Selçuk Ecza ve As Ecza Depolarının ücretsiz kurumsal yayınıdır. Yıl:9, Sayı:35/2013-2

“Toplumun Güvenini Asla Sarsmadım” Ecz. Fatma Azgın

“Yolumuz Sevgi Yoludur” Ediz Hun

Kaz Dağları’nın Doruklarından Ege’nin Maviliklerine Edremit Fotoğraf: İbrahim Zaman Ayvalık Merhabalar,

24 Mart 2013 tarihli ve 28597 sayılı Resmî eğitimlerle, çeşitli konu başlıkları hakkında Gazete’de yayımlanan Sosyal Güvenlik Kurumu uzman isimlerin görüşlerini dinleme şansını Sağlık Uygulama Tebliği’nde belirtildiği üzere; yakaladı. 01 Mayıs 2013’te yürürlüğe girecek olan, kamu kurum ıskontolarının bazı ürünlerde kaldırılması Katılımcı firmalar ile eczacılar arasında etkili ya da azaltılması kararı, kuruma verilen bu bir iletişim sağlanması için en iyi koşulların ilaçlarda eczacının lehine az da olsa katkı hazırlandığı satış etkinliklerimiz, ziyaretçilerimizin yapacaktır. büyük beğenisini kazandı. Bu üç yıl boyunca edindiğimiz deneyim ve sizlerden aldığımız geri Bu gibi, eczacının lehine düzenlemeleri bildirimlerle çok daha nitelikli ve içeriği zengin destekliyoruz, zira şu günlerde kârlılığın düşmesi hale gelen Itriyat Ürünleri Satış Etkinliği, 2013 sonucu bazı eczanelerin sıkıntılı bir süreç yılında tam bir ay boyunca siz eczacılarımızı yaşadığı bilinen bir gerçektir. katılımcı firmalarla bir araya getiriyor.

Sağlık sektörünün geleceği, sürdürülebilir 2013 yılı satış etkinliğimize gösterdikleri büyük sağlık hizmetlerinin sağlanması ve insanımıza ilgi için tüm katılımcılara ve ziyaretçilerimize olan sorumluluklarımızı yerine getirmek için tüm teşekkürlerimi sunuyorum. Yaşadığınız onca sektör paydaşları ve kamu kurumları ile birlikte, sıkıntı arasında sizlere biraz olsun katkı işbirliği içinde çalışmayı sürdüreceğiz. sağlayabildiysek ne mutlu bizlere. Gelecek yıllarda yepyeni etkinliklerde birlikte olmak Yine son günlerde gündemi meşgul eden dileğiyle. ve hepimizi çok üzen bir diğer konu da eczacılarımıza ve diğer sağlık sektörü Sevgi ve Saygılarımla… çalışanlarına dönük şiddet haberlerinin artmasıdır. Yaşadıkları tatsız olaylara rağmen Sonay Gürgen hastalarına karşı sakinliğini ve saygısını Selçuk ve As Ecza Depoları koruyan tüm eczacılarımıza ve sağlık sektörü Genel Müdürü çalışanlarına teşekkür ediyor, her durumda yanlarında olduğumuzu bilmelerini istiyoruz.

Selçuk Ecza Deposu ve As Ecza Deposu olarak, ilk kez 2010 yılında düzenlediğimiz ilaç dışı ürünlerle ilgili satış etkinliklerine, 2011 ve 2012 yıllarında eczacılarımızın ıtriyat ürünleri ihtiyacını karşılama çabasıyla devam ettik.

Etkinliklerimiz süresince, katılımcı firmalar yeni ürünlerini ve hizmetlerini binlerce ziyaretçiye en iyi şekilde tanıtma olanağı buldu. Öte yandan katılımcılar etkinlik sırasında düzenlenen farklı İ NDEK İ Ç İ İÇİNDEKİLER 2 /

1 Editörden

2-3 İçindekiler

4-5 Satış Etkinliği 2013 İmtiyaz Sahibi Selçuk Ecza Deposu A.Ş. adına, 6-9 Kısa Kısa AHMET KELEŞOĞLU Eczacılık Fakültesi Genel Yayın Yönetmeni / Sorumlu Yazı İşleri Müdürü 10-17 SONAY GÜRGEN

Yönetim Yeri SELÇUK ECZA DEPOSU A.Ş. Mahir İz Caddesi, No: 43, Altunizade 34662 istanbul Tel: 0 (212) 554 0554 Faks: 0 (212) 554 0556

Editoryal Hazırlık ve Yayınlayan MAESTRO İLETİŞİM GRUBU Marmara Üniversitesi Eczacılık Göksu Evleri Üst Çamlık Caddesi, No.163 (B119A) Fakültesi, Prof. Dr. Gülden Omurtag 34815 Beykoz, İstanbul Tel: 0 (216) 465 6363 50 Yıllık Çınar Faks: 0 (216) 465 9696 [email protected] 18-19 İçimizden Biri [email protected] Ecz. Melih Ziya Sezer www.maestro-tr.com

Baskı ve Cilt “Zaman Her Şeyi Değiştiriyor” Müka Matbaacılık Ltd. Şti. Tel: 0 (212) 549 6824 Kültür Sanat 20-27 Yayın Türü Yaygın Süreli Yayın

Baskı Tarihi Nisan 2013

Sayı: 35 / 2013-2 (Nisan, Mayıs, Haziran) DENGE Dergisi üç ayda bir Maestro Yayıncılık tarafından hazırlanıp, ücretsiz olarak dağıtılmaktadır.

Dergide yer alan yazılar kaynak gösterilerek kullanılabilir. Ediz Hun

“Yolumuz Sevgi Yoludur”

Eczacılık Yemini Duayenler Eczacılık mesleği üyeleri arasına katıldığım bu andan 28-31 itibaren, hayatımı insanlık hizmetine vakfedeceğime, sanatımı hakkaniyetle paylaşacağıma ve bilgilerimi insanlık aleyhine kullanmayacağıma, mesleğim dolayısıyla öğrendiğim sırları saklayacağıma, hastanın sağlığını baş kaygım olarak telakki edeceğime, meslekdaşlarıma saygı göstereceğime, düşkünleri her hususta gözeteceğime ve onlara yardım edeceğime, din, milliye, ırk, parti ve sosyal sınıf farklarının vazifemle vicdanım arasına girmesine müsaade etmeyeceğime, hocalarıma karşı hürmet ve minnettarlığı ömrüm boyunca muhafaza edeceğime, Ecz. Fatma Azgın namusum ve vicdanım üzerine and içerim. “Toplumun Güvenini Asla Sarsmadım” / 3

32-33 Yüzyıllık İlaçlar 58-61 Hobiler Meslekler Prof. Dr. Ayten Altıntaş Turan Türkmenoğlu

Eski Kitapların Kurtarıcısı Olan Bitki: “Çarşı Yuvam Gibidir” Ranunculus Asiaticus Çevre 34-37 Uzman Görüşü 62-63 Ecz. Biröz Biricik

Eczane Tasarımında Akılcılık

Sektörden Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma 38-42 ve Tanıtma Vakfı

Doğanın Kültüre Armağanı “Ardıç”

Estetik ve Güzellik 64-65

Keymen İlaç Genel Müdürü Dr. O. Mutlu Topal

Önce İnsan

43-45 Yemek Kültürü Vedat Başaran

Sosyalleşen Dünyamızda Mutfağımız Dr. Serdar Eren

46-47 Psikoloji Güzelliğin Tarifi Fatma Torun Reid 66-67 Sağlık Çantası Televizyonu Yararlı Hale Getirin Prof. Dr. Kadri Yamaç

48-49 Ekonomi Lenfoma Kürşad Duman 68-71 Ajanda Ekonomik Kriz Geride Kaldı mı? Türk Halk Kültüründe Hıdrellez Turizm Dünden Bugüne Ankara Etnografya 50-57 Müzesi

72-75 Bilim ve Teknoloji

76-77 Öğrencilerimizden Yağmur Dal “Öğretmenler Bizi Geleceğe Taşır”

Yunus Emre Eryılmaz “Eğitim Her Şeyden Önemli”

Kaz Dağları’nın Doruklarından 78-80 Vitamin Ege’nin Maviliklerine Briç - Satranç - Karikatür ET Ş SATI SATIŞ ETKİNLİĞİ 4 /

deneyimin bir sonucu olarak, katılımcıların tüm Satış Etkinliği 2013 ihtiyaçlarının titizlikle değerlendirilip en ince ayrıntısına kadar düşünüldüğü Satış Etkinliği elçuk Ecza Deposu ve As Ecza 2013 tüm ziyaretçilerden tam not aldı. Deposu tarafından; azalan S eczane cirolarına katkı sağlamak Toplantı ve kongre turizmine elverişli salonlarıyla ve eczacılara daha iyi hizmet sunmak Club Hotel Phaselis Rose, Satış Etkinliği 2013’e için gerçekleştirilen ıtriyat ürünleri satış ev sahipliği ile yine göz doldurdu. Tarihi ve doğal etkinliklerinin dördüncüsü “Satış Etkinliği güzellikleri kadar tertemiz denizi ve kumsallarıyla 2013” 21 Mart - 14 Nisan 2013 tarihleri da tanınan Akdeniz Bölgesi’nde; Kemer’e bağlı arasında Antalya, Kemer, Tekirova’daki Tekirova’da yer alan Club Hotel Phaselis Rose, Phaselis Rose Otel’de, 150 firma ve 10 bin upuzun, tertemiz, altın sarısı kumsalın üzerinde, ziyaretçinin katılımıyla, 4 gün 3 gece, yeşil ve mavinin buluştuğu noktada, güzel ve 4 hafta olarak düzenlendi. unutulmaz bir etkinlik için seçilen mekân olarak beğeni topladı. Her yıl olduğu gibi bu yıl da Satış Etkinliği’ne katılan firmalar etkinlik boyunca ürünlerini ve Halkın doğru ürüne doğru yerde ulaşması, kendilerini; Türkiye’nin dört bir yanından konuk özellikle ilaç dışı sağlık ürünleri ve ıtriyat olarak gelen tüm eczacılara en iyi şekilde ürünlerinin olması gerektiği gibi eczane raflarında tanıtma olanağı buldu. Firmaların yeni ürünleri, daha fazla yer alması, sağlık danışmanı rolüyle onları rakiplerinden farklılaştıran özel kampanya eczacılar tarafından insanlara sunulması ve ve satış koşulları, birebir iletişim olanağı yanlış ilaç kullanımının önlenmesinin gerekliliği sayesinde eczacılara başarıyla sunuldu. Ayrıca göz önünde bulundurularak Selçuk ve As firmalar eczacıların ürünlere bakışını, dilek ve Ecza Depoları’nın bir gelenek haline getirdiği şikayetlerini bizzat öğrenme şansı buldu. Satış Etkinlikleri, 2014 yılında da bu önemli misyonunu sürdürmeye devam edecek… Selçuk Ecza Deposu ve As Ecza Deposu’nun ilaç ve eczacılık sektörlerinde sahip olduğu / 5 KISA KIS KISA KISA KISA 6 /

Anlamlı Ziyaret Dışişleri Bakanı Sayın Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu, Konya’nın sosyal yaşamına önemli katkılar yapan Selçuk Ecza Deposu Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Keleşoğlu’na bir nezaket ziyaretinde bulundu. Bakan Ahmet Davutoğlu, ziyarette, Ahmet Keleşoğlu’nun gerçekleştirdiği Ahmet Keleşoğlu, hayırsever çalışmaların toplum için güzel bir Dışişleri Bakanı örnek olduğunu belirterek, kendisine Konya’ya Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu yaptığı katkılardan dolayı teşekkür etti.

Boehringer Ingelheim “Solunum lansman toplantısını hekimler portal üzerinden Okulu” Açtı canlı olarak takip etti. İlginin büyük olduğu canlı yayında, Prof. Dr. Claus Vogelmeier portalın Boehringer Ingelheim Türkiye, göğüs hastalıkları göğüs hastalıkları alanındaki önemine değindi. ile ilgilenen hekimlerin aradıkları tüm bilimsel bilgileri bulabilecekleri “Solunum Okulu” eğitim portalını (solunumokulu.net) hayata geçirdi. 20 Şubat 2013 tarihinde gerçekleşen ve göğüs hastalıkları alanında dünyaca ünlü isimlerden Prof. Dr. Claus Vogelmeier’in de katıldığı

Bahar Özen Şansal Pfizer, Türkiye’nin En Gözde İlaç Şirketi Seçildi

Pfizer Türkiye, Bloomberg Businessweek tarafından bu yıl beşincisi gerçekleştirilen “En Gözde Şirketler” araştırmasında ilaç firmaları arasında birinci sırada yer aldı. Araştırmada ilaç sektörü şirketleri arasındaki birinciliğini iki yıldır koruyan Pfizer, tüm sektörler arasında da 13. sırada yer aldı.

Araştırma; “Öğrencilerin Türkiye’de en fazla çalışmayı arzuladıkları şirketler hangileridir?”, “Öğrenciler bu şirketlerde niçin çalışmak istemektedirler?” gibi sorulara cevap arıyor. Araştırmada özellikle 1980 sonrası doğan Y Kuşağı gençlerin çalışmak istedikleri şirketten beklentileri; “alanında uzmanlaşmak”, “yeni projeler geliştirmek” ve “firmanın üst kademelerinde yer almak” olarak sıralandı.

Pfizer Türkiye Kafkaslar ve Orta Asya İnsan Kaynakları Direktörü Bahar Özen Şansal konuyla süreçlerimizde adayları sadece başvurmuş ilgili duygularını şöyle ifade etti; “Pfizer’de bizler, oldukları pozisyon kapsamında değil, ilerinin çalışanlarımızın mesleki ve kişisel gelişiminin Pfizer liderleri olarak yetişecekleri düşüncesiyle şirketin başarısıyla doğru orantılı olduğuna işe alıyoruz. Çalışanlarımız birçok konuyu inanıyoruz ve bu doğrultuda onlara değer katan Pfizer’de yaşayarak öğreniyor, bu nedenle Pfizer bir ortam yaratmak üzere çalışıyoruz. İşe alım üniversite sonrası okul niteliği de taşıyor.” / 7

Çocuklar UNICEF için Kendi Süha Taşpolatoğlu Haklarını Resimlediler UNICEF Türkiye Milli Komitesi’ne, 2006 yılından bu yana 14 Mart Tıp Bayramı kapsamında düzenlediği etkinliklerle destek veren Roche, bu yıl “Çocuk Hakları Senin Hakların!” konulu bir Resim Festivali düzenledi. Roche çalışanlarının çocuklarına yönelik düzenlenen festivale katılan 42 küçük yetenek, 14 Mart tarihinde düzenlenen törenle ödüllerini aldı.

Roche Türkiye, her yıl 14 Mart Tıp Bayramı’nda UNICEF Türkiye Milli Komitesi’nin çocuklar için gerçekleştirdiği çalışmalara katkı sağlıyor. Bu kapsamda resim yarışmaları gerçekleştiren Roche Türkiye, 2012 yılında “Geleceği Hayal Et!” konulu bir festival düzenledi. 14 Mart 2013 tarihinde Roche Türkiye Merkez Ofisi’nde gerçekleştirilen ve UNICEF Türkiye Resim Festivali’nin bu yılki konusu, dünya Milli Komitesi temsilcileri ile Roche çalışanlarının üzerindeki tüm çocukların doğuştan sahip katıldığı törende konuşan Roche Türkiye Genel olduğu “çocuk hakları” olarak seçildi. “Çocuk Müdürü Süha Taşpolatoğlu şunları söyledi; Hakları, Senin Hakların!” temalı Resim Festivali’ne “Dünyadaki bütün çocukların, haklarından 42 çocuk katıldı. Küçük yetenekler, çocuk eksiksiz yararlanmasını istiyor ve çocuk haklarının hakları konusundaki mesajlarını resimleriyle verdi. en büyük savunucularından olan UNICEF’e Çocuklar ödül töreni öncesinde, çocuk hakları her yıl katkı sağlıyoruz. Bizim onlara verdiğimiz üzerine yapılan atölye çalışmasına da katılarak destekten daha çok, çocukların kendi haklarına konu ile ilgili bilgilerini pekiştirdi. Törende, festivale sahip çıkmaları önemli. Tüm çocukların, katılan resimlerden oluşan bir sergi ziyarete açıldı. çocukluklarını keyifle yaşamalarını diliyoruz.”

Sanofi Türkiye’den Diyabete seminerlere de ev sahipliği yapıyor. Hâlihazırda Dijital Erişim Kolaylığı 1.400’ün üzerinde kayıtlı üyesi bulunan web sitesinde, bugüne kadar gerçekleşen 7 çevrimiçi Yarım asrı aşkın süredir Türkiye’de faaliyet toplantı için ortalama katılım sayısı 350’yi gösteren Sanofi Grubu, yenilikçi uygulamalarına geçmiş durumda. “Global online, uzman online tedavi çözümleri sunduğu diyabet alanında da ve diyabetya gibi interaktif servisler sunan” devam ediyor. Sanofi Grubu Türkiye, diyabet web sitesi üzerinden aynı zamanda Sanofi’nin alanında gerçekleştirdiği tüm bilimsel ve eğitsel tüm dijital projelerinin ortak adresi olan “Sağlık projeleri “www.diyabette3d.com” sitesinde bir Pusulası”na da ulaşılabiliyor. araya getirdi.

“Hastalık Yönetimi Anlayışını Benimsiyoruz” ilkesinden yola çıkılarak kurulan web sitesi, diyabet tedavisi ve ürünleriyle ilgili birçok farklı kaynağı tek bir çatı altında sunuyor. Sanofi, “doğru zamanda, doğru doz, doğru tedavi” anlamına gelen web sitesiyle, hekimlerin ihtiyaçlarını karşılayabilmek adına, tedavi başta olmak üzere, erişebilirliği de ön planda tutan servislerin sağlandığı bir hizmet anlayışı sunuyor. Diyabette3d.com, alanında önde gelen global ve ulusal fikir liderleri ile Türkiye’nin farklı bölgelerinden uzman hekimler arasında bilimsel etkileşimi arttıracak online toplantılara ve KISA KIS KISA KISA KISA 8 /

Karamanlı Eczacılar İLKO İlaç Tesislerini Gezdi İLKO İlaç, “Biz Bize Buluşmalar” konseptli etkinliklerine devam ediyor. Karaman Eczacı Odası işbirliği ile 2 Mart 2013 tarihinde düzenlenen etkinlikte, bölge eczacıları İLKO İlaç üretim tesislerini gezdi. Üretim tesislerinin sahip olduğu modern donanım ve şirketin yüksek kalite politikası doğrultusunda yürüttüğü çalışmalar hakkında ayrıntılı bilgi verilen eczacılar daha sonra Mevlana Müzesi’ni ziyaret etti.

Novartis, Dünyanın En Beğenilen Firmaları Arasında Novartis, Fortune Dergisi’nin “Dünyanın En Beğenilen Firmaları” listesinde, ilaç firmaları arasında birinci sırada yer aldı. Şirketlerin, global rekabetçilik, yenilikçilik, insan yönetimi, mali sağlamlık, sosyal sorumluluk, yönetim kalitesi gibi 9 spesifik kategoride değerlendirildiği listede Novartis “global rekabetçilik” alanında en yüksek puanı aldı ve sıralamada bulunan 12 ilaç firmasını geride bıraktı.

Fortune Dergisi tarafından her yıl yayınlanan inovatif çözümlerle odaklanan” firma olarak sıralama, sektördeki firmaların yönetim kurulu nitelendirildi. Ürettikleri yeniliklerle firmaların üyeleri ve üst düzey yöneticilerinin diğer firmalara değerlendirildiği listede Novartis, “biyotıp” verdiği puanlara göre belirleniyor. Büyük global kategorisinde yer aldı. firmalardan 3.800 yönetici, direktör ve mali analistin algılarını yansıtan sıralamada 57 farklı Novartis’in, molekülleri hızlıca ve yeni yollarla sektörün yanı sıra birçok bölgeyi kapsayan birleştirebilen kesintisiz bir ilaç üretme sürecine sektör listeleri de yer alıyor. sahip olduğu belirtilen çalışma “Teknoloji Bülteni” editörlerinin profesyonel kanaatlerine göre Novartis, bu yıl Massachusetts Teknoloji belirlendi. Biyotıp, bilgisayar ve iletişim, enerji Enstitüsü’nün (MIT) iki ayda bir yayınladığı ve emtia, internet ve dijital medya ile taşımacılık “Teknoloji Bülteni”nde, “En İyi İlk 50 İnovasyon sektörlerinden firmaların değerlendirildiği listede Liderleri” listesinde yer alma başarısı da gösterdi. Novartis, 2011 yılından bu yana ikinci kez yer Yayınlanan listede Novartis; “Sağlık ihtiyaçlarına alıyor.

GSK’nın Hizmet Yelpazesi ve etkin şekilde ihtiyaç sahiplerine sunulacak. Zenginleşiyor Global faaliyetlerini yerelleştiren ve Türkiye’de Yarım asrı aşkın bir süredir Türkiye’de istihdam yaratan yatırımlar yapan GSK, Biovesta faaliyetlerini sürdüren GlaxoSmithKline (GSK), ile özellikle Türkiye’nin hızla büyüyen jenerik hastaların etkin ilaç ve tedavilere ulaşımını ilaç portföyünü zenginleştirmeyi ve ilaca erişimi desteklemek, portföyünü ihtiyaç ve talebin hızla destekleyerek hasta memnuniyetinin artmasını arttığı jenerik ilaçlarla zenginleştirmek ve hizmet hedefliyor. Konuyla ilgili bir açıklama yapan kalitesini arttırmak için yeni bir yapılanmaya gitti. GSK Türkiye Genel Müdürü Dr. Emin Fadıllıoğlu GSK Türkiye tarafından yönetilen Biovesta, şunları söyledi; “Bazı ilaçlarımızın Biovesta jenerik ilaçlar ve GSK’nın ikinci markalarını tarafından piyasaya sunulacak olması hekim ve hastaların ve sağlık profesyonellerinin hizmetine eczacılarımızın seçeneklerini zenginleştirirken, sunacak. Böylece bu kategorideki ilaçlar, en hızlı hastalarımızın ilaca erişimini güçlendirecek.” / 9

Abdi İbrahim Stratejik genetik rekombinasyon teknolojisi ile üretilen İşbirliklerine Devam Ediyor eritropoietin hormonudur. Diğer ürünümüz ise diyabet hastalarında görülen ayak ülserlerinin Abdi İbrahim, yaptığı stratejik işbirliklerine bir tedavisi için ilk defa Kore’de onaylanan yeni yenisini daha ekledi. Şirket, Güney Kore’nin bir biyoteknolojik ürün olarak yerini alıyor. Bu en önemli ilaç firmalarından Daewoong ile iki ürünlerin ülkemizde kullanıma sunulmasıyla yeni ürünün dağıtım hakkını içeren anlaşmayı hastaların yaşam kaliteleri belirgin bir biçimde imzalayarak, biyoteknolojik ürünler alanındaki değişecek. Abdi İbrahim olarak iki ürünü de Türk etkinliğini arttıracak önemli bir adım attı. 25 halkının kullanımına sunacak olmaktan büyük bir Şubat 2013 tarihinde Daewoong ilaç firmasının, gurur duyuyoruz.” Seul’deki merkez binasında Abdi İbrahim Başkanı Nezih Barut ile Daewoong CEO’su Daewoong Başkanı ve CEO’su Dr. Jong Wook ve Başkanı Dr. Jong Wook Lee tarafından Lee ise; “Avrupa Birliği ilkelerini takip eden imzalanan sözleşme uyarınca, Abdi İbrahim Türkiye ilaç pazarına girmek, yüksek kaliteli kronik böbrek yetmezliği anemisi ve diyabetik ürünler konusunda gelişmiş bir ülke seviyesinde ayak ülseri için geliştirilen ürünlerin dağıtım olmayı gerektiriyor. Bu noktada, geçen sene hakkına sahip oldu. asırlık şirketler arasına giren ve birçok uluslararası firma ile işbirliğinde bulunan Türkiye’nin bir Törende yeni işbirliğine dair detayları basın numaralı ilaç firması Abdi İbrahim ile yaptığımız mensuplarıyla paylaşan Abdi İbrahim Başkanı sözleşme, bizim için Avrupa pazarına uzanmaya Nezih Barut; “Yüz yıldır tıbba ve insanlığa yönelik önemli bir adımı ifade ediyor” diye hizmet vizyonuyla çalışmalarını sürdüren Abdi konuştu. İbrahim olarak, uluslararası arenadaki varlığımızı güçlendirmek adına önemli işbirliklerine imza atmaya devam ediyoruz. Bu kapsamda şirketimizin uluslararası arenada gücünü arttırması adına Daewoong İlaç ile imzaladığı işbirliği anlaşması büyük önem taşıyor.” dedi.

Türkiye pazarına sunulacak ilaçlar hakkında da bilgi veren Barut şunları söyledi; “Anlaşma Daewoong Başkanı ve CEO’su Dr. Jong kapsamında imza attığımız ilk ürün kronik böbrek Wook Lee, yetmezliğine bağlı anemi tedavisinde etkili Nezih Barut

“Ecz. Erol Toksöz İlaç Araştırma Güven, Tuğçe Önder ve Rengül Çetin Atalay aldı. Ödülleri” Sahiplerini Buldu Törende, ikinci gruba 15 bin TL, üçüncü gruba ise 10 bin TL değerinde ödül verildi. Türk ilaç sektörünün %100 yerli sermayeli firmalarından Sanovel’in kurucusu Eczacı Erol Ödül törenine; Toksöz Holding Yönetim Kurulu Toksöz’ün anısı, “Ecz. Erol Toksöz İlaç Araştırma Üyesi Ahmet Toksöz ve Zafer Toksöz, Türkiye İlaç Ödülleri” ile yaşatılıyor. Merhum Erol Toksöz’ün ve Tıbbi Cihaz Kurum Başkanı Dr. Saim Kerman ve anısına, ilaç araştırmalarını teşvik etmek amacıyla çok sayıda davetli katıldı. Toksöz Holding Yönetim iki yılda bir düzenlenecek olan ödüllerin ilki, 1 Mart Kurulu Üyesi Ahmet Toksöz ödül töreninde yaptığı 2013 Cuma günü Ankara’da gerçekleştirilen törenle konuşmada; “Babamız rahmetli Erol Toksöz’ün sahiplerini buldu. 30 yıl önce yalnızca 5 personelle temellerini attığı, Toksöz Holding’in amiral gemisi Sanovel, bugün ilaç 1 Ocak 2011-31 Aralık 2012 tarihleri arasında sektörünün önde gelen ilk 10 firması arasında yer Science Citation Index (SCI) kapsamındaki alıyor. Kendisinin bıraktığı bu kıymetli emaneti, dergilerde yayınlanan ve yayına kabul edilen AR-GE’ye verdiğimiz önem ve güçlü insan makalelerin katıldığı “Ecz. Erol Toksöz İlaç Araştırma kaynağımız sayesinde, daha da üst sıralara çıkarmayı Ödülleri” kapsamında 25 bin TL’lik birincilik ödülünü; hedefliyoruz. Eczacılık mesleğine ömrünü adayan Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmasötik babamızın adını “Ecz. Erol Toksöz İlaç Araştırma Teknoloji Bölümü’nden Meral Tunçbilek, Ebru Bilget Ödülleri” ile yaşatmaktan gurur duyuyoruz” dedi. ECZACIL ECZACILIK FAKÜLTESİ 10 /

Eczacılık Temel Bilimleri Bölümü; Analitik Kimya, Prof. Dr. Gülden Omurtag 50 Yıllık Çınar Biyokimya, Temel Eczacılık Bilimleri, Farmasötik Mikrobiyoloji ve Farmasötik Botanik Anabilim czacılık eğitiminde 50. yılına ulaşan Dallarını kapsıyor. İkinci bölümümüz Eczacılık Marmara Üniversitesi Eczacılık Meslek Bilimleri Bölümü. 4 anabilim dalı ve E Fakültesi’nin dününü ve bugününü 1 bilim dalından oluşuyor. Prof. Dr. Gülden Omurtag ile değerlendirdik. Bunlar; Farmakoloji, Farmasötik Kimya, DENGE: Marmara Üniversitesi Eczacılık Farmasötik Toksikoloji ve Farmakognozi Fakültesi’nin kuruluşunu anlatır mısınız? Anabilim Dalları ile Klinik Eczacılık Bilim Dalı. GÜLDEN OMURTAG: Fakültemiz, İstanbul Üçüncü bölümümüz ise Eczacılık Teknolojisi. Özel Eczacılık Yüksek Okulu olarak 1963 Farmasötik Teknoloji ve Farmasötik Biyoteknoloji yılında kurulmuştur. 1971 yılında devletleştirilen Anabilim Dallarından oluşuyor. fakültemiz, İstanbul İktisadi Ticari İlimler Akademisi’ne bağlı Eczacılık Yüksekokulu olarak Klinik Eczacılık Bilim Dalı, Türkiye’de ilk kez Nişantaşı’nda eğitim vermeye devam etmiştir. Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nde 1982 yılında kurulan Marmara Üniversitesi’ne kuruldu. Bu bilim dalında hasta odaklı eğitim Eczacılık Fakültesi olarak bağlanmış ve 1990 veriliyor. Hocalarımız hastalara danışmanlık yılında şu anda bulunduğumuz, Marmara yapıyorlar ve danışmanlık yapacak eczacıları Üniversitesi Haydarpaşa Yerleşkesi’ne yetiştiriyorlar, uzmanlık eğitimi veriyorlar. taşınmıştır. O tarihten bugüne, bu tarihi Lisansüstü eğitim konusunda çok aktif, çok yerleşkede eğitimini sürdürmektedir. talep gören bir bölümümüz.

D.: Fakültenin şu anki durumu hakkında bizleri Hem birinci öğretim, hem de ikinci öğretimde bilgilendirir misiniz? eğitim görüyorlar ve uygulanan eğitim G.O.: Fakültemiz 3 bölümden oluşuyor. Amerika’daki eczacılık sistemine yakın. / 11

D.: Siz göreve ne zaman başladınız? Göreve Bu doğrultuda çalışmalarımızı sürdürüyoruz. geldikten sonra ne gibi çalışmalar yaptınız? G.O.: Ben göreve 1 Şubat 2012 tarihinde D.: Dersler ve uygulamalar açısından diğer başladım. Bu süreçte epeyce etkinlik eczacılık fakültelerinden farklarınız neler? düzenledik. Eğitimin yanı sıra öğrencilerimizin G.O.: En önemli farkımız, daha önce de sosyal olarak da gelişimlerini sağlama yönünde belirttiğim gibi klinik eczacılık. Bu konuda çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Örneğin, ön plandayız. Bunun dışında çok genç ve konularında uzman konuşmacıların katılımıyla dinamik bir öğretim üyesi potansiyelimiz var. düzenlenen kariyer eğitimi programlarımız var. Hepsi çok heyecanlı, dinamik. Pek çoğu Düzenli olarak kariyer günleri düzenliyoruz ve benim gibi fakültemizden mezun, aidiyet endüstriden çok değerli konuşmacılarımızı davet duygusu ile yetişen öğretim üyelerimiz. ediyoruz. Kısacası öğrencilerimizi kariyerlerine Tecrübeli öğretim üyelerimiz de var. Onların hazırlamak için elimizden geleni yapıyoruz. tecrübeleri ile gençlerin heyecanını birleştirerek, güzel projelere imza atıyoruz. Öğrencilerimizi D.: Marmara Ün. Eczacılık Fakültesi’nin sosyal sorumluluk projeleri anlamında eczacılık sektöründeki vizyonu ve misyonu yönlendiriyoruz. İlk olarak Darülaceze’de bir neler? proje gerçekleştirmeyi planladılar. İkinci planları G.O.: Fakültemizin misyonu Atatürk ilke ve da atık ilaçlarla ilgili. İki öğrenci kulübümüz var; devrimlerini özümsemiş, kurumsal aidiyet Marmara Ecza Kulübü ve Farmakademi Kulübü. duygusu gelişkin, toplumun gereksinimlerine Onlar da bize sosyal etkinlikler konusunda yanıt verecek araştırma ve geliştirme projeleri destek veriyorlar. üreten, bilgiyi paylaşan “toplumsal sorumluluğa sahip” eczacılar yetiştirmektir. Vizyonumuz ise D.: Uygulama eczanenizde ne gibi çalışmalar eğitim, bilim ve teknolojinin izini süren, öğretimi yapılıyor? ve araştırmaları ile saygın bir konumda; “en çok G.O.: Öğrencilerimiz yaz dönemi eczane tercih edilen, öncü fakülte” olmaktır. stajlarının bir bölümünü uygulama eczanesinde görüyorlar. Burada görevli iki eczacımız var. İkisi Bunlara ek olarak, öğrencilerimizin sağlık de son derece donanımlı Uzman Eczacılar. ve eczacılık sektörlerindeki vizyonunu ve Biri doktorasına devam ediyor. Farmakoloji misyonunu da geliştirmek istiyoruz. Anabilim Dalı ve Klinik Eczacılık Bilim Dalı’ndaki hocalarımız da burada eğitim veriyorlar. Yeni çıkan eczacılık yasasına göre eczane Eczacılarımız, doktorla hasta arasında bir açma konusuna tahdit getirildi. Ancak 3.500 köprü oluşturmayı öğreniyorlar. Hastaların klinik nüfusun olduğu yere yeni eczane açılabilecek. durumlarına göre onlara ilaç kullanmalarını Bu nedenle, öğrencilerimizi daha çok sanayi öneriyorlar. İlaç etkileşimlerine ve eczacılık ve hastane alanına yönelik hazırlamak istiyoruz. eğitiminde verilen tüm derslere hâkimler. Bu anlamda da sanayiyle iş birliği yapmaya Bunları sindirdikten sonra ilaç kullanımında başladık. İstanbul Sanayi Odası yetkilileriyle dikkat edilmesi gereken kurallar hakkında temas halindeyiz. Sanayi-üniversite iş birliğiyle eczacılarımıza eğitim veriyorlar. Yarın eczanede, projeler üretmek ve hedeflerimiz arasında yer sanayide, hastanede çalıştıkları zaman bu alan kozmetoloji üretim laboratuvarının hizmete bilgiler onlara altyapı oluşturacak. geçmesini sağlamak için kendilerinden destek bekliyoruz. Şu anda kendi imkânlarımızla belirli D.: Dekanlığınıza bağlı birimlerden kısaca bir seviyeye getirdik. Tanklarımız üretime hazır bahseder misiniz? hale geldi. G.O.: Dekanlığımıza bağlı 5 birimimiz var. Bir tanesi Merkezi Araştırma Laboratuvarımız. Burada öğrencilerimize ufak bir sanayi ortamı Bütün anabilim dallarımızdaki öğretim üyelerimiz hazırlamak istiyoruz. Genelde laboratuvarlarda ve lisansüstü öğrencilerimiz bu araştırma çalışıyorlar ve sanayi stajlarına gidiyorlar. laboratuvarında araştırmalarını sürdürebiliyorlar. Ama sanayi konusunda üretici duruma da En duyarlı aletlerimiz bu birimde yer alıyor. geçebilirler. Onlara bu konuda bir vizyon Şu anki kaynaklarımız bunlardan sınırlı sayıda kazandırmak istiyoruz. Hedefimiz sadece almaya elverişli. Bu sayıları ve projelerimizi uluslararası eğitime eş değer, iyi bir eğitim giderek arttırmak, yurt dışında yayınlar yapmak almaları değil, aynı zamanda vizyonları olan, yurt istiyoruz. Diğer üniversiteler ve TÜBİTAK dışı görmüş, kendi başlarına ayakta durabilen, ile işbirliğine giderek çözümler üretiyoruz. çevreci, dürüst ve çalışkan gençler yetiştirmek. Araştırma sayımız her yıl, öğretim üyesi başına ECZACIL ECZACILIK FAKÜLTESİ 12 /

minimum 1. En fazla uluslararası yayın üreten Marmara Üniversitesi Sürekli Eğitim Merkezi bölümümüz, Meslek Bilimleri Bölümü. Özellikle (MÜSEM) ve fakültemiz, üçlü protokolle eczane Farmakoloji Anabilim Dalı’nda çok üretken eczacılarına yönelik eğitim programı başlattık. hocalarımız var. Toksikoloji Anabilim Dalımızda Bunu 30’ar saatlik 4 modülden oluşturduk. da in vivo ve in vitro çalışmalar yapılıyor. Şu an 60 katılımcımız var. Cumartesi ve Pazar günleri öğretim üyelerimiz İstanbul Eczacı Farmakogenetik/Genomik ve İlaç Güvenliliği Odası’nın konferans salonunda, sabah 9.00 Araştırma ve Uygulama Birimi’nde bireye akşam 17.00 eğitim veriyorlar. Amacımız özgü tedavi konusunda çalışmalar yapılıyor. eczacılarımızın bilgilerinin güncellenmesi. Bu Her insanın enzimi doğuştan farklı olabiliyor. bizi çok heyecanlandırdı ve gururlandırdı. Kimisinde daha aktif, kimisinde daha yavaş, Eczacılarımızın öğrenmeye çok istekli olduklarını kimisinde ise doğuştan yok. Enzimi olmayan gördük. kişiler ilaçları metabolize edemiyorlar ve ilaç ya da metaboliti vücutta birikebiliyor. Hem D.: Fakültenizde düzenlenen etkinliklerden zehirlenmeye neden olabiliyor, hem de bazı kısaca bahseder misiniz? ilaçlar hastaları intiharlara kadar götürebiliyor. G.O.: 1 Şubat 2012’den bu yana yaptığımız Bunun anlaşılması konusunda Toksikoloji etkinlik sayısı 60’a yakın. Her hafta mutlaka bir Anabilim Dalımız hem araştırmalar yürütüyor, faaliyetimiz var. Özellikle Çarşamba günleri yurt hem de bireye özgü tedaviler konusunda içi ve yurt dışından çeşitli alanlarda konusunda seminerler, eğitim programları düzenliyor. uzman isimler konuşmalar yapıyorlar. Etkinliklerimize Sağlık Bilimleri Enstitüsü’nde Farmakoepidemiyoloji Araştırma Birimi ve Psikofarmakoloji Araştırma Birimi, araştırmalarını epidemiyolojik çalışmalar ve psikofarmakoloji alanında sürdürüyorlar. Hayvanlarda davranış modelleri üzerinde eğitimler veriyorlar. Bu birimlerde görev alan Farmakoloji Anabilim Dalı öğretim üyeleri ve lisansüstü öğrencileri yurt dışında eğitim alıp, çalışma yapıp geri döndükten sonra, çalışmalarını son derece güncel konularda sürdürüyorlar.

Farmasötik Bakım Birimi, Klinik Eczacılık Bilim Dalı’nın alanına giriyor. Uygulama eczanesinde farmasötik bakım ile ilgili eğitimler veriliyor. Eczacılık Fakültesi Herbaryumu’nda ise ülkemizin değişik bölgelerinden toplanmış, bir kısmı endemik, 15.500 bitki türü bulunuyor. Lisansüstü ve bitirme ödevi öğrencilerimize yaşadıkları yöreye göre konular verilip, o bölgelerden bitki toplanması sağlanıyor. Hocalarımız bu bitkileri, bir bitki kütüphanesi gibi kodlar vererek, Herbaryum’da biriktiriyorlar.

