Revue d'assyriologie et d'archéologie Orientale SDÜFEFSBDSüleyman Demirel Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi ST Seramik Türkiye SÜİFD Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi TEBEHD Türk Eskiçağ Bilimleri Enstitüsü Haberler Dergisi TS Turkish Studies TT Toplumsal Tarih

xi

HARİTALAR VE RESİMLER LİSTESİ

Harita-1: Media Krallığı’nın Hâkimiyet Sahası Harita-2: Lydia Krallığı’nın Hâkimiyet Sahası Harita-3: Yeni Babil Krallığı’nın Hâkimiyet Sahası Harita-4: II. Kyros Dönemi ve Sonrasında Orta Asya’daki Pers Hâkimiyet Sahası Resim-1: II. Kyros’un Silindir Kitabe’si Resim-2: Ahameniş/Akamenid Hanedanı Resim-3: Kroniği Resim-4: Sippar Silindiri Resim-5: Antik Anşan Şehrinin Kalıntıları Resim-6: Antik Babil Şehrinin Kalıntıları Resim-7: Antik Ekbatana Şehrinin Kalıntıları Resim-8: Antik Susa Şehrinin Kalıntıları Resim-9: Antik Sardeis Şehrinin Akropolis Kısmının Kalıntıları Resim-10: Pers Satraplık Merkezi Daskyleion’un Kalıntıları Resim-11: Ölü Deniz Parşömenleri’nden Bir Parça Resim-12: Nabukadnezar’ın Kudüs’ü Kuşatmasından Bahseden Babil Kroniği Resim-13: II. Kyros’un Anıt Mezarı Resim-14: II. Kyros’un Anıt Mezarı Resim-15: Pers Dini Yaşamında Ahura Mazda’nın Simgesi Olan Kanatlı Güneş Kursu Resim-16: Antik Pasargadai Şehrinin Kalıntıları Resim-17: R Kapısı İsimli Yapının Yanındaki Kanatlı İnsan Kabartması Resim-18: R Kapısı İsimli Yapının Kalıntıları Resim-19: S Sarayı İsimli Yapının Kalıntıları Resim-20: P Sarayı İsimli Yapının Kalıntıları Resim-21: Ateşgede İsimli Tapınağın Kalıntıları Resim-22: Saray Olduğu Düşünülen Yapının Kalıntıları Resim-23: Antik Pasargadai Şehrinin Bahçesini Sulamakta Kullanılan Olukların Kalıntıları 1

GİRİŞ

Orta ve Güney Asya’yı Anadolu ve Mezopotamya’ya bağlayan İran, dağlar ve çöküntü çukurlarının önemli bir yer tuttuğu yüksek rakımlı bir coğrafyaya sahiptir. Ülkenin kuzeyindeki Kevir Çölü ile güneydoğusundaki Lut Çölü en büyük çöl alanlarıdır. Kuzeyde Elburz, doğuda Kopet ve Horasan, batı ve güneyde ise Zağros dağlarıyla çevrili olan ülkenin en yüksek noktası kuzeyde yer alan Demavend Dağı’dır (5671 metre). Ülkedeki en büyük su kaynakları ülkenin kuzeyinde bulunan Hazar Denizi ve Urmiye Gölü’dür. Güneydeki Fars ve Umman körfezleri ise ülkenin denizlere açılan önemli bağlantılarıdır. Coğrafi konumu dolayısıyla önemli bir kültür kavşağında bulunan İran’da tarih boyunca yerli ve yabancı birçok kavim hüküm sürmüştür.

İran’da ilk siyasi birliği kuranlar Elamlılardır. Eski Mezopotamya kaynaklarında M.Ö. 3. binyılın ortalarından itibaren bahsedilmeye başlanan Elamlılar, olasılıkla M.Ö. 2. binyılda İran’ın güneyi ile güneybatısını kaplayan Fars Yaylası ile Huzistan Ovası’nda başkenti Susa olan Krallığı’nı kurmuşlardır. Akadlılar tarafından “Elamtu” olarak ifade edilen Elam ülkesi, Elamlıların kendileri tarafından “Hatamti” ismiyle ifade edilmektedir. Elamlılarla ilgili kaynakların yetersiz olması dolayısıyla Elamlıların siyasi ve kültürel tarihi yeterince aydınlatılamamıştır. Elam Krallığı, Asur Kralı II. Asurbanipal’in (M.Ö. 668-627) saldırıları sonucunda M.Ö. 646’da tarih sahnesinden çekilmiştir.

Elamlılardan sonra İran’da siyasi bir varlık gösterenler Medler olmuştur. Hint-Avrupa kökenli Medler, M.Ö. 2. bin yılın ilk yarısında Karadeniz’in kuzeyinden yola çıkarak Kafkaslar üzerinden İran’a gelmişlerdir. Zagros Dağları’ndan Hazar Denizi’ne kadar uzanan geniş bir alana yayılan Med boyları çoğunlukla Demavend Dağı ile Elburz Dağları’nın güney kesimindeki ovaya yerleşmişlerdir. Elimizde kendilerine ait yazılı belgeler bulunmayan Medler hakkında bilgi veren ilk tarihi kayıtlar Asur Kralı III. Salmanassar (M.Ö. 858-824) dönemine ait siyah obeliskte yer almaktadır. Bu obeliskte geçen bilgilerden, III. Salmanassar’ın M.Ö. 835 tarihinde düzenlediği bir sefer neticesinde Med ülkesine kadar ulaştığı anlaşılmaktadır. 2

Medler hakkındaki coğrafi nitelikteki bu bilgiden daha ayrıntılı bilgilere Asur Kralı V. Şamsiadad (M.Ö. 823-811) döneminde rastlarız. V. Şamsiadad ilk kez Hanasiruka isimli bir Med kralından söz ederek bu kralı yenilgiye uğrattığını ve ganimet elde ettiğini belirtmektedir. İlerleyen süreçte güç kazanan Medler güneybatıya doğru ilerleyip Ekbatana (Hemedan) ve civarına yerleşerek M.Ö. 670’te başkenti Ekbatana olan Media Krallığı’nı kurmuşlardır. Herodotos’a göre, ilk Med kralı olan ve başkent Ekbatana’yı kuran kişi Dioces’tir. Siyasi birliklerini kurmayı tamamlayan Medler, etnik ve kültürel bakımdan akrabaları olan Pers boylarına da hükmetmeye başlamışlardır.

Kyaksares’in (M.Ö. 625-585) hükümdarlığı döneminde Medler en güçlü dönemlerinden birini yaşamışlardır. Krallığı üzerine düzenlenen Asur saldırılarını sonlandırmayı amaçlayan Kyaksares, Yeni Babil (Kalde) Kralllığı ile ittifak yaparak M.Ö. 612’de başkent Ninive’yi ele geçirmiş ve Asur Krallığı’nı yok etmeyi başarmıştır. Asur Krallığı’nı ortadan kaldırarak daha da güçlenen Kyaksares Anadolu’ya yönelerek M.Ö. 590’da başkent Tuşpa’yı (Van) yıkarak Urartu Krallığı’na son vermiştir. Böylelikle Kyaksares Media Krallığı’nın sınırlarını doğuda Kappadokia’ya kadar genişleterek o dönemde Anadolu’nun en büyük gücü olan Lydia Krallığı ile karşı karşıya gelmiştir. M.Ö. 590 yılına gelindiğinde iki krallık Halys (Kızılırmak) civarında şiddetli bir mücadeleye başlamışlardır.

Med Kralı Kyaksares ile Lydia Kralı Alyattes (M.Ö. 612-560) arasındaki savaşlar beş yıl sürmüş ve M.Ö. 28 Mayıs 585 tarihinde yaşanan bir güneş tutulması neticesinde iki taraf bu olayı tanrıların bir uyarısı olarak yorumlayarak barış yapmaya karar vermişlerdir. Yapılan barış neticesinde Halys iki ülke arasında sınır kabul edilmiştir. Kyaksares’in ardından Med tahtına geçen (M.Ö. 585-550) döneminde Media Krallığı en geniş sınırlarına ulaşmış durumdaydı. Buna karşın ülke idaresinde bazı sorunlar yaşanmaktaydı. Persler arasında güçlü bir durumda olan II. Kyros (M.Ö. 559-530) bu sorunları fırsat bilerek Med egemenliğine karşı isyan başlatmış ve M.Ö. 550’de Astyages’i tahttan indirerek Media Krallığı’na son vermiştir. Bu olay Pers İmparatorluğu’nun kuruluşunun başlangıcı olmuştur. 3

Persler ile ilgili ilk tarihi bilgiler Medlerde olduğu gibi yine Asur Kralı III. Salmanassar’ın siyah obeliskinde yer almaktadır. M.Ö. 843 yılına tarihlenen bu bilgilerde Perslerin ülkesi “Parsua” ismiyle anılmaktadır. Medler ile etnik ve kültürel akrabalığı olan Persler, Medlerle aynı tarihlerde ve aynı güzergâhla İran coğrafyasına giriş yapmışlardır ancak Medlerle aynı bölgeye yerleşmemişlerdir. Önce Hazar Denizi’nin doğusundan hareketle Urmiye Gölü’nün güneyine yerleşen Persler bir süre sonra güneye yönelerek günümüzde Fars eyaleti sınırları içerisinde bulunan Anşan’a yerleşmişlerdir.

Soylarının dayandığı Akamenes’ten (yaklaşık M.Ö. 685-650) dolayı Ahamenişler/Akamenidler olarak isimlendirilen Perslerin bu soydan gelen ve kaynakların bahsettiği ilk kralları Teispes’tir (yaklaşık M.Ö. 650-620). Teispes döneminde olduğu gibi Teispes’ten sonra kral olan I. Kyros (yaklaşık M.Ö. 620-590) ve I. Kambises (yaklaşık M.Ö. 590-559) dönemlerinde de Persler Med hâkimiyeti altında küçük bir krallık olarak hüküm sürmüşlerdir. Ancak M.Ö. 550 yılına gelindiğinde II. Kyros (M.Ö. 559-530) Med tahtını ele geçirerek Media Krallığı’na son vermiş ve Pers İmparatorluğu’nun kuruluşunu ilan etmiştir.

II. Kyros, Media Krallığı’na son verdikten sonra Lydia ve Yeni Babil krallıklarının yanı sıra Orta Asya’daki bazı halkları da Pers İmparatorluğu’na katmayı başarmıştır. Pers İmparatorluğu kuruluşundan yıkılışına kadar olan süreçte (M.Ö. 550-330) bütün Yakındoğu’yu ve İndus Vadisi’nden kuzey Yunanistan’a, Orta Asya’nın bir bölümünden Mısır’a kadar olan coğrafyayı iki yüz yıldan fazla bir süre egemenliği altında tutmuştur. Bu sebeple bazı bilim insanlarına göre gerçek manada tarihteki ilk imparatorluk Pers İmparatorluğu’dur.

Bu denli büyük öneme sahip bir imparatorluğu kuran kimsenin de aynı ölçüde öneme sahip olması kabul edilmesi gereken bir gerçektir. II. Kyros’un gerçekleştirdiği başarılar neticesinde en önde gelen tarihi şahsiyetlerden biri olması bize onun hayatını tüm yönleriyle ortaya koymanın bilim dünyası adına bir ihtiyaç olduğunu düşündürmüştür. Yaptığımız ön incelemeler sırasında II. Kyros’la ilgili Türkçe yayınların az sayıda olduğunu gördük. Ayrıca tez konumuzla ilgili Türkçeye çevrilmiş antik ve modern eserlerin de çok fazla sayıda olmadığını fark ettik. Bu 4

çalışmamızla II. Kyros’un hayatını tüm yönleriyle ortaya koymayı amaçlamaktayız. Nihai amacımız ise Pers İmparatorluğu ile ilgili konulardaki bir boşluğu doldurmak ve bu konulara olan ilgiyi arttırmaktır.

Çalışmamızı meydana getirirken arkeolojik ve epigrafik verilerden, antik dönem yazarlarının eserlerinden ve modern bilimsel literatürden yararlandık. Eserimizin birinci bölümünde II. Kyros’un yaşamını, ikinci bölümde askeri ve siyasi faaliyetlerini, üçüncü bölümde dini inançlarla ilişkisini ve dördüncü bölümde ise II. Kyros’tan geriye kalan arkeolojik eserleri ele aldık.

5

BİRİNCİ BÖLÜM-II. KYROS’UN YAŞAMI

1. SOY VE AİLE YAPISI

1. 1. Soyağacı Persler soylarının dayandığı Akamenes’ten1 (yaklaşık M.Ö. 685-650) ötürü birçok bilim insanı tarafından Ahamenişler/Akamenidler olarak adlandırılmaktadır. Bu adlandırmanın oluşmasında Akamenes’in, çeşitli tarihi kayıtlarda Perslerin atası olarak geçmesi etkili olmuştur. Akamenes adı, altın bir levha üzerindeki Persçe bir yazıtta, (Casabonne, 2007: 24) Pers Kralı I. Darius’un (M.Ö. 522-486) kendi sülalesinden bahsettiği ve gerçekleştirdiği çeşitli faaliyetleri anlattığı meşhur Behistun Kitabesi’nde, (Briant, 2002: 16; Lincoln, 2007: 4) II. Kyros’un (M.Ö. 559- 530) başkenti Pasargadai’daki yazıtlarda (Briant, 2002: 111; Vallat, 2010: 58; Lincoln, 2007: 5) ve Herodotos’un Tarih’inde geçmektedir (Herodotos, III. 75; VII. 11).

Pasargadai’daki yazıtlarda “Ben Ahamenişli/Akamenidli Kyros’um” ifadesi yer almaktadır. Bu ifade, bu yazıtların II. Kyros döneminde yazılmış olduğunu düşündürse de genel kanı bunların I. Darius döneminde yazıldığı yönündedir (Stronach, 2013: 70-71; Vallat, 2010: 58; Briant, 2002: 111). I. Darius bu yazıtlarda hem Akamenes’e hem de II. Kyros’a vurgu yaparak krallığının meşruiyetini güçlendirmeyi amaçlamıştır. Çünkü Pers devlet geleneğinde hükümdarın Pers soyundan gelen bir Persli olması temel bir gerekliliktir (Kuhrt, 2009: 396).

Çivi yazılı kitabelerin dışında antik kaynaklar da Perslerin soyu hakkında bize bilgi vermektedir. M.Ö. 5. yüzyılda yaşamış Antikçağ yazarlarından Herodotos’a göre, Persler çeşitli boylardan oluşmaktadır ve bu boylardan en soylu olanı Pasargadai boyudur. Pers kralları bu boyun kollarından biri olan Ahamenişlerden/Akamenidlerden gelmektedir (Herodotos, I. 125). Diğer bir

1 Yunan yazar Claudius Aelianus (M.S. 175 -235), Akamenes’in bir kartal tarafından beslenip büyütüldüğünü söylemektedir. Bakınız: Briant, 2002: 110-111. 6

Antikçağ yazarı Ksenophon’a (M.Ö. 430-355) göre ise II. Kyros’un babasının soyu Perseus’a2 dayanmaktadır (Ksenophon, I. 2).

II. Kyros, Silindir Kitabe’sinde (Resim-1) kendi soyağacını şu şekilde vermiştir: “Ben Kyros’um, evrenin kralı, büyük kral, güçlü kral, Babil’in kralı, Sümer ve Akad’ın kralı, dünyanın dört bir yanının kralı, Kambises’in oğlu, büyük kral, Anşan şehrinin kralı, Kyros’un torunu, büyük kral, Anşan şehrinin kralı, Teispes’in neslinden gelen, büyük kral, Anşan şehrinin kralı, ebedi krallığın soyundan” (Finkel, 2013: 80; van der Spek, 2014: 262; Briant, 2013: 3-4). Bu bildirisinde II. Kyros, Akamenes’ten bahsetmez ancak daha önce bahsettiğimiz etkenler neticesinde Perslerin soyu Akamenes’e dayandırılmaktadır.

Akamenes’le ilgili durumu açıklamak için I. Darius’un Behistun Kitabesi’ne bakmamız gerekmektedir. I. Darius bu kitabesinde şöyle söylemektedir: “Ben Darius, büyük kral, kralların kralı, Pers ülkesinin kralı, halkların kralı, Hystaspes'in oğlu, Arsames'in torunu, Ahamenişli Darius'um. Kral Darius der ki: Babam Hystaspes’tir, Hystaspes'in babası Arsames’tir, Arsames'in babası Ariaramnes’tir, Ariaramnes'in babası Teispes’tir, Teispes'in babası Akamenes’tir. Bu yüzden bize Ahamenişler derler. O halde uzun zamandan beri asiliz biz. Uzun zamandan beri kraliyet soyuyuz. Kral Darius der ki: Ailemden sekiz kral daha önceden krallığı yönetti ben de dokuzuncusuyum. İki soydan gelen dokuz kralız biz” (Briant, 2002: 16; Dandamaev, 1989: 5; Vallat, 2010: 57).

I.Darius bu kitabesinde kendisinden önce iki soydan gelen sekiz kralın hüküm sürdüğünü belirtmiş ancak bu kralların hepsinin ismini vermemiştir. Babası Hystaspes’in hükümdarlık yapmadığı dikkate alındığında, Akamenes (yaklaşık M.Ö. 685-650), Teispes (yaklaşık M.Ö. 650-620), Ariaramnes (yaklaşık M.Ö. 620-590) ve Arsames (yaklaşık M.Ö. 590-559) (Vallat, 1997: 431) olmak üzere dört kral göze çarpmaktadır. I. Darius’un bahsettiği sekiz kraldan ikisinin II. Kyros’un Silindir Kitabe’sinde belirttiği ve Akamenes ve Teispes’ten sonra kral olan I. Kyros (yaklaşık M.Ö. 620-590) ve I. Kambises (yaklaşık M.Ö. 590-559) (Vallat, 1997: 431) olduğu

2 Yunan mitolojisinde Zeus ile Danae’nin oğlu olan Perseus, Medusa’yı öldürmesi olayıyla ön plana çıkmaktadır. 7

anlaşılmaktadır. Geriye kalan iki kralın ise II. Kyros (M.Ö. 559-530) ve onun oğlu II. Kambises (M.Ö. 530-522) olduğu görülmektedir (Vallat, 2010: 57). Ayrıca Herodotos’un verdiği bilgilerde Pers Kralı Kserkses (M.Ö. 486-465) atalarının isimlerini sayarken I. Darius’u Pers hanedanının dokuzuncu kralı olarak göstermektedir (Herodotos, VII. 11). Bilim insanları, Pers kraliyet hanedanın bu şekilde iki soy tarafından meydana getirilmesini Teispes’in krallığı iki oğlu yani I. Kyros ve Ariaramnes arasında paylaştırmış olması ihtimaliyle açıklamaktadır (Resim-2) (Briant, 2002: 110; Vallat, 1997: 423; Dandamaev, 1989: 5).

II. Kyros’un soyu ile ilgili fikir yürütmemizi sağlayan unsurlardan birisi de onun Silindir Kitabe’sinde kendisine verdiği “Anşan şehrinin kralı” unvanıdır. II. Kyros, Nabonidus Kroniği’nde (Resim-3) hem “Anşan Kralı Kyros” hem de “Parsu Kralı Kyros” şeklinde; (Waters, 2011: 287; Kuhrt, 2008: 50; Hansman, 1985: 34) Sippar Silindiri’nde (Resim-4) ve Ur’daki tuğlalar arasında bulunmuş olan çivi yazılı belgede ise “Anşan Kralı Kyros” biçiminde geçmektedir (Brosius, 1996: 46). Ayrıca I. Darius’un Behistun Kitabesi’nde “Anşan” ifadesi yer almaktadır (Waters, 2011: 287). Bu noktada öncelikle Anşan ve Parsu hakkında bilinenlerden yola çıkmamız gerekmektedir.

Günümüzde İran’ın Fars eyaletinde yer alan Şiraz şehrinin 46 kilometre kuzeyindeki Malyan köyünde bulunan ve ismini bu köyden alan Malyan arkeolojik yerleşmesinde 1975-1978 tarihleri arasında Chicago Doğu Enstitüsü tarafından yapılan kazılar neticesinde burasının antik Anşan şehri (Resim-5) olduğu anlaşılmıştır (Sumner, 2003: 2; Kuhrt, 2008: 47; Potts, 2005: 21; Dandamaev, 1989: 4; Koch, 2004: 374). Farklı yorumlar olmakla birlikte genel kabul gören görüş göre Anşan, Elam Krallığı’nın önemli bir şehridir ve Elam Krallığı’nın Asurlular tarafından yıkılmasının ardından Perslerin yerleşimine sahne olmuştur (Lincoln, 2007: 6; Sarıkaya, 2011: 196; Kuhrt, 2008: 47; Gray, 1926: 5). Persçede “Parsa”, Yunancada ise “Persis” olarak ifade edilen Parsu’nun ise günümüzdeki Fars eyaletine karşılık geldiği fikri benimsenmiştir (Hey’et, 1995: 174-175; Dandamaev, 1989: 4). Perslerin siyasi oluşumlarının ilk başlarında Anşan ve Parsu’nun iki ayrı Pers krallığı mı yoksa günümüzdeki Fars eyaletinin kapsadığı coğrafyaya verilen iki ayrı isim mi olduğu konusunda bilim insanları farklı düşüncelere sahiptir. 8

II. Kyros ve I. Darius’un tarihi kayıtlarında belirttikleri üzere iki farklı kraliyet hanedanına mensup olmalarından dolayı Anşan ve Parsu’nun iki farklı Pers krallığı olduğu düşüncesi ağır basmaktadır. Hem II. Kyros’un hem de I. Darius’un, Teispes’in soyundan geldikleri göz önünde bulundurulursa ilk Pers krallığını kuran Teispes’in, kurduğu bu krallığı II. Kyros ve I. Darius’un hanedanlıklarına vermek üzere ikiye böldüğü düşünülebilir (Dandamaev, 1989: 5; Vallat, 1997: 429; Gray, 1926: 6). Böylelikle II. Kyros’un hanedanı Anşan’da egemenlik kurarken I. Darius’un hanedanı da Parsu’da hüküm sürmüştür. II. Kyros, M.Ö. 559’da iki Pers krallığı olan Anşan ve Parsu krallıklarını birleştirerek Persleri bir çatı altında toplamıştır. Yaptığımız bu değerlendirmeler neticesinde II. Kyros’un soyağacının sırasıyla I. Kambises, I. Kyros, Teispes ve Akamenes, şeklinde olduğunu görmekteyiz.

1. 2. Ailesi II. Kyros Silindir Kitabe’sinde ve Ur ve Uruk şehirlerinde bulunan tuğlalar üzerindeki yazıtlarda kendisinin I. Kambises’in oğlu olduğunu ifade etmektedir (Finkel, 2013: 80; Briant, 2002: 43; Waters, 2010: 65). Bu yazıtların dışında antik kaynaklar da bize II. Kyros’un ailesi hakkında bilgi vermektedir ancak verdikleri bilgilerde kesin bir birlik bulunmamaktadır. Herodotos, Ksenophon ve Sicilyalı Diodorus’a göre, II. Kyros’un babası I. Kambises’tir (Herodotos, I. 107, 108, 111; Diodorus Siculus, IX. 22; Ksenophon, I. 2). Yine bu üç yazara ve Platon’un Scholiası’na3 göre annesi ise M.Ö. 28 Mayıs 585’te Lydialılar ve Medler arasında yapılan anlaşma sonucunda Lydia kralı Alyattes’in kızı Aryenis ile Med kralı Kyaksares’in oğlu olan Astyages’in (M.Ö. 585-550) evliliğinden doğan Mandane’dir (Herodotos, I. 74; Diodorus Siculus, IX. 22; Ksenophon, I. 2; Aktaran: Sarıkaya, 2012: 38). Knidoslu Ktesias ve Damascuslu Nikolaos’a göre, Astyages asil ve güzel kızı Amytis’i tüm Med coğrafyasını çeyiz vermek suretiyle Med soyundan gelen Spitamas ile evlendirmiştir (FGrHist III C 688 F 9 (1) ‘Ktesias’ =Phot. Bib. 72. 36a9–37a25; FGrHist II A 90 F 66 (8) 'Nikolaos' =Const. Porph. de Insid. p. 23. 23). Babilli Berossos ise Astyages’in, kızını Babil Kralı Nabopolassar’ın oğlu

3 Eski Yunan’da çeşitli konularda yapılmış açıklamalardan ve yorumlardan oluşan kitaplara verilen isim. 9

Nabukadnezar’la evlendirdirdiğini söylemektedir (Aktaranlar: Sarıkaya, 2012: 38; Dandamaev, 1989: 11). Nikolaos’a göre, II. Kyros Pers halkının en aşağılık kabilelerinden Mardian’a mensup olan ve haydutlukla geçinen Atradates’in oğludur. Annesi Argoste ise yaşamını keçi çobanlığı yaparak sürdürmektedir (FGrHist II A 90 F 66 (3) 'Nikolaos' =Const. Porph. de Insid. p. 23. 23).

Görüldüğü üzere II. Kyros’un anne ve babasının kim olduğu konusunda antik yazarlar birbirinden farklı bilgiler vermektedir. Ancak II. Kyros’un kendisinin de belirtmesi dolayısıyla babasının I. Kambises olduğu açık bir şekilde bellidir. Annesinin kim olduğu konusunda ise farklı bilgiler bulunmasından ötürü bu konuda kesin bir kanaat öne sürmek mümkün değildir. I. Kambises ile Mandane’nin evliliği Astyages ile II. Kyros arasında kan bağı kurmaya ve dolayısıyla II. Kyros’un Med tahtını ele geçirişini meşru kılmaya yönelik anlatımlar olarak dikkat çekmektedir (Brosius, 1996: 42; Waters, 2010: 65). Ayrıca bu durum Medler ile Persler arasındaki etnik ve kültürel akrabalığı düşündürmektedir.

II. Kyros’un kardeşi veya kardeşleri olup olmadığı konusunda arkeolojik ve epigrafik belgelerde ve antik dönem yazarlarının eserlerinde herhangi bilgi bulunmamaktadır. Karısı ve çocukları hakkındaki en doğru bilgiyi ise Herodotos ve Nabonidus Kroniği vermektedir. Herodotos’a göre, II. Kyros’un karısı Ahamenişlerden/Akamenidlerden Pharnaspes’in kızı Cassandane’dir (Herodotos, II. 1; III. 2-3). Nabonidus Kroniği’ne göre Cassandane, II. Kyros’un Babil’i (Resim-6) ele geçirişinden önce Addaru ayının yirmi yedisinde (M.Ö. 20 Mart 538) ölmüştür ve ölümü neticesinde Nisanu ayının üçüne (27 Mart 538) kadar yas tutulmuştur (Kuhrt, 2008: 51; Waters, 2004: 92; Vekili, 1389:123). Herodotos, II. Kyros’un karısının ölümü üzerine büyük bir yas tuttuğunu ve egemenliği altındaki yerlerde yas tutulmasını istediğini söylemektedir (Herodotos, II. 1).

Herodotos, ayrıca Mısırlıların II. Kyros’un Mısır Firavunu Amasis’in kızıyla evlenmek istediğini iddia ettiklerini belirtmekle birlikte onların bu söylediklerine katılmamaktadır (Herodotos, III. 2). Bunun yanı sıra II. Kyros’un Massaget Kraliçesi Tomris’e evlilik teklifinde bulunduğunu ve Tomris’in bu teklifi kabul etmediğini belirtmektedir (Herodotos, I. 205). II. Kyros’un karısının kim olduğu konusunda bir 10

diğer bilgi de Ktesias’tan gelmektedir. Ancak onun verdiği bilgi Herodotos ve Nabonidos Kroniği’nde geçen bilgilerle uyuşmamaktadır ve bu yüzden doğruluğu şüpheli görülmektedir. Ktesias, II. Kyros’un Astyages’i yenilgiye uğratıktan sonra onun Spitamas ile evli olan kızı Amytis’i kendisine eş olarak aldığını söylemektedir (FGrHist III C 688 F 9 (1) ‘Ktesias’ =Phot. Bib. 72. 36a9–37a25).

Yeni Babil Kralı Nabonidus’a (M.Ö. 556/555-539) ait kronikte geçen bilgilere göre, II. Kyros’un Kambises isminde bir oğlu vardır (Kuhrt, 2008: 51). Herodotos’a göre ise II. Kyros’un, Cassandane’den Kambises ve /Smerdis isimlerinde iki oğlu (Herodotos, I. 208; IV. 165-166; VII. 78) ve Atossa ile Artystone isimlerinde iki kızı vardır (Herodotos, III. 68; VII. 69). Artystone’un ismi Persepolis’te ortaya çıkarılan yirmi beş tane çivi yazılı metinde de geçmektedir. Artystone, isminin geçtiği metinlerden iki tanesinde “kraliyet ailesinin kadın mensubu” olarak tanımlanmaktadır (Briant, 2013: 10; Wiesehöfer, 2003: 111).

Pers geleneklerinde aile içi evliliğin yasak olduğunu belirten Herodotos, II. Kambises’in bu yasağı devlet yargıçlarına başvurup değiştirterek önce büyük kız kardeşi Atossa, daha sonra da küçük kız kardeşi Artystone ile evlendiğini ve Mısır’da aralarında yaşanan bir tartışma yüzünden karısı Artystone’u öldürdüğünü söylemektedir (Herodotos, III. 31). Herodotos ayrıca I. Darius’un Atossa ve Artystone ile evlendiğini ve Atossa’nın I. Darius ile evlenmeden önce kardeşi II Kambises’le, ardından da II. Kyros’un oğlu Bardiya/Smerdis ile adaş olan bir Mag4 ile evli olduğunu belirtmektedir (Herodotos, III. 88, 134; VII. 2, 82). I. Darius, böylece II. Kyros’un kızlarıyla evlenmek suretiyle kendisini doğrudan II. Kyros’un soyuna bağlamış ve siyasi gücün kraliyet ailesi içerisinde kalmasını sağlamıştır.

2. İSMİ

II. Kyros’un ismi, Türkçede “Kyros”; Batı dillerinde “Cyrus”; Farsçada “Kûruş” ve Slav dillerinde ise “Kir” olarak geçmektedir. Kyros ismi Pers çivi yazısıyla “Ku-u-ru-u-ş” şeklinde yazılmaktadır ve “u” eklemesi Pers alfabesinin bir kuralıdır. Son hece, dilbilgisi kurallarından dolayı kısa sesle okunmaktadır. Bu şartlar neticesinde uygun bir şekilde okunuşu ise ya iki hecedeki “u” harfinin de kısa olarak

4 Med boylarından biri olan Maglar Zerdüştilik inancında din adamı sınıfını oluşturmaktır. 11

okunduğu “Kuruş” şeklinde ya da ilk hecedeki “u” harfinin uzun sesle, ikinci hecedeki “u” harfinin ise kısa sesle okunduğu “Kûruş” şeklindedir. İlk hecedeki “u” harfinin uzun sesle okunduğu “Kûruş”, bilim insanları tarafından Yunanca “Kῦρoς” ve İbranice “Koreş” göz önünde bulundurulup doğru bir okunuş olarak genel kabul görmüştür. Ancak daha sonraki Yunan yazımında Kyros ismi ilk hecesinde kısa sesle okunan “u” harfi bulunduğu şekliyle “Kōρoς” olarak yazılmıştır ve bu halinin daha doğru bir yazım olduğu benimsenmiştir. Bu anlayışa göre “Kōρoς”, iki hecesindeki “u” harfi kısa sesle okunan “Kuruş”un tam transkripsiyonudur. Çünkü ikinci hecedeki kısa “u” daha sonra “o” harfine dönüşmüştür ve Yunancada “υ” harfi zaten hem “u” hem de “i” şeklinde seslendirilmektedir. Kyros isminin İbranicedeki halinin köken olarak “Kurş” şeklinde olduğu görüşü ortaya atılmıştır. Bu görüşe göre, “Koreş” olarak yazılmasındaki amaç telaffuzunun kolay olmasını sağlamaktır (Eilers, 1974: 4-5).

Kyros isminin kökeni konusunda bir sonuca ulaşmak için ismin dil bilgisi özelliklerini incelemek gerekmektedir. Kyros ismi Babil çivi yazısıyla “Ku-ra-aş” şeklinde yazılmaktadır (Eilers, 1974: 5). Elamcada ise bu isim “Ku-raş” şeklinde geçmektedir ve muhtemelen Persçeye “Kuruş” şeklinde aktarılmıştır. Persçe “Kuruş” şeklinin III. Ur Dönemi’nde görülmesi ise bu ismin varlığını doğrulamaktadır (Potts, 2005: 21-22; Eilers, 1974: 5). Diğer bilgilerin yanı sıra II. Kyros’un Silindir Kitabe’sinde kendisini “Anşan şehrinin kralı” olarak tanımlaması ve Anşan’ın Elam Krallığı’nın önemli bir şehri olması da Kyros isminin kökeninin Elamcaya dayandığı ihtimalini büyük oranda güçlendirmektedir (Kuhrt, 2008: 48; Potts, 2005: 22; Daryaee, 2013: 16; Eilers, 1974: 5).

Kyros ismini anlam açısından ele aldığımızda ise bize en kesin bilgiyi Plutarkhos vermektedir. Plutarkhos’a göre, Kyros ismi Persçede “Güneş” anlamına gelmektedir (Plutarkhos, Artakserkses. I. 2). Aynı bilgi Hesykhios tarafından da doğrulanmaktadır (Aktaran: Sarıkaya, 2011: 196). İsminin bu sözcük anlamı dışında II. Kyros, tarihi başarıları ve bilim insanlarının geneli tarafından kabul gören üstün karakteri dolayısıyla günümüzde “Büyük” sıfatıyla nitelendirilmektedir. 12

II. Kyros’un ismi konusunda yapılan incelemeler bu ismin yalnızca şahıs ismi olarak kullanılmayıp çeşitli unsurlara da verildiğini göstermektedir. Eski Yunanlılar günümüzdeki Kura Nehri’ni, Kyros Nehri olarak isimlendirmişlerdir (Eilers, 1974: 3- 4). Strabon, Hermos’un (Gediz Irmağı) suladığı ovalardan birisinin Kyros Ovası olduğunu belirtmektedir (Strabon, XIII. 4. 5). Arrianos’a göre, Makedonya Kralı Büyük İskender, Orta Asya’daki kabilelerle savaşırken bu kabilelerin sığındığı Kyropolis ismindeki şehri II. Kyros’un kurdurduğunu ve bu yüzden bu şehrin diğer şehirlerden daha sağlam bir surla çevrildiğini söylemiştir (Arrianos, IV. 2. 2, 3. 1). Günümüzde Hindistan’ın başkenti Yeni Delhi yakınlarındaki Kurukşetra bölgesi ve yine Hindistan’ın Hastinapur bölgesinde yaklaşık olarak M.Ö. 1200 ile 800 tarihleri arasında hüküm sürmüş olan Kuru Krallığı, Kyros ismiyle benzerliği bulunan yerlerdendir (Eilers, 1974: 8).

3. DÜNYAYA GELİŞİ VE ÇOCUKLUK YILLARI

II. Kyros’un doğuşu ve yetişmesi ile ilgili bilgiler antik yazarlar aracılığıyla günümüze ulaşmıştır. Konuyla ilgili bilgi verenlerden birisi Herodotos’tur ve onun verdiği bilgilerden yola çıkmak konunun anlaşılması açısından gereklidir. Herodotos, II. Kyros’un dünyaya gelişini ve yetişme sürecini abartılı anlatanların olduğunu ifade etmektedir. Kendisinin bu abartılı anlatanları değil, gerçekleri olduğu gibi verenleri takip edeceğini belirterek bu konuyla ilgili üç farklı hikâyenin olduğunu söylemektedir (Herodotos, I. 95). Herodotos’a göre, II. Kyros’un annesi ve babası olan Mandane ile I. Kambises’in evliliklerinin ilk yılında Astyages bir rüya görür. Rüyasına göre kızı Mandane’nin rahminden bir asma büyür ve bu asmanın dalları bütün Asya’yı kaplar. Astyages rüyasını yorumlatmak için ülkesindeki rüya yorumcularına başvurur. Rüya yorumcuları, Mandane’nin bir oğlu olacağını ve bu çocuğun Astyages’in tüm krallığını ele geçirerek onun yerini alacağını söylerler. Rüyasının bu şekilde yorumlanmasının ardından korkuya kapılan Astyages, kızını Perslerin yanından alır ve kendi yanında gözetim altında tutarak doğacak çocuğu öldürmek için fırsat kollar. Bir süre sonra II. Kyros dünyaya gelir. Bunun üzerine Astyages vakit kaybetmeden Medler içinde en çok güvendiği ve aynı zaman da akrabası olan Harpagos’u çağırtır. Ondan söyleyeceklerini iyi dinlemesini ve yerine 13

getirmesini ister. Harpagos’a II. Kyros’u alıp evine götürmesini ve orada öldürerek gömmesini söyler. Harpagos, Astyages’in dediklerini kabul eder (Herodotos, I. 108).

Emri kabul edilen Astyages, II. Kyros’u kundak bezleri içinde Harpagos’a teslim eder. Harpagos içinde bulunduğu zor durumun etkisiyle gözyaşları içinde kucağındaki bebekle birlikte evine döner ve karısına başından geçen her şeyi anlatır. Harpagos, her ne kadar Astyages’in emrini kabul etmiş durumda olsa bile bebeği kendisinin öldüremeyeceğini anlar ve bebeği başka birine öldürtmeye karar verir (Herodotos, I. 109). Astyages’in başkent Ekbatana’nın (Resim-7) kuzeyindeki çobanlarından Mitradates’e haber göndererek onu yanına çağırtır. Mitradates, karısı Kyno5 ile birlikte yaşamaktadır. Mitradates çağrıldığını duyar duymaz Harpagos’un yanına gider. Harpagos ona Astyages’in emrini söyler. Bebeği alıp dağların en ulaşılmaz yerine bırakmasını ve böylelikle onu öldürmesini ister. Ayrıca bu emri yerine getirmezse Astyages tarafından işkenceler yapılarak öldürüleceğini belirtir. Harpagos bu şekilde kendi görevini bir başkasına yüklemiş olur (Herodotos, I. 110).

Kendisine söylenen öldürme emrini kabul eden Mitradates, bebeği alarak evine döner. O günlerde karısı hamile olan Mitradates, evine döndüğünde karısının doğum yaptığını görür. Sonrasında ise Harpagos ile arasında yaşananları karısına anlatır ve karısına Harpagos’un evinde bebeği kendisine teslim eden hizmetçi aracılığıyla bebeğin Astyages’in torunu olduğunu öğrendiğini söyler (Herodotos, I. 111). Bebeğin öldürülecek olmasına üzülen karısı onu öldürmemesini ister ancak kocasını buna ikna edemez. Bu sırada Kyno’nun aklına kendi bebeğinin ölü doğmasıyla ilgili bir plan gelir. Kocası Mitradates’e bebeklerinin ölü doğduğunu söyler ve ondan Astyages’in torununu öldüreceğine kendi ölü bebeklerini bu konuda bir aldatmaca olarak kullanmasını ister. Ona, bu şekilde hem Astyages’in emrini uygulamış olacağını hem de II. Kyros’un hayatta kalacağını söyler (Herodotos, I. 112).

Karısının bu düşüncesini uygun bulan Mitradates, II. Kyros’u karısına verir ve kendi ölü bebeğini söylenildiği gibi dağların en ıssız yerine bırakır. Ardından emri

5 Herodotos, Kyno sözcüğününün Yunancada dişi köpek anlamına geldiğini belirtir. Bakınız: Herodotos, I. 110. 14

yerine getirdiğini Harpagos’a bildirir. Bu haber üzerine Harpagos en güvendiği adamlarına emir vererek Mitradates’in bebeği öldürüp öldürmediğini öğrenmelerini ister ve adamlarından bebeğin öldürüldüğü haberini aldıktan sonra ölü bebeği gömdürür. Öldürülmesi gereken II. Kyros ise Mitradates ile karısı tarafından büyütülür. Bebeğe, Astyages ve Harpagos’un yaşananları anlamamaları için gerçek ismiyle yani Kyros diye değil de başka bir isimle hitap edilir (Herodotos, I. 113). Ancak II. Kyros’un gerçek kimliği on yaşına geldiğinde ortaya çıkacaktır. II. Kyros bir gün arkadaşlarıyla oyun oynarken oyun gereği kral olur ve yanındaki arkadaşlarına da çeşitli görevler verir. Çocuklardan biri görevini yapmaz ve II. Kyros tarafından dövülür. Dövülen çocuk Med soylularından Artembares’in oğludur ve bu durumu babasına haber verir. Ancak II. Kyros’un adı hala gizli olduğu için durumu anlatırken ondan Astyages’in çobanının oğlu diye bahseder. Astyages bu durum karşısında öfkelenerek derhal çocuğuyla birlikte Astyages’in yanına gider ve ona olanları anlatır (Herodotos, I. 114).

Astyages, Artembares’in şikâyetini haklı bulur ve II. Kyros’u cezalandırmak için askerilerine onu yakalayıp kendisine getirmelerini emreder. Askerleri II. Kyros’u yakalıp kendisine getirdikleri zaman ona hesap sorar ama II. Kyros suçlamaları reddeder ve etkileyici sözlerle kendisini savunur (Herodotos, I. 115). Astyages böyle dikkat çekici sözleri sıradan bir köle çocuğun söyleyemeyeceğini anlar. Ayrıca II. Kyros’un yüz yapısı ve yaşı da Astyages’i kuşkulandırmıştır. Mitradates’i II. Kyros hakkında sorguya çekmeden önce Artembares’i başından gönderir ve II. Kyros’u sarayın iç taraflarına yollayarak Mitradates ile başbaşa kalır. Mitradates’e II. Kyros’u kimden emanet aldığını sorar. Mitradates de onun kendi öz çocuğu olduğunu söyler. Ancak Astyages buna inanmayarak Mitradates’i ölümle tehdit eder. Doğruyu söylemekten başka çaresi olmadığını anlayan Mitradates bütün gerçekleri anlatır (Herodotos, I. 116).

Gerçeği öğrenen Astyages çok öfkelenir ve Mitradates’i boş vererek kendisine oynanan bu oyunun ilk sorumlusu olan Harpagos’u çağırtır. Astyages’in yanına gelen Harpagos bütün olayları en başından itibaren doğru bir şekilde anlatır (Herodotos, I. 117). Astyages duydukları karşısında öfkesini belli etmeyerek Kyros’un ölmemiş olmasının kendisi açısından iyi bir gelişme olduğunu çünkü 15

kızıyla arasının düzeleceğini ifade eder. Ardından II. Kyros’un canını bağışladıkları için tanrılara kurban sunacağını ve bir ziyafet vereceğini söyleyerek Harpagos’u davet eder. Ayrıca II. Kyros ile tanışıp kaynaşması için Harpagos’tan oğlunu saraya göndermesini ister (Herodotos, I. 118). Bu gelişme üzerine Harpagos sevinç içinde evine gider. On üç yaşındaki oğluna Astyages’in tüm dediklerini yerine getirmesini tembihleyerek onu Astyages’in sarayına gönderir. Harpagos’un oğlu saraya varınca Astyages onu öldürterek cesedini parçalara ayırır ve pişirterek ziyafet sofrasına konulmak üzere hazırlatır. Ziyafet vakti geldiğinde Astyages ve diğer davetlilerin önüne koyun eti, Harpagos’un önüne ise durumu anlamaması için oğlunun vücudunun sadece bazı yerleri konulur. Harpagos da dâhil bütün herkes kendi önündeki eti yedikten sonra Astyages, hizmetçilerine Harpagos’un oğlunun pişmiş diğer parçalarını üstü örtülü bir şekilde getirterek Harpagos’a yediği eti beğenip beğenmediğini sorar. Harpagos’un eti beğendiğini söylemesi üzerine Astyages, örtüyü kaldırarak içinden beğendiğini almasını ister. Harpagos örtüyü açıp oğluna ait parçaları görünce duygularını belli etmez. Astyages, Harpagos’a yediği etin hangi hayvana ait olduğunu anlayıp anlamadığını sorar. Anladığını ifade eden kralı övücü bir cümleyle içinde bulunduğu durumu geçiştirmeye çalışır. Ardından oğlunun pişmiş parçalarını alır ve evine dönerek tüm parçaları bir mezara gömer (Herodotos, I. 119).

