T.C. ULUDA Ğ ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ FELSEFE VE D İN B İLİMLER İ ANAB İLİM DALI DİN SOSYOLOJ İSİ B İLİM DALI

BULGAR İSTAN MÜSLÜMANLARININ D İNİ VE SOSYAL HAYATI (BLAGOEVGRAD İLİ ÖRNE Ğİ )

(YÜKSEK L İSANS TEZ İ)

Ahmet LUTOV

BURSA 2006

T.C. ULUDA Ğ ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ FELSEFE VE D İN B İLİMLER İ ANAB İLİM DALI DİN SOSYOLOJ İSİ B İLİM DALI

BULGAR İSTAN MÜSLÜMANLARININ D İNİ VE SOSYAL HAYATI (BLAGOEVGRAD İLİ ÖRNE Ğİ )

(YÜKSEK L İSANS TEZ İ)

Danı şman Yard. Doç. Dr. Vejdi B İLG İN

Ahmet LUTOV

BURSA 2006

T.C. ULUDA Ğ ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ MÜDÜRLÜ ĞÜNE

Ahmet LUTOV’a ait Bulgaristan Müslümanlarının Dini ve Sosyal Hayatı (Blagoevgrad İli Örne ği) adlı çalı şma, jürimiz tarafından Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim Dalında Yüksek Lisans tezi olarak oybirli ğiyle / oy çoklu ğuyla kabul edilmi ştir.

İmza

Ba şkan ......

Üye (Danı şman)……......

Üye ......

ÖZET

BULGAR İSTAN MÜSLÜMANLARIN D İNİ VE SOSYAL HAYATI (BLAGOEVGRAD İLİ ÖRNE Ğİ )

Ahmet LUTOV (Yüksek Lisans Tezi)

Bulgaristan’ın genelinde Müslümanlar azınlıkta oldu ğu gibi Blagoevgrad ilinde de azınlıktadır. Müslümanlar ço ğunlukla kendi kimliklerini, inançlarını, örf ve adetlerini korumayı ba şarmı ştır ve hepsini bütün ayrıntılarıyla olmasa bile uygulamaya çalı şmaktadırlar. Blagoevgrad ilinde ya şayan Müslümanların ço ğu Pomaktır ve Pomakça denilen lehçede konu şmaktadırlar. Temel geçim kaynakları tarım ve hayvancılıktır. Son yıllarda in şaat sektöründe ve sanayide çalı şma imkânları da ortaya çıkmı ştır. Blagoevgrad Müslümanları arasında aile kurumuna çok önem verilmektedir. Aile ili şkileri çok güçlüdür. Köylerde geni ş, şehirlerde çekirdek aile görülmektedir. Blagoevgrad ilindeki Müslümanların dini hayatı daha çok gelenekten tevarüs eden davranı şlarla devam ettirilir. Müslümanlarda temel dini ritüellere katılma oranı dü şüktür. Günlük hayatlarında halk inançlarının yeri vardır. Blagoevgrad Müslümanlarının kimlik problemi bir taraftan etnik di ğer tarafından da dini kaynaklıdır. Blagoevgrad ilindeki Müslümanlar bir taraftan komünizm sonrası meydana gelen serbestlikle dinlerini ö ğrenme ve ya şama gayreti içindeyken di ğer taraftan da ani de ğişimin meydana getirdi ği de ğer bunalımının etkileriyle ba ş etmek zorundadırlar. Bunların yanında uzun yıllar boyunca ya şamı ş oldukları baskılar nedeniyle hala içlerinde Bulgar nüfusa ve devletine kar şı bir güvensizlik vardır.

Tez Danı şmanı: Yard. Doç. Dr. Vejdi B İLG İN Sayfa:VI I+ 100

Jüri Üyeleri: Prof. Dr. Ahmet GÜÇ (Ba şkan) Yard. Doç. Dr. Enver UYSAL (Üye) Yard. Doç. Dr. Vejdi B İLG İN (Üye)

Anahtar Kelimeler:

1. Bulgaristan 2. Blagoevgrad 3. İslamiyet 4. Pomaklar 5. Sosyal Yapı 6. Dini Yapı

III ABSTRACT

RELIGIOUS AND SOCIAL LIFE OF THE BULGARIAN MUSLIMS (THE CASE OF BLAGOEVGRAD DISTRICT)

Ahmet LUTOV (Master Thesis)

As all over the muslims in Blagoevgrad district are minority. The most of them have succeeded in keeping their identities, believes and traditions and even if not with all details they try to practise their religion. The most of the muslims living in the region are from pomak origin and they speak the Pomak dialect of the Bulgarian language. Agriculture and animal husbandry are their main source of livelihood. Recently there have also been working opportunities in the sector of building trade and industry. A great deal of importance is given to the family institution among the Muslims living in Blagoevgrad. Their family relationships are very strong. Nuclear families in villages and extended ones in cities are prevalent. The religious life of the Muslims in Blagoevgrad district is maintained mainly by deeds of the inheritance coming from tradition. The proportion of attending the fundamental religious rituals by Muslim is low. Their daily life is predicated on superstitious beliefs. The source of the reason of identity crisis among Blagoevgrad Muslims is both ethnical and religious. The Muslims of Blagoevgrad district are to strive in order to learn and live according to their religion in the freedom that settled after communism and also they have to cope with the effects upon the sudden change caused by the value depression. In addition to these, they still have distrust of Bulgarian public and state stemming from the restraint that they have been exposed for years.

Advisor: Vejdi BİLG İN, Ph. D., Assistant Professor Page: VII+100

Jury: Ahmet GÜÇ, Ph. D., Professor (Juror) Enver UYSAL, Ph. D., Assistant Professor (Juror) Vejdi B İLG İN, Ph. D., Assistant Professor (Juror)

Key Words

1. Bulgaria 2. Blagoevgrad 3. Islam 4. 5. Social Structure 6. Religious Structure

IV ÖNSÖZ

Çalı şmamızda, Bulgaristan Cumhuriyetinde bulunan Blagoevgrad ilindeki Müslümanlarının dini ve sosyal hayatı sosyolojik bakı ş açısıyla ele alınacaktır. Blagoevgrad ili, Bulgaristan’ın güney batısında yer almaktadır. Bulgaristan’ın Makedonya ve Yunanistan ile sınırını olu şturmaktadır. Bulgaristan içindeki durumuna baktı ğımızda ise dört il ile sınırda ş oldu ğunu, yerel büyüklük açısından Bulgaristan’da üçüncü sırada bulundu ğunu görmekteyiz. Bu çalı şmada Blagoevgrad ilinde ya şayan Müslümanların dini ve sosyal hayatını ele aldık. Diğer dinlere mensup olanlar ise ara ştırmanın kapsamı dı şında kaldı. Ara ştırmamızla ilgili bize ı şık tutacak kitap ve di ğer ilmi eserlerden imkânımız nispetinde yararlandık ve mümkün oldu ğunca konu ve olaylara objektif olarak yakla şmaya çalı ştık. Çalı şmamız sadece 64 608 bin ki şi, yani sadece Blagoevgrad ilinde ya şayan Müslümanlar üzerinde yapıldı. Burada ya şayan Müslümanlar etnik köken olarak ise Türk, Pomak ve Çingenelerden olu şmaktadır. Çalı şmamız üç bölümden olu şmaktadır. Birinci bölümde genel olarak Bulgaristan’da dini hayat ve Müslüman nüfus, ikinci bölümde Blagoevgrad ilinin genel görünümü, aile kurumuna yakla şım ve genel aile yapısı, sosyal hayatın di ğer tezahürleri, üçüncü bölümde Blagoevgrad ilindeki dini yapıyı ele aldık. Bu çerçevede Müslüman nüfusun dini örgütlenmesini, bilgi kaynaklarını, temel ibadetlerini ve halk inançlarını inceledik. Çalı şmamda yardımcı olan bütün hocalarıma ve özellikle danı şman hocam Yard. Doç. Dr. Vejdi Bilgin’e şükranlarımı sunarım.

Ahmet LUTOV Bursa, 2006

V İÇİNDEK İLER

ÖNSÖZ ...... V İÇİNDEK İLER...... VI KISALTMALAR ...... VII GİRİŞ ...... 1 A. PROBLEM DURUMU, AMAÇ ve ÖNEM...... 1 B. METODOLOJ İ...... 2 C. KAYNAKLAR VE ARA ŞTIRMALAR...... 3

BİRİNC İ BÖLÜM BULGAR İSTAN’DA İSLAM

A. BULGAR İSTAN’DA MÜSLÜMAN NÜFUS ...... 4 B. BULGAR İSTAN’DA D İNÎ HAYAT ...... 11

İKİNC İ BÖLÜM BLAGOEVGRAD’DA SOSYAL YAPI

A. BLAGOEVGRAD İLİ: GENEL GÖRÜNÜM ...... 21 B. A İLE KURUMUNA YAKLA ŞIM VE GENEL A İLE YAPISI...... 29 1. Ailenin Kurulu şu...... 34 2. Aile Fertleri Arasındaki İli şkiler ...... 41 a. Karı Koca İli şkisi ...... 41 b. Ebeveyn Çocuk İli şkisi ...... 43 c. Akrabalarla İli şkiler ...... 45 3. Aile ile İlgili İnanı ş ve Uygulamalar ...... 46 a. Do ğum ve Lohusalık ...... 46 b. İsim Koyma ve Sünnet ...... 48 4. Bo şanma ...... 51 C. SOSYAL HAYATIN D İĞ ER TEZAHÜRLER İ...... 52 1. Etnik ve Dini Gruplar Arası İli şkiler ...... 52 2. Bo ş Zamanların De ğerlendirilmesi ...... 54

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM BLAGOEVGRAD’IN D İNÎ YAPISI

A. D İNİ ÖRGÜTLENME...... 58 B. B İLG İ KAYNAKLARI ...... 60 C. TEMEL D İNİ R İTÜELLER...... 68 D. HALK İNANÇLARI...... 85 E. K İML İK PROBLEM İ ...... 89 SONUÇ ...... 95 BİBL İYOGRAFYA ...... 98

VI KISALTMALAR a.g.e. : Adı geçen eser a.g.m. : Adı geçen makale bkz. : Bakınız bs. : Baskı, basım c. : Cilt Çev. : Çeviren Der. : Derleyen DİA : Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi Ed. : Editör HÖH : Hak ve Özgürlükler Hareketi İFAV : Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Vakfı İMİR : Mejdunaroden Tsentar za İzsledvane na Maltsinstvata i Kulturnite Vzaimodeistvia KÖKSAV : Kök Sosyal ve Stratejik Ara ştırmalar Vakfı MEB : Milli E ğitim Bakanlı ğı s. : Sayfa TDV : Türkiye Diyanet Vakfı trs. : Tarihsiz TTK : Türk Tarih Kurumu Yay. : Yayınları, yayınevi

VII GİRİŞ

A. PROBLEM DURUMU, AMAÇ ve ÖNEM

Bulgaristan Cumhuriyeti Balkanlarda önemli yere sahiptir. Batı ve do ğu arasında, her iki tarafı birle ştiren bir köprü olarak bulunmaktadır. Balkanlar eskiden beri çok önemli sosyal ve siyasi olaylara sahne olmu ştur. Osmanlı Devleti bu bölgeden çekildikten sonra Balkan co ğrafyasını olu şturan milletler ve devletler arasındaki problemler hiç kesilmemi ş ve günümüze kadar ta şınmı ştır. Daha da özelde Osmanlıların çekili şinden sonra Müslümanlara kar şı yapılan baskılar gittikçe artan bir şekilde kendini göstermi ş, Balkanlardan bugünkü Türkiye topraklarına olan kitlesel göçler bir yüzyıl aradan sonra tekrar görülmü ştür. Bulgaristan’da komünist dönem boyunca Müslüman nüfusa uygulanan baskının ve genel din politikasının bugüne miras kalan yapı üzerinde önemli etkisi olmu ştur. Türklerin yanı sıra özellikle Bulgarca konu şan Müslüman nüfusun isimlerini de ğiştirmeye, etnik köken konusunda Osmanlılara atfedilen “zorla din de ğiştirme” suçlamalarıyla paralel propagandalara ra ğmen bu politikanın nihai anlamda ba şarıya ula şamadı ğı ancak dinî ya şantı konusunda oldukça dikkate de ğer bir zayıflamanın ortaya çıktı ğı açıkça görülmektedir. Komünizmin aniden yıkılı şının üzerine ba ş gösteren a şırı serbestlik ve buna e şlik eden anomik yapı bir taraftan Müslüman nüfusa kendi milli ve dini kültürüne dönme imkânı tanırken, di ğer taraftan da komünist dönemde olmadı ğı şekliyle bir de ğer erozyonuyla kar şı kar şıya kalmalarına sebep olmu ştur. Bu hassas yapıyı ortaya koyabilmek için Bulgaristan’ın güney batısında bulunan Blagoevgrad ilini örnek olarak aldık. Burada ya şayan Müslümanların aile yapısını, dini davranı şlarını ve sosyal hayatın di ğer tezahürlerini inceleme ve ara ştırma konusu yaptık. Amacımız orada ya şayan Müslümanların dini ve sosyal hayatını sosyolojik metot ve tekniklerle incelemek ve genel olarak Bulgaristan ve Balkanlardaki Müslümanlar hakkında daha net bir bilgi ve bakı ş açısı olu şturabilmektir. Ayrıca eskiden Osmanlıların bir parçası olan bu bölgenin günümüzde de Türk insanlarının merak alanı içinde oldu ğu kanaatindeyiz. Türkiye’de bulundu ğumuz bilimsel ve di ğer sosyal ortamlardaki sorulardan Bulgaristan’daki Müslümanların dini hayatlarını nasıl sürdürdükleri, ne gibi problemlerle yüz yüze oldukları konusunda yaygın bir ilginin oldu ğunu görmemiz bizim bu çalı şmayı yapmamızda da te şvik edici rol oynamı ştır.

B. METODOLOJ İ

Çalı şmamız literatür incelemesi, istatistiki veriler, katılımcı gözlem ve mülakatlara dayanmaktadır. Bu ilde ya şıyor olmamız ara ştırmamızı son derece kolayla ştırdı. Önce bölge (Blagoevgrad ili) hakkında genel bilgi topladık. Bu konuda özellikle devlet kurumlarında çalı şan yönetici ve memurların önemli yardımları oldu. Ayrıca Bulgaristan Ba şmüftülü ğü ve Gotse Delçev bölge müftülü ğünün resmi verileri elde etmemizde oldukça katkısı oldu. Gözlem ve mülakatlarımızda da Müslüman halkın deste ği yüksek düzeydeydi. İç gözlem tekni ğiyle halktan birisi olarak kabul edildik ve merasimlere katılmaya gayret gösterdik. Sosyal bilimlerde ara ştırma alanına giren konuları tekrarlatmak mümkün olmadı ğı için, bir çok örf ve âdetin uygulandı ğı evlenme merasimleri, sünnet törenleri, bayram kutlamaları, kutsal gecelerin ihyası gibi özel öneme sahip olayları daha iyi algılayabilmek maksadıyla tekrar tekrar toplantılara katılmaya özen gösterdik. Bazı merasimleri de Müslümanların kendilerinin videoya çektiklerini ve bize izlettiklerini söylemeliyiz. Bazı konularda hem genç nüfusla hem de ya şlı nüfusla ayrı ayrı mülakatlar yaptık. Bir ki şi ya da yerle şim yerinden topladı ğımız verileri di ğer ki şiler ve yerle şim yerlerinden örneklerle desteklemeye, genelle ştirmeye ve genel bir sentez yapmaya çalı ştık Verileri tahlil ederken geçmi şle ba ğlantı kurarak de ğişmeleri vurgulamaya çalı ştık. Bu ara ştırmanın evrenini Bulgaristan’da ya şayan Müslüman nüfus olu şturmaktadır. Örneklem olarak ise Blagoevgrad ilinde ya şayan Müslüman nüfusun özellikle komünizmin yıkılmasından sonraki son 15 yıllık dini hayatı alınmı ştır. Blagoevgrad, Bulgaristan’da ya şayan bütün Müslüman unsurları Türk, Pomak ve Çingene olmak üzere barındırmakla birlikte a ğırlıklı olarak Pomak Müslümanların yerle şti ği bir co ğrafyadır. Dolayısıyla ara ştırma sonuçları genelle ştirilirken bu sınırlılıklar göz önünde bulundurulmalıdır.

2 C. KAYNAKLAR VE ARA ŞTIRMALAR

Çalı şmamıza esnasında Bulgaristan’daki Müslümanlarla ilgili yazılmı ş eserlerden yararlandık. Bunların ço ğu tarih ile ilgilidir. En çok yararlandı ğımız eserler, Ömer Turan’ın Rodop Türklerinin 1878 Direni şi (TTK Yay., Ankara, 2000), Hüseyin Memi şoğlu’nun Pomak Türklerinin Tarihi Geçmi şinden Sayfalar (Ankara, 1991), Halim Çavu şoğlu’nun Balkanlarda Pomak Türkleri: Tarih ve Sosyo-Kültürel Yapı (Ankara, 1993) ve Ali Dayıo ğlu’nun Toplama Kampından Meclis’e:Bulgaristan’da Türk ve Müslüman Azınlı ğı (İstanbul, 2005) isimli çalı şmalardır. Makale düzeyindeki çalı şmalar hariç olmak üzere bizim çalı şmamıza benzer bir ara ştırma halen mevcut de ğildir. Biz çalı şmamızın ana çerçevesini olu şturabilmek için çe şitli bölgeler ile ilgili bu türden monografi çalı şmaların yapıldı ğı eserleri model olarak alma gere ğini duyduk. Bunlardan birisi Ünver Günay tarafından Türkiye’de Erzurum çevresinde yapılan Erzurum ve Çevre Köylerinde Dini Hayat ( İstanbul, 1999), di ğeri ise M. Emin Kökta ş’ın Türkiye’de Dini Hayat (İzmir Örne ği,İstanbul, 1993) isimli çalı şmadır. Bir yüksek lisans çalı şması olarak Makedonya’nın Kalkandelen bölgesinde Reyhan Neziri tarafından yapılan Kalkandelen ve Çevresinde Dini ve Sosyal Hayat(Uluda ğ Üniversitesi SBE, Bursa, 2000) isimli çalı şmadan da faydalandık. Ancak co ğrafi bölgeler farklı oldu ğu için istifademiz yöntem ve de ğerlendirme konusunda oldu.

3 BİRİNC İ BÖLÜM BULGAR İSTAN’DA İSLAM

A. BULGAR İSTAN’DA MÜSLÜMAN NÜFUS

Bulgaristan’a İslâm’ın giri şi ile ilgili iki tez vardır. Birisi Muhammed Hamidullah’a aittir. Bu teze göre Bulgaristan’a İslâm X. yüzyılda girmi ştir. 1 Di ğer teze göre İslam’ın giri şi XIV. yüzyıla rastlar. Bunu savunan Aleksandır Popoviç’e göre, Arnavutluk’ta ve Güneydo ğu Avrupa’nın di ğer bölgelerinde oldu ğu gibi, Bulgaristan’da da Müslüman toplulukların görünmeye ba şlanması, Osmanlı İmparatorlu ğu’nun bu yerleri fethe giri şti ği XIV. yüzyıl sonlarına rastlar. 2 Bulgaristan’da Müslüman toplumun olu şturulması için en büyük rolü toprak oynamı ştır. Bulgaristan toprakları çok verimli oldukları için Türkler, Anadolu Tatarları ve Çerkezler Anadolu’dan gelip buralara yerle şmi şlerdir. Bulgaristan’daki İslâmla ştırma politikası XV, XVI, XVII, XVIII. Yüzyıllara kadar devam etmektedir. Antonina Jeliaskova’ya göre, Rodoplarda İslâmla ştırma faaliyeti Osmanlı sultanlarının zor kullanması şeklinde de ğil, yava ş yava ş ve daha do ğrusu politik ve ekonomik bir takım gerekçelerle yapılmı ştır. Hatta fertler, ailenin veya köy halkının iradesiyle ve Sultanın vermi ş olduğu izinle İslâm’a giriyorlardı.3 Bulgaristan’da son resmi nüfus sayımı 2001 yılında yapılmı ştır ve Ulusal İstatistik Enstitüsü tarafından yapılan bu sayıma göre Bulgaristan’ın nüfusu 7 928 901 ki şidir. Daha önceki resmi sayım 1992 yılında yapılmı ş ve nüfus 8 487 317 ki şi olarak tespit edilmi şti. Nüfustaki bu dü şüşün bir sebebi özellikle Bulgar nüfustaki do ğum oranının dü şük olmasıdır, ancak esas olarak bu dü şüş dı ş göçlerden kaynaklanmaktadır. Göç en yo ğun olarak Türkiye’ye, daha sonra ise Avrupa ülkelerine olmaktadır. Türkiye’ye olan göçlerin hemen hepsi Müslüman nüfustan olu şurken, Avrupa ülkelerine ise hem Hıristiyan hem Müslüman nüfus göç etmektedir ancak bunların rakamları ve

1 Hamidullah, Muhammed, İslâm’a Giri ş, Çev. Cemal Aydın, TDV Yay., Ankara, 2004, s.315. 2 Popoviç, Aleksandır, Balkanlarda İslâm , Çev. Komisyon, İnsan Yay., İstanbul, 1995, s. 69. 3 Jeliaskova Antonina,“Formirane Na Muslümanskite Ob ştnosti i Kompleksite na Balkanskite İstoriografi”, Antonina Jeliaskova, Bojidar Aleksiev, Jorjeta Nazırska (ed.), Müslümanskite Ob ştnosti na Balkanite i v Bılgaria , İMİR, Sofia, 1997, s.52. oranları konusunda elimizde net bilgiler yoktur. Burada net bilgilerimizin olmamasının en önemli sebebi, göçlerin genellikle aile reisleri tarafından geçici i şçilik yapmak üzere olması, geçici i şçili ğin süresinin belirli olmaması, bunların bir kısmının bilahare ailelerini yanlarına alırken bir kısmının ise almamasıdır. Ayrıca Müslüman nüfusun bir kısmının Avrupa ülkelerine giderken Bulgar isimlerini kullanması da Hıristiyan ve Müslüman nüfusun göçleri konusunda sa ğlıklı tespitler yapılmasını önlemektedir. Bulgaristan, kendi anayasasında da belirtildi ği üzere, ço ğulcu bir devlettir (multi etniçeska darcava). Buna göre devlet, din olarak iki büyük din ve di ğer küçük cemaatlerden, etnik köken olarak ise esas olarak Bulgarlar ve Türklerden, daha küçük sayıda olmak üzere de ilaveten Çingeneler, Tatarlar, Yahudiler ve Ermenilerden olu şur. Bu etnik ayrımda Çingene nüfusu tartı şmalıdır zira resmi anlamda bunlar dü şük görünse de, gerek Bulgar ve gerekse Türk nüfus içine karı ştıklarından sayıları az çıkmaktadır. Resmi verilere göre Bulgarlar 6 655 210 (%83), Türkler 746 664 (%9,5), Çingeneler 370 908 (%4,6) ki şidir. 4 Bulgaristan’da dinî yapı, Ortodoks Hıristiyanlık (%82,6- 6 552 751 ki şi) ve İslam’dan (% 12,2- 966 978 ki şi), ayrıca küçük bir Katolik ve Protestan cemaatinden olu şur. Katolikler 2001 sayımında nüfus yo ğunlu ğu bakımından 43 811 ki şi ile (%0,6) ile Bulgaristan’da üçüncü sırada bulunmaktadır. 1992 yılının sonunda kendilerini Protestan olarak tanımlayanların sayısı 21 878 ki şi yani %0,3’tür. Son sekiz yılda Protestanların sayısı iki kat artarak 42 308 ki şiye ula şmı ştır. 5 De ğinilmesi gereken önemli bir nokta Bulgaristan’daki Protestanların yarısını Çingenelerin olu şturmasıdır (24 651 ki şi). Son sekiz yılda bazı maddi çıkarlar kar şılı ğı olarak Çingeneler arasında Protestanlık yayılmı ştır. 6 Bulgaristan Bakanlar Kuruluna ba ğlı Diyanet Müdürlü ğüne kayıtlı bulunan dini cemaatler şunlardır: 1.Bulgar Ortodoks Kilisesi 2.Müslüman Cemaat 3.Katolik Kilisesi

4 http: // www.nsi.bg /Census/Census.htm (15.07.2006). 5 http: // www.nsi.bg /Census/Census.htm (15.07.2006). 6 http:// www.davudoglu.com/ haberler/ haber_12html (10.03.2006).

5 4.Ermeni Ortodoks Kilisesi 5.Yahudi Cemaati 6.Bulgar Lüteran Kilisesi 7.Evanjelist Baptist Kiliseler Birli ği 8.Yedinci Günden Adventist Kilisesi 9.(Genel Kongreye Ba ğlı)Yedinci Günden Adventist Kilisesi 10.MMO’ya Ba ğlı Yedinci Günden Adventist Kilisesi 11.Evanjelist Ellilik Kiliseler Birli ği 12.Mormonlar- İsus Hristos ve son günlerden Havarilerin Kilisesi 13.Beyaz Karde şlik- Dınovcular 14.Kri şna Bilinci İçin Uluslar arası Topluluk 15.Bulgaristan’da Bahai Cemaatı 16.Bulgar Tanrı Kilisesi 17.Evanjelist Sıbor Kilisesi Birli ği7 Bulgaristan’da ya şayan 966 978 Müslüman’dan, resmi verilere göre 913 957’si Sünni, 53 021’i ise Şii’dir. 1992 yılında yapılan sayıma göre Sünniler 1 026 758, Şiiler ise 83 537 ki şi tespit edilmi ştir. 8 Buradaki resmi veriler konusunda bazı şüpheler vardır. Öncelikli olarak Bulgar yetkililerin etnik ayrımı kendi anlayı şlarına dayanmaktadır. Buna a şağıda temas edece ğiz. İkincisi Müslüman nüfusun aslında daha yüksek orana sahip oldu ğu, ancak özellikle şehirlerde ya şayan bazı Müslümanların Bulgar isimleriyle kayıt oldukları, dolayısıyla Müslüman nüfusun az göründü ğü iddia edilmektedir. Ayrıca Müslümanların Sünni ve Şii olarak ikiye ayrılmaları da Bulgaristan’daki yapıya uymamaktadır. Zira bu co ğrafyada bilinen anlamda bir Şii nüfus ya şamamı ştır, bunlar halk arasında “Alevi” ya da “Kızılba ş” olarak bilinen gruplardır. Melikoff’un Bulgaristan’daki Alevi ya da Kızılba şlar üzerinde yaptı ğı ara ştırmaya göre, Türkiye’deki ve Bulgaristan’daki Aleviler arasındaki tek fark Bulgaristan’daki Alevilerin Hacı Bekta ş’a fazla önem vermemeleridir. 9 Bulgar hükümeti bu tür bir ayrıma gidip sayım yaptı ğında bazı insanlar, “ Şiilik şehitlik demektir, şehitler do ğrudan

7 http:// www.religiabg.com/?=religii&style=2 (10.04.2006). 8 http: // www.nsi.bg /Census/Census.htm (15.07.2006). 9 Melikoff İrene, “Razmisli po Problema Bekta şi-Alevi”, İslâm i Kultura (izsledvania), Galina Lozanova, Lübomir Mikov (ed.) İMİR, Sofia, 1999, s.13,14.

6 cennete gider,” şeklindeki popüler bazı telkinlere kapılıp kendilerini Şii olarak kaydettirmi şlerdir. Resmi verilere göre, Bulgaristan’ın genel nüfusunda oldu ğu gibi daha özelde Müslüman nüfusta da bir dü şüş görülmektedir. Daha önce ifade etti ğimiz gibi bunun temel sebebi dı ş göçlerdir. Müslüman nüfus, dini, milli ve tarihi ba ğlarından dolayı Türkiye’ye, çalı şmak için de Batı’ya göç etmektedir. Müslüman nüfusta hala Bulgarlara kar şı bir güvensizlik vardır ve bu demokratik sürecin geçici bir durum oldu ğuna, tekrar Müslüman nüfusa eziyet ve baskı yapılabilece ğine dair endi şeler ta şınmaktadır. XX. yüzyılın ba şında Müslüman nüfusun genel nüfus içindeki oranı %17,2 iken şu an %12,9 oranına dü şmü ştür. Müslümanların en yo ğun oldu ğu bölge Kırcaali’dir. Bu bölgenin toplam nüfusun % 69,6’sı (114 217 ki şi) Müslüman’dır. Ancak 1992 yılına göre sayılarında azalma olmu ştur. Müslümanların yo ğun oldu ğu ikinci bölge %53,7’lik oranla (81 835 ki şi) Razgrat’tır. Daha sonra sırayla, Şumnu, Burgas, Plovdiv, Blagoevgrad, Tırgovi şte, Smolan, Silistre gelmektedir. Bu bölgelerin toplam nüfusunun 2/3’sini Müslümanlar olu ştururlar. Ancak Vidin, Montana, Köstendil ve Pernik bölgelerinde ise toplam 831 Müslüman ya şamaktadır. Bulgaristan’ın toplam 262 ilçesinin 43’ü Müslümanlardan olu şmaktadır. 10 Yukarıda Müslüman nüfus ile etnik grupların sayısının birbiriyle uyu şmadı ğı görülmü ştü. Bulgaristan’da farklı etnik gruplara mensup Müslümanların oldu ğu kabul edilir. Müslüman nüfus içerisindeki en büyük etnik grup Türklerdir. Müslüman Çingeneler, Pomaklar ve Tatarlar di ğer Müslüman etnik gruplar olarak görülür. Türkiye’de Çingeneler ve Tatarlar Türklü ğün haricinde bir etnik grup olarak görülmezken Bulgaristan’da farklı bir yapı vardır. Hâlbuki bu iki grup da neticede Türkçe konu şmaktadır. Buradaki esas mesele, “Pomak” olarak isimlendirilen Müslüman grubun kökenleri konusundaki tartı şmalardır. “Pomaklar” resmi olarak bir etnik grup sayılmadı ğı için sayıları tam olarak belli olmayan bir gruptur. Ancak yine devlet tarafından yapılan bir ara ştırmaya göre tahmini sayısı 220 000–250 000 ki şi civarındadır. 11 Ancak “Pomaklar” bir taraftan resmi

10 Dayıo ğlu, Ali, Toplama Kampından Meclis’e (Bulgaristan’da Türk ve Müslüman Azınlı ğı) , İleti şim Yay., İstanbul, 2005, s. 496. Ayrıca bkz.: http: // www.nsi.bg /Census/Census.htm (15.07.2006). 11 Avramov, Orlin , Nie İ Drugite(za maltsinstvata i pravoto) , İMİR, Sofia, 2004, s.34.

7 verilere itimat etmediklerinden, di ğer taraftan da özellikle Haklar ve Özgürlükler Hareketi’nin Türk nüfusunu daha da fazla gösterme yolundaki propagandasından dolayı aslında kendi sayılarının resmi olarak gerçe ği yansıtmadı ğını dü şünmektedirler. Onlara göre Bulgaristan’da “Pomak” nüfusu 300 000’in altında de ğildir. Pomaklar, Balkanlar’da genellikle Rodop, Pirin ve Vardar Makedonyası, Kuzey Bulgaristan’da Lofça, Plevne, Teteven, Orta Bulgaristan’da Filibe civarı, eski Selanik, Manastır, Kosova ile İş kodra vilayetinde küçük gruplar halinde ya şamaktadırlar. 12

Bulgaristan ve Yunanistan arasında Rodop da ğlarının konumu

12 Turan, Ömer, Rodop Türklerinin 1878 Direni şi, TTK Basımevi, Ankara, 2000, s. 4, 5.

8 Bulgar kaynaklarında “Bulgar Müslümanları” veya “Muhammedan” denen Pomaklar İslam’ı kabul eden Bulgarlar olarak kabul edilir. Bulgaristan ilim adamların ço ğu bu görü şü savunmaktadırlar. 13 Bunlara göre, Pomaklar Osmanlı döneminde baskılardan ve ekonomik sebeplerden dolayı İslâm’ı kabul etmi şlerdir. Osmanlı Dönemi’nde gayrı Müslimlerden “cizye” alındı ğı için bu vergiden kurtulmak isteyen ki şiler İslam’ı seçmi şlerdir. Türk kaynaklara göre ise bunlar aslında Türk’tür ve Türk “Kuman” kabilesinden gelmektedirler. Kuman Türkleri V-VI. yüzyıllarda Balkan yarımadasına gelmi şler ve oraya yerle şmi şler, ancak Bulgarla ştırma faaliyetlerinden dolayı Türkçe’yi unutmu şlardır. Bazı Yunan bilim adamlara göre ise Pomaklar Traki kabilesinden gelirler, ama Türkler aynı dine mensup olduklarından Pomakları asimile etmi şlerdir. 14 Pomakların İslâmiyet’i şiddet ve cebir yolu ile kabul etmi ş oldukları iddiası da yersizdir. Bugün umumi olarak bilinen bir gerçektir ki, Türkler Balkanlar’da idareleri altına aldıkları milletleri İslâm dinine geçme ğe icbar etmemi şlerdir. Türklerin usulleri müsamaha esasına dayanıyordu. Osmanlı idaresinin inzibatlı hareketi ve adil bir ya şama imkânını sa ğlaması Müslüman olmayan bir çok küçük milletin Türk-İslâm devletine ba ğlanmalarına ve İslâmiyet’i kabul etmelerine sebep olmu ştur. 15 Pomakların ço ğunlu ğu, Bulgarlardan bir yüz yıldan fazlasından beri sürekli eziyet gördüklerinden Bulgar ya da Yunan olduklarını asla kabul etmezler. Çünkü Osmanlılar Bulgaristan’dan çekildikleri zaman, 1880-1882 yıllarından itibaren zor kullanarak Bulgarla ştırma faaliyetleri ba şlamı ş16 ve Balkan Sava şı’ndan hemen sonra isimler de ğiştirilmeye çalı şılmı ştır. Yunanlılar da aynı şekilde kendi co ğrafyalarında asimilasyon politikası gütmü ştür. Bu ortak politikanın temelinde Osmanlı sonrasında Rodop bölgesinin payla şılma kavgası vardır. Her iki devlet de, bu bölgenin kendilerine ait oldu ğunu ispat için yörede ya şayanları kendi milletlerine dâhil etme siyaseti gütmü şlerdir.

13 Avramov, a.g.e., s.34. 14 Donma, Mihail, “Ot Mestna Kım Evropeiska İdentiçnost: Promenia ştite se İdentiçnosti na Poma şkoto Maltsinstvo v Gırtsia”, Margarita Karamihova (Der.), Da Jivee ş Tam, Da se Sanuva ş Tuk , İMİR, Sofia, 2003, s.249. 15 Eren, A. Cevat , “Pomaklar,” İslâm Ansiklopedisi , MEB Basımevi, İstanbul, 1964, c.9, s. 574. 16 Gradeva, Rositsa (ed.), İstoria na Müsülmanskata Kultura po Bılgarskite Zem i(izsledvania), İMİR, Sofia, 2001, s.593.