D.: Fakültenizde yürütülen diğer araştırma faaliyetlerini kısaca anlatır mısınız? G.O.: Farmasötik Kimya’da patent alma yönünde güzel gelişmelerimiz var. Oradaki hocalarımız Amerika ile ortak çalışmalar yürütüp, sentezledikleri moleküllerin yapı aktivite çalışmaları üzerinde araştırmalarını sürdürüyorlar. Şu anda 4 ulusal, 2 uluslararası patent başvurusu yapmış durumdalar. Farmasötik Teknoloji’de de 1 ulusal patente başvuru yapıldı. Ortak çalışmalarımız sadece üniversitelerle sınırlı değil. Yakın zamanda İstanbul Eczacı Odası, / 13 bulunan diğer fakültelerimizin (Tıp, Diş Hekimliği geldi. Bu durum, ilaç firmalarının bize olan vb.) öğrenci ve öğretim üyeleri de katılıyor. taleplerini arttırdı. Finans olmadan ne araştırma, Eğitime yönelik çeşitli çalışmalarımız da ne de vasıflı eğitim mümkün oluyor. Uluslararası var. Örneğin, eski TRT baş spikeri Cihangir boyutta işler yapmamız için finansımızın güçlü Göker’den rica ettik ve “Güzel Türkçe olması ve bu etkinliklerimizi sürdürmemiz Konuşma” üzerine bizlere 3 saatlik bir eğitim gerekiyor. verdi. Yine Kazan Üniversitesi’nden çok değerli konuşmacılarımız oldu. Marmara Üniversitesi Eczacılık Öğrencileri Birliği (MUPSA, Pharmaceutical MÜSEM ve benzeri etkinliklerimizin geri Students’ Association) adı altında bir öğrenci bildirimlerini anketlerle tespit ediyoruz. Üniversite kulübümüz var. 1997’den bu yana IPSF Rektörlüğümüzün başlattığı bir kalite çalışması (International Pharmaceutical Students’ var. Personel anlamında KALDER bizleri Federation) ve EPSA (European Pharmaceutical denetliyor. Ek olarak, akredite olmak için çaba Students’ Association) adlı uluslararası eczacılık sarf ediyoruz. Akredite eğitim firmalarından öğrencileri organizasyonlarına üye olan MUPSA, uzmanları davet ederek, kendilerinden kalite öğrencilerimize farklı ülkelerdeki eczacılık konusunda bilgi aldık. Hem laboratuvarlarımızı öğrencileri ile iletişim kurma, kültür paylaşımı akredite etme yönünde, hem de döner ve yurt dışı etkinliklerine katılabilme olanakları sermaye gelirlerimizi arttırma yönünde sunuyor. En son Sofya’daki bir toplantıya çalışmalara başladık. Aldığımız eğitimden MUPSA’dan 11 öğrencimizi gönderdik. sonraki raporlamalar standartlara uygun hale Geri döndüklerinde öğrencilerimizden orada

Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi ECZACIL ECZACILIK FAKÜLTESİ 14 /

neler gördüklerine, öğrendiklerine dair geri öğretim üyelerini, anabilim dallarımız ve onların bildirimler aldık. Ayrıca 1’i Amerika’dan 7’si aktivitelerini tanıtmak istiyoruz. Diğer taraftan Avrupa’dan 8 yurt dışı üniversitesi ile iş birliği 2009’da başlayan, 2 yılda bir çıkarttığımız, sözleşmelerimiz var. Karşılıklı öğrenci ve öğretim etkinliklerimiz ve ders programlarımızın yer aldığı üyesi göndererek bilgi alışverişi sağlıyoruz. kataloglarımız var. 2013 yılında da çıkartmayı Örneğin 25-27 Şubat 2013 tarihlerinde planlıyoruz. Son gelinen noktada, anabilim MUPSA’nın Twinnet Projesi kapsamında dalları, bölümler, araştırmalarımız ve etkinlikler Sırbistan’daki eczacılık fakültesi öğrencilerinden hepsi yer alacak. Ayrıca göreve geldiğimiz 15 kişi misafir olarak bize gelecekler, onları günden itibaren, 1 yılı içeren bir strateji raporu burada ağırlayacağız. Geçtiğimiz dönemlerde hazırladık. Onu web sitemize de koyduk. Neler ise MUPSA’nın dört ülke öğrencileri ile yaptığımızı özet olarak anlatıyoruz. işbirliği çerçevesinde Quatrino Projesi oldu. Öğrencilerimizi elimizden geldiği kadar D.: Eğitimde yaşadığınız sorunlar neler? destekliyoruz. G.O.: Şu anda 684 öğrencimiz bulunuyor. 4 büyük amfide ders veriyoruz. Ayrıca 3 adet Bu yıl 50. kuruluş yıldönümümüz olduğu için dersliğimiz var, alan derslerini ve seçmeli etkinliklerimizi daha görkemli kutlamak istiyoruz. dersleri burada yapıyoruz. Son sınıflar Geçen yıl 14 Mayıs etkinliğimiz çok güzeldi. alan dersleri ve seçmeli dersler alıp, bahar Fotoğraf yarışması düzenledik. TEB kısa film döneminde stajlarını gerçekleştiriyorlar. Öğrenci yarışmasına katılan öğrencilerimizin filmlerini laboratuvarlarımız bulunuyor. Sınıflarımızda izledik. Çok aktif bir tiyatro kulübümüz var. Bu 123-145 arasında değişen sayılarda öğrenci yıl da 14 Mayıs için öğrencilerimiz bir tiyatro olduğu için bazen 2, bazen 3 grupta oyunu hazırlıyorlar. Ayrıca 24 Ekim’de bir tarihi uygulamalarımızı sürdürebiliyoruz. Eğitimimizin etkinlik planladık. Geçen yıl emekli olan değerli daha interaktif olmasını arzu ediyoruz. Ancak hocamız Prof. Dr. Emre Dölen tarih konusunda sınıflarımız biraz kalabalık. 100 kişiyle ders çok donanımlı. Onun bilgilerinden yola çıkarak yapmak öğrencilerimiz ve öğretim üyelerimiz bir program yaptık. Anabilim dallarımızdan açısından zor oluyor. Dersliklerimiz müsait 50 yılımızı kapsayan fotoğrafları, tez bitirmiş olduğunda 50’şer kişilik sınıflar haline getirmek öğrencilerin konularını ve isimlerini bir araya istiyoruz. Rektörlüğümüzün Başıbüyük getiriyoruz. 1963’te fakültemizi kuran Murat Projesi’nde şu anda sona yaklaşıyoruz. Barıştıran’ın torunları ile irtibat içerisindeyiz. Maltepe’de Başıbüyük Yerleşkesi’nde yapılacak Kendilerinden resimlerini ve özgeçmişini istedik. olan Eczacılık Fakültesi’nde eğitimi rahatlatacak Onlar da bize destek veriyorlar. 50 yıllık tarihimizi şekilde sınıflar ve derslikler oluşturmayı içeren bir katalog hazırlamak istiyoruz. Murat planlıyoruz. Öğrencilerimizin de erken Bey ile başlayıp, fakültemize emeği geçen sınıflardan itibaren araştırmalara katılmasını / 15

sağlayacak laboratuvarlarımızın olmasını arzu pek çok eczacılık fakültesine örnek olduğunu ediyoruz. Şu an imkânlarımız buna yeterli düşünüyorum. değil. Ancak öğretim üyelerimizin araştırma yapması için olanaklarımız var. Hedeflerimden D.: Ülkemizde meslek olarak eczacılığa eğilim bir tanesi, meraklı, istekli öğrencilerimizi ne ölçüde? daha erken sınıflardan itibaren araştırmalara G.O.: Ülkemizde eczacılığa eğilim her zaman katmak, akademisyen olmak isteyenlere var. Eczacılığın saygınlığı yadsınamaz. Eczacılar daha güzel imkânlar hazırlamak. Sayın Ahmet hem sağlık alanında donanımlı, hem birinci Keleşoğlu’nun sponsorluğu sayesinde kurulmuş basamak sağlık hizmetlerinde kamuyla iletişim bir bilgisayar laboratuvarımız var ve buradaki halinde, hem de eğitim ve danışmanlık veren bilgisayar sayımızı daha da arttırma yönünde meslek grubu oldukları için önem arz eder. çalışıyoruz. Mezunlarımızın %80’i eczane açma D.: Eczacılık eğitimi açısından ABD ve Avrupa eğilimindeyken, tahdidin gelmesiyle daha ülkeleriyle aynı seviyede miyiz? çok sanayiye yönelmiş durumdalar. Biz de G.O.: Amerika ve Avrupa’dan bir eksiğimiz bunu teşvik ediyoruz. Sanayide yaptığımız yok. Amerika’dan farkımız orada Pharm. D. araştırmada, bazı kuruluşlarda üretim eğitimi var. Eczacılar genelde klinik eczacılar bölümünde hiç eczacı olmadığını gördük. Olan olarak mezun oluyorlar. Avrupa ülkelerinde de kurumlarda da oran %1’i geçmiyor. Bu oran çok birbirinden çok farklı eğitimler var. Eczacılık düşüktür. Oysa eczacıların bulunması gereken eğitiminin ve öğretiminin akreditasyonunu bir yer. Tehdit belki de bu boşluğu dolduracak. sağlamak amacıyla Ulusal Eczacılık Eğitimi Akreditasyon Kurulu (ECZAK) oluşturuldu. Ancak şu anda eczacılık fakültesi sayısı 34 ve bunların 22’si öğrenci alıyor. Hem eczane açma 2014’ten itibaren Türkiye’deki eczacılık konusunda tahdit getirildi, hem de her gün yeni fakülteleri akreditasyon için bu kurula müracaat bir eczacılık fakültesi açılıyor. Biz bunu çok hoş edebilecekler. 5 yıllık eğitimimiz 2005 yılından karşılamıyoruz. bu yana sürdüğü için, eczacılık fakülteleri zaten eğitim programlarını güncelledi. Şu anda Türkiye’nin bütün illerinde bir üniversite Fakültemizdeki eğitim programının Türkiye’deki açma eğilimi var. Belki o yörenin insanlarını ECZACIL ECZACILIK FAKÜLTESİ 16 /

eğitimli kılma açısından güzel bir proje, ama D.: Eczacılarımız neden özel sektöre veya istihdam açısını da göz önünde bulundurmak akademiye yönelmiyorlar? gerekiyor. Diploma alıp işsiz kalmak da doğru G.O.: Akademisyenlerin maddi gelirlerinin sonuçlar ortaya çıkartmıyor. Bu yüzden bu düşük olması ve akademisyenliğin farklı bir konuyu dile getiriyoruz. yaşam biçimi olarak benimsenmesi gerektiği için soğuk bakıyorlar. Akademisyenlik sadece 8 saat memuriyet değildir. Ömür boyu devam eden bir süreçtir. Araştırmaya meraklı olmak, sürekli okumak, tatillerden fedakârlık etmek gerekir. Kısacası bu bir yaşam biçimi, her işte olduğu gibi bunu da sevmek lazım.

Özel sektör ise biraz yorucu, muhtemelen bu nedenle çok fazla tercih edilmiyor. Tabi özel sektörü isteyen öğrencilerimiz de var. Bir kere özel sektörde çalışmanız için donanımlı olmanız, lisan bilmeniz, bilgisayar kullanmanız şart. Ancak bu donanıma sahip gençlerimiz özel sektörde önemli konumlarda çalışabiliyorlar. Onlar hayatlarından memnun. Donanımınız eksikse vasıfsız alanlarda iş bulabiliyorsunuz, bu da rutin işler oluyor ve manevi olarak çok mutlu etmiyor. Önceden özel sektörde çalışıp para biriktirdikten sonra eczane açma düşüncesi hâkimdi. Bu yaralayıcı bir durumdu. Özel sektör de eczacı aldığı zaman soru işareti ile yaklaşıyordu. Biz öğrencilerimize hedefiniz özel sektörse, bunu baştan belirleyin, kendinizi ona göre geliştirin diyoruz.

D.: Klinik eğitimde eczacılarımızın aktif olmadığı, öğrencilerin uygulamada eksikleri olduğu yönünde sanayi temsilcilerinin ya da hekimlerin görüşlerine katılıyor musunuz? G.O.: Marmara Eczacılık olarak çok fazla katılmıyorum. Çünkü Klinik Eczacılık Bilim Dalımız son derece özverili çalışıyor, öğrencilerimizi hafta sonları bile hastanelere götürüyor. Ancak genel bir sıkıntı olabilir. Klinik eczacılık Bakanlık tarafından çok kabul gören bir konu olmasına rağmen, bir uzmanlık alanı değil. Sadece klinik eczacılıkta lisansüstü çalışmalarını yapan biri uzman olarak tercih ediliyor. Bakanlık klinik eczacı kadrosu açtığını, ama başvuruların çok az olduğunu belirtiyor. Ancak yasaya göre eczacı olarak mezun olan biri, klinik eczacılık eğitimi almasına rağmen, klinik eczacı olarak mezun olmuyor. Ancak eğitim almış kişiler istihdam edilebilirler. Onların da pek çoğu eczane açıyor, yani eczanede danışmanlık veriyorlar. Bizden hastaneye girenlerin sayısı da azımsanmayacak ölçüde. Diğer fakültelerin çoğunda klinik eczacılık eğitimini biz destekliyoruz. Prof. Dr. Fikret Vehbi İzzettin ile dekan yardımcımız Sayın Doç. Dr. Mesut Sancar hocalarımız Yakın Doğu Üniversitesi’ne / 17

ve İnönü Üniversitesi’ne klinik eczacılık eğitimi Kendilerini geliştirdikleri sürece eczacıların özel vermeye gidiyorlar. Fakültemizde bu alanda şu sektörde yapabilecekleri çok iş var. İşletme anda bir profesör, iki doçent, bir de doktoralı yüksek lisansı yapabilirler, diğer alanlarda öğretim görevlisi var. Hocalarımızdan eğitim uzmanlık alabilirler ve temellerinde ilacı bilerek talep eden üniversite sayısı sürekli artıyor. gelecekleri için ilaç sektöründe söz sahibi olabilirler. Artık, eczane açayım, para kazanayım Biz de o kurumlara, siz bize aldığınız araştırma fikrinden uzaklaşmalı ve bu yöne kaymalılar. görevlilerini gönderin, biz lisansüstü öğretimde yetiştirelim, klinik eczacılık güçlensin diyoruz. D.: Mesleğe yeni başlayan genç eczacılara Bugün az sayıda üniversitede donanımlı eğitim tavsiyeleriniz neler? verildiği için yeterli olmadığını düşünüyorum. G.O.: Sürekli okumalı ve bilgilerini güncel tutmalılar, kendilerini yenilemeliler. Türk D.: Türkiye’de, eczacılık sektöründe Eczacıları Birliği’nin Ankara’da açtığı eğitim gözlemlediğiniz sorunlar neler? kursları var. İstanbul Eczacı Odası ile bizim G.O.: Sektörde eczacı sayısı az. Ama TÜFAM müştereken açtığımız kurslar var. Bu eğitimlere kurulduktan ve farmakovijilans gündeme mutlaka katılmaları gerektiğini düşünüyorum. geldikten sonra, özel hastanelerde, devlet hastanelerinde, yerli ve yabancı ilaç firmalarında D.: Selçuk Ecza Deposu hakkındaki eczacı farmakovijilans sorumlusu bulundurmak düşünceleriniz neler? zorunlu hale geldi. Bundan çok memnunuz, G.O.: Selçuk Ecza Deposu eğitime gerçekten ama sayı yeterli değil ve arttırılması gerekiyor. büyük önem veriyor. Sahibi ve çalışanları Öte yandan yerli ilaç firmaları desteklenmeli ve da aynı şekilde... Bugüne kadar sektörden sayıları artmalı. Artık büyük firmaların birleşmeleri bize en fazla destek veren firmaların en önde söz konusu oluyor. Daha güçlü hale geliyorlar. gelenlerinden biri. Ulusal firmalar ise onlarla rekabette sıkıntı yaşayabiliyor. Geleneksel önlük giydirme törenlerimize her sene büyük destek veriyorlar. Online dergimize D.: Mesleğin geleceğini nasıl görüyorsunuz? desteklerini hiçbir zaman esirgemiyorlar. G.O.: Her şeye rağmen mesleğin geleceğini Öğrencilerimizin sosyal aktiviteleri ve parlak görüyorum. Çünkü eczacılık mesleğinin kongrelerine katkıda bulunmaya da devam geleceği sadece eczane eczacılığında değil. ediyorlar. Kendilerine çok teşekkür ediyoruz. ZDE İ M İ Ç İ İÇİMİZDEN BİRİ 18 /

Eczacı Melih Ziya Sezer

okulu veya fakültesine girdiği takdirde, mezun “Zaman Her Şeyi olana kadar yine Mesul Müdür ile eczanenin yönetilmesi sağlanıyordu. Bu yasal haklarımızdan Değiştiriyor” yararlandık ve ben eczacı okuluna girdim. Dolayısıyla doğduğumdan beri eczanenin stanbul’un en eski eczanelerinden biri içindeyim. olan Yeni-Moda Eczanesi adeta bir I müze gibidir. 1972-78 yılları arasında D.: Bize Yeni-Moda Eczanesi’nin hikâyesini İstanbul Eczacı Odası’nda Başkanlık görevini anlatır mısınız? de yürüten eczane sahibi Ecz. Melih Ziya Sezer M.S.: Yeni-Moda Eczanesi’nin hikayesi 1902’de yıllardır, en büyük tutkularından biri olan klasik Kızıltoprak’ta açılan Eczane-i Saadet’e dayanıyor. müzik tınıları eşliğinde müşterilerine hizmet 1901 mezunu Faik İskender Göksel, 1902 yılında sunuyor. Kızıltoprak’ta Eczane-i Saadet adıyla ilk eczanesini açmış. 1928’e gelindiğinde Kızıltoprak’ta iki DENGE: Kendinizden bahseder misiniz? eczane varmış. Aynı yıl Tahdit Kanunu çıkınca MELİH SEZER: 2 Eylül 1932’de Şanlıurfa’nın Kızıltoprak’taki iki eczaneden birinin kapanması Birecik İlçesi’nde doğdum. Babam 1925’te gerekmiş. Faik İskender Bey eczanesini Moda İstanbul Eczacı Okulu’ndan mezun olmuş ve Caddesi’ne taşımış ve adını “Moda Eczanesi” ilk eczanesini 1928’de Birecik’te “Yeni Eczane” olarak değiştirmiş. 1936’da vefat eden Faik adıyla açmış. 1935’te bu kez Konya Karaman’a, İskender Bey’in eczanesini bir süre çocukları yine aynı adla Yeni Eczane olarak nakletmiş. işletmiş, sonra devretmeye karar vermişler. O Babam 1943’te vefat ettiğinde 11 yaşındaydım. sırada da babam İstanbul’da eczane arıyormuş. Annem, kız kardeşim ve benim tek geçim Bir dostu aracılığıyla durumdan haberdar olan kaynağımız babamın eczanesiydi. Eczacılık babam, eczaneyi 1937’de devralmış. Kanunu’nun verdiği yasal haklara uyarak, Mesul Müdür aracılığıyla eczaneyi işlettik. D.: Siz eczanenin başına ne zaman geçtiniz? M.S.: Liseyi bitirdikten sonra eczacılık okulunun Dönemin Eczacılık Kanunu’na göre, bir eczacının sınavını beklerken, bir yıl hukuk fakültesinde vefatı halinde eşine 5 sene tanıyorlardı. O arada okudum. 1952-53’te eczacı okuluna kaydoldum. da Mesul Müdür ile eczane idare ediliyordu. 1952-53 giriş, 1967 çıkış, rekor hâlâ bende. Çocukları var ise, çocuklar lise öğrenimini bitirene Ailemizin tek geçim kaynağı eczane, bir de o kadar müsaade veriliyor, ondan sonra eczacılık zamanlar yasada “okul bitene kadar” diye bir / 19 ibare var, yani bir sınırlama söz konusu değildi. O şey durabilir. O yüzden durumu endişe ile takip yüzden okulu uzatmanın da bir sakıncası yok diye ediyorum. Burada üretilebilecek pek çok şey düşünerek eczaneyi idare etmeye başladım… dışarıdan ithal ediliyor. Bu nedenle borcumuz da misliyle büyüyor. D.: O dönemde eczacılık nasıldı? M.S.: Eczanede yapılacak ilaç çok daha fazlaydı. D.: Geçmişte mesleki anlamda yaşadığınız Şimdiki gibi her şey önünüze hazır gelmiyordu. sıkıntılar oldu mu? Her doktor hastasına, onun bünyesine ve M.S.: Zaman zaman ilaç temininde sıkıntılar oldu. durumuna göre ilaç yazardı, biz de ona göre 3 bin, 4 bin kalem bir üründe elbette sıkıntılar hazırlardık. Yani daha çok havan çalışırdı ve ortaya çıkacaktır. Ama o kadar da çok abartılacak iş fabrikasyona dönmemişti. Kendiniz bir şey bir durum yoktu. Zaten her şey geçicidir. Acısı ürettiğiniz zaman onun ayrı bir keyfi vardır. da tatlısı da geçer, mühim olan sebat etmektir. Zamanla insanlar, binalar, her şey değişti. Kendine güvenmek, mutlu olmak ve iyi bir aile Filozofun dediği gibi; “Değişmeyen tek şey düzeni beni bunca zaman ayakta tutan şeylerdir. değişimin kendisidir”. D.: Eczanenizde kendiniz ilaç üretiyor musunuz? D.: Eczacı-hasta ilişkisi bugünden farklı mıydı? M.S.: Reçetede yazıldığı zaman elbette M.S.: Babamın zamanında, özellikle Anadolu’da, hazırlıyoruz. Bugün iki tane reçete geldi, yapma öğretmenlere, doktorlara ve eczacılara daha ilaçlar var ve üreteceğim. Onun dışında her farklı bir saygı duyarlarmış. Sigarasını dışarıda eczacının yaptığı gibi nasır ilacı, gargara, yara söndürüp, ceketinin düğmelerini ilikleyip, hatta pomatları üretiyorum. ayakkabısını çıkarıp gelenler olduğunu hep duydum, dinledim. Ancak bir şey fazlalaştığı vakit, D.: Günümüzde eczacılık sektöründe onun kıymeti azalır. Olmadık yerde taviz vermek gözlemlediğiniz sorunlar neler? benim prensiplerime aykırıdır. Onun için “huysuz, M.S.: Bir ülkenin dışarıya borcu yüksekse, sert” derler, ama bu böyle. Zaten bir yer, başında ileride eczacılık ve hekimlik meslekleri de bunun olan kişinin boyunu aşamaz. Bana gelen hastalar sonuçlarını, herkes gibi yaşayacaktır. Şimdi bir da hep benim dost müşterilerimdir. de eczane açılmasın diye tahdit getirildi. Eczane sayısı azalacak, sonra o az sayıda eczaneyi D.: Babanız size eczacı olmanızı öğütler miydi? de yok etmek için çalışırlarsa saha meslekten M.S.: Daha önce de belirttiğim gibi babam olmayanlara kalacak. Bu kadar eczacılık fakültesi öldüğünde 11 yaşındaydım ve ilkokul son sınıfa açılıyor, peki oradan mezun olanlar ne olacak? gidiyordum. Okuldan çıkınca eczaneye gelirdim. Tahdidi akılla, konuya bilimsel yaklaşarak Bu atmosfer içinde büyüdüm, fakat babam halletmek gerekiyor. Öte yandan ilaç fiyatlarındaki bana “eczacı ol” demedi. Oğlum Ali Demir Sezer düşüşler, genç arkadaşları yarın öbür gün alacaklı, de eczacı. Ancak o akademisyenliği seçti, hiç borçlu durumda bırakabilir, dikkatli olmaları lazım. eczane eczacılığı yapmadı. Ben de babam gibi, oğlum Ali Demir’e hiçbir zaman “eczacı ol” D.: Genç meslektaşlarınıza önerileriniz var mı? demedim. Yazları eczaneye gelip çalışmasını da M.S.: Robert Schumann’ın güzel bir lafı var, diyor talep etmedim. Ama burada iki defa staj yaptı ve ki; “İkinci kemanlar olmazsa orkestra olmaz”. arada bir yardıma geliyor. Yaptığı işi sevmek, ondan taviz vermemek çok önemlidir. Bana staja gelen genç arkadaşlar D.: Genç eczacıların hastalarla ilişkilerini nasıl gayet çalışkan ve bilinçli. Ne olursa olsun mesleği buluyorsunuz? sevmek, çalışmak ve herhangi bir alanda ihtisas M.S.: Aslında bu konularda genç arkadaşlarım sahibi olmak gerekiyor. Akademiye, özel sektöre çok daha başarılılar. Onlar hastalara daha iyi yönelebilirler ya da hastanelerde çalışabilirler. yaklaşıyorlar, daha candan davranıyorlar. Ben Yeter ki bir şeye odaklansınlar ve hiçbir şeyden biraz daha mesafeli davranıyorum. yılmasınlar.

D.: Eczanenize gelen hastalar aradıkları her ilacı D.: Eczacılık dışında uğraşlarınız var mı? bulabiliyorlar mı? M.S.: Vakit buldukça resitallere giderim. Örneğin M.S.: Çocukluk ve gençliğimde bu kadar bu sene Ayla Erduran’ın Rachmaninov Triosu bolluk yoktu. Bugün umumiyetle bulabiliyorlar. çok keyifliydi. Klasik müzik tutkum küçük yaşlarda Ama bugün birçok firma yabancılara satılmış başladı. 11 yaşımdayken bir komşumuz beni halk durumda. Yarın öbür gün bir sıkıntı olduğunda, evine götürdü. Orada bir piyanist Frédéric Chopin ilaçlar dışarıdan gelmediği vakit, bir anda her çalmıştı. O günden beri klasik müziğe aşığım. KÜLTÜR KÜLTÜR SANAT 20 /

Ediz Hun

DENGE: Çocukluk günlerinizin İstanbul’u “Yolumuz Sevgi bugün ne kadar değişti? EDİZ HUN: Türkiye’nin incisi İstanbul, tüm Yoludur” dünya gibi çok değişti. Gezdiğim çok sayıda dünya kenti var. İşim gereği çok sık gittiğim aşamını doğaya, bilime, sanata için yaşanan değişiklikleri bizzat tecrübe ve insana adamış, Yeşilçam’ın etmekteyim. İnsan faktörü sürekli değişiyor, Y unutulmaz aktörlerinden Ediz Hun’la farklı bir döneme girdik. Bugün dünya, evrimsel geçmişin tılsımlı günlerine doğru bir yolculuk süreçte insan beyninin gelişmesiyle, çok büyük yaparken, kendisinden bugüne ve geleceğe bir değişime uğradı. Akıllı telefonlar, bilgisayarlar, dair ders niteliğinde bilgiler edinme şansı da internet, bunlar insanoğlunun yaşam şeklini yakaladık. çok farklılaştırdı, duyguları zayıflattı, romantizm / 21 gerilerde kaldı. Örneğin evlenecek çiftler, beni ardından Bayramoğlu’nda finali yaptık. nikâh şahidi olarak davet ediyorlar. Orada nikâh ve beni birinci seçtiler. Birinci memuru ile sohbet ettiğimde, evlenenlerin seçilenlerin 6 filmlik bir anlaşma imzalayacağı %40’ının bir, bir buçuk sene sonra ayrıldığını daha önceden zaten bildirilmişti. Ben söylüyor. Eskiden beraberlikler daha uzun Almanya’da üniversitede okuduğumu söyledim. süreliydi. “İmtihanlarını daha sonraya bırak, öncelikle birinci filmi çekelim” dediler. 1 Kasım 1963’te O dönemlerde şehirler tenhaydı. 70’li yıllarda birinci filme başladık. İsmi Genç Kızlar idi. Orada İstanbul’da arabamı istediğim yere park bir hocayı canlandırıyordum. edebilirdim. Bugünse bunu yapmak mümkün değil. Ama beni üzen bu değil, insanın D.: Deneyiminiz olmadan büyülü bir dünyaya değişmesi. Bu değişimi olumlu görmüyorum. giriş yaptınız, bunun zorluklarını yaşadınız mı? Sabah kalkıyorsunuz, uyumuşsunuz, vücut E.H.: Elbette hiçbir tecrübe olmadan bir dinlenmiş, elinizi yüzünüzü yıkayıp kahvaltı mesleğe girmek ve o meslekte iddialı bazı rolleri ediyorsunuz, mutlu bir güne başlamak üstlenecek olmak insana belirli mesuliyetler üzeresiniz. Radyoyu açıyorsunuz, tamamen yüklüyor. Bu mesuliyetler içerisinde insan felaket haberleri, hiçbir olumlu haber yok. heyecanını gizleyemiyor. Tecrübesizliğin, Politikadaki kavgalar, kazalar, ölümler, en ufak özgüvensizliğin verdiği telaşla sıkıntıya bir detayı kaçırmaksızın ölümlerin şekilleri düşüyor. Oysa Hollywood sineması II. Dünya yazılıyor. Gazete aynı, fenalık geliyor artık. Savaşı’ndan sonra yeniden canlanırken, gazete İkinci sayfalarda magazin haberleri. Kimin kimi ilanlarıyla stüdyolara gelen insanları belirli bir bırakmış olduğu, gazete okuyucusu, haber eğitimden geçirdi. Oyuncu adaylarına diksiyon, dinleyicisi olarak beni hiç ilgilendirmiyor. beden dili vb. dersler verildi. Ancak ondan sonra kameranın önüne aldılar. En önemli İyi zamanlar çok gerilerde kaldı. Türkiye’nin aktörler dahi bu şekilde yetiştirildi. kendine bir çeki düzen vermesi lazım. En azından medya konusunda. Yoksa bu toplum Bizde böyle bir şey yoktu ve kameranın ruhsal yönden biraz zor toparlanır. Biraz da karşısına hemen geçiverdik. Bu yüzden ben barış, sevgi, dostluk olsun haberlerde. İnsanlar kendimi seyrederken beğenmedim, tatmin mutluluk, sevgi, huzur ister. Bu huzuru verecek olamadım. Seyirci de kişinin oyununu çok olan da medya, ama bunu yapmıyor. fazla beğenmese de filmi sevdiği için filmler iş yaptı. Her film benim için bir eğitmen oldu, D.: Liseden sonra Almanya’da diş hekimliği okuma tercihinizin sebebi neydi? Filiz Akın, Ajda E.H.: Diş hekimlerinin çalışma saatlerini Pekkan, Ediz Hun kendilerinin belirleyebilmesi nedeniyle özel hayatlarına zaman ayırabildiklerini söyleyen ve bu mesleğin gerçekten rahat bir hayat sürmem için yeterli ekonomik güce kavuşmamı sağlayacağı yönünde bana tavsiyelerde bulunan babam, ailem ve dostlarımızdı.

D.: Oyunculuğa nasıl başladınız? E.H.: Almanya’dan yaz tatili için geldiğimde babam adada bir ev yaptırmıştı ve burada yeni dostlar edinmişti. Eşiyle bizi ziyarete gelmiş olan Sabahattin Bey, Acar Film’de genel müdürdü. Bana Türkiye’de sinema sektörünün gelişmekte olduğunu ve yeni yüzlere ihtiyaç duyulduğunu samimiyetle aktardı. Bu doğrultuda düzenlenen yarışmalardan birine girmeyi düşünmemi söyledi. O dönemde Beyoğlu’nda Foto Bella, Foto Stil gibi fotoğraf stüdyoları vardı. Yarışmalara hazırlanır gibi Foto Stil’de fotoğraf çektirdim. Sonraki ay Ses Dergisi’nin yarışması yapılacakmış, fotoğrafımı gönderdim. Elemelerin KÜLTÜR KÜLTÜR SANAT 22 /

Ediz Hun, Türkan Şoray

hocalık görevi yaptı. Ben kendimi hala yetişmiş Hollywood sinemasında çok iş yapmış filmlerin bir sanatçı olarak görmüyorum. Zaten sanatta adaptasyonları vardı. Çoğunlukla aşk, durum yeterlilik diye bir kavram yoktur. Sanat sonsuza komedisi, macera filmleri. Tenkit edilebilir, başı doğru devam eden bir olgudur. Her yeni belli sonu belli denilebilir, bu görüşlere saygı film, her yeni rol insana yeni şeyler öğretir ve duyarım. Biz en doğrusunu yapmış da değiliz, performansının gelişmesine yardımcı olur. ama en iyisini yapmaya çalıştık. Şimdiki teknik ve teknolojik olanaklar yoktu. Dolayısıyla o D.: Aileniz diş hekimliği tahsilini bırakıp, zamanlar şartlar zordu. Kışın, gece gömlekle sinemaya girişinizi destekledi mi? antrepolarda, hangarlarda karda kıyamette E.H.: Babam Almanya’da tahsilini tamamlamış çalışıyorduk. Bazen çayı unutuyorlardı, sıcak su makine mühendisi, annem ise İstanbul Kız içiyorduk. Günümüzde şartlar çok daha iyi. Lisesi’nde felsefe öğretmeniydi. Bana itimatları olduğu için olumsuz bir şey söylemediler. Ben D.: 70’li yılların ortalarında 1985’e kadar kendimi bilen bir insandım. Dolayısıyla herhangi sinemaya ara verdiniz? Bunun nedenlerini bir aşırılığa kaçmayacağımı biliyorlardı. Tabi ki anlatır mısınız? 17-19 yaşlarında, Cihangir’de oturduğumuz E.H.: O dönemlerde sinema farklı bir kulvara yıllarda, Beyoğlu’nda çok dolaştık, yedik, içtik, çekilmek istendi. Açık saçık filmler devreye girdi. gezdik. Ama yine de aşırılığa kaçmadım ve “Bu iş sulandırıldı” diyerek yurt dışına gittim. 35 o yüzden ailem bana olumsuz bir yaklaşım yaşında Norveç’te tekrar üniversite eğitimine sergilemedi. başladım ve bitirdim. Türkiye’ye döndüğüm zaman TRT için bir dizi film D.: O günlerde Yeşilçam’ın bir parçası olmak (Acımak) teklif etti. Acımak filmi bütün dünyada nasıl bir duyguydu? gösterildi. Hem yönetmen hem de oyuncular E.H.: Şu anda Yeşilçam yok. Yeşilçam’ın açısından başarılı bir çalışmaydı. sanatçılarından da çok az insan kaldı. Allah hepsine sağlık versin. O bambaşka, tılsımlı D.: Oynamaktan en çok keyif aldığınız filmler, bir dönemdi. Televizyon, bilgisayar ya da akıllı beraber çalışmaktan en fazla hoşlandığınız telefonlar yoktu. İnsanlar yazlık-kışlık sinemalara yönetmenler ve aktrisler hangileri oldu? gidiyorlar, film seyrediyorlardı. Bizden filmler ve E.H.: Profesyonel bir sanatçı olarak herkesle / 23

çalışırım. Yeter ki kendi işine vakıf olsun, düzgün ülkemizin sorunlarına değinen, sosyal içerikli çalışsın, insan münasebetlerinde saygılı olsun. filmler yapalım, ama herkesin izleyeceği bir Seçici yanım yoktur, bütün erkek ve kadın seviyede olsun. Aksi halde ödül alırsın ama sanatçılarla rahat çalışmışımdır. Herhangi bir çalışmaz. Şehir hayatına hitap edeceksin, para problemim olmamıştır. Çok sayıda filmim var, harcayacaksın, aşama yapacaksın. Kendi ayırmak mümkün değil, hepsi benim evladım. kabuğundan çıkamazsan başarılı olamazsın. Hep iyi şirketlerle çalıştığımız için seçiciliğe Halkımızın kendine has farklı yönleri var, ama gerek kalmadı, hepsi iyi filmler yapıyordu. dünya bununla ilgilenmez. Dünya seyircisi Beni kötü bir filmde oynatmak onların da işine heyecanlı, ilginç konularla ilgilenir. gelmezdi. Sinema bir sanattır, sanat da ciddiyet ister. D.: Modern sinema için düşünceleriniz neler? Mesajı olacak ve en iyi şekilde aktarılacak. E.H.: Günümüzde yeni yayın sistemleri ile Sanat eseri bir ülkenin sınırları içerisinde 1.500-1.600 yayını aynı anda tetkik etme kalmamalı. Tek tük ressamlarımız var, eserleri şansınız var. Sinemaya gitmek ise bir aile dünya çapında sergileniyor. Ama yetmez. için oldukça pahalı. Evinizde pijamanızı giyip, Ancak sanata ve sanatçıya değer veren bir seyredip tatmin olabiliyorsunuz. Farklı bir kulvar. ülke kalkınma sürecinde hızlanabilir. Sanatçıyı Bugün Hollywood’da bile göz önünde 20-30 serbest bırakacaksın. Sanatçı yaratıcılığı, oyuncu var. O dönemlerde ise yüzlerce aktör, özgürlüğü ile sağlayabilir. Sanatını da takdir aktris vardı. İtalyan ya da Fransız sinemasında edeceksin. Bu şekilde kıymet verirsen, o zaman da önemli, dünya çapında sanatçılar dünya da sana kıymet verir. bulunuyordu. Bugün bir Fransız, bir İtalyan aktör saymanızı istesem, sayamazsınız. Çünkü D.: Diziler için ne düşünüyorsunuz ve sizi film çekilmiyor, çekilse de dünya genelinde dizilerde neden göremiyoruz? oynamıyor. Sinema XX. yüzyılın önde gelen E.H.: Dizilerde de çalıştım. Ama dizi hiçbir bir sanat dalıdır. XXI. yüzyılda ne olacağı ise zaman sinemanın yerini tutmaz. Mutlaka meçhuldür. düzgün çalışan, iyi niyetli arkadaşlarımız vardır. Ama ben izlemiyorum, beni bağışlasınlar. Çünkü Ediz Hun, Osman Yoğun bir hayatım olduğu için günümüz filmlerini sabah 08.00’de başlayıp ertesi sabah 04.00’e Sınav, , Durul Gence fazla izleyemiyorum. Ama iyi bir film gördüğüm kadar çalışmayı sanatla bağdaştıramıyorum. zaman mutlaka takdir ederim. İyi bir sanatçı, yönetmen ve sanat yönetmeninin çalışmasını takdir etmemek yanlış olur. Ama bugün, bu söylediğim kategoriye giren film sayısı oldukça az. Özellikle komedi anlayışının mide seviyesinin altına indirilmesine karşıyım. Bundan nemalanmak isteyenler sanat yapmıyorlar ve böyle iddialarda da bulunmasınlar. Zaten mühim olan filmini dünyaya satabilmek. Çeşitli festivallerde ödül alman bir şey ifade etmiyor. Eğer bu film izlenmiyorsa, sadece ödül almış oluyorsun. Düzgün, emek verilmiş, ciddiyetle çalışılmış bir film için en büyük ödül filmin hâsılatı, iş yapmasıdır.

