T. C.

NİĞDE ÖMER HALİSDEMİR ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANABİLİM DALI

BEKSULTAN NURJEKEULI’NIN “EY, DÜNYE EY!” ROMANI ÜZERİNE DİL VE ÜSLUP ÇALIŞMASI

DOKTORA TEZİ

Hazırlayan Gulshat SHAIKENOVA

NİĞDE

AĞUSTOS 2020

T. C.

NİĞDE ÖMER HALISDEMIR ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANABİLİM DALI

BEKSULTAN NURJEKEULI’NIN “EY, DÜNYE EY!” ROMANI ÜZERİNE DİL VE ÜSLUP ÇALIŞMASI

DOKTORA TEZİ

Hazırlayan Gulshat SHAIKENOVA

Danışman: Prof. Dr. Hikmet KORAŞ Üye: Prof. Dr. Ziya AVŞAR

Üye: Prof. Dr. Faruk ÇOLAK

Üye: Doç. Dr. Enver KAPAĞAN

Üye: Doç. Dr. Mustafa KUNDAKÇI

NİĞDE

AĞUSTOS 2020

ÖN SÖZ

Kazak Edebiyatının önemli temsilcilerinden biri olan B.Nurjekeulı tarafından kaleme alınmış “Ey, Dünye ey” romanı Kazakların bağımsızlığının 25. yılı ve Kurtuluş Savaşı’nın1 100. yılı anısına yazılmış ve Kazakların bağımsızlığını elde ettiği güne kadarki zamanı kapsayan tarihî bir edebi eserdir. Millî meselelere yakından ilgi duyan M. Avezov’dan başlayarak birçok yazar 1916 yılındaki olaylarla ilgili eserler kaleme almıştır. Fakat bir arşiv belgesini alıp genişleterek çocukluğunun da geçtiği coğrafyayı mekân seçip işleyen B. Nurjekeulı’nın eseri, özellikle 1916 olaylarının 100. Yılına denk gelmesi sebebiyle ödül de almış, üzerinde çok tartışılmış, eserin kurgusu ve edebi değeri yönünden övenlerin de eleştirenlerin de çok olduğu bir eserdir.

B. Nurjekeulı, romana mekân olan coğrafyada doğmuş büyümüş, o yöre insanlarını iyi tanıyan, kendisi olayları yaşamasa da yaşayanlardan dinleyerek büyümüş birisidir. Verdiği diğer eserlerde de Kazakların sosyal hayatını en iyi anlatan, uzun bir geçmişi olmayan Kazak yazı dilinin kullanılması ve yazımı konusunda ciddi tartışmalara katılan bu konuda özel fikirleri olan bir yazardır. Kazak kültürüne vakıf bir yazar ibaresi, yazarı anlatmak için eksik kalır, kültüre vakıf olmanın yanında onu, dil ve tarih gibi kültürü oluşturan diğer unsurlarla birlikte geliştirebilmek için elinden geleni yapan, özellikle sosyal hayatın önemli bir parçasını oluşturan kadınları her yönüyle işleyen, gündemde tutan bir yazardır.

Nurjekeulı’nı, kendi çocukluk ve gençlik yıllarını romanlaştırdığı Bir Pişmanlık Bir Ümit romanında tanımak mümkündür. Bu romanda anlatılan hayat ve yıllar; yazarın dünya görüşü, hayat anlayışı, hayata bakışı, millî duygularının gelişmesi, dil ve tarih şuurunun oluşmasında etkili olmuştur. Daha sonra yazdığı başka romanlarda bu yıllarda yaşadığı olayların izini, kendi yaşadıklarını roman kahramanlarının üzerinden anlatırken tespit etmek mümkündür. Eserlerinde kahramanlarının yaşadıkları bizzat yazarın yaşadıkları veya gerçek hayatta yaşandığına şahit olduğu olaylardır. Yazar bunları doğup büyüdüğü bölgenin ağız özelliklerini yansıtarak ifade etmiş ve yine kendisinin dil ve yazım konusundaki görüşlerini uygulama imkânını da bulmuştur.

1 Çarlık Rusyası döneminde yaşanan 16-43 yaş aralığındaki Kazak erkeklerin askere alınması ile ilgili karara karşı çıkmayla başlayan ve Kazakların katledildiği 1916 olayları. i

Kazak tarihi, tarihteki önemli olaylar, Kazakçanın yazımı, Kazak dilinin geleceği, kelimelerin kullanımı gibi pek çok bilimsel tartışmanın da tarafı olan, bu konuda gazete ve dergilerde yazıları yayımlanan bir yazar olması yanında Ey, Dünye Ey! romanının cumhurbaşkanı tarafından ödüle layık görülmesi, bu eserin tez çalışmasına konu olarak benimsenmesinde etkili olmuştur.

Yazarın dille ilgili kaygıları aynı zamanda Kazaklar ve Kazakistan’la ilgili olup yazarın yazılarında bizzat fikirlirini uyguladığı bir konudur.

Yazarın hayatta olması, çalışma açısından kolaylık gibi gözükse de birtakım zorluklar da yaşanmıştır. Mesela yazarın hayatı hakkında kendisine yöneltilen pek çok soru yazar tarafından cevaplandırılmamış, cevaplandırılanlar da üstünkörü cevaplandırılmıştır. Yine çalışmaya konu olan eser hakkındaki pek çok soru yazar tarafından geçiştirilmiştir.

Kazakistanda bilimsel eleştirinin henüz emekleme aşamasında olması da çalışmada tespit edilen hususlardan birisidir. Bundan dolayı yazarın kendisi ve eserleri hakkındaki olumlu ve olumsuz eleştirileri temin etmede de güçlükler yaşanmış, kaynaklarda bahsedilen pek çok yazı temin edilememiştir.

Günlük gazetelerde eser ve yazar hakkında yayımlanan bazı eleştirilerin bilimsel olmaktan uzak ve şahsi olması, çalışmada yaşanan handikaplardandır.

Kazakistan’da yayımlanan eserlerin az sayıda yayımlanması, yayının kısa sürede bitmesi sebebiyle pek çok eser temin edilememiştir. Ülkede ciddi bir yayın politikası henüz oluşmadığı için yayımlanan bazı eserleri büyük kütüphanelerde ve millî kütüphanede de bulmak zaman zaman imkânsız olmuştur.

Yazarın Kazakça pek çok kelimeyi sözlükteki yazımının dışında farklı kullanması çalışmaya malzeme olması açısından olumlu bir durum gibi gözükse de zaman zaman sıkıntılar da yaşanmasına sebep olmuştur. Yine yazarın halkın kullandığı sadece yöreye mahsus kelimeleri kullanması, alıntı bazı kelimeleri yörede kullanılan şekilde verilmesi, kelimenin millileştirilmesi açısından olumlu gözükse de zaman zaman problem yaratmıştır.

Çalışmanın dili ile ilgili bölümde yaşanan en büyük problem, Kazakça gramer şablonunun Türkiyedeki gramer şablonlarından farklı olmasıdır. Çünkü elde bulunan pek çok gramer kitabında neyin nerede, hangi başlık altında olduğu veya işlendiği, büyük bir problem teşkil etmektedir.

ii

Kazakçanın kelime kökleri ve eklerindeki ses değişiklikleri de değerlendirmelerde yaşanan büyük problemlerdendir. Yine Türkiye’de yayımlanan Kazakça gramer kitaplarının ve yapılan tezlerin birbirinden çok farklı olması, Kazakistan’da yayımlanan gramer kitaplarının Türkiye Türkçesi şablonuna tatbiki şeklinde olması ve uydurulmuş olması aşmakta zorluk çekilen problemlerdendir.

Çalışmanın sağlıklı yapılabilmesi için eser önce Türkiye Türkçesine aktarılmıştır. Aktarılan metin, çalışmanın bir bölümü olarak düşünülmüş, ancak aktarılan metin kitap olarak yayımlandığı için tezin bir bölümü olmaktan çıkarılmıştır. Metnin konulmamasının sebeplerinden birisi de şekil ve cümle bilgisi bölümlerinde örnek verilen kelime, kelime grubu ve cümlelerin başlığa uydurulmak için örnek verilirken değiştirilmesidir. Çünkü edebi olarak aktarılan metnin örnek olarak verilmesi birtakım sıkıntıları da beraberinde getirmiş olup Kazakçadaki bazı kullanımların Türkiye Türkçesinde karşılığı olsa bile bu kullanım belli yörelere ait olan, umumileşmemiş, yazı diline girmemiş kullanımlardır. Fiil çekimlerinden kelime gruplarına kadar pek çok konuda bu sıkıntı yaşanmıştır.

Çalışmanın üslupla ilgili bölümünde yapılan değerlendirmelerin pek çoğu aslında çalışmayla ilgili yapılan eleştiri yazılarında görülmesi arzu edilen fakat görülemeyen hususlar olmuştur.

Çalışmada romanla ilgili yapılan değerlendirmeler, aslında roman tekniğiyle de ilgili olup bu durumun Kazakistan’da ne derece yazılıp çizildiği ve tartışıldığı tespit edilemediğinden sadece görülenler tespit olarak verilmiştir.

Çalışmamı büyük bir sabır ve titizlikle yakından takip eden, eleştiri ve tavsiyeleriyle çalışmanın bu aşamaya gelmesini sağlayan, bu süreç içerisinde büyük desteğini gördüğüm muhterem danışman hocam Prof. Dr. Hikmet KORAŞ’a teşekkürü borç bilirim. Kendi evinde görüşme imkânı veren ve kendisiyle ilgili ulaşamadığım bilgileri, eserlerini ve son yayımlanmış kitaplarını arkadaşlarım vasıtasıyla benimle paylaşmaktan esirgemeyen sayın yazar Beksultan NURJEKEULI’na sonsuz teşekkürlerimi bildiririm. Çalışmalarım sırasında yardımını gördüğüm saygıdeğer hocam Doç. Dr. Adem ÖĞER’e, kaynakları temin etmemde büyük yardımını gördüğüm doktora öğrencisi Gulzhan NUSSİP’e, üzerimde emeği olan bütün hocalarıma, arkadaşlarıma ve daima destekleri için sevgili aileme içtenlikle teşekkür ediyorum.

Gulshat SHAIKENOVA Ağustos 2020

iii

ÖZET DOKTORA TEZİ

BEKSULTAN NURJEKEULI’NIN “EY, DÜNYE EY!.” ROMANI ÜZERİNE DİL VE ÜSLUP ÇALIŞMASI

SHAIKENOVA, Gulshat Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Tez Danışmanı: Prof. Dr. Hikmet KORAŞ Ağustos 2020, 478 sayfa

Yirminci asrın başında yerleşik hayat geçen ve bu yerleşik hayata geçmenin Sovyetler birliği döneminde tamamlandığı Kazakistan’da Kazakçanın yazı dili olarak kullanılmaya başlaması da bu tarihten yaklaşık elli sene öncesine denk gelir. Ancak konuşulan bir dilin yazı dili haline gelmesi zordur ve zaman alır. Hele hele bu dil geniş bir coğrafyada kullanılıyorsa ve bu dilin konuşulduğu bölgede uzun yıllar başka bir dil eğitim ve resmi dil olarak kullanılmışsa yazı dilinin oturması, gelişmesini tamamlaması daha da uzun zaman alır. Kazakça bu maceranın öznesi olan bir dildir. Yazı dili olduktan sonra birkaç farklı alfabe ile yazılan Kazakçanın imlası da henüz oturmamıştır. Dilin yazılması ve imlası hala aydınlar arasında tartışma konusudur. Bu tartışmalar yaşanırken Kazakça ile pek çok edebi eser de verilmektedir. Çalışmada böyle bir dönemde verilen bir eser, üstelik tartışmaların tarafı olan birisi tarafından verilen bir eser üzerinde dil ve üslup incelemesi yapılmış, çağdaş Kazak edebiyatında önemli bir yere sahip olan Beksultan Nurjekeulı’nın dili ve üslubu “Ey, Dünye Ey!” romanı örneğinde ele alınarak dil ve üslubu değerlendirilmiştir. Çalışmanın dil incelemesi bölümünde ses ve şekil bilgisi ile ilgili özellikler kelimelerin Kazakça sözlükteki yazımları esas alınarak değerlendirilmiş, aykırı kullanımlar tespit edilmiş, yabancı kelimeler ve kullanışları tespit edilmiş, dilin işlenmişliğine ve yazı dili oluşuna delil olması bakımından kelime grupları ve bunların yapısı ile incelenen metindeki cümle yapıları ele alınmıştır. Çalışmanın üslup incelemesi bölümünde eser önce teknik olarak ele alınmış ve değerlendirilmiş; eserin anlatılışı, anlatıcının bakış açısı, romandaki zaman, mekân ve kahramanları; bunların birbiri ilme ilişkisi karşılaştırılarak değerlendirilmiştir. Üslup değerlendirmesinin bir parçası olarak yazarın Kazakça kelimeleri kullanışı, alıntı kelimelirin kullanışı, incelenen metinde yazarın kullandığı mahalli ve arkaik kelimeler, argo kullanımlar, metinde geçen atasözleri, deyimler; eserin edebiliğini göstermesi açısından yazarın kullandığı edebi sanatlar tespit edilerek verilmiş ve değerlendirilmiştir.

iv

Anahtar Kelimeler: Nurjekeulı, tarihî roman, Kazakistan 1916 olayları, Bolşevik ihtilali, Kazakistan’dan Çine göç, Jeltoksan Olayları

v

ABSTRACT DOCTORAL DEGREE

A RESEARCH ON LANGUAGES AND METHODS USED İN THE NOVEL OF BEKSULTAN NURJEKEEV’S “EY, DUNYE EY!”

SHAIKENOVA, Gulshat Turkish Language and Literary Administration Supervisor: Prof. Dr. Hikmet KORAŞ August 2020, 478 pages

At the beginning of the twentieth century, Kazakhs’ transition to settle lives took place, and it was completed during the period of the Soviet Union. In , the use of Kazakh as a written language is approximately fifty years before this date. It is difficult and time consuming for a spoken language to become a written language and it will take even longer time to settle and complete its development; if this language is spoken in a wide geographical area and foreign language has been used as an educational and official language for many years in the region. Kazakh is a language that is the subject of this adventure. The spelling of Kazakh, which was written in several different alphabets after it became a written language, has not yet been settled. About the writing and spelling of the language there is still no consensus among intellectuals; despite the fact that many literary works are also given in Kazakh. In this study, the language and style of Beksultan Nurjekeuli who has an important position in contemporary Kazakh literature and a work given by someone who is subject to the discussions, and the language and style of the "Kazakh" were evaluated by considering the “Ey, Dunya Ey!” novel as an example. In the language analysis section of the study, the features related to phonetics and morphology were evaluated based on the spelling of words in the Kazakh dictionary. At the same time, inconsistent uses have been identified, foreign words and their use have been identified, word groups and their structure and sentence structures in the text are examined in order to be evidence of language processing and writing language. In the style analysis section of the study, the work was first handled and evaluated technically; narration of the work, perspective of the narrator, time, place and heroes in the novel; their relationship to each other was evaluated by comparison. As part of the style assessment, the author's use of Kazakh words, the use of quoted words, the local and archaic words, slang uses, proverbs, and idioms in the text are analyzed. Besides these, the literary arts used by the author in order to demonstrate the workability of the work were also evaluated.

vi

Key Words: Nurjekeulı, Historical Novel, Kazakhstan 1916 Events, Bolshevik Revolution, Migration From Kazakhstan To China, Jeltoksan Events.

vii

İÇİNDEKİLER

ÖN SÖZ ...... i ÖZET ...... iv ABSTRACT ...... vi İÇİNDEKİLER ...... viii KISALTMALAR ...... xv ÇALIŞMADA KULLANILAN ÇEVRİYAZI İŞARETLERİ ...... xvi 0. GİRİŞ ...... 1 0.1. Kazak Adlandırması Hakkında...... 1 0.1.1. Kazak Adının Ortaya Çıkışı ...... 1 0.1.2. Kazak Kelimesinin Anlamı ve Etimolojisi Hakkında ...... 3 0.1.3. Kazak Kelimesinin İfade Ettiği Etnik Unsurlar ...... 3 0.2. Kazak Edebiyatı ...... 4 0.2.1. Yazılı Kazak Edebiyatının Ortaya Çıkışı ...... 5 0.2.1.1. Millî Uyanış Yahut Alaş-Orda Edebiyatı ...... 6 0.2.1.2. Sosyalist Realizm ve Sovyet Dönemi Kazak Edebiyatı ...... 8 0.2.1.2.1. Sosyalist Realizm ...... 8 0.1.2.1.2.2. Sovyet Dönemi Kazak Edebiyatı ...... 11 0.2.2. Yazılı Kazak Edebiyatına Yeni Giren Türler ...... 11 0.2.2.1. Manzum Türler ...... 12 0.2.2.2. Mensur Türler ...... 15 0.2.2.2.1. Kazak Edebiyatında Roman ...... 19 0.2.2.2.1.1. Bağımsızlık Öncesi Kazak Romancılığı ...... 19 0.2.2.2.2. Bağımsızlık Sonrası Kazak Romancılığı ...... 20 I. BÖLÜM ...... 22 I. BEKSULTAN NURJEKEULI’NIN HAYATI VE ESERLERİ ...... 22 I.1. Hayatı ...... 22 I.2. Eserleri ...... 28 I.2.1. Manzum Eserleri ...... 28 I.2.2. Mensur Eserleri ...... 29 I.2.2.1. Gazete Köşe Yazıları...... 29 I.2.2.2. Hikâyeleri ...... 30 I.2.2.2.1. Uzun Hikâye ...... 31 I.2.2.2.1.1. Künäli Maxabbat “Yasak Aşk” ...... 32 I.2.2.2.2. Kısa Hikâyeleri...... 34 I.2.2.2.2.1. Bev, Qız Davren ...... 34 I.2.2.2.2.2. Beytanıs Äyeldiŋ Qupiyası “Yabancı Kadının Sırrı” ...... 34 I.2.2.2.2.3. Ayel Jolı Jiŋişke “Kadın Ruhu İncedir” ...... 35 1.2.2.2.2.4. Tavdı Jılatqan Tün “Dağı Ağlatan Gece” ...... 35 I.2.2.3. Romanları ...... 36 I.2.2.3.1. Kütüvmen Ötken Ğumır “Beklentiyle Geçen Ömür” ...... 36 I.2.2.3.2. Erli Zayıptılar “Karı Koca” ...... 38 I.2.2.3.3. Jav Jağadan Alğanda “Düşman Yaka Paça Olunca” ...... 39 I.2.2.3.4. Bir Ökiniş Bir Ümit “Bir Pişmanlık Bir Ümit” ...... 40 I.2.2.3.5. Ey, Dünye Ey “Hey Dünya Hey!” ...... 42 I.2.2.4. Diğer Eserleri ...... 45 I.2.2.4.1. Tarih İzderi “Tarih İzleri” ...... 45 I.2.2.4.2. Öner men Ömir “Sanat ve Hayat” ...... 46 viii

I.2.2.4.3. Öner Sȁvlesi “Sanat Işığı” ...... 46 I.2.2.4.4. Jüz Jıyırma Tuŋğış “Kazakların Yüz Yirmi Aydını” ...... 46 I.2.2.4.5. Tarihqa Tağzım “Tarihe Saygı” ...... 47 I.2.2.4.6. Aqjazıqtıŋ Adamdarı “Akjazık’ın İnsanları” ...... 47 I.2.2.4.7. Qasiyetti Orbulak “Kutsal Orbulak” ...... 47 1.2.2.4.8. Özender Örnektelgen Ölke “Nehirlerin Harita Çizdiği Ülke” ...... 48 I.2.2.5. Yabancı Dillerden Yaptığı Çevirileri ...... 49 I.3. Beksultan Nurjekeulı Hakkında Yapılan Çalışmalar ve Yazılanlar ...... 49 I.3.1. Beksultan Tuvralı “Beksultan Hakkında” ...... 49 I.4. Başka Dillere Çevrilen Eserleri ...... 52 II. BÖLÜM ...... 54 “EY, DÜNYE EY” ROMANI ÜZERİNDE DİL İNCELEMESİ ...... 54 II.1. Ses Bilgisi ...... 54 II.1.1. Ünlüler ve Özellikleri ...... 55 II.1.1.1. Ünlü Uyumları ...... 55 II.1.1.1.1 Kalınlık İncelik Uyumu ...... 55 I.1.1.1.2. Düzlük Yuvarlaklık Uyumu ...... 60 II.1.1.1.2. Ünlülerle İlgili Ses Olayları ...... 61 II.1.1.1.2.1. Ünlü Düşmeleri ...... 61 II.1.1.1.2.1.1. Kelime Başında Ünlü Düşmesi ...... 61 II.1.1.1.2.1.2. Kelime Ortasında Ünlü Düşmesi: ...... 61 II.1.1.1.2.1.3. Kelime Sonunda Ünlü Düşmesi ...... 62 II.1.1.1.2.1.4. Hece Düşmesi ...... 62 II.1.1.1.2.2. Ünlü Türemesi ...... 62 II.1.1.1.2.2.1. Kelime Başında Ünlü Türemesi ...... 62 II.1.1.1.2.2.2. Kelime Ortasında Ünlü Türemesi ...... 63 II.1.1.1.2.2.3. Kelime Sonunda Ünlü Türemesi ...... 65 II.1.1.1.2.3. Ünlü Değişmeleri ...... 65 II.1.1.1.2.3.1. Kelime Başında Ünlü Değişmesi ...... 65 II.1.1.1.2.3.2. Kelime Ortasında Ünlü Değişmesi ...... 65 II.1.1.1.2.3.3. Kelime Sonunda Ünlü Değişmesi ...... 67 II.1.2. Ünsüzler ve Özellikleri ...... 67 II.1.2.1. Dudak Ünsüzleri ...... 67 II.1.2.2. Diş-Dudak Ünsüzleri ...... 68 II.1.2.3. Diş Ünsüzleri ...... 68 II.1.2.4. Diş-Damak Ünsüzleri ...... 69 II.1.2.5. Arka Damak Ünsüzleri ...... 70 II.1.2.6. Gırtlak Ünsüzü ...... 72 II.1.2.7. Ünsüzlerle İlgili Ses Olayları ...... 72 II.1.2.7.1. Ünsüz Düşmesi ...... 72 II.1.2.7.1.1. Kelime Başında Ünsüz Düşmesi ...... 73 II.1.2.7.1.2. Kelime Ortasında Ünsüz Düşmesi ...... 73 II.1.2.7.1.3. Kelime Sonunda Ünsüz Düşmesi ...... 74 II.1.2.7.1.4. Hece Düşmesi ...... 74 II.1.2.7.2. Ünsüz Türemesi ...... 76 II.1.2.7.2.1. Kelime Başında Ünsüz Türemesi ...... 76 II.1.2.7.2.2. Kelime Ortasında Ünsüz Türemesi ...... 77 II.1.2.7.2.3. Kelime Sonunda Ünsüz Türemesi ...... 77 II.1.2.7.3. Ünsüz Değişmesi ...... 78 II.1.2.7.3.1. Kelime Başında Ünsüz Değişmesi ...... 78 II.1.2.7.3.2. Kelime Ortasında Ünsüz Değişmesi ...... 79 II.1.2.7.3.3. Kelime Sonunda Ünsüz Değişmesi ...... 80 II.1.2.8. Kazakça Kelimelerde Kelime Sonu Ünsüz Kombinezonları ...... 80

ix

II.1.2.9. Alıntı Kelimelerde Kelime Sonu Ünsüz Kombinezonları ...... 80 II.1.2.10. Alıntı Kelimelerde Ünsüzler ...... 81 II.1.2.10.1. Arapça Kelimeler ...... 81 II.1.2.10.1.1. Ünsüz Düşmesi ...... 82 II.1.2.10.1.2. Ünsüz Türemesi ...... 82 II.1.2.10.1.3. Ünsüz Değişmesi ...... 82 II.1.2.10.2. Farsça Kelimeler ...... 83 II.1.2.10.2.1. Ünsüz Düşmesi ...... 83 II.1.2.10.2.2. Ünsüz Türemesi ...... 83 II.1.2.10.2.3. Ünsüz Değişmesi ...... 84 II.1.2.10.3. Rusça Kelimeler ...... 84 II.1.2.10.3.1. Ünsüz Düşmesi ...... 84 II.1.2.10.3.2. Ünsüz Türemesi ...... 85 II.1.2.10.3.3. Ses Değişmesi ...... 85 II.2. Şekil Bilgisi ...... 85 II.2.1. Kelime Yapımı ...... 86 II.2.1.1. İsimden İsim Türeten Ekler ...... 86 II.2.1.1.1. İsimden İsim Türeten Kazakça Ekler ...... 87 II.2.1.1.1 İsimden İsim Türeten Yabancı Kökenli Ekler ...... 97 II.2.1.2. Fiilden İsim Türeten Ekler ...... 100 II.2.1.3. İsimden Fiil Türeten ekler ...... 112 II.2.1.4. Fiilden Fiil Türeten Ekler ...... 118 II.2.1.4.1. Fiil Çatıları ...... 123 II.2.1.4.1.1. Dönüşlü Çatı ...... 123 I.2.1.4.1.2. Edilgen Çatı ...... 124 I.2.1.4.1.3. Ettirgen Çatı ...... 125 I.2.1.4.1.4. İşteş Çatı ...... 126 II.2.2. Kelime Çekimi ...... 126 II.2.2.1. İsim Çekim Ekleri ...... 127 II.2.2.1.1. Hal Ekleri ...... 127 II.2.2.1.1.1. Yalın Hal ...... 127 II.2.2.1.1.2. Yönelme (Yaklaşma) Hali ...... 128 II.2.2.1.1.3. Bulunma Hali ...... 129 II.2.2.1.1.4. Ayrılma (Uzaklaşma) Hali ...... 130 II.2.2.1.1.5. Belirtme (Yükleme) Hali ...... 131 II.2.2.1.1.6. İlgi (Tamlayan) Hali ...... 132 II.2.2.1.1.7. Vasıta Hali ...... 134 II.2.2.1.1.8. Eşitlik Hali ...... 134 II.2.2.1.1.9. Karşılaştırma Hali ...... 135 II.2.2.1.2. İyelik Ekleri ...... 136 II.2.2.1.2.1. Teklik 1. Şahıs İyelik Eki +m ...... 136 II.2.2.1.2.2. Teklik 2. Şahıs İyelik Eki +ıŋ; +iŋ, +ŋ ...... 137 II.2.2.1.2.3. Teklik 3. Şahıs İyelik Eki...... 138 II.2.2.1.2.4. Çokluk 1. Şahıs Ekleri ...... 139 II.2.2.1.2.5. Çokluk 2. Şahıs İyelik Ekleri ...... 139 II.2.2.1.2.6. Çokluk 3. Şahıs İyelik Ekleri ...... 140 II.2.21.3. Aitlik Eki +ğı, +gi, +qı, +ki ...... 141 II.2.2.1.4. Çokluk Eki ...... 142 II.2.2.1.5. Soru Eki ...... 144 II.2.2.1.6. Eşitlik Ekleri ...... 145 II.2.2.2. Fiil Çekim Ekleri ...... 147 II.2.2.2.1. Şahıs Ekleri ...... 147 II.2.2.2.1.1. Birinci Tip (Zamir Kökenli) Şahıs Ekleri ...... 148 II.2.2.2.1.1.1. Teklik 1. Şahıs Ekleri -mın, -min, -bın, -bin, -pın, -pin ...... 148 II.2.2.2.1.1.2. Teklik 2. Şahıs Eki +sıŋ, +siŋ ...... 149

x

II.2.2.2.1.1.3. Teklik 3. Şahıs Eki ...... 150 II.2.2.2.1.1.4. Çokluk 1. Şahıs Eki -mız, -miz, -bız, -biz, -pız, -piz ...... 152 II.2.2.2.1.1.5. Çokluk 2. Şahıs Eki -sıŋdar, -siŋder –sızdar, -sizder ...... 153 II.2.2.2.1.1.6. Çokluk 3. Şahıs Eki ...... 154 II.2.2.2.1.2. İkinci Tip (İyelik Kökenli) Şahıs Ekleri ...... 155 II.2.2.2.1.2.1. Teklik 1. Şahıs Eki -m ...... 155 II.2.2.2.1.2.2. Teklik 2. Şahıs Eki -ŋ...... 156 II.2.2.2.1.2.3. Teklik 3. Şahıs Eki -ø ...... 157 II.2.2.2.1.2.4. Çokluk 1. Şahıs Eki -k, -q: ...... 158 II.2.2.2.1.2.5. Çokluk 2. Şahıs Eki +ŋdar, +ŋder; -ŋızdar/-ŋizder ...... 159 II.2.2.2.1.2.6. Çokluk 3. Şahıs Eki +ø: ...... 160 II.2.2.2.1.3. Üçüncü Tip Şahıs Ekleri (Emir Çekimine Mahsus Ekler) ...... 161 II.2.2.2.1.3.1. Teklik 1. Şahıs Eki -ayın, -eyin; -yın, -yin ...... 161 II.2.2.2.1.3.2. Teklik 2. Şahıs Eki ø ...... 162 II.2.2.2.1.3.3. Teklik 3. Şahıs Eki +sın, +sin: ...... 163 II.2.2.2.1.3.4. Çokluk 1. Şahıs Eki -ayıq, -eyik; -yıq, -yik; -lıq/-lik ...... 164 II.2.2.2.1.3.5. Çokluk 2. Şahıs Eki -ŋdar, -ŋder; -ŋızdar/-ŋizder ...... 165 II.2.2.2.1.3.6. Çokluk 3. Şahıs Eki -sın, -sin...... 166 II.2.2.2.2. Şekil ve Zaman Ekleri ...... 166 II.2.2.2.2.1. Haber Kipleri ...... 167 II.2.2.2.2.1.1 Geçmiş Zaman ...... 167 II.2.2.2.2.1.1.1. Görülen Geçmiş Zaman -dı, -di, -tı, -ti; -ğan/-gen, -qan/-ken ...... 167 II.2.2.2.2.1.1.2. Duyulan Geçmiş Zaman -ıp, -ip, -p ...... 170 II.2.2.2.2.1.2. Şimdiki Zaman/Süreklilik ...... 172 II.2.2.2.2.1.3. Gelecek Zaman ...... 176 II.2.2.2.2.1.4. Geniş Zaman ...... 179 II.2.2.2.2.1.5. Haber Kiplerinin Birleşik Çekimi ...... 182 II.2.2.2.2.1.5.1. Hikâye ...... 182 II.2.2.2.2.1.5.1.1. Geçmiş Zamanın Hikâyesi ...... 183 II.2.2.2.2.1.5.1.1.1. Görülen Geçmiş Zaman Hikâyesi ...... 183 II.2.2.2.2.1.5.1.1.2. Duyulan Geçmiş Zaman Hikâyesi ...... 184 II.2.2.2.2.1.5.1.2. Şimdiki Zamanın Hikâyesi ...... 186 II.2.2.2.2.1.5.1.3. Gelecek Zamanın Hikâyesi ...... 187 II.2.2.2.2.1.5.1.4. Geniş Zamanın Hikâyesi ...... 189 II.2.2.2.2.1.5.2. Rivayet ...... 191 II.2.2.2.2.1.5.2.1. Geçmiş Zamanın Rivayeti ...... 191 II.2.2.2.2.1.5.2.1.1. Duyulan Geçmiş Zaman Rivayeti ...... 191 II.2.2.2.2.1.5.2.2. Şimdiki Zamanın Rivayeti ...... 192 II.2.2.2.2.1.5.2.3. Gelecek Zamanın Rivayeti ...... 193 II.2.2.2.2.1.5.2.4. Geniş Zamanın Rivayeti ...... 194 II.2.2.2.2.1.5.3. Şart ...... 195 II.2.2.2.2.1.5.3.1. Geçmiş Zamanın Şartı ...... 196 II.2.2.2.2.1.5.3.1.1. Görülen Geçmiş Zaman Şartı ...... 196 II.2.2.2.2.1.5.3.1.2. Duyulan Geçmiş Zaman Şartı ...... 196 II.2.2.2.2.1.5.3.2. Şimdiki Zamanın Şartı ...... 197 II.2.2.2.2.1.5.3.3. Gelecek Zamanın Şartı ...... 198 II.2.2.2.2.1.5.3.4. Geniş Zamanın Şartı ...... 199 II.2.2.2.2.2. Tasarlama Kipleri ...... 201 II.2.2.2.2.2.1. Emir ...... 201 II.2.2.2.2.2.2. İstek ...... 205 II.2.2.2.2.2.3. Gereklilik ...... 206 II.2.2.2.2.2.4. Şart ...... 210 II.2.2.2.2.5. Tasarlama Kiplerinin Birleşik Çekimi ...... 211 II.2.2.2.2.5.1. Hikâye ...... 212 II.2.2.2.2.5.1.1. İsteğin Hikâyesi ...... 212

xi

II.2.2.2.2.5.1.2. Gerekliliğin Hikâyesi ...... 212 II.2.2.2.2.5.1.3. Şartın Hikâyesi ...... 213 II. 2.2.2.2.5.2. Rivayet ...... 213 II. 2.2.2.2.5.2.1 İsteğin Rivayeti ...... 213 II. 2.2.2.2.5.2.2. Gerekliliğin Rivayeti ...... 214 II. 2.2.2.2.5.2.3. Şartın Rivayeti ...... 214 II.2.2.2.2.5.3. Şart ...... 215 II.2.2.2.2.5.3.1. Gerekliliğin Şartı ...... 215 II.2.2.2.2.3. İsimlerin Ek Fiille Çekimi/Ek Fiil ...... 216 II.2.2.2.2.3.1. Şimdiki (Geniş) Zaman ve Bildirme ...... 216 II.2.2.2.2.3.2. Görülen Geçmiş Zaman ...... 218 II.2.2.2.2.3.3. Duyulan Geçmiş Zaman ...... 220 II.2.2.2.2.3.4. Şart ...... 222 II.2.2.2.3. Soru Eki ...... 224 II.2.2.2.4. İsim Fiil/Fiil İsmi Ekleri ...... 226 II.2.2.2.5. Sıfat-Fiil Ekleri ...... 228 II.2.2.2.6. Zarf-Fiil Ekleri ...... 233 II.2.3. Kelime Türleri ...... 239 II.2.3.1. Sıfatlar ...... 239 II.2.3.2. Zamirler ...... 248 II.2.3.3. Zarflar ...... 264 II.2.3.4. Edatlar ...... 269 II.2.4. Cümle ...... 286 II.2.4.1. Yapılarına Göre Cümleler ...... 287 II.2.4.1.1. Basit Cümle ...... 287 II.2.4.1.2. Birleşik Cümle ...... 287 II.2.4.1.3. Girişik Cümle ...... 289 II.2.4.1.4. Sıralı Cümle ...... 290 II.2.4.1.5. Bağlı Cümle ...... 291 II.2.4.1.6. Tamamlanması Okuyucuya Bırakılmış Eksiltili Cümleler ...... 293 II.2.4.2. Yüklemlerine Göre Cümleler ...... 294 II.2.4.2.1. Fiil Cümleleri ...... 294 II.2.4.2.2. İsim Cümleleri ...... 295 II.2.4.3. Öge Dizilişine Göre Cümleler ...... 296 II.2.4.3.1. Kurallı Cümle ...... 296 II.2.4.3.2. Devrik Cümle ...... 297 II.2.4.4. Anlamlarına Göre Cümleler ...... 297 II.2.4.4.1. Olumlu Cümle...... 298 II.2.4.4.1.1. İsim Cümlelerinde Olumluluk ...... 298 II.2.4.4.1.2. Fiil Cümlelerinde Olumluluk ...... 299 II.2.4.4.2. Olumsuz Cümle ...... 300 II.2.4.4.2.1. İsim Cümlelerinde Olumsuzluk ...... 300 II.2.4.4.2.2. Fiil Cümlelerinde Olumsuzluk ...... 301 II.2.4.4.3. Soru Cümlesi ...... 302 II.2.4.4.3.1. Soru Ekiyle Oluşan Soru Cümleleri ...... 302 II.2.4.4.3.1.1. Soru Ekiyle Oluşan İsim Cümleleri ...... 302 II.2.4.4.3.1.2. Soru Ekiyle Oluşan Fiil Cümleleri ...... 303 II.2.4.4.3.2. Soru Eki Kullanılmadan Diğer Kelimelerle (soru zamiri, soru sıfatı, soru zarfı vd) oluşan Soru Cümleleri ...... 305 II.2.4.4.3.2.1. Soru Zamiri ile Oluşanlar ...... 305 II.2.4.4.3.2.2. Soru Sıfatı ile Oluşanlar ...... 306 II.2.4.4.3.2.3. Soru Zarfı ile Oluşanlar ...... 307 II.2.4.4.3.3. Vurgu Yoluyla Oluşan Soru Cümleleri ...... 308 II.2.4.4.3.4. Rica Anlamı Taşıyan Soru Cümleleri ...... 308 II.2.4.4.4. Ünlem Cümleleri...... 309

xii

II.2.4.1. Kelime Grupları ...... 310 II.2.4.1.1. İsim Tamlaması ve İyelik Grubu ...... 310 II.2.4.1.1.1. İsim Tamlaması ...... 310 II.2.4.1.1.1.1. Belirtili İsim Tamlaması ...... 310 II.2.4.1.1.1.2. Belirtisiz İsim Tamlaması ...... 312 II.2.4.1.1.2. İyelik Grubu ...... 313 II.2.4.1.2. Sıfat Tamlaması ...... 314 II.2.4.1.3. Tekrar Grubu...... 315 II.2.4.1.3.1. Aynen Tekrarlar ...... 315 II.2.4.1.3.2. Eş Anlamlı Tekrarlar...... 316 II.2.4.1.3.3. Zıt Anlamlı Tekrarlar ...... 317 II.2.4.1.3.4. İlaveli Tekrarlar ...... 318 II.2.4.1.4. Bağlama Grubu ...... 319 II.2.4.1.5. Aitlik Grubu ...... 320 II.2.4.1.6. Birleşik İsim Grubu ...... 321 II.2.4.1.7. Birleşik Fiil Grubu ...... 323 II.2.4.1.7.1. İsim+Yardımcı Fiil Şeklinde Olanlar...... 324 II.2.4.1.7.2. Fiil+Fiil Şeklinde Olanlar ...... 329 II.2.4.17.2.1. Fiil (zarf-fiil) + Yardımcı Fiil Şeklinde Olanlar ...... 330 II.2.4.17.2.1.1. İktidarlık/Yeterlilik Bildiren Yardımcı Fiiller ...... 330 II.2.4.17.2.1.2. Tezlik/Çabukluk Bildiren Yardımcı Fiiller ...... 333 II.2.4.17.2.1.3. Süreklilik/Devamlılık Bildiren Yardımcı Fiiller ...... 341 II.2.4.17.2.1.4. Yakınlaşma/Gerçekleşmemiş Eylem ...... 348 II.2.4.1.7.2.2. Fiil (zarf-fiil) + Fiil Şeklinde Olanlar ...... 349 II.2.4.1.7.3. Deyimleşmiş ve Kalıplaşmış İfadeler ...... 361 II.2.4.1.8. Edat Grubu ...... 363 II.2.4.1.9. İsnat Grubu ...... 364 II.2.4.1.10. Sayı Grubu ...... 364 II.2.4.1.11. Ünlem Grubu ...... 365 II.2.4.1.12. İsim-Fiil Grubu ...... 366 II.2.4.1.13. Sıfat-Fiil Grubu ...... 367 II.2.4.1.14. Zarf-Fiil Grubu ...... 368 II.2.4.1.15. Belirtme/Yükleme Grubu ...... 370 II.2.4.1.16. Yönelme Grubu...... 370 II.2.4.1.17. Bulunma Grubu...... 371 II.2.4.1.18. Ayrılma Grubu ...... 371 II.2.4.1.19. İlgi Grubu ...... 371 II.2.4.1.20. Kısalmış/Klişeleşmiş Gruplar ...... 372 III. BÖLÜM ...... 374 BEKSULTAN NURJEKEULI’NIN ÜSLUBU ...... 374 III.1. Romanın Hakkında Bir Ön Değerlendirme ...... 374 III.1.1. Roman’ın Özeti ...... 380 III.1.2. Olay ve Olay Örgüsü ...... 384 III.1.3. Romanda Zaman ...... 391 III.1.4. Romanda Mekân ...... 393 III.1.5. Şahıs Kadrosu ...... 395 III.2. Romanda Üslup ...... 406 III.2.1. Anlatım Tarzları ...... 407 III.2.2. Anlatıcı ve Bakış Açısı ...... 410 III.2.3. Romanda Kullanılan Tasvirler ...... 411 III.2.3.1. Kişi ve Kişilik Tasvirleri ...... 411 III.2.3.2. Mekan Tasvirleri ...... 414 III.2.3.3. Diğer Tasvirler...... 415

xiii

III.3. Romanda Kullanılan Kelimeler Hakkında ...... 416 III.3.1. Kazakça Kelimeler ...... 417 III.3.1.1. Söyleyişi Değişmiş Kelimeler ...... 417 III.3.1.2. Mahalli Kelimeler ...... 419 III.3.1.3. Arkaik Kelimeler ...... 420 III.3.2. Yabancı Dillerden Geçmiş Kelimeler ...... 423 III.3.2.1. Arapça Kökenli Kelimeler ...... 423 III.3.2.2. Farsça Kökenli Kelimeler ...... 425 III.3.2.3. Rusça Kökenli Kelimeler: ...... 426 III.3.2.4. Diğer Batı Kökenli Dillerden Geçmiş kelimeler ...... 428 III.3.2.5. Diğer Kelimeler ...... 429 III.4. Romanda Kullanılan Deyimler ...... 432 III.5. Romanda Kullanılan Atasözleri ...... 433 I.6. Romanda Kullanılan Edebi Sanatlar ...... 436 III.61. Benzetme ...... 436 III.6.2. İstiare ...... 438 III.6.3. Mecaz-ı Mürsel ...... 439 III.6.4. Kinaye ...... 443 III.6.5. Kişileştirme ...... 444 III.6.7. Tevriye ...... 445 III.6.8. İrsal-i Mesel ...... 445 III.6.9. Mübalağa (Abartma) ...... 446 III.6.10. Hüsn-i talil ...... 446 III.6.11. Tecahül-i Arif ...... 447 III.6.12. İstifham ...... 447 SONUÇ ...... 449 KAYNAKÇA ...... 455 EKLER ...... 469 Ek 1. Yazarla Yapılan Röportaj...... 469 ÖZGEÇMİŞ ...... 482

xiv

KISALTMALAR

Alm. : Almanca

Ar. : Arapça bk. : Bakınız

C. : Cilt

DLTD. : Divanu Lügati’t-Türk Dizini

DS. : Diyalektoloji Sözlüğü

Far. : Farsça

Fr. : Fransızca

İt. : İtalyanca

KȀTS : Kazak Ȁdebi Tiliniŋ Sözdigi

KS : Kazak Sözlüğü

KTS : Kazak Türkçe Sözlüğü

Lat. : Latince

QR. : Qazaqstan Respublikası

Rus. : Rusça s. : Sayfa

S. : Sayı

ŞKM : Şkola Komunalnoe Molodeji “Toplumsal Gençlik merkezi”

TDAY : Türk Dili Araştırmaları Yıllığı

TDK : Türk Dil Kurumu

TS : Türkçe Sözlük

TT : Türkiye Türkçesi

YTY : Yayın tarihî Yok

Yun. : Yunanca

xv

ÇALIŞMADA KULLANILAN ÇEVRİYAZI İŞARETLERİ

Kazak Kiril Alfabesi Çevriyazı İşaretleri A a A a Ә ә Ä ä (açık e) Б б B b В в V v Г г G g Ғ ғ Ğ ğ (Türkiye Türkçesi'nden daha sert) Д д D d Е е Ye ye Ë ë Yo yo Ж ж J j З з Z z И и I, i/Iy, ıy; Iy, iy Й й Y y К к K k (ince k) Қ қ Q q (kalın k) Л л L l М м M m Н н N n Ң ң Ñ ñ (ng; nazal) О о O o Ө ө Ö ö П п P p Р р R r С с S s Т т T t У у U, ü/Uw, uw; Üw, üw; v, Ұ ұ U u Ү ү Ü ü Ф ф F f Х х X x (sert h) Һ һ H h Ц ц TS, ts Ч ч Ç ç Ш ш Ş ş Щ щ ŞÇ şç Ъ ъ '' (serleştirme işareti) Ы ы I ı І і İ i Ь ь ' (inceltme işareti) Э э E e (kapalı e) Ю ю Yu, yu Я я Ya, ya

xvi

0. GİRİŞ

0.1. Kazak Adlandırması Hakkında

Rusça kaynaklarda 1395 yılından beri var olduğu bilinen Kazak adının (Kalkan, 2006: 56) ilk ortaya çıkışı ve anlamı hala tartışma konusudur (Kalkan, 2006: 49). Bu konuda farklı görüşler ileri sürülmüştür2. Kazak kelimesi yerine kullanılan Alaş kelimesi de vardır (KS, 2013: 68; Koç-Bayniyazov, 2003: 40; Amanjolov; 2012: 66; Sızdıqova-Qoygeldiyev, 1991: 71). Aynı etnik grubu ifade eden bu kelimenin anlamı yad, yabancı, düşman olup (KS, 2013: 68), kelime daha önce Kazak boylarını ve rularını ifade etmek için kullanılmaktaydı (KS, 2013: 68; Koç-Bayniyazov, 2003: 40). Aynı zamanda eski Kazak kabilelerinin kullandığı slogan olarak da bilinen (Koç-Bayniyazov, 2003: 40) bu kelimenin Kazakların atası olarak kabul ettiği Alaş han’dan geldiği Kazak aydınlar arasında kabul edilen genel bir görüştür (http://www.abdulvahapkara.com/kazak-turklerinin-ortaya-cikisi-ile-ilgili-efsaneler/; https://www.tatliaskim.com/genel-turk-tarihi/337541-kazak-turklerinin-ortaya-cikisi-ile-ilgili- efsaneler.html).

0.1.1. Kazak Adının Ortaya Çıkışı

“Kazak.” adının ortaya çıkışı hakkında B. Komekov,

Türk tarihî üzerinde uzman olan bir takım bilim adamlarının görüşlerine göre “Kazak.” kelimesinin başlıca yayıldığı alan Doğu Deşt-i Kıpçakları ile bağlantılıdır. A.N.Samoilovich “Kazak.” kelimesinin Kıpçak diline özgü belirli bir fonetik şekilde ortaya çıkışının XI. yüzyıldan önce olmadığını söylemektedir. “Kasak.” teriminin yazılı bir kaynakta ilk kez Memluklar tarafından Mısır’da 1245 yılında yapılan bir Arapça-Kıpçakça sözlüğünde kullanıldığı kabul edilen bir görüş olmuştur. Bu sözlükte “Kazak.” kelimesi anlam olarak “özgür, gezen.” anlamına gelmekte idi. Verilen anlam ile “Kazak.” kelimesine bir sosyal anlam verildiğini ve kılanından, kabilesinden, devletinden ayrılmış ve geçimini askeri girişimlerden sağlayan bağımsız bir bireyin ifade edildiğini dikkate alabiliriz (2007: 45-53).

2 Bu konuda çalışanlar hakkında bk. Kalkan, 2006: 50. 1 derken, Togan ismin ilk ortaya çıkışını, “Türk kavimlerinde ergenlik çağına eriştiğinde erkek çocukları hayata alıştırmak için bozkıra çıkarmak âdetiyle.” ilişkilendirir (Togan, 1981: 37). Türkçe Sözlük’teki verilen Kazak II maddebaşı (TS, 2005: 1121) ile G. Tizengauzen’in Abdurrazzak Samarkandî’ya dayanarak zikrettiği “XV. Asırdaki kaynaklarda ‘bazı Özbek askerleri Kazaklaşıp, Mazenderan’a 1440-1444 yıllarında gelerek tekrar toparlanıp geri gitmişlerdir.’.” (Kalkan 2006: 54) cümlesi de bu tespiti teyit etmektedir

Saray’ın görüşleri de bu iki bilgiyi destekler niteliktedir.

Türk Töresine göre hükümdarın ana vazifelerinden biri halkını düşmana karşı korumaktı. Vazifeyi yapamıyan hükümdara başkaldırma veya ona vazifelerini hatırlatma her Türk’ün hakkı ve vazifesi idi. Bu hak ve vazife çerçevesinde bazı Türklerin, 1456 yılı içinde Moğolların devamlı olarak Türk boylarına baskın yapması ve bunu Ebu’l-Hayr Han’ın bir türlü önleyememesini görmeleri üzerine, halkını koruyamayan hükümdarı hükümdar kabul etmediklerini ve devletten ayrılarak kuzeye doğru çekildiklerine şahit oluyoruz. Törelerine ve İstiklallerine bağlı olarak hareket eden bu Türklere “Kazak.” adı verilmiştir. Zaten Türkçede, kendi başına buyruk hareket eden insanlara da “Kazak.” adam adı verilir (1996: 81).

Ancak Eberhard Kazak kelimesini, V. ile IX. asırlarda Çin yıllıklarında geçen “Ho-sa- ko.” kelimesi ile irtibatlandırmaktadır (Kalkan, 2006: 51). N. Minjan ise VII ve VIII. Yüzyıllarda Aral ve hazar Denizi arasında yaşadığı bilinen ve hangi kavmi ifade ettiği net olarak bilinmeyen, okunuşu net olmasa da, “hasa.”, “kasa.” kelimesiyle irtibatlandırır (Kalkan, 2006: 51).

V. I. Yudin, Radloff’un VIII. Yüzyıla tarihlenen Yenisey yazıtlarında geçen “kazğakım oğlım.” şeklinde okuduğu ibarede geçen kazğakım kelimesinin ğ sesinin düşmesiyle bu günkü Kazak şeklini aldığını, II. Yüzyılda Türk boyları arasında kazğak kelimesinin kullanılmasının da Radloff’un tespitini doğruladığını belirtir (Kalkan 2006: 51-52).

Rus yıllıklarında geçen “Kafkas’ı aşarak gelen Cengiz han’ın baskıncıları, Güneydoğu Rusya’ya baskın yaptıktan sonra Kazaklara (Rus Kazakları?) saldırdılar.” kaydı Kazak kelimesinin etnik bir isim olarak ilk geçtiği belgelerdendir (Kalkan, 2006: 53-54).

2

0.1.2. Kazak Kelimesinin Anlamı ve Etimolojisi Hakkında

Togan, “Kazak.” adı önceleri sadece sultanlar tarafından kullanılan bir unvan olup sonra onlara tabi olan kabilelere daha sonra ise kurdukları devlet için de kullanılmaya başlandı. Bundan önce “Kazak.” kelimesinin bırakın devleti, kabileler heyetine bile ad olduğu görülmemişti. (1981: 37) diyerek “Kazak” adı, isyan neticesinde bir kişinin ailesinden uzakta ve bazen de aile ile birlikte toplumdan uzaklaşarak dağ ve bozkırlara çekilen, boy ve ilinin himayesinden mahrum, dışarıda dolaşan maceracılar olarak siyasî bir maksatla kullanılmaktaydı (Togan, 1981: 37) tespitini yapar.

Kelimenin kökenini Hazar denizinin kökeni olan kas kelimesi ile ilişkilendirenler (Kalkan, 2006: 57) yanında, kas ve sak kelimelerinin birleşmesiyle oluştuğunu ileri sürenler de vardır (Kalkan, 2006: 57-58)

Kaydarov ve Koyçubayev kelimedeki –ak kısmını ek olarak değerlendirip, kelimenin başındaki kaz kısmını daha önce bölgede yaşayan As kavmiyle izah ederler (Kalkan, 2006: 58). Asya kelimesini Asların ülkesi şeklinde izah eden Berkmen’in tespiti (http://www.halukberkmen.net/pdf/169. erişim tarihi 24.12.2017), bu izahtaki As kavmi tespitini doğrularken Abdurahmanov’un kelimenin ak kısmını eski Türkçedeki boy anlamına gelen og/ok kelimeleri ile izah etmesi (Kalkan, 2006: 58) birlikte düşünülürse kelime As boyu, As kabilesi anlamına gelmektedir.

Kelimenin anlamına ışık tutacak bir başka görüş ise Abbas Abdullahoğlu’nun kelimeyi Oğuz kelimesinin kısAltılmışı olan Guz veya Uz kelimeleriyle irtibatlandırmasıdır (Abdullahoğlu’ndan naklen Özkan, 1996: 8). Bu durumda Guz kelimesi Oğuz kelimesinin kısaltılmışı -ak ise küçültme ekidir (Kononov, 1968: 81-88). Bu durumda kelime küçük Oğuz anlamına gelmektedir.

0.1.3. Kazak Kelimesinin İfade Ettiği Etnik Unsurlar

Togan, bir isyan neticesinde kişi veya kişilerin ailesinden uzakta, bazen aile ile birlikte toplumdan uzaklaşarak dağ ve bozkırlarda, boy ve ilinin himayesinden mahrum şekilde yaşaması veya “Türk kavimlerinde ergenlik çağına eriştiğinde erkek çocuklarını hayata alıştırmak için bozkıra çıkarmak.” âdetinin Ruslara da geçtiğini ve Rus Kazakları diye bilinen topluluğun, bu etkiyle oluştuştuğunu (1981: 37) belirtir.

3

K. İbragimov, XV. yüzyılda bugünkü Kazakistan sınırları içinde konar-göçer olarak yaşayan Özbek boyları arasında Kazak adının Özbek adıyla birlikte zikredildiğini, bu durumun Ebul Hayr döneminde yaşayan Kazakları ifade etmek için de kullanıldığını (Kalkan, 2006: 56) söyler.

Togan, Rusların Kazak Türkleriyle ilk olarak Sibirya’da karşılaştıklarından ve XVII. yüzyılda Kalmukların güneyinde genellikle Kırgızlar yaşadığından Kazakları hep “Kırgız” olarak adlandırdığını (1981: 68) söylerken Levşin, Rusların Kazakları Kırgız olarak adlandırmalarının Kazak ve Kırgızları bilmemelerinden kaynaklandığını belirtir (Levşin’den naklen Kalkan, 2006: 36). Kırgız ve Kazak Türklerinin ayrı kavimler olduğunu bilen Rus bilim adamları ise, Kazakları “Kazak-Kırgız.”, Kırgızları ise “Kara-Kırgız.” olarak adlandırmışlardır (Toğan, 1981: 37; Roy, 2005: 98). Bu durum 1926 yılına kadar devam etmiş ve SSCB’nin aldığı bir kararla bu durum düzeltilmiştir. O zamana kadar Kırgız olarak adlandırılan Kazaklar için Kazak, Kara Kırgız olarak adlandırılan Kırgızlara ise Kırgız isminin kullanılması gerektiği resmi kayıtlara geçmiştir (Roy, 2005: 100).

Önceleri bir hayat tarzını ifade ettiği düşünülen kelimenin tarihte ve bugün hangi boy ve uruğlardan oluştuğu da hala tartışmalıdır3.

0.2. Kazak Edebiyatı

R.Marsekulı, Kazak edebiyatını dönemlere ayırarak tasnif etmiştir. Bu tasnifte birinci dönem Kazaklarda daha yazının yayılmadığı dönemdir. Bu dönem, edebi ürünlerin kayda geçmediği henüz Kazakların daha Ruslara bağlı olmadığı zamanları içine alır. İkinci dönem, yazının Kazaklar arasında kullanılmaya başladığı dönemdir. Bu dönem aynı zamanda Kazakların Ruslara bağlı olduğu dönemdir ve dönemi diye de adlandırmak mümkündür. Isımakova, “Millî edebiyatının suskunluğu Kazakların özgürlüğünü kaybedip sömürge durumuna düşmesindendir.” (2017: 30-54) tespitini yapar.

Yazar ikinci dönemin Kazak edebiyatı için hiç de iyi olmadığını belirterek dinin yanlış anlatılıp İslam’ın aşağılandığı, Rusların Hıristiyanlığı yayıp Kazakları Ruslaştırmak için çeşitli kitaplar dağıtıp milleti iğfal ettiği dönem olarak nitelendirir.

Yazar, üçüncü dönemin özelliklerini “Abay, Kazaklarda eskiden olmayanı öğretti, onları yeni şeylerle tanıştırdı, söz ve düşüncelerini halka miras olarak bıraktı. Abay ve

3 Geniş bilgi için bk. Kalkan, 2006: 49-83. 4

Altınsarin’in şiirleri Kazakların genç şairlerine örnek oldu. Abay’ın millî edebiyatının gelişmesinde öncü olduğunu belirtir (Isımakova, 2017:30-54).

0.2.1. Yazılı Kazak Edebiyatının Ortaya Çıkışı

Kazak aydınlar 1906’da halkta ulusal bilincin uyanmasını sağladılar ve 1916 da harekete geçtiler. Kazak Türkçesi; Tatar, Başkurt, Noğay, Kırgız, lehçeleri ile birlikte Kıpçak grubunda yer alır. Kazak Türkçesinin gelişmesi İbray Altınsarin, Çokan Velihanov ve Abay Kunanbay’ın çalışmalarıyla gelişmiş; Kazaklar arasında konuşma ve yazı dili olarak gelişme göstermeye başlamıştır. Ayrıca Oğuz grubu lehçelerine göre Arapça ve Farsçadan daha az etkilenmiştir. Kazak Türkçesine geçmiş olan yabancı kelimeler kulak vasıtasıyla girdiklerinden, bunlar Kazak ses bilgisine uydurulmuştur. Kazak Türkçesinin Sovyet ihtilalinden önce yazı dili olması için çok çaba harcanmıştır. Rus Türkologları, 19.yüzyılda Kırgızca veya Kazak-Kırgızca adını verdileri Kazakça metinleri Rus Kiril alfabesiyle ilmi eserlerde ilk kez kullandılar (Uçar, 2007: 117).

İlk ciddi örnekleri MÖ V. asırlara dayanan (Arık, 2008: 24), çözümlenmesi konusu hala tartışılan (Sertkaya, 2011: 255-272); Ercilasun, 2017: 7-14), fakat en olgunlaşmış örnekleri V. asırdan bize ulaşan Orhon-Yenisey-Talas Türk yazılarından (Şirin User, 2006: 40-42) sonra Türkistan’da, Arami yazısından Soğdakçaya uyarlanmış yazı esas alınarak daha sonra Uygur alfabesi olarak adlandırılan yeni bir alfabe daha kullanmıştır (Şirin User, 2006: 47-61; Şimşir, 1992: 2). Bu yazının Türklerin İslamı kabulüyle birlikte yerini Arap alfabesine terkettiği söylense de Uygur alfabesinin XIV-XV. yüzyıllara kadar kullanıldığın söylemek mümkündür (Şirin User, 2006: 94-95). Ancak ilk İslami Türk eserleri olarak bilinen Kutadgu Bilig ve Divanu Lügati’t-Türk’ün XI yüzyılda yazılmış olması Arap Alfabesinin de IX. Yüzyıllarda kullanılmaya başlandığına işaret etmektedir. Bu eski Türklerin Orta asırda kullanılan ortak yazısı ve Türk edebi diline esas olan yazıdır.

Yazılı edebiyatın orta asırdaki eserlerden birisi “Nasihat.” olup, bu eser babaların çocuklara bıraktığı bir şecere kitabıdır. Oradaki yazılar kutsal sayılıp gelecek nesillere miras olarak bırakılmıştır. Özellikle, Yusuf Balasagun ile Mahmud Kaşkarlı ve Al-Farabi’yle devam eden tarihî şahsiyetlerdir. Eserde adı geçen yazarlar, yazı dilinin gelişmesinde çok katkıda bulunmuştur (Süinşaliyev, 2006: 24-35).

Kazak Türkçesinin yazı dili haline gelmesi, XIX. yüzyılın ikinci yarısına rastlar. Bu tarihe kadar şeşen (Kazak hikâyecisi) ve akınlar (ozanlar) tarafından irticalen söylenen hikâye

5 ve şiirlerle halk edebiyatı geleneğini sürdüren Kazakların yazılı edebiyatı, önceleri İslamiyet etkisiyle başlamış; XIX. yüzyıl sonu ile XX. yüzyıl başında, büyük Kazak şairi Abay Kunanbay ile millî edebiyat doğmuştur (User, 2006: 283-299)

Kazakların yazılı edebiyatının ilk dönemi Abay zamanına ait olsa da onun gelişmesi XX asrın ilk on yılında gerçekleşir. XIX asrın ikinci yarısındaki yazılı edebiyata İ. Altınsarin, Abay Kunanbay, Şakarim, Yusuf Köpeyulı, N.Ormanbetulı vs. katkıda bulunmuştur. Basın ve kitap yayınlama işlerinin gelişmesi yazılı edebiyatın ilerlemesine çok etki etmiştir. Aykap dergisi, Kazak gazetesi vd. bir taraftan yazılı edebiyatın gelişmesini sağlarken diğer taraftan edebi düşüncelerin birçok okuyucuya ulaşmasını sağladı (Tileşov, 2014: 31-32).

0.2.1.1. Millî Uyanış Yahut Alaş-Orda Edebiyatı

Abay ile başlayan yazılı Kazak edebiyatı, Çarlık Rusyasının baskı ve zulümleri ile birlikte bir aydınlanma ve bağımsızlık hareketinin öznesi konumuna gelir. S.Asfendiyarov, Kazaklar arasında başlayan bu aydınlanma ve bağımsızlık hareketini genel bir Türk aydınlanma hareketi olarak değerlendirebileceğimiz Cedit hareketi ile irtibatlandırır (Jurtbay, 2016: 10-20). Bu dönemdeki Kazak aydınlarının iki özelliği hem edebiyatla uğraşmaları hem de siyasetçi olmalarıdır (Kapağan, 2015: 253-265).

Bu dönemde meydana getirilen edebiyat bir taraftan siyasetin etkisinde gelişirken diğer taraftan da siyaseti yönlendirir. Çünkü kitleleri aydınlatan gazete ve dergiler bu aydınlar tarafından çıkarılmakta, basılan kitaplar bu aydınlar tarafından yazılmakta, siyaseti de bu aydınlar yönlendirmektedir. Bu dönemde meydana getirilen edebiyatta Türk kültürünün, hayat tarzının, dünya görüşünün ve bilinen en eski dönemden günümüze kadan oluşan gelenek ve göreneklerin izini bulmak mümkündür (Kapağan, 2015: 252-265).

1917 Aralığında kurulan Alaş-Orda Hükümetinde görev alan Mağcan Cumabaev, Mircakıp Dulat, Saken Seyfullin, S. Torayğırov gibi Ceditçi aydınlar bu durumu teyit etmektedir (Kapağan, 2015: 252-265).

Kazakların sosyal, kültürel hatta edebi hayatına tesir eden en önemli olay; 1916 tarihli Haziran Kararnamesi olarak bilinen Çarlık hükümetinin yayımladığı kararnamedir (Özdemir, 2007: 217). 25 Haziran 1916 tarihli kararname, Kazakistan ve Sibirya’dan cephe gerisinde inşaat ve savunma işlerinde çalıştırmak üzere 16 ila 43 yaş aralığındaki erkeklerin askere alınmasını öngörmektedir (Özdemir, 2007: 217). Bu kararname, halk arasında büyük bir infiale yol açmıştır. Bu dönemin önemli siyasîhadiselerinden biri de Alihan Bökeyhan, Ahmet

6

Baytursınulı, Mustafa Çokay, Muhammedcan Tınışbay, Alimhan Ermek, Ahmet Birimcan gibi millîyetçi Kazak aydınları tarafından Alaş Hareketinin başlatılmasıdır (Kıdraliyev, 2001: 196). Sovyet Döneminde milliyetçi, burjuvazi, zengin taraftarı olarak gösterilen bu hareket, 1917 yılında Alaş Partisi olarak anılmıştır (Kara, 2019: 319-339). Alaş Hareketi mensuplarının çoğunun aynı zamanda edebiyatçı olmaları, verdikleri eserlerde bu hareketin mahiyeti ve amaçlarını edebiyata konu etmeleri ile bunun genel kabul görmesi edebiyaatta bu dönemin Alaş-Orda edebiyatı olarak anılmasına sebep olmuştur.

Bu aydınlar, basın yoluyla halkı bilgilendirme ve uyandırma yoluna gitmişler; Qazaq gazetesi ve Ayqap dergisini çıkarmışlardır. Ayrıca milleti uyandırmak ve bilinçlendirmek maksadıyla M.Duvlatulı, 1909 yılında “Oyan Qazaq!.” ve 1910’da “Bakıtsız Jamal.”, S.Köbeev’in “Kalın Mal.”, S.Torayğırov’ın “Kamar Suluv.” romanları, gazetelerde neşredilmiş; bu eserlerle insanlar eğitilmeye çalışılmıştır (Kıdraliyev, 2001: 163; Tileşov, 2014: 43).

Alaş Edebiyatı hem işlediği konular ve edebiyata yüklediği vazifeler hem millî romantizme verdiği önem hem de tarihî dönem itibarıyla Anadolu’da oluşan Türk Edebiyatının Millî Edebiyat diye adlandırılan dönemine karşılık gelmektedir (Özdemir, 2014: 34). Alaşçılar da tıpkı millî edebiyatçılar gibi millî menfaatleri her şeyin üstünde tutmuşlar; şiir, hikâye, roman gibi edebi türler yanında makale ve fıkra gibi öğretici türlerde de eser vermişlerdir (Özdemir, 2014: 34).

Alaş Edebiyatçıları, halkın eğitilmesinde büyük öneme sahip olan ve edebiyata henüz girmiş olan roman ve hikâyeye ayrı bir önem vermiştir. İlk Kazak romanı sayılan Mirjakıp Duvlatulı’nın Baqıtsız Jamal’ı 1910 yılında basılmıştır. Arkasından Tayır Jomartbayulı’nın Qız Körelik (1912), Sıpandiyar Köbeev’in Kalın Mal (1914), Sultanmahmut Torayğırulı’nın Kamar Suluw (1914) ve Kim Jazıqtı (1915) romanları yazılmıştır.

Alaş Edebiyatı döneminde Kazak hikâyeciliği gerek hikâye tekniği gerek tema zenginliği gerekse estetik ve sanat yetkinliği bakımından rüştünü ispat etmiştir. O dönemde birçoğu Kazak Edebiyatı tarihinin en mühim şahsiyetlerinden olan Sabır Şarıypulı (1882- 1942), Jüsipbek Aymawıtulı (1889-1930), Akiram Ğalımulı (1892-1914), Eljas Bekenulı (1892-1938), Sultanmahmut Torayğırov (1893-1920), Mağjan Cumabayev (1893-1938), İlyas Jansügirov (1894-1938), Sabit Dönentayev (1894-1933), Saken Seyfullin (1894-1938), Jiyenğaliy Tölepbergenulı (1895-1933), Beyimbet Maylin (1896-1937), Muhtar Avezov (1896-1961), Qoşke Kemengerulı (1896-1937), Sımağul Sadwaqasulı (1900-1933), Majit

7

Davletbayev (1900-1938) gibi yazarlar hikâye türünde eser vermişlerdir (Özdemir, 2019: 25- 30).

Bu dönem, yayımlanan gazete ve dergi sayısının arttığı, verilen eserlerle halkın bilinçlendiği, aydınların ve halkın Rus şovenizmine karşı daha bilinçli ve planlı bir mücadele ettiği dönemdir. Bu dönem aynı zamanda Ceditçilik olarak başlayan hareketin Alaş adıyla partileştiği ve siyasî olarak devam ettiği bir dönemdir. Bu siyasîhareketin içinde yer alan aydınların çoğunu edebiyatçılar oluşturuyordu. Bu aydınlar, Abay’ın ilk örneklerini verdiği yeni yazı dilini edebiyata yeni giren türlerin ilk örneklerini vererek olgunlaştırdı, onları özelde Kazak genelde bütün Türk dünyasını kucaklayan bir fikrin etrafında birleştirip bütünleştirmeyi başardı (Kamzabekulı, 2002:131-135)

1916 yılında gerçekleşen ihtilal, Çar hükûmetinin tahtan inip rejimin değişmesi ve kurulan Geçici Hükümet ile yeni bir rejime sebep oldu. Bu, aynı zamanda, o dönemdeki Kazak aydınlarının 1917 yılının Temmuz ayında Alaş hareketini kurup o yılın Aralık ayında Alaşorda hükümetinin kurulmasına da neden oldu (Zaykenova, 2017: 6-10, 185-186)

Bu hareket bağımsızlığı amaçladığı için Bolşevikler ve daha sonra kurulan Sovyetler Birliği tarafından istenmemiş ve taraftarları cezalandırmışlardır.

0.2.1.2. Sosyalist Realizm ve Sovyet Dönemi Kazak Edebiyatı

Sovyet Dönemi Kazak Edebiyatı her ne kadar Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin kuruluşu ile başlatılsa da Bolşeviklerin iktidara geldikten sonraki uygulamaları daha sonra adına Sosyalist Realizm denilen özelde edebiyat genelde bütün sanat dalları ile ilgili devlet politikasının başlangıcını Bolşevik ihtilaline kadar dayanmaktadır. Sosyalist Realizm terimi resmî olarak ilan edilmeden önce bu terim yerine önce çok farklı terimlerin kullanılması da bu durumu teyit etmektedir (Tagızade, 2006: 7-24).

0.2.1.2.1. Sosyalist Realizm

Sosyalist realizm, Sovyet döneminde edebiyat hakkında devletin belirlediği ve Komünist partisi Genel Kurulunda Jdanov tarafından okunan politikalardır (Karakaş, 2009: 595).

Sosyalist realizmin kökenleri 19. Yüzyıl klasik Rus edebiyatının bazı eserlerine özellikle işçi kökenli yazarların eserlerine dayandırılabilir (Tagızade, 2006: 11).

8

Bu akım, edebiyat ile edebi sanatı resmi ideolojiye bağlıyordu. Bu edebi eserlerin değerini çoğunda onun siyasî hayata, toplumsal ideoloji mücadeleye yakınlığını açıklamaya, söz sanatının her türlü kavram ve edebî imkânları tamamıyla dikkate alınmadı. İdeolojik baskı ne kadar güçlü olsa da edebiyatın sessiz olmayacağını iyi anlayan söz ustaları hayat ve olayları, toplumdaki aykırılıkları derinlemesine anlatmaktan vazgeçmediler (Ahmetov- Şanbayev, 1998: 303-304).

Sosyalist realizm, Sovyet edebiyatını ve edebiyat tenkidin esas metodudur. Bu metod sanatçıdan gerçeği doğru, net tarihî bir devrimsel gelişme çerçevesinde göstermesini talep eder (Tagızade, 2006: 18).

İdeolojinin yani komünizmin sanatla ilgili tezi olan sosyalistik realizm, yarım asırdan aşkın bir zaman yani 1934-1985 yılları arasında edebiyat ve kültürü çepeçevre sarmış, sanatı ve sanatkârı tek bir istikamette yürümeye mecbur etmiştir (Özdemir, 2019: 36).

Ancak, bu başlangıç tarihî aynı tarihlerde devam eden diğer siyasîve edebi akımları susturamamış, onlar da bir taraftan var olmaya devam etmiştir. 1930’lu yıllarda Stalin’in yaptığı aydın kıyımı, Sovyetler Birliği kurulduktan sonra bile millî hareketlerin devam ettiğini, zaman zaman hükümet işlerinde ve devlet kadrolarında çalışan millî duyguları güçlü kişiler tarafından yaşatıldığını göstermektedir.

Sosyalist realizmin felsefi kökeni Marksist felsefeye, politik kökeni Bolşevik hareketine, estetik edebi kökeni klasik Rus edebiyatına dayanmaktadır. Sosyalist realizmin esas ana temeli Marksist ideoloji ve felsefedir. Marksizm’in kurucuları olan Marks ve Engels’in eserlerinde edebiyat üzerine sanat eserlerinin içeriği ve şeklinin toplumun değişmesiyle birlikte değiştiği düşüncesi mevcuttur (Tagızade, 2006: 9)

Sosyalist realizm, sosyalizmin kurulma ve gelişme aşamasında dünyayı ve insanı sosyalist bakış açısıyla kavrayan anlayışı edebiyat ve sanat aracılığı ile ifade eden bir anlayıştır (Markov-Timofeyev’den naklen Kınacı, 2016:130). Sosyalist Realizm, dar anlamda sosyalizm ve komünizme hizmet eden sanat anlayışını ifade ederken, geniş anlamda ise Sosyalist sanatın tanımını ve onun yöntemlerini ifade eder (Gizatov’dan naklen Kınacı, 2016: 132).

Sosyalist realizm ile ilgili Moskova da 1947 yılında "Kültür ve hayat" adlı gazetenin 7. sayısında imzasız olarak Rusça yayınlanan bir yazıda Sosyalist realizmin çerçevesi genel olarak çizilir (Karakaş, 2009: 595). Sovyetler Birliği’ndeki bütün şair ve yazarlara hitaben

9 emredici bir üslûpla kaleme alınmıştır. 1947 yılından itibaren edebiyatın neye, nasıl hizmet etmesi hakkında bilgi verilmektedir.

Sovyet edebiyatında Sosyalist Realizmin kurucusu Gorki kabul edilmektedir (Oktay’dan naklen Kınacı, 2016: 135). Gorki’nin Sosyalist Realizmin prensiplerine uygun olarak yazdığı ilk eserleri 1906 yılında neşredilmiş olup, bu eserler Gorki’nin “Düşmanlar.” isimli piyesi ve “Ana.” isimli romanıdır (Sniavski’den naklen Kınacı, 2016: 135; Gizatov’den naklen Kınacı, 2016: 135). Özellikle Gorki’nin, V.V. Mayakovski’nin ve M. A. Şolohov’un edebiyat alanındaki hizmetleri neticesinde Sosyalist Realizm gelişme göstermiştir. (Markov- Timofeyev’deb naklen Kınacı, 2016: 130) 1920’li ve 1930’lu yıllara gelindiğinde Sosyalist Realizm Sovyet sanatında önemli bir yer edinerek gelişmeye başlamıştır (Gizatov’tan naklen Kınacı, 2016: 130).

Kahramanların yücetilmesi, devrime emeği geçenlerin sanat ve edebiyatta bayraklaştırılması ve yeni kahramanların ortaya çıkartılması, toplumun sosyalizme duyması gereken inancı pekiştirmeye yöneliktir. Bunu gerçekleştirmede müspet işçi, köylü veya kadın kahramanların sembolleştirilerek toplumun onlara özendirilmesi esastır (Uygur, 2005: 28).

Realitenin yanı sıra, ideolojik yapılanmanın aynı ortak değerler etrafında tereddüt, kuşku ve yanılgıya yer vermeyecek bir şekilde gerçekleştirilmesi lâzımdır (Uygur, 2005: 28). Sanat ve edebiyat adamlarının, ilkelerini ve amaçlarını bu şekilde belirlemiş olduğu edebî anlayış bir müddet sonra sosyalist realizm adı altında vücut bulacak ve yapılması plânlanan bütün sanat- edebiyat çalışmalarının ve kültürel etkinliklerin en önemli referansı hâline gelecektir (Uygur, 2005: 28).

İlk kez basında (1932) sözü edilen Sosyalist Realizm terimi içerik-işlev uyumu bakımından zaman zaman problem teşkil eder. “Sovyet edebiyatının ve Sovyet edebî eleştirisinin temel yöntemi olan Sosyalist Realizm, realitenin devrimci gelişimi içinde, sanatçıdan gerçeğe uygun ve somut bir temsil ister.” (Aucouturier’den naklen Uygur, 2005: 29).

Edebiyat sahasında genellikle şiir ve piyes türünde üretilen eserlerin konu, tema ve içerik gibi ortak özellikleri arasında realizmin ön plana çıktığı görülür (Uygur, 2005: 29). Önce eleştirel realizm, daha sonra da sosyalist realizm veya ihtilalci sosyalist realizm olarak gelişme gösteren bu edebî akım, geleneksel realistler gibi “sanat sanat içindir.” ilkesine karşı çıkar ve sanatı topluma hizmet etmekte bir vasıta olarak görür (Uygur, 2005: 30).

10

Bir propaganda edebiyatı olan Sovyet edebiyatının Komünist Merkez Komitesi tarafından 1917 Ekim İhtilalinden sonra Sovyet idaresi altında yaşayan bütün halklara ideolojik terbiye veren en önemli eğitim aracı olarak faaliyet göstermiştir (Karakaş, 2009: 597). İhtilâl öncesine ait bütün millî ve dini değerleri reddederek yeni sosyalist hayatı edebiyat haline getirmiştir. Alman ordularının Sovyet topraklarındaki ilerleyişi sırasında Rus hükümeti büyük bir telaşa kapılarak edebiyat ve sanat üzerindeki baskılarını kısmen askıya alıp savaş boyunca millî ruha sahip eserler verilmeye başlanmıştır (Karakaş, 2009: 597). Almanların yenilmesi sonrasında ise eski gücünü tekrar kazanan Stalin edebiyatta yumuşama sürecinden vazgeçerek savaşta rüzgârın önünü kesen parti ideolojisine aykırı eser verenlerden hesap sorup operasyonlar yapmıştır (Karakaş, 2009: 597).

0.1.2.1.2.2. Sovyet Dönemi Kazak Edebiyatı

Sovyet Dönemi Kazak edebiyatını 18-21 Ekim 1920’de Genel Rusya Proleter Yazar Kurultayı toplatısıyla başlatmak mümkündür (Koraş, 2015:21). Bunun 1932’deki Komunist Partisi General Kurulumda ismini Sosyalist Realizm olarak belirlemesi ve esaslarının ilan edilmesiyle resmiyet kazandı (Koraş, 2015: 22).

0.2.2. Yazılı Kazak Edebiyatına Yeni Giren Türler

Rus ihtilalinden sonra (1920 yıllarda) gazete ve dergilerin büyük bir etkisi olmuştur. Kazak aydınları derhal çeşitli basın yayın organları kurarak Sirke gazetesi, Aykap mecmuası, Kazakistan gazetesi, Kazak gazetesi, İşim Dalası ve Alaş gibi gazeteleri yayınladı (Söylemez, 2013: 26). Abay Kunanbayev ile İbiray Altınsarin’in başlattığı yeni devir edebiyatı üzerine makaleler de yayınlandı (Söylemez, 2013: 29).

Kazak edebiyatında drama türü, 1920’li yıllarda gelişmeye başladı. O dönemde Kazakistan’ın başkenti olan Qızılorda şehrinde ilk defa millî tiyatro açılmıştır. Kazak Devlet Tiyatrosu, 1926’da Köşke Kemengerovun “Altın Saqina.” (Altın Yüzük) piyesi ile açılmıştır (Koç, vd. 2007: 458). 1920’lı yıllarda Kazak edebiyatının yeni giren türleri tiyatroya büyük katkıda bulunan Muhtar Avezov’dur. “Kandı Azuv.” (Kanlı Azı Diş) adlı tiyatro sahnesine konulan “Kökserek.”, Avezov’un önemli hikâyelerinden biridir (Söylemez, 2013: 37). 1930’larda “Baybişe-Toqal.”, “Enlik-Kebek.” ve “Karagöz.” gibi piyeslerini yazdı (Berdibayev, 2004: 128). Tiyatronun ilk repertuarında C.Tilepbergenov, R.Malabayev, C.Aymavıtov, M.Avezov, S.Seyfullin’in piyesleri hayat gündemindeki meseleleri ele alan

11 eserlerdir (Koç, vd. 2007: 458-459). B.Maylin’in küçük komedileri bu zaman dilimi içerisinde uzun bir süre sahnede kalan eserlerdendir (Koç, vd. 2007: 460).

1956-1975 yılları arasında M.Avezov, B.Maylin, G.Müsirepov, S.Mukanov, S.Seyfullin, İ.Cansügirov, A.Tacibayev gibi yazarlar ortaya çıkmaya başlayan yeni edebi türler arasında tiyatronun (drama) da gelişmelerine büyük katkıda bulundu. Sheakesper, Molier, Goldoni, Puşkin, Gogol, Ostrovski, Furmanov, Trenevlerin piyesleri tercüme edilip sahnelendi (Söylemez, 2013: 49). M.Avezov, A.Äbişev, Ğ.Müsirepulı, S.Mukanulı, A.Tajibayev, Ş.Kusayınov gibi yazarların piyesleri de propaganda maksadıyla gösterildi (Özdemir, 2019: 44).

İlk romandan bahsedilecek olursak Kazak edebiyatında ilk roman 1910 yılı M.Dulatov’ın “Bakıtsız Jamal.” eseri yayınlandı (Mukanulı, 2012: 127; Nurğali, 2013: 97- 98). 1920’li yıllardan itibaren Kazak romanı gelişmeye başladı. Bağımsızlık öncesi 1968- 1990 yıllarında Kazak edebiyatının önemli eserleri roman türünde görülür.

1917 Ekim İhtilali sonrası Kazak yazarları S. Seyfullin, B. Maylin, İ.Cansügirov, M. Avezov ve G. Müsirepov, kısa ve uzun hikâyeleriyle dikkat çektiler. Ekim devrimden sonra adı geçen yazarlar edebi hikâyeleri, gazete ve dergilerde yazmış olduğu fıkraları ve uzun hikayeleri Kazak edebiyatında psikolojik nesrin başlangıcı olmuştur. (Koç, vd. 2007: 447; Söylemez, 2013: 33).

Savaş yıllarında deneme, gazete yazıları, hikâye, kısa oyun (tiyatro), piyesler, uzun hikâye (povest), roman, şiir ve destanlar (poema) gibi edebi türler oldukça gelişip dile getirildi. Savaş teması çok büyük bir tema olmakla birlikte, edebiyata savaş ve askerlik temasına aynı şekilde birden geçiverdi. Yazılan eserler uzun bir fikri ve edebi hazırlığı gerektiren büyük türlerden ziyade kısa ve küçük türlere yöneldiler (Özdemir, 2019: 40; Koç, vd. 2007: 599).

0.2.2.1. Manzum Türler

Manzum eserlere katkıda bulunan Çağdaş Kazak edebiyatının (1905-1920) en önemli ozanı, şairi Abay Kunanbayulı’nın iki yüzden fazla şiiri, kırk civarında didaktik hikâyeleri ve dört manzum eseri vardır (Söylemez, 2013: 23).

Sovyet dönemindeki Kazak edebiyatının gelişmesinde nazım önemli rol kaplamaktadır. S.Seyfullin, tarihî siyasî bir ihtilal olan Kazan kökenli uyanış hareketini, siyasî toplumsal

12 eşitliğe yönlendirme şeklinde değerlendirir. S.Seyfullin’in şiirleri çağdaş Kazak edebiyatındaki siyasî lirizmin ilk örnekleri oldu (Koç vd., 2007: 453).

Halk şairleri M.Dulatov’ın Kazak nazmını büyük ölçüde etkileyen “Oyan Qazaq!.” (Uyan Kazak) (1909), A.Baytursınov’ın “Masa.” (Sivrisinek), S.Seyfullin’in “Basıp Jattı Tätti Uyqı Sarıarqanıŋ Dalasın.” (Sarıarka Bozkırını Bir Tatlı Uyku Bastı), B.Maylin’in “Alalıqtı Aradağı Joy, Qazaq.” (Kırğınlığı Ortadan Kaldır Kazak), İ.Jansügirov’ın “Uyıqtap Jatqan Köŋildi Öleŋ Türter.” (Uyuyan Gönlü Şiir Uyandırır) , S.Mukanov’ın “Meniŋ Ömirim Kürestiŋ Nağız Özi.” (Benim Hayatım, Mücadelenin Ta Kendisi) gibi halka seslenen şiirleri bir taraftan gelecek için halkı ümitlendirmiş, bir taraftan da gelişen çağdaş Kazak şiirine soluk olmuştur (Koç, vd. 2007: 454).

Lirik bir şair olarak M.Cumabayev’in çağdaş Kazak edebiyatında özel bir yeri vardır. Mirjakıp Duvlatulı’dan Rusça öğrenip rus ve Avrupalı şairlerin şiirlerini okuyan Cumabayev çağdaş Kazak şiirine yeni bir soluk getirmiş, eski şiirde işlenmeyen pek çok konu onun sayesinde şiire girmiş, mazmun olmuştur (Tamir, 1993: 13-16; Elevkenov, 1995: 222-242; 2008: 5-31). M.Cumabayev’ın eserleri şiirin estetik dünyasını güçlü duygularla zenginleştirip yükseğe taşıdı. Onun lirik tarzı bundan önceki Kazak şiirlerinde kimsede görülmemişti. M.Cumabayev’ın 20’li yıllardaki Kazak manzum türlerine getirdiği yeniliklerden biri batı tarzı şiir anlayışını kazak edebiyatına kazandırması ve güzelce kullanması ile söylemek istediklerini sembollerle ifade etmesidir (Koç, vd. 2007: 455).

B.Maylin, S.Mukanov, S.Seyfullin, İ.Cansügirov, S.Torayğırovlar şiirlerinde hayatın çeşitli yönlerini dile getirmiştir (Koç, vd. 2007: 456).

1920’li yıllarda şiire rağbetin arttığı görülerek C.Dönentayev, İ.Cansügirov, A.Toqmağambetov’ın şiir antolojisiler tertip etmiş; C.Sızdıqov, K.Abdiqadirov, Ä.Täcibayeva, Ğ.Ormanovlar da şiirler yazmıştır (Koç, vd. 2007: 457).

Kazak aydınları içinde önemli bir yeri olan Ahmet Baytursınulı, verdiği didaktik eserler yanında güzel şiirler de yazmıştır (Koç, vd. 2007: 470-471).

Büyük Savaş sırasında önemli gelişme gösteren tarz şiir sanatıdır. Kısa şiirler, şarkı sözleri, özellikle lirik şiir savaş yıllarında alabildiğine gelişmiştir (Özdemir, 2019: 41). Savaş yıllarında çağdaş şiirle birlikte halk şiiri de oldukça gelişti. N.Bayğanin, İ.Bayzaqov, K.Azirbayev, A. Sariyev, O.Taymanov gibi şairlerin vatanperverlik ruhuyla yazılmış şiirleri halk şiirinin gelişmesine büyük katkıda bulunmuştur. Görüldüğü gibi şiir de bir propaganda aracı olarak kullanılmıştır (Özdemir, 2019: 41).

13

M.Cumabayev, Abay hakkında da şiirler yazan (Söylemez, 2013: 31), 1922 yılı meşhur “Batır Bayan.” destanını, Birinci Dünya Savaşından sonra “Alıstağı Bavırıma.” (Uzaktaki kardeşime), vs. şiirlerini de yazan (Söylemez, 2013: 32) Mağcan Cumabayev, aynı zamanda Kazak hikâyelerinin içinde kadının kaderini psikolojik tarzda tasvir eden ilk yazar olup,. “Şolpan’ın Günahı.” onun uzun hikâye tarzında yazdığı tek eserdir.

1960 yılından sonra Kazak şiiri yeni bir yola girmiş, en azından önceki dönemlerden farklı bir gelişme çizgisi göstermiştir. Çünkü bu dönemde şiir yazmaya başlayan birçok şair Sovyet bilhassa Stalin zulmünü yaşamamış yeni neslin temsilcileridir. Dolaysıyla bu yeni neslin temsilcileri, şiirde sosyalistik realizmin sınırlarını alabildiğine zorlamış, birçoğu da kendine has bir söyleyiş yakalamayı başarmıştır. Ğ. Qayırbekov, İ. Mambetov, T. Moldağaliyev, Q. Mırza Aliy, S. Jiyenbay, J. Najmedenov, T. Aybergenov, S. Asanov, A. Abaydildanov gibi şairler sadece Kazak şiirine değil Sovyet şiirine de yeni bir soluk getirmişlerdir. Bu dönemde J.Moldağaliyev, X. Erğaliy, Ğ. Qayırbekov gibi şairler tarihî şahsiyetleri ve olayları konu olan destanları yazmışlardır (Özdemir, 2019: 57).

Kazak edebiyatının en güçlü şairlerinden biri de Muqağaly’dır. Muqağalıy, Abay’ın on dokuzuncu asrın ikinci yarısında, Mağjan’ın yirminci asrın ilk çeyreğinde yaptığı gibi 1960’lı yıllarda Kazak şiirini hem biçim hem içerik hem de söyleyiş bakımından değiştiren şairdir. Şair, A. Blok, W. Shakespeare, W. Whitman gibi şairleri çokça okumuş ve onların şiirlerini Kazakçaya aktarmıştır (Özdemir, 2019: 58).

Büyük değişiklerle geçen on sene içerisinde Kazak edebiyatının onun içinde manzum türlerinin edebi yükselişi ile estetik bilgi düzeyi çok yüksek olup bir o kadar ani olmuştur. Halka yayılan esas nağmeler M.Dulatov’ın “Oyan Kazak” ile S.Köbeev’in “Kalın Mal” eserlerine uyumlu şekilde gerçekleşmiştir. Kazan ihtilaline dayalı edebi araştırmalar artık Kazak nazımlarında birbirini yok edecek istikameti farklı iki gruba bölündü. Birisinin tarafında Alaş’ı destekleyip zengin yoksul ayırt etmeyen halkın geleceği onun bağımsızlığına bağlı M.Cumabayev, diğer tarafta ise gerginliğin şiddetlendiğini kendi gözleriyle görüp onların çözülmesine ve gelecekte tekrarlanmamasının yolların araştıran S.Seyfullin vardır. O dönemde yazılan şiirlerin temel özelliği yeni hayatın bütün gerçeğini yansımasıdır (Berdibayev, 2004: 22).

Yenilenme dönemi (1956-1970), 1937’de Kazakistan Yazarlar Birliği’nin ikinci kongresinde daha önce suçsuz yere yargılanan yazar ve şairler aklanarak eserlerinin tekrar basıldığı dönemdir (Koç, vd. 2007: 647). Bu dönemde; S.Mukanov, A.Toqmağanbetov, T.Carokov, Q.Bekhocin, C. Sani, Ä.Särsenbayev, K.Carmağambetov, D.Äbiliyev ve genç 14 yeteneklerden H.Erğaliyev, C.Moldağaliyev, S.Seyitov, Ğ.Qayırbekov, İ.Mambetov, A.Şamkenov, T.Berdiyarov, B.Amaşlin, N.Şakenov, A.Ahmetov, Z.Şükürov gibi şairler fark edilmeye başlamıştır (Koç, vd. 2007: 649).

Kazak şiirinin ustaları Ä.Täcibayev, Ğ.Ormanov, S.Mävlenov, M.Älimbayev, Q.Şaŋğıtbayev, bu dönemde Kazak lirizmine yeni aşamalar kazandırmıştır (Koç, 2007: 650). Kazak poeması da yeni araştırmalarla zenginleştirilmiştir. D.Äbiliyev, T.Carokov, Q.Bekhocin, H.Erğaliyev, Ä.Täcibayev, C.Moldağaliyev, Ğ.Qayırbekov’un poemleri yenilenme dönemindeki Kazak edebiyatının tanınmış eserleridir (Koç, vd. 2007: 651-652).

1970-1990 yıllarda özellikle lirik tarzın gelişimi dikkat çekmektedir. Bu dönemde adı geçen şairler, Q.Mırzaliyev, F.Onğarsınova, M.Aytqojina, K.Cumağaliyev, Q.Ahmetova, E.Zikibayev, M.Şahanov, S.İmanasov, K.Salıkov, T.Esimcanov, Ş.Şariyev, İ.Orazbayev, E.Ravşanov, T.Rahimov, C.Caqıpbayev, S.Turğınbekov, H.Saparbayev, U.Esdavletov, M.Aytqojina, Q.Cumaliyevler şiirin ağır yükünü taşımışlardır (Kirabayev, 2013: 389; Koç, vd. 2007: 685). Bu şairlerden Onğarsınova, şiirleriyle yeni bir ses getiren, insanın sevinç ve üzüntüsünü, diğer bir ifadeyle insanın tragediyasını farklı bir söyleyişle aksettirmeyi başarmış bir şairdir. Dönemin önemli şairleri arasında bilhassa seksenli yıllardan sonra felsefi şiirleriyle öne çıkan Muhtar Şahanov’dur (Kirabayev, 2013: 389-396; Özdemir, 2019: 58).

Sovyet dönemi Kazak Edebiyatının son döneminde drama ise büyük başarı elde etmiştir. C.Aytmatov, K.Muhambetcanov, T.Ahtanov, S.Cünisov, Ş.Murtaza, İ.Orazbayev, M.Şahanov, A.Caganova, Ä.Tarazi, S.Adambekov, O.Bökeylerin piyesleri başarılı oldu (Koç, vd. 2007: 687).

Eski gelenekleri canlandrmayı konu alan şiirlerle millî ve Türk birliği konularını işleyen şiirlerle şiirin konusu genişlemiştir. M.Aqdävletov, T.Äbdikerimov, Ä.Qayran, Q.Älimbek, G.Salıqbay, N.Mävkenulı, B.Üsenov, S.Nurcan, C.Äskerbekqızı’nın “Kök Türkter Äveni.” (Göktürkler Ezgisi) derlemesi, Ä.Aymaq gibi şairlerin birçoğu, bağımsızlık sırasında daha çok öne çıkmışlardır (Koç, vd. 2007: 742).

0.2.2.2. Mensur Türler

Mensur türler XVII asrın ortasına kadar söz sanatında şiirle (nazım) karışık gelişti. Tarihî vakayiname, şecere, inceleme, hatıra, dini nasihatler vs. mensur eserler sayılır. Aslında mensur türler tekrar ilerleme döneminde gelişip şiirden ayrı çıktı. Edebiyat tarihinde nesir ile şiir sıkı iletişimde oldu. Günümüzde dünya okuyucularının elinde olan önemli edebî mensur

15 eserler ve estetik etkisi, Kazak Sovyet nesrinin oluşması ve gelişmesi yolunda etkili olmuştur. Yirminci yüzyılda gelişen her türlü Kazak edebi nesir türünün, araştırma yazılarının tohumu ilk verilen örneklerdir. Bunların tamamı da Cedit hareketi ve bu hareketin Kazak coğrafyasına getirdiği hareketle, bu hareketin en önemli ayağı olan gazet ve dergilerin yayımlanmaya başlamasıyla ilgilidir.

Yüzyılın başında gazete ve dergiler yayınlanmaya başladı. Türkistan Vilayetinin Gazeti 1870 yılında Taşkent’te, 1888-1902 yılları arasında Ombı’da; Dala Veleyetinin Gazeti, 1907 yılında St. Petersburg’da Kazak dilinde; Serke gazetesi, 1911 yılı Kazakistan gazetesi, 1913 yılı Eşim Dalası ’de Kazak ve Tatar dillerinde çıkmaya başladı (Söylemez, 2013: 28). 1928’de Caŋa Adebiyet gazetesi ve 1934’te Kazak Yazarlar Birliği kurulup Kazak Edebiyatı gazetesi çıkmaya başlamıştır. Yazar ve şairler de bütün edebi türlerde eserler yayınlamaya başlamışlardır (Söylemez, 2013: 34).

20. yüzyılın başında Aykap ve Kazak gazeteleri yayınlandı. Bu gazeteler, Kazak edebiyatının gelişmesine, çeşitli edebi türlerin ortaya çıkmasına, Kazak halkını ilgilendiren tüm meselelerin bu türlerde işlenmesine sebep oldu (Söylemez, 2013: 28).

1917’de yazılan M.Avezov, S.Seyfullin, C.Ormanbayev, Ö.Turmağambetov, S.Sadvaqasovların hikâyeleri hayatı farklı tarzda anlatmaya çalıştı (Koç, vd. 2007: 448).

M. Avezov’ın hikâyeleri 20’li yıllarındaki Kazak nesrinin gelişimini sağlamış, siyasî toplumsal meselelerin edebi eserlere yansımasını sağlamış, bu konuda öncü olmuş edebiyatımızın klasik türleridir. Yine 1920’li 30’lu yıllarında Qıylı Zaman ve Qaraş-Qaraş Oqiğası uzun hikâyeleri yazılmıştır (Nurğali, 2013: 9).

Bağımsızlık döneminde Kazak edebiyatında hikâye, uzun hikâye gibi edebi türlerin çoğu gazete ve dergilerde yayımlanmıştır. R.Otarbayev’in “Culdızdar Qulağan Kün.” kitabında küçük hikâyeleri toplanmıştır ve Kazak Ädebiyeti gazetesinde “Istıq Köl.” hikâyesi yayımlanmıştır (Koç, vd. 2007: 742). Küçük hikâyeleri önceden tanınan M.Mağavin, B.Nurjekeulı, T.Nurmağambetov, Ş.Murtaza, Q.Jümadilov, A.Altay, A.Tarazi ve K.Tümenbaylar birçok eserleriyle dikkat çekmiştir (Orda, 2016: 64).

S.Seyfullin’in “Tar Jol Tayğak Keşuv.” (İnişli Çıkışlı Yol), “Cer Qazğandar” (Toprak Kazanlar), S.Mukanov’ın “Adasqandar” (Yolunu Kaybedenler) ve A.Asılbek’in “Bizdiŋ de Künimiz Tuvdı” (Bize de Gün Doğdu) gibi deneme özelliklerini taşıyan hikâyeleri bir birleriyle bağlantı olarak ortaya çıkmıştır.

16

Kazak hikâyelerinin ustası olan B.Maylin, Kazak köyleri ile kadınların ağır hayat şartlarını, Sovyet zamanındaki Kazak köylerindeki eşitsizliği ve eski zamanlardaki gelenek- görenekleri povest ve hikâyelerinde anlatır (Şalabayev, 1983: 55-69). B.Maylin’in “Qızıl Qazaqstan” dergisinin 1922-1923 tarihlerindeki sayılarda “Qadır Tüngi Keremet.” (Kadir Gecesindeki Harika Olay), “Talaq” (Talah), “Şariğat Buyrığı” (Şeriat Emri), “Külpaş”, “Qula At” (Gri At) gibi hikâyelerinde halk arasındaki yaygın olan çeşitli asılsız bilgileri yazar (Koç, vd. 2007: 452).

Savaştan sonra Ğ.Müsirepov’un Qazaq Soldatı (Kazak Askeri) (1950) romanı, A.Nurpeyisov’un Kurlyandiya (1950) romanı, B.Momışulı’nın Ofitsertdiŋ Kündeligi (Subayın Günlüğü) (1952) hikâyesi, Q.Qaysenov’un Jas Partizandar (Genç Partizanlar) (1954) povesti (uzun hikaye), M. Ğabdullin’in Meniŋ Maydandas Dostarım (Benim Cephe Dostlarım) (1947) eseri, A.Sarsenbayulı’nın Tolqında Tuwğandar (Sıkıntıda Doğandar) romanı gibi anlatı kitapları yayınlandı (Özdemir, 2019: 46).

Savaştan sonraki yıllarda romanla birlikte hikâye ve povest’ (uzun hikâye) türleri de gelişti. Özellikle S.Mukanulı, T.Ahtanov, S.Şaymerdenov, Ö.Qanaxin, A.Älimjanov, Z.Şaşkin, A.Satıbaldiyev, A.Nurşayıqov, J.Jumahanov, Z.Şükirulıların uzun hikâyelerini (povest’) zikretmek gerekir (Özdemir, 2019: 48).

Hürriyet döneminin daha önemli yazarlardan biri Gabit Müsirepov’un eserleri, kadın kahramanlar ve Kazak kadınlarının maneviyat bakımından yüksekliğini gösteren birer tip olarak ortaya çıkar. Kazak hayatının gerçeği ışığında “Kazak Batırı” povesti, “Annenin Arabuluculuğu”, “Besleyen Ana”, “Anaların Anası “Yassı Burın” ve “Tulağan Tolkında” (Coşan Dalga Üzerinde) (1927), “Kök Üydegi Körşiler” (Mavi Evdeki Komşular), “Qos Şalqar” (Çift Engin) gibi hikâyeleri edebiyat çevresinde hemen fark edilir. Müsirepov, 1934’te “Kız Jibek” ilk piyesi, 1918-1921’lerde “Sivil Savaş” gazisi Amangeldi hakkında uzun ropörtaj ve sonra 1934’te dokuz bölümden oluşan büyük bir piyes yazar. 1939’da “Kozı Körpeş-Bayan Suluv” trajedisi Müsirepov’un en verimli dönemini başlatan eserdir (Söylemez, 2013: 38).

Alcabbar Abişev, 1936’da “Zevalı” ilk hikâyesi ve “Kökdavul” hikâyesini yazar (Söylemez, 2013: 39-40). II Dünya Savaşı döneminde yazdığı “Sarcan” ve “Tölegen Toktanov”, “Baba ve Oğul”gibi hikâyeleri Sovyet insanlarının vatanseverliğini anlatır. Savaştan sonra “Ülken Colda” povesti yazar. Abişev, Muhtar Avezov ile birlikte “Namus Gverdiyesi” piyesini yazdı (Söylemez, 2013: 41).

17

Manzum ile mensur tarzlarında ise önde gelen B.Maylin’in mensur türünde ilk eseri “Şuğanın Belgisi” idi. Yirminci yılları yazılan eserlerin çoğu Kazakların yoksul hayatı ile kadınların başından geçen zor durumları ve onların uyanışı ifade edilir.

J. Aymavutov, ilk Kazak romanlarının yazarıdır. “Kartkoja” (1926), “Akbilek” (1928) romanlarıyla Kazakların millî edebiyatını ilk defa Avrupalı roman örneğiyle devam etti. Bunun gibi mensur ile manzum türleri bir arada kullanan yazarlar vardır. Onlardan birisi Kazak edebiyatı tarihinde mili nesir sanatını geliştiren ve yirminci yıllardan itibaren edebiyata çok katkıda bulunan birçok şiir-manzumeleri yazan S.Mukanov’tı. J. Aymavutov’ın bu eserleri S.Mukanov’ın “Jumbaq Calav” (Gizli Bayrak) romanının ortaya çıkmasını sağlamış (Koç, vd. 2007: 449). Nazım türlerinin ustası sayılan Kazak edebiyatı klasiklerinin birisi de İ.Jansügürov. Onun 1930 yılı mensur türünde yayınlanan “Joldastar” romanı millî epik düşünce düzenindeki tazeliğiyle her zaman modern anlamını kaybetmeyen eserdir.

1930’lu yıllarda mensur türlerinin ufak nüshaları da gelişmektedir. O.Bekov’ın “Sovetbike” (1930), K.Tayşıkov’ın “Oktyabr Uşkını” (1935), M.Davletbayev’ın “Partizandar”, S.Seyfullin’ın “Jemister” (1935), E.Bekenov’ın “Bolşeviktin Kızı” (1937), S.Şaripov’ın “Bekbolat” (1937), B.Maylin’in “On bes Üyi” (1939), S.Mukanov’ın “Ekpindi” (1932), Ğ.Slanov’ın “Arman Ağısı” (1939), E.Bekenov’ın “Altın Jüye” (1930), A.Abişev’in “Zaval” (1935), K.Abdikadirov’ın “Satbayev” (1936) eserlerinin çoğu o dönemin adamını tasvir ederek (beyan ederek) zamanın olayını anlatır (Berdibayev, 2004: 111).

Kazak Sovyet Edebiyatının son döneminde (1968-1990) tarihî romanlar hızlı şekilde gelişmiştir. Kazak millî şuuru uyanmış Kazakistan için mücadele eden kahramanlar edebi esererin konusu olmuştur. Bunlar, İ.Esenberlin’in “Köşpendiler, “Altın Orda”, Q.Cumadilov “Soŋğı Köş”, M.Mağavin’in “Alasapıran”, Ä.Kekilbayev’in “Ürker”, “Eleŋ-Alan”, S.Mukanov’ın “Aqqan Juldız”, Ä.Älimjanov’ın “Cavşı”, “Mahambettiŋ Cebesi”, S.Cünisov’ın “Aqan Seri”, S.Smatayev’in “Elim-ay”, Ş.Murtaza’nın “Qızıl Cebe”, Z.Aqışev’in “Cayav Musa” romanları yayımlanmıştır (Koç, vd. 2007: 679). Bu dönemde romanla beraber uzun hikâye türünün de geliştiğini söyleyebiliriz. Ğ.Müsirepov, E.Şaymerdenov, M.Mağavin, S.Muratbekov, Ä.Kekilbayev, O.Bökeev, D.İsabekov, İ.Abdikov, T.Nurmağambetov, M.Sqaqbayev gibi yazarların kaleminde uzun hikâye türü hayli gelişmiştir (Koç, vd. 2007: 684).

18

0.2.2.2.1. Kazak Edebiyatında Roman

19.yüzyılın ikinci yarısından itibaren Kazak Türkçesine dayanan yazılı edebiyatları oluşmaya başladığı zaman nazım ön plandaydı (Kınacı, 2016: 145). M.Duvlatulı’nın “Bakıtsız Jamal” (1910), S.Köbeev’in “Kalın Mal” (1914), S.Torayğırov’ın “Kamar Suluv” (1914) romanları, manzum olarak yazılsa da (şiirle karışık yazılan) kurgusu teknik bakımından bir roman kabul edilebildiği için Kazak Edebiyatında ilk roman olarak kabul edilmesi uygundur (Berdibayev, 2004: 81; Iskakulı, 2004: 110 ). Ğalımcan İbrahimov’ın “Kazak Kızı” romanı 1909-1911 yılları yazılsa da ancak 1928 yılında yayımlanmıştır (Nurğali, 2013: 134).

0.2.2.2.1.1. Bağımsızlık Öncesi Kazak Romancılığı

Ekim devrimden sonra M.Ävezov, S.Seyfullin, S.Köbeyev, B.Maylin, C.Aymavıtov, S.Mukanov, S.Torayğırov, Ş.Kudayberdiulı gibi klasik yazarların eserleri millî edebiyatının gelişmesine büyük katkıda bulundu (Berdibayev, 2004: 95). Saken’in o dönemde anılar tarzda tarihî kanıtları esas alarak yazılan eseri “Tar Jol Tayğak Keşuv” (1927) romanıdır. Yazar, 1916-1919 yıllar arasındaki Kazakistan’da yaşanan olayları kendisinin gördüğü, şahsen başından geçen olaylar anlatılır ve ihtilal bakış acısını kendi tarafından değerlendirir (Berdibayev, 2004: 83).

1920’li yılların ortasında İ. Bayzakov, K. Abdukadilov, A. Tacibayev gibi şairler ile G. Mustafin ve G. Müsirepov gibi romancılar Sovyet Kazak edebiyatını güçlendirmeye çalıştılar (Söylemez, 2013: 34).

İkinci Dünya Savaşı sonrası büyük eserler verilmeye başlamıştır. M.Avezov, S.Mukanov, Ğ.Müsirepov, Ğ.Mustafin gibi yazarların eserleri Kazak edebiyatının dünya görüşünü genişleterek Sovyet okuyucusuna tanıtmış ve bu yolla da dünya çapında bir edebiyat yapmıştı (Koç, vd. 2007: 631)

Sovyet döneminde Kazak edebiyatının temeli atıldı. Kazak edebiyatında romanlar bir birine benzemeyen özgün halde çıkmaya başladı. Özellikle İ.Esenberlin’in ellinci yıllardan itibaren beş poemi, dört piyesi, on altı romanları yeni konu, yeni ideal ve yeni kahramanlarla yayımlandı. Köşpendiler “Göçebe”, Altın Orda, Qaterli Ötkel, Almas Qılış gibi hacimli konuda yazılan eserler az değildi (Nurğali, 2013: 112-140). 1940-1950 yılları M. Avezov’un Abay Jolı “Abay Yolu”(3-4.Cilt), Ğ.Müsirepov’un Kazak Soldatı “Kazak Askeri” (1949), Oyanğan Ölke (1953), S.Mukanov’ın Botagöz ve Ğ.Mustafin’in Qarağandı, Davıldan Keyin

19 romanları Rusçaya ve yabancı dillere çevirilip Kazak Sovyet edebiyatını dünyaya tanıtan ve Kazak halkının geçmiş günlerini tasvir eden bir eserlerdir (Kirabayev, 2013: 314-350).

0.2.2.2.2. Bağımsızlık Sonrası Kazak Romancılığı

Kazakların bağımsızlığından sonra Kazak edebiyatının gelişmesi yeni bir aşamaya geldi. Bağımsızlık yazarlara düşünce ifadesi özgürlüğünü getirdi. Bu özgürlük Kazak yazarlarının Sovyet döneminde rahat konuşamadığı ve açıklayamadığı konulara tekrar dikkatle bakmasına fırsat oldu. Bağımsızlık yılları Kazak hikâye tarzında yeni konuların girmesine ve işlenmesine sebep oldu. Bunlar, Sovyet döneminde yasaklanan dinî felsefî konularla psikolojik ruh tahlilleri oldu. M.Mağavin, B.Nurjekeulı, K.Jumadilov, T. Ahmetjan, N.Oraz gibi yazarlar insanların iç dünyasına dikkatle bakarak psikoloji hikâyeleri yazdılar. Bağımsızlıktan sonraki hikâyeler Batı edebiyatında gerçekleşen her türlü yönelimle devam etti. O yüzden Kazak edebiyatında postmodernizm ile modernizme bir yöneliş oldu.

Bağımsızlıktan sonraki dönemde M.Avezov’un “Abay Jolı” romanından sonra XX. yüzyılın 70-80’lerde roman daha da gelişti. Ä.Nurpeyisov’un “Soŋğı Parız” (Son Farz) romanı, Z.Qabdolov’un “Meniŋ Ävezovım” romanı, Ş.Murtaza’nın “Ay men Ayşa”, M.Mağavin’in “Men”, “Jarmaq” romanı, “S.Jünisov’un “Amanaymen Zamanay”, Ä.Nurşayıqov’un “Jazuvşı men Onıŋ Dostarı”, N.Ğabdullin’in “Bizdiŋ Jigit”, H.Ädibayev’in “Otırardıŋ Küyrevi”, H.Äbbileyev’in “Otırar Oryanı” (2001) romanı, Q.Isqaqov’un “Aqsu Aŋızı”, R.Toqtarov’un “Abaydıŋ Cumbağı”, S.Smatay’ın “Elim-ay”, “Jarılğan Batır” romanları, Q.Cumadilov’un “Daraboz” romanı, “Eşi Benzeri Olmayan Kimse”, Q.İsabayev’in “Sert”, “Şoŋ Biy”, B.Muqay’ın “Ömirzaya”, D.Doscan’ın “Qum Kitap”, U.Dospambet’in “Qızıl Jolbarıs” romanı, O.Sarsenbayev’ın “Şeŋber”, K.Segizbay’ın “Belasqan” (Bel Aşan), B.Nurjekeulı’nın “Äyel Jolı Jiŋişke”, T.Nurmağambetov’un “Aqap” eserleri son on yıldaki en değerli çalışmaları oldu (Koç, vd. 2007: 735-745).

Bağımsızlık aldıktan sonra tarihî konudaki eserlerin sayısı birden arttı; Sovyet döneminde çeşitli sebeplerden dolayı söylenemeyen hususlar eserlerin muhtevasında gerçekleşti. Devlet bağımsızlık ideali artık ilk sırada görülmeye başlandı. 1986 yılı Aralık bağımsızlık yolu için yapılan ilk büyük hareketi olarak tanındı; bağımsızlığın ilk dönemindeki zorluklar romanlara esas alındı; gençlerin hayatı, onların eğitimi eserlerde boyasız gösterildi. Sovyet sisteminin yanlışlıkları sosyalist realizme saklanarak geldiyse de bu gün bu romanlarda açıkça tespit ve mahkûm edildiğini görebiliriz, Ramazan Tohtarov “Bakıttı Kuldıktın Akırı”, Orazbek Sarsenbay “Şamşırak”, “Şenber”, Bakkoja Mukay “Ömirzaya”,

20

Sımağul Eluvbay “Minajat”, “Jalğan Dünye”, Toktar Beyiskulov’ların “Kaza men Aza” romanları kıtlık, Kazan (Ekim) zorlukları esas alarak yazıldı (Askarova, 2015: 151).

Kazak edebiyatında bağımsızlıktan sonra verilen eserler halkın geçmişini anlatarak geleceğini inşaya yöneliktir. A. Tarazi’nin “Jaza”, M. Mağavin’in “Men”, K. Iskak’ın “Aksu, Jer Janatı”, Ş. Murtaza’nın “Ai men Aişa”, Z. Kabdolov’ın “Menin Avezovım”, K. Jumadilov’ın “Daraboz”, S. Sımatay’ın “Jarılğap Batır”, H. Adibayev’ın “Otırar Oyranı” gibi eserler bunun kanıtıdır.

Bağımsızlık edebiyata yeni isimleri de getirdi. Onlar azat düşüncenin sahipleridir, onlar Svetkali Nurjanov, Janat Askerbekkızı, Aygül Kemelbayeva, Nurjan Kuantay, Jaras Sarsek gibi yetenekli şair ve yazarlardır. Bu yazarlar bağımsızlığın ilk on yılının meyvesidir (1991- 2001). Bu yıllar, devletimizin ekonomik durumunun kötü olduğu halkın büyük zorluk çektiği yıllardır. Bağımsızlığın ikinci on yılı da zayıf sayılmaz. 2001-2011 yıllarında edebiyat kervanına Irısbek Dabey, Davletkerey Kapulı, Kanağat Abilkayır, Janar Asadık, Sarin vb. gibi gençler katıldılar.

Bağımsızlık aldıktan sonra Kazakistan dışında yaşayan Kazaklar da dönmeye başladı. Onlar Kazak edebiyatına büyük katkıda bulundu. 1921 yıldan itibaren yaklaşık yetmiş sene SSCB’nin yönetimi altında olduğu için her alanda Rusların etkisi artmıştı. Kazakistana dışarıdan gelen Kazaklar, Kazakların sahip olduğu evvelki değerlerin çoğunu, görenek ve gelenekler ile dinini, dilini göz bebeği gibi koruyan, kazaksitanda bu konuda oluşan boşluğu doldurmuştur. Mesela, Şükür Hamay, Abay Mavkarulı, Kul-Kerim Elemes, Davletbek Baytursın, Jadi Şakenulı, Esengül Kapkızı, Toktarali Tanjarık, Irısbek Dabey, Bakıtgül Baymoldakızıların eserlerinde okuyarak Kazakların evvelki medeniyetlerini, dilini görebiliriz. (http://alashainasy.kz/culture/tauelszdk-jyildaryindagyi-kazak-adebiet-oz-bagasyin-aldyi-ma- 65389/ erişim tarihi 05.10.2017)

21

I. BÖLÜM

I. BEKSULTAN NURJEKEULI’NIN HAYATI VE ESERLERİ

Beksultan Nurjekeulı, çağdaş Kazak edebiyatında roman ve hikâye yazarı olarak tanınan (Altay, 2011:10) ancak yayımlanmış birkaç şiiri de bulunan (Nurjekeulı, 2011: 590) bir Kazak aydınıdır. Ağırlıklı olarak eserlerinde kadını konu edinen yazar gazeteci olmasa da aynı zamanda gazete köşe yazıları bulunan bir edebiyatçıdır (Nurjekeulı, 2012). Yazdıkları içinde yaşadığı toplumun tarihi, coğrafyası, dili, edebiyatı, kültürü ile yaşadığı toplum hakkındaki gözlemlerine dayanır. Verdiği bazı eserleri, kendi yaşadığı olaylara dayanmaktadır (Nurjekeulı, 2007)4. Bu manada iyi bir gözlemci olduğunu da belirtmek gerekir. Dikkatle yaptığı bu gözlemde öğretmen olmasının da etkisi inkâr edilemez. Yazdığı yazılar ve verdiği eserlerle öne çıkmış, ödüller almış, dönemine damga vurmuş, yazdıklarıyla içinden çıktığı toplumu geliştirmeye çalışmıştır.

I.1. Hayatı

Beksultan Nurjekeulı, 22 Şubat 1941 tarihinde Taldıkorğan vilayeti bugünkü Almatı vilayeti Panfilov kazasına bağlı Akjazık köyünde doğmuştur. Nurjekeulı, Yazarlar Birliğine kaydolurken takma adın yazıldığı kısma, “Sultan Jekeev” şeklinde bir takma isim yazdığını kendisi belirtirmiş (Yazar ile 02 Ekim 2017 tarihinde yapılan röportajdan) olup buna ilaveten eşi Aizaş yazarı Beks diye çağrır imiş (Teginbayqızı, 2014: 10-11). Yazarın babasının adı Nurjeke Eşmuhambetov olup doğum tarihi konusunda kesin olmamakla birlikte ilçedeki polis memuru yardımcılığı yaptığına dair belgede doğum tarihi 1921 olarak belirtilmiştir5. Nurjeke de Panfilov ilçesinin Akjazık köyünde doğmuştur (Yazar

4 Yazarın kendisi ile yapılan röportajda yazar, kendisine yöneltilen bazı soruları cevapsız bırakarak “Bir pişmanlık Bir Ümit” romanını okumamızı tavsiye etmiş ve bu romanın kendisinin hayatını anlattığını söylemiştir. Bu durumu yazarın Bir Pişmanlık Bir Ümit romanının girişinde kendi ağzından ifade ettiğini görürüz (Nurjekeulı, 2016: 16-17). 5 Yazarın babası hakkındaki belgede doğumu 1921 olarak belirtilse de, 1939 yılında evlenmesi daha önceki yıllarda doğmuş olmasını grektirir. Yine yazarın kendisi ie yapılan röportajda annesinin 56 yaşında 1972 22 ile 02 Ekim 2017 tarihinde yapılan röportajdan). Yazarın babası Nurjeke, doğduğu Akjazık köyüne beş kilometre uzaklıkta, sonra adı Oktyabr olarak değiştirilen Köktal adındaki merkezin yakınından geçen Ösek nehrinin hemen yanındaki Kegen Togay adındaki tepede kurulan ve kısaltılarak ŞKM denilen (Şkola Komunalnoe Molodeji); bazılarının Toplumsal Gençlik merkezi diye andığı bazılarının ise Hıristiyan Gençlik Merkezi olarak adlandırdığı, yazarın kendisinin ise çifçi okulu olarak tahmin ettiği bir okulda okumuş (Yazar ile 02 Ekim 2017 tarihinde yapılan röportajdan). Ancak yazarın, babasının el yazısı ile yazdığı “Kozı Körpeş (ile) Bayan Sulu Destanı”nı6 okuyarak Latin alfabesini öğrendiğini söylemesi (Yazar ile 02 Ekim 2017 tarihinde yapılan röportajdan) babasının aydın, ileri görüşlü, halk edebiyatı ürünlerinin kayda geçmesi konusunda fikir sahibi veya bu konuda fikir sahibi olanlarla hemdem birisi olduğu anlaşılmaktadır. Nurjeke, gençlik yıllarında Komünist Partisine bağlı Gençlik kolları örgütüne üye olmuş ve onlarla birlikte çalışmıştır. Bu üyelik sebebiyle olsa gerek Nurjeke ilçe merkezindeki polis merkezine bağlı olarak yaşadığı köyde Polis Yardımcılığı görevi de yapmıştır. Bu görevle ilgili polis merkezi tarafından düzenlenmiş bir kimlik ailesi tarafından da korunmuştur (Yazar ile 02 Ekim 2017 tarihinde yapılan röportajdan). Nurjeke, 1939 yılında yazarın annesi Azihan ile evlenmiştir. Evlendiklerinde Azihan, bir kız çocuğu sahibidir (Nurjekeulı, 2016: 129). Nurjeke, Azihan’la ŞKM okulunda okurken, aynı okulda oldukları için tanışmış ve arkasından evlenmişlerdir. Yazarın röportajda babası hakkında “Köyde dombıra çalmış söylemişler, gençlerin işine çok iyi katılıyormuş.” şeklindeki ifadeden babasının iyi dombıra çaldığı, sanata düşkün birisi olduğu anlaşılmala birlikte köydeki gençlere iyi katılıyormuş ifadesinden, gençler arasında Komünist Partısinin temsilcisi olduğu için çok itibar gördüğü ve onları yönlendirdiği de anlaşılabilir. 1941 yılının Şubat ayında Beksultan doğmuş ve Beksultan doğunca ona kardeşim demiş7 (Yazar ile 02 Ekim 2017 tarihinde yapılan röportajdan). Aynı yılın Mayıs ayının dokuzunda ise babası askere alınmış bir daha geri dönmemiştir (Nurjekeulı, 2016: 23, 77).

yılında öldüğü ifadesi ile babasının annesinden iki yaş küçük olduğunu belirtmesi (Nurjekeulı, 2016: 87) 1921 yılının doğru olmadığını göstermektedir. Yazarın annesinin babası ile evlendiğinde bir çocuk sahibi olması 1916 doğumlu olma ihtimalini doğrularken, bu gerçek annesinden iki yaş küçük olan babasının da 1918 doğumlu olduğuna işaret eder. Ancak İmanasov, Nurjeke’nin kendisinden dör-beş yaş büyük, iki yaşında kızı olan bir kadını kaçırarak evlendiğini belirtmektedir (İmanasov, 2001), bu ifade yazarın 1921 yılında doğmuş olma ihtimalini güçlendirmektedir. 6 Yazarın babası Nurjeke’nin “Kozı Körpeş (ile) Bayan Sulu Destanı” nı çok sevdiği ve ezbere bildiği, sonra onu kendi el yazısı ile yazdığı, yazarın hayatını anlattığı romanda da bahsedilmiştir (Nurjekeulı, 2016: 129). 7 Kazaklar ilk doğan çocuğa kardeş derlermiş. 23

Nurjeke, askere gittiğinde yazar daha anne sütü emiyormuş (Nurjekeulı, 2016: 87) ve sadece beş aylık bir bebek imiş (Yazar ile 02 Ekim 2017 tarihinde yapılan röportajdan). Babası askere gittiğinde İkinci Dünya Savaşı devam etmekteydi ve gittikten sonra bir daha haber alınamamıştır. Ancak babası bir sıcak çatışmada ölmemiş, askerlik yaptığı bölgeye intikali sırasında seyahat ettiği trene atılan bomba ile ölmüştür (Yazar ile 02 Ekim 2017 tarihinde yapılan röportajdan). Yazarın babaannesi ve dedesinin söylediklerine göre Nurjeke, dombıra çalan şarkı okumayı ve eski jırları söylemeyi seven; kendi duygularına değer veren ve sevdiklerinden, başka birisinin yönlendirmesiyle vazgeçmeyen başına buyruk bir kişi imiş (İmanasov, 2001). Çünkü Nurjeke, anne ve babasının evlendirmek için düşündüğü bir kızı kabul etmemiş, iki yaşında kızı olan ve kendisinden dört beş yaş büyük bir kadını kaçırıp evlenmiştir (İmanasov, 2001). Beksultan, babasının on yedi çocuktan sağ kalan tek erkek çocuk olduğu için babasını dinlememiş olabileceğini söyler (İmanasov, 2001; Nurjekeulı, 129). Yazarın annesinin adı ise Azihan olup yazarın 1972 yılında 56 yaşında öldü ifadesini dikkate alırsak 1916 doğumludur. Azihan, Kömekbay adında varlıklı bir beyin oğlu olan Nurbek adındaki itibarlı birisinin kızıdır. Yazarın annesi de ŞKM okulunda okumuş olup babasını bu okulda tanımış, okuldan mezun olduktan sonra da evlenmişler. Azihan’ın babasının Baysakal adındaki amcası ise Çarlık Rusyası döneminde muhtarlık yapmış birisidir (Yazar ile 02 Ekim 2017 tarihinde yapılan röportajdan). 1930’lu yıllarda da Sovyet hükümetine bağlı olan annesinin ailesi sonra Çin’e kaçmış, fakat annesi ailesi ile Çin’e gitmemiştir. Muhtemelen birinci evliliğindeki kocası ile beraber kalmış ve gitmemiş olabilir. Ailenin Çin’e kaçışı sırasında baba Nurbek, Jarkent’e 30 kilometre uzaklıktaki Süydin denilen mevkide vefat etmiş. Daha sonra aile Çinden geriye dönmüştür. Yazar, annesinin kendisinden büyük iki kardeşini ve anneannesini gördüğünü, annesinin 1972 yılında 56 yaşında kendisinden büyük kardeşlerinden önce öldüğünü söyler (Yazar ile 02 Ekim 2017 tarihinde yapılan röportajdan). Annesinin kardeşlerini ve anneannesini bir kez gören yazarın onlarla ne kadar beraber olduğu belirtilmemiş ancak “Ey! Dünya-ey” romanındaki Kobzev karakterini, annesinin ailesinin Çine kaçışı sırasında onları koruyan ve bir ay evinde barındıran Tutyabin adındaki yardımsever iyi Rus’u dikkate alarak seçtiğini söylemesi görüşmenin bir kez de olsa uzun olduğunu, yazarın bu göçü onlardan çok detaylı bir şekilde dinlediğini, annesinin ailesinin yaşadığı bu göçün romanda da canlandırıldığını göstermektedir. Mesela Ey! Dünye Ey! romanında Şeyi’nin babası düğün öncesi göçten evvel Rusların baskını sırasında çadırı ateşe vermelerinden dolayı vefat etmiş, annesinin babası da göç sırasında vefat etmiştir bu vefatın

24 sebebi belirtilmemiştir ancak romandaki gelişmeye benzer bir olay yaşandığını düşünmek mümkündür (Yazar ile 02 Ekim 2017 tarihinde yapılan röportajdan). Nurjeke’nin babası ve yazarın dedesi Eşmuhambet at bakıcısıymış. Fakat açık sözlü birisi olduğundan at bakıcılığı işinden ayrılmış (İmanasov, 2001). Eşmuhambet’i eşi Batpan Mavgül diye çağırırmış. Mavgül’ün anlamı “kimsenin işine karışmayan, uysal, oturduğu yerde oturan” demekmiş (Yazar ile 02 Ekim 2017 tarihinde yapılan röportajdan) Eşmuhambet’in babası, Turğan adında bir kişi imiş. Turğan’ı 1881-82 yıllarında Rus askerleri atı için ardından ona yardım eden eşi Öskelen’i öldürmüş (https://qazaquni.kz/2011/07/01/7802.html erişim tarihi 05.07.2017). Üç yaşında yetim kalan dedesi Eşmuhambet’i Tilevli Biy adında birisi yetiştirmiştir. Yazarın Kiril alfabesi ile eğitim aldığı halde babasının el yazısı ile yazdığı bir hikâyeyi okuyarak Latin alfabesini öğrenmesi ve okuduğu kitaplar konusunda dedesinden etkilenmesi, dedesinin tavsiye ettiği kitapları hemen okuması, dedesinin tarihi kitapları tavsiye etmesi (Yazar ile 02 Ekim 2017 tarihinde yapılan röportajdan), çocuklarına Aptike ve Nurjeke gibi kahramanların isimlerini vermesi gibi hususlar Eşmuhambeti yanına alıp yetiştiren Tilevli adlı kişinin aydın ve ileri görüşlü birisi olduğu, Eşmuhambetin okula gitmese bile okuma yazmayı öğrendiği, tarihi sevdiği, tarihi olayları dinlemeye veya okumaya meraklı olduğunu çıkarabiliriz. Yazarın dedesi Eşmuhambet ile babaannesi Batpan 1879 doğumlu olup onbeşi kız ikisi erkek onyedi çocukları olmuş fakat bunlardan sadece yazarın babası ve Toktar ile Kitapjan adında iki halası hayatta kalmış. Yazarın bu iki haladan Kitapjan hakkındaki tek bilgi kırıntısı onun Çin’e gittiğidir (Täŋirbergenova, 2017: 139). Fakat Çin’e hangi amaçla ve nasıl gittiği hiç bahsedilmez. Halası Toktar ise deli dolu, ağzına geleni düşünmeden söyleyen bir kişidir. Ancak çocuğu olmadığı için yazarın üvey ablası Tursın’ı evlatlık alır (Nurjekeulı, 2016: 105) ve dedesi ile babaannesi öldükten sonra yazarın bakımını da üstlenir (Nurjekeulı, 2016: 336). Yazarın babası savaşa gidip dönmediği için annesi Azihan bir başkası ile evlenir (Nurjekeulı, 2016: 104). Başka birisi ile yuva kuran anne yazarı da yanına alır, fakat hayattaki tek erkek torunlarının ayrılığından dolayı torunlarına çok düşkün olan dede ile babaanne çok acı çekerler. Bu düşkünlüğün bir sebebi oğullarının tek çocuğu olması ve babasının savaşta ölmüş olmasıdır. Onların bu durumuna dayanamayan bir yakınları yazarı annesinden alarak tekrar dede ve babaannenin yanına getirir (Nurjekeulı, 2016: 103). Babası küçükken savaşta öldüğü ve annesi bir başkası ile evlendiği için yazar anne ve baba şefkatinden mahrum büyümüştür. Yazar, altı yaşına kadar dede ve babaannesi ile birlikte kışın kışlakta yazın yaylada at ve koyun ağıllarında yaşamıştır.

25

Dede ve babaannesi, yazar altı yaşında iken, okula gideceği için, Akjazık köyüne taşınmış (Yazar ile 02 Ekim 2017 tarihinde yapılan röportajdan; İmanasov, 2001). Yazarın babaannesi ile dedesi 1956 yılında vefat ettikten sonra halası Toqtar Beksultan’ı himayesine almış ve yetişmesi ile ilgilenmiştir (https://egemen.kz/article/10509-beksultanbayan erişim tarihi 20/08/2017). Bu yıllar aynı zamanda Stalin‘in 1930’lu yıllarda hışmına uğrayıp kurşuna dizilen M. Cumabayev, S. Seyfulin, İ. Jansügürovların itibarlarının mahkeme kararıyla iade edildiği yıllar idi. Önce S. Muhanov, M. Avezov ve G. Müsirepovları okuyarak yetişen yazar, bu tarihten sonra itibarları iade edilen Alaşçıların eserlerini kendi ifadesiyle “acıkmış gibi” okumuş ve herkesin İ. Jansügürov’un şiirlerine hayran kaldığını belirtmektedir (Yazar ile 02 Ekim 2017 tarihinde yapılan röportajdan). Yazar’ın verdiği bu isimler hangi kişi veya akımlardan etkilendiniz sorusuna cevap olarak verilmiştir. Burada yazarın Alaş Orda hareketi mensuplarının eserlerini okuduğunu çok etkilendiğini, dedesinin ve annesinin ailesinin yaşadıkları ile Alaşçıların kitaplarından okuduklarını birleştirdiğini ve Ey! Dünya Ey! romanı bir tarihi belgeye dayansa da yazarın çevresindekilerin yaşadıklarıyla ete kemiğe bürünmüş ve romanlaşmıştır. Yazar ayrıca Alaş Orda hareketi hakkında martinenko’nun “Alaş Orda” kitabını okuduğunu, okuduğu dönemde bu kitabın yasak olduğunu, kitabı kendisine Gabiden Kulahmet adında akın bir kardeşinin getirdiğini, gizlice okuduğu bu kitabı hala sakladığını fakat kapağının olmadığını belirtmektedir (Yazar ile 02 Ekim 2017 tarihinde yapılan röportajdan). Alaşçılardan A. Baytursunov ve M. Cumabayev’i okuduğunu, hatta Cumabayev’in elle yazılmış şiirlerini okuduğunu, onun Kazak şiirine lirizmi getirdiğini belirtmektedir (Yazar ile 02 Ekim 2017 tarihinde yapılan röportajdan). Kendisini çok etkileyen yazarlardan birisi olan M. Makatayev’in elinde de Mağcan’ın kitaplarını gördüğünü, onun da gizlice okuduğunu belirtmektedir. Yazar Baytursunov’un eserlerini okuduğunda kitaplarından “Benim hayatım bu günlük değil, kazak’ın geleceği içindir. Günlük işlerle uğraşmıyorum halkın işiye uğraşıyorum.” Mesajını aldığını ve çok etkilendiğini, bunun üzerine edebiyat teorilerini okuduğunu, çok etkilendiği için Mukanov’un Alaş Orda’sını okuduğunu bu kitaptan Mağcan ve Seyfullin’i okuduğunu belirtmektedir (Yazar ile 02 Ekim 2017 tarihinde yapılan röportajdan). Yazar, 1958 yılında Köktal’daki Abay Ortaokulunu bitirmiş ve 1960 yılına kadar Köktal koyun sovhozunda mısır ayıklama, ot biçme, dokurcun yapma (Nurjekeulı, 2016: 268) ve Kamış Fabrikasında işçi olarak çalışmıştır (Nurjekeulı, 2016: 280).

26

1960 yılında Sergey Kirov Kazak Devlet Üniversitesinin Filoloji fakültesini kazanmış (Nurjekeulı, 2016: 294) ve 1964 yılında yirmi üç yaşında üniversitesinin son sınıfında iken Aizaş’la evlenmiştir (Nurjekeulı, 2016: 336). Yazarın eşi Aizaş, Jambıl şehrindeki Tıp yüksekokulundan mezun birisidir (Nurjekeulı, 2016). Yazar, 1965 yılında üniversiteyi bitirdikten sonra 1965-1968 yılları arasında Almatı ili Panfilov ilçesindeki Üşaral köyündeki Kojahmet Tışkanbayev Ortaokulunda öğretmenlik yapmış ve Kazak Sovyet Edebiyatı dersleri vermiştir (İmanasov, 2001). Yazar, ilk yayımlanan ile ilk eseri veya eserlerinin şiir olduğunu ve 1957 veya 1958 yılında ilçe gazetesinde yayımlandığını, fakat kendisinin bunları eser kabul etmediğini belirtiyor. Adını hatırladığı, hala küpür olarak gazeteden kesip sakladığı ilk şiiri ise Lenin gazetesinde yayımlanan “Än” (şarkı) adlı şiirdir. Bu şiirlerden sonra ilk yayınlanan eseri 1966 sonu 1967 başında Jetisu adlı ilçe gazetesinde yayımlanan “Küy Tolğak” ve “Sağınğanım Ay” hikâyeleridir. Ancak yazar Kinäli Maxabbat hikâyesini daha önce yazdığını, Juldız dergisine gelip M. Makatayev ile görüştüğünde onun kendisine “Şimdi bu eserin için endişelenme, ben çıkarırım, sen diğer yazılarına devam et.” dediğini, bu yüzden sonraki iki hikâyenin daha önce yayımlandığını, Kinäli Maxabbat hikâyesinin ise onlardan iki yıl sonra yayımlandığını belirtmektedir (Yazar ile 02 Ekim 2017 tarihinde yapılan röportajdan). Yazar, 1968-1969 yıllarında Panfilov Komsomol Komitesinde sekreter olarak çalışmıştır. Yazarın Kinäli Maxabbat “Yasak Aşk” adındaki ilk uzun hikâyesi 1968 yılında Juldız dergisinde yayınlanmıştır. Yazar bu hikâyenin kendisi tarafından Künali Muhabbet adıyla yazıldığını fakat adının Kinali Muhabbet olarak değiştirilip yayımlandığını, künali (günah) kelimesinin dini bir terim olarak algılandığını bu yüzden söyleyişi yakın olan kineli (suç) kelimesi ile değiştirildiğini belirtmektedir (Yazar ile 02 Ekim 2017 tarihinde yapılan röportajdan). 1969-1972 yılları arasında Kazakistan Devrimci Komünist İşçiler Birliği Merkez Komitesinde eğitmen olarak çalışmış, 1972 yılında da Jalın dergisinin yöneticisi olmuştur. Bu arada Küy Tolğak “Ezgi Coşkusu” öykü kitabı (1972), Kütüvmen Ötken Ğumır “Beklentiyle Geçen Bir Ömür” romanı (1974) yayımlanmıştır. 1973-1976 yılları arasında Juldız dergisinin bölüm başkanı, 1976-1979 yılları arasında Jalın dergisinde önce başredaktör yardımcısı, sonra başredaktör olarak vazife yaptı. 1976- 1986 yıllarda Julduz dergisinde yöneticilik, Jalın matbaasında baş editörlük yapmıştır (Düysenbayulı, 2004: 232; Kudaybergenov, 2017: 232). Bir Ğana Mahabbat “Bir Tek Sevgi” (1982) öykü kitabı ile tarihî ve etnografi deneme kitabı Özender Örnektelgen Ölke “Nehirlerin Harita Çizdiği Ülke” (1984); V Ojidanyy “Umut” (1985) ve Yerli Zayıptılar, “Karı Koca” (1987) romanları bu yıllarda yayımlanmıştır.

27

1986 yılı Özender Örnektelgen Ölke kitabı yayınladıktan sonra bu eserinde hanları, beyleri iyi olarak anlattığı, insanları eski hayata özendirdiği, feodal düzeni övdüğü ve bu rejimin anlayışı ile çeliştiği için işten uzaklaşılmıştır (Yazar ile 02 Ekim 2017 tarihinde yapılan röportajdan). 1989-1992 yılları arasında Parasat dergisinin başredaktörlüğünü, sonra da 1992 yılından itibaren Jalın Yayınevinin müdürlük görevini üstlenmiştir. Bu görevi halen devam etmektedir. Bu göreve başladıktan sonra Jav Jağadan Alğanda “Düşman Yaka Paça Olunca” (1990), Bir Ökiniş Bir Ümit “Bir Pişmanlık Bir Ümit” (1998) romanları; Ayel Jolı Jiŋişke “Kadın Ruhu İncedir” (2003) öykü kitabı, Oy Uşkını “Düşünce Kıvılcımı” (2006), Köp Tomdık Şığarmalar “Eserlerinden Seçmeler” (2006), Kelbet “Sima” [9 cilt] (2012) hikâyeleri, Ey, Dünye Ey “Ey, Dünya Ey” (2016) romanı ile Qasiyetti Orbulak “Kutsal Orbulak” (2018) tarihî roman gibi eserleri de yayımlanmıştır. Yazar, anne ve baba şefkatinden uzak yetiştiği için hep anne ve baba özlemi içinde yaşadığını belirtmektedir (İmanasov, 2001). Şu an yazar ile eşi Aizaş’ın dört kız ve bir oğlu vardır. Çocukları da evli barklıdır. Yazar şu an yemekli olup Jalın yayınevinde baş editörlük yapmaktadır (Yazar ile 02 Ekim 2017 tarihinde yapılan röportajdan). Kazakistan yazarlar birliğinin üyesi ve “Parasat”, “Kurmet” madalyaları ve uluslararası “Alaş” ve Mukağali Makatayev ödüllerinin de sahibidir (Düysenbayulı, 2004: 232).

I.2. Eserleri

Beksultan Nurjekeulı, edebiyatın roman ve hikâye dallarında eserler vermiştir. Sayısı az olmakla birlikte şiirleri de vardır. Bu şiirlerden bazıları diğer eserlerinin içinde olup kendisi tarafından yazılmıştır8. Bunların dışında kendisinin görev yaptığı gazete ve dergilerle diğer gazete ve dergilerde yayımlanmış gazete köşe yazıları mevcuttur. Verdiği eserlerin bir kısmı başka dillere çevrilerek yayımlanmıştır.

I.2.1. Manzum Eserleri

B. Nurjekeulı’nın kendi anlattıklarını dikkate alırsak yazar edebiyat dünyasına ilk adımını şiirle atmıştır. Yazar, adını hatırlamadığı ilk şiirini 1958 yılında ilçe gazetesinde yayımladığını, ikinci şiirinin Lenin gazetesinde yayımlanan “Än” (şarkı) adında bir şiir

8 Bu şiirler hakkındaki bilgiler yazarın kendisi ile yapılan röportajda kaydedilmiştir. 28 olduğunu belirtip bunların eser sayılamayacağını söylemiştir (Yazar ile 02 Ekim 2017 tarihinde yapılan röportajdan).

B. Nurjekeulı, ağırlık olarak nesir türü eserler vermesine ve yukarıda verdiğimiz şiirler dışında şiirlerinin olduğundan söz etmemesine rağmen az sayıda olsa da şiirler yazmıştır. Şiirleri gazete ve dergilerle yayınlanmıştır. Bu şiirlerden bir tanesi Kütüvmen Ötken Ğumır “Beklentiyle Geçen Hayat” romanı içerisinde (Nurjekeulı, 2017: 51) geçmektedir ve Barkörnev başlığıyla dörtlükler halinde yazılmıştır (Nurjekeulı, 2011: 590). Ey, Dünya Ey romanını yazıp bitirdikten sonra Ey, Dünya ey diye yine tek dörtlük şeklinde bir şiir yazmıştır (Qorğasbek, 25.06.2018; https://abai.kz/post/72394 erişim tarihi 15.11.2018). Fakat diğer şiirlerini kendisi beyan ettiği halde temin edip değerlendirme fırsatı bulamadık.

I.2.2. Mensur Eserleri

B.Nurjekeulı’nın mensur eserleri, konularını tarihî ve günlük olaylarla, gözleme dayanan kişi davranışlarını içeren kısa hikâye, uzun hikâye ve roman türleri ile konuları milli, tarihi, felsefi ve dille ilgili gazete köşe yazılarından oluşmaktadır. Bunlara sayısı az olmakla birlikte Rusçadan çevrilenleri de ilave etmek gerekir.

Yazar, kendisi ile yapılan röportajda çevrilerinden hiç bahsetmemiştir. Yazar hakkında bilgi veren kaynaklardan sadece bir tanesi, yazarın eserlerinde kadınları konu etmesi ve kadın psikolojisini eserlerinde iyi aksettirmesini Kazakların Maupassant’ı olarak ilişkilendirmektedir (https://qazaquni.kz/2011/07/01/7802.html) (erişim tarihi 23.09.2017). Ancak Abiş Kekilbayulı ile yaptığı bu çevirinin dışında başka çevirisi tespit edilememiştir.

I.2.2.1. Gazete Köşe Yazıları

Nurjekeulı, genellikle günlük hayatın getirdiği gaileler, kadın ve kadının toplumdaki yeri, sosyal hayatın aksayan yönleri, toplumsal ve kültürel değerleri konu edinen gazete köşe yazılar yazmıştır. Bu yazıların bir kısmı, yazar tarafından tasnif edilip ayrıca kitap haline getirilmiştir.

Kitap haline getirilenlerden Kelbet’te, 1984-2011 yılları aralığında sanat adamları hakkındaki araştırmaları, makaleleri ile dil ve edebiyat meseleleri konusunda gazete köşe yazılarını bir araya toplamıştır (Nurjekeulı, 2012).

29

Yazarın Qazaq Tarihınan kitabında yıllarca Kazak halkının tarihiyle ilgili yazdığı makaleleri ile araştırmaları bir araya toplanmıştır. Bu yazılarda Kazak halkının bir boy olarak ortaya çıktığı dönemlerden bağımsızlığını aldığı güne kadar geçen zamanda yaşanan olayalar ele alınmıştır (Nurjekeulı, 2019).

Ayrı bir kitap haline getirilmeyen yazıların hepsine ulaşıp değerlendirme imkânı bulunamadığı için yazarın yazılarının yayımlandığı gazete ve dergilerlein isimleri ile bu gazete ve dergilerin ağ sayfa adresleri liste olarak verilmiştir.

1. Nurjekeulı, B. (02.04.2013) “Şıŋxıshan Turalı Tarixşılar Ne deydi, Tarix Ne Deydi?” https://www.altyn-orda.kz/kz/kazaksha-beksultan-nurzhekeuly- shyngysxan-turaly-tarixshylar-ne-dejdi-tarix-ne-dejdi/ (er. tarihi 10.09.2017) 2. “Dara Jol” Beksultan Nurjekeulıyla görüşmeden https://itube.kaztrk.kz/kz/videos/20765/dara-jol-jazushy-beksultan-nurjekeuly-tolyq- nusqa/ (er. tarihi 10.05.2018) 3. “Kazak Adebiyetin Alemge Tanıtatın Jol” (22.11.2018) http://kazgazeta.kz/?p=76696 (er. tarihi 14.02.2019) 4. “Besevdiŋ oyı: Adebiyetpen Qalamger” https://adebiportal.kz/kz/news/view/19117 (er. tarihi 28.05.2018) 5. Nurjekeulı, B. “Bir Aripten Adasqan Tarih” (25.02.2019) https://abai.kz/post/86129 (er. tarihi 05.09.2019) 6. Nurjekeulı, B. “Ulttıq Dastürimiz Dinge Qayşı ma?” (22.04.2010) http://kazgazeta.kz/?p=1051 (er. tarihi 06.11. 2017) 7. https://el.kz/kz/news/litsa/uli_adamdar_omiri__beksultan_nurzhekeev .

I.2.2.2. Hikâyeleri

Hikâyeleri, kendi yaşadıkları ile Kazak insanının hayatını gözlemlemeye dayanan eserlerdir. Diğer eserlerinde olduğu gibi hikâyelerinde de kadının özel bir yeri vardır. Beytanıs Äyeldiŋ Qupiyası (2002) kitabında 26 hikâyesi mevcuttur. Bev, Qız Davren! (2009) kitabında dördü uzun olmak üzere yedi hikâyesi mevcuttur. Tavdı Jılatqan Tün (2009) kitabında ise ikisi uzun 24 hikâye mevcuttur.

Yazarın hikâyelerinin bir araya toplandığı eserlerinin bir kısmı Sovyet döneminde yazılmış olup bir kısmı da bağımsızlık yıllarının meyvesidir. Aslında yazarın çalışmaları özellikle hikâyeleri insan istekleri, hayatın anlamı, edebi eserler ve yazılarla ilgilidir. Bu

30 eserlerde, gençlerin hayatı, görüşme ve kavuşmaları, duyguları, sadakatleri ile saflıkları konu edilmiştir.

Yazdığı eserlerle Kazak hikâyeciliğine büyük katkıda bulunan yazar Küy Tolğak, Bir Ğana Maxabbat, Temir Qaqpan, Küdik, Jalğızdıq, Beytanıs Äyeldiŋ Qupiyası, Oy Uşkın gibi birçok eseri, duygu ve aşk konuludur. Bu eserlerinde kadınların davranış şekillerini, bu davranışların sosyal ve psikolojik sebeplerini işlemiş ve anlatmaya çalışmıştır. Kazak yazarların pek çoğunun yazamadığı erkek ile kadın ilişkisini başarılı bir şekilde ele almış ve işlemiştir.

Yazar, önce kendi eserleri için ciddi bir eleştiricidir, kendi eserlerini en ağır şekilde eleştiren kişi yine kendisi olmuştur. O, her eserinde ve çalışmasında eleştiriye açıktır (Altay, 2011:10).

Yazar, erkek ile kadın arasındaki büyük aşklarla geçici hevesleri, gerçek aşkla yapmacık aşk arasındaki farkı kendi üslubuyla ustaca anlatabilmiştir. Yazar, büyük duyguların özenle korunmaması durumunda bir anlık hevesinden doğan duyguların insanları büyük pişmanlıklara sokacağını ve tüm hayatı boyunca acı vereceğini ve bu durumun hayatın gerçeği olduğunu anlatır. Beksultan; Kazak edebiyatında anne, kadın, aşk meselelerini yüksek bir seviyede yazarak kadın hayatını en ince detayına kadar işleyen yazar olarak tanınır. Tüm kadınların mutlu olmasını isteyen yazar, hikâyeleri, uzun hikâyeleri ve romanları ile kadın yaratılışını dikkate alarak, onların mutluluğa ulaşması için yol gösterir.

Yazarın hikâyeleri sosyalist realizmin ülküye has amaç ile tasvirini tamamıyla cevap verebilen ve o dönemdeki mücadele sırasında yayılan aykırılığı ve şiddetlenen trajediyi de saklamadan anlatmıştı.

I.2.2.2.1. Uzun Hikâye

Kazak edebiyatında hikâye türü uzun ve kısa olarak ikiye ayrılmaktadır. Ancak uzun ve kısa hikâyenin özelliklerinin ne olduğu, neye göre ayrılacağı hiçbir kaynakta belirtilmemektedir. Bu ayrımda bazıları hacmi esas alırken bazıları olay örgüsünü ele almaktadır. Bundan dolayı Nurjekeulı’nın hikayelerini oluşturan kısa ve uzun hikaye konusunda net bir rakam verilememiştir. Edebiyat eleştirmenlerinin çoğunun uzun hikaye olduğu konusunda ittifak ettiği hikâyelerden sadece Künali Maxabbat’in ilk baskısı müstakil kitap olarak yayımlanmıştır. Onun dışındakiler, genellikle başka kitapların içinde bi bölüm olarak çıkmıştır.

31

I.2.2.2.1.1. Künäli Maxabbat “Yasak Aşk”

Künäli Maxabbat povesti, B.Nurjekeulı’nın tanınmasında önemli bir yeri olan ilk yazdığı ancak üçüncü sırada yayımlannan eseridir (Yazar ile 02 Ekim 2017 tarihinde yapılan röportajdan). Künäli kelimesi günah anlamında bir kelimedir, yazarın kullandığı bu kelime, hikâyeyi yayımlayan Makatayev tarafından suç anlamına gelen kinäli kelimesi ile değiştirilerek yayımlanmıştır. Hangisi kullanılırsa kullanılsın eserin ismi kişilerin değil aşkın suçlu olduğunu belirten, toplumun onaylamadığı bir ilişkiyi ifade ettiği için Türkiye Türkçesine “Yasak Aşk” şeklinde çevrilmiştir. Yazar, M.Makatayev hakkında yazdığı hatırasında, “Künäli Maxabbat beni bir mevkiye getirdi desem yanlış olmaz.”, der (https://bilim-all.kz/article/9064-Bir-gana-poema-zhazgan- aqyn). Yazarın bu eserinin Juldız dergisinde yayınlanmasına katkıda bulunan Muqan Makatayev’dir diyen Muqan’ın gülümseyerek “Uzun hikâyemdeki atamın tipi onun özellikle hoşuna gitmiş. Benim ‘Künäli Maxabbat’ diye isim vermeme Muqan şaşırdı. Kinäli ve Künäli ikisinin farkının ne olduğunu özellikle sordu. Ben, “Kinäli – vinovnıy (suçlu) ve Künäli – greşnıy (yasak).” olduğunu anlattım. Bir şey demedi. Evet, bu eseri hayatta olursam yayınlatacağım. Bunun için endişelenme, diğer eserlerini yazmaya devam et.” dediğini belirtir (Yazar ile 02 Ekim 2017 tarihinde yapılan röportajdan; https://bilim- all.kz/article/9064-Bir-gana-poema-zhazgan-aqyn). Yazar, M.Makatayev’in eşi Laşın Azimjanova’nın, Qarasazdan Uşqan Qarlığaş “Karasaz’dan Uçan Kırlangıç.” adıyla bir araya getirdiği şairin şiirleri ile eserlerini, takdim yazarak, Rusçadan çevirmiş (Nurğojayev, 2014: 177), bir araya getirdiği şiirlerini Jalın yayın evinden 1979 yılında Ömir-Özen ve arkasından 1984 yılında Şolpan adlarıyla şairin eserlerinin basılıp yayılmasına katkıda bulunmuştur (https://bilim-all.kz/article/9064-Bir- gana-poema-zhazgan-aqyn). Künäli Maxabbat adlı uzun hikâyede, o dönemin terbiyesiyle yetişen ve anne-babanın lafını dinleyen on altı yaşındaki Zeren’in birkaç kere evlenmesi, dönemin şartlarından olabilir Zeren’in hiç suçu yoktur. Suç varsa o, o zaman, o dönemin şartlarıdır. Sevdiğine kavuşamayan kızın kötü niyetli birinin eline düşmesi, sevdiğine kavuşup mutlu oldum derken şiddetli savaş şartları gereği sevdiğinin askere gitmesi, hepsi o dönemin şartlarıydı. Savaş yıllarında kocalarını bekleyen kadın tipi, seven kadının durumunu, kendisinden haber alınamayan savaştaki sevdiğinin yolunu bekleyen o dönemin kadın tipini bu eserde görebiliriz (Nurjekeulı, 2006).

32

Zeren’in âşık olduğu erkekle, milletin ne diyeceğine bakmadan, “aşk yolunda ne varsa beraber yaşarız.” diyerek evlenmesi, çocuklu olduğu halde kendisini kayınpederi ile kayınanasının kızları gibi kabullenmesi, kadının talihidir, samimi duygu ile aşk ve anlayışlı kayınpeder ile kayınananın hoşgörüsüdür. Yazar başkahraman Zeren’i tasvir ederken özel bir gayret gösterir. Zeren’i okuyuculara iyi insan olarak göstermek istemez, kötü tarafını da saklamaz, insan yaşantısının hepsini; zaman ve şartların suçlu olduğunu ima ederek onu ideal insan olarak göstermeye çalışmaz. Yazar, kahramanları iyi ya da kötü olarak ikiye bölüp aralarındaki tartışmayı eserlerinde esas almaz. İnsandaki millî düşünceyi esas alarak zıtlığı ifade etme yöntemine çok önem verir. Eseri okurken Zeren’i olduğu gibi kabul edersin. Onun iyi tarafları da kötü tarafları da Sovyet toplumunun ideolojisiyle şekillenir, zor zamanın şartları gereği insanın ahlaki değerlerinden hiç şüphe duymaz.

Yazar eserde Zeren’in evlendikten sonraki hayatını kendi ağzından beyan eder. Zeren’in kocası Jüsip, karısına el kaldırmasa da güzelliğinden dolayı başkalardan kıskanıp sebepsiz sürekli iftira eder. Kocası şöyle dursun, eltisi arkasından dedikodu yapar ve kaynanası ile kaynatası da zaman zaman soğuk davranır. Fakat çocuğu için herşeye katlanan Zeren bir düğünde Nurjan isimli birisiyle dombıra eşliğinde atışır fakat atıştığı kişi kendisine âşık olur. Nurjan, evlenmek için kendisini ne kadar ikna etmeye uğraşsa da kocasını rezil etmemek için herşeye katlanıp hayatına devam eder. Sonunda kocasının yengesiyle gönül bağlantısını öğrenince çocuğunu alıp baba evine gider. Sonra da Nurjan’la evlenir ve bir tane çocukları olur. Hayatında tatmadığı mutluluğu bu kocasıyla yaşar. Fakat savaş başlayınca mutluluğu da sona erer. Savaşta kocası vefat eder. Savaş bitmek üzereyken Zeren kadınlık duygularına hâkim olamaz, İmaş isimli birisinden gayri meşru çocuğu olur. Kaynatasının yüzüne bakamayınca mecburen babasının evine sığınır. Yazar, buraya kadar sadece Zeren’in başından geçenleri anlatır, bundan sonrasında da sadece Zeren’in değil o dönem Kazak toplumdaki tüm Kazak dul kadınlarının başında olan durumu anlatır gibidir. Kadınlar, nazik yaratılışlı olduklarını unutup erkeklerin işini de yapardı. Tüm kadınların canını yakan acıları vardı. O yetmiyormuş gibi güç elinde olanlar, o kadınları kullanmaya çalışır. Tüm suç sadece güzel olması gibidir. Zeren ne kadar aldırmasa da güçlü gücünü kullanır. Böylece, eziyetle zulümle hayatları devam eder. Fakat Zeren’in talihsizliği daha bitmemiş ki üç çocuğuyla annesi ve kaynanasıyla kaynatası hepsi bir kolhozda yaşamaya karar verip bir birine destek olmak zorunda kalır.

33

Kadın konulu bu eseri bir erkek yazdı dense insanları inandırmak zordur. Kadının mutlu ve mutsuz olmasında, gelin olarak, anne olarak, sevdiği kocasından ayrılan dul kadın olarak, eziyetten ölmeyi bile ister hale gelmiş kimsesiz zavallının acısını o kadar derin olarak okuyucuya anlatabilmek çoğu yazarın elinden gelen bir iş değildi.

I.2.2.2.2. Kısa Hikâyeleri

Yazarın çeşitli kitaplarda yayımlanmış pek çok kısa hikâyesi mevcuttur. Yazarın yayımladığı eserlerin pek çoğu çalışmanın yapıldığı dönemde satışta olmayıp kütüphanede de tespit edilememiştir. Bu yüzden kitap olarak yayımlanmış eserlerde bulunan hikâyeleri hakkında burada kısaca bahsedilecektir.

I.2.2.2.2.1. Bev, Qız Davren

Bev, Qız Davren! (2009) yayımlanan kitaba da ad veren hikâyedir. Bu kitapta insanların hayatlarından kesitler beyan edilir. Bev, Qız Davren hikâyesi ise kendi hayalindeki erkekle karşılaşmayan Gülbarşın’ın kendisini seven birisi dışında başka birisiyle evlenmek zorunda kalıp kavuşamadığı bir macerasından bahsedilir. Yazar bu kitaptaki hikâyelerinde gençlerin samimiyet, insanlık, vasilik gibi insani hususiyetlerini dile getirmiştir (Nurjekeulı, 2009).

I.2.2.2.2.2. Beytanıs Äyeldiŋ Qupiyası “Yabancı Kadının Sırrı”

Kitaptaki hikâyelerin çoğunun konusu aşk olsa da kurguları ve işlenişi birbirinden farklıdır. “Bir kadının hilesi, kırk eşeğe yük olmuş.” sözü, yazarın bütün hikâye ve romanlarında kadını konu etmesini açıklar mahiyettedir. Yazarın, Beytanıs Äyeldiŋ Qupiyası hikâyesi kitabına adını veren kısa hikâyedir. Bu hikâyenin konusu da aşktır. Beytanıs Äyeldiŋ Qupiyası eseri, kadın ile erkek arasındaki duygusal yakınlığı işleyen bir hikâyedir (Nurjekeulı, 2002; Orda, 2016: 66). Bu kitapta Avtorsız Suluvlıq, Küy Tolğaq, Sağınğanım-ay, Jastıq Jıl Qusı Emes, Balalıqtan Bir Adım, Ne Üşin, Qyın Suraq, Bir Ğana Mahabbat, Joltöbeles, Külaştın Sonğı Köktemi, Karis Qız, Qamıt Jağalı Qoŋır Köylek, Qız Sezim, Qupiya Mahabbat, Muntazday Mumtaz, Qırğız Kelinşek, Beytanıs Ayeldiŋ Qupiyası, Öş Aluvdan Örşigen Adet, Eki Minez, Eki Qırsıq, Küyüv, Körinbeytin Kösev, Müdeniŋ Qatını, Küdik, Sezim Süretkerine Xat, Oqırmanmen Oylasuv gibi kısa hikâyeleri mevcuttur (Nurjekeulı, 2002).

Yazar, Mukağali Makatayev için çok çalışmıştır, şair Mukağali’nin yayınlanmayan şiirlerini bir araya toplayıp iki üç kitabını yayınlamıştır (https://egemen.kz/article/muratyna-

34 zhetken-zhazushy). Yazarın 1984 yılında yazılan Karis Qız “Kore Kızı” hikâyesi, Mukağali Makatayev’in eserlerini anlayan, yazdığı şiirlerinden dolayı şaire âşık olan Koreli bir kızı konu edinmektedir. Millîyeti Koreli olsa da gönlünün bir Kazak’ı, Kazak şairi Mukağali’yi tercih etmesi ve âşık olduğunu yazara rahatça söylemesi bizim henüz tam manasıyla tanıyamadığımız şairin tanınmasına yardım etmek gibidir. Bu hikâye, Mukağali’ye yönelik duyguyu, bizim veremediğimiz değeri Koreli bir kızı konuştururak Mukağali’ye ölümsüz bir hatıra bırakmış gibidir (Sultanğazı, 19.02.2016; Nurjekeulı, 2002: 130-152).

I.2.2.2.2.3. Ayel Jolı Jiŋişke “Kadın Ruhu İncedir”

Ayel Jolı Jiŋişke “Kadın Ruhu İncedir” (1998) öykü kitabındaki hikâyeler de kadınların farklı yönlerini ele alıp işleyen, kadınlara ait mahremiyetleri ifşa eden hikâyelerden oluşmaktadır. Yazar, insanın anlık bedeni isteklerine uyarak düşünmeden yapacağı davranışların ileride pişmanlık getireceğini, duygularını kontrol edemezse tüm hayat boyunca acı çekeceğini, hasretle yaşayacağını hikâyelerinde mesaj olarak verir (Qalijanov, 2017: 239; Nurjekeulı, 1998). Aslında yazarın eserlerinin temeli kadının iç dünyası gibi gözükse de yazar, kadını konu ederek onun etrafındaki insanları ve toplumu işler. Yani yazarın eserlerine sadece bir açıdan bakmamak gerekir. Eserlerine geniş açıdan bakarsak yazar, eserlerinde gerçek hayatı, bütün bir milleti, onun hayat tarzını, dünyaya bakışını işlemektedir.

1.2.2.2.2.4. Tavdı Jılatqan Tün “Dağı Ağlatan Gece”

Tavdı Jılatqan Tün (2009) kitabındaki bazı hikâyeler tarihi, bazı hikâyeleri kadın ile erkek arasındaki ilişkiyi konu edinir (Nurjekeulı, 2009). Temir Qaqpan, Öş Aluvdan Örşigen Adet, Körinbeytin Kösev, Müdeniŋ Qatını, Ğabittiŋ Köz Jası, Ayrıqşa Jekpe-Jek, Ornı Tolmaytın Ökiniş hikâyeleri tarihî konuludur.

Bayserkeniŋ Qızı, Beytanıs Ayeldiŋ Qupiyası, Jalğızdık, Aykeş, Küdik, Mahabbat Merekesi, Qaşuv, Tavdı Jılatqan Tün, Bir Erkektiŋ Qupiyası, Äyelderdi Arbap Alatın Erkek, Layla men Appaq gibi hikâyeleri aşk konuludur. Şarapattı Jandar, Balalalarğa, Oyınnan Ot Şığadı, Ürey, Atasınıŋ Süreti, Oqırmanmen Oylasuv hikâyelerinin ise konuları diğerlerinden farklıdır.

35

I.2.2.3. Romanları

Yazarın eserlerinin beş tanesi romandır. Kütüvmen Ötken Ğumır “Beklentiyle Geçen Ömür” (1974), Erli Zayıptılar “Karı Koca.” (1989), Jav Jağadan Alğanda “Düşman Yaka Paça Olunca” (1990), Bir Ökiniş Bir Ümit “Bir Pişmanlık Bir Ümit” (1993) Ey, Dünye Ey (2016) adlı kitaplarıdır. Yazarın adı geçen romanları elden ele geçip okunan ve okuyanları derin düşüncelere salan, duygu yüklü, gerçekçi, Kazak hayatını ve tarihini en iyi işleyen eserler olarak tanındı ve değerlendirildi (Madibay, 2017: 3; Mädibayeva, 2017: 87). Romanlarında tarihî konuları, tarihî olayları ve mekânları işlemiştir. Romanlarında da kadının özel bir yeri vardır. Burada Kazak kadının toplumsal değeri, toplum içindeki yeri zaman zaman esprili bir üslpla dile getirilmiştir.

Yazarın kadın hakkında anlattığı pek çok şey gözleme dayalı olup gerçektir ama eserlerinde ideal insan tipinden farklı toplumda yaşanan çarpık ilişkileri konu edindiği eserleri vardır. Toplumdaki çarpık ilişkileri konu edindiği eserlerinde daha çok eserine konu ettiği çarpık ilişkilerin yaşandığı dönem ve şartları realist bir gözlemle dile getirdiği görülür. Yani yazar, bu çarpık ilişkileri kendisi kurgulamaz, toplumdaki bu ilişkilere ayna tutar, fakat bu ilişkiler hakkında hiçbir hüküm vermemesi onun yanlış yorumlanmasına da sebep olur.

I.2.2.3.1. Kütüvmen Ötken Ğumır “Beklentiyle Geçen Ömür”

Yazar, Kütüvmen Ötken Ğumır “Beklentiyle Geçen Bir Ömür” romanı hakkında,

“Aslında Eşmuhambet dedemin söyledikleri ve onunla sohbetlerimin etkisiyle gerçekleşen bir eserdir. Başkahraman Atike ile Aset’in ortak hayatıdır. Dedem çocuklarının ikisine kahramanlar Aptike ile Nurjeke’nin isimlerini vermiş. Dedemin babası Turğan’ı Rus askerleri atı için yaylada vurarak, kocasına yardım etmek isteyen annesi Öskelen’i ise tüfeğin dipçiğiyle vurarak öldürmesi, dedemin içinde dert olarak kalmış intikam duygusu da ölene kadar içinde kalmış. Bana bunların hepsini sık sık anlatıyordu, hepsi olmasa da bazıları aklında kalsın diye söylemiş olabilir belki. Kahraman Rayımbek, onun arkasından Satay ve Bölek kahramanları anlatırdı. Bu günde ismi unutulan Kulmambetle tartışan şair Suvan Şanşar’ı da anlatırdı. Ben bunların hepsini çocukluğumda dinledim de aklımda kalanları kendi düşüncemle tekrar değerlendirip yazdım. Kaynıkeş’in romandaki karakteri olan annemizi 1955 yılı

36

Çin’den Kazaklar göç etip geldiğinde gördüm. Gerçekten güzel imiş.” (https://qazaquni.kz/2011/07/01/7802.html) (erişim tarihi 23.09.2017) açıklamasını yapmıştır.

Araştırmacılar, insan adının kısaltılarak kullanılmasının Türk halkları arasında sadece Kazaklara ait olduğunu söylerler. Bu gelenek şimdi de devam etmektedir. Adı geçen eserde Kaynıkeş’in “Kaynış”, Atike’nin “Aten” şeklinde kısaltıldığı görülür. Bu kısaltmalar, yerine göre saygı, iltifat, dalga geçme, bazen de yaşını belirtmek için kullanılır (Sarbasova, 2017: 74).

Romanın konusu hakkında bakış açısına göre farklı hükümler vermek mümkündür. Fakat konuyu, zamanı ve zamanla birlikte değişen insanların gerçeğini ifade eder şeklinde belirlemek mümkündür.

Suan boyundan Atike isimli şarkıcı ile ona âşık olan Kaynıkeş’in kaderlerinin kendi istedikleri gibi değil hayatın gerçekleriyle şekillendiği anlatılır. Atike, Allah’ın verdiği kabiliyetiyle halkın da sevdiği bir şarkıcı olur. Fakat daha sağ solu bilmeyen gençliğin verdiği heyecanla düşünmeden çabuk karar veren bir delikanlıdır. O yüzden sürekli hatalar yapar. Bu yaptığı yanlışlıklardan biri de anlık duygularına kapılarak Aves adlı genç kadınla bir geceliğine gönül eğlendirmesiydi. Onun bedelini sadece kendisinin değil yeni evleneceği Kaynıkeş’in de ödeyeceğini tahmin etmemişti. Aves, Jaytuv’da halkın sözüne itibar ettiği Baytuv’un kardeşinin karısıymış. Kardeşinin karısını bir gece Atike’nin ayırttığını duyup dayanamayan Jaytuv, Atike’nin evlenmek için kaçırdığı Kaynıkeş’i yolda saldırıp Atike’nin elinden alıp beraber olması için Baytuv’a getirir. Ondan sonra da ortalık karışır. Atike hakkındaki şikâyet ve kaçmışken kaybolması, olayı daha karmaşık hale getirir. Kaynıkeş, tecavüze uğramış vaziyette ailesinin evine döner. Çaresiz kalır ve kendi isteğiyle Baytuv’a geri döner ve onunla evlenir. Kanıkeş’in ondan dört tane çocuğu olur. Yaşı altmışı geçince tek çocuğu kalır. Yaşlandığında Çin’den Kazaklar dönüyor haberini duyup Atike’nin de döneceğinden ümitlenir. Fakat şarkıcı Anes adında birisinden Atike’nin o zaman vefat ettiğini duyar. Anes’ten Atike’nin meşhur şarkılarını dinler. Atike’nin yanına gitmek için ecele eden Kanıkeş de son nefesini verirken roman sona erer (Nurjekeulı, 1974).

Genelde eserde en dikkat çeken husus Kazakların boy ve soylara bölündüğüdür. Hatta bir boyun birkaç gruba bölünüp onların kendi aralarında bitmeyecek çatışmaların olduğu da fark edilir.

37

“Beklentiyle Geçen Bir Ömür” romanını K.Segizbayulı, ‘Bu, Kazan ihtilalinden önceki ve Suan boyunun halkının üst üste yaşadıklarını bir bütün olarak ele alıp yazılmış bir eserdir’ şeklinde değerlendirir (Segizbayulı, 2011:6).

I.2.2.3.2. Erli Zayıptılar “Karı Koca”

Yazar bir röportajında romanın nasıl ve hangi şartlarda niçin yazıldığı konusunda,

“Erli Zayıptılar romanını yazmadan önce benim ilk amacım ve yazar olarak esas görevim, bir ailenin talihine, kaderine, davranışlarla örnek olmak, onların etrafındaki insanların kaderiyle ailenin huzurlu yaşamasına temel olacak nitelikleri işlemekti. Anne baba kendi yaşadığı zorlukların hepsine dayanır fakat çoluk çocuk büyüyüp onlar da aile olmaya başlayınca herhangi anne babanın yüreğinde, çocuklarımız bizim gördüğümüz zorluğu, bizim yaşadığımız anlaşmazlığı tekrarlamasın, yeni kurduğu ailesi daim olsun diye bir dua eder. Bazen o dualar, kelimelerle anlatılamaz. İşte, böyle bir fırsat olduğunda sadece benim değil tüm Kazak ailelerine örnek olacak bir şey yazmak istedim.” (Teginbayqızı, 2014: 10-11) der.