9 “Pomak” sözünün anlamı ve kayna ğı belli olmamakla beraber bir takım spekülasyonlar yapılmaktadır. Bazı Ortodoks Hıristiyanlara göre “Pomak” kelimesi “povliakıl” kelimesinden üretilmi ştir. “Povliakıl” kelimesi “yabancı inançların pe şine dü şmek” anlamını ta şır ve bununla Hıristiyan Bulgarların Osmanlıların dinine girmesi, yani Pomakların Müslüman olması kast edilir. 17 Bazı rivayetlere göre ise “Pomak” kelimesi, “baskı altında tutulan, ezilen” anlamına sahip olan “pomıçen” kelimesinden türetilmi ştir. Buna göre Pomaklar Osmanlılar tarafından baskı altında tutulan, ezilmiş ve zorla İslâm dinini kabul etmi ş kimseler demektir. Bu, Bulgarlar tarafından eziyet edilmi ş anlamına da gelebilir. “Pomaklar” arasında en yaygın ve kabul edilen rivayete göre ise “Pomak” kelimesi “pomagaç” kelimesinden kaynaklanır. “Pomagaç” yardımcı anlamındadır. Buna göre, Osmanlılar Balkanlara geldikleri zaman aynı dini ta şıdıkları için Pomaklar onlara yardım etmi şlerdir ve “yardımcı” anlamındaki “Pomagaç” kelimesi zamanla “Pomak” olmu ştur. Bu görü şe göre Pomakların Müslümanlı ğı Osmanlı öncesine kadar gider. Bu insanların kendi içlerinden bugünkü dü şünü ş biçimine baktı ğımızda, bazı Pomak Müslümanlar kendilerini Türk olarak görmektedirler ve bunlar çoğunluktadır. Bazıları ise kendilerinin İslam dinine mensup Bulgarlar oldu ğunu iddia etmektedirler. Bu görü ş resmi devlet görü şüdür. Onlara göre “Pomak” kelimesi “Bulgar Müslümanı” anlamına gelir. Arap olduklarını iddia eden küçük bir grup da söz konusudur. Bunlar daha çok selefi anlayı şı savunan dindar ki şilerdir. Dördüncü bir grup ise sadece Müslüman olduklarını ve hiçbir etnik gruba ait olmadıklarını söylemekle yetinmektedirler. Blagoevgrad ilinde ya şayan Müslümanlarla yaptı ğım mülâkatlara göre bunların ço ğu kendilerini Türk olarak kabul ederler ve bütün örf ve adetleri Türklerdeki gibidir. Sadece din olarak aynı olduklarından de ğil bütün ya şayı ş tarzı çok benzedi ği için Türkleri kendilerine yakın görürler. Türkler de bunlara kar şı sevgi göstermekte ve desteklemektedirler. Komünizm rejimi dü ştükten sonra da bazı “Pomaklar” Türkiye’ye göç etmi şler ve Türkiye’de ya şamaktadırlar. Pomakların ço ğu Pomakça denilen bir Slav lehçesi konu şur. Bunun içerisinde Osmanlıcadan kalan pek çok kelime ve deyim vardır. Özellikle İslâmî terimler Türkçe olarak kullanılmakta ve dualar ço ğunlukla Türkçe olarak okunmaktadır. Örne ğin,

17 Donma, a.g.m., Margarita Karamihova (Der.), a.g.e., s.249.

10 namaz, oruç, ibadet, cami Türkçedeki biçimiyle kullanılır. Pomak Müslümanları birbirleriyle kar şıla ştıkları zaman “Merhaba” deyip selamla şırlar, yemek yediklerinde “Afiyetler olsun,” çalı şanlara “Skola gele,” derler. Bayramlarda bazı yerlerde “Bayram bumbarek olsun,” denirken bazı yerlerde de “Bayramı sumbarola” denilmektedir. Hal hatır sormalarda ise “Naabaysın” deyimi kullanılır. Türkçedeki dini terimlerin nerede ise tamamına yakını kullanılır. Bazı örnekler şunlardır: Allah rahmet eyle, Allah kabul eyle, Allah razıola, Allah bilir, Selamun aleyiküm, Allah bereket versin, Allah ba ğışlasın, Allah versin, in şallah, ma şallah, namaz, ezan, kamet, oruç, zekât... Bu deyim ve kelimelere “ana” ve “baba” kelimelerini de eklemek gerekir. Bunlar adeta mukaddes birer kullanım olarak kabul edildiklerinden de ğiştirilmesi, Slav lehçesine aktarılması dü şünülemez. Pomaklara göre kendileri ile Hıristiyanlar arasındaki ayırt edici farkı bu kelimeler sa ğlamaktadır. Normalde anne ve baba kelimeleri her dilin kendisine mahsus olup dinle do ğrudan ilgisi olmamasına ra ğmen Pomaklar Bulgarcadaki “mayko” ve “tatko” kelimelerini kullanmayı Hıristiyan olmakla e ş tutarlar. Burada “Türk” kelimesi “Müslümanlık”la e ş anlamlı oldu ğu gibi “Türkçe” kelimeler de dinî kelimeler olarak kabul edilmektedir. Pomak Müslümanları arasında bir ki şinin içki gibi kötü alı şkanlıkları bırakıp namaza ba şlaması “Türk olmak”la ifade edilir. Pomak Müslümanlar Bulgaristan’daki bazı Türklerin gayri İslamî hareketlerini görünce şaşkınlıklarını “Bunlar nasıl Türk?” şeklinde ifade ederler. Dini muhtevalı kelimelerin dı şında günlük hayatta kullanılan kelimeler de az de ğildir. Fargında, tembih, isterstemez, bedava, kele ş, fakir, miskin, zengin, mal, evlât, bey, hanım, kadın v.s. İnceledi ğimiz köylerde Türkçe bilen ya şlı insanların oldu ğunu da tespit ettik. Müslüman olan çingeneler ise kendilerini Türk olarak kabul ederler ve Türkçe konu şurlar. Hıristiyan olan Çingeneler de vardır, ancak bunlar kendilerini Bulgar olarak kabul ederler ve dilleri Romca (Romanca) veya Bulgarca olarak gösterilir.

B. BULGAR İSTAN’DA D İNÎ HAYAT

1980’li yılların ba şına kadar Bulgaristan’daki dinî hayat oldukça zayıftı. Bu yıllara kadar açık olan cami sayısı önemli ölçüde azaltılmı ştır. Birço ğu kapatılıp yıkıntı haline gelmi ştir. Bazıları ise müze, giyim evi, dükkân ve restorana dönü ştürülmü ştür. İslam’ın simgesi olan ay yıldız minarelerin tepelerinden sökülmü ştür. 1984–1989 yılları

11 arasında kalan camilerin de kapatılması hızlandırılmı ştır. 1980’li yılların sonunda Müslümanların ya şadı ğı büyük şehir ve köylerdeki cami sayısında büyük bir azalma olmu ştur. İbadete açık olan camilerde bile müezzinin sesi yasaklanmı ştır. Camilerin bu şekilde köy ve şehirlerden kaldırılması dayanı şma ve kayna şmayı önemli ölçüde azaltmı ştır. Güneybatı Bulgaristan’da gözlemci olarak seyahat eden bir ki şi bu bölgelerde 600 yıldan beri Müslümanların ya şadı ğını dü şünmenin oldukça zor oldu ğunu hemen fark eder. Çünkü Müslümanlara ait her şey yok edilmi şti. Bu giri şimler Türk ve Müslümanların dini inançlarını yerine getirmelerinde büyük aksamalara yol açmı ş, özellikle gençler arasında dini inançların azalmasına neden olmu ştur. Böylece din, sadece ya şlılar için önemli bir unsur haline gelmi ştir. Yine de bunlara ra ğmen Müslümanlar dini bayramlarını kutlamaya devam etmi şlerdir. 1989 yılından sonra komünist rejim tarafından din üzerinde uygulanan bütün bu baskılar kalkmı ştır. 1990 yılı Bulgaristan’da İslam’ın yeninden canlanı şı için bir dönüm noktasını ifade eder. Bu tarihten sonra, komünizm döneminde kapatılan okullar tekrar açılmı ş ve yeni din okulları kurulmu ştur. 1990 yılında Türk kurulu şlarının yardımıyla Sofya’da önce Yarı Yüksek İslam Enstitüsü kurulmu ş, 1994’te Yüksek İslam Enstitüsü’ne dönü ştürülmü ştür. 18 3 Kasım 1990 tarihinde Şumen’de ( Şumnu) eski me şhur nüvvab medresesinin yerine İmam Hatip Lisesi açılmı ştır. Di ğer bir dini okul Mestanlı (Momçhilgrad)’da 1992’de İmam Hatip Lisesi kurulmu ştur. 1991–1992 Eğitim Ö ğretim Yılında da Rusçuk’ta İmam Hatip Lisesi açılmı ştır. 19 Camilerin onarılması ve yenilerinin yapılması için haklar tanınmı ştır. 1989 yılında yüzlerce cami tamir edilmi ş ve yenileri yapılmı ştır. Dini yayınlar ve Kur’an’ın da ğıtımı serbest bırakılmı ş, Kur’an-ı Kerim Bulgarca’ya tercüme edilmi ştir. Müslümanlar dini bayramlarını, evlenme merasimlerini dini şartlara göre yapabilmektedirler. 1989’dan sonra Müslüman erkek çocukların sünnet edilmesine izin verilmi ş, hatta hastanelerde bile sünnet operasyonları serbest olmu ştur. Komünizmin yıkılmasının hemen ardından toplu sünnet cemiyetleri yapılmaya ba şlanmı ştı ve bu törenlerde gelene ği canlandırmak amacıyla davul zurna çalınıyor ve ya ğlı güre şler yapılıyordu. Ancak bunlar çok kısa bir

18 Cambazov, İsmail, Sofya İslam Enstitüsü (Anılar- Belgeler), Davudo ğlu Yay., Blagoevgrad, 2005, s. 26, 118. 19 Cambazov, a.g.e., s. 156, 159.

12 zaman sonra, resmi anlamda hiçbir engel olmamasına ra ğmen, özellikle maddi problemler yüzünden kesintiye u ğramı ştır. Bugün Müslüman cemaatin temsilcisi Bulgaristan Müslümanları Baş Müftülü ğü’dür. Bütün faaliyetlerin Ba ş Müftülü ğün bilgisi ve izni dâhilinde yapılması gerekmektedir. Bulgaristan Ba ş Müftülü ğünün kurumsal yapısı şöyledir: Ba ş Müftü, Ba ş Müftü yardımcıları, Vakıflar Müdürü, Bölge Müftüleri, Cemaat-i İslâmiyeler (Cami Dernekleri), E ğitim Kurumları. Bulgaristan’daki Müslümanlar Ba ş Müftülü ğe ba ğlı 11 Bölge Müftülü ğü altında örgütlenmi şlerdir. Plovdiv (Filibe) Bölge Müftüsü, Kırcaali Bölge Müftüsü, Krumovgrad Bölge Müftüsü, Smolyan (Pa şmaklı) Bölge Müftüsü, Gotse Delçev (Nevrokop) Bölge Müftüsü, Dobriç Bölge Müftüsü, Razgrad Bölge Müftüsü, Şumen (Şumnu) Bölge Müftüsü, Aytos Bolge Müftüsü, Pleven (Plevne) Bölge Müftüsü, Haskovo (Hasköy) Bölge Müftüsü. Bulgaristan’da bölge müftülükleri il ayrımına dayanmaz. Bulgaristan genelinde 28 il bulunmasına ra ğmen on bir bölge müftülü ğü vardır. Bu ayrım ba ş müftülük tarafından yapılmaktadır ve Müslümanların demografik da ğılımına göre düzenlenmektedir. Mesela Razgrad Bölge Müftülü ğü, Razgrad ve Ruse (Ruscuk) illeri olmak üzere iki ili kapsamaktadır. Komünist rejiminden sonra Ba şmüftülükle ilgili sorunlar çözülmü ş gibi görünmektedir ancak Müslümanların kendi aralarında çeki şmeler ya şanmaktadır. 20 Son olarak Ba ş Müftü seçimi 20 Mart 2005’te düzenlenen Milli Müslüman konferansında yapıldı. Sekiz adayın katıldı ğı Ba şmüftülük seçiminde dört adayın salonda olmaması, di ğer üç adayın da seçimden çekilmesi sonucunda Ba şmüftülük makamına eski Ba şmüftülerden Mustafa Ali ş Hacı seçildi. Yüksek İslâm Şurası Ba şkanlı ğı için dört aday ba şvurmakla birlikte, üç aday seçimlerden çekildi. Bu geli şmenin ardından yapılan seçimde Basri Pehlivan Şura Ba şkanlığına getirildi. Söz konusu konferans kararlarının 11 Mayıs 2005’te Sofya şehir Mahkemesi tarafından onaylanmasıyla Ba şmüftülük ve Yüksek İslâm Şurası Ba şkanlı ğı konusunda ya şanan belirsizlik ortadan kalktı. 21 Ba ş müftülük ba ğımsız kurum oldu ğu için kendi bütçesini yerli Müslüman halktan topladı ğı zekât, sadakatü’l-fitre, kurban ve kurban derileri, vakıf gelirleri ve yurt

20 Müslümanlar , 2005, Sayı:2, s. 1-3. 21 Dayıo ğlu, a.g.e., s.417.

13 dı şından gelen yardımlardan olu şturmaktadır. En çok Türkiye Diyanet Vakfından gelen maddi ve manevi desteklerine güvenmektedirler. 17 Haziran 1998 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Diyanet İşleri Ba şkanlı ğı ile Bulgaristan Dinler Müdürlü ğü arasında işbirli ği sözle şmesi imzalanmı ştır. Bu sözle şmeyi Mehmet Nuri Yılmaz ve Bulgaristan Din i şleri Müdürü Lübomir Mladenov imzalamı şlardır. Bu sözle şmeye göre Bulgaristan’daki din e ğitim kurumlarının masraflarını Türkiye Diyanet Vakfı üzerine almı ştır. 22 Bu tarihten itibaren T.D.V. Sofya İslâm Enstitüsünün ve üç İmam hatip lisesinin masraflarını kar şılamaktadır. Bu okullarda Türkiye’den gelen öğretim üyesi ve öğretmenlerin maa şları da T.D.V. tarafından ödenmektedir. Gayri resmi olarak Arap ülkelerdeki çe şitli yardım kurulu şlarından da yardımlar gelmektedir. Ancak tam ve kesin olarak rakamları bilinmemektedir. Ba ş Müftülük tüzü ğüne göre Müslüman bulunan her yerde Cemaat-i İslâmiye kurulabilir. Bulgaristan genelinde bu derneklerin sayısı 1 400 civarındadır. Bu 1 400 yerle şim biriminde cami derne ği var demektir, ancak bu o yerle şim biriminde mutlaka cami olaca ğı anlamına gelmez. Ba ş müftülü ğün verdi ği resmi bilgilere göre Bulgaristan’ın genelinde 1131 cami ve 241 mescit bulunmaktadır. Bu yerlerde görev yapan yakla şık 1200 imam mevcuttur. Bulgaristan Ba ş Müftülü ğü aynı zamanda ülkedeki Müslümanların dinî eğitimlerinden de sorumlu oldu ğundan din e ğitimi veren e ğitim kurulu şları Müftülü ğe ba ğlıdır. Bu kurulu şlar şunlardır: 1- Sofya Yüksek İslâm Enstitüsü 2- Şumnu “Nüvvab” İmam Hatip Lisesi 3- Rusçuk İmam Hatip Lisesi 4- Mestanlı İmam Hatip Lisesi 5- Ustina Müslüman Okulu 6- Sırnitsa Kur’an Kursu 7- Sliven Kur’an Kursu 8- Lülyakovo (Kiremitlik) ve Bilka (Çiflik Mahalle) Kur’an Kursları 9- Delçevo Kur’an Kursu 10- Rudozem Kur’an Kursu

22 Cambazov a.g.e., s. 85.

14 11- Madan Hafızlık Kursu 12- Devamlı Kur’an Kursları 13- Yaz Kur’an Kursları 1990 yılında Yarı Yüksek İslâm Enstitüsü olarak açılan Sofya Yüksek İslâm Enstitüsü bu güne kadar birçok yer de ğiştirmesine ra ğmen halen bir yüksek okulun asgari ihtiyaçlarına cevap verebilecek binadan yoksundur. Örne ğin: ö ğretim görevlilerinin çalı şma odaları olmayıp kütüphane ancak 10 ki şinin oturup kitap okuyabilece ği geni şliktedir. 1998 yılından itibaren Sofya İslâm Enstitünün ve İmam Hatip Liselerinin sponsorlu ğunu Türkiye Diyanet Vakfı üstlenmi ştir. Yüksek İslâm Enstitüsünün ö ğrencileri Türk, Pomak ve Müslüman çingenelerinden olu şmaktadır. 2004 yılı itibariyle ö ğrenci sayısı devamlı ve açık ö ğretim olmak üzere toplam 150’dir. Türkiye Diyanet Vakfı İmam Hatip Liselerinin sponsorlu ğunu üstlendikten sonra her birine Türkiye’den üç öğretmen göndermeye ba şlamı ştır. Şumnu “Nüvvab” İmam Hatip Lisesinde 2004 yılı itibariyle ö ğrenci sayısı 140 civarındadır. Rusçuk İmam Hatip Lisesinde genel sayısı ise 130 civarındadır. Ustina Müslüman Okulu mali deste ğini büyük ölçüde Türkiye’den alan “Ahmet Davudo ğlu” Vakfı’nın sponsorlu ğu ile 2002–2003 e ğitim yılında açılan iki yıllık okuldur ve İmam- Hatip yeti ştirmektedir. Di ğer İmam Hatip Liselerinin farkı sadece dini derslerin okutulmasıdır. Dolayısıyla lise statüsünde de ğildir, mezun olanlara İmam Hatip sertifikası verilmektedir. Ustina Müslüman Okuluna 16–24 ya ş arası gençler kabul edilmektedir. Eylül 2004 tarihi itibariyle okulda toplam ö ğrenci sayısı 53’tür. Bunlardan 39’u birinci sınıf, 14’ü ise ikinci sınıf ö ğrencisidir. 23 Sırnitsa İmam Kursu, Pazarcik iline ba ğlı Pomak Sırnitsa köyündedir. Selefi dü şüncedeki te şkilatların deste ği ile burada İmam yeti ştirmeye yönelik bir kurs açılmı ştır. Ö ğretmenler genelde Suudi Arabistan’da e ğitim görmü ş selefi görü şlü insanlardır. Kurs sekiz aylıktır ve yakla şık 25 ö ğrencisi vardır. Sliven Kur’an Kursu Türkler’in ve Müslüman çingenelerin bulundu ğu mahallede Ahmet Davudo ğlu Vakfı tarafından Aytos Müftülü ğe ba ğlı olarak açılmı ştır. Tamamen bu mahallede görülen Protestanla şma hareketini durdurmaya yönelik, burada

23 http:// www.davudoglu.com/faaliyetler/faaliyet_02html (25.01.2006).

15 ve çevre mahallelerinde ya şayan insanların misyonerlere mahkûm olmadıklarını gösteren bir müessese olmu ştur. Lülyakovo ve Bilka Kur’an Kursları Aytos bölgesinde bulunmaktadırlar. Bu iki köyde komünizm döneminde de dini hayat canlı kalabilmi ştir. Demokrasiye geçildikten sonra Süleymancılar olarak bilinen dini grup (Süleyman Hilmi Tunahan Silistre’ye ba ğlı, Ferhatlar köyü do ğumludur) Kur’an Kursu faaliyetine ba şlamı ştır. E ğitimlerinden ve yatılı programındaki katı prensiplerinden dolayı talebe bulmakta zorlanmakta ve buldukları talebeleri de büyük bir oranda ellerinde tutamamaktadırlar. E ğitim kadrosunu Türkiye’den temin etmeye çalı şırlar. Madan Hafızlık Kursu, Madan Smolân (Pa şmaklı) iline ba ğlı bir ilçededir. Nüfusun tamamı Pomak’tır. Demokrasiye geçildikten sonra şehrin merkezinde güzel cami yapılmı ştır. Buranın önde gelen ismi Hafız Murad Efendi geni ş dini bilgiye sahip de ğildir, ama dini gayreti ile ö ğrencilere hafızlık çalı ştırmaktadır. Ö ğrenciler ö ğleye kadar ortaokul veya liseye devam etmekte, ö ğleden sonra ve tatil günlerinde ezber yapmaktadırlar. Mahalli Kur’an Kursları dört Vakıf tarafından düzenlenmektedir. Türkiye Diyanet vakfı, Türkiye men şeli Ahmet Davudo ğlu Vakfı, Suudi Arabistan men şeli Tayyibetü’l- Hayriye Vakfı ve Vakfu’l- İslâmi. Yaz Kur’an Kursları gelene ği uzun süredir devam etmektedir. Bu faaliyet doksanlı yılların ba şında Türkiye’den gelen dini cemaatlerin elemanları ve deste ği ile ba şlamı ştır. Arap ülkelerinden mali destek sa ğlanarak yerli elemanlara yaz kursları yaptırılmı ştır. Bu kurslar iki ay sürer ve yakla şık 200 köyde gerçekle ştirilir. Ekonomik ve finansal anlamda Bulgaristan Müftülü ğü ve Müslümanlara ait dini kurumlar ( İmam Hatipler, Kur’an Kursları, Yüksek İslâm Enstitüsü) iki kaynaktan beslenmektedir. Bunlardan biri Arap ülkelerinden gelen kar şılıksız ve sürekli olmayan yardımlardır ki, bunlar da şu anda kesilmi ş bulunmaktadır. Çünkü Ürdün, Suudi Arabistan gibi ülkelerden gelen bu yardımları sa ğlayan kurulu şlar devlet tarafından fundamentalist addedilip tehlikeli görülmektedir. Di ğer kaynak ise Türkiye’dir. Türkiye Cumhuriyeti adına Türkiye Diyanet Vakfı dini kurulu şların bütün maddi masraflarının sponsorlu ğunu üstlenmi ştir. Bu yardım süreklilik arz eder. Bunun yanı sıra Türkiye adına yukarıda bahsetti ğimiz örne ğin Ahmet Davudo ğlu Vakfı gibi daha ziyade Kur’an

16 kurslarına yönelik kurulu şların da deste ği vardır. Türkiye Diyanet Vakfı resmi e ğitim kurumlarıyla, özel vakıflar ise örgün e ğitim kurumlarıyla ilgilenmektedir. E ğitimin dı şında Müslümanların geleneklerine yönelik bir takım yardımlar da vardır. Ayrıca fakirlere yönelik giysi, erzak ve parasal yardımlar gibi bir takım ferdi yardımlar da söz konusudur. Ramazan aylarında Türkiye kaynaklı iftar yemekleri düzenlenmektedir. Bunlar daha çok zengin i ş adamları tarafından düzenlenir. Kurban bayramlarında ise fakirlere et yardımında bulunurlar. Bulgaristan’ın genelinde camilerin ço ğunda be ş vakit namaz kılınmakta ve ezan dı şarıya hoparlörle duyurulmaktadır. İmamların düzenli olarak görev yapmaları konusunda hala bazı problemler vardır. Örne ğin bir caminin imamı bir vakit namazına işi dolayısıyla gelemedi ği zaman cemaat bazen kendi içinden imam çıkararak bazen de münferit olarak namazlarını eda etmektedir. İmamı olmayan köyler sadece Cuma ya da cenaze namazı kıldırması şartıyla di ğer köylerden bir ki şiyle anla şabilmekte, bu takdirde o köyde vakit namazları cemaatle kılınmamaktadır. İmamların ücretleri Müftülük tarafından verilmedi ği, cemaatten toplandı ğı için merkezi ve resmi denetim ya da şikâyet yolu açık de ğildir. Ancak bütün camilerde Cuma namazı kılınmaktadır. Hutbe genelde Türkçe okunmakla birlikte Pomakların ikamet etti ği bölgelerde Bulgarca ya da Pomakça denilen bir lehçeye okunur. Camilerde vaaz faaliyeti yöreden yöreye de ğişmektedir ki, bazılarında sadece mübarek gün ve gecelerde yapılmakta, bazılarında ise Cuma namazı öncesi, pazartesi ve Per şembe ak şamları, bazı yerlerde ise imamın belirledi ği saat ve günlerde yapılır. Bazı yerlerde de dı şarıdan gelen misafirlere vaaz etmesi teklif edilir ve bu tür vaazlar genellikle namaz vakitleri arasında olmaktadır. Ender rastlanan bir uygulamaya göre ise her ak şam yatsı namazını müteakip vaaz ve nasihatte bulunulur. Mevlit uygulaması ise din görevlilerine göre farklılık göstermektedir. E ğer görevli Arap ülkelerinden birisinde tahsil yapmı şsa bu, onun mevlit törenlerine art bir niyetle bakmasına sebep olmaktadır. Çünkü bilinen bir gerçektir ki, bazı Araplar tarafından mevlit bir bidat olarak telakki edilmektedir. Fakat görevli Türkiye’de, Osmanlının yaptırmı ş oldu ğu medreselerde( İmam Hatipler) veya Sofya Yüksek İslâm Enstitüsünde e ğitimini tamamlamı şsa bu onun mevlit hakkındaki görü şünü tamamen farklı kılmaktadır. Mevlit aynı zamanda düzenli bir maa şı olmayan imamlar için ek bir

17 gelir hüviyetindedir. Mevlitler genellikle camilerde okunmakla birlikte bazen evlerde de okunur. Ölünün 52. gecesinde okunan ve yeni do ğan çocuklar adına okunan mevlitler bunlara örnektir. Yeni yapılan eve ta şınmadan önce de kurban kesilip evin içinde mevlit okunmaktadır. Bu nafile ibadetler en çok ramazan ayında veya mübarek gün ve gecelerde yapılmaktadır. Kur’an kurslarını sürekli kurslar ve yaz kursları şeklinde ikiye ayırabiliriz. Yaz Kur’an kursları genelde camilerde yapılmaktadır. Sürekli olanlar ise camilerde imamla anla şmalı olarak hemen her gün belirlenen bir vakitte yapılır. Cuma günleri imamın yo ğun günü oldu ğu için kurs yapılmaz. Bu tür kurslara okul ça ğına gelmeyen çocuklar veya emekli ya da i şsiz olup da İslâmi bilgiler elde etmeye merakı olan ki şiler devam etmektedir. Dini bayramlar, Bulgaristan’daki Müslümanlar arasında heyecanla beklenir ve kutlanır. Ramazan bayramı heyecanı Ramazan ayının ba şlamasıyla kendini gösterir. Komünizmin yıkılmasından sonra toplu iftarlar verilmeye ba şlanmı ştır. Bu iftarları ya Bölge Müftülü ğü ya da Türkiye veya di ğer Müslüman ülkelerin vakıfları (kendileri ya da Bulgaristan vatanda şı ki şiler aracılı ğıyla) vermektedirler. Toplu iftarlar genelde camilerde, bazen de yerle şim birimine ait geni ş alanlarda yapılır. Burada oturma düzeni cinsiyet farklı ğına göre belirlenirse de hizmeti yine kadınlar yapmaktadırlar. Köy gibi küçük yerle şim birimlerinde ramazan ayı boyunca 4–5 toplu iftar verilmektedir. Toplu iftarlar ramazanların halk arasında daha co şkulu kutlanmasına ve cemaatin sayısının artmasına vesile olmaktadır. Öncelikle namaz kılınmakta, iftar daha sonra yapılmaktadır. Bundan sonra yatsı namazına kadar vaaz verilmektedir. Henüz aileler arasında birbirlerini iftara davet etme şekline kurumsalla şmı ş bir davranı ş biçimi gözlenmemektedir. Kurban bayramı heyecanı, iki üç ay öncesinden kurbanlık ararken ba şlamaktadır. Kurban, tabii olarak kurbanlık pazarını da etkiler ve bayrama yakın talep fazlalı ğından dolayı fiyatlar yükselir. Komünizm sonrası kurban kesiminin serbest bırakılması halk arasında bu ibadete olan ilgiyi artırmı ş ve artık tüccarlar için bir fırsat derecesine gelmi ştir. Dolayısıyla bazen –Bulgaristan’da hayvan kıtlı ğı olmamasına ra ğmen- bayram öncesi fiyatları yükseltmek amacıyla bir arz eksikli ği görülmektedir. Bazı yörelerde de kurbanda pazarlık olmaz zihniyetinden hareketle tüccarlar fiyatları

18 yükseltirler. Kurban kesme bir ibadet oldu ğu için pazarlık yapmanın mekruh oldu ğuna inanılır. Kurbanlık olarak ço ğunlukla koçlar tercih edilir. Bazen Müslüman ülkelerden gelen yardımlarla kurbanlar kesilmektedir. Camilere en yüksek oranda katılım bayram namazlarında cereyan etmektedir. Bayram namazından sonra bazı yerlerde imamın duası e şli ğinde toplu tevbe yapılır. En sonunda ise tebrikle şme esnasında aynı zamanda helâlle şilir. Zira camilerde en yo ğun birliktelik bayram namazlarında görülmektedir ve bu bir fırsat telakki edilerek kul hakkından sıyrılmak arzu edilmektedir. Bulgaristan’da halk arasında mevlit kandili ve kadir gecesi takip edilir, bilinir, idrak edilir. Regaip, miraç ve beraat kandilleri ise özellikle imamlar tarafından halka bir hafta öncesinden duyurulur. Bu üç gece henüz bireysel olarak evlerde idrak edilmemekte, camilerde de özel ibadetler yapılmamaktadır. Bir mübarek gecenin muhtevası vaaz, Kur’an Kerim, Mevlit bahirleri, zikirler, tespih çekmeler, İlâhiler ve cemaatle kılınan nafile ibadetlerden ibarettir. Bu kutlu gecelerde de sevabı ölülere ba ğışlamak üzere fert fert indirilen hatimlerin duası cemaat önünde, topluca yapılır. Mübarek gün ve gecelerde sadaka vermek de çok önemli faaliyettir, çünkü Müslümanlar bu gün ve gecelerde verilen sadakaların daha çok kabul ve sevap kazandırıcı oldu ğuna inanırlar. Normalde farz olan Cuma namazlarına devam etmeyen ki şiler de bu geceleri ihya co şkusunu ya şarlar. Pomakların ve Türklerin karı şık olarak ya şadı ğı yerle şim birimlerinde zaman zaman hocanın kimlerden olaca ğı, vaaz ve hutbelerin hangi dilde verilece ği konusunda tartışmalar gözlenmektedir. Bu tartı şma İmam Hatip Liseleri ile Sofya Yüksek İslâm Enstitüsünde de ya şanmaktadır. E ğitim kurumlarında ya şanan tartı şmaların nedeni, buralarda görev yapmak üzere Türkiye Diyanet Vakfı tarafından gönderilen hocaların Bulgarca bilmemeleri ve derslerini sadece Türkçe olarak vermeleridir. Dil problemi henüz çözüme kavu şturulmamı ş önemli bir problemdir. Yüksek İslam Enstitüsü’nde problem bir ölçüde çözülmü ştür ve dersler Türkçe ve Bulgarca olmak üzere iki dilde verilmektedir, ancak hala uzmanı olmayan alanlarda ö ğrenciler kendi anadillerinden farklı di ğer dilde ders görme zorunlulu ğu ya şamaktadır. Liselerde ise durum daha problemlidir zira din dersleri genelde Türkçe olarak verilmekte, Pomak kökenli öğrenciler ise bunları anlamakta oldukça zorlanmaktadır. Bulgaristan kökenli olup da

19 Türkiye ve di ğer İslam ülkelerinde tahsil gören ki şilerin ya da Sofya Yüksek İslam Enstitüsü’nden mezun olanların Bulgaristan’da ö ğretmenlik ve ö ğretim üyeli ği yapmaya ba şlamasıyla bu problemin kısa bir zaman dilimi içinde çözülece ği öngörülmektedir. Dil konusundaki tartı şma nadiren de olsa ö ğrenciler arasında etnik kökene dayalı milliyetçi eğilimleri körüklemektedir.

20 İKİNC İ BÖLÜM BLAGOEVGRAD’DA SOSYAL YAPI

A. BLAGOEVGRAD İLİ: GENEL GÖRÜNÜM Blagoevgrad şehrinin Osmanlı İmparatorlu ğu zamanındaki adı Cuma’dır. Cuma, Osmanlı Devleti’nin Rumeli topraklarındaki Selanik vilayetinin Serez Sanca ğı içinde merkezî bir kasaba iken, Balkan Sava şlarından sonra 1913’te Bulgaristan sınırına girerek “Gorna Djumaya” adını aldı. II. Dünya Sava şı’ndan sonra da “Blagoevgrad” adı verildi. 24 Blagoevgrad ili, Bulgaristan’ın güney batısında yer almakta, Bulgaristan’ın Makedonya ve Yunanistan ile sınırını olu şturmaktadır. Bulgaristan içindeki durumuna baktı ğımızda ise dört il ile sınırda ş oldu ğunu görüyoruz. Co ğrafi büyüklük açısından Sofya ile Burgas illerinden sonra 6449 m 2 ile Bulgaristan’da üçüncü sıradadır. Bulgaristan’ın % 5,8’ini kapsamaktadır. 25 Blagoevgrad nüfusu Struma ve Mesta nehirlerinin kenarında yerle şmi ştir. İl merkezi da ğlık de ğildir ancak Rila, Pirin ve Rodop Da ğlarının uzantıları içinde de ilçe ve köy yerle şim birimleri vardır. Ye şil tabiat ve ormanlık alanların yanında doğal kaynaklar açısından da il oldukça zengindir. Bulgaristan’ın do ğal kaynaklarının 40%’ı bu bölgede bulunmaktadır. Kömür, orman, madeni kaynaklar, in şaat malzemeleri-mermer bu do ğal kaynakların bazılarıdır. Valilikten aldı ğımız bilgilere göre Blagoevgrad ilinin genel nüfusu 2001 sayımında 343 370’tir26 ve Bulgaristan nüfusu içinde altıncı sırada yer almaktadır (Genel nüfusunun % 4,3’ü). İl sınırları içinde toplam 280 yerle şim birimi bulunur. Bunların 14’ü ilçe, 96’sı muhtarlı köy, geri kalanı ise muhtarsız köy statüsündedir. Bulgaristan’da nüfusu 250’nin altında olan yerler muhtarsız köy statüsünde kabul edilir ve bunların idarecileri ilçe tarafından atanan memurlardır.

24 Kahraman, İsmail, Bakanlarda Osmanlı Medeniyeti Belgesi-I Bulgaristan, Anadolu Basın ve Yayıncılık, Kocaeli, 2000, s. 72. 25 http://www.bl.government.bg/bl/profile.html//top (22.12.2005). 26 Naselenie spored prebroiavaniatapo ob ştini i nasleni mesta; oblast Blagoevgrad; stranitsa 75 ( İlçe ve Köylere Göre Blagoevgrad İlindeki Nüfus, s. 75).

Bulgaristan’ın genel görünümü

Genel il için şehirlerde ya şayan nüfus 56% (194 345 ki şi), köyde ya şayanların nüfusu ise % 43,4 (149 025)dür. Genel olarak Bulgaristan’da şehir nüfusunun % 69, köy nüfusunun ise %31 oldu ğunu göz önüne alırsak Blagoevgrad ilinde köy nüfusunun daha fazla oldu ğu görülmektedir. 27

Tablo.1 Blagoevgrad ili nüfusunun yıllara göre gelişimi 1985–2001 1985 1992 1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001 Genel 344195 351637 351408 351510 350327 347907 345138 343918 343370 Şehirler 184374 193740 196515 195653 195787 194704 193281 193991 194345 Köyler 159821 157897 154893 155857 154540 153203 151857 149927 149025

Tabloya bakıldı ğında il nüfusunun 1996’ya kadar yükseldi ğini, bu tarihten sonra ise bir dü şüş ya şandı ğını görüyoruz. 1985–2001 arasında şehir nüfusu artarken (184 374’den 194 345’e), köy nüfusunun ters orantılı olarak azaldı ğını (159821’den 149025’e) görüyoruz. Buradan, köylerden kentlere do ğru bir göç oldu ğu sonucu

27 http:// www.bl.government.bg/bl/analizi/socio.doc (15.07.2006).

22 çıkmaktadır. Ancak il genel nüfusundaki azalı ş, bize aynı zamanda ilden di ğer büyük illere ya da di ğer ülkelere göç oldu ğunu göstermektedir. İldeki nüfus azalması Bulgaristan’daki genel yapıya paralellik arzeder. Zira Bulgaristan nüfusu 1992–2001 yılları arasında % 0,69 azalmı ştır. Etnik köken olarak Blagoevgrad ilinin% 79,5’ini (272 907 ki şi) Bulgarlar, % 9,4’ünü (32 162 ki şi) Türk kökenliler ve % 4,2’sini (14 312 ki şi) Çingeneler (Rom) olu şturur. 28 Bulgaristan’ın bütünü içinde bu oranların sırayla % 83,5, %9,5 ve % 4,6 şeklinde sıralandı ğını göz önüne alırsak Blagoevgrad’ın bu genel yapıya uygunluk arz etti ğini söyleyebiliriz. Tablo2. Blagoevgrad ilinin etnik gruplarının sayımı–2001 yılı. Genel Bulgar Türk Rom Di ğer Grupsuz olanı 343370 272907 32162 14312 19639 4350 % 100,0 % 79,5 % 9,4 % 4,2 % 5,7 % 1,2

Bu sayımda kendilerini Türk olarak gösterenlerin ço ğu Pomak’tır. Sayımlarda “Pomak” şeklinde bir kategorinin olmaması ve ayrıca Pomakların Türk ve Müslümanlı ğı e şit görmeleri kendilerini “Türk” olarak tanıtmalarına sebep olmuştur. Aşağıda detaylı olarak yer verilece ği gibi, anadillerinin Türkçe oldu ğunu söyleyenlerin % 5,7 oranında oldu ğu göz önüne alınırsa en azından anadili Türkçe olmayan ama burada kendilerini etnik köken olarak Türk şeklinde gösteren bir grubun oldu ğu açıkça belli olmaktadır. 1992 ve 2001 nüfus sayımlarını mukayese etti ğimizde nüfusu en hızlı artan grubun Romlar oldu ğu görülür. 1992 sayımında Bulgar kökenlilerin oranı % 84,4 ve Türk kökenlilerin oranı % 10,2 iken 2001 yılında bir azalma tespit edilmi ştir. Rom nüfusu ise % 2,3’ten % 4,2’ye yükselmi ştir. Aynı şekilde di ğer olarak isimlendirebilece ğimiz grup (Makedon, Tatar vb.) % 3,1’den % 5,7’ye yükselmi ştir. 29

28 http://www.bl.government.bg/bl/analizi/socio.doc (22.12.2004). 29 http://www.bl.government.bg/bl/profile.html//top (22.12.2005).

23

Blagoevgrad ili ve ilçeleri haritası

Mensup olunan dini da ğılıma baktı ğımızda 271 321 ki şiyle % 79’luk bir oranda Ortodoks Hıristiyanların ço ğunlukta oldu ğu görülür Müslümanların oranı 64 608 ki şiyle %18,8 düzeyindedir. Di ğer dinlere mensup olanların oranı % 0,2 (488 ki şi), hiçbir din belirtmeyenlerin oranı ise % 2 (6953 ki şi)dir. 30

Tablo3. Blagoevgrad ilinin dinlerine göre ayrımı, 2001 Genel Hıristiyanlar Müslümanlar Ba şka Belirtmeyen 343370 271321 64608 488 6953 % 100,0 % 79,0 % 18,8 % 0,2 % 2,0

30 http://www.bl.government.bg/bl/analizi/socio.doc (26.12.2004).