Kaliteli filmler çekiliyor. Hâsılat yapanlar da var, ama bugün dışarıda iş yapan bir filmimiz yok. Filmlerin Türkiye sınırları dışında da çalışmasına gayret edilmeli. Bunu başaran film güzel filmdir. Türkiye sınırları içerisinde kalıyorsan, yöresel film yapıyorsun. Filmin asıl hâsılatı büyük şehirlerdedir. Büyük şehirlerde yaşayan insan da kendi örneklerini görmek ister. Örneğin New York 20 milyonluk bir şehir, en azından 20-30 bin aşk, polisiye olay var sokaklarında. Bunları çekebiliyorsan orada çalışır. Elbette KÜLTÜR KÜLTÜR SANAT 24 /

Ediz Hun

Elbette sağlıklı bir insanım. Güzel bir rol, iyi bir mutluluğun benim mutluluğumdur.” der. Daha firma olsa yer alırım. Ama ülkemizde yaşlanmış fazla ağırlığı olan, daha güzel roller yazılması ve yaşlanmakta olan insanlara hep baba, anne, lazım. Sanatçıyı halka sevdiren üstlendiği rolün teyze, hala, amca rolü verirler ve o karakter ağırlığı ve o hüviyet içindeki başarısıdır. Bunu daima gençlerin sırtını sıvazlayıp; “Yavrum senin anlamak çok önemli. / 25

D.: Norveç’te biyoloji ve çevre bilimleri eğitimi onlara bir şeyler öğretmek nasıl bir duygu? alma fikri nasıl ortaya çıktı? E.H.: Çok güzel bir duygu. Pırıl pırıl insanlar. E.H.: Yeni bir sayfa açtım. Sinemanın tadı Yaşıyorlar, geziyorlar, eğleniyorlar. Aşkları oluyor, kaçmış, bir takım açık saçık filmler çekilmiş, ne bazen üzülüyorlar, bazen seviniyorlar. Ancak olacağı da belli değildi. Norveç’te üniversiteye gençliği yönlendirmede eksikliklerimiz var. başvurdum, kabul ettiler ve yeni bir dönem başladı. Üniversiteyi ikinci olarak bitirince D.: Bir eğitimci olarak, eğitim sistemimizi nasıl Amerika’dan çok teklif geldi. Hatta Norveç’te buluyorsunuz? iken bir İngiliz aradı, 1974 sonu Necla Nazır ile E.H.: Eğitim sistemi mutlaka elden geçirilmeli. birlikte oynadığım Garip Kuş filmini izlediklerini Örneğin biyoloji ve felsefe adeta seçmeli ders ve dublajını yaptıklarını söyledi. Bir deneme gibi okutuluyor. Milyonlarca çeşit canlının çekimi için beni İngiltere’ye davet ettiler. Orada bulunduğu bir dünyada yaşıyoruz. Bakteriler, sen başrol oyuncusu bile olsan seni deniyor, virüsler, mikroorganizmalar, tek hücreliler, uygunluğuna bakıp karar veriyorlar. Üniversitede çok hücreliler, bitkiler, hayvanlar ve insan… okuduğumu söyledim. Telefondaki İngiliz her Fakat biyoloji doğru dürüst okutulmuyor. Oysa halde sanat tarihi okuduğumu sandı. “Biyokimya biyoloji çok önemli; anatomisi, fizyolojisi, hücre okuyorum” deyince bir an duraksadı. Yoğun biyolojisi, bunları çok iyi öğretmek gerekir. olduğumu ve gidemeyeceğimi söyledim. İkincisi felsefe; ruh bilim, psikoloji, sosyoloji, sosyal antropoloji, mantık… Felsefe de öylece D.: Siyasete girişiniz nasıl oldu, bu süreçte geçiştiriliyor. Biz Norveç’te mezun olabilmek Ediz Hun, hedeflediklerinizi gerçekleştirebildiniz mi? için yedi puanlık Examen Philosophicum’u, Hülya Koçyiğit E.H.: 1993’ün sonuna doğru matbaa kurdum yani felsefe dersini almak mecburiyetindeydik. Ses Dergisi’nin kapağında ve ticaret hayatına atıldım. Bu dönemde Felsefe yoksa sosyal yaşamda başarı mümkün çeşitli siyasi partiler beni de aralarında görmek istediklerini belirttiler, ancak matbaamda dokuz kişi çalışıyordu, makineleri yeni satın almıştım, gelen teklifleri kabul etmedim. Tanınmış bir insandım ve bana fazla yatırım yapmalarına gerek yoktu. Bir taşla iki kuş vurmuş olacaklardı, çünkü hem bilim adamı, hem de sanatçı kimliğim vardı.

1996’da Anavatan Partisi İstanbul İl Başkanı Erdal Aksoy ile bir toplantıda karşılaştık. Göreve getirildiğini iki gün önce gazetede okumuştum. Tanıştırdılar, sohbet ettik. Bir iki gün sonra aradı, benimle birlikte çalışmak istediğini söyledi. Hem il başkan vekilliği hem de çevre, sanat ve kültürden sorumlu başkanlığı teklif etti. 1999’a kadar çok yer dolaştık. Seçimlerde dördüncü sıradan meclise girdim ve Çevre Komisyonu Başkanlığı’na getirildim.

Üçlü bir koalisyondu ve herkes farklı görüşlerdeydi. Dolayısıyla hiçbir zaman homojen bir ekip oluşturulamadı. Bu ekibin birbiri ile bağlantılarının başarılı olmaması neticesinde 2002’de seçime gidildi. Ben birinci sıradan adaydım ama Anavatan Partisi barajı aşamadı. Sonrasında bir sene kadar Sayın Ali Talip Özdemir ile beraber çalıştım. Basından sorumlu başkan yardımcısıydım. 2003’te görevden ayrıldım.

D.: Çeşitli üniversitelerde çevre ve ekoloji dersleri veriyorsunuz. Gençlerle birlikte olmak, KÜLTÜR KÜLTÜR SANAT 26 /

D.: Yurt içi ve yurt dışında konferanslar veriyorsunuz. Bu etkinliklerde en çok değindiğiniz konular hangileri? E.H.: 1970’lerden itibaren filizlenen çevre konusunun günümüze dek geçen süreçteki serüveni, küresel ısınma konusunda çok yanlış davranan insanın bunu nasıl düzeltebileceği ve benzeri konularda 1-1,5 saatlik konuşmalar yapıyorum.

D.: Bir çevre bilimci gözüyle baktığınızda, sizce ülke insanımız çevre konusunda duyarlı davranıyor mu? E.H.: İnsan her yerde duyarlı. İnsanı duyarsızlaştıran, yaşadığı ülkede kanunların işlemeyişi veya yanlış işleyişi. Aldıkları eğitim de çok önemli. Türkiye’deki en büyük sorun eğitim. Ama iyi eğitmenli eğitim, çünkü öğretmen çok önemlidir. İyi eğitim denince akıllara hoca gelmeli, öğretmenler iyi yetiştirilmelidir. Gençler pırıl pırıl, her şeye açık, ne yüklersen alıyor. Evrimsel süreç daima ileriye doğru gider, geriye gitmez. Ama o evrimi en iyi şekilde hızlandıran unsur olan eğitimin, iyi verilmesi gerekir.

D.: Sizce küresel ısınma ve tükenen su kaynakları konusunda neler yapılmalı? E.H.: Küresel ısınma artan nüfusla ilgilidir. Örneğin şu anda gökyüzünde 3.200 uçak seyir halinde bulunuyor. Bu uçakların jet motorlarının bıraktığı atıklardan azot oksitler (NOX) problem olmaz, çok önemli bir bilim dalı. Binlerce fikir yaratıyor. 7.1 milyarı geçmiş dünya nüfusunda Ediz Hun adamı var ve hepsini öğrenmek gerekiyor. 2 milyar araba kullanılıyor. 1 milyar araba hareket halinde ve egzozlarından çeşitli gazlar Öğrencilerimiz 6-7 yaşından itibaren dinler deşarj oluyor. Ayrıca insanlar fosil yakıtları durumdalar. Niye talebeler konuşturulmuyor? kullanarak ısınıyor. Bu yakıtlar ortama çeşitli Benim derslerim hep sunumludur. Yarın öbür karbonlu gazlar (Karbondioksit CO2 ve Metan gün hayata atılacaklar, iletişim kuracaklar. Ama CH4 gazı) yayıyor. Tüm bu gazlar havada fazla konuşma yetenekleri yok, iki yüz kelimeyle oluştuğu zaman küresel ısınma ortaya çıkıyor. konuşuyorlar. Yanlış bir eğitim sistemi var. Politik bir düşünce ile söylemiyorum. Ülke gerçeklerini 1860-70’li yıllarda karbondioksit emisyonu on anlatıyorum. Çocuklara yaratıcılık aşılamak binde 2.87’ydi, şimdilerde ise on binde 3.86’ya gerekiyor. Hep test yapmak, çarpı koymak, çıktı. Intergovernmental Panel on Climate beyni çalıştırmaz. Yaratıcılık düşünceyi yazıya Change (IPCC), yani Hükümetler Arası İklim aktarmakla olur. Değişikliği Paneli, 2100’lere kadar 1.8-2.2 °C’lik bir artış öngörüyor. Ancak 1°C’lik bir artış bile, Benim sınavlarımda test yok. Final sizin şeftali, kayısı, kiraz yemenizi bloke eder. imtihanlarında da “key study” yaparım. “Sene Çünkü bu meyve ağaçlarının kışın düşük ısıda 2025, İzmit’in belediye başkanısınız, su kirliliğini kalması gerekir ki iyi meyve verebilsin. nasıl çözersiniz, trafiği nasıl halledersiniz?” İsterseniz yanınızdakinden bakın, yorum ayrı Sıcak geçen kışlar sonrasında meyve rekoltesi olur. Ağlamaklı bir şekilde; “Hocam kolum düşer. Kısacası tüm sistem denge üzerine çok yoruldu” derler. Niye, çünkü yazmıyorlar, kurulu. İnsanoğlu doyumsuz, sürekli daha hep çarpı atmaya alışmışlar. Testler küçükken fazlasını istiyor ve doğayı tahrip ediyor. Bunlar çocuğun kabiliyeti hangi alana ise onu tespit gerçekler, nüfusun 80 milyonda sabitlenmesi etmek için kullanılır. faydalı olur. / 27

Dünyada üç önemli kavram var. Birincisi Herhalde Türkiye’deki en eski kaktüs severim. demokrasi, demokratik anlayış, demokratik En fazla çeşit barındıran kaktüs koleksiyonu düzen. Özgürce düşünmek, farklı düşüncelere da bana aittir. Kaktüs koleksiyonu yapanlar saygı zorunludur. İkinci olarak hak ve hukuk arasında Avrupa’da ilk 25 arasındayım. kavramları gelir. Sadece insanlara değil, Koleksiyonumda 3 bini aşkın kaktüsüm var. hayvanların da hakları var. Oysa bugün insanlar hayvanlara eziyet çektiriyor. Üçüncüsü ise çevre D.: Diğer bütün materyaller cansız olmasına korumadır. Çevreyi korumak bir lüks değil, bir rağmen kaktüsler yaşayan materyaller. gereksinimdir. Bu bir koleksiyoncu için avantaj mı, yoksa dezavantaj mı? D.: Sizce Türkiye’nin en acil çevre sorunu ne? E.H.: Türkiye Koleksiyoncular Derneği’ne E.H.: Ülkemizde çok sayıda çevre sorunu üyeyim. Çatal bıçak, kola kapağı toplayanlar var. Yanlış şehirleşme ve su kirliliği en önde bile var. Ama canlılarla uğraşan çok azdır. gelenler. Temiz bir deremiz yok. Çevre tahrip Dezavantajı, kaktüsler bazen ölüyorlar. “Beni ediliyor. 15-16 milyon nüfusa sahip İstanbul’da, bıraktın, gittin” diyorum. Onların hepsi benim bir insandan 4-7 litre arası katı ve sıvı atık evladım. Bazıları çok güzel gelişiyor, onlar çıkıyor. Ortalama 5 çarpı 15 milyon, hesap mutlu. Mutsuz olanları ayırıyorum, revire ortada; 75 milyon litre atık. Böyle bir şehirde alıyorum. Hasta olanların bazılarını ne yazık ki yaşıyoruz. 3.5 milyon vasıta var ve yarısı trafikte. kurtaramıyorum. Berlin’in insan nüfusu 3.5 milyon. Çok büyük bir megapoldeyiz. Bu kadar büyük bir şehirde D.: Koleksiyon yapmanın kişinin yaşamı ve yaşamak çevre açısından şanssızlıktır. sağlığı üzerine etkileri sizce neler? E.H.: Balık beslemek, resim yapmak, el Her yer konut, boş yer yok. Örneğin Frankfurt’ta işi yapmak… Hobiler mutluluk hormonu öyle parklar var ki bir buçuk saatte yürüyerek “seratonin” salgılanmasını sağlayarak insanları bitiremezsiniz. Bizde ise bir Emirgan Korusu, mutlu eder. Mutluluk da sağlıklı yaşam bir de Yıldız Bahçesi var. O yüzden insanlar sürdürebilmek için gereklidir. Bu nedenle yaşlanınca Ege’ye, Akdeniz’e gidiyor. Modern herkese bir koleksiyon oluşturmasını tavsiye şehircilik anlayışında yeşil alanların bol olması ederim. Yaşamın amacı, tüm canlıların ve gerekir. Bütün dünyayı dolaştım, yeşil alanı insanlığın özü “sevgi”dir. Sevgi bizi birliğe bu kadar kısıtlı ikinci bir yer görmedim. New ve kardeşliğe, bencillik ise yalnızlığa sevk York’a bile gitseniz Central Park var. Kocaman eder. Mutluluğu tatmanın yolu paylaşımdan bir parktır ve tek bir çivi dahi çakmanıza izin geçer. Bizi saadete götüren yol onu ortaklaşa vermezler. hissedebilmektir. Sevgili okurlarınıza 2013 yılının güzellikler içinde, mutlulukla devamını diliyorum. D.: Yaşat ki Yaşayasın adlı kitabınızdan bahsedelim? Ediz Hun, E.H.: Adı üzerinde, yaşamamız için çevreyi koleksiyonuna ait korumamız gerektiğini vurgulayan bir eser. Bu bir kaktüsle kitabımda çok değişik konulara değiniyorum. Baz istasyonlarından, su kirliliğine kadar farklı konularda bilgiler veriyorum. Önemli atılımlar yapılması, tabiatı tahrip eden enerji sistemlerine rağbet edilmemesi ve Balıkçılık Bakanlığı kurulması gerektiği, kitabımdaki konu başlıklarından bazıları. Kimseyi tenkit etmeden doğruları yazdım. Gerçekten de insanlar aynada kendilerine bakıp; “Ben her şeyi bilirim” dememelidir.

D.: Koleksiyonunuzdan bahsedelim, neden kaktüsler? E.H.: Bu sorunun yanıtı, sadece onları sevmemdir. Ben zaten 6-7 yaşında böcek toplar, evde böcek beslerdim. Kaktüs yetiştirme serüvenim ise 1970’lerin başına uzanıyor. DUAYEN DUAYENLER 28 /

Lefkoşa’da doğdum. Babam ilkokul öğretmeni, Eczacı Fatma Azgın “Toplumun Güvenini annem de lise mezunu bir ev hanımıydı. Çok uyumlu bir çifttiler. Şanslıyım, ileri görüşlü, Asla Sarsmadım” eğitim ve bilgiye öncelik veren, iyi niyetli ve dürüst insanlardı. Benim çocukluktan başlayan; ıbrıs’ta eczacılık uygulamalarındaki toplumun genel gelenek göreneklerinden biraz yasal değişimler içinde 1900 yılından daha ilerisine yönelme eğilimim vardı. K günümüze eczanelerinde tam gün hizmet veren değerli Kıbrıslı eczacılarımıza, Ana okuldan, lise sona kadar okuldaki tüm verdikleri özverili hizmetler nedeniyle sosyal etkinliklere katıldım. Okullarımın her saygılarımızı sunarken, Kıbrıs Türk Eczacılar zaman temsilcisi, kaptanı olurdum. Ailem benim Birliği Başkanı’na ayrı bir paragraf açmak toplum içinde faal olmamı, sosyal girişimlerimi, gerekiyor. Zira 1971 yılından itibaren Kıbrıs’ta yeteneklerimi, etkinliklerimi kısıtlamadı, hatta kurucu meclis üyeliği, depo yöneticiliği, destekledi. Üniversite hayatımda, bir meslek eczacılar birliği başkanlığı, FIP temsilciliği edinmenin yanı sıra, iyi bir entelektüel olmayı yapan ve hiç ayrı kalamadığı eczanesinde hedefledim. Kültür, sanat, felsefe, siyaset, müzik, sunduğu hizmetler ile Kıbrıs’ta insanların saygı edebiyat ve pek tabi kitaplardan hiç kopmadım. duyduğu Fatma Azgın’ın başarıları saymakla Şimdi bile hedefime ulaştığımı söyleyemem. bitmiyor. Onu biraz daha yakından tanımak için kendisiyle keyifli bir söyleşi yaptık. D.: Eczacılık eğitimi almayı neden tercih etmiştiniz? DENGE: Bize kısaca kendinizden bahseder F.A.: Aslında, eczacılık eğitimi almayı, eczacı misiniz? olmayı hiç düşlememiştim. Lefkoşa Türk FATMA AZGIN: Lefkoşalı ve Kıbrıslıyım. Dört Kız Lisesi Edebiyat Bölümü mezunuyum. kardeşin en küçüğü olarak 5 Temmuz 1947’de Hukuk, edebiyat, felsefe, sosyoloji, müzik / 29 gibi konulara eğilimim vardı. Liseden mezun devam ettiğim yıllarda, Lefkoşa’daki eczaneleri olduğum dönemde, üniversiteye girmek için tanıma fırsatım olmadı. Çünkü bizim fakülte, “olgunluk” sınavına girilirdi. Ben, Türkçe-edebiyat, Kıbrıs’ta staj yapmamıza izin vermiyordu. Ben kompozisyon ve felsefe derslerinden bu sınava de stajlarımı yaz tatillerinde Rebul Eczanesi’nde girip başarılı oldum. Kıbrıs’taki toplumlararası yapıyordum. İyi bir eczacı olmamda fakültemizin, sorunlar nedeniyle, Türkiye üniversiteleri, hocalarımızın ve edindiğim iyi arkadaşların rolü Kıbrıs liselerinden mezun olmuş sınıf ve okul çok büyüktür. Ancak Rebul Eczanesi’nde staj birincilerine, istediği bölüme girme kontenjanı görmemin de katkısı olmuştur. sağlamıştı. Emektar kalfalarla gün boyu ilaç hazırlardık. Çok Okulumuzun müdiresi rahmetli Leman Feridun aranan ve reçetesi yazılan formülleri önceden ve dönemin Maarif Müdürü eşi Hüsnü Feridun hazır ederdik. Rebul Eczanesi’nde “Lavanta Bey ile okul kaptanı olmam nedeniyle iyi ilişkilerim Kolonyası” da imal edilirdi. Bir gün laboratuvarda vardı, beni severlerdi. Ne düşündüğümü işim bitmişti. Alt kata, eczane bölümüne indim. sordular. Net bir kararım yoktu, onlar da bana Ecz. Müderrisoğlu önümü kesti; “İşin bitti tavsiyede bulundular: “Kıbrıs’ın durumu belli mi?” diye sordu. “Evet” deyince, “Hangi lisanı değil, dünyanın her yerinde geçerli “altın bilezik” biliyorsun?” dedi. “İngilizce” der demez bana sayılacak bir meslek seç, örneğin eczacılık.” İngiliz Farmakopesi’ni getirdi ve yukarı çıkıp Şaşırmıştım, aklımdan tıp fakültesi geçti, ama okumamı emretti. Okulda Kasım Cemal Güven eğitim süresi uzun olduğu için ondan vazgeçtim. Hoca, stajda da Rebul Eczanesi, eczacılık eğitiminde çok titiz ve tavizsizdiler. Türkiye’de okuyacağım üniversite İstanbul’da olmalıydı. Çünkü Cenevre’de yaşayan ablam, D.: Eczacılık fakültesini bitirip Kıbrıs’a eşinin tayini nedeniyle İstanbul’a geliyordu. Diğer döndüğünüzde neler yaptınız? yandan, Cerrahpaşa Göz Kliniği Başkanı Prof. F.A.: 1972 Şubat ayında son kalan farmasötik Dr. Necdet Sezer dayımdı ve o da İstanbul’da kimya sınavımı verip mezun oldum. Ada’ya döner yaşıyordu. Bütün bu faktörler birleşince dönmez, Lefkoşa’daki Nebil Nabi Eczanesi’nde İ.Ü. Eczacılık Fakültesi’ne kaydımı yaptırmaya staja başladım. Nebil Bey, Kıbrıs’ta eczacı olarak karar verdim. Birinci ve ikinci sınıfta eczacılığı pek kaydolmam ve çalışabilmem için bana usulleri sevemedim. Sosyal yönünü zayıf bulmuştum. tarif etti. Önce Kıbrıs’taki eczacılık mevzuatından sınava girip geçmem gerekiyordu. Yasa ve Üçüncü sınıftan sonra meslek dersleri başlayınca tüzükler İngilizceydi. Sınavlar, yılda iki kez, Rum bölümümü sevmeye başladım. Fakültem çok kesiminde Sağlık Bakanlığı “baş eczacısı” prestijli bir okuldu. Hocalarımız kaliteliydi, ama tarafından yazılı olarak yapılırdı. İngilizce, Rumca öğrenciler ile iletişim halinde değillerdi. Onlarla ve Türkçe lisanlarından herhangi birisi ile yanıt konuşmak imkânsız gibiydi. İstanbul ortamı, genç verebilirdik. bir üniversite öğrencisinin sosyal ve entelektüel birikimini geliştirmeye çok uygundu. Pazar günleri Sınav için Haziran ayını bekledim. Bu süre Şan Sineması’ndaki konserleri, tiyatro oyunlarını, içinde hem kayıt sınavına hazırlandım hem de sinema filmlerini kaçırmazdım… Nebil Bey’in eczanesinde staj yaptım. 1959 yılında Nebil Bey de dâhil, o dönemki Eczacılar D.: Eczacılık fakültesinde okuduğunuz Birliği’ni kurmuşlardı. Nebil Bey ile birkaç kez dönemde Kıbrıs’ta eczacılık ne durumdaydı? Rum tarafındaki Eczacılar Birliği toplantılarına F.A.: O dönemlerde sanırım Lefkoşa’da 6-7 da katılmıştık. Eczane açmak yerine devlet tane eczane vardı. Bize göre yaşlı insanlardı ve hastanesine girmeyi düşünmüştüm. Hatta Kıbrıs’tan diploma almışlardı. Spesiyal ilaçlar gönüllü çalışmak üzere başvurmuş ve ret cevabı çoğalmaya başlamıştı. Majistral ilaçlar da sıklıkla almıştım. Kıbrıs’ın durumu nedeniyle istihdamda yazılıp, hazırlanıyordu. Yabancı ilaç firmalarının erkeklere öncelik verilirdi. Rum temsilcileri vardı ve eczacılar ihtiyaçlarını oradan sağlardı. Çocuk mamaları, kozmetikler Eczane açmaktan başka çarem kalmamıştı. eczanelerde satılmaya başlamıştı. 1963 Kıbrıs Sınava girmeden dükkân aramaya başladım. olaylarından sonra, lise mezunlarından bir kısmı Sarayönü Meydanı etrafında büyük ve güçlü eczacılık fakültesine girdi. Mezunlar, devlet eczaneler vardı. O meydanın arka sokağında bir hastanesinde çalışmayı tercih ediyordu. 70’lerin dükkân buldum ve kiraladım. Haziran 1972’de başında fakülte mezunu eczacılar daha fazla kayıt sınavına girip geçtim ve kayıt belgemi aldım. gelmeye, eczane açmaya başladılar. Fakülteye Eczanenin de denetimden geçmesi gerekirdi. DUAYEN DUAYENLER 30 /

Eczane kontrolünü bizim yönetimin sağlık olmak üzere, ağrı kesiciler ve yaygın kullanılan müdürü yapıyordu. Koşulları yerine getirince, ilaçları büyük hastane ambalajında satın alır, Temmuz 1972’de Sezer Eczanesi’ni açtım. matbaalarda yaptırdığımız karton kutucuklara koyup, isteğe göre satardık. Reçetelerdeki ilaçlar O günün koşullarına göre eczanem çok ve uyuşturucu madde sınıfına giren ilaçlar için ayrı moderndi. Eczanenin giriş bölümüne hastaların kayıt defterlerimiz vardı. Türk tarafında, yönetimin oturabilmesi için deri koltuklar koymuştum. “baş eczacısı” zaman zaman eczaneleri Eczane dolaplarım beyaz lakeydi. Laboratuvar denetime gelir, uygunsuz iş yapanlara ceza bölümü, enjeksiyon ve ilkyardım için hasta yatağı, verirdi. paravana ile kesilmiş arka bölümdeydi. Dükkânım oldukça genişti, bir de kütüphanem vardı. D.: Kıbrıs Eczacılar Birliği’nde görev yaparken Fakülteden getirdiğim kitaplar, Kasım Cemal sizi en çok heyecanlandıran aktiviteniz neydi? Güven’in tıbbi formüller kitabı, İngiliz Farmakopesi, F.A.: Birliğimiz 1959 yılında kurulmuştu. Pek faal Kıbrıs Eczacılık Yasaları elimin altındaydı. sayılmazdı. 1973 yılındaki Genel Kurul’da bir grup genç eczacı birlik yönetimine talip oldu. Ben Eczanem, mevcut eczanelerden çok farklıydı. genel sekreter seçilmiştim. İlk iş olarak Havan Bazı yeni eczaneler, ünlü kozmetik ürünleri dergisini çıkardık, 14 Mayıs’ı kutlamaya başladık. satmaya başlamıştı. Ben de kimsede olmayan, Üye yazdık, sosyal etkinlikler ve eğlence geceleri mini eteği yaratan İngiliz modacı Mary Quant’ın düzenledik. markasını seçtim. Mary Quant kozmetik ürünlerinde, hiç denenmemiş ilginç renkler 1973 yılı Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun kullanıyordu. Bu markanın Rum temsilcisinden 50. yılıydı. Hükümet, bu temayı işleyecek bir vitrin Türk tarafı temsilciliğini aldım. Zaman zaman yarışması düzenlemişti. Eczacılar Birliği olarak Londra’dan makyaj uzmanları gelir ve benim eczanemde düzenlediğimiz vitrin birincilik eczanemde müşterilere makyaj uygulardı. kazandı. Eczacılar Birliği’nde çalıştığım süreç Kullanacakları ürünlerin renklerini bir karta yazıp içinde, hep yeni projeler, kazanımlar, idealler müşteriye verirlerdi. O çalışmalar sayesinde çok üzerine uğraştım ve genellikle başarılı oldum. şey öğrenmiştim. Gerçekleştirebildiklerimin çoğu uzun süreli mücadeleler gerektirdi, ama yılmadım. Her yeni mezun eczacı gibi tek başıma çalışıyordum. İşin en zor yanı ilaç temin Başarılı olduğum her iş, çoğu insanı olduğu gibi, etmekti. O dönemde, ilaç temini için her ilaç beni de heyecanlandırır. Olayı tarihsel süreçte firmasının Rum temsilcisinin iş yerine gitmek ele alırsak, ilk heyecan, 1975’in Şubat ayında gerekirdi. Neyse ki çoğu Türk kesimine yürüyüş Eczacılar Birliği’nin seçim yaparak beni yeni mesafesindeydi. Hemen ehliyet alıp araba sahibi kurulan Kıbrıs Türk Federe Meclisi’ne temsilci oldum. Ben alamadığım zaman, emekli olmuş olarak göndermesiydi. Çok hazırlıksızdım, babam ya da alışverişe giden meslektaşım isteksizdim, ama eczacılar sayesinde aktif Kamran Aziz ihtiyaçlarımı sorar ve bana politikaya atılmış oldum. Bu görev sırasında KTFD getirirlerdi. Anayasası’nı ve temel yasalarını yaptık.

Bazı ilaç firmalarının Rum temsilcileri, Türk Gerçekten sevdiğim, hayalimdeki çalışma alanları tarafında dağıtım yapacak Türk eczacı ile bu şekilde yaşamıma girmiş oldu. Toplumun anlaşmışlardı. Bu gibi firmaların ilaçlarını Türk sosyal ve siyasi değişimi, gelişimi için çalışırken, temsilcilerden alırdık. Bu temsilcilikleri alan Eczacılar Birliği’ni de bu yönde geliştirecek eczaneler eski ve çok iyi çalışan eczanelerdi. O çalışmalar yaptım. Milletvekilliği sayesinde, günlerde eczacı kârı yasa ile saptanmamıştı ve hukuk, mevzuat hakkında bilgim gelişti ve her yeni mezunlar çoğalınca, eskiler %10 kâr ile ilaç mücadelemi hukuk çerçevesinde, yasaları satmaya başladılar. Çünkü %10’da dağıtımcılıktan değiştirmek üzerine kurdum. Siyasi ilişkilerim, elde ediyorlardı. Biz genç eczacıların eski ve sezgilerim, sosyolojik bakışım “eşref zamanı” güçlü meslektaşlarımızla rekabet etmemiz çok yakalamama yardımcı oluyordu. zordu. O dönemde diğer bir zorluğumuz da -belki avantajdı- Türk doktorların yanı sıra Rum, 1986 yılında FIP üyeliğini kazanmamız, Kıbrıslı hatta İngiliz üslerindeki İngiliz doktorlardan da Türklerin siyasi durum nedeniyle daha önce reçete gelmesiydi. Farklı bir uygulama daha kazanamadığı bir başarıya imza atmış olmaktı. vardı; İngiliz sisteminden gelen tane ile ilaç 1986 yılından itibaren her yıl yapılan FIP satımı oldukça yaygındı. Antibiyotikler başta kongrelerine, konsey üyesi olarak katılmaktayım. / 31

Ekim 2012’de Amsterdam’da FIP’in 100. Kuruluş D.: Mesleğin geleceğinden umutlu musunuz? Yıldönümü toplantısına da katıldım. 1986 yılında F.A.: Üniversite eğitimi yaygınlaştıkça, diğer İngilizce olan eczacılık mevzuatını Türkçeye mesleklere olduğu gibi, eczacılık mesleğine ilgi çevirerek ilk kitabımı yayımladım. 2012 yılında de artmaktadır. Kıbrıs’ta eczacılık fakültelerinin bu kitabın 2. baskısını Kıbrıslı Türklerin eczacılık açılması (2013 yılı itibarıyla 3 fakülte bulunuyor) tarihinden kesitler koyarak zenginleştirdim. ve Kıbrıs’ın AB’ye katılması ile AB üyesi ülkelerde eğitim görme kolaylığı sağlanması, gençlerimizin 1996 yılında kısa bir süre Sağlık Bakanlığı büyük kısmını bu mesleğe yönlendirmiştir. Bu danışmanlığı yaparken, ilaç imalâtı konusunda küçücük toplumda eczacı sayısının çok hızlı eksik olan mevzuatın yenilenmesine ön ayak artması ve eczacıların eczane açmaktan başka oldum. 1988 yılında eczacıları ikna ederek 50 istihdam alanı bulamaması büyük sorundur. hissedarlı Güç Ecza Deposu’nun kurulmasına öncülük ettim ve 9 yıl Yönetim Kurulu Başkanlığı Birliğimiz, Kıbrıs’ta açılan eczacılık fakültelerine; yaptım. Uzun çalışmalar sonucunda, Eczacılar KKTC yurttaşı öğrencilerin YÖK veya YÖDAK Birliği’nin kendi yasasını 1999 yılında meclisten merkezi giriş sınavıyla alınmaması, açılan ve geçirmeyi başardık. açılacak fakültelerin eczacılık eğitimi için gerekli alt yapıdan yoksun olma olasılığı bulunması 1997 yılında, birlik kurucularımızdan Kamran nedeniyle başından beri karşı çıkmıştır. KKTC Aziz’in kapattığı eczanesini devralıp, birlik hükümeti, özel üniversitelere eczacılık fakültesi bünyesinde “Eczacılık Müzesi”ni açtık. Birlik açma izni vermiştir, çünkü bu meslek rağbet lokalimizi satın alıp restore ettikten sonra müzemiz görmekte ve üniversitelere para kazandırmaktadır. ayrı bir odada eczacıların ve halkın ziyaretine Bu nedenle, ülkemizde yıldan yıla fakülte sayısı açıldı. Zaman içinde, eczacıları memnun edecek ve dolayısıyla öğrenci sayısı artacaktır. uygulamalar getirdik. Eczacı kârının %25 olması, ilaç kutularına perakende satış fiyatı etiketi Birliğimiz, devlet ve hükümet yetkililerine yapıştırılması, eczane nöbetlerinin ve çalışma Haziran 2011’de “Eczacılık Mesleği Planlaması saatlerinin düzenlenmesi, yaz aylarında öğle için Düşünceler Dizisi” adı altında bir rapor uykusu yapılması ve eczanelerin bir yıl içinde sunmuştur. Ancak henüz bu yönde hiçbir 8 iş günü tatil yapma zorunluluğu bunlardan adım atılmamıştır. Böylesi plansız, kuralsız ve bazılarıdır. Ayrıca eczacılarımızın bilgilerini öngörüsüz tutum sürdükçe eczacılık mesleğini tazelemek ve yeni gelişmelerden haberdar etmek Kıbrıs’ta zor günler bekliyor… için sürekli seminerler düzenlemekteyiz.

D.: Günümüzdeki eczacılık uygulamaları ile eczanenizi ilk açtığınız dönemdeki arasında ne gibi farklılıklar var? F.A.: Temelde çok büyük farklılıklar yok. Eczacı eczanesinin başında, bazı eczanelerde yardımcı eleman çalışsa da kalfa sistemi bulunmuyor. Halkımız, eğitim düzeyi yüksek olduğu için eczacının eczanede bulunmasını istiyor. Eczanede yapılan kurum reçeteleri, eczane satışlarının %20’sini aşmıyor. Hastanelerimiz bedava ilaç dağıtsa da özel hekime gitme ve eczacıya danışarak ilaç satın alma yaygın. Bu nedenle eczacılarımız eczanelerinde, çok acil durumlar haricinde, gün boyu bulunmaktadır.

Geçen süreç içinde teknolojideki ilerleme, bilgisayar kullanımı, dijital yardımlar eczanelerin işini kolaylaştırmıştır. Ayrıca vitaminlerin ve bitkisel ürünlerin, koruyucu ilaç olarak kullanılmaya başlanması, dermokozmetik ürünlerin ve bitkisel yağların giderek rağbet görmesi, eczanede bulunan ürün çeşidimizi arttırmıştır. Ama bu süreçte majistral ilaç yapımı azalmıştır. YÜZYILLI YÜZYILLIK İLAÇLAR 32 /

Kelimenin etimolojisi konusunda dil uzmanlarının geniş araştırmaları sonucunda, bu sözcüğün Sanskritçeden geldiği ve Türkçede Düğün Çiçeği, Erengül olarak bilinen Ranunculus Asiaticus bitkisinin adı olduğu bildirildi.

Kebikeç sözcüğünün yüzlerce yıl kitaplara musallat olan kitap kurtçuklarından koruyan sihirli bir kelime değil, kitap sayfalarına o kurtlardan korumak amacıyla konan bitki olduğu sözlüklere dayanılarak gösterildi.

Bilindiği gibi eski yazma kitapların sayfalarına, kolay yazı yazılabilsin ve silinebilsin diye, nişasta, balmumu gibi organik maddelerle muamele ediliyordu. Dolayısıyla bu malzemeler kitap haşereleri için vazgeçemedikleri bir gıdaydı. O devirlerde bin bir emekle yazılan, hazırlanan kitapları korumak için çeşitli çareler düşünmüşler ve o coğrafyalarda bulunan Kebikeç bitkisini sayfa aralarına koyarak bu dertten kurtulmuşlardı.

Bu gelenek zamanla unutulmuş, Kebikeç bitkisi sadece sözcük olarak kalmış, kitap Prof. Dr. Ayten Altıntaş sayfalarına yazılma geleneği devam etmişti. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi / Tıp Tarihi Anabilim Dalı Pek tabidir ki kitapların başına yazılan Kebikeç sözcüğü yazmaları bu kurtlardan koruyamamış ve pek çok kıymetli kitap haşereler sayesinde okunamayacak hale gelmişti. Eski Kitapların Kebikeç sözcüğü araştırıldığı zaman eski Hint Kurtarıcısı Olan Bitki: dillerinden Sanskritçe bir bitki ismi olduğu tespit edilmiştir. Bu bitki Türkçede Erengül, Düğün Ranunculus Asiaticus Çiçeği, Zehirli Maydanoz isimlerini verdiğimiz “Ranunculus Asiaticus” bitkisidir. Bu bitki İran, smanlı ve İslam yazma kitaplarının Irak, Suriye, Türkiye ve Kuzey Afrika’da tabii ilk sayfalarına yazılması bir gelenek olarak bulunur ve tanınır. O haline gelen “Kebikeç” sözcüğünün bu kitapları koruyucu bir tılsım olduğu Türkiye’de Mardin, Urfa, Hatay, Mersin, Antalya düşünülüyordu. Bugün biliyoruz ki bu tıbbi bir ve Muğla’da yayılış gösterir. Türkiye’de yayılış bitki olan Ranunculus Asiaticus bitkisinin adı. gösterenler kırmızı çiçeklidir. 30-850 metre Bu bitki mantarların üremesini durdurduğundan yüksekliklerde, kuru yamaçlarda ve mısır yıllarca kitapları kurtlardan korumak amacıyla tarlalarında, güneşli-yarı gölge yerlerde, Nisan kullanılmış. ayında kırmızı çiçek açan çok yıllık otsu bir bitkidir. Eski tıp kitaplarında araştırma yapanlar, bu kitapların başında, özel bir yere yazılan “Kebikeç” Yaprakları maydanoza benzediğinden; bir nevi sözcüğü ile karşılaşırlar. Kebikeç, sadece eski maydanoz, zehirli maydanoz, kereviz nevinden tıp yazmalarında değil, bütün eski kitaplarda bir nebat olarak isimlendirilir. Ranunculus çoğunlukla yer alır. Asiaticus, Ranunculaceae bitki ailesindendir. Ranunculacea familyasından Ranunculus türü Senelerdir bu sözcüğü bir tılsım, kitap 400’e yakın zehirli bitki çeşidini kapsar. Çiçekleri kurtlarından koruyucu Süryanice bir sihirli sözcük gösterişli fakat zehirlidir. olarak biliyorduk. Genel olarak kabul edilen ve yıllarca tekrar edilen bu bilgiler 1980’lerden Ranunculus Asiaticus bitkisinin çiçekleri itibaren tekrar araştırıldı. araştırıldığında kimyasal içerik olarak; / 33 delfinidin ve siyanidin adlı antosiyan glikozitleri bulunmuştur. Bu maddelerin farmakolojik etkileri araştırıldığında da, mantarlara karşı etkili olduğu, bitkiden hazırlanan sulu ekstrelerin, bitkilerde hastalık yapan, Alternaria solani Sorauer, Helminthosporium sativum King & bakke ve Rhizoctonia solani Kuhn adlı mantarların çoğalmalarına ve spor oluşturmalarına engel oldukları saptanmıştır.

Ayrıca bitkiden hazırlanan sulu ekstrelerin, bitkilerde hastalık yapan, Fusarium oxysporum Schlecht f. sp. lycopersici adlı mantarın çoğalmasına ve spor oluşturmasına kuvvetle engel olduğu saptanmıştır.

Ranunculus Asiaticus konusunda yapılan az sayıdaki araştırmalarda bile, bu bitkinin mantarların üremelerini durdurduğu ve bu özelliğin karşılaştırılan diğer bitkilerden çok daha etkili olduğu bilimsel olarak gösterilmiştir.

Osmanlı tıbbında bu bitkinin zehirli olduğu biliniyordu. Kitaplarda: “Yer kerevizi nevinden bir nebattır, Arapçada ‘Arslan Pençesi’ derler”, diye Ayrıca Osmanlı tıp kitaplarında “gicidici” Ranunculus tanımlanır. “Türkçede mastava çiçeği, yırtıcılar etkisinden, yani deriye sürüldüğü zaman tahriş Asiaticus ayası, düğün çiçeği, kurbağa otu derler, öldürücü edici olduğundan bahseder, bu sebeple zehirlerdendir” diye yazılır. bedendeki zararlı hıltları dışarıya doğru çekerek tedavide yardımcı olduğunu yazarlar. Haricen Fakat ilaç olarak da kullanılmıştır. Bu bitkiyi sirke kullanıldığında yakıcı ve tahriş edicidir. içinde beklettikten sonra, saçkıran hastalığında, Ortadoğu ve Akdeniz ülkelerinin tıbbi bitkisi hastalıklı bölgeye sürülmesi tavsiye edilir. Bu Ranunculus Asiaticus, uzun zamandır sadece ilacın saçkıranda faydalı olduğu, ayrıca kitap bir süs bitkisi olarak kullanılıyor. Çok katmerli ve aralarına konarak güvelerden kurtarılacağı çok değişik renkli çeşitleri ziraatçılar tarafından kaydedilir. üretilmiş. Hayranlık veren çeşitleri bahçeleri ve çiçekçi vitrinlerini süslüyor.