1989 yılında basılan Erli Zayıptılar romanında Bev, Kız Davren hikâyesi mevcuttur (Nurjekeulı, 1989) ve 2008 yılında basılan kitabında ise Kupiya Mahabbat ve Muntazday Mumtaz hikâyeleri ilave edilmiştir (Nurjekeulı, 2008). Erli Zayıptılar romanını yazar, olayları üç kahramanın şahsında, onların günlük hayatlarını birleştirip kendi yaşadıklarıyla bütünleştirerek dört bölümde ele almıştır. Yazarın bu eserinin diğer eserlerden farkı Kazak hayat tarzından, sisteminden uzaklaşmasıdır. Mesela, evlenmek üzere kızın anne babasından evlendikten sonraki hayatta, aile sırlarını ayrı ayrı yazıp vermesini rica eder ve verecek esas çeyiziniz bu olsun der. Romanda karı koca İleskül ile Muka’nın başkaları tarafından yayınlanması kabul edilemeyen en gizli sırları dâhil her şeyi bir bir anlatmıştır. Başkası şöyle dursun insanın kendi evladına dahi söylemeyeceği hatta kendinden başka kimsenin bilmemesi gereken, aile içinde yaşanan olayları iyisiyle kötüsüyle açık bir şekilde anlatması Kazak örf ve geleneğine aykırı düşmektedir. Kazaklarda babanın oğluna, annenin kızına hayalini, değerli sırlarını böyle açıkça beyan ederek yazıp bırakması olmayan bir gelenektir (Nurjekeulı, 1989). Erli Zayıptılar romanı, kahramanların ruhuna tek tek ele alıp psikolojisini ustaca tahlil eden bir eserdir. Bu roman, felsefe, psikoloji ve toplumsal meselelerin bir araya toplanıp

38 yazıldığı bir eserdir. Yazar, kadın yapısındaki kimsenin bilmediği gizli sırları günlük tarzında yazarak okuyucuların gözleri önüne sermiştir. Eserin amacı, hayatın her zaman güllük gülistanlık olmayacağını gençlere gösterip lazım oldukça hayatında kullanmasıdır (Qalijanov, 2017: 236). Yazarın düşüncelerini, üçüncü kahraman Zerip’in yazdığı günlükten, “Annem ile babamın yazdıklarına yorum yapmak bana yakışmaz. Fakat faydası olup olmadığını söylersem, söylenmesi gereken şeyi söyleyebilmenin de aydın insan olmanın sorumluluğu olduğunu kabul ediyorum. Gelişen günümüzde bunları açık söylemek doğrudur.” (Nurjekeulı, 1989: 396-397) cümlelerinde görmek mümkündür. Nihayet yazar bu durumu, “Bizden önce atalarımızın kutsal gördüğü aşkı, seviyesini düşürmeden, yıpratmadan kendi nesilimize emanet etmeye biz de borçluyuz. Ondan büyük vazife dünyada olmadı, olmayacak. “Aşksız dünya boş” diye Abay boşuna söylemedi. Aşk konusunda öylesine komuşmak olmaz. O kutsaldır. O kutsala saygı gösterilmesi gerekir ve en doğrusu ona tapınmaktır.” (Nurjekeulı: 529) cümleleri ile ifade eder.

I.2.2.3.3. Jav Jağadan Alğanda “Düşman Yaka Paça Olunca”

Jav Jağadan Alğanda “Düşman Yaka Paça Olunca” romanı, Sovyet Hükümeti geldikten sonraki kolhozlaştırmak ile başlayan felaket zamanının gerçeğini anlatmıştır (Nurjekeulı, 2008). Romandaki tüm kahramanlar ve olaylar gerçek hayattan alınmıştır. Romanın konusu, kadınların yaşadıkları, sevgi, saygı, devletin Akjazık köyüne nasıl ortak olduğu, 1916 yılı olayları, kolhozlaştırmak, açlık, toprağını bırakıp gidenlerin sürgün hayatı, Bolşeviklerden gördükleri hakaret ve otuzuncu yıllardaki halkın yaşadığı felaketler hepsi halkın ağzından derlenmiş, arşivden ve görmüş geçirmiş ihtiyarların hatıralarıdır. Romandaki başkahraman Kitapbek’in amacı halkı bir araya toplamak, doğduğu topraklarda huzuru yaşatmaktır. Kitapbek’in hayatı, karşılaştığı olaylar ve başından geçenleri anlatarak olaylar gelişir. Kitapbek, eğitim görmemiş, köyden dışarı çıkmayan yaradılıştan alçak gönüllü birisidir. Babasının kim olduğunu tam bilmeyen, halk arasında dedikodu yaparak şöhret kazanır. Kitapbek için çok şey anlamsızdı: “Yoksul nasıl zengin olacak, zengin nasıl yoksul olacak, yoksa ikisi denkleşip zengin mi olacak?” soruları onun kafasına takılanlardır. Diğer kahramanların şahsında da Kazak’ın başından geçen olaylar dile getirilir. Bu romanın, birincisi 2008 ikincisi 1990 olmak üzere, iki baskısı yapılmıştır. Muhtevalarını karşılaştırdığımızda 2008 yılında basılan kitapta Eki Minez, Eki Qırsıq ve Küyu hikâyeleri de

39 vardır fakat son baskıda bu hikâyeler kitaptan çıkarılmıştır (Nurjekeulı, 1990; Nurjekeulı, 2008).

Roman kahramanı Kitapbek, “Ey, Dünye Ey” romanında da önemli bir karakterdir. Olay; kahramanın karakteri, kahramanın düşünceleri dikkatle incelendiğinde Kitapbek’in iki romanda da aynı olduğu fark edilir ve yazarın, bir kişiden bahsettiği anlaşılır. İki romanın da benzerlikleri çoktur. Halkın yaşantısı, karı kocaların hayatları, başkahramanların düşünceleri ve Kitapbek’in halk arasında şöhret kazanması, siyasî olayların halka etkisi, hatta yaşlıların gelen geçeni hatırlayarak gelecek hakkında bahsetmesi bile aynıdır. Doğrusu, yazarın vermek istediği mesajın da aynı olduğu söylenebilir.

B. Nurjekeulı, Jav Jağadan Alğanda romanının başında eserini, ‘Akjazık’ın çadırın yükselten, yapısını yapan yurttaşlarıma ve Kolhozun kaharmanları ile şehitlerine bağışlıyorum’ cümleleriyle romana konu ettiği kişilere ithaf eder (Nurjekeulı, 2008: 13). Böylece yazar, doğduğu topraklardaki halkının tarihini yok olmadan gelecek nesillere aktarmak ister.

İnsanların yaşadıkları yazar için eserin temeli değil hayatı tanıma yolunun farklı bir tarafıydı: Hayatta karşılaştığı insanlar hakkında, onların durumları ve görünüşü hakkında heyecanla etraflıca düşündükçe o insanların yaşadığı toplum hakkındaki bakış acısı oluşur (Qabdolov, 2007: 87).

Gerçekten de B.Nurjekeulı o dönemdeki insanların yaşadıklarını kendisi dışında diğer insanlara da tanıtır.

I.2.2.3.4. Bir Ökiniş Bir Ümit “Bir Pişmanlık Bir Ümit”

Yazarın kendi çocukluğunu, geçmiş hayatını esas alarak yazdığı eseri Bir Ökiniş Bir Ümit romanıdır. Bir Ökiniş Bir Ümit romanının ana teması da kutsal sevgi ve aşktır (Nurjekeulı, 2007). Yazar bu romanı hakkında,

“Bu eser kendi hayatımın bir karesidir ve şahitlik ettiğim bir olaydır. Delikanlıyı büyüten aşk hissidir. Bu güçlü his insanı tamamen farklı bir boyutta yaşatır. Aşk ile nefret, insanın iç dünyasındaki en güçlü duygulardır. Bu güçlü duyguların etkisiyle insanın kişiliği veya ahlaksızlığı, sadakatı ve hainliği, utanma duygusu veya hayâsızlığı oluşur. İşte bu konuya değinerek kendi zaviyemden değerlendirmek amacıyla bu romanı yazdım.” (https://qazaquni.kz/2011/07/01/7802.html; Täŋirbergenova, 2017: 139)

40 demektedir. Bu yüzden çalışmada pek çok husus bu eserden hareketle değerlendirilmiştir.

Yazar, romanda kadının soluğu, ananın sesi, kız kardeş ve ablanın nefesi olmadan toplumdaki sorunları çözmenin mümkün olmadığını okuyucuya mesaj olarak verir.

Yazar, romanı yazdığı ana kadar hayatta yaşadığı pişmanlık ile beklentileri çok olduğu için bunları dile getirmiştir. “Eşimi sevsem bile başka birisini unutamamak hatta özlemek, çocukluğumdan itibaren beraber yetiştiğim arkadaşıma saygıyla bakarken onun düşmanlarıyla da iyi irtibat kurmak bunların hepsi nasıl bir harekettir. İnsanlık mı, ikiyüzlülük mü?” (Nurjekeulı, 2007: 20) diye kendisine ve başkasına da sorar. Bu romanda, bir çadırın altında barış içinde yaşamak için insanların bir birine merhamet göstermesi gerektiği yazarın amacı olup yazar bunu Şegen’in karısı ile çocukluğundaki sevgilisi, arkadaşı ile onun düşmanıyla ilişkisini konu ederek edebi bir dil ve kurmacayla anlatır. Bu eserdeki kahramanların çoğu hayatta olan insanlar olup olaylar da yaşanmış gerçeklerdir. Romandaki Şegen, yazarın kendisidir. Kendi hayattaki atası Eşmuhambet ile babaannesi Batpan’ı eserde Mamet ile Batjan olarak canlandırır. Babaannesi Batpan’ın on yedi çocuğundan sadece Nurjeke ile onun iki ablası Toqtar ile Kitapjan hayatta kalır. Kitapjan Çin’e gittiği için eserde adı geçmez. Onlardan kalan kişi olan Toqtar halen Jarkent’e yaşamaktadır. Toqtar, eserde Kameş olarak canlandırılmıştır.

Bir ailenin barış içinde yaşamasını sağlayan, sakin huylu birisi, sinirlendiğinde bir laftan ileri gitmeyen Batjan’ın sakin hali romandaki görünüşünden hiç farksızdır. Romanda dedesi karakterindeki Mamet, emredici ve öyle inattır ki, inadı kırk eşeğe yük olur (Nurjekeulı, 2011: 77). Eşmuhambet’in karakteri de romandaki Mamet’in karakterine tıpatıp benzemektedir. 1956 yılında Batpan vefat ettiğinde arkasından Eşmuhambet ata da vefat etmiş.

Yazarın babası Nurjeke romanda Satim olarak, annesi Azihan Nurbekkızı ise romanda Jamihan olarak canlandırılmıştır. Babası savaşa gittiğinde Beksultan Nurjekeulı sadece beş aylık bir bebek idi. Yirmi beş yaşında dul kalan annesi başka birisiyle yuva kurar. Yazar, babaannesiyle dedesinin yanında yetişmiş, Şegen’in Jamihan’a nasıl yabancı kaldığını gerçek hayatta olduğu gibi kendi duygularını da katarak romanda anlatmıştır. Kameş, kardeşinin ocağını tüttürmeden bırakıp gittiği için Jamihan’a düşman kesilir. Şegen, Jamihan’ın oğlu olmasına rağmen ona anne diyememesinde suçlu Kameş’tir. Yazar, bütün eserlerinde kahraman bakış acısı tekniğini kullanarak yazmıştır. Kameş, inatçı, kinci olsa da yüreği temizdir, cahillik onun karakterine hiç yakışmaz.

41

Yazar romanda, Kameş ne kadar ağır konuşsa da onun kötü bir insan olmadığını belirtir. Şegen’in dedesi ile babaannesi vefat ettiğinde onunla ilgilenen, himayesi altına alan Kameş halası romanda Toqtar karakterindedir. Kameş’in kendi çocuğu olmadığı için Nurjeke’nin üvey kızı Tursın’ı evlatlık edinir. Tursın’ın ise romanda Küldariğa olarak canlandırılmıştır.

Yazar, 1961 yılında Almatı’daki Kazak Devlet Üniversitesinde eğitim alırken yaz tatilinde köydeki annesine gelir. Gençken dul kalan Azihan (annesi) içini dökünce onun iç dünyasını anladı.

Şegen’in beş yaşından beri âşık olduğu çocukluk sevgisi Bübiş’tir. Şegen’i yükselten de Bübiş’tir. Bübiş’in sayesinde Şegen’in karakteri şekillenir. Bu aşk, diğer aşklardan farklıdır. Bübiş’in gerçek hayattaki ismi Sayıpjamal’dı. Sayıpjamal, 1940 yılında doğmuştur. Yazar romanda, Bübiş’in kendisinden iki yaş büyük olduğunu söyler. Gerçek hayatta ise sadece 7-8 ay büyük olduğunu belirtmektedir. Şegenle Kosötkel’de beraber oyun oynap sonra da Akjazık köyünde aynı okulda okuyan Bübiş, sonra ise aynı köyde çoluk çocuklarıyla beraber yaşıyor. Yazar, romanda vedalaştığı Bübiş’i görmek için yirmi beş yıl sonra özellikle Jarkent’e gider ve sağlık ocağı gibi bir yerde çalışırken bulur. O arada yazar şunu hatırlar, “Ertesi akşamüzeri odamda, ‘Külaş’in son baharı’ hikâyesini yazarken birisi kapıyı çaldı. Gelen kişiyi hemen tanıdım, Sayıpjamal idi. İkimiz o zaman çok sohbet ettik. Neden beklemedin diye içimde sakladığım soruyu sorduğumda, benden şüphelenince anlaşamayacağımızı düşündüm, dedi. Fakat onun söylediklerine hiç inanmadım çünkü başka bir sır vardı.”. Yazar, Sayıpjamal’dan on dokuz yaşında ayrılıp kırk dört yaşında kocası vefat ettiğinde baş sağlığı dilemeye gittiğinde görüşmüştü. Ondan sonra hiç görüşmemiş (Täŋirbergenova, 2017: 141).

Şegen’in Bübiş’ten sonra gerçek aşkı Şaziya’yla devam eder. Şaziya, yazarın eşi Aizaş’ın romandaki karakteridir. Yazar, evlendiğinde yirmi üç yaşında, eşi Aizaş ise yirmi yaşında idi. Romanda, Aizaş’ı öğrenciyken şehrine staja gittiğinde karşılaştırdığını söyler. Aizaş, öğrenci kızlarla beraber kiralık bir evde otururken Almatı’dan gelen dört delikanlı da beraber başka bir kiralık evde kalırlar. Şaziya, delikanlıların içinden yazara aşk olur. Yazar ile Aizaş hanımın şimdi dört kız ve bir oğlu vardır.

I.2.2.3.5. Ey, Dünye Ey “Hey Dünya Hey!”

Ey, Dünye Ey romanı, esere konu olan olayların yüzüncü yılı ve Kurtuluş Savaşının 100. yıl dönümü olması münasebetiyle yazılan eserdir (http://old.baq.kz/kk/news/ aimaktik_bak_kogam/ai_dunieai20160728_163600, erişim tarihi 10.12.2017). Diğer taraftan

42 görünmeyen başka bir husus ise bu eserin, yazarın çocukluk çağından eserin yazıldığı ana kadar dinleyerek veya okuyarak elde ettiği birikimidir. Bu roman, romanda bahsedilen felaketlerin yüzüncü yılı olması münasebetiyle ödüle layık görülüp Devlet Ödülü almıştır. Ancak yazarın bu ödülü almasından sonra basında ve edebiyat dünyasında hakkında olumlu ve olumsuz pek çok eleştiriler yapılmıştır. Bunlardan bir kısmı, sadece esere konu olan olayların yüzüncü yılında yayımlanması münasebetiyle ödül verildiği; yazdıkları, roman tekniği ve orada anlattıklarıyla bu ödülü hak etmediğini söylerken bazıları da bunu hak ettiğini ve akademik bir eser olduğunu hakkında görüşler belirtmiştir. Eleştirenlerden hak etmediğini savunanlar “Muhtar Avezov’ın Qıylı Zaman uzun hikâyesinde işlenen konuyu tekrar etmiş veya kadın konusunda yazılan bir esere devlet ödülü verilir mi” (Qorğasbek, 25.06.2018) şeklindedir. Hak ettiğini savunanlar ise, Geçmiş hayatta yaşanan bir felaketi getirmek için canını veren Beksultan Nurjekeulı’nın Ey, Dünye Ey romanının Devlet ödülüne layık görülmesinde hemfikirim.” (Segizbayulı, 2016: 5). “Şeyi, Rusların vahşet ve katliamına, Kalmukların kabalık ve tecavüzüne, göçün zorluğuna, tabiatın kötü şartlarına maruz kalır ve tahammül eder hatta Şeyi’nin görümcesi Jameş’te tecavüze uğrar. Şeyi, tüm Kazak kadınlarının zor yaşamı şahsında gösterilen kahramandır ve tüm zorluklar Şeyi’nin etrafında gelişir. Bütün felaketlere, tecavüze, açlığa, kıtlığa, göçe, aşağılanmaya, çaresizliğe vs. dayanmak mümkün değildi fakat roman kahramanları buna dayanır ve sabrederdi. Ey, Dünye Ey romanı hakikaten ödüle layıktır.”der. (Bayğut, 2016: 7).

“Ey, Dünye Ey romanı sadece Kazakların bağımsızlığının 25. yılı ve Kurtuluş Savaşının 100. yılı anısına yazılmış bir eser değil cesur halkın yüreğinde ölümsüz bir iz bırakan, tarihte unutulmayan; işkence görmüş ve kendisi ile alay edilen Kazakların bağımsızlığını elde ettiği güne kadarki zamanı kapsayan tarihî bir edebi eser olup Kazakistan Cumhuriyetinin Devlet ödülünü almasına hakikaten layık bir eserdir.” (Sultanğazı, 2016: 4).

“Ey, Dünye Ey romanı, 1916 yılının Millî Kurtuluş hareketini yaşayan tüm şehitlere bağışlanan hatıradır. Bununla birlikte bu, bağımsızlığın, egemenliğin kıymetini gerçek olarak anlatabilen tarihî destandır. O yüzden bu eser Kazakistan Cumhuriyetinin 25. yılında ödül alması doğru olup devletin değer vermesi gerekir.” (Abenayulı, 2016: 30, 31).

43

İnsan ruhunu betimlemenin gerçek ustası Beksultan’ın Ey, Dünye Ey romanı ödüle layıktır.” (Medevbekulı, 2016:8).

Ey, Dünye Ey romanı Türkiye Türkçesine aktarılarak yayınlandı (Nurjekeulı, 2018), Türkiye’de de değerlendirilip ilgiyle okunduğunu söyleyebiliriz (Bacaklı, 2019: 270-290). Yazar, Ey Dünya-Ey romanı hakkında “Yüzyıllar boyunca unutulmayacak ve hafızalarda tazeliğini hep koruyan olaylar vardır. Bunlar, milletlerin hayatında önemli eserlerin doğmasına da kaynaklık eder. 1916 yılındaki millî kurtuluş hareketi de Kazakların hayatında böyle önemli bir olaydır.” değerlendirmesini yapmıştır. Mendeke, Nurjekeulı bu olayı, yaşanan felaketleri tekrar yaşamamamız için Ey, Dünye Ey romanında anlattı (2016: 5) diye belirtir. Yazar çok geniş bir zaman diliminde çok geniş bir coğrafyada yaşanan olayları edebi roman türünde kaleme almıştır. Romanın bir kısmı bu olayların yaşandığı dönemde kayda geçirilen bir belgeye dayanır. Romanın belgeye dayanan kısmı 1916 olayları ve sebep olduğu göç ve göç sırasında yaşananlardır. Romanın göç ve geriye dönüşten sonraki kısımları tamamen yazarın kurgusudur. Kazakistan’ın millî bir edebiyat oluşturmasında önemli adımlardan birisi kabul edebileceğimiz roman, tekniği yönüyle çok zayıf kalmaktadır. Romandaki kişi ve yer tasvirlerinin yetersizliği ile romanın kapsadığı zamanda yaşanan pek çok olayın göz ardı edilmesi de bu teknik zayıflığın sebepleri arasında sayılabilir. Eserde işlenen konu ile olaylar ve kahramanların ilişkileri konusunda zaman zaman kopukluklar vardır. 380 sayfalık “Ey, Dünye Ey” romanının konusu dikkate alındığında çok kısa gibidir. Romandaki esas olay, Rus Çarının 16 ile 43 yaş aralığındaki Kazakları askere almak konusunda yayımladığı kararnamesi, halkın üzerine yıldırım düşmüş gibi alt üst etmesiyle başlar. Romanda kullanılan dil, yazarın beyan ve tasvirdeki başarısının en önemli unsurudur. Hatta romanın bir kısmı yazarın kurgusu olsa bile, romana konu olan olayların yaşandığı dönemin dili ve hayat anlayışı ile bugünkülerin edebi zevki ile anlayışı dikkate alınmıştır. Bunun ötesinde roman, yazarın dil hakkındaki şahsi görüşlerini de uygulamaya aktardığı eser olup genel uygulamaların dışına çıkarak şahsi tasarruflarını yansıttığı eseridir. Romanda yaşanan olayların birinci bölümü belgeye dayalı olup ikinci bölümü Tazabek’in ölümünden sonra torunlarının 85. doğum gününü kutladıkları bir törende Şeyi’nin ağzından torunlarına anlattığı hatıralar şeklinde verilir.

44

1916 olayları, daha sonra devletin özel mülkiyeti ortadan kaldırmasıyla başlayan kıtlık ve İkinci Dünya Savaşı hep Kazakların öldüğü, Kazak nüfusunun azaldığı dönemlerdir. İkinci Dünya Savaşı sonrası 1986 yılındaki Aralık olaylarına kadar olan dönem romanda tamamen karanlık bir dönem olarak kalmaktadır. Bunlara ikinci dünya savaşı öncesi toplumu derinden etkileyen fakat romana yansıtılmayan alfabe değişikliği, kazak aydınlarının katledilmesi, sürülmesi gibi belli başlı olayları örnek vermek mümkündür. 1986 yılında Şeyi’nin torunu Kavsen, Jeltoksan olaylarına katıldığı için tutuklanır, işkence görür, tecavüze uğrar ve intihar eder. Kavsen hakkında ailesi tarafından yapılan soruşturmada okul idaresi, yaşadığı tecavüz ve işkenceden dolayı intihar eden öğrencinin yaşadıklarını göz ardı ederek olaylara katılmasını gerekçe göstererek onu suçlu bulur. Kavsen’in gördüğü işkence ve yaşadığı tecavüze dayanamayarak intihar etmesi, kendisi de tecavüze uğradığı, bundan dolayı sahip olduğu çocuk için aşağılandığını hatırlayan Şeyi’yi çok etkilemiştir. Uzun süre kendine gelemez. Kendine geldiğinde bir hastane odasında olduğunu fark eder. Torunu, Oralbek’in oğlu Nurbek, Kazakistan’ın bağımsızlığını ilan ettiğini haber verir. Şeyi bu mutlu haberi alır ve gözlerini hayata kapatır. Romanın incelenmesi ayrı bir başlıkta ele alndığı için burada daa ayrıntılı olarak üzerinde durulmamıştır.

I.2.2.4. Diğer Eserleri

Yazarın hikâye ve romanları ile gazete köşe yazıları dışında deneme ve makale tarzında kaleme aldığı ve topluca kitap olarak yayımladığı eserleri de vardır. Bunlara, çevresindeki dostları ve aynı çağda yaşadığı sanatçıları, bilim adamlarını anlattığı, tarihî olayları değerlendirdiği diğer kitaplarını da eklemek mümkündür. Bunlar, Özender Örnektelgen Ölke “Nehirlerin Harita Çizdiği Ülke” (2013), Tarih İzderi (2013), Öner men Ömir (2018), Tarihqa Tağzım (2011), Beksultan Tuvralı (2011), Aqjazıqtıŋ Adamdarı (2017), Qasiyetti Orbulak “Kutsal Orbulak” (2018).

I.2.2.4.1. Tarih İzderi “Tarih İzleri”

Tarih İzderi (2013) kitabında tarihle ilgili 35 makale ve denemesi mevcuttur. Bu kitaptaki edebi denemelerinde bağımsızlıktan önceki Kazak tarihî ve bağımsızlık döneminde yaşananlar yazarın şahsi gözlem ve yorumuyla dile getirilmiştir (Nurjekeulı, 2013). Kazak

45 tarihini, yeni nesillere sevdirmek ve halk arasındaki bilinmeyen tarihî şahıslarla ilgili gerçekleri deliller göstererek anlatmaya çalışmıştır.

Denemelerinden bir tanesi Umay Ene “Umay Ana” olup Türk mitolojisinde yeralan, insanları koruyup kolladığına inanılan iyi ruhlardan kabul edilen mitolojik kahramanla ilgili kaleme aldığı bir yazıdır. Ayrıca bu makalesinde Kazak Kültürüne ait şu belge yer almaktadır: “Kazakların eski dönem tarihinde evliya olarak tanınan ilk kadındır. Erkek çocuk sahibi olamayan kadınlar Umay Ana’nın mezarına giderek dilek dilerler.” (Nurjekeulı, 2013: 63- 70). Bu denemede, Umay Ana’nın öylesine bir kadın değil, gerçek tarihî bir şahıs olduğu ve halkın birliğini sağlayan çok evlat yetiştiren Evliya Ana olduğu işlenerek yeni nesillere onu tanıtır.

I.2.2.4.2. Öner men Ömir “Sanat ve Hayat”

Öner men Ömir (2018) kitabı, 50 sanat ve sanatkâr hakkında yaptığı araştırmaları ve derlediği hatıraları bir araya getirerek yazdığı eserdir. Millî sanatın gelişip yetişmesine büyük katkıda bulunan Segiz Seri, Aqın Sara, Aset Naymanbayulı, Jambıl Jabayev, Kenen Azirbayev, Mukan Tölebayev, Jamal Omarova vs. hakkında belgelere dayalı düşünce ve fikirler yazılmıştır (Nurjekeulı, 2018).

I.2.2.4.3. Öner Sȁvlesi “Sanat Işığı”

Öner Sȁvlesi (2010) kitabında 44 makalesi ve denemeleri mevcuttur. Bu kitaptaki bazı yazılarını Öner men Ömir kitabında da görmekteyiz. Yazar, bu kitabında sanat hakkında yazılan araştırmalarını ve makalelerini bir araya toplamıştır. Yazar, Ȁset, Sara, Külȁş, Muqağaly, Jamal, Dȁneş, Berdibek gibi halk sanatçıların hayatlarını ve sanatlarını deneme yazılarında hatıralara dayanarak anlatır. Ayrıca dil ile edebiyat meselelerini de dile getirir (Nurjekeulı, 2010).

I.2.2.4.4. Jüz Jıyırma Tuŋğış “Kazakların Yüz Yirmi Aydını”

Jüz Jıyırma Tuŋğış (2015) II. Cilt kitabında Kazak halkının kültürü, tarihi, eğitim hayatı gibi her konudaki gelişmelere katkı sağlayan, iz bırakan altmış yedi Kazak aydını hakkındaki yazılarını bir araya gitirmiştir (Nurjekeulı, 2015).

46

I.2.2.4.5. Tarihqa Tağzım “Tarihe Saygı”

Tarihqa Tağzım (2015) kitabında da tarihle ilgili 42 makalesi ve denemeleri mevcuttur. Yazar bu kitabında Jetisuv ve ana yurdu Barkörnev hakkında dağınık şekildeki malumatları bir araya toplamıştır. Yine Kazıbek bek Tavasarulı’nın kitabındaki tarihî olayları ile şecereyi de esas alarak değerlendirmiştir (Nurjekeulı, 2011). Nurjekeulı, yazarlar ve Kazak tarihçilerin Sovyet Döneminde dile getiremediği kutsal ana yurda ilgili malumatları yazmayı borç olarak görmüştür (Isımakova, 2015: 183).

I.2.2.4.6. Aqjazıqtıŋ Adamdarı “Akjazık’ın İnsanları”

Aqjazıqtıŋ Adamdarı (2017) kitabında, Jetisüv bölgesinde 1916 yılındaki Millî Kurtuluş hareketine katılan şarkıcı Aset ile Daneş’in hikâyeleri, Cengiz Han’la ilgili denemeler, ayrıca yazarın doğup büyüdüğü Aqjazıq köyündeki insanların hayatından gözlemlediği ile düşünceleri yazılmıştır (Nurjekeulı, 2017).

I.2.2.4.7. Qasiyetti Orbulak “Kutsal Orbulak”

Yazarın Qasiyetti Orbulak “Kutsal Orbulak” (2018) kitabında Orbulak Savaşı ve Orbulak Zaferiyle ilgili 46 makale, araştırma ve her türlü malumatlar ile bunlarla ilgili şahsi düşünceleri, edebi eserleri ve Kek-namıs “Millî Gurur” olarak adlandırılan tarihî roman da bir araya getirilerek yazılmıştır. Kitap, Orbulak zaferinin 375 yıldönümüne ithaf edilerek yayınlanmıştır. Bu kitap, Orbulak savaşı hakkındaki ilk bilgiler ile son bilgileri bir araya getirerek, yine o savaşa katılan kahramanlar hakkında yazılmıştır (Nurjekeulı, 2018).

Orbulak, yıllardır ihmal edilmiş tarihî mekân idi. Kazakistan Cumhuriyeti 1993 yılında bu yerde yaşanan savaş ve elde edilen zaferin 350 yıldönümünü büyük törenlerle kutladı. Bu kutlamayla, Orbulak ve orada yaşanan olaylar hafızalara kazındı. Orbulak, yaşanan olayların üzerinden 370 yıldan fazla vakit geçse de hala olayların izlerinin muhafaza edildiği derin bir çukurdur. Orbulak bölgesi, çok eski zamandan Kazaklar ile Kalmukların savaştığı bir mekândır. Orbulak; 1643 yılında, Kalmukların elli bin askerle yaklaşık altıyüz yediyüz askerden oluşan Kazaklarla Kırgızlara karşı saldırdığı fakat başarılı olamadığı savaşın mekânıdır. Kalmuk askerlerinin sayası kırk bine düşünce kalmuklar oradan göç etmek zorunda kalmışlardır. Jangir han komutasındaki Kazak Ordusu, Samarqant beginin gönderdiği Jalantös emrindeki yirmi bin askerle yardıma geldiğinde düşmanlarını yenmiştir (Nurjekeulı,

47

2018: 56). Kendisinden sayıca kat kat fazla askeri olan düşmana karşı asker sayasını dikkate almadan atalarımızın canını feda edip savaşması hayranlık uyandıracak bir olaydır. Hatta o bölgede Kazaklarla Kalmukların arasında cereyan eden savaş hakkında efsanaler de oluşmuştur (Nurjekeulı, 2013; 147-159; Nurjekeulı, 2018; Nurjekeulı, 2018: 1-3; http://z- o.kz/index.php/1046-asietti-orb-la; HTTP://NEWS.ARSU.KZ/?P=7475; HTTPS://OLD2.AİKYN.KZ/2018/04/24/50694. HTML; http://qazaqadebieti.kz/14450/orb-la-lt-zhe- isi-rpa-ma-tany; https://egemen.kz/ article/163097-orbulaq-shayqasynynh-otandyq-tarikhtaghy-man- manhyzy; http://www.aktobegazeti.kz/?p=3553).

1.2.2.4.8. Özender Örnektelgen Ölke “Nehirlerin Harita Çizdiği Ülke”

1984 yılında “Jalın” yayınevinden yayınlanan Özender Örnektelgen Ölke belgesel, tarihî ve etnografi deneme kitabı olup Jetisuv bölgesinin geçmişi ve bugününü inceleyen, halkı, tabiatı, tarihî ve kültürü ve günümüzdeki durumu konusunda yazılmış bir eserdir (Nurjekeulı, 2013). Okuyucu yazarın bu eserini severek okudu. Fakat yazar, bu eserde Kazakların tarihine çok yer vererek okuyuculara Kazak tarihini tekrar hatırlattığı için Sovyet Hükumeti Komünist Partisi bunun kendi ideolojileri ile ters düşmesi sebebiyle, yazarı suçlamış ve ceza olarak işinden uzaklaştırmış, bu yüzden yazar beş yıl işinden ayrı kalmıştır (Yazar ile 02 Ekim 2017 tarihinde yapılan röportajdan)9. Yine de yazar millet ve ülkesi hakkında bildiği doğruları yazmaya devam etti.

Yazarın “Özender Örnektelgen Ölke”, Jetisuv bölgesinin yedi nehrini, hanlarla kahramanların halkı için mücadelesinin belgelere dayanarak incelendiği; Jetisuv bölgesinin Sovyet idaresi tarafından istilasının araştırıldığı ve belgelerin okuyucularla paylaşıldığı bir eserdir. Yazar, Ekim ihtilali ile iç savaştan itibaren yeni SSCB’nin kuruluşunu, İkinci Dünya Savaşını, gelişmelerle son dönem ile bağımsızlık sonrası ayakta kalmak için yapılan mücadeleyi yazılarında konu etmiştir.

Yazar, tarihî kaynaklara vakıftır ve tarih konusunda yazdıklarını belgelere dayanarak yazmıştır. Eserde, Taldıkorğan’ın bugünkü durumunu da anlatılır. Yazar, tarihî konularla onomastik üzerinde durmuştur. Abılayhan, Kasımhan, Abilhayır ve Jangirhan’ın hayatlarından bahsederek kendisine göre onların kusurlarını da dile getirmiştir. Hanların o dönemdeki yaptığı zulmü, abartmadan bütün çıplaklığıyla anlatır. Bu eserin özelliği, yazarın

9 Bazı röportajlarında 1986 yılında işten alınıp 1989 yılında işe girdiğini (üç yıl) (İmanasov, 29.09.2001) bazı kaynaklarda ise 1985 yılında işten ayrılıp 1989 yılında dört yıl işten uzak kaldığını belirtir (http://adebiportal.kz/kz/news/view/19006; Teginbayqızı, 2014: 10-11; https://el.kz/kz/news/litsa/uli_ adamdar_omiri__beksultan_nurzhekeev). 48 akıcı bir üslupla olayları belgelere dayanarak anlatmasıdır. Özellikle bugün unutulmaya yüz tutmuş dağ, nehir, ırmak gibi yer isimleri ile bitki, hayvan vs. isimlerinin yeni nesillere anlatılması önemlidir.

I.2.2.5. Yabancı Dillerden Yaptığı Çevirileri

Yazar, kendisi ile yapılan bir gazete röportajında eserlerini Rusçaya çevirmek için hiçbir girişiminin, öyle bir fikrinin de olmadığını, eserlerini Kazaklar için yazdığını, onlar tarafından anlaşılmasının önemli olduğunu belirtmektedir. https://adebiportal.kz/kz/news/view/19006 (eriş. tarihî 10.05.2018)

Ancak yazar. Guy de Maupassant (5 Ağustos 1850-6 Temmuz 1893) ın Rusçaya çevrilmiş hikâyelerini Rusçadan Kazakçaya Abiş Kekilbayulı ile birlikte çevirmiştir. Giy De Mopasan adıyla yayımlanan çeviride Maupassant hakkındaki giriş yazısı Nurjekeulı tarafından yazılmış olup A. Kekilbayulı “Ömir” adlı romanı, Nurjekeulı da “Süykimdi Dos” romanı ile “Tompış” uzun hikâyesini çevirmiştir (Nurjekeulı-Kekilbayev; 2006).

Yazar Maupassant dışında, M. Makatayev’in eşi Laşın Azimjanova tarafından Qarasazdan Uşqan Qarlığaş “Karasaz’dan Uçan Kırlangıç.” adıyla bir araya getirdiği Rusça şiirleri ve diğer eserlerini bir takdim yazarak Rusçadan Kazakçaya çevirmiştir (Nurğojayev, 2014: 177).

Yazarın bu kitap dışında çevirilerinin olup olmadığı tespit edilememiştir. Yapılan röportajda kendisi de yaptığı çevirilerden hiç bahsetmemiştir. Böylece yazarın Rusçadan çevirdiği iki çeviri eseri bulunmaktadır.

I.3. Beksultan Nurjekeulı Hakkında Yapılan Çalışmalar ve Yazılanlar

Beksultan Nurjekeulı ve eserleri hakkında Kazakistan ve Türkiye’de pek çok makale yayımlanmış, bilimsel toplantılarda kendisi ve eserleri hakkında bildiriler sunulmuş yine yetmiş yaşına bastığında dostları ve yazar arkadaşlarının yazdığı yazılar bir kitapta toplanmış ve yayımlanmıştır.

I.3.1. Beksultan Tuvralı “Beksultan Hakkında”

Beksultan Tuvralı (Beksultan Hakkında), Beksultan Nurjekeulı’nın 70. yaş yıldönümüne armağan olarak yayınlanmış bir eserdir. Bu kitapta yazarın eserleri hakkında 49 yazılan yazılar ve yazarın eserleri ile ilgili yapılan değerlendirmeler, yihe arkadaşlarının yazar hakkındaki fikirleri, ona yazılan mektuplar, şiirler bir araya getirilerek oluşturulmuştur (Nurjekeulı, 2011).

1. Kınacı, C. (2016)‘Bir Pişmanlık Bir Ümit’ Romanına Değerlendirme Bildiri, Gazi Türkiyat, 239-242s. 2. ‘Bir Pişmanlık, Bir Ümit’, (2016), Nurjekeulı, B. (Çev. Elmira Kaljanova), Bengü Yayınları, Ankara, s.396, 3. Nurğojayev, J. (2014) ‘Maxabbat Müsinşisi’Beksultan Nurjekeulı, Parasat Jolı, Firma Ornak, Almatı, 171-178s. 4. Turısbekova, A. (2010) ‘Ä.Kekilbayev ile B.Nurjekeev Şığarmalarındağı Ulttıq Mentalitet’ Yüksek Lisans Tezi, İ.Jansügürov Adındaki Jetisuw Devlet Üniversitesi, (Danışmanı, Prof. T.Sıdıqov), Taldıqorğan, 152s. 5. Sapaqova, G. (2012) ‘Qazaqıstan Aqın-Jazuşıları XX Ğasırda’Bibliografiyalıq Körsetkiş, Jambıl Atındağı Memlekettik Jasöspirimder Kitapxanası, Almatı, 138-141s, http://www.netref.ru/jambil-atindafi-memlekettik-jasospirimder-kitaphanasi-azastan- v2.html?page=13 (er.tarihi 26.10.2017)

Beksultan Nurjekeulı Hakkında Yazılan Gazete Köşe Yazıları

1. Abayulı, N. B.Nurjekeulı “Asıl Sözde” Qonaqta. (01.11.2019) http://kitap- palatasy.kz/zhobalar/asyl-sz/384-beksltan-nrzhekely-asyl-szde-onata.html (er.tarihi 16.12.2019) 2. Äbdildä, J. (29.01.2016) Oydan Tarix Jasav Qılmıs. B.Nurjekeulı, http://ult.kz/post/beksultan-nurzhekeuly-oydan-tarikh-zhasau-kylmys (er.tarihi 25.12.2018) 3. Abenov, B. Ömirdin Özi Bir Ökiniş Bir Ümit. Kazak Üniversiteti Gazetesi, №12 (1564) 07.04.2015 4. Alinova, M. “Nurjekeulı, Külaşqa Qastandıq Jasağan Altı Adam” (06.03.2018) https://adebiportal.kz/kz/news/view/19823 (er.tarihi 10.06.2019) 5. Alinova, M. Yazar B.Nurjekeulı’nın Bir Günü. (13.11.2017) https://adebiportal.kz/kz/news/view/19006 (eriş. tarihî 10.05.2018) 6. Altay, A. (24.02.2011) Qalammen Keşken Tağdır. Beksultan Nurjekeulı, Ana Tili Gazetesi № 8 (1053). 10s. 7. Altınbekovna, N. (26.06.2013) Äyel Canınıŋ Zerli Zergeri, B.Nurjekeulı, http://old.el.kz/blogs/entry/content-2799 (er.tarihi 17.06.2018)

50

8. Aydarhan, N. (23.10.2016)B.Nurjekeulı’nın ‘Ey, Düniye-ey’ tarihî Romanı Qanday Şığarma? https://massaget.kz/layfstayl/debiet/proza/41573/ (er.tarihi 06.8.2018) 9. Nurjekeulı’nın Hayatı (21.02.2004) https://alashainasy.kz/omir/beksultan- nurjekeulyi--49375/ (er.tarihi 19.05.2017) 10. Nurjekeulı, B (2004) Qazaqıstan Jazuşıları. XX ğasır: Anıqtamalıq. Ana Tili, Almatı. 11. Nurjekeulı, B. (1987) Sovettik Qazaqıstan Jazuşıları: Bibliyografiyalıq Anıqtamalıq Almatı. 12. BAŞ, O. (2016) “Bir Pişmanlık, Bir Ümit” http://www.tokatgazetesi.com/author _article_detail.php?article_id=8503 (er.tarihi 05.11.2017) 13. Bayğut, M. (26.08.2016) B.Nurjekeulı, Qorğansız Qazaq Qırğını, Egemen Qazaqstan Gazetesi, Şımkent,7s. 14. Dadebayev, J. (01.03.2001) Ömir Ümitpen Ökinişten Turadı. Ana Tili Gazetesi, №9. 15. Dosbol, G. (01.07.2011) Ötirikke Üirengen Jurttı Odan Bas Tarttıruw – Qiyamettiŋ Qiyameti. B.Nurjekeulı. Qazak Üni Gazetesi, https://qazaquni.kz/ 2011/07/01/7802.html (er.tarihi 19.09.2017) 16. Istay, R. (12.03.2016) Barkörnevdey Byik Tulğa. Almatı Aqşamı Gazetesi, №30 (5223) 17. Meŋdeke, A. (16.09.2016) Memlekettik sıylıqqa usınılğan şığarma. Beksultan Nurjekeulı, Jas Alaş Gazetesi No: 74 (16156). 18. Muqantegi, D. Körkemsöz Patşalığının Has Şeberi (22.02.2016) https://qamshy.kz/ article/10239-korkemsoz-patshalyghynynh-khas-sheberi (er.tarihi 10.05.2017) 19. Ospanbay, A. (04.05.2017). Ulttıq Kod – Bizdiŋ Tegimiz, Tarihımız. Türkistan Gazetesi. № 18 s.8. 20. Ospanbay, A. (10.05.2017) ‘Qazaq Tilinde Söyleudi Arkim Özinen Bastauı Kerek’ Beksultan Nurjekeulı, http://tilalemi.kz/article/641 (er.tarihi 23.05.2018) 21. Q.Qurmanğaliyev (2002) Xalqın Süygen Qalamger Almatı 22. Bizdin Bekeŋ Kelinşekter Közimen: Jazuvşı B.Nurjekeulı. 26.02.2011. 23. Qorğasbek, J. (2016) ‘Täuelsizdigime Mıŋ Täuba!’ Degizgen Roman, B.Nurjekeulı, Aq Jelken Dergisi No:12, 24. Quanışbay Qurmanğali (20.02.2016) ‘Muratına Jetken Jazuşu’ B.Nurjekeulı, Almatı, https://egemen.kz/article/muratyna-zhetken-zhazushy (er.tarihi 20.04.2017)

51

25. Qurmanğaliqızı, A. (2015) ‘Xaliŋ qalay, qart ‘Juldız’?1’Beksultan Nurjekeulı, Qazaq Ädebiyeti Gazetesi, http://qazaqadebieti.kz/1962/haly-alaj-art-zh-ldyz (er.tarihi 14.10.2017) 26. Quvanışbay, Q. “Beksultanbayan” (22.02.2011) https://egemen.kz/article/10509- beksultanbayan (er.tarihi 05.03.2017) 27. Raqımqızı, R. (09.09.2011)‘Qazaqı ädet-ğurıpqa dindi qarsı qouy – ariden oylastırğan qastandıq’ B.Nurjekeulı, http://alashainasy.kz/culture/27260/ (er.tarihi 08.06.2017) 28. Segizbayulı, K. (05.08.2016). Aqiqatın Aytqan Tarih – Şın Tarih. Qazaq Adebiyeti Gazetesi. № 29 (3507) s.5. 29. Sultanğazı, A. (26.09.2016) ‘Surqay Zaman, Şınayı Süretker’ B. Nurjekeulı, Jetisuw Gazetesi , ( No:2, 07.01.2017) 30. Şayjanova, S. (07.07.2016) ‘Ru-Taypalıqqa Bölinü Bizdiŋ Bastı Dertimiz’ B.Nurjekeulı, Älimsaq Dergisi, Almatı, 31. Teginbayqızı, N. (16.08.2014) “B.Nurjekeulı, Är Otbasınıŋ Öz tarihî Bar”. Almatı Akşamı Gazetesi, № 103 (4977). ss.10-11 32. Xasan, S. (08.07.2016) ‘Qasiretti Köterilistiŋ Aqiqatı’Beksultan Nurjekeulı, Ayqın Toplumsal Gazetesi, http://old.aikyn.kz/ru/articles/show/26225- _as_rett_k_ter_l_st_a_i_aty (er.tarihi 10.09.2017) 33. Qurmanğaliyev, Q. (01.08.2008). Sözben Somdalğan Eskertkiş. Jazuvşı B.Nurjukeulınıŋ Körkemdik Qupiyası. Qazaq Adebiyeti. 34. Düysen, Q. (2011). B.Nurjekeulı, Jazuvşılıqtıŋ Qudireti – Ğumır Boyı Bilüv men Üyrenüvge Umtıluvmen Ötesiŋ. Juldızdar Otbası. №4. 35. Piraliyeva, G. (21.02.2008). Äyel. Ana. Mahabbat. Jazuvşı B.Nurjekeevtiŋ Şığarmaşılığı. Ädebiyet Aydını. 36. Segizbayulı, K. (18.02.2011). Mahabbat - Mäŋgi Jır. Jazuvşı B.Nurjekeulı Tuvralı. Qazaq Ädebiyeti. 37. https://www.qamshy.kz/article/b-nurzhekeuli-minh-ret-olgen-qazaqti-minh-ret- tiriltken-ol-qazaq-yeli-vydeo.html 18/05/2017, erişim tarihi 06.02.2018

I.4. Başka Dillere Çevrilen Eserleri

Beksultan Nurjekeulı’nın yazdığı romanlardan bazıları farklı dillere çevrilerek yayımlanmıştır. Bunlardan Türkiye Türkçesine aktarılarak yayımlanmış iki romanı vardır.

52

Bunlardan birisi, üzerinde doktora tez çalışması yapılan “Ey Dünya Ey” romanıdır ve Gulshat Shaikenova tarafından Türkiye Türkçesine aktarılarak yayımlanmıştır. Diğer çevrilen eseri ise Bir Pişmanlık, Bir Ümit romanı olup Elmira Kaljanova tarafından Türkiye Türkçesine aktarılarak yayımlanmıştır. Beksultan Nurjekeulı, Bir Pişmanlık, Bir Ümit, (Çev. Elmira Kaljanova), Bengü Yayınları, Ankara, 2016, 396 s.. Beksultan Nurjekeulı, Ey Dünya Ey, (Çev. Gülşat Şaykenova), Bengü Yayınları, Ankara, 2018, 317 s.

53

II. BÖLÜM

“EY, DÜNYE EY” ROMANI ÜZERİNDE DİL İNCELEMESİ

Yazar, ana dili hakkında çok hassastır. Bu hassasiyetin sebeplerinden birisi yazarın bu konudaki derin bilgisi ve bu bilgiden kaynaklanan tasarrufudur. Yazar, Kazakçanın bir özelliği olan ses uyumuna ve onun yaşatılmasına çok önem verir. Çünkü bu gün, yazılan Kazakçanın telaffuzu zaman zaman yazılandan farklıdır. Alfabenin durumu ve imlayla ilgili olan bu durumla ilgili kendisinin birçok makalesi de mevcuttur. Zaman zaman eserlerinde bazı kelimelerin genel kaideler dışında yazılması sık rastlanan bir durumdur ki bazı yabancı kelimelerin yazımı için de bu geçerlidir. Bunların ötesinde yazarın eserlerinde pek çok arkaik kelimenin kullanıldığı da görülür (Nurjekeulı, 2017: 3; Nurjekeulı, 2012: 158-170; 216-227; 345-360).

II.1. Ses Bilgisi

Ses bilgisi, dilin ses sistemini; seslerin oluşmasını, sistem içindeki yerini, söyleyişte ortaya çıkan değişme ve gelişmeleri, söyleyiş ve yazmadan ortaya çıkan kural ve kaideleri araştıran dilbilgisi koludur (Mırzabekov, 1993: 3-5, 221; Korkmaz, 2007: 184). Ancak sanatçılar eser verirken şahsi tasarruflarıyla bunların bir kısmına uymaz veya uyamaz. Bu uymamanın sebiplerinden birisi şu veya bu sebeple doğduğu ve yaşadığı bölgenin ağız özelliklerini yaşatmak diğeri ise bu konuda devletin ilgili kurumunun koyduğu kaideleri yanlış bulmak ve bunları düzeltme çabasıdır. Nurjekeulı da dil konusunda hassas birisidir, mevcut uygulamanın bir kısmına karşıdır, kendi görüş ve düşüncelerini kitaplarında, gazete köşe yazılarında dile getirmiş ve zaman zaman da verdiği eserlerde dil hakkındaki kendi görüş ve düşüncelerini uygulamıştır.

54

II.1.1. Ünlüler ve Özellikleri

Kazakçada alfabede harf olarak karşılığı bulunan a (а), ä (ә), e (е) o (о), ö (ө), u (ұ), ü (ү), ı (ы), i (і) olmak üzere 9 ünlü bulunmaktadır. Ayrıca bunun dışında и (ıy, iy), у (uv, üv, v) iki tane çift ünlü vardır (Mırzabekov, 1993: 15). Verilen sıralamada belirtilmeyen sadece Rusça kelimelerde kullanılan bir Э э (kapalı e) ünlüsü de vardır.

Ancak e (е) harfi kelime başında bir y- türemesi ile birlikte okunur harfin ses olarak karşılığı da ye olarak verilir. Buna benzer şekilde Ë ë (Yo yo), Ю ю (Yu, yu) ve Я я (Ya, ya) harflerinde ünlünün önünde bir y- türemesi olur, fakat bu e gibi sadece kelime başında değil kelime ortası ve sonu için de geçerlidir, и (ıy, iy), у (uv, üv, v) harflerindeki gibi ünlüler değişken değil sabittir.

Yine и (ıy, iy), у (uv, üv, v) harfleri Rusça kelimelerde sadece ünsüzlerin yanındaki ünlüyü karşılarken Kazakça kelimelerde kendisinden sonra bir ünsüz türemesi ile birlikte kullanılır. Kazakça kelimelerde çift sesle okunan bu harflerin ünlüleri ünsüzün yanında hem kalın hem ince olarak okunur.

Kazak alfabesinde, a (а), o (о), u (ұ), ı (ы) ünlüleri kalın, e (е), ö (ө), ü (ү), i (і) [Э э] ünlüleri ise incedir. Alfabedeki ä (Ә ә) ünlüsü ünlülerin tasnifinde ince olarak değerlendirilmişse de bu ünlünün ses değeri a ile e arasında bir değere sahip olupa’ya göre ince e’ye göre kalındır. Yani a-e arasında bir değere sahiptir. Kelime başında veya ilk hecede kullanıldığında takip eden hecelerdeki ünlüler genellikle incedir. Türkçenin tarihî metinlerinin hiç birisinde rastlanmayan bu ses Sovyet döneminde yeni yazı dili olan Türk lehçelerinin hepsinin alfabsinde mevcuttur. Karakteri itibarıyla büyük ünlü uyumunu bozmaktadır.

II.1.1.1. Ünlü Uyumları

Ünlü uyumları Türkçe kelimelerde hecelerdeki ünlülerin ortak karakter taşımalarından ibarettir. Türkçenin genelinde var olan büyük ünlü uyumu (kalınlık incelik) ve küçük ünlü uyumu (düzlük-yuvarlaklık) Kazak Türkçesinde de vardır.

II.1.1.1.1 Kalınlık İncelik Uyumu

Türkçe bir kelimenin ilk hecesindeki ünlü kalın ise takip eden hecelerin ünlüleri de kalın, ilk hece ünlüsü ince olursa takip eden hecelerin ünlüleri de ince olur. Kök veya

55 gövdelere gelen eklerin ünlüsü geldiği tabanın son hecesindeki ünlüye göre şekillenir (Doğan, 2015: 46). Yabancı dillerden Kazakçaya geçmiş ve hâlâ kullanılmakta olan bazı ekler vardır. Bu eklerden bir kısmı asli şeklini korumuş olup eklendiği kelimede ünlü uyumunu bozar.

Yazar, eserde kullandığı Kazakça kelimelerde ünlü uyumuna dikkat eder. Ünlü uyumuna uymayan bazı kelimeleri kendisi ünlü uyumuna uydurarak yazar, hatta bazı yabancı kelimeleri de ünlü uyumuna uydurarak kullanır.

äketet (30; 672) ˂ alıp ketedi (KS; 153) “götürmek”

käytesiŋ (23; 397) ˂ qaytesiŋ “ne yapacaksın”

käytüvşi edi (25; 495) ˂ qaytuvşı edi “ne yapacaktı”

käzir (15; 76) ˂ qazir (KS; 730) [˂ hâzır [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 403)] “şimdi”

minä (16; 119) ˂ mına (KS; 958) “bu”

qıyın (38; 1011) ˂ qiyın (KS; 792) “zor”

sıyaqtı (41; 1119) ˂ siyaqtı (KS; 1152) “gibi”

Ancak Kazakçada büyük ünlü uyumuna uymayan kelimeler de vardır. Bunlar genellikle bitişik yazılan ve kaynaşmış birleşik kelimelerdir.

Jaqıpberdi (19; 235) özel isim

Kemelbay (22; 358) özel isim

Oralbek (179; 6531) özel isim

Qaraker (15; 88) özel isim

Qızılbörik (41; 1101) özel isim

Sadıqbek (19; 235) özel isim

Sultanbek (19; 234) özel isim

Tazabek (18; 197) özel isim

Tuzköl (20; 268) özel isim

Kazakçada bazı ekler tek şekilli olduğu için eklendiği kelimede büyük ünlü uyumunu bozar. Bu ekler –men (-ben, -pen) vasıta hali eki, -maş isimden isim yapma eki ile özel isimlere gelerek saygı ifade eden –ke ekleridir.

56

-men: vasıta hali eki olan –men ekinin sadece ince ünlülü şekli vardır. Kalın sıradan ünlülerin bulunduğu kelimelere geldğinde ünlü uyumunu bozar.

alaqanımen (32; 756) “avucuyla”

aldımen (23; 395) “ilk önce”

ızasımen (28; 587) “kızgınlık”

oymen (45; 1287) “düşünceyle”

qıyığımen (48; 1380) “kenarıyla”

qolımen (22; 350) “elleriyle”

qonaqtarmen (33; 810) “misafirlerle”

qudalarmen (48; 1397) “dünürlerler”

qulağımen (37; 942) “kulaklarıyla”

şınımen (16; 130) “gerçekten”

-maş: Kullanım sıklığı çok düşük ve sayılı kelimede kullanılan bu yapım eki de sadece kalın ünlülü olup ince sıradan ünlülerin bulunduğu kelimelerde ünlü uyumunu bozar.

tilmäş (69; 2206) ˂ tilmaş (KS; 1317) “tercüman”

-ke/-eke: bazı bölgelerde hem kalın hem ince ünlülü şekilde kullanılsa da yaygın olarak kullanılan –ke/-eke eki büyük ünlü uyumunu bozar.

Ömeke (34; 842) ˂ Ömirȁli (özel isim); Tȁke (154; 5540) ˂ Tazabek (özel isim);

Qojeke (170; 6164) ˂ Qojabek (özel isim).

Bunların dışında Kazakça bazı kelimelerle özel isimler kalınlık incelik uyumuna uymazlar. Bunlar genellikle bünyesinde barındırdığı ünsüzlerin etkisiyli kelimedeki bir hecenin ünüsünün kalınlışması veya incelmesi ile uyum dışında kalırlar.

aqılgöy (45; 1272) “bilgin”

betalıp (20; 278) “yönelmek”

birak, (25; 463) “fakat”

Kembağal (169; 6120) “özürlü, yoksul”

kişkentay (182; 6629) “küçük”

57

kögal (45; 1265) “çimen, yeşillek”

neğaybıl (46; 1305) “belirsiz, müphem”

qızmet (19; 243) “hizmet”

qoşemet (14; 46) “saygı, hürmet”

taŋerteŋ (181; 6619) “sabah”

Büyük ünlü uyumunu bozan ekler ve kelimeler dışında Kazakça gramer kitaplarında üzerinde durulmayan bir huşu daha vardır ki, bu da kalınlık incelik uyumunu bozan Ә sesidir. Bu ses karakter itibarıyla Orhun kitabelerinden tarihî yazı dillerinnin hiç birisinde olmayan, SSCB’nin kuruluşundan sonra Kiril alfabesinin kullanılmaya başlandığı dönemde yeni alfabelerin oluşturulması sırasında alfabeye dâhil edilen bir sestir. Bu ses a ile e arasında bir ses olup Kazakçadaki e, i, ö, ü ünülerinin karakterindeki inceliğe sahip değildir. Yine a, ı, o, u ünlülerinin kalınlık karakterine de sahip değildir. Genellikle ince sıradan ünlülerin bulunduğu kelimelerin ilk hecesinde kullanılan bu ses de ünlü uyumunu bozmaktadır.

ȁlde (100; 3444) “yoksa”

ȁlgi (99; 3398) “demin”

ȁŋgime (99; 3396) “söz, sohbet”

ȁvmeser (99; 3398) “küstah, dangalak”

ȁyel (100; 3443) “kadın”

bȁribir (100; 3442) “farketmez, önemi yok”

bȁrin (99; 3398) “hepsini”

kȁdimgi (99; 3389) “alışılmış”

kinȁli (99; 3400) “suçlu”

nȁrse (100; 3445) “eşya, şey”

Sȁmen (102; 3513) özel isim;

Yabancı Kelimelerde Kalınlık İncelik Uyumu

Kazakçaya geçen bazı alıntı kelimelerin ünlülerinde değişme olmuş ve bu kelimeler Kazak söyleyişine uydurulmuştur.

äsker (35;874) < ‘asker [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 49) “asker”

58

jamağat (50; 1455) < cemâat [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 148) “insan topluluğu”

käpir (71; 2315) < kâfir [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 552) “hakkı tanımayan”

käzir (183; 6697) ˂ qazir (KS; 730) [˂ hâzır [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 403)] “şimdi”

namıs (138; 4936) < nâmủs [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 944) “ar, edep”

neke (47; 1327) < nikâh [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 978) “nikâh”

ökimet (37; 960) < hükümet [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 447) “devlet”

päle (32; 749) < bela [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 92) “gam, keder”

zulmat (46; 1304) < zulmet [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 1388) “karanlık”

Kazakçaya geçen bazı yabancı kelimeler ise büyük ünlü uyumuna uymazlar. Ancak yazar, Kazak yazı dilinde büyük ünlü uyumuna uymayan bu kelimeleri değiştirip ünlü uyumuna uygun hale getirerek kullanır.

iltipät (34; 848) ˂ iltipat (KS; 1462) [˂ iltifat [Ar.] (Devellioğlu; 2010: 495)] “gönül alma”;

kinäge (133; 4722) ˂ kniga (Rus.) (KS; 714) “kitap”

Kiräpşiŋke (133; 4726) ˂ Kravçenko (Rusça özel isim)

kitäp (65; 2062) ˂ kitap (KS; 718) “kitap”

pesir (133; 4721) ˂ pisar’ (Rus.) (KS; 1061) hatşı (KS; 1061) “sekreter”

pıyğıl (20; 262) ˂ piğıl (Oŋdasınov, 2010: 81) [˂ fi’l [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 306)] “niyet”

qasiyet (40; 1074) ˂ hassiyet [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 387) “kuvvet, te’sir”

qävip (36; 903) ˂ qavip (KS; 783) [

qurıyat (125; 4405) ˂ quriyat (Oŋdasınov, 2010: 81) [

rıyza (16; 106) ˂ riza (KS; 1081) [˂ râzȋ [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 1029)] “rızâ gösteren” kiriptär (104; 3598) ˂ kiriptar (KS; 716) [˂ giriftar [Far.] (Devellioğlu, 2010: 335)] “tutulmuş”

59

Ә sesi, özellikle ince sıradan ünlülerin bulunduğu alıntı kelimelerdeki a sesinin de incelmesi ile ә şekline dönüşür. A sesinden ince olmasına rağmen aynı kelimede bulunduğu diğer ince ünlülerin karakterini taşımaz.

Yabancı Kelimelerde Kalınlık İncelik Uyumuna Uymayan Kelimeler:

Kazakça bir kelimedeki bütün ünlüler kalın ya da ince olabilir. Fakat bu uyuma uymayan kelimeler de vardır. Bunlar başka bir dilden Kazakçaya girmiş olan yabancı kökenli kelimelerle birleşik kelimelerdir.

bätşağar (23;370) ˂ pätşağar ˂ patşağar (KS; 1055) [< beçe (85)+ger [Far.] (Devellioğlu, 2010: 328)] “terbiyesiz, ahlaksız”

beybaq (63;983) ˂ beybaq (KS; 217) [< bed-baht [Far.] (Devellioğlu, 2010: 86)] “talihsiz”

kesapat (78; 2564) < kesapat (KS; 634) [< kesafet [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 586)] “felaket”

kitäp (65; 2062) ˂ kitap (KS; 718) [

I.1.1.1.2. Düzlük Yuvarlaklık Uyumu

Bu gruplandırma, ünlülerin telaffuzları sırasında dudakların aldığı şekillerle ilgilidir. Türkçe kelimelerde ilk hece ünlüsü düz olursa takip eden hecelerin ünlüsü de düz, ilk hece ünlüsü yuvarlak olursa takip eden hecelerin ünlüsü de yuvarlak olur; ancak ünlüsü yuvarlak olan hecelerden sonra geniş düz ünlüler gelebilir (Sebzecioğlu, 2016: 82).

Kazakçada düz ünlülü hecelerden sonra yine düz ünlülü heceler gelmekte fakat yuvarlak ünlülerin bulunduğu hecelerden sonra geniş düz ünlüler yerine genellikle dar-düz ünlüler gelmektedir. Qulınım (75; 2461) “Yavrum”; tübimnen (135; 4799) “dibimden” örneklerinde görüleceği üzere bu şekliyle Türkiye Türkçesinde tarif edilen düzlük yuvarlaklık uyumu kısmen bozulmaktadır.

Şınında (13; 02) “gerçekten”; aqıldı (14; 24) “akıllı”; kempir (14; 59) “yaşlı kadın”; taramış (15; 73) “zayıf”; äbestik (19; 258) “ayıp”; tämäm (214; 7886) ˂ “tamam (sona erdi, bitti)”; kelinşek (23; 389) “kadın”; järmeŋke (25; 461) “Pazar”; Qulınım (75; 2461) “yavrum”; tübimnen (135; 4799) “dibimden”.

60

II.1.1.1.2. Ünlülerle İlgili Ses Olayları

Ses olayları, seslerinin oluşturdukları anlamlı ve görevli ses birliklerinde uğradıkları değişmelerdir (Vural-Böler, 2012: 124). Ünlülerle ilgili uyumlar Kazakça ve alıntı kelimelerde bazı ünlü olaylarını da beraberinde getirir. Ünlülerin karakteri değişebilir, düşebilir, türeyebilir veya başka bir ünlü ile yer değiştirebilir.

II.1.1.1.2.1. Ünlü Düşmeleri

Bütün lehçelerdeki gibi Kazak Türkçesinde de dar ünlülerin düşmesi sık görülen bir ses olayıdır.

avzına (18; 220) ˂ avız (Ahanov, 1965: 168) “ağız”

ornına (81; 2715) ˂ orın (Ahanov, 1965: 168) “yerine”

Ünlü ile biten ve ardından ünlü ile başlayan iki ayrı sözcük birleşik bir isim oluşturduğunda ünlü düşmesi olur.

alavız (243; 9017) ˂ ala avız “anlaşmazlık, uyuşmazlık”

ağayın (46; 1299) ˂ ağa +ini (Isqaqov; 1991: 102) “akraba”

II.1.1.1.2.1.1. Kelime Başında Ünlü Düşmesi

Taranan metinde kelime başında ünlü düşmesi tespit edilememiştir.

II.1.1.1.2.1.2. Kelime Ortasında Ünlü Düşmesi:

Kelime ortasında ünlü düşmesi, iki ünsüzle biten bir kelimeden sonra ünlü veya ünlüyle başlayan bir ek geldiğinde, kelime ortasındaki ünlünün üzerinden vurgunun kalkmasıyla gerçekleşir (Ergin, 1993: 49).

börki (135; 4817) ˂ börik (Ahanov, 1965: 168) “börk”

erni (84; 2813) ˂ erin (Ahanov, 1965: 168) “dudak”

murnı (16; 117) ˂ murın (Ahanov, 1965: 168) “burın”

qarnı (194; 7106) ˂ qarın (Ahanov, 1965: 168) “karın”

surqı (66, 2083) ˂ surıq (Ahanov, 1965: 168) “dış görünüş”

61

II.1.1.1.2.1.3. Kelime Sonunda Ünlü Düşmesi

Çalışmaya konu olan metinde kelime sonunda ünlü düşmesi tespit edilememiştir.

II.1.1.1.2.1.4. Hece Düşmesi

Hece düşmesi olayı genellekle iki farklı kelimenin bir araya gelmesi veya fiilerin çekim eki almaları sırasında rastlanan bir ses olayıdır.

ȁnevküni (160; 5784) ˂ aldıŋğı küni (Kuderinova; 2005: 17) “önceki gün”

kesapat (78; 2564) ˂ kesel apat (Kuderinova; 2005: 17) “felaket”

qonaqası (229; 8486) ˂ qonaqtıŋ+ası “misafir yemeği”

II.1.1.1.2.2. Ünlü Türemesi

Dildeki uyumlardan dolayı veya kelimelerin birleşmeleri ya da alıntı bir kelimenin dilin söyleyişine uydurulması sırasında kelimede olmadığı halde ortaya çıkan ünlülere ünlü türemesi denir (Korkmaz, 2007: 229)

II.1.1.1.2.2.1. Kelime Başında Ünlü Türemesi

Türkçede kelime başında umumiyetle c, ğ, l, m, n, ŋ, r, v, z sesleri bulunmaz. Fakat kelime başında bulunmamak bakımından bu sesler arasında bazı farklar vardır. İçlerinde bazılarının kelime başında hiç kullanılmamalarına karşılık bazılarının bir takım istisnaları olduğu görülür. Mesela, l sesi Türkçede kelime başında hiç rastlanmaz ve bu sebepten l ile başlayan yabancı kelimelerin başında ünlü türediği görülür (Ergin, 1998: 59-61). Kazakçada da benzer hadiselere rastlanır.

Kazakçaya girmiş alıntı kelimelerden Türkçe kelimelerde başta bulunmayan ünsüzle başlayan kelimelerin başında genellikle bir ünlü türemesi olur.

ılaj (299; 11208) ˂ laj (Sızdıq; 2016: 25) [˂ ilâc [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 490)] “çare, çözüm”

ılayıq (243; 8996) ˂ layıq (Sızdıq; 2016: 25) [˂ lâyık [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 626)] “uygun, yakışan” gibi kelimeler bugün l ile başlayıp kullanılmaktadır.

Iraqımbay (35; 872) ˂ Raqımbay (özel isim)

62

ırızğı (285; 10670) ˂ ryzıq (Sızdıq; 2016: 25) [˂ rızk [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 1042)] “rızık”

ıstaqan (307;11519) ˂ staqan (KS; 1167) “bardak”

ıyıq (17; 153) < yıq (KS; 595) “omuz”

İŋkibidi (283; 10598) ˂ NKVD [Rus] (Narodny Komissariyat Vnutrennih Del) (Skliyarevskaya; 2004: 240) “İçişleri Halk Komiseri”

irenju (34; 821) < renju (Sızdıq; 2016: 25) “küsmek”

iyip (15; 93) < yip (KS; 596) “eğilmek”

Kazaklar tarafından daima başlarında dar ı ve i ünlüsü türetilmek suretiyle:

obal (251; 9335) < vebâl [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 1331) “ağırlık”

oramal (79; 2604) [< rū-māl < ru [Far.] (Devellioğlu, 2010: 1047)+ mâl [Far.] (Devellioğlu, 2010: 666)] “havlu”

oraza (47; 1327) [˂ rủze [Far.] (Devellioğlu, 2010: 1051)] “oruç”

orıs (14; 34) ˂ “Rus”

uvaqıt (66; 2123) [˂ vakt [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 1323)] “vakit, zaman”

üstel (69; 2240) ˂ stol [Rus] (KS; 1352) “masa”

II.1.1.1.2.2.2. Kelime Ortasında Ünlü Türemesi

Kazak Türkçesinde, kelime ortasında ünlü türemesi, değişik fonetik sebeplere bağlı olarak gerçekleşebilmektedir. Kelime ortasında ünlü türemesi genellikle alıntı kelimelerde olmaktadır. Kazak Türkçesinde alıntı sözcüklerin yanı sıra Türkçe asıllı bazı sözcüklerde de söz ortasında ünlü türetmesinin sebebi, onun genel Türk Diline ek olarak geliştirdiği kendisinine has ünsüz birleştirme sistemidir (Doğan, 2015: 279-283).

Yabancı kelimelerde ünlü türemesi genellikle iki ünsüzle biten alıntı kelimelerde olmaktadır. Bu türemenin sebebi, alıntı kelimelerin sonundaki yanyana gelen ünsüzlerin Türkçedeki kelime sonunda yanyana gelen ünsüzlere uygun olmamasından kaynaklanmaktadır (Ergin, 1993: 65).

baqıt (21; 312) [˂ baht [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 76)] “talih, kısmet”

birgädir (281; 10479) ˂ brigadyr (KS; 260) ˂ brigadier [Alm.] “ekip başı”

63

birygädä (291; 10895) ˂ brygada (KS, 260) ˂ brigade [Fr.] “Grup”

emile (252; 9359) ˂ emle (KS; 410) [˂ imlâ’ [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 498)] “imla, yazım”

ğusıl (162; 5847) ˂ gusl [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 339) “cünüblük”

ırıs (87; 2928) [< irs [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 513)] “rızk”

kinäge (133; 4722) ˂ kniga (Rus.) (KS; 714) “kitap”

Kiräpşiŋke (149; 5345) ˂ Kravçenko (özel isim)

mağına (164; 5933) [˂ maʹnȃ [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 668)] “mânâ, anlam”

mülik (92; 3135) [˂ mülk [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 842)] “mal mülk”

parız (237; 8866) [˂ farz [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 287)] “şart, farz”

Petir (174; 6334) Pȅtr (özel isim).

qadir (188; 6883) [˂ kadr [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 551)] “onur, değer”

qasiret (296; 11091) [˂ hasret [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 386)] “özleyiş, keder”

qudiret (110; 3828) [˂ kudret [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 604)] “kuvvet, Allah’ın ezeli gücü”

sabır (234; 8647) [˂ sabr [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 1058)] “sabır”

şükir (221; 8155) [˂ şükr [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 1172)] “minnettarlık”

xalıq (42; 1167) [˂ halk [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 366)] “halk”

Türkçe asıllı sözcüklerde:

Kazak Türkçesinde, Türkçe asıllı kelimelerde çoğunlukla dar bir ünlünün (ı ve i) kurala uymayan ünsüz çiftinin arasına girmesiyle oluşur.

ayırılısuv (21; 338) ˂ ayırılısuv (KS; 47) “ayrılmak”

börik (135; 4815) börk (DLTD, 1972: 23) “başlık, külah”

jayımen (21; 317) jayımen (KS; 448) “yavaş”

qırıq (209; 7683) qırıq (KS; 873) “kırk”

qorıq- (266; 9899) qorıq- (KS; 820) “kork-”

täŋir (96; 3289) täŋir (KS; 1230) “tanrı”

64

topıraq (127; 4507) topıraq (KS; 1263) “toprak”

Türik (205; 7543) Türik (KS; 1300)“Türk”

II.1.1.1.2.2.3. Kelime Sonunda Ünlü Türemesi

Kelime sonunda ünlü türemesi, dar ünlüler için genelde fonetik sebeplere bağlı olup, geniş ünlüler için ise sebebi ses sistemiyle izah edilemez durumdadır. Kazak Türkçesi, başka dillerden giren ve sözcük sonunda çift ünsüz bulunduran sözcükleri Kazakça kurallara uydurmak için, son iki sesin arasına bir dar ünlü sokmak yöntemini terk etmiş; böyle sözcükler imlaya orijinalleri gibi geçmiş; ancak, ilgili sözcüğün ek alması durumunda sözcüğün sonunda bir dar ünlü türetimi gerçekleştirilmiştir (Doğan, 2015: 283-285).

näpsi < nepsi(281; 10495) [˂ nefs [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 958)] “nefis, ruh”

sura- (13; 11) sura (KS; 1177) “sor”

tize (135; 4815) ˂ tize (KS; 1312) tiz (Ergin, 2016: 143) “diz”

II.1.1.1.2.3. Ünlü Değişmeleri

Kazak Türkçesinde konuşma dilinde yazı diline yansıtılmayan bazı ses değişmesi olduğu görülür. Ünlülerin ünlülere veya ünsüzlerin ünlülere tesiri ile oluşan ses olayı (Korkmaz, 2007: 226) diyebileceğimiz hadesenin sebebi söyleyiş kolaylığıdır, özellikle başka dillerden giren kelimeleri Kazakça telaffuza uydurmak ve büyük ve küçük ünlü uyumlarıdır.

II.1.1.1.2.3.1. Kelime Başında Ünlü Değişmesi

äpeser (169; 6126) ˂ oficer [Rus] (KS; 160) “subay”

ärtel (268; 9976) < artel’ [Rus] (KS; 161) “üretim kooperatifi”

ätiret (169, 6153) < otriyad [Rus] (KS; 164) “ekip”

öktäbir (265; 9867) Oktyabr (özel isim)

II.1.1.1.2.3.2. Kelime Ortasında Ünlü Değişmesi

Bälşebek (165, 5990) < Bol’şevik [Rus] (KS; 23) “Bolşevik”

derektir (280; 10476) ˂ direktor ˂ director [Lat.] (KS; 371) “müdür”

65

kämändir (168; 6111) ˂ komandir [Fr. commandeur] (KS; 650) “komutan”

kämitet (169; 6139) ˂ komitet [Fr. comite] (KS; 651) “komite”

kämpeske (269; 10037) ˂ konfiskaciya [Rus] (KS; 609) “Sovyet iktidarına göre zengin, servetli olarak tanınan grup temsilcilerinin özel mülklerine zorla el koyma”

käriya (268; 9933) ˂ qariya (KS; 767) “ihtiyar”; düdämäl (146; 5249) ˂ düdämal (KS; 383) “kuşkulu”

kärtöşke (254; 9436)

käzir (183; 6697) ˂ qazir (KS; 730) [˂ hâzır [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 403)] “şimdi”

kinäge (133; 4722) ˂ kniga (Rus.) (KS; 714) “kitap”

Kiräpşiŋke (149; 5345) ˂ Kravçenko (özel isim)

Köbzip (210; 7722) ˂ Kobzev (özel isim)

mäşine (297; 11110) maşina [Lat. machina] (KS; 914) “araba”

minöt (307; 11488) < minut [˂ minutus [Lat.] (KS; 932)] “dakika”

pesir (133; 4724) ˂ pisar’ [Rus] (KS; 1061) “sekreter, yazıcı”

qädir (155; 5586) ˂ qadir (KS; 725) [˂ kadr [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 551)] “onur, değer”

qalhoz (30; 11272) ˂ kolhoz (KS; 650) “kolhoz”

qıyanat (39; 1020)

säbet (296; 11075) ˂ sovet (KS; 1154) “sovyet”

savhoz (301; 11273) ˂sovhoz (KS; 1154)“Sovyet döneminde devlet eliyle yönetilen tarım işletmesi”

sıyaqtı (263; 9781) ˂ siyaqtı (KS; 1152) “gibi”

şäyit (42; 1155) ˂ şeyit (KS; 1402) [˂ şehȋd [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 1149)] “şehit”

Täşken (299; 11177) ˂ Taşkent (özel isim)

tilmäş (69; 2206) ˂ tilmaş (KS; 1317) “tercüman”

Birleşik olarak kullanılan iki kelimenin kaynaşması sırasında da ünlüler gerileyici veya ilerleyici benzeşme ile kalınlaşıp incelebilir. 66

Belbev (226; 8341) ˂ bel+bav (Isqaqov; 1991: 105) “kemer”

II.1.1.1.2.3.3. Kelime Sonunda Ünlü Değişmesi

birygädä (291; 10895) ˂ brygada [Fr. brigade] (KS; 260) “Grup”

Kämpeske (269; 10037) ˂ konfiskaciya [Rus] (KS; 609) “Sovyet iktidarına göre zengin, servetli diye tanınan grup temsilcilerinin özel mülklerine zorla el koymak”

kärtöşke (254; 9436)

kinäge (133; 4722) ˂ kniga (Rus.) (KS; 714) “kitap”; kitäp (65; 2062) “kitap”

Kiräpşiŋke (149; 5345) ˂ Kravçenko (Rusça özel isim)

mäşine (297; 11110) ˂maşina [˂ machina [Lat.] (KS; 914)] “araba”

minä (16; 118) mına (KS; 958) “bu”

pälte (297; 11114) ˂ pal’to (KS; 1048) “palto”

tävbä (96; 3292) ˂ tävbe (KS; 1232) [˂ tevbe [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 1281)] “tövbe”

II.1.2. Ünsüzler ve Özellikleri

Kazak Türkçesinde ünsüzler ses tellerinin hareketine göre (iştirakine), telaffuz yoluna göre, oluşum ve boğumlanma özelliğine göre üç başlık altında tasnif edilir. İştirakine göre akıcılar (l, m, n, ŋ, r, y, w), ötümlüler (b,v, g, ğ, d, j, z) ve ötümsüzler (p, f, k, q, t, s, ş, h, x, ts, ç) üçe ayrılır. Telaffuz yoluna göre patlayıcı (p, b, t, d, k, g, q, ts, ç, m, n, ŋ), sızıcı (f, v, s, z, ş, j, x, ğ, h, l, y, v) ve titreşimli (r) üç bölüme ayrılmaktadır. Oluşum ve boğumlanma özelliklerine göre ünsüzler dudak (p, b, f, v, m, w) labial, dil (t, d, s, z, ş, j, ts, ç, k, g, q, ğ, x, ŋ, n, l, r, y) lingval ve gırtlak (h) faringal olarak üçe ayrılır.(Mırzabekov, 1993: 32-33)

II.1.2.1. Dudak Ünsüzleri

Kazak Türkçesinde dudak ünsüzlerinin kendi içinde dudak (p, b, m, w) ve dış dudak (f, v) olarak ayrılır. Dudak ünsüzleri, telaffuzda iki dudak birbirine yapışır veya yuvarlak şekle yakın bir şekil alır. b, p ünsüzleri, ağızda biriken havanın iki dudağın açılmasıyla oluşur; basınç az olursa b, çok olursa p sesi çıkar. b ünsüzü kelime başında ve ortasında etkin olarak

67 kullanılır ve kelime sonunda genellikle kullanılmaz. Yabancı dillerden alınan Arab (249; 9244) gibi sözcüklerde tellaffuz p şeklindedir.

Kelime başında b ile p telaffuzda hatta yazıda da bazen birbirinin yerine kullanılmaktadır.

bäle (56; 1720) ˂ päle (32; 749) ˂ belâ [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 92) “keder, musibet”

baluvan (80; 2666) ˂ paluvan (KS; 1048) ˂ pehlevân [Far.] (Devellioğlu, 2010: 1002) “pehlivan, güreşçi”

II.1.2.2. Diş-Dudak Ünsüzleri

f ve v ünsüzleri Rusça dili aracılığı ile giren kelimelerde bulunur ve telaffuz ederken alt dudağın üst dişlerin arasından gönderilen hava sayesinde telaffuz edilir. f ve v kelimenin başında ve ortasında kullanılır. Özellikle kelimenin sonunda yazılınca Rusça sözlerdeki bu sesler konuşma dilinde p’ye çevrilmiştir. Bu sesleri içinde bulunduran sözcükler Kazak Türkçesinde daima alıntıdır (Doğan, 2015: 111-114).

äpeser (169; 6126) ˂ oficer (KS; 160) “subay”

kämpeske (269; 10037) ˂ konfiskaciya (KS; 609) “Sovyet iktidarına göre zengin, servetli diye tanınan grup temsilcilerinin özel mülklerine zorla el koymak”

Köpzip (141; 5056) ˂ Kopzev (özel isim)

pelşir (224; 8272) ˂ fel’dşer [Alm. Felscher] (KS; 1358) “sağlık memuru”

Sopıya (14; 34) ˂ Sofya (özel isim)

II.1.2.3. Diş Ünsüzleri

Diş ünsüzleri (d, t, n, s, z), dilin ucunun üst dişe yapışarak veya diş yuvalarına temas etmesi yahut yaklaşmasıdır. t ünsüzü, kelimenin başındai içinde, sonunda bütün hecelerinde söylenip yazılabilir. Bu ünsüz, kelime başında ise, batı grubu Türk lehçelerinde t- ˃ d- değişir (Doğan, 2015: 114-120).

s ve z ünsüzleri, dilin ucunun alt dişe dayanıp ve havanın bu boşluktan geçerek üst dişlerin arasından sızarak geçmesiyle telaffuz edilmektedir. z ünsüzü, Rusçada kelime sonunda yazılmakla birlikte s olarak telaffuz edilir. Kazak dilinde ise Rusçadan geçen kelimelerin sonundaki z telaffuz edilir (Balci, 2010: 28). 68

n ünsüzü, tonlu ve geniş geçitli, yumuşak, yarı nazal ünsüzdür. Çıkarılırken dil ucu diş etinin gerisine tams edip hava çıkışını kısmen kapatır, yumuşak damakta gerçekleşen inme hareketi geniz yolunu açık tutar. Bu ise, havanın bir bölümünün burundan çıkmasına sebep olduğu için ses de genizleşir. Bu ses, Kazak Türkçesinde söz başında çoğunlukla alıntı sözlerde bulunur ve sözün diğer bölgelerinde ise rahatlıkla kullanılabilen bir sestir (Doğan, 2015: 117-118).

II.1.2.4. Diş-Damak Ünsüzleri

Diş-damak ünsüzleri (j, ç, ş), söylerken dilin ucu kaldırılır ve iki yanı yukarıdaki dişlere dayanıp dilin üst tarafı iki yerden damağa yaklaşır.

j ünsüzü, Kazak Türkçesinde kurallı olan y- > c- ˃ j- değişimi neticesinde çok sayıda j ünsüzüyle başlayan sözcük mevcuttur ve kelime içi veya sonunda kullanılması kelimenin alıntı olduğunu gösterir (Doğan, 2015: 121-128).

ajal (97; 3333) < ecel [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 228) “ömrün sonu”

ejelgi (127; 4495) ˂ ezel [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 280) “çok eskiden, geçmiş zaman”

jendet (62; 1943) < cellad [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 147) “cellat, katil”

Jomart (27; 566) < cömert < civan+merd [Far] (Devellioğlu, 2010: 374)

nätije (157; 5659) ˂ netȋce [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 967) “sonuç, son”

qajet (21; 336) < hacet [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 351)

şejire (239; 8859) ˂ şecere [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 1146) “soy ağacı, geçmişte olup biten herşeyi vakıf olan bilge kimse”

Kazakçada ç (ч) ünsüzü, sadece alıntı kelimelerde ve konuşma dilinde bulunmaktadır. Bu ünsüzün de tems noktası j ve ş’ye nazaran biraz öndedir ve temas, ses yolunu kapatır. Bu ses, Kazak Türkçesinde, Türkçe asıllı hiçbir sözcüğün hiçbir bölgesinde bulunmamaktadır (Hazar, 2005: 88).

Kravçenko (57; 1737) Rusça özel isim

poşta (49; 1443) ˂ poçta (KS; 1070) “postane”

Sergeyçuk (55; 1677) Rusça özel isim

tıy çe? Ço s toboy? (148; 5308) ˂ Tıy çto? Çto s toboy? “Sen ne? Ne oldu sana?”

69

ş (ш) ünsüzü, tonsuz sızıcı bir sestir. Bu sesin teşekkülünde de ses yolunda yalnız bir yaklaşma oluşur ve teşekkül noktası yine c ve ç’ye nazaran daha arkadadır. Kelime başında ç- ˃ ş- değişmesi sonucunda ortaya çıkmıştır ve alıntı kelimelerde de genellikle kelime başında kullanılır (Hazar, 2005: 88).

şaqır (217; 7994) “çağırmak”

şarasız (74; 2411) “çaresiz”

şay (222; 8182) “çay”

şayna (278; 10385) “çiğnemek”

şege (71; 2299) “çivi”

şeş- (83; 2760) “çöz-”

II.1.2.5. Arka Damak Ünsüzleri

Arka damak ünsüzleri (ğ, q, x, ŋ), dilin arkasının yumuşak damağa yaklaştırılması yahut temas ettirilmesiyle elde edilen seslerdir (Doğan, 2015: 142).

q (қ) sesi telaffuz edilirken dilin arkasının yumuşak damağa sıkıca dokunmasıyla oluşur. Bu ses, Kazak Türkçesinde en sık kullanılan sestir. Kelimenin başında, ortasında ve sonunda bulunur.

aqın (15; 74) “şair”

barqıt (15; 80) “kadife”

biraq (41; 1096) “fakat”

jalpaq (43; 1209) “geniş”

qabaq (13; 14) “göz kapağı”

qara (14; 58) “kara”

qayta-qayta (13; 10) “tekrar tekrar”

Qazaq (13; 01) “Kazak”

saqal (14; 58) “sakal”

xalıq (42; 1167) “halk”

70

x ünsüzü, tonsuz ve sızıcı ünsüzdür ve oluşumu yönüyle ğ ve q ünsüzlerine yakındır. Çoğunlukla alıntı sözcüklerde ve Arap-Fars dillerinden giren kelimelerde bulunur.

kolxoz (279; 10412) “kolhoz”

savxoz (301; 11273) “Sovyet döneminde devlet eliyle yönetilen tarım işletmeleri”

xabar (99; 3404) “haber”

xalıq (42; 1167) “halk”

xan (132; 4693) “han”

xat (81; 2704) “mektup”

Xava ana (245; 9081) ˂ Havva [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 397)

xoş (216; 7952) “beğenilen, duyguları okşayan, hoş”

ŋ dil ardının damağa sıkıca değmesi vasıtasıyla oluşan bir ünsüzdür. Bu sesi söylerken hava burun yolula dışarıya çıkar ve “nazal n” denir. Bu ünsüz kelime başında bulunmaz.

eşteŋe (223; 8249) “hiçbir şey”

keŋse (227; 8408) “daire”

köŋil (227; 8375) “düşünce”

küŋ (228; 8448) “köle”

oypaŋ (229; 8485) “çukur”

qoŋır (222; 8202) “kahverengi”

soŋ (217; 8014) “sonra”

ğ ünsüzü, dilin arka tarafı ile arka damağın küçük dile en yakın bölgesiyle birleşir. Bütün çağdaş lehçelerde rastladığı gibi tonsuz q sesinin tonlu karşılığıdır. ğ alıntı sözlerin dışında, söz başında ve söz sonunda kullanılmaz.

ağaş (92; 3130) “ağaç”

ayğaq (93; 3183) “kanıt”

ğalım (19; 222) “alim”

ğumır (96; 3270) “ömür”

jağday (92; 3145) “durum, hal”

71

jalğız (96; 3276) “tek”

qalğan (92; 3134) “kalan”

II.1.2.6. Gırtlak Ünsüzü

Gırtlak ünsüzü ḫ (x), tonsuz ve gırtlaktan söylenen ünsüzdür. Bu gırtlak ünsüzünün işitilişi insanın nefes alıp verirken çıkardığı tabi sese benzemektedir. Kazak Türkçesinde bulunduğu sözcüklerin tamamı Arapça ve Farsça kökenli kelimelerdir. Arapça ve Farsça kelimelerdeki h ünsüzü de Kazakçada genellikle ḫ (x) sesine dönüştürülerek kullanılır. Ayrıca, sevinç ve hayret ifade eden taklidi sözcüklerde de görmek mümkündür (Doğan, 2015: 148-150).

ax (115; 4022) “ah”

pax (14; 56) “vah”

qahar (257; 9536) kahhâr [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 553) “hiddet, öfke”

qaharman (116; 4059) ˂ kahramân [Far.] (Devellioğlu, 2010: 554) “yiğit”

tüx (257; 9554) “tüh”

ux (179; 6527) “oh”

II.1.2.7. Ünsüzlerle İlgili Ses Olayları

Kelimelerin telaffuzu sırasında aynı hece ve kelimede bulunan ünsüzlerin birbirini etkilemesi sonucu oluşan ses olaylarıdır. Bahsedilen sebeplerden dolayı ünsüz benzeşmesi, ünsüz aykırılaşması, ünsüz düşmesi veya türemesi olabilir; zaman zaman aynı kelimedeki yakın veya uzak ünsüzler yer değiştirebilir.

II.1.2.7.1. Ünsüz Düşmesi

Kelime başı, ortası ve sonunda bir ünsüzün düşmesi hadisesidir. Kelime içinde genellikle iki ünlü arasında kalan kararsız ünsüzlerin eriyerek düşmesi sonucu gerçekleşir (Korkmaz, 2007: 231). Ünsüz düşmesi olayı, Kazak Türkçesinde genellikle alıntı kelimelerde olur, bu hadise Eski Türkçeye ait birtakım kelimeler için de geçerlidir (Doğan, 2015: 295- 296).

72

II.1.2.7.1.1. Kelime Başında Ünsüz Düşmesi

Kelime başında görülen ünsüz düşmelerinin çoğu alıntı kelimelerde gerçekleşir. Benzer ses hadiselerinin yaşandığı Türkçe kökenli kelimeler de vardır.

äl (107; 3720) ˂ hâl [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 363) “oluş, durum”

apta (132; 4698) ˂ hefte [Far.] (Devellioğlu, 2010: 406) “hafta”

aqiqat (127; 4507) ˂ hakikat [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 360) “gerçek, doğru”

aybat (264; 9813) ˂ heybet [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 414) “korku ile saygı duygularını birden uyandıran hal veya gösteriş”

ayla (138; 4937) < hȋle [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 425) “çare”

eş (160; 5798) ˂ eş (KS; 435) “hiç”

obal (251; 9335) < vebal [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 1331) “şiddet, ağırlık”

otan (126; 4444) ˂ vatan [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 1328) “yurt”

ökil (169; 6125) ˂ vekil [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 1334) “temsilci”

II.1.2.7.1.2. Kelime Ortasında Ünsüz Düşmesi

Telaffuz zorluğu, ünsüzlerin eriyip kendisinden önceki ünlüyü uzatarak kaybolması yanında iki kelimenin birleşmesi ve kısılması sırasında gerçekleşen ses hadisesidir.

pelşir (224; 8272) ˂ fel’dşer [Alm. Felscher] (KS; 1358) “sağlık memuru”

qumğan (203; 7462) ˂ quman (KS; 842) “ibrik”

Söz içinde, akıcı ünsüz l’nin gerileyici benzeşme neticesinde düşmesi neticesinde oluşan olayıdır. –l- ˃ Ø olayının ilerlemiş bir devamı olarak değerlendirilebilecek bir durumdur. Daima l akıcısıyla biten al- fiiline –(ı)p zarf-fiil ekinin ilave edildiği durumlarda meydana gelir. l sesi, önündeki ünlüyü de düşürür. (Doğan, Koç, 2013:127)

bop (274; 10218) ˂ bolıp (Mamanov, 2014: 574) “olmak”

kep (136; 4836) ˂ kelip (Mamanov, 2014: 574) “gelmek”

öytti (71; 2291) ˂ olay etti (Mamanov, 2014: 37) “öyle yaptı”

qap (192; 7039)˂ qalıp (Mamanov, 2014: 574) “kalıp”

qıp (274; 10218) ˂ qılıp (Mamanov, 2014: 574) “yapıp”

73

qurıyat (125; 4405) ˂ quriyat (Oŋdasınov, 2010: 81) [

sap (169; 6154)˂ salıp (Mamanov, 2014: 574) “koymak”

söytken (83; 2779) ˂ solay etken (Mamanov, 2014: 37) “öyle yapan”

Bir kelime grubu iken kaynaşan iki kelimenin birisinde ünsüz düşmesi de olabilir. Bu durum sık rastlanan bir ses olayıdır. Ancak çalışılan eserde örnek çok fazla değildir.

orınbasar (174; 6314) ˂ ornın basar “yardımcı”

II.1.2.7.1.3. Kelime Sonunda Ünsüz Düşmesi

Kelime sonunda ünsüz düşmesi genellikle alıntı kelimelerde iki ünsüzden ikincisinin düşmesi veya kelimenin sonundaki ünsüzün Türkçede olmadığı için telaffuz edilmediğinden söyleyişin yazı diline geçmesi şeklinde gerçekleşir.

Alla (151; 5423) ˂ Allah [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 33) “Tanrı”

baq (257; 9540) ˂ baht [Far.] (Devellioğlu, 2010: 76) “kısmet, talih”

dos (184; 6714) ˂ dost [Far.] (Devellioğlu, 2010: 215) “sevilen kimse”

neke (47; 1327) ˂ nikâh [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 978) “nikâh”

sır (272; 10158) ˂ sırr [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 1109) “gizli tutulan”

sıya ˂ siya (KS; 1152) ˂ siyah (247; 9160) “mürekkep”

taq (165; 5984) ˂ taht [Far.] (Devellioğlu, 2010: 1193) “hükümdarlık makamı”

Täşken ˂ Taşkent (299; 11177) özel isim

Bazı durumlarda kelimelerin birleşmesi sırasında da önceki kelimenin ünsüzü düşerek kelime kaynaşır.

biyıl (45; 1250) ˂ bul jıl (Kuderinova; 2005: 17) “bu sene”

bügin (48; 1388) ˂ bul kün (Kuderinova; 2005: 17) “bugün”

II.1.2.7.1.4. Hece Düşmesi

Hece düşmesi, konuşma dilinin yanısıra Kazak edebi dilinde sıklıkla karşılaşılabilen bir ses olayıdır. Kazak Türkçesinin Türkiye Türkçesine nazaran henüz oturmamış imlası, konuşma dili hususiyetlerinin yazı dilinde de kullanılmasına fazlasıyla imkân vermektedir. 74

Kazak Türkçesinin herhangi bir ağızına has olmayıp, Kazakistan’ın bütün bölgelerinde günlük konuşma dilinde takip edilebilmektedir (Doğan, 2015: 415-416).

Kazak Türkçesinde e- ek-fiiline eklenen geçmiş zaman ekindeki (-dı, -di) d diş ünsüzünün düşmesidir. e- fiilinin geçmiş zaman ekiyle 1. ve 2. Teklik ile 1.çokluk kişide çekimleri neticesinde ortaya çıkan edim, ediŋ, edik yapıları ses olayları ardından em, eŋ, ek şekillerini almaktadır. Kazak Türkçesinin herhangi bir ağızına has olamayıp bütün bölgelerinde günlük konuşma dilinde sıklıkla karşılaşılabilen bir ses olayıdır (Doğan, Koç; 2004: 178).

avdarılıp kete jazdavşı eŋ (204; 7505)˂ ediŋ “düşecek idin”

aytpappa em (84; 2823) ˂ aytpappa edim “söylememiş midim”

baruşı ek (229; 8477) ˂ baruşı edik “gider idik”

es jıya almay jüretin ek (102; 3528) ˂ edik “kendimize gelemezdik”

käytüşi ek (156; 5623) ˂ käytüşi edik “ne yapsak idik”

kele jatır em (23; 409) ˂ edim “geliyordum”

körip em (51; 1516) ˂ edim “görmüştüm”

qızığıp pa eŋ (23; 388) ˂ qızığıp pa ediŋ “ilgilenmek”

uyğarğan ek (305; 11446)˂ uyğarğan edik “karar almak”

Ayrıca başka durumlarda da iki ünlü arasında kalarak ya da söz sonunda kısalmayı sağlamak amacıyla ve yanındaki ünlüyü de beraberinde götürmek suretiyle hece düşebilmektedir.

äkep (163; 5905) ˂ äkelip “getirmek”

alğam (229; 8468) ˂ alğanım “almıştım”

alıp ketem (287; 10719) ˂ alıp ketemin “götüreceğim”

än sap (14; 34) ˂ än salıp “şarkı söyleyip”

än sap berem (304; 11377)˂ än salıp beremin “şarkı söyleyeceğim”

aytam (278; 10366) ˂ aytamın “söyleyeceğim”

bilem (81; 2705) ˂ bilemin “biliyorum”

durıs üylengen ekem (258; 9592) ˂ ekenmin “doğru evlenmişim”

75

etem (76; 2514) ˂ etemin “edeceğim”

jığıladı ekem (277; 10320) ˂ ekenmin “düşecek mişim”

jılap jiberem be (78; 2566) ˂ jılap jiberemin be “ağlayacak mıyım”

joq bolar ekem (237; 8759) ˂ ekenmin “yok olacak mışım”

käytem (67;2149) ˂ qaytemin “ne yapacağım”

kele jatkamız (43; 1193) ˂ kele jatkanbız “geliyorduk”

kele jatqam (23; 401) ˂ kele jatqanmın “geliyordum”

kirem (278; 10366) ˂ kiremin “gireceğim”

körer me ekem (152; 5478) ˂ ekenmin “görecek miymişim”

öler me ekem (152; 5484) ˂ ekenmin “ölecek mi imişim”

öltirem (286; 10697) ˂ öltiremin “öldireceğim”

sezgem joq (76; 2485)˂ sezgenim joq “hissetmedim”

söyleskem joq (287; 10753) ˂ söyleskenim joq “konuşmadım”

Hece düşmesi olayında -l- ünsüzünün bulunduğ hecenin düşmesi de sık rastlanan bir durumdur.

äkel (120; 4231) ˂ alıp kel (Mamanov, 2014: 37) “getir”

äketet (30; 672) ˂ alıp ketedi (Mamanov, 2014: 37) “götürmek”

apar (128; 4549) ˂ alıp bar (Mamanov, 2014: 37) “götür”

äper (201; 7404) ˂ alıp ber “alıp ver-”

II.1.2.7.2. Ünsüz Türemesi

Ünsüz türemesi, ön, iç ve sonuna, kelimenin aslında olmayan bir ünsüzün ortya çıkması hadisesidir (Vural-Böler, 2012: 92). Bu türemenin sebebi kelime telaffuzunun zorluğudur.

II.1.2.7.2.1. Kelime Başında Ünsüz Türemesi

Kelime başında ünsüz türemesi, kalıcı nitelikte olup yazı diline yansımış örnekleri azdır. Bunda şühesiz kelimenin kullanım sıklığı önemli rol oynamaktadır. Daha sık kullanılan kelimelerde gelişme daha çabuk olmakta ve yazı diline geçmesi de o derecede yaygınlık 76 kazanmaktadır. Bu bakımdan bazı kelimelerdeki bu gelişmenin çok eskiden vuku bulduğu görülmektedir (Vural-Böler, 2012: 92).

jıla- (28; 606) jıla- (KS; 540) “ağla-”

jılı (128; 4548) jılı (KS; 544) “ılık”

jıraq (25; 469) jıraq (KS; 547) “ırak”

jibek (15; 79) jibek (KS; 549) “ipek”

jip (219; 8077) jip (KS; 552) “ip”

II.1.2.7.2.2. Kelime Ortasında Ünsüz Türemesi

Kelime ortasında ünsüz türemesi yazı dilinde, konuşma dilinde ve ağızlarda karşılaşan bir ses olayıdır. Özellikle alıntı kelimelerde aynı kelime içinde yanyana gelen ünlüler telaffuz edilemediği için bunlardan birisi düşer veya ikisi arasında ünsüz türemesi olur

payda (44; 1225) ˂ fȃide [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 285) “fayda, kazanç”

pıyğıl (20; 262) ˂ piğıl (Oŋdasınov, 2010: 81) [˂ fi’l [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 306)] “niyet”

rıyza (16; 106) ˂ riza (KS; 1081) [˂ rıza [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 1042)] “hoşnutluk, memnunluk”

suvret (45; 1271) suvret (KS; 1172) “resim”

II.1.2.7.2.3. Kelime Sonunda Ünsüz Türemesi

Kelimede olmayan bir son sesin ortaya çıkması hadisesidir. Kelime sonundaki ünsüz türemesinin temel sebebi ünlü ile biten kelimelerdeki ünlünün kelime sonundaki telaffuz zorluğudur. Sebepsiz olarak analoji yoluyla oluşan türemeler de vardır.

kedey (270; 10043) < gedâ [Far.] (Devellioğlu, 2010: 327) “fakir, yoksul”

müldem (134; 4764) ˂ mülde (KS; 954) “asla”

taqtay (70; 2244) ˂ tahte [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 1193) “tahta”

77

II.1.2.7.3. Ünsüz Değişmesi

Ünsüz değişmesi, yan yana gelen iki ünsüzün boğumlanma nitelikleri bakımından bir uyum içine girmesidir. Bu değişme ya tonluluk-tonsuzluk bakımından ya da çıkış yerleri bakımından ünsüzlerin birbirlerine uyması şeklinde olur (Vural-Böler, 2012: 124).

II.1.2.7.3.1. Kelime Başında Ünsüz Değişmesi

Kelime başındaki ünsüz değişmesi kelime içinde bulunan diğer ünsüzlerin durumu, hecesindeki ünlünün durumu, bazı ünsüzlerin Türkçede kelime başında kullanılmaması, kendisinden önceki kelimenin son sesinin durumu gibi hususlar çerçevesinde oluşan bir ses hadisesidir. Bazıları kalıcı olduğu halde geçici olanlar da vardır. Ağızlardaki değişmeleri geçici kabul etmek gerekir. Kazak alfabesinde bazı ünsüzlerin kalın ve ince (ön ve art damak) ünsüzlerinin olması, hecedeki ünlünün karakteri kalınlıktan inceliğe geçişte önemli bir sebeptir.

Türkçede olmayan, özellikle Arapça ve Farsçadaki, f ünsüzü Kazakçada p ünsüzüne dönüşür. Rusçadan Kazakçaya geçen kelimelerdeki k- sesleri hecesirdeki ünlü kalınsa q- sesine, ince ise k- olarak yazılmış ve telaffuz edilmiştir.

bätşağar (23;370) ˂ pätşağar ˂ patşağar (KS; 1055) [< beçe (85)+ger [Far.] (Devellioğlu, 2010: 328)] “terbiyesiz, ahlaksız”

känekiy (255; 9473) qanekiy (KS; 751) “haydi”

käriya (268; 9933) qariya (KS; 767) “ihtiyar”

käytesiŋ (60; 1863) ˂ qaytesiŋ (KS; 734) “ne yapacaksın”

käytti (50; 1449) ˂ qaytti (KS; 734) “ne yaptı”

käzir (183; 6697) ˂ qazir (KS; 730) [˂ hâzır [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 403)] “şimdi”

pelşir (224; 8272) ˂ fel’dşer [Alm. Felscher] (KS, 2013: 1358) “sağlık memuru”

pıyğıl (20; 262) ˂ piğıl (Oŋdasınov, 2010: 81) [˂ fi’l [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 306)] “niyet”

qalhoz (30; 11272) ˂ kolhoz (KS; 650) “kolhoz”

qärip (265; 9874) ˂ ärip (KS; 161) [˂ harf [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 378)] “harf”

78

qurıyat (125; 4405) ˂ quriyat (Oŋdasınov, 2010: 81) [

şüyinşi (60; 1862) ˂ süyinşi (KS; 1181) “müjde”

II.1.2.7.3.2. Kelime Ortasında Ünsüz Değişmesi

Kazakçadaki kelime ortasında gerçekleşen ünsüz değişmelerinde örneklerin çoğu alıntı kelimelerdir. Bunda da değişmenin temel sebebi alıntı kelimenin söyleyiş zorluğu ve kelimelerin Kazak hançeresine uygun olmamasıdır. Türkçede olmayan seslerin, Türkçedeki benzer seslere dönüşmesi bu değişmede en sok rastlanan hadisedir.

Bu değişmedeki bir diğer göze çarpan husus ise Kazakça sözlükteki yazılışın dışında yazarın kendi imlasıdır ki, bu da romandaki olayan yaşandığı bölgenin ağız özelliklerinin esere yansıtılmasıdır. Kazakça sözlükteki kelimelerin farklı şekilde yazımının bir diğer sebebi de yazarın kendi tasarrufudur diyebiliriz. Dil hakkında resmi uygulamanın dışında farklı fikirlere sahip olan yazar, bu görüş ve düşüncelerinin eserinde uygulamıştır.

ȁpeser (169; 6126) ˂ oficer [Rus] (KS, 2013: 160) “subay”

Bälşebek (165, 5990) < Bol’şevik [Rus] (KS, 2013: 23) “Bolşevik”

iltipät (34; 848) ˂ iltipat (KS; 1462) [˂ iltifat [Ar.] (Devellioğlu; 2010: 495)] “gönül alma”

kämpeske (269; 10037) ˂ konfiskaciya [Rus] (KS, 2013: 609) “Sovyet iktidarına göre zengin, servetli diye tanınan grup temsilcilerinin özel mülklerine zorla el koymak”

Kiräpşiŋke (149; 5345) ˂ Kravçenko (özel isim)

Pişpek (299; 11181) Bişkek (özel isim)

raxat (216; 7979) < raqat (KS; 1082) [˂ râhat [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 1021)] “üzüntüsüz, gönlü rahat”

raxmet (171; 6212) < raqmet (KS; 1082) [˂ rahmet [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 1022)] “teşekkür”

säbet (296; 11075) ˂ sovet (KS; 1154) “Sovyet”

şegara (104; 3613) ˂ şekara (KS; 1402) “sınır”

tıyış (14; 44) < tınış (KS; 1306) “sakin”

79

II.1.2.7.3.3. Kelime Sonunda Ünsüz Değişmesi

v, f, x sesleri Kazakçaya yabancı dildeki kelimelerle gelmiştir. Bu ünsüzlerin telaffuzu ile onların alfabedeki işaretlerinin birbirine daima tam denk gelmediği de bir gerçektir. Türk dilinin kuralları, kelime sonunda kullanılmayan ünsüzler bu değişmedeki esas sebepler olarak görülebilir.

aruvaq (235; 8679) ˂ ervâh [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 262) “canlar”

ȁtiret (169, 6153) < otriyad [Rus] (KS; 164) “ekip”

Köpzip (141; 5056) ˂ Kopzev (Rusça özel isim)

II.1.2.8. Kazakça Kelimelerde Kelime Sonu Ünsüz Kombinezonları

Genel Türkçedeki çift ünsüzle biten pek çok kelimede iki ünsüz arasında ünlü türemesine rastlanır. Kazak Türkçesinde kelime sonundaki çift ünsüzlere genellikle yansıma sözlerle alıntı kelimelerde rastlanır.

ant (36; 898) ant (KS; 85) “ant”

bılq-sılq (220; 8128) bılq-sılq (KS; 289) “gevşek yumuşak”

el-jurt (254; 9422) el-jurt (KS; 407) “halk, millet”

qant (95; 3265) qant (KS; 751) “şeker”

qart (54; 1617) qart (KS; 769) “ihtiyar”

qurt (102; 3515) qurt (KS; 852) “kurut”

salt (150; 5390) salt (KS; 1106) “tek başına”

tart- (151; 5432) tart- (KS; 1222) “çek, al”

tört (58; 1791) tört (KS; 1275) “dört”

II.1.2.9. Alıntı Kelimelerde Kelime Sonu Ünsüz Kombinezonları

Alıntı kelimelerdeki kelime sonundaki çift ünsüzler genellikle Türkçedeki kelime sonu ünsüz kombinezonlarına uygundur. Türkçe kelime sonundaki ünsüz kombinezonuna uygun olmayan çift ünsüzlerin arasında genellikle ünlü türemesi olmaktadır. Bu çift ünsüzlerden –nt ve -rt en sık rastlanandır.

80

jomart (27; 566) < cömert < civan+merd [Far] (Devellioğlu, 2010: 374)

pasport (295; 11037) [˂ passeport [Fr.] (KS; 1054)] “pasaport”

perzent (131; 4652) < ferzend [Far.] (Devellioğlu, 2010: 300) “oğul, çocuk”

student (296; 11088) [˂ studentis [Lat.] (KS; 1169)] “25-28 yaş aralığında öğrenci”

II.1.2.10. Alıntı Kelimelerde Ünsüzler

Eski Türkçe metinlerden tanıklayabildiğimiz kadarıyla Türkçedeki ünsüzler bellidir. f, v, h, x ünsüzleri Türkçeye sonradan giren ünsüzlerdir (Ergin, 1998: 58-61). Alıntı kelemerdeki pek çok ünsüz ise aynı harfle gösterilse de tınısı farklı olan seslerdir. Tınısı farklı olan ünsüzler genellikle Türkçedeki benzer seslere dönüşür. Türkçede hiç olmayanlar ise çıkış noktası yakın olan başka seslere dönüşür. Ayn gibi hiç olmayan ünsüzler ise ya düşer veya yerine başka sesler türetilerek kullanılır. Yine Türkçede olmayan uzun ünlüler genellikle kısıltılarak kullanılır. Arapça gibi şeddeli söyleyişin olduğu kelimelerde ise iki ünsüz genellikle tekleştirilir bazen ise ikisi de düşürülür.

II.1.2.10.1. Arapça Kelimeler

Kazak Türkçesine Arapça ve Farsçadan pek çok kelime girmiştir fakat bu kelimelerin Kazakça’nın ses yapısına büyük ölçüde uydurulduğu görülmektedir.

ädep (97; 3307) ˂ edeb [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 230) “terbiye, naziklik”

amanat (263; 9781) ˂ emȁnet [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 247) “emniyet edilen kimseye bırakılan şey”

ayla (138; 4937) < hȋle [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 425) “çare”

bäle (56; 1720) ˂ belâ [Ar.] (Sami, 2015: 119) “keder, musibet”

nätije (157; 5659) ˂ netȋje [Ar.] (Sami, 2015: 924) “sonuç, son”

nävbet (131; 4657) ˂ nevbet [Ar.] (KS; 972) “felaket”

obal (251; 9335) < vebal [Ar.] (Sami, 2015: 1302) “günah”

otan (126; 4444) ˂ vatan [Ar.] (Sami, 2015: 1300) “yurt”

ökil (169; 6125) ˂ vekil [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 1334) “temsilci”

81

qahar (257; 9536) ˂ hiddet [Ar.] (Sami, 2015: 463) “öfke, keskinlik”

şükir (221; 8155) [˂ şükr [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 1172)] “minnettarlık”

xat (81; 2704) ˂ hatt [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 392) “yazı, ferman, buyruk”

zamat (134; 4790) ˂ sâat [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 1055) “vakit, zaman, muayyen vakit”

II.1.2.10.1.1. Ünsüz Düşmesi

ȁlykisalam (163; 5897) ˂ aleyküm (selam) [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 32) “sizin üzerinize”

aqiqat (127; 4507) ˂ hakikat [Ar.] (Sami, 2015: 421) “gerçek, doğru”

ğumır (96; 3270) ˂ ömr [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 996) “ömür, yaşama, hayat”

qabilet ˂ kābiliyyet [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 548) “kabul edebilirlik, alabilirlik”

qärip (265; 9874) < ärip (KS; 161) [˂ harf [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 378)] “alfabeyi meydana getiren işaretlerden her biri”

qayla (100; 3440) < ayla (KS; 40) ˂ hȋle [Ar.] (Sami, 2015: 465) “aldatacak tarz ve tertip, sahtekarlık”

II.1.2.10.1.2. Ünsüz Türemesi

ğumır (96; 3270) ˂ ömr [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 996) “ömür, yaşama, hayat”

II.1.2.10.1.3. Ünsüz Değişmesi

ajal (97; 3333) < ecel [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 228) “ömrün sonu”

Arap (265; 9874) < Arab [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 38) “Arap”

Juma (25; 461) ˂ Cum’a [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 164) “perşembeden sonra gelen gün”

päle (32; 749) < bela [Ar.] (Sami, 2015: 119) “gam, keder”

paqır (220; 8119) ˂ fakir [Ar.] (Sami, 2015: 333) “yoksul, bȋçare”

qazına (210; 7740) < hazine [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 404) “hazine, devlet malı”

82

qıyanat (39; 1020) ˂ qiyanat (KS; 794) < hıyanet [Ar.] (Sami, 2015: 462) “hainlik”

raxat (216; 7979) < raqat (KS; 1082) [˂ râhat [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 1021)] “üzüntüsüz, gönlü rahat”

raxmet (171; 6212) < raqmet (KS; 1082) [˂ rahmet [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 1022)] “teşekkür”

sapar (123; 4334) < sefer [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 1084) “yolculuk”

sündet (213; 7833) < sünnet [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 1133) “sünnet, çocuğu sünnet etme”

şäyit (42; 1155) ˂ şeyit (KS; 1402) [˂ şehȋd [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 1149)] “şehit”

şejire (239; 8859) ˂ şecere [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 1146) “soy ağacı, geçmişte olup biten herşeyi vakıf olan bilge kimse”

II.1.2.10.2. Farsça Kelimeler

Kazakçaya Farsçadan geçen kelime sayısı az olmasına rağmen vardır. Bu kelimelerin çoğu kazakça söyleyişe uydurulmuştur. Kazakçaya uydurma sırasında birtakım ses olayları meydana gelmiştir.

II.1.2.10.2.1. Ünsüz Düşmesi

baq (257; 9540) baq/baqıt (KS; 178) [˂ baht [Far.] (Devellioğlu, 2010: 76)] “talih, kısmet”

dürbü (166; 6032) [˂ dủr [Far.] dur-bȋn (Devellioğlu, 2010: 217)] “uzağı gören, dürbün”

sıya (247; 9160) ˂ siya (KS; 1152) [˂ siyah [Far.] (Devellioğlu, 2010: 1118)] “kara”

taq (165; 5984) ˂ taht [Far.] (Sami, 2015: 1166) “hükümdarlık makam”

II.1.2.10.2.2. Ünsüz Türemesi

kedey (270; 10043) < gedâ [Far.] (Sami, 2015: 376) “fakir, dilenci”

83

II.1.2.10.2.3. Ünsüz Değişmesi

baqşa (187; 6848) ˂ bâğ-çe [Far.] (Devellioğlu, 2010: 72) “bahçe”

duşpan < düşman [Far.] (Devellioğlu, 2010: 221) “düşman”

duval (71; 2303) ˂ dȋvâr [Far.] (Kanar, 2010: 736) “duvar”

Jomart (27; 566) < cömert < civan+merd [Far] (Devellioğlu, 2010: 374)

naşar (283; 10566) ˂ nâ-çâr [Far] (Mütercim Asım Efendi, 2009: 537) “çaresiz, kötü”

patşa (125; 4410) ˂ pâdşâh [Far] (Mütercim Asım Efendi, 2009: 574) “pâdişah, hükümdar”

perzent (131; 4652) < ferzend [Far.] (Kanar, 2010: 1117) “oğul, çocuk”

qaharman (116; 4059) ˂ kahramân [Far] (Kanar, 2010: 1179) “yiğit, cesur”

sam (21; 315) < şam [Far.] (Kanar, 2010: 937) “akşam”

ustaz (196; 7187)˂ üstâd [Far.] (Kanar, 2010: 133) “muallim, hoca”

xoş (216; 7952) hoş [Far.] (Kanar, 2010: 665) “hoş beğenilen, güzel”

II.1.2.10.3. Rusça Kelimeler

Ekim devriminden sonra Kazak söz varlığına çok sayıda Rusça kelime girmiştir. Bu kelimeler nispeten yeni olduklarından ve Rusça kelimelerin aslına uygun yazılması gibi bir dayatmadan dolayı Kazak ses sistemine aykırı özellikler gösterebilmektedir. Buna rağmen Rusçadan Kazakçaya geçen pek çok kelimede ses düşmesi yanında ünlü veya ünsüzlerde değişmelere de rastlanır, yani bir kelimede birden çok ses olayına rastlanır.

Yazar eserinde o zamandaki insanların konuşma dilini göstermek amacıyla ruslar konuşurken Rusça kelimeleri roman kahramanlarının dilinde Kazak harfleriyle yazmış. Bu genellikle diyaloglarda ya da kahramanların monoloğunda rastlanır. Böyle kelimelere Kazak sözlüğünde açıklama da verilmiştir. XIX asrın ortasından, yani sömürge siyasetinin yerleştiği dönemden itibaren Kazak yazarlarının birçoğundan bu değişimlere rastlayabiliriz.

II.1.2.10.3.1. Ünsüz Düşmesi

üiez (227;8385) ˂ uvezd (Koç vd; 2003: 579) “Çarlık dönemi Rusya’sında ilçe”

zdrastyte (130; 4602) ˂ zdravstvuyte (Mustafayev-Şerbinin; 1995: 273) “merhaba” 84

II.1.2.10.3.2. Ünsüz Türemesi

bolıs (97; 3340) ˂ volostʹ (KS; 2013: 246) “Çarlık Rusyası zamanındaki idari taksimat”

kerevet (124; 4380) ˂ krovat' [Rus] (Orazbayeva vd, 2005: 13) “yatak”

II.1.2.10.3.3. Ses Değişmesi

äpeser (169; 6126) ˂ oficer (Mustafayev-Şerbinin; 1995: 581) “subay”

ätiret (169, 6153) < otriyad (Mustafayev-Şerbinin; 1995: 576) “ekip”

Bälşebek (165, 5990) < Bol’şevik (Mustafayev-Şerbinin; 1995: 54) “Bolşevik”

kämpeske (269; 10037) ˂ konfiskaciya (Mustafayev-Şerbinin; 1995: 339) “Sovyet iktidarına göre zengin, servetli diye tanınan grup temsilcilerinin özel mülklerine zorla el koymak”

Köbzip (210; 7722)˂ Kobzev özel isim

Qılınop (98; 3353) ˂ Kılınov özel isim

Säbet (296; 11075) ˂ Sovet (KS; 1154) “Sovyet”

samavır (232; 8600) ˂ samovar (Mustafayev-Şerbinin; 1995: 804) “semaver”

Sopıya (14; 34) ˂ Sofya özel isim

sot (69; 2204) ˂ sud (Mustafayev-Şerbinin; 1995: 887) “mahkeme”

II.2. Şekil Bilgisi

Şekil bilgisi, bir dilin kök kelimelerini, eklerini, köklerle eklerin birleşme yollarını, eklerin anlam ve görevlerini, türetme ve çekim özelliklerini ve şekille ilgili öteki konularını inceleyen gramer dalıdır. Şekil bilgisinin temel öğeleri kelime kökleri ve ekleridir (Korkmaz, 2009: 5).

85

II.2.1. Kelime Yapımı

Kelime yapımı, sözcüklerin kök ya da gövdelerine gelerek sözcüğe yeni bir anlam kazandıran eklerdir. Yapım ekleri hem adlara, hem eylemlere gelerek yeni sözcükler yapar (Hengirmen, 1998: 287).

II.2.1.1. İsimden İsim Türeten Ekler

Bu gün Kazakçada kullanılan bazı kelimelerin ilk örneklerini 15. asırda yazılmış bazı eserlerde görmek mümkündür (Sızdıqova-Qoygeldiyev, 1991: 53-61). Kazakça, 20. asrın başına kadar varlığını bir konuşma dili olarak devam ettirmiş dolayısıyla kayda geçmemiştir. İlk edebi eserlerin verilmeye başlandığı 20. asrın başından itibaren kazakçanın gelişmesini yazılı kaynaklardan takip edebiliyoruz.

Diğer Türk topluluklarına göre yazıdan uzak kalan Kazakların konuşma dili de ortak yazı dilinden farklı bir gelişme göstermiştir. Bu farklılıkları şekil bilgisinin her bahsinde görmek mümkündür. İsimden isim türetin eklerde bu durumu görebiliriz. Bugün pek çok Türk topluluğunun ağzlarında kullanılan ancak yazı diline geçmemiş eklerin Kazakça yazı dilinde olması önemli bir husustur.

Bazı eklerin umumi Türkçeden farklı olarak kelime tabanının ünsüzüne göre çeşitlenmesi bütün Türk topluluklarının ağzılarında mevcuttur fakat bu durum Sovyet dönemine kadar yazıya aksettirilmemiştir. Sovyetlerin teşekkülünden sonra bu ağız hususiyetleri yazı diline taşınmıştır. Bazı eklerin ünlü bakımından kalın ve inceleri yanında kelime tabanındaki son ünsüzün özelliğine göre sedalı ve sedasız şekillerinin şekillenmesi Eski Türkçeden beri devam eden yazı dili geleneğinin dışında olmuştur.

20. asrın başlarında Gaspıralının başlattğı aydınlanma hareketinin etkilerini kazakçada da görmek mümkündür. Arapça ve Farsça kelimelerde kullanılan bazı ekler aslını koruyarak bazıları ise sesdeğişikliklerine uğrayarak Kazakçaya geçmiştir. Bütün Türk lehçelerinde olan alıntı kelimelerdeki ekler sadece alıntı kelimelerde kullanılırken Kazakçada bu eklerden bazılarının kazakça kelimelere de geldiği görülür. Bunlardan bazılarının Kazakça kelimelere gelmesi onların ayrı bir başlık altında değerlendirilmesini zaruri kılmaktadır.

86

II.2.1.1.1. İsimden İsim Türeten Kazakça Ekler

İsimden isim türeten ekler, çeşitli kök ve gövdelerden yapım ekleriyle türetilmiş isimlerdir. –n ve –l ile başlayan eklerde kelime tabanındaki ünsüzün durumuna göre bu eklerin d- ve –t’li biçimleri de vardır.

Ekleri değerlendirirken umumi Türkçedeki ç seslerinin Kazakçada ş’ye dönüşmesi bu sesin olduğu ekleri ş ile ele almayı gerekli kılar.

+şı, +şi Bu ek, Eski Türkçedeki, isimlerden meslek ve uğraş isimleri türeten +çı/+çi ekidir (Gabain, 1988: 43). Bu eklerle yapılan kelimeler çoğunlukla meslek ve uğraşma isimleri türeten çok işlek bir ektir.

at+şı (18; 200) “at bakıcı” ˂ at (KS; 115) “at”

baqılav+şı (183; 6683) “gözetici” < baqılav (KȀTS; C.2, 2006: 640) “denetleme”

egin+şi (187;6845) “ekinci”< egin (KȀTS; C. 5, 2006: 148) “ekin”

ota+şı (88; 2989) “sınıkçı” < ota (KS; 1014) “yok etmek”

+şılıq, +şilik

Bu ek +şı-+şi isimden isim yapım eki ile yine +lıq/-lik isimden isim yapma ekinin birleşmesiyle oluşmuştur. Ancak bu ekin geldiği bazı kelimelerde türemiş ismin +şı/-şi ile türettiği gövde kullanılmadığı için ek +şılık/-şilik şeklinde ayrı bir başlıkta ele alınmaktadır.

aŋ+şılıq (49; 1434) “avcılık” ˂ aŋ (KS; 88) “hayvan”

artıq+şılıq (63; 1966) “ayrıcalık” ˂ artıq (KS; 103) “fazla”

ayav+şılıq (110; 3828) “esirgeme”< ayav (KȀTS; C.2, 2006: 340) “acımak”

tir+şilik (109; 3805) “yaşam” < tiri (KS; 1319) “diri”

toq+şılıq (131; 4646) “bolluk” ˂ toq (KS; 1253) “tok”

+lıq, +lik, +dıq, +dik, +tıq, +tik

Bu ek Eski Türkçedeki soyut ve somut isimlerle sıfat türeten +lık/+lik ekidir (Gabain, 1988: 44). Kazakçada ekin ilk ünsüzü kelime tabanındaki ünsüze göre d ve t’li de olabilmektedir. Yer, meslek, alet, topluluk ve soyut isimler yapan işlek bir ektir.

bostandıq (159; 5765) “serbestlik” ˂ bostan (KS; 251) “serbest”

87

jamandıq (143; 5132) “kötülük” ˂ jaman (KS; 458) “kötü”

qudalıq(131; 4654) “dünürlük” < quda (KȀTS; C.10, 2006: 231) “dünür”

saqtıq (145; 5214) “ihtiyatlılık” < saq (KS; 1100) “ihtiyatlı”

tüŋlik (109; 3796) ˂ tündik (Nurmağambetov, 1994: 279) “çadırın tepesini örten dört köşeli keçe” < tün (KS; 1297) “gece”

+ıl, +il, +l

Özellikle tabiat taklidi seslerden oluşan kelimelerin genişlemesinde kullanılan bir ektir.

pısıl (235; 8686) “fısıltı” < pıs (KS; 1075) “tabiat taklidi ses”

şabuvıl (41; 1111) “saldırı, hücum” ˂ şabuv- (KS; 1378) “kesmek, biçmek”

şıjıl (235; 8687) “cızıltı” < şıj (KS; 1434) “tabiat taklidi ses”

+laq, +lek, +daq, +dek, +taq, tek:

Bu ek te +la/+le isimden fiil yapma eki ile -k/-q fiilden isim yapma ekinin birleşmesi ile oluşmuş bir ektir. Ancak ekin geldiği pek çok kelimede fiil tabanı ayrıca kullanılmadığı için ek ayrı bir ek olarak ele alınmıştır. ˂Ekin aslı +laq/+lek olup Kazakçadaki ek sistematiğine göre kendisinden önceki tabanın son ünsüzüne göre +daq/+dek, +taq/+tek şekilleri de vardır. Soyut ve somut isimlerle sıfatlar türetir.

aŋqıldaq (241; 8942) “açık yürekli, saf” < aŋqıl (KȀTS; C.1, 2006: 544) “uğuldamak”

bultaqtama: bultaq (27; 573) “tutarsız hareket etmek” ˂ bul (KS; 271) “bu”

jaltaq-jaltaq (21; 330) “ürkek ürkek” ˂ jalt (KS; 457) “aniden olan hareketi bildiren kelime”

ortaq (80; 2673) “ortak” ˂ or- (KS; 1004) “biçmek”

quvırdaq (34; 813) “et kavurması” ˂ quvır- (KS; 831) “kavurmak”

solqıldaq (231; 8553) “kolay bükülen” < solqıl (KȀTS; C.13, 2006: 261) “zonklama”

toy-tomalaq (47; 1327) “düğün, eğlence”

tüydek (202; 7419) “küme, grup, top” ˂ tüy- (KS; 1293) “düğümlemek, kavramak”

+paŋ

Çok az kelimede kullanılan ve işlek olmayan bir ektir.

jaypaŋ (273; 10194) “yayvan” ˂ jay (KS; 444) “yay” 88

oypaŋ (229; 8485) “çukur” < oy (KȀTS; C.11, 2006: 622) “çukur yer”

-man, -men, -ban, -ben, -pan, -pen

Eski Türkçede kullanıldığını tanıklayamadığımız (Gabain, 1988) ekin ilk ünsüzü bve p’li şekilde de görülebilmektedir. Bir işi yapanı, edeni ifade eden yeni isimler türetir fakat işlek bir ek değildir.

arman (80; 2642) “hayal, arzu” ˂ ar (KS; 93) “ar, namus”

aspan (84; 2818) “gökyüzü” ˂ as (KS; 107) “aş, yemek”

ataman (47; 1362) “elebaşı, kahraman” ˂ ata (KS; 117) “dede, soy, ecdat”

qaharman (116; 4059) “kahraman” ˂ qahar (KTS; 304) “öfke, sinir”

qaqpan (282; 10526) “kapan, tuzak” ˂ qaq (KTS; 277) “kak, tam”

şabarman (168; 6096) “haberci” < şabar (KS; 1378) “ulak”

+mal

bavırmal (191; 6997) “akraba, dost canlısı” ˂ bavır (KTS; 83) “kardeş”

joramal (33; 811) “tahmin, yorum” ˂ jora (KTS; 181) “örf, adet”

+qal, +kel

İşlek olmayan çok az kelimede rastlanan bir isimden isim yapma ekidir.

şatqal (91; 3083) “dağ geçidi” < şat (KS; 1396) “iki dağın arasında kalan büyük çukur, vadi”

+t, +at, +et, +it

İşlek olmayan bir ektir, metnimizde tespit edilen bir örnek vardır.

qırat (224; 8384) “tepe”< qır (KȀTS; C.10, 2006: 578) “kır, bozkır”

şilevit (135; 4829) “saz” ˂ şilev (KS: 1409) “kamış”

İsimde canlı görünüme ilgili anlam veren saygı, şımartmak, küçültmek, önemsememek gibi ekler (İsayev; 2007: 201)

+eke, +qa, +ke(ŋ)

89

Kazakçada, büyüklere saygı, yakın ve samimi olan kişilere de samimiyet gereği ismi ile hitap etmek yerine ismin veya akrabalık unvanının ilk hecesine bu ekler getirilerek kişilere hitap edilir. Bunlar yaygınlaşmış şekillerdin bunların dışında isimlere ve akrabalık unvanlarına getirilerek aynı işlevi yerine getiren yaygınlaşmamış başka şekiller de vardır.

Eke kelimesi normade bir isimdir [eke

Jomeke (52; 1589) < “Jomart” özel isim

Qojeke (110; 3849) < “Qojabek” özel isim

Ömekeŋ (25; 474) ˂ “Ömirȁli” özel isim

Sekeŋ (136; 4847) ˂ “Serikbay” özel isim

Tȁkeŋ (192; 7039); Tȁyken (160; 5787) ˂ “Tazabek” özel isim

+ay, +y:

Bu ek bir küçültme eki olup Türkiye Türkçesindeki +cığım/+ciğim eklerinin işlevinde kullanılır.

jeŋgey (96; 3298) “yenge”

+tay

Ek küçültme eki olup özel isim ve akrabalık unvanlarına getirilerek saygı, sevgi veya şefkat ifade etmek için kullanılır.

Ȁbentay (172; 6250) “Ȁben” özel isim

ağatay (24; 431) “abicim”

Kȁvsentay (262; 9731) “Kȁvsȁr” özel isim

Sȁmeştay (87; 2943) “Sȁmen” özel isim

Şäykentay (31; 719) “Şeyi” özel isim

Tȁykentay (155; 5609) “Tazabek” özel isim

+jan

Bu ek Farsçadaki cân kelimesi gibi gözükmekle birlikte Türkçe olma ihtimali de vardır. Özellikle Kıpçak ve Karluk sahası Türk lehçelerinde özel isimlere ve akrabalık isimlerine

90 getirilerek kullanımı yaygındır. Ekin ünlüsü uzun değildir. Ek, eklendiği kelimeye sevimlilik, küçüklük anlamı katarken, küçüklük de ifade eder.

Jibekjan (14; 27) özel isim

Sopıyajan (52; 1531) özel isim

+qay, +key, +qan, +ken

Yazılışları farklı ancak işlevi aynı olan iki ektir. Aynı başlıkta ele alınmalarının sebebi +qa küçültme ekine aynı işlevdeki farklı iki ekin getirilmesi ile oluşmuştur (Kononov, 1969: 81-88). Ayrıca +qan ekinin eski Türkçede kullanılan han anlamındaki qan kelimesinin olma ihtimali de vardır (Gabain, 1988: 44). Bu ihtimal dikkate alınırsa bu unvan isminin ekleştiğini söylemek de mümkündür.

botaqan (85; 2839) “çocuklara karşı kullanılan bir sevgi ifadesi” < bota (KȀTS; C.3, 2006: 511) “çocuk”

+şaq, +şek

Bu ek, Eski Türkçede küçültme bildiren +çaq/+çek ekinin (Gabain, 1988: 43) ilk ünsüzünün değişmiş şeklidir. Ek Eski Türkçedeki işlevinde kullanılmaya devam etmektedirb

emşek (262; 9764) “meme, göğüs” ˂ em (KS; 409) “tadavi”

kelinşek (23; 389) “taze gelin” < kelin (KȀTS; C.7, 2006: 578) “gelin”

maqtanşaq (14; 14) “övüngen” < maqtan (KȀTS; C.11, 2006: 25) “övünç”

tüyinşek (210; 7743) “paket” < tüyin (KS; 1296) “düğüm”

+şıq, +şik:

Bu ek, Gabain’e göre Eski Türkçede benzerlik ifade eden +çıġ/+çig ve +sıġ/+sig şeklinde kullanılan (1988: 47, 48) sonra küçültme işlevinde kullanılan +cık/+cik, +çık/+çik küçültme ekinin ilk ünsüzünün değişmiş halidir. Ek, belki Eski Türkçedeki küçültme eki +çaq/+çek’in ünlüsünün daralmış şekli de olabilir (Ergin, 1998: 164).

qılşıq (277; 10349) “kılçık”< qıl (KȀTS; C.10, 2006: 514) “kıl”

tömpeşik (89; 3000) “tümsek” < tömpe (KS; 1273) “küçük tepe”

+şa, +şe

Ek, Eski Türkçede küçültme ve kuvvetlendirme bildiren isimden isim yapma eki (Gabain, 1988: 43, 105) ile eşitlik ve benzerlik bildiren hal ekinin (Gabain, 1988: 105) bu gün

91 kullanılan şekli gibi gözükmektedir. Bazı kelimelerde benzerlik ifade etmesi de belirtilen eski Türkçedeki işlevinin karışmış olarak devam ettiğini göstermektedir.

araşa (213; 7843) “iki kişiyi ayırma” ˂ ara (KȀTS; C.1, 2006: 573) “ara”

maŋdayşa (205; 7549) “üst tarafı” ˂ maŋday (KȀTS; C.11, 2006: 66) “alın”

ögüzşe (222; 8217) “Dana” ˂ ögiz (KS; 1020) “öküz”

qudaşa (18; 193) “baldız” ˂ quda (KS; 832) “dünür”

İsimle kaynaşmış gibi gözüken bu ek Eski Türkçeden beri var olan bir küçültme ekidir (Gabain, 1988: 43; Kononov, 1969: 81-88). Ekin eski Türkçede bugün Kazakçada kullanılan şeklinin olması da ayrıca ilginçtir.

Jämeş (17;152) ˂ “Jameş” özel isim

+keş

Bu ek +ke küçültme ekinin (Kononov, 1969: 81-88) üstüne +ç küçültme ekinin gelmesi ile oluşmuştur. Kononov her ne kadar bikeç kelimesini bik+eş şeklinde ayırmışsa (1969: 81- 88) da aslında kelimenin kullanımı dikkate alındığınıda bi+keş şeklinde ayrılması daha doğru olur. Ek, kelime sonundaki +ç ünsüzünün/ekinin ş’ye dönüşmesi ile keş şeklini almıştır. Eklendiği kelimeye sevgi, şefkat ve sevimlilik ifadesi katar.

Täykeş (96; 3285) “Tazabek” özel isim

+qoy, +ğoy

İsimlerden, geldiği kelime tabanıyla ilgili yapan, eden, kelime tabanındaki ifade edilen düşkün anlamında yeni kelimeler türetir.

arızqoy (244; 9057) “şikayetşi” ˂ arız (KS; 105) “dilekçe, şikayet”

namısqoy (34; 824) “onurlu, onuruna düşkün” ˂ nâmủs [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 944) “ar, edep”

-r, -ır, -ir, -ar, -er

Eski Türkçede kullanımına rastlanmayan ek (Gabain, 1988) Kazakçada da nadir kullanılan, işlek olmayan bir ektir.

şoğır (68; 2180) “kalabalık” < şoq< çok (KS; 1413) “bir grup, bir dizi”

92

+das, +des, +tas, +tes

ȁriptes (202; 7413) “meslektaş” ˂ ärip (KTS; 67) “harf”

avıldas (238; 8820) “hemşehri” ˂ avıl (KTS; 57) “köy”

dȁmdes (132; 4700) “birbirleriyle aralarında tuz ekmek hakkı olan kimseler, dostlar” ˂ däm (KTS; 121) “tat, zevk, lezzet”

joldas (169; 6137) “yoldaş, arkadaş, dost” ˂ jol (KTS; 180) “yol, uzak sefer”

kündes (245; 9084) “rakip, birbirini çekemeyen” ˂ kün (KTS; 258) “güneş, gündüz”

qandas (114; 4011) “kandaş, akraba” ˂ qan (KTS; 284) “kan, soy, sülale”

qarındas (115; 4041) “kız kardeş” ˂ qarın (KTS; 297) “karın”

qurdas (91; 3099) “akran, yaşıt” ˂ qur (KTS; 336) “boş, öylesine”

tektes (58; 1768) “soydaş, aynı soydan olan” ˂ tek (KTS; 531) “soy, nesil, kök”

zamandas (195; 7156) “çağdaş, aynı çağda yaşayanlar” ˂ zaman (KTS; 197) “zaman, vakit”

+las, +les

Ek, isimden fiil türetme eki +la/+le ile fiilden isim türeten –s ekinin birleşmesi ile oluşmuştur.

atalas (28; 592) “kardeş, akaraba” ˂ ata (KTS; 54) “babanın babası, dede”

bavırlas (262; 9725) “kardeş olan, akraba, dost” ˂ bavır (KTS; 83) “kardeş”

irgeles (25; 470) “komşu, sınırdaş” ˂ irge (KTS; 671) “duvarın alt tarafı, yakın yer, çevre”

qoralas (82; 2748) “komşu, yan yana” ˂ qora (KTS; 319) “ahır, avlu”

sırlas (285; 10676) “sırdaş” ˂ sır (KTS; 505) “sır, gizem”

sıylas (39; 1020) “birbirine karşı saygılı” ˂ sıy (KTS; 500) “saygı, hürmet, değer”

töbeles (212; 7809) “kavga, dövüş” ˂ töbe (KTS; 546) “tepe, doruk, zirve”

uyalas (212; 7821) “aynı yuvadan olmak” ˂ uya (KTS; 590) “yuva”

+aq, +ek, +ıq, +ik, +q, +k

jibek (15; 79) “ipek, yumuşak” ˂ jip (KTS; 195) “ip”

93

moynaq (224; 8283) “iki dağ yamacınıbirbirine bağlayan, deve boynu görünümlü kıvrım yer” ˂ moyın (KTS; 382) “boyun”

sanaq (98; 3385) “sayım” ˂ san (KTS; 466) “sayı, hesap”

tünek (275; 10255) “zifirı karanlık” ˂ tün (KTS; 563) “gece”

+ğan, +gen, +qan, +ken

alaqan (213; 7853) “avuç içi” ˂ ala (KTS; 38) “alaca”

tuvısqan (172; 6241) “akraba kimseler” ˂ tuvıs (KTS; 552) “akraba”

+qay, +key

ayqay (51; 1496) “bağırma, haykırma” ˂ ay (KTS; 29) “üzüntü”

betkey (61; 1892) “dağ yamacı” ˂ bet (KTS; 88) “bir şeyin üst tarafı”

teriskey (137; 4940) “küzey” ˂ teris (KTS; 536) “yanlış, ters”

+aŋ, +eŋ, +ŋ

bosaŋ (283; 10564) “gevşek” ˂ bos (KTS; 92) “boş”

kezeŋ (284; 10627) “dönem” ˂ kez (KTS; 222) “zaman, süre”

+de, +te

Bu ek, bulunma hali ekinin bazı köklerde kalıplaşması ile oluşmuştur diyebiliriz.

birte-birte (28; 607) “yavaş” ˂ bir (KTS; 104) “bir”

keyde (205; 7536) “bazen” ˂ key (KTS; 223) “bazı, kimi”

künde (46; 1292) “her gün” ˂ kün (KTS; 258) “güneş, gündüz”

+ğana, +kene

kişkene (77; 2554) “küçücük, ufacık” ˂ kiş (i) (KTS; 265) “küçük”

+ge

birge (18; 202) “birlikte” ˂ bir (KTS; 104) “bir”

özge (40; 1077) “başka, özge” ˂ öz (KTS; 423) “öz, kendi”

+ğı, +gi, +qı, +ki

ädetki (68; 2191) “alışkanlık haline gelen” ˂ ädet (KTS; 62) “alışkanlık”

94

alğaşqı (197; 7220) “ilk, evvelki” ˂ alğaş (KTS; 40) “ilk”

artqı (93; 3162) “arkadaki” ˂ art (KTS; 51) “arka”

bügingi (138; 4930) “bugünkü” ˂ bügin (KTS; 100) “bugün”

keşki (271; 10116) “akşamki” ˂ keş (KTS; 234) “akşam”

osındağı (59; 1839) “buradaki” ˂ osında (KTS; 419) “burada”

qasındağı (145; 5221) “yanındaki” ˂ qasında (KTS; 299) “yanında”

qısqı (257; 9544) “kışın” ˂ qıs (KTS; 351) “kış”

sondağı (37; 950) “o zamanki” ˂ sonda (KTS; 487) “o an, o zaman”

şetki (61; 1904) “kenardaki” ˂ şet (KTS; 638) “kenar, uç”

tömengi (99; 3403) “aşağıki” ˂ tömen (KTS; 548) “aşağı”

tüpki (160; 5780) “dipteki” ˂ tüp (-bi) (KTS; 563) “dip, alt”

+ın, +in

otın (72; 2350) “odun” ˂ ot (KTS; 419) “od, ateş”

erkin (195; 7163) “serbest, hür”

+tav, +tev

+ta/+te isimden fiil yapma eki ile –v fiilden isim yapma ekinin birleşmesi ile oluşmuştur.

astav (229; 8485) “yemlik” ˂ as (KTS; 52) “aş, yemek”

bastav (210; 7717) “suyun gözü, kaynak” ˂ bas (KTS; 79) “nehrin, derenin kaynağı”

oqtav (289; 10809) “oklava” ˂ oq (KTS; 409) “ok, kurşun”

qıstav (197; 7231) “kışlak” ˂ qıs (KTS; 351) “kış”

+lı, +li, +dı, +di, +tı, +ti

aqıldı (38; 1000) “akıllı” ˂ aqıl (KTS; 37) “akıl”

arbalı (133; 4736) “arabalı” ˂ arba (KTS; 49) “araba”

ataqtı (237; 8784) “meşhur, ünlü, şöhretli” ˂ ataq (KTS; 54) “şöhret, ünvan”

jaralı (63; 1989) “yaralı, dertli” ˂ jara (KTS; 163) “yara, dert”

95 jındı (28; 596) “deli, aklını kaubeden” ˂ jın (KTS; 193) “cin” kiyeli (193; 7092) “kutsal” ˂ kiye (KTS; 236) “kut, kutsallık” nurlı (154; 5549) “nurlu, ışıklı” ˂ nur (KTS; 403) “nur, ışık” qoŋdı (231; 8559) “semiz, etli, butlu” ˂ qoŋ (KTS; 317) “hayvanın semizliği” suvlı (37; 947) “sulu” ˂ su (KTS; 490) “su”

şuraylı (37; 947) “bereketli, verimli” ˂ şuray (KTS; 648) “sulak ve verimli yer”

+(ı)nşı, +(i)nşi ekinşi (49; 1442) “ikinci” on altınşı (158; 5701) “on altıncı” on birinşi (68; 2200) “on birinci” on segizinşi (187; 6835) “on sekizinci” otız jetinşi (285; 10671) “otuz yedinci” otız toğızınşı (305; 11418) “otuz dokuzuncu” otızınşı (264; 9817) “otuzuncu” törtinşi (285; 10647) “dördüncü”

üşinşi (43; 1173) “üçüncü”

+raq, +rek, +(ı)raq, +(i)rek alısıraq (24; 431) “daha uzak” ˂ alıs (KTS; 43) “uzak” berirek (56; 1699) “daha yakın” ˂ beri (KTS; 87) “bu yana, bu tarafa” keyinirek (250; 9274) “daha sonra” ˂ keyin (KTS; 224) “sonra” köbirek (90; 3072) “daha fazla” ˂ köbi (KTS; 241) “çoğu” molıraq (278; 10389) “daha bol” ˂ mol (KTS; 382) “bol, çok” tezirek (46; 1310) “daha tez” ˂ tez (KTS; 530) “tez, çabuk”

+sız, +siz ajalsız (135; 4822) “ölümsüz” ˂ ajal (KTS; 27) “ölüm”

ȁlsiz (161; 5819) “güçsüz” ˂ äl (KTS; 64) “güç, kuvvet”

96

amalsız (279; 10400) “çaresiz” ˂ amal (KTS; 44) “çare”

baqıtsız (101; 3465) “talihsiz” ˂ baqıt (KTS; 75) “baht, talih”

habarsız (103; 3560) “habersiz” ˂ habar (KTS; 609) “haber”

ıŋğaysız (212; 7824) “uygunsuz” ˂ıŋğay (KTS; 664) “fırsat, olanak”

jazıqsız (59; 1811) “suçsuz, günahsız” ˂ jazıq (KTS; 151) “suç, kabahat”

malsız (104; 3585) “hayvanı olmayan” ˂ mal (KTS; 365) “hayvanların genel adı, mal”

mazasız (225; 832) “huysuz” ˂ maza (KTS; 362) “keyif, huzur”

qolaysız (74; 2438) “uygunsuz” ˂ qolay (KTS; 313) “uygun”

şarasız (151; 5454) “çaresiz” ˂ şara (KTS; 630) “çare”

tınışsız (44; 1248) “rahatsız, huzursuz” ˂ tınış (KTS; 569) “sakin, rahat”

+şıl, +şil

ırımşıl (296; 11083) “batıl itikatlı” ˂ ırım (KTS; 666) “batıl inanç”

kekşil (245; 9086) “kinci” ˂ kek (KTS; 224) “kin, öç”

künşil (39; 1042) “günücü, hasetçi”

uyqışıl (23;404) “uykucu” ˂ uyqı (KTS; 583) “uyku”

+şaŋ; +şeŋ

kiyimşeŋ (75; 2452) “giyimli, giysili” ˂ kiyim (KTS; 237) “giyim”

öŋşeŋ (264; 9822) “hep, tamamen”

+sı; +si

ertesi (265; 9850) “ertesi gün” ˂ erte (KTS; 143) “erken”

II.2.1.1.1 İsimden İsim Türeten Yabancı Kökenli Ekler

+paz

Eklendiği kelimelerden sıfat olarak kullanılan isimler türetir. Ek Farsça olmasına rağmen geldiği kelime tabanları genellikle Arapça ve Farsçadır, kazakça kelimelere geldiği de rastlanan nadir durumlardandır.

önerpaz (195;7155 “sanatkar” < öner (KS; 1032) “hüner”

97

+qor

Eklendiği kelimeye yiyen, yiyici anlamları katan –hor ekinin (Devellioğlu, 2010; 431) ünsüzünün değişmiş şeklidir. Ek Kazakçada kullanılırken h- ünsüzü q-‘ya dönüşmüş, ekin işlevi de değişmiştir. Ancak sadece birkaç kelimede geçen ve işlek olmayan bir ektir. Çalışmada ise kazakça isim tabanlarına geldiği tespit edilememiştir.

naşaqor (299; 11193) “esrarkeş” ˂ naşa (KS; 970) “esrar” ˂ neş’e [Ar.] (Devellioğlu; 2010:965) “neşe, keyif”

qamqor (183; 6690) “koruyucu” < gam [m]-hâr [Far.] (Devellioğlu, 2010: 317) “gam yiyen, kederlenen”

tilevqor (290; 10853) “taraftar” ˂ tilev (KS; 1317) “dilek”

+xana

Bu ek, Farsça mesken, beyit, anlamlarında yer ifade eden bir isimken (Devellioğlu, 2010: 373) Türk lehçelerinin tamamında eklendiği tabanla ilgili yer ismi türeten bir ek olarak kullanılmlaya başlamıştır. Türkçe kelimelere eklenebilen ve kullanım sıklığı yüksek bir ektir.

asxana (304; 11374) “yemekhane” ˂ as (KȀTS; C.1, 2006: 696) “yemek”

avruvxana (297; 11132) ˂ dârü’s-sıhha [Far.] (Devellioğlu, 2010: 190) “hastahane” ˂ avruv (KS; 129) “hasta”

jataqxana (249; 9253) “yurt, yatakhane” ˂ jataq (KS; 484) “yatak”

meyramxana (260; 9648) “restoran, lokanta” ˂ meyram (KS; 916) “bayram”

+stan, istan

Eklendiği kelimelerle ilgili yer, bölge, ülke ismi türeten Farsça bir ektir (Devellioğlu, 2010: 520).

Qazaqıstan (301; 11276) “Kazakistan” özel isim

Türkistan (19; 225) özel isim

+kent

Ek gibi kullanılan Soğdcadan geçtiği iddia edilen bir kelimedir (TS, 2005: 1138; Eren, 1999: 231). tarihî ve çağdaş Türk lehçelerinde köy, kasaba, şehir, semt ifade etmek için sıkça kullanılmaktadır.

Järkent (64;2005) “Jarkent” özel isim

98

Täşkent(49; 1441) “Taşkent” özel isim

+ger; +ker

İsimlere gelerek yapan ve edeni, yapılan faaliyeti ifade eden kelimeler türeten Farsça bir ektir (Devellioğlu, 2010: 328). Kazakçada kullanılırken Arapça ve Farsça kelimelere gelmekte geldiği kelimeye göre isimlerden sıfat olarak kullanılan yeni isimler türetmektedir.

adamgerşilik (39; 1023) “insaniyet” < Âdem [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 11) “dünyadan ilk yaratılan adam”

dȁriger (298; 11139) “doktor” ˂ dârû [Far.] (Devellioğlu, 2010: 188) “ilâç”

javınger (57; 1746) “cengaver, asker” ˂ javın (KS; 489) “yağmur” ˂ ceng-âver [Far.] (Devellioğlu, 2010: 150) “cenkçi”

qızmetker (247; 9147)< hizmetkâr < hizmet [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 430)+-kâr [Far.] (Devellioğlu, 2010: 562)

savdager (17; 161) “tüccar” < savda (KȀTS; C.13, 2006: 13) “ticaret”

sayasatker (187; 6831) “siyasetçi” ˂ sayasat [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 1119) “siyâset”

taqımger (212; 7831) “atçı” ˂ taqım (KS; 1209) “at sırtına oturulduğunda ata değen dizin iç kısmı”

+dar

dindar (296; 11083) “dindar” ˂ din (KTS; 132) “din”

bi+, +bey

beybaq (63; 1983) [Far.] “bedbaht, bahtsız”

beybereket (51; 1500) “düzensiz, dağınık”

beymälim (106; 3690) [Far.] “belirsiz”

beymaza (296; 11086) [Far.] “huzursuz”

beyqam (194; 7103) [Far.] “gamsız, endişesiz”

beytanıs (293; 10943) “tanımayan, bilinmeyen”

beyvaqıt (227; 8375) [Far.Ar.] “zamansız, vakitsiz”

na+

nadan (296; 11076) [Far.] “nadan, cahil” 99

nagan (59; 1807) [Rus.] “tabanca”

namaz (47; 1327) [Far.] “namaz”

namıs (50; 1465) [Ar.] “namus”

narazı (301; 11281) [Far.] “itiraz eden”

naşar (283; 10566) [Far.] “kötü, fena”

nazar (91; 3076) [Ar.] “dikkat, bakış”

naza (302; 11296) [Ar.] “üzüntü, teessür”

II.2.1.2. Fiilden İsim Türeten Ekler

Kök ve gövde halindeki fiillere gelerek onlardan kelime köküyle ilgili yeni isimler türeten eklerdir (Korkmaz, 2009: 67).

-ma, -me, -ba, -be, -pa, -pe

Eski Türkçe de nadir olsa da (Gabain, 1988: 53), günümüze kadar kullanılan bir fiilden isim yapma ekidir. Eklendiği fiil tabanlarından soyut ve somut kalıcı isimler türetir. Kazakçada kelime tabanındaki son sese göre b ve p’li şekilleri de kullanılır.

basqarma (272; 10124) “yönetim” ˂ basqar- (KS; 198) “yönetmek”

bürkeme (205; 7548) “örtülmüş” < bürke- (KȀTS; C.4, 2006: 58) “örtmek”

jayılma (93; 3154) “bahar aylarında kar ve nehir sularının toplandığı yer” ˂ jayıl- (KS; 448) “serilmek, yayılmak”

süyretpe (121; 4251) “ot toplamak için at ve öküzlere bağlayan eşya” ˂ süyret- (KS; 1181) “sürümek”

tapsırma (50; 1452) “bir kimseye verilmiş iş, vazife” ˂ tapsır- (KS; 1218) “bir işi bir kimseye verme, yükleme”

tartpа (232; 8575) “eğeri karnından dolanarak atın sırtına bağlayan kayış”

-m, -ım, -im,

Eski Türkçede de fiilden isim yapma eki olarak kullanılan (Gabain, 1988: 53) bir ektir.

bilim (213; 7865) “bilgi, bilim” ˂ bil- (KS; 290) “bilmek”

100

kiyim (116; 4087) “kiyafet” < kiy- (KȀTS; C.8, 2006: 15) “giymek”

ölim (116;4091) “ölüm” < öl- (KS; 1026) “ölmek”

örim (91; 3090) “örme, örgü” ˂ ör- (KS; 1035) “örmek”

senim (301; 1279) “inanç, güven” ˂ sen- (KS; 1143) “inanmak, güvenmek”

şeşim (142; 5106) “karar” < şeş- (KS; 1407) “çözmek”

tilim (278; 10370) “dilim, bir dilim” ˂ til- (KS; 1316) “dilmek, doğramak”

-ğı, -gi, -qı, -ki

Eski Türkçede -ġu/-gü ve nadiren –qu/-kü şeklinde kullanılan ve geldiği fiil tabanlarından fail ismi, soyut isim, alet isimleri ve sıfat türeten bir ektir (Gabain, 1988: 52). Ek günümüzde ünlüsü daralmış olarak ünsüzü de ünsüz uyumuna uymuş vaziyette sedalı ve sedasız şekilleri olan bir ektir.

jamılğı (267; 9951) “örtü” ˂ jamıl- (KS; 460) “örtünmek”

kötergi (56; 1696) “kaldıraç” ˂ köter- (KS; 687) “kaldırmak”

külki (131; 4647) “gülüş, gülme” ˂ kül- (KS; 699) “gülmek”

tartuv-taralğı (216; 7953) “hediyelik eşya” < taral-(KȀTS; C.13, 2006: 727) “dağılmak”

turqı (34; 843) “insanın şekli, görünüşü” ˂ tur- (KS; 1288) “durmak, dikilmek”

-s, -ıs, -is

Eski Türkçeden beri fiillerden isim türetmede kullanılan (Gabain, 1988: 55), eklendiği tabanlardan daha çok soyut isimler türeten bir ektir. Umumi Türkçedeki ş sesleri Kazakçada s’ye dönüştüğü için ek kazakçada –s şeklindedir.

aytıs (202; 7409) “atışma” < ayt- (KS; 43) “demek, söylemek”

baylanıs (49; 1441) “ilgi” ˂ baylan- (KS; 174) “bağlamak”

bekinis (37; 957) “kale” ˂ bekin- (KS; 221) “sağlamlaşmak, güçlenmek”

jeŋilis (115; 4045) “yenilme” < jeŋil (KȀTS; C.6, 2006: 332) “hafif, kolay”

özgeris (13; 4) “değişiklik” ˂ özger- (KS; 1022) “değişmek, farklılaşmak”

qonıs (89; 3009) “yerleştiği mahal, yayla” ˂ qon- (KS; 811) “konmak, yaşamak için yerleşmek”

101

töŋkeris (163; 5886) “devrim, ihtilal” ˂ töŋker- (KS; 1274) “çevirmek, devirmek”

-w, -uw, -üw,

Kazakçada genellikle tek bir harfle karşılandığı için bu ek tek başlık altında verilmiştir. Ancak –u/-ü ile –uw/-üw ve w ayrı eklerdir. Aynı harfle verildiği için karışmaktadır. Çünkü Bunlardan –u/-ü eki Eski Türkçede kullanılan ve zarf-fiil ekleri ile eş sesli olan –a/-e –ı/-i, - u/-ü eklerinin (Gabain, 1988: 51) günümüzdeki aldığı şekil olmalıdır. –uw/-üw ve w eki ise eski Türkçedeki fiilden isim türeten –g/-ġ ekinden ekinden geldiği (Öner, 1998: 71), bazı kullanımlarda Eski Türkçedeki agu/egü ses gurubunun –v, -av/-ev’e dönüşmesi ile meydana gelen (Eckmann, 2013: 56) ekle de karıştığı tahmin edilen ek, Kazakçada bir taraftan hareket isimleri yaparken diğer taraftan da kalıcı isimler yapabilmektedir. Ek, aynı zamanda Kazakçadaki umumi fiil ismi ekidir.

atastıruw (40; 1078) “nişanlamak” ˂ atastır- (KS; 119) “nişanla-”

atuw (51; 1489) “ateş etmek” ˂ at- (KS; 117) “ateş et-“

aynıtuw (42; 1166) “vazgeçirmek” ˂ aynıt- (KS; 43) “vazgeç-”

aytuw (68; 2198) “söylemek” ˂ ayt- (KS; 43) “söyle-”

basuw (89; 3010) “basmak” ˂ bas- (KS; 196) “bas-”

boluw (92; 3132) “olmak” ˂ bol- (KS; 245) “ol-”

jatuw (48; 1392) “yatmak” ˂ jat- (KS; 484) “yat-”

jaylaw (217; 8012) “yayla” < jayla- (KS; 446) “yaymak, düzenlemek”

jetkizüw (21; 335) “yetiştirmek” ˂ jetkiz- (KS; 508) “yetiştir-”

ketüw (79; 2632) “gitmek” ˂ ket- (KS; 636) “git-”

köşüw (66; 2087) “göçmek” ˂ köş- (KS; 688) “göç-”

oquw (19; 254) “okumak” ˂ oqı-(KS; 995) “oku”

öltirüw (50; 1473) “öldürmek” ˂ öltir- (KS; 1027) “öldür-”

qaşuw (53; 1570) “kaçmak” ˂ qaş- (KS; 784) “kaç-”

qaytaruw (50; 1464) “geri vermek” ˂ qaytar- (KS; 734) “geri ver-”

qıluw (24; 456) “yapmak, etmek” ˂ qıl- (KS; 863) “yap-; et-”

saluw (38; 995) “yerleştirmek, koymak” ˂ sal- (KS; 1103) “yerleştir-, koy-”

102

saqtaw (42; 1154) “saklamak” ˂ saqta- (KS; 1101) “sakla-”

tartuw-taralğı (216; 7953) “hediyelik eşya” < tart- (KS; 1222) “çekmek”

tilew (222; 8186) “dilek, istek; dilemek, istemek” < tile- (KS; 1316) “dilemek, istemek”

toqtatuw (36; 902) “durdurmak” ˂ toqtat- (KS; 1254) “durdur-”

-k, -q, -ıq, -ik

Eski Türkçede, -k, -q, uq, ük şeklinde bazen edilgenlik, bazen yapılan bir işin sonucunu bildiren daha çok sıfat türeten ekin işlevi –g, -ġ ile karışmıştır (Gabain, 1988: 54, 58) ve bu ses ilerleyen zamanlarda –v, uv, -üv sesine dönüşmüştür (Öner 1998: 71). Ek bugünkü Kazak Türkçesinde bazı kelimelerde Eski Türkçedeki ses değeri ve işleviyle kullanılmaya devam etmektedir. Tespit ettiğimiz örneklerde genellikle somut ve kalıcı isimler türetir.

domalaq (194; 7113) “yuvarlak” ˂ domala- (KS; 375) “yuvarlanmak”

döŋgelek (249; 9239) “lastik, çember” ˂ döŋgele- (KS; 377) “yuvarlanmak”

jazıq (116; 4085) “yazı” < jaz- (KȀTS C.5, 2006: 530) “yazmak, yaymak”

ölik (117; 4119) “ceset” < öl- (KS; 1026) “ölmek”

qazıq (52; 1560) “kazık” ˂ qaz- (KS; 727) “kazmak”

sanaq (98; 3385) “sayım” ˂ sana- (KS; 1110) “saymak”

suraq (197; 7216) “soru” ˂ sura- (KS; 1177) “sormak”

tilek (287; 10723) “dilek” ˂ tile- (KS; 1316) “dilemek”

tösek (75; 2452) “döşek, yatak” ˂ töse- (KS; 1276) “döşemek”

tünek (298; 11145) “zifirȋ karanlık” ˂ tüne- (KS; 1298) “gecelemek”

-aq, -ek, -ıq, -ik, -q, -k Bu ek, muhtemelen Eski Türkçedeki –k/-q, -uq/-ük ekinin (Gabain, 1988: 54, 58) ünlüsünün genişlemesi ile oluşmuş olmalıdır. İncelenen metinde bu ekle tespit edilen örnek çok değildir.

bölek (34; 819) “kendi başına” ˂ böl- (KTS; 94) “bölmek, ayırmak” kezek (69; 2218) “sıra” ˂ kez- (KS; 616) “gezmek, dolaşmak” qonaq (184; 6723) “misafir” < qon- (KȀTS; C.10, 2006: 21) “konmak” qosaq (56; 1710) “eşlerden her biri” ˂ qos- (KS; 821) “birleştirmek, evlendirmek” ürkek (29; 628) “korkak” ˂ ürk- (KTS; 600) “ürkmek, korkmak”

103

-n, -ın, -in, Eski Türkçede genellikle fiilerden sıfat karakterli isimler türeten bir ektir (Gabain, 1988: 54). Kazak Türkçesinde de kalıcı isimler türeten işlek bir ektir.

eğin (37;951) “ekin” < ek- (KȀTS; C.5, 2006: 175) “ekmek”

javın (254;9438) “yağış” < jav- (KS; 486) “yağmak”

jıyın (205; 7538) “kalabalık, toplantı” < jıy- (KȀTS; C.6, 2006: 408) “toplamak”

kelin (41;1107) “gelin” < kel- (KS; 620) “gitmek, varmak”

savınğa (142; 5082) “sağmak için” ˂ sav- (KS; 1125) “sağmak”

şığın (124; 4374) “masraf, gider” ˂ şıq- (KS; 1435) “çıkmak, bitmek”

-ndı, -ndi, -ındı, -indi

qiyındı (39; 1017) ˂ “kumaş kırpıkları, kırpıntı” qiy- (KS; 786) “bir şeyden uydurarak başka bir bir şey yapmak”

-ğış, -giş, -qış, -kiş

Eski Türkçede genellikle fiillerde belirtilen hareketle ilgili alet isimleri türeten (Gabain, 1988: 52) ek günümüz Kazak Türkçesinde fiillerden, eklendiği tabanın manasıyla ilgili soyut ve somut kalıcı isimler türeten bir ektir.

bayqağış (295; 11052) “ihtiyatlı, sakıngan” ˂ bayqa- (KTS; 73) “gözlemek, fark etmek”

ilgiş (218; 8037) “askı” ˂ il- (KS; 1460) “asmak, takmak”

jırtqış (94; 3217) “vahşi, acımasız” ˂ jırt- (KTS; 194) “yırtmak”

-ş, -ış, -iş,

Umumi Türkçedeki ş ünsüzü Kazakçada genellikle s ünsüzüne dönüşmüştür. Ancak bazı kelimelerde ise korunmuştur. Bu ek eski Türkçede de hem fiilden kalıcı isimler türeten (Gabain, 1988: 54) hem de hareket ismi belirten bir ektir. Günümüz Kazak Türkçesinde ise fiil tabanlarından soyut ve kalıcı isimler türetmektedir.

ökiniş (103; 3567) “pişmanlık” ˂ ökin- (KS; 1026) “pişman olmak”

ötiniş (67; 2131) “arzu, istek” ˂ ötin- (KS; 1044) “istemek, rica etmek”

qonış (225; 8295) “konç” ˂ qon- (KS; 811) “konmak”

104

quvanış (175; 6380) “sevinç” ˂ quvan- (KS; 828) “sevinmek”

süyeniş (226; 8351) “dayanak, destek” < süyen- (KS; 1180) “dayanmak”

-maq, -mek, -baq, -bek, -paq, -pek

-m sesinin sedalı ünsüzlerinden sonra –b, sedasız ünsüzlerden sonra –p sesine dönüştüğü ek, eski Türkçede soyut ve kalıcı isimler türeten (Gabain, 1988: 52) bir ek olup günümüzde de aynı işlevde kullanılmaktadır. –maq/-mek eki Eski Türkçeden beri Türkçenin umumi hareket ismi belirten ekidir. Ancak Kazakçada bu görevi –w, -uw, -üw eki üstlendiği için bu ek sadece fiillerden isim türeten ek olarak kullanılmaktadır.

Bu ekler içindeki –paq —pek’li şekillerin hepsi –maq/-mek eklerinin birinci m sesinin p’ye dönüşmesi ile oluşmamış, batpaq örneğinde olduğu gibi Eski Türkçede kullanılan bat- kak kelimesindeki kak’ın da ilk ünsüzü p sesine dönüşmüştür. Bu şekilde olan başka –paq/- pek ekleri de vardır.

batpaq (117; 4107) “çamur, batak” ˂ bat- (KS; 203) “batmak, dibe çökmek”

Birevdiŋ balası turmaq, biyligim öz balama da jürmeydi. (69; 2232) “Birisinin çocuğu şöyle dursun kendi evladıma da sözüm geçmez”

ilmek (27; 548) “ilmek” ˂ il- (KS; 1460) “asmak, takmak”

jumbaq (20;264) “bilmece” < jum- (KȀTS; C.6, 2006: 555) “yummak”

jügermek (30; 675) ˂ “cügirmek” (Oraltay vd; 1984: 108) “akılsız” ˂ jügir- (KS; 533) “koşmak, göz atmak”

Kek almaq oyı da sap suvındı. (92; 3147) “İntikam alacak düşüncesi de yok oldu”

ospaq (106; 3675) “ima, ihsas” ˂ os- (KS; 1012) “kırbaçlamak, kırmak”

puşpaq (22; 346) “belirli bir yerin parçası” ˂ puş- ˂ piş- (Nurmağambetov, 1994: 229- 230) “biçmek, kesmek”

qaqpaq (16; 125) “kapak” ˂ qaq- (KS; 737) “çakmak, vurmak, çırpmak”

Qatın almaq turmaq, jan saqtavdıŋ özi qolımızdan kele me, kelmey me, bir quday bilsin? (60; 1870) “Kadını düşünmeyi bırak da kendimizi koruyabilir miyiz?”

salmaq (43; 1208) “ağırlık” ˂ sal- (KS; 1103) “yerleştirmek, koymak”

Toğızbulaqtı basıp, Jılısayğa Aqtoğay arqılı ötpek boldı. (145; 5208) “Toğuzbulak’ı geçip Jılısay’a, Aktoğay üzerinden geçmek istedi”

105

Üş qalmaq jigiti jügirip kelip, jerden köterip turğızbaq bolıp edi, ol janı şığıp bara jatqanday şıŋğırdı. (115; 4024) “Üç Kalmuk, koşarak gelip yerden kaldıracaktı, o canı acıyor gibi bağırdı”

-mıs, -mis, -mış, -piş (eski)

Eski Türkçede edilgen karakterli ve belirsiz isim-fiil olarak kullanılan ek zaman zaman yüklem isimleri de yapar (Gabain, 1988: 53). Bugünkü Kazakçada ekin ilk ünsüzü hem m’li hem de p’li olabilmesi yanında sonundaki ünsüz de bazen asıl şeklini korurken bazen s sesine dönüşebilmektedir. Genellikle edilgen durumda soyut isimler türetir.

kirpiş (159; 5738) “tuğla, kerpiç” ˂ kir- (KS; 714) “girmek, kaydolmak”

qılmıs (114; 4009) “suç” < qıl- (KS; 863) “yapmak, etmek”

taramıs (15; 73) “zayıf” < tara- (KS; 1219) “dağılmak, gitmek”

turmıs (194; 7116) “durum” < tur- (KS; 1288) “durmak, dikilmek”

-mal, -mel

oramal (79; 2604) “havlu, eşarp” ˂ ora- (KS; 1004) “sarmak, dürmek, yumak”

süyemel (22; 351) “destek, dayanak” ˂ süye- (KS; 1179) “desteklemek, dayamak”

-man, -men, -ban, -ben, -pan, -pen

Eski Türkçede kullanıldığını tanıklayamadığımız ekin ilk ünsüzü b ve p’li şekilde de görülebilmektedir.

bökpen (160; 5773) “kavrulmuş buğdayın sütte pişirilmesiyle yapılan millî yemek” ˂ buğ- (Gülensoy, 2007: 176) “buhar yapmak, buğuda pişirmek”; böktir- (Koç vd.; 2003: 94) “şişirmek, kabartmak”

qaqpan (110; 3824) “kapan, tuzak” qaq- (KS; 737) “çakmak, vurmak”

sayman (55; 1674) “araç, alet” ˂ say- (KS; 1099) “bir sonuca ulaşmak”

-ar, -er, -r, -ır, -ir

Eski Türkçedi aslında geniş zaman ifade eden şekil ve zaman eki iken aynı işlevde sıfat- fiil eki olarak da kullanılan, daha çok sıfat karakterli isimler türeten (Gabain, 1988: 54) bir ek olup Kazakçada da eski Türkçedeki işleviyle kullanılan bir ektir. Genellikle sıfat karakterli isimler türeten ek bazen söz diziminde de kalıplaşmış ifadeler elde etmek için kullanılır.