24 Anadil ile ilgili sayım sonuçlarına baktı ğımızda il nüfusunun % 89, 3’ü (306 736 ki şi) Bulgarca, % 5,7’si (19761 ki şi) Türkçe, % 3, 4’ü (11 507 ki şi) Romca konu ştu ğunu beyan etmi ştir.

Tablo 4.Anadillere göre Blagoevgrad ilinin nüfus ayırımı- 2001 Genel Bulgarca Türkçe Romca Di ğer Belirtmeyen 343370 306736 19761 11507 3090 2276 % 100,0 % 89,3 % 5,7 % 3,4 % 0,9 % 0,7

Tablo 5.Etnik köken, anadil ve dine göre Blagoevgrad ilinin mukayeseli da ğılımı Toplam Bulgar Türk Rom Di ğer Grupsuz 343370 272907 32162 14312 19639 4350 ki şi Bulgarca Türkçe Romca Di ğer Belirtmeyen 343370 306736 19761 11507 3090 2276 ki şi Hıristiyan Müslüman Ba şka Belirtmeyen 343370 271321 64608 488 6953 ki şi

Dinî ve etnik kökenle ilgili verilere baktı ğımızda bunları uzla ştırmak için bir çaba gerekecektir. Kendilerini Müslüman olarak belirtenler, etnik köken olarak kendilerini Türk olarak gösterenlerle, Romların ve di ğer kategorisi içinde yer alanların bir kısmından olu şmaktadır. Yani Müslüman nüfus oranı, etnik köken olarak kendilerini Türk gösterenlerle Türkçeyi anadil olarak gösterenlerden daha fazladır. Burada Bulgar hükümetinin izledi ği siyaset dikkat çekicidir. Öncelikle Pomakları bir etnik köken olarak kabul etmemekte, Bulgar kökenli Müslüman olarak görmektedir. Çingeneleri ise her iki dine mensup ayrı bir millet olarak görmektedir. Dolayısıyla dine, etnik kökene ve anadile dayanan sayımlar aslında çok sa ğlıklı olmaktan uzaktır, aynı şekilde bu sonuçların yorumlanması da zorla şmaktadır. Bizim gözlemlerimize göre, Müslüman nüfusun büyük ço ğunlu ğunu Pomaklar olu şturmaktadır. Ancak resmi anlamda böyle bir kategori kabul edilmedi ği için bunların tam olarak oranı belli de ğildir. Pomakların

25 ço ğunlu ğu kendilerini etnik köken olarak Türk şeklinde gösterirken, çok az bir kısmı Bulgar olarak göstermi ş olmalıdır. Pomak kökenli olup da kendilerini Bulgar olarak gösterme olgusu, ileri de “Kimlik Problemi” ba şlı ğı altında ele alınacaktır. İlçelerin ço ğunda Bulgar etnik grubu yo ğunluktadır. Müslümanlar bütün il yayılmı şlardır ancak ya şadıkları yerle şim birimleri orta ve küçük ilçelerdir. En fazla olarak ise ilçenin üçte ikisi oranında Yakoruda ilçesinde bulunurlar. Yine ’da Pomak kökenliler Bulgar nüfusa göre daha yo ğundur. Gotse Delçev, Gırmen, Hadjidimovo, Satovça ilçelerinde Pomak kökenlilerin oranı %15-30 arasındadır. Çingenelerin en fazla oldu ğu ilçe Petriç’tir. 2001 sayımında bu grubun sayısı 3300 ki şidir. Strumyani ve Gırmen ilçelerinde çingenelerin nüfusu ise % 11’dir. 31 Bulgaristan’ın genel iktisadi yapısına baktı ğımızda, ekonomide düzenleyici ve yürütücü olarak devletin büyük bir güce sahip oldu ğunu, üretim araçlarıyla toprakların mülkiyetini elinde tuttu ğunu görürüz. Ülkenin tabii kaynakları olarak orman varlı ğı, tarım yapılan topraklar ve su kaynakları önem ta şımaktadırlar. Yeraltı kaynaklarının rezervleri çok sınırlıdır. Kömür, demir, manganez, çinko ve petrol yatakları varsa da yetersizdir. Ülkenin milli gelirinde yakla şık be şte birlik bir paya sahip olan tarım sektöründe, çalı şan nüfusunun %20’si istihdam edilmektedir. 32 Blagoevgrad’da iktisadi aktivitede olan insanların oranı 2001 sayımına göre %48,3’dür. Çalı şanların %52,5’i erkeklerden, % 47,5’i ise kadınlardan olu şmaktadır. Çalı şanların % 41,8’i devlet sektöründe, % 58,2’si ise özel sektörde çalışmaktadır. 1996–2000 arasında bu yapı çok de ğişmi ştir. Mesela 1996 yılında devlet sektöründe çalı şanların oranı %73,2, özel sektörde çalı şanların oranı ise %23,8 idi. 1999 yılından beri özel sektörde çalı şanların sayısı hızla artmı ştır. 33 En çok i şsizlik olan ilçeler Belitsa, Yakoruda, Gırmen, Strumyani gibi Müslümanların ço ğunlukta oldu ğu ilçelerdir. Müslüman nüfusun son yıllardaki önemli bir i ş alanı in şaat sektörü olmu ştur. Pirin da ğları eteklerinde turistik Bansko şehri özellikle Belitsa’dan olmak üzere pek çok Müslüman in şaat i şçisine çalı şma imkanı sunmaktadır. Bu i şçiler kendi ya şadıkları yerlerden sabahları otobüslerle i şe gidip

31 http://www.bl.government.bg/bl/analizi.socio.doc (14.07.2006) 32 Kuyucuklu, Nazif, “Bulgaristan”, DİA, TDV Yay., İstanbul, 1992, c.6., s.394. 33 http:// www.bl.government.bg/bl/analizi.socio.doc (14.07.2006).

26 ak şamları dönerler. Müslüman kadınlar ise köylerinde ziraat ve hayvancılık faaliyetlerinin yanında daha çok yeni açılan tekstil fabrikalarında çalı şmakta, bazıları da ilkbahar ve yaz mevsimlerinde ormanlardan topladıkları mantar ve yabani meyvelerin satımından gelir elde etmektedirler. Hangi sektör olursa olsun maa şlar dü şüktür ve köyde ya şayan insanlar mecburen en az birer inek, koyun, tavuk ve di ğer evcil hayvanlara bakmak zorundadır. Köylerde i ş olmadı ğı için orada ya şayan Müslümanlar şehirlerde çalı şmak zorundadırlar. Ticarî ma ğazalar özel sektörün %98’ini olu şturmaktadır. Özellikle gıda üzerine açılan küçük marketler yaygındır. Müslümanların arasında fabrika sahipleri hala yoktur. Ancak bütün Bulgaristan’da sadece Gotse Delçev’e ba ğlı Breznitsa köyünde bulunan ve içinde domuz eti bulunmayan et ürünleri üreten fabrikanın sahibi Müslümandır. Bu şahıs eskiden imamlık yaptı ğı için halk tarafından güven duyulmakta ve Müslümanların önemli bir tüketim ihtiyacına hitap etti ğinden büyük ra ğbet görmektedir. Blagoevgrad ilinde ya şayan Müslümanlar arasında gerek ülke içine gerekse ülke dı şına göçler devamlı yükselmektedir. İlk bakı şta bu göçler sadece birkaç ay veya birkaç sene için yapılmaktadır. Batı ülkelerinde gurbette bulunan Müslüman aileler, kendi evlâtlarının para kazanıp bir gün geri döneceklerine inanmaktadırlar. Daha çok 20–40 ya şları arasında olan erkekler batı ülkelerine çalı şmaya gitmektedirler. Aile olarak en çok Yunanistan’a tütüncülükle u ğra şmak için gidilmektedir. Bunlar kı şları evlerine dönerler. Yunanistan’a ilkbaharda gitmektedirler ve son bahara kadar orada kalıp tütünle ilgili bütün i şleri yapmaktadırlar. Bulgaristan’da da tütüncülükle u ğra şanların oranı yüksektir. Yunanistan’da şartlar maddi açıdan daha iyi oldu ğu ve daha çok para kazanabilecekleri için orasını tercih etmektedirler. Bazı aileler devamlı olarak her sene gitmektedirler. Avrupa’ya gidenler ise, önce erkek olarak tek ba şlarınadırlar, sonra da e şini ve çocuklarını yanına alma yollarını ararlar. Rodop bölgesinde yapılan bir ara ştırmaya göre Blagoevgrad ilinde ya şayan Müslümanların çalı şmak için tercih etti ği ülkeler Amerika, Portekiz, İspanya, Yunanistan olarak tespit edilmi ştir.34 Müslümanlardan ilk önce

34 Troeva, Evgenya, Valeri Grigorov, “Gurbetçiistvoto v Rodopite Minalo i Nastoya şte,” Da jivee ş Tam, Dase Sınuva ş Tuk, Margarita Karamihova (ed.), İMİR, Sofia, 2003, s.117.

27 gidenler kendi akrabaları ve yakınlarını yanlarına alıp onlara da i ş bulmakta, bu yüzden bir devlette bir köyden birden çok ki şi veya aile bulunmaktadır. Blagoevgrad ilinde ya şayan Müslümanların arasında gözlenen en önemli göç yönü Amerika’dır. Buradaki insanların hayallerinde hep Amerika Birle şik Devletleri oldu ğunu söyleyebiliriz. Blagoevgrad ilinde, Satovça ilçesinde bulunan Koçan köyü, nüfusu tamamıyla Müslüman bir köydür. 3 330 nüfusu olan bu köyün nüfusundan %95’i Amerika’ya gitmek için ye şil kart ba şvurusu yapmı ştır. Bu köyün geçim kayna ğı tarım ve hayvancılık, özellikle de tütüncülüktür. Amerika ve Batı Avrupa’da çalı şanların ço ğu bu ilçedendir. Zira ekonomik krizden en çok da ğ bölgeleri etkilenmektedir. Şu andaki göçler kalıcı bir amaç ta şımamaktadır. Zira en fakir aileler bile gurbete gittikleri zaman buradaki evlerini satmamaktadır. Mevcut dü şünce temelden göç etmek de ğil, sadece para kazanmak ve sonra kendi memleketlerine dönüp rahat ya şamaktır. Amerika’da çalı şan bir ki şinin bu amaçla memleketinde yeni ev satın aldı ğını da tespit ettik. Blagoevgrad’da özel Amerikan Üniversitesi ve devlete ba ğlı olan Güneybatı “Neofit Rilski” Üniversitesi olmak üzere iki üniversite, ilkö ğretim ve ortaö ğretim seviyesinde de 184 okul vardır. 35 Tahsilli olmak Blagoevgrad Müslümanlarınca arzu edilen bir durumdur. Özellikle üniversite bitirenlere ayrı bir de ğer verilir ve böyle insanlar Türkçe’de geçen biçimiyle “okumu ş” şeklinde nitelendirilir. Ancak üniversite Blagoevgrad ilçe merkezinde oldu ğu için maddi imkânsızlıklardan dolayı yüksekö ğrenime devam oranı dü şüktür. Aynı şey bir ölçüde ilçe merkezlerindeki liselere gitme konusunda da geçerlidir. Müslüman çocuklar içinde kız çocuklarının tahsil seviyesi daha dü şüktür. Kızların okumalarının gerekli olmadı ğı, ev i şlerini öğrenmeleri ve evlilik için çeyiz hazırlamaları gerekti ği şeklinde bir anlayı ş vardır. Okuma imkânı olan kızların aileleri de ço ğunlukla çocuklarının tek ba şına büyük şehirde kalmasına razı olmamaktadır. Erkek çocuklarının önündeki en önemli problem ise maddi yetersizliktir. Bunların yanında Bulgaristan’da üniversite seviyesinde hala Müslüman Bulgar ayrımı yapıldı ğı şeklinde Müslüman kesim içinde bir dü şünce vardır. Buna göre üniversiteye ö ğrenci kabulünde isimler etkin rol oynamakta ve Bulgar ismi ta şıyanlara gayri resmi olarak öncelik verilmektedir. Bu sebeplerden dolayı

35 http://www.bl.government.bg/bl/analizi/socio.doc (26.12.2005).

28 Blagoevgrad ilinde Müslümanların tahsil seviyesinin Bulgarlara göre daha dü şük oldu ğunu söyleyebiliriz.

B. A İLE KURUMUNA YAKLA ŞIM VE GENEL A İLE YAPISI Fertleri ve toplumları birbirlerinin benzeri yapan özellikler arasında en önemlisi kültür birli ğidir. Aynı kültür grubuna mensup şahısların istek, arzu, ihtiyaç, amaç ve hedeflerinin a şağı yukarı aynı olması, fiziki ve sosyal çevrelerinin birbirine benzemesi, aynı ö ğrenme tecrübelerine sahip olmaları dolayısıyla zihin dünyalarında ve davranı şlarında bir birlik meydana gelir. 36 Kültür birli ğinden kaynaklanan birli ğin en yüksek oranda tezahür etti ği yer ise ailedir. Aile, biyolojik ili şkiler sonucu insan türünün devamını sa ğlayan, toplumsalla şma sürecinin ilk ortaya çıktı ğı, kar şılıklı ili şkilerin belirli kurallara ba ğlandı ğı, o güne dek toplumda olu şturulmu ş maddi ve manevi zenginlikleri ku şaktan ku şağa aktaran, biyolojik, psikolojik, ekonomik, toplumsal, hukuksal vb. yönleri bulunan toplumsal bir birim, 37 bütün insan toplumlarında bulunan bir ilk grup; insanın en derin ve köklü, kısmen organik nitelikteki özelliklerine dayanan evrensel bir sosyal kurumdur. 38 Sosyolojiye göre aile, toplumu olu şturan temel kurumlardan biri oldu ğu gibi, aynı zamanda sosyolojinin inceledi ği en temel ve küçük kurumdur. Her toplumda altı temel kurum oldu ğu kabul edilir. Bunlar, aile, e ğitim, ekonomi, siyaset, din ve bo ş zamanlardır. Bunların evrenselli ği tüm sosyal bilimciler tarafından sorgulanmaksızın kabul edilmi ştir. 39 Evlilik ve aile incelemeleri sosyoloji ve antropoloji için ilk kullanılan çerçevelerden biridir. Bu çerçeve, XIX. ve XX. yüzyılın ba şında yapılmı ş tarihsel incelemeleri kapsar. Marx’ın, Engels’in, Morgan’ın, Durkheim’in ve Mauss’un, daha yakın zamanda ise Carl C.Zimmerman’ın, M.Sussman’ın, Sirjamaki’nin incelemeleri bu çerçeveye örnektir. Bu yakla şımda, evlilik ve aile kurumu, onu olu şturan parçalar tarafından ayakta tutulan bir organizma, bir sistem gibi dikkate alınan bütünsel toplum içine yerle ştirilir. Bu nedenle, bu yakla şım yapısal-işlevselci yakla şımla belirli bir benzerlik gösterir. Ondan farklı yanı, betimsel, tarihsel ve kar şıla ştırmalı ara ştırma

36 Arslantürk Zeki, M.Tayfun Amman, Sosyoloji (Kavramlar, Kurumlar, Süreçler, Teoriler ), Çamlıca Yay., İstanbul, 2001, s.21. 37 Dönmezer, Sulhi, Sosyoloji , Sava ş Yay., Ankara, 1984, s.214. 38 Sayın, Önal, Aile Sosyolojisi (Ailenin Toplumdaki Yeri), Ege Üniversitesi Basımevi, İzmir, 1990, s. 2. 39 Fichter, Joseph, Sosyoloji Nedir? , Çev. Nilgün Çelebi, Atilla Kitabevi, Ankara, 2001, s. 57.

29 konusunda ısrar etmesidir. Malinovski’nin yüzyılın ba şında yaptı ğı gibi, bu yakla şım dünyanın farklı bölgelerinde sosyal de ğişmelerin yüzyıllar boyunca aileyi nasıl etkiledi ğini inceler; bu yakla şım aile ve di ğer toplumsal kurumlar, kültür arasındaki uzla şmaya da ilgi duyar. Bu çerçevenin ça ğda ş taraftarları, genel olarak aile kurumunu, ça ğda ş toplumlarda -eski i şlevlerini kaybetmesine kar şın- en önemli kurumlardan biri gibi dikkate almaktadırlar. Rene König ve P. Bourdieu Avrupa’da bu çerçevenin temsilcileridirler. 40 Yukarıdaki dü şünürler ve sosyologlar içinde sanayile şme ve kentle şme sonucunda ailenin i şlevlerini bazı bürokratik örgütlerin alaca ğını, i şlevsiz kalan ailenin kurum olarak ortadan kalkaca ğını ya da toplumdaki önemini kaybedece ğini öngörenler vardır. Örne ğin Engels’e göre aile, devlet ve özel mülkiyet ile birlikte ortaya çıkmı ştır. Bu yüzden özel mülkiyet ortadan kalkınca aile de otomatik olarak ortadan kalkacaktır. Evlilik ise sadece a şk üzerine kurulacak ve a şk devam etti ği sürece ahlâki evlilik olacak, a şkın bitmesiyle, ya da yeni bir a şk tutkusuyla yitirilmesi, bo şanmayı, toplum için oldu ğu gibi, iki taraf için de iyi bir i ş haline getirir. 41 Bulgaristan devleti de komünizm zamanında bu görü şü benimsemi ş ve bu konuda bazı giri şimlerde bulunmu ştu. Özel mülkiyetin ortadan kalkmasıyla ailenin de ortadan kalkaca ğını umuyorlardı. Anaokulundan üniversiteye kadar geni ş e ğitim kurumlarıyla ailenin e ğitim i şlevi okullar tarafından üstlendi. Komünist Bulgaristan’da anaokullarının bütün köy ve kasabalara kadar yaygınla şması böyle bir amaca hizmet etmekteydi. Ayrıca ya şlılar için pek çok huzurevi yapılarak genç ve ya şlı nüfus arasındaki irtibat koparılmaya çalı şıldı. Bo şanmalar hukuki açıdan kolayla ştırıldı. Fakat buna ra ğmen aile kurum olarak yok olmadı. Bu geli şmeler normal olarak ailelerde büyük de ğişikliklere yol açtıysa da genel anlamda Bulgaristan’da aile toplumdaki yerini koruyabildi ve korumaya devam ediyor. Blagoevgrad ilinde sadece Müslümanlar arasında de ğil, di ğer etnik gruplarda da aile önemli ve güçlü bir kurum olarak kar şımıza çıkar. Ancak Müslümanlar arasında aileye verilen önemin biraz daha yüksek oldu ğu söylenebilir. İl içindeki Müslüman nüfus azınlıkta (%18,8) olmasına ra ğmen bu önem sayesinde aile ile ilgili kendilerine

40 Sayın, Özen , Sosyolojiye Giri ş, Erdem Kitabevi, İzmir, 1985, s. 30. 41 Engels, Friedrich , Ailenin Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni , Çev: Kenan Somer, Sol Yay., 7. bs, Ankara, trs., s. 108, 109.

30 mahsus adet ve uygulamaları koruyabilmi şlerdir. Blagoevgrad ilinde ya şayan Müslümanların aile kurarken ilk önce Müslüman olanları tercih ettiklerini görmekteyiz. Benzer hayat tarzı ve ortak inanç bunu gerektirdi ği gibi, kültür, din, arzu ve amaçların aynı olmasının aileyi daha sa ğlam kılaca ğına dair bir dü şünce vardır. İslam’da Hz. Muhammed’in, “Evleniniz, ço ğalırsınız. Çünkü ben kıyamet gününde sizin çoklu ğunuzla di ğer ümmetlere kar şı iftihar ederim.”42 sözüyle ifadesini bulunan evlili ğe te şvik bu yörede ya şayan Müslümanların evlilik yaparak aile kurumunu devam ettirmelerinde önemli bir etkendir. Ba şlıca evlenme biçimleri monogami ve poligami olarak kendisi gösterir. Bununla beraber bugün dünya üzerindeki bütün toplumlarda tek karılı ğa do ğru ortak bir eğilim bulunmaktadır 43 . Blagoevgrad’da Müslümanlar arasında çok uzun zamandan beri monogam evlilikler görülmektedir. Şu andaki ya şlı ku şak dahi poligam evlilikleri hatırlamamaktadır. Zaten Osmanlı döneminde de genel anlamda monogaminin yaygın oldu ğu yapılan ara ştırmalarla ortaya çıkmı ştır. 44 Toplumda zaman zaman evlilik dı şı metres hayatı görülse de, bu durum poligami şeklinde ortaya çıkmaz. Aile içinde herkesin bir konumu, ona uygun rolleri ve statüsü bulunmaktadır. Böylece her birey, aile içinde belli bir statüsü olan bir toplumsal aktördür. 45 Müslümanlar arasında da aile içinde roller bellidir ve baba aile reisi durumundadır. Daha dindar bilinen Müslüman ailelerde babaya itaat daha yüksek düzeydedir. Hususi bir organizasyon olarak aile hukuki bakımından ayrı cinsler arasındaki me şru bir monopol, anne ve babaların çocuklarını sosyal sorumlulu ğu yüklenebilecek olgunlu ğa yükselttikleri bir yer ve kayın valideler, büyük anne ve büyük babalar gibi yakın akrabaların ve yakınlı ğı olan di ğer fertlerin sosyal normlara aykırı olmaksızın makul bir surette örgütlendikleri bir organizasyon şekli olmasıyla tanınır. 46 Görülece ği üzere aile grubu sadece aynı evi payla şan bireyleri ifade etmez, daha geni ş bir kavramdır ancak pratikte geni ş ve çekirdek aile olmak üzere aynı ev ya da avluyu

42 Gazali, Ebu Hâmid Muhammed b. Muhammed , İhyâu’ Ulumi’d-din , Çev. Mehmet A. Müftüo ğlu, İpek Yay. İstanbul, 2002, cilt.2, s.59. 43 Dönmezer, a.g.e., s.220. 44 Bkz. Kurt, Abdurrahman, Bursa Sicillerine Göre Osmanlı Ailesi (1839–1876), Uluda ğ Üniversitesi Basımevi, Bursa, 1998, s. 86-89. 45 Sayın, Önal, a.g.e., s.2, 3. 46 Zimmerman, C.Carle, Yeni Sosyoloji Dersleri , Çev. Amiran Kurtkan Bilgiseven, İstanbul Üniversitesi Yay., İstanbul, 1964, s.272.

31 payla şanlar şeklinde de anla şılmaktadır. Geni ş aile, içinde büyük ana ve babaların, dede ve torunların birlikte ya şadıkları, evlenen erkek çocukların e şlerini aile için getirdikleri aile tipidir; özellikle tarım ekonomisine dayanan toplumlarda rastlanır. Çekirdek aile ise sadece ana baba ve çocuklardan olu şur; özellikle şehirle şmi ş sanayi toplumlarındaki aile tipidir. 47 Bütün Blagoevgrad ilinde çekirdek aile mevcuttur. Bazı köylerdeki Müslümanlar arasında ise geni ş aileler bulunmaktadır. Geni ş aile olsun ya da olmasın, aileler arasında yardımla şma net bir şekilde gözükmektedir. Çocuklar evlendikten sonra bile mümkün oldu ğu kadar akrabalarınca korunurlar. Evlilik Bronislaw Malinowski’nin deyi şi ile, “Çocuk üretimi ve korunması için yapılan bir anla şma” ili şkisidir. 48 Latin kökenli bir kurum olan aile, ilk şekli ile ebeveynler, çocuklar, köleler ve hizmetçilerden ibaret olan bir toplulu ğa i şaret eder. Yunanca kar şılı ğı oikonomia dır ve bizim ekonomi dedi ğimiz kelime de bu kökenden gelir. Bu da ailenin esasen ekonomik bir örgütlenme oldu ğuna i şaret eder. 49 Buna göre ailede bütçeler olu şturulur, aile geçimi için bu bütçeden harcanır ve di ğer ihtiyaçlar giderilir. Aile kurulmasının en büyük nedeni ekonomik neden olarak gösterilir. Sosyolojide “toplumsal alı şveri ş kuramı” denen bu yakla şıma göre, toplumsal alı şveri ş toplumsal bütünle şmede çok önemlidir. Aynı zamanda, toplumsal alı şveri şin- ekonomi ile kar şıla ştırıldı ğında- iki genel i şlevinden biri, arkada şlık ba ğları yaratmak, di ğer i şlevi ise tâbiiyeti (subordinatiyon) ya da üstünlü ğü (domination) kabul ettirmektir. Blau’ya göre toplumsal alı şveri ş, kar şılıklı güven yaratarak, farklıla şmayı te şvik ederek, topluluk normlarına uymaya zorlayarak ve ortak de ğerleri geli ştirerek toplumsal bütünle şmeyi artırır. Blau toplumsal alı şveri şin, ekonomik alı şveri şten farklı olarak, insanlar arasında güven yaratıp insanları toplumsal gruplarla bütünle ştirdi ğini söyler. İnsanların neyi alıp verdi ğini do ğru olarak ölçmek ve de ğerlendirmek çok zor oldu ğundan, alı şveri şler ufaktan ba şlayıp yava ş geli şir. Blood ve Wolfe’a göre, kocanın nitelikleri, ailenin ayakta kalması ve iyi durumda olmasında ne kadar önemli ise, aileler o ölçüde ataerkildir ve koca o ailenin servet kaynaklarına tam olarak hâkimdir. Onlara göre bu durum, göreli gücün bilinçli bir şekilde hesaplanmasından de ğil, erkek veya

47 Dönmezer, a.g.e .,s. 222. 48 Koenig, Samuel, Sosyoloji; Toplum Bilimine Giri ş, Çev. S. Sucu, O. Aykaç, Ütopya Kitabevi Yay., İstanbul, 2000, s.134. 49 Koenig, a.g.e., s.134.

32 kadının kararlarındaki paylarının, her birinin katkısının sonucu olması ve e şlerden birinin, verdi ğinden daha fazlasını almı ş olması, o e şin kendini geçmi ş için borçlu hissetmesi ve di ğer e şin gelecekteki katkılarına dayanması nedeni iledir. 50 Bu yakla şımın bir kurum olarak aileyi her yönüyle açıklaması mümkün de ğildir. Ancak son yıllarda da gözlenen bazı geli şmeler bu paralelde olmu ştur. Örne ğin son zamanlarda Blagoevgrad ilinde Müslüman aileler arasında en göze çarpan şey yeni ailelerdeki çocuk sayısının dü şmesidir. 1990’lara kadar Pomak ailelerinde ortalama 3-4 çocuk varken, günümüzde ise şehirlerde üç çocu ğa çok nadiren rastlanır olmu ştur. Bunun en önemli sebebi olarak maddi kriz gösterilmekte, çocuklarına bakmaya maddi imkânlarının olmayı şını ifade etmektedirler. Köylerde kalan Müslümanlarda bile fazla çocuk sahibi olma oranı çok dü şmü ştür. Ancak yine de köylerde çocuk sayısının şehirlere göre yüksek oldu ğunu, en azından üç çocu ğa sahip olduklarını görüyoruz. Köylerde aile ile ilgili gelenek ve adetlerin daha çok uygulanmakta oldu ğu gözlenmektedir. Aile, özellikle dil ba şta olmak üzere kültürün bazı temel ö ğelerini bireye aktarır. Böylece birey, aile aracılı ğıyla toplumsal bir aktör haline dönü şür. 51 Bireyler normalde bir ailede do ğar ve yeti şirler, sosyalle şmenin en önemli aracı olan aile içinde temel toplumsal de ğerleri ve örüntüleri ö ğrenirler. Blagoevgrad Müslümanlarının aile hayatlarında çocuklar ve onlara verilecek terbiye merkezi bir konum i şgal eder. Bu terbiye içinde dinî e ğitim de yer alır ve bu amaçla komünist rejim çöktükten sonra ilkö ğretim ça ğındaki çocuklar “hoca”lara gönderilmeye ba şlanmı ştır. Aile terbiyesinin ve dinî e ğitimin yanında çocukların tahsil görmesi ve meslek sahibi olması da önemlidir. Komünist rejim zamanında liseyi bitirmek zorunlu oldu ğu için pek çok ki şi lise mezunuydu, bu liselerin ço ğunlu ğu da meslek lisesi oldu ğu için bir meslek sahibi oluyorlardı. Üniversiteye gitme oranı ise dü şüktü. Komünist rejim yıkıldıktan sonra ise liseye gitme oranı da, üniversitede okuma oranı da dü ştü. Köylerde kalanlar en fazla ortaokul bitirebilmektedirler, zira köylerde lise yoktur. Eskiden köylü ö ğrenciler şehir merkezlerinde pansiyonlarda kalarak lise ve üniversite e ğitimlerini sürdürüyorlardı.

50 Wallace, Ruth A., Alison Wolf, Ça ğda ş Sosyoloji Kuramları , Çev. Leyla Elburuz, M.Rami Ayas, Punto Yayıncılık, İzmir, 2004, s. 383, 394. 51 Sayın, Önal, a.g.e., s. 2.

33 Bunlar ücretli hale geldikten sonra ailelerin kendi imkânlarıyla çocuklarını şehirlerde okutmaları çok zor hale geldi. Ayrıca komünizmin yıkılmasıyla birlikte yo ğun bir işsizli ğin ba ş göstermesi gençlerde meslek sahibi olma yolundaki hevesleri kırdı. Zira meslek sahibi olsa da bunu icra edece ği bir i ş bulması çok zorla ştı. Şu anda Blagoevgrad Müslümanları arasında en popüler i ş in şaatlarda amele ya da usta olmaktır. Bu meslek hem kısa zamanda ö ğrenilmekte, hem de şu anda iyi bir gelir getirmektedir. Ailenin çocuklarına gösterdi ği özenin kar şılı ğı olarak onlardan saygılı davranı şlar beklenir. Bunun asgari göstergesi de ailenin yanında kötü sözlerin söylenmemesi ve kötü alı şkanlıkların (sigara, içki içmek vb.) yapılmamasıdır ki, bu önemli oranda gerçekle şir. Aile fertleri arasında sevgi ve saygıya dayanan ili şkiler ço ğunlukla İslâm dininden kaynaklanır. Buradaki Müslümanlar, her ne kadar dini bilgileri zayıf olsa bile, inançlıdırlar ve dine kar şı büyük saygı göstermektedirler. Dini inançlara göre, ebeveynlerine kar şı saygı ve sevgi göstermeyen ki şi hayatta ba şarılı olamaz; çünkü onların dua ya da bedduaları mutlaka kabul edilir. Aile, organik cemaat ba ğları ile dini ba ğların çakı ştı ğı tabii dini grupların karakteristik bir örne ğidir. Esasen, din gibi aile kurumu da bütün toplumlarda rastlanan temel bir sosyal ünitedir. 52 Hakikaten aile, insanlık tarihinin özellikle ilk dönemlerinde her şeyden önce dini bir cemaat olarak kar şımıza çıkmaktadır. 53 Blagoevgrad ilinde bütün etnik gruplara baktı ğımızda, Müslüman aileleri de dini bir cemaat olarak gözükürler. Aile içi saygı ihlali, Hıristiyanlarla evlilik gibi tasvip edilmeyen durumlar –bireyler dindar olsun ya da olmasın- hep dinî gerekçelere dayanan geleneksel bir zihniyetle reddedilir ve yaptırım görürler. 1. Ailenin Kurulu şu Ailenin toplum tarafından kabul gören bir kurum olarak ortaya çıkmasından önce de bazı faaliyetlerin olması gerekmektedir. Ailenin kurulmasından bozulmasına kadar pek çok örüntüle şmi ş davranı ş bütünü bu kurumun alt kurumlarını olu şturur. Aile kurumu altında tanı şma, ni şanlılık, evlilik, çocuk bakımı, taraflar arası ili şkiler ve bunlara benzeyen alt kurumlar yer alır. 54

52 Günay, Ünver, Din Sosyolojisi , İnsan Yay., İstanbul, 2002, s.239. 53 Günay, Din Sosyolojisi , a.g.e., s.240. 54 Fichter, a.g.e., s.125.

34 Komünist rejim çöktükten sonra(1989) Blagoevgrad ilinde Müslümanlarda kız- erkek ili şkilerinde bir de ğişme ya şanmı ş, özellikle köylerde gelene ğin yaptırımlarıyla belirlenen kız-erkek ili şkileri serbestle şmi ş, sosyal normlarda hızlı bir a şınma meydana gelmi ştir. Geleneksel küçük toplumda gerek kız, gerekse delikanlı birbirlerini her şeyden önce karde ş olarak görür ve aileleri ile toplumun di ğer fertleri tarafından da böyle görülür. Aksi takdirde ili şkilerin belli bir sınırı a şmasının, kızın tüm gelece ğini sarsaca ğını, abartılı dedikoduların ailelerin saygınlı ğını da zedeleyece ğini bilirler. Kısacası bu gençler için sevgi dı şında, gizli olan her şey yasaktır, aleni olanlar ise utanılmayacak, böyle görülemeyecek, dedikodusu yapılamayacak olanlardır. Ancak bunda da kızlar ya şıtlarıyla birlikte, aralarındaki fiziki mesafeyi koruyarak delikanlılarla konu şabilirler. Aleni olan, ancak böyle olabilir. Bu, onlara göre; gerek kızlar gerekse delikanlılar için, e şlerini bulmalarının en zararsız yol ve yöntemidir; namustur. 55 Gelene ğin bu şekilde biçimlendirdi ği kız erkek ili şkileri de ğişime u ğramı ş, eskiye göre daha fazla serbestlik kazanmı ş ve aralarındaki mesafe azalmı ştır. Bu mesafenin artık sadece küçük köylerde bir nebze olsun uygulandı ğı söylenebilir. Büyük köylerde ve şehirlerde ise kız-erkek ili şkilerindeki geleneksel mesafe kalmamı ş; kol kola gezmek, ak şamları e ğlence kulüplerine gidip dans etmek ve geç saatlere kadar e ğlenmek normal görülmeye ba şlanmı ştır. Komünizmin yıkılıp kapitalist de ğerlerin hızlı bir şekilde toplumda hâkim olmaya ba şlaması anomik bir duruma sebep olmu ş, bundan da ahlakî olarak en fazla etkilenenler Müslümanlar olmu ştur. Müslümanlar bir taraftan serbestiyetin verdi ği imkânlarla dinî e ğitim için gayret gösterirlerken, di ğer taraftan hızlı de ğer de ğişimine ba ğlı olarak yerle şik kalıpların –özellikle medya etkisiyle- dejenere olmasıyla da u ğra şmaktadırlar. Belitsa ilçesine ba ğlı Gorno Kray şte köyünün imamı Sabit Hoca’nın davranı şları buna örnektir. Söz konusu köydeki gençler bir kafeteryaya disk-jokey ça ğırarak e ğlence tertip ettiklerinde Sabit Hoca da bu kafeteryaya gelir, bir masaya oturur. İmamın bu mekânda bulunu şundan dolayı gençler istedikleri şekilde dans edemezler, sadece masalarda oturup sohbet etmekle yetinirler. Bu olay birkaç hafta pe ş pe şe aynı şekilde tekrarlanınca artık e ğlence düzenlemekten vazgeçilir. Bu örnek olay bir taraftan yukarıda bahsetti ğimiz şekilde bir din görevlisinin

55 Çavu şoğlu, Halim, Pomak Türkleri(Tarih ve Sosyo-Kültürel Yapı), KÖKSAV Yay, Ankara,1993, s.146–147.

35 yeni ortaya çıkan davranı ş kalıplarıyla mücadelesini gösterirken, aynı zamanda genç nüfus da olsa Müslüman insanların din görevlisine ve dine olan saygısını da göstermektedir. Kız-erkek ili şkileri bu şekilde dü ğüne (evlili ğe) kadar sürmektedir. Bazı olumsuz durumlar ortaya çıkınca kız ve erkek ayrılır, dolayısıyla bu arkada şlıkların hepsi evlilikle sonuçlanmaz. Evlili ğin ve ailenin gelece ği, hiç tartı şmasız, bu birli ği meydana getiren e şlerin tutumlarına ba ğlıdır. Tutumu belirleyen ve dolayısıyla ailenin kaderini tayin eden faktör ise, böyle bir seçimin nasıl yapıldı ğı noktasında dü ğümlenmektedir. 56 Blagoevgrad Müslümanları pek çok de ğişim geçirmi ş olmakla birlikte hala geleneksel kültürde yer alan evlenme ile ilgili inanç ve uygulamaları büyük ölçüde devam ettirmektedir. Örne ğin geleneksel kültürde evlenmede e şler arasında aranan aynı dinden olmak, bakire olmak, denklik ve evlenme ya şı gibi konular 57 Blagoevgrad ilinde ya şayan Müslümanlar arasında en çok önem verilen özellikler olarak kar şımıza çıkmaktadır. Eğer kız-erkek arkada şlı ğı evlilik gibi ciddi bir amaca yönelmi şse, burada aynı dinden olmak büyük önem ta şır. Blagoevgrad ilinde ya şayan Müslümanlar, kendi aralarında aile kurmaya özen göstermektedirler. Etnik gruplar arasında evlili ğe pek rastlanmaz. Müslümanlar di ğer etnik gruplarla ili şkilerini sürdürmelerine ra ğmen, bu ili şkiler kar şıt cinsler arasında arkada şlı ğa dönü şse, evlilikle sonuçlanmaz. Gençler, bu arkada şlı ğın aileler tarafından bir evlilikle sonuçlanmasının kabul görmeyece ğini bildiklerinden aileye yönelik dü şünceler beslemezler. Özellikle böyle bir evlilik yapan Müslüman kızlar, ailelerini kendi toplumu içinde küçük dü şürdüklerinden dolayı bir daha onlarla görü şmemeyi göze almak zorundadır. Dolayısıyla evlenmek konusunda aranan ilk şart Müslüman olmaktır ancak burada Müslümanlık yo ğun bir dinî ya şayı ştan ziyade kültürel bir kimli ği ifade eder. Güzellik do ğal olarak aranan bir şarttır. Aileler arasındaki sosyo-ekonomik denklik ise güzellikten sonra gelir. Kız-erkek arkada şlı ğında bu denklik çok önemli olmasa da, konu evlilik a şamasına gelince sadece ebeveynler açısından de ğil gençler

56 Sezal, İhsan, “Toplum ve Aile”, Sosyolojiye Giri ş, Ed. İhsan Sezal, Martı Kitap ve Yayınevi, Ankara, 2003, s. 150. 57 Bkz. Kurt, a.g.e., s.16-17.