İstanbul’da Erengül olarak tanınan bu çiçek, Şubat-Mart aylarında çiçekçilerde bolca görülüyor. Bu zarif çiçeği zevkle seyrederken “Kebikeç” çiçeğinin geliştirilmiş şekli olduğunu unutmayalım.

Yazma kitapların başına yazılan ve gelenekleşen bu sözcük bizim kültürümüzün bir parçası. Aslında böcekleri, haşereleri kaçıran özelliğinden dolayı kitap sayfalarının arasına konmuş, zamanla unutularak, anlamsız bir söz, bir nevi tılsım, koruyucu melek ismi zannedilmiş.

Artık bu sözcüğün sahibi olan bitkinin kimyasal içeriğinden dolayı etkili olduğunu bilimsel olarak biliyoruz, yüzlerce yıldır kullanılışı isabetliymiş. Eski tıpta da bu özelliğinden dolayı kullanma sahası bulmuş. Bu mütevazi tıbbi bitki araştırıcıların dikkatini çekmeyi bekliyor. UZMAN UZMAN GÖRÜŞÜ 34 /

Profesyonel pencereden bakıldığında bu tatlı hayallerimiz her zaman tatlı sonuçlar doğurmayabilir. Çok büyük yatırımlarla, hatta ulusal ve uluslararası tasarım ödüllerine layık görülmesine rağmen, hiçbir masraftan kaçınmayıp tasarımın, malzemenin ve teknik imkânların müsaade ettiği en ileri mimari ve dekoratif uygulamaları hayata geçirdiği halde varlığını sürdürememiş eczane sayısı az değildir. Peki, bu kadar etkileyici görsellikteki ışıl ışıl eczaneler nasıl başarısız olur? Cevap aslında çok basit: Görsel etkileyicilik ve ihtişamın eczaneyi rakipsiz bir cazibe merkezi yapacağını bekleme yanılgısı… Fizibilite ve analiz yoksunu, sadece görsel etkileyicilik gibi yanlış bir amaca hizmet eden mimari uygulamalar, yanlış yatırımlar… Meslektaşlarımızın bu gibi hatalara düşmemesi ve yatırımlarını koruyup güçlendirebilmeleri için eczane tasarımında rasyonalizmden, yani akılcı yaklaşımdan ve başarıya götürecek doğru uygulamalardan bahsedeceğiz.

Tanımlar ve Kavramlar Eczane tasarımı, dizaynı, dekorasyonu gibi farklı Ecz. Biröz Biricik ifadeleri sıkça duyuyor ve bunları genellikle aynı ECZON Eczane Danışmanlık anlamda kullanıyoruz. Peki dekorasyon, tasarım ve dizayn aslında aynı anlama geliyor mu? Tasarım ve dizayn kelimeleri için evet, ancak dekorasyon için hayır. Dizayn, Latince kökenli Eczane Tasarımında “designo” kelimesinden türemiş, İngilizce “design” kelimesinin Türkçeye adapte şekli ve bu kelimenin Akılcılık tam Türkçe karşılığı “tasarım”. Tasarımın kavramsal olarak çok daha geniş bir ifade ve kapsama czane tasarımı ve dekorasyonu, alanı var. Mühendislik, mimari, estetik, moda son 15 yıldır sektörümüzü etkileyen gibi pek çok tasarımdan bahsetmek mümkün. E gelişmeler doğrultusunda, Dekorasyon (de-creation) ise tasarımdan eczacılarımızın gündeminde önemli bir noktaya oldukça farklı bir anlama sahip. Dekore yerleşti. Eczanelerimizin imajı özellikle son etme, süsleme, güzelleştirme gibi anlamlara 10 yılda daha modern, aydınlık ve iddialı bir gelen dekorasyon, mekânın fiziksel ölçü ve çizgiye taşındı. Hemen hemen her eczacımızın özelliklerini değiştirmeksizin yalnızca görsel hayalinde büyük, ışıklar içinde, gösterişli, unsurlarla desteklenmesi, görsel niteliklerinin etkileyici ve hatta (aramızda yabancı yok, itiraf dönüştürülmesi anlamına geliyor. Sonuç olarak bir edelim) meslektaşlarımızı kıskandıracak bir mekânı sil baştan oluşturacak, düzenleyeceksek eczaneye sahip olmak vardır. Bu hayallerimizi “tasarım” mevcut mekânı yalnızca görsel olarak de hep görsel unsurlarla süsleriz. daha nitelikli hale getireceksek “dekorasyon” tabirini kullanmamız doğru olacaktır. Eczanemizin nasıl görüneceği, tabelası, cephesi, bankosunun dizaynı, tavanın etkileyici havası Uygulanabilir ve İşe Yarayan Tasarım ne kadar dikkat çekici, göz alıcı olursa o kadar Mekân tasarımlarının iki temel ayrımı vardır: başarılı bir eczane tasarımı gerçekleştirmiş 1) Mimari tasarım, 2) Mühendislik tasarım. Diğer olacağımızı düşünürüz. taraftan mimari ve mühendislik uygulamaların da temelde iki aşamadan oluştuğunu bilmeliyiz: Ancak tasarımın profesyonelleri, yani mimarlar ve 1) Tasarım, 2) Uygulama. Tasarımın hayata mühendislerin, diğer taraftan ticari bir işletmenin geçmesi uygulama ile olur. Tasarımın başarısını beklentilerini belirleyen işletmecilerin bakış açısı etkileyen temel unsurlardan biri de uygulanabilir acaba bu yönde mi? olmasıdır. Unutulmamalıdır ki eczaneler yaşayan / 35 mekânlardır ve günlük insan sirkülasyonu, satış olanaklarının sunulması, ilaç ve ilaç dışı özellikle m2’ye düşen insan sayısı pek çok ürünlerde verimli bir ürün kategorizasyonu elde işletmeden fazladır. Bu mekânların ısıtma, edilmesi, çalışma tezgâhının büyütülmesi, ilave soğutma, havalandırma, aydınlatma, iletişim, bilgisayar ve teknik cihazların devreye alınması bilgisayar sistemleri ve güvenlik gibi son derece gibi uygulamalar olarak düşünülebilir. Bir diğer önemli ve mimari tasarım içerisinde çözülmesi önemli husus ise mekânın dönüştürülmesine gereken mühendislik unsurları ve detayları söz başlamadan önce tasarım çalışmasına rehberlik konusudur. Eczanelerimizin şık mekânlar haline edecek belirleyici unsurların netleştirilmesidir. Bu gelmesi konusunda duyduğumuz kaygı kadar unsurları özetle ve kısaca şu şekilde sıralayabiliriz: bu ihtiyaçların başarılı şekilde karşılanması için Eczanenin bulunduğu semt ve caddenin de kaygı duymalıyız. Ayrıca ilaçlarımızın uygun özellikleri, hitap edilecek nüfus ve bu nüfusun sıcaklık, nem ve havalandırma koşullarında sosyo-ekonomik yapısı, çalışacak kişi sayısı, muhafaza edileceğinden emin olmalıyız. müşteri sayısı ve ciro beklentileri, işyerinin hizmet Böylece kendimiz, çalışanlarımız, hastalarımız iddiası (öne çıkarılacak özellikleri ve genel duruşu), için güvenli ve sağlıklı mekânlar oluşturulması yapılacak iş ve verilecek hizmetler doğrultusunda mümkün olacaktır. Eczane tasarımında akılcı çalışma ergonomisi açısından kritik ihtiyaçların yaklaşım; tasarımın fizibilite ve analiz çalışmaları belirlenmesi, tasarım ve uygulama için ayrılacak doğrultusunda, belirlenen amaca ve hedeflere rasyonel bütçenin belirlenmesi. hizmet edecek şekilde olmasını gerektirir. Yani bir mekânı dönüştürmek için yapacağımız tasarım Belirttiğim bu maddeleri çeşitlendirmek ve listeyi çalışmasının bir amacı olmalıdır. Bu, “gösterişli uzatmak mümkün. Ancak temelde tasarıma bu bir eczaneye sahip olmak” gibi amatörce ve kriterleri belirleyerek başlamak başarılı sonuçlar anti-rasyonel bir amaç olmamalıdır. Öncelikli elde etmek için yeterli olacaktır. Müşteri kitlenizi iyi amacımız eczanemizde hizmet kalitesini arttırmak tanımalı, onların yaşam tarzlarını ve alışkanlıklarını ve bu sayede müşteri sayısında, cirolarda olumlu öğrenmeli, eczaneden ne beklediklerini iyi gelişim sağlamak olmalıdır. anlamalısınız. Fakir, mütevazı, bir o kadar muhafazakâr bir semtte eczane açacağınızı Daha sistematik ifade etmemiz gerekirse, bir düşünün. Eğer Beverly Hills’te Versace eczaneyi sıfırdan tasarlarken veya yeniden mağazasına komşu bir eczane açıyormuşçasına şekillendirirken: Hastalar ve müşteriler açısından bir gösteriş ve iddiayla ortaya çıkarsanız; “Neden eczaneye gelenlerin sayısını, niteliklerini kimse içeri adım atmıyor?” diye şaşar kalırsınız. (seçici, bilinçli, sadık, ihtiyaçları için harcayan), Çünkü insanların aidiyet duygusunu hiçe saymış eczanede geçirdiği vakti, yaptığı harcamayı olursunuz. İnsanlar kendilerini o eczaneye ait arttırmayı; çalışanlar açısından verimliliği, çalışma hissetmeyeceklerdir. ergonomisini, uyumu, çalışma koşullarını iyileştirmeyi; eczacı açısından ise kontrolü, Nasıl Yapmalı? verimliliği, prestiji, karlılığı ve konforu yukarılara İşin sırrı şu: Mekânı insansız, boş bir mekân olarak çekmeyi amaçlamalıyız. düşünüp tasarlamayın ya da profesyonellerin bu yönde çalışma yapmalarına razı olmayın. Bu amaçlara giden yol ve araçlar; eczanede Bu temel bir hatadır. Pek çok tasarım firması, satış alanının büyütülmesi, ürün yelpazesinin özellikle de eczane işinde uzmanlaşmış olanlar, genişletilmesi, belli ürünler için uygulamalı yaptıkları çalışmaları içinde hiç insanın olmadığı UZMAN UZMAN GÖRÜŞÜ 36 /

eczane fotoğraflarıyla sergiler. “Ne kadar güzel, yapabilme becerisi kadar, sunumun başarısına şu bankoya, şu tavanın estetiğine bak!” deyip, da bağlıdır. Bu açıdan eczanelerimizde başarılı bu görsel etkileyiciliğe bırakırız kendimizi. Oysa sunum teknikleri ve teşhir-tanzim çalışmalarının hiçbirimiz bomboş eczanelere sahip olmak doğru uygulanması çok önemlidir. Büyük alanlar; istemeyiz! Tam tersi, eczanelerimiz mümkünse ürünlerin sunumu, merchandising (tanzim-teşhir) hiç boş kalmasın isteriz. Dolayısıyla eczanemizi uygulamaları açısından daha esnek ve geniş tasarlarken o mekânın organik, yaşayan bir imkânlar tanımaktadır. Türkiye’de eczacılığın ortam olduğunu unutmamalıyız. Gireni çıkanı, önümüzdeki yıllarda ciddi değişimler ve açılımlara reçete kabulünü, ürün tanıtım faaliyetlerini, mal gebe olduğu kanaatindeyim. Bu açıdan, sirkülâsyonunu mekânın içinde hayal edip, gelecekteki dönüşümleri de hesaba katarak, işlerliğini ve misyonunu ön plana çıkarmamız eczaneler için uygun alan standardının 100 m2 gerekir. Eczaneyi süsleyip, donatıp, seyredecek ve üzeri olması gerekiyor. Eczane açacak veya halimiz yok. İçinde aktif iş yapacağımızı düşünmeli eczanesini taşıyacak olan meslektaşlarıma büyük ve bunun için hem görsel, hem fonksiyonel, hem alana ve geniş cepheye sahip dükkanları tercih de felsefi olarak ihtiyaç duyacağımız her şeyi etmelerini tavsiye ederim. tasarıma dahil edebilmeliyiz. Yurt Dışında Eczaneler İyi tasarımlar mekânlara farklı boyutlar kazandırır, Gelişmiş ülkelerde, özellikle de Avrupa ülkelerinde değer katarlar. Zira mimari tasarım estetik ve eczanelerin geniş alanlarda, zengin ürün çeşitliliği gösterişten ibaret değildir, uygulamalı ve felsefi ile faaliyet gösterdiklerini görüyoruz. Özellikle bir disiplindir. Bu açıdan özellikle fonksiyonelliği İtalya, eczane tasarımlarında son derece iddialı ve çok sayıda insana hizmet etmesi ile öne çıkan çalışmalara imza atmakta ve büyük alanlarda eczane gibi mekânların tasarımlarının teknik çok yönlü hizmet iddiası olan eczanelerle açıdan mühendislik çalışma ile desteklenmesi öne çıkmaktadır. Almanya’daki eczanelere gerekir. Dolayısıyla tasarımların mimar ve baktığımızda da yine eczanelerin çoğunlukla mühendis gibi profesyonellerin işbirliğiyle ortaya büyük mekânlarda hizmet verdiğini görüyoruz. çıkarılması çok önemlidir. Tasarım sürecinde, Ancak İtalyan eczanelerinin aksine, gösterişten özellikle de uygulama aşamasında birbiriyle ziyade oturaklı ve ağır başlı tasarımların öne çatışan unsurlarla karşılaşılabilir. Örneğin, satış çıktığını söyleyebiliriz. Şahsi kanaatim, Alman alanının genişletilmesi ile tezgâh arkası çalışma eczanelerinin karakter sahibi olduğu ve mesleki alanının genişletilmesi gibi. Bankonun bir tarafa olgunluğu yansıttığı yönünde. kaydırılması çalışma alanını genişletirken satış ve bekleme alanını daraltabilir. Ters tarafa İngiltere eczanelerinde ilaç dışı ürün satışının kaydırılması ise tam tersi bir sonuç doğurur. Her farklı yönlere doğru kaydığı ve alıştığımız eczane iki hedefe birden ulaşmak olanaksız görülebilir. kavramının bu anlamda dejenere olduğunu Bu aşamada tasarımcı zekice bir çözüm üreterek görüyoruz. İngiltere AB üyesi bazı ülkelerde her iki hedefi de gerçekleştirme becerisini ortaya olduğu gibi eczane zincirlerinin yasal zemininin koyabilir. Ancak bu her zaman mümkün olmaz. oluşturulduğu bir ülke. Bu anlamda İngiltere Bu durumda önceliklerin belirlenmiş olması, pazarının önemli kısmını elinde bulunduran Boots yapacağımız tercihi ve beraberinde de çözümü en büyük eczane zincirinin sahibi. Bu ülkedeki ortaya çıkaracaktır. zincire bağlı eczaneler, aynı zamanda birer küçük market gibi hizmet sunmaktalar. Eczanelerden, Eczaneler Büyüyor ilacınızın yanında, bir şemsiye ve sandviçinizi de Ülkemizde son derece başarılı eczane tasarımları alıp çıkabilirsiniz. Oldukça büyük, 2-3 katlı eczane yapılmakta, zaman zaman eczanelerimiz tasarım örneklerine rastlamak mümkün. Büyüklüklerine ve uygulamalarıyla yurt dışı organizasyonlarca rağmen tasarımları basit, net ve samimi. Aynı ödüllendirilmektedir. Ödüllü projelere zamanda İngiltere’nin en büyük ilaç ve kozmetik baktığımızda, yasal minimum büyüklük olan 35 üreticilerinden olan Boots’un İngiltere geneline m2nin çok üzerinde, oldukça büyük eczanelerin yayılmış 1.200’ün üzerinde eczanesi mevcut. yer aldığını görürüz. Eczanelerimizin daha büyük Global pazarda da bu anlamda ciddi iddiası olan alanlara ihtiyaç duyduğu bir gerçektir. Eczane kuruluş, 2009’da Alliance Healthcare ile başlattığı içinde ilaç dışı ürünlerin satışı giderek önem flörtünü ortaklıkla sonuçlandırdı ve Alliance-Boots kazanmış, eczanelerimiz ilaçtan yaşadığı ciro adında dev bir grup oluştu. Gruba ait Boots’un ve kar kaybını bu ürünlerle telafi etme yoluna dünya genelinde ortak kurumsal kimlik ve mimari gitmiştir. İlaç dışı ürünlerde başarılı bir satış çizgiyi taşıyan kendine ait 2.500 eczanesi grafiği yakalayabilmek ürünlerle ilgili danışmanlık faaliyette. Ayrıca “Alphega” adında bireysel / 37 eczacıların dahil olabildiği franchise markası ile eczane geneline yayılmış uyumlu bir mimari ve Avrupa’da 4.400 eczanenin tek tedarikçisi ve tasarım dili kullanması zaman geçtikçe zorunluluk yöneticisi konumunda. arz edecek. Eczanelerimizi akılcı, uyumlu, dengeli ve tüketici dostu mekânlara dönüştürmemiz ABD’de ise genel durum İngiltere’dekinden çok gerekecek. Dönüşümü yöneten taraf olmamız farklı olmamakla birlikte, her şeyin daha büyüğünü ve birlik ruhuyla eczanelerimizin geleceğini uyum Üstte; Almanya ve aşırısını görüyoruz. ABD’deki eczane çizgisini içinde tasarlayabilmemizi diliyor, meslektaşlarıma Ortada; Amerika belirleyen, ülkenin bu konudaki lider markası sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Altta; İtalya Walgreens. ABD diğer ülkelerde yaşayan insanların büyüklük algısını alt üst etmesiyle bilinir. Arabalarının, yollarının, binalarının, hatta yemeklerdeki porsiyonlarının büyüklüğü dışarıdan gelenleri her zaman şaşırtır. Açıkçası eczanelerinin büyüklüğü de şüphesiz biz Türk eczacılarını şaşırtacaktır. Zira ABD’deki eczanelerin büyüklükleri dünyanın herhangi bir yerindeki eczanelerin oldukça üzerinde. Bu konuda Avrupa eczanelerinin hiçbiri Amerikan eczaneleriyle, özellikle Walgreens’lerle boy ölçüşemez.

“İyi de bu kadar büyük eczanede ne satıyor bu adamlar!” diyebilirsiniz. Açık söyleyeyim her şey! Salam, meyve, sebze, kahve, kıyafet, küçük el aletleri, oyuncak… diye çeşitlendirebiliriz. Bunlar tabii ki ilaç ve kişisel bakım ürünlerinin dışında satılanlara verdiğim örnekler. Anlayacağınız bu “eczaneler” aslında içinde eczanesi de olan hipermarketler. Yaptıkları cironun içerisinde reçeteli ilaçların payı oldukça küçük. Dış tasarımları ise oldukça gösterişli. Zira çoğu önlerinde büyük otoparklarıyla tamamen kendilerine ait müstakil binalarda hizmet veriyorlar. Bir binanın alt katında bir mağaza tutup faaliyet gösteremeyecek kadar büyükler. Grubun eczanelerinin büyüklüğü ve tasarımlarındaki heybetin arkasında şüphesiz finansal gücü geliyor. Walgreens kendi eczanelerini kendi dağıtım organizasyonu ile besliyor, dolayısıyla bizim bildiğimiz anlamda ayrıca bir ecza deposu söz konusu değil. ABD geneline yayılmış 8.300 eczanenin sahibi. Öten yandan bir jenerik ilaç ve kozmetik üreticisi, aynı Alliance-Boots gibi.

Sonuç olarak dünyada, gelişmiş ülkelerde zincir yapısında olsun olmasın, eczanelerin giderek ilaç dışı ürünlerde söz sahibi olmaya başladığı, ilaç dışı ürünlerin eczane güveni altında sunulmasının avantajlarını kullandığını görüyoruz. Bu ise eczanelerin tasarım dilinin farklılaşmasına neden oluyor. Eczanelerin bir mekânda olabildiğince çok ürün sunması ve aynı anda daha çok hastaya/müşteriye hizmet verme iddiası onları büyük mekânlara kaymaya zorluyor. Bu değişim rüzgârı artık ülkemizde de esmeye başladı. Eczanelerimizin marka değeri oluşturması, kurumsal kimlik çalışması yapması, SEKTÖR SEKTÖRDEN 38 /

babam Dr. Mustafa Topal, annem Ecz. Perihan Keymen İlaç Önce İnsan Topal ve ortakları tarafından Keymen Ecza Genel Müdürü Dr. O. Mutlu Topal Depoculuk Ticaret ve Ltd. Şti. adıyla kurulmuş eymen İlaç Genel Müdürü Dr. O. olup, halen bir aile şirketi olarak DMT Grup Mutlu Topal bu sayımızda sektörden bünyesinde faaliyetlerini sürdürmektedir. Ecza K sayfalarımızın konuğu oldu. Mutlu depoculuğu, temsilcilik ve ithalat çalışmaları ile Bey, etik çalışmaları ve yenilikçi hizmetleri ile çıktığımız bu yolda, yeniden yapılanma ve dikey 2015 yılı sonuna kadar Türk ilaç sektöründe büyüme stratejimiz kapsamında unvanımızı ilk 40 kuruluş içerisinde yer almak istediklerini 2006 yılında Keymen İlaç Sanayi ve Ticaret Ltd. belirtirken; “Önce insan anlayışı temelinde Şti. olarak değiştirdik. hem toplumumuz hem de çalışanlarımız için çok çalışıyoruz” diyor. Grubumuzun temelleri ise 1965 yılında Dr. Mustafa Topal’ın ilk şahsi firmasını kurması ve DENGE: Keymen İlaç’ın kuruluş hikâyesini 1970 yılında Ecz. Perihan Topal’ın; Ecz. Perihan öğrenebilir miyiz? Topal İthalat İhracat Mümessillik firmasını kurması MUTLU TOPAL: Keymen İlaç 1973 yılında ile atılmıştır. 1960’lı yıllarda, Doğu Avrupa / 39

ülkelerine yaptığı seyahatlerde halk sağlığına Halk Cumhuriyeti’nden beden dereceleri ve verilen önem ve halk sağlığına ilişkin ürünlerin mikroskopların ilk ithalatını gerçekleştirdik. çok ekonomik olması babamın dikkatini çekmiş, 1994’te halen temsilciliğini yürütmekte özellikle aşılar için o yıllarda yurt dışındaki olduğumuz Serum Institute of India Ltd. ile üreticilerle işbirliğimiz başlamıştır. Bu işbirliklerimiz tanışmamız, aşı konusunda faaliyetlerimizi başarılı bir şekilde devam etmektedir. Ben de geliştirmemizi sağladı. 2003’te soğuk zincir 1983’ten bu yana fiilen firmamızda çalışıyorum. ürünlerimiz kapsamında aşı nakil kapları ve Tatillerde ve okul sonrası zamanlarda firmada sıcaklık takip ürünlerinin (Fridge-tag) satışına çalıştım. Tıp fakültesinden mezun olur olmaz başladık. da tam zamanlı olarak, işlerimizi ilerletmek ve geliştirmek için çalışmaya başladım. Süreç 2003-2005 yıllarında gerçekleştirilen Kızamık içinde çeşitli aşıların, anti serumların, ilaçların, Eliminasyon Programı çerçevesindeki kampanya ilaç hammaddelerinin ve tıbbi cihazların ithalatı ile aşılarının tamamını biz tedarik ettik ve 2003’ten başlayan faaliyetlerimizle günün şartlarına uyum bugüne kadar ülkemizin tüm kızamık aşısı sağlayarak bugüne geldik. ihtiyaçlarını biz karşıladık. 2006 yılında kızamıkçık aşısını tedarik etmeye başladık ve konjenital D.: Bu yıl 40. yılınızı kutluyorsunuz, bu konuda rubella sendromuna karşı yapılan çalışmaları neler söylemek istersiniz? destekledik. M.T.: Öncelikle çok mutluyuz. 40 yılda dünyada ve ülkemizde pek çok değişiklik oldu. Biz bazı 2007’de serbest piyasaya ilk ürünlerimizi yıllarda büyüyerek, bazı yıllarda küçülerek sunduk. Ürünlerimiz eczane raflarında yerini 40 yılı tamamladık. Önümüzde uzun yıllar almaya başladı. 2011 yılında aşılarımızı da olduğuna inanıyoruz. Ankara Ticaret Odası’nın serbest piyasaya vermeye başladık ve Td-VAC “1923-2005 Cumhuriyet’ten Günümüze Şirket ürünümüz ile ülkemizin tetanos aşısı ihtiyacını İstatistikleri” isimli araştırmasına göre ATO karşıladık. 2012’de ihracata başladık. 2013’te üyelerinin ortalama ömrü 12 yıl ve şirketlerin ise üretici kimliğine sahip olarak, sektörün yalnızca %1,8’i 40 yıldan uzun süre ayakta içinde; kendi ürünlerini üreten, fason üretim kalabilmiş. yapan, fason üretim yaptıran, ilaç ithal eden ve ilaç ihraç eden bir firma olacağız. Bir diğer araştırmada PwC, 2011 yılında Türkiye’de yeni kurulan bir şirketin ortalama D.: İnsan kaynakları politikanızdan kısaca ömrünün 8 yıl olduğunu ifade etmiş. bahseder misiniz? Capital dergisinde yayınlanan bir haberde ise M.T.: İnsan kaynakları politikamız, bütün dünyada şirketlerin yaşam süresinin hizmetlerimizin en iyi şekilde yürütülebilmesi kısaldığından bahsediliyor ve Türkiye’de için, çalışma arkadaşlarımızın seçiminde, işletmelerin %80’inin 5. yılına, %96’sının ise görevlendirilmesinde, eğitiminde ve kariyer 10. yılına ulaşamadığı yazıyor. Demek ki bir planlamasında adil, kişilik haklarına saygılı, şeyleri doğru yapıyoruz ki 40 yıldır ayaktayız. açıklık prensibine dayalı bir ortam oluşturmaktır. Özellikle son 5 yılda kabuk değiştirdik, Hedeflerimiz ise verimliliği arttıracak ve ihtisaslaştık, istihdamımızı arttırdık ve büyüyoruz. şirket hedeflerine katkı sağlayacak süreçleri oluştururken, nitelikli ve bağlılığı yüksek işgücü D.: 40. yıl kutlamalarınız kapsamında yaptığınız yaratmak, işgücü devir hızımızı düşürmek, özel etkinlikler var mı? yaratıcılığı geliştirmek, motivasyonu arttırmak ve M.T.: 40. yılımız için tüm çalışma yüksek performans sağlamak için potansiyel arkadaşlarımızdan gelen etkinlik önerilerini insan kaynakları gücünü doğru olarak değerlendirdik ve yıl içinde bunları adım yönlendirmektir. adım gerçekleştireceğiz. Bu etkinliklerimizin bir kısmı sosyal sorumluluk çalışmaları Tüm çalışma arkadaşlarımı değişime ve kapsamında gerçekleşecek, bir kısmı ise gelişmeye açık olmaları konusunda zorluyorum. firmamızın sektördeki konumunu büyütecek ve Bugünün doğruları yarının yanlışları. Dolayısıyla değiştirecek çalışmalar olacak. zamanın getirdiği değişiklikleri anlamak ve bunlara uyum göstermek zorundayız. 2004 D.: Keymen İlaç’ın sektördeki ilkleri neler? yılında 3 kişiydik, 2007’de satış ve pazarlama M.T.: 1960’lı yıllarda başlayan ve halen ekibimizi kurduk. Şimdi 180’i aşan çalışma devam eden aşı işimiz ana iştigal konumuzu arkadaşım ile faaliyet gösteriyoruz. Hızlı oluşturmakta. 1980’li yıllarda ülkemize, Çin büyümenin getirdiği sıkıntıları yaşamakla beraber, SEKTÖR SEKTÖRDEN 4040 //

istekli, azimli, çalışkan, genç bir kadro kurduk ve pazarlamasını yapmaktayız. Tedavi alanlarına büyümeye devam edeceğiz. göre yapılan segmentasyon ile portföyümüzü ikiye ayırarak bu yıl saha yapılanmamızı D.: Lisansörlük faaliyetlerinizi anlatır mısınız? geliştirdik. Toplam 92 TSM, 8 Bölge Müdürlüğü M.T.: Ürünlerimizin büyük bir kısmının mülkiyeti altında, 2 farklı grupta çalışmalarını sürdürüyor. firmamıza ait olmakla beraber, portföyümüzü İlerleyen dönemde belli terapötik alanlarda geliştirmek için önemli firmalar ile işbirlikleri daha spesifik çalışmalar yapabilmek için yeni ve lisans anlaşmalarına çok önem veriyoruz. gruplar oluşturmayı da planlıyoruz. Ayrıca ilaç Aşılarımız için 1965’ten bu yana Institute Torlak ve aşı ihaleleri için ayrı bir satış ekibimiz var. ve Institute of Imunology, 1994’ten bu yana Sağlık Bakanlığı’nın aşı ihalelerine firmamız da Serum Institute of India, 2006’dan bu yana katılmakta. Hastane grubu enjektabl ilaçlarımızı Bio Farma enstitüsü ile çalışmalarımız devam ise ülke genelindeki hastanelerin ihalelerine etmektedir. Antidot ilaçlar konusunda Avrupa’nın katılan ecza depoları aracılığıyla kullanıma en eski firmalarından SERB firması ile 2000 sunmaktayız. yılından bu yana giderek gelişen bir işbirliğimiz var. 2009’da Almanya’dan Pohl Boskamp ile D.: Şirket evlilikleri, yabancı ortak bulma isteği başladığımız çalışmalarımız da büyüyerek devam çok fazla, siz bu konuya nasıl bakıyorsunuz? etmektedir. M.T.: Ülkemizde 300 kadar ilaç firması faaliyet gösteriyor ve her ne kadar ilaçların kutu D.: Ürün portföyünüzde daha çok hangi tedavi satışları artıyorsa da fiyatların sürekli düşmesi gruplarına yönelik ilaçlar var? ve dolayısıyla kârlılıkların azalması nedeniyle M.T.: Faaliyetlerimiz ile paralel, kuruluşundan sektörümüzde bir konsolidasyon olmasını günümüze firmamızın ürün portföyünde çocuk kaçınılmaz görüyorum. Hem büyük şirketlerin ve yetişkin aşılarımız öne çıkarken, portföye hem de küçük ve orta büyüklükteki şirketlerin genel olarak baktığımızda akut pazarda faaliyet farklı işbirliklerine girmesi ve birleşmesi artarak gösterdiğimizi söyleyebiliriz. Serbest pazarda devam edecektir. Artan nüfus, uzayan ortalama özellikle yetişkin aşılarımızdan difteri ve tetanos yaşam süresi, sağlık hizmetlerine ulaşımın aşımız için çalışmalarımızı 2011 yılından bu artması gibi faktörler ve ülkemizin büyüyen yana yoğunlaştırdık. Ürün portföyümüz oldukça bir pazar olması, yabancı firmaların ilgisini geniş, sistemik anti-infektifler, kas-iskelet sistemi arttırıyor. Bize de satın alma ve ortaklık teklifleri ürünleri, vitamin preparatları ve santral sinir geliyor. Bu teklifleri de çok dikkatli bir şekilde sistemi ürünleri gibi önemli terapötik alanlarda değerlendiriyoruz, gelişme ve büyümemize katkı ürünlerimiz var. Dermatoloji, pediatri, jinekoloji, sağlayacak projelerin içinde olabiliriz. Ayrıca diş sağlığı, FTR ve ortopedi branşlarına yönelik hem ürün portföyümüzü arttırmak, hem de çalışıyoruz. hızlı büyümemize destek olması amacıyla, yurt içinde ve yurt dışında ilaç firması satın almak için Satış ve pazarlama ekibimiz aracılığı ile kendi çalışmalarımız devam ediyor. adımıza ruhsatlı aşıların, ilaçların, aralarında gıda takviyelerinin, tıbbi cihazların da bulunduğu D.: İhracat çalışmalarınızdan bahseder Keymen İlaç ürünlerin satış ve pazarlamasını sürdürüyoruz. misiniz? Çalışanları Şuan aktif olarak 16 ürünün satış ve M.T.: 2007 yılında serbest piyasaya ilk ürünlerimizi vermeye başladıktan sonra, ihracat imkanlarını da araştırmaya başladık. Yurt içinde üretilen ürünlerimiz hem ulusal hem de uluslararası kalite standartlarına uygun, sertifikalı tesislerde üretilmekte. Ancak ilaçlar için ruhsatlandırma süreçleri ülkemizde olduğu gibi dış pazarlarda da uzun zaman alıyor. İlk ihracatımızı KKTC’ye gerçekleştirdik. 2012 yılında da Azerbaycan’da bazı ürünlerimizin ruhsatlandırma süreçleri tamamlandı ve ilk ihracatımızı aynı yıl yaptık. Bu yıl içinde de artarak devam edecek. Türkiye’de eşdeğer olan bir ürünümüzün, Azerbaycan pazarına daha önce girmemiş bir molekül olduğu için orijinal ürün olarak kabul edilmesi, bizim için hoş bir sürpriz / 41 oldu. Ayrıca Portekiz, Almanya, Hırvatistan ve Kırgızistan’daki firmalar ile çeşitli ürünlerimizin ruhsatlandırılması için lisans anlaşmalarımız var, süreçlerimiz ise devam ediyor. Ürünlerimiz için yeni pazarlar bulma konusunda aktif olarak çalışıyoruz ve umuyorum güzel sonuçlar alacağız.

D.: İhracat dışında başka ülkelerde yatırımlarınız ya da yatırım yapma planınız var mı? M.T.: Hali hazırda ruhsatlandırma için lisans verme ve ürün ihracatı dışında, yurt dışına yönelik sonuçlanmış bir çalışmamız yok. Ancak yurt dışı pazarlara daha hızlı girmek adına, imkânlarımız ölçüsünde, özellikle üretim tesisi olan yabancı bir ilaç firması satın almak için arayışlarımız devam ediyor.

D.: Üretim tesisiniz var mı? D.: Türk ilaç sektöründeki rekabete karşı ne Keymen İlaç M.T.: Şu anda bir üretim tesisine sahip değiliz, gibi çözümler üretiyorsunuz? Bayiler Toplantısı ancak çok yakında üretim yeri olan bir firma ile M.T.: Aktif olarak satış ve pazarlamasını satın alma görüşmelerimiz neticelenecek. Ayrıca yaptığımız tüm ürünlerimizde, ülkemizin önde yaklaşık 10.000 m2 kapalı alana sahip olacak bir gelen ilaç firmaları ile rekabet halindeyiz ve bu üretim tesisi kurmak için projemiz hazırlanıyor ve firmaların çoğunun kendilerine ait büyük ölçekli yıl içinde yatırıma başlamayı planlıyoruz. üretim tesisleri var. Dolayısıyla onlarla sadece ıskonto ve mal fazlası oranları ile rekabette öne D.: Türk ilaç sektörü üzerine neler geçmemiz kolay değil. Ancak tanıtımda ve söyleyebilirsiniz? hizmetlerimizde farklılıklar yaratarak rekabette M.T.: Türk ilaç sektörü 2013 yılında fiyatlandırma öne geçebiliriz. Pazarlama faaliyetlerimizi sistemindeki referans ülkelerin içinde olduğu çeşitlendiriyoruz. Rakiplerimizin aktif olarak krize bağlı olarak düşen ilaç fiyatları nedeniyle, çalışmadığı yerleri buluyoruz. Reçetesiz ürünler artan sıkıntılar ile boğuşmak zorunda kalacak. için bütünleşik pazarlama iletişiminin ileri ve Kutu satışları artarken cirolar düşecek ve çağdaş uygulamalarını sistemimize adapte azalan karlılık, iş yapma şekillerini daha da ederek etkin şekilde kullanıyoruz. değiştirecek. Belli ürün gruplarındaki çok düşük fiyatlar, üretim yapmayı imkânsız hale getirdi. D.: Sizi rakiplerinizden ayıran özellikler nelerdir? Firmaların dayanma gücüne göre bazı ilaçların M.T.: Öncelikle hem dünyada hem de bulunabilirliğinde sıkıntılar artmaya başlayacak. ülkemizde çok fazla firmanın yer almadığı bir Pazarda güçlenmek isteyen, pazara yeni giren segmentte; “aşı” alanında çalışıyor olmamız, ve girecek firmaların artan rekabeti de hepimizi bizim temel özelliğimiz. 40 yılı aşkın süredir zorlayacak. Düşen fiyatlar nedeniyle pek çok ülkemizin en eski aşı tedarikçisi hüviyetiyle yeni ürün ülkemizde pazara giremeyecek. büyük bir deneyime sahibiz. Halen, doz olarak en büyük tedarikçiyiz. Aile firması olarak Ancak tüm olumsuz koşullara rağmen, belli hızlı karar alma ve uygulama kabiliyetimiz alanlarda çalışma ve büyüme imkânları halen de değişen pazar koşullarına çabuk adapte var. Bunları önceden görenler daha da başarılı olmamızı sağlıyor. Pazarlamaya öncelik olacaktır. Bizim en başında pazara girerken veriyoruz ve tanıtım yapılmadan satışın portföyümüz içinde özellikle yer verdiğimiz gıda gerçekleşemeyeceğine inanıyoruz. Rekabetin takviyeleri ve tıbbi cihaz statüsündeki ürünler, az olduğu ürün gruplarına yönelerek, hızlı balık hem ilaç firmalarının hem de eczacıların önemli olmaya çalışıyoruz. kurtarıcıları olmaya devam edecek. Son yıllarda gerek yerli gerekse de çok uluslu ilaç firmaları D.: İlaç sektörünün geleceğini nasıl bu alanlarda önemli yatırımlar yapıyorlar ve bu görüyorsunuz? pazarın her gün gelişerek büyüdüğünü, pek çok M.T.: İlaç sektörünün geleceği her zaman yeni ürünün pazara sunulduğunu görüyoruz. parlaktır. Çünkü insan yaşamı devam ettikçe, SEKTÖRDEN SEKTÖRDEN 42 /

farklı formlarda da olsa, sadece hastalıkların yapmaları konusunda cesaretlendirdi. 20 yıl tedavisine yönelik değil, hastalıkların önlenmesi kadar önce, gerek ilaç hammaddesi, gerekse ve sağlığımızın devamı için de ilaçları bitmiş ilaçta hiç adı duyulmayan Hindistan, şimdi kullanacağız. Bunların içinde çok yüksek dünyanın üretim üssü olmaya doğru gidiyor. Bazı teknoloji ile üretilmiş ilaçlar olabileceği gibi, moleküller için Hindistan dünyanın neredeyse evimizde hazırlayacağımız tıbbi çaylar da tek tedarikçisi olma yolunda. Özellikle aşılarda, olacaktır. Artan ve yaşlanan nüfusla beraber ilaç doz olarak dünya ihtiyacının yarısından fazlasını tüketimindeki artışın ülkelerin sağlık bütçelerine sadece Hindistan üreterek, ihraç etmekte. yapacağı baskı, fiyat ve geri ödeme politikalarına Arjantin ise biyoteknolojiye önemli yatırımlar yaptı yeni düzenlemeler getirecektir. Belirli ürün ve yakın gelecekte daha çok adını duyacağız. gruplarında yüksek miktarlarda üretim yaparak ölçek ekonomisini kullanan firmalar yoluna Ülkemizde ilaç sektörü son birkaç yıla kadar devam edecek, belirli ürün gruplarında ise sadece kimya sektörünün bir alt dalı olarak daha dar alanlarda özel ürünlere yönelik çalışan görülmekteydi. Devlet nezdinde ismen olmayan firmalar ayakta kalacaktır. bir sektördük. Sektörümüzü temsil eden kuruluşların ve önde gelen firmalarımızın yoğun Firmalar hangi grupta olacaklarına karar çabaları ile ilacın önemi ve gelecek potansiyeli vermeliler. Biz bu noktada ikinci grupta olmayı devlet nezdinde kabul gördü. Ardından Türkiye seçtik. Kendimizi çeşitli ürün gruplarında İlaç Sektörü Strateji Belgesi ve Eylem Planı konumlandırarak yatırımlarımızı ona göre kaleme alındı. Taslak halindeki bu çalışma yapıyoruz. Pazardaki değişen koşulları kabul 2013 yılı içinde Bilim, Sanayi ve Teknoloji etmeyerek, eski usul ve şartlara göre çalışmak Bakanlığı tarafından yayınlanacak. Gecikmiş de isteyen ilaç firmaları, ecza depoları ve eczacılar olsa ilacın stratejik öneminin tüm paydaşlarca da pazardan çekilmek zorunda kalacaklar. İlaç kavranmış olması, ülkemizin yeni teknolojilere dışı ürünlerde tüketicilerin beklenti ve taleplerini yatırım yapmasını ve dış pazarlarda daha etkin karşılamak zorundayız. Diğer taraftan, arz ve olabilmesini sağlayacaktır. talebin eczanelerde buluşması ve danışmanlık hizmeti ile beraber verilmesi daha da önemli hale D.: Keymen İlaç’ın AR-GE’ye bakışı nasıl? gelecektir. M.T.: İlaç alanında araştırma yapabilmek için henüz imkanlarımız yeterli değil, ancak eşdeğer D.: Orijinal ilaç ve jenerik ilaç ayrımına nasıl ilaçlarda ürün geliştirme konusunda çeşitli bakıyorsunuz? firmalar ile işbirliklerimiz var. Gıda takviyeleri M.T.: Öncelikle ilacın iyisi, kötüsü olmaz ve alanında ise yine iş ortaklarımız ile yaptığımız ilaçta sadece bir kalite vardır. Kalitesiz ürün çalışmalar sonrasında geliştirdiğimiz Octamar piyasaya sürülmez. Sağlık Bakanlığı piyasa adlı şurubumuz pazarda çok başarılı bir gözetim ve denetim faaliyetlerini sürdürüyor. şekilde yol alıyor. Ayrıca yeni yatırım planlarımız Yapılan pek çok analiz ve teste rağmen piyasaya çerçevesinde sahip olacağımız üretim verilmiş, istenen kalite özelliklerine sahip tesislerinde AR-GE’nin “GE” bacağını kendi olmayan ürünler toplatılıyor. İlaç sektörünün hem bünyemizde de gerçekleştirme imkânımız orijinal molekülleri bulmak için para ve insan olacak. kaynağına önemli yatırımlar yapan araştırmacı ilaç firmalarına, hem de bu molekülleri patent D.: Selçuk Ecza Deposu hakkında ne süreleri bitince çok daha ekonomik fiyatlarda söylemek istersiniz? üretip piyasaya sunacak ve hatta bu ürünleri M.T.: 2007 yılından bu yana Selçuk Ecza geliştirerek katma değer yaratan eşdeğer ilaç Deposu ile kesintisiz devam eden bir işbirliğimiz firmalarına ihtiyacı var. var. Selçuk Ecza Deposu uzun yıllardır Türkiye’nin her tarafına kesintisiz olarak ilaçları D.: İlaç üretimi konusunda Hindistan gibi yola ulaştırmakla kalmamış, grubun prensibi olan bizden çok sonra çıkan ülkeler bile şu an “güven, denge, istikrar” temelinde sektörde bizden çok ileride. Sizce bunun nedenleri ne? ticari güveni de sağlamıştır. İnsan sağlığına M.T.: Hindistan’da devlet politikası olarak ilaç yönelik çalışmalarının yanında, sosyal sorumluluk sektörü öncelikli yatırım alanlarından biri olarak çerçevesinde eğitime yaptığı hizmetlerle belirlendi ve hedefler konuldu. Yatırımcıların Türkiye’nin geleceğine yatırım yapıyor olmasını ilaca yatırım yapması özendirildi ve ilaç çok önemsiyoruz. Büyüyen hacmimizle beraber firmaları desteklendi. Hindistan iç pazarının da sağlam temellere dayalı olan iyi ilişkilerimiz, büyüklüğü, ilaç firmalarını büyük ölçekli yatırımlar karşılıklı güven çerçevesinde devam etmektedir. YEMEK KÜLTÜRÜ KULTURU / 43

Beslenme yanlışlıkları ve eksiklikleri, buna bağlı gıda zehirlenmeleri ve olumsuz sağlık şartları, ortalama ömrün 40 sene sürmesine sebep oluyordu. Henüz ateşi keşfetmemiş bu insanlar gıdaları çiğ tüketmek zorundaydılar. Vahşi tabiat şartlarında insanların av hayvanları ile beslendiklerini düşündüğümüzde çiğ bir etin çiğnenip sindirilmesi insanın yaradılışına uygun değildir, dolayısıyla bu şekilde yaşamak zorunda olan insanın ortalama ömrü uzun olamazdı.