Tüm bu yaşananlardan sonra Astyages daha önce rüyasını yorumlamış olan Magları bir kez daha getirtir ve onlara rüyasını daha önce nasıl yorumladıklarını sorar. Maglar da önceki yorumlarını tekrarlarlar. Bunun üzerine Astyages, Maglara II. Kyros’un hala hayatta olduğunu ve arkadaşları ile oynadığı bir oyunda kral seçildiğini anlatır. Bu duydukları karşısında Maglar tehlikenin ortadan kalktığını çünkü oyun aracılığıyla da olsa II. Kyros’un kral seçildiğini ve dolayısıyla Astyages’in rüyasının gerçeğe dönüştüğü belirtirler. Bu cevap karşısında rahatlayan Astyages, Maglara artık ne yapması gerektiğini sorar. Maglar da II. Kyros’u gerçek anne ve babasının yanına göndermesini söylerler (Herodotos, I. 120). Astyages bu öneriyi beğenerek II. Kyros’u yanına çağırtır ve ona, kendisine haksızlık ettiğini üstü kapalı bir şekilde anlatarak onu gerçek anne ve babasının yanına göndereceğini söyler (Herodotos, I. 121). 16

II. Kyros gerçek anne babası olan I. Kambises ile Mandane’nin evine gider. Anne ve babası Kyros’u karşılarlar ve evlerine gelen bu çocuğun kim olduğunu öğrenince büyük bir sevinç yaşarlar. Ardından II. Kyros’u öldü bildikleri için ona nasıl hayatta kaldığını sorarlar. Kyros, ailesine başından geçen her şeyi anlatır ve çoban Mitradates’in karısı Kyno’nun kendisini beslediğini söyler. Persler II. Kyros’un bu mucize kurtuluşunu daha da tanrısal görürler ve onun bırakıldığı yerde bir köpek tarafından emzirilerek hayatta kaldığını söylerler (Herodotos, I. 122).

Nikolaos, II. Kyros’un dünyaya gelişi ve yetişmesiyle ilgili olarak Herodotos’un anlattığından farklı bir hikâye anlatır. Nikolaos’a göre, II. Kyros’un ailesinin maddi durumu kötüdür ve bu sebepten olsa gerek Med sarayının dekorasyonundan sorumlu olan bir hizmetçinin yanına verilir (FGrHist II A 90 F 66 (3) 'Nikolaos' =Const. Porph. de Insid. p. 23. 23). Hizmetçi II. Kyros’un hem büyüyüp yetişmesiyle ilgilenir hem de ona saraydaki çeşitli işleri yaptırır. Bir süre sonra II. Kyros becerikli durumundan ötürü sarayın dış dekorculuğundan iç dekorculuğuna getirilir. Hizmetçi, II. Kyros’a zaman zaman sert ve kötü davransa da sonunda ona değer vermeye başlar ve onu sarayın lamba taşıyıcılarından biri yapar. Böylelikle saray içinde biraz daha kıdem kazanan II. Kyros Astyages’e biraz da yaklaşmış olur (FGrHist II A 90 F 66 (4) 'Nikolaos' =Const. Porph. de Insid. p. 23. 23).

Her geçen gün dikkatleri kendisinde toplayan II. Kyros, yanında görevli olduğu hizmetçinin emrinden çıkartılarak sakileri denetleyen ve krala içeceği kadehi bizzat veren Artembares’in emrine verilir. II. Kyros Astyages’in misafirlerine şarap doldurma görevini yerine getirirken hem Astyages hem de Artembares tarafından dikkatle izlenir ve her ikisinin de beğenisini kazanır. Astyages, Artembares’e bu kadar becerikli bir gencin nereli olduğunu sorar. Artembares, onun saraydaki kölelerden biri olduğunu, Pers soyundan geldiğini ve kendisinin ona bakmakla yükümlü olduğunu söyler (FGrHist II A 90 F 66 (5) 'Nikolaos' =Const. Porph. de Insid. p. 23. 23). Artambares yaşlı birisidir ve bir gün hastalanır. Astyages’ten evine dönmek ve iyileşene kadar evinde kalmak için izin ister. Kendisinden boşalan yere ise II. Kyros’u getirmesini teklif eder. Astayges bu teklifi kabul eder. II. Kyros, Astyages’in şarabını bizzat doldurup vermekle görevlendirilir ve üstün nitelikleri 17

sayesinde Astyages’e biraz daha yaklaşmış olur (FGrHist II A 90 F 66 (6) 'Nikolaos' =Const. Porph. de Insid. p. 23. 23). Bir süre sonra Artambares yakalandığı hastalıktan kurtulamaz ve ölür. Ölümü üzerine Astyages onun tüm eşyalarını birkaç hediye ile birlikte II. Kyros’a verir. Böylelikle II. Kyros herkesin dikkatini kendisinde toplar ve güçlü bir konuma gelir (FGrHist II A 90 F 66 (7) 'Nikolaos' =Const. Porph. de Insid. p. 23. 23).

Herodotos ve Nikolaos’tan başka II. Kyros’un dünyaya gelişi ve yetişmesiyle ilgili bilgi verenlerden birisi de Justin’dir. Justin, bu konuda Herodotos ve Nikolaos’un verdiği bilgilerden farklı bilgiler vermektedir. Justin’e göre, çoban tarafından ormana bırakılan bebek onu emziren ve vahşi hayvanlar ile yırtıcı kuşlardan koruyan dişi bir köpek sayesinde hayatta kalmıştır (Aktaran: Briant, 2002: 15). Justin’in verdiği bilgiler Herodotos’un Perslerin söylentisi olarak isimlendirdiği bilgilerle uyuşmaktadır (Herodotos, I. 122).

II. Kyros’a ait bu üç farklı hikâyenin farklı dönemlere ve farklı kişilere ait benzerleri vardır. Bunlardan birisine Akad Krallığı’nın kurucusu Sargon’da rastlarız (Briant, 2002: 16; Allen, 2005: 25; Köroğlu, 2010: 208). Hikâyeye göre Sargon, bir beşik içinde terkedilir ve tanrının yardımıyla hayatta kalarak önce bahçıvan, ardından saki ve son olarak da kral olur (Cook, 1983: 26). II. Kyros hakkındaki bu hikâyelerden başka onun kim olduğu konusunda dikkat çekici bir yorum ünlü bilgin Biruni’den gelmektedir. Biruni, ünlü şair Firdevsi’nin Şehname’sindeki karakterlerden Keyhüsrev’in II. Kyros ile aynı kişi olduğunu söyler ve “el-Âsârü’l- Bâkıye Ani’l-Kurûni’l-Hâliye” isimli eserinde II. Kyros ve Pers İmparatorluğu’ndan bahseder (Aktaran: Sarkhosh Curtis, 2005: 252). Bu efsanevi ve mitolojik bilgiler bir kenar bırakılıp tarihi gerçekler göz önünde bulundurulduğunda II. Kyros’un M.Ö. 6. yüzyılın ikinci yarısından sonra doğduğu anlaşılmaktadır. Doğum tarihi konusunda daha ayrıntılı bir tarih vermek için ise Herodotos’ta geçen bilgileri dikkate almak gereklidir. Herodotos’a göre, II. Kyros’un annesi Mandane, M.Ö. 28 Mayıs 585 yılında Lydia kralının kızı ile Med kralının oğlu arasında yapılan evlilik neticesinde dünyaya gelmiştir (Herodotos, I. 74). Mandane’nin II. Kyros’a yaklaşık yirmi yaşlarında hamile kalmış olması ihtimali göz önünde bulundurulduğunda II. 18

Kyros’un M.Ö. 570 yılı civarında doğduğu anlaşılmaktadır (Dandamaev, 1989: 10; Farrokh, 2007: 38).

19

İKİNCİ BÖLÜM-II. KYROS’UN ASKERİ VE SİYASİ FAALİYETLERİ

1. PERS İMPARATORLUĞU’NUN KURULUŞU

Daha önce bahsettiğimiz üzere II. Kyros doğumundan yetişkinliğine kadar olan sürede Med siyasi ve kültürel yaşamı içerisinde her geçen gün daha da önemli bir rol oynamaya başlamıştır. II. Kyros’un bu süreçteki ilk büyük başarısı Media Krallığı’nı (Harita-1) ortadan kaldırarak Pers İmparatorluğu’nu kurması olmuştur. Bu başarısı onu hem Pers İmparatorluğu’nun kurucusu yapmış hem de ona tarihin önde gelen hükümdarlarından birisi olma yolunu açmıştır. II. Kyros’un Media Krallığı’nı yıkmasıyla ilgili bilgiler vermeye başlamadan önce Media Krallığı’nın o dönemdeki siyasi durumuna kısaca göz atmamız yerinde olacaktır.

II. Kyros’un güçlenmeye başladığı dönemde Media Krallığı’nın başında Astyages bulunmaktaydı. Astyages, tahtı babası Kyaksares’ten devralmıştı (Diodorus Siculus IX. 20; Herodotos, I. 106) ve bu dönemde Media Krallığı en geniş sınırlarına ulaşmış durumdaydı. Bugünkü İran ve yakın çevresi, Ermenistan ve İran’dan başlayıp Halys’e (Kızılırmak) kadar olan Anadolu’nun doğu kesimi Media Krallığı’nın sınırları içerisindeydi (Petit, 1990: 28; Diakonoff, 1985: 132). Yakındoğu’da Media Krallığı’yla birlikte Lydia, Yeni Babil ve Mısır en önemli güçlerdi. Medler bu tarihlerde Babillilere karşı saldırı hazırlığındaydı ve bu yüzden iki krallık arasında siyasi bir gerginlik söz konusuydu (Dandamaev, 1984: 326).

Astyages, Media Krallığı’nın sınırlarını babasının gerçekleştirdiği fetihlerin ötesine taşıyamamıştı ve buna ilaveten bir erkek çocuk sahibi olamaması onun Med halkı gözündeki konumunu zayıflatmaya başlamıştı (Rawlinson, 2006: 188-194). Baskıcı yönetimi nedeniyle özellikle ülkenin önde gelen soyluları ile din adamları Astyages’e karşı olumsuz tavırlar içerisindeydiler. Yeni Babil Krallığı ile yaşanan gerginlikler de Astyages’i kaygılandıran durumlardan birisiydi (Əliev, 2007: 202). II. Kyros, Media Krallığı’nın böylesi çalkantılı bir dönemine rastlamanın da verdiği cesaretle Astyages’i tahttan indirip Pers egemenliğini hâkim kılmayı planlamıştı. 20

II. Kyros’un Pers İmparatorluğu’nu kurması konusundaki bilgiler antik yazarlar ve çivi yazılı belgeler aracılığıyla günümüze ulaşmıştır. Çivi yazılı belgeler bize II. Kyros’un Media Krallığı’na son verişi hakkında önemli bilgiler sunmaktadır. Bu belgelerden birisi Yeni Babil Kralı Nabonidus dönemine (M.Ö. 556/555-539) aittir. Nabonidus’un iktidarının yedinci yılı olan M.Ö. 549 yılına tarihlenen Nabonidus Kroniği’ne göre, Astyages büyük bir orduyla Anşan Kralı II. Kyros’a karşı sefere çıkar. Sefer sırasında ordudaki askerler, Astyages’e (Akadca Ishtumegu) karşı ayaklanır ve onu esir alarak II. Kyros’a teslim ederler. II. Kyros Med başkenti Ekbatana’ya (Hemedan/Akadca Agamtanu) doğru hareket eder. Ekbatana’da ele geçirdiği altın, gümüş, mal ve diğer servetleri Anşan’a götürür (Diakonoff, 1985: 146; Kuhrt, 2008: 50; Sarıkaya, 2011: 197-198; Briant, 2002: 31).

Pers İmparatorluğu’nun kuruluş dönemi hakkında bilgi veren çivi yazılı belgelerden bir diğeri de Sippar Silindiri’dir. Antik Sippar yerleşmesinde (Ebu Habbah) ortaya çıkarılan bu çivi yazılı belgeye göre, II. Kyros ile Astyages arasındaki savaş M.Ö. 553 yılında başlar ve birden fazla çarpışmanın yaşandığı üç yılın sonunda M.Ö. 550’de son bulur. Yine bu belgede geçen bilgilere göre Yeni Babil Kralı Nabonidus, krallığının ilk yılında Babillilerin tanrısı Marduk’u ve Ay Tanrısı Sin’i rüyasında görür. Rüyasında Marduk ona, Asur hâkimiyetindeki Harran’da Medler ile Asurlular arasında gerçekleşen savaş esnasında (M.Ö. 609) Medler tarafından tahrip edilen Ay Tanrısı Sin’e adanmış Ehulhul Tapınağı’nı (Neşe Evi) tamir etmesini emreder. Nabonidus ona, bu bölgenin Umman-manda’nın (Medler) egemenliğinde olduğunu ifade eder. Marduk ise Medlerden artık korkmamasını çünkü Medlerin ve onları destekleyen kralların yok olacağını söyler. Sippar Silindiri’nde geçen bu bilgilerin devamında şu bilgiler yer alır: “Gerçekten üçüncü yıl olunca Marduk, Anşan kralı ve genç hizmetkârı Kyros’u ona karşı harekete geçirdi. Kyros küçük ordusuyla Umman-manda’nın büyük ordusunu dağıtarak Medlerin kralı Astyages’i ele geçirdi ve onu kendi ülkesinde tutsak etti” (Rollinger, 2007: 16; Briant, 2002: 31; Sarıkaya, 2011: 197; Oates, 2004: 139; Dandamaev, 1996: 40).

Herodotos, Pers İmparatorluğu’nun kuruluş süreciyle ilgili bilgiler veren antik yazarlardan birisidir. Herodotos’a göre, II. Kyros büyüyüp genç bir delikanlı olunca 21

yiğitliği ve yakışıklılığı ile herkesin dikkatini çekmektedir. Dikkatini çektiği kimselerden birisi de Harpagos’tur. Harpagos, oğlunun katili olması sebebiyle Med kralı Astyages’e büyük bir intikam beslemektedir ve bu yüzden II. Kyros’a her türlü desteği vererek kendi intikamını II. Kyros’a aldırtmayı planlamaktadır. Bu amacı doğrultusunda Harpagos, onlara Media Krallığı’nın önde gelen isimleriyle ilişkiler kurup II. Kyros’a destek vermek suretiyle Astyages’in hâkimiyetine son vermek gerektiğini söyler. Harpagos’un bu isteği sadece kendisi için değil aynı zamanda bütün Med halkı için olumlu bir gelişme olacaktır. Çünkü Astyages, Med halkına karşı katı bir tutum içerisindedir. Harpagos yaptığı bu görüşmelerdin ardından Astyages’in hâkimiyetine son verme düşüncesini ailesiyle birlikte Pers halkı içerisinde yaşayan II. Kyros’a bildirmek ister. Ancak II. Kyros’un bulunduğu yere giden yollar denetim altında olduğu için bir hileye başvurur. Planını bir mektuba yazar ve mektubu, yapma bir tavşanın içine yerleştirir. Ardından avlanmış bir tavşan düşüncesi uyandırmak gayesiyle sadık adamlarından birisine avcıların kullandıkları bir ağ ile birlikte yapma tavşanı teslim ederek II. Kyros’a götürmesini ister (Herodotos, I. 123).

Mektubu alan II. Kyros, merakla okumaya başlar. Harpagos, mektupta; II. Kyros’a onu tanrıların ve kendisinin koruduğunu eğer korumasaydı şuan çoktan Astyages tarafından öldürülmüş olacağını söyler. II. Kyros’tan Astyages’in iktidarını yıkmak ve ondan intikam almak için Persleri ayaklandırmasını ve Media Krallığı üzerine harekete geçmesini ister. Astyages’in güçlü adamlarının da savaş esnasında kendisini destekleyeceklerini ve vakit kaybetmeden bu söylediklerini yapmasını belirtir (Herodotos, I. 124). Bu haberi alan II. Kyros, Persleri Astyages’e karşı harekete geçirecek bir plan düşünür. Planı doğrultusunda bir kâğıda Astyages’in Perslerin komutanlığına kendisini getirdiğini yazar. Ardından çeşitli boylardan oluşan Pers halkını bir araya toplayarak bu yazdığını onların yanında okur. Sonrasında ise hepsine ellerine bir orak alıp gelmelerini ister (Herodotos, I. 125).

Persler bu emre uyarak ülkenin bir tarafında çalılık bir alanda toplanırlar. II. Kyros, Perslere bu alanı bir gün içinde temizlemelerini ardından da tekrar yanına gelip kendisiyle yemek yemelerini emreder. II. Kyros bu yaşananların ardından babası I. Kambises’in ne kadar koyunu ve sığırı varsa hepsini toplatıp kestirir ve 22

yanına başka yemekler de hazırlatarak Pers halkı için bir ziyafet düzenler. Ertesi gün Persler gelip ziyafete katılırlar. Ziyafet bitince II. Kyros onlara: “Dünkü iş mi hoşunuza gitti yoksa bugünkü ziyafet mi?” diye sorar. Onlar da: “Elbette ki ziyafet” diye cevap verirler. Perslerin verdikleri bu cevap üzerine II. Kyros onlara, eğer kendisini dinlerlerse kölelikten kurtulacaklarını, tüm günlerinin bugünkü gibi rahat ve bolluk içinde geçeceğini söyler. Ayrıca onlardan kendisine güvenmelerini isteyerek hiçbir açıdan Medlerden zayıf durumda olmadıklarını söyler ve vakit kaybetmeden Astyages’e olan desteklerinden vazgeçmelerini ister (Herodotos, I. 126).

Persler II. Kyros’un bu isteklerini memnuniyetle kabul ederler. Astyages, II. Kyros’un faaliyetlerinden haberdar olunca ona haber göndererek derhal yanına gelmesini emreder. II. Kyros yanına geleceğini hatta onun beklemediği kadar erken bir vakitte geleceğini bildirir. Bunun üzerine Astyages telaşlanarak bütün Medleri silahlandırır ve başlarına da komutan olarak Harpagos’u geçirir. Beklenen gerçekleşir ve Persler ile Medler arasında savaş başlar. Harpagos’la birlikte Medlerin bir kısmı savaş esnasında II. Kyros’un tarafına geçer, bir kısmı Astyages’in tarafında savaşmaya devam eder, bir kısmı ise daha savaşın ilk sıralarında kaçarak Astyages’i zor durumda bırakırlar (Herodotos, I. 127). Med ordusu darmadağın bir hale gelir. Bu durumu haber alan Astyages yine de pes etmez ve direnmeye devam eder. Şehirlerdeki tüm Medleri çocuk, ihtiyar ayırmaksızın Perslere karşı seferber eder. Bunun yanı sıra II. Kyros’u serbest bırakması için öğüt vermiş olan rüya yorumcusu Magları kazığa vurdurur. İlerleyen sürede Astyages bütün çabalarına rağmen Perslere karşı başarılı olamaz ve savaşı kaybederek Perslere esir düşer (Herodotos, I. 128).

Harpagos öfkeli bir halde Astyages’in yanına gelir. Astyages ona, II. Kyros’un bu başarılarını neden kendisine mal ettiğini sorar. Harpagos da II. Kyros’a yazdığı mektup dolayısıyla Astyages’in iktidarının sonunu getirecek olayları kendisinin başlattığını söyler. Astyages de ona, kendisinin egemenliğine son vermek istiyorsa bunu tek başına yapması gerektiğini ifade eder. Aptallık ederek II. Kyros’u bu işe dâhil etmesi dolayısıyla Medleri Perslerin hâkimiyetine sokup köle durumuna düşürdüğünü söyler (Herodotos, I. 129). Astyages, bu şekilde otuz beş yıllık iktidarını kaybeder ve bunda Astyages’in Med halkına karşı olan kötü davranış ve 23

uygulamalarının da etkisi vardır. Yine Herodotos’a göre, İskit (Saka) egemenliği dönemi haricinde yüz yirmi sekiz yıl Med hâkimiyetinde kalan topraklar böylelikle Perslerin eline geçmiştir. Astyages’e gelince, II. Kyros ona herhangi bir kötülükte bulunmamış ve ölünceye kadar onu yanında tutmuştur (Herodotos, I. 130).

Nikolaos’a göre, II. Kyros Med sarayında güçlü bir konuma geldiği sıralarda anne ve babası onun sahip olduğu konum dolayısıyla daha rahat bir hayat yaşamaya başlarlar. Günlerden bir gün II. Kyros’un annesi Argoste, II. Kyros’a hamile olduğu günlerde görmüş olduğu bir rüyayı oğlu II. Kyros’a anlatır. Rüyaya göre, Argoste o kadar çok idrar yapmıştır ki bu idrar büyük bir nehir halini almış ve tüm Asya’yı kaplayarak denize doğru akıp gitmiştir. II. Kyros’un babası Atradates karısının bu rüyasını öğrenince oğlu II. Kyros’dan Babil’deki Keldani kâhinlere bu rüyayı yorumlatmasını ister. II. Kyros babasının bu isteğine uyar ve en meşhur kâhinlerden birisini çağırtıp rüyayı ona anlatır. Kâhin, rüyanın II. Kyros’un Asya’da çok büyük bir konuma yükseleceği anlamına geldiğini ifade eder. Ayrıca II. Kyros’a bu rüyayı ve yorumunu Astyages’in kesinlikle duymamasını gerektiğini, aksi takdirde Astyages’in ikisini de cezalandıracağını söyler. Neticede II. Kyros ve kâhin bu gelişmelerden kimsenin haberi olmaması yönünde birbirlerine söz verirler (FGrHist II A 90 F 66 (9) 'Nikolaos' =Const. Porph. de Insid. p. 23. 23).

Daha sonra II. Kyros, Med sarayında daha güçlü bir konuma gelir ve babasını Perslerin idaresine verir. Annesi ise zenginlik ve güç bakımından en önde gelen Pers kadınları arasında yer alır (FGrHist II A 90 F 66 (10) 'Nikolaos' =Const. Porph. de Insid. p. 23. 23). O dönemde Astyages’e düşman olan Cadusialıların6 lideri Onaphernes Med hâkimiyetine karşı başkaldırır. Astyages, Onaphernes’in üstesinden gelmesi için II. Kyros’u görevlendirir. Bu sırada Babilli rüya yorumcusu, Onaphernes’e karşı başarılı olması için II. Kyros’a cesaret verir (FGrHist II A 90 F 66 (11) 'Nikolaos' =Const. Porph. de Insid. p. 23. 23).Yine aynı rüya yorumcusu, II. Kyros’a Persleri ayaklandırma ve Astyages’in krallığına son verme konusunda teşviklerde bulunur ve II. Kyros’a Astyages’i tahttan indirmesinin gerekliliğini anlatır. Rüya yorumcusunun söyledikleri neticesinde II. Kyros Astyages’in

6 Yaklaşık olarak İran’ın Erdebil eyaletini ve bu eyaletin hemen doğusunda yer alan Azerbaycan topraklarını kapsayan alanda yaşayan halk. Bakınız: Harita-4 24

egemenliğine son verme konusunda bir hayli cesaretlenir ve eğer kral olursa kendisini ödüllendireceğini belirtir (FGrHist II A 90 F 66 (12) 'Nikolaos' =Const. Porph. de Insid. p. 23. 23).

Bir süre sonra II. Kyros, bir sepette hayvan gübresi taşırken kamçılanan bir adamla karşılaşır. Gerçekleştirecekleri konusunda bunu bir alamet olarak algılayan II. Kyros hemen rüya yorumcusu ile irtibat kurar. Rüya yorumcusu ona adamın kim olduğunu bulmasını söyler. II. Kyros rastladığı adamın Oebaras isimli bir Persli olduğunu öğrenir. Oebaras, Yunancada “iyi haberlerin müjdecisi” anlamına gelmektedir. Rüya yorumcusu buna dayanarak II. Kyros’a bunun şansa işaret olduğunu ve Oebaras’ı yanına almasını söyler. II. Kyros da bu söyleneni yerine getirir (FGrHist II A 90 F 66 (13) 'Nikolaos' =Const. Porph. de Insid. p. 23. 23).

Sonrasında ise Cadusia’daki Onaphernes’in yanına gider ve onun çıkardığı isyanı bastırarak Media’ya geri döner. Ardından Oebaras’a at, hizmetkâr ve elbiseler vererek onu ödüllendirir. Zamanla Oebaras’a iyice alışan II. Kyros, onu kendisine danışman yapar (FGrHist II A 90 F 66 (14) 'Nikolaos' =Const. Porph. de Insid. p. 23. 23). Günlerden bir gün Oebaras, II. Kyros’a Medleri yenecek cesarete ve güce sahip birisinin olmadığını söyler. II. Kyros, ona öyle birisinin muhtemelen var olduğunu ancak korkusundan ortaya çıkmadığını söyler. Ardından ona öyle birisinin ortaya çıkması halinde Medleri nasıl yenebileceğini sorar. Oebaras, bu kişinin önce Cadusialıları herekete geçirmesi ardından da dört yüz bin civarındaki Persleri cesaretlendirip silanlandırması gerektiğini söyler (FGrHist II A 90 F 66 (15) 'Nikolaos' =Const. Porph. de Insid. p. 23. 23).

Oebaras’ın sözlerini doğru bulan II. Kyros, ona planını anlatır. Oebaras, II. Kyros’tan babasının hasta olduğunu, onun iyileşmesi için tanrılara kurban sunmak istediğini ve bu yüzden de birkaç günlüğüne ailesinin yanına yani Persia’ya gitmek istediğini Astyages’e söylemesini ister (FGrHist II A 90 F 66 (16) 'Nikolaos' =Const. Porph. de Insid. p. 23. 23). Oebaras’ın bu akıllıca planlarını hayranlıkla dinleyen II. Kyros ona annesinin rüyasından ve Babilli kâhinin yorumundan bahsederek onu Astyages’i mağlup etme konusunda cesaretlendirir (FGrHist II A 90 F 66 (17) 'Nikolaos' =Const. Porph. de Insid. p. 23. 23). Oebaras, olan biteni Astyages’e haber 25

vermesinden korkarak Babilli rüya yorumcusuna bir tuzak kurar ve onu öldürürür (FGrHist II A 90 F 66 (18) 'Nikolaos' =Const. Porph. de Insid. p. 23. 23). II. Kyros, kurduğu plan doğrultusunda ailesinin yanına gidebilmek için Astyages’ten izin almaya giderken Oebaras’a rüya yorumcusunun nerede olduğunu sorar ve o da içtiği şarap dolayısıyla bir yerde sızıp kaldığını söyler. Ancak II. Kyros’un bu yalana inanmadığını görünce gerçeği söylemek zorunda kalır. II. Kyros rüya yorumcusunun öldüğünü duyunca hem üzülür hem de Oebaras’a öfkelenerek öfkesi geçene kadar onu kendinden uzak tutar. Rüya yorumcusunun karısı, kocasına ne olduğunu sorduğunda ise onun soyguncular tarafından öldürüdüğünü söyler (FGrHist II A 90 F 66 (19) 'Nikolaos' =Const. Porph. de Insid. p. 23. 23).

Astyages’in yanına varmalarına az kalınca Oebaras, yapması gerekenleri II. Kyros’a tekrar hatırlatır (FGrHist II A 90 F 66 (20) 'Nikolaos' =Const. Porph. de Insid. p. 23. 23). II. Kyros Astyages’in yanına gelince daha önce planladığı sözleri söyler ancak Astyages II. Kyros’a olan sevgisi dolayısıyla onun kendisinden uzaklaşıp ailesinin yanına gitmesine izin vermez. Bu durum karşısında II. Kyros üzülür ve Oebaras’a yaptıkları planın gerçekleşmediğini söyler. Oebaras onu yine umutlandırır ve birkaç gün bekledikten sonra aynı isteklerini Astyages’e bu kez bir aracı vasıtasıyla iletmesini ister (FGrHist II A 90 F 66 (21) 'Nikolaos' =Const. Porph. de Insid. p. 23. 23). II. Kyros, Oebaras’ın dediğine uymuş ve birkaç günün ardından saray görevlisine giderek ondan ailesinin yanına gidebilmek için izin almak maksadıyla Astyages’e baskı yapmasını ister. Saray görevlisi bu isteği kabul eder ve Astyages huzurlu bir ruh halindeyken II. Kyros’un isteğini ona söyler. Astyages, bu isteği bu defa kabul eder ve II. Kyros’a ailesinin yanına gidip kalması için beş ay izin verir (FGrHist II A 90 F 66 (22) 'Nikolaos' =Const. Porph. de Insid. p. 23. 23).

II. Kyros bu gelişme üzerine Astyages’e çok teşekkür eder ve sevinç içinde Oebaras’ın yanına döner. Oebaras, ona hemen hizmetkârlarını yanına alarak ailesinin yanına hareket etmesini ister. II. Kyros Oebaras’ın dediğini yapar ve hemen yola koyulur (FGrHist II A 90 F 66 (23) 'Nikolaos' =Const. Porph. de Insid. p. 23. 23). Babilli rüya yorumcusunun karısı, kocası ölmeden önce ondan II. Kyros hakkındaki rüyayla ilgili bilgileri öğrenmiştir. Bu kadın II. Kyros’un Persia’ya doğru yola çıktığını erkek kardeşinden duyar ve II. Kyros hakkındaki rüyayı kardeşine söyler 26

(FGrHist II A 90 F 66 (24) 'Nikolaos' =Const. Porph. de Insid. p. 23. 23). Astyages’in iktidarının tehlikede olduğunu anlayan kardeşi, şafak vakti bir saray görevlisi aracılığıyla Astyages’e ulaşmayı başarır ve tüm bildiklerini ona anlatır. Bu haber karşısında Astyages oldukça kaygılanır ve ne yapması gerektiğini Babilli bir kâhine danışır. Kâhin, bu tehlikeden kurtulması için II. Kyros Media’ya döner dönmez onu öldürtmesini söyler (FGrHist II A 90 F 66 (25) 'Nikolaos' =Const. Porph. de Insid. p. 23. 23).

Astyages, kâhinin sözleri hakkında düşünmeye başlar ve kararını vererek üç yüz atlıyı II. Kyros’un peşine gönderir. Gönderdiği askerlerine II. Kyros’u geri çağırmalarını, gelmezse başını kesip o şekilde getirmelerini emreder (FGrHist II A 90 F 66 (26) 'Nikolaos' =Const. Porph. de Insid. p. 23. 23). Askerler II. Kyros’un yanına vardıklarında Astyages’in emirlerini iletirler. II. Kyros dönmeyi kabul eder ancak hemen dönmez ve askerleri biraz yemek yiyip dinlenerek sabah erkenden yola çıkmaya ikna eder. Ardından kendisini götürmeye gelen askerlere yemekte şarap içirerek onları sarhoş eder ve böylece onları etkisiz hale getirir. II. Kyros bu olayın ardından babasına Astyages’in emri olduğunu, bin tane süvari ile beş bin tane piyadeyi küçük bir şehir olan Hyrba’ya7 göndermesini ve geriye kalan Persleri de hızlı bir şekilde silahlandırmasını bildirir. Babasından bunları yapmasını isterken bu isteklerinin gerçek sebebini ona söylemez (FGrHist II A 90 F 66 (27) 'Nikolaos' =Const. Porph. de Insid. p. 23. 23).

Astyages’in gönderdiği askerler uyurken II. Kyros ve Oebaras atlarına binerek oradan uzaklaşırlar ve gece vakti Hyrba’ya ulaşırlar. II. Kyros burada kendi adamlarını silahlandırır ve babasının gönderdiği askerlerle birlikte bir savaş düzeni alır. Kendisini ordunun sağ kanadına, Oebaras’ı ise sol kanadına yerleştirir (FGrHist II A 90 F 66 (28) 'Nikolaos' =Const. Porph. de Insid. p. 23. 23). Sabah olunca Astyages’in gönderdiği askerler uyanır ve vakit keybetmeden tekrar II. Kyros’un peşine düşerler. Bir süre sonra Hyrba’ya ulaşırlar ve burada II. Kyros’un hazırladığı ordu ile savaşmaya başlarlar. Yine Nikolaos’un anlattıklarına göre, savaşın daha ilk anlarında II. Kyros büyük bir cesaret gösterir ve üç askerinin de yardımıyla

7 Media Krallığı’nın şehirlerinden birisidir. Antik kaynaklarda ismi geçen şehrin, Hemedan yakınlarında olduğu tahmin edilmekle birlikte yeri tam olarak tespit edilememiştir. 27

Astyages’in askerlerinin yaklaşık iki yüz elli tanesini öldürür. II. Kyros’un elinden kurtulan askerler kaçarak Astyages’in yanına gelirler ve ona bütün olanları anlatırlar (FGrHist II A 90 F 66 (29) 'Nikolaos' =Const. Porph. de Insid. p. 23. 23).

Bu haber üzerine Astyages, II. Kyros’u bu duruma kendisinin getirdiğini anlayarak pişmanlık duyar ve generallerine haber göndererek güçlerini birleştirmelerini ister. Generaller bu emire uyup bir milyon piyade, iki yüz bin süvari ve üç bin savaş arabasından oluşan büyük bir ordu meydana getirerek vakit kaybetmeden Persia’ya doğru hareket ederler (FGrHist II A 90 F 66 (30) 'Nikolaos' =Const. Porph. de Insid. p. 23. 23). Bu olaylar yaşanırken II. Kyros, babasına olan biteni tüm gerçekliğiyle anlatır. Böylelikle babasının da desteğini kazanır. Persia’daki Pers ordusu, II. Kyros’un babası tarafından savaşa hazır hale getirilir ve neticede üç yüz bin hafif silahlı piyade, elli bin süvari ve yüz savaş arabasının bulunduğu bir Pers ordusu meydana gelir (FGrHist II A 90 F 66 (31) 'Nikolaos' =Const. Porph. de Insid. p. 23. 23). Ardından II. Kyros ve babası ordunun savaş esnasındaki düzenini belirlerler ve Oebaras’ı general olarak görevlendirirler. Bu gelişme üzerine Oebaras, dar geçitlere ve dağların tepelerine ganizonlar yerleştirir, savunmasız durumda olan şehirleri korunaklı hale getirir ve sivil halka savaş süresince bu korunaklı şehirlerde beklemelerini söyler (FGrHist II A 90 F 66 (32) 'Nikolaos' =Const. Porph. de Insid. p. 23. 23).

Çok geçmeden Astyages ordusuyla birlikte Persia’ya ulaşır ve terkedilmiş korunaksız şehirleri yerle bir eder. Ardından II. Kyros ve babasına haberciler göndererek teslim olmalarını, eğer teslim olmazlarsa yakalandıklarında öldürüleceklerini söyler. II. Kyros ve babası onun bu istediğini kabul etmezler ve tanrıların kendilerini desteklediklerini belirterek Astyages’ten geri çekilmesini isterler (FGrHist II A 90 F 66 (33) 'Nikolaos' =Const. Porph. de Insid. p. 23. 23). Bu cevap karşısında öfkelenen Astyages, atına binip etrafına yirmi bin koruma yerleştirerek tüm ordusuyla birlikte savaşa başlar. Bunun üzerine II. Kyros, Pers ordusunun ortasında yerini alır ve sağ tarafına babasını, sol tarafına ise Oebaras’ı alarak Astyages’e karşı yürür. Med ve Pers ordusu arasında büyük bir savaş başlar. II. Kyros ve ordusunun çok sayıda Med askerini öldürmesi Astyages’i hem korkutur hem de şaşırtır. Astyages, vakit kaybetmeden en önde gelen generallerini II. 28

Kyros’un savaştığı yöne gönderir (FGrHist II A 90 F 66 (34) 'Nikolaos' =Const. Porph. de Insid. p. 23. 23).

Kendilerinden fazla sayıda olan Med ordusuna karşı kahramanca savaşan Pers askerleri bir süre sonra güç kaybederler ve önünde savaşın yapıldığı şehrin içine doğru çekilirler. II. Kyros ve Oebaras, düşmandan daha fazla adam öldürdüklerini söyleyerek şehrin içine çekilmiş askerlerine cesaret verirler. Ardından askerlerine eşlerini ve çocuklarını o çevredeki en yüksek dağ olan Pasargadai’a göndermelerini, ertesi gün ise sığındıkları şehirden dışarı çıkarak savaşı kazanmak için tüm güçleriyle mücadele etmelerini isterler (FGrHist II A 90 F 66 (35) 'Nikolaos' =Const. Porph. de Insid. p. 23. 23). Bu konuşmalardan sonra tüm Pers askerleri cesaretlenir ve içinde bulundukları şehrin kapılarını şafak vakti açarak II. Kyros ve Oebaras önderliğinde Astyages’in ordusuna doğru ilerlerler. Bu sırada II. Kyros’un babası, yanındaki askerlerle beraber Pers ordusunun sığındığı şehrin surlarını korumaktadır. Pers ordusunun kendisine doğru ilerlediğini öğrenen Astyages derhal harekete geçer ve savaş tekrar şiddetlenir. Bir süre sonra Astyages yüz bin kişilik orduyla birlikle II. Kyros’un babasının savunduğu şehri kuşatıp ele geçirir. Şehrin Med ordusunun eline geçmesiyle II. Kyros’un babası yaralı halde esir alınır ve Astyages’in yanına getirilir. Var gücüyle savaşan Pers ordusu ise güç kaybederek eşlerinin ve çocuklarının bulunduğu Pasargadai’a çekilirler (FGrHist II A 90 F 66 (36) 'Nikolaos' =Const. Porph. de Insid. p. 23. 23).

II. Kyros’un babası tutsak alınıp Astyages’in yanına getirildiğinde ona kendisini cezalandırıp cezalandırmayacağını sorar. Astyages onun yaralı olduğunu görüp ona acır ve onu cezalandırmayacağını, kendi eceliyle öldüğünde ise ona bir defin töreni düzenleyeceğini söyler (FGrHist II A 90 F 66 (37) 'Nikolaos' =Const. Porph. de Insid. p. 23. 23). Bir süre sonra II. Kyros’un babası ölür ve Astyages’in sözü doğrultusunda defnedilir. Bu yaşananların ardından Astyages, Pers ordusunun çekildiği Pasargadai’a doğru hareket eder. Pasargadai’ın bulunduğu yer yüksek ve sarp bir dağ olduğu için Astyages oraya ulaşmakta bir hayli zorlanır. Astyages’in Pasargadai’a doğru yola çıktığını öğrenen Oebaras on bin ağır silahlı piyade ile tüm geçişleri emniyet altına alır (FGrHist II A 90 F 66 (38) 'Nikolaos' =Const. Porph. de Insid. p. 23. 23). Bunu fark eden Astyages, askerlerine dağı çember içine almalarını 29

ve bir yol bulup içeriye sızmalarını emreder. Gece olunca II. Kyros ve Oebaras bütün askerleriyle birlikte bulundukları yerden daha yukarıda olan bir yere çıkarlar (FGrHist II A 90 F 66 (39) 'Nikolaos' =Const. Porph. de Insid. p. 23. 23).

Astyages ve ordusu da dar geçitlerden geçip onları takip ederler. İki taraf da birbirlerine yaklaşınca savaş yeniden başlar. Kayalık ve ormanlık bir alanda gerçekleşen savaşta iki taraf da cesurca savaşırlar. Bu esnada Oebaras, Pers ordusuna ailelerinin Astyages’in eline geçmesi halinde yaşanacak kötü durumları hatırlatır. Oebaras’ın söylediklerinden etkilenen askerler ailelerinin güvenliğini de dikkate alıp savaş çığlıkları atarak karşı saldırıya geçerler ve dağlık alanda olduklarından büyük taş parçaları atmak suretiyle Astyages’in askerlerini püskürtürler (FGrHist II A 90 F 66 (40) 'Nikolaos' =Const. Porph. de Insid. p. 23. 23). II. Kyros bir yolunu bulup dağdan iner ve ailesinin yaşadığı eve giderek orada bir kurban töreni gerçekleştirir. Servi ve defne ağacı parçalarını üst üste koyduktan sonra bunların üstüne biraz un serper ve odun parçalarını birbirine sürterek bir ateş yakar. Ateş yaktıktan kısa bir süre sonra gök gürler ve şimşek çakar. II. Kyros bir anlık korkuyla kendisini yere atar. Ardından Pasargadai’a geri dönebileceğine ve savaşta başarılı olacağına işaret eden kuşlar evin üzerine konarlar (FGrHist II A 90 F 66 (41) 'Nikolaos' =Const. Porph. de Insid. p. 23. 23).

Bu olayların ardından II. Kyros Pasargadai’a geri döner. Ertesi gün kuşların alametine güvenerek Astyages’in ordusuna saldırmaya karar verir. İki taraf bir kez daha savaşa tutuşurlar. Astyages, elli bin askerini dağın hemen dibine yerleştirir ve onlara dağa tırmanmaktan korkan veya bulundukları yeri terk eden herkesi öldürmelerini emreder (FGrHist II A 90 F 66 (42) 'Nikolaos' =Const. Porph. de Insid. p. 23. 23). Artan düşman sayısı yüzünden Pers askerleri zor duruma düşerler ve daha fazla dayanamayıp dağın zirvesine doğru kaçarlar. Bunu gören askerlerin eşleri onlara bağırarak; kaçmamalarını, kaçarlarsa daha kötü sonuçlarla karşılaşacaklarını söylerler (FGrHist II A 90 F 66 (43) 'Nikolaos' =Const. Porph. de Insid. p. 23. 23). Askerler, duydukları bu sözler karşısında utanırlar ve düşmanla savaşmak için geri dönerler. Sonrasında ise altmış bin Med askerini öldürerek düşmanı dağdan püskürtürler. Fakat buna rağmen Astyages kuşatmadan vazgeçmez (FGrHist II A 90 F 66 (44) 'Nikolaos' =Const. Porph. de Insid. p. 23. 23). 30

Savaşın sonlarına doğru II. Kyros’un ordusu üstünlük kurmaya başlar ve Astyages’in ordugâhını ele geçirir. Astyages, bu saldırıdan son anda kurtulur ve az sayıdaki askeriyle birlikte savaş alanından kaçar. II. Kyros, Astyages’in çadırına girerek onun tahtına oturur ve onun asasını eline alır. Bu sırada Oebaras, II. Kyros’a onun Astyages’ten daha güçlü ve değerli olduğunu söyleyerek ona övgüde bulunur. Sonrasında ise Astyages’in çadırında ele geçirilen bütün hazine Pasargadai’a götürülür (FGrHist II A 90 F 66 (45) 'Nikolaos' =Const. Porph. de Insid. p. 23. 23). Çok geçmeden Astyages’in savaşı kaybederek kaçması Media Krallığı’nın egemenliğindeki bütün halklar tarafından duyulur ve ülke içinde ayaklanmalar başlar. İlk ayaklananlar Hyrcanialılar8 olur. Hyrcanialıların lideri Artasyras, elli bin kişilik ordusuyla birlikte II. Kyros’un yanına gelir ve II. Kyros’a bağlılığını bildirir. Hyrcanialılardan sonra Parthialılar9, İskitler (Sakalar) ve Bactrialılar10 da Astyages’in hâkimiyetini tanımayarak II. Kyros’un egemenliğine girerler. Böylece Astyages’in askeri ve siyasi gücü oldukça zayıflar. Bu durumun farkında olan II. Kyros, Astyages’e son darbeyi vurmak için harekete geçer. Kısa bir süre sonra Astyages’i bulur ve zayıf bir direnişin ardından onu esir alır (FGrHist II A 90 F 66 (46) 'Nikolaos' =Const. Porph. de Insid. p. 23. 23).

Ktesias’a göre, Astyages, II. Kyros’a yakalanmadan önce başkenti Ekbatana’ya kaçar ve burada kızı Amytis ve onun kocası Spitamas tarafından saklanır. II. Kyros, Astyages’i takip edip Ekbatana’ya gelince Oebaras’dan, Amytis ve Spitamas ile onların çocukları Spitaces ve Megabernes’e işkence ederek onları Astyages’in nerede olduğu konusunda sorguya çekmesini ister. Saklandığı yerden kızı ve diğerlerine işkence edileceğini gören Astyages, bu duruma engel olmak için ortaya çıkar ve onları işkence görmekten kurtarır. Ardından Oebaras tarafından zincirlere vurularak esir alınır. Bir süre bu şekilde kaldıktan sonra II. Kyros ona acır ve onu serbest bırakır. Kızı Amytis’e ise saygı gösterilir. Amytis’in kocası Spitamas’a gelince; II. Kyros, Astyages’in nerede olduğunu kendisine sorduğunda

8 Yaklaşık olarak İran’ın Mazenderan ve Gülistan eyaletlerini kapsayan alanda yaşayan halk. Bakınız: Harita-4 9 Yaklaşık olarak İran’ın kuzeydoğusu ile Türkmenistan’ın güneybatısını kapsayan alanda yaşayan halk. Bakınız: Harita-4 10 Yaklaşık olarak Afganistan’ın Belh eyaleti ve çevresini kapsayan alanda yaşayan halk. Bakınız: Harita-4 31

bilmediğini ifade edip yalan söylediği için II. Kyros tarafından öldürülür. Bu olayların ardından II. Kyros, Spitamas’ın karısı Amytis’i kendisine eş olarak alır (FGrHist III C 688 F 9 (1) ‘Ktesias’ =Phot. Bib. 72. 36a9–37a25).