106

…asarımdı asap, jasarımdı jasap (221; 8154) “…ben yaşayacağımı yaşadım” < as- (KS; 107) “aşmak, geçmek”, jasa- (KS; 480) “yaşamak, ömür sürmek”

azar (48; 1378) “zar zor, güçlükle” ˂ az- (KTS; 27) “özelliğini kaybetmek, zayıflamak”

on jasar (90; 3051) “on yaşındaki” ˂ jasa- (KTS; 165) “yaşamak, ömür sürmek”

tüyir (26; 518) “tane, parça” ˂ tüy- (KS; 1293) “düğümlelem, anlamak”

üŋgir (92;3140) “mağara” < ünğ- (Atalay; 1999: 713) “delmek, kazmak”

-at, -et, -t, -ıt, -it,

Eski Türkçede somut ve soyut kalıcı isimler türetmesinin yanında hareketi yapanı ifade eden kelimeler de türeten bir ektir (Gabain, 1988: 55). Günümüz Kazakçasında da nadir kullanılan ve işlek olmayan bir ektir.

kiyit (269;10040) “dünürlerin bir birilerine giyim kuşam türü verdikleri hediye” < kiy- (KS; 641) “giymek”

ozat (280; 10476) “üstğn başarılı” ˂ oz- (KTS; 406) “başarılı olmak”

-vıl, -vil

Bu ek, eski Türkçede bir işi yapanı bildiren –aġul/-egül (Gabain, 1988: 53) ekindeki ġ/g ünsüzlerinin ilerleyen zamanda v ünsüzüne dönüşmesi ile oluşmuş olabilir. Bazıları kara- fiilinin eski Türkçede olmadığından hareketle ekin Moğolcadan geldiğini iddia etmektedir (Eckmann, 2013: 56; Gülensoy, 2007: 464; Tietze, 2016: 123) ancak Türkçeden Moğolcaya geçme ihtimali daha yüksektir. Çünkü Eski Türkçe yazılı kaynaklarda geçmese de kara- fiilinden türemiş pek çok Türkçe kelime vardır. Ekin Kıpçak ve Karluk Türkçelerinde yaygın olarak kullanılması da bunun bir işareti olabilir. Ek, eklendiği fiil tabanı ile ilgili yapanı ve edeni bildiren isimler türetir. Genel Türkçedeki –ġ/-g seslerinin kazakça başta olmak üzere v sesine dönüşme meyli de ekin Türkçe olduğu ihtimalini güçlendirmektedir.

jasavıl (133; 4739) “yüzbaşı” < jasa- (KS; 480) “yapmak”

qaravıl (57;1749) “güvenlik” < qara- (KS; 758) “bakmak, göz atmak”

şabuvıl (104; 3600) “saldırı, hücum” ˂ şap- (KS; 1391) “kesmek, biçmek”

-ğın, -gin, -qın, -kin

107

Eski Türkçede fiillerden yapanı, edeni bildiren genellikle edilgen karakterli isimler türetir (Gabain, 1988: 52). Günümüz Kazakçasında da benzer işlevde nadir kullanılan bir ektir.

qaşqın (146; 5157) “kaçak” < qaş- (KS; 784) “kaçmak”

quvğın (305; 11428) “peşine düşme, sürgün” ˂ quv- (KS; 827) “birisinin ardına düşmek, kovalamak”

sürgin (137; 4875) “sürgün” ˂ sür- (Gülensoy, 2007: 825) “sıyrılmak, çizilmek”

şalğın (215; 7942) “çayır” ˂ şal- (KTS; 624) “çelmek”

tizgin (22; 352) “dizgin” ˂ tiz- (KS; 1311) “dizmek, sıralamak”

tutqın (111; 3872) “esir” < tut- (KS; 1290) “tutmak”

-ası, -esi

Eski Türkçe yazılı kaynaklarda geçmeyen ek Eski Türkiye Türkçesinde sıfat karakterli geçici ve kalıcı isimler türeten, günümüzde sadece bazı kalıp ifadelerde kalmış bir ektir (Ergin, 1998: 199-200; Korkmaz, 2007: 75). Kazakçada da nadir kullanılan bir fiilden isim türetme ekidir.

köresinin körgen (296;11090) “ıstırap, azap” < kör- (KS; 683) “görmek”

kelesi (242; 8958) “sonraki, gelecek”˂ kel- (KTS; 225) “gelmek”

-şaq, -şek

Eski Türkçe kaynaklarda geçmeyen ancak günümüz Türk lehçelerinden Türkiye Türkçesi ve Azerbaycan Türkçesinde c ve ç’li şekilleri olan bir ektir (Ergin, 1998: 198). Benzer isimler türetmesi ekin kayıtlara geçmese de Türkçede eskiden beri kullanıldığı kanaatini uyandırmaktadır. Kazak Türkçesinde ise işlek olarak kullanılan bir ektir.

bölşektedi (277; 10352) “parçaladı” < böl- (KS; 256) “bölmek, ayırmak”

maqtanşaq (34; 822) “övüngen” < maqtan- (KS; 895) “övünmek”

qızğanşak (56; 1686) “kıskanç” < qızğan- (KS; 859) “kıskanmak”

emşek (262; 9764) “meme, göğüs” ˂ em- (KTS; 139) “emmek”

-aşaq, -eşek

108

Ek, Türkiye Türkçesinde –acak/-ecek şeklinde başlangıçta sıfat-fiil eki olarak kullanılarken bir taraftan bu işlevini korumuş diğer taraftan gelecek zaman şekil ve zaman eki karakterine bürünmüştür (Ergin, 1998: 302-303). Umumi Türkçedeki c ve ç’li eklerdeki c ve ç seslerinin ş ünsüzüne dönüşmesi ile -aşak/-eşek şeklini almıştır. Kazakçada işlek olmayan nadir kelimelerde görülen bir ektir.

bolaşaq (118; 4140) “gelecek” < bol- (KS; 245) “olmak”

keleşek (81; 694) “gelecek” ˂ kel- (KS; 620) “gitmek, ulaşmak, varmak”

-ıl, -il, -l

tosqavıl (32; 750) “engel”

-şı, -şi

körşi (90; 3034) “komşu” ˂ kör- (KTS; 249) “görmek”

şüyinşi ˂ süyinşi (125; 4413) “müjde” ˂ süyin- (KTS; 496) “sevinmek”

-daq, -dek

quvırdaq (217; 7995) “et kavurması” ˂ quvır- (KTS; 328) “kavurmak”

tüydek (202; 7419) “grup, küme, top” ˂ tüy- (KTS; 560) “düğümlemek”

-arman, -ermen

şabarmanşa (168; 6096) “ulak, haberci” ˂ şap- (KTS; 628) “dörtnala, dolu dizgin gitmek”

-ğaq, -gek, -qaq, -kek

qurğaq (179; 6524) “kuru”

asqaq (153; 5504) “doruk, zirge” ˂ as- (KTS; 52) “aşmak, geçmek”

jabısqaq (74; 2439) “yapışkan” jabıs- (KTS; 149) “yapışmak”

-ğan+, -gen+, -qan, -ken

qaqpan (227; 8405) “kapan, tuzak”

soyqan (250; 9289) “felaket, yıkım, kavgacı” ˂ soy- (KTS; 484) “kesmek, dövmek”

-ğır, -gir

bilgir (248; 9189) “bilgin” ˂ bil- (KTS; 103) “bilmek”

109

qurğır (21; 337) “kahrolası”

-may, -mayaq

bultarmay (258; 9582) “sözünü dönmemek” ˂ bultar- (KTS; 98) “sözünde durmamak”

uzamay (276; 10317) “uzamadan” ˂ uza- (KTS; 581) “uzaklaşmak”

-vıq, -vik

sızdavıq (234; 8660) “çıban” ˂ sızda- (KTS; 500) “sızlamak”

sıqırlavıq (83; 2794) “gıcırtı çıkaran” ˂ sıqırla- (KTS; 501) “gıcırdamak”

ağan, -egen

tebegen (122; 4310) “yanına kimseyi yanaştırmayan, tepen” ˂ tep- (KTS; 534) “tepmek, tekme atmak”

mas,-mes; -bas,-bes; -pas,-pes

…körmes pe edim? (161; 5806) “…görmez miyim?” ˂ kör- (KTS; 249) “görmez”

bayqamas (172; 6253) “fark etmemek” ˂ bayqa- (KTS; 73) “fark etmek”

biler-bilmes (75; 2447) “biler bilmez” ˂ bil- (KTS; 103) “bilmek”

biliner-bilinbes (78; 2573) “belli belirsiz” ˂ bilin- (KTS; 104) “bilinmek”

bolmas (78; 2600) “olmaz” ˂ bol- (KTS; 91) “olmak”

jaraspas (216; 7968) “yakışmaz” ˂ jaras- (KTS; 163) “yakışmak”

jeter-jetpes (280; 10460) “ulaşmaya az kala, yeter yetmez” ˂ jet- (KTS; 176) “varmak, ulaşmak”

körsetpes (163; 5909) “göstermez” ˂ körset- (KTS; 250) “göstermek”

oylanbastan (194; 711) “düşünmeden” ˂ oylan- (KTS; 407) “düşünmek”

öltirip ketpes pe edi? (109; 3800) “öldürüp gitmez mi idi?” ˂ ket-(KTS; 234) “gitmek”

öltirmes (237; 8770) “öldürmez” ˂ öltir- (KTS; 427) “ölddürmek”

qızğanbas ediŋ ğoy (32; 738) “kıskanmazdın ki” ˂ qızğan- (KTS; 342) “kıskanmak”

qiymas (291; 10899) “kıyamamak” ˂ qiy- (KTS; 305) “bağışlamak, kıymak, feda etmek”

renjimes (106; 3684) “küsmez, üzülmez” ˂ renji- (KTS; 452) “küsmek, incinmek”

110

senbes edi (16; 106) “inanmaz idi” ˂ sen- (KTS; 479) “inanmak”

tiyispes (211; 7784) “dokunmaz” ˂ tiyis- (KTS; 537) “takılmak, dokunmak”

tüsiner-tüsinbes küyde (46; 1302) “anlar anlamaz halde” ˂ tüsin- (KTS; 564) “anlamak”

-atın,-etin; -tın,-tin

…orısın ornalastıratın jer kerek. (35; 882) “…Rusların yerleştirecek yer lazım” ˂ ornalastır- (KTS; 417) “yerleştirmek”

…oyın bükpey aytatın batıl kisi körindi. (34; 849) “…fikrini saklamadan söyleyen cesur adam gibi”˂ ayt- (KTS; 32) “demek, söylemek”

Avzıŋdağını jırıp alatın, astıŋdağını tartıp alatın ozbırı da boladı. (39; 1027) “Yediğini çalan, altındakini çekip alan zalim de olur” ˂ al- (KTS; 38) “almak, bir şeyi elle tutmak”

baratın bolıp (29; 633) “gidecek olup” ˂ bar- (KTS; 78) “varmak, gitmek”

Beretin balam joq. (69; 2237) “Verecek çocuğum yok” ˂ ber- (KTS; 87) “vermek”

Biz bügin köşetin adam, sen- ketetin adamsıŋ. (85; 2837) “Biz bugün taşınacak insanız, sen ise gitecek adamsın” ˂ köş- (KTS; 252) “göçmek, taşınmak”

etek jağında otıratın (22; 358) “aşağıda oturan” ˂otır- (KTS; 420) “oturmak”

Jüz orıspen sanasatın, mıŋ orıspen bağınatın zaman tuvdı. (40; 1053) “Yüz Rus’la savaşacak veya yüz Rus’a baş eğecek’ zaman geldi” ˂ bağın- (KTS; 71) “baş eğmek”

kömektesetin (72; 2340) “yardım edecek” ˂ kömektes- (KTS; 246) “yardım etmek”

körinetin (90; 3048) “görünen” ˂ körin- (KTS; 250) “görünmek”

osında bolatın (29; 650) “burada olacaktı”˂ bol- (KTS; 91) “olmak”

öletin boldıq (64; 2019) “ölecek olduk” ˂ öl- (KTS; 426) “ölmek”

Öziŋiz biletin diyirmenşi Qojaq (52; 1545) “Bildiğin değirmenci Kojak” ˂ bil- (KTS; 102) “bilmek”

qorğanatın (953240) “korunacak” ˂ qorğan- (KTS; 320) “korunmak”

111

II.2.1.3. İsimden Fiil Türeten ekler

Sondan eklemeli bir dil olan Kazakçada fiil türetmenin bir yolu da mevcut isimlerden, ekin geldiği isim tabanı ile ilgili fiil türetmektir. Basit veya türemiş isim tabanlarına gelerek onlardan fiil türetirler fakat isimden fiil türetme ekleri sayıca diğer eklerden daha azdır (Ergin 1998: 179). İsimden fiil türeten eklerin kullanılışı dikkate alındığında türemiş tabanlardan ziyade isim köklerine geldiği dikkat çeker (Ergin 1998: 179; Korkmaz, 2007: 109). Sayıları az olan bu ekler aynı zamanda çok da işlek değildir (Korkmaz, 2007: 110).

Bu ekler genellikle tabiat taklidi seslerden fiil türetmede ve yabancı dillerden geçmiş isimlerden fiil türetmede daha sık kullanılmaktadır.

+la, +le, +da, +de, +ta, +te

Eski Türkçeden beri var olan (Gabain, 1988: 49), bugün de bütün Türk lehçelerinde aktif olarak kullanılan bir isimden fiil yapma ekidir (Buran-Alkaya, 2018; 107, 150, 191, 233, 275, 318-319, 362).

Kazakçanın yapısı gereği umumi Türkçedeki –la/-le isimden fiil yapma ekinin Kazakçada ekten önceki ünsüzün sedalı veya sedasız olma durumuna göre +da/+de, +ta/+te şekilleri de vardır.

Ek, ayı zamanda Kazakçada fiilden fiil türetme ekleri ile birleşerek birleşik isimden fiil türetme konusunda en sık kullanılan eklerden birisidir.

ayaqtalğan (15; 62) “bitmiş” < ayaqta- (KS; 144) “bitirmek, tamamlamak”

bilep (29;627) “idare eden, hakimolan” < bile- (KS; 232) “yönetmek, hükmetmek”

elestetedi (21; 331) “canlandırır” ˂ eleste- (KS; 406) “gözüne görünmek, canlanmak”

joramaldap (33; 805) “tahmin ederek” ˂ joramalda- (KS; 520) “tahmin etmek, yorum yapmak”

kektendi (223; 8228) “kinlendi” ˂ kekte- (KS; 619) “kin beslenmek, kin tutmak”

ökpelemeŋizşi (64; 2033) “kırılmayın, darılmayın” ˂ ökpele- (KS; 1025) “küsmek, incinmek, kırılmak”

ökşeley (30; 676) “topuklarına basarak yürürek” ˂ ökşele- (KS; 1025) “topuklarına basarak yürümek”

112

qaljıŋdaymın (60; 1864) “şaka yapıyorum” ˂ qaljıŋda- (KS; 742) “şaka yapmak, şakalaşmak”

qonıstanuvşılarına (187; 6840) “yerleşenlere” ˂ qonısta- (KS; 812) “ikamet etmek, yerleşmek”

qorlanğan (50; 1464) “eziyet çeken” ˂ qorla- (KS; 818) “eziyet etmek”

quşaqtayınşı (42;1136) “kucaklayım” < quşaqta- (KS; 856) “kucaklamak”

sıylastıq (39; 1036) “saygı” ˂ sıyla- (KS; 1188) “saygı göstermek”

xabarlasıp (49; 1442) “haberleşip” ˂ xabarla- (KS; 1367) “haber vermek”

+lan, +len, +dan, +den, +tan, +ten

Bu ek +la/+le, +da/+de, +ta/+te isimden fiil türetme eklerine –n fiilden fiil yapma ekinin getirilmesi ie oluşmuş bir birleşik ektir. Ancak +la/+le, +da/+de, +ta/+te isimden fiil türetme eki ile oluşmuş bazı fiil tabanları aktif olarak kullanılmadığı için bu birleşik şekil müstakil bir ek olarak ele alınmıştır. Bahsi geçen ekin pasif dönüşlü şekli sayılabilir.

arızdandı (28; 578) “şikayet etti” ˂ arızdan- (KS; 106) “istekte bulunmak, şikayet etmek”

aşuvlanğan (50; 1453) “sinirlenen” ˂ aşuvlan- (KS; 140) “kızmak, sinirlenmek”

kektendi (223; 8228) “kinlendi” ˂ kekten- (KS; 619) “kinlenmek, kin tutmak”

köŋildenip (191; 7010) “neşelenip” ˂ köŋilden- (KS; 681) “neşelenmek, sevinmek”

küdüktendi (15;70) “şüphelendi” < küdükten- (KS; 694) “şüphelenmek, şüphe etmek”

qarulanayıq (35;889) “silahlanalım” < qaruvlan- (KS; 769) “silahlanmak”

qonıstanuvşılarına (187; 6840) “yerleşenlere” ˂ qonıstan- (KS; 812) “yerleşmek, iskan etmek”

qorlanğan (50; 1464) “eziyet çeken” ˂ qorlan- (KS; 818) “öfkelenmek, sinirlenmek”

sekemdendi (94; 3191) “şüphelendi” ˂ sekemden- (KS; 1140) “şüphelenmek, kuşkulanmak”

ümittendi (122; 4294) “ümitlendi” ˂ ümitten- (KS; 1349) “ümitlenmek”

üylenbey (37; 933) “evlenmeden” < üylen- (KS; 1344) “evlenmek”

+las, +les, +das, +des, +tas, +tes

113

Bu ek +la/+le, +da/+de, +ta/+te isimden fiil türetme eklerine Kazakçada s’ye dönüşen umumi Türkçedeki işteşlik eki –ş’nin gelmesiyle oluşmuş bir birleşik ektir. +lan/+len, +dan/+den, +tan/+ten ekinde olduğu gibi +la/+le, +da/+de, +ta/+te ekiyle türemiş bazı fiil tabanları aktif olarak kullanılmadığı için müstakil bir ek olarak ele alınmıştır.

ȁŋgimelesip (19; 222) “konuşup” ˂ ȁŋgimeles- (KS; 159) “konuşmak, sohbet etmek”

aqıldasayıq (25; 473) “danışalım” < aqıldas- (KS; 61) “danışmak”

ȁzildesip (274; 10217) “şakalaşıp” ˂ ȁzildes- (KS; 151) “şakalaşmak”

bavırlasqısı kelip turadı (39; 1024) “kardeş olmak istiyor” ˂ bavırlas- (KS; 209) “kardeş olmak, dost olmak”

jaqtasıp (19; 254) “taraftar olup” ˂ jaqtas- (KS; 450) “taraftar olmak”

kömektesip (71; 2289) “yardım edip” ˂ kömektes- (KS; 676) “yardım etmek”

qatelesse (147; 5281) “hata yapacaksa” ˂ qateles- (KS; 776) “hata yapmak”

qoştasayın (27; 549) “vedalaşayın” ˂ qoştas- (KS; 826) “vedalaşmak”

quşaqtasıp (29; 647) “kucaklayıp” ˂ quşaqtas- (KS; 856) “kucaklaşmak”

septespesek (129; 4588) “yardım etmezsek” ˂ septes- (KS; 1144) “yardımlaşmak”

sıylastıq (39; 1036) “saygı” ˂ sıylas- (KS; 1188) “karşılıklı saygı göstermek”

tildesken (277; 10325) “sohbet etmiş” ˂ tildes- (KS; 1316) “yüz yüze görüşmek, sohbet etmek”

+lat, +let, +dat, +det, +tat, +tet

Bu ek +la/+le, +da/+de, +ta/+te isimden fiil türetme eklerine fiilden fiil türetme –t ekinin gelmesiyle oluşmuş bir birleşik ektir. Adeta +lan/+len, +dan/+den, +tan/+ten ekinin aktif biçimidir.

elestetedi (21; 331) “canlandırır” ˂ elestet- (KS; 406) “canlandırmak”

keştetip (175; 6370) “geceleyin” ˂ keştet- (KS; 640) “geceye kalmak”

moyındattı (234; 8661) ˂ moyındat- (KS; 936) “itiraf ettirmek”

muzdatıp (145; 5217) “dondurup” ˂ muzdat- (KS; 946) “dondurmak, soğutmak”

töldetip (166; 6025) “yavrulatıp” ˂ töldet- (KS; 1272) “yavrulamak”

+a, +e

114

Ek, eski Türkçeden beri kullanılan genel Türkçedeki isimden fiil türetme eklerinden birisidir (Gabain 1988: 48). Eski Türkçede +a/+e, +ı/+i, +u/+ü şekilleri olan ekin kazak Türkçesinde sadece +a/+e şekilleri kullanılmaktadır (Buran-Alkaya, 2018: 318; Koç-Doğan, 2004: 227; Biray vd., 2018: 68).

Atın atamağanıŋ durıs. (96; 3283) “ismin söylemezsen iyi” ˂ ata- (KS; 117) “İnsanın adını, ismini söylemek”

minevdi (19; 245) “kusuru, eleştiri” ˂ mine- (KS; 961) “birisini hatasını eksiğini bulmak, eleştirmek”

örtegende (110; 3857) “ateş ettiğinde” ˂ örte- (KS; 1038) “yakmak”

sanaymın (149; 5357) “sayıyorum” ˂ sana- (KS; 1110) “saymak”

sınaladı (115; 4048) “denelir, eleştirir” ˂ sına- (KS; 1192) “denemek, eleştirmek”

tünedi (95; 3254) “geceledi” ˂ tüne- (KS; 1298) “gecelemek”

+ar, +er, +r

Eski Türkçede de nadir kullanılan bu ek (Gabain, 1988: 50) Kazak Türkçesinde de işlek bir ek değildir.

jaŋartıp (221; 8162) “yenileyip” ˂ jaŋar- (KS; 467) “yenilenmek”

tazartıp (24; 457) “temizleyip” ˂ tazar- (KS; 1205) “temizlenmek”

tünergen (32; 752) “kararan” ˂ tüner- (KS; 1298) “kararmak”

+y, +ay, +ey

Eski Türkçedeki pasif dönüşlü karakterli +l fiilden isim türeten ekin (Gabain, 1988: 49) işlevinde kullanılan, Kzakça gramer kitaplarında işlevi, kazakçada nasıl oluştuğu konusunda bilgi verilmese (Buran-Alkaya, 2018: 318; Koç-Doğan, 2013: 229; Biray vd., 2018: 69) de geldiği isim tabanlarından pasif dönüşlü fiiller türeten bir ektir.

eseytüv (253; 9399) “fazla yapmak” ˂ esey- (KS; 425) “yetişmek”

küşeytuv (156; 5643) “güçlendirmek” ˂ küşey- (KS; 710) “şiddetlenmek”

muŋaydı (64; 2038) “kaygılandı” ˂ muŋay- (KS; 949) “kederlenmek, kaygılanmak”

qartayıp (298; 11155) “yaşlanıp” ˂ qartay- (KS; 769) “yaşlanmak, ihtiyarlamak”

+q/+k, +ıq, +ik

115

Eski Türkçede de pasif edilgen karakterde kullanılan (Gabain, 1988: 49), bugün Kazakçada da aynı işlevle kullanılan (Buran-Alkaya, 2018: 318; Koç-Doğan, 2013: 230; Biray vd., 2018: 69) bir ektir.

javıqtırmav (174; 6351) “düşman yapmamak” ˂ javıq- (KS; 489) “düşman olmak, kin tutmak”

jolığa almay (170;6170) “karşılaşamadan” ˂ jolıq- (KS; 516) “yüz yüze görüşmek, buluşmak”

keşikpey (262; 9743) “gecikmeden” ˂ keşik- (KS; 640) “geç kalmak, gecikmek”

zarıqtırdı (83; 2788) “hasret çektirdi” ˂ zarıq- (KS; 556) “hasret çekmek”

+ğar, +ger, +qar, +ker

İsim tabanlarına gelerek yapma ve olma ifade eden bir fişimden fiil yapma ekidir (Buran-Alkaya, 2018: 319; Koç-Doğan, 2013: 227).

basqarğan (18; 219) “yöneten” ˂ basqar- (KS; 198) “idare etmek, yönetmek”

eskerersiŋ (18; 194) “dikkate alırsın” ˂ esker- (KS; 424) “dikkate almak, önemsemek”

öŋgerip aldı (55; 1657) “önüne oturttu” ˂ öŋger- (KS; 1034) “bir şeyi önüne oturtmak”

suğarmasa da boladı (254; 9439) “sulamasa da olur” ˂ suğar- (KS; 1171) “sulamak, suvarmak”

+sın, +sin

İsimlere gelerek +sı/+si benzerlik, gibilik anlamları kattığı yeni isimler türeten ek ile dönüşlülük eki -n’nin birleşmesi ile oluşmuş bir ektir (Koç-Doğan, 2013: 229; Buran-Alkaya, 2018: 319; Biray vd., 2018: 70).

avırsın- (66; 2122) “zorlanmak, gücü yetmemek”

azsınsaŋ (220; 8130) “kanaat etmediysen” azsın- (KTS; 28) “azımsamak, az bulmak”

jüreksiniŋkirep (80; 2665) “korkarak” ˂ jüreksin- (KS; 539) “cesaret edememek”

tötesin- (204; 7492) “yakın saymak, direk”

+l, +al, +el, +ıl, +il

116

Eski Türkçede de isimlerden pasif edilgen karakterli fiiller türeten fakat işlek olmayan bir ektir (Gabain, 1988: 49). Kazakçada da ayni işlevle kullanılanzbir ektir (Koç-Doğan, 2013: 227; Buran-Alkaya, 2018: 318; Biray vd., 2018: 70).

joğaltıp (78; 2577) “kaybetip” ˂ joğal- (KS; 513) “yok olmak, çalınmak, gözden kaybolmak”

jönel- (226; 8351) “çabuk, aceleyle çıkıp gitmek”

suvalğan (127; 4501) “suvu çekilen” ˂ suval- (KS; 1170) “suyu çekilmek, kurumak”

tiril- (220; 8120) “dirilmek, canlanmak”

tüzel- (254; 9420) “düzelmek”

+sıra, +sire

Gabain’in +sız+ra şeklinde iki ekin birleşmesinden oluştuğunu düşündüğü ek geldiği tabandaki ismin yok olduğunu veya yok edildiğini belirten fiiller türetmektedir (1988: 50). Kazakçada benzer işlevde kullanılmaktadır, fakat farklı işlevlerde kullanıldığı da görülmektedir, işlek olmayan bir ektir (Koç-Doğan, 2013: 230; Buran-Alkaya, 2018: 319; Biray vd., 2018: 69).

älsiredim (71; 2328) “halsizleştim” ˂ ȁlsire- (KS; 154) “kuvveti azalmak, yorulmak”

baysırap (239; 8872) “evlenmek isteyen” ˂ baysıra- (KS; 176) “evlenmek istemek”

erkeksireytindey (265; 9856) “erkek arzulayacak” ˂ erkeksire- (KS; 419) “erkek arzulamak”

oysıratıp (173; 6291) “bozguna uğrapıt” ˂ oysıra- (KS; 992) “geri çekilmek, yıkmak”

ölimsirey (74; 2415) “bitkin olarak” ˂ ölimsire- (KS; 1029) “bitkin olmak”

qansırap (61; 1889) “kan kaybederek” qansıra- (KS; 751) “kan kaybetmek, bayılmak”

+ğır, +gir, +qır, +kir

şıŋğır- (109; 3813) “bağırmak, çığlık atmak”

+ğa, +ge, +qa,+ke

iyiske- (31; 731) “koklamak” ˂ iyis (KTS; 212) “koku”

qorğa- (36; 893) “korumak, savunmak”

üyke- (84; 2813) “sürtmek, sürmek”

117

+(ŋ)ıra/+(ŋ)ire;

aŋıra- (119; 4176) “bağırarak ağlamak”

+ra,+re

jasavra- (26; 517) “gözleri yaşarmak”

+lda,+lde

bajılda- (38; 979) “çığlık atmak”

bülkilde- (21; 330) “tırıs gitmek”

duvılda- (15; 89) “hararetlanmek, kızışmak”

jarqılda- (195; 7154) “ışıldamak, parlamak”

qalşılda- (59; 1806) “tir tir titremek”

şuvılda- (290; 10849) “gürültü çıkarmak”

ülpilde- (21; 329) “tüy gibi yumuşak”

II.2.1.4. Fiilden Fiil Türeten Ekler

Yapım ekleri içinde fiilden fiil türetme ekleri işlev olarak benzese de kullanılışı bakımından diğer yapım eklerinden ayrılır.

Fiilden fiil yapım ekleri işleklikleri bakımından diğer yapım eklerinden ayrılır, sayıları azdır ancak bazı istisnaları olmakla birlikte çoğu işlek eklerdir. Hatta bunlardan bazılarının işleklik derecesi neredeyse bütün fiil tabanlarını kapsayacak şümuldedir. Diğer yapım ekleri eklendiği farklı tabanlarda farklı işlevlerde kelime türetirken fiillen fiil yapım ekleri eklendikleri genellikle bütün tabanlarda aynı işlevi görürler. Bu yönüyle fiilden fiil yapma ekleri adeta çekim eki karakterindeki ekler gibidir (Ergin, 1998: 200).

-ın, -in, -n

Eski Türkçede de dönüşlülük eki olarak kullanılan (Gabain, 1988: 59), Türkçenin umumi dönüşlülük ekidir (Ergin 1998: 202-204). Kazakçada da eski Türkçedeki işlevinde kullanılan çok işlek bir fiilden fiil yapma ekidir (Koç-Doğan, 2013: 230; Buran-Alkaya, 2018: 192; Biray vd., 2018: 78).

biline me dep (119; 4206) “bilinir mi diye” ˂ bil- (KS; 290) “bilmek, anlamak”

118

jasırınıptı (90; 3048) “gizlenmiş” ˂ jasır- (KS; 484) “saklamak, gizlemek”

kiyinip (52; 1524) “giyinip” ˂ kiy- (KS; 641) “giyinmek”

körindi (78; 2566) “göründü” ˂ kör- (KS; 685) “görmek”

tebinip (52; 1551) “tepinerek” ˂ tep- (KS; 1242) “tepmek, tekme atmak”

urınıp qala ma (165; 5974) “belaya uğrar mı” ˂ urın- (KS; 1337) “belaya uğramak”

vayımğa salınıp ketedi (223; 8236) “endişeye kapılı verir” ˂ sal- (KS; 1103) “fiillerle birleşerek yardımcı fiil görevinde kullanılır.”

-ıl, -il, -l

Eski Türkçede de dönüşlülük, edilgenlik ve meçhullük ifade eden fiil tabanlarından fiil türeten ek (Gabain, 1988: 59), günümüzde de Türkçenin umumi edilgenlik ve meçhullük ekidir (Ergin, 1998: 204). Kazakçada da geldiği fiil tabanlarından edilgenlik ve dönüşlülük ifade eden yeni fiiller türeten işlek bir fiilden fiil yapma ekidir (Koç-Doğan, 2013: 231; Buran-Alkaya, 2018: 192; Biray vd., 2018: 78).

aşılğalı (13; 16) “açılalı” ˂ aş- (KS; 138) “açmak”

beriletin (40; 1074) “verilecek olan” ˂ ber- (KS; 225) “vermek”

burıldı (30; 673) “döndü” ˂ bur- (KS; 276) “çevirmek, döndürmek”

kömilgen (40;1067) “gömülen” ˂ köm- (KS; 676) “gömmek”

qurılğan (32; 750) “kurulan” ˂ qur- (KS; 847) “kurmak, yapmak”

süyretilip (22; 352) “sürüklenerek” ˂ süyret- (KS; 1181) “sürütmek, sürükletmek”

tögilgendeyler (14; 26) “dökülmüş gibiyler” ˂ tök- (KS; 1272) “dökmek”

umıtılğan (40;1067) “unutulan” ˂ umıt- (KS; 1334) “unutmak”

-dır, -dir, +tır, +tir

Gabain eski Türkçede de kullanılan ekin –t ve –r eklerinin birleşmesi sonucu oluştuğu ihtimali üzerinde durur (Gabain, 1988: 60). Kazak Türkçesinde de eklendiği fiil tabanlarından ettirme ve oldurma ifade eden yeni fiiller türetir (Koç-Doğan, 2013: 231; Buran-Alkaya, 2018: 192; Biray vd., 2018: 78).

adastırıp (17; 159) “yolunu kaybettirip” ˂ adas- (KS; 30) “yolunu şaşırmak, yanılmak”

ığıstıra bastadı (171;6235) “kaydırmaya başladı” ˂ ığıs- (KS; 1448) “kaymak”

119

jüzin taydırıp (40;1092) “yüzün çevirerek” ˂ tay- (KS; 1206) “kaymak, kaçmak”

keltire ala ma (15; 68) “getire bilir mi” ˂ kel- (KS; 620) “yardımcı fiil olarak kullanılır”

keptirseŋ (131; 4639) “kurutsan” ˂ kep- (KS; 628) “kurumak”

ornalastıratın (35; 882) “yerleştirecek” ˂ ornalas- (KS; 1009) “yerleşmek”

öltiredi (145; 5196) “öldirecek” ˂ öl- (KS; 1026) “ölmek”

qaldırmay (219; 8077) “bırakmadan” ˂ qal- (KS; 739) “yardımcı fiil olarak kullanılır”

qızdırıp (26; 519) “kızdırp” ˂ qız- (KS; 858) “ısınmak, kızmak”

sezdirgisi (34; 824) “hissettirmesi” ˂ sez- (KS; 1138) “sezmek, hissetmek”

tüsindirüinşe (37; 955) “anlattığına göre” ˂ tüsin- (KS; 1301) “anlamak, kavramak”

+t

Eski Türkçede de geçişli fiillerde yaptırma diğerlerinde olma ifade eden yeni kelimeler türeten ek (Gabain, 1988: 60), Kazakçada ünlü ve tonsuz ünsüzlerle biten fiil tabanlarına gelerek ettirgenlik anlamı katan bir ektir (Koç-Doğan, 2013: 231; Buran-Alkaya, 2018: 192; Biray vd., 2018: 77). Fakat metinde geçen bazı örnekler geçişsiz fiiller türettiğini göstermektedir.

aŋırattı (14; 47) “yüksek sesle başladı” ˂ aŋıra- (KS; 90) “yüksek sesle, bağırarak ağlamak”

qaratqan (18; 220) “baktıran” ˂ qara- (KS; 758) “bakmak”

qaynatıp (133; 4752) “kaynatıp” ˂ qayna- (KS; 732) “kaynatmak”

süyretilip (22; 352) “sürükleyerek” ˂ süyre- (KS; 1181) “sürümek, sürüklemek”

toqtatpasa (31; 711) “durdurmazsa” ˂ toqta- (KS; 1254) “durmak, duraklamak”

unatasız ba (18; 214) “beğeniyor musunuz” ˂ una- (KS; 1334) “hoşa gitmek, beğenmek”

ustattı (22; 365) “tutturdu” ˂ usta- (KS; 1338) “tutmak, ele geçirmek”

-ğız, +giz, +qız, +kiz

Fiilden fiil türeten ettirgenlik ekidir.

bergiz (69; 2234) “verdir” ˂ ber- (KS; 225) “vermek”

120

jatqızdı (75; 2452) “yatırdı” ˂ jat- (KS; 484) “yatmak”

jetkizüv üşin (21; 335) “yetiştirmek için” ˂ jet- (KS; 507) “varmak, ulaşmak”

kirgiz (162; 5870) “getir” ˂ kir- (KS; 714) “girmek”

mingizgenin (74; 2442) “bindirdiğini” ˂ min- (KS; 960) “binmek”

otırğızayıq (134; 4763) “oturtalım” ˂ otır- (KS; 1017) “oturmak”

ötkizetin (14; 39) “geçirecek” ˂ öt- (KS; 1041) “geçmek”

tiygizeyin (23; 414) “değdireyim” ˂ tiy- (KS; 1247) “değmek, dokunmak”

turğızbaq bolıp (98; 3375) “kaldırmak için” ˂ tur- (KS; 1288) “durmak, kalkmak”

-ıs, +is, +s

atısıp-şabısıp (133; 4737) “vuruşup savaşıp” ˂ at- (KS; 117) “ateş etmek”

aytıstı (240; 8909) “belli bir ayak üzerine karşılılı deyiş söylemek” ˂ ayt- (KS; 43) “demek, söylemek”

körisken (24; 439) “görüşen” ˂ kör- (KS; 683) “görmek, buluşmak, görüşmek”

külisti (122; 4298) “gülüştüler” ˂ kül- (KS; 699) “gülmek”

sanas (39;1029) “tartışmak, münakaşa etme” ˂ sana- (KS; 1110) “saymak”

tüyisedi (179; 6508) “kavuşadı” ˂ tüy- (KS; 1293) “düğümlemek, kavramak”

urıstım (90; 3059) “sövdüm” ˂ ur- (KS; 1335) “vurmak, çarpmak”

üyrenisip ketedi (268; 9970) “alışır” ˂ üyren- (KS; 1345) “öğrenmek, alışmak”

-a-, -e-

öte- (193; 7093) “ödemek, yerine getirmek”

süye- (207; 7612) “dayamak, destek almak”

-ma, -me, -ba, -be, -pa, -pe

Fiil tabanlarına gelerek onları olumsuz hale sokan fiilden fiil türetme ekidir.

aytpa- (33; 790) “söylememek” ˂ ayt- (KTS; 32) “söylemek”

bağınba- (157; 5656) “kabul etmemek” ˂ bağın- (KTS; 71) “kabul etmek”

121 berme- (66; 2082) “vermemek” ˂ ber- (KTS; 87) “vermek” bilme- (278; 10364) “bilmemek” ˂ bil- (KTS; 103) “bilmek, öğrenmek” bolma- (267; 9945) “olmamak” ˂ bol- (KTS; 91) “olmak” bosatpa- (23; 384) “bırakmamak” ˂ bosat- (KTS; 93) “serbest bırakmak” işpe- (70; 2254) “içmemek” ˂ iş- (KTS; 673) “içmek” izdeme- (29; 639) “aramamak” ˂ izde (KTS; 669) “aramak” körinbe- (61; 1920) “görünmemek” ˂ körin- (KTS; 250) “görünmek” küdiktenbe- (24; 451) “şüphelenmemek” ˂ küdikten- (KTS; 253) “şüphelenmek” nanba- (26; 514) “inanmamak” ˂ nan- (KTS; 396) “inanmak” oyanba- (306; 11480) “uyanmamak” ˂ oyan- (KTS; 421) “uyanmak” oylama- (52; 1540) “düşünmemek” ˂ oyla- (KTS; 407) “düşünmek”

ölme- (276; 10318) “ölmemek” ˂ öl- (KTS; 426) “ölmek” qızğanba- (32; 738) “kıskanmamak” ˂ qızğan- (KTS; 342) “kıskanmak” qozğalma- (22; 371) “kıpırdamamak” ˂ qozğal- (KTS; 311) “kıpırdamak” sezbe- (23; 403) “hissetmemek” ˂ sez- (KTS; 476) “hissetmek” söyleme- (271; 10110) “söylememek” ˂ söyle- (KTS; 489) “konuşmak” söylespe- (57; 1753) “konuşmamak”˂ söyles- (KTS; 489) “konuşmak” tanıma- (37; 972) “tanımamak” ˂ tanı- (KTS; 518) “tanımak” tarqama- (262; 9741) “dağılmamak”˂ tarqa- (KT; 522) “dağılmak” tüsinbe- (25; 491) “anlamamak” ˂ tüsin- (KTS; 565) “anlamak” umıtpa- (155; 5600) “unutmamak” ˂ umıt- (KTS; 585) “unutmak” unama- (262; 9754) “beğenmemek” ˂ una- (KTS; 586) “hoşa gitmek, beğenmek”

üylespe- (30; 658) “uymamak” ˂ üyles- (KTS; 595) “uymak”

-ır-, -ir-, ur-, -ür, -r asır- (122; 4294) “aşırmak, geçirmek” köşir- (144; 5155) “taşımak”

122

ösir- (187; 6849) “yetiştirmek”

pisir- (117; 4095) “pişirmek”

quşır- (164; 5937) “kucaklayıp öpmek”

şaşır- (58; 1798) “saçmak, saçıp savurmak”

şoşır- (127; 4500) “ödü kopmak, ürkmek”

tüsir- (176; 6402) “indirmek”

-set-

körset- (13; 15) “göstermek” ˂ kör- (KTS; 249) “görmek”

teŋeset- (301; 11284) “eşit olmak” ˂ teŋe- (KTS; 533) “denk hale getirmek”

-ız-, -iz-, -z

ağız- (31; 706) “akıtmak, dökmek” ˂ aq- (KTS; 35) “akmak”

emiz- (192; 7040) “emzirmek”

tamız- (307; 11520) “damlatmak” ˂ tam- (KTS; 517) “damlamak”

II.2.1.4.1. Fiil Çatıları

Çatı, cümledeki yüklemin özne veya nesnenin durumuna göre aldığı fiilden fiil yapma eklerine, bu eklerle fiilin görünüşünün, edilgen, işteş, dönüşlü, geçişli, geçişsiz, oldurgan ettirgen vs gibi aldığı durumdur; bu görünüşü sağlayan ve çekim eklerinden önce gelen eklere de çatı ekleri denir (Korkmaz, 1992: 35; Banguoğlu, 2011: 411).

Kazakçada bir katagori olarak değerlendirilen çatı ise hareketin özne ve nesne ile ilişkisini bildiren yapı sistemi; fiilden fiil türeten kendilerince şekil bilgisel ve söz dizimsel vasıfları farklı olan çeşitli yapım ekleri sisteminin gelenekleşmiş adıdır (Iskakov, 1991: 283). Kazak Türkçesinde fiil çatıları işteş çatı (ortaq etis), ettirgen çatı (özgelik etis), edilgen çatı (ırıqsız etis) ve dönüşlü çatı (özdik etis) olmak üzere dörde ayrılmıştır (Isqaqov; 1991: 283).

II.2.1.4.1.1. Dönüşlü Çatı

–ın (-in, -n) yapım eklerinin fiil köküne veya gövdesine eklenmesi ile yapılır. Bu yapım ekinin fiil köküne hareketin etki ve neticesinin onu yapan öznenin kendine dokunduğunu bildirir (Şçerbak, 2016: 123-125). Dönüşlülük çatı eki olan –n, genellikle eklendiği fiil

123 tabanında belirtilen hareketin özneye dönük olduğunu, aynı zamanda hareketin kendi kendine olduğunu belirtir. Ekin nadir bazı örneklerde geçişli fiiller türettiği de görülür (Iskakov, 1991: 284-85; Ergin, 1998: 202). Bazan bu ekin edilgenlik eki –l’nin görevini üslendiği olur. Fakat Kazakçada bu görevi zaman zaman –l ekinin üstlendiği de görülür (Iskakov, 1991: 284).

...bermedi, dedi Sopıya surlanıp. (66; 2082) “…vermedi, dedi Sopıya rengi atarak.”

...el işine kelgendey sezindi. (91; 3080) “…kendi toprağına gelmiş gibi hisetti.”

…odan şoşınbadı. (94; 3201) “…ondan korkmadı.”

Ȁldekim äldebir arada aŋdıp jatqanday sekemdendi. (93; 3190) “herhangi birisi bir yerde gözetliyor gibi şüphelendi.”

Arsa arsa esikten bäri körinip tur. (70; 2276) “parça parça olan kapıdan her şey gözüküyor.”

Jaydaq Bulaqtıŋ astındağı kök töbege jasırınıptı. (90; 3047) “Jaydak Bulak’ın yanındaki tepeye saklanmış.”

Kek almaq oyı da sap suvındı. (92; 3147) “İntikam almak düşüncesi de bir an unutuldu.”

Mağan kömektesetin bir adam qalsın da, qalğandar şığa tursın. (72; 2340). “Bana yardım edecek bir kişi kalsın diğerleri dışarı çıksın.”

Şınımen biz adam emespiz be älde orıs adam emes pe? dedi küyinip. (93; 3169) “Gerçekten biz insan değil miyiz yoksa Ruslar mı? dedi sinirlenerek.”

I.2.1.4.1.2. Edilgen Çatı

–ıl, il, -l fiilden fiil yapma eki ile fiil kökünde l sesi varsa –ın (-in, -n) yapım eki ile yapılır.

Bu yapım eki fiil kökünün anlamına kendiliğinden yapılma gibi bir anlam yükler fakat bu yapıda işi kimin yaptığı görünmez, görünse de mantıksal özne olarak vazife yapar (Şçerbak, 2016: 123-125; Ergin, 1998: 204-205). Edilgen çatı, yüklemde belirtilen hareketin kimin tarafından yapıldığının belli olmadığı fiil görünümünü ifade eder (Korkmaz, 1992: 51).

Aynala bergenimde üşünşi oq sübeme qadaldı. (70; 2281) “Dönmek üzereyken üçünçü mermi kaburgama vuruldu.”

124

Eldi änimen, öleŋimen riza qılğanı esepke alınbay ma? (248; 9217) “Halkı türküsü ve şiirleriyle mutlu etmesi sayılmazmıymış?”

Kytiŋnen kelgender bir üige bölindi. (268; 10001) “Kytin’den gelenler ayrı eve bölündü.”

Qazan tüsürilip dastarxan jayıldı. (79; 2636) “Yemek yapılıp sofra hazırlandı.”

Tazabektiŋ közine üyirilgen jas kömeyine quyılıp, tüir tamşı tamağına keptelip turdı da qaldı. (155; 5601) “Tazabek’in gözyaşları boğazında boğulup bir damla gözyaşı tıkanıp kaldı.”

Üylerdiŋ arası jyi, üime-jüime tigilipti. (92; 3127) “Çadırlar bir birine yakın yerleşmiş ve üst üste yapılmış.”

I.2.1.4.1.3. Ettirgen Çatı

–t, -tır (-tir, -dır, -dir); -kız (-kiz, -ğız, -giz) fiilden fiil yapım ekleri ile ve bu yapım eklerinin üst üste gelmesi ile kök fiilden ettirgen anlamlı fiil türetir. Bu yapım ekleri, geçişsiz fiilleiri geçişle hale getirip geçişle fiil tabanlarında hareketin başka biri aracılığı ile yapıldığı anlamı yükler (Isqaqov, 1991: 284; Korkmaz, 1992: 59).

Bu eklerden, -kız (-kiz, -ğız, -giz) daha çok geçişle fil tabanlarına gelerek hareketi bir başkasının yaptığını gösterir (Iskakov, 1991: 284).

…otaşı tavup äkelip, üş oğımdı soğan aldırdım. (72; 2323) “…halk hekimcisini bulup üç kurşunu ona aldırttım.”.

…sonşalıqtı quantqanına özi de marqayıp qaldı. (42; 1144) “…o kadar sevindirdiğine kendisi de mutlu oldu.”

Aşuv aqıldı azaytadı. (101; 3473) “Öfke aklı kısaltır (yok eder).”

Bergiz! dedi sot jekip. (69; 2234) “Verdireceksin! dedi avukat sinirle.”

Eki balaŋnıŋ qolın ustat! (67; 2126) “İki genci kavuştur.”

Endi albannan tiri jan qaldırmaydı (103; 3550) “Artık Albanları rahat bırakmaz.”

O qarttardıŋ ne jazığı bar, bosatıŋız. (98; 3365) “O ihtiyarların ne suçu var, serbest bırakın.”

125

Orıstar artınan quadı, qıtaylar odan arı ötkizbeydi (104; 3583) “Ruslar peşinden kovar, Çinler ileriye de geçirmez.”

Tazabek şeşesi men Şeyini öz otavına kirgizip aqıldastı (82; 2745) “Tazabek annesiyle Şeyi’yi odasına çağırıp konuştu.”

I.2.1.4.1.4. İşteş Çatı

–s, (-ıs, -is) yapım ekleri ile kök fiilden türediği ifade edilmiş, bu yapım ekinin fiile, hareketi en az iki ya da daha fazla öznenin yaptığını bildirir (Şçerbak, 2016: 123-125).

Bu çatı eki bir hareketin birden fazla kişi tarafından yapıldığını belirtmek yanında yine bir hareketin karşılıklı yapıldığını belirtirken yine bazı fiil tabanlarında ise dönüşlülük görevi yapar yani tabanda belirtilen hareketin özneye dönük olduğunu belirtir (Iskakov, 1991: 283- 84).

Ȁdetki aman-savlıq surasqan soŋ… (68; 2191) “Her zamanki gibi hal hatır sorduktan sonra...”

Arı oylasıp, beri oylasıp… (91; 3102) “Öyle bir düşünüp böyle bir düşünüp…”

Ekevi bir sät keşegini eske alıp solq-solq jılastı, artınan sılq-sılq külip, sıbırlasıp jattı. (85; 2850) “İkisi bir anda geçmişi hatırlayarak hüngür hüngür ağlayıp arkasından kıkır kıkır gülerek fısıldaşıyorlar.”

Qudalarmen quirıq bavır jestik pe? Jestik. (48; 1397) “Dünürlerle yemek (özel) yedik mi? Yedik.”

Teŋ-teŋniŋ ortasında otırıp aşıq aspannıŋ astında şay isisti. Tazabek pen Şeyinin üyilengenin estip, quttı bolsın aytıştı. (90; 3040) “Güzel havada oturup çay içtiler. Tazabek ile Şeyi’nin evlendiğini duyup hayırlı olsun söylediler.”

II.2.2. Kelime Çekimi

Kelime çekimi, cümledeki bağımsız kelimelere belirli dil bilgisel işlev yükleyen morfolojik şekillerdir. Çekim ekleri, ismini aldığı kelime tabanlarının genellikle hepsine gelerek, hepsinde aynı işlevde kullanılan eklerdir, isim çekim ekleri istisnasız bütün isimlere, fiil çekim ekleri de istisnasız bütün fiil tabanlarına gelebilir, yapım ekleri gibi taban seçmez, küçük bazı istisnalar hariç farklı fiil veya isim tabanlarında farklı işlevler görmezler. Kelime

126

çekimlerinde anlamsal ve şekilsel bağımsızlık yoktur. Kelime çekimi birincisi ek başına kullanılmaz, ikincisi de tek başına hiçbir anlam ifade etmez. Anlamlı kelimelere eklendiğinde ise büyük hizmet görürler ve o kelimelere zorunlu dil bilgisel anlam eklerler. Kazakçada çekim ekleri çokluk eki (köptik jalğav), iyelik eki (täveldik jalğav), durum ekleri (septik jalğavlar), bildirme/şahıs ekleri (jiktik jalğavlar) olarak dörte bölünür. Çokluk kavramını bildirmek için eklenen ekler –lar (-ler, -dar, -der, -tar, -ter) şekilleridir (Bekturov, 2006: 60- 72; Iskakov, 1991: 39-71; Korkmaz, 1992: 36; Ergin, 1998: 124-127).

II.2.2.1. İsim Çekim Ekleri

İsim çekim ekleri, ismi isme, ismi edatlara veya fiillere bağlayan, onlar arasında geçici anlam ilişkisi kuran, anlamlarında bir değişiklik yapmayan, kelime yığınlarını anlamlı bir cümle haline getirmeye yarayan eklerdir (Güneş, 2009: 91; Korkmaz, 1992: 88).

II.2.2.1.1. Hal Ekleri

Hal ekleri, tamlamada veya cümlelerde kelimelerin bir birine münasebetini kuran gramerlik şekildir. Hal eklerinin önemi kelime ile kelimeyi bağlaştırmaktır. Fakat kelime ile kelimeyi sadece bağlaştırmıyor, cümlede söylenen nesnenin yerleştiği yerin, kime ait olduğunu ve yönlendiği yerini gösteren önemli gramer sayılır (Ahanov, 1965: 210). Geniş manada tarife uyan ekleri dar manada kullanılışlarını dikkate alarak asıl isim çekim ekleri ve isim işletme ekleri olarak ikiye ayırmak mümkündür (Ergin, 1998: 130-132). Türk dilindeki eklerin sıralanışına göre isim hal ekleri, çokluk ve iyelik eklerinden sonra soru ekinden önce gelmektedir (Ergin, 1998: 227).

II.2.2.1.1.1. Yalın Hal

Kazak gramerinde yalın halinin özel olarak gramerlik yapısı olmadığından bu zamana kadar araştırmalarda diğer hal türlerin yapmasına esas olarak gelmiş. Yalın halinin kendisine ait özel gramer şekli olmasa da ismin kökünden farklı olarak ve özel gramerlik anlamı vardır. Yalın halin yapısı diğer hal yapıları gibi semantik ve sentaks (cümle bilgisi) yerine de geçer, yani kelime ile kelimeyi bağlaştırmasını yapar. Cümlede sadece öznenin değil belirtenin de yüklemin de görevini yapabilir (İsayev, 2007: 132). Basit veya türemiş şekildeki ismin iyelik ve çokluk eki almış şekilleri de yalın hal sayılmaktadır (Ergin 1998: 227).

127

…meniŋ közdep otırğan jemtiğim sensiŋ. (205; 7554) “…gözüme kestirdiğim avım sensin.”

Ȁn ayaqtalğan soŋ da jurt tarqamadı. (15; 62) “Şarkı bitince de halk dağılmadı.”

Ȁpkemiz de, qarındasımız da bar, tek sendey qatınımız joq. (108; 3773) “Ablamız da kız kardeşimiz de var fakat senin gibi kadınımız yok.”

Ȁyel attıŋ üstinde sol qoqıyğan qalpı äli qozğalmay otır eken. (22; 370) “Kadın at üstünde yorgunluktan hareketsiz oturduğu halde hiçbir ses vermedi.”

Kempir, däm-tuzıŋdı äzirle, erteŋ ekevmiz Tilevli men Äjikeŋniŋ aldına baralıq. (33; 786) “Hatun, tatlılarını hazırla yarın ikimiz Tilevli ile Ajiken’e gidelim.”

Meniŋ balam qırğızğa tartadı. (208; 7653) “Benim oğlum Kırğız’a benzeyecek.”

Meniŋ üyim seniŋ de üyiŋ. (111; 3860) “Benim evim senin de evin.”

Mine, bul aytqanıŋ şındıq. (53; 1572) “İşte bu söylediğin gerçektir.”

Osında meniŋ ini-qarındastarım otır. (261; 9708) “Burada benim kardeşlerim oturuyor.”

Qazaq atavlı küni erteŋ jer betinde qala ma, joq pa, onı bir quday bilmese, adam bilmeydi. (32; 761) “Kazak dediğin yarın yaşar mı yaşamaz mı, onu bir Allah bilir.”

II.2.2.1.1.2. Yönelme (Yaklaşma) Hali

Yönelme halinin esas görevi ismi fiile bağlayarak ismin hareketinin geçtiği yeri ve yönünü göstermesidir. Buna ilaveten yönelme hali eki alan ismi kendisinden sonra gelen edatlara bağlayarak edat grubu da oluşturur (Korkmaz, 1992: 173; Ergin, 1998: 228; İsayev, 2007: 136).

Kazakçada yönelme hali eki +a, +e, +qa, +ke, +ğa, +ge, olup ek; iyelik eki almış isimlerden sonra +a, +e; sedasız ünsüzlerden sonra +qa, +ke; sedalı ünsüzlerden sonra +ğa, +ge; şekliyle isimlere eklenir. +a/+e şekli teklik üçüncü şahıs iyelik eklerinden sonra zamir n’si alarak kullanılır (Buran-Alkaya, 2018: 299; Biray vd., 2018: 83; Bürkit vd; 2012: 23).

Yönelme hali eki teklik birinci, ikinci ve üçüncü şahıs zamirleriyle kullanılırken ses değişmesiyle kalıplaşmış olarak mağan “bana”, sağan “sana”, oğan “ona” şeklinde kullanılır (Biray vd., 2018: 93).

128

…birese Şäyige, birese Äjikenge jaltaqtadı. (67; 2149) “…bir Şeyi’ye bir Ajiken’e endişelenerek baktı.”

…biyligim öz balama da jürmeydi. (69; 2233) “…sözüm kendi oğluma da geçmiyor.”

…bul jaqqa jolamadı. (265; 9849) “…bu tarafa gelmedi.”

…ıqılasıŋızğa raxmet. (67; 2152) “…niyetinize teşekkür.”

…Tazabekke üstattı. (67; 2127) “…Tazabek’e verdi.”

…toi-tomalaqqa orın tabılar. (67; 2145) “…düğüne bir hayırlısı olur.”

…törkinime ketip qalsam ba dep te tolqıdım. (173; 6294) “…anne babamın evine kaçıp gitsem mi diye de düşündüm.”

…üyine qaray şubap keledi eken. (68; 2180) “…evine doğru geliyormuş.”

Kim? dedi Jameşke jalt qarap. (33; 779) “Kim o? dedi Jameş’e dönüp.”

II.2.2.1.1.3. Bulunma Hali

Bulunma hali, ek alan ismin hareketin kendi üzerinde veya kendi içinde cereyan ettiğini gösterir, bu işleviyle bağlandığı fiili yer bakımından tamamladığı için, yer tamlayıcısı konumunda bulunur, buna ilaveten aynı işleviyle kelime grupları oluşturur. Bulunma hali, nesnenin bulunduğu yeri ve yüklenenin bulunduğu yeri gösterir (Ergin, 1998: 234-235; Güneş, 2009: 92).

Kazakçada bulunma hali eki +da, +de, +ta, +te olup ek ünlüler ve sedalı ünzüzlerden sonra +da/+de, sedasız ünsülerden sonra +ta/+te şeklinde kullanılır. Teklik 3. Şahıs iyelik ekinden sonra isimle ek arasına zamir n’si girer (Buran-Alkaya, 2018: 300; Biray vd., 2018: 83; Bürkit; 2012: 23).

…biriniŋ qolında besatar, ekinşisinde birdeŋke mıltıq, üşünşisinde tapanşa. (70; 2276) “…birinin elinde beşli tüfek, ikincisinde bilmem ne tüfek, üçüncüsünde tabanca.”

…Kömirşide bas qosıp (82; 2722) “…Kömirşi’de bir araya gelip.”

…onıŋ eki balasında eki üyi bar. (189; 6936) “…onun iki çocuğunda iki evi var.”

…qalmaqta da bolatının kördi ğoy mana. (20; 275) “…Kalmukların da öyle olduğunu az önce görmüştü.”

129

…tav-tasta tajal tığılıp turğanday körinedi. (32; 748) “…dağ-taşta felaket saklanmış gibi geliyordu.”

Bayğabıldıŋ üyinde Toğızbulaqta jolıqtı. (142; 5091) “Bayğabıl’ın evinde Toğuzbulak’ta görüştüler.”

Biyikte turğan adam biyiktegini köredi. (214; 7872) “Yüksekte olan kişi yükseği de görür.”

Kerevette kerilip jatuvşı edik. (124; 4380) “Yatakta gerilip uzanıp yatardık.”

Mende iyod bar edi. (54; 1627) “Bende iyot vardı.”

Mende tek qural-sayman joq. (55; 1674) “Bende sadece alet yok!”

O(n)da bilim, aqıl-ayla bar, sende alavızdıq pen künşildik bar. (39; 1041) “Onda ilim, akıl, şuur var, sende hasetlik, fitne var!.”

Saldattıŋ jırtılğan etegi qolımda qaldı. (71; 2290) “Askerin yırtılan parçası elimde kaldı.”

II.2.2.1.1.4. Ayrılma (Uzaklaşma) Hali

Ayrılma hali eki, hareketin çıktığı yeri ve sebebini bildirerek ismi fiile, kendisinden sonra gelen isme bağlayarak da kelime grupları oluşturur (Ergin, 1998: 235; Biray vd., 2018: 83-84; Güneş, 2009: 92).

Kazakçada ayrılma hali eki +dan, +den, +tan, +ten, +nan, +nen olup ek; ünlüler ve geniz ünsüzleri hariç sedalı ünsüzlerle biten isimlerden sonra +dan/+den, sedasız ünsüzlerden sonra +tan/+ten, geniz ünsüzleri m, n ve ñ’den sonra +nan/+nen şeklinde gelir (Biray, vd., 2018: 84; Buran-Alkaya, 2018: 300). Ancak, iyelik ekli isimlerden sonra gelen zamir n’si ile n ile biten şahıs zamirlerinden sonra zamir n’si ve şahıs zamirinin n sesi erir ve ek +an/+en şeklinde görünür (Biray, vd., 2018: 84). Ancak incelenen metinde yazarın bu iki n sesini de yazdığı örneklere rastlanmaktadır.

…alıstan kele jatqan bolar. (54; 1637) “…uzaktan gelmiş olabilir.”

…menen (mennen) küder üzsin dep ayttım. (28; 585) “…benden artık uzak dursun.”

…momınnan ne ümit, ne qayır. (77; 2541) “…korkaktan ne ümit ne hayır vardır.”

…ölikten ȁldeqayda avır. (62; 1927) “…ölümden daha ağır.”

130

…qayıŋnan kesip (42; 1159) “…kayın ağacından kesip.”

…qayıŋnan kesip ekevmizge eki bos moyın şoqpar jasa. (42; 1159) “…ikimize kayın ağacından iki topuz yap.”

…soyıldan basqa qaruvı joq. (42; 1147) “…topuzdan başka silahları (alet) yoktu.”

…tütinnen qaqalıp şaşalıp. (218; 8050) “…dumandan boğulup.”

Äjiken de seziktengennen bäyek boldı. (66; 2120) “Äjiken de şüphelendiğinden dalkavuk oldu.”

Elden estuvimşe… (66; 2103) “Halktan işittiğime göre…”

Jalaŋaş jaqtan qalıŋ attı kisi kele jatqanın körip… (47; 1339) “Jalanaş taraftan birçok gelen kişiyi görüp...”

Ölimnen qorıqpaytın adam joq. (50; 1469) “Ölümden korkmayan insan olmaz.”

Özennen öte almay… (117; 4112) “Irmaktan geçemeden….”

Qaynağamnan atıs kezinde köz jazıp qalıp. (54; 1605) “Kaynatamı vuruşurken gözden kaçırdım.”

…qazaqtıŋ öz ağayınan artıq. (39; 1021) “…Kazak’ın kendi akrabasından da yakın.”

Solardan tarağan özen-su… (45; 1265) “Onlardan gelen ırmak-su...”

Ul-qızdarıŋ ağayınnan ajıramasın! (67; 2136) “Kız oğlanlarınızı yakınlarından ayırmasın!”

II.2.2.1.1.5. Belirtme (Yükleme) Hali

Belirtme hali, bir ismi direk olarak fiile bağlayan ektir. Yükleme halindeki bir isim cümlede nesne olarak görev yapar (Ergin, 1998: 231-232; Güneş, 2009: 97).

Kazakçada yükleme hali eki +nı, +ni, +dı, +di, +tı, +ti olup ek; geniz ünsüzlerinden sonra +nı/+ni, geniz ünsüzleri dışındaki sedalı ünsüzlerden sonra +dı/+di, sedasız ünsüzlerden sonra +tı/+ti; üçüncü teklik şahıs iyelik ekinden sonra +n şeklinde gelir (Buran- Alkaya 2018: 299; Biray vd., 2018: 82). Yalnız ek, teklik ve çokluk birinci ve ikinci şahıs zamirlerinden sonra +ı/+i şeklinde gelir (Biray vd., 2018: 82). Kazakçada yükleme hali eki almayan nesnelerde gizli yükleme hali ekinin olduğu belirtilir (Iskakov, 1991: 63).

…basın şayqadı. (23; 390) “…başını salladı.”

131

…özen-köliŋdi tartıp alıp jatır. (39; 1040) “…ırmağını, nehrini zorla alıyorlar.”

…qazaktı bala berse de qıradı. (35; 880) “…askere çocuk verse de Kazak’ı öldürür.”

Aŋ(ø) atuw men adam(ø) atuw… (51; 1489) “Hayvan vurmakla insan vurmak…”

Jotağa şığa kelgen top attını sayğa tığılğan bular da, köşip kele jatqandar da bir sätte kördi. (55; 1644) “Tepeye çıkan birçok atlıyı yamaca saklananları göç edenler de bir anda gördüler.”

Jüzik pen Şȁyi jȁrmenkeni qaq jara aralap… (29; 635) “Jüzük ile Şeyi pazarın her tarafını gezmelerine rağmen….”

On altığa tolğan qızdı… (13; 01) “On altı yaşına gelen kızı…”

Öz dosın jamandağan jigitti… (18; 189) “Arkadaşını kötüleyen adam hakkında….”

Öz vädesin sıylamağan patşanı biz de sıylamaymız. (35; 871) “Sözünü tutmayan padişaha biz de saygı göstermeyeceğiz.”

Sensiŋ meni oğan ȁdeyi körsetip jürgen. (21; 309) “Sen bilerek beni onun yanına getirdin.”

Sirä, än(ø) aytkan orıs qızın bäriniŋ de öz közimen körgisi bar. (15; 62) “Herhalde şarkı söyleyen Rus kızın kendi gözleriyle görmek isterler.”

Sopıyanı özim aparıp qaytayın. (55; 1682) “Sopıya’yı ben kendim götürüp geleceğim.”

II.2.2.1.1.6. İlgi (Tamlayan) Hali

İlgi hali eki, bir ismi sonraki bir isme bağlar ve ikisi arasında ilişki kurar. Her zaman iyelik eki almış unsurla bağlantıdır, bundan dolayı ikinci isim unsurunun aldığı teklik üçüncü şahıs iyelik eki kendisinden önceki isim ilgi hali eki almasa bile onun varlığına işaret eder. Yalın durumdaki bütün isimlere eklenen ilgi eki ya sahiplik anlamı katar ya da başka ilişkiler bildirir. İlgi hali, ilgi ekinin eklenerek de kullanıldığını, açıkça veya gizli olarak kullanımlarındaki anlamların tam olarak aynı olmadığını, ek eklense de eklenmese de ilgi ekli kelimenin her zaman tamlayan olduğunu gösterir. İlgi ekinin ismi isme ve aynı işlevle ilgili ismi fiile bağlama görevi dışındaki üçüncü görevi ise ismi bir edata bağlayarak edat grubu oluşturmaktır (Ergin, 1998: 229-230; Güneş, 2009: 94). İlgi hali eki iyelik ekine bağlı olarak teşekkül ettiği için birinci ve ikinci şahıs teklik ve çokluk iyelik eki almış bütün unsurlardan önce genellkle ilgi eki almış bir zamir bulunur. Teklik üçüncü şahıs iyelik eki almış isim

132 unsurundan önce ilgi eki gelmeyebilir fakat bu durumda gizli olarak varmığı kabul edilir. İyelik ekleri eklendikleri kelime dışında bir şahsı da ifade ettikleri için şahıs zamirleri yazılmadan da kullanılan iyelik ekleri bir zamirin varığına işaret eder (Ergin, 1998: 381-384).

Kazakçada ilgi hali eki +nıŋ, +niŋ, +dıŋ, +diŋ, +tıŋ, +tiŋ olup ek, ünlüler ve geniz ünsüzlerinden sonra +nıñ/+niñ, geniz ünsüzleri hariç sedalı ünsüzlerden sonra +dıñ/+diñ, sedasız ünsüzlerden sonra +tıñ/+tiñ şeklinde kullanılır. Bazen ekin nazal n sesinin düştüğü görülür. Jazdı küni (

…(seniñ) bükil ağayınıŋ men avıldasıŋ sonıŋ mal-janın bağadı. (190, 6943) “…tüm akrabaların ve komşuların onun hayvanlarına bakıyor.”

…ȁke-şeşesiniŋ riza ekenin işi sezdi. (34; 814) “…anne babasının razı olduklarını hissetti.”

…at(tıñ) basın tarttı. (51; 1510) “…atın başını çevirdi (atın başı).”

…äveli jaralı adamnıŋ jağdayın oylasaŋdarşı. (56; 1692) “…ilk önce yaralı kişinin durumunu düşünün.”

…bizdiki (107; 3710) ˂ bizdiŋki “bizimki.”

…jigittiŋ kürektey alaqanına qızdıŋ qolı kömilip ketti. (26; 512) “…kürek gibi olan avucunda kızın eli kayboldu.”

…kädimgi orıs qızı şıktı. (15; 81) “…tam Rus kızı çıktı (Rus’tıñ kızı).”

…köz qırın tastadı. (15; 91) “…gözünün kenarıyla baktı; (köziniŋ qırı).”

…qarağaydıŋ işine ala jönelgen. (24; 437) “…ormanın içine götürüverdi.”

…sözdiŋ mȁnisin Şȁyi tüsindi. (25; 485) “…lafın manasını Şeyi anladı.”

Jazıqsız, qaruvsız halıqtı qırıp salğanına maqtanğan mınalar orıstıŋ javıngeri degen attan sadağa ketsin! (59; 1811) “Günahsız, silahsız halkı öldürdüğü için gururlanan sizin gibi Rus’ın askerine lanet olsun!”

Meni rotmistr Kravçenkonıŋ özi jumsadı. (57; 1736) “Beni Bakan Kravçenko’nun kendisi gönderdi.”

meniki… (116; 4082) ˂ meniŋki “benimki.”

133

Qazaqtıŋ kelinimin, Qojaqtıŋ qatınımın. (64; 2000) “Kazakların geliniyim ve Kojak’ın karısıyım.”

Taldıbulaqtıŋ poştasında otırğanımda… (64; 2003) “Taldıbulak’ın postanesinde oturduğumda…”

II.2.2.1.1.7. Vasıta Hali

Vasıta hali, işin, hareketin vasıtası ile yöntemini mekânı ile zamanını, ortaklaşma, birleşme, bağlanma, gibi ilişkilerini ve başka çeşitli anlamları bildirir. Vasıta hali eki, bir ismi bir isme veya ismi fiile bağlar (Korkmaz, 2003: 317-324; Güneş, 2009: 95).

Kazakçada vasıta hali eki +men, +ben, +pen, +menen, +benen, +penen şeklinde olup ek; ünlüler ve –z hariç sedasız ünsüzlerle biten isimlerden sonra +men/+menen, -z ünzsüzü ile biten isimlerden sonra +ben/+benen, sedasız ünsüzlerle biten isimlerden sonra +pen/+penen şeklinde gelir (Biray vd., 2018: 84-85).

…jılı ıqılaspen amandastı. (17; 144) “…güler yüzle selamlaştı.”

…orıs bizben bawırlasqısı kelip turadı. (39; 1024) “…Rus bizimle kardeş olmak istiyor.” Orıspen atısqan qazaq bolsa… (65; 2075) “Ruslarla vuruşan Kazak ise…”

…tabaqpen et tarttı (184; 6717) “…tabakla et yemeği verildi.”

Atınan tüsip, eki-üş jurttağı küldi ağaşpen avdastırıp qaradı. (92; 3129) “Atından inip külü ağaçla eşeleyip baktı.”

Halıkpen birge ösip-öniŋder! (67; 2141) “Halkla birlikte çoğalın!”

Ne körsek te elmen birge köremiz. (42; 1160) “Başımıza ne gelirse de halkla birlikte görürüz (ne olursa olsun halkla birlikte görürüz).”

Qazaqpen olardıŋ… (156; 5629) “Kazakla onların…”

Senimenen ötkizgen jartı künüm. (272; 10139) “Seninle geçiren yarım günüm.”

Tavdan asqan bultpenen aralasıp. (152; 5460) “Dağdan geçen bulutla karışıp.”

II.2.2.1.1.8. Eşitlik Hali

Eşitlik hali eki, kelime grubu ve cümlede fiilin nasıl gerçekleştiğini veya tarzını ifade eder. Benzetme hali, genelde denklik ifadesi taşımakla birlikte, benzerlik, yakınlık, miktar,

134 karşılaştırma, kanaat, benzetme gibi değişik ayrıntıları da dile getirmektedir (Ergin, 1998: 239; Korkmaz, 2003: 324-329; Biray vd., 2018: 85; Güneş, 2009: 93).

Kazakçada eşitlik hali eki +day/+dey, +tay/+tey; +şa/+şe olup ek; ünlüler ve ve sedalı ünsüzlerle biten isimlerden sonra +day/+dey, sedasız ünsüzlerden sonra +tay/+tey ekleri kullanılır. +day/+dey, +tay/+tey ekleri benzetme, +şa/+şe ekliri ise daha çok eşitlik ifade etmek için kullanılır (Biray vd., 2018: 85).

…eresek qızday körsetip (13; 15) “…biraz yetişkin gösterdiği için.”

…erkekşe kiyinip alıpsıŋ ğoy. (51; 1523) “…erkek gibi giyinmişsin.”

…jigittiŋ kürektey alaqanına qızdıŋ qolı kömilip ketti. (26; 512) “…kürek gibi olan avucunda kızın eli kayboldu.”

…ot tigen qav otınşa Tazabektiŋ denesi örtenip qoya berdi. (84: 2810) “…ateş değmiş ağaç gibi Tazabek’in vücudu yanıyordu.”

…öŋkigen qalmaq şökken tüyeşe etpetinen tüsti. (115; 4022) “…cüsseli Kalmuk çömelmiş deve gibi sendeleyerek düştü.”

…sülikşe sorıp üyrengen savdager sekildi. (16; 126) “…haksız kazanç sağlamaya alışmış bir tüccarı gibi.”

…şabarmanşa şaqılday qalıptı. (168: 6096) “…ulak gibi konuşup duruyordu.”

…toğız ölik mülikşe teŋkiyip-teŋkiyip jatır. (61; 1899) “…dokuz ceset dağınık eşya gibi yatıyormuş.”

Tabaqtay beti… (16; 124) “Geniş yüzü…”

Tazabekti quşağında qantşa eritti. (95: 3264) “Tazabek’i kucağında bal gibi eritti.”

Tüyedey tım iri… (16; 123) “Deve gibi kocaman…”

II.2.2.1.1.9. Karşılaştırma Hali

Karşılaştırma eki, Bir nesnedeki özelliğin başka bir nesnedeki özellikle miktarını, fazlalığını ifade eden ektir (Doğan-Koç, 2013: 211).

Kazakçada ek, +raq/+rek, +law/+lew, +daw/+dev, +taw/+tew şeklinde olup ek, ünsüzlerden sonra +raq/+rek, ünlülerden sonra +law/+lev, tonlu ünsüzlerden sonra +daw/+dew, tonsuz ünsüzlerden sonra +taw/+tew şeklinde gelir (Doğan-Koç, 2013: 211).

135

…alısıraq keteyikşi. (24; 431) “…uzaklaşarak gidelim.”

…könelev kimeşekti kempir. (14; 56) “…eski başörtülü yaşlı bir kadın.”

…mağan durıstav qazaqtı da qıymaysız ba? (52; 1548) “…bana dürüst bir Kazak’ı kıyamadın mı?”

…minez-qulqı tüsiniksizdev. (229; 8472) “…karakteri ile hareketi anlamsız gibiydi.”

…Tazabekke qıyındav soqtı. (249; 9245) “…Tazabek’e biraz zor geldi.”

…tezirek bolsa eken dep tiledi. (49; 1430) “…çabucak kavuşmak için dua etti.”

Eresektev eki ul… (194; 7114) “biraz daha büyük iki oğlu...”

Juqalav ğana taldırmaş jigit… (304; 11378) “İncecik olan delikanlı….”

II.2.2.1.2. İyelik Ekleri

İyelik ekleri, eklendiği ismin kime veya neye ait olduğunu şahıs zamirlerine isnat ederek gösteren; isimle isim arasında bağlantı kuran isim işletme ekleridir (Ergin, 1998: 221; Korkmaz, 2003: 259; Eckman, 2013: 66).

Kazakçadaki iyelik ekleri, eski Türkçede kullanılan şekillerle aynıdır (Gabain, 1988: 70) ve günümüzdeki Türk yazı dillerinde kullanılan ortak eklerdendir (Buran-Alkaya, 2018). Kullanımdaki bazı küçük farklar dışında aynı sayılır. Kullanımdaki farklardan birincisi Kazak Türkçesinde kullanılan iyelik eklerinin yuvarlak ünlülü şekillerinin olmamasıdır (Buran- Alkaya, 2018: 298), ikincisi ise bazı çokluk şekillerin teklik şahıslarda nezaket gereği kullanılmasıdır.

II.2.2.1.2.1. Teklik 1. Şahıs İyelik Eki +m

Teklik 1. Şahıs iyelik eki eski Türkçedeki gibi –m’dir (Gabain, 1988: 70). Bu ek Türkiye Türkçesinde de –m şeklindedir (Ergin, 1998: 222; Korkmaz, 2003: 260). Yalnız, yönelme eki–ġa/-ge, qa/-ke teklik birinci şahıs iyelik ekinden sonra –a/e şeklinde (Isqaqov, 1991: 62-63; Biray vd., 2018: 83), belirtme eki –dı/-di (Biray vd., 2018: 82), ilgi hali eki – dın/din (Biray vd., 2018: 82) şeklinde gelir. …jeŋgem de şarşar. (194; 7100) “…yengem de yorulur.” …ökil inim boladı. (183; 6703) “…manevi kardeşim olacak.” Ȁke-şeşem bar edi. (176; 6393) “Anne babam hayattaydı.”

136

Ayağımnıŋ astı körinbeydi… (23; 398) “Ayağımın altı gözükmiyor...” Bir bavırım, kelinim bar edi. (176; 6394) “Bir kardeşim ve gelinim vardı.” Eki ulım äli kişkentay. (182; 6636) “İki oğlum daha küçük.” Kelinim soŋğe körgenimde avırayaq edi. (176; 6394) “Gelinimle son görüştüğümde hamileydi.” Körip tursındar ğoy qarındasıma kelgenimdi. (17; 169) “Görüyorsunuz ki kardeşime geldiğimi.” Közime körinbesin! (31; 701) “Gözüme gözükmesin!” Nemeremdi oqudan şığarıp jiberipti. (298; 11160) “Torunumu okuldan atmış.” Qaynatam men qaynağamnan köz jazıp qalıp… (54; 1605) “Kaynatam ile kayınbiraderimi kaybetip….”

II.2.2.1.2.2. Teklik 2. Şahıs İyelik Eki +ıŋ; +iŋ, +ŋ

Teklik 2. şahıs eski Türkçedeki nazal ŋ şeklindedir, eski Türkçede kullanılan –g/-ġ şekli ise günümüz Kazakçasında kullanılmaz (Gabain, 1988: 70). Ancak bu ekten sonra yönelme hali eki –a/-e (Biray vd., 2018: 83; Janpeyisov vd., 2002: 457), ayrılma hali eki –nan/-nen (Biray vd., 2018: 84; İsayev; 2007: 134), belirtme hali eki –dı/-di (Biray vd., 2018: 82; Isayev; 2007: 134) şeklinde gelir.

…ağaŋnıŋ üyi ğoy, dedi. (279; 10419) “…ağabeyinin evi ya, dedi.” Aqılıŋnan aynalayın! (266; 9915) “Akıllım benim!” Bayıŋ ba? (65; 2077) “Kocan mı?” Jameş, samawırınıŋdı qoy… (65; 2041) “Jameş, semaverini hazırla…” Jaŋağı bir äniŋdi bizge aytıp berşi. (195; 7148) “Az önceki şarkını söylermisin.” Köŋiliŋe keletin söz aytıp qoydı ma? (65; 2044) “Gönlünü kıracak kelime mi söyledi?” Mına söziŋnen keyin ökpem tarqadı. (65; 2058) “Bu sözünden sonra öfkem geçti.” Öziŋniŋ dosıŋ Jomart. (27; 568) “Kendi arkadaşın Jomart.” Qarındasıŋ tım erke. (65; 2067) “Kardeşin çok şımarık.” Qarındasıŋa kelseŋ qarındasıŋmen söylese ber. (17; 172) “Kardeşine geldiysen kardeşinle konuş.” Seniŋ ȁke-şeşeŋ men bavırlarıŋdı tiridey örtep… (292; 10909) “Senin anne babanla kardeşlerini diri diri yakıp….”

137

Çokluk ikinci şahıs iyelik ekleri, şahıs zamirleri olmadan teklik 1. şahıslarda nezaket şekli olarak kullanılabilir.

nezâket +ŋız, +ŋiz, +ıŋız, +iŋiz Aman-esen jürgeniŋizdi apam ekevmiz de tileymiz. (65; 2056) “Sağ salim olmanızı annemle ikimizde isteriz (dileriz).” Bir adamıŋızdı atıp öltirip… (58; 1802) “Bir adamanızı öldürüp….” Qarğa bavırınız ğoy, öz qazağıŋız üşin öz bavırıŋızğa bir avız söz ayta ma degen tilek qoy bizdiki. (107; 3708) “Karga sizin kardeşiniz, kendi Kazak kardeşleriniz için kardeşinizle bir kaç kelam etseniz diye bir niyet bizimki.” Qızıŋızdıŋ quyğan şayı taŋdayımızdı da, maŋdayımızdı da jibitti. (240; 8911) “Kızının çayı bal oldu, boğazımızı da alnımızı da ıslattı.”

II.2.2.1.2.3. Teklik 3. Şahıs İyelik Eki

Teklik 3. şahıs iyelik eki eski Türkçede olduğu gibi düz ünlülü olarak –ı/-i, -sı/-si (Gabain, 1988: 70) şeklindedir. Teklik 3. şahıs iyelik ekinden sonra belirtme eki -n şeklinde (Doğan-Şuataman, 2007: 185; Buran-Alkaya, 2018: 299; Janpeyisov vd., 2002: 457) gelir. Yine teklik 3. Şahıs iyelik eklerinden sonra bulunma hali eki geldiğinde araya zamir n’si girer (Doğan-Şuataman, 2007: 187; Janpeyisov vd., 2002: 457), ayrılma hali eki ise –nan/-nen şeklinde gelir (Doğan- Şuataman, 2007: 187; İsayev; 2007: 134). …adamnıŋ jağdayın oylasaŋdarşı. (56; 1693) “…insanın halini anlasanıza.” …avılında ötetin körinedi. (18; 206) “…köyünde geçirecek gibi.” …bavırı men jeŋgesi bosağadan attatpaptı. (288; 10779) “…kardeşi ile yengesi evine almamış.” …javırınan qapsıra quşaqtadı. (21; 317) “…omzundan sarıla kucakladı.” Ağıntaydıŋ jeydesin… (54; 1615) “Ağıntay’ın gömleğini...” Aqırı kelini… (287; 10720) “Sonunda gelini...” Biraq qızdıŋ ȁke-şeşesi… (290; 10862) “Fakat kızın anne babası…” Jüzinen de, minezinen de ayğaylap turğan ȁbestigi joq. (40; 1085) “Yüzünen de huyunan da ters hareketi görülmüyor.” Ol abısını… (286; 10684) “O eltisi…” Oralbektiŋ eki balası men Keŋesbektiŋ qızın… (288; 10770) “Oralbek’in iki oğluyla Kenesbek’in kızın…”

138

Qızı men ulı aralas. (194; 7113) “Kızı ile oğlu beraber.” Şȁyiniŋ közinen jas şığıp kete jazdadı. (31; 715) “Şeyi’nin gözleri ağlayacaktı.” Tazabektiŋ jüregi… (54; 1610) “Tazabek’in yüreği…”

II.2.2.1.2.4. Çokluk 1. Şahıs Ekleri

Çokluk 1. Şahıs iyelik eki eski Türkçedeki gibi –mız/-miz şeklinde olup (Gabain, 1988: 70) tek farkı sadece düz ünlülü şekiller kullanılır (Biray vd., 2018: 80; Doğan-Şuataman, 2007: 190).

Çokluk birinci şahıs iyelik ekinden sonra belirtme hali eki –dı/-di şeklinde (Biray vd., 2018: 82; Doğan-Şuataman, 2007: 185), ilgi hali eki –dın/-din şeklinde (Biray vd., 2018: 83; Doğan-Şuataman, 2007: 185), vasıta hali eki –ben şeklinde (Biray vd., 2018: 84; Doğan- Şuataman, 2007: 187) gelir.

…aqılımızdı tıŋdaytın ol emes. (35; 862) “…akıllımızı alacak o değil.”

…atamızdıŋ bizge bergen batası. (216; 7950) “…dedemizin bize verdiği duası.”

…öz közimizben körip qaytayıq, dedi. (57; 1730) “…kendi gözümüzle görelim, dedi.”

Ȁdil dep sengen aq patşamız alaqol şıqtı, dedi kürsinip. (37; 946) “Adil diye inandığımız Çar zalim oldu! dedi ah çekerek.”

Bir kisimizdi atıp öltirdi. (99; 3401) “Bir kişimizi öldürdüler.”

Ekevmizdiŋ bedelimiz ben aqılımız… (38; 1009) “İkimizin şöhretimizle akılımız...”

Erkegimiz bugün ölmese… (100; 3442) “Erkeklerimiz bugün ölmese….”

II.2.2.1.2.5. Çokluk 2. Şahıs İyelik Ekleri

Kazakçada kullanılan çokluk 2. şahıs iyelik ekleri, eski Türkçedeki –ŋız/-ŋiz şekillerinin (Gabain 1988: 70) düz ünlülü şekilleridir. Eski Türkçede kullanılan –gız/-giz şekilleri (Gabain, 1988: 70) ise kullanılmaz.

Kazakçada mevcut kullanımın dışında çokluk 2. Şahıs iyelik eklerinin de nezaket şekilleri vardır. Bunlar teklik ve çokluk 2. şahıs iyelik eklerinden önce çokluk ekleri getirilerek yapılır. Kazakçada çokluk ekleri kendisinden önceki ünsüze göre ilk ünsüzü değiştiğinden +larıŋ, +leriŋ, +darıŋ, +deriŋ, +tarıŋ, +teriŋ veya +larıŋız, +leriŋiz, +darıŋız, +deriŋiz, +tarıŋız, +teriŋiz şeklindedir (İsayev, 2007: 121)

139

Çokluk 2. şahıs iyelik ekinden sonra belirtme hali eki –dı/-di şeklinde (Biray vd., 2018: 82; Doğan-Şuataman, 2007: 185), ilgi hali eki –dın/-din şeklinde (Biray vd., 2018: 83; Doğan- Şuataman, 2007: 185), vasıta hali eki –ben şeklinde (Biray vd., 2018: 84; Doğan-Şuataman, 2007: 187) gelir.

Avıldarıŋda aqın, änşi-küyşi bar ma? (251; 9306) “Köylerinizde türkücü, şiirci var mı?”

Jeŋgeŋ ekeviŋniŋ oŋaşa äŋgimeleriŋe kedergi bolıp qaytem… (100; 3461) “Yengenle ikinizin özel konuşmanız olabilir…”

Maldarıŋdı kim alsa, sonıŋ özine apartıp bergizem. (112; 3910) “Hayvanlarınızı kim aldıysa kendisine getirttirim.”

Men köşteriŋdi aman-esen ötkizip berem. (104; 3615) “Ben göçü sınırdan geçiririm.”

Qabaqtarıŋ jaqsı emes qoy, ne bop qaldı? (189; 6930) “Neşeleriniz yerinde değil, hayırdır?”

Qapez atalarıŋ “halıq javı” atanıp itjekkenge aydaldı. (305; 11416) “Kapez dedelerin halk düşmanı olarak sürgün edildi.”

Quday juptarıŋdı jazbasın. (241; 8937) “Allah ikinizi kavuştursun.”

Senderdiŋ äpkeleriŋ, qarındastarıŋ joq pa? (108; 3770) “Sizin kız kardeşiniz ablanız yok mu?”

So kisiniŋ siltevimen töbeleriŋnen top ete tüstim. (123; 4352) “O kişinin tarifiyle şimdi buradayım.”

Soğan közderiŋ men jetpisten asqanda jetti me? (106; 3698) “Ben yetmişin üzerindeyken mi inandınız?”

Şȁyi apalarıŋ şäy işsin… (287; 10743) “Şeyi ablaların çay içsin….”

Tanısa otırayıq, jönderiŋizdi aytıŋızdar. (110; 3842) “Evet, tanışalım, vaziyetinizi anlatın.”

II.2.2.1.2.6. Çokluk 3. Şahıs İyelik Ekleri

-ları/-leri şeklindeki eski Türkçedeki çokluk 3. şahıs iyelik ekleri (Gabain, 1988: 70), Kazakçada –lar/-ler, -dar/-der, -tar/-ter çokluk ekine teklik 3. Şahıs iyelik eki –ı/-i’nin

140 gelmesiyle oluşan –ları/-leri, -darı/-deri, -tarı/-teri şeklindedir (Biray vd., 2018: 80; İsayev, 2007: 121).

Albandardıŋ ağayın-tuvıstarı… (41; 1109) “Albanların akrabaları...”

Ȁŋgimeleri amandıq-savlıq surasudan ȁrı aspadı. (289; 10820) “Konuşmaları o kadar alakasızdı ki adeta her kafadan bir ses çıkıyordu.”

Ȁyimbek, Kelgembay attı qurbıları ilesetin boldı. (91; 3102) “Ayimbek ve Kelgembay adlı arkadaşları gitmeye karar verdiler.”

Birazdan keyin eptep ünderi şığa bastadı. (61; 1893) “Biraz sonra alışmaya başladılar.”

Mıltıqtarı men kiyim kiyisterinen birden tanıdı. (73; 2375) “Silahları ile giyişlerinden hemen tanıdı.”

Nüsipbek pen Mükeydiŋ balaları… (171; 6215) “Nüsipbek ile Mükey’in çocukları…”

Öŋ joq, tüs joq zäreleri uşıp kelgeni äli esinde. (280; 10453) “Yüzleri bozarıp korkarak geldikleri hala aklındaydı.”

Qaraqoldıŋ ortasınan ötüge jürekteri davamadı. (89; 3026) “Karakol’un ortasından geçmeye cesaret edemediler.”

Qazaq jäne orıs şaruvalarınıŋ turmıstıq jağdayın qavırt jaqsartuv üşin… (187; 6843) “Kazak ve Rus işçilerin durumunu hemen iyileştirmek için…”

Süyekteri de şala janıp ketipti. (89; 2994) “Kemikleri de yarım yanmış.”

Türleri de, sözderi de surqayı. (66; 2086) “Yüzleri de konuşmaları da korkunçtu.”

Üylerin örtep jibergim keldi. (181;6613) “Evlerin yakmak istedim.”

II.2.21.3. Aitlik Eki +ğı, +gi, +qı, +ki

Aitlik eki, bir nesneyi bağlı ve ait olduğu başka bir nesneye göre veya zaman ve mekan içindeki yerine işaret etmek suretiyle belirtir ve bu karakteriyle ikinci bir iyelik eki gibidir (Öner, 1998: 115-116).

Eski Türkçede genellikle –ki nadiren –kı şeklinde kullanılan aitlik eki (Gabain, 1988: 45), Kazakçada ünlü ve ünsüz uyumuna uyarak –ğı/-gi, -qı/-ki şeklinde kullanılır (Biray vd., 2018: 80-81; Buran-Alkaya, 2018: 301).

141

Aitlik eki ilgi hali ekinden sonra gelince ilgi hali ekindeki –ŋ sesi düşer. İlgi hali eki kendisinden önce gelen ismin son ünsüzüne göre –nıŋ/-niŋ, -dıŋ/-diŋ, -tıŋ/-tiŋ şeklinde olduğu için ek aitlik eki ile kalıplaşarak -niki, -diki, -tiki şeklini alır (İsayev, 2007: 124; Isqaqov, 1991: 48).

Teklik birinci, ikinci ve üçüncü şahıs zamirlerinden sonra çifleşen n seslerinden birisi de düşerek ek, –iki şeklini alır (Biray vd., 2018: 82).

…endi bäri seniki. (60; 1868) “…artık hepsi seninki.”

Ana arızqoy qazaqtiki ne? (244; 9057) “O şikâyetçi Kazak’ın ne işi var?”

Apaŋdiki de, seniki de durıs. (64; 2024) “Anneninki de seninki de doğrudur.”

Även eldiki bolğanmen, ondağı muŋ Kapezdiki edi. (152; 5490) “Şarkı halkın olsa da şarkıda söyleneneler Kapez’inki idi.”

Bizdiŋ qojayındiki ğoi… (165; 5959) “Bizim sahibimizinkidir...”

Körşinikine birge barayıq. (279; 10426) “Komşuya beraber gidelim.”

Şınımen, endigi ökimet tek orıstıkı emes… (171; 6231) “Gerçekten, artık hükümet sadece Rus’unki değil…”

II.2.2.1.4. Çokluk Eki

Çokluk eki, bir ismin karşıladığı nesnenin sayısının birden fazla olduğunu ifade etmek için, söz konusu isme çokluk eki getirilerek ismin çokluk şekli yapılır.

Eski Türkçede ek umumi olarak +lar/+ler şeklinde olup (Gabain, 1988: 62), Kazak Türkçesinde geldiği tabanın son sesine göre ek, +lar/+ler –dar/+der, +tar/+ter şeklinde olup (Öner, 1998: 105), Ek, ünlülerle –r, -v, -y ünsüzlerinden sonra +lar/+ler; sedalı ünsüzlerden sonra +dar/+der, sedasız ünsüzlerden sonra +tar/+ter şeklinde gelir (Biray vd., 2018: 79; İsayev, 2007: 116).

Çokluk eki aynı zamanda çekimli fiillerden sonra nezaket ifadesi için kullanılır (Isqaqov, 1991: 41), çokluk ekleri özel isimlerden sonra gelerek yapım eki işlevinde de kullanılır (İsayev, 2007: 114-120).

+lar/+ler

balalar (194; 7116) “çocuklar”

142

baylar (165; 5992) “zenginler”

burınğılar (22; 340) “evvelkiler”

jumısşılar (169; 6117) “işçiler”

şaruvalar (169; 6118) “işçiler”

Alayda, sol Tazabek, Savrıq, Şaltabaylardı… (40; 1065) “Fakat Tazabek, Savrık, Şaltabaylar...” Yazar, Şaltabaylar diye söylemek istediği birkaç Şaltabay’lardan değil Şaltabay gibi kahramanların olduğunu bahsediyordu.

birevler (37; 954) “birileri”

kedeyler (165; 5986) “fakirler”

kisiler (40; 1089) “insanlar”

özgeler (63; 1991) “diğerler”

üydegiler (36; 928) “evdekiler”

+dar/+der

adamdar (223; 8239) “insanlar”

Albandar (41; 1109) “Albanlar”

äldekimder (217; 8024) “biriler”

äyelder (25; 491) “kadınlar”

jandar (251; 9318) “insanlar”

künder (53; 1603) “günler”

musılmandar (70; 2263) “Müslümanlar”

tuvısqandar (303; 11356) “akrabalar”

ülkender (170; 6188) “büyükler”

+tar/+ter

bayğustar (62; 1934) “zavallılar”

erkekter (172; 6264) “erkekler”

jigitter (98; 3366) “yiğitler”

Orıstar (219; 8090) “Ruslar”

143

ölikter (63; 1992) “cesetler”

Qazaktar (34; 820) “Kazaklar”

qonaqtar (222; 8182) “misafirler”

studentter (296; 11088) “öğrenciler”

Tazabekterdikine (43; 1185) “Tazabeklere”. Yazar, Tazabekler diye Tazabek’in ailesinden bahsediyor burada ek +gil anlamı katar;

Türikter (205; 7543) “Türkler”

II.2.2.1.5. Soru Eki

İsmin soru şeklini yapan bu ek genellikle ismi fiile bağlar ve edatken sonradan ekleşmiştir (Ergin, 1998: 243). Kazak Türkçesinde soru ekinin ünlüsü a, e’dir. Soru ekinin ünsüzü, ünlülerle l, r, v, y ünsüzlerden sonra +ma/+me; l, r, v, y ünsüzleri hariç diğer sedalı ünsüzlerden sonra +ba/+be;sedasız ünsüzlerden sonra +pa/+pe şeklinde gelir (Biray vd., 2018: 85; Buran-Alkaya, 2018: 301).

Soru eki isim kategorisinde kabul edilen ad, sıfat, zamir ve zarf ile görevli kelime kabul edilen ünlem, bağlaç ve edatlardan sonra da gelebilir.

Kazakçada +ma/+me, +ba/+be, +pa/+pe soru eklerinin dışında, kullanılışı +ma/+me, +ba/+be, +pa/+pe eklerinden farklı, vurgu yoluyla daha önce bahsedilen bir konuya referans yapılarak soru eki gibi kullanılan bir de +şa/+şe vardır (Isqaqov, 1991: 375). Bu ek direk soru ifaede etmek yerine ima eder. Yazı dilinde fazla kullanılmaz ancak günlük hayatta sık kullanılan bir şekildir. Edebi eserlerde fazla örneğine rastlanmayan bu kullanış, yazar konuşma dilini romana olduğu gibi yansıttığı için romanda birkaç örneği vardır.

Kazakçada isimlerden sonra gelen bazı soru ekli ifadeler Türkiye Türkçesine aktarılırken ancak çekimli fiil ile aktarılabilmektedir. Çalışmada bu eklerin kullanımı mümkün olduğunca orijinal şekle uygun verilmeye çalışılmıştır.

+ma/+me

Eki orıstı öltirgenim künä me, künä emes pe? (244; 9046) “İki Rus’u öldürmem günah mı, günah değil mi?”

Senşe, nemene, qaşqan Qazak basqa da, qaytqan Qazak basqa ma? (130; 4618) “Sence, kaşan Kazak başka da dönen Kazak başka mı?”

144

Ürey sonda ölimniŋ özinen de üreyli me? (62; 1926) “Korku, ölümün kendisinden de korkunç mu?”

+ba/+be

Bavırları bäri suravsız ba? (244; 9054) “Kardeşlerin hepsi karşılıksız mı kalsın?”

Oy, ağa amansız ba? (64; 2028) “O, abi iyimisiniz?”

Sergeyçük mağan öştesüvi kerek pe, joq men oğan ba? (244; 9055) “Sergeyçük’ün bana mı kin tutması gerek, yoksa benim ona mı?”

+pa/+pe

Baluvanğa oŋı da bir, solı da bir emes pe? (80; 2867) “Güreşçinin sağı solu fark eder mi?”

Bärin namısqa şabamız dep bastadıq emes pe? (118; 4133) “Her şeye şeref için başladık değil mi?”

Jiren murt, arıq jigit emes pe? (79; 2626) “Bıyıklı ve zayıf olan yiğit değil mi?”

Qarnıŋ aşqan joq pa? (102; 3515) “Karnın aç mı?.” (

Sämeniŋ serik bolıp qasıŋda jürgen joq pa? (119; 4172) “Samen’in yoldaş olarak yanında değil mi?”

Tiriniŋ ömiri tävbe emes pe? (115; 4043) “Yaşayanların yaşadığına şükür değil mi?”

+şe/+şe

Kazakçada soru eki olarak kullanılan +şa/+şe daha çok vurgu yoluyla ima ve rica etmede kullanılar.

Basqalar şe? (277; 10354) “Peki diğerleri (ne olacak)?”

Qapez şe? (203; 7479) “Peki Kapez (hoşlandı mı)?”

Ülkeni şe? (79; 2628) “Peki büyüğü (nasıl)?”

II.2.2.1.6. Eşitlik Ekleri

İsimlerle isim kategorisinde sayılan kelimelerde nicelik ve nitelik olarak karşılaştırma yapan ek (Korkmaz, 1992: 56) eski Türkçede +ça/+çe şeklinde olup Gabain ekin artık kelime teşkilinde kullanılan yıpranmış bir ek olduğunu, muhtemelen eski bir son çekim edatı olabileceğini, mevcut kullanımdan dolayı hal ekleri içinde değerlendirdiğini belirtir (1988:

145

65). Ek, Eckmann’a göre hem nitelik hem nicelik bakımından, hal, zaman vs. eşitliklerini ifade eder (2013: 82).

Türkçedeki umumi olarak kullanılan +şa/+şe eşitlik eki yanında +day/+dey ve +tay/+tey eklerinin de aynı işlevde kullanıldığı Kazakçada bu ekler geldiği tabanla yüklem veya cümlenin başka bir ögesi arasında farklı niteliklerde eşitlik ilişkisi kurma yanında gibilik ve benzerlik de ifade eder (Janpeyisov, 2002: 407; Biray vd., 2018: 85; Buran-Alkaya, 2018: 300). Kazakçada bu eklerin geldiği isim veya isim grupları Türkiye Türkçesine aktarılırken, ekin Kazakçadaki verdiği manayı aktarabilmek için ek kullanılmlaz, mana genellikle gibi veya benzer kelimeleriyle karşılanabilir.

+şa, +şe

Kazakçada ek ç ünsüzünün ş ünsüzüne dönüşmesiyle +şa/+şe şeklini almıştır. Eski Türkçedeki +ça/+çe ekinden gelme ihtimalinin neredeyse kesin olduğu ek hakkında Janpeyisov, ekin çağ anlamına gelen eski Türkçedeki çak kelimesinin ekleşmesi ile oluştuğunu söyler (2002: 407).

Dombıramen aytıp dağdılanğandıqtan, jeŋgemşe ayta beruden bir türlü jüreksiniŋkirep otırğanım. (80; 2664) “Dombırayla söyleyip alıştığımdan yengem gibi söylemeye bir türlü cesaret edemiyorum.”

Enesiniŋ bavırına tığılğan qoşaqanşa jigittiŋ kürektey alaqanına qızdıŋ qolı kömilip ketti. (26; 512) “Annesinin kucağına sokulan kuzu gibi yiğidin kürek gibi avucunda kızın eli kayboldu.”

Şäyi de arbalğan adamşa aq üidiŋ aldınan uzay almadı. (15; 64) “Şeyi de aldanan kişice beyaz çadır evin etrafından uzaklaşamadı.”

Tüyilgen qara bult ne javmay, ne jıljımay, järmeŋkeniŋ üstin qara tündikşe qaptap alıptı. (50; 1448) “Ne yağıp ne ılımadan ağırlaşan kara bulut pazarın üstünü çadırın tündiği gibi kapattı.”

+day, +dey, +tay, +tey

Bu ek eski Türkçedeki teg benzetme edatının ekleşmesi ile oluşmuştur (Biray vd., 2018: 85; Buran-Alkaya, 2018: 300).

Bop-boz, aq şölmektey bop, şalqalap jatqan Kȁvsendi közi şaldı. (297; 11127) “Benzi ak çömlek gibi bomboz olup sırtüstü yatan Kevsen’e gözü ilişti.”

146

Kişigirim şombaltastay kisi eken. (34; 845) “İriyarı değil orta büyüklükte bir kaya gibi insan imiş.”

Osı künnen bastap Tazabek Qapezdi ävliyedey sıylaytın boldı. (153; 5500) “Tazabek, bu günden başlayarak Kapez’e evliya gibi hürmet etti.”

Soytalday adamnıŋ ökpesi de soyqanday boladı eken, tegi. (65; 2053) “Büyük insanın öfkesi de dev gibi olurmuş, galiba.”

Tazabekti däl Kobzevtey birde-bir qazak jaqsı körgen jok şığar. (272; 10156) “Tazabek’i tam Kobzev gibi seven Kazak çıkmayabilir.”

II.2.2.2. Fiil Çekim Ekleri

Fiil ve isim tabanlarına gelerek onlara zaman ve şahıs kavramı yükleyen (Korkmaz, 1992: 62) ve fiil tabanlarına gelerek onların isimler ve cümlenin yüklemi ile irtibatını sağlayan, yapım eki ile çekim eki arasında bir işleve sahip (Ergin, 1998: 138-139) eklere fiil çekim eki denir.

Fiil çekim ekleri de işlevleri dikkate alınarak asıl fiil çekim ekleri ve fiil işletme ekleri olarak iki başlıkta değerlendirilir. Şekil ve zaman ekleri ile şahıs ekleri asıl isim çekim ekleri, sıfat-fiiler, zarf-fiiller ve soru eki de fiil işletme ekleridir (Ergin, 138-143 )

II.2.2.2.1. Şahıs Ekleri

Şahıs ekleri, fiilde belirtilen hareketin bağlı olduğu kişi veya nesneyi işaret eden eklerdir, hareketi kişi veya nesneye bağlarlar (Ergin, 1998: 134-136). Çekimli bir fiilde şahıs ekleri şekil ya da zaman ekinden sonra gelir ve kendisinden sonra yalnızca soru ekini alabilir. Emir ve istek kipleri işaretleyen ekler aynı zamanda şahıs da ifade eder; fakat diğer ekler genel manada şahsı karşılamazlar. Bu nedenle cümlede yer alan ifadelerin bağlanacağı şahsı belirleyen yapı şahıs eklerdir (Erdem, 2015: 474).

Türkçedeki şahıs ekleri üç türlüdür (Ergin, 1998:283). Bunlar Birinci tip (zamir kökenli), ikinci tip (iyelik kökenli) ve üçüncü tip emir çekimine mahsus şahıs ekleridir (Ergin, 1998: 283-288).

147

II.2.2.2.1.1. Birinci Tip (Zamir Kökenli) Şahıs Ekleri

Birinci tip şahıs ekleri şahıs zamirlerinin ekleşmiş hali olup, eski Türkçede çekim şahıs zamirleri ile yapılırdı, ilerleyen zamandake değişme ile bu zamirler bugün kullanılan eklere dönüşmüştür (Ergin, 1998: 283).

Kazak Türkçesinde kullanılan 1. Tip şahıs ekleri şahıs zamirlerinin ünlüsünün darlaşması ve zamirlerin başındaki ünsüzlerin kendisinden önce gelen ses göre şekillenmesi ile günümüzdeki hali almıştır. Teklik ve çokluk üçüncü şahıslar aynı olup eksiz veya bildirme ekinin kısalmış hali –di eki getirilerek yapılır.

Kazak Türkçesinde zamir kökenli şahıs ekleri görülen geçmiş zaman ve şart eki dışındaki diğer fiil çekimlerinde kullanılır (Biray vd., 2018: 101).

II.2.2.2.1.1.1. Teklik 1. Şahıs Ekleri -mın, -min, -bın, -bin, -pın, -pin

Teklik birinci şahıs ekleri ünsüzleri bakımından, kendisinden önceki sesin durumuna göre; ünlüler ile l, m, r, v, y, n ve ŋ ünsüzlerinden sonra -mın/-min; l, m, r, v, y, n ve ŋ hariç diğer sedalı ünsüzlerden sonra –bın/-bin, sedasız ünsüzlerden sonra ise –pın/-pin şeklinde gelir (Biray vd., 2018: 101-102). Zamirlerden ayrılan ikinci yönü ise ekteki ünlünün darlaşmasıdır. Ek büyük ünlü uyumuna uyar her şeklin kalın ve ince ünlülü şekli vardır.

Zamir kökenli teklik birinci şahıs eki, konuşma dilinde genellikle –ın/-in sesleri düşürülerek –m şeklini almaktadır. Yazar konuşma dilindeki bu özelliği eserine de taşımıştır.

…men qorqaqpın. (186; 6807) “…ben korkağım.”

…şeyitpin. (42; 1155) “…şehidim.”

almaymın! (114; 3995) “almıyorum!”

boydaqpın… (215; 7938) “evli değilim...”

Budan bılay men seni Täyken deymin. (96; 3285) “Bundan sonra ben seni Tayken diyeceğim.”

Däp osındayğa seni barar dep eş oylamappın. (52;1540) “Tam bunu yapacağını hiç düşünmemişim.”

Jaŋa mazaqtamaymın degensiŋ. (102; 3507) “Az önce dalga geçmem demiştin.”

Märttigiŋe men aqıl-sanammen beyilmin. (155; 5595) “Cömertliğine tüm bedenimle inanırım.”

148

Öz ağamdı aman körgenime quanıp, sizge tipti qaramappın goy. (64;2029) “Öz abimi sağ salim gördüğüme sevinip size bakmamışım bile.”

Qaljıŋdaymın dep, Şäyiniŋ jüregin avırtıp alarsıŋ. (60; 1864) “Şakalaşıyım diye sakın Şeyi’yin kalbin kırma.”

Qaynım keldi değen soŋ, kelip turmın. (96; 3301) “Kaynım geldi deyince uğrayım dedim.”

Qazaktıŋ kelinimin; Kojaktıŋ qatınımın; Albanmın; Sofiya da emespin, Sopiyamın. (64; 2001) “Kazak’ın geliniyim; Kojak’ın karısıyım; Albanım; Sofiya da değilim, Sopıya’yım.”

Qojaq pen Jomarttı izdeymin demep pe eŋ? (95;3261) “Kojak ile Jomart’ı arayacağım demedin mi?.”

Sol kezde esimnen tanıp qalıppın. (135;4803) “O zaman bayılmışım.”

Bazen yazı diline de akseden özel bir durum vardır. 1. Teklik şahıs eki hece düşmesi ile ekin –ın/-in sesleri düşmüş olarak +m şeklini alır (İsayev, 2007: 162). Bu durum iyelik kökenli şahıs eki ile karıştırılmamalıdır. Çalışmaya konu olan eserde mahalli konuşma dilindeki kullanışlara çokça yer verildiği için eserde de bu kullanımın örnekleri vardır.

bile-min > neni bile-m? (21; 302) “neyi biliyorum?”

jibere-min > Uzatpay aldıŋa äke-şeşemdi jibere-m. (26; 521) “Uzatmadan anne babamı istemeye göndereceğim.”

kete bere-min > Ermeseŋder, özim kete bere-m. (91; 3101) “Peşimden gelmeseniz, tek başıma gideceğim.”

kete-min > Bügin keşke Şäyini alıp kete-m. (79; 2610) “Bugün akşam Şeyi’yi götüreceğüm.”

qıla-mın > Bul künüme de iştey täybä qıla-m. (102; 3525) “Bu günüme de şükür ediyorum.”

II.2.2.2.1.1.2. Teklik 2. Şahıs Eki +sıŋ, +siŋ

Teklik ikinci şahıs eki sıŋ/-siŋ şeklinde olup (Biray vd., 2018: 102) ünlüsü darlaşmış ve ekin sonundaki ünsüz nazallaşmış olup sadece kalın ve ince ünlülü iki şekli vardır.

…ȁbden baptap qoyıpsıŋ ğoi, äpke. (164; 5951) “…iyice yetiştirmişsin, abla.”

149

…bavırımnıŋ da közisiŋ. (143; 5131) “…kardeşimin mirasısın.”

…jumağımsıŋ deydi qulağına sıbırlap. (217; 8009) “…cennetimsin diyor kulağına fısıldayarak.”

Elde meni kim kütip tur deysiŋ? (126; 4450) “Memlekette beni kim bekler dersin?”

Endigisin ol bilmeydi, sen bilesiŋ. (21; 301) “Kalanın o değil sen bileceksin.”

Jaŋa mazaqtamaymın degensiŋ. (102; 3507) “Az önce dalga geçmem demiştin.”

Munday ekenin nege mağan erte aytpağansıŋ dep, äli mağan bale salarsıŋ. (102; 3505) “Böyle olacağını neden erkenden söylemedin diye bana kızarsın sonra.”

Öytkeni sen batırsıŋ… (186; 6806) “Çünkü sen cesursun…”

Sen de qaydağını aytadı ekensiŋ. (125; 4434) “Sen de saçma şeyleri söylüyorsun.”

Sen oqığan adamsıŋ, Kapez. (213; 7871) “Kapez, sen eğitim gören insansın.”

Sol birlikti qurğan sensiŋ. (144; 5170) “O birliği yapan sensin.”

Xoş kelipsiŋ! (130; 4612) “Hoş gelmişsin!.”

Çokluk ikinci şahıs eki -sız/-siz, öznesi teklik birinci şahıs olan cümlelerde nezaket ifadesi için teklik birinci şahıs eki gibi kullanılır.

Apa, şın aytıp otırsız ba? (129; 4580) “Anne, gerçekten mi söylüyorsunuz?”

Bek, bi bolğandı unatasız ba? (21; 333) “Bek, bey olmayı seviyormusunuz?”

Biraq bizdi buzaqı orıstardan qorğay alasız ba? (142; 5102) “Fakat bizi kötü Ruslardan koruyabilirmisiniz?”

Jağdaydı men surarmın, javaptı siz berersiz. (228; 8428) “Hal hatırı ben sorarmın, jevabı siz verirsiz.”

Sälemetsiz! dedi äyel erkin qazakşalap. (256; 8336) “Merhaba! dedi kadın rahat Kazakça konuşarak.”

Ее, er ekensiz! (197; 7242) “Ee, yiğitmişsiniz!”

II.2.2.2.1.1.3. Teklik 3. Şahıs Eki

Zamir kökenli teklik üçüncü şahıs eski Türkçede teklik üçüncü şahıs zamiri ol ile yapılırdı. İlerleyen zamanlarda şahıs eki yerine kullanılan ol düşmüştür (Ergin, 1998: 283).

150

Kazak Türkçesinde düşen bu ol ekinin yerini ol ile birlikte kullanılan –dır/-dir bildirme ekinin –r sesi düşmüş hali olan dı/-di almıştır (İsayev, 2007: 162, 171-172). Eksiz de yapılan üçüncü teklik şahıs çekiminde şekil ve zaman eki şahıs ekinin görevini üstlenmiştir.

Yazı dilinde teklik ve çokluk üçüncü şahıslarda şekil ve zaman ekinden sonra gelen –di konuşma dilinde zaman zaman i ünlüsü düşerek t şeklini alır.

“Senen közin ala almay taŋ qalıptı. (20;290) “Senden göznü kaçırmadan şaşırıp kalmış.”

…ol da öldi. (305; 11418) “…o da öldü.” …ol emes, egde äyel. (33; 804) “…o değil, yaşlı kadın.” …Ol munda jaybaraqat qızben qıljaktasıp tur(ø). (17;163) “O burada rahatına kızla takılıyor.”

Bäriniŋ kiyim-kiyisteri, atqa otırısı Orısqa uqsamaydı. (47;1348) “Hepsinin giyim tarzları ve ata binişleri de Ruslara benzemiyor.”

Bir paydası: Nemis orıstıŋ ornına bizdi atadı; ekinşisi: biz ölsek, bizdiŋ jer-suvımız tügeldey orıstıŋ qolına ötedi. (44;1222) “Bir faydası: Almanlar Rusların yerine bizi öldürecekler; ikincisi ise biz ölürsek bizim toprağımız tamamıyla Rusların eline geçecektir.”

Bul – Kapezdiŋ şäkirti, Qaratay degen bala. (210; 7730) “Bu Kapez’in öğrencisi, Karatay adlı çocuk.” Jalaŋaş awılın äzirdiŋ özinde bilep-töstep, aşsa alaqanında jumsa judırığında ustap otır (ø). (45;1277) “Şimdiden Jalanaş’ı yöneterek avucunun içinde oynatıyor.”

Jämeş bularmen quşaqtasıp amandastı(ø). (29; 647) “Jameş onlarla kucaklayarak selamlaştı.”

Ol jaw – Sergeyçuk. (180; 6572) “O Sergeyçuk düşmandı.” Ol qanavşı tap. (190; 6946) “O sömürücülerdendir.” Öytkeni ol – erkek. (101; 3482) “Çünkü o erkek.” Öytkeni ölgen adam eşkimdi qorğay almaydı. (50;1469) “Çünkü ölen kişi kimseyi koruyamaz.”

Qay qazaqqa qiyanat jasadı?(ø) (39; 1019) “Hangi Kazak’a ihanet etmiş?”

Qız öziniŋ jılap kele jatqanın sonda sezdi (ø). (31; 735) “Kız kendisinin ağladığını o an fark etti.”

151

Şoqan degen töre-ğalım atamızdan köp närse jazıp alıptı. (19; 223) “(o) Şokan adlı ilim dedemizden çok şeyi not almış.”

Taldıbulaq jaqqa ketip bara jatqan änebir äyel de sol toğaydan şıqtı (ø). (31; 696) “Taldıbulak tarafa giden öbür kadın da o ormandan çıktı.”

Tazabek ornınan külim etip köterildi (ø). (33; 793) “Tazabek yerinden gülümseyerek kalktı.”

II.2.2.2.1.1.4. Çokluk 1. Şahıs Eki -mız, -miz, -bız, -biz, -pız, -piz

Çokluk birinci şahıs eki -mız, -miz, -bız, -biz, -pız, -piz şeklindedir (İsayev, 2007: 171; Isqaqov, 1991: 67-68). Çokluk birinci şahıs zamiri biz kelimesinin b- sesi değişerek ek -mız/- miz şeklini almıştır. Ekin b’li şekli eski Türkçedeki şeklini korumaktan ziyade ekin kendisinden önceki sese göre aldığı şekildir. Ünlüleri kalın ve ince şekilli olup büyük ünlü uyumuna uymaktadır.

Ek, ünlüler ile l, m, r, v, y, n ve ŋ ünsüzlerinden sonra –mız/-miz, l, m, r, v, y, n ve ŋ hariç diğer sedalı ünsüzlerden sonra -bız/-biz, sedasız ünsüzlerden sonra ise –pız/-piz şeklinde gelir (Biray vd., 2018: 101-102).

“Kedeyşilik jigitke qoy baqtırardıŋ.” kebin kiyippiz. (141;5047) “Yoksul yiğide koyun baktıracak.” durumda kalmışız.”

Äli oŋalıp ketermiz değen ümit qoi änşeyin. (119; 4189) “Daha düzeleşiriz diye ümüt sadece.”

Bärimiz bir sayğa sıymaymız. (118; 4147) “Hepimiz bir vadiye sığmayacağız.”

Bavırmız… (184; 6727) “Kardeşiz...”

…jurtpız ğoy. (231; 8562) “…milletiz ya.”

Könemiz be, qaytemiz? (105;3624) “Kabul edeceğiz mi ne yapacağız?.”

Ol ekevmiz bir adambız. (207; 7599) “O ikimiz bir kişiyiz.”

Osıdan on bes jıl burın biz İleniŋ arğı betinde Araltöbe değen jerde turaqtağanbız. (180; 6583) “Bundan on beş sene önce İle’nin diğer tarafında Araltöbe diyen yerde oturmuştuk.” Ketpey-aq qoysaŋızşı, biriksek, boy bermespiz oğan. (182; 6668) “Gitmeseniz olmaz mı, belki birleşsek baş eğmezdik ona.”

152

Qaşqan Qazaq pen Qırğız elimizge qaytatın boppız. (125; 4411) “Kaçan Kazak ile Kırgız memleketimize dönecekmişiz.”

Samsalı değen balası ekeumiz oynaytınbız. (90; 3035) “Samsalı adlı çocuğuyla birlikte oynuyorduk.”

…halıqpız. (233; 8611) “…halkız.”

Ее, balalar baqıttı bolsa, biz de baqıttımız. (208; 7656) “Ee, çocuklar mutluysa, biz de mutluyuz.”

II.2.2.2.1.1.5. Çokluk 2. Şahıs Eki -sıŋdar, -siŋder –sızdar, -sizder

Çokluk ikinci şahıs eki –sıŋdar/-siŋder şeklinde olup (Isqaqov, 1991: 67; İsayev, 2007: 171), nezaket şekli ise -sızdar/-sizder şeklindedir (Isqaqov, 1991: 67; İsayev, 2007: 171). Ancak konuşma dilinde nezaket ifadesi olarak kullanılan –sızdar/-sizder yerine -sıñız ve – sıŋızdar şekilleri de kullanılır (Isqaqov, 1991: 66).

Bu şekliyle ek teklik ikinci şahıs ekine çokluk eki getirilmek suretiyle oluşmuş gibidir.

“Saqtıqta qorlıq joq.” deysiŋder Qazaqtar. (149; 5358) “Tedbirde ayıp yoktur” diyordu Kazaklar.”

Kelesiŋder ğoi? (216; 7961) “Gelirsiniz değil mi?”

Qalğanın özderiŋ oylana-tolğana jatarsıŋdar. (129; 4595) “Diğerin kendiniz düşünürsünüz.”

Qanday bavırmal xalıqsıŋdar. (191; 6997) “Ne güzel dost canlısı milletsiniz.”

Qazaq işinde jürip, Qazaqqa qas qılasıŋdar ma? (108; 3775) “Kazakların arasında yaşayıp da Kazak’a zarar mı vereceksiniz?.”

Sender de osı javızdı jaqtap otırsıŋdar ma? (59; 1811) “Siz de mi bu zalimin tarafındasınız?.”

Sender özim bop ketken adamsıŋdar. (164; 5948) “Siz kendime yakın insansınız.” Törteviŋ jer betindegi eŋ jaqınımızsıŋdar. (144; 5168) “Dördünüz yeryüzündeki en yakınımsınız.”

+sızdar, +sizder:

Amansızdar ma? (17; 144) “Nasılsınız?”

153

Nemene, qaytqalı jatırsızdar ma? (17; 150) “Ne oldu, gidecekmisiniz?”

Qarğa adım jerde otırıp sağınıp qalasızdar. (191; 6990) “Yakın yerde oturup da özlüyorsunuz.”

Sizder bilesizder me, bilmeysizder me, meniŋ Qojaqqa qosaq bolğanıma bir-aq kün ötti. (56; 1709) “Haberiniz var mı yok mı bilmiyorum ama benim Kojak’ın karısı olduğuma sadece bir gün oldu.”

II.2.2.2.1.1.6. Çokluk 3. Şahıs Eki

Çokluk üçüncü şahıs eksiz olup teklik üçüncü şahıs ekinde olduğu gibidir. Eksiz kullanıldığı gibi bildirme ekinin r sesi düşmüş vaziyette –dı/-di şekli de kullanılır.

Älgi eki qaravıldıŋ ölerdegi ayqayınan avıl oyanıp, bularğa qarata bey-bereket oq atıptı. (57;1757) “O iki güvenliğin bağıran sesindan köy ayağa kalkıp bunlara karşı öylesine silah etmişler.”

Arttarınan şıqqan attıŋ dübirine ekeüi de jalt qaradı. (31; 713) “Arkasından duyulan atın sesine ikisi de aniden baktılar.”

Bilimdi xalıkpen bäri sanasadı, bilimsiz xalıqtı bäri aldaydı, eşkim mensinbeydi (159;5742) “Okumuş halkla herkez tartışır, okumamış halkı ise kandırıyor ve kimse önemsemiyor.”

Jüzük ile Şeyi järmeŋkeni qaq jara aralap, ne Jämeşti, ne Tazabekti jolıqtırmadı. (29; 635) “Jüzük ile Şeyi pazarın her yerini bakıp ne Jameş’i ne Tazabek’i bula bildi.”

Kämändirdiŋ kişiliğin Jüzüktiŋ şeşesi men bauırı aytıp tauısa almay otır(ø). (178;6481) “Komutanın iyiliğin Jüzük’ün annesi ile kardeşi anlatmaktan bıkmıyor.”

Men bilsem, bular birdemeden qorqıp ne saqtanıp jür (ø), ne Qazaqqa qarsı bir päle oylastırıp jür (ø). (165;5967) “Benim düşündüğüme göre, bunlar bir şeyden korkup saklanıyor ya da Kazak’a karşı bir şey planlıyor.”

Minä birevler jel jaqqa turıp qaptı, tegi. (16; 118) “Bunlar rüzgara karşı durmuşlar.”

Ondaydan keyin olar qalayşa tınış jatadı. (79;2221) “Ondan sonra onlar nasıl kendilerin tutabilir.”

Orıstar bizdi sıylamaydı, tipti köbi adamğa sanamaydı. (156;5627) “Ruslar bize saygı göstermez hatta adam yerine koymaz.”

154

Sol sät eki sarı jigit sap ete qaldı da, älgimen baylanısa ketti. (17; 157) “O an iki sarışın delikanlı gelip öbürüyle konuşmaya başladı.”

Sondıqtan men olardan qalay saqtansam, olar da menen solay saqtanadı. (155; 5580) “O yüzden ben onlardan kendimi nasıl korusam onlar da kendilerini benden öyle korur.”

Yä, ‘Bes qaraker’ Bes qaraker’ dep, köpşilik duıldap ketti. (15; 88) “Evet, Beş Karaker, Beş Karaker! Diye kalabalık gürültü yaptı.”

II.2.2.2.1.2. İkinci Tip (İyelik Kökenli) Şahıs Ekleri

İkinci tip şahıs ekleri iyelik kökenli olup iyelik eklerinin şekil ve zaman eklerinden sonra cümlenin öznesine işaret etmek üzere kullanılan eklerdir. İkinci tip şahıs ekleri eski Türkçede de görülen geçmiş zaman çekiminde şahıs eki olarak kullanılmıştır (Gabain, 1988: 80) Bu gün Kazakçada görülen geçmiş zaman ve şart çekiminde iminci tip şahıs ekleri kullanılmaktadır (Isqaqov, 1991: 68-69). Kazak Türkçesi fiil çekiminde çokluk 3.şahıslarda hiçbir zaman +lar, +ler eki kullanılmaz (Biray vd., 2018:102).

Çekimde birinci çokluk şahıs eki iyelik ekinden farklı olarak -k/-q şeklinde, teklik ve çokluk üçüncü şahısların çekimi ise eksiz yapılmaktadır.

II.2.2.2.1.2.1. Teklik 1. Şahıs Eki -m

...On şaqtı qoy men bes-altı jılqını azar aman alıp şıqtım. (197; 7240) “Yaklaşık on tane koyun ile beş-altı atı zor sakladım.”

Is tiyip Qalişa ile Şeyi qulap jatqan soŋ, birden soğan bala jügirttim. (224;8271) “Kalişa ile Şeyi dumanın içinde bayılınca, hemen onlara çocuğu koşturdum.”

Jämeŋke auru, men süemeldep jürdüm. (68;2202) “Jamenke hastaydı, ben destekleyerek götürdüm.”

Jolsoqtı, atsoqtı bolıp kelgen şığar dep, qazbalamadım. (201. 7401) “Yorgun geldi diye çok şey sormadım.”

Men de elge ilesip Qıtayğa qaştım. (196; 7196) “Ben de halkla birlkite Çin’e kaçtım.”

Men jaqsı ornalastım. (210;7744) “Ben iyi yere yerleştim.”

Munıŋ anıq-qanığın men özim sodan estidim. (250;9275) “Bunun gerçeğini kendim de ondan duydum.”

155

Oqığandardan estidim. (65;2063) “Eğitim alanlardan duydum.”

Oybay, Jomart ağamdı ökpeletip alıppın, endi käyttim? (64;2033) “Eyvah, Jomart abiyimi öfkeletmişim, ne yapabilirim?”

Qarqarada Tazabek alıstan tyetin mıltıq alıp şapsa, men janına barıp şanşitın nayza ustap şaptım. (65;2047) “Karkara’da Tazabek, uzaktan değecek silah kullanıyorsa, ben ise yakından saplanan mızrak attım.”

II.2.2.2.1.2.2. Teklik 2. Şahıs Eki -ŋ

Ä, quday, tilegimdi berdiŋ-aw! (49; 1433) “Ey Allah’ım duamı kabul ettin!”

Älde unatpay qaldıŋ ba? (203; 7470) “Yoksa beğenmedin mi?”

Apırmay, Qojeke batırıdıŋ qızımın dediŋ be? (110;3854) “Vay! Kojeke’nin kızıyım mı dedin?.”

Aytatın nesi bar, kördiŋ ğoy öziŋ... (75;2480) “Söyleyecek ne var, kendin de gördin ki…”

Onı qay kıtaptan oqıdıŋ (65;2062) “Onu hangi kitaptan okudun?”

Oybay-ay, munday ekenin nege erte aytpadıŋ? (49;1417) “Eyvah, böyle olacağını neden erkenden söylemedin.”

Öziŋmen öziŋ sonşa ne oylap kettiŋ? (48;1383) “Kendi kendin ne düşünüyorsun?”

Qaraqoldıŋ türmesinen qalay şıqtıŋ? (68;2195) “Karakol’un hapisinden nasıl çıktın?”

Qayınsiŋlimdikine nege bizben birge barmadıŋ? (203; 7466) “Görümcelerin evine neden bizimle birlikte gelmedin?”

Qaynım, ne anıqtap keldiŋ? (97;3312) “Kayın birader ne öğrenip geldin?”

Qulınım-av, äkeŋdi qayda tastap keldiŋ? (43;1177) “Yavrum, babanı nereye bıraktın?”

Sen de oğan unadıŋ (203; 7484) “Sen de onun hoşuna gittin?”

-ŋız, -ŋiz, -ıŋız, -iŋiz çokluk ikinci şahıs iyelik ekleri teklik ikinci şahıs çekiminde nezaket gereği de kullanılır.

156

... sonşa adamdı qanday sebeppen qırıp saldıŋız? (59;1806) “…o kadar insanı ne sebeple katlettiniz?”

Al Qaqpaqta qalay kün kördiŋiz? (197;7215) “Kakpak’ta nasıl hayat geçirdiniz?” Sonşalıq oğan nestep koyıp ediŋiz? (180;6580) “O kadar ona ne yapmıştınız?”

Balaŋızdan, bawırıŋızdan kem körmediŋiz. (261;9700) “Kendi çocuklarınızdan, kardeşlerinizden ayrım yapmadınız.”

Jeŋge, Oralbekti beker qaldırdıŋız-aw, dedi Qapez qaljıŋdap. (192;7036) “Yenge, Oralbek’i boşuna bıraktınız, dedi Kapez dalga geçerek.”

Sol Orıstıŋ otbasımen siz qalay sıylastıŋız? (261;9715) “O Rus’un ailesiyle siz nasıl görüştünüz?”

II.2.2.2.1.2.3. Teklik 3. Şahıs Eki -ø

Eski Türkçede de ikinci tip şahıs eklerinin teklik üçüncü şahsı çekimi eksizdir (Gabain, 1988: 80). Bu durum bugünkü Kazakçada da devam etmektedir (İsqaqov, 1991: 72).

Älgi aqsaqaldıŋ aytqanı keldi. (197; 7238) “İhtiyarın söyledikleri oldu.”

Onıŋ tör jağına qonıs tebudi de teris kördi. (234; 8667) “Onun yukarı tarafına taşınmayı da doğru bulmadı.”

Oynap jürgen jerimnen meni özi tawıp aldı. (227; 8380) “Oynadığım yerde beni kendisi buldu.”

Qapez qoyarda qoymay qara balanı qara dombırasımen öz qasına qosıp aldı. (197; 7243) “Kapez ısrarla ikna ederek o çocuğu dombırasıyla birlikte yanına aldı.”

Qar erte tüsti. (197; 7219) “Kar erken başladı.”

Qaratay ‘Sırğalı erkemin’ ayttı. (200; 7332) “Karatay ‘Sırğalı erkemi’ şarkısını söyledi.”

Tabay ağa keldi. (190; 6967) “Tabay abi geldi.”

Tazabek ne derin bilmey bögelip qaldı. (190; 6963) “Tazabek ne diyeceğini bilemeden sustu kaldı.”

Üzeŋgi qağıstıra kelip Qarataydı ıyığınan quşaqtadı. (198; 7279) “Yanına yaklaşarak Karatay’ı omzundan kucakladı.”

157

II.2.2.2.1.2.4. Çokluk 1. Şahıs Eki -k, -q:

Eski Türkçede çokluk birinci şahıs iyelik eki –mız/-miz, ikinci tip şahıs eki çokluk birinci şahıs eki olarak da kullanılıyordu (Gabain, 1988: 80) ancak bugünkü kazakçada da çokluk birinci şahısta iyelik eki –mız/-miz’in yerini –k/-q almıştır (İsayev, 2007: 107).

…Qıtayğa birge bardıq, quğın men qorlıqtı birge tarttıq. (136; 4872) “Çin’e birlikte kaçtık, sürgünle eziyeti birlikte çektik.”

Alda quday-ay, endi käyttik?! (43;1197) “O, Allah’ım şimdi ne yapacağız?!.”

Biz de keteyik. (213;7837) “Biz de gidelim.”

Biz sağan avul-aymağımızben bavır basıp qaldıq. (137; 4878) “Biz sana tüm köyümüzle birlikte alıştık.”

Biz sol ezilgen xalıqtı qorlıqtan, qanavdan qutqaruğa keldik. (169; 6122) “Biz ezilen halkı horlanmaktan soyulmaktan kurtarmaya geldik.”

Ertesi qanboymen jürip, Jämeŋkeni musılmandar qorığına jerledik. (70;2264) “Ertesi gün Jamenke’yi Müslüman mezarlığına defnettik.”

Jürşi, dalağa şığıp keleyik. (206;7569) “Gel, dışarı çıkıp gelelim.”

Ölimnen qaşqan adamnıŋ ölimge özi barıp qırılıp jatqanın kördik. (99;3409) “Ölümden kaçan insanın ölüme kendisinin gidip öldüğünü gördük.”

Qaraqoldıŋ qamalında tura on kün jattıq. (68;2200) “Karakol’ın tutuğunda tam on gün olduk.”

Qısqası, toydı osımen doğarıp, qaşuğa dayındalayıq. (81;2712) “Kısacası, eğlenceyi buradan bitirelim de kaçmayı hazırlanalım.”

Quday oŋdap, Ävbäkir ağanıŋ arqasında aman saqtap qaldıq. (78;2579) “Allah’ın yardımıyla, Aubakir’in sayesinde sağ salim kurtuldu.”

Solarmen septesip kün kördik. (197; 7219) “Onlarla birlikte destek olarak idare ettik.”

Süyrep tastasaŋ da seniŋ bosağaŋda öleyik dedik. (221;8176) “Kovsan da senin kapı eşiğinde ölelim dedik.”

Türmede tek Qazaqtar qaldıq. (70;2267) “Hapiste sadece Kazaklar kaldık.”

158

II.2.2.2.1.2.5. Çokluk 2. Şahıs Eki +ŋdar, +ŋder; -ŋızdar/-ŋizder

Eski Türkçede ikinci tip çokluk ikinci şahıs eki –ŋız/-ŋiz şeklindedir (Gabain, 1998: 80). Kazakçada ise yazı dilinde bu teklik ikinci şahıs iyelik ekine çokluk eki –dar/-der getirilerek, nezaket şeklinde ise çokluk ikinci şahıs iyelik ekine çokluk eki –dar/-der getirilerek yapılmaktadır (Isqaqov, 1991: 70; Biray vd., 2018: 102).

Arğı tegiŋde qol bastağan ataŋ bar dep, järmeŋkeni şabudı mağan tapsırdıŋdar. (50;1458) “Ta ataların yöneticilik yaptı diye pazara saldırmayı bana görev olarak verdiniz.”

Mine mına qulağımdı kördiŋizder ğoy, oq tesip ötipti. (135;4812) “Bu kulağımı görünüz, kurşun delip geçti.”

Özderiŋ esimdi şığarıp jiberdiŋder şulap. (123;4329) “Siz gürültü yaparak kafamı karıştırdınız.”

Saydıŋ avzınan suır ustap äkelgenimde, sarı qazı jegendey quşırlanğandarıŋdı qalay umıta qaldıŋdar? (275;10277) “Vadinin köşesinden dağ sıçanı tutup getirdiğimde nasıl da kazı10 yiyen gibi heveslendiğinizi unuttunuz?”

Senderden salıq almaymız dep, qanşama salıq aldıŋdar, qanşama jün-jurqa jinadıŋdar, üstimizdegi üimizge deyin aldıŋdar. (69;2208) “Sizden asker almayacağız diye pek çok vergi ödettirdiniz, birçok yün topladınız, evimizi bile aldınız.”

Toiğa sonı tamaşalasın dep şaqırdıŋdar ma? (212;7814) “Düğüne onu seyretsin diye mi çağırdınız?”

Üimdi järmeŋke jasadıŋdar, bılğadıŋdar degeni ğoy. (164;5927) “Evimi Pazar yaptınız, dağıttınız demek istemiş.”

Üylerdi örtegende, ol üidiŋ bala-şağasımen qatın-qalaşın qayda jiberdiŋder? Olardı da örtep jiberdiŋder me? (58;1795) “Evleri yaktığında o evin çoluk-çocuğunu, kadınını nereye götürdünüz? Yoksa onları da mı yaktınız?”

10 Atın kaburga kısmı ve yağlı etinden yapılan sucuk 159

II.2.2.2.1.2.6. Çokluk 3. Şahıs Eki +ø:

Eski Türkçede ikinci tip şahıs eklerinde çokluk üçüncü şahıs eki –lar/-ler şeklindedir (Gabain, 1988: 80). Kazakçada ise ikinci tip şahıs eklerinin çokluk üçüncü şahsı da teklik üçüncü şahısta olduğu gibi eksizdir (Isqaqov, 1991: 71; Biray vd., 2018: 102).

...käzirgiler burınnan turıp jatqan Orıstarğa kelip qosılıp jatır (ø). (231;8545) “…şimdi gelenler eskiden burada yaşayan Ruslara gelip katılıyorlar.”

Eŋgezerdey eki jigit aldına köldeneŋ tura qaldı (ø). (212; 7793) “Kocaman iki yiğit önüne aniden duru verdi.”

Jomart pen äkesi Qapezge at, Qaratayğa tay mingizdi (ø). (207; 7635) “Jomart ile babası Kapez’e at, Karatay’a ise tay bindirdiler.”

Joq, ol da, Tabay da, ekewiniŋ bala-şağası da bäri kezektesip baqadı (ø). (228; 8440) “Hayır, o da, Tabay da ikisinin çoluk çocuğu da hepsi sırayla bakarlar.”

Jüzük pen Tabay Qalişanı kütüge qaldı (ø)da, Täwirbek pen Ayşa jaylawğa şıqtı (ø). (222; 8198) “Jüzük ile Tabay Kalişa’yı beklemek için kaldılar, Tawirbek ile Ayşa ise yaylaya çıktılar.”

Kitäpbek ekewi Jarkentke barıp, äveli üyez basşılarına jolıqtı (ø). (246; 9120) “Kitapbek ikisi Jarkent’e gidip ilk önce Uyezd ileri gelenleriyle görüştüler.”

Kobzev pen Kitäpbektiŋ aqılımen bular Betbastaw degen jerdi jayladı (ø). (236; 8740) “Kobzev ile Kitapbek’in fikiriyle onlar Betbastav adındaki yere yerleştiler.”

Orıstar men Qazaqtar känigi bawırlarşa uzaq qoştasıp, zorğa ajırastı (ø). (211; 7756) “Ruslar ile Kazaklar adeta kardeş gibi zor vedalaştılar.”

Tazabek pen Şäyi, Tabay men Kenjeğara törteui Üigentas jaylavına tüs ava jetti (ø). (237; 8779) “Tazabek ile Şeyi ve Tabay ile Kenjeğara dördü Üigentas’a öğlen geldiler.”

Toylı avılğa Tazabekter kün jambasqa jığıla jetti (ø). (211; 7758) “Düğünün olduğu köye Tazabekler gün batmadan vardılar.”

160

II.2.2.2.1.3. Üçüncü Tip Şahıs Ekleri (Emir Çekimine Mahsus Ekler)

Türkçede üçüncü tip şahıs eklerini emir çekiminde kullanılan şekil ve zaman ekleri oluşturur. Her şahsın ayrı çekimi vardır ve bunlar her şahsın eki ayrı olduğu için ayrıca şekil eklerinden sonra şahıs eki almazlar (Ergin, 1998: 288).

Kazakçada emir çekimindeki fiilin emir anlamını kuvvetlendirmek için sözcüklere –şı, - şi eki eklenebilmektedir (Koç-Doğan, 2013: 279). Emir çekiminin olumsuz şekli –ma, -me olumsuzluk ekiyle yapılır (Biray vd., 2018: 111).

II.2.2.2.1.3.1. Teklik 1. Şahıs Eki -ayın, -eyin; -yın, -yin

Eski Türkçede emir çekiminde kullanılan teklik birinci şahıs ekleri; ünsüzle biten tabanlardan sonra –ayın/-eyin, -ayn/-eyn; ünlüyle biten tabanlardan sonra –yın/-yin; n ağzında ise nadir olarak –ayan/-eyen, -yan/-yen şeklindedir (Gabain, 1988: 79). Eckmann Çağatay döneminde birinci şahıslarda emirin çekiminin olmadığını belirtir (2013: 123).

Kazakçada ise eski Türkçede olduğu gibi ünsüzle biten tabanlardan sonra -ayın/-eyin, ünlüyle biten tabanlardan sonra –yın/-yin şeklindedir (Isqaqov, 1991: 70; Buray vd., 2018: 102).

Betinen yiskeyin desem, oybay jaman neme, jatırqap jolatpaydı tipti. (163; 5914) “Yanaklarından koklayacaktım yanına bile yaklaştırmıyor.”

Ekewiŋ ğana emes, qastarıŋa Kenjeğara inimdi de qosayın. (191; 7008) “Sadece ikiniz değil yanınıza Kenjeğara kardeşimi de katayım.”

El körip, jer körip aşuımdı tarqatıp qaytayın. (209; 7710) “Biraz dışarıda gezip sinirlerimi yatıştırıyım.”

Men Qapezge bul aranıŋ özim körgen soyqanın aytıp bereyin. (194; 7101) “Ben Kapez’e kendi gözlerimle gören buradaki olayları anlatıyım.”

Oylaymın ğoi, nege oylamayın! (211; 7753) “Düşünüyorum neden düşünmeyim!”

Qapezden şüinşi surayın. (206; 7587) “Kapez’den müjde alıyım.”

Qaratay, Tasaşığa jetkenşe men sağan bir än üyreteyin. (198; 7261) “Karatay, Tasaşı’ya gidene kadar ben sana bir şarkı öğreteyim.”

Şäyini qarındasımdikine qaldırıp keteyin. (199; 7302) “Şeyi’yi kardeşime bırakalım.”

161

II.2.2.2.1.3.2. Teklik 2. Şahıs Eki ø

Eski Türkçede teklik ikinci şahıs eksiz yapılabildiği gibi –gıl/-gil, -qıl/-kil ekleri getirilerek de yapılmaktadır (Gabain, 1988: 79). Çağatay döneminde ise teklik ikinci şahıs eksiz yapılabildiği gibi –ġıl/-gil, -qıl/-kil, -ġın/-gin, -qın/-kin ekleri getirilerek de yapılmıştır (Eckmann, 2013: 123).

Kazakçada ise ikinci teklik şahıs emir çekimi eksizdir, sadece fiil tabanı ile yapılmaktadır (Isqaqov, 1991: 70). Halk ağzında ise teklik ikinci şahıs emir çekiminde -ğın/- gin, -qın/-kin ekleri kullanılır (Isqaqov, 1991: 70).

Teklik ikinci şahıs emir çekiminde nezaket gereği –ŋız/-ŋiz ekleri kullanılır (Janpeyisov vd., 2002: 525), nezaket ifadesi ricaya yönelik olursa –ŋız/-ŋiz’e –şı/-şi ilave edilerek –ŋızşı/- ŋizşi ekleri de kullanılır (Janpeyisov vd., 2002: 525).

...sen oqımıstı bol (ø), balalarğa bilgeniŋdi üyret (ø). (247; 9176) “…sen oku, çocuklara bildiğini öğret.”

Ağayındarıŋmen birge kelip, erüligiŋdi jep qayt (ø). (236; 8750) “Akrabalarınla birlikte gelip erüwligini11 ye.”

Bäriniŋ ornın öziŋ aralap, öziŋ taŋda (ø). (234; 8676) “Hepsinin yerini kendin bulup kendin seç.”

Endi ağaŋdı qur şaymen attandırmay, qazan köter (ø)! (191; 7006) “Öyleyse abi sadece çayla ağırlama yemek hazırla (ø)!.”

Öziŋ kirip şıq (ø). (228; 8415) “Kendin görüş.”

Sen de kärtöşke ek (ø), säbiz sal(ø). (254; 9436) “Sen de patates ek, havuç yetiştir.”

Tazabekti orınbasar, öziŋdi xatşı etip tağayındağanımdı buyrıqqa jaz (ø) da, erteŋ solardı alıp Järkentke jürüp ket (ø). (175; 6366) “Tazabek’i yardımcı, kendini sekreter olarak tayın ettiğimi fermana yaz.”

+ŋız, +ŋiz, +ıŋız, +iŋiz nezaket şekli olarak kullanılır.

‘O qarttardıŋ ne jazığı bar, bosatıŋız’ dep, jigitter aldına üş ret baradı. (98; 3365) “O, ihtiyarların ne suçu var, bırakın’ diye yiğitler üç kere gitmişler.”

Beri keliŋiz… (228; 8425) “Buraya gelin…”

11 Yeni taşınan komşuya ikram edilen yemek 162

Bermeymin deŋiz… (69; 2219) “Vermeyeceğim deyiniz....”

Jan kerek bolsa bir ay boyı İleden arı ötpey-aq qoyıŋız. (229; 8464) “Kendinizi korumak isterseniz İle’den uzaklaşmayın.”

Odan öte saq bolıŋız, Tazabek ağa. (59; 1842) “Ona çok dikkat ediniz, Tazabek abi.”

Özim eseŋgirep jürip, köŋiliŋizge keletin qılıq jasap qoyıppın, ayıp etpeŋiz, Täke! (154; 5536) “Kafam karışıkken sizi kırdım kusura bakmayın, Take!”

Sekerin joldas, ortağa keliŋiz! (169; 6141) “Sekerin efendi, gelin buraya!”

Siz tek jazudı üyretiŋiz! (247; 9154) “Siz sadece yazmayı öğretin!”

Taŋdağanıŋızdı alıŋız. (216; 7969) “İstedeğinizi seçin.”

–ŋızşı/-ŋizşi ekleri emri rica şeklinde ifade eder. –çı/-çi ekleri Çağatay döneminde de teklik ikinci şahıs nezaket ifadesi için kullanılmıştır (Eckmann, 2013: 123).

Kişkene şığa turıŋızşı… (75; 2472) “Biraz dışarı çıkar mısınız/çıkınız…”

Siz so kisiniŋ qasınabara turıŋızşı! (75; 2468) “Siz o kişinin yanına gider misiniz!/gidiniz!”

II.2.2.2.1.3.3. Teklik 3. Şahıs Eki +sın, +sin:

Emir teklik üçüncü şahsın çekimi eski Türkçede –zun/-zün, -çun/-çün ekleri ile yapılırdı (Gabain, 1988: 79).

Kazakçada ise teklik üçüncü şahsın çekimi için –sın/-sin ekleri kullanılır (Isqaqov, 1991: 70; Biray vd., 2018: 102).

Ağası at tawıp berse, bara bersin. (204; 7493) “Abisi binecek at bulursa gelsin.”

Äkeŋe ayt, bir täwir qoy soyıp äkesin. (234; 8708) “Babana söyle, güzel etli bir koyun getirsin.”

Balaŋız kelgende bizdi Toğızbulaqtan taba almay qalsın. (217; 7992) “Oğlunuz geldiğinde bizi Toğuzbulak’ta bulamasın.”

Bäri qudaydan qaytsın. (229; 8470) “Hepsinden Allah razı olsun.”

Barsa, barıp kelsin. (222; 8215) “Giderse, gidip gelsin.”

Kelin qolına taqsın! (215; 7936) “Gelin eline taksın!”

163

Onda ayta bar äke-şeşeŋe, durıstap dayındalsın! (201; 7389) “O zaman söyle anne- babana güzelce hazılansın!”

Qızıŋız bizben Birge qızıq körip qaytsın da. (204; 7491) “Kızınız bizimle birlikte gidip eğlensin.”

Quday juptarıŋdı jazbasın! (241; 8937) “Allah birliğinizi bozmasın!”

Seniŋ de esiŋde bolsın, Sergeyçuk. (209; 7685) “Senin de aklında olsun, Sergeyçuk.”

II.2.2.2.1.3.4. Çokluk 1. Şahıs Eki -ayıq, -eyik; -yıq, -yik; -lıq/-lik

Eski Türkçede çokluk birinci şahıs emir çekimi –alım/-elim ekleriyle yapılır, ancak n ağzında ünsüz tabanlardan sonra –alam/-elem ve ünlüyle biten tabanlardan sonra –lım/-lim ekleri getirilerek yapılır (Gabain, 1988: 79).

Kazakçada ise çokluk birinci şahıs emir çekiminde –ayıq/-eyik, -yıq/-yik ekleri kullanılır (Isqaqov, 1991: 70; Biray vd., 2018: 102). Nadiren –lıq/-lik eklerinin kullanıldığı da görülür (Isqaqov, 1991: 70). Üçüncü şekil, muhtemelen eski Türkçede kullanılan şekildeki ikinci tip şahıs eklerinin çokluk birinci şahsında –mız/-miz iyelik eklerinin yerini –k’nın alması gibi eski Türkçede kullanılan –lım/-lim eklerindeki m’lerin yerine –k/-q’nun almasıyla oluşmuştur.

Barsaq barayıq… (192; 7028) “Gideceksek gidelim...”

Jürji bizdikine, birge oylanayıq. (180; 6565) “Bize gidip birlikte düşünelim.”

Jürşi dalağa şığıp keleyik (206; 7569) “Yürüyünüz, dışarı çıkıp gelelim.”

Onda keşke barıp, bir jauşa şauıp qaytayıq. (201; 7386) “O zaman akşam bir gidip gelelim.”

Onda Kobzevtiŋ üyin alayıq (180; 6550) “O zaman Kobzev’in evini alalım.”

Oqitin bala qanşa eken, onı da şamalayıq. (180; 6557) “Okuyacak çocuk kaçmış onu da bir sayalım.”

Öziŋniŋ tayağıŋdı jeyik dep keldik. (221; 8175) “Senin dayağını yiyelim diye geldik.”

Qapez üşin qıŋq demeyik. (207; 7627) “Kapez için susalım.”

Say işinde birewdikinen şay işeyik. (194; 7099) “Vadide içinde birine gidip çay içelim.”

Sekerinmen aqıldasayıq. (208; 7665) “Sekerin ile istişare edelim.”

164

Solay burılayıq… (194; 7111) “O tarafa doğru dönelim...”

II.2.2.2.1.3.5. Çokluk 2. Şahıs Eki -ŋdar, -ŋder; -ŋızdar/-ŋizder

Eski Türkçede çokluk ikinci şahıs emir çekiminde –ŋlar/-ŋler ekleri kullanılır, -ŋ eki ise sadece nezaket ifadelerinde kullanılan şekildir (Gabain. 1988: 79) Bu ek teklik ikinci şahıs iyelik ekine çokluk eki getirilerek oluşmuş olmalıdır.

Kazak Türkçesindeki kullanım da eski Türkçedekine benzer–ŋdar/-ŋder şeklinde olup Nezaket ifadesinde ise ek –ŋızdar/-ŋizder şeklindedir (Isqaqov, 1991: 70). Kazakçada kullanılan ekin de teklik ikinci şahıs iyelik ekine çokluk eki –dar/-der’in getirilerek oluştuğu, nezaket şeklinde ise çokluk ikinci şahıs iyelik ekine çokluk eki getirilerek oluştuğu söylenebilir.

…tuğan jerdi köremiz dep däme qılmaŋdar. (89; 3013) “…doğduğumuz toprağı göreceğiz diye ümütlenmeyin.”

Assam, asarmın, aspasam, janım şıqqan jerge kömip kete beriŋder. (68; 2163) “Son nefesime kadar giderim, gidemezsem öldüğüm yere defnedip gidin.”

İyä, tanısa otırayıq, jönderiŋizdi aytıŋızdar, dedi. (110; 3842) “Evet, tanışalım durumunuzu anlatınız, dedi.”

Jigit beretin bolsaq, solardıŋ bärin qaytarıŋdar. (69; 2210) “Orduya asker vereceksek, onların hepsini (aldığınız malların hepsini) geri verin.”

Men üşin olardıŋ ömirin qavip-qaterge baylağanşa, solar üşin meni qurban etiŋder. (68; 2167) “Benim için onların hayatını tehlikeye atmak yerine beni kurban edin.”

Nezaket ifadesinde -ŋızdar, -ŋizder ekleri kullanılır.

Osı maŋayğa ornalasıŋızdar... (118; 4144) “Bu etrafa yerleşiniz...”

Osını ulan-asır toyday körip, ulan-asır bop otırıŋdar! (79; 2639) “Bunu güzel bir düğün olarak görüp rahat olup eğlenin!”

Oy, jas jubaylar, turıŋdar! (84; 2821) “Hey genç çiftler, kalkın!”

Sav bolıŋızdar! (280; 10442) “Hoşçakalınız!”

Sizder şay işip jayğasa turıŋızdar. (113; 3957) “Siz, çay içip rahatça oturunuz.”

165

II.2.2.2.1.3.6. Çokluk 3. Şahıs Eki -sın, -sin

Eski Türkçede çokluk üçüncü şahıs emir ekleri –zunlar/zünler şeklindedir (Gabain 1988: 79).

Kazakçada çokluk üçüncü şahıs emir ekleri teklik üçüncü şahısta olduğu gibi –sın/-sin şeklindedir (Isqaqov, 1991: 70; Biray vd., 2018: 102).

Burın biz Qıtayğa qaşıp edik, endi Qıtayğa osılar qaşpasın de. (166; 6000) “Önceden Çin’e biz kaçmıştık şimdi Çine bunlar kaçmasınlar da!”

Çokluk üçüncü şahısta da zaman zaman manayı kuvvetlendirmek için -da/-de getirilebilir.

Mağan kömektesetin bir adam qalsın da, qalğandar şığa tursın. (72; 2341) “Bana yardım edecek biriniz burada kalın diğerleri dışarı çıksınlar.”

Munşama üydi şetinen örtep kele jatqanda, qaşan meni örter eken dep, qalğandarı qarap jatsın ba? (92;3134) “Birçok ev sırayla yakıldığında insanlar ne zaman benimkini yakar diye diğerleri beklesinler mi?”

Onda ayta bar äke-şeşeŋe, durıstap dayındalsın! (201; 7389) “O zaman söyle anne- babana güzelce hazılansınlar!”

Özimizdegilerdiŋ janı aşidı, özgeler aiyamasın degeni şığar? (299; 11179) “Bizimkiler canı acıyor da dışarıdan gelenler esirgemez demiş (diye düşünmüş) olabilir.”

Tabay men Jaqsıbalaŋ aqıldassın. (269; 10033) “Tabay ile Jaksıbala’n danışsınlar.”

II.2.2.2.2. Şekil ve Zaman Ekleri

Şekil ve zaman ekleri, hareketi şekle ve zamana bağlayan eklerdir. Şekil ve zaman eklerinin hepsi hareketi şekle bağlar fakat hepsi hareketi zamana bağlamazlar. Bazı kiplerde zaman ifadesi yoktur. Şekil ve zaman ekleri her zaman fiil çekimindeki vurgulu unsurlardır. Vurguyu özel durumlar hariç, her zaman üzerlerinde taşırlar (Ergin, 1998: 288; Koraş- Baykoca, 2000: 126). Hareketi şekle ve zamana veya hem şekle hem zamana bağlama özelliklerine göre iki ana başlıkta değerlendirlirler.

166

II.2.2.2.2.1. Haber Kipleri

Bu ekler fiilde belirtilen hareketin yapıldığını, yapılmakta olduğunu veya yapılacağını bildiren, şekil ifadesinin yanında zaman ifadesi de taşıyan eklerdir. Bunlara genel olarak zaman ekleri de diyoruz (Koraş-Baykoca, 2000: 126).

II.2.2.2.2.1.1 Geçmiş Zaman

Geçmiş zaman kipleri fiilde belirtilen hareketin yaşanmakta olan andan önce başlayıp sona erdiğini belirten kiplerdir. Bir görülen bir de dinlenen veya duyulan hareketi ifade eden iki geçmiş zaman vardır. Bazı Kazakça kaynaklarda awıspalı ötken şaq (belirsiz geçmiş zaman) denilen ancak bazan geniş bazan da gelecek zaman hikayesi manası veren bir zaman da vardır (Janpeyisov vd., 2002: 517) ancak çalışmada bu ekle yapılan çekimler geniş ve geleck zaman hikayesi başlığı altında değerlendirilmiştir.

II.2.2.2.2.1.1.1. Görülen Geçmiş Zaman -dı, -di, -tı, -ti; -ğan/-gen, -qan/-ken

Fiilde belirtilen hareketin, yaşanmakta olan andan evvel olup bittiğini ve fiilin öznesinin bu hareketin bizzat şahidi olduğunu veya bilgisi dâhilinde olduğunu belirtir. Görülen geçmiş zaman kipi iyelik kökenli olan ikinci tip şahıs ekleriyle çekilmektedir. Şahıs eklerinin iyelik kökenli olması ekin bir fiilden isim türetme ekinden zaman ekine dönüştüğü kanaatini uyandırmaktadır (Ergin, 1998: 298-300; Koraş, Baykoca, 2000: 132).

Görülen geçmiş zaman eki eski Türkçede de –dı/-di, -tı/-ti şeklinde olup iyelik kökenli şahıs ekleri alırlar (Gabain, 1988: 81). Çağatay döneminde görülen geçmiş zaman ekleri –dı/- di, -tı/-ti, -du/-dü, -tu/-tü şeklinde ekin hem düz hem yuvarlak ünlülü şekilleri kullanılmıştır, nadiren üçüncü şahıslarda mana pekiştirmek için -dur/-dür kullanılmıştır (Eckmann, 2013: 125-126).

Kazakçada görülen geçmiş zamanı ifade eden üç ek vardır. Bunlardan birincisi eski Türkçede olduğu gibi -dı/-di, -tı/-ti şeklinde olup daha yakın bir geçmişte olanı ifade eder, ekin sadece düz şekilleri vardır bu ekler ikinci tip şahıs ekleri alırlar (Janpeyisov vd., 2002: 515).

Kazakçada –dı/-di’den daha geçmiş bir zamanı ifade eden –gan/-gen ekleri eski Türkçede fiilden isim veya sıfat yapan bir ek durumundadır (Gabain, 1988: 52). Ekin ilerleyen zamanda şekil ve zaman eki olarak kullanılması o dönemlerde ağızlarda da kullanılması

167 ihtimalini güçlendirmektedir. Nihayet ekin Çağatay yazmalarında şekil ve zaman eki olarak kullanılması da (Eckmann,2013: 135-136) bu tahmini güçlendirmektedir. İlerleyen zamanlarda bu ek Oğuz grubu dışındaki Türk topluluklarının görülen veya öğrenilen geçmiş zaman eki olarak yaygınlaşmıştır.

Janpeyisov vd., –ğan/-gen, -qan/-ken eklerinin hareketin daha geçmişte olduğunu ifade etmek için kullanıldığını belirterek bu eki öğrenilen veya duyulan geçmiş zaman eki –p, -ıp/- ip ile birlikte değerlendirir (Janpeyisov vd., 2002: 515).

Ancak Janpeyisov’un –ğan/-gen, -qan/-ken ekleri daha geçmiş zamanı ifade eder ifadesini Isqaqov’un ekin hikâye birleşik çekimindeki kullanılışı hakkındaki verdiği bilgiden anlıyoruz (1991: 249). Bu ek diğerinden farklı olarak birinci tip şahıs ekleri alırlar.

Kazakçada kullanılan üçüncü görülen geçmiş zaman eki –atın/-etin, -ytın/-ytin olup (Sızdıqova, 2012: 85; Janpeyisov vd., 2002: 517; İsayev, 2007: 302) ek basit kip olarak kabul edilmekle beraber ifade ettiği mana bakımından birleşik çekime karşılık gelir. Hatta Türkiye’de hazırlanmış bazı gramer kitaplarında görülen geçmiş zaman başlığı altında değil geniş zamanın hikayesi başlığı altında değerlendirilmiştir (Biray vd., 2018: 114), bazılarında basit zaman olarak değerlendirilmiş geniş zamanın hikayesi anlamı kattığı belirtilmiştir (Doğan-Koç, 2013: 257; Doğan-Şuataman, 2007: 209-210). Bazı Kazakça gramer kitaplarında geçmiş zaman başlığı altında değerlendirilen ekin fiile kattığı zaman, geniş ve gelecek zamanın hikayesi olarak değerlendirilmiştir (Janpeyisov vd., 2002: 517).

-dı/-di, -tı/-ti

Ertesi jurt järmeŋkeniŋ jelke tusına jinaldı. Jaqıpberdi buyrıq ispetti tapsırma ayttı. (50;1451) “Halk, ertesi gün pazarın arkasında toplandılar. Jakıpberdi emrederek görev verdi.”

Jalt qarağan Tazabek şoqaqtap şavup bara jatqan jiyırma otız äskerdi kördi. (50;1482) “Tazabek aniden baktığında dörtnala gelen yirmi otuz asker gördü.”

Olar menen at quirığın kesip ketti. Men Qojaqqa ilesip Qazaqtarga qosıldım. (52;1542) “Onlar geri döndüler. Ben de Kojak’la birlikte Kazakların peşine takıldım.”

Sol künü jarmeŋkege jetpey, irgesindegi Böleksazğa kelip qondı. (49;1437) “O gün pazara varmadan yanındaki Beleksaz’da konakladı.”

Sol oyğa bekinip, batayın dep bara jatqan künge jalınışpen sıyına qaradı. (46;1311) “O düşüncesini güçlendirip batmak üzere olan güneşe yalvararak, dua ederek baktı.”

168

-ğan/-gen, -qan/-ken

-ğan/-gen, -qan/-ken ekleri –dı/-di, -tı/-ti ile karşılaştırıldığında daha geçmişte olanı ifade eder (Janpeyisov vd., 2002: 515; Biray vd., 2018: 104).

…äkem közi tirisinde Tilevli ağanıŋ qızı Şäyige quda tüsip qoyğan. (53; 1603) “…babam hayattayken Tilevli ağabeyin kızı Şeyi’yi istemişti.”

…äkemmen aralas, qoralas ömir sürip kele jatqan ağayın-tuvıs. (82; 2748) “…babama saygı duyan eş dost ve akrabalar.”

Ȁkesiniŋ üy sırtınan jötelgenin estip, Şäyi ornınan uşıp türegeldi. (77; 2561) “Babasının dışarı çıkıp öksürdüğünü duyan Şeyi hemen kalktı.”

Ayttım ğoy, men äyelimmen keliskenmin. (282;10522) “Sana söyledim eşimle ben (konuşulandan daha önce) anlaştım.”

Bajıldap kele jatqan Jämeştiŋ de üni öşti. (108; 3762) “Bağırıp gelen Jameş’in de sesi artık kesilmişti.”

Barsaq, avlası tolğan äsker. (57; 1731) “Geldiğimizde evin etrafı asker doluydu.”

Kegenniŋ tusınan Qapez ben Qaratay jaylavğa burılıp, Tazabek avılına jalğız ketken. (219; 8074) “Kegen’in yanından Kapez ile Karatay yaylaya doğru ayrılmış Tazabek ise köyüne tek başına gitmişti.”

Qangeldi, Rayımbek babalarımız olardı elden, jerden quvıp şıqqan. (116; 4077) “Kangeldi, Hayımbek dedelerimiz onları memleketten kovmuştu.”

Qazaqtıŋ olarğa qarsı keletinderi qırılıp bitken. (138; 4924) “Onlara karşı gelen Kazakların hepsi öldüler.”

Qazirgi jağdayda Qıtayğa qaşudan basqa aila joğın Tazabek tüsingen. (83;2762) “Şimdi, bu durumda Çin’e kaçmadan başka çare olmadığını Tazabek anladı.”

Qudalarğa beretin kyit pen kädeniŋ bärin Jaqsıbala qaynısı bir özi kötergen. (269; 10039) “Gelenek görenek icabı dünürlere verilen hediyelerin hepsini kayınım Jaksıbala halletmişti.”

Sopıya, Jalaŋaşta körgen eki orısıŋ qanday edi? (79; 2625) “Sopıya, Jalanaş’ta gördüğün iki Rus nasıldı?”

–atın/-etin, -ytın/-ytin

169

…men janına barıp şanşytın nayza ustap şaptım. (65; 2046) “…ben ise mızrakla dörtnala gittim!”

…öytkeni biz kelgende, bul jaqta birde-bir orıs joq bolatın. (231; 8541) “…çünkü biz buraya ilk geldiğimizde hiçbir Rus yoktu…”

Asa sıpayı, taza kyinetin, üyrete biletin, asıqpay söylep, asıqpay jüretin jigit ağası edi. (264; 9825) “Çok kibar, temiz, iyi öğreten ve yavaş konuşan bir herifti.”

Ekeviniŋ amandasuvınan-aq Şäyi birin-biri tanytının tüsindi. (17; 151) “İkisinin selamlaşmasından birbirlerini tanıdıklarını anladı.”

Esteriŋde me, järmeŋkede Sopıyanıŋ änin estytin küni däv bir qalmaqtıŋ qasınan murnımızdı basıp qaşıp edik qoy. (107; 3731) “Hatırlıyor musun, Sopıya’nın şarkısını dinlediğimiz gün büyük bir Kalmuk’un yanından geçerken burnumuzu kapatıp kaçmıştık?”

Kitäpbektiŋ kisiligi, bularğa istegen jaqsılığı soğan tatytın edi. (268; 9983) “Kitapbek’in insanlığı, bunlara yaptığı iyilik buna değerdi.”

On besten asqan boyjetken adam tanytın bop şıqtı. (242; 8950) “On beş yaşını geçen genç kız insanları ayırabilirdi.”

Soŋğı kezde tüsinde şoşytındı şığardıŋ. (154; 5565) “Son zamanlarda korkuyla uyanmayı başladın.”

Tabay özi balalardı bastap tav-tastı aralap kezetin bolğan. (276; 10283) “Tabay kendi çocuklarını yanına alıp dağı taşı geziyordu.”

Usaq-usaq qara balıq soğan qaptap tüsetin körinedi. (276; 10308) “Küçücük balıklar oraya çoğalıyormuş.”

Üş balanıŋ kenjesi Keŋesbek emşekte bolatın. (262; 9763) “Üç çocuğunun en küçüğü Kenesbek meme emiyordu.”

II.2.2.2.2.1.1.2. Duyulan Geçmiş Zaman -ıp, -ip, -p

Fiilin bildirdiği hareketin, fiilin öznesinin dışında cereyan cereyan ettiğini veya başkasından duyulduğunu ve hareketin öznenin bilgisi dışında veya şahit olmadan olup bittiğini anlatır. Fiilde belirtilen hareket başkası tarafından yaşanmış ve özne bu hareketi

170 nakletmektedir. Bu kip, öznenin iradesi dışında, bilgisi dışında gelişen hareketleri de ifade etmektedir (Koraş-Baykoca, 2000: 133).

Eski Türkçede Gabain’in belirsiz zaman dediği duyulan geçmiş zaman eki –mış/-miş, nadiren muş/-müş olup n ağzında –maş/-meş şeklindedir (1988: 81).

-p, -ıp/-ip eklerinin öğrenilen geçmiş zaman eki olarak ortaya çıkışı çok eskilere dayansa da (Öner, 1998: 156) ekin birleşik çekimdeki zarf-fiil ekinin kendisinden sonra gelen yardımcı fiilin düşmesi ile bu görevi üslendiği söylenebilir (Öner, 1998: 158). Nihayet Çağatay yazmalarında zarf-fiil eki –p’nin turur yardımcı fiilinin kısalmış şekli –tur/tür ile birlikte –ptur/-ptür veya sadece –p şeklinde duyulan geçmiş zamanı ifade ettiğini görüyoruz (Eckmann, 2013: 141).

Bu ek Kazakçada duyulan veya sonrakadan öğrenilen hareketi ifade etmek için kullanılır. Çekimde birinci tip şahıs ekleri kullanılır teklik ve çokluk üçüncü şahıslar eksizdir veya –r sesi düşmüş bildirme eki de gelebilir.

Kazakçada duyulan geçmiş zamanı ifade etmek için –p, -ıp/-ip ekleri kullanılır (Mamanov, 2014: 89; 129-130), bu ek birinci tip şahıs eklerini alır (Biray vd., 2018: 103).

Bügün bir top jigit Jarkentpen baylanıs jasap jatqan Temirlikti, ekinşi top Qaraqolmen habarlasıp turğan Taldıbulaq poştasın tas-talqan qiratıp kelipti. (49;1440) “Bugün bir grup genç Jarkent’le ilgili uğraşan Temirlik’i, ikinci grup Karakol ile haberleşen Taldıbulak postanesini yıkıp gelmiş.”

Munıŋ ottan ıstıq bolatının elden es bilgeli estip kele jatsam da, tap munday dep oylamappın. (28; 604) “Bunun ateşten yakıcı olacağını aklım ereli işitiyor olsam da tam böyle olacağını düşünmemişim.”

Oŋ jaq qara sanınan tigen oq jambas süyegine jetip toqtaptı. Quğınşılardıŋ qolına tüspey, qayta bul arağa qulamay jetipti. Em-domnan habarı bar Simtik deytin şal toqım küidirip basıp, qanın äzer toqtatıptı. (54;1611) “Sağ bacağına isabet eden kurşun kalça kemiğine saplanmış. Peşimizdekilerin eline düşmeden buraya kadar dayanıp gelmiş. Halk hekimliği hakkında biraz haberi olan Simtik adında bir ihtiyar eyerin altındaki keçeyi yakıp basarak kanını zor durdurmuş.”

Sol jaq qaptaldan mıltığı şoşayğan bir top jayav jaqındap qalıptı. (51;1486) “Sol taraftan ellerinde tüfekleri olduğu belli olan bir grup yaya gittikçe yaklaşmış.”

171

II.2.2.2.2.1.2. Şimdiki Zaman/Süreklilik

Eski Türkçede şimdiki zamanı ifade eden ayrıca bir ek yoktur, geniş zamanı ifade eden ekler şimdiki zamanı ifade etmek için de kullanılmıştır (Gabain, 1988: 80).

Çağatay yazmalarında süreklilği ifade etmek için –makta/-mekte ekleri (Eckmann, 2013: 137) ile –a/-e, -y eklerinin turur yardımcı fiilinin kısalmış şekli –dur/-dür ile birlikte şimdiki zamanı karşılar şekilde kullanılmaya başlandığını görüyoruz (Eckmann, 2013: 139).

Kazakçada şimdiki zamanı ifade eden altı ayrı kullanım mevcuttur. Bunlardan biri müstakil biri birleşik olmak üzere ektir diğerleri konuşma anını ifade eden dört ayrı yardımcı fiille teşkil olunan birleşik fiil şeklindedir.

Birincisi ünsüzlerden sonra –a, -e; ünlülerden sonra –y ekiyle yapılır (Janpeyisov vd., 2002: 517; Isqaqov, 1991: 261-264). Bu şekil gelecek zaman anlamı da vermektedir, bu ekin kullanıldığı çekimli fiiller düzenli tekrar eden hareketleri ifade etmede de kullanılır. Bu, Türkiye Türkçesinde geniş zamanda ifade edilen hareketlerin ifadesidir. Bu çekim hem şimdiki zamanı, hem geniş zamanı hem de yakın geleceği ifade etmek için kullanılmaktadır (Biray vd., 2018: 104; İsayev, 2007: 303). Çekimde birinci tip şahıs ekleri kullanılır.

-wda/-wde eki ise fiil ismi eki –w ile bulunma hali ekinin birleşmesi ile oluşmuş birleşik bir ektir, bu ekin çekiminde birinci tip şahıs ekleri kullanılır (Janpeyisov vd., 2002: 519; Biray vd., 2018: 106).

İkincisi “otır-, jatır-, tur-, jür-.” yardımcı fiilleriyle yapılır. Kuruluşu da şöyledir: fiil + (p, -ıp/-ip) + yardımcı fiil + şahıs eki. Bu şekil, hareketin konuşma anında başladığını ve devam ettiğini gösterir (Isqaqov, 1991: 259-265; Biray vd., 2018: 105). Bunlardan otır-, tur-, jür-.” yardımcı fiileri yalnız jat- yardımcı fiili ise -ır/-ir geniş zaman eki alarak kullanılır (Janpeyisov vd., 2002: 517).