İnsan, ateşin keşfi sonrası pişirmeyi öğrenmiştir. Isının etkisi ile pişirilen gıdanın, proteininin ve karbonhidratının açığa çıkması sonucu kaloriye dönmesi ve liflerin kırılıp besin değerinin sağlanmasıyla, insanın metobolik yapısına uygun beslenme şartları oluşmuştur. Vedat Başaran Bu aşama ile insanlar, vahşi bir yaşam Osmanlı Mutfağı Araştırmacısı, biçiminden, insani bir yaşayış tarzına geçişi Yemek Sanatları Merkezi Başkanı sağlamıştır. Isı tekniği kullanılması ile insanlar yiyebilecekleri ürün yelpazesini genişletme imkânı bulmuşlardır. İnsanlar ilk başlarda et çeşitlerini çıplak ateşte pişirmişlerdir. Deneme Sosyalleşen yolu ile daha başarılı pişirme sistemlerinin arayışı sonucu tabiattaki çeşitli nesneleri yardımcı Dünyamızda araç-gereç olarak kullanmayı keşfetmişlerdir. Dayanıklı yapraklardan bambulara, taşlara ve Mutfağımız hatta hayvan derilerine kadar yardımcı araçlar kullanarak, daima daha iyi pişirme usulleri ünümüzde sıradan bir yaşamsal aramışlardır. prosedürün gereği olarak düşünülen G beslenme, aslında insan ırkının Uygarlığın Doğuşu varoluşunun esas nedenidir. Günümüzden Ziraat ve besicilik kültürü ile ilgili bilgilenme eski çocukluğumuza döndüğümüzde, dünyadaki dünyaya yavaş yavaş yayılmaya başlamıştı. Bu yeme-içme faaliyetlerinin toplumda hangi yayılma göçmenlerin, kervanlar halinde canlı boyutlarda ve ne şekilde yer aldığını hayvanlarını, bitki tohumlarını ve alet edavatlarını gözümüzün önüne getirdiğimizde, sosyal yanlarında taşıyarak, gittikleri yerlerde kendi hayattan bu kısa sürede asosyal hayata nasıl geçtiğimizi kendi kendimize kıyaslayabiliriz. 50 bin yıl, hatta daha öncesine gidersek, beslenmenin “iki ayaklı hayvan” diye tabir edilen canlının insana dönüşmesindeki katkılarının gözardı edilemez olduğunu görürüz.

Yeme içme faaliyetleri insan hayatında, insan ırkının mevcudiyetinin oluşması gibi büyük bir etkisi olmasının yanı sıra, sosyal cemiyetlerin oluşmasına, ekonomik ve teorik politikayı yönlendirmeye, egemenlik savaşlarının oluşmasına ve yeni toprakların keşiflerinin yoğunlaşmasına derinlemesine etki etmiştir.

Peki, Uygarlığın İlk Adımları Nasıl Atılmıştı? Tarih öncesi hayat zor ve vahşiydi. Bu şartlar altında tabii ki insan ömrü çok kısaydı. YEMEK YEMEK KÜLTÜRÜ 44 /

kullanımının adaletli bir sisteme oturtulması sağlanmıştır. İdare merkezleri köylere, köyler kasabalara, kasabalar ise kentlere dönüşmüştür. Artık uygarlık doğmuştur. Tabiatın ürünü insan, kısmen de olsa tabiatı kullanma becerilerini kazanmıştır.

Beslenmenin İnsan Hayatı Üzerindeki Etkileri Uygarlığın doğması ile savaşlar ortaya çıkmıştır. Savaş nedenlerinin başında insanların temel ihtiyacı olan besin maddeleri gelmektedir. Savaştaki başarı veya başarısızlığın dahi savaş sırasındaki beslenme şartlarıyla doğru orantılı olarak belirlendiği görülmektedir. Tarihte de tok orduların, aç ordulara karşı genelde kazandığı görülmektedir. Özellikle hasat zamanı savaş yapılmaması, o dönem uygarlıklarında besin ihtiyacının çok önemli olduğu bilincinin varlığını da göstermektedir. Savaşlarda karşı tarafın gıda depolarını ele geçiren taraf o savaşı kazanırdı. pratik bilgilerini tanıştıkları insanlarla paylaşması ile sağlanmıştır. İlk göçenlerin yıllar içinde nüfus İçgüdüsel olarak insanlar nehir kenarları veya bakımından çoğalması aynı zamanda artan sulak alanları tercih etmiş, böyle büyük bir yiyecek ihtiyacını da beraberinde getirmiştir. nimetten faydalanarak hem uygarlıklarının İkinci bir göç dalgası oluşturarak yeni yerleşim gelişimi, hem de beslenme, temizlik ve gıda merkezleri keşfetmişler ve hatta daha uzak maddeleri üretme konusunda çok büyük topraklarda yeni şartlar altında yaşama alışmaya ilerlemeler sağlamışlardır. Zaman içinde de çalışmışlardır. Bazen ektikleri tohumlar sonuç yapmış oldukları çeşitli icatlarla su gücünü vermemiş bazen de yanlarında taşıdıkları canlılar kullanmayı öğrenip, su değirmenleriyle buğdayı hastalanıp ölmüştür. Sağ kalan hayvanların ise una, unu da çeşitli yemeklere dönüştürerek, iklim şartlarına alışmalarını sabırla beklemişlerdir. çeşitliliği arttırmayı başarmışlardır.

Tarımsal ürünler ve buğday ılıman iklimde Tarih öncesi dönemlerde insanların icat ettiği yetişebilmesine rağmen yeşillikler düşük makineler, ilkel endüstrinin ilk adımlarıdır. rakımda verimli değildi. Yeşillikler için daha Yiyecekleri hazırlama esnasında yüksek rakımlar gerekiyordu. İnsanlar o gözlemlemiş oldukları deneyimler ise zamanlar bu iki seçenekten birini tercih etmek ilkel kimyanın başlangıcı sayılabilir. veya ortasını bulmak zorundaydılar. Taş devrinin Üretilen besin maddelerinin sonları ise buluşların patladığı, fakat aynı ateşle birlikteliği de ayrı zamanda yıkımın başladığı zamanlar olmuştur. bir teknik oluşturarak Tarımsal ürünlerin çoğaldığı bu dönemde, zararlı lezzet farklılıklarının böcekler ve kemirgenler artmıştır. Devamlı ekim, temelini teşkil etmiştir. toprağın verimsizliğine yol açmış, ağaçların kesilmesi ile topraklar adeta çöle dönüşmüştür. Zamanla, yeme içme faaliyetleri Tabii ki bu şartlar insanların göçlerine toplumlardaki devam etmesine sebep olmuştur. Arap sınıf körfezindeki insanlar kanallarla su taşıma farklılıklarında sistemi sayesinde kuru topraklarını sulamayı belirleyici başararak daha zengin ve iyi kalitede tarımsal faktörlerden biri ürün yetiştirmeyi becermişlerdir. Bu durum olmaya başlamıştır. yeni yerleşim merkezlerini düz ve suya Sofradaki yakın topraklara taşımıştır. Benzersiz sulama yiyeceklerin teknikleri geliştirilmiş, hendeklerin, kanalların grup ve bakımı ve onarımı, ilk işletme prensiplerinin ve çeşitlilikleri idari prensiplerin kurulmasını sağlayarak, su insanların / 45 statüsünü ortaya koymuştur. XVIII. yüzyılda balığı paylaşmakta uyumsuzluk gösterirken, da İngiliz soylularının sofralarındaki en lüks Türk balıkçıları Karadeniz’de bu uğurda can gıdaları, deniz aşırı ülkelerden gelen farklı vermişlerdir. sebze türleriydi, et ise alt tabakanın yiyeceği sayılıyordu. Buna karşın, Osmanlı döneminde Beslenme ihtiyacı insan sağlığı açısından tıp zenginler et tercih ederken, fakir sofralarının biliminin içinde de yer alarak, çeşitli araştırmalar vazgeçilmezi deniz ürünleriydi. ve çalışmalar yapılmış, özellikle endemik bitki türlerinden ilaç yapımı çok eski tarihlerden Günümüzde dünyanın gelmiş olduğu bugüne kadar devam ederek günümüze ışık bu inanılmaz entellektüel ve teknolojik tutmuştur. Büyük imparatorlukların mutfakları gelişmişlik seviyesine rağmen beslenme da bu nedenden dolayı “Hekim Başı”ların ihtiyacı küresel boyutta olumsuz değişim kontrolünde üretim yapmıştır. Osmanlı ve ilişkilerin oluşmasına etki etmektedir. İmparatorluğu’nda 1844’te basılan “Aşçıların Afrika’ya yapılan besin desteğine rağmen Sığınağı” adlı ilk yazılı yemek kitabı bile tıbbiyeci açlık ölümleri sürmektedir. Bahsedilen besin Mehmet Kamil Efendi tarafından hazırlanmıştır. kaynağı şayet 2 aylığına kesilirse, 2 milyon kişi açlıktan ölebilir. Globalleşen dünya Yeme içme faaliyetleri dinler açısından da gıda üretimi ve ekonomisinde, Rusya’daki önemli bir konu olarak ele alınmıştır. Yeme buğday üretimindeki bir zafiyetin Amerika’daki içme alışkanlıkları ve kuralları, bir dini grubu burger ekmeği ihtiyacını krize sokma ihtimali diğerinden ayırmak için kullanılan sembolik olduğu gibi, dünya üzerinde yaşanmakta araçların ve farklılık oluşturmada belirleyici olan rekabetlerinde de dengesiz bir sonuç prensiplerin başında gelmiştir. Hatta oluşturabileceği gözden kaçırılmamalıdır. AB farklı dinlerden de öte, aynı dindeki farklı kriterleri bile, bölge çiftçisinin bildiğini okumasını mezheplerden insanların bile yeme içme engelleyememektedir. Türkiye’de dahi kokorecin alışkanlıklarında farklılıklar oluşmuştur. Özetle AB uyum paketine girip girmeyeceği tartışma canlıların varoluşundan itibaren günümüze konusudur. İspanyollar ve Portekizliler, denizdeki dek gelen ve zamanla değişen beslenme alışkanlıkları, insanoğlunun hayatında, öncelikle yaşamını sürdürmek için, onu takiben de hayatlarındaki birçok alanda, önemli bir rol oynamıştır. KOLO İ PS PSİKOLOJİ 46 /

kesime hitap edebilecek haber, program, dizi hazırlayabilecek altyapı Türkiye’de mevcut. Bir araştırma şirketinin 2012 yılında yaptığı araştırmaya göre (Ipsos KMG 2012. Türkiye’yi Anlama Kılavuzu Araştırması), Türkiye’de toplumun %84’ü her gün televizyon izliyor, ancak sadece %18’i her gün gazete okuyor. Türkiye’de yaşayan insanların %62’sinin en çok dizi izlediği belirtiliyor. Araştırmada ortaya çıkan en ilginç başlıklardan biri ise erkeklerin %40’ının, kadınların da %38’inin izleyecek bir şey bulamadıklarında karşılarına ne çıkarsa onu izlemeleri. Eğitim seviyesi düştükçe televizyon izleme süresi ve program ayırt etmeden izleme alışkanlığının da arttığı görülüyor.

Anne ve babalar değiştikçe, geliştikçe çocuklar da gelişiyor. Neleri beğeniyor, neleri alkışlıyor, nelere gülüyor ve neleri önemsiyoruz? Bunların hepsi, çocuklarımızın kişiliklerini ve seçeneklerini etkiliyor. Televizyon bir yandan değişen toplum değerlerini yansıtırken, yani seyirci talebine cevap verirken, diğer yandan da yeni toplum değerleri oluşturuyor. Bu nedenle ekran Fatma Torun Reid karşısında sarf edilen zaman kadar, program Uzman Psikolog niteliği ve içeriği de önemli...

Bir dostum, 3 yaşındaki kızının televizyonda izlediği şarkıcıyı gösterip, kararlı bir sesle; “İşte Televizyonu Yararlı ben büyüyünce ‘falanca’ olucam” demesini anlatıyordu. Bu kararını; “Tabii ki olmak ister” Hale Getirin diye yorumluyordu. “Tam 10 dakikada 3 kez elbise değiştirdi ekranda. Hani Barbi bebeklerin oksanlı yıllarda başlayan televizyon elbise değiştirmesi gibi.” Belki 3 yaşın, renkli kanallarındaki çocuk gösterileri, tuvaletler içinde görünen ve çok alkışlanan D 2013 yılında da hızla devam ediyor. şarkıcıları kendine örnek alması, hayatının Çocuklar televizyon ekranının hem arkasında seçimini yapmış olması anlamına gelmez, hem de önünde bolca yer buluyorlar. ama pırıl pırıl zekâda ilkokul çocuklarının, Yetişkinlerin daha sık televizyon izlediği “İleride ne olmak istersin?” sorusunu; “Şarkıcı” saatlerde, makyajlı, takım elbiseli, “büyümüş diye cevaplandırmaları düşündürücü... Hele de küçülmüş” çocuklar şarkı ve yetenek “Neden?” sorusuna; “Zengin olmak istiyorum yarışmalarına katılabiliyorlar. Ya da evlerinde da ondan” diye cevaplandırıyorlarsa... 24 saat yayın yapan çocuk kanallarında yayımlanan programları izleyebiliyorlar. Televizyon tümüyle kötü değil. Eğlendirici Kısacası, televizyon oturma odasında duran bir olduğu kadar, yaratıcı, bilgilendirici, teknolojik aletten öte, çocuklar için kocaman düşündürücü programlar da var. Her şey bir dünya, hatta yeni bir arkadaş olabiliyor. gibi, televizyon da iyiye ve kötüye kullanılabilir. Bu durum yetişkinler için de neredeyse İzlediğimiz programlarda seçici olup, televizyon aynı. Çocuklarından televizyon izlememesini seyretmeyi hem eğlenceli, hem faydalı kılabiliriz. isteyip, televizyonun başında saatler geçiren, Bazı ipuçları: televizyon programlarına göre günlük t5FMFWJ[ZPOVJMFUJľJNCP[VDVEFĈJM JMFUJľJN programlarını ayarlayan anne-babalar var. kurucu bir araç olarak da kullanabilirsiniz. Ailece seyrettikten sonra, program hakkında konuşun. 2010 yılı itibarıyla Türkiye’de 1.117 adet yayın t"JMFZFNFLMFSJUFMFWJ[ZPOLBSľ‘T‘OEBPMNBNBM‘ kurumu var (TÜİK 2012. İstatistiklerle Türkiye Sofra başı sohbetleri aileyi birleştirir. Televizyon 2011). Bu da demek oluyor ki hemen her seyretmeyi yemek sonrasına bırakın. / 47

görüntü akışı çok hızlıdır ve televizyon programları çocukların akıllarına gelebilecek tüm sorulara cevap vermek için yeterli değildir.

Tam da bu noktada, çocukların merak ettikleri, televizyonda görüp ilgilendikleri konular hakkında daha fazla cevap bulabilmeleri için kitap doğru seçim olacaktır. Okuma alışkanlığı öğrenme merakı ile başlar. Çocuğun merak ettiği konu ile ilgili bir kitap, ona bir başkasına bağımlı olmadan kendi yaratıcı gücünü kullanma fırsatı verir. Daha okumayı bilmeden, anne ve t&LSBOLBSľ‘T‘OEBIBSDBOBO[BNBOL‘T‘UM‘PMNBM‘  babanın çocuk kitaplarını ona okuması, sayfaları başka aktivitelerin yerini almamalı. birlikte çevirmeleri, çocuğa büyük bir zevk verir. tZBľ‘OEBOLàÎàLÎPDVLMBS HFSÎFLWFIBZBM Aynı öykünün tekrar tekrar okunmasını ister, ayrımında zorlanabilirler. Bu nedenle özellikle ara sıra da kendi okuyormuşçasına sayfaları küçük çocuklar için hazırlanmış programları çevirirken resimlerine bakıp birlikte “okur”. Kitap seyretmelidirler. okuma sırasında anne ve baba ile geçirilen t5FMFWJ[ZPOÎPDVĈVPZBMBNBLJÎJO kaliteli vakit, çocuğun kazandığı araştırma kullanılmamalıdır. merakı, çocuğun televizyon bağımlısı olmasını t5‘QL‘HFÎNJľUFPZVOWFPZVODBĈBEPZBNBN‘ľ da engeller. çocuklar gibi, biz yetişkinler de renkli camın karşısında kendimizi dağıtabiliriz. Kendimizi Günümüzde birçok konuda yazılmış çocuk sınırlayabilirsek, çocuklarımızı da sınırlayabilmek kitabı var. Özellikle çocuk programlarının daha kolay olur. konularını kapsayan, o konular hakkında t"SBľU‘SNBMBSUFMFWJ[ZPOiUJSZBLJMJĈJOJOwCBĈ‘NM‘M‘L çocuğa eğitici öyküler sunan kitapları yarattığını ve zihinsel rahatlamadan çok zihinsel bulabilirsiniz. Böylece, çocuğunuzun içindeki durgunluğa sebep olduğunu gösteriyor. araştırma merakını yalnız televizyonla değil, kitaplarla da destekleyebilirsiniz. Çocuğunuz için Televizyonu Avantaja Çevirin Çocuğunuzun televizyonda izlediği bir program Bu yazı, Uzman Psikolog Fatma Torun Reid’in; hakkında size sorduğu soruları, çocuğunuza “Unutkan Erkekler, ‘Hadileyen’ Anneler” Yaşamın İçinden Psikoloji, -Remzi Kitabevi, 2012, 5. Basım- kitabından kitap okuma alışkanlığı kazandırmak için güncellenerek hazırlanmıştır. kullanabilirsiniz. Çocuklar 3-4 yaşlarında daha geniş çevreye, dış dünyaya yönelir. Bu yaşlarda çocuklar sürekli “neden”, “niçin”, “nasıl” gibi sorular sorarlar. Televizyonda izledikleri programlarda gördükleri hayvanlar, arabalar, ağaç türleri hakkında anne ve babalarına birçok soru yöneltirler. “Vapurun bacasından duman nasıl çıkıyor? Kuş havada kanat çırpmadan durabilir mi? Zürafanın boynu neden uzun? Arabanın lastiklerinden nasıl duman çıktı?” gibi sorularla büyüklerin kafalarını ve bilgilerini zorlarlar.

Bu süreçte büyüklerin sorulan soruları ilgi ve sade bir dil ile cevaplandırabilmeleri, çocuğun ortamındaki yetişkinlerin ilgilerini neye yoğunlaştırdıkları ve nasıl giderdikleri, çocuğun öğrenme merakını ve bu merakı giderme yollarını şekillendirecektir. Yetişkinlerin çocuğun sorduğu sorulara cevap için televizyonu göstermeleri doğru bir seçenek olmayacaktır. Televizyon tek başına çocuğun merakını gidermeye yetmez. Çünkü televizyondaki EKONOM EKONOMİ 48 /

devam eden finansal krizin önüne geçebilmek için ciddi adımlar attığı da vurgulanmıştır. Bölgesel olarak, küresel ekonomiye yön veren ülkelere baktığımızda ise, ABD ekonomisinin 2012 yılı dördüncü çeyreğinde %0,1 oranında büyüyerek, 2009 yılı ikinci çeyreğinden bu yana en düşük performansı sergilediğini görüyoruz. Öte yandan herkesin dikkatle takip ettiği FED (Amerikan Merkez Bankası) tüm eleştirilere rağmen, tahvil alım programına, yani piyasaya likidite sağlamaya devam edeceğini açıklamıştır.

Avro Bölgesi ise yılın son çeyreğinde, bir önceki çeyreğe göre %0,6 oranında daralırken; Çin’in 2013 yılı büyüme beklentisi Çin hükümeti tarafından geçen yılki %7,5 seviyesinde tutulmuştur. OECD tarafından yayınlanan Güneydoğu Asya Ekonomik Görünümü 2013 Raporu’nda da bölge ekonomisinin Kürşad Duman Selçuk Ecza Deposu yeniden ivme kazanacağı öngörülmüştür. Yatırımcı İlişkileri ve Sermaye Piyasası Müdürü Diğer taraftan, küresel alanda kur savaşları tartışması yeniden gündemdedir. Ülkeler ekonomilerini darboğazdan çıkarmak ve ekonomik büyümelerine ivme kazandırmak için Ekonomik Kriz dış ticaret alanında rakiplerinin önüne geçmeye çalışmaktadır. Bunu yapmanın en pratik Geride Kaldı mı? yollarından biri de yerel para birimini diğer para birimleri nazarında daha ucuz hale getirmektedir. üresel ekonomik krizin başlangıcından Uluslararası literatürde kur savaşları olarak bu yana 4 yıl geçmesine rağmen tanımlanan bu fenomenin önümüzdeki K dünya ekonomisi toparlanma dönemde gündemde daha fazla yer alacağı sürecine devam ediyor. Bu bağlamda açıktır. uluslararası kuruluşların küresel ekonomik büyümeye ilişkin tahminlerini yakın dönemde Petrol fiyatları açısından bakıldığında, revize ettiklerine tanık olduk. IMF’nin Ocak IMF’nin “Emtia Piyasaları İncelemesi 2012” 2013 tarihinde yayınladığı Küresel Ekonomik çalışmasında; emtia piyasalarının işleyişindeki Görünüm Güncelleme Raporu’nda ekonomik bozulmalar, arzda yaşanacak kesintiler ve büyümede toparlanma olacağı, ancak bu Çin, Amerika, Avrupa kaynaklı canlanma toparlanmanın Ekim 2012’de yayımlanan beklentileri nedeniyle petrol fiyatlarının yukarı Küresel Ekonomik Görünüm Raporu’ndaki yönlü dalgalanacağı öngörülmektedir. Petrol projeksiyonlara göre aşamalı bir şekilde fiyatlarında, özellikle bu şekilde görülen gerçekleşeceği ifade edilmiştir. Avro yukarı yönlü dalgalanmalar, petrol ihracatçısı Bölgesi’nde ve ABD’de alınan önlemler riskleri olan Rusya, Brezilya ve Körfez ülkelerinin azaltmıştır, ancak Avro Bölgesi’ndeki daralma ekonomilerine dönemsel olarak pozitif şekilde beklenilenden uzun sürdüğünden toparlanma yansırken, Türkiye gibi yoğun bir şekilde petrol da gecikmiştir. Avro Bölgesi’nde, özellikle ve petrol türevi ürünleri ithal eden, yükselen ve çevre ülke ekonomilerindeki olumsuz koşullarla gelişmekte olan ülke ekonomileri için negatif bir ABD’deki ciddi mali konsolidasyon riskleri gelişme olarak göze çarpmaktadır. azalırsa ve finansal koşullar iyileşmeye devam ederse, ekonomik büyüme öngörülenden Peki, bu dönemde Türkiye ekonomisinde neler daha güçlü olabilecektir. oldu ve önümüzdeki dönemden beklentiler neler? Ülke ekonomisindeki gelişmeleri şu 2013 yılı boyunca, dünya ekonomisinin 2012’ye şekilde özetleyebiliriz: Kasım 2012’de hızlı bir kıyasla yavaş büyümesi beklenmektedir. Yine artış kaydeden sanayi üretimi endeksi, Aralık IMF tarafından yayınlanan “Avrupa Birliği Finansal ayında beklentilerin altında kalarak daralmıştır. İstikrar Değerlendirmesi” raporunda, AB’nin Son çeyrek dönem değerlendirildiğinde ise, / 49

2012 yılının en zayıf performansını sergilemiştir. arasında seyrini devam ettirmektedir. Milli Orta Vadeli Ekonomik Program’da Türkiye’nin tasarruf oranları hala %10’lar seviyesindeyken, 2013 yılında %4 büyümesi öngürülmüştür. iç kaynakların ekonomik büyümeyi finanse Tüketici güveni cephesinde ise Reel Kesim etmesi kolay görünmemektedir. Bu durumda Güven Endeksi, Şubat ayında bir önceki aya ekonomik büyüme ihracata dayalı olmakta, fakat göre 5,4 puan artarak 107,5 ile son sekiz üretim açısından, başta petrol ve petrol türevleri ayın en yüksek seviyesinde gerçekleşmiştir. olmak üzere, hammaddeler büyük oranda Bu dönemde, Tüketici Güven Endeksi de bir yurt dışından ithal edildiği için, hızlı ekonomik önceki aya göre 0,9 puan artış kaydederek 76,7 büyüme gösterilen dönemlerde cari açıktaki seviyesine ulaşmıştır. tırmanış, cari açığın finansmanı açısından, riski arttırmaktadır. Öte yandan cari açığın İstihdam tarafına bakıldığında; işsizlik oranı, finansmanının da özellikle “sıcak para” diye tabir işgücüne katılımdaki artışın yanı sıra, yurt edilen kısa vadeli sermaye girişleri ile sağlanması içi iktisadi faaliyetin 2011 yılına kıyasla da yapısal kırılganlığı arttırmaktadır. yavaşlamasının da etkisiyle Kasım 2012’de %9,4 düzeyine yükselmiştir. 2013 yılının ilk dönemi, makroekonomik dengeler açısından yukarıdaki gibi kısaca Ocak ayında ihracat bir önceki yılın aynı ayına özetlenirken; ilaç sektörü açısından neler göre %11,2, ithalat ise %7,6 oranında artmıştır. getirdiğine de bakalım. Güncel IMS verilerine Böylece, yıllık bazda son 14 aydır gerileyen göre Türkiye İlaç Pazarı dünyada 16., Avrupa’da dış ticaret açığı Ocak ayında %2,4 oranında ise 6. büyük pazar konumundadır. Bu lider genişleyerek 7,3 milyar USD düzeyinde konumun önümüzdeki dönemde de güçlü gerçekleşmiştir. 2012 yılının son çeyreğinde demografik özellikler nedeniyle devam etmesi ekonomik aktivitede öngörülen toparlanmanın beklenmektedir. Elbette tüm dünyada olduğu beklendiği ölçüde gerçekleşmemesine gibi, özellikle küresel ekonominin güç bir bağlı olarak cari açık Aralık 2012’de piyasa dönemden geçtiği bu yıllarda, sektörümüzde de beklentisinin altında kalmış ve 2012 yılı tüm paydaşlar için zor koşullar mevcuttur. Son toplamında 48,9 milyar USD’ye gerilemiştir. üç yılda kamu tarafından yapılan fiyat indirimleri neticesinde, kamunun ilaç harcamaları Vergi gelirlerinde kaydedilen artışa bağlı olarak, 15 Milyar TL seviyelerinde tutulmuştur. bütçe gelirlerinin bir önceki yılın aynı ayına kıyasla Önümüzdeki dönemde, özellikle kamu harcamalardan daha hızlı yükselmesi, merkezi otoritelerinin öngörüleri, kamu ilaç harcamalarının yönetim bütçesinin 2013 yılının ilk ayında TL bazında 2013 yılında yaklaşık %6, 2014 5,9 milyar TL fazla vermesini sağlamıştır. yılında ise yine yaklaşık %7 büyümesi yönündedir. Bu doğrultuda gidildiğinde, Enflasyon cephesinde ise Ocak ayında gıda pazarın beklenen enflasyon oranlarına paralel fiyatlarındaki hızlı yükseliş nedeniyle yukarı bir büyüme sergilemesi oldukça muhtemel yönlü bir seyir izleyen yıllık TÜFE artışı, Şubat görünmektedir. 2013 yılının ilk çeyrek ayında gıda fiyatlarının mevsimsel faktörler döneminde ise ilaç pazarında pozitif yönde nedeniyle gerilmesinin de etkisiyle bir miktar bir büyüme söz konusudur. Sektörde bu ivme kaybetmiştir. Şubat ayında, TCMB finansal yıl için pozitif yönlü tek haneli bir büyüme istikrar konusundaki hassasiyetini belirterek; beklenmektedir. faiz koridorunun alt ve üst bandında indirime giderken, TL ve YP zorunlu karşılık oranlarını Tüm sağlık sektörü ve özelinde ilaç sektörünün değişen vadelerde yükseltmiştir. bütün paydaşları açısından verimli, üretken ve ekonomik olarak karlı bir dönem olması dileğiyle... Tüm bu gelişmelerin ışığında 2013 yılının ilk döneminde Türkiye için 2012’ye göre hafif bir ivme kazanan ekonomiden söz edebiliriz. Fakat ihracat potansiyeli açısından halihazırda en önemli partner olarak görünen AB bölgesindeki oldukça yavaş gerçekleşen toparlanma, Türkiye ekonomisini zorlamaktadır. Ekonominin geneline bakıldığında ise yapısal sorunların devam ettiğini görmekteyiz. Türkiye ekonomisi cari açığın finansmanı ve hızlı büyüme makası ZM İ TUR TURİZM 50 /

Kaz Dağları’nın Doruklarından Ege’nin Maviliklerine

dremit, sayısız efsaneye ve mitolojik zamanında, 1231’de Türkler tarafından ele Şahin Deresi Kanyonu öyküye konu olan Kaz Dağları geçirilmiş ve 1299’da Karesi Beyliği’ne E ile doğa harikası Edremit Körfezi bağlanmıştır. Yöre 1335’te Osmanlıların eline arasında yer alan, temiz denizi, plajları, tarihi geçmiş ve Anadolu Eyaleti’nin bir parçası ve arkeolojik eserleriyle güzelliği tamamlanan olmuştur. Daha sonra Hüdavendigar Eyaleti’nin nadide bir ege incisidir. Karesi Livası’na bağlanmıştır.

İlçe ve çevresi ile ilgili tarihi bilgiler Antik Çağa 1476’da Edremit’teki Rumlar isyan ederek aittir. Yöre bu dönemde Küçük Asya’nın Mysia şehri yakıp yıkmışlar, fakat isyan Saruhan Bey bölgesine dahildir. Adramytteion, adıyla tarafından bastırılmıştır. 1471’de Fatih Sultan M.Ö. XV. yüzyıl dolaylarında kurulan Edremit’in Mehmet Edremit’e gelerek, Midilli Adası’nın bazı tarihçilere göre başka adları da vardır: kuşatılmasını ve ele geçirilmesini buradan Adramut, Adramyttion, Adramityom, yönetmiştir. Daha önce, 1450’lerde bir ferman Landramytti, Pidassus. yayınlayarak Edremit çevresine Rumların yerleşmesini yasaklayan da Fatih Sultan Edremit, Truva-Bergama yolu üzerinde Mehmet’tir. Bu yasak 1800 yılında kaldırılmıştır. bulunduğu için sık sık el değiştirmiştir. Truva Savaşı’ndan sonra yöre Lidyalıların eline Edremit 1867’de ilçe olmuştur. Kurtuluş Savaşı geçmiş, bunu Pers egemenliği izlemiştir. Bu döneminde Kuva-yi Milliye hareketlerinin yıllarda Edremit halkı isyan etmişse de büyük bir başladığı ilk yöreler arasında Edremit de vardır. kısmı öldürülerek isyan bastırılmıştır. Yöre daha Kaymakam Şehit Hamdibey ve bazı eşraf sonra Romalıların ve Bizanslıların egemenliği kişiler komiteler kurmuş, işgal kuvvetleri ile altına girmiştir. silahlı çatışmada bulunmuşlardır. Ayvalık ve Dikili cephelerinin kurtarılmasında da önderlik Yöre, M.Ö. 718’de İstanbul üzerine yürüyen etmişlerdir. 1 Temmuz 1920’de Yunanlılar İslam ordularının işgaline uğramıştır. 1076’da tarafından işgal edilen Edremit, 9 Eylül 1922’de Selçuklu Sultanı Süleyman Şah, daha sonra işgalden kurtulmuştur. da Ebülkasım tarafından üst üste işgal edilmiş ve yağmalanmıştır. Bu yıllarda halk, Edremit’i Edremit ve civarı, çeşitli uygarlıklara ait sanat terk ederek çevreye dağılmıştır. 1090’da eserlerinin bulunduğu bir tarih vitrinidir. yörenin bütünü terk edilmiştir. Haçlı Seferleri Bugünkü Edremit’e 6 kilometre uzaklıkta, Truva sırasında Edremit birçok kez istila edilmiş ve Savaşı’ndan önce kurulmuş olan antik kenti yağmalanmıştır. Ardından, Alâeddin Keykubat Lidya Kralı Krezüs’ün kardeşi Adramis yeniden / 51

onarttı ve geliştirdi. Buraya kendi adını verdi. Pelasgların kurduğu Antandros’tan Leleg ve Yöre, Roma hâkimiyeti altında adalet örgütünün Kilikyalılar kenti olarak da söz edilir. Kentin merkezi oldu. Adramytteion’dan Assos’a giden yol üzerinde olması, askeri önemini arttırmıştır. Homeros’un İlçedeki kalıntılar arasında; Altınoluk’taki Şahin İlyada adlı yapıtında Lyrnessos olarak geçen Kale ören ve mahzenleri ile Antandros Antik kentin, Antandros olması olasılığı da büyüktür. Kenti, Manastır Çayı dolaylarında bir sağlık Antandros, M.Ö. VI. yüzyılda birçok kez Midilli merkezinin kalıntıları, Ortaoba Köyü yakınlarında ve İranlılar arasında el değiştirdikten sonra Paşasultan Zaviyesi ve Eski Tekke dolaylarında, M.Ö. 427’de, bir ara Atina’nın egemenliği bir taban mozaiğinin kalıntıları öne çıkmaktadır. altına girdi. Daha sonra Roma yönetiminde Asya Eyaleti’ne katıldı. Kentte basılmış Kaz Dağları’nın güneyinde ve Edremit paraların üstünde, Artemis başı betimlenmiştir. Körfezi’nin kuzeyinde bir tepenin üzerinde Hıristiyanlık döneminde ise piskoposluk merkezi kurulu Antandros, kale ve mezarlıkla çevrilmişti. olmuştur. Antandros nekropolü Yarmataş Batıda Gargara, doğuda Adramytteion vardı. Tepesi’nin batısında yer almaktadır. Nekropol Edremit Körfezi ZM İ TUR TURİZM 52 /

Küçükkuyu’nun kuzeyinde, Adatepe Köyü’nün güneyindeki geniş alana hâkim bir tepede Zeus Altarı isimli bir tapınak bulunmaktadır. Zeus’un bu tepede Afrodit’le bir araya gelip, bir yandan da savaş yönettiği rivayet edilmektedir.