Astyages esir alındıktan sonra Barcania’ya11 (Paricania) gönderilir. Bir süre sonra kızı Amytis ve II. Kyros, Astyages’i Persia’ya çağırırlar. II. Kyros, Astyages’i Persia’ya getirmesi için saray görevlisi Petisacas’ı görevlendirir. Oebaras, Astyages’i öldürmesi için Petisacas’ı kışkırtır. Petisacas, Oebaras’ın kışkırtması sonucu Astyages’i Persia’ya getirirken çölde tek başına, aç susuz bir halde bırakmak suretiyle onu ölüme terk eder. Astyages’in öldüğünü duyan II. Kyros, Petisacas’ı ağır işkencelerle öldürür. II. Kyros’un, Astyages’in ölümünde payı olduğununu öğrenip kendisini de işkencelerle öldüreceğinden korkan Oebaras intihar eder. Cesedi çölde aslanlar tarafından zarar görmeden korunan Astyages ise büyük bir törenle gömülür (FGrHist III C 688 F 9 (6) ‘Ktesias’=Phot. Bib. 72. 36a9–37a25).

Polyainos’a göre Medler, Persleri üç farklı cephede yenerler ve Pasargadai önlerinde yapılan dördüncü mücadelede Persler zor duruma düşerek Pasargadai’a çekilmek isterler. Ancak Persler şehre sığınmak üzereyken eşleri onları uyararak özgürlükleri uğruna gerekirse ölmelerini söylerler. Bunu duyan askerler cesaretlenerek Medlerin üzerine saldırırlar. Bu olaylar yaşanırken II. Kyros üstün askeri becerisi sayesinde düşman saflarını yararak Medleri ağır bir yenilgiye uğratır. Bu son savaşın ardından Medler bir daha toparlanamaz ve Perslere boyun eğmek zorunda kalırlar (Aktaranlar: Sarıkaya, 2011: 198-199; Briant, 2002: 32).

Diodorus’a göre, Astyages, II. Kyros’la yaptığı savaşı kaybeder ve askerleriyle birlikte kaçar. Ardından, II. Kyros’a karşı mağlup olmasından dolayı çok öfkelenir ve öfkesini askerlerinden çıkarır. Ordudaki bazı komutanları kovar, onların yerine başkalarını getirir. Bazı komutanları ise yenilgiden sorumlu tutarak öldürür ve II. Kyros’tan intikam almak için ordudaki askerlere cesaretlendirici konuşmalar yapar (Diodorus Siculus, IX. 23).

11 Yaklaşık olarak İran’ın Sistan ve Belucistan eyaletinin kuzeyini kapsayan alan. Bakınız: Harita-4 32

Justin’e göre Astyages, Harpagos ve ordunun bir kısmının kendisine ihanet edip II. Kyros’un tarafına geçmeleri nedeniyle yenilgiye uğrar. Bu yenilgiden sonra Astyages ordunun başına kendisi geçer ve savaştan kaçanları öldürmeleri için ordusunun arka safına özel bir birlik yerleştirirek Perslere karşı tekrar harekete geçer (Aktaranlar: Briant, 2002: 32; Dandamaev, 1989: 16).

Ksenophon, Kúrou paideía (Kyros’un Eğitimi) isimli eserinde diğer antik yazarlardan ve çivi yazılı belgelerden daha farklı bilgiler verir. Onun verdiği bilgiler bilim insanları tarafından genel kabul gören literatürün dışında kalmaktadır. Ksenophon’a göre, Astyages II. Kyros’un büyükbabasıdır ve aralarında herhangi bir anlaşmazlık yoktur. II. Kyros on iki yaşından sonra Media’da büyükbabasının kontrolünde süvari eğitimi alır. Astyages bir süre sonra hastalanarak ölür ve onun yerine oğlu Kyaksares Med tahtına geçer (Ksenophon, I. 3-5). II. Kyros, dayısı Kyaksares’le de tıpkı dedesiyle olduğu gibi sorunsuz bir ilişki içerisindedir. Öyle ki, dayısıyla birlikte Asur, Lydia ve Babil krallıklarına karşı savaşır ve onları ağır yenilgilere uğratır. Babil seferinden bir süre sonra Kyaksares, hem II. Kyros’un sağlam karakteri ve askeri başarıları dolayısıyla hem de krallığını bırakacağı bir oğlu olmaması nedeniyle II. Kyros’u kızıyla evlendirir ve çeyiz olarak vermek suretiyle Media Krallığı’nı II. Kyros’a teslim eder (Ksenophon, VIII. 5).

Antik kaynaklar ve çivi yazılı belgeler, II. Kyros’un Med başkenti Ekbatana’yı zorlanmadan ele geçirdiğini söylese de bu durum Ekbatana’nın zayıf bir savunma sistemine sahip olduğunu göstermez. Herodotos’a göre, Ekbatana yedi surla çevrilidir ve sonuncu surun iç tarafında kalan kısımda saray ve kraliyet hazinesi vardır. En büyük sur yaklaşık olarak Atina’nın çevresi kadardır. Surların siperleri ilk surdan beşincisine kadar sırasıyla beyaz, siyah, kırmızı, mavi ve reçine renginde boyanmıştır. Altıncı surun siperi gümüş, son surunki ise altın rengindedir (Herodotos, I. 98).

Bu konuda bilgi veren bir diğer antik yazar Polybius’tur. Polybius’a göre Ekbatana, günümüzde İran’daki Demavend Dağı ile özdeşleştirilen (Rawlinson, 2006: 25) Orontes Dağı’nın eteklerinde yer almakta ve güçlü duvarlarla 33

korunmaktadır. Şehrin içindeki sarayın çevresi 7 stadiondur.12 Sedir ve servi ağaçlarından inşa edilen yapılar gümüş ve altınla kaplanmıştır. Yapılardaki fayanslarda da gümüş kullanılmıştır. Şehir bütün bu özellikleri dolayısıyla birçok şehirden üstün durumdadır (Aktaranlar: Toteva, 2007: 39; Kuhrt, 2009: 368). Ekbatana, bugünkü Hemedan şehrinin altındadır ve bu sebeple burada yetetince arkelojik kazı ve araştırma yapılamamaktadır. Yapılan kazılarda ise kesin olarak Medlere ait olduğu kabul edilebilecek herhangi bir buluntuya rastlanmamıştır (Mieroop, 2006: 314).

Ekbatana’nın ardından II. Kyros, kendi zamanının öncesinde de önemli bir şehir olan Susa’ya (Resim-8) yönelmiştir. Susa bilindiği gibi Elam Krallığı’na başkentlik yaptıktan sonra tarihi süreç içerisinde Medlerin eline geçmiştir. II. Kyros, Silindir Kitabe’sinde Yeni Babil Krallığı’na hâkim olduktan sonra Amurru ülkesinin bütün krallarının Shuanna'ya (Babil) gelip kendisine övgüde bulunarak ayaklarına kapandıklarını, ardından onları Asur ve Susa şehirlerine gönderdiğini, ayrıca Susa ve Der’deki (Dicle Nehri’nin doğusu) tapınakları tamir ettirdiğini anlatmaktadır (van der Spek, 2014: 263; Finkel, 2013: 81-82; Kuhrt, 2009: 367).

II. Kyros’un Susa’yı ele geçirmesi hakkında antik yazarlar da bilgi vermektedir. Strabon’a göre Susa, başta Babil olmak üzere Mezopotamya’nın diğer önemli bölgelerine daha yakın olması ve yüksek bir konumda olup Persia’nın güney sınırında yer alması dolayısıyla stratejik bir önem arzetmektedir ve bu etkenlerden dolayı II. Kyros, Media Krallığı’na hâkim olduktan sonra Susa’yı Pers İmparatorluğu’nun başkenti yapmıştır (Aktaranlar: Waters, 2008: 117; Briant, 2002: 165). Herodotos’a göre ise II. Kyros, Yeni Babil Krallığı’nı ele geçirmek için çıkacağı seferin hazırlıkları sırasında ordunun su ihtiyacını Susa yakınında akan Khoaspes Irmağı’ndan karşılamıştır ve II. Kyros’un suyunu içtiği tek ırmak budur (Herodotos, I. 188).

II. Kyros’un Silindir Kitabe’sinde ve Strabon ile Herodotos eserlerinde geçen bu bilgiler II. Kyros’un Susa’ya Yeni Babil Krallığı’nı ele geçirmeden önce egemen olduğunu göstermektedir (Kuhrt, 2009: 367). Ancak Susa’ya Lydia Krallığı’nı

12 Antikçağ’daki ölçü birimlerinden birisidir. 1 stadion yaklaşık 1300 metredir. 34

(Harita-2) ele geçirişinin öncesinde mi yoksa sonrasında mı hâkim olduğu konusunda kesin bir bilgi mevcut değildir. Ayrıca II. Kyros’un Susa gibi önemli ve imparatorluğuna çok yakın mesafedeki bir şehri ele geçirmek için Lydia seferinin sonrasını beklemesi pek muhtemel görünmemektedir. II. Kyros’un Susa’yı başkent yaptığı bilgisini sadece Strabon vermektedir. Strabon’un verdiği bilgi doğruysa II. Kyros Susa’yı ele geçirerek muhtemelen Yeni Babil Krallığı (Harita-3) üzerine düzenleyeceği seferde burasını bir üs olarak kullanmayı amaçlamıştır (Waters, 2008: 117).

Pers İmparatorluğu’nun kurulmasıyla birlikte Medlerin İran’daki etkin rolleri büyük oranda azalmakla birlikte tamamen ortadan kalkmamıştır. Soy ve kültürel bakımdan akrabalıkları bulunan Perslerin ardından imparatorluk içindeki en önde gelen halk olarak varlıklarını sürdürmüşlerdir (Briant, 2002: 81-82; Gray, 1926: 8). Nüfus yoğunlukları göz önünde bulundurulduğunda Medlerin başta ordu olmak üzere imparatorluğun çeşitli alanlarında görev aldıkları düşünülmektedir. Ayrıca imparatorluğun işleyişinde Perslerin, Medlerin bilgi ve becerilerinden zaman zaman yararlandıklarını tahmin etmek güç değildir.

2. LYDİA SEFERİ VE ANADOLU’NUN PERS EGEMENLİĞİNE GİRİŞİ

Media Krallığı’nı yıkarak onun hâkimiyetindeki topraklarda Pers İmparatorluğu’nu kuran II. Kyros, böylelikle Yakındoğu tarihinde önemli bir değişiklik meydana getirmiştir. Bu değişiklik II. Kyros’un yeni hedeflerinin önünü açmıştır. Bu gelişmeler neticesinde II. Kyros’un batıdaki en güçlü rakibi Lydia Krallığı olmuştur. II. Kyros, Lydia Krallağı’nı ele geçirerek Anadolu’da egemenlik kurmayı amaçlamıştır. Çünkü Anadolu’ya sahip olduğunda hem doğu ile batı arasındaki deniz ve kara ticaret yollarına hâkim olacak hem de imparatorluğunun sınırlarını Ege Denizi’nin ötesine taşıma konusunda avantaj sağlayacaktır (Tekin, 2007b: 53; Yıldırım, 2004: 152).

Anadolu’nun Pers hâkimiyetine geçişini incelemeye geçmeden önce Lydia Krallığı’nın bu dönemdeki siyasi durumundan kısaca bahsetmek konu bütünlüğünün sağlanması noktasında önemlidir. Bu tarihlerde Lydia Krallığı’nın başında Alyattes 35

(M.Ö. 612-560) vardır. Media Krallığı yıkılmadan önce Media Kralığı ile Lydia Krallığı arasında yapılan savaşlar neticesinde 28 Mayıs M.Ö. 585 yılında iki krallık arasında bir barış antlaşması yapılmıştır. Bu antlaşma itibariyle Halys, iki krallık arasında sınır olarak kabul edilmiştir ve böylece Lydia Krallığı’nın sınırları doğuda Kappadokia’ya kadar ulaşmıştır. Alyattes’in ölümü üzerine Lydia Krallığı’nın başına oğlu Kroisos (M.Ö. 560-546) geçmiştir (Bahar, 2011: 235-236; Briant, 2002: 34; Gray, 1926: 9). Herodotos’a göre, Kroisos doğuştan Lydialıdır ve tahta geçtiğinde otuz beş yaşındadır (Herodotos, I. 6, 26).

Mermnad sülalesinin beşinci ve son kralı olan Kroisos zenginliği ile ünlüydü (Başgelen, 2005: 111). Çünkü altın madeni Lydia Krallığı’nda bol miktarda mevcuttu ve M.Ö. 7. yüzyılın başlarından itibaren değerli bir maden olarak kullanılmaya başlanmıştı. Sikke basımında kullanılan altın, Tmolos Dağı’ndan (Bozdağ) doğup başkent Sardeis’ten geçerek Hermos’a (Gediz Nehri) karışan Paktolos’un (Sart Çayı) çamurunda doğal olarak bulunan altından elde ediliyordu (Herodotos, I. 93; Strabon, XIII. 4. 5; Tekin, 2008: 73; Bean, 1997: 242).

Lydia Krallığı’nın bu zenginliği doğal olarak başkentine de yansımıştır. Günümüzde Manisa’nın Salihli ilçesinin Sart beldesi sınırları içerisinde bulunan Sardeis, bereketli Gediz Ovası’ndaki Bozdağ’ın kuzey yamaçları üzerinde yer alır. Ovadan yaklaşık üç yüz metre yukarıda kurulan şehrin o dönemde surlarla çevrili olduğu bilinmektedir. Etrafındaki dik yamaçlar dolayısıyla ulaşmanın pek kolay olmadığı şehirde o dönemde görkemli bir kraliyet sarayı ile resmi yapıların var olduğu öngörülmektedir (Cahill, 2006b: 107; Sevin, 2003: 288).

Anlaşılacağı gibi Lydia, özellikle ekonomik ve siyasi açıdan o dönemin en güçlü krallıklarından birisiydi. Fakat Yakındoğu’da Perslerin önemli bir güç haline gelmeleri Lydia Krallığı’nın sonunu getirecekti. Kroisos, ekonomik gücün de verdiği rahatlıkla ülkesini başarılı bir şekilde yönetmekteyken yakın komşusu Media Krallığı’nın II. Kyros tarafından yıkılması karşısında haklı bir şaşkınlık ve tedirginlik yaşadı (Dusinberre, 2003: 11). Çünkü Anadolu topraklarının paylaşımı konusunda Medler ile yapılan anlaşma II. Kyros’un Media Krallığı’nı yıkmasıyla birlikte son bulmuştu ve Pers Kralı II. Kyros’un bu anlaşmayı yenilemek gibi bir isteğinin 36

olmayacağını görebiliyordu. Aslında bu durum Kroisos’u hem kaygılandırmış hem de umutlandırmıştı. Bilindiği gibi Kroisos ülkesinin sınırlarını doğuya doğru genişletmeyi amaçlamış fakat Medler buna engel olmuştu. Artık Medler olmadığına göre Kroisos şansını bu kez Perslere karşı deneyebilirdi. Bu sebeple vakit kaybetmeden savaş hazırlıklarına girişti. İşte bu durumlar neticesinde Anadolu’da önemli dönüm noktalarından birine sebep olacak olan Perslerle Lydialıların mücadelesi başladı (Kuhrt, 2009: 369-370; Dandamaev, 1996: 40).

Pers Kralı II. Kyros ile Lydia Kralı Kroisos arasında yaşanan savaşlar hakkındaki bilgiler antik yazarlar, arkeolojik veriler ve çivi yazılı belgeler aracılığıyla günümüze taşınmıştır. Nabonidus Kroniği’nde yer alan ve Nabonidus’un iktidarının dokuzuncu yılında yaşanan olayları anlatan paragrafa göre, M.Ö. 547/546 yılının Nisanu ayının beşinci gününde (6 Nisan) Nabonidus’un annesi Sippar’ın yukarısında yer alan Euphrates (Fırat Nehri) kıyısındaki Dur-karashu’da ölür. Bunun üzerine resmi yas ilan edilir ve Nabonidus ve ordusu Simanu (Haziran) ayında üç gün boyunca yas tutar. Ayrıca Akad’da da resmi yas ilan edilir. Pers Kralı II. Kyros, Nisanu (Nisan) ayında ordusunu toplar ve Ayaru (Mayıs) ayında Arbela’nın (Erbil) aşağısındaki Tigris’i (Dicle Nehri) geçerek Lu[dia] üzerine yürür. Oranın kralını yenip servetini alır ve kendi garnizonunu oraya yerleştirir. Sonrasında ise kendisi ve garnizonu oraya yerleşir (Kuhrt, 2008: 50; Briant, 2002: 34). II. Kyros’un sefer düzenlediği yerin isminin yer aldığı kronikteki kısım kırık olduğu için sefer düzenlenen yerin ismi açıkça okunamamaktadır. Ancak bilim insanlarınının çoğu, gerek antik kaynakların gerekse arkeolojik verilerin verdiği bilgilere dayanarak bu yerin Lydia olduğunu savunmaktadırlar (Cahill, 2010: 348; Kuhrt, 2009: 369; Sarıkaya, 2011: 203).

Lydia Krallığı’nın II. Kyros tarafından ele geçirilişi antik yazarların eserlerinde de önemli bir yer tutmaktadır. Herodotos’a göre Krosisos, Perslere karşı savaş açıp açmamak konusunda kararsız kalır ve bu konuyu Yunanistan ve Lydia’daki o dönemin ünlü kehanet merkezlerine danışmaya karar verir. Ancak önce onların bu konuda güvenilir bilgi verip vermeyeceklerinden emin olmak için kehanet konusunda ne kadar başarılıdırlar bunu anlamak ister. Çeşitli kehanet merkezlerine adamlarını yollar ve vardıkları yerlerdeki kâhinlere “Lydialıların kralı Kroisos 37

şuanda ne yapıyor?” diye sormalarını ister. Kroisos bu suretle kehanet merkezlerinden hangisi bu soruya doğru cevap verirse Perslerle savaşması konusunu ona danışacaktır (Herodotos, I. 46-47).

Kroisos’un adamları kehanet merkezlerinden aldıkları cevaplarla Lydia’ya dönerler. Kroisos getirilen cevapları okur ve en doğru cevabın Delphoi kâhini Pythia’nın verdiği cevap olduğunu görür. Artık kehanet konusuda en yetkin yerin Delphoi olduğu konusunda kesin kararını verir (Herodotos, I. 48) ve Delphoi’deki tapınağın sahibi tanrı Apollon’a yaranmak için çok değerli armağanlar ve kurbanlar hazırlayıp adamlarına bunları Delphoi’ye götürmelerini emreder (Herodotos, I. 50- 51). Ayrıca bu sunuları Delphoi’ye ulaştırdıklarında kâhin Pythia’ya, Perslerle savaşmasının mı yoksa savaşmamasının mı kendisi için doğru bir karar olduğunu sormalarını ister. Kroisos’un adamları sunuları ve Kroisos’un sorusunu Delphoi’ye ulaştırırlar. Pythia, Kroisos’un sorusuna, eğer Perslerle savaşırsa büyük bir imparatorluğu yıkacağı ve Yunanlıların en güçlüleriyle dostluk kurma ihtiyacı duyacağı cevabını verir (Herodotos, I. 53).

Pythia’nın verdiği bu cevaba Kroisos çok sevinir ve II. Kyros’a karşı başarılı olacağından emin olur. Ayrıca bu sevindirici haber için Delphoi halkına da bir miktar altın dağıtır (Herodotos, I. 54). Sonrasında ise Pythia’ya üçüncü kez bir konuda da yorumunu sorar. Bu seferki soru saltanatının uzun olup olmayacağı hakkındadır. Pythia bu kez üstü kapalı bir yanıt verir. Kroisos, Pythia’nın yanıtını krallığının uzun ömürlü olacağı şeklinde değerlendirir ancak aslında Pythia’nın cevabını yanlış anlamıştır (Herodotos, I. 55-56). Bunun yanı sıra Pythia’nın daha önceki cevabına uyarak Yunanistanlı Lakedaimonlular’la bir dostluk anlaşması yapar (Herodotos, I. 69).

Kâhin Pythia’nın cevabını yanlış yorumlayan Kroisos, II. Kyros’u yenmek niyetiyle Kappadokia’ya doğru sefere çıkar. Sefer esnasında bilgeliği ile tanınan bir Lydialı, Kroisos’a çıkacağı bu seferin doğru bir karar olmadığını söyleyerek onu uyarır ancak Kroisos bu uyarıyı dikkate almaz (Herodotos, I. 71). Kappadokia bölgesine ulaşıp Halys kıyısına vardığı zaman askerlerini nehrin karşı kıyısına geçirmek için bir çare arar. Herodotos’un Yunanistan’daki yaygın bir söylentiye 38

dayanarak verdiği bilgiye göre, Kroisos ırmağı aşmanın yöntemini Miletoslu Tales’ten öğrenmiştir. Tales’ten aldığı bilgiler neticesinde Kroisos, ırmağın yakınına derin bir hendek kazdırıp ırmak suyunun hendeğin bir tarafından girip diğer bir tarafından yine eski yatağına dönmesini sağlayarak ırmağın su seviyesini düşürür. Irmaktaki su seviyesinin azalmasıyla askerler karşı kıyıya geçmeye başlarlar (Herodotos, I. 75).

Kroisos, ordusuyla beraber ırmağı aşıp biraz ilerledikten sonra Kappadokia’da Pteria (Boğazköy?/Kerkenes Dağı?) denilen bir yere varır. Burası bölgenin en korunaklı yeridir. Kroisos, II. Kyros ile karşılaşmadan önce burada konaklamaya karar verir. Ayrıca Yunanlıların “Suriyeliler” olarak isimlendirdikleri Kappadokialıların (Herodotos, I. 72) şehirlerini yağmalayarak tüm yerleşim yerlerini ele geçirir. Bu durum karşısında daha fazla dayanamayan Kappadokialılar başka yerlere göç etmek zorunda kalırlar. Kroisos kendisine doğru yaklaşırken II. Kyros da vakit kaybetmeden ona karşı harekete geçer. II. Kyros ayrıca Lydia’ya sefer düzenlemeden önce İonialılara elçiler göndererek onları Kroisos’a karşı ayaklandırmayı dener ancak İonialıları buna ikna edemez. Bir süre sonra II. Kyros Pteria’ya ulaşarak Kroisos’un ordusunun karşısında konaklar. İki taraf arasında gündüz vakti boyunca şiddetli bir savaş meydana gelir. İki taraf da çok asker kaybeder. Havanın karamasıyla beraber savaşa ara verilir ve bu ilk savaşta iki taraf da galip gelemez (Herodotos, I. 76).

Savaşın sonunda Kroisos kendi kendine kızar. Çünkü asker bakımından sayıca az olduğu için savaş esnasında II. Kyros’a karşı zayıf kaldığını düşünür. Sabah olup da II. Kyros’un kendisine saldırmadığını gördüğünde ise Sardeis’e geri dönme kararı alır. Kroisos’un geri çekilme kararının arkasında yardım bulma ihtiyacı vardır. Sardeis’e döndüğünde Mısırlılar ile Babillilerden destek isteyecektir. Ayrıca Lakedaimonlulara da haber göndererek savaşa hazırlıkları yapmalarını söyleyecektir. Bu planları gerçekleştiğinde ise müttefiklerinden gelen desteğinden etkisiyle daha güçlü bir hale gelecek ve ilkbaharın ilk günlerinde Perslere karşı tekrar sefere çıkacaktır. Bu düşünceler içerisinde Kroisos başkent Sardeis’e varır ve derhal müttefiklerine haber göndererek dört ay sonra Sardeis’te toplanmalarını ister. Sonrasında ise sonucu belli olmamış bir savaşın ardından II. Kyros’un kendisini 39

takip ederek Sardeis’e saldıracağına ihtimal vermeyerek ordusundaki paralı askerleri terhis eder (Herodotos, I. 77).

Lydia’da bu olaylar yaşanırken II. Kyros, Kroisos’un geri çekildiğini fark ettiğinde onun Sardeis’e vardığında ordusunun bir bölümünü terhis edeceğini tahmin eder ve Kroisos ordusunu yeniden toplamadan önce Sardeis’e saldırmanın doğru bir karar olduğunu düşünür. Bu yüzden vakit kaybetmeden Sardeis’e doğru hareket eder. Kroisos’un, II. Kyros’un Sardeis’e geldiğini görene kadar bu durumdan haberi olmaz. Baskına uğraşmış bir durumda olsa da derhal ordusunu savaşa sokar. Lydia ordusu o dönemde güçlü piyade ve süvarileri ile ünlüdür (Herodotos, I. 79).

İki ordu Sardeis şehrinin önündeki geniş ovada karşı karşıya gelir. II. Kyros, Lydia ordusunu karşısında görünce ordunun önemli bir gücünü oluşturan süvarilerden biraz kaygılanır ve Medialı Harpagos’un uyarısıyla bazı tedbirler alır. Ordusunun erzak ve benzeri ihtiyaçlarını taşımak için kullanılan develerin hepsini bir araya toplar. Develerin üzerlerindeki yükleri indirterek süvari askelerine develere binmelerini ister. Süvariler develere binince onlara emrini duyduklarında Kroisos’un süvarilerine karşı saldırmalarını söyler. Ordusunun geri kalanını ise bunların arkasına yerleştirir. II. Kyros’un develerden bu şekilde yararlanmak istemesinin sebebi atların develerden korkmalarıdır. Bu şekilde II. Kyros, Lydia ordusundaki süvarileri etkisiz kılmayı planlamıştır. Herkes yerini aldıktan sonra II. Kyros, ordusuna Kroisos hariç karşı koyan tüm Lydialıların öldürülmesini emreder. Bir süre sonra savaş başlar ve Perslerin develerini gören Lydialı süvarilerin atları huysuzlanarak kaçmaya başlar. Bunu gören Lydialı süvariler atlarından inerek yaya olarak savaşırlar. İki ordu da ağır kayıplar verir. Sonunda Lydialılar güçlü Pers ordusuna karşı daha fazla dayanamayarak başkent Sardeis’e çekilirler ve Persler şehri kuşatma altına alırlar (Herodotos, I. 80).

Pers ordusunun kuşatmayı kaldırmayacağını anlayan Kroisos müttefiklerine yeni haberciler göndererek en kısa süre içerisinde yardıma gelmelerini ister ancak buna imkân bulamadan Sardeis Perslerin eline geçecektir (Herodotos, I. 81). Bu olaylar yaşanırken Spartalıların Sardeis elçisi Spartalılara giderek kuşatılmış olan Kroisos’un yardımına koşmalarını ister. Bu isteği kabul eden Spartalılar yola çıkmak 40

için hazırlık yaparlarken Sardeis’in düştüğü ve Kroisos’un canlı olarak Perslerin eline geçtiği haberi gelir (Herodotos, I. 83).

Sardeis başarılı bir kuşatma sonucunda alınmıştır. Kuşatmanın on dördüncü gününde II. Kyros, ordusuna Lydia siperlerini ilk aşmayı başarana ödül vereceğini söyler. Bu haberi duyan Persler siperleri aşmak için çabalar ve bunu ilk olarak Hyroiades isminde birisi başarır. Şehrin akropolis kısmı (Resim-9) daha korunaklı ve tırmanması zor olduğu için Lydialılar buradan şehre girmenin mümkün olmadığını düşünürler. Ancak Hyroiades, bir yolunu bularak akropolisin köşesinden içeri girmeyi başarır. Onun içeri girmesinin ardından diğer Pers askerleri de onun girdiği yerden içeri girerler. Böylelikle Sardeis ele geçirilir ve yağma edilir (Herodotos, I. 84). Sardeis’in düştüğü gün Kroisos’u tanımayan Pers askerleri onu öldürmek için üzerine doğru yürürler. Krallığının ele geçirilişinin üzüntü ve korkusu içindeki Kroisos artık kendi hayatından vazgeçmiş bir durumdadır ve Pers askerlerinin kendisini öldürmek amacıyla üzerine gelmelerini önemsemez. Bu esnada Kroisos’un konuşamayan oğlu babasının bu zor durumunu görür. Babasının öldürüleceğinden acı ve korku duyması sebebiyle dili o anda çözülür ve “Kroisos’u öldürme!” diye bağırır (Herodotos, I. 85).

Böylelikle Persler, başkent Sardeis’i ve Kroisos’u on dört yıllık bir saltanatın sonunda on dört günlük bir kuşatmayla ele geçirirler. Tutsak alınan Kroisos, II. Kyros’un yanına götürülür. II. Kyros boş bir alana odun yığdırır ve zincirlere vurulmuş haldeki Kroisos’u bu odun yığını üzerine çıkarttırır. Odun yığını etrafına da on dört tane Lydialı çocuğun dizilmesini ister. Odun yığınının ortasında sonunun ne olacağını düşünen Kroisos’un aklına Solon gelir ve üç defa “Solon!” diye haykırır. Bunun üzerine II. Kyros, askerlerinden Kroisos’a kimi çağırdığını sormalarını ister. Askerler Kroisos’a sorduklarında Solon’dan övgülerle bahseder. Bu konuşmalar esnasında odun yığını ateşe verilir. Kroisos’un diri diri yanacağını bir kez daha gözden geçiren II. Kyros, Kroisos ve onun yanındaki çocuklara acıyarak askerlerine onları odun yığını üzerinden indirmelerini emreder (Herodotos, I. 86).

Askerler II. Kyros’un emri üzerine ateşi söndürüp Kroisos ve onun yanındaki Lydialı çocukları kurtarmak isterler fakat ateş bir türlü sönmez. Bunu gören Kroisos, 41

tanrı Apollon’a kendisini bu zor durumdan kurtarması için yalvarır. Kroisos’un duaları kabul olur ve aniden başlayan bir yağmur, ateşi söndürür. Bu mucizevi olayı gören II. Kyros, Kroisos’un tanrılar tarafından değer verilen bir insan olduğunu düşünür ve Kroisos’a kendisiyle savaşmasını kimin söylediğini sorar. O da bunu Yunanlıların tanrısından öğrendiğini söyler (Herodotos, I. 87). Ardından II. Kyros, Kroisos’un bağlarını çözer ve onu yanına oturtur. Kroisos düşüncelere dalmış bir haldeyken II. Kyros’un askerlerinin Sardeis’i yağmaladığını görür ve II. Kyros’a: “Askerlerin ne yapıyorlar?” diye sorar. O da: “Senin şehrini yağmalıyorlar” diye cevap verir. Kroisos ise yağmalanan şehrin ve malların artık kendisinin olmadığını, yağmalananların II. Kyros’a ait olduğunu belirtir. (Herodotos, I. 88). Kroisos’un bu cevabı karşısında II. Kyros tasalanır. Kroisos konuşmasını sürdürerek II. Kyros’a hazineyi yağmalayan Perslerin zenginlik kazanacağını ve zamanı geldiğinde kendisine rakip olacaklarını söyler. Bunu engellemesi için ise hazine şehirden çıkarılırken hazinenin bir kısmının tanrı Zeus’a bağışlanacağını söyleyerek hazinenin tamamının askerlerin eline geçmesini önlemesi gerektiğini ifade eder (Herodotos, I. 89).

Kroisos’un bu fikirlerini çok beğenen II. Kyros, Kroisos’a kendisinden ne isteği varsa dilemesini ister. Kroisos da Perslerle savaşmasını isteyerek kendisini aldatan Yunan tanrısına elindeki zincirleri sunarak neden kendisini kandırdığını sormak ister ve Perslerle savaşması konusundaki bütün kehanetleri II. Kyros’a anlatır. II. Kyros, Kroisos’un bu isteğini kabul eder. Bunun üzerine Kroisos, elindeki zincirleri birkaç Lydialıya vererek Delphoi’ye götürmelerini ve oradaki kâhin aracılığıyla Tanrıya, kendisini neden yanlışa düşürdüğünü sormalarını ister (Herodotos, I. 90). Lydialılar Delphoi’ye vardıklarında Kroisos’un isteklerini yerine getirirler. Delphoi kâhini Pythia, Kroisos’un iktidarını kaybetmesinin nedeninin kendi hatalarından kaynaklandığını söyler. Lydialılar kâhin Pythia’nın cevabını Kroisos’a götürürler ve böylelikle Kroisos hatanın kendisinde olduğunu anlar (Herodotos, I. 91).

Lydialıların Pers egemenliğine girmesinden sonra İonialılar ve Aioller, II. Kyros’a elçiler göndererek daha önce Kroisos’a nasıl bağlıysalar kendisinin hâkimiyetini de aynı şartlarda tanımaya hazır olduklarını bildirirler. Ancak II. 42

Kyros’un Sardeis’i ele geçirmeden önce haber göndererek Kroisos’a olan bağlılıklarından vazgeçmelerini istemesine olumsuz yanıt verdikleri için II. Kyros onlara Lydialılarla aynı hakları tanımak istemez ve sadece Miletoslulara Lydialılara tanıdığı hakları tanır. Bu gelişme üzerine Miletos’un (Milet) haricindeki bütün İonia şehirleri kalelerine saklanıp Spartalılar’a elçiler yollayarak onlardan yardım isterler (Herodotos, I. 141). Yine Herodotos’un verdiği bilgilere göre, II. Kyros’tan korkmayanlar Miletoslular ve adalarda yaşayan halklardır. Çünkü Fenikeliler daha Pers egemenliğine girmemişlerdir. Persler kendi gemileri olmadığı için şimdilik adalara sefer yapamaz durumdadırlar (Herodotos, I. 143).

İon ve Aiol şehirlerinin elçileri Sparta’ya vardıklarında yardım dileğinde bulunurlar ancak Lakedaimonlular buna olumlu yanıt vermezler. Bunun üzerine elçiler geri dönerler. Yardım isteğine olumlu yanıt vermemelerine rağmen Lakedaimonlular elçilerin peşlerinden bir grup göndererek Persler ile İonialılar arasında neler yaşanacağını öğrenmek isterler. Bu gözlemciler Phokaia’ya (Foça) vardıklarında içlerinden birini elçi seçerek II. Kyros’a herhangi bir Yunan şehrini yıkmamasını, böyle bir şey olursa seyirci kalmayacaklarını iletirler (Herodotos, I. 152). II. Kyros bu haber üzerine yanındaki Yunanlılardan Lakedaimonlular hakkında bilgi alır ve Lakedaimonluların tehditlerini umursamaz. Ardından Sardeis’in idaresini Tabalos isminde bir Perse emanet eder. Sonra da Kroisos’un hazinesi ve bir kısım Lydialı esiri Ekbatana’ya getirmesi için Paktyas adında bir Lydialıyı görevlendirerek Kroisos’u yanına alıp Ekbatana’ya dönmek üzere yola çıkar. Kroisos uzun zaman II. Kyros’un yanında saygın bir şekilde yaşar. II. Kyros Massagetlere karşı sefere çıktığında seferden dönene kadar imparatorluğun idaresini oğluna bırakır ve oğlunu Kroisos’a iyi davranması konusunda uyarır. II. Kyros, içi rahat bir şekilde Ekbatana’ya doğru yol alır. İonialılardan korkmadığı için onlara karşı mücadele etmeleri için birkaç generalini Lydia’da bırakmayı planlar (Herodotos, I. 153, 208).

II. Kyros ordusunu alıp Sardeis’ten uzaklaşınca Paktyas, Lydialıları Tabalos ve II. Kyros’tan ayırır. II. Kyros’un kendisine emanet ettiği Sardeis’in hazinesi dolayısıyla deniz kıyısında yaşayan halklardan paralı askerler toplar. Ardından topladığı bu askerlerle beraber Sardeis’e gelerek şehri kuşatır (Herodotos, I. 154). II. Kyros, Paktyas’ın ihanetini Ekbatana’ya dönüş yolunda öğrenir. Bu olay hakkındaki 43

düşüncelerini Kroisos’la paylaşır ve onun da fikrini alır. Kroisos, Lydialıların ayaklanmalarını önlemek için onların silah taşımalarını yasaklamasını, giyim şekillerini değiştirmesini ve onlardan çocuklarına müzikle ve ticaretle ilgili bilgiler öğretmelerini istemesini söyler (Herodotos, I. 155). Kroisos’un bu söylediklerini doğru bulan II. Kyros, Med soyundan gelen Mazares ismindeki bir komutanını yanına çağırtır ve Kroisos’un söyledikleri kapsamındaki emirlerini Lydialılara iletmesini emreder. Ayrıca Sardeis’e karşı savaşmak için Lydialılarla birleşmiş olan halkların köleleştirilmesini ve Paktyas’ın yakalanarak kendisine getirilmesini ister (Herodotos, I. 156).

II. Kyros bu emirleri verdikten sonra yoluna devam eder. Paktyas, Pers ordusunun üzerine doğru geldiğini öğrenince korkar ve Kyme’ye (Aliağa) kaçar. II. Kyros’un görevlendirdiği Mazares, Pers ordusunun bir bölümünü yanına alıp Sardeis’e vardığında şehirde Paktyas’la birlik olanlardan kimsenin olmadığını görür. Ardından II. Kyros’un Lydialılar hakkındaki emirlerini uygular. Lydialıların yaşam şekilleri II. Kyros’un emirleri dâhilinde değişmeye başlar. Mazares, Paktyas’ın Kyme’ye kaçtığını öğrenir ve Paktyas’ı teslim etmeleri için Kymelilere haber gönderir. Kymeliler bu durumu tanrılarına danışırlar (Herodotos, I. 157). Tanrılar, Paktyas’ı Mazares’e teslim etmelerini söyleler. Bunun üzerine Kymeliler Paktyas’ı teslim etmeye hazırlanırlar ancak içlerinden Aristodikos adlı birisi bu duruma engel olur ve Paktyas’ı teslim etme hususunu tanrılara tekrar sormaları gerektiğini söyler (Herodotos, I. 158). Bunun üzerine Kymeliler tanrılara konuyu tekrar sorarlar. Tanrılar yine aynı cevabı verirler. İstediği cevabı alamayan Aristodikos öfkelenir ve tanrılara hakaret eder. Bu yüzden bütün Kyme halkı tanrıların lanetine uğrar (Herodotos, I. 159).

Bu gelişmeler üzerine Kymeliler, Paktyas’ı teslim edip etme konusunda kararsız kalırlar ve onu Mytilene’ye (Lesbos (Midilli) Adası’nda bir şehir) sürerler. Mazares, Mytilenelilere yüklü bir miktar fidye teklif ederek onlardan Paktyas’ı teslim etmelerini ister. Mytilenelilerin Paktyas’ı bırakmaya sıcak baktığını anlayan Kymeliler, Lesbos’a (Lesbos (Midilli) Adası) bir gemi gönderirler ve Paktyas’ı alıp Khios’a (Sakız Adası’nda bir şehir) götürürler. Khioslular da onu bir süre sakladıktan sonra Mysia’ya (Balıkesir ve çevresi) ait bir toprak parçası olan Atarneus’a sahip 44

olmak koşuluyla Perslere teslim ederler. Paktyas’ı teslim alan Persler onu II. Kyros’un huzuruna çıkarmak için gözaltında tutarlar (Herodotos, I. 160). Bu yaşananların ardından Mazares, Paktyas’ın Sardeis’i kuşatmasına yardım eden halklara karşı sefer düzenler. Emrindeki Pers ordusuyla beraber Menderes Ovası’nda baştan başa yol alır, Magnesia (Germencik) dâhil her yeri yağmalar ve Prienelileri köleleştirir. Bu faaliyetlerinin ardında ise hastalanarak ölür (Herodotos, I. 161).

Mazares’in ölümü üzerine II. Kyros, Pers ordusunun başına Harpagos isminde Med kökenli bir komutanını geçirir. Harpagos, II. Kyros’un Med Kralı Astyages’i yenmesi için el altından çaba göstermiş olan kişidir. Harpagos, Pers ordusunun başına geçince ilk olarak İonia’ya sefer düzenler. Bu bölgedeki birçok şehri Pers hâkimiyeti altına alır. İlk saldırısını düzenlediği yer ise Phokaia’dır (Herodotos, I. 162). Phokaia’ya gelen Harpagos şehri kuşatır. Phokaialılara haber göndererek savunma duvarlarından birini yıkıp şehirlerinden bir yapıyı II. Kyros’a verirlerse kendilerinden başka bir şey talep etmeyeceğini bildirir. Phokaialılar bu seçeneği düşünmek için bir günlük süre isterler. Harpagos onların bu isteklerini kabul eder. Harpagos, bu süre içerisinde kuşatmayı kaldırıp ordusunu uzakta tuttuğu için Phokaialılar bu durumu şehirlerini terkedip kaçmak için bir fırsat olarak görürler. Bütün her şeylerini gemiye yükleyerek Khios’a doğru yola çıkarlar. Phokaialılara verdiği süre dolan Harpagos şehre girer ve şehirde hiç kimsenin kalmadığını görür (Herodotos, I. 164).

Phokaialılar kendi şehirlerinden ayrıldıktan sonra Oinussa denilen adaları Khioslulardan satın almak isterler ancak Khioslular bunu kabul etmezler. Bunun üzerine yirmi yıl önce üzerine Alaia isminde bir şehir kurdukları Kyrnos’a gitmeye karar verirler. Kyrnos’a gitmeden ise terkettikleri memleketleri Phokaia’ya uğrarlar. Phokaia’ya vardıklarında Harpagos’un şehri bir koruma birliği bıraktığını görürler ve bu birliğin tamamını kılıçtan geçirirerek Perslerden imtikam alırlar. Ardından Kyrnos’a doğru yollarına devam ederler (Herodotos, I. 165). Phokaialıların çekip gitmelerinden sonra Harpagos, Teosluların üzerine yürür ve onların şehrini de ele geçirir. Canlarını kurtaran Teoslular gemilerine binerek Trakya’ya kaçarlar (Herodotos, I. 168). Miletos haricindeki diğer İonia halkları da Harpagos’a karşı mücadele verirler ancak Harpagos kimisini zor bir şekilde kimisini ise kolaylıkla ele 45

geçirir. Miletoslular daha önceden II. Kyros’a bağlılıklarını bildirdikleri için Harpagos’la savaşmak durumunda kalmazlar. Harpagos anakaradaki İonialılara boyun eğdirdikten sonra adalarda yaşayan İonialılar da Harpagos ve ordusundan korkarak II. Kyros’a bağlılıklarını bildirirler (Herodotos, I. 169).

İonia’yı Pers egemenliği altına alan Harpagos, bu defa Karialılar, Kaunoslular ve Lycialılar üzerine hareket eder. Ayrıca İonialıları ve Aiolialıları da yanında götürür (Herodotos, I. 171). Harpagos önce Karialılara saldırır ve onları hâkimiyet altına alarak köleleştirir. Ardından bir Lakedaimon kolonisi olan Knidos’un (Datça) üzerine yürür. Knidos küçük bir toprak parçası dışında tamamen denizle çevrilidir. Harpagos’un kendilerine doğru geldiğini öğrenen Knidoslular, karayla tek bağlantıları olan dar bir toprak parçasını kazarak şehirlerini bir ada haline getirmek ve böylelikle Harpagos’un kendilerine ulaşmasını engellemek isterler. Bu plan dâhilinde vakit kaybetmeden bahsedilen yeri kazmaya başlarlar. Ancak bu çalışma esnasında işçilerin vücutlarında yaralar ortaya çıkar. Knidoslular bu durumu Delphoi’ye elçiler gönderip danışırlar. Delphoi kâhini Pythia, Zeus’un o toprak parçasının kazılmasını istemediğini söyler. Bunun üzerine Knidoslular başladıkları işi bırakıp Harpagos’a teslim olurlar (Herodotos, I. 174).