Şimdiki zaman çekiminde kullanılan jür- yardımcı fiili kendisinden önce gelen kel- ve bar- fiillerine –p ile değil –a/-e zarf-fiil ekleriyle bağlanır (Biray vd., 2018: 105; Janpeyisov vd., 2002: 518).

Şimdiki zamanın bütün çekimlerinde birinci tip şahıs ekleri kullanılır.

-a/-e, -y

Ek, hem devam eden hareketi, hem yakın gelecekte olacak olan hareketi hem de daha dar zamanada sürekli olan hareketi ifade eder şekilde çok sık kullanılır.

172

Bu çekimde –min teklik birinci şahıs eki ses düşmesi ile –m şeklini alır.

Konuşma dilinde teklik ve çokluk üçüncü şahıslarda şekil ve zaman ekinden sonra gelen bildirme eki –dir’in kısalmış şekli olan –di’nin i sesi de düşerek kalan d ünsüzü de t’ye dönüşür.

Biraq onday kün tuğanşa biz tiri jüremiz be, joq pa, onı eşkim bilmeydi. (81; 2594) “Fakat o zaman gelene kadar biz yaşar mıyız, onu hiç kimse bilmiyor.”

Ne deyt (di)? Örtegeli jürgen şığar? (218; 8034) “Ne diyorsun? Yakmak mı istiyorlar?”

Ne kinä taqqanın biz de bilmeymiz. (97; 3341) “Ne diye suçladığını biz de bilmiyoruz.”

Onıŋ üstine, tamızdıŋ üşinde oyda joqta bir şataq bolıp edi, sonıŋ da kesiri tigen bolar dep boljaymın. (97; 3345) “Bir de Ağustos ayının üçünde bir kavga olmuştu, onun da zararı olabilir diye tahmin ediyorum.”

Solardı ösirüv üşin, atası Tazabektiŋ, äkesiniŋ qanday adam bolğanın solardıŋ qulağına quyp aytuv üşin ğana ölgisi kelmeydi. (267; 9941) “Onları yetiştirmek için torunlarına dedesi Tazabek’in ve sadece çocuklarına babalarının nasıl insan olduğunu tekrar tekrar anlatmak için ölmek istemiyordu.”

Tayken, dedi bir küni Şäyi erkeley süysininp, sağan tağı bir oquvşı kelem (min) dep talpınıp jatır ğoy. (253; 9414) “Tayken! dedi bir günü Şeyi nazlanarak, sana yine bir öğrenci gelmek istiyormuş.”

-wda/-wde

…men artıma qarawdan qorqıp, üyge zorğa jettim. (145; 5193) “…arkama dönüp bakmaya korkup eve zor yetiştim.”

Ȁnebir edireŋdegen eki inişi adamdı öltire saluwdan eş tayınbaydı. (66; 2083) “O sert tavır sergileyen iki kardeş de adam öldürecek gibiydi.”

Buzav baylawda, qozı-laq kögende, tigüvli üy tigüvli qalpında qaldı… (90; 3049) “Hayvanlar bağlı, çadırlar yapılı kaldı…”

Qazirgi jağdayda Qıtayğa qaşuwdan basqa qayla joğın Tazabek tüsingen. (83;2762) “Şimdi, bu durumda Çin’e kaçmadan başka çare olmadığını Tazabek anladı.”

Qırıluwdan, ölüwden aman qalatın boldıq. (106; 3693) “Ölümden, açlıktan kurtulacağız.”

173

Qorğansız jandardıŋ tözüwden özge şarası joq. (104; 3608) “Kuvvetsiz canlarını korumaktan başka çareleri yoktu.”

Seniŋ bağaŋdı bilüwden, qädiriŋe jetüwden basqa mende basqa böten oy joq. (155; 5585) “Senin kıymetini bilmek ve sana değer vermekten başka niyetim yok.”

-p, -ıp/-ip +jatır, otır, tur, jür

Her dört yardımcı fiil de şimdiki zamanı ifade etmek için kullanılsa da aralarında bazı farklar vardır.

Zarf-fiil+yardımcı fiil+şahıs eki yapısındaki bu kullanım zarf fiille teşkil edilen birleşik fiil yapısına çok benzer. Birleşik fiil yapısında kendi anlamını tamamen kaybeden yardımcı fiiller burada kısmen kendi anlamını korurlar. Birleşik fiillerde daha çok –a/-e zarf-fiil eki kullanılırken şekil ve zaman eki olarak kullanılan bu yardımcı fiillerle –p, -ıp/-ip zarf-fiil eki kullanılır.

Bu yardımcı fiillerden jatır ve otır-, konuşmanın yapıldığı anda başlayan, gerçekleşen ve kesintisiz olarak devam eden hareketi ifade etmek için kullanılırken tur- ve jür- ise daha geniş bir zamanda tekrar eden hareketlerle alışkanlıkları ifade etmede kullanılır (Sızdıqova, 2012: 89-93).

Ayrıca bu yardımcı fiillerden otır ve jür cansız varlıklarla bitkilerin hareketini ifadede kullanılmazlar (Biray vd., 2018: 106), tur ve jatır ise cansız varlıklarla bitkilerin hareketini ifadede kullanılırlar.

-p, -ıp/-ip +jatır, otır-

Ȁlde öz kinämizden qırılıp jatırmız ba? (117; 4129) “Yoksa kendi suçumuzdan mı ölüyoruz?”

Apam men Jämeş kütip otır. (79; 2610) “Annem ile Jameş de bekliyorlar.”

Apama taŋğalıp jatırmın. (162; 5864) “Anneme şaşırıyorum sadece.”

Bar senerimiz siz bolğan soŋ, buğan amalsız barıp otırmız. (106; 3688) “Güvendiğimiz sadece siz olduğunuz için bunu çaresizlikten yapıyoruz!”

Birevden ilgeri, birevden keyin kün keşip jatırmız qazir. (150; 5403) “Birileri zengin birileri fakir yaşayıp gidiyoruz.”

Mına bizdi bastap kep otırğan aqsaqaldıŋ atı –Dävletbay. (110; 3845) “Bizi buraya getirip gelen en yaşlı kişi Davletbay’dir.”

174

Qazirgi kelip jatqandar bizge uqsamaydı, öytkeni biz kelgende, bul jaqta birde-bir orıs joq bolatın, bizge qazaqtar ğana qamqorlıq jasadı, al qazirgiler burınnan turıp jatqan orıstarğa kelip qosılıp jatır. (231; 8541) “Şimdi gelenler ise bize hiç benzemiyorlar, çünkü biz buraya ilk geldiğimizde hiçbir Rus yoktu, bize sadece Kazaklar yardım etti, şimdi gelen Ruslar ise önceden gelen Ruslara katılıyor.”

Seksen bes jasın balaları sol jobamen jasap jatır. (260; 9647) “Seksen beş yaşını, çocukları onun hareketleriyle tahmin ediyordu.”.

Sonda sender meni qazaq emes, qalmaq dep jumsap otırsıŋdar ma? (106; 3697) “Siz beni Kazak değil Kalmuk diye mi gönderiyorsunuz?”

Törgenşŋ adamdarı ekenin aytuvlarıŋnan boljap otırmın. (113; 3952) “Törge’nin adamları olduğunu anlattıklarınızdan tahmin ediyorum!”

-p, -ıp/-ip + tur-, jür-

Avqattı adam ekeni üy-jayınıŋ keŋ-moldığınan da körinip turdı. (281; 10486) “Zengin kişi olduğu ev durumundan, evdeki bolluktan belliydi.”

Ȁytkenmen ol Nurbektiŋ qızı Kävsendi ayrıqşa sağınıp turadı. (294; 10986) “Yine de Nurbek’in kızı Kavsen’i ayrıca çok özlüyordu.”

Jalaŋaştıŋ orıstarı jalaŋdap aŋdıp jür. (83; 2776) “Jalanaş’ın Rusları aç gözle izliyorlar.”

Javdan emes, men osı istiŋ javaptılığınan jüreksinip turmın. (50;1458) “Düşmandan değil ben bu işin sorumluluğundan korkuyorum.”

Mingesken ekevge jurt köz almay qarap turdı. (168; 6076) “Yukarı doğru giden ikisine halk kıpırdamadan bakıyordu.”

Onıŋ bärin bilip tursam, men de orıs bolıp ketpeymin be, Tazabek? (165; 5994) “Bunların hepsini bilsem ben de Rus olmaz mıydım, Tazabek?”

Qalay, äke-şeşeŋe qolğabıs qıluvğa jarap jürsiŋ be? (163; 5903) “Anne babana yardım etmeye gücün yetiyor mu?”

Qapı qalıp jürmeyik. (165; 5971) “Çaresiz durumda kalmayalım.”

Qolın eteğine jüre sürtip tura jügirdi. (235; 8693) “Joomaart! diyerek elini eteğine silip koştu.”

175

Tabaydıŋ sözinen keyin mende seziktenip jürmin. (165; 5977) “Tabay’ın konuşmasından sonra bende şüpheleniyorum.”

II.2.2.2.2.1.3. Gelecek Zaman

Gelecek zaman, gelecekte yapılacak olan hareketi ifade eden kiptir. Henüz olmamış, fakat gelecekte olacak veya olması beklenen bir hareketi belirtir (Koraş, Baykoca, 2000: 134).

Eski Türkçede gelecek zamanı ifade eden ekler –ġay/-gey’dir (Gabain, 1988: 81). Çağatayca yazmalarda ise –a/-e, -y ekleri (Eckmann, 2013: 140) ile gelecekle birlikte isteği de ifade eder şekilde –ġay/-gey, qay/-key, -ġa/-ge, -qa/-ke ekleri kullanılmıştır (Eckmann, 2013: 128, 144).

Kazakçada gelecek zamanı ifade eden dört ayrı şekil vardır. Bunlardan birincisi şimdiki zamanı da ifade eden –a/-e, -y ekleriyle; ikincisi, -ğalı/-geli, -qalı/-keli+otır-, tur-, jatır, jür- birleşik fiiliyle yakın geleceği ifade etmek için; üçüncüsü ise –maq(şı)/-mek(şi), -baq(şı)/- bek(şi), -paq(şı)/-pek(şi) [ünlülerle l, r, v, y ünsüsü ile biten fiillerden sonra maq(şı)/-mek(şi); m, n, ŋ, z ünsüzleri ile biten fillerden sonra baq(şı)/-bek(şi); q, k, p, t, s, ş ünsüzü ile biten fiillerden sonra –paq(şı/-pek(şi) kullanılır] ekleriyle yapılır. Çekim hem –maq/-mek, -baq/- bek, -paq/-pek hem de bunların –şı/-şi almış şekilleriyle yapılabilir. Gelecek zaman çekimlerinden üçüncüsüne niyet ifadeli gelecek zaman da denilir. Daha çok istek ifadesi sözkonusudur (Balaqayev vd, 2005: 193; Biray vd., 2018: 106-108; ). Dördüncüsü ise tahmini gelecek zaman da denilen –r, -ar/-er ekiyle yapılan gelecek zamandır. Bu zaman gelecekte olanı tahmin için veya gelecekte olacağı kesin olmayan hareketi ifade etmek için kullanılır, olumsuzu yapılırken olumsuzluk eklerinden sonra –s getirilerek yapılır, hem olumlu hem olumsuz çekimlerde birinci tip şahıs ekleri kullanılır (Janpeyisov vd., 2002: 519).

-a, -e, -y

Alayda aŋdıy berse, tübi bir amalın tabatın sekildenedi. (45;1286) “Fakat sonunda bir çözüm bulacak gibiydi.”

Alayda, qalay şeşseŋ de, bäri ötedi, ketedi, bitedi. (262;9761) “fakat nasıl yapsan da hepsi geçip gider.”

Endi Tazabek ekeumizge oq timeydi: qızdıŋ tilegi qudaydıŋ qulağına erkekterdikinen tez jetedi. (65;2064) “Artık Tazabek’le ikimize hiçbir kurşun değmez, kadının duası Allah’ın kulağına erkeklerden önce yetişirmiş.”

176

Qojaq qabılda dese, musılmandıqtı da qabıldaymın. (63;2004) “Kojak razı olursa Müslümanlığı da kabul ederim.”

-ğalı, -geli, -qalı, -keli+otır-, tur-, jatır, jür-

Basqa birdemeni aytqalı tur-av… (304; 11397) “başka bir şey söyleyecek herhalde.”

Birdeme aytqalı jatır-av, bayğus! (119; 4202) “Bir şey söyleyecek zavallı!”

Endi sol maqsattıŋ bäri oyda-joqta buzılğalı tur. (203; 7459) “Bu durumda bu planın hepsi bozulacaktı.”

Gülsäni äne-mine onjıldıqtı bitirgeli otır… (283; 10583) “Gülsan’ı liseyi bitirecekti…”

İya, özi de tay soyğalı jatqan. (201; 7384) “Evet, zaten kendisi de tayını kesecekti.”

Jan bağış üşin men de Samsalıma Köpzip degen orıstıŋ malın baqtırğalı otırmın. (141; 5047) “Ekmeğini kazanmak için ben de Samsalı’yı Köpzip adındaki Rus’un koyunlarına baktıracağım.”

Men Sergeyçukten qorqıp ta otırğam joq, şınımdı aytsam, sol ittyŋ qanın jüktevden qaşqalı otırmın. (230; 8524) “Doğrusu ben Sergeyçük’ten korkmuyorum, o itin kanını dökmekten kaçıyorum.”

Mıltığın sıtırlatıp oqtap atqalı jatır. (134; 4792) “Tüfeğine kurşun doldurup vurmak üzereydi.”

Nemene, qaytalı jatırsızdar ma? (17; 149) “Ne oldu gidecek misiniz?”

Osı bala şatastırıp turğan joq pa, basqa birdemeni aytqalı tur-av… (304; 11397) “Bu delikanlı başka bir şeyle karıştırıyor mu, başka bir şey söyleyecek herhalde.”

Özim de söytkeli turmın, apa. (87; 2950) “Kendim de öyle yapacaktım, anne.”

Tağı nemene aytqalı otırsıŋ? (185; 6757) “Yine ne demek istiyorsun?”

-maq(şı), -mek(şi), -baq(şı), -bek(şi), -paq(şı), -pek(şi)

Alayda mal-mülkü men baspanasın tastay qaşsa, aldında suıq küz ben qaqağan qıs tur, halık odan qalay saqtanbaq? (83; 2763) “Fakat hayvanları ile çadırlarını bırakıp kaçsalar önlerinde sonbaharla şiddetli bir kış var, ondan millet nasıl korunur?.”

Bavırmız değendi qurı söz jüzünde ayta bermey, sonıŋ däleli bolsın dep, üş bölmeli üyim men qora jayımdı tügeldey Tazabekke berip ketpekpin. (184; 6727) “Kardeşim sözü

177 sadece ağzımdan çıkan laf olmasın diye onu kanıtlamak için üç odalı evimle ahırımın hepsini Tazabek’e vermek istiyorum.”

Eki küyev, eki kelin – odan artıq qanday quvanış bolmaq? (271; 10119) “İki damat, iki gelin, böyle sevinçten başkasına ne gerek var?”

Käzir barmaqsıŋ ba? dep Nurbek öz közine özi senbey. (299; 11210) “Şimdi mi gitmek istiyorsun? dedi Nurbek kendi gözlerine inanamadan.”

Keşe qazaqtar Başarin men Zubkovtıŋ omartasın talqandap, özderin öltirmek boptı. (57; 1726)“Dün Kazaklar Başarin ile Zubkov’un evini yıkıp kendilerini öldürmek istemişler.”

Meni turğızbaq bolıp bes-altı jigit tura umtılıp edi… (98; 3375) “Beni kaldırmak için beş altı kişi yerinden kalkmıştı…”

Onımen qoymay, endi özin öltirmek. (147; 5280) “Bir de kendisini öldüreceklerdi.”

Qaharına mingen halıq erteŋ Qarqara järmeŋkesin şappaq. (50; 1444) “Gazaba gelen halk yarın Karkara pazarını basacaktı.”

Sonda ne istemek? Şınımen-aq zorlap qatın qılmaq pa? (109; 3799) “O zaman ne yapacaklardı? Yoksa gerçekten tecavüz ederek karısı yapmak mı istiyor?”

Topızbulaqtı basıp, Jılısayğa Aqtoğay arqılı ötpek boldı. (145; 5208) “Toğuzbulak’ı geçip Jılısay’a, Aktoğay üzerinden geçmek istedi.”

-r, -ar, -er

…kese usınğan qızdıŋ savsağı kese berip otırğan qaynısınıŋ savsağına tyer me eken, tymes pe eken dep baqıladı. (240; 8899) “…kâse veren kızın parmağı ile kâseyi alan yiğidin parmağı değer mi değmez mi diye gözlüyordu.”

…meniŋ de basım amanda barar jerime barıp alayın dep otırğanım sondıqtan. (188; 6870) “…ben de sağ iken gideceğim yere yetişeyim diyorum.”

Biraq bararıŋ barıp alıp, qayta qaşa almay jürme. (53; 1568) “Fakat geri dönmeden orada kalma!”

Jaqsı körem değeni ras bolsa, jımıŋ eter de qoyar. (217; 8000) “Eğer sevgisi gerçekse sadece gülümser.”

Kelmese, qural-saymanın bere turar. (55; 1678) “Gelemezse aletini verir!”

178

Ötirik bolsa, osındaydı paydalanıp qay-qaydağını aytar. (217; 8001) “Yalan olursa, bir bahane bulup istediği her şeyi söyler.”

Qap, qamşım bolğanda, qaq bastan perer em! dedi ökinip. (212; 7796) “Tüh, kamçım olsaydı tam başlarına vururdum! dedi Tazabek sinirle.”

Qızğanayın, qızğanbayın, kelinşegimniŋ böten erkekpen ketip bara jatqanına qalay jaybaraqat qarap turarmın? (56; 1688) “Kıskansam da kıskanmasam da eşimin başka bir erkekle gitmesine nasıl razı olabilirim?”

Tayken ağam tiri bolsa, öster (osılay ister) edi, degen sözi äli qulağında. (270; 10041) “Tayken ağabeyim hayatta olsa böyle yapardı’ dediği hala aklındaydı.”

Tuvıstarı köşip kele qalsa, qıjalat tartpay kün körip keter edi. (231; 8560) “Akrabaları bir maraz çıkarmadan taşınırsa idare ederdi.”

Zorlanğan qızday özimiz jılap, özimiz jubatıp, kinä zorlağan adamda emes, zorlanğan qızda dep, özimizben özimiz kinälesip ötetin şığarmız, kim biledi? (157; 5678) “Eziyet çeken kız gibi ağlayıp, kendimizi avutup, eziyet çektiren değil eziyeti gören kız diyerek kendi kendimizi suçlayarak yaşayıp gider miyiz kim bilir?”

II.2.2.2.2.1.4. Geniş Zaman

Geniş zaman kipi bütün zamanları içine alan bir kiptir. Yani hem geçmişi, hem şimdiyi, hem de gelecek zamanı içine alır. Geçmiş zaman tek başına ifade etmezler. Yani geçmişte olup bitmiş bir hareket için kullanılmazlar. Geçmişte başlamış ve devam etmekte olan bir hareketi, hemen şimdi olan bir hareketi veya gelecekte olacak veya olması mümkün bir hareketi ifade eder (Koraş-Baykoca, 2000: 127).

Eski Türkçede geniş zaman eki olarak –ur/-ür, -ır/-ir, ünlüyle biten fiil tabanlarından sonra –yur/-yür –nadiren –r-, yine nadiren –ar/-er ekleri kullanılmıştır (Gabain, 1988: 80).

Bu gün Kazakçada şimdiki, geniş ve gelecek zaman ifadelerinde kullanılan –a/-e eklerinin Çağatay yazmalarında da gelecek ve geniş zamanı ifadede kullanıldığını görüyoruz (Eckman, 2013: 130).

Temin edebildiğimiz Kazakça gramer kitaplarında geniş zaman olarak belirtilen bir ek veya çekimi bahseden kaynak yoktur (Isqaqov, 1991; Janpeyisov vd., 2002; İsayev, 2007; Sızdıqova, 2012), Türkiyede hazırlanmış Kazakça gramer kitaplarının bazılarında geniş zaman başlığı altında verilen –r, -ar/-er eklerinden bunun tahmini gelecek zaman olduğu 179 belirtilirken (Biray vd., 2018: 108) bazılarında –r, -ar/-er (Buran-Alkaya, 2018: 307) bazılarında da –a/-e, -y ekleri geniş zamanı ifade eden şekil ve zaman eki olarak bahsedilmektedir (Doğan-Şuataman, 2007: 165-231; Doğan-Koç, 2013: 274-275).

Yukarıda şimdiki zaman ve gelecek zaman başlıklarında verilen –a/-e, -y ekleri ile –r, - ar/-er ekleri, geniş zamanda olan ve periyodik olarak tekrar eden hareketleri ifade etmede de kullanıldıkları için, yine şimdiki zaman bahsinde verilen ve konuşma anının dışına taşan alışkanlıkları ve periyodik devam eden hareketleri ifade eden -p, -ıp/-ip+tur- ve jür- birleşik fiil kalıbındaki kullanım geniş zamanı ifade eden ek ve kalıp olarak verilebilir.

–a/-e, -y

Eldiŋ şaruasın sırtta Serikbay şeşedi, ağayınnıŋ jağdayın üide Kökşegir jöndeydi, değen sözdiŋ tegin taramağanı är qılığınan körinip turadı. (97; 3308) “Halkın işini dışarıda Serikbay hallediyor, akrabaların işini evde Kökşegir hallediyor, dese de öyle olmadığı her hareketinden belliydi.”

Erin sıylağan äyel elin de sıylaydı. (266; 9915) “Erkeğine saygı gösteren kadın halkına da saygı gösterir.”

Men onı öle-ölgenşe umıtpaymın, tate. Men tiride sizdi jan balası basına almaydı, değen Qalydı Şeyi qaytip öz jaqınınan kem körer? (267; 9955) “Ben o iyiliği ölene kadar unutmam, abla! Ben yaşadıkça size kimse dokunamaz, diyen Kali’yi nasıl da öz kardeşlerinden ayrı düşünür?.”

Onı körmegen mına jastar turmaq, bärin körgen mına men tüsine almaymın. (261; 9715) “Onu görmeyen bu gençler şöyle dursun hepsini gören ben bile anlamıyorum.”

Orta Merkiniŋ biyiginen qarap, Jalaŋaştan Qarqarağa, Qarqaradan Jalaŋaşqa qaray jöŋkilgen alaşapqın jurttı Şeyi künde köredi. (46; 1290) “Orta Merki’nin yukarısından Jalanaş’tan Karkara’ya, Karkara’dan Jalanaş’a doğru göçen halkı Şeyi her gün görüyordu.”

Öz basın bäygege tigip, el namısın qorğaytın Tazabek pen Saurıqtay erkek topırlap tuwa bermeydi. (40; 1062) “Kendi kellesini ortaya koyup halkın şerefini koruyacak Tazabek ile Savrık gibi erkekler bir daha doğmayabilir.”

Solay atağan özine de unaydı. (262; 9732) Öyle adlandırmak kendisinin de hoşuna gidiyordu; Tazabektiŋ ornın öle-ölgeniŋşe küzetseŋ de seni eşkim küştemeydi. (263; 9794) “Tazabek’in yerini ölene kadar bekleyeceğim desen de sana kimse bir şey diyemez.”

–r, -ar/-er

180

…seneri men süyeneri jok Şeyi qayta-qayta saydıŋ avzına jaltaqtap jürgen tȁrizdendi. (95; 3243) “…Şeyi, nazlanıp güveneceği kimsesi yok gibi tekrar tekrar vadi tarafına bakıyordu sanki.”

…sonıŋ da kesiri tygen bolar dep boljaymın. (97; 3345) “…onun da zararı olabilir diye tahmin ediyorum.”

Bar senerimiz siz bolğan soŋ… (106; 3688) “Güvendiğimiz sadece siz olduğunuz için….”

İştarlıq, kekşildik, ataqqumarlıq, keŋpeyildik, körgendik, adamgerşilik siyaqtı minez- qulıqtıŋ qalıptasuı, sirä, sol şeşimge baylanıstı bolar. (262; 9758) “Kıskançlık, kindarlık, şöhret düşkünlüğü, terbiye, insanlık gibi yaratılışların kalıplaşması da o çözüme ait olur.”

Jaraydı, altı avuz aytpasaq ta, bir avuzğa şamamız jetip qalar. (80; 2651) “Tamam, kalabalıkla söylemesek de kendim söyleyebilirim.”

Jüzük de aqımaq äyel emes qoi, ol da bärin aqılğa salar. (188; 6899) “Jüzük de ahmak kadın değil o da düşünür.”

Toqtıq zaman tuıp jatsa, toi-tomalaqqa orın tabılar. (67; 2144) “Huzurlu zaman olursa inşallah düğününüzü de yaparız.”

-p, -ıp/-ip+tur-/jür-

…äldebir ürey ünemi tuv sırtıŋnan aŋdıp turğanday. (44; 1240) “…düşünemediği korkunç olaylar sanki dışarıda izliyor gibiydi.”

…birge qosıp bersek pe dep oylap jürmin. (131; 4659) “…hepsine bir hatim indirelim diye düşünüyorum.”

…bizge janı aşıp, jaqtasıp turadı. (19; 253) “…bizim için endişeleniyor ve bize destek veriyordu.”

…jağalay şüyinşi surap jür, solardan estidim. (125; 4413) “…herkesten müjde alıyor, onlardan duydum.”

…mal bağıp jürgen Sämendi ol bir sȁt közinen tasa qılğısı joq. (100; 3446) “…hayvan otlatan Samen’i bir an gözünden kaçırmak istemiyordu.”

…orıstarı da, qazaqtarı da aytıp jür. (154; 5563) “…Ruslar da Kazaklar da hep söylüyorlar.”

181

…osı sen şınımen aldap turğan joqsıŋ ba degendey tesile, taŋdana qaradı. (15; 100) “…sen gerçekten aldatmıyor musun, dercesine şaşkınlıkla bakıyordu.”

…qarap turğan Ködekke köz qırın tastadı. (15; 90) “…kendisini süzen Ködek’e yan gözlerle baktı.”

Körip tursıŋ ğoy, bükil alban bosqın bolatın türimiz bar. (46; 1324) “Gördüğün gibi tüm Albanlar kendi yurdunda muhacir olacak durumdalar.”

Orıstar qazaqtı aldap jür dep, sağan qarsı şığam ba? (187; 6862) “Ruslar, Kazakları kandırıyor diye sana karşı mı çıkayım?.”

Öziŋ Devletbay değen ağamızdı körip jürsiŋ… (105; 3649) “Davletbay ağabeyi sen de tanıyorsun…”

Qaynım keldi değen soŋ, kelip turmın. (96; 3300) “Kayınım geldi deyince uğrayayım dedim.”

Şeyi de atın talay estigen, tek körip turğanı qazir. (15; 75) “Şeyi de ismini birkaç kere duymuştu, şimdi de kendisini görüyordu.”

Tutqyıl kelip, qırıp ketip jürmesin. (100; 3432) “Hiç beklenmedik bir anda gelip saldırmasınlar.”

II.2.2.2.2.1.5. Haber Kiplerinin Birleşik Çekimi

Haber kiplerinin birleşik çekimi, iki çekimli fiilin bir araya gelmesinden, birlikte kullanılmasından ibarettir. Birleştirilen iki çekimden birincisinin kendisinden sonra yardımcı fiille birlikte ifade edilen zaman içindeki ifadesidir. Gramer kitaplarında kullanılan terimlerle birleşik çekimin görülen geçmiş zamanına hikâye, öğrenilen geçmiş zamanına rivayet ve şart şekline basit kipte olduğu gibi yine şart denir. Şu halde birleşik çekimler hikâye, rivayet ve şart şekilleridir (Ergin, 1998:319-320).

Kazak Türkçesinde hikaye ve rivayet birleşik çekimleri zaman zaman birbirinin işlevinde kullanılabilmektedir (Janpeyisov, 2002: 516; Isqaqov, 1991: 265).

II.2.2.2.2.1.5.1. Hikâye

Hikâye, asıl fiil kipinin gösterdiği hareketin konuşma anından önce bir zamanda cereyan etmiş olduğunu bildirir. Bu çekim konuşanın geçmiş zamanda gördüğü harekeltleri hikâye

182 etmek için, anlatmak için kullanacağı fiil şeklidir. Emir dışındaki bütün kiplerin hikâye şekli vardır (Ergin, 1998: 321-322).

Kazakçada daha uzak ve yakın geçmişi ifade eden iki görülen geçmiş zaman eki vardır. Birleşik çekim yapan ek e- yardımcı fiiline gelen –dı/-di, -tı/-ti ekleridir.

Kazakçada konuşma dilinde e- yardımcı fiiliyle yapılan hikaye birleşik çekimde, yardımcı fiile gelen şahıs eklerinde birtakım ses düşmeleri olur. Bu ses düşmeleri neticesinde teklik birinci şahısta görülen geçmiş zaman eki –dı/-di düşer edim, em şeklini alır. Teklik ikinci şahısta yine –dı/-di sesleri düşer ediŋ, eŋ şeklini alır. Çokluk birinci şahısta yine –dı/-di sesleri düşer ve edik, ek şeklini alır.

Yazar konuşma diline mahsus bu özeliği eserine taşımıştır. İlgili başlıklarda örnekler verilmiştir.

II.2.2.2.2.1.5.1.1. Geçmiş Zamanın Hikâyesi

Kazakçada geçmiş zamanı ifade eden iki ek olmasına rağmen hikâyenin birleşik çekimi –ğan/-gen ekine fiil + -ğan/-gen + edi + iyelik kökenli şahıs ekleri’nin getirilmesiyle yapılır. Hikâye çekimini yapan e- yardımcı fiili zaman zaman düşer ve –dı/-di, -tı/-ti görülen geçmiş zaman eki önceki şekil ve zaman ekinin üzerine gelir.

Ancak bazı çekimlerde e- yardımcı fiilinin yerine eş işlevli bol- yardımcı fiili de kullanılır.

II.2.2.2.2.1.5.1.1.1. Görülen Geçmiş Zaman Hikâyesi

Kazakçada görülen geçmiş zamanın hikâyesi sadece –ğan/-gen, -qan/-ken ekleri üzerinden yapılır. –dı/-di, -tı/-ti ekleri sadece umumi hikâye çekiminde kullanılan ektir (Biray vd., 2018: 112-116). Ancak –ğan/-gen, -qan/-ken ekleri –dı/-di, -tı/-ti eklerine göre daha uzak bir geçmişi ifade ettiği için Kazakçada bu şekildeki kullanımı Türkiye Türkçesine çevirirken öğrenilen geçmiş zamanın hikâyesi olarak aktarmak daha uygun olur.

Nämeŋgerlik jolmen Kenjeğarağa toqtağan edik. (263; 9796) “Biz amengerlik12geleneği icabı Kenjeğara’yı sana uygun görmüştük/gördü idik.”

12 Dul kalan kadını ölen kocasının kardeşi veya yakınlarından birisi ile evlendirme geleneği 183

Nurbek qattı qatelesken edi. (299; 11206) “Nurbek çok yanlış düşünmüş idi/düşündü idi.”

Solardıŋ biraz malın baqqan edim. (246; 9143) “Onların biraz hayvanların bakmış idim/baktı idim.”

Tap munı Tazabek kütpegen edi. (224; 8264) “Tam bunu Tazabek beklelemiş idi/bekledi idi.”

Ancak görülen geçmiş zamanın hikayesinde nadiren yardımcı fiil olarak bol- ve hikaye eden ek olarak –atın/-etin kullanılır (Biray vd., 2018: 113)

…bıltır Şilik jaqqa köşip ketken bolatın (171; 6216) “…geçen sene Şilik tarafına taşınmıştı.”

II.2.2.2.2.1.5.1.1.2. Duyulan Geçmiş Zaman Hikâyesi

Kazakçada duyulan geçmiş zamanın hikâyesi, -(I)p eki almış fiil tabanından sonra edi getirilerek yapılır. Türkiye Türkçesindeki –mıştı anlamı verir.

…bir jaman dombıra şaptırıp berip em, bizden qaşıp barıp qarağaydıŋ işine kirip ketip ȁn aytadı. (195; 7140) “…bir kötü de olsa dombıra yaptırıvermiştim bizden kaçıp ormanın içine gidip türkü söylüyordu.”

…men könbep em. (47; 1336) “…ben karşı gelmiştim.”

…qalay ölgenin öz közimmen körip em, aynalayın. (110; 3855) “…nasıl öldüğünü kendi gözlerimle görmüştüm, evladım.”

…vayımdap qalıp em (154; 5539) “…endişeleniyordum.”

Avır kün-ay, degenin estip pe eŋ? (304; 11394) “Ağır gün-ey, diye türküsünü duymuş mu idin?”

Aytpap pa em sağan, nege erte aytpadıŋ dep ȁli mağan ursarsıŋ dep? (84; 2823) “Sana demedim mi bana niçin önceden söylemedin deyip kızarsın diye?”

Betine jalt qarap em, jaltarmadı. (36; 913) “Yüzüne bakıvermiştim hiç çekinmedi.”

Bir noğaydikine kirip ketip em, ol qaqpasınan süyrep şığarıp tastadı. (71; 2313) “Bir Nogay’ın evine girmiştim fakat kapıdan dışarıya doğru sürükleyerek çıkardı.”

Birdeme aytayın dep pe eŋ? (302; 11331) “Bir şey mi söyleyecektin?”

Dȁvin-ay! dep qızığıp pa eŋ? (23; 388) “Çok yapılı, diye hoşuna mı gitti?” 184

Endi senimen janım birge, demep pe em (edim)? (31; 718) “Artık ben seninleyim, demedim mi?”

Esiktiŋ tört şegesin tüsirip tastap em, zildey neme sırtqa qaray şalqasınan tüsti. (71; 2299) “Kapının dört çivisini çıkarmıştım, ağır kapı dışarı doğru düştü.”

Jȁrmeŋkede ȁniŋdi jaqınnan esty almay armanda qaytıp em. (80; 2641) “Pazarda şarkını yakından duyamamıştım…”

Jigit beretin bolsaq, solardıŋ bȁrin qaytarıŋdar, dep em... (69; 2210) “Asker vereceksek ilk önce onların hepsini ödeyin, geri verin!’ demiştim…”

Közimdi japqan qandı topıraqtı sipalap, az-azdan alıp tastap em, közim aşıldı. (135; 4810) “Gözümü kapatan kanlı toprağı elimle sıyırarak biraz alıştım, gözüm açıldı.”

Onı da, Kravçenkonı da memleket jumsamağanda, kim jumsadı ğoy dep eŋ? (59; 1823) “Onu da Kravçenko’yu da devlet görevlendiriyor ki?”

Oybay, men seni qaşan mazaq qılıp em? (101; 3489) “Vay! Ben ne zaman seninle dalga geçmişim?”

Pişȁn jayında mağan köp ȁŋgime aytıp eŋ. (248; 9202) “Pişan hakkında bana biraz bahsetmiştin.”

Qaydan körip em? dedi esine tüsire almay. (51; 1516) “Nerden görmüştüm? dedi hatırlayamadan.”

Qojaq pen Jomarttı izdeymin demep pe eŋ? (95; 3261) “Kojak ile Jomart’ı arayacağım dememiş miydin?”

Qoy, mınav qazaq eken, dep, ayaydı ğoy dep pe eŋ? (44; 1218) “Yoksa bu Kazak’mış diye acıyacak mı sanıyorsun?”

Quğan orıs basqa, şaqırğan orıs basqa dep oylap em. (130; 4616) “Kovan Rus başka, çağıran Rus başka diye düşünmüştüm.”

Su işip em, sol arada tağı uyıqtap qalıppın. (136; 4837) “Su içmiş idim, orada yine uyumuşum.”

Tömen qaray tartıp qalıp em… (71; 2286) “Alta doğru çekivermiştim…”

Törkindep barıp em (edim). (22; 377) “Akrabalarıma gitmiştim.”

185

II.2.2.2.2.1.5.1.2. Şimdiki Zamanın Hikâyesi

Şimdiki zaman hikâyesi, zarf-fiil -p+ jatır, jür, tur, otır kalıbıyla yapılan şimdiki zaman ve wda/-wde ekiyle yapılan şimdiki zaman üzerine edi getirilerek yapılır13 (Biray vd., 2018: 113; Doğan-Koç, 2013: 289-290).

Ancak zarf-fiil+ jatır, jür, tur, otır kalıbıyla yapılan şimdiki zamanın hikâye birleşik çekiminde jatır yardımcı fiilinin –ır eki düşürülerek diğerlerine doğrudan –ğan/-gen, -qan/- ken ekleri ve üzerine edi getirilip diğer şekilde ise –wda/-wde ekinden sonra edi getirilerek yapılır (Doğan-Koç, 2013: 289-290).

Şimdike zamanın hikâyesi çekiminde teklik birinci şahıstaki edim konuşma dilinde kısaltılarak em şeklini alır. Çalışmaya konu olan eserde de yazar konuşma dilindeki bu kısaltmayı metinde sık sık kullanmıştır.

Ulaşılabilen kaynaklarda yardımcı fiilden önce gelen zarf-fiil eki hep –p, -ıp/-ip olarak verilmiştir. Ancak incelenen metinde –a/-e, -y zarf-fiil eklerinen de bu çekimde kullanıldığı görülmüştür. Tespitler ilgili başlıklarda verilmiştir.

-p jat(qan) edi+şahıs eki/-p jatır edi (em)

Doğan-Koç her ne kadar taranan metinde şimdiki zamanın hikâye birleşik çekiminde jatır yardımcı fiilinin –ır eki düşürülerek diğerlerine doğrudan –ğan/-gen, -qan/-ken ekleri ve üzerine edi getirilip yapılır dese de jatır üzerine edi veya onun kısltılmış şekli “em” getirilerek de şimdiki zamanın hikâyesi yapılmaktadır.

…dep dalbasalap kele jatır em. (23; 408) “…diye düşünüp duruyordum.”

Qırğız Sayğa ketip bara jatır em. (141; 5034) “Kırgız Say’a gidiyordum.”

Solardı izdep kele jatır em... (54; 1606) “Onları arıyordum…”

İncelenen metinde jat- yardımcı fiili yardımıyla yapılan çekimde jat- yardımcı fiilinin aldığı –ır eki düşürülerek ek fiilden sonra getirilen –dı/-di eki doğrudan yardımcı fiil üzerine getirilerek de şimdiki zamanın hikâyesi yapılmaktadır. Ancak bu durum gramer kitaplarında hiç konu edilmemiştir.

Ağasınıŋ at basın jetektep kele jatqanın bärin Şeyi bilip kele jattı. (75; 2443) “Ağabeyinin atı sürükleyerek geldiğini hepsini Şeyi biliyordu.”

13 Biray vd. şimdiki zamanın yardımcı bir fiille yapılan çekiminde yalnızca otır ve jat yardımcı fiilerini örnek vermiştir (biray vd., 2018: 113) 186

Ävbäkirdiŋ zirkildegen üni birte-birte Şeyiniŋ qulağına jağıp bara jattı. (70; 2247) “Avbakir’in kızarak konuştukları gittikçe Şeyi’nin hoşuna gidiyordu.”

-p jür(gen) edi+şahıs eki

…birevdiŋ bosağasında bürseŋ qağıp jürer me em, kim bilsin. (186; 6784) “…birisinin kapısında mı kalırdım kim bilir.”

Ömiri suramaspın dep jür edim. (186; 6811) “Hiç sormayacağım diyordum.”

-p tur(ğan) edi+ şahıs eki

Bul zardı bir äyel emes, bükil el aytıp tur edi. (124; 4392) “Bu kaygıyı bir kadın değil tüm halk söylüyor idi.”

Endi käyttim? Degen saval Şäyini de qinap tur edi. (43; 1198) “Ne yapacağım?’ sorusu Şeyi’yi de korkuttu.”

Onıŋ şın peyili davıs ırğağı men bet-pişininen-aq aŋğarılıp tur edi. (240; 8880) “Onun iyi niyetli olduğu sesiyle yüzünden belli idi.”

Sabır etiŋder! dep basuv aytıp tur edim… (98; 3372) “Sakin olun!’ diye teselli etmeye çalışıyordum…”

-p otır(ğan) edi+ şahıs eki

Biz de jumıs jayın söz qıp otır edik. (174; 6331) “biz de iş konusunda konuşuyor idik.”

-wda/-wde edi+şahıs eki

Metinde bu ekin geçtiği örnek bulunamamıştır.

II.2.2.2.2.1.5.1.3. Gelecek Zamanın Hikâyesi

Kazak Türkçesinde gelecek zamanın hikâyesi üç ayrı şekilde yapılır. Bunlardan birincisi yakın geleceği bildiren -ğalı/-geli, -qalı/-keli+otır-, tur-, jatır, jür- birleşik fiiliyle yapılan gelecek zaman eklerinden sonra edi getirilmek suretiyle; ikincisi niyet ifade eden –maq(şı)/- mek(şi), -baq(şı)/-bek(şi), -paq(şı)/-pek(şi) gelecek zaman eklerinden sonra edi getirilerek yapılır (Biray vd., 2018: 114; Doğan-Koç: 2013: 292-293). Üçüncüsü ise bir birleşik çekim olmamasına rağmen kullanıldığı fiilde hikâye anlamı taşıyan –atın/-etin, -ytın/-ytin ekleriyle yapılır (Doğan-Koç, 2013: 290-291; Janpeyisov vd., 2002: 517).

187

Bunların dışında tahmini gelecek zaman dediğimiz –r, -ar/-er eki ile de gelecek zamanın hikâyesi yapılmaktadır. İncelediğimiz metinde örneği de oldukça fazladır.

-ğalı/-geli, -qalı/-keli+otır, tur, jatır, jür+ edi

Metinde bu ekin geçtiği örnek bulunamamıştır.

–maq(şı)/-mek(şi), -baq(şı)/-bek(şi), -paq(şı)/-pek(şi)+ edi

Metinde bu ekin geçtiği örnek bulunamamıştır.

-atın, -etin, -tın, -tin + edi

Budan da jaratpay-aq qoysa qaytetin edi? (109; 3811) “Nasıl olurdu da yaşatmasaydı.”

Burınğıdan beter ağılatın edi. (158; 5717) “Eskisinden daha da çoğalacaktı/çoğalacak idi.”

Bükül qazaq qorlıq pen zorlıqtan köz aşpaytın edi. (161; 5812) “Tüm Kazaklar eziyetten acıdan göz açmayacaktı/açmayacak idi.”

Olar seni öltirip ketetin edi ğoy. (178; 6488) “Onlar seni öldürecekti/öldürecek idi ya.”

Otağası tiri bolğanda at mingizetin edi. (215; 7934) “Kocam hayatta olsaydı hediye olarak bir at verecekti/verecek idi.”

Sağan qosıp meni de masqaralap ketetin edi. (76; 2506) “Seninle birlikte beni de rezil edecekti/edecek idi.”

Tapsam, senen şüinşi alatın edim. (60; 1862) “Bulsam senden müjde isteyecektim/isteyecek idim.”

-r, ar/-er edi

Bu çekimde teklik birinci şahısta görülen geçmiş zaman eki düşürülerek şahıs eki doğrudan ek fiil üzerine getirilmektedir.

Ȁtteŋ, özim de oqır em! (180; 6558) “Keşke ben de okur idim!”

Körseŋ, kȁyter eŋ? (149; 5350) “Görsen ne yapardın?”

Qolıma tüsse, ol jendetti parşalap öltirer em... (75; 2464) “Yakalarsam o katilleri param parça edip öldürecektim…”

Sendey senimdi tuvısqanım bolsa, men baqıttı bolar em. (183; 6691) “Senin gibi güvenilir bir akrabam olsaydı ben mutlu olurdum.”

188

Seniŋ ornıŋda bolsam, men de söyter em. (149; 5352) “Senin yerinde olursam ben de öyle yapardım.”

II.2.2.2.2.1.5.1.4. Geniş Zamanın Hikâyesi

Kazakçada geniş zaanın hikayesi tahmini gelecek zaman olarak adlandırılan geniş zamanın eki –ar/-er (Janpeyisov vd., 2002: 519) üzerine edi getirilerek (Biray vd., 2018: 114) veya –atın/-etin, -ytın/-ytin sıfat-fiil eklerinin üzerine edi getirilerek (Doğan-Koç, 2013: 293- 294) yapılır. Bunların dışında basit zaman eki olan –atın/-etin, -ytın/-ytin ekleri edi almadan da geniş zamanın hikayesi anlamını verir (Biray vd., 2018: 114).

-ar/-er edi

…balanıŋ kimnen ekenin küyevim birden biler edi. (24; 449) “…oğlumun kimden olduğunu eşim hemen anlar.”

…bȁrin tȁrk etip qasıŋızda qalar edim. (266; 9892) “…hepsini bırakıp yanında kalırım.” …onda men sizdi tüsiner edim. (59; 1804) “…o zaman ben sizi anlardım.”

…oqtı suvırıp alsaq jaqsı bolar edi. (55; 1669) “…kurşunu çıkarsak daha iyi olurdu.”

Baqıttı bolar edi… (260; 9660) “Mutlu olurdu….”

Men bolsam, bir tünde urın keler edim de, şaruvaŋdı bayağıda bitire salar edim. (48; 1399) “Ben olsaydım çoktan gizlice gelip işimi bitirirdim.”

Mundayda ȁkeŋ bolsa qayter edi? (83; 2759) “Burada baban olursa ne yapardı?.”

Qolımnan kelmeydi, kelse, men de kegimdi alar edim, ätteŋ! (101; 3477) “Keşke elimden gelse ben de intikam alırdım!”

Tȁyken ağam tiri bolsa öster edi. (270; 10041) “Tazabek ağabeyim de hayatta olsa böyle yapardı.”

Tazabek-av, onı sende biler ediŋ ğoy. (248; 9219) “Onu ben bilseydim sen de bilirdin Tazabekcan.”

-atın/-etin, -ytın/-ytin + edi

…meniŋ künim ne bolatın edi? (102; 3531) “…benim hayatım nasıl olurdu?.”

…bularğa istegen jaqsılığı soğan tatytın edi. (268; 9983) “…bunlara yaptığı iyilik buna değerdi.” 189

Jazıqtağı jağday dürbisiz de körinetin edi. (168; 6077) “Yamaçtaki durum dürbün olmadan da görünüyordu.”

Keŋesbegim söytetin edi. (288; 10773) “Kenesbek’im öyle yapardı.”

Kürmetiniŋ bir quvısın panalasaq kȁytetin edi? (116; 4074) “Kurmeti’nin bir köşesine sığınsak olmaz mı?.”

Otağası tiri bolğanda at mingizetin edi. (215; 7934) “Kocam hayatta olsaydı hediye olarak bir at verirdi.”

Tapsam senen şüyinşi alatın edim. (60; 1862) “Bulsam senden müjdeyi isterim.”

-atın/-etin, -ytın/-ytin

Anda-sanda qoyan ustasa, künde qoyan jep jürgendey, onı jariyalap aytatın. (276; 10287) “Arada tavşan yediklerinde sanki her gün tavşan yemiş gibi herkese söylerdi.”

Bala-şağa derew körşige jügiretin. (291; 10884) “Çoluk çocuk hemen komşuya koşardı.”

Eldiŋ balası özge balalarmen oynasa, Kävsän tek äjesimen oynaytın. “Milletin çocuğu diğer çocuklarla oynarken Kavsen sadece ninesiyle oynardı.”

Jalpaq tasqa sekirip şığıp, şırqap qoya beretini de bar. (191; 7016) “Geniş bir taşın üzerine çıkıp şarkı söyleme alışkanlığı vardı.”

Men burın erkek tek bala süyiw üşün kerek dep oylaytınmın. (197; 7253) “Ben eskiden erkek sadece çocuk doğurtmak için gerekir diye düşünürdüm.”

Mende sol naqtı qanday jumıs atqaratınımızdı aqıldasayın dep edim. (174; 6336) “Ben de tam ne iş yapacağımızı bir konuşalım dedim.”

Ol Orıstı Tazabek biletin. (169; 6142) “O Rus’u Tazabek bilirdi.”

Otbasıma barıp, ökil ağa bolatınıŋızdı öz avzıŋızben aytıŋız. (183; 6695) “Aileme gidip, manevi kardeş olacağınızı bizzat kendin söyleyin.”

Pişpekten künde järdem surap jatatın. (64; 2001) “Pişpek’ten her gün yardım isterlerdi.”

Ustağan tışqandarın özine, Tavirbekke, Kenjeğarağa, Şäyige tört üyge Tabaydıŋ özi teŋ bölip taratatın. (276; 10287) “Tuttuğu fareleri, Tavırbek’e, Kenjeğara’ya, Şeyi’ye ve Tabay’ın kendine diye dört eve bölüp dağıtırdı.”

190

Uyğırlardı ol kezde bäri solay ataytın. (281; 10485) “Uygurlara eskiden öyle derlerdi.”

Üş-tört qonaq üyge qatar kelse, olarğa as quyatın ıdıs jetpeytin. (291;10882) “Üç dört misafir aniden geldiği zaman yemek verecek kap kacak yetmiyordu.”

II.2.2.2.2.1.5.2. Rivayet

Rivayet birleşik çekimi, fiil tabanında belirtilen zamanın geçmişte gerçekleştiğinin anlatıldığını ifade eden birleşik çekimdir, bu yapıdaki birleşik çekimde birleşik çekimi yapan ek zaman ifadesi taşımaz (Ergin, 1998: 323-324).

Kazakçada rivayet, Eski Türkçedeki erken yapısının uzantısı olan eken ile yapılır. Bu yapı, Türkiye Türkçesindeki imiş ek-fiilinin karşılığıdır (Koç-Doğan, 2013: 297).

II.2.2.2.2.1.5.2.1. Geçmiş Zamanın Rivayeti

Kazakçada yakın ve uzak geçmiş geçmiş zamanların rivayeti yoktur. Uzak geçmiş zaman denilen -ğan/-gen, -qan/-ken ekleriyle yapılan çekim ise görülen geçmiş zaman değil duyulan veya öğrenilen geçmiş zamanın rivayetidir.

II.2.2.2.2.1.5.2.1.1. Duyulan Geçmiş Zaman Rivayeti

Öğrenilen geçmiş zaman eki olan –p, -ıp/-ip ekleri ile de rivayet çekimi yoktur. Uzak geçmiş zamanı bildiren görülen geçmiş zaman ekleriyle kurulan geçmiş zamanın rivayeti ise öğrenilen geçmiş zamanın rivayeti kabul edilir. Bu çekim -ğan/-gen, -qan/-ken ekleri üzerine eken getirilerek yapılır (Doğan-Koç, 2013: 297; Biray vd., 2018: 116). Bunun dışında –atın/- etin, -ytın/-ytin eklerinden sonra eken getirilerek de duyulan geçmiş zamanın rivayeti yapılır (Doğan-Koç, 2013: 297-298; Biray vd., 2018: 116). Ancak ikinci tip olarak verilen –atın/- etin, -ytın/-ytin ekleri daha önce de bahsedilen belirsiz geçmiş zaman ifade eden ekler olup referans gösterilen kaynaklarda verilen örnekler hep geniş zamanın rivayeti şeklindedir.

Ayrıca eken-min şeklindeki ek fiilin rivayeti teklik birinci şahıs çekimi, ses düşmesi ile ekem şeklini alır. Bu durum genellikle konuşma dilinde olan bir durumdur. Ancak yazar yaşadığı bölgede halk ağzında kullanılan şekilleri mümkün olduğu kadar korumaya çalıştığı için konuşma dilindeki bu durumu eserine yansıtmıştır.

-ğan/-gen, -qan/-ken+ eken

191

…tas qıp quşaqtap alğan eken. (128; 4543) “…çok sıkı tutmuş.”

Ȁyel bayğustıŋ ȁli bitken eken. (120; 4223) “Zavallı kadının hali bitmiş.”

E, Berik zälimniŋ paydası jalpı qazaqqa tymese de, Qojaqqa tiygen eken. (59; 1836) “Eee! Berg zaliminin faydası Kazaklara olmasa da Kojak’a dokunmuş imiş.”

Eki ottıŋ ortasında qalğan ekensiŋ ğoy. (185; 6773) “İki ateşin ortasında kalmışsın.”

Kitapbek inisin jaqsı tȁrbiyelep ketken eken. (268; 9932) “Kitapbek, kardeşini iyi yetiştirmiş.”

Nege öytti desem, türmeni özderi örtep jibergen eken. (71; 2291) “Neden öyle yaptı desem, hapishaneyi kendileri ateşe vermiş imiş.”

Olay oylasaŋ, men durıs üylengen ekem. (258; 9592) “Öyle düşünüyorsan, ben doğru kişiyle evlenmiş imişim.”

Quday bizdi qup körmegen eken. (284; 10600) “Allah bize uygun görmemiş.”

Quday seni nağız quymaqulaq qılıp jaratqan eken. (198; 7277) “Allah seni kavrayışlı yaratmış.”

Tapqan ekensiŋ jarıq tüskenşe jatatın jaylı tösekti. (85; 2836) “Aydınlık olana kadar bulmuşsun rahat yatağı.”

Tuuv, sağan beker aytqan ekem sonı. (102; 3542) “Tüh! Sana neden söylemiş imişim ki.”

–atın/-etin, -ytın/-ytin+eken

Eger oğan sol tüni tyip ülgermese, bir atadan tuyaq qalmay qırılatın eken (96; 3289) “Eğer o gece onunla evlenmeseydi bir ailenin tüm nesli kurtulmadan yok olurmuştu.”

II.2.2.2.2.1.5.2.2. Şimdiki Zamanın Rivayeti

Şimdiki zamanın rivayeti iki ayrı şekilde yapılır. Birincisi; -p, -a, -e, -y zarf fiil eklerinden birini almış bir fiil tabanından sonra tur-, jür-, otır-, jat- yardımcı fiillerinden sonra –ğan/-gen, -qan/-ken ekleri getirilerek onun üzerine eken getirilmek suretiyle şimdiki zamanın rivayeti yapılır. Bu yapıda jatır unsurunun özel bir durumu vardır. Buna göre, jatır unsurunun sonundaki ır hecesi düşer ve –qan eki jat- fiiline doğrudan doğruya ilave eklenir (Doğan-Koç, 2013: 298; Biray vd., 2018: 117). İkincisi ise mastar ekinin bulunma hali eki almış şekliyle

192 yapılan şimdiki zaman çekiminden sonra –eken getirilerek yapılır (Biray vd., 2018: 117; Doğan-Koç, 2013: 299).

Zarf-fiil eki+ tur-, jür-, otır-, jat-+–ğan/-gen, -qan/-ken+eken

Metinde bu ekin geçtiği örnek bulunamamıştır.

-wda/-wde+eken

Metinde bu ekin geçtiği örnek bulunamamıştır.

II.2.2.2.2.1.5.2.3. Gelecek Zamanın Rivayeti

Gelecek zamanın rivayeti üç ayrı şekilde yapılır. Birincisi; -a, -e, -y ekleriyle yapılan teklik üçüncü şahıs çekimi üzerine –dı ekin ve ondan sonra eken getirilerek, -a, -e, -y+-dı/- di+eken şeklinde yapılır. İkincisi; -ğalı/-geli, -qalı/-keli +-ğalı/-geli, -qalı/-keli+jatır, otır, tur, jür şeklinde yapılan gelecek zaman çekimi üzerine eken getirilerek yapılır. Üçüncüsü ise –maq(şı)/-mek(şi), -baq(şı)/-bek(şi), -paq(şı)/-pek(şi) şeklinde yapılan gelecek zaman çekimi üzerine eken getirilerek yapılır (Biray vd., 2018: 117; Doğan-Koç, 2013: 300-302).

Yazı dilinde kullanılmayan, gramer kitaplarında da karşılığı olmayan bazı mahalli kullanımlar da vardır. Gelecek zamanın rivayetinde yazar –r, -ar/-er tahmini gelecek zaman ekleri ile de gelecek zamanın rivayetini yapmaktadır.

-a, -e, -y+-dı/-di+eken

…jaz boyğı ömiri qazaq işinde jaylavda ötedi eken. (18; 203) “…tüm yazı Kazaklar arasında yaylada geçiriyormuş.”

…omıravı men baqayların jupar şöppen tazalaydı eken. (162; 5844) “…gövde ve ayaklarını hoş kokulu çiçeklerle yıkayacakmış.”

Ȁbden ȁn aytıp üyrengen adamşa erkin şırqaydı eken. (195; 7163) “Sanki türkü söylemeye alışkın birisi gibi söylüyormuş.”

Qaydağı joqtı aytadı ekensiŋ… (39; 1032) “Ne saçma sapan konuşuyormuşsun….”

Qorıqpaytın jerde qorqa qaladı ekensiŋder ȁşeyin. (132; 4687) “Korkulmayacak yerde çekingen davranmışsınız.”

Sopıyanı da jan bağış üşin maqtap keledi ekensiz ğoy? (19; 250) “Sopıya’yı ekmeğini kazanmak için mi övüyormuşsun demek?.”

193

Tap beredi eken dep, tizem dirildep, jığılıp qala jazdadım. (145; 5190) “Yakalayacakmış diye dizim titredi, az kaldı yıkılacaktım.”

Ürey ölgen adamnıŋ közine tığılıp, janarınıŋ işine kirip öledi eken. (63; 1969) “Korku, ölen kişinin gözüne saklanarak göz bebeğinin içine girip ölüyormuş.”

-ğalı/-geli, -qalı/-keli +-ğalı/-geli, -qalı/-keli+jatır, otır, tur, jür + eken

Meni balaŋ ekeviŋ baylap bergeli otır ekensiz. (143; 5125) “Beni oğlunla ikiniz zorla vermek istiyormuşsunuz.”

maq(şı)/-mek(şi), -baq(şı)/-bek(şi), -paq(şı)/-pek(şi) + eken

Metinde bu ekin geçtiği örnek bulunamamıştır.

-r, -ar/-er eken

Bu ekle yapılan gelecek zamanın rivayeti mahalli ve yazara özgü bir kullanımdır.

Bir körmey-aq öziŋdi, ölerme ekem! (152; 5483) “Seni bir kez görmeden, ölecek mi imişim? (ölecek miymişim).”

Qayta aynalıp öziŋdi, körer me ekem? (152; 5477) “Tekrar dönüp kendini, görebilir mi imişim?(görebilir miymişim).”

Sağan jolıqpağanda, özim de qay jerde qular ekem dep qorqıp kele jatqam. (23; 400) “Seninle karşılaşmasaydım nerede düşecek imişim acaba diye korkarak geliyormuşum.”

II.2.2.2.2.1.5.2.4. Geniş Zamanın Rivayeti

Kazakçada geniş zamanın rivayeti iki ayrı şekilde; birincisi –a/-e, -y ekleriyle yapılan yakın gelecek zaman da denilen çekimle diğeri de –r, -ar/-er ekiyle yapılan tahmini gelecek zaman olarak adlandırılan çekimle yapılır.

Türkiye Türkçesine aktarırken hem şimdiki hem gelecek hem de geniş zamanı karşılayan -a, -e, -y ekleriyle yapılan geniş zaman teklik üçüncü şahıs çekimi –a/-e, -y + -dı/- di, -tı/-ti üzerine eken getirilerek yapılır (Doğan-Koç, 2013: 302; Doğan-Şuataman, 2007: 219).

İkinci şekil ise –ar/-er eki almış fiil tabanından sonra eken getirilerek yapılır (Biray vd., 2018: 118; Doğan-Şuataman, 2007: 219).

–a/-e, -y + -dı/-di, -tı/-ti + eken

194

Ädemi qız-kelinşegin öŋgerip äketedi eken. (104; 3600) “Güzel kadınlarını götürürlermiş.”

Asığıs Qıtayğa qaşıp baradı eken. (78; 2589) “Acele Çin’e kaçıp gidermiş.”

Bäriniŋ közi şarasınan şığa jazdap şatınap, bıraq ol şığıp ülgergenşe, adamnıŋ janı şığıp ülgeredi eken. (63; 1976) “Hepsinin gözü yuvasından çıkarmış ama o çıkana kadar insanın canı da çıkarmış.”

Jöndep tamaqta işpeydi ekensiŋ özi. (87; 2937) “Doğru düzgün yemek de yemiyormuşsun.”

Köre-köre ölikke de Tazabektiŋ közi üyrendi: aş adam äveli avıradı eken, al avırıp älsiregen adam jüre almay tältirekteydi eken, bir kezde jığıladı eken de, qaytıp turmaydı eken. (127; 4508) “Göre göre Tazabek’in, gözü alıştı. Aç insan, ilk önce hastalanırmış sonra halsizleşirmiş sonra sendelermiş, bir seferinde de yığılıp kalırmış, tekrar kalkmazmış.”

Soytalday adamnıŋ ökpesi de soyqanday boladı eken. (65; 2053) “Büyük insanın öfkesi de büyük olurmuş.”

-r, –ar/-er + eken

Apırmay, munıŋ artı ne bolar eken? (168; 6080) “Eyvah! Bunun sonu ne olurmuş?.”

Bärinen burın ol qayter eken? (78; 2567) “Hepsinden önce o ne yaparmış.”

Ne aytar eken, nege keldi eken dep…(191; 6982) “Ne diyecek, ne için gelmiş diye...” Qaşan meni örter eken dep, qalğandarı qarap jatsın ba? (92; 3133) “Ne zaman benimkini yakarmış diye diğerleri bekler mi?.”

Qurğırğa üş jıl boyı äbden bavır basıp qalıptı, ayırılısuv qalay bolar eken. (21; 337) “Zavallı üç senedir iyice alışmış, ayrılmak nasıl olacakmış?.”

Üşevin süyrep şığarğan solar eken. (220; 8128) “Üçünü sürükleyerek dışarı çıkaran onlarmış.”

II.2.2.2.2.1.5.3. Şart

Zaman ve tek başına hüküm ifade etmeyen en tipik kiptir. Hiçbir istek, dilek ve zorlama ifade etmeden yalnızca tasarlama ifade eder. Şart dışındaki bütün kipler tek başına cümle kurabildiği halde şart kipi tek başına cümle kuramaz sadece asıl cümledeki hareketi şarta

195 bağlayan yan cümleler kurabilir (Ergin, 1998: 309). Bu şekliyle ek haber kipleri ile birlikte onların ifade ettiği zamandaki şartı da birleşik çekimle ifade ettiği yan cümleler kurar.

Birleşik çekiminin şart kipi asıl fiil kiplerinin karşıladığı hareketi şart şeklinde ifade eder. Bu kip asıl fiil kiplerine i- yardımcı fiilin şart şeklini getirmek suretiyle yapılır (Ergin, 1998: 325). Kazak Türkçesinde kiplerin şartlı birleşik çekimi bol- “olmak.” yardımcı fiiliyle yapılır, şart çekiminde iyelik kökenli şahıs ekleri kullanılır (Biray vd., 2018: 102, 119).

II.2.2.2.2.1.5.3.1. Geçmiş Zamanın Şartı

Elimizdeki kaynaklarda geçmiş zamanın şartının sadece görülen geçmiş zamanda olduğu belirtilmekte fakat öğrenilen geçmiş zamanın şart çekiminden bahsedilmemektedir (Biray vd., 2018: 119; Doğan-Koç, 2013: 306; Doğan-Şuataman, 2007: 222).

Ancak çalışmaya konu olan eserde duyulan geçmiş zamanın şartı ile ilgili örnekler vardır.

II.2.2.2.2.1.5.3.1.1. Görülen Geçmiş Zaman Şartı

Görülen geçmiş zaman şartı, gerçekleştiği kesin olarak görülen veya bilinen bir oluş ve kılışı şarta bağlayan bir birleşik kip türüdür (Korkmaz, 2009: 765), üç ayrı ekin olduğu görülen geçmiş zaman eklerinden sadece –ğan/-gen, -qan/-ken’in şartlı birleşik çekimi vardır (Biray vd., 2018: 119; Doğan-Koç, 2013: 306).

Metinde –ğan/-gen, -qan/-ken’in görülen geçmiş zaman ekiyle yapılan görülen geçmiş zamanın şartı ile ilgili örnek tespit edilememiştir.

II.2.2.2.2.1.5.3.1.2. Duyulan Geçmiş Zaman Şartı

Duyulan geçmiş zaman şartı, duyuma dayanan ve sonradan fark edilen bir oluş ve kılışın, şarta bağlanmış olan biçimidir (Korkmaz, 2009: 768). Kaynaklarda çekiminin olduğundan bahsedilmeyen duyulan geçmiş zamanın şartı (Biray vd., 2018: 119; Doğan-Koç, 2013: 306) incelemeye konu olan eserde tespit edilmiş olup duyulan geçmiş zaman eki –p, -ıp/-ip ekinden sonra bol- yardımcı fiili ile yapılmaktadır.

Aytarıŋdı aytıp bolsaŋ, bar! (234; 8657) “Söyleyeceklerini söylemişsen git!.”

196

II.2.2.2.2.1.5.3.2. Şimdiki Zamanın Şartı

Şimdiki zamanın şartı hem –wda/-wde; hem de -p, -a, -e, -y + tur, jür, otır, jatır şekilindeki şimdiki zaman çekimleriyle yapılabilmektedir. Çekim; –wda/-wde ekiyle yapılan birleşik çekimde bol- yardımcı fiili ile birleşik fiille yapılan çekimde ise -p, -a, -e, -y zarf-fiil + tur-, otır-, jür-, jat- yardımcı fiilleri –ğan/-gen eklerini alarak yine bol- yardımcı fiili yardımıyla yapılır (Biray vd., 2018: 119-120; Doğan-Koç, 2013: 307-308; Doğan-Şuataman, 2007: 222).

–wda/-wde+bol-

Çalışmaya konu olan metinde –wda/-wde+bol- şeklinde şimdiki zaman şartının çekimi örneği tespit edilememiştir.

-p, -a, -e, -y + tur-, jür-, otır-, jat-+-ğan/-gen, -qan/-ken+bol-

Bu yapıda diğer bu tür çekimlerde olduğu gibi jatır unsurunun özel bir durumu vardır fiildeki –ır düşerek ek doğrudan jat- fiiline gelir (Doğan-Koç, 2013: 307).

Çalışmaya konu olan eserde şimdiki zamanın şartı kaynaklarda belirtilen şekildeki kullanıma örnek tespit edilememiştir.

Bunun dışında tur-, jür-, otır-, jat- yardımcı fiilleri –ğan/-gen, -qan/-ken eklerini almadan ve bol- yardımcı fiili düşmüş vaziyette kullanım şekilleri mevcuttur. Bunlar birleşik fiil gibi görünse de daha çok şimdiki zamanı belirten yardımcı fiillerin üzerine şart eki getirilmektedir. Bu kullanım gramer kitaplarında bahsedilmese de şimdiki zamanın halk ağzındaki kullanım şekli olarak kabul edilebilir.

Çalışmaya konu olan eserin yazarı pek çok hususta edebi dildeki kullanımdan ziyade mahalli kullanımı tercih ettiği için bu şekilleri tercih etmiş olabilir.

Älimiz jetpey bara jatsa, Qıtayğa qaşıp qutılarmız. (35; 834) “Gücümüz yetmiyorsa Çin’e kaçıp kurtuluruz.”

Jaqıpberdi ağaŋ men Tezek ataŋ bastap bara jatsa, biz de balamız ekewümiz arttarıŋnan jetemiz. (48; 1367) “Jakıpberdi ağabeyin ile Tezek deden önden gidiyorsa biz de oğlumla ikimiz arkalarından geliyoruz.”

Öltirip jatsa da, oqudan şığarıp jatsa da, bärine şükür deymiz. (298; 11172) “Öldürüyorsa da, okuldan atıyorsa da hepsine şükür diyoruz.”

197

Öytip bäri bilip, bäri quptap otırsa, bul nemenege qarsı boladı? (40; 1082) “Hepsi biliyor, düşünüyor, tebrik ediyorsa, bu neye karşı oluyor?.”

Qanşalıq quanıp tursa da, Şäyiniŋ köŋil tükpirinen bir kirbeŋ qulantaza ketpey qoydı. (79; 2614) “Ne kadar seviniyorsa de Şeyi’nin gönlünün en derininden onmayan bir yara hiç gitmedi.”

Qoydı sen bağıp jürseŋ, olar seni öltirip ketetin edi ğoi, dedi inisine kisiniŋ oyına kelmeytin oy aytıp. (178; 6488) “Hayvanlara sen bakıyorsan onlar seni öldürecekti, dedi kardeşine insanın aklına gelmeyecek düşünceyi söyleyip.”

Qulıq tavı Şarın özeninen şığısqa qaray kerilip jatsa, Jalaŋaştıŋ tavı onıŋ oŋtüstik qarsısında Eki Aşağa deyin sozılıp jatır. (45; 1256) “Kulık Dağı, Şarın nehrinden doğuya doğru uzanıyorsa, Jalanaş Dağı onun güney tarafına İki Aşa’ya kadar uzanmaktadır.”

II.2.2.2.2.1.5.3.3. Gelecek Zamanın Şartı

Gelecek zamanın şartı; niyet ifade eden maq(şı)/-mek(şi), -baq(şı)/-bek(şi), -paq(şı)/- pek(şi) eklerinden sonra bol- (Biray vd., 2018: 120; Doğan-Koç, 2013: 307-308) veya –atın/- etin, -tın/-tin eklerinden sonra bol- yardımcı fiiliyle (Doğan-Koç, 2013: 308-310; Doğan- Şuataman, 2007: 223) ya da -ğalı/-geli, -qalı/-keli+otır-, tur-, jatır, jür- birleşik fiiliyle yakın geleceği ifade etmek için kullanılan gelecek zaman çekiminden sonra bol- yardımcı fiili getirilerek (Doğan-Koç, 2013: 308-310; Doğan-Şuataman, 2007: 223 ) yapılır.

Bunların dışında Kazakçada belirsiz gelecek zaman olarak adlandırılan ve –r, –ar/-er ekleriyle yapılan gelecek zamanın da şartı kullanılmaktadır. Bu kullanım kitaplarda verilmemiştir.

-maq(şı)/-mek(şi), -baq(şı)/-bek(şi), -paq(şı)/-pek(şi)+bol-

İncelenen metinde verilen başlıktaki yapıya uygun örnek tespit edilememiştir.

–atın/-etin, -tın/-tin + bol-

Aqır atatın bolsaŋdar, ekewümizdi osı arağa atıp ket, dedi. (134; 4759) “Sonunda öldürecekseniz, ikimizi burada öldürün, dedi.”

Eger osı söziŋdi eldiŋ közinşe tağı aytatın bolsaŋ, onda, şınında, öltirip ketem. (114; 3974) “Eğer bu sözünü milletin önünde söyleyeceksen, o zaman gerçekten öldürürüm.”

198

Jigit beretin bolsaq, solardıŋ bärin qaytarıŋdar, dep em, ‘Boptı buyiyamayt’ dep, sot meni boqtap jiberdi. (69; 2210) “Asker vereceksek ilk önce onların(aldığınız vergilerin) hepsini geri verin!’ demiştim, ananı… diyerek hâkim bana küfretti.”

-ğalı/-geli, -qalı/-keli+otır-, tur-, jatır, jür- + bol-

Çalışmaya konu olan metinde, başlıkta belirtildiği şekilde kullanılanıma örnek tespit edilememiştir.

–r, –ar/-er+bol-

Bu kullanımda, Türkiye Türkçesinde geniş zamanın olumsuzunda olduğu gibi (Ergin, 1998: 294), -r, -ar/-er ekleri de kullanılmadan bol- yardımcı fiili düşerek –sa/-se şart eki doğrudan fiil üzerine gelmektedir. Bunu cümle konteksinden veya cümle içindeki zaman zarflarından da çıkarmak mümkündür.

“Sıy qılsaŋ, sıpıra qıl.” degen osı şığar! (232; 8594) “İyilik yapacaksan tam yap, dedikleri buymuş!.”

Erkegimiz bügün ölmese, bäribir erteŋ öledi dey me, qazir äyelder küyeüinen burın bala-şağasın qorğaştaydı. (100; 3342) “Erkeğimiz bugün ölmese de yarın ölecek diye artık kadınlar kocasından önce çoluk çocuğunu koruyordu.”

Tiri qalsa, bala şağama savabı tiyer. (120; 4231) “Yaşayacaksa, çoluk çocuğuma sevabı olur!.”

II.2.2.2.2.1.5.3.4. Geniş Zamanın Şartı

Geniş zamanın şartı; bazı kaynaklarda –atın/-etin, -tın/-tin eklerinden sonra bol- yardımcı fiili yardımıyla (Doğan-Koç, 2013: 311; Doğan-Şuataman, 2007: 222), bazı kaynaklarda ise –r, –ar/-er eklerinden sonra bol- yardımcı fiili yardımıyla yapılır (Biray, 2018: 120; Doğan-Şuataman, 2007: 222).

Bunların dışında –r, -ar/-er ekleri kullanılmadan fiiltabanına doğrudan şart eki getirilerek de geniş zamanın şartı yapılabilmektedir.

–atın/-etin, -tın/-tin+bol-

Apam ekevmiz seni vayımdap öletin boldıq. (64; 2018) “Annemle ikimiz meraktan ölecek olduk.”

199

Aştı-toqtı jurt astatök jağdayğa tap bolatın boldı. (273; 10162) “Aç olan millet bu bolluğa sevinecekti.”

Endi aştan öletin boldıq. (117; 4118) “Artık açlıktan öleceğiz.” Järkentte jataqhanada jatatın boldı. (249; 9253) “Jarkent’te yurtta kalacak oldu.”

Kelgen qız Qapezdi üylengen kisi dep qalatın boldı-av. (200; 7365) “Gelen genç kız Kapez’i evli zannedecek oldu.”

Orısşa biletin boldıŋız ğoy onda? (247; 9147) “Rusça biliyorsun demek?” Osı äŋgimeden keyin Tazabek Jalaŋaşqa jyi keletin boldı. (165; 5973) “Bu konuşmadan sonra Tazabek, Jalanaş’a sık sık gelmeye başladı.”

Qapez ben Jibek üylenetin bolıp, Bayğabıl toyğa Kobzev tamırın bala-şağasımen toyğa şaqıramın dedi. (222; 8202) “Kapez ile Jibek evleniyordu ve Bayğabıl, düğüne Kobzev’i çoluk çocuğuyla davet etmek istedi.”

Qarabet bolatın boldı-av!? (281; 10509) “Rezil olacaktı!”

Quday özi bergen janın özi aladı, devşi ek, quday emes, janımızdı orıs alatın boldı. (97; 3336) “Allah kendi verdiği canı kendisi alır’ demiştik, Allah değil canımızı Ruslar alacak oldu.”

Söytip qaraşanıŋ qara suvığında qavırt köşetin boldı. (150; 5396) “Böylece kasım ayının soğuğunda alelacele taşınmaya karar verdiler.”

Tabay özi balalardı bastap tav-tastı aralap kezetin bolğan. (276; 10283) “Tabay kendi çocuklarını yanına alıp dağı taşı geziyordu.”

Türin körgennen tula boyı türpidey jyırılatın bolıptı. (282; 10543) “Yüzünü görünce tüm vücuduyla iğrendi.”

r, –ar/-er + (bol-)+sa

Belirsiz gelecek zamanda da benzer kullanım sözkonusudur. Geniş zaman ekiyle yapılan çekim Kazakçada aynı zamanda belirsiz gelecek zaman olarak da kabul edildiği için aynı kullanım geniş zaman olarak da ele alınabilir. Zamanın hangisi olduğu cümledeki konteksten çıkarılabilmektedir.

Taranan metinde belirtildiği şekilde gelecek zamanın şartına örnek tespit edilememiştir.

200

II.2.2.2.2.2. Tasarlama Kipleri

Zaman ifadesi olmayan sadece şekil ifade eden, ifade ettiği şekilde geleceğe yönelik olan kiplerdir. Tasarlama kipleri içinde yer alan emir, istek, gereklilik ve şart kiplerinde hareket olan değil tasarlanandır (Ergin, 1998: 288; Korkmaz, 2007: 208)

II.2.2.2.2.2.1. Emir

Emir kipi, tasarlanan, yapılması istenen işi emir veya dilek biçiminde ifade eden, zaman ve şahıs kavramının aynı ekle verildiği tasarlama kipidir. Bu kip daha çok 2. ve 3. şahıslarda kullanılır. 1. şahıslarda emir ve istek kipleri iç içe girer (Korkmaz, 2007: 83).

Kazakçada emir, teklik birinci şahısta –ayın/-eyin, -yın/-yın ekleriyle yapılır (Janpeyisov, 2002: 513). Bu kullanım eski Türkçedekinin aynısıdır (Gabain, 1988: 79). Her ne kadar emir ve istek ekleri ayrı olsa da Teklik birinci şahsın emiri istekle karışıktır, bir istek de ifade eder. Teklik birinci şahsın emir çekiminde kullanılan –şı/-şi ekleri ise ricayla karışık bir istek ifade eder (Isqaqov, 1991: 320; Doğan-Koç, 2013: 279).

…bir atımdı sizge sıyladım, taŋdağanıŋızdı alıŋız, dedi. (216; 7967) “…bir atımı sana hediye ediyorum, ikisinden birisini al, dedi.”

…kim köringenniŋ tayağın jegenşe, öziŋniŋ tayağıŋdı jeyik dep keldik. (221; 8174) “…herkesin dayağını yiyene kadar, en doğrusu senin dayağını yiyelim diye geldik.”

Al, ayta qoyıŋızşı, sonşa adamdı qanday sebeppen qırıp saldıŋız? dedim. (59; 1804) “O zaman söyler misiniz o kadar insanı ne sebeple öldürdün? dedim.”

Balaŋız kelgende bizdi Toğızbulaqtan taba almay qalsın, dedi külip. (217; 7992) “Oğlun geldiğinde bizi Tokuzbulak’ta bulamasın, dedi gülerek.”

Eŋ durısı ol aradan üy işiŋizdi köşirip äketiŋiz. (229; 8464) “En iyisi oradan aileni de taşı.”

Järmeŋkede äniŋdi jaqınnan esty almay armanda qaytıp em, öz üyimniŋ törinde kösilip otırıp tıŋdayın… (80; 2641) “Pazarda şarkını yakından duyamamıştım, şimdi kendi evimde rahat rahat oturup dinleyeyim…”

Mağan kömektesetin bir adam qalsın da, qalğandar şığa tursın. (72; 2340) “Bana yardım edecek biriniz burada kalın diğerleri dışarı çıksın!”

201

Qızğanayın, qızğanbayın, kelinşegimniŋ böten erkekpen ketip bara jatqanına qalay jaybaraqat qarap turarmın? (56; 1688) “Kıskansam da kıskanmasam da eşimin başka bir erkekle gitmesine nasıl razı olabilirim?”

Siz tek jazuwdı üyretiŋiz. (247; 9154) “Siz sadece yazmayı öğretin.”

Tävekel, men erteŋ Qarabeldekke barayın, dedi Tazabek. (66; 2100) “Tamam! Ben yarın Karabeldek’e gidip geleyim, dedi Tazabek.”

Süyrep tastasaŋ da seniŋ bosağaŋda öleyik dedik. (221; 8175) “Sürükleyip çıkarsan da senin eşiğinde ölelim dedik.”

Teklik birinci şahsın şart çekimine gelen –şı/-şi çekimi şart olmaktan çıkarıp emir istek karışık bir ricaya dönüştürür (Iskakov, 1991: 320).

…endi sol eki javızdıŋ közin qalay joyğanıŋdı aytıp berşi mağan. (186; 6812) “artık anlatır mısın o iki zalimi nasıl öldürdüğünü.”

Al, ayta qoyıŋızşı, sonşa adamdı qanday sebeppen qırıp saldıŋız? dedim. (59; 1804) “O zaman söyler misiniz o kadar insanı ne sebeple öldürdün? dedim.”

Aytpaşı Pişänniŋ änin! dedi jalınıp. (252; 9377) “Lütfen, söylemeyin Pişan’in türküsünü’ dedi yalvararak.”

Janım-janım! Jılamaşı, jurttan uyat boladı. (30; 685) “Canım! Canım! Ağlama lütfen, etraftakilere ayıp olur.”

Jibek, ustatşı bilegiŋnen! dedi küle buyırıp. (215; 7947) “Jibek! Elini verir misin? dedi gülümseyerek.”

Jürşi tez! Anda Sopıya degen orıs qızı än sap jatır. (14; 34) “Hadi çabuk yürür müsün! Orada Rus kızı Sopıya şarkı söylüyor.”

Öytip qaramaşı kisige! Bärin körip, bärin bilip qoyğanday qaraysıŋ. (274; 10210) “Lütfen, öyle bakmayın, sanki hepsini görüp, hepsini anlamış gibi bakıyorsun.”

Özgeden estisek, ösegi köp boladı, öziŋ aytşı, Qaraqoldıŋ türmesinen qalay şıqtıŋ? (68; 2194) “Birisinden duysak, yalanı çok olurdu, kendin anlatır mısın, Karakol’un hapsinden nasıl kurtuldun?”

Qayda körisseŋder de, aman köriskenderiŋe tävbe qılsaŋdarşı, dedi äldekim tuv sırtınan. (52; 1557) “Nerede, nasıl görüşürseniz görüşün ama sağ salim görüştüğünüze şükredin! dedi dışarıdan birisi.”

202

Qoyşı, aytpaşı ondaydı! (76; 2516) “Lütfen, söyleme öyle şeyi.”

Teklik ikinci şahsın çekimi eksizdir (Janpeyisov, 2002: 513), fakat bazan –ğıl/-gil ekleri kullanılır ancak halk ağzında emri kuvvetlendirmek için -ğın/-gin, -qın/-kin ekleri de kullanılmaktadır (Isqaqov, 1991: 70).

Teklik ikinci şahıs emir çekiminde nezaket gereği –ŋız/-ŋiz ekleri kullanılır (Janpeyisov vd., 2002: 525), nezaket ifadesi ricaya yönelik olursa –ŋız/-ŋiz’e –şı/-şi ilave edilerek –ŋızşı/- ŋizşi ekleri de kullanılır (Janpeyisov vd., 2002: 525). –şı/-şi eklerinin emir çekimindeki bir farklı görüş Isqaqov’a aittir; Isqaqov, emir çekimine –şı/-şi eklenmesi durumunda çekimin emirden çıkarak tamamen ricaya dönüştüğünü söyler (1991: 320). Ancak Türkiye’de hazırlanan bazı kaynaklar emrin ikinci şahsında kullanılan –şı/-şi eklerinin işlevinin rica veya istekle karışık rica olduğunu söylerken (Biray vd., 2018: 111) bazıları emri kuvvetlendirmek veya yalvarma olduğunu belirtmektedir (Doğan-Koç, 2013: 279).

-şı/-şi eki teklik ikinci şahıs şart çekimine getirildiğinde şart çekimi istek ve rica karışık bir emir çekimine dönüşür (Isqaqov, 1991: 320).

Emir teklik üçüncü şahıs eki –sın/-sin olup (Biray vd., 2018: 111; Isqaqov, 1991: 319). Teklik üçüncü şahıs emir çekimine getirilen –şı/-şi, çekimi istekle karışık bir ricaya dönüştürür (Isqaqov, 1991: 320; Biray vd., 2018: 111; Doğan-Koç, 2013: 279).

Meyli, öltirse, öltirsinşi! dedi mına küyinen göri ajaldı abıroy sanap. (74; 2416) “İyi, öldürsünler! dedi bu halde rezil olmaktansa ölümü düşünüp.”

Oybay, men qorqam, apam işkizsinşi. (120; 4230) “Eee! Ben korkuyorum, annem versin!”

Qız köndi ğoy, qalğanı qurısınşı! dedi Şȁyi de özine özi basuv aytqan adamşa baysaldılıq tanıtıp. (207; 7628) “İyi ki kız olumlu cevap verdi, diğeri önemli değil! Dedi Şeyi de kendi kendini sakinleştirip sabır göstererek.”

Tazabek, şıqşı törge. Jo, sen şığıp jürsiŋ ğoy, Jibekjan şıqsınşı! (164; 5920) “Tazabek! Buyur, başköşeye çık! Hayır! Hep sen çıkıyorsun, Jibek’im! Sen buyur!”

Teklik üçüncü şahıs şart çekimine –şı/-şi ekleri getirildiğinde bazılarına göre emirle karışık bir istek ifade eder (Janpeyisov, 2002: 514; Doğan-Koç, 2013: 280). Ancak incelenen metinde bu bilgiyi teyit eder örnek tespit edilememiştir.

203

Emir çokluk birinci şahıs ekleri –ayıq/-eyik, -yıq/-yik (Isqaqov, 1991: 317; Japeyisov, 2002: 513) olup –şı/-şi eklendiğinde Türkiye Türkçesinde soruyla karşılanan emirin nezaket şekli oluşmaktadır (Isqaqov, 1991: 320; Doğan-Koç, 2013: 279).

Ȁke-şeşemniŋ basına soğayıqşı. (193; 7060) “Annemle babamın mezarına uğrayalım!”

Aldın ala jamandıq şaqırmayıqşı! (75; 2468) “Hemen kötü bir şey düşünmeyelim.”

Ȁlgi şȁy işetin jerge barayıqşı! (16; 136) “Çay içmeye gidelim ya!”

Ana üydi tazalap keleyin, keşke deyin soğan köşip alayıqşı! (216; 7981) “O evi temizleyip geleyim, sonra da akşam hemen taşınalım.”

Jȁrmeŋkege barayıqşı! dedi Jüzikke. (29; 630) “Pazara gidelim ya! dedi Jüzük’e.”

Jibekjan jürşi, Sȁmenderdi bir bayqap qaytayıqşı. (100; 3452) “Jibek’im! Samenlere gidip bir bakalım.”

Jüriŋder, birge izdeyikşi! (54; 1608) “Hadi, gidip birlikte arayalım!” Jürşi, ȁŋgimemizdi Şȁyiniŋ şȁyin işip otırıp jalğastırayıqşı! (159; 5766) “Kalk gidelim, konuya Şeyi’nin çayını içip devam ederiz!”

Mına aradan bılayıraq keteyikşi, minȁ birevler jel jaqqa tura qaptı, tegi. (16; 117) “Buradan biraz uzaklaşalım, şunlar rüzgârın estiği tarafa durmuşlar.”

Eger işimizden kimde-kim eldiŋ birliğin buzıp satqındıq jasasa, özin de, urpağın da ayamayıq! Osığan ant eteyik! (36; 895-897) “Eğer aramızdan birisi memleketin birliğini bozarak ihanet yaparsa, kendisine de evladına da acımayalım! Buna ant içelim!.”

Qarulanayıq. Qapı qalmayıq! Jas bala, qatın-qalaştı jav körmeytin qarağay, arşanıŋ arasına küni burın köşirip qoyayıq…(35; 889-891) “Silahlanalım! Pişmanlık duymayalım! Çoluk çocuk ve kadınları düşmanın bulamayacağı ormana yarın götürelim.”

Teklik 3. şahıs için –sIn/-sUn, çokluk 3. Şahıs için –sInlAr/-sUnlAr ekleri kullanılır.

Anav Taldıbulaqtağı orıstı qaraşı. (39; 1019) “O Taldıbulak’taki Rus’u gördün mü?.” Kelşi, quşaqtayınşı! (42; 1136) “Gel, kucağıma alıyım!.”

Käne, Qaratay aytıp körşi! (198; 7272) “Haydi, Karatay bir denermisin!.”

Menen sälem ayt: közime körinbesin. (31; 701) “Benden selam söyle: gözüme gözükmesin!.”

204

Qazaqı üiden orıs üine köşken tuŋğış qazaq bolsaŋşı. (247; 9170) “Kazak evinden Rus evine taşınan ilk Kazak olabilirsin.”

Üş künniŋ işinde maydannıŋ qara jumusına baratındardıŋ tizimin beriŋder, dep buırıptı. (35; 855) “Üç gün içerisinde askere ağır iş için gideceklerin listesin yapsın, diye emir etmiş.”

II.2.2.2.2.2.2. İstek

İstek kipi, tasarlanan hareketin istendiğini ifade eden fiil çekimidir (Ergin, 1998: 310). Kazakçada istek çekimi iki ayrı şekilde yapılmaktadır (Biray vd., 2018: 111; ). Bunlardan birincisi -ğay/-gey,-qay/-key ekleriyle diğeri ise fiil tabanlarından sonra iyelik ekleri almış -ğı, -gi, -qı, -ki eklerinden sonra keledi kelimesi yardımıyla yapılır (Isqaqov, 1991: 321; Janpeyisov, 2002: 514; Biray vd., 2018: 111-112; Doğan-Koç, 2013: 275-277).

-ğay/-gey,- qay/-key

Ekle olan bu istek çekimi birinci tip şahıs ekleriyle yapılır, bu istek çekimi aynı zamanda dua, beddua ve rica için de kullanılır (Doğan-Koç, 2013: 275).

Amansıŋ dep, ekevi munı aldap jürmegey. (79; 2624) “Sağsın diye ikisi bunu kandırmasınlar.”

-ğı/-gi, -qı/-ki + iyelik ekleri+ keledi

Bu istek çekiminde -ğı/-gi, -qı/-ki eklerinden sonra gelen iyelik ekleri çekimin şahsını belirtir. Çekimin olumsuzu ise kel- fiiline olumsuzluk eki –ma/-me getirilerek yapılır (Doğan- Koç, 2013: 277)

Ana eki kişkentay ulıŋdı aman saqtağıŋ kelse, olarmen javlaspa. (182; 6629) “O iki küçük çocuğunu sağ kalmasını istersen onlarla savaşma.”

Asabanıŋ davsı tavdan qulağan tasqınday bir tolastar emes: maqtaydı, madaqtaydı, äiteüir, esedi, köŋildendirgisi keledi. (260; 9649) “Eğlenceyi düzenleyen sorumlunun sesi dağdan kopan tufan gibi hiç durmuyor; bir övüyor, bir şımartıyor, nasılsa eğlendirmek istiyordu.”

Bir narse surağısı keletinin aŋğartıp, atınıŋ tizginin ädeyi Tazabek jaqqa burdı. (18; 212) “Bir şey sormak istediğini belirtip, atının dizginin Tazabek tarafa doğru döndürdü.”

Biyiktey bergiŋ keledi. (264; 9832) “Yükselmek istiyorsun.”

Meniŋ tez ülkeygim keledi. (258; 9573) “Ben çabuk büyümek istiyorum.”

205

Meniŋde oqığım keledi. (159; 5744) “Ben de okumak isterim.”

Oğan Qazaqtıŋ jaqsı jerin alıp bergisi keledi. (187; 6838 ) “Ona Kazak’ın iyi toprağından vermek ister.”

Sonıŋ bäri bul bilmeytin, biraq bilgisi keletin jumbaq. (20; 263) “Onun hepsi bunun bilmedikleri fakat bilmek istediği bir bilmecedir.”

II.2.2.2.2.2.3. Gereklilik

Gereklilik kipi, tasarlanan hareketin gekliliğini ifade eden çekim olup (Ergin, 1998: 312) Kazakçada gereklilik çekimi fiil tabanına iyelik eki almış mastar eki –w, -üw/-üw ekinden sonra kerek, qajet, tiyis (Biray vd., 2018: 110; Doğan-Koç, 2013: 281) ve mümkin (Janpeyisov, 2002: 526) kelimeleri getirilerek dört şekilde yapılır. Bu çekimde, edebi eserlerde kerek kelimesi yerine läzim/lazım getirilerek de yapılır (Biray vd., 2018: 110). Daha çok şiirde kullanılan läzim/lazım kelimeleriyle yapılan çekimde lazım, farz anlamında mutlak bir gerekliliği ifade eder (Janpeyisov vd., 2002: 578).

Türkiye Türkçesindeki –mak/-mek gerek/lazım şeklindeki iyeliksiz kullanım Kazakçada da vardır ve –w, -uw/-üw kerek/qajet, tiyis/mümkin şeklindedir (Janpeyisov vd., 2002: 577). Bu kullanımda zaman zaman –w, uw/-üw mastar ekinden sonra hal ekleri de gelebilir.

Bunlara ilaveten sadece teklik üçüncü şahıslarda kullanılan, şart eki üzerine kerek kelimesi getirilerek yapılan ve ihtimal ifade eden bir kullanım da vardır (Janpeyisov vd., 2002: 514).

–w, -üw/-üw+iyelik eki+ kerek

...seniŋ jeriŋ, suvıŋ kerek. (39; 1036) “…senin toprağın, suyun gereklidir.”

…adam bärinen burın aman qaluvın oylawı kerek. (46; 1307) “…insanın ilk önce yaşamayı düşünmesi gerekiyordu.”

…qarındasın sıylağan adam küyev balasın qurmettewi kerek. (235; 8711) “…kardeşine saygı gösteren kişinin damadına da değer vermesi gerekirdi.”

Adam adam bop jaratılğan soŋ däl osı Şäyi äjeleriŋdey boluwı kerek. (261; 9719) “İnsan olarak yaşadığınız sürece Şeyi nineniz gibi olmanız gerekir.”

Adamnıŋ quday bergen ömirin qudaydıŋ özi ğana aluwı kerek. (286; 10709) “Allah’ın insana verdiği hayatı sadece Allah’ın kendisinin alması gerekirdi.”

206

Ȁlde körsem de körmegendey, älim jetse de, älim jetpeytindey tıp-tınış tura berüwim kerek pe edi? (244; 9060) “Yoksa görüp de görmemiş gibi, gücüm olup da olmamış gibi sakin durmam mı gerekiyordu?”

Ȁpkesin sıylağan jigit äpkesiniŋ qayınsiŋlisin de sıylawı kerek şığar? (17; 179) “Ablasına saygı gösterenin ablasının görümcesine de saygı göstermesi gerekmez mi?”

Aşıp aytpasa da Qapez jayında qulaqqağıs etken boluwı kerek. (203; 7458) “Belli etmese de Kapez hakkında bir şeyler anlatmış olabilir.”

Biz el boluv üşin, äveli bilimdi boluwımız kerek. (252; 9350) “Bizim devlet olmamız için ilk önce ilimli olmamız gerekiyor.”

Erteŋ oquğa ülgerüwim kerek. (262; 9746) “Yarın okula yetişmem gerekiyor”.

Meniŋ bilüwimde, adam ölimnen basqanıŋ bärine asığuwı kerek. (32; 759) “Benim bildiğim kadarıyla insanın ölümden başka her şeye acele etmesi gerekir.”

Nağaşısına tartqan boluwı kerek… (195; 7138) “Annesinin akrabalarına benzemiş olabilir…”

Nege men baruwım kerek? (106; 3685) “Neden benim gitmem gerekiyor?”

Ol üşin men de nağız äyel boluwım kerek qoy? (101; 3485) “Onun için benim de cesur bir kadın olmam gerekiyor ki?”

Olardıŋ qılmısı üşin sen nege jazıqtı boluwıŋ kerek? (140; 4993) “Onların yaptığı bir şey için sen kendini neden suçlu hissediyorsun?”

Onı körmeytin jaqqa köşip ketüwim kerek şığar. (224; 8276) “Belki onu görmeyecek bir yere taşınmam doğru olabilir.”

Sonı paydalanuwı kerek. (146; 5258) “İşte, bunu kullanması gerekiyor.”

–w, -üw/-üw+iyelik eki+qajet

Onday qızğa qol jetkizü üşin, äveli ana kelinşekten qol üzüwim qajet. (21; 335) “Öyle kadını elde tutmam için ilk önce öbür kadından vazgeçmeliyim.”

–w, -üw/-üw+iyelik eki+tiyis

…äkesiniŋ qazasın solay boluvı tyis närseşe sabırmen qarsı alğanına qayran qaldı. (178; 6485) “…babasının ölümünü duyunca sanki ölüm, öyle olması gerekiyor gibi sabırlı olmasına çok hayran oldu.”

207

Aqılın da, aynalaşın da tek soğan jumsavı tyis. (46; 1308) “Aklın ve fikrin de öyle işlemesi gerekiyordu.”

Biraq endi balanı da, balanıŋ şeşesin de birjola umıtuvı tyis. (24; 454) “Fakat artık oğlunu da oğlunun annesini de tamamıyla unutması gerekiyordu.”

–w, -üw/-üw + iyelik eki + mümkin

…Sergeyçuk bala-şağaŋa qastıq jasavı mümkin. (210; 7751) “…Sergeyçük, çoluk çocuğuna kötülük yapabilir.”

Barmasa, bärinen burın Kobzev küdiktenüvi mümkin… (148; 5326) “Gitmese ilk önce Kobzev şüphelenebilirdi…”

Ekevlegen orıs qutqarmavı mümkin. (146; 5235) “İki Rus, kendisini sağ bırakmaya bilir.”

Ol javız saydıŋ avzın bağıp jatuvı mümkin. (56; 1700) “O zalim tepenin önünde gizlenmiş olabilir.”

Olar bizge de tyisüvi mümkin. (57; 1728) “Onlar bize de rast gelebilir.”

Qayta odan beter qavsatıp ketüvi mümkin. (138; 4931) “Tam tersine daha içinden çıkılmaz hale getirebilirdi.”

-w, -uw/-üw (hal ekleri) kerek/qajet/tiyis/mümkin

Arap qärpine köşüwdiŋ qajet ekenin ol da, bäri ayttı. (265; 9874) “Arap alfabesine geçmeliyiz diye o da hepsi söyledi.”

Bügin qaytarıp berüvge tyis. (113; 3954) “Bugün geri getirmesi gerekiyor.”

Onı sen, aqılıŋ bar ğoy, tüsinüvge tyissiŋ, Jibekjan. (21; 313) “Jibekcan, sen akıllı kızsın, bunu en iyi senin anlaman gerekiyor.”

Ösek te, söz de bizdi bilemewge tiyis, Şäyken. (140; 5026) “Dedikodu da laf da bizi yönetmemesi gerekir, Şayken!.”

Öz otbasına özi ye boluvğa tyis qoy. (189; 6918) “Kendi yuvasına kendisinin sahip olması gerekiyordu.”

Sen tiri jürüwge tiyissiŋ, Sopıya! (81; 2697) “Sopıya! Sen/in yaşamalısın/yaşaman gerek!.”

208

Sen üşin aman boluvğa tyispin men. (42; 1135) “Senin için sağ salim olmaya çalışacağım.”

Olumsuz şekilleri ise iki ayrı şekilde yapılır. Birincisinde fiil tabanından sonra –ma/-me, -ba/-be, -pa/-pe olumsuzluk eki getirilerek (Doğan-Koç, 2013: 282); ikincisi ise kerek, qajet, tiyis kelimelerinden sonra emes getirilerek yapılır (Doğan-Koç, 2013: 282; Biray vd., 2018: 110). Olumsuzluk çekiminde fiil tabanına olumsuzluk eki getirilerek yapılan olumsuzluk kesin bir olumsuzluğu ifade ederken çekimden sonra emes getirilerek yapılan olumsuz çekim zayıf bir olumsuzluğu bildirir.

–w, -üw/-üw+iyelik eki+ kerek+emes/olumsuzluk eki+–w, -üw/-üw+iyelik eki+kerek

İncelenen metinde başlıkta belirtilen şekilde kullanıma örnek tespit edilememiştir.

–w, -üw/-üw+iyelik eki+qajet+emes/olumsuzluk eki+–w, -üw/-üw+iyelik eki+qajet

İncelenen metinde başlıkta belirtilen şekilde kullanıma örnek tespit edilememiştir.

–w, -üw/-üw+iyelik eki+tiyis+emes/olumsuzluk eki+–w, -üw/-üw+iyelik eki+tiyis

İncelenen metinde başlıkta belirtilen şekilde kullanıma örnek tespit edilememiştir.

–w, -üw/-üw+iyelik eki+mümkin emes/olumsuzluk eki+–w, -üw/-üw+iyelik eki+mümkin

Ana eki orıstıŋ tağı aynalıp soqpavı mümkin emes siyaqtanadı. (79; 2616) “O iki Rus’un yine gelmesi şüphesiz gibiydi.”

Bularğa basqaşa väj aytuv eş mümkin emes. (241; 8948) “Bunlara bir şey demek mümkün değildi.”

Ölim sebilgen dalada ölimnen qorıqpav mümkin emes edi. (94; 3224) “Her taraf ölüm püskürdüğü için ölümden korkmamak mümkün değildi.”

Ölip bara jatsaŋ da onı bayqamavıŋ mümkin emes. (76; 2487) “Ölmek üzereyken bile onu fark etmemek mümkün değil.”

Sonşama äskerdiŋ jan adamnıŋ közine tüspey jasırınıp qaluvı mümkin emes deydi. (170; 6161) “O kadar askerin kimseye gözükmeden saklanması mümkün değil, dedi.”

Çekimin soru şekli ise kerek, qajet, tiyis ve mümkin kelimelerinden sonra soru eki getirilerek yapılır (Biray vd., 2018: 110; Doğan-Koç, 2013: 281).

209

…älim jetpeytindey tıp-tınış tura berüvim kerek pe edi? (244; 9061) “…gücüm olmamış gibi sakin durmam mı gerekiyordu?”

Bastıq basuvı kerek pe, bastavı kerek pe? (179; 6539) “Yönetici baskı mı yapacak yoksa baskıya başlaması mı gerekiyor?”

Bizge jan saqtav kerek pe, joq mal saqtav kerek pe? (197; 7228) “Biz canımızı mı kurtarmamız gerekiyor yoksa hayvanlarımızı mı?”

Orıstıŋ, qalmaqtıŋ qorlığın körgen Şäyige men de qorlıq körsetüwim kerek pe edi? (244; 9062) “Rus’un, Kalmuk’un eziyetini çeken Şeyi için benim de onlara eziyet çektirmem mi gerekiyordu?”

Qazaq qay arağa barsa da, öz jerim dep, öz jerine ye boluwı kerek emes pe? (186; 6795) “Kazaklar nereye gitse kendi yurdum diye öz toprağına sahip çıkması gerekmiyor mu?”

Sergeyçuk mağan öştesüwi kerek pe, joq men oğan ba? (244; 9055) “Sergeyçük’ün mü bana kin tutması gerekiyor, yoksa benim mi?”

Sergeyçük mağan öştesüvi kerek pe, joq men oğan ba? (244; 9055) “Sergeyçük’ün mü bana kin tutması gerekiyor, yoksa benim mi?”

Sonda qalay, ösip-önüv üşin, patşa jarlığına qarsı şıqpavımız kerek pe edi? (158; 5713) “Ne demek istiyorsun? Çoğalmamız için Çarın buyruğuna karşı gelmemiz mi gerekiyor?”

Sondıqtan beker ölmey, javındı jastana ölüw kerek. (50; 1471) “O yüzden boşuna ölmeden düşmandan intikamı alarak ölmelidir.”

II.2.2.2.2.2.4. Şart

Şart kipi, bir oluş ve kılışın şart biçiminde düşünüldüğünü anlatan, dolayısıyla, hiçbir yargı bildirmeyen, aynı zamanda dilek görevi de yapan tasarlama kipidir (Korkmaz, 2007: 203)

Şart eki Kazakçada da –sa/-se olup ikinci tip şahıs eki ile çekimlenir (Janpeyisov vd., 2002: 513; Isqaqov, 1991: 321-322). Şart eki fiillerin şartı yanında geniş zaman eki olmadan geniş zamanın şartını da ifade eder, bu ancak cümlenin konteksinden anlaşılır (Biray vd., 2018: 109). Yine fiillere doğrudan gelen şart eki görülen geçmiş zamanı da karşılar (Isqaqov, 1991: 322; Janpeyisov vd., 2002: 513).

210

Şart ekinin çekiminden sonra gelen -şı/-şi ekleri fiili şart çekiminden çıkarır, -sa/-se ekleriyle yapılan çekimden sonra gelen –şı/-şi ekleri, bazı kaynaklara göre ikinci şahıslarda emirin nezaketini birinci ve üçüncü şahıslarda ise gerçekleşmemiş bir eylemi ve pişmanlığı ifade eder (Biray vd., 2018: 109), bazı kaynaklarda birinci şahıslarda pişmanlığı, ikinci şahıslarda rica ve isteği üçüncü şahıslarda temenni ve tavsiyeyi birlikte ifade eder (Isqaqov, 1991: 320; Janpeyisov vd., 2002: 514).

Ağıntay men Tazabekten ayrılsaq künümüz kün bola ma? (25; 468) “Ağıntay ile Tazabek’i kaybedersek hayatımız devam eder mi?.”

Assam, asarmın, aspasam, janım şıqqan jerge kömip kete beriŋder. (68; 2163) “Yetişsem yetişirim, yetişmezsem son nefesim kesildiği yerde toprağa gömünüz.”

Bes sağattıŋ işinde tizimdi jasap äkelmeseŋder, osı turğandarıŋdı tügel atıp tastaymın. (98; 3361) “Beş saatın içerisinde listeyi hazırlayıp getirmeseniz buradaki herkesi vururum.”

Kelesi cumada järmeŋkege barsam, Tazabek sonda aşıq söyleser. (25; 461) “Haftaya Cuma pazara gidersem Tazabek belki açık konuşur.”

Olardı men öltirsem, kegimniŋ qaytqanı; basqa öltirse, qudaydıŋ jazasın bergeni; al sağan keregi olardıŋ ölgeni emes pe? (150; 5362) “Onları ben öldürsem intikamımı almış olurdum başka birisi öldürmüşse Allah cezasını vermiş olur, senin de istediğin onların ölmesi değil miydi?.”

Qasına Tabaydı qosıp, Sämendi jiberseŋşi soğan. (141; 5051) “Yanına Tabay’la Samen’i gönderseydin.”

Tapsam, senen şüyinşi alatın edim. (60; 1862) “Bulsam senden müjdemi alırdım.”

Tazabekke tigennen opıq jeseŋ, onda meni öle-ölgenşe körmey-aq ket. (48; 1404) “Tazabek’e varıp pişmanlık duyarsan o zaman beni ölene kadar yok say.”

II.2.2.2.2.5. Tasarlama Kiplerinin Birleşik Çekimi

Sadece şekil eki olan ve zaman bildirmeyen, gelecekle ilgili tasarlama ifade eden tasarlama kiplerinin de birleşik çekimleri vardır. Bu çekimin sıralamasında da önce tasarlama kiplerinin ekleri sonra bu kiplerin hikâye, rivayet ve şartlı birleşik çekimini yapan ekler gelir.

Tasarlama kiperinden emirin birleşik çekimi yoktur.

211

II.2.2.2.2.5.1. Hikâye

Tasarlanan hareketin geçmişte olduğunu belirten birleşik çekimdir.

II.2.2.2.2.5.1.1. İsteğin Hikâyesi

İstek mipinin hikâyesi –ğay/-gey, -qay/-key ekleri (Janpeyisov vd., 2002: 514; Isqaqov, 1991: 321) ve –ğı/-gi, -qı/-ki+iyelik ekleri +keletin kalıbıyla yapılan istek çekimlerinin üzerine edi getirilerek hikâye birleşik çekimi yapılır (Biray vd., 2018: 115; Doğan-Koç, 2013: 294-295). Bu çekimlerde yardımcı fiilin e’sinin düştüğü, yardımcı fiilin üzerine gelen görülen geçmiş zaman ekinin sedasızlaştığı veya görülen geçmiş zaman ekinin i’sinin düşerek edi’nin ed şeklini aldığı da görülür (Biray vd., 2018: 116).

İsteğin hikâyesi genellikle geçmişteki gerçekleşmemiş bir isteği ifade eder. Buna gerçekleşmemiş istek demek de mümkündür.

-ğay/-gey, -qay/-key edi Bu çekimde şahıs ekleri hikâye birleşik çekimini yapan edi unsurunun üzerine gelir. Soru şekli yapılırken soru eki edi’den önce gelir (Doğan-Koç, 2013: 294).

İncelenen metinde başlıkta belirtilen şekilde kullanıma örnek tespit edilememiştir.

–ğı/-gi, -qı/-ki+iyelik ekleri +keletin edi Bu çekimde çekimin şahsını –ğı/-gi, -qı/-ki eklerinden sonra gelen iyelik ekleri belirtmektedir. Soru şekli yapılırken soru eki edi’den önce getirilir. Ancak kel fiili keletin yanında kelgen, keler, kelip şeklinde de kullanılır (Doğan-Koç, 2013: 295)

İncelenen metinde başlıkta belirtilen şekilde kullanıma örnek tespit edilememiştir.

II.2.2.2.2.5.1.2. Gerekliliğin Hikâyesi

Geçmişte kalan fakat genellikle gerçekleşmemiş bir gereklilik veya zarureti ifade eder. Çekim mastar+iyelik ekleri + kerek, ğacet, tiyis, mümkin çekiminden sonra edi getirilerek yapılır (Biray vd., 2018: 115; Doğan-Koç, 2013: 266). Yüklemin şahsını çekimdeki iyelik ekleri belirler.

Çekimin olumsuzu ve sorusu yapılırken emes edatı ile soru eki edi ek fiilinden önce getirilir (Doğan-Koç, 2013: 296).

212

-w, uw/-üw+iyelik ekleri+ kerek, ğacet, tiyis, mümkin+edi

Qojaq pen Sopıyanıŋ, Dänekerdiŋ avılı osı arada boluwı kerek edi. (94; 3195) “Kojak ile Sopıya ve Daneker’in köyleri burada olmalıydı.”

II.2.2.2.2.5.1.3. Şartın Hikâyesi

Şartın hikâyesi, şahıs eklerinin şart ekinden sonra, ek fiilden sonra veya hem şart hem ek fiilden sonra getirlmesi ile farklı şekillerde yapılabilmektedir. Bunlardan birincisi, şart çekiminin üzerine görülen geçmiş zaman eki almış ek fiille yapılır, şahıs ekleri ek fiil üzerine getirilir (Doğan-Koç, 2013: 295). İkincisi fiil tabanına gelen şart ekinden sonra iyelik eklerinin getirmesi suretiyle de çekim yapılabilir ancak bu çekimde teklik birinci şahısta ek fiilden sonra şahıs eki yoktur, diğerlerinde hem şark ekinden sonra iyelik ekleri hem ek fiilden sonra şahıs ekleri gelmektedir (Biray vd., 2018: 115; Isqaqov, 1991: 322). Üçüncüsü şart ekinden sonra iyelik ekleri getirilir ve ek fiilden sonra şahıs ekleri gerilmeden yapılır (Ayan, 2008: 216).

Ayrıca teklik birinci şahısta ek fiil şahıs eki almadan diğer bütün şahıslarda şart ekinden sonra teklik birinci şahıs iyelik eki ve ek fiilden sonra şahıs ekleri getirilerek yapılan bir çekim vardır (Biray vd., 2018: 115).

II. 2.2.2.2.5.2. Rivayet

Kazak Türkçesinde bu birleşik çekim, Eski Türkçedeki erken yapısının, çağdaş Kazakçadaki uzantısı olan eken ile yapılır. Rivayet çekimlerinde bu eken ek-fiili, genelikle çekim eki ile kişi ekinin arasına girer (Doğan-Koç, 2013: 297). Kazakçada istek, gereklilik ve şartın rivayet birleşik çekimi vardır. Geçmişte gerçekleşmeyen hareketlerin anlatılması, rivayet edilmesini belirtir.

II. 2.2.2.2.5.2.1 İsteğin Rivayeti

İsteğin rivayeti iki şekilde yapılmaktadır. Birincisi istek çekiminde kullanılan –ğa/-gey, -qay/-key eklerinden sonra birinci tip şahıs ekleri alan görülen geçmiş zaman eki almış ek fiille (Doğan-Koç, 2013: 303); ikincisi, fiil tabanına iyelik ekleri almış –ğı/-gi, -qı/-ki’den sonra keledi kelimesi ile yapılan çekimden sonra görülen geçmiş zaman eki –ken’in getirilmesi ile yapılır (Biray vd., 2018: 119; Doğan-Koç, 2013: 304).

213

Ancak fiil tabanının –ğan/-gen, -qan/-ken eki alması suretilyle ek fiilin teklik birinci şahısta ekem (

Bazen şartın rivayet çekimi isteğin rivayetini de karşılamaktadır (Doğan-Koç, 2013: 304). Bu daha çok pişmanlık ifade eden geçmişteki bir istektir.

–ğay/-gey, -qay/-key+eken+şahıs eki

İncelenen metinde başlıkta belirtilen şekilde kullanıma örnek tespit edilememiştir.

–ğı/-gi, -qı/-ki+iyelik ekleri+keledi+eken

İncelenen metinde başlıkta belirtilen şekilde kullanıma örnek tespit edilememiştir.

II. 2.2.2.2.5.2.2. Gerekliliğin Rivayeti

Fiil tabanına iyelik eki almış mastar ekinden sonra kerek, ğajet, tiyis, mümkin kelimeleri ile yapılan gereklilik çekiminden sonra öğrenilen geçmiş zaman eki –ken almış ek fiil ile yapılır (Biray vd., 2018: 118; Doğan-Koç, 2013: 305).

Çekimin olumsuzu, emes edatı ek fiilden önce getirilerek yapılır (Doğan-Koç, 2013: 305).

İncelenen metinde başlıkta belirtilen şekilde kullanıma örnek tespit edilememiştir.

II. 2.2.2.2.5.2.3. Şartın Rivayeti

Şartın rivayeti, şart çekiminden sonra görülen geçmiş zaman eki almış ek fiil ile yapılır (Biray vd., 2018: 118; Doğan-Koç, 2013: 305).

Ancak şart kipinin rivayeti, zaman zaman isteği ifade etmek için de kullanılır (Doğan- Koç, 2013: 304).

Aqır qulasam, qarağaydıŋ işinde qulasam eken, bir butaqtan ustay alsam da ölmespin. (23; 407) “Madem düşsem orman da düşseymişim, en azından ağacın dalından tutabilirsem ölmem.”

Ee, biz körmeytin, urpaq köretin baqıt deşi, meyli solar körse eken. (244; 9041) “Eee, bizim görmediğimiz mutluluğu nesillerimiz görseymiş.”

214

Eŋ aqırı balalardan burın özim ölsem eken, olardıŋ ölimin körmesem eken dep tiledi. (277; 10337) “Çocuklarımdan önce kendim ölseymişim de, onların ölümünü görmeseşmişim diye dua etti.”

Men ölsem de, balalarım aman qalsa eken dep tilegen sonda. (283; 10580) “Ben ölsem de çocuklarım sağ salim kalsa imiş diye dua etmiş o zaman.”

Men zalımdıq jasasam, seniŋ bağıŋ aşılsa eken dep jasaymın, janım. (77; 2542) “Ben zalimlik yap(tıy)sam senin bağın şen olsun diye yaptım canım!.”

Ne istesem eken, dedi işinde ulığan ızanı basa almay ıŋıranıp. (89; 3002) “Ne yapsaymışım dedi içinde büyüyen öfkeyi bastıramadan sızlanarak.”

Qap, qalay tüsindirsem eken? (187; 6833) “Tüh! Nasıl anlatsaymışım sana?.”

Tazabek atamızğa tartıp ösip-önse eken, batır bolsa eken, eldiŋ qamın jese eken degen bolar. (19; 240) “O Tazabek atamıza benzese imiş, kahraman olsa imiş, halkının kaygısını çekse imiş diye düşünmüş olabilir.”

Tek Oralbekke salqındıq körsetpese eken dep qorqam. (161; 5824) “Sadece Oralbek’e soğuk davranmasa imiş diye korkarım.”

II.2.2.2.2.5.3. Şart

Tasarlama kiplerinden emir, istek ve şart kiplerinin şartlı birleşik çekimi yoktur. Sadece gereklilik kipinin şartlı birleşik çekimi vardır.

II.2.2.2.2.5.3.1. Gerekliliğin Şartı

Gereklilik kipinin çekiminden sonra şart eki almış bol- yardımcı fiili ile gerekliliğin şartlı birleşik çekimi yapılır (Biray vd., 2018: 120; Doğan-Koç, 2013: 311-312). Soru şekli şart eki amış bol- yardımcı fiilinden sonra, olumsuz çekim ise şart eki almış bol- yardımcı fiilinden önce getirilerek yapılır (Doğan-Koç, 2013: 312).

-w, -uw/-üw+iyelik ekleri+ kerek, ğacet, tiyis+ bolsa

İncelenen metinde başlıkta belirtilen şekilde kullanıma örnek tespit edilememiştir.

215

II.2.2.2.2.3. İsimlerin Ek Fiille Çekimi/Ek Fiil

Fiillerde birleşik çekim yapmaya yardımcı olan ve isimlerin de fiil gibi çekimlenmesini sağlama dışında kullanılmayan, hiçbir yapım eki almayıp sadece belirli çekim şekillerinde kullanıldığı için ek fiil denilen Türkçenin esas yardımcı fiilidir (Ergin, 1998: 314).

Eski Türkçede er- şeklinde olan, bol- ve tur-‘ın da seyrek olarak aynı işlevde kullanıldığı bu ana yardımcı fiil (Gabain, 1988: 87-88) ilerleyen zamanda bünyesindeki r sesinin düşmesiyle baz lehçelerde i- bazılarında ise e- şeklini almıştır.

Aynı işlevde kullanılan bol- yardımcı fiilinin işlevi değişmiş fakat bazı kullanımlarda izi kalmıştır. Bunu Kazakçadaki ise işlevinde kullanılan bolsa (Doğan-Koç, 2013: 283) ve gerekliliğin şartı gibi bazı fiillerin birleşik çekiminde kullanılmasından anlıyoruz.

Eski Türkçedeki er- r sesi düşerek Kazakçada e- şeklini almış (Janpeyisov vd., 2002: 537), bol- ise asli şeklini korumuş fakat işlevinde değişiklik olmuş daha çok isimlerle birlikte kullanılmaya başlamıştır (Janpeyisov vd., 2002: 537).

Kazakçada İsimlerin şimdiki (veya geniş) zaman, görülen geçmiş, öğrenilen geçmiş ve şart çekimleri vardır (Doğan-Koç, 2013; 283). Çekimlerin olumsuz şekilleri isimden sonra emes edatı getirilerek yapılır.

II.2.2.2.2.3.1. Şimdiki (Geniş) Zaman ve Bildirme

Eski Türkçede isimlerden sonra er- fiili üzerine geniş/şimdiki zaman ekleri ve üzerine birinci tip şahıs ekinin (zamir) getirilerek yapıldığı şimdiki zaman çekimi (Gabain, 1988: 88), günümüz Türk lehçelerinin tamamında e- fiili düşürülerek isimlerin üzerine birinci tip şahıs ekleri getirilmek suretiyle yapılmaktadır (Doğan-Koç, 2013: 284).

Teklik 1. Şahıs

…men qorqaqpın. (186; 6807) “Ben korkağım.”

Bayı bar äyelmin. (108; 3770) “Kocası var bir kadınım.”

Men Dävkenniŋ kelinimin, Kırğız Qojeke batırdıŋ qızımın. (110; 3849) “Ben Davken’in geliniyim, Kırgız Kojeke kahramanın kızıyım.”

Men kiyevümin dermin. (55; 1683) “Ben kocasıyım derim.”

Qazaqtıŋ kelinimin. (64; 2000) “Kazak’ın geliniyim.”

216

Teklik 2. Şahıs

Kökte kün qanday jalğız bolsa, jerde mağan sen de sonday jalğızsıŋ. (96; 3276) “Gökyüzünde güneş nasıl tekse benim için de yeryüzünde sen teksin!”

Oy, oŋbağan Jüzük, qanday javuzsıŋ. (48; 1402) “Sen ne kadar zalim bir insansın.” Kırğızdarmen söz baylasuvğa kelgen qazaqsıŋ. (66; 2105) “Kırgızlarla anlaşmaya gelen Kazak’sın.”

Sen batırsıŋ… (186; 6806) “Sen kahramansın...”

Sen ketetin adamsıŋ… (85; 2837) “Sen ise gidecek insansın...”

Sen menen göri sırt adamsıŋ. (106; 3666) “Sen benden daha yabancısın.”

Sen meniŋ urpağımdı ösiretin anasıŋ. (139; 4973) “Sen benim evladımı yetiştirecek annesin.”

Sen qalmaqsıŋ… (106; 3664) “Sen Kalmuksın…”

Sen qorqaq emessiŋ, aqıldısıŋ. (186; 6808) “Sen korkak değilsin, akıllısın.”

Sen zalımsıŋ, Jüzük. (77; 2535) “Sen zalimsin, Jüzük.”

Sen zälimsiŋ. (21; 309) “Sen kötüsün.”

-sız, -siz ekleri ise öznesi siz olmak kaydıyla teklik ikinci şahısta nezaket için kullanılır.

Siz bȁrine jay ȁje emes, altın äjesiz. (261; 9710) “Siz öyle nine değil, altın değerinde bir ninesiniz.”

Siz mağan äpkesiz. (302; 11314) “Siz bana ablamsınız.”

Teklik 3. Şahıs …Qapez köp kömektesti. (153; 5510) “…Kapez, çok yardım etti.” Aŋşılıq jasa dep Vasilyy Berbitdkyy eski qosavzın bergen. (148; 5336) “Hayvancılık yaparsın diye Vasily Berbitsky eski tüfeğini vermişti.”

Jayav adam özennen öte almaydı. (146; 5243) “Yaya insan ırmaktan geçemez” Ködek qoy, dedi kübir etip. (15; 74) “O Ködek ya’ diye fısıldadı.”

Tazabek qattı kürsinip qaldı. (152; 5468) “Tazabek derin bir ah çekiverdi.” Çokluk 1. Şahıs

Arı tart – beri tarta köptev jurtpız ğoy. (231; 8562) “Oraya buraya giden kalabalık halkız ya!.” 217

Atamız bir, äjemiz bir halıqpız. (233; 8605) “Atamız bir, ninemiz bir halkız.”

Biz Andaspız. (241; 8945) “Biz Andas’ız.”

Biz jartı aqılımızdı qatınğa qosıp qoyğan halıqpız. (233; 8610) “Biz yarı aklımızı hanımdan alan kişileriz.”

Mal bası men jan bası köbeyse, qattı quvanatın qazaqpız ğoy. (242; 8954) “Mal ile can sayısı çoğalırsa çok mutlu olan Kazaklarız ya!.”

Çokluk 2. Şahıs

Jüzük, Samen, Aben – törteviŋ jer betindegi eŋ jaqınımızsıŋdar bizdiŋ. (144; 5167) “Jüzük, Samen, Aben dördünüz yeryüzündeki en yakınımızsınız benim.”

Sender özim bop ketpen adamsıŋdar. (164; 5948) “Siz bizden olmuş adamsınız.”

Qanday bavurmal halıqsıŋdar. (191; 6997) “Ne güzel dost halksınız.”

Çokluk 3. Şahıs

Olar adam emes pe? (165; 5992) “Onlar insan değil mi?.”

Olar budan qarsılıq kütpeydi. (146; 5256) “Onlar, onun bir şey yapmasını beklemiyorlar.”

Qalişa men Şȁyi quttı qonıs taptıq dep riza. (153; 5513) “Kalişa ile Şeyi buraya taşınmamız hayırlı oldu diye sevindiler.”

Sȁmen men Samsalı oqidı ğoy. (180; 6558) “Samen ile Samsalı okuyor tabi ki.”

Tabay men Sȁmen malda, Ȁben men Jüzik üyde eken. (163; 5893) “Tabay ile Samen hayvan otlatmaya gitmiş, Aben ile Jüzük evdeydi.”

Tağı tabamız dep olar odan beter qulşındı. (121; 4256) “Yine bulacağız diye onlar daha çabalandılar.”

II.2.2.2.2.3.2. Görülen Geçmiş Zaman

Ek-fiilin bu çekimi Kazak Türkçesinde e- fiiline –dı/-di görülen geçmiş zaman eki getirilerek edi şeklinde yapılır. Kazak Türkçesinde edi daima isimlerden ayrı yazılır (Doğan- Koç, 2013: 285).

218

e- yardımcı fiili görülen geçmiş zaman çekiminde ses düşmesi ile teklik birinci şahıs eki edim em, ikinci şahıs ediŋ eŋ; çokluk birinci şahıs edik ek, şeklini alır. Bu kullanım mahalli kullanımdır. Yazar mahalli kullanımdaki şekilleri eserine taşımıştır.

Teklik 1.Şahıs

Bul tösekke qız qalpında ȁkelip edim… (84; 2827) “Bu yatağa kız halinde getirmiş idim…”

İniŋe ılayıq ağa bolarıŋa senip edim. (243; 8995) “Kardeşine layık ağabey olacağına güvenmiş idim.”

Kȁytuvşi em (edim)? (23; 398) “Ne yapayım?”

Men de sodan küdiktenip, şaqırıp alıp edim. (227; 8398) “Ben de ondan şüphelenip şağırmış idim.”

Qazaqqa atım şıqqan qıran edim. (151; 5450) “Kazak’a ismim meşhur olan yiğit idim.” Qazaqtıŋ atı şıqqan suŋqarı edim. (215; 7913) “Kazak’ın adı meşhur cesuru idim.”

Solardıŋ biraz jıl malın baqqan edim. (246; 9143) “Onların biraz koyunlarına bakmış idim.”

Sonı özim de bilmey jür edim. (182; 6642) “Onu kendim de bilmiyor idim.”

Teklik 2. Şahıs

Bizben teŋesetin sen kim ediŋ? (301; 11284) “Bizimle eşit olacak sen kim idin?”

Ee, janım, sen be ediŋ? (279; 10409) “Ee, canım sen mi idin?”

Meni tıŋdağanda da avdarılıp kete jazdavşı eŋ ğoy? (204; 7504) “Beni dinlediğinde de dalıp gidici idin ya?”

Qapez degen ȁnşini estip pe ediŋ? (304; 11390) “Kapez adlı türkücüyü duymuş mu idin?”

Sonşalıq onıŋ kimi ediŋ sen? (28; 578) “Onun o kadar seninle ne yakınlığı var idi?”

Tazabek-av, onı sen de biler ediŋ ğoy. (248; 9219) “Tazabekcan, onu sen de bilir idin.”

Teklik 3. Şahıs Äkeŋ de qayınsaq edi. (201; 7377) “Baban da karısının akrabalarına düşkün idi.” Asıqpay jüretin jigit ağası edi. (264; 9826) “(O) Yavaş yürüyen bir herif idi.” Jaqsı kisi edi. (269; 10009) “İyi insan idi.”

219

On altığa tolğan tuŋğışım tım ädemi edi. (180; 6584) “On altıya gelen ilk kızım çok güzel idi.” Tazabek ağanıŋ dosı edi. (261; 9711) “Tazabek ağabeyin arkadaşı idi.” Çokluk 1.Şahıs

Jaylavında Qarqara jatuvşı edik. (124; 4372) “Karkara’nın yaylasında yatıyorduk.”

Köpzipke baramız. Basqa qayda baruvşı ek? (229; 8477) “Kobzev’e gideceğiz, başka nereye gideceğiz ki?.”

Quday özi bergen janın özi aladı, devşi ek. (97; 3336) “Allah kendi verdiği canı kendisi alır’ demiştik.”

Şaş etekten borışqa batuvşı edik. (124; 4375) “Sonra da borcuyla batıyorduk.”

Toptan maldı bazarğa satuvşı edik. (124; 4373) “Malları toplayıp pazarda satıyorduk.”

Tüske taman tüŋlikti aşuvşı edik. (124; 4381) “Çadırın tündüğünü öğleyin açardık.” Murnımızdı sasıq dep basuvşı edik. (124; 4383) “Burnumuzu kokuyor diye tıkardık.”

Çokluk 2. Şahıs

Ee, orısqa ne istep qoyıp ediŋder? (98; 3349) “Eee! Rus’a ne yapmış idiniz?.”

3. Şahıs çokluk +edi

Çokluk 3. şahıs için metinde örnek tespit edilememiştir.

II.2.2.2.2.3.3. Duyulan Geçmiş Zaman

Duyulan geçmiş zaman, Kazakçada ek fiile görülen geçmiş zaman eki –ken getirilerek eken şekliyle yapılır (Doğan-Koç, 2013: 286).

Teklik 1.Şahıs

Teklik 1. şahıs için metinde örnek tespit edilememiştir.

Teklik 2. Şahıs

Ekensiŋ şeklinde kullanılan ek fiilin teklik ikinci şahıs çekimine incelenen metinde örnek bulunamamıştır.

eken+siz teklik ikinci şahıs nezaket şekli

Ee, er ekensiz. (197; 7242) “Ee, kahramanmışsınız.”

220

Ee, nağız jan-jaqtı muğalim ekensiz ğoy. (247; 9145) “Eee, siz tam evrensel öğretmen imişsiniz ya.”

Teklik 3. Şahıs …kelgen Tazabek pen Jämeştiŋ äke-şeşesi Ömiräli men Qalişa eken. (33; 811) “…gelen Tazabek’le Jameş’in anne babası Ömerali ile Kalişa imiş.”

…sonısı ma eken unamağan. (20; 274) “…onun için mi hoşuna gitti.”

…uyqısı qattı-aq eken bätşağardıŋ. (22; 370) “…uykusu çok derinmiş zavallının.”

Baken eken. (268; 9997) “Baken imiş.”

Ol bir qalbalaqtağan aqjarqın kişi eken. (281; 10485) “Ev sahibi güler yüzlü bir kişiymiş.”

Ömiräli aqsaqal maldas qurıp otırğannıŋ özinde kişigirim jartastay kisi eken. (34; 844) “İhtiyar Ömerali, bağdaş kurarak oturduğunda da büyük görünürmüş.”

Qanday eken, dep. (23; 393) “Nasıl biriymiş, diye.”

Samsalı eken. (304; 11406) “Samsalı imiş.”

Tazabek solardıŋ atşısı eken. (18; 199) “Tazabek onların at bakıcısıymış.”

Tazabekke qiyatınday qudaşa emes eken. (18; 183) “Tazabek’e layık değilmiş, kıskandım vallahi.”

Çokluk 1. Şahıs

Ekenbiz şeklindeki çekimin ses düşmesi ile ekemiz şeklini aldığı şekle bir örnek tespit edilmiştir.

Säl erterek tapqanımızda, aman alıp qalğanday ekemiz. (61; 1890) “Daha erken bulduğumuzda sağ kalmış gibi imiş.”

Çokluk 2. Şahıs

Bavırlarım, bar ekensiŋder ğoy! (273; 10171) “Kardeşlerim, var imişsiniz ya!.”

Ekensizder şeklindeki nezaket çekiminin örneği tespit edilememiştir.

Çokluk 3. Şahıs

Bäri de atalas adamdar men solardıŋ ürim-butaqtarı eken. (90; 3071) “Hepsi bir biriyle akraba ve onların soyu, sülaleleriymiş.”

221

Qalmaqtar eken bäri. (117; 4116) “Hepsi Kalmuklarmış.”

Üyme tömpeşikter öŋşeŋ örtengen üydiŋ küli eken. (92; 3123) “Siyah tümsekler tamamen yanan evlerin kalıntısıymış.”

II.2.2.2.2.3.4. Şart

Ek-fiilin isimlerle şart çekimi Kazak Türkçesinde e- yardımcı fiiliyle değil onun eş işlevlisi, bol- fiiline getirilen –sa/-se şart eki vasıtasıyla bolsa şeklinde yapılır ve ikinci tip şahıs ekleri ile çekimlenir (Doğan-Koç, 2013: 286).

Teklik 1.Şahıs

Aman bolsam, qabağıŋa kirbeŋ tüsirmespin, janım! (42; 1132) “Sağ olursam seni incitmeyeceğim canım!.”

Teklik 2. Şahıs

…buğan deyin qazaqqa qatın bolsaŋ, endi qalmaqqa qatın bolasıŋ. (108; 3777) “…şimdiye kadar Kazak’ın kadınıysan artık Kalmuk’a kadın olacaksın.”

Ağayın joq bolsaŋ bere almaydı, bar bolsaŋ köre almaydı, deymiz. (234; 8668) “Akraba, var olsan görmez yokluk çeksen malından bölüp vermez’ diyoruz.”

Jas bolsaŋ da, bizge bas boldıŋ. (150; 5400) “Genç olsan da bize yol gösterdin.”

Sen nağız erkek bolsaŋ, osılardı oyla. (234; 8655) “Sen yiğitsen bunları düşünmen gerekiyor.”

Sonşama aramdıqtıŋ birinen ada bolsaŋ, birine tutılıp qalasıŋ. (245; 9087) “O kadar kötülüğün birinden azat olsan bile diğerine yakalanırsın.”

Teklik ikinci şahıs çekiminin nezaket şeklinde çokluk ikinci şahıs eki kullanılır.

Siz meniŋ äkemdi ardaqtaytın adam bolsaŋız, sizdiŋ üy mağan da üy bolmağanda, kimge üy boladı, Qarğa ağa? (111; 3863) “Siz benim babama değer veren kişiyseniz, sizin ev benim de evim olur Karga ağabey!.”

Teklik 3. Şahıs Al orıstıŋ piğılı durıs bolsa, Qıtayğa ötip ketken Tazabekti nege ustap äkep öltiredi? (20; 262) “Hâlbuki Ruslara baş eğmek istemeyen Tazabek atalarının hareketine bir türlü anlam veremedi?.”

222

Alayda jer betinde ädilettilik bar bolsa, biz beybit adamdarmız! (81; 2691) “Hâlbuki yeryüzünde adalet olursa ‘Biz barışsever insanız!.”

Bizdi ayaytın patşa joq bolsa, patşağa jaltaqtaytın alban da joq. (35; 863) “Çar bizi düşünmezse, Çarı dinleyen Alban’da yoktur.”

Küyeviniŋ qoynına jatuv uyat bolsa, onda äjelerimiz ben şeşelerimizde uyat bolmağan. (48; 1392) “Koca yanında yatmak ayıpsa annelerimiz ile ninelerimize ayıp olmamış.”

Osında bolsa, özi tabar. (29; 652) “Buradaysa kendisi bulur.”

Çokluk 1.Şahıs

İncelenen metinde çokluk birinci şahıs için örnek tespit edilememiştir.

2. Şahıs çokluk bolsa+ŋdar:

Aqır atatın bolsaŋdar, ekevmizdi osı arağa atıp ket, dedi. (134; 4759) “Sonunda öldürecekseniz, ikimizi burada öldürün, dedi.”

Çokluk ikinci şahıs çekiminin nezaket şekli olan bolsaŋızdar çekimine incelenen metinde örnek tespit edilememiştir.

Çokluk 3. Şahıs

Bar qazaq qarsı bolsa da, äy, osı törtevi aq patşanıŋ jarlığına qarsı bola qoyğan joq şığar. (93; 3165) “Tüm Kazaklar karşı çıksa da bu dördü Çarın buyruğuna karşı çıkmamış olabilirdi.”

Ee, balalar baqıttı bolsa, biz de baqıttımız. (208; 7656) “Eee, çocuklar mutluysa, biz de mutluyuz.”

Järmeŋke aşılğalı jeŋgesi Jüzik ekevi osımen äldeneşe keldi, özgelerdiŋ izdegeni savda- sattıq bolsa, bulardıŋ közdegeni – köbinese ayın-savıq. (13; 16) “Yengesi Jüzük ile beraber pazar açıldıktan sonra birçok defa alış veriş için gitmelerine rağmen gözleri daha çok eğlencelerdeydi.”

Olardıkı durıs bolsa da durıs, burıs bolsa da durıs boladı deşi. (157; 5676) “Onların yaptığı doğru olsa da olmasa da sonunda yapacaklar diyorsun.”

II.2.2.2.2.3.5. Ek Fiilin Olumsuzu

İsimlerin ek fiille çekimlenmesinde olumsuzluk isimlerden sonra ek fiilden önce değil anlamındaki emes getirilerek yapılır. Emes ek fiili birkaç istisna hariç hiçbir yapım ve çekim

223 eki almaz. Ancak eski Türkçede de örneklerini gördüğümüz istisnalardan birisi ek fiilin geniş zaman olumsuzluk çekimi kalıplaşarak “değil” anlamında bir edat oluşturmuştur (Gabain, 1988: 78, 88). Eski Türkçedeki bu kullanım kısmen Çağatay Türkçesi döneminde de devam etmiş er- yardımcı fiilinin geniş zaman çekiminde, r sesi bazen düşmeden er- şeklinde bazen düşmüş olarak e- şeklinde fiilden fiil yapan olumsuzluk eki alarak olumsuzluk edatı kullanılmaya devam etmiştir (Argunşah, 2013: 175), emes veya ermes edatı Çağatay döneminde de kullanılan olumsuzluk edatıdır (Eckmann, 2013: 146).

II.2.2.2.3. Soru Eki

Bütün fiil çekimleri ve isimlerle kullanılarak soru şekli yapan, eskiden bir edatken ekleştiği tahmin edilen soru eki (Ergin 1998: 332) Eski Türkçede ünlüsü yuvarlak olarak mı şeklindedir (Gabain, 1988: 106). Bu durum Çağatay döneminde de kalınlık incelik uyumuna uygun olarak mu, mü şeklinde devam etmiştir (Argunşah, 2013: 175).

Kazakçada soru ekinin ünlüsü düzleşerek -a/-e şeklini almıştır. Ekin ünsüzü, Kazakçadaki ünsüz uyumundan dolayı ünlülerden ve l, r, y ünsüzleriyle biten kelimelerden sonra -ma, -me; m, n, ŋ, nazal ünsüzleri ve sedalı ünsüzlerden sonra -ba, -be; sedasız ünsüzlerden sonra +pa, +pe şeklinde kullanılır (Janpeyisov vd., 2002: 562; Biray vd., 2018: 85; Doğan-Koç, 2013: 189).

Ancak ünlüyle biten fiil tabanlarından sonra birinci tip teklik ikinci şahıs ekinden önce kullanıldığında ise ünlüsü daralır, ek –mı/-mi şeklinde kullanılır (Janpeyisov vd., 2002: 562).

Eski Türkçede –mu ne örneğinde gördüğümüze benzer şekilde (Gabain, 1988: 106), Bir isim veya fiilden sonra gelen soru eki ardından de- fiili kullanılarak tahmin bildirir (Janpeyisov vd., 2002: 562).

Eski Türkçede örneklerini gördüğümüz –mu soru eki dışında kullanılan –gu/-gü soru ekine benzer şekilde (Gabain, 1988: 106), Çağatay Türkçesinde de teklik ikinci şahıs emrini soru yoluyla rica ifedesine dönüştüren –çı/-çi eki vardır (Eckmann, 2013: 123).

Kazakçada, yedek soru diye adlandırılan önceki bir soruya cevap almak üzere fiillere, isimlere, zamirlere ve zarflara eklenerek soru işlevi gören bir –şe eki de vardır (Janpeyisov vd., 2002: 568, 665).

224

Bunlara ilaveten -şı/-şi eklerinin emir çekimine gelerek onu ricaya dönüştürmesi (Biray vd., 2018: 111; Doğan-Koç, 2013: 279) –şı/-şi ekinin soru ekine yakın bir işlev gördüğünü söylemek mümkündür.

-ma/-me, -ba/-be, -pa/-pe

Ȁlde alpamsaday dene bitimi me? (20; 274) “Yoksa çok iri fiziği mi?”

Bek, biy bolğandı unatasız ba? (18; 214) “Bey mi hatip mi olmayı istersin?”

Jiren murt, arıq jigit emes pe? (79; 2626) “Bıyıklı, zayıf olan değil mi?”

Köktep ülgermegen ümiti kevdesinde kömile me? (29; 626) “Daha yaşayamadığı hayat onun içinde mi kalsın?”

Mınağan qoy deytin birev bar ma, joq pa? (56; 1718) “Şuna sus diyecek birisi yok mu?”

Ne, seni de köterip alayın ba? (22; 373) “Senide mi kaldırmam gerekiyor?”

Nemene, balaŋ ekenine senbey tursıŋ ba? (24; 452) “Ne oldu, oğlun olduğuna mı inanmıyorsun?”

Nemene, qaytqalı jatırsızdar ma? (17; 150) “Ne oldu gidecek mi oldunuz?”

Oŋ jaqta jürip qız öytpeydi, uyat emes pe? (48; 1390) “Daha evlenmeyen kız öyle yapmaz, ayıp değil mi?”

Qazaq tolıp jatqan joq pa? (20; 295) “Birçok Kazak dururken?”

Qorqınıştan öleyin dep pe? Ȁlde erkektiŋ qızığın köreyin dep pe? (49; 1411) “Korkudan ölmek için mi? Yoksa kocanın erkekliğini tatmak için mi?”

Sen nemene, bilmeysiŋ be? (292; 10906) “Sen ne, bilmiyor musun?”

Sodan keyin Sopıyadan aynıp qalıp pa? (20; 291) “Ondan sonra Sopıya’dan vaz mı geçmiş?”

Sonı aytığp bereyin be? (304; 11395) “Onu söyleyeyim mi?”

Sonıŋ änderin bilesiŋ be? (304; 11392) “Onun türkülerini biliyor musun?”

Sözdiŋ mänine qaray ävenniŋ qubıluvın orıs öytip keltire ala ma? (15; 67) “Sözün anlamına göre ezgiyi değiştirmeden bir Rus bu kadar güzel söyleyebilir mi?”

Tazabekke tiye me? (20; 295) “Tazabek’e mi evlenecek?”

225

-şe

Basqalar şe? (277; 10354) “Peki, diğerleri?”

Jüzik şe? (271; 10095) “Peki, Jüzük?”

Qapez şe? (203; 7479) “Kapez nasıl?”

-şı/-şi

…aldımen ana Jomart ağaŋmen amandassaŋşı. (64; 2026) “…önce Jomart ağabeyinle selamlaş.”

Menen surağanıŋ ne, apamnan surasaŋşı. (83; 2758) “Benden niye soruyorsun, annemden sorsaydın”

Neni boluvşı edi? (48; 1385) “Ne olacak?”

Qayda aparuvşı edi? (44; 1210) “Nereye mi götürecek?”

Qayda körisseŋder de, aman köriskenderiŋe tävbä qılsaŋdarşı. (52; 1557) “Nerede, nasıl görüşürseniz görüşün ama sağ salim görüştüğünüze şükredin.”

Sen mağan bärin jasırmay aytşı, janım. (75; 2477) “Sen bana her şeyi saklamadan anlatacaksın, tamam mı?”

II.2.2.2.4. İsim Fiil/Fiil İsmi Ekleri

Fiiller yapıları gereği isimler gibi tek başlarına mana ifade ettikleri halde kullanım sahasına çıkamazlar (Ergin, 1998: 280-281), onların kullanım sahasına çıkabilmeleri ya çekim eki almalarıyla (Ergin, 1988: 110) veya istisnasız bütün fiil tabanlarına gelerek onları hiçbir şeye bağlamadan ifade etmek için bütün fiil tabanlarına geldiğinden dolayı çekim eki karakterine yakın isim-fiil ekleriyle kullanım sahasına çıkarlar (Ergin, 1988: 185). Bundan dolayı nesne veya varlıkların hareketlerini karşılayan soyut tabanlarının hiçbir şeye bağlanmadan kullanım sahasına çıkmasını sağlayan eklere isim-fiil veya fiil ismi ekleri denir (Ergin, 1998: 185).

Kazakçada fiil tabanlarının bir çekim ekine bağlanmadan kullanım sahasına çıkmasını sağlayan ek ise –w, -uw/-üw ve –s ekleridir. Eski Türkçe ve Batı Türkçesinde umumi fiil ismi eki olarak kullanılan –mak/-mek eki ile yakın işlevde kullanılan –ma/-me ve eski şeklini koruyan –ş, -ış/-iş ile s’ye dönüşen ekleri Kazakçada fiilden isim yapma ekleri olarak nadiren kullanılmaktadır.

226

-w, -uw/-üw

…adam bärinen burın aman qaluvın oylawı kerek. (46; 1307) “…insanın ilk önce yaşamayı düşünmesi gerekiyordu.”

…aytuwlarına qarağanda, äke-şeşesi arnayı jumsaptı. (25; 464) “…söylediklerine göre anne babası göndermiş.”

…men artıma qarawdan qorqıp, üyge zorğa jettim. (145; 5193) “…arkama dönüp bakmaya korkup eve zor yetiştim.”

…qaşqınnıŋ maqsatı tek qaşuw, qäytse de qutıluv dep sanaydı. (146; 5257) “…kaçanın amacı sadece kurtulmak diye düşünürler.”

Joq izdegen bop jürip, eldiŋ sözin elevsiz tıŋdawı kerek. (170; 6160) “Bir şey arıyormuş gibi dolaşarak dikkat çekmeden halkın ne dediklerini öğrenmesi gerekiyor.”

Mağan, Qojaşqa orısşa oquw men jazuwdı üyretken – sol. (19; 254) “Bana ve Kocaş’a Rusça okuma, yazmayı öğreten o idi.”

Mümkindiginşe durıs kyinip kelüwdi tapsırdı. (265; 9869) “Yeterince düzgün kıyafetle gelmelerini rica etti.”

Oğan baruw köpe-körnev ölimge baruw ekenin uqtı. (92; 3146) “Oraya gitmenin tam ölüme gitmek olduğunu anladı.”

Siz tek jazuwdı üyretiŋiz. (247; 9154) “Siz sadece yazmayı öğretin.”

Şayi bul aradan tez ketüwge tırıstı. (284; 10612) “Şeyi, buradan hemen gitmek istedi.”

Şegarağa jetüwge bir kün qalğanda, tav etegine toqtastı. (128; 4518) “Sınıra yetişmeye bir gün kaldığında dağ eteğinde mola verdiler.”

-s

…Qusmurınnıŋ şığıs jaq jazığında ötkizdi. (242; 8973) “…Kusmurın’ın doğu tarafının yaylasında yaptı.”

…Tazabek tınısı toqtap qalğanday sezindi. (31; 708) “…Tazabek, kalbi duracak gibi hissetti.” tınıs

Aqılın da, aylasın da tek soğan jumsavı tyis. (46; 1308) “Aklın ve fikrin de öyle işlemesi gerekiyordu.”

227

Biraq bolaşaq urpaqtıŋ qarğısı men nazası o dünyeniŋ surağınan kem be? (302; 11295) “Fakat gelecek neslinin öfkesi ile üzüntüsü öbür dünyanın sorgusundan az mı sanırsın?”

Jaŋa qonıs Şäyige de qattı unadı. (235; 8678) “Yeni mekân Şeyi’nin de hoşuna gitti.”

Jasınan nöker jiğan, än aytıp, aytısqa tüsip, seri atanğan jigit bolıptı. (201; 7408) “Küçükken türkü söyleyen, atışmalara katılan marifetli, delikanlı bir yiğitmiş.”

Sol küni Kölsay jaqta qırğın atıs bolıptı. (177; 6463) “O günü Kölsay tarafında saldırı olmuş.”

Sonıŋ özi – men üşin jeŋis. (155; 5580) “İşte o da benim için bir üstünlüktür.”

Täte, Jaydaq Bulaq jaqtan eki attı kele jatır, desti jarısa şuvlap. (33; 801) “Abla! Jaydak Bulak tarafından iki atlı geliyor! dedi ikisi yarışarak.”

Tüs ava bere tanasın tanavlatıp asığıs oraldı. (170; 6172) “Sonra öğle vakti danasını dörtnala koşturup aceleyle geldi.”

II.2.2.2.5. Sıfat-Fiil Ekleri

Sıfat fiil ekleri nesnelerin hareket şekillerini ve aynı zamanda bu hareket şekillerinin zamanını ifade eden eklerdir (Ergin, 1998: 333). Kazakçada sıfat-fiiller Esimşe olarak adlandırılır. Sıfat-fiil, hareketi bir zamana bağlı olarak ifade ettiği için fiilin özel türüdür. Bazen fiile has olan belirli bir hareketin değil, eklendiği fiilin niteliğini, bağlandığı kavramın özelliğini bildirir veya bir şeyin adı görevini üstlenir. Bu nedenle sıfat-fiil fiilin özel bir türü olarak adlandırılır. (İsayev, 1993: 76).

Sıfat fiil ekleri, aynı zamanda şekil ve zaman eklerinin şahsa bağlanmadan bir ismi nitelemesidir. Bu durum şekil ve zaman eklerinin de sıfat fiil olarak kullanılmasını beraberinde getirmektedir. Gramer kitapları incelenecek olursa tarihte sıfat-fiil eki olarak kullanılan bazı eklerin bu gün şekil veya şekil ve zaman eki olarak kullanıdığını, bugün sıfat- fiil eki olarak kullanılan eklerin bir kısmının da tarihte şekil ve zaman eki olduğu görülecektir. Ancak her zaman şekil ve zaman eki olarak kullanıldığı işlevini sıfat-fiil olduğunda görmemiz mümkün olmüyübilir.

+ğan, +gen, +qan, +ken

Kıpçak grubu Türk lehçelerinde eskiden beri işlek olarak kullanılan bir sıfat-fiil ekidir (Koraş, 2007: 143-167). Kazak Türkçesinde hala en işlek olarak kullanılan sıfat fiil ekidir,

228 aynı zamanda fiillerden isim türetme konusunda da işlektir (Janpeyisov vd., 2002: 298). Şekil ve zaman eki olarak görülen geçmiş zamanı işaret eden ek, sıfat-fiil eki olarak hem görülen hem öğrenilen geçmiş zamanı işaret eder. Ek sık sık normalde isimden isim yapma eki olan - dık/-dik (<-lık/-lik) enklitiğini almış olarak kullanılır (Biray vd., 2018: 122; Doğan-Koç, 2013: 313). İsim yerine kullanılan bir kelime grubu oluşturduğu için bir ismin alabileceği ekleri alabilir (Janpeyiso vd., 2002: 531).

...Şeyini ȁkelgen top Eki Aşağa tündelete jetti. (82; 2724) “Şeyi’yi götüren kalabalık İki Aşa’da geceleyip geldiler.”

“Apa.” degen avzıŋnan aynalayın! Bul künge jetkizgen qudaydan aynalayın! (82; 2732) “‘Anne!’ diyen ağzına sağlık, yavrum! Gelinimi gördüğüm bu günlere çok şükür Allah’ım.”

Anav sol! dedi arttarınan jetken Jämeş alqınıp. (30; 690) “Bak o! dedi arkalarından gelen Jameş nefesi daralarak.”

Bȁrin rettep jürgen öziŋsiŋ, öleŋdi de öziŋ bastap jiberseŋ, onıŋ eş sökettiği joq. (80; 2654) “Bizzat kendin her şeyi hallediyorsun, türküye de kendin başlayıversen hiç kötü olmaz.”

Bul jaqtıŋ adamdarı, jaqın jer bolğandıqtan, Qıtayğa üdere ötip jattı. (285; 10640) “Bu tarafın halkı Çin’e yakın oturduğu için durmadan kaçtılar.”

Elirip alğan eldi endi toqtatuv qıyın bolar. (36; 901) “Çıldırmış halkı durdurmak şimdi zor olur.”

Javdı öltirem dep barğan adam javdıŋ özin de öltiretinin bilip baradı. (286; 10697) “Düşmanı öldüreceğim diye giden kişi, düşmanın da kendisini öldüreceğini bilirdi.”

Jüzik arnayı tigilgen otavğa Tazabekti jetektep kirgizdi. (83; 2782) “Jüzük, Tazabek’i onlar için hazırlanan özel kurulan çadıra aldı.”

On altığa tolğan qızdı qazaqtıŋ pisken jemiske balaytının Şäyi biletin. (13; 01) “On altı yaşına gelen Kazak kızının olgunlaşmış meyveye benzediğini, Şeyi iyi biliyordu.”

On altınşı jılda da, otız ekinşi jılda da ölgen qazaqtıŋ dȁl esebin alğan eşkim joq. (285; 10665) “1916 ve 1932 yılında ölen Kazakların tam sayısını bilen kimse yoktu.”

229

Onıŋ sazarıp sır bermegen betinen eşteŋe aŋğara almağan soŋ, javtaŋdap enesine burıldı. (83; 2756) “Onun dona kalan yüzünden bir şey anlamadığı için kaynanasına yan gözle baktı.”

Otızğa juvıqtap qalğan üyden Kytiŋniŋ özinde jeti-segiz-aq üy qaldı. (285; 10641) “Yaklaşık otuz evden ancak yedi sekiz ev kalmıştı.”

Sodan soŋ at moynına sırğığan tizgindi äperip, qorjınnıŋ üstinde uyıqtap kele jatqan balanı quşaqtağan kuyi jol şetindegi tegistev jerge aparıp jatqızdı. (22; 365) “Ondan sonra atın boynundan düşen dizgini verip heybenin üzerinde uyuyan çocuğu da kucağına aldıktan sonra yolun kenarına yerleştirdi.”

Sopıya, Jalaŋaşta körgen eki orısıŋ qanday edi? (79; 2625) “Sopıya, Jalanaş’ta gördüğün iki Rus nasıldı?”

Süyretilgen şılbırdı qayta-qayta aiyağı basıp, şılbırdı basqan sayın, basın şılbır qayta- qayta julqıp at ta äbden titıqtağan boluv kerek. (22; 359) “Sürüklenen yulara at bastıkça yular atın başını ileri geri hareket ettirdiği için at da çok yorulmuştu.”

Şaqırğan järmeŋkede tanısqan Jämeş eken. (14; 33) “Çağıran kişi pazardan tanıdığı Jameş’ti.”

Tazabek Aldabergenniŋ ȁŋgime aytısına riza boldı: orağıtpay, ospaqtamay, naq-naq aytadı. Isılğan, kezinde bolıs bolğan kisi eken. (134; 4754) “Tazabek, Aldabergen’in konuşmasından hoşlandı; imalı konuşmadan açık söylüyor. Tecrübeli, eskiden bey olan bir kişiymiş.”

Ekin –lık/-lik ekiyle genişlemiş şekilleri de vardır (Doğan-Koç, 2013: 313), bu şekil daha çok kalıcı isimler yapmaktadır.

İştarlıq, kekşildik, ataqqumarlıq, keŋpeyildilik, körgendik, adamgerşilik siyaqtı minez- qulıqtıŋ qalıptasuvı, sirä, sol şeşimge baylanıstı bolar. (262; 9758) “Kıskançlık, kindarlık, şöhret düşkünlüğü, terbiye, insanlık gibi yaratılışların kalıplaşması da o çözüme ait olabilir.”

+r, +ar, +er

Geniş veya gelecek zamanı işaret eden sıfat-fiil ekidir (Biray vd., 2018: 122; Doğan- Koç, 2013: 313). Bu işlevi ile kalıcı isimler de yapar.

Biraq qosatarın qayta oqtağanşa oq jeter şamadan tım alıstap ketti. (51; 1504) “Fakat silahını doldurana kadar kurşun değecek mesafeden uzaklaşmıştı.”

230

Endi janıŋdı alam, dese, odan ayap qalar eşteŋem joq. (24; 422) “Beni kurtaran insan canımı istese bile kaybedecek bir şeyim yok.”

Ey, Savrıq-ay, sen de jiptiŋ üziler jerin aŋğarasıŋ-ay. (38; 1007) “‘Ey Savrık, sen de ipin koparılacağı yerini biliyormuşsun’ dedi.”

İleniŋ arğı beti men bergi betinde Qapez ben Qaratay ekeviŋe teŋeser eşkim joq. (243; 8987) “Çünkü İli’nin diğer tarafıyla bu tarafında Kapez ile Karatay ikinize denk olacak kimse yoktur.”

İz quvıp, davıs jeter jerge deyin bardı. (120; 4217) “İzi takip edip ses yetişecek yere kadar gitti.”

Köbiniŋ ne baspanası, ne suvıqta kiyer sırt kiyimi joq. (116; 4086) “Çoğunun ne evi ne soğukta giyecek elbisesi vardı.”

Ol dästürdi buzıp, qarabet bolar jäyim joq. (42; 1156) “O geleneği bozup kötü olacak halem yok.”

Ol dȁstürdi buzıp, qarabet bolar jȁyim joq. (42; 1156) “O geleneği bozup vicdansız olacak değilim.”

Orıs ulıq Jȁmeŋke, Uzaq bastağan albannıŋ söz ustar on şaqtısın aqıldasamız dep aldap şaqırıp alıptı. (41; 1097) “Rus yöneticisi Jamenke, Uzak’ın emrindeki Albanların on seçme erini istişare edeceğiz diyerek kandırıp götürmüşler.”

Şınında, tiri öliktiŋ tartar azabı şın ölikten ȁldeqayda avır, ȁldeqayda zor şığar? (62; 1927) “Dirinin çektiği eziyet ölümden daha ağır, daha zor olabilir?.”

-atın, -etin, -ytin, -ytın

Gelecek ve geniş zamanları işaret eden bir sıfat-fiil ekidir (Biray vd., 2018: 123; Doğan- Koç, 2013: 313; Jenpeyisov vd., 2002: 533).

…men janına barıp şanşytin nayza ustap şaptım. (65; 2046) “…ben ise mızrakla dörtnala gittim!”

Aqıl, bilimdi qajet etpeytin ösek-ayaŋğa sene saladı da; oylanuvdı, aqılğa saluvdı qajet etetin nȁrsege öresi jetpeydi. (38; 994) “Akıl, ilim gerektirmeyen gıybet ve dedikoduya inana bilir de.”

Ȁytpese Iraqımbaydıŋ qavpi de qulaqqa kiretin qavip. (36; 902) “Yoksa Irakımbay’ın dediği gibi tehlikelidir..”

231

Azdap hat tanytın Şäyige mektep başsısı Iğisa qol saldı. (264; 9819) “Okul müdürü Iğisa, azıcık olsa da okumayı bilen Şeyi’yi ikna etti.”

Biz şeginetin jer qalğan joq. (35; 875) “Bizim için dönülecek yol yoktur.”

Dȁl bulayşa erkinsytin eşkim joq sekildi edi. (297; 11116) “Tam böyle rahat olan kimse yoktu diye omzuna kaftanını örtüp dışarı çıktı.”

Endi bayqasa, ekeviniŋ arası op-oŋay ajıray salatın jeŋil-jelpi nȁrse emes sekildi. (24; 444) “Şimdi ise ikisi kolay kolay ayırılacak gibi değildi.”

Esteriŋde me, jȁrmeŋkede Sopıyanıŋ ȁnin estytin küni dȁv bir qalmaqtıŋ qasınan murnımızdı basıp qaşıp edik qoy? (107; 3731) “Hatırlıyor musun, Sopıya’nın şarkısını dinlediğimiz gün büyük bir Kalmuk’un yanından geçerken burnumuzu kapatıp kaçmıştık?”

Kim de bolsa bizdi jaqsı tanytın birev, dedi. (68; 2182) “Her kim olsalar da bizi iyi tanıyan birileriymiş.”

Mȁselenki, it te, qus ta ilana ketetin bir şındıqtı qazir senderge men de aytayın. (37; 970) “Örnek olarak köpeğin de kuşun da inanacağı bir hakikati ben size söyleyeyim.”

Oqytın bala qanşa eken, onı da şamalayıq. (180; 6556) “Eğitim alacak kaç çocuk varmış, ona bir bakalım.”

Ömekeŋ ȁriden oylaytın tereŋ, oyın bükpey aytatın batıl kisi körindi. (34; 848) “Ömerali, çok düşünen ve fikrini açık söyleyen açık sözlü bir kişiydi.”

Qazaqtı qara jumısqa alatın patşa jarlığın albandardıŋ qalay qarsı alıp jatqanın Ömirȁli aqsaqal öz körgen-bilgeni boyınşa aytıp otırdı. (34; 850) “Kazakları ağır işe alacak diye Çarın fermanına Albanların nasıl davrandığını Ömerali bizzat gördüğünü ifade etti.”

Salğan joq. Qol saldıratın jındımın ba? (28; 595) “Yüz verecek kadar deli değilim!.”

Sasatın jerde saspadıŋ, jünjytin jerde jünjimediŋ. (150; 5408) “Ne korkulacak yerde korktun, ne yıkılacak yerde yıkıldın.”

Seniŋ söziŋ kisiniŋ zäresin alatın söz eken. (157; 5675) “Senin söylediklerin insanı korkutacak şeylermiş.”

Sonıŋ bȁrin biletin, sonıŋ bȁrin ȁŋgime etip otıratın ȁkesi bügün mülde basqa adam. (34; 840) “Bunların hepsini bilen, herkesle sohbet ederek anlatan babası bugün tamamen başka birisiydi.”

232

Taldıbulaqtıŋ etek jağında otıratın Kemelbay degenniŋ qatını. (22; 358) “Taldıbulak’ın eteğinde oturan Kemelbay adında birinin karısıydı.”

Tiri qaldırmağanı – tanytın adamdar. (181; 6601) “Yaşamasına izin verilmediğine göre tanıdık birileridir.”

-mas/-mes, -bas/-bes, -pas/-pes

-mas/-mes ve onun varyantları –r, ar/-er sıfat-fiil ekinin olumsuzudur (Biray vd., 2018: 123; Doğan-Koç, 2013: 314). İncelenen metinde örneği çok az olan bir sıfat-fiil ekidir.

Endi tyispes degen oymen Tazabek türegele bergende, anav qolındağı qamşığa jarmasa ketti. (211; 7784) “Artık takılmaz diye düşünerek Tazabek kalkmak üzereydi, o elindeki kamçısına yapışıverdi.”

Közine jas alıp, qimas köŋilmen qoştastı. (291; 10899) “Dayanamadan ağlayarak vedalaştılar.”

Mal bağuv qolınan kelgen qazaq mal bar jerde dalada qalmaydı ğoy, Tabayğa tabılmas serik bola ketti. (222; 8196) “Hayvan bakmayı bilen Kazak nerede hayvan varsa işsiz kalmazdı, Tabay’ın tam da yoldaşa ihtiyacı vardı.”

-wşı/-wşi

Kazakça gramer kitaplarında varlığından bahsedilmeyen bu sıfat-fiil eki Eski Türkçedeki fiilden isim yapan ve hareketi yapanı bildiren –ğuçi/-güçi nadiren –quçı/-küçi yani fiilleri sıfatlaştıran ek (Gabain, 1988: 52) olup, bugün Kazakçada –ğ/-g ünsüzlerinin –w sesine dönüme meyline uyarak –wşı/-wşi şeklini almış olmalıdır.

Aytuwşı ȁyel me, qız ba, ȁytevir, Qarqaranıŋ şalqar jazığın keremet ȁven kernep baradı. (14; 30) “Söyleyen kadın mı kız mı belli olmasa da Karkara’nın geniş ovası güzel sesiyle çınlıyordu.”

II.2.2.2.6. Zarf-Fiil Ekleri

Kazak Türkçesinde kösemşe olarak adlandırılan zarf-fiiller, fiillerin zamana ve kişiye bağlı olmaksızın hareket şeklini ifade eden fiillerin zarflaşmış şekilleridir. Sıfat-fiillerle karşılaştırılacak olursa onlar gibi isim değillerdir, çünkü zarf-fiiller hiçbir ek kabul etmezler, sadece fiillerden geçici zarflar yaparlar, birleşik fiili oluşturan esas fiili yardımcı fiile bağlarlar veya cümlenin yüklemini nitelerler (Ergin, 1998: 338-339; Isqaqov, 1991: 305-310).

233

Zarf-fiillerden bir kısmı eskiden beri var olan basit, bir kısmı ise sonradan başka unsurların birleşmesi ile oluşmuş eklerdir. Sonradan oluşan şekiller genellikle sıfat-fiil eklerinden sonra isim hal ekleri veya isim işletme eklerinin birleşmesi ile oluşur (Koraş, 2013: 2865-2910.).

Basit Zarf-fiiller

-a, -e, -y

Eski Türkçede –a, -e, -ı, -i, -u, -ü şekilleri olan (Gabain, 1988: 85-86) bu ekin Kazakçada sadece düz-geniş şekilleri, birleşik fiillerde esas fiilden sonra veya tekrar eden fiillerde kullanılır (Biray vd., 2018: 124). Eski Türkçede ve tarihî dönemlerde görülmeyen –y ise muhtemelen zarf-fiil eki –a/-e’nin düşmesi sonucu yardımcı sesin bu işlevi üstlenmesiyle ortaya çıkmıştır.

Bazı edatlarda ve zarflar da bu ekin fiil bünyesinde donmasıyla oluşmuştur. Qayta “tekrar”, karay “doğru”, jäne “yine”, örneklerinde olduğu gibi.

Bajıldap kele jatqan Jämeştiŋ de üni öşti. (108; 3762) “Bağırıp gelen Jameş’in de sesi artık kesilmişti.”

Es bilgeli ağalap kele jatqan adamıma “Sen Qalmaqsıŋ” değendi betim küymey qalay aytam? (106; 3663) “Aklım ereli, ağabey diye saygı gösterdiğim kişiye ‘Sen Kalmuk’sun’ diyerek yüzüm kızarmadan nasıl söyleyebilirim?”

Jalt qarap, mıltıq kezengen eki attınıŋ özen jaqtan şığa kelgenin kördi de, tura şaptı. (145; 5219) “Hemen dönüp baktığında tüfeğiyle nişan alan iki atlı Rus’un ırmak tarafından geldiğini gördü hemen dörtnala koştu.”

Otız şaqtı qoyı, eki buzavlı sıyırı, eki ögizi, eki bye, altı atı, jalğız tüyesi aman jetken ol kele sala şaruvasın ıŋğaylavğa kirişti. (118; 4160) “Yaklaşık otuz koyun, iki inek, iki öküz, iki kısrak, altı at ve tek deveyi sağ salim getiren Tazabek hemen işe koyuldu.”

Qarğa eki umtılıp tura almay, üşinşisinde äreŋ turdı. (111; 3879) “Karga, iki kere yerinden kalkamadı ancak üçüncüsünde zor kalkabildi.”

Süyretilgen şılbırdı qayta-qayta aiyağı basıp, şılbırdı basqan sayın, basın şılbır qayta- qayta julğıp, at ta äbden titıqtağan boluv kerek. (22; 359) “Sürüklenen yuları tekrar tekrar at bastıkça yular atın başını ileri geri hareket ettirdiği için at da çok yorulmuştu.”

234

Şäyi käzir oylay-oylay eseyip qalğan sekildi. (46; 1305) “Şeyi, düşüne düşüne artık olgunlaşmış gibiydi.”

-p, -ıp, -ip

Eski Türkçeden beri var olan (Gabain, 1988: 84), bu ek Kazakçada da eski Türkçede olduğu gibi –p, -ıp, -ip şeklinde kullanılmaktadır, ancak yuvarlak ünlülü şekilleri yoktur, Kazakçada en yaygın kullanılan zarf-fiil ekidir (Biray vd., 2018: 123; Doğan-Koç, 2013: 314).

Bu zarf-fiil eki birleşik fiil yapılarında esas fiilden sonra, fiil tekrarlarıyla oluşan tekrar gruplarında, devamlılık ifade eden jür-, tur-, otır-, jat- yardımcı fiilleriyle yapılan şimdiki zaman kalıbında kullanılır (Isqaqov, 1991: 306-307).

Bu ek Kazakçada bünyesinde bulunduğu yardımcı fiilin görevini üslenerek duyulan geçmiş zaman şekil ve zaman eki de olmuştur.

Assalavmalykim! dedi qolın sozıp. (163; 5896) “Selamünaleyküm! dedi elini uzatıp.”

Bulağı köp, betegeli jota-jotası qoŋdı qoydıŋ quyrığınday teŋkyip-teŋkyip jatqan qunarlı töbeler. (231; 8558) “Pınarları çok, yamaçları besili koyun kuyruğu gibi kabarmış verimli tepelere sahipti.”

Büirek tusınan bir-eki ret tüyip-tüyip jibersem de, tük sezbedi. (23; 403) “Bir iki kere dokunduysam da hiç hissetmedi.”

Dastarxan qamımen kirip-şığıp jürüp, Ömiräliniŋ özge äŋgimesin Şäyi esti almadı. (40; 1076) “Şeyi, sofrayı hazırladığı için Ömirali’nin sohbetinin devamını duyamadı.”

Eki äyel amandasıp jatqanda, Äben ornınan uşıp türegep. (163; 5894) “İki kadın selamlaşırken Aben yerinden hemen kalkmış.”

Ol bul äŋgimeni käzir estip otırğan keyip tanıtıp. (165; 5972) “o bu konuyu yeni duymuş gibi yaparak.”

Oralbek ekevin alıp Tazabek Jalaŋaşqa kelgen. (163; 5892) “Oralbek’le ikisini alıp Tazabek Jalanaş’a gitti.”

Qarqaranıŋ järmeŋkesi bizdiŋ üyige köşip kelipti ğoy. (164; 5924) “Karkara’nın pazarı bizim eve taşınmış?.”

Qoltığınan tik köterip, Tabay onı quşırlana tamağınan iyiskedi. (164; 5936) “Tabay yukarı kaldırıp onu kokladı.”

235

Sonda da sol jaqqa qarata basıp-basıp qaldı. (51; 1505) “Yine de sol tarafa doğru ateş etti.”

-ğalı, -geli, -qalı, -keli

Eski Türkçede daha çok birleşik fiil kurmada kullanılan ek (Gabain, 1988: 86), Kazakçada da eski Türkçede olduğu gibi ünsüz ve ünlü uyumundan dolayı dört şekli vardır (Biray vd., 2018: 124; Doğan-Koç, 2013: 315).

Kazakçadaki işlevi eski Türkçedekinden farklılaşmış olup bu gün daha çok geçmiş ve geleceğe atıf yapan zarf-fiiller yapmaktadır (Isqaqov, 1991: 307-309).

Alayda ana orıstardı izdegeli barasıŋ ğoy devge batılı jetpedi. (91; 3107) “Fakat, o Rusları aramak için gidiyorsun demeye cesaret edemedi.”

Alayda ana orıstardı izdegeli barasıŋ ğoy devge batılı jetpedi. (91; 3107) “Fakat, o Rusları aramaya gidiyorsun demeye cesaret edemedi.”