Selçuklular döneminde Yusuf Sinan tarafından yaptırılan Kurşunlu Cami (Hekimzade Yusuf Sinan Camii) Kurşunlu Caddesi’ndedir. Kesme taştandır. Tek kubbeli camilerin klasik örneklerindendir. Önünde, üç bölümlü, sivri kemerli son cemaat yeri vardır. Duvarlar kirpi saçaklarla sona erer. Sekizgen kasnak üstüne oturan kubbesi kurşunla kaplıdır. Kubbe duvarı ortasında çok kenarlı mihrap nişi yer alır. Minare, kare kaide üstünde silindirik olarak yükselir. Caminin bir de medresesi olduğu bilinmektedir. Ancak günümüzde izi kalmamıştır. Avlusunda alanı inşa faaliyetleri sırasında ortaya çıkmış Yusuf Sinan’ın kabri vardır. Antandros ve 1989-1996 yılları arasında kurtarma kazıları Antik Kenti yapılmıştır. 2001 yılında başlatılan kazılarda, Eşref Rumi Camii, Osmanlı mimarisi son Taban Mozaiği M.Ö. VII. ve II. yüzyıllar arasında kullanıldığı dönem özelliklerindedir. Kesme taştan duvarlar anlaşılan nekropolde, üst üste iki ve üç kat kademeli olarak yükselmekte, dikey ve yatay olarak yerleştirilen lahit mezarların yanı sıra farklı çizgilerle bölümlere ayrılmaktadır. Birinci şekillerde birçok gömü yapıldığı görülmüştür. kademedeki dişli friz ile ikinci kademedeki Bu mezarlardan çıkarılan mezar hediyeleri, yuvarlak kemerler ilgi çekicidir. Üçüncü Balıkesir Müzesi’nde sergilenmektedir. Kaçak kademede üst örtüsü bulunur. Orta bölüm kazılar sonucu ortaya çıkan Roma dönemine ait kubbe, yanlar tonoz ile örtülüdür. Her yüzde, bir taban mozaiği çevresinde yapılan sistemli yüzeyleri bölümlere ayıran payelerin üst kazılar sonucunda M.S. I. yüzyıla tarihlenen ve bölümleri küçük kulecikler halindedir. İçeride duvarlarında fresk bulunan, taban döşemeleri kubbeyi korint başlıklı dört paye ile bunlara mozaikli bir ev bulunmuştur. dayanan kemerler taşımaktadır. Kuzey kenarda mahfil yer alır. Taş minberin kapı ve kürsüsünde süsler vardır.

Emir Ali Türbesi dikdörtgen planlı, moloz taştan yapılmış, küçük bir yapıdır. Yalnızca bir kenarında kapı ve pencere vardır. İçinde Emir Ali’nin sandukası bulunmaktadır.

Edremit Belediyesi tarafından kurulan Ayşe Sıdıka Erke Etnografya Müzesi’nde Kuvâ-yı Milliye odası, geleneksel Türk ev odaları, el yapımı eserler ve eski silahlar sergilenmektedir.

Antandros, İ.Ö. 5. yy lahtinin açıldığı an

Sağda: Antandros mezarlığından ele geçen mezar hediyeleri

Fotoğraf: Firdevs Sayılan / 53

Edremit doğa ananın cömert davrandığı yörelerdendir. Yörenin en önemli değeri olan Kaz Dağları, zengin fauna ve florası ile benzersiz bir doğal hazinedir. Dağın İlk Çağ sırasında “İda” adı verilen bölümü, Edremit Körfezi’nin kuzeyinde yer alır. İkinci bölüm ise içe doğru bir yay çizer ve kuzeydoğuda Ağıl Dağı olarak sürer. Kaz Dağları’na ilçenin dört noktasından ulaşılabilir. Bunlar Zeytinli, Kızılkeçili Köyü, Güre Köyü ve Altınoluk istikametinden çıkan orman yollarıdır.

En yüksek tepesi 1.774 metre yükseklikte olan Kaz Dağları’nın Kalabak ve Sarıkız dorukları arasında buz ve kar yalakları (kalıcı karların bulunduğu yüksek dağ yamaçlarında doruk boynunun aşağısındaki yuvamsı oyuklar) görülmektedir. 17 Nisan 1994 tarih ve 21555 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 93/4243 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile dağın Edremit sınırlarında kalan 21.300 hektarlık bölümü Millî Park ilan edilmiştir.

Antik Çağlarda Mysia olarak bilinen; Mysialılar, Karlar, Troialılar, Lelegler, Luriler, Lidler, Büyük İskender, Bergama Krallığı ve Roma İmparatorluğu’nun yerleştiği Milli Park bölgesinde; Thebe, Astria, Anderia, Antandros, Adremytteion, Killa, Khrysa, Lyrnessos gibi antik kentlerin izleri hissedilir. Ayrıca Sarıkız efsanesinin geçtiği Sarıkız Tepe ile Hasan Boğuldu efsanesinin geçtiği Sutüven Şelalesi ve Hasan Boğuldu Göleti de Milli Park sınırları bulunan bu ağaç türü, Babadağ’ın kuzeydoğu Kazdağı Göknarı içindedir. yamaçlarında yayılım gösterir. 25-30 metre Abies Equi-trojani kadar boy atabilen, dar ve konik tepeli, piramit Milli Park’ın bitki zenginliğini ve doğal peyzaj görünüşlü dekoratif bir ağaçtır. Mısır koçanına değerlerini sunduğu vadilerde düzenlenen benzer uzun kozalakları olur. Bu bölge 1988 günübirlik kullanım alanlarında, rekreasyonel yılında çıkarılan bir yasa ile “Kaz Dağları hizmetler sunulmaktadır. Milli Park’ta mahalli Göknarı Tabiatı Koruma Alanı” ilan edilerek özel yetkililerin göstereceği kontrollü noktalarda korumaya alınmıştır. Karaçam, kayın, kestane, çadırla ve karavanla konaklama yapılabilir. meşe, kızılağaç ve çınar diğer ağaç türleridir. Sistus (Laden), erika, karaçalı, böğürtlen, Kaz Dağları ve çevresi yoğun ormanlarla sarmaşık ile kekik, adaçayı, sumak gibi tıbbi kaplıdır. Ana kütlenin batısına doğru Assos, bitkiler açısından da çok zengindir. Babakale etrafında arazinin yapısı değişir ve volkanik bir özellik kazanır. Özellikle dere Ünlü tarihçi Homeros’un “Bol pınarlı vahşi yataklarında ve bazı kırsal alanlarda, Akdeniz’e hayvanlar anası” olarak betimlediği Kaz özgü bitki topluluklarından olan makilere Dağları’nda, günümüzde de su bakımından rastlanır. Bu maki topluluklarını oluşturan defne, zengin kaplıcalar ve termal kaynaklar kocayemiş, mersin, pınar meşesi, katırtırnağı bulunmaktadır. Edremit, Akçay ve Altınoluk’un ve yabanıl zeytin ağaçları Kaz Dağları’nın iklim buz gibi soğuk içme ve kullanma suyu Kaz özellikleri ile özdeşleşmiştir. Dağları’nın eriyen kar sularıdır. Kaz Dağları’ndan gelen orman havası ile denizin iyotlu ve oksijen Kaz Dağları’nda çeşitli ağaç türleri bulunur. Kaz miktarı yüksek havası birleşince Altınoluk Şahin Dağları Göknarı bunların en değerlilerindendir. Deresi Kanyonu civarı “oksijen çadırı” diye ifade Kendi doğal ortamında sadece Kaz Dağları’nda edilmektedir. Yapılan ölçümlere ve bilimsel ZM İ TUR TURİZM 54 /

Üstte: Sarı Çiğdem Crocus

Altta: Yabani Sarımsak Allium Kurtzianum

Sağda: Sarıkız Türbesi

da çeşitli söylencelere konu olmuştur. “Sarıkız” bunların en yaygınıdır. Söylencenin kahramanı Sarıkız, burada kaz çobanlığı yaptığı için “Kaz Dağları” diye anılmaya başlanmıştır. Bir diğer önemli söylencede “Hasan Boğuldu” adıyla bilinmektedir.

Kaz Dağları çevresindeki Türkmen köylerinde gelenek ve görenekler hala yaşatılmaktadır. Tahtacı Türkmenlerin yaşam tarzlarına ilişkin değerler, Tahtakuşlar Etnografya Müzesi’nde sergilenmektedir. Hacıaslanlar Köyü’nde yıllardır her Hıdrellez’de, Tahtacı Türkmenlerin yaşamından kesitlerin sunulduğu kültürel etkinlikler düzenlenmektedir.

Kaz Dağları’nın beslediği çay ve dereler, özellikle yaz aylarında piknik sahası olarak iç turizmin canlanmasında önemli pay sahibidir. Edremit ilçesinin başlıca çay ve derelerini Edremit Çayı, Zeytinli Çayı, Kızılkeçili Çayı, Mıhlı Çayı, Manastır Çayı, Şahin Deresi, Eybek Deresi teşkil eder. Edremit Ovası ise Edremit Körfezi’nin kuzeydoğusunda, denizden 25 metre yükseklikte, tektonik oluşumlu bir ovadır. dayanaklara göre dünyanın en yoğun oksijen Doğusunda, denizden 33 metre yükseklikte, oranına sahip yerlerinden bir tanesidir. Havran Ovası uzanır.

Kaz Dağları’nın özellikle derin vadilerinde ve Edremit’in sahil şeridinde yer alan dört beldesi; yüksek tepelerinde yırtıcı kuşlardan kartal, Zeytinli, Akçay, Güre ve Altınoluk birer turizm şahin, atmaca, kerkenez ve kuzgun görülür. merkezidir. Bu dörtlü, temiz denizleri ve plajları Ayrıca Kaz Dağları, göç eden kuşların önemli ile keyifli bir tatil için idealdir. Akçay Beldesi ve bir uğrak yeridir. Sayıları azalmış olan keklik, sahil şeridi başlı başına bir plajlar merkezidir. bıldırcın, karatavuk, martı, karga ve tahtalı gibi Bu plajlar Zeytinli sahilinden başlayarak kuşlara da rastlanır. Yörede ayrıca ayı, karaca, Güre’ye kadar uzanan uzun bir şeritte yer alır. yaban kedisi, su samuru, sincap, yarasa, kirpi, Akçay’ın belli kesimleri ince kum ve sığ deniz tavşan, porsuk, sansar, tilki, yaban domuzu, özelliğine sahip, belli kesimleri ise hafif taşlı alabalık ve sazan türleri bulunmaktadır. ve derin özelliğe sahiptir. Denizden kaynayan soğuk ve tatlı su, plajın önemli bir özelliğini Kaz Dağları’nın mitolojide de önemli bir yeri oluşturmaktadır. vardır. İlk güzellik yarışması burada yapılmış, baş tanrı Zeus, Ganimedes’i bu dağdan Bol oksijeni, kordonu, çay bahçeleri, eğlence kaçırmış, Paris, İda’da büyüyüp evlenmiştir. mekanları, dondurmacıları, alışveriş merkezleri, Truva Savaşı da tanrılarca buradan izlenmiştir. birbirinden şirin otel ve pansiyonları ile huzurlu Aynı yöre, Müslümanlığın yayılışından sonra bir cennet olan Akçay’da, yaz sezonunda her / 55 sabah Ayvalık ve adalarına, Assos’a tekne turları Akçay ile Altınoluk arasında kalan Güre de düzenlenmektedir. Akşamları ise yat ve gezi eşsizdir. Kaz Dağları eteklerinde bulunan belde, tekneleri ile mehtap turları yapılmaktadır. Her özellikle sıcak suları ile ünlü bir termal turizm yıl Ağustos ayı içerisinde Akçay Belediyesi’nce merkezidir. Belde merkezinde bulunan mini Zeytin Festivali gerçekleştirilmektedir. amfi tiyatroda çeşitli kültür ve sanat etkinlikleri yapılmakta, ayrıca Güre Belediyesi tarafından Altınoluk, Edremit’e 25, Akçay’a 17 kilometre Ağustos ayı içerisinde, Güre Sarıkız Etkinlikleri, mesafede bulunmaktadır. Sahil kesimi doğal organize edilmektedir. plajlarla dolu olup tatil evleri, siteler, eğlence yerleri ve konaklama tesisleri bulunmaktadır. Akçay-Edremit karayolundan 2 kilometre içeride Beldenin dağ kısmında ise çay bahçeleri yer bulunan Zeytinli Beldesi, Kaz Dağları eteklerinde almaktadır. Kilometrelerce uzunluktaki Altınoluk kurulmuş şirin bir kasabadır. Mehmet Alan plajları, tertemiz deniz suyu ve incecik kumlarıyla Köyü’nden Kaz Dağları’nın zirvesine ulaşılır. ziyaretçilerini kendine hayran bırakmaktadır. Zeytinli’de eski sistem zeytinyağı elde edilen Altınoluk Amfi Tiyatro’sunda çeşitli kültür ve fabrikalar gezilebilmektedir. sanat festivalleri sürdürülmektedir. Yörede Ağustos ayı içerisinde Altınoluk Festivali Edremit’te, ilçenin doğal zenginliklerini doyasıya düzenlenmektedir. yaşayabileceğiniz çok sayıda mesire ve kaplıca bulunmaktadır. Yunus Emre Parkı ilçenin Altınoluk yöresi, temiz ve bol oksijenli girişindedir. Çay bahçeleri, havuzu ve rengârenk özelliğinden dolayı tıp çevrelerinin kalp ve çiçekleri ile güzel bir dinlenme yeridir. Sızma ve astım hastalarına tavsiye ettikleri bir yerdir. kontinü denilen sistemlerle zeytin meyvesinin Yörede bulunan Narlı Köyü, 200 metreyi sıkılarak zeytinyağı elde edilen fabrikalar ilçe bulan yüksekliği, tatlı suyu, manzarası, köyün merkezinde görülebilir. Ayrıca zeytin, zeytinyağı, doğusunda ve batısında bulunan kanyonları sabun gibi ihtiyaç maddeleri, yöresel ürünler ile adeta bir oksijen deposudur. Tarihi Baş ve hediyelik eşyaları bulabileceğiniz çok sayıda Değirmen Köprüsü yörede görülmeye değer dükkân ve mağaza görülmeye değerdir. yerlerdendir. Köprü, Roma mimarisi ile yapılmış olup, eski zamanlarda Truva’ya giden tek İzmir-Çanakkale karayolu üzerinde bir orman ulaşım yoludur. Bugün ise yöredeki zeytinliklere içi dinlenme yeri olan Sutüven, Edremit’e ve dağ yürüyüşü yapanlara yol vermektedir. 20 kilometre uzaklıktadır. Alanda 8 metre Bu mevkide ayrıca küçük göletler ve şelaleler yükseklikten dökülen ve yörenin adı ile anılan bulunmaktadır. Sutüven Şelalesi bulunmaktadır. Zeytinli-Beyoba

Altınoluk-Papazlık, eski ve yeni mimarinin uyumu

Fotoğraf: Firdevs Sayılan ZM İ TUR TURİZM 56 /

Bostancı Köyü Kaplıcaları, Bostancı Köyü Üstte: Hasan sınırları içinde, Edremit-Burhaniye karayolu Boğuldu Göleti üzerindedir. Suyu, sodyum sülfatlı oligametalik Altta: Şahin Deresi gruptandır. İçme suyu olarak beslenmeye Kanyonu bağlı florür noksanlığı, diş çürüğü profilaksisi ve benzeri rahatsızlıklara; banyo kürü olarak ise hareket sistemi rahatsızlıkları, dejeneratif ve inflamatuvar romatizmal hastalıklar, kardiyovasküler sistem hastalıkları, esansiyel hipertansiyon, sinir sistemi hastalıkları psikosomatik hastalıklar, cilt hastalıkları, yaşlılık, siklus bozuklukları, aterosklerotik damar hastalıkları ve benzeri rahatsızlıklara iyi gelmektedir.

Derman Kaplıcası, Edremit-Burhaniye yol kavşağı üzerinde, Akçay’a 12, Edremit’e 3 kilometre uzaklıktadır. Eskiden Frenk Kaplıcası adıyla anılan suyun kaynaktaki sıcaklığı 48-58ºC arasında değişmektedir. Sularının romatizma, lumbago, filibit ve kadın hastalıklarına iyi geldiği bilinmektedir.

Altınoluk sınırları içinde bulunan Şahin Deresi Kanyonu, dağdan çektiği çam kokulu havayı ovaya dağıtırken, denizden aldığı iyot kokulu havayı, dağa çıkartarak bir çeşit baca görevi görmektedir. Temiz kaynak suları olan, bol ağaçlı bir piknik yeridir. Ayrıca konaklama tesisi ve restoranı bulunmaktadır. Çevresi şifalı bitkilerle bezeli olan kanyona, Orman İşletme Müdürlüğü’nden izin alınarak girilmektedir.

Subaşı, Altınoluk’un 2,5 kilometre batısında, Doyran Köyü’ne çıkan yolun 500 metre sağında, içme-kullanma suyunun sağlandığı kaynağın başıdır. Asırlık çınar ve ceviz ağaçlarının gölgelediği Subaşı’nda, çağlayan üzerinden ulaşılan şelale ilgi çekicidir. Dinlenme suyunun serinliğinde oturabileceğiniz kır yerinde manzara seyir terasları ve oyun alanları gazinoları vardır. bulunmaktadır. Şelalenin biraz ilerisinde doğal kayanın havuz haline dönüştüğü güzel bir piknik Güre Köyü’ne 3 kilometre mesafede halka yeri olan Hasan Boğuldu yer alır. açık Gelinçamı piknik alanına Güre’den itibaren yeni açılan yol ile ulaşılabilir. Her Güre Kaplıcaları, İzmir-Çanakkale karayolu yıl Güre Belediyesi’nce yapılmakta olan üzerindedir ve ulaşımı oldukça kolaydır. Sarıkız Etkinlikleri’nin bir bölümü de burada Kaplıca suyu, florür içeren sodyumlu sülfatlı yapılmaktadır. termal sular grubuna girmektedir. Su; kadın hastalıklarına, kronik iltihabi sendromlara, Pınarbaşı piknik alanı Güre Köyü sınırları içinde, üst solunum yolları hastalıklarına, guatra, Akçay’a 6 kilometre mesafededir. Yamaçtan cilt hastalıklarına, kireçlenmeye, böbrek taşı akan buz gibi su yaz aylarında serinlemek için ve kumlarına, karaciğer rahatsızlıklarına, idealdir. Ayrıca piknik alanı içerisinde alabalık romatizmal hastalıklara; kardiyovasküler üretilen bir çiftlik bulunmaktadır. sistem, aterosklerotik damar ve sinir sistemi hastalıklarına, sikluk bozukluğa, post travmatik Zeytinli Çay Bahçesi, Zeytinli Çayı’nın kenarında lezyonlara iyi gelmektedir. bulunan piknik ve mesire yeridir. Zeytinli / 57 merkezden 500 metre ileridedir. Zeytinli’nin bulunmaktadır. Kamp için son derece idealdir, Akçay bölgesinde bulunan Altınkum mevkii konaklama ve yeme-içme tesisleri vardır. ise belediye plajı, çay bahçeleri, otel, motel, pansiyon, yeme-içme tesisleri ve eğlence yerleri Kaz Dağları topografik özellikleri ile dağcılık ve ile turizme hizmet sunmaktadır. trekking için uygun alanlar oluşturmaktadır. Şahin Deresi Kanyonu, Dere Çatı Mevkii, Kızılkeçili-Çağlayan, Akçay’a 2-3 kilometre Fidanlık Mevkii, Narlı Köyü’nden çıkış, Zığındere, uzaklıktadır. Çağlayan piknik yeri, Kızılkeçili Avcılar Köyü Çıkış, Edremit-Zeytinli, Sutüven Köyü’nün hemen yanı başındadır. Çay Şelalesi ve Hasan Boğuldu, Ayı Deresi, kenarı piknik için son derece elverişli olup, Dalaksuyu Mevkii, Sarıkız Tepesi dağcılık ulu ağaçların gölgelediği şirin bir köşedir. için uygundur. Ancak Milli Park’ta fahri eko Akçay-Kızılkeçili arası yürüyüş için son derece turizm rehberleri ile birlikte gezinizi yapmanız uygundur. gerekmektedir. Bu geziler için yine Kaz Dağları Milli Parkı, Akçay Milli Park Mühendisliği’nden Hanlar Mevkii, Edremit’ten 25 kilometre izin almanız zorunludur. uzaklıkta, Kalkım yolu üzerinde, ulu çınar ve çam ağaçlarının gölgesi altında, sıcak yaz Edremit’te yöresel tekne turları, banana, su aylarında serin havayı soluyabileceğiniz ve kayağı, jet ski ve sualtı dalışları gibi çeşitli aynı zamanda piknik yapabileceğiniz geniş faaliyetler, daha çok Akçay ve Altınoluk bir alandır. Hanlar Mevkii’ne gelmeden önce, çevresinde gerçekleştirilmektedir. Sualtı Edremit’ten 14 kilometre sonra Talim Alanı florası ve faunası bakımından ekolojik niş denilen mevki de halka açık piknik yeri olarak oluşturan yörede, binlerce yıldan beri oluşan düzenlenmiştir. deniz dibinin güzellikleri ve zenginliklerini görebilmek mümkündür. Edremit’te yeterince Akçay’dan 6 kilometre ileride Çanakkale yolu değerlendirilemeyen su sporları unsurlarından üzerinde bulunan Çamlıbel Köyü, Kaz Dağları birisi de hiç kuşkusuz kıyılarının kendine özgü, eteklerinde kurulmuş şirin bir köydür. İdaköy süreklilik arz eden ve tatlı tatlı esen rüzgârının, Çiftlik Evi, Zeytin Bağ gibi küçük dağ tesisleri yelken ve sörf meraklıları için son derece mevcuttur. Köyün hemen üst tarafındaki Şarlak elverişli oluşudur. piknik yeri, muhteşem deniz ve dağ manzarası karşısında yemek yiyip piknik yapabileceğiniz bir Edremit av turizmi açısından iyi bir potansiyele köşedir. sahiptir. Sportif olta balıkçılığının turizm açısından gelişmeye en uygun bölgelerinden Güre’den Altınoluk istikametine giderken sağa biri de Edremit’tir. Kara avcılığı için Kaz Dağları dönüldüğünde Kavlaklar Köyü’ne yönelmiş ve Şahin Deresi avcıların dikkatini çeken olursunuz. Burada, muhteşem bir manzara yerlerdir. Yörede bıldırcın, kınalı keklik, yaban eşliğinde piknik yapabilirsiniz. Güre’nin ördeği, yaban kazı, domuz, tilki, tavşan, çakal, sahil kısmında Orman Bakanlığı’nın kampı ayı ve geyik avı yapılmaktadır.

Kaz Dağları LER İ HOB HOBİLER MESLEKLER 58 /

etmek için baba mesleğini devam ettirdim. Turan Türkmenoğlu “Çarşı Yuvam Büyükbabam 1901 yılında bu mesleğe başlamış, onun başladığı yerden itibaren, tam Gibidir” 112 yıldır sahaflık yapmaya devam ediyoruz. Oğlum da bizim izimizden gidiyor, yani 4 kuşaktır odern hayatın getirdikleri ve insanlarla kitapları buluşturan bir aileyiz. Ancak insanoğlunun alışkanlıklarındaki bugün sahaflık tarihe karışmak üzere, mesleğin M köklü değişimler neticesinde yok geleceğinde umutsuzum. olmak ve unutulmakla yüz yüze kalan meslek gruplarından biri de sahaflıktır. Bugün pek D.: Baba dükkânını devraldınız, babanız size çok nedenle eski görkemli günlerinden meslekle ilgili öğüt verir miydi? uzaklaşan Sahaflar Çarşısı’nın yaşayan en T.T.: “Bu böyle olmalı, şunu böyle yap” diye eski sakinlerinden biri olan ve kitaplar arasında öğüt vermediler. Biz görerek, araştırarak, büyüyen Turan Türkmenoğlu, sahaflığın kutsal ustalarımızdan dinleyerek mesleği öğrendik. bir meslek olduğunu ve yaşatılması gerektiğini Bilmediğimiz, merak ettiğimiz konular olduğunda belirtiyor. da onların üzerine giderek, elimizin altında bulunan kaynakları, başucu kitaplarını kullanarak DENGE: Bize biraz kendinizden bahseder kendimizi pek çok konuda geliştirdik. misiniz? TURAN TÜRKMENOĞLU: 1951 yılında D.: Sahaflar Çarşısı’nın geçmişi hakkında bizi İstanbul’da dünyaya geldim. Büyükbabam biraz bilgilendirir misiniz? ve babam sahaftı, ben de beş yaşından beri T.T.: Edirne, Bursa, İstanbul, Osmanlı’nın Sahaflar Çarşısı’na geliyorum. Ortaokuldan sonra başkenti neresi olmuşsa, orada mutlaka bir “her kitap benim için bir fakülte” düşüncesiyle Sahaflar Çarşısı kurulmuştur. Bizans devrinde okulu bıraktım ve ilme farklı bir yönden hizmet ahır olan Kapalıçarşı, İstanbul’un fethinden sonra / 59

Fatih Sultan Mehmet tarafından imar edilmiş tercih edilmelidir, biz ustalarımızdan öyle gördük. ve her sokağa, o sokağın kalabalık esnafının sayısına göre dükkânlar, sokaklar tahsis D.: Sahafların kendine has bir jargonu da edilmiştir. Bir cadde de Sahaflar Caddesi olarak varmış galiba? geçmektedir ve Evliya Çelebi bu caddeden “51 T.T.: Evet, eskiden Sahaflar Çarşısı’nın kendine dükkân 200 neferi var” diye bahsetmektedir. has bir dili vardı. İki sahaf konuşurken üçüncü bir şahıs aralarındaki diyalogu anlayamazdı. 1895 civarında İstanbul büyük bir deprem Kapalıçarşı’da uzun yıllar kaldıkları için oradaki görmüş, bu depremde Kapalıçarşı bir hayli esnafın dilini kendilerine mal etmişler. Bir kısmını hasara uğramıştır. Esnaf bir sonraki depremden argo kabul edip ayıklamışlar, bir kısmını da sağ kurtulamayacağını düşünerek çarşıyı terk buraya taşımışlar. etmeye başlamış, sahaflar da zamanla bugünkü yerimize yerleşmişlerdir. 1950 yılındaki büyük Örneğin bir kitabı alamıyorum; ya param yok, yangından sonra ise çarşı yeniden imar edilmiş ya da meslektaşıma hitap ediyor, satması için ve çevresine yeniden şekil verilmiştir. ona götürüyorum. “Tamam, beni ilgilendirir” derse, ben de “ama imşayım” diyorum. İmşayım, D.: Sahaflık anlayışı sizce günümüzde değişti mi? alışveriş bittikten sonra komisyonumu alırım T.T.: İnternet çok şeyi değiştirdi, bir yandan demektir. kolaylık oldu, bir yandan da kirli bilgi deposu. Ücretsiz kitap indirilebiliyor ya da ansiklopedik bir Zamanla bu argoya bazı yeni kelimeler de ilave takım bilgiler bulunabiliyor. Oysa eskiden aileleri edildi. Mesela “küp kapağı” diyorlar. Önemli çocuklar okula başladığında veya bir başarısını görülmeyen battal boy kitapları getirdiklerinde ödüllendirmek için onlara ansiklopedi alırdı. “Bu küp kapağı bize yaramaz” deriz. Yani küp Şimdi hediye etmek isteseniz, eve taşımaya kapağı dendiği zaman, o kitap hiçbirimizin üşenirler. işine yaramayacak anlamına gelir. Bugün bu özel sözcüklerin hiçbiri kullanılmıyor. Burada Bilgisayar veya tablet üzerinden kitap okurken, “kitapçıyım” diyen arkadaşlara sorsanız çoğu hiçbir şekilde selülozun verdiği o koku eşliğinde bunları bilmez. akşam uzanarak kitap okumanın lezzetini alamazsınız. Örneğin, elimdeki kitaplardan birini D.: Bir kitabın kıymetli olup olmadığını ilk okurken, arasından kurutulmuş bir çiçek çıktı. bakışta nasıl anlarsınız? Onun yaşattığı haz gerçekten çok başka. Sanal T.T.: Bir kitabı elimize aldığımızda önce dışına, âlemin sanal kitaplarıyla asla bütünleşemezsiniz. yani zarfına bakarız. Eğer cildi gerçekten güzel, adeta bir sanat eseri ise mutlaka içi de iyidir. D.: Size göre bir sahafta olması gereken Tabii bazen kapağı yoktur, ya da güzel değildir, özellikler nelerdir? ama içi iyidir. Cilt o kitaba değer kazandırır. T.T.: Her şeyden önce sabırlı olmaları lazım. Biri Açtığınızda kitabın sol tarafına bakarsınız; yazarı Osmanlıca olmak üzere, en az iki dil bilmeleri kim, hangi tarihte yazılmış öğrenmek için. Eğer gerekiyor. Kiril, Ermeni ve Rum alfabelerini de yazar dışında, bir başka kişi tarafından kopya kitabın ne olduğunu anlayabilecek düzeyde okuyabilmek önemli. Bunun dışında, sahaf olarak hayatlarını idame ettirebilmeleri için belirli bir gelirleri olması zorunlu. Ayrıca kitaplarını muhafaza etmek için iyi bir depoya ihtiyaçları var. Ancak tüm bunlardan daha önemlisi bir ustanın yanında yetişmektir.

Kütüphanecilik ya da tarih mezunu olabilirsiniz, çok iyi Osmanlıca da bilebilirsiniz, ama iyi bir ustanın yanında işi öğrenmediyseniz, müşteriyle iletişiminizde kesilmeler olur. Benzer şekilde, kitaba karşı tutumunuz da farklı gelişecektir. Sahafların en önemli özelliklerinden bir tanesi kitabı ihtiyaç sahibi olana, değerini bilene vermektir. Biri 10, biri 25 lira veriyor olabilir, 10 lira veren kitaptan gerçekten faydalanacaksa, o LER İ HOB HOBİLER MESLEKLER 60 /

edilmişse, yazarın sağlığında mı edilmiş, eğer hediyemiz olsun” diye cevap verdi. sağlığında edilmişse mutlaka içinde yazarın düzeltmeleri vardır ve bu kitabın değerine değer Argo tabirle, en güzel “zula” kitaptır. Bir gün katar. bir çuval kitap geldi ve içinden Müteferrika baskısı Vankolu Sözlüğü’nün bir cildi çıktı. Kitap Bir de kitabın tezhibi varsa, o tezhipte kullanılan kapağının kâğıdı hafif kalkmıştı, çektim, arkasında malzeme, işçilik dönemini belli eder ve değerini Napolyon altınlarının izleri duruyordu. Sahibi arttırır. Bazı kitapların her sayfasında tezhip olur. altınları yerleştirmiş, üzerine kâğıdı yapıştırmış. Baskı kitaplarda ise Matbaa-i Amire, Müteferrika Sonra biri, bir şekilde altınları almış. O günün Matbaası ya da Mısır’daki Bulak Matbaası ardından anladım ki kitap iyi bir zulaymış, eseri mi ona bakarız. Bulak Matbaası eserleri çünkü hırsızın en son çalacağı şey kitaptır. daha fazla tercih sebebidir. Günümüzde eğitim Yine çocukluğumda bir gün Eyüp’ten kitaplar kalitesinin düşmesi, okur sayısının azalması, ilgi aldık, dükkâna getirdik. Babam kitapların birini alanlarının değişmesi gibi nedenlerle Müteferrika salladı içinden sarı liralar döküldü. Diğerlerini baskısı kitap arayan ya da getiren kalmadı. salladık yine aynı şekilde. Bir süre sonra kitapları satanlar geri geldiler ve satmaktan vazgeçtiklerini D.: Kıymetli bir kitap bulduğunuzda ne söylediler. Altınları alıp kitapları bırakmalarını hissediyorsunuz? istedik, ama kitapları da aldılar. İşte böyle T.T.: Büyükbabamla bir röportaj yapılmış, yıllar maceralı bir iş bizimkisi… önce onu okumuştum. O, röportajda bu soruya; “Yeni bir evladım olmuş gibi heyecanlanıyorum” D.: “Kitabı sahafa sormayın, dükkânda diye yanıt vermiş. Aynı heyecan bizde de siz arayıp bulun” derler, bu söze katılıyor var. Kıymetli bir sayfa dahi bulsam o gece musunuz? uyuyamayabilirim, beni o denli etkiler. Kitapların T.T.: Kesinlikle katılıyorum. Bir gün kendisi de verdiği manevi bir heyecan var, bu heyecan çarşıda sahaf olan Necati Ağabey’e; kitapları içinde, aldığımız eski kitapları satmadan önce karıştırdığını, bir düzenleme yapıp raflara günlerce, sayfa sayfa inceliyoruz. dizmemizin iyi olacağını söyledim. “Sen benden daha mı akıllısın” yanıtını aldım. “Niye?” diye 1980-81 yıllarında SEKA Kâğıt Fabrikası’nı sordum. “Ona bakan bir daha baksın, bir gün gezmeye gittim. Orada kâğıt yığınlarının önce görmediğini görsün, alsın. Bu yüzden ben içerisinde, bir kamyon kitap boşaltılmış bunları düzenlemem, kendi arasın bulsun” dedi. duruyordu. Piyasada bulunmayan ne kadar Osmanlıca değerli eser varsa oradaydı. O zaman D.: Ülkemizde düzenli kitap okuyan insan çok zor edinilen Stephen Timoshenko’nun sayısı dünya ortalamasının çok altında Cisimlerin Mukavemeti kitabını, Fuat Köprülü’nün seyrediyor. Sizce neden? Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar kitabını ve T.T.: Bu nedenleri 1928’deki harf inkılabı bir üçüncü kitabı kıyafetimin altına sakladım. ile başlatabiliriz. Okuryazar olan insanlar Çıkışta üzerimi arıyorlardı; “Aramayın, üç tane bir akşamda okuma yazma bilmeyen kitap aldım, ya parasını ödeyeyim, ya da üç tane insan durumuna gelmiş. Biz, toplumsal başka kitap vereyim” dedim. Görevli; “Bizim size hafızamızda hala göçebeyiz. Yerleşik yaşama

Turan Türkmenoğlu’nun babasının anı de%erinden sayfalar / 61 alışık olmadığımızdan kitap okumaya da genetik hafızamızda yer yok. Diğer taraftan kitabı küçümseyen, her şeyi çok iyi bildiğini zannedenler var. Hâlbuki bir okumaya başlasalar hiçbir şey bilmediklerini fark edecekler. Tembellik de işin içerisinde, alışkanlık edinememek de. Özellikle alışkanlık aileden gelmeli. Mesela babam ben okuldan dükkâna gelmeden önce masaya kitaplar bırakırdı. Ben başlarda yerine yerleştirirdim. Sonra bakardım, ertesi gün yine orada. Zamanla anladım ki bu davranışı “oku anla” demekmiş. Aynı şekilde ben de çocuklarıma “okusunlar diye” kitaplar bıraktım. Bundan sonraki dönemde araştırmacılar masa başında, sanal alemde bu işi takip edecekler, ama kütüphane yapmak isteyen, kitap sevgisi olan ayrıca gelip kitap arayacak.

D.: Genç okurlara önerileriniz neler? T.T.: Bir genç, iyi bir okuyucu olmak istiyorsa mutlaka iyi bir sahaf ile dostluk kurmalıdır. meslek çok değerli, çok kutsal. Bir baba ve Kitapçının da okuyucudan öğreneceği çok şey sahaf olarak oğluma hep bu mesleğe sadakat Turan Türkmenoğlu ve vardır, yani bu karşılıklı bir alışveriştir. Bu dostluk göstermesini, ihanet etmemesini, hayırlı işler oğlu Burak devam ederse, okuyucu da iyi bir kitapçıya yapmasını söylerim. Türkmenoğlu denk gelmişse bu durum ona çok yardımcı olur. Paranız olmayabilir, kitabı bulamayabilirsiniz, ama D.: Sahaflar Çarşısı’nın bir sakini olarak, öğrenebileceğiniz bir şey mutlaka vardır. çarşının durumu ve geleceği hakkında neler söylemek istersiniz? D.: Sizce kitaplar herhangi bir nedenden dolayı T.T.: Çarşıda kalite gittikçe düşüyor. Bunun yasaklanmalı mı? en belirgin örneği, eskiden babadan oğula ya T.T.: Her şey serbest olmalı, kimseyi rahatsız da usta-çırak ilişkisiyle devam eden meslek, etmeden fikirler dile getirilmeli ve tartışılmalı. şimdilerde kimin elinde belli değil. “İyi kitaplar Merak eden istediği içerikteki eseri okuyabilmeli, var!” diye çığırtkanlık yapanlar dahi var. Bir beğenmezse zaten bırakacaktır. kitapçıya para versen bunu yapmaz, ayıp bir şey olduğunu bilir. Bunun sebebi usta yanında D.: Başka hobileriniz var mı? yetişmemeleri. Ustalarından görmedikleri için T.T.: 80’li yıllarda ebru yapıyordum. Son mesleğin inceliklerini ve kurallarını bilmiyorlar. dönemde ise özellikle Osmanlı tarihi ve Tesadüfen kitapçı oldukları için mesleki bilgileri edebiyatına meraklıyım, kendimi o yönde yetersiz. Herhangi bir kısıtlama, kural olmadan geliştirdim. Bir Osmanlıca Elifba hazırladım, Tevfik herkes dükkân açabiliyor, burada okuması Fikret’in Şermin adlı eserini hem Osmanlıcaya yazması olmayan kitapçı bile vardı. hem de yeni harflere çevirdim, Unutulmaz Mısralar adlı bir derleme yaptım, Müstear isimli Kültür Bakanlığı’nın ve Yerel Yönetimlerin bir diğer kitabım var, Türk atasözleri ile Yahudi çarşıya sahip çıkması gerekiyor. Kalitenin atasözlerini mukayese ettiğim bir kitap derledim. yüksek tutulması için gerekirse sayı azaltılmalı. Şu anda ise Kamûs-ı Türkî’yi Osmanlıcadan yeni Meslekten olmayanlar burada kitapçılık harflere çevirmeye çalışıyorum ve Osmanlıca yaparken, bir gün gelip; “Çarşıyı buradan Lügat olarak yayınlamayı düşünüyorum. kaldırın” demelerinden korkuyorum. Bir keresinde buradaki arkadaşları çağırıp bir araya D.: Sizden sonra Elif Kitabevi’ni ve mesleği topladım. Üniversiteden hocalarla konuştuğumu, devam ettirecek biri var mı? onlara seminer vermek istediklerini söyledim. T.T.: Oğlum şu anda Elif Kitabevi’ni devam Hepsi meşgul olduklarını belirtti. Çarşıya sahip ettirecek gibi görünüyor. Para kazanmaya devam çıkmalarını rica ettim, “Boş ver” dediler. Benim ederse çalışmayı sürdürür, ama hayatını bu işten duyduğum heyecan onlarda olmayınca elden bir idame ettiremez ise başka bir arayışa girebilir. şey gelmiyor. Birileri sahip çıkmazsa meslek de İnşallah torunum da devam etsin, çünkü bu gider, çarşı da kalmaz. ÇEVRE ÇEVRE 62 /

ve doğal mirası bütün olarak inceleyerek koruma-yaşatma uygulamalarını yürütür. Çünkü kültür, insanın hayatta kalabilmesi için doğadan yararlanarak var ettiği bir olgudur. Doğa, kültür ve insan ancak bir bütün olarak düşünüldüğünde doğru koruma politikaları üretilebilir.

ÇEKÜL, Türkiye coğrafyasının bütününü bir miras olarak kabul eder ve barındırdığı binlerce canlı ile birlikte bu mirası korumanın en temel sorumluluğu olduğunu düşünür. Bu nedenle, doğal mirasın korunması için hazırladığı eğitim programlarının ve yerelde yürüttüğü koruma politikalarının yanı sıra, devam eden 7 Ağaç Ormanları programıyla, ağaçlandırma çalışmaları yürütmektedir.