Harpagos Knidos’un ardından Pedaseslileri hâkimiyet altına almak ister. Harpagos’a karşı bir süre mücadele eden Pedasesliler güçlü Pers ordusuna karşı daha fazla dayanamazlar ve teslim olurlar (Herodotos, I. 175). Pedasesliler üzerinde de hâkimiyet kuran Harpagos Lycialılara doğru hareket eder. Pers ordusu Ksanthos’a (Fethiye) varınca iki taraf arasında savaş başlar. Ksanthoslular çok büyük bir direniş gösterirler. Ailelerini ve hazinelerini kaleye yerleştiren Ksanthoslular onların Perslerin eline geçmesini önlemek için savaşın son anlarına doğru kaleyi ateşe verip kahramanca savaşmaya devam ederler. İşte bu şekilde kimisi kaledeki yangın dolayısıyla kimisi ise savaşarak ölürler. Harpagos böylelikle Lycia’yı da almış olur. Lycia’nın ardından Kaunos’a (Köyceğiz) saldıran Harpagos orayı da Lycia’ya benzer şekilde ele geçirir. Böylelikle Harpagos Anadolu’daki birçok halkı Pers egemenliği altına almış olur (Herodotos, I. 176-177). 46

Konumuzla ilgili bilgiler veren diğer bir antik yazar Ksenophon’dur. Onun verdiği bilgiler diğer antik yazarların eserlerinde ve çivi yazılı belgelerde geçen bilgilerden önemli farklılıklar göstermektedir. Ksenophon’na göre, Medlerin evlilik antlaşması dolayısıyla Persleri yanlarına çekerek önemli bir güce ulaşmaları Anadolu’daki halklar için tehlike oluşturur. Bu durumdan endişelenen Asur kralı, Medlerle yapacağı savaş için Lydia, Kappadokia, Büyük Phrygia, Hellespontos Phrygia’sı, Paphlagonia, Hindistan, Karia ve Kilikia’ya elçiler göndererek onlardan yardım ister. Karia, Kilikia ve Paphlagonialılar Asur kralının bu iseğine olumlu yanıt vermezken; Lydia Kralı Kroisos, Büyük Phrygia Kralı Artakamas, Kappadokia Kralı Aribaios, Arabistan Kralı Aragdos ve Hellespontos Phrygia’sından Gabaidos’un komutasındaki birlikler, Kaystros (Küçük Menderes) Ovası’na doğru yola çıkarlar (Ksenophon, I. 5; Aktaran: Sarıkaya, 2011: 201).

Bu ovada gerçekleştirilen savaşta Asur kralı bozguna uğrar ve ölür. Bu sırada Asurluların müttefiklerinin çabalarıyla Med ordusu geri çekilir. Ertesi gün savaş yeniden başlar. II. Kyros’un ani bir saldırısı sonucu Kappadokialılar ve Araplar büyük kayıplar verirken; Lydia Kralı Kroisos, Hellespontos Phrygia’sının komutanı Gabaidos ve Phrygia kralı herhangi bir kayıp vermezler. Bir süre sonra Asur’un müttefikleri Kroisos’u bileşik orduların komutanı olarak görevlendirirler ve asker toplamaya başlarlar. Sardeis önlerinde yapılan ikinci bir mücadelede Kroisos önderliğindeki müttefik ordusu tekrar mağlup olur. Bu mağlubiyetin ardından müttefik halklar şehirlerine kaçarlarken Kroisos da Lydia’ya çekilerek Sardeis’i daha korunaklı bir hale getirir. Ancak Lydia’da yaşayan bir Persin akropolise giden gizli yolu II. Kyros’a göstermesiyle Sardeis ele geçirilir (Ksenophon, IV. 1-2; VI. 2; VII. 1-2; Aktaran: Sarıkaya, 2011: 201-202).

II. Kyros, Sardeis’in ele geçirilmesinin ardından ordusunun bir kısmını Lydia’da bırakıp hem Sardeis hazinesini hem de diğer seferlerine götürüp fikirlerinden yararlanmak ve el altında tutmak için Kroisos’u yanına alarak Babil’e doğru yola çıkar. Yola çıkmadan önce ise geride bıraktığı ordusunun komutasına Harpagos, Hystaspas ve Adusios’u getirir. Bu sırada bir iç karışıklık yaşayan Karialılar II. Kyros’tan yardım isterler. II. Kyros, Adusios lideliğindeki bir orduyu Karia’ya gönderir. Kilikia ve Kyprios (Kıbrıs) da bu sefere gönüllü olarak katılırlar. 47

Adusios, Karialılar arasındaki sorunu kısa sürede çözer. Ardından bölgede garnizonlar kurup bir miktar asker bırakarak II. Kyros’un yanına geri döner. Karialılar bu başarısından ötürü II. Kyros’tan Adusios’u kendilerine olarak atamasını isterler. Bu yaşananların ardından Pers ordularına daha fazla direnemeyen Hellespontos Phrygia’sındaki kıyı şehirlerinde yaşayan halklar, Pers ordularına çeşitli hediyeler sunmak suretiyle Pers egemenliğine boyun eğerler. Phrygia kralı ise Perslerle bir süre savaşır ancak Hystaspas liderliğideki orduyla baş edemez ve teslim olur (Ksenophon, VII. 2, 4; Aktaran: Sarıkaya, 2011: 203-204).

Sardeis’in düşüşüyle ilgili bir diğer hikâye de Ktesias’a aittir. Ktesias’a göre II. Kyros, başarılı komutanı Oebaras’ı ve İskit soyundan gelen Amorges’i de yanına alarak büyük bir orduyla Sardeis’e doğru hareket eder. Oebaras, Sardeis’in kuşatılması esnasında Lydialılara karşı bir hile düşünür ve II. Kyros’un onayıyla hilesini uygulamaya başlar. Önce aynı boyda ve tahtadan yapılmış iskeleler inşa edilir. Ardından bu iskelelerin üzerine yine tahtadan yapılmış insan heykelleri yerleştirilir. Heykellere tıpkı Pers askerleri gibi elbiseler giydirilir ve heykellerin üzerleri savaş teçhizatıyla donatılır. Tüm bu hazırlıklar bittiğinde ise üzerinde sahte Pers askerleri bulunan iskeleler Sardeis’in surlarının dibine yerleştirilir. Sabah olunca II. Kyros, Lydialıların surların dibine kurulmuş olan iskeleleri fark etmemeleri için saldırılarına iskelelerin uzağındaki bir taraftan başlar. Çatışmanın şiddetlendiği bir anda iskelelerin üzerindeki sahte Pers askerleri hareket ettirilir. Lydialılar bu hileyi fark etmezler ve surlardakilerin gerçek Pers askerleri olduklarını zannederler. Her taraftan kuşatıldıklarını düşünerek bir çarelerinin olmadığına karar verirler ve Sardeis’in kapılarını Perslere açarlar. Sardeis bu şekilde Perslerin eline geçmiş olur (FGrHist III C 688 F 9 (4) ‘Ktesias’=Phot. Bib. 72. 36a9–37a25).

Sardeis ele geçirildikten sonra Kroisos, Apollon Tapnağı’na kaçar ama II. Kyros’a yakalanmaktan kurtulamaz. II. Kyros, Kroisos’u yakaladıktan sonra Apollon Tapınağı’na girilmesini yasaklar ve Kroisos’u gözaltında tutması için Oebaras’ı görevlendirir. Kroisos, kısa bir süre tutsak kaldıktan sonra Lydialı esirlerden yardım alarak tekrar kaçar. Fakat bu kaçışı da çok sürmez ve yakalanarak tekrar II. Kyros’a teslim edilir. II. Kyros, Kroisos’un kaçmasına yardım edenleri ölümle cezalandırır. Kroisos’un ise daha sıkı güvenlik önlemleriye korunmasını ister. Kroisos çaresiz bir 48

şekilde sonunu beklerken hiç beklenmedik bir anda şiddetli bir gök gürültüsüyle birlikte şimşek çakar. II. Kyros, bu doğa olayını Kroisos’un özgür bırakılması için tanrıların bir uyarısı olarak yorumlar ve Kroisos’u serbest bırakır. Ardından ona saygı duymaya başlar ve ona Ekbatana yakınında yer alan ve içerisinde beş bin süvari, on bin piyade ve diğer silahlı unsurların bulunduğu Barene şehrini verir (FGrHist III C 688 F 9 (5) ‘Ktesias’=Phot. Bib. 72. 36a9–37a25).

Antik yazarlardan Polyainos’a göre, Kroisos Kappadokia’da II. Kyros’a yenilmesinin ardından geri çekilmeye karar verir ve II. Kyros’un kendisini takip etmemesi için bir plan yapar. Planı doğrultusunda askerlerine taşıyabilecekleri kadar odunu getirtip dar bir geçide yığdırır. Ardından süvarilerinin bir bölümünü bu dar geçitte bırakıp sabah olunca odun yığınını ateşe vermelerini söyler ve gece boyunca hızlı bir şekilde Sardeis’e doğru geri çekilmeye devam eder. Böylelikle II. Kyros’un geçeceği noktayı bir süreliğine de olsa kapatmış olur ve onun takibinden kurtulur (Aktaran: Sarıkaya, 2011: 201).

Kroisos Sardeis’e varıp ordusunu güçlendirmek için hazırlıklar yaparken II. Kyros, Sardeis önlerine gelir. İki taraf burada yapılan savaşın ardından ateşkes ilan ederler. Sonrasında ise II. Kyros Sardeis kuşatmasını kaldırıp geri dönüyormuş gibi yapar ancak gece düzenlediği ani bir saldırıyla Sardeis’e girmeyi başarır. Bu olaylar yaşanırken Kroisos, şehrin akropolis kısmını korumaya devam eder ve Yunanlıların kendisine yardım göndermesini beklemeye başlar. II. Kyros, esir alınan Lydialıları akropolisi koruyan Kroisos ve onun yanındaki askerlere göstererek eğer teslim olurlarsa esirleri serbest bırakacağını aksi takdirde onları şehir meydanında asacağını söyler. Bunun duyan akropolisteki askerler, Kroisos’un yardım geleceği ümidini dikkate almazlar ve esir alınan Lydialıların canlarını kurtarabilmek için teslim olurlar. Böylece akropolisi ele geçiren II. Kyros, Sardeis’e tamamen egemen olur. Polyainos’un II. Kyros’un Sardeis’i ele geçirmesinden sonraki Anadolu faaliyetleri hakkında verdiği bilgiler Herotodos’un verdiği bilgilerle hemen hemen aynıdır (Aktaran: Sarıkaya, 2011: 202-203). Bu yüzden burada tekrar bahsetmek olayları tekrar anlatmaktan öteye geçmeyecektir. 49

Parthenios’un anlatısına göre Kroisos’un kızı Nanis, II Kyros’a âşıktır. II. Kyros’un kendisiyle evleneceğine dair verdiği söze inanarak onun Sardeis’i ele geçirmesine yardım eder. Böylelikle Sardeis Persler tarafından ele geçirilir ancak II. Kyros, Nanis’e verdiği evlilik sözünü tutmaz. Babilli Agathokles göre ise II. Kyros, Hellespontos ve Phrygia’da yer alan Pedasos, Olympion, Akamantion, Tion, Skeptra, Artypsos ve Tortyra şehirlerinin yönetimini arkadaşı Kyzikos’lu Pytharkhos’a verir. Ancak Pytharkhos, idarecisi olduğu halklarla iyi geçinemez ve bir süre sonra bu görevinden uzaklaştırılır (Aktaran: Sarıkaya, 2011: 202-205).

Thukydides’e göre, II. Kyros’un Lydia seferi zamanında İonialılar güçlü bir donanmaya sahiptirler. II. Kyros Sardeis’i ele geçirdikten sonra İonialılara saldırır. İonialılar verdikleri tüm mücadelelere rağmen güçlü Pers ordusuyla baş edemezler ve II. Kyros’a boyun eğerler (Thukydides, I. 13, 16). Antikçağ Ermeni yazarlarından Moses Chorenensis’e göre ise II. Kyros Lydia Krallığı’nı ele geçirir ve ardından Kroisos’u öldürür (Moses Khorenats’i, II. 13).

Antik Yunan oyun yazarı Aiskhylos, “Persler” isimli eserinde II. Kyros’un önce Lydia’yı ardından da İonia ve Phrygia’yı egemenliğine kattığını belirtmektedir. Suda’da13 geçen bilgilere göre ise Kroisos ile II. Kyros arasında bir yazışma gerçekleşir. Bu yazışma vasıtasıyla Kroisos, II. Kyros’a egemenliği altındaki toprakları kendisine teslim etmesini çünkü önceden beri o toprakların kendisine ait olduğunu ve eğer bu söylediğini yapmaz ve kendisiyle savaşırsa Lydia Krallığı’nın gücü karşısında başarılı olamayacağını söyler. II. Kyros, Kroisos’un bu isteğini kabul etmez ve ona meydan okuyarak savaşı kendisinin kazanacağını savunur (Aktaran: Sarıkaya, 2011: 200-204). Bacchylides’e göre, II. Kyros’la yaptığı savaş sonucunda mağlup olan Kroisos, Perslerin eline geçip köle olmamak için kendisini ve ailesini yakmak ister ancak tanrı Zeus onun yaktığı ateşi söndürerek kendisini ve ailesini öldürmesine engel olur (Aktaran: Cahill, 2010: 341).

Diodorus’un verdiği bilgilerle Herodotos’un verdiği bilgiler önemli oranda benzeşmekle birlikte bazı farklılıklar da söz konusudur. Diodorus’a göre, Kroisos

13 M.S. 10. yüzyılda Bizans İmparatorluğu’nda yaşamış Suidas isimli bir yazara ait ansiklopedik sözlük. 50

tıpkı Herodotos’un anlattığı gibi II. Kyros’la savaşmadan önce kâhinlere başvurur ve onlardan aldığı cevaplar neticesinde savaşma kararı alır. Ardından II. Kyros, Kroisos ile savaşmak için Kappadokia’ya gelir ve Kroisos’a bir elçi göndererek Perslerin bir kölesi olduğunu kabul ederse onu bağışlayacağını ve Lydia’ya satrap olarak atayacağını bildirir. Kroisos, cevap olarak kendisinin herhangi birinden asla emir almadığını ve önceki zamanlarda Perslerin, Medlerin kölesi olduklarını unutmamasını söyler. Savaş yapılmadan önce Kroisos, Ephesoslu Eurybatos’a yüklü miktarda para verip ondan Delphoi’ye gitme bahanesiyle Peloponnesos’e gitmesini ve Yunanlılardan bir ordu oluşturarak kendisine yardıma gelmesini ister. Ancak Eurybatos, Kroisos’a ihanet ederek durumu II. Kyros’a bildirir. Yine Diodorus’un anlattıklarına göre, Kroisos, II. Kyros’la savaşa başlamadan önce konuşamayan oğluna çare bulmak için Delphoi’ye elçiler gönderir. Delphoi kâhini Pythia, elçilere Kroisos’un oğlunun kötü bir günde konuşacağını bildirir. Ardından Kroisos savaşı kaybedip yakalanır. Sonrasında Herodotos’un da bahsettiği gibi gelişen olaylar neticesinde II. Kyros, Kroisos’u öldürmekten vazgeçer ve ona iyi davranmaya başlar (Diodorus Siculus, IX. 31-36).

Sardeis’in şiddetli bir savaş neticesinde Perslerin eline geçişini arkeolojik veriler de ispatlamaktadır. Sardeis’i çevreleyen surlar, surların bitişiğinde ve ilerisinde yer alan evlerle birlikte yangına maruz kalmıştır. Surun kerpiçten yapılmış bir kesimi yangının şiddetiyle erimiş bir yığın haline gelmiştir. Yangın sonrasında hasar gören surlar Pers askerleri tarafından yıkılmış ve kerpiçten yapılmış olan üst kısım, alt kısımların üzerine yığılmıştır. Yangın dolayısıyla sur ve evlerdeki ahşap materyallerden günümüze az miktarda kömür kalıntısı ulaşmıştır. Yangın ve yağmanın oluşturduğu tahribat şehrin kapısında, doğu ve kuzey surlarının bazı kısımlarında, batı surlarının büyük bir kısmında ve Helenistik ve Roma dönemine tarihlenen tiyatronun altındaki evlerde açık bir şekilde görülmektedir (Cahill, 2010: 349-359).

Görüldüğü gibi hem antik yazarların eserlerinde hem de arkeolojik ve epigrafik belgelerde II. Kyros’un Sardeis’i ele geçirip Lydia Krallığı’na son vermesi hakkında oldukça fazla sayıda ve farklı içerikte bilgi bulunmaktadır. Bundan dolayı kaynaklar arasında birliktelik kurmak zaman zaman mümkün olmamaktadır. Ancak 51

tüm bu kaynakların en çok ortaklaştığı nokta Anadolu’ya sefer düzenleyen Pers Kralı II. Kyros’un M.Ö. 547/546’da başkent Sardeis’i ele geçirerek Lydia Krallığı’na son vermesidir. Sardeis’in düşmesiyle hem Anadolu’da Pers egemenliği başlamış hem de Yakındoğu’da ve Ege dünyasında siyasi, sosyal ve ekonomik dengeler değişmiştir. Persler Lydia Krallığı’na son vermekle Batı Anadolu’nun büyük bir kısmına sahip olmuşlardır (Villing, 2005: 236; Curtis, 2000: 39; Jeffery, 1988: 349). Bunun yanı sıra Ege Denizi’ne ulaşmış olmanın getirdiği güçle Persler, II. Kyros’tan sonraki dönemlerde Trakya ve Yunanistan’a düzenleyecekleri seferlerde Sardeis’i bir üs olarak kullanmışlardır (Cahill, 2006a: 100). Bu dönemde paranın uluslararası ticarette kullanımının yeterince yaygınlaşmamış olmasına rağmen İonia ve Lycia’da kurulan egemenlik dolayısıyla Ege ve Akdeniz ticaretinin önemli bir bölümünün ele geçirilmiş olması ve Lydia’nın mevcut hazineleri Perslerin gücüne güç katmıştır (Brosius, 2006: 11; Callatay, 2007: 100). Ayrıca Lydia’da dil olarak Lidce konuşulmaya devam etmekle birlikte Pers İmparatorluğu’nun resmi dili olan Aramicenin (imparatorluk Aramicesi), idari konulardaki kullanımı artmıştır (Mellink, 1988: 213).

II. Kyros, ele geçirdiği yerler üzerindeki belki de en önemli faaliyetini yönetim konusunda yapmış ve bu faaliyetinin ilk başlangıç yeri Anadolu toprakları olmuştur. Şöyle ki ele geçirilen yerlerin yönetiminde kolaylık sağlamak ve kraliyetin merkezi gücünü buralarda en iyi şekilde hissettirebilmek için belli yönetim bölgeleri oluşturmuştur. Bu yeni yönetim şeklinin Anadolu’daki örneklerine göz atmadan önce onun temel özellikleri hakkında bilgi vermek konunun anlaşılması noktasında önemli bir yer tutmaktadır.

Herodotos’un ilk olarak Asurlularda ortaya çıktığını belirttiği (Herodotos, I. 192) bu yönetim şeklinde ismi, eski uygarlıklar tarafından farklı şekillerde ifade edilen ve günümüz Türkçesinde “satrap” olarak bilinen bir yönetici bulunmaktadır. Satrap manasına gelen sözcük Persçede “xšaçapavan”; Akadcada “ahšadrapanu”; Eski Mısır dilinde “Hštrpn”; Asur çivi yazılı belgelerinde “lupihatu” ve “bel pihati”; Yunancada “satrapes”; Latincede “praefectus”; Likçede “xšadrapa”; imparatorluk Aramicesinde “hšatrapan”; İncil Aramicesinde ve İbranicede ise “ahašdarpan” şeklinde geçmektedir. Persçede sözcük olarak “imparatorluğun/egemenliğin 52

koruyucusu” anlamına gelen satrap, “satraplık” adı verilen belli bir coğrafyanın yönetiminden sorumludur. Ayrıca satraplıklarda Yunancada “hyparkhos” olarak ifade edilen bir satrap yardımcısı görev yapmaktadır (Duran, 2015: 62-63; Briant, 2002: 65; Bahar, 2011: 299; Sarıkaya, 2011: 205-206; Wiesehöfer, 2003: 94-102). Günümüzdeki eyalet sistemine benzeyen bu idare şeklinde kralı bir devlet başkanı, satrapı vali, hyparkhosu vali yardımcısı, satraplığı ise eyalet olarak tanımlayabiliriz.

Herodotos’un verdiği bilgilerden (Herodotos, III. 89) ve Behistun Kitabesi’nde geçen anlatımlardan satraplık sisteminin Pers İmparatorluğu’nda I. Darius döneminde uygulanmaya başladığı düşünülse de (Sarıkaya, 2011: 205) hem Ksenophon’un anlattıkları hem de Tevrat’ta geçen bilgiler (Ezra. 6. 6-7) göz önünde bulundurulduğunda satraplık sisteminin II. Kyros’tan itibaren yürürlükte olduğu anlaşılmaktadır (Briant, 2002: 63-66). Ksenophon’a göre, II. Kyros ele geçirdiği yerlere akrabaları, komutanları ve Pers soyluları arasından seçtiklerini satrap olarak göndermiş ve seçtiği bu satraplara görevlerini açıkça belirtmiştir. Buna göre satrapların görevleri; halkı iyi yönetmek ve onlara iyi davranmak, vergileri toplamak, askerlerin maaşlarını ödemek, satraplık halkının verdiği haracı krala göndermek, krala ait olan yerlerde toprağı bulananların mallarına zarar gelmesini önlemek, süvari ve arabacılar yetiştirmek, kendi çocuk ve gençlerini iyi bir şekilde eğitmek şeklinde sıralanmıştır. Bunun yanı sıra II. Kyros satraplarına; bulundukları yerlerde ev ve toprak sahibi olmalarını söyleyerek yönettikleri satraplığı ev olarak benimsemelerini, vahşi hayvanların bulunduğu hayvanat bahçeleri kurmalarını ve buralarda her gün çalışmalarını, atlarına iyi bakmalarını ve önemli görevler verecekleri kişileri iyi belirlemelerini emretmiştir. Ayrıca satrapların yanına yardımcı komutanlar vermiş ve bir tehlike anında satraplığı korumak konusunda Pers ordusunun görevlendirileceğini ifade etmiştir (Ksenophon, VIII. 6). Tevrat’ta yer alan bilgilerde ise II. Kyros Fırat Nehri’nin batı yakasını yöneten bir valisine çeşitli emirler vermektedir (Ezra. 6. 6-7).

Ksenophon’un verdiği bilgilerden de anlaşılacağı üzere bazı bilim insanlarınca “imparatorluk diasporası” olarak isimlendirilen satraplık düzeninde satrap, satraplıktaki bütün yetkilerinden önce kralın şahsi bir temsilcisi durumundadır ve kralın emirlerine doğrudan muhataptır. Satrapların vergi dışında haraç da topladıkları görülmektedir. Haracın, Pers egemenliğindeki tüm halkların herhangi bir 53

emir karşısında imparatorluğun başta ordu olmak üzere çeşitli unsurlarına değerli madenler ve cins atlar vermek şeklinde olduğu düşünülmektedir. O dönemde Perslerin kendilerine özgü bir para icat etmemiş olmaları göz önünde bulundurulduğunda haraç konusunda ve diğer işlerde mevcut Lydia paralarının kullanılmış olması kaçınılmazdır (Briant, 2002: 65-70). Satraplıkların denetimi Persçede “spasaka” olarak geçen ve “kralın gözü” veya “kralın kulağı” olarak tabir edilen kraliyet görevlileri tarafından yıllık olarak yapılmaktadır. Kral bu şekilde satrapların herhangi bir başkaldırılarına ve görevlerini kötüye kullanmalarına engel olmaktadır (Herodotos, I. 114; Ksenophon, VIII. 6; Duran, 2015: 79; Bahar, 2011: 299; Oates, 2004: 143; Wiesehöfer, 2003: 102).

II. Kyros’un Anadolu’da kurduğu satraplıkların en önde geleni Persçede “Sparda” olarak geçen ve yönetim merkezi Sardeis olan Lydia satraplığıdır (Kuhrt, 2009: 256). Lydia satraplığının kapsadığı coğrafya konusunda bazı belirsizlikler bulunmakla birlikte satraplığın sınırları ana hatlarıyla belirlenmiş durumdadır. Bu göre, satraplığın kuzeyini Kaikos (Bakırçay), güneyini ise Maiandros (Büyük Menderes) çevrelemektedir. Doğusunun Uşak ve Afyonkarahisar’a kadar uzandığı tahmin edilen satraplığın batısının Ege kıyı şeridine kadar uzandığı düşünülmektedir. Satraplık, kuzeyde Hellespontos Phrygiası, doğuda Dağlık Phrygia ve Kappadokia, güneyde ise Karia ile komşudur (Dusinberre, 2003: 7-8).

Herodotos, II. Kyros’un Lydia’nın başına Oroites’i vali olarak görevlendirdiğini söylemektedir (Herodotos, III. 120). Bununla birlikte verdiği bu bilgi neticesinde Herodotos’un, satraplık sisteminin Pers İmparatorluğu’nda ilk kez hangi dönemde uygulandığı konusunda bir çelişkiye yol açtığı görülmektedir. Çünkü Herodotos’un bu konudaki daha önceki anlatımları ile verdiği bu bilgi arasında belli farklılıklar söz konusudur. Ksenophon ise II. Kyros’un, Lydia ve İonia’ya Khrysantas’ı vali olarak seçtiğini ifade etmektedir (Ksenophon, VIII. 6). Yapılan araştırmalar Lydia satraplığının Pers dönemi boyunca önemini koruduğunu göstermektedir. Burada gerçekleştirilen arkeolojik kazılarda ortaya çıkarılan mimari kalıntılar ve küçük çaplı buluntular Pers dönemini yansıtan önemli unsurlardır (Dusinberre, 2003: 8-11). 54

Anadolu’da II. Kyros zamanında kurulan satraplıkların bir diğeri Hellespontos Phrygia’sı (Büyük Phrygia) satraplığıdır. Satraplığın yönetim merkezi olan Daskyleion, (Resim-10) Balıkesir’in Bandırma ilçesi sınırları içerisinde yer alan Ergili köyünün iki kilometre batısındaki Hisartepe ismi verilen tepenin üzerinde bulunmaktadır. 1952 yılında Alman arkeolog Kurt Bittel tarafından keşfedilen Daskyleion’da ilk arkeolojik kazılara Türk Tarih Kurumu öncülüğünde Ekrem Akurgal ve Nezih Fıratlı tarafından 1954’te başlanmış ve bu kazı çalışmaları 1960’a kadar devam etmiştir. 1988 yılında Tomris Bakır, Daskyleion kazılarını yeniden başlatmış ve 2008 yılına kadar sürdürmüştür (Bakır, 2006: 11; Akurgal, 1993: 66; Bakır, 2003a: 6-7; İren ve Atay, 2012: 70) Daskyleion’da M.Ö. 547-480 tarihleri arasını kapsayan Erken Pers Dönemi’ne ait çeşitli kalıntılar ortaya çıkarılmıştır. Bunlar arasında saray yapılarına ait mimari bloklar, Anadolu ve Pers sanatının birlikte uygulandığı üzerinde Aramice yazıtlar bulunan mezar taşları, dokuma tezgah ağırlıkları, fildişinden yapılmış eserler ve beş yüzden fazla bulla (mühür baskısı) yer almaktadır (Bakır, 2006: 11; Bakır, 2003b: 91).

Herodotos, Hellespontos Phrygiası satraplığının başında Mitrobates’in bulunduğu belirtir ancak onun kim tarafından görevlendirildiği hakkında bilgi vermemektedir. Bununla beraber Herodotos, Mitrobates ile Lydia valisi Oroites arasında uzun süredir var olan bir düşmanlıktan bahsetmektedir ki bu durum dikkate alındığında iki satrapın da aynı dönemde görev yaptıkları ve dolayısıyla her ikisinin de II. Kyros tarafından görevlendirildikleri düşünülmektedir (Herodotos, III. 120). Ksenophon ise Aiolia ve Hellespontos Phrygia’sında Pharnukhus’un satraplık yaptığını söylemektedir (Ksenophon, VIII. 6).

Ksenophon, II. Kyros’un Karia, Büyük Phrygia ve Kappadokia’ya da satrap atadığını belirtir ve bu satrapların isimlerini net bir şekilde verir. Onun verdiği bilgilere göre, Karia satrapı Adusios; Büyük Phrygia satrapı Artakamas; Kappadokia satrapı ise Artabatas’tır (Aktaran: Sarıkaya, 2011: 206). Bizanslı tarihçi Ioannes Zonaras, II. Kyros’un Anadolu’da kurduğu satraplıkların isimlerini verir ancak buraları yöneten satrapların kimler olduğu konusunda bir açıklama yapmaz. Zonaras’a göre, II. Kyros’un Anadolu’da kurduğu satraplıklar Lydia ve İonia, Hellespontos Phrygia’sı ve Aiolia, Büyük Phrygia, Kappadokia ve Karia şeklindedir. 55

Ayrıca hem Ksenophon hem de Zonaras, II. Kyros’un Kilikia ve Paphlagonia’ya satrap atamayarak buraların idaresini mevcut idarecileri vasıtasıyla sağladığını ve buraları vergi vermek ve gerektiğinde asker göndermekle yükümlü tuttuğunu belirtmektedirler (Aktaran: Sarıkaya, 2011: 206). Bunların yanı sıra Lycia’nın da Kilikia ve Paphlagonia ile aynı statüde olduğu öngörülmektedir (Briant, 2002: 64; Wiesehöfer, 2003: 101).

3. BİRİNCİ ORTA ASYA SEFERİ VE ORTA ASYA’NIN PERS EGEMENLİĞİNE GİRİŞİ

Antikçağ yazarları, II. Kyros’un Lydia seferinin ardından Orta Asya’daki yerli halklara mı yoksa Yeni Babil Krallığı’na mı sefer düzenlediği konusunda birbirinden farklı bilgiler vermektedirler. Bilim insanları ise bu konuda çeşitli görüşler ileri sürmektedirler. Ayrıca mevcut arkeolojik ve epigrafik kaynaklar da bu konuda kesin bir kanıt sunamamaktadır. Bunlarla beraber bilim insanlarının bir kısmı, Herodotos ve Berossos’un verdiği bigilere dayanarak II. Kyros’un M.Ö. 547/546-539 tarihleri arasında yani Lydia Krallığı’nı ele geçirdiği tarih ile Yeni Babil Krallığı’nı ele geçirdiği tarih arasındaki sürede İran’a dönerek Orta Asya’ya sefer düzenlediğini savunmaktadırlar (Briant, 2002: 34; Petit, 1990: 44; Francfort, 1988: 170; Brosius, 2006: 11). Herodotos’a göre, II. Kyros Lydia Krallığı’nı ele geçirdikten sonra sıradaki düşmanlarının Babilliler, Bactrialılar, Sakalar ve Mısırlılar olduğunu görür ve Anadolu’daki yerli halkların egemenlik altına alınması için komutanlarını görevlendirerek Ekbatana’ya döner. Görevlendirdiği komutanlar Anadolu’da faaliyetlerde bulunurken II. Kyros, Herodotos’un Yukarı Asya dediği Orta Asya’da yerli kavimler üzerinde hâkimiyet kurmakla meşguldür. Herodotos, bu kavimlerin çoğundan bahsetmeyeceğini, sadece II. Kyros’a en çok direnenlerden söz edeceğini söyler. Yine Herodotos’un verdiği bigilere göre, II. Kyros Orta Asya’daki yerli halkları boyunduruk altına aldıktan sonra Yeni Babil Krallığı üzerine yürüyerek bu krallığa da son verir ve Massagetleri de imparatorluğuna dâhil etmek amacıyla Orta Asya’ya ikinci bir sefer düzenler (Herodotos, I. 153, 177, 178, 201). Berossos ise II. Kyros’un Asya’nın geri kalanını aldıktan sonra Babil üzerine yürüdüğünü belirtmektedir (Aktaran: Dandamaev, 1989: 32). 56

Herodotos ve Berossos’un verdiği bilgilere bakıldığında II. Kyros’un Babil’e hareket etmeden önce Orta Asya’ya sefer düzenlediği görülmektedir. Ayrıca Herodotos’un anlattıkları incelendiğinde II. Kyros’un Orta Asya’ya, birincisi Lydia Krallığı’nı yıkmasının ardından ikincisi ise Yeni Babil Krallığı’na son verişinin ardından olmak üzere iki defa sefer düzenlediği anlaşılmaktadır. II. Kyros’un Orta Asya seferlerinin kronolojisi hakkındaki belirsizlikler ilerleyen yıllarda bu konuda kanıt oluşturabilecek herhangi bir belge veya bilginin ortaya çıkmasıyla elbette açıklığa kavuşacaktır. Ancak konumuzla ilgili en ayrıntılı ve en eksiksiz bilgiyi Herodotos verdiği için onun verdiği bilgilerden yola çıkan bir kısım bilim insanı gibi biz de Herodotos’un verdiği kronolojiye uymak durumundayız.

II. Kyros’un birinci Orta Asya seferi ve bu sefer neticesinde ele geçirdiği bölgeler hakkında bilinenler, Antikçağ yazarlarının eserlerinde geçen kısa ve çelişkili bilgilerden öteye geçememektedir. Bilim insanlarının çeşitli araştırmaları neticesinde ortaya koydukları sonuçlar Antikçağ yazarlarının verdikleri bilgileri belli bir oranda genişletmiş olsa da II. Kyros’un ilk Orta Asya seferi hakkında halen büyük bilinmezlikler söz konusudur (Grakov, 2006: 289; Briant, 2002: 39; Petit, 1990: 44; Dandamaev, 1989: 33; Mallowan, 1985: 407; Frye, 1983: 94). Dolayısıyla bu konuda ortaya koyacağımız veriler ayrıntılı bilgiler vermeden ziyade konuya genel bir çerçeve çizme anlamı taşımaktadır.

Pers egemenliği öncesindeki Orta Asya tarihi hakkındaki bilgiler sınırlıdır. Elimizdeki nadir bilgilerden birisi antik dönem yazarlarından Diodorus, Arrianos ve Justin’e aittir. Diodorus ve Justin, efsanevi Asur Kralı Ninus ile yine efsanevi bir karakter taşıyan Asur Kraliçesi Semiramis’in Orta Asya’nın uzak köşelerine kadar seferler düzenleyerek Bactria’yı ele geçirdiklerini belirtirler (Aktaran: Dandamaev, 1996: 41). Arrianos’a göre, kraliçe Semiramis, Hindistan seferinden dönerken ordusuyla birlikte Orta Asya’dan geçmiş ve bu sırada ordusunun büyük bir kısmını zayiat vermiştir (Arrianos, VI. 24. 2-3). Orta Asya’daki Asur varlığı Ksenophon tarafından da doğrulanmaktadır (Ksenophon, I. 5). Pers İmparatorluğu’nun doğuşuyla beraber Orta Asya’da yaşayan kavimler hakkındaki bilgilerde gözle görülür bir artış yaşanmıştır ve bu bilgilerin bir bölümü II. Kyros dönemine tarihlenmektedir (Francfort, 1988: 170). Justin’in verdiği bilgilere göre, Med 57

boyunduruğu altındaki çeşitli kabileler Media Krallığı’nın yıkılması sonucunda II. Kyros’un hâkimiyetini kabul etmemişler ve bu durum II. Kyros’un onlara karşı sefer düzenlemesine yol açmıştır (Aktaran: Briant, 2002: 39).

II. Kyros’un her iki Orta Asya seferinin güzergâhı konusunda ayrıntılı ve kesin bilgiler bulunmamaktadır. Bilim insanları Makedonya Kralı Büyük İskender’in Orta Asya’yı ele geçirirken, kendisinden önce bu bölgenin büyük bir kısmına sefer düzenlemiş olan II. Kyros’un izlediği güzergâhı takip ettiğini öne sürerek II. Kyros’un Orta Asya seferlerinin rotasını ana hatlarıyla ortaya koymaya çalışmışlardır. Ancak bu yöntemle de istenilen sonuçlar elde edilememiştir (Mallowan, 1985: 407). Bununla birlikte konuyla ilgili elimizdeki en temel veri Nikolaos ve Ksenophon’a aittir. Nikolaos’un anlattıklarına göre, II. Kyros’un ilk Orta Asya seferinin başlangıç noktası kabaca Hazar Denizi’nin güneyini kapsayan Cadusia, Hyrcania ve Parthia bölgeleridir. Ksenophon’un verdiği bilgiler ise II. Kyros’un hâkimiyetine giren ilk Orta Asya kabilelerinin Cadusialılar ve Hyrcanialılar olduğunu göstermektedir. Ayrıca hem Nikolaos hem de Ksenophon’a göre, Cadusialılar, Hyrcanialılar ve Parthialılar savaş yapılmaksızın II. Kyros’a bağlılıklarını bildirmişlerdir (FGrHist II A 90 F 66 (14-46) 'Nikolaos' =Const. Porph. de Insid. p. 23. 23; Ksenophon, IV. 4; V. 1-4). Ancak bize göre, Media Krallığı’nın yıkılmasının ardından bölgedeki siyasi otoritenin kısa bir süreliğine de olsa ortadan kalkmasının bu kabilelerin bağımsız hareket etmelerine ve dolayısıyla da II. Kyros’un bu kabileler üzerine askeri bir sefer düzenlemesine yol açmış olması gerekir.

Bu bölgelerin ardından II. Kyros’un muhtemel hedefi Hazar Denizi’nin hemen doğusunda yaşan ve Massagetlerle akraba oldukları düşünülen Derbikler olmuştur (Dandamaev, 1996: 44). II. Kyros’un Derbiklerle mücadelesi hakkındaki en geniş bilgiyi Ktesias vermektedir. Ktesias’a göre, bu dönemde Derbiklerin lideri Amoraeus’tur. II. Kyros’un kendilerine doğru harekete geçtiğini gören Derbikler, Hintlilerden de destek alarak savaş hazırlığı yaparlar. Bir süre sonra savaş başlar ve Derbikler, Hintlilerden aldıkları fillerle II. Kyros’a karşı kanlı bir mücadeleye girişirler. II. Kyros’un süvarilerini taşıyan atlar fillerden korkup kaçarlar ve böylece Pers ordusu önemli bir gücünü yitirir. II. Kyros savaşın en şiddetli dakikalarında bir 58

Hintli tarafından mızrakla yaralanır. Askerleri onu ordugâha götürürler ve II. Kyros bu yaralanmadan dolayı iki gün sonra yaşamını yitirir. Savaş neticesinde on bin kadar Derbik ve çok sayıda Pers askeri ölür. Sonrasında ise Saka Kralı Amorges II. Kyros’a olanları duyunca yirmi bin askerle birlikte Perslere yardıma gelir. Derbiklerle tekrar savaş yapılır. Persler Sakalardan gelen desteğin de etkisiyle Derbikleri mağlup etmeyi başarırlar. Savaş esnasında Derbiklerin kralı Amoraeus ve iki oğluyla birlikte otuz bin Derbik ölür. Pers tarafından ise dokuz bin asker yaşamını yitirir. Bu savaşın ardından Derbikler Pers hâkimiyetine girer (FGrHist III C 688 F 9 (7-8) ‘Ktesias’ =Phot. Bib. 72. 36a9–37a25).

Ktesias, II. Kyros’un Derbiklerle mücadele ettiği sırada öldüğünü ifade eder ancak onun bu iddiasının doğruluğu konusunda çeşitli şüpheler bulunmaktadır. Yapılan araştırmalar II. Kyros’un Derbikleri hâkimiyet altına aldıktan sonra Aria,14 Margiana15 ve Chorasmia16 bölgelerini ele geçirdiği yönünde belirtiler sunmaktadır. Çünkü bu üç bölge onun Orta Asya’nın iç kesimlerine ilerleyebilmesi için stratejik bir öneme sahiptir (Francfort, 1988: 170). II. Kyros’un Chorasmia’yı Babil seferinin öncesinde ele geçirdiği Uruk’ta bulunmuş olan iki adet çivi yazılı kil tablette geçen bilgilerle de doğrulanmaktadır. M.Ö. 534 yılına tarihlenen bu belgeler, Dadaparna ismindeki Chorasmialı birisinden bahsetmektedirler. Belgelere göre Dadaparna, Perslerin emrindeki bir habercidir (Dandamaev, 1989: 32).

Bu stratejik yerleri de ele geçiren II. Kyros’un önündeki yeni hedef Bactria olmuştur. Bactria, II. Kyros’un egemenliği altına giren Orta Asya’daki bölgelerin siyasi, askeri ve ekonomik yönden en önde gelenidir. Bölge hakkında çok ayrıntılı bilgiler bulunmamakla birlikte mevcut bilgiler Bactria’nın, Doğu İran ve Orta Asya’yı kapsayan coğrafyanın en önemli merkezi olduğunu göstermektedir (Frye, 2009: 90). Herodotos’un Bactrialılardan, II. Kyros’un önde gelen düşmanlarından birisi olarak bahsetmesi bu durumu doğrulamaktadır (Herodotos, I. 153).

14 Yaklaşık olarak Afganistan’ın Herat eyaleti ile Türkmenistan’ın Merv şehrini kapsayan alan. Bakınız: Harita-4 15 Yaklaşık olarak Türkmenistan’ın orta kesimlerini kapsayan alan. Bakınız: Harita-4 16 Yaklaşık olarak Özbekistan’ın batısı ile Türkmenistan’ın kuzeyini kapsayan Harezm bölgesi. Bakınız: Harita-4 59

Lapis Lazuli başta olmak üzere çeşitli yer altı kaynakları bakımından zengin olan bu bölgenin M.Ö. 3. binyıldan itibaren Orta Asya ile Mezopotamya arasındaki ekonomik ilişkilerde önemli bir rol oynadığı görülmektedir. Yer altı kaynaklarının yanı sıra verimli tarım arazilerinin varlığı bölgenin ekonomik gücünün yüksek olmasının temel sebeplerinden birini oluşturmaktadır. Bölge ayrıca üstün savaş becerisi olan süvarileriyle de öne çıkmaktadır (Briant, 2002: 39-40). Bunların yanı sıra İran ve Orta Asya’nın, Pers dönemi öncesindeki sosyal durumu hakkında bilgi barındıran Zerdüştiliğin kutsal kitabı Avesta’nın en eski bölümü olan Gathalar, Zerdüşt’ün efsanevi koruyucusu olarak bilinen Viştaspa’dan “Bactria kralı” olarak bahsetmektedir (Dandamaev, 1996: 40-43). Tüm bunlar göz önüne alındığında Bactria’nın Pers hâkimiyeti altına girmeden önce yakın çevresi üzerinde siyasi ve kültürel etkisinin güçlü olduğu görülmektedir.

II. Kyros’un Bactrialılarla yaptığı savaş hakkındaki bilgiler Ktesias’a aittir. Ktesias’ın verdiği bilgilere göre, II. Kyros ile Bactrialılar arasında bir savaş gerçekleşir. Bactrialılar; savaş esnasında Astyages’in, II. Kyros’un eşi Amytis’in babası ve dolayısıyla II. Kyros’un kayınpederi olduğunu öğrenirler. Bu durum üzerine savaşa son vererek kendilikleriyle Perslere teslim olurlar. Ktesias’ın verdiği bu bilgiler Bactrialıların Med Kralı Astyages’e olan saygı ve bağlılıkları dolayısıyla II. Kyros’a teslim olduklarını akla getirmektedir. Ancak bizce bu durumun gerçekleşme olasılığı düşüktür. Çünkü Bactria gibi askeri ve ekonomik açıdan güçlü bir bölgenin II. Kyros’a bu kadar kolay bir şekilde teslim olması pek mümkün görünmemektedir. Ayrıca Ktesias’ın verdiği bilgiler Media Krallığı’nın hâkimiyet alanının Oxus’un (Ceyhun Nehri/Amu Derya) ötesine geçerek Hindukuş Dağları’na yaklaştığını düşündürmektedir (FGrHist III C 688 F 9 (2) ‘Ktesias’ =Phot. Bib. 72. 36a9–37a25; Cook, 1985: 212-213).