Bärimizdi qırıp salğalı jinağan joq pa eken? dedi taŋdanıp. (168; 6105) “Hepimizi öldürmek için toplamadı mı acaba, dedi endişelenerek.”

Bilmeymin, sonı senimen aqıldasqalı keldim. (287; 10756) “Bilmiyorum, işte seninle konuşmaya geldim.”

Järmeŋke aşılğalı jeŋgesi Jüzik ekevi osımen äldeneşe keldi. (13; 16) “Yengesi Jüzük ile beraber pazar açılalı birkaç kere geliyordu.”

Kobzevtiŋ “Tabaydı özimmen birge ala keteyin.” değenin estigeli beri Şäyiniŋ mazası ketti. (184; 6741) “Kobzev’in, ‘Tabay’ı birlikte götüreceğim’ demesini duyduğundan beri Şeyi rahatsız oluyordu.”

Körispegeli köp bolğan adamşa bas sap, Jämeş bularmen quşaqtasıp amandastı. (29; 646) “Görüşmeyeli uzun zaman olmuş insan gibi Jameş, onlarla hemen kucaklaşıp selamlaştı.”

Maqtay beredi. Sopıyanı alğalı jür ğoy deymin? (20; 282) “Sopıya’yla evlenmek mi istiyor, onu çok övüyor?.”

Orıstıŋ oyı buzılıptı, on toğız ben qırıq bestiŋ arasındağı musılman balasın äskerge alğalı tizimdep jatır. (25; 465) “Rusların düşünceleri değişmiş, on dokuz ile kırk beş yaş arasındaki Müslüman çocukların askere almak için liste çıkarıyorlarmış.”

236

Orta Merkige köşip kelgeli Şäyige ärbir say-sala men tav-tasta tajal tığılıp turğanday körinedi. (32; 747) “Orta Merki’ye taşınalı Şeyi’ye her bir dağ-taşta felaket saklanmış gibi geliyordu.”

Oylap otırsa, el de, elmen birge bul da Täyken ölgeli üş ülken kezeŋnen ötipti. (284; 10626) “Düşüncesine göre Tayken’i vefat ettikten sonra halk da halkıyla birlikte kendisi de üç büyük dönemden geçmişti.”

Qapez, seniŋ äniŋdi estimegeli qay zaman? Ȁvv, dep jiberseŋ qaytedi? (199; 7320) “Kapez! Senin şarkını ne zamandır dinlemiyoruz, biraz söyleyiversen olmaz mı?.”

Qorşağalı keledi! Ȁne! Aldığa qara! (51, 1484) “Bizi kuşatmak üzereler! Bakın! Ününe bakın!.”

Sodan ba älde şınında da solay ma, byıl on altığa tolğalı, äytevir, öne boyında bir özgeris barın özi de, denesi de sezinetin sekildi. (13; 02) “O yüzden mi yoksa gerçekten öyle mi bu sene on altısına gireli vücudunda bir değişiklik olduğunu kendisi de vücudu da hissediyor gibiydi.”

Sol jayında öziŋmen aqıldasqalı keldim. (37; 937) “Bu konuda sizinle biraz konuşmaya geldim.”

Geçici Birleşik Zarf-fiiller

Bu şekildeki zarf-fiiller sıfat-fiil ekleri üzerine hal ekleri veya isim çekim eklerinin gelimesiyle oluşur. Nadiren sıfat-fiil eklerinden sonra iki ek arasına iyelik ekleri de girebilir.

(-ğalı, -geli, -qalı, keli+jat-)+-ğanda, -qanda

Şekil ve zaman ekleri şahıs eki almadan sıfat-fiil eki gibi kullanılabilirler. Yine sıfat-fiil ekleri hal ekleri ve isim işletle eklerini alarak birleşik geçici zarf-fiil eki gibi kullanılabilirler (Koraş, 2013: 2865-2910). Kazakçada da bunun örnekleri vardır. Gelecek zaman ifade eden - ğalı, -geli, -qalı, -keli+jat- kalıbındaki ikinci kısım yardımcı fiil olduğu için normalde zarf-fiil eki olarak kullanılan ğanda, -qanda ekinin gelmesiyle birleşik gelecek zamanı işaret eden zarf-fiil olarak kullanılır. Harekiten yapıldığı zamanı ifade eder.

Bir küni uyaqtağalı jatqanımda birev esikti qaqtı. (181; 6604) “Bir akşam yatmak üzereydim birisi kapıyı çaldı.”

Bir künü uyıqtağalı jatqanımda birev qaqpanı qaqtı. (181; 6604) “Bir akşam yatmak üzereydik birisi kapıyı çaldı.”

237

Jämeş üşevi endi avılğa qaytqalı jatqanda, qastarına som deneli… (16; 139) “Jameş ile beraber köye gitmek üzereydi, yanlarına güçlü…”

Jaylavğa eldiŋ aldı şığıp, artı jaŋa şıqqalı jatqanda tuğansıŋ. (260; 9645) “Yaylaya halk yeni çıkmaya başladığında doğmuştun.”

Köşin tüzep, endi jürgeli jatqanda, şavıpkeli men tavıpkelin ertip sol aranıŋ aqalaqşısı kele qaldı. (126; 4456) “Göçü hazırlayıp kalkmak üzereyken yanında yardımcılarıyla birlikte oranın yöneticisi geliverdi.”

Sopıya atınan tüskeli jatqanda, äldekim… (54; 1627) “Sopıya atından inerken, o arada birisi…”

Şayi samavrının qoyıp, qazanğa et salğalı jatqanda Tazabek keldi. (235; 8700) “Şeyi semavere çay koyup, yemek yapmaya hazırlarken Tazabek geldi.”

Şäyini köterip äkep atqa mingizgeli jatqanda… (114; 3978) “Şeyi’yi kaldırıp ata bindireceğinde…”

-ğanda-gende, -qanda/-kende

Ȁdeyi el oyanbay turğanda özim oyatayın dep keldim. (84; 2829) “Bilerek millet uyanmadan kendim uyandırayım diye geldim!.”

Atış bastalğanda qaşqan boluv kerek, javırınan oq tiyip jan tapsırıptı. (177; 6468) “Vuruşurken kaçmak istemiş fakat kurşun omzuna değip orada ölmüş.”

Boyı da burınğığa qarağanda qarıs pa, süyem be, biraz biyiktep qalğanday. (13; 12) “Boyu da biraz eskisinden uzun gibiydi.”

Bular Satıdan ötip, Kürmetige jaqındağanda ımırt ta jabıldı. (176; 6423) “Bunlar Satı’dan geçip Kürmeti’ye yaklaştığında akşam olmuştu.”

Endi nemenege sostiyıp tursıŋ? Turmağanda qaytem? (23; 417) “Şimdi neden bakıp duruyorsun? Eee, ne yapayım?.”

Ilğıy maqtap jürem, ılğıy sarı samavrın qaynap turğanda kelem. (190; 6974) “Her zaman övüyorum sizleri, bak semaver kaynadığında geliyorum.”

Mına ökimet ornamağanda qatın-qız ğana emes, bükil qazaq qorlıq pen zorlıqtan köz aşpaytın edi. (161; 5811) “Bu hükümet olmasaydı sadece kadınlar değil tüm Kazaklar eziyetten acıdan doğrulamazdı.”

238

Qalay bolğanda da, qolı uzın aq patşa bul kempir şaldı Mıŋjılqınıŋ jotasında quvıp jetip, aqırı jazalaptı. (63; 1983) “Nasıl olsa kolu uzun Çarın, bu karı kocayı Mınjılkı’nın tepesinde kovalayarak sonunda öldürmüştü.”

Qartayğanda birdemege uşırap qap jürersiŋ. (42; 1149) “Yaşlı insan, başına bir şey gelirse diye endişeleniyorum!.”

Qayqınıŋ asuvına jaqındağanda Ȁbdihalıq pen Serikbay müldem jüre almay qaldı. (134; 4763) “Kaykı’nın geçidine yaklaştığımızda Abdihalik ile Serikbay artık yürüyemez hale geldiler.”

Üşevi jaqındağanda qaraşa üyden qaptağan qara domalaq bularğa qarsı şıqtı. (194; 7112) “Üçü yaklaştığında çadırdan ailenin kızları, oğlu ve çocuklar karşılarına çıktı.”

Ya, jındandırdı. Jındanbağanda käytem? (28; 598) “Evet, delirtti! Nasıl deli olmayayım?”

II.2.3. Kelime Türleri

Kelime, dildeki manalı ve vazifeli dil birlikleridir. Soyut ve somut hareket bildirenlere fiil, varlık ve nesneleri bildirenlere isim, bu kelimelerin cümle içinde kullanılmalarına yardımcı olan vazifeli dil birliklerine ise edat denir (Ergin, 1998: 95-96).

Sözlüklerde sözlerin anlamları, kelime türlerinde ise, hangi işlevde kullandıkları önemlidir. Bu yüzden, dillerin ad, sıfat, zarf vb. türden ayrı ayrı söz varlıkları yok; mevcut sözlük ve söz dizimi öğelerinin kullanılış biçimleri vardır. Sıfat, zarf, zamir oluş, sözden cümleye kadar, her düzlemdeki dil birimi için geçerlidir. Sözlükteki somut adlar, soyut adlar, soyut kavram adları, renk, zaman, ilişki vb. adları, kelime türlerinde oldukça farklı görevler üstlenirler ve bu görevlere göre sıfat, zamir, zarf ve edat olarak sınıflandırılır (Karaağaç, 2009: 31).

II.2.3.1. Sıfatlar

Sıfatlar, varlığın niteliğini, vasfını, özelliğini, hacmini, ağırlığını, cinsinin vasıflarını bildiren kelime türüdür (Ediskun, 1999: 132). Aslında sıfatlar tek başına bir isimdir ancak bir ismi nitelediği zaman sıfat özelliği kazanır, ancak bütün isimler sıfat değildir. Bazı isimler isimleri sıfat yapan yapım ekleri alarak sıfat olabilirler. Bazı sıfatlar sadece kök haldedir bunlara basit sıfat, bir yapım eki alarak sıfat özelliği kazananlara da türemiş sıfat denir. Bazı

239 sıfatlar ise başka unsurları bünyesine alır, bunlara birleşik sıfat denir (Doğan-Koç, 2013: 208- 210)

Niteleme/Vasıflandırma Sıfatları

Niteleme veya vasıflandırma sıfatı varlıkların çeşitli durumlarını, türü ile görünüşünü, vasfını hacmi ile ağırlığını, tadı ile kokusu gibi değişmeyen kalıcı özelliklerini bildiren kelimelerdir (Ergin, 1998: 246-247). Yapım eki alarak türeyen sıfatlar karşılaştırma, aşırılık, kıyaslama da belirtirler. Sıfatlar, isimleri nitelendirirken daima yalın halde bulunur.

aq tuv (54; 1633) “beyaz bayrak”

aq üy (14; 36) “beyaz ev”

avur oy (253; 9384) “ağır düşünce”

ıstıq nan (160; 5788) “sıcak ekmek”

jaman davus (128; 4536) “kötü ses”

jaman jezde (144; 5163) “kötü enişte”

jaqsı at (53; 1574) “iyi at”

jaqsı qatın (53; 1575) “iyi kadın”

kök pälte (297; 11113) “mavi palto”

qara saqal (15; 86) “kara sakal”

qızıl barqıt (15; 80) “kırmızı kadife”

sarı qız (15; 83) “sarışın kız”

suvıq küz (83; 2764) “soğuk sonbahar”

ülken avul (138; 4914) “büyük köy”

+kı, +ki, +ğı, +gi yapım ekleri, mekan anlamı bildiren bazı isimlere, zarflara, zamirlere, bununla birlikte bulunma ve ayrılma durumundaki isimlere eklenerek anlamları onların sözlük anlamları ile ilişkili türemiş bağıntılı sıfatlar yapar (Balaqayev, 1967: 76).

artqı ..(93; 3162) “arkadaki”

bügingi …(38; 1011) “bugünki”

erteŋgi …(118; 4168) “sabahki”

işki ….(216; 7996) “içteki” 240

joğarğı ..(174; 6350) “yukarıdaki”

keşki …(119; 4194) “akşamki”

köktemgi …(283; 10566) “bahardaki”

soŋğı kezde (154; 5565) “son zamanlarda”

tömengi … (145; 5214) “alttaki”

tüngi ….(156; 5616) “geceki”

tüpki …(160; 5780) “dipdeki”

+lı, +li, +dı, +di, +tı, +ti yapım ekleri, basit ve türemiş isimlerden onların sözlük anlamına göre, belli bir varlığın ya da bir olayın var olduğunu veya çok olduğunu bildiren türemiş sıfatlar.

ädepti (239; 8871) “edepli”

ataqtı (18; 199) “ünlü”

balalı (125; 4427) “çocuklu”

baqıttı (155; 5585) “mutlu”

bayıptı (96; 3306) “sabırlı”

bilimdi (159; 5742) “bilgili”

körgendi (239; 8871) “terbiyeli”

paydalı (159; 5754) “faydalı”

suvlı (37; 947) “sulu”

tekti (239; 8870) “soylu”

+sız, +siz yapım ekleri, isimlerden olumsuz anlamlı sıfat yapan çok işlek eklerden biridir. Yani varlığın yokluğunu bildiren sıfat yapar ve bununla birlikte bu ek somut, soyut isimlere, zamirlere eklenir (Balaqayev, 1967: 76).

aiyavsız (183; 6670) “acımasız”

baqıtsız (155; 5584) “mutsuz”

bilimsiz (159; 5742) “bilgisiz”

iyesiz (44; 1224) “sahipsiz”

241

jazıqsız (169; 6127) “suçsuz”

küyevsiz (132; 4693) “kocasız”

malsız (284; 10637) “hayvanı olmayan”

mazasız (225; 8326) “huysuz”

qorğavsız (157; 5652) “kimsesiz, koruyucusuz”

sensiz (28; 602) “sensiz”

tärtipsiz (49; 1416) “terbiyesiz”

uvayımsız (243; 8998) “endişesiz”

ünsiz (66; 2123) “sessiz”

+şıl, +şil ekleri, isim, zamir ve çeşitli kelimelere eklenerek onların sözlük anlamına uygun, belli bir işe ya da harekete meyil bildiren sıfat türetendir.

ırımşıl (296; 11083) “batıl itikatlı”

kekşil (245; 9086) “kinci”

künşil (39; 1042) “kıskanç”

uyqışıl (23; 404) “uykucu”

+day, +dey, +tay, +tey ekleri eklendiği kelimeyi karşılaştırma, benzetme anlamlı sıfat yapan ek olduğu ve bu ekin çeşitli kelimelere eklenerek türemiş sıfat yapar.

ağıp jatqan bulaqtay (191; 7019) “akan pınar gibi”

bügün üylengendey (162; 5849) “bugün evlenmiş gibi”

diyirmenniŋ tasınday (124; 4398) “değirmenin taşı gibi”

erkektey (25; 493) “erkek gibi”

ölerdey (140; 5005) “ölecek gibi”

sendey (144; 5161) “senin gibi”

soytalday adam (65; 2053) “iri (dev gibi) adam”

tavday (260; 9660) “dağ gibi”

üyirilgen bulttay (254; 9427) “yığılan bulut gibi”

242

+lıq, +lik, +dıq, +dik, +tıq, +tik ekleri, isimlere eklenerek kelimenin esas anlamı ile ilgili özelliği bildiren türemiş sıfatlar yapar.

aylıq (286; 10715) “aylık”

biyiktik (86; 2892) “yükseklik”

jamandıq (30; 687) “kötülük”

javlıq (169; 6128) “düşmanlık”

jigittik (24; 438) “yiğitlik”

nadandıq (38; 992) “nadanlık”

ortalıq (306; 11456) “merkez”

qanşalıq (140; 5006) “ne kadarlık”

sonşalıq (151; 5449) “o kadar”

tınıştıq (67; 2161) “huzur”

toqtıq (67; 2144) “tokluk”

+las, +les, +das, +des, +tas, +tes ekleri, insanın çeşitli vasıfları ve karakteri ile bağlantılı soyut anlamlı isimlere eklenerek bu vasıfların başka insanlarda da ortak olduğunu bildirir ve mekan isimlerine de eklenerek onların anlamlarına uygun olarak mekan, yer, durum bildiren türemiş sıfatlar yapar.

äriptes (202; 7413) “meslektaş”

atalas (90; 3071) “kardeş (ataları aynı olan)”

dämdes-tuzdas (132; 4700) “birbirleriyle aralarında tuz ekmek hakkı olan kimseler”

irgeles (25; 470) “komşu”

qarındas (17; 169) “kardeş”

qoralas (82; 2748) “komşu”

tektes (58; 1768) “soydaş”

teŋdes (116; 4058) “yaşıt”

uiyalas (212; 7821) “aynı yuvadan olan”

243

+şaŋ, +şeŋ ekleri, giyim kuşam isimlerine eklenerek insanın üzerindeki elbiseyle ilişkili dış görünüş bildiren sıfatlar yaptığını belirtir. Bazı isimlere eklenerek insana veya varlığa ait belli bir vasfı bildirerek türemiş sıfat yapar.

kyimşeŋ (75; 2452) “giysili”

öŋşeŋ (264; 9822) “tamamen”

Belirtme Sıfatları

Belirtme sıfatı, varlıkları işaret, sayı, belirsizlik, soru yoluyla belirten sıfatlardır. Belirtme sıfatları, işaret sıfatları, sayı sıfatları, belgisiz sıfatları ve soru sıfatları olarak dörde ayrılır. Bunlar varlıkların yapısıyla ilgili olmayan değişken ve geçici özelliklerdir (Ergin, 1998: 247).

İşaret Sıfatları

İşaret sıfatları, varlıkları işaret yoluyla belirten sıfatlardır.

ana üyde (113; 3967) “o evde”

anav qumırsqa (109; 3785) “o karınca”

bul düniye (14; 48) “bu dünya”

bul qız (17; 174) “bu kız”

mınav şal (63; 1976) “bu ihtiyar”

osı el (50; 1461) “bu devlet”

osı is (50; 1459) “bu iş”

osı javız (59; 1810) “bu düşman”

sol üydi (113; 3967) “o evi”

Sayı Sıfatları

Sayı sıfatları, varlıklarını sayılarını, sıralarını, eşit bölümlerini, parçalarını belirten sıfatlardır. Sayı sıfatlar, asıl sayı sıfatlar, sıra sayı sıfatları, üleştirme sayı sıfatları ve kesir sayı sıfatları olmak üzere dörde ayrılırlar (Ediskun, 1999: 134).

Asıl sayı Sıfatları

Asıl sayı sıfatları, varlıkların sayılarını bildiren sıfatlardır.

altı kün (70; 2264) “altı gün”

244

bir oq (72; 2334) “bir kurşun”

jeti orıs (70; 2265) “yedi Rus”

jetpis jıl ötse de (306; 11472) “yetmiş yıl geçse de”

on bes jıl burın (180; 6581) “on beş yıl önce”

on bes saldat (133; 4743) “on beş asker”

on eki taranşı (133; 4741) “on iki Uygur”

on kün işinde (127; 4483) “on gün içerisinde”

otız altıdağı äyel däl on altıdağı qızday (273; 10168) “otuz altıdaki kadın tam on altıdaki kız gibi”

otız üy (231; 8530) “otuz ev”

üş küşük (68; 2164) “üç yavru”

üş oq (72; 2330) “üç kurşun”

üş qalmaq (16; 116) “üç Kalmuk”

üş saldat (70; 2267) “üç asker”

Sıra Sayı Sıfatları

Sıra sayı sıfatları, +ınşı, +inşi ekinin eklenmesi ile yapıldığı ve belli varlıklar ile olayların kaç defa olduğunu belirtir.

birinşi ret (114; 3974) “ilk defa”

ekinşi oq (145; 5219) “ikinci kurşun”

ekinşi orıs (73; 2388) “ikinci Rus”

ekinşi qolımen (113; 3944) “ikinci eliyle”

mıŋ toğız jüz on altınşı jıl (158; 5701) “bin dokuz yüz on altınşı yıl”

on birinşi künü (68; 2200) “on birinci günü”

on segizinşi ğasır (187; 6835) “on sekizinci asır”

otızınşı jılı (264; 9817) “otuzuncu yılı”

törtinşi balası (285; 10647) “dördüncü oğlanı”

üşinşi oq (145; 5221) “üçüncü kurşun”

245

üşinşi üy (113; 3965) “üçüncü ev”

Üleştirme Sayı Sıfatları

Üleştirme sayı sıfatları, +nan/+nen+dan/+den, +tan/+ten ekinin eklenmesi yoluyla yapılır. Üleştirme sayı isimleri şekil bilgisi açısından basit ve birleşik de olabilir. Kazakçada üleştirme sayı sıfatları aynı veya farklı sayıların tekrarıyla kurulur (Biray vd., 2018: 91;Doğan-Koç, 2013: 213).

Beybereket birden, ekiden… (51; 1500) “Boşuna birer ikişer…”

Qarğa äldene dep qalıp edi, jigitteri lezdemde är üydi tört-besten qorşap ala qoydı. (113; 3961) “Karga, bir şey dedi adamları da hemen her evi dört beş kişi kuşattılar.”

Tabay men Tävirbek bir sayğa, eki-ekiden bölinip qıstaydı, maldı da eki bölip bağadı. (245; 9095) “Tabay ile Tavırbek diğer yamaca bölünüp hayvanlarına da iki taraftan bakacaklar.”

Kesir Sayı Sıfatları

Kesir sayı sıfatları, belli varlıklar ile olguların sayısal parçalarını bildirir. Kazakçada Kesir sayı sıfatlarının kuruluşu, birincisi isim tamlaması şeklinde olup ilk sayı ilgi hali eki ikincisi iyelik eki alarak ikincisi ise birinci sayı ayrılma hali eki alarken ikinci sayı ismi yalın haldedir (Biray vd., 2018. 91; Balaqayev, 1967: 103), üçüncüsü ise yüzdeliklerin belirtildiği yapı olup önce rakam sonra yüzde anlamındaki payız kelimesi getirilir.

Apa, siz üyde otıra beriŋiz! dedi kelgen eki jigittiŋ biri öktem davıspen. (297; 11119) “Teyze, siz evde oturun! dedi gelen iki kişinin birisi yüksek sesle.”

Bilse, ekeviniŋ biri sezdirer edi ğoy? (172; 6270) “Bilirse o ikisinden birisi belli ederdi.”

Birli-jarım bolğan soŋ, orıs bizben bavırlasqısı kep turadı. (39; 1023) “Sayıları az olduğu için Rus bizimle kardeş olmak istiyor.”

Burın, birli-jarım kezinde, orıs bizden ığuvşı edi; qazir, köbeyiŋkiregende, biz olardan ığa bastadıq. (40; 1056) “Önceden Ruslar birkaç kişi olduğundan bizden çekiniyordu, şimdi çoğaldılar biz onlardan çekinmeye başladık.”

Tulaqtıŋ bir böligin… (277; 10356) “Hayvan postunun parçadan birin...”

Belirsizlik Sıfatları

246

Belirsizlik sıfatları, varlıkların sayı ve miktarını ile vasfını belirsiz olarak belirten kelimelerdir (Biray vd., 2018: 92).

Ȁldebir maŋızdı närse aytılğanın üşeviniŋ jüzderinen aŋğarğan boluv kerek. (208; 7672) “Herhangi bir önemli şeyden bahsedildiği üçünün yüzünden belli olsa gerek.”

Ȁldebir oy aytqısı kelgende… (243; 9005) “Herhangi bir şey söylemek istediği zaman...”

Apırmay, qazaqtıŋ keybir sözi uyqıŋnan şoşıtıp oyatadı. (197; 7248) “Bazı Kazak sözleri ürkütüyor insanı.”

Ȁr jastağı jyırma şaqtı bala qayraŋğa batıp, batpaqtan şığa almay, tüngi suvıqta sol küyi qatıp ölipti. (117; 4121) “Her yaştan yaklaşık yirmi çocuk çamurdan çıkamadan gece soğukta ölmüşler.”

Ȁrbir adam öz ömirim zerttev arqılı adam boladı. (262; 9756) “Her bir insan kendi hayatını kendisi yaşayarak insan olur.”

Ȁrbir qarağaydıŋ üni… (256; 9512) “Her bir çam ağacının sesi...”

Birin qılışpen basınan eki-üş şapqılap, birin mıltıqtıŋ istigimen äldeneşe şanşıp-tüyrep iltiripti. (61; 1900) “Birisinin başına kılıçla iki üç kere vurmuşlar, diğerlerini de birkaç kere süngü batırarak öldürmüşler.”

Järmeŋke aşılğalı jeŋgesi Jüzik ekevi osımen äldeneşe keldi, özgelerdiŋ izdegeni savda-sattıq bolsa, bulardıŋ közdegeni – köbinese oyın savıq. (13; 16) “Yengesi Jüzük ile beraber pazar açıldıktan sonra birçok defa alış veriş için gitmelerine rağmen gözleri daha çok eğlencelerdeydi.”

Keybir it üyden şıqqanğa da, üyge kirgenge de üre beredi. (207; 7622) “Bazı köpekler evden çıkana da eve girene de havlar.”

Köziŋe tüsip jürgen bireviŋ bolsa, ayt; bolmasa, özim barıp birevge quda tüsem. (32; 767) “Düşündüğün, aklında birisi varsa söyle, yoksa kendim birisine kız istemeye giderim.”

Onda basqa birev äketti. (30; 669) “O zaman başka birisi götürmüş.”

Qarğa äldene dep qalıp edi, jigitteri lezdemde är üydi tört-besten qorşap ala qoydı. (113; 3961) “Karga, bir şey dedi adamları da hemen her evi dört beş kişi kuşattılar.”

Teŋ artqan tuyesiniŋ özi qırıq şaqtı. (54; 1638) “Yük develerinin sayısı bile yaklaşık kırk kadar.”

247

Soru Sıfatları

Soru sıfatları, varlıkların durumlarını, yerlerini, sayılarını soru yoluyla belirten sıfatlardır (Biray vd., 2018: 92-93; Doğan-Koç, 2013: 215). Kazak Türkçesinde soru sıfatları qanşa “kaç”, neşe “kaç”, qanday “nasıl”, qalay “nasıl”, nendey “nasıl”, qay “hangi”, qaysı “hangi” sorularına cevap verir.

… Tazabek pen Qapez qaysı üyge tüsüv jöninde az-kem kelise almay qaldı. (199; 7300) “…Tazabek ile Kapez hangi eve gideceklerine karar veremediler.”

…qanday şaruvamen jürsiŋder? (111; 3868) “…ne işiniz var?”

…qay qız tävir köre qoyadı dep oylaysız? (18; 190) “…hangi kız iyi düşünür?”

Kökşegirdiŋ munda ekenin qalay bildiŋ? (136; 4853) “Kökşegir’in burada olduğunu nerden biliyordun?”

Ol degen qanşalıq? Körsetşi! (140; 5006) “Ne kadar seviyorsun, göstersene!”

Öytkeni onıŋ nätijesi neşe ğasırlardan soŋ ğana belgili bop jatadı. (187; 6831) “Çünkü onun sonucu kaç asır sonra belli olur.”

Qanday kegi, nendey öşi barın qaydan bileyin… (250; 9277) “Niçin öfkeli olduğunu nereden bileyim…”

Qanşa jatqanımdı bir quday biledi. (135; 4806) “Ne zamana kadar yattığımı bilmiyorum.”

Qanşalıq quvanıp tursa da, Şäyiniŋ köŋil tükpirinen bir kirbeŋ qulantaza ketpey qoydı. (79; 2614) “Ne kadar seviniyorsa de Şeyi’nin gönlünün en derininden onmayan bir yara hiç gitmedi.”

Qıtayqa qay quda-jekjatımız tur? (196; 7202) “Çin’de hangi akrabamız var?”

Sopıya, Jalaŋaşta körgen eki orısıŋ qanday edi? (79; 2625) “Sopıya, Jalanaş’ta gördüğün iki Rus nasıldı?”

II.2.3.2. Zamirler

Zamirler, ardında bir nesne veya kimse kavramı olan, dolayısıyla bir adın yerini tutan kelimedir. Zamirler her halleriyle adlara benzerler. İsimler gibi hal ekleri ve işletme ekleri

248 alabilir, isimlerle kurulan yapıların bir parçası olabilirler velhasıl zamirler söz içinde adların aldıkları bütün işleyişleri alırlar (Banguoğlu, 2011: 356).

Zamirler, isimlerin yerlerini tutma şekillerine ve yerlerini tuttukları isimlere göre şahıs zamirleri, işaret zamirleri, belirsizlik zamirleri, soru zamirleri ve dönüşlülük zamirleri olarak beşe ayrılır.

Şahıs Zamirleri

Şahıs zamirleri, söz söyleyen, dinleyen ve kendisinden söz edilen kişi adlarının yerini tutan zamirlerdir.

Teklik 1. Şahıs men

Kazakçada teklik birinci şahıs zamiri iski Türkçede olduğu gibi men’dir (Gabain, 1988: 65). Men zamiri, ilgi hali eki aldığında ekin n sesi düşer ek ıŋ, -iŋ şeklini alır, belirtme hali eki aldığında ekteki n sesi düşer ek sadece ı, i şeklini alır, yönelme hali eki aldığında ünlüleri kalınlaşır ve ekteki g/ğ ünsüzünün yeri değişir, kelime mağan şeklini alır. Diğer hal eklerini aldığında zamir veya eklerde herhangi bir değişiklik olmaz.

men ayttım (28; 583) “ben söyledim”

men däp qasında otırğam (36; 913) “ben tam yanında oturuyordum”

men uqtım (36; 922) “ben anladım”

men sağan endi sendim (39; 1050) “ben sana artık güveniyorum”

men könbep em (47; 1336) “ben razı olmamıştım”

men ejelden ädiletsizdikke qarsımın (52; 1526) “ben önceden haksızlığa karşıyım”

men bilem (20; 285) “ben biliyorum”

Teklik 2. Şahıs sen s z

Teklik ikinci şahıs da eski Türkçede olduğu gibi sen olup (Gabain, 1988: 66), teklik ikinci şahıs zamiri ilgi eki aldığında ekteki birinci n sesi düşer ek –ıŋ/-iŋ şeklini alır, belirtme iki aldığında ekteki n sesi düşen ek -ı/-i şeklini alır, yönelme hali eki aldığında ise ekin ünlüsü kalınlaşır ve ekteki ğ sesi yer değiştirir kelime sağan şeklini alır (Biray, vd., 2018: 93; Doğan- Koç, 2013: 217).

Çokluk ikinci şahıs zamiri nezaket gereği teklik ikinci şahıs zamiri olarak da kullanılır, eklerle kullanılışı ise çokluk ikinci şahıs zamirinde olduğu gibidir.

249

sen mundasıŋ (30; 670) “sen buradasın”

sen endi boyjettiŋ (40; 1089) “sen artık genç kız oldun”

sen kimge qarsısıŋ (52; 1525) “sen kime karşısın”

sen jeŋildiŋ (53; 1577) “sen yenildin”

sen tilesiŋ be (55; 1671) “sen kesecek misin”

siz aytqan attı qoiyamız (137; 4907) “sizin söylediğiniz ismi vereceğiz”

siz bärin bilesiz be (160; 5800) “siz hepsini biliyormusunuz”

siz meniŋ tuvğan şeşem siyaqtısız (162; 5850) “siz benim kendi annem gibisiniz”

siz qaydan bilesiz? (246; 9133) “siz nereden biliyorsunuz?”

siz tek jazuvdı üyretiŋiz (247; 9154) “Siz sadece yazmayı öğretin”

Teklik 3. Şahıs ol Kazakçada teklik üçüncü şahıs zamiri ol şeklindedir, ilgi hali ve belirtme hali eki aldığında zamirdeki l sesi düşer, kelime o şeklini alır, ekle beraber o-nıŋ ve o-nı şeklini alırken yönelme hali eki geldiğinde sen ve bendeki gibi analoji yoluyla kelime oğan şeklini alır Vasıta, eşitlik ve bulunma hali eklerini alırken ise zamirle ek arasına zamir n’si girer(Biray vd., 2018: 93; Doğan-Koç, 2013: 217).

ol sizdi qalay jaqsı kördi! (261; 9715) “o sizi nasıl seviyordu!” ol qazir Aqjazıqta basqarma ğoy. (282; 10550) “o şimdi Akjazık’ta yöneticidir.” ol bul jaktıŋ adamı emes qoy (282; 10553) “o buralı değil ki” ol aman bolsa (285; 10655) “o sağ olursa” ol soğısqa ketkenşe (287; 10727) “o savaşa gidene kadar” ol ölgen soŋ (290; 10853) “o öldükten sonra” ol Nurbektiŋ qızı (294; 10986) “o Nurbek’ın kızı” ol äli jas qoy (297; 11100) “o daha genç ki” ol oqıtuvşını (299; 11192) “o öğretmeni” Çokluk 1.Şahıs biz “biz.”:

Çokluk birinci şahıs zamiri eski Türkçede olduğu gibi biz (Gabain, 1988: 66) şeklinde olup hal ekleri aldığında ekler kazakçada kullanıldığı normal seyirde kelimeye eklenirler, kelime veya eklerde herhangi bir değişiklik olmaz (biray vd., 2018: 93; Doğan-Koç, 2013: 217). 250

biz baqıttımız (303; 11368) “biz mutluyuz”

biz tävelsiz memleket boldıq (308; 11536) “biz bağımsız devlet olduk”

biz izdeymiz be (29; 639) “biz mi arayacağız”

biz de sıylamaymız (35; 872) “biz de saygı göstermeyeceğiz”

biz ölsek (44; 1223) “biz ölürsek”

biz küştimiz (50; 1466) “biz güçlüyüz”

biz orıstarmen soğısıp jürsek (53; 1592) “biz Ruslarla savaşıyorsak”

biz ketken soŋ (85; 2834) “biz gittikten sonra”

biz zorğa aman şıqtıq (90; 3044) “biz zor sağ salim çıktık”

Çokluk 2. Şahıs sender s zder

Eski Türkçedeki çokluk ikinci şahıs zamiri siz (Gabain, 1988: 66) Kazakçada çokluk eki getirilerek sizder şeklinde yine teklik ikinci şahıs zamiri sen çokluk eki getirilerek sender şeklinde çokluk ikinci şahıs zamiri olarak kullanılır. Her iki şeklin kullanılmasında da hem kelimede hem eklerde herhangi bir değişiklik olmaz.

sender aytıŋdar (132; 4679) “siz söyleyin”

sender ana bölmeğe barıŋdar (287; 10743) “siz öbür odaya gidin”

sender eğin sala almaysıŋdar (37; 950) “siz ekin yapmyaı blmiyorsunuz”

siz qanday oquv bitirip ediŋiz? (246; 9126) “siz ne mezunusunuz?”

siz üyde otıra beriŋiz (297; 11119) “siz evde kalın”

siz mağan äpkesiz (302; 11314) “siz bana ablasız”

sender meni qazaq emes, qalmaq dep jumsap otırsıŋdar ma? (106; 3697) “siz beni Kazak değil Kalmuk olduğum için mi gönderiyorsunuz?”

Çokluk 3. Şahıs olar

Kazakçada çokluk üçüncü şahıs zamiri olar şeklinde olup hal eklerini aldığında zamirde veya gelen hal eklerinde herhangi bir değişiklik olmaz (Biray vd., 2018: 93; Doğan-Koç, 2013: 217).

olar bizdi mensinbeydi (156; 5628) “onlar bizi önemsemiyor”

olar ne üşün sıylaydı? (156; 5635) “onlar ne için saygı göstermesi gerekiyor?” 251

olar bizge javap bermeydi (157; 5663) “onlar bize cevap vermez”

olar adam emes pe? (165; 5992) “onlar insan değil mi?”

olar nege seniŋ qamıŋdı jemeydi? (186; 6791) “onlar niye seni düşünmüyor?”

olar sağan kömekşi boladı (186; 6793) “onlar sana yardımcı olurlar”

olar qalay aman qaladı? (219; 8100) “onlar nasıl sağ kalırlar?”

olar sizge özderi üyretsin (247; 9153) “onlar size kendileri öğretsin”

olar ne istese, biz de sonı isteyik (255; 9494) “onlar ne yapsa biz de onu yapalım”

İşaret Zamirleri

İşaret zamirleri, işaret yoluyla varlıkları ve kişileri karşılayan kelimeler olup (Ergin, 1998: 273) hiçbir zaman çekimlenmez, çokluk ve iyelik eki almaz, onların varlıksal kavramı karşılayarak isimleşince durum, iyelik ve çekim eklerini kabul eder (Kenesbayev-Musabayev; 1993: 214).

Kazakçadaki işaret zamiri sayısı Türkiye Türkçesinden sayıca fazla olup sadece yakını ve uzağı gösteren zamirlerin teklik ve çokluk şekilleri vardır (Biray vd., 2018: 94; Doğan- Koç, 2013: 218).

Mınav, osı, bul kelimeleri bu; ol, sol, ana kelimeleri o yerine kullanılmakta olup bular, osılar, mınalar kelimeleri bunlar; olar, solar, analar kelimeleri ise onlar yerine kullanılan çokluk şekilleridir.

Bunlardan bul işaret zamiri hal ekleri aldığında l sesi düşer, yönelme eki aldığında ğ sesi yer değiştirerek buğan şeklini alır, bulunma, ayrılma ve benzetme hali ekleri geldiğinde kelime ile ek arasına zamir n’si girer, vasıta hali eki geldiğinde ekten önce ilgi hali eki gelir ancak onun da ŋ sesi düşer.

…buğan köŋil avdarmadı. (265; 9852) “…buna dikkat çekmedi.”

…buğan pana boldı. (264; 9812) “…buna destek oldu.”

…Zärip bulardı birer kün ayaldattı. (247; 9160) “…Zarip onları bir iki gün bekletti.”

Almatığa jiber, bul balanı oqıtayıq. (251; 9334) “Bu çocuğu okutalım Almatı’ya gönder.”

Bul olardı öltirmese olar munı öltirmey me. (244; 9048) “Kendisi onları öldürmeseydi de onlar kendisini öldürecekti.”

252

Bul zaman ne bop baradı? (249; 9226) “Bu zamanda neler oluyor?”

Bulardan burın jetkender de, endi entelep kele jatqandar da bir-birimen dabırlasıp jattı. (166; 6022) “Bunlardan önce gelenler ve sonra gelenler de birbiriyle yüksek sesle konuşuyordu.”

Bunıŋ qısqaşa mäni osınday, ağası. (244; 9039) “Bunun kısa anlamı böyledir, ağabey.”

Qudaşa, kördiŋ ğoy, sen üşin bulardan ne estimedim? (18; 193) “Baldız, görüyor musun kavga arasında kaldım, senin için bunlardan neler duymadım?”

Tek başına kullanıldığında hem mınav hem mına gibi iki ayrı şekilde kullanılan kelimenin mınav şeklinin vasıta hali dışındaki hal eklerini aldığında v sesi düşer, yönelme hali eki aldığında kelime mınağan şeklini alır, diğer hal eklerini aldığında eklerde ve kelimede herhangi bir değişiklik olmaz.

Al mınağan özim aralaspasam, bolmas. (113; 3955) “Bu, ise bizzat kendim görüşmezsem olmaz.”

Mına alasapıran zaman tamaşalatıp toy jasatatın emes. (41; 1123) “Bu karmaşa dönemi bizim güzel düğün yapmamıza izin vermiyor.”

Mına kişiler sağan üki tağuğa kelip otır. (40; 1089) “Bu kişiler seni istemeye geldiler.”

Mına otırğan kempirimdi tanytın, tanımaytın kez kelgen adamğa… (37; 971) “Benim bu karımı tanıyan ve tanımayan kişilere…”

Mınağan qoy deytin birev bar ma, joq pa? (56; 1718) “Şuna sus diyecek birisi yok mu?.”

Mınağan tyme! değenine tymedi. (247; 9183) “Buna dokunma!’ dediğine dokunmadılar.”

Mınav jındı, ey, dep Jomart şiq-şiq küldi. (53; 1591) “Bu deli ya! diye Jomart kahkahayla gülerek.”

Mınav käytedi? dep, qız qipaqtay sastı. (26; 504) “‘Bu ne yapıyor?’ diye kız rahatsız oldu.”

Mınav ne ottap tur? (53; 1588) “Bu ne saçmalıyor?”

Mınav otağası – Tazabek ağaŋnıŋ dosı. (279; 10434) “bu ev sahibi, Tazabek ağabeyin arkadaşıdır.”

253

Quday-av, mınav mülde basqa Tazabek qoy! (26; 535) “Allah’ım! Bu başka bir Tazabek ki?”

Osı işaret zamiri ise yönelme hali eki aldığında osığan şeklini alır, bulunma ve eşitlik hali eki aldıında ise kelime ile ek arasına zamir n’si girer. Diğer hal ekleri aldığında kelime ve eklerde herhangi bir değişiklik olmaz.

…özi de osı Järkent jaqta qızmet jasap kele jatqan adamdar. (56; 1722) “…onun babası da kendisi de Jarkent tarafında görev yapan kişilermiş.”

Däl qasımnan şaq ete qalğanda, osığan tygen eken. (135; 4813) “Tam yanımdan çıkan kurşun buraya değmiş.”

Mınav meniŋ bir kyip saqtap qoyğan qamzolım edi, osını ygiligiŋe kyşi! (87; 2939) “Bu benim sadece bir kere giyip sakladığım yeleğimdi, güle güle giyin!”

Mine, batır dep osını ayt! dedi Jomart külip. (59; 1818) “İşte bu, cesaret! dedi Jomart gülümseyerek.”

Osı bir küyevi de siyaqtı… (48; 1376) “Bu bir kocası gibiydi…”

Osığan ant eteyik! dep, ornınan qarğıp türegelgende… (36; 897) “Buna ant içeriz!’ diye yerinden kalktığında…”

Söz joq, osını jumsadı! dep oyladı Tazabek atına minip jatıp. (225; 8322) “Tabi ki bu kardeşini gönderdi! diye düşündü Tazabek atına binerken.”

Ol işaret zamiri tek başına kullanıldığında ol şeklinde, hal ekleri aldığında l sesi düşer ve yönelme hali eki aldığında kelime oğan, ilgi hali eki aldığında onıŋ, bulunma, ayrılma ve eşitlik hal eklerini aldığında zamir ile ek arasına zamir n’si girer, vasıta hali eki aldığında hem ilgi hali eki ile onımen hemde ilgi hali eki almadan omen şeklinde kullanılır.

…bala men enesiniŋ qasına ol da jata ketti. (218; 8059) “…kaynanasıyla oğlunun yanına yatıverdi.”

…seniŋ nege oğan janıŋ aşıp jür? (65; 2076) “…sen neden onlara acıyorsun?”

Endi janıŋdı alam, dese, odan ayap qalar eşteŋem joq. (24; 422) “Beni kurtaran insan canımı istese bile kaybedecek bir şeyim yok.”

Men onımen emes, senimen oynayın dep turğam joq pa? (206; 7597) “Ben onunla değil seninle uğraşmak istiyorum değil mi?”

254

Odan eşteŋe ayamaytınımdı Kenjeğara tüsinse boldı. (243; 9003) “Benim Kenjeğara’dan hiçbir şeyimi esirgemeyeceğim bilinsin, yeter.”

Odan janım artıq pa? (91; 3100) “Onun canı benim canım kadar önemlidir.”

Odan öte saq bolıŋız, Tazabek ağa. (59;1842) “Ondan çok dikkat edin, Tazabek abi.”

Odan seziktenbe de, küdiktenbe. (160; 5798) “Ondan ne şüphelenebilirsin ne de kuşkulanabilirsin.”

Oğan javap – tek kek aluv. (62; 1931) “Ona tek cevap intikam almaktır.”

Oğan sol arada oq tydi. (71; 2310) “O anda ona kurşun değdi.”

Ol basın izedi. (216; 7962) “O başını salladı.”

Ol ekevmiz bir adambız. Bizdi eşkim böle almaydı. (207; 7599) “Tazabek’le ikimiz bir insanız, bizi kimse ayıramaz.”

Olar budan qarsılıq kütpeydi. (146; 5256) “Onlar, onun bir şey yapmasını beklemiyorlar.”

Onı körgen Jüzik pen Jämeş oza şavıp kete bardı. (31; 722) “Onu gören Jüzük ile Jameş, önlerinden gitmeyi sürdürdüler.”

Onı qaydan tabamız. (55; 1676) “Onu nereden bulacağız?”

Onımen oynama. (206; 7596) “Onunla uğraşma!”

Sen onımen adam atıp körgen joqsıŋ ba? (148; 5338) “Sen onunla birini öldürmüş müydün?”

Seniŋ onımen ımı-jımıŋ bir, bükil ağayınıŋ men avıldasıŋ sonıŋ mal-janın bağadı. (190, 6943) “Senin onunla bir şeyin var herhalde, tüm akrabaların ve komşuların onun hayvanlarına bakıyor.”

Sensiŋ kinäli! Sensiŋ sonı tavıp jürgen! dedi onıŋ omıravın toqpaqtap. (30; 683) “Sensin suçlu! Sensin onu bulan! diye Jüzük’ün göğsüne vurarak.”

Sonşalıq onıŋ kimi ediŋ sen? (28; 578) “Onun seninle ne yakınlığı var?”

Tazabek onı qundaqtavlı balaşa quşaqtap, aldına öŋgerip aldı. (55; 1656) “Tazabek onu kundaklanmış çocuk gibi kucağına aldı.”

Sol işaret zamiri tek başına kullanıldığında sol şeklinde hal ekleri aldığında l sesi düşer, yönelme hali eki aldığında soğan, bulunma ve eşitlik hali eki aldığında kelime ile ek arasına zamir n’si girer, ayrılma hali eki hem doğrudan so’nun üzerine gelerek sodan hemde araya

255 zamir n’si girererek sondan şeklini alır, ilgi ve belirtme hali eki aldığında ekler l sesi düşmüş so’nun üserine doğrudan getirilir.

…sodan keyin küyevge tyem dese. (131; 4660) “…ondan sonra evlenecem derse.”

…soğan şomıladı eken. (161; 5843) “…ona yıkanıyormuş.”

…soğan uqsaydı. (166; 6016) “…ona benziyor.”

…sonıŋ bäri bügün körgen tüstey. (280; 10450) “…onun hepsi bugün rüya gibiydi.”

Arızdı sol jazıp bergen ğoy, dep Jomart birden döp bastı. (236; 8724) “İhbarı yazıp veren o, diyerek Jomart kesin öyle olduğuna kanaat getirdi.”

Seniŋ äyeliŋdi sol ekiqabat qılğan. (224; 8262) “Senin eşin ondan yüklü oldu.”

Serikbay da sonda eken. (133; 4732) “Serikbay da oradaymış.”

Sodan üş kün ötken soŋ… (132; 4706) “Ondan üç gün geçtikten sonra...”

Sol arada Kojabektermen qayta bas qostı. (132; 4702) “O arada Kojabeklerle tekrar görüştü.”

Tazabek kelgen tüni sonı isteymin. (49; 1424) “Tazabek geldiği gece onu yapacağım.”

Anav/ana gibi iki şekilde de kullanılan bu işaret zamirinin anav şekli vasıta hali eki aldığında asli şeklini korur diğer hal eklerini aldığında v sesi düşer, sadece yönelme hali eki aldığında anağan şeklinde kullanılan işaret zamirlerinin diğer kullanışlarında kelime veya eklerde herhangi bir değişiklik olmaz.

…ana ekevi avızjalastı dep jazıp jiberetin. (286; 10680) “…ikisi gizli bir şey yaptı diye hemen ihbar ederdi.”

…anav şalqasınan talıp tüsipti. (289; 10810) “…o yüzüstü düşmüş.”

Ana birgädir bavırıŋ bir qoyın soyıp äkelgen, onı biz ketken soŋ öziŋ bala-şağaŋmen jersiŋ. (281; 10489) “O ekip başı kardeşin bir koyun getirmişti, onu biz gittikten sonra kendi çoluk çocuklarınla yersin.”

Ana jaqta Qapez, mına jaqta Kitäpbek, atılıp ketken Pişän – bäri jeke-jeke bir qarağay, anda biri, mında biri, teŋselip tura qalatın tutastığı joq, andız-andız. (256; 9532) “O tarafta Kapez, burada Kitapbek, kurşunlanan Pişan, hepsi ayrı bir çam ağacıdır, orada, burada sallanıp duracak bir birliği yoktur.”

256

Anav orıs, mınav qazaq dep jiktemey… (292; 10927) “O Rus bu Kazak diye ayırmadan...”

Anav şalqasınan talıp tüsipti. (289; 10810) “O sırtüstü düşüp bayılmış.”

Ȁveli ana kelinşekten qol üzüvim kerek. (21; 335) “İlk önce o görüştüğüm kadınla ilişkiyi kesmem gerekiyor.”

Birer kün ana bavırına, bir kün mına bavırına barıp, aqırı barar jer, basar tavı tavsılğan soŋ bayağı Şäyini tavıptı. (288; 10780) “Bir gün bir akrabasına diğer günü ise bir tanıdıklarının evine gidip sonunda gidecek yer bulamayınca Şeyi’ye geldi.”

Bular işaret zamiri kullanılırken kelime ve kelerde herhangi bir değişiklik olmaz. Kelimenin sonundaki ünsüz dikkate alınarak eklerin ünsüzlerinde olağan değişiklikler olur.

…bular da köşedi. (82; 2720) “…bunlar da taşınacak.”

…bulardı qoştasuv dämine şaqırdı. (291; 10898) “…onları veda yemeğine davet etti.”

…bulardıŋ közdegeni – köbinese oyın-savıq. (13; 18) “…bunların gözleri daha çok eğlencelerdeydi.”

…bularğa bir qarap, ne derin, ne isterin bilmey sastı. (17; 166) “…bir arkadaşlarına bir de bakıp ne yapacağını bilemedi.”

Bular qaşqanda, bul arada eşkim joq bolatın. (92; 3126) “Bunlar kaştığında burada kimse yoktu.”

Bulardıŋ közinşe olardıŋ öytip öktem söylegeni Şäyige sökettev sezildi. (17; 164) “Şeyi, bu davranış ve konuşmalara ayıplayarak bakıyordu.”

Bularğa jeŋgesi de qosılıp, üşevi än şıqqan aq üyge qaray enteledi. (14; 35) “Bunlara yengesi de katılarak üçü şarkı sesi yayılan beyaz çadıra doğru koştular.”

Osılar işaret zamiri, yalnız ve hal ekleri aldıında kelime ve eklerde herhangi bir değişiklik olmaz.

Bir atanıŋ tuqımı osılarmen tıypıl boldı ma, kim biledi? (93; 3164) “Bir ailenin soyu bunlarla bitti mi, kim bilir?”

Bir sät: “Osılar aynıp qalğan joq pa?” dep kümändandı. (85; 2862) “Bir an, ‘Bunlar vaz mı geçtiler acaba?’ diye şüphelendi.”

257

Burın biz Qıtayğa qaşıp edik, endi Qıtayğa osılar qaşpasın de. (166; 6000) “Önceden Çin’e biz kaçmıştık şimdi Çine bunlar kaçmasınlar da!”

Osılardıŋ bärin oylay-oylay… (138; 4925) “Bunların hepsini düşüne düşüne…”

Sen nağız erkek bolsaŋ, osılardı oyla. (234; 8655) “Sen yiğitsen bunları düşünmen gerekiyor.”

Mınalar işaret zamiri yalnız ve hal ekleri aldığında kelime ve eklerde henhangi bir değişiklik olmaz.

Mınalar Fon-Bergtiŋ bas keserleri bolar. (56; 1699) “Bunlar Fon-Berg’in cellatları olabilir.”

Mınalardıŋ surqı jaman, dedi Serikbay qulağıma sıbırlap. (134; 4776) “Bunlar çok fena, dedi Serikbay kulağıma fısıldayarak.”

Qaruvsız halıqtı qırıp salğanına maqtanğan mınalar orıstıŋ javıngeri degen attan sadağa ketsin! (59; 1811) “Silahsız halkı öldürdüğü için gururlanan sizin gibi Rus’ın askerine lanet olsun!.”

Sonıŋ bärin sırttay baqılap turğan Tazabek: “Ȁy, mınaları beker emes-av? dep tüydi. (78; 2583) “Hepsini dışarıdan fark eden Tazabek, ‘Eee, bunların sakladığı bir şey var’ diye düşündü.”

Tazabek, ne deydi mınalar? Biz de bileyik, aytsaŋşı! (130; 4610) “Tazabek, ne diyor bunlar, anlatsana, biz de öğrenelim?”

Olar işaret zamiri yalnız ve hal ekleri aldığında kelime ve eklerde henhangi bir değişiklik olmaz.

Bulardıŋ közinşe olardıŋ öytip öktem söylegeni Şȁyige sökettev sezildi. (17; 164) “Şeyi, bu davranış ve konuşmalara ayıplayarak bakıyordu.”

Jȁrmeŋkeni eki aralap şığıp ta olar Tazabekti jolıqtırmadı. (29; 654) “Pazarı iki kere dolaşsalar da Tazabek’le karşılaşmadılar.”

Olar bizge de tyisüvi mümkin. (57; 1728) “Onlar bize de rast gelebilir.”

Olar menen at quyrığın kesip ketti. (52; 1542) “Onlar artık geri döndüler.”

Olardı da örtep jiberdiŋder me? (58; 1795) “Yoksa onları da mı yaktınız?.”

258

Orıs bizden ığuvşı edi, qazir, köbeyiŋkiregende, biz olardan ığa bastadıq. (40; 1056) “Önceden Ruslar birkaç kişi olduğundan bizden çekiniyordu, şimdi çoğaldılar biz onlardan çekinmeye başladık.”

Qara sur jigit qısılğanınan olarğa bir, bularğa bir qarap, ne derin, ne isterin bilmey sastı. (17; 166) “Esmer adam bu konuşmalardan utandığından bir arkadaşlarına bir de kadınlara bakıp ne yapacağını bilemedi.”

Tutqında jatqan albandardıŋ ağayın-tuvıstarı olardı qutqarıp aluv üşin, erteŋ jȁrmeŋkege şabuvıl jasamaqqa bekinipti. (41; 1109) “Hapishanede tutuklu olan Albanların akrabaları, onları kurtarmak için yarın pazara baskın yapmaya karar verdiler.”

Solar işaret zamiri yalnız ve hal ekleri aldığında kelime ve eklerde henhangi bir değişiklik olmaz.

…aldımen solar aytadı (37; 962) “…ilk önce onlar söyleyecek.”

…onıŋ zardabın ölgen bul emes, tiri solar tartadı. (95; 3251) “…onun zararını ölen değil hayatta kalanlar görürdü.”

Biz tartqan qorlıq pen zorlıqtıŋ esesin solar qaytaradı. (116; 4060) “Bizim gördüğümüz zorluğun, eziyetin intikamını onlar alırlar.”

Kimniŋ qanşa jasta ekenin solar biledi. (98; 3367) “kimin kaç yaşta olduğunu onlar bilir.”

Men üşin olardıŋ ömirin qavip-qaterge baylağanşa, solar üşin meni qurban etiŋder. (68;2167) “Benim için onların hayatını tehlikeye atmak yerine beni kurban edin.”

Ökimettiŋ sözin, zaŋın jüzege asıratındar solar ğoy. (188; 6868) “Hükümetin sözünü, buyruğunu yönlendiren onlar.”

Öltirgenimen qoymay örtegen, özimdi zorlağan solar körinedi. (154; 5568) “Öldüren ve bana saldıran onlar olabilir.”

Solar üşin ğoy eki arada şapqılap jürgenim. (149; 5371) “Onun için iki taraf için de koşuşturuyorum.”

Analar işaret zamiri yalnız ve hal ekleri aldığında kelime ve eklerde herhangi bir değişiklik olmaz.

Jür, analardıŋ aldınan şığayıq! (167; 6071) “Gidelim, onları karşılayalım!”

259

Belirsizlik Zamirleri

Belirsizlik zamirleri, varlık, nesne ve kişileri toplu veya belirsiz olarak karşılayan kelimelerdir .

…äldekim julqıdı. (219; 8067) “…birisi silkiledi.”

…ärbir adam siyaqtı. (156; 5625) “…herbir insan gibi.”

…eşkim bilmeydi. (57; 1751) “…hiç kimse bilmiyor.”

…eşkim joq bolatın (92; 3127) “…hiç kimse yoktu.”

Adamdı adam ärqalay tüsine beredi. (229; 8463) “İnsanı insan hertürlü düşünebilir.”

Ȁjesi men äyeli äldene kütkendey… (296; 11064) “Ninesi ile karısı bir şey beklemiş gibi…”

Ȁldene aytqısı kelip jürgenin bayqadı. (302; 11324) “Bir şey söylemek istediğini fark etti.”

Ȁrbir qarağaydıŋ üni… (256; 9512) “herbir çam ağacının sesi.”

Ȁrkim öz balasınıŋ sırın büğe-şigesine deyin biledi. (160; 5793) “Herkes kendi çocuğunun sırın detaylı bilir.”

Birev estise, basıŋ bälege qalır. (296; 11078) “Birisi duyarsa başına bela olur.”

Jüzik ekevi osımen äldeneşe keldi. (13; 16) “Jüzük ikisi birkaç kez geldiler.”

Keybir ölikke köz salmay da ötip bara jattı. (62; 1956) “Bazı cesetlere bakmadan da geçiyordu.”

Köziŋe birdeme körindi me? (107; 3728) “Bir şey mi gördün?”

Özderinşe birdeme desti. (108; 3766) “Kendi aralarında bir şey dediler.”

Sol sätte äldekim ortağa şığtı. (304; 11405) “O arada birisi ortaya çıktı.”

Tağı birneşe adam ilesti. (100; 3428) “Yine birkaç kişi arkasından gitti.”

Tanış birev me dep… (297; 11112) “Tanıdık birisi mi diye...”

Soru zamirleri, isimlerin yerini soru yoluyla tutan zamirlerdir.

…bala-şağamen qayda boldıŋız? (196; 7194) “…çoluk çocukla nerede oldunuz?”

…bulardan ne estimedim? (18; 193) “…bunlardan ne duymadım?”

260

…endi ne isteydi? (20; 300) “…şimdi ne yapacak?”

…kim biledi? (299; 11202) “…kim bilir?”

…kim zorlaptı? (306; 11469) “…kim tecavüz etmiş.”

…ol qaydan bilipti? (27; 575) “…o nereden öğrenmiş?”

Biraq qay qazaqtıŋ avzına qaqpaq bolarsıŋ? (234; 8650) “fakat hangi Kazak’ı susturursun.”

Kimniŋ qanşa jasta ekenin solar biledi. (98; 3367) “kimin kaç yaşta olduğunu onlar bilir.”

Ol qız qayda qazir? (198; 7291) “O kız şimdi nerede?”

Qay qazaqtıŋ jağdayı bar? (159; 5733) “Hangi Kazak’ın durumu iyi?”

Qaydan kelesiŋ artınıp-tartınıp? (22; 376) “Nereden geliyorsun telaşlanıp.”

Tabay qanday edi? (273; 10192) “Tabay nasıldı?”

Tağı nemene aytqalı otırsıŋ? (185; 6757) “Yine ne demek istiyorsun?”

Dönüşlülük Zamiri

Dönüşlülük zamiri, Kazakçada öz olup kelime yalnız kullanıldıında öz şeklinde olup hal ekleri iyelik eki aymış şeklin üzerine gelir. İyelikli şekiller; özim “kendim”, öziŋ “kendin”, öziŋiz “kendiniz”, özi “kendisi”, özimiz “kendimiz”, özderiŋ “kendiniz”, özderiŋiz “kendiniz”, özderi “kendileri” şeklindedir (Balaqayev, 1967: 116).

…keyde özim de bağam. (229; 8450) “…bazen kendim de bakıyorum.”

…özi senbedi. (128; 4538) “…kendisi inanmadı.”

…özim şay qoiyayın. (222; 8186) “…kendim çay yapıyım.”

…öziŋ oqıt. (246; 9114) “…kendin öğret.”

…öziŋiz äli senbey kelesiz be? (52; 1536) “…kendiniz hala inanmıyor musunuz?”

Özi mingen attıŋ… (148; 5313) “Kendisi bindiği atın...”

Özi qalay iri bolsa… (125; 4426) “Kendisi nasıl kocaman olsa…”

Öziŋ de kördiŋ ğoy onı. (248; 9222) “Kendin de gördin ki onu.”

Öziŋiz aytpaqşı, qalmaq ta azaymaydı… (114; 4008) “Kendiniz söylediğiniz gibi Kalmuk ta azalmaz…” 261

Soğan özim riza boldım. (245; 9069) “Onun için kendim mutlu oldum.”

…özderiŋ bara beriŋder. (100; 3462) “…kendiniz gidin.”

…özderiŋ oylana-tolğana jatarsıŋdar. (129; 4595) “…kendiniz sonra düşünürsünüz.”

…özderi ketsin (188; 6887) “…kendileri gitsin.”

…özderi üyretsin. (247; 9154) “…kendileri öğretsin.”

İyelik eki almış dönüşlülük zamirlerine yönelme hali eki; m, ŋ ve ünlü ile bitenlere –a/-e şeklinde diğerlerine normal şekilde –ğa/-ge şiklinde gelir.

Aqırında bäybişemiz ekevmiz aqıldasuvğa özderiŋe keldik. (36; 930) “Sonunda karımla birlikte sizlerle danışmaya geldik.”

Mınav öziŋe, mınav Bayğabılğa. (210; 7740) “Bu sana, bu Bayğabıl’a.”

Öy, özime tartqan aqıldı küşigim! (259; 9613) “Eee, akıllı yavrum bana benzemiş!”

Özime özimniŋ şamam kelmey qaladı. (154; 5544) “Kendime gelemiyordum.” Öziŋe jolıqtırğan Jüzikke sol üşin rizamın. (155; 5596) “Seninle görüştüren Jüzük’e de minnettarım.”

Öziŋe men bergen üydi sol ağaŋnıŋ kenje ulına tik. (234; 8674) “Ben verdiğim evi o ağabeyinin çocuğuna ver.”

Öziŋe, özgege unay ma, unamay ma – bäribir. (262; 9753) “Kendin ya da başka birisi beğenir mi beğenmez mi, o da fark etmez.”

Öziŋizge, balalarıŋızğa bas ye boluv – men üşin ülken baqıt. (266; 9891) “Sana, çocuklarına sahip olmak benim için bir büyük mutluluktur.”

Qazaq deseŋ, öziŋe tyedi, qazaq özinen ozıp bara jatqandı, oŋtayı kelgende, bir qağıp qalmay otıratın ba edi? (248; 9220) “Kazak deyince kendine iftira atılır. Kazak, kendinden biraz öne çıkanı zamanı gelince istediğini almadan bırakır mı?”

Qorıqpa, men sağan senbesem de, özime senem, bar bala özimdiki, dedi kempirin közimen erkelete külip. (38; 985) “Korkma! Ben sana güvenmesem de kendime güvenirim, oğlan benim, dedi karısını şımartıp gülümseyerek.”

Sonda özime özim qul bolam ba? (229; 8450) “O zaman kendi kendime esir mi oluyorum?”

262

İyelik eki almış dönüşlülük zamirlerine ilgi ve belirtme hali ekleri getirildiğinde iyelikli kelime ve eklerde herhangi bir değişiklik olmaz.

…kim köringenniŋ tayağın jegenşe, öziŋniŋ tayağıŋdı jeyik dep keldik. (221; 8174) “…herkesin dayağını yiyene kadar, en doğrusu senin dayağını yiyelim diye geldik.”

Ayta ber, ağaŋ özimizdiŋ adam. (170; 6179) “Söyleyebilirsin, ağabeyin bizimle.”

Aytayın, özimniŋ de aytqım kelip tur. (154; 5547) “Söyleyeyim, kendim de söylemek istiyordum”

Onı körgende Şäyi öziniŋ qalay ornınan türegep ketkenin bilmey qaldı. (201; 7373) “Onu gören Şeyi, nasıl yerinden kalktığını fark etmedi.”

İyelik eki almış dönüşlülük zamirlerine bulunma ve ayrılma hali ekleri getirildiğinde ünlüyle bitenlere hal eki getirilirken araya zamir n’si girer, diğerlerine ekler mutat şekilde getirilir.

Otağası özinen bes jas ülken eken. (177; 6442) “Kocası kendisinden beş yaş büyükmüş.”

Oylap qarasa, munıŋ amandığı özinen göri solarğa keregirek. (95; 3248) “Sağ olmasının kendisi için değil onlar için gerektiğini düşündü.”

Otızğa juvıqtap qalğan üyden Kytiŋniŋ özinde jeti-segiz-aq üy qaldı. (285; 10641) “Yaklaşık otuz evden ancak yedi sekiz ev kalmıştı.”

İyelik ekleri almış dönüşlülük zamirlerine vasıta ve eşitlik hal ekleri getirildiğinde iyelikli kelime ve eklerde herhangi bir değişiklik olmaz.

Az sättiŋ işinde özimen ilesip kele jatqandardı tügel tanıştırıp şıqtı. (90; 3069) “Azıcık vakitte kendisiyle beraber gelenlerin tümünü tanıştırdı.”

Jüzikti özimen jalğap turğan – sol. (96; 3292) “Jüzük’ü kendisiyle bağlayan o idi.”

Özi jas, özindey jastı jetektey ala ma? (237; 8770) “O, daha çok genç ve kendisi gibi genç birisini idare edebilir mi?”

Kazakçada dönüşlülük zamirleri cümle içinde şahıs zamirlerinin yerine de sık sık kullanılmaktadır. Ben yerine özim, sen yerine öziŋ, ol yerine özi, biz yerine özimiz, siz yerine öziŋiz, olar/solar yerine özderi dönüşlülük zamirleri kullanılır.

Bäriniŋ ornın öziŋ aralap, öziŋ taŋda. (234; 8676) “Hepsinin yerini kendin bakıp kendin seç.” 263

Biraq onıŋ surağan malın jinap berse, özderi osı qısta-aq aştan qırılıp qalar edi. (104; 3620) “Fakat onun istediği malı toplayıp verirlerse kendileri bu kış açlıktan ölecekti.”

Endi özimizdi sol maldı bağatın malay qılıp jatır. (141; 5044) “Artık bizi o hayvanlara bakacak köle yapıyorlar.”

Jazuv turmaq özim de buzılıp baram. (265; 9860) “Yazmak şöyle dursun kendim de bozuluyorum.”

Joğa, özimiz kelisken küni. (41; 1127) “Hayır, ikimizin anlaştığı bir gün.”

Öz köziŋizge öziŋiz äli senbey keleşiz be? (52; 1536) “Kendi gözlerine hala inanamıyor musun?”

Özi de ökimettiŋ baqılavında jürgen körinedi. (265; 9885) “Kendisi de hükümetin gözaltındaymış.”

Öziŋiz biletin dyirmenşi Qojaq. (52; 1545) “Bildiğin değirmenci Kojak.”

Sen öziŋ osında qalıp, mına Tabay jezdeŋdi jumsa. (231; 8534) “Sen kendin burada kalıp Tabay enişteyi gönderirsin.”

Soğan özim riza boldım. (245; 9069) “Bundan kendim de mutlu oldum.”

Sol keş Kytiŋnen qınaqasın sarı jigittiŋ özi berdi. (268; 9929) “O akşam Kytin’den gelenlere Sarı Kamza misafir yemeğini kendisi verdi.”

Sol Serikbay el sıylağan, özderi qalağan bolıs emes pe edi? (97; 3339) “Serikbay, halkın seçtiği kendilerinin istediği bey değil miydi?”

II.2.3.3. Zarflar

Zarflar; zaman, yer-yön, hal ve miktar belirten kelimeler olup kendi türünden kelimelerle ffil ve sıfatları nitelerler. Yani zarflar zarf, sıfat ve bir fiili nitelemediği müddetçe sadece isimdir. Sıfatlarda olduğu gibi her zarf, edat olup da zarf olarak kullanılanlar hariç, tek başına bir isimdir fakat her isim zarf olarak kullanılmaz. Zarflar, zamirlerde olduğu gibi türemeye elverişli olmayan zarf olarak kullanıldığında çekim eki almayan kelimelerdir, sayıları da çok fazla değildir (Ergin, 1998: 258). Zarflar sıfatlardan daha az müstakil kavramlar ve bir kılışı veya bir vasfı değiştirme ve açıklama işleyişinde kelimeler olduklarından söz içinde çoğu zaman iki tür kelime ile birlikte görülürler Zarflar, Yer-Yön

264 zarfları, Zaman zarfları, Durum zarfları, Miktar zarfları, Soru zarfları olarak beşe ayrılır (Banguoğlu, 2011: 371).

Yer-yön Zarfları

Yer-Yön zarflar, hareketin yerini ve yönünü bildiren zarftır (Biray vd., 2018: 97; Doğan-Koç, 2013: 224). Kazakçada yer-Yön zarfları olarak şu kelimeler kullanılır: ilgeri “ileri.”, bılay “böyle.”, alğa “ileri.”, joğarı “yukarı.”, keri “geri.”, tömen “aşağı.”, osında “burada.”, äri “öteye.”, qaray “doğru.”, beri “bu tarafa.”, tısqarı “dışarı.” vb.

…äldeqayda ilgeri edi. (301; 11260) “…daha ileride idi.”

…eki orıs keri qaytadı. (146; 5241) “…iki Rus geri gelecek.”

…joğarı jaqtan mıltıq atıldı! (76; 2503) “…yukarı taraftan silah sesi çıktı!”

…kelgen top beri qaray qozğaldı. (168; 6079) “…gelen kalabalık bu tarafa doğru hareket etti.”

…keri oraladı. (147; 5301) “…geri dönecek.”

…köş ilgeri ekenin köşip kele jatıp bayqadı. (127; 4499) “çok ileride olduğunu taşındığında fark etti.”

…Qojabek üyine qaray asığıp. (167; 6066) “…Kojabek evine doğru acele ederek.”

…Tabayğa qaray talpındı. (164; 5943) “…Tabay’a doğru hareket etti.”

Bäkennen joğarı otırğalı jatqan jezdesine… (200; 7360) “Baken’den yukarı oturmak üzere eniştesine…”

Degeresten tömen tüsip kele jatsam… (170; 6180) “Degeres’ten aşağıya inip geliyordum...”

Men Reseyden osında nege keldim? (185; 6775) “Ben Moskova’dan buraya niye geldim.”

Tömen qaray tartıp qalıp em… (71; 2286) “Aşağıya doğru çekiyordum…”

Zaman Zarfları

Zaman zarfları, fiillerin ya da fiilimsilerin anlamlarını zaman bakımından belirleyip sınırlayan zarflardır (Biray vd., 2018: 98; Doğan-Koç, 2013: 223). Kazakçada kullanılan zaman zarfları; bügin “bugün.”, bıltır “geçen yıl.”, erteŋ “yarın.”, taŋerteŋ “sabahleyin.”, keşke “akşam.”, qazir “şimdi.”, endi “şimdi.”, äli “hala.”, burın “önce.”, bürsigüni “öbür

265 gün.”, keyde “bazen.”, jazda “yazın.”, keyin “sonra.”, sosın “sonra.”, kündiz “gündüz.” vb. kelimeleridir.

…jazda omartağa tolıp ketedi eken. (232; 8571) “…yazın arı kovanına doluyormuş.”

…jazda Qaly qattı avırıp jatır eken degen habar keldi. (299; 11203) “…yazın Kaly çok hastalanıyor diye haber aldı.”

…keşke deyin soğan köşip alayıqşı! (216; 7981) “…akşam olmadan oraya taşınalım!”

…kündiz jasap alıŋız. (79; 2609) “…yapacaklarınızı gündüz yapın.”

…sol orıs äli qazaqtı bilep otır. (138; 4938) “…o Rusların hala Kazakları yönetiyor.”

…taŋerteŋ Qarqarağa attandı. (42; 1170) “…sabahleyin Karkara’ya yola çıktı.”

…taŋerteŋ qaydan keledi. (166; 6008) “…sabahleyin nereden geliyor.”

Al qazir qaydan kelesiŋ? (136; 4852) “Şimdi ise nereden geliyorsun?”

Bıltır Qıtayğa qaşqanımda… (136; 4855) “Geçen yılı Çin’e kaçtığımda...”

Bıltır Şilik jaqqa köşip ketken bolatın. (171; 6216) “Geçen yıl Şilik tarafa taşınmıştır.”

Burın biz Qıtayğa qaşıp edik… (166; 5999) “Önce biz Çin’e kaçmıştık...”

Bügin järmeŋkege men üşin kelgen joqsıŋ. (27; 560) “Bugün pazara ben için gelmedin.”

Bügin keşke Şäyini alıp ketem. (79; 2610) “Bugün akşam Şayi’yi götüreceğim.”

Erteŋ bastalatın toy… (214; 7887) “Yarın başlayacak düğün...”

Erteŋ ol ekev, üşev, jüz boladı… (39; 1024) “Yarın o iki, üç ve yüz olacak…”

Keşke üyge qonaq şaqırayın. (106; 3665) “Akşam eve misafir çağırayım.”

Keyde adam ölmey qalğanına da ökinedi eken. (119; 4176) “Bazen insan ölmediğine de pişman oluyormuş.”

Qazir toğız ulı bar… (105; 3657) “Şimdi dokuz oğlu var...”

Tağı birer künnen keyin Tazabek Jalaŋaşqa keldi. (145; 5207) “Daha birkaç gün sonra Tazabek Jalanaş’a geldi.”

Durum/Hal Zarfları

Durum zarfları, hareketin çeşitli vasıflarını, işlenme yollarını, durumunu bildirir (Biray vd., 2018: 99; Doğan-Koç, 2013: 224). Kazakçadaki durum zarfları; osılay “böyle”, osılayşa 266

“böylece”, söytip “böylece”, kenetten “ansızın”, birte birte “yavaş yavaş” bas basına “tek başına” vb. kelimeleridir.

…barıp amandasadı. (238; 8825) “…gidip selam veriyor.”

…birte-birte ornına keler (150; 5404) “…yavaş yavaş düzelir.”

Birte-birte Şäyiniŋ özi sorayıp jalğız qala bastadı. (290; 10847) “Yavaş yavaş Şeyi yalnız kalmaya başladı.”

Bul änniŋ tarihî da osılay, ağa. (202; 7438) “Bu şarkının tarihî de böyle abi.”

Büytip tiri qalğanı qurısın! (119; 4183) “Böyle yaşadığına lağnet olsun!”

Mine qazaqtıŋ jağdayı osılay. (157; 5666) “İşte, Kazakların durumu böyledir.”

Söytip jürip, Qojabek degen kisini taptım. (123; 4349) “Böylece Kojabek diye birisini buldum.”

Söytip orıstıŋ qolına özimizdi özimiz tapsırdıq. (133; 4733) “Böylece Ruslara kendimiz teslim olduk.”

Miktar/Azlık-Çokluk Zarfları

Miktar zarfları, hareketin ve durumun eşitlik, azlık derecesini bildirir (Biray vd., 2018: 100; Doğan-Koç, 2013: 224 Miktar zarflarına onşa “o kadar”, munşa “bu kadar”, az “az”, köp “çok”, öte “pek”, tağı “daha”, säl “biraz” vb. zarflar verilir.

…basın säl köterip (84; 2797) “…başın biraz kaldırıp”

…biraz aiyaldadı (91; 3092) “…biraz bekledi.”

…biraz vaqıt ünsüz közin jumıp jattı. (66; 2122) “…biraz vakit sessiz gözün kapattı.”

…köbinese oyın-savıq. (13; 18) “…çoğunlukla eğlenecedir.”

…nege munşama artıqşılıq bergen? (63; 1965) “…neden bu kadar ayrıcalık vermiş?”

…öte riza boldım. (183; 6691) “…pek razı oldum.”

…Qapez köp kömektesti (153; 5510) “…Kapez çok yardım etti.”

…tağı birdeme deysiŋ be? (67; 2158) “…daha bir şey diyecekmisin?”

Az kün bolsa da dämdes-tuzdas boldıq. (132; 4699) “Az gün olsa da dost olduk.”

Malğa öte qolaylı jer. (183; 6680) “Hayvana pek kolay yer.”

Ötkenniŋ ökinişi köp bolğanmen… (138; 4929) “Geçmişin pişmanlığı çok olsa da...” 267

Säl jürgen soŋ… (109; 3786) “Biraz yürüdükten sonra...”

Soru Zarfları

Soru zarfları, bir sıfatı, bir fiili, bir fiilimsiyi ya da bir zarfı soru ilgisiyle belirleyen zarflardır (Biray vd., 2018: 101; Doğan-Koç, 2013: 224). Kazakçadaki soru zarfları; qalay, qanday, nege, ne üşün, qanşa, qayda, qaydan, qaşannan, nelikten, qay jerde, qay jerden kelimeleridir.

…bul orıs degeniŋ qanday xalıq? (220; 8113) “…bu Ruslar nasıl bir millet?”

…onı nege jasıradı? (271; 10083) “…onu niye saklıyor?”

…qalay tutqın bolğanınan bastadı. (111; 3872) “…nasıl esir olduğundan başladı.”

…qanday xalıq ekenin däl bizdey bilmeydi? (231; 8546) “…nasıl millet olduğunu tam bizim gibi bilmez?”

…qanşa oylasa da esine tüsire almadı. (296; 11061) “…ne kadar düşünse de hatırlayamadı.”

…qayda jürgenin üy işi de aytpadı. (224; 8272) “…nerede olduğunu evindekiler de söylemedi.”

Biraq onı körgen adam qalay küdiktenbeydi? (166; 6009) “Fakat onu gören kişi nasıl şüphelenmez?”

Bul ün qaydan şıqtı degendey… (307; 11495) “Bu ses nereden çıktı demiş gibi...”

Erkek äyeldi ne üşün qorğaydı? (162; 5873) “Erkek kadını niçin koruyor?”

Jurt qanşa jamandasa da, öz balaŋ öziŋe bäribir ıstıq körinedi. (259; 9621) “Ne kadar millet kötülese de kendi çocuğun yana yakın olur.”

Onı nege sizge aytadı? (206; 7575) “Onu niye size söylüyor?”

Onı qalay tüsingenin qaydan bileyin. (59; 1833) “Onu nasıl anladığını nereden bileyim.”

Qaşannan beri? (282; 10551) “Ne zamandır?” Seniŋ qayda jürgeniŋ biz üşün bilip bolmaytın jumbaq. (64; 2022) “Senin nerede olduğun bizim için bilmecedir.”

268

II.2.3.4. Edatlar

Edatlar, nesne ve hareketleri karşılamayan ancak gramer vazifeleri olan kelimelerdir. Cümlede anlamlı kelimelerle birlikte kullandıklarında bir miktar mana kazanırlar bundan dolayı edatlara yardımcı kelimeler demek de mümkündür ancak edatlar olmadan manalı kelimelerin de tek başlarına cümleleri oluşturmalırı zordur (Ergin, 1998: 348 ). Başlıbaşlarına anlamları olmayan, ancak anlamlı kelimelere, takımlara, kelime öbeklerine ulandıkları ya da bir cümleye girdikleri zaman çeşitli anlam ilgileri kuran ve böylece kendi anlamları sezilen kelimelerdir Ses ve şekil bakımından bünyelerini muhafaza edip, aid oldukları isimle benzeşmezler. Aid oldukları isimden mutlaka ayrı yazılır ve mana bakımından isme daha geniş ve zengin hüviyet kazandırırlar. İsimlerle zarf ve sıfat gurupları teşkil ederler (Ediskun, 1999: 284). Edatlar ünlem edatları, bağlama edatları ve son çekim edatları olmak üzere üç çeşittir.

Ünlemler

Ünlemler, her türlü duygu ve heyecanı ifade etmek için kullanılan sözlerdir. Menşe ve yapı bakımından ya tabiat seslerini taklit süretiyle yahut da hislerin yorumlanarak “ses” şeklinde terennümü neticesinde meydana gelmişlerdir. Bu bakımdan bir kısmı bütün dillerde müşterektir (Hacıeminoğlu, 1992: 293).

Seslenme Ünlemleri

Daha çok hitap olan kullanılan kelimelerle seslerdir.

Äy, aynalayın Sopıyajan-ay! (59; 1815) “Vaay! Kurbanın olayım Sopıcan’ım!.”

Im-m, dedi de qoydı Tazabek. (65; 2068) “Hım! deyiverdi sadece Tazabek.”

O, Quday! dedi Şäyi şalqalay divanğa qulap. (306; 11471) “Allah! dedi Şeyi, sırtüstü kanepeye düşerek.”

Pah! dedi könelev kimeşekti kempir basın süysine şayqap. (14; 56) “Vaay! dedi eski başörtülü, yaşlı bir kadın başını hayran hayran sallayarak.”

Uhh! dedi keyvana kädimgi sav kisişe kürsinip. (308; 11542) “Ohh! dedi Şeyi normal sağ kişi gibi.”

Sorma Ünlemleri

Bir cevap almak üzere sorma ünlemleridir.

269

Oy, ağa, amansız ba? (64; 2028) “Ooo, ağabey! Nasılsın?”

Öy, sen Sopıyanı qayda oŋaşalap barasıŋ? (52; 1550) “Vaay! Sen Sopıya’yı nereye götürüyorsun?”

Gösterme Ünlemleri

Gösterme ifade eden ünlemlerdir.

Oybay, oŋ jağımızdan orap keledi. (50; 1480) “Eyvah! Sağ tarafımızdan bir kalabalık geliyor.”

Cevap Ünlemleri

Al, joldarıŋ bolsın. (26; 499) “Haydi, iyi yolculuklar size.”

Ee, jav quvıp kele jatqanday ne boldı sonşa? (32; 769) “Eee! Ne oldu düşman kovar gibi acele ediyorsun?.”

Oypırmay, seni munday qızğanşaq dep kim oylağan? (56; 1686) “Vay be! Senin böyle kıskanacağını hiç düşünmemiştim?”

Qoy-eey, bala, erkinsime! dedi irilev sarığa Jüzük qabağın tüyip. (17; 178) “Eee, yeter çocuk öyle davranma! dedi sarışın ve iriyarı olanına Jüzük surat asarak.”

Tüü, Jüzik, qanday tärtipsizsiŋ. (49; 1414) “Tüh, ne kadar terbiyesizsin.”

Bağlama Edatları

Bağlama edatları, cümleleri veya cümle içinde kelimeleri ve kelime gruplarını ya mana bakımından, yahut şekil itibariyle birbirine bağlayan sözlerdir. Bu bakımdan cümle kuruluşunda bağlama edatlarının yeri ve vazifesi ihmal edilmeyecek kadar mühimdir (Hacıeminoğlu, 1992: 112).

Sıralama Edatları

Ȁkesiniŋ ölimi Tazabekti kürt eseytip, äri qataytıp, äri özgertip jiberdi. (45; 1278) “Babasının ölümü Tazabek’i birden yetiştirdi ve çok değiştirdi.”

Alayda mal-mülki men baspanasın tastay qaşsa, aldında suvıq küz ben qaqağan qıs tur, halıq odan qalay saqtanbaq? (83; 2763) “Fakat hayvanları ile çadırlarını bırakıp kaçsalar önlerinde sonbaharla şiddetli bir kış var, ondan millet nasıl korunur?”

270

Bükil tirşiligin bilep alğan öŋkey ürkek oy men mazasız belgisizdikten qutıla almay alasurdı. (29; 627) “Bütün zamanını bu korkunç ve kötü fikirleri düşünerek geçirmek onu içinden çıkılmaz bir hale soktu.”

Erteŋ ol ekev, üşev, jüz boladı, söyte-söyte ne öziŋnen köp boladı jäne onıŋ bäri ol orıstay ädil emes, avzıŋdağını jırıp alatın, astıŋdağını tartıp alatın ozbırı da boladı. (39; 1024) “Yarın o iki, üç, yüz olacak, sonra da seninle denk ya da senden üstün olacak ve onların hepsi o Rus gibi dürüst olmayacak, yediğini çalan, altındakini çekip alan zalim de olur.”

Oda bilim, aqıl-ayla bar, sende alavızdıq pen künşildik bar. (39; 1041) “Onlarda ilim, akıl, şuur varsa, sende hasetlik ile fitne var!”

Onı men jasamasam, basqa eşkim jasamaytının jäne jasay almaytının jaqsı bilem. (77; 2543) “Onu ben yapmasaydım başka kimsenin yapmayacağını ve yapamayacağını iyi bilirim.”

Orıstıŋ oyı buzılıptı, on toğız ben qırıq bestiŋ arasındağı musılman balasın äskerge alğalı tizimdep jatır. (25; 465) “Rusların düşünceleri değişmiş, on dokuz ile kırk beş yaş arasındaki Müslüman çocukların askere almak için liste çıkarıyorlarmış.”

Qastarına som deneli, bası da, beti de mol pişilgen, maŋdayı kere qarıs, qızara börtken jüzine qap-qara qouy murtı jarasa ketken qara sur jigit keldi de, ejelden tanış adamşa… (16; 140) “Yanlarına güçlü, başı iri, çene kemikleri yana taşmış, kırmızı yüzlü, kara sık bıyığı yüzüne yakışan esmer bir delikanlı geldi ve eskiden tanıyormuş gibi…”

Sodan ba älde şınında da solay ma, biyıl on altığa tolğalı, äytevir, öne boyında bir özgeris barın özi de, denesi de sezinetin sekildi. (13; 02) “O yüzden mi yoksa gerçekten öyle mi bu sene on altısına gireli vücudunda bir değişiklik olduğunu kendisi de vücudu da hissediyor gibiydi”.

Sondıqtan aqır qaşuvğa bel buğan soŋ, äri quğın tüspey turıp, äri qara suvıq qıspay turıp köşkenderi aqıl emes pe? (83; 2768) “O yüzden kaçmaya karar verildiyse, baskın olmadan ve daha soğuklar gelmeden kaçmaları doğru değil mi?”

Şombaltası men şıŋı, qalıŋ qarağayı men tutasqan butası, bulağı men bastavı, sayı men jırası, şöbi men güli, aŋı men qusı, quday-av, qıruvar tirşilik tınısı - bȁri basqa jerde bolmaytın, basqa jerden tabılmaytın taŋğajayıp qoy. (86; 2895) “Kayası, kalın çam ağacı, bir birine eklenen çalılar, pınarları, uçurumu, otu ile çiçeği, hayvanı ile kuşu bu hayatın hiç biri başka yerde olmayacak, başka yerde bulunmayacak kadar muhteşem.”

271

Taza degen sözdiŋ mağınası bek pen biden byik qoy. (18; 216) “‘Temiz’ kelimesinin anlamı bey ile hatipten güzel ya.”

Üysiz, müliksiz adamnıŋ aldağı küz ben qıstan özi de aman qalmaytının örtevşiler tüsingen. (92; 3135) “Evsiz, malı yok olmuş insanların önümüzdeki sonbaharla kıştan sağ kurtulamayacağını yakanlar biliyorlardı.”

Denkleştirme Edatları

Ȁlgi şınımen adam ba älde tüye me degendey, däv qalmaqqa taŋğalıp tağı bir köz tastadı. (16; 130) “Biraz önceki, gerçekten adam mı yoksa deve mi, diye tereddüt ettiği iri Kalmuk’a şaşırarak yine göz attı.”

Bul – bir künniŋ nemese bir jıldıŋ emes, uzaq jılğı alavızdığımızdıŋ nätijesi. (157; 5658) “Bu bir günün ya da bir yılın değil senelerdir yaptığımız ittifaksızlığın sonucudur.”

Közderi şüŋireygen, jaqtarı sualğan, moynında işi qabısqan dorbası nemese ıyığında mıj-tıj qorjını ğana bar. (127; 4501) “Gözlerinin feri sönmüş, yanakları çökmüş, omuzları düşmüş, çantaları ya da buruş kırış heybeleri vardı.”

Öliktiŋ birde-biriniŋ qolında ya maŋayında ne şoqpar, ne nayza, tım qurısa, baqan da joq. (61; 1902) “Cesetlerin ellinde veya yanında ne topuz ne mızrak vardı.”

Şını ma älde sıltavı ma, äytevir, aytuvlarına qarağanda, äke-şeşesi arnayı jumsaptı. (25; 464) “Doğru mu yoksa bahane mi uydurdular söylediklerine göre anne babası göndermiş.”

Karşılaştırma Edatları

Ȁkesi birde maqtap, birde dattap otıratın qazaqtıŋ mına zulmattan qutılar joldı tabar- tappası äzirge neğaybıl. (46; 1303) “Babasının bir övüp bir yerip durduğu Kazaklar için bu zulümden kurtaracak çare bulmak şimdilik belirsizdi.”

Ȁlgi jer äri ıq, äri mal jayuvğa öte qolaylı. (91; 3087) “Orası çok sakin rüzgârsız ve hayvanları otlatmaya uygun bir yerdi.”

Ȁri bavırım, äri qurdasım. (91; 3098) “O hem kardeşim hem yaşıtız.”

Ȁri dos, äri bir qaynağa, biri küyev bala – ekeviniŋ äzil-qaljıŋı ayrıqşa: birde dosşa, birde qaynağa men küyev balaşa qubılıp ketedi. (235; 8703) “Hem arkadaş, hem kaynağa hem de damat olan Jomart’la ikisinin şakası çok özeldir, bazen arkadaşça, bazen kaynağa, bazen de damat gibi olurdu.”

272

Bastıq basuvı kerek pe, bastavı kerek pe? (179; 6539) “Yönetici baskı mı yapacak yoksa baskıya başlaması mı gerekiyor?”

Birese murtın sıypadı, birese jelkesin qasıdı. (17; 167) “Hem bıyıklarını ovalıyordu hem ensesin kaşıyordu.”

Bul Qazaq bilip bolmaytın halıq eken, birde tasbavır javıŋ sekildi, birde bärin bir senen ayamaytın bavırıŋ sekildi. (220; 8141) “Bu Kazak halkını anlamıyorum, bir bakarsın merhametsiz düşman gibi, bir bakarsın senden hiçbir şeyini esirgemeyen kardeş gibiler.”

Küşti javğa qarsı şıqqanda, erlik qanday kerek bolsa, birlik te sonday kerek. (36; 893) “Düşmana karşı çıktığında cesurluk nasıl şartsa, birlik de onun kadar lazım.”

Ne ağa, ne ini joq, jalğız ekenim eske tüsti. (182; 6632) “Ne ağabey ne kardeşim var, yalnız olduğumu hatırladım.”

Ne menikin, ne mına qazaqtıŋ kyiz üyin ber. (180; 6554) “Ya benim ya da bu Kazak’ın çadırını al.”

Qaytem degendey, birese Şeyige, birese Ȁjikenge jaltaqtadı. (67; 2149) “Ne yapsam acaba der gibi bir Şeyi’ye bir Ajiken’e endişelenerek baktı.”

Cümle Başı Edatları

Al meniŋ sağan jaqın ekenimdi oğan kim aytıptı? (28; 582) “Peki, benim sana yakın olduğumu kim söylemiş ona?”

Al orıstıŋ pyğılı durıs bolsa, Qıtayğa ketken Tazabekti nege ustap äkep öltiredi? (20; 262) “Eğer Rusların niyeti iyiyse Çin’e geçerken Tazabek’i neden tutuklamıştı?”

Al sen beride äke-şeşeŋ men bala-şağaŋdı, äride eliŋdi qorğavğa mindettisiŋ. (42; 1157) “Seninse anne babanı, çoluk çocuğunu ve halkını korumak vazifendir.”

Alayda jaŋa ökimetpen oynavğa bolmaytınına bäriniŋ közi jetti. (169; 6134) “Fakat yeni hükumetin ciddi olduğunu herkes gördü.”

Alayda mıqtı halıq boluv üşin, bilim kerek. (159; 5741) “Fakat güçlü halk olmamız için ilk önce eğitim şarttır.”

Alda-jalda oğan da, buğan da düdämäl bolsa, onda ekevi eki bölinip, biri özendi qulday, biri boylay izdeydi. (146; 5249) “Ya da Ruslar ikiye ayrılıp biri ırmağı geçerek, diğeri ise ırmak boyunca arardı.” 273

Ȁlde alpamsaday dene bitimi me? (20; 274) “Yoksa çok iri fiziği mi?”

Ȁlde balanı birevge berip jiberemiz be? (140; 5021) “Yoksa çocuğu başka birisine mi verelim?”

Ȁsirese Qojabektiŋ qabırğasına bul jağday qattı battı. (99; 3424) “Özellikle bu durum Kojabek’i çok zorlaştırdı.”

Ȁsirese Sȁmenniŋ ere kelgenine ayrıqşa tȁvbe qıladı. (96; 3291) “Özellikle Samen’in bunlarla birlikte geldiğine şükrediyordu.”

Ȁytkenmen ol Nurbektiŋ qızı Kȁvsendi ayrıqşa sağınıp turadı. (294; 10986) “Yine de Nurbek’in kızı Kavsen’i ayrıca çok özlüyordu.”

Ȁytkenmen qup kördi. (271; 10108) “Fakat ne olursa olsun doğru kabul etti.”

Ȁytpese Iraqımbaydıŋ qavpi de qulaqqa kiretin qavip… (36; 902) “Yoksa Irakımbay’ın dediği gibi tehlikelidir…”

Ȁytpese iriŋdep kete me, kim biledi? (55; 1670) “Yoksa iltihaplanır mı, ne bileyim?”

Biraq onıŋ mȁnisin qazaq turmaq, ȁli orıstıŋ özi de bile qoymağan sekildi. (163; 5887) “Fakat onun manasının ne olduğunu Kazaklar şöyle dursun Ruslar bile anlamıyordu.”

Biraq Şilik jaqtan köp soldat kelip kazak-orıstarmen atışıp, ataman Aleksandırıptı atıp tastadı, dedim. (170; 6190) “Fakat Şilik tarafından birçok atlı askerler gelip Rus Kazaklar’la savaşıp elebaşı Aleksandrov’u öldürdüler’ dedim.”

Biraq, Qojeke, Jüzik onı basqaşa tüsinse, balamdı qavipti jerge jumsadı degen küdikke qalam ğoy. (170; 6163) “Fakat Kojeke biliyorsun, Jüzük onu yanlış anlayabilir, çocuğu tehlikeli yere gönderdin diye ben de zor durumda kalabilirim.”

Demek bul jağday özimizge baylanıstı… (159; 5736) “İşte, bu durum kendimize aittir…”

Demek, eki jağı da japa şegedi. (286; 10707) “Yani, iki taraf da zorluk çekerdi.”

Eger işimizden kimde-kim eldiŋ birliğin buzıp satqındıq jasasai özin de, urpağın da ayamayıq! (36; 895) “Eğer aramızdan birisi memleketin birliğini bozarak ihanet ederse, kendisine de evladına da acımayacağız!”

Eger oğan sol tüni tyip ülgermese, bir atadan tuyaq qalmay qırılatın eken. (96; 3289) “Eğer o gece onunla evlenmeseydi bir ailenin tüm nesli kurtulmadan yok olurdu.”

274

Endeşe abaqtınıŋ işinde jatıp jyıp beretin balam joq… (69; 2242) “O zaman hapiste yatıp sana toplayıp verecek gençlerim de yok…”

Endeşe bul kelgender – kedeydi qoldaytın bȁlşebekter. (167; 6065) “O zaman bu gelenler fakirleri destekleyen Bolşevikler.”

Jazuv turmaq özim de buzılıp baram. (265; 9860) “Yazmak şöyle dursun kendim de bozuluyorum.”

Joq, jalğız emes. (31; 696) “Hayır, yalnız değildi.”

Joq, Tazabek öz balam. (38; 978) “Hayır, Tazabek öz evladım.”

Joq, Tazabek, sen ȁvre bolmay-aq qoy. (55; 1682) “Hayır, Tazabek! Sen hiç rahatsız olma.”

Olay bolsa Tazabekti öltirgen sol Sergeyçuktiŋ bir inişi ekenine de sol sät sendi. (292; 10922) “Öyle olduysa Tazabek’i öldürenin de Sergeyçük’ün kardeşi olduğuna o an kanaat getirdi.”

Onda ağaŋnıŋ qoynında nemenege jatıp jürmin men? (49; 1410) “O zaman ağabeyinin yanında ben neden yatıyorum?”

Öytkeni oğan el kerek emes, orısın ornalastıratın jer kerek. (35; 881) “Çünkü ona halk değil, Rusları yerleştirecek toprak gerekir.”

Öytkeni ol özi üşin ğana emes, xalqı üşin de qımbat. (162; 5877) “çünkü o sadece kendisi için değil, halkı için de değerlidir.”

Qalay degenmen de, el basına kün tuvdı, Tilevli. (36; 926) “Nasıl olsa milletin başına bela oldu, Tilevli.”

Sebebi sen baqıttı bolmay, mına biz - ȁke-şeşeŋ men ağa-jeŋgeŋ – baqıttı bola almaymız. (21; 311) “Çünkü sen mutlu olmadan bizler, baban, annen, ağabeyin, yengen mutlu olamayız.”

Sebebi tün balası Jalaŋaşta tınıştıq joq. (166; 6000) “çünkü geceleri Jalanaş’ta bir huzur yok.”

Sol sebepti bul soğıs – uzaqqa sozılatın soğıs. (244; 9038) “O yüzden bu savaş uzun sürecek bir savaştır.”

Sol üşin Sekeŋniŋ aruvağına razımın, al urpağına öl-ölgenşe qarızdarmın. (136; 4848) “O yüzden Serikbay’dan razıyım, sülalesine ise ölene kadar minnettarım.” 275

Sonda da sol jaqqa qarata basıp-basıp qaldı. (51; 1505) “Yine de o tarafa doğru ateş etti.”

Sondıqtan biz soğan oray qızmet jasavğa mindettimiz. (175; 6361) “bundan dolayı biz de ona göre hizmet yapmaya mecburuz.”

Sondıqtan eldi qorğaytın adam aldımen özin qorğasın. (50; 1467) “O yüzden memleketi korumak isteyen insan ilk önce kendisini korusun!”

Sona Gelen Edatlar

…bȁri basqa jerde bolmaytın, basqa jerden tabılmaytın taŋğajayıp qoy. (86; 2895) “…başka yerde olmayacak, başka yerde bulunmayacak kadar muhteşem ya.”

…kempir-şal da - bȁri öledi değeni ğoy. (36; 923) “…koca karı hepsi ölecek demiş ya.”

Al orıstıŋ pyğılı durıs bolsa, Qıtayğa ötip ketken Tazabekti nege ustap ȁkep öltiredi? (20; 262) “Eğer Rusların niyeti iyiyse Çin’e geçerken Tazabek’i neden tutuklamıştı?”

Al tav byiktik qana ma? (86; 2892) “Dağ sadece yükselti mi?”

Alayda Tazabek ataŋız el qamın jep orısqa qarsı bolsa, siz öz qamıŋızdı jep orısqa qızmet jasap jürsiz ğoy. (19; 242) “Ama Tazabek atan halkı düşünüp Ruslara kaşı çıkmış, sen ise kendi rahatın için Ruslara hizmet ediyorsun.”

Ananday ȁndi ananday davıspen orıs ayttı degenge sene alatın emes. (15; 65) “Bu güzel şarkıyı bu kadar harika bir sesle bir Rus’un söylediğine inanamadı.”

Antalağan jurt arasınan adam tügil qıl ötkizetin emes. (14; 38) “Etrafta o kadar insan vardı ki iğne atsan yere düşmezdi.”

Balam, qasıŋa Byağaŋnıŋ Kenjeğarasın qosıp alsaŋşı, mal qayırısuvğa es qatadı ğoy. (87; 2947) “Yavrum, ağabeyin oğlu Kenjeğara’yı yanına alsaydın, hayvanları sürmeye yardım ederdi.”

Jameş te, Qapez ben Jibek te qasında eken. (273; 10167) “Jameş, Kapez ve Jibek de beraber imiş.”

Ketken eseŋdi tek tınıştıq qana öteydi. (138; 4932) “Alınmamış öcü ancak huzur yerine getirebilir.”

Munday sözdi ol tügil, odan ülkenderden de kütpegen. (263; 9804) “Onun böyle söylemesi şöyle dursun bunu büyüklerden de beklememişti.”

276

Oğan da tävbä dedi. (93; 3151) “ona da çok şükür dedi.”

Oğan qazaq ta, orıs ta qarsı bolmaydı. (187; 6846) “Ona ne Kazaklar ne Ruslar karşı çıkar.”

Oralbek maydanğa ketkende ulı Nurbek eki aylıq qana bolatın. (286; 10714) “Oralbek savaşa gittiğinde oğlu Nurbek daha iki aylıktı.”

Öytkeni ol özi üşin ğana emes. (162; 5877) “Çünkü o sadece kendisi için değil.”

Öziŋ ğana biletin, özgege ömiri aytpaytın sırlarıŋ bar adamsıŋ. (183; 6688) “Sadece kendini bilen, başkasına hiç sırrını söylemeyen kişisin.”

Qara domalaq qana qız edi, qanday ȁdemi bolıp ketken. (20; 288) “Kara küçük bir kız idi, ne kadar da güzelleşmiş.”

Qoy men sıyır qorada qamalıp, jılqı ekeş jılqı da tebindey almay qaldı. (120; 4241) “Koyunlarla inek ahırda kapalı kaldılar, atlar da otlayamadılar.”

Sender tügil, olarmen biz özimiz de sıyıspay qalamız. (231; 8549) “Kazaklar şöyle dursun, bazen biz bile onlarla anlaşamıyoruz.”

Sondıqtan senen ayrıluv – men üşin tek ölim. (155; 5599) “O yüzden seni kaybetmek benim için ölümdür.”

Suraqtarınıŋ sıyqı joq qoy. (70; 2245) “Sorularının hiç de önemi yok ki.”

Kuvvetlendirme Edatları

…tizgini attıŋ jalına sırğıp ketip, berekesi qaşıp-aq keledi eken. (22; 352) “…dizgini de düşecek gibi üzerinde oturana rahatsızlık verecek şekilde geliyordu.”

Aq quba ȁyeldi körgen bette-aq tanıdı. (22; 357) “Sarışın kadını hemen tanımıştı.”

Jarıqtıq tavlı dalanıŋ keŋ tınış-ay. (192; 7044) “Güzel, dağlık yerlerin havası ne güzeldi.”

O, ğajap, dünye-ay! Üyi üy qalpına kelip turğan soŋ, bala-şağasın arbağa salıp, Toğızbulaqqa ȁkelip aldı. (221; 8143) “Oy, dünya oy!’. Evi ev haline gelince çoluk çocuğunu at arabasıyla Toğuzbulak’a getirdi.”

Ol da qorağa qasqır şavıp jatsa, oyanbaydı-av. (23; 405) “Ahıra kurt saldırsa bile uyanmaz.”

277

Qayda barsam, aldımdı kes-kestey berdi-av! (28; 586) “Nereye gitsem hep karşıma çıkıyor ya!”

Qayran qazaqtıŋ jeri-ay! (238; 8797) “Hey, Kazak’ımın toprağı!”

Çekim Edatları

Çekim edatları, eklendikleri isimlere ya da isimleşen kelimelere sebep, zaman, tekrarlanma, karşılaştırma, benzetme gibi çeşitli dil bilgisel anlamlar eklediği ifade edilir. Ardından çekim edatları birlikte kullanıldığı durumlara göre tasnif edilir (Hacıeminoğlu, 1992: 1).

Kullanışlarına göre çekim Edatları

Kullanışlarına göre çekim edatları sekiz başlıkta değerlendirilir.

İşlevlerine göre çekim Edatları

…ȁlsiz ben kedeydiŋ sodan köŋili qaladı. (213; 7864) “…zayıfla yoksul ise ondan incinir.”

Bȁri qara basımız ben qarnımızdıŋ qamı üşin. (156; 5645) “Herkesin kendini kollamak ve karnını doyurmak içindir.”

Baymen qatar kedeyge şığın salıp. (124; 4374) “Zengin ile yoksula aynı vergiyi ödettiler.”

Jalaŋaşqa qayta oralğan soldattar erteŋ Şilik arqılı Almatığa qaytadı eken. (171; 6209) “Jalanaş’a tekrar dönen askerler ise yarın Şilik aracılığıyla Almatı’ya döneceklermiş.”

Jumıstıŋ avırı men jeŋiline qaramastan… (153; 5514) “İşin kolaylığına da zorluğuna da bakmadan…”

Köp qazaqqa jetispeytin bavırmaldıq pen sıylastıq osı avılğa jaqsı ornığıptı. (238; 8822) “Çoğu Kazaklar arasında yetersiz olan kardeşlik ile saygı bu köyde iyi yerleşmiş bir gelenekti.”

Mana tığıp qoyğan jerden mıltıq pen oq-dȁrini izdep tavıp aldı. (218; 8048) “Az önce kendisinin saklandığı yerden tüfek ile kurşunları buldu.”

Qarqara Kegen menen jerdiŋ körki. (242; 8982) “Karkara, Kegen ile dünyanın güzeli.”

Qulaq şekeden şapqan qılış bas süyegin qulağımen qosa qaq bölip tastaptı. (63; 1978) “Şakağından değen kılıç baş kemiğini kulağıyla birlikte ikiye ayırmıştı.”

278

Tabay men Jüzikti özimmen birge ȁketetin oyım bar. (184; 6724) “Tabay ile Jüzük’ü kendimle birlikte götürmek istiyorum.”

Tazabek Jalaŋaşqa, al Nüsipbekter Temirlik arqılı Qırğızsay men Ketpenge soğatın bolıp, Qayqınıŋ tusında eki ajırastı. (92; 3118) “Tazabek Jalanaş’a, Nüsipbekler ise Temirlik aracılığıyla Kırgızsay ile Ketpen’e uğramak için Kaykı’nın önünde ikiye ayrıldılar.”

Tömen qaray tartıp qalıp em, saldattıŋ şeneli qolıma qosa ilikti. (71; 2286) “Askerin tüfeğini alta doğru çekiverdim.”

Üş-tört qonaq üyge qatar kelse, olarğa as quyatın ıdıs jetpeytin. (291; 10882) “Üç dört misafir aniden geldiği zaman yemek verecek kap kacak yetmiyordu.”

Sebep Edatları

…batıl söyleytin batır äyel bola tura eşqaşan ädepten aspaydı. (96; 3306) “…kahraman kadın olmasa bile hiç nezaketten uzaklaşmadı.”

…eşteŋeden kende qaldım dep qınjılmaymın. (102; 3523) “…başka bir şey istemiyorum.”

Ağayın bola bilüv – qazaqtıŋ eŋ ülken müddesi. (295; 11019) “Akraba olmayı bilmek Kazak’ın en güzel hasletidir.”

Al qay qazaq qazaqtı küşeytüv üşin birdeme istep jatırmız. (156; 5643) “İşte, hangi Kazak, Kazaklar için çabalıyor.”

Aqırı bir qızımnıŋ arqasında qıtaydıŋ üyin qıstap şıqtıq. (136; 4860) “Sonunda kızımın sayesinde bir Çinlinin evinde kışı geçirdik.”

Ȁvbäkir ağanıŋ arqasında saqtap qaldıq. (78; 2578) “Avbakir ağabeyin sayesinde sağ kaldık.”

Birli-jarım bolğan soŋ, orıs bizben bavırlasqısı kep turadı. (39; 1023) “Sayıları az olduğu için Rus bizimle kardeş olmak istiyor.”

Düdämäl bolmas üşin, bäriniŋ bası-qasında bolğan meniŋ özimnen esti. (78; 2600) “Kuşkulanmaman için her şeyi bizzat şahit olan benden duyman gerekir.”

Qarındasıŋ da ağam qutqaradı dep senip jatqan şığar. (112; 3927) “Kardeşin de ağabeyim gelir kurtarır diye sana güvenip bekler.”

Sol sebepti bul soğıs – uzaqqa sozılatın soğıs. (244; 9038) “O yüzden bu savaş uzun sürecek bir savaştır.” 279

Unağan soŋ Sopıyadan qızğanıp kelesiŋ. (21; 306) “Hoşuna gittiği için de Sopıya’dan kıskanıyorsun.”

Benzerlik Edatları

Adamı joq üylerdi jük-mügimen örtegen sekildi. (92; 3131) “Sahibi olmayan evlerin tümü bütün malı varlığıyla yakılmış gibiydi.”

Ärbir adam sıyaqtı xalıqta da tağdır degen boladı. (156; 5625) “her insanın kaderi gibi halkların da kaderi olur, işte Kazakların kaderi buymuş.”

Bayğus bala etpetinen jığılğanda, qarğa tunşığıp ölgen tarizdi. (120; 4213) “Zavallı çocuk yüzüstü yıkıldığında karda boğulup ölmüş olabilir.”

Birevin de jemey, qoydı tek qıra beretin qasqır boluvşı edi, qılıqtarı qanday uqsas. (63; 1961) “Kurt, koyunu yemeden sadece öldürürdü, bunların hareketleri ona benziyordu.”

Endi bayqasa, ekeviniŋ arası op-oŋay ajıray salatın jeŋil-jelpi nȁrse emes sekildi. (24; 444) “Şimdi ise ikisi kolay kolay ayırılacak gibi değildi.”

Javabı da joq, şeşimi de joq tığıtıq tärizdi. (112; 3920) “Cevabı da çözümü de olmayan bu durum karşısında çaresiz kalmış gibiydi.”

Kobzev kädimgi qazaq tuvısqanı qusap quşağın jaya ornınan uşıp türegeldi. (270; 10051) “Kobzev tam Kazak akrabası gibi kucağını açıp yerinden kalkıverdi.”

Köktaldıŋ küzi jazğa uqsas: kün javmaydı, suvımaydı, şıbınsız jazdıŋ däp özi. (295; 11025) “Köktal’ın sonbaharı, yazı hissettiren yağmur ve soğuk olmayan, tam sineksiz bir yaz gibiydi.”

Mınav şal özin öltirgeli jatqanına senbey turıp-aq ölip qalğan sıqıldı. (63; 1975) “Bu ihtiyar kendisinin öldürüleceğine inanmadan ölmüş gibi görünüyor.”

Osı bir küyevi de siyaqtı, küyevi de ems siyaqtı düdämäl jağday onı mülde dağdartıp bitti. (48; 1376) “Bir an kocası gibi bazen kocası değil gibi kuşkulu durum onu çaresiz bıraktı.”

Qudaydıŋ bir oŋdağanı, biz qusap qaşıp tığılğan on qaralı üy bar eken. (197; 7217) “Allah’ın yardımı mı bilmem bizim gibi kaçıp saklanan yaklaşık on çadır vardı.”

Sol qandı meniki dep uqqan soldattar meni de öldige sanağan sıqıldı. (136; 4845) “O kanı benim kanım zanneden askerler beni de öldü diye düşünmüşler.”

280

Başkalık Edatları

…Dänekerdi bir bölek, qalğanın tobımen jırağa aparıp betin jasırdı. (128; 4550) “…Daneker’i ayrı, diğerlerinin cesedini de tepeye götürüp üzerlerini örttüler.”

…Şäyiniŋ bağalavınşa, bitimi bölek adam. (34; 818) “Şeyi’ye göre farklı bir adam.”

Avdanı bölek, avılı bölek, bul päle munda qaydan jür dep oyladı. (282; 10542) “İlçesi ayrı, köyü ayrı, bu burada ne yapıyor diye düşündü.”

Bälkim, budan basqa birevlerge kömegimiz tiyer, betkeyge deyin barıp köreyik. (61; 1891) “İleri gidip bir bakalım belki başka birilerine yardımımız olabilir.”

Eŋirep jılağannan özge eşteŋe qolınan kelmedi. (110; 3833) “Boğularak ağlamaktan başka elinden bir şey gelmedi.”

Jüzik Şäyige ädetten tıs jaltaqtay berdi. (78; 2572) “Bir şeyi yanlış mı yaptım der gibi Jüzük Şeyi’ye yan gözle bakıyordu.”

Qazaqqa köbeyüden özge ümit joq. (138; 4945) “Kazaklar için birlik olmaktan başka ümit yoktu.”

Qorğansız jandardıŋ tözüvden özge şarası joq. (104; 3608) “Kuvvetsiz, kimsesiz, canlarını korumaktan başka çareleri yoktu.”

Şoqpar men soyıldan basqa qaruvı joq qazaq mıltıqtı orısqa ne istey alamız? (42; 1146) “Sopayla topuzdan başka silahı olmayan Kazak, silahlı Ruslara ne yapabilir ki?”

Diğer Hal Edatları

…adamgerşilik siyaqtı minez-qulıqtıŋ qalıptasuvı, sirȁ, sol şeşimge baylanıstı bolar. (262; 9759) “…insanlık gibi yaratılışların kalıplaşması da o çözüme ait olabilir fakat nasıl yapsan da hepsi geçip gider.”

…öytkeni onıŋ baqıtı sırt el, jat bosağağa baylanıstı. (21; 323) “…çünkü kızın mutluluğu ailesinin dışında, öteki yuvaya bağlıdır.”

Ȁbenim üy bolıp jatır degen quvanıştan qısıq közderi şoq şaşıp jürgen Tabay qanday edi. (273; 10190) “Aben’im evlenecek diye sevinçten Tabay’ın çekik gözleri nasıl da mutlu olmuştu.”

Bȁken tuvralı tis jarğan emes. (250; 9273) “Baken hakkında bir şey demedi.”

281

Biraq ol üylerdiŋ bala-şağası men qatın-qalaşı qayda ketkeni jayında avzın aşpaydı. (58; 1788) “Fakat evin çoluk çocuk ve kadınlarının nereye gittiğinden hiç bahsetmedi.”

Birde-birimiz ol jaylı közinşe söz qozğap körgen emespiz. (105; 3656) “Hiçbirimiz o konuda onun önündeyken bir laf etmedik.”

Kȁrtöşke egem degen orıs-qazaqqa suğarmalı jerdi Kobzev bölip bere bastadı. (255; 9488) “Kobzev, patates yetiştirmek isteyen Ruslarla birlikle Kazaklara yeri taksim etmeye başladı.”

Kävsen Nurbekovanıŋ ömiri jaylı derekpen atap öteyik dep uyğarğan edik. (305; 11444) “Kevsen Nurbekova’nın hayatı hakkında bilgilerle anmayı öngördük.”

On altı jasında halqınıŋ namısın qorğap qurban bolğan şöbereŋiz jaylı bir jılı söz aytsaŋız, qalay boladı? (305; 11441) “On altı yaşında halkının gururu için kurban olan torununuzun evladı hakkında güzel bir şeylerden bahsetseniz olmaz mı?”

Onıŋ nağaşı jurtı tuvralı avıldastarı… (250; 9299) “Onun dayısının akrabaları hakkında köydekiler…”

Öytkeni olar özine tyisti jazasın aldı dep sanaymın. (149; 5356) “Çünkü onlar kendi yaptıklarına ait cezasını çekti diye düşünüyorum.”

Sol jayında öziŋmen aqıldasqalı keldim. (37; 937) “Bu konuda sizinle biraz konuşmaya geldim.”

Tazabek pen Qapez qaysı üyge tüsüv jöninde az-kem kelise almay qaldı. (199; 7300) “Tazabek ile Kapez hangi eve gideceklerine karar veremediler.”

Tekşe degen jaylavda arqar, teke degeniŋ örip jüredi deydi. (271; 10103) “Tekşe denilen yaylada dağ koyunu, teke çokmuş.”

Miktar Edatları

…ȁr üydiŋ aldında on şaqtı, jıyırma şaqtı baylavlı at, avıl işi qaptağan alaşapqın adam. (49; 1438) “…her evin önünde yaklaşık on yirmi bağlı at ve köyde dolanıp koşan insanlardı.”

…bȁri taŋsȁriden on şaqtı şaqırım ördeği Ayaqsazğa ketedi. (276; 10302) “…hepsi sabahleyin on kilometre uzaklıkta tepecikteki Ayaksaz’a gidiyorlardı.”

Ȁpketay, men sizge özimnen artıq senip otırmın. (240; 8882) “Ablacım, ben sana kendimden daha çok güveniyorum.”

282

Elüv-alpıs qoyımız ben jıyırma şaqtı iri qaramızdı aydap, Qaluşa qudağidıŋ qasına köşip alsaq pa eken? (47; 1331) “Elli altmış koyunla yaklaşık yirmi büyük malı götürüp Kalişa dünürün yanına taşınalım mı?”

Ertesi ubap-şubap tağı elüv qaralı üy ötti. (103; 3552) “Ertesi gün gürültü yaparak yine elli aile geçti.”

Mende, eki balamda – üşevmizde eki jüz qaralı sıyır, tört jüzge tarta qoy, bir üyir jılqı bar. (142; 5095) “Benim ile iki oğlumda yaklaşık iki yüz inek, dört yüz koyun ve birçok at var.”

On besten asqan boyjetken adam tanytın bop şıqtı. (242; 8950) “On beş yaşını geçen genç kız insanları ayırabilirdi.”

Osı bala, Bȁken, ekevmizden de asqan ȁnşi boladı, quday buırsa. (199; 7329) “Bu çocuk, Baken’le ikimizden daha iyi bir türkücü olacak.”

Seniŋ qadiriŋdi qasındağı dosıŋnan artıq bilmese, kem bilmeydi. (207; 7616) “Senin kıymetini yanındaki arkadaşından daha iyi biliyormuş.”

Şȁyi seksen toğızdan asqan jazda Qali qattı avırıp jatır eken degen habar keldi. (299; 11202) “Şeyi seksen dokuz yaşındayken Kali çok rahatsız diye haber geldi.”

Şȁyiniŋ de şekesi qızıp turğanı şamalı. (267; 9938) “Şeyi’nin de durumu iyi değildi.”

Tavdan asqan bultpenen aralasıp… (152; 5460) “Dağdan bulutla karışıp uzaklaşan…”

Üş jüz qaralı qolğa qarsı şığuv qayda, orıstar sasqanınan ekevin ustap bermekke aynalıptı. (182; 6652) “Aşağı yukarı üç yüz kişiye karşı gelemezler tabi ki, Ruslar ne yapacağını bilemeden şaşırıp ikisini bulup teslim edeceklerini söylemiş.”

Zaman Edatları

Ağaŋ burın da adastırıp ketüvşi me edi. (30; 661) “Ağabeyin önceden de kayboluyor muydu?”

Alayda mal-mülki men baspanasın tastay qaşsa, aldında suvıq küz ben qaqağan qıs tur, halıq odan qalay saqtanbaq? (83; 2763) “Fakat hayvanları ile çadırlarını bırakıp kaçsalar önlerinde sonbaharla şiddetli bir kış var, ondan millet nasıl korunur?”

Ȁvelde ürkektep, jaltaqtap, birazdan keyin eptep ünderi şığa bastadı. (61; 1893) “İlk başta ürkerek, yalpalıyorlardı, biraz sonra alışmaya başladılar.”

283

Ȁveli orıstıŋ atın ağaşqa baylap qoyıp, özin köterip aparıp özenge ağızıp jiberdi. (147; 5295) “İlk önce atını ağaca bağlayıp, Rus’u kaldırıp ırmağa attı. Sonra tüfeğini alarak atına binip geçitten diğer tarafa geçti.”

Biraq budan burın Qali attanıp ketti. (302; 11313) “Fakat kendisinden önce Kali öldü.”

Bizdiŋ Ȁlmerekte osıdan otız-qırıq jıl burın Tazabek Pusırman balası degen atamız ötken. (18; 217) “Bundan otuz kırk sene önce, Almerek’te, Tazabek Pusırmanoğlu adında bir atamız yaşamış.”

Endi mına söziŋnen keyin ökpem tarqadı. (65; 2058) “Şimdi bu lafından sonra öfkem dağıldı.”

Qalmaqtardan ȁyeli men üş qızdı qaytarıp ȁkelgen soŋ, jurt Tazabekti batır atadı. (116; 4062) “Karısıyla üç kızını Kalmuklardan getirdikten sonra Tazabek, halkın gözünde kahraman oldu.”

Sodan keyin Sopıyadan aynıp qalıp pa? (20; 291) “Ondan sonra Sopıya’dan vaz mı geçmiş?”

Sol sezigi anıqtalğanday ȁveli Oralbegi, sonan soŋ Keŋesbegi men Gülsȁni birdey avırıp qaldı. (277; 10332) “Yüreğiyle hissetti gibi önce Oralbek’i, ondan sonra Kenesbek ve Gülsan hepsi hastalandılar.”

Sonan soŋ avırsınıp, biraz vaqıt ünsiz közin jumıp jattı. (66; 2122) “Sonra biraz sessiz bekleyip gözünü kapatarak dinlendi.”

Sonan soŋ Şäyini quşaqtap bavırına bastı. (164; 5937) “Ondan sonra Şeyi’yi kucakladı.”

Şegaradan ötken soŋ, onşa uzamay bir sayğa qondı. (130; 4622) “Sınırdan geçtikten sonra çok geçmeden bir yamaçta durdular.”

Yer ve Yön Edatları

…Aqtoğayğa deyin qosılıp, odan arı Şarın atanadı. (45; 1267) “…Aktoğay’la birleşip Şarın’a akar.”

…bala-şağası men itin de ertip alğan bir şoğır tuvra bulardıŋ üyine qaray şubap keledi eken. (68; 2179) “…çoluk çocuk, köpekleri yanlarında beraber bunların evine doğru gidiyorlardı.”

284

…bir kezde mingesken ekev aldığa tüsip, kelgen top beri qaray qozğaldı. (168; 6079) “…bir an giden ikisi öne geçip gelen kalabalıkla buraya doğru ilerlediler.”

Ȁlgi avıl bizdi körip, nayzaların ustap bizge qarsı şıqtı. (58; 1778) “O köydekiler bizi görünce hemen mızraklarını ellerine alarak bize karşı çıktılar.”

Bȁlkim, budan basqa birevlerge kömegimiz tyer, betkeyge deyin barıp köreyik. (61; 1891) “İleri gidip bir bakalım belki başka birilerine yardımımız olabilir.”

Biraz jürgen soŋ qarsı aldınan attı adam qaraydı. (148; 5304) “Biraz ilerledikten sonra önünde atlı kişi göründü.”

Eki kün jatıp, üşinşi küni üşevmizdi keşke taman üş attı soldat Qaraqolğa qaray jayav aydap şıqtı. (133; 4734) “İki gün hapiste yattık, üçüncü günü akşam üçümüzü de üç atlı asker Karakol’a doğru sürgün etti.”

Ertesi ekevi tüs ava Orta Merkige qaray şıqtı. (65; 2066) “Ertesi öğleyin ikisi Orta Merke’ye doğru yola çıktılar.”

Jalaŋaştıŋ tavı onıŋ oŋtüstik qarsısında Eki aşağa deyin sozılıp jatır. (45; 1257) “Jalanaş dağı ise onun güney taraf karşısında İki Aşa’ya kadar uzanmaktadır.”

Jaqın jer ğoy, değende, sonıŋ bȁrin tüsingennen Şȁyiniŋ jüregi bir sȁt toqtap barıp qayta jürip ketken tȁrizdendi. (100; 3453) “Yakın yerde zaten, dediğinde Şeyi’nin bu düşüncelerden yüreği sanki durup tekrar atıyormuş gibi oldu.”

Jıyın eki sağatqa juvıq sozıldı. (265; 9871) “Toplantı iki saate uzadı.”

Köşip İleniŋ bergi betindegi Qırğızsayğa keldim. (182; 6633) “İli’nin ileri tarafındaki Kırgızsay’a taşındım.”

Men de, quday qalasa, jaqın künderde üyleneyin dep jürmin. (53; 1602) “Ben de Allah’ın izniyle yakın zamanda evleneceğim.”

Osıdan tup-tuwra elüv altı jıl burın bu kisi qazaqtıŋ qolına tüsken tutqın edi. (105; 3651) “Bundan tam elli altı yıl önce bu kişi Kazakların elinde tutuklanmıştı.”

Ötkeldiŋ bergi betindegi sȁmbi talğa közi tüsti. (147; 5264) “Geçidin bu tarafındaki ağaca gözünü dikti.”

285

Qalişanıŋ qırqı suvıq küzge tuwra keldi. (223; 8229) “Kalişa’nın kırkı14 sonbaharın soğuğuna denk geldi.”

Qarqarağa qaray betalıp kele jatqan jolda öz qolımen tağı tört adamdı atıp öltirip… (58; 1790) “Karkara’ya doğru giderken yolda kendi elleriyle dört kişiyi öldürüp…”

Şȁyini juvıq arada tağı tüsire almaytın boldıq qoy. (65; 2040) “Şeyi’yi yine yakın arada eve götüremiyoruz.”

Talaydan beri şeşilmey kele jatqan tüyindi onıŋ op-oŋay şeşe salğanına ȁri taŋ, ȁri riza. (33; 795) “Çoktandır çözülmeyen düğümü kolayca çözüverdiğine hem şaşırdı hem de sevindi.”

Tilevliden özgeniŋ bȁri tünimen köz ilmey, taŋğa juvıq qana talmavrap jığılğan. (77; 2559) “Tilevli hariç hepsi gece uyumadan bekleyip ancak sabaha doğru daldılar.”

Tüske taman tüŋlikti aşuvşı edik... (124; 4381) “Çadırın tündüğünü öğleyin açardık…”

Üyge kire bergenimde bir ittiŋ qarsı aldımnan tap bergeni. (207; 7620) “Eve girmek üzereydim bir köpek önüme çıkıverdi.”

II.2.4. Cümle

Cümle, bir düşünceyi, bir duyguyu, bir durumu, bir olayı yargı bildirerek anlatan kelime veya kelime dizisidir (Karahan, 1991: 40). Bu dizi içersinde bazen yüklem birden fazla olabilir, birbiriyle mana olarak ilgili cümleler tek bir cümle oluşturabilir.

Türkçede, yüklemi oluşturan ögeler dikkate alınırsa tek bir çekimli unsur cümle olabilir. Türçedeki temel kurallardan birisi de cümlenin dizilişi ile ilgilidir. Türkçe, sondan eklemeli bir dil olduğu için esas unsur hep sonda bulunur. Bundan dolayı Türkçe cümlelerde yüklem daima sonda olur. Bunlar dikkate alındığında Türkçedeki cümleleri yapısına, fiiline, fiilinin bulunduğu yere ve anlamlarına göre dört başlıkta değerlendirmek mümkündür. Ancak, Kazakçada cümleler sadece basit ve birleşik olarak iki başlıkta ele alınıp değerlendirilmektedir (Janpeyisov vd., 2002: 627-732; Biray vd., 2018: 164). Çalışmada Türkiyedeki cümle tasnifi dikkate alınarak değerlendirme yapılmıştır.

14Ölünün kırkı çıktığında okutulan mevlit 286

II.2.4.1. Yapılarına Göre Cümleler

Kazakçadaki cümleleri de basit, birleşik, girişik, sıralı, bağlı ve eksiltili olarak altı başlıkta değerlendirmek mümkündür.

II.2.4.1.1. Basit Cümle

Basit cümle, yapısında isim veya fiil cinsinden tek yüklem taşıyan cümlelerdir (Karahan, 1991: 59).

İncelediğimiz eserde basit cümleler genellikle uzun olmayan kısa cümlelerdir. Fakat bunun tersi örnekler de vardır.

Bilimdi halkpen bäri sanasadı. (159; 5742) “Gözü açık halkla herkes anlaşabilir.”

Ertesi Nurbek üige tım keş keldi. (296; 11064) “Ertesi gün Nurbek eve geç geldi.”

Jurt jım-jırt tıŋdadı. (304; 11401) “Herkes sakince dinledi.”

Kelininiŋ aŋırağan joqtavı estildi. (308; 11550) “Gelinin yüksek sesle ağıt söylediği duyuldu.”

Meniŋ de oqığım keledi. (159; 5744) “Ben de okumak istiyorum.”

Ol sağan unadı. (21; 305) “O, senin hoşuna gitti.”

On segizinde kelin bolıp tüsti. (286; 10713) “On sekizinde gelin oldu.”

Ornına birgädir basqarma bolıptı. (284; 10610) “Yerine ekip başı yönetici olmuş.”

Öytkeni oğan urpaq sıylaydı. (162; 5875) “Çünkü ona evlat verir.”

Qazaqqa osınıŋ ekevi de kerek. (158; 5696) “Kazaklara ikisi de lazımdır.”

Üşeviniŋ äŋgimesi üylespedi. (30; 658) “Üçünün konuşmaları alakasızdı.”

II.2.4.1.2. Birleşik Cümle

Birleşik cümle, bir ana cümle ile onun anlamını tamamlayan bir veya birkaç yardımcı cümleden oluşan cümledir. Birleşik cümlede birden fazla yargı ve birden fazla çekimli fiil bulunur (Özkan, 2016: 129).

287

Kazakçada bu tarife uyan tek yapı şartlı birleşik cümledir. Türkiye Türkçesi gramer kitaplarında bazılarının birleşik (Ergin, 1998: 404; Karaağaç, 2017: 239; Özkan-Sevinçli, 2011: 197-207; Özkan vd., 2016: 135) bazılarının bağlı cümle (Karahan, 1991: 62) bahsinde değerlendirdiği, yapısı itibarıyla da Türkçe cümle yapısına uymayan ki bağlacıyla bağlanmış cümle Kazakçada kullanılmamaktadır. Bu sebeple Kazakçada kullanılan tek birleşik yapılı cümle şartlı birleşik cümledir.

Şartlı birleşik cümle, bir ana cümle ile bir yardımcı cümleden oluşur. Yardımcı cümle şart cümlesidir. Şart kipi diğer kipler gibi tam bir yargı ifade etmez. Bu sebeple şart kipinin yüklem olarak kullanıldığı şart cümlesi tek başına tam bir yargı bildirmediği için bağımsız bir cümle olarak kullanılmaz. Şart cümlesi bir başka cümleyi zaman, şart, sebep gibi anlamlarla tamamlar (Özkan, 2016: 131-132).

Şartlı birleşik cümlenin Kazak Türkçesinde karşılığı bağlı cümlenin (sabaqtas qurmalas söylem) alt başlığında “Şartlı bağınıŋqı sabaqtas söylem.”dir ve –sa şart ekiyle kurulur (Şalabay, 2012: 144; Janpeyisov vd., 2002: 722).

Al orıstıŋ piğılı durıs bolsa, Qayğa ötip ketken Tazabekti nege ustap äkep öltiredi? (20; 262) “Eğer Rusların niyeti iyiyse Çin’e geçerken Tazabek’i neden tutuklamıştı?.”

Alayda Tazabek ataŋız el qamın jep orısqa qarsı bolsa, siz öz qamıŋızdı jep orısqa qızmet jasap jürsiz ğoy? (19; 242) “Ama Tazabek atan halkı düşünüp Ruslara kaşı çıkmış, Sen ise kendi rahatın için Ruslara hizmet ediyorsun!.”

Aqır qulasam, qarağaydıŋ işinde qulasam eken, bir butaqtan ustay alsam da ölmespin, dep dalbalasalap kele jatır em. (23; 407) “Düşersem de orman da düşeyim ki en azından ağacın dalından tutarsam ölmem, diye düşünüp duruyordum.”

Bilsem, aqır bir ölim dep, söyter edim. (69; 2230) “Bilsem, sonuç ölüm diye öyle yapardım!.”

Bul dünye, oylap tursam, arman dünye. (14; 48) “Bir düşünsen bu dünya hayal dünya.”

Kötere alsaŋ, köterip-aq alşı! (22; 374) “Kaldırabilirsen kaldır!.”

Orıs qazaqqa jaqsılıq oylasa, qazaqtıŋ orısqa qarsı şığıp nesi bar? (19; 260) “Ruslar Kazaklar için iyi düşünse, Kazakların Ruslara karşı ne tavrı var ki?.”

Qayda barsam, aldımdı kes-kestey berdi-av, dep kijindi de, sonıŋ ızasımen seniŋ Şäyige üylengeli jürgeniŋdi aqtarıp saldı. (28; 586) “Nereye gitsem hep karşıma çıkıyor, diye öfkelendiğinden senin Şeyi’yle evleneceğini birden bana söyledi.”

288

Sonıŋ esesin qudaşadan qaytarıp alsam ba dep turmın. (17; 176) “Onun hesabını kız kardeşinden alsam mı diyorum.”

Toqtıq zaman tuvıp jatsa, toy tomalaqqa orın tabılar. (67; 2144) “Huzurlu zaman olsa düğün için zaman bulunur.”

II.2.4.1.3. Girişik Cümle

Girişik cümle, bir cümlenin başka bir cümle içersinde onun henhangi bir ögesi durumunda olduğu cümledir. Buna cümle içinde cümle demek de mümkündür. Cümle bilgisi kitaplarının çoğunda birleşik cümle bahsinde iç içe birleşik cümle olarak ele alınan (Ergin, 1998: 406; Özmen, 2013: 178-179; Karahan, 1991: 62; Aktan, 2016: 126; Karaağaç, 2017: 239) cümle çeşidi aslında birleşik cümle tarifi ile çelişmektedir. Sadecbir cümlenin herhangi bir unsuru durumunda olan cümlenin birleşik cümlede tarif edilen yan cümle olması mümkün değildir. Onun için bu yapıdaki cümlenin yapıları bakımından cümlelerde ayrı bir başlıkta girişik cümle veya iç içe girişik cümle şeklinde alınması doğru olur. Çalışmada bu sebeplerden dolayı ayrı bir başlıkta girişik cümle şeklinde ele alınmıştır.

Ağatay, joldan alısıraq keteyikşi, dedi kelinşek quşağın jazbağan qalpı. (24; 431) “Ağabey, yoldan biraz uzaklaşarak gidelim, dedi kadın hala kucağında yatarak.”

Älgi şäy işetin jerge barayıqşı! Dedi şöldegenine jeŋgesi kinälidey-aq keyip. (16; 136) “Çay içmeye gidelim ya! dedi sanki susuzluğunun suçlusu yengesiymiş gibi.”

Atıŋız nege Tazabek? Bek, biy bolğandı unatasız ba? dedi qağıtıp. (18; 214) “İsmin neden Tazabek? Bey mi hatip mi olmayı istersin? diye laf attı.”

Jerge ayağım äli tigen joq, qaydan közim jetedi? dedi äyel külip. (23;412) “Ayaklarım daha yere değmedi ki nasıl inanayım? dedi kadın gülerek.”

Jürşi tez! Anda Sopıya değen orıs qızı än sag jatır, dedi degbirsizdenip. (14; 34) “Hadi çabuk yürü! Orada Rus kızı Sopıya şarkı söylüyor, dedi sabırsızlanarak.”

Men seni bilem, sırtıŋnan talay körgem, dedi äyel qolın moynınan bosatpay. (23; 383) “Ben seni tanıyorum, hep görüyordum dışarıdan! dedi kadın, herifin kucağındayken.”

Qoy-ey, bala, erkinsime! dedi irilev sarığa Jüzük qabağın tüyip. (17; 178) “Eee, yeter çocuk öyle davranma! dedi sarışın ve iriyarı olanına Jüzük surat asarak.”

289

Qoysaŋdarşı, körip tursıŋdar ğoy qarındasıma kelgenimdi, dedi iyegimen Jämeşti nusqap. (17; 169) “Bırakın ya! Görüyorsunuz ki kardeşime geldim, dedi işaretle Jameş’i göstererek.”

Sensiŋ oğan meni ädeyi körsetip jürgen, dedi qız burtıyıp. (21; 309) “Sen bilerek beni onun yanına getirdin, dedi kız sinirlenerek.”

Sonıŋ esesin qudaşadan qaytarıp alsam ba dep turmın. (17; 176) “Onun hesabını kız kardeşinden alsam mı diyorum! dedi Şeyi’yi gözleriyle süzerek.”

II.2.4.1.4. Sıralı Cümle

Sıralı cümle, anlam yakınlığı ve ilgisi nedeniyle denklik veya karşılaştırma yapan herhangi bir bağlaç olmaksızın virgül veya noktalı virgülle sıralanan, aralarında birleşik cümlede olduğu gibi temel ve yan cümle hiyerarşisi bulunmayan birden fazla cümlenin tek bir cümle oluşturduğu yapılara sıralı cümle denir (Karahan, 1991: 65; Aktan, 2016: 128; Hengirmen, 1998: 357). Anlam yönünden birbirlerine ilgili sıralı cümleler birbirinden tamen ayrı ögelere sahip olabildiği gibi bazılarının henhangi bir ögesi ortak da olabilir. Herhangi bir ögesi ortak olan cümlelere bağımlı sıralı hiçbir ögesi ortak olmayan cümlelere bağımsız sıralı cümleler denir (Hengirmen, 1998: 357; Aktan, 2016: 128-129; Özkan vd., 2016: 139-140; Özkan-Sevinçli, 2011: 209, 215).

Äkesiniŋ äŋgimesine qarasa, maqtanşaq ta; jalğız atın köŋili qulağan adamına tüsip beretin jomart ta; qorıqqanı men sasqanın sezdirgisi kelmeytin namısqoy da; öziniki durıs- burıs bolsa da aytqanınan qayta qoymaytın äri qaysar, äri qırsıq ta; özgeniŋ özinen asıp bara jatqanına köz jumıp qaray almaytın işi tar da; bügüngü “E, jaraydısı.” erteŋ özine qazılğan or ekenin aŋğarmaytın aŋqav da, birevge sıy qılğandı da jaqsı köretin, birevden sıy alğandı da jek körmeytin, äytevür, älemdegi bar jaqsı men jamandı boyuna tügel jinap alğan jalğız halık tek qazaq sekildi. (34; 821-833) “Babasının konuşmalarına bakınca kendisi övüngen; tek atını sevdiği birisine üzerinden inip verecek kadar cömert, korktuğunu ve şaşırdığını belirtmek istemeyen gururlu birisiydi, kendisinin yaptığı doğru, yanlış olsa da dediğinden vaz geçmeyen hem cesur hem inatçıydı; birisinin kendisinden üstün olduğunu kabul etmeyecek kadar kıskançtı; bugün birisinin ‘eee, tamam’ demesinin yarın kendisine kazılan çukur olduğunu fark etmeyecek kadar saftı; birisine hediye vereni seven ve almaya da kötü demeyen, her nasılsa tüm iyi ve kötülüğü kendisinde bulunan Kazaklar gibiydi.”

290

Asabanıŋ davsı tavdan qulağan tasqınday bir tolastar emes: maqtaydı, madaqtaydı, äitevür, esedi, köŋildendirgisi keledi. (260; 9649) “Eğlenceyi düzenleyen sorumlunun sesi dağdan kopan tufan gibi hiç durmuyor; bir övüyor, bir şımartıyor, nasılsa eğlendirmek istiyordu.”

Ne bolsa sonı ayta salmaysıŋ: basqalar oğan qalay qaraydı, tüsine me, joq pa dep tarazılaysıŋ; qalay bolsa solay kiyine bermeysiŋ: jurt bul türimdi qalay bağalaydı dep oylaysıŋ; köringen jerge bara bermeysiŋ: ol arada kimder boladı, meniŋ barğanımdı qalay bağalaydı dep küdiktenesiŋ. (264; 9835-9841) “Öylesine konuşmuyorsun; onu başkaları nasıl kabul eder, anlar mı, anlamaz mı diye değerlendiriyorsun, düzgün giyinmeye çalışıyorsun, millet bu halime ne der diye düşünüyorsun, herkesin her davet ettiği yere gitmiyorsun; orada kimler olacak, benim gelmemi nasıl karşılar diye şüpheleniyorsun.”

Ol toydı eske aluv sol kezdegi adamdardı aŋsav sekildi: tanavı jelpildep, Äbenim üyi bolıp jatır degen quvanıştan qısıq közderi şoq şaşıp jürgen Tabay qanday edi; qudaydıŋ buğan jetkizgenine de şükür dep, toydıŋ iyesi emes, kütüşi kelindey jaypaŋ qağıp jürgen Jüzük qanday edi; toydıŋ bir jerinen tüytkil şığıp qala ma dep, qayta-qayta Şeyi’ge jaltaqtap, bılay şığa bere bir-birimen jaŋa köriskendey avuz jalasıp turğan Jaqsıbala qaynısı, Sämen bavurı, solardıŋ anda-munda jumsağanın adam sanap ardaq tutqanday körgen Keŋesbeginiŋ külim qağıp zır jügirgeni qanday jarasımdı edi? (274; 10189-10201) “O düğünü hatırlamak o zamandaki insanları özlemek gibiydi; Aben’im evlenecek diye sevinçten Tabay’ın çekik gözleri nasıl da mutlu olmuştu; Allah bu günü de nasip etti şükürler olsun diye düğün sahibi değil gelin gibi hizmet eden Jüzük’ü nasıldı; düğünün bir eksiği var mı diye tekrar tekrar Şeyi’yi merak edip ve bir birini yeni görmüş gibi konuşkan kayınım Jaksıbala, Samen kardeşi; onların ara sıra ‘git gel’ diye insan gibi gördüklerine gülümseyip koştuğu Kenesbeğ’i ne güzel yakışıyordu?.”

II.2.4.1.5. Bağlı Cümle

Bu cümleler ve, veya, da, fakat, ama, lakin, halbuki, meğer vb. bağlama edatlarıyla birbirine bağlanmış cümleler topluluğudur. Bağlı cümleler, öğelerini paylaşabilirler. Eksikli kullanım, hem bağlama öbeklerinde hem de bağlı cümlelerde görülen bir özelliktir. (Karaağaç, 2009: 199-200). Bağlaçların görevi sıralama, benzetme, açıklama, sebep, sonuç, amaç vb. anlamlarla cümleleri birbirine bağlamak, aralarındaki ilişkiyi vurgulamak ve ilişkinin yönünü belirlemektir. (Aktan, 2016: 131)

291

Kazak Türkçesinde “Bağlı cümle”, genel olarak “Qurmalas söylem” (birleşik cümle) olarak ele alınır. Kazak Türkçesindeki terim olarak karşılığı ise “Sabaqtas qurmalas söylem”dir. Fakat Kazak Türkçesinde, zarf-fiil ve isim fillerle yapılan cümleler birleşik cümle olarak değerlendirilmektedir. Türkiye Türkçesinde “basit cümle” olan bu yapılardaki ekler Kazak Türkçesinde bağlayıcı rölünde kullanılmıştır.

Bäriniŋ közi şarasınan şığa jazdap şatınap, biraq ol şığıp ülgerşenşe, adamnıŋ janı şığıp ülgeredi eken. (63; 1971) “Hepsinin gözü yuvasından çıkmış gibi ama o çıkana kadar insanın canı çıkıp gidermiş.”

Bul bir künniŋ nemese bir jıldıŋ emes, uzaq jılğı alavuzdığımızdıŋ nätijesi. (157; 5658) “Bu bir günün veya bir yılın değil senelerdir yaptığımız ittifaksızlığın sonucudur.”

Erteŋ ol ekev, üşev, jüz boladı, söyte-söyte ne öziŋmen teŋ boladı, ne öziŋnen köp boladı jäne onıŋ bäri ol orıstay ädil emes, avzıŋdağını jırıp alatın, astıŋdağını tartıp alatın ozbırı da boladı. (39; 1024) “Yarın o iki, üç, yüz olacak, sonra da seninle denk ya da senden üstün olacak ve onların hepsi o Rus gibi dürüst olmayacak, yediğini çalan, altındakini çekip alan zalim de olur.”

Onday därini eşbir oqımıstı men ğulama jasay almaydı öytkeni onı Jaratuvşı iyemniŋ özi jasağan. (294; 11007;) “Bu ilacı ne okumuş insan ne ulema yapabilirdi çünkü onu Allah’ın kendisi yapmıştı.”

Onı men jasamasam, basqa eşkim jasamaytının jäne jasay almaytının jaqsı bilem. (77; 2543) “Onu ben yapmasaydım başka kimsenin yapmayacağını ve yapamayacağını iyi bilirim.”

Qazaq uldıŋ tağdırına onşa qam jey bermeydi, öytkeni ol öz tağdırın öz eliniŋ işinde ötkizedi, al qızdıŋ tağdırın aq saqaldı atasınan tartıp asıq oynağan balasına deyin wayımdaydı, öytkeni onıŋ baqıtı sırt el, jat bosağağa baylanıstı. (21; 320) “Kazaklar erkek çocukları için o kadar kaygılanmıyor, çünkü onlar hayatlarını kendi memleketinde geçirir, kız çocukları için ise beyaz sakallı dededen tut da oyun oynayan çocuğa kadar herkes endişelenir, çünkü kızın mutluluğu ailesinin dışında, öteki yuvaya bağlıdır.”

Qazirgi kelip jatqandar bizge uqsamaydı, öytkeni biz kelgende, bul jaqta birde-bir orıs joq bolatın, bizge qazaqtar ğana qamqorlıq jasadı, al qazirgiler burınnan turıp jatqan orıstarğa kelip qosılıp jatır. (231; 8541) “Şimdi gelenler ise bize hiç benzemiyorlar, çünkü biz buraya ilk geldiğimizde hiçbir Rus yoktu, bize sadece Kazaklar yardım etti, şimdi gelen Ruslar ise önceden gelen Ruslara katılıyor.”

292

Şayi Jämeştiŋ ker atın birden tanıdı, biraq üstindegi ol emes, egde äyel. (33; 803) “Şeyi, Jameş’in atını hemen tanıdı fakat üzerindeki o değil orta yaşlı bir kadındı.”

Tazabek ündemedi, öytkeni Kajabektiŋ boljamına sene qoymadı, basqanı qoldasa da, orıstıŋ eşbir ükimeti qazaqtı qolday qoiyadı dep oylamadı. (167; 6050) “Tazabek, cevap vermedi çünkü Kojabek’in tahminine pek inanmıyordu, başka birilerini desteklese de hiçbir Rus hükumetinin Kazakları desteklemeyeceğini düşünüyordu.”

Tuv sırtınan Jüziktiŋ davısı tağı şığıp jattı, biraq bul jolı birde-bir sözi sanasına jetpedi. (31; 702) “Daha da Jüzük’ün sesi uzaktan geliyordu fakat bu sefer hiçbir lafını işitmiyordu.”

II.2.4.1.6. Tamamlanması Okuyucuya Bırakılmış Eksiltili Cümleler

Eksiltili cümleler, genellikle günlük konuşmalarda bazı öğeleri kesilerek söylenen veya yüklemi kullanılmayan cümlelerdir. Atasözleri ve deyimlerde, günlük konuşmalarda, karşılıklı konuşmalarda daha çok etkileyici olmak, söze daha çok duygusallık katmak için eksiltili cümleler kullanılır. Sorulara kabul veya ret bağlamında verilen tek kelimelik cevaplar da eksiltili cümle olup eksiltili cümlede kesin bir yargı bulunmasa da, cümlenin anlamı genellikle bir önceki cümlenin yüklemine bağlı olarak anlaşılır (Aktan, 2016: 132)

Balaŋ şeşesiniŋ qasında… (120; 4239) “Oğlun annesinin yanında.”

Jaraydı, keyin… (207; 7631;) “Tamam, sonra…”

Jaraydı, sonımen… (20; 297) “Peki, sonra.”

Jezdem! öziŋiz de bilesiz… (228; 8443) “Eniştem! Kendin de biliyorsun.”

Men de seni: “Dävin-ay!.” dep… (23; 387) “Ben de seni, ‘Çok yapılıymış!’ diye.”

Ne değenin bilseŋ ğoy.. (207; 7630) “Onun ne dediğini bilsen.”

Ne devşi em (edim)? Bir körmey jatıp? (206; 7580) “Ne diyebilirim? İlk görüşmeden sonra.”

Özi birge tumasa da, babası babasımen birge tuğan bavırlası… (262; 9725) “Kendisiyle aynı anadan babadan kardeş olmasa da babası babalarıyla kardeşler.”

Sodan şoşıp… (207; 7621) “Ondan korkunca…”

Tilderi aiyaqastı baylanıp qalğanday, eki äyel bir birine qaray da almay melşiyip qalıstı… (288; 10762) “Dilleri bağlanmış gibi iki kadın bir birine bakamadan yığılıp kaldı.”

293

Tüh, apa-ay, bärin orıstar qırıp ketken eken dep… (219; 8090) “Tüüh, Abla! Herkesi Ruslar öldürdü diye…”

II.2.4.2. Yüklemlerine Göre Cümleler

Yüklemin türüne göre iki çeşit cümle vardır. Bunlar da varlığın bildirildiği isim cümlesi ve olayın bildirildiği fiil cümlesidir (Karaağaç, 2009: 202)

II.2.4.2.1. Fiil Cümleleri

Cümledeki çekimli unsuru fiil veya birleşik fiil olan cümlelere fiil cümlesi denir (Karahan, 1991: 68; Karaağaç, 2017: 243; Ergin, 1991: 401). Nesne alabilen fiil cümlelerine geçişle, alamayanlara geçişsiz fiil cümlesi denir. Ancak edilgen pasif cümlerde hareket kendiliğinden gerçekleştiğinden özne ve nesne karışır, özne ve nesne bulmak için yükleme sorulan sorulara karşılık gelen öge bulunsa da bu ne öznenin ne de nesnenin tarifine uyar. Fiillerin cümledeki asıl vazifesi yüklemdir, onların yüklem olma eylemi çok güçlüdür. Bilsem, aqır bir ölim dep, söyter edim. (69; 2230) “Bilsem, sonuç ölüm diye öyle yapardım.”

Biz de äne-mine ketemiz dep qopaŋdap otırmız. (72; 2335) “Biz de bugün yarın gideceğiz diye hazırlık yapıyoruz.”

Eri bara jatıp ortadağı däv qalmaqtıŋ jutına qarap turğanın közi şaldı. (16; 121) “Yengesinin peşinden giderken ortada çok iri bir Kalmuk’un kendisine baktığını gördü.”

Jaqında Ömekeŋe özim barıp qaytam. (25; 474) “Yakın bir zamanda Ömeken’le kendim gidip görüşeceğim.”

Järmeŋkege kelgen bir jolı seni sırtıŋnan köripti. (20, 287) “Geçen gün pazara geldiğinde seni dışarıdan görmüş.”

Jomart ekevmiz qarağaydıŋ işinen eki-üş sırıq tavup äkeleyik te, sodan kötergi jasayıq. (56; 1695) “Jomart ikimiz ormandan iki üç tane sırık bulup ondan sedye yapalım.”

Köbin basınan, kevdesinen, keybirin işinen, biren-saranın tört-bes jerinen şapqılap, tüyrep, turalap, it tartqılağan tulaqtay dal-dulın şığarıp tastaptı. (62; 1934) “Çoğunu başından, gövdesinden, içinden, birkaçını dört beş kere vurup, süngü batırıp, köpek silkeler gibi paramparça yapmışlar.”

294

Ol vädeniŋ hatqa tüsken qağazın Savrıq äkem Tezek töreniŋ üyinen öz közimen körgen. (35; 869) “O verilen sözü, yazılan mektubu baba Savrık, Tezek asilzadenin evinde kendi gözleriyle görmüş.”

Onısı durıs bolmaptı. (65; 2050) “Yanlışlık yapmış.”

Orta Merkiniŋ biyiginen qarap, Jalaŋaştan Qarqarağa, Qarqaradan Jalaŋaşqa qaray jöŋkilgen alaşapqın jurttı Şäyi künde köredi. (46; 1290) “Orta Merki’nin yukarısından Jalanaş’tan Karkara’ya, Karkara’dan Jalanaş’a doğru göçen halkı Şeyi her gün görüyor.”

Tazabek Şäyige däp sonday, janın tüsinbeytin erkektey körindi. (25; 492) “Tazabek, Şeyi’ye tam da öyle kadınla ilgilenmeyecek birisi gibi göründü.”

II.2.4.2.2. İsim Cümleleri

Fiil dışında kalan kelimeler veya onların yerini tutan kelime gruplarının ek fiille çekimlenmek suretiyle yüklem olduğu cümlelere isim cümlesi denir (Karaağaç, 2017: 246: karahan, 1991: 68; Aktan, 2016: 110).

Genellikle Kazakçada özel olarak da incelenen eserde fiil cümlelerinin daha fazla kullanıldığını söylemek mümkündür.

Biz şeginetin jer qalğan joq. (35; 875) “Bizim için dönülecek yol yok.”

Järmeŋkede mıltıq köp. (50; 1467) “Pazarda silah çok.”

Jetige tolıp qalğan Oralbek tım erke. (257; 9555) “Yedi yaşına gelen Oralbek çok şımarıktı.”

Jüzinde de, minezinde de ayğaylap turğan äbestigi joq. (40; 1085) “Tavrında ve karakterinde bir kötülük yok.”

Mine, “Ornında bar oŋalar.” degen – osı. (270; 10054) “İşte, ‘Yerinde olan düzelir’ sözü böyledir.”

Oğan aqıldıŋ, bilimniŋ eşqanday qajeti joq. (38; 975) “onun için hiç akıl ve ilmin gereği yok.”

Öytpeske amalı joq. (24; 455) “Öyle yapmaktan başka çaresi yok.”

Patşağa jaltaqtaytın alban da joq. (35; 864) “Çarı dinleyen Alban’da yok.”

Qazaqtardıŋ ötken tarihî bolmaptı. (301; 11257) “Kazakların geçmiş tarihî olmamıştır.”

295

Qazaqtıŋ birliği degen – sol. (300; 11232) “Kazakların birliği işte budur.”

Qazaqtıŋ soyıl men taiyaqtan basqa qaruvı joq. (35; 887) “Kazak’ın topuzla sopadan başka silahı yok.”

Qırğız kisiniŋ eptep moldalığı bar eken. (79; 2612) “Kırgız’ın biraz imamlıktan bilgisi varmış.”

Qısqası, jumus köp. (142; 5097) “Kısacası iş çok.”

Sonda qırğız otaşı bar. (66; 2101) “Orada bir Kırgız kırıkçı vardı.”

Şäyi, tegi, bütin ömir sürip körmegen eken: ılğy joğaltuv, ayrıluv. (260; 9672) “Şeyi, bir bütün olarak yaşamamıştı, kaderi hep kaybetmek ve ayrılmaktı.”

Şayi än emes, äldebir ävliyeniŋ ünin estigendey uyıdı. (15; 99) “Şeyi, şarkı değil sanki herhangi bir Evliya’nın sesini dinler gibi can kulağı ile dinledi.”

II.2.4.3. Öge Dizilişine Göre Cümleler

Türk dilinde, Türkçenin yapısı gereği yüklem genellikle sonda bulunur, bu sondan eklemeli bir dil olması sebebiyle böyledir. Çünkü Türkçede esas unsur hep sonda olur. Ancak diğer cümle öğeleri gibi yüklemin de söz dizimi içindeki yeri çeşitli sebeplerle değişebilir. Yüklemin yerine göre cümleler, kurallı ve devrik cümle olmak üzere ikiye ayrılır (Aktan, 2016: 120).

II.2.4.3.1. Kurallı Cümle

Türkçenin mantığı ve ögelerin diziliş sırasına göre esas unsur olan yüklemin sonda olması gerekir. Cümle içinde vurgulanacak unsur ise yükleme yaklaştırılır. Kazakçada kurallı ve devrik cümle diye bir tasnif yoktur fakat devrik cümle nadir kullanılır, cümleler genellikle kurallıdır (Biray vd., 2018: 174).

Än ayaqtalğan soŋ da jurt tarqamadı. (15; 62) “Şarkı bitince de halk dağılmadı.”

Eki jigit jönine ketken soŋ bäri anıqtaldı. (18; 196) “İki delikanlı yollarına gittikten sonra her şey anlaşıldı.”

Jetige tolıp qalğan Oralbek tım erke. (257; 9555) “Yedi yaşına gelen Oralbek çok şımarıktı.”

296

Olar ne istese, biz de sonı isteyik. (255; 9494) “Onlar ne yaparsa biz de yapalım.”

Qızarıp ketkenin sezip, qıyastap, Jüzük’ten jüzün burıp äketti. (21; 307) “Kızardığını hissederek görmesin diye Jüzük’ten yüzünü çevirdi.”

Şeyi de arbalğan adamşa aq üydiŋ aldınan uzay almadı. (15; 63) “Şeyi de beyaz çadırın önünden uzaklaşamadı.”

Şeyi’nin jüzü külgenmen, köŋili köteriler emes. (260; 9651) “Şeyi’nin yüzünün gülmesine rağmen gönlü mutlu değildi.”

Tazabek äldeneden oyanıp ketti. (256; 9497) “Tazabek, uyurken birden uyanıverdi.”

II.2.4.3.2. Devrik Cümle

Konuşma dilinde ve şiirlerde daha çok rastlanan ve yüklemin sonda olmadığı cümleler (Böler, 2019: 252) devrik cümledir. Kazakçada fazla örneği olmayan devrik cümlenin eserde tespit edilen örnekleri aşağıdadır.

Ana şetine barşı maldıŋ. (49; 1419) “Diğer tarafına git hayvanın.”

Ataŋız Bayşegir de emes şıŋ-qus. (202; 7430) “Dedeniz Bayşehir de değil doruk.”

Birevge jalınbaymız, äzir tım biz. (202; 7429) “Birisine yalvarmayız çok fazla.”

Eger sol arada toqtav qoymasa men sağan jaq bop töbeleser edim olarmen. (213; 7855) “Eğer orada durdurmasaydı ben de sana destek olup dövüşürdüm onlarla.”

Jaylaydı İle boyun Alban, Suan. (80; 2668) “Yayılır İle boynuna Alban, Suan.”

Öleŋge jaskezimnen boldım inkâr. (151; 5441) “Şarkıya gençken oldum tutkulu.”

II.2.4.4. Anlamlarına Göre Cümleler

Türkçede olumsuzluk fiil cümlelerinde olmsuzluk eki isim cümlelerinde bir edatla yapılır yine soru cümleleri fiil cümlelerinde genellikle soru eki ve soru zarfı, sıfatı ve edatlarıyla isim cümlelerinde soru zarfı, sıfatı ve edatlarıyla yapılır. Kazak Türkçesinde cümleler anlamına göre olumlu ve olumsuz, maksadına göre haber cümlesi, soru cümlesi, emir cümlesi ve ünlem cümlesi olarak sınıflandırılır (Janpeyisov vd., 2002: 665-674; Biray vd., 2018: 176).

297

II.2.4.4.1. Olumlu Cümle

Olumlu cümleler, olumlu yargı ve oluş bildiren cümlelerdir. Olumlu cümleler, cümle yüklemini oluşturan eylemin gerçekleştiğini, gerçekleşeceğini veya gerçekleşmesi gerektiğini vb. yargıları bildirir. Bir cümle doğrudan doğruya olumlu olabileceği gibi, dolaylı yollardan da olumlu olabilir (Özmen, 2013: 221).

Adam istegendi adam isteydi. (72; 2340) “Bir insanın yaptığını başka bir insan da yapabilir.”

Aqtoğayğa jete bergende kün battı. (145; 5210) “Aktoğay’a yaklaşınca akşam olmuştu.” Bular Satıdan ötip, Kürmetige jaqındağanda ımırt ta jabıldı. (176; 6424) “Bunlar Satı’dan geçip Kürmeti’ye yaklaştığında akşam olmuştu.”

Biz de äne-mine ketemiz dep qopaŋdap otırmız. (72; 2335) “Biz de bugün yarın gideceğiz diye hazırlık yapıyoruz.”

Derev qoy soyıldı, qazan köterildi. (79; 2612) “Hemen koyun kesildi, yemek yapıldı.”

Jaysız, küysiz jurt jalaŋaş ağaştay jutağan. (104; 3590) “İmkânsız, bakımsız halk çıplak ağaç gibi, sanki kıtlık olmuştu.”

Köbin basınan, kevdesinen, keybirin işinen, biren-saranın tört-bes jerinen şapqılap, tüyrep, turalap, it tartqılağan tulaqtay dal-dulın şığarıp tastaptı. (62; 1934) “Çoğunu başından, gövdesinden, içinden, birkaçını dört beş kere vurup, süngü batırıp, köpek silkeler gibi paramparça yapmışlar.”

Miyı, aqılı, sezimi bäri qasqır şapqan qoyday bıt-şıt. (219; 8080) “Aklı, duygusu, beyni hepsi koyuna kurt saldırmış gibi darma dağınık.”

Sol künü Kölsay jaqta qırğın atış bolıptı. (177; 6463) “O günü Kölsay tarafında saldırı olmuş.”

Tigerge tuiyaq qaldırmay maldı aydap äketkenderine qarağanda, köp adam kelip, qorıqpay, aspay saspay istegen. (88; 2991) “Her şeyi yok ederek hayvanları da alıp götürdükmlerine göre kalabalık olup, korkmadan, acele etmeden yapmışlar.”

II.2.4.4.1.1. İsim Cümlelerinde Olumluluk

İsim cümlelerinde olumluluk bir oluş ve durum bildirir.

298

Adamdı arqalandırıp jiberetin qudireti bar. (85; 2871) “İnsanı koruyacak kadar kuvveti var.”

Änebir tastıŋ tübinde bulaq bar. (88; 2971) “Öbür tarafta taşın dibinde pınar var.”

Jalaŋaşta Sergeyçuk degen pelşir bar. (55; 1677) “Jalanaş’ta Sergeyçük adında bir sağlık memuru var.”

Järmeŋkede mıltıq köp. (50; 1467) “Pazarda silah çok.”

Oda bilim, aqıl-ayla bar, sende alavuzdıq pen künşildik bar. (39; 1041) “Onlarda ilim, akıl, şuur varsa, sende hasetlik, fitne var!.”

Qasında qıiyaq murttı qara torı jigit bar. (141; 5035) “Yanında bıyıklı esmer birisi vardı.”

Qasında Tezek atam da bar. (47; 1366) “Yanında Tezek dedem de vardı.”

Qırğız kisiniŋ eptep moldalığı bar eken. (79; 2612) “Kırgız’ın biraz imamlıktan bilgisi varmış.”

Qısqası, jumus köp. (142; 5097) “Kısacası iş çok.”

Soğan qarağanda, söytüv kerek deytin olardıŋ qupiya uyımı bar. (141; 5061) “O yüzden onları uyaran bir gizli teşkilat falan vardır.”

Sonda qırğız otaşı bar. (66; 2101) “Orada bir Kırgız kırıkçı vardı.”

Tezek, Sultanbek, Dambay degen uldarı bar. (19; 233) “Tezek, Sultanbek, Dambay adında oğulları var.”

II.2.4.4.1.2. Fiil Cümlelerinde Olumluluk

Yüklemin olumsuzluk eki almadığı ve yüklemi olumsuz yapacak başka bir unsurun bulunmadığı cümledir. Yüklemi olumsuzluk eki almış ve yine yüklemi niteleyen bir olumsuzluk ifade eden bir unsurun olduğu durumlarda cümle dolaylı olarak olumludur.

Aiyağınan tik turıp kütti, özgelerdi de tik turğızdı. (268; 9931) “Ayakta durup hizmet etti ve diğerlerini de çalıştırdı.”

Äkesi men şeşesi de keşe ğana estip otır. (271; 10086) “Anne babası da dün duymuşlar.”

299

Aman-savlıq surasqan soŋ, Şäyi eki uldıŋ qabat üilengeli jatqanın ayttı. (271; 10117) “Hal hatır sorduktan sonra Şeyi iki oğlanın evleneceğinden bahsetti.”

Birdeme aytqısı kelip turğanın tüsinip, Şäyi betine qaradı. (272; 10135) “Bir şey demek istediğini Şeyi anlayıp yüzüne baktı.”

Ekeviniŋ toyın qosıp jasaymız. (271; 10089) “İkisinin düğününü birlikte yapacağız.”

Endi ne de bolsa dep, äkesinen estigen äreketke kirişti. (120; 4245) “Artık babasından duyduğunu yapmaya çalıştı.”

Erteŋ Kobzev, Sämen üşevmiz Tışqandağı ätiretke baramız. (271; 10102) “Yarın Kobzev, Samen üçümüz Tışkan’daki müfrezeye gideceğiz.”

Jurt sırtqa şıqqanda, aqırı Bäken buğan jaqındadı. (269; 10004) “Millet dışarı çıktığında Baken sonunda buna yaklaştı.”

Kobzevter bir qulja, bir tavteke äkeldi, basqarma bir jılqı berdi. (273; 10161) “Kobzevler bir teke, bir erkek dağ keçisi ve Kamza bir at getirdi.

Quday bizdi buğan da jetkizdi. (270; 10054) “Allah bizi buna da yetiştirdi.”

Sonı ayttı da, artına qaramastan şığıp ketti. (272; 10147) “Onu söyledi de arkasına bakmadan çıkıp gitti.”

Tipti estimegensip burılıp kete bardı. (269; 10016) “Hatta duymamış gibi dönüp gitti.”

Tün jarımda Tuyıqtan qudaları da keldi. (268; 9994) “Geceleyip Tuyık’tan dünürler de geldiler.”

II.2.4.4.2. Olumsuz Cümle

Olumsuz cümleler, olumsuz yargı veya oluş bildiren cümlelerdir. Olumsuz cümleler, cümlenin yüklemini oluşturan eylemin gerçekleşmediğini, gerçekleşmeyeceğini veya gerçekleşmemesi gerektiğini ya da olmayan bir durumu bildirir. Cümleleri olumsuzlaştıran belli başlı öğeler, isim ve fiil cümlelerine göre değişir (Özmen, 2013: 224).

II.2.4.4.2.1. İsim Cümlelerinde Olumsuzluk

İsim cümlelerinin olumsuzu değil “emes” edatı ile yapılır. Bunun yanında yok, ne .. ne bağlacı ve bazı soru biçimleri ile de olumsuz isim cümlesi oluşturabilir (Özmen, 2013: 230).

300

Bizdi ayaytın patşa joq bolsa, patşağa jaltaqtaytın alban da joq. (35; 863) “Çar bizi düşünmezse, Çarı dinleyen Alban’da yoktur.”

Bizdi öytip köpe-körnev ölimge aydağannan orısqa ne payda? (44; 1220) “Bizim öyle göz önünde öldürülmemizin Ruslara ne faydası var?”

Ekevmizdi öltirgennen olarğa ne payda? (167; 6074) “İkimizin ölümünden bunlara ne fayda olur?”

Oğan kedey men şaruvadan ne payda? (165; 5988) “Onlara fakir ile işçilerden ne fayda geliyormuş?”

Şäyi än emes, äldebir ävliyeniŋ ünin estigendey uyıdı. (15; 99) “Şeyi, şarkı değil sanki herhangi bir Evliya’nın sesini dinler gibi can kulağı ile dinledi.”

Şoqpar men soyıldan basqa qaruvı joq qazaq mıltıqtı orısqa ne istey alamız? (42; 1146) “Sopayla topuzdan başka silahı olmayan Kazak, silahlı Ruslara ne yapabilir ki?”

Üydegi bayım bay emes, nağız bayım sen dep, senen bala süyip, seniŋ quşağıŋda it tirliktiŋ ittiğin umıtıp jürsem. (28; 599) “Evdeki kocam koca değil, seni gerçek koca sanıp, senden çocuk doğurdum, senin yanındayken işkence olan evdeki hayatımı unutuyordum.”

II.2.4.4.2.2. Fiil Cümlelerinde Olumsuzluk

Fiil cümlelerinin olumsuzluğu asıl olarak –ma-/-me- fiilden fiil yapma olumsuzluk ekiyle yapılır ve değil olumsuzluk edatıyla, ne … ne bağlacıyla veya bazı soru biçimleriyle de olumsuz cümle oluşturabilir (Özmen, 2013: 224).

Baltanı ıŋğaylap, eki oqtaldı, biraq ura almadı. (277; 10326) “Baltayı hazırlayıp vurmaya yeltendi fakat yapamadı.”

Basqarma biraq kelmedi. (281; 10510) “Fakat Yönetici gelmedi.”

Bir-birirmizdi künde körip jatqamız joq, balalarımız künde üylenip jatqan joq. (274; 10224) “Bir birimizi her gün görmüyoruz, oğlumuz her gün evlenmeyecek.”

Ekeviniŋ sonşalıq bavırlardan beter sıylasuvında ne sır bar ekenin bir quday bilmese, basqa eşkim bilmeydi. (272; 10157) “İkisinin bir birlerine gösterdiği saygının kardeşlerinden üstün olduğunu Allah’tan başka kimse bilmezdi.”

Jalğasa ma, joq pa, onı da ayta almaydı. (283; 10569) “Devam edecek mi değil mi onu da bilemedi.”

301

Kobzev tilin jutıp qoyğanday tük söyley almadı. (280; 10444) “Kobzev dilini yutmuş gibi hiç konuşamadı.”

Öz betinşe kete bereyin dese, qayda bararın da bilmeydi. (282; 10540) “Tek başına gitmek istedi fakat nereye gideceğini bilemedi.”

Qazaqtıŋ ötken tarihî bolmaptı. (301; 11257) “Kazakların geçmiş tarihî olmamıştır.”

Sonda da Şäyi kelinine tüŋilip, keyimedi. (289; 10797) “O zaman da Şeyi gelinine kızmamıştı.”

Sonı rastağanday, basqarma Kytiŋge kelmey ketti. (283; 10573) “İşte, teyit etmiş gibi Yönetici Kytin’e artık gelmiyordu.”

Şäyi biraq aman qaldım dep oylamadı. (298; 11143) “Fakat Şeyi sağ kaldım diye düşünmedi.”

II.2.4.4.3. Soru Cümlesi

Soru cümlesi, bir kimseden veya kişiden bilgi almayı, bir şey öğrenmeyi amaçlayan cümlelerdir. Soru cümlesi, basit veya birleşik, devrik veya düz, isim veya fiil, olumlu veya olumsuz cümlesi olabilir. Soru cümleleri, soru unsurunun türüne, sesin titremine veya metin bağlamına göre de türlü anlam değişikliklerine uğrayabilir (Özmen, 2013: 234). Soru zarfları, zamirleri ve edatları da cümleyi soru cümlesi yapar.

II.2.4.4.3.1. Soru Ekiyle Oluşan Soru Cümleleri

Soru ekiyle yapılan soru cümleleri, cümle öğelerinin birinden sonra mı/mi, mu/mü soru eki getirilmek suretiyle oluşturulur. Soru eki, edat kökenlidir. Soru eki, cümle öğelerinin herhangi birinden sonra gelebilir ve eklendiği cümle öğesi ile birlikte değerlendirilir. Soru eki, hangi cümle öğesinden sonra geliyorsa, öğrenilmek, bilgi edinilmek istenilen konu, o öğe ile ilgilidir (Özmen, 2013: 234-235).