36 açısından da önem kazanmaktadır. Blagoevrad’da “Meyve a ğaçtan uza ğa dü şmez,” şeklinde Türkçe’ye çevirebilece ğimiz atasözü aile ve çocukları arasındaki ili şkiyi anlatır. Ahlaklı, güngörmü ş ailelerden gelen kızların da aynı şekilde olaca ğı kabul edilir. Ekonomik açıdan denklik daha çok köylerde dikkat edilen bir şarttır. Namus din birli ği kadar önemli bir şarttır. Geçmi şte kızın bakire olmaması, hem kendisi hem de ailesi için büyük bir utanç kayna ğı imi ş ve bazen bu durum ölümle neticelenirmi ş. Günümüzde eski katılı ğını yitirmi şse de, Müslümanlar arasında namus di ğer din mensuplarına oranla, yine de çok önemlidir. Son yıllarda kızların imam hatip okullarına gitmeye ba şlamasıyla tesettüre bürünen yeni bir kategori ortaya çıkmı ş oldu. Blagoevgrad’da “örtünmek” geleneksel olarak önemlidir, evlenen kızların kapanmaları arzu edilir. Dolayısıyla “örtünmü ş” ki şilerin varlı ğı geleneksel olanın devamı konusunda yeni bir imkân sa ğlamı ş oldu. Böyle bir kızın daha mazbut ya da bir ba şka ifadeyle daha namuslu oldu ğu varsayıldı ğından, kendisi mazbut bir hayat sürmeyen erkeklerin bile bu tür bir tercihte bulundukları gözlenmektedir. Gelenekte namus dini temellerinden saparak sadece kadına mahsus ve sadece onun sadakatiyle ölçülen bir olgu olarak dü şünülmektedir. Evlilik ça ğına gelen erkeklerde bulunması gereken özelliklerin ba şında tahsilli olması, iyi bir i şe sahip olması ya da en azından çalı şması ve ekonomik açıdan ba ğımsız olması gelir. Erke ğin dindarlı ğından anla şılan ise içki içmemesi, kumar oynamaması, evlilik dı şı ili şkilere girmemesi, uyu şturucu maddeler kullanmamasıdır. Müslümanlar erkekler için askerlikten * 30 ya şına kadar geçen süre evlenmek için normal kabul edilir. Kızlar için 18–25 ya ş arası evlilik ça ğı olarak kabul edilir. 18 ya şından küçüklerin evlili ği ise hala çingeneler arasında görülmektedir. Üniversitelerde tahsil gören hem erkekler hem de kızlar ö ğrenimlerini bitirdikten sonra evlenirler. Müslümanlar arasında evliliklerde karde şler arasında büyü ğünden küçü ğüne do ğru sıra vardır. E ğer küçük olan karde ş önce evlenecekse a ğabeyinden mutlaka izin alır, izin almadı ğı sürece de evlenmez. Ancak izin vermeyen büyükler yok denilecek kadar azdır. “Sıra gütme” denilen bu olay sadece hem cinsler arasında olur, erkek ve kız arasında böyle bir olay söz konusu de ğildir. Küçük olan kız daha önce evlenirse

* Bulgarsitan’da askere alınma ya şı normalde 18’dir. Üniversite mezunları altı ay, üniversiteye gitmeyenler dokuz ay askerlik yapmaktadır.

37 kısmetinin erken çıktı ğına inanılır. “Kısmet” kelimesi bu şekliyle Pomaklar arasında kadere i şaret eden dinî bir kelime olarak yer almakta, evlili ğin nihayetinde bir kısmet i şi oldu ğuna inanılmaktadır. Büyüklerin anlattı ğı şekliyle kız ve erkeklerin tanı şma biçimleri artık geride kalmı ştır. Geçmi şte kız ve erkek ya hiç görü şmezler ya da sadece birbirlerinin yüzlerini görecek kadar kısa bir görü şme anı ya şarlarmı ş. Genelde yapılan, o ğulları evlenme ça ğına gelen ailelerin münasip bir kız araması imi ş. E ğer o ğlanın ya şı geçkince ise bu sefer de yakın evli arkada şları onun için seferber olurmu ş. Bu konuda hala geçerli olan bir atasözü vardır: “Otuzuna kadar ki şi kendisi evlenir, otuzundan sonra onu ba şkası evlendirir.” Eskiler görücü usulü bu evliliklerin daha uzun sürdü ğünü, hemen hiç bo şanmanın görülmedi ğini söylerler. Bugün ise tamamen terk edilen bu uygulamanın yerini evlilik öncesi kız erkek arkada şlı ğı almı ştır. Blagoevgrad ilindeki Müslüman erkeklerin evlenme isteklerini belirtmek için ba şvurdukları sembolik hareketler yoktur. Müslüman topluluklarda genelde ilk adımın erkekler tarafından atılması gerekir. Erkek ve kızlar birbirlerini çe şitli vesilelerle görüp tanı şırlar. Tanı şma vesileleri her şey olabilir. Tanı şma yerleri ise pazarlar, kafeteryalar, dü ğün ve benzeri merasimlerdir. Genelde şehirlerde en az haftada bir defa pazar düzenlenir. Bu pazarlar ya şlı, genç, kadın-erkek her kesimden insanın görü şme, bulu şma, i ş yapma mekânı oldu ğu gibi gençler için ayrı bir öneme sahiptir. Zira evlenecek ça ğda olan erkek ve kızlar bu pazarlara tanı şma amacıyla giderler, dola şırlar, pastanelere gidip sohbet ederler. Tanı şma vesilesi yine arkada şlar ve akrabalardır. Cumartesi günlerinde Yakoruda şehrinde böyle bir pazar olur ve yakın köylerden genç insanlar toplanır. Bir zamanlar oradan evlenmek moda gibi olmu ştu ve birçok ki şi burada tanı şarak evlenmi ştir. Ya şlılar, Yakoruda şehrindeki pazarın Cuma günü oldu ğunu ama komünistlerin bunu de ğiştirdi ğini anlatırlar. Çünkü insanlar pazara giderken Cuma namazı için de bir araya gelmekteydiler ve komünistler insanların bir araya gelmesinden çekinmi şlerdi. Bu sebeple pazar cumartesi gününe alınmı ş. Bu tür pazarlar daha çok Müslümanların yo ğun olarak ya şadı ğı bölgelerde olur ve ço ğunlukla da Müslümanlar katılır. Bütün ilçe merkezlerinde bu tür pazarlar kuruldu ğu gibi büyük köylerde de pazarlar olmaktadır.

38 Bazı köylerde dikkat çekici e ğlenceler düzenlenmektedir. Gotse Delçev şehrinden 30 kilometre uzaklıkta bulunan 2559 nüfuslu ve tamamı Müslüman olan Ribnovo köyünde tanı şma amacıyla düzenlenen, Türkçe’deki söyleni ş ve anlamıyla “yürüyü ş” denilen bir adet vardır. Bu yürüyü şte evlenecek ça ğa gelen kızlar giyinip süslenirler ve köyün ana soka ğında bir uçtan di ğer uca yürüyü ş yaparlar. Bu esnada erkekler yola dizilip onları seyreder ve e ğer be ğendikleri varsa daha sonra yanlarına gidip tanı şırlar. Ya şlı insanlardan edindi ğimiz bilgilere göre eskiden di ğer köylerde de böyle yürüyü ş yapılırmı ş, ancak şu anda sadece bu köyde kalmı ştır. Bu yürüyü ş her gün ak şamdan önce yapılır ve yakla şık bir iki saat sürer. Erkek be ğendi ği kızı kahve içmeye davet eder ve daha yakından tanı şma fırsatı do ğar. Evlili ğe dönük kız-erkek arkada şlı ğında akrabalık derecesi mutlaka ara ştırılır zira yakın akraba arasında evlilik yapılmaz. Yakın akrabalık üç ila yedi ku şak arasında de ğerlendirilir. Şu anda üç ku şaktan ötesi ara ştırılmamaktadır. Blagoevgrad Müslümanları arasında İslam’a göre akraba evlili ğinin olabilece ği asla kabul edilmez ve İslam’ın böyle bir evlili ğe müsaade etmeyece ği savunulur. Kız ya da erkek evlenme niyetini, genellikle anneye, bazen de ablalara veya kız karde şlerine açar, onlar da uygun bir şekilde babaya iletirler. Bu arada karar almak için yakın akraba, amca, hala, özellikle sa ğ ise büyük baba bir araya gelerek, istenilen kızın aile yapısı, akrabalık meselesi bir daha incelenir. Herhangi bir mani görülmezse ailesinden istemeye karar verilir. İstemek dünür aracılı ğıyla olur. Bu istemenin sonucu aslında ba ştan belli olur, zira genellikle kızın ailesi razı ise görü şme teklifini kabul eder, de ğilse etmez. Kız tarafının kabul etmedi ği durumlarda kaçma olayları da görülür. Eş seçimi aile var oldu ğundan beri, aile ile ilgili en hassas konu olarak tartı şıla gelmi ştir. 58 Blagoevgrad’da e ş seçiminde en önemli görü ş evlenecek olanlara aittir, e ğer ebeveynler razı de ğillerse onları ikna etme yolları aranır. Aile büyüklerine haber verip fikir sormak büyüklere kar şı olan sadakat ve sevginin bir göstergesidir. Ancak gerek bu fikir sormaların, gerekse dünür gitme ve istemenin artık geleneksel sembolik anlamı dı şında bir geçerlili ği kalmamı ş gibidir, aileler genelde çocukların isteklerine tabi olurlar. Genelde dünür gitmek için saygın ve sözü dinlenir bir ki şi seçilir. Bunun yakın akraba olması daha uygun bulunur. Bu ki şi kendi hanımıyla beraber kızın evine gider ve

58 Sezal, a.g.m., s.150.

39 “Allah’ın izniyle” şeklinde Türkçe ba şlayan ve Bulgarca devam eden standart cümlelerle konuya giri ş yapar, damat olacak genç hakkında güzel sözler söyleyerek över. E ğer olumsuz bir cevap alırsa –ki dünür gelmesi kabul edildi ğinde cevap genelde olumlu olur- “Ben sadece Allah’ın emrini yerine getirmeye geldim,” der ve oradan ayrılır. Kızın ailesi bu evlili ğe razı ise teklifi kabul eder, bunun akabinde dünür kız tarafına bir hediye verir. Bu hediye genelde elbiselik kuma ştır ve dünür giden ki şi bunu her ihtimali dü şünerek yanında götürür. Kız tarafı da hem dünür gelen ki şiye hem de erke ğin ailesine küçük bir hediye verir. Bu hediye genelde bir kutu şekerdir. Bundan sonrası ni şanlılık dönemidir, bu dönemde aile ziyaretleri çok nadirdir, hele kız tarafının ziyareti hemen hemen hiç olmaz. Ancak artık kız ve erke ğin birlikte dola şmalarına me şruiyet sa ğlanmı ş olur ve erkek rahatlıkla kızın evine gidebilir. Ni şanlılık özellikle kızların belirli davranı şlarını sınırlandırır. Ni şanlı olan kızlar akraba olmayan erkeklerle normalde sohbet etmez, konu şması gerekirse dikkatli davranır, dü ğünlerde ve benzeri e ğlencelerde artık di ğer kızlarla toplanıp e ğlenmez, daha çok kendi çeyiz hazırlıklarıyla me şgul olur. Çeyiz hazırlıkları tamamlandıktan sonra erkek ailesine haber gönderilir ve dü ğün tarihi belirlenir. Son senelerde artık modası geçmi ş gibi görünen bu ni şanlılık dönemi altı aydan bir seneye kadar sürer. Bunun bir iki aylık kısa dönemlerine de rastlanır. Dünür gitme ile ba şlayan nişanlılık ço ğunlukla eğer erke ğin askerli ği varsa bir tedbir olarak yapılır. Günümüzde Blagoevgrad’da ço ğunlukla yapılan, dünür gidilmeden dü ğün yapmaktır. Böylelikle ni şan masrafı ve prosedüründen kurtulmu ş olurlar. Ailenin olu şumu evlilik merasimi ile ba şlar. Evlilik de iki akrabalık grubunun birle şmesi olarak de ğerlendirilir. Aile iki yönlü bir birimdir. Bir yönüyle erkek ve akrabaları, di ğer yönüyle kız ve akrabaları söz konusudur. 59 Blagoevgrad’da erke ğin ailesi, dü ğün hazırlıklarını tamamladıktan sonra kız ailesine birisini gönderip, onlardan dü ğün için izin isterler. E ğer kız çeyizi daha hazırlamamı ş ise dü ğün ona göre ertelenir. Dü ğün tarihi belirlendikten sonra akrabalar davet edilir. Her iki taraf ayrı ayrı akrabalarını davet eder. Blagoevgrad ilinde Müslümanlar arasında yapılan dü ğünlerin ço ğu ilkbahar veya sonbaharda yapılmaktadırlar. Bu mevsimlerde tarlada daha az i ş olur, bir ba şka ifadeyle

59 Sayın Önal, a.g.e., s.95.

40 ilkbaharda henüz ekim ba şlamamı ştır, sonbaharda tarla i şleri bitmi ştir. Dolayısıyla dü ğün için uygun bo ş zamanlar kalır. Dü ğünler genelde cumartesi ve pazar olmak üzere iki günde yapılmaktadır. İlk gün kız tarafında, gelin alındıktan sonra ikinci gün erkek tarafında e ğlence düzenlenir. Son yıllarda dü ğünler daha sade ve ekonomik olması için bir günde yapılmaya ba şlanmı ştır. Ekonomik kriz pek çok şey gibi dü ğün yapma biçimini de etkiledi ancak yine de bazı aileler borç alarak normal şekilde dü ğün yapmayı tercih ederler. Dü ğünler normalde evin bulundu ğu sokakta ya da köy meydanında yapılırken artık köyde bulunan büyük kafeteryaların kiralanması tercih edilir olmu ştur. Dü ğünlerde orkestra e şli ğinde müzik dinlenmekte, oynanmakta ve yemek verilmektedir. Burada yemek esastır, zira hiç müzik olmasa bile yemek ikram edilmektedir. Dü ğüne gelenler bir misafir olarak telakki edilir ve mutlaka önlerine yemek çıkarılması gerekti ği dü şünülür. Dü ğüne katılanlar da ev hediyesi ya da para vermektedir. Son yıllarda belirli bir dinî bilinçlenmeye paralel olarak müziksiz ve oyunsuz dü ğünler de yapılmaya ba şlanmı ştır. Kız kaçırma denilen, ailelerden birinin ya da ikisinin de razı olmadı ğı durumlarda kız ve erke ğin beraber kaçmaları nadir görülen bir olaydır. Bu ki şiler ya bir akrabanın evine ya kiralık bir eve veya otele gider, orada birkaç gün veya en çok bir ay kadar otururlar ve aileler arasında gerginli ğin geçmesini beklerler. Bunun için de imam, muhtar, yakın akraba gibi saygın ki şiler arabulucu yapılır. Durum normale dönerse e ğer nikâh kıyılır ve dü ğün töreni düzenlenir.

2. Aile Fertleri Arasındaki İli şkiler

a. Karı Koca İli şkisi Evlilik sonucu kadın ve erkek arasında ortaya çıkan ili şki toplumsal içeriklidir. Her toplumda ortaya çıkan bu ba ğlar, toplum üyeleri arasında belirli ili şkilerin, yükümlülüklerin ve ayrıcalıkların do ğmasına yol açar. Kısacası, akrabalı ğın do ğmasında iki etken belirleyici olmaktadır: Kan ba ğı ve toplumsal anla şma ba ğı. E şin akrabalarıyla kurulan ba ğ toplumsal anla şma ba ğıdır.60 Akrabalık ile toplumdaki ba ğlar daha da güçlendirilir. Aile çevreleri geni şler ve şimdiye kadar tanınmayan insanlarla sık

60 Sayın, Önal, a.g.e. , s.95.

41 ili şkilerde bulunmak zorunlulu ğu ortaya çıkar. Ailenin iki temel unsuru olan karı ile kocanın birbirlerine kar şı bir takım hak ve sorumlulukları vardır. Bunlar, be şeri ve hukuki oldu ğu kadar aynı zamanda dini nitelikli sorumluluklardır. Blagoevgrad’daki yaşlı ku şakta karı koca ili şkileri otoriter bir ili şki şeklinde yorumlanabilir. Erkek tam yetki ile evin reisidir ve kadın, kocanın her iste ğini yapmakla yükümlüdür. Günümüzde aile içerisinde yetki ve egemenlik konusunda e şitlikçi anlayı şa do ğru bir gidi ş gözlemlenmektedir. Ev i şlerinde genellikle kadının fikri dinlendi ği gibi ev dı şı i şlerde de artık kadının fikrine ba şvurulmaktadır. Geli şen şartlar kadınların yükümlülü ğünü daha da artırmı ş, hem ev içi hem de ev dı şında çalı şmaya ba şlamı şlardır. Örne ğin Yunanlılar tarafından kurulan tekstil fabrikalarında daha çok kadınlar çalı şmaktadır. Köylerde genelde tütüncülükle u ğra şanlar kadınlardır. Ancak kadınlar bundan ço ğunlukla şikâyetçi de ğildirler, zira ekonomik şartlar bunu zorunlu kılmaktadır. Bütün bu geli şmelere ra ğmen Müslüman ailelerde geleneğe uygun biçimde riyaset babaya aittir, fakat bu ataerkil biçime bürünecek kadar sert ve katı de ğildir. Reislik bir üstünlük anlamına gelmez, daha ziyade, erke ğin aile fertlerine kar şı daha sorumlu oldu ğunu ifade eder. Her ne kadar son yıllarda kadınlara yönelik i ş imkânlarının daha çok olması, evin geçimi konusunda kadının katkısını artırdıysa da yine de erke ğin farklı bir konumu oldu ğu kabul edilir. Blagoevgrad ilindeki Müslüman kadınların kocalarına kar şı büyük bir sevgi ve itaat gösterdikleri görülür. Geleneksel olarak kocaya itaat edilmesi gerekti ği terbiyesini almı ş kadınlar namuslarını korumakta ve kocalarını memnun etmeye çalı şmaktadırlar. Erkekler ise bu konularda daha serbesttir ve ara sıra yapılan kaçamaklarına göz yumulur. Komünizmin yıkılmasından sonra geli şen ortamda daha da serbestle şen ve ço ğalan bu olay, erkekler arasında “erkekliklerinin” bir göstergesi olarak görülmektedir. Bunlar bu tür kaçamakları yaparlarsa da kendi ailelerini ihmal etmezler ve temel görevlerini yerine getirirler. Mülakat yaptı ğım bazı ki şilerin, ailevi görevlerini yerine getirdikten sonra bu tür bir davranı ş içinde bulunmanın dinî ya da sosyal açıdan bir sakıncası olmadı ğını dü şündüklerini tespit ettim. Normalde köylerde ikamet eden erkeklerin “ şehirlerde” çalı şmaları evlilik dı şı ili şkiler için uygun zemin olu şturmakta, kadınlar bunlara do ğal olarak tepki gösterseler de bu ili şkilerin geçici oldu ğunu dü şünerek kabullenmekte ve kutsal olarak dü şündükleri aile ba ğlarını bo şanmayla

42 koparmak istememektedirler. Ancak nadiren de olsa kadınlar tarafından benzer bir ili şki açı ğa çıktı ğı zaman olay hemen bo şanma ile sonuçlanır. Blagoevgrad ilindeki Müslümanlar normal günlük konu şmalarında Bulgarca konu şmalarına ra ğmen, ailede birbirine hitap ederken “baba, anne, a ğabey ve abla” gibi Türkçe ifadeleri kullanırlar. Eskiden, özellikle kadınlar kocalarına isimleriyle hitap edemezler, “aga” şeklinde hitap ederlermi ş. Günümüzde ise bu uygulama özellikle gençler arasında terk edilerek özel isimlerle hitap edilmeye ba şlanmı ştır. Eşler arasındaki anla şmazlıkların erkek tarafından uygulanan fiziksel şiddetle sona ermesi nadiren de olsa gözlenmektedir. Fiziksel şiddet e ğitim seviyesi dü şük ailelerde ve kırsal kesimde daha fazla görülür. Eğitim seviyesi yüksek olan ailelerde dövme olaylarına pek rastlanmaz. Hanımı ile anla şamayan koca, onu dövmektense bo şamayı tercih eder. Fiziksel şiddetin yanı sıra kadının baba evine gönderilmesi ya da sı ğınması ço ğunlukla bo şanmayla sonuçlanmaz. Gerek sı ğınmanın aileler tarafından kabul görmeyi şi, gerekse çocukların durumu her halükarda evlili ğin sürdürülmesi konusunda bireysel ve sosyal birer baskı aracı olarak i şlev görürler. Bu tür aileler mevcut durumu kabullenir ve en azından çocuklarının mutlulu ğu için bu hayat tarzını devam ettirmeye çalı şırlar.

b. Ebeveyn Çocuk İli şkisi Karı ve kocadan sonra aileyi olu şturan üçüncü önemli ö ğe çocuktur. Kur’an-ı Kerim’de “dünya hayatının süsü” 61 olarak belirtilen çocuklar ebeveynler için aile hayatının ve daha genelde ömrün bir amacı haline gelirler. Tarihçiler, etnologlar ve sosyologlar ebeveyn-çocuk ili şkilerinin toplumdan topluma ve zamandan zamana de ğişti ğini göstermi şlerdir. Belirli bir toplum içinde ailenin i şlevlerine ve yapılarına göre bu ili şkiler çe şitlenmektedir. 62 Blagoevgrad Müslümanları arasında erkek çocuk, ailenin devamını sa ğlayan, gelecekte ailenin ya şlı üyelerine bakan ve ailenin ekonomik sorumlulu ğunu yüklenecek bir ki şi olarak görüldü ğü için kız çocuktan ayrı bir statüye sahiptir. Genelde ilk çocu ğun erkek olması arzu edilir ancak erkek çocuklara önem verilmesi, kız çocuklarının

61 Kur’an-ı Kerim, Kehf Sûresi 18/ 46. 62 Sayın, Önal, a.g.e., s. 97.

43 aşağılanması anlamına gelmez. Bu sebeple ilk çocu ğun kız oldu ğu durumlarda bir ho şnutsuzluk söz konusu de ğildir. Şu andaki ya şlı nüfus eskiden köylerdeki çocukların okula gönderilmedi ğini, hele kız çocuklarının okumasının hiç mümkün olmadı ğını anlatmaktadırlar. Komünizm zamanındaki lise son sınıfa kadar temel e ğitim zorunlulu ğu bu davranı şın büyük ölçüde de ğişmesine yol açmı ştır. Fakat yine de köylerde kalan özellikle kız çocuklarının tarlalarda vb. i şlerde çalı ştırılmak üzere okula gönderilmedi ği oluyordu. Günümüzde kız erkek ayrımı yapılmaksızın imkânlar ölçüsünde çocukların e ğitimine dikkat edilmektedir. Kız çocuklarının tahsil oranı gittikçe yükselmekte, üniversiteyi bitirenlere, öğrenimini tamamlamak için Bulgaristan dı şına giden kız ö ğrencilere rastlanmaktadır. Özellikle Pomak nüfusun geçmi şteki geleneksel yapısı göz önüne alındı ğında bu durum önemli bir de ğişim olarak görülebilir. Ebeveynler çocuklarına e ğitim aldırmanın yanında önemli bir görevlerinin çocuklarını uygun şekilde evlendirmek oldu ğunu dü şünürler. Anne babalar özellikle çeyiz ve dü ğün töreni konusunda adaletli davranarak çocuklar arasındaki dengeyi korumaya özen gösterirler. Evlenen erkek çocuklar ço ğunlukla anne babalarıyla ya aynı binayı ya da aynı katı payla şırlar. Bu durumdaki yeni evliler birkaç ay süreyle anne babalarının evinde yemek yerler, bütçeyi ortak kullanırlar, daha sonra da ekonomik açıdan ba ğımsız olurlar. Ayrı ev olmadı ğı takdirde evin içindeki odalar e şit biçimde çocuklara payla ştırılmaya çalı şılır. Fakat yine de bu konuda sık sık anla şmazlıklar ya şanır. Bu durumda evli çocuk evden ayrılır, ya yeni yapılan bir eve ya da kiraya geçer. İçgüveylik nadir görülen bir durumdur. Erkek çocu ğu olmayan bazı aileler bir güvence olması ve yalnız kalmamak için iç güvey alırlar ve içgüvey kayınpederi ve kayınvalidesiyle aynı evi payla şır, ayrılmaz. Müslüman ailelerde ebeveyn ve çocuklar arasında saygıya dayanan bir ili şki vardır. Ailede baba otorite sahibidir ve herkes ona saygı gösterir, sözünü dinler. Ya şlı insanların anlattıklarına göre, çocuklar babalarının yanında asla sigara içmez, onlarla şakala şmaz, küçük ölçekli tartı şmalar dı şında bir tartı şma ortamı ya şanmaz, gelinler onların yanında konu şmazlarmı ş. Bu geleneksel saygı formları artık de ğişmeye u ğramı ş gibidir. Ancak “anne babaya saygı” dü şüncesi her ku şakta hala önemini korumaktadır.

44 İnsanlar arasında sık sık “Kendi ebeveynlerine kar şı saygı ve sevgi göstermeyen, kendisi de saygı ve sevgi görmez,” sözü konu şulur. Bu yaygın kabulden hareketle artık şekilleri de ğişmi ş olsa da büyüklere kar şı bir saygı dü şüncesi vardır; onlara iyi davranmaya, sözlerini mümkün mertebe yerine getirmeye çalı şılır. Hala anne babaların beddua tehditleri çocuklar üzerinde yaptırıma sahiptir.

c. Akrabalarla İli şkiler Aile, esas itibariyle karı ve kocanın, ebeveyn ve çocukların, nihayetinde yakın akrabaların özel mahiyetteki bir organizasyonudur. 63 Akrabalık da genetik ba ğlar ya da evlilik yoluyla kurulan ba ğlardan olu şur. 64 Evlendikten sonra erkek ve kız tarafı birbirlerine akraba konumuna gelirler. Blagoevgrad’da özellikle evlenen kız ve erke ğin birincil derecedeki genetik akrabaları evlilik yoluyla di ğerinin aynı derecede güçlü akrabası haline gelmi ş olur ve bazı durumlarda daha bir ihtimam gerektirir. Bundan dolayı herhangi bir merasime ilk önce onlar davet edilir, onlara öncelik vermemek büyük bir saygısızlık olarak kabul edilir. Hangi şekilde kurulmu ş olursa olsun akrabalık, belirli yükümlülükleri, de ğerleri ve statüleri içeren toplumsal bir sistemdir. 65 Bu sistem içerisinde evlilik ve misafirperverlik, akrabalar arasında sürekli veya geçici münasebetlerin tesis edildi ği iki temel kavramdır. 66 Dolayısıyla yeni evlenen çiftler artık bir aile olarak di ğer ailelerin ziyaretlerini kabul etmeye ve aile ziyaretinde bulunmaya ba şlayarak bekârlıklarında tümüyle uymak zorunda olmadıkları bu yapıya alı şmaya ba şlarlar. Blagoevgrad’da yeni evlilerin ziyaret edilmesi bir gelenektir, yeni evlilerin akrabalarını ziyareti daha sonra olur. Blagoevgrad ilinde birinci dereceden olan akrabalıklarda, özellikle karde şler arasında ili şkiler ve yardımla şma en üst seviyededir. Bu yardımla şma en fazla aile içinde cereyan eden do ğum, sünnet, dü ğün, cenaze gibi olaylarda gözlenir. Aynı şekilde ekonomik kriz ya şayan aileler yakın akrabalarından destek görürler. Köylerde ya şayanlar tarım i şlerinde akrabalarının desteklerine güvenirler.

63 Zimerman, a.g.e., s.271-272. 64 Giddens, Anthony, Sosyoloji, Çev. Hüseyin Özel, Cemal Güzel, Ayraç Yayınevi, Ankara, 2000, s.179. 65 Sayın, Önal, a.g.e ., s. 97. 66 Mensching, Gustav, Dini Sosyoloji , Çev. Mehmet Aydın, Tekin Kitabevi, Konya, 1994, s.23.

45 Uzak yerlerde ikamet eden akrabalar ise dü ğün ve cenaze gibi önemli merasimlere katılırlar, bunun haricindeki ili şkiler mektup, telefon gibi ileti şim araçlarıyla gerçekle şir.

3. Aile ile İlgili İnanı ş ve Uygulamalar

a. Do ğum ve Lohusalık Çocuk sahibi olma arzusu Blagoevgrad ilindeki Müslümanlarda çok güçlüdür. Kadının çabuk hamile kalarak çocuk do ğurması, do ğurgan-üretken olması onun “de ğerinin” bir ölçütüdür. Hamile kalmayan, kısır ya da az çocuklu kadın bunun ezikli ğini ba şta kocası, kayınpederi, kayınvalidesi ve anne babası olmak üzere tüm akrabaları, arkada şları ve kendisini tanıyanlar kar şısında hisseder. 67 Kadın e ğer hemen hamile kalmazsa, suç hep onda aranır. Blagoevgrad ilinde ya şayan Müslümanlar arasında her ne kadar erkek ile kız çocukları arasında bir ayırım yapılmazsa da, genellikle ilk çocu ğun erkek olması temenni edilir. Ailede kadının de ğerinin birinci ölçütü do ğurgan olması ise, ikinci ve en az onun kadar önemli bir ölçütü de dünyaya erkek çocuk getirmesidir. Buna ra ğmen, do ğan çocu ğun cinsi ne olursa olsun sevilir ve de ğer verilir, “Allah’ın bir ba ğışı ve nimeti oldu ğu için” O’na şükredilir. Hamilelik çok önemli olsa da kadını gündelik i şlerinden kurtarmaz. Müslümanların ço ğunlu ğu bir geçim kayna ğı olarak ziraatla uğra ştıkları için kadın hamile olsa dahi bu i şlere katılmak zorundadır. Geçmi şte tarlada, bazen de hiç kimsenin yardımı olmaksızın do ğum yapan kadınlara ait olan ve dilden dile dola şan hikâyeler bu durumun bir sonucudur. Eskiden geleneksel olarak uygulanan bir do ğum yöntemi varmı ş. Bu yöntem do ğum sancıları hangi mekânda ortaya çıkarsa, yani evde, tarlada ya da yolculuk esnasında, her nerede olunursa olsun herkesin huzurunda uygulanırmı ş. Bu metoda göre, annesi veya yakını hamile kadına ayakta durmasını söyler, arkasına geçerek iki koluyla sarılır ve karnına bir masaj uygular, karın bölgesini çeki ştirerek aniden bırakır ve bunu hızlı bir ritimle sürdürür, sonuçta ayakta dik duran ve bacakları açık olan anneden çocuk çıkarmı ş. Bu esnada do ğumun kolay geçmesi için Kur’an okunur, dualar

67 Çavu şoğlu, a.g.e., s.139,140.

46 edilirmi ş.68 Da ğlık bölgelerde ya şayan ve ço ğunlukla doktor imkanı bulamayan halk do ğan çocu ğu imkan buldu ğu bir zamanda, bazen 5-6 ya şlarında devlet kayıtlarına geçirirlermi ş. Günümüzde ise doğumlar genelde hastanelerde yapılır ve do ğum öncesinde de hamilelik kontrollerle takip edilir. Bu esnada çocu ğun cinsiyeti belli olunca ona göre elbiseler satın alınır. Şehirlerden uzak bulunan köylerde ise do ğum ebeler tarafından yaptırılır. Ebe, do ğum yapılacak evin bir kö şesini do ğum mekânı haline getirir, do ğum esnasında do ğum yaptırma tecrübesi olan ve halk arasında tanınan kadınlardan yardım alır. Daha sonra çocuk hastaneye götürülür ve hastanede do ğum olmu ş gibi kayıt olur. Çünkü kanunlara göre do ğum sadece hastanelerde olabilir. Çocu ğun cinsiyet tayini ile ilgili çe şitli inanı şlar vardır. Mesela hamile kalan kadınlar, çocuklarının erkek veya kız olması için hocalara ba şvurup istedikleri cinsten çocu ğa sahip olacaklarına inanmaktadırlar. Hocalar bunun için bazı şeyler okumakta ve muska yazmaktadır. Bu muskalar ya boyuna takılır ya da bir kavanozun içine atılarak suyunun içilmesi istenir. Hamilelik, do ğum ve lohusalıkla ilgili uygulamalar ço ğunlukla genç nesil tarafından bilinmez ancak her merhalede bu konuları iyi bilen ya şlı kadınlar geleneksel uygulamaları anlatarak ya da bizatihi uygulayarak bunların devamlılı ğını sa ğlamı ş olurlar. Aile kurumunda önemli bir husus, insan yavrusunun çocukluk devresinin uzunlu ğudur. İnsan cinsi, do ğduktan sonra, çok uzun süre bakıma muhtaçtır ki bu, insanı hayvandan ayıran önemli bir özelliktir. 69 Çocukluk evresinin ilk günleri anneye nispetle lohusalık dönemidir. Bu dönemde çocu ğu dı şarıya çıkarmamaya ve yalnız bırakmamaya özen gösterilir, zira geleneksel inançlara göre dı şarıda cin kırk gün boyunca dola şır, çocu ğu ismiyle ça ğırır ve anne buna ses verdi ği zaman çocuk konu şma yetene ğini kaybeder ya da dilsiz olur. Bunlardan korunmak için bütün çocuklara hoca tarafından muska yazılır. Hala geçerlili ğini sürdüren bu inanı ş gere ği kırk gün süren lohusalık döneminde anne çocu ğunu korumak için hep evde durur, çocu ğa nazar dokunmaması ya da yukarıda bahsetti ğimiz durumun olmaması için yabancı insanlara

68 Çavu şoğlu, a.g.e., s. 140. 69 Sezen, Yümni, Sosyolojide Temel Bilgiler ve Tartı şmalar , İFAV Yay., İstanbul 1997, s.137.

47 göstermez. Bu dönemde çocuk rahatsız olursa iyi korumadı ğı gerekçesiyle suç hemen anneye yüklenir. Lohusalık dönemi bitince çocuk yıkanır ve dı şarı çıkarılır. Akrabalar ve kom şular da genelde kırkıncı gününden sonra ziyarette bulunurlar ve ekonomik durumlarına ve yakınlık derecesine göre hediye getirilir. Hediyeler, genelde çocuk elbiseleri ve oyuncaklardan ibarettir. Yakın akrabaları daha büyük ve de ğerli hediyeler götürürler. Çocu ğu görmeye gidenlere de adet olarak ev sahipleri tarafından yemek verilir ve ikramda bulunulur. Anne çocu ğu kendi sütüyle, sütü oldu ğu sürece besler. Süt emzirme iki seneye kadar devam eder ve sonra süt olursa da çocuk sütten kesilir. Yemek olarak da marketlerde satılan çocuk mamaları yedirmekle birlikte, genellikle ailenin yedi ği tüm yemekler ka şığın tersiyle ezilerek çocu ğa yedirilir. Küçük çocuklar sırtta ta şınır. Çocu ğun ta şınması ya ninelere ya da ablalara verilir. Bu ta şıma biçimi ev i şlerini yapmak veya tarlada çalı şmak fırsatı verir. Son yıllarda şehirlerde ya şayan aileler bu şekilde çocuk ta şıma ve i ş yapma uygulamasını terk etmi şlerdir. Bunlar daha çok küçük ve şehirden uzak köylerde uygulanır, çünkü köyler da ğlarda bulundu ğu için bebek arabası gibi yeni imkânlardan faydalanmak zordur.

b.İsim Koyma ve Sünnet Çocukların ismi, son yıllarda tıptaki geli şmelere paralel olarak cinsiyeti belli olduktan sonra do ğumdan önce belirlenmektedir. İsmin ne olaca ğına her ne kadar karı- koca kendi aralarında karar verseler de, geleneksel yapı bu kararlarında çok etkilidir. Örne ğin çocuk erkek olacaksa baba tarafından dedenin ismini ta şıması adettir. Evin büyü ğüne saygıya i şaret eden bu uygulama yerine gelmese halk arasında ciddi bir saygısızlık olarak de ğerlendirilir ve kınanır. İsimler hep anne ve babalara, fazla çocuk oldu ğu takdirde en yakın akrabalara(karde şlere) ait isimlerdir. Bu yüzden fazla isim çe şidi yoktur. En fazla rastlanan isimler şu şekilde sıralanabilir: Ahmet, Mehmet, Mustafa, Ali, Hasan, Hüseyin, Süleyman, Murat, İsmail, İbrahim, Cemal, Aki, Musa, Ay şe, Fatma, Emine, Hatice, Cemile, Havva, Aydın vb.