Bactria’yı da imparatorluğuna katan II. Kyros Gandhara,17 Sattagydia,18 Arachosia,19 Drangiana20 ve Gedrosia21 bölgelerine yönelmiştir (Mallowan, 1985:

17 Yaklaşık olarak Afganistan ve Pakistan’ın kuzeydoğusunu kapsayan alan. Bakınız: Harita-4 18 Yaklaşık olarak Pakistan’ın Pencap eyaletinin kuzeyini kapsayan alan. Bakınız: Harita-4 19 Yaklaşık olarak Pakistan’ın Pencap eyaletinin güneyini kapsayan alan. Bakınız: Harita-4 20 Yaklaşık olarak Afganistan’ın Kandahar eyaletinin güneyini kapsayan alan. Bakınız: Harita-4 21 Yaklaşık olarak İran’ın Sistan ve Belucistan eyaletinin güneyini kapsayan alan. Bakınız: Harita-4 60

407). Gandhara ve Sattagydia’yı ele geçirişi hakkında yeterli bilgi bulunmamaktadır. Arachosia, Drangiana ve Gedrosia’ya yönelik askeri harekâtı ise antik dönem yazarlarının eserlerinde geçen bilgiler vasıtasıyla az da olsa aydınlatılabilmektedir. Antik dönem yazarlarından Gaius Plinius Secundus göre, II. Kyros, efsanevi Asur Kraliçesi Semiramis’in Arachosia’ya düzenlediği bir sefer neticesinde hâkimiyeti altına aldığı Capissa şehrini ele geçirmiştir (Aktaranlar: Bivar, 1988: 198; Francfort, 1988: 170). Eski Kandahar Kalesi muhtemelen bu döneme tarihlenmektedir ve bu yönüyle Gaius Plinius Secundus’un verdiği bilgileri desteklemektedir (Briant, 2002: 40).

Arrianos’un anlattıklarına göre, Makedonya Kralı Büyük İskender Asya seferi sırasında Drangiana’da Helmand Nehri kıyısında “Ariaspae” isimli bir kavimle karşılaşmıştır. Ariaspaeler, II. Kyros’un İskitlere karşı saldırısında ona yardım etmişler ve bu yüzden “Euergetes” (hayırseverler) olarak anılmışlardır. Büyük İskender, II. Kyros’a yaptıkları bu hizmetten dolayı Ariaspaelere saygı duymuş ve onların bağımsızlığına dokunmamıştır (Arrianos, III. 27. 4-5). Bu bilgiler II. Kyros’un Drangiana’yı imparatorluğuna kattığının bir işareti olarak görülmektedir. Ayrıca II. Kyros’un İskitlere karşı ilk saldırılarının bu dönemde başlamış olabileceğini göstermektedir.

II. Kyros’un birinci Orta Asya seferinin son durağı Hintlilerin yaşadığı Gedrosia bölgesi olmuştur. II. Kyros’un Gedrosia üzerine yaptığı askeri sefer hakkındaki bilgiler Büyük İskender’in ordusundaki üst düzey askerlerden birisi olan Nearkhos’a dayanmaktadır. Nearkhos’un verdiği bilgilerin günümüze kadar gelmesi ise Arrianos aracılığıyla olmuştur. Arrianos’un Nearkhos’a dayanarak verdiği bilgilere göre II. Kyros, Hintlilerin hüküm sürdüğü Gedrosia’ya doğru yola çıkar. Ancak çöl ve zorlu yollarla kaplı bu bölgede istediği gibi ilerleyemez. Bir hayli zor ulaşım koşulları dolayısıyla ordusundan sadece yedi asker hayatta kalır (Arrianos, VI. 24. 2-3). Bilim insanları hem bu bilgiyi hem de bu bilginin aksini gösterecek herhangi bir bilgi bulunmamasını dikkate alarak II. Kyros’un İndus Nehri’nin ötesine geçemediği ve Hindistan’a ulaşamadığı konusunda hemfikirdirler (Briant, 2002: 40; Mallowan, 1985: 406). Hindistan’a ulaşamadan birinci Orta Asya seferini sonlandırmak zorunda kalan II. Kyros; Cadusia, Hyrcania, Parthia, Derbicia, Aria, 61

Margiana, Chorasmia, Bactria, Gandhara, Sattagydia, Arachosia ve Drangiana’yı ele geçirerek imparatorluğunun sınırlarını Orta Asya’ya kadar genişletmiştir (Dandamaev, 1989: 33). I. Darius’un Behistun Kitabesi’nde II. Kyros’un ele geçirdiği Orta Asya’daki bölgelerin bir kısmının ismi geçmektedir (Dandamaev, 1996: 40). Bu durum II. Kyros’un Orta Asya’da hangi bölgeleri ele geçirdiği konusundaki düşünceleri netleştirmekte ve böylelikle de Perslerin Orta Asya’daki hâkimiyet sahasının belirlenmesinde bilim insanlarına yol göstermektedir.

4. BABİL SEFERİ VE MEZOPOTAMYA’NIN PERS EGEMENLİĞİNE GİRİŞİ

II. Kyros Orta Asya’ya düzenlediği ilk seferi neticesinde yerli kavimleri imparatorluğuna dâhil ederek hem ülkesinin sınırlarına genişletmiş hem de Yeni Babil Krallığı’na yapacağı sefer öncesinde Orta Asya hâkimiyetini biraz daha güçlendirmiştir. Ancak Orta Asya’daki İskit varlığı bu seferden sonra da devam etmiştir. Çünkü çok muhtemeldir ki II. Kyros önceliği o dönemde Mezopotamya’nın en büyük gücü olan Yeni Babil Krallığı’na vermiş ve Babil’e yapacağı sefer öncesinde Orta Asya’da daha fazla zaman kaybetmek istememiştir. II. Kyros, Lydia seferi sırasında Lydia Kralı Kroisos’la birlikte Persler aleyhine bir davranış içerisinde olan Yeni Babil Kralı Nabonidus’un bu tutumunu unutmamış ve yayılmacı politikasının yeni hedefi olarak Babil’i seçmiştir. Babil, eskiden olduğu gibi II. Kyros zamanında da Yakındoğu’nun en önemli şehirlerinden birisidir. Bu durumun farkında olan II. Kyros Babil’i imparatorluğuna katarak hem Mezopotamya’nın ekonomik ve kültürel zenginliğine sahip olmak hem de ileriki süreçteki olası bir Mısır seferi için önemli bir stratejik bölge kazanmak istemiştir. II. Kyros’un Babil’i ele geçirme isteğinin muhtemel hedeflerini bu şekilde belirttikten sonra Babil’in o dönemki mevcut durumundan bahsetmek olayların gelişimini anlamak açısından önemlidir.

İlk kez M.Ö. 9. yüzyıla ait çivi yazılı kaynaklarda ismi geçen ve önceleri çeşitli kabileler halinde yaşayan Kaldeliler/Keldaniler, M.Ö. 626 yılında Nabopolassar önderliğinde siyasi bir güç olarak tarih sahnesine çıkmışlar ve Asur İmparatorluğu’nun yıkılması üzerine Babil’i başkent yapıp Mezopotamya’nın egemen gücü durumuna gelmişlerdir. Bilim insanları M.Ö. 626-539 tarihleri arasında 62

hüküm sürmüş olan bu krallığı Yeni Babil (Kalde) Krallığı olarak isimlendirmektedirler (Mieroop, 2006: 316; Köroğlu, 2010: 200; Arnold, 2004: 87). II. Kyros zamanında Yeni Babil Krallığı’nın tahtında, yaklaşık altmış beş yaşında olan Nabonidus (M.Ö. 556/555-539) bulunmaktadır. Nabonidus’un kendisinden önceki Yeni Babil krallarıyla doğrudan bir kan bağı yoktur (Kuhrt, 2009: 288-289). Askeri ve siyasi açıdan başarılı bir durum sergileyememekte, daha çok dini faaliyetleriyle öne çıkmaktadır. Babası eski bir kabile reisi, annesi ise Ay Tanrısı Sin’in Harran’daki tapınağında rahibe olan Adad-guppi isimli bir kadındır. Nabonidus’un ayrıca Belşassar isminde bir oğlu vardır (Sever, 2008: 142; Roaf, 1996: 199; Sweeney, 2008: 159).

Sippar Silindiri’nde geçen bilgilere göre, Nabonidus bir gün rüyasında tanrı Marduk’u görür. Rüyaya göre, Marduk ondan Medler tarafından yıkılan Ay Tanrısı Sin’in Harran’daki Ehulhul Tapınağı’nı onarmasını ister. Nabonidus rüyasında söylenenin gereğini yapar ve tapınağı onartır. Ayrıca annesinin tanrı Sin’in rahibesi olmasından dolayı Nabonidus’un Sin’e yönelik ilgisi ve bağlılığı artar. Bu durum tanrı Marduk’a sıkı sıkıya bağlı olan Babil halkının Nabonidus’a karşı olan saygısını azaltır ve Nabonidus’a karşı öfke duymalarına sebep olur. Babil, Borsippa, Nippur, Ur, Uruk ve Larsa şehirlerinde Nabonidus’a karşı bir başkaldırı başlar. Nabonidus bu durum karşısında Babil’i terk etmek zorunda kalır. Oğlu Belşassar’ı kendi yerine vekâleten görevlendiren Nabonidus, ordusunun bir kısmını da yanına alarak Suriye ve Lübnan üzerinden geçip kuzeybatı Arabistanda bir vaha şehri olan Teima’ya22 gider ve burada M.Ö. 553-543 tarihleri arasında on yıl kalır (Oates, 2004: 140; Dandamaev, 1984: 326-327; Bahar, 2011: 63; Leick, 2003: 64; Sever, 2008: 145).

Babil halkı ile Nabonidus arasında yaşanan dini konulardaki anlaşmazlıklar Babil’deki huzursuz ortamının temel sebebi olarak görünmektedir. Ayrıca Nabonidus’tan önceki Babil krallarının savaş giderleri ve çeşitli imar faaliyetleri için yaptıkları yüklü harcamalar sonucunda Babil’deki ekonomik durumunun kötüleşmiş olması da halkın yönetime olan memnuniyetsizliğinde önemli bir rol oynamıştır (Oates, 2004: 140). Nabonidus’un bu kadar uzun bir süre boyunca başkent Babil’den

22 Suudi Arabistan Krallığı’nın Tebük şehrinin yaklaşık 265 kilometre güneydoğusunda yer almaktadır. 63

neden uzak kaldığı konusunda bilim insanları çeşitli görüşler öne sürmüşlerdir. Kimilerine göre Nabonidus, Babil halkından bir süre uzak kalarak onların kendisine duydukları öfkenin azalmasını ve ülkedeki karmaşa ve gerginliğin son bulmasını amaçlamıştır. Kimilerine göre ise Teima ve çevresini ele geçirerek bu bölgeden geçen ticaret yollarına egemen olmak istemiştir (van der Spek, 2014: 249; Arnold, 2004: 102-103; Lincoln, 2007: 36; Kuhrt, 2009: 292; Jursa, 2004: 37).

Kumran Yazmaları diye de isimlendirilen Ölü Deniz Parşömenleri’nde (Resim-11) geçen bilgilere göre Nabonidus, Teima’da pek de iyi bir dönem geçirmemiştir. Teima’da ülser hastalığına yakalanıp yedi yıl boyunca bu hastalığın pençesinde yaşayan Nabonidus, tanrıya yalvamış ve Yahudi bir kötü ruh kovucusunun yardımıyla iyileşmiştir (Vermes, 2005: 594). İster ülkesinin sınırlarını genişletmek isterse de Babil halkının gözündeki saygınlığını yükseltmek amaçlı olsun Nabonidus’un Babil’den uzun bir süre uzak kalması, kendisine ve krallığına karşı olumsuz bir etki yapmıştır. Yokluğundan dolayı Babil’deki Yeni Yıl Şenlikleri yapılamamış ve bu durum başta dini kesim olmak üzere Babil halkının tepkisine neden olmuştur (Köroğlu, 2010: 202; Oates, 2004: 141; Leick, 2003: 65; Mieroop, 2006: 320).

Nabonidus M.Ö. 543’te on yıldır kaldığı Teima’dan Babil’e geri dönmüştür. O Teima’dayken II. Kyros liderliğinde önemli bir güç haline gelen Persler, Media ve Lydia krallıklarına son vererek Yakındoğu’nun önemli bir bölümüne sahip olmuşlardır. Yakındoğu’daki bu köklü değişiklik Nabonidus’un siyasi planlarını alt üst etmiş ve Babil’deki iç karışıklıkları ortadan kaldırmasını güçleştirmiştir (Oates, 2004: 141; Roaf, 1996: 202; Pagliaro, 1974: 14). Yeni Babil Krallığı’nın içinde bulunduğu bu zayıf durumdan haberdar olan II. Kyros, Orta Asya seferini yarıda keserek ülkesine dönmüş ve vakit kaybetmeden Yeni Babil Krallığı üzerine yapacağı seferin hazırlıklarına başlamıştır.

Antikçağ yazarları, Babil şehrinin mimari bakımdan güçlü bir savunma sistemine sahip olduğunu belirtmektedirler. Herodotos’un verdiği bilgilere göre, şehir çift duvarla çevrilmişti ve bu duvarların dışında içi suyla dolu derin bir hendek vardı. Duvarlar fırınlarda pişirilerek sağlamlaştırılmış tuğlalardan örülmüştü. 64

Tuğlaların birbirine yapışması için harç olarak katran kullanılmıştı ve duvarların arasına belli aralıklarla kamıştan yapılmış çitler yerleştirilmişti. Şehri çevreleyen iki duvardan dışta olanı yaklaşık olarak sekiz metre yükseklik ve dört metre genişliğe sahipti. Uzunluğu ortalama sekiz kilometreyi buluyordu. Dıştaki duvardan on iki metre iç tarafta yer alan ikinci duvar yaklaşık on beş metre yükseklik ve yedi metre genişlikteydi. Bu duvarın uzunluğu ise altı kilometre civarındaydı. Duvarların üstüne yirmi metre yüksekliğe sahip savunma kuleleri inşa edilmişti. Bu kulelerin arasına tunçtan yapılmış sekiz tane kapı yerleştirilmişti (Herodotos, I. 178-179; Dandamaev, 1989: 45-46; Köroğlu, 2010: 203; Arnold, 2004: 97). Herodotos’un anlattıklarının bir kısmı Berossos tarafından da desteklenmektedir. Duvarların fırınlanmış tuğladan yapıldığını ve harç olarak katran veya zift kullanıldığını Berossos da açık bir şekilde ifade etmektedir (Aktaran: Kuhrt, 2008: 81).

II. Kyros’un Yeni Babil Krallığı’nı diğer bir ifadeyle son Babil Krallığı’nı ele geçirişi hakkında çivi yazılı belgeler ve Antikçağ yazarlarının eserleri önemli bilgiler barındırmaktadır. Özellikle II. Kyros’un Silindir Kitabe’si ve Nabonidus Kroniği bu konuda en önde gelen iki ana kaynaktır. Silindir Kitabe’ye göre Nabonidus, tapınaklara gereken önemi vermez ve çeşitli dini uygulamaları yerine getirmeyi bırakır. Ayrıca emri altındaki halkları katı bir şekilde yönetir. Tanrı Marduk bu duruma öfkelenir ve Nabonidus’un yerine başka bir hükümdar getirmek ister ve istediği gibi bir hükümdar bulabilmek için bütün ülkeleri dolaşır. Bir süre sonra Anşan şehrinin kralı II. Kyros’u bulur ve onun elinden tutarak ona ismiyle hitap eder. Ardından onu bütün her şeyin kralı ilan eder. Sonrasında Marduk, II. Kyros’a Babil’e gitmesini söyler. II. Kyros büyük bir orduyla Babil’e doğru yola çıkar. Marduk, ona yol boyunca bir dost gibi eşlik eder. II. Kyros, Marduk’un yardımıyla herhangi bir direnişle karşılaşmaksızın Babil’e girer. Ardından Nabonidus’u yakalar ve halkı Nabonidus’un zulmünden kurtarır. Bunun sonrasında Sümer ve Akad ülkelerinin önde gelen idarecileri ve bütün Babil halkı neşe ve övgüler içinde II. Kyros’a bağlılıklarını bildirirler. Bu yaşananların ardından II. Kyros kendisini Babil’in, Sümer’in, Akad’ın ve dünyanın dört bir yanının kralı ilan eder. II. Kyros, Babil’i ele geçirdikten sonra Nabonidus’un Babil’e getirdiği Sümer ve Akad ülkelerinin tanrılarını ait oldukları yerlere geri taşır. Ardından Babil’in büyük duvarını 65

güçlendirir ve buna benzer çeşitli tamir ve inşaat faaliyetlerinde bulunur. Bu faaliyetleri esnasında Asur Kralı Asurbanipal’in adının yer aldığı bir yazıt bulur ve giriştiği tamir ve inşa faaliyetlerini gerçekleştirmede Asurbanipal’i örnek aldığını söyler. Marduk, II. Kyros’un bütün bu gerçekleştirdiklerinden ötürü memnun olur. II. Kyros verdiği destekten ötürü Marduk’a her gün ibadet eder ve ondan iktidarını güvende tutmasını ve kendisine uzun bir ömür bahşetmesini diler (van der Spek, 2014: 261-263; Finkel, 2013: 78-83; Kuhrt, 2009: 293-295).

Nabonidus Kroniği’ne göre, II. Kyros ilk saldırısını M.Ö. 539 yılının Tashritu ayında (27 Eylül-26 Ekim) Tigris üzerinde yer alan Opis şehrindeki Akad ordusu üzerine düzenler. Akad halkı geri çekilmek zorunda kalır. Direnmeye kalkanlar öldürülür ve Opis yağmalanır. Opis’in ardından II. Kyros, Babil seferinin on dördüncü günü olan M.Ö. 10 Ekim 539’da Sippar’da savaşa hazır bekleyen Nabonidus’a karşı hareket eder. Sippar savaş yapılmaksızın ele geçirilir ve Nabonidus Babil’e kaçar. Seferin on altıncı günü olan M.Ö. 12 Ekim 539’ da Gutium yöneticisi Gubaru/Ugbaru, II. Kyros’un ordusuyla birlikte herhangi bir direnişle karşılaşmaksızın Babil’e girer. Sonrasında ise geri çekilmiş durumda olan Nabonidus burada yakalanır. Babil’e giren Pers ordusu tapınaklara ve dini törenlere müdahale etmezler. Bu yaşananlardan sonra II. Kyros, Arahsamnu ayının üçüncü gününde (M.Ö. 29 Ekim 539) Babil’e bizzat girer ve şehirde barış ortamı oluşur. Ardından II. Kyros, bildirisini bütün Babil’e okur ve sonrasında Gubaru/Ugbaru’yu Babil’in yönetimiyle görevlendirir. Gubaru/Ugbaru, Arahsamnu ayının on birinci gecesinde (M.Ö. 6 Kasım 539) ölür. Daha sonra II. Kyros, Nabonidus’un Babil’e getirdiği Akad tanrılarını Kislimu ayından (M.Ö. 25 Kasım-24 Aralık 539) Addaru ayına (M.Ö. 22 Şubat-24 Mart 538) kadar olan sürede eski yerlerine geri taşır. […] ayında II. Kyros’un karısı ölür. 27 Addaru’dan (M.Ö. 20 Mart 538) 3 Nisanu’ya (M.Ö. 27 Mart 538) kadar Akad’da yas tutulur. II. Kyros’un oğlu II. Kambises, Nisanu ayının dördüncü gününde (M.Ö. 28 Mart 538) tanrı Nabu’nun resmi tapınağına giderek Nabu’ya kraliyet asasını verir. Daha sonra II. Kyros, Elam kıyafetleri içinde Nabu Tapınağı’na gelir ve Nabu’nun ellerini tutar. Ardından veliaht seçtiği oğlu II. Kambises ile birlikte Nabu Tapınağı’ndan Esagila’ya (Marduk Tapınağı) gider ve burada Bel (Marduk) ve onun oğlunun (Nabu) huzurunda toprağa içki sunar (Briant, 66

2002: 41-42; Kuhrt, 2008: 51; Dandamaev, 1984: 326-327; Brosius, 2006: 12; Roaf, 1996: 204).

Herodotos’a göre II. Kyros, Orta Asya’daki yerli kavimleri hâkimiyet altına aldıktan sonra Babil’e karşı harekete geçer. Bu sırada Yeni Babil Krallığı tahtında kraliçe Nitokris’in oğlu, Labynetos (Nabonidus) vardır. Bu kral, babasıyla aynı isme sahiptir. II. Kyros ordusunu hazırlayarak yanına bol miktarda yiyecek ve hayvan sürüsü alır. Ayrıca ordunun su ihtiyacını da Susa yakınlarında akan Khoaspes Irmağı’ndan karşılar. II. Kyros Babil’e doğru yol alırken Gyndes Irmağı kıyısına ulaşır. Bu ırmak Dicle’ye dökülmektedir. II. Kyros, Gyndes Irmağı’nı geçmek için hazırlanırken ordudaki atlardan birisi ırmağı geçmek için bir anda suya atlar ve ırmağı geçemeyerek boğulur. II. Kyros bu duruma öfkelenir ve ırmağı geçmek için bir yöntem bulur. Askerlerine ırmağın her iki kıyısında toplam üç yüz altmış tane kanal açtırır ve bu şekilde ırmağın su seviyesini düşürerek ırmağı geçmeyi kolaylaştırır. Ancak II. Kyros ırmağı geçmekte uzun bir zaman harcadığı için yaz mevsimi yerini soğuk bir mevsime bırakır (Herodotos, I. 178, 185, 188, 189).

Kış mevsiminin yaklaşmasıyla Babil seferine ara veren II. Kyros, ilkbaharın gelmesiyle yaklaşık bir yıllık aranın ardından Babil üzerine tekrar sefere çıkar. Perslerin kendilerine karşı harekete geçtiğini haber alan Babilliler savaş hazırlıkları yaparlar. Bir süre sonra iki taraf arasında savaş başlar. Babilliler savaşı kaybederler ve Babil’e geri çekilirler. Ardından II. Kyros Babil’i kuşatır. II. Kyros’un kuşatmayı uzun süre kaldırmayacağını anlayan Babilliler, kendilerine uzun bir süre yetecek kadar erzak depolarlar. II. Kyros kuşatmanın beklediğinden uzun sürmesi üzerine kaygılanmaya başlar. Bir süre düşündükten sonra Babil’e girmek için bir çare bulur. Ordusunu iki gruba ayırır. Bir kısmını Babil’in içinden geçen Fırat Nehri’nin şehre girdiği yere, bir kısmını da şehirden çıktığı yere yerleştirir. Sonrasında ise askerlerine nehrin su seviyesi azalınca şehre girmek için saldırmalarını emreder. Bunun ardından ordunun geri hizmetinden sorumlu askerlerini yanına alarak onlara ırmağın yanına bir kanal kazdırır ve ırmak suyunun bir bölümünün bu kanaldan geçmesini sağlayarak ırmağın su seviyesini alçaltır. Irmağın su seviyesinin geçilebilecek durumda olduğunu gören Pers askerleri II. Kyros’un daha önce vermiş olduğu emir doğrultusunda Fırat Nehri’nden geçerek Babil’e girmeyi başarırlar. Persler Babil’e 67

girdiklerinde bayram günü olduğu için eğlenmekle meşgul olan Babilliler Perslerin planlı bir şekilde şehre sızmalarını fark etmezler. Böylelikle Persler Babil’i ele geçirmiş olurlar (Herodotos, I. 190-191).

Ksenophon’a göre II. Kyros, Lydia’yı ele geçirdikten sonra Yeni Babil Krallığı üzerine hareket eder. Babil’in büyük bir şehir olmasının yanı sıra iyi şekilde korunması onu bu gayesinden vazgeçiremez. II. Kyros ordusuyla birlikte Babil önlerine varınca şehre girebilmek için askerlerine çeşitli talimatlar verir. Ancak şehrin sağlam surlarla korunmasından dolayı şehri ele geçirmekte zorlanır ve şehri kuşatıp Babillileri açlıktan ölmekle korkutarak teslim olmalarını sağlamayı dener. Babilliler uzun yıllar kendilerine yetecek kadar erzak depoladıkları için II. Kyros’un bu planı da işe yaramaz. Bunun üzerine II. Kyros, komutanları ve Khrysantas’ı yanına çağırarak şehre girebilmek için onların düşüncelerine başvurur. Neticede Babil’e şehrin içinden geçen Fırat Nehri’ni aşarak girmeye karar verirler. II. Kyros, askerilerinden şehrin içinden geçen Fırat Nehri’nin kenarına bir hendek kazmalarını ve nehrin bu hendekten geçerek tekrar eski yatağında devam etmesini sağlamalarını ister. Ardından ordusunu on iki gruba ayırır ve her gruba bir ay süreyle şehri kuşatma altında tutmalarını emreder. Bir süre sonra askerler II. Kyros’un talimatlarına uyarak Fırat Nehri’nin kenarına derin bir hendek kazamayı başarırlar. Bunun sonucunda Fırat Nehri’nin su seviyesi askerlerin geçebileceği oranda düşer. Planın başarıyla yürüdüğünü gören II. Kyros, Babillilerin bir bayram dolayısıyla çeşitli eğlenceler düzenlemeye hazırlandıklarını öğrenir ve şehre saldırmak için bayram gününün doğru bir zamanlama olduğuna karar verir (Ksenophon, VII. 4, 5).

Bayram gelip Babilliler bayram eğlencelerine başlayınca II. Kyros şehre saldırmak için hazırlık yapar. Askerlerine Babillilerin eğlenmekle meşgul oldukları için fazla direniş gösteremeyeceklerini söyleyerek onlara moral verir. Komutanlarından Gobryas ve Gadatas’a şehre ilk girecek olan birliğin önünde yer almalarını emreder. Hazırlıkların ardından Pers askerleri su seviyesini düşürmüş oldukları nehirden geçerek Babil’e girmek için hareket ederler. Karşılarına çıkan Babil askerlerini kılıçtan geçirerek şehrin iç taraflarına doğru ilerlerler. Bir süre sonra Gobryas ve Gadatas’ın önderliğindeki Pers askerleri Babil kralının sarayına ulaşımayı başarırlar ve kralı burada öldürürler. Kralın öldürüldüğünü duyan 68

Babilliler şehri II. Kyros’a teslim ederler. Babil’i bu şekilde ele geçiren II. Kyros, şehirdeki din adamlarına şehri ele geçirdiği için tanrılara armağanlar sunmalarını söyler. Sonrasında ise askerlerine savaştan paylarına düşen ganimeti dağıtır. II. Kyros esir alınan Babillileri bir süre sonra serbest bırakıp günlük yaşamlarına devam etmelerine izin verir. Tüm bu olayların ardından ise II. Kyros “kral” unvanını alır (Ksenophon, VII. 5).

Berossos’a göre, herhangi bir saldırıya dayanabilmesi için Babil’in etrafına fırınlanmış tuğladan yapılmış uzun bir duvar örülmüştür. Ayrıca duvarın daha sağlam olmasını sağlamak için tuğlaların arasına harç olarak katran ya da zift dökülmüştür. Yine Berossos’un verdiği bilgilere göre II. Kyros, Nabonidus’un iktidarının on yedinci yılında Persia’dan büyük bir orduyla hareket edip Babil’e karşı sefere çıkar. Bunu haber alan Nabonidus, ordusuna Perslerle savaşmaya hazır olmalarını emreder. Bir süre sonra II. Kyros ile Nabonidus’un ordusu arasında savaş başlar. Nabonidus mağlup olur ve yanındaki az miktarda asker ile Borsippa’ya kaçar. Ardından II. Kyros Babil’i ele geçirerek şehrin savunma duvarlarını yerle bir eder. Sonrasında ise Nabonidus’u yakalamak için Borsippa’ya doğru yola çıkar. Bir süre sonra Nabonidus’u yakalayan II. Kyros, ona hayatının geri kalanını geçirmesi için Carmania23 bölgesini verir ve onu Babil’den sınır dışı eder. Nabonidus Carmania’da yaşamını bir süre devam ettirdikten sonra ölür (Aktaranlar: Tuplin, 2013: 193; Kuhrt, 2008: 81).

II. Kyros, Silindir Kitabe’sinde Nabonidus’un boyunduruğu altında zulüm içinde yaşayan halkları Babil’i ele geçirdikten sonra özgür bırakarak kendi ülkelerine geri gönderdiğini söylemektedir (van der Spek, 2014: 263; Finkel, 2013: 82). Onun bu sözlerini Tevrat’ta yer alan bilgiler destelemektedir. Çünkü Tevrat’ta yer alan bilgilere göre, II. Kyros’un özgür bıraktığı kavimlerden birisi de Yahudilerdir (2. Tarihler. 36. 22-23; Ezra. 1. 1-7). Yahudiler, Yeni Babil Kralı Nabukadnezar (M.Ö. 604-562) döneminden beri Babil’de sürgünde bulunuyorlardı. Nabukadnezar, tahta geçtikten sonra Yahuda Krallığı’nı boyunduruk altına almış ardından Mısır üzerine bir sefer gerçekleştirmiş ancak Mısır ordusu karşısında başarılı olamayarak seferini

23 Yaklaşık olarak İran’ın Kirman eyaletini kapsayan alan. Bakınız: Harita-4 69

sonlandırmak zorunda kalmıştır. Bunun üzerine Yahuda Krallığı tahtında bulunan Yehoyakim üç yıldır süren Nabukadnezar boyunduruğuna son verme kararı almış ve Nabukadnezar’ın bu başarısızlığından ve Mısır’ın kışkırtmasından güç alıp Nabukadnezar’a ödediği vergiyi vermekten vazgeçmiştir. Bunun üzerine Nabukadnezar bir Babil kroniğinde (Resim-12) yer alan bilgilere göre, M.Ö. 16 Mart 597’de ordusunu Yahuda Krallığı üzerine göndermiştir (2. Krallar. 24. 1-2; Briant, 2002: 45; Oates, 2004: 136; Arnold, 2004: 93).

Nabukadnezar’ın gönderdiği ordu Yahuda Krallığı’nın başkenti Yeruşalim’e (Kudüs) doğru yola çıktığı esnada Yehoyakim ölür ve onun yerine oğlu Yehoyakin, Yahuda kralı olur. Babil ordusu Kudüs’e gelir ve şehri kuşatır. Kısa bir süre sonra Nabukadnezar ordusunun başına gelir. Nabukadnezar’la baş edemeyeceğini anlayan Yehoyakin, annesi ve saraydaki görevlileriyle birlikte teslim olur. Bunun ardından Nabukadnezar, Yehoyakin’i ve aralarında peygamber Hezekiel’in (Zülkifl) (Hezekiel. 1. 1-3; 33. 21; Enbiyâ Suresi. 85-86; Sâd Suresi. 48) de olduğu en yoksul kesim haricindeki toplam on bin Yahudiyi Babil’e sürgün eder. Ayrıca Süleyman Mabedi veya Kudüs Tapınağı olarak isimlendirilen ünlü Yahudi tapınağının ve kraliyet sarayının hazinelerinin tamamını alıp Babil’e gönderir. Bunların sonrasında ise Yehoyakin’in yerine onun amcası Mattanya’yı kral yapar ve onun ismini değiştirip Sidkiya ismini verir. Sidkiya, Yahuda kralı olduktan birkaç yıl sonra Nabukadnezar’a karşı ayaklanır. Bunun üzerine M.Ö. 15 Ocak 587’de Nabukadnezar Yahuda Krallığı üzerine yeniden sefer düzenler ve Kudüs’ü kuşatır. Bir yılı aşkın bir süre devam eden kuşatma esnasında Sidkiya bir yolunu bulup başkent Kudüs’ten kaçmayı başarır fakat günümüzde Ürdün sınırları içerisinde yer alan Eriha Ovası’nda yakalanarak Babil’e götürülür. Nabukadnezar, M.Ö. 19 Temmuz 586’da Kudüs’e girer ve Kudüs Tapınağı’nın da aralarında yer aldığı bütün binaları içlerindeki değerli eşyaları aldıktan sonra yakıp yıkar. Sonrasında ise ele geçirdiği eşyalarla birlikte başkent Kudüs’teki Yahudilerden büyük bir bölümünü daha tutsak alarak Babil’e götürür. Böylelikle Yahuda Krallığı son bulur ve Yeni Babil Krallığı’nın bir parçası durumuna gelir (2. Krallar. 24. 6-16; 25. 1-15; Briant, 2002: 45; Köroğlu, 2010: 201; Arnold, 2004: 95). 70

Yahudileri maruz kaldıkları bu zulüm ve sürgünden kurtaran II. Kyros olmuştur. Tevrat ve Zebur’da geçen bilgilere göre Rab, Koreş’i (II. Kyros) mesheder24 ve onun sağ elinden tutup ona ulusları baş eğdireceğini ayrıca bütün hazinelerle birlikte onurlu bir unvanı ona vererek onu güçlü kılacağını söyler. Bunun yanı sıra “O benim çobanımdır” diyerek II. Kyros’un, kendisinin her isteğini yerine getireceğini belirtir (Yeşaya. 44. 24-28; 45. 1-5). Ardından Rab, yeryüzünün bütün krallıklarını Pers Kralı II. Kyros’a verir ve onu Kudüs’te kendisi için bir tapınak yapmakla görevlendirir. Bunun üzerine II. Kyros, Kudüs’teki tapınağı yeniden yapmaları amacıyla Babil’de sürgünde bulunan Yahudileri Kudüs’e gönderir ve onlara yapacakları tapınağa değerli eşyalar ve çeşitli hayvanlar sunmalarını söyler. Ayrıca Nabukadnezar’ın daha önce Kudüs Tapınağı’ndan alıp Marduk Tapınağı’na koyduğu değerli kapları getirterek Kudüs Tapınağı’na geri götürmeleri için Yahudilere teslim eder (2. Tarihler. 36. 22-23; Ezra. 1. 1-7; 6. 3-4; Briant, 2005: 12; Eph’al, 1988: 151).

II. Kyros tarafından Babil’deki esaretlerine son verilen Yahudiler, sürgün hayatının ardından Kudüs’e dönüp Nabukadnezar’ın yıktığı tapınağı yeniden inşa etmişlerdir. Ancak tapınağın inşası fazla sürmüş ve M.Ö. 516’da tamamlanabilmiştir. Bu yüzden Zebur’da geçen bilgiler, Yahudilerin sürgünde kaldığı süreyi yetmiş yıl yani Yahudi Tapınağı’nın Babilliler tarafından yıkıldığı yıl ile yıkılan tapınağın Yahudiler tarafından tekrar inşa edildiği yıl arasına yerleştirir (Yeremya. 25. 11-12). Kudüs tapınağının Babil sürgününün son bulması neticesinde yeniden inşa edilmesiyle Yahudi tarihinde İkinci Tapınak Dönemi başlamıştır (Gürkan, 2013: 190). II. Kyros, Yahudiler açısından hayati bir önem taşıyan bu faaliyetleri neticesinde Yahudiler tarafından büyük bir saygı görmüş ve bu durum Perslerin hoşgörü siyasetinin en önde gelen örneklerinden biri olmuştur. Ayrıca Yahudi tanrısı Yahve’nin Yahudi soyundan olmayan ve kendisine ilahi bir bağlılığı bulunmayan II. Kyros’u bir mesih, başka bir ifadeyle kurtarıcı olarak seçmesi Yahudilik açısından bir hayli şaşırtıcı bir durumdur (Rowe, 2002: 70; Stern, 1984: 70).

24 Tevrat’ta, kutsal bir amaçla kullanılacak bir eşyanın üzerine ya da yeni göreve atanacak bir kişinin başına zeytinyağı sürmek anlamına gelir. Genel manada ise yaratıcının bir kimseyi ilahi kurtarıcı veya peygamber olarak görevlendirmesidir. 71

Yeni Babil Krallığı’nın tarih sahnesinden çekilmesinin ardından Bereketli Hilal olarak da isimlendirilen Mezopotamya ve çevresi Perslerin hâkimiyeti altına girmiştir. Bu durum neticesinde Sami kökenli kavimlerin bahsi geçen bölgedeki egemenliği sona ermiş ve uzun yıllar birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış olan bu bereketli toprakların bütün zenginlikleri Perslerin eline geçmiştir (Köroğlu, 2010: 208; Arnold, 2004: 105). Bunun sonucunda Pers İmparatorluğu, hem ekonomik yönden hem de etnik ve kültürel çeşitlilik bakımından ileri bir düzeye gelmiştir. Ayrıca Babil’in kültürel üstünlüğü bu dönemde de devam etmiştir (Sever, 2008: 148). Pers hâkimiyetinin Doğu Akdeniz’e ulaşmasıyla Persler, Doğu Akdeniz’de başta Fenikeliler olmak üzere çeşitli kıyı halklarıyla tanışarak denizcilik ve deniz ticareti konusunda Batı Anadolu’daki Yunan şehirlerinden öğrendiklerine yenilerini eklemişlerdir (Freeman, 2003: 91). Bunun yanı sıra Mısır Krallığı ile komşu durumuna gelinmiş ve ayrıca Basra Körfezi’nin Irak ve Kuveyt kıyıları da Perslerin eline geçmiştir (Briant, 2002: 44-45; Jursa, 2004: 38).

Gerek çivi yazılı belgelerden gerekse Antikçağ yazarlarının eserlerinden edindiğimiz bilgilere göre II. Kyros, Yeni Babil Krallığı’nı ele geçirirken büyük bir direnişle karşılaşmamıştır. Bunun en önde gelen sebebi Babil halkının Nabonidus’un idari ve dini uygulamalarından memnun olmamaları neticesinde II. Kyros’u bir kurtarıcı olarak görmeleridir. Perslerin daha önce ele geçirdikleri yerlerde uyguladıkları hoşgörülü ve adil yönetim, Babil halkının Perslerin egemenliği altında yaşama konusundaki düşüncelerini olumlu yönde etkilemiş olabilir. Bununla beraber başta ordu olmak üzere Nabonidus’un tarafını tutanların Perslerle var güçleriyle mücadele ettikleri de ortadadır. Babil şehri her ne kadar güçlü bir şekilde korunsa da Persler savaş stratejileri ve askeri güçleri dolayısıyla şehre girmeyi başarmışlardır. Babil halkının Pers hâkimiyetinde yaşadıkları süreç boyunca herhangi büyük bir başkaldırı göstermemeleri Pers yönetimi altında refah içinde yaşadıklarını düşündürmektedir.

II. Kyros, Babil’i ele geçirip ülkede siyasi düzeni sağladıktan sonra M.Ö. 538’de oğlu II. Kambises’i veliaht seçerek Babil’in başına kral olarak görevlendirmiştir (Kuhrt, 2009: 371; Hrouda, 1997: 54). Ancak yapılan araştırmalar II. Kambises’in yetkilerinin Kuzey Babil için geçerli olduğunu ve Güney Babil’i yine 72

II. Kyros tarafından görevlendiren Nabuahhe-bullit’in idare ettiğini göstermektedir (Briant, 2002: 71). II. Kyros zamanında Babil’deki kurumların varlıklarını büyük oranda sürdürdükleri görülmekle beraber II. Kyros’un kurumlar üzerinde bazı değişiklikler yaptığı anlaşılmaktadır (Briant, 2002: 70; Frye, 1983: 95). Nabonidus zamanında var olan kraliyet yargıçlığı görevinin II. Kyros zamanında da varlığını devam ettirdiğini çivi yazılı belgeler açık bir şekilde göstermektedir (Holtz, 2009: 257). Ayrıca II. Kyros dönemine tarihlenen birkaç çivi yazılı belgede tapınak görevlilerinin hala daha önceki Babil kralları zamanında yapılan düzenlemelere atıfta bulundukları görülmektedir. Bunların yanı sıra II. Kyros’un ülkenin işleyişi konusunda yaptığı çeşitli değişiklikler de çivi yazıyla kayıt altına alınmıştır. II. Kyros dönemine ait bir kısım çivi yazılı belgede II. Kyros zamanında Babil’de yapılan tarım ve hayvancılığa dair bazı düzenlemeler göze çarpmaktadır. Buna göre, tapınaklara ait hayvan sürüleri yayılmaları için Dicle Nehri kıyısındaki otlaklara gönderilmiştir. Tapınaklar çeşitli vergilere tabi tutulmuş ve tapınakların korunmasında okçu birlikleri görevlendirilmiştir. Toprak sahibi olan herkese angarya zorunluluğu getirilmiştir. Ayrıca yöneticiler tapınak topraklarının sulanmasında kullanılan su kanallarının düzgün işlemesinden sorumlu tutulmaktadır (Briant, 2002: 71-75). Herodotos, II. Kyros döneminde vergi konusunda kesin bir kuralın olmadığını ve II. Kyros’a çeşitli armağanlar sunulduğunu belirtmektedir (Herodotos, III. 89). Yapılan bu düzenlemelere baktığımızda düzenlemelerin kraliyet gelirlerinin artmasında önemli bir rol oynadıkları anlaşılmaktadır.

II. Kyros zamanında Babil kültürel yaşamının Pers kültürünün baskısı altında kalmadığı görülmektedir. Persler insan yaşamının en önemli unsurlarından olan dil ve din konusunda Babillilere hoşgörülü davranmışlardır. Bu dönemde Babilliler kendi dillerini konuşmaya ve kendi tanrılarına inanmaya devam etmişlerdir. Ayrıca Persçe, Persler arasında konuşma dili olarak varlığını korumuş ve Perslerin resmi dili olan Aramice Lydia’da olduğu gibi Babil’de de resmi işlerde kullanılmıştır. II. Kyros’un Silindir Kitabe’sinin Babil dilinde yazılması ve Yahudilerin Kudüs’e dönmeleri hakkındaki fermanının İbranice yazılarak Aramice kayıt altına alınması ise istisnai durumlar olarak düşünülmektedir (Briant, 2002: 77; Ackroyd, 1984: 138; Oates, 2004: 143). 73

M.Ö. 537 yılına gelindiğinde II. Kyros yaklaşık bir yıldır Babil kralı olarak görev yapan oğlu II. Kambises’i bu görevden uzaklaştırmıştır. II. Kyros’un bu kararının kesin nedeni bilinmemektedir ancak Mezopotamya’nın idaresi konusunda yaptığı bir düzenlemeyle ilişkili olduğu düşünülmektedir. Şöyle ki II. Kyros, Anadolu’da uyguladığı satraplık sistemini Mezopotamya’da da uygulamak istemiş ve bu sebeple M.Ö. 535’te Babil’i ve Fırat Nehri’nin batısındaki toprakları (Suriye, Filistin ve Fenike) tek bir satraplık çatısı altında birleştirerek Ksenophon’un Gobryas olarak bahsettiği (Ksenophon, IV. 6; V. 2; VII. 5) Gubaru/Ugbaru’yu buraya satrap olarak görevlendirmiştir (Briant, 2002: 71; Sever, 2008: 148). Onun Gubaru/Ugbaru’yu bu şekilde görevlendirişi Nabonidus Kroniği’nde açık bir şekilde geçmektedir (Kuhrt, 2008: 51). Ayrıca Tevrat’ın Ezra bölümünde II. Kyros’un Kudüs Tapınağı’nın inşası konusunda Fırat Nehri’nin batı yakasının bölge valisi olarak nitelendirdiği Tattenay’a emirler verdiği görülmektedir ki bu kimsenin Gubaru/Ugbaru olması güçlü bir ihtimaldir (Ezra. 6. 6-7). Gubaru/Ugbaru’nun satraplık görevi kapsamında başta tapınaklar olmak üzere çeşitli kurumlarla olan ilişkisi hakkında çivi yazılı belgelerde çeşitli bilgiler yer almaktadır. Gubaru/Ugbaru’nun yönettiği Babil ve Fırat Ötesi ismiyle bilinen bu satraplığın daha önce Yeni Babil Krallığı’nın hâkim olduğu toprakların neredeyse tamamını kapsadığı anlaşılmaktadır (Briant, 2002: 64-72; Dandamaev, 1984: 328).

5. İKİNCİ ORTA ASYA SEFERİ VE ÖLÜMÜ

II. Kyros Yeni Babil Krallığı’nı ele geçirerek Mezopotamya’da Pers egemenliğini başlattıktan sonra büyük olasılıkla Mısır’ı hâkimiyet altına almayı planlamıştır. Ancak yaptıkları yıpratıcı akınlarla imparatorluğun kuzeydoğu sınırını oluşturan Chorasmia ve Soğdiana’yı25 tehdit eden Massagetler, II. Kyros’un Orta Asya’ya ikinci bir sefer düzenlemesini gerekli kılmıştır. Herodotos’un, Massagetleri II. Kyros’un önde gelen düşmanları arasında sayması Persler ile Massagetler arasındaki düşmanlığı açık bir şekilde göstermektedir (Herodotos, I. 153, 201; Durmuş, 2012: 101; Pyankov, 2002: 612; Dandamaev, 1989: 66; Frye, 1983: 95). II.