II.2.4.4.3.1.1. Soru Ekiyle Oluşan İsim Cümleleri

Soru ekinin cümle içindeki bir unsurun varlığı yokluğu, azlığı çokluğu, zamanı, hali, özelliği gibi durumları, bu durumu belirten kelimeden sonra soru eki getirirek soru yapan cümlelerdir.

302

Balam jaqsı körgen adamdı meniŋ jek körgenim qudayşılıq pa? (160; 5803) “Oğlumun sevdiği kişiyi sevmesem ne olur?”

Jaqsı adam qay jaqta da bar, sol üşin munda kelüv mindet pe? (233; 862) “İyi insan her yerde var, onun için buraya gelmemiz şart mı?”

Momındığı, özin özi qorğay almağanı üşün be? (63; 1967) “Uysallığı kendi kendini koruyamadığı için mi?”

Odan janım artıq pa? (91; 3100) “Onun canı benim canım kadar önemlidir.”

Oyını ma, şını ma? (205; 7533) “Şakasına mı yoksa gerçek mi?”

Qasıŋdağı mınavıŋ kim? Bayıŋ ba? (65; 2077) “Bu yanındaki kim, kocan mı?”

Qatınıŋ Sopıya ma? (53; 1588) “Kadının Sopıya mı?”

Sekerinniŋ qasında birev bar ma? (227; 8379) “Sekerin’in yanında birisi var mı?”

Sizge me, Qojaşqa ma? (19; 257) “Senle mi, Kocaş’la mı?”

Şäyken, meni jaqsı köresiŋ be, Keŋesbekti me? (258; 9580) “Şayken! Beni mi seviyorsun, Kenesbek’i mi?”

II.2.4.4.3.1.2. Soru Ekiyle Oluşan Fiil Cümleleri

Fiil cümlelerinde soru genellikle fiilde belirtilen hareketi soru şekline sokar. Kazakçada soru ekinin cümle içinde her unsurdan sonra gelmesi mümkün olsa da genellikle cümlenin sonuna getirlmektedir. Bu tip cümleleri Türkiye Türkçesine aktarırken soru ekinin birebir olduğu yerde kullanılması anlamsız veya bozuk cümleler ortaya çıkarmaktadır. Kazakçada cümle sonunda kulanılan soru ekinin aktarmada vurgulu unsurdan sonra getirlmesi daha uygun olmaktadır.

Äke-şeşeŋ Qojaqqa tiyip alğanıŋdı bile me? (59; 1830) “Babanla annenin Kojak’la evlendiğinden haberi var mı?”

Alam, üylenem, degen muğalimge könbegende, almaytın äyeli bar basqarmağa köne me? (281; 10508) “Evlenmek istediği, öğretmeni reddedip, karısı olan Yöneticiyi mi kabul edecekti?”

Älde tebem be? (281, 10504) “Yoksa tekmeleyeyim mi?”

303

Ananıŋ qasında qaldı ma, joq senimen birge ketti me? (59; 1819) “Onun yanında kaldılar mı yoksa seninle birlikte gittiler mi?”

Balalar kete bersin be, jo otağı birdeme deysiŋ be? (67; 2158) “Çocuklar gitsin mi yoksa daha diyeceklerin var mı?”

Bar ma, joq pa köz sap jürgen bireviŋ? (32; 774) “Düşündüğün birisi var mı yok mu?”

Bäri ölgen be älde namısı ölgen be? (62; 1924) “Hepsi mi öldü yoksa vicdanları mı öldü?”

Bir jeriŋdi avurttı ma? (75; 2483) “Başka sana dokunmadı mı?”

Erteŋ jeme-jemge kelgende, aqıl-ayla men bilim jeŋbegende, alavuzdıq pen künşildik jeŋe me? (39; 1043) “Doğruyu söylemek gerekirse akılla ilim kazanmazsa hasetlik ile fitne kazanır mı?”

Gülsän men Keŋesbekke şeşeŋniŋ bir özi qaray ala ma? (259; 9609) “Gülsan ile Kenesbek’e annen tek başına bakabilir mi?”

Jaralanıp qaldı ma? (43; 1186) “Yaralı mı yoksa?”

Javabı unadı ma? (241; 8935) “Cevabı hoşuna gitti mi?”

Jeŋge, siz bul ändi orıs qızı ayttı dediŋiz be? (198; 7288) “Yenge, bu türküyü Rus kızı söyledi demediniz mi?”

Nemene janıŋ aşıp otır ma? (58; 1797) “yoksa onlara mı acıyorsun?”

O ne, balam, Birdeme esiŋe tüsti me? (257; 9563) “Ne oldu oğlum, aklına bir şey mi geldi?”

Olardı da örtep jiberdiŋder me? (58; 1795) “Yoksa onları da mı yaktınız?”

Özi jas, özindey jastı jetektey ala ma? (237; 8769) “O, daha çok genç ve kendisi gibi genç birisini idare edebilir mi?”

Qalişa qudağidıŋ qasına köşip alsaq pa eken? (47; 1332) “Kalişa dünürün yanına taşınalım mı?”

Qaratay kele almadı ma? (273; 10178) “Karatay gelemedi mi?”

Qoy, mınav qazaq eken, dep aiyaydı ğoy dep pe eŋ? (44; 1219) “Yoksa bu Kazak’mış diye acıyacak mı sanıyorsun?”

Quday-ay, bilip qoyğan ba? (283; 10592) “Allah’ım öğrenmiş mi?”

304

Seni körüğe sonşa jerden keler me edi? (203; 7472) “Seni görmek için ta uzaktan gelmedi mi?”

Sodan keyin Soıyadan aynıp qalıp pa? (20; 291) “Eee, ondan sonra Sopıya’dan vaz mı geçmiş?”

Solar jiberdi me, öziŋ keldiŋ be? (201; 7379) “Onlar mı gönderdiler, yoksa kendin mi geldin?”

Sonda jaqsı körgen jas qatını men be? (205; 7533) “Sevdiği genç kadın ben mi oldum?”

II.2.4.4.3.2. Soru Eki Kullanılmadan Diğer Kelimelerle (soru zamiri, soru sıfatı, soru zarfı vd) oluşan Soru Cümleleri

Soru kelimeleriyle oluşturulan soru cümleleri, soru zamirleri, soru sıfatları ve soru zarflarıyla yapılır. Soru kelimesi, bir cümle öğesi olabileceği gibi cümle öğelerinden birinin içinde de yer alabilir. Bazı soru kelimeleri, ne’nin metin içindeki duruma göre, hem zamir hem sıfat hem zarf olabilmesi gibi, sorulan soruya ve metin bağlamına bağlı olarak, birden fazla kelime türü özelliği gösterebilir. Ayrıca, nere zamirinde olduğu gibi, bazı soru zamirlerinin durum eki almış biçimleri, metin bağlamına göre, zarf tümleci görevinde bulunabilir. Nere zamiri, yer soran bir zamirdir. Sorulan soruya yer adıyla cevap verilir. Nere, diğer zamirlerde olduğu gibi, ad durum eklerini alabilir (Özmen, 2013: 235-236).

II.2.4.4.3.2.1. Soru Zamiri ile Oluşanlar

Soru zamirleriyle oluşturulan soru cümlelerinde, hangisi, kaçı, kaçıncı, kim, ne, nere zamirleri kullanılır. Hangisi soru zamiri, hangi soru sıfatının 3.teklik kişi iyelik eki almış biçimidir. Kelime, isim tamlamasının tamlanan kısmıdır ve hangisi yanında, hangimiz, hanginiz ve hangileri biçimleri de soru zamiri olarak kullanılır (Özmen, 2013: 236).

Al meniŋ sağan jaqın ekenimdi oğan kim aytıptı? (28; 582) “Peki, benim sana yakın olduğumu ona kim söylemiş?”

Erkektiŋ qoynı qorqınıştı değendi kim ayttı sağan? (49; 1409) “Erkeğin yanında yatmanın korkunç olduğunu kim söyledi sana?”

Kävsendi kim zorlaptı? (306; 11469) “Kevsen’e kim tecavüz etmiş?”

Odan qazaqtı kim aqtap aladı, kim qorğap aladı? (36; 909) “Sonra Kazakları kim korur ve suçsuz olduğunu kim ispat eder?”

305

Onı äketetin sen mundasıŋ, senen basqa kim äketedi? (30; 670) “Onu götürebilecek sen de buradasın, senden başka kim götürebilir ki?”

Onı kim ayttı? (27; 563) “Onu kim söyledi?”

Onı sağan kim ayttı? (48; 1396) “Onu sana kim söyledi?”

Onıŋ da tyiserge sıltav tappay otırmağanın kim biledi? (36; 905) “Onun da savaş için bahane aramadığını kim söyleyebilir?”

Sen üşün kelmegende, järmeŋkege ol kim üşün keldi deysiŋ? (30; 688) “Pazara senin için gelmese başka kim için gelebilir ki?”

II.2.4.4.3.2.2. Soru Sıfatı ile Oluşanlar

Soru sıfatıyla oluşturulan soru cümlelerinde, soru kelimesi olarak hangi, kaç, nasıl, ne, neredeki, nice sıfatları kullanılır. Kaç sıfatının kaçıncı ve kaçar türevleri de, soru sıfatı olarak kullanılır. Soru sıfatları, oluşturdukları sıfat tamlamasının sözdizimi içerisindeki durumuna göre, cümle öğesinin herhangi birini, sorulu yapabilir (Özmen, 2013: 237).

Äskerge ağası ağıntay ketse, Tazabek ketse, onda dünye Şäyige nesimen dünye? (29; 625) “Ağabeyi Ağıntay ve Tazabek askere alınırsa Şeyi için hayat nasıl bir hal alırdı?”

At, dep Berik javuz buyrıq bersin-aq, aldında äyel turğanın, onıŋ jükti ekenin körgen soŋ, qılışı qolınan tüsip ketpegen qanday hayvan? (62; 1945) “Ateş edin, diye zalim Berg emir verebilir fakat önünde kadın olduğunu ve onun yüklü olduğunu görünce elindeki silahını indirmeyen hangi hayvandı?”

Äyeldi jav sanap, oğan munşama javığatınday ne kün tudı bulardıŋ basına? (62; 1948) “Kadını düşman görecek kadar onun ne bela gelti bunların başına?”

Beybit jurtta, kempir-şal men bala-şağada ne äkesiniŋ qunı bar? (62; 1953) “Savunmasız halkla, çoluk çocukla, karıyla, kocayla ne işi vardı?”

Erkekti erkek dep, qolına qaruv tise, qarsılıq körsetedi dep qırsın-aq, al äyel ananı qılıştap öltirgen äsker qanday äsker? (62; 1940) “Erkekleri karşılık verdi diye öldürebilirler, fakat kızları, kadınları, anaları, çocukları kılıçla öldüren asker nasıl asker?”

Men sizge kelin bop turğanda, balalarıŋız ben jeŋgemiz qazaq bolıp turğanda, siz qalay qalmaq bolasız? (107; 3705) “Ben, size gelin olduğumda çocuklarınızla yengem Kazak idiyse siz nasıl Kalmuk oluyorsunuz?”

306

Onıŋ nesi javunger? (62; 1948) “Onun nesi asker?”

Osınşama orıs öşigetindey, munşama kektenetindey bul bayğustardıŋ ne kinäsi bar edi? (62; 1938) “Rusların o kadar düşman olup kinlenmesinde bu zavallıların ne suçu vardı?”

Qanşa Jomart bar edi? (27; 568) “Kaç tane Jomart vardı?”

II.2.4.4.3.2.3. Soru Zarfı ile Oluşanlar

Soru zarflarıyla oluşturulan soru cümlelerinde, soru öğesi olarak hani, nasıl, ne, neden, niçin, niye zarfları kullanılır. Nere zamirinin, çıkmalı ve yönelmeli durumları nasıl anlamına geldiği zaman, zarf görevindedir (Özmen, 2013: 238).

Alayda ayağannan basqa oğan ne istey aladı? (126; 4469) “Fakat acımaktan başka ona ne yapabilirdi ki?”

Aytpap pa em sağan, nege erte aytpadıŋ dep äli mağan ursarsıŋ dep? (84; 2823) “Sana demedim mi bana niçin önceden söylemedin deyip kızarsın diye?”

Bastan keşpese, tasqa basqanday qılıp qalay aytadı? (257; 9539) “Başından geçmediyse taşa iz bırakacak kadar nasıl söyleyebilir?”

Biraq onı körgen adam qalay küdiktenbeydi? (166; 6009) “Fakat bunu gören insan nasıl şüphelenmez ki?”

Eştemeni estimegen urpaq qalay esti boladı (263; 9773) “Hiçbir şeyi duymamış nesil nasıl bilgi sahibi olacak?”

Men seni qaşan mazaq qılıp em? (101; 3489) “Ben ne zaman seninle dalga geçmişim?”

Odan artıq mağan ne kerek? (245; 9068) “Daha ne olsun ki?”

Osınşama orıs jerdiŋ tübinen nege osı arağa kelip jatır? (156; 5640) “Ruslar’ın birçoğu ne için buraya geliyorlar?”

Öŋkey jaqtıŋ joqtavşısı qalay baqıttı boladı? (260; 9669) “Hep yoklukla yas tutan kişi nasıl mutlu olabilir?”

Qanşa boldı jatqanıŋa? (225; 8306) “Ne zamandır yatıyorsun?”

Sağan qalay qaraydı, elge qalay qaraydı? (234; 8654) “Sana nasıl bakar, millete nasıl bakar?”

307

Şoqpar men soyıldan basqa qaruvı joq qazaq mıltıqtı orısqa ne istey alamız? (42; 1146) “Sopayla topuzdan başka silahı olmayan Kazak, silahlı Ruslara ne yapabilir ki?”

Tağı ne aytasıŋ? (233; 8638) “Başka ne söyleyeceksin?”

II.2.4.4.3.3. Vurgu Yoluyla Oluşan Soru Cümleleri

Bazı cümleler, soru eki ve hiçbir soru zarfı, sıfatı, zamiri olmadan da vurgu yoluyla soru ifade ederler. Bu durum konuşmada vurgudan yazıda soru işaretinden anlaşılır.

Ȁnşi Sopıya alıp ketken şığar? (30; 665) “Şarkıcı Sopıya götürmüş olabilir?”

Ekevmizdi öltirgennen olarğa ne payda? (167; 6074) “İkimizin ölümünden bunlara ne fayda olur?”

Olardıŋ “bälşebek” atalğanı solardı jaqtağanı üşin şığar? (165; 5990) “Onların ‘Bolşevik’ diye adlandırılması onları destekledikleri için olabilir?”

Ölmey qalğanıŋa endi köziŋ jetken şığar? (23; 410) “Ölmediğine şimdi inandın mı?”

Ötkende qolınan şöp etkizgeni erkelete de bilgeni ğoy Tazabektiŋ? (40; 1083) “Geçen gün Tazabek’in elimden ‘şap’ diye öpmesi, beni istediği içindir?”

Öz dosın jamandağan jigitti qay qız tävir köre köre qoyadı dep oylaysız? (18; 189) “Arkadaşını kötüleyen adam hakkında hangi kız iyi düşünür?”

Qaydan körgen jigitim? dep tursam, erkekşe kyinip apsıŋ ğoy? (51; 1523) “‘Nerede görmüştüm bu yiğidi?’ diyordum, erkek gibi giyinmişsin?”

Tazabek äli küyevim emes qoy? (48; 1395) “Tazabek daha kocam değil ki?”

II.2.4.4.3.4. Rica Anlamı Taşıyan Soru Cümleleri

Soru cümlelerinin bir kısmı şeklen soru cümlesi olmasına rağmen cümlenin mesajı bir şeyin olmasını veya yapılmasını ifade eder. Bu cümlelere rica cümleleri demek mümkündür. Kazakçada bu tür cümlelere rica ifade ettiği için soru işareti konmaz.

On altı jasında halkınıŋ namısın qorğap qurban bolğan şöbereŋiz jaylı bir jılı söz aytsaŋız, qalay boladı? (305; 11441) “On altı yaşında halkının gururu için kurban olan torununuzun evladı hakkında güzel bir şeylerden bahsetseniz nasıl olur?.”

Men bir sır aytsam, mazaq qılmaysıŋ ba? (101; 3487) “Ben sana bir sır versem dalga geçmeyecek misin?”

308

II.2.4.4.4. Ünlem Cümleleri

Ünlem cümlesi, insanların değişik duygularını, coşkularını, korkularını, telaşlarını ve hayretlerini anlatan cümlelerdir. Her tür isim ve fiil yüklemi ile ünlem cümlesi kurulabilir. Bununla birlikte ünlem cümlelerinin büyük bir bölümü emir kipindeki fiil yüklemleri ile kurulur. Özellikle seslenmeler, ünlemler, yakarışlar, ilenmeler ve dilekler; emir kipine dayalı ünlem cümleleriyle anlatılır. Ünlem olan kelime cümlelerin her yerinde bulunabilir (Aktan, 2016: 119)

Alda quday-ay, endi käyttik! dedi Äjiken şoşına sasıp. (43; 1197) “Aman Tanrım! Şimdi ne yaptık! dedi Ajiken telaşla korkarak.”

Jamağat! dedi basındağı tumağın julıp alıp joğarı kötere. (50; 1455) “Ahali! dedi başındaki şapkasını yukarı kaldırarak.”

Oy, oŋbağan Jüzük, qanday javuzsıŋ? (48; 1402) “Ay Jüzük! Sen ne kadar kötüsün!.”

Oybay, oŋ jağımızdan orap keledi! (50; 1480) “Eyvah! Sağ tarafımızdan bir kalabalık geliyor!”

Oybay-ay, munday ekenin nege erte aytpadıŋ? dep, keyin keyip jürmeseŋ, jarar! (49; 1416) “Vaay, böyle olduğunu neden daha önce söylemedin?’ diye bana sonra kızmazsın inşallah!”

Pah! Dedi könelev kimeşekti kempir basın süisine şayqap. (14; 56) “Vaay! dedi eski başörtülü, yaşlı bir kadın başını hayran hayran sallayarak.”

Qap, uiyat-ay! (16; 134) “Tüh, ayıp oldu ya!”

Qoy-ey, bala, erkinsime! (17; 178) “Eee, yeter çocuk öyle davranma!”

Quday-av, däl bulay bavur basıp keter dep kim oylağan? (28; 608) “Allah’ım! Sana bu kadar bağlanacağımı nerden bilebilirdim?”

Quday-ay, beker körindik-au! közderine, dedi Äjiken küŋk etip. (47; 1354) “Hey Allahım! Boşuna göründük gözlerine, dedi Ajiken mızmız ederek.”

Tüü, Jüzük, qanday tärtipsizsiŋ. (49; 1414) “Tüh, Jüzük! ne kadar terbiyesizsin?”

309

II.2.4.1. Kelime Grupları

Kelime grubu, birden fazla kelimenin bir araya gelerek yeni bir kavram alanını gösterdiği birliklerdir. Cümlede tek başına bir yargı belirtmeyen kelimeler kimi zaman birden fazla kelimenin bir araya gelmesiyle bir anlam taşır hale gelmektedir. Bu şekilde söz konusu iki veya ikiden fazla kelimenin oluşturduğu birlik, artık belli veya başka bir kavrama işaret etmektedir (Erdem, 2015: 514).

II.2.4.1.1. İsim Tamlaması ve İyelik Grubu

İsim tamlaması ve iyelik grubu, iki isim unsurunun belli kurallarla meydana getirdiği kelime grubudur. Bir ismin manasının başka bir isimle tamamlanması esasına dayanır. Gurubu meydana getiren iki isimden birincisi tamlayan, ikincisi tamlanan unsurdur. İyelik sistemiyle birbirine bağlanan gurubun temelini iyelik ifadesi teşkil eder. Bu grup ekli bir birleşmedir. Tamlanan unsur daima iyelik eki taşır. Tamlayan unsur ise ek olsa da olmasada daima genetif halinde bulunur (Ergin, 1998: 381)

II.2.4.1.1.1. İsim Tamlaması

İsim tamlaması, tamlayan ve tamlanan olmak üzere temel iki unsurdan oluşan ve aralarında iyelik bağlantısı bulunan kelime grubudur. Diğer bir ifadeyle iki ismin çeşitli ilgi anlamlarıyla bir araya gelerek belirli bir kavramı bildirir hale geldiği yapılardır. İsim tamlamalarında iki unsur arasında aitlik, ilgi, dâhil olma gib anlam ilgileri bulunmaktadır. İsim tamlamalarında birinci unsur “tamlayan.”, ikinci unsur ise “tamlanan.”dır (Erdem, 2015: 474).

Tamlayanın ilgi ekinin gizli olduğu durum belirtisiz isim tamlamasını meydana getirir, ancak grubun ilgilisini sağlayan teklik üçüncü şahıs iyelek eki mutlaka olmak zorundadır. Belirtisiz isim tamlamaları kalıcı isim yapmaya daha müsaittir. Grubu meydana getiren unsurlar tek bir kelime olabileceği gibi bir kelime grubu da olabilir.

II.2.4.1.1.1.1. Belirtili İsim Tamlaması

Belirtili isim tamlaması, birinci unsuru (tamlayan) ilgi eki (-nIn) almış isim tamlamalarıdır. Bu grupta yer alan isim tamlamaları belirli isimleri göstermektedir ve unsurların arasındaki ilişki bir nitelik arz etmektedir. Belirtili isim tamlamalarında tamlayan 310 ve tamlanan unsuru kimi zaman yer değiştirebilir (Erdem, 2015: 515-516). Belirtili isim tamlamalarında teklik üçüncü şahıs iyelik eki almış bir isim kendisinden önce bir şahıs zamirinin varlığına işaret ettiği için tek başına belirtili isim tamlaması sayılabilir (Ergin, 1998: 383).

Ağa-jeŋgesiniŋ otavına alıp keldi. (40; 1088) “Ağabey-yengesinin çadırına götürdü.”

Äldebir ävliyeniŋ ünin estigendey uyıdı. (15; 99) “Evliya’nın sesini dinler gibi can kulağı ile dinledi.”

Apanıŋ jüregi attıŋ jüregindey eken, dedi emdevşi däriger. (306; 11481) “Ninenin yüreği at yüreği gibiymiş, dedi tedavi eden doktor.”

Ataqtı köpes Vasilidiŋ qızı eken. (18; 199) “Meşhur tüccar Vasily’nin kızıymış.”

Atınıŋ tizginin ädeyi Tazabek jaqqa burdı. (18; 212) “Atının dizginini Tazabek’e doğru çekti.”

Bizdi Miŋjılqınıŋ eteğine deyin şığarıp sap qaytsaŋşı. (17; 154) “Bize Mınjılkı’nın eteğine kadar eşlik etseydin.”

Davletbay ağanıŋ eki ülken balasın qasıŋa alsaŋ, onda Qarğa tağı kömektesetin şığar. (112; 3935) “Davletbay ağabeyinin iki büyük oğlunu da yanına alsan, Karga belki yine yardımcı olur!.”

Kelinniŋ aŋırağan joqtavı estildi. (308; 11550) “Gelinin çığlığı duyuldu.”

Ömiräliniŋ özge äŋgimesin Şäyi esti almadı. (40; 1076) “Ömerali’nin başka sohbetinin devamını Şeyi duyamadı.”

Ömiräliniŋ Tazabegi oynaştan tuvıptı, desinşi… (38; 977) “Ömerali’nin Tazabek’i oynaşından doğmuştur, desenize...”

Qamşısın qolına üstattı. (26;509) “(Kendi) Kamçısını (Şeyi’nin) eline uzattı.”

Quvanğannan göri jigittiŋ öŋinde taŋğaluv basım edi. (306; 11483) “Gazetecinin yüzünde sevinme değil hayret ifadesi belirdi.”

Savrıq äkem Tezek töreniŋ üyinen öz közimen körgen. (35; 870) “Baba Savrık, Tezek asilzadenin evinde kendi gözleriyle görmüştür.”

Şäyi me? Dedi şeşesi qızınıŋ betine quvana qarap. (33; 782) “Şeyi mi? dedi (onun) annesi, (kendi) kızının yüzüne sevinçle bakarak.”

311

Şäyiniŋ eki beti duv ete qaldı. (21; 307) “Şeyi’nin iki yüzü hemen kızardı.”

Şäyiniŋ közinen jılt etken jas körindi. (307; 11513) “Şeyi’nin gözünden yaş akıyordu.” Bul kisiniŋ janı jay temir emes, şıŋ temir eken desti. (308; 11533) “Bu kişinin canı sadece demir değil çelik gibiymiş dediler.”

Şäyiniŋ qolın sırtınan şöp etkizip süyip aldı. (26; 525) “Şeyi’nin elini üstünden şıp diye öptü.”

Şäyiniŋ Tazabekti jöndi bilmeytini onıŋ tirşiligi qısı-jazı Vasilidiŋ avulında ötetin körinedi. (18; 206) “Tazabek’in hayatı yıl boyu Vasily’nin köyünde geçiyormuş.”

Şäyiniŋ tizginin şıjımday tartıp… (31; 724) “Şeyi’nin dizginini kendisine doğru çekerek…”

Tazabek aldımen şubatılğan şılbırdı jinap äyeldiŋ qolına üstattı. (22; 364) Tazabek ilk önce sürüklenen yuları toplayarak kadının eline verdi.”

Tilevliniŋ qızı bolsa, quday tilevimizdi berdi. (33; 785) “Tilevli’nin kızı ise Allah dilediğimizi vermiş.”

II.2.4.1.1.1.2. Belirtisiz İsim Tamlaması

Birinci unsurun (tamlayan) ek almadığı isim tamlamalarıdır. Belirtili isim tamlamasına göre yapısı daha iğreti ve zayıf olan bu tamlama araya başka unsurlar almaz ve kalıcı isim yapmaya daha müsaittir, kurum, kuruluş, yer ve alet isimleri, akrabalık terimleri vs bu yapı ile türetilir (Ergin, 1998: 382-383; Erdem, 2015: 516-517).

Küngeyin bökterley ağıp jatqan Kegen suvına Aqtoğayğa deyin qosılıp, odan arı Şarın atanadı. (45; 1266) “Güney tarafından akan Keğen suyuna ve Aktoğay’la birleşip Şarın’a akar.”

Qazaqı üyiden orıs üyine köşken tuŋğış qazaq bolsaŋşı. (247; 9170) “Kazak evinden Rus evine taşınan ilk Kazak sen ol.”

Yağni şeşesi Qızılbörik ruvınan ekenin Şäyi biletin. (44; 1245) “Onun da annesi, Kızılbörik boyunun kızıydı.”

312

II.2.4.1.1.2. İyelik Grubu

İyelik grubu, belirtili isim tamlamasının özel bir halidir ve belirtili isim tamlaması kabul edilir. . Belirtili isim tamlaması teklik üçüncü şahıs iyelik eki üzerine kurulmuş olup tamlayanı ilgi eki almış herhangi bir isim olabilir ancak iyelik grubunda tamlayan altı şahıs zamirinden birisi olup tamlanan da tamlayana uygun iyelik ekleri alır. İyelik ekleri eklendikleri kelimede bir şahsı da işaret ettikleri için iyelik grubunun yalnızca tamlananı iyelik grubu kabul edilebilir. Bu grup, cümlede veya kelime grubunda isim, sıfat ya da zarf görevinde kullanılabilir (Ergin, 1998: 383; Böler, 2019: 201).

Ayrıqşa keŋ qabağı onı öz jasınan eresek qızday körsetip, jurttı ünemi jaŋıltadı. (13; 15) “Özellikle (onun) geniş alnı, (onun) kendi yaşından biraz yetişkin gösterdiği için etrafındakiler yaşı konusunda yanılıyordu.”

Balanıŋ janın alıp qalğan meniŋ şeşem. (129; 4564) “Çocuğu kurtaran benim annemdir.”

Eŋ bastısı, sen – meniŋ urpağımdı ösiretin anasıŋ. (139; 4973) “Önemli olan sen benim evladımı yetiştirecek annesin.”

Jurt äskerge aladı aladı dep, öz basımen qayğı, meniŋ ağam senimen qayğı. (25; 482) “Millet Ruslar askere götürecek diye kaygılanıyor, benim ağabeyim ise senin için kaygılanıyor!.”

Meniŋ äke-şeşem men bavurlarımdı öltirgen, öltirgenimen qoymay örtegen, özimdi zorlağan solar körinedi. (154; 5568) “benim anne babamı ve kardeşlerimi öldüren ve bize saldıran onlar olabilir.”

Meniŋ balalarımdı käytesiŋ, mına öz balaŋa qarasaŋşı. (163; 5913) “Sen benim çocuklarımı bırak da kendi çocuğuna bak.”

Meniŋ mıltığım bar ekenin Jalaŋaştıŋ barlıq orısı biledi. (155; 5577) “Benim tüfeğimin olduğunu Jalanaş’taki tüm Ruslar biliyor.”

Meniŋ qulağım tikireymek turmaq, qulaq şekemnen üzilip tüse jazdaydı. (192; 7022) “Benim kulaklarım bile kendisini kaybedecek gibi.”

Meniŋ üyim seniŋ de üyiŋ. (111; 3860) “Benim evim senin evindir.”

Mınav meniŋ qatınım, Tazabek- osıdan tuğan balam. (38; 973) “Bu benim karım, Tazabek bizim oğlumuz.”

313

Orıstarğa sıylastıq kerek emes, seniŋ jeriŋ, suvıŋ kerek. (39; 1035) “Rus’a saygı değil senin toprağın, suyun gereklidir.”

Sämen meniŋ äke-şeşemniŋ, bavurlarımnıŋ birden-bir közi. (189; 6902) “Samen, benim anne babamın kardeşlerimin hatırasıdır.”

Sen meniŋ balamdı tigen küniŋnen beri bilesiŋ. (162; 5852) “Sen benim oğlumu evlendiğin günden itibaren biliyorsun.”

II.2.4.1.2. Sıfat Tamlaması

Sıfat tamlaması, tamlayanın tamlananı renk, sayı, şekil gibi çeşitli özellikler bakımından nitelediği ya da belirttiği tamlamalardır. Bu grubu oluşturan unsurların her ikisi de yalın haldedir. Sıfat tamlamalarında ana unsur sonda bulunmakta ve birinci unsur bir sıfattan oluşmaktadır. Sıfat tamlamasında ismi niteleyen birden fazla sıfat unsuru olabilir (Erdem, 2015: 517)

Biraq qanşa üŋilse de, janarı jalt-jult etken sol bayağı qır murın biday öŋdi qız. (13; 09) “Yine de dikkatle baktığında önceki gibi düz sivri burunlu, güzel yüzlü bir kızdı.”

Bürme etek aq jibek köylektiŋ sırtınan qızıl barqıt qamzol kigen orta boylı, sarı şaştı, sarı öŋdi kädimgi orıs qızı şıqtı. (15; 79) “beyaz ipek elbise üzerine kırmızı kadifeyle yelek giyen orta boylu, sarı saçlı, sarı renkli tam bir Rus kızı çıktı.”

Jalpaq tasqa sekirip şığıp, şırqap qoya beretini bar. (191; 7016) “Geniş bir taşın üzerine çıkıp şarkı söyleme alışkanlığı vardı.”

Jaqsı än eken. (195; 7173) “Güzel türküymüş”

Keŋ qabaq, jazıq maŋday, piste murın, jaytaŋ köz, süyir iyek, süykimdi avız – ädemi äyelge tänniŋ bäri bar. (280; 10470) “Geniş alın, küçük burun, güler göz, sivri çene, güzel dudak, güzel bir kadına ait her şey var.”

Sen suluv äyel ğana emessiŋ, adamnıŋ bärin öziŋe ıntıq qıp qoiyatın qudiretsiŋ. (274; 10207) “Sen sadece güzel kadın değilsin insanların hepsini kendine arzulattıran azametlisin’ demişti.”

314

Söytip turğanda, aq üyden dombıra ustağan uzın boylı, aq sarı öŋdi, şiraq qimıldı kelisti jigit şıqtı. (15; 71) “O anda beyaz çadırdan dombırayla uzun boylu, sarışın, olgun tavırlı, yakışıklı bir delikanlı çıkmıştı.”

Şalqar dawıs elge şalqar quvanış, siyqır taŋdanıs sıyladı. (215; 7919) “Güzel ses halka sonsuz sevgi, mutluluk sundu.”

Üminänin ükimdi üni Şäyini birden bilep aldı. (240; 8879) “Ümina’nın güzel sesi Şeyi’nin hoşuna gitti.”

II.2.4.1.3. Tekrar Grubu

Tekrar grubu, eş görevli iki kelimenin yan yana gelerek oluşturduğu kelime grubudur. Tekrar grubu, anlama güç katmak, isimlerde çokluğu ve fiillerde sürekliliği vurgulamak amacıyla kelimelerin tekrarlanması şeklinde oluşturulan kelime grubudur. Kelime türleri içinde zamir ve edatlar tekrar grubu oluşturmaya elverişli değildir fakat istisna sayılabilecek örnekleri vardır. Bahsedilen kelime türleri yanında fabiat taklidi seslerle de tekrar grubu oluşturulur. Tekrarlar, kelime grupları ve cümle içinde isim, sıfat, zarf ve fiil görevinde kullanırlar, tekrar gruplarında vurgu her iki kelimede de eşit şekildedir (Ergin, 1998: 377; Özkan, 2016: 65). Tekrarı oluşturan kelimelirin anlamları ve yapıları dikkate alınarak yapılan tasnifte eş anlamlı tekrarlar, zıt anlamlı tekrarlar, aynen tekrarlar ve ilaveli tekrarlar olmak üzere dört çeşidi vardır.

II.2.4.1.3.1. Aynen Tekrarlar

İsimlerle tabiat taklidi seslerden oluşan kelimeler ek almadan fiiller ise zarf-fiil eki alarak aynen tekrar grbunu oluşturur (Ergin, 1998: 377-378).

Bir kezde pora-pora terlegen bolıp terlegen Äubäkir samayın sürtip sırtqa şıqtı. (72; 2361) “Birazdan domur domur terleyen yüzünü kurulayıp Aubakir dışarı çıktı.”

Büyrek tusınan bir-eki ret tüyip-tüyip jibersem de, tük sezbedi. (23; 403) “Bir iki kere dürte dürte dokunduysam da hiç hissetmedi.”

Emis-emis esine tüskendey de boldı. (18; 208) “Biraz biraz hatırlar gibi oldu.”

Jan-jağına jaltaq-jaltaq qarap otırğan şımşıq torğaydıŋ balapanın elestetedi. (21; 330) “Etrafına ürkek ürkek bakan serçe yavrusu gibiydi.”

315

Qarqara järmenkesindey qız-qız qaynağan dumandı düniyeni janı da aŋsaydı, täni de tätti erkelegisi keledi. (13; 5) Karkara pazarındaki gibi vıcır vıcır kaynayan curcunalı ortamı da canı arzu eder, bedeni de ister, nazlanası gelir.”

Qayta-qayta nemenege qaray beresiŋ. (13; 10) “Tekrar tekrar neden bakıyorsun?”

Sonda da sol jaqqa qarata basıp-basıp qaldı. (51; 1505) “Yine de sol tarafa doğru tekrar tekrar ateş etti.”

Su-su beti jalaŋaş kewdesine qayta-qayta tiydi. (31; 734) “Islak ıslak yüzü (Tazabek’in) çıplak göğsüne tekrar tekrar değdi.”

Şäyi bet-awzın oramalımen bürkep, älsin-älsin öksip otırdı. (79; 2604) “Şeyi yüzünü mendiliyle kapatarak tekrar tekrar hıçkırıyordu.”

Şäyi käzir oylay-oylay eseyip qalğan sekildi. (46; 1305) “Şeyi, düşüne düşüne artık olgunlaşmış gibiydi.”

Tazabek qayta-qayta Sopıyağa qarağıştay bergen. (52; 1534) “Tazabek, tekrar tekrar Sopıya’ya bakıyordu.”

Tım-tırıs tınıp tıŋdağan jurt ile-şala är jer-är jerden kübirley bastadı. (14; 41) “Şarkıyı sessizce dinleyen millet, hemen her taraftan fısıldaşmaya başladı.”

Üyir-üyir jılqı men otar-otar qoydan järmenkeniŋ Mıŋjılqı jaqtağı jotaları mayısa jazdap turğanday. (16; 111) “Sürü sürü at ile sürü sürü koyundan pazarın Mınjılkı tarafındaki yamaçları hareketleriyle şarkıya eşlik eder gibiydi.”

II.2.4.1.3.2. Eş Anlamlı Tekrarlar

Aynı veya yakın anlamda iki farklı kelimenin meydana getirdiği tekrar grubudur (Ergin, 1998: 378). Eş anlamlı tekrar grubu içinde değerlendirilen falan filan veya bir kelimeye falan kelimesi getirilerek yapılan tekrar Kazakçada yoktur.

Bälkim, ağayın-tuwıstarın sağalap ketken şığar? (60; 1858) “Belki hısım akrabalarının yanına sığınmak için gitmiş olabilirler mi?”

Eldiŋ körip-bilip otırğanı – käzirgi şındıq. (39; 1045) “Milletin görüp işittiği bugünkü gerçektir.”

Erteŋ köbeygende, seni tav-tasqa, qum-şölge ığıstırıp tastaydı. (39; 1040) “Yarın çoğaldıklarında seni dağa taşa, kuma çöle atarlar.”

316

Orta Merkige köşip kelgeli Şäyige ärbir say-sala men tav-tasta tajal tığılıp turğanday körinedi. (32; 747) “Orta Merki’ye taşınalı Şeyi’ye her bir yazı yayla ile dağ-taşta felaket saklanmış gibi geliyordu.”

Ömiräli aqsaqal öz körgen-bilgeni boyınşa aytıp otırdı. (34; 851) “Ömirali bizzat görüp bildikerini tamamen anlattı.”

Ötkende jäy ötpey, orıs äskerimen atısıp-şabısıp ötipti. (19; 226) “Geçerken de öylesine geçmeden, Rus ordusuyla vuruşup çatışıp geçmiş.”

Sopıya-özgeşe bala, onıŋ tınıs-tirşiligi tügeldey qazakşa, bizge janı aşıp, jaqtasıp turadı. (19; 253) “Sopıya farklı bir kişi, onun ömrü hayatı tamamen Kazak gibi, bizim için endişeleniyor ve bize destek veriyordu.”

Şäyige eldiŋ kigen kiyimi, söylegen sözi, jüris-turısı – bäri qızıq. (13; 19) “Şeyi için insanların giydiği kıyafetler, konuşmalar ve tavırlar hepsi ilgi çekiciydi.”

Şoqan degen töre-ğalım atamızdan köp närse jazıp alıptı. (19; 222) “Şokan adında akıllı uslu/bilgili töreli bir dedemizden çok şeyler derlemiş.”

Tazabek derev onıŋ aiyaq-qolın qarmen ısqılay bastadı. (120; 4225) “Tazabek onun elini kolunu hemen karla ovalamaya başladı.”

Tilewli aqsaqal aman-esen şauıp ötken şığar dep şamalağan. (51; 1512) “Aksakallı Tilewli belki sağ salim çıkmış olabilir diye yorumladı.”

II.2.4.1.3.3. Zıt Anlamlı Tekrarlar

Tekrar edilen iki kavramın arasında bir değeri, net olmayan bir durumu veya her ikisini de içine alan genişliği, bütünlüğü veya çokluğu ifade etmek için zıt anlamdaki iki kelimenin tekrarından faydalanılır.

Al Şäyi oğan biliner-bilinbes qabağın tüyedi. (78; 2573) “Şeyi, ona belli belirsiz surat astı.”

Dastarxan qamımen kirip-şığıp jürüp, Ömiräliniŋ özge äŋgimesin Şäyi esti almadı. (40; 1076) “Şeyi, sofrayı hazırlığıyla girip çıkıp hareket ederek Ömirali’nin sohbetinin devamanı duyamadı.”

Onıŋ tirşiligi qısı-jazı Vasilydiŋ awılında ötetin körinedi. (18; 206) “Tazabek’in hayatı, yazı kışı Vasily’nin köyünde geçiyormuş.”

317

Öytkeni Şäyidey qızdı jar qılu üşün, aldımen aldı-artın aq Şäyidey tazartıp aluwı kerek. (24; 456) “Çünkü Şeyi gibi bir kızı almak için önceki kirli temiz ilişkilerini Şeyi gibi temizlemesi gerekiyordu.”

Qıtaydıŋ ülken-kişi bastıqtarı qaşıp ötken eldi qualap qaytara bastadı. (127; 4487) “Çin’in yaşlısı genç karışık elebaşıları kaçıp gelen halkı kovalayarak tekrar göndermeye başladı.”

Sağan bügün-erteŋ tiye qoy dep jatqan men joq. (129; 4592) “Sana bugün yarın evlen dediğim yok.”

Suraq-jawabımızdıŋ bolğan-bitkeni sol ğana. (133; 4730) “Soru cevabımızın olan biteni bu kadar.”

Tazabek kün-tüni tınım tappadı. (127; 4479) “Tazabek gece gündüz çabalandı.”

Üşewi aldı-artına qaramay zıttı. (71; 2290) “Üçü birden önüne ardına bakmadan kaçtılar.”

II.2.4.1.3.4. İlaveli Tekrarlar

İlaveli tekrarlar kelimenin manasını kuvvetlendirmek için kelime başına bir ses veya hece getirmek suretiyle yapılan tekrarlardır. Kelime başına hece getirmek suretiyle yapılan tekrarlarda bazen kelime başına getirilen heceden sonra bir ünlü türemesi de olur (Ergin, 1998: 378-379).

Kazakçada ünlüyle başlayan kelimelerde ünlüden sonra, ünsüzle başlayan kelimelerden sonra ilk hece ünlüyle bitiyorsa direk ondan sonra ünsüzle bitiyorsa hece sonundaki ünsüz yerine m, p, r, s ünsüzleri getirilerek yapılan ilaveli tekrarlar Türkiye Türkçesinde olduğu gibi yapılmaktadır.

Ana jer mına jerde qaptap jatqan qap-qara tömpeşikke Tazabek taŋdana qaradı. (92; 3119) “Orada burada yükselen simsiyah tepeciklere Tazabek hayranlıkla baktı.”

Äyeldiŋ ıp-ıstıq lebi atoylap oyanıp kele jatqan sezimge ot qoyıp jiberdi. (24; 426) “Kadının sımsıcak dudağı yenice uyanmakta olan duyguyu alevlendirdi.”

Barıp bıt-şıtın şığar! (57; 1741) “Gidip paramparça et!”

Bügün köşemiz-au, asığayıq-au degen äbiger äzirşe bayqalmaydı, üi-üidegi adamdar da, qora-qoradağı maldar da – bäri tınış, tım-tırıs. (85; 2859) “Bugün taşınacağız, acele edelim

318 diyen telaş şimdilik hissedilmiyor, evdeki insanlar da ahırdaki hayvanlarda hepsi sakin, sessiz.”

Endi bayqasa, ekewiniŋ arası op-oŋay ajıray salatın jeŋil-jelpi närse emes sekildi. (24; 445) “Şimdi bakınca ikisinin ilişkisi kopkolay ayrılacak kadar sıradan basit bir şey değil gibiydi.”

Kip-kişkentay, süp-süykimdi qızdıŋ, ‘Bek, biy bolğandı unatasız ba?’ dep, birden qadala ketkeni qattı sastırdı. (21; 332) “Küp küçücük, sep sevimli kızın: ‘Bey mi hâkim mi olmayı istersin? diye sorması çok şaşırttı.”

Oybay-au, oqtı alıp tastamasa, öz-özinen qalay jazılıp ketedi? (66; 2094) “Eyvah! Kurşun çıkmadan kendi kendine nasıl iyileşebilir?”

Oypırmay, töŋirek tıp-tınış qoy! (61; 1895) “Eyvah, etraf çok sessiz ki!”

Qarağaylı, arşalı, butalı, say-sala da, şalğını jayqalğan jazıq betkey de – bäri tap-taza, taŋğı auanıŋ salqınına şomılıp şıqqan küyde. (86; 2879) “Çam ağaçlı, ardıçlı, budamalı çayırı da dalgalanan ovası da hepsi ter temiz, sabahın seherinde suya girmiş gibidir.”

Tip-tik otırıp, tip-tik jüretin äyel eken. (91;3075) “Düz oturup düz yürüyen kadınmış.”

II.2.4.1.4. Bağlama Grubu

İki ya da daha fazla ismin sıralama, bağlama, karşılaştırma ve denkleştirme bağlaçları ile oluşturduğu kelime grubudur. Öğeler, şeklen ve eşit olarak birbirine bağlanır. Her öğe kendi vurgusunu taşır ve vurguları eşittir. Bağlama grupları, bazen eksiz bazen de çekim eklerini alarak cümlede isim, sıfat, zarf; özne, nesne, yer tamlayıcısı ve yüklem olarak işlev görürler (Özkan, Sevinçli, 2011: 102-105).

Ağıntay tağı şığıp, tağı bir quşaq otın alıp kirdi. (72; 2349) “Ağıntay dışarı çıkıp tekrar bir kucak ağaç götürdü.”

Biraq oğan köpşiliktiŋ közin jetkizüv öte qıyın jäne öte usaq. (158; 5723) “Fakat ona halkı inandırmak çok zor ve çok uzun iştir.”

Eger qazaq jäne orıs şaruvalarınıŋ turmıstıq jağdayın qavırt jaqsartuv üşün Jetisuv öŋirindegi şuraylı, ıŋğaylı jerler eginşiler men bav-baqşa ösirüvşilerge berilsin! dese, oğan qazaq ta orıs ta qarsı bolmaydı. (187; 6843) “Eğer ‘Kazak ve Rus işçilerin durumunu hemen

319 iyileştirmek için Jetisü bölgesindeki verimli, uygun toprakları çiftçilik ile uğraşanlara ekin ekmek için verilsin!’ derse ona ne Kazaklar ne Ruslar karşı çıkar.”

Erteŋ ol ekev, üşev, jüz boladı, söyte-söyte ne öziŋmen teŋ boladı, ne öziŋnen köp boladı. (39; 1024) “Yarın o iki, üç, yüz olacak, sonra da seninle denk ya da senden üstün olacak.”

Onı men jasamasam, basqa eşkim jasamaytının jäne jasay almaytının jaqsı bilem. (77; 2543) “Onu ben yapmasam başka kimsenin yapmayacağını ve yapamayacağını iyi bilirim.”

Qarğağa tört kişi attandı: Davletbay, Qojabek, Tazabek jäne Kökşegir. (107; 3714) “Karga’ya gitmek için dört kişi yola çıktı, Davletbay, Kojabek, Tazabek ve Kökşegir.”

Sondıqtan aqır qaşuvğa bel buğan soŋ, äri quğın tüspey turıp, äri qara suvıq qıspay turıpköşkenderi aqıl emes pe? (83; 2768) “O yüzden kaçmaya karar verildiyse, baskın olmadan ve daha soğuklar gelmeden kaçmaları doğru değil mi?”

Tağı silkydi, tağı savsağın sozadı. (178; 6506) “Yine başını silkeleyip yine parmaklarını saçına uzattı.”

Ükisi tağılıp, ata-anası men ata-enesi quyrıq-bavır jesken soŋ… (42; 1140) “Nikâhı yapılıp ana babası ile kaynanası kaynatası arasında koyun kuyruğu ve karaciğeri yendikten sonra…”

II.2.4.1.5. Aitlik Grubu

Aitlik grubu, “-ki” aitlik ekinin eklendiği kelimenin oluşturduğu kelime gurubudur. Bu grup aitlik, içinde bulunma ve bağlılık işlevleri taşır. “-ki” eki yapım eki olmasına rağmen çekim eki karakterinde bir ek olup bazı çekim eklerinden sonra gelmektedir. Aitlik eki, isimlerin yalın, bulunma ve ilgi halli şekilleriyle kullanılır, grubu oluşturan kelimeler birer isim olabileceği gibi isim yerine geçen kelime grupları da olabilir (Ergin, 1998: 384-385; Özkan, Sevinçli, 2011: 59).

Endigi onıŋ kökeyindegi jalğız tüytkil – qaytkende de äkesiniŋ kegin aluv. (45; 1282) “Şimdi onun aklındaki tek şey babasının intikamını almaktı.”

320

Kıytin avılı eki tavdıŋ ortasındağı jazıqtıŋ iyilip kelip tuyıqtalğan tusında eken. (229; 8481) “Kytin köyü, iki dağın ortasındaki yazının kapalı tarafındaydı.”

Orısı köp, qazağı az jurtşılıqtıŋ şirkevdiŋ aldındağı töbege şoğırlanıptı. (168 6102) “Çoğu Rus, az bir kısmı da Kazak olan halk, kilisenin önündeki tepeye toplanmışlardı.”

Orıstıŋ oyı buzılıptı, on toğız ben qırıq bestiŋ arasındağı musılman balasın äskerge alğalı tizimdep jatır. (25; 465) “Rusların düşünceleri değişmiş, on dokuz ile kırk beş yaş arasındaki Müslüman çocukların askere almak için liste çıkarıyorlarmış.”

Ömiräliniŋ özge äŋgimesin Şeyi esty almadı, alayda onıŋ bul jolğı bastı maqsatı Tazabek ekevin atastıruv ekenin anıq bildi. (40; 1076) “Ömerali’nin sohbetinin devamını Şeyi duyamadı fakat onun buraya gelme amacının kendisini Tazabek’e istemek olduğu gerçeğini öğrendi.”

Qarqara järmeŋkesindegi qalıŋ äskerge jalğız şaba almasın da… (45; 1283) “Karkara pazarındaki birçok askere tek başına saldıramayacağını…”

Saldattar kelip ketken soŋ, qazaq pen orıstıŋ arasındağı quğın-sürgin toqtadı. (171; 6225) “Askerler gelip gittikten sonra Kazaklarla Ruslar arasındaki mücadele sakinleşti.”

Sodan sam jamırağanda, Sırttıŋ qarağaylı qoynavındağı üylerine jetip, attan tüsken soŋ… (21; 315) “Sonra Sırt’ın kıyısındaki evlere yaklaştığında attan inip…”

II.2.4.1.6. Birleşik İsim Grubu

Birleşik isim, bir nesnenin adı olmak üzere yan yana gelen birden fazla ismin kalıplaşarak oluşturduğu kelime grubudur. Bu birleşmede isimler, herhangi bir ek almaksızın doğrudan yan yana gelirler. Birleşik isimler, genellikle özel isimlerden yapılır. Çok nadir de olsa özel isim yerine kullanılan cins isimlerden birleşik isim yapılabilir (Özkan, Sevinçli, 2011: 42). Kazakçada birleşik isimler genellikle şahıs ve yer isimlerinden oluşmaktadır.

Balası Oralbek, Keŋesbek, bavırı Sämen, Äben, qaynısı Jaqsıbala sol namıstıŋ qurbanı boldı. (286; 10699) “Oğulları Oralbek, Kenesbek, kardeşleri Samen, Aben, kayını Jaksıbala o savaşın kurbanıydı.”

Bir ay oqığanda, Tazabektiŋ bir tanığan tağı bir qazağı Ahmet Baytursınulı boldı. (252; 9357) “Tazabek’in eğitim alırken tanıdığı bir diğer Kazak Ahmet Baytursunoğlu idi.”

321

Bir ökiniştisi, Nüsipbekterdi bular da tappaptı. Qarabulaq, Tavşilik, Satı, Esikti, Türgen, Qırğızsay, Tastıqara, Ketpendi tügel aralaptı. (103; 3567) “Ne yazık ki, Nüsipbekleri bunlar da bulamamışlardı. Karabulak, Tavşilik, Satı, Esikti, Türgen, Kırgızsay, Tastıkara, Ketpendi’nin tümünü dolaşmışlar.”

Bozbala Oralbegin, boyjetip qalğan Gülsänin, kişkentay Keŋesbegin aştıqtıŋ aranınan otız ekinşi jılı köne tulaq pen Köpziptiŋ urlap soyğan syırı qutqarıp qalğan. (283; 10576) “Delikanlı Oralbek’i, genç kız Gülsan’ı, küçücük Kenesbek’i 1932 yıllındaki açlıktan eski hayvan postu ile Kobzev’in hırsızlık yaparak kestiği ineğiyle kurtarmıştı.”

Bul ändi şığarğan Qapez Bayğabılulı degen kişini toqsanğa kelip otırğan Şäyi äjeleriŋ de... (304; 11407) “Bu türküyü yazan Kapez Bayğabıloğlu adlı bir delikanlıdır, doksan yaşına gelen bu Şeyi ninelerin…”

Jeltoqsan köterilisiniŋ bes jıldığın Kävsen Nurbekovanıŋ ömiri jaylı derekpen atap öteyik dep uyğarğan edik. (305; 11444) “Aralık isyanının beşinci yıl dönümünü Kevsen Nurbekova’nın hayatı hakkında bilgilerle anmayı öngördük.”

Kenjeğara men Tävirbek, Sämen, Äben, Qaly, Oralbekti ertip bäri taŋsäriden on şaqtı şaqırım ördeği Ayaqsazğa ketedi. (276; 10301) “İki eşeği arabaya koşup çocuklarıyla, Kenjeğara ile Tavırbek, Samen, Aben, Kali, Oralbek hepsi sabahleyin on kilometre uzaklıkta tepecikteki Ayaksaz’a gidiyorlardı.”

Nege men baruvım kerek? dedi Davletbay äldebir astardı aŋğarıp. (106; 3685) “Neden benim gitmem gerekiyor? dedi Davletbay bir şeyleri anlamaya çalışarak.”

Qarğağa tört kişi attandı: Davletbay, Qojabek, Tazabek jäne Kökşegir. (107; 3714) “Karga’ya gitmek için dört kişi yola çıktı, Davletbay, Kojabek, Tazabek ve Kökşegir.”

Qäzirgi Ävbakir, Sadıqbek, Äbilğazı, Jaqıpberdi, Vaqas, Şoqpar ağalarımız so kisiniŋ bir Sultanbeginen tuğandar. (19; 234) “Şimdiki Avbakir, Sadıkbek, Abilgazı, Jakıpberdi, Vakas, Şokpar abilerimiz o kişinin, Sultanbek’in oğullarıdır.”

Sodan Qarqaradan şığıp, tüngi birde Taldıbulaqqa jetipti. (57; 1742) “Sonra hemen yola çıkıp Karkara’dan Taldıbulak’a gece bir gibi gelmiş.”

Sol sezigi anıqtalğanday äveli Oralbegi, sonan soŋ Keŋesbegi men Gülsäni birdey avırıp qaldı. (277; 10332) “Arkasından da Oralbek, Kenesbek ve Gülsan hepsi hastalandılar.”

322

Şığısqa qaray ret-retimen jatqan Toğız Bulaq, Şet Merki, Aral, Orta Merki, Jaydaq Bulaq, Keŋsuv nemese Bas Merki, Eki Aşa dep atalatın ärbir say, ärbir su – sol Jalaŋaş tavınıŋ tösemşeginen taramdap jatqan kögal jerler. (45; 1260) “Doğuya doğru sırayla Toğız Bulak, Şet Merki, Aral, Orta Merki, Jaydak Bulak, Kensu veya Bas Merki, İki Aşa denilen her yer, her su o Jalanaş dağının eteği olan yeşillik yerler.”

Tek Köktal men Järkentke bara almaptı. (103; 3570) “Sadece Köktal ile Jarkent’e gidememişler.”

Tezek, Sultanbek, Dambay değen uldarı bar. (19; 233) “Tezek, Sultanbek, Dambay adında oğulları vardı.”

Ustağan tışqandarın özine, Tävirbekke, Kenjeğarağa, Şäyige tört üige Tabaydıŋ özi teŋ bölip taratatın. (276; 10287) “Tabay, tuttuğu fareleri kendisine, Tavırbek’e, Kenjeğara’ya, Şeyi’ye diye dört eve bölüp dağıtıyordu.”

II.2.4.1.7. Birleşik Fiil Grubu

Birleşik fiil, bir yardımcı fiilin isim ya da fiille oluşturduğu kelime grubudur. İsim ve fiil önde, yardımcı fiil sonda bulunur. Yardımcı fiiller kendi anlamı kaybolmuş sadece birleşik fiilde birinci unsuru fiilleştiren unsurdur. Bu bakımdan bu yapıda kullanılan yardımcı fiiller birer yapım eki gibidir. Birinci unsuru fiil olan birleşik fiillerde fiil yardımcı fiile bir zarf-fiil eki alarak bağlanır, isimlerle yapılan birleşik fiilde ise isim yalın halde bulunur. Bu bakımdan isimlerle birleşik fiil yapan yardımcı fiiller ile fiille birleşik fiil yapan yardımcı fiiller ayrı ayrıdır (Ergin, 1998: 386-389; Karaağaç, 2017: 190-195).

Ancak bu iki yapının dışında bu yapıya benzer fakat fiil unsurunda fiilin anlamını tam yitirmediği, yardımcı fiil durumundaki unsurun başka yapılarda kendi anlamında kullanıldığı görülür. Bu yapıdaki bazı örnekler isim+yardımcı fiil yapısına tam uyarken bazılarındaki isim unsuru hal eklerini aldığı için bu yapıya tam uymaz. Bu yapıdaki bazı örnekler deyimleşmektedir (Karahan, 1991: 34; Özmen, 2013: 89-90). Yapısı isimlerle yapılan birleşik fiile çok benzeyen kalıplaşmış ifadeler ile deyimleri ayrı bir grup olarak almak yerine birleşik fiiller başlığının bir alt maddesi olarak vermek uygun olur.

Kazak Türkçesi birleşik fiiller bakımından çok zengindir. Şekil ve zaman eklerinin bile bir kısmı yardımcı fiil yapısı ile teşkil etmektedir. Bunlardan bir kısmında yardımcı fiil anlamını tam kaybetmiş bir kısmında ise tam kaybetmemiştir. Kazakçada ayrıca tıpkı

323 isimlerde olduğu gibi iki fiilin birlikte kullanılmasıyla oluşmuş yeni anlamda fiiller vardır ve bunlar her iki fiilin dışında yeni anlamlar ifade ederler, yapıları fiil +yardımcı fiil yapısına çok benzese de yapıdaki ikinci fiil, bir yardımcı fiil özelliğini tam taşımaz (Doğan-Koç, 2013: 233-238). Bundan dolayı kazakçadaki birleşik fiil bahsine iki fiilden oluşan birleşik fiiller gibi yeni bir başlık açmak gerekecektir. İsimlerle kurulan birleşik fiiller ise sayı olarak diğerine göre daha az, kullanım sıklığı da düşüktür.

Mamanov ise sayısını 23 olarak verdiği yardımcı fiil veya yardımcı fiil gibi kullanılan fiillerin oluşturduğu birleşik fiilleri dörde ayırır bunlar “kesimdi kürdeli etistik” “bosaŋ kürdeli etistik”, “beyimdik kürdeli etistik” ve “qalay mendi etistik” olup kesimdi kürdeli etistik ile bosaŋ kürdeli etistik arasındaki en önemli fark kesimdi kürdeli etistiklerde birinci fiilin ikinci fiile –p, -ıp/-ip azrf-fiil ekiyle bosaŋ kürdeli etistikte ise birinci fiillerin ikinci fiile –a/-e, -y zarf-fiil ekiyle bağlanmasıdır (Mamanov, 2014: 65-72).

Bunlardan dolayı Kazakçadaki birleşik fiillere fiil (zarf/fiil) + fiil yapısında yeni bir birleşik fiil türü ilave etmek gerekir.

II.2.4.1.7.1. İsim+Yardımcı Fiil Şeklinde Olanlar

Kazakçada isimlerle birleşik fiil kuran yardımcı fiiller bol-, qıl- ve et- yardımcı fiilleridir (Janpeyisov vd., 1992: 537). Ancak bu yardımıc fiillerin kullanılışı Türkiye Türkçesinden biraz farklıdır. İsim unsurunun zaman zaman çekim eklerini alabildiği görülür. Bu durum bize bu yapıda kullanılan yardımcı fiillerin esas anlamlarını tam manasıyla yitirmediklerini göstermektedir. Bu şekildeki yapılar Türkiye Türkçesindeki isim+yardımcı fiil yapısından ziyade deyimleşmiş ve kalıplaşmış ifadeleri hatırlatmaktadır. Bu üç yardımcı fiilden bol- geçişsiz qıl- ve et- ise geçişli birleşik fiiller yapar.

Bu yapıda bulunan isim unsuru bir isim olabildiği gibi sim yerine geçen bir kelime grubu da olabilir. Yine bu yapıdaki birleşik fiil, fiil+yardımcı fiil yapısındaki birleşik fiilin fiil unsuru olarak da kullanılabilir.

isim+bol-

bol- yardımcı fiili er- yardımcı fiili ile beraber Türkçedeki umumi yardımcı fiildir (Gabain, 1988: 87-88). Ancak ilerleyen dönemlerde er- ve bol- yardımcı fiilleri hususileşmiş bol- yardımcı fiili daha çok dile dışarıdan gelen isimlerle birlikte onları fiilleştirmede kullanılmaya başlanmıştır. Ancak bazı fiil çekimlerinde eski Türkçedeki işlevinde kullanıldığını da fiil çekimi bahsinde görmüştük.

324

Bol- yardımcı fiili diğer iki yardımcı fiille kıyaslandığında kendi anlamını yitirmemiş bir yardımcı fiil olup Türkiye Türkçesindeki bulun- yardımcı fiili ile yapılan birleşik yapılar da Kazakçada bu yardımcı fiille yapılmaktadır.

Bol- yardımcı fiili bu yapıda zarf-fiil eki -p, -ıp/-ip’i aldığında -l sesi düşer yardımcı fiil zarf-fiil ekiyle beraber bop şeklini alır.

Az kün bolsa da dämdes-tuzdas boldıq dep, Qalişa olarğa bir kiyizi men körpesin berip ketti. (132; 4700) “Azıcık olsa da demdes-tuzdas15olduk diye Kalişa onlara bir keçesiyle yorganını verdi.”

Bäri tıp-tınış, bäri tap-taza bola qaladı degenge basqa sense de, men senbeymin. (135; 4825) “Her şey güzel olacak diyenlere birileri inansa da ben inanmam.”

Bir ağaŋnıŋ üyinde bolıp, ekinşi ağaŋnıŋ üyine qonbay ketkeniŋ qalay boladı? (274; 10223) “Bir ağabeyinin evinde misafir olup ikinci ağabeyinin evinde olmaman nasıl olabilirdi?”

Budan arı ne boların Şäyi boljay almadı biraq bolar is boldı. (283; 10568) “Şeyi, bundan sonra ne olacağını tahmin edemedi fakat olan oldu.”

Endi mine aştan ölmev üşün, qatın-balamızben qalmaqqa qul bop jürmiz. (119; 4184) “Şimdi açlıktan ölmemek için çoluk çocukla Kalmuk’a kul olduk.”

Eteğine äldene oralğanday boldı. (281; 10514) “Eteğine de bir şey sarılmış gibi oldu.”

Isılğan, kezinde bolıs bolğan kisi eken. (134; 4756) “Tecrübeli, eskiden bey olan bir kişiymiş.”

Jas bolsaŋ da, bizge bas boldıŋ. (150; 5400) “Genç olsan da bize yol gösterdin.”

Jumısım qaldı demey, basqarma da birge boldı. (274; 10231) “İşini bırakıp Kamza da onlarla birlikte oldu.”

Kinämiz tek - qazaq bolğanımız. (139; 4966) “Bizim suçumuz Kazak olduğumuz içindir.”

Mamırdıŋ ekinşi jartısı mamırajay boldı. (136; 4869) “Mayısın ikinci yarısı ayı güneşli, açık oldu.”

Menen burın Tabaydı saqtaŋdar, özine de, balalarğa da abay bolsın. (145; 5206) “Benden önce Tabay kendisine de çocuklara da dikkat etsin.”

15Birbirileriyle aralarında tuz ekmek hakkı olan kimseler, dostlar 325

Oğan orısıŋız könse, tım jaqsı bolar edi. (141; 5054) “Ona Ruslar karşı çıkmazsa çok iyi olurdu.”

On segizinde kelin bop (˂bolıp) tüsti. (286; 10713) “On sekizinde gelin oldu.”

Sämenim es bilip, adam bolıp qaldı. (129; 4589) “Samen’im artık büyüyor, her şeyi anlıyor.”

Tazabek Aldabergenniŋ äŋgime aytısına riza boldı. (134; 4754) “Tazabek, Aldabergen’in konuşmasından hoşlandı.”

Tilevlimen quda bolam. (131; 4653) “Tilevli ile dünür olacağım.”

Uzaqtıkindegi jıyında boldıŋ ba? (133; 4729) “Uzak’ta olan toplantıya katılmış mıydın?”

isim+qıl-

Kazak Türkçesinde qıl- (kılmak, yapmak) yardımcı fiili anlamı üzerinde bulunduran isim unsurunu fiilleştirerek, vazife yapma, sorumluluk üstlenme ve tabi tutma anlamını kazandırır (Bayniyazov, 2000: 23).

Bol- yardımcı fiilinde olduğu gibi qıl- yardımcı fiili -p, -ıp/-ip zarf-fiil ekini alınca da l sesi düşer yardımcı fiil zarf-fiil ekiyle birlikte qıp şeklini alır.

…äyel moynınan tas qıp quşaqtay aldı. (23; 381) “…kadın boğazından kucaklayı verdi.”

…qolın jippen tas qıp baylap tastadı. (109; 3781) “…elini iple sıkıca bağladı.”

Ȁlde özimiz bala qıp alamız ba, Şäyi? (129; 4566) “Yoksa kendimiz mi yetiştirsek Şeyi?”

Ȁsirese Sämenniŋ ere kelgenine ayrıqşa tävbe qıladı. (96; 3292) “Özellikle Samen’in bunlarla birlikte geldiğine şükrediyordu.”

Ata-babamızdıŋ aruvağına duğa qıldıq. (70; 2275) “Atalarımızın ruhuna dua ettik.”

Bağıma jolıqqan bayım dep tävbä qılam. (155; 5595) “Kısmetim olarak karşılaştığıma kocam olduğuna şükrediyorum.”

Biraq buğan Tabay könbey qoyıp masqara qılmasın. (144; 5146) “Ama Tabay bunu reddedip beni rezil etmesin.”

326

Endi özimizdi sol maldı bağatın malay qılıp jatır. (141; 5044) “Artık bizi o hayvanlara bakacak köle yapıyorlar.”

Endi özimizdi sol maldı bağatın malay qılıp jatır. (141; 5045) “Artık bizi o hayvanlara bakacak köle yapıyorlar.”

Jaqsı keldiŋ, biz de jumıs jayın söz qıp otır edik. (174; 6331) “İyi ki geldin, tam biz de iş konusundan bahsediyorduk.”

Jer betinen qazaq atavlını joq qıluvdı maqsat qılğandarı körinip tur. (62; 1950) “Maksatlarının dünyadaki Kazakların hepsini yok etmek olduğu bellidir.”

Kelin sabır qıl! (135; 4820) “Gelin, sabırlı ol!”

Kempirdiŋ kördim değenin kimge dälel qılamın? (181; 6616) “Yaşlı kadının, ‘Gördüm’ dediğini kime kanıtlayabilirim ki?”

Men asarımdı asap, jasarımdı jasadım ğoy, dep öz küyine özi şükirşilik qıladı. (221; 8154) “Ben yaşayacağımı yaşadım, diye kendi haline şükrediyordu.”

Men bir sır aytsam, mazaq qılmaysıŋ ba? (101; 3487) “Ben sana bir sır söylesem dalga geçer misin?”

Orıs masqara qılıp ketken munı Tazabek endi ne qıladı? (75; 2456) “Rusların yaptığı rezaletten sonra Tazabek onu ne yapsın?”

Öytip bizge qastıq qıla qoymas. (70; 2255) “O kadar da düşmanlık etmez.”

Qalay, äke-şeşeŋe qolğabıs qıluvğa jarap jürsiŋ be? (163; 5904) “Anne babana yardım etmeye gücün yetiyor mu? ”

Quday tuğannan änşi qılıp jaratqan bala. (195; 7167) “Allah doğuştan türkücü yaratmış.” Quday meniŋ minezimdi qisıqtav qılıp jaratqan. (196; 7199) “Allah beni kardeşlerimden biraz farklı yaratmış.”

Sabır qıl, Tazabek! (114; 3983) “Biraz sabret, Tazabek!”

Sondıqtan onı söz qıp qaytesiŋ, odan da köşip keleyik pe, joq pa, sonı aytsaŋşı. (150; 5384) “O yüzden o konuyu bırak da biz taşınalım mı onu söyle?”

Şıŋğıs hannıŋ tuqımıan qalıŋdıq tavıp berseŋ, baramız, äytpese ävre qılma. (239; 8837) “Cengiz hanın neslinden gelin bulursan geliriz, yoksa boşuna zahmet etme.”

327

Şolaq quyrıqtı jyren qasqa arğımaqtııŋ payda bolğanın söz qılıp edi. (164; 5957) “Kısa kuyruklu asil atın ortaya çıktığından bahsetmeye başlamıştı.”

Tört qızımızdı qalmaqtan qaytarıp äkep (äkelip), ülken qayrat qıldıŋ. (118; 4154) “Dört kızımızı Kalmuklardan kurtarıp büyük cesaret gösterdin.”

Üyimdi bazar qıldıŋdar, dep quvanğanı ğoy ağanıŋ. (164; 530) “Evimi pazar ettiniz, diye seviniyor Tabay ağabeyim.”

isim+et-

et-, (etmek, yapmak) yardımcı fiili anlamı üzerinde bulunduran isim unsurunu fiileştirerek, bahsetme, yapma, uygulama anlamları kazandırır. Diğer iki yardımcı fiille karşılaştırdığımızda tabiat taklidi seslerin fiilleşmesinde daha fazla kullanışı ile dikkat çeker.

…baqıttı ete alsam, bavırlıq borışım sol ğoy. (245; 9072) “…mutlu etmek kardeşlik borcumdur.”

…olardı bolğan jağdaymen xabardar etuvdi oyladı. (221; 8159) “…onları olan olaydan haberdar etmek istedi.”

Ȁnşiniŋ sözi Şäyini eleŋ etkizdi. (303; 11384) “Türkücünün sözü Şeyi’nin dikkatini çekti.”

Ant etemiz! (36; 898) “Ant içelim!”

Aŋqav, nadan eldi sözben aldap qul etkisi keledi. (39; 1038) “Onlar, her vaade inanan, cahil halkı sözle kandırıp esir etmek istiyor.”

Aşıp aytpasa da Qapez jayında qulaqqağıs etken boluvı kerek. (203; 7459) “Belli etmese de Kapez hakkında bir şeyler anlatmalıydı.”

Bärin anıq-qanıq biletin adamşa söylegeni ünsiz mıltıqpen atqanday äser etti. (226; 8348) “Her şeyi detaylı bilen kadının söylediği söz sessiz kurşunla vurmuş gibi etki yaptı.”

Bassaŋ, sazdavıt kögal näresteniŋ eŋbegindey bılq-bılq etedi. (238; 8795) “Toprağı da ayak basınca çocuğun bıngıldağı gibi yumuşaktı.”

Endi Kenjeğara men Aygündi baqıttı ete alsam, bavırlıq borışım sol ğoy. (245; 9071) “Artık Kenjeğara ile Aygün’ü mutlu edebilsem, kardeşlik borcum o ya.”

Er-turmanı tügel kümis, künge şağılısıp jalt-jult etedi. (54; 1634) “koşumu tüm gümüş, güneşten parlıyor.”

328

Jeŋgesi ekevi ärneni äŋgime etip kele jatıp… (20; 280) “Yengesiyle beraber dereden tepeden sohbet ederek...”

Kämändirdiŋ bul adamgerşiligi Tazabekke qattı äser etti. (171; 6224) “Komutanın bu yaptığı iyiliği Tazabek’i çok etkiledi.”

Kün tüs kezinde ğana bir jılt etedi de, qayta joq boladı. (91; 3084) “Güneş sadece öğlen arası değip tekrar kaybolurdu.”

Olardı riza etüvge mümkindik bergen qudayğa mıŋ şükür. (245; 9070) “Onları memnun etmeye imkân veren Allah’a şükürler olsun!.”

Qapez ben Qarataydı riza ettim, soğan özim riza boldım. (245; 9069) “Kapez ile Karatay’ı sevindirdim, bundan kendim de mutlu oldum.”

Qızdıŋ da erni jıbır etti. (241; 8922) “Kızın da dudakları kıpırdadı.”

Tazabek şükürşilik etti. (236; 8738) “Tazabek şükür etti.” isim+soq-

Jolsoqtı, atsoqtı bolıp kelgen şığar dep, qazbalamadım. (201; 7400) “Acele gelmiş diye detaylı soruşturmadım.”

Öytkeni Köpziptiŋ, Kökörinniŋ, atamannıŋ da qabağı burınğıday emes, salıŋqı, kisimen sülesoq söylesedi. (165; 5997) “Çünkü Köpzip’in, Kökörin’in neşeleri eskisi gibi değil, yüzleri asık, insanlara soğuk davranıyor.”

II.2.4.1.7.2. Fiil+Fiil Şeklinde Olanlar

Fiil+yardımcı fiil şeklinde oluşan birleşik fiiller, zarf-fiil aracılığıyla kalıplaşır ve cümlenin herhangi bir öğesini karşılarlar. Kazakçada fiil+yardımcı fiil yapısında kullanılan yardımcı fiil sayısı oldukça fazladır. Bu sayı bazılarına göre 26 (Isqaqov, 1991: 245-247), bazıların göre de 30 (Janpeyisov vd., 2002: 536), bazılarına göre ise 23’tür (Mamanov 2014: 63).

Bu yardımcı fiillerden bir kısmı bir kısmı kendi anlamını tamamen yitirmiş ve sadece yardımcı fiil işlevi olan yardımcı fiiller olup bir kısmı ise bu yapıda görev alırken kısmen yardmcı fiil durumunda kısmen kendi anlamlarını koruyup kendisinden önce gelen zarf-fiil eki almış fiille beraber yeni bir anlamı karşılamaktadır (Doğan-Koç, 2013: 233-234).

329

Bunları dikkate alarak Kazakçada zarf-fiil ile iki fiilden oluşn birleşik fiilleri iki ayrı başlıkta değerlendirmek gerekir. Ancak bazı Kazakça gramer kitaplarında birleşik fiil olarak kabul edilen zarf-fiilin bağlama görevinde kullanıldığı gidip gel- gibi yapıları bu yapı içinde ele almak doğru değildir.

Kazakçada, belirtilen kelime grupları Türkiye Türkçesine aktarılırken, yapıların birebir Türkiye Türçesindeki karşılığı verilerek aktarılması her zaman mümkün olmayabilir, bu durumda zarf veya edat ilave edilerek yapının anlamının karşılanması gerekir.

Kazakçadaki yardımcı fiillerin ifade ettikleri mana Türkiye Türkçesindeki gibi net değildir. Bir yardımcı fiil genellikle iktidarlık ifade ederken tezlik de ifade edebilmekte, genellikle tezlik ifade ederken iktidarlık da ifade edebilmektedir. Özellikle aynı cümlede kullanıldıklarında geneldeki kullanımlarından farklı kullanışlar olabilmektedir.

II.2.4.17.2.1. Fiil (zarf-fiil) + Yardımcı Fiil Şeklinde Olanlar

Bu yapıdaki bazı kullanışlar iktidarlık, tezlik, süreklilik, gerçekleşmemiş eylem, bitmiş eylem vs ifade ederler.

Türkiye Türkçesinde bu yapıda kullanılan zarf-fiil ekleri sadece ünlüler olurken Kazakçada ünlüler yanında –p, -ıp/-ip zarf-fiil eki de bu yapıda kullanılmaktadır.

II.2.4.17.2.1.1. İktidarlık/Yeterlilik Bildiren Yardımcı Fiiller

Kazakçada iktidarlık bildiren yardımcı fiil al-, bil- olup kendisinden önceki fiillere –a/- e, -y zarf-fiil eki ile bağlanır. Bu yardımcı fiiller kendisinden önceki fiile –p, -ıp/-ip ekiyle bağlandığında genellikle iktidarlık ifade etmezler.

Bu birleşik fiiller cümlede bir kelime muamelesi görür, bir fiilin alabildiği çekim eklerini alır ve cümlenin herhangi bir ögesi olabilir, bir birleşik fiilin fiil ya da aldığı ekle isim kısmını teşkil edebilir.

fiil (-a/-e, -y)+al-

(–a/-e, -y) al- yardımcı fiili iktidarlık ifade ederken genellikle şart, soru ve olumsuz cümlelerde kullanılmaktadır. Olumlu cümlede kullanıldığı nadir görülen bir durumdur. Olumlu ifade taşıyan istisna bazı kullanımlarda ise tezlik ifade etmektedir.

330

Aynı cümle içinde arka arkaya gelen kullanımlarda ise birincisinde al- yardımcı fiili – a/-e, -y zarf-fiil ekiyle ikincisinde –p zarf-fiil ekiyle esas fiile bağlanmakta birinci kullanım iktidarlık ikincisi ise tezlik bildirmektedir.

Yine iktidarlık bildiren yapı bazı cümlelerde ihtimal ifade etmektedir.

…alayda orısqa bağınğısı kelmegen Tazabek batırdıŋ qılığın tüsine almadı. (19; 259) “…hâlbuki Ruslara baş eğmek istemeyen Tazabek atalarının hareketine bir türlü anlayamadı.”

…sözdiŋ mänine qaray ävenniŋ qubıluvın orıs öytip keltire ala ma? (15; 67) “…sözün anlamına göre ezgiyi değiştirmeden bir Rus nasıl bu kadar güzel söyleyebilirdi?”

Ağıntaydıŋ jalğız özi kelip attan tüsip jatqanın äveli Şäyi kördi de, tırp ete almay turıp qaldı. (43; 1174) “Ağıntay’ın tek başına gelip attan indiğini ilk gören Şeyi ses çıkaramadan donakaldı.”

Alayda ayağannan basqa oğan ne istey aladı? (126; 4469) “Fakat acımaktan başka ona ne yapabilirdi ki?”

Ȁnniŋ äserinen äli arıla almağan Şäyi jeŋgesiniŋ jetegine ünsiz ere berdi. (16; 120) “Şarkının etkisinden henüz kurtulamayan Şeyi yengesinin arkasından sessizce yürüyüverdi.”

Ȁpkesi-av, qayınsiŋliŋizden köz ala almay turğanda, artıq birdeme aytıp qoysam, ayıqpa buyırmaŋızşı! (18; 181) “Ablacığım, görümcene bakmaktan gözlerimi alamıyorum, lüzumsuz bir şeyler dersem kusuruma bakmayın!”

Enesi betine bir qaradı da, quşaqtay aldı. (107; 3722) “Kaynanası yüzüne bir baktı da kucaklayıverdi.”

Keluvin kelermiz-avü biraq bizdi buzaqı orıstardan qorğay alasız ba?- dedi Qojabek. (142; 5101) “Tamam, geliriz fakat bizi bu kötü niyetli Ruslardan koruyabilir misiniz? dedi Kojabek.”

Köŋiline qayav tüsirmey toqtata alatın ädis bar ma? (189; 6921) “Kimseyi incitmeden halledebilmenin bir çaresi var mı acaba?”

Kötere alsaŋ, köterip-aq alşı! (22; 374) “Kaldırabilirsen kaldırıver!”

Malımızdı saqtamasaq, janımızdı da saqtay almaspız. (77; 2556) “Malımızı korumasak canımızı da koruyamayız.”

331

Onı men jasamasam, basqa eşkim jasamaytının jäne jasay almaytının jaqsı bilem. (77; 2543) “Onu ben yapmasam başka kimsenin yapmayacağını ve yapamayacağını iyi bilirim.”

Ökimet qoldağan adam kez kelgendi qorqıta aladı. (183; 6674) “Hükümetin desteklediği kişi herkesi korkutabilir.”

Qazir, qudayğa şükür, bala-şağamdı bağa alatın şaruvam bar. (185; 6782) “Şimdi Allaha şükür, çocuklarıma bakabilecek işim var.”

Qorğay almasam, keliŋder dep nem bar? (142; 5103) “Koruyamasam, neden çağırayım ki?”

Qurıqtavlı asav bulqınğanmen, qurıqtan qutıla ala ma? (138; 4940) “Asi, güçlü kuvvetli olsa bile ondan kurtula bilir mi?”

Sebebi sen baqıttı bolmay, mına biz – äke-şeşeŋ men ağa-jeŋgeŋ – baqıttı bola almaymız. (21; 311) “Çünkü sen mutlu olmadan bizler, baban, annen, ağabeyin, yengen mutlu olamayız.”

Sen aman jür. Biz sağan atqosşı bola alsaq ta jarar. (144; 5171) “Kendine dikkat et! Biz sana hizmetçi olabilsek de yeter.”

Sondağı sıltavı – “Sender eğin sala almaysıŋdar.” Nege sala almaymız? (37; 950) “Yani bahanesi, “Siz çiftçilik yapamıyorsunuz.” Neden yapamıyoruz?”

Sondıqtan küyeviŋdi jaqsı körgennen uyalma, qayta jaqsı köre almavdan uyal. (77; 2526) “O yüzden kocanı sevmekten utanma, bilakis sevmediğine utan!”

Süygen jar ğana sıylay alatın siqır baqıttan Şäyiniŋ bası aynaldı. (95; 3268) “Yalnız karısını sevebilen bir sevgiliye sahip olma talihinden Şeyi’nin başı döndü.”

Şäyige bul jigittiŋ boyında jurttıŋ köbinde joq birdeme bar syaqtandı, biraq onıŋ ne birdeme ekenin anıq ajırata almadı. (20; 270) “Şeyi’ye bu adamda kimsede olmayan bir şey var gibi geldi ama onun ne olduğunu çözemedi.”

Tek Köktal men Järkentke bara almaptı. (103; 3570) “Sadece Köktal ile Jarkent’e gidememişler.”

Tura almaymın, köterip aparşı! (24; 434) “Kalkamıyorum, sen kaldırır mısın!”

Tünde bäri: “Endi äkeŋniŋ ornın sen bas”, dep jatır, basa alsa, jaqsı; basa almasa, masqara da! (86; 2908) “Dün herkes, ‘Artık babanın yerine göz kulak olacaksın’ diyorlardı, olabilse ne ala, olamazsa rezaletti!”

332

Umtılıp quşaqtay aldı. (88; 2967) “Hemen atılıp kucaklayı verdi.” fiil (-a/-e, -y)+bil

Esas fiil –a/-e, -y zarf-fiil ekiyle bil- yardımcı fiiline bağlandığında iktidarlık ve yeterlilik ifade eder. Ancak bil- yardımcı fiili ile teşkil eden iktidarlık bildiren yapılar genellikle olumlu yapıda olup cümle içinde başka kelime gruplarının oluşturulmasında kullanılmaktadır.

Çalışmaya konu olan metinde bil yardımcı fiili ile kurulmuş iktidarlık bildiren bir cümle yüklemine rastlanmamıştır.

Ağası men jeŋgesi sıylay bilgen bala özge eldi de sıylay aladı. (238; 8811) “Ağabeyle yengesine saygı gösterebilen çocuk diğer insanlara da saygı gösterebilir.”

Ağayın bola bilüv – qazaqtıŋ eŋ ülken müddesi. (295; 11019) “Akraba olabilmek Kazak’ın en güzel hasletidir.”

Asa sıpayı, taza kiyinetin, üyrete biletin, asıqpay söylep, asıqpay jüretin jigit ağası edi. (264; 9825) “Çok kibar, temiz giyinen, öğretebilen, yavaş konuşan, yavaş hareket eden bir herifti.”

Balanı tüsinüv üşin, bala bola bilüv qajet eken. (253; 9394) “Çocuğu anlamak için çocuk olabilmek gerekimiş.”

Ötkende qolınan şöp etkizgeni erkelete de bilgeni ğoy Tazabektiŋ? (40; 1083) “Geçen elinden öptüğü şımartabildiği de Tazabek’in?”

Sondıqtan burınğı men qazirgini salıstıra biletin sanası bardıŋ bärin halıq javı dep attı. (301; 11253) “O yüzden evvelki ile bugünü karşılaştırabilen Kazakların hepsini halk düşmanı diye öldürdüler.”

Ustamdılığına, özin de, özgeni de tävbege şaqıra bilgenine süysindi. (178; 6487) “Kendisini de başkasını da ağırbaşlılığına şükretmeye çağırabilmesine sevindi.”

II.2.4.17.2.1.2. Tezlik/Çabukluk Bildiren Yardımcı Fiiller

Kazakçada tezlik ve çabukluk, bir hareketin anında birden bire gerçekleşmesini ifade eden yardımcı fiiller ber-, jazda-, kör-, jiber-, qoy-, sal-, şıq-, tüs- ve jönel- yardımcı fiilleridir.

fiil (-a/-e, -y) + ber-

333

Kendisinden önceki fiil –a/-e, y zarf fiil eki ile ber- yardımcı fiiline bağlandığında tezlik, çabukluk, aniden olan hareketi ifade eder.

…aqırında aştan öletin bolğan soŋ, qaşqandarğa erip tentirey beripti. (121; 4280) “…sonunda açlıktan ölürüz diye kaçanların peşine takılıvermiş.”

…basqa düniyeniŋ bäri sodan keyingi dünye bolıp, ısırılıp qala beredi. (24; 441) “…başka dünyanın hepsi ondan sonraki dünya olup unutuluverir.”

…erteŋ ün-tünsiz qastarınan köşip kete berem be, qaytem? (82; 2750) “…yarın hiçbir şey demeden sessizce yanlarından taşınıvereyim mi, ne yapayım?”

…juvıp jiberip keptirseŋ, jey berüvge boladı. (131; 4638) “…yıkayıverip kurutsan hemen yiyebilirsin .”

…qırğız-qırğız dep qoŋaştay bermey, qazaq-qazaq dep qolpaştay berseŋşi! (144; 5164) “…Kırgız, Kırgız deyip incitiverme, Kazak, Kazak diye övüversen (olmaz mı)!”

…üyden şığıp jüre berdim. (59; 1814) “…evden çıkıp gidiverdim.”

Apa!-dep, Jüzik tağı birdeŋe dey berip edi… (143; 5138) “Anne! diye Jüzük de, birden seslenivermiş idi...”

Aqıldasqanda, dep, äyeli Ȁjiken äldene aytpaqqa oqtala berip edi… (25; 475) “Görüştüğün zaman, diye karısı Ajiken bir şey söylemeye davranıvermiş idi…”

Ȁzirşe köş jinay beriŋiz, dep küldi Tazabek. (121; 4269) “Şimdilik dinleyiverin, diye gülümsedi Tazabek.”

Balalar kete bersin be, jo tağı birdeme deysiŋ be? (67; 2158) “Çocuklar gidiversin mi (hemen gitsin mi) yoksa daha diyeceklerin var mı?”

Biraq sol ädemilikti ärkim köre de bermeydi, körüvge kele de bermeydi. (86; 2897) “Fakat bu güzelliği herkes göremezdi de görmek için gelemezdi de.”

Jumay-aq jey berse qaytedi? (131; 4640) “Yıkamadan yeyiverse ne olur?”

Jüziktiŋ davsına Şäyi jalt qaray bergende, tağı äldekim art jağınan… (14; 27) “Jüzük’ün sesini işitip Şeyi aniden bakıverdiğinde yine birisi arkasından…”

Küngeyde bolğanımen, kün tüse bermeytin tik şat, tar taban say. (91; 3083) “Güneyde olsa da güneşin çok değmediği yamaçları dik derin bir vadiydi.”

334

Ol qolın soza berdi, bul bulqınıp, betin bura berdi. (31; 725) “O elini uzatıverdi, diğeri öfkelenerek yüzünü çeviriverdi.”

Öytkeni tavdıŋ köringen şığa almaytın quz-qiyası, kez kelgen tüsine bermeytin qır-sırı tolıp jatır. (86; 2898) “Çünkü dağın isteyenin çıkamayacağı uçurumu ve zirvesi, herkesin hemencecik anlamayacağı sırrı çoktur.”

Öz basın bäygege tigip, el namısın qorğaytın Tazabek pen Savrıqtay erkek topırlap tuva bermeydi. (40; 1061) “Kendi kellesini ortaya koyup halkın şerefini koruyacak Tazabek ile Savrık gibi erkekler bir daha doğmayabilir! (zor doğar!)”

Qalay öltirgileri kelse, solay öltire beripti. (62; 1959) “Nasıl öldürmek isterlerse, öyle öldürüvermişler.”

Qalay umıttıŋ, qalay? dep Qarğa basın şayqay berdi. (111; 3887) “Nasıl unuttun, nasıl? diye Karga başını sallıyordu sürekli.”

Qarğıp jerge tüse bergenimde… (71; 2306) “Atlayarak yere iniverdiğimde…”

Qırılsa, halıq qırıla bersin, özderiŋ aman bol, degenmen barabar-dı. (42; 1167) “ ‘Kırılırsa halk kırılıversin, siz sağ olun’ anlamına gelirdi.”

Sizder şay işip jayğasa turıŋızdar, men jigitterimdi äzirley bereyin. (113; 3956) “Siz çay için, dinlenin, ben yola çıkmak için adamlarımı hazırlayıvereyim.”

Tazabek attan köterip ala bergende, qulap ketpeyin dep qam jasağan äyel moynınan tas qıp quşaqtay aldı. (23; 380) “Tazabek, kadını atın üzerinden kaldırıverirken düşmeyin diye boynundan kucaklayıverdi.”

Tazabektiŋ kevdesin qos qoldap toqpaqtap, aqırında Däneker birte-birte basıla berdi. (28; 606) “Tazabek’in göğsüne elleriyle vurup sonunda Daneker yavaş yavaş kendine gelebildi.”

fiil (-p, -ıp/-ip) + jiber-

…özine tap berdi dep qorqıp, tapanşasın aspanğa atıp-atıp jiberdi. (98; 3376) “…kendisine saldırdılar diye korkup silahıyla havaya sık sık ateş etti.”

Ağıntaydıŋ jeydesin jırtıp jiberip, sonımen sanın taŋıp jatqanda qart közin aştı. (54; 1615) “Ağıntay’ın gömleğini yırtıverip kalçasını onunla sardığında Tilevli gözlerini açtı.”

Alaqanın aşıp jiberdi de, Şäyiniŋ qolın sırtınan şöp etkizip süyip aldı. (26; 525) “Avucunu açıverip Şeyi’nin elini üstünden şıp diye öptü.”

335

Atıp jibermey me? Ȁrine atıp jiberedi. (44; 1217) “Hemen ateş etmeyecek mi? Tabi ki hemen ateş eder!”

Botaqanga şökken bura qusap, qayınsiŋlimniŋ qabırğasın sındırıp jibergen joqsıŋ ba, äytevir? (85; 2839) “Yavrusuna çöken deve gibi görümcemin kaburgasını kırıvermedin değil mi?”

Büyrek tusınan bir-eki ret tüyip-tüyip jibersem de, tük sezbedi. (23; 402) “Bir iki kere hızlı hızlı dokunduysam da hiç hissetmedi.”

Eki qarttıŋ qılığına Şäyi eriksiz külip jiberdi. (14; 61) “İki ihtiyarın davranışlarına Şeyi dayanamayarak gülüverdi.”

Jılap jiberem de dep, özine de senbedi. (78; 2566) “Kendimi tutamadan ağlarım diye kendine güvenemedi.”

Jigit jutıp jibererdey eminip tur eken. (26; 516) “Tazabek kıza yiyiverecekmiş gibi ağzının suyu akarak bakıyordu”

Julqy tartqanımda, älgi qorıqqanınan baqırıp jiberdi. (71; 2287) “Silkerek çektiğimde o korktuğundan bağırıverdi.”

Nege öytti desem, türmeni özderi örtep jibergen eken. (71; 2291) “Neden öyle yaptı desem (anlamadım) hapishaneyi kendileri yakıvermiş.”

Solay oylağanda, öziniŋ qalay aŋırap jibergenin aŋğarmay qaldı. (75; 2457) “Böyle düşünürken kendisinin bağırarak ağlayıverdiğini fark etmedi.”

Sonı aŋğardı ma, äkesi derev sözdiŋ avanın basqa arnağa burıp jiberdi. (37; 944) “Onu babası fark edince hemen konuyu değiştiriverdi.”

Üylerdi örtegende, ol üydiŋ bala-şağası men qatın-qalaşın qayda jiberdiŋder? Olardı da örtep jiberdiŋder me? dep edim… (58; 1793) “Evi yaktığında o evin çoluk çocuğunu, kadınını nereye gönderdiniz? Yoksa onları da yakıverdiniz mi? demiştim…”

Ya, Aldabergen, söziŋdi bölip jiberdik pe, sodan keyin qayttiŋ? (135; 4826) “Evet, Aldabergen, lafını kesiverdim, devam et, sonra ne yaptın?”

fiil (-a/-e, -y) + qoy-

Basqarma men birgȁdirdiŋ birevi jep qoymasa, qasqır jey qoymas... (281; 10480) “Yönetici ya da ekip başının birisi yiyivermesi kurt yiyivermez…”

336

Eger sol arada toqtay qoymasa men sağan jaq bop töbeleser edim olarmen. (213; 7855) “Eğer orada durduruvermeselerdi ben de sana destek olup onlarla dövüşürdüm.”

Erüvlikke ane baramız, mine baramız dep jürgende tirşilik Tazabekke tağı bir barğızbay qoymaytın sebep tavıp berdi. (236; 8751) “Erüvliğe bugün gideceğiz, yarın gideceğiz deyip vakit geçerken Tazabek, her sefer günlük telaştan gidemeyecek bir neden buluyordu.”

Qaltamda bir qurt jür eken. Mȁ, avzıŋa sala qoyşı! (102; 3516) “Cebimde bir tane kurt16 varmış. İşte, ağzına alıver.”

Şȁyi sȁl ündemey qaldı da, bȁrin boljamday qoydı. (279; 10415) “Şeyi biraz sessiz kaldı ve bir şeyleri düşünüverdi.”

fiil (-a/-e, -y) + sal-

…qaşan alsa da qinaltpay apay-topay ala salsa eken dep tileydi Şȁyi. (302; 11316) “…ne zaman almak isterse acı çektirmeden alıverseymiş diye Şeyi dua ediyordu.”

Ananday sözdi eşbir ȁnşi ȁnşeyin ayta salmasın sezdi. (152; 5480) “Böyle bir türküyü hiçbir şarkıcının bu kadar güzel söyleyivermeyeceğini düşündü.”

Aqıl, bilimdi qajet etpeytin ösek-ayaŋğa sene saladı da; oylanuvdı, aqılğa saluvdı qajet etetin nȁrsege öresi jetpeydi. (38; 994) “Akıl, ilim gerektirmeyen gıybet ve dedikoduya inana bilir de, zihnin, akılla çözülecek şeylere şuuru yetmeyebilir!”

Bir jırağa üşevin köme saldı ma, kim biledi? (103; 3575) “Bir uçuruma üçünü de gömüverdi mi, kim bilir?”

Biraq ömir boyı aldap, jasırıp kelgen başsılar qalayşa kürt özgere saladı dep seziktenesiŋ. (302; 11301) “Fakat tüm hayat boyunca aldatarak saklayan başkanlardan hemen nasıl değişiverecek diye şüphelenirsin.”

Birden ayta salmay, aldap otır dep oyladı. (43; 1182) “Hemen söyleyivermediğine göre bizi kandırıyor diye düşündü.”

Burıla salıp sȁlem saldı. (96; 3298) “Hemen dönüp selam verdi.”

Men bolsam, bir tünde urın keler edim de, şaruvaŋdı bayağıda bitire salar edim. (48; 1399) “Ben olsaydım çoktan gizlice gelip işimi bitiriverirdim.”

Ne bolsa sonı ayta salmaysıŋ. (264; 9835) “Öylesine konuşuvermiyorsun.”

16Süzülmüş yoğurttan yapılan tuzlu ve kurutulmuş yiyecek 337

Ol ayta salatın jay söz emes, apa. Buyrıq. (176; 6393) “O, anlatılıverecek öylesine söz değil anne, emir o!”

Onday teksizge tȁyt dey salıŋız. (207; 7623) “Öyle kimselere sadece ‘hoşt17’deyiverin.” Özi de söyteyin dep turğan adamşa, jigit op-oŋay köne saldı. (17; 156) “Sanki kendisi de öyle yapacakmış gibi adam hemen kabul ediverdi.”

Qayta jalt burılğanda, qulağına şırqay salğan ȁn şalındı. (14; 29) “Tekrar dönüp baktığında kulağına duyuluveren bir şarkı sesi geldi.”

Quysaŋ quyşı, üyrene ber, dep ojavdı qolına ustata saldı da, özi Bȁkenge qaray ığısıp otırdı. (201; 7369) “İyi kızım, şimdiden öğreniver! diyerek kepçeyi eline uzatıverdi ve kendisi Baken’in yanına oturdu.”

Sizge qalay bolsa solay kele saluvdan qorqıp… (270; 10077) “Sana öylesine gelivermekten korkup…”

Sodan keyin ot jaqpay, qazannıŋ üstine Tazabektiŋ tonın jaba saldı. (278; 10371) “. Sonra da ateş yakmadan tencerenin üzerine Tazabek’in kürkünü örtüverdi.”

Talaydan beri şeşilmey kele jatqan tüyindi onıŋ op-oŋay şeşe salğanına ȁri taŋ, ȁri riza. (33; 795) “Çoktandır çözülmeyen düğümü kolayca çözüverdiğine hem şaşırdı hem de sevindi.”

Üşevin üş salıp ketip, üş jerge teŋkite salsam ba eken? dedi bir sȁt ıza buvıp. (212; 7801) “Üçüne üç kere vurup üç tarafa atıversem mi? dedi bir an öfkelenerek.”

fiil (-a/-e, -y) + şıq-

…üy jayın tastap, malınıŋ da köbin qaldırıp, Qıtayğa qaşqandardı quva şıqqan beti eken. (68; 2190) “…evini, mallarının çoğunu bırakıp Çin’e kaçanların peşinden gidiverdiği hali imiş.”

Ağıntay men Jüzik üyden jügire şığıp, qonaqtarmen dabırlay amandasıp jattı. (33; 809) “Ağıntay ile Jüzük evden koşuverip misafirlerle yüksek sesle selamlaşıyordu.”

Bizden de öte şığar jalğan dünye. (14; 51) “Bizden de geçiverir bu yalan dünya.”

Bul dünye öte şığar. (202; 7420) “Bu hayat geçeçiverir.”

17Bir şeyi yapmayı menetme anlamında kullanılan ünlem 338

Eki orıs qırq-elüv qadam jerden qoqaŋdap öte şıqtı. (146; 5230) “İki Rus kırk elli adım mesafeden geçiverdi.”

Jamannıŋ öte şıqqan ömirindey. (272; 10140) “Kötüyle geçiveren tüm hayatım gibiy.”

Ol özennen öte şıqqanda, Tazabek itmurınnıŋ tasasınan saqpanşa atıldı. (147; 5284) “O ırmaktan geçer geçmez Tazabek, kuşburnunun arkasından çıkıp üzerine atıldı.”

Qap, mıltığımdı ala şıqpağanım-ay! dedi ökinip. (88; 2960) “Tüh, keşke tüfeğimi alıverseydim!’ dedi pişman olarak.”

Qarttıŋ qasında turğan Kitȁpbek böline şığıp kep Qarataydı quşaqtadı. (216; 7957) “İhtiyarın yanında duran Kitapbek ileri çıkıverip Karatay’ı kucakladı.”

fiil (-a/-e, -y) +tüs-

“Erkek qatqıl bolmağanda, kȁytüvşi edi?” degen bir oy sap ete tüskenmen, oğan küdik bȁribir jeŋistik bermeydi. (25; 494) “Erkek bir de sert olması gerekmiyor mu?’ diye düşünce geliverse de şüpheleniyordu.”

Dȁl aldımızda kele jatqan taranşı jalp ete tüsti. (134; 4780) “Tam önümüzde giden Taranşı yere düşüverdi.”

Onıŋ öytip ayaqastı ȁbigerge tüskeni Şȁyiniŋ sezigin küşeyte tüsti. (172; 6244) “Onun böyle telaşlanması Şeyi’yi daha da şiddetlendiriverdi.”

Onıŋ türin körgende, Şȁyiniŋ jüregi suv ete tüsti. (107; 3718) “Onun yüzünü görünce Şeyi’nin yüreği çarpıverdi.”

Qapez betine jalt qaradı. Janarı jalt ete tüsti. (152; 5469) “Kapez yüzüne bir baktı. Göz nuru parlayıverdi.”

Qorıqqanınan jerge jalp ete tüsti. (73; 2396) “Korktuğundan yere düşüverdi.”

So kisiniŋ siltevimen töbeleriŋnen top ete tüstim. (123; 4352) “O kişinin tarifiyle şimdi buraya geliverdim.”

fiil (-a/-e, -y) + jönel-

…su öz ekpinimen jağağa şığa jöneleyin dep tur. (254; 9443) “…su büyük bir kayanın altından hemen sola kıvrılıp akıyordu.”

Alpamsa jigit kelinşekti jep-jeŋil köterip, qalıŋ qarağaydıŋ işine ala jönelgen. (24; 436) “Güçlü adam, kadını kolayca kaldırıp sık ormanın içine götürüverdi.”

339

Aqırıp birdeme dep edi, dȁv qalmaq üyi jaqqa empeŋdey jöneldi. (114; 3984) “Bağırarak bir şey söyledi, iri yarı Kalmuk ev tarafına doğru koşuverdi.”

Ȁyel javap kütpespen şığa jöneldi. (226; 8350) “Kadın cevap beklemeden evden çıkıverdi.”

Ayt degenge ayta jönelgenim durıs bola ma, apa? (80; 2652) “Söyle diyene hemen söyleyivermem, ayıp olmaz mı anne?”

Dombırası kenet qatqıldav ünge köşti de, artınşa Qapezdiŋ davsı arqıray jöneldi. (151; 5437) “Kapez, bir an dombırasını sertçe çalıp arkasından sesini yükselterek söyleyiverdi.”

E, bavırım, dep, aŋıray jöneldi, keyde adam ölmey qalğanına da ökinedi eken. (119; 4176) “Ee, kardeşim! diye ağlayıverdi, bazen insan ölmediğine pişman oluyormuş.”

Jüzikpen jüre amandastı da, şığa jöneldi. (148; 5333) “Jüzükle selamlaştı ve çıkıverdi.”

Kenjeğara öz tumağın ustap jügire jöneldi. (88; 2973) “Kenjeğara kendi şapkasını alıp koşuverdi.”

Qapez ekinşi ȁndi şırqay jöneldi. (152; 5457) “Kapez ikinci türküyü hemen söyledi.”

Qara bala kidirgen joq. Jaqsı ȁn eken, dedi de, qoŋırlana jöneldi. (198; 7273) “Esmer çocuk hiç bekletmeden ‘Güzel şarkıymış’ dedi ve söyleyiverdi.”

Qojabek atın jetektey jöneldi. (219; 8101) “Kojabek atı yedeğine alıverdi.” Sopıyanıŋ özin söge jöneldi. (66; 2078) “Sopıya’nın kendini azarlayıverdi.”

Şȁyi ornınan uşıp türegep, esikten şığa jönelgisi keldi. (265; 9862) “Şeyi yerinden kalkıp dışarı fırlayıvermek istedi.”

Tepinip, şoqıta jönelip edi, qavmalay turğan bavırları, bir jipke tizbektep qoyğanday, tobımen dür ete qaldı. (50; 1475) “Sinirlenip öfkelenivermişti etrafını saran kardeşleri, hepsi bir anda bağırıştı.”

fiil (-p, -ıp/-ip) + baq-

Al başsılar halıqtıŋ bilimdiligin qalay paydalansa, qaraŋğılığın solay paydalanıp baqtı. (286; 10680) “Yöneticiler ise halkın alimliğini nasıl kullandıysa, cahilliğini de öye kullanıverdi.”

340

II.2.4.17.2.1.3. Süreklilik/Devamlılık Bildiren Yardımcı Fiiller

Bir hareketin kesintisiz veya belli aralıklarla devamlı olduğunu ifade eden yardımcı fiillerdir. Esas fiiller genellikle –a/-e, -y zarf fiil ekini nadiren de –p, -ıp/-ip zarf-fiil ekini alırlar.

Kazakçada sürekliliği ifade eden yardımcı fiiller jatır, otır-, tur-, jür-, qal- fiilleridir. Türkiye Türkçesinde bu yardımcı fiillerin tam karşılığı olmadığı için fiilden veya cümle içinde uygun yerde kullnacağımız edatlarla bu manayı sağlayabiliriz.

fiil (-a/-e, -y) +jat(ır)

…dalbasalap kele jatır em. (23; 408) “…sürekli saçma sapan düşünüp geliyordum.”

Atqa emes, aspandağı bultqa minip kele jatqanday jelpinesiŋ. (192; 7045) “Ata değil gökyüzündeki buluta biniyor gibi hissederdi insan kendini.”

Bilse, atqa öŋgerip äkele jatqan jolda bir sezdirer edi ğoy? (257; 9551) “Biliyorsa hep atla gidip geldiği yolda mutlaka belirtirdi?”

Bizdiŋ Ȁbentay kün ötken sayın Tazabek ağasına tartıp kele jatır-av. (172; 6249) “Bizim Aben gün geçtikçe Tazabek ağabeyine benziyor.”

Burılmay ketip bara jatır em. (170; 6182) “Dönmeden gidiyordum.”

Bügün top-top bolıp är tuştan asıp kele jatır. (167; 6057) “Bugün grup olarak her taraftan sürekli geliyorlar.”

Eki bölip bağatınday, öris jetpey jatır ma bizge? (246; 9109) “İkiye bölüp bakacak kadar otlağımız yok mu?”

Erip bara jatıp ortadağı däv qalmaqtıŋ jutına qarap turğanın közi şaldı. (16; 121) “Peşinden devamlı giderken ortada çok iri bir Kalmuk’un kendisine baktığını gördü.”

Jarlavıt saydıŋ qalqasına tığıla jatıp tünedi. (95; 3253) “Vadinin kuytu bir yerine saklanıp orada geceledi.”

Maldarına apiyın ayırbastap äkele jatıptı. (210; 7738) “Hayvanlarını afyonla takas yapıp geliyorlarmış.”

Men seni tastap bara jatqam joq, meni seni tastap barasıŋ. (300; 11223) “Ben seni bırakıp gitmiyorum asıl sen beni bırakıp gidiyorsun.”

341

Nemene, toyğa bara jatırsıŋdar ma? (209; 7675) “Ne oldu? Düğüne mi gidiyorsunuz?”

Oybay, äne jatır! (61; 1897) “Eyvah! Orada birisi yatıyor!”

Oylap ta jatırmın, uyıqtayın dep te jatırmın. (302; 11330) “Düşünüyorum ve uyumak üzereyim.”

Özin qara tünektiŋ jutıp bara jatqanın Şäyi sezdi. (297; 11129) “Kendisini karanlık yutuyor gibi hissediyordu.”

Qapez otız jetinşi jılı ustalıp, itjekkenge aydalıp bara jatqanında… (290; 10870) “Kapez 1937 yılında tutuklanıp sürgüne gittiğinde…”

Qay qazaqqa qay qazaq uqsamay jatır. (172; 6271) “Hangi Kazak, Kazak’a benzemez.”

Qırğız Sayğa ketip bara jatır em. (141; 5034) “Kırgız Say’a gidiyordum.”

Qıtaydı zerttevge bara jatqanında üyine qonıp, ekevi uzaq äŋgimelesip, Şoqan değen töre-ğalım atamızdan köp närse jazıp alıptı. (18; 220) “Çin’e araştırmaya giderken evinde konakladığı adamla sohbet ediyormuş ve Şokan adında bir hâkim atamızdan çok şeyler derlemiş.”

Qojağıŋız soŋımnan quvıp kele jatır. (52; 1549) “Bak, işte Kojak da benim peşimden geliyor.”

Qulap bara jatqanın bilip, sezimtal jigit süyemeldep… (293; 10955) “Yere düşecek gibi olduğunu fark eden genç, destekleyerek...”

Solay bolsa, aqır bir ölim, öz jerimizde eŋ qurımasa jastığımızdı ala jatpaymız ba? (44; 1232) “Öyleyse sonuç hep ölüm, en azından kendi toprağımızda ölmeyelim mi?”

Sözdiŋ reti kelgen soŋ, retin ayttım, qalğanın özderiŋ oylana-tolğana jatarsıŋdar. (129; 4594) “Konunun tam zamanı olduğu için söylüyorum, diğerini de kendiniz düşünüp karar verirsiniz.”

Şildeniŋ küni töbesin tesip bara jatqan soŋ, qalıŋ qarağaydıŋ şetine kirip, jalğız ayaq joldıŋ jağasına jantaya ketken. (22; 343) “Temmuzun sıcağı tepesine vurduğu için büyük çam ağacının altına sığınarak uzanmıştı.”

Tazabek pen Qapezdiŋ ortasında Şäyi şat külip kele jattı. (192; 7042) “Tazabek ile Kapez’in yanında Şeyi mutlu geliyordu.”

342

Zaman ötip bara jatır, Siz ben bizge bilinbey-ay. (295; 11050) “Vakit geçiyor ki, Siz ile bize bilinmeden.”

fiil (a/-e, -y) + jür-

Qojaq turğandarğa qol berip amandasa jürip jönin ayttı. (65; 2073) “Kojak herkese elini uzatarak selam verirken durumu da anlattı.”

Saqtanıp, mıltığıŋdı budan bılay taqımıŋa basa jür. (149; 5359) “Bundan sonra kendini korumak için tüfeğin hep yanında olsun.”

Üşevi bir-birin ünsiz tüsinip, olardan avlaqtay orağıta jürdi. (210; 7718) “Üçü de sessizce bir birleriyle anlaşıp, onlardan geri dönmüştü.”

fiil (-p, -ıp/-ip) + jür-

Balalarmen birge mal bağıp jürgen Sämendi ol bir sät közinen tasa qılğısı joq. (100; 3446) “Çocuklarla birlikte hayvan otlatan Samen’i bir an gözünden kaçırmak istemiyordu.”

Balası Qaldıbek baqırıp, äkesin şır aynalıp jılap jür. (90; 3056) “ Oğlu Kaldıbek bağırıp babasının yanında ağlıyordu.”

Bir top qalmaq bular mal jayıp jürgen jotanıŋ arğı betinen şığa kelipti de… (105; 3637) “Bunlar hayvanları otlatırken birçok Kalmuk tepenin öbür tarafından çıkıverip…”

Jırtqış aŋ qazıp jürmesin dep, maŋaydan däv-däv tastardı köterip äkelip üstine üydi. (94; 3217) “Hayvanlar gelip kazmasın diye etraftan büyük taşları götürüp üzerine yığdı.”

Nüsipbekter izdep jürgen Serikbay sonıŋ işinde şığar-av dep Tazabek joramaldağanımen, qart oğan ayğaq bolar äŋgime aytpadı. (93; 3181) “Tazabek ve Nüsipbeklerin aradığı Serikbay onların içinde olabilir diye tahmin etse de ihtiyar ona kanıt olabilecek bir şey demedi.”

Öziŋ Dävletbay degen ağamızdı körip jürsiŋ… (105; 3649) “Davletbay ağabeyi sen de tanıyorsun…”

Soğan qırındap jüretin Qılınop değen ulıq on bes nökerimen tamızdıŋ basında sav ete qaldı. (98; 3353) “O (kadına) kur yapan Kılınop denilen üst düzey yönetici on beş maiyetiyle Ağustos ayının başında aniden ortaya çıktı.”

Sonımen burınnan sanaq jasap jürgeni bar, keyin kelgeni bar... (98; 3385) “Öyle eskiden sayım yapanı var, sonra geleni var...”

343

Şayi qayta-qayta saydıŋ avzına jaltaqtap jürgen tarizdendi. (95; 3244) “Şeyi sanki tekrar tekrar vadi tarafına bakıyor gibi geliyordu.”

Tutqiyıl kelip, qırıp ketip jürmesin. (100; 3432) “Düşman, hiç beklenmedik bir anda gelip saldırmasınlar.”

fiil (a/-e, -y) + otır-

Ȁndi aytqanda şalqıtıp, teŋsele otırıp tebirene şırqaytın körinedi. (239; 8856) “Şarkıyı, bütün bedeni de iştirak ederek duyguyla söylüyormuş.”

Ȁyel attıŋ üstinde sol qoqiyğan qalpı äli qozğalmay otır eken. (22; 370) “Kadın at üstünde hareketsiz oturduğu halde hiçbir ses vermedi.”

Ee, dedi sonda äkesi äldeneni esine tüsire almay otırğan adamşa qabağın şıta oylanıp. (36; 900) “Eee! dedi babası, aklındaki bir şeyi hatırlayamamış gibi çatık kaşla düşünüp.”

Kämändirdiŋ kişiliğin Jüziktiŋ şeşesi men bavırı aytıp tavısa almay otır. (178; 6480) “Jüzük’ün annesi de kardeşi de sürekli komutanın iyiliğinden bahsediyordu.”

Onıŋ da tiyiserge sıltav tappay otırmağanın kim biledi? (36; 905) “Onun da bahane aramadığını kim söyleyebilir?”

Qazaq deseŋ, öziŋe tiyedi, qazaq özinen ozıp bara jatqandı, oŋtayı kelgende, bir qağıp qalmay otıratın ba edi? (248; 9220) “Kazak deyince kendine iftira atılır, Kazak, kendinden biraz öne çıkanı zamanı gelince istediğini almadan bırakır mı?”

Şeşesi bärin biletin adamşa, Tavirbala men Şäyige köziniŋ astımen kezek-kezek qarağıştay otırdı. (240; 8892) “Annesi sanki her şeyi biliyor gibi Tavırbala ile Şeyi’ye kaş altından sürekli bakıyordu.”

fiil (-p) + otır-

Abajaday ayu adamnıŋ kişkentay qonjıqtarımen oynap otırğanı qızıq eken, ä? (249; 9249) “Büyükayı gibi, insanın küçük yavrularla oynaması çok ilginç görünüyor değil mi?”

Ȁndi ündemey, äldeneni oylap otırğan adamşa, aynalasındağı eldi umıtıp ketkendey tıŋdaydı eken. (251; 9309) “Türküyü sessizce bir şeyi düşünüyor gibi ve etrafındaki kişileri unutmuş gibi dinliyormuş.”

Ȁŋgimesi de suyıq: birdi aytıp otırıp, birge kete beredi. (298; 11156) “Konuşması da zayıftı, bir şeyden bahsedip başka bir şey anlatıyordu.”

344

Aqılı jetpedi me, älde qulığı ma, malmen jan bağıp otırğan jurttı malsız qaldırdı. (284; 10635) “Akılları mı yoktu, yoksa kurnazlık mı, hayvanla beslenen halkı hayvansız bıraktılar.”

Ȁr jaqının joğaltqan sayın öz ömiriniŋ de belgi bir tüyirin sonımen joğaltıp otırıptı. (260; 9673) “Her yakın akrabasını kaybettiği an hayatının belli bir parçasını da kaybetmişti.”

Bizde biri bar bolsa, biri joq dep, özin de, özgelerdi de qomsınıp otırıptı. (251; 9313) “Şimdi ise biri varsa biri yoktur’ diye kendisini de diğerlerini de eleştirmiş.”

Kiyimi de mal, tamağı da mal bop otırğan qazaqqa qalhozdastıruv navqanı öte avır tydi. (266; 9900) “Yiyecekleri, içecekleri, her şeyi bereketliyken kolhozlaştırmak dönemi çok ağır geldi.”

Oylap otırsa, el de, elmen birge bul da Täyken ölgeli üş ülken kezeŋnen ötipti. (284; 10626) “Düşüncesine göre Tayken’i vefat ettikten sonra halk da halkıyla birlikte kendisi de üç büyük dönemden geçmişti.”

Qol qusırıp qarap otırıp qırılğanşa, kevdesinde janı bar adamşa jağalasıp öleyik. (35; 882) “Boşu boşuna oturup ölmek yerine insan gibi savaşıp ölelim.”

Şayi de közinen parlap otırğan jastı oramalımen sürtti. (261; 9693) “Şeyi de akan gözyaşlarını mendille silip duruyordu.”

fiil (a/-e, -y) + qal-

‘Şaqırıp jatır’ degen söz jüregine şıŋ ete qaldı. (292; 10936) “‘Çağırıyor’ sözü yüreğinde çarpıntı yaptı.”

…köz aldına kelip bir suluv tura qalğanday, basın şayqap, taŋdayın qağıp qoyatını bar. (153; 5517) “…önünde güzel bir kız duruyormuş gibi başını sallayarak hayrete düştüğü oluyordu.”

…törinde otırıp Pişänniŋ ‘Dünye şirkinin’ şırqap qoya bergende, Jumatay şır ete qaldı: ‘Aynalayın Qapezjan, aynala ağayın otır degenmen, ağayınnıŋ de alası men qulası bar’… (252; 9372) “…evin başköşesinde oturup Pişan’ın ‘Düniye şirkin’ türküsünü söylediğinde Jumatay hemen, ‘Kapezcan, etrafımız kardeş dolu fakat kardeşin arasında kötüsü de olabilir…”

Ağılıp, toqtamay qoyğan köz jasınan özi uyaldı. (293; 10958) “Dinmeyen gözyaşından kendisi utandı.”

345

Bir küni Köksuv boyundağı jalayırlardıŋ Andas avılına nökerlerimen bara qaladı. (202; 7411) “Bir gün, kipleriyle Köksü kıyısındaki Andas köyüne gittiğinde bir büyük düğüne denk gelmiş.”

Bir oy sap ete qalıp, balasın sınap körgisi keldi. (258; 9607) “Sonra da bir şey düşünüp oğlunu denemek istedi.”

Bular şayğa otırğanda körşi üyden kümbir-kümbir dombıranıŋ üni şıqtı da, kilt basıla qaldı. (194; 7131) “Bunlar çaya oturduğunda yan çadırdan gümbür gümbür dombıra sesi geliverdi.”

Kenet at kire almaytın qorısqa jata qalğısı keldi de, at kire almaytın jerge oq kire aladı ğoy dep, qayta qobaljıdı. (146; 5238) “Sonra atın giremediği sazlığa saklanmak istedi fakat at giremese de kurşun girer diye yine tereddüt etti.”

Kenet atı toqtay qalğan soŋ, es jiyıp, atınıŋ ayaq astına qaradı da, birev mıyına ine şanşıp alğanday şimirkenip ketti. (61; 1910) “Aniden atı durdu, kendine gelip aşağı bakınca, birisi beynine iğne batırmış gibi, titreyerek ürperdi.”

Maldıŋ qamın oylağansıp, Bayğabıl ağamen birge jaylavğa şığa qalğanı eptep bizden alıstağanı da. (217; 8016) “Hayvanları bahane edip Bayğabıl ağabeyle yaylaya gitmesi bizden uzaklaşmak için bahanedir.”

Nege öyttiŋ? dese, anav oğan kektene qaladı. (243; 9020) “‘Niye öyle yaptın?’ diye sorulsa o hemen kinlenir.”

Ondayğa opırıla qalatın meni kim dep jürsiŋ? (140; 5027) “Öyle şeylere kırılacak biri miyim, beni ne zannediyorsun?”

Öne boyı ört tygendey dür ete qaldı. (281; 10516) “Tüm vücudu ateşlenmiş gibi birden korkuverdi.”

Quğınnıŋ kelip qaların boljap, onşa uzamay jata qaldı. (146; 5229) “Peşine düşenler belki gelir diye düşünüp fazla uzaklaşmadan sindi.”

Tazabek artına burılmay jüre berip edi, eŋgezerdey eki jigit aldına köldeneŋ tura qaldı. (212; 7792) “Tazabek, arkasına bakmadan gidiyordu önüne iri yarı iki yiğit çıkıverdi.”

Tazabek janına taqap: ‘Dırr!’ değende-aq toqtay qaldı. (22; 362) “Tazabek atın yanına yaklaşarak ‘Dırrr’ deyince at hemen durdu.”

346

Tazabektiŋ oyına kenet bir şeşim kele qaldı. (254; 9432) “Tazabek’in aklına aniden bir şey geldi.”

Tekemettiŋ şetine bir tizerley otıra qalıp, dombırasın qağıp-qağıp jiberdi. (195; 7152) “Desenli keçenin üzerine diziyle oturarak dombırasını çalmaya başladı.”

Terezeniŋ tusına tura qalıp, sırtqa qaray qosavızdı basıp-basıp jiberdi. (218; 8052) “Pencerenin yanına gidip dışarıya doğru tüfek ile iki üç kere ateş etti.”

fiil (a/-e, -y) + tur-

…äri quğın tüspey turıp, äri qara suvıq qıspay turıp köşkenderi aqıl emes pe? (83; 2769) “…hem baskın olmadan ve hem soğuklar gelmeden kaçmaları doğru değil mi?”

…özi bekem bolıp almay turıp eş äreketke barmaydı. (160; 5797) “…kendisi emin olana kadar hiç harekete geçmez.”

Aqırın! Ȁtiyim estydi ğoy. Siz so kisiniŋ qasına bara turıŋızşı! (75; 2467) “Yavaş! Babam duyacak! Siz o kişinin yanına gidedururmusun.”

Aynalıp kelgende, sen meniŋ jaqsı at mingenimdi de köre almay tursıŋ. (53; 1574) “Bakıyorum, sen benim bindiğim atı da kıskanıyorsun!”

Bayıptı, baysaldı, batıl söyleytin batır äyel bola tura eşqaşan ädepten aspaydı. (96; 3306) “Sabırlı, ciddi, kahraman kadın olmasa bile hiç nezaketten uzaklaşmadı.”

Biraz kün ne Tabay, ne Sämen äkeme kömektese tursın, ekevmiz bir serüvendep qaytayıq. (192; 7025) “Birkaç gün Tabay ya da Samen babama yardım etse, ikimiz biraz gezelim.”

Eger ört işinde qalmağanda, ol äli jüre turarday körinip, Tazabek Sergeyçukke tağı kektendi. (223; 8227) “Eğer yangın içinde kalmasaydı daha da yaşardı diye Tazabek Sergeyçük’e iyice kinlendi.”

Estigen boyda ornına süyretile turıp: ‘Meni aparıŋdar…’ (299; 11206) “Duyunca sürüklenerek yerinden kalkıp ‘Beni götürün…”

Eşkimge bayqatpay, bosağa jaqqa ığısa turıp, qızdıŋ öne boyına barlay, bayqay qarap tur eken. (241; 8918) “Kimseye belli etmeden eşik tarafında çekinerek kızın ardından kızı süzüyordu.”

Jaraydı, bul jolı qara turayın. (259; 9612) “Tamam, bu sefer kalacağım.” Jarıq tüskenşe jata turayıq ta. (84; 2831) “Biraz aydınlık olana kadar yatalım be!”

347

Kelmese, qural-saymanın bere turar. (55; 1678) “Gelemezse aletini verir.”

Kömişrişe barğanşa Sameştay äpkesiniŋ qasında qala tursın. (87; 2943) “Kömirşi’ye gidene kadar Sameştay ablasının yanında kalsın.”

Küştü küştiligin körsetpey tura almaydı. (159; 5752) “Güçlü güçlülüğünü göstermezse dayanamaz.”

Mağan kömektesetin bir adam qalsın da, qalğandar şığa tursın. (72; 2340) “Bana yardım edecek biriniz burada kalın diğerleri dışarı çıksın.”

Nemene, balaŋ ekenine senbey tursıŋ ba? (24; 452) “Ne oldu? Oğlun olduğuna inanmıyor musun?’”

Sizder şay işip jayğasa turıŋızdar, men jigitterimdi äzirley bereyin. (113; 3956) “Siz çay için, dinlenin, ben yola çıkmak için adamlarımı hazırlayayım.”

Söyte turıp, Pişändi nege atqızıptı? (251; 9339) “Öyle ise neden Pişan’ı öldürtmüşler?”

Şäyi ne aytpağın seze turıp suradı. (272; 10141) “Şeyi ne söylemek istediğini bilerek.” Tepinip, şoqıta jönelip edi, qavmalay turğan bavırları… (50; 1475) “Sinirlenip öfkelenivermişti etrafını saran kardeşleri…”

Tizgin ustağan sol qolı dirildep, oŋ qolınan qamşınıŋ büldirgesi suvsıp bara jattı, biraq, nege ekenin, bile tura ustap qaluvga qam qılmadı. (26; 506) “Dizgin tuttuğu sol eli titrerken sağ elindeki kamçı elinden kayıyordu ama bilerek tutmaya çalışmadı.”

Tura tur! dedi Qarğa qamşısın köterip. (114; 3979) “Bekleyin! dedi Karga kamçısını kaldırıp.”

II.2.4.17.2.1.4. Yakınlaşma/Gerçekleşmemiş Eylem

Yakınlaşma veya gerçekleşmemiş eylem bir hareketin olmak üzere iken olmadığını, son anda gerçekleşmediğini, gerçekleşmesi için her şey ve durum olmasına rağmen gerçekleşmediğinisifade eden birleşik fiildir. Kullanılışı türkiye Türkçesindeki kullanıma çok benzese de bazen mümkün olmayan ancak benzetilen bir durumu da anlatır.

Gerçekleşmemiş eylem veya yakınlaşma Kazakçada jazda- yardımcı fiili ile yapılır. Yardımcı fiili esas fiile –a/-e, -y zarf-fiil ekleri bağlar.

fiil (-a/-e, -y) + jazda-

348

…bäriŋniŋ meni bağıp otırğandarıŋdı körip, qur şayğa qaqalıp qala jazdadım. (191; 6982) “…ne için geldi diye hepinizin beni beklediğinizi unutup çaya batayazdım.”

…üyir-üyir jılqı men otar-otar qoydan järmenkeniŋ Mıŋjılqı jaqtağı jotaları mayısa jazdap turğanday. (16; 111) “…at ve koyun pazarının Mınjılkı tarafındaki yamaçları da hareketleriyle sanki şarkıya eşlik eder gibiydi.”

Bäriniŋ közi şarasınan şığa jazdap şatınap, bıraq ol şığıp ülgergenşe, adamnıŋ janı şığıp ülgeredi eken. (63; 1971) “Hepsinin gözü yuvasından çıkayazmış gibi ama o çıkana kadar insanın canı çıkıp gidermiş.”

Jaŋa sonı körip, turğan jerimde qulap qala jazdadım. (107; 3733) “Az önce onu gördüm, az kalsın yere düşeyazdım.”

Jığılıp qala jazdaydı. (278; 10368) “Az kaldı düşeyazdı idi.”

Joğaltqanımız joq, biraq joğaltıp ala jazdadıq. (78; 2577) “Kaybetmedik fakat kaybolayazdık.”

Joldıayaq jatpadı, attıŋ ayağına orala jazdap quyrığın bulğaŋdata qıŋsıladı. (176; 6429) “Joldayak yatmadı, durmadan atın ayağına serileyazıp kuyruğunu sallamaya devam etti.”

Tabay ağam tipti men barmaymın, äveli sender aytıp köriŋder dep, kelmey qala jazdadı. (271; 10098) “Tabay ağabeyim ise ben gitmeyeceğim, ilk önce siz gidip söyleyin diye korktuğundan gelmeyeyazdı.”

Tap beredi eken dep, tizem dirildep, jığılıp qala jazdadım. (145; 5190) “Yakalayacak diye dizim titredi, az kaldı yıkılacaktım.”

II.2.4.1.7.2.2. Fiil (zarf-fiil) + Fiil Şeklinde Olanlar

Kazakçada iktidarlık, tezlik, süreklilik ve gerçekleşmeyen eylem bildiren yardımcı fiillerin dışında iki fiilin birleşmesi ile oluşan birleşik fiillerde ikinci bölümü oluşturan kelimelerin sayısı da bellidir ve çok fazla değildir, bunlar da –p, -ıp/-ip zarf-fiil ekiyle bağlanırlar (Doğan-Koç, 2013: 233-238; Biray vd., 2018: 162-163). Bunların oluşumunu sağlayan başlıca fiilleri Doğanve Koç iki veya daha çok fiilin oluşturduğu birleşik fiiller başlığı altında al-, äkel-, äket-, bar-, ber-, jönel-, jiber-, kel-, ket-, kir-, qayt-, qal-, qoy-, öt-, tasta-, tüs-, şıq- fiilerini vermiştir (Doğan-Koç, 2013: 235-238).

Al- fiiliyle oluşanlar

349

…älemdegi bar jaqsı men jamandı boyuna tügel jinap alğan jalğız halık tek qazaq sekildi. (34; 821-833) “…dünyadaki tüm iyi ve kötülüğü kendisinde bulunan Kazaklar gibiydi.”

…onıŋ bäri ol orıstay ädil emes, avzıŋdağını jırıp alatın, astıŋdağını tartıp alatın ozbırı da boladı. (39; 1026) “…onların hepsi o Rus gibi dürüst olmayacak, yediğini çalan, altındakini çekip alan zalim de olur.”

Bizdiŋ qazaq eşqaşan birevdiŋ jerin tartıp aluv üşin soğısqan emes. (35; 891) “Kazaklar hiçbir zaman birisinin toprağını almak için savaşmamıştır, sadece kendi yurdunu korumak için savaşmıştır.”

Ne, seni köterip alayın ba? (22; 373) “Haaa, Senide mi kaldırmam gerekiyor?”

Odan qazaqtı kim aqtap aladı, kim qorğap qaladı? (36; 909) “Sonra Kazakları kim korur ve suçsuz olduğunu kim ispat eder?”

Qalay, qaytip aldına köterip alğanın aŋğarmay qaldı. (31; 727) “Nasıl önüne alıp kucağında götürdüğünü fark etmedi.”

Qazir az keziniŋ özinde özen-köliŋdi tartıp alıp jatır. (39; 1039) “Şimdi az olduğuna rağman yediğini çalan, altındakini çekip alıyor.”

Sonıŋ esesin qudaşadan qaytarıp alsam ba dep turmın. (17; 176) “Onun hesabını kız kardeşinden alsam mı diyorum.”

Şäyiniŋ qolın sırtınan şöp etkizip süyip aldı. (26; 525) “Şeyi’nin elini üstünden şıp diye öptü.”

Şoqan degen töre-ğalım atamızdan köp närse jazıp alıptı (19;223) “ (o) Şokan adlı ilim dedemizden çok şeyi not almış.”

Tazabekke Şäyiniŋ ädemiligi men qılığı butağa qonıp alıp, moyın jüni ülpildep, tamaq jüni bülkildep, jan-jağına jaltaq-jaltaq qarap otırğan şımşıq torğaydıŋ balapanın elestetedi. (21; 328) “Tazabek’e göre Şeyi’nin güzelliği ile hareketleri, ağaçta oturan tüyleri yumuşacık, etrafına ürkek ürkek bakan serçe gibiydi.”

Äkel- fiiliyle oluşanlar

…ana birgȁdir bavırıŋ bir qoyın soyıp äkelgen. (281; 10489) “…o ekip başı kardeşin bir koyun getirmişti.”

350

…inileriniŋ balaların tügel Jalaŋaşqa köşirip äkeldi. (171; 6222) “…kardeşinin oğullarını Jalanaş’a getirdi.”

…kelem degenderdiŋ bärin äveli Jılısayğa, onan soŋ osında köşirip äkel! (234; 8658) “…gelmek isteyenlerin hepsini ilk önce Jılısay’a sonra da buraya göç ettir!”

…maŋaydan dȁv-dȁv tastardı köterip äkelip üstine üydi. (94; 3218) “…etraftan büyük taşları götürüp üzerine yığdı.”

…qalğan üy jayımızdı, tapqan maldı aydap äkeldi, ȁytevir. (90; 3063) “…kalan malı varlığımızı, çadırımızı getirdiler sonunda.”

…ustağan balıqtarın tulıpqa, könekke su toltırıp, soğan salıp äkeledi. (276; 10310) “…tuttuğu balıkları könek18ile kürk gibi kalın kabın içine su doldurarak koyup getiriyordu.”

Ȁtirette Kobzevtiŋ tanış kȁmȁndiri bar körinedi, soğan barıp aŋ atıp äkelemiz. (271; 10106) “Müfrezede Kobzev’in tanıdık komutanı var gibi, onunla görüşüp ava çıkıp hayvan getireceğiz.”

Ȁveli üy-işiŋdi Toğızbulaqtan Jılısayğa köşirip äkelsin. (231; 8535) “İlk önce aileni Toğuzbulak’tan Jılısay’a taşırsın.”

Kitäpbekten eki tüye surap äkelip, arqanmen jartastı şalıp bayladı da… (255; 9463) “Kitapbek’in iki devesini getirip urganla büyük kayayı bağladı…”

Maldarına apyın ayırbastap äkele jatıptı. (210; 7738) “Hayvanlarını afyonla takas yapıp geliyorlarmış.”

Qıtaydan ustap äkelip, Tazabek pen Savrıqtı ‘türmede öldi’ qıladı da, Şaltabaydı itjekkenge aydap jiberedi. (19; 231) “Çin’den tutuklayarak getirdikleri Tazabek ile Savrık’ı ‘Hapishanede öldü’ diye yayıp Şaltabay’ı ise sürgüne göndermişler.”

Qızğılt bir uzın tastı tavıp äkeldi de, sonı jartı ay boyı qaşap, bas jağın jumırladı da, Tazabektiŋ basına belgi qoydı. (263; 9783) “Pembe uzun bir taş bulup yarım ay gibi delip, baş tarafını yuvarlatarak Tazabek’in mezarına koydu.”

Sasıp ketpesin dep, ustağan balıqtarın tulıpqa, könekke su toltırıp, soğan salıp äkeledi. (276; 10310) “Kokmasın diye tuttuğu balıkları könek ile kürk gibi kalın kabın içine su doldurarak koyup getiriyordu.”

18Deriden yapılan içine kısrak sütü sağılan kap 351

Saydıŋ avzınan suvır ustap äkelgenimde, sarı qazı jegendey quşırlanğandarıŋdı qalay umıta qaldıŋdar? (275; 10275) “Vadinin köşesinden dağ sıçanı tutup getirdiğimde nasıl da kazı19 yemiş gibi hevesle yediğinizi unuttunuz galiba?”

Semen degen körşim bar edi, sol köterip äkelgendey süyrep äkeldi. (181; 6626) “Semen adında bir komşum vardı, o kaldırıp sürükleyerek götürdü.”

Äket- fiiliyle oluşanlar

...adamdı eriksiz bavrap äketedi. (153; 5508) “…insanı adeta bağlıyordu.”

…bar maldı tük qaldırmay aydap äketipti. (105; 3639) “…tüm hayvanlarını götürmüşler.”

Jol körsetesiŋ dep qaşqındar otağasın zorlap äketken körinedi. (177; 6467) “Bize yol göstereceksin diye kaçanlar babasını zorla götürmüş...”

Mına bizdi tonap, şavıp äketip jatqan qalmaqtardıŋ bir dökeyi osı kisiniŋ tuğan inişi Qarğa eken. (105; 3660) “Bu bizi yağmalayıp götüren Kalmukların ileri gelen biri bu kişinin öz kardeşi Karga’ymış.”

Öziŋmen birge jüregimdi de suvırıp äketetin siyaqtısıŋ! (28; 602) “Kendinle birlikte kalbimi de söküp götürecek gibisin.”

Qara tünek qaytadan öz tübine tartıp äketti. (298; 11145) “Zifirî karanlık tekrar kendisini götürüyordu.”

Tigerge tuyaq qaldırmay maldı aydap äketkenderine qarağanda, köp adam kelip, qorıqpay, aspay-saspay istegen. (88; 2991) “Her şeyi yok ederek hayvanları da alıp götürdükmlerine göre kalabalık olup, korkmadan, acele etmeden yapmışlar.”

Ber- fiiliyle oluşanlar

...üy saluvğa kerekti ağaş ta tavıp bere aladı. (183; 6681) “…ev yapmam için gerekli ağaçları da bulmaya yardımcı olur.”

…aqırında özderiniŋ qalay mert qılğanın bastan-ayaq aytıp berdi. (186; 6820) “…sonunda kendilerinin nasıl öldüğünü baştan sonuna kadar anlatıverdi.”

…bir jaman dombıra şaptırıp berip em, bizden qaşıp barıp qarağaydıŋ işine kirip ketip än aytadı. (195; 7139) “…bir kötü de olsa dombıra yaptırıvermiştim bizden kaçıp ormanın içine gidip türkü söylüyordu.”

19Atın kaburga kısmı ve yağlı etinden yapılan sucuk 352

…eger Qojaq renjimese, aytıp bereyin. (56; 1706) “…eğer Kojak alınmasa anlatayım sizlere.”

…orıstı özim dep, oğan suvlı, şuraylı jerdi alıp berdi de, burınnan sol jerge ye bolıp otırğan qazaqtı buratana sanap, qaydağı qır men qiyırğa aydap tastadı. (37; 947) “…Rusları kendisine yaklaştırarak onlara güzel, görkemli yerleri verdi de eskiden o yerlere sahip olan Kazakları önemsemeden bozkırı verip kenara atıverdi.”

…Vasilydiŋ attarın özine ötkizip berdi de, ağayındarı otırğan Eki Aşa jaylavına üy işimen kçşip bardı. (45; 1280) “…Vasily’nin atlarını geri verdi ve akrabalarının oturduğu İki Aşa yaylasına ailesiyle taşındılar.”

Ağası at tavıp berse, bara bersin. (204; 7493) “Ağabeyi at bulabilirse gelsin, dedi.”

Ȁkesiniŋ äŋgimesine qarasa, maqtanşaq ta, jalğız atın köŋili qulağan adamına tüsip beretin jomart ta… (34; 821) “Babasının konuşmalarına bakınca kendisi övüngen; tek atını sevdiği birisine üzerinden inip verecek kadar cömert…”

Balam, aldınan şıq! dedi Qalişa kelinine javap bermey, Tazabekke qarap. (190; 6971) “Oğlum! Tabay’ı karşıla! dedi Kalişa gelinine cevap vermeden Tazabek’e bakarak.”

Birazdan keyin br saldat Jämeŋkege qumıramen däri äkelip berdi. (70; 2253) “Biraz sonra bir asker Jamenke’ye ilaç getirdi.”

Endeşe abaqtınıŋ işinde jatıp jiyıp beretin balam joq… (69; 2242) “O zaman hapiste yatıp sana toplayıp verecek gençlerim de yok…”

Kyiz esikti köterip, sıqırlavıqtı özi aşıp berdi. (96; 3303) “Keçe kapıyı kendisi kaldırıp açtı.”

Mınav altın bileziğimdi qolımnan alıp berip turmın. (215; 7935) “Bu altın bileziği kolumdan çıkarıp sana veriyorum.”

Min atıŋa! dedim de, äkesin aldına öŋgerip berdim. (90; 3060) “Hemen bin atına!’dedim de babasını önüne aldırttım.”

Oğan qazaqtıŋ jaqsı jerin alıp bergisi keledi. (187; 6838) “Onlara Kazakların iyi yerlerini almak ister.”

Qırğızdar bir at tavıp berip, avlıma kelsem, el-jurt tügel Qıtayğa ürkip ketipti. (72; 2326) “Kırgızlar bir at buluvermişti, köyüme gelsem ne göreyim, halk tamamıyla korkup Çin’e gitmişler.”

353

Soğan Kobzevtiŋ üyin alıp bereyik… (189; 6935) “Kobzev’in evini alalım…”

Tazabek üzeŋgi qağısa kelip, şavjayınan şap berdi. (31; 721) “Tazabek (Şeyi’nin) atının üzengisini hemen tutuverdi.”

Jönel- fiiliyle oluşanlar

İncelediğimiz metinde örnekleri tespit edilememiştir.

Ket- fiiliyle oluşanlar

…kevdesindegi janı qalay şığıp ketpey turğanına qayran qalasıŋ. (127; 4504) “…nasıl dayanıp da yaşadıkları şaşırtıcıydı.”

Apa, mına qızıŋız ne bolıp ketken? (122; 4324) “Apa, şu kızına ne olmuş?”

Arıq-turaqtan azdağan ğana tuyaq qaldı, kökke ilinse, köterilip kete me degen däme jüzege aspadı. (126; 4474) “Zayıflayan hayvanlar azıcık kaldı, yeşilliğe çıkınca çoğalır düşüncesi olmadı.”

Atınan tüsip, tamırın ustasa, jığılğan bette-aq jürip ketken eken bayğus. (127; 4513) “Atından inip damarını tutup görmüştü yıkıldığı an kendini kaybetmiş, zavallı.”

Endi keri qayta bergeninde, büyirlep ketken tağı bir izdi bayqadı. (120; 4217) “Geri dönecekti sürünerek giden birinin izini fark etti.”

Kömirşige kelmek turmaq, körge kirip kete jazdadıq. (122; 4305) “Kömirşi’ye gelmek şöyle dursun yerin altına bile girecektik!”

Qalmaqtar alıp ketip, bir aydan keyin äreŋ oralğan bir äyel say-syüekti sırqırata änge saldı. (124; 4370) “Kalmukların zorla götürüp bir ay sonra güçlükle bıraktığı bir kadın, kemikleri sızlatarak bir şarkıya başlayıverdi.”

Sol arağa kömip, beyitin taspen bastırıp kettim. (123; 4335) “Oraya gömüp mezarını taşla kapatıp bıraktım.”

Tazabektiŋ töbe quyqası şımırlap ketti. (124; 4392) “Tazabek’in tüyleri diken diken oldu.”

Kir- fiiliyle oluşanlar

…Jüzik arnayı tigilgen otavğa Tazabekti jetektep kirgizdi. (83; 2782) “…Jüzük, Tazabek’i onlar için hazırlanan özel kurulan çadıra aldı.”

354

…Şäyi Kobzevtiŋ üyine tezdetip kirip aluvdı uyğardı. (216; 7978) “…Şeyi hemen Kobzev’in evine taşınmayı uygun görmüştü.”

Artınşa Tazabek bir äyeldi üyge süyrep kirgizdi. (119; 4200) “Hemen arkasından Tazabek bir kadını eve sürükleyerek getirdi.”

Eŋkeyip kirip, eŋkeyip şığamız. (119; 4188) “Eğilerek girip eğilerek çıkıyoruz.”

Jeke bir üyge köterip kirgizdi de, ayağın qosa baylap, tekemettiŋ üstine döŋbekşe tastay saldı. (109; 3788) “Ayrı bir eve alıp, ayaklarını da bağlayıp desenli keçenin üzerine tomruk gibi atıverdi.”

Jüziktiŋ äkesin kämändir kyiz üyge özi köterisip kirgizipti. (178; 6476) “Jüzük’ün babasının cesedini komutan kendisi çadıra götürüp yardım etmiş.”

Östip özimen özi arpalısıp turğanda, şeşesi itermelep, ağa-jeŋgesiniŋ otavına alıp kirdi. (40; 1087) “Böyle kendi kendine düşünürken annesi elinden tutarak ağabeyinin çadırına götürdü.”

Özi bir quşaq otındı üyge alıp kirdi. (72; 2346) “Kendisi bir kucak odunu eve götürdü.”

Şayi üyge şoşına jügirip kirdi. (47; 1340) “Şeyi korkup eve doğru koşarak geldi.”

Qayt- fiiliyle oluşanlar

…ekevmiz bir serüvendep qaytayıq. (192; 7026) “…ikimiz biraz gezelim.”

El körip, jer körip, aşuvımdı tarqatıp qaytayın. (209; 7713) “Gezeyim, farklı yerler göreyim, öfkemi de biraz dağıtıp geleyim.”

Onda keşke barıp javşa şavıp qaytayıq. (201; 7386) “O zaman akşam bir gidip gelelim.”

Qız körsetem dep edi, körip qaytsaq qaytedi? (192; 7031) “Bir kızla tanıştıracağım demişti bir gidip baksak nasıl olur?”

Qızıŋız bizben birge qızıq körip qaytsın da. (204; 7491) “Kızınız da bizimle eğlenmeye gelsin.”

Tabay jezdemdi ävre qılıp qaytemiz, özim-aq barıp keleyin. (222; 8208) “Tabay enişteye boşuna zahmet etmeyelim, kendim gidip gelebilirim.”

355

Tazabek pen Jüzik Kürmetide bes kün bolıp qayttı. (178; 6493) “Tazabek ile Jüzük, Kürmeti’de beş gün kalıp döndüler.”

Tazabek pen Qojabektiŋ üyine bir-bir qonıp qayttı. (222; 8218) “Bir Tazabek’in bir Kojabek’in evinde konakladılar.”

Qal- fiiliyle oluşanlar

…olardıŋ soŋınan Oralbek te erjetip qaladı. (246; 9106) “…onların arkasından Oralbek de büyüyor.”

…qayta-qayta oylanıp qalıp jürgenin bayqadı. (253; 9386) “…tekrar düşünceye daldığını fark etti.”

…sol sät anav da solay burılıp, ekevi soqtığısıp qaldı. (249; 9258) “…o an o kişi de aynı tarafa dönünce ikisi çarpıştılar.”

Jetige tolıp qalgan Oralbek tım erke. (257; 9555) “Yedi yaşına gelen Oralbek çok şımarıktı.”

Kitäpbek ündemey, murtın sipalap biraz otırıp qaldı da… (248; 9206) “Kitapbek bıyıkların ovşayarak biraz sessiz oturup kaldı…”

Körip qalğandar közin jumıp, avzın aşıp taŋğalısadı. (239; 8855) “Görüşenler gözünü kapatıp ağzı açık hayran kalmışlar.”

Qazaq özinen ozıp bara jatqandı, oŋtayı kelgende, bir qağıp qalmay otıratın ba edi? (248; 9220) “Kazak, kendinden biraz öne çıkanı zamanı gelince istediğini almadan bırakır mı?”

Sonşama aramdıqtıŋ birinen ada bolsaŋ, birine tutılıp qalasıŋ. (245; 9087) “O kadar kötülüğün birinden azat olsan bile diğerine yakalanırsın.”

Qoy- fiiliyle oluşanlar

...qalğan üş böligin qalğan üş üyge rettep qoydı. (278; 10390) “…kalan üç kısmını da üç eve hazırladı.”

Azan şaqırıp qoyğan atı Kävsär edi. (262; 9730) “Çocuğun kulağına ezan okunarak konulan ismi Kavsar idi.”

Bar ğoy, biraq bärin sum kezeŋ joyıp, jutıp qoyğan tarizdi. (260; 9657) “Vardı fakat hepsini zalim dönem yok ederek yutmuş gibiydi.”

356

Bärin körip, bärin bilip qoyğanday qaraysıŋ. (274; 10210) “Sanki hepsini görüp, hepsini anlamış gibi bakıyorsun.”

Kelşi töbe şaşıŋnan bir iyiskep qoysam, tez ülkeye bastaysıŋ. (258; 9574) “Gel, tependeki saçı bir okşarsam sonra hemen büyümeye başlarsın.”

Kobzev tilin jutıp qoyğanday tük söyley almadı. (280; 10444) “Kobzev dilini yutmuş gibi hiç konuşamadı.”

Kobzev tuqımdıq kärtöşkesin de jep qoyıp, köktemge salım qattı qısıldı. (276; 10292) “Kobzev, 1932 yılında açlıktan tohumluk patatesini yiyip, ilkbaharda zor durumda kalmıştı.”

Munımdı birev estip qoymadı ma degendey jigit jan-jağına jaltaqtadı. (279; 10407) “Bunu kimse duymasın der gibi delikanlı etrafına baktı.”

Oralbekti qızmetke tartıp, avıldıq keŋestiŋ orınbasarı etip qoydı. (268; 9967) “Oralbek’i köyün yöneticisi olarak işe koydu.”

Quday-ay, bilip qoyğan ba? dep qorqıp ketti. (283; 10592) “Allah’ım öğrenmiş mi?’ diye telaşlandı.”

Öt- fiiliyle oluşanlar

...Qıtayğa qaşıp ötip ketedi de, Qapez ben Jibek qayta jarasıp ketedi. (290; 10866) “…Çin’e kaçmış ve Kapez ile Jibek tekrar barışmışlar.”

…jüzinen jılı bir tolqın jügirip ötkendey körindi. (307; 11516) “…yüzü gülümser gibi oldu.”

…orıs äskerimen atışıp-şabısıp ötipti. (19; 226) “…Rus ordularıyla savaşmış.”

…Şayi ömir boyı Tazabektiŋ şapağatına şomılıp ötipti. (290; 10850) “…Şeyi, tüm hayatı boyunca Tazabek’in gölgesinde yaşamıştır.”

…Tilevli aqsaqal aman-esen şavıp ötken şığar dep şamalağan. (51; 1512) “…Tilevli belki sağ salim çıkmış olabilir diye yorumladı.”

Bärimiz jyılıp sonı atap ötsek pe dep edik. (303; 11333) “Hepimiz toplanıp onu bir kutlasak diyoruz.”

Mına qırılıp jatqan ölikterdiŋ qasında turıp ötinemin… (63; 1997) “Bu cesetlerin önündeyken yalvarıyorum…”

Tasta- fiiliyle oluşanlar

357

…bärin jırtıp, bärin sıpırıp tastadı, ittiŋ balası. (75; 2480) “…param parça yırttı, hepsini üzerimden çıkardı, hainler.”

…bir noğaydıkıne kirip ketip em, ol qaqpasınan süyrep şığarıp tastadı. (71; 2313) “…bir Nogay’ın evine girmiştim fakat kapıdan dışarıya doğru sürükleyerek.”

Oybay-ay oqtı alıp tastamasa, öz-özinen qalay jazılıp ketedi. (66; 2094) “Eyvah! Kurşun çıkmadan kendi kendine nasıl iyileşebilir?”

Qaşqındı panalattıŋ dep, bala-şağasımen qırıp tastaydı. (71; 2317) “Kaçağı evinde sakladın diye çoluk çocuğuyla öldürürlerdi belki!”

Qırğızdarmen söz baylasuvğa kelgen qazaqsıŋ, dep, ne qamap, ne atıp tastavı mümkin. (66; 2105) “Kırgızlarla anlaşmaya gelen Kazak’sın’ diye ateş eder ya da hapse atabilirler!”

Şalım şavıp keter me eken, köŋilin bir köterip tastaşı! (80; 2646) “Kocam belki kendine gelir, bir sevinir!”

Şetimizden atıp tastaydı dep şoşısa kerek, bäriniŋ közi baqırayıp ketti. (69; 2222) “Hepimizi vuracak diye hepsi korktular.”

Taqtaymen urğılap jatıp, esiktiŋ tört şegesin tüsirip tastap em, zildey neme sırtqa qaray şalqasınan tüsti. (71; 2298) “Tahtayla vurup kapının dört çivisini çıkardığımda ağır kapı dışarı doğru düştü.”

Tek ağaŋnıŋ jambasınan oqtı alıp tastaytın adam tappay, balalar alaşapqın bolıp jür. (72; 2336) “Sadece Avbakir’in kalçasındaki kurşunu çıkaracak birisini bulmak için çocuklar koşuşturuyor!”

Tüs- fiiliyle oluşanlar

…dän tolı masağı öz salmağımen üzilip tüse bergen. (130; 4635) “…tohum olan başak ağırlığıyla kopup yere düşmüş.”

…sen endi mağan osı sayasat degenniŋ ne ekenin durıstap tüsindirşi! (187; 6827) “…o zaman bana bu dediğin siyaseti doğru düzgün anlatıversen!”

…Şarın özeninen ötpesten atınan qarğıp tüsti. (146; 5226) “…Şarın ırmağını geçmeden önce atından indi.”

Bizge eşkim eştemeni jöndep tüsindirmey, “Bul jabayılarğa tüsindiretin tügi joq, ayt ta, adamın ala ber! dedi ğoy.” (118; 4134) “Bize kimse doğru düzgün anlatmadan ‘Bu cahillere anlatacak bir şey yok, söyle de adamları askere al!’ dedi ya.”

358

Kelin bop tüsken kyeli meken. (193; 7091) “Gelin olup geldiği kutsal yerdi.”

Özi de atınan sekirip tüsip, Jüzikti köterip aparıp kök şöptiŋ üstine jatqızdı. (88; 2969) “Kendisi de attan inip Jüzük’i kaldırıp yere otların üzerine yatırdı.”

Sämendi eşqayda jibermeymin! Dep, aldımen Jüzik şorşıp tüsti. (143; 5107) “Samen’i hiçbir yere göndermem! diyerek ilk önce Jüzük sıçrayıverdi.”

Şöptiŋ qulağın qaydan bileyin, meniŋ qulağım tikireymek turmaq, qulaq şekemnen üzilip tüse jazdaydı. (192; 7022) “Otların kulakları şöyle dursun, benim kulaklarım bile kendisini kaybedecek gibi.”

Talay närseni Jüzikke qarap tüsinedi. (100; 3445) “Her şeyi Jüzük’e bakıp anlıyordu.”

Şıq- fiiliyle oluşanlar

…domalaq jüzdi jaydarı jigit körinip edi, onısı bürkeme betperde bolıp şıqtı. (205; 7547) “…geniş, güler yüzlü görünmesi maskesiymiş.”

…on şaqtı qoy men bes-altı jılqını azar aman alıp şıqtım. (197; 7239) “…on tane koyun ile beş altı tane atım zar zor sağ kaldılar.”

Ȁy! dep sol sät qara sur murttı jigit ağası top işinen atılıp şıqtı. (212; 7807) “Hey! dedi o an esmer olan bıyıklı ağabeyi kalabalığın içinden çıkıp.”

Eşkiŋ de mal eken, tebindegen jılqı men qoydıŋ izin quvalap jürip ol da öz künin körip şıqtı. (197; 7224) “Keçi de iyi hayvanmış, at ile koyunun peşinden kovalayıp o da idare etti.”

Qıs boyı Qaqpaqtıŋ işin panalap şıqpaymız ba? dedim. (196; 7203) “Kış bitene kadar Kakpak’ın içinde konaklasak olmaz mı? dedim.”

Qıtaydan birge ötken Amalbay bolıp şıqtı. (228; 8416) “Çin’den birlikte göç ettiği Amalbay’mış.”

Qupya dep jürgeni jarya bop şıqtı. (226; 8354) “İşte sır zannettiğini herkes biliyormuş.”

Kel- fiiliyle oluşanlar

…qasına Oralbek jügirip keldi. (258; 9603) “…yanına Oralbek koşarak geldi.”

Babasına qonğan baq, zamanın aynalıp kelip, balasına nege qonbasın? (257; 9540) “Babasının başına gelen yeniden oğlunun başına neden gelmesin ki?”

Jȁrkentke bar, jön-josığın bilip kel. (246; 9115) “Jarkent’e gidip her şeyi öğren.”

359

Keŋesbek eŋbektep kelip Tazabektiŋ tizesine süyenip tura bastadı. (258; 9577) “Kenesbek, emekleyerek Tazabek’in dizine yaslanarak kalkmaya başladı.”

Kitȁş kim köringendi ertip kelmeytinin bilip… (239; 8873) “Kitaş, kime rast gelirse onu getirmeyeceğini bilerek...”

Köktemde Kytiŋge köşip kelgen. (239; 8836) “İlkbaharda Kytin’e taşındılar.”

Men seniŋ izdep kelgeniŋdi küttim. (235; 8697) “Ben, senin arkamızdan geleceğini bekledim.”

Sodan alğan bilimimdi Istambuldan oqıp kelgen Qapez degen jigit biraz jetildirdi. (246; 9129) “Ondan gördüğüm ilmimi İstanbul’dan gelen Kapez adındaki delikanlı biraz geliştirdi.”

Sopıyamı alıp kel! (61; 1884) “Sopıya’yı getir!”

Tösek-ornın köterip kele jatıp aldında tösek-ornın köterip bara jatqan ȁldekimdi aynalıp ötpek bolıp edi… (249; 9256) “Yurdun önünde yorganını, yatağını sırtlamış gelen birisini dönüp görmeden geçmek istemişti…”

Tüzge şığıp keleyin. (256; 9529) “Biraz dışarı çıkıp geleceğim.”

Bar- fiiliyle:

…qıs işinde Tekestiŋ küngeyine köşip barıptı. (123; 4359) “…kışın Tekes’in güneyine taşınmışlar.”

…Qojabek ertesi Tazabekti ertip bardı. (117; 4097) “…ertesi gün Kojabek, Tazabek’i de yanına alıp gitti.”

Kegennen bir top adamdı Jȁrkentke aydap baradı eken… (97; 3317) “Kegen’den bir sürü kişi Jarkent’e göç ediyormuş…”

Jiber- fiiliyle oluşanlar:

…aldıŋğı umtılğanın bir salıp jiberermin degendey qamşısın qısıp-qısıp qoydı. (228; 8410) “…ilk gelene kamçıyla vururum diye kamçısını hazırlayıp bekledi.”

…jön surasqan ȁŋgime ȁp sȁtte-aq qonaqtar men üy iyelerin jaqındastırıp jiberdi. (199; 7317) “…sohbetler bir anda ev sahibiyle misafirleri yaklaştırdı.”

Aspanın tastap jiberse de sır berme! (207; 7631) “Gökyüzü yere düşse de hiç belli etme!”

360

Bayım körse, moynıŋdı üzip jiberer. (206; 7596) “Kocam görürse ölürsün.”

Bizdi quvıp jiberdi. (221; 8173) “Bizi kovdular.”

Qolın julqıp jiberip, Şȁyi üyge qaray bettedi. (207; 7605) “Şeyi elini çekip eve doğru yürüdü.”

Söytti de alısıraqqa laqtırıp jiberdi. (211; 7787) “Sonra uzak bir yere fırlattı.”

II.2.4.1.7.3. Deyimleşmiş ve Kalıplaşmış İfadeler

Deyimler kalıplaşmış ifadeler olup gerçek anlamından farklı anlam taşıyan, çekici bir anlatım özelliğine sahip olan kelime öbeğidir. Yine her dilde anlatımı zenginleştirmek ve akıcı hale getirmek için kullanılan birtakım kalıplaşmış yapılar bulunur (Aksan, 1996: 190).

Deyimleşmiş ve kalıplaşmış ifadelerle birleşik fiillerdeki temel fark ise birleşik fiillerdeki yardımcı fiillerin esas anlamını tamamen yitirmiş olması ve bütün isim veya fiillerle anlamı olmadan işlevi ile kullanılmasıdır. Deyimleşmiş ve kalıplaşmış ifadelerde de yardımcı fiil gibi kullanılan ancak anlamını tam yitirmemiş, bir veya birkaç kelimedeki kullanımda kendi anlamı dışında kullanıldığı, yardımcı fiil işlevini kazanamamış fiiller vardır. Bunların birleştiği unsurla birleşmesi de iğretidir. Kesin kurallar koymak veya belirlemek zordur.

Ȁdil dep sengen aq patşamız alaqol şıqtı, dedi kürsinip. (37; 946) “Adil diye inandığımız Çar zalim oldu! dedi ah çekerek.”

Ȁkem közi tirisinde Tilevli ağanıŋ qızı Şäyige quda tüsip qoyğan. (53; 1604) “Babam gözü kapanmadan Tilevli ağabeyin kızı Şeyi’yi istemişti.”

Bar ma, joq pa köz sap jürgen bireviŋ? (32; 774) “Var mı yok mu gözüne kestirdiğin birisi?.”

Basqa emes, böten emes, tağı el basına kün tuğanda, sol bayağı Tazabektiŋ Tezegi, Ȁvbȁkiri men Jaqıpberdisi, Savrıqtıŋ Uzağı köptiŋ aldın aşığa kelgende, öşken şığar degen namıstıŋ qayta qozdağanın körip, ȁri quvandım, ȁri qayran qaldım. (40; 1070) “Yine de halkın başına bela gelince o Tazabek’in oğulları Tezek, Avbakir ile Jakıpbekler ve Savrık’ın oğlu Uzak halkın huzuruna çıktığında kaybolan değerlerin tekrar canlandığını görünce sevindim ve hayret ettim.”

361

Bir-birimizben qanjığada körisetin kün tuvdı ma, ne boldı? dedi Qojaq davsı buzılıp. (36; 926) “Bir birimizi böyle savaşta mı göreceğiz, ne oldu böyle? dedi Kojak sesi değişerek.”

Däv qalmaqqa taŋğalıp tağı bir köz tastadı. (16, 33; 131, 794) “Tereddüt ettiği iri Kalmuk’a şaşırarak yine göz attı.”

Derev qoy soyıldı, qazan köterildi. (72; 2342) “Hemen koyun kesildi, yemek yapıldı.”

Jolsoqtı, atsoqtı bolıp kelgen şığar dep, qazbalamadım. (201; 7400) “Acele gelmiş diye detaylı soruşturmadım.”

Oğan meniŋ közim jetkenmen, eldiŋ közi jetpey diŋkeni qurtıp turğan joq pa? (23; 410) “Ona ben inansam bile halkın inanmaması insanı bitkin düşürüyor değil mi?”

Ol javız saydıŋ avzın bağıp jatuvı mümkin. (56; 1700) “O zalim tepenin önünde gizlenmiş olabilir.”

Olar menen at quyrığın kesip ketti. (52; 1542) “Onlar artık geri döndüler.”

Oqqa uşqandardıŋ şıŋğırğan, qılğınğan jan davsı ȁr tuştan estilip jattı. (43; 1188) “Kurşunlananların bağıran, boğulan sesleri her taraftan geliyordu.”

Qaynatam men qaynağamnan atıs kezinde köz jazıp qalıp, solardı izdep kele jatır em. (54; 1605) “Kaynatam ile kayınbiraderimi vuruşurken gözden kaçırdım, onları arıyordum.”

Qazir, qudayğa şükir, az orıs köp qazaqtıŋ avzına qarap otır. (39; 1046) “Allah’a çok şükür, şimdilik azıcık Rus, Kazaklara bağlıdır.”

Qolı uzın orıs qoya ma, Qıtaydan ustap ȁkelip, Tazabek pen Savrıqtı türmede öldi, qıladı da, Şaltabaydı itjekkenge aydap jiberedi. (19; 232) “Ruslar rahat bırakır mı, Çin’den tutuklayarak getirdikleri Tazabek ile Savrık’ı ‘Hapishanede öldü’ diye yayıp Şaltabay’ı ise sürgüne göndermişler.”

Sondıqtan beker ölmey, javıŋdı jastana ölüv kerek. (50;1472) “O yüzden iş, boşuna ölmeden düşmanını öldürmek suretiyle intikam almaktır.”

Sopıya qulaq qurışın qandıra ȁn saldı. (82; 2743) “Sopıya kulaklarının pasını silene kadar şarkı söyledi.”

Şȁyi özin Tazabektiŋ zaŋdı qalıŋdığı sanağan jȁne onıŋ endi urın kelüvğe de qaqısı barın biletin, sondıqtan sözin jıqpay, sonşalıq quvantqanına özi de marqayıp qaldı. (42;1142)

362

“Şeyi kendisinin Tazabek’in karısı sayıldığına, onun da gizlenmeden gelmesine hakkı olduğundan ve sözünü tuttuğundan gururlandı.”

Tazabek bügin kelse, bügin; erteŋ kelse, erteŋ ekeviŋniŋ basıŋdı bir tösekte qosam. (48; 1389) “Tazabek bugün gelse bugün, yarın gelse yarın ikinizi bir yatakta kavuşturacağım.”

Tilevliden özgeniŋ bȁri tünimen köz ilmey, taŋğa juvıq qana talmavrap jığılğan. (77; 2560) “Tilevli hariç hepsi gece uyumadan bekleyip ancak sabaha doğru daldılar.”

II.2.4.1.8. Edat Grubu

Edat grubu, bir isim ile çekim edatından oluşan kelime grubudur. Grupta isim başta çekim edatı sonda bulunur. Bu edatlar, sonuna geldiği isimlerle fiiller arasında ilişki kurarak söz diziminde önemli bir rol üstlenir. Edatın isimle birleşmesi ekli ya da eksizdir. Zamirler çekim edatlarına genellikle ilgi halinde bağlanır. Edat grupları anlamca kaynaşarak birleşik kelime haline gelebilir, fakat herhangi bir kavramı karşılamaz ve çekim eki alamaz (Özkan, Sevinçli, 2011: 60).

…özgeler köre almaytındı köre alatın sirek adamdar da tav sekildi, sirä. (86; 2905) “…başkaları göremeyeni görebilen insanlar da dağ gibidir belki.”

Alayda mal-mülki men baspanasın tastay qaşsa, aldında suvıq küz ben qaqağan qıs tur… (83; 2763) “Fakat hayvanları ile çadırlarını bırakıp kaçsalar önlerinde sonbaharla şiddetli bir kış var…”

Beybit jurtta, kempir-şal men bala-şağada ne äkesiniŋ qunı bar (62; 1953) “Savunmasız halkla, çoluk çocukla, karıyla, kocayla ne işi vardı?.”

Jomart ağa men jayında, äytevir, jaqsı oylamaydı (122; 4316) “Jomart ağabey, benim hakkımda hiç iyi düşünmüyor.”

Orıs pen nemis soğısıp jatqan jerge aparadı, dedi birdeme biliŋkireytini. (44; 1210) “Ruslarla Almanların savaştığı yere götürecek! dedi birisi, bir şey biliyor gibi.”

Osı bir küyevi de siyaqtı, küyevi de emes sıyaqtı düdamal jağday onı mülde dağdartıp bitti. (48; 1376) “Bir an kocası gibi bazen kocası değil gibi kuşkulu durum onu çaresiz bıraktı.”

363

Qaytarında qarağaylı jotamen Eki Aşa arqılı Taldıbulaqtağı Jomarttıŋ avılına soqtı. (92; 3148) “Dönerken çam ağacının arkasından İki Aşa aracılığıyla Taldıbulak’taki Jomart’ın köyüne uğradı.”

Qazaq bolğanı üşün ğana qırılıp jatqan qayran qırşındar! (62; 1944) “Kazak olduğu için ölen zavallı gençler.”

Sen sekildi elge sözi ötedi-av deytinderdi orıstar oŋaşada öltirip ketip jatır. (141; 5059) “Senin gibi halkın sözünü dinleyenleri Ruslar gizlice öldürüyormuş.”

Tım qurısa, bir adamıŋızdı atıp öltirip, sol üşün olardı qırıp salsaŋız, onda men sizdi tüsiner edim (58; 1802) “En azından askerinin birini öldürdüğü için saldırdıysan o zaman anlarım.”

II.2.4.1.9. İsnat Grubu

İsnat grubu, biri diğerine isnat edilen iki isimden meydan gelir, ters çevirilmiş bir sıfat tamlaması görünüşündendir. İsnat grubunda, isnat edilen öğe önce, kendisine isnat olunan sonra gelir, isnat edilen öğe iyelik ekli, bazen de yalın halde bulunur. Bu şekilde oluşturulan gruplar genellikle sıfat olarak kullanılır (Özkan, Sevinçli, 2011: 109).

İncelediğimiz metinde örnekleri tespit edilememiştir.

II.2.4.1.10. Sayı Grubu

Basamak sistemine göre sıralanmış sayı isimleri topluluğuna sayı grubu denir. Sayıların sıralanışı büyükten küçüğe doğru olup, küçük sayı sonda bulunur (Özkan, Sevinçli, 2011: 96).

Eki balası bar, qırıq bestegi äyel devge adamnıŋ avzı barmaytınday aynagüldiŋ bet-avzı mıjırayıp ketipti. (289; 10816) “İki çocuklu Aynagül iyice ihtiyarlamış kırk beş yaşında demek bile zor gelir.”

Keŋesbek’i qırıq birdiŋ kökteminde on altı jastağı Aynagülge üylendi. (287; 10726) “Kenesbek, 1941 yılında on altı yaşındaki Aynagül’le evlendi.”

Köktemde jer jibip jatqan qolaylı şaqta on eki adam bir ayğa jetpey bir jarım şaqırım jerge tereŋ toğan tartıp bitti. (255; 9460) “İlkbaharda havalar ısınıp çalışmanın kolay olduğu vakitte on iki kişi bir ay içerisinde bir buçuk kilometre kadar derin bir kanal kazıp bitirdiler.”

364

On altı jıldan keyin on altınşı jıl tağı qaytalandı. (284; 10633) “On altı seneden sonra on altıncı yıl yine tekrarlandı.”

On altığa tolğan qızdı qazaqtıŋ p,sken jemisine balaytının Şäyi biletin. (13; 01) “On altı yaşına gelen Kazak kızının olgunlaşmış meyveye benzediğini, Şeyi iyi biliyordu.”

On segizinde kelin bop tüsti. (286; 10713) “On sekizinde gelin oldu.”

Otız altıdağı äyel däl on altıdağı qızday quldıraŋ qaqtı. (273; 10168) “Otuz altısındaki kadın tam on altısındaki kız gibi koştu.”

Qırğız Istıqköldiŋ sarıbağışı eken, atı Tabay, qırıq sekizde. (121; 4271) “Kırgız, Istıkköl’ün Sarıbağışı’ymış, ismi Tabay, kırk sekiz yaşındaymış.”

Sodan ba älde şınında da solay ma, bıyıl on altığa tolğalı, äytevür, öne boyında bir özgeris barın özi de, denesi de sezinetin sekildi. (13; 02) “O yüzden mi yoksa gerçekten öyle mi bu sene on altısına gireli vücudunda bir değişiklik olduğunu kendisi de vücudu da hissediyor gibiydi.”

Şäyi avruhanada qırıq jeti kün jatıp şıqtı. (298; 11148) “Şeyi hastanede kırk yedi gün yatmıştı.”

Şäyi balasınıŋ on toğızdan asqanın, zaman qanşama qıspaqqa salsa da, tirşiliktiŋ äli toqtamağanın kenet tüsingendey küyge tüsti. (269; 10021) “Şeyi, oğlunun on dokuzunu geçtiğini ve zaman ne kadar yavaş aksa da hayatın devam ettiğini anlamış gibiydi.”