48 Blagoevgrad’da yakın akrabaların isimlerinin konulması âdetinin bir devamı olarak “ismin ödenmesi” denilen bir ba şka âdet daha vardır. Eğer çocuk dedesinin ismini ta şıyorsa dedenin ona bir hediye vermesi gerekir. Böylelikle ismini ödemi ş olur. Bu “ödeme”nin köylerdeki en yaygın şekli bir büyükba ş hayvan hediye etmektir. Daha az rastlanan bir biçim olarak altın hediye edildi ği veya nadiren para verildi ği de görülür. İsim ödeme zamanı belirli de ğildir, imkânlara göre yapılır ve bazen bu çocu ğun yeti şkin bir ki şi olmasına kadar ertelenebilir. Son yıllarda yeni isimlerin konulması şeklinde bir uygulama görülmektedir. Örnek olarak İman, Deniz, Nur, Meryem, Asya, Mediha, Hafsa, Firdevs, Davud, Enes ve Usame verilebilir. Bu de ğişim e ğilimiyle birlikte ilahiyatçılara daha sık bir biçimde hangi isimlerin İslamî oldu ğu, hangisinin ne manaya geldi ği şeklinde sorular sorulur olmu ştur. Bu konuya hassasiyet gösterilmesi normal kar şılanmalıdır zira neredeyse bir yüzyıl boyunca isimler üzerine oynanan politikalar isim mücadelesini bir din mücadelesi haline dönü ştürmü ş, ismi “imanın bir parçası” haline getirmi ştir. İsim koyma dini bir gelenek olarak icra edilir. Do ğumdan bir hafta sonra, çocu ğa isminin verilmesi için eve imam davet edilir. Bazı aileler imamı de ğil, yakın akrabalardan olan ya şlı ve din bilgisi olan kimseleri davet ederler. İmam çocu ğun sa ğ kula ğına ezan, sol kula ğına ise kamet okur ve dua ederek ismini vermi ş olur. Erkek çocukları için ikinci önemli bir uygulama sünnettir. İslam’da sünnet olmak dini bir gereklilik olup bu husus adından da anlaşılaca ğı gibi Peygamber’(s.a.v.)in sünnetiyle sabittir. Her ne kadar İslâmiyet’te sünnet için belirlenmi ş bir tören ve dua şekli bulunmamakta ise de, genellikle sünnet törenleri, öteden beri bu vesileyle okunan Kur’an, mevlit ve dualarla ayrı bir kutsallık kazanmı ş bulunmaktadır. 70 Komünist döneminde erkek çocuklarını sünnet ettirmek yasaktı ve Müslümanlar takip edilir, çocu ğun sünnet oldu ğu sonradan anla şıldı ğında ebeveynler ça ğırılıp ceza verilirdi. Hem eskilerin anlattı ğı hem de bizatihi benim ya şadı ğım tecrübede, devlet görevlileri okullara gelip çocukların sünnetli olup olmadı ğını kontrol ederdi. Sünnetli çocukların aileleri, kendi çocuklarının bedenlerine zarar verdikleri gerekçesiyle hapsedilmeye kadar varan cezalara mahkûm olabilirlerdi. “Gorçivi Razkazi (Acı

70 Günay, Ünver, Erzurum ve Çevre Köylerinde Dini Hayat , Erzurum Kitaplı ğı, İstanbul, 1999, s.194.

49 Hikayeler)” isimli kitapta birkaç kadının sadece kendi çocuklarını sünnet ettirdiklerinden dolayı hapis yattıkları anlatılır. 71 Ancak buna ra ğmen çocukların ço ğu sünnetsiz bırakılmamı ştır.

Komünist rejim çöktükten sonra, insanlar dini konularda çok rahatladı ve sünnetler özellikle ilk yıllarda çok büyük törenlerle yapılmaya başlandı. Bu dönemde, daha önce sünnet olmaya fırsat ve imkân bulamayan otuz ya şına gelmi ş evli erkekler bile sünnet oldu. Artık Müslümanların yüzde yüzünün sünnetli oldu ğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Blagoevgrad’da çocuklar çok erken dönemde, altıncı aydan ikinci senesini doldurana kadar sünnet ettirilir. Bazen tek bir çocuk için mevlit okunan bir merasim yapılırken bazen de birkaç çocuk toplanıp büyük bir tören düzenlenir. Bu törende sabah imam ve hocalar e şli ğinde mezarlık ziyaret edilir, topluca dua yapılır, sonra da sünnet için hazırlanan yere gidilir. Çocuklara güzel giysiler giydirip, sünnet olaca ğı yere kadar süslenmi ş atlarla ya da arabalarla götürülür. Sünnetçi sırayla çocukları sünnet ederken akrabalardan biri, bazen baba da buna yardım eder. Çocu ğun sırtından kolları arkaya do ğru kıvrılarak sıkıca tutulur, ayakları bileklerinden kavranır, bel kısmını oynatmamasına dikkat edilir. Bazen babası çocu ğun a ğlamasına dayanamama bahanesiyle orada bulunmamaktadır. Sonra zurna e şli ğinde büyük ve geni ş bir meydana gidilir, orada gençler halay çekip e ğlenirler. Büyük güre şçiler de davet edilir ve ba şpehlivana koç ve para olmak üzere ödüller verilir. Bazı sünnet törenlerinde at yarı şları da düzenlenmektedir. Fakat ilk yılların verdi ği bu heyecan kısa sürede dinmi ş ve özellikle ekonomik kriz de bahane gösterilerek bireysel ve sade sünnet dü ğünlerine dönülmü ştür. Bu tür dü ğünlere artık nadiren rastlanmaktadır.

Ak şam da evlerinde sünnet olan çocuklar ziyaret edilir. Akrabalar, dostlar, kom şular tarafından hediyeler götürülür ve hayır dileklerinde bulunulur. Sünnet esnasında kesilen parça ebeveyn tarafından saklanır. Son yıllarda sünnet hastanelerde doktorlar tarafından yeni teknolojiler kullanılarak yapılıyorsa da, Blagoevgrad’da hala ço ğunluk “berber” denilen sünnetçileri ve onların eski usulünü tercih etmektedir.

71 Konedareva, Senem (ed.), Avdikov, Ali (Razkazite zapisa), Gorçivi Razkazi , Fondatsia za Regionalno Razvitie “Rodopi-XXI vek”, Blagoevgrad, 2003, s. 20- 23, 42- 50.

50 4. Bo şanma Evlilik genelde evlilik iki şekilde bitmektedir: E şlerden birinin ölmesiyle ya da bo şanmayla. Ölüm do ğal bir biti ş oldu ğuna göre, ölümle biten evlilik de do ğaldır. Blagoevgrad ilinde Müslümanlar arasında bo şanma seyrek görülen bir durumdur. Görülen bo şanmalar da daha çok küçük ya şta evlenenler arasında olur. Komünizmin yıkılmasıyla ortaya çıkan de ğer bunalımı bo şanma olaylarının daha fazla ya şanmasına sebep olmu ştur. Komünizm zamanında bo şanma hukuki olarak çok kolayla ştırılmı ş olmasına ra ğmen, Müslümanlar arasında yok denebilecek kadar azdı. Karı kocayı boşanmaya götüren anla şmazlıkların başında aldatma gelir. Aldatma kadın tarafından yapılırsa bir namus meselesi haline getirilir ve ço ğunlukla bo şanmayla sonuçlanır. Di ğer bir bo şanma sebebi ise kocanın çok içki içmesi, ailesine kar şı fiziki şiddet uygulaması ve bunun süreklilik kazanmasıdır. Bo şanmak kadın için olduğu kadar koca için de utandırıcı, üzücü ve yıkıcı bir durumdur. Bo şanma olayı birden gerçekle şmez. Anla şmazlıklar ço ğaldıkça koca karısını evden kovar ya da kadın kendi anne babasına sı ğınmak zorunda kalır. Birkaç günden bir aya kadar devam eden bu ayrılık süresinde bazı insanlar devreye sokulup ailenin birle ştirilmesine çalı şılır. Bu ayrılık ve barı şma durumu e ğer birden çok tekrarlanırsa artık taraflar bir araya gelmenin mümkün olmadı ğını dü şündükleri anda bo şanma yoluna ba şvururlar. Burada ço ğunlukla ma ğdur durumda olanlar kadınlardır ancak toplumsal yaptırım nedeniyle bo şanmayı en son çare olarak dü şünürler. Zira ister kocası yollasın isterse kendisi sı ğınmı ş olsun, neticede kendi ailesi bile evine dönmesi konusunda baskıda bulunmaktadır. Bo şanmadan sonra çocuklar ya annelerinde kalır ya da birden fazla iseler anne baba arasında payla ştırılır. Eski e şlerin nafaka ödemesi şeklinde bir uygulama yoktur, dolayısıyla bo şanan ki şiler kendi imkânları ya da ailelerinin yardımıyla ayakta dururlar. Zaten bo şanan kadınlar belirli bir geliri olsa dahi ailelerine dönmektedirler. Dul kadınların yeniden evlenmesi dul erkeklere göre daha zordur. Ya şı geçkin de olsa dul kadınların yeniden evlenmeleri kınanmaz ama bu tür evlilikler nadirdir. Kadın olsun erkek olsun bo şanmı ş ya da vefat sebebiyle dul kalmı ş insanların yeniden evlilikleri ilk dü ğünlerine göre daha sadedir, hele kadınlar gelinlik giymeden ve e ğlence olmadan evlenirler.

51 C. SOSYAL HAYATIN D İĞ ER TEZAHÜRLER İ

1. Etnik ve Dini Gruplar Arası İli şkiler

Dinin sosyolojik anlatımı, her şeyden önce onun belli bir dini topluluk veya cemaat olu şturma özelli ğinde toplanmaktadır. Esasen, her din bir toplum içinde ortaya çıkar ve yayılır; üstelik o, kendine ba ğlananları, en azından manevi bir birlik olu şturan bir topluluk içerisinde bir araya getirir. 72 Tipolojik bakımdan dini karde şlik kar şısında üç ayrı tutum bulunabilir: Tabii te şkilatla dini te şkilatın çakı ştı ğı grupları karakterize eden do ğal bir biçimde olumlu tutum; ikincisi, özellikle radikal zahitlik tarafından temsil olunan olumsuz tutum; üçüncüsü, dini cemaati ister nicelik isterse nitelik bakımlardan olsun sınırlayan seçmeli bir gerçekçiliktir. 73 Daha önce belirtti ğimiz üzere Blagoevgrad’da Ortodoks Hıristiyan ve Müslüman olmak iki temel dinî topluluktan bahsedilebilir. Etnik köken olarak ise resmi olarak üç ana grup, yani Bulgarlar, Türkler ve Çingeneler zikredilir. Bu tasnifte Pomaklar kendilerini büyük ço ğunlukla Türk kategorisi içinde gösterirler. İl genelinde Hıristiyan ve Bulgar nüfusu neredeyse % 80’e yakın bir kesimi olu şturdu ğundan azınlıkta kalan Müslüman nüfusun bunlarla ili şkileri sınırlı, kendi aralarındaki irtibat düzeyi ise oldukça yüksektir. Müslümanlar özellikle Bulgarları bireysel anlamda iyi insanlar olarak görmekle birlikte geçmi şte ya şanan tecrübelerden dolayı yine de tam bir güven duygusu içinde de ğildirler. İleride siyasi bir politika olarak tekrar Müslüman nüfus üzerinde baskılar yapılaca ğına dair duyulan korku ister istemez bu ili şkileri sınırlandırmaktadır. Blagoevgrad köylerinde genellikle ya bütün olarak Bulgarlar ya da bütün olarak Pomaklar ya şarlar. Karı şık ya şanan köy sayısı azdır. Türk kökenlilerin tamamıyla hâkim oldu ğu bir köy yoktur, Pomaklarla birlikte bütün bir Müslüman nüfus olu ştururlar. Çingeneler ise bulundukları yerleşim yerlerinde ayrı bir mahalle olu ştururlar ve di ğer gruplarla ili şkileri çok sınırlıdır. Şehirlerde ise Müslüman ve Hıristiyan nüfus ço ğunlukla ayrı mahallelerde ikamet etmekte iseler de apartmanlarda ya da aynı sokakta beraber ya şayanlar da vardır. Çocuklar hangi etnik ve dini kökene sahip olurlarsa olsunlar arkada şlık geli ştirmekte, ortak oyunlar oynamakta ve aileler de

72 Günay, Din Sosyolojisi , s.233. 73 Wach, Joachim , Din Sosyolojisi , Çev. Ünver Günay, İFAV Yay., İstanbul 1995, s.65.

52 bu durumu normal kar şılamaktadır. Yeti şkinler arasındaki ili şkiler sınırlı olmakla birlikte vardır. Örne ğin, bir e ğlence oldu ğu zaman farklı dine mensup insanlar beraber eğlenir, halay çekerler. Bayram geldi ğinde birbirlerinin bayramlarını tebrik ederler ama bayram ziyareti ya şanmaz. Bayram ziyaretleri Müslümanların kendi aralarında gerçekle şir. Mezarlıklar ayrı ayrı oldu ğu için farklı din mensupları arasında mezar ziyareti görülmez. Ancak Hıristiyanlar cenaze törenlerinde bulunur ve ba şsa ğlı ğı dilerler. Genç nüfusta pek rastlanmasa da ya şlı Bulgar nüfusun Müslümanların ibadetlerine saygılı oldu ğu görülür. Özellikle oruç tuttuklarını bildikleri Müslümanların yanında bir şey yeyip içmemeye özen gösterirler. Müslümanlar ve Hıristiyanlar arasındaki yardımla şma ise az çok menfaate dayalıdır. Birbirlerine yardımda bulunurlarsa bile kar şılık olarak belli bir şey beklerler. Evliliklerde aynı dinden ve mümkünse de aynı etnik gruptan olma zorunlulu ğu vardır. Gerek kız almak gerekse kız vermek şeklinde Bulgar-Müslüman evlili ği çok nadir görülür ve Müslümanlar tarafından şiddetle kınanır. Bu tür evlilikler daha çok yüksek ö ğrenim görmü ş insanlar arasında olur. Ebeveynler rızaları olmadan gerçekle şen bu evlilikleri asla kabullenmek istemese ve hatta kendi evlatlarıyla ömür boyu görü şmeme niyetinde olsalar da, komünizm sonrasında bu tür evliliklerde bir artı ş eğilimi gözlenmektedir. Pomaklar ve Türkler arasında da evlilik nadir görülen bir durumdur; ebeveynler çok zorunlu olmadıkça böyle bir evlili ğe razı olmazlar. Son yıllarda büyük şehirlerdeki tahsilleri esnasında tanı şıp bu şekilde evlenenler görülmeye ba şlanmı ştır. Aileler belirli bir süre gönül koymakla birlikte sonuçta bunu kabullenmi şlerdir. Günümüz toplumlarında ekonomi, insan davranı şlarının ve ilişkilerin temelinde yer almakta ve onlara yön vermektedir. Artık modern toplumlarda sosyal sınıflar, meslek, statü gibi kriterler göz önüne alınmakla birlikte daha çok gelir durumuna göre üst sınıf, orta sınıf ve alt sınıf şeklinde tasnif edilmektedir. 74 Ekonomik istikrar, insanların gündelik hayatlarındaki beklentilerin ba şında gelmektedir. Komünizmin beklenmedik bir biçimde yıkılması ve bunu takip eden ekonomik kriz sosyal de ğerleri önemli ölçüde etkilemi ştir. Toplum normal akı şkanlı ğı içinde dengeli bir biçimde hayatını sürdürürken ortaya çıkan ani ve büyük de ğişimler sosyal kurumlar arasındaki

74 Bottomore, T. B., Toplumbilim, Çev. Ünsal Oskay, Der Yay., 3. bs., İstanbul, trs., s. 216.

53 eşgüdümün çözülmesine sebep olmaktadır. 75 Ya şanan bu geli şmelerden, Blagoevgrad’da Müslüman nüfusun oldukça etkilendi ğini söylemek mümkündür. Müslüman köylerde sosyal ili şkiler birincil türden olup herkesin birbirini tanıdı ğı bu ya şam tarzı adeta dev bir aile foto ğrafını anımsatır. Tarlalarda çok i ş oldu ğu ve yazın günleri sayılı oldu ğu için tarla sahipleri bir araya toplanır ve önce bir tarlanın, sonra di ğer tarlanın i şlerini bitirmeye çalı şır. Bir ücretin talep edilmedi ği ve i şlerin yapıldı ğı tarla sahibinin çalı şanlara sadece yemek verdi ği bu uygulama köy içi dayanı şmanın en önemli örne ğidir. Ancak Komünist rejimden sonra insanlar daha fazla maddiyata yönelmi şler ve yeni hukuki geli şmeler ekonomik krizin de destekledi ği ortamda Müslüman nüfus arasındaki geleneksel dayanı şmayı zedelemi ştir. 1989’dan sonra topraklar sahiplerine geri verilince ciddi anlamda bir payla şım problemi ya şandı ve akrabalar arasında kavgalar meydana geldi. Bugün insan ili şkilerinin manevi ba ğlardan ziyade kar şılıklı çıkarlara dayanan bir yakla şıma do ğru kaydı ğı görülmektedir. Bu çıkarcılık, Amerikan devlet felsefesinden etkilenen Bulgaristan siyasetinin iz dü şümlerinden kaynaklanan bir pragmacılıktır. Çıkar ili şkisi do ğal olarak da güvensizlik duygusu meydana getirmi ş ve bu Blagoevgrad ilinde ya şayan Müslümanlar arasında hissedilmeye ba şlanmı ştır.

2. Bo ş Zamanların De ğerlendirilmesi

İlkel ya da modern her kültür temel kurumları içermeli ve her toplum da, içinde insanların bir arada sosyal hedeflere yönelik i şlevde bulundu ğu ve aralarında ileti şim olan temel gruplara sahip olmalıdır. Bu tekbiçimlilikleri olanaklı kılan şeyin, sosyal ya şamanın do ğası oldu ğu ileri sürülebilir. Bu temel kurum ve gruplar aile, e ğitim, ekonomi, din, siyaset ve bo ş zaman de ğerlendirme, insanların örgütlenmi ş bir sosyal ya şam sürdükleri her yerde vardır. Söz konusu kurum ve grupların olu şturucuları da zorunlu olarak her yerde bulunurlar. 76 Bo ş zamanları de ğerlendirme kurumu dinlenme, eğlenme ve zevk alma gibi günübirlik olarak gözüken ama insan hayatının önemli bir kısmını içine alan kapsamlı bir kurumdur. Söz konusu edilen üç formun içeri ğini ise genellikle bilgilenme, sanat faaliyetleri ve di ğer hobisel davranı şlar olu şturmaktadır. 77

75 Bilgin, Vejdi, Sosyal Çözülme ve Din, Etüt Yay., Samsun, 1997, s. 64. 76 Fichter, a.g.e., s.8. 77 Aydın, Mustafa, Kurumlar Sosyolojisi, Ankara, 1997, s.218.

54 İnsanların dinlenme ve e ğlenme gereksinimleri bo ş zamanların de ğerlendirilmesi ile kar şılanarak onların ya şamla ba ğları güçlenmi ş ve mutlu kılınmı ş olurlar. Bo ş zaman faaliyetlerine insanları yönelten sebepler şöyle sıralanabilir: Yaratma zevki, arkada şlık, dostluk kurma gibi toplumsal durumlar, macera, yeni deneyimler edinme arzusu, başarı duygusu, fiziksel sa ğlamlık, zihinsel güçleri kullanma, duygusal deneyim, güzellikten ho şlanma, hizmet duygusu ve dinlenme. 78 Blagoevgrad ilinde ya şayan Müslümanların bo ş zamanları mevsime göre de ğişmektedir. Müslümanların ço ğu tarım i şleriyle u ğra ştıkları için yaz en me şgul olunan dönemdir. Müslümanlar çalışırlar ve ak şamları i şten döndükleri zaman ev işleriyle u ğra şırlar. Köylerde ya şayanların en azından ihtiyaçları için bir inekleri vardır. Cumartesi ve Pazar günlerinde bile hayvanlarıyla u ğra ştıklarından dinlenmezler. Ak şamları kafeteryalarda toplanıp beraber kahve içmek ve sohbet etmek yaygındır. En çok rastlanan sohbet konuları ise dedikodular, günlük haberler ve siyasette olan olaylardır. Sinemaya gitme gibi alı şkanlıklar Müslümanlar arasında az görülmektedir. Televizyon yaygın olarak izlenir. En çok izlenen programlar filmler, haberler, spor haberleri ve magazin programlarıdır. Kadınlar televizyonlarda en çok yabancı dizileri izlemekte ve daha sonra onları yorumlamaktadırlar. Spor faaliyetleri de pek yaygın de ğildir, sadece televizyonda izlenir. Spor türlerinden en çok takip edilen ise futboldur. Hem Bulgaristan futbolu hem de Avrupa futbolu takip elidir. Bazı köylerde kı ş mevsiminde tarlalarda i ş olmadı ğı için, köyde bulunan gençler bir evde toplanır ve sohbet ederler. Bu hem bo ş zaman geçirmek, hem de e ğlenmek amacıyla yapılır. Hem popüler hem de geleneksel müzikler yaygın olarak dinlenir. İbrahim Tatarlı bunu şöyle anlatmaktadır:”Bo ş zamanlarında özgün motifli türküler dinlerler. Bunlar bir yüzyıldan fazla süren göçmenli ğin ıstıraplarını zorluk ve üzüntüleri ayrılıkları sıla özlemini, geçim zorluluklarını dile getirmektedirler”.79

78 Bo ş zamanlar için bkz., Tezcan, Mahmut , Bo ş Zamanların De ğerlendirilmesi , Ankara Üniversitesi Yay., Ankara, 1982, s.25, 31. 79 Tatarlı, İbrahim, Bulgaristan’da Türk Halk Kültürü ve Edebiyatının Bazı Ana Sorunları. Türk Varlı ğı, Etütler Kitap I, Sofia, 2003, s.19.

55 Boş zamanların din kurumuyla da yakın bir ilgisi vardır. Bayramlar ve di ğer dini eylemler, do ğrudan dinsel olmalarının yanında törensellik yoluyla serbest zamanlar kurumunu da yakından ilgilendirirler ki, i şin gerçe ği her do ğrudan verimsel, fiziksel eylemin gerisinde bir de törensel taraf vardır. Bunlar ferdi geli ştirip, sosyal hayatı zenginle ştirir; süreli de olsa toplumlarda bazen statü farklarının kalkmasını, tabakaların birbiriyle kayna şmasını sa ğlarlar. 80

Blagoevgrad’da bayram günlerini hem dinlenme hem de kutlamalar için kullanılmaktadırlar. Akrabalarla, dostlarla görü şüp sohbet etmek en yaygın dinlenme çe şitlerindendir. Bayramlarda canlı müzik ve oyunlarla da e ğlenirler. HÖH Kurban Bayramında kurban verdi ği gibi, canlı müzik masraflarını da kar şılamaktadır. Bayram geleneksel formu içinde salt dinî olarak dü şünülmez. Bu herkes tarafından kutlanacak olan bir sevinç günüdür. Dolayısıyla örne ğin, Ramazan Bayramı sadece oruç tutanlar içindir şeklinde bir anlayı ş yoktur. Hatta bazı gençler ramazan boyu oruç tutar ve bayramın birinci gününde içki içip sarho ş olurlar. Ancak bu tür olaylar toplumda ho ş kar şılanmaz ve kınanır. Yaşlı insanlar onların orucunun kabul olmayaca ğını söylerler ve onların bo şuna oruç tuttukları şeklindeki inanı ş yaygındır.

Arefe günü –ki Blagoevgrad’da bayram öncesi iki gün olarak kabul edilir- insanlar için bo ş zaman faaliyeti olarak de ğerlendirilebilir. Çünkü insanlar sevdi ği işlerle u ğra şmakta, sadaka olarak bir şeyler hazırlamaktadırlar. En çok hazırlanan şeyin helva oldu ğunu tespit ettik. Çünkü inanı şa göre, ölü insanların ruhları serbest dola şır, helvanın kokusunu hisseder ve hayatta olan akrabalarından memnun olurlar. Bunun sevabı ölülere ba ğışlanır. İkinci günde de arefe yeme ği da ğıtılır ancak bu seferki yemek hayatta olanların hatırınadır. Yemek ise ya ğda pi şirilmi ş üçer parça hamurdan ibarettir. Bu yemekler ikindi namazından sonra da ğıtılır. Bu ikramlar adet oldu ğundan bir bakıma zorunludurlar ve maddi bakımdan fakir insanlar buna güç yetiremeseler bile yapmaya çalı şırlar.

Bayram gününde herkes sabah namaza kalkar, banyolarını yapıp, bulu ğa ermi ş bütün erkekler bayram namazı için camiye giderler. Bayram namazına katılım oranı yüksektir. Erkeklerin %70’inin katıldı ğı söylenebilir.

80 Aydın, a.g.e., s.219, 220.

56 Bayramlarda çocukların bayram sevinci ve mutlulu ğu tartı şılmazdır. Bu günlerin çocukların e ğitim açısından da önemli oldu ğunu söyleyebiliriz. Çünkü bu günlerde çocukların büyüklere kar şı nasıl davranacakları ö ğretilmektedir. Bayramın ilk günü genelde büyük baba evin reisi durumunda oldu ğu için bütün ailesini toplar ve bir ö ğle veya ak şam yeme ği verir. Bu yemek vesilesiyle aileler bir araya gelirler ve küçükler büyüklerin bayramını kutlarlar. İkinci ak şam ise kadının ailesine gidilir ve orada da aynı şekilde bayramla şma ve ziyafet olur. Üçüncü ak şam ise daha uzak akrabalara gidilip bayramları kutlanır, sohbet edilir, helalle şilir, bayrama sa ğ ula ştıkları için Allah’a şükredilir ve bir sonraki bayrama sa ğ kavu şmak için de dua edilir.

57 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM BLAGOEVGRAD’IN D İNÎ YAPISI

A. D İNİ ÖRGÜTLENME

Din bir sistemdir. Üstelik sosyolojik bakımdan bakıldı ğında din, içerisinde karma şık toplumsal ili şkileri besleyen bir sosyal sistemdir ki, bu sistemin unsurları dini inançlar, de ğerler, kurumlar, pratikler, ayinler ve te şkilatlardır. 81 İnsan sosyal bir varlıktır. İnsanlık tarihinde bütün devirlerde ve yeryüzünün her yerinde insanların daima gruplar halinde ya şadıkları görülmektedir. Bir grup olabilmesi için, her şeyden önce birden fazla insanın bir arada bulunması gerekir. Ayrıca bu toplulu ğun öteki insanlardan ayrı, ba şlı ba şına bir birlik meydana getirmesi, bir varlık kazanması ve topluluk içerisinde her üyeye dü şen bir rolün ve bir statünün var olması gerekmektedir. 82 2006 yılına kadar Blagoevgrad ilindeki Müslümanlar Bulgaristan Ba ş Müftülü ğüne ba ğlı iki bölge müftülü ğü altında örgütlenmi şlerdi. Buna göre, ilin ço ğunlu ğu Gotse Delçev Bölge Müftülü ğüne, Yakoruda ve Belitsa ilçeleri ise Sofya Bölge Müftülü ğüne ba ğlıydı. Ancak Sofya Bölge Müftülü ğünün kaldırılmasından sonra bu iki ilçe Gotse Delçev Bölge Müftülü ğüne ba ğlandı. Blagoevgrad ilinde Müslümanların ya şadı ğı yerle şim birimlerinde en azından bir tane cami ve cemaat-i İslamiye mevcuttur. İlçe merkezlerinden Blagoevrad ilçesi, Gotse Delçev, Yakoruda, Belitsa, Satofça ilçe merkezlerinde birer cami, Gotse Delçev’de ayrıca Bölge Müftülü ğünün mescidi bulunmaktadır. Çok küçük köylerin haricinde bütün köylerde cami vardır, küçük köyler ise Cuma ve Bayram namazları için yakın kom şu köylere gitmektedirler. Burada camilerin olu şu tamamen Müslüman nüfusun bulunmasına ba ğlıdır. Örne ğin Gırmen ilçe merkezinde Müslüman olmadı ğı için cami yokken, ilçeye ba ğlı Müslüman köylerin hepsinde cami vardır. İmamların maa şları cemaat tarafından, genelde de zorlukla kar şılanmaktadır. Caminin cemaat-i islâmiyesi genelde imam için takdir ettikleri aylık ve caminin di ğer

81 Günay, Din Sosyolojisi , s.230. 82 Günay, Din Sosyolojisi , s.235. ihtiyaçlarını tespit ettikten sonra, yerle şim yerinde ya şayan Müslümanlardan her ay ya da üç ayda bir para talep etmektedir. Para verme gönüllülük esasına dayalıdır, resmî bir düzenleme söz konusu de ğildir. Ancak camiye yardım etmek bir sosyal norm haline geldi ğinden, camiye hiç devam etmeyen, hatta yardım dahi etmek istemeyen ki şilerin toplumsal yaptırımdan çekindikleri için para verdikleri gözlenmektedir. Özellikle köylerdeki imamlar burada ikamet eden ki şiler oldukları için cemaat-i islâmiyenin teklif etti ği aylık ücrete razı olmaktadırlar. 2006 yılı itibariyle 150–250 leva arasında bir aylık normal kar şılanmaktadır. Asgari ücretin 185 leva oldu ğunu dü şündü ğümüzde bunun oldukça dü şük bir ücret oldu ğu bellidir. Ancak imamlar, bir taraftan ziraat, hayvancılık gibi i şlerden di ğer taraftan da ramazan fitreleri, mevlit, nikâh, cenaze, ıskat gibi uygulamalardan aldıkları gelirlerle genelde normal bir hayat standardına sahiptir. İmamlık, gerek ücretinin dü şük olmasından gerekse aynı zamanda belirli bir dini bilgiyi gerektirdi ğinden çok talep edilen bir meslek de ğildir. Camilerde ayrıca müezzin kadrosu yoktur. Cemaat-i islamiyede çalı şanlar ise bu hizmetlerinin kar şılı ğında bir ücret almazlar. İmamlık kar şılıklı anla şmayla icra edilen bir meslek oldu ğu için, sadece Cuma, teravih ve bayram namazı kıldırmak şartıyla imamlık yapılan yerlerde cemaatle namaz pek kılınmaz. Bu tür camilerde cemaat genelde kendi ba şına namazını kılar. Dolayısıyla cemaatin hiç gelmedi ği, bu yüzden caminin hiç açılmadı ğı vakitlere de rastlanır. Özellikle yaz aylarında bu daha sık kar şıla şılan bir durumdur. İmamlara halktan toplanan paralarla aylıklarının verilmesi beraberinde bazı önyargıları da getirmi ştir. Örne ğin imamların genelde fakir bir hayat ya şaması gerekti ği şeklinde bir görü ş vardır. Şayet bir imam imamlık ve di ğer i şlerinden aldı ğı gelirle bir araba sahibi olsa, hemen milletin sırtından geçinerek zenginle şti şeklinde dedikodular ba ş gösterir. Bu durum şüphesiz, imamlı ğa olan talebi olumsuz biçimde etkilemektedir. Ayrıca imamların sosyal sigortalarının olmayı şı, uzun yıllar boyunca bu mesle ği yapma konusunda isteksizlik olu şturmakta, bunun genelde emekliler ya da o anda kalıcı bir i şi olmayan ki şiler tarafından yapılabilecek bir meslek oldu ğu şeklinde bir anlayı şa yol açmaktadır. Çok az sayıda olmakla birlikte camisi olmayan cemaat-i islamiyeler de vardır. Ortsevo, Çere şovo, Palatik, Gılabovo köyleri bunlara örnektir. Buradaki cemaat-i

59 islamiyeler, bulundukları bölgelerde dinî hizmetlerde bulunmak için kurulmu şlardır. Mesela Palatik Köyü’nde yazın Kur’an Kursu açılmaktadır. Ancak bu cemaat-i islamiyelerin esas fonksiyonları bölge müftülü ğü seçimlerinde delege olarak oy kullanmalarıdır. Yazları hemen her Müslüman köyünde istek dâhilinde iki ay süreyle çocuklara yönelik Kur’an Kursları düzenlenmektedir. Bu kurslarda ço ğunlukla köyün imamı ya da İmam-Hatip Liselerinde ya da İslam Enstitüsü’nde okuyanlar veyahut yurt dı şında dinî eğitim alıp gelmi ş herhangi bir ki şi ö ğretmenlik yapmaktadır. Cemaat-i islamiyeler bu kursların fiziki ortamı ile ilgilenmekte, ancak kurs ö ğretmenlerine ücretleri Ba ş müftülük ya da di ğer vakıflar tarafından verilmektedir. Blagoevgrad ilinde İmam Hatip Lisesi olmadı ğı için dini ö ğrenmek isteyen Müslümanların çocukları di ğer bölgelerde bulunan İmam Hatip Liselerine gitmekte veya Türkiye’ye gelmektedirler. Bu okullar uzak oldukları için kız çocukları pek fazla gönderilmemektedir. İl genelinde dinî e ğitime kar şı ba şlayan ilgi Gotse Delçev’de bir İmam Hatip Lisesi yapma dü şüncesi uyandırmı ş, bunun için bir arsa satın alınmı ştır.