ÇEKÜL’ün 19 yıldır Orman ve Su İşleri Bakanlığı işbirliğiyle sürdürdüğü 7 Ağaç Ormanları programı, her bireyin, her yıl tükettiği kadar ağacı doğaya geri kazandırmasına olanak sağlıyor. Türkiye’de binlerce kişi, aile, kurum, şirket artık birbirine ve doğaya, güzel dileklerini, sevgilerini “7 Ağaç”lar ile iletiyor. Bugüne kadar yaklaşık 900.000 doğaseverin desteğiyle dikilen fidanların sayısı 3.5 milyona ulaştı. Antalya, Bursa, Bilecik, Çanakkale, Diyarbakır, Edirne, Elazığ, İstanbul, İzmir, Kars, Kocaeli, Mardin, Muğla, Sivas, Şanlıurfa ve Van’da büyümekte olan fıstık çamı, kızılçam, karaçam, akçaağaç, ardıç, akasya, huş, sedir, servi, meşe ve ceviz ağaçları, ortak geleceğimiz için toprakla buluştu. En nihayetinde 7 Ağaç Ormanları geniş kitlelerin gönülden katıldığı, benimsediği, en kalıcı ve yaygın sivil toplum çalışması haline geldi. Bu yazıda Divriği ve Sivrice’deki 7 Ağaç Ormanları kapsamında toprakla buluşan ardıç fidanının, Doğanın Kültüre ağacının öyküsünü paylaşmak istiyoruz. Ardıcın Öyküsü Armağanı “Ardıç” Ardıç, Anadolu’nun kutsal ağaçlarından biridir. Sivas, Elazığ, Siirt, Tunceli, Adıyaman ve rdıç tohumları yere dökülür, Erzurum’da bozkırın ortasında yeşil bir alan ancak bu tohumlar bir ardıç kuşu görürseniz bilin ki ardıç ormanıdır. 50 türü olan A tarafından yenmedikçe çimlenme ağacın ülkemizde beş türü yaşamaktadır: Boylu gerçekleşmez. ardıç, kokulu ardıç, katran ardıcı, Finike ardıcı ve sabin ardıcı. “Doğa ve Kültürle Varız!” sloganı ÇEKÜL’ün doğal miras anlayışını en anlamlı özetleyen Anadolu uygarlık tarihinde ardıçların önemi cümle. Doğa ve insanı birbirinden ayrı büyüktür. Çürümeye, kurtlanmaya ve suya düşünmek, geleceklerini birbirinden bağımsız dayanıklı oldukları, yüksek enerjiye sahip kurgulamak yaşam döngüsünü görmezden oldukları ve ses iletimleri yüksek olduğu için gelmektir. Bu nedenle ÇEKÜL, insan yaşamı pek çok alanda kullanılmışlardır. Binalarda, kuyu ile doğal yaşamın sürdürülmesini eşdeğerde ve sarnıçlarda, ambarlarda, bahçe çitlerinde, tutar. Farklı ölçekteki kentlerde, kültürel müzik aletlerinde, demir atölyelerinde en çok / 63 ardıç kullanılmıştır. Kokulu ardıç türü ise özellikle göre Anadolu ormanlarla kaplıdır. Bu alanların keçilerin beslenmesinde önemli rol oynamıştır. tekrar eski görünümüne kavuşmasında ardıç Ayrıca ısınma ihtiyacının çoğu da bu ağaçlardan fidanı üretimindeki başarının büyük katkısı karşılanmıştır. olacaktır.

İnsanın doğadan yararlanarak ürettiği her Ardıçtan Notlar: şeye “kültür” diyoruz. Ancak üretimin devam t5àSLJZFEFLJPSNBOWBSM‘Ĉ‘O‘OJOJBSE‘Î edebilmesi için yaşam döngüsünün sürekliliği ormanları oluşturur. önemli. Doğadan aldıklarımızı doğaya geri t"SE‘ÎBĈBD‘ÎPLB[TVJMFL‘SBÎBSB[JMFSEF vermediğimizde, pek çok doğal değer insan yaşayabilir ve orman yangınlarına karşı eliyle yok edilebiliyor. Ardıç ağacının kullanım dirençlidir. alanının bu kadar geniş olması ve sadece t:à[MFSDFZ‘MÚODFBSE‘ÎPSNBOMBS‘ZMBLBQM‘ doğal döngüyle çoğalmaya bırakılması, ardıç İç ve Doğu Anadolu’da orman kurmada ormanlarının hızla azalmasına neden olmuştur. kullanılabilecek tek ağaç ardıçtır. Var olan ardıç ormanları da artık çok yaşlıdır. t%àOZBEBLJFOZBľM‘BSE‘ÎBĈBD‘O‘O Özbekistan’da olduğu bilinir. Her Şey Ardıç Kuşuna Bağlı! t,POZB#BMIJTBSEBLJBSE‘ÎBĈBD‘ Ardıç ağacı, ancak ardıç kuşunun ardıç yaşındadır. tohumunu yutması ve tohumun kuşun t"SE‘D‘OPEVOVÎPLEBZBO‘LM‘WFLPMBZJľMFOJS  midesindeki enzimlerle birleşmesi sonucunda, güzel kokuludur. Öz odunu çoğunlukla kırmızı, dışkısının düştüğü yerde çıkabilen mucize bir kahve veya vişneçürüğü rengindedir. ağaçtır. Ardıç kuşunun sindirim sisteminde t"SE‘ÎLP[BMBĈ‘O‘OFLľJNU‘SBLCJSUBE‘WFIPľ ardıç ağacının tohumlarının kabukları açılır. Ardıç kokusu vardır. Ağır kokulu etlere, soslara, kuşu dışkısı ile birlikte toprağa karışan tohumlar dolmalara, salamura ete çeşni vermek için kolayca çimlenir. Yani tohumların kaderi ardıç kullanılır. kuşuna bağlıdır. Ama ormanlar yaşlıdır, sağlıklı t"SE‘ÎPEVOVWFZBQSBLMBS‘EBN‘U‘MBSBLFTBOT‘ tohumlar ve kuşlar ise gittikçe azalmaktadır. çıkarılır. Elde edilen sıvıdan ayrıca idrar sökücü ilaçlar yapılır. Bilim insanları, ormanların Anadolu topraklarında t.FZWFCBIÎFMFSJOEFLJLÚLÎàSàLMàĈàIBTUBM‘Ĉ‘ yeniden çoğalması ve ardıç tohumunun, ardıç ile mücadelede ardıç katranı kullanılır. kuşunun yardımı dışında da çimlenebilmesi t"SE‘ÎPEVOVCBľUBCBĈMBNBWFLFNFOÎF için birçok araştırma yaptı. Bu araştırmalar olmak üzere müzik aletleri yapımında kullanılır. sonucunda sağlam tohum yüzdesinin çok t0LÎVMVLUBLVMMBO‘MBOZBZBSE‘ÎUBOZBQ‘M‘S düşük olduğu ve böceklerin ardıç tohumlarına t&S[VSVNZÚSFTJOEFΑLBS‘MBOWFTàTFľZBT‘  zarar verdiği tespit edildi. Ancak tüm bu tespih yapımında kullanılan Oltu taşı, ardıç zorluklara rağmen sağlıklı tohumlara ulaşıldı ve ağacının fosilinden oluşmuştur. geliştirilen çimlenme yöntemi başarılı oldu. Çevreye verilen zararlar doğadaki bazı varlıkların Orman Yüksek Mühendisi Hazin Cemal azalmasına neden olur. Buna bağlı olarak Gültekin, külleme tekniğiyle 150 bin fidan madde döngü gerçekleşemez ve doğa enerjisiz ürettiklerini, 1 milyon fidan üretimi için de kalır. Enerjinin olmadığı bir ortamda hiçbir çalışmalara başladıklarını, birkaç yıl içinde ise şey gerçekleşemez. Ekosistem ortamında yılda 10 milyon fidan üretmeyi hedeflediklerini meydana gelen ekolojik denge bozulduğunda, belirten bir açıklama yaptı. Gültekin böylece biyolojik çeşitlilik azalır, beslenme sorunu Anadolu toprakları için beklenen müjdeli haberi doğar, enerji kıtlığı başlar, su kaynakları azalır vermiş oldu: “Bugüne kadar başta Rusya olmak ve kurur, erozyon artar, dünyanın coğrafyası üzere birçok ülkenin bilim insanları, ardıç kuşu ve iklimi değişir. Ardıç ağacından yola çıkarak dışkılarını toplayarak, çimlendirme çalışması doğal döngünün sürdürülebilir olmasına dikkat yaptı. çekmek istedik. “7 Ağaç Ormanları” programı kapsamında Sivas’ın Divriği ve Elazığ’ın Sivrice Ancak bu çalışmalar yeteri kadar başarılı ilçelerinde toplam 150 bin ardıç fidanını toprakla olamadı. Eğirdir Orman Fidanlığı olarak, buluşturduk. Doğa-insan-kültür bir bütündür. ilk kez biz, uzun yıllar süren denemelerin Döngünün devam etmesi için doğadan ardından, kimyasal ortamda ardıç tohumunu aldıklarımızı geri verelim ve doğanın korunması çimlendirmeyi ve bu çimden fidan üretmeyi konusunda çalışan sivil toplum örgütlerine, başardık.” Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sine platformlara, girişimlere destek verelim. K İ ESTET ESTETİK VE GÜZELLİK 6464 / /

bir yansımasıdır. İyi bir estetik cerrahın görevi ilk olarak bunu ayırt edebilmektir.

Estetik cerrahi alanında çalışan bir doktor denilince güzelliği yaratan ya da güzelliğin uzun süre kalıcılığını sağlayan bir kişi akla geliyor. Bunu öğrenebilmek ve uygulayabilmek için de kitaplarda yazılan birçok cerrahi teknik mevcuttur. Maalesef güzelliğin, daha doğrusu insan güzelliğinin sanatkâr bakış açısında uzman olunurken, güzellik genellikle öğretilmez ve ihmal edilir.

Estetik cerrahi alanında çalışan doktorlar genellikle güzelliği gerektiği gibi tarif etmekte zorluk çekmektedir ve bu konuda zorluk çeken yalnızca onlar değildir. Değişik insanlara sorulduğunda alınan cevaplar çok farklıdır ve tatmin edici olmamaktadır. Bundan dolayı konuya psikolojik yönden de bakmayı kaçınılmaz olarak görüyorum. Bir insanın bir şeyi güzel hissettiğinde kafasından geçenleri anlamaya çalışmak gerekir. Bu his bir insanın estetik cerrah olarak çalışıp çalışmamasına bağlı Dr. Serdar Eren değildir. Eren Estetik Eskiden beri bizlere güzelliğin oran, denge ve simetri ile alakalı olduğu öğretilmeye çalışıldı. Bu yüzden önce eski Mısırlıların, Yunanlıların Güzelliğin Tarifi ve Romalıların koydukları bir takım kıstaslara değinerek, güzelliği objektif olarak izah etmeye irminci yüzyılın en büyük şair ve çalışacağım. yazarlarından Paul Valéry sağlıklı Y olmayı organların sessizliği olarak Güzellik bize keyif veren ve bizim hayran tanımlar. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) kaldığımız formların ve proporsiyonların bir ise sağlıklı olmayı hastalıklardan uzak kombinasyonudur. Ancak güzellik kavramı, kalmak yerine, tam bir zihinsel ve sosyal her kültürde farklıdır. Güzellik kalıp ve hacim memnuniyette bulunma durumu olarak ifade arasında bir dengedir. Güzellik, sonunda eder. gözlerimize keyif veren, içimizde estetik bir his ve hayranlık oluşturan bir duygudur. Bazıları Pek çoğumuz için güzellik, hayatımızdaki güzelliğin gözsel bir fenomen olduğunu bile öncelikleri sıralarken sağlık ve mutluluk gibi iddia etmektedir. kavramlardan sonra gelir. Aslında bugüne kadar güzelliğin yeterince açık ve net bir tarifi Anlaşılması gereken en önemli şey güzelliğin yapılamamıştır. Bu anlamda güzellik nesnesel yalnız var olmadığıdır. Onun sadece ona bakan bir saptama değil, izleyenin beyninde oluşan kişinin gözünde var olduğunu anlamak da öznel bir fikirdir. Fakat çağımızın gereklilikleri önemlidir. Bir şey bir insanın hoşuna giderse, güzelliği algılama biçimimizi değiştirmiştir. bu o insan için güzeldir. Aynı şey başka bir Güzellik artık belirli bir formu olan bir olgu halini insanın hoşuna gitmezse, o insan için güzel almıştır. değildir. Birinin güzel bulduğu başkasının hoşuna gidecek diye bir kural yoktur. İnsan, Estetik cerrahi ise kişide saklı duran güzelliğin hoşuna gideni güzel bulur. ortaya çıkarılması değildir. Estetik cerrahi, kişinin kendinde eksikliğini duyduğu estetik uyumu İskoç filozof David Hume bunu 200 sene önce; yakalama arzusunu tatmin eder. Bu arzu bazen “Güzellik mutlaka özel ve şahsi bir tecrübedir. gerçekçidir, bazen de kişinin diğer sorunlarının Güzellik seyredenin gözünde ve kafasındadır” // 6565 diyerek vurgulamıştır. Hume ayrıca; “Güzellik veya güzel olmayarak değerlendirilmesi sadece bir nesnenin meselesi değildir, ama sadece orantılarının simetrisine bağlı değil, ayrıca bu güzelliği tespit edenin zihninde mevcuttur” sıfatının potansiyel cinsel imkânları telkin edip demiştir. Güzellik bireysel bir histir. Bana etmemesine bağlıdır ve nefsi duygular böylelikle kalırsa güzellik insanı sevindiren bir şeydir, estetik hislere transfer edilir. ama bir insanı sevindiren, başka bir insanı da sevindirecek diye bir kural yoktur. Bu klasik açıklamalardan sonra, değişik kültürler ve kişiler arasında güzellik hissinin Bazı filozoflara göre; “Güzellik iyidir ve iyi olan farklı olduğunu, bunun sadece kalıp ve simetri güzeldir”. Bizim önceki hislerimiz bugünkü durumuna bağlı olmadığını söyleyebiliriz. Bir hükümlerimizi etkilemektedir. Anne-babamız, insanın kişiliği, çekiciliği ve iç güzelliği, kişinin eşimiz, kız kardeşlerimiz ve arkadaşlarımız hoş bir imaj bırakmasında etkilidir. Buna sadece bizlere anılarımızı hatırlatmaktadırlar. göz karar vermez, kafa ve kalp de karar verir. Özellikle güzellik ayrıntı nedeniyle değil de, parçaların toplamından daha büyük olan Ruh içimizde olan ve karar verme yeteneğimizi bütünlüğü dolayısıyla göze çarpmaktadır. yönlendiren tecrübelerden etkilenmektedir, aynı Aynı şekilde bugünkü hislerimiz yarınki bugünkü tecrübelerimizin geleceğimizi etkilediği duygularımızı etkileyecektir. Hayatımızın mutlu gibi. Buda’ın bir cümlesi şöyledir; “Bugün dünün ve mutsuz dönemleri tercihlerimizi yaratan oğludur ve yarının babasıdır.” Unutulmamalıdır izler bırakmaktadır. Gençlik dönemimizde ki güzellik bir buz dağı gibidir, sadece küçük bir sevdiğimiz, bize sıcaklık ve emniyet hissi getiren parçası görülebilmektedir… yüzler, düşüncelerimizde yaşamaya devam etmektedirler.

Güzellik kavramı sadece yüz, ses, vücut veya zarif görünüm için geçerli değildir. İnsanlar karakterleriyle, şahsiyetleriyle; sevinç hissini duyabilme, sağlayabilme ve sevebilme kabiliyetleriyle de güzeldir. Bir insanın yüzü hoşumuza giderse, bu insanın ifade ettiği havası hoşumuza gidiyordur. Bir insan birçok yönden cazibeli olabilir.

Güzellik ve çekicilik birçok kez karıştırılıyor. Cleopatra, George Sand, Louise de la Theodora güzellikleri ile meşhurdular. Gerçekten de bu isimler çok güzeldiler, ayrıca büyük bir cazibeye de sahiptiler. Güzellik gerçekten ziyade bir hayaldir. Güzellik sadece göz için mevcut değildir, kafa için de mevcuttur. Kişiliğin güzelliği yüzün güzelliği ile aşikârdır.

Güzelliği tarif etmenin birçok yolu vardır ve birçok kez cazibeye benzetilir. Cazibe ile güzellik arasındaki fark ise daimi olmasıdır. Güzellik ise geçicidir. İngilizler şunu derler; “Charm last! Beauty blast!” Eninde sonunda, bir insanın güzel olup olmadığına karar veren sadece insanın gözü değildir, hatta akıl bu konuda daha büyük bir rol oynar ve kalbin de iç güzelliği üzerine karar verir, düşüncesine varıyoruz.

Amerikan sosyolog Frumkin’e göre bir kadın cinsel görünümüne göre değerlendirilir. Güzel LIK Ğ SA SAĞLIK ÇANTASI 66 /

Lenfoma boyun, koltuk altı ve kasık lenf bezlerinde ağrısız büyüme yapar. Dışarıdan fark edilemeyecek vücut içi bölgelerde de beze büyümeleri olabilir. Lenf bezlerinde büyüme yapan tek hastalık lenfoma değildir. Başta mikrobik hastalıklar olmak üzere pek çok durumda beze büyümesi görülebilir. Örneğin bademcik veya diş iltihaplanmalarında çene altı veya boyun lenf bezlerinde şişmeler olabilir. Lenfomalı hastalarda beze büyümesi ile birlikte şu şikâyetler de görülebilir: Ateş, isteğe bağlı olmayan kilo kaybı, halsizlik, gece terlemeleri, kaşıntı.

Esas olarak lenf bezlerini tutan lenfoma bazen organları da tutabilir. Hatta doğrudan organlarda başlayabilir. Eğer lenfoma hastalığı lenf bezlerinde değil de organlarda başlamışsa bunlara beze dışı lenfomalar, tıbbi terimle yazarsak ekstranodal lenfoma deniliyor. Bu tür organ lenfomalarının sıklıkla görüldüğü yerler şunlardır: Mide, bağırsaklar, göz, akciğer, tiroit bezi, tükürük bezi, testis. Bunlar arasında mide lenfoması en sık görülendir. Belirtileri gastrit veya ülser hastalığından farklı değildir. Bu nedenle ayırıcı tanıda bu Prof. Dr. Kadri Yamaç Hematoloji Uzmanı hastalıklardan ayrımı için endoskopik olarak mide incelemesi ve biyopsisi gerekir.

Lenfomanın kesin tanısı büyüyen lenf bezinden Lenfoma yapılacak biyopsi materyalinin incelenmesiyle konur. Eğer hastalık beze dışı organları tutmuşsa, enfoma, lenf bezlerinde büyüme ile o zaman tanı için bu organlardan biyopsi yapılarak seyreden bir hastalıktır. Her yaşta ve incelenmelidir. Örneğin mide lenfoması düşünülen L her cinste görülebilir. Hodgkin lenfoma kişiden endoskopi yapılarak mide biyopsisi ve Non-Hodgkin lenfoma (NHL) olmak üzere alınır. Lenfoma düşünülen kişilerde veya tanısı iki türü vardır. Non-Hodgkin lenfoma görülme kesinleşen hastalarda tedaviye başlamadan önce sıklığı son yıllarda bir miktar artış göstermiştir. çok sayıda kan tetkiki yapılır. ABD istatistiklerine göre Non-Hodgkin lenfoma beşinci en sık görülen kanserdir. Hastalığın vücuttaki yayılımını saptamak amacıyla da ultrasonografi, BT (Bilgisayarlı Tomografi), PET Lenf bezleri vücutta lenfatik sistem (Şekil 1) olarak (Pozitron Emisyon Tomografisi), MRI (Manyetik bilinen yapının bir parçası olup lenf damarları, Rezonans Görüntüleme) gibi çeşitli yöntemler dalak, timus, bademcikler, kemik iliği gibi pek kullanılır. Kemik iliğinden örnek alınması da çok organ ve dokuyla ilişki içindedir. Lenfoma hastalığın vücuttaki yaygınlığını anlamak için bu sistemin hücreleri olan lenfositlerin kontrolsüz yapılması gereken incelemeler arasında yer alır. olarak çoğalmaya başlamasıyla oluşur. Çoğalan lenfositler lenf bezlerinde büyümeye yol açarken, Tedavide ışınlama, kemoterapi veya duruma hastalık ilerlediğinde başka organlara da yayılması göre ikisi bir arada kullanılmaktadır. Lenfoma mümkündür. tedavisinde hastalığın türü önemlidir. Seçilecek tedavi bu türlerin her birisi için farklı olmaktadır. Lenfomaların kesin nedeni günümüzde bilinmiyor. Bu tedavilerden hangisinin seçileceği yine doktor Ancak bağışıklık sistemi yetersizlikleri, organ tarafından hastalığın yaygınlığı, hastanın yaşı ve nakilleri, HIV enfeksiyonu gibi bazı durumların organ fonksiyonlarının durumu başta olmak üzere, lenfomalara yatkınlık yarattığı bilinmektedir. çeşitli etmenler göz önüne alınarak kararlaştırılır. Lenfomaların tanı ve tedavisinde son yıllarda Hodgkin ve Non-Hodgkin lenfoma tedavisinde büyük yenilikler olmuştur ve günümüzde büyük genellikle birden fazla ilaçla düzenlenen oranda tedavi edilebilen hastalıklardır. kemoterapi protokolü uygulanır. Hodgkin / 67 hastalığında dört farklı ilaçtan oluşan ve kısaca kemoterapinin yan etkisi olup, altta yatan hastalığın ABVD olarak bilinen protokol ile Non-Hodgkin durumu hakkında mutlaka bir gösterge değildir. lenfomaların bir türünde CHOP olarak bilinen ve dört ilaçtan oluşan protokoller buna örnek olarak Kemoterapi ilaçları kadınlarda ve erkeklerde gösterilebilir. çeşitli yan etkiler yaratabilir. Bu etkilerin ciddiyeti kullanılan ilaçların türü ve dozlarıyla ilgilidir. Her iki Lenfoma tedavisinde kemoterapi dışında yeni bazı cinste de cinsel isteksizlik (libido azalması) olabilir. ilaçlar da kullanıma girmiştir. Bu ilaçlarla yapılan Kadınlarda kemoterapi süresinde adet kesilmesi, tedaviye Hedefe Yönelik Tedavi denir. Kemoterapi yumurtlama bozuklukları, hormonsal değişiklikler ilaçları tümör hücreleri yanında vücudun sağlıklı nedeniyle menopoza benzer şikayetler ortaya pek çok hücresine de etki yaparken Hedefe çıkabilir. Tedavi tamamlandıktan sonra adet düzeni Yönelik Tedavi ilaçları sadece tümörlü hücreleri normale döner. Erkeklerde kemoterapiye bağlı seçebilmektedir (Şekil 2). sperm azalması olabilir. Bu etkinin de derecesi ve ciddiyeti verilen ilaçların türüne ve dozlarına Günümüzde Non-Hodgkin lenfomaların bazı bağlıdır. Lenfomalı bir hasta eşiyle cinsel ilişki türlerinde kullanılmaya başlanan Rituximab kurabilir. Ancak eğer kemoterapi veya radyoterapi (Mabthera) isimli ilaç buna bir örnektir. Rituximab alıyorsa gebelikten korunması gerekir. tümör hücreleri üzerindeki CD20 olarak bilinen bir bölgeyi tanır ve sadece üzerinde CD20 bulunan hücrelere zarar verir. Rituximab tek başına kullanılabildiği gibi bazı kemoterapi programlarına da eklenebilir. R-CHOP olarak bilinen protokol böyle bir uygulamadır.

Kemoterapi uygulanan hastalarda erken dönemde ve en sık görülen yan etkilerden birisi bulantı ve kusmalardır. İlaçların verilişinden birkaç saat sonra başlar, 1-2 gün sürer, daha sonraki birkaç gün içinde azalarak iyileşir. Kemoterapiyle oluşan bulantı ve kusmaların şiddeti kişiden kişiye farklı olmaktadır. Kadınlarda daha sık görülür. Kemoterapi sonrası saç dökülmesi olabilir. Tedavi verildikten 3-4 hafta sonra başlar ve başladıktan sonra dökülme hızlı gerçekleşebilir. Bazen kaşlar, kirpikler, koltuk altı ve kasık kılları da dökülebilir. Ne kadar dökülme olursa olsun, tedavi tamamlandıktan sonra dökülen saçlar tekrar çıkacaktır.

Tedaviye bağlı olarak akyuvarlarda (lökositler) azalma ve bu nedenle de enfeksiyonlara yatkınlık oluşabilir. Lökosit sayısı kemoterapi verildikten Şekil 1 birkaç gün sonra azalmaya başlar ve 10.-14. günlerde en düşük düzeye gelir. Hücrelerin azaldığı (nötropeni) dönemde kalabalık ortamlara girmemek gerekir. Grip veya benzeri bulaşıcı hastalığı olanlardan uzak durulmalıdır. Kişilerle tokalaşma ve öpüşme yapılmamalıdır. Nötropenik dönemde ateş olması durumunda hemen doktorunuzla temas kurmalısınız. Eğer gerekiyorsa zaman kaybetmeden antibiyotiğe başlanmalıdır. Doktorunuz bu konuda size önerilerde bulunacaktır.

Halsizlik ve yorgunluk, kemoterapi alan hastalarda en sık görülen sorunlardan birisidir. Bu durum Şekil 2 AJANDA AJANDA 68 /

1 Nisan II. İnönü Zaferi Takvimin olmadığı dönemlerde insanlar hayatlarını 1-7 Nisan Kanserle Savaş Haftası temel uğraş konularına göre düzenlerlerdi. 3 Nisan Karabük Demir-Çelik Fabrikası’nın Açılışı 4 Nisan NATO’nun Kurulması Bunlar; ekin ekme, bağ bozumu, hasat, koç 5 Nisan Avukatlar Günü katımı, baharın gelmesi vb. olaylardı. Ayların, 6 Nisan Öldürülen Gazeteciler Günü mevsimlerin, yılların düzenli geçişleri bunlara 7 Nisan Dünya Sağlık Günü 8-14 Nisan Sağlık Haftası bağlı olarak bitkilerin düzenli olarak yeşermesi ve 9 Nisan Mimar Sinan’ın Ölümü sararması, törenleri belirli bir takvime bağlamıştır. 10 Nisan Polis Teşkilatı’nın Kuruluşu Hayvancılıkla, tarımla uğraşan topluluklar için kışın 12-18Nisan Kalp Haftası 15 Nisan Türk Tarih Kurumu’nun Kuruluşu bitip baharın gelmesi yapısal, işlevsel ve yeniden 16-22 Nisan Kutlu Doğum Haftası dirilişin sembolleşen başlangıcıdır. 17 Nisan Dünya Hemofili Günü 21-28 Nisan Ebeler Haftası 22 Nisan Dünya Günü Bütün milletlerin kültürlerinde görülen bu yeni 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı yıl törenleri, yaşama biçimlerine, coğrafyalarına, 26 Nisan Pilotlar Günü ekonomik yapılarına, inanç yapılarına uygun 27 Nisan Veteriner Hekimler Günü 29 Nisan Dünya Dans Günü koşullarda, uygun zamanlarda çeşitli pratiklerle 29 Nisan Dünya Nüfus Günü kutlanır. Türk kültürü içinde canlılığını koruyan 1 Mayıs TRT’nin Kuruluşu geleneklerden biri de “Hıdrellez”dir. 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü 3 Mayıs Dünya Astım Günü 4-10 Mayıs İş Sağlığı ve Güvenliği Haftası Hıdrellez geleneği, bir bayram olarak bütün Türk 5 Mayıs Avrupa Konseyi’nin Kuruluşu milletinin topluca katıldığı, kutladığı, bir takım 5 Mayıs TBMM’nin İlk Toplantısı 6-12 Mayıs Kan Haftası töreleri yerine getirdiği bir bahar bayramıdır. Bu 9 Mayıs Avrupa Günü tarih, kışın bitişi yazın başlangıcı, yılbaşı olarak 9 Mayıs Devlet İstatistik Enstitüsü’nün Kuruluşu kabul edilir. Rûz-ı Hızır (Hızır’ın Günü) olarak 10-16 Mayıs Engelliler Haftası 11 Mayıs Anneler Günü adlandırılan Hıdrellez günü, Hızır ve İlyas sözcükleri 12-18 Mayıs Hemşirelik Haftası birleşerek halk ağzında Hıdrellez şeklini almıştır. 14 Mayıs Eczacılık Günü 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü 14 Mayıs Varşova Paktı Hıdrellez’de yaşlılar yeni bir yıla erişmenin, 15 Mayıs Yeryüzü İklim Günü yetişkinler geçimleri için gerekli olan hayvansal, 15 Mayıs Hava Şehitlerini Anma Günü bitkisel bolluk ve berekete kavuşmanın, gençler 17 Mayıs Dünya Telekomünikasyon Günü 18-24 Mayıs Müzeler Haftası ve çocuklar da eğlenmenin tadını çıkarırlar. Hızır ve 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı İlyas çevresinde oluşan efsanelerle Hıdrellez adı, 21 Mayıs Dünya Süt Günü sosyokültürel bir sembol halini almıştır. 31 Mayıs Dünya Sigarasız Günü 31 Mayıs Dünya Hostesler Günü 1-7 Haziran Uluslararası Fenilketonüri Günleri Hıdrellez, Hızır ve İlyas peygamberlerin yılda 3 Haziran Messina Konferansı bir kere bir araya geldikleri gündür; ancak bu 4 Haziran Orman Genel Müdürlüğü’nün Kuruluşu 5 Haziran Dünya Çevre Günü beraberlikte ismi yaşatılmasına rağmen İlyas’ın 8 Haziran Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü’nün Kuruluşu şahsiyeti tamamıyla silinerek Hızır motifi öne 12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliği ile Mücadele Günü çıkarılmıştır. Bundan dolayı Hıdrellez’de icra 14 Haziran Dünya Gönüllü Kan Bağışçıları Günü 14 Haziran Jandarma Teşkilatı’nın Kuruluşu edilen bütün merasimler Hızır ile ilgilidir. Bunun 16 Haziran Babalar Günü temel sebebi, İslam öncesi devirlerde, üç büyük 17 Haziran Dünya Çölleşme ve Kuraklıkla Mücadele Günü kültürün hâkim olduğu alanlarda, bu yaz bayramı 17 Haziran Uluslararası Silahsızlanma Günü 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü vesilesiyle kültleri kutlanan insanüstü varlıkların 21 Haziran Soyadı Kanunu’nun Kabulü daha ziyade Hızır’ın şahsiyetine uygun düşmesi ve 26 Haziran Uyuşturucu Kullanımı ve Trafiği ile Mücadele Günü onunla bütünleşmesidir. 30 Haziran Emekliler Günü Halk arasında Hızır’a yüklenen çeşitli işlevler, Türk Halk Kültüründe Hıdrellez yüzyıllardır sözlü ve yazılı ürünlerde karşımıza arihin ilk topluluklarından beri ay, çıkar. Hızır’ın sahip olduğu nitelikler tabiattaki diriliş, mevsim, yıl vb. değişiklikler törenlerle uyanış ve canlılığın insana yansıması şeklinde T kutlanmaktadır. Avcı kültüründen tarım ortaya çıkar. Hızır ile ilgili inanmalar çeşitli şekillerde kültürüne geçildiğinde tarımda bolluk, bereket hemen her gün artarak yayılmakta ve sürekliliğini için çeşitli törenler yapılmaya başlanmıştır. Çeşitli devam ettirmektedir. Hıdrellez adıyla yapılan kültürlerde mevsim değişiklikleri törenlerle kutlanır. törenlerde Hızır’a atfedilen birçok niteliğin, eski İslamiyet öncesi Türk kültüründe bahar bayramı dönemlerin sosyal ve dinî hayatının İslâmî yapı yapılarak kıştan sonra canlanan doğanın sevinçle ile tekrar şekillenmesiyle yeni bir oluşum ortaya karşılandığını ve şenlikler düzenlendiğini biliyoruz. çıkardığı görülmektedir. / 69

Çağlar boyu süregelip zengin kültür değerlerinin oluştuğu Hıdrellez, çeşitli adlarla kutlanmaktadır. Hıdrellez, Dobruca’ya yerleşmiş bulunan Kırım Türkleri arasında “Tepreş”, Makedonya’da “Ederlez, Edirlez, Hıdırles” gibi adlarla bilinmektedir.

Halk arasında kullanılan takvime göre eskiden yıl ikiye ayrılmaktadır: 6 Mayıs’tan 8 Kasım’a kadar olan süre “Hızır Günleri” adıyla yaz mevsimini, 8 Kasım’dan 6 Mayıs’a kadar olan süre ise “Kasım Günleri” adıyla kış mevsimini oluşturmaktadır. 6 Mayıs günü kış mevsiminin bitip sıcak yaz günlerinin başlaması anlamına geldiği için bu kutlanıp, bayram yapılacak bir olaydır. Hıdrellez günü Rumi takvime göre Nisan’ın 23. günü, Miladi takvime göre Mayıs’ın 6. günüdür. Ateş; evreni canlandıran güneşin dünyadaki Ahırkapı Hıdrellez Hıdrellez geleneği bahar bayramı niteliğinde uzantısıdır. Hıdrellez ateşi, ritüelin başlamasında Şenliklerinden kutlanan Orta Asya Kültürü (Şamanizm), Eski önemlidir. Ateş kültü pek çok uygarlıkta aydınlık, Anadolu Kültürü (bolluk-bereket törenleri, kötülükten arınma, temizleyicilik ve bereket-bolluk ölümsüzlük), İslâm Kültürü (Hızır-İlyas motifi) ve sembolüdür. Aynı zamanda yakılan büyük ateş, Ortak Balkan Kültürü ile beslenmiş zengin kültür toprağın ısınıp uyanmasının simgesidir. değerlerinin oluştuğu bir şenlik, tören ve bayram bütünüdür. Gerek Anadolu’da gerekse diğer Türk topluluklarında Hıdrellez’in yaklaşması ile çeşitli İslamiyet’ten önce Türkler arasında bahar hazırlıklar yapılmaktadır. Evler baştanbaşa mevsiminde yapılan törenlerde önemli bir yeri silinmekte, ev eşyaları, mutfak eşyaları, üst-baş olan “su” ve “ağaç” kültü, varlığını Hıdrellez ile baştanbaşa temizlenmektedir. Bu çabalar Hızır sürdürmüştür. Türklerin çok eski bir geleneği Aleyhisselam’ın eve uğramasını sağlamak içindir. olan bahar bayramı kutlamaları Anadolu’da İslami Aile reisi ev halkına yeni elbiseler, ayakkabılar inançlarla birleşerek zenginleşmiş ve anlamlı bir almayı zorunluluk olarak hissetmektedir. Diğer hale gelmiştir. Nitekim Hıdrellez kutlamalarında yandan Hıdrellez günü kuzu veya oğlak kesilmesi, gül ağacı, yeşil bitkiler, ağaçlar ve su motiflerinin çeşitli yemeklerin hazırlanması tamamlanır. sıkça kullanılması ve benzer uygulamaların Orta Hıdrellez’i bazı yerlerde bir gün öncesinden oruç Asya’daki kutlamalarda da kullanılması, Hıdrellez tutarak da karşılayanlar bulunmaktadır. törenlerinin kaynağının Orta Asya olduğunu göstermektedir. Bu törenler İslamiyet’le birlikte Hıdrellezden bir gün önce sağmal hayvanı Hıdrellez adını almıştır. olmayan evlere süt dağıtılır. Özellikle sütten börek veya sütlaç yapılır. Hıdrellez için bir gün önceden Hıdrellez, Hıdır-nebi ve Nevruz’da su üzerinden hazırlanan yiyecekler genellikle hamur işleridir. atlama, birbirlerinin üzerine su serpme, Nevruz’da Bunlar börek, yumurta, peksimet, poğaça, kolaç, soğuk su ile yıkanma, yeni-gün suyu ile el yüz kalburüstüdür. Mısır pişirilir, nohutlu ekmek yapılır. yıkama, hayvanları sulama, su dolu-ana motifi bu eski Türk inancının devamlılığını göstermektedir. Ayrıca kuyruk adı verilen yiyecek tepsisi için Hıdrellez’de genellikle yakın bir pınardan getirilen konulacak yiyecekler hazırlanır. Bu tepsiye isteğe suyu içme, bununla el yüz yıkama, suya bakma, göre her türden yiyecek konur. Bazı köylerde buna bu su ile kap-kacak ve diğer eşyaların yıkanması teferrüç tepsisi adı verilir. Tepside börek, mısır ve gelenekleri yerine getirilmektedir. piliç bulunur, Hıdrellez’e çağırma işini yıl kuyruğu satın alan kişi yapar. Satın almada karşılık olarak Hıdrellez, doğayla barışık olma ve ondan hiçbir şey verilmez, satış temsilidir. Buna “Kuyruğu yararlanma dileğine dayanır. Yaratılış ve türeyişe, satın almak ve kuyruğu satmak” denir. Köylüden ev yeniden doğuş ve doğanın canlandırma ev toplanan niyet eşyalarını koymak için bir çömlek inancına ait inanma ve pratikleri vardır. Hıdrellez bulunur. Eğer seyirlik köy oyunu oynanacaksa ateşinden atlama, günahlardan arınmadır. Ateş önceden giyecek ve aksesuarlar toplanır, kutsanır, doğanın uyanması ateşle kutlanır. oynanacak oyunun gereçleri önceden hazırlanır. AJANDA AJANDA 70 /

Hıdrellez şenliklerinin yapıldığı harman yeri, köy olayı olarak toplumumuzu, belli değerler üzerinde meydanı veya ağaçlık alana eğrek ya da sığır birleştirmeye devam edecektir. iğreği adı verilir. Bu geniş bir alandır. Her evden toplanan simgeler bir çömleğe konur. Çömlek (Bu yazı Prof. Dr. Erman Artun’un “Türk Halk Kültüründe” suyuna 40 yeşil ot yaprağı ve dere suyu konur. Hıdrellez başlıklı makalesinden derlenmiştir.) Çömleğin ağzı yeşil veya kırmızı bir yaşmakla kapatılır. Çömlek, açmamış bir gülfidanının Dünden Bugüne Ankara Etnografya Müzesi dibine gömülür. Bazı köylerde evlerden simge nkara Etnografya Müzesi, Türkiye’de toplanırken evin evlenmemiş en büyük kızından Cumhuriyet döneminde kurulan ilk “kısmet açma-kilit açma”, en yakın zamanda A müzelerden biridir. Müze, Ankara’nın evlenmesi için alınır. Çömleğe eşya koyma Namazgâh adıyla anılan semtinde, Müslüman ve daha sonra niyet çekme âdetine martafal mezarlığı olan tepede inşa edilmiştir. Bu tepe denir. Hıdrellezden bir gün önce komşularla Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce 15 Kasım 1925 yardımlaşılarak Hıdrellez çöreği yapılır. Çöreğin tarihli Bakanlar Kurulu kararı gereğince, Milli içine para konur. Eğitim Bakanlığı’na müze yapılmak üzere bağışlanmıştır. Hıdrellez günü ip atlanır, salıncakta sallanılır. Salıncakta sallanırken saçını tarayanların 1924 yılına kadar Anadolu’da Kurtuluş Savaşı’na saçlarının uzun olacağına inanılır. Salıncakta katılan, milli kültüre önem veren devrimciler, sallanılırken kucağa kocaman bir taş alınır. Türklerin maddi ve manevi kültür mirasını Böylece hayvanlardan elde edilecek tereyağın içeren bir Etnografya Müzesi’nin kurulmasının kucağa alınan taş kadar büyük ve bereketli gerekliliğine inanıyorlardı. Bu nedenle Milli Eğitim olacağına inanılır. Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver’in eski mesai arkadaşı, Budapeşte Etnografya Müzesi Toplu yemek yenir. Köy ortasında yahut şeflerinden Türkolog J. Meszaroş’un müzenin Hıdrellez’in yapıldığı harman yerinde kazan kuruluşu konusundaki görüşleri sorularak, kurulur. Bu toplu yemek yeme olayına kazan kendisine hizmet teklif edildiği, Prof. Meszaroş’un kurma denir. Yemekte tatlının olması şarttır. bakanlığa sunduğu 29 Kasım 1924 tarihli Yatırların başında oğlak kesilir ve eğlenceler raporundan anlaşılmaktadır. düzenlenir. Kızlar darbuka, daire ile türküler söylerler, maniler atarlar, halay çekerler, ritüel Halk Müzesi’nin kurulmasına hazırlık yapılmak kökenli seyirlik oyunlar oynanır. üzere, 1924’te İstanbul’da Prof. Celal Esad (Arseven) başkanlığında, daha sonra 1925 Geleneğe uygun olarak Anadolu’nun birçok yılında İstanbul Müzeler Müdürü Halil Ethem bölgesinde “Hıdırlık” denilen mesire yerleri (Erdem) başkanlığında, eser toplamak ve satın mevcuttur. Bu bölgelerde mezarlık, yatır benzeri almak üzere özel bir komisyon kurulmuştur. Satın çevre halkınca mukaddes kabul edilen, adak alınan 1.250 adet eser, 1925 yılında başlayan adanan veya bez, çaput bağlamak gibi bazı inşası 1927’de tamamlanan müzede teşhir geleneklerin sergilendiği yerler vardır. edilmiştir. Müze Müdürlüğü’ne de Hamit Zübeyr Koşay atanmıştır. Hızır’ın şifa ve sağlığa kavuşturucu niteliğine dair inanışlar vardır. Hıdrellez günü bütün 15 Nisan 1928’de müzeyi ziyaret eden Gazi canlıların, bitkilerin, ağaçların yepyeni bir hayata Mustafa Kemal Paşa müze hakkında bilgi kavuşacağı, dolayısıyla Hızır’ın gezdiği, ayağını aldıktan sonra, Afgan Kralı Amanullah Han’ın bastığı yerlerde yayılan kuzuların etinin, insanlara Türkiye’yi ziyaretleri nedeniyle, müzenin açılmasını şifa, sağlık ve canlılık vereceğine inanılır… emir buyurmuşlardır.