Şäyiniŋ avıratın jüregi bir närseden ğana sekem aldı: jeltoqsannıŋ däl on besi künü qıs işinde kün kürkiredi. (296; 11058) “Aralık ayının tam on beşinde gökyüzünün gürültüsünden Şeyi’nin hastalanmış yüreği biraz kuşkulandı.”

II.2.4.1.11. Ünlem Grubu

Bu grup, bir seslenme edatı (ünlem) ile bir isim öğesinden oluşan kelime grubudur. Ünlem başta, isim sonda bulunur, isim öğesi tek bir kelime olabileceği gibi bir kelime grubu da olabilir. Grubu oluşturan öğeler araya herhangi bir ek almazlar (Özkan, Sevinçli, 2011: 99).

Aa, quday amandığıŋdı ber! (296; 11062) “Eey, Allah’ım hayırlısını ver!”

Aa, quday, apam til qattı! (308; 11529) “Eeey Allah’ım! Annemin sesi çıktı!”

365

Ay, Şäykentay-ay, sen kirip kelgende, “ay, qurıdım, kuvä boladı-av!” degem. (280; 10447) “Eh Şeykentay, sen girdiğinde ‘Her şey bitti, şahit olacak’ demiştim.”

Ee, Berik zälimniŋ paydası jalpı qazaqqa tymese de, Qojaqqa tygen eken. (59; 1836) “Eee! Berg zaliminin faydası Kazaklara olmasa da Kojak’a dokunmuştur.”

Oy, ağa, amansız ba? (64; 2028) “Ooo, ağabey! Nasılsın?”

Oybay, Jomart ağamdı ökpeletip alıppın, endi käyttim? (64; 2032) “Eyvah! Jomart ağabey öfkelenmiş, şimdi ne yapsam?”

Oybay, Jöke (Jomart), qayta aman qaytqanımızğa quvan. (65; 2072) “Yaaa, Jomart! Sağ salim geldiğimize şükret.”

Qoy-ey, bala, erkinsime! dedi irilev sarığa Jüzik qabağın tüyip. (17; 178) “Eee, yeter çocuk öyle davranma! dedi sarışın ve iriyarı olanına Jüzük surat asarak.”

Tuüv, apa, zäremdi aldıŋ ğoy, tegi! (46; 1316) “Tüh, Anne ya, ödümü patlattın!”

Tüüv, Jüzik, qanday tärtipsizsiŋ? (49; 1414) “Tüh! Jüzük! Sen ne kadar zalim bir insansın!”

II.2.4.1.12. İsim-Fiil Grubu

İsim-fiil grubu, fiillerin kip ve şahıs göstermiyen isim şeklidir. İsimler gibi çokluk, iyelik ve çekim ekleri ile çekim edatları alır. Cümlede özne, nesne, vasıflayıcı tümleç ve yüklem ismi işini görür. Baş fiilin zamanına nispetle zaman bildirir. Özne, nesne ve tümleç alır. Hareket ismi ekleri ile yapılır (Eckmann, 1996: 145)

Kazakçada İsim-fiil grubu Türkiye Türkçesinden farklı olarak –w, -uw, -üw fiilden fiil yapan ekler tercih edilir.

Birev qatın alıp qaşsa, birev bosqa qaşıptı demekşi, meniki bosqa qaşuv boldı. (87; 2924) “Birisi kadın kaçırsa, birisi boşuna kaçmıştır’ diyordu, benimki boşuna kaçmak oldu.”

Javdıŋ qolınan öle saluv erlik emes, javdı öltirüv – erlik. (50; 1472) “Düşmanın elinden ölmek yiğitlik değil, düşmanı öldürmek yiğitliktir!”

Mağan, Qojaşqa orısşa oquv men jazuvdı üyretken – sol. (19; 254) “Bana ve Kocaş’a Rusça okuma, yazmayı öğreten o idi.”

366

Men üşin emes, ana üş küşigimdi aman saqtav üşin qaşamız. (68; 2164) “Ben kendim için değil o evlatlarımızı korumak için kaçacağım.”

Onday qızğa qol jetkizüv üşin, äveli ana kelinşekten qol üzüvim qajet. (21; 335) “Böyle bir kızın gönlünü çelmek için ilk önce o görüştüğüm kadınla ilişkiyi kesmem gerekiyor.”

Ömiräliniŋ özge äŋgimesin Şäyi esty almadı, alayda onıŋ bul jolğı bastı maqsatı Tazabek ekevin atastıruv ekenin anıq bildi. (40; 1076) “Ömerali’nin sohbetinin devamını duyamadı fakat onun buraya gelme amacının kendisini Tazabek’e istemek olduğu gerçeğini öğrendi.”

Öytkeni däl qazir erkekterdi bul joldan aynıtuv “Qırılsa, halıq qırıla bersin, özderiŋ aman bol” degenmen barabar-dı. (42; 1166) “Çünkü erkeklerinin bu anlayışı terk etmesi, ‘Halk için savaşmayın, kim ölürse ölsün, siz sağ olun’ anlama gelirdi.”

Qursavlanğan kesemen şay işüv, ketik ağaş ojavmen köje quyuw, su işüv, ağaş ayaqpen ayran işüv, ağaş qasıqpen kespe köje işüv barşılıq sanalatın. (291; 10885) “Kenarları kırılmış kâseyle çay içmek gedik tahta kepçeyle çorba koymak, su içmek, tahta kaşıkla yemek yemek hayat sayılır.”

Sondıqtan Qıtayğa qaşuv – ölimnen qaşuv. (64; 2008) “O yüzden Çin’e kaçmak ölümden kurtulmaktır!”

Taldıbulaqtıŋ poştasında otırğanımda öz qulağımmen estidim, qazaq pen qırğızdı jazalav üşin, Järkentten, Vernıydan, Täşkentten, Pişpekten künde järdem surap jatatın. (64; 2003) “Taldıbulak’ın postanesinde oturduğumda kendi kulaklarımla duymuştum, Kazaklarla Kırgızları cezalandırmak için Jarkent’ten, Vernıy’dan, Taşkent’ten, Bişkek’ten her gün yardım istiyorlardı.”

II.2.4.1.13. Sıfat-Fiil Grubu

Sıfat-fiil grubu, bir sıfat-fiil ve ona bağlı öğelerle kurulan kelime grubudur. Grubun asıl öğesi sıfat-fiil sonda bulunur, diğer öğeler grubun önünde yer alır. Sıfat-fiillere, fiil kiplerinin isim ve sıfat olarak kullanılışı denebilir (Özkan, Sevinçli, 2011: 86).

Keybir it üyden şıqqanğa da, üyge kirgenge de üre beredi. (207; 7622) “Bazı köpekler evden çıkana da eve girene de havlar.”

367

Men aqıl aytatın ağası, qolğa ustaytın bayrağı, qasındağı qayrağı, jol körsetetin ustazı bolam. (196; 7186) “Ben akıl verici abisi, elle tutacak bayrağı, yanındaki desteği, yol gösterecek hocası olacağım.”

Orman küzetken Kobzev Ülkenağaşqa köşpey, tanış orıstarı bar Araltöbe, Qoğalı jaqqa köşetin boldı. (291; 10895) “Ormanda bekçilik yapan Kobzev, Ülkenağac’a taşınmadan tanıdık Rus arkadaşlarının oturduğu Araltöbe, Koğalı tarafına taşınmaya karar verdi.”

Ortalıqtan kelgen tergevşiler ol qızdı äveli zorlağan, sonan soŋ qorqıtıp qorlağan. (306; 11456) “Merkezden gelen sorgu hâkimleri o kıza ilk önce eziyet edip ondan sonra da korkutup tecavüz etmişler.”

Qazaq oqısın dep, mektep salıp jatqan ökimet joq. (159; 5747) “Kazaklar eğitim alsın diye okul yapan devlet yoktur.”

Say-salanıŋ qaltarısına tığılğan sanavlı avıl qalğan. (91; 3109) “Sadece vadinin kuytu bir yerlerinde saklanan parmakla sayılacak kadar köy vardı.”

Sodan üş künnen keyin järmeŋke jaqtan tündeletip oralğan Ömiräali tünergen qalpı törge şığıp otırdı. (32; 751) “Üç gün sonra gece pazardan gelen Ömerali homurdanarak oturdu.”

Sol arada nemeresine toy jasap jatqan qart ta kelip, balalarınıŋ äbestigi üşün keşirim suradı. (213; 7860) “O an torununa düğün yapan Tunık amca da gelip çocuklarının yaptığı hareketleri için özür diledi.”

Sol birlikti qurğan sensiŋ. (144; 5170) “O birliği yapan sensin.”

II.2.4.1.14. Zarf-Fiil Grubu

Zarf-fiil grubu, bir zarf-fiil ile ona bağlı öğelerin oluşturduğu kelime grubudur, zarf- fiiller sonda bulunur ve yargı bildirmezler. Buzarf-fiil eki almış ögeden önce gelenyardımcı ve tamamlayıcı unsur olup zarf-fiilli anlam bakımından niteler, açıklar ya da tamamlar. Zarf- fiiller, fiillerin hallerini gösteren şekilleri olduğundan isim sayılmazlar. Bu yapılarda şahıs ve zaman kavramı yoktur. Bu gruplar, cümlede zarf görevi yapar (Özkan, Sevinçli, 2011: 89).

Bastığına qarap bas izep ösken ädetin kürsine eske aldı. (214; 7903) “Başkanına bakarak selam verip Kazak topraklarının geçmişini ah çekerek hatırladı.”

368

Bular Satıdan ötip, Kürmetige jaqındağanda ımırt ta jabıldı. (176; 6423) “Bunlar Satı’dan geçip Kürmeti’ye yaklaştığında akşam olmuştu.”

Eger sol arada toqtay qoymasa men sağan jaq bop töbeleser edim olarmen. (213; 7855) “Eğer orada durdurmasalardı ben de sana destek olup onlarla dövüşürdüm.”

Ertesi Tazabek Tabaydıkine kelip otırğanda Qojabek onı töbege tağı şaqırdı. (167; 6052) “Ertesi gün Tazabek, Tabay’ın evine geldiğinde Kojabek onu yine tepeye çağırdı.”

Ilğıy maqtap jürem, ılğıy sarı samavrın qaynap turğanda kelem. (190; 6974) “Her zaman övüyorum sizleri, bak semaver kaynadığında geliyorum.”

Jaz şıqqalı qazaqtardıŋ malın tizimdep sanap jatqan orıstar bar edi avılımızda. (98; 3350) “Yaz olalı Kazakların hayvanını sayan köyümüzde bir Ruslar vardı.”

Köre-köre közi de üyrenip, şoşına-şoşına jüregi de şarşap, köŋili de ködigip, ölgen adamğa endi özi de öli közben qaray bastağanday. (62; 1957) “Baka baka gözü alışmış, korka korka yüreği yorulmuş, vicdanı da katılaşmış ölen insana kendisi de ölmüş bir gözle bakıyor gibiydi.”

Mına ökimet ornamağanda qatın-qız ğana emes, bükil qazaq qorlıq pen zorlıqtan köz aşpaytın edi. (161; 5811) “Bu hükümet olmasaydı sadece kadınlar değil tüm Kazaklar eziyetten acıdan doğrulamazdı.”

O da Şäyige söz salğalı jürse, sen onıŋ aldın orap ketipsiŋ. (28; 573) “O da Şeyi’yi istiyormuş ama ilk sen açılmışsın.”

Onı da Qaratay op-oynaqı küyde qısılmay aytıp berdi. (198; 7286) “Onu da Karatay hiç nazlanmadan söyledi.”

Orıstıŋ oyı buzılıptı, on toğız ben qırıq bestiŋ arasındağı musılman balasın äskerge alğalı tizimdep jatır. (25; 465) “Rusların düşünceleri değişmiş, on dokuz ile kırk beş yaş arasındaki Müslüman çocukların askere almak için liste çıkarıyorlarmış.”

Orta Merkşge köşip kelgeli Şäyige ärbir say-sala men tav-tasta tajal tığılıp turğanday körinedi. (32; 747) “Orta Merki’ye taşınalı Şeyi’ye her bir dağ-taşta felaket saklanmış gibi geliyordu.”

Oylap otırsa, el de, elmen birge bul da Täyken ölgeli üş ülken kezeŋnen ötipti. (284; 10626) “Düşüncesine göre Tayken’i vefat ettikten sonra halk da halkıyla birlikte kendisi de üç büyük dönemden geçmişti.”

369

Qapez qoyarda-qoymay qara balanı qara dombırasımen öz qasına qosıp aldı. (197; 7243) “Kapez, çocuğun ailesini ikna ederek küçük oğlanı kara dombırasıyla birlikte götürdü.”

Qayqınıŋ asuvına jaqındağanda Ȁbdihalıq pen Serikbay müldem jüre almay qaldı. (134; 4763) “Kaykı’nın geçidine yaklaştığımızda Abdihalik ile Serikbay artık yürüyemez hale geldiler.”

Säbet ökimeti ornağalı jetpis jılğa juvıqtadı, äli nadan, äli özimiz basqara almaymız ba, äje? (296; 11075) “Sovyet hükümeti kurulalı yaklaşık yetmiş sene oldu nerdeyse, hala kendimiz yönetemeyecek miyiz?”

Sol jayında öziŋmen aqıldasqalı keldim. (37; 937) “Bu konuda sizinle biraz konuşmaya geldim.”

Tazabek artına burılmay jüre berip edi… (212; 7792) “Tazabek, arkasına bakmadan gidiyordu…”

Tazabek jalt berip büyirge şıqtı da, bökseden janay bir tarttı. (212; 7804) “Tazabek hemen yan tarafa çekilip kamçıyla kalçasına vurdu.”

Üşevi jaqındağanda qaraşa üyden qaptağan qara domalaq bularğa qarsı şıqtı. (194; 7112) “Üçü yaklaştığında çadırdan ailenin kızları, oğlu ve çocuklar karşılarına çıktı.”

II.2.4.1.15. Belirtme/Yükleme Grubu

Belirtme ekli bir isim unsurunun bir başka isim unsuru ile kurduğu kelime grubudur. Grubun birinci unsuru belirtme eki taşır. İkinci unsur yalın haldedir. Bu grup cümle ve kelime grupları içinde isim ve sıfat görevi yapar (Karahan, 1991: 36).

İncelediğimiz metinde örnekleri tespit edilememiştir.

II.2.4.1.16. Yönelme Grubu

Yönelme halindeki bir isim unsurunun bir başka isim unsuru ile kurduğu kelime grubu едфз grubun birinci olan isim unsuru yönelme hali eki alır ikinci unsur genellikle bir vasıf ismidir. Bu grup cümle ve kelime grupları içinde isim, sıfat ve zarf görevi yapar (Karahan, 1991: 37)

370

Al sen beride äke-şeşeŋ men bala-şağaŋdı, äride eliŋdi korğavğa mindettisiŋ. (42; 1157) “Seninse anne babanı, çoluk çocuğunu ve halkını korumak vazifendir.”

Qazir, qudayğa şükir, az orıs köp qazaqtıŋ avzına qarap otır. (39; 1046) “Allah’a çok şükür, şimdilik azıcık Rus, Kazaklara bağlıdır.”

II.2.4.1.17. Bulunma Grubu

Bulunma ekli bir isim unsurunun bir başka isim unsuru ile kurduğu kelime grubudur. Grubun birinci unsuru bulunma eki taşır. İkinci unsur genellikle bir vasız ismidir. (Karahan, 1991: 38)

Elüv jılda ma älde jüz be, eldiŋ bağına, öziniŋ sorına tuvadı. (40; 1063) “O gibiler halkın felaket yaşadığı dönemlerde onların kaderini değiştirmek için elli yılda bir doğar.”

II.2.4.1.18. Ayrılma Grubu

Ayrılma ekli bir isim unsurunun başka bir isim unsuru ile kurduğu kelime grubudur. Bu grupta birinci unsur ayrılma eki taşır. İkinci unsur genellikle bir vasıf ismidir. (Karahan, 1991: 38)

İncelediğimiz metinde örnekleri tespit edilememiştir.

II.2.4.1.19. İlgi Grubu

İlgi grubu, ilgi eki almış bir isimle başka bir ismin oluşturduğu kelime grubudur. Kısalmaya uğramış bir isim tamlaması yapısındadır. Belirtili isim tamlamasının tamlanan kısmındaki iyelik eki yıpranmaya uğrayarak düşer (Özkan, Sevinçli, 2011: 112).

…sizdiŋ üy mağan da üy bolmağanda, kimge üy boladı, Qarğa ağa? (111; 3863) “… sizin ev benim de evim olur Karga ağabey!.”

Bäri bizdiŋ üyde. Jür! dep, Qojabek atın jetektey jöneldi. (219; 8101) “Hepsi bizim evdeler, gel! diye Kojabek atı yedeğine alıverdi.”

Bizdiŋ Ȁbentay kün ötken sayın Tazabek ağasına tartıp kele jatır-av. (172; 6249) “Bizim Aben gün geçtikçe Tazabek ağabeyine benziyor.”

371

Bizdiŋ Ȁlmerekte osıdan otız-qırıq jıl burın Tazabek Pusırman balası degen atamız ötken. (18; 217) “Bundan otuz kırk sene önce, Almerek’te, Tazabek Pusırmanoğlu adında bir atamız yaşamış.”

Bizdiŋ oşaqtıŋ tübinde süymen jatır, sonı ala kel. (88; 2980) “Bizim sobanın yanında küskü var, onu da getir.”

Ee, bizdiŋ ekinşi ul dombırağa äves, dedi otağası. (194; 7134) “Eee! Bizim ikinci oğul biraz dombıra çalıyor, dedi ev sahibi.”

Ee, bizdiŋ qazaq birigüvdiŋ ornına birin biri qoŋaştap quridı ğoy. (246; 9137) “Eee, bizim Kazaklar birlikte olmak yerine bir birini satar!.”

Jaraydı, apa, bizdiŋ qızmet solay. (280; 10440) “Tamam, abla! Bizim görev böyledir.”

Mınav meniŋ qatınım, Tazabek osıdan tuğan balam, desem eşqanday küvaliksiz-aq, qazbalap sramay-aq, bäri nana ketedi. (38; 973) “Bu benim karım, Tazabek bizim oğlumuz’ desem hiç şüphesiz, belgesiz herkes inanır.”

Oğan bizdiŋ qız qalay qaraydı? (132; 4683) “Bizim kız nasıl düşünüyor?”

Qarqaranıŋ järmeŋkesi bizdiŋ üyge köşip kelipti ğoy? (164; 5924) “Karkara’nın pazarı bizim eve taşınmış?”

Sizdiŋ orıstar senimdi me? (231; 8539) “Sizin Ruslar güvenilir mi?”

Turqı bizdiŋ jaqtıŋ adamı emes-av. (54; 1636) “Bizim taraftan bir topluluk değil.”

II.2.4.1.20. Kısalmış/Klişeleşmiş Gruplar

Kelime grupları ve cümlelerin yıprahması veya kısalmlası ile oluşmuş, diğer kelime gruplarına yapı olarak uymayan ve bir araya gelmelerinde bir kural bulunmayan birliklere kısalmış veya klişeleşmiş gruplar diyoruz (Ergin, 1998: 396-397; Özkan vd., 2016: 122).

…biraq äzirge köŋil toqtatar birde-birevin jolıqtırğan emes. (13; 12) “…fakat henüz gönlünü alan kimseyle karşılaşmadı.”

…biraq bul jolı birde-bir sözi sanasına jetpedi. (31; 703) “…fakat bu sefer hiçbir lafını işitmiyordu.”

Birli-jarım bolğan soŋ, orıs bizben bavırlasqısı kep turadı. (39; 1023) “Sayıları az olduğu için Rus bizimle kardeş olmak istiyor.”

372

Eger işimizden kimde-kim eldiŋ birliğin buzıp satqındıq jasasa, özin de, urpağın da ayamayıq! (36; 895) “Eğer aramızdan birisi memleketin birliğini bozarak ihanet yaparsa, kendisine de evladına da acımayalım!”

Ekeviniŋ amandasuvınan-aq Şäyi birin-biri tanytının tüsindi. (17; 151) “İkisinin selamlaşmasından birbirlerini tanıdıklarını anladı.”

İle-şala tısqa Tazabek te şıqtı. (41; 1120) “Arkasından Tazabek de çıktı.”

Jambasın qaqqıştap jalma-jan ornınan uşıp türegelgen. (22; 348) “Hemen üzerini düzelterek yerinden kalktı.”

Jiyırma üştegi soqtalday jigit tapa-tal tüste qayda joğalıp ketedi? (30; 678) “Yirmi üç yaşındaki iri gövdeli koca adam gün ortasında nereye kaybolabilirdi ki?”

Orta Merkige köşip kelgeli Şäyige ärbir say-sala men tav-tasta tajal tığılıp turğanday körinedi. (32; 747) “Orta Merki’ye taşınalı Şeyi’ye her bir dağ-taşta felaket saklanmış gibi geliyordu.”

Özinen özi surap, özine özi javap bere almadı. (112; 3919) “Kendi kendine sorup, kendisi de cevap bulamadı.”

Qarğa özin özi zorlap, azar jımydı. (112; 3899) “Karga kendisini zorlayarak gülümsedi.”

Sonda birge bir kezdesip qaluvı mümkin. (146; 5251) “O zaman yüz yüze karşılaşabilirlerdi.”

Suravsız ölim! dedi Tazabek özine özi sıbırlap. (117; 4124) “Sorgusuz ölüm!’ dedi Tazabek kendi kendisine fısıldayarak.”

Üsteldi üsti üstine üş qoyıp qaldı. (69; 2215) “Masaya üç kere üst üste vurdu.”

373

III. BÖLÜM

BEKSULTAN NURJEKEULI’NIN ÜSLUBU

III.1. Romanın Hakkında Bir Ön Değerlendirme

Yazar, romanın başına Abay’ın yazmış olduğu bir dörtlüğü epigraf yapmıştır. Bu epigraf Abay’ın yaşadığı dönemde Kazakların yaşadığı sıkıntılara ve yazarın da benzer sıkıntıları işleyeceğine işaret eden bir dörtlüktür. Bu dörtlük aslında romanın dört mısra ile özeti gibidir.

Kendisi ile yapılan röportajda yazarın söylediği

“İlk bağımsızlığı aldığımız yılları tarihçi Baydibek soyadı aklıma gelmiyor, işte o 1930 yıllarındaki açlık ve kolhozlar hakkında övgü mahiyetinde makale yazmıştı. Bir Kamal Smaylov adlı abimiz vardı. O, ‘Beksultan, bu makaleyi okudun mu’ dedi. ‘Evet, okudum abi’ dedim. ‘Peki, fikrin nasıl’ dedi. Tamamıyla karşıyım dedim. O zaman sen de makale yaz dedi. Ben de sonra ona karşı makale yazdım. Yani onlar bu Sovyetler Birliği döneminde köylülerin ortak olarak çalıştıkları tarım işletmesi zarar getirmedi şeklinde söylüyorlar. Nasıl zarar getirmedi ki, hepimizi kırmadılar mı? Kazakların üçte ikisi öldü, sadece bir kısmı kaldı. Bunu neden söylüyorum, çünkü kendi dedem anlatıyordu.” (Yazar ile 02 Ekim 2017 tarihinde yapılan röportajdan) sözler romanın yazılması için çıkış noktasını yine yukardaki ile bağlantılı olarak

“İşte bunları ben bildiğim, araştırdığım için yazdım ve ben bunları yazmazsam, nesillere iletmesem benim vebalim ve suçum olurdu. Çünkü ben başkalarından fazla okudum, fazla öğrendim, babaannem ve dedelerimin kendi kulaklarıyla duyduklarını (onlardan) duydum, onların okuduklarını okudum. İşte, bunların hepsinden bir sonuç çıkarmazsam milletimin, devletimin ve nesillerimin önünde vebalim olurdu diye düşündüm. Bunu benim gibi yine birisi de yazar da fakat şimdi ise bunları yazacak en yakın kişi kendim olduğumu hissettim.” (Yazar ile 02 Ekim 2017 tarihinde yapılan röportajdan) ifadesi de romanın yazılış sebebini açıklar.

374

ifade eder. Yazar yine bu röportajda 1916 yılında yaşanan olayları Rusların Altın Orda’nın yaptıklarına karşılık yapılan bir katliam olduğunu,

“Bunu Almatı’daki mahkemeye Fon Berg’in yazılı olarak verdiğinde (belge) anlatıyordu. Kazakları çoluk-çocuk demeden öylesine öldürdüğünü, hepsini anlatıyordu. Ben bunları ağlayarak okudum ve ağlayarak yazdım. Bu kadar yere nasıl sahip olduk diye tarihçiler saçmalıyorlar. Kanla, kırılarak aldık dedim, halkın yarısı kaldı diyorlar nasıl yarısı üçte biri kaldık, geleceğimiz kırıldı, sayısını bilmek mümkün değildi. 1897 yılı Alban Padişah Hükümetinin nüfus sayımı olmuştu, o zaman biz Özbeklerden çoktuk, şimdi ise iki üç kat daha azız, ne için öldürüldü, çünkü biz Çengiz Han’ın nesli olduğumuz için kırıldık.” (Yazar ile 02 Ekim 2017 tarihinde yapılan röportajdan) cümleleriyle ifade eder.

1916 yılı, Kazaklar için en karmaşık, en çetrefilli ve anlatılması en zor dönemdi. Hele bu dönem hakkında, yani ayaklanma konusunda bir eser yayınlamak zor olduğu kadar tehlikeli ve riskli idi. Yazar, “M. Avezov, İ. Jansügirov’un dile getiremediği gerçeği benim söylemem gerekiyor diye düşündüm.” diyor (Irısbay, 2016: 12-16). Çünkü söylenecek bu gerçekle bir taraftan yaşanan acıların tekrar gündeme gelmesi söz konusu idi diğer taraftan da bugün birlikte yaşanan insanları itham etmek anlamına geliyordu. Bir diğer zorluk ise tarihte kalmış ve unutulmaya yüz tutmuş hadiselerin tarihî hakikatlere uygun şekilde anlatılabilmesidir. Aslında yazar, kendisi ile yapılan röportajda söylediğine göre Ruslardan korkmuyor, Kazakların kendisine atacağı iftira ve yapacaklarından korkuyor. Bunu,

“Hatta Çarlık Rusyası zamanındaki idari taksimatların 1916 yılında Ruslara karşı olduğunu ben açık yazamadım çünkü ‘Bu onları destekliyor’ derler diye yanımdaki kişilerden korktum. Ama Ruslar okur diye korkmadım ve benim onu Rusçaya çevirmeye niyetim de yoktu. Kendimden korktum ve Kazaklardan korktum. Sözün doğrusu ben tüm yazdıklarımı Kazaklardan korkarak yazdım.” (Yazar ile 02 Ekim 2017 tarihinde yapılan röportajdan) cümlelerinde görürüz.

Millî romantizmini yaratamayan milletler yok olurlar. İnsanları bir araya getiren, yaşanmış ortak acılar ve sevinçlerdir. İnsanlar, bu değerleri paylaşarak ortak bir gelecek endişesi taşır ve birbiri ile kenetlenir.

375

Kazakların yaşadığı tarihteki pek çok acı; Sovyet döneminde yazılması, dile getirilmesi imkânsız olaylardır. Sovyet rejimi, her ne kadar Çarlık rejimine muhalif olarak doğmuş ve öyle kabul edilmişse de, kurulan devlette Rusları egemen etnik unsur, Rusçayı egemen dil ve Rus hayat tarzını egemen kültür kabul etmiş diğerleri ile çatıştığı noktada Rusların lehine tavır almış, diğerlerini susturmuştur (Karakaş Şuayip, 2009: 595-617). Bundan dolayı Rusların dışında kalan etnik unsurların Ruslarla olan münasebetlerindeki yaşanan acı olaylar Sovyet dönemi boyunca dile getirilememiştir. Sovyetlerin dağılmasından sonra bile yaşanan acı olaylar dile getirilirken yaşanan tereddütler romana yansımıştır.

“Ey, Dünye Ey.”, XX asrın 75 yıllık bir zaman dilimini, 1916 olayları ile 1991 yılında Kazakistan’ın bağımsızlığını kazandığı döneme kadar yaşananların bir kısmını konu edinmiş; bir kısmı belgesel, bir kısmı yazarın kurgusu olan yarı belgesel yarı hatıra tarzında kaleme alınmış bir romandır. Bu olaylar arasında Çar hükumetinin 16 ile 43 yaş aralığındaki Kazak erkekleri askere almak istemesi, Jetisu’daki Albanların ayaklanması, açlık dönemi, İkinci Dünya Savaşı ve sonrası ile bağımsızlık öncesi dönemi olayları ele alınmıştır.

Roman, 1916 yılında yaşanan olaylarla ilgili belgeler dikkate alınarak yazılmıştır. Çar’ın Birinci Dünya Savaşı sırasında bir isyandan çekinerek kontrol etmek istediği Kazak erkeklerin askere alınması sırasındaki yaşanan katliamlar, halkın bu baskı ve şiddet karşısında canını kurtarmak için yaptığı göç, bu göç sırasında yaşadığı meşakkat ve acı, 1917 yılında gerçekleşen Bolşevik ihtilali ve geriye dönüş maceraları ile Kazakistan’da Bolşevik ihtilalinden sonra 1991 yılına kadar yaşanan olaylar anlatılır. Diğer taraftan yapılan röportajda yazarın dedesinin babasından başlayarak yakınlarının başına gelenler, annesinin ve annesinin ailesinin başına gelenlerle çeresindekilerin anlattıkları ile yazarın hayatını anlattığı bir Pişmanlık Bir Ümit romanı dikkate alındığında bu roman yazarın dinleyerek, yaşayarak ve okuyarak elde ettiği birikimdir. Yazar bunu “Ben ‘Ey, Dünye-ey’i yazarken ‘Kütümen Keşken Ğumır’ı yazdım. 1916 yılındaki olanları kendi gözleriyle gören, dedem, babaannem ve onların etrafındaki büyüklerden köylülerden işittiklerini olduğu gibi yazdım.” (Yazar ile 02 Ekim 2017 tarihinde yapılan röportajdan) diyerek ifade eder. Yazar, bu eseri onbir yılda yazdığını belirtmektedir. Tarihi belgelere ulaştıkça romanın girişi birkaç kez değiştirilmiştir. Çok okumaktan dolayı, Raşid-ad-din’in Rusça dört ciltlik “Cengiz Han” eserini bir gün ve gecede okumuş, yazar gözlerinin iyi olmadığını fark etmiş, yani yazarın gözleri görmez olmuş, yazar romanı bir başkasına dikte ettirerek yazdırmış,

376 romanı dikte edenler yazarın sürekli değişiklik yapmasına tahammül edememişler ve yazar bu konuda büyük sıkıntılar yaşamıştır (Yazar ile 02 Ekim 2017 tarihinde yapılan röportajdan). Eleştirmenlerin söylediği, yazarın kendi yazılarında ve kendisi ile yapılan röportajda itiraf ettiği gibi bu roman, 1916 olayları ile ilgili bir arşiv belgesine dayanmaktadır. Romandami olayın iskeleti bu tarii vesika olmasına rağmen, romandaki kişilerin çoğunun karşılığı gerçek hayatta yazarın çevresindeki insanlardır. Kendisi ile yapılan röportajda sorulan romandaki Kobzev karakterinin gerçek hayatta olup olmayacağı sorusuna yazar, annesinin anne ve babasının Çin’e göçü sırasında onları evinde saklayan ve koruyan Tutiyavin adlı bir rus olduğunu, Kobzevin gerçek hayattaki bu kişiden ilham alınarak yazıldığını belirtmiştir. Yine Romanda düğünden önce Rusların yaptığı baskında yaktıkları çadırda boğulup öler Şeyi’nin babası, ağabeyi ve annesine karşılık gerçek hayatta göçe başladığında Jarkent’e otuz kilometre uzakta, göçün başında vefat etmiştir. Yine romanda olayların yaşandığı mekân isimlerinin çok geçmesini yazarın yapılan röportajda belirttiği S. Seyfullin’in 1956 yılında itibarının iade edilmesinden sonra “Tar Jol Tayğak Keşüv” romanının okumasıyla ilişkilendirmek mümkündür. Yazarın diğer eserlerinde olduğu gibi bu eserinde de kendisinden, çevresinden, çevresinde yaşayan insanlardan, çevresinde yaşanan olaylardan, işittiklerinden romanda yer alanlar vardır.

Romana konu edilen, dile getirilmeyen pek çok olay olmasına rağmen, tarihî gerçeklerle birebir örtüşmektedir ve romandaki mekânlar, yer isimleri gerçektir. Romanda kullanılan ve günlük konuşma dilini olduğu gibi yansıtan diyaloglar, Kazakların yaşanan olaylarla ilgili tavır ve düşüncelerini günümüze yansıtır. Şeyi, romanın ilk sayfasından sonuna kadar var olan ve bütün olayların merkezine konulmuş romanın kahramanıdır. Şeyi’nin yaşadıkları aslında 75 yılda Kazak halkının yaşadığı, yaşamak zorunda kaldığı ve tahammül ettiği olaylardır.

Her edebi eser konu edildiği dönemin aynasıdır. Gerçeği olduğu gibi beyan etmek çok zor bir iştir.

‘Ey, Dünye Ey’ romanı, bağımsızlıktan sonra yazılmış, bağımsızlık yıldönümünde bağımsızlığa ithafen yayımlanmış bir eserdir. O yüzden pek çok husus dile getirilmesine rağmen her şeyi açıkça yazdığını söylemek mümkün değildir. Fakat yazarın yaşanan acıları dile getirmede bir korku ve tarafsız bir gözle değerlendirme kaygısının romana yansıdığını söylemek yanlış olmaz. Yazar bunu, “Kendimden korktum ve Kazaklardan korktum. Sözün doğrusu ben tüm yazdıklarımı Kazaklardan korkarak yazdım.” (Yazar ile 02 Ekim 2017 tarihinde yapılan röportajdan) cümleleriyle ifade eder. Ruslar tarafından yapılan tecavüzden sonra Şeyi’nin Kalmukların ve tanıdığı bir Kazak’ın tecavüzüne maruz kalması, neredeyse

377

Rusların tecavüzünü sıradan bir olay haline getirmektedir. Buna, Tazabek’in romanın giriş kısmında yaşadığı gayri meşru ilişki ve bu ilişkiden olan çocuğu ile Şeyi’nin yaşadığı tecavüz olayından hamile kalmasını Tazabek’in kabullenmesi yine Şeyi ve Jüzük’ün gelinlerinin yaşadığı gayri meşru ilişkileri de dâhil edebiliriz. Bu durumu, yazarın hala kafasında birtakım endişesi taşıdığı şeklinde yorumlarken umuma şamil düşünmek hatta Sovyet dönemindeki edebiyat politikasının aydınların kafasında hala yaşadığı şeklinde değerlendirmek de mümkündür.

Sosyalist Realizmin romandaki izleri olarak yorumlayabileceğimiz bir başka husus da kişi ve mekân tasvirleridir. Romanın başkahramanı Şeyi, romanda tam olarak tasvir edilmemiştir. Buna Tazabek ve romanda geçen diğer şahıslarla olayın geçtiği mekânları da dâhil etmek mümkündür.

Yazar, S. Mukanov ile şair M. Makatayev’in tecrübelerinden faydalanmak20 yanında bu romanı yazabilmek için ciddi bir tarih araştırması yapmış, romanda anlatılan olayların geçtiği mekânı çok iyi bilen, bölgelere hâkim birisi olup romanın kurgusunu gerçek olaylara dayanarak yapmıştır.

Yapılan bir röportajda yazara, “Diğer eserlerine göre bu eseri neden çok önemsediği.” sorulmuş yazar da, ‘O olayın olduğu yerde doğup büyüdüğüm için o olayları duyunca yazmaktan kendimi alamadım.” şeklinde cevap vermiştir.

Kazak tarihinde doğduğu toprak ve yurdu için bozkırda kalan, mezarı hala ıssız bozkırda olan, son nefesine kadar halkını korumak için mücadele eden kahramanlar ve söz ustaları az değildir. Yazar aynı zamanda bir tarihçi de olabilir fakat edebiyatçının esas görevi, insan hatıralarını millî bir dil ile kesintisiz olarak yazıp millî şuur oluşturmak ve bunları edebi bir dille ölümsüzleştirmektir. Bu eser, bir taraftan millî şuuru oluştururken diğer taraftan tarihin edebi bir dille edebi eser olarak takdimidir. Elbette yazarın edebi eseri yazarken çıkış noktası gerçek ve yaşanmış olaylardır, ancak o bu yaşananları kendi kurgusu ve yorumuyla, kendine has üslubuyla verir. Bu yorum ve üslup tamamen yazarın bilgi birikimi, hayat anlayışı, dünya görüşü ve ideolojisi ile ilgilidir.

Eserin edebi yönüne bakarsak yazar romanı basit, anlaşılacak dilde yazmış, ona rağmen diğer edebi değere sahip olan eserlerden de tarafsız kalmamıştır. XX asrın başındaki Kazaklar ile günümüzdeki Kazakların konuşma dilinde çok olmazsa da değişiklik vardır. Zamana göre, sosyal ve toplumsal durumlara ve tarihî olaylara uygun şekilde dilin gelişip değişeceği

20 Yazarla tez çalışması için yaptığım (02.10.2017) tarihli röportajda kendi söylediklerinden. 378 malumdur. Önemli olan yazarın, dilin değişikliğini gösterebildiği ve okuyucuya o dönemin havasını hissettirmesidir. Köy Kazaklarının Rusça kelimeleri Kazak diline uygun şekilde söylemesi, dialoglardaki yerel halka ait kelimelerin kullanılışı okuyucuyu adeta olayın olduğu yere ve zamana götürür. Yazar, Kazakların söz ustalığını, hatipliği, atasözler ve deyimleri eserinde ustaca kullanmıştır.

Romanı okurken dikkat çeken bir özellik de kelimelerin yazımıdır. Yazara göre Kazakçada syaqtı, syqırlı, tyın, qyır, qyın vb. kelimelerinde “ı.” harfinin kaldırıldığı fakat doğrusu sıyqırlı, tıyın, qıyır, qıyın olarak yazılması gerektiğidir. Yazar bunu kendisi ile yapılan röportajda

“Mesela, bizim Kiril harfindeki и, ю, я, ц, е, ё gibi fazla işaretleri kaldıralım çünkü bize lazım değil. Onlar Sovyet Hükümetinin zorla verdiği harfler. Mesela, ‘сыйыр’ demek yerine ‘сиыр’ve ‘қыйын’ yerine ‘қиын’ diyoruz. Öyle tüm hece uyumunu bozduk. Türk dillerinin içindeki Kazak dilinin en önemli tarafı hece uyumu ve ses uyumudur. …İşte onun için makale de yazıyorum fakat bilim adamlarına pek güvenmiyorum. Çünkü benim söylediklerimi onlar söylemez. 1929 yılının alfabesine ve S. Mukanov’unn eski nüshasına da bakmıyorlar. Bu dilin nerede bozulduğunu da söylemezler çünkü kendileri bozduğunu biliyorlar ki. Öyle onlarla anlaşmazlıklarım vardır.” cümleleriyle ifade eder. Yazarın romanında, kendisinin doğru bulduğu yazım şeklini kullandığını görürüz. Bu harflerinin düşmesinin sebebini ise yazar, Kiril alfabesine geçildiğinde Kazaklarda olmayan “i.” harfinin ilave edilmesine bağlar. Bahsedilen hususun günümüzde ses uyumunun korunmadığı ilk sorunlardan biri olduğu gerçektir. Bunun gibi meselelerin çözülürse yeni alfabeye geçtiğimiz sırada çözülmesi gerektiğini açıkça söhbetinde söylemiştir. Yazar imlayla ilgili yalnışlıkları sadece söylememiş, “Ey, Dünye ey.” romanında delil olarak kullanmıştır. Latin alfabesi hazırlanırken yapılan yanlışlıklarla ilgili yazar kendi fikrini söyler: “Bir sese bir harf.” anlayışına neden geçiyoruz? İlk önce ses uyumunu dikkate alarak çünkü Kazak dilinin bazı temel kuralları var ve onu esas alarak geçiyordu. (Shaikenova, 2019: 64-68). Yazar Cumhurbaşkan ile görüşmesinde de bu konuyu şöyle açıklar, “Latin alfabeyi geçmemiz sadece harfleri değiştirmek değildir. Latin harfine geçmemizin bir diğer sebebi ilk önce ses uyumunu esas alan bir imlanın yapılması içindir. Ondan sonra Latin alfabesine geçebiliriz.” (Nurmuhan, vd. 2017: 5; Ospanbay, 2017: 8).

379

III.1.1. Roman’ın Özeti

B.Nurjekeulı, Kazakların tarihini halkın gelenek görenekleriyle bağlantı kurarak edebi esere yansıtan yazardır.

‘Ey, Dünye Ey’ romanında, 1916 olayları ile 1991 yılında Kazakistan’ın bağımsızlığını kazandığı döneme kadar olan olaylar konu edilmiştir. O dönemin toplumsal durumunu, Kazak topraklarında yaşanan tarihî olayları ve başka bir milletin hâkimiyeti altında sömürülmeye tahammül eden Kazak halkının yaşadıkları anlatılır.

Roman üç bölümden oluşur. İlk bölümü, Çarlık Hükümetinin, ikinci bölümü Sovyet Hükümetinin olduğu dönemi, üçüncü bölümü ise kahraman Şeyi’nin bakış acısıyla bu iki döneme ait değerlendirmeleri anlatır. Romanın kadın kahramanı Şeyi, Kazak toplumunun o dönemlerdeki durumunu en iyi yansıtan bir şahsiyettir.

Roman bir Pazar manzarasının tasviri ile başlar. Roman kahramanı Şeyi, sonradan eşi olacak olan Tazabek ve göç sırasında kendisini kaçırıp tecavüz eden Kalmuk’la bu pazarda karşılaşır. Şeyi ile Tazabek’i tanıştıran ve evliliklerine vesile olan kişi Şeyi’nin abisinin eşi Jüzük’tür.

Şeyi’nin hayatında önemli bir yer işgal eden Aben’in annesi Daneker ise bu dönemde Tazabek ile yasak aşk yaşamaktadır.

Romandaki olayların başladığı zaman 1916 yıllarıdır. Romanda hiç bahsedilmese de bu yıllarda Birinci Dünya Savaşı devam etmektedir. Bundan dolayı bir isyandan endişe eden Çarlık Rusya’sı bütün Türkistan’da 19 ile 43 yaş aralığındaki erkekleri askere almak için teşebbüste bulunur ve bu durum Kazaklar arasında tepki ile karşılanır. Silah kullanmayı bilmeyen çocuklarının cephelerde ağır iş yaptırılarak veya cephe önüne sürülerek öldürüleceğinden endişe eden Kazak aksakalları çocuklarını askere göndermeme kararı alırlar. Bu karar yönetim tarafından tepkiyle karşılanır ve insanlar tutuklanmaya, cezalandırılmaya başlar. Yönetimin bu uygulamasına Rus siviller de yerli halkı taciz edip mallarını yağmalamak, masum insanları öldürmek, kadın ve kızların ırzlarına tecavüz etmek gibi fiillerle katılırlar. Bu durum bir katliama dönüşür.

Elinde kendini savunacak silahı olmayan Kazak halkı çareyi Çin’e doğru kaçmakta bulur. Yükte hafif pahada ağır mallarını alarak göçe başlayan insanların çoğu göç sırasında, açlık, susuzluk, yorgunluk ve uğradıkları saldırılarda ölürler. Mevsim sonbahardır. Göç sırasında pek çok insan ağır tabiat şartları ve açlıkla da mücadele etmek zorunda kalır. Rus

380 askerler ve sivillerin öldürdüklerinden çok daha fazlası tabiatla yapılan mücadelede telef olurlar.

Göç sırasında Kazaklar, Kırgızların da kendi kaderlerini paylaştığının farkına varırlar. Onların durumu çok daha vahimdir. Yönetim, sivil yerleşim birimlerini günlerce ağır top ateşine tabi tutmuştur, İnsanlar yanında diğer canlılar ve bütün bir medeniyet de bu katliamda yok olur (Abdıkulova, 2016: 159-177).

Bu ağır şartlarda ayakta kalıp Çin sınırına ulaşanları ise Kalmuklar beklemektedir. Kalmuklar, göçen topluluklara saldırarak ellerindeki mallar yanında gözlerine kestirdikleri kız ve kadınları kaçırıp tecavüz etmekte, bazılarını geri gönderirken bazılarını öldürmekte bazılarını da evinde ikinci veya üçüncü eş olarak alıkoymaktadır. Tazabek’in içinde bulunduğu kafile de bu yağma, talan ve kadın kaçırma olayının mağduru olur.

Önce malları yağmalanır tam onu kurtardıkları sırada Şeyi ve Tazabek’in kız kardeşi kaçırılır. Şeyi’nin pazarda gördüğü iri yarı Kalmuk, Şeyi ve Tazabek’in kız kardeşi Jameş’i kaçırmıştır. Tazabek ve arkadaşları onları kurtarmak için Kalmukların ileri gelen bir ismi Karga’ya giderler.

Karkara pazarında gördüğü iri yarı Kalmuk Şeyi’ye karısı olmasını teklif eder. Şeyi, evli olduğunu, hamile olduğunu söyleyip kabul etmeyince orada kaldığı müddetçe Kalmuk ona tecavüz eder.

Tazabek ve arkadaşları, Karga ve adamlarının yardımıyla Şeyi ve Jameş’i kurtarıp bin bir zahmetle Çin sınırını geçerler. Sınırı geçtikten sonra kafile dağılır. Tazabek ve ailesi uygun gördükleri bir yere yerleşip kendileri ve hayvanlarının barınabileceği derme çatma bir ev ve ağıl yaparlar. Kış bastırmıştır. Hayvanlar göç sırasında çok zayıfladığı için bazıları ölür. Tazabek, karları kürüyerek altındaki kuru otlarla hayvanları beslemeye çalışır. Bu sırada yine Rus zulmünden kaçan bir Kırgız aile onların evinin ışığını görerek gelmektedir. Fakat kadın ile çocuğu soğuğa dayanamaz ve ölür. Sağ kalan Kırgız’ı, Tazabek ve ailesi kurtarır (s.123).

Dağınık şekilde yerleşmiş olan Kazak kafile zaman zaman birbirlerini ziyaret etmekte ve dertleşmektedir. Böyle bir toplantının olduğu gün birisi gelerek Qurıyat’ın olduğunu, yeni idarenin kaçan Kazakları geri çağırdığını ve ülkeye kabul ettiğini söyler.

Bu haber kesinleştikten sonra kafile tekrar geldikleri topraklara geri göçe başlarlar. Geri dönüş de gelişleri kadar zahmetli ve yorucu olur. Bu ağır şartlara ve açlığa dayanamayan pek çok kişi ve zayıf düşen hayvanlar yolda ölürler. Bu dönüş sırasında önceki göçte hayatını kaybeden pek çok kişi ile karşılaşırlar. Bunlardan birisi de göçe dayanamayıp yolda donarak

381

ölen Tazabek’in yasak aşk yaşadığı Daneker’dir. Kucağında çocukla beraber ölmüştür fakat çocuğun yaşadığını fark edip onu kurtarıp yanlarına alırlar. Çocuk, Şeyi’nin yengesi Jüzük’e verilir ve adını da Aben koyarlar.

Tazabek, dönüş sırasında kaybettiği yakınlarını ve arkadaşlarını arar fakat bulamaz. Tesadüfen hayatta kalan bazıları ile karşılaşırlar ve onlardan yaşadıkları felaketi dinleyip üzülürler.

Tazabek ve ailesi terk ettikleri yere dönmek istemezler. Yolda Şeyi de doğum yapar. Böylece Jılısay’a yerleşirler.

Qurıyat ilan edilip göç edenler idare tarafından geri çağrıldığı halde Ruslar, intikam almak için geri dönenleri fırsat buldukça taciz edip öldürmektedir.

Bölgeye gelen Bolşevik temsilcileri bölgenin idare heyetine Tazabek’i de dâhil ederler. Tazabek, idari işleri daha rahat yapabilmek için dost olduğu Rus Kobzev’in kendisine verdiği Toğızbulak’taki eve yerleşmeyi ve İstanbul’da okumuş olan Kapez’le konuşmasından hareketle bir okul açmayı düşünür. Tazabek’in evde olmadığı bir gün Şeyi Tazabek’e sürpriz yapmak için Kobzev’in verdiği eve taşınır. Tazabek’in evde olmadığı bir gün Şeyi’ye tecavüz eden Rus’un kardeşi Sergeyçük evlerini ateşe verir. Şeyi, kaynanası ve çocukları evdedir. Bunlar dumandan boğulmak üzereyken kurtarılırlar. Dumandan boğulmak üzere olan Şeyi, kaynanası ve çocuklarını komşusu olan Ruslar kurtarır. Bu arada İstanbul’da eğitim görmüş olan ve Tazabek’le çok samimi dost olan Kapez’i Jibek’le evlendirirler. Evlerinin yanmasından çok etkilenen ve sık sık hastalanıp kendisini bir türlü toparlayamayan Tazabek’in annesi Kalişa bu düğünden sonra tekrar hastalanır, gittikçe zayıflar ve bir sonbahar günü vefat eder. Tazabek ve Şeyi, Kalişa’nın ölümünden çok etkilenirler.

Daha önce davetli olduğu bir düğünde haksız yere dövülen birisini kurtardığı için Tazabek, kendisine kin besleyen Baken’in şikâyeti üzerine Karakola çağrılır. Karakol görevlisi daha önce tanıdığı Çin’den birlikte sınırı geçtiği Amalbay’dır, Tazabek’i tutuklamak yerine bir süre ortadan kaybolmasını tavsiye eder. Böylece Tazabek Kobzev’in yaşadığı Kytin’e taşınmaya karar verir. Bunda Kobzev’in de ısrarı etkili olur. Kytin’de Ruslar gibi tarım yapmayı, patates ekmeyi vs de öğrenirler. Ektikleri sebzeleri sulayabilmek için oradan akan büyük bir suyun bir kısmını ark kazarak topraklarına getirirler. Tazabek okul açıp oradaki Kazak ve Rus çocukları da okutur. Fakat onların Kytin’e taşındığını fark eden Sergeyçük ve çocukları onları takip etmektedir. Bir kış gecesi duyduğu seslere uyanan Tazabek etrafı kolaçan etmek için dışarı çıkar, etrafı dolaşırken tüfekle ateş edilerek vurulur.

382

Şeyi, Tazabek öldükten sonra aynı yerde yaşamaya devam eder. Bu dönem aynı zamanda Sovyetlerin özel mülkiyete son verdiği ve her şeyi devletleştirdiği dönemdir. Kazakların da bütün mal varlıkları olan hayvanlar ellerinden alınır. Bütün Kazaklar arasında büyük bir açlık ve kıtlık baş gösterir. Komşusu Kobzev, evlerinde pişen yemekler, sağdan soldan temin ettiği et vs. Şeyi’ye de getirerek çok yardım etmektedir. Açlık o kadar ileri derecededir ki çocuklar sık sık hastalanmaktadır. Bir gün yiyecekleri tamamen biten ve çaresiz kalan Şeyi kaynanası Kalişa’nın üzerinde oturduğu postu fark eder. Onun tüylerini kırlıkla (makas) temizler, Tazabek’ten kalan kamçıyı da aynı şekilde temizleyerek suya ıslatıp kaynatarak çorba yapar ve çocuklarını açlıktan ölmekten kurtarır.

Şeyi de öğretmen olmaya karar verir ve bunun için kursa gider. Kursta kendilerine ders veren bir öğretmene de âşık olur ancak çocuklarından utandığı için bu sadece kendisinin bildiği bir sır olarak kalır. Bu arada büyüyen Şeyi’nin oğlu Oralbek’le, Jüzük’ün oğlu Aben aynı zamanda düğün yaparak evlenirler. Bu iki düğüne bütün komşuları yardım eder. En çok yardım eden de Kobzev’dir. Yardım edenler arasında Kitapbek’in kardeşi Kamza da vardır.

Tazabek’in ahbabı Kitapbek’in kardeşi Kamza Kytin ’in Karamen Kolhozuna müdür olarak atanmıştır. Şeyi’ye çok yardım edip sürekli gelip giderken hal hatır sormaktadır. Bu arada Oralbek’i de Kolhozda işe almıştır. Öğretmenlik yaptığı sırada Şeyi’yi Jarkent’te yapılacak bir toplantıya çağırırlar. Çağrılanlar arasında Kolhoz müdürü Kamza da vardır. Şeyi katılmak istemez ancak mecbur kalır. Jarkent’e gitmek için atla yola çıkarlar. Yolculuk sırasında gece kalmak için bir Uygur’un evine misafir olurlar. Kamza’nın kendisine karşı olan duygularını hisseden Şeyi tedirgindir. Kendisine yatması için ayrı bir oda verilir. Ancak oda kapısının kilidi yoktur. Şeyi Kamza gelirse ne yapacağını düşünmektedir. Bu duygularla uyuyakalır. Gece bir elin kendisine dokunduğunu hisseder. Kamza, karısına da söylediğini kendisi ile evleneceğini söyler. Şeyi karşı koymaya uğraşır fakat sesi çıkmaz. İstemeden de olsa Kamza’nın tecavüzüne razı olur.

Toplantıdan çıktıktan sonra Şeyi, Kamza ile yaşadığı geceden dolayı ne yapacağını nasıl davranacağını şaşırmıştır. Şeyi bu karışık duygular içindeyken toplantıdan dönecekleri anda okul sekreteri Kamza’nın görevden alınıp tutuklandığı haberini verir.

1932 yılı açlığın had safhaya vardığı dönemdir. Bu açlık döneminde Samen, bir oğlu ve bir kızını kaybeder. Aslında her aileden çocuk ve yaşlı pek çok kişi ölmüştür. Bolşevik ihtilali öncesi askere alma yüzünden başlayan olaylarla Çin’e kaçan ve Bolşevik ihtilali ile geri gelen Kazaklar bu sefer devletin mallarına el koymasından dolayı açlık ve kıtlık yüzünden yurtlarını terk edip Çin’e sığınmak zorunda kalırlar. 383

İnsanların açlık ve kıtlıkla boğuştukları bu dönemin ardından İkinci Dünya Savaşı gündeme gelir. Bütün gençler askere alınır. Şeyi’nin iki oğlu Oralbek ve Kenesbek ile Jüzük’ün oğulları Aben ve Samen de savaşa gidenler arasındadır. Şeyi’nin iki oğlu ve yeğenleri bu savaştan dönmezler. Geride bıraktıkları eşleri ise başkaları ile evlenmek zorunda kalırlar.

III.1.2. Olay ve Olay Örgüsü

1916’da yaşanan Çar hükumetinin 19 ila 43 yaş arasındaki erkekleri askere almak istemesine gösterilen tepki ile başlayan hadiseler (Koyşıbayev, 2017: 117-118) romandaki olayların ilk zincirini oluşturur. Henüz boy geleneğini bırakamamış, çoğu tahsilden uzak Kazaklar arasındaki aksakalların Çarın emrine karşı çıkması olayların fitilini ateşler. Çar idaresinin asker ve memurlarının yaptıklarına sivil Rusların dâhil edilmesi, bölgede yaşayan Rusların Çar idaresi ile ortak hareket ettiğini göstermesi bakımından önemlidir.

Yurtlarını terk eden Kazakların mallarının yağmalanması, evlerinin yakılması oralara Rusların yerleşmesi, Çarlık idaresinin eskiden beri yaptığı bir uygulamanın devamıdır. Bu durumun romanın başlangıcında tarihî gerçekler ve Çarlık idaresinin uygulamaları ile örtüştüğünü (Nazarbayev, 1999:164-168) belirtmek gerekir.

Romanın ana iskeleti bir tarafa, romandaki kişilere yüklediği karakter, bu karakterlerin bazı tavırları yazarın yakınlarının dedesinin babası, dedesi, annesi, annesinin ailesi, babası ve babasının ailesi ile yakınlarındaki kişilerin yaşadıkları, yazarın yakınlarından ve çevresinden dinledikleri, okudukları etkili omuştur. Romandaki pek çok kişi ve olayı gerçek hayattakilerle örtüştürmek mümkündür. Yazar romandaki Kobzev karakterinin gerçek hayatta annesinin ailesinin çin’e göçleri sırasında onlara yardım eden ve onları bir ay boyunca saklayan bir rustan etkilerek oluşturulduğunu belirtmektedir.

Yine romanın hemen başında Şeyi’nin uğradığı tecavüz, düğün gecesi ailesinin evinin yakılması, yakınlarının o çadırda yanarak ölmeleri, Kazakların Çar idaresi ile yaşadığı bu olaylara sivil Rusların dâhil olması Çar idaresinin politikalarının dile getirildiği önemli olaylardır.

Soykırıma varan bu vahşeti romanda

“Yardan çıkıverdiğinde yol kenarındaki ağaca asılmış birisinin vücudunu gördü. ‘İdam etmiş’, ‘Başını kesmiş’ sözlerini çok duyduğundan mı nedir bu da onu ürkütmedi.

384

Darağacına asılan çıplak erkeğe yaklaşmak istemişti fakat atı ürkerek kişnedi. Uzaktaki bir ağaca atını bağlayıp kendisi yaya yaklaştı. Dağılmış kıl, tüy, deri… Bir siluet bir şeylerden atlayıp geçti de darağacına asılan kişinin önüne çıktı. Yüzüne baktığında birisi tepesinden vurmuş gibi oldu. Darağacına asılan Kojak idi! Ağzına erkeklik organını kesip sokmuşlar(s. 96). cümleleri ile anlatan yazar, Jetisu’da yaşanan olayları

Toplanan dokuz ceset dağınık eşyalar gibi yatıyordu. Ateş etmemiş fakat birisinin başına kılıçla iki üç kere vurmuşlar, diğerlerini de süngüyle birkaç kere batırarak öldürmüşler. Cesetlerin ellinde veya yanında ne topuz ne mızrak vardı sadece ileride yatan bir kişinin kamçısı elindeyken bayılmıştı. Aniden atı durdu, kendine gelip aşağı baktığında birisi beynine iğne batırmış gibi titreyerek ürperdi. Tam önünde yüklü kadın paramparça yatıyordu. Kılıç koltuğunun altından değip kadının karnını darmadağın etmiştir. Kana bulanmış henüz torbanın zarı yırtılmamış bebeği görünce gayri ihtiyari bağırıverdi. Erkeği karşılık verdi diye öldürebilir, fakat bu zavallı kadınları kılıçla öldüren asker nasıl asker olabilir ki? (s. 64) cümleleri ile verir. Kişi ve mekân tasvirlerini geçiştiren yazarın olayları, özellikle katliama maruz kalanları anlattığı bölümler oldukça canlı ve başarılıdır.

Ancak romanın ilerleyen bölümlerinde bu durum değişir ve yazarda bir dengeleme gayreti ortaya çıkar. Sofiya ve Kobzev romanda bahsettiğimiz dengeleme gayreti ile oluşturulmuş karakterler olarak karşımıza çıkar. Buna, kaçan Kazakların mallarını yağmalayan, kadın ve kızlarını kaçırarak tecavüz eden Kalmukları da eklemek yerinde olur. Yazar, Kalmukları ortaya çıkararak sanki “Tek kötü olan Ruslar değil, kötü her yerde var, herkes kötü olabilir.” gibi bir mantık yürütmektedir.

Yazarın fırsatçı olarak gösterdiği Kalmuklar Rusların yaptığı işgali kullanıp sadece Kazakları değil Kırgızları da acımasızca imha ederek hayvanlarını yağmalayıp kadınlarını ise elde ediyordu. Romandaki,

“Kalmuklara Tanrı istediklerini fırsatı vermiş Kazakla Kırgız şimdi onlara muhtaçtı. Dağ arasından hiç beklenmedik anda çıkıverip saldırıyorlardı. Hayvanları ve güzel kadınları götürüyorlar götürdükleri en güzel kadınların bazıları geri dönmüyordu. Belki de açlıktan ölmektense Kalmuklara karı olalım mı diyorlar ya da Kalmuklar onları öldürüyorlar ancak kimse doğrusunu bilmiyordu. Bazılarını bir gece kullanıp geri gönderiyorlarmış. Yüzünün rengi solmuş süklüm püklüm dönüyormuş

385

kızlar. Hayatta kaldıkları için hiçbir şeyi artık dikkate almıyorlardı. Kuvvetsiz, kimsesiz olan canlarını korumaktan başka çareleri yoktu (s. 106). cümleleri, yaşanan olayların vahametini, yaşayanların çaresizliğini ifade ederken, geriye dönüşte Kalmuklarla ilgili sarf edilen “Esire, kadınlara alışan Kalmuklar kolay kazancı kaybetmemek için her türlü çareye başvuruyordu. Erkeklere öz kardeşim, o da Kalmuk, kadınlara ise kumam, eski karım diyordu.” (s. 130) cümleleri Kalmukların yaşanan bu elim olaydaki fırsatçılığını yeteri kadar ifade eder.

Aslında bunların pek çoğunu yazar kendisi ile yapılan röportajda kendilerinden Altın Orda’nın intikamı alınmak için yapıldığını belirtir. Bu durum Kalmuklar için de geçerli olabilir.

Bolşevik ihtilalinin gerçekleşmesi, romanda

“- Kardeşler! dedi gelen kişi, - Qurıyat16! Qurıyat oldu!

- Bu ne diyor? Ne demek ‘Qurıyat’? diye Jomart

Tazabek’e baktı.

- Hey, söylesene! ‘Qurıyat’ ne demek? diye bir kadın bağırarak sordu.

- ‘Qurıyat’ işte! Çar tahtan düştü! Kaçan Kazaklarla

Kırgızlar memleketimize dönecekmişiz!.” (s. 128) cümleleriyle verilir. Yeni idare yaşanan olaylardan dolayı yurdunu terk edenleri geriye çağırmaktadır. Çin idaresi ve orada yaşayanlar da Kazakların geri dönmesi için her şeyi yaparlar. Ancak terk ettikleri yurda geri dönüş de kaçışları kadar sıkıntılı olur. Açlık, soğuk, sürekli yolculuk pek çok insanın ölümüyle sonuçlanır. Buna romanda,

“Kalmuk ile Çin, sınırda Kazakları hayvanları otlattığı yerden götürüp Ruslara teslim ediyordu. Sınıra yetişemeden yolda ölen kişinin sayısının haddi hesabı yoktu. Kaçarken nasıl ölmüşlerse, dönerken de öyle öldüler. Ne oradakiler ne de bu taraftakiler acıyordu. Biri oraya kovuyor, biri buraya kovuyordu. Geçen sefer kovan Ruslar tekrar geri alıyordu. Neden öyle değiştiklerine Kazakların aklı ermedi. Gelin deyince doğduğumuz toprağa yetişelim dedi hepsi.” (s. 131) cümleleriyle şahit oluruz. Ancak gelen Qurıyat21 (s.128) pek de umdukları gibi değildir. Bunu

21 Romanda “Qurıyat.” diye bahsedilen Bolşevik İhtilalidir. 386

“Sınırda Tazabekleri altı Rus karşıladı. Müdürü ismine İvan Karagozin mi yoksa Karazogin mi, bir şey dedi, sağıra söyler gibi sesini yükselterek bağırdı.

- Zdrastite! dedi Tazabek elini uzatarak.

- Ağabey! zdrasty, dedi İvan’ın yanındaki Rus kabaca bakıp,

- Çar’a kurşun sıkan elini çek, kanın bulaşır.

- Bundan sonra sadece böyle yüz göreceksin, alış! dedi.

- Beni kovan Rus başka, çağıran Rus başka diye düşünmüştüm, öyle değilmiş galiba?

- Sence kaçan Kazak mı farklı yoksa tekrar dönen Kazak mı farklı, dedi bir Rus güzel Kazakçasıyla.”. (s. 134) diyaloğunda görürüz. Bu konuşma Bolşevik ihtilalinin Kazaklara hiçbir şey getirmediğini, Rusların tavrının da değişmediğini göstermekte, yaşanacak sıkıntılara işaret etmektedir.

Eski yurtlarına dönen insanlar hiçbir şeyi umdukları gibi bulamazlar. Hatta çoğu önceden yaşadığı köy veya kasabaya da gitmez. Bunda yaşanan acı olaylar yanında kendilerini katleden Rusların göstereceği tepki de önemli rol oynar (s. 142).

Geri dönüşten sonra da Ruslar fırsat buldukça Kazaklara kötü davranmaya ve onları fırsat buldukça öldürmeye devam ederler. Bu duruma romanda

“Kegen’e de Jalanaş’a da kar Kasım ayının ortasında yağdı. Kazaklar ile Rusların arası tehlikeli bir hal aldı. Son günlerde sadece Jalanaş’ın etrafında altı Kazak’ın cesedi bulundu. Gece dışarı çıkmaya Kazaklar cesaret edemediler, korku herkesi endişelendirdi. Yaşayanların hepsi tesadüfen yaşıyor ve herhangi bir Kazak’ın hayatı Rusların elinde gibiydi.” (s. 160) cümlelerinde şahit oluruz. Kazakların Ruslarla yaşadığı bu elim olaylar Tazabek’in ölümüne kadar sürer. Her ne kadar Qurıyatın ilanı ile rahat olacaklarını düşünseler de Rusların uzun süre, romanda Tazabek’in ölümüne kadar, Kazaklara zulmettiğini görürüz.

Romandaki yaşanan acıları ve yapılan katliamın boyutunu en iyi ifade eden paragraflardan birisi

“Teriskey’den canını kurtarmak için Çin’e yaya kaçan göçmenin çoğu Kytin’e yeter yetmez halsiz düşüp ölüyordu. Onların birçoğunu Kobzev ile Tabay tepelerin 387

yumuşak yerlerine gömüyordu. Diğer millet doğan çocuğunu sayıyorsa zavallı Kazaklar ölenlerini sayıyordu. Sonunda sayısını karıştırdılar, çünkü ölenlerin sayısı yaşayanlardan çoğalmıştı. Saydıkları kişi sayılı kalmıştı.” (s. 291) paragrafı olup, ölenlerin sayısının yaşayanları geçmiş olması katliamın büyüklüğünü ifade eden en dikkat çekici ibaredir. Yazar bu durumu kendisi ile yapılan röportajda

“…Ben bunları ağlayarak okudum ve ağlayarak yazdım. Bu kadar yere nasıl sahip olduk diye tarihçiler saçmalıyorlar. Kanla, kırılarak aldık dedim, halkın yarısı kaldı diyorlar nasıl yarısı üçte biri kaldık, geleceğimiz kırıldı, sayısını bilmek mümkün değildi. 1897 yılı Alban Padişah Hükümetinin nüfus sayımı olmuştu, o zaman biz Özbeklerden çoktuk, şimdi ise iki üç kat daha azız, …” (Yazar ile 02 Ekim 2017 tarihinde yapılan röportajdan) cümlelerinde görürüz.

Şeyi henüz yirmi beşe geldiğinde dul kalır. Bu dönem, Sovyetlerde açlık ve kıtlığın hüküm sürdüğü yıllardır. Yeni yönetim bütün insanların mal varlığına el koymuş ve devletleştirmiştir. Gıdaları besledikleri hayvan olan Kazaklar bu yüzden büyük bir felaketle karşılaşırlar.

“Yiyecekleri, içecekleri, her şeyi bereketliyken kolhozlaştırmak dönemi çok ağır geldi. Yiyip içip oturan halkın tüm hayvanları toplanınca tamamıyla açlığa maruz kaldılar. Açlıktan ve hükümetin baskısından kurtulmanın bir çaresi kendi doğduğu toprağından kaçmaktı. Tüm bölge korktular, Koğalı ile Araltöbe’nin Jalayır boyları, Kitapbek’in köyü ile Kytin’in halkı da hepsi Çin’e kaçtılar.” (s. 277)

Pek çok insanın tekrar Çin’e kaçarak sığındığı bu dönemde Şeyi, başında kocası olmadığı için çaresiz kalır ve yaşadığı yerden ayrılmaz.

Şeyi’nin Tazabek ölene kadar yaşadığı acıların üstüne 1930’lu yılların açlığı da eklenir. Bu durumu

Gözüyle ev içindeki eşyaların hepsine baktı. Bugün ol- masa da yarın ya da öbür gün kendisi ile çocuklarını ölümün beklediğini yüreğiyle hissetti. Arkasından da Oralbek, Kenesbek ve Gülsan hepsi hastalandılar. Kafalarını kaldıramadan tüm gün sadece inleyip yatıyorlardı. Anne yüreği, ümitten daha çok ümitsizliği düşündüğünü hissetti. Çocuklarımdan önce kendim ölsem, onların ölmesini

388

görmesem diye dua etti. Keşke, kendi etini çocuklarına diri diri kesip bölüp verebilseydi! (s. 288). cümleleri ifade eder.

Sadece Kazaklar değil Sovyetlerdeki herkes bu açlık ve kıtlıktan nasibini almaktadır. İnsanların ellerindeki topraklar ve havyanlar devletleştirildikten sonra herkes açlığa mahkûm olmuştur.

Yaşanan bu açlık ve açlığın boyutu Şeyi’nin yaşadıklarından hareketle genelleştirilebilir. Bu dönemde Çin’e doğru başlayan göçten sadece bahsedilir. Bunlar özellikle güney bölgesindeki Jalayılardır (s. 277).

İkinci Dünya Savaşı’nda yaşanan acıları Şeyi ve yakınlarının yaşadıklarından hareketle tahmin edebiliriz. Pek çok kişi savaşa gidip geri dönmezler (s. 297). Bunların eşleri dul, çocukları yetim kalır. Pek çoğunun ise öldüğü bile haber verilmez. Geride kalanlar zorlu hayat mücadelesine devam ederler. Yazarın; İkinci Dünya Savaşı, bu savaşa gidip dönemeyen yiğitler, bu yüzden dul kalan kadınlar, onların yaşadığı gayri meşru ilişkiler, yetim kalan babaya hasret çocuklar, yetim kaldığı için baba ve anne sevgisinden mahrum büyümenin ıstırabı yazarın da yaşadığı ve kısmen romana aksettirdiği durumlardır. Romanda bu durumdaki ismi verilmeyen kişilerin varlığı belki de onların bir sembol olduğuna işarettir.

İkinci Dünya Savaşında yaşanan acılardan sonra 1986 Aralık olaylarına kadar olan dönem ise romanda üzerinde durulmayan karanlık dönemdir. Yazarın bu romanla ilgili “1916 yılındaki olanları kendi gözleriyle gören, dedem, babaannem ve onların etrafındaki büyüklerden köylülerden işittiklerini olduğu gibi yazdım.” (Yazar ile 02 Ekim 2017 tarihinde yapılan röportajdan) ifadesi bu olaylarla ilgili yazdıklarının gerçek hayatta yaşandığını göstermektedir. İkinci Dünya Savaşı sonrasi yazarın Bir Pişmanlık Bir Ümit adıyla yayımladığı ve kendisini anlattığı romanda geçmektedir. İkinci Dünya Savaşına gidip dönmeyen babası ve bu özlemle yaşayan kendisi, babası elle yazdığı için onun yazdığı bir destanın yazıldığı latin alfabesini hemen öğrenen ve okuyan kişi olarak kendisi ile romanda savaşa gidip dönmeyenlerin yaşadığı acılar Şeyi’nin çocukları ve torunları üzerinden anlatılmıştır. Ancak o dönemle ilgili anlatılmayan çok şey vardır ve bu anlatılmayanları yazarın korkuları ile izah etmek mümkündür tabi bir de yazarın artık gözlerinin görmediği, romanı başkalarına dikte ettirerek yazmak zorunda kalması (Yazar ile 02 Ekim 2017 tarihinde yapılan röportajdan) dikkate alınmalıdır.

389

1986 Aralık olaylarında yaşananlar Şeyi’nin torunu Kavsen’den hareketle anlatılır. Kavsen Oralbek’in oğlu Nurbek’in kızıdır. 1986’daki gösterilere katıldığı için tutuklanır, işkence edilir ve tecavüze uğrar (s.316). Yaşadığı bu olaylardan dolayı intihar eder (s. 309). Kendisine yapılan tecavüzlere katlanan Şeyi, torununun kızına yapıldığında dayanamaz ve felç olur (s.308).

Aslında 1986 yılında yaşanan olayların da yeteri kadar detaylı anlatıldığını söylemek imkânsızdır. Kazakistan dışından özel birliklerin getirildiği, ağır silahlarla insanlara müdahale edildiği, yakalananların çok ağır işkencelerden geçirilerek öldürüldüğü, bu işkencelere dayananların ise sakat kaldığı (Kara, 2007: 435-458) romanda üzerinde fazlaca durulmayan konulardır.

Tüm zorluk, roman kahramanı Şeyi’nin etrafında gelişir. Şeyi, aynı zamanda Kazak kadınının zor yaşamını gösteren kahramandır. Yazar, Şeyi sayesinde tüm Kazak kadınlarının yaşadıklarını göstermek istemiştir. (s.73-74).

Çin’e apar topar göç eden halkının sürgün edilmesi, nehirden geçemeyip genç çocukların düşerek ölmesi, sağ kalanlarının da kışın soğuğunda ve kıtlıktan ölmesini yazar, dedelerinin çaresiz, mecbur gelecek nesil için böyle hareke ettiklerini ifade eder (s.99; 117).

Yengesi Jüzük’ün Şeyi’nin ismini söylemeden onu Jibek diye şımartmasında kendisinin asalet ve terbiyesini görebiliriz. Jüzük’ün Şeyi’yi şımartması

“Canım, Jibegim! dedi şımartıp şefkat göstererek. Kazaklar erkek çocukları için o kadar kaygılanmıyor, çünkü onlar hayatlarını kendi memleketinde geçirir, kız çocukları için ise beyaz sakallı dededen tut da oyun oynayan çocuk bile endişelenir, çünkü kızın mutluluğu ailesinin dışında, öteki yuvaya bağlıdır” (s.21). cümleleriyle verilir.

Rusların yaptığı katliamı bir fırsata dönüştürüp kullanan Kalmuklar, sadece Kazakları değil Kırgızları da acımasız şekilde imha ederek, hayvanlarını yağmalayıp kadınlarını ise elde ediyorlardı (s.104; 108).

Romandaki, Şeyi ve ailesinin Çin’e göç etmesi yazarın annesinin ailesinin Çine göç etmesi ile eş tutulduğu, Şeyi ve ailesinin Çine göç sırasında yaşadıklarının anlatılmasında annesinin ailesinin yaptıkları göçte yaşadıklarını anlatmasının dikkate alındığı, yazarın Kobzev örneğinden hareketle düşünülebilir.

390

III.1.3. Romanda Zaman

Roman, kesintiler ve atlamalarla 1916 ila 1991 arasındaki 75 yıllık nesnel zamanı (Çetin, 2009: 127) ele almaktadır. 1916 ila 1925 arası yazarın ağzından verilirken Tazabek’in ölümünden 1985 yılına kadar olan dönem Şeyi’nin 85. doğum gününün kutlanması sırasında anlattığı hatıralara dayanır. Şeyi’nin 1916 yılında 16 yaşında evlendiği dikkate alınırsa Şeyi’nin doğum günü kutlaması 1985 yılında henüz Aralık 1986 olayları yaşanmadan olmuştur. 1985 yılından sonraki dönem yine birinci bölümde olduğu gibi yazarın ağzından verilir.

Bu durumu, yazarın romana akıcılık katmak adına yaptığı bir manevra gibi değerlendirmek mümkündür. Yazar, İkinci Dünya Savaşı ve o zamana kadar yaşanan olayları uzun uzun vermek yerine Şeyi’nin hatıraları şeklinde vermeyi yeğlemiştir. Bunu belki Çarlık idaresinin yarım bıraktığı ve yapamadığı pek çok şeyi Bolşevik idaresi yaptığı için dile getirmekten çekinmiş olabilir. Belki de Kazakistan’da hâlâ eski yönetim döneminde o dönemin dünya görüşü ile yetişmiş binlerce insanın, özellikle aydınların tepkisini çekmemek için yapmış olabilir. Bağımsızlıktan hemen sonra yazarın soyadını hatırlamadığı Baydibek adında birisinin “1930 yıllarındaki açlık ve kolhozlar hakkında övgü mahiyetinde makale yazdığı, Sovyetler Birliği döneminde köylülerin ortak olarak çalıştıkları tarım işletmesi zarar getirmedi.” (Yazar ile 02 Ekim 2017 tarihinde yapılan röportajdan) şeklindeki ifadelerin eski rejimi özleyenler olduğunu, 2016 yılında yazarla yapılan röportajda bile yazarın

“…şimdi de bir şair ile bir yazar kıskançlıktan bir birilerine makale yazıp şikâyet ettiğini bizzat ben biliyorum. Beni de şikayet ettiklerinden dört sene işsiz kaldığımı nasıl unutabilirim. 1985 yılı 15 Mart’ından 1989 yılı 29 Kasım’ına kadar işsiz kaldım. ‘Özender Örnektelgen Ölke’ adlı eseri yazdığım için suçlandım, ‘Bu, hanları, beyleri, zenginleri, eskileri övdü’ diye. O zaman ‘Jalın’ dergisinin baş redaktörüydüm. Öyle işte, bu yüzden dört sene işsiz kaldım fakat beş çocuğum var ailece yedi kişiyiz….” (Yazar ile 02 Ekim 2017 tarihinde yapılan röportajdan) cümleleri ile “Ama Ruslar okur diye korkmadım ve benim onu Rusçaya çevirmeye niyetim de yoktu. Kendimden korktum ve Kazaklardan korktum. Sözün doğrusu ben tüm yazdıklarımı Kazaklardan korkarak yazdım.” (Yazar ile 02 Ekim 2017 tarihinde yapılan röportajdan) ifadeleri yazarın bazı hususları açıkça yazamamasının izahıdır diye düşünülebilir.

Romandaki nesnel zamanı 1916 yılında başlayan olayların olduğu dönemde Şeyi’nin onaltı yaşında olmasından başlatabiliriz. Romanın ikinci bölümünde Şeyi’nin 85’inci doğum

391 günü kutlamalarında 1925 ila 1985 arası hariç tutulursa, hacim olarak kıyaslandığında azdır, zaman 1916’dan ileriye doğru gider.

Şeyi’nin ağzından verilen ve hatıralarını anlattığı bölüm bir tarafa bırakılırsa romanın başında Tazabek’in gayri meşru ilişkisinin anlatıldığı olay (s.26-27) ile adının niçin Tazabek olduğunu Şeyi’ye anlattığı (s. 21) bölüm ile Şeyi’nin Aben’in yüzünün gittikçe Tazabek’e benzediğini fark ettiğinde pazarda Daneker’i gördüğünü hatırladığı

“- Gerçekten Tayken’in çocuğu olabilir mi? dedi ve o an Şeyi, pazarın yanında gördüğü atlı kadını hatırladı.

- Bu, senin bahsettiğin kadının çocuğu değil mi?

- Gerçekten Tayken’in çocuğu olabilir mi? dedi ve o an Şeyi, pazarın yanında gördüğü atlı kadını hatırladı.

- Bu, senin bahsettiğin kadının çocuğu değil mi?.” (s. 177-178) diyaloğu bir tarafa bırakılacak olursa geriye dönüşler yok denecek kadar azdır. Mesela Şeyi’nin çocukluğu, nasıl büyüdüğü, neler yaşadığı, ailesinin veya boyunun Ruslarla ilişkisi; aile içindeki abisi, yengesi, onların evliliği; Tazabek’in, Daneker’le ilişkisi hariç, geçmişte nasıl yaşadığı, neler yaptığı, arkadaşlarının kim olduğu vs üzerinde durulmaz.

Sanki iki kahraman da romanda 1916 yılında yetişkin olarak doğmuş gibidir. Öncesi ile ilgili verilen çok az bilgi de Şeyi ve Tazabek’in aileleri hakkında olup yazarın ağzından verilmektedir. Bu da

“Şeyi, kendisinin Albanların içinde Sarı diye bilinen dededen, annesinin Kızılbörik diye anılan soydan olduğunu biliyordu. Onlar her sene kışında Jalanaş’ın batı bölgesinde, yazında Sırt’ta yaşıyordu. Orta Merki’de genelde bir iki gün kalıyorlardı fakat memleketin huzursuzluğundan dolayı bu sene uzun süre kaldılar. Tazabek, Albanların içinde Almerek ve onun Janibek diye bilinen kolundan geliyordu. Onun da annesi, Kızılbörik kızıdır. O taraftan ikisi akraba idi. Babalarının arada birbirlerine bacanak demesi ondan dolayıdır.” (s.47). paragrafta verilen bilgidir.

Kazak toprağında olan 1916 yılındaki millî kurtuluş hareketi ile Ruslar ile Kazaklar arasındaki çatışma, 1917 yılındaki mücadele, 1932 yılındaki şiddetli kıtlık, 1941-1945 yıllardaki İkinci Dünya Savaşında oğulları Oralbek ile Kenebek’n kaybetmesi, savaştan sonraki yıllar, 1986 yıllı Aralık ayaklanmasında 16 yaşındaki torununun ölümü bu olayların

392 hepsi sırayla eserin temeli olarak bir Şeyi’nin başından geçer (s.276-277); (s.285); (s.291); (s.286).

Eserde XX asrın başında Çar Hükumetinin Kazakları ağır iş için askere alması hakkındaki yasadan dolayı Jetisu’daki Alban ayaklanması, kıtlık felaketi, ikinci dünya savaşından bağımsızlık alana kadar zamanı tasvir edilir. (s.305) (Xudaybergenov, 2017: 160- 165).

Diğer taraftan romandaki 1916-1925 (s. 15-269) arasındaki zaman dilimi ile 1925-1991 arasındaki zaman diliminin ele alınıp işlenişinde hacim olarak bir dengesizlik vardır. 1925 ila 1991 yılları arasında Sovyet döneminde yaşanan pek çok olay dile getirilmemiş göz ardı edilmiştir.

III.1.4. Romanda Mekân

Roman, başından sonuna kadar bir aksiyon romanıdır. Romandaki mekânların geniş olarak tasvir edilmemesindeki en büyük sebep bu olabilir.

Fakat romanın hemen başlangıcındaki Karkara pazarının tasviri, olayların yaşandığı dönem dikkate alındığında pek gerçekçi gelmez. Pazarın kalabalığı, pazarda yaşanan karmaşa ve curcuna başarılı olsa da Sofiya’nın pazarda verdiği konser gerçeklerle pek uyuşmaz.

Bundan sonra romanın anlatıldığı mekânlar hep bir aksiyonun parçası olduğu için detaylı verilemez. Hep sık ormanlar, yüksek ağaçlar, çam ormanı vs. gibi geçiştirilir. Ancak romanın bütününde bütün mekânların adının tek tek verilmiş olması yazar adına büyük bir başarıdır.

Tabi roman boyunca verilen bu isimlerin o zamanki isimler mi yoksa bu gün verilmiş olan isimler mi olduğu okuyucu için belirsizdir.

Yazar, olayın geçtiği mekânları detaylıca tasvir etmese de olaylarla kişileri birlikte düşündüğümüzde yazar okuyucuyu olayların geçtiği yörelere âşık eder.

Romanda, Kazakistan’ın Güneydoğu tarafı Çin ve Kırgızistan’a sınır olan Almatı bölgesinin Alban soyunun yerleştiği mekânı olduğu bahsedilir. O yöreler göze çarpan özel tabiatıyla tanınmıştır. B.Nurjekeulı’nın doğduğu yerin de o yöre olmasından dolayı eserde yer isimleri tam gösterilip güzel kullanılmış.

393

Yazar M. Avezov, “Alban, Alban olalı kışın açlığın, yazın salgın ve hastalığın görülmediği, yerin göbeği, doğduğu toprağıdır.” (Avezov, 2016:207 ) diye Kegen ve Karkara bölgelerini söyler.

Yazar, bir gazeteye verdiği röportajda

“Alban ayaklanması hakkında şair İlyas Jansügirov çok yazmış. Abubakir Soltanbekulı, İrgebay Daldenbaev’ın hatıraları, İlyas’ın yazdığı mektuplarında bulundu. Eskiden İ. Jansügirov’a soruşturma yapan bir Yahudi, ‘İlyas’ın tüm yazıları imha edildi, yakıldı’ diye tutanağa yazmış. Fakat sonradan bahsedilen belgelerin imha edilmediği ortaya çıktı. Almatı’da yalnız oturan bir adam vefat etmiş. Komşuları o adamı defnettikten sonra evine baktıklarında kutudan Arap harfleriyle yazılan kâğıtlar bulunmuş. Onu kendileri okuyamadıkları için devlet arşivine devredilmiş. Vefat eden o kişi ise İlyas’ı soruşturan Yahudi’ymiş, O Arşivde çalışan kadın yazıları kitap olarak basmış ve ben de o kitaba takdim yazdım (https://qamshy.kz/article/9750-beksultan- nurdgekeuly-dgazushy-oydan-tarikh-zhasau-%E2%80%93-qylmys) (erişim tarihi 14.10.2017) demektedir. Yazarın ağzından verilen bu bilgiler, romanda anlatılan olayların gerçek olduğunu, belgelere dayandığını bize kanıtlamaktadır. Bu durum romanı kısmen belgesel bir roman haline getirmektedir.

Romanda 1916 ila 1925 yılları arasında yaşanan olaylar, Şeyi’nin Tazabek’le karşılaşıp onun ölümüne kadar geçen süre, geniş bir yer tutmaktadır. Daha geniş bir zaman dilimi olan 1925 ila 1991 yılları arası ise adeta geçiştirilmiştir. İki bölümün hacmini dikkate alınsa bile bu durum fark edilir.

Çetin, “Roman, bir zaman sanatıdır ve geniş bir zamana yayılan olay, durum, olgu yaşantı, duygu, hayal ve düşünce unsurlarının sergilenmesidir.” (Çetin, 2009: 126) der. Bu değerlendirmeden hareketle romanda olmayan ve olması gerekenleri değerlendirmek romanın incelenmesindeki en önemli hususlardan birisidir.

1920 yılında Kazakistan’ın Sovyetlere bağlı özerk bir cumhuriyet olarak kurulması22 (Koygeydiyev vd., 2007: 283; Özey, 1997: 152; Roy, 2005: 98), bu özerk cumhuriyetin yazı dilinin Kazakça kabul edilmesi gibi hadiseler romanda eksik kalan kısımlardır.

22 Kazakistan’ın özerk bir cumhuriyet olarak kurulduğu tarih konusunda farklı bilgiler vardır (Bizakov, 2014: 99; Gömeç, 2015: 107) 394

1925’te gerçekleştirilen kollektivizasyonda yaşanan açlık ve kıtlık (Roy, 2005: 132-133) hem yeterince anlatılmış hem de gerektiği kadar dramatize edilmiştir. Ancak 1930’lu yıllarda Sovyet yönetiminin yaptığı aydın katliamından (Biray, 2018: 103-201) da hiç bahsedilmemiştir.

1916 yılında Çar yönetiminin 19 ila 45 yaş aralığındaki erkekleri zorla askere almasına gösterilen tepki, İkinci Dünya Savaşı’na alınan erkekler için hiç gösterilmez. Kendilerinin olmayan bir coğrafyadaki savaşı insanların niçin kabullenmek zorunda kaldığı da yeterince irdelenmez.

Yine Kazakların 1929’da Latin alfabesine geçişi (User, 2006: 292), 1940’ta Kiril alfabesine zoraki geçişleri (User, 2006: 294), bir milletin yazısı ile oynanması üzerinde durulması gereken ama üzerinde durulmayan olaylardır.

Yine İkinci Dünya Savaşı sonrası ile 1986 yılı arasında bir kopukluk vardır. Bu yıllar arasında Kazaklar mutlu, mesut mu yaşadılar, yaşadıkları zorluklar var mıydı üstünde durulmaz. Sovyet döneminde büyük şehirlere yerli halkın sokulmaması romanda olmasını beklediğimiz ama göremediğimiz hususlardandır.

Romanda, Kazakistan’ın Güneydoğu tarafı Çin ve Kırgızistan’a sınır Almatı bölgesinin Alban boyunun mekânı olduğu bahsedilir. O yöreler (eyalet) göze çarpan özel tabiyatıyla tanınmıştır.

B.Nurjekeulı’nın doğduğu yer de o yöre olduğundan çalışmada yer isimleri tam gösterilip güzel kullanılmıştır (s. 47). Tazabek, Albanların içinde Almerek ve onun Janibek diye bilinenkolundangeliyordu. Onun da annesi, Kızılbörik kızıdır. O taraftan ikisi akraba idi. Babalarının arada birbirlerine bacanak demesi ondan dolayıdır (s. 47).

III.1.5. Şahıs Kadrosu

Romanın ilk bölümü ‘On altı yaşına gelen Kazak kızın olgun meyveye benzediğini, Şeyi iyi biliyordu.’(s.15) cümlesiyle başlar. 1916 yılında on altıya basan Şeyi’nin heyecanı, gençlik arzuları dile getirilse de görünüşünün tasviri için aynı şey söylenemez. Bu durum Tazabek’in fiziki ve ruhi portreleri için de geçerlidir. Bundan dolayı okuyucu onları gözünde canlandıramaz. Bu eksikliği meşru göstermek de mümkün değildir çünkü yazılan manzum destanlarda destan kahramanlarının detayı hatta kahramanın bindiği atın bile her yönüyle tasvir edildiğini okuyarak yetişen bir Kazak için romandaki kahramanların tasviri yetersizdir.

395

Kendisi ile yapılan röportajda “Tazabek’i tarif etseniz nasıl tarif ederdiniz?” sorusuna verdiği cevapta yazar yine kaçamak cevap vermiş tarif etmekten kaçınmıştır. Yazarın bu romandaki olay örgüsüne yerleştdiği kişiler çevresinden insanlardır. Kurguyu yapan yazarın hayalinde bu kişilerin canlı olduğunu ancak yeteri kadar tarif edilmediğinin roman tekniğinin ötesinde yazarın kendisinin “Sonra da romanı gözüm görmediği için zor bitirdim ve silip tekrar yazdırtmama kimse dayanamadı. O yüzden bitirdiğime sevindim.” (Yazar ile 02 Ekim 2017 tarihinde yapılan röportajdan) şeklinde ifade ettiği gözü görmediği için başkasına dikte ettirdiği eserin ancak bu kadar olabildiği şeklinde yorumlamak veya yine yazarın “Bundan fazla daha başka bir şey yazmaya gerek yok diye düşündüm, esas mesele buydu. Bizim 1986 yılı ile 1916 yılı arasında farkı yoktur sadece değişik olan siyasettir, 1986 yılında da insan olarak görmedi, 1916 yılında da insanı aldatarak siyaset yaptı. 70 senedir siyaset nasıl değişmedi diye Şeyi şaşırmıştı.” (Yazar ile 02 Ekim 2017 tarihinde yapılan röportajdan) ifadeleri yazarın kafasında sadece 1916 ile 1986 olaylarının aynı şekilde geliştiğini ve aynı acının yaşandığını göstermek için yazmış olabilyeceğinden kaynaklandığını düşündürmüktedir. Ancak sebe iher ne olursa olsun edebi bir eser için bu durum bir eksikliktir. Okuyucu romanı okurken kahramanları göz önünde canlandırmak ister bir film izler gibi göz önünde olmasını ister. Fakat romandan hareketle Şeyi’yi ne kadar gözde canlandırmak istesen de bu mümkün değildir. Romanda verilen Şeyi ile ilgili detay düz sivri burunlu ve geniş bir alnı olduğu, yaşından daha olgun gösterdiği (s. 15) dir. Ancak onun güzelliğini anlatan ifade “Şeyi’nin güzelliği ile hareketleri, ağaçta oturan tüyleri yumuşacık, etrafına ürkek ürkek bakan serçe gibiydi. Minicik, çok sevimli kız.” (s.24) cümlelerinden ibarettir. Kendisini gören bütün erkeklerin sahip olmak istediği, Tazabek’in uğradığı ilk tecavüzden (s. 76) haberi olmasa bile çocuk doğduktan sonra çıkan bütün dedikodulara kulak tıkamasında Şeyi’nin güzelliği etkilidir. Baken’in ilk görüşte âşık olup ona beraber olmayı teklif etmesi de (s. 214) Şeyi’nin güzelliğindendir. Yine romanın hemen başlangıcında pazarda karşılaştığı (s. 18) bir Kalmuk’un göç sırasında onu görür görmez kaçırıp karısı olması için zorlayıp mecbur etmek için tecavüz etmesi (s. 110-112) sırasındaki diyalogda geçen “- Bana dokunmayın! Karnımda çocuğum var, kocası var bir kadınım. Sizin kız kardeşiniz, ablanız yok mu? dedi Şeyi onları utandırmak için. Ablamız da kız kardeşimiz de var fakat senin gibi kadınımız yok! dedi birisi dalga geçerek gülüp.” (s. 111);

396

“-İlk gördüğümde gönlümü çalıp deli ettin beni.” (s. 214) cümlelerinden de anlarız.

Tazabek’in arkadaşı Kitapbek’in kardeşi Kamza’nın, kendisinden çok büyük olmasına rağmen, Şeyi’ye karısı olması için ısrar etmesi ve tecavüzünde de (s.292) Şeyi’nin güzelliği etkilidir. Romandaki benzer örnekleri çoğaltmak mümkündür. Romanda güzelliği yanında kusursuz, ideal bir Kazak kadını olarak sunulan Şeyi’nin tasviri çok yetersizdir.

Gören herkesin büyüsüne kapıldığı Şeyi’nin boyu uzun mu kısa mı; saçı düz mü, kıvırcık mı, dalgalı mı; kaşı, düz mü, hilal şeklinde mi, kalın mı, ince mi; boynu uzun mu kısa mı; omuzu geniş mi dar mı; beli, ince mi kalın mı; gözü, ela mı, kara mı, kahverengi mi; bakışı, süzgün mü; elleri, küçük mü, büyük mü; ayakları, yürüyüşü vs gibi hususları çoğaltmak mümkün, bunların hiç birisi detay olarak verilmez. Bunların hepsi çok güzel ibaresiyle okuyucunun hayal gücüne bırakılmıştır.

Şeyi, romandaki olayların yaşandığı dönem ve şartlarda idealize edilmiş bir tiptir. Romanın başlangıcında Şeyi’nin 16 yaşına girdiğini öğreniriz. Fakat bu olayların yaşandığı dönem Şeyi’nin biyolojik olarak henüz çocuk olduğu bir dönem, aslında oyun oynama çağıdır. Kendi yaşına yakın birisiyle bile oyun oynamayan bir kızın kendisinden büyük birisine görür görmez tutulması da anlışılır bir durum değildir. Buna rağmen henüz çocuk yaşında olan Şeyi ilk andan itibaren olgun bir kadın olarak karşımıza çıkar. Ne ilk uğradığı tecavüzde (s. 76) ne ailesinin diri diri yakıldığı olayda (s. 91), ne bir Kalmuk’un tecavüzüne maruz kaldığı zaman (s.112) ne de Kamza’nın tecavüz ettiğinde (s. 292) onun herhangi bir ciddi travma ve sarsıntı yaşadığı dile getirilmez. Henüz çocuk denecek yaşta evlenen ve kocası da herkesin gözünün üstünde olan birisi olmasına rağmen Şeyi’de hiçbir tereddüt ve endişe görülmez.

Hele son yaşadığı Kamza’nın tecavüz hadisesi (s.292) neredeyse Şeyi’nin kendisi de böyle bir hadisenin olmasını istiyormuş gibi bir ifadeyle verilmiştir. Kamza’nın kendisinin yatağına girmesine karşı verdiği tek tepki “Bu ne! Git, ayıp olur!.” (s.292) şeklindedir. Bu diyaloğun devamında ise “Şeyi yerde mi gökte mi olduğunu bilemedi, canavarın kapanında kımıldandı. Bu işte benim hiç suçum yok der gibi iki gözünü kapatıverdi. Bedeninden kaçan utanç yorganın altında boğuldu.” cümleleri (s.292) sanki Şeyi’nin böyle bir durumun olmasını arzu ettiği, zevk aldığı ve bundan mutlu olduğu şeklinde yorumlanabilir. Yaşanan bu olay o kadar sıradanmış gibi verilir ki, Şeyi hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam eder, Şeyi’nin hiçbir çocuğu, en yakını olan kişiler Şeyi’nin bu normal tavrından dolayı ne korku ne de telaşını hissederler. 397

Eski yurtlarına geri dönerken buldukları çocuğu Şeyi’nin ölen abisinin karısı Jüzük evlat edinir. Çocuk büyüdükçe Tazabek’e benzemektedir Şeyi’nin bu durum karşısında ciddi bir tepki verdiği görülmez.

“Şeyi, Aben’in Tazabek’e benzediğini tam karşında otururken fark etti.

- Jüzükcan, bu çocuk bizim Tayken’e benziyor mu? dedi şaşırarak. Kaşı gözü nasıl benziyor?

- Eee! Akraba olduğu için benzeyebilir? dedi yengesi rahatsızlanarak. Haberdar olduğunu belli etmemek için yüzüne bakmadı. Onun böyle telaşlanması Şeyi’yi daha da şüphelendirdi.

- Jüzük ne oldu? Sana Tayken’in çocuğu demiyorum ki.

- Gerçekten Tayken’in çocuğu olabilir mi? dedi ve o an Şeyi, pazarın yanında gördüğü atlı kadını hatırladı.

- Bu, senin bahsettiğin kadının çocuğu değil mi? Jüzük’ün korkudan gözleri büyüdü.

- Hangi kadın? Ben sana ne zaman söylemiştim?

- Söyledin! Erkekler senden önce de başka biriyle olabilir diye! Hatırladın mı şimdi?

- Aben’i, o kadının çocuğu mu sanıyorsun?

- Aben’in anne babasını defneden Tayken ile Jomart. Gerçeği o ikisi bilir.” (s. 177-178)

şeklindeki diyalogda Tazabek’ten şüphelenmesine rağmen “- Kendi geçmişi karışık olunca insan karşı tarafa da anlayışlı bakıyormuş! Oralbek’i sevip oynattığını gördüğümde Tayken bana sadece koca değil tam bir âlim gibi görünüyor.” (s. 178) cümleleriyle kabullenir. Romanın ilerleyen bölümlerinde de bu durum Şeyi için bir daha gündeme gelmez.

Kendisinin uğradığı ilk tecavüzden olan çocuğu da büyüdükçe kendisine tecavüz eden Rusa benzemektedir. Bunu çevresindekiler fark ederler, etraftaki komşular bunun dedikodusunu yaparlar, hatta tecavüz eden Rus’un bir yakını bu durumu Şeyi’nin kendisine de söyler (s. 234) ama Şeyi’de sadece anlık tepki ve endişe görülür bunun dışında, Tazabek ve Kalişa’nın haberi olur, onlara söylerler, o zaman durum nasıl olur, yuvam yıkıır mı gibi ciddi

398 bir endişe yaşamaz, Oralbek bir tecavüz neticesinde olan çocuk olmasına rağmen Şeyi’nin ona bakışında herhangi bir farklılık olmaz.

Şeyi’nin yaşadığı bu ağır olaylar ve genç yaşta kocasının öldürülmesi onu çok fazla etkilememiş gibidir. Yaşanan bu kadar sarsıcı olaya Şeyi yaşının çok üstünde normal bir yetişkinin bile sergileyemeyeceği insanüstü olgun bir tavır sergiler.

Şeyi, evlendiği ilk günden itibaren kaynanası ile birlikte yaşar. Kaynanasının ölümüne kadar geçen süre içinde onun kaynanasına hiç tepki verdiğine şahit olmayız. Bütün bunlar dikkate alındığında roman kahramanı olarak Şeyi, insani duygulardan arınmış bir kişi gibidir.

Aslında üzerinde durulması gereken bir diğer hadise de kaynanasının yaşanan bunca olayı hep normal karşılamasıdır. Şeyi’nin başından geçen bu kadar olumsuz olay karşısında Şeyi’nin kaynanasının hiçbir tepkisi görülmez. Şeyi’nin kaynanası da adeta bu olaylar sıradan bir olaymış gibi davranır. Bunların hepsi yaşanan katliamdan dolayı bir üstünü kapatma olarak yorumlanıp dile getirilmediği şeklinde mazur gösterilse bile insanların iç dünyasında hissettikleri, vicdani muhasebe vs. şeklinde verilebilirdi.

Romanın ilerleyen bölümünde Şeyi’nin gelini ile yaşadığı olaylar, yengesi Jüzük’ün gelininin başına gelen olaylar karşısında sergilediği tavır üzerinde durulması gereken önemli hususlardır. Oğlu askerde iken gelininin gayri meşru ilişkisi, hatta bu ilişkiden hamile kaldığını fark ettiği halde sessiz kalması, Jüzük’ün gelininin ihaneti karşısında Şeyi’nin yengesine susmasını tavsiye etmesi rıza gösterdiği anlamına gelir. Bu durumu Şeyi’nin Kamza ile yaşadığı olayla ilişkilendirmek mümkündür. Çünkü kendisi de yaşadığı bu tecavüzü hiç olmamış gibi davranarak geçiştirmişti.

Gerçekte her edebi eser yazarının hayatından izler taşır. Çetin romanı “Romancının beş duyusu yoluyla doğrudan doğruya veya dolaylı olarak hayatında yankı bulmuş yaşantı, bilinç, zekâ, hayal, düşünce, duygu gibi ögeleri sanatsal bir bağlam içinde yeniden kurduğu yapay bir âlem.” (Çetin, 2009: 65) olarak tarif eder. Bu tarifi dikkate aldığımızda romanda yaşanan bu olaylar, yazarın kendisinin yaşadığı olaylarla paralellik gösterir. Kenesbek’in karısının Aynagül’ün kocası askerde iken bir başkası ile beraber olup hamile kalması (s. 298-299), Jüzük’ün oğlu Samen’in karısının da kocası askerde iken bir başkası ile beraber olup ondan hamile kalması (s. 298-299) gibi romanda yaşanan kadın ihanetleri, yazarın bizzat hayatını anlattığı (Nurjekeulı, 2016: 4) “Bir Pişmanlık Bir Ümit.” romanında anlatılan kadınların kocalarına ihaneti (Nurjekeulı, 2016: 102) ile paralellik göstermektedir.

399

Yine yazar, Tazabek’i tasvir ederken de detaydan kaçınır. Romanda verildiği şekliyle Tazabek, “...Güçlü, başı iri, çene kemikleri yana taşmış, kırmızı yüzlü, kara sık bıyığı yüzüne yakışan esmer bir delikanlı.” (s. 19) dır. Önce gayri meşru ilişki yaşadığı Daneker (s.24 ) olmak üzere, gören kadınların çoğunun etkisinde kaldığı, herkesin peşinden koştuğu Şeyi’nin de tercihi olan Tazabek nasıl birisidir? Kısaca tasvirinin verildiği bölümde “başının iriliği ve çene kemiklerinin yana taşmış.” olması pek olumlu bir görünüş ifade etmez. “Güçlü.” kelimesi ise göreceli bir kavram olup fiziki yönünü açıklamakta yetersiz kalır. Tazabek’in parmaklarının kalın, gözlerinin yuvarlak, kaşlarının kalın, yüzünün geniş olduğunu romanın ilerleyen bölümünde Daneker’den olan gayri meşru oğlu ile selamlaşırken kendisinin Aben hakkındaki,

“- Aleykümselâm, Aben yiğit! diye Tazabek selamlaştığında Aben’in parmaklarının kendisi gibi hatta daha kalın olduğunu fark ettiğinde tüyleri diken diken oldu. ‘Nasıl da benziyor?’ diye şaşırıp kaldı. Yüzünün genişliği, kaşının kalınlığı ile gözünün yuvarlığı hepsi benziyordu.” (s. 168) cümleleriyle kendi yaptığı tespitlerden öğreniriz

Karısı, henüz evlenmeden tecavüze maruz kalan Tazabek, kendisinden olmayan bir çocuğu Şeyi’nin fark edip kendisiyle konuşmasında

“İkisi bir birine sarıldılar. Arkasından da sohbete devam ederek Şeyi yine konuyu açtı:

- Oralbek’in yüzünü fark ettin mi?

- Ne olmuş?

- Rus’a benziyor.

- Evet, öyle gibi fakat o nasıl olur, ben senin kız olduğunu kendi gözlerimle gördüm ya?

- ‘Rus’un dölü gitmiş’ diyor Jüzük.

- Nasıl gitmiş?

- İşte, dölü dışarı akarken içeri de girmiş olabilir.

- Öyle oluyor muymuş?

- Evet, oluyormuş işte! Ne yapabiliriz? Oralbek’i halktan nasıl saklayacağız? Yoksa çocuğu başka birisine mi verelim?.

400

- Hayır! Olmadık şeyleri söyleyip saçmalama! İnsan kendi çocuğundan vazgeçer mi?.” (s. 144-145)

Oralbek’in Rus’un tecavüzünden olduğunu itiraf etmesini bile “Öyle oluyor muymuş?.” diyerek geçiştirir ve üstünü örter.

Hatta Jüzük’ün annesinin “Dünürüm! Torunun Rus’a benzemiş ha!.” (s. 215) demesine, Kalişa; Sergeyçük’ün gelininin “Bu çocuk benim kayınımdan doğan çocuk mu?.” (s. 235) diye sormasına Şeyi ve Tazabek aldırmaz, Tazabek, çocuk kendisininmiş gibi kabullenir; çevresine karşı da kulak tıkar.

Bu durumu yazar, kendisi ile yapılan bir röportajda kısmen cevaplandırır. Belki romanı okuyanları da tatmin etmeyecek cevap,

“Bu olayların hepsine hiç ses çıkarmayan Tazabek’ı okuyucu nasıl değerlendirir idi diye ben bilerek (kasten) Tazabek’in duygularını yazmadım. Onu okuyucu kendileri kavraması ve düşünüp değerlendirmesi gerekiyor. Şeyi’nin Ruslar tarafından yapılan tecavüzü ve Kalmukların tecavüzüne maruz kalması hepsi Tazabek’in kalbini incitir fakat hiç ses çıkarmaz. Çünkü bu kader olduğunu bilir ve sessiz kalır. Böyle zor günlerde korumaya çaresiz kaldı.” (Irısbay, 2016: 12-16)

şeklindedir. Bu cevaptan anladığımız, romanda yaşanan bu olaylara Tazabek’in sessiz kalması da Şeyi’nin kabullenmesi di, Kalişa’nın sessiz kalması da yazarın kader kabullenişidir.

Karısı ve kız kardeşine bir Kalmuk tecavüz ettiğinde

“İntikamımı aldım mı yoksa geçmişte olanlardan pişman mı oldum? dedi Tazabek kendi kendisini sorgulayarak. Kadınına, kardeşine hakaret etti, tüm Kalmukları öldürse bile yaşananları geri getiremeyecekti pişmanlıkla kıvrandı. Hıçkıra hıçkıra ağlasa da haykıra haykıra bağırsa da olan oldu, hiçbir kudret yaşananı eski haline döndüremezdi. Kirletilen karısı, kardeşi şöyle dursun tüm halk çaresizlikten ölüp perişan olmuyor muydu? Ölenlere üzülmekten ziyade yaşayanların hayatına şükretmek gerekmez mi? O yüzden yaptıklarını, düşmanı bırak dostunun bile öğrenmemesi gerekiyordu, yoksa o yenilgidir.” (s. 118) düşüncesiyle kabullenir.

Daha önce yaşadığı gayri meşru ilişkiden olan çocuğunun eşinin yengesinde evlatlık olarak büyümesinin Tazabek’te hangi duyguları uyandırdığı, duygu dünyasında neleri

401 yaşadığı, çevreye ve yakınlarına karşı tavrı dile getirilmez. Şeyi’nin yengesi Jüzük’ün bu durumu fark ettiğini Tazabek’le yaptığı

“Yoldayken Jüzük ile Tazabek sohbet ederek bir birilerinin sırrını paylaştılar. Tazabek’i şaşırtan Jüzük’ün şu sorusuydu,

- Aben kimin çocuğu ve anne babasının kim olduğunu biliyor musun?

- Biliyorum! Tabay ile Jüzük’ün çocuğudur.

- Hayır! Bana gerçeği söyle.

- Gerçeği o işte! Kendi anne babası öldü, şimdiki anne babası Tabay’la ikinizsiniz! Ben başka şey bilmiyorum!

- Seninle hiç bir ilgisi yok mu? Ama Aben sana benziyor?

- Kazak, Kazak’a benzemez mi? Yoksa Tabay’a mı benzesin?

- Deli! Bir şey saklıyorsun?

- Hayır! Saklamıyorum abla, anlatıyorum! Gerçek anne babasını öğrenmek Aben’i de seni de değiştirmez! O, kötü bir zamanda yaşanan olaydır.” (s. 181-182) diyalogda görürüz. Jüzük, çocuğun Tazabek’e benzemesinden dolayı kendisinin Tazabek’le bir ilişkisi olduğu şeklinde yorumlanmasından endişe ettiği halde Tazabek adeta duygularından arınmış bir melek gibidir.

Tazabek’in karısına tecavüz eden Rus’un kardeşi Sergeyçük’le ortak çalışması, hatta Sergeyçük’ün bir av sırasında atından düşerek ayağı kırılan oğlunu bin bir meşakkatle evine götürüp teslim etmesi okuyucuda yapmacık ve zoraki yapılmış intibaı uyandırmaktadır. Çünkü Tazabek güçlü kuvvetli, intikamını alabilecek güç ve kudrete sahip birisidir.

Tazabek’in yaşanan bunca olumsuzluğa rıza göstermesinin altında yatan fikir kitapta Kazak nüfusunun azlığı ve çoğalma arzusuyla izah edilir. Bunu

“Tazabek, bunların hepsini düşüne düşüne sonunda Şeyi’ye eziyet eden, anne babasını çoluk çocuğuyla öldüren iki Rus’tan intikam almayı boş verip kendince karar aldı. Çünkü pişmanlığı çok olsa da bugünkü huzuru bozmamayı düşündü. İntikam almak geçmişte yaşananları telafi etmez, tam tersine daha içinden çıkılmaz hale getirebilirdi. Alınmamış öcü ancak huzur yerine getirebilir, çoğalmanın, ilerlemenin bundan daha mantıklı tarafı yoktur. ‘Yerinde olan düzelir’ atasözü belki, tam yerini bulmuştu.” (s. 142)

402

Tazabek’in iç muhasebesi yaptığı paragraftaki “Çünkü pişmanlığı çok olsa da bugünkü huzuru bozmamayı düşündü.” cümlesi aslında Tazabek’in daha önce yaşadıkları olayın bir benzerini yaşama korku ve endişesi taşıdığı şeklinde izah etmek mümkün ancak bu durum yazar tarafından tarih boyunca yaşadığı katliamlarla sürekli azalan Kazakların nüfusunun çoğalması gerektiği şeklinde dile getirilir.

Gerçek hayatta da kadınların duygusal, erkeklerin mantıklı hareket ettiği genel geçer bir anlayıştır. Ancak işin içine eşine ve kız kardeşine tecavüz, vatanından olmak, aşağılanmak, horlanmak gibi özel durumlar girdiğinde erkeklerin ölümüne duygusal davrandığı da bir gerçektir. Romanın ilk sayfasından ölümüne kadar Tazabek hep mantıklı hareket eden birisidir. Ancak her zaman düşkünlere ve fakirlere yardım etmesi, mazlumların yanında zalimlere karşı mücadele etmesi de kahramanın duygusal yönünü ön plana çıkarmaktadır.

Tazabek’in bir diğer özelliği ise her işin elinden gelmesi ve her zorluğun üstesinden gelebilmesidir. Ciddi bir okul hayatı olmamasına rağmen Tazabek, okuma yazma bilir (s. 256), insanları ikna etmede çok başarılıdır (s. 268; 117), Sofiya’dan öğrendiği Rusça (s. 22) ve aldığı kısa süreli bir kursla Kazak çocuklar bir tarafa Rus çocuklarına bile öğretmenlik yapar (s.259), devlet işleri hakkında görüşler ileri sürer (s. 179), üniversitede okumuş arkadaşı ile siyasîkonuları tartışabilir (s.160-164 ) vs. gibi özellikleri çoğaltmak mümkündür.

Bütün bu özelliklerin bir kahraman üzerinde toplanmış olması, kahramanın kusursuz olması, bütün insani zaaflardan arınmış gibi gösterilmesi, Tazabek’in yaşadığı tarihî dokunun çok ötesinde bilgi ve becerilere sahip olması normalin üstünde bir durumdur. Bu durumu Jdanov’un yayımladığı genelgedeki (Karakaş, 2009: 595-617) “Okuyucularda Sovyet insanında bulunan en güzel sıfatları yaratma duygularını uyandırmak, yazarların mukaddes vazifesidir.” (Karakaş, 2009: 595-617) ibarelerinde görürüz. Yazar, bu romanı Kazakistan’ın bağımsızlığını kazandıktan uzun yıllar sonra vermiş olmasına rağmen Sovyet döneminde, 1956 yılında kaldırıldığı resmen ilan edilmiş olsa bile (Söylemez, 2013: 2-53) bu paralellik, yazarın fiilen devam eden Sosyalist Gerçekçilik akımının rağbet gördüğü bir dönemde yetişmiş olmasıilkeleri ile izah edilebilir.

Romanın başından itibaren roman kahramanı Şeyi’ye en yakın olan, en çok adı geçen kişi şüphesiz Jüzük’tür. Jüzük, Şeyi’nin abisinin karısıdır (s. 15), aynı zamanda Şeyi ile Tazabek’in arasını yapan kişidir (s. 23). Şeyi’nin ilk uğradığı tecavüzde Şeyi’yi teselli edip hiç bir şey olmamış gibi davranmasını sağlayan kişidir (s. 78). Ancak romanda baştan sona kadar sürekli adı geçen kişi hemen hemen hiç tanıtılmamış ve işlenmemiş bir karakterdir.

403

Mesela kocası, Rusların yaptığı baskında evde yanarak ölmüştür fakat bunun yarattığı travma üzerinde hemen hemen hiç durulmamıştır. Romanın başından öldüğü ana kadar (s. 300) hep Şeyi’nin yanında olmasına rağmen nasıl birisi olduğu hakkında ciddi hiç bir bilgi verilmemiştir.

Roman kahramanlarından bir diğeri de Sofiya’dır. Sofiya’yı romanda, başlangıç ile öldürüldüğü birinci bölümde görürüz. Kazakları çok seven ve kendi mensup olduğu millete karşı Kazakların hakkını savunan (s. 61), Kazakların haksızlığa uğradığını dile getiren bir Rus kızıdır. Bir Kazak kadar güzel Kazakça konuşabilen, dombıra çalan, Kazaklar gibi giyinen ve konuşmasından Rus olduğu anlaşılmayan (s.17) bu kız da yeteri kadar tasvir edilmemiştir. O zaman Sofiya’nın bir Rus kızı olduğu hangi özelliğinden tanınacaktır?

Romandaki çatışmada Kazaklar lehine tavır alan ve bizzat savaşan Rus kızı Sopıya’nın ‘Kötü millet olmaz, kötü niyetli insanlar olabilir’ anlamındaki,

Olsa da adım Rus, eşim Kazak,

Kazak’ın çektiği acı bana da ortak,

Rus’tan Kazak kaçarsa ben de kaçarım,

Kazak’ın gelini diye alay eder (s. 83). cümleleri de aslında çok yapmacıktır. Çünkü Sofiya, bu çatışmalarda ölen Ruslar için hiçbir tepki vermez, tıpkı Kazakların çoğu gibi bütün Rusları zalim olarak görür (s. 60-61).

Haksızlığa maruz kalan halkın acısını gören Sofiya dönüp gitmeden şöyle söyler, ‘Bu cesetlerin önündeyken yalvarıyorum, bundan sonra bana Rus demeyin! Bugünden itibaren ben Kazak’ım. Kojak razı olursa Müslümanlığı da kabul ederim. Kazakların geliniyim ve Kojak’ın karısıyım. Alban’ım, Sofiya da değilim, Sopıya’yım’ (s. 66). Haksızlığa maruz kalan Kazak’ı destekleyip Kojak’a evlendiği için Ruslar tarafından sürgün edilip sonunda öldürülür. Canını feda eden Sofiya, cesur, akıllı ve adalet isteyen kadın olarak gösterilir (Xudaybergenov, 2017:163).

Sofiya’nın sırf şahit olduğu haksızlıktan dolayı Kojak’la evlenmesi de sorgulanması ve üzerinde durulması gereken bir konudur. Hele hele aydın bir Rus kızının bu tavrı yapmacıktır.

İkinci bölümünde Kobzev hakkında etraflıca bahsedilir. Ruslarla Kazakların kardeşliğini vurgulamak için özellikle seçilmiş bir tiptir. Kızının tecavüze maruz kalmasından ve Tazabek’in tecavüz edenleri öldürmesinden dolayı oluşan yakınlık, tamamen insani bir tavırdır. Ancak bu kadar olumsuzluğun yaşandığı romanda Kobzev, sanki “Rusların hepsi

404 kötü değil, iyi Ruslar da var.” diyebilmek adına yaratılmış bir tip gibidir. Kobzev; dürüstlüğü, iyi niyeti, insaniyeti, merhameti, yardımseverliği, vefası ile dikkat çeken bir tiptir. Kobzev, sahip olduğu bu değerlerle Tazabek’in manevi abisi olur. Romandaki, Bugün Tazabek ile kurban keseceğiz. Bugünden itibaren ben onun manevi ağabeyi, o da benim manevi kardeşim olacak (s.189).Kardeşim sözü sadece ağzımdan çıkan laf olmasın diye onu kanıtlamak için üç odalı evimle ahırımın hepsini Tazabek’e vermek istiyorum.” (s.190) cümlelerinde bu samimiyeti görebiliriz. Ancak Kobzev de diğerleri gibi sadece siluet olarak bildiğimiz, işlenmemiş, tasvir edilmemiş bir karakterdir.

Romanda çözülmesi gereken ancak üzerinde durulmayan bir konu da Şeyi’ye tecavüz eden Rus’tur. Kardeşleri ve diğer yakınlarının ismi verildiği halde bu adamın adından bile bahsedilmez. Şeyi’ye güzelliği için mi, bir Kazak kızı olduğu için düşmanlıktan mı yoksa sadece şehvetini tatmin etmek için mi tecavüz ettiği kafalardaki soru işaretidir. Buna sadece Kobzev’in kızına da tecavüz ederek öldürmesinden dolayı “sapık birisi.” diyebiliriz. Kobzev’in çocuk yaştaki küçük kızına tecavüzü, Şeyi’ye yapılan tecavüzü gölgelemek, Rusları masum göstermek olarak yorumlanabilir. Çünkü tecavüz olayının yaşandığı dönem Ruslarla Kazaklar arasında yaşanan gerginlik benzer şekilde pek çok Kazak kadının tecavüze uğramasını beraberinde getirmiştir. Olayın yaşandığında ilk akla gelen tecavüzün sebebinin bu gerginlik olduğudur ancak romanın ilerleyen bölümünde küçük bir Rus kızının da aynı kişinin kurbanı olması tecavüzün sebebini gölgelemektedir. O zaman Rusların tecavüz ettiği bütün kadınların failleri sapık mıdır veya yaygın bir tecavüz olayı yaşanmamış mıdır?

Benzer bir durum da Şeyi’yi kaçırıp tecavüz eden Kalmuk için geçerlidir. Bu adam nasıl birisidir, adı nedir, kimin nesidir hiç verilmez, sadece “iri yarı bir Kalmuk.” olarak bahsedilir. Kalmuk’un Şeyi’ye karşı hissettiği duygudan da bahsedilmez. Bu Kalmuk Şeyi’ye âşık mı oldu, sırf güzelliği için mi kaçırdı, geri verme karşılığında bir şeyler sızdıracağını düşünerek mi kaçırdı bunların hepsi meçhuldür.

Romanda varlığını bildiğimiz ama siluet gibi olan adını bilmediğimiz pek çok kişi vardır. Tazebek’in kız kardeşi Jameş başta olmak üzere, Kalmuk, Oralbek’in karısı, Jüzük, Samen’in karısı bunlardan sadece birkaçıdır.

Romanda Şeyi’ye tecavüz eden Kalmuk ve adamlarının yanında dengeleyici unsur olarak Karga ve adamlarını, kötü Ruslara karşı Kobzev ve onunla birlikte yaşayan Rusları görürüz. Ama bunların hiç birisinin de detayları verilmez, hepsi gölge kahramanlar gibidir.

405

III.2. Romanda Üslup

Üslup, bir edebi eserde dili kendine özgü kullanış biçimi; konuyu, duygu, düşünce ve hayalleri ifade etme dile getirme tarzıdır (Çetin, 2009: 256).

Nurjekeulı da çağdaş Kazak edebiyatında önemli bir yer işgal eden yazarlardan birisidir. Özellikle çalışmaya konu olan eserde işlenen konunun tarihî olması, eserin yaşanan olayların yüzüncü yıl dönümünde yayımlanması, ödül alması gibi hususlar romanın bir anda herkesin dikkatini çekmesini sağlamış, dolayısıyla eser üzerinde çok konuşulmuş, çok tartışılmıştır.

Kimileri takdir ederken kimileri ağır eleştriler yöneltmiş, hatta ödül hak etmeyen bir eserdir diyenler de vardır. Bu eleştirilerin bir kısmı makul olmakla birlikte bir kısmı da edebi eleştiri dozunu aşar şekildedir. Bunların bir kısmı yazar tarafından cevaplandırılmış, bazılarına ise cevap verme geriği bile duyulmamıştır.

Mesela, eserlerin çok kaba diyenlere Nurjekeulı, “Yemek yemenin edepli, kaba olduğunu, uyumanın da alımlı ve sevimsiz tarafları olduğunu yazıyoruz, sevmek ile sevebilmenin de özel güzelliği ile görgüsüzlüğü olacağını yazmayı neden yasaklamamız gerekir.” diye cevap vererek dünyaca bilinen Mopassan, Stendal, İvan Bunin, Anton Çehov gibi yazarların aşk konusunu etraflıca değerlendirdiğini belirtir (Nurjekeulı, 2009: 320).

Bazıları da eserin teknik tarafını bir kenara koyup üzerinde durulan değerlerden hareketle “Yazar, eserinde insan duygusunu ilk sıraya koyarak, hayat, güven, sözünü tutmak, merhamet, nesili çoğaltmak, dostluk, saygı gibi değerlerle birlikte birlik, misafirperverlik, eğitim, sanat, adalet, soyluluk gibi insana özgü ortak değerleri işler.” (Qalijanov-Qirabayev, 2017: 247) değerlendirmesini yapar

Romanda kullanılan dil, eserdeki olayların yaşandığı dönem özelliklerini de yansıtan halkın kullandığı ve rahatça anlaşılabilen bir dildir.

Bir yazarın kendine özgü tutumu, söyleyiş biçimi, ifade tavrı, anlatımı onun üslubunu verir. Üslup sanatçının hayata bakışı ve dünya görüşünün de ifadesidir, eserinin tamamına nüfuz eder. Üslup, başkası tarafından taklit edilmeyecek kadar özeldir.

Yazar, dile yerleşmiş, eskiden beri kullanılagelen Arapça ve Farsça kelimeleri kullanmış fakat bu dillere ait yapıları fazla kullanmamıştır. Stilistik bilimi tarafından incelenen üslup Kazakçada ‘stil’ terimiyle karşılanmaktadır.

406

Üslup, bir kişinin duygu, düşünce ve hayallerini yazıyla kendine has bir tarzda dile getiriş, ifade ediş biçimidir. Her yazarın üslubu, onun dünya görüşünün, hayata bakış acısının, yaşama biçiminin dildeki yansımasıdır. Üslup, yazarın içten gelen samimi duygularının tercümanıdır ve onun şahsiyetinin ifadesidir. (Çetin. 2009: 271).

Romanda kullanılan kelime, deyim ve atasözleri ile özdeyişlerin kullanılması üslubu akıcı bir hale getirmektedir (Tebegenov, 2016: 7).

III.2.1. Anlatım Tarzları

Anlatıma dayalı her eser, bir yandan yazar ile okuyucuyu, diğer yandan anlatıcı ile dinleyici arasında bir ilişki kurar. Dinleyicinin kendisinin anlatıcıyla, kahramanlarla ve diğer dinleyicelerle olan ilişkisini ve kendisini okuyuculardan ayıran küçüklü büyüklü mesafelerin fonksiyonlarını ifade eden ve dinleyiciye yönelik hem bir iletişim sistemi, hem de bir işaretler sistemi olarak değerlendirilen bir eser ile ilgili yapılan çalışmalar, o eserdeki anlatım tarzının işleyiş biçimini ortaya çıkarmak suretiyle, anlatı özelliklerinin neler olduğuna ve anlatı türünün belirli bir tipolojisinin yapılabilmesine zemin hazırlar. Bu bakımdan romanın genel havasını yönlendiren yazar-okuyucu, anlatıcı-dinleyici ilişkilerinin ihmal edilmiş olması önemli bir husustur (Bourneur, 1989: 69-70).

Baştan sona kadar Kazakların yaşadığı 75 yıllık dramı anlatan romanı, olayları dikkate alarak Bolşevik öncesi ve sonrası olarak ikiye ayırmak mümkündür. Romandaki ifadesiyle Qurıyat öncesi Çarlık yönetiminin yaptığı zulüm ve katliamları (s. 71-74), Qurıyat sonrası ise Sovyet idaresinin yaptığı zulmü (s. 277) anlatır.

Yazarın kendi söyledikleri ve eleştirilerini dikkate aldığımızda romanı iki ana bölüme ayırmak mümkündür. Romanın başından Tazabek’in öldüğü bölüme kadar belgelere dayanan roman, Tazabek’in ölümünden sonra ise tamamen yazarın kurgusu şeklindedir. Yazarın kurguladığı bölümün ise Tazabek’in ölümünden Aralık olaylarının yaşandığı 1985 yılına kadar olan bölüm hatıra tarzında 1985 sonrası yazarın anlatıcı olduğu bölümdür.

Anlatış üslubuna göre de romanı üç bölüme ayırmak mümkündür. Birinci bölüm, yazarın ağzından verilen romanın başından Tazabek’in ölümüne kadar olan bölümdür (s. 13; 260). Bu bölümde yazar anlatıcı durumdadır ve anlatıcı dışardan olan her şeye hâkimdir. İkinci bölüm roman kahramanı Şeyi’nin ağzından hatıralarını anlatma şeklinde verilen, geriye dönüşlerin olduğu bölümdür (s. 270; 318). Romandaki üçüncü bölüm ise 1985 yılında Şeyi’nin 85. doğum günü kutlaması sonrasında yaşanan olaylardır. Üçüncü bölüm de yine

407 birinci bölümde olduğu gibi yazarın anlatıcı olduğu bölümdür. Olaylar yazarın ağzından verilmektedir.

Romandaki bu bölümlendirmeyi dikkate aldığımızda bir orantısızlık hemen göze çarpar. 1916 yılında yaşanan olaylar ve Çin’e göç ile geriye dönüş ve Tazabek’in ölümüne kadar olan bölüm hacim olarak çok yer tutmasına rağmen Şeyi’nin ağzından geriye dönüş olarak verilen bölüm hacim olarak çok kısadır. Romandaki işleyişle gerçek zamanı kıyasladığımızıda romanda 1916-1925 arası romanın hacminin büyük bir kısmını (260/308 sahife) oluştururken 1925’ten 1991 yılına kadar olan geniş zaman dilimi romanda sadece (48/308) 48 sayfayı işgal eder.

Romanın zaman dilimi içersinde yaşanmış ve romanda hiç bahsedilmeyen olay ve durumlar dışında kurguda izahı çok zor olan hususlar da vardır.

Romanda tarih verilmese de Tazabek’in ölümü 1924 veya 1925 yıllarıdır. Bu dönemde Kazakistan’da Arap alfabesi kullanılmaktadır (Şirin User, 2006: 287-292). Arap alfabesini ıslah çalışmaları vardır (Şirin User, 2006: 290-291). Üstelik Tazabek iki yaz bir molladan medrese eğitimi almış (s. 256); babasının koyunlarına baktığı için Sofiya’dan biraz Rusça öğrenmiş (s. 256) birisidir. Yarım yamalak medrese eğitimi alıp bir Rustan yarım yamalak Rusça öğrenen birisinin bu eğitimle öğretmenlik yapması; üstelik Rus çocuklara Kiril alfabesi öğretmesi ve Rusça ders vermesi neredeyse imkânsızdır. Bir de Tazabek öğretmenlik yaparken hangi alfabeyle eğitim verdi bunun üzerinde hiç durulmaz ve geçiştirilir.

Mesela Şeyi öğretmen olduktan sonra Sovyet uygulamalarının pek çoğuna vakıf olmuş birisidir. tarihî kronoloji ile karşılaştırdığımızda Şeyi’nin öğretmenlik yaptığı 1930’lu yıllarda Kazakistan’da Latin alfabesi kullanılıyordu (Şirin User, 2006: 292). Sonra Kiril alfabesine geçildi. Bunu romanda göremeyiz. Okullarda neler yapıldığı, hangi konuların işlendiği, hangi alfabeyle eğitim verildiği bahsedilmez.

Kazakistan’da 1930’lu yıllarda yaşanan katliamlar, özellikle aydın kesime uygulanan kıyım (Berdibayev, 2004: 12-21) da unutulmuş olaylar arasında sayılabilir.

Kazakistan’ın özerk bir cumhuriyet olarak tanındığı (Saray, 2002: 121-125; Şirin User, 2006: 284), Kazakçanın, Kazakların ana dili kabul edilmesine rağmen Rusçanın bütün Sovyetlerin ortak resmi dili olduğu vs. romanda hiç bahsedilmeyen eksik kalmış konulardır.

Romanın üçüncü bölümü, yani yazar ağzından verilen 1985 ila 1991 yılları arasında yaşanan olayların anlatıldığı bölümdür. Bu gün orta yaştaki pek çok kişinin şahit olduğu veya

408 bir yakınının katıldığı Aralık olayları, üzerinde fazlaca durulmayan ve eksikliği hissedilen konulardandır.

Roman kahramanları başta olmak üzere kişi tasvirlerinin yetersizliği romandaki en büyük teknik kusurdur. Romanda adı sık geçtiği, romanın başından sonuna kadar olayların gelişmesinde rolü olduğu, her zaman ve her yerde roman kahramanının yanında olduğu halde sadece adı belirtilen, roman kahramanının yengesi Jüzük bunlardan birisidir.

Romanın bölümlendirmesini dikkate aldığımızda, romanın Tazabek’in ölümüne kadar olan bölümünü arşivlerde elde edilmiş bilgilerden hareketle yazılmış, diğer iki bölüm ise tamamen yazarın hayal gücüyle oluşturulmuş ve önceki bölüme monte edilmiş şeklinde değerlendirmek mümkündür. İkinci ve üçüncü bölümün birinci bölümdeki sürükleyiciliği yakalayamamış olmasını da buna bağlayabiliriz.

Romandaki ikinci ve üçüncü bölümün çok üstünkörü geçilmesi, pek çok olayın bahsedilmemesini de yazarın Sovyet döneminde Sovyet geleneğiyle yetişmiş olması yanında, korku ve endişe ile izah etmek de mümkündür.

Romanın başından evlendiği zamana kadar roman kahramanı ile aynı evi paylaşan, Kalmukların göç sırasında Şeyi’yi kaçırdıklarında ortak kaderi paylaştığı Tazabek’in kız kardeşi Jameş; yine romanın ilk bölümünde yer alan ve roman kahramanı ile hep beraber anılan Şeyi’nin kaynanası Kalişa; Jüzük’ün göçten sonra evlendiği Kırgız kocası Tabay; romanın ilk bölümlerinde dâhil olan fakat romanın sonuna kadar olayların içinde olan Kali, tasviri yapılmayan, ikinci dereceden kahraman olup siluet şeklinde verilmiş kişilerdir. Bu sayıyı aslında çoğaltmak mümkündür.

Romanda, Kazak toplumu ve yaşayışını dikkate aldığımızda roman kahramanı Şeyi ile kaynanası Kalişa arasındaki ilişki de yeteri kadar işlenmemiş, eleştirilmeye değer bir konudur. Buna Şeyi’nin görümcesi Jameş ve Şeyi’nin ilişkisini de dâhil edebiliriz.

Kazak toplumunda kaynana her zaman baskındır, gelini yönetir ve yönlendirir. Bu yüzden gelinle kaynana arasında dile getirilmese de sürekli bir çatışma olur. Kaldı ki henüz evlenmeden tecavüze uğrayan roman kahramanı Şeyi, romanın ilerleyen döneminde Kalmuklar tarafından kaçırılır ve birkaç gün tecavüze maruz kalır. Olayın yaşandığı dönemi bir göç telaşı ile mazur görsek bile daha sonra bir kaynana tarafından bu meselenin hiç gündeme getirilmemesi, üstelik Jüzük’ün annesi Kalişa’ya Oralbek’in gittikçe Rus’a benzediğini söylemesine rağmen Kalişa’nın susması ve sessiz kalması izahı zor bir meseledir.

409

Bu yönleri ile Kalişa ile Şeyi’nin ilişkisi toplumun değerleri ile örtüşmediği gibi pek gerçekçi de sayılmaz.

Buna Şeyi’nin görümcesi Jameş ve Şeyi’nin ilişkisini de dâhil edebiliriz. Aynı kaderi paylaştıkları için Jameş’in susmak zorunda kaldığını kabul etsek bile normal hayatta görülen gelin görümce didişmesinin veya rekabetinin romanda olduğunu söyleyemeyiz.

Yine Şeyi’nin yengesi Jüzük’le olan yakınlığı, Jameş’le Kalişa ve Tazabek arasında görülmez. Jameş romanın ilerleyen bölümlerinde sanki unutulmuş gibidir.

Şeyi’nin gelinleri ile olan ilişkisi de kendisi ile kaynanasının ilişkisi gibidir. Bu ilişkiyi de normal olarak yorumlamak mümkün değildir. Bu durumu 1918 yılında kabul edilen Sovyet anayasasındaki kadın erkek eşitliği ve anayasada tanımlanan ailedeki kadın erkek rolüyle (Tuganova, 2014:48) izah etmek mümkündür. Anayasadaki bu tanımlamanın Kazak aile yapısını olumsuz etkilediğini, aile birliğini bozduğunu, aile yapısını değiştirdiğini söyleyebiliriz (http://anatili.kazgazeta.kz/?p=7869; Koraş, 2018: 440-452).

III.2.2. Anlatıcı ve Bakış Açısı

Anlatıcı, konuşanları bize anlatmakla kalmaz, olaylar ve kişiler hakkında açıklamalarda ve yorumlarda bulunur. Bu yüzden romanlarda kişiler kadar onun varlığı da gözler önündedir, olup bitenleri anlatan sesi çok daha belirgindir. Bazen bireysel özellikler taşıyan bir roman kişisi gibidir (Aytür’den naklen Aça vd., 2012: 66). Bakış acısı da bir romanda olayların okuyucuya kimin gözünden, kimin ağzından ulaştığı sorusuyla ilgili bir kavramdır.

Ey Dünya Ey romanı 1916 ila 1991 yılları arısındaki zamanı ve bugünkü Kazakistan coğrafyasının güneyi ile Doğu Türkistan’ın kuzeyini içine alan geniş bir coğrafyayı anlatmaktadır. Bu geniş zaman dilimi ve mekânın genişliği düşünüldüğünde romanın hacmi yetersizdir. Yazar romanda olaylara odaklanmış, mekân ve kişi tasvirlerini ihmal etmiştir.

Kazak tarihinde önemli bir yer işgal eden 1916 olayları daha iyi mekân ve kişi tasvirleri ile dramatize edilerek romanın gerilimi artırılabilecekken yazar bunu tercih etmemiş sadece olayları anlatmakla yetinmiştir.

Romandaki olayların bir kısmı belgelere dayansa da, kurgu yazara aittir. Yazar romandaki gerilimi artırmak yerine hem Ruslardan hem Kazaklardan hem de Kalmuklardan iyi ve kötü insanları ele alarak dengelemeyi tercih etmiş, gerilimi düşürmüştür. Bunda,

410

Kazakistan’da Rusların varlığının etkili olması yanında yazarın Sovyet döneminde yetişmiş olmasının etkisi de olabilir.

Romanda kullanılan yer isimleri, o günkü halkın kullandığı kelime, deyim ve atasözleri ile özdeyişlerin kullanılması üslubu ilgi çekici bir hale getirmektedir. Zaman zaman roman kahramanlarının ağzından verilen uzun açıklamalar olsa da genelde cümleler kısa ve anlaşılır durumdadır. Yine bazı uzun açıklamalar dışında roman, roman kahramanlarının konuşmalarına dayanır. Mekânın genişliği ve değişkenliği ile zaman zaman rastladığımız uzun açıklamalar eseri bir tiyatro eseri olmaktan çıkarır.

Romandaki olaylar, kişiler arası münasebetler, hitaplar ve isimlendirmeler romandaki olayların yaşandığı dönemdeki Kazakların hayat tarzını tam olarak aksettirmiştir. Romanda, bugün tarihe karışmış ve uygulama imkânı olmayan pek çok gelenek, görenek ve âdeti canlı olarak görürüz. Bu yönleri ile roman gerçekten tarihî bir romandır.

Yukarıda bahsettiğimiz özellikleri ile roman Kazak millî edebiyatının oluşmasında önemli bir yer işgal edecektir.

III.2.3. Romanda Kullanılan Tasvirler

Yazar bir şeyin bazen insanların tecrübe ile sırrını, belgesi ile özelliğini, kalite ile güçlüğünü canlandırıp tasvir eder. Mesela, Rus Çarının bundan önce avucundaki halkın toprağı, dili ve dini için verdiği sözü tutmaması, düşmanlarından dayak yemesi, canı acıyıp özgürlüğü isteyen Kazak halkının,

“Kayası, kalın çam ağacı, bir birine eklenen çalılar, pınarları, uçurumu, otu ile çiçeği, hayvanı ile kuşu bu hayatın hiç biri başka yerde olmayacak, başka yerde bulunmayacak kadar muhteşem!.” (s.86).

Buradaki en güzel tasvir o dönemdeki Kazak halkının özgür hayatı, hayvanlar için güzel sulu yerleri, hayal eden gözleriyle düşünceleriyle anlatmıştır.

III.2.3.1. Kişi ve Kişilik Tasvirleri

Yazarın romandaki mekânları tasvir ve yer isimlerini verirken gösterdiği başarıyı kişilerin tasvirinde görmek mümkün değildir.

411

Romanın başkahramanı Şeyi başta olmak üzere pek çok şahıs yeteri kadar tasvir edilmemiştir. Şeyi ile Tazabek yanında, romandaki olayların akışında rol oynayan Tazabek’in annesi Kalişa, Şeyi’nin yengesi Jüzük ve sonradan evlendiği Kırgız Tabay, Tazabek’in kız kardeşi Jameş, Jameş’in kocası Jomart şarkıcı Rus kızı Sofiya, Şeyi’yi kaçırıp tecavüz eden Kalmuk, Şeyi ve Jameş’i Kalmukların elinden kurtaran Karga, Tazabek’in gayri meşru ilişki kurduğu Daneker, Tazabek’le tanıştıktan sonra çok sık adı geçen, ölümünden sonra ailesinin çok yardım gördüğü Kobzev, Kapez, Kamza, Kitapbek vs isim olarak bildiğimiz ama nasıl olduğunu bilmediğimiz kişilerdir.

Romanda Şeyi ve Tazabek romanın değişik bölümlerinde kısmen tasvir edilmiş iki kahramandır. Ancak yapılan tasvir bu şahısları hayalimizde canlandıramayacak kadardır.

Eserde Şeyi’ ile ilgili en geniş tasvir romanın hemen başlangıcındadır.

On altı yaşına gelen Kazak kızın pişmiş meyveye benzediğini, Şeyi iyi biliyordu. O yüzden mi yoksa gerçekten öyle mi bu sene on altıya geleli vücudunda bir değişiklik olduğunu kendisi de vücudu da hissediyor gibiydi. Aynaya baktığında yaşından dolayı yüzündeki değişiklikleri kendisi de fark ediyordu. Yine de dikkatle baktığında yüzü önceki gibi düz sivri burunlu güzel yüzlü bir genç kızdı. Boyu da biraz eskisinden uzun gibiydi. Kendisi de farkındaydı özellikle geniş alnı kendi yaşından biraz yetişkin gösterdiği için etrafındakiler yaşı konusundayanılıyordu (s.13).

Yazar, Şeyi’yi böyle tasvir ederken Tazabek’i ise sadece yüzünü göz önüne getirir.

Tazabek, “güçlü, başı iri, çene kemikleri yana taşmış, kırmızı yüzlü, kara sık bıyığı yüzüne yakışan esmer bir delikanlı” (s.16) cümleleriyle kısmen doğrudan kısmen dolaylı olarak tasvir edilir.

Jameş, romanın başlangıcında Tazabek’le Şeyi’nin tanışma faslında bir de Kalmukların kaçırıp tecavüz ettiğinde görülen sonra kendisinden hiç bahsedilmeyen bir karakterdir. Jameş evlenene kadar Şeyi ve Tazabek’le aynı evde yaşamalarına rağmen hemen hemen hiç bahsedilmez.

Jüzük, roman boyunca adı en çok geçen kişi olmasına rağmen sadece adı bilinir kendisinin nasıl olduğu hiç bahsedilmez.

Sofiya, Ködek’in arkasından dombırayı çalar vaziyette tutan, beyaz ipek elbise üzerinde kırmızı kadifeyle yelek giyen orta boylu, sarı saçlı, sarı renkli tam bir Rus kızı çıktı

412

(s.15).Kızın Rus olduğunu düşündüren sadece yüzüydü. Giydiği kıyafeti, sesi, hatta hareketleri hepsi bir Kazak’ı andırıyordu (s.16) cümleleriyle verilir.

Romanın hemen başlarında görülüp sonra hemen öldürülen Şeyi’nin babası;

Babası Tileuli, Şeyi’ye göre katı yürekli ve adil, kimsenin düşünmediğini düşünen, kimsenin bilemediğini bilen, yapısı çok farklı bir kişidir. Davranışı ve karakteri biraz farklıdır. Eski Kazakları överdi şimdiki Kazakların çoğunu küçümserdi. Babasının konuşmalarına bakınca kendisi övüngen; tek atını sevdiği birisine inip verecek kadar cömert, korktuğunu ve şaşırdığını belirtmek istemeyen namuslu birisidir. Kendisinin yaptığı doğru, yanlış olsa da dediğinden vaz geçmeyen, hem cesur hem inatçıdır. Birisinin kendisinden üstün olduğunu kabul etmeyecek kadar kıskançtır. Bugün birisinin ‘e, tamam’ dediğinin yarın kendisine kazılan çukur olduğunu fark etmeyecek kadar saftı; birisine hediye vereni seven ve almayı da kötü demeyen, her nasılsa tüm iyi ve kötülüğü kendisinde bulunan tek millet Kazak gibidir (s.34).

cümleleriyle neredeyse Şeyi ve Tazabek’ten daha detaylı verilir. Bunun yanında Tazabek’in babası da İhtiyar Ömirali, bağdaş kurarak oturduğunda da birazcık iri yarı bir kişiymiş. Konuşması ve karakteri de görünüşü gibi sertti (s.34) cümlesiyle verilir. Yazar bu iki kişinin tasviri konusunda da dergeyi kuramamıştır. Bu dengesizliği romandaki sıradan birisi olan Baken için yapılan

Baken ilk başta iyi gibi görünüyordu artık Şeyi’ye başka tarafından görünmeye başladı. Coşkuyla konuştuğu bazen yakışıyorsa bazen yakışmıyordu. İlk görünüşü aldatıcıymış, geniş, güler yüzlü göründüğü maskesiymiş. Alını o kadar dar ki kabağın yukarı kaldırınca alnıyla kaşı birleşecek gibiydi. Kaşıyla gözü iki taraftan iki kulağına geren gibi uzana çarpıkça duruyordu. Önünde duran yarasanın kıllı insan tipli olanı gibiydi. O buna bir iki kere ‘Benim gözüme kestirdiğim sensin (nişana aldığım)’ diye atılacak ok gibi bakmıştı. Şeyi kendi kendinden rahatsız oldu (s.205).

Tasvir ile roman kahramanı Tazabek’in tasviri ile karşılaştırdığımızda da görürüz.

Bu eksikliği romanın aksiyonu ile izah etmek yetersiz olur. Bu durum bir edebi geleneğin sonucu olabilir. Jdanov’un 1947 yılında yayımladığı genelgede belirttiği “Devrimci romantizm, gerçekte olmayan hayatı ve gerçekte olmayan kahramanları tasvir eden ve hayatın zıtlıklarından idealleştirilen geçmişe veya hayalî âleme götüren pasif ve gerici romantizmden kesin olarak ayrılır.” (Karakaş Şuayip, 2009: 595-617) Sosyalist Realizmin ilkeleri ile ilgili olabilir.

413

III.2.3.2. Mekan Tasvirleri

Isqaqulı, “Edebi eserin esas amacı, hayat (yaşam) değişimlerini edebi bakış acısından kavramaktır.” (Isqaqulı; 2001:14) der. Hayatın değişimini kavramak kişiler ve mekânın tasviri ile mümkündür.

Kişileri tasvir konusunda çok üstün körü geçen yazar mekânları anlatırken daha başarılıdır. Bu,

“Almereklerin yurdu Kulık dağının öteki karşı eteği ve Saha tarafının hepsidir. Kulık dağı, Şarın nehrinden doğuya doğru, Jalanaş dağı ise onun güney taraf karşısında İki Aşa’ya kadar uzanmaktadır. İkisinin arası doğuya doğru genişleyip bir birinden uzaklaşıyordu. Doğuya doğru sırayla Toğız Bulak, Şet Merki, Aral, Orta Merki, Jaydak Bulak, Kensu veya Bas Merki, İki Aşa denilen her yer, her su o Jalanaş dağının eteği olan yeşillik yerler. Bunlardan doğan nehir ve bulaklar Kulık dağının güney tarafından akan Keğen suyuna ve Aktoğay’la birleşip Şarın’a akar. Şarın’ın başı Aktoğay, ortası Körtoğay, eteği ise Sartoğay’dır. Suyun iki yakasındaki uçurumlar, su ile rüzgârdan oluşan mükemmel resimler, biri kahramana, biri ozana benzeyerek ilgi çekerken, diğeri de korkulu bir şeylere benzeyerek korkuturdu. Böyle yerler Kazakları yöneten Rusların ilgisini çekmese neresi çekerdi?.” (s.47) paragrafında da görülebilir. Yazar, romanda olayların geçtiği bölgede yetişmiş birisidir ( röportajdan). Bundan dolayı romandaki mekân, dağ, tepe, ırmak, yayla, orman, geçit, pınar vs tam anlamıyla verilmiş zaman zaman da örneğini verdiğimiz şekilde tasvir edilmiştir.

…Kensu’dan geçip Kökbiyik’in tepesine çıktığında sağ taraftan İki Aşa göründü. Farklı köy, farklı insanlardı. Fakat sıcaklık geliyordu, gelin olup geldiği kutsal yerdi. Hepsinden ayrılıp Taykenle kavuştuğu yeri bu İki Aşa’ydı (s.193).

Dağın güzelliğini dağ görmeyenler nereden bilsin? Dağ dediğin düz yerin üzerinde bir yükselti diye düşünebilir? Dağ sadece yükselti mi? Kayası, kalın çam ağacı, bir birine eklenen çalılar, pınarları, uçurumu, otu ile çiçeği, hayvanı ile kuşu buhayatın hiç biri başka yerde olmayacak, başka yerde bulunmayacak kadar muhteşem! Fakat bu güzelliği herkes göremezdi ve görmeye gelmeyebilir. Çünkü dağın isteyenin çıkamayacağı uçurumu ve zirvesi, herkesin anlamayacak kadar sırrı çoktur. Yüksektekini gören aşağıdakini göremez. Eteğe inip yine durakladı. Bu aşağıdan bakan insan dağın neresini görebilir? Sadece dışını görebilir. Dağ ise tepeden bakıp senin tüm

414

cüsseni aktararak görüyordu. Başkalarını bilmeyeni bilen, göremeyeni görebilen insanlar da dağ gibidir belki (s.86).

Kömürşü, dağın güneş yamacındaki dağ geçididir. Güneyde olsa da güneşin çok değmediği düz büyük say. Güneş sadece öğlen arası değip tekrar kaybolurdu. Saklanmaya uygun gölgelik,dar ve kısa dağ geçidinin tepesi geniş düzlüktü. Sanki geniş ahır gibiydi. Orası çok sakin rüzgârsız ve hayvanları otlatmaya çok uygun bir yerdi. Kaçıp gelen milletin tüm hayvanlarını çocuklar burada otlatıyordu. Kömürşü’nün ilk önce suyu farklıdır. Büyük taşlardan, yardan şelale olup akıyordu. Millet ona Damla Pınar ve Kutsal Pınar diyordu (s.91).

Tazabeklerin yerleştiği yer Jılısay Kulık dağının kuzeyinde, Jalanaş’ın kuzey doğusunda, Kojabek’lerin Karabulağı ise batıdadır. İki köyün arası yarım gün sürer. Jalanaş, buradaki Kazak Rusların merkezi, yaklaşık yüz elli, altmış evli büyük köydür. Kazaklar için biraz tehlikeli yerdir. Çünkü oranın halkı: ‘Siz Çara karşı çıktınız’, diye onlara öfkelidir.

III.2.3.3. Diğer Tasvirler

Kişi ve mekân tasvirleri dışında yaşanan olaylar karşısında kişilerin duygularını anlatan soyut tasvirler de vardır. Bunlar kişiler arası ilişkileri, yorumları, tavırları, sevgi ve nefreti, kişilerin mekân ve olaylarla ilgili tavrını da belirten cümlelerdir.

Şeyi ile Tazabek’in buluşması ve Şeyi’nin durumu şöyle tasvir edilir:

“Şeyi, Tazabek’e gözünün altıyla üstüyle de bakıp sabrı taştı. Bir an yanına yaklaşıp ‘Çok şükür geldin!’ deyiverdi. O kelime, ateş eder gibi Tazabek’i telaşlandırdı. Şakağına kayan bir fiske saçı, tekrar tekrar gözünün önüne gelen saçı Şeyi tekrar başını geri silkeleyip o da olmayınca parmaklarıyla kulağının arka tarafına iyice sıkıştırdı. Birazdan yine bir fiske saçı gözünün önüne geliyor ve yine silikleyip yine parmaklarını saçına uzatıyor, bu arada ikisinin gözleri kesişiyordu. Onların konuştuklarını kulaklarıyla duyup kendileri gözleriyle konuşuyordu.” (s.178).

Sofiya’nın konseri ise; “Sopıya’nın şarkısından Karkara yaylası bile canlanır gibi oldu, at ve koyun pazarının Mınjılkı tarafındaki yamaçları da hareketleriyle şarkıya eşlik eder gibiydi. Yemyeşil yaylalar bile şarkıyı duyduktan sonra daha da güzelleşmiş gibiydi.” (s.16) cümleleriyle tasvir edilir.

415

“Karakol’a giden ana yoldan kırk elli adım uzakta cesedi şişmiş ölü bir kadın ve biri delikanlı, diğeri daha çocuk iki oğlanı iki tarafta yatıyordu. Üçünden daha uzakta on iki ya da on üç yaşındaki oğlanın başını kılıçla kesmişler. Bu çocuk da o kadının oğlu mu, oğlu değil mi belirsiz. Bir soyun nesli bunlarla bitti mi, kim bilir? Tüm Kazaklar karşı çıksa da bu dördü Çarın buyruğuna karşı çıkmamış olabilirdi? Hatta beyaz Çarın kara Çarın kim olduğunu bilirler mi bunlar acaba?” (s.93) cümleleri de yaşanan olaylar karşısında Tazabek’in duygularının anlatıldığı bölümlerdendir.

III.3. Romanda Kullanılan Kelimeler Hakkında

Yine romanda yazar tarafından kahramanların ağzından verilen bilgece söylenmiş felsefi, derin anlamı olan özdeyiş mahiyetinde sözler kullanılmış; zaman zaman da şartları gösteren tesbitler yapılmıştır. Yazar bunların çoğunu romandaki şahısların ağzından vermiştir (https://qazaqadebieti.kz/1962/haly-alaj-art-zh-ldyz). Bunu verişteki amaç da o dönemde pek çok kişinin okuma yazması olmasa da geleneksel meclis ve toplantılarda konuşulanları dinlemek suretiyle insanların bilgi sahibi olduğunu göstermektir. Roman boyunca bu şekilde kullanılan söz o kadar çoktur ki biz bunlardan sadece bazılarını vermekle yetineceğiz.

“Anneme saygı göstermen atalarıma da saygı göstermen anlamına gelir.” (s.166)

“Azıcık olup herkesten endişelenmek yerine çok olup herkesi endişelendirmek daha iyidir.” (s.263)

“Bilginler çoğalınca halkın birliği güçlenir.” (s.253)

“Kocanı sevmekten utanma, bilakis sevmediğine utan!” (s.79)

“Tek Rus kardeştir. Beş Rus bir köy olur; yüz Rus’la mücadele edersin, bin Rus’a tabi olursun’ sözünü Kazak anlar mı?” (s. 41).

“Yerin taşıyabildiğini kadın da taşıyabilir.” (s.178)

“Yoktan var daha iyidir, yalnız olmaktan evli olmak daha iyidir.” (s.136)

“Yüksektekini gören aşağıdakini göremez.” (s.88)

“Kendinden güçlüye öfkeni değil aklını göster.” ( s . 3 9 )

“Öfke, öfke çağırır, güçlünün öfkesi dediğini yaptırır, akıl ise aklı çağırır, zayıfın aklına güçlü de eğilir, dedi.” (s.39)

416

“Sen onun söylediğini değil, söylemediği konuları anlamaya çalış!” (s.103)

“Sır saklayabilen erkek, düşmandan saklanılan kaleyle denktir.” (s.192).

III.3.1. Kazakça Kelimeler

Kazakçadaki bazı kelimeler yazar tarafından yazı dilinde kullanılan şekiller değil ağızlarda kullanılan şekiller veya konuşma dilinde kullanılan şekiller tercih edilmiştir. Bunlardan bazıları uğradığı ses olayları ile değişmiş ve tanınmaz hale gelmiştir, bazıları ise birden fazla kelimenin kaynaşmış şeklidir. Yine bazı kelimelerin yazımı konusunda yazarın Kazak imlasından farklı olarak özel yazımı sözkonusudur. Bunların bir kısmı yabancı kelimeler bir kısmı da kazakça kelimelerdir.

III.3.1.1. Söyleyişi Değişmiş Kelimeler

Yazar, günlük hayatta kullanılan konuşma dilindeki pek çok şekli de eserine günlük hayatta kulanıldığı şekliyle eserinde kullanmıştır. Anda Sopıya degen orıs qızı än sap (

Birdeme aytayın dep pe eŋ?(

417

Jol körsetesiŋ dep qaşqındar otağasın zorlap äketken (

Keşe erteŋgisin äkem sırttan sup-sur bop (

Mına bizdi tonap, şavıp äketip (

Obay, men seni qaşan mazaq qılıp em? (

äkep ˂ äkelip (163; 5905) “getirmek”

äketet (30; 672) ˂ alıp ketedi (Mamanov, 2014: 37) “götürmek”

alğam ˂ alğanım (229; 8468) “almıştım”

än sap ˂ än salıp (14; 34) “şarkı söyleyip”

atiy (75; 2467), (Qaliyev vd.; 2005: 113; DS; 127) “kaynata, kayınbaba”

aytpappa em ˂ aytpappa edim (84; 2823) “söylemiş miydim”

baruwşı ek ˂ baruwşı edik (229; 8477) “gider idik”

bilem ˂ bilemin (194; 7127) “biliyorum”

büytpeytin (30; 664) (˂büyt- bulay+et) (KS; 282) “öyle yapmıyordu”

dalbasalap kele jatır em ˂ kele jatır edim (23; 407) “düşünüp geliyordum”

kättä (201; 7398), (DS; 330) ˂ kätte [Far] “büyük, zor” käytüwşi ek ˂ käytüşi edik (156; 5623) “ne yapsak idik”

käytüwşi em? < qaytuwşı edim? (23; 393) “Nasıl yapardım?”

418

kele jatkamız ˂ kele jatkanbız (43; 1193) “geliyorduk”

kele jatqam ˂ kele jatkanmın (23; 400) “geliyordum”

östisem (53; 1593) (˂ östi- osılay+istev) (KS; 1040) “böyle yapmak, böyle etmek”

öydeme (185; 6764) (< öyde- olay+de) (KS; 1024) “öyle deme”

öytip (15; 68) (< öyt- olay+etip) (KS; 1024)“öyle yapıp”

piştu (172, 6278), (KS; 1078) “Önemsemeyen, beğenmeyeni bildiren işaret kelime.” quralpas (200; 7349), (DS; 474): “Aynı yaşta, akran”

söydedi (162; 5861) (˂ söyde- solay+de) (KS; 1165) “öyle dedi”

söytken (83; 2779) ˂ solay etken (Mamanov, 2014: 37) “öyle yapan”

söytsem (101; 3498) (söyt- solay+et) (KS; 1165) “öyle yapmak, öyle etmek”

III.3.1.2. Mahalli Kelimeler

Bazı kelimeler farklı Kazak ağızlarında farklı telaffuz edilir, bunlar zaman zaman büyük ve küçük ünlü uyumu gibi dile ait kuralların da dışına çıkabilir. Kazakça kelimeler Kuzey- batıda çoğunda kalın Güney-doğuda ince olarak telaffuz edilir (Niyazğaliyev-Turğanaliyeva, 2013: 69)

Ätiyim (KS; 164) kaynata < Ȁtiyim estiydi ğoy. (75; 2467) “Kayınpederim duyar ki.”

Kättä (KS; 612): büyük, zor < Bäri kättä boladı. (201; 7398) ˂ kätte [Fr] “Hepsi güzel olacak.”

Piştuv (KS; 1078): önemsemeyen, beğenmeyeni bildiren işaret kelime < …basqanıŋ ösek-ayaŋı mağan piştuv qurlı da bolmaydı. (172, 6278) “…birisinin gıybeti benim umurumda bile değil.”

Quralpas (KS; 847): aynı yaşta, akran < Orta jastağı sarı kisi men özi quralpas äyel. (200; 7349) “Orta yaşlardaki sarışın kişi ile yaşıt kadın.”

Qazak diyalektleri sadece eski devirdeki kabile (boy) dillerinin kalıntısı olarak saklanıp evvelki kelimelerden yapılmıyor. Onun içinde sonraki devirlerde de ortaya çıkan kelimeler de vardı. Son zamanlarda diyalekt özelliklerinin birçoğu komşu dillerden değişip gelen kelimelerdir. Rusçadan gelen veya Rusçadan Avrupa dillerine geçen kelimeler edebi kabul

419 edilmesi ile yazılış tarafı Rusça nüshasın saklıyorsa, konuşmada (sözlü silin) ses bilgisine göre biraz değişiklik olur (Niyazğaliyev-Turğanaliyeva, 2013: 69)

Kärtöşke < kartoşka (254; 9436) “patapez”

III.3.1.3. Arkaik Kelimeler

Çalışmaya konu eserde yazar, eserde olayın olduğu devri olduğu gibi yansıtabilmek için arkaik kelimeleri kullanmıştır. tarihî romanlarda kullanılan kelimeler döneme uygun olmazsa dönem tam anlamıyla okuyucuya yansıtılamaz kaygısı bu arkaik kelimelerin esere girmesinde etkili olmuştur diyebiliriz.

Yazar, romanda kullandığı kelimeleri özellikle romandaki olayların yaşandığı dönemi dikkate alarak kullanmıştır. Buna atasözü, deyim ve argo kelimeleri de dâhil edebiliriz. Özellikle halk ağzından gelen kelimelere fazlasıyla yer verir. Yazı dilinde buğra olarak kullanılan kelime eser içinde ğ sesi düşmüş olarak bura (Nurjekeulı, 2016: 85);

Eserde bu gün kullanılmayan eski arkaik kelimeler ve bu gün kullanılmayan atasözleri de kullanılmıştır.

Çalışmada, dönemi yansıtmak için arkaik kelimeler kullanılmıştır. Bu kelimeler şunlardır:

Аqalaqşı (KS; 52) belli bir bölgeyi yöneten kişinin yardımcısı; ticaret kervanının yöneticisi veya belli bir bölgeyi yöneten kişinin unvanı. Tüccar kervanının yöneticisi veya belli bir bölgeye yöneten kişinin mertebesi.

Şawıpkeli men tawıpkelin ertip sol aranıŋ aqalaqşısı kele qaldı. (126; 4458) “Habercisi ile yardımcısını yanında getiren o tarafın yöneticisi geliverdi.”.

Saqpanşa (KS; 1101) “Bir miktar kuzulu koyun”

Tazabek itmurınnın tasasınan saqpanşa atıldı. (147; 5285) “Tazabek kuşburnunun arkasına gizlenerek kuzu gibi atladı.”

Nayza (KS; 963) (Far.) ucunda sivri demir olan uzun ağaç, uzun sopa şeklindeki savaş aleti. Kazaklar bu aleti silah, beşli tüfek gibi ateşli silahlar daha ortaya çıkmadan kullanmışlar, sonra da ondan daha hızlı ve etkili silahlar çıkınca onlar kullanımdan kaldırıldı.

Qolında qoqiğan nayzası. (52; 1559) “Elinde büyük mızrağı”

420

Nöker (KS; 981) Padişah, han, asilzadelerin yanında hizmet eden asker, yaver nöker. (201; 7408) “Yaver, hanlık devrin geçtikten sonra Sovyet idaresinin gelmesiyle hanlıkla ilgili han, vezir, yaver gibi kelimeler sadece tarihî eserlerde kullanılmaktadır.”

Bergtiŋ nökerleri uralap avıldı şavıp, taŋğı beste tätti uyqıda jatqan qazaqtıŋ elüvin qırıptı. (57; 1758) “Berg’in yaverleri köye baskın yapıp sabahleyin tatlı tatlı uyuyan Kazakların yaklaşık ellisini öldürmüşler.”

Şabarman (KS; 1378) ˂ “ulak, haberci”

Bastıqtıŋ buyrığın jetkizgen şabarmanşa şaqılday qalıptı. (168; 6096) “Başkanın emrini yetiştiren haberci gibi konuşuyordu.”

Kökek, Kazaklar eski zamanda nisan ayını guguk kuşunun ilk seslendiğinden dolayı ‘Kökek’ diye adlandırmış. (KS; 671) Şimdi ise nisan ismi kullanılmakta olup ‘kökek’ ismini sadece kitaplarda bulabiliriz.

Kökek ayınıŋ şuağı jerdi de eldi de jılıttı. (127; 4484) “Nisan ayının güneşi yeri de halkı da ısıttı.”

Arkaik, halkın hayatında, töre ve geleneklerle dünya görüşüne göre her devirde diğer kelimelerle değişip, eskileşerek kullanmadan artık düşmüş kelimelerdir (Ahmetov-Şaŋbayev; 1998: 182). Fakat bazı arkaik kelimeler yeni anlamda söz hazinesinde yer alır.

Orda (KS; 1007) Orta asırlardaki göçebe halkın idari, siyasîyönetim merkezi, saray. Ortaçağda göçebe devletlerin yönetim merkezi.

Ordağa bergisiz otav tikken jeri. (193; 7094) “Uyva kurduğu yerdir.”

Qoz (KS; 799) “Koru daha sönmemiş sıcak kül.”

Tabanı da qozğa koya sal. (160; 5788) “Tavanı da köze koy.”

Ulıq (KS; 1334) “Üst düzey yönetici.”

…Qılınop degen ulıq on bes nökerimen tamızdıŋ basında sav ete qaldı. (98; 3353) “…Kılınop denilen üst düzey yönetici on beş maiyetiyle Ağustos ayının başında aniden ortaya çıktı.”

Etnografya, millî adet tutumları, yaşantı, giyim tarzı, mal-mülk iyelik, düğün yapmak, eğlence işleri, mesleki aletleri kullanma gibi hareketleri bildiren kelimeler:

421

…Ȁvbäkir batır, patşadan senderge munapas keldi sağa tekide şığasıŋdar, dedi keketip. (70; 2268) “…Avbakir! Çarın size munapas23 kararı var, saat ikide serbest olacaksınız’ dedi dalga geçerek.”

Bätşağar (23;370) ˂ pätşağar ˂ patşağar (KS; 1055) [< beçe (85)+ger [Far.] (Devellioğlu, 2010: 328)]“terbiyesiz, ahlaksız.”

Oyana ma dep, betine biraz qarap turıp edi, bala bılq etpedi. Uyqısı qattı-aq eken bätşağardıŋ. (22; 368) “Uyandı mı diye yüzüne bakmıştı ama çocuk ses vermedi, uykusu çok derinmiş, zavallının.”

Bökpen (KS; 255) Kavrulmuş buğdayın sütte pişirilmesiyle yapılan millî yemek.

Qara ala ittin quyrığın, bökpen etip bereyin. (160; 5773) “Kara alaca köpeğin kuyruğun bökpen yapıp vereyim.”

Büldirge (KS; 283) Kamçının veya topuzun sapına bağlanan tutulacak yeri.

Oŋ qolınan qamşının büldirgesi susıp bara jattı. (26; 506) “sağ elinden kamçının sapı kayıp gidiyordu.”

Quyrıq-bavır (KS; 836) Koyunun kuyruk yağı ile ciğerinden doğranıp yapılan dünürlere ikram edilen lezzetli yemek.

Ata-anasımen ata-enesi quirık-bawır jegisken soŋ, Şeyi özinTazabek’tiŋzaŋdıqalındığı sanağan. (42; 1140) “Anne babası ile kaynatası ile kaynanası (dünürler bir biriyle) quirık- bauır yedikten sonra Şeyi kendisin Tazabek’in karısı sayır.”

Sıqırlavık (KS; 1190) Keçe çadırın kamış kapısının iç tarafından kapatılan nakışlayarak yapılan ağaç kapı.

Sıqırlavık sırt etip jumsak jabıldı. (83; 2794) “Kapı gıcırdayarak yavaş kapandı.”.

Teŋ (KS; 1240) Geleneksel Kazak toplumunda göç edilirken deveye yüklenen yük ağırlığı eşit olarak balyalanmış yük.

Üytikpey, teŋderin şeşip, kiyiz- tekemettiŋ üstüne kiyimşeŋ kıysaya ketisti. (89; 3028) “Çadırı kurmadan yüklenen yüklerini çıkarıp desenli keçenin üzerine kıyafetleriyle uzandılar.”.

Kyt˂ kyit (KS; 645) Dünürlerin bir birilerine hayvan, altın ve giyim kuşam türü verdikleri hediye.

23 Münâfeset: fesatlık, düşmanlık. 422

Sağan kygizgen kytim bolsın. (87; 2940) “Sana veren hediyem(ki) olsun.”

Nämeŋgerlik < ämeŋgerlik (KS; 158) Geleneksel Kazak toplumundaki dul kalan bir kadını ölen kocasının kardeşi veya yakınlarından birisi ile evlendirme geleneği.

Nämeŋgerlik jolmen Kenjeğarağa toqtağan edik. (263; 9796) “Nämeŋgerlik geleneğiyle Kenjeğara’yı tercih ettik.”

Munapas (70; 2266): [

Urın kelüw (KS; 1337) (damat) nişanlısının köyüne yengelerine hediye alarak gizlice görmeye gelmesi.

Şeyi özin Tazabek’tin zaŋdı qalıŋdığı sanağan jäne onın endi urın kelüge de qaqısı barın biletin. (42; 1142) “Şeyi kendisin Tazabek’in nişanlısı sayıyor ve Tazabek’in de artık gizlice gelmesine hakkı varın biliyordu.”

III.3.2. Yabancı Dillerden Geçmiş Kelimeler

Kazakçaya geçen ve eserde rastladığmız yabancı kelimelerin çoğu Arapça, Farsça ve Rusçadan geçmiş kelimelerdir. Arapça ve Farsça kökenli olan kelimeler, uğradığı değişikliklerle zaman zaman tanınmaz hale gelmiştir. Kelimelerin tanınmaması bir tarafa bu kelimeler ait oldukları dildeki anlamlardan farklı anlamlar kazanmışlar ve o anlamlarda kullanılmışlardır. Kazakçaya Rusçadan geçen kelimelerde de pek çok değişiklik olmuştur. Yazar kelimeleri Rusların ağzından verirken orijinal şeklini yazmış, Kazakların ağzından verirken Kazakların kullandığı şekilde vermiştir. Diğer batı dilerinden geçmiş gibi gözüken kelimelerin ise tamamına yakını Rusça vasıtasıyla Kazakçaya girdiği için sözlüklerde köken olarak ait olduğu dil verilse de bu kelimeler Kazakçaya Rusçadan geçmiştir.

III.3.2.1. Arapça Kökenli Kelimeler

Arapçadan Kazakçaya geçen kelimelerin çoğu dini kökenli, inançla ilgili olan kelimelerdir. Bunlara ilaveten din büyüklerinin isimleri de şahıslara verilen özel isim olarak Kazakçaya geçmiş kelimelerdir. Çoğu Kazakça söyleyişe uydurulmuş, bir kısmanda da anlam kaymaları olmuştur.

423

Adam ata (245; 9081) ˂ Âdem [Ar.] ˂ Ebü’l-beşer: İnsanların babası: Hz. Âdem (Devellioğlu, 2010: 227).

Astapıralla (248; 9209) ˂ Estağfirullah [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 268).

äwliye (153; 5500) ˂ [Ar.] evliya (Devellioğlu, 2010: 276).