25 Yaklaşık olarak Özbekistan’ın Buhara ve Semerkant şehirleri ile Tacikistan’ın Hocent şehrini kapsayan alan. Bakınız: Harita-4 74

Kyros’un bu seferini incelemeye geçmeden önce Massagetler hakkında biraz bilgi vermek daha sonra verilecek bilgilerin iyi bir şekilde anlaşılmasında yararlı olacaktır

Massagetler hakkındaki en eski bilgiler Asur, Pers, Eski Yunan ve Eski Çin kaynaklarında yer almaktadır. Massagetlerin isimleri Asur kaynaklarında “Aşguzai”; Pers kaynaklarında “Saka”; Eski Yunan kaynaklarında “İskit” ve Eski Çin kaynaklarında ise “Dah-Yüe-çi” (Büyük Yüe-çi) olarak geçmektedir (Bahar, 2011: 460; Aytbaev, 2002: 632). Bilim insanlarının önemli bir kısmı Massagetlerin İskitleri meydana getiren kabilelerden biri olduklarını kabul etmektedirler (Karatay, 2012: 249). Onların bu düşüncesini Herodotos ve Arrianos’un verdiği bilgiler destekler niteliktedir (Herodotos, I. 201; Arrianos, IV. 17. 4-7). İskitlerin ismi ilk kez Asur Kralı Asarhaddon’un (M.Ö. 680-669) yazıtlarında geçmektedir. M.Ö. 7. yüzyıldan itibaren güçlü bir duruma gelen İskitler, Medler ve Mannalarla ittifak yaparak Asurlulara karşı mücadele etmişlerdir (Hasanov, 2009: 8).

Çeşitli kabilelerden oluşan İskitlerin üç büyük grubu I. Darius’un Behistun Kitabesi’nde “Saka Haumavarga” (Haoma26 Hazırlayan Sakalar); “Saka Paradraya” (Denizin Ötesindeki Sakalar) ve “Saka Tigrakhauda” (Sivri Başlıklı Sakalar) olarak geçmektedir (Frye, 2009: 86; Bahar, 2011: 464-465; Head, 1992: 48). Yapılan araştırmalar Saka Tigrakhauda ismiyle bilinen Saka grubunun Massagetler olduğunu ortaya koymaktadır (Karatay, 2012: 249).

İskitler, göçebe bir hayatı benimsemiş oldukları için onların yaşam sürdükleri coğrafyanın kesin sınırlarını belirlemekte çeşitli zorluklarla karşılaşılmaktadır. Ancak Persler zamanında Jaxartes’ten (Seyhun Nehri/Sir Derya) Çin’e kadar uzanan sahada hüküm sürdükleri bilinmektedir (Gorshenina ve Rapin, 2008: 75). Herodotos’a göre Massagetler, Araxes’in (Aras Nehri); (Herodotos, I. 201, 205) Arrianos’a göre ise Soğdiana’nın doğusunda yaşamaktadırlar (Arrianos, IV. 16-17). Strabon’a göre Seyhun Nehri, Persler ile İskitler arasındaki sınırı meydana getirmektedir (Aktaran: Briant, 2002: 78).

26 Zerdüştilik inancında kutsal içki. 75

II. Kyros döneminde Massagetlerin başında Tomris isminde bir kraliçe bulunmaktaydı. Kocası öldüğü için Massagetlerin başına o geçmişti (Karatay, 2012: 250; Kimball, 2013: 103). Tarihi bir şahsiyet olarak ilk defa II. Kyros ile yaptığı mücadeleyle tanıdığımız bu kraliçenin ismi konusunda farklı görüşler vardır. Tomris ismi sonundaki “is” ekinin Eski Yunancadan kaynaklandığını belirten bilim insanları bu ismin “demir” veya “damar” anlamına gelebileceğini ifade etmişlerdir (Durmuş, 2013: 45; Laypanov ve Miziev, 2010: 113).

Massaget saldırılarını kesin şekilde durdurmayı amaçlayan II. Kyros, M.Ö. 530 yılında Massaget Kraliçesi Tomris’e karşı sefer düzenleyerek Seyhun Nehri’nin ötesine geçmiş ve burada kendi ismine ithafen Kyropolis isminde bir garnizon şehri kurmuştur (Kuhrt, 2009: 372; Brosius, 2006: 12; Dandamaev, 1989: 66; Francfort, 1988: 171). Arrianos’a göre, Makedonya Kralı Büyük İskender Asya seferi sırasında mücadele ettiği halklar arasından en savaşçı olanlarının bu şehre sığındığı haberini alır ve komutanlarından Krateros’u bu şehri kuşatması için görevlendirir. Kendisi de bir süre sonra Kyropolis’e gelir. Kyropolis, II. Kyros tarafından kurulduğu için etrafındaki diğer şehirlerdekilerden daha sağlam ve yüksek surlarla çevrilmiştir. Şehrin kolay ele geçirilemeyeceğini anlayan Büyük İskender mancınıklar kurar ve iyi planlanmış bir saldırıyla şehri ele geçirmeyi başarır (Arrianos, IV. 2-3). Cyreschata ismiyle de bilinen bu şehir hakkında ünlü coğrafyacı ve gökbilimci Claudius Ptolemaios (Batlamyus) da bilgi vermektedir. Ptolemaios’a göre, Cyreschata şehri Seyhun Nehri kıyısında kurulmuştur (Aktaran: Frye, 2009: 94). Yapılan araştırmalar bu şehrin bugünkü Hocent ve civarında olduğunu göstermektedir (Frye, 2009: 94).

II. Kyros’un Massagetler ile mücadelesi hakkındaki en ayrıntılı bilgiler Herodotos’a aittir. Herodotos’a göre, II. Kyros Babil’i ele geçirdikten sonra Massagetler üzerine sefere çıkar. Massaget Kraliçesi Tomris’e elçi göndererek kendisiyle evlenmek istediğini bildirir. Ancak onun asıl amacının Massagetleri Pers egemenliğine katmak olduğunu anlayan Tomris onun bu isteğini kabul etmez. II. Kyros bu hileyle Massagetlere boyun eğdiremeyeceğini anlayınca asıl niyetini ortaya koyar ve ordusunu Aras Nehri üzerine getirir. Ardından ordusunun nehri geçebilmesi için köprü inşa ettirir ve Pers ordusu bu şekilde nehrin karşı tarafına geçer (Herodotos, I. 201, 205). 76

Bir süre sonra Tomris, II. Kyros’a bir elçi göndererek ona kendilerine saldırmaktan vazgeçmesini bildirir. Eğer vazgeçmezse o takdirde Massaget ülkesine doğru yoluna devam etmesini söyler. Ayrıca eğer Massagetlerin Pers topraklarına gelmesini istiyorsa bunu da kendisine haber vermesini ister. Bu gelişme üzerine II. Kyros Perslerin ileri gelenlerini çağırır ve ne yapması gerektiği konusunda onların fikirlerini alır. Neticede Tomris ve ordusunun Pers topraklarına girmesinin doğru karar olduğu konusunda fikir birliğine varılır. Ancak II. Kyros’un beraberinde götürdüğü Lydia Kralı Kroisos bu kararın yanlış olduğunu ifade eder ve II. Kyros’a eğer Massagetlerle Pers topraklarında savaşırsa savaşı kaybettiği zaman imparatorluğunu da kaybetmek durumunda kalacağını fakat savaşa Massaget topraklarında başlarsa Massagetlerin ülkesinin merkezine kadar ilerleme şansına sahip olacağını söyler. Ayrıca Massagetleri yenmek için onların konakladığı yere kadar ilerlemesi gerektiğini belirtir. II. Kyros bu sözlerin kendisi ve ordusu için doğru mu yoksa yanlış mı olduğunu düşünürken Kroisos Massagetlere boyun eğdirmek için bir plan kurar ve planını II. Kyros’a anlatır. Bu plan doğrultusunda II. Kyros’a büyük bir ziyafet düzenlemesini, ziyafet sona ermeden Pers ordusunun zayıf güçteki askerlerini bu ziyafetin başında bırakıp ordusunun geri kalanıyla birlikte nehrin kıyısına geri çekilmesini söyler. Ziyafeti gören Massagetlerin harekete geçip ziyafetten yararlanmak istedikleri esnada onların bu zayıf anını fırsat bilen nehir kıyısındaki Pers ordusunun saldırıya geçmesini ister (Herodotos, I. 206-207).

Kroisos’un bu planı karşısında II. Kyros, Pers ileri gelenleriyle birlikte aldığı kararı bir kenara bırakarak Kroisos’un söylediklerini yapmaya karar verir. Ardından Tomris’e bir haber göndererek nehri aşıp Massaget topraklarına gireceğini bildirir. Bunun üzerine Tomris geri çekilir. Kısa bir süre sonra II. Kyros, imparatorluğun yönetimini seferden dönenene kadar olmak üzere oğlu II. Kambises’e bırakır ve Kroisos’u da ona emanet ederek ona iyi davranmasını söyler. Bu gelişmelerin ardından yola çıkar ve Aras Nehri’ni geçip Massaget topraklarına girer. Ardından Kroisos’un planını uygular. Ziyafeti gören Tomris’in ordusunun üçte biri ziyafet alanına gelir ve buradaki Pers askerlerini öldürerek ziyafetteki yemeklerle karınlarını doyurmaya koyulurlar. Yemek sırasında içtikleri şarabın etkisiyle sarhoş olan Massaget askerleri bir süre sonra uykuya dalarlar. Bu durumu gören beklemedeki 77

Pers ordusu uykudaki Massaget askerlerinin üzerine saldırarak bir kısmını öldürür bir kısmını ise esir alırlar. Esir alınanlar arasında Tomris’in oğlu Spargapises de vardır ve ziyafeti basan Massaget askerlerini o yönetmektedir (Herodotos, I. 208, 209, 211).

Oğlu ve askerlerinin uğradığı saldırıyı haber alan Tomris, II. Kyros’a bir elçi göndererek ona bu başarısının aslında Pers ordusunun gücü sayesinde değil, Massaget askerlerinin sarhoş olması neticesinde gerçekleştiğini söyler. Ondan, oğlu Spargapises’i kendisine teslim etmesini ve Massagetlerin topraklarından çıkıp ülkesine dönmesini ister. Eğer bu söylediklerini dikkate almaz ise onu kana doyuracağını bildirir. II. Kyros, Tomris’in uyarılarına aldırmaz. Bu sırada Tomris’in oğlu Spargapises sarhoşluktan ayılıp aklı başına gelince ellerinin çözülmesi için II. Kyros’a yalvarır. Bu isteği yerine getirilince Perslerin elinde esir olmaktansa ölmeyi tercih eder ve ani bir hareketle kendisini öldürür (Herodotos, I. 212-213).

Tomris, uyarılarının II. Kyros’un tarafından önemsenmediğini görünce savaş hazırlığına başlar ve II. Kyros’un üzerine yürür. İki taraf arasında sabah vaktinde çok şiddetli bir savaş başlar. İki taraf da savaşa önce uzaktan birbirlerine ok atarak başlarlar. Oklar tükenince kargı ve hançerlerle birbirlerinin üzerine saldırırlar. Her iki ordu da uzun süre birbirine üstünlük kuramaz ancak savaşın ilerleyen anlarında Pers askerlerinin çok büyük bir bölümüyle beraber II. Kyros da öldürülür ve böylece Massagetler Pers ordusunu yenmeyi başarırlar. Savaşın ardından Tomris elinde kan dolu bir tulum ile ölüler arasında II. Kyros’un cesedini arar. Kısa bir süre sonra II. Kyros’un cansız bedenini bulur ve kafasını kanla dolu olan tulumun içine sokar. Bu şekilde önceden kendisini uyardığı üzere II. Kyros’u bir bakıma kana doyurmuş olur. Herodotos, II. Kyros’un ölümü konusunda farklı hikâyeler olduğunu ve kendisinin gerçeğe en yakın olanını anlattığını söylemektedir (Herodotos, I. 214).

II. Kyros’un son savaşı ve ölümü konusundaki diğer bilgiler Berossos, Ktesias ve Diodorus vasıtasıyla günümüze ulaşmıştır. Berossos’a göre, II. Kyros İskitler gibi bir bozkır kavmi olan Dahae kabilesiyle savaşırken ölmüştür (Aktaranlar: Dandamaev, 1989: 67; Francfort, 1988: 171). Ktesias’a göre, yine göçebe bir halk olan Derbiklerle mücadelesi sırasında yaralanmış ve yaralandıktan iki gün sonra hayata gözlerini yummuştur (FGrHist III C 688 F 9 (7-8) ‘Ktesias’ 78

=Phot. Bib. 72. 36a9–37a25). Diodorus’a göre ise II. Kyros’u yenmeyi başaran İskit kraliçesi onu hapsetmiş ve ona işkence yapmıştır (Diodorus Siculus, II. 44). II. Kyros’un son savaşını yaptığı bölgenin neresi olduğu konusunda ise bilim insanları çeşitli görüşler öne sürmüşlerdir. Bu görüşlere göre, Ceyhun Nehri kıyısı, Tanrı Dağları civarı ve Talas bölgesi II. Kyros’un son savaşını gerçekleştirdiği tahmin edilen yerler olarak öne çıkmaktadır (Aşan, 2002: 629).

II. Kyros gibi üstün askeri becerilere ve güçlü bir orduya sahip birisinin antik yazarlarca farklı şekillerde tanımlanan ancak bozkır yaşam tarzını benimsemiş olmasından şüphe duyulmayan bir halka karşı neden başarısız olduğu bir merak konusudur. Arrianos, Perslerin Orta Asya’da mağlup olmalarında mevzilerinin uygun olmaması ihtimalinin mi, askeri yetenekleri bakımından düşmanlarından geri olmaları ihtimalinin mi, yoksa II. Kyros’un herhangi bir hatası olması ihtimalinin mi etkili olduğunu bilmediğini ifade etmektedir (Arrianos, V. 4. 5). Bilim insanları bu konuyu bozkır kavimlerinin savaşma yöntemleriyle açıklamaktadırlar. Öyle görünmektedir ki düşman tarafından etrafları sarılan II. Kyros ve ordusu göçebe halkların savaş sanatına pek alışık olmadıkları için başarılı bir mücadele ortaya koyamamışlar ve ağır bir yenilgi almışlardır (Durmuş, 2013: 58; Petuhov ve Vasileva, 2008: 39).

II. Kyros, Anadolu ve Mezopotamya’da uyguladığı satraplık sistemini Orta Asya’da ele geçirdiği bölgelerde de uygulamıştır. Bu konudaki en net bilgiyi Ktesias vermektedir. Ktesias’a göre, II. Kyros ölüm döşeğindeyken küçük oğlu Tanyoksarkes’i (Bardiya/Smerdis) Bactria, Chorasmia, Parthia ve Carmania bölgelerinin yönetimiyle görevlendirmiş ve üvey oğulları Spitakes’i Derbiklere, Megabernes’i ise Barcanialılara satrap olarak seçmiştir (FGrHist III C 688 F 9 (8) ‘Ktesias’ =Phot. Bib. 72. 36a9–37a25). Ayrıca Media Krallığı’nın çekirdek bölgesini oluşturan coğrafyanın bu dönemde Media satraplığı olarak isimlendirildiği ve satraplık merkezinin Ekbatana olduğu bilinmektedir (Garthwaite, 2011: 55; Əliev, 2007: 202). Yapılan araştırmalar Pers egemenliği boyunca Orta Asya’nın Bactria, Soğdiana ve Margiana olmak üzere belli başlı üç satraplığa ayrıldığını göstermektedir (Gorshenina ve Rapin, 2008: 74). 79

Antik yazarlar II. Kyros’un kaç yıl krallık yaptığı konusunda farklı tarihler vermektedirler. II. Kyros Herodotos’a göre, yirmi dokuz yıl; Ktesias’a göre, otuz yıl; Romalı devlet adamı ve filozof Marcus Tullius Cicero’ya göre ise kırk yıl iktidarda kalmıştır. Cicero ayrıca II. Kyros’un yetmiş yaşında öldüğünü söylemektedir (Herodotos, I. 214; FGrHist III C 688 F 9 (8) ‘Ktesias’ =Phot. Bib. 72. 36a9–37a25; Cicero, I. 23. 46). Biz bu konuda Herodotos’un verdiği süreyi göz önünde bulundurarak II. Kyros’un ölüm tarihini bilim insanlarının bir kısmı gibi M.Ö. 530 olarak kabul etmekteyiz. Ayrıca II. Kyros’un Cicero tarafından belirtilen ölüm yaşıyla Herodotos tarafından açıklanan ölüm tarihi birleştirildiğinde II. Kyros’un M.Ö. 600 yılında doğmuş olduğu sonucu ortaya çıkar ki bu sonuç bilim dünyasında genel kabul gören kronolojiyle uyuşmamaktadır. Bu sebeple Cicero’nun verdiği bilgiye güvenmek mümkün görünmemektedir.

Ktesias’ın verdiği bilgilere göre II. Kambises, babası II. Kyros’un cenazesini Bagapates isminde bir saray görevlisinin gözetiminde Persia’ya göndermiş ve babasının vasiyetine göre bir cenaze töreni düzenlenmesini emretmiştir (Aktaranlar: Briant, 2002: 95; Dandamaev, 1989: 68). Bilim insanları Ktesias’ın verdiği bu bilgilere dayanarak II. Kyros’un cenazesinin Persia sınırları içerisinde yer alan Pasargadai’daki anıt mezara (Resim-13 ve Resim-14) gömüldüğünü kabul etmektedirler (Briant, 2005: 12; Dandamaev, 1989: 68; Frye, 1983: 95; Ulyam, 2002: 64). Herodotos’un verdiği bilgilere göre, II. Kyros’un ölümü üzerine Pers İmparatorluğu tahtına oğlu II. Kambises (M.Ö. 530-522) geçmiştir (Herodotos, II. 1). II. Kyros her ne kadar Orta Asya’ya tamamen hâkim olma hedefine ulaşamamış olsa da bugünkü Afganistan’ın büyük bir kısmı ile Özbekistan, Tacikistan ve Türkmenistan topraklarını (Harita-4) ele geçirmeyi başarmıştır (Kuhrt, 2009: 372). Herodotos ve Diodorus, II. Kyros’un gerek saygın karakteri gerekse başarılı faaliyetleri dolayısıyla Persler tarafından “baba” şeklinde anıldığını belirtmektedirler (Herodotos, III. 89; Diodorus Siculus, IX. 24).

80

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM-II. KYROS VE DİNİ İNANÇLAR

1. II. KYROS’UN DİNİ İNANÇLARLA İLİŞKİSİ

Din, yaşamın başlangıcından bugüne kadar insanoğlunun gündeminden düşmeyen temel değerlerden birisidir. Yaratıcıya ve yaratılışa duyulan merak insanoğlunun bu konuda sürekli bir arayış içerisinde olmasını sağlamıştır. Günümüzdeki mevcut dinler hakkında yapılan araştırmalar kadar eski dönemlerde hüküm sürmüş dini inançlar üzerine de yoğun araştırmalar yapılmaktadır. Eski dönemlere ait dini inançlara yönelik çalışmalar pek çok konuya olduğu gibi bizim çalışmamıza da ışık tutmaktadır. II. Kyros’un dini inançlara karşı olan ilgisi ve tutumu bilim insanları tarafından onun merak duyulan yönlerinden birisi olmuştur. Bugüne kadar yapılan araştırmalar neticesinde ulaşılan sonuçlar II. Kyros’un hangi dini inancı benimsediği konusunda bir kesinlik oluşturamamaktır. Ancak çeşitli bulgular onun hangi dini inanca daha yakın olduğu konusunda bazı ipuçları vermektedir (Boyce, 1988: 30; Briant, 2002: 93; Daryaee, 2013: 24-25; Callieri, 2012: 61; Razmjou, 2005: 150). II. Kyros’un dini inançlarla ilişkisini incelemeye geçmeden önce o dönemde İran’da yaşamış olan inançlara bir göz atmak II. Kyros’un inanç dünyasını anlamamıza yardımcı olacaktır.

Pers İmparatorluğu döneminde İran’da hüküm süren en yaygın inanç, ismini tanrı Ahura Mazda’dan alan Mazdeizmdir. Mazdeizm bu inanca mensup kişilerce peygamber olarak kabul edilen Zarathustra’dan (Zerdüşt) dolayı Zerdüştilik; Sasaniler döneminde rahip sınıfa verilen isim Meci’den dolayı Mecusilik ve ateşin bu dinde kutsal kabul edilmesinden dolayı Ateşperestlik olarak da isimlendirilmektedir (Skjærvø, 2013: 547; Gündüz, 2003: 279). Günümüzde çoğunlukla İran ve Hindistan’da varlığını sürdüren Mazdeizmin, Zerdüşt’ten önce var olup olmadığı konusunda net bir bilgi bulunmamaktadır. Bu yüzden bu inancın ortaya çıktığı dönem Zerdüşt’ün yaşadığı dönemle ilişkilendirilmektedir. Zerdüşt’ün yaşadığı dönem konusunda bilim insanları farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Kimilerine göre, M.Ö. 1000 yılı civarında kimilerine göre ise M.Ö. 600 yılı civarında yaşamıştır 81

(Boyce, 1984: 279; Eliade, 2003: 376-377; Briant, 2002: 93-94; Sivrioğlu, 2013: 1143; Mallory, 2002: 66; Frye, 2009: 71).

Zerdüşt’ün ve dolayısıyla Zerdüştiliğin nerede doğduğu konusunda birkaç yer öne çıkmaktadır. Bu yerlerden ilk sırada gelenler Bactria ve Chorasmia’dır. Ayrıca Ortaçağ’a ait bazı eserlerde bugünkü Azerbaycan, Zerdüşt’ün anavatanı olarak geçmektedir (Sivrioğlu, 2013: 1143; Callieri, 2012: 62; Frye, 2009: 70-71; Adsay ve Bingöl, 2012: 9). Bazı bilim insanlarının görüşlerine göre Zerdüşt, Mazdeizmin öğretilerini Medler ile Perslerin Karadeniz’in kuzeyinden İran coğrafyasına göçtükleri süreçte yaymaya başlamıştır (Skjærvø, 2013: 547; Boyce, 1984: 281). Ancak Mazdeizmin o dönemde çok sayıda insan tarafından benimsenmiş olması onun yerleşik bir toplum arasında tebliğ edilmiş olması ihtimalini güçlendirmektedir. Bu açıdan bakıldığında Zerdüşt’ün tebliğ faaliyetlerinin Medler ile Perslerin İran’da siyasi birliklerini kurdukları dönemde başladığı söylenebilir. Zerdüşt hakkındaki bilgiler onun yetmişli yaşlarda öldüğünü göstermektedir (Sivrioğlu, 2013: 1143; Friedell, 2011: 147).

Tek tanrılı bir din olan Mazdeizmin en öne çıkan özelliği düalistik bir yapıya sahip olmasıdır. Mazdeizme göre, kaninat sürekli iyi ile kötü, gerçek ile yalan gibi zıt unsurların mücadelesine sahne olur. “Bilginin Efendisi” olarak tabir edilen Ahura Mazda iyiliği temsil ederken Angra Mainyu (Ahriman) kötülüğü temsil eder ve bu bakımdan şeytanla özdeşleştirilebilir. Ahriman, Zerdüşt’ü Ahura Mazda’nın yolundan döndürmeye çabalar ama bunu başaramaz. Mazdeizmde ölümsüz kabul edilen Ahura Mazda aynı zamanda dünyanın yaratıcısı ve tek hâkimidir. İyiliği ödüllendirip kötülüğü cezalandırmak onun temel nitelikleri arasındadır (Bahar, 2011: 301; Friedell, 2011: 147-148; Rawlinson, 2006: 90-91).

Mazdeizm ile doğa arasındaki ilişkiye baktığımızda ise ateşe duyulan saygı ön plana çıkmaktadır. İbadet ve kutlamalarını önceleri açık havada yapan Zerdüştiler bu uygulamalarını ilerleyen süreçte tapınaklarda gerçekleştirmeye başlamışlardır. Sasaniler zamanında yaygınlaşan ve “ateşgede” olarak adlandırılan bu tapınaklarda, yanan ateş etrafında yapılan çeşitli ayinler ibadet etme biçiminin önemli bir parçasını oluşturmaktadır (Herodotos, I. 131; Boyce, 1984: 285-286; Frye, 2009: 74; Adsay ve 82

Bingöl, 2012: 17-18). Mazdeizmin sembolü tıpkı bir kuş gibi kanatları ve kuyruğu olan bir diskin içinde duran insan figürüdür (Resim-15). Bilim insanlarınca “kanatlı güneş kursu” olarak adlandırılan bu figür Perslere ait birçok kabartma ve mühürde görülür. Ayrıca bu figürün benzerlerine eski Yakındoğu’nun bazı uygarlıklarında da rastlanmaktadır (Casabonne, 2007: 31; Sweeney, 2008: 104-105).

Persler zamanında İran’da kabul görmüş inançlardan bir diğeri Mitraizmdir. Bazı bilim insanları tarafından Mazdeizmden önce ortaya çıktığı savunulan bu inanç adını; ismi ve varlığı Güneş, savaş ve antlaşma ile ilişkilendirilen tanrı Mitra’dan almaktadır (Eliade, 2003: 395; Yıldırım, 2010b: 23; Casabonne, 2007: 24-25; Güç, 1996: 288-289). Ayrıca Herodotos, Perslerin Aphrodite’e “Mitra” dediklerini belirtmektedir (Herodotos, I. 131). Mitraizm, Zerdüşt’ün ortaya çıkıp tek tanrı inancı olan Mazdeizmi yaymasıyla birlikte zayıflamış fakat tamamen ortadan kalmamıştır. İlerleyen süreçte yeniden güçlenerek Mezopotamya, Anadolu ve Yunanistan’a kadar yayılmıştır. Mitraizmle ilgili ilk yazılı kaynaklar M.Ö. 15. yüzyıla tarihlenen çivi yazılı belgelerdir. Bu tarihte Hititler ile Mitanniler arasında yapılan bir barış antlaşmasında üzerine yemin edilen tanrılar arasında Mitra da vardır. Mitra isminin tarih sahnesine çıktığı yerin Anadolu olması kadar Antikçağ Batı dünyasında yayılması da yine Anadolu toprakları vasıtasıyla olmuştur. Anadolu’ya gelişiyle birlikte buradaki Kibele inancıyla karşılaşan ve çeşitli değişimlere uğrayan Mitraizm, özellikle Roma İmparatorluğu döneminde güçlenerek Antikçağ Batı dünyasında da hüküm sürmeye başlamış ve daha sonraki dönemlerde Hristiyanlık ile etkileşim içine girmiştir (Kızıl, 2013: 114-120; Frye, 2009: 74).

Mitraizm inancına göre Güneş, tanrı Mitra’nın gözüdür ve Mitra her şeyi görür ve bilir. Mitra insanlar arasındaki anlaşmaları kolaylaştırır, insanların verdikleri sözleri yerine getirmelerini sağlar ve kâinatın düzenini korur. Mitraizmde insanlar ilahi kurtuluşa ermek için birtakım safhalardan geçmek durumundadırlar. Dünyadaki yaşam insanların davranışları neticesinde iyi veya kötü bir sona ulaşacakları geçiş evresidir (Yıldırım, 2010b: 24; Eliade, 2003: 249; Aydın, 2003: 195). Kurban sunmak birçok inançta olduğu gibi Mitraizmde de önemli bir yer tutmaktadır. Herodotos, Arrianos ve Ksenophon’un verdiği bilgiler Mitraizmdeki kurban ibadetinin varlığını gözler önüne sermektedir (Arrianos, VI. 29. 7; Herodotos, 83

I. 131-132; Ksenophon, VIII. 3, 7). Ayrıca yine diğer inançlarda olduğu gibi Mitraizmde de semboller söz konusudur. Aslan ile kartal karışımı bir yaratığı tasvir eden ve “grifon” olarak isimlendirilen figür, Mitra inancının en öne çıkan sembolü olarak kabul edilmektedir. Bu figür yalnızca İran ve çevresiyle sınırlı kalmayıp Mezopotamya, Mısır, Anadolu ve Yunanistan’a kadar yayılmıştır (Eraslan, 2013: 69; Casabonne, 2007: 31).

Pers egemenliği döneminde İran’da Mazdeizm ve Mitraizmin yanı sıra Anahita inancı da önemli bir yer tutmaktaydı (Kuhrt, 2009: 406; Yıldırım, 2010a: 16- 17; Kızıl, 2013: 118-120). Su Tanrıçası olarak bilinen Anahita’ya verilen önem özellikle Pers Kralı II. Artakserkses (M.Ö. 405-358) döneminde belirgin bir şekilde görülmektedir. II. Artakserkses, Anahita ve Mitra’yı değer açısından Ahura Mazda’ya yakın seviyede tutmuş ve kraliyet yazıtlarında Ahura Mazda’nın isminden sonra onların isimlerine yer vererek onlara olan bağlılığını somut bir şekilde göstermiştir. Bunun yanı sıra Ekbatana’da ve diğer Pers şehirlerinde Anahita adına tapınaklar inşa ettirmiş ve tanrıçanın çeşitli heykellerini yaptırmıştır (Eliade, 2003: 392; Callieri, 2012: 62; Razmjou, 2005: 151). Böylelikle Herodotos’un, Perslerin tanrıları adına tapınak ve heykel yapmadıklarını söylediği bilginin (Herodotos, I. 131) aksine bir davranışta bulunmuştur. Perslerin II. Kyros döneminde Anadolu’ya egemen olmalarıyla birlikte Anahita inancı Anadolu topraklarına yayılmıştır. Anadolu’daki Kibele inancıyla etkileşime giren Anahita, eski Yunanlılar tarafından Anaitis olarak isimlendirilerek Kibele ve Aphrodite’le eşdeğer kabul edilmiştir (Bahar, 2011: 301; Casabonne, 2007: 24).

II. Kyros’un dini inancıyla ilgili az sayıdaki bilgilerden birisi onun ailesiyle ilişkilidir. II. Kyros’un büyük kızı Atossa’nın ismi, Zerdüşt’ün koruyucusu olarak bilinen Bactria Kralı Viştaspa’nın eşi olan Hutaosa’nın ismiyle benzerlik göstermektedir. Bilim insanlarının bir bölümü Atossa ismini Hutaosa isminin Yunanca tercümesi olarak kabul etmektedirler. Bunun yanı sıra bir kısım bilim insanı I. Darius’un babası Hystaspes’in ismini Bactria Kralı Viştaspa’nın ismiyle ilişkilendirmektedir (Boyce, 1988: 28; Daryaee, 2013: 21; Boyce, 1984: 281). Bahsedilen bu göstergeler II. Kyros’un da içerisinde yer aldığı Ahameniş/Akamenid 84

sülalesinin iki kolunun da Mazdeizm inancını benimsemiş olmaları ihtimalini güçlendiren en başta gelen delillerdir.

II. Kyros’un Mazdeizmle ilişkisi konusundaki diğer kanıtlar II. Kyros’un anıt mezarının yer aldığı başkent Pasargadai’dan gelmektedir. II. Kyros’un anıt mezarının kuzeyinde bir ateşgedeye ait olduğu anlaşılan kalıntılar bulunmuştur. II. Kyros döneminde inşa edildiği düşünülen bu ateşgedenin sunak kısmı derin bir çanağa sahiptir çünkü Mazdeizmde sadece odunla yakılan ateşin hiç sönmeden yanabilmesi için ateşin altında sürekli sıcak kalan bir kül yığınına ihtiyaç duyulmaktadır. Sunağın üzerinde herhangi bir keski izine rastlanmaması sunağın iyi bir işçilikle inşa edildiğini göstermektedir (Boyce, 1988: 28; Boyce, 1984: 285). Ayrıca I. Darius, Nakş-ı Rüstem’deki kitabesinde Ahura Mazda’dan övgüyle basetmektedir. Pasargadai’da ele geçen ateşgede kalıntıları ve I. Darius’un Ahura Mazda hakkındaki övgülerinin yer aldığı kitabe, II. Kyros ve onun sülalesinin Mazdeizmle ilişkisini gösteren diğer somut örneklerdir (Daryaee, 2013: 22; Eliade, 2003: 389).

Mitraizm, II. Kyros’un dini inancı konusunda ön plana çıkan diğer bir inançtır. II. Kyros’un Mitraizm ile ilişkisi konusundaki bilgiler Arrianos, Herodotos, Plutarkhos, Hesykhios ve Ksenophon aracılığıyla günümüze ulaşmıştır. Arrianos’a göre, II. Kyros’un Pasargadai’daki mezarının yakınında o dönemde İran’da ruhban sınıf olan Maglar için küçük bir bina inşa edilmişti. Maglar burada hem II. Kyros’un mezarını koruyor hem de belirli zaman aralıklarında II. Kyros için tanrılara kurban sunuyorlardı (Arrianos, VI. 29. 7). Herodotos, Perslerin dinleri gereğince tanrılarına kurban kestiklerini ve kurban kesiminin kesinlikle bir Mag’ın gözetiminde gerçekleştiğini söyler (Herodotos, I. 131-132). Plutarkhos ve Hesykhios, Kyros isminin Persçede “Güneş” anlamına geldiğini belirtirler (Plutarkhos, Artakserkses. I. 2; Aktaran: Sarıkaya, 2011: 196). Ksenophon, II. Kyros zamanında Perslerin Güneş’e kurban sunduklarını söylemektedir. Herodotos’un verdiği bilgiler de Perslerin Güneş’e kurban adadıklarını doğrulamaktadır (Ksenophon, VIII. 3, 7; Herodotos, I. 131-132). Güneş’in ve kurban ibadetinin Mitraizm inancındaki önemi göz önünde bulundurulduğunda II. Kyros’un Mitraizme karşı yabancı olmadığı anlaşılmaktadır (Daryaee, 2013: 22; Eliade, 2003: 392-393; Briant, 2002: 94-96; Rawlinson, 2006: 117). 85

Tanrıça Anahita ile II. Kyros arasında bir bağ kurmamızı sağlayacak doğrudan bir kanıt mevcut değildir. Ancak kanıt oluşturma olasılığı olan bilgiler vardır. Ünlü coğrafyacı Strabon eski dönemlerde Anadolu’da faaliyet gösteren bir Anahita tapınağından bahsetmektedir. Strabon’a göre, Anadolu’da Zelitis bölgesi sınırları içerisindeki Zela (Zile) şehrinde Anahita’ya ait bir tapınak bulunmaktadır. Tapınakta çeşitli ayinler düzenlenmekte ve bütün Pontos halkı önemli konulardaki yeminlerini burada yapmaktadır. Strabon’un ifadesiyle eski dönemlerde krallar Zela’yı bir kent olarak değil, Pers tanrılarının kutsal bir alanı olarak yönetmişlerdir (Strabon, XII. 3. 37). Strabon’un verdiği bilgilere baktığımızda Anahita inancının Anadolu’da önemli bir yer edindiği görülmektedir. Anadolu’nun II. Kyros zamanında Pers hâkimiyetine girdiğini dikkate aldığımızda Anahita inancının Anadolu’ya bu dönemde yerleştiği ihtimali doğmaktadır. Ayrıca II. Artakserkses çeşitli kraliyet yazıtlarında Anahita’dan saygıyla bahsetmiş ve Ekbatana’da onun adına tapınaklar ve heykeller inşa ettirmiştir. Mevcut bilgiler kapsamında değerlendirdiğimizde görülmektedir ki Anahita inancı II. Kyros tarafından yeterince kabul görmese de II. Kyros’un bu inanca tamamen yabancı olması da düşük bir olasılıktır (Razmjou, 2005: 151).

İran kökenli dinlerin yanı sıra II. Kyros’un Babillilerin tanrısı Marduk ve Yahudilerin tanrısı Yahveh ile de belli bir bağı söz konusudur. Sippar Silindiri ile Kyros Silindir’inde geçen bilgilere göre Marduk, Medleri ve Babillileri yenilgiye uğratarak onların krallıklarını ele geçirmesinde II. Kyros’a yardım etmiştir. Marduk’un bu yardımları karşısında ise II. Kyros ona şükretmiş ve ondan övgüyle bahsetmiştir (Finkel, 2013: 78-83; Kuhrt, 2009: 293-295; Briant, 2002: 31; Dandamaev, 1996: 40). Tevrat ve Zebur’da geçen bilgilere göre ise Yahveh, II. Kyros’u bir mesih olarak seçer ve ona bütün halkları boyun eğdirir. Ayrıca II. Kyros’u Babil’deki Yahudileri sürgünden kurtarmak ve Kudüs Tapınağı’nı yeniden inşa etmekle görevlendirir. Bunun üzerine II. Kyros Yahveh’in bu emirlerini başarıyla yerine getirir (Yeşaya. 44. 28; 45. 1-5; 2. Tarihler. 36. 22-23; Ezra. 1. 1-7; 6. 3-4).

Mevcut bilgiler göstermektedir ki II. Kyros’un Mazdeim ve Mitraizm ile yakın bir ilişkisi vardır. Anahita’yla bir bağının olup olmadığı konusunda ise net 86

bilgiler bulunmamaktadır. Ayrıca Marduk ve Yahveh ile arasındaki ilişki onun ele geçirdiği bölgelerdeki dini inançlardan haberdar olduğunu ve bu inançlara olan hoşgörüsünü göstermektedir. Arkeolojik ve epigrafik kaynaklarda ve antik dönem yazarlarının eserlerinde geçen bilgilerin bir kısmı II. Kyros’un Mazdeizmi, bir kısmı ise Mitraizmi benimsediğine dair bazı ipuçları vermektedir. Mitraizmin, Mazdeizmden daha önce ortaya çıktığını göz önüne aldığımızda II. Kyros’un, çocukluk ve gençlik dönemlerinde Mitraizmi benimsemiş olma olasılığı ortaya çıkmaktadır. Mazdeizmin ortaya çıkışıyla birlikte Mitraizmin zayıflaması ise II. Kyros’u büyük ihtimalle Mazdeizme yöneltmiştir. Dolayısıyla II. Kyros’un hayatının belli dönemlerinde her iki inancı da benimsemiş olduğunu söylemek doğru bir yaklaşım olacaktır.

87

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM-DÖNEME AİT ARKEOLOJİK KALINTILAR

1. BAŞKENT PASARGADAİ VE ANIT MEZAR

1. 1. Pasargadai Pers İmparatorluğu kurulduktan kısa bir süre sonra Eski Yakındoğu’da önemli bir güç haline gelmiş ve bu durum hem II. Kyros’un kişisel saygınlığı hem de imparatorluğun idari işleyişi için bir başkentin gerekliliğini ortaya koymuştur. Bunun sonucunda II. Kyros, kendisinin ve imparatorluğunun saygınlığına uygun gösterişli bir başkentin inşasına girişmiş ve kuracağı başkentin ismini “Pasargadai” olarak belirlemiştir. Herodotos’un verdiği bilgilere baktığımızda II. Kyros’un başkenti için gayet uygun bir isim seçtiği görülmektedir. Herodotos’un verdiği bilgilere göre, Persleri meydana getiren boylardan en soylusu Pasargadai boyudur ve Pers kraliyet sülalesi bu boyun kollarından biri olan Ahameniş’ten/Akamenid’ten gelmektedir (Herodotos, I. 125). Strabon’un anlattıklarına göre II. Kyros, Astyages’le son savaşını Pasargadai şehrini kuracağı yerin yakınlarında yapmış ve savaşı kazandıktan sonra Pasargadai’ın inşasına başlamıştır (Aktaranlar: Briant, 2002: 85; Toteva, 2007: 43). Ancak Herodotos, II. Kyros’un Sardeis’i ele geçirdikten sonra Ekbatana’ya döndüğünü belirtmektedir (Herodotos, I. 153). Herodotos’un anlattıkları ve dönemin şartları göz önünde bulundurulduğunda II. Kyros’un yeni bir başkent kurmakla uğraşmak yerine Lydia seferine giriştiği ve Ekbatana’yı Lydia seferi sonrasına kadar başkent olarak kullandığı tahmin edilmektedir.

Bazı bilim insanları Pasargadai’ın inşası konusunda Strabon’un anlattıklarının doğru tarafları olduğunu savunsa da yapılan arkelojik çalışmalar Pasargadai’ın inşasına M.Ö. 547/546’dan yani Lydia Krallığı’nın ele geçirilişinden sonra başlandığını göstermektedir. Ayrıca II. Kyros’un M.Ö. 530’da ölmesiyle bazı kısımlarının inşasının yarım kaldığı ve bu yarım kalan kısımların I. Darius döneminde tamamlandığı bilinmektedir (Stronach, 2013: 60; Briant, 2002: 85; Dandamaev ve Lukonin, 1989: 242; Garthwaite, 2011: 40; Toteva, 2007: 43). Bize göre, Pasargadai’ın inşasına Yeni Babil Krallığı’nın ele geçirilişinden sonra başlanmış olması yüksek bir ihtimaldir. Çünkü Mezopotamya’ya düzenlenecek 88

büyük bir sefer öncesinde imparatorluğun insan gücünün ve ekonomisinin bir başkent inşası gibi epeyce emek gerektiren bir işle karşı karşıya bırakılması doğru bir karar olarak görünmemektedir.

UNESCO tarafından 2004 yılının Temmuz ayında Dünya Kültür Mirası Listesine alınan Pasargadai antik şehri (Resim-16) İran’ın Fars eyaletindeki Morghab Ovası’nda deniz seviyesinden 1900 metre yükseklikte yer almaktadır. İran’daki diğer antik şehirlerden Persepolis’in 40 kilometre kuzeydoğusunda, Anşan’ın ise 75 kilometre kuzeybatısında bulunan şehrin içinden Pulvar Nehri geçmektedir (Stronach, 2013: 53; Kuhrt, 2009: 372-373; Briant, 2002: 85; Toteva, 2007: 45; Curtis, 2005: 31). Kanallarla sulanan bahçelerin izlerine rastlanan Pasargadai’da çeşitli amaçlar için yapılmış birkaç yapının kalıntıları ve II. Kyros’un anıt mezarı vardır. Farklı etkenlerin neden olduğu yıpranmaya rağmen şehirdeki en iyi korunmuş yapı II. Kyros’un anıt mezarıdır (Briant, 2013: 10; Curtis, 2000: 39). Pasargadai’ı mimari açıdan incelemeye başlamadan önce bu şehri ziyaret eden devlet adamı, gezgin ve araştırmacılar ile şehirde arkeolojik çalışma yapanlar hakkında bilgi vermek yerinde olacaktır.

Öncelikle şunu belirtmeliyiz ki II. Kyros’un anıt mezarının da dahil olduğu Pasargadai’daki yapılar Ortaçağ’dan başlayıp günümüze kadar olan süreçte Tevrat, Zebur ve Kur’an-ı Kerim’de ismi geçen Hz. Süleyman ile ilişkilendirilmiştir (Wiesehöfer, 2003: 322). Ancak bu durum bilimsel çalışmaların neticesi olmayıp İran’ın İslamiyet döneminde uğradığı değişimlerin bir sonucudur. Ortaçağ’da Persler hakkında yeterince bilgi sahibi olmayan İranlılar, Tevrat ve Kur’an-ı Kerim’de hem güçlü bir kral hem de bir peygamber olarak anılan Hz. Süleyman’ı Pasargadai’daki yapıların sahibi olarak görmüşler ve Pasargadai’daki yapıları ona göre isimlendirmişlerdir (Mousavi, 2013: 30; Sarkhosh Curtis, 2005: 250). Ortaçağ’da İranlıların bu şekilde düşünmelerinde Hz. Süleyman’ın cinlerin yardımıyla bazı imar faaliyetlerinde bulunmuş olması önemli bir rol oynamıştır (Sebe' Suresi. 12-13).

Pasargadai’ın İslami dönemle ilişkilendirilmesinde Ortaçağ’da İran’da yaşamış devlet adamları ve yazarların da etkisi vardır. 12. yüzyılda yaşadığı düşünülen İbnü’-l Belhi, Fars bölgesinin tarih ve coğrafyasına dair bilgiler içeren 89

Fârsnâme isimli eserinde Hz. Süleyman’ın annesinin mezarından bahsetmektedir ki bu mezar II. Kyros’un anıt mezarından başkası değildir. İbnü’-l Belhi, eserinde II. Kyros’un anıt mezarını kör olma korkusuyla hiç kimsenin içine bakmaya cesaret edemediği taştan yapılmış bir kare olarak tasvir etmiştir (Aktaran: Mousavi, 2013: 30-31). İran’da 1148-1286 tarihleri arasında hüküm sürmüş olan ve Salgurlular ve Fars Atabeyleri gibi isimlerle bilinen Türk-İslam hanedanı (Merçil, 2009: 29-30) zamanında Atabey Sa'd bin Zengi (1198-1226) tarafından II. Kyros’un mezarını çevreleyen alanda bir cami inşa ettirilmiştir. Caminin inşatı için civardaki saraylardan getirilen sütunlar 1971’de eski yerlerine geri götürülmüştür. Ayrıca yapılan arkeolojik çalışmalarda Pasargadai’daki bazı taş bloklar üzerinde Salgurlular dönemine tarihlenen bazı yazıtlar bulunmuştur (Mousavi, 2013: 31-32; Stronach, 2013: 56-57; Sarkhosh Curtis, 2005: 253).