Hıdrellez, toplumsal yaşamda canlandırıcı Müze 18 Temmuz 1930’da halka açılmıştır. 1938 etkisinin bulunması, geleneklerin sürmesine aracı Kasım ayında müzenin iç avlusu, geçici kabir olması, törelerin kökleşmesini sağlaması yönüyle olarak ayrılıncaya kadar açık kalmıştır. işlevseldir. Hıdrellez geleneğini sürdürenler kültür taşıyıcıları olarak görev yapmaktadırlar. Atatürk’ün naşı 1953’te Anıtkabir’e nakline değin burada kalmıştır. Bu kısım halen Atatürk’ün Bayramlar fertleri bir araya getirir, onlar arasında anısına hürmeten sembolik bir kabir şeklinde toplumsal bağları güçlendirir, ortaklıkları pekiştirir. korunmaktadır ve üzerinde beyaz mermere Hıdrellez de takvime bağlı bir kültür veya folklor yazılmış şu kitabe bulunmaktadır; “Burası 10 / 71

Kasım 1938’de sonsuzluğa ulaşan Atatürk’ün, 21 Kasım 1938’den 10 Kasım 1953’e kadar yattığı yerdir.” Etnografya Müzesi 15 yıl süreyle Anıtkabir görevini görmüştür. Devlet başkanlarının, elçilerin, yabancı heyetlerin ve halkın ziyaret yeri olmuştur. Bu süre içinde müzede çalışmalar devam etmiş, 6-14 Kasım 1956’da Uluslararası Müzeler Haftası nedeniyle gerekli değişiklikler yapılarak, tekrar halkın ziyaretine açılmıştır.

Binanın mimarı Arif Hikmet (Koyunoğlu), Cumhuriyet’in ilk dönem mimarlarının en değerlilerindendir. Bina dikdörtgen planlı olup, tek kubbelidir. Yapının taş duvarları küfeki taşı ile kaplanmıştır. Alınlık kısmı mermer olup üzerleri oyma süslüdür. okları, çakmaklı tabancalar, tüfekler, kılıç ve Ankara Etnografya Binaya 28 basamaklı bir merdivenle çıkılır. 4 yatağanlar, Türk çini porselenleri ve Kütahya Müzesi sütunlu, üçlü bir giriş sistemi vardır. Kapıdan porselenleri, tasavvuf ve tarikat ile ilgili eşyalar, girilince kubbe altı holüne ve buradan da iç avlu Türk yazı sanatının güzel örneklerinden levhalar denilen sütunlu kısma geçilir. Buranın ortasına bulunmaktadır. mermer bir havuz yapılmış, çatı kısmı açık bırakılmıştır. Daha sonra bu iç avlu Atatürk’e Türk ağaç işçiliğinin en güzel örneklerinden, geçici kabir olarak ayrıldığında, havuz bahçeye Selçuklu Sultanı III. Keyhüsrev’in XIII. yüzyıldan nakledilerek, çatısı kapatılmıştır. İç avlunun kalma tahtı, XIV. yüzyıla ait Ahi Şerafettin etrafında simetrik olarak büyüklü küçüklü salonlar Sandukası, Nevşehir Ürgüp’ün Damsa Köyü yer almaktadır. İdare kısmı müzeye bitişik olup iki Taşhur Paşa Camii’nin XII. yüzyıla tarihlenen katlıdır. mihrabı, XII. yüzyıl eseri Siirt Ulu Cami’nin Mimberi ve XV. yüzyılda yapılan Merzifon Müze önünde at üstünde duran bronz Atatürk Çelebi Sultan Medresesi’nin kapısı müzenin Heykeli 1927’de Milli Eğitim Bakanlığı tarafından önemli eserlerindendir. Müzede özellikle İtalyan sanatkâr P. Conanica’ya yaptırılmıştır. Anadolu etnografya ve folklorunu, sanat tarihi Etnografya Müzesi, Türk sanatının Selçuklu ile ilgili eserleri içeren bir ihtisas kütüphanesi de döneminden zamanımıza kadar devam eden bulunmaktadır. örneklerinin sergilendiği bir müzedir. VII. dönem TBMM üyesi Besim Atalay’ın müzeye Anadolu’nun çeşitli yörelerinden derlenmiş armağan ettiği koleksiyon, çeşitli devirlere ait halk giysileri, süs eşyaları, ayakkabı, takunya Türk sanat tarihlerini içermektedir. Bu değerli örnekleri, Sivas yöresi kadın ve erkek çorapları, koleksiyonun müzede teşhiri ve Besim Atalay çeşitli keseler, oyalar, çevreler, uçkurlar, peşkirler, Salonu’nun açılışı 25 Ocak 1963’te yapılmıştır. bohçalar, yatak örtüleri, gelin kıyafetleri, damat Törende anlamlı bir konuşma yapan Atalay, âdeta tıraş takımları eski geleneksel Türk sanatının birer bir müzecilik dersi vermiştir. İşte bu konuşmadan temsilcileridir. bazı cümleler:

Türklere özgü teknik malzeme ve desenlerle, “Müze bir milletin medeniyetinin ve sanatının iç kendi içinde halı dokuma merkezlerinden Uşak, kudretinin yanılmaz bir tapınağıdır. Bir ulusun Gördes, Bergama, Kula, Milas, Lâdik, Karaman, geçmişini en iyi, en doğru şekilde göz önüne Niğde, Kırşehir yörelerine ait halı ve kilim ancak müzeler serebilir. Herhangi bir ulusun koleksiyonu vardır. var olma, yaşama yolunda attığı adımları ve ilerlemeleri müzeler şaşmaz bir ayna Anadolu maden sanatının güzel örnekleri gibi göstermektedir. Yaşım ilerledi. Artık bu arasında XV. yüzyıldan kalma Memlük kazanları, koleksiyonu toplu olarak milletimizin sinesine, Osmanlı şerbet kazanları, güğüm leğen, sini, müzesine yatırmak zamanının gelmiş olduğuna kahve tepsisi, sahanlar, taslar, mum makasları hükmettim. Baki kalan bu kubbede hoş bir seda vb. çeşitli madeni eserler vardır. Osmanlı yayları, imiş…” M TE M İ L İ B BİLİM TEKNOLOJİ 72 /

Çözüm Dişeti Hücreleri Olabilir mezenşim hücrelerinin elde edilmesi ile ngiliz araştırmacılar, gelecekte eksik diş kaybının geri döndürülebileceğini ve dişlerin yerine dişetinden yetiştirilmiş protez kullanımı gerekmeden hastaları tedavi yeni dişlerin ekilmesine imkân edebileceklerini belirtti. sağlayacak bir yöntem geliştirdiklerini duyurdu. Journal of Dental Research adlı dergide Prof. Paul Sharpe, mezenşim hücrelerinin yirmilik yayımlanan çalışmaya göre, bilim insanları bir dişlerin pulpasında bulunduğunu, ancak temel yetişkinin dişeti dokusundan aldıkları epitel sorunun yeterince mezenşim hücresinin elde hücreleri, laboratuvar ortamında çoğaltıldıktan edilmesi olduğunu ve hücre toplayabilmek için sonra, farelerden alınan mezenşim hücreleri kolay bir yöntem geliştirmeye çalıştıklarını da (gebelikte, bebeğin ilk sekiz haftalık gelişme ekledi. Araştırmacılar daha önce embriyonik kök döneminde mezodermin farklılaşması sonucu hücre kullanarak “biyo-diş” üretmeye çalışmış, ortaya çıkan ilk bağ dokusu hücreleri) ile ancak klinik uygulamalar için pahalı ve kullanışsız birleştirerek diş elde etti. olduğunu keşfetmişlerdi.

İngiltere’nin köklü eğitim kurumlarından olan Galler’de bulunan Cardiff Üniversitesi’nin King’s Collage London bünyesinde araştırmayı kemik biyolojisi ve doku mühendisliği uzmanı gerçekleştiren bilim insanları, gelişen embriyonda Prof. Alastair Sloan, bu araştırmanın kayda değer (gebeliğin ilk birkaç ayında, gelişmekte olan olduğunu, ama hastalara sunulmadan önce bebek) ektoderm, mezoderm ve endoderm aşılması gereken pek çok engelin bulunduğunu dokuları arasındaki boşlukları dolduran mezenşim belirtiyor. Sloan şunları söylüyor; “Dişetinden hücrelerinin, diş şeklinde büyümeleri için epitel hücre kullanmaları ve bu yöntemle diş kökünün hücreleri harekete geçirdiğini açıkladı. geliştirilebiliyor olması oldukça heyecan verici. Diş gibi başlı başına bir organ üretmekten Epitel ve mezenşim hücre karışımının enjekte hâlâ uzağız, ama bu araştırmanın ikincil etkisi edildiği farelerde canlı köklere sahip dişlerin biyo-dolguların geliştirilmesi olduğundan, geliştiği gözlendi. Araştırmayı gerçekleştiren bu teknolojinin bazı kısımları 10-15 yıl içinde ekibin yöneticisi Prof. Paul Sharpe, insanlardan uygulanabilecektir.” / 73

Tuz-Hücre İlişkisi Aydınlanıyor şırı tuzlu yiyeceklerin tüketiminin, bağışıklık sistemi hastalıklarına A yakalanma riskini arttırabileceği belirlendi. İngiliz “The Nature” dergisinde yayımlanan, laboratuvar ortamında insanlar ve kemirgenlerin akyuvarlarının incelendiği 3 araştırma, tuzun bağışıklığın tepki vermesine neden olan hücrelerin üretimini yükselttiğini, dolayısıyla bağışıklıkla ilgili hastalıkların ortaya çıkmasında rol oynayabileceğini gösterdi.

Vücudun enfeksiyonlara karşı savunma sisteminde bazen ciddi bozukluklar meydana gelebiliyor ve sistem vücuda saldırmaya başlıyor. Bu da Tip 1 şeker hastalığı, eklem iltihabı ya da MS gibi hastalıklara neden olabiliyor. Bu tür hastalıklara yakalanma riski kalıtsal sebeplerle artabiliyor, ancak çevresel faktörlerin de büyük Bu konudaki araştırmaların henüz ilk etkisi var. MS hastalığının nedenleriyle ilgili temel aşamalarında olduğunu vurgulayan uzmanlar, teorilerden biri bunun viral bir enfeksiyon olduğu. bulguların yorumu konusunda dikkatli olunması Ancak sigara içmek ve D vitamini eksikliği gibi gerektiğini belirtiyor. Şimdi, tuz-otoimmün etkenler de riski arttırıyor. hastalıklar ilişkisine ışık tutmak için, fazla tuzun neden olduğu bir başka hastalıkla, yani yüksek Bağışıklık sisteminin aşırı harekete geçmesinden tansiyonla ilgili araştırmalar yapılıyor. kaynaklanan söz konusu hastalıkların son yıllarda batı ülkelerinde arttığını belirten bilim insanları, Broad Enstitüsü’nden Dr. Aviv Regev; “Şu çevresel etkenlerin bu hastalıklarla bağlantılı anda yapabileceğimiz tek şey, mevcut bulguları olduğu fikrinin git gide güçlendiğini vurguladı. kamuoyuna açıklamak. Şu aşamada herhangi bir tavsiye veremeyiz. Bilimsel bulgunun tedaviye Brigham and Women’s Hastanesi, MIT yansıması daima zaman alır.” diyor. Ancak Prof. ve Harvard Broad Enstitüsü’nden bir grup Hafler tuzu azaltmanın bir zararı olmadığını da araştırmacı, bağışıklık sisteminin, otoimmün vurguluyor. hastalıklara yol açtığı düşünülen bir parçasını inceledi. Araştırmada Th17 hücrelerinin nasıl Bu araştırmalar konusunda yorumları alınan üretildiğine bakıldı. Üretimdeki karmaşık kimyasal Cambridge Üniversitesi’nden Prof. Alastair süreçlerin analizi sonucunda, kritik önem taşıyan Compston bulguların “akla yatkın, beklenmedik bir gen tespit edildi. Bu, bilim adamlarının daha ve çok ilginç” olduğunu belirtti. önce de rastladıkları bir gendi. Compston’a göre her türlü bilimsel araştırma gibi Brigham and Women’s Hastanesi’nden bu da daha önce kimsenin düşünmediği yeni bir Dr. Vijay Kuchroo; “Normalde bu genin görevi, fikri ortaya atıyor. bağırsaklarda tuz emilimini arttırmaktır.” diyor. Ancak bilim adamları deneylerde tuz oranını Compston, bu aşamada tuzu azaltmanın MS’e arttırdıklarında, bu geni içeren hücrelerin Th17 çare olacağını söyleyemeyeceklerini ve bu hücrelerine dönüştüğünü gördü. Fazla tuzla hastalığa sahip birinin, az tuzlu diyete başlasa beslenen farelerin de MS benzeri hastalıklara bile artık çok geç olacağını vurguluyor. yakalanma olasılığının arttığı belirlendi. Düzenli Uyku Çok Faydalı Tuz-hücre ilişkisini araştıran bir diğer ekip de ilim insanları düzensiz uykunun kalp Yale Üniversitesi’nden. Yale’den Prof. David yetmezliği riskini arttırdığını ortaya Hafler yaptığı açıklamada; “MS hastası farelerin B koydu. Norveç Bilim ve Teknoloji fazla tuz alanlarında hastalık daha ileri aşamada” Üniversitesi’nde görevli Prof. Dr. Lars Laugsand diyor. Prof. Hafler; “Tuz oranının bu kadar büyük ve birlikte çalıştığı araştırmacı ekibi, 20-89 bir etkisi olduğunu görmek bizi de şaşırttı” diye yaşındaki 54 bin 279 kişinin sağlık bilgilerini 11 yıl ekliyor. boyunca inceledi. M TE M İ L İ B BİLİM TEKNOLOJİ 74 /

Uykuya dalma ve uyku halini sürdürmede sıkıntı olabileceğini vurgulayan Laugsand, konuyla ilgili çekenlerin, çekmeyenlere oranla, kalp yetmezliği daha ayrıntılı araştırmalara gerek duyulduğunu riskinin üç kat daha fazla olduğu sonucuna belirtti. varıldı. Kaliteli uyku uyumayıp, uyandığında kendisini dinlenmiş hissetmeyenlerin de risk Sheffield Üniversitesi’nden Dr. Tim Chico, bu grubunda olduğu belirtilen araştırmanın sonuçları araştırmanın uykusuzluk ile kalp yetmezliği European Heart Journal’da yayımlandı. arasındaki bağlantıyı gösterdiğini, ama bundan uykusuzluğun kalp yetmezliğine neden olacağı Araştırmacılar, günlerce düzensiz uyku sonucunun çıkarılamayacağını belirtti. Aynı uyuyanların ileride, kalbin düzenli kan görüşü paylaşan, İngiltere Kalp Vakfı’ndan June pompalayamaması olarak tanımlanan, kalp Davison ise uyku düzeninin ruhsal, fiziksel ve yetmezliği riskine daha fazla maruz kaldıklarını duygusal sağlık üzerindeki etkisinin eskiden beri açıkladı. Kalp yetmezliği durumunda kalp kasları bilindiğini vurguladı. biçimini kaybediyor; kaslar ya çok zayıf ya da çok sert hale geldiği için kanı gereken basınçta Grip Tedavisinde Fark Yaratılabilir pompalayamıyor. Kalp yetmezliği olanlar sıklıkla rip virüsünü öldürmede, bilinen nefessizlik ve yorgunluk hissediyor. ilaçlardan daha etkili yeni bir moleküler G bileşikler grubu bulundu. Uluslararası bir Araştırma ekibinin başında bulunan Dr. Lars araştırmacı grubu tarafından bulunan bileşikler, Laugsand, uykuya dalmakta zorlanma, uykunun virüslerin uyum sağlamasına bağlı olarak giderek bölünmesi ve sabah zinde uyanamama ile kalp etkisizleşen grip ilaçlarının yardımına koşarak, yetmezliği sorunu arasında bağlantı bulduklarını gribe dirençli ve virüslerin bağışıklık kazanmasını belirtiyor. Laugsand bu üç belirtiye sahip kişilerde güçleştiren ilaçlar geliştirilmesinin yolunu açacak. riskin, hiç belirtiye sahip olmayan veya belirtilerin bir ya da ikisine sahip kişilerde daha fazla Bileşikler, Kanada’daki Simon Fraser olduğunu vurguluyor. Üniversitesi’nden Doç. Dr. Masahiro Niikura ve birlikte çalıştığı doktora öğrencisi Nicole Bance Laugsand, uykusuzluğun kalp yetmezliğine tarafından Science Express adlı bilimsel dergide yol açıp açmadığının bilinmediğini, böyle bir tıp dünyasına tanıtıldı. durum söz konusuysa uykusuzluğun, uyku alışkanlıklarına ilişkin basit öneriler gibi stratejiler Niikura, suda çözünür olmalarının, geliştirdikleri izlenerek tedavi edilebileceğine dikkati çekti. yeni bileşiklerin avantajlarından biri olduğuna işaret etti. Niikura açıklamasında; “Bunlar, Riske biyolojik nedenlerin yol açtığına ilişkin ağızdan alındıktan sonra hastanın boğazına, yani bulguların olduğunu ve uykusuzluğun stresi grip virüsünün çoğaldığı yere ulaşıyor” dedi. tetikleyerek kalbin işleyişini olumsuz etkiliyor Grip virüslerinin bazı burun spreyi biçimindeki ilaçlara, ağızdan alınanlara göre daha az uyum sağladığını anlatan Niikura, ancak suda çözünür olmayan bu grip ilaçlarının ağızdan alınanlar kadar tercih edilmediğinin de altını çizdi. / 75

AIDS Tedavisinde Önemli Gelişme HIV enfeksiyonuna direnen genetik mutasyona merika Birleşik Devletleri’nde HIV uğramış bir donörden alınan kök hücre nakline (Human Immunodeficiency Virus / dayanan bir tedavi sonucunda önlenebilmişti. A İnsan Bağışıklık Yetmezlik Virüsü) virüsü ile doğan bir bebeğin erken aşamada standart Ancak Mississippi Eyaleti’ndeki bebek, ilaç tedavisi uygulanarak iyileştiği bildirildi. çocuklarda AIDS tedavisinde kullanılan mevcut Mississippi Eyaleti’nde doğan bebek şu anda iki ilaçlarla iyileştirildi. Virüs, bebeğin vücudunda buçuk yaşında ve bir yıldır ilaç kullanmadığı halde hücrelere gizlenmeden ilaç tedavisi ile yok edildi. hastalık belirtisi göstermiyor. Dr. Persaud, faal durumda olmayan bu tür hücrelerin, ilaç tedavisinin bırakılması durumunda Tedavinin diğer çocuklarda da aynı etkiyi virüsün yeniden yayılmasına neden olduğunu gösterip göstermeyeceğinin anlaşılabilmesi ifade etti. için testlere devam edilmesi gerekiyor. Ancak hâlihazırda elde edilen sonuçlar HIV ile doğan Bebek, anneye HIV pozitif teşhisi konduktan çocukların iyileştirilebileceğini gösteriyor. Tedavi kısa bir süre sonra doğmuştu. Doktorlar, edilen çocuğun sağlıklı kalmaya devam etmesi anneye doğum öncesi tedavi uygulanmadığı durumunda bu dünyadaki ikinci başarılı tedavi için, hastalığın bebeğe bulaşma riskinin yüksek olacak. olduğunu düşünüyordu. Bu nedenle, bebek, doğduktan hemen sonra Mississippi Üniversitesi Baltimore’da bulunan Johns Hopkins Sağlık Merkezi’ne sevk edildi. Üniversitesi’nde görev yapmakta olan virolog Dr. Deborah Persaud, tedavinin sonuçlarını Çocuk hastalıkları ve AIDS uzmanı Dr. Atlanta’da Retrovirüsler ve Fırsatçı Hannah Gay, bebeğin doğumundan Enfeksiyonlar Konferansı’nda 30 saat sonra, HIV pozitif olup kamuoyu ile paylaştı. Persaud, olmadığına dair laboratuvar testlerin AIDS’in çocuklarda testlerini beklemeden, üç potansiyel olarak tedavi edilebilir standart AIDS ilacının karışımına olduğuna dair bir kanıt teşkil dayanan bir tedaviye başladı. ettiğini belirtti. Başarılı bir AIDS Dr. Gay, söz konusu bebeğin tedavisi ilk kez 2007 yılında Timothy normalden daha fazla risk altında Ray Brown’a uygulanmıştı. Brown’un olduğunu, bu nedenle tedavinin hastalığı, lösemi tedavisinde kullanılan, hızlı ve yoğun bir şekilde uygulanması bağışıklık sisteminin yok edilmesi ve gerektiğini düşündüğünü açıkladı. RENC Ğ Ö ÖĞRENCİLERİMİZDEN 76 /

başarıyoruz. Gelecek senelerde daha iyi duruma geleceğimize, diğer arkadaşlarımızın bu sıkıntıları yaşamayacağına inanıyorum.

D.: Okulda ne tür projeler yapıyorsunuz? Y.D.: Projeleri ödev olarak alıp, evde kendimiz hazırlıyoruz. Şu anki ödevimiz yanardağlar. Bir yanardağ yapıp, onu sınıfta canlandıracağız. Ben bu tür bilimsel projeleri pek sevmiyorum, yeteneğim bu alanda değil. Daha çok yazma ödevlerini seviyorum. Son olarak SBS üzerine bir deneme yazmıştım.

D.: Büyüyünce ne olmak istiyorsun? Y.D.: Kesin bir karar vermedim, ama büyük ihtimalle hukuk okurum diye düşünüyorum. Çünkü haksızlığa gelemiyorum. Şimdi bile arkadaşlarım sorunları olduğunda benim yanıma gelirler, birlikte hallederiz. Tüm arkadaşlarıma eşit davranırım.

D.: Teknolojinin gençler üzerinde olumsuz etkisi olduğuna katılıyor musun? Y.D.: Özellikle cep telefonlarının bizim üzerimizde Yağmur Dal kötü bir etkisi var. Ben de, arkadaşlarım da telefonu elimize aldığımız zaman bir türlü bırakamıyoruz. Telefon insanda bağımlılık yaratıyor, çalışmamızı “Öğretmenler Bizi engelliyor, bu da geleceğimizi tehdit ediyor. D.: SBS yaklaşıyor, düşüncelerin neler? Geleceğe Taşır” Y.D.: Sınava az bir süre kaldı. Çok stresli bir dönemdeyiz. “Ya başarılı olamazsam?” sorusu ağmur Dal, Ümraniye Selçuk Ecza 50. hep aklımızın bir ucunda. Sınav yaklaştıkça Yıl İlköğretim Okulu’nda okumaktan ailelerimiz de ister istemez üzerimizde bir baskı Y büyük mutluluk duyuyor. kuruyor. Ama bunu aşamazsak başarılı olmamızın zor olduğunu da biliyoruz. Rahat hissetmek, DENGE: Bize kendini tanıtır mısın? kendine güvenmek çok önemli. YAĞMUR DAL: Adım Yağmur, soyadım Dal, 14 yaşındayım ve 8D sınıfına gidiyorum. D.: SBS’ye nasıl hazırlanıyorsun? Y.D.: Öğretmenlerimle birlikte bir çalışma programı D.: En çok hangi dersi seviyorsun? hazırladık, bu program dahilinde düzenli ve planlı Y.D.: En çok sevdiğim ders İngilizce. İngilizceye bir çalışıyorum. Dershaneye de devam ediyorum. öğretmenim sayesinde başladım. Sürekli yabancı müzik dinliyorum, yabancı diziler seyrediyorum, D.: Sence sınavsız bir eğitim daha mı iyi? böylece İngilizcem ilerliyor. Y.D.: Bana göre sınavsız bir sistem olmaz. Sınav insanın eğitim düzeyini, kademeleri belirliyor. Tabi D.: Selçuk Ecza 50. Yıl İlköğretim Okulu’nda bir alana yetenekli olmak ve o alanda çalışmayı okumaktan mutlu musun? istemek de çok önemli. Y.D.: Bu okulda eğitim görmekten gerçekten büyük bir mutluluk duyuyorum. D.: Hobilerin neler? Y.D.: Yüzmeyi çok severim. Yüzme kursuna D.: Sıkıntılar neler? gidiyorum. Ayrıca ağabeyimle birlikte düzenli Y.D.: Okulumuza başka bir okuldan arkadaşlarımız olarak basketbol oynuyoruz. Kitap okumayı da geldiği için bazı sıkıntılar yaşıyoruz. Sınıflar yetersiz çok seviyorum. Daha çok macera kitaplarını kalabiliyor. Laboratuvarlarımızı kullanamıyoruz ve tercih ediyorum. Arkadaşlarımla birlikte zaman bu nedenle çoğu deneyi, projeyi yapamıyoruz. geçirmekten, birlikte dans etmekten, sinemaya Sorunlarımız olsa da üstesinden gelmeyi gitmekten ve gezmekten de çok keyif alıyorum. / 77

olabiliyor. Rahat bir eğitim almamız için bu sorunlar çözülmeli, çünkü eğitim her şeyden önemli.

D.: Okulunun sana sağladığı olanaklardan hangilerini daha sık kullanıyorsun? Y.E.: Bilgisayar laboratuvarında çok fazla vakit geçiriyorum, interneti kullanıyorum. Ödevlerimi genellikle evde yapsam da, zaman zaman burada da internetten bilgi alıyorum.

D.: Öğretmenlerin hakkında neler düşünüyorsun? Y.E.: Hocalarımız bize çok iyi davranıyorlar ve en iyi şekilde eğitim almamız için uğraşıyorlar. Gerçekten de bu konuda çok başarılılar.

D.: Sence öğretmenler neden önemli? Y.E.: Öğretmenler çocukların ve gençlerin eğitimi için çok önemli kişilerdir. Onların verdiği bilgiler sayesinde pek çok konuda fikir sahibi oluyor, dünyayı ve hayatı tanıyoruz.

D.: Büyüyünce ne olmak istiyorsun? Yunus Emre Eryılmaz Y.E.: Mühendis olmak istiyorum. Bu meslek alanına ilgi duymamda ailemin etkisi büyük. Aile bireylerimin bir kısmı elektronik üzerine çalışıyor. Belki bu sebepten, ben de elektronik aletlerle “Eğitim Her Şeyden haşır neşir olmayı seviyorum.

Önemli” D.: Teknolojinin gelişimi için ne düşünüyorsun? Y.E.: Bilgisayar teknolojileri oldukça hızlı gelişiyor. unus Emre Eryılmaz’ın hayali mühendis Ancak teknoloji bir yandan da oldukça tehlikeli, olmak. Teknolojiyle yakından ilgilenen bağımlılık yapabiliyor. Bilgisayar, internet, cep Y Yunus, internetin insanları sosyal telefonları insanları sosyal hayattan koparabiliyor. yaşamdan uzaklaştırdığını düşünüyor. D.: SBS yaklaşıyor, düşüncelerin neler? DENGE: Bize kendini tanıtır mısın? Y.E.: Bu sene işimiz oldukça zor, çünkü 6. sınıftan YUNUS EMRE ERYILMAZ: Adım Yunus Emre, 8. sınıfa kadar tüm yılsonu notlarımızı dikkate soyadım Eryılmaz, 14 yaşındayım ve 8C sınıfına alıyorlar. Eğer bize 6. sınıftayken böyle bir sistemin gidiyorum. geleceği söylenmiş olsaydı, belki o dönemde daha sıkı çalışıp, daha yüksek notlar alabilirdik. D.: En çok hangi dersi seviyorsun? Y.E.: Sözel ve sayısal alanlarında, Türkçe ve D.: SBS’ye nasıl hazırlanıyorsun? Matematik derslerini çok seviyorum. Bu iki Y.E.: Sınava hazırlanırken hocalarımdan, dersin içeriği ve konuları çok güzel. Bu alanlarda daha önce bu sınavı başarıyla tamamlamış çalışmak bana büyük keyif veriyor. ağabeylerimden yardım alıyorum. Dershaneye gidiyorum. Evde de vaktimi test çözerek, kitap D.: Selçuk Ecza 50. Yıl İlköğretim Okulu’nda okuyarak değerlendirmeye çalışıyorum. okumaktan mutlu musun? Y.E.: Evet, bu okulda okumaktan, arkadaşlarımla D.: Hobilerin neler? ve öğretmenlerimle birlikte olmaktan çok büyük Y.E.: Bol bol kitap okurum, ama daha çok mutluluk duyuyorum. sinemaya gitmeyi ve film seyretmeyi seviyorum. Ağırlıklı olarak macera ve tarih kitaplarını tercih D.: Sıkıntılar neler? ederim. Son olarak “İki Dirhem, Bir Çekirdek” adlı Y.E.: Proje ve deney yapmak için laboratuvarımızı bir kitap okumuştum. Deyimlerimizin nereden pek kullanamıyoruz. Masalarımız, sıralarımız kırık geldiğini anlatan çok güzel bir kitaptı. N İ TAM İ V 7ė5".ė/t#SJÎ 78 /

Briç öğrenmek ve briçle ilgili bilgi almak için Bir süreliğine İstanbul dışında görev aldım. Bu arayabilirsiniz. süre boyunca sizlere daha çok Anadolu’daki briç kulüplerinden haberler vermeye çalışacağım. Çok zor şartlar altında, tüm olanaklarını zorlayarak festivaller, Çağrı Selçuk turnuvalar yapmaya çalışan kulüpleri ve yöneticilerini GSM: 0 (536) 467 1530 tebrik ederim. [email protected] 18. Kuşadası Briç Festivali Sonuçları, 12-13 Ocak 2013

Kuşadası Briç Festivali Açık İkili: El No: 1 Festivalden oynadığım bir el 1. Ruhan Yağcı - Cengiz Kalça 62.590 Dealer: N 2. Sevim Eken - Çağrı Selçuk 61.605 Zonsuz 3. Zeki Uçum - Bülent Aslan 61.550 Bayan N E S W 1. Hatice Çetindağ - Nur Altıne 61.435 1 P 2 P Karışık 2 P 2 Nt* P 1. Işık Söğütlü - Ümit Tarhan 57.330 3 P 4 Nt P Senyör 1. Halil Çiçek - Mustafa Yıldız 54.020 5 P 5 ! P 5 Nt!! P 6 Nt. P. Kuşadası Briç Festivali Swiss Patton Takımlar: Atak 1. Baybarut 68 Kör Vale 2. Taso 66 3. Kuşadası 64 *= Dağılım sorusu GF != Koz damı sorusu !!= Koz damı ve karo rua El No: 1 Dealer: N

El No: 2 Mike Lawrance’ın 1972’de Miami’de AQ854 oynadığı bir el 6 Dealer: S KQ94 QJ9 NS Zonda KJT 9632 N E S W JT87 9432 2 P JT8 A52 2 P 3 P 762 T4 4 P 6 ! P 7 P 7 AKQ5 Atak 763 Trefl 8 AK853 != Günümüzde anlamı bu olmasa da o sıralarda trefl yardımın varsa 7’de anlamında oynuyorlarmış.

El No: 2

u için pik dam 3 taneyken de oyun olur. oyun de taneyken 3 dam pik için u ğ 2-2 ise yere körle geçer oldu geçer körle yere ise 2-2 Dealer:S

ler de yolunda gidince oyunu yapıyor. Körler Körler yapıyor. oyunu gidince yolunda de ler ş i kurup, oyunu ikinci i ğ belirledi

ini ümit edip %30 olarak olarak %30 edip ümit ini ğ geldi ikiliden veya tekten damın pik ve ılımı ğ da pik

il. Alternatif olarak 3-2 3-2 olarak Alternatif il. ğ de olası pek kupu trefl 2. gösteriyor. ını ğ

olası olmadı olası KT9432 . Fakat atak markası bunun pek pek bunun markası atak Fakat . ş planlamı kurtulmayı kayıplardan atarak

ında, oyun planı olarak 2 trefl kupu, karo ruaya da bir trefl trefl bir da ruaya karo kupu, trefl 2 olarak planı oyun ında, ğ

Mike yer açıldı yer Mike 764

2. El 2. K93

yaparak 12 löve aldım. aldım. löve 12 yaparak 4 çekince biraz da rakiplerin yardımıyla pik empası yapmadan 2 extra karo karo extra 2 yapmadan empası pik yardımıyla rakiplerin da biraz çekince

i daha da zor olacak. Tüm trefleri trefleri Tüm olacak. zor da daha i ş i batının olsa pikim 9 yerine 8 Yerde

u da pikleri ve körleri tutmak zorunda. zorunda. tutmak körleri ve pikleri da u ğ

tutmak zorunda, ayrıca körleri. Do körleri. ayrıca zorunda, tutmak 875 Q6

Pik empasıyla 11. Acaba tüm trefleri çekersem ne olur. Batı vale on karo karo on vale Batı olur. ne çekersem trefleri tüm Acaba 11. empasıyla Pik

3-3, körler 4-4 gibi görünüyor. 5 trefl, 1 karo, 3 kör, 1 pik, 10 hazır löve var. var. löve hazır 10 pik, 1 kör, 3 karo, 1 trefl, 5 görünüyor. gibi 4-4 körler 3-3, J2 T3

imdi karara kaldım. 9’lu karo çok önemli bir marka. Karo Karo marka. bir önemli çok karo 9’lu kaldım. karara imdi Ş

kör daha oynadı. oynadı. daha kör QT7654 J82 u alıp bir bir alıp u ğ Do oynadım. karo alıp ını ğ sanzatu oynamayı tercih ettim. Kör ata Kör ettim. tercih oynamayı sanzatu

ımız için 6 trefl yerine 6 6 yerine trefl 6 için ımız ğ oynadı turnuva kili İ

olsaydı 5 pik yanıtı verecekti. verecekti. yanıtı pik 5 olsaydı 86 KQJ952 sorusuna olmasaydı 5 kör, varken hiç ruası olmasaydı 6 trefl, pik ruası ruası pik trefl, 6 olmasaydı ruası hiç varken kör, 5 olmasaydı sorusuna

oldu. Koz damı damı Koz oldu. ş anlatmı ılımını ğ da tüm elinin sorunca ile sanzatu ki İ

i için ortak hemen fit vermedi. vermedi. fit hemen ortak için i ğ olabilece 4’lü sistemimizde deklaresi trefl ki İ AJ

1. El 1. AKQ985 Çözümler A AT73 4BUSBOÎt7ė5".ė/ N İ TAM İ V / 79

WIM Nilüfer Çınar Çorlulu, Bu sayımızın sorularını 2-9 Şubat 2013 tarihlerinde [email protected] Antalya’da yapılan Türkiye Şampiyonası maçlarından FA Fatma Yılmaz, oluşturduk. Bakalım sizler de usta oyuncularımız gibi kazançları görebilecek misiniz? [email protected] Web: ezberbozan.net Türkiye Satranç Federasyonu - Ankara

Bu sayımızda sizlere 2002 Bled Olimpiyatları’nda Oğuz Metin - Ege Köksal oynamış olduğum partimi analiz edeceğim. Filipinli güçlü rakibim WIM Mendoza ile partim minyatür olarak adlandırdığımız kısa partiler sınıfında. Rakibim beni şaşırtmak için daha önce hiç oynamadığı İskandinav açılışını uyguladı, ancak şaşıran kendisi oldu.

Nilüfer Çınar - Beverly Mendoza, 2002 Bled

1.e4 d5 2.exd5 Vxd5 3. Ac3 Va5 İskandinav açılışı ustalar arasında tercih edilmez, çünkü siyah vezirin mücadeleye erken çıkışı genellikle problemleri de

beraberinde getirir.

3.d4 Af6 4.Fc4 c6 5.Fd2 Vb6 vezirin üçüncü hamlesi. 1–0 3.Vbe8#

g3 Fe4 Fe4 g3 Ş 2. “Açılışta vezir ile fazla hamle yapmayınız” der atalarımız. Vc2+ 1.b8V 6. Af3 Fg4? siyahın son hamlesi gelişmemiş siyaha hızlı bir hücum fırsatı veriyor. 7. Fxf7 Şxf7 Diyagram: 1-Beyaz oynar, kazanır.

Mehmet Metin - Hikmet Bağcı

Klasik Ff7 fedası, siyah rok hakkını kaybeder ve verilen 6.Af7# 1–0 6.Af7#

h8 h8 Ş taş geri alınır. 5.Vg6+

g7 g7 Ş

8. Ae5 Şg8 9. Ag4 Vxd4 10. Af6 exf6 11. Ve2 (13. 4.Ag5+ 3.e8V Ff8 Ff8 3.e8V

Ve6 mat isteği) Ve5 13. Fe3 Ve6 14. 0-0-0 Aa6 siyahın Fc5 2.e7

xh7 xh7 Ş

konumu adeta felç, vezirle bu kadar hamleden sonra bir 1.h7+ de atın ayakları dışarıda kaldı. 15. Khe1 Fb4 16. Vd3 Fxc3 bir piyon uğruna, vezir ile bir hamle daha 2-Beyaz oynar, kazanır. yapan siyah çöküşünü hızlandırıyor. 17. Vxc3 Vxa2 18. Kd7 Va1 19. Şd2 Va4 20. Fh6 Mata çare yok. Diyagram:

Ege Köksal - Deniz Seyhanoğlu

Vxh4# 0–1 Vxh4#

h1 h1 Ş 20…gxh6 21. Vg3 Şf8 22. Vg7 mat 3. Vg3+

20…g6 21. Kg7 Şf8 22. Vf6 mat 2.h4 f4 1. 20…Vb4 21. Kg7 Şf8 22. Kb7 vezir kaybı, sonrasında mat. 1-0 3-Siyah oynar, kazanır. N İ TAM İ V 7ė5".ė/t,BSJLBUàS 80 /

Fotoğraf: İbrahim Zaman Kaz Dağları