Awubekir (19; 234) < Ebu Bekr [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 227)

äzäzil (204; 7506) ˂ azâzȋl [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 64) “İblis’in (şeytan’ın) melek bulunduğu sıradaki esas adı”

äzil (24; 447) ˂ hezl [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 415) “alay, şaka”

baqıt (21; 312) [˂ baht [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 76)] “talih, kısmet”

bereke (259; 9627) ˂ bereket [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 98) “bolluk”

dȁm (278; 10360) ˂ ta’m [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 1202) “tad, lezzet”

divan (306; 11471) < dīvān [Ar] (TDK; 542) “sedir”

dȁvlet (151; 5421) ˂ nasip, rızk [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 1042)

duğa (70; 2275) < dua [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 215).

ırıs (87; 2928) < rızk [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 1042)

jendet (62; 1943) < cellad [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 147) “cellat, katil”

Kävsär (262; 9731) ˂ Kevser [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 590).

molda (243; 9010) ˂ molla [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 762).

Musılman (63; 2000) Müslime [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 868)“Müslüman”

mülik (92; 3135)˂ [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 842) “mülk”

nämeŋgerlik (263; 9796) < ämeŋgerlik (KS; 158) < aman [Ar.] (34)+ger [Far.] (Devellioğlu, 2010: 328).

näpsi (281; 10495) ˂ nefs, nefis [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 958) “ruh, can”

nävbet (139; 4967) ˂ nevbet [Ar.] “bela, felaket” (Devellioğlu, 2010: 970) “sıra, sıra ile görülen iş”

neke (47; 1327) < nikâh [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 978)

obal (251; 9335) < vebal [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 1331)

424

ökimet (37; 960) ˂ hükûmet [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 447) “Bir memleketi idare eden vekiller hey‘eti”

Ömürali (32; 742)< Ömer [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 996)+Ali [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 32).

qajet (21; 336)< hacet [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 351)

qasiret (296; 11091)˂ hasret dert [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 386)

qızmetker (247; 9147)< hizmetkâr < hizmet [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 430)+-kâr [Far.] (Devellioğlu, 2010: 562).

qurban (68; 2167) ˂ kurbân [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 607) “Allah’ın rızasını kazanmağa vesile olan şey”

qurıyat (125; 4405) ˂ quriyat (Oŋdasınov, 2010: 81) [

sayasat (187; 6829) ˂ siyaset [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 1119)

Şaytan (221; 8146) < [Ar.] şeytan (Devellioğlu, 2010: 1162)

tarazı (264; 9837) ˂ terazi [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 1262)

uvaqıt (66; 2123) ˂ vakt [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 1323) “vakit, zaman”

Üminä (239; 8845) ˂ Emine [Ar.] (‘Emin’ kelimesinin müennesi) (Devellioğlu, 2010: 248).

Xava ana (245; 9081) ˂ Havva [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 397).

zin(i) (160; 5781)< zin< zihn [Ar.] (Devellioğlu, 2010: 1383).

III.3.2.2. Farsça Kökenli Kelimeler

İslamın kabulüyle birlikte Arapça ve Farsçadan geçen kelimeler de Kazakça söyleyişe uydurulmuştur. Bugün bunların pek çoğunun yabancı olduğu ancak uzmanlar tarafından farkedilecek kadar değişmiştir.

apiyın (210; 7739) gelincik [Far.] (KS; 92) “yazın kırlarda, özellikle ekin tarlarında yetişen, kırmızı ve otsu bitki.”

aspan (55; 1659) ˂ âsmân [Far.] (Devellioğlu, 2010: 50) “gök, semâ”

425

azar (72; 2323) âzâr [Far.] (Devellioğlu, 2010: 64) “incitme, tekdir”

duşpan < düşman [Far.] (Devellioğlu, 2010: 221)

jȁdiger (289; 10799) ˂ yâdgâr [Far.] (Mütercim Asım Efendi, 2009: 815) “yâdigâr”

Jomart (27; 566) < cömert < civan+merd [Far] (Devellioğlu, 2010: 374)

däret (162; 5847) âb-dest [Far] (Devellioğlu, 2010: 4)

mırza (59; 1834)< mirza [Far.] (Devellioğlu, 2010: 758)

nadan (39; 1038) ˂ nâ-dân [Far.] (Devellioğlu, 2010: 932)

naşar (283; 10566) ˂ nâ-çâr [Far.] (Devellioğlu, 2010: 932)

nayza (47; 1349) ˂ neyze [Far.] (Kanar, 2010: 1706)

oraza (47; 1327) ˂ rȗze [Far.] (Devellioğlu, 2010: 1051) “oruç”

perzent (131; 4652) < ferzend [Far.] (Devellioğlu, 2010: 300)

qaharman (116; 4059) ˂ kahramân (Devellioğlu, 2010: 554) “yiğit, cesur”

sam (21; 315) < şam [Far.] (Devellioğlu, 2010: 1140)

tamaşa (41;1123) ˂ temâşâ [Far.] (Devellioğlu, 2010: 1249) “bakıp seyretme, gezme”

tän (139; 4979) ˂ ten [Far.] (Mütercim Asım Efendi, 2009: 762) “gövde ve beden manasındadır.”

ustaz (196; 7187) ˂ ustâd [Far.] (Mütercim Asım Efendi, 2009: 795) “hoca”

III.3.2.3. Rusça Kökenli Kelimeler:

Kazakçada Rusçadan geçen veya Rusların etkisiyle başka dillerden geçen kelimeler çoktur. Bunun çokluğu Rusların Kazak coğrafyasını işgal etmesinden kaynaklanmaktadır.

Kazakçadaki yabancı kelimelerin çoğu Kazak söyleyişi ve hançeresine uydurulmştur. Bunlara Rusça kelimeler de dâhildir. Rusça kelimeler Sovyetler birliği döneminde yazı dilinde aslına uygun olarak yazılmasına rağmen günlük hayatta halk Kazakça söyleyişe uydurarak kullanmıştır (Niyazğaliyev-Turğanaliyeva, 2013: 69).

XIX asırda Rus Çarlığının Kazaklara uyguladığı sömürge siyaseti ve ondan sonra Rus Çarlığının yerine geçici hükumetinin gelmesi, 1922 yılında Sovyet Birliğinin kurulması Ruslar için birçok değişiklik getirse de Kazak topraklarının Ruslaştırılması siyaseti

426 değişmemiştir. Kazak yerindekurulan kalelerde Rusların çoğalması ve hâkimiyette olması Kazak halkının diline kötü tesir etti(T.Kordabayev, G.Kaliyev, 2004: 111). Kazaklar Rus dilini öğrenmeye, konuşamasa da anlamaya mecbur oldu. Bu şartlar Kazakçaya birçok Rusça kelimenin geçmesine neden oldu. Rusçanın Kazakçaya yaptığı etki romanda da hissedilmektedir.

‘Bolşevik’ kelimesi Sekerin’in ve diğer Rus kahramanlarının konuşmasında Rus dilindeki özgün şekliyle Bolşevik gösterilirken (s.180), Tazabek ile Kojabek’in konuşmasında ve onunla birlikte diğer Kazakların kendi aralarındaki konuşmalarda “Bälşebek” şeklinde kullanılmaktadır (s.170).

Yine Kobzev’in ismi Ruslarla Kazakların diyaloğu ile Rusların kendi aralarındaki diyaloglarda Kobzev, kazaklar arasındaki diyaloglarda “Köpzip” olarak kullanılmıştır

Roman kahramanlarından Rusça Sofiya ismi Ruslar arasındaki diyaloglarda Sofiya, Kazaklar arasında “Sopıya” olarak verilmiştir.

Yazar, romandaki olayların yaşandığı dönemde Kazakçaya yeni giren pek çok kelimeyi eserdeki diyaloglarda halkın kullandığı şekilde kullanmıştır.

äpeser (169; 6126) ˂ oficer (KS; 160) “subay”

ärtel (268; 9976) < Artel’ (KS; 161) “üretim kooperatifi”

ätiret (169, 6153) < Otriyad (KS; 164) “ekip”

Bälşebek (165, 5990) < Bol’şevik (KS; 23) “Bolşevik”

biriygäda ˂ brigada [Fr.] (291; 10895) “Grup”

bölke (226; 8339) ˂ bulka “dikdörtgen şeklinde yapılan ekmek”

İŋkibidi (283; 10598) < NKVD (Narodny Komissariyat Vnutrennih Del) “İçişleri Halk Komiseri.”

järmenke ˂ yarmarka (124; 4383) “pazar”

kämändir (168; 6111) ˂ komandir[Fr.] “komutan”

kämitet (169; 6139) ˂ komitet “komite”

kämpeske (269; 10037) ˂ konfiskaciya (KS; 609) “Sovyet iktidarına göre zengin, servetli diye tanınan grup temsilcilerinin özel mülklerine zorla el koymak.”

kärtöşke (254; 9436)

427

kerevet (124; 4380) ˂ krovat' [Rus] (Orazbayeva vd, 2005: 13) “yatak.”24 (

öktäbir (265; 9867) ˂ oktiyabr (özel isim)

pälte ˂ (297; 11113) pal’to “palto”

pelşir (224; 8272) ˂ fel’dşer “asker doktoru”

pesir (133; 4724) ˂ pisar’(KS; 1061) “sekreter, yazıcı”

Petir (174; 6334) ˂ Pёtr (özel isim)

Säbet (296; 11075) ˂ sovet (KS; 1154) “Sovyet”

Sovhoz (301; 11273) “Sovyet döneminde devlet eliyle yönetilen tarım işletmeleri.” (KS; 1154)

tiligram (227; 8386) ˂ telegram “telgraf”

Tıy çe? Ço s toboy? (148; 5308) ˂ Tıy çto? Çto s toboy? “Sen ne? Ne oldu sana?”

üyez (227;8385) ˂ Uvezd “Çarlık dönemi Rusya’sında ilçe.”

yod (54; 1627) < iyot [Fr.]“atom numarası 53, atom ağırlığı 126,92 olantabiatta deniz suyunda sodyum iyodür şeklinde rastlanan, bazı deniz bitkilerinde de bulunan mavimtırak esmer renkte katı bir element” (TDK, 2011: 1238).

III.3.2.4. Diğer Batı Kökenli Dillerden Geçmiş kelimeler

Kazakçaya diğer batı kökenli dilerden geçmiş olan kelimeler, Kazakistan’ın bu ülkelerle siyasi, iktisadi, sosyal ve kültürel ilişkisinden dolayı girmiş değildir. Çünkü bu kelimelerin çoğu Kazakistan’ın henüz bağımsızlığını kazanmadığı dönemde Sovyetler Birliği bütün dünyaya kapalı bir Demirperde ülkesi iken Rusça yoluyla girmiştir.

biriygädä (291; 10895) ˂ brygada [Fr. brigade] (KS; 260) “Grup”

järmenke(124; 4383) [Alm. Iahrmarkt] (KS; 492) “Pazar”

kämändir (168; 6111) ˂ komandir [Fr. commandeur] (KS; 650) “komutan”

24 Bu kelime Türkçe Sözlükte Yunanca kökenli (TDK; 1140), Parlatır’ın Osmanlı Türkçesi Lügatinde kelime yine yunanca kökenli olarak kerevit şeklinde verilmiştir (Parlatır, 2009: 884). Kelime Rusçaya Yunancadan geçmiş olmalıdır. 428

kämitet (169; 6139) ˂ komitet [Fr. comite] (KS; 651) “komite”

mäşine (297; 11110) ˂ maşina [Lat. machina] (KS; 914) “araba”

mikrofon (304; 11388) [Yun. mikros (küçük) + phone (ses)] (Toparlı, 2015: 996) “Eliktrik akımı etkisiyle sesi uzakta bulunan alıcıya ulaştıran araç.”

munapas (70; 2266) ˂ manifest [Lat. manifestus], (KS; 900) “Toplumsal bir hareketin siyasal inanç ve amaçlarının açık ifadesi, bildiri.”

pasport (295; 11037) [Fr. passeport], (KS; 1054) “pasaport”

pelşir (224; 8272) ˂ fel’dşer [Alm. Felscher] “sağlık memuru” (KS; 1358)

plenum (296; 11066) [Lat. plenum] (KS; 1065) “genel kurul toplantısı”

saldat ˂ soldat [İt. soldo] (134; 4757) “asker”

student (296; 11088) [Lat. studentis] “28-25 aralığında öğrenci.” (KS; 1169)

telegramma ˂ telegram (227; 8386) [Yun. tele (uzaktan) + gramma (harf)] “telgraf” (Toparlı, 2015: 1516)

III.3.2.5. Diğer Kelimeler

Argo ve Küfürlü sözler

Yazar, kahramanları mizaçlarına, sosyal hayattaki konumlarına, bilgi ve görgü seviyeleri ile olayların yaşandığı dönemdeki kültüre uygun olarak konuşturur.

Metin içinde günlük hayattaki müstehcen anlam taşıyan bazı kelimeler sadece okuyucunun anlayacağı şekilde ima edilir.

“Verecek evladım yok! Vermedi diyorsan benim şanım olsun, şunu kesip al da pişirip yeyin!’ dedi iki eliyle göstererek. Tercüman onu çevirdikten sonra hâkim küfür ederek yine masaya vurdu.” (s. 72)

“İri yapılı olanların şeyi verimsiz olur! dedi, neden onu o kadar seviyorsun?  Verimli mi verimsiz mi ona inanmak için bir gece karını onun kucağında yatır, diye Şeyi elini çekip eve doğru yürüdü.” (s. 214)

“ O zaman git! Sekerin’le ikiniz de onun götüne girin.

 Diline hâkim ol!

429

 Hâkim olamazsam ne yaparsın?

 Olacaksın! Yoksa Kobzev’in götüne ben seni girdirtirim!” (s. 196)

Bilgi, Görgü ve Gelenekle İlgili Kullanılan Kelimeler

Kazaklar arasında gelin eşine ve eşinin büyük küçük bütün yakınlarına saygı gereği kendi isimleri ile hitap edemez. Gelin bu kişilere kendisi uygun lakaplar bularak onlarla hitap eder. Bu bazen kullanılan ismin kısaltılması şeklinde bazen de yeni bir isim olabilir. Romanda bunun örneğine çok sık rastlarız.

Kazak geleneğinde gelinin kocasının akrabalarına isim vermek özellikle gelinlerden çok talep edilir. Kocasının uzaktan yakından akrabalarına saygı için onların isimlerini dahi tam olarak söylemez (Oraltay; 1976: 45). Şeyi’nin Jüzük gibi akıllı yengesinin Şeyi’nin ismini söylemeden Jibek diye şımartması kendisinden büyük asillik ve terbiyeliğini görebiliriz. Şeyi’yi şımartması şöyle verilmişti:

“Canım, Jibegim! dedi şımartıp şefkat göstererek. Kazaklar erkek çocukları için o kadar kaygılanmıyor, çünkü onlar hayatlarını kendi memleketinde geçirir, kız çocukları için ise beyaz sakallı dededen tut da oyun oynayan çocuk bile endişelenir, çünkü kızın mutluluğu ailesinin dışında, öteki yuvaya bağlıdır.” (s.23).

Kazak kadınının kocasına ve akrabalarına saygılı olduğunu ‘ad takma’ geleneğinden de anlamak mümkündür.

 Ben sana güzel isim buldum! dedi Şeyi kocasını okşayarak.

 Nasıl isim?

 Sen bana Şayken dersin, bundan sonra ben de sana ‘Tayken’ diyeceğim.” (s. 98).

Tazabek’in Adilbek abisinin evlatlık ederek verdiği çocuğu Kenjeğara’yı da Şeyi gerçek adını zikretmeyip, “Bu kayınımın gerçek ismini söylemiyorum sadece ‘Jaksıbala25’ diyorum ama gerçekten çok iyi bir çocuktur.” (s. 249) der.

Kazaklarda büyüklere saygı gösterdiğinin belirtisi, isminin kısaltarak söylenmesidir.

“Tayke26! Ben şarkı söylediğimde otlara baksana, kulaklarını uzatıp dinliyorlar! dedi Kapez gülerek.” (s. 198).

25Kazak geleneğine göre gelin kayınbiraderleriyle görümcelerinin gerçek adlarını zikretmeyip onlara ad takar. Jaksıbala, iyi çocuk demektir. 26 Tayke, Tazabek’in kısaltılmış halidir. 430

Şeyi’nin babası da kız istemeye gelen Tazabek’in babasına saygıyla,

“İki kelimenin birinde ‘Ömeke, Ömeke’ diye Tazabek’in babasının önünde kendini küçük düşürmüştü.” (s. 37).

Bugün artık uygulamadan kalkmış bazı adetleri de eserde görmek mümkündür. Bunlardan birisi de amengerliktir.

Kazaklarda amengerlik27 geleneği vardır. Dul kalan kadının kocasının tüm akrabaları amenger yerine geçer (Argınbayev, 1996:145-163). Tazabek vefat edince yakınları Şeyi’yi evlendirmek istediklerinde Şeyi, “Ben kimseyle evlenmeyeceğim, çoluk çocuğumu yetiştireceğim.” (s, 274) der. Çocukları büyümüş dul kalan kadın evlenmek istemezse o zaman amengerlik zorla olmaz. Tam tersine saygı gösterip tüm akrabaları elinden geldiğince ona yardım etmeye çalışır.

Yer İsimleri ile İlgili Kelimeler

Romanda geçen yer isimlerinin çoğu o dönemde kullanılan şimdi de kullanılmakta olan yer isimleridir.

Romanda geçen Vernıy, 1854 yılından 1921 yılına kadar Sovyet dönemindeki adlandırılmasıdır. 1921 yılında Vernıy, Alma-ata olarak değiştirildi. 1993 yılında şehir ismi Almatı diye değiştirildi.

1864 yılında Pişpek (1926 yılına kadar) ˂ Frunze, Sovyet dönemindeki ismi 1926 yılından 1991 yılına kadar ˂ sonra da Bişkek olarak değiştirildi.

Jarkent şehri, Çin Cumhuriyetinin Şınjan ilçesindeki evvelki şehirlerden biriydi. 1928 yıldan itibaren Almatı eyaletindeki Panfilov bölgesinin merkezi. 1942-1992 yıllarında Sovyet Döneminin kahraman Panfilov’ın ismi verildi. 1992 yılında Panfilov bölgesine tarihî Jarkent adı verildi.

Siyasi Kelimeler

Bälşebek (165, 5990) < Bol’şevik [Rus] (KS; 23) “Bolşevik”

patşa (125; 4410) ˂ pâdşâh [Far] (Mütercim Asım Efendi, 2009: 574) “pâdişah, hükümdar.”

qalhoz (30; 11272) ˂ kolhoz (KS; 650) “kolhoz”

qalqozdastırıv (287; 10730) “kolhozlaştırmak” (KS; 650).

27 Dul kalan kadın ölen kocasının kardeşi veya yakınlarından birisi ile evlenme geleneği 431

säbet (296; 11075) ˂ sovet (KS; 1154) “Sovyet”

Sovhoz (301; 11273) “Sovyet döneminde devlet eliyle yönetilen tarım işletmeleri.” (KS; 1154)

III.4. Romanda Kullanılan Deyimler

Deyimler, gerçel anlamlarının dışında anlam kazanan ve genellikle, bir başka dile özel anlamını tam olarak koruyarak çevirilemeyen kalıplaşmış sözcüklerin oluşturduğu gruplardır. Deyimler, sözcüklerin anlamlarının ve anlamların toplamının bildirdiğinden, çok farklı mesajlar verirler. Deyimler en az iki sözcükten oluşur; biçim ve anlamca atasözleri ve birleşik sözcüklerden farklıdır (Eker, 2009: 415).

Beksultan Nurjekeulı, Halk edebiyatı, Klasik Edebiyat gibi kültür kaynaklarından alınmış birçok deyim ve argo kelime kullanır. Özellikle halk ağzından gelme kelimelere fazlasıyla yer verir. Kahramanları mizaçlarına ve eski kültür seviyelerine uygun olarak konuşturur. Kalıplaşmış ifadeler de diyebileceğimiz deyimler dilin işlenmişliği yanında insanların dile hâkimiyetini ve engin birikimini gösterir. Romanda kullanılan deyim sayısı da oldukça fazladır. Romandan seçilen bazı deyimler ise şunlardır:

Arqaŋdı keŋge salma, asıq. (67; 2160) (Keŋesbayev, 2007: 59) “Elini çabuk tut.”

Asarımdı asap, jasarımdı jasap. (221; 8154) (Keŋesbayev, 2007: 65) “Ben yaşadığım kadar yaşadım.” (yaşayacağını yaşamak, göreceğini görmek)

Biz qazan kötere bereyik. (72; 2342) (Qaliyev, 2014: 315) “Biz yemek hazırlamayı başlayalım.”

Däw qalmaqqa taŋğalıp tağı bir köz tastadı. (16;131) (Keŋesbayev, 2007: 331)“Büyük Kalmuk’a şaşıra tekrar bir baktı (göz atmak).”

Eski jaranıŋ avzın tırnap käytesiŋ? (60; 1863) (Keŋesbayev, 2007: 216) “Kabuk tutmuş yarayı kaşımak.”

Jatkan jılannın quyrığın bastı. (186; 6812) (Keŋesbayev, 2007: 248; Amanjolov; 2012: 131)“Uyuyan yılanı uyandırmak.” (Uyuyan yılanın kuyruğuna basmak)

Jerdiŋ astına kirip ketem be? (173; 6303) “Yerin dibine mi gireceğim?”

Kenjeğaranın ayağına tusav salğanı (Keŋesbayev, 2007: 699) durıs sekildi. (237; 8763) “Kenjeğara’nın başın bağlamamız gerekiyor.”

432

Köppen körgen ulı toy. (131; 4657) (Keŋesbayev, 2007: 364) “Halkla görülen ulu düğündür.” (Elle gelen düğün bayram)

Qanattığa qaqtırmadı, tumsıqtığa şoktırmadı. (264; 9812) (Keŋesbayev, 2007: 404) “Kimseye zarar verdirmeden çocuğu büyüttü.” (Kanatlıya kaktırmamak, gagalıya kaptırmamak).

Qaynağamnan atıs kezinde köz jazıp qalıp. (54; 1605) (Keŋesbayev, 2007: 328)“Kayınbiraderimi vuruşurken gözden kaçırdım.”

Sat bastı, sabav qamşılı emes, mal-janıŋ bar adamsıŋ. (150; 5370) (Keŋesbayev, 2007: 600)“Hiçbir şeyin yok değil mal mülkün var insansın.”.

Şäyini quttı ornına qondırayıq. (68; 2167) (Keŋesbayev, 2007: 483) “Şeyi’yi evlendirelim (Yuvasına yerleştirmek).”

Tabaktay beti bir kazanga kakpak bolarlıktay. (16; 124) “Kazana kapak olmak.” (s. 18)

Tabay ne tabanı jerge timey, ne töbesi kökke timey (Smağulova, 2010: 56), avada qalqtap jürgen qusqa uqsar edi. (236; 8729) “Tabay mutluluktan ne ayağı yere ne tepesi gökyüzüne değiyor, havada uçan kuş gibiydi.”.

III.5. Romanda Kullanılan Atasözleri

Nesiller arasındaki kültürel değerlerin gelenekle aktarıldığı toplumda en önemli değerlerden birisi atasözleridir. Kazak Türkçesi’nde atasözlerini ifade etmek için “maqal- mätel.” terimi kullanılmaktadır, bu terim “maqal” ve “mätel” adlı iki ayrı sözcükten oluşmaktadır. “Maqal” ve “mätel” bir birinden az çok farklı iki ayrı atasözü çeşidini ifade eden kelimelerdir. Maqal, halk nazımlarının janr türüdür, neticeli düşünceyi bildiren, doğru manasıyla kinayeli (imalı) de anlam vere bilen bir nasihat sözdür (Gabdullin, 1964: 80)

Maqalın doğru anlamı tam bir hayat yaşamından gelen bağlam ve sonuç olup o yaşama benzeyen başka hayat değişimlerine göre söylenen gerçek anlamının yanı sıra mecaz anlamı da ifade eder (Ahmetov-Şaŋbayev, 1998: 222; Abılkasımov, 2008: 523)

Ağayın joq bolsaŋ bere almaydı, bar bolsaŋ köre almaydı. (234; 8668) “Akraba, var olsan göremez yokluk çeksen malından bölüp vermez.” (Gürsu, 2009: 509)

Aqıldıŋ tübine batır boylamaydı, batırdıŋ tävekeline aqıl tötey almaydı. (36; 914) “Akıla cesaret eşlik edemez, kahramanın tevekkeline akıl eşlik edemez.”

433

As turğan jerde avruv turmaydı. (284; 10652) “Aş duran yerde hastalık durmaz.” (İyi beslenme insanın hastalıklardan korunmasında fayda sağlar) (Gürsu, 2009: 944).

Batır bir oqtık. (154; 5570) “Zengini bir kar fırtınası, kahramanı ise bir kurşun bitirir.” (Gürsu, 2009: 497)

Birlik joq jerde tirlik joq. (244; 9028) “Birliği olmayanın dirliği yoktur.” (Gürsu, 2009: 551).

Bölingendi böri jeydi. (199; 7305) “Bölüneni kurt yer, parçalananı düşman yer.” (Sürüden ayrılanı kurt kapar) (Gürsu, 2009: 552).

Eldiŋ qamın oylaytın bir ul tuşa, onı qabatın bir it qosa tuvadı. (197; 7253) “Halkı düşünen çocuk gelirse dünyaya onunla birlikte iki it doğar.”

Kisi jarı kisige jar bolmaydı, baurıŋa balapanday basqanmenen. (22; 339) “Elin eşi ele eş olmaz.”

Oraza namaz toqtıqta. (47; 1327) “Aşı yok oruç tutar, işi yok namaz kılar.” (Çobanoğlu, 2004: 113)

Qırıq jıl qırğın bolsa da ajaldı öledi. (97; 3333) “Kırk yıl kırgın bile olsa, eceli gelen kişi ölür.” (Kırk yıl kıran olmuş, eceli gelen ölmüş) (Gürsu, 2009: 1213)

Sırğa berik erkek – jau ala almaytın qamalmen birdey. (186; 6818) “Sır saklaya bilen erkek, düşmandan saklayan kaleyle eşittir.”

Mätel, söz sanatı, teşbih, tasvir maksatlarıyla kullanılan nakışlı sözler. Mätelmaqalaya çok yakın fakat kendince nitelik veren farklılığı vardır. Maqal’ın genelde yapısında sebep ve sonuç birlikte bulunaraksıralı ve bağlı cümle yapısına sahiptir ve özlü bir düşünceyi bildiren mantıklı fikri neticedir. Mätel ise çoğunda söylenen fikrin neticesi bulunmayan, vermekte olduğu dersi sonuçlandırmayan, mukayesede bulunmayıp ancak tahminde bulunur ve nakışlı halde gerçekleşir. Fakat kelime yapısına göre anlamı kemale erişen halk sözüdür (Axmetov- Şaŋbayev, 1998:384)

Bitke ökpelep tonıŋdı otqa tastama. (187; 6860) “Bite öfkelenip elbiseni ateşe atma.” (Bu atasözün anlamı ‘Pire için yorgan yakmak’ deyimininkiyle aynıdır) (Gürsu, 2009: 1070).

Eki avız birikse bir avız jok boladı. (158; 5700) “Çok ağız konuşursa bir ağız ses çıkarmaz.” (Gürsu, 2009: 356).

434

Eki tüye süykense ortasında şıbın öledi. (168; 6085) “İki deve bir birine dayansa, arasında sinek ölür.” (Tavlada atlar tepişir, olan aradaki eşeğe olur) (Gürsu, 2009: 1072).

El qulağı – eluv. (78; 2599) (Keŋesbayev, 2007: 208) “Halkın kulağı ellidir.” (Toplum içinde her şey duyulur, hiçbir şey gizli kalmaz) (Gürsu, 2009: 679).

Jalğızdıŋ üni şıkpaydı, jaiyavdıŋ şaŋı şıqpaydı. (138; 4944) “Yalnızın sesi çıkmaz, yayanın tozu çıkmaz.” (Bir elin nesi var, iki elin sesi var) (Gürsu, 2009: 828)

Japalaqtı taspen ursaŋ da japalaq öledi, taspen japalaqtı ursaŋ da japalaq öledi. (157; 5683) Puhuyu taşa vursan da puhu ölür, taşla puhuya vursan da puhu ölür’ (Güçlü ile zayıfın savaşında, saldıran taraf kim olursa olsun, zayıf kaybetmeye mahkûmdur. Taş çömleğe çarparsa, vay çömleğin haline; çömlek taşa çarparsa, yine vay çömleğin haline!) (Gürsu, 2009: 735).

Jaqsınıŋ bir atı bar zalım değen, Jamannıŋ bir atı bar momın değen.(77; 2537) “İyi kişinin bir adı var zalim diye; kötü kişinin bir adı var korkak diye.”

Köp qorqıtadı – tereŋ batıradı. (99; 3391) “Kalabalık korkutur, derinlik insanı batırır.” (Gürsu, 2009: 698).

Küştünin köti diyirmen tartadı. (159; 5758) “Güçlünün götü değirmen çeker.” (Güçlü kimse zor gibi görünen pek çok işi halledebilir) (Gürsu, 2009: 882).

Sengeniŋnen süingeniŋ mıqtı bolsyn. (183; 6684) “Güvendiğin kişiden çok destek veren kişi daha güçlü olsun.”

Romanda kullanılan atasözlerinin bazıları günümüze gelinceye kadar pek çok değişiklikle uğramış ve bazıları günümüze kadar gelememiş, unutulup gitmiştir. Divanü Lügati’t-Türk’te yer alan pek çok atasözü için bunu söylemek mümkündür. Divanda geçen ‘İki deve bir birine dayansa, arada sinek ölür’ (Sakaoğlu, 2001: 22) şeklindeki atasözü Türkiye Türkçesinde, ‘Tavlada atlar tepişir, olan aradaki eşeğe olur’ (Gürsu, 2009: 1072) şeklini almıştır.

Benzer durum Kazak atasözleri için de geçerlidir. Bu söz Kazak Türkçesinde iyice kısalarak ‘Ortadaki sinek ölür’ şeklini almıştır. Fakat romanda Divan’daki ‘İki deve bir biriyle itişse, arada sinek ölür’ (s.183 ) şekliyle arkaik olarak kullanılmıştır.

‘Cesaret akla eşlik edemez, kahramanın tevekkeline akıl eşlik edemez’ (s. 39) der.

435

I.6. Romanda Kullanılan Edebi Sanatlar

Bir edebi eserin dili sözkonusu olduğunda ilk dikkati çeken husus eser sahibinin eserde kullandığı edebi sanatlardır. Edebi sanatlar işlenmiş bir dilin meydana getirdiği böz ustalığıdır. Bir taraftan dilin işlenmişliğini gösterirken diğer taraftan yazarın dili kullanmasındaki başarısını, ustalığını gösterir.

Nurjekeulı’nın eserleri edebi sanatların kullanılması bakımından oldukça zengindir. Bunların bir kısmı dile ait geleneğin vücuda getirdiği dile ait olan değerler bir kısmı ise yazara ait, yazar tarafından üretilen ve onun üslubunun özelliği olan edebi sanatlardır.

Yazarın eserlerinde en çok kullanılan edebi irsal-i mesel ile sanat benzetme olup onu benzetmenin bir üst basamağı olan istiare takip eder. Kişileştirme, mecaz-ı mürsel gibi sanatlar da onları takp eder.

Bahsedilen edebi sanatlar, kahramanlarının ruh hallerini anlatırken veya bir hali ve eşyayı ya da mekânı tasvir ederken kullanılmıştır. Bütün bu söz figürlerinin anlatılan konu, tasvir edilen yer ve şahsa göre bir oran içinde kullanılması, tabii dilin imkânlarının sanatlarla zenginleştirilip renklendirilmesi hem eserdeki hem eserdeki orijinal üslubun ortaya çıkmasına hem de Türkçeye aktarıldığında zengin ve geniş roman diline kavuşmasına hizmet etmiştir.

Yazar, bu eserinde bütün kabiliyetini, bütün sanat ve kudretini, tasvirlerde ve kahramanlarının hayatını anlatırken ince hayalleri, mecaz ve istiareleri ustaca kullanarak göstermiştir.

III.61. Benzetme

Sözü daha etkili bir duruma getirmek için, aralarında türlü yönlerden ilgi bulunan iki şeyden, benzerlik bakımından güçsüz durumda olanı nitelikçe daha üstün olana benzetmektir. (Dilçin, 1995:405).

Benzetme aslında insanın dünya görüşü, yani dış dünyayı yorumlaması, hissetmesi, duyması, tadın alması ve kokusunu anladığında ortaya çıkan bağlantısı olup yazar bu imkânı eserinde bolca kullanmıştır.

Eserin dilini edebi yapan unsurlardan birisi de kullanılan benzetme (teşbih) sanatıdır. Tabi ki öyle basit benzetmeleri değil benzeyen benzetmeleri nereden aldı, neyi neyle karşılaştırdı gibi hususlar dikkat çeker.

436

“Adam, deve gibi.” (s.18) burada adam benzeyen, deve ise benzetilen, gibi ise benzetme edatıdır.

“Atılan ok gibi bakmıştı.” (s.213) bakış benzeyen, ok benzetilen, gibi benzetme edatıdır.

“Boğazlanan hayvanlar gibi hırıldayıp canı çıkana kadar biraz çırpındı” (s.138)

“Canı sadece demir değil çelik gibiymiş.” (s.317) can benzeyen, çelik benzetilen, gibi benzetme edatıdır.

“Çekinmeden akan ırmak gibi şarkı söylerdi.” (s.198) buradaki şarkı söyleyen benzeyen, akan ırmak benzetilen, gibi benzetme edatıdır.

“Çıkan ses Kazak’ın bayatlamış yırtık yırtık tamamen eskimiş tarihî gibiydi.” (s.317) çıkan ses, Kazak’ın eskiyen tarihine benzetilmiştir. O halde çıkan sesi benzeyen, tarih benzetilen, bayatlamış, yırtık yırtık ise onun benzetme yönü, gibi de benzetme edatıdır.

“Eğlenceyi düzenleyen sorumlunun sesi dağdan kopan tufan gibi hiç durmuyor.” (s.270) sorumlunun sesi benzeyen, dağdan kopan tufan benzetilen, sesin hiç durmuyor oluşu benzetme yönü, gibi benzetme edatı.

“Erkek gibi giyinmişsin.” (s.54) giyinen kişi benzeyen, erkek benzetilen, gibi benzetme edatıdır.

“Ezgisi kudretli duayı tüm çevre dinliyor gibiydi” (s.199)

“Geniş yüzü bir kazana kapak olacak kadardı.” (s.18) yüzün genişliği, kazan kapağına benzetilmiş olup yüz benzeyen, kazan kapağı benzetilen yüzünün genişliği benzetme yönü, kadar ise benzetme edatıdır.

“Göze batan siğil gibi” (s.79)

“Gözün kara, ağacın kömürü gibi /boyun düz, tüfeğin demiri gibi.” (s.283) mısralarında geçen gözün karalığı, ağacın kömürüne; boyunun düzlüğü ise tüfeğin demirine teşbih edilmiştir. İlk mısradaki gözün karası benzeyen, ağacın kömürü benzetilen, gibi de benzetme edatıdır. İkinci mısradaki boyunun düzlüğü benzeyen, tüfeğin demiri benzetilen gibi ise benzetme edatıdır.

“Karışık kısa otlar halıda örülerek yapılmış yama gibiydi. Toprağı da ayak basınca çocuğun bıngıldağı gibi yumuşaktı.” (s.247) birinci cümlede Karışık kısa otalar benzeyen, yama benzetilen, gibi benzetme edatıdır. İkinci cümlede ise; toprak benzeyen, çocuk bıngıldağı benzetilen, yumuşaklık benzetme yönü, gibi ise benzetme edatıdır.

437

“Kaşıyla gözü iki taraftan iki kulağına germiş gibi çarpıkça duruyordu. Şimdi Baken, sanki fare kafalı yarasanın tüylü insan şekli karşısında duruyormuş gibi oldu.” (s.213) Baken benzeyen, fare kafalı yarasanın tüylü insan şekli benzetilen, gibi benzetme edatıdır.

“Kızıl tilki gibi nazlanan dünya.” (s.155) Dünya benzeyen, kızıl tilki benzetilen, nazlanması benzetme yönü, gibi ise benzetme edatıdır.

“Kürek gibi olan avucunda.” (s.28) avuç benzeyen, kürek benzetilen, gibi benzetme edatıdır.

“Ninenin yüreği at yüreği gibiymiş.” (s.316) ninenin yüreği benzeyen at yüreği benzetilen gibi benzetme edatıdır.

“O koku, insana sonsuz hayat veren yeryüzündeki en güçlü ilaçtır.” (s.304) burada ise koku güçlü bir ilaca benzetilmiştir. Koku benzeyen, güçlü ilaç benzetilendir.

“Su gibi konuşması…” (s.20) konuşma suya benzetilmiştir. Su benzeyen, konuşma benzetilen, gibi benzetme edatıdır.

“Tamamen eskimiş radyonun sesi gibi hırıltısını hepsi duydu.” (s.318) Hırıltı benzeyen, eskimiş radyonun sesi ise benzetilen olup gibi benzetme edatıdır.

“Tazabek’in gözleri yaydan çıkan ok gibi atlı kişiyi durdurdu.” (s.219) Tazabek’in gözleri benzeyen, yaydan çıkan ok benzetilen, gibi benzetme edatıdır.

“Unutulmuş şeref, gömülmüş köz gibidir.” (s.42)

“Yaprakları seyrekleşen budağı kırılan kavak ağacı gibi Şeyi tek başına kalmıştı.” (s.300) Şeyi’inin tek başına oluşu, yaprakları seyrekleşip budağı kırılan kavak ağacına teşbih edilmiştir. O halde, Şeyi benzeyen, yaprakları seyrekleşip budağı kırılan kavak ağacı benzetilen, Şeyi’nin tek başınalığı ise benzetme yönü, gibi de benzetme edatıdır.

“Yüzün beyazmış etrafı aydınlatan gün gibi/Parlaktır aydınlatan lamba iki gözün gibi.” (s.158) birinci mısrada; yüzün beyazlığı benzeyen, gün benzetilen, aydınlık benzetme yönü, gibi benzetme edatı. İkinci mısrada ise; lamba benzeyen, göz benzetilen, parlaklık benzetme yönü, gibi benzetme edatı.

III.6.2. İstiare

Yukarıdaki cümlelerdeki terkipleri, deyimlerin, günlük konuşmaların meydana getirdiği istiarelerdir. Edebi sanat olarak, sözün gerçek anlamı dışında ve manasının anlaşılmasına

438 engel bulunan ve çeşitli yönlerden benzediği başka bir şeyin adıyla anmaktır. (Külekçi, 2005: 51-64)

“Canavarın kapanında kımıldandı.” (s.292)

“İlk önce sen kucakla! Sen gelip tepemden geldiğinde tüm vücuduma güneş eğilmiş gibi geliyor bana…” (s. 160) Kucaklamanın sevgisi sıcaklığı, güneşin sıcaklığına benzetilerek açık istiare yapılmıştır.

“Kazakları göstererek, İki ayaklı hayvan avlamaya gidecek misin?” (s.146) iki ayaklı hayvan diyerek aslında Kazaklar kastedilmiştir. Açık istiare yapılmıştır.

“Köyüm taşınıp gitti ileri dağdan, Dağdan bulutla karışıp uzaklaşan, Göçün sonu gitti gökyüzüne sinip.” (s. 156) istiare “bulut” ile oluşmuştur. Köye duyulan özlem bulutun uzaklarda erişilmaz olması ile bağ kurulmuştur. Kapalı istiare yapılmıştır.

“O ateş, kızın da yüzünü alevlendiriyor gibiydi.” (s.28) aşırı sevginin vermiş olduğu sıcaklık ateşe benzetilerek mecazi bir anlama da yer verilerek açık istiare yapılmıştır.

“Tazabek kıza yiyecekmiş gibi bakıyordu.” (s.28) bu cümlede de kendisine benzetilenin açıkça bulunmadığı onunla ilgili bir unsur olan “yemek” fiili bulunduğundan kapalı istiare vardır.

III.6.3. Mecaz-ı Mürsel

Benzetme amacı olmaksızın bir sözün, kendi anlamı dışında kullanılmasına mecaz-ı mürsel denir (Dilçin, 1995: 415). Mecaz-ı mürsele, ad aktarması veya düz değişmece de denmektedir. Bu söz sanatında iki sözcük arasında parça-bütün, genel-özel, iç-dış, yazar-eser, hal-mahal, olay-zaman, toplum-fert, sebep-sonuç, ya da başka bir çağrışım ilişkisi bulunur. Burada iki sözcük arasında herhangi bir yönden benzerlik ilişkisi söz konusu değildir.

Yazar, eserlerinde fikirlerin sanatkârane bir ifadesi olan üslubu sağlamak için hayal sanatlarından en çok mecaza yer vermiştir. Bu mecazların bir kısmının iki tarafı da manevi, bir kısmının ise iki tarafı da maddidir. Eserde mecazdan sonra edebi sanatlardan benzetme (ya da kinaye) çok kullanılmıştır.

Bir sözcüğün gerçek anlamlarından (temel ve yan anlamlarından) sıyrılarak, başka bir sözcüğün yerinde kullanılmasıdır. Sözcükler cümle içerisinde ya da en azından başka sözcüklerle öbekleşerek mecazlı anlam kazanır. Deyimler, mecazlı öbeklerin en tipik örnekleridir. Atasözlerinde de mecaz bolca kullanılır. 439

Mecaz sanatı, bir sözü gerçek anlamının dışında kullanma sanatıdır.

“Ateşe dönüşen duygu akla son vermeden devam etti.” (s.87) duygu ateşe dönüşemeyeceği için gerçek anlamın dışında kullanımından ötürü mecaz sanatı yapılmıştır.

“Başını dağa taşa vurmadan.” (s.183) dağa, taşa vurmak, kendini insanlardan soyutlamak için ıssız yerele gitmek için kullanılmıştır.

“Bir duygu kızın vücudunda alevlenivermişti.” (s.29) duygunun vücutta alevlenmesi aslında olmayan bir durumdur. Burada belirmek fiili yerine anlamı kuvvetlendirmek için alevlendirmek sözcüğü kullanılmıştır.

“Biraz aklı başında gibiydi fakat aklı dağılıp paramparça olmuş gibi oldu.” (s.231) akıl burada gerçek anlamında kullanılmamıştır. Çünkü akıl paramparça olacak bir şey değildir.

“Bunun gönlümü ne kadar yaralayacağını bana daha önce söyleselerdi inanmazdım.” (s.31) gönlün yaralanması imkânsızdır. Gönül soyut bir kavramdır burada kalbi duygularının incindiğini belirtmek için gönül kelimesi kullanılmıştır.

“Gönlünü çalan.” (s.15), “Gönlümü çalıp deli ettin beni.” (s.214) gönül çalmak deyimi birini kendine âşık etmek yerine kullanılmıştır. Yani normalde bir gönlün çalmak imkânsızdır ama burada birini kendine âşık etmek için kullanılarak mecaz sanatı yapılmıştır.

“Güneş kokan kuru, ılık çocuk kokusu şefkatini uyandırdı.” (s.184) güneş kokan derken aslında orada çocuğun sıcaklığı kastedilmiştir.

“Hepiniz taş yürekliymişsiniz.” (s.125) acımasızlığı, duygusuzluğu ifade etmek için kullanılan bir deyimdir. Yürek, kalp aslında taş değildir burada taşın donuk, etkisiz oluşu duygusuzluk ile bağdaştırılmıştır. Mecaz yapılmıştır.

“Kanım çekildi çok sinirlendim galiba.” (s.19) kan çekilmesi gerçekte olmayan bir eylemdir. Burada şaşırmayı ifade etmektedir.

“Kazakların başına karabulut çökmüştür.” (s.43) karabulut kelimesi elem, keder, dert mecazi anlamlarında kullanılmıştır.

“Kemikleri sızlatarak bir şarkıya başlayıverdi.” (s.127) ölen kişilerin ruhuna temas etmek, dokunmak için kullanılmış bir deyimdir.

“Kendine gelemeden dizlerinin bağı çözüldü.” (s. 227) Dizin bağı olmadığı için burada da mecaz sanatına başvurulmuştur.

440

“Kendisini karanlık yutuyor gibi hissediyordu.” (s.307) Burada yutmak kelimesi gerçek anlamı dışında kullanılmıştır. Çünkü gerçekte karanlığın yutması gibi bir olay söz konusu değildir.

“Kıskançlıktan patlarsın.” (s.55) Kıskançlık insana özgü bir duygudur fakat patlamak fiili burada mecaz anlamında kullanılmış olup bir duygunun aşırılığı dile getirilmiştir.

“Korka korka yüreği yorulmuş, vicdanı da katılaşmış ölen insana kendisi de ölmüş bir gözle bakıyor gibiydi.” (s.65) yine burada da sözcükler gerçek anlamının ötesinde sözü sanatlı, etkili kılmak için mecazi olarak kullanılmıştır.

“Korkudan kalbi duracak gibi oldu, ödü patladı.” (s.227) Anlatımı pekiştirmek üzere ödü patlamak deyimi kullanılmıştır. Oysaki öd patlaması gerçek bir manada değil de sözün içindeki yeri ile anlatımı kuvvetlendirmek için kullanılmıştır.

“Köy uyanıp bunlara karşı öylesine ateş etmişler” (s.60)

“Köyle vedalaşıp akrabalarını çaya davet ettiler.” (s.154)

“Kulaklarının pasını silene kadar şarkı söyledi.” (s.85) kulağın pası olmaz buradaki deyim uzun zamandan beri dinlememişken müzik dinlemek yerine kullanılmıştır.

“Kurşun gibi eriyip gitti.” (s.160) şüphelerin kurşun gibi erimesinin imkânsızlığı vardır.

“O ateş, kızın da yüzünü alevlendiriyor gibiydi.” (s.28) Yine burada da ateş gerçek anlamının dışında kullanılmıştır. Buradaki ateş ile aşırı sevinç ve mutluluğu ifade etmektedir.

“Onun dona kalan yüzünden bir şey anlamadığı için kaynanasına yan gözle baktı.” (s.85) yüzün donması, şaşırmak yerine kullanılmıştır.

“Orta Merki’de genelde bir iki gün kalırlardı fakat memleketin huzursuzluğundan dolayı bu sene uzun süre kaldılar.” (s.47)

“Ölünün gözü ile.” (s.313) ataların ruhu ile birlikte anlamından kullanarak mecaz yapılmıştır.

“Ruhum sönüp umudum kesilip çok kötü duruma düştüm.” (s.187) ruh yanıp sönen, umut da kesilen duran bir şeyler değildir bu sebepten buradan sözcüğün gerçekliğinden öte, diğer anlamları öne çıkarılmıştır.

“Senin de gönlünü kırdım.” (s. 158) kırmak fiili burada gerçek manası ile değil de mecazi anlamıyla kullanılmıştır.

441

“Sesi gırtlağından değil yüreğinden çıkar gibiydi.” (s.64) ses normalde gırtlaktan çıkar fakat burada anlatımı kuvvetlendirmek için yürekten denilerek mecaz yapılmıştır.

“Söylediği söz sessiz kurşunla vurmuş gibi etki yaptı.” (s.234) benzetme sanatından istifade edilerek mecaz sanatı kullanılmıştır. Söz, kurşuna benzetilerek gerçekte olmayacak bir forma sokulmuştur.

“Söyleyeceği boğazında düğümlenip donakaldı.” (s.160) boğazında düğümlenmek üzüntüden, sıkıntıdan söz söyleyemeyecek duruma gelmek yerine kullanılmıştır.

“Tazabek ile Jomart çalılığa sığınıp kulak kabarttılar.” (s.62) kulak kabartmak gerçekte mümkün olmayan bir şeydir. Burada bir şeyi belli etmeden dinlemek anlamında kullanarak mecaz sanatı yapılmıştır.

“Tazabek’in hemen kanı kaynadı.” (s.145) kaynamak sözcüğü gerçek manasının dışında kullanılmıştır. Buradaki anlamı sevmek, yakın hissetmek şeklindedir.

“Tazabek’in tüyleri diken diken oldu.” (s.81) aşırı duygusallığın anlatılması için kullanılmıştır.

“Tüm dağ, taş, çam ağacıyla birlikte yamaçtan aşağı doğru dönerek akıp gidiyordu.” (s.77) dağın, taşın, ağaçların dönerek akıp gitmesi imkânsızdır.

“Tüm geleceği kara bir örtü kapatmış gibiydi.” (s.278) Geleceğin bir örtü ile kapatılması imkânsızlıktır. Bu sebepten sözün gerçek manası engellendiği için mecaz sanatına yer verilmiştir.

“Üzerindeki gökyüzü yıkılıyormuş gibi.” (s.87); “Gökyüzü yere düşse de hiç belli etme.” (s.215). Gökyüzünün yıkılması, yere düşmesi imkânsızdır. Mecaz sanatı vardır.

“Vücudu taş kesilmiş gibiydi.” (s.91) Şaşkınlığın, korkunun, ne söyleyeceğini bilememenin yerine taş kesilmek deyimi kullanılmıştır.

“Yer yarıldı da içine mi girdi.” (s.32), “Yerin altına girse de bul.” (s.33) Yitirilen bir şeyi arandığı halde bir türlü bulunamaması yerine kullanılmıştır. Yani mecaz sanatı yapılmıştır.

“Yüreğin de titriyormuş.” (s.53) Çok kaygı ya da korku duymanın yerine kullanılmıştır.

“Yüreğini hoplatacak kadar güzeldi.” (s.157) Yürek hoplayan, zıplayan bir şey değildir.

442

III.6.4. Kinaye

Gerçek manayı düşünmeye engel olacak bir karine bulunmamak şartıyla, bir sözü gerçek manasına da gelebilmek üzere, onun dışında kullanmaya kinaye denir (Bilgegil, 1989:175). Edebiyatta, ‘Bir maksattan dolayı, sözü hem hakiki yerine, hem de mecazi anlamlara uygun olarak kullanılmaktadır. (Külekçi, 2005:64-70) romanda bir başka ifadeyle, gerçeği mecaz olarak anlatılan kinaye karşılaştırılmadı. Bir maksadı tersini ifade eden tabir ve kelimelerle anlatmak yolundadır.

Görüldüğü gibi mecazda sözün hakiki manada anlaşılmasına engel bir şey bulunmasına rağmen kinayede öyle bir engel yoktur.

“Akıl da gurur da insan gibi, o da yoldan çıkıyormuş.” (s.298) Burada yoldan çıkmak mecazi anlamda kullanılmış, bozulmak kastedilmiştir.

“Artık yerin dibine mi gireceğim.” (s.179) Rezil olmak mecazi olarak kullanılmıştır.

“Beynin temizlenmesi zordur.” (s.312) Mecazi anlamda kullanılmış olup güvensizlikten bahseder, güvenin tekrar kazanılmasının zorluğu anlatılmıştır.

“Biz kendimizden birine başımızı eğmedik.” (s.161); “Ölüp baş eğmemeye gayret ederlerse Kazakların imkânı vardır.” (s.162); “Baş eğmenin ne olduğunu anlıyorsun değil mi?” (s.143) Mecazi manasıyla teslim olmamak anlamındadır.

“Dilini yutmuş gibi biraz sessiz kaldı.” (s.258) Şaşkınlık, korku mecazi manasıyla kullanılmıştır.

“Gönlünü almayı biliyordu.” (s.285) Mecazi anlamıyla gönül alınıp verilmez fakat burada, kırılan, gücenen bir kimseyi güzel söz ve davranışlarla yeniden hoşnut etmek anlamında kullanılan bir deyimdir.

“Halk, ağzı açık ona inanır ve diğer katlı perdenin altında ne saklandığını fark etmez.” (s.40) Burada ağzı açık derken görünen kısım kastedilmiştir.

“Hemen yüzüme vurup duruyorsun.” (s.105) Yüze vurmak, işlediği bir suçu ya da kabahati birinin açıkça yüzüne söyleyip onun utanmasına yol açmak mecazi manasıyla kullanılmıştır.

“Her şey, bütün dünya karardı, kendisi de tamamen çaresiz kaldı.” (s.76) Bütün dünya karardı deyimi ile çaresizlik, umutsuzluk mecazi olarak ifade edilmiş.

“İki ayaklı hayvan avlamaya gidecek misin?” (s.146) 443

“İnsanı adeta bağlıyordu.” (s.157) Mest etmek mecazi manasıyla kullanılmıştır.

“İyilerin hepsini toprak yutuyor gibiydi.” (s.297) Ölüm burada hafif ve zarif bir şekilde anlatılarak kinaye yapılmıştır.

“Kobzev’in yüzü kızardı.” (s.290) Burada gerçek anlamda insanın yüzü kızarabilir. Ama asıl maksat burada insanın utanması dile getirmektir.

“Sen beni diri diri gömdün.” (s.31) dokundurma (kinaye) yapılmıştır. Yaşarken öldürdün anlamı vardır.

“Sen de benim direğimsin.” (s.147) Burada “direğimsin.” derken mecazi anlamda destek olmak manasıyla kullanılmıştır.

“Sen Kalmuk’sun, diyerek yüzüm kızarmadan nasıl söyleyebilirim” (s.108) Yüzün kızarması, utanmak mecazi manasıyla kullanılmıştır.

III.6.5. Kişileştirme

Teşhis, insan dışındaki canlı ve cansız varlıklara insana ait nitelikler vermektir (Dilçin, 1995: 419).

“Bedeninden kaçan utanç yorganın altında boğuldu” (s.293)

“Belki sivrisinekler de kıpırdamadan dinlemişti.” (s.223) İnsana ait kıpırdamandan dinlemek gibi özellikler sivrisineklere verilmiştir.

“Dağ ise tepeden bakıp senin tüm cüsseni aktararak görüyordu.” (s.88) Dağ insan gibi algılanmış ve insana ait özelliklerden görmek eylemi dağa yüklenmiştir.

“Korku, ölen kişinin gözüne saklanarak göz bebeğinin içine girip öldürürmüş.” (s.65) Korku canlı bir varlıkmış gibi aktarılmıştır.

“Mınjılkı tarafındaki yamaçları da hareketleriyle şarkıya eşlik eder gibiydi. Yemyeşil yaylalar bile şarkıyı duyduktan sonra daha da güzelleşmiş gibiydi.” (s.18) Yamaçlar, yaylalar şarkıya eşlik edip yahut şarkıyı duymayacaklarını biliyoruz. Burada anlatımı süslendirmek için insana özgü davranışlar insan dışı varlıklara verilerek teşhiş sanatı yapılmıştır.

“Otlara baksana, kulaklarını uzatıp dinliyorlar.” (s.198) Otların kulakları olmaz. İnsana özgü dinleme eylemi otlara aktarılmıştır.

444

“Rüzgâr, göğsünü tekrar tekrar açıyordu.” (s.292) Rüzgârın canlı değildir, insana özgü olan bir başkasının göğsünü açması rüzgâra aktarılmıştır.

“Sen eğilip tepemden geldiğinde tüm vücuduma güneş eğilmiş gibi geliyor bana.” (s.160) İnsan harekelerinden biri olan eğilmek eylemi, güneşe aktarılmıştır.

“Tuyık’ın yaylası, geniş ovası, dağı taşı Kapez’in sesini yutup birden içivermiş gibi hissedildi.” (s.223) İnsana özgü yutmak ve içmek eylemi dağa, taşa aktarılmıştır.

III.6.7. Tevriye

Bir şeyi arkaya atmak, örtmek manası edebiyatta, iki ya da daha fazla anlamı olan bir kelimenin yakın anlamını söyleyip uzak anlamını kasdetmektir (Külekçi, 2005:86-91)

"Ruslara bağlı mı kalacağız.” (s.161) Yakın anlamı ip, sicim, şerit, tel vb. düğümlenmiş. Uzak anlamı ise esaret altında olmaktır.

“Cebimde bir tane kurt var.” (s.104) Kurt tevriyeli olarak kullanılmıştır. Yakın anlamı böcek olan kurttur. Uzak anlamı ise Kazak Türklerinde süzülmüş yoğurttan yapılan kurutulmuş yiyecektir.

“Son gördüğümde yüklüydü.” (s.181) Yakın anlamı eşya dolu anlamında; uzak anlamı ise hamiledir.

III.6.8. İrsal-i Mesel

Örneklendirme, örnek getirme anlamına gelir. Edebiyatta bir düşünceyi, bir konu ile ilgili atasözü ya da özlü sözle anlatma sanatına irsal-i mesel denir (Dilçin, 1995: 464).

Bir düşünceyi, konu ile ilgili bir atasözü, deyim ya da tanınmış bir söz ile açıklama, aydınlatma sanatıdır. Amaç okuyucuyu belli bir düşünceye inandırmak ve o düşünceyi verilen örnekle anlaşılır hâle getirmektir.

“Andı bozanı ant çarpar.” (s.45)

“Artık babanın yerine göz kulak olacaksın.” (s.89)

“Aşı yok oruç tutar, işi yok namaz kılar.” (s. 49)

“Başı göğe erdi; tepesi gökyüzüne değdi” (s.245) (Balaqayev, vd. 2005:139)

“Bilmeyen kişi, zehir içer.” (s.240)

445

“Ekmeğini kazanmasını öğretmiştim.” (s.192)

“Elin eşi ele eş olmaz.” (s.24)

“Güçlünün götü değirmen çeker” (s.164)

“İğne atsan yere düşmezdi.” (s.16)

“Kadının duası Allah’ın kulağına erkeklerden önce yetişirmiş.” (s.67)

“Kanım çekildi çok sinirlendim galiba.” (s.19)

“Unutulmuş şeref, gömülmüş köz gibidir.” (s.42)

“Yer yarılıp içine mi girdi” (s.32) (Balaqayev, vd. 2005:139)

“Yerinde olan düzelir.” sözünün anlamı budur işte.” (s.122)

“Zekiyi aptal kırar.” (s.221)

III.6.9. Mübalağa (Abartma)

Bir özelliğin ya da durumun olduğundan daha çok gösterilmesidir. Abartmanın oluşması için, söz konusu özelliğin, mantığın sınırlarını zorlayacak biçimde büyütülmesi gerekir (Dilçin, 1995: 447).

“…kürek gibi olan avucunda kızın eli kayboldu.” (s.28)

“Sen taştan da daha güçlü bir insansın.” (s.189) Burada insanın gücü abartılarak onun çok güçlü olduğu anlatılmak istenmiş.

“Tazabek kıza yiyecekmiş gibi bakıyordu.” (s.28) “yiyecekmiş gibi.” Aslında bu eylemin gerçekleşemeyeceği bilinir fakat içinde bulunan durum birkaç derece olumsuz yönde abartılarak mübalağa sanatı yapılmıştır.

“Yavrusuna yapışan deve gibi yatıyorsun!” (s.87)

Gerçekten adam mı yoksa deve mi, diye tereddüt ettiği iri Kalmuk’a şaşırarak yine göz attı. (s. 19)

III.6.10. Hüsn-i talil

Anlatıma akıcılık katmak için gerçek bir olayın sebebini yazar veya şairin hayal ettiği başka bir olaya, güzel bir sebebe bağlama sanatıdır (İsen vd., 2012: 288).

446

“Gözü yaşla mı doldu yoksa alevlendiğinden mi?” (s.28)

“Otlara baksana, kulaklarını uzatıp dinliyorlar.” (s.198)

III.6.11. Tecahül-i Arif

Bilinen bir olayı veya gerçeği nükteye dayandırarak bilmiyormuş gibi yapma sanatıdır (İsen vd., 2012: 290).

Aben kimin çocuğu ve anne babasının kim olduğunu biliyor musun? (s.181)

Bu çocuk benim kayınımdan doğan çocuk mu? (s.234 )

 Oralbek’in yüzünü fark ettin mi?  Ne olmuş?  Rus’a benziyor.  Evet, öyle gibi fakat o nasıl olur, ben senin kız olduğunu kendi gözlerimle gördüm ya?  ‘Rus’un dölü gitmiş’ diyor Jüzük.  Nasıl gitmiş?  İşte, dölü dışarı akarken içeri de girmiş olabilir.  Öyle oluyor muymuş? (s. 144) Yakında Jalanaş’taki iki Rus habersiz kaybolmuş. (s. 159)

Bundan sonra sen intikam almayı unut, çünkü o iki katil Rus öldüler ve kimin öldürdüğü de belli değil. (s. 153)

III.6.12. İstifham

Soru sorma sanatı olarak adlandırabileceğimiz ancak bazı edebiyatçılar tarafından tecahüli arif ile anı olduğu söylenen bir sanattır. Bazı edebiyatçılara göre metin içinde ardı ardına soru şeklinde gelen bu sanat, bir duygu ve düşünceyi açığa çıkarmak yanında muhatabını hayret ve şaşkınlığa düşünmek veya ikna etmekten ibarettir (İsen vd., 2012: 291).

 Oralbek’in yüzünü fark ettin mi?  Ne olmuş?  Rus’a benziyor.  Evet, öyle gibi fakat o nasıl olur, ben senin kız olduğunu kendi gözlerimle gördüm ya?  ‘Rus’un dölü gitmiş’ diyor Jüzük.

447

 Nasıl gitmiş?  İşte, dölü dışarı akarken içeri de girmiş olabilir.  Öyle oluyor muymuş? (s. 144)

448

SONUÇ

Beksultan Nurjekeulı’nın “Ey! Dünya ey!” romanı, Kazakistan’ın bağımsızlığının 25. yılı, Sovyetlerin kuruluşundan önce yaşadığı büyük felaketin 100. yılı münasebetiyle yazılmıştır.

Yapılan çalışmaya esas teşkil etmesi ve yazar ile eser hakkındaki değerlendirmelerin tam anlaşılabilmesi bakımından Kazak isimlendirmesi, yazılı Kazak edebiyatının doğuşu ile ilk örnekleri, bu edebiyatın gelişmesinde etkili olan dayatmalar, çağdaş Kazak edebiyatındaki türler ile roman türü, roman türünün bağımsızlıktan önceki durumu ile sonraki durumu hakkında giriş bölümünde bilgi verilmiştir.

Çalışmaya konu olan eserde bahsedilen pek çok olay ve kişilerin, kişiler arasındaki ilişkilerin yazarın hayatıyla ilgili olduğu düşünüldüğü için yazarın hayatı ve diğer eserleri, eserlerinin özellikleri, gazete yazıları tasnif edilerek birinci bölümde verilmiştir. Çünkü yazarın gazetelerde yazdıkları günlük yazıların dille ilgili olanları aynı zamanda verdiği eserlerde de uyguladığı görüşleridir. Çalışmanın ikinci bölümü tamamen eserin diliyle ilgili olup üçüncü bölüm ise yazarın üslubunun ele alındığı bölümdür.

Beksultan Nurjekeulı, Sovyetler Birliği döneminde doğan, yetişen; hem o dönemi savunan yazar ve şairlerin eserlerini hem o dönemden önce cezalandırılan Alaş Orda phartisi mensuplarının eserleri gizli saklı okumuş, o hareketi anlatan kitapları rejimin en katı olduğu dönemde edinmiş ve hala saklayan; kendisinden önceki neslin yaşadıklarını hem çevresindekilerden dinleyen, hem bizzat yaşayan hem arşivlerden araştıran, o günkü şartları iyi bilen, bağımsızlığın kazanılmasına şahit olmuş; ana dili şuuru yüksek, Kazakça ve yazımı konusunda isabetli özel fikirleri olan, içinde yaşadığı toplumla ilgili, onu eleştirebilen, toplumun aksayan taraflarını tespit konusunda başarılı, bunları kendine has bir üslupla yazan başarılı bir yazardır.

Kazakçanın fonetiği bahsinde özellikle alıntı kelimelerin birçoğunun Kazakça söyleyişe uydurulduğu belirtilmiş, uyan ve uymayan kelimeler ünlü ve ünsüzlerle ilgili ses uyumu başlığında verilmiştir. Bu konuda yazarın kullanımı zaman zaman sözlükteki kelimelerin yazımının dışına taşmış yazar alıntı kelimeleri sözlükte belirtilen şekillerin dışında halk söyleyişine uygun olarak kullanmıştır. Yazarın bu konuda dikkat çeken bir başka uygulaması da yazımla ilgilidir.

449

Kazak Kiril alfabesinde birden fazla sesi karşılayan harfler yazar tarafından mümkün olduğu kadar birden fazla sesi karşılayan harfler kullanılmadan yazılmaya özen gösterilmiştir.

Kazakça kelimelerde kelime başı ve kelime sonunda ünlü düşmesi tespit edilememiş olup hece düşmesi ise sadece birkaç kelimede tespit edilebilmiştir. Kelime başı, ortası ve sonundaki ünlü türemesinin ise genellikle alıntı kelimelerde olduğu görülmüş, sadece birkaç Türkçe kelimede kelime ortasında ünlü türemesi tespit edilebilmiştir.

Kazakçadaki genel Türkçedeki bazı ünsüzlerin değişmesini bir tarafa bırakırsak ünlü ve ünsüz değişmelerinin çoğunun yabancı kelimelerde olduğu, Kazakça kelimelerdeki değişmelerin ise kullanılan alfabeden kaynaklandığı görülür.

Şekil bilgisi bahsinde kayda değen tespitlerden birisi alıntı kelimelerden Kazakça ekler getirilerek yeni kelimelerin daha fazla türetilmesi ancak yabancı eklerin Kazakça kelimelere getirilerek kelime yapımının yok denecek kadar az olmasıdır.

İsimden isim türeten -r, -ır, -ir, -ar, -er ekleri Eski Türkçede kullanımına rastlanmayan, Kazakçada da nadir kullanılan, işlek olmayan bir ektir ama yazar kullanmıştır.

Başka çalışmalarda ve Kazakça gramer kitaplarında var olan +dırıq/+dirik; +ım/+im; +ı/+i; +sa/+se; +ayınşa; +ayt, +eyt isimden isim türeten eklerinin incelediğimiz metinde örnekleri tespit edilememiştir.

Kazakçada Arapça ve Farsçadan geçen kelimelerde kullanılan fakat sonra analoji yoluyla bazı Kazakça tabanlara da gelen nadir yapım ekleri vardır. Kazakça gramer kitaplarında görülen yabancı kökenli +keş isimden isim yapma ekine metinde örnek bulunamamıştır. Bir diğer önemli tespit de alıntı eklerin eklendiği kelimelerde genellikle ünlü uyumu bozmasıdır.

Başka çalışmalarda ve Kazakça gramer kitaplarında var olan –a/-e, -maş/-meş, -paş/- peş, -baş/-beş; -sın/-sin; -dıq/-dik; -dığış/-digiş; -ğaş, -geş, -qaş, -qa/-ke; –kil; -kim; -peli; - uvış, -uviş; -sın, -sin fiilden isim türeten eklerin incelediğimiz metinde örnekeri tespit edilememiştir.

Başka çalışmalarda ve Kazakça gramer kitaplarında olan +ı/+i; +sa/+se; +sı/+si isimden fiil türeten eklerin incelenen metinde örneklerine rastlanmamıştır.

Yine başka çalışmalarda ve Kazakça gramer kitaplarında olan –ımsıra/-imsire, -msıra/- msire; -ıŋqıra/-inkire, -ŋqıra/-nkire fiilden fiil türeten eklerin örnekleri metinde tespit edilememiştir.

450

Ancak isimden fiil türeten eklerden –da/-de’nin –la/-le’ye oranla daha işlek olduğu; yine fiilden fiil yapma eklerinden –l’nin Türkiye Türkçesindeki kullanıma göre daha fazla dönüşlülük işlevinde kullanıldığı görülmüştür.

Çekim eklerinden şahıs ekleri farklılık arzetmezken şekil ve zaman eklerinden -wda/- wde edi+şahıs eki şeklinde formülize edilen Şimdiki zamanın hikayesi; -ğalı/-geli, -qalı/- keli+ jür+ edi, –maq(şı)/-mek(şi), -baq(şı)/-bek(şi), -paq(şı)/-pek(şi)+ edi şeklinde formülize edilen gelecek zaman hikayesi; zarf-fiil eki+ tur-, jür-, otır-, jat-+–ğan/-gen, -qan/-ken+eken; -wda/-wde+eken şeklinde formülize edilen şimdiki zaman rivayeti; maq(şı)/-mek(şi), - baq(şı)/-bek(şi), -paq(şı)/-pek(şi) + eken şeklinde formülize edilen gelecek zaman rivayeti; – ğan/-gen, -qan/-ken şeklinde formülize edilen görülen geçmiş zaman şartı; –wda/-wde+bol- şeklinde formülize edilen şimdiki zaman şartı, -maq(şı)/-mek(şi), -baq(şı)/-bek(şi), -paq(şı)/- pek(şi)+bol-; -ğalı/-geli, -qalı/-keli+otır-, tur-, jatır, jür- + bol- ve r, –ar/-er + (bol-)+sa şeklinde formülize edilen gelecek zamanın şart çekimleri; –w, -üw/-üw+iyelik eki+ kerek; –w, -üw/-üw+iyelik eki+qajet ile –w, -üw/-üw+iyelik eki+tiyis şeklinde şeklinde formülize edilen gereklilik kipi; -ğay/-gey, -qay/-key edi; –ğı/-gi, -qı/-ki+iyelik ekleri +keletin edi şeklinde formülize edilen isteğin hikayesi; –ğay/-gey, -qay/-key+eken+şahıs eki; –ğı/-gi, -qı/-ki+iyelik ekleri + keledi+eken şeklinde formülize edilen isteğin rivayeti ile -w, -uw/-üw+iyelik ekleri+ kerek, ğacet, tiyis+ bolsa şeklinde formülize edilen gerekliliğin şartı; r, –ar/-er + (bol-)+sa şeklinde formülize edilen kiplerinin kullanımına metinde örnek tespit edilememiştir.

Yine görülen geçmiş zaman, 3. şahıs çokluk+edi ve duyulan geçmiş zaman, teklik 1.şahıs; şart çekiminin çokluk 1. şahıs kullanımlarına metinde örnek bulunamamıştır.

–wşı/-wşi sıfat-fiil ekinin, Kazakça gramer kitaplarında olmamasına rağmen taranan metinde kullanıldığı tespit edilmiştir.

Zarf-fiiler bahsinde; –ganda/-gende, -qanda/-kende zarf-fiil ekinin sıfat-fiil ekinin üzerine bulunma hali eki gelerek teşekkül ettiği, –ganda/-gende, -qanda/-kende zarf-fiil ekinin -ğalı, -geli, -qalı, keli+jat- şeklindeki gelecek zaman ifade eden çekimin üzerine gelip geçici birleşik zarf-fiil olarak kullanıldığı ve şahıs eklerini de bünyesine aldığı tespit edilmiştir.

Kelime türlerinden sıfatlarda +şıl/+şil ve +day/+dey, +tay/+tey ekleri ile +las, +les, +das, +des, +tas, +tes eklerinin vasıflandırma sıfatları türeten Kazakçaya mahsus ekler olduğu; işaret sıfatı olarak ana, anav, bul, mınav, osı ve sol kelimelerinin kullanıldığı tespit edilmiştir. Asıl sayı sıfatlarına +av/+ev eki getirilerek sayı ismine tane anlamı katılmakta ve

451 belirsizlik sıfatı oluşturulmaktadır. Üleştirme sayı sıfatlarının sayı isminden sonhra –den eki getirilerek farklı şekilde teşekkül ettiği; ȁldebir, keybir, ȁr, birin, birev kelimelerinin belirsizlik sıfatı; qay, qaysı, qanday, qalay, qanşa, qanşalı, qanşalıq, neşe, nendey kelimelerinin ise soru sıfatı olarak kullanıldığı tespit edilmiştir.

Zamirlerde teklik birinci şahısta Göktürk dönemi yazı dilindeki m’li şeklin devam ettiği görülmüş, sen teklik ikinci şahıs zamiri yanında siz’in de nezaket gereği teklik ikinci şahıs için kullanıldığı, teklik üçüncü şahıs için ise ol kelimesinin kullanıldığı, çokluk birinci şahıs zamirinin miz değil biz şeklinde olduğu, siz kelimesinin teklik ikinci şahısta nezaket gereği kullanıldığı için çokluk şeklinin sender ve sizder şeklinde kullanıldığı, çokluk üçüncü şahıs için ise olar şeklinin kullanıldığı; işaret zamirlerinin ise işaret sıfatı olarak kullanılan kelimelerle çokluk şekillerinin bir ismi nitelemeden kullanılan şekilleri olduğu; äldene, äldekim, ärbir, ȁrkim, eşkim, ärqalay, äldeneşe, keybir, birev, birdeme, birneşe, qay, qayda, qaydan, qanday, ne, nemene, kim, kelimelerinin ise soru zamiri olarak kullanıldığı; dönüşlülük zamiri olar öz kelimesinin kullanıldığı ve yönelme ekinin bu zamire eklenirken – a/-e şeklinde eklendiği, cümle içinde şahıs zamirlerinin yerine tutacak şekilde kullanıldığı tespit edilmiştir.

Zarflarda ise; ilgeri, keri, joğarı, tömen, qaray, beri qaray, osında kelimelerinin yer-yön zarfı, ilgeri, keri, joğarı, beri qaray, qaray, tömen, osında, jazda, keşke, kündiz, äli, taŋerteŋ, qazir, bıltır, burın, erteŋ, keyde, keyin kelimelerinin zaman zarfı, birte-birte, osılay, söytip kelimelerinin hal/durum zarfı; säl, biraz, köbinese, munşama, öte, köp, tağı, az, köp kelimelerinin ise miktar zarfı; qanday, qanşa, qalay, qayda, qaydan, nege, ne üşün kelimelerinin ise aynı zamanda soru zarfı olarak kullanıldığı tespit edilmiştir.

Edatlar bahsinde; men, ben, jäne, pen kelimeleri ile äri …..äri, da(de)….da(de), men…men şekillerinin sıralama edatı; älde, nemese, ya kelimelerinin denkleştirme edatı; birde…, birde…; birese….., birese….; äri…., äri….; kerek…, kerek…; ne…, ne… şekilleri ise karşılaştırma edatı; al, alayda, alda-jalda, ȁlde, ȁsirese, ȁytkenmen, ȁytpese, biraq, demek, eger, endeşe, turmaq, jo, olay bolsa, onda, öytkeni, qalay degenmen, sebebi, sol sebepti, sol üşin, sonda da, sondıqtan klimeleri cümle başı edatı; qoy, ğoy, bolsa, qana, emes, te, ekeş, tek kelimeleri sona gelen edat; aq, ay, av kelimeliri ise kuvvetlendirme edatı; ben, qatar, arqılı, men, menen, qosa, birge, bola, dep, arqasında, soŋ, üşin, dep, sebepti, sekildi, sıyaqtı, tarizdi, uqsas, qusap, sıqıldı, bölek, basqa, özge, tıs, baylanıstı, değen, tuvralı, jayında, jaylı, tiyisti, jöninde kelimeleri çekim edatı; şaqtı, şaqırım, artıq, qaralı, asqan, şamalı kelimeleri miktar

452 edatı; burın, aldında, keyin, ȁveli, soŋ kelimeleri zaman edatı; deyin, qaray, beri, qarsı, taman, jaqın, juvıq, bergi, tuwra kelimeleri ise yer ve yön edatı olarak kullanılmıştır.

Cümle bahsinde ise eserdeki cümleler Türkiye Türkçesindeki cümle bilgisi tasnif sestemi dikkate alınarak bir değerlendirme yapılmıştır.

Kelime grupları bahsinde birleşik fiillerin zenginliği dikkat çekmektedir. Zarf fiillerle bağlanın fiil+yardımcı fiil yapısını oluşturan sayı 23 ila 30 arasında olup çalışmada en çok kabul gören 26 tanesi esas alınmış olup iktidarlık, tezlik, süreklilik ve yakınlaşma ifadeleri bunların temel işlevleridir. Bu başlıktaki pek çok yardımcı fiilin kendi anlamını da koruduğu ve tam yardımcı fiil denilemeyeceği de tespit edilmiştir. Diğer Türk lehçerinde görülmeyen ve gerçekleşmemiş eylemi anlatan yaz- yardımcı fiili Kazakçada da kullanılmaktadır. İsim+yardımcı fiil şeklindeki birleşik fiillerde kullanılan yardımcı fiiller ise bol-, qıl-, et-, soq olup bunlardan bol- geçişsiz birleşik fiiller yapmaktadır. Birleşik fiillerin bir parçası olarak kabul edilen deyimleşmiş ve kalıplaşmış ifadeler genellikle isim+yardımcı fiil yapısına çok benzediği fakat yardımcı fiillerin kendi anlamları dışında kullanılmalarına rağmen kendi anlamlarını kaybetmedikleri için diğer kullanımdan ayrı değerlendirilmiş olup ve sayı olarak sınır koymak mümkün değildir.

Kelime grupları bahsinde belirtilmesi gereken önemli bir diğer husus ise hal ekleri ile kurulan kelime gruplarının Kazakçada olmamasıdır. Belirtme, ayrılma gruplarına hiç örnek bulunamamış, bulunma grubuna ise tek örnek tespit edilebilmiştir. Bu durum, aslında bu kelime gruplarının Kazakçada kullanılmadığı anlamına da gelebilir.

Çalışmanın ikinci bölümü romanın incelenmesinden oluşmaktadır.

Roman, konusunu gerçek bir olaydan almaktadır ve aynı zamanda arşiv belgesine dayanmaktadır. Olay örgüsü problemsiz gözükmektedir ancak roman teknik olarak çok zayıftır. Özellikle kişi tasvirlerinin yetersiz olduğu, birinci dereceden roman kahramanlarının ciddi bir tasvirinin olmadığı dikkat çekici önemli hususlardandır. Romanda ikinci dereceden roman kahramanı diyebileceğimiz bazı kişilerin eserde çok silik durdukları, bazılarının ise adlarının bile verilmediği görülür.

Roman örgüsünün problemsiz gözüktüğü ifadesi eğer yazarın bir siyaset gereği, ki bu bir endişeden kaynaklanıyor da olabilir, iyileri ve kötüleri dengelemesi örgörünün olumsuz taraflarındandır. Yazarın daha önceki yayımlanan bir kitabından dolayı beş yıl işinden uzaklaştırılması da bu endişeyi açıklar mahiyettedir. Yapılan röportajda da yazar çevresindeki insanların kendisini şikâyet etmesinden çok korktuğunu belirtmiştir.

453

Roman 1916 yılı ile 1991 yıllarını kapsayan gerçek zamanıa dayalı bir eser olup yaklaşık 75 yıllık bir dönemi anlatır. Ancak hacim olarak bakıldığında tahminen 1916 ila 1923 yılları arası neredeyse romanın yarısını oluşturur. Diğer 68 yıllık dönem de romanın diğer yarısını oluşturur. Bu bir dengesizliği göstermektedir. Aslında yazarın çok şey yazabileceği bu dönemi geçiştirmesi kendisine göre okuyucuyu sıkmamak içindir bize göre ise yazarın bazı şeyleri yazmak için zamanın henüz erken olduğunu düşünmesindendir.

Romandaki olayların anlatılışı da dikkat çeker. Üç bölüme ayırabileceğimiz romanın ilk yedi yıllık dönemi yazarın ağzından üçüncü kişi üslubuyla, ikinci bölüm roman kahramı Şeyi’nin hatıralarını torunlarına anlatması şeklinde geriye dönüşle hatırat tarzında, üçüncü bölüm olan Kazakistan’ın bağımsızlığını kazanması da roman kahramanının ağzından verilir.

Romanın dili, yazarın diğer yazılarında dil hakkındaki görüşlerini uyguladığı bir eser demek mümkündür. Bazı Kazakça ve alıntı kelimelerin sözlükteki kullanımının dışında kullanılması bunun kanıtıdır. Yine yazar, romandaki olayın geçtiği bölgenin ağız özelliklerini yansıtmaya çalışmıştır, buna eserde kullandığı yer isimlerini de dâhil etmek mümkündür. Yine halk ağzında kullanılan bazı argo sözler, küfürlü ibareler, kaba söyleyişler, mahalli deyimler, atasözleri ve bazı arkaik unsurlar yazarın dilini oluşturan ögelerdir. Bunu yazar adına bir olumlu bir tespit olarak belirtmek gerekir. Yazarın romanda düşünce ve duygularını ifade edebilmek için bazı söz ve mana sanatlarını sıkça kullandığı görülür. Bu durum yazarın edebi yönünün güçlü olması yananda kazakçanın edebi bir dil olma yönündeki ilerleyişine işaret eder.

Üzerinde çalışılan romanda genel gidişatın dışında dikkat çeken hususlar sonuç olarak bahsedilmiştir.

454

KAYNAKÇA

Abdıkulova, R. (2016). 1916 Türkistan İsyanı’nın Kırgız Edebiyatına Yansıması. Bilig Türk Dünyası Sosyal Bilimler Dergisi 76: ss. 159-178.

Ȁbdilda, J. (2016). Beksultan Nurjekeulı: Oydan Tarih Jasav – Qılmıs. Ult.kz (Tȁvelsiz İnternet-Basılım) http://ult.kz/post/beksultan-nurzhekeuly-oydan-tarikh-zhasau-kylmys (erişim tarihi 19.11.2017).

Abenayulı, T. (08.09.2016) Ult Tarihinin Joqşısı. -akshamy.kz Gazetesi. №104 (5297) s.30-31.

Abılkasımov, B., Azibayeva, B. vd. (2008). Kazak Edebiyatının Tarihi. 1.Cilt. Kazak Folklorının Tarihi. Almatı: KazAkparat Baspası.

Aça, M., Gökalp, H., ve Kocakaplan, İ. (2012). Tür ve Şekil Bilgisi. 3.Baskı. İstanbul: Kesit Yayınları.

Ahanov, K. (1965). Til Bilimine Kirispe. Almatı: Mektep baspası

Ahmetov, Z. ve Şaŋbayev. T. (1998). Adebiyettanuv. Terminder Sözdigi. Almatı: Ana Tili.

Aksan, D. (1996). Türkçenin söz varlığı. Ankara: Engin Yayınevi.

Aktan, B. (2016). Türkiye Türkçesinin Söz Dizimi. 2. Baskı. Konya: Eğitim Yayınevi.

Alinova, M. (2017). Jazuvşı Beksultan Nurjekeulının Bir Küni. Ȁdebiyet Portalı. https://adebiportal.kz/kz/news/view/19006 (erişim tarihî 10.05.2018)

Altay, A. (24.02.2011) ‘Qalammen Keşken Tağdır’ Beksultan Nurjekeulı, Ana Tili Gazetesi № 8 (1053). 10s.

Amanjolov, A. (2012). Türki Filologiyasınıŋ Negizderi. Almatı: Mektep baspası.

Argınbayev, H. (1996). Kazak Otbası. Almatı: Kaynar.

Argunşah, M. (2018). Çağatay Türkçesi. 5.Baskı. İstanbul: Kesit Yayınları.

Arık, M. (2008). Kurganı, Buluntuları ve Kültür tarihî Açısından Değerlendirilmesi. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. 455

Ȁrin, Ȁ. (2017). Orbulaq Şayqasınıŋ Otandıq Tarihtağı Mȁn-maŋızı. Egemen Qazaqstan. https://egemen.kz/article/163097-orbulaq-shayqasynynh-otandyq-tarikhtaghy-man- manhyzy (erişim tarihi 10.10.2018).

Askarova, A. ve Bayazitov, B. (2015). Tavelsizdik Jıldarındağı Kazak Romanı, Gazi Türkiyat. ss. 147-155.

Atalay, B. (1999) Divanü Lȗgat-it-Türk Dizini “Endeks. 4.Baskı. C.4. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.

Avezov, M. (2016). Qıylı Zaman. 3. Baskı. Almatı: An Arıs.

Ay, Ö. (2009). Türkiye Türkçesi Ağızlarında Fiil Çekimi. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları

Aytbayulı, Ö., Abdirahmanov, S. vd. (2007). Dialektologiyalık Sözdik. Almatı: Arıs.

Bacaklı, Y. (2019). “Beksultan Nurjekeulı’nın ‘Ey, Dünye Ey!’ Adlı Romanında Kazak Kimliği ve Rus İmajı.” Karadeniz Uluslararası Bilimsel Dergi. Sayı: 42. s. 270-290.

Balaqayev, M. (1967). Qazaq Tiliniŋ Grammatikası. C.1. Almatı: Bilim.

Balaqayev, M. vd. (2005). Qazaq Tiliniŋ Stilistikası. Oqulıq. 3.Baskı. Almatı: Dävir.

Banguoğlu, T. (2011). Türkçenin Grameri. 9.Baskı. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.

Bayğut, M. (26.08.2016) Qorğansız Qazaq Qırğını. Egemen Kazakistan Gazetesi, №164 (28892) s.7.

Bayniyazov, A. (2000). Çağdaş Kazak Türkçesindeki Kelime Grupları ve Cümle Çeşitlerinin Türkiye Türkçesindeki Karşılıkları. Yayınlanmamış Doktora Tezi, Tez danışmanı Prof. Dr. Muhammet Yelten. İstanbul.

Bektas, G. (2018). Orbulaqtıŋ Ornı Zor. Aiqyn. https://old2.aikyn.kz/2018/04/24/50694.html (erişim tarihi 10.10.2018).

Bekturov, Ş. (2006). Qazaq Tili (Leksika, Fonetika, Morfologiya, Sintaksis). Almatı: Atamura.

Berdibayev, R. Elevkenov, Ş. vd. (2004). Kazak Edebiyatının Tarihi. Kenes Daviri, 1917- 1940. 7.Cilt. Almatı: Madeni Mura.

Berkmen, H. (YTY). “Asya Kökenli Diller.”. http://www.halukberkmen.net/pdf/169.pdf (erişim 10/10/2018)

456

Beysenbek, D. (2009). Qosqalaŋ Tavdıŋ Etegi, Tarihtan Sır şertedi. Aqtobegazeti. http://www.aktobegazeti.kz/?p=3553 (erişim tarihi 10.10.2018).

Bilgegil, M.K. (1989). Edebiyat Bilgi ve Teorileri. 2.Baskı. İstanbul: Enderun Kitabevi.

Biray, N., Ayan, E. ve Ercilasun Kurmangaliyeva, G. (2018). Çağdaş Kazak Türkçesi. 2.Basım. İstanbul: Bilge Kültür Sanat.

Bizakov, S. (2014). Türk Dünyası. Ankara: Türk Dünyası Mühendislik Mimarlık ve Şehircilik Kurultayı Özel Yayını.

Bourneur, R., ve Quellet, R. (1989). Roman Dünyası ve İncelemesi. (çev.Gümüş, H). 1.Baskı. Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.

Böler, T. (2019). Türkiye Türkçesi Söz Dizimi. 1.Baskı. İstanbul: Kesit Yayınları.

Buran, A., ve Alkaya, E. (2018). Çağdaş Türk Lehçeleri. 12. Baskı. Ankara: Akçağ.

Bürkit, O. Yerjanova, U. ve Ömirzaqov, B. (2012). Qazirgi Qazaq Tiliniŋ Grammatikalıq Qurılımı: Morfologiya jȁne Sintaksis. Oral: M.Ötemisov Atındağı Batıs Qazaqstan Memlekettik Universiteti Baspa Oratılığı.

Çobanoğlu, Ö. (2004). Atasözleri, Türk Dünyası – Sözlükler. II. seri. AYK, Ankara: Atatürk Kültür Merkez Başkanlığı yayını: 301.

Devellioğlu, F. (2010). Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat. 26. Baskı. Ankara: Aydın Kitabevi.

Dilçin, C. (1995). Türk Şiir Bilgisi. 3. Baskı. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.

Doğan, L.- Şuataman, Ö. (2007). “Kazak Türkçesi.”, Çağdaş Türk Lehçeleri El Kitabı, Ed. Levent Doğan, 1.Baskı. İstanbul: Kriter Yayınları, s. 165-231.

Doğan, O. (2015). Kazak Türkçesi Fonetiği. 1.Basım. İstanbul: İleri Yayınları.

Dosbol, G. (2011). B.Nurjekeulı Jazuvşı, Halıqaralaıq Alaş Sıylığınıŋ Lavreatı: Ötirikke Üyrengen Jurttı Odan Bas Tarttıruv – Qiyamettiŋ Qiyameti. Qazaq Üni. https://qazaquni.kz/2011/07/01/7802.html (erişim tarihi 23.09.2017).

Duysenbayulı, E., Esten, A. vd. (2004). Kazakistan Jazuvşıları: XX Ğasır. Anıqtamalıq. Almatı: Ana Tili Baspası,

Eckmann, J. (1996). Harezm, Kıpçak ve Çağatay Türkçesi Üzerine Araştırmalar, (yay.hazırl. Sertkaya, O.). Ankara: Türk Dili Kurumu Yayınları.

457

Eckmann, J. (2013). Çağatayca El Kitabı, (çev. Günay Karaağaç). 5.Basım. İstanbul: Kesit Yayınları.

Ediskun, H. (1999). Türk Dilbilgisi 7.Baskı. İstanbul: Remzi Kitabevi.

Eker, S. (2009). Çağdaş Türk Dili. 5.Baskı. Ankara: Grafiker Yayınları.

Elevkenov, Ş. (1995). Mağjan (Ömiri men Şığarmagerligi). Almatı: Sanat.

Elevkenov, Ş. (2008). Mağjan Jumabayev. 1.Cilt. Almatı: Jazuvşı.

Ercilasun, A. B. (2017). Bilinmeyen Metinlerin Çözülmesi Konusunda Teorik Bir Yaklaşım ve Altın Elbiseli Adam Yazıtı İçin Yeni Bir Okuma Denemesi. Dil Araştırmaları 2017/20, ss. 7-14.

Erdem, D., Karataş, M., ve Hirik, E. (2015). Yeni Türk Dili. 1.Baskı. Ankara: Maarif Mektepleri.

Eren, H. (1999). Türk Dilinin Etimolojik Sözlüğü. Ankara: Bizim Büro.

Ergin, M. (1998). Türk Dil Bilgisi. İstanbul: Bayrak basım.

Ergin, M. (2016). Orhun Abideleri. 50.Basım. İstanbul: Boğazici Yayınları.

Gabain, V. (1988). Eski Türkçenin Grameri. (çev. Akalin, M) Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi.

Gabdullin, M. (1964). Kazak Halkının Avız Edebiyatı 2.Baskı. Almatı: Kazak Devlet Oku- Pedagoji Yayını.

Gömeç, S. (2015). Türk Cumhuriyetleri ve Toplulukları Tarihi. 5.Baskı. Ankara: Akçağ.

Gülensoy, T. (2007). Türkiye Türkçesindeki Türkçe Sözcüklerin Köken Bilgisi Sözlüğü C. 1,2. Ankara: TDK Yayınları.

Güneş, S. (2009). Türk Dil Bilgisi. 9.Baskı. İzmir: Çağlayan A.Ş.

Gürsu, U. (2009). “Kazak Türkçesi’ndeki ve Türkiye Türkçesi’ndeki Atasözlerinin Karşılaştırmalı Biçimde İncelenmesi.”, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Tez danışmanı Prof.Dr. Mustafa ÖZKAN, İstanbul.

Hacıeminoğlu, N. (1992). Türk Dilinde Edatlar. İstanbul: Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları.

Hazar, M. (2005). Joldasbay Turlıbayev Rayımbek Batır (Harf Çevirimi, Türkiye Türkçesine Aktarımı, Fotokopi). Yayınlanmamış Doktora Tezi. Dicle Üniversitesi, Diyarbakır.

458

Hengirmen, M. (1998). Türkçe Dilbilgisi. 3.Basım. Ankara: Engin Yayınevi. http://old.baq.kz/kk/news/aimaktik_bak_kogam/ai_dunieai20160728_163600, (erişim tarihi 10.12.2017).

Irısbay, J. (Mart 2016). Ey, Dünye Ey romanı Jüregime Jinalğan Uv. Juldızdar Otbası Dergisi. № 5 (215). s. 12-16.

Isımakova, A. (2015). Kazirgi Adebiyettanuvdıŋ Teoriyalıq Maseleleri. Almatı: M.Avezov Atındağı Adebiyet Jane Öner İnstitutı.

Isımakova, A. (2017). Alaş Adebiyettanuvı, Almatı: Kazak Ansiklopediyesi.

Iskakulı, D. (2001). Sın Öneri. Oku Kuralı. Almatı: KAZakparat.

Iskakulı, D. (2004). Adebiyet Alıptarı. Astana: Foliyant.

Isqaqov, A. (1991). Qazirgi Qazaq Tili. 2.Baskı. Almatı: Ana Tili.

Isqaqov, A., Vali, N. vd. (2006). Qazaq Ȁdebi Tiliniŋ Sözdigi. 1.cilt Almatı: Arıs.

Isqaqov, A., Vali, N. vd. (2006). Qazaq Ȁdebi Tiliniŋ Sözdigi. 10.cilt Almatı: Arıs.

Isqaqov, A., Vali, N. vd. (2006). Qazaq Ȁdebi Tiliniŋ Sözdigi. 11.cilt Almatı: Arıs.

Isqaqov, A., Vali, N. vd. (2006). Qazaq Ȁdebi Tiliniŋ Sözdigi. 13.cilt Almatı: Arıs.

Isqaqov, A., Vali, N. vd. (2006). Qazaq Ȁdebi Tiliniŋ Sözdigi. 2.cilt Almatı: Arıs.

Isqaqov, A., Vali, N. vd. (2006). Qazaq Ȁdebi Tiliniŋ Sözdigi. 3.cilt Almatı: Arıs.

Isqaqov, A., Vali, N. vd. (2006). Qazaq Ȁdebi Tiliniŋ Sözdigi. 5.cilt Almatı: Arıs.

Isqaqov, A., Vali, N. vd. (2006). Qazaq Ȁdebi Tiliniŋ Sözdigi. 6.cilt Almatı: Arıs.

Isqaqov, A., Vali, N. vd. (2006). Qazaq Ȁdebi Tiliniŋ Sözdigi. 7.cilt Almatı: Arıs.

İmanasov, S. (29.09.2001). Aytıp-aytpay ne kerek. Kazak Edebiyatı Gazetesi, VI. Bölüm.

İsayev, S. (2007). Qazirgi Qazak Tili, Morfologiya. Almatı: Öner Baspası.

İsen, M., Horata, O. vd. (2012). Eski Türk Edebiyatı. 7.Baskı. Ankara: Grafiker.

Janpeyisov, E., Xusayın, K. vd. (2002). Qazaq Grammatikası. Fonetika, Sözjasam, Morfologiya, Sintaksis. Astana: A.Baytursınulı Atındağı Til Bilimi İnstitutı

Jemeney, İ. (2007). Qazakşa-Parsışa Sözdik. Almatı: Zerde Baspası.

Jurtbay, T. (2016). Birtutas Alaş İdeyası. Almatı: Hantäŋiri.

459

Kabdollov, Z. (2007). Söz Öneri, Oqulıq-monografya. Almatı: Sanat.

Kalkan, M. (2006). Kırgızlar ve Kazaklar. İstanbul: Selenge Yayınları.

Kamzabekulı, D. (2002). Alaş jane Adebiyet. Monografya. Astana: Folyant.

Kanar, M (2010). Farsça Türkçe Sözlük. 2.Baskı. İstanbul: Kurtiş Matbaası.

Kapağan, E. (2005). “Alaş Orda Partisinin Kazak Aydınlanmasına Etkisi.”, Zeitschrift für die Welt der Türken (ZfWT), Vol. 7, No. 1, s. 252-265.

Kara, A. (2007). Eski Devirlerden Günümüze Kazakistan ve Kazaklar. İstanbul: Seelenge Yay.

Kara, A. (2015). “Kazak Türklerinin Ortaya Çıkışı ile İlgili Efsaneler.”, http://www.abdul vahapkara.com/kazak-turklerinin-ortaya-cikisi-ile-ilgili-efsaneler/ 10.10.2017; https://www.tatliaskim.com/genel-turk-tarihi/337541-kazak-turklerinin-ortaya-cikisi-ile- ilgili-efsaneler.html (erişim 30/11/2019).

Kara, G. (2019). İhtilalinden Sonra Kazakistan’daki siyasîDurum ve Alaş Orda Hükümetinin Faliyetleri. 100.Yılında Sovyet İhtilali, Gelişimi ve Bölgesel Etkileri Uluslarası Sempozyumu. 25-27 Ekim 2017/ Kars. Yayın Yeri: Ankara.

Karaağaç, G. (2009). Türkçenin Söz Dizimi. 2. Basım. İstanbul: Bayrak Matbaacılık.

Karaağaç, G. (2017). Türkçenin Söz Dizimi. 6. Basım. İstanbul: Kesit Yayınları.

Karahan, L. (1991). Türkçede Söz Dizimi. Ankara: Akçağ.

Karakaş, Ş. (2009). Sosyalist Realizm (Toplumcu Gerçekçilik) ve Sovyet Edebiyatı Hakkında Resmî Bir Yazı. Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, Özel sayı: Prof. Dr. Reşat Genç Armağanı, Ankara.

Kenesbayev, I., ve Musabayev, G. (1993). Qazirgi Qazaq Tili Leksika-Fonetika. Almatı: Mektep Baspası.

Keŋesbayev, İ. (2007). Frazeologiyalıq sözdik. Almatı: Arıs.

Keŋesbayev, İ. (2014). Qazaq Til Biliminiŋ Mäseleleri. Almatı: Abzal-aı Baspası.

Kıdraliyev, D. (2001). Türkistan’da Ceditcilik Hareketi Ve Bunun Türkiye İle Münasebeti. Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.

Kınacı, C. (2016). Kazak Edebiyatında İmaj ve Kimlik. 1.Baskı. Ankara: Bengü

Kirabayev, S. (2013). Tavelsizdik Jane Edebiyet. 21.Cilt. Almatı: Adebiyet Alemi Baspası.

460

Koç, K., Bayniyazov, A. ve Başkapan, V. (2003). Kazak Türkçesi–Türkiye Türkçesi Sözlüğü. Ankara: Akçağ Yayınları.

Koç, K., Korganbekov, B. ve İsina, A. (2007). Kazak Edebiyatı 2, 1.Baskı. İstanbul: IQ Kültür Sanat Yayıncılık.

Koç, K., ve Doğan, O. (2013). Kazak Türkçesi Grameri (Ses ve Şekil bilgisi). 2.Baskı, İstanbul: IQ Kültür Sanat Yayıncılık.

Komekov, B. (2007). “Kazak Terimi Hakkında” Kazakistan tarihî Makaleler. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, ss. 45-53.

Kononov, A. (1969). İsimlerin ve Sıfatların Küçültme Şekilleri ve Söz Yapımı. Türk Dili Araştırmaları Yıllığı. Belleten, (1968). C.16, s. 81-88.

Koraş, H. (2007). “Özbek Türkçesinde –gen/-ken, -qan Sıfat-fiil Eki, Yapım Ekiyle genişlemiş –ganlig/-kanlig, -qanlig Şekli ve Türkiye Türkçesinde kullanışlara Karşılık Gelen Şekiller”. Türklük Bilimi Araştırmaları Bahar 2007 (TÜBAR), S. 21, s. 143-167.

Koraş, H. (2015). Vatan Şairi Bir Uygur Mehemmetimin Obulkasımov (Almasbak). Konya: Kömen Yayınları.

Koraş, H. (2018). “Ulpan Romanı Örneğinde Edebi Eserde siyasîPropaganda.”, V. Uluslararası Türk Dünyası Araştırmaları Sempozyumu Bildiriler Kitabı. Almatı: 1.Cilt.

Koraş, H. ve Baykoca, A. (2000). Dil ve Anlatım, Niğde: Arslansoy Yayıncılık.

Koraş, H. (2013). “Türk Lehçelerinde Hal Ekleri ve İsim Çekim Ekleri ile Teşkil Edilen Zarf- fiil Şekilleri ve Türkiye Türkçesinde Karşılıkları", VI. Uluslararası Türk Dili Kurultayı Bildirileri 20-25 Ekim 2008, C. III, TDK yayınları, Ankara, s. 2865-2910.

Kordabayev, T. ve Kaliyev, G. (2004). Jalpı Til Bilimi. Almatı: Davren.

Korğasbek, J. (25.06.2018). Aŋız Beksultan. Aq Jelken dergisi. №6.

Korkmaz, Z. (2007). Gramer Terimleri Sözlüğü. 3.Baskı. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.

Korkmaz, Z. (2009). Türkiye Türkçesi Grameri Şekil Bilgisi. 3.Baskı. Ankara: Türk Dil Kurumu yayınları.

Koyşıbayev, B. (2017). Tavarih-Tamşılar. Almatı: Ruh BG.

461

Kudaybergenov, N. (2017). Kazirgi Kazak Adebiyeti: Damuv Ürdisteri, Esimder men Oqiğalar. Almatı: Print Express.

Kuderinova, Q. (2005). Birge jane Bölek Jazılatın Sözderdiŋ Orfografiyası. Almatı: A.Baytursınulı Adındaki Til Bilimi Enstitüsü.

Külekçi, N. (2005). Edebi Sanatlar 4.Baskı. Ankara: Akçağ.

Madibay, Q. (30.03.2017). Dünyetanım Danalığı. Jetisuv Gazetesi. № 35 (18311) s.3.

Mädibayeva, Q. (2017). B.Nurjekeulınıŋ Jazuvşılıq Şeberhanası jane “Bir Ökiniş, Bir Ümit.” Romanı. “Joğarğı Mektepte “Qazirgi Qazaq Ädebiyeti.” pänin oqıtuv: Beksultan Nurjekeulı Romandarındağı Tulğa Äleveti.” Taqırıbındağı Ğılımi-Ädistemelik Konferenciya. 31.03.2017. 83-93 ss. İ.Jansügirov Adındaki Jetisuv Üniversitesi, Jetisüv.

Mamanov, I. (2014). Qazaq Til Biliminiŋ Mȁseleleri. Almatı: Abzal-ay.

Medevbekulı, S. (07.07.2016) Ar Epizodı Şınayı Şığarma. Türkistan Gazetesi. № 27. s.8.

Mendeke, A. (16.09.2016) Tavelsizdik Nemen Ölşenedi Özi? Jas Alaş Gazetesi. №74 s.5.

Mırzabekov, S. (1993). Kazak Tiliniŋ Fonetikası. Almatı: Kazak Üniversitesi.

Mukanulı, S. (2012). XX Ğasırdağı Kazak Adebiyeti. 1.Bölüm. 7.Cilt. Almatı: Adebiyet Alemi.

Mustafayev, E. ve Şerbinin, V. (1995). Büyük Rusça-Türkçe Sözlük. İstanbul: Engin Yayıncılık.

Mütercim Asım Efendi (2009). Burhân-ı Katı. İstanbul: Türk Dil Kurumu Yayınları.

Nazarbayev, N. (2003). Tarih Tolkınında. Almatı: Atamura.

Niyazğaliyev, A., ve Turğanaliyeva, G. (2013). Qazak Dialektologiası: Oqu-Ädistemelik Qural. Oral: M.Ötemisov atındağı Redakciyalıq Baspa Ortalığı.

Nurğali, R. (2013). Kazak Adebiyetiniŋ Altın Ğasırı. V.Cilt. Astana: Foliyant.

Nurğali, R. (2013). Söz Öneriniŋ Estetikası. Monografiya. III.Cilt. Astana: Foliyant.

Nurğali, R. (2013). Söz Öneriniŋ Estetikası. Monografiya. IV.Cilt. 2.Kitap. Astana: Foliyant.

Nurğojayev, J. (2014). Parasat Jolı. Almatı: Firma Ornak.

Nurjekeev, B. (2019). Bir Ğana Poema Jazğan Aqın. Bilim All Aqparattıq Agenttigi. https://bilim-all.kz/article/9064-Bir-gana-poema-zhazgan-aqyn (erişim tarihi 23.09.2019).

462

Nurjekeulı, B (2002). Oyuşqın. Äŋgimeleler men Maqalalar: Köp Tomdıq. 2.cilt. Almatı: Jalın Baspası.

Nurjekeulı, B. (09.11.2018). Orbulak – Bükil Kazak Halkının Maqtanışı. Orbulak Gazetesi. № 19-20 (138-139). ss. 1-3.

Nurjekeulı, B. (10.11.2017). Bizge Keregi Ärip pe, Emle me?. Qazaq Ädebiyeti Gazetesi.

Nurjekeulı, B. (1974). Kütüvmen Ötken Ğumır. Roman Almatı: Jalın Baspası.

Nurjekeulı, B. (1989). Erli Zayıptılar. Roman. Almatı: Jazuvşı.

Nurjekeulı, B. (1990). Jav Jağadan Alğanda Roman. Almatı: Jalın.

Nurjekeulı, B. (1998). Äyel Jolı Jiŋişke. Hikâye. Almatı: Jalın Baspası.

Nurjekeulı, B. (2002). Beytanıs Ayeldiŋ Qupiyası. Hikâye. Almatı: Atamura.

Nurjekeulı, B. (2006). Künäli Maxabbat 1.cilt. Şığarmalar Jinağı: Köp Tomdıq. Almatı: Jalın Baspası.

Nurjekeulı, B. (2007). Bir Ökiniş Bir Ümit. Roman. II. Cilt. Almatı: Jalın Baspası.

Nurjekeulı, B. (2008). Erli Zayıptılar. Roman. IV.Cilt Almatı: Jalın Baspası.

Nurjekeulı, B. (2008). Jav Jağadan Alğanda Roman. 3.cilt. Şığarmalar Jinağı: Köp Tomdıq. Almatı: Jalın Baspası.

Nurjekeulı, B. (2009). Bev, Qız Davren! Uzun Hikâye. Almatı: Jalın Baspası.

Nurjekeulı, B. (2009). Şığarmalar Jinağı: Tavdı Jılatqan Kün VI. Cilt. Uzun hikâyeler (povest) Köp Tomdıq. Almatı: Jalın Baspası.

Nurjekeulı, B. (2009). Tavdı Jılatqan Tün. VI.Cilt. Almatı: Jalın Baspası.

Nurjekeulı, B. (2010). Öner Sȁvlesi. VII. Cilt. Almatı: Jalın Baspası.

Nurjekeulı, B. (2011). Beksultan Nurjekeulı Hakkında. Eserleri, Mektuplar, Beksultan Hakkında. Almatı: Jalın Baspası.

Nurjekeulı, B. (2011). Tarixqa Tağzım. Eserleri. VIII. Cilt. Almatı: Jalın Baspası.

Nurjekeulı, B. (2012). Kelbet. Eserleri. IX. Cilt. Almatı: Jalın Baspası.

Nurjekeulı, B. (2013). Özender Örnektelgen Ölke. Almatı: Jalın Baspası.

Nurjekeulı, B. (2013). Tarih İzderi. Eserleri. X. Cilt. Almatı: Jalın Baspası.

Nurjekeulı, B. (2015). Jüz Jıyırma Tuŋğış. II. Cilt. Almatı: Jalın Baspası. 463

Nurjekeulı, B. (2016). Bir Pişmanlık Bir Ümit. (çev. Kaljanova, E.) Ankara: Bengü.

Nurjekeulı, B. (2016). Ey, Dünye Ey. Almatı: Jalın.

Nurjekeulı, B. (2017). Aqjazıqtıŋ Adamdarı. Şığarmalar Jinağı. Almatı: Jalın Baspası

Nurjekeulı, B. (2018). Ey, Dünye Ey. (çev. Shaikenova, G.) Ankara: Bengü.

Nurjekeulı, B. (2018). Öner men Ömir. Almatı: Jalın Baspası.

Nurjekeulı, B. (2018). Qasiyetti Orbulaq. Jarkent Öŋiri. http://z-o.kz/index.php/1046-asietti-orb-la (erişim tarihi 10.10.2018).

Nurjekeulı, B. (2018). Qasiyetti Orbulaq. Tarihî Edebi Eserler. Almatı: Jalın Baspası.

Nurjekeulı, B. (2019). Qazaq Tarihınan. Almatı: Jalın Baspası.

Nurjekeulı, B. ve Kekilbayev, Ȁ. (2006). Giy De Mopassan. (Çeviri. Tompış. Ömir, Süykimdi Dos). Astana: Avdarma Baspası.

Nurmağambetov, Ȁ. (1994). Bes Jüz Bes Söz. Almatı: Ravan.

Nurmuhan, A., İslambek, A. ve Aqqayır, J. (22.04.2017). Elbasımen Bolğan Jılı Jüzdesüv. Ayqın Gazetesi. № 59 (3131) s.5.

Nurullah, Ç. (2009). Roman Çözümleme Yöntemi. Ankara: Öncü Kitap.

Onur, B. (2010). Bugünkü Kazak Türkçesi Gramerlerinde ses ve Şekil Bilgisinin İşlenişi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Tez danışmanı: Yrd. Doç.Dr. Kenan Acar, Sakarya Üniversitesi.

Oŋdasınov, N. (2010). Arapşa-Qazaqşa Tüsindirme Sözdik 1.cilt. Almatı: Bilim.

Oŋdasınov, N. (2010). Arapşa-Qazaqşa Tüsindirme Sözdik 2.cilt. 2.Baskı. Almatı: Bilim.

Oraltay, H. (1976). Kazak Türkleri. 2.Baskı. İstanbul: Türk Kültür Yay.

Oraltay, H., Pınar, S. ve Yüce, N. (1984). Kazak Türkçesi Sözlüğü. İstanbul: Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı.

Orazbayeva, F., Sağidolda, G. Qasım, B. vd. (2005). Qazirgi Qazaq Tili, Almatı: Print-S Yayınevi.

Orda, G. (2016). Söz Qudireti. Zerttevler men Makalalar. Almatı: Dastür.

Ospanbay, A. (04.05.2017). Ulttıq Kod – Bizdiŋ Tegimiz, Tarihımız. Türkistan Gazetesi. № 18 s.8.

464

Öner, M. (1998). Bugünkü Kıpçak Türkçesi. Ankara: Türk Dili Kurumu Yayınları.

Özdemir, A. (2007). 20.Yüzyılın Başlarında Kazakistan’da Fikir Hareketleri. Yayımlanmamış Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.

Özdemir, A. (2014). Kazak Edebiyatında Hikâye. İstanbul: Ötüken.

Özdemir, A., Kerimbekova, B. (2019). Metinlerle Yeni Kazak Edebiyatı. İstanbul: Ferfir Eğitim ve Yayıncılık.

Özey, R. (1997). Dünya Platformunda Türk Dünyası. İstanbul: Eğitim.

Özkan, A., Toker, M., ve Aşçı, U.D. (2016). Türkiye Türkçesi Söz Dizimi. 2. Baskı. Konya: Palet Yayınevi

Özkan, M., ve Sevinçli, V. (2011). Türkiye Türkçesi Söz Dizimi. 3.Baskı. İstanbul: Akademik Kitaplar.

Özkan, N. (1996). Gagavuz Türkçesi Grameri. Ankara: TDK Yayınları.

Özmen, M. (2013). Türkçenin Sözdizimi. 1.Baskı. Adana: Karahan Kitabevi.

Parlatır, İ. (2009). Osmanlı Türkçesi Sözlüğü 2.Baskı. Ankara: Yargı Yayınevi.

Qalijanov, U., Qirabayev, S., Elevkenov, Ş. vd. (2017). Qazirgi Qazaq Adebiyeti: Damuv Ürdisteri, Esimder men Oqiğalar. (Ujımdıq Monografiya). Almatı: Print Express.

Qaliyev, B. (2014). Qazaq Tiliniŋ Tüsindirme Sözdigi. Almatı: Memlekettik Tildi Damıtuv İnstitutı.

Qaliyev, F., Naqısbekov, O., Sarıbayev, Ş. vd. (2005). Qazaq Tiliniŋ Aymaqtıq Sözdigi. Almatı: Arıs.

Qaynar, M. (2019). Ulı Adamdar Ömiri: Beksultan Nurjekeev. El. kz (Aqparattıq-tanımdıq Portal). https://el.kz/kz/news/litsa/uli_adamdar_omiri__beksultan_nurzhekeev (erişim tarihi 29.09.2019).

Quvanışbay, Q. “Beksultanbayan.” (22.02.2011) https://egemen.kz/article/10509- beksultanbayan (erişim tarihi 05.03.2017)

Qyrmanğalyqızı, Ȁ. (2015). Halıŋ Qalay, Qart “Juldız?” Qazaq Ȁdebiyeti. https://qazaqadebieti.kz/1962/haly-alaj-art-zh-ldyz (erişim tarihi 03.05.2018).

Roy, O. (2005). Yeni Orta Asya ya da Ulusların İmal Edilişi. (Çev. Mehmet Moralı), İstanbul: Metis Yay.

465

Sakaoğlu, S. (2001). Divan-ü Lügati-t Türk’te Türk Halk Edebiyatı. Konya: Ders Notları.

Sami, Ş. (2015). Kamus-i Türkȋ. 2.Baskı. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.

Saray, M. (1996). Yeni Türk Cümhuriyetleri Tarihi. Ankara: Türk Tarih Kurumu.

Saray, M. (2002). Kazakistan. TDV İslam Ansiklopedisi, C. 25. Ankara: TDV Yayınları, 121- 125

Sarbasova, Q. (2017). B.Nurjekeulınıŋ “Kütüvmen Keşken Ğumır.” Romanınıŋ Onomastikalıq Keŋistigi. “Joğarğı Mektepte “Qazirgi Qazaq Ädebiyeti.” pänin oqıtuv: Beksultan Nurjekeulı Romandarındağı Tulğa Äleveti.” Taqırıbındağı Ğılımi- Ädistemelik Konferenciya. 31.03.2017. 72-79 ss. İ.Jansügirov Adındaki Jetisuv Üniversitesi, Jetisüv.

Sebzecioğlu, T. (2016). Dilbilim Kavramlarıyla Türkçe Dilbilgisi. 1.Baskı. İstanbul: 2016.

Segizbayulı, K. (05.08.2016). Aqiqatın Aytqan Tarih – Şın Tarih. Qazaq Adebiyeti Gazetesi. № 29 (3507) s.5.

Segizbayulı, K. (2011). Maxabbat Mäŋgi Jır. Qazaq Ädebiyeti Gazeti, №7 (3223), 6 s.

Sertkaya, O. F. (2011). “Bulunmasından 40 Yıl Sonra ‘Altın Giyimli Adam’ ve ‘Kâsesi Üzerindeki Yazıt’ Hakkında. Tuncer Baykara Armağanı, Ankara: Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, ss. 255-272

Shaikenova, G. (2019, Haziran). Kazak Devlet Kızlar Pedagoji Üniversitesinin Habarşı dergisi, Almatı: Kızlar Üniversitesi №2 (78), 64-69

Sıbanbay, S. (2018). Mȁŋgilikke Qaşalğan Mȁrtebeli Jeŋis. News. HTTP://NEWS.ARSU.KZ/?P=7475 (erişim tarihi 10.10.2018).

Sızdıq, R. (2016). Qazaq Tiliniŋ Anıqtağışı. Almatı: El Şejire.

Sızdıqova, G. (2012). Qazirgi Qazaq Tili Morfologyası. Almatı: QR. Joğarı Oquv Orındarınıŋ Qavımdastığı.

Sızdıqova, R. ve Qoygeldiyev, M. (1991). Qadırğali Biy Qosımulı jane Onıŋ Jılnamalar Jinağı. Almatı: Qazaq Üniversitesi.

Simȁdil, Q. (2018). Orbulaq: Ult Jeŋisi, Urpaq Maqtanı. Qazaq Ȁdebiyeti. http://qazaqadebieti.kz/14450/orb-la-lt-zhe-isi-rpa-ma-tany (erişim tarihi 10.10.2018).

Skliyarevskaya, G. (2004). Slovar Sokraşennıy Sovremennogo Russkogo Yazıka. Moskva: Eksmo.

466

Smağulova, G. (2010). Mağınalas Frazeologizmder Sözdigi. Almatı: Eltanım.

Söylemez, O. ve Azap, S. (2018). Türk Dünyası Çağdaş Edebiyatları El Kitabı. 1.Baskı. İstanbul: Kesit Yayınları

Söylemez, O., Akpınar, Y. ve Ağca, F.(2013). Çağdaş Kazak Edebiyatı I. Çağdaş Türk Edebiyatları-II. 1.Baskı. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yay.

Sultanğazı, A. (19.02.2016) Sırlı Sezim Sävegeyi. Jetisuv Gazetesi.

Sultanğazı, A. (24.09.2016) Surqay Zaman, Şınayı Suretker. Jetisuv Gazetesi, № 106.

Süinşaliyev, H. (2006). Kazak Adebiyetinin Tarihi. Almatı: Sanat.

Şalabay, B. (2012). Kazırğı Kazak Tili Sintaksis. Almatı: Kazak Üniversiteti.

Şalabayev, B. (1983). Kazak Romanının Tuuvı men Kalıptasuv Tarihi. Almatı: Mektep.

Şçerbak, A. (2016) Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler. (Çev. Karasoy, Hacızade, Gülmez). Ankara: Türk Dil Kurumu.

Şimşir, Bilal. N. (1992). Türk Yazı Devrimi. Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi.

Şirin User, H. (2006). Başlangıcından Günümüze Türk Yazı Sistemleri. 1. Baskı. Ankara: Akçağ.

Tagızade, L. (2006). “Sosyalist Realizm: Kökeni, Oluşum Süreci ve Kavramı.”, Modern Türklük Araştırmaları Dergisi, C. 3, S. 4, s.7-24.

Tamir, F. (1993). Mağcan Cumabayev Ölenderi. (Mağcan Cumabayulı’nın şiirleri). Ankara: Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü.

Täŋirbergenova, A. (2017). B.Nurjekeulınıŋ Jazuvşılıq Şeberhanası jane “Bir Ökiniş, Bir Ümit.” Romanı. “Joğarğı Mektepte “Qazirgi Qazaq Ädebiyeti.” pänin oqıtuv: Beksultan Nurjekeulı Romandarındağı Tulğa Äleveti.” Taqırıbındağı Ğılımi- Ädistemelik Konferenciya. 31.03.2017. 139-142 ss. İ.Jansügirov Adındaki Jetisuv Üniversitesi, Jetisüv.

Tazabekov, M. (08.10.2009). “Ȁvliye.” Aralav: Kimder Amaldap, Kimder Araŋdap Jür? Qazaqstan Gazetesi. №36 (276).

Tebegenov. T. (02-07.09.2016). Suretkerlikpen Qayratkerlik Jemisi – Maŋgilik El Damuvındağı Jaŋa Roman. Ana Tili Gazetesi. № 35 (1345) s. 7.

467

Teginbayqızı, N. (16.08.2014) “B.Nurjekeulı, Är Otbasınıŋ Öz tarihî Bar.”. Almatı Akşamı Gazetesi, № 103 (4977). ss.10-11

Tietze, A. (2016). Tarihî ve Etimolojik Türkiye Türkçesi Lügati C. 4. Ankara: TUBA Yayınları.

Tileşov, E. ve Kamzabekulı, D. (2014). Alaş Kozğalısı. Ensiklopediyalıq Anıqtamalıq. Almatı: Sardar.

Togan, A. Z. Velidi, (1981). Bugünki Türkili (Türkistan) ve Yakın Tarihi. 2. Baskı. İstanbul: Enderun Kitabevi.

Toparlı, R., Öner, M., User, Şirin H., Ay, Ö., ve Kaya, Y. (2015) Türkçede batı Kökenli Kelimeler Sözlüğü. Ankara: Türk Dili Kurumu Yayınları.

Tuganova, A. (2014). Bağımsız Kazakistan’da Kadınların Sosyal ve siyasî Hayatı. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi.

Türk Dil Kurumu (1972) Divanu Lügati’t-Türk Dizini, Ankara: TDK Yayınları.

Türk Dil Kurumu (2005). Türkçe Sözlük, 10. Baskı. Ankara: TDK Yayınları.

Uçar, F. (2007). Dış Türkler. 1.Baskı. Ankara: Fark Yayınları.

Uygur, E. (2005) Sosyalist Realizm Kavramının Ortaya Çıkış Süreci. Türkiye Sosyal Araştırmalar Dergisi. Sayı 1-2, 23-30.

Vali, K., Qurmanbayulı, Ş., Malbaqov, M., vd. (2013). Qazak Sözdigi. Kazak Tilinin Birtomdıq Ülken Tüsindirme Sözdigi. Almatı: Däwir Baspası.

Vural, H., ve Böler, T. (2012). Ses ve Şekil Bigisi. 2.Baskı. İstanbul: Kesit Yayınları.

Xudaybergenov, N. (2017). B.Nurjekeulınıŋ “Ey, Dünye Ey.” Romanındağı Jalpı Adamzattıq Qundılıqtar. Vestnik. Almatı: Ulusal Bilimsel Akademisyen Dergisi,

Zaykenova, R. (2017). XX Ğasır Basındağı Adebiyet jane Alaş Ustanımı. Almatı: Mektep.

468

EKLER

Ek 1. Yazarla Yapılan Röportaj

Yazarla yapılan röportaj 2 Ekim 2017 tarihinde kendi evinde gerçekleşmiştir. Röportaj için önceden belirlenen soruların bir kısmına yazar kısa cevaplar verererek geçiştirmiş, bir kısmına cevap vermemiştir. Yazarın bu röportajda söylediği her şey kayda alınmış ve sonra yapılan değerlendirmede bu konuşmaların bir kısmı konu ile ilgili olmadığı için çıkarılmıştır.

1. Sizin isminizi kim verdi ve anlamı nedir?

-İsmimi apam (babaannem) vermiş dedi, babaannesi ve dedesinin (babasının babası) olduğu beş aylıkkenki fotoğrafını göstererek. Normalde benim babaannem ama ben abla diyordum ismi ise Batpan. İsmimi babaannem verdi diye söylüyorlar yalnız önce Süleymen diye vermek istemiş sonra da beğenmemiş olabilir ‘ne demek Süleymen’ diye ama o da kötü isim değil. İşte o da kısmet. ‘Dayanıklı, güçlü, sultan’ olsun diye Beksultan (Beksultan’ın Bek’i; dayanıklı, güçlü anlamı verir, ‘Sultan’ ise sultan anlamına gelir) adını vermişler.

Babam bin dokuz yüz kırk bir yılı Mayıs ayının dokuzunda askere gitmiş ve bana kardeşim demiş aslında ilk çocuğa kardeş diyorlarmış. Babam fotoğraf gönderin demiş, dediği fotoğraf (fotoğrafı göstererek) bu fotoğrafmış fakat gönderilmemiş. Babam askere gittikten sonra haberi alınamamış. O zaman sıcak çatışma yoktu fakat yolda bir yerde trenlerine bomba atmışlar.

2. İsminizin dışında bir lakabınız var mı? Varsa bu lakabı niçin aldınız?

-Var, Sultan Jekeev. Yazarlar birliğindeyken bir kâğıt doldurduğumda ‘Psevdonim’ (takma ad) ne demek diye bir boşluk vardı, işte Beksultan’ın Sultan’ını Nurjekeev’in Jekeev’ini alıp kısa olarak göstermiştim.

3. Babanızın ismi ve soyadı, varsa lakabı, okuduğu okullar ve yaptığı görevi, mesleği nedir? Babanızın anne babasının ismi ve doğduğu yer?

-Babam Nurjeke Eşmuhambetov. Bu Muhambet, babamın babasıdır (fotoğrafını gösterdi). Babam Akjazık adlı köyde doğmuş. Akjazık köyüne beş kilometre uzaklıkta Köktal adlı merkez vardı (şimdi Oktyabr diyorlar). Onun yukarı tarafında Ösek nehri vardı, yanında

469 da Kegen Toğay adlı yer var, işte tam tepesinde (Şkola Komunalnoe molodeji) Toplumsal Gençlik Okulu diye bir okul vardı. Kısaltarak ŞKM diyorlar. Köylü ve çiftçilerin çocuklarının eğitim gördüğü okulmuş, işte babam orda eğitim görmüş. O okul halen var fakat okul değil kırmızı çadırlı ev olarak. 1930 yılında yapılan beş ev varmış, onun bir tanesi de bu ŞKM okuluymuş. O okula birileri Toplumsal Gençlik diyor, birileri ise Hristiyan Gençliği diyorlar fakat onları ben bilmiyorum, çiftçilerin okulu olması gerekiyor. Babam 1939 yılında annemle evlenmiş ve 1941 yılının şubat ayında da ben doğmuşum. Sadece iki sene evli kalmış ve askere gitmiş sonradan dönmemiş. Annem dul kalmış ve kolhoz’un (Sovyetler Birliği döneminde köylülerin ortak olarak çalıştıkları tarım işletmesi) herhangi bir işinde çalışmış. Sonra da evlenmiş. Bir erkek kardeşim ve bir kız kardeşim oldu. Erkek kardeşim vefat etti, şimdi kız kardeşim var. Babamı ben bilmiyorum ama komünist partisine bağlı gençlik kolları örgütü ve bu örgüte bağlı imiş. Sonra da ilçedeki polis memurunun yardımcısı olduğuna dair bir belgesi (kitapçık) vardı. O belgede 1921 yılında doğduğu belirtiliyormuş. Babamdan kalan tek resmi evrak (belge) sadece o imiş.

İşte köyde dombra çalmış, şarkı söylemişler ve gençlerin işlerine çok iyi katılıyormuş. 1941 yılının Şubat ayında ben doğmuşum Mayıs ayında ise savaşa gitmiş sadece 20 yıl yaşamış. Annem çok özlemle bekliyordu babamı sonra annem bana, ‘Senin karakterin çok kötü baban geri gelirse beni babana vermezsin’ diyordu, evet, aldırmam dedim işte, öyle kaldı. Ben apam (babaanne) ve dedemle birlikte yaşadım. İkisi de aynı yılda vefat ettiler. Dedem Eşmuhambet ve apam (babaanne) Batpan, 1956 yılında benim elimde vefat ettiler.

4. Annenizin ismi ve soyadı, nerde doğmuş ve okuma yazma biliyor mu, biliyorsa hangi okullara gitmiş?

-Annem Azihan Nurbekkızı. Annem ŞKM’da eğitim görmüş. Annem ile babam orda bir birini tanımış sonra da evlenmişler. Annem zengin bir ailenin kızıymış. Kömekbay adlı bir bey, işte Kömekbay’ın çocuğu Nurbek, Nurbek’ın kızı da benim annemmiş. Baysakal adlı kardeşi muhtar (Çarlık Rusya’sı zamanındaki idari taksimata göre) olmuş, Kömekbay ise beydi. Hem bey hem muhtar olan aileden gelmiş annem. 1930 yılları Sovyet Hükümeti döneminde onlara bağlı kalmış. Sonra annemin ailesi Çin’e kaçmış, fakat annem gitmemiş. Kardeşleri sürgün edilmiş sonra da kaçıp çıkmışlar ve annesi hepsi Çin’den sağ salim dönmüşler yalnız babası kaçarken vefat etmiş. (Süydin adlı bir yerde Jarkent’e otuz kilometre yakın, o yeri kendim görmedim.) Çin’den döndükten sonra annesini ve iki kardeşini de gördüm, fakat annem iki kardeşinden önce 1972 yılı 56 yaşında vefat etmiştir. İşte ŞKM dediğim okulda bir sene eğitim görmüş.

470

5. Babanızın babası kim ve lakabı var mıdır ve tahsil durumu nasıldı?

-Benim babamın babasının ismi Eşmuhambet fakat Mavgül diyorlarmış. Mavgül ismini babaannem vermiş. Maugül’ün anlamı hiçbir şeyde işi yok, uysal, oturduğu yerde oturuyormuş. Ben şimdi torunlarıma siz ‘Mauglisiniz’ diyorum. Çünkü sizin dedeleriniz ‘Maugül’, sizler ise ‘Mauglisiniz’ dedim (güldü).

6. İlk eserinizi ne zaman verdiniz yani ne zaman yayınladınız ve nedir?

-İlk eserim, şiir olması gerekiyor. İki miydi, üç müydü tam hatırlamıyorum unuttum. 1957 yılı ya da 1958 yıl olması gerekiyor. Ben 1958 yılı mezun oldum, eğer onu sayarsak ilk şiirim ilçede ilgili gazetede yayınlandı. Ondan sonraki şiirim Lenin gazetesinde yayınlandı, iki şiir olması gerekiyor. O gazete hala var kesip almıştım şiirin ismi de Än (şarkı) idi. O zamanlarda hepimiz şarkı yazarak başlıyorduk fakat ben onları eser olarak saymıyorum. 1966 yılının sonu ile 1967 yılının başında iki hikâyem yayınlandı. Birisi ‘Küy Tolğak’ diğeri de ‘Sağınğanım-Ay’. Fakat ikisinden önce 1966 yılı ‘Künali Mahabbat’ öykümü yazmıştım. Sonra ‘Juldız’ dergisine gelip Mukağali Makatayev ile görüştüğümde, ‘Şimdi bu eserin için endişelenme, ben çıkarırım (yayınlarım) sen diğer yazmalarını devam et’ demişti. Sonra iki hikayemi yazıp ilçe içi ‘Jetisu’ adlı gazetede yayınladım. Sonra 1968 yılı ‘Juldız’ dergisinde ‘Künali Mahabbat’ (Yasak Aşk) ancak iki sene sonra yayınlandı. Onlar ‘Kinali Mahabbat’ (kina. Suç) diye yayınlamışlar. Benim verdiğim isim ise ‘Künali Mahabbat’tı’ (küna: günah). O zamanları Sovyet Hükümeti suçlu kelimesini günah (dini) diye kabul ediyormuş. ‘Küna’ dediğini günah ‘Kina’ kelimesi ise birisinin hatası. Öyle ismini değiştirip yayınlamışlar.

7. Eserleriniz hakkında kendi fikriniz?

-Amaan Allahım, kendi fikrim kötü değil diye düşünüyorum. ‘Kütümen keşken ömir’, ‘Bir Ökiniş Bir Ümit’, ‘Erli Zayıptılar’, ‘Jau Jağadan Alğanda’ ve ‘Ey, Dünye-ey’ beş roman yazmışım. Amacım kimseden altta kalmamak ve geliştiğimi göstermek için kendim hakkında söyleyeceğim bunlar.

8. En çok etkilendiğiniz yazar kim, yazardan mı yoksa eserlerinden mi etkilendiniz?

-İlk etkilendiğim yazarım Sabit Mukanov. S. Mukanov’un 1941 yılında yayımlanan ‘Menin Mektepterim’ adındaki kitabı orda, rafta duruyor (gösterdi). Sonra da iki cilt olarak Latin harfleri ile yazılan kitabı da var fakat onlar sadece şiirler. Babam ‘Kozı Körpeş Bayan Sulu’ adlı destanı Latin harfleriyle yazıp bırakmıştı. (adı geçen eseri Arap alfabesiyle yazılmış bir nüshadan Latin alfabesine mi aktardığı yoksa birisinden dinlediği bu destanı Latin alfabesiyle kayda mı geçirdiği belli değil) Ben küçükken onu okuyarak Latin alfabesini

471

öğrendim. Hiç zorlanmadan okuyorum. Öyle Latin alfabesini öğrenmiştim. Şimdi Latin alfabesine geçeceğiz diyorlar. Sanırım hiçbir alim 1929 yılında Latin harfini incelemiyor. Yenilemek gerekiyor diyorlar fakat ne gereği var ki hepsi hazır duruyor. Eskiden olan harflerin işe yararsızlarını çıkarıp yenileştirmesi gerekiyor. Sadece açıklaması gerekiyor bu harfi tanımıyoruz yenileştireceğiz çünkü o böyle diye fakat öyle yapmıyorlar. Bizde doğru âlimler yoktur. Yarısı siyaset, yarısı ilim, yarısı ise hizmettir. Mesela, yazar dediğin yazmaktan başka işle uğraşmaz. Gece gündüz yazsak yine yazsak diye tüm hayatını ilime adasın diyorum. Herkesi dinledim fakat 1929 yılında alfabe böyleymiş orda böyle harf varmış diye hala kimse bir şey demedi. Ben de bekliyorum nasıl olacağını. Önceden olan harflerle karşılaştırılması gerekiyor ki o zaman böyle olmuş diye yapsalar iyi olur. Şimdi ise geçeceğiz demek olmaz çünkü dünyada böyle yazılıyormuş o yüzden biz de öyle yapacağız gibi bir anlayış olmaz ve bağlılaşma yok. İşte öyle S.Mukanov’ın ‘Menin Mektepterim’i dedem bana oku diyordu, ben de okuyuveriyordum. “Ooo! Bu yazar ne güzel her şeyi biliyor.” diye hayran kalarak okuyordum çünkü ilk hocaya (imam) gittiğinde her şey anlatılıyordu fakat şimdiki kitabında ise onların çoğu kısaldı. Dedem, çok eskileri iyi biliyormuş dediği zaman (verdiği kitapların) hepsini okuyuveriyordum. İşte bu 1950 yılının Ekim ayında Almatı’da Latince yayınlanan 2 cildi. Geçen makale yazarken araştırma yaptığımda Kirille nasıl yazılmış diye Kiril harfiyle yazılan kitabına bakmıştım. Fakat hiçbir şey değişmemiş hepsi doğrudur, burda da baktım değişen bir şey yok doğruymuş. Onu sonradan bozan kendimiziz, 1957 yılının reformuyla bozmuşuz. І ile й ve o ile й’in yerine bir harf koyacağız denilince dilimiz param parça oldu.

9. Sizin Latin alfabesine geçilmesi hakkında fikriniz nasıl?

-İlk başta karşı oldum çünkü 100 seneye yaklaşan kaynağımız (birikimimiz) var. Onun hepsini ilim insanlarından başka hiç kimse okumayacak ve bunlar bir şeye yaramayacak, yazık. Bu dille reform yapalım dedim. Mesela, bizim Kiril harfindeki и, ю, я, ц, е, ё gibi fazla işaretleri kaldıralım çünkü bize lazım değil. Onlar Sovyet Hükümetinin zorla verdiği harfler. Mesela, ‘сыйыр’ demek yerine ‘сиыр’ve ‘қыйын’ yerine ‘қиын’ diyoruz. Öyle tüm hece uyumunu bozduk. Türk dillerinin içindeki Kazak dilinin en önemli tarafı hece uyumu ve ses uyumudur. Yani Türk dillerinin içindeki en ahenkli dil, uzatarak ezgiyle söyleniyor. İşte onun için makale de yazıyorum fakat bilim adamlarına pek güvenmiyorum. Çünkü benim söylediklerimi onlar söylemez. 1929 yılının alfabesine ve S. Mukanov’un eski nüshasına da bakmıyorlar. Bu dilin nerede bozulduğunu da söylemezler çünkü kendileri bozduğunu biliyorlar ki. Öyle onlarla anlaşmazlıklarım vardır.

472

10. Etkilendiğiniz edebi bir akım var mı, varsa eserleri üzerinde yansıttığı hususlar neler?

-Ben sadece bir kişiden etkilendim diyemem. Biz 10. sınıfı tamamladığımızda Beyimbet Maylin, Saken Seyfullin, İlyas Jansügürovlar beraat edildiler (yani hapisten çıktılar). Biz onlardan önce S. Muhanov, M. Avezov ve G. Müsirepovları örnek alırdık. Sonra bunlardan önce onların olduğunu öğrenince acıkmış gibi eserlerini okuduk. İlk bizi şaşırtan B.Maylin oldu. O zamanları B. Maylin’e ilgi duymayan, sevmeyen kişi yoktur diye düşünüyorum. Ondan sonra İ. Jansügürov’un şiirlerine hayran kaldık ve sonra tabi ki de M. Makatayev idi. Benim ‘Künali Mahabbat’ımın yayınlanmasına destek veren hem bilim adamı, hem abim, hem akın kişiydi. Mukağali’yi halka tanıtmak için elimden gelen her şeyi yaptım. Çünkü ben onu gerçekten hem insan olarak hem edebi akın olarak sevdim. Özellikle kelimeyi güzel tam yerine getirerek özenle söylemeyi G. Müsirepov’dan öğrenmiş olması gerekiyor. S. Mukanov ise çok bilgili tam Kazak milliyetçisi, özgündü, kimseye benzemezdi. M.Avezov’un ‘Abay Jolı’ romanını okuldayken okumuştum fakat anlamıyordum yani kabul edemedim. Sadece Toğjan’a aşık olduğu bölümünü anlayabildim. Diğer metinleri aklım almadı. Sonra öğrenci olduğumda tekrar okumuştum. Tekrar okuduğumda bir denize düşmüş gibi oldum. Ne için anlamadığımı sonra fark ettim. Cümleler uzun idi onun için anlamamışım.

11. Alaş Orda hareketinden kaç kişi tanıyorsunuz? Alaş Orda hareketinin hangi eserlerini okudunuz? Alaş Orda hareketi ve edebiyatı hakkında düşünceleriniz neler?

-Alaş Orda hakkında ilk bilgim S. Seyfullin’in ‘Tar Jol Tayğak Keşüv’ romanıdır. Sonra Martınenko’nun ‘Alaş Orda’ adlı kitabı yayınlandı. O zamanları yasaktı. O yasak kitabı bana Gabiden Kulahmet diye akın bir kardeşim getirmişti. Hala saklıyorum fakat dışı (kapağı) yok içi var. Alaş Orda nasıl oldu, nasıl yayıldı, kimler katıldı bunların hepsini önceden bilmiyordum gizli okudum. O zamanlar açık okusan bittin, başına bela gelirdi. Alaş Ordacıların çoğu siyasî adamlardı. Ben mesela, A. Baytursınov’un şiirlerini, M. Jumabayev’in da el yazısını (eserinin el yazısı nüshasını) okudum fakat doğru düzgün anlamadım. Sanki zamanı geçmiş gibi geldi. O şiiri yenileyen, lirizmi getiren kişidir. M.Makatayev’in elinde de gördüm, o da gizli okuyordu. Bir ara o el yazısıyla yazılanı sadece okuyorduk kopya yapmaya da korkuyorduk. Kaynekey Jarmağanbetov adlı şair abimiz vardı. Nikolsky pazarında sarhoş olup M. Jumabayev’in şiirlerini okuduğunu duyuyorduk. ‘Eyvah! bunun başına bela gelecek’ diye millet korkuyordu, onun ilk başta biz bilmiyorduk kimin şiiri olduğunu. Sonra yanımızdaki bilenler söylemişti. Fakat Mağjan’ın sırrı daha bitmemiş olsa gerekiyor. A. Baytursınov’ın eserlerini okuduğumda benim anladığım ise ‘Benim bu hayatım bu günlük

473 değil Kazak’ın geleceği için’ diyordu. Yani günlük işlerle uğraşmıyorum halk işleriyle uğraşıyorum demek istemiş. O dediği yüreğime dokundu. Ondan sonra tüm edebiyat hakkındaki ‘Edebiyat Tanıtım’ teorisini okudum ve 1942 yılı S. Mukanov’un ‘Alaş Orda’ hakkında yazılan eseri nadir bulunan nüshalardan (vakıf varmış) oradan okudum. Yanlış hatırlamıyorsam Latince yazılmış olması gerekiyor. Saken, Mağjan hakkında yazılıyordu. Mağjan’ı o zamanlar halk düşmanı olarak görüyorlardu ve Abay’dan sonra ikinci çok iyi şair diyorlardı. Millet Mağjan’a karşı Sabit’i koymak istiyorlardı. O kitapta Mağjan’ı çok iyi tanıtmış Ahmet’i ise güzel analiz etmiş. Çoğu S. Mukanov ile M.Auezov’ın durumunun iyi olmadığını söylüyordu. Kimin durumu iyi oluyor ki şimdi de bir şair ile bir yazar kıskançlıktan bir birilerine makale yazıp şikâyet ettiğini bizzat ben biliyorum. Beni de şikayet ettiklerinden dört sene işsiz kaldığımı nasıl unutabilirim. 1985 yılı 15 Mart’ından 1989 yılı 29 Kasım’ına kadar işsiz kaldım. ‘Özender Örnektelgen Ölke’ adlı eseri yazdığım için suçlandım, ‘Bu, hanları, beyleri, zenginleri, eskileri övdü’ diye. O zaman ‘Jalın’ dergisinin baş redaktörüydüm. Öyle işte, bu yüzden dört sene işsiz kaldım fakat beş çocuğum var ailece yedi kişiyiz. Şimdi düşününce kendim şaşırıyorum nasıl onları yetiştirdim diye. Eser Jetisu’nun eski tarihi hakkında yazılmıştır. Eskiden Jetisu Türklerin yeridir. Kazak kahramanları o yer için canını vermiş. Bu Orbulak’ı da o zaman söylüyordu eski tarihi incelersek Kazak’ın koruduğu yeri. İşte orası nasıl başka birisinin yeri olacak ki. Ben Jetisu ile gururlanıp aydınların bana destek olacağını düşünmüştüm tam tersine birlikte (bir sofrada yemek yediğim) çalıştığım şairler yazarlar şikayet etmişler. Şimdi biliyorum onların kim olduğunu. Kim bilir, onlar (beni) destekleseydi bizim tarihimiz (talihimiz) belki daha o zaman alevlenirdi. Bunlar benim (için) tarihin çevresine girdi, Alaş Ordacıları övdü dediler. Alaş Ordacılardan sadece Tınışbayev’i. İşte tarihten örnek vermem gerekiyor, Tınışbayev öyle yaptı böyle oldu diye. Abılay, Abilkayır hanları Jetisü için savaştılar dedim ve Anırakay Savaşından, Rayımbek kahramanından da bahsettim, ama gerçekten de onlar savaştı. Bunlar ise onlara savaşmadı diyorlar. Abılay, Abilkayır hanları anmadan Kazak tarihinden nasıl bahsedebilirsin ki. Ben onları yalandan övmedim de kınamadım da fakat onlar onu anlamadılar. Aslında ben birçok yazara rakibim. Beni engelleseler de kendi gücümle kalkıyorum (yükseliyorum). Ruslar da ‘Zavest’ diyorlar Kazaklar ise ‘İştarlık, körealmavşılık’ (kıskançlık) derler. O yüzden ben onlara (karşı) biraz soğuğum.

12. Rusların Kazaklara yaptığı katliamlardan ne kadarını biliyorsunuz?

-İyi bilirim, dili, dini, siyasi (olarak) ve tüm psikolojiyle sömürge olmak; hem sömürge yapana zor olur hem de sömürgeye alışan insana zor olurdu. Mesela, bizim Güney tarafı

474

Kiuya Hanlığı. Onun baskısında kaldık. Bize sahtekar olarak baktılar ve hayvan yerine koydular. Bizi insan gibi görmediler bu aşağılamaktır. Mesela, 1916 yılındaki olanların çoğunu gördüm ve yeniden gündeme taşıdım. Tarihin yaklaşılmayan, okunmayan sayfaları varmış. Arapça (Arap harfleri ile) yazılanları da var ve onu kimse okuyamıyordı çünkü Arapça (Arap harfli) yazı evde bulunursa hapishaneye attıkları zamandı. Yani evden Arapça yazılı kitap bulunursa, bu ‘dindar, eski zamanı özleyen’ diye komşun ya da birisi hemen şikayet edebilirdi. Fakat ceza veren mahkeme de Arapça (Arap harfli yazayı) tanımıyor yine de seni yargılıyor. İşte o Arapça yazılanların hepsi kaldı. Şimdi ise Latin’e geçeceğiz diyorlar artık onların hepsini kimse okuyamayacak, gazete, dergiler okunmadan kalacak. Bu geçiş çok kolay bir şey değil. Çünkü dedelerimiz göçebe idi. Bir memleketten diğer memlekete taşındığında eşya kalır fakat burada (bu durumda) can, dil ve psikolojik birçok tarih (değer) kalacak (yok olacak). Ben ‘Ey, Dünye-ey’i yazarken ‘Kütümen Keşken Ğumır’ı yazdım. 1916 yılındaki olanları kendi gözleriyle gören, dedem, babaannem ve onların etrafındaki büyüklerden köylülerden işittiklerini olduğu gibi yazdım. Hatta Çarlık Rusyası zamanındaki idari taksimatların 1916 yılında Ruslara karşı olduğunu ben açık yazamadım çünkü ‘Bu onları destekliyor’ derler diye yanımdaki kişilerden korktum. Ama Ruslar okur diye korkmadım ve benim onu Rusçaya çevirmeye niyetim de yoktu. Kendimden korktum ve Kazaklardan korktum. Sözün doğrusu ben tüm yazdıklarımı Kazaklardan korkarak yazdım. 1916 yılında gençleri (Ruslar) götürmeye başladı, orada köyün beyi, yönetici gibi iki kişi bir birleriyle tartışmaya başladı ve onlardan biri diğer birini öldürdü. Yani Kazaklarda ağız birliği olmadığından dolayı yok olduk ve bir taraftan da sömürgecilik vardı. Öyle halki koruyacak yiğitler kalmadı sonra da halkın başına bela geldi. Seni koruyacak, askerin, memleketin, yöneticin, birliğin yoktu. Fakat bunların hepsini yazmaya bağımsızlığımızı aldıktan sonra ancak fırsatım oldu. Öğrendiklerim az olduğu için çok okudum, 1916 yılı Kırgızların, bilim insanlarının yazdıklarını ve diğer milletlerin yazdıklarını da okudum. Sonra çoğunun yanlış (Yazar ile 02 Ekim 2017 tarihinde yapılan röportajdan) olduğunu arşive gittiğimde fark ettim. Söylediklerinin çoğu boş laf, arşivle hiç ispatlanmıyor. Ben o zaman romanın girişini yazmaya başlamıştım sonra arşive gelince üç kere değiştirerek tekrar yazdım. Çünkü arşivle aynı değildi. Orada hiçbir Kazak Rusları öldürmemiş. Kazaklar; ‘Biz sizlere ne yaptık, aç gelmişken ekmeğimizi, hayvanımızı, ekinimizi, yerimizi, suyumuzu verip sizlerle yakın olduk. Bu romandaki Kobzev, Bayğabıl da gerçekten hayatta yaşamış birisidir. Kapez, bir bestecinin babasıdır. Bunları ben kendi gözleriyle görüp yazan birisinin günlük defterinden aldım. Mesela, aç, evsiz barksız gelen Kobzev Bayğabıl’ın hayvanlarına bakan kişi sonunda zengin olup Bayğabıl’ın akrabaları, kendileri Kobzev’e köle olarak çalıştı. Bak, gördün mü ne

475 hale düştük ve bide bizden niye asker istiyorlar? İlk başta anlaştığında asker almayacağız fakat vergi alacağız demişti. Gerçekten bu kanun olmuş. Onun, Semenov Tyanşansky, Tezek adlı asilzadenin evinin başköşesinde asılı durduğunu kendi gözleriyle görüp günlük defterine yazmış. Ben bunların hepsini okuyan bir kişiyim. Bunların hepsi arşivde kitap olarak kaydedilmiştir.

13. ‘Ey, Dünye Ey’ romanı ne için yazıldı, romani yazarken tarihi belgeleri araştırdınız mı?

-İlk bağımsızlığı aldığımız yılları tarihçi Baydibek soyadı aklıma gelmiyor, işte o 1930 yıllarındaki açlık ve kolhozlar hakkında övgü mahiyetinde makale yazmıştı. Bir Kamal Smaylov adlı abimiz vardı. O, ‘Beksultan, bu makaleyi okudun mu’ dedi. ‘Evet, okudum abi’ dedim. ‘Peki, fikrin nasıl’ dedi. Tamamıyla karşıyım dedim. O zaman sen de makale yaz dedi. Ben de sonra ona karşı makale yazdım. Yani onlar bu Sovyetler Birliği döneminde köylülerin ortak olarak çalıştıkları tarım işletmesi zarar getirmedi şeklinde söylüyorlar. Nasıl zarar getirmedi ki, hepimizi kırmadılar mı? Kazakların üçte ikisi öldü, sadece bir kısmı kaldı. Bunu neden söylüyorum, çünkü kendi dedem anlatıyordu. 1932 yılı dedemin kardeşi, annesi ve Baymolda adlı dedemizin sekiz çocuğu ölmüş. Dedemin kendi yedi çocuğu da ölmüş fakat bunlar hangi listede (belgede) yazıyor ki. İşte hepsi kırıldığı için Çin’e kaçmak zorunda kalmışlar, ama benim dedem kaçmamış. Dedemin on yedi çocuğundan sadece benim babam kalmış, ben ölürsem ölüyüm oğlum yaşasın diye Çin’e kaçmamış. On yedi çocuğu yetiştirmek kolay değil ki, iki kızı kalmış onun birisi Çin’e kaçmış diğer kızı kendisiyle kalmış. Bana hayatını anlattığından biliyorum bunları. 1916 yılında öyle zor durumlarda Çin’e demir satıp varlığını sürdürmüştü. Sabanı da hırsız alıp Çin’e satarken çoğunu hapse atmışlar, yani çiftçiliğe zarar getirdin demişler. Demir Çin’de iyi paraya ediyormuş dediğini kendi kulaklarımla duymuştum. İşte 1916’yla ilgili bir sürü şeyler araştırdım, okudum fakat çoğunu anlamadım, öyle on bir sene yazmışım bu romanı. Öyle araştırırken Fon Berg hakkında ve Rusların nasıl birisi olduğunu öğrendim ve en çoğu Alban isyanı (ayaklanma) hakkındaydı. 1916 yılının baharından itibaren mahkeme başlamıştı. Yani kim suçlu, ne oldu diye ve alçak gönüllü insanlardan da soruşturma yapılmış ve ona katılan, öldüren Fon Berg’i de sorgulamıştı. Bunu Almatı’daki mahkemeye Fon Berg’in yazılı olarak verdiğinde (belge) anlatıyordu. Kazakları çoluk-çocuk demeden öylesine öldürdüğünü, hepsini anlatıyordu. Ben bunları ağlayarak okudum ve ağlayarak yazdım. Bu kadar yere nasıl sahip olduk diye tarihçiler saçmalıyorlar. Kanla, kırılarak aldık dedim, halkın yarısı kaldı diyorlar nasıl yarısı üçte biri kaldık, geleceğimiz kırıldı, sayısını bilmek mümkün değildi. 1897 yılı Alban Padişah

476

Hükümetinin nüfus sayımı olmuştu, o zaman biz Özbeklerden çoktuk, şimdi ise iki üç kat daha azız, ne için öldürüldü, çünkü biz Çengiz Han’ın nesli olduğumuz için kırıldık. Fakat hala Çengiz Han’ın nesli olduğumuzu (bizimkiler) bilmiyorlar. Çengiz Han Moğolistan’da doğup büyümüştür ama tarihçiler Monğolistan diye karıştırıyorlar. Bunu Jalayır, Raşid-Ad- Din de yazmış. Bunların hepsi intikam almak için başladı. Altın Orda’yı Ruslara saldırdı diyorlar. O zamanlar kim kime saldırmadı ki. Altı Orda devleti Moskova’yı devlet yaptı. Prensleri bir araya topladı. Biz de Altın Orda yerinde oturuyoruz. Tüm bizim nesillerimiz Çengiz Handandır. Jalayırlarla birlikte Çengiz Hanın doğduğu yerin hepsinin Karakol adlı yer olduğunu söylüyorlar. Karakol şimdi ise hala kendi ismiyle duruyor. Herkes ‘Beksultan, kendine çekiyor’ diyorlar. Ben orada doğup büyüdüğüm için ve her şeyi bilmişken ben yazmazsam başka kim yazar. Burada çok şiddetli fırtına olduğunu Fransız yazar yazmıştı. Evet, gerçekten hala o rüzgâr esiyor orada, kırk beş dakika sürüyordu ve arabayı bile götürüyordu. İşte bunların hepsini ben burada doğduğum için biliyorum fakat Kazak tarihçilerin kendileri de bilmiyor. ‘Biz bilmiyoruz ama Beksultan orada doğdu-büyüdü o biliyor’ demek istemiyorlar. Çünkü bu kıskançlık fakat devlet işlerini kıskanmaması gerekiyor. Ben güzel giyinsen yesem kıskanabilir, bak nasıl da harcıyor diye. İşte bunları ben bildiğim, araştırdığım için yazdım ve ben bunları yazmazsam, nesillere iletmesem benim vebalim ve suçum olurdu. Çünkü ben başkalarından fazla okudum, fazla öğrendim, babaannem ve dedelerimin kendi kulaklarıyla duyduklarını (onlardan) duydum, onların okuduklarını okudum. İşte, bunların hepsinden bir sonuç çıkarmazsam milletimin, devletimin ve nesillerimin önünde vebalim olurdu diye düşündüm. Bunu benim gibi yine birisi de yazar da fakat şimdi ise bunları yazacak en yakın kişi kendim olduğumu hissettim. Bundan sonra da buna yeni imaj yapan İ.Cansügürov’un, Onun yazmalarını bir Yahudi soyadını unuttum, incelemişti. Sonra da tüm yazmaları kaybolmuş diye yazı bırakarak kendisi saklamıştı. Sonra bağımsızlık aldığımız yıllardan sonra vefat etmiş. Evinden koku çıktığını komşusu fark edip defnetmiş sonra da bu zavallı da ne kalmış diye evine baktığında bir çanta dolu Arapça yazı bulmuş. Arşivi aramış gelin alın bunu zaten bunları kimse anlamaz diye. İşte, onların hepsi İ.Cansügürov’ın yazmalarıymış. Arşivdeki kardeşim sağ olsun hepsini gösterip, okumama izin verdi. Artık bunları halka yetiştireyim diye İlyasın yeni yazmaları diye makale yazmaya karar verdim. Sonra o Arapça yazılanların hepsini okuduğumda onun ‘Joldastar’ romanın bir parçası ve Jarkent ilçesi diye makale de varmış. Rusların Jetisu’ya baskını, 1916 yılının ayaklanması ve Kolpokov’un Uzunağaş’taki savaşı, işte bunların hepsini İ.Cansügürov yazıp bırakmış. 1916 yılında mücadele eden Şaltabay akınları, Tazabek, Turmanov, Savrık hakkında bunların hepsini de onun defterinde yazılmıştı. Ondan sonra da başka yazarlardan

477 araştırma yaparken bu sır için Devlet Güvenliği Komitesinden izin almanız gerekiyor dediler. Öyle izin alana kadar gözüm de görmemeye başladı. Başladığımı tekrar değiştirip yazdım. İşte 1916 yılında bizi destekleyen Ruslar olmuş. Hepsini arşivden yazdım çünkü bir kere başımdan olay geçtiği için korkuyordum. Çok şeyi şikâyetçilerin yüzünden söyleyemedim fakat hala söyleyecek şeyler çok. Yine de kendi aramızda düşmanlarımız vardı.

14. Romanda erkek kahramanını geniş olarak tarif etseniz nasıl tarif ederdiniz (saçı, rengi, boyu, posu).

- Genelde Tazabek ile Şeyi bir insandır çünkü Şeyi de nasıl bir imkânı olmadıysa Tazabek’in de öyle imkânı yoktu. Sadece erkek intikam alabilir. Onun sadece intikam almasına fırsatı olabildi. Ona kendisi de şahitti çünkü onu koruyacak ne devleti ne silahı ne kanunu vardı. Mesela, insanı öldürdüğü için insanın cezalandırılması gerekiyor fakat öyle bir şey yok, düzen yok hatta o iki Rus’u araştıran kimse de yoktu. Eğer Tazabek’i batur olarak yazarsam o zaman gerçeği (hakikatten) uzaklaşmış olurdum. O kahramandı, intikamını aldı, milleti birleştirdi diye yazarsam o da yalan olurdu. Tarihi düzen yok. Şeyi’nin gördüğü azabı o da görüyordu çünkü Şeyi’yi koruyamadı ki. Onu korumak için kanun dışı bir yola gitmek gerekiyordu. Şöyle düşünürsen kendisini koruyacak terörden başka bir şey yoktu. İzini saklayarak gizli yapıyordu fakat akıllı olsa da imkanı yoktu çünkü koruyacak yasası yoktu. Hepsini aklıyla çözerdi, ispatları da akılıyla yok eder, yani kendisinden güçlüye sadece akılıyla karşı gelebildi çünkü onun ondan başka çaresi yoktu.

15. Kazakları seven bir karakter olarak romanda niçin Kazakları sevdiniz?

- Şokan’ın bir lafı vardı, ‘Birileri kavga yapıyorsa Rusları koruyacağım, Kazak ile Rus kavga ederse Kazakları koruyacağım’ demiş, işte onun gibi Kazakları sevmemek mümkün değil, Kazak senin anne babandır. Seni hayata getirdikten sonra azıcık hataları olur fakat sen onu görmezsin çünkü ondan başka seni yaratan kimse yoktur. Kazakları canın acıyarak seviyorsun, onların şuursuzluğundan, cahilliğinden yenildiğini görüp acıyorsun. Çünkü bu geçmiş tarihi sen ona artık karışamazsın, olacak şey oldu, akıllı, ağzı açık, merhametli zavallı dedelerimiz, Rusları da kendi aralarına aldılar sonra da onlardan çıkan nesil kendilerine düşman oldu. Sonra da bu toprak daima sizin diye kolhozlulara imza alarak bölüp verdiler fakat sonunda daima sizin olacak dediği toprakları sovhoza (Sovyet döneminde devlet eliyle yönetilen tarım işletmesi) geçirilmişti. İşte öyle Kazaklar aldandı, onların hepsinin hile olduğunu anlamadılar, yani siyaset olduğunu bilmediler.

16. Bazı Rusların Kazakları sevdiğine gerçekten inaniyormusunuz?

478

- Evet, ben Kobzev’e inanıyorum. Gerçekten öyle Rus olmuştur. Benim annemin Tutyabin adlı Rus tanıdık arkadaşı olmuştu. O Rus’u kendim de gördüm ve çocuklarını da biliyordum. Tutyabin, benim anneme kızım diyordu çünkü annemin babası Nurbek, Kömekbay ileride gönüldaş arkadaş olmuştu. Sonra da biçerdöver makinisti olmuştu. (işte Kobzev’i Tutyabin’den aldım). Annemin anne babası Çin’e kaçarken sınırdan geçemediğinde Tutyabin’in evinde bir ay saklı kalmışlar yoksa tutuklansalar sürülürlerdi. O Rus, ihanet etmeden onları evinde saklamıştı. Kobzev de Şeyi’nin çoluk çocuğunun aç kaldığını öğrenince kendisi canını feda etmişti. Yani kendisi için değil Şeyi’nin çoluk çocuğu için canını feda etmişti. Onu Şeyi de bilip Kobzev’i kurtarmıştı. İşte öyle Rusların olduğunu kendi gözlerimle gördüm. Aslında şimdiki toplumsal siyasetin kendinden zayıflara güç göstermemesi gerekiyor. Tutyabin annemin anne babasın taşındığını hepsini biliyor fakat kimseye söylemedi. Kazaklar ise bir birilerini şikayet ederdi. Tutyabın öyle yapmadı, Çin’e kaçtıklarını saklayıp sonra bir gece içinde göndermişti. İşte bunların hepsini kendi gözlerimle gördüğüm için yazmıştım.

17. Romanda bahsedilen olayların yaşandığı dönemde Ruslar Kazakları ne kadar katletmişti?

-Yani Fon Berg’i romandan kendin de biliyorsun fakat ben birkaç yerini gösterdim romanda. Sadece Şelek’in, Satı’nın boyunda (taşınan) göçebe halka saldırması bile yeterli ondan başka ne eziyet olabilirdi. Ası’nın boyundan bin beş yüz ev taşındı, her evde beş kişi diye sayalım, o bin beş yüz bize saldırdı diye Karağay tarafınaa kaçtı fakat o bin beş yüz evin hepsini yaktılar. Evin yakılması demek onların hepsi aç çıplak kaldı demektir. Sonunda bir ev kalmış, o evde de yeni çocuk doğuyormuş. İşte o evi yakalım mı ne yapalım (evin kadını) çocuk doğuruyormuş dendiğinde, yakın demiş. Gördünüz mü, ne için, ne zorluk göstermiş Kazak onlara. Bu, Kazakların geleceğini tamamıyla yok etmektir. İşte hepsinin evini yakınca sağ kalanlar Çin’e kaçıyordu. O zamanlar kimse sayım yapmıyordu, bilmiyordu da ve Alban ayaklanmasında bu kadar insan kaybettik diye kimse söylemedi. Padişah hükümeti devrildikten sonra Çin, tekrar dönün diye zorla geri gönderdi. Kışı zor bela geçiren millete ilkbaharda geri dönün deyince yolda çoğu açlıktan yere düşüp ölüyordu. Yani Kazaklara önemsemeden, Kazaklarda ne tarih ne de kültür var, onlar sadece göçebe halk, hayvanlarla uğraşan başka bir şey bilmiyen kişiler diye bakmışlar. Nasılsa bunları burada yok edip topraklarını almamız gerek diye Kazakları öldürmüşler. O yüzden tarihimizi, kültürümüzü göstermek buydu (bunları yazmaktı).

18. Romanı yayınladıktan sonra eksik kaldığını düşündüğünüz hususlar var mı?

479

- Bundan fazla daha başka bir şey yazmaya gerek yok diye düşündüm, esas mesele buydu. Bizim 1986 yılı ile 1916 yılı arasında farkı yoktur sadece değişik olan siyasettir, 1986 yılında da insan olarak görmedi, 1916 yılında da insanı aldatarak siyaset yaptı. 70 senedir siyaset nasıl değişmedi diye Şeyi şaşırmıştı. Sonra da romanı gözüm görmediği için zor bitirdim ve silip tekrar yazdırtmama kimse dayanamadı. O yüzden bitirdiğime sevindim.

19. Bütün Türklerin ortak bir yazı dili ve alfabe kullanmaları mümkün mü? Bu konuda düşünceleriniz nelerdir?

- Hayır, mümkün değil. Aynı alfabesi olması mümkün fakat dil artık birleşmeyebilir belki de anlaşırlılık olabilir. Mesela, ben Uygurları anlıyorum, Türkleri de dinledim 1-2 ay memleketinde yaşasam anlayacak gibiyim. O yüzden çok iletişim lazım, hayatın olduğu yerde dil de iletişime geçiyor. Hep birlik, insanlık ve iletişimde olmamız gerekiyor bunlar bizi birleştiriyor ve kimseye zarar gelmez sadece faydası olurdu bunları aslında nüfusu fazla Türkiye’nin bilmesi ve anlaması gerekiyor. Diğer halkı az olan memleketlere anlayışlı bakması gerekiyor çünkü onlar 250 senedir devlet yöneten memleket. Huyu, yöneticiliği, şuuru, kibirliliği değişik devlettir. Türkler hiçbir zaman kimseye bağlı olmayan devlettir. Bizde hala hilelik, art niyetlilik şeyler daha çoktur. Ondan kurtulmamız için bağımsızlığımızın meyvesini görmemiz gerekiyor. Devletimizin temelini atmak için ilim, ağız birliği, anlayış, eğitim gerekiyor. Lenin’in ‘Oku, oku ve oku’ demesi boşuna değildi. Eğitim görmeden kendiliğinden akıllı olanlar insan olamaz. Allah akıl verir fakat onu geliştirecek eğitim ve ilimdir. Eğitim sistemine karşı biraz gönlüm rahat değil, eksiği, reformu çok, sonuç yoktur.

20. İsmail Gaspiralı adını hiç duydunuz mu ve eserlerinden haberiniz var mı?

- Onun eserlerini okuyamadım fakat Ruslar Gaspiransky diye söylüyordu. Onun Türk milletine söylediklerinin bazılarını biliyorum fakat kendisiyle tanışmadım (hakkında hiç bir şey okumadım).

21. En son okuduğunuz kitap ve yazar kim?

- Gözüm görmeyeli yaklaşık beş yıl oldu o yüzden unuttum. Ondan önce de bu romanla uğraşıyordum ve en son Raşid-Ad-Din’in ‘Çengiz Hanın’ Rusçasını bir gün bir gecede 4 cildini bitirmiştim. İşte o arada gözümün kötü olduğunu fark ettim.

22. Üye olduğunuz dernekler, spor kulübü ve cemiyetler var mı?

- ‘Jalın’ yayınevinde baş editör olarak çalıştım. 1976 yılında açılmıştı, o günden beri çalışıyorum fakat beş yıl işsiz kaldığım oldu. Ondan sonra 1989 yılları bağımsızlığımızın

480 yaklaştığı yani, Kolbin yerine Nazarbaev’ın geldiği yıllarda ‘Parasat’ dergisinde baş editör oldum ve ‘Medeniyet’ dergisinde de çalıştım.

23. Kazakistan dışında gittiğiniz ve gezdiğiniz ülkeler hangileridir?

- Önceleri gidiyordum, şimdi hiç yurt dışına çıkmak istemiyorum. Mesela, Türkiye’de üç kere bulundum. İlk Turgut Özal’ın davetinde bulundum ve ikinci keresinde Abay’ın 125. yılında ve sonra da kendi kitabım ‘Bir Pişmanlık Bir Ümit’ adlı romanım Türkiye Türkçesine aktarıldığı zaman bulundum. Sovyet Döneminde Almanya’da, Çek Cumhuriyetinde bulundum. Çin’de Gençler Sempozyumu olmuştu ona katıldım ve Kore’de yazarlar birliğinde oldum. 1997 yılı Hindistan'da bulundum.

24. Rus Türkolog İlminskiy’i biliyor musunuz ve çalışmaları hakkında bilginiz var mı?

- Din bilimci olarak ve sadece misyoner olarak biliyorum. Dini yapan ve Altınsarin ile yakın arkadaş olmuştur. Bu misyonerler bir taraftan eğitimcilik ikinci taraftan da (başka) hedefi oluyormuş yani gizli siyaset. Onu sadece ayırabilmek gerekiyor. İlminskiy iki taraflı, bir tarafı beyaz diğer tarafı da siyah ve hedefi de Kazakları korumak değil (kendi) dinini sokmaktır.

25. Kazakistan ve Rusya ilişkisi hakkında neler düşünüyorsunuz?

- Rusya ile Kazakistan ilişkisi hakkında bilgi verecek siyasetçi değilim. Onlarla sadece iyi geçinmemiz gerekiyor ve saygı gösterebilmek gerekiyor çünkü onlar büyük güç sen ise halkı az bir devletsin. O yüzden ‘Yorganına göre ayak uzat’ demek istiyorum. Onlar bizi senelerdir sömürse de onların eğitimini, kültürünü aldık. Ondan artık kurtulmak zordur nesilden nesile devam edecektir. Sadece tarihimizi bilmek ve iyi değerlendirmek gerekiyor. Mesela, Altın Orda onlara iyi etki etti. Onların tarihçileri Altın Orda’nın Moğol olmadığını, Türk olduğunu ve Kazaklardan çıktığını hepsini öğrendiler. Çengiz Han’ın Jetisu’dan çıktığını bildi ve ondan intikam almak mümkün olabilir diye düşünüyorum ama ona hiç kanıtlarım yok sadece neden bize o kadar düşman oldu diyorum.

481

ÖZGEÇMİŞ

Adı ve Soyadı Gulshat SHAİKENOVA E-posta Adresi [email protected] Doğum Tarihi 21 Mayıs 1984 Uyruk Kazakistan Cinsiyet/Medeni Hal Kadın / Bekâr Eğitim Bilgileri Eylül 2014 Türkiye, Niğde Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyat Anabilim Dalı (Doktora) 2011-2013 Yabancı Diller ve Mesleki Kariyer Üniversitesi Yabancı Diller Fakültesi (Yabancı Dili: İki Yabancı Dili) (Yüksek Lisans) 2003-2008 Dede Korkut Adındaki Üniversitesi İngiliz Dili Meslek Yüksekokulu (Tercümanlık) (Lisans) 1990-2001 A.Janpeyisov Adındaki Okul (Düz Lise) Yabancı Dil Kazakça (Ana Dili); Rusça, Türkçe, İngilizce YAYINLARI Bildiriler 1. Shaikenova, G., Prof. Dr. Koraş, H. (2015). “Türki Alemi jane Bukaralık Akparat Kuraldarı Maseleleri.” (Türk Dünyası ve Kitle iletişim araçları meseleleri) II. Uluslararası Türk Dünyası Araştırmaları Sempozyumu. Almatı. C.2. 52-55 2. Shaikenova, G. (2016). “Kazak Avuz Adebiyetindegi Genderlik Sipat.”.III. Uluslararası Türk Dünyası Araştırmaları Sempozyumu. Bakü. C.1. 251-254 3. Shaikenova, G. (2017). “Kazak Dünya Görüşünü Kalemiyle Yaşatan Yazar.”.IV. Uluslararası Türk Dünyası Araştırmaları Sempozyumu. Niğde. C.1. 335-338 4. Shaikenova, G., Tursınbayeva K. (2017). “Til - Ar Halıktın Tarihi-Madeni Murasın Tanıtuvşı Kural.” (Dil İnsanların Manevi Mirasıdır). IV. Uluslararası Türk Dünyası Araştırmaları Sempozyumu. Niğde. C.2. 595-602 5. Shaikenova, G. (2018). “Kazak Edebiyatında Roman Türü ve Gelişmesi.”. V. Uluslararası Türk Dünyası Araştırmaları Sempozyumu. Almatı. C.1. 436-440 6. Shaikenova, G. (2019). “Kazak Millî Ruhunun Tercümanı Muhtar Şahanov.”. VI. Uluslararası Türk Dünyası Araştırmaları Sempozyumu. Bakü. C.1. 111-115 482

7. Shaikenova, G. (2019, Haziran). “B.Nurjekeulının, Ey, Dünye-ey Romanının Körkemdik Erekşeligi.” (Ey, Dünye-ey Romanının Sanatsal Özelliği). Kazak Devlet Kızlar Pedagoji Üniversitesinin Habarşı dergisi, Almatı: Kızlar Üniversitesi №2 (78), 64-69

Makaleler

1. Shaikenova, G. (2019). “Kazak Edebiyatında Roman Türü ve Gelişmesi.”. Uluslararası Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi. C.2. S.1. 1-7

Çeviriler

1. Nurjekeulı, B. (2018). “Ey, Dünye Ey.” Romanı. (çev. Shaikenova, G.) Ankara: Bengü.

483