B. B İLG İ KAYNAKLARI

Bulgaristan 45 senelik bir komünist rejim ya şamı ş ve bu rejimde dinî uygulamalar, kisveler ve kaynaklar yasaklanmı ştı. Komünistler camilerin büyük bir kısmını tahrip ettikleri, di ğer kısmını kiliseye çevirdikleri gibi, bir kısmını da meyhane, tiyatro salonu veya ahır olarak kullanmı şlardı.83 Din e ğitiminin yasaklanması, İslâm’la ilgili kitapların imha edilmesi Müslümanların dinle ilgili bilgileri formel olarak alma imkânlarını yok etmi şti. Bu dönemde özellikle nüvvab mezunu olan ve halk arasında da hoca olarak bilinen ki şiler özel mekânlarda İslam’ı anlatmaya ve ö ğretmeye devam ettiler. Benzer şekilde aile büyükleri de, ço ğunlukla namaz duaları olmak üzere bildikleri konuları aile fertlerine aktarmaktaydılar. Dolayısıyla artık dinî bilgiler kitabî olmaktan ziyade sözlü olarak aktarılmaya ba şlandı. Formel e ğitiminin olmaması, do ğal olarak bazı dinî bilgilerin zaman içerisinde yanlı ş ya da hatalı ö ğrenilmesine yol açmaktaydı. Örne ğin Belitsa ilçesindeki Pomaklar Subhaneke duasını kendi lehçelerine uydurarak “Subhaneçe” şeklinde bilmekteydi. Allahuekber yerine “Allahueçber”

83 Memi şoğlu, Hüseyin , Pomak Türklerinin Geçmi şinden Sayfalar , Şafak Matbaası, Ankara,1991, s.28.

60 denilmekteydi. Bunları ö ğreten ki şiler, kulaktan duydukları bilgileri Kiril alfabesiyle kaydettiklerinden bu yanlı şlık devam ettiriliyordu. Komünist dönemde her ne kadar dinî eserler yasaklanmı şsa da tam olarak imha edilememi şti. Evlerde, ki şilerin ellerinde Osmanlıca ya da Arapça kitaplar mevcuttu ancak muhtemelen birkaç nesil sonra bunları okuyup anlayacak insan hemen hiç kalmamı ştı. Pomaklar açısından daha zor olan bir husus, Pomakça’nın Arap harfleriyle yazılmamı ş olmasıdır. Nüvvab’a giden az sayıdaki Pomak kökenliler de Osmanlıca’yı öğreniyorlar, daha sonra kendi yerle şim birimlerinde Pomakça olarak dinî bilgileri anlatıyorlardı. Dolayısıyla, neticede Türkçe olan Osmanlıca eserler evlerde bulunmu ş olsa bile bunları Türkçe bilmedikten sonra çözmeleri mümkün de ğildi. Evlerde bulunan bu tür kitapların hepsi halk arasında “Mushaf” olarak isimlendirilmekteydi, bunlar Kur’an olsa da olmasa da adeta birer mukaddes kitapmı ş gibi telakki edilip dokunulmaz, pek kimseye de gösterilmezdi. Komünist dönemde en önemli bilgi kayna ğı haline gelen “hocalar” nihai dinî otorite haline gelmi şlerdi ve söyledikleri hemen hiç itirazsız kabul ediliyordu. Bazı küçük itirazlarda hoca, “Kitapta böyle yazıyor” şeklinde bir cevap verirdi. Ancak bu kitabın ne oldu ğu bilinmezdi. Halk arasında da bilgi aktarılırken, zaman zaman bu bilgilerin kayna ğı soruldu ğunda kaynak hocanın ismi zikredilmezdi. Her ne kadar “hocalar” hem halk arasında biliniyor hem de devlet tarafından sürekli takip ediliyorsa da, hapis korkusundan bu isimler söylenmezdi. 1986 yılında Bulgaristan’da Komünist Parti tarafından bir “İmam Yeti ştirme Kursu” düzenlenmi şti. Bu kursun görünü şteki amacı Bulgaristan’ın çe şitli bölgelerinde “hoca” olarak bilinen ki şileri bir araya getirmek ve dini bilgileri ö ğretmekti. Fakat gerçek amacı zorla getirdikleri bu ki şileri Hıristiyan Kilisesine yaptıkları gibi ateist yeti ştirmekti. Zira Komünistlerin ifadelerine göre Hıristiyan Kilisesindeki 3750 papazın hemen hepsi ateistti. 84 Bu kursun di ğer bir amacı ise 1985 yılındaki isim de ğiştirme politikasından dolayı Araplarla olan iktisadi ili şkilerin sıfırlanması ve Arap ülkeleriyle Bulgaristan arasında ba ş gösteren so ğukluktu. Bu kursu açmak suretiyle Bulgar Hükümeti bir taraftan din e ğitimi veriyor gözüküyor di ğer taraftan da isimlere yönelik

84 Cambazov ,a.g.e., s.15.

61 bu uygulamanın etnik bir uygulama oldu ğu, İslam’a kar şı olmadı ğı gibi bir izlenim uyandırmaya çalı şıyordu. Bu kursa dördü hafız olmak üzere, dini bilgisi az ya da çok 30’a yakın insan katılmı ştı. 85 15 Ekim 1986 – 15 Nisan 1987 tarihleri arasında gerçekle şen bu kursu bitirenlerden üç ki şi Müftü olmu ş, di ğerleri ise din görevlisi olarak çalı şmı şlardır. Kurstaki her derse Arap ülkelerinin büyük elçilerinin geldiğini ve çe şitli heyetlerin ziyaret etti ğini İsmail Cambazov anlatmaktadır. Kendisi de bu kursta İslâm Tarihi dersleri vermi şti. Cambazov bu kursla ilgili şöyle bir de ğerlendirmede bulunur: “Parti bu kursu açmakla Müslüman âlemini kandırabildi mi, bilemiyorum. Ancak Bulgaristan Müslümanları gerçekten bilgili ve imanlı be ş on imam ve müftü kazandılar.”86 Komünist rejimin yıkılmasından sonra her konuda oldu ğu gibi din e ğitimi ve uygulamalarında da bir serbestlik ya şandı. Halkın içerisinde gizliden gizliye canlılı ğını sürdüren ve baskılardan dolayı açı ğa vurulmayı bekleyen dinî ö ğrenme ve ya şama arzusu dine kar şı büyük bir ilgiyle dı şa vurdu. Bu ilk dönemde, dinden beklentiler abartılmı ş duygularla ortaya konulmaya çalı şıldı. Bu adeta ütopik bir beklentiydi, zira insanlar yeni rejimle hem dinlerini mükemmel bir şekilde ya şayabileceklerini hem de sosyo-ekonomik açıdan müreffeh bir hayat süreceklerini zannediyorlardı. Ancak gerek dinin ö ğrenilmesi ve ya şanmasının disiplin ve zaman gerektiren bir süreç olması, gerekse Bulgaristan’ın sosyo-ekonomik açıdan bir anda daha problemli bir duruma gelmesi insanların bu duygularının kısa zamanda kırılmasına yol açtı. Şüphesiz bu ilk heyecanlı dönemin Bulgaristan’ın dinî hayatında önemli olumlu geli şmeleri oldu. Pek çok insan, daha sonra hepsi devam ettiremese de, temel dini ibadetleri öğrenmeye ba şladı, hemen her yerde cami ya da mescit in şa etme faaliyetleri ortaya çıktı, teravihler özel evlerde de olsa toplu olarak kılınmaya ba şladı, sünnet uygulamasına a şırı önem verildi. Bu ilk dönemde özellikle Arap ülkelerinden tebli ğ amaçlı ki şiler gelip bazen tercüman aracılı ğıyla bazen de do ğrudan kendi dillerinde İslam’ı anlatmaya çalı şıyorlar, namaz kıldırıyorlardı. Fakat Arap kökenlilerin Bulgaristan’daki bu faaliyetleri İslam’ın anla şılması ve uygulanması açısından bazı problemlere neden oldu. Zira, her ne kadar Bulgaristan’daki dini hayat zayıf olsa da,

85 Cambazov, a.g.e., s.17. 86 Cambazov, a.g.e., s.23.

62 geleneksel olarak Türkiye’deki anlayı şa paralel bir yapı söz konusuydu. Arap kökenlilerin çorapsız ya da takkesiz namaz kıldırması gibi uygulamalar, Hanefi mezhebinin dı şında olmaları halk arasında bazı tartı şmalara ve şüphelere yol açmı ştı. Halkın mezhepler konusunda bilgi sahibi olmaması, geleneksel uygulamalarla bu uygulamalar arasındaki farkı kavrayamamalarına, ancak bu ki şilerin halkın ifadesiyle “İslam’ın do ğdu ğu yer olan Arabistan’dan geliyor” olması (ki bunlar farklı Arap ülkelerindendi) İslam’ın en do ğru biçiminin onların anlattı ğı şekilde oldu ğu gibi anlayı şlara yol açıyor, tartı şmalar ya şanıyordu. Son yıllarda ise artık Türkiye dı şından dini ö ğretmek amacıyla insanların gelmesinin önü kesildi. Bu ilk dönemde dinî bilgileri ö ğrenmek amacıyla Türkiye’ye ve Arap ülkelerine öğrenciler gitmeye ba şladı. Bu ö ğrencilerin bir kısmı ö ğrenimlerini tamamlayamadan ülkeye geri döndüler, bir kısmı ise ö ğrenimlerini tamamladılar ancak halk üzerindeki etkileri yava ş yava ş ortaya çıkmaktadır. Burada da Türkiye’den ve Arap ülkelerinden eğitim alıp gelenler arasında farklılık söz konusudur. Arap ülkelerinden gelenlerin, geleneksel dinî hayattaki pek çok uygulamaya (mevlit, kandil geceleri, tesbihat, ıskat, farklı mezhepte namaz kılma) bidat gözüyle baktıklarından halk arasındaki itibarları ya da dinlenirlikleri Türkiye’den gelenlere göre daha zayıftır. Bulgaristan’daki Sofya Yüksek İslam Enstitüsü ve İmam Hatip Liselerinde okuyanlar da birer bilgi kayna ğı olarak görülebilir. Henüz Blagoevgrad’da formel bir din e ğitimi alıp mezun olmuş ve din görevlili ği yapan ki şi yoktur. Bunlar ya Türkiye’ye gelip yüksek ö ğrenim görmekte ya da Bulgaristan’da farklı i şlerle me şgul olmaktadırlar. Bunların yanında şu anda din görevlili ği yapıp da İmam Hatip Lisesi’nde ya da Enstitü’de dı şarıdan sınavlara girmek suretiyle formel e ğitimlerini alan insanlar da vardır. Örne ğin Gotse Delçev müftüsü aynı zamanda dı şarıdan Yüksek İslam Enstitüsü’ne devam etmekteydi. Şu an Enstitü’de Blagoevgrad ilinden 12’si erkek 7’si kız olmak üzere 19 öğrenci vardır. İmam Hatip Liselerinde okuyanların sayısı 17’dir. Türkiye’de İmam Hatip Lisesi’nde 24 ö ğrenci, İlahiyat Fakültelerinde ise 21 Blagoevgradlı öğrenci bulunmaktadır. Her sene Türkiye Diyanet Vakfı yoluyla İmam- Hatip Lisesi’nde okumak için Türkiye’ye gelen on ki şilik kontenjanın ortalama yedisini Blagoevgrad ilinden gelen ö ğrenciler olu şturur. Bunun Gotse Delçev bölge müftüsünün ki şisel çabalarından kaynaklandı ğını gözlemledik. Müftü, ö ğrenci seçimiyle ilgilenirken

63 talepleri göz önüne aldı ğı gibi aynı zamanda hiç din e ğitimi alan ö ğrencisi bulunmayan yerle şim yerlerine giderek bu imkânı anlatmakta ve o yerle şim biriminden de din eğitimi alacak ö ğrencilerin çıkması için te şvikte bulunmaktadır. Blagoevgrad ilinden Arap ülkelerine gidenlerin sayısı da yok denilecek kadar azdır. Blagoevgrad ilinde İmam Hatip Lisesi’nin olmayı şı, buraya kayıt olma konusunda zorluklara sebep olmaktadır. Zira aileler, kendi ifadeleriyle, evlâtlarını uza ğa göndermek istememekte ve korkmaktadırlar. Normal devlet okullarındaki İslam Dini dersi ise birinci sınıftan on ikinci sınıfa kadar olmak üzere seçmeli ders statüsündedir. Bu derslerin okutulmasına 2000-2001 Eğitim- Ö ğretim Yılında ba şlanmı ş ve 16 okulda açılmı ştır. Bu sayı bir sonraki sene 48’e yükselmi ştir, bunların içinde 8 okulda pilot uygulama olarak zorunlu seçmeli statüsünde olmu ştur. 2002–2003 E ğitim-Öğretim Yılında 5’i zorunlu seçmeli olmak üzere 80 okulda, 2003-2004’te ise birkaç yerde zorunlu seçmeli olmak üzere 40 okulda ders açılmı ştır. 2004–2005 E ğitim-Öğretim Yılında ise bu sayı 35’e dü şmü ştür. Dersi alan ö ğrencilerin sayısı belli de ğildir, okulların büyüklü ğüne göre de ğişmektedir. Yasalara göre, bir okulda din dersinin açılabilmesi için öğrencilerin velileri tarafından dilekçe verilmesi ve belli bir sayının toplanması gerekmektedir. Böyle durumlarda din dersi veren öğretmenlerin maa şları özel olarak Ba ş Müftülükten ödenmektedir. Ders kitapları yine Ba ş Müftülük tarafından hazırlanmaktadır. 87 Blagoevgrad’daki bütün Müslüman köylerin ilkö ğretim okullarında din dersi açılmaktadır. Aileler bu konuda henüz çok bilinçli olmadıklarından bu derslerin açılmasında ö ğretmenlik yapacak ki şilerin etkin rolü vardır. Bunlar aile aile dola şıp imza toplamaktadır. Ancak öğretmenlere yapılan ödemelerdeki aksamalar bu derslerin sa ğlıklı biçimde her sene yürütülmesini engellemektedir. Yukarıda temas etti ğimiz ve yaz aylarında açılan Kur’an Kursları daha çok Kur’an’ı orijinalinden okumayı ö ğrenmeye yönelik faaliyetlerdir. Bunun yanında, hocasına ba ğlı olarak bazı dini bilgiler de verilir. E ğer hoca ciddi ve bilgili ise çocuklara iyi bir din e ğitimi verebilir. Ancak bu kursların bazıları ba şarısızdır. Bunun sebepleri arasında nitelik ve nicelik yönünde yeterli eleman olmaması, belirli bir e ğitim programının bulunmaması ve e ğitim-öğretim metotlarındaki bilgisizlik sayılabilir.

87 “Vedat S. Ahmed (Ba şmüftü Yardımcısı) İle Söyle şi,” Müslümanlar, Sayı:4, 2005, s. 28-29.

64 Komünist rejimin yıkılmasından sonra dinî içerikli yayınlar da serbest bir şekilde ülkeye girmeye veya burada basılmaya ba şladı. Türkçe dinî kitaplar Diyanet İş leri Ba şkanlı ğı ve çe şitli vakıflar aracılı ğıyla Türkiye’den gelmekte ve hala da Türkçe kitapların ço ğunlu ğu Bulgaristan’da basılmamaktadır. Türkiye Diyanet Vakfı getirmi ş oldu ğu kitapları kurumsal düzeyde da ğıtmaktadır. Yani buradaki din e ğitimi veren okullara ve Ba şmüftülü ğe vermektedir. Bu kurumlar da kendi din görevlileri, öğretmenleri ve ö ğrencilerine da ğıtmaktadır. Bulgarca kitap basımını daha çok Türkiye men şeli özel vakıflar gerçekle ştirmektedir. Örne ğin Ahmet Davudo ğlu Vakfı’nın Necati Uzunov’a Türkçe’den tercüme ettirdi ği Osman Nuri Topba ş’ın “Rahmet Esintisi- Muhammed” kitabı “Polıhıt na Milostta- Muhammed” adıyla çok ilgi toplamı ştı. Bulgaristan’da da çıkan Zaman Gazetesi Fethullah Gülen’in “ İnancın Gölgesinde” isimli kitabını “V Siankata na Viarata” adıyla Bulgarcaya çevirmi şti. Aynı müellifin “Sonsuz Nur” isimli kitabının birinci cildi de Bulgarca’ya tercüme edildi.

Tsvetan Teofanov’un Kur’an tercümesinin Bulgarca ve Arapça iç kapakları

65 Arap men şeli vakıfların da Bulgarca kitap basma faaliyetinde oldu ğunu gözlemliyoruz. Örne ğin Hamidulah Abdülati’nin “ İslâmıt Vıv Fokus” kitabı İrşad Vakfı tarafından Bulgarcaya tercüme edilmi ştir. Çeviri konusundaki en önemli eser şüphesiz ki, sonradan Müslüman olan hem Sofya Üniversitesi hem de Sofya Yüksek İslam Enstitüsü’nde dersler veren profesör Tsvetan Teofanov’un Kur’an tercümesidir. On yılı a şkın bir sürede tamamlanan tercüme “Taiba Al-Hayriya” vakfı tarafından ilk defa 1997 yılında basılmı ş, 1999 yılında geni şletilmi ş ikinci baskısı yapılmı ştır. Şu an bir nevi karaborsa fiyatı olarak 50 Leva gibi yüksek bir ücrete satılmasına ra ğmen piyasada bulunmamaktadır. Bulgaristan’da telif edilen Bulgarca dini eserler yeni yeni başlamaktadır. Şu anda Bulgaristan Ba şmüftüsü olan Mustafa Hacı’nın kendi gayretleriyle Sofya’da 2003 yılında bastırdı ğı “Toleranstta v İslâma” ( İslam’da Ho şgörü) isimli kitabı bizim tespit etti ğimiz tek örnektir. Kitap faaliyetlerinin yanında gerek resmi gerekse özel olarak çıkarılan dinî dergileri görmekteyiz. Ba ş Müftülü ğün çıkardı ğı “Müslümanlar” dergisi ve bunun ilavesi olarak verilen çocuk dergisi “Hilal” hem Bulgarca hem Türkçe olarak yayınlanmakta, bazen güncel meselelere bazen de do ğrudan dini konulara yer verilmektedir. Özel olarak da “Umit”,”Selam”,” İkra”, “ İslâmsko Ob ştestvo” dergileri çıkmaktadırlar. Bu dergilerden sadece “Umit” her iki dilde yayınlanmakta, di ğerleri ise Bulgarca olarak çıkmaktadır. Blagoevgrad iline gelen kitaplar Bulgarca kitaplardır. Örne ğin Türkiye Diyanet Vakfı aracılı ğıyla gelen kitaplardan Blagoevgrad ilinde ya şayan Müslümanlar istifade edememektedir. İle gelen kitapların da ğıtımı imamlar aracılı ğıyla yapılır. İmamlar kitabın durumuna göre ya parasız ya da ücreti mukabilinde cemaatlerine verirler. Komünizmin yıkılı şını takip eden yıllarda ücretsiz kitap da ğıtımı a ğırlıklı iken artık ço ğunlukla ücretli hale gelmi ştir. İmamların haricinde lise ya da yüksekokulda okuyan öğrenciler de Blagoevgrad’a kitap ve dergi getirmektedirler.

66

Ba şmüftülük tarafından iki dilde basılan dini takvim

Bugün için baktı ğımızda Blagoevgrad’da her Müslümanın evinde Kur’an’ın bulundu ğunu söyleyebiliriz. Bunlar özellikle Kur’an’ı yeni ö ğrenen çocuklara Kur’an Kurslarında ücretsiz da ğıtılan Mushaflardır. Kur’an’ın Bulgarca meali ise dindar ve konuyla ilgili ki şilerin evlerinde bulunur. Bizim gözlemlerimize göre, Blagoevgrad ilinde bulunan Müslümanların en çok istifade etti ği ve kaynak kitap olarak kullandı ğı Ömer Öztop’un “Namaz Hocası: İslâm’da İman ve İbadet Esasları” isimli eseridir. “Osnovata na Viarata i İbadeta v İslâma” adıyla Bulgarca’ya çevrilen bu kitabın bir sayfası Türkçe di ğer sayfası Bulgarca’dır. Yine gözlemlerimize göre, yukarıda sözü edilen dergiler kitaplara oranla çok daha fazla olarak evlere girmektedir.

67

Ömer Öztop’un İslam’da İman ve İbadet Esasları isimli eserinin kapa ğı

C. TEMEL DİNİ R İTÜELLER

İmanın nazari tasdikinde ifadesini bulan şey, din tarafından ilham olunan fiillerle yerine getirilir. Daha geni ş bir anlamda dini tecrübeden hâsıl olan ve onun tarafından belirlenmi ş bulunan bütün ameller, onun pratik anlatımıymı ş (ibadet) gibi itibar edilmek zorundadır. 88 İbadetin, imanın korunması ve saklanmasındaki rolünü göz önüne sermek hiç de kolay olmayan bir i ştir. Çünkü, dini pratiklere az ilgi duydu ğu veya tamamen ilgisiz davrandı ğı halde, iman bütün ki şiler de vardır. 89 Dini inanç ve pratikler

88 Wach , a.g.e., s.51. 89 Günay, Erzurum ve Çevre Köylerinde Dini Hayat , a.g.e., s.88.

68 (ibadetler) iç içe girdi ğinden birbirinden ayırmak çok zordur. Çünkü bireyde dini inançlara ba ğlılı ğın yanı sıra dini pratiklere ba ğlılık duygusu da bulunmaktadır. Biz sadece dini pratikleri incelemekle yetinece ğiz. Bulgaristan’daki Müslümanların ibadetler konusundaki tutumlarında 1989 öncesi Komünizm döneminde uygulanın politikanın önemli etkisi vardır ve bu etkinin izleri, eski dönemden kalan nesillerin hayatta olmasından dolayı hala görülmektedir. Komünizm döneminde Müslümanların dini pratikleri yerine getirmeleri engellenmekte idi. Bunun somut bir adımı olarak camiler tahrip edilmeye ve kiliseye çevrilmeye ba şlanmı ştı. Daha sonraları ise Müslümanlı ğa delalet eden isimler Slav-Bulgar isimleriyle de ğiştirilmeye ba şlanmı ş ve adeta Müslümanların Bulgarla ştırılması konusunda baskıların uygulanmasına gidilmi ştir. 90 Aslında bu faaliyetler daha Balkan Sava şları sırasında planlanmı ş ve Bulgaristan’da ya şayan bütün Müslümanların Hıristiyanla ştırılmasına ve Bulgarla ştırılmasına çalı şılmı ş, aksine hareket eden olursa bir bir imha edilmeleri için kesin emirler verilmi şti. 91 Bu uygulamalar, etkileri bugüne kadar da devam eder bir şekilde Müslümanlar arasında ibadet etme oranının dü şüklü ğünü açıklayan en önemli nedendir. Dini bilgilerin ö ğrenilmesini ve ibadetlerin yerine getirilmesini engelleyen bu düzenli politikalar olmasa, belki de bugün Bulgaristan Müslümanları arasında ibadet etme oranı daha yüksek olacaktı. Bilindi ği üzere İslâm’da ibadetler biçim bakımından üçe ayrılmaktadır: Bedenle yapılan ibadetler(namaz, oruç, dua, Kur’an okuma, v.s.), para ve malla yapılan ibadetler(zekât, fitre, sadaka v.s.), ve hem bedenle hem de malla yapılan ibadetler (hac). Bir bütün olarak baktı ğımızda Blagoevgrad ilinde bulunan Müslümanların ibadetlere ilgisinin dü şük seviyede oldu ğu söylenebilir. Bu ibadetler içerisinde namaz açısından konuya baktı ğımızda şöyle bir tipoloji yapmak mümkündür: Sadece bayram namazlarını kılanlar; bayram namazları, Cuma namazı ve teravihe devamlı edip de be ş vakit namazı ara sıra kılanlar; bunlara ilaveten sadece ramazanda be ş vakit namaz kılanlar; düzenli olarak her gün be ş vakit namaz kılanlar ve hiç kılmayanlar. Gözlemlerimize göre, farz ibadetini be ş vakit içerisinde yerine getirenlerin oranı en dü şük seviyededir. Hiç namaz

90 Memi şoğlu, a.g.e., s.28-29. 91 Georgiev Veliçko, Trifonov Staiko , Pokrıstvaneto Na Bılgarite Mohamedani (1912-1913) dokumenti , Akademiçno İzdatelstvo Prof. Marin Drinev, Sofya 1995, s.288-291.

69 kılmayanların oranı düzenli namaz kılanlardan fazladır. En yüksek oranda olanların ise, sadece bayram namazlarına katılan insanların oldu ğunu görürüz. Günümüzde beş vakit namaz kılanların büyük bir kısmı ibadetlerini cami cemaatine katılarak yerine getirmektedirler. Camiye devam etmek namazın süreklilik kazanması açısından olumlu etki yapmaktadır, zira her ne kadar evlerde de namaz kılınaca ğı bilinse de, bazı ki şiler camide sürekli namaz kıldıkları halde evlerinde aynı süreklili ği göstermemektedir. Şehirlerde çalı şan Müslümanların gidecekleri bir caminin olmaması bu ibadeti olumsuz etkilemektedir. Köylerde ya şayan Müslümanlar ise, ki Blagoevgrad’da Müslüman nüfusun ço ğu köylerde ya şamaktadır, özellikle yazları tarlada çalı ştıklarından camiye gidememektedir. Ancak yava ş yava ş namazlarını tarlalarda eda eden insan sayısı artmaktadır. Bunlar arasında da zaman zaman bazı fıkhi şüpheler oldu ğu görülmektedir. Örne ğin bazı tarlalar Bulgarlardan kiralanmakta, Müslümanların bir kısmı esasında bir Bulgar’a ait olan toprak parçasında namaz kılmanın caiz olup olmadı ğı endi şesini taşımaktadır. Bunların yanında gerek tarlalarda ve gerekse özellikle in şaatlarda çalı şıp da gündüz eda edemedikleri namazları ak şamları topluca kaza eden ki şilerin oldu ğu da gözlenmektedir. Bu şekilde davrananların sayısı henüz az olmakla birlikte, bazı Müslümanlar arasında dinî hassasiyetin arttı ğını göstermesi bakımından önemli bir ipucu olarak görülmelidir. Gerek be ş vakit namaz kılmak gerekse Cumayı eda etmek amacıyla camilere devam eden genç nüfustaki kısmi artı ş da dinî bilinçlenmeyi göstermesi açısından bir ba şka önemli ipucudur. Genç nüfus arasındaki bu bilinçlenmenin en önemli sebebi gerek Bulgaristan’daki gerekse Bulgaristan dı şındaki ülkelerde din e ğitimi alan öğrencilerdir. Bu ö ğrenciler kendi yerle şim birimlerine döndüklerinde camilere devam etmekte, aynı zamanda yakın arkada şlarına bir tebli ğci gibi yakla şarak İslam’ı anlatmakta, beraber camiye gitmeyi teklif etmektedir. Bunun haricinde yaz Kur’an kurslarının en önemli etkisinin gençler üzerinde oldu ğu söylenebilir. Normalde her ya ş grubuna açık olan yaz Kur’an kurslarına en fazla ilkö ğretim düzeyindeki çocuklar katılmaktadır, bunlar her ne kadar düzenli olarak e ğitimlerini sürdüremeseler de yine çocukluk ça ğında aldıkları bu kısmî e ğitimin ileriki yıllarda olumlu etkilerinin oldu ğu görülmektedir. Dinî muhtevalı yayınların da en fazla genç nüfus tarafından takip ediliyor olması, gençlerdeki dini bilinçlenmeyi açıklayan bir ba şka sebeptir.

70 Cuma namazına katılanların oranı hem şehirlerde hem de köylerde be ş vakit namaz kılanlara göre çok daha yüksektir. Kırsal alanda Cuma namazına devam etme oranı şehre göre daha yüksektir. Cami bulunmayan şehirlerde ise (Blagoevgrad, Bansko, Razlog gibi) hiç Cuma namazı kılınmaz. “ Kim önemsemeyerek üç Cumayı terk ederse, Allah onun kalbini mühürler”92 şeklindeki hadis rivayetine dayanarak imamlar, üç Cuma namazından birini mutlaka kılmak gerekti ğini telkin etmektedirler. Burada amaç çalı ştı ğı için izin almakta zorluk çeken ya da henüz namaza yeni yeni alışan insanları namaz kılmaya te şvik etmektir. Gözlemleyebildi ğimiz kadarıyla da zor durumda olan ancak belirli bir dini bilince sahip olan Müslümanlar en azından üç Cuma namazının birisine katılmaya gayret göstermektedirler. Cuma ve bayram namazlarına erkekler katılmaktadır. Kadınlar ise sadece teravih namazlarında camiye giderler. Bizim gözlemlerimize göre ya şlı nüfus içinde kadınların namaz kılma oranı erkeklere göre daha fazladır. Ancak genç nüfusta tam tersine erkeklerde daha fazladır. Bunun iki temel sebebinden bahsedilebilir. Birincisi namaz kılmanın örtünmek konusunda kadınlara getirdi ği sorumluluk bir engel gibi görünmektedir. Kapalı olmayan bir kadının zaten namaz kılmayaca ğı şeklinde bir kanaat de vardır. Yapılırsa ikisi birden yapılacak ya da ikisi birden yapılmayacak şeklinde bir dü şünce gözlenir. İkinci sebep olarak ise, kadınların dini bilgileri öğrenmede erkeklere göre dezavantajlı olu şudur. Zira erkekler gerek Cuma ve Bayram namazlarındaki vaazlar, gerekse özel sohbetler vasıtasıyla dini bilgileri ö ğrenirken kadınlar camiye devam etmediklerinden, aynı zamanda onlara vaaz edecek bayan din görevlisi olmadı ğından bilgi ve bilinçlenme konusunda erkeklerin gerisinde kalmaktadırlar. Burada namazla ilgili bir uygulamanın mutlaka zikredilmesi gerekecektir. Genel olarak dine olan saygıya paralel olarak ezana da büyük saygı gösterilir. Ezan okundu ğu zaman insanlar oldukları yerlerde durup kıpırdamadan biti şini beklerler. O esnada camilere giderlerse bile ezanı oldukları yerde dinleyip yollarına devam etmektedirler. İş in ilginç yönü, insanlar alkol almaya gidiyor olsa bile aynı şekilde davranmaktadırlar. Ezana saygının ifadesi olarak bu davranı ş bir adet haline gelmi ştir.

92 Ebu Dâvûd Süleyman b. E ş’as es-Sicistani, Sünen-i Ebu Dâvûd, Tercüme ve Şerhi , Hazırlayan: Necati Yeniyel, Hüseyin Kayapınar, Şamil Yay., İstanbul, 1988, c.4., s.135.

71 Blagoevgrad ilinde Müslümanlar için dini hayatın en canlı oldu ğu ay, Ramazan ayıdır. Ramazan’ın bir ibadet ayı oldu ğu, bu aydaki ibadetlerin Allah indinde makbul oldu ğu, bu ay sayesinde günahların ba ğışlanaca ğı şeklindeki yaygın inanç Ramazan ayında pratik olarak oruç, zekat, mevlitler ve sadakalar şeklinde kendini göstermektedir. Bütün yıl boyunca hiç ibadet etmedikleri halde sırf bu aya mahsus olarak ibadet edenlerin sayısında belirgin bir artı ş oldu ğu gözlenir. Ramazan ayındaki en önemli ibadet şüphesiz oruçtur. Müslümanların oruç tutma oranının %50 civarında oldu ğu söylenebilir. Blagoevgrad ilinde kadınlar içerisinde oruç tutanların oranının erkeklere göre daha yüksek oldu ğu görülmektedir. Ya ş olarak baktı ğımızda ise, oruç tutanlar içerisinde en büyük oranı ya şlı kimseler olu şturur. En yüksek oran ya şlı kadınlarda gözlenir. Özellikle genç nüfus arasında oruç tutma konusunda bir istikrarsızlık görülmektedir. Komünizmin yıkılı şından hemen sonra dine kar şı olan ilgi ibadetlerde bir artı şa da sebep olmu ş ancak bu durum süreklilik kazanamamı ştır. Özellikle genç nesilde yeni oruca ba şlayanlara rastlandı ğı gibi, önceki senelerde oruç tutup bunu devam ettirmeyenlere de rastlanmaktadır. Bunun muhtemel bir sebebi olarak, komünizmin yıkılı şından sonra kapitalist hayat tarzı ile dinî anlayı şın rekabetinde, özellikle Bulgaristan’ın ya şamı ş oldu ğu ekonomik krizden de destek alarak, kapitalist de ğerlerin daha önemli hale geli şi, ayrıca insanların komünizmden hemen sonra İslam’dan adeta mucizevi çözümler bekleyip bunları görememelerinden kaynaklanan hayal kırıklı ğı duygularını zikredebiliriz. Oruç yine de dini bir de ğer olarak, kırsal kesimde daha güçlü bir şekilde olmak üzere Müslüman nüfusu etkilemektedir. Şehirlerde oruç tutma oranı köylere nazaran daha dü şüktür. Köylerde bir toplumsal baskı ve kontrolü de beraberinde getirdi ğinden, orucun gere ğine inanmayan veya ba şka bir nedenle oruç tutmayan ki şiler bile, açıktan açı ğa oruçsuz olduklarını belli edecek davranı şlardan kaçınmak zorundadırlar. Genellikle köylerde hiç kimse sigara içmek, yemek yemek gibi davranı şlarda bulunarak umumi yerlerde dola şamaz. Ramazan ayında Müftülük aracılı ğıyla camilerde topluca iftarların yapılması ve bunlara bütün insanların davet edilmesi, bu aya ayrı bir heyecan ve canlılık getirmektedir. Blagoevgrad ilinde hemen her köyde bir ya da iki kez bu şekilde toplu iftar verilmektedir. Bu iftarlara bazen oruç tutmayanlar da katılır. İftar sofrasındaki

72 yemeklerin çe şitlili ği ve çocukların sevinci ramazan ayının göze çarpan özelliklerindendir. Bazı köylerde sevap kazanabilme amacıyla iftar saatine yakın, camiye ak şam namazını kılmaya gelenlerin oruçlarını açabilmeleri için gofret, çikolata, şeker türünden yiyecekler gönderilir. Evlerde iftara davet etme alı şkanlı ğı ise henüz görülmemektedir ancak oruç tutanların sofraları di ğer aylara göre daha zenginle şmektedir. Ramazan ayı boyunca teravih namazı camilerde kalabalık cemaatlerle kılınmaktadır. Be ş vakit namazını hiç kılmayanlar bile teravih namazını kılmaya özen gösterirler. Her gün teravih namazından önce verilen vaaz u nasihatler dini hayatı etkileyen önemli faktörlerden biridir. Halk arasında “okumu ş insanlar” tabir edilen bilgili ki şiler camileri dola şıp vaaz verirler. Cami imamlarından ayrı olan bu vaizler ço ğunlukla ücret talep etmeden vaaz etmektedirler. Özellikle bu vaazlar sayesinde insanlar. İslâmî bilgilerini tazeler, yeni bilgiler ö ğrenir ve uygulamaya çalı şırlar. Yatsı namazından sonra kahvehaneler ve evlerde toplanan her ya şta ki şiler, özellikle gündüz çalı şmıyorlarsa sahura kadar sohbet eder, e ğlenirler. Sabah namazına katılım di ğer zamanlar gibidir, çok az insan gelir ancak namaz sahur vaktinden yarım saat gibi bir süre geçtikten sonra kılınmaktadır. Ramazan Bayramı sabahında bayram namazı sonrası caminin çıkı şına iki havlu serilir ve para toplanır. Birinci havlu, bütün ramazan boyunca teravih namazı kıldıran imam için, ikincisi ise ramazan buyunca sahurda davul çalan davulcu içindir. Bazı yerle şim yerlerinde de davulcular namazdan sonra ayrıca mahalle mahalle dola şıp para toplar. Bundan sonra toplu olarak insanlar mezarlara giderler ve orada kendi yakınlarının mezarı ba şında durup dua ederler, Kur’an okurlar ve evlerine gitmek üzere da ğılırlar. Hac Bulgaristan’da ayrı bir öneme sahiptir zira komünizm zamanında haccetmek yasak oldu ğundan dolayı Müslümanlar bunu yerine getiremiyorlardı ve bu özelli ğiyle hac, İslam’ın şartları içinde eri şilmesi mümkün olmayan bir konumdaydı. Bunun da etkisiyle olsa gerektir ki, Müslüman halkın haccın yapıldı ğı kutsal mekânlara kar şı özel bir sevgisi ve sempatisi vardır. Ancak Komünizmin yıkılmasından sonra hacca gitmek serbest bırakıldı ise de, maddi şartların zorlu ğu sebebiyle bu ibadeti yerine getirenlerin oranı yine sınırlı kalmı ştır. Bu nedenle hacca gitmek isteyenlerin ço ğu Müftlü ğün

73 sa ğladı ğı imkânlardan faydalanmaktadırlar. Müftülük bir taraftan Suudi Arabistan Krallı ğının misafiri olarak gideceklere aracılık ederken bir taraftan da karayolu ile hac seferleri düzenlemektedir. Aynı şekilde özel şirketlerin de hac organizasyonlarına girdi ği görülmektedir. 2006 yılında Ba ş Müftülük tarafından düzenlenen turlarla 198 ki şi karayoluyla hacca gitmi ştir. Bunlardan 50’si çifte vatanda şlık hakkıyla Türkiye’de ya şayanlardır ve sefere Türkiye’den katılmı ştır.93 Bulgaristan’da Suudi Arabistan’ın büyükelçili ği olmadı ğı için hacı adaylarının vize i şlemleri İstanbul’da yapılır. Hacı adayları hacca gitmeden bir ak şam önce yakınları tarafından ziyaret edilir, aynı şekilde hacı olduktan sonra da ziyaretlerine gidilir. Ziyarete gelenlere zemzem, tespih, misk, seccade ve benzeri İslâm’ı sembolize eden hediyeler verilir. Hacca gitme olgusu yeni olmakla birlikte bu davranı ş yerle şmi ş gibidir. Hac ibadetini yerine getirenlere “hacı” denilir ve Müslümanlar arasında otorite sahibi olur. Artık onun yalan söylemesi, gıybet yapması, hırsızlık v.s. büyük günah i şlemesi söz konusu de ğilmi ş gibi görülür. Hac ibadetini yerine getirme iste ği daha çok ya şlı insanlarda görülmektedir, ancak Müftülük 60 ya şını aşmı ş insanların emniyet, sa ğlık vb. gerekçelerle hacca götürülmesine olumsuz yakla şmaktadır. Bir toplumun fertlerini birbirlerine ba ğlayan ve toplumu ayakta tutan temel esaslardan biri de sosyal yardımla şmadır. Bütün semavi dinlerde yardımla şmaya önem verilir. Sosyal yardımla şma dini duygulardan kaynaklanır. Bulgaristan’da çeşitli dinlere mensup olan insanların ikamet etti ği şehir veya köylerde de bir bakıma yardımla şma görülmekte, fakat zekât dedi ğimiz yardımla şma türü sadece Müslümanlarda bulunmaktadır. Müslüman toplumu birle ştirip kayna ştıran, aynı dine mensup olmaktan kaynaklanan inanç birli ğidir. Bu inanç birli ğine ilave olarak namaz ve zekat gibi dini pratikler toplumsal ba ğları daha da peki ştirir. Dini bir vecibe olan zekâtın sosyal hayatı düzenlemedeki payı büyüktür. İslâm ekonomisinin temel unsurlarından olan zekâtın, kendisinden beklenen fonksiyonları icra edebilmesi için cemiyette onun bu fonksiyonlarını tatbike mani ve insanların fakirle şmesine, alt sınıflara dü şmesine sebep te şkil eden faktörlerin ortadan kaldırılması icap eder. Toplumun a şağı sınıflara dü şmesi

93 Müslümanlar , Sayı:1, Sofya 2006, s. 1.

74 bazen zulüm ve haksızlık sebebiyle olabilir. Mesela i şverenlerin i şçilerin hakkını yemesi, tüccarların spekülasyon (ihtikar) yapması, işçi ücretlerinin kesilerek haklarından daha azının verilmesi gibi geni ş insan topluluklarının mahrumiyete maruz kalmalarına, çalı şıp kazansalar bile çalı ştıklarının kar şılı ğını tam olarak alamadıkları için fakir dü şmelerine sebep olan di ğer zulüm ve haksızlıklar hep bu cümledendir. İslâm cemiyetindeki adalet da ğıtımı zekât müessesi sayesinde toplumun bütün fertlerine e şit bir hayat seviyesini temin etmekte, sonra da kazançtaki böyle farklılıkları makul görmektedir. 94 Blagoevgrad Müslümanları arasında aynı Türkçe’de oldu ğu gibi “zekât” ve “fitre” kelimeleriyle ifade edilen bu yardımlardan herkes bilgi olarak haberdardır. Ancak zekâtın sadece zenginler tarafından verildi ği bilinmekle birlikte, zenginlik ölçüsü ve verilecek zekât miktarı konusunda bilgi sahibi olanlar azdır. Zekât vermek isteyenler miktarını Ba ş Müftülükten, Ba ş Müftülü ğün hazırladı ğı zekât bro şürleri veya imamlardan ö ğrenirler. Fitrenin ise zengin-fakir herkes tarafından verilmesi gerekti ği şeklindeki dü şünceden hareketle yaygın biçimde verildi ğini görüyoruz. Bunun miktarı aynı şekilde her sene Ba ş Müftülük tarafından belirlenmektedir. Zekât verenlerin oranı konusunda bir rakam vermek oldukça zor olmakla birlikte, zengin sayılacak ki şilerin az, bunların içinde de zekat bilincine sahip olan ki şilerin daha az oldu ğunu dü şünürsek, çok küçük bir oranda zekat verildi ğini söyleyebiliriz. Zekât ibadetini yerine getirenler, bunu daha fazla Ramazan ayı içerisinde yaparlar. Ramazan ayı dı şında zekâtını verenler de yok de ğildir. Bu ayda zekât ve fitrenin dı şında sadaka verenlere de rastlanır. Özellikle Ramazan ayında ölülerin ruhlarının serbest oldu ğu, dünyada kalanlardan hayır-hasenat bekledikleri ve bu aydaki ibadetlerin mutlaka kabul görece ği inancından hareket eden Müslümanlar sadaka vermeyi adet haline getirmi şlerdir. Zekât ile yükümlü olan Müslümanlar, nakit para, hayvan ve tarım ürünlerini zekât olarak vermektedirler. Fitre para olarak verilirken, di ğer sadakalar genelde yiyecek maddesi olarak verilir. Örne ğin ölülerinin ruhu için sadaka da ğıtmak isteyen bir aile, fırınlara normal ekmekten daha küçük olacak şekilde 20-30 kadar ekmek sipari şi verir, daha sonra bunların yanına bir parça helva koyarak akrabalarına ve kom şularına da ğıtır. Bu sadaka bir sofra bezi içinde gönderilir, sadakayı

94 Zekatın sosyal fonksiyonları konusunda bkz. Er, İzzet , Sosyal Geli şme ve İslâm , Furkan Yayınları, Bursa, 1994, s.127,137.