Mevcut bilgilere göre, Pasargadai’a ilk ziyaret 1474 yılında Venedikli bir büyükelçi ve tüccar olan Giosafat Barbaro tarafından yapılmıştır. Giosafat Barbaro, gezi izlenimlerini kaleme aldığı bir metinde Pasargadai’daki bir yapının İranlılarca “Süleyman’ın annesinin mezarı” olarak isimlendirildiğini belirtmiştir. Giosafat Barbaro’nun Pasargadai’a dair kaleme aldığı izlenimler García de Silva Figueroa, Jean-Baptiste Tavernier ve John Chardin gibi gezginlerin dışında Avrupalıların ilgisini çekmemiştir. 1621 yılında Romalı Pietro Della Valle’nin Pasargadai’ın yanından geçtiği düşünülmektedir. Çünkü bu gezgin de II. Kyros’un anıt mezarını akla getiren bazı notlar kaleme almıştır. 1638 yılında Alman büyükelçi Johann Albrecht von Madelslo, Pasargadai ve Persepolis’i ziyaret etmiş ve II. Kyros’un anıt mezarını kesme taşlardan meydana gelen yüksek bir kare üzerinde beyaz mermerden inşa edilmiş küçük bir şapel olarak tarif etmiştir. Onun bu betimlemesi II. Kyros’un anıt mezarının mimari özellikleri hakkında yapılan bilinen ilk betimlemedir. 17. ve 18. yüzyılda yaşamış Hollandalı gezginler John Struys ve Cornelis de Bruijin, yazdıkları anılarda II. Kyros’un anıt mezarının kadınlar için bir hac yeri olduğunu ifade etmişlerdir (Briant, 2013: 11; Mousavi, 2013: 33-34).

Pasargadai, 18. ve 19. yüzyılda yaşamış Batılı gezgin ve diplomatların da ziyaretine şahit olmuştur. William Ouseley’in verdiği bilgiler o dönemde Batı dünyasında Pasargadai hakkında yapılan en detaylı açıklamalardır. Kendi titiz 90

gözlemlemleri neticesinde öğrendiklerinin yanı sıra antik döneme ait eserlerden edindiği bilgileri de dikkate alan William Ouseley, Pasargadai’daki birçok yapıyı tasvir etmeyi başarmıştır. James Justinian Morier, gözlemleri neticesinde II. Kyros’un anıt mezarının Süleyman’ın annesinin mezarı olduğu konusuna dikkat çekmiştir. Robert Ker Porter ise Pasargadai’a gerçekleştirdiği ziyaretin ardından burasından Pasargadai ismiyle bahseden ilk ziyaretçi olmuştur. Ayrıca o dönemde Pasargadai’daki çeşitli figürler ve yazıtlar hakkında yayınlar çıkarmıştır. Onun bu yayın faaliyetlerinin benzerleri o dönemde Charles Texier tarafından da yapılmıştır. 1821’de Pasargadai ve Persepolis’i ziyaret eden Claudius James Rich, II. Kyros’un anıt mezarını Doğu ülkelerinin en ilginç ve en ünlü mezarı olarak nitelendirmiştir. Robert Ker Porter ve Charles Texier’in yayınlarından daha ayrıntılı bilgiler içeren bir çalışma, ressamlık ve mimarlıkla uğraşan Eugène Flandin ve Pascal-Xavier Coste tarafından 1851 yılında Voyagé en Perse (İran’a Seyahat) ismiyle yayınlanmıştır. İlerleyen süreçte fotoğraf teknolojisinin ortaya çıkmasıyla 1857 yılında İtalyan Albay Luigi Pesce, Pasargadai ve Persepolis’in ilk fotoğraflarını çekmiştir. Onun çektiği fotoğraflar 1870 ve 1880’lerde Franz Stolze tarafından çekilen fotoğraflara öncülük etmiştir. 1892 yılında George Nathaniel Curzon o zamana kadar Pasargadai hakkında yapılmış bütün çalışmaları incelemiş ve Persia and The Persian Question (İran ve İran’lı Meselesi) ismiyle kapsamlı bir eser yayınlamıştır (Mousavi, 2013: 35-38; Briant, 2013: 11; Sarkhosh Curtis, 2005: 254).

Pasargadai’da ilk bilimsel çalışmalar Alman arkeolog ve dilbilimci olan Ernst Emil Herzfeld tarafından yapılmıştır. İran’ın arkeolojisi ve Eskiçağ tarihi alanında dünyada önde gelen isimlerden birisi olan Herzfeld, 1905 yılında Pasargadai’daki ilk çalışmalarına başladığı zaman Persler hakkında yapılmış çalışmalar sayı ve nitelik olarak çok yetersiz bir durumdaydı. Bu yüzden Pasargadai hakkında bilinenler gezginlerin ve bazı antik kaynakların bahsettiklerinden ibaretti. Herzfeld, Pasargadai’a geldiğinde üzerinde Asur etkileri taşıyan dört kanat, Elam etkileri görülen bir giysi ve Eski Mısır etkilerine sahip bir başlık taşıyan sakallı bir insan figürünün (Resim-17) yer aldığı bir kabartmayı fark etmiştir. Detaylıca incelendiğinde kabartmanın üzerinde bir çivi yazısı bulunduğunu gören Herzfeld, Elamca, Persçe ve Babilce olmak üzere üç dilde yazılmış olan yazıt üzerinde okuma 91

çalışmalarına başlamıştır. Çalışmaları sonucunda yazıtta “Ben kral Kyros, bir Ahamenişli/Akamenidli” yazdığını anlayan Herzfeld, kabartmadaki figürün II. Kyros’u tasvir etmediğini belirtmekle birlikle Pasargadai’ın II. Kyros’un kurduğu ancak o zamana kadar bulunamamış olan başkent olduğunu bütün dünyanın bilgisine sunmuştur (Stronach, 2013: 54-55; Briant, 2002: 89; Curtis, 2005: 31-32). Pasargadai’ın 19. yüzyılın başına kadar neden bulunamadığı ise merak edilen bir konudur. Bu durumun muhtemel iki sebebi olabilir. Birincisi Pasargadai’ın Fars eyaletinin merkezi bir yerinde olmayıp insanların sık uğramadığı kuzeydeki yüksek düzlüklerde yer almasıdır. İkincisi ise Pasargadai’daki yapıların Ortaçağ’ın başlarından itibaren gerçek sahipleriyle değil de, Hz. Süleyman gibi dini ve efsanevi bir karakterle ilişkilendirilmiş olmasıdır (Stronach, 2013: 58).

Bu büyük başarısının ardından çalışmalarını İran üzerinde yoğunlaştıran Herzfeld, Pasargadai’daki küçük çaptaki çalışmalarının ardından buradaki ilk resmi arkeolojik kazısına bir mimar olan Friedrich Krefter’le birlikte 1928 yılında başlamış ve bu kazı çalışmasını bir ay sürdürebilmiştir. Herzfeld kısa süreli bu kazı çalışmasına rağmen Pasargadai’daki yapıların temel özelliklerini kavramayı başarmış ve onun bu başarısı sonraki çalışmalara öncülük etmiştir. 1949 yılına gelindiğinde İran Arkeolojik Hizmetler Kurumu tarafından görevlendirilen mimar Ali Sami, Pasargadai’daki arkeolojik kazıları tekrar başlatmış ve bu çalışmalarını 1955 yılına kadar aralıklarla sürdürmüştür. Onun yaptığı arkeolojik çalışmalar neticesinde II. Kyros’un anıt mezarını çevreleyen alan temizlenip düzenlenmiş, anıt mezar yakınında İslami döneme ait yapılar ortaya çıkarılmış, bölgedeki bahçelere dair ilk kalıntılar bulunmuş ve bölgedeki yapıların planlarıyla ilgili önemli bilgiler elde edilmiştir. Pasargadai’daki son arkeolojik kazılar ise İngiltere İran Araştırmaları Enstitüsü tarafından görevlendirilen ve bugün Kaliforniya Üniversitesi’nde Yakındoğu arkeolojisi alanında profesörlük görevini yürüten David Stronach tarafından 1961-1963 tarihleri arasında yapılmıştır. David Stronach’ın yaptığı kazılar sonucunda Pasargadai’daki ana yapıların ve su kanallarının özellikleri ayrıntılı bir şekilde ortaya koyulmuştur (Stronach, 2013: 55-57; Mousavi, 2013: 38; Toteva, 2007: 43; Curtis, 2000: 39). 92

Pasargadai’daki yapıların günümüze kadar ulaşmış olmasını ve yapı özelliklerini göz önünde bulundurduğumuzda yapıları inşa edenler ve yapıların inşasında kullanılan malzemeler de çalışmamızda bahsetmemiz gereken önemli unsurlar olarak ortaya çıkmaktadır. Pasargadai’daki yapıların inşasında Eskiçağ’ın uzun bir zaman diliminde temel yapı malzemeleri olarak kullanılan ahşap ve kerpiç kullanılmamış ve yapılar o dönem İran’ı için yeni bir inşa geleneğini başlatacak olan taştan inşa edilmiştir. Perslerin o dönemde taş işçiliğinde çok yetkin olmamaları nedeniyle II. Kyros, İonia ve Lydia’dan taş ustaları getirterek onların taş işleme bilgilerinden yararlanmıştır (Stronach, 2013: 59; Kuhrt, 2009: 372-373; Curtis, 2005: 44; Huff, 2004: 394; Roaf, 1996: 204). Yapıların mimari özellikleri İonia ve Lydia’dan getirilenlerin yanı sıra Pers, Med ve Babilli inşaat ustalarının da Pasargadai’ın inşasında görev aldıklarını göstermektedir. Böylelikle farklı kültür coğrafyalarından gelen ustalar tarafından inşa edilen Pasargadai hem Elam, Med ve Pers gibi yerli; hem de Anadolu ve Mezopotamya gibi yabancı bir mimari kültürün izlerini taşıyan ihtişamlı bir başkent olmuştur (Dandamaev ve Lukonin, 1989: 243- 244). Ayrıca Pasargadai’ın inşasında görev alanların hangi kavimlerden insanlar oldukları bilinmesine karşın bu kimselerin isimlerine dair bir bilgiye ulaşılamamıştır (Mousavi, 2013: 30).

Pers mimarisi konusunda dünyanın önde gelen bilim insanlarından birisi olan Carl Nylander, Pasargadai’daki mimari kültürün karakteristik özelliklerini belirleyebilmemizde çok önemli bir yere sahiptir. Carl Nylander’in tespitlerine göre, Pasargadai’daki yapıların taştan inşa edilecek olması bu konuda yeterli bir işçilik gücüne sahip olmayan II. Kyros’un İonia ve Lydia’dan taş ustaları getirmesini mecburi kılmıştır. Bu durum İonia ve Lydialı ustaların inşaatın yapımı boyunca inşaatta çalışan diğer halklara ustabaşı statüsünde liderlik ettiklerini düşündürmektedir. Yine Carl Nylander’in verdiği bilgilere göre, Pasargadai’daki saraylar başta İonia olmak üzere Anadolu’daki sütunlu revak üslubunun etkilerini taşımaktadır. El yapımı platformlar ve uzun sütunlu salonlar Asur, Urartu, Manna ve Med mimarisine dair özellikleri akla getirmektedir. Yapılardaki dini motiflerin varlığı ise Elam ve Asur sanatını yansıtmaktadır. II. Kyros’un anıt mezarının yapı karakteri Mezopotamya’daki ziggurat üslubu ile İran’ın yerli mimari özelliğinin 93

birleşiminden meydana gelmektedir. Bu denli titiz bir işçilik ve zengin karakteristik özellikler taşıyan Pasargadai, sanatsal öneminin yanında Pers mimari geleneğinin şekillenmesi bakımından da büyük bir öneme sahiptir. Pasargadai’da uygulanan mimari üslup Perslerin ilerleyen dönemlerde inşa ettikleri saray ve tapınak gibi yapılardaki mimari geleneğin temelini oluşturmuştur (Aktaranlar: Dandamaev ve Lukonin, 1989: 242-244; Dandamaev, 1989: 69).

Pasargadai’ın inşasında İonia ve Lydialı ustaların çalıştığına dair bilgiler çivi yazılı belgeler tarafından da desteklemektedir. I. Darius’a ait çivi yazılı belgeler I. Darius’un Susa’daki sarayında İonia ve Lydialı duvar ustalarının çalıştıklarına yönelik bilgiler içermektedir (Villing, 2005: 237). Bunun yanı sıra M.Ö. 5. yüzyılın ilk yarısına tarihlenen Persepolis Hazine Tabletleri; Karia, İonia ve Lydialı duvar ustalarından bahsetmektedir (Mellink, 1988: 219). Bu bilgiler, hem o dönemde Anadolu’da mimari işçiliğinin gelişmiş olduğunu hem de II. Kyros döneminde Pers mimari faaliyetlerinde rol oynamaya başlayan Anadolu uygarlıklarındaki inşaat ustalarının II. Kyros’tan sonraki dönemlerde de Pers İmparatorluğu’nda görev aldıklarını göstermektedir.

Pasargadai’daki yapılar R Kapısı, (Resim-18) S Sarayı, (Resim-19) P Sarayı (Resim-20) ve II. Kyros’un anıt mezarı olmak üzere dört ana bölüme ayrılabilir. Bu dört ana yapının haricinde; saray olduğu düşünülen inşası yarım kalmış bir yapı, dini amaç taşıyan bir kule, dört kısımdan oluşan bir saray bahçesi, iki sütunun yer aldığı bir küçük yapı, A ve B evi olarak isimlendirilen iki küçük yapı ve Ortaçağ’a ait bir kervansaray bulunmaktadır. Yapılar dağınık bir yerleşim düzenine sahiptir ve yapıların bulunduğu alan toplamda 3 kilometre uzunluğa ve 2 kilometre genişliğe sahiptir. Yapıların birbirinden uzakta inşa edilmiş olmaları Pasargadai’ın bir başkentten ziyade dağınık bir kabilenin yerleşim yeri olduğu söylentilerine yol açmıştır. Ancak yapılar arkeolojik ve mimari bakımdan incelendiğinde bir ana plan çerçevesinde belli bir yerleşim düzenine sahip oldukları görülmektedir. II. Kyros’un anıt mezarı, diğer tüm yapıların güneyindedir ve bu konumuyla yapıların en uzağında yer almaktadır. Anıt mezarının diğer tüm yapıların uzağında yer alması anıt mezar ve çevresinin kutsal kabul edilmiş olması ihtimaliyle açıklanabilir. S ve P sarayları, saray bahçesi ve küçük çaptaki yapıların inşasının II. Kyros hayattayken tamamlanıp 94

tamamlanmadığı hususunda bilim insanlarının kafasında bazı şüpheler bulunmasına karşın anıt mezar ve R Kapısı’nın II. Kyros döneminde inşa edildiği konusunda genel bir görüş birliği söz konusudur (Stronach, 2013: 58-59; Briant, 2002: 85-94; Stronach, 1985: 842-845; Mousavi, 2013: 32-33; Toteva, 2007: 43). II. Kyros’un anıt mezarının yakınında bulunan kervansarayın ise Ortaçağ’da İran’ın güney ve batısında hâkimiyet kurmuş olan Muzafferîler Hanedanlığı’nın (1318-1393) hükümdarlarından Şah Şucâ (1358-1384) (Kurtuluş, 2006: 419-420) döneminde inşa edildiği bilinmektedir (Mousavi, 2013: 32-33).

“Kyros Kapısı” ve “Kabartmalı Kapı” gibi isimlerle bilinen R Kapısı, sarayların yer aldığı geniş alanın doğu ucunda yer almaktadır. R Kapısı, Susa’daki Darius Kapısı ve Persepolis’teki Kserkses Kapısı için bir örnek teşkil etmiştir. R Kapısı’nın hemen yanında kapının girişini koruması için Asur tarzı kanatlı boğalar yapıldığını düşündüren belirtiler mevcuttur fakat birkaç belirti dışında bu kanatlı boğalara dair kalıntılar günümüze ulaşmamıştır. R Kapısı’nın hemen yanında taşa işlenmiş bir kabartma yer almaktadır. Asur etkileri taşıyan dört kanat, Elam etkileri görülen bir giysi ve Eski Mısır etkilerine sahip bir başlık taşıyan sakallı bir insan figürünün olduğu bu kabartmanın, salonun girişini koruma amaçlı yapıldığı düşünülmektedir. Kabartmanın hemen üstünde daha önce bahsettiğimiz üzere Ernst Emil Herzfeld’in okuduğu üç dilli yazıt yer almaktayken çeşitli etkenler dolayısıyla bugün artık yerinde yoktur. R Kapısı’nın hemen arkasında iki ana iki tane ise yan girişe sahip 26.40x22.60 ölçülerinde dikdörtgen bir salon bulunmaktadır. Salonun taş temellerinin sağlam bir halde olmasına karşın duvarlarının çok az bir kısmı günümüze ulaşabilmiştir. Salonda iki sıra halinde ve dörder şekilde yer alan taştan yapılmış sütun kaideleri tavanı destekleyen unsurlar olarak dikkat çekmektedir. 16 metre yüksekliğe sahip olduğu tahmin edilen sütunların bu özellikleri göz önünde bulundurulduğunda R Kapısı’nın, Pasargadai’ın en yüksek binası olduğu düşünülmektedir. Ayrıca sütunlu salon üslubunu Perslerin büyük bir olasılıkla Lydia ve İonialılarda görerek kendi yapılarına uyguladıkları anlaşılmaktadır (Stronach, 2013: 65-67; Briant, 2002: 85-89; Stronach, 1985: 842-845; Curtis, 2005: 31-32; Curtis, 2000: 39). 95

R Kapısı’ndan batıya doğru gidildiğinde derin bir kanalla karşılaşılmaktadır. “Kabul Salonu” ve “Misafir Salonu” gibi isimlerle de bilinen S Sarayı’nın 50 metre kadar doğusunda yer alan bu kanalın üzerinde muhtemelen S Sarayı’nda ağırlanacak ziyaretçilerin geçişini sağlamak amacıyla taş ve ahşap kullanılarak bir köprü yapılmıştır. Bu köprüden geçip 50 metre kadar ilerlediğimizde karşımıza S Sarayı çıkmaktadır. S Sarayı’nın mimari özellikleri burada yerli ve yabancı kültürlerin mimari tekniklerinin birlikte kullanıldığını göstermektedir. Yapı, 32 metreden fazla bir uzunlukta ve 22 metreden biraz geniş olan kare şeklinde bir salona sahiptir. Mevcut kalıntılar dikkate alındığında salonunun çatısının iki sıra halindeki sütunlarla desteklendiği düşünülmektedir. Yapının bu özelliği onun Pers mimari geleneğinin önemli bir unsuru olan apadanaların ilk örneği olabileceğini akla getirmektedir. S Sarayı’nın salon kısmında siyah renkli taştan yapılmış sütun ayakları üzerinde yükselen beyaz taştan yapılmış sütunlar yer almaktadır. Yuvarlak halkalara sahip bu sütunların hayvan figürlü başlıklarla süslendiği tahmin edilmektedir. Salondaki en sağlam halde bulunan sütun 13.10 metre yüksekliğindedir (Stronach, 2013: 66-68; Stronach, 1985: 843-847).

S Sarayı’nın her bir salon duvarının ortasında bir tek giriş vardır ve bu dört adet revaklı giriş binayı çevrelemektedir. Kuzeydoğudaki giriş iki sıra halinde uzanan yirmi dört sütundan, güneybatıdaki yine iki sıra halinde uzanan on dört sütundan ve geri kalan iki giriş ise bunların sağ ve sol taraflarında iki sıra halinde uzanan sekiz sütundan meydana gelmektedir. S Sarayı’nın dört tarafının da revaklı bir yapıda oluşu onun bu yönünün İonia’daki mimari gelenekle ilişkilendirilmesine yol açmıştır. S Sarayı’ndaki merkez salonun iki köşesine inşa edilmiş olan iki oda, salonun kenar duvarlarına çaprazlama bir biçimde inşa edilmiştir. Yapının giriş kapılarına koruyucu amaçla yapılan kabartmalar ise dikkat çekicidir. Kartal, aslan ve boğa gibi hayvanlara ait unsurlardan oluşan bu kabartmaların Asur sanatından etkilendiği anlaşılmaktadır (Stronach, 2013: 69; Stronach, 1985: 843-844).

“Kyros Sarayı” adıyla da bilinen P Sarayı, II. Kyros’un Pasargadai’daki yapılarının ana parçalarından birisi olmasına rağmen şu net bir şekilde bilinmektedir ki bu yapının inşası II. Kyros zamanında tamamlanamamıştır. Yapılan araştırmalar P Sarayı’nın inşasının I. Darius tarafından tamamlandığını göstermektedir. Dar bir 96

girişe sahip otuz tane sütunun yer aldığı P Sarayı’nın salonu kısmı, uzunluğu ile ön plandadır. Sarayın revak kısmının tam ortasında bir tane taht koltuğu bulunmaktadır. Koltuğun oturma yönünün saray bahçesinin yer aldığı tarafa doğru olması koltuğun, kralın dinlenmesi ve eşsiz güzellikteki bahçeyi seyretmesi için yapıldığı ihtimalini ortaya çıkarmaktadır. Bu ihtimal ise P Sarayı’nın II. Kyros’un kişisel sarayı olabileceğini düşündürmektedir. P Sarayı’nın salonunda her biri altı sütundan oluşan beş sıra halinde uzanan sütunlar, siyah ve beyaz taştan yapılmış kare şeklindeki kaidelere ve yatay oluklu beyaz halkalara sahiptir. R Kapısı ve S Sarayı’nda olduğu gibi P Sarayı’nın iki ana girişinin yan taraflarına da kabartmalar yerleştirilmiştir. Bu kabartmalarda R Kapısı’nda olduğu gibi insan figürü ve II. Kyros’u niteleyen bir yazıt yer almaktadır. Kabartmadaki insan figürünün elinde tuttuğu şemsiye benzeri figür ise dikkat çekicidir (Stronach, 2013: 70-72; Briant, 2002: 89; Stronach, 1985: 845-846). R Kapısı kabartmaları ile P Sarayı kabartmaları bu yönleriyle S Sarayı’ndaki kabartmalardan ayrılmaktadır. Ayrıca kabartma ve yazıtlar üzerinde yapılan incelemelerde bunların Pasargadai’daki diğer bazı yapı parçaları gibi II. Kyros’un ölümünden sonra ve büyük olasılıkla I. Darius zamanında yapıldığı anlaşılmaktadır (Basello, 2013: 134; Briant, 2002: 89).

P Sarayı’nın kuzey tarafında geleneksel isimlendirme kapsamında “Süleyman’ın Hapishanesi” olarak isimlendirilen (Wiesehöfer, 2003: 51; Curtis, 2000: 39) ve arkeolojik incelemeler neticesinde bir ateşgede olduğu yönünde güçlü belirtiler bulunan 14 metre yüksekliğinde bir kule yer almaktadır (Resim-21). Kare şeklinde taştan yapılmış bir taban üzerinde yer alan bu yapı iki taş kaide ile desteklenmektedir. Kulenin üzerindeki kalıntılar gözönünde bulundurulduğunda kulenin bir merdivene sahip olduğu düşünülmektedir. Bilim insanlarının bir kısmı bu kulenin bir ateşgede olduğunu savunurken bir kısmı ise II. Kyros’un eşi Cassandane’ın mezarı olduğunu savunmaktadırlar (Boyce, 1984: 286; Stronach, 1978: 117; Briant, 2002: 86-93). Pasargadai’ın en kuzey ucunda ve aynı zamanda II. Kyros’un anıt mezarına en uzak mesafede geleneksel olarak “Süleyman’ın Annesinin Tahtı” olarak isimlendirilen taştan inşa edilmiş büyük bir platform bulunmaktadır (Resim-22). II. Kyros zamanında inşasının bitirilemediği anlaşılan bu yapının saray amacı taşıdığı 97

düşünülmektedir. Yapının batı yönüne bakan tarafında taştan yapılmış büyük bir teras yer almaktadır. Bu yapının kuzeyine doğru gidildiğinde iki tane taş kaide ile karşılaşılmaktadır. Kireçtaşından inşa edilmiş 2 metre yüksekliğindeki bu kaidelerin ne amaçla inşa edildiği konusunda kesin bir bilgi bulunmamakla birlikte dini bir amaca hizmet ettikleri düşünülmektedir. İnşalarının II. Kyros döneminde başlayıp başlamadığı konusunda ise bir kesinlik söz konusu değildir (Stronach, 2013: 60; Toteva, 2007: 45; Curtis, 2005: 32-33; Stronach, 1978: 13-141; Wiesehöfer, 2003: 51).

Pasargadai’da yer alan önemli mimari kalıntılardan bir diğeri de bahçelerdir. Dört parça alandan oluştuğu anlaşılan ve “saray bahçesi” olarak isimlendirebileceğimiz bu bahçelere ait kalıntıların büyük bir kısmı P Sarayı’nın hemen doğusunda yer almaktadır. Kalıntılar arasında bahçenin su ihtiyacını karşılamak amacıyla beyaz renkli taşlardan yapılmış uzun oluklar (Resim-23) ve bunların çevrelediği kare şeklindeki havuzlara ait mimari plan dikkat çekmektedir. Bahçelerin olduğu alanın iki yanında yer alan yollardan birisi A Evi denilen küçük sütunlu bir ev kalıntısına diğeri ise A Evi ile benzer özelliklere sahip B Evi ismi verilen mimari kalıntılara gitmektedir. Ayrıca yapılan arkeolojik çalışmalarda bahçelerin belirli kısımlarında ağaç veya çiçek gibi unsurların var olduğunu düşündüren alanlara rastlanmıştır. Bahçelerin su ihtiyacının yakınlarda akmakta olan Pulvar Nehri’nden karşılandığı tahmin edilmektedir. Yapılan incelemeler neticesinde bahçelerin inşasının II. Kyros döneminde tamamlanamadığı anlaşılmaktadır (Stronach, 2013: 72-74; Briant, 2013: 11; Stronach, 1985: 846-847; Briant, 2002: 86; Toteva, 2007: 44). Eski Yunanlıların İngilizcedeki “paradise” (cennet) sözcüğünün temelini oluşturan “paradeisos” kelimesiyle tanımladıkları bu saray bahçelerinin Ortaçağ’da İran’da inşa edilmiş olan saray bahçelerinin ilk örnekleri oldukları varsayılmaktadır (Mieroop, 2006: 334; Curtis, 2000: 39).

1. 2. Anıt Mezar Mimari tarzı, yapılış amacı ve diğer özellikleri dolayısıyla Pasargadai’daki en dikkat çekici yapı hiç şüphesiz II. Kyros’un anıt mezarıdır. Geleneksel olarak “Süleyman’ın Annesinin Mezarı” olarak isimlendirilen anıt mezar, Morghab Ovası’nın güneyindeki hâkim bir noktada yer alması dolayısıyla her yönden 98

görülebilecek bir konumdadır. İonia ve Lydialı taş ustaları tarafından inşa edilen mezar, büyük taş bloklardan inşa edilmiş olmasıyla ve ihtişamlı mimari planıyla bir güç ve asalet izlenimi uyandırmaktadır (Dandamaev, 1989: 68; Stronach, 1978: 26; Villing, 2005: 237; Koch, 2004: 376-377; Curtis, 2005: 32-33). Mezar, altı basamaklı bir kaide ve üçgen çatılı mezar odası olmak üzere iki ana unsurdan meydana gelmektedir. Mezarın yüksekliği temel seviyesinden çatısının tepesine kadar 11.10 metredir. Mezar kaidesinin altı basamağından en altta olanının yüksekliği 1.65, ikinci ve üçüncü basamaklarınki ise 1.05 metredir. Son üç basamağın her biri ise 57.5 santimetre yükseliğe sahiptir. Mezar kaidesinin temeli 13.35 metre uzunlukta ve 12.30 metre genişliktedir. Kaidenin üzerinde yer alan mezar odasının temeli ise 6.40 metre uzunluğa ve 5.35 metre genişliğe sahiptir. Mezar odasının kapısının yüksekliği 1.39 metre, genişliği ise78 santimetre olarak ölçülmüştür. Kapıdan mezara geçişteki ara kısmın uzunluğu 1.20 metredir. Mezar odasının uzunluğu 3.17, genişliği ve yüksekliği ise 2.11 metredir. Mezar odasının duvarları 1.50 metre kalınlığı sahiptir. Mezar odanın çatısı altındaki boş kısım 4.75 metre uzunluğa ve 85 santimetre yüksekliğe sahip olmak üzere ikiye bölünmüştür. Çatının kapak taşının ise kaybolduğu anlaşılmıştır (Stronach, 2013: 62; Dandamaev ve Lukonin, 1989: 242; Briant, 2002: 86; Stronach, 1978: 26-27; Dandamaev, 1989: 68).

Mezar kaidesini oluşturan en alt basamağın temelindeki kaba bir taş bandın mezar odasının temelini saran dar bir bandla mimari tarz açısından uyum içinde olduğu görülmektedir. Daha alttaki bandın taş blokların orijinal yüzeyi olduğu görülmektedir. Bu bandın 30 santimetre üzerinde yer alan taşın iyi cilalandığı anlaşılmaktadır. Mezar kaidesinin dört bir tarafındaki basamakların genişliğinde düzensizlikler söz konusudur. Bu düzensizliklerin en belirginleştiği yer, dördüncü basamağın kuzeydoğusunda yer almaktadır. Basamaklar, birleşme ve konumları bakımından mezarın dört bir yanında da benzer özellikler taşımaktadır ve bunun en net görüldüğü yer ikinci basamaktadır. Mezar odasını oluşturan taşların ilk sırası 1.30 metre, ikincisi 81 santimetre ve son ikisi ise sırasıyla 53 ve 52.5 santimetre yüksekliğindedir. Mezar odasısının yapımında görülen bu düzen mezar odasının çatısında da görülmektedir. Çatıyı oluşturan sıralardan ilki, ikinci ve üçüncü sıradan 99

daha yüksek yapılmıştır. Mezar odasının inşasındaki bu uyum mezar odasının özenle yapıldığını göstermektedir (Stronach, 1978: 27-31).

Mezar odasının kapısının çerçevesi zaman içinde gördüğü hasarlardan dolayı orijinalliğini yitirmiştir. Kapının en altında içe ve dışa dönük olarak yükseltilmiş dış bantlı girişin iki tarafında düz zeminli iki şerit yer almaktadır. Girişteki bandın iç kısmı 8 santimetre yükseklindedir ve kapı eşiğinin yüksekliğini bunun oluşturduğu düşünülmektedir. Bandın dış kısmı ise 15 santimetre yüksekliğindedir. Kapının yukarısındaki ters pervazın üzerinde bulunan ikili şerit hasar görmesine rağmen görülebilmektedir. Çatının, mezar odasının duvarlarıyla birleştiği yerdeki pervazların önemli bir kısmı günümüze ulaşmayı başarmıştır. Çatının üstündeki 7 santimetrelik tabakanın çatının en tepesine doğru kaybolduğu görülmektedir (Stronach, 1978: 31- 34).

Çatının mezar odası kapısının olduğu taraftaki üçgen alınlığında bir disk kabartmasının kalıntıları bulunmaktadır. Bu kabartmanın üst yarısı, kaybolan kapak taşının üzerine inşa edilmiş olduğundan disk motifinin sadece alt kısmına ulaşılabilmiştir. Diskin alt kısmı göz önüne alındığında diskin tamamının dış yüzeyinde sıralı şekilde yer alan 24 tane üçgen biçiminde iz olduğu tahmin edilmektedir. Diskin iç kısmı oldukça hasar görmüştür ancak diskin üzerindeki gül yaprağını andıran iki motif sağlam bir şekilde günümüze ulaşmıştır. Bilim insanları disk üzerinde bulunan belirtilerden yola çıkarak bu diskin 24 yaprağı olan bir gül rozeti olduğunu ifade etmişlerdir. Rozetin dini bir amaç taşıyıp taşımadığı konusunda ise farklı görüşler bulunmaktadır. Uzaktan bakıldığında fark etmenin zor olduğu rozetin II. Kyros’un hükümdarlığı döneminde yapıldığı düşünülmektedir (Stronach, 2013: 63; Dandamaev, 1989: 68; Stronach, 1978: 35-37).

II. Kyros’un anıt mezarı hakkında arkeolojik kaynakların yanı sıra Antikçağ yazarlarının eserleri vasıtasıyla da bilgi edinmekteyiz. Arrianos’un verdiği bilgilere göre Makedonya Kralı Büyük İskender, II. Kyros’un anıt mezarını iki kez ziyaret etmiştir (Arrianos, III. 18. 10). Bilim insanları tarafından M.Ö. 330 yılında yapıldığı düşünülen ilk ziyaret Persepolis’in ele geçiriliş sürecinde gerçekleşmiştir. İkinci ziyaretin ise M.Ö. 325 yılında Hindistan seferinden dönüşte yapıldığı 100

öngörülmektedir (Briant, 2013: 10; Dandamaev, 1989: 69). Arrianos’un verdiği bilgilerden II. Kyros’un anıt mezarının soyguncular tarafından soyulmasının bu ikinci ziyaretten önce yaşandığı anlaşılmaktadır. Büyük İskender’in, II. Kyros’un anıt mezarını ziyaret etmesi onun II. Kyros’un şahsına veya başarılarına karşı saygı duymuş olması ihtimalini doğurmaktadır. Strabon’un, Büyük İskender’in ordusundaki bazı kimselerin Büyük İskender’i “philokyros” yani II. Kyros’un arkadaşı olarak nitelediklerini belirtmesi bu ihtimali güçlendirmektedir (Aktaran: Briant, 2013: 10).

Antik dönem yazarları arasında II. Kyros’un başkenti ve mezarı hakkındaki en ayrıntılı bilgileri Arrianos vermektedir. Arrianos’un, Aristobulos’tan öğrendiğini belirttiği bilgilerde II. Kyros’un başkenti ve anıt mezarı şu şekilde anlatılmaktadır: Pasargadai’da kralın bahçesinde Kyros’un mezarı yer almaktadır. Mezarın etrafında çeşitli ağaçlar ile uzun boylu otlardan oluşan bir koruluk vardır ve bu koruluğun içinden bir dere akmaktadır. Mezar dört köşelidir ve alt tarafı yontma taşlardan yapılmıştır. Yontma taşlardan yapılan kısmın üstünde bir bina bulunmaktadır ve binanın çok dar bir kapısı vardır. Binanın içinde II. Kyros’un ölüsünün konulduğu altın bir tabut ve tabutun yanında bir sedye yer almaktadır. Ayakları soğuk işlenmiş altından yapılmış olan sedyenin üstü Babil’e özgü elbise ve örtülerle kapatılmış altına ise mor renkli postlar serilmiştir. Ayrıca sedyenin yanında Medlere özgü şalvarlar, koyu kırmızı ve başka renklerde giyecekler, altın ve değerli taşlardan yapılmış gerdanlıklar, küpeler ve kılıçlar vardır. Bunların haricinde bir de masa bulunmaktadır. Sedyenin ortasında, içinde II. Kyros’un ölüsünün olduğu tabut yer almaktadır (Arrianos, VI. 29. 1-7).

Yine Arrianos’un verdiği bilgilere göre, mezara doğru çıkan merdivenin yanında Maglar için yapılmış küçük bir ev vardır. Maglar burada II. Kyros’un mezarını korumakla görevlidir. Kral burada görevli olan Maglara her gün bir koyun, bir miktar şarap ve buğday unu ile II. Kyros için kurban edilmek üzere her ay bir at verirdi. Mezarın üzerinde “Ey İnsan, ben Pers İmparatorluğu’nun kurucusu ve Asya’nın kralı Kyros’um. Bu yüzden bana bu mezarı çok görme” yazan Persçe bir yazıt vardır. Makedonya Kralı Büyük İskender, Persleri yendikten sonra II. Kyros’un mezarını ziyarete geldiğinde gördükleri karşısında hem üzülmüş hem de büyük bir 101

kızgınlık duymuştur. Çünkü mezarın yanına geldiğinde tabut ve sedye haricindeki her şeyin çalındığını, II. Kyros’un ölüsünün tabuttan dışarı çıkarıldığını ve tabutun ezilip parçalandığını görmüştür. Bu durum karşısında Büyük İskender mezar ve tabutun eski düzenine sokulması için Aristobulos’u görevlendirmiş ve yapması gerekenleri; çalınan unsurların tekrar yerlerine konulması, tabutun tamir edilerek kapağının kapatılması, sedyenin şeritlerle örtülmesi, mezar kapısının zarar gören yerlerinin taşla örülüp balçıkla sıvandıktan sonra krallık mührüyle mühürlenmesi olarak belirlemiştir. Büyük İskender, Aristobulos’u görevlendirdikten sonra mezarın bekçiliğini yapan Magları yakalatarak mezara zarar verenlerin kim olduğunu öğrenmek için onlara işkence yaptırmıştır. Gördükleri işkenceye rağmen açıklayıcı bir cevap vermeyen Maglar, suçları ispatlanamadığı için Büyük İskender tarafından serbert bırakılmıştır (Arrianos, VI. 29. 4-9). Arrianos’un bahsettiği mezar yazıtının o dönemde var olma ihtimali bulunmakla birlikte böyle bir yazıt günümüze ulaşmamıştır (Garthwaite, 2011: 40).

Strabon ve Plutarkhos, başta anıt mezar üzerindeki Persçe yazıt olmak üzere II. Kyros’un başkenti ve anıt mezarı hakkında Arrianos’un verdiği bilgilerle uyuşan bilgiler aktarmaktadırlar (Aktaranlar: Garthwaite, 2011: 40; Razmjou, 2005: 155). M.S. 1. yüzyılda yaşayan Romalı tarihçi Quintus Curtius Rufus’un, Historiae Alexandri Magni (Büyük İskender Tarihi) isimli eserinde anlattıkları da özellikle II. Kyros’un mezarının içinde yer alan unsunlar konusunda Arrianos’un verdiği bilgilerle büyük oranda benzeşmektedir. Ayrıca Gaius Plinius Secundus’a göre, II. Kyros’un mezarının doğuya dönük şekilde yapılması Magların önerisiyle olmuştur (Aktaran: Briant, 2002: 94-96).

II. Kyros’un anıt mezarı, farklı yer ve dönemlerde inşa edilmiş birkaç yapıyla mimari açıdan benzer özellikler taşımaktadır. Mezar amaçlı bu yapılardan birisi İran’da, ikisi ise Anadolu’da yer almaktadır. Bunlardan İran’da yer alan mezar yapısı, Buşehr eyaleti sınırları içerisindeki Bozpar ismi verilen kırsal bir alanda yer almaktadır ve M.Ö. 5. yüzyılda yapıldığı tahmin edilmektedir. Anadolu’daki benzer mezar yapılarından birincisi Sardeis’tedir ve Sardeis’in Persler tarafından ele geçirilişinden sonra inşa edildiği düşünülmektedir. İkinci benzer mezar yapısı ise Foça-İzmir karayolunun 7. kilometresinde yer alan kırsal bir alanda bulunmaktadır. 102

“Taş Kule” olarak adlandırılan mezarın M.Ö. 6. veya 5. yüzyıla ait olduğu sanılmaktadır (Briant, 2002: 84; Tekin, 2007a: 67; Boyce, 1988: 27; Yıldızhan, 2012: 150; Razmjou, 2005: 155).

Pasargadai’da ele geçen değerli buluntular burasının sıradan bir yerleşme olmadığını gözler önüne sermektedir. B Evi olarak bilinen yapının yakınındaki su küplerinden birisinin içinde Pers sanatını yansıtan çok miktarda değerli süs eşyası bulunmuştur. Bunlar arasında yaban keçisi başlı altın bilezikler, yine altından yapılmış küpe ve kolyeler, gümüş kaşıklar ve akik taşından yapılmış çeşitli süs eşyaları dikkat çekmektedir. Bunların haricinde buluntular arasında çeşitli toprak kaplar da mevcuttur. Bulunan süs eşyalarının M.Ö. 5. ve 4. yüzyıla ait olduları düşünülmektedir. Toprak kapların ise Helenistik Dönem’de yapıldıkları tahmin edilmektedir (Stronach, 1985: 847; Curtis, 2005: 33).

Pasargadai, hem Pers İmparatorluğu’nun ilk başkenti oluşu hem de II. Kyros’un mezarına ev sahipliği yapması dolayısıyla II. Kyros’un ölümünden sonra da önemini korumuştur. II. Kyros’tan sonra gelen Pers kralları başkent olarak Susa ve Persepolis’i kullanmalarına rağmen Pasargadai’ı ayrıcalıklı bir konumda tutmayı sürdürmüşlerdir. Plutarkhos’un verdiği bilgilere göre II. Artakserkses, krallığını ilan etmek için düzenlediği taç giyme törenini Pasargadai’da düzenlemiştir ve Maglar bu törende aktif rol oynamışlardır (Plutarkhos, Artakserkses. III. 1-3). Bu durum Pasargadai’ın II. Kyros’tan sonraki dönemlerde dini bir merkez olarak kullanıldığını göstermektedir. Ayrıca II. Artakserkses’in taç giyme törenini Pasargadai’da düzenlemesi, iktidarının meşruiyetini güçlendirmek istediğini akla getirmektedir (Kuhrt, 2012: 34; Curtis, 2000: 39).

2. SİLİNDİR KİTABE

Kyros Silindiri ve Silindir Kitabe isimleriyle bilinen bu çivi yazılı kitabe, silindir şekline getirilmiş kilden yapılmış ve pişirilmek suretiyle sağlamlaştırılmıştır. II. Kyros’un Babil’i ele geçirmesinin ardından M.Ö. 539’da yazılan kitabede Babil dilinde yazılmış 45 satırlık bir metin yer almaktadır. Kitabedeki ilk ve son satırların yer aldığı kısımlar kırıktır. Kırık kısımların iki parçası bulunmuş ancak diğer parçalara ulaşılamamıştır. Bu yüzden metnin ilk ve son satırlarının bazı kısımları 103

okunamamıştır. 22.5 santimetre uzunluğa ve 7.8 ile 10 santimetre arasında değişen genişliğe sahip olan kitabe, British Müzesi’nin desteğiyle Hormuzd Rassam tarafından 1879’da Babil’de yapılan kazılar sırasında Marduk Tapınağı’nın temelleri altında bulunmuştur. Bu tür kitabelerin yapıların temeline gömülmesi Eskiçağ’da sık görülen bir durumdur. Bu durum kitabelerin tanrılara ve gelecek kuşaklara adanmasıyla ilgilidir. Bilinen son örneğini Seleukos Kralı I. Antiokhos’un (M.Ö. 281-261) yazdırdığı silindir şeklindeki kitabelere Asur ve Babil krallıklarında da rastlanmakla birlikte Kyros Silindiri, üzerindeki metnin içeriği dolayısıyla ayrı bir öneme sahiptir ve günümüzde British Müzesi’nde sergilenmektedir (van der Spek, 2014: 234; Stevens, 2014: 66-67; Stolper, 2013: 41-47; Curtis ve Razmjou, 2005: 59; Toteva, 2007: 40-41; Razmjou, 1389: 69-70).