75 alan ki şi de mutlaka içerisine bir yiyecek parçası koyarak bezi geri verir. Müslüman halkın bu adeti bilindi ği için özellikle Ramazan ayında dilenci sayısı artar. Dilenciler genelde çingenedir ve çe şitli yerle şim birimlerini dola şırlar. Halk bunları geri çevirmez, sonbaharda fasulye, mısır, kı şın kavurma et gibi yiyecekler verir.

Ba ş Müftülü ğün hazırladı ğı takvimde zekât ve fitre ile ilgili açıklama

Zekât öncelikle yakın akrabalar arasında fakir olanlara verilir, e ğer bu durumda kimse yoksa imamlara ve di ğer muhtaç Müslümanlara verilir. Fitre paraları ise genelde imamlara verilir. Fitreler, düzenli maa şları olmayan imamlar için önemli bir gelir kayna ğı durumundadır. Müftülü ğe zekât ve fıtır sadakasını verenlerin sayısı ise çok azdır. Müftülüklere verilmemesinin sebebi, zekâtın kurumlara verilmeyece ği şeklindeki

76 fıkhî anlayı şa dayanmaz, zaten bu kadar detay bilgiyi bilen yoktur. Bu kurumlara verilmemesindeki sebep mesafenin uzaklı ğı ve oradaki paranın akıbetinden duyulan endi şedir. Halk arasında müftülükler ve Ba ş Müftülü ğe kar şı para kullanımı konusunda bir güvensizlik görülmektedir. Müftülerin ev ve araba alımı gibi davranı şları halk arasında hemen zimmetine para geçirme ithamlarına yol açmakta, medyada çıkan yazılar da bunu peki ştirmektedir. Eski Ba ş Müftünün zimmetine para geçirme suçlamasıyla mahkemeye verilmesi medyada sürekli yer aldığından dolayı halkın bu konudaki güvensizli ği daha da artmı ştır. Blagoevrad’da birkaç çe şit kurban kesilir. Bunlar kurban bayramına mahsus olan kurban, akika, adak ve şükür kurbanlarıdır. Kurban bayramında ki şi tarafından de ğil de aile tarafından kurban kesilir ama bu ailenin herhangi bir ferdi, örne ğin bir sene baba, bir sene anne, bir sene çocuk adına yapılır. Çünkü ömür boyunca erkeklerin en azından iki, kadınların ise bir kurban kesmesi gerekti ği şeklinde bir dü şünce vardır. Zira sırat köprüsünden kurbana binip geçilece ğine inanılır. Karı kocanın her ikisi de zenginse her yıl onlara ayrı ayrı kurban kesilmesi gerekti ği şeklinde bir dü şünce yoktur. Kurban zekât gibi sadece zenginlere mahsus bir ibadet olarak dü şünülmez, herkesin kurban kesmesi gerekti ği dü şünülür. Bizim gözlemlerimize göre Blagoevrad’da kurban kesme kesme oranı hane üzerinden % 10-15 civarındadır. Bu rakam, o yıla ait mahsulden elde edilen gelire ba ğlıdır. Blagoevgrad’da ço ğunlukla tütünden geçim sa ğlandı ğı için, tütün gelirinin arttı ğı seneler kurban kesme oranı da artmaktadır. Kurban bayramlarında zaman zaman çe şitli hayır kurulu şları tarafından da kurbanlar kesilmektedir. Bu kurulu şlar güvendikleri birisine para göndermekte, o da bunları kestirip fakir Müslümanlara da ğıtmaktadır. Örne ğin 2006 yılında Türkiye’den Deniz Feneri Derne ği isimli kurulu ş on büyükba ş hayvan kurban kestirdi. Her sene olmasa da HÖH (Hak ve Özgürlük Hareketi) partisi büyük veya küçükba ş kurbanlar kesip fakir Müslümanlara da ğıtmaktadır. Parti kurbanlarını belediye ve muhtarlıklar aracılı ğıyla kestirip da ğıtmaktadır. Ancak bu tür kurbanlar daimi olmadı ğı için kesin bir oran vermek zordur. Bu kurbanların etlerinin da ğıtılması konusunda da problemler çıkmaktadır. Zira aracılık yapan ki şiler ço ğunlukla bunları kendi yerle şim birimlerinde da ğıtmak istemektedirler. Ayrıca pay verilen ki şiler bazen kendilerine dü şen payın az, di ğerlerinin çok oldu ğu gibisinden şikâyette bulunmaktadırlar.

77 Yeni do ğan çocuklara akika olarak kurban kesilir. Ancak buna akika denildi ği bilinmez, “çocuk kurbanı” denilir. Erkek çocuklara iki kurban kesilirken kız çocuklara bir tane yeterli görülür. Bu kurban mümkünse bir hafta içinde, mümkün de ğilse yürüyene kadar kesilmelidir. Çocuk kurbanı mutlak bir şart olarak dü şünülür, imkânı olmayanlar bile borç temin edip bu kurbanı keserler. Kurban kesilmedi ği takdirde çocu ğa bir özür, hastalık veya ba şka bir musibet gelece ği korkusu vardır. Bu yüzden daha hamilelik döneminde kurban konusunda arayı şlar ba şlar. Herhangi bir konuda adak adayıp kurban kesme uygulaması nadir de olsa vardır. Bunun haricinde özellikle bir kazadan sa ğlam biçimde kurtulan ki şilerin şükür amaçlı kurban kesti ği görülür. Ancak bunların isimleri adak ya da şükür kurbanı de ğil sadece kurbandır. Sadakanın insanı kazadan, beladan koruyaca ğı şeklinde bir inanca dayalı olarak kurbanın da koruyaca ğı şeklinde bir inanı ş vardır. Buradan hareketle bir evin temelini atmadan ya da yeni bir eve ta şınmadan önce de kurban kesilir. Kurban, bu konuda usta olan ve duaları bilen ki şiler tarafından kesilir. Normal olarak hayvan kesenler, kurban söz konusu olunca çekinirler. Gotse Delçev bölgesinde, kurban bayramında hayvanın ba şında mutlaka imam bulunur, onun okudu ğu dua ve tekbirlerden sonra kasap tarafından Allah’u-Ekber denilip kesilir. İmama bunun kar şılı ğı olarak belirli miktar para ya da hediye verilir. Kasaba para verilmez, kurbandan bir parça et ya da hediye verilir. Kesimden sonra kasap iki rekât namaz kılar. Bazen imam da kılabilir ama onun için zorunlu değildir. Kasap e ğer birden çok kurban kesmi şse her kurban için ayrı ayrı namaz kılar. Kurban etinin ço ğu da ğıtılır, ev halkına çok az bir şey bırakılır. Da ğıtılan paylar en az bir ki şiyi doyuracak büyüklükte olur. Kurbanın yenmeyen parçaları ve kanı bir çukura gömülür. Et ve kemi ği birbirinden ayırdıktan sonra kalan kemikler de kurbandan oldu ğu için çöpe atılmaz ve topra ğa gömülür. Paylar kalan et parçalarından da ğıtılır ve da ğıtma i şini iyiyi kötüyü ayırt edebilecek ça ğdaki çocuklar yapar. Daha küçük çocuklar varsa anneleri bunlara nezaret eder ve pay da ğıtma i şlemi bir ibadet olarak telakki edildi ğinden bazı yerlerde normalde ba şörtü takmayan kadınlar ba şlarını örterler. Kurban olacak hayvan mukaddes telakki edildi ğinden büyük saygı gösterilir. Bunlar dövülmez veya her hangi bir zarar verilmez. Kurban bayramından önce son

78 dokuz gün içinde kırmızı boya ile i şaretlenir ve artık hayvanın kendisinin de kurban olaca ğını bildi ğine ve hüzünlendi ğine inanılır. Bundan dolayı ona kar şı büyük bir sevgi ve saygı gösterilmelidir. Son yıllarda kurbanın boyanması ile ilgili bazı tartı şmaların ortaya çıktı ğını görmekteyiz. Arabistan’da okuyan bazı ki şiler, kurbanın boyanmasını Hıristiyanlıktaki paskalya yumurtalarının boyanmasına benzeterek, caiz olmadı ğını iddia etmektedirler. Ancak bu dü şüncelerin halk üzerinde etkili oldu ğu görülmüyor. Kur’an-ı Kerim’de yer alan ve “Her canlı ölümü tadacaktır”95 ayetiyle ifade edilen ölüm olgusu Blagoevgrad Müslümanları tarafından mütevekkilane ve çoğunlukla ecel kavramıyla açıklanarak kabul edilir. Burada kaderci bir yapının hâkim oldu ğu görülür. Ölüm dö şeğindeki bir insan tedavi ettirilmekle birlikte, yine de nihayetinde ya şayıp ya şamayaca ğı ezeli takdir olarak belirlenmi ştir. “Günleri varsa ya şar, günleri bitmi şse vefat eder.” Ölümün sebebi olarak Türkçe’deki “eceli gelmek” ifadesine benzer olarak “günleri bitmek” ifadesi kullanılır. Ya şlı insanların ölümü hüzünlü bir tevekkülle kabul edilirken genç insanların ölümünde bu hüzün daha da artar. Müslümanlar arasındaki ahiret inancı, her cenaze vesilesiyle yapılan vaazlarla peki ştirilir. Cenaze namazından önce kadın ve erkeklere yapılan vaazlarda ölümün hak oldu ğu, artık ki şinin amelleriyle ba ş ba şa kaldı ğı, meleklerin yazdı ğı iyi ve kötü ameller için hesap vakti oldu ğu imam tarafından sürekli tekrarlanarak bu inanç teyit edilmi ş olur. Ahiret inancı bu co ğrafyada ya şayan Müslüman ve Hıristiyanların ortak bir inancı oldu ğu için birbirini destekler. Komünist propaganda insanlardaki ahiret duygusunu silmeyi ba şaramadı ğı gibi, zayıflatamamı ştır da. Kaçınılmaz olan ölüm Allah’tan gelmektedir ve Müslümanlar için bu bir göçmenin ifadesidir. Hicret bir kelime olarak bilinmemesine ra ğmen, göç etme/ta şınma şeklinde ölüm anlatılır. Ölümün herkese gelece ğine inanılsa da, ölüme daha çok ya şlı insanlar önem verirler ve hazırlık yaparlar. Bunun için iskat, kefaret, kefen vs. amacıyla para biriktirilir. Blagoevgrad’da bir Müslüman vefat etti ğinde naa şını hazırlamada acele edilir. Eğer ölenin çocukları veya çok yakın akrabaları ba şka yerlerde ise, cenaze biraz bekletilir. Ancak bu en fazla iki gün olur. Genel olarak cenaze, ölümün gerçekle şti ği gün defnedilmektedir. Bir Müslüman öldü ğü zaman yakın akrabalarından birisi gidip

95 Kur'an-ı Kerim, Enbiya 21/35.

79 imama haber verir ve camiden salâ okunur. Sonra da kom şulara, dostlara, ba şka yerlerde bulunan akrabalara telefonla haber verilir. Bazen hasta ölüm dö şeğindeyken imam ya da Kur’an okumayı bilen bir ki şi ça ğırılır ve Kur’an-ı Kerim’den sûreler okunur. Vefat etti ği anda din görevlisi (imam, müezzin, vaiz) bulunursa hemen salâ okur. Sonra da yakındaki akraba ve kom şuları ölenin evinde toplanırlar. Burada konu sadece ölüm ve dünyanın fanili ğidir; merhum hakkında güzel sözler söylenip onun için Allah’a dua edilir. Burada cenaze sahibine “Allah rahmet eyle” şeklinde Türkçe taziyede bulunurlar. Evin yanında müsait bir alan varsa orası örtülerle muhafaza edilerek cenazenin yıkanması için hazırlanır. Genelde böyle bir alan bulunur ama yoksa mezarlı ğın yanında aynı şekilde bir yer hazırlanır. Cenazeler genelde imamlar tarafından yıkanmaktadırlar. Kadınların cenazelerini ise belli kadınlar yıkarlar. Cenaze kefenlenip tabuta konduktan sonra orada hazır bulunan Müslümanlara yukarıda bahsetti ğimiz şekilde kısa bir vaaz verilir. Sonra da kadınlar ayrılır ve cenaze namazı kılınır. Namaz, cenazenin yıkandı ğı alanda kılınmaktadır, e ğer mezarlı ğın yanında yıkanmı şsa namaz orada eda edilir. Cenaze namazına orada bulunan bütün Müslümanlar katılır, namaz kılmayı bilmeyenler bile cenaze namazı kılmak için saflara girerler. Namazlar içinde en fazla katılımın cenaze namazına oldu ğu rahatlıkla söylenebilir. Kadınlar ise cenazeyi mezara kadar takip etmez, ölenin evinde kalır ve ölü defnedilinceye kadar sesli olarak a ğlamazlar. Ölü defnedilinceye kadar a ğlamanın günah oldu ğu şeklinde bir inanç vardır. Defin gerçekle ştikten sonra ise yakın akraba kadınlar genelde evin dı şında olmak üzere yüksek sesle a ğlamaya ba şlarlar. Genelde tabut mezara kadar elle ta şınır. Cenazeyi önce yakınları, sonra da di ğer Müslümanlar ta şır ve bundan çok sevap kazanacaklarına inanırlar. Sevap kazanma inancından hareketle herkes tabutu ta şımaya çalı şır. Tabutu ta şımak isteyenler ön tarafa geçerek tabutu omuzlarına alırlar, öndeki arkaya geçer, arkadaki de tabutu bırakmı ş olur. Bu şekil üzere cenaze ta şınırken cemaat kendi içinden bildi ği duaları okur. Dua olarak bilinen şeyler kısa sûrelerdir. Mezarlar İslam’ın şartlarına göre, genelde o yerle şim biriminde sürekli bu i şi yapan ki şiler tarafından veya onların ya da imamın rehberli ğinde ölünün yakınları tarafından kazılır. Mezar kazıcıları bu i şi genelde Allah rızası için yaparlar ancak

80 nadiren de olsa bunun için ücret isteyen insanlar bulunur. Ücret istenilmese bile gelenek olarak mezar kazıcılarına ücret teklif edilmektedir. İmam ve varsa di ğer din görevlileri belirli bir miktar paranın devrini yaparlar ve nihayetinde ıskat-ı salât olan paralar bunlar arasında payla şılır. Iskat miktarı, ölünün ekonomik durumuna göre de ğişmekle birlikte ortalama 250-300 Leva civarındadır. Bazı imamlar, ölü, özellikle namaz kılmayan birisi ise, bu miktarı daha da yükseltmeye çalı şırlar. Hiç namaz kılmayanın “beynamaz” oldu ğunu, dolayısıyla bunların ıskatının daha da fazla oldu ğunu gerekçe gösterirler. Bunun haricinde “kefaret” denilen bir miktar para imama verilir. İmam bu parayı ıskatta oldu ğu gibi cenazeye katılan din görevlilerine pay edebilir, bunun yanında muhtaç insanlara da verebilir. Ancak “kefaret” parası, alan ki şiye merhuma kar şı dinî sorumluluk yükleyen bir paradır. Bu parayı alanlar bunun kar şılı ğında bildikleri sûreleri okurlar. Son on, on be ş yılda, özellikle Arap ülkelerinde e ğitim gören ki şiler tarafından ıskat ve devir paraları kaldırılmaya çalı şılmı şsa da, pek ba şarılı olmamı ştır. Ya şlı insanlarla yaptı ğımız mülakatlarda, onların bu paraları vermeye razı ve istekli olduklarını tespit ettik. Onlara göre, kendi anneleri ve babaları, di ğer yakın ölüleri için bu para verilmi ştir ve mutlaka kendileri için de verilmesi gerekti ğini dü şünmektedirler. Bu paraları ahiret için bir ümit olarak gören ya şlılar, geçmi şte herkese verilmi ş olup da, kendileri için verilmeyecek olmasını dinî bir kaygıyla kar şılamakta ve verilmesi için ısrarcı olmaktadırlar. Bu ya şlı Müslümanlar bu paraların neden, kime, niçin verildi ğini bilmemekte, ö ğrenmeyi de arzu etmemekte ancak gelenek haline gelen uygulamanın devamını istemektedirler. Ya şlılar, kefen ve di ğer levazımat, ayrıca ıskat ve kefaret parası olarak en azından 500 Leva biriktirip bir kenarda bekletmedirler. Cenazenin defni esnasında sevap kazanmak ümidiyle herkes en azından birkaç kürek de olsa toprak atmaya çalı şır. Ancak kürekler el de ğiştirirken, elden ele verilmez. Yere konulur ve di ğer ki şi yerden alarak küre ği kullanır. Mevta gömüldükten sonra, mezarın ba şında İmam ve Kur’an Kerim okumayı bilenler tarafından kısa süreler okunur. Bunlar belirli sûreler olmayıp, o sırada cenazeye katılan ve Kur’an okumayı isteyen ki şilere göre de ğişir. Sûre tilaveti bittikten sonra fatiha verilir, ayrıca bir dua yapılmaz. Cenazeye katılanlar oradan ayrıldıktan sonra imam mezarın ba şında kalır ve telkin yapar.

81 Ölenin evine yakın akrabaları döner ve a ğlarlar; ölü evinde birkaç gün yemek pi şirilmez, müzik çalınmaz, radyo ve televizyon gibi araçlar açılmaz; herkes hüzünlüdür. Ayrıca yakın akrabalar ve kom şular cenaze çıkan eve yemek götürürler. Ba şsa ğlı ğı dilemek için gelenler olur ve taziyelerini bildirirler. Taziye kabulü normalde şehirde 3–4 gün sürer, köylerde ise bir hafta sürmektedir. Yas tutma ölen ki şinin durumuna göre farklıla şır. Gençlerde yas tutma süresi daha uzun, ya şlılarda ise daha kısadır. Bir genç için bir ay yas tutmak normal görülür. Bazı aileler aylarca, bazıları ise tam bir yıl yas tutmaktadırlar. Mevtanın ardından en yakın zamanda, ailesi hocalar a hatim yaptırır ve mevlit okutur. Ölünün elli ikinci gecesinde yine eve hocalar, akraba ve kom şular davet edilir; yemek ikram edilir, Kur’an-ı Kerim ve mevlit okutulur, gelen insanlara vaaz verilir. Bu faaliyetlerin bütün sevabı ölene ba ğışlanır. Daha sonra da sadaka verilerek, mevlit, hatim, yasin okutularak sevabı ölülere ba ğışlanır. Elli ikinci geceden sonra ölünün etlerinin kemiklerden ayrılmaya ba şladı ğı şeklinde bir inanı ş vardır. Özellikle elli ikinci geceye verilen önem buradan kaynaklanır. Müslümanlar arasında ölüler hep iyilikle, dünyada yaptıkları iyi i şlerle anılırlar. Müslüman, ölülerinin arkasından kötü söz söylemez şeklinde bir inanç vardır. Blagoevgrad ilindeki Müslümanların günlük dini ya şayı şında Kur’an-ı Kerim merkezî bir yer tutmaz. İbadet amacıyla Kur’an okuyanların sayısının fazla olmaması bunu göstermektedir. Büyük ço ğunlu ğunun evinde Kur’an-ı Kerim bulunmasına ra ğmen, ibadet amacıyla okuyanların oranı çok dü şüktür. Müslümanların arasında Kur’an’ı Arapça metninden okumayı bilenlerin sayısı ku şaktan ku şağa de ğişmektedir. Komünizm zamanında yeti şenlerin oranı çok dü şüktür ve bunun ba şlıca sebebi İslâm’la alakalı her şeyin yasak oluşudur. Bu ku şaktan olan Müslümanlar Kur’an’ı mealinden okumaktadırlar. Son on be ş yıldan itibaren bütün şehir ve köylerde yaz tatillerinde özellikle çocuklara yönelik Kur’an kursları açılmı ş ve iki ay boyunca Kur’an ö ğretilmeye ba şlanmı ştır. Dolayısıyla genç nüfusta Kur’an okumayı bilenlerin sayısı yükselmeye ba şlamı ştır. Ancak bu durum, aynı orana paralel biçimde, gündelik hayata Kur’an okuma ibadeti olarak yansımamaktadır.

82 Her Müslüman’ın evinde Kur’an bulundu ğunu ve ona kar şı çok büyük saygı gösterdiklerini tespit ettik. Bazıları ise bu saygıdan dolayı Kur’an’a dokunmamaya çalı şırlar ve yüksek yerlerde bulunması gerekti ğine inanırlar. Kur’an’ın birkaç bezle sarıldı ğı da görülür. Bütün mevlitlerde ve dini törenlerde Kur’an okunur ancak Kur’an sadece ibadet amacıyla okunmaz. Aynı zamanda gerek insanlar ve gerekse hayvanlardan hastalı ğa tutulanların şifa bulmaları için, fakirlikten kurtulmak, zengin olmak, bereket temin etmek, sıkıntıları def etmek, ruhi inki şaf, ölülerin ve dirilerin günahlarının affı, kuraklığın giderek ya ğmur ya ğması, belâlardan korunmak veya kurtulmak için Kur’an okunur veya okutulur. Bunların yanında, karı-koca arasında sevgi ve iyi geçim sa ğlamak veya onların aralarını açmak, iki gencin birbirlerini sevmelerini veya ayrılmalarını sa ğlamak için, yani büyü amaçlı olarak da Kur’an okutulur. Kısacası Kur’an-ı Kerim, Müslümanların her çe şit ihtiyacını kar şılamak amacıyla kullanılmaktadır. Özellikle darda olanlar, felâkete u ğrayanlar, her çe şit sıkıntısı olanlar Allah’a sı ğınmakta ve Kur’an vasıtasıyla Allah’a dua edip yardım istemektedirler. Kandil geceleri Müslümanların özel önem ve de ğer verdikleri gecelerdir. Di ğer gün ve gecelere nispetle onlar kutsalın tezahürü nedeniyle ayrı bir yere sahiptir. Halk arasında “kandil” olarak isimlendirilen ve yaygın olarak bilinen geceler Kadir ve Mevlit geceleridir. Di ğer kandil geceleri halk tarafından bilinmedi ği için ilgi de azdır. Bu geceler ancak camiye devam eden ki şiler tarafından bilinir, çünkü bunlar imamlar tarafından hatırlatılır. Ba şmüftülük tarafından hazırlanan takvimlerde bu kandillerin hepsine yer verilir. Bu gecelerde ortak bir uygulama olarak erkekler ak şam yatsı arasında ya da yatsıdan sonra camilerde toplanır, normal vakit namazı kılınır, bunun yanında nadiren de olsa cemaatle iki rekat nafile namaz kılınır. Camide Kur’an ve mevlit okunur, vaaz verilir, dua edilir. Gotse Delçev bölgesinde önceden bütün köylerde uygulanan, şu anda ise sadece Gorno Dryanovo köyünde devam eden tespih çekme ibadeti vardır. Bu ibadette, 999 taneli büyük bir tespih etrafında halka olunarak toplu halde tespih çekilir. Kandil geceleri, ölünün 52. gecesi veya herhangi bir mevlit merasiminden sonra yapılan ibadette mevlidi icra eden hocalar tespihin bir ucuna oturur ve içlerinden “Lâ İlâhe İllallah, Muhammedün Rasûlüllah” derler, bundan sonra da topluca dua yapılır. Bu

83 büyük tespih camide bulunur ve muhafızı vardır, 52. gecesi yapılan evlere de götürülür. Genç denilen hocalar tarafından bu tespih âdeti yava ş yava ş kaldırılmı ştır.

Ba ş müftülü ğün hazırladı ğı dini takvimde mübarek gün ve geceler

Kandil gecelerinde kadınlar ise, genelde hocanın hanımıyla ya da dindar bir ba şka kadının evinde toplanırlar, Kur’an okunur ve vaaz verilir. Bazı hanımlar kandil gecelerinde özel yemekler pi şirip da ğıtırlar. Müslümanların arasında en büyük heyecanla beklenen gece “Kadir gecesi”dir. Bu gecenin Peygamber(s.a.v.)’in ilk vahiy almaya ba şladı ğı gece oldu ğu, Allah’ın

84 ba ğışlamasının çok bol oldu ğu bilinir. Vaazlarla da desteklenen bu bilgi etrafında dini atmosfer çok canlıdır. Yukarıda zikretti ğimiz uygulamaların yanında bol bol nafile ve kaza namazı kılınır. Sadaka vermenin de bu kutsal gecenin özelliklerinden biri oldu ğunu söyleyebiliriz. Bu gecede her yapılan ibadet ve hayrın bin katı ile kar şılık bulaca ğına inanılır.

D. HALK İNANÇLARI

Blagoevgrad ilindeki Müslümanların, her yerde ya şayan insanlar gibi kendilerine özgü inançları vardır. Bu inançların bazıları dinle uyumludur, bazıları ise uyumlu de ğildir. Ancak her halükarda bu inanışlar genel kabul ve saygı görür. Halk inançları, toplumun din ve gelene ğinin iç içe girmesinden kaynaklanan ortak özellikteki inançlardır. Burada sadece kutsal metinlerdeki inançlar de ğil, halk kültüründeki efsanelere ve menkıbelere dayanan bir bütün anlayı ş önem arz eder. Blagoevgrad ilinde ya şayan Müslümanların durumu da böyledir. Kur’an’ın kendi gözlerindeki de ğeri neyse dogma haline gelen mevlidin de ğeri de aynıdır. Kurbanlık olan hayvanları bayrama dokuz gün kala, kırmızı boyayla boyamak dini bir vecibe olarak de ğerlendirilmekte ve bu hususta çok titiz davranılmaktadır. Kurban bayramında kesilen kurbanların, ölülere ba ğışlanması inancı çok yaygındır. Örne ğin kurban yakın olan ölüye (anne, babaya) adanır. Kendisine kesmeyen ki şi, rahmetli olan yakın akrabalarının adına kurban kesmektedir. Bunun yanı sıra bazı günlerde özel yemekler yapılır ve insanlara ikram edilir. Bilhassa Per şembe günleri ölülerin ruhlarının bir günlü ğüne serbest bırakıldı ğına inanılır. Per şembe günlerinde verilen sadakaların da kabul edilme ihtimalinin en yüksek oldu ğuna inanılır. İslamî literatürde Cuma gecesine verilen önem büyüktür; Hz. Peygamber (s.a.v.) bir hadisinde şöyle buyurmaktadır:”Cuma günü öyle bir gündür ki, onda amellerin sevapları kat kat verilir”. 96 Bu gece eski takvim anlayı şıyla Per şembe ak şam namazından sonra ba şlamaktadır, Blagoevgrad’da artık Per şembe günü ö ğle vaktinin girmesine kadar çekilmi ş ve adeta Per şembe günü de mukaddes bir gün halini almı ştır. Köylerde Cuma günü Cuma namazının kılını şına kadar ev süpürme, cam silme, çama şır yıkama gibi temizlikle ilgili ev i şleri yapılmaz.

96 Oğuz, Muhammed İhsan , İslâm’da Mübarek Günler ve Geceler , O ğuz yay., İstanbul, 1994, s.116.

85 Bazı yerlerde Çar şamba günlerinde yapılması u ğursuz sayıldı ğı için çama şır yıkanmaz, tırnak, saç ve sakal kesimi, banyo gibi bedenin hiç bir temizli ği yapılmaz. Cünüplükten temizlik ise çok zaruri oldu ğu için istisna kabul edilir. Bazı yerlerde ise (örne ğin Gorno Dryanovo ve yakındaki köylerde) Pazartesi ve Per şembe günleri yapılmaz. Bir insan öldü ğü zaman, öldü ğü odada 52 gece, bazı yerlerde ise 40 gece lambalar sürekli yanar. Çünkü ölünün ruhunun bu zamanda serbest oldu ğuna, dola ştı ğına ve en çok da ya şadı ğı ve öldü ğü mekânda bulundu ğuna inanılır. Hıçkırmanın sebebi olarak bir ba şkasının onu dü şünmesi görülür. E ğer burnu ka şınıyorsa mutlaka birisiyle kavga edilecektir ve bütün gün kavga yapmamak için çok dikkat edilir. Avuç içlerinin ka şınmasının para vermek ya da almak oldu ğu telâkki edilir. Sa ğ avucun ka şınması para alma, sol avucun ka şınması ise para vermek anlamındadır. Göz altlarının oynamasını da bir duruma ba ğlarlar. Sa ğ gözünün oynamasının iyi bir i şe, solunun oynamasının ise kötü bir hale neden olaca ğı kabul edilir. Ak şamları tırnakları kesmek, aynaya bakmak büyük günah sayılır. Akşamları sakız çi ğnemenin günah oldu ğuna ve ölülerinin kemiklerini çi ğnemekle e ş oldu ğuna inanmaktadırlar. Bir şey yere ters dü ştü ğü zaman eve misafir gelece ğine inanılır. Kadınlarla ilgili hususi pek çok inanç vardır. Mesela, kadın hamile kaldıktan sonra do ğum yapıncaya kadar saçlarını kestirmesi yasak ve günah kabul edilir. Gerdanı olmayan kadınların ahirette boynuna yılan asılaca ğına, küpesi olmayan kadınların ahirette kulaklarına ta ş asılaca ğına, ellerinde bilezik olmayan kadınların ise ellerinin ba ğlı olaca ğına inanmaktadırlar. Bu inanı ş kadının, kendi cinsiyetine uygun bir şekilde süslenmesi konusunda baskı yapmaktadır. Özellikle yaşlı kadınlar arasında bunlara çok dikkat edildi ği görülür. Zaten halk inançları ya şlılar ve özellikle de ya şlı kadınlar tarafından iyi bilinmekte ve uygulanmaktadır. Bunların ta şıyıcısı bu nesildir. Halk inançlarının bir kısmı da hayvanlar ve bitkilerle ilgilidir. Meselâ kargalar etrafta dola ştı ğı ve kötü sesler çıkardı ğı zaman kötü bir şeyin olaca ğına inanılır ve bütün gün u ğursuz geçer. Her evin temelleri altında ya şadı ğına ve evi korudu ğuna inanılan “ev yılanı” da vardır. Bir hayvanın, özellikle kedi ve köpe ğin öldürülmesi büyük günah kabul edilir; bu hayvanın intikamını alaca ğına ve çok büyük u ğursuzluk getirece ğine inanılır. Bir köyde köpekler uludu ğu zaman bunun u ğursuzluk getirece ğine inanılır ki,

86 bu u ğursuzluk köy halkından birisinin vefatıdır. Buna, bir felâket (deprem, sel, ölüm, fırtına v.b.) vuku bulmadan önce ilk olarak hayvanlar tarafından sezildi ği inancını da ekleyebiliriz. Kara kedinin yolu kesmesi, bayku şun ötmesi gibi haller de u ğursuzluk olarak kabul edilmektedir. Büyü, bir takım gizli yöntemlerle tabiatüstü güçlere ba şvurmak suretiyle insanlara ve toplum ya şamının akı şına etki edebilece ği, olayların istenilen yönde de ğiştirilebilece ği inanı şına dayanan bir uygulamadır. Büyüyü izleyenler sübjektif bir bakı ş açısına sahiptirler ve bu, bilimsel bir bakı ş açısı olmaktan uzaktır. Bir din, eski inançlardan geriye kalanları, artık dini olarak prati ğe dökülmeseler bile büyü olarak tanımlar; bu bakı ş açısı bilim adamlarına kendisini zaten kabul ettirmi ştir. Büyü ayinleri ve bir bütün olarak büyü, ilk planda geleneksel olaylardır. 97 En eski ça ğlardan günümüze kadar hemen her toplumda rastlanan ve halk dindarlı ğı içinde din ile çok yakından irtibatlı kabul edilen büyü inancı Blagoevgrad’da yaygındır. Büyüden korkulur ve sadece Müslümanlar de ğil, Hıristiyanlar da ba şlarına kötü bir şey geldiği zaman hemen büyü yapıldı ğına inanırlar ve hocalara ba şvururlar. Büyüye kar şı en büyük silahın muska oldu ğuna inanılmaktadır. Bu yüzden muska ve nazar boncu ğu takmak çok yaygındır; bunların di ğer insanlardan gelecek zararları önledi ğine, canı korudu ğuna inanılır. Muska ve boncuk sadece insanlara takılmaz, evcil hayvanlara da takılır. Atların alınlarına, sürekli olarak yollarda oldukları ve daha çok göründükleri için, nazar boncu ğu takılırken, inek, koyun ve keçilere muska takılmaktadır. Çocuklara da nazar de ğmemesi ve kem gözlerden, hastalıklardan, büyülerden korunması için muskalar takılır. İş ler kötüye gitti ği, bir hastalık ortaya çıktı ğı zaman hemen bu tür bir uygulamaya ba şvurulur. Blagoevgrad ili içinde sa ğlık sistemi genel ihtiyaca cevap verecek düzeydedir. Genel olarak ilde 11 hastane vardır. Bunlardan bir tanesi Blagoevgrad şehrindedir ve 507 yatak kapasiteli geli şmi ş bir hastanedir. 98 Di ğer dört hastane Petriç, Gotse Delçev, Razlog ve Sandanski’de bulunmaktadır ve hastane olmayan ilçeleri de idare ederler. Sandanski ve Petriç ilçelerinde ise birer özel hastane bulunur. İl genelindeki doktor sayısı ise 733’tür. Bunlara ra ğmen özellikle köylerde

97 Mauss, Marcel , Sosyoloji ve Antropoloji , Çev. Özcan Do ğan, Do ğu Batı Yay., Ankara, 2005, s.65, 66. 98 http://www.bl.government.bg/bl/analizi/socio.doc (26.12.2005).

87 ya şayan Müslümanlar ancak hastalıkları ilerledi ği ya da fazla dayanamadıkları zaman doktorlara ba şvurmakta, mümkün olabildi ğince de hastanede kalmamaya çalı şmaktadırlar. Müslümanlar arasında hastalıklar için ba şvurulan iki yaygın uygulama bitki tedavisi ve hocalara muska yazdırmadır. Bu yüzden sa ğlık amaçlı yazılan muskalar oldukça yaygındır. Bunun yanında çocu ğu olmayan kadının çocuk do ğurması, hamileyse istedi ği cinste çocuk sahibi olması, genç kızların nazardan korunması, evlenemeyen kızların evlenebilmesi, cinlerin çıkartılması için hep hocalara muska yazdırılır.

Muskaları yazanlar halk arasında hoca olarak bilinen ki şilerdir, bunların bir kısmı camilerde din görevlili ği de yapmaktadır. Muska yazdırmak için zaman zaman Hıristiyan ki şilerin ba şvurdu ğu da görülür. Bunun aksi olarak Müslümanların Hıristiyan kâhinlere gitti ği de gözlenmektedir. Burada artık zor durumdaki insanlar için din ve millet ayrımı ortadan kalkar ve insanlar nerede bir çözüm bulaca ğına inanırlarsa oraya ba şvururlar. Ancak hocalara sadece deva bulmak amacıyla de ğil, bir ba şkasına kötülük yapmak amacıyla da ba şvurulabilir. Bu durumda artık muska yazmak de ğil büyü yapmak söz konusudur. Her ne kadar hocalar büyü yapmadıklarını söyleseler de, muska yazanın büyü de yapabilece ği inancı vardır ve bunların her ikisini de yapanlar aynı ki şilerdir. Bu büyüler aile arasında geçimsizlik çıkarmak, kavgalı oldu ğu ki şilerin kendisine, ailesine, hayvanlarına, i şine bir kötülük olması gibi sebeplerle yaptırılır. Ayrıca cinlerle ilgili inanı şların, İslam’ın nasslarının çok daha fevkinde olarak yaygınla şması Pomak diyalekti ğinde “cinci” ya da “cinci hoca” ismi verilen bir kategorinin çıkmasına sebep olmu ştur. Halk inancına göre, cinlerin sebep oldu ğu hastalıkları tedavi eden ya da insanların içine giren cinleri çıkaranlar bunlardır. Bugünün genç Müslüman nüfusunda halk inançlarına çok önem verilmedi ği görülür, ancak herhangi bir sıkıntıya dü şüldü ğünde ebeveynlerin baskısıyla bu tür çarelere ba şvurulmakta, bu inançlar hatırlatılmaktadır. Gerek Türkiye’den gerekse Arap ülkelerinden e ğitim alan din görevlileri bu halk inançlarının hakikati konusunda daha bilgili ve bilinçli bir görünüm sergilemektedir, ancak eski nesil din görevlileri, her ne kadar bir kısmı bu inançları benimsemese de, en azından insanlara faydalı oldu ğunu dü şünerek muskalar yazmakta, halkın baskısıyla da yazmak zorunda kalmaktadırlar.

88 Bazı hocalar ise bunu bir meslek haline getirmi şler ve geçimlerini tamamen bundan sa ğlamaktadırlar. Büyü, muska ve ücreti meselesi din görevlilerinin halk katındaki itibarı için önemli bir problem olarak kar şımıza çıkar. Zira bazen hocalar büyüye karı şmakla suçlanmakta, bazen muska yazmadı ğı için yetersiz görülmekte, mutlaka bir ücret verilmesi gerekti ğine inanılmakta, ancak bu şekilde büyük para alanlar kınanmaktadır.

E. K İML İK PROBLEM İ Blagoevgrad Müslümanlarının kimlik problemi bir taraftan etnik di ğer taraftan da dinî kaynaklıdır. Kendi aralarında Pomak olduklarını söyleyen ve kendi dı şlarında da bu şekilde bilinen bu Müslümanlar etnik açıdan kökenlerinin ne oldu ğu konusunda kesin tarihi ilmi verilere sahip de ğildir. Birinci bölümde temas etti ğimiz üzere Pomakların kökeni konusunda pek çok tarihi teori söz konusudur. Pomakların kendi içlerinde bir Pomak bilincinden söz etmek mümkündür ancak bu bilinç kendi dı şındaki insanlara kar şı koyacak güçlülükte bir bilinç de ğildir. Zira Pomak olarak nitelendirilen bu Müslümanlar tarih boyunca hep ezilmi ş, kovulmu ş ve bunun sonucunda da ğlara kaçıp yerle şmi şlerdir. Bu yüzden bunların ço ğu özellikle Rodop Da ğları’nın Bulgaristan ve Yunanistan sınırı etrafında yo ğun olarak ya şar ve her iki ülkede Pomak olarak bilinirler. Ayrıca Batı Makedonya’da ya şayanlara mahalli olarak Torbe ş, Kosova Bölgesi’nde Goran Da ğları civarında ya şayanlara da Goran denilmektedir. 99 Birbirine çok yakın sınırlar içinde bile Pomakların farklı isimler altında bilinmeleri onların kendi dı şındaki topluluklara kar şı güçlü bir Pomak bilinciyle ortaya çıkamadıklarını bize açıkça göstermektedir. Son yıllarda ise Pomakların yava ş yava ş daha a şağıda bulunan büyük köy ve şehirlere yerle şmeye ba şladıkları görülmektedir. Bu da Pomakların korkularını yenmeye ve ikinci sınıf insanlar olarak görülme psikolojisini üzerlerinden atmaya ba şladıkları şeklinde yorumlanabilir. Ancak bir kısmı hala Bulgar korkusuyla ya şamaya devam etmektedirler çünkü tarihten ibret alıp, Bulgarların er veya geç yine isimlerini de ğiştirmek isteyecekleri ve Hıristiyanla ştırma faaliyetlerinde bulunacakları dü şüncesine sahiptirler. Osmanlılar 1878’de Bulgaristan’dan çıkar çıkmaz 1882 yılında

99 Turan,a.g.e., s. 4.

89 Pomakların hepsinde olmasa da ferdi olarak isimlerinin zorla de ğiştirildi ği ve Hıristiyanlı ğı kabul etmeleri için baskı yapıldı ğı bilinmektedir. 100 Daha sonra da genel olarak, organize bir biçimde Balkan sava şlarından sonra 1912–1914 yıllarında isim ve din de ğiştirme faaliyetlerine ba şlanmı ş, nüfusu tamamıyla Müslüman bazı yerle şim yerlerine papaz gönderildi ği belgelerle sabit olmu ştur.101 Bulgarla ştırma faaliyetleri 1942 senesinde yeniden isim de ğiştirmek suretiyle Krallı ğın devlet politikası olarak ortaya çıkmı ş, bu ba şarısız giri şimden sonra 1972 senesinde bu defa Komünist yönetim tarafından isim de ğiştirme konusunda şiddetli bir politika güdülmü ş ve bütün Pomakların isimleri de ğiştirilmi ştir. 102 1984-85 yıllarında Bulgaristan’daki Türklere yönelik isim de ğiştirme politikası ba şladı ğında artık resmi olarak Müslüman-Türk ismi kullanan Pomak kalmamı ştı; bunların resmi muamelelerde kullandıkları bir Bulgar ismi, bir de aileleri tarafından Türk-İslam geleneklerine uygun konulmu ş isimleri vardı. Komünist rejim yıkıldıktan sonra resmi olan isimler terk edilerek aileler tarafından konulan ve kullanılan isimlere resmiyet kazandırılmı ştır. Ancak a şağıda temas edece ğimiz çe şitli sebeplerle Bulgar isimlerini de ğiştirmeyen az bir grup da söz konusudur. Etnik kimlik problemi resmi sayımlardaki rakamlarla kar şımıza gelir. Örne ğin 2001 yılında yapılan resmi sayıma göre Blagoevgrad ilinde 64 608 Müslümanın ya şadı ğı tespit edilmi ş, bunlardan 32 162’si kendilerinin Türk oldu ğunu söylemi şlerdir. Bu rakamlar içinde Türkçe konu ştu ğunu söyleyenler ise 19761 ki şidir. 12 000 ki şilik bir grup Türkçe bilmediklerini kendileri de ifade etmelerine ra ğmen Türk olduklarını söylemi şlerdir. Bizim gözlemlerimize göre Blagoevgrad’da gerçek Türk kökenli nüfus 19 000’nin de altındadır. Ancak rakamların bu şekilde çıkmasının üç sebebinden söz edebiliriz. Birincisi, Bulgar devleti Pomak diye bir etnik kategori kabul etmemektedir. İkincisi Pomakların bir kısmı, yukarıda sözünü etti ğimiz eziklik psikolojisinin gere ği olarak kendilerini Türk şeklinde tanıtmaktadırlar, bunun tersi biçimde çok az da olsa kendilerini Bulgar şeklinde tanıtanlar da vardır. Üçüncü ve önemli bir sebep de, aslında Pomaklar arasında Müslümanlık ve Türklük aynı şeyler olarak dü şünüldü ğünden ve

100 Jeazkova, Antonina, Bojidar Aleksiev, Jprjeta Nazırska, a.g.e. s.593. 101 Georgiev Veliçko, Staiko Trifonov,a.g.e., s.34. 102 İvanova Evgenia, Othvarlenite “Priob şteni”, İnstitut za İztoçnoevropeiska Humanitaristika, Sofia, 2002, s.10,11.

90 bazı Pomaklar etnik olarak, her ne kadar Bulgarca konu şsalar da, kendilerini gerçekten Türk kökenli olarak gördüklerinden bu cevabı vermi şlerdir. Kanaatimizce Pomakların esas büyük problemi, etnik kimlikten ziyade dinî kimlik problemidir. Bu problem Komünist zamandan beri devam eden ve kanaatimize göre Komünizmin yıkılı şından sonra çe şitlenen faktörlerle daha da gün yüzüne çıkan bir olgu olup, dinî kimli ği kamusal alanda rahatlıkla kullanıp kullanmamaya dayanır. Kaynaklardan yola çıkarak vardı ğımız tespitlere göre, yukarıda sözü geçen isimleri de ğiştirme politikası, aslında Müslüman olanları, kendi dinlerinden vazgeçirip ateizmi kabul ettirme politikasıdır. Yaptı ğımız mülâkatlardan anla şıldı ğına göre, isimler de ğiştirilmeden önce giysiler de ğiştirilmeye, camilere gitmekten men edilmeye çalı şılmı ş, dinle ba ğlantılı, dini kaynaklı olan her şey yasaklanmı ş ve yapanlara da ceza verilmi ştir. Kendi çocuklarını sünnet ettiren ebeveynlere bile hapis istenmi ştir. 1986 yılında kendi çocuklarını sünnet ettirdi ği için bir yıl hapis cezası alan Cemile Veyselova Cinciyeva buna örnektir. 103 Seksen dokuzdan sonra Pomaklar dine kar şı büyük ilgi gösterdiler, Müslüman isimlerini geri aldılar; bunun yanında aşağı yukarı bütün yerle şim yerlerinde camiler yapıldı ve ibadete açıldı. Bazı Bulgar kaynaklara göre yeni cami yapılmasının amacı ibadetleri yerine getirmek de ğil, bu mabetler vesilesiyle bölgedeki Müslümanların yirmi senelik * ezilmi şli ğine son vermek, Müslümanların kendi kimliklerini ortaya çıkarmak ve bunu sembolik düzeyde de ifade etmektir. 104 Bu yakla şım bir açıdan do ğru görülebilir. Komünizmin yıkılı şından hemen sonra hürriyetin verdi ği ani şokun etkisiyle dini ö ğrenmeye ve ya şamaya büyük bir ilgi görülmü şse de, kısa zaman içinde bu, normal bir sürece girmi ş ancak mabet yapımı süreklilik göstermi ştir. Mabetleri yapanlar bir taraftan halkın kendisi iken bir taraftan da yurt dı şındaki hayırsever kurulu şlardır. Mabet yapımındaki amaç sadece ibadet edenlere fiziki bir mekan sağlamak de ğil, mabedin kendisiyle, okunan ezanlarla, buradaki görevlinin varlı ğıyla insanların zihinlerinde dinin varlı ğı ve ya şadı ğı bilincini diri tutmaktır.

103 Konedareva, Senem (ed.), a.g.e., s.42. * Bu kaynak, Pomaklar üzerindeki dinî baskıları 1972’den itibaren dü şünmektedir. Oysaki baskılar Bulgaristan’ın Osmanlı egemenli ğinden çıkı şından itibaren ba şlamı ştı. 104 Aleksiev, Bojidar, “Novata Djamia v Selo Çepintsi”, İslâm i Kultura (izsledvania), Galina Lozanova, Lübomir Mikov (ed.) İMİR, Sofia, 1999, s.113.

91 İbadetlerini yapmak isteyenler de fizikî yetersizliklerden dolayı zorluklarla kar şıla şmaktadırlar. Örne ğin, Blagoevgrad şehrinde bulunan cami, Müslüman topluluk olmadı ğı için ibadete kapalıdır. Buraya resmi i şler için gitmek zorunda kalan Müslümanların ibadetlerini yerine getirme imkânları da yoktur. Di ğer ilçe merkezlerinin ço ğunlu ğunda cami olmadı ğı, cami bulunan yerlerin hırsızlık gerekçesiyle vakit namazları dı şında kapalı oldu ğu için benzer problemler ya şanmaktadır. Otogarlar, konaklama tesisleri gibi yerlerde de mescit bulunmadı ğından dindar bireylerin ibadetlerini vakitlerinde yerine getirmeleri çok zordur. Dindar bireyler arasında, fizikî imkânsızlıklar ve di ğer bireylerin meraklı bakı şlarından çekinildi ği için ibadetini mutlaka zamanında yapma bilincinden ziyade, ak şam topluca kaza etme bilinci geli şmi ştir. Bu tür problemler Müslümanlar için büyük önem ta şıdı ğından devamlı olarak hocalardan fetva istenmektedir. Yapmı ş oldu ğumuz mülakatlardan ve gözlemlerimizden edindi ğimiz kanaate göre Blagoevgrad ilindeki Müslümanlarda kendi etnik kökenlerine ve dinlerine dair bir bilinç olmakla birlikte bu yüksek düzeyde bir bilinç de ğildir ve daha çok kendilerini Hıristiyan nüfustan ayırma i şlevine dayanmaktadır. Bu çerçevede Pomak kökenli Müslümanlar bu etnik kimliklerini açı ğa vurmaktan kaçındıkları gibi Komünist dönemdeki propagandaların etkisiyle bazıları Müslüman oldukları için utanırlar ve dünyadaki bütün kötülüklerin Müslümanlar tarafından yapıldı ğını dü şünürler. Buna paralel olarak “hoca”lara kar şı bir güvensizlik de gözlenir; sık sık “ İş te bu veya şu hoca bunları yapmaktadır, ama bize yapmamızı yasaklar,” şeklinde bir söz duymak mümkündür. İslam konusundaki bilgisizlik ve İslam’la ilgili bilgilerin sadece kitle ileti şim araçlarından alınması, ayrıca bu konuda bilgi verecek yeterince kitabın olmaması bu tür dü şüncelere yol açmaktadır. Blagoevgrad ilinde ya şayan Müslümanların arasında geleneklerine ve dinlerine dayanan giyim problemi, özellikle ba şörtüsü takma etrafında görülmektedir. Bu konuda bir kompleks gözlenmektedir, zira genç Müslüman kızlar kendi ya şadıkları köylerde ba şörtüsü takarlar, ancak şehirlere gittikleri zaman ba şlarını açarlar. Ayrıca genç ya şta ba şörtüsü takmak bazen gelenekle çatı şmaktadır. Özellikle Belitsa ilçesinde bulunan köylerde, Müslüman kızlar bekârlıklarında ba şları açık gezerler, evlendiklerinde ise ba şörtüsü takarlar. Bu davranı ş onlara göre hem evli olduklarının, hem de evlendikten

92 sonra daha dindar olduklarının göstergesidir. Normalde ba şörtüsünü sadece ya şlı kadınlar, yani 50 ya şın üstündekiler devamlı takmaktadırlar. Ba şı örtmenin dini bir uygulama oldu ğu tartı şılmaz ve herkes tarafından kabul edilir. Bu yüzden Türkiye’deki gibi ba şörtüler Müslüman kadınların arasında moda olmu ş, sürekli olarak Türkiye’den ba şörtüsü ve pardesüler getirilmeye ve başörtüsü yava ş yava ş ço ğalmaya ba şlamı ştır. Müslüman kadınların bir ba şka simgesi geleneksel şalvarlardır. Bunlar Gotse Delçev bölgesinde çok yaygındır ve dü ğünlerde, di ğer e ğlencelerde, tarlalarda, evlerde devamlı giyilmektedir. Müslüman kadınları Hıristiyan kadınlardan ayıran bir simge olarak sadece ya şlılar tarafından de ğil, genç kızlar tarafından da giyilmektedir. Şehir merkezinde okumaya giden ve modern kıyafetler giyen genç kızlar köylerine döndükleri zaman şalvarlarını giymekte ve kendilerini daha rahat hissettiklerini söylemektedirler. Belitsa ve Yakoruda ilçelerinde görülmeyen, Gotse Delçev’de yaygın olan şalvar ba şörtüsüne göre daha yaygın bir giyim ö ğesidir. Ancak her iki kıyafetin de şehirlerde giyilmesi konusunda bir kompleks oldu ğunu, sadece dini e ğitim almı ş bazı dindar bayanların ba şörtü ile bu kompleksi a şma konusunda gayret gösterdikleri gözlenmektedir. Müslümanlar arasında kimlik probleminin en önemli göstergesi isimlerdir. Özellikle genç nüfus arasında bir zihniyet olarak sadece Hıristiyan isimleri ta şıyanların ba şarılı olaca ğı dü şüncesi vardır. Bazı gençler şehirlere gidip Hıristiyanlarla irtibata geçtiklerinde, kendilerine ikinci sınıf insan muamelesi yapılmaması için takma Hıristiyan isimleri kullanmaktadırlar. Bu sosyal kaygı pratik bazı uygulamalara dayanır, örne ğin, Hıristiyan isimleri ta şıyan ö ğrenciler üniversiteler daha kolay kabul edilmekte ve daha kolay mezun olmaktadırlar. Aynı şey siyaset alanında da görülmektedir. 2003 senesinde Belediye ba şkanları ve muhtarlar için seçimler yapıldı. Belitsa ilçesinde birkaç ba şkan adayı vardı ve bunlardan ikisi Müslümandı. Bir tanesi Müslüman adı ta şıyordu, di ğeri ise Bulgar ismiyle seçimlere katılmı ştı. Bu durum hocalar arasında da tartı şma konusu haline geldi. İsmin İslam’ın şartı olup olmadı ğı, bir ki şinin Hıristiyan ismiyle Müslüman olup olamayaca ğı tartı şıldı. Bu seçimde Bulgar ismi ta şıyan Müslüman aday ba şkan seçilemedi. Onun seçilememesinde ta şıdı ğı bu isim önemli rol oynamı ş ve Müslüman oylarını alamamı ştır. İsim konusunda daha önce yapılan mücadeleler sosyal hafızada hala capcanlı oldu ğu için isim ve din arasında do ğrudan bir

93 ba ğ kurulur. İsmini de ğiştirmeyen ki şilere şüpheli gözle bakılır, bir takım çıkarlar için Bulgar ismi ta şımaya devam etti ğinden dolayı kınanır. Ama iki ismini birden yaygın bir şekilde kullanan, yani Müslümanlar arasında Müslüman ismiyle bilinen, Hıristiyanlar arasında ise Bulgar ismiyle tanınan gençlerin varlı ğı bir olgu haline gelmi ştir. Pomak Müslümanların Türklere göre Bulgarcayı daha iyi bilmeleri kendilerini gizleme imkânlarını da artırmaktadır. İsmini gizleme olgusu takım halinde yapılan spor faaliyetlerinde de gözlenir. Belitsa ilçesindeki güre ş kulübünde yer alanların ço ğu Müslümanlardır. Ancak bazı Müslümanlar, ayrımcılı ğa maruz kalmamak ve başarılı olabilmek için isimlerini gizlerler. Komünist dönemde de Müslüman oldu ğu halde Bulgar isminden dolayı Müslümanlı ğı bilinmeyen pek çok şampiyon sporcu çıkmı ştı; günümüzde resmi olmayan baskılarla bu uygulama kısmi olarak devam etmektedir. Gotse Delçev’in ikinci liginde yer alan futbol takımındaki Müslüman oyuncular ise kimliklerini açıkça ifade etmektedirler. Bu saydıklarımızın yanında, Bulgaristan’ın dı şındaki şartlar yüzünden de Bulgar ismi ta şımak avantajlı konumunu sürdürmektedir. Son yıllarda Bulgarlar gibi Müslümanlar da maddi bir gelir elde etmek için Avrupa Birli ği ülkelerine gitmeye ba şladılar. Bu ülkelere gidebilmek için vize ba şvurusu yapıldı ğında Müslüman ismiyle vize alabilme ihtimali, Bulgar ismiyle vize alabilme ihtimaline göre daha dü şüktür. Avrupa ülkelerinin dı şında Amerika Birle şik Devletleri’ne de gitme çabaları yo ğundur. Satovça ilçesinde bulunan Koçan Köyü’nün %95’i Amerika’ya gidebilmek için ye şil kart ba şvurusu yapmı ştır. Bu ba şvurularda da ço ğunlukla Bulgar ismi kullanılmı ştır. Bu isimler kullanılırken sadece daha kolay vize alınaca ğı dü şünülmez, aynı zamanda gümrükten daha rahat geçeceklerini ve gittikleri ülkede daha rahat i ş bulacaklarını dü şünürler. Netice olarak, kimlik krizinin belirli bir bilinç düzeyi ve özgüvenle birlikte aşılaca ğı öngörülebilir ama yine de bunu tam olarak a şmak kısa zaman içinde mümkün gözükmemektedir.

94 SONUÇ

Bulgaristan’da Müslüman nüfus bir milyondan fazladır. Bulgaristan’ın genelinde Müslümanlar azınlıkta oldu ğu gibi Blagoevgrad ilinde de azınlıktadır. Blagoevgrad ilinde Müslümanların oranı Bulgaristan’ın geneli ile paralellik gösterir. Müslümanlar azınlıkta olmalarına ra ğmen ço ğunlukla kendi kimliklerini, inançlarını, örf ve adetlerini korumayı ba şarmı ştır ve hepsini bütün ayrıntılarıyla olmasa bile uygulamaya çalı şmaktadırlar. Blagoevgrad ilinde ya şayan Müslümanların ço ğu Pomak’tır. Pomaklar, Rodop da ğlarındaki köylerde yerle şik hayat sürmekte ve Pomakça denilen bir lehçede konu şmaktadırlar. Temel geçim kaynakları tarım ve hayvancılık olmakla birlikte son yıllarda in şaat sektöründe ve sanayide çalı şma imkânları da ortaya çıkmı ştır. Ancak ülkedeki ekonomik krizden dolayı yurt dı şına göç ba şlamı ş, Amerika ve Avrupa’da çalı şanlar ço ğalmı ştır. Bu Müslümanlar, hem kendileri için para kazanır hem de yakın akrabalarına maddi destekte bulunurlar. Bu tür göçler uzun zaman için de ğil, birkaç yıl çalı şıp geri dönme niyeti ile yapılmaktadır. Blagoevgrad Müslümanları arasında aile kurumuna çok önem verilmektedir. Aile ili şkilerinin çok güçlü oldu ğunu ve toplumun birle ştirilmesinde büyük önem ta şıdı ğını görmekteyiz. Evlenme törenlerinde geleneklerin uygulanmasına özen gösterilmekle birlikte, maddi duruma göre ve batı etkisiyle yeni uygulamalar da görülmektedir. Hala ailede babanın otoritesi güçlüdür. Köylerde geni ş, şehirlerde ise çekirdek aileler görülmekte, ancak her halükarda evlenen erkek çocuk belli bir zaman babasının yanında kalmaktadır. Müslümanlar arasında bo şanmalar di ğer etnik gruplara göre daha azdır. Akraba ili şkileri çok güçlüdür ve akraba evlili ğine rastlanmaz. Akrabalık ve kom şuluk ili şkilerinde yardımla şma mutlak surette görülür. Blagoevgrad ilinde etnik gruplar arasında ili şkiler menfaate dayalıdır. Müslümanlar arasındaki ili şkilerde ise yardımla şma merkezi rol oynar ve belirli bir menfaat gözetilmez. Bu yardımla şma köylerde daha güçlü bir şekilde gözlenir, zira kısa zamanda halledilmesi gereken tarım i şleri bunu zorunlu kılmaktadır. Bulgaristan’daki Müslümanların dini i şleri Bulgaristan Ba ş müftülü ğü tarafından yürütülür. Blagoevgrad ili ise Gotse Delçev Bölge Müftülü ğüne ba ğlıdır. Siyasi olarak ise Blagoevgrad ilinde ya şayan Müslümanların ço ğu, HÖH (Haklar ve Özgürlük Hareketi) partisini destekler. Blagoevgrad ilindeki Müslümanların dini hayatı daha çok gelenekten tevarüs eden davranı şlarla devam ettirilir. Bunlarla beraber bir takım halk inançları İslam adına uygulanmaktadır. Müslümanların bilgi kaynakları “hoca” olarak bilinen ki şiler ve radyo, televizyon gibi kitle ileti şim araçlarıdır. Müslümanlar arasında kitap okuma alı şkanlı ğı çok dü şüktür. Dini bilgi olarak, Bulgarca’ya yeni tercüme edilen dini kitaplarla yetinmek zorundadırlar. Hem Bulgarca hem de Türkçe olarak yayınlanan kitap ve dergiler de bulunmaktadır. Müslümanlarda temel dini ritüellere katılma oranı dü şüktür. Devamlı olarak camilere gidip cemaatle namaz kılma gibi alı şkanlıklar yeni yeni yerle şmektedir. Dini ibadetlerini pratikte devamlı yerine getirenlerin oranı dü şük olmasına ra ğmen, bütün Müslüman köylerde mabetler bulunmaktadır. Müslümanlar halk inançlarına büyük önem vermektedirler. Günlük hayatlarında da halk inançlarının yeri vardır. Bazı batıl ve hurafe inançları da uygulanmaktadır ve dini bir vecibe gibi görülmektedirler. Bugünün genç Müslüman nüfusunda halk inançlarına çok önem verilmedi ği görülür. Ancak herhangi bir sıkıntıya dü şüldü ğünde ebeveynlerin baskısıyla bu tür çarelere ba şvurulmakta, bu inançlar hatırlatılmaktadır. Gerek Türkiye’den gerekse Arap ülkelerinden e ğitim alan din görevlileri bu halk inançlarının hakikati konusunda daha bilgili ve bilinçli bir görünüm sergilemektedir. Ancak eski nesil din görevlileri, her ne kadar bir kısmı bu inançları benimsemese de, en azından insanlara faydalı oldu ğunu dü şünerek muskalar yazmakta, halkın baskısıyla da yazmak zorunda kalmaktadırlar. Blagoevgrad Müslümanlarının kimlik problemi bir taraftan etnik di ğer taraftan da dinî kaynaklıdır. İslâm dinini tanımadıkları için kendi dinlerini saklamaya çalı şan Müslümanlar da bulunmaktadır. Bunların ço ğu isimlerini Bulgarca olarak söylerler ve kendilerini Bulgarlar arasında Bulgar olarak göstermeye çalı şmaktadırlar. Müslümanlar arasında kimlik probleminin en önemli göstergesi isimlerdir. Özellikle genç nüfus arasında bir zihniyet olarak sadece Hıristiyan isimleri ta şıyanların ba şarılı olaca ğı dü şüncesi vardır. Bazı gençler şehirlere gidip Hıristiyanlarla irtibata geçtiklerinde, kendilerine ikinci sınıf insan muamelesi yapılmaması için takma Hıristiyan isimleri

96 kullanmaktadırlar. Müslümanların ba şka bir problemi, örtü ve geleneksel giysilerin şehirlerde giyilmesi konusunda kompleks ya şamalarıdır. Ancak dini e ğitim almı ş bazı dindar bayanların bu kompleksi a şma konusunda gayret gösterdikleri gözlenmektedir. Blagoevgrad ilindeki Müslümanlar bir taraftan komünizm sonrası meydana gelen serbestlikle dinlerini ö ğrenme ve ya şama gayreti içindeyken di ğer taraftan da ani de ğişimin meydana getirdi ği de ğer bunalımının etkileriyle ba ş etmek zorundadırlar. Bunların yanında uzun yıllar boyunca ya şamı ş oldukları baskılar hala içlerinde Bulgar nüfusa ve devletine kar şı bir güvensizlik duymalarına sebep olmakta, bu endi şeler, arzular ve kompleksler içinde kendi öz kültürlerini daha yakından tanımaya ve ba ğlanmaya ihtiyaç duymaktadırlar.

97 BİBL İYOGRAFYA

Aleksiev, Bojidar, “Novata Djamia v Selo Çepintsi”, İslâm i Kultura (izsledvania), Galina Lozanova, Lübomir Mikov (ed.), İMİR, Sofia, 1999. Arslantürk, Zeki, Tayfun Amman, Sosyoloji (Kavramlar, Kurumlar, Süreçler, Teoriler ), Çamlıca Yay., İstanbul, 2001. Avramov, Orlin , Nie İ Drugite(za maltsinstvata i pravoto) , İMİR, Sofia, 2004. Aydın, Mustafa, Kurumlar Sosyolojisi, Ankara, 1997. Bilgin, Vejdi, Sosyal Çözülme ve Din, Etüt Yay., Samsun, 1997. Bottomore, T. B., Toplumbilim, Çev. Ünsal Oskay, Der Yay., 3. bs., İstanbul, trs. Cambazov, İsmail, Sofya İslâm Enstitüsü (Anılar-Belgeler), Davudo ğlu Yay., Blagoevgrad, 2005. Çavu şoğlu, Halim, Pomak Türkleri(Tarih ve Sosyo-Kültürel Yapı), KÖKSAV Yay, Ankara,1993. Dayıo ğlu, Ali, Toplama Kampından Meclis’e (Bulgaristan’da Türk ve Müslüman Azınlı ğı), İleti şim Yay., İstanbul, 2005. Donma, Mihail, “Ot Mestna Kım Evropeiska İdentiçnost: Promenia ştite se İdentiçnosti na Poma şkoto Maltsinstvo v Gırtsia”, Margarita Karamihova (Der.), Da Jivee ş Tam, Da se Sanuva ş Tuk , İMİR, Sofia, 2003. Dönmezer, Sulhi, Sosyoloji , Sava ş Yay., Ankara, 1984. Ebu Dâvûd Süleyman b. E ş’as es-Sicistani, Sünen-i Ebu Dâvûd, Tercüme ve Şerhi , Hazırlayan: Necati Yeniyel, Hüseyin Kayapınar, Şamil Yay., İstanbul, 1988. Engels, Friedrich , Ailenin Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni , Çev: Kenan Somer, Sol Yay., 7. bs, Ankara, trs. Er, İzzet , Sosyal Geli şme ve İslâm, Furkan Yayınları, Bursa, 1994. Eren, A. Cevat , “Pomaklar”, İslâm Ansiklopedisi , MEB Basımevi, İstanbul, 1964, c.9. Fichter, Joseph, Sosyoloji Nedir? , Çev. Nilgün Çelebi, Atilla Kitabevi, Ankara, 2001. Gazali, Ebu Hâmid Muhammed b. Muhammed , İhyâu’ Ulumi’d-din , Çev. Mehmet A. Müftüo ğlu, İpek Yay., İstanbul, 2002. Georgiev, Veliçko, Staiko Trifonov , Pokrıstvaneto Na Bılgarite Mohamedani (1912- 1913) dokumenti , Akademiçno İzdatelstvo Prof. Marin Drinev, Sofya 1995. Giddens, Anthony, Sosyoloji, Çev. Hüseyin Özel, Cemal Güzel, Ayraç Yayınevi, Ankara, 2000. Gradeva, Rositsa (ed.), İstoria na Müsülmanskata Kultura po Bılgarskite Zem i(izsledvania), İMİR, Sofia, 2001. Günay, Ünver, Din Sosyolojisi , İnsan Yay., İstanbul, 2002. Günay, Ünver, Erzurum ve Çevre Köylerinde Dini Hayat , Erzurum Kitaplı ğı, İstanbul, 1999. Hamidullah, Muhammed, İslâm’a Giri ş, Çev. Cemal Aydın, TDV Yay., Ankara, 2004. İvanova, Evgenia, Othvarlenite “Priob şteni”, İnstitut za İztoçnoevropeiska Humanitaristika, Sofia, 2002. Jeliaskova, Antonina,“Formirane Na Muslümanskite Ob ştnosti i Kompleksite na Balkanskite İstoriografi”, Antonina Jeliaskova, Bojidar Aleksiev, Jorjeta Nazırska (sıstaviteli), Müslümanskite Ob ştnosti na Balkanite i v Bılgaria , Mejdunaroden Tsentar po Problemite Na Maltsinstvata i Kulturnite Vzaimodeistvia, Sofia, 1997. Kahraman, İsmail, Bakanlarda Osmanlı Medeniyeti Belgesi-I Bulgaristan , Anadolu Basın ve Yayıncılık, Kocaeli, 2000. Koenig, Samuel, Sosyoloji; Toplum Bilimine Giri ş, çev: S.Sucu, O. Aykaç, Ütopya Kitabevi Yay., İstanbul, 2000. Konedareva, Senem (ed.), Ali Avdikov, (Razkazite zapisa), Gorçivi Razkazi , Fondatsia za Regionalno Razvitie “Rodopi-XXI vek”, Blagoevgrad, 2003. Kurt, Abdurrahman , Bursa Sicillerine Göre Osmanlı Ailesi (1839-1876), Uluda ğ Üniversitesi Basımevi, Bursa, 1998. Kuyucuklu, Nazif, “Bulgaristan”, DİA, İstanbul, 1992, c. 6. Mauss, Marcel , Sosyoloji ve Antropoloji , Çev. Özcan Do ğan, Do ğu Batı Yay., Ankara, 2005. Melikoff, İrene, “Razmisli po Problema Bekta şi-Alevi”, İslâm i Kultura (izsledvania), Galina Lozanova, Lübomir Mikov (ed.), İMİR, Sofia, 1999. Memi şoğlu, Hüseyin , Pomak Türklerinin Geçmi şinden Sayfalar , Şafak Matbaası, Ankara,1991. Mensching, Gustav, Dini Sosyoloji , Çev. Mehmet Aydın, Tekin Kitabevi, Konya, 1994.

99 Oğuz, Muhammed İhsan , İslâm’da Mübarek Günler ve Geceler , O ğuz yay., İstanbul, 1994. Popoviç, Aleksandır, Balkanlarda İslâm , Çev. Komisyon, İnsan Yay., İstanbul, 1995. Sayın, Önal, Aile Sosyolojisi (Ailenin Toplumdaki Yeri), Ege Üniversitesi Basımevi, İzmir, 1990. Sayın, Özen , Sosyolojiye Giri ş, Erdem Kitabevi, İzmir, 1985. Sezal, İhsan, “Toplum ve Aile”, Sosyolojiye Giri ş, Ed. İhsan Sezal, Martı Kitap ve Yayınevi, Ankara, 2003. Sezen, Yümni, Sosyolojide Temel Bilgiler ve Tartı şmalar , İFAV Yay., İstanbul 1997. Tatarlı, İbrahim, Bulgaristan’da Türk Halk Kültürü ve Edebiyatının Bazı Ana Sorunları. Türk Varlı ğı, Etütler Kitap I, Sofia, 2003. Tezcan, Mahmut , Bo ş Zamanların De ğerlendirilmesi , Ankara Üniversitesi Yay., Ankara, 1982. Troeva, Evgenya, Valeri Grigorov, “Gurbetçiistvoto v Rodopite Minalo i Nastoya şte,” Da Jivee ş Tam, Dase Sınuva ş Tuk, Margarita Karamihova (ed.), İMİR, Sofia, 2003. Turan, Ömer, Rodop Türklerinin 1878 Direni şi, TTK Basımevi, Ankara, 2000. “Vedat S. Ahmed (Ba şmüftü Yardımcısı) İle Söyle şi,” Müslümanlar, Sayı:4, 2005. www.bl.government.bg/bl/analizi/socio.doc (15.07.2006). www.davudoglu.com/faaliyetler/faaliyet_02html (25.01.2006). www.religiabg.com/?=religii&style=2 (10.04.2006). www.nsi.bg /Census/Census.htm (15.07.2006). Wach, Joachim , Din Sosyolojisi , Çev. Ünver Günay, İFAV Yay., , İstanbul 1995. Wallace, Ruth A., Alison Wolf, Ça ğda ş Sosyoloji Kuramları , Çev. Leyla Elburuz, M.Rami Ayas, Punto Yayıncılık, İzmir, 2004. Zimmerman, C. Carle, Yeni Sosyoloji Dersleri , Çev. Amiran Kurtkan Bilgiseven, İstanbul Üniversitesi Yay., İstanbul, 1964, s.272.

100

ÖZGEÇM İŞİ M

27.12.1974 yılında Bulgaristan, Blagoevgrad ili, Belitsa ilçesinin Lutovo köyünde do ğdum. İlk okulu köyde, orta okulu Babyak, liseyi Belitsa ilçe merkezinde okudum.1993-1995 yılları arasında askerli ğimi tamamladım. 1997 yılında Türkiye

Diyanet Vakfı aracılı ğıyla Bursa’ya geldim ve Uluda ğ Üniversitesi İlâhiyat Fakültesine girdim. 2003 yılında Uluda ğ Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi’nden mezun oldum.

2003 yılında Uluda ğ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Felsefe ve Din

Bilimleri Anabilim Dalı Din Sosyolojisi Bilim Dalı’nda Yüksek Lisansıma ba şladım.2004 yılında Bulgaristan Müslümanlarının Dini Ve Sosyal Hayatı

(Blagoevgrad İli Örne ği) isimli tezimi çalı şmaya ba şladım.