Silindir Kitabe’de yer alan metnin Qishti Marduk isimli bir kâtip tarafından orijinalinden kopyalandığı anlaşılmaktadır. Kitabede II. Kyros’un Babil zaferinin öncesi ve sonrasında yaşananlar kimi zaman II. Kyros tarafından kimi zaman ise üçüncü bir ağızdan güçlü bir üslupla anlatılmaktadır. Bunun yanı sıra II. Kyros’un kendisi hakkında nitelemelerde bulunduğu da görülmektedir. Kitabede ayrıca Mezopotamya’nın o dönemki dini ve siyasi durumu gözler önüne serilmektedir. Kitabenin içeriği konu bakımından altı bölümde incelenebilir. 1. ve 19. satırlar arasını kapsayan birinci bölümde Yeni Babil Kralı Nabonidus, dini ve idari konulardaki tutarsız faaliyetleri sebebiyle kötülenmektedir. 20. ve 22. satırların meydana getirdiği ikinci bölümde II. Kyros kendi soyağacından bahsetmekte ve kendisine övgüde bulunmaktadır. 22. satırdan 34. satıra kadar olan kısmın yer aldığı üçüncü bölümde II. Kyros, Marduk’un desteğiyle Babil’i ele geçirişini anlatmaktadır. Dördüncü bölümü oluşturan 34. ve 35. satırlarda II. Kyros’un Marduk’a duası yer almaktadır. 36. ve 37. satırların oluşturduğu beşinci bölümde II. Kyros, Babil’e düzen ve barış getirdiğinden bahsetmektedir. 38. ve 45. satırlar arasını kapsayan altıncı bölümde ise II. Kyros Babil’deki imar faaliyetlerini anlatmaktadır (Stolper, 2013: 42-47; Finkel, 2013: 80; Wiesehöfer, 2003: 78). Kyros Silindiri, Eskiçağ’da yaygın olan baskıcı ve adaletsiz uygulamalara karşın, barış ve özgürlük konularındaki olumlu faaliyetlerden bahsetmesi dolayısıyla günümüzde bazı kesimler 104

tarafından “Tarihin İlk İnsan Hakları Bildirisi” olarak kabul edilmektedir (Curtis ve Razmjou, 2005: 59; Razmjou, 1389: 73-74).

II. Kyros’un anıt mezarı ve Silindir Kitabe’si İran’ın yakın tarihinde de önemli bir yer tutmuştur. 19. yüzyılda ortaya çıkan ve 20. yüzyılda tüm dünyaya yayınlan milliyetçilik akımı diğer milletlerin olduğu gibi Farsların da geçmişe olan ilgilerini arttırmıştır. 1921’de İran’da Şah Rıza Pehlevi liderliğinde egemenliğin Türk soylu Kaçarlardan Farsların eline geçmesiyle Perslere dair araştırmalarda ve kültürel faaliyetlerde büyük bir artış yaşanmıştır. Şah Rıza Pehlevi, Farsların soyunun Perslere dayandığı fikrini benimseyip İran’ın yüzyıllardır Farsların anavatanı olduğunu öne sürerek iktidarının meşruiyetini güçlendirmeyi amaçlamış ve bu amaç kapsamında bazı faaliyetlerde bulunmuştur. Öncelikle kültürel mirası korumak ve İran’ın İslamiyet öncesi ve İslamiyet dönemi hakkında çalışmalar yapmak için Ulusal Miras Topluluğu kurulmuştur. 1934 yılında ünlü şair Firdevsi’nin 1000. doğum yılı kutlamaları doğrultusunda II. Kyros’un Pasargadai’daki anıt mezarından esinlenilerek Tus şehrinde Firdevsi adına bir anıt mezar yapılmıştır. Pehlevi Hanedanı’nın kurucusu Şah Rıza Pehlevi’den sonra tahta geçen oğlu Muhammed Rıza Pehlevi, 1971’de Pers İmparatorluğu’nun kuruluşunun 2500. yıldönümü kutlamalarını Persepolis’te düzenlemiş ve Pasargadai’daki II. Kyros’un anıt mezarının önüne gelip II. Kyros’a övgüde bulunmak suretiyle kendisini II. Kyros’un veliahtı ilan etmiştir. Bunun yanı sıra bu dönemde İran’daki arkeoloji ve tarih kitapları Pers İmparatorluğu’nu yüceltecek bir içerikte yayınlanmış ve Kyros Silindiri, Pehlevi Hanedanı’nın simgelerinden biri haline gelmiştir. Ayrıca 1975’te Şahenşahi takviminde Pers İmparatorluğu’nun kuruluş tarihi milad olarak kabul edilmiştir (van der Spek, 2014: 234; Ghadim ve Ajerloo, 2005: 186-187; Sarkhosh Curtis, 2005: 250-257).

105

SONUÇ

Persler en eski ataları olan Akamenes’ten dolayı Ahamenişler/Akamenidler şeklinde isimlendirilmektedir. Akamenes’ten sonra Perslerin başına geçen Teispes, krallığını Ahameniş/Akamenid hanedanının üyeleri arasında Anşan ve Parsu krallıkları olmak üzere ikiye ayırmıştır. Anşan Krallığı’nı II. Kyros’un büyükbabası I. Kyros’a verirken, Parsu Krallığı’nı I. Darius’un atalarından Ariaramnes’e vermiştir. II. Kyros, M.Ö. 559’a gelindiğinde Anşan ve Parsu krallıklarını bir çatı altında birleştirerek Persleri güçlü bir yapıya kavuşturmuştur.

Ahameniş/Akamenid hanedanının Anşan Krallığı’nı yöneten kolundan gelen II. Kyros, Silindir Kitabesi’nde kendi soy ağacını sırasıyla I. Kambises, I. Kyros ve Teispes şeklinde vermektedir. II. Kyros, soyağacında Akamenes’e yer vermemiş olsa bile Pers hanedanının kurucusu olması dolayısıyla Akamenes’i II. Kyros’un en eski atası olarak kabul etmek doğru bir yaklaşımdır. Ayrıca II. Kyros’un soyağacına dair bilgiler, I. Darius’un Behistun Kitabesi’ndeki ve Herodotos’un aktardığı Kserkses’in ifadesindeki bilgiler tarafından da desteklenmektedir.

İsmi Güneş manasına gelen II. Kyros, tarihi kayıtlarda Anşan Kralı Kyros şeklinde de geçmektedir. Bazı çivi yazılı belgeler ve Antikçağ yazarları II. Kyros’un ailesi konusunda birbirinden farklı bilgiler vermektedirler. Ancak bu bilgilerin belli noktalarda birleştiği de görülmektedir. Bu ortak noktalar göz önünde bulundurulduğunda II. Kyros’un annesinin Mandane; babasının I. Kambises; karısının Cassandane; oğullarının II. Kambises ve Bardiya/Smerdis; kızlarının ise Atossa ve Artystone olduğu anlaşılmaktadır. Bunun yanı sıra II. Kyros’un kardeş veya kardeşleri olup olmadığı konusunda herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.

Mevcut kaynaklardaki bilgilerden II. Kyros’un M.Ö. 570 yılı civarında dünyaya geldiğini anlaşılmaktadır. Antikçağ yazarları II. Kyros’un doğumu ve çocukluk yılları hakkında birbirinden farklı bilgiler vermişlerdir ve bu bilgilerin bir kısmı efsanevi bir nitelik taşımaktadır. Mevcut bilgilerden çıkarılacak genel sonuca göre, II. Kyros Media Krallığı’nda doğup büyümüş ve Media Kralı Astyages’in yol açtığı çeşitli tehlikelerle karşılaşmıştır. İlerleyen süreçte Persler arasında öne çıkan II. Kyros, Perslerin desteğini alarak Astyages’le askeri mücadelelere başlamıştır. 106

M.Ö. 550 yılına gelindiğinde ise Astyages’le yaptığı son savaşı kazanıp Media Krallığı’na son vererek Pers İmparatorluğu’nun temellerini atmıştır. II. Kyros’un bu başarısı onun diğer başarılara ulaşmasındaki ilk ve en büyük etken olmuştur.

II. Kyros’un Pers İmparatorluğu’nu kurduktan sonraki ilk hedefi Lydia Krallığı olmuştur. M.Ö. 547/546’da Lydia’ya doğru sefere çıkan II. Kyros, güçlü bir direniş sergileyen Lydialıları mağlup ederek Lydia Kralı Kroisos’u esir almıştır. II. Kyros, Lydia Krallığı’na bu şekilde son verdikten sonra Orta Asya’daki bazı halklar üzerine düzenleyeceği seferin hazırlıklarına başlamak için İran’a dönmüş ve İran’a dönmeden önce bazı komutanlarını Anadolu’nun diğer yerlerini ele geçirmekle görevlendirmiştir. Görevlendirilen komutanlar başta Batı Anadolu’daki Yunan şehirleri olmak üzere çeşitli bölgeleri ele geçirerek II. Kyros’un emirlerini yerine getirmişlerdir. Böylelikle Anadolu Pers egemenliğine girmiştir.

II. Kyros’un Orta Asya’ya düzenlediği seferler konusunda tarihi kayıtların verdiği bilgiler belli bir oranda belirsizlik taşımakla birlikte genel bir sonuç çıkarmak için yeterlidir. Bu sonuçlara göre, II. Kyros Orta Asya’ya ilki, Lydia Krallığı’nı ele geçirişinden; ikincisi ise Yeni Babil Krallığı’na son verişinden sonra olmak üzere iki sefer düzenlemiştir. II. Kyros, ilk Orta Asya seferi neticesinde bugünkü Afganistan’ın büyük bir bölümü ile Özbekistan, Tacikistan ve Türkmenistan topraklarını imparatorluğuna katmayı başarmıştır. Böylelikle Pers İmparatorluğu’nun sınırları doğuda Orta Asya’ya kadar ulaşmış ve Pers kültürü İran ve Anadolu’nun ardından bu bölgeye de yayılmıştır.

İmparatorluğu’nun sınırlarını olabildiğince genişletmeyi amaçlayan II. Kyros, Orta Asya’ya düzenlediği ilk seferin ardından yönünü Mezopotamya’ya çevirmiş ve Yeni Babil Krallığı’nı ele geçirmek amacıyla yeni bir askeri sefer düzenlemiştir. Tarihi kayıtlar Yeni Babil Krallığı’nın içinde bulunduğu kötü gidişatın II. Kyros’un Babil’e girişini kolaylaştırdığını söylemekle birlikte Babil’in özellikle mimari açıdan güçlü bir savunması olduğunu da belirtmektedirler. Bu açıdan bakıldığında II. Kyros’un Yeni Babil Krallığı’nı ele geçirişinin belli bir zorlukla gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Kaynakların bir kısmı, II. Kyros’un Yeni Babil Krallığı’nı ele geçirişiyle birlikte Yeni Babil Kralı Nabonidus’un öldürüldüğünü; bir kısmı ise 107

sürgüne gönderildiğini belirtmektedirler. II. Kyros’un M.Ö. 539’da Yeni Babil Krallığı’na son vermesi neticesinde Mezopotamya ve Doğu Akdeniz toprakları Pers İmparatorluğu’nun hâkimiyeti altına girmiştir.

Mezopotamya’yı egemenlik altına alan II. Kyros’un son hedefi imparatorluğunun doğu sınırlarını tehdit eden göçebe bir bozkır halkı olmuştur. Antikçağ yazarları bu bozkır halkı hakkında birbirinden farklı hikâyeler anlatmaktadırlar. Bununla beraber genel kabul gören görüş bu halkın İskitler (Sakalar) olduğudur. M.Ö. 530’da kraliçe Tomris liderliğindeki İskitlerle şiddetli bir savaşa giren II. Kyros, mağlup olmuş ve savaş esnasında öldürülmüştür. Bunun ardından II. Kambises, babası II. Kyros’un cenazesini Pasargadai’daki anıt mezara gömdürmüş ve babasının ardından krallık görevini o üstlenmiştir. Antikçağ yazarları II. Kyros’un tahta kaldığı süre konusunda farklı tarihler vermektedirler. Ancak en çok kabul gören görüş onun yirmi dokuz yıl krallık yaptığıdır.

II. Kyros, ele geçirdiği yerlerde Pers hâkimiyetinin sorunsuz bir şekilde devam etmesi için satraplık ismi verilen bir idare şeklini benimsemiş ve bu sistemi imparatorluğunun tamamında uygulamıştır. Günümüzdeki eyalet sistemine benzeyen bu idare şeklinde satrap adıyla bilinen ve bizzat kral tarafından seçilen idareciler krala bağlı kalmak şartıyla belli bir bölgenin yönetimiyle görevlendirilmişlerdir. Ayrıca bu sistemde ele geçirilen yerlerin mevcut yöneticilerinden de yararlanılmıştır. Eldeki kaynaklar satraplık sisteminin başarılı bir şekilde uygulandığını göstermektedir.

Pers İmparatorluğu’nun başarılı işleyişinde siyasi ve ekonomik politikalar kadar hoşgörü politikası da etkili olmuştur. Persler ele geçirdikleri yerlerdeki halkların başta dini inançları olmak üzere sosyal yaşamlarına saygı duymuşlar ve onları sosyal yaşamlarında belli bir oranda özgür bırakmışlardır. II. Kyros’un dini inançlara yaklaşımı bu konuda önemli bir rol oynamıştır. Bazı arkeolojik kaynaklar ve Antikçağ yazarlarının eserleri, II. Kyros’un hem Mazdeizm hem de Mitraizm ile yakın bir ilişkisi olduğunu göstermektedir. Ayrıca Babillilerin tanrısı Marduk ile Yahudilerin tanrısı Yahveh’in II. Kyros’un yaşamında belli bir yer tuttuğu da görülmektedir. II. Kyros’un, egemenliği altındaki halkların sosyal yaşamlarında 108

özgür olmalarını önemsediğinin en somut kanıtı sürgündeki Yahudilerin Babil’den Kudüs’e dönerek Kudüs’teki tapınaklarını yeniden inşa etmelerine izin vermesidir.

II. Kyros’tan günümüze kalan en önemli arkeolojik kalıntılar, başkent Pasargadai, anıt mezar ve Silindir Kitabe’dir. Mevcut kaynaklar Pasargadai ve anıt mezarın inşa ediliş tarihi hakkında farklı bilgiler sunmaktadır. Ancak bu kaynaklardan çıkarılacak genel sonuç Pasargadai ve anıt mezarın inşasına Yeni Babil Krallığı’nın ele geçirilişinden sonra başlandığıdır. Yine eldeki kaynakların verdiği bilgilerin geneline bakıldığında Pasargadai ve anıt mezarın bazı kısımlarının inşasının II. Kyros’un ölümü üzerine yarım kaldığı ve yarım kalan yerlerin I. Darius döneminde tamamlandığı anlaşılmaktadır. II. Kyros dönemine ışık tutan en önemli tarihi belgelerden biri olan Silindir Kitabe ise Yeni Babil Krallığı’nın ele geçirilmesi üzerine M.Ö. 539’a yazılmış ve büyük bir kısmı sağlam şekilde günümüze ulaşmıştır. Gerek Pasargadai ve anıt mezar gerekse Silindir Kitabe, II. Kyros döneminin anlaşılmasına katkı yapan somut örnekler olarak önemli bir yere sahiptir.

II. Kyros’un karakter bakımından hoşgörülü, alçak gönülllü ve adaletli; askeri ve siyasi açıdan ise yetenekli olması, onun başarılarla dolu bir yaşam sürmesini sağlamış ve bu durum neticesinde II. Kyros tarihin en önde gelen devlet adamlarından birisi olmuştur. İran’da küçük bir krallık olarak hüküm süren Persler, II. Kyros liderliğinde Anadolu, Mezopotamya ve Orta Asya’da hâkimiyet kurarak iki yüzyıldan fazla bir süre yaşayacak olan büyük bir imparatorluk haline gelmişlerdir. II. Kyros, hem şahsiyeti hem de başarıları dolayısıyla Persler tarafından “baba” olarak anılmış ve ona duyulan saygı ve minnet İran’ın yakın dönem tarihinde de varlığını korumuştur.

109

KAYNAKÇA

Antik Kaynaklar

Flavius Arrianos (2005). İskender’in Seferi (Aleksandrou Anabasis). (Çeviren: Furkan Akderin). İstanbul: Alfa Yayınları.

Diodorus Siculus (1935-1946). Diodorus of Sicily. (English Translation by: C. H. Oldfather). Cambridge, Massachusetts: Harvard University Press.

Herodotos (1983). Herodot Tarihi (Çeviren: Müntekim Ökmen). İstanbul: Remzi Kitabevi.

Jacoby, Felix (1923-1958). Die Fragmente der griechischen Historiker. Berlin and Leiden: E. J. Brill.

Ksenophon (2007). Kyros’un Eğitimi (Kyrou Paideia). (Çeviren: Furkan Akderin). İstanbul: Alfa Yayınları.

Marcus Tullius Cicero (1839). De Divinatione. (Editor: Henry Ellis Allen). Dublin: Apud B. Fellowes.

Moses Khorenats’i (1980). History of the Armenians. (Translation and Commentary on the Literary Sources by: Robert W. Thomson). Cambridge, Massachusetts: Harvard University Press.

Plutarch (1962). Plutarch's Lives. (Translated by: Bernadotte Perrin). Cambridge, Massachusetts: Harvard University Press.

Strabon (2012). Antik Anadolu Coğrafyası. (Çeviren: Adnan Pekman). İstanbul: Arkeoloji ve Sanat Yayınları.

Thukydides (1972). Peloponnesos’lularla Atina’lıların Savaşı. (Çeviren: Halil Demircioğlu). Ankara: Ankara Üniversitesi Basımevi.

110

Modern Kaynaklar

Ackroyd, Peter (1984). The Jewish Community in Palestine in the Persian Period. CHJ, 1, 130-161.

Adsay, Fahriye ve Bingöl, İbrahim (2012). Avesta: Zerdüştilerin Kutsal Metinleri (1. Baskı). İstanbul: Avesta Yayınları.

Akurgal, Ekrem (1993). Eski Çağda Ege ve İzmir (1. Baskı). İzmir: Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı.

Allen, Lindsay (2005). The Persian Empire a History (First Puplished). London: British Museum Press.

Arnold, Bill T. (2004). Who were the Babylonians?. Leiden: Koninklijke Brill NV.

Aşan, Muhammet Beşir (2002). Yesi ve Çevresinde Sakalar. Türkler, 1, 956-962. Ankara: Yeni Türkiye Yayınları.

Aydın, Fuat (2003). Sır Dinlerinde Kurtuluş (Orfizim, Mitraizm ve Gnostizm). SÜİFD, 5 (8), 189-198.

Aytbaev, Abdülhalık (2002). Massagetler Hakkındaki Eski Kaynaklar. Türkler, 1, 963-971. Ankara: Yeni Türkiye Yayınları.

Bahar, Hasan (2011). Eskiçağ Uygarlıkları (2. Baskı). Konya: Kömen Yayınları.

Bakır, Tomris (2006). Daskyleion-Pers Satraplık Merkezi. TEBEHD, 21, 11-12.

Bakır, Tomris (2003a). Daskyleion (tayaiy drayahya) Hellespontine Phrygia Bölgesi Akhaemenid Satraplığı. Anadolu/Anatolia, 25, 1-26.

Bakır, Tomris (Mayıs 2003b). Daskyleion (Ergili) Kazılarının Işığında Anadolu Pers Dönemi ve Sanatı. TT, 113/2003, 90-93.

Basello, Gian Pietro (Kasım-Aralık 2013). Persçe: Bir Kral Üç Dil, AA, 36/2013, 132-143. 111

Başgelen, Nezih (Temmuz-Ağustos 2005). Bin Tepelerin Zengin Kralları Lydialılar. ST, 10/2005, 110-117.

Bean, George E. (1997). Eskiçağda Ege Bölgesi. (Çeviren: İnci Delemen). İstanbul: Arıon Yayınevi.

Bivar, A. D. H. (1988). The Indus Lands. CAH, IV, 194-210.

Boyce, Mary (1988). The Religion of Cyrus The Great. AH, III, 15-31.

Boyce, Mary (1984). Persian Religion in the Achemenid Age. CHJ, 1, 279-307.

Briant, Pierre (2013). Cyrus the Great. (Edited by: Touraj Daryaee). Cyrus the Great An Ancient Iranian King. Santa Monica: Afshar Publishing, 1-15.

Briant, Pierre (2005). History of The Persian Empire 550-330 BC. (Edited by: John Curtis and Nigel Tallis) Forgotten Empire: The World of Ancient Persia. London: The British Museum Press, 12-17.

Briant, Pierre (2002). From Cyrus to Alexander A History of the Persian Empire. Winona Lake, Indiana: Eisenbrauns.

Brosius, Maria (2006). The Persians: An Introduction (First Published). New York: Routledge.

Brosius, Maria (1996). Women in Ancient Persia 559-331 BC (First Published). Oxford: Clarendon Press.

Cahill, Nicholas D. (2010). Sardeis’te Pers Tahribi. (Editör: Nicholas D. Cahill). Lydialılar ve Dünyaları. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 339-361.

Cahill, Nicholas D. (Haziran 2006a). Lydia: Altın Mucize. Arkeoatlas, 5/2006, 86- 101.

Cahill, Nicholas D. (Haziran 2006b). Sardeis: Asya’nın Metropolü. Arkeoatlas, 5/2006, 104-115. 112

Callatay, Francois de (Haziran 2007). Pers ve Makedon Paraları. Arkeoatlas, 6/2007, 100-101.

Callieri, Pierfrancesco (Ocak-Şubat 2012). Persepolis. AA, 25/2012, 52-67.

Casabonne, Olivier (Haziran 2007). Akamenid İmparatorluğu. Arkeoatlas, 6/2007, 20-35.

Cook, J. M. (1985). The Rise of the Achaemenids and Establishment of Their Empire. CHI, 2, 200-291.

Cook, J. M. (1983). The Persian Empire. London: Book Club Associates.

Curtis, John (2005). The Archaeology of The Achaemenid Period. (Edited by: John Curtis and Nigel Tallis). Forgotten Empire: The World of Ancient Persia. London: The British Museum Press, 30-49.

Curtis, John (2000). Ancient Persia (Second Edition). London: British Museum Press.

Curtis, John and Razmjou, Shahrokh (2005). The Palace. (Edited by: John Curtis and Nigel Tallis). Forgotten Empire: The World of Ancient Persia. London: The British Museum Press, 50-103.

Dandamaev, M. A. (1996). Media and Achaemenid Iran. (Editor: János Harmatta). History of Civilizations of Central Asia: The Development of Sedentary and Nomadic Civilizations: 700 B.C. to A.D. 250, Paris: UNESCO Publishing, 35-64.

Dandamaev, M. A. (1989). A Political History of the Achaemenid Empire. Leiden: E. J. Brill.

Dandamaev, M. A. (1984). in the Persian Age. CHJ, 1, 326-342.

Dandamaev, M. A. and Lukonin, Vladimir G. (1989). The Culture and Social Institutions of Ancient Iran (First Published). Cambridge: Cambridge University Press. 113

Daryaee, Touraj (2013). Religion of Cyrus the Great. (Edited by: Touraj Daryaee). Cyrus the Great An Ancient Iranian King. Santa Monica: Afshar Publishing, 16-27.

Diakonoff, I. M. (1985). Media. CHI, 2, 36-148.

Duran, Muzaffer (2015). Satraplık Sisteminin Pers Yönetim Teşkilatındaki Yeri. SDÜFEFSBD, 34, 61-86.

Durmuş, İlhami (2013). Türk Tarihinin Öncüleri: Alp-Er Tonga, Tomris, Mo-Tun, Attila, Bilge Kağan (1. Baskı). Ankara: Akçağ Yayınları.

Durmuş, İlhami (2012). İskitler (4. Baskı). Ankara: Akçağ Yayınları.

Dusinberre, Elspeth R. M. (2003). Aspects of Empire in Achaemenid Sardeis (First Published). Cambridge: Cambridge University Press.

Eilers, Wilhelm (1974). The Name of Cyrus. AI, 3, 3-9.

Eliade, Mircea (2003). Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi: Taş Devrinden Eleusis Mysteria'larına. (Çeviren: Ali Berktay). İstanbul: Kabalcı Yayınevi.

Əliev, İqrar (2007). Azərbaycan Torpaqları Fars Əhəmənilər (Haxamanişilər) Dövlətinin Tərkibində. (Redaktor: İqrar Əliev). Azərbaycan Tarixi Ən Qədimdən Bizim Eranın III Əsri, Bakı: Azərbaycan Milli Elmlər Akademiyası A. Bakıxanov Adına Tarix İnstitutu, 202-212.

Eph’al, I. (1988). Syria-Palestine under Achaemenid Rule. CAH, IV, 139-164.

Eraslan, Şehnaz (Eylül-Aralık 2013). Antik Sanatta Efsanevi Bir Yaratık: Grifon. AS, 144/2013, 69-78.

Farrokh, Kaveh (2007). Shadows in the Desert: Ancient Persia at War (First Published). Oxford: Osprey Publishing.

Finkel, Irving (2013). Translation of the Cyrus Cylinder. (Edited by: Touraj Daryaee). Cyrus the Great An Ancient Iranian King. Santa Monica: Afshar Publishing, 78-84. 114

Francfort, Henri-Paul (1988). Central Asia and Eastern Iran. CAH, IV, 165-193.

Freeman, Charles (2003). Mısır, Yunan ve Roma Antik Akdeniz Uygarlıkları. (Çeviren: Suat Kemal Angı). Ankara: Dost Kitabevi.

Friedell, Egon (2011). Antik Yunan’ın Kültür Tarihi. (Çeviren: Necati Aça). Ankara: Dost Kitabevi.

Frye, Richard N. (2009). Antik Çağlardan Türklerin Yayılmasına Orta Asya Mirası. (Çevirenler: Füsun Tayanç ve Tunç Tayanç). Ankara: Arkadaş Yayınevi.

Frye, Richard N. (1983). The History of Ancient Iran. München: C. H. Beck.

Garthwaite, Gene R. (2011). İran Tarihi. (Çeviren: Fethi Aytuna). İstanbul: İnkılap Kitabevi.

Ghadim, Farshid İravani ve Ajerloo, Bahram (2005). Yirminci Yüzyılda İran Arkeolojisindeki Değişiklikler Üzerine Yeni Gözlemler. AA, 2 (18), 183-206.

Grakov, B. N. (2006). İskitler. (Çeviren: Ahsen Batur). İstanbul: Selenge Yayınları.

Gray, G. Buchanan (1926). The Foundation and Extension of the Persian Empire. CAH, IV, 1-25.

Gorshenina, Svetlana ve Rapin, Claude (2008). Kabil’den Semerkand’a Arkeologlar Orta Asya’da. (Çeviren: Saadet Özen). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.

Güç, Ahmet (1996). Güneş. İA, 14, 288-291. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları.

Gündüz, Şinasi (2003). Mecûsîlik. İA, 28, 279-284. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları.

Gürkan, Salime Leyla (2013). Yahudilik. İA, 43, 187-197. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları.

Hansman, J. (1985). Anshan in the Median and Achaemenian Periods. CHI, 2, 25-35. 115

Hasanov, Zaur (2009). Çar İskitler: İskitler ve Eski Oğuzların Etno-Dil Özdeşleştirmesi. (Çeviren: İlyas Topsakal). İstanbul: Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı.

Head, Duncan (1992). The Achaemenid Persian Army, Stockport: Montvert Publications.

Hey’et, Cevad (1995). Fars. İA, 12, 174-176. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları.

Holtz, Shalom E. (2009). Neo-Babylonian Court Procedure. Leiden: Koninklijke Brill NV.

Hrouda, Barthel (1997). Mesopotamien: Die antiken Kulturen zwischen Euphrat und Tigris, München: C. H. Beck.

Huff, Dietrich (2004). Pre-Islamic Quarry- and Stone-Technology in Iran. (Editors: T. Stollner, R. Slotta, and A. Vatandoust). Persian Antiques Splendor Mining Crafts and Archaeology in Ancient Iran. Bochum: Deutsches Bergbau-Museum Bochum, 394-407.

İren, Kaan ve Atay, Çiçek (Ocak-Şubat 2012). Daskyleion, AA, 25/2012, 68-75.

Jeffery, L. H. (1988). Greece Before the Persian Invasion. CAH, IV, 347-367.

Jursa, Michael (2004). Die Babylonier: Geschichte, Gesellschaft, Kultur. München: C. H. Beck.

Karatay, Osman (2012). İran ile Turan: Eskiçağ’da Avrasya ve Ortadoğu’yu Hayal Etmek (2. Baskı). İstanbul: Ötüken Neşriyat.

Kızıl, Hayreddin (2013). Mitra’dan “Mithras’ın Sırları”na Mitraizm’in Kuruluş Serüveni. EA, 55, 113-136.

Kimball, Jeannine Davis (Mart-Nisan 2013). Savaşçı Kadınlar, AA, 32/2013, 100- 113. 116

Kitabı Mukaddes Şirketi & Yeni Yaşam Yayınları. (2013). Kutsal Kitap Eski ve Yeni Antlaşma (Tevrat, Zebur, İncil). İstanbul: Kitabı Mukaddes Şirketi & Yeni Yaşam Yayınları.

Koch, Heidemarie (2004). and Persians. (Editors: T. Stollner, R. Slotta, and A. Vatandoust). Persian Antiques Splendor Mining Crafts and Archaeology in Ancient Iran. Bochum: Deutsches Bergbau-Museum Bochum, 372-381.

Köroğlu, Kemalettin (2010). Eski Mezopotamya Tarihi: Başlangıcından Perslere Kadar (5. Baskı). İstanbul: İletişim Yayınları.

Kuhrt, Amelie (Ocak-Şubat 2012). Pers İmparatorluğu, AA, 25/2012, 22-37.

Kuhrt, Amelie (2009). Eskiçağ’da Yakındoğu Yaklaşık M.Ö. 3000-330. (Çeviren: Dilek Şendil). İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.

Kuhrt, Amelie (2008). The Persian Empire: A Corpus of Sources from the Achaemenid Period (Reprinted). New York: Routledge.

Kurtuluş, Rıza (2006). Muzafferîler. İA, 31, 419-420. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları.

Laypanov, Kazi T. ve Miziev, İsmail M. (2010). Türk Halklarının Kökeni. (Çeviren: Hatice Bağcı). İstanbul: Selenge Yayınları.

Leick, Gwendolyn (2003). The Babylonians An Introduction (First Published). London and New York: Routledge.

Lincoln, Bruce (2007). Religion, Empire, and Torture: The Case of Achaemenian Persia, with a Postscript on Abu Ghraib, Chicago & London: The University of Chicago Press.

Mallory, J. P. (2002). Hint-Avrupalıların İzinde. (Çeviren: Müfit Günay). Ankara: Dost Kitabevi.

Mallowan, Max (1985). Cyrus the Great (558-529 B.C.). CHI, 2, 392-419.

Mellink, M. (1988). Anatolia. CAH, IV, 211-233. 117

Merçil, Erdoğan (2009). Salgurlular. İA, 36, 29-31. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları.

Mieroop, Marc Van de (2006). Antik Yakındoğu’nun Tarihi. (Çeviren: Sinem Gül). Ankara: Dost Kitabevi.

Mousavi, Ali (2013). Pilgrimage to . (Edited by: Touraj Daryaee). Cyrus the Great An Ancient Iranian King. Santa Monica: Afshar Publishing, 28-39.

Oates, Joan (2004). Babil. (Çeviren: Fatma Çizmeli). Ankara: Arkadaş Yayınevi.

Pagliaro, Antonio (1974). Cyrus et I’Empire Perse. AI, 2, 3-23.

Petit, Thierry (1990). Satrapes et Satrapies dans l'empire achéménide de Cyrus le Grand à Xerxès Ier, Paris: Les Belles Lettres.

Petuhov, Y. D. i Vasileva, N. İ. (2008). Yevraziyskaya İmperiya Skifov. Moskva: Veçe.

Potts, D. T. (2005). Cyrus the Great and the Kingdom of Anshan. (Edited by: Vesta Sarkhosh Curtis and Sarah Stewart). Birth of the Persian Empire, London-New York: I.B.Tauris & Co Ltd, 7-28

Pyankov, İgor Vasileviç (2002). Sakalar. Türkler, 1, 922-939. Ankara: Yeni Türkiye Yayınları.

Rawlinson, George (2006). Eski Doğu’nun Büyük Krallıklarından Media Krallığı. (Çeviren: Nadire Işık). İstanbul: Doz Yayıncılık.

Razmjou, Shahrokh (2005). Religion and Burial Customs. (Edited by: John Curtis and Nigel Tallis). Forgotten Empire: The World of Ancient Persia. London: The British Museum Press, 150-180.

Razmjou, Shahrokh (1389). Ustuvane-i Kuruş-u Bozorg Tarihçe ve Tercüme-i Kamil-i Metin. Tehran: İntişarat-ı Ferzan.

Roaf, Michael (1996). Mezopotamya ve Eski Yakındoğu. (Çeviren: Zülal Kılıç). İstanbul: İletişim Yayınları. 118

Rollinger, Robert (Haziran 2007). Med Krallığı, Arkeoatlas, 6/2007, 8-18.

Rowe, Robert D. (2002). God's Kingdom and God's Son: The Background in Mark's Christology from Concepts of Kingship in the Psalms. Leiden: Koninklijke Brill NV.

Sarıkaya, Sevgi (Ocak-Şubat 2012). Astyages ve Kroisos’un Sonu: Medler, Persler, Lydialılar. AA, 25/2012, 38-51.

Sarıkaya, Sevgi (2011). Babil Kuneiform Tabletleri ile Antik Kaynaklar Işığında Media, Lydia ve Küçük Asya Fatihi Büyük Kyros. MJH, 1, 195-211.

Sarkhosh Curtis, Vesta (2005). The Legacy of Ancient Persia. (Edited by: John Curtis and Nigel Tallis). Forgotten Empire: The World of Ancient Persia. London: The British Museum Press, 250-263.

Sever, Erol (2008). Asur Tarihi (3. Baskı). İstanbul: Kaynak Yayınları.

Sevin, Veli (2003). Eski Anadolu ve Trakya (1. Baskı). İstanbul: İletişim Yayınları.

Sivrioğlu, Ulaş Töre (2013). Avesta Dilinin Tarihi Coğrafyası. TS, 8 (8), 1141-1165.

Skjærvø, Prods Oktor (2013). Avesta and Zoroastrianism under the Achaemenids and Early Sasanians. (Edited by: D. T. Potts). The Oxford Handbook of Ancient Iran. Oxford: Oxford University Press, 547-565.

Stern, Ephraim (1984). The Persian Empire and the Political and Social History of Palestine in the Persian Period. CHJ, 1, 70-87.

Stevens, Kathryn (2014). The Antiochus Cylinder, Babylonian Scholarship and Seleucid Imperial Ideology. JHS, 134, 66-88.

Stolper, Matthew W. (2013). The Form, Language and Contents of the Cyrus Cylinder. (Edited by: Touraj Daryaee). Cyrus the Great An Ancient Iranian King. Santa Monica: Afshar Publishing, 40-52.

Stronach, David (2013). Cyrus and Pasargadae. (Edited by: Touraj Daryaee). Cyrus the Great An Ancient Iranian King. Santa Monica: Afshar Publishing, 53-77 119

Stronach, David (1985). Pasargadae. CHI, 2, 838-855.

Stronach, David (1978). Pasargadae: A Report on the Excavations Conducted by the British Institute of Persian Studies from 1961 to 1963 (First Edition). Oxford: Clarendon Press.

Sumner, William M. (2003). Early Urban Life in the Land of Anshan: Excavations at Tal-e Malyan in the Highlands of Iran (First Edition). Philadelphia: University of Pennsylvania Museum of Archaeology and Anthropology.

Sweeney, Emmet John (2008). The Ramessides, Medes, and Persians. New York: Algora Publishing.

Tekin, Oğuz (2008). Antik Nümismatik ve Anadolu (3. Baskı). İstanbul: Arkeoloji ve Sanat Yayınları.

Tekin, Oğuz (Haziran 2007a). Satraplar Anadolu’su. Arkeoatlas, 6/2007, 62-73.

Tekin, Oğuz (2007b). Eski Anadolu ve Trakya (1. Baskı). İstanbul: İletişim Yayınları.

Toteva, Galya D. (Haziran 2007). Pers Kentleri ve Sanatı. Arkeoatlas, 6/2007, 36-53.

Tuplin, Christopher (2013). Berossos and Greek Historiography. The World of Berossos: Proceedings of the 4th International Colloquium on “The Ancient Near East between Classical and Ancient Oriental Traditions”. 7th-9th July. Wiesbaden: Harrassowitz Verlag, 177-197.

Ulyam, Kulikan (2002). Persı i Midyane: Poddannıe İmperii Akhemenidov. Moskva: Tsentrpoligraf.

Vallat, François (2010). Darius: Le Grand Roi. (Direction: Jean Perrot). Le Palais de Darius à Suse. Paris: Presses de I’université Paris-Sorbonne, 50-73.

Vallat, François (1997). Cyrus l'usurpateur. Topoi. 1, 423-434. van der Spek, R. J. (2014). Cyrus the Great, Exiles and Foreign Gods: A Comparison of Assyrian and Persian Policies on Subject Nations. (Edited by: Michael Kozuh, 120

Wouter F. M. Henkelman, Charles E. Jones and Christopher Woods). Extraction and Control: Studies in Honor of Matthew W. Stolper. Chicago: Oriental Institute of the University of Chicago, 233-264.

Vermes, Geza (2005). Ölü Deniz Parşömenleri-Kumran Yazıtları. (Çeviren: Nurfer Çelebioğlu). İstanbul: Nokta Kitap.

Villing, Alexandra (2005). Persia and Greece. (Edited by: John Curtis and Nigel Tallis). Forgotten Empire: The World of Ancient Persia, London: The British Museum Press, 236-249.

Waters, Matt (2011). Parsumas, Ansan, and Cyrus. (Edited by: Javier Álvarez-Mon and Mark B. Garrison). Elam and Persia, Winona Lake, Indiana: Eisenbrauns, 285- 296.

Waters, Matt (2010). Cyrus and the Medes. (Edited by: John Curtis and St John Simpson). The World of Achaemenid Persia: History, Art and Society in Iran and the Ancient Near East, London-New York: I.B.Tauris & Co Ltd, 63-71.

Waters, Matt (2008). Cyrus and Susa. RAAO, 102, 115-118.

Waters, Matt (2004). Cyrus and The Achaemenids. Iran, 42, 91-102.

Vekili, Şervin (1389). Tarih-i Kuruş-u Hahamenişi. Tehran: Neşr-i Şuraferin.

Wiesehöfer, Josef (2003). Antik Pers Tarihi. (Çeviren: Mehmet Ali İnci). İstanbul: Telos Yayıncılık.

Yazır, Elmalılı Hamdi (2010). Kur’an-ı Kerim ve Yüce Meali. İstanbul: Merve Yayınları.

Yıldırım, Nimet (2010a). Eski İran’da Dinler ve Dinsel İnanışlar I. DA, 1 (5), 5-32.

Yıldırım, Nimet (2010b). Eski İran’da Dinler ve Dinsel İnanışlar II. DA, 2 (6), 5-26.

Yıldırım, Recep (2004). Uygarlık Tarihine Giriş (2. Baskı). Ankara: Asil Yayın Dağıtım. 121

Yıldızhan, Handan (Ocak-Şubat 2012). İonia’da Persler. AA, 25/2012, 146-151.

122

HARİTALAR VE RESİMLER

Harita-1: Media Krallığı’nın Hâkimiyet Sahası

(http://www.cais-soas.com/CAIS/Art/porada/porada-medes.htm)

Harita-2: Lydia Krallığı’nın Hâkimiyet Sahası

(http://www.messianic-torah-truth-seeker.org/Scriptures/Brit-Hadashah/Hisgalus/Hisgalus-Map- Sardeis-Lydia.jpg) 123

Harita-3: Yeni Babil Krallığı’nın Hâkimiyet Sahası

(http://www.christianwalks.org/maps/babylonian.shtml)

Harita-4: II. Kyros Dönemi ve Sonrasında Orta Asya’daki Pers Hâkimiyet Sahası

(https://en.wikipedia.org/wiki/Iranian_peoples#/media/File:Map_of_the_Achaemenid_Empire.jpg)

124

Resim-1: II. Kyros’un Silindir Kitabe’si

(http://www.cais- soas.com/CAIS/Images2/Achaemenid/Cyrus_the_Great/cyrus_the_great_cylinder2.jpg)

Resim-2: Ahameniş/Akamenid Hanedanı

(http://www.iranicaonline.org/uploads/files/achaemenid_dynasty_tab4_updated.jpg)

125

Resim-3: Nabonidus Kroniği

(http://www.livius.org/a/1/mesopotamia/nabonidus_chronicle.JPG)

Resim-4: Sippar Silindiri

(http://www.livius.org/a/1/inscriptions/nabonidus_cylinder_sippar_bm1.jpg) 126

Resim-5: Antik Anşan Şehrinin Kalıntıları

(http://penn.museum/sites/malwebsite/)

Resim-6: Antik Babil Şehrinin Kalıntıları

(http://www.bible-history.com/archaeology/babylon/ishtargateruins.jpg) 127

Resim-7: Antik Ekbatana Şehrinin Kalıntıları

(http://ourancientworld.com/images/723/2885_1.jpg)

Resim-8: Antik Susa Şehrinin Kalıntıları

(http://oi.uchicago.edu/gallery/iran-aerial-survey-flights#11A1_72dpi.png) 128

Resim-9: Antik Sardeis Şehrinin Akropolis Kısmının Kalıntıları

(http://ids.lib.harvard.edu/ids/view/25090344)

Resim-10: Pers Satraplık Merkezi Daskyleion’un Kalıntıları

(http://arkeoloji.nevsehir.edu.tr/tr/daskyleion) 129

Resim-11: Ölü Deniz Parşömenleri’nden Bir Parça

(http://www.bl.uk/onlinegallery/sacredtexts/deadseascrolls_lg.html)

Resim-12: Nabukadnezar’ın Kudüs’ü Kuşatmasından Bahseden Babil Kroniği

(Arnold, 2004: 94) 130

Resim-13: II. Kyros’un Anıt Mezarı

(https://thesecondachilles.files.wordpress.com/2014/03/image26.jpg)

Resim-14: II. Kyros’un Anıt Mezarı

(https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/0/04/CyrustheGreatTomb_22059.jpg) 131

Resim-15: Pers Dini Yaşamında Ahura Mazda’nın Simgesi Olan Kanatlı Güneş Kursu

(Farrokh, 2007: 47)

Resim-16: Pasargadai Antik Şehrinin Kalıntıları

(http://oi.uchicago.edu/gallery/iran-aerial-survey-flights#10B10_72dpi.png)

132

Resim-17: R Kapısı İsimli Yapının Yanındaki Kanatlı İnsan Kabartması

(https://ssl.panoramio.com/photo/16148256)

Resim-18: R Kapısı İsimli Yapının Kalıntıları

(http://ids.si.edu/ids/deliveryService?id=FS-FSA_A.6_04.GN.0417) 133

Resim-19: S Sarayı İsimli Yapının Kalıntıları

(http://dreamview.net/dv/new/photos.asp?ID=103951)

Resim-20: P Sarayı İsimli Yapının Kalıntıları

(http://www.ancient.eu/uploads/images/262.jpg?v=1431031744)

134

Resim-21: Ateşgede İsimli Tapınağın Kalıntıları

(https://commons.wikimedia.org/wiki/File:Iran_2007_116_Pasargadae_The_%22prison_of_Solomon %22_(1731698125).jpg)

Resim-22: Saray Olduğu Düşünülen Yapının Kalıntıları

(http://www.cais-soas.com/CAIS/Images2/Achaemenid/Pasargadae/pasargadae_tall-i-takht10.jpg) 135

Resim-23: Antik Pasargadai Şehrinin Bahçesini Sulamakta Kullanılan Olukların Kalıntıları

(https://solesister3a.files.wordpress.com/2014/10/img_5111-ed.jpg)

136

T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

ÖZGEÇMİŞ

Adı Soyadı: ERAY KARAKETİR

Doğum Yeri: DERİNKUYU

Doğum Tarihi: 01.04.1991

Medeni Durumu: BEKAR

Öğrenim Durumu Derece: Okulun Adı:

İlköğretim: YAZIHÜYÜK GAZİ İLKOKULU

Ortaöğretim:

Lise: DERİNKUYU LİSESİ

Lisans. NEVŞEHİR HACI BEKTAŞ VELİ ÜNİVERSİTESİ

Yüksek Lisans. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

Becerileri:

İlgi Alanları: TARİH, ARKEOLOJİ, SANAT TARİHİ

İş Deneyimi: (Doldurulması isteğe bağlı)

Aldığı Ödüller: (Doldurulması isteğe bağlı)

Hakkımda bilgi PROF. DR. ÖZDEMİR KOÇAK almak için önerebileceğim PROF. DR. HASAN BAHAR şahıslar: DOÇ. DR. NEJDET GÖK (Doldurulması isteğe bağlı) ÖĞR. GÖR. DR. SUZAN AKKUŞ MUTLU

Tel: Adres: