VAKIFLAR DERGlSl ISSN 1011 -7474

Sahibi : Vakıflar Umum Müdürlüğü

Yazı Işlei'ini fiilen idare eden : Ali Uygur VAKIFLAR UMUM MÜDÜRLÜĞÜ N EŞ (İl YATİ

VAKIFLAR DERGlSl

Metinden hariç 103 Resim, 10 Plân ve Krolci, 11 fofolcopiyi hâvidir.

Sayı: VI

TIPKI BASIM

FYS VAKIF SİSTEM MATBAASI - ANKARA - 2006

BAHA MATBAASI - - 1965 ÖNSÖZ

Vakıflar; geçmişteki ihtişamlı günlerinde olduğu gibi bugün de, hiçbir ayrım gözetmeksizin herkesin yanında olmanın azim ve gayreti ile, durup dinlenmeden ve zaman mefhumu gözetmeden, bir seferberlik duygusu içerisinde çalışmalarına devam etmektedir. Kuruluşundan bu yana gerçekleştirdiği sanat şaheseri mimari yapılan ve yazılı kaynaklarıyla, dünya üzerindeki tüm medeniyetlere örnek teşkil eden ve hayranlık uyandıran vakıflar, önemli bir kültür ve medeniyet hazinesine sahip olmanın haklı gururunu bugün de yaşamaktadır. Evet! Vakıflarımız yaşayan bir medeniyettir. İşte, bundan dolayıdır ki, vakıf şuurunu yaşatmak ve sürekli canlı tutmak amacıyla 2006 yılını "Vakıf Medeniyeti Yılı" ilan ettik. Bu büyük medeniyeti, toplumun her kesimine anlatmanın, daha da geliştirmenin ve hak ettiği gurur içerisinde yaşatmanın en büyük görevlerimizden biri olduğu inancındayız. Amacımız; bir yandan, geçmişten günümüze vakıf kurumunun geçirdiği evreleri ele alarak "vakıf geleneğini" günümüze taşımak, diğer yandan da gerek geçmişte, gerekse günümüzde kurulmuş olup da gerçekleştirdiği hizmetler ve başarılı çalışmaları ile öne çıkan nitelikli vakıfların tanıtılmasına zemin hazırlamak ve bu vesile île esasen vakfın özünde var olan, topluma hizmet şuurunu yeniden canlandırarak, etkin ve verimli hale getirmektir. Bu şuur ve inançla; bizlere emanet edilen 41500 mazbut vakfa ait 1111 eserin restorasyonunu tamamladık ve halkımızın hizmetine sunduk. Ağlayan vakıf eserlerin artık yüzü gülmeye başladı. Hedefimiz, 2006 ve 2007 yıllarında ülkemiz genelinde restore edilmemiş vakıf eseri bırakmamak ve gelecek nesillere tüm vakıf eserlerini mamur edilmiş olarak intikal ettirmektir. Ecdadın bizlere emanet ettiği, üstün insanlık duygularıyla kurulmuş ve yoğrulmuş, gurur ve övünç kaynağımız olan vakıf geleneğinin korunması, geliştirilerek sürdürülmesi, özümsenmesi ve özenli bir şekilde gelecek kuşaklara aktarılması inancındayım. İşte bu nedenledir ki kültür ve medeniyetimizin geliştirilerek devam ettirilmesinde kültür mirasımızın bir parçası olan vakıf yayınları ve özellikle Vakıflar Dergisi büyük bir önem taşımaktadır. Vakıflar Genel Müdürlüğünce 1938 yılında yayın hayatına başlayan bu dergilerde vakıf üzerine söylenmiş sözler, yapılmış ilmi araştırmalar, tespit ve değeriendirmeler incelendiğinde, içerik zenginliğini ve yazar kalitesini sizlerin de takdir edeceğinizden eminim. Bu dergilerde, 1950'de Dışişleri Bakanı olan ve 28 Haziran 1966'da bir trafik kazasında vefat eden Fuat Köprülü'den her sayıda fevkalade güzel makaleler sunan Halim Baki Kunter'e, Ahmet Süheyl Ünver'den Ekrem Hakkı Ayverdi'ye, Firuzan Selçuk'tan F. Kerim Gökay'a, İsmail Hakkı Uzunçarşılı'dan Ali Himmet Berki'ye kadar pek çok ilim adamı, akademisyen ve araştırmacının paha biçilmez değerdeki çalışma ve değerlendirmeleri bu sayılar içinde yer almaktadır. Ancak; bu dergilerin ilk 10 sayısının mevcudu kalmadığı için, bu sayılara olan yoğun talebin karşılanamadığını ve 1998 yılında basılan 27. sayıdan itibaren de yeni sayıların basılmadığını gördüm. Bu alandaki kültür boşluğunu doldurmak ve yoğun talebi karşılamak amacıyla. Vakıflar Dergisinin mevcudu kalmayan ilk 10 sayısının yeniden basımına karar verdik. Ayrıca; Prof. Dr. İlber Ortaylı başkanlığında. Prof. Dr. Bahaattin Yediyildız, Prof. Dr. Mahmut Kaya, Yard. Doç. Dr. İnci A. Birol ve Mehmet Çetin'den oluşan yayın inceleme kurulumuzun titiz çalışmalarıyla 28 ve 29. sayıların basımını gerçekleştirdik. Otuzuncu sayının da basımı için hazırlık çalışmaları devam ediyor. Vakıf kültür ve medeniyetinin sürekli yaşatılabilmesi için, önemli bir kaynak ve bir kültür hazinesi olan Vakıflar Dergisinin ilk 10 sayısının tıpkı basımının yapılması ve yeniden okuyucu ile buluşturulması 2006 Vakıf Medeniyeti Yılının anlamı açısından da büyük önem taşımaktadır. Bugüne kadar 29 sayısının basımı gerçekleştirilen ve içerisinde, taşınır ve taşınmaz çeşitli vakıf eserleri ile ilgili ilmî ve tarihî çok önemli bilgilere yer veren Vakıflar Dergisinin ilk 10 sayısını genç kuşaklara ve bilim dünyasının hizmetine sunmaktan onur duyar, ilmi araştırma ve çalışmalarınızda temel bir kaynak olarak yararlanabileceğimiz bu dev eserin, pek çok yeni düşünce ve yaklaşımın da itici gücü olacağı inancıyla emeği geçenlere teşekkür eder, saygılar sunarım.

Yusuf BEYAZIT Vakıflar Genel Müdürü ÖNSÖZ

Genel Müdürlüğümüz bir taraftan. Ecdadımızın bizlere armağan etmiş oldukları Mescit, Cami, Kütüphane, Köprü, Medrese, Çeşme ve gibi kıymetli âbidelerin - maddî imkânlarımız nisbetinde - onarımına çalışırken diğer taraftan, bu âbidelerimizinin tarihî ve mimarî değerleri hakkında da, ilmî araştırmalar yapmak, yaptırmak ve bu sahada ilim âlemine faideli ola­ bilmek amaciyle, öteden beri neşrine devam ettiğimiz «Vakıflar Dergisi» nin VI. ncı sayısını alan bu dergimizde metinden başka. 103 (yüzüç) resim, 10 (on) plân ve kroki, 11 (onbir) fotokopi bulunmaktadır. ilim adamlarımızla meraklı okuyucularımıza bu dergimizin de, - bun­ dan öncekiler gibi - kendi ölçüsünde hizmet edeceğini ummaktayız. Bu vesile ije. Dergimize yazı gönderen zevata ve neşrinin teminine gay­ ret göstermek suretiyle yardımda bulunan arkadaşlarıma şükranlarımı sun­ mayı vazife telâkki ederim. Vakıflar Genel Müdürü 'Nihat Dan/ffnan İÇİNDEKİLER

-Nihat DANİŞMAN Ö nsoz Vakıflar Genel Müdürlüğü Vakıflar Genel Müdürlüğünün Çalışmaları Hakkında Bilgi 1 Avu\at Ali Himmet BERKt Vakıfların Hukuk ve Tarih Bakımından Kıy­ meti 5 Avu\at Ali Himmet BERKt Vakıfların Tarihi, Mahiyeti, İnkişafı ve Tekâ­ mülü, Cemiyet ve Fertlere Sağladığı Faidelcr. 9 Ord. Prof. Dr. A. Süheyl ÜNVER Türk Sanat Tarihinde Edirnekârî Lâkc Ijleri ve Sanatkârları 15 Furuzan SELÇUK Vakıflar (Başlangıçtan 18. Yüzyıla Kadar) "Islamic Society and the West" 21 Halim Ba\i KUNTER Tarsustaki Türkistan Zaviyelerinin Vakfiye­ leri 31 Prof. Tayyib GÖKBlLGİN 15 ve 16. Asırlarda Eyâlet-i Rûm ..... 51 E\tem Hakkı AYVERDÎ ilk Fatih Camii Hakkında Yeni bir Vesika . 63 Ekrem Hakkf AYVERDÎ Orhangazi Camii ve Osmanh Mimari­ sinin Menşei Meselesi .• . . .69 Prof. Dr. Şakir Berki Vakıfların Gördüğü Çeşitli Hizmetler ... 85 Sezer TANSUĞ 18. Yüzyılda istanbul Çeşmeleri ve Ayasofya Şadırvanı 93 Sezer TANSUĞ The of istanbul in the 18th Century and the Shadırvan of Saint Sofia 102 Muzaffer ERDOĞAN Osmanh Mimarisi Tarihinin Otantik yazma Kaynaklan 111 Prof. Dr. Semavi EYtCE Ohri'nin Türk Devrine Ait Eserleri .... 137 Dr. İlhan AKÇAY . Yakutiye Medresesi 146 VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜNÜN ÇALIŞMALARI HAKKINDA BÎLGI

Vakıflar, ilk çag insanlarının araların­ 1 — Hayrî ve sosyal hizmetleri: Va­ da kurdukları yardımlaşma geleneğinden kıflar Genel Müdürlüğünün bu faaliyeti; doğmuştur. Orta Asya'nın steplerinden fakir çocukları barındırmak ve okutmak büyük müşkülleri aşarak Anadolu'da yer­ için öğrenci yurtlan açmak, fakir ilkokul leşmiş olan ecdadımız ise bu lüzumu daha öğrencileri için yazın dinlenme kampları çok hissettiklerinden Türk vakıfları daha açmak, imaretler tesis ederek fakir halka sağlam esaslar üzerine kurulmuş, aynı za­ ve öğrencilere sıcak yemek vermek, bir de manda yakuz dinî değil, sosyal ve insanî kör ve muhtaçlara maaş bağlamak suretiy­ temeller ü'zcrine de oturtulmuştur. le, icra edilmektedir. Kurulan Türk hükümederinin ve Os- Eskiden medreselerde ilmiye talebesi­ manh imparatorluğunun ilerlemesine pa­ nin barındırılarak okutulmasının zama­ ralel olarak Türk vakıfları da inkişaf et­ nımıza adapte edilmiş şeklinin öğrenci miştir. Bu devrede toplumun bütün hayrî yurtları açmak olduğuna kani olan Genel ve sosyal hizmetleri devlete hiçbir külfet Müdürlük şimdiye kadar 22 yerde orta tahmil edilmeksizin ve bir Nezaret ha­ tahsil öğrenci yurdu açmıştır. Bu yurdar- linde idare edilen vakıflar tarafından bü­ da 1720 öğrenci barındırılmaktadır. yük bir mükemmeliyetle idare edilmiştir. Ayrıca istanbul'da bir kız, bir erkek, Bugün sosyal hizmetlerde en ileri git­ Ankara'da bir kız yurdu ohnak üzere 3 miş bir memleket olan İngiltere'nin, Os­ adet yüksek tahsil öğrenci yurdu var­ manlı devrinde Türk vakıflarının tahak­ dır. Bu yurtlarda barındırılan 770 öğrenci kuk ettirdiği imaretleri (fakir halka para­ de muhtelif Fakülte ve Yüksek Okullara sız yemek veren aşocakları) erişilmesi ge­ devam etmektedir. 1963 yılında açılan ve reken bir gaye olarak tuttuğunu kaydet­ yukarıdaki rakama dahil olan Van, Bit­ mek bu konuda ecdadımızın ne dereceye lis, Urfa ve Uşak yurtlarına ilâveten 1964 kadar ilerlediği hakkmda açık Hir fikir yıhnda lüzum görülecek diğer bazı vilâ­ verir. yetlerde yurtların açılması tedbirlenmiştir. Osmanh imparatorluğunun gerileme­ 19 vilâyette faaliyette bulunan imaret­ sine paralel olarak inkişafı durmuş olan lerde ise, 8700 fakir halk ve ilkokul öğ­ Türk vakıflarının üzerine eğilerek tekrar rencilerine yemek verilmektedir. Bu hayrî canlandırmak bugünkü vakıf faaliyetinin ve sosyal hizmetlere ilâveten binden fazla esasını teşkil etmektedir. muhtaca ayhk maaş bağlanmıştır. Ayrıca İstanbul'da her sene 300 fakir ilkokul öğ­ rencisi için dinlenme kampı açılmaktadır. Bugün Vakıflar Genel Müdürlüğü­ Sosyal hizmetlerin en önemlilerinden nün iki fonksiyonu vardır: birini Bezmiâlem Valide Sultan vakfın­ 1 —- Hayrî ve sosyal hizmetleri, dan istanbul Vakıf Guraba Hastahanesi 2 — Âbideler ve eski eserlerin onarım teşkil etmektedir. Halen 350 yatakh olan ve restorasyonu. bu hastahanc büyük çapta fakir vatanda­ Bu iki fonksiyonu tahakkuk ettirmek şın sağlığını korumakta, elem ve ızdırabı- için Vakıflar Genel Müdürlüğünün bir de nı gidermektedir. Hizmete girmek üzere ekonomik faaliyet ve tedbirleri vardır. olan ve 2 milyon lira sarfı ile inşa ettiri- 2

len yeni ilâve pavyon daha genij bir va­ VaJ^jtn l\tisadi Faaliyetleri : tandaş kitlesinin sağhk ihtiyacını karşıla­ yacaktır. Ayrıca Guraba Hastahanesinin Vakıflar idaresi büyük çapta maddî ve çayırlık sahasına, Hastahane Yaptırma manevî servetlere mâlik bulunmakta ve Derneği ve Genel Müdürlüğün yardımı maddî servetlerin büyük bir kısmını da ile yaptırılacak olan 20 milyonluk ve 575 gayrimenkulleri teşkil etmektedir. yataklı yeni ve modern bir hastahanenin Yurdun muhtelif bölgelerinde şehir ve temeli atılmış bulunmaktadır. kasabaların en iyi mevkilerinde bulunan 2 — Abide ve eski eserlerin onarım ve bu gayrimenkullerin musakkaf olanların­ restorasyonu : dan ilgili kanunların verdiği imkânlar Vakıflar idaresinin yapmakla mükel­ nisbetinde istifade sağlanmaktadır. lef bulunduğu hizmetlerinin başında yurt­ Halen ikmal edilmiş tesbitlere nazaran ta mevcut ve her biri teker teker dünya İdarenin elinde 6246 adedi musakkaf ol­ çapında birer şaheser olan âbide ve eski e- mak üzere cem'an 19.992 adet gayrimen­ serlerin bakım, onarım ve restorasyonu kul vardır. gelmektedir. Bu eserlerin miktarı 3.500 civarında­ Vakıflar Genel Müdürlüğü yeni inşa­ dır. Hey'eti umumiycsinin restore ve ona­ at cümlesinden olarak 1963 yılında hey'­ rımının 600.000.000 liraya bâliğ olacağı eti umumiyesi 6.190.033,26 liraya baliğ o- mütehassısları tarafından ifade edilmiştir. lan Konya, Zonguldak ve istanbul - Ak­ Idadrenin son derece mahdut bütçe im­ saray iş hanlarının ihalesini yapmış olup, kânları içinde bunu tahakkuk ettiremiye- bunların inşaatına devam olunmaktadır. ceği izahtan varestedir. Bütün bir milletin 1964 yıhnda yapılması plân ve program­ malı olan bu ecdat yadigârı şaheserleri ge­ da derpiş edilmiş bulunan istanbul Aşir E- fendi caddesindeki iş hanı, Amasya'da lecek nesillere ayakta devretmek lüzum ve dükkân ve iş yeri projeleri hazırlanmış o- zaruretini hisseden hükümetler her sene lup, ihalelerinin tahakkukuna çahşılmakr Vakıflar Bütçesine Hazineden yaptığı yar­ tadır, izmir Karşıyaka'da yapılacak çarşı dımlarla bu işi imkân nisbctinde tahak­ ve iş hanı da 29/5/1964 tarihinde kuk ettirme yoluna girmiş ve bu cümle­ 1.430.976,06 lira bedelle ihale edilmiştir. den olarak beş yıllık kalkınma plânı çer­ çevesi içinde Vakıflar İdaresince hazırla­ Ayrıca Adana'da Orozdibak arsasında nan programa göre her yıl 20 milyon sar- yapılacak ve 6.000.000 liraya çıkacak o- fetmek suretile beş yılda 100 milyonluk bir lan büyük çarşı ve iş hanının proje faaliyet içinde «543» adet âbide ve eski e- ve keşifleri de hazırlanmakta olup, bu­ serlerin restorasyon ve onarımını müm­ nun da 1964 yılı içinde ihale safhasına in­ kün kılacak tedbirleri almıştır. tikal ettirilmesine çalışılmaktadır. Vakıf­ Vakıflar İdaresinin mevcut maddî ser­ lar idaresinin tahakkukuna çalıştığı en ö- vetlerini daha iyi bir şekilde değerlendire­ nemh yatırım teşebbüsünü Vakıflar Ban - bilmesi hususunda almağı düşündüğümüz kası ve diğer ortağın da iştirakiyle istanbul âcil tedbirlerle artacak varidatınm mühim - Taksim bakçcsinde yaptıracağı büyük bir kısmını bu hizmete tahsisi suretiyle ve turisdk otel teşkil etmektedir. Bu teşebbü­ ihalelerden yapılacak tasarruflarla her se­ sün tahakkuku hahnde geniş çapta yerli neye ait faaliyet proğrammın, daha fazla ve yabancı turistin otel ihtiyacı karşılana­ eseri restore edecek şekilde tâdil ve tevsi e- cağı gibi idare geniş ölçüde ve devamlı dileceğini küvvetle ümit etmekteyiz. bir varidat kaynağına daha kavuşmuş o- Plânın ilk yıh 1963 de : Ele alınan e- lacaktır. Bu konudaki çahşmalar sür'atle ser adedi «175» tir, bunların onarımı için ilerlemektedir. Genel Müdürlük bölgele­ 17.000.000 hra sarf edilmiştir. rinin ihtiyacını ve teşebbüsün rantabilite-, 1964 yıhnda 17.850.000 lira sarfiyle 137 sini birinci derecede göz önünde tutarak adet eski eser ve âbidenin mütehassıs ele­ 1965 ve müteakip yıllara ait inşaat yatırım­ manları nezaretinde ve en iyi bir şekilde ları etüdlerine de başlamış bulunmakta­ onarılması işi ele alınmıştır. dır. 3

İdarenin diğer bir gelir kaynağını da veriminin artırılması ve kabil olursa bir Aydın ve Ayvalık Zeytinlikler işleîmeleri işletme haline getirilmesi için mütehassis- tejkil etmektedir. hr marifetiyle etüdler yaptırılmaktadır. 1963 yılmda yeniden hizmete girmiş Tetkikat neticesi müsait görülürse bulunan iki fabrika ile Ayvahk işletmesi önümüzdeki yıllarda Antalya'da da bir iş­ takviye edilmiş ve inşaatları biten işçi pav­ letme tesis edilerek Antalya ve havalisin­ yonları ile zeytin amelesinin daha medeni deki zeytin mahsullerini de daha iyi değer­ bir şekilde çaüşması imkânları sağlan­ lendirmek mümkün olacaktır. mıştır. Vakıflar İdaresi hizmetlerini daha iyi bir şekilde görebilmek ve bugünün ikti­ Her iki işletmenin elinde ccm'an sadî ve sosyal şartlarına intibak edebilmek 340.000 zeytin ağacı mevcut olup, se­ amaciylc son derece kısıtlayıcı hükümleri nede vasati bin ton civarında zeytinyağı ihtiva eden mevzuat değişiklikleri çalış­ elde edilerek istihlâke arz olunmakta ve malarına da behemehal girecektir. ortalama %7 civarında kâr sağlanmakta­ dır. Bu suretle Türk Vakıflarını en az ec­ dadımızın ulaştırdığı seviyeye götürmek 1964 işletme bütçelerine konan 600.000 millî kalkınmamız ve sosyal seviyemizin lira, ziraî faaliyetler ve sosyal hizmetler yükselmesinde müessir bir hale getirmek için sarfolunacaktır. için her türlü çaba sarfedilmektedir ve edilecektir. Halen mahsulü' ağaçta satılmakta bulu­ nan Antalya Vakıf Zeytinliklerinin islâhı. Vakıflar Genel Müdürlüğü VAKIFLARIN HUKUK VE TARIH BAKIMINDAN KIYMETİ

AI.1 HİMMET BERKİ

Vakfiye vakıf akdinin, daha doğru kalılara verilir. Bundan sonra ne vâkıf, bir tâbirle vakıf tasarrufunun senet ve ne vârisleri bu vakıf d an rücû edemezler. hüccetidir ki, vücut bulan vakıf hükmî Vakfın feum ifâde etmesi müctehitler şahsiyetinin nizamnamesi mesabesinde­ arasında ihtilâflı olduğundan hâkimden dir. Hadiseler, ihtilâflar vakfiyenin sara­ lüzûmuna hüküm ahnması rücû oluna­ hat ve delaletiyle hallolunur. Sarahat ve mamak içindir. Yoksa bir kimse bir va­ ya delâlet olmıyan hususlarda vakfın u- kıf yapıp veya bir vakfiye yazıp işhad mumî hükümleri tatbik olunur. İlmî ic- eylese muteberdir; yani vakıf vücud bu­ tihadlardan da istifade olunur. lur. Çünkü İslâm hukukunda akid ve ta­ sarruflar şekle tabi değildir, trade ızhariy- Vakfiyeler müteaddid fıkralardan te- le vücud bulur. Bir de vakıf vasiyet su­ jekkül eder. îlk fıkrada AUaha hamd-ü retiyle olur ki vasiyet eden rütû etme­ senâ ve Resûl-i Ekrem'e salât-ü selâmdan den vefat ederse vakıf hâkimin hükmü­ sonra hayır ve hanesantın ecir ve sevabı ne muhtaç olmaksızın lüzum ifâde eder ve bu hususdaki âyet-i celîle ve hadîs-i şe­ ve bu vasiyet ne suretle ve ne gibi kayıd rifler yazıhr. Bu, Allah'ın ni'metlerine ve şartlarla vâki olmuş ise öylece tenfiz jükür için mukaddime kabîlinden olup, olunur. vakfiyenin hukukî bünyesinden değildir. Bundan sonra mahkemeye gelen vâkıfla Va\ıjlar DergisCvAt intişar eden bir vakfa muvakkat mütevelli tâyin olunan yazıda (*) izah ettiğimiz veçhile vakıf, zâtın isim, şöhret ve mahall-i ikametleri sahih ve gayr-i sahih, yani tahsis olmak kaydolunur ve vâkıfın takriri aynen zab­ üzere iki kısma ayrılır ve bu cihetle vak­ ta geçirilir. fiyeler mevzuu itibariyle muhtelif mahi­ yet arzeder. Şöyle ki: Vakfedilen mallar Vâkıfın takriri ekseriyetle, vakfın ya sırf vâkıfın mülküdür veya kısmen mahiyetini, vakfın devamı için tahsis o- mülkü ve kısmen bir kıt'a-i arazinin ve­ lunan para mikdârını, vakfolunan mal­ ya bir mezraanın öşür, harc-ı ferağ ve in­ lar arasında akar varsa bunların , tikal gibi menafi-i emiriyesi veya tasar­ mevki ve hududlannı, vakfın nasıl idâre ruf hakkı veya yalnız menafi-i emiriye olunacağını ve vakfın vâridâtının mahal veya tasarruf hsJckıdır. Selâtirı, Ümera ve surct-i sarfını ve kimlerin mütevelli ve Vüzerâ veya Eizze vakıflarının çoğu olacağını, hizmet erbabının ücretleri­ ikinci ve bazıları üçüncü nevi dendir. ni ihtiva .eder. Nihâyet Hâkim, yapılan Meselâ, Cennetmekân Fâtih Sultan vakıf usûl-i meşrûasına muvafık ise vak­ Mehmed ve ikinci Bâyezîd Han Haza- fın ' lüzumunu içtihat eden müctehitle- râtının vakfiyelerine bakarsak görürüz rin kavlini tercih ile vakfın sıhhat ve lü- kî müessesât-ı hayriyenin idamesi için zûmuna hükmeder. Böylece zabta ve ce­ vakfedilen akarlardan bazısı Müşarün­ reyanı hale muvafık olarak vakfiye tan­ ileyhlerin mülkü ve bazısı rek abesi dev- zim olunarak sicile kaydolunduktan son­ ra Hâkim tarafından mühürlenerek alâ­ * 5. Mj'i, s, 9. 6 ALI HIKMET BKRKI lete ait olan toprakların menafi-i cmiri- vakıf hakkında iki şâhid makamına ka­ yesi veya hukuk-ı tasarrufiycsi veyahut imdir." demiştir. her ikisidir; yani hem menafi-i emiri- Mahkeme sicilinde kaydı bulunamı- ye, hem de hukuk-ı tasarrufiyedir. yan veya sicilleri ziyaa uğnyan vakfiye­ Medeni Kanun (madde 74) hük­ lerin sıhhatine kanaat hasıl olursa bun­ münce tanzim olunacak tesis (vakıf) se­ larla da amel olunmak icâbeder''. Fakat nedi vakfiye mahiyetindedir. Bu sençd- siçill-i mahkemede kaydı olmayıp minel lerde de vakıf yapanın isim ve hüviyeti kadîm mündericâtiyle amel olunmamış ve vakfettiği mallar, maksat ve gaye ve olan ve sıhhatine kanâat hâsıl olmıyan vâkıfın arzu ve şartları ve idâre uzuvları vakfiyelerle amel olunmaz. (mütevelli) beyan edilir. Bu sened mah­ Vakfiyelerin ihtiva eylediği ibâre ve keme siciline kaydolunur. Kaydolunma- beyanlar arasında mücmel veya za'fı te'lif dıkça vakıf hükmî şahsiyet iktisâb et­ yüzünden birbirine uymıyan beyanlar o- mez*"*. labilir. Bunlar iisan e.îaslarına göre tefsir olunur. İmâli mümkin olmayan lâfızlar Zikri geçen 74 üncü maddenin sara­ terk ve ihmal olunur. hati veçhile . Medenî Kanuna göre tesis (vakıf) şekle tâbidir. Resmî scncdle veya Bir de vakfiye ile Defterhâne kayıt­ vasiyet tarikiyle olur. Resmî senet resen ları arasında mugayeret olabilir. Bu tak­ tanzim olunan senettir. Vâkıf tarafından dirde vakfiye ma'mûlünbih ise, yani, öte- yazıhp imzası Noterden tasdik olunan denberi bu vakfiye mündericâtiyle amel veraka ile vakıf vücud bulmaz. Medenî oluna gelmiş ise vakfiye ile, bilâkis öte Kanunda heir nerede resmî senet denmiş denberi Defterhâne kaydı ile amel olu­ ise salahiyetli memur tarafından resen nup vakfiye ile amel olunmamış ise Def­ tanzim olunan senettir. Vâkıf tarafından terhâne kaydı ile amel olunur. Vasiyet de Kanunun 478 vc müteakip Meselâ vakfiyede vakfın tevliyeti ev- maddelerinde gösterilen şekillerden biri­ lâd ve evlâd-ı evlâda meşrut olduğu ya- ne muvafık olmak lâzımdır. Bu şekiller­ zıh olduğu ve ötedenberi tevliyet husu­ den birine uymıyan vasiyet muteber de­ sunda bu kayd ile amel olunduğu halde ğildir. Defterhâne kaydında yalnız evlâda meş- Vakıf ve tesis (vakıf) senedleri, icâ­ rût vakıf diye yazılı olsa kemâfissâbık bında delil ve hüccet olmak üzere hıfzo- vakfiye ile amel olunup tevliyet evlâd-ı lunur. Her ikisi de hukukî ve kanûnî vü- evlâda da tevcih olunup tevliyet yalnız sûku hâizdir. Vakfiyelerin vüsûk kuvveti vâkıfın evlâdına meşrûttur diye evlâd-i esâsât-ı sabıka ve tesis senedlerinin vüsûk evlâda tevcihden imtinâ olunmaz. Amma derecesi Noter Kanunu ile muayyendir. ötedenberi Defterhâne kaydı mûcibince yalnız evlâda tevcih yapılmış ise evlâd-ı Vakfiyeler diğer ilâm ve hüccetler gi­ evlâda tevcih yapılmaz. Hulâsa bu gibi bi mahkeme sicilinde mukayyed ise mün­ hallerde teâmüİe itibar olunur. dericâtiyle amel ve hidcmolunur. Nite­ kim mülga Mecellenin 1626 ncı madde­ Gerek vakfiyelerde, gerek tesis senetlerinde ha­ sinde «Mücerred vakfiye ile amel olun­ yır vc cihet, surct-i idare veya idare uzuvları gösteril­ maz amma bervech-i bâlâ mevsuk ve mu'- memi} olursa ne yapılacağı «Vakıflar» adlı eserimizin birinci ve ikinci cildinde izâh olunmuştur. Arzu eden­ temedünbih olan sicill-i mahkemede rnu- lere oraya müracaat etmelerini tavsiye ederiz. kayycd ise ol halde ma'mûlünbih olur." 1. Sakk : ilâm vc hüccet demektir. Bir de jeri ve­ diye müseccel olan vakfiyelerin münde­ saikin elfaz vc ibaresine sakk vc medlûl ve mazmununa scbk tabir olunur. "Bu iUmtn saW ve seb\i muvaiı\4ır" ricâtiyle amel olunacağı tasrih edilmişdi. demek: "ibareler usul-i ittjaya ve tnazmunu uıul-ı tnu- fıa\eme ve jeriyeye muvajılfdır" dem«k olur. Şeyh-ül-lslâm Ebussuud Efendi 2. Bir vakfiyedeki mührün o tarihde vakfiyeyi merhum da Sultân Süleyman 'a tanzim eden' mahkemede hükim olan zatın mührü ol­ takdim eylediği marûzâtında "Sakk-i ka­ duğu, hüccet vc vakfiyelerde riayet olunan resim ve adete muvafık hususlar mevcud bulunduğu anlajılırsa dîm^ velev yüz sene veya daha fazla müvd- bu \akfiyenin sıhhat vc vü

Vakfiyelerin çoğu Vakıflar kütüğün­ daha emin resmî bir mahalde muhafaza­ de kayıtlıdır. Evkaf Nezâreti teşkil edil­ sı alâkahların menfaati icabındandır. is­ mezden evvel elde mevcud bazı vakfiye­ tatistik bakımından ise faidesi aşikârdır. ler vakıf ijlerine bakan nezâretlercc kü­ Vakfiyelerin aslı fedsûdeleşmiş veya tüğe kaydedilmişti. Vakıflar arşivinden bir yangında yanmış veyahud da her han­ edindiğimiz malûmata nazaran 26300 gi bir sebeple zayi o'muş olabilir. Bu git i küsur vakfiye ve vakfiyete aid ilâm kay­ hallerde mahkeme sicillerinden veya var­ dedilmiş, 1198 vakfiye kanunî şartları sa Vakıflar kütüğünden bir sûret istihsal hâiz olmadığından kütüğe geçirilmemiş­ olunur. Vakıflar kütüğünde kaydı olup tir. Bunlardan arşivde -148 vakfiye aslı olmadığını anlamak için vâkıfın ismi ve vardır ki bunların ekserisi Pâdişâhlar, malûm ise vakfiyenin tarihi beyan oluna­ Cmera ve Vüzcrâ vakfiyeleridir. rak vakıflar arşivine müracaat edilir. Vakıflar Kanunu ile vakfiyelerin Vakfiyelerin tarih bakımından kıy­ Vakıflar kütüğüne kaydı mecburiyet al­ meti : tına alınmıştır. Müddetinde kaydettiril- miycn vakıfların mazbut vakıflar meya- Târihin bir hayli kaynakları vardır. nına alınması Vakıflar Kanununun 36 ncı Bunlar arasında vakfiyeler en mevsûk ve maddesi iktizasındandır (Bk. madde 7). o nisbette kıymetli vesâiktendir. Mahke­ melerce tanzim olunmuş olmak itİbâriy- Vakfiyeler, Vakıflar kütüğüne geçi­ le bunların mündericâtının hakikat ve rilmek için evvel ve âhır Vakıflar Nizâm­ nevs-el-cmre muhâlif olması muhtemel nâmesinin 32 nci maddesinde yazılı hu­ değildir. Rivayete ve hele sokak dediko­ suslar tahkik olunarak vüsûku anlaşılmak dularına dayanan haberlerin ise kıymeti lâzımdır. Kütükteki kayıtlar mes'ul me­ yoktur. murlar tarafından imza edilmiş, kazıntı ve çıkmtı gibi şübhe ve tereddüdü mucib Müverrih vakfiyelerden, kadîm va­ şeylerden hâlî bulunmuş ise ashna mu- kıf eserlerin hangi devre ait olduğu ve tâbık addolunur ve ledel'îcab bu kayıtlara mimarî mebânîden o devirde fen ve sa­ istinad olunabilir. natın ne derecede bulunduğu ve tarihî şa­ Vakfiyelerin Vakıflar kütüğüne kay- hısların kabile ve aileleri ve bunların fa­ dettirilmesinin mecburiyet altına alın­ kirlik ve hayırseverliği ve adı değişen şe­ masında tam bir isabet vardır .Zira vakıf hir, kasaba ve köylerin eski adlan hak­ bir taraftan Devlet ve âmme hukukiyle kında malûmat edinir ve hiç tercddüd et­ alâkalı olduğu gibi Vakıflar idârcsi mül­ meksizin yeri geldikçe bunları eserine hak vakıflar üzerinde kontrol ve kanun, geçirir ve bunlardan başka vakfiyenin ya­ idâreye tahmil eylediği diğer vazife­ zıldığı tarihte resmî beyan ve üslûba ait leri yapabilmek için mevcud vakıfları fikir edinilir. Bilhassa Selçuklara, Ana­ bilmeğe ihtiyaç vardır. Aynı zamanda dolu beylerine ait vakfiyeler tarih bakı­ vakfiyelerin kütüğe geçirilmek suretiyle mından pek kıymetlidir. VAKIFLARIN TARİHİ, MAHİYETİ, iNKIgAFI VE TEKÂMÜLÜ, CEMİYET VE FERTLERE SAĞLADIĞI FAIDELER

ALİ HİMMET BERKİ

Vakıfların tarihini, ne zaman ve ne şe­ rün-ileyh, Cenâb-t Ha\](tn \endüye kilde başladığını araştırırken, nazarları ihsan buyurduğu serveti, garîb ve mazinin derinliklerine doğru uzatmak müsâfirlere * ve fa\îr ve miskinlere ** gerekir. Her şeyden evvel söyleyelim ki, in'am ve ihsan buyurmakta idi. Fa\at bun­ müslümanhktan evvel hukukî bir mües­ dan intifâ' edenler yalnız asırlarında bulu­ sese halinde Vakıf fikri mevcut değildi, nanlar idi. Sonradan gelenler istifâde ede- yalnız Vakıf fiili vardı ki, kadim ma­ miyece\ti. Bunlar da istifâde etme\ için betler, çeşme ve kuyular, mcnzilhâneler, Cenabı Ha\ Nebiyy-i müşarünileyhi ir^âd hülâsa umumun intifama arzedikniş tür­ buyurma\ ve sair hayır sahiplerine liümu- lü eserler vardı. Bunlar gelip geçen üm­ ne-i imtisal olma\ hikmetine mebni Va\ıf metlerde Vakıf fiilinin mevcut olduğuna yapması hakkında tbr âhim aleyh-is- delâlet eder. • selâm'a vahy buyurmuş ve Vahy-i tlâhi mantü^unca Nebiyy-i muhterem bir hayli Vakıf, bir mah bir maksada tahsis ol­ eserler vücûda getirmişlerdir. Bu eserlerin duğuna göre, kadîm eserleri Vakıf telâkki en basta geleni ve en mukaddesi, Ktble- etmek doğru olur. gâh-t müslimin olan Kâbe-i Muazzama­ Bu kadîm eserlerin bir çoğu dinî ve ba­ dır. Ib r âhim aleyh-is-selâm'tn Kudüs zıları içtimaî bir ihtiyaç mahsûlü' olarak ve civarında \âin Vakıfları, Halilürrah- vücuda getirilmiş ve bazdan Peygambe- mân vakıfları de^me\le marûfdur." ran-ı İzâma Cenabı Hakk'ın vahy ve ilha- Vakıflar arşivinde bu vakıflar ve mü­ miyle vukubulmuştur. Kudüs ve civarında tevellileri ve muahharen mazbut vakıflar Halîlürrahnıân vakıfları adiyle anılan 15 - meyanına ahndığı hakkında mühim ve rahim aleyh-is-selâm'ın vakıfları bu şayân-ı dikkat tafsilât vardır. cümledendir. Meşhur âlim ve fakîh Ömer Hil­ Bunlardan başka. Vakıflar arşivinde mi Efendi merhum «İthâf-ül-Ahlâf fî- enbiyâ-yi izamdan Hazret-i M û s â, Ahkâm-ül-Evkaf» adlı eserinin ifâde-i Salih, Nûh ve Lût aleyhim-us-se- lâmlara izafetle anılan bazı vakıf kayıtla­ mahsûsa kısmında bu hakikatları, bazı rı varsa da bunların sonradan, îmân ve kelimelerini sadeleştircrek buraya naklini hayır sahipleri tarafından bu peygamber­ faideli bulduğumuz şu satırlarla ifade e- ler namına tesis olunduğu anlaşılmakta­ der': dır. "Va\tf muameUsi ^erayi-i sâbi]{ada da Câhilî devirde de vakıf mahiyetinde mevcut idi. Diyanct-i Islâmiyyenin zuhû- bazı eserler vücuda getirilmiştir. Ancak rundan evvel geçen ümmetlerin büyükleri İmâm-ı Şâfiî Hazretleri "Benim bu yolda bir ço\ hayrî eserler vücûda ge­ bildiğime göre câhilî devirde fukaraya va- tirmişlerdir. Bu muâmele en evvel büyü\ \ıf yapılmazdı." demiştir ki, sair hayrî Nebi ve Resâllerden İbrahim aleyh-is-selâm Efendimizden sâdır 61- * Masafir ; "sefer İLiIindcki yolaı" dcmclitir. muitur. Şöyle l(i : Nebiyy-i mü{â- ** Miskin: "Son derecede yoksul" demektir. 10 ALI HIKMET BERKI eserler yapıldığı kanaatini mutazammın- 3— Sabık hükümlere göre gaye ve mak- dır. sadda, kurbet ve hayır mündemiç olmak, yani, ibtidaen veya intihaen gaye ve mak­ Yukarıda işaret ettiğiimz veçhile, vakfın şartları ve vakfedenlerin hak ve sat, umur-u hayriyeden bulunmak şart salâhiyetleri düşünülerek, vakıf tasarru-, olduğu halde. Medenî hukuka göre şart funun hukukî tasarruflardan sayılması dcği dir; yeter ki, kanuna veya umumî İslâm Dini ile başlamıştır. Hattâ, hukuk ahlâka mugayir olmasın. sahasında mesai ve faaliyetleri malûm 4 — Sabık esaslara göre, vakfın, ma'- olan BabiUilcr ve Romahlarda dahi vakıf mûlünbih olan içtihada göre müebbed ol­ müessesesi mevcut değildi. ması, yani, muayyen bir vakitle mukay- yed olmaması şart iken, Medeni Kanuna islâm Dininde Valfın Mefrûıyeti göre, devamlıhk vakfın sihhatinde kâfi­ dir. 5 inci Vakıflar Dergisinde * bu mev- zûu izah eylemiştik. Tekrara lüzum gör­ 5 — Evvelki hukukumuz, vakfı şekle müyoruz. Vakıf, ya doğrudan doğruya tabi tutmadığı halde. Medeni Kanun 74 veya binnetice fakir ve yoksulların ıztırap- ü'.ıcü madde mucibince şekle tabi tutmuş­ larını dindiren devamlı sadaka nev'inden- tur. dir. Şu muhakkakdır ki, hiç bir yerde ve 6 — Esâsât-ı sâbikada, istisnasız her hiç bir zamanda, dünya fakir ve muhtaç­ vakıf devletin mürakabası altında olduğu tan hâli kalmamıştır. Cemiyet halinde halde. Medeni Kanun aile vakfı ile diya- yaşamanın muktazası da, fertler arasında nî vakıfları teftiş ve rriürakabeye tabi tut­ tcavün ve tesanüttür. Gelip geçici veya mamıştır. muvakkat ve münferit ve aynı zamanda meşkûk bir yardım, maksadı te'mine ye­ 7 , Esasat-ı sâbika hükümlerine göre, ter değildir. Bu sebeble vakıf gibi ebedî mutlaka evlâd ve ahfada, âileden âileye ve devamlı ve hükümleri malûm ve kat'î intikal etmek üzere vakıf muteber iken. nizama bağlı bir müesseseye ihtiyaç var­ Medeni Kanun 322 nci maddesiyle, bir dır. Bu lüzûm ve hikmete mebni, İslâm malın veya bir hakkın devir ve ferağ edil­ şeriatı bu müesseseyi teşri ve tahsin eyle­ memek üzere, aileye tahsisine ve aile efra­ miştir. dı arasında tarz-ı intikaline dair her türlü tasarruf ve bu tarzda tasarrufun, te'sisat Nitekim, bugün medeni milletler de ihdası fikriyle mezci menolunmuştur. bu müesseseyi faydah bularak. Medeni İşte, iki hukuk arasındaki başlıca Kanunlarında mahiyet, şart ve hükümle­ farklar bunlardır. Mukayesesini ve bu hü­ rini tanzim etmişlerdir. kümlerin hangileri isabetli olduğunun islâm vakıf hükümleriyle, Medeni takdirini hukukçularımıza bırakıyorum. Kanunun vazettiği hükümler arasında, Biz fikir ve mütalâalarımızı "VAKIF­ çok mühim olmıyan şu farklar vardır: LAR DERGÎSİ"nin dördüncü cildinde ** yazmış bulunuyoruz. Yalnız şunu ilâve 1 — Evvelki hukuka göre, vakfın bir etmeliyim ki. Medeni Kanunun zikri ge­ şarta taliki ve hayatta müstakbel zamana çen 322 nci maddesinin aynen kabulü' çok izafesi caiz olmadığı halde. Medeni Ka­ zararlı olmuştur. Tanıdığımız bir kaç bü­ nuna göre câizdir. "Hayatta" dcye sevket- yük servet sahibi zat mallarını kısmen tiğimiz kayıttan anlaşılacağı üzere, ölüm­ evlâd ve ahfadlarına, yani evlâddan evlâ­ den sonraya izafetle vakıf, yani vasiyet da intikal etmek üzere ve kısmen Kızılay, tarikiyle vakıf, sahihtir. okul ve hastahane gibi hayır işlerine vak­ fetmek arzu ettikleri halde. Medeni Ka­ 2 — Evvelki hükümlere göre, vakf- nunun bu hükmü karşısında cesaret ede­ olunan şeyin, akar veya vakfı mûteamil memişlerdir. bir menkul olması şart olduğu halde, Me-. deni Kanununa göre, her mal vakfoluna- * Snyı 5, sahife 9. bilİT. «« Sayı 4 s.ılıifc 19. VAKIFLARIN TARİHİ, MAHİYETİ, İNKİŞAF VE TEKAMÜLÜ 11

Bin üçyüz küsur seneden beri yapı­ zi olunmakta ve devlet hazinesi tarafın­ lan vakıflar tetkik olunursa görülür ki dan verilecek maaş ve masraflar bu suret­ vâkıflar, vakıflarının menfaatim, ya bir le temin kılınmakta idi. Yahut bir veya veya mütcaddid cihet-i hayra veya evlâd müteaddit köy ve mezraanın öşür ve ve ahfadlarına veyahud da hayaüarında resm-i ferâğ ve intikali misilli menafi-i iyilik ve yardımlarını gördükleri kimse­ emiriyyesi devlete büyük hizmet yapan lere ve bunların zürriyetlerinc veya bun­ veya sahib-i takva ve irşad olan bir zata larla beraber bir veya müteaddid cihet-i hükümdar tarafından bir temlîknâme ile hayra vakfedegelmişlerdir. Bu, ruhî bir temlîk olunup, o zat tarafından bir veya temayülün eseridir. İnsan temayüllerini müteaddit cihet-i hayra vakf ve tahsis değiştirmek mümkün değildir. Medeni olunmakta idi. Bu temlîk, arazinin raka- Kanunun 322 nci maddesi hükmü, bu ta­ besini temlik değil, o köy ve mezraalar- biî temayüle uymamaktadır. Binaenaleyh, dan devletçe cibayet olunan, öşür, ferağ bu maddeyi insanların temayül ve cemi­ ve intikal resmi gibi resimler idi. Bazan yetin menfaatine muvafık bir surette ta'- da, kimseye ihale ve tefviz olunmıyan mi­ dil etmek lâzımdır. Ne mülâhaza ile olur­ rî arâzinin yalınız veya menafi-i emiriy- sa olsun, bazı İslâm devletlerinin, zürrî yesiyle birlikte tasarruf hakkı bir cihete vakıfları tasfiye etmeleri vakıfları, idare tahsis ve vakfolunurdu. Hakk-ı tasarrufu edememek acizden mütevellit isabetsiz vakfolunan araziyi, mütevelli idare eder, bir harekettir. vakıf namına icar veya o nama ziraat ey­ Vakıfların mahiyet ve tarihinden lerdi. bahsederken, gayr-i sahih denilen tahsis Aşar usulü lağv olunmuş ve ferağ ve ve irsadd.ın bahsetmek yerinde olacaktır: intikal resimleri hazinece zaptedilmiş ol­ Arâzi-i emîriyyenin, yani, rakabesi duğundan, öşür, ferâğ ve intikal resmi gi­ devlete ait olup, hakk-ı tasarrufu bilâ- bi menfaatların tahsis ve temlikinin hük­ müddct ahaliye ihale ve tefviz olunan ara­ mü kalmamıştır. Fakat hakk-ı tasarrufu zinin, Öşür ve lesm-i ferâğ ve intikal gibi vakfolunan arazi eskisi gibi Vakıflar ida­ mîrî menfeatlan doğrudan doğruya hü­ resi yedinde olup, mütevellilerce ve Va­ kümdar tarafından veya hükümdar bun­ kıflar Umum Müdürlüğünce idare edil­ ları efrâddan birine temlik edip de bun­ mekte ve elde edilen varidat, cihet-i- hay­ lar canibinden bir cihet-i hayra tahsis edi­ ra sarf olunmaktadır. le gelmiştir. Bu muamele, hukukî mâna­ Büyük Türk alim ve müverrihi, Bu- da vakıf değildir. Bu gibi tahsislere va­ hârî şârihi, aslen Türk ve Ankara'h olan kıf denmesi, devamlılığı ve hayrî olması itibariyledir. Gayr-i sahîh vakıf denmesi Bedrüddîn Aynî' 25 büyük cilt de hukukî mânada vakıf olmadığı için­ teşkil eden "l]{d-ül-Cüman" adh eserin­ dir. de, tahsis ve irşat muamelesinin, Emeviler zamanında başladığını ve ilk evvel Hule- Tahsislerin mahiyeti ve gayesi an'a- fâ-yi Emeviyyeden Ve lid ibnü Ab- şıbnak için, bu müesseseyi burada biraz d ü 1 M e 1 i k 'in bazı köy ve kasaba ve izah edelim: Eski vesika, temlikname ve mezraalann menafi-i emiriyyesini Şam'­ vakfiyelerde görüldüğü üzere, zamanın hükümdarı bir veya müteaddit köy veya daki Cami-i Emeviye'ye tahsis ve irsad mczreanın devlet tarafından cibayet olu­ eylediğini yazar. Bundan sonra İslâm hü­ nan öşür ve resm-i ferâğ ve intikal gibi kümdarları, bu mahiyette tahsis ve irsad- mîrî menfeatlerini cami, medrese, mektep 1ar yapmış ve Devlet-i Osmaniyede bu ve hastahane gibi devlet tarafından temi­ tahsis muamelesine lüzumundan fazla ni lâzımgelen bir müessesenin ihtiyaçla­ baş vurularak sayısız tahsis ve vakıflar ya­ rına, meselâ câmiin imam, hatip ve hade­ pılmıştır. Hatta bunlar arasında vakıf mesine, tamir ve termimine tahsis etmek­ meralar da vardır. Salâtin, vüzera ve ü- te ve bu köy ve mezraalann hazineye ait mera vakıfları arasında, hukukî mânâda öşür ve rüsumu vâkıf tarafından alınıp 1. Bu zatın h.ıl tercümesini, gcçirtligi hayatı vc şart mucibince vakfolunan mahalle tev­ eserlerini "Itlâm" dergisinde bir yav.ı ik ncsrwtmijii';. 12 ALI HİKMET BERKt

sahih vakıf varsa da ekserisi tahsisat kabi- dit medrese bulunur, tedris ve talim, mü­ lindendir. derrisler marifetiyle bu medreselerde ya- pıbrdı. Va\tflann Faidderi ve Gördüğü . Bu medreselerin yü'zde doksan do­ Hizmetler : kuzu, hayır sahipleri tarafından bina ve Bir eserimizde, "Va\tf müesseseleri inşa olunmuş ve ihtiyaç ve masarıfları i- insanimn düküne bildikleri müesseselerin çin, han, hamam, dükkân, mağaza, bağ, en haytritsıdtr" demiştik. Filhakika, va­ bahçe ve arazi gibi kıymetli akarlar vakf- kıfların ferd ve cemiyete hizmeti pek edilmiştir. Talebe burada meccanen barı­ şümuUü ve büyüktür. Lâhûti varhklan ile nır, ekseri vakıflarda bunların ve müder­ islâm beldelerini süsliyen ve kısmen birer rislerin maişetleri, kısmen vakfın geliri bedîa-i marifet ve sanat olan camiler ve ve hayır sahiplerinin teberrulariyle te­ mescitler hep vakıf yoliylc vücude gel­ min olunurdu, islâm âlim ve fakihleri, miştir. En ufak köye varıncaya kadar her filozof ve mutasavvıfları, edip ve şairle­ hangi islâm şehir ve kasabasına baksak ri, hâkim ve müftüleri, mimar, mühendis, semalara yükselen minarclcriyle bir veya tabib ve eczacıları ve devlet adamları bu müteaddit cami ve mescid görürüz. Bun­ feyiz menbalarında yetişirdi. Bunlar ara­ ların bazıları taşıdıkları hususiyet ve kıy­ sında Nîşâbûr'da tesis olunan mderese- metle dinî ve millî mefahirimizi teşkil lerle, meşhur Bağdad Medrese-i Nizâmiy- eder. ycsi^ ve Kahirc'd.c bin küsur sene evvel 1951 senesinde Kahire ziyaretimden tesis olunan Ezher ve Istanbulda tesis istanbul'a avdet ederken Samatya sahille­ olunan Fatih ve Sülcymaniye medresele­ rine yaklaşınca vapurda bulunan muhte­ ri çok feyizli olmuştu. Buralardan yetişen lif kavimlere mensup ecnebiler dürbün- bilginler, etrafa dağılarak islâm diyarla- leriyle mütemadiyen Sultan Ahmet ca- rımn en uzak köşelerini ilim nârundan mi-i şerifi ve minareleriyle Galata sahi­ müstefit etmişlerdi. Bu bilginlerin ilim linde sıralanan ve bir birinden zarif câ- mertebelerini anlamak için, eslâfın hal mileri, hayranlıkla temaşa ettiklerini gör- tercemelerine ait eserlere göz gezdirmek kâfidir. mü-ş ve bundan tarif edilmez medeni ve milü iftihar duymuştum. Vakıfların başlıca gayelerinden biri Müslümanlar, imanlarının ilhamiyle de fakirlere, âcizlere, muhtaçlara yardım­ ıztıraplarını dindiren bu mukaddes ma­ dır. Yer yer kurulan imarethaneler bu hallerde ümid-i tesliyet bulurlar ve aynı maksatla tesis edilmiş olduğu gibi, vakıf zamanda tanrılarının hükümlerini, emir, gelirlerinden fakr-ü zaruret sahiplerine nehiy ve tavsiyelerini buralarda öğrenir­ lüsse ayrılması da aynı maksadı istihdaf ler. eder. Zenginlikle fakirlik arasındaki teh­ Tahsil-i ilim. ibadet nevinden olmak likeli vaziyeti mümkün mertebe islâh itibariyle bidayette Islâmî ilimler, cami­ ile beraber, zenginlerle fakirler arasında lerde ve mescitlerde tedris olunurdu. sevgi ve bağhlığa vesile olur. Hattâ son zamanlara kadar da Devlet-i Osmaniyede, bilhassa istanbul'da, hocalar Hele mahalle ve köylerde vuku bu­ cami ve mescitlerde ders verirler, talebe lacak avarızdan mütevellit ızürabı önle­ de medreselerde oturmak suretiyle intifa* mek çok ehemmiyetli ve ihmal edilemi- ederlerdi; yani, medreseler bu günkü tale­ yecek bir ihtiyaçür. Vaktiyle bu ihtiyaç be yurtlarının hizmetini ifa ederdi. da AVARIZ VAKIFLARI denilen vakıf­ larla önlenmeye çahşılmıştır. Vakıfların ilim ve irfana hizmeti ay­ ni vüsat ve ehemmiyette olmuştur. 2. Bu medresenin ihtijamı, hocaları, talebe ve sa- ircsi hakkında, İslâm mecmûasında bir makale nQret- İslâm devletlerinin evvelleri maarif mistim. Yalnız bu emsalsiz ilim nienbaının aza­ metini, ifade etmek için, 5u kadar söyleyeyim teşkilâtını, ilk mektep ve medreseler teş­ ki, bu mclıcscjc imam Gazzali hocalık ve mej- kil ediyordu. Ta köylere varıncaya kadar, hur \\S\iv.n \c ş.iir Şîraz'h Şej-lı. S a ' d i merhum her şehir ve kasabada bîr veya mütead­ nnıîdlik (asistanlık) etmijtir. VAKIFLARIN KAİDELERİ VE GÖRDUGü HİZMETLER 13

AVARIZ VAKIFLARI : Varida'Jan zengin, evlâd ve ahfad ve eşhas müstesna, bir mahalle ve köyde fukaradan vefat c- hepsi, âmme hizmetidir. denlerin teçhiz ve tekfinine, hasta olan Bu hâle nazaran, vakıflar, Devlete ait fakirlerin tedavilerine ve hastahk gibi bir bazı külfetleri üzerine alarak Devletin sebeble kâr ve kisbden âciz kalanların ve yükünü hafifletmekte ve ona, gelirini da­ bunların evlâd ve iyallerinin infâk ve ia­ ha mühim ve hayatî sâhalarda sarfetmek şesine, mahalle ve köyün tamire muhtaç imkânı vermektedir. Hele geliri az olan olan kaldırım ve su yollarının tamirine fakir cemiyetlerde, vakıflara ne kadar ih­ sarf olunmak üzere yapılan vakıflardır. tiyaç vardır. Vakıfların faideleri, yukarıda yazdı­ Bu gün Amerika, ingiltere gibi ge­ ğımız gayelere münhasır değildir. Vakıf- niş bir surette âmme hizmeti gören zen­ larm gayelerinden biri de, ferdlcrin ve gin milletler dahi, vakıflardan müstağni cemiyetin sıhhatini koruma olmuştur. kalamamakta ve durmadan cemiyetle­ Ta Emevîler devrinden başhyarak îslâm rinde vakıf hareketini teşvik ve himaye memleketlerinde vakıf suretiyle veya va­ eylemektedirler. kıf yardımı ile bir hayli hastahâneler açıl­ Bizde, bazı miras yediler, vakıfların mış ve en ufak teferruatma kadar hastala­ maksat ve gayesinden bihaber olanlar, va­ rın ihtiyacı düşünülen, bu şifa yurtların­ kıf müessesesi aleyhinde bulunur ve bazı da hastaların tedavisine azami derecede itirazlar dermiyân ederler. Bunların hiç itina olunmuştur . birinin varit olamdığını "Vâkıflar" adh Bu itinanm derecesini anlamak için, eserimizin birinci cildinin başlangıcında yalnız Cennetmekân Yıldırım B â - münakaşa etmiş bulunuyoruz. Arzu e- y e z i d Han'ın Bursa'da Fâtih Sul­ denlere oraya müracaat tavsiye ederiz. tân Mehmed ve Sultan Süley- Şunu da ilâve ederek yazıya niha­ mân'm ve Bezm-i Alem Valide yet verelim; Vakıf, devam ettikçe ölme­ Sultanın® istanbul'da tesis ettikleri has- miş gibi vakfedenlerin şahsiyetini, mil­ tahânelerin vakfiyelerindeki izahatı gör­ letin hâtırasında yaşatır; hayır ve ralımet- mek kâfidir. Fâtih Sultân Meh- le yada vesile olur. insan için bu, ne kıy­ m e d'in Dâr-û?-şifâsında olduğu gibi ba­ metli mazhariyet ve bahtiyarhktır. zı hastahânclerde nekahathaneler de bina Ferde, cemiyete ve Devlet hazinesi­ olunarak, iade-i sihhat edenler burada ne yardımı dokunan bu müesseseleri hu- beslenir ve nekahat halini burada geçirir­ lûs-i niyetle ihdas ederek bu dünyadan lerdi. göçmüş olanlara, Allâhü Azîm-üş-şânın Fâtih'de "Tabhâne medresesi" deni­ rahmetini eksik etmemesi dileğinde bu­ len* bina nekahethâne idi; hastalıktan i- lunmak, dinî olduğu kadar millî bir va­ yileşip de çok zayıf düşenler, nekahethâ- zifedir. neye ahnarak kuvvet ve derman bulduk­ tan sonra çıkmaya izin veriürdi. 3. Bez m-i Alem Valide Sultan, sultan A bd ü I nı e c i d'in valide-i muhteremclcridir. İstan­ Vakıflarm ferd ve cemiyete hizme­ bul'da Ycnibahçc'dc kîin Gurcba lıastalıâııcıi yü/. kü­ tinden bahsederken, su vakıflarını hatır­ sur sene evvel bu hanım tarafuıdan inja vc vakıf olun< lamamak kabil değildir. Bendler, kemer­ ınu} vc idaresi için de bir hayli akar, vakıf vc tahsis olunnıujtur. ler gibi yollarla şehir ve kasabalara isâle TOrk ve' islâm kadınlarına gıpta bahj olacak dere­ olunan su vakıfları, ovalarda, güzergâh­ cede yüksek bir hilkate mSlik olan merhumenin, bun­ larda, kır ve bayırlarda kurulan çeşmeler, dan başka, cami, mektep, çcjnıc vc sebllliânc gibi bir çok hayratı vardır. Bu hanım hayır scvcrliğindcn tlola- açılan pmar ve kuyular, yalnız insanlar yı ilelebet milletin kalbinde yasayacak, rahmet vc lı.ıyr için değil, hayvanlar ve kuşlar için de ne ile yad olunacaktır. Mü5.ırün-ileyhâ. 1269 (1834) tari­ kadar faideli ve hayatî olmuştur. hinde irtibat eylemi} ve Sultân Mahmut türlK-sinc def- nolunmuştur. Makamı Cennet olsun! Görülüyor ki, vakıflarm yaptığı hiz- 4. Tab: kuvvet vc kudret, tabhane - kuvvet vc nıetlcr, vakıftan vazife (geçimlik) alan. kudret yeri dcmcktfi. TÜRK SANAT TARİHİNDE EDlRNEKÂRl LÂKE IŞLERI VE SANATKÂRLARı

Ord. Prof. Dr. A. SÜHEYL ÜNVER

Iscınbiil Üniversitesi Tıp Tarihi Enstitüsü Müdürü

1915 de Türk tezhibini öğrenmeğe kendisi Viyana'da iken bir âile nezdinde bajladık. O tarihtenberi kıymedi hocala­ 1061 (1748) tarihinde mücellid s a f a î rımdan Edirnckârî, Edirne lakesi, Edir­ tarafından yapılmış çekmeceyi görmüş­ ne ro1io\o tezyinath cildi, isimlerini işi­ tür. tiyor ve bilhassa bu kaplardan bazı ör­ Üzerinde Saray bahçeleri ve Saray nekler görüyorduk. Bu tarihten 1923 e umumî manzaraları renkli yapılmıştır ve kadar Medreset-ül-Hattâtîn denen ve de­ etrafı da süslenmiştir. ğerli üstadlarımızın ders verdikleri bu Esasen bütün sanatkârların mevzula­ sanaî yuvasında bu mevzu üzerinde ka­ rı devirlerindeki moda süslemeler ve çoğu zancımız sadece bir kulak dolgunluğu ol­ takribi çizilmiş manzaralar ve kuşlardır. du. Maalesef bu seneler arasında muhar­ Edirne'nin, tarihimiz boyunca Bur- rir Ali Kemal Bey'in Sabah ga­ sa'dan sonra ve İstanbul'u takiben yine zetesinde bu satırlarından başka bugüne ikinci payitahtlık sıfatını muhafazası ora­ kadar ihticâca salih bir başka' mehaz bu­ dan hazzeden padişahların sık sık gitme­ lamadık. Bu saürlar da muharririn gör­ leri ve Orta Avrupa'ya müteveccih sefer­ düğü birkaç eserin mahsulü idi. Sabah lerine gidiş gelişte sık sık uğramaları ve gazetesindeki bend budur: hattâ oturmaları ve bilhassa Avcu Sultan "... Edimenin yalnız {cdrleri değil, M e h m e d 'in hemen bütün saltanatı mücellidleri, müzehhiblcn, hattâ umumi­ seneleri arasında ikameti yahıız âlim ve yetle sanat\Man mcihur idi. Bugün bile fâzıUarm değil, edib ve sanatkârların da en nefis âsâr-t \adîmemizi Edirne rfiah- bulunmalarını icabettirmiştir. Son satır sulleri tei\il eyler. Cildler, \uburlar, çek­ onu tcyid ediyor. meceler bilhassa Edirne'ye mahsus idi. 600 senelik bir Edirne medeniyeti­ Zannetmeyiz \i bilfarz istanbul'da, ya miz ve onun diğer mühim Türkiye şehir­ "Hezar Gradî Zâde E s - s e y y i d lerinden farkh hususiyetleri vardır. Edir­ Ahmed Atâunah",ya "Es­ nckârî işlerimiz yalnız bu lâke sâhasında se y yi d Mustafâ N^a /{{i" gibi değildir. Her mevzuda Edirne'ye izafe eser-i ma'rijetlerini Avrupalıların bile edeceğimiz güzelliklerde mühim eserleri­ talidir eyledif(leri sanatkârlardan İstan­ miz mevcuttur. F.akat ne yazık ki bunlar bul'da pe\ ço\ yeti{mi{ olsun. Hülâsa, hakkında yazılmış bir eserimize rastlıya- Edirne bu mi^rifet ve maâli n6k}a-i naza­ mamak bedbahdığı içindeyiz. Yazılanlar rından o devirlerde Payitaht-ı sânî idi..." da bazı tahrrıinlere dayanan §u yukarıda­ Doktor Rıfat Osman, Ar­ ki satırlardan ileriye gidcmemektedir. şivinde bazı sanatkâr isimleri veriyor. Binaenaleyh biz de bu mevzûu tamamen Edirnc'ii müceUid S a f a î , Derviş kavrıyarak ele alamıyacağız. Yazacakları­ Safâî, Nasuh zâde Ka- mız da gördüğümüz imzalı ve imzasız lenderoğlu 'nun imzâlı eserlerine lâke'eserlerden istiane ile fikir yürüt­ Garp Müzelerinde rastlanıyor. Bizzat mekten ileriye geçemiyecektir. 16 A. SÜHEYL ÜNVER

Edirne'de veya başka yerlerde lake si Edirne'de yapılmıştır. Maamafih bu işler yapan sanatkârlarımız ve yaptıkları, kabil işler yahıız İstanbul'da değil, Ru­ az sayıda değildir. Avrupa ve Birleşik A- meli'nin Kızanlık gibi bazı şehirlerin­ .merika Müze ve Kütüphanelerinde mü­ de, Anadolu'da Bursa'da Diyarıbakır'- teaddit güzel işlerden gördük. Şüphe yok da ve Erzurumda dahi yapılmıştır. On­ ki bunların çoğu Edirnekârî dediğimiz larda da Edirnekârî tabiri esas olmuş­ işlerdendir. tur. İstanbul'da yapılanlar daha ince ve sanatkâranedir. Edirne'de basitlik içinde Bu tabirle bu çeşitli sayıdaki eserle­ gü'zellikler vücuda getirmişlerdir. Bütün rin mevcudiyetini ananenin bize rivayet­ bunların içinde fevkalâde ve sanat kıy­ lerle öğrettikleri nisbette Edirne'de yapıl­ meti bir hayli olanlar varsa da harcıâlem mış diye tahmin ediyoruz. Fakat Edirne­ olanları da az değildir. Bu cihetle çoğûn- kârî dediğimiz işlerin en ince ve mutena­ da imza yoktur. Zira müşterek çahşma- ları İstanbul'da da yapılmıştır. Bunlar da lardır. Edirnekârî diye mârufdur. Esasen bu ke­ lime, nerede yapılırsa yapılsın Edirne'de Bu saydığımız çeşitleri yapmak için yapılan işler tavrında mânasına da ahna- bilhassa Edirne'de ve Istanbulda muaz­ bilir. Bunlardan biz İstanbul'a aid olan­ zam teşkilât kurulmuş ve bunlar hayatla­ ları diğerlerinden ancak çok mutena ve rı boyunca ufak sanatkârların kollektif ince olmalarından ayırd edebiliyoruz. Bu çahşmalariyle devam ettirilmişler, hattâ kabîl işlerin karanlıkta da yapıldığı rivâ- evlâd ve ahfada intikal etmiştir; onlar da yet ediliyor. Bursa'da, vaktiyle Dıyarıba- bu işleri devam ettirmişlerdir. kır'da yapıldığı da söyleniyor; hattâ Re's-ül-âmidî diye _ bir Diyanbakırlı sa­ Deneme kabîlinden şimdiye kadar natkârdan ve eserinden bahsediliyor. Er- memleketimiz müze ve kütüphanelerin­ zurumda da yapılmış imzasız Edirnekâ­ de ve hattâ her yarım asırda bir el değiş­ rî bir lâkc kab gördük. Demek ki yazı ve tiren hususi koleksiyonlarda her gördü­ tezhibde olduğu gibi Osmanlı impara­ ğümüz ve. Edirnekârî dediğimiz işleri torluğunun Anadolu ve Rumeli'ye kadar tesbit ettik ve bulduğumuz nisbette de sa­ muUcdif şehir ve kasabalarda yetişmiş natkârlarının isimlerini kaydettik ve al­ mahallî sanatkârların da bu kabîl eserler fabetik sıra ile bu yazımızın sonuna sı­ yaptıklarını öğreniyoruz. raladık. Biz her ne kadar bazı lâke sanatkâr­ Ahmet larının meselâ Edirneli Es-seyyid Mus­ Topkapı Sarayı Müzesinde Üçüncü tafâ 'nın (Şek. 1) gerek bazı müzele­ Sultan Ahmet Kütüphanesinde No. rimizde ve gerek zaman zaman el değiş­ 2653 de kayıtlı Üçüncü A h m e d 'e tiren hususi koleksiyonlarda bazı imzalı aid tuğrah bir albümün lâke kabında eserlerine rastlıyoruz. Bunu takiben bir­ "Ketebehu ve zehhebeh ül-fakir müccllid çok imza sahiblerini ve eserlerini görmek­ Ahmet hazine sene 1140 (Ş. 2) (1727- teyiz. Bunların mühim bir kısmını Edir­ 1728) imzasını buluyoruz. Sarayın hazi­ ne'ye atfediyoruz. Fakat az bir kısmını nesinde vazifedar olan bu zat hem hattât, diğer yerlere teşmil etmek temayülünü hem tezhibci ve hem de cild sanatkârı­ gösteriyoruz. dır. Edirinekârî lâkc işler arasında kitap ve defter kapları, cep ve koyun kuburla­ . Bu eseri nerede hazırladığını bilmi­ rı, kuburlu hokkalar, her çeşit rubu tah­ yoruz amma 1140 senelerinde Üçüncü ta, menşur mahfazaları, cilbentler, kalem- Sultan Ahmet hemen sık sık Edir­ danlar, yaylar, yazı takımı, kutu, divitler, ne'de bulunduğundan hazine koğuşuna duvar saatleri mahfazası, çekmece, kavuk­ mensub A h m e d 'i, Edirne'de lâkeci luk, altlık vardır ve bunlar mühim bir sanatkârlar arasında zikri lüzumlu gör­ yekûn tutmaktadır. Çoğunu görmeğe ça­ dük. Ammâ bu eserin nerede hazırlandı­ lıştık. Bu çok çeşidi olan lâke işlerin hep­ ğı da kayıdlı değildir. s. Ünver

İM /

Res. 1

Res. 1

Res. I Res. 2 Res. 1

Res. 3 Res. 4

Res. 1

Res. 6

:.î. Res. 5

Res. 7 Res. 10 s. Ülifer

i

1 )

a

Res. 8

Res. 15 Res. 16 Res. 17 ı

S.

Res. 18 I Res. 16 s. ü nvcı

m5* t- ıs.

2^

Res. 8 Res. 8

Res. 8

Re.s. 9 Res. 7

Res. 10

Kes. 11 •TÜRK SANAT TARİHINCE EDIRNEKARİ LAKE İŞLERİ VE SANATKARLARI 17

Bu hârikûlâde kabın bordüründe ta­ (1756-1824) seneleri arası mamûlâtından lik yazılar var, Lâkeci sanatkâr Ali olması bize bunu gösteriyor. Üsküdarî 'nin yolundan gelen A h - Iç tarafında bir de fikirden çizilmiş m e t şahsiyet sahibi bir artisttir. Lâkin evler ve kubbeli binalardan ibaret bir tab­ zevkçe ve terkibce düzgün olmak şartiy- lo vardır. Havası altunla yapılmıştır; Re­ le çok farklar nazara çarpıyor. Bu cild simler üzerinde mavi renk ve fırçalariyle içinde Üçüncü Sultan A h m e d 'in asıl çizilmiştir. Boyu bir karış kadardır. Şim­ imzasiyle bizzat yazdığı tuğrası ve tuğra diye kadar görülenlerden çok farklı ve biçimi yazıları vardır. Zarfı ve mazrufu zariftir. cihetiyle cidden kıymetU bir albümdür. 1223 (1808) tarihli bir cildde Mus­ Arif tafa H i 1 m î (Şek. 6) imzası gö­ rülmüştür. Eğer başka birisi değilse bu­ Edirne sanatkârlarından çok maruf nun Hilminin olduğu düşünülebilir ve bir zattır. Bir kap üzerinde kendisini yahud başka birisi ise farkedilmesi için (sad aferin = yüz aferin) diye yerinde diğerinin Mustafa Hilmî diye medh eden 6 beyitli bir manzume de gö­ imza attığı da hatıra gelebilir. Bunu dik­ rüldü, izaha göre kabının zemini Bedahşi kat nazarına alarak ayrı bir fişle de gös­ lâcivert ile boyanmış ve üstüne altunla iş terdik. yapılmıştır. H â { i m Dede Haa Ömer Edirne kaplarından biri üzerinde Diğer bir ufak hokka ve kalemler "Ressemehu Hâşim Dede" (Şek. 7) çekmecesinde bu imza okunmuştur. 1220 senesi (1805) okunmaktadır. Kabın 1170 -1240 (1756 -1824) seneleri arasın­ ü'zerinde değişik tipte köşkler, kaleler ve da görülen eserlerin rokoko tezyinatı ile surlar görülmektedir. Kezâ havada uçan yapılmıştır. Üzerinde resim yoktur; sade­ ve yerde duran şekilde kuş resimleri haev- ce nakışlar görülmektedir. İçine konacak cuttur. Vazolar, hattâ örümcek ve böcek­ kalemler boyunda yani bir karışa yakın lere kadar vardır. Bu kaleler resminde E- uzunluktadır. Şimdiye kadar görülenler­ dirne Hisarınm ö tarihte mevcud olan kı­ den çok değişik bir şekildedir. sımlarından faydalanmıştır denebilin Kap üzerindeki resmin bir köşesinde top ve arabası ve havan topu dâ çizilmiş ve Hüseyin buraya da koyduğumuz bu teferruat ile Edirnekârî üstünvani bir kuburda ka- tablo tamamlanmıştır, işçiliği ince ve çok pağınm altında imzası "amel-i Hüse­ niükemmeldir. Aherli kâğıda bu nakış­ yin" (Şek. 3) diye okunmuştur. XVIII lar siyah batlarla yapılmış ve aralarına al- inci asır sonlarına aittir. Tezyinatı roko­ tun doldurulmuştur. ko dediğimiz Garp tezyinatiyle memle­ Zannımca bu zâtin 1216 (1801) ta­ ketimiz süslemelerinin karışmasından i- rihlerinde "Amel-i Derviş H â ş i m " barettir. Altındaki yuvarlak mürekkep imzasiyle üzerinde "Kutb-ı Nâyî ya Haz: hokkasınm altında (>) ve ayn ( ^ ) (Şek. ret-i Mehmet Hamza Dede"- 4) harflerinin karışmasından bir imza yazılı Mevlânâ'nın muasırı ve nâyzeni görülüyorsa da okuyamadık. Hamza Dede resmini istanbul şehri müzesinde teşhirde gördüm. Aynı H â - Hilmi ş i m Dede'nin olması muhtemeldir. Edirne işi kapakh masa ve çekmece Hacı Dede üstüne konmağa mahsus yazı hokkası ve kalemdanlardan biri üzerinde okunmuş Kütüphanelerimizde birkaç imzalı bir imzadır (Şek. 5). içinde çok güzel (Şek. 8) eseri görünen Edirne Lâke üs- ve orijinal rokoko süsler vardır. 1170-1240 tadlarındandır. 1170 (1756) dan sonra ya- 18 A. SÜHEYL ÜN VER pılmış imzalı bir lake kabı Süleymaniye dedir. Ekrem Hakkı ve HalilEd- Umumî Kütüphanesinde E s' a d Efen­ h e m Koleksiyonlarından birisinde de bir di kısmında No. 1681 de saklıdır. Kabın diğer eserini gördük. diğer Edirne lake kaplarında olduğu gibi İmzaları : miklebi yoktur. İmzası yalnız bir tara- Rakkamehu Edirnevî Es-seyyid M u s- fındadır. İstanbul Üniversitesi Kütüpha­ taf â, sene 1180 2 tane var. nesi, F. 1606 da imzah ve çiçekli Edirne- kârî bir lâke kabı görüldü. Bu zâtin Ka- Es-seyyid Mustafâ Edirnevî, se­ hire'de Dâr-ül-kütüb-il-Mısriyye yazı sa­ ne 1171. lonunda bir imzâh lâke kabım II 1951 de Es-seyyid Mustafâ, tarih yok. gördüm. Bütün bu kaplarda rokoko süsler, çi­ çekler yer almaktadır. Bunları klâsik ma­ Hacı t b r â h i m hiyette siyah ve koyu ve orta kısımları ba­ zen parıltı temin için Arusekli zeminde Lâke bir kap üzerinde görülmüş im­ işlenmiş ve ortalarında ekseriya ince işlen­ zadır (Şek. 9). Eserin sonunda 1101 Şa­ miş bukcder yer almaktadır. Elimizde ban (1690) tarihi olduğuna göre kap da bulunan ve 61 e baliğ olan ve Fatih'te o zaman işlenmiştir. Siyah zeminde E- Millet Kütüphanesinde teşhirde bir şiir dirnekârî çiçekler yazılmıştır. Kabın son­ mecmııasında mevcut çiçeklerin tertip ve radan da bu kitaba geçirilmiş olduğu dü- işçiliğiyle yapılmış olan buketleri ve çe­ şünülebilir\ Bir yayda "Amel-i 1 b r a - şitli çiçekleri de bu zatin itibar ediyoruz. h î m " (Şek. 9) imzasiyle 1117 tarihi de görülmüştür. Tarihsiz diğer bir lâke kabı Topkapı Sarayı Müzesi Yazı Salo­ da mevcuttur. nunda teşhirdeki cildin her iki kanadı ü- zerinde 6 beyit yazılıdır. Bunu Arif is­ Mehmet minde bir zât tertib etmiştir. Edirneli M u s t a f a'nın sanatta mcrahetini medh İstanbul Üniversitesi Kütüphanesinde etmekte ve ona duâ etmektedir. T. 2962 de kayıtlı ve müzesinde teşhirde 1180 (1766) de yaptığı cildlerden biri Hekimoğlu A1 i Paşa'nın sadareti ve ha­ Edirne'de yapılnıış ve örfi Mahmûd yırları hakkmda söylenmiş manzum tarih­ Ağa satın alarak meşhur Edirne tarihini leri ihtiva eden mecmûanın rokoko.süslü yazmıştır. Hâlen Üniversite Kütüphane - ve lâkin kısmen bozulması hasebiyle res­ sinde T. 612 de saklıdır. Bir tanesinde mini alamadığımız kabın her iki kanadı diğerlerindeki işçilik ve çiçekler olduğu içinde sanatkârın iki tablosu vardır. Bi­ hâlde imzası yoktur. Aynı yerde T. 4069 risinde Köprü yanında kaidesi kârgir köş­ da durmaktadır. kün kapısı ü'stünde "Rakkamehu M e h- m e t" (Şek. 10) imzası ve 1145 (1732) Eserlerinde bulduğumuz dört im­ tarihi okunuyor. Tablonun birisi deniz ke­ zası da birbirinden farklıdır. narında ve uzaktan adaların göründüğü Mehmet Ş ü\ri deniz kenarında duvarlı bir lâle bahçesi­ dir. Diğeri yine uzaktan adaların görün- Edirnekârî kubur şeklinde parlak bir düğü bir yerde köprü yanında bir ev man- divit yapmış ve üzerine altunla ve padişah zarasıdır. tuğraları biçiminde "Saadet bâd, müba­ rek bâd" iki minareli cami' şeklinde çif­ Mustafâ Edirnevî te "ya Fettah", kezâ "Bu da geçer" maâ- linde Farsça "İn nîz bi-güzered" (Şek. En çok imzalt (Şek. 1) eserlerini 11) ibareleri yazılıdır ve bunlar yuvarlak gördüğümüz Edirneli sanatkârdır. Müte- kalem mahfazası üzerine çifte yazılmış­ addid eserlerine rastladık. Bunlar Topka- tır. En altında hokka vardır. Fakat onu pı Sarayı Müzesi yazı salonunda İstanbul yapanın imzası yoktur. şehir müzesinde ve İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi müzesinde (T. 4069) teşhir­ 1. istanbul Üniversitesi KiUüplıancsi, T. 1997 TÜRK SANAT TARİHİNDE EDİRNEKARİ LAKE İŞLERİ VE SANATKARLARI 19

Mehmet Vehbi tuğrası kullanılamaz. Bu cihetle tarihsiz eserlerde tuğralar, devrini bize sarahatle 1183 (1769) tarihli ve imzah bir alt­ bildirmektedir. lığını gördük. Edirne'nin me§hur lâke us- talanndandır. Seyyid Hâftz Mustafa Hilmi Edirnekârî bir lâke kaphkta, 1198 (1784) tarihinde yazılmağa başlanmış bir Es-seyyid Mustafa Hilmi (Şek. defterin üzerindeki nakışta, Seyyid H â 6) 1.223 (1808) tarihli imzasını taşıyan fız (Şek. 15) imzası okunmuştur. Ya­ cild hususî bir koleksiyondadır. Edirne pılma tarihi yazıh değildir. Bu topkapı Lâkcsidir. Yapıştırma varak altun üzerin­ Müzesi Hazine Arşivinde No. 847 de sak- de rokoko süsler yapılmıştır. hdır. Mustafâ Na\}î Edirne'de 1113 (1701) de "Debbağ "Es-seyyid • M u s-1 afâ N a k ş î" Emre Balî" için imâl' ettiği lâke.kabı- (Şek. 13) imzah İ207 (1792) tarihli bir nm bir kanadı Baha Ersin tarafmdan ba­ lâke kabı Topkapı Sarayı Müzesi yazı sa­ na hediye edilmiştir. Hususî bir sipariş lonunda teşhirdedir .Çiçekleri bizimi top­ olduğu cihetle sanatkâr, rokoko süsleri i- ladığımız ve Edirne'de yapılmış 61 buke­ tina ile yapmışür. Cildin örneğini bu ya - tin işçiliğine benzemektedir. Bu cihetle zıma koyamadım. "Amel-i Seyyid Ha­ Edirneli Seyyid Mustafâ ile bir mü­ fız" (Şek. 16) diye imza attığı Edirne nasebet düşünmekteyiz. tarzında bir kalem koymağa mahsus hok- Mustafâ Nakşî aynı zamanda kah "Kubur"u da gördüm. hattâttır. Edirne'de Selimiye ve Eski Ca- Seyyid Ibrâhim mi'de cell yazıları var. Bir tane çifte celî "Ya Hazret-i Mevlâna" levhasında; Bir lâke kabı ü'zerinde görüldü. Top­ Ketebch-ul-Fakir en-Nakşî kapı Sarayı Müzesi Hazine Arşivinde No. Es-seyyid Mustafâ 846 da mahfuzdur. Edirnekârî olan bu 1214 deftere 1204 (1787) de yazılmağa başlan- imzası okunmuştur. Yaptığı kaptan 7 se­ mışür. imzası "Resmî Seyyid 1 b r â i m" ne sonra yazrnıştır. (Şek. 17) şeklindedir. Topkapı Sarayı Müzesi yazı salonunda ayni şekilde imza­ Nakft Dede. lı bir eseri daha vardır. Hususi iki koleksiyonda "N a k s î Dede" imzah ve lâkin tarihsiz iki eserini Şehsuvarzade Derviş gördük. Birisi 'Hacı Dede" (Şek. 14) Edirneli olduğu malûm değilse de E- yolunda lâke ve rokoko süslü bir althk, dirnekârî süslerle bir ruhu' tahta yapmış­ diğeri de ymc Edirnekârî bir lâke kaptır. tır. Tarihi yoktur. Kapta ortada bir kule resmi var ki Edirne Sarayiçi kulesini hatırlatıyor. Aynı za­ Zihni ve Zi hnîzâd e manda. hattâttır. Edirne'de yazısı görül­ Bir Edirne lakesi üzerinde "Rakkame müştür. XVIII inci asır üstadlanndandır. Zihnî Zâde" (Şek. 18) imzası okundu. Süleyman Tarihi yoktur. XVIII inci asır cildlerin - Edirnekârî lâke bir çekmece üzerinde dendir. Her iki kanadında aynı olmak ü- "Rcssemehu Süleyman" imzası gö­ zere şu manzume okunuyor. rülmüştük. Üzerinde ikinci Sultan M a h- Ele ddt\ça bu mecmuactgt m û d'-ı Adlî tuğrası vardır. Bu tuğra­ Yaza bir dane gazel, etmeye nâz nın mevcudu çekmecenin Edirne'de bu ta­ Hat-nüvîs ehl-i Xalem yarânın rihler arasında yapıldığım göstermektedir. Hâ\-i pâytnda budur ârz-t niyâz Zira bu bir teâmüldür. Yeni bir padişah Sadefi tab-t dürer-bârtndan tahta geçince daha önceki hükümdarın Sarfedüb nazmı leâlî bir «2 20 A. SÜHEYL UNVER

Diğer bir eserinde "Rakkame Mch- istanbul Üniversitesi K. T. 4069 : di­ m e t Zihnî* imzası okunuyor. Bu ğer yapılanlarla mukayese edersek Edir­ da 1183 (1769) tarihi yazılı lâke altlıktır, neli Mustafa'nın olması ihtimali galipdir. ortasında büyük ve güzel bir buket vardır. İstanbul Üniversitesi K. T. 296 : Z i h nî Z â d e'nin bu zâtin oğlu olması­ F11 n a t Divanı üzerinde XVIII inci asır nı itibar edebiliriz. sonu. Bunlardan bir kısmının imzaları varmış, İmzasızlar fakat zamanla silinmiştir. Edirne'de yapılmış vcyahud Edirne- Onları da imzasızlar arasına koyuyo­ kârî dediğimiz birçok itinalı veya harciâ- ruz. Edirne'de lâke cild ve tezyinat usta- lem (ordinaire) yazılmış kap, çekmece, lan halk tipi dediğimiz "Art Populaire" kutu ve şâire üzerinde imzasız pek çok e giren mitolojik ve folklorik mevzularda lâke işler vardın Bunlar birçok yerlerde da fırça yürütmüşlerdir. Nitekim deve görülebilir. Biz bir kaçının bulundukları üzerinde taşman Hazret-i Ali resmi im­ yerleri ve numaralarını misâl olmak üze­ zası silinmesine gore Edirne'de yapılmıj re veriyoruz. intibaını vermektedir. VAKIFLAR (BAŞLANGIÇTAN 18. YÜZYILINA KADAR) " Islamic Society and the West „ Cilt I. — Kısım II den.

FURUZAN SELÇUK

• Islam ve özellikle Osmanlı sisteminde etmiştir^. Gerek Osmanh rejiminde, ge­ din ile Devlet arasmdaki çok sıkı müna­ rekse ondan evvelki müslüman Hüküm­ sebetlere rağmen dinî servislerin ve din darlar devrinde zımmî de, müslümanlar Müesseselerinin idare ve bakım masrafları da vakıf tesis edebiliyorlardı. Yanhz Hı­ Devlet vazifeleri arasına girmiyoidu. Bu ristiyanlar, Kilise veya manastırların inşa, Müesseselerin idaresi için çok gelir geti­ idame ve hizmetleri gibi islâmlığa uyma­ rir vakıfların tesisi gerekiyordu. Bu vakıf­ yan vakıfları tesis edemiyorlardı ^. ların idamesi de bunların idarecilerine dü- , şüyordu. Filhakika nisbeten eski devirler­ Gelirleri vakfa tahsis olunan mülkler­ de Halife ve Sultanlar Hassa Hazinesi ge­ den biri ziraat arazisiydi. Fakat (ard-ı lirlerinin bir kısmını dinî konulara tahsis memleket = Devlet arazisi) deyimi şeri­ etmeği adet etmişlerdi. Fakat din Müesse­ atta mevcut olmadığından, ve öşür ve ha­ selerinin gelirlerinin ana kısmı hayır sa­ raç deyimleri de bu arazide oturan köylü­ hiplerince arazi veya mülklerin vakfı su­ lerden alınan vergilere Osmanlılarca takı­ retiyle karşılanıyordu. Vakfedilen bu lan isim olduğundan (Aslında, üzerinde mülkler artık hususî mülkiyete intikal e- oturan insanlar tarafından bu vergiler ö- demiyor ve bunların geliri vakfedenin is­ denen toprak şahsî mülk sayılıyordu) on teğine göre belli bir mevzua sarfediliyor- altıncı asırdanberi. Padişahın tebeası ara­ du. îslâmın ilk asırlardan beri nayılam'a- sında, ziraat arazisinin şer'an vakfedilebi- yacak kadar çok adette Valiler veya hu­ lip edilemiyeceği hususunda, büyük şüp­ susî şahıslar tarafından Camiler, Medre­ heler vardı. O devirlerde bu mevzularda seler, Dergâhlar ve her nevi hayırlar için sözü geçen müftiler de bu hususta hü­ nazarî olarak ebediyete kadar devamı far- kümler koymuşlardı zolunan vakıflar tesis edilmiştir. işin prensipine göre yalnız özel niülk- Osmanlı imparatorluğunda. Padişah­ 1er vakfe tahsis olunabilirdi. Ziraat ara- lar tarafından fethedilmeden evvel müslü^ man Hükümdarların idaresinde bulunan 1. A. SOheyil Ünver "Büyük Selçuklu Inıparatot- Vilâyetlerdeki Osmanlı öncesi vakıfların kığu zamanında vakıf hastalıanclerin bir kısmına dair". (Vakıflar Dergisi) 21-22. şartlarına yeni idarelerce aynen riayet c- 2. Halim Baki Kuntcr "Türk Vakıfları vc Vakli- dilmiştir \ Aynı padişahlarca ilk defa is­ yelcri" (Vakıflar Dergisi) 104, 117-118. lâm idaresine geçirilen Vilâyetlerdeki di­ 3. Hoffcning "İslâm Ansiklopetlisinde makale". Kunter : Birisi bir Mevlevi Tekkesine yardım nî ve hayrî Müesseseler de aynı yolda ha­ olmak' üzere bir zımnî kadın tarafından tesis edilen iki zırlanmıştır. vakıf. Hayır işlerinde sistem; islâmiycti ka­ Ch. D'Ohsson ; Sahifc 552 vc Iklin "Proprie'te fonciJrc" J.A. Seri V, XVIII 514-<15. bullerinden evvel bazı Tütk toplulukların- 4. Kanunname! Sülc%'nıan (son eklcrile) M.T.M. daki carî adetlere uygunluğunu muhafaza 51. 22 FURUZAN SELÇUK zisi İse Özel mülk olmayıp Devlet malı sa­ meyve bahçelerinin gelirleri tahsis olun­ yıldığından, 5er*an vakfe tahsis edilebile­ muştur. Vakfiyelerde en çok bu tip tah­ cek arazi ancak o devirdeki Padişahın sislere rastgelinir veya seleflerinin özel mülk olarak kendi­ lerine tahsis ettikleri arazi ile yine özel Vakıfların tesis konulan sayılamaya­ mülk olarak hususî şahıslara bahşettikle­ cak kadar çoktu. Cami, tekke kibi tama­ ri ve alanlar tarafından da o suretle kul­ men dinî, medrese, okul, kütüphane gibi lanılan araziden ibaretti''. Bir Padişahın terbiyevî tesisler dışında yollar, sokaklar, arzu ve: iradesiyle evvelâ özel mülkiyete köprüler, su kemerleri ve yolları, fener çevrilip sonra vakfa tahsis olunan arazi­ kuleleri gibi bütün amme hizmetleriyle, ye en güzel misal Kanunî Sultan Süley - hastahaneler, hanlar, dullar yurtları, ima­ man'ın eniştesi Hadim İbrahim Paşa vak­ retler ve çamaşırhaneler gibi şefkat işleri fıdır. tesisleri hep özel vakıfların gelirleriyle karşılanıyordu. Hepsi bu kadarla da bit­ Sultan Süleyman eniştesine evvelâ miyordu. Muhtaç kişilere para yardımı Rumeli'de yedi köyü bahşetti. Paşa da bu yapılmak üzere vakıflar da tesis edilmişti. köylerin gelirlerini Istanbulda içlerinde i- Yetim kızlara çeyiz, mahpus borçluların ki cami, bir medrese ve üç mektep bulu­ borçlarının ödenmesi, parasız mahpusla - nan çeşitli vakıflara tahsis etti". Halen rın tahliyesi için gerekli yatırılma­ mevcut çok geniş vakıf arazinin pek çoğu­ sı, bazı köylerin ve şehrin bazı mahalle­ nun Sultanlar tarafından doğrudan doğ­ rinin Urfî vergilerinin tediyesi bu vakıf­ ruya tahsis edilmiş olması muhtemeldir ^. larla karşılanıyordu. Yaşh köylülere elbi­ Vakıf arazide oturan reâyâ ile tımar veya se, öğrencilere yemek ve elbise, kuşlara zeamet mülklerde oturanların vaziyeti ay­ yem ve su temini için de aynî yardım va­ nı idi. Vakıf arazi reâyâ'ya kiralanmış sa­ kıfları vardı. Bunlardan başka baharda öğ­ yılırdı. 7'ınıar veya zeamet mülke ödenen rencilerin gezmeleri, fakirlerin cenazeleri­ paraya tapu parası denilmesine mukabil nin kaldırılması, silâhh kuvvetler erlerine vakıf arazi için ilk ödenmesi gereken pa­ teçhizat temini, kalelerin inşa ve bakımı­ raya icarei-müaccele, sonradan kira gibi nın sağlanması, donanmaya gemi yapıl­ belli zamanlarda ödenmesi gereken para­ ması için vakıflar tesis edilmişti'"'. ya icarei-müeccele * denirdi. Bu iki çeşit arazinin tasarruf emniyeti aynı idi'. 5. Seyyitl Mustafa 16. 6. Abdalkadir Erdoğan: "Hadim İbrahim Paî^i Daha sonraki devirlerde, aslında Dev­ Camii" Vakıflar Dergisi 31. let malı olan arazinin bir çoğu usulsüz 7. M.T.M. 53 : "Bundan bajka eski Sultanlar ta­ olarak özel mülkiyete çevrilmiş ve bunla­ rafından vakfedilmiş arazi pek çoktur." rın önemli bir kısmı aşağıda açıklayacağı­ 8. Kf.T.M. 51, 51, 77, 95. (B.tzcn icarc yerine üc­ ret tabiri, bazen de vakıf araziyle ilgili olarak Tapu ta­ mız ihtiyat tedbiri olarak sahipleri tara­ biri kullanılırdı.) fından vakfa tahsis olunmuştur***, özel 9. M.T.M. 305. kişiler tarafından bazı resim ve vergiler, 10. Koçu Bey Risalesi, istanbul baskısı 1303, Sahi- hattâ bir arazinin iltizamı da vakfedil- fc 82 : 17 nci yüzyılın ikinci çeyreğinde Risa­ lesini yazan Koçu Bey, Padijahm yakınlarının evvclS mekte idi özel kişiler bu konuda Pa­ Devlet arazisini tcsahflp edip sonra bunları vakıf yap­ dişahı örnek almakta idiler. Filhakika, malarının doğru olup olmadığını soruyor ve son (200) Fatih Sultan Mehmet bir resmin gelirini sene içinde vakıf edilen köylerden cami vc medresele­ re ve bu gibi hayır i;lertne tahsis olunmayanların tekrar îstanbuldaki vakıflarından birine tahsis Sipahilere verilmesini tavsiye ediyor. etmişti Fakat özel kişilerin bu tahsis­ Devlet arazisi Kanunî Sultan Süleyman dev­ leri açıkça usulsüzdü, ve öyle de bilini­ rinden beri lıaksız olarak vakfa tahsis cdilmijtir. (Bak: yordu. Diğer taraftan devirler boyunca Belin "Historic Economiquc" 281). 11. Seyyid Mustafa 105. •tesis edilen küçük vakıflara, şehir içinde 12. Kuntcr 115; veya şehre yakın olan ve sahipleri tarafın­ "Belin, Historic Economiquc 348, S01c}'man dan kanunen mülk olarak tasarruf edi­ devrinde çingenelerin cizyesinin bu suretle tahsisi. 13. Kunter : Vakfiye. len evler, odalar, dükkânlar, hamamlar, 14. Vakıf konuları listesi için bakınız: Kunter 110- kahvehaneler, değirmenler, bağlar ve n. D. Ohsson 542 vc Belin "La proprüftıj foncüre" 509. VAKİFLAR (BAŞLANGIÇTAN 18. YÜZYILINA KADAR) Z3

Bütün bu çeşit vakıfları, (Evkafı zür- şeriata göre köleler mülke sahip olamaya­ riye) veya (Evkafı ehliyfe) denen aile va­ cağı için, Kapı Kulları'nın durumu bu ba­ kıflarından ayırmak için, (Evkafı Hayri­ kımdan müphemdi. Bunların statüsü ye) tabiriyle adlandırmışlardı. Aile vakıf­ hakkında daima bazı şüpheler vardı. Ek­ ları tesisine islâmın ilk devirlerinden beri serisi kölelerden iken Devşirme Sistemi - müsaade edilmişti". Vakfeden tıpkı di­ nin kaldırılmasından sonra, hür insan o- ğer vakıflarda olduğu gibi mülk tahsis e- lan kapı kullarının da mülk sahibi olmak der, fakat vakfedilen mülkün bütün geli­ ve bunu vakfa tahsis etmek hakları ol­ ri yanlız vakfedenin neslinden gelenlerin, masına rağmen Sultanın hizmetine gir­ nesil sona crinciye kadar, geçimini sağ­ miş bulunmakla bir nevi köle sayılıyor­ lardı. Gerçekten, daha sonraki nesillerin lardı. Bunlardan yüksek mevkilere erişen­ faydalanması için bir aile fonu olmak ba­ ler için mülk edinme imkânları çok ge­ kımından itiraz edilemiyecek olan bu nişti ve ancak pek azı bu fırsattan istifa­ prensip çok suiistimale uğramıştır. deyi düşünmedi. İmparatorluğun sonraki devirlerinde, hemen daima gelir sağlama . Mamafih mülkün bütün gelirinin ai­ sıkıntısında olan hazinenin ihtiyacını kar­ leye tahsisi suretiyle yapılan aile vakıfları şılamak için, hükümet, yüksek mevkiler­ pek mutad değildi. Vâkıf, hayır maksa- de bulunup geniş mülkler edinmiş olan - diyle vakfcdilenin idamesi için yapılan ların mahnı, bunların istifasından veya masraftan geriye kalan parayı kendi nes­ ölümlerinden sonra müsadere etmek yo­ linden geleceklerin istifadesine tahsis e- luna gitmiştir. Hükümet bu işde pek de derdi. haksız değildi. Bu mevkilerde bulunan­ Vakıfların hayırdan başka özel mak­ lar o mülklerin bir kısmına, sırf mevki­ sada dayanan tarafı da vardı. Vakfedenin leri dolayisiyle sahip oluyorlardı. Bu ba­ hayatı boyunca, hatim indirilmesi ve ken­ kımdan, hakikatte Devlete ait olan bu disinin veya evlât ve torunlarının ölü­ emlâkin kullanma hakkının "memuriyetle münden sonra ruhlarına kur'an ve mev- beraber sona ermesi gerektiği düşünülü­ lut okunması gibi hususlar bu cümleden­ yordu .İşte bu yüzden, zengin Devlet me­ dir. 1588 de tesis edilip halâ mevcut olan murları, mfeadere ihtimali karşısında da­ istanbullu Zeyni Hatun vakfiyesinde, imî bir tereddüt içindeydiler. Mallarının bu yolda çok güzel bir ayırım yapıl­ ne kadarının hukuken kendilerinin sayı­ mıştır. Vakfiyeye göre kendisi için lacağını bilemiyorlardı. Bu bakımdan her gün üç cüz, oğlunun ruhu için mülklerinin bir kısmını vakfa tahsis et­ günde beş cüz, annesinin ruhu için meleri çok tabii idi. Artık hükümet o günde bir cüz, kızının ruhu için malı, kutsal şeriat hükümlerini ihlâl et­ günde iki cüz okunacak ve her hâfıza meyi göze almadan müsadere edemezdi; yevmiye 1,5 akçe ödenecektir. Aynı vak­ aile vakfı sistemi ile de bu mahn gelirin­ fiye ile her biri günde yüz ihlâs suresi o- den hayatı boyunca hem kendisi yararla­ kıyacak üç müslüman kişiye adam başına nır hem de ölümünden sonra neslinden 1 akçe tahsis edilmiştir. Bu hükümler ha­ gelenler faydalanırdı. Bu yola o kadar ricinde Zeyni Hatun vakfiyesi aile vakfı çok gidildi ki, herkeste, aile vakfının, hü­ tipin'dedir ve vakfedenin evlât ve ahfadı­ kümetin, zenginlerin mallarını müsadere na, sülâle inkıraz buluncaya kadar, bir etmemesi için tesis edildiği fikri yerleş­ gelir temin etmektedir ti. Halbuki hakikatte bu cins vakıflar, Sultanın tebeası içinde aile vakfı Mü­ vakfedene ve neslinden gelenlere bir gelir essesesini suiistimal etmeyi deneyenler ve temin etmek, mirasçıların ana sermaye hakikatte de bunu yapabilecek durumda olan mülkü elden çıkarmalarını önlemek olanlar yanlız Sultanın köleleri olan (Ka­ ve aynı zamanda şeriatın mirasın taksimi pı Kulları) idi. Bunların dışındakiler kö­ le durumunda olmadıklarından herhangi 15. islâm AnsikldiK'di.si, Vakıf maıldcıi "Eğer gaye lıayır malıiyctindo ise, bu çcfit Vakıflar kanuncu mu­ bir mülke sahip olabilirler ve bunu iste­ teberdir." dikleri vakfa tahsis edebilirlerdi. Fakat, 16. Kıınter, 120 - i. Cf. D'Ohsson 542. 24 FURUZAN SELÇUK hususundaki hükümlerini bir nevi hileli Fatih Sultan Mehmet,. Yavuz Sultan yoldan değiştirmek için kurulmuştur". Selim ve Kanunî Sultan Süleyman, Sad­ Sonraki devrelerde hükümet, resmî şahıs­ razamı, camilerinin vakıflarına Nâzır seç­ lar tarafından tesis edilecek vakıfları, bu mişlerdi. İkinci Bayazıt'la Birinci Ahmet vakıflara tahsis edilecek mülklerin, vakf­ bu vazifeyi Şeyhülislâma verdiler. Son edenin kanunen mah olup olmadığı te­ devirlerde ise Sultanlar veya hususî şahıs­ sisten evvel incelenip karara bağlanma­ ların cami vakıflarına Nâzırhk Kızlar A- dan, tanımayı reddetti. Bu suretle hükü­ ğasına bırakıldı. Bu garip tutuma Kızlar metin bazı aşırı iddialariyle, resmî şahıs­ Ağasiyle Sultanların mahremiyetleri se­ ların veya bunların mirasçılarının huku­ bep olsa gerektirNâzırlarla Mütevelli­ ken sahip olabileceklerinden fazla mülkü lerin, vakıflardan, çizmepahâ denen pek ellerine geçirmek temayülleri arasında bir küçük bir ücretten başka bir şey alama­ nevi muvazene kurulmuş oldu'*. malarına karşılık bu vakıfların muraka­ besi, çok ağır hizmet yüklemekle bera­ Gerek hayır gerekse aile vakıflarının ber, Kızlar Ağasına çok kârlı geliyordu. vakfiyelerinde, vakfa tahsis olunan mülk­ 18 nci yüz yılda Kızlar Ağası 500 camiin lerin idamesine sarfedilecek paralarla bun­ vakıf işlerine bakmakla görevliydi. Bu iş­ ların idarecileri ve hizmetlilerine verile­ leri görüşmek için her hafta Mütevelliler cek paralar teferruatıyle zikredilmiştir. toplantısına ve aynı zamanda Nâzın bu­ Her vakfın şartlarını devamlı olarak ye­ lunduğu Mukaddes Şehirler Vakıfları iş­ rine getirmek için iki şahsın tayini şart­ lerinin görüşüldüğü Haremeyn Divanı'na tı. Mütevelli denen idareci ve Nâzır denen katılması gerekiyordu. denetçi. Bunlardan başka arzu edilen bir çok kimse de tayin edilebilirdi. Meselâ Kızlar Ağasına yardım etmek üzere Hadım İbrahim Paşanın camilerinden bir Haremeyn Müfettişi ile biri Bursada, birine ait vakfiyede camiye bir hatip, bir öteki Edirnede oturan iki yardımcı tayin imam, dört müezzin, bir muarrif", edilmişti. Fakat üçüncü Sultan Mustafa iki hafız, iki kayyım, medreseye bir mü­ devrinde Sadrazam Ragıp Paşa Kızlar derris, üç mektebinin her birine birer ho­ Ağasından bu yetkileri aldı ve uzun za­ ca ile birer yardımcı hoca tayin edilmiş ve mandan beri iltizarn usulü ile toplanan bımlara ödenecek paralar belirtilmiştir vakıf gehrlerinin tahsilini de Defterdar­ Bir çok mülkleri içine alan vakıflara vak­ lara bıraktı. Aynı zamanda mütevelli o- fın kurucusu tarafından bazan bir kâtiple larak tayin edilmiş bir çok ehliyetsizin bir tahsildar atanması gerektiği gibi, vak­ işine son verdi. Bunun sonucu olarak va­ fa bina tahsis edilmişse bir mimar, bir ta­ kıf gelirlerini arttırdı. Ve bu yeni usulün mirci kalfası vc hattâ duvarların üzeri­ devamı müddetince - ancak bir kaç sene ne çeşitli kimseler tarafından yazılan yazı sürebildi - Kızlar Ağasiyle yardımcılarına, ve yapılan resimleri temizlemek için bir mahrum kaldıkları istifadeye karşılık, va­ de mahiyünnukuş *° tayin edilirdi. kıf gelirlerinden bir tazminat ödendi Vakıfların Nazırları usulen mühim Devlet Memurları veya ulemanın ileri ge­ 17. Kuntcr. 103; Scjyid Mustafa 103. Bu fikrin ynnlışlığını göstermek için çok vazmijtır. lenlerinden olurdu. Çünki Nazırların, ek­ 18. D'o:ıs.son 5İ0. seriya vakfedenin soyundan olmayan Mü­ 19. Muarriflcc Pc)'ganıbcrin, Sahabelerinin, Vâkıf'uı tevelliyi kontrol etmesi, vakfedenin neslin­ vc bütün müslünianların rulnına camilerde okuyan in- .san. Bak.; Fuat Köprülü, Vakflar Dergisi 136" Vakfa den kimsp kalmazsa bunların yerine vak­ ait tarihî ıstılahlar meselesi". fe münasip birisini seçmesi lâzımdı. Eğer 20. Erdoğan 32. Nâzıra, bu vazife verilmezse vakfedenin, 21. Meremmctçi. 22. Üuntcr 115/116 zamanı gelince, mirasçılarının yerine ge­ 23. Sej7id Mustafa 99 ve D'Ohsson. çecek kimseyi seçmesi gerekirdi ki bu 24. Kızlar Ağalan, 16 ncı Yüzyıl sonunda kaldırı­ imkânsızdı. Bu selâhiyetin Nâzıra veril­ lan Ba| Ak Ağasının yerini almışlardır. 25. D'Ohsson 52 S; 535-65 Belin, "Historic. Econo- mesi gerekiyordu. miquc" 1864, 305. VAKIFLAR (BAŞLANGİÇTAN 18. YÜZYILINA KADAR) 25

Vakfı tesis eden kimseye vâkıf denir­ arazinin ziraate tahsisi için de teşebbüse di. Vâkıf, istediği §ahsı Mütevelli seçmek­ geçildi Müteakip yüz yıllarda mülte - te serbestti Padişah vakıflarının Müte- zimler Paşalardan müsaade almak şartiy- vellileriyle Nâzırları, umumiyetle hükü - le mülklerinin bir kısmını muayyen cami­ met memurlarından olur, fakat bu yerlere lerin bakımına ve sair dinî hususlara vak­ vazifeleri dolayisiyle değil jahsen tayin e- federek yeni vakıflar tesis ettiler. Bu vakıf­ dilirlerdi. Bu vakıfların bir çoğunun bil­ lar da miriye tahsis edildiğinden mirinin hassa 17 nci yüz yılda kötü idare ediline- alacağı mültezimin varisi veya halefi ta­ lerinin sebebi tevliyetlerinin ordu mensu­ rafından ödenir fakat başkaca vergi ve re­ bu olan ve bu işlere tayinleri hiç de uygun sim ödemezlerdi^'. Bütün bir köyün ta­ olmayan sipahilere verilmiş olmasıdır^'. mamen vakfedilmesi halinde vakıftan is­ Sultanî vakıfların dışındaki vakıflarda iş­ tifade edecek olan cami ve sair tesisler kö­ ler yolunda gidiyordu. Vâkıf evvelâ ken­ yün ihizamına ebediyen sahip sayılır ve disini Mütevelli yapıyor*" ve vefatında miri'ye tahsis edilen parayı ödemekle mü­ tevliyet, soyundan gelenlere geçiyordu*". kellef olurdu"'"'. Nesil münkariz olunca, Nâzır başka bir Mütevelli seçiyordu. Bu suretle (Bendegâ- Osmanhlar vakıflara iki önemli yeni­ nı Saltanat''" = Kapı Kullan) için yeni lik getirdiler. Bunlardan birisi yeni arazi fırsatlar ortaya çıkıyordu. Münasip olsun sistemiyle ilgiliydi. Bu sisteme göre arazi olmasın kendilerine tevliyet veriliyordu. Padişahındı. Bu suretle Padişahın veya Bazan da vâkıf, vakfı tesis ederken müte­ temsilcisinin rızas lolmadan temlike im­ velli tayinini doğrudan doğruya Nazıra kân kalmıyordu. Mısırda dinî bir vakfa bırakırdı. Mütevellinin başka bir iş yapıp tahsis edilen araziye RÎZKA deniyordu. yapmaması Mütevellilik için bir sakınca Bir mültezim, vakıf olarak bizatihi arazi­ değildi. Daha ziyade İmamlar Mütevelli nin temlikine müsaade verilmesi nadir ol­ seçilirdi^*. Mütevelliler her sene Nâzıra, makla beraber. Paşanın müsaadesiyle peşin idarelerinin hesabını vermeğe mecburdu. Rizka tesis edebilirdi. Yani bir arazinin yıllık icar veya rüsumunun o arazinin Suriye ve Mısırın Osmanhlar tarafın­ mültezimleri tarafından daimî olarak le­ dan fethi sırasında bu memleketlerde a- hine vakıf tesis edilmiş olan şahsa öden- razi ve sair mülk olarak çok geniş vakıf - lâr vardı. Bütün eski müstakar müslü- Z6. D'Ohsson, 524. man memleketlerinde vakıfların birikme­ 27. Belin, 304, 306 : 7. si ciddî bir mesele idi. Bu iki memleket­ 28. D'Ohsson 529. Bak.: Erdoğan '-Mesela Haldun te vakıflar Irakta ve Şarkta olduğu gibi V:ıy.\ kendini mütevelli tayin etti". Türkmen ve Moğol istilâsiyle ortadan kal­ 29. D'Ohsson 5*3. Scyyid Mustafa 99. 50. Bu tabiri Abdurrahman Şeref "Tarihî Devleti dırılmamıştı. Fakat vakfa bağlanmış Osmaniye" de kulla.ımıjtır. 510. mülklerin gayrı meşru metodlarla zaman 31. D'Ohsson 527 "Bu vazifeye kadmların da ge­ zaman serbest alım satıma arzı sağlam - tirilebileceği kayda değer" yordu. Çerkeş Memlûk Sultanları bir çok 32. Digeon 267 "1500 dc Dulkadir Oğullarınılaıı Alâüddevlc tarafuıdan Kuzey Suriyedc tesis edilen vakıf vakıfları ilgâ etmişlerdi. Osmanlı Padi - tanmdı. şahlan durumu düzeltici tedbirler aldılar. 33. Kanıuınamc (Digeon 243-64, 267, 269); Barkan Haremeyn'e tahsis edilmiş eski Sultanî 383-4. Osmanhlarca Mısırm felhinılen lıcmen sonra Mı­ Vakıflar kendilerinin tesis ettikleri yeni­ sır eski kayıtları vc arşivleri yakıldı. (Takriben 1525 veya 1526 da... Sommairc des archives de Deny'nin leriyle birleştirilerek Maliye Makamları - yazısına bakınız, 22) Mevait vasıfların büyük bir kısmı nın idaresine bırakıldı Eski Sultanla - 1550 de bir irade ile kaldırıldı, (dc Saly, 131-4) kaldırı­ nn ve Beylerin ve başka şahısların özel ha­ lan vakıf gelirlerinden kayıplarım telâfi için, cami, dır- gâlı vc hastalıanelere Mısır gelirlerinden 13 nıilyon para yır Vakıfları için îstanbuldan bir Umumî (17 nci .ısrın 20.000 İngiliz alımı) tahsis edildi. Mütevelli gönderilerek bu vakıflar teker 34. Cabar tî 209/1X93. teker incelendi..Sahih ve makbul hüccet­ 35. Lanecrt 239; Estivc 304. Camilere ait arazi tıp­ lerle tevsik edilebilenler tasdik edilmekle kı vaziy.t edilmiş topraklar gibi idare cdiWr Fakat hiçbir zaman angarya ile sürülmezdi. Bunların mirî ver­ beraber mirîye tahsis edildi. Mahlûl vakıf gisi bilhassa Yukarı Mısır'da aynen ötlcnirdi. 26 FURU2AN SELÇUK mcsi mümkündü Yeni arazi tahsisi su­ va etmektedir. Geri kalanlarsa binalardır. retiyle vakıf tesisi için konulan tahditlere (Dükkânlar, imalâthaneler, değirmenler, rağmen vakıfların sayısı gittikçe arttı. hamamlar v.s.) vakfa tahsis olunan arazi­ Suriycde çok geniş iki vakıf bilhassa nin yüz ölçümü zikredilmemiştir. zikre değer. Biri meşhur Sinan Paşanın Bu vakıflar yekûnundan 237 si kıs­ oğlu Muhammed tarafından 1574 de tesis men veya tamamen aile vakfıdır. Hayrı edilen ve İbrahim Han Vakfı denen va­ vakıflardan istifade edecekler camiler, kıf^'. Diğeri de Dürzî Emiri Fahrettin medreseler, tekkeler, çeşmeler, su yolları, İbn Ma'n'ın İ635 teki esaret ve ölümün - hanlar, Mekke, Medine ve Kudüs'deki^" den sonra dördüncü Sultan Murat tarafın­ Mübarek Makamlar, muhtelif dinî vazi­ dan emirin emlâkinden Küçük Ahmet feleri görenler, fakirler ve bunlar dışında­ Paşaya bahşedilenlerle tesis edilip geliri ki şefkat işleridir. Ayrı ayrı her vakıf nis- Şam, Kudüs, ve Haremeyn'e tahsis olu­ beten küçük olmakla beraber, vakfa tahsis nan vakıf... olunan emlâk muazzam bir yekûna baliğ oluyordu. Getirilen ikinci yenilik evkafın idare­ sinin merkezileştirilmesi yolunda idi. Mı - Bu devirde Osmanlı mevzuatındaki sır Kanunnamesine teferruatlı hükümler iyi niyetli hükümler resmî idarenin bo­ konuldu. Her sene Paşanın huzurunda zukluğu yüzünden sıfıra iniyordu. Vakıf tetkik ve tasdik edilecek gelir ve gider idareciliklerindeki münhallere Ulemadan makbuzlarının her birisinden birer sure­ fakir olanların namzet gösterihnesi tabii tin Istaiıbul'a yollanması usul ittihaz edil­ idi. Bu surede bu gibi fakir Ulema ge­ di. Bir vakfın idaresinde münhal olursa. çimini sağlıyordu. Fakat bu devir vakıf­ Kadı, Paşaya resmî bir yazı yazarak âlim larını inceleyenler, yanlız zenkin din a- ve faziletli filân fakir şahsın o yere tayi­ damlan sınıJElarının değil, sivil ve asker nini rica edecekti. Vakıfta münhal oldu­ zengin sınıfın da elinde bulunan vakıfla­ ğu Defterdar tarafından da tasdik edile - rın aşın miktarı önünde hayrete dü?er. cek ve münhale aday gösterilen kimse an­ Bilhassa geniş vakıfların ''^ kontrolü için cak istanbul'daki selâhiyetli Makamdan binbir entrika dönüyor, rüşvetler verili­ berât gelince vazifesine resmen tayin o- yordu. Rakip namzetler anlaşmak için lunmuş sayılacaktıSuriye Vilâyetleri - îstanbula çağrılıyor, hattâ vakıfların mev­ nin her birinde. Vakıflardaki münhallere cut idarecileri bile bazan daha nüfuzlu bi­ idarecilerin tayini ve araziye bağlı vakıf­ risinin tayini için yerlerinden atılıyorlar- ların gelirlerinin, vakıflardan istifadesi meşrut olanlara tevzii işleriyle meşgul o- 36. Estivc 304. 1607 dc bu Ri7.k,ı"ların idarcji Ka- lan bir merkez vakıf idaresi mevcuttu lıiredc temcrköz ctmijti. Dunların gelirleri yekûnu o mmtakanm ödc)-eceği bedellere eklenirdi. O torihtc bu' Müslüman olmayanlar tarafından te­ gelirler yOz keseye baliğ oluyordu. Dc Sacy 142-3. sis edilenler de dahil bütûîı vakıfların 37. Ga^zî 516-28. Şcr'î Mahkemelerde tescili.şart olduğun­ 38. Bak.: Muradı 60. Fahrettin için bu eserin I nci kısmına bakınız. Sahifc 222. dan, muhtelif vilâyet mahkemeleri arşiv­ 39. Digeon 265-6; Barkan 383. Kfcvkiinc geçmeden lerinin incelenmesi suretiyle, Osmanlı evvel yeni Mütevelli berât kararı öderdi. Beratlar kırk devriı\de tesis edilmiş vakıfların tam sayı­ elli tanesi bittikten sonra bir arada gönderilirdi. sı, gayesi ve karakteri hakkında sahih bil­ 40. Gazzi 513. 41. Bu rakkamlar Gazzi'nin ncjrctıigi Halep Vak­ gi edinmek mümkündür. Bu hususta tam fiyeleri lnılâs;ısından almmijUr. 534-630. 1130/1718 - bir tarama yapılmamış olmakla beraber 1216/1800 senelerine ait ol.-mlar 538/69 s.-ıhi(elerdedir. Halep Vilâyetine ait aşağıdaki rakamlar Bajka vilâyetler için böyle hulâsalar yoktur. Tamamen kanunsuz olmasına rağmen bu Vakıflar arasında Halep bize umumî vaziyet hakkında bir fikir ve­ Yunan ve Manınî kiliselerine, hattâ Lübnan'daki Ma­ rebilir". 1718 ile 1800 seneleri arasında nastırlara ait olanlar vardır. 485 yeni vakıf tescil edilmiştir. Bunlardan 42. Kudus Makamına ait Vakıf gelirleri Harem yanlız 32 si münhasıran arazi vakfıdır. 30 .Şevlilerinden biri bırafmdan toplanırdı. Muradı ibb. u hem arazi hem de gayrımenkulleri ihti­ 43. Aga'lar tarafından idare edilen Sultanî Vakıflar. VAKIFLAR (BAŞLANGİÇTAN 18. YÜZYILINA KADAR) 27 dı". Cabartî, zengin vakıfların yüksek Bu muamele iki tarafm da işine gelmek - mevkilerdeki şahıslar tarafından idaresini teydi. Vakıf ucuz fiyata sağlam mülk acı acı tenkit eder ve muhtelif bölgelerde­ ediniyor, kiracı ise evvelce kendi malı o- ki e;raf*m lüks sarfiyatının, idarî masraf­ lan binada kalıyor, üstelik yeni vakıf sta­ larının ve verdiği ziyafetlerin, haksız ola­ tüsü bu mülkün borca karşı haczini ön­ rak ellerine geçirdikleri vakıfların gelir­ lüyordu. Kiracı, mülkü başkasına kirala­ leriyle karşılandığım yazar Bir çok va­ mak hakkını da haizdi. Vâkıf bu gibi kıf İdarecisi namuslu ve dürüst kimseler muamelelerde ödenmesi gereken ücreti- olmakla beraber Şeyh, Kadı ve Müftüler­ alıp faydalanıyordu. Kiracı isterse bu mül­ den Vakıf İdarecisi olanlardan bile mev­ kü şeriatın miras ahkâmı kayıdarına uy­ kilerini kötüye kullananlar vardı. Arasıra madan mirasçılarına bırakabilirdi Ki - bunlardan bazıları meydana çıkarılır ve racı vâris bırakmadan ölürse mülk tama­ cezalandırılırlardı men vakfın temellüküne girerdi. Prensip olarak evkaf gayrı kabili rü- Saltanat vakıflarının hazinesi olan cu idi, ve ebedî olarak tesis edilirdi Haremeyn dolabında, daima, bu vakıflara Vakfiye hükümleri değiştirilemezdi. Hu­ tahsis edilmiş mülklerin gelirlerinden mü­ kukçular arasında bu noktada ihtilâf ol­ rekkep büyük paralar birikirdi. On yedin­ makla beraber bir vakıf, ancak vâkıfın ö- ci yü'zyıldan itibaren Hükümet başı da­ lümünden sonra işlemeye başlamazdı. ra gelince bu hazineden para istikraz e- Vakfiye yürürlüğe girer girmez, vâkıfın, deirdi'"'. Bu ve diğer vakıf gelirleri faz­ vakfa tahsis ettiği mallar üzerinde tasarru­ lasının âdet hükmüne gelmiş kullanılma fu kahnazdı Bir vakfın mevzuu orta - şekillerinden birisi de birikmiş paranın dan kalkarsa, faraza vakıf bir Hastahane bir kısmınm vakfın Nâzın veya Mütevel­ veya medrese tahrip olunursa, o vakfın lisinin tasarrufuna geçmesi idi. Son za - gelirleri, ekseriya vakfiyede zikredilen, başka bir hayır işine veriUrdiVakfiye­ 44. Rcctıeil dfs Firmans, No. 1 Muradı 41. Keylâni ler, kadılar huzurunda Şahitlerle tevsik .lilesindcn biri. Bu aile vakfının bir kısmı Ü7.crindc Kazaskerden Tevliyet Beratı alınıştı. Sonra bunu Hare­ edilirve kâğıt veya parşömen üzerine meyn Muhasebesine intikal ederdi, daha sonra da nafu/. kitap veya tomar şeklinde yazıhrdı. Vak­ kutlanarak I nci Sultan Mahmuı'dan bir hattı Şerif al­ fın mevzuu eğer bir bina ise, bazan vak­ dı. Muradı 138. Diğer Padi};ıh Fermanları: Mecmua : No. 4, 7. 9, 12, 13, 15. fiyenin özeti binanın duvarlarından biri­ 45. Cabartî, W 210/IX-94; cf. Muradı, 192, 280. ne kazıhrdı'*\ Bütün vakfiyeler, Maliye'- 46. Muradî, 41; 24-25, 185. nin İstanbul'da " bu işlere bakan üç büro- - 47. islâm Ansiklopedisi Vakf.: Kuntcf 109. 48. Osmanlı tatbikatına göre, eğer bir kimse, nor­ sundan birine veya Vilâyetlerdeki Maliye mal bir vakıf tesisi için gerekli formaliteleri yapm-ıdan, Şubelerine tescil ettirilirdi. vefatında malının bir kısmının mevkuf tutulmasını be­ yan ctmijsc, bu bir vasiyet sayılır vc malının en çok Selâtin Camiler vakıflarında olduğu fiçte birine bu muamele tatbik edilirdi. D'Ohsson 546: Belin 157. gibivakfın geliri giderin üstünde olur­ 49. Un ver 21; Kuntcr 124. sa, aradaki fark ile bir ihtiyat fonu teşkil 50. islâm Ansiklopedisi Şahit maddesi. edilirdi. Bunun ismi "Dolap" dı". Bu 51. Kunter 1161. 52. Haremeyn muhasebesi, Haremeyn mukataıısı vc fonla başka mülkler satın alınabilirdi. Sa- küçQk evkaf muhasebesi, Islâmic Society anıl the West, tınalma, ya mülkün bütün bedelini birden Kısım, indeks. ödemek suretiyle olur veya başka bir sis­ 53. Bak.: D'Ohsson 538. 54. Bu kelimenin anlamı, Farsçada, meselâ lıaslalıı- temle yapıhrdı. Mütevelli, mülkünü' sa­ 110 gibi hayır Müesseselerinde, iane toplamak için du­ tın aldığı şahsa, satış bedelinin en fazla varda açılan bir göze yerleştirilen üstüvane peklinde dö­ yansım öder,, buna mukabil o mülkü es­ ner dokıptan alınmış olsa gerekir. Hak: Steingass, Per­ sian Dictionary. ki sahibine, bir kısmı peşin, ondan sonra­ 55. D'Ohsson 552, Belin 516. Qilartl, vakıf ara­ sı belli zamanlarda ödenmek üzere, - ki ziyi, hiç arttınlamayan çok cüz'î vergisi dolayışiylc, çift­ vakıf arazide çalışan reayanın durumu da çiler ele geçirmek istediklerini yazar. (290, 3.30, 360). 56. 1622, 1655 vc 1698 tie böyle istikrazlar yapıldı­ öyleydi, - muayyen bir bedelle kiralardı. ğını Belin yazar. 28 FUUUZAN SELÇUK manlarda Evkaftaki umumî bozukluğun Bu devirlerde vakıf arazi en kıymetli ara­ başlıca sebebi Nâzırlann vazifelerinin ifa­ zi sayılıyordu. sında gösterdikleri ihmal, tekâsül ve hattâ Gerek vakıf araziyi işletenlere gerek­ kötü niyet olmuştur''^ se Nazırlara, Vakıf Mülkleri iyi halde bulundurmaları için sağlanan menfaate Yukarıda da işaret ettiğimiz gibi Va­ rağmen, hususî mülkiyetin olmayışı, ve kıfların İdaresinde gösterilen lâubalilik araziden tam randıman alınması için de- bazan cezalandırıhrdı. Fakat Vakıf İda­ vamU olarak yatırılması gereken serma­ recileri, ileride kendileriyle halef selef o yenin fıkdanı yüzünden Mısır'da bile bu lacakları şahıs şikâyet etmediği müddetçe, gayeye erilememişti. Vakıf mülklerin cezalanmaktan pek korkmazlardı. O verimli ve mamur bir halde bulundurul­ kimseler de kendilerine menfaat sağlaya­ malarına mahallî Kadılar vasıtasıylc ne­ bilmek için çokluk susmayı tercih eder- zaret etmek, merkezî idarenin vazifesi lerdi*'^ olmakla beraber, vakıf emlâkin kaçınıl­ Vâkıflar, pek haklı olarak, vakfa tah­ maz kaderi, harap olmak, gereği gibi sis ettikleri gelirin kötüye kullanılabilece­ ekilmemek ve nihayet terkedilmekti. Bu­ ğini tahmin ettiklerinden vakfiyelerin ço­ nu önlemeye tek kanunî ve makbul çare ğuna ürkütücü bir hüküm konurdu. Bu bu emlâki uzun vadelerle kiraya verme­ hükme göre vakfı kötüye kullananlar ğe müsaade etmek yolu idi. Kiracı peşi­ Mahşer gününde cezalarını çekecekler­ nen toptan bir para verir ve sonra da her di»». sene ufak bir kira öderdi''. Kızlar Ağaları'nın ken^i nezaretleri Kanuna göre böyle satış mahiyetin­ altındaki vakıflardan aşırı menfaat sağla­ de olan bir kiralama ancak emlâkin kötü maları vazifelerini geniş ölçüde kötüye durumda olması ve elde edilecek paranın kullanmalanndandı. bu kötüye kullanma, vakfa tahsis edilmek üzere başka emlâk 18 nci yüzyılda, adeta Kızlar Ağasına hak satın alınması kaydiyle mümkündü. Fa­ olarak tanmma derecesine varmıştı. Ma­ kat kadılarla anlaşmak suretiyle kanun­ mafih, D'Ohsson, Kızlar Ağaları'nın İda­ dan kaçma yollarına gidilerek sistem bo­ resinde Vakıflarda en az yolsuzluk oldu­ zuldu. Mamafih bu suistimallerden fazla ğunu ifade eder"". zarar gören, vakıf araziden ziyade vakıf Gelirlerinin kötüye kullanılmasından binalar oldu. Çeşitli memleketlerde yüz başka, bizzat vakıf mülklerin idamesi de yılların tecrübesi vakıf emlâkin süratle iki yönden daimî tehdit altında bulunu - harap olduğunu göstermiştir. Buna karşı yordu. koyabilmek için «Istibdal» denen bir yo­ la gidilmişti. Bu usule göre kötü duru­ Bir taraftan zengin nüfuzlu idareci­ ma düşen mülk ayni kıymette iyi durum- ler, hattâ daha alt derecelerde bu mev­ kilerini veraset yolu ile elde etmiş kim­ 57. SejTİt Mustafa 100: Abdurrahman Şeref 511. seler, vakıf mülkleri zorla, hile ile veya (29(5, 330, M) rüşvetle özel mülk haline getirilmeye çalı- 58. D'Ohsson 538-39. 59. Kuntcr tarafından nc;roUınan v,ıkfivclcr. 12(1-1. şıyorlardı*'\ Vakıf mülklerin kanunsuz 60. D'Ohsson 539. işgalinin veya zaptınm önüne geçmek 61. Muradî 185. 62. I.ancrct 240. Cabardî, bunların namusluluğun­ Hükümetin vazifderindendi. Meselâ, dan }üp\)cy)c balıscdcr. 77-169. Mısırda, her Rizka, ayrı bir Efendi''' 63. Cabartî: Vakıf gelirlerin mahalline sarfedilmc- tarafından tescil ediUrdi. Bütün tedbir­ diği hakkında ilk fikâyetler. 208-09. Lancret bir çok Vakıf arazi sahiplerinin, gelirlere tesahüp için Paja'nın lere rağmen, on sekizinci yüz yılın so­ himayesini sağlamak yolunda, ona bir miktar harç önle­ nunda gerek araziyi, gerek gelirini ida­ diklerini yazar. (239). recilerinin diledikleri gibi** kullanmaları 64. Bu muka«Icye icareteyn denilirdi. Tıpkı rc- yüzünden bir çok Rizka'nın tam mana- aya'ya bırakılan vakıf araziye tatbik olunan muamele­ nin aynı uygulanırdı. Lancret (239) mutad olarak mül­ sıyle özel mülk haline geldiği şüphesizdir. kün 99 sene müddetle kiralandığını yaz.ır. VAKIFLAR (BAŞLANGIÇTAN 18. YÜZYILINA KADAR) 29 da bir mülkle değiştirilerek yeni mülk Fakat umumî menfaat aleyhine bu vakfa tahsis edilir, eski vakıf mülk de kadar sert bir kanım uzun müddet devam vakıfiıktan çıkarak değiştiren şahsın mül­ edemiyeceği için 18 nci yüz yıldan itiba - kü olurdu. Fakat daha 16 ncı yüz yılda ren yine vakıf emlâkin, Padişah ferma- bu usul, vakıf mülkleri ele geçirmek için niyle, istibdali kabul edildi öylesine kötüye kullanıldı ki Kanunî Sultan Süleyman, haraba yüz tutmuş Va­ Bu sıralarda vakıfların idaresinde bo­ kıf Mülklerin, vakfın lehine de olsa, ne zukluk o dereceye vardı ki, 19 ncu yüz- satış ne de istibdal suretiyle elden çıkarıl­ yıhn başlarında ikinci Sultan Mahmut'un masını kanunla kesin olarak yasak etti. Bu aldığı ilk reform tedbirleri arasında Vakıf kanuna muhalif harekette bulunan alıcı işlerinin bulunmasına şaşmamak gerekir. ve satıcılar şiddetle ceza göreceklerdi"". Mısırda da Vali Mehmet Ali aynı konuda Mülklerin harap olmaktan korunması i- daha sert tedbirlere baş vurdu. çin de, vakıftan istifade edenlerin ellerine geçecek para miktarı azalsa dahî °*, geli - 65. Digeon 267-8, Barkan 384. rin bir kısmmm muhakkak tamire sarfe- 66. Digeon 265-6: Bu icab ettiği takdird: yanlız Nî- dilmesi kanunen şart koşuldu ve bu hu­ zır, imam. Müezzin ve Hatîb'c maaj ödenir, geri ka­ susun yerine getirilip emlâkin mamur lan para tamire sarfolunurdu. 67. Recueil des Firmans, No. 2. halde tutulmasından Nâzırlar Mahkeme 68. D'Ohsson 548; Belin, PropnA4 fonciirc (Srfric huzurunda mesul tutuldu"^. V, 411). TARSUSTAKI TÜRKİSTAN ZAVİYELERİNİN VAKFİYELERİ

HALİM BAKİ KUNTER

Vakıflar Umum KfüclürlögO Itlarc Meclisi Azası

I. Konuyu Sunuş : İmam-ı Kuşcyri Zade Şeyh Abdullah Mencek vakfiyesinin tanzim tarihi 11 Re­ Vakıflar Dergisinin III. sayısında in­ cep 781 dir. tişar eden Türk Vakıflarının Milliyetçi­ Vâkıfın adı vakfiyenin içerisinde lik Cephesi adlı yazımızda Orta Asya'da- (Kutb-ül Arifin İmam Kuşeyri Zade Mev­ ki Türk Ülkeleriyle münasebetleri devam lâna Eşşeyh Esseyyid Abdühîienceki ettirmeğe yarayan birer vakıf olarak Tar­ İbn-i Mevlâna Esseyyid Mustafa İbn-i sus'ta AbduUah-Elmcncck tarahından in­ Mevlânâ Esseyyid Yusuf ibn-i Mevlâna şa kılınan Türkistan Zaviyesi ile Tarsus Mehmet İbn-i Mevlâna Kutb-ül Arifin civarında Ulaş Nahiyesinin Incirpınarı İmam Ebülkasım Abdülkerim Bini Hc- Mezreasmda Şeyh Ebülkasım Gürkâni vazin Elkuşeyri) diye geçmektedir. Zade Mevlâna Beyce Şeyh Esseyyid Ab- dülgafur tarafından inşa olunan aynı ma­ Vakfın tescil mütevellisi İmam Ebül- hiyetteki diğer bir zaviyeyi örnek göster­ leys Nasar Semerkandî ahfadından Essey­ miş, bu vakıfların sırasile H. 781 ve H. 782 yid Eşşeyh Abdurrahman Semerkandî'- tarihli vakfiyelerinden kısaca bahsetmiş­ dir. tik. Bu yazımızın intişarından sonra bahis Vakfiyenin en, sonunda şahit olarak konusu vakfiyelerin tam metinlerinin, fo- Şeyh-ulemai Hanefiye İmam-ı Kuduri tokopileriyle birlikte, neşri hususunda pek Zade Mevlâna Esseyyid Ahmet ile Şeyh-ül çok müracaatla karşılaştık. İzhar edilen ulema Şeyh Sührcvcrdi Zade Mevlâna Şe- arzuları bu yazımızla yerine getiriyor, habüddin başta gelmek üzere yirmi dört muhtevalarına büyük önem atfedilen her isim yazılıdır. Kusun oğlu İsa beyzade iki vakfiyeyi ve bu vakıflara ait elimizde Hüseyin Bey ibn-i Abdülmennan Bey, bi- bulunan diğer vesikaları ilim âleminin tetkikine sunuyoruz. • Rahmetli Hidayet Beyce bizi o zamanki Tarsus Vakıflar Memuru Fethi ile birlikte Kızıtmurad Mahalle­ sindeki eski Zaviye-Türbcye «le götürnıüj, satıldığı için Neşrettiğimiz vakfiye ve vesikalar, jahıs clindft bulunan binayı, s;dıiplc.'indcn izin alarak, evvelce de belirtmiş olduğumuz veçhile gezdirmişti. Tarsus'taki araştırmalarımız esnasında adı Tarsus'ta vâkıfın evlâdından Emekli öğ­ geçen yerin ellerinde bulunduranlara ıığursuzick getirdi­ retmen Hidayet Beyceden alınnniıştır. Ma­ ğini birçok kimseden ijitmijtik. Yeni sahipleri tarafın­ hallinde yaptığımız tetkikler esnasında dan ikametgah olarak kullanılan eski Zaviye binalını gezdiğimiz gün evin içinde ve avlusunda gayrıtabii bir bize refakat ederek kıymetli izahat veren hal vc kalabalık görülmekte idi. Sebebini sorduğumuzda ve bugün Hakkın rahmetine kavuşmUş evin sahibi bulunan Çiğdem Ailesinin Amerikan Kole­ bulunan bu muhterem zatı burada da rah­ jinden yeni mezun olmuj genç. kızlarının Adana'da bir met ve minnetle anarız (*). evlenme töreninden avdette trafik kazasında öldüğünü; öğrenerek hem bu acı kayba, hem de kendilerini böyle II. Abdullah-Elmencek Vakfiyesi­ bir durumda rahatsız ctmij olduğumuza son derece nin tavsifi : Üz0lm0}tük. .'2 HALİM BAKİ KUNTER radcri İbrahim Bey, Kusun oğlu Şeyh Abdurranman'ın hat-tı-destleri ve mü- Abdürrezzak Efendi İbn-i Ebülhadi, Te­ hüTİeriyle (ashna mutabakaü) tasdik ve keli Mahmud Zade Şeyh Hüseyin Efendi tevsik edilmiş bir nüshası da yedimizde- İbn-i İbrahim, Kuştemur Beyzade Abdul­ dir. lah Bey ile Biraderi Şeyh ibrahim Efendi de bunlar arasmdadır. III. Abdullah Mencek Zaviyesi vak­ fiyesinde yazılı şartların özeti : Rahmetli Hidayet Beycenin bize ver­ miş olduğu bu nüsha tomar şeklinde ka­ Tarsus'taki Türkistan Zaviyesinin lın Venedik kâğıdı üzerine yazılmıştır. Orta Asyadan ve Doğu Türkistandan A- Arkasına açık kahverengi bez yapıştırıl­ nadoluya gelecek Türklerin uğramaları mıştır. 0.36X1.85 metre eb'adındadır. için kurulmuş bir konak yeri mesabesin­ Hattı Nesihtir. İfade muahhar bir Tûrk- de olduğunu vakfiyesinden anlıyoruz. O çedir. İfadeden ve yazıdan 150 sene kadar havaliden gelenler zaviyede birkaç gün önce istinsah edilmiş bir nüsha olduğu kalabilir, Anadolu ahvali hakkında gere­ tahmin olunabilir. ken bilgileri abr ve geldikleri yerlerden getirdikleri bilgi ve haberleri de burada- Bu nüshanın balâsında Tarsus Kadısı kilcre verirlerdi. Böylece burası oralar­ İmam Kerhi Zade Maruf Kerhi'nin vak­ dan gelenleri barındırdığı gibi karşılıklı fiyenin «sıhhat ve lüzumuna hükmettiği­ bir haber ve kültür teatisi merkezi hiz­ ni» natık bir tevkii vardır. Bu yazının al­ metini de görmekte idi. Vakfiyesinde tına basılmış olan mühürde (imam Kerhi zaviyede misafir kalabilecek kimselerin Zade Marufi Kerhi) ibaresi ve 777 tarihi hangi yerler halkından olacağı tasrih edi­ okunmaktadır. Ancak gerek meşruhatın lirken Orta ve Doğu Asyaya ait 84 ülke, gerek mühürün yazısının ve rakamının belde ve kasaba ismi sayılmıştır. Zaviye­ da yakın bir devre ait olduğu sarahatle de ayrıca hizmet edecek cabi ve bevvab görülmektedir. Buna bir izah şekli bula­ gibi kimselerin bütün bu memleketler­ madık: Keyfiyeti tesbit ve ilim âleminin den gelen ve oralarının ahvalini iyiden dikkat nazarına arz eylemekle iktifa edi­ iyiye bilen kimseler arasından seçilmesi yoruz. şartı da mevcuttur. Vakfiyenin balâsındaki bu meşruhatı vakfiyei mamulünbiha mazmununun tc- Vakfiyenin ihtiva eylediği şartlara vatûren tesbit edildiğine dair: göre mütevellilik vâkıfın erkek ve kız ev­ Tarsus Kadısı Mehmet Efendinin 14 lâdından aslah ve erşed olanlara aittir. Cemaziyelevvel 1019, Esseyyid Abdur­ Tevliyet ve meşihat cihetleri için tahsis rahman Efendinin 8 Mıiharrem 1148, olunan mebaliğin yarısı mütevelli ve Mustafa Efendinin 9 Zilkade 1174, Erbah şeyh olajîlara, diğer yarısı vâkıfın mevcut Zade Esseyyid Ahmet Efendinin 11 Rebi- evlâdına müsavi olarak tahsis edilmiştir. ülevvcl 1212, Esseyyid Abdurrahman Vakfın geliri, vakfiyede sayılan mahalle­ Şükrü Efendinin 13 Şaban 1243 tarihli rin hububat vesair mahsulât öşrü ile bazı tasdikleri' takib etmektedir. Bunların hep­ mahallerin icarci zemininden ve Çakal- si yazanlar tarafından kendi el yazılariy- dcğirmeni namındaki değirmenin hasıla­ le yazılmış ve altlarına mühürleri basıl­ tından ibarettir. mıştır. Hizmet erbabına yapılan muayyen Fotokopisini neşrettiğimiz bu vakfi­ tahsisler aşağıda gösterilmiştir : ye Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivinde Tevliyat ücreti yılda 1080 Akçe de kayıthdır., Mücedded Anadolu Seki­ Meşihat ütreti yılda 1440 zinci Vakfiye defterinde 49 uncu sırada imam Muhassesatı yılda kaydın balâsında (19 Rcbiülevvel 1319 ta­ Nazır ücreti yılda 72Ö rihinde sadır olan irade-i aliyye mucibin­ Cabi ücreti yılda 720 ce tescilinin icra edildiği) yazılıdır. Ferraş-Bevvab yılda 720 - ı-r Aynı vakfiyenin Tarsus Kadısı Meh­ met İzzet Bin-i Ahmet ile şer'iye kâtibi Yekûn •5400 • V - TARSUSTAKt TÜRKİSTAN ZAVİYELERİNİN VAKFİYELERİ 33

Zaviyenin ve mescidin her yıl icabc- dcn tamiri ve zaruri masrafları için vari­ dattan gereken mebaliğ ayrıldıktan son­ ra kalan para ile vakfiyede birer birer sa­ yılan Orta ve Dogu Asyadaki Türk Ül­ keleri halkmdan zaviyeye gelen yolcular üç gün barmdırılacak, yedirilip içirilecek- tir. Bu hizmetlerin kusursuz ve tam ola­ rak ifası, zaviyenin Gabi ve Bevvabının vakfiyede adları yazılı olan beldeler hal­ kından bulunmaları ve gelenlerin hal ve şanlarını bilen kimseler olmaları vakfiye­ de tesbit edilen şartlar cümlesindendir.

o-£ <»>İ-1 VLi ^ ül jfîi'l «if jk^* [f. Abdullah Mencek Zaviyesi Vakfiyesi

\ \ vr (Şj J^^^J <^tj Jr-^l ^5>»

j

Ul> vr>-> <^.J^« J>ıl

er/- . vvv *Jı

' K..3A J^ll ^

J_^.Jı ^ı^'j" O^^^' y^-^l; (iJ^ w*>* •

• • r 34 HALIM BAKİ KU^4TER

«A^ UA_w jü^ilj .L_JJlj j)L ^ rat kutbülârifin İmam Kuşeyrî Zade Mevlâna Eşşeyh Es- scyyid Abdul lah-ül Mün- c c k î zadallahü omrehu ve şerefehu

il ^tü. lf"l .\;^Hj ı^-A. J Jj İT îbn-i Mevlâna csseyyid Mustafa ibn-i Mevlâna Esseyyid Yusuf Ibn-i Mevlâna Esseyyid Muham- <^-5i»> t^- (j^usijU- jii>'lj ;^-Ji il med Ibn-i Mevlâna kutböl ârifin imam Ebülkasım Ab- dülkerim bini Hevazin- wli-Cii ^. dlJi b^-ji t^Jilij j^Ci jjii «;ı .iJ.» ü 1 K us e y r î kaddesallahü taalâ er- vahchümül aliyye mumaileyh Mevlâ­ na İmam Kuşeyrî Zade za­ ^lU ^ fjU j. U-iUwl jJl *,l:XJI 1--V { dallahü taalâ fezailehu meclis-i şcr'i şerif-i dUi il jil ol/vi-i jıL- (,^^ o^. *-*J A h m e d î ve mahfil-i din-i hazrct-i Muhammedi de lieclittescil velemril itmam-i vettekmil mütevelli nasb ve tayin eylediği işbu rafiül-kitab gavsül-vasılîn ^iji» t5>ı V cf" e' '"^ «j*"^' ^ <^*-' imam Fakih Ebülleys-i »^u.Oı j V.^ j>-. c/ij*^' ^j^i ^iy-. r^:' Semerkandî Zade zadal­ lahü Taalâ fezailehu mevlâna essey­ yid eşşeyh Abdurrahmanisse it.,_ j^i; if iij» u y j merkandî italallahü taalâ omrehu l-lzAl ^Ül ja->. Jİ.^ V) t/-jl. ^-x^" ibn-i Mevlâna Muhammed ibn-i Mevlâna Nasr ibn-i Mevlâna ibrahim ibn-i Mevlâna Abdurrahman ibn-i Mevlâna Muhammed jki. Ltr li* o>u..* ^-.rL f_^ı v^r ibn-i Mevlâna imam-ülarifin olj»Jl JL. «Bj j^J ^-i-Tu j^-ıi-i UJ'I.-I jll, Fakıh Ebülleys Nasr Se­ merkandî ibn-i Muhammed ^. ^u.Cn ^ji jjiı öj-'-j jiij u^jVi j Uj ibn-i Ibrahim-is Semerkan- d î kaddesallahü Taalâ ervahehümül - J U i jl» j>C- jtj il^i I ^'.1 i f.\Ş aliyye mumaileyh imam-ı Fakıh Ebülleys l("a4c jJj Ujr L:i il jlij ^^jVl J U> c>!^«-Jl Semerkandî zade zadallahü Taalâ fezaile­ hu mahzarında işbu vasiyetnamc-i sıhhat-ı sahiha-i şer'iyyesinde muharrer ve mastur olan ayât-ı ahire-i celilenin mazmun-i âli- since mumaileyh imam Kuşeyrî Zade Mevlâna Eşşeyh Es­ seyyid Abdullah -ül Mün- ... Emma badü işbu kitab-ı sıhhat-ı c e k i zadallahü Taalâ fezailehu hazret­ sahiha-i şcr'iycnin tahrir-i imlâsına ve leri cevabında ciyevm içinde hazır bulun­ tastir-i inşasına bais ve badi budur ki an duğumuz bugünkü tarihten iki gün ev­ asıl K u ş e y i r ehalileri sadât-ı kiram vel muharrer olan vakfiyye-i mamulün- ve üstad-ı meşayih-i izanımdan olup bu bihada zikredilmesi ziyade ehem ve elzem havali-i sahile vürud edûp temckkün ve olan şeraitten bazılarını muktezay-ı has- tavattun etmekle Medine-i Tar- bel-beşeriyye nisyan etmiş olduğumdan susta Kızılmurad Mahal­ mezkûr vakfiyye-i mamulünbihanın lesi sakinlerinden sahib-ül hayrat-i münderecatını musaddık olmak üzere vclhasenat ve talibüssadakat-i velmüber- TARSUSTAKI TÜRKİSTAN ZAVİYELERİNİN VAKFİYELERİ 35 nisyan etmiş olduğum şeraiti vcsaireyi it­ dunun hizasından hadd-i istikameti şimal' mam ve ikmalini kasd ve murad ederim tarafında bulunan tarik-i âmme müntehi deyüp tekrar tekid ve ayrıca tafsilcn şöyle olur bu zikrolunan mezbûr çukur- takrir vc tasrih-i katî olarak zikir ve be­ tarla ile beraber olarak mezbur yan eder ki Medinc-i mezbûrede vâki da­ killinin şark tarafı ittisalinde bu­ hilinde ve haricinde bulunan arsalar ve a- lunan arazilerimin bilcümle kıble taraf­ razilerimin taht-ı tasarrufumda ve silk-i ları Kancık kapıya doğru gelip gi­ milk-i sahiha-i meşruamda münselik olup den tarik-i âmdır. Salifüzzikir nehr-i arsalar ve arazi-i mezburelerimin mezrc- hadid-i mezbûrun yani Timurkapı alarınm hudut ve sınırları berveçh-i âti zi­ N e h r i n n, ziyri tarafmda mülâsık ve kir ve beyan olunur. şark cihetinde vâki olan tarik-i âm iki ta­ rika münkasem olup bir kısmı bab-ı Mezrea-i. M e n c e k çukuru der- Adana yani Timurkapıdan nezd-i tJU^l:. hudud-i erbaası tarik-i-âm doğru nehr-i hadid-i mezbûrun ziyri ta­ ve nehr-i H a d i d tamam-ı hudut nehr-i H a d i d - i mezbûrun yani rafına gelip andan hariç-i şehre mürur Timurkapı Nehri nin balâsı eden tarik-i âmdır ve kısm-ı aheri dahi tarafı üzerinde bulunan cisirden çukur-i tarik-i âmin taksim olunduğu mahall-i mezbûrcye giden tarik-i-âm ki çukur-i- ziyri mezbûreden inşa ve ihya eylediğim mezbûrede vaki Abdülgani Be­ zaviyeme doğru gelerek zaviye-i mezbû- şe Oğlu Muhammed Beşe remin civarında ve ziyr-i şarkîsinde vâki lâkabiyle mülâkkap nam kimesnenin ba olan tarlamm ziyrinden hadd-i istikameti izn-i şer'i inşa eylediği dükkânının uğru­ batn-ı Tarsustan cereyan eden na vasıl olur. Dükkân-ı mezbûrun uğrun­ nehr-i cariden mürur edüp garp tarafında dan cereyan eden ma-i carinin ziyri A - bulunan tarik-i âmme vasıl olur mezbûr dada vâki tarlamm ziyrinde neb- tarik-i âm yine garp tarafına doğru mü­ zûr tjlı^U nam mahalden cereyan rur ederek mezrea-i beynessûreyn civa­ eden Nehr-i Berdan-ı kebirin rında ve cenup tarafında yani kıble tarafı ziyrinde birbirine kavuşur yine cisri mcz- ittisalinde bulunan tarik-i âmme vasıl o- bureden Medine-i mezbûr tarafına doğru lur. işbu hudut ile mahdut mezrea-i gelirken Parmakköprü de­ Mcncek çukuru hasıl-ı öşr-ü mekle maruf nam mahalle doğru gelip hububat binyüz seksen Karamusa giden tarik-i âmdır. Mezbur tarikin ziyri nezdinde M e n a § a t mezreasın^ yani kıble tarafında bulunan malıallçr da yani sazhk yanında P e r ç e 1 i hudud-i sure varıncaya kadar bittemam karyesi nam mahalde vaki olan arazileri­ arazilerimdir. Mezbûr tarik-i âm P a r - min hududu kıbleten S al u r b e y 1 i makköprüye vasıl oldukta tarik-i yani P e r ç e 1 i karyesi ve sazlık ve mezbûrun ve Parmakköprü nün şarkan Benada.n çukuru yani ziyri yani kıble tarafları ve garp tarafında Batran çukuru ve şimalen Har- bulunan mahaller yine arazilerimdir. kaltı yani H a r k a 1 t ı mezreası ve Mezbûr Parmakköprü den yukarı garberi dikilitaşlar ve hali ile mahdut tarafına doğru biraz gittikten sonra mez­ hasıl-ı öşr-ü hububat ve gayrihi dokuz bûr tarik iki tarika münkasem olup bir yüz seksen. Karaçoban nezdinde kısmı doğruca K ı z 11 y a k a demek­ Karamusalu mezreasında yani le maruf nam mahalle giden tarik-i âmdır. Karabucak nezdinde S a z b a ş ı ve kısm-ı aheri dahi mezbur arazilerimin ve B a n b u 1 u ( ) yani şimal tarafında bulunup gelip giden tarik-i C a m u s c u nam mahallerde vaki olan âmdır. İşbu arazilerimin içinde bulunan arazilerimin hududu kıbleten Çevri- killi tarafının garp tarafına mutta­ c e k ve şarkan B a n b u 1 u giden sıl ve garp tarafında vâki Çukurlar­ tarik yani C a m u s c u nam mahalle la demekle maruf olan mezbûr Çu­ doğru gidip gelen tarik-i âm ve şimalen kur t a r 1 a mın garp tarafının hudu­ B a h ç e a 1 t 1 ile mahdut ki yani 36 HALIM BAKİ KUNTER

Kancık kapının taşrasında mezra-i arazi-i mezbûrelcrimin üzerlerine hariç­ Mcncekçukuru dahilinde vaki ten ba izn-i şer'i gars-ı cşcar ve zer-i hu­ olan arazilerimden ba izn-i şet"! garsolu- bubat eyliyenlerin bahçeleri ve hefkerele- nan bahçelerin alü ile mahdut ki hasıl-ı ri hasılat-ı seneviyesinden öşrü zemin-i ö§r-ü hububat ve gayrihi sekiz yüz. B a b- şer'i ve icare-i muaccele ve müeccele ile Adana ve Bab-ülbahr isim­ ebniyye vaz' ve inşa eyliyenlerin icare-i leri ile mevsum ki baplara mülâsık bulu­ zeminlerinden sene besene mahsulât-ı va­ nan mezra-i Beynessureyn hu­ kıa ki her neye ve her kaç kuruşa baliğ dudu kıbletcn ve şarkan ve garban tarik-i olur ise varidat-ı mecmuası beşbin sekiz âm ve şimalcn sur ile tamam huduı hasıl-ı yüz altmış üç akça yazu ki yani hisse ve öşr-ü hububat ve gayrihi yüzelli. Haric-i sehim itibar olunarak taksim olunup Me- bab-ülbahirde Büyük Buladan dine-i mezbûrede inşa ve ihya eylediğim nezdinde Hüseyin Bin-i Hacı zaviyeme altı cihete meşrut ve yedi ma­ Kulak nam kimesnc ba izn-i şer'i gar- halle masruf olmak üzere hudutları mu­ seylediği bahçe öşr-ü zemin hasıl yetmiş- harrer ve mastur olan arsalar ve arazi-i beş. Sûr-u beled nezdinde ve bazen haric-i mezburelerimi bicümletit tevabi-i velleva- beynessureynde Hüseyin Bin-i hik ve kâffetil hukuk-i velmerafik vakf-ı Tekelû Mahmud nam kimesnc .sahih-i şer'i ve hasb-i sarih-i mer'i ile vakf ba izn-i şer'i garseylediği bahçe öşrü ze­ ve habsedüp şart ve tâyin ve tahsis eyle­ min hasıl otuz. Bab-ı Adana yani dim. Şöyle ki evvelâ kendim.libası hayat T i m u r k a p 1 taşrasında İncir- ile mülâbis olduğum halde zaviye-i mez- lüce İbrahim bin-i Şaban bûreme kendim mütevelli ve şeyh ve mu­ nam kimesne baizn-işer'i garseylediği tasarrıf olam arsalar ve arazi-i mcvkufe-i bahçe öşrü zemin hasıl onaltı, S u r - u mezbûrelere icare-i muaccele ve müecce­ Beled nezdinde Hüseyin Bin-i le ile mutasarrıf olan kimesneler bazı ma­ Tekelü Mahmud ve bazen haric-i hallini hafr eder iken ziyr-i zeminden çı­ Beynessureynde zemin hasıl on. Ç a - karılan ahcar ve saireyi ayrıca bilcümle kaldeğirmeni nezdinde vâki zaviye-i mezbûremin mütevellisine tahsis dükkân maa büyutat-ı icare-i zemin hasıl eyledim bade vefatihi evlâdım ve evlâd-ı onbeş. Değirmen-i Çakal bab evlâdımın batında ve derecede müsavi bir tamam hasıli ikibin beşyü'z yirmi. Ça- bulunan evlâd-ı evlâd-ı evlâd-ı zükür ve kaldeğirmeni kurbünde Sarı Bte k i r inasım ber vcçhi nısfiyyet mütevelli ve Efendi Zade zehadetlü Şeyh mütevelliye blalar ve cvlâd-ı zükürum za­ Abdurrahman Efendi nam viyeme şeyh ve mutasarrıf olmağa meş­ kimesne ba izn-i şer'i inşa eylediği dük­ ruttur batında ve derecede müsavi bulu­ kânı Devletlü Abdullah Fera- nan evlâd-ı zükûr ve inasımm her bir mirza Kubad Paşa bin-i zükûr ve her bir inasından zuhur eden Husrev Kubad Paşa Şeyh zükûr ve inas evlâtları isneyn tecavüz Efendi-i mumaileyhden henüz iştira edüp eder ise içlerinden aslah ve erşedleri mü­ vakfeylediği dükkân arsasile nezdinde tevelli ve mütevelliye olalar ve evlâd-ı zü- vâki dükkân arsası icare-i zemin hasıl fi kûrumun a'lem ve aslahı berveçh-i nısfiy­ sene on iki. Sur-u Beled nezdinde vaki yet zaviyeme şeyh ve mutasarrıf olalar Kustimur Be y beyt ile Kusun Tevliyet cihetine tâyin ve tahsis eyledi­ oğlu İsa Bey beyt icare-i zemin ğim vazife-i muayyeneden nısfını müte­ hasıl altmış. İnşa eylediğim zaviyemin velli ve mütevelliye olan evlâtlarım ahze- nezdinde vaki Hüseyin Bin-i delcr ve nısf-ı aherini mevcut olan bil­ Tekelû Mahmud icare-i cümle evlâd-ı sairclerim meyanelerinde zemin nezdinde vâki enderun-i şehir seviyyen taksim edeler ve meşihat ciheti­ icare-i zemin tamam hasıl fi sene ne tâyin ve tahsis eylediğim vazife-i mu­ beş, cem'an yekûn beşbin sekizyüz ayyeneden nısfını meşihat cihetine muta­ altmış üç akça. Salifülbeyan arsalar ve sarrıf olan evlâtlarım ahzedeler ve nısfı TARSUSTAKI TÜRKİSTAN ZAVİYELERİNİN VAKFİYELERİ 37

aherini mevcut olan bilcümle evlâd-ı sai- ile mescid-i şerifi tanzif ve tathir ve iş'al-i relerim meyanelerinde yine seviyyen tak­ mum ve kanadil ve içlerinde bulunan sim edeler, Evlâd-ı zükûrum külliyen mefruşat yani kilimler ve seccadeler ve ıbadel-inkıraz neuzü BiUâh-i Taalâ an eşya-i sairelerini gece ve gündüzde bil­ kahril-feyyaz evlâd-ı inasım mütevelliye cümle muhafaza ve mukayyit olup ve ge­ ola ve evlâd-ı inasımın batmda ve derece­ lip giden fukara-i seyyahin-i dervişanm de müsavi bulunan evlâd-ı evlâd-ı evlâd icab ve iktiza eden hidemat-ı lâzimeleri- evlâd-ı evlâd-ı evlâtları ber minval-i meş- ni alâ meratibihim bilcümle bilâkusur zi­ ruh mütevelli ve mütevelliye ve cvlâd-ı yade dikkat ve ihtimam ederek ifay-ı hiz­ zükûrum zaviyeme şeyh ve mutasarrıf ol­ met eyledikten sonra vazife-i mezbûre ki mağa meşruttur. Salifüzzikir altı cihete cem'an senevi yediyüz yirmi sehimdir be­ meşrut ve yedi mahalle masruf olmak üze­ her senede zaviye-i mezbûreme ve mes­ re tâyin ve tahsis eylediğim vazife-i muay- cid-i şerifim için icabeden masarifat-ı za­ yeneden yevmi üç akça ciheti vazife-i ruri ve tamiriye akçası bilcümle varidat-ı rhütevelli ki cem'an senevi binseksen akça mecmua-i mezkûreden evvelen tenzil edi­ yani hisse ve sehimdir ve yevmi dört akça lip bakî her ne kadar kuruş olur ise olsun cihet-i vazife-i şeyh yani meşihat ki cem'­ beşbin sekiz yüz altmış üç akça yani hisse an senevi bin dörtyüz kırk akça hisse ve ve sehim itibar olunarak taksim olunup sehimdir ve yevmî iki akça cihet-i vazi­ veçhi meşrulı zikrolunan altı cihete meş­ fe-i imam ki cem'an senevi yediyüz yir­ rut ve bu sarfolunan alcçadan bakî kalan mi akça hisse ve sehimdir imadüddin o- galle-i zt'vaide herkaç kuruş isabet ederse lan salbt-ı mefruzanın mesail i fıkıhiyye-i anı dahi bilâd-ı Buhara ve Se- şer'iyyesine a'lem ve aslah ve evra' ve m e r k a n d ve muzafatı ve o havalide ehl-i kur'an olup evkat-ı hamsede ezan-ı olan bilâ.l 1 âaire ve kasaba ve kuraları ki içlerinden bazıları berveçhi âti zikr-ü be- şerifi kıraet ile edây-ı hizmet-i imamet Tan olunur eyledikten sonra hizmet-i mezkûr muka­ bilinde yevmi iki akça vazife-i mezbureyi ahzede ve yevmi iki akça cihet i vazife-i Ramiten, nazır ki hıdemat-ı zaviyc-i mczbûremin külle yevmin ve leyle devam ile ifay-ı hizmet ettirmesine nezaret ve zaviye-i Gıcdivan, mezbûreme müteallik hizmetlerine mua­ incir fagan, venet ile defatir vesaireyi kitabet eyledik­ ten sonra vazife-i mezbûre ki cem'an se­ nevi yediyüz yirmi sehimdir ve yevmi iki akça cihet-i vazife i câbi ki zaviye-i mcz­ bûremin arsalar ve arazi-i mevkufelerini teftiş ve taharri ve tetebbu' ederek icare-i Abkent. zeminlerini senesi hitamında derdest ve Firmest, mütevellinin re'yi tahtında daima ve müstemirren vakf-ı mezbûrun hâdimi o- (1) lup kalan bakayalarını tahsil ve bilcümle Çarşamba Depesi, yed-i mütevelliye teslim ve zaviye-i mez­ Zendenî, bûreme müteallik her bir hizmetlerini rü'yet ve gelip giden fukara ve seyyahin ö\x.e.j\ ve dervişanın icabeden hizmetlerinin ifa­ sına muavenet eyledikten sonra vazife-i Kermine, mezbûre ki cem'an senevi yediyüz yirmi Dikgıran, sehimdir ve yevmi iki akça cihet-i vazi­ Karsan, fe-i ferraş yani bevvab ki zaviye-i mez- Şehr-i Karşı, bûremin ve derununda bulunan hücreler 1 — Bu yerler Türkmenlerle meskûndur. 38 HALİM BAK.I KUNTER

Özbekistan, Yani Türkistan, Şehr-i Fergane, Çırakçı, Ürgenç, Şchriscbez Hive, Guzar o$, Yckkebak, Vilâyet-i Kogant, Endican, Kette Korgan, Şehr-i Han, Baysin, Merginan (Margilan), Şirevat, Dinav, Vilâyet-i Belh, Sarasya, (2) Badahşan, (4) Reyuger, Meymene, Vilâyet-i Kâşgar, Yarkent, Karatak, (5) Vilâyet-i Hisar. Aksu, Hoten, Düsembe, Kabadiyan, ve tcvabii bilcümle bilâd-ı mezkûre ve Gurgan-Tepe, kasaba ve kura havalisi ehalileri efradla- Fenganzi, rından olup vaziye-i mezbûreme vürud Bekuyan eden fukara-i scyyahin-i dervijana üç gün it'am-ı taam olunmak üzere hare ve sarfc- Kulap, dilmeğe meşrut eyledim ve zaviye-i mez- Kunduz, bûreme gelip giden fukara-i seyyahin-i dervişanın alâ meratibihim hıdemat-ı lâ- Kufin tabi-i Scmcrkant, zimelerini ifaya memur ve istihdam olu­ nan ferraş yani bevvab ve cabisinîn an­ Meydan, cak bilâd-ı meşruta-i mezkûre havalisi Çarh, ehalileri efrad-ı scyyahinlerindcn olmak Hülügtu, üzere şart ve tahsis eyledim zira ki bilâd-ı Basager, meşruta-i mezkûre havalisi ehalileri ef- Karakalpak, radlarından vaziye-i mezbûremc vürud eden fukara-i seyyahin ve dcrvişamn hal Hocent, ve ahvalini bilecek ve her bir hal ve ahvali­ Karakçıkum, ne vâkıf olacak ve fukara-i seyyahin hak­ Kânibadem, larında alâ meratibihim hürmet ve ria- (3) yetle bilâkusur ifay-ı hizmet ile ve gelip gidenlere ziyade dikkat ve ihtimam ede­ Vilâyet-i. Fikret, cek ferraş yani bevvab ve cabisi olan ki- mesne ancak bilâd-ı mcşruta-i mezkûre Espicap, havalisi ehalileri efradmdan olup o hava­ Sayram, li ehalileri efradlarmm ve kabail ve ce­ Vilâyet-i Ta§kerit, maatlerinin hal ve şanslarına âlim ve ke- maliyc vâkıf olduğu ccilden gelip giden Salar, fukara-i seyyahin-i dervişanın hiyni vü- Evliya Ata, rudunda hüs-ü muamele vc iltifat ile ev­ Bağıştan. velâ isimlerini ve geldikleri bilâd ve kasa­ Viâiyet i Şaş, ba ve kura ve civarlarmı sual eyledikten Maverainnehr yani Türkistan, Şehr-i Yeje, 2 — Bu yerler Özbeklerle meskûndur. Gazali, 3 — Keza Özbeklerle meskûn yerlerdir. Akmesçit, 4 — Efganistan TOrkisur»dadır. 5 — Çin Türkistandadır. Darvaz, TARSUSTAKI TÜRKİSTAN ZAVİYELERİNİN VAKFİYELERİ 39 sonra ilm-i zaruri tahsil cdüp bilâd-ı me§- rim dedikte hâkim-i muvakka-i kitap ruta-i mezkûre havaUsi ehalileri efradın­ tuba leh ve hüsn-ı meab Mevlâna Müşarü^- dan olup olmadıklarını ve e§raf-i hane­ nilcyh hazretleri tarafeynin deliline dan ve gayr hanedanından olduklarını nazar ve mennaen bilhayr olmaktan ha- bilip bilâd-ı saire havalisi ehalileri efra- zer edip imameynilhümameyn kavl-i şerif­ rından fark ve temyiz edüp tâyin ve teş­ leri üzere bilcümle hudutları muharrer ve his etmekle bilâ tehir zaviye-i mezbûre- mastur olan arsalar ve arazi-i mezbûrele- min berveçh-i meşrut mutasarrıf olan ev­ rin evvelen vakfiyyetine saniyen cemi-i lâtlarım taraflarına bil-ihbar evlâdlarım şurut ve kuyûdımun sıhhat vc lüzumuna yedlerile üç gün it'am-ı taam olunmak ve hükm-i muhkem-i şer'i ve kaza-i müb- şehr-i mezbûr kadısına malûmat verilmek rcm-i mer'i edüp min baad vakf-ı mez­ ve zaviye-i mezbûremin hâdimlerinden kûr sahih ve lâzım olup nakz ve nakıza biri hizmet-i lâzimesini ifasında bir gün ve tebdil ve tağyire mecal muhal oldu. tehavün ve tekâsül ederse özr-ü şer'i be­ yan eylediği halde mazur tutulup hizmet-i lâzimenin ifa edilmesi için tenbih edile­ <.^L -u Jj, ^ ^«jrVj ^^y^j ^ rek yine devamında kusur edüp tekâsülü kasdi olduğu tahakkuk ederse mütevelli f}^ C^'- j' ^V-*- J.jlı J' «I bil-ihbar şehr-i mezbûr kadısı marifetile tekâsül eden hadim heman olvakitte azle­ iS^^^ «;_J ^^j y dilerek mütevelli bil-intihab yerine ehl-i takva ve erbab-ı salâhtan ifay-ı hizmete müdavim bir zatm nasb ve tâyin edilmesi cümle-i şeraitinde dahildir deyüp farigan anişşevağıl vâkıf-ı mumaileyh İmam Şühudülhal Kuşeyrî Zade M evlâna Eş- Kutbül-ârifin imam Kuduri şeyh Esseyyid AbduUah- Zade Mevlâna Esseyyid Ahmed ül Mencekî zadallahü Taalâ feza- Şeyhül-ulemail Hanefiyye italallahü Ta­ ilehu hazretleri arsalar ve arazi-i mezbû- alâ omrehu i bn-i Mevlâna Mu- releri mütevelli-i mumaileyh imam-ı hammed ibn-i mevlâna Fakıh Ebülleysis-semer- Ahmed ibn-i mevlâna Mu- kandi zadallahü Taalâ fezailehu Şey- hammed ibn-i mevlâna hül-ulemail-Hanefiyye hazretlerine tes­ imam-ül ârif in ebül Hüscyn i- lim ol dahi şer'i şerife tevfikan sair evkaf mam Ahmed El-kudurî mütevellileri gibi vicahen tasdik ve şifa­ ibn-i Ahmed ibn-i Cafer hen tahkik edüp kabz ve tesellüm eyledi ibn-i Hamed.an-ülkuduri dedikte gıbbet-tasdikiş-şer'i vâkıf-ı mu­ kaddesallahü Taalâ ervahahümül-aliyye. maileyh canib-i vifaktan semt-i şikaka Kutbülarifin şeyh Suhreverdi Zade âzim olup gerçi vakf-ı arazi hazret-i mevlâna Şehabüd-din Şeyhül ulema za­ Imam-ı Azam ve hümam-ı efham dallahü Taalâ fezailehu ibn-i mev­ katında sahih ve lâkin gayrı lâzım olmak­ lâna ibrahim ibn-i mev­ la vakf-ı mezbûrdan rücu' ve kema filev- lâna Abdullah ibn-i mev­ vel milkime istirdad muradımdır dedik­ lâna Şeyh Şehabüddin-i te mütevelli-i mumaileyh kendüye lâzım Suhreverdi kaddesallahü Taalâ olan cevab-ı basevaba âzim olup hazret-i ervahahüm-ül aliyye. imam- Azam ve hümam-ı efham' A'lemül ulemail mütebahiriyn katında lüzumundan âri ise i m a m e y - Muhyüddin zade faziletlü fe- nil-hümameyn katlarında lüzu­ hametlü ibrahim Efendi mundan müfarikat etmemekle anların ibn-i Abdullah Efendi kavl-i şeirfleri üzere vakf-ı mezbûrun sıh­ ibni-i Hüseyin Efendi. hat ve lüzumuna hükm-i şer'î talep ede­ Fahrül ulemail muhakkikin H ü - 40 HALIM BAKI KUNTER samüddin Zade fazilctlü §era- ve biraderi salahatlü ibrahim Bey fedü Şeyh Abdülhalim Efen­ Kuştemur beyzade Şeyh di ibn-i Osman Efendi ibrahim Efendi ibn-i Ab­ ibn-i Hüsamüddin Efendi dülhalik Bey ibn-i Halil ve biraderi f aziledü f ekahedü Abdur­ Bey rahman Efendi, Kusun zade salahatlü Şeyh. Ab- ve diğer biraderi zehadctlü Şeyh A b - dürrezzak Efendi ibn-i dürrauf Efendi Ebülhâdi Bey ve hahfe-i nakşibendi Güldür Ah- ve biraderi zchadetlü Şeyh A b d ü 1 - m ed Efendi Zade fazilctlü celil Efendi Şeyh Halil Efendi tbn-i ve diğer biraderi salahadü Şeyh Ah­ M ah mu d Efendi ibn-i Gül­ med Efendi dür Ahmed Efendi Tekelü Mahmud Zade Şeyh Hüseyin Efendi ibn-i İb­ Şeyh-ülkurra fazilctlü' şerafetlü Şeyh rahim ibn-i Mahmud Ağa Osman Efendi ibn-i Ab- Incirlüce İbrahim ibn-i dürrahim Efendi ibn- Os­ Şaban ibn-i Ahmed ve gayri-' man Efendi him minel-hazırin. İmam Zade faziletlü fekahctlü Şeyh Abdülhalik Efendi j.ir 1232 <^h »^Ij Iİ-I J^U j\x^. J^U j^ai yin Efendi ibn-i Abdül­ kadir Efendi ibn-i Bekir Efendi Kalaycı Zade salahatlü şeyh Abdülgafur Efendi ibn-i Osman Efendi ibn-i Bekir Efendi Kayerivi Abdülgani Zade rcşadetlü Şeyh Abdülkadir Efendi ibn-i Ahmed ibn-i Abdul­ lah Efendi ABDÜLMENCEK ZAVIYEL VAKFıNıN TEVLIYETI HAKKıNDA Kuştemur Beyzade sehaveüü TARSUS ŞERIYE MAHKEMESININ salahatlü Abdullah Bey 1232 TARIHLI HÜCCETI NLN ve biraderi sehavetlü Abdülhâdi METNI Bey Kusun oğlu İsa Beyzade Medinei Tarsus'ta medfuuyi hâki- sehavedü Hüseyin Bey ibn-i ıtırnâk İmam-i Ku§eyri Zade Mevlâna Abdülmennan Bey Ejseyh Esseyyid AbduUah-Elmenceki TARSUSTAKİ TÜRKİSTAN ZAVİYELERİNİN VAKFİYELERİ 41

kuddise sirrehüm-el aziz hazretlerinin sü- bigarez mevsuk-ul kelim ve müsinn-i ih­ lâlc-i tahircsindcn Şerife Fatma Bint-i tiyar ve mazanne-i kiramdan Müftü Zade Mcnçck Zade Esseyyid Ahmet Efendi Müftü faziletlü Esseyyid Mehmet Efendi ibn-i Esseyyid Şeyh Mehmet Nakşibendi ibn-i Osman Efendi ibn-i Mehmet Efen­ Efendi İbn-i Şeyh Mustafa Efendi nam di ve Irbak zade faziletlü Mustafa Efendi Hatunun vckil-i müsecccl-i şcr'isi Zevci ibn-i Mehmet Efendi ibn-i Mustafa Efen­ fahr-ül müderrisin-il kiram-ı zevilihti- di ve biraderi fekâhetlü Bekir Efendi ve ramdan Teceli Zade Esseyid Hüseyin sabık Tarsus Müftüsü faziletlü Kabakçı Efendi İbn-i Esseyyid Mchmed Efendi Mehmet Efendi ibn-i Mustafa Efendi ibn-i ibn-i Esseyyid Musa Efendi nam kimesne Mehmet Efendi ve Hasan Efendi Zade meclis-i şer'i şerif-i mutahhare ve mahfel-i faziletlü Mehmet Efendi ve Yoluklu Zade din-i münif-i münevverde şöyle takrir-i faziletlü Mehmet Efendi ibn-i Hüseyin kelam ve tabir-i anil-merani eder ki mü­ Efendi ve Eimr Osman Zade faziletlü vekkili olduğum mumailcyha Şerife Fat­ Ahcmt Efendi ibn-i Mehmet Efendi ve ma Hatun Bint-i Mencek Zade Esseyyid Sebilzade faziletlü Eyüp Efendi ibn-i ö- Ahmet Efendi an asıl evlâdı evlâdı Men­ mer Efendi ibn-i Mehmet Efendi vç bira­ cek tarafından Medinei Tarsus'ta vaki deri hattat Halil Efendi ve Hatip Zade Mencek Baba Zaviyesi vakfının ber mu- Yunus Efendi ibn-i Ali Efendi ibn-i İsa ceb-i şart-ı vâkıf ve vakfiyye-i mamulün- Efendi ve murabıt şeyhi Şeyh Esseyyid biha tevliyet ve meşihat cihetleri evlâdı Mustafa Efendi ibn-i Esdeyyid Şeyh Meh­ evlâdı meşrut olup ve teamül-ü' kadim met Efendi ve makam-ı şerif imamı fazi­ meşrutiyet veçhile Pederim Mencek Zade letlü Esseyyid Hüseyin Efendi ibn-i Es­ Esseyyid Ahmet Efendi nam kimesne ba- seyyid Mustafa Efendi ibn-i Esseyyid Hü­ berat-ı âlişan mutasarrıf obnakta iken bi- seyin Efendi ve biraderi Hafız Esseyyid emriUâhi Tealâ vefatı vukuile tevliyet ci­ Numan Efendi ve imam zade mekrümet- heti bana tevcih olmak iktiza eder iken lü Esseyyid Hüseyin Efendi ibn-i Ahmet ecanibden ve kaza-i mezkûr mahkeme kâ­ Efendi ve biraderi hafız Abdülhadi Efen­ tiplerinden Abdurrahman nam kimesne di ve Zülfikar zade Salih Efendi ibn-i tilâ veled fevt oîdu deyu hilâfı irtikâb Mehmet Efendi ve Okçu zade Mehmet E- edüp hilâf-ı inha kendü ile Der aliyyede fendi ibn-i Mehmet Efendi ve Bilâl-i Ha­ sakin karındaşı Mehmet ile aleliştirâk beşi Türbedan sırmabıyık kör Şeyh oğlu üzerlerine tevcih ve beraet ettirmiş olmak­ Mustafa Efendi ibn-i Şeyh Abdullah ibn-i la merkuman Mehmet ve Abdurrahman llyas Efendi ve serdar zade Abdullah E- ile terafi-i şer'i olunup ve ihkak-ı hak o- fendi ibn-i Mehmet Efendi ibn-i İbrahim lunması matlubumdur dedikte merku­ Efendi cem'an on dokuz nefer kesan li- man Mehmet ve Abdurrahman huzur-u eclişşehade meclis-i şer'a hazinin olup şer'a davet olunup müddeiyye-i mumai- merkuman Mehmet ve Abdurrahmania Icyhanın vekili zevci mumaileyh Teceli muvacehelerinde her birerleri cevabmda Zade Esseyyid Hüseyin Efendi ile bilmü- kırk ve elli senelerden berü bildiğimiz ve vacchc muhasama olunarak terafu-i §eri' aba an ced mesmularımız oldukları veç­ olundukta merkuman Mehmet ve Abdur­ hile merkuman Mehmet ve Abdurrah - rahman müddeiye-i mumaileyha Şerife man ibn-i Osman ibn-i Mehmet cvlâd-ı Fatma Hatunun cvlâd-ı vâkıftan olduğu­ vâkıftan olmayup kendüleri ecanibden o- nu ve zaviye-i mczburenin evlâd-ı vâkıfa Itp her nasıl ise ber takrib iltimas-ı kavi nıcşrut idüğini inkâr eylediklerinde mûd- ve hilâf-ı inha ile kendileri üzerlerine tev­ deiye-i mumaileyha Şerife Fatma Hatu­ cih' ve berat ettirdiklerini vc müdeiyye-i nun vekil-i müsecceli Zevci Teceli Zade mumaileyha Şerife Fatma Hatun an asıl Esseyyid Hüseyin Efendiden iddiasına evlâd-ı evlâd-ı vâkıftan Mencek Zade Es­ mutabık beyyineye havale olundukta ka- seyyid Ahmet Efendi ibn-i Esseyyid Şeyh zai mezkûr ehalilerinden zeyl-i vesikada Mehemt Nakşibendi Efendi ibn-i Scyyid muharrer ve mastur ve mazbut-ül esami Şeyh Mustafa Efendinin sulbiyyc-i sahiha 4Z HALİM BAKİ KUNTER

kızı olduğunu ve bcrmuccb-i §art-ı vâkıf mugayir-i şer'i şerif tevliyct-i mezkûr hiz­ ve teamül-ü' kadim meşrutiyet veçhile ev- metinden ve tasarruflarmdan men' ve lâd-ı vâkıftan olanlar tasarruf edegeldik- def olundular. Şart-ül vâkıf kennassiş-şa- lerini ââtarikış-jehadetiş-şer'iyye alâ hidc- ri medlûlüncc muddeiye-i mumaileyha tin ala hidctin her birerleri haber verme­ Şerfie Fatma Hatunun an asıl evlâd-ı ev- leri ile badettadil vet-tezkiye şehadetleri lâd-ı vâkıftan Mencek Zade Esseyyid Ah­ hayyiz-i kabulde vaki olduktan sonra ve met Efendinin sulbiye-i sahiha kızı ol­ müddeiye-i mumaileyha Şerife Fatma duğunu ledeş-şer' bittevatür sübutile hü­ Hatunun yedinde bulunan müteaddit fet- küm olunduğu mavakaa bittaleb işbu hüc- vay-ı şerifeler dahi iddiasına mutabık ola­ cet-i şcr'iyye ketb ve mumaileyha Şerife rak hükm-ü şer'i terettüb etmekle ber Fatma Hatunun yedine ita kılındı. mantuk-u fetvay-ı şerif merkuman Meh­ Tahriren filyevm-il isneyn min şehri met ve Abdullah ibn-i Osman ibn-i Meh­ zilkadetiş-şerifc lisene isna ve selâsin ve met ecanibden olup hilâf-ı jart-ı vâkıf ve mieteyn ve elE.

ABDULLAH MENCEK ZAVİYESİNE AİT KAYD-I HAKANİ SURETİ

(Sahifenin öbür yüzündeki tuğra) Abdülmecid bini Mahmud han cimuzaffer daima

İmza (okunamadı) Nahiyei Tarsus der livai mezbur Evkafı Zaviyci Mencek tabi mezbur Mezreai Mezreai Mencckçukuru der nezdi Minasay demez­ Minasay demezdi Karamusa mahduddur di hududi erbeası arikî âm ve nehri Ha- kıbleten Salurheğlu ve şarkan Sadatçuku- did temam vakıf Hasıl ve oşri hububat ru ve şiamlen Harak-altı ve garben dikili 1180 taşlardır. Hali temam vakıf hasıl an öşri hububat ve gayrihi 980

Mezreai Mezreai Karamusalu demezdi Karaçoban mah­ Bcynessureyn mahduddur kıbleten ve duddur kıbleten Huricek ve şarkan Na- şarkan ve garben tariki âm ve şimalcn iblu giden tarik ve şimalcn Bahçcaltı Ha­ surile temam vakıf hasıl an öşri hububat sıl an öşri hububat ve gayrihi ve gayrihi 800 150

öşri Öşri Zemini Bahçei biyedi Hüseyin bini hacı Zemini bahçei der yedi Hüseyin bini Te­ Kavlak demezdi Böyük Buladan harici keli Mahmud der nezdi suri beyne harici iyabilbahr ez bcynessureyn. Hasıl : 75 Hasıl : 30 TARSUSTAKİ TÜRKİSTAN ZAVİYELERİNİN VAKFİYELERİ 43

Ö§ri . ö§ri Zemini Bahçe-i tncirluca deryedi "Silik" Zemin der nezdi Suri beyne der yedi Hü- Emir bini Şaban harici... "silinmiş". şeyin bini Tekelu Mahmud harici ez Hasıl : 16 beynessureyn. Hasıl : 10

Icarci t careı Zemini dükkân maa Binayi der nezdi Zemini dükkân der nezdi dükkân ve Fu- Asiyabı Çakal temam vakıf nmi Kubad pa§a der kurbi Asiyabı Çakal sene Fi sene : 12 15

Mukataai 1care ı Asiyabı Çakal temam vakıf Zemini beyti Kuştemur bey der nezdi su­ ri beyne der yedi îsa bey bini Füsun. Bab Hasıl • ı 2520 Fi sene ; 60

1care, ı 1,care ı Zemini Hüseyin bini Tekelu Mahmut der Zemin der enderuni şehir der nezdi Za­ nezdi Zaviyei Mencek viyei Mencek cimezbur temam vakıf. Fi sene : 10 Fi sene : 5 Yekûn 5863

Elmasraf • Beciheti vazıfei Beciheti vazıfei Beciheti vazıfei Beciheti vazıfei Mütevelli Şeyh îmam Nâzır fi yevm : 3 fi yevm : 4 fi yevm : 2 fi yevm.: 2

Beciheti vazıfei Beciheti vazıfei Câbi Ferraş Vaki olan zayid fukaraya Taamiye i- fi yevm : 2 fi yevm : 2 çin sarf oluna bimarifetli Kadı-i şehri M.

Sureti defteri evkafı livai Mezbur Tahriren fi şehri Muharremil-haram se­ budur ki ba fermanı âli naki olundu. ne erbea ve seb'in ve mieteyn ve elf.

Mühür Şayestei Yâd Tevfik Ahmet 44 HALIM BAKİ KUNTER

BEYCE ŞEYH VAKFİYESİ

I — Vakfiyenin Tavsifi : Mahkeme-i Şeriyesinden verilmiş olan bir surettir. Harç-ı imza tarihi 1308 dir. Bu Vakfiyesindeki tabirler ile an asıl metin, Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşi­ Gürkâni ehalileri ulemay-ı eşraf-ı kiram vinde Anadolu sekizinci vakfiye defterin­ ve üstad-ı meşayih-i izammdan olup et- de 53 üncü sahifede müsecceldir. raf-ı âlemi keşt-ü güzar ve seyahat murad II — Vakfiye Muhtevasının özeti : ettikte bazı kabailden kendisine ittiba' edenlerle birlikte Tarsus'a tâbi Ulaş Na­ Vakfiyede încirpmarı Mezreasmda hiyesinde încirpmarı namındaki yeri inti­ kurulan köyün kıble cihetinde vâki tepe­ bah ederek orada yerleşip bir köy ve civa­ nin üstüne de zaviyenin inşa edildiği, za­ rında bir de zaviye kuran kutb-ül arifin viyenin şark ve kıble cihetinde iktiza ve Şeyh Ebülkasım Gürkâni Zade Mevlâna icabeden su mahzenlerinin tesis olundu­ Beyce Şeyh Esseyyid Abdülgafur'un vak­ ğu belirtilmektedir. fiyesi 25/Cemazielevvel/782 tarihlidir. Vâkıf, încirpmarı Mezreasmın gerek Bu vakfiyyenin sıhhat ve lüzumuna sahilinde, gerek yaylağmda bulunan a- hükmeden de yine Tarsus Kadısı îmam raziyi de zaviyesine vakfeylemiştir. Tev­ Kerhi Zade Maruf Kerhi'dir. Daha sonra liyet ve zaviyedarhk hizmeti hayatta iken 23 Rebiülahır 1017 de Tarsus Kadısı kendisine ait olacak, vefatından sonra Seyyid Abdurrahman, «Evlâd-ı zükûru ve evlâd-ı evlâd-ı evlâd-ı 18 Rcbiülevvel 1167 de Tarsus Kadısı zükûrun batında ve derecede müsavi bu­ Esseyyid Halil, lunanları içinden erşedi berveçhi nısfiy- 23 Cemazielahir 1210 da Tarsus Ka­ yet mütevelli ve a'lem ve aslahiyette dahi dısı îmam Zade Esseyyid Mehmet, müsavi bulunan evlâd-ı zükûr zaviyeye 18 Cemazielahir 1243 de Tarsus Ka­ zaviyedar olacak». dısı Esseyyid Abdurrahman Şükrü «Erkek evlâdı kalmazsa kız evlâdın tarafından tevatür yoliyle vakfiye evlâd-ı inasının batında ve derecede mü­ mazmunu tasdik edilmiştir. savi bulunan evlâd-ı zükûrunun ber min- Şahitler arasında EbüUeys Semerkan- val-i meşruh muhtevi ve zaviyedar olma­ di Zade Mevlâna Eşşeyh Esseyyid Abdur- sı meşruttur». rahman-ül Semerkandi ile Şeyh Szhre- verdi Zade Mevlâna Şehabüddin baş ta­ Her sene vakfın geliri 2000 akçe iti­ rafta olmak üzere yirmi dört kişinin ad­ bar olunup bundan : ları yazıhdır. 900 akçe tevliyet cihetine Vâkıfın adı: vakfiyede «Beyce Şeyh 900 » Zaviyedarhk cihetine Esseyyid Abdülgafur İbn-i Mevlâna Mu- 100 » Mum ve yağ masraflarına hammed Bedreddin ibn-i Mevlâna Mu- 100 » Seyyah ve dervişlere İt'am-ı hammed ibn-i Mevlâna Hamza İbn-i Mev­ taam masrafı lâna Kutb-ül Afak Şeyh Ebül-Kasım Gür­ kâni» diye geçmektedir. 2000 Yekûn Tescil MütevelHsi: Şeyh-ülulema-El- olarak sarfedilecektir. hanefiyye Mevlâna Esseyyid Ahmet İbn-i Mevlâna Mulıammed İbn-i Mevlâna 900 akçe tevliyetin nısfını mütevelli Kutb-ül Arifin Ebülhüseyn îmam Ah- olan evlât alacak, öteki yarısı da batında met-el Kuduri İbn-i Muhammed İbn-i ve derecede mü'savi ve mevcut bulunan Ahmet îbn-i Cafer îbn-i Hamedan-El Ku- erkek ve kız evlâda müsavi hisselerle tak­ duri'dir. sim edilecektir. Fotokopisini sunduğumuz nüsha Tar­ 900 akçe Zaviyedarhk ciheti vazife-i sus Kadısı Mehmet Lâtifin mührüyle as­ muayyenesini ancak zaviyedar olan evlât­ lına mutabakaü tasdik edilmiş ve Tarsus lar alacak. TARSUSTAKI TÜRKİSTAN ZAVİYELERİNİN VAKFİYELERİ 45

Zaviyede üç gün müddetle it'am edi­ Ve buna iki buçuk saat mesafede lecek seyyah ve dervişlerin vâkıfm ve şark ile kıble arasında Gönlâm kendisile beraber gelen cemaat halkmm nammda kezalik bir karye dahi vardır. herbirinin mensup oldukları memleketler Ve bu karyeye dokuz saat mesafede halkından olmaları meşruttur. Bu yerle­ uleması ve meşayihi kesir ciheti şimalide rin bazıları vakfiyede yazıhdır: Kaltç îiam namında beş bin haneyi mü­ Gürkâni, Beyce, Şeyhlü, Andak, Gü- tecaviz bir karye-i cesime vardır. müştepe, Gü'neysu... ilâh. İşbu karyenin bir saat civarında Ker- \es namında kezalik bir karye vardır. III. Vakfiyede geçen yerler hakkında şu Ve buna karib koyunu çok on bin meşruhat vardır : hane Türkmen aşiretini müştemil Car- Bilâd-ı Buharanın yirmi gün buud-ü vedar nammda bir aşiret vardır. mesafesinde ve ciheti şimaUsinde yüz yir­ Ve örgence iki gün mesafede Çe- mi bin haneyi müştemil bir beldei azime- \içîer namında altı bin haneyi mütecaviz dir ve bilâd-ı vefire-i kesireyi muhteviye bir karye vardır. ve muhitadır Belde-i Gürcan. Ve buna karib Sarısular nammda on Ve bu Belde-i mezkûreye yirmi gün bin haneyi mütecaviz bir kasaba dahi var­ buud-ü mesafede Ahâl demekle maruf dır. arazii vâsiada Gp\tepe namında üçyüz bin hane kadar Türkmen Aşiretini müştemil Ve bu kasabaya yedi saat mesafede bir cebel vardır ve bilcümle ehalisi Hane- Eba MüsHm Hazretlerinin zaman-ı saa­ fiy-ül mezheb müşerreflerdir. detlerinde fetholunan altmış bin haneyi Ve Beyce Şeyhlü Gürkân ile örgenç mütecaviz Maveri Şahcihan namında meyanesinde altı bin haneyi mütecaviz Mezheb-i Hanefide obnak üzere bir bel­ bir karyedir. denin ismidir. Ve karyei mezkûreye sekiz saat me­ Dahi örgencin iskelesi ŞaKkfidem na­ safede yedi bin haneyi mütecaviz Gü- mında beş bin haneyi mütecaviz kasaba müftepe namında bir karye dahi vardır. şeklinde bir iskeledir. Ve bu karyeye bir gün mesafede on Ve şu mezkûrata ki gerek şehir ve bin haneyi mütecaviz Güneysu namında gerek Kura miUet-i îslâm ve mezhebi bir kasaba vardır. Hanefiye üzere olmakla cümlesi Bilâd-ı Ve bu kasabaya beş saat mesafede Gürkâne tâbidir. Hoca Nefis namında bir karye dahi var­ Ve bu mezkûrattan maada beş bin dır. hane miktarı Kanyutmaz namında ve iki Ve bu karyeye dört saat mesafede bin hane miktarı namında Cebbavar namında bir karye dahi vardır. karyeler ve namı aher ile kuray-ı kesire Ve bu karyeye üç saat mesafede Ka- olmağın hemen bu makamda kaidci ikti­ îıçhan nammda kezalik bir karye vardır. fada olarak meşahirleri ketbolunmuştur. Ve buna karib Atabay namında bir karye dahi vardır. Ve Bilâd-ı Gürkâna beş saat mesafede cihet-i şimalide elli bin haneyi mütecaviz BEYCE ŞEYH VAKFİYESİ : Tazlar namında bir belde-i azime vardır. işbu beldeye iki saat mesafede ... Emma badü işbu kitab-ı sıhhat-ı namında bir karye vardır. sahiha-i şer-iyyenin tahrir ve tastirine Ve civarında llgt namında bir karye bais ve badi budur ki an asıl Gürkâni vardır ve üç bin haneyi mütecavizdir. ehalileri ulema-i eşraf-ı kiram ve üstad-ı Ve bir saat mesafesinde kezalik De­ meşayih-i izammdan olup etraf-ı âlemi veci namında bir karye dahi vardır. keşt-ü güzar ve seyahat ihtiyarı murad Ve yine bir saat mesafesinde Cumaili eyledikte bazı kabailden halisan ve muh- Uani namında kezalik bir karye dahi lisan hubb-i f i 1 1 â h ve muhabbct-i vardır. Resûlullah ile kendüye ittiba ve 46 HALIM BAKI KUNTER

iktida eden cemaatları beraber oldukları itiraf eder ki T ar s usa tâbi Ulaş halde kejt-ü güzar ve seyahat ederek sa­ nahiyesinde vaki gerek Sahilinde gerek hile bu havaliye vürud müyesser oldukta Yaylağında bulunan taht-ı tasarrufumda T a r s u s 'a tâbi Ulaş nahiyesinde ve silk-i milk-i sariha-i mcşruumda mün- vaki Kayıt bay Sultan İn­ seUk olan arsalar ve arazilerimin hududu ci r p ı n a r ı nam mezrcayı intihab ve ve sınırları alâ haddetin alâ haddetin ye­ mezrea-i mezbure dahiline haneler inşası­ gân yegân âtide tafsilen zikir ve beyan na bed' ve şuru' ile bir karye icad edüp olunur. Mezrea-i mezbur Kayıtbay ve karye-i mezburenin kıble cihetinde vâ­ Sultan Încirpınarı nam ki dcpenin re'sine dahi zaviyesini ve hüc­ mezrea dahilinde bulunan arazilerimin releri ve zaviye-i mezburesinin şark ve hududu bir taraftan Z e y t u n 1 u kıble cihederine iktiza ve icab zaruri olan mezardan C a f e r 1 i y e giden ta- su mahzenlerini dahi inşa edüp bizzat rik-i âmdır ve Y u m r u k i 1 i s e vc icad ve inşa eylediği karyesi ve inşa ve ih­ Ç a n 11 k u y u sının ve D i k i k d e - ya eylediği zaviye-i mezburesinde ihtiyar-ı 1 i k t a ş dahi yanında Döküktaş ve temekkün ve tavattun eden kutbül ârifin Çiriş tepesinden mürur eden dağ yolu ve şeyh Ebülkasım Gürkâni Kaklıkgediği andan doğru hadd-i Zade Mevtana Beyce Şeyh istikameti Zeyvebeyli karyesine esseyyid Abdülgafur zadal- müntehi olur salif-üz-zikr mezbur Z e y - lahü taalâ fezailehu i b n - i m e v 1 â - tunlu mezardan garp tarafına na Muhammed ibn-i mev- doğru gelip giden yol gelerek garp tara­ lâna Hamza ibn-i mcvlâna fında yine mezbur Zeyvebeyliye kutbül âfak şeyh Ebülkasım müntehi olur işbu hudut ile mahdut Gürkâni üstad şcyh-ül ulema il so- Kayıtbay Sultan încirpı­ fiyye kaddesallahü ervahehüm-ül aliyye narı mezreası ve Yaylağa gittiğimde mezrea-i mezbur Kayıtbay Sul­ ikametgâh eylediğim mahal ki mezrea-i tan încirpınarı nam mezreada Beycepınarı nam-ı diğer Y ı - mütemekkin olan sahib-ül hayrat vclha- lanluca ve Bund Çayırı K ı - senat ve talib-üssadakat-i velmüberrat z 1 1 b a ğ nezdindedir ve Bund mumaileyh şeyh Ebülkasım Çayırı ki yani Bund Çayırı K a r a g ö 1 Gürkâni zade mevlâna tabir olunur veÇamlıdere vc Beyce şeyh zadallahü taalâ omrehu Köklükepir ve tarik-i âm .ve ve devletehu meclisi şer'i şeri£-i A h - Sancartaşı ki muazzam kayadır ve m e d i ve mahfeli din-i hazret-i M u - mezbur Sancar kayanın kıb- h a m m e d i de lieclittescil velemril it­ mamı vettekmil mütevelli nasb ve tâyin Icten cihetikehenden doğru Karate- eylediği işbu rafi-ül küttab kutb-ül âri­ p e cebeli ve Göztaşı hududu ile fin imam Kuduri Zade mev­ mahdut mezrea-i Beycepınarı ve lâna esseyyid Ahmed şeyh-ül ule- yukarı K ı z 11 b a ğ yaylaktır ve aşağı mail hanefiyye italallahü omrehu ve şere- uzlak çukur K ı z 11 b a ğ ki otlak ta­ fehu ibn-i mevlâna Muhammed bir olunur hasıl-ı an-il gaile iki bin akçe ibn-i mevlâna Ahmed ibn-i mevlâ­ işbu mezreateyn-i mezbureteynin muhar­ na Muhammed ibn-i mevlâna rer ve mastur hududu ve sınurlan dahi­ kutb-ül ârifin ebül - H üs e y n imam linde bulunan arsalar ve arazilerimi sa- Ahmed Elkuduri ibn-i Mu­ lif-ül beyan temekkün ve tavattun eyledi­ hammed ibn-i Ahmed ibn-i Ca­ ğim mezrea-i mezbur Kayıtbay fer ibn-i H a m e d a n-il Kuduri kad­ Sultan încirpınarı nam desallahü taalâ ervahehüm-ül aliyye mu­ mezreada inşa ve ihya eylediğim zaviye­ maileyh imam Kuduri Zade zadal­ me evlâdiyet ve meşrutiyet olmak üzere lahü taalâ fezailühu mahzarında bittav-i arsalar ve arazi-i mahdude-i mezbureleri- vernza la bilikrah-x vel-eza şöyle ikrar ve mi bicûmletit tevabi vellevahik ve kâffetil TARSUSTAKt TÜRKİSTAN ZAVİYELEIIİNİN VAKFİYELERİ 47

hukuk, velmerafik vakf-ı sahih-i şer'i ve güzar ve seyahati ihtiyar eden cemaatla­ habs-i sarih-i mer'i ile vakf ve habsedüp rım her birerlerimizin olduklarımız bilâd şart ve tâyin ve tahsis eyledim şöyle ki ve kasaba ve kuralarımız ki içlerinden ba­ evvelâ kendim libas-ı- hayat ile mülâbis ol­ zıları zikir ve beyan olunur G ü r k â n i duğum halde zaviye-i mczbureme ken­ ve Beyceşehlü ve Andakve dim mütevelli ve zaviyedar olam bade ve- Gümüştepe ve Güneysu ve fatihi evlâd-ı zükûrum ve evlâd-ı evlâd-ı Hocancfes ve Atabay ve evlâd-ı zü'kûrumun batmda ve derecede Tazlar ve Ilgay ve Kayih- müsavi bulunan ve evlâd-ı zûkûrumun han ve Yakâğlı ve Cuma- içinden erşedi berveçh-i nısfiyyet müte­ ili îşanı ve Gönlam ve Ka- velli ve a'lem ve aslahiyette dahi müsavi yih Işan ve Çarvedar ve bulunan evIâd-ı zükûrum kezalik zaviye­ Çekişler ve Sansal ur ve me zaviyedar olmağa meşruttur evlâd-ı F a r m e d i ve yarığından ve k a 11 zükûrum külliyen badel inkıraz neuzü ve cebavar ve tevabii nam mahal­ billâh-i Taalâ an kahril feyyaz evlâd-ı ina- ler havalisi ehalilerinden zaviye-i mezbu- sım mütevelliye ola ve evlâd-ı inasımın reme vürud eden fukara-i seyyahin-i der- evlâd-ı zükûrunun batında ve derecede vişan üç gün it'am-ı taam olunmak üzere müsavi bulunan evlâd-ı zükûrum ve ev­ hare ve sarf edilmeğe meşrut eyledim de- lâd-ı zûkûrumun evlâd-ı zükûrunun ev­ yup fariğ anişşevağil vâkıf-ı mumaileyh lâd-ı evlâdımın içinden erşedi berveçh-i mezreateyn-i mezbureteynin hudutları nısfiyyet mütevelli ve a'lem ve aslahiyet­ muharrer ve mastur olan bilcümle arsalar te dahi müsavi bulunan evlâd-ı zükûrum ve arazii mahdude-i mezburelerimi mü­ kezalik zaviyeme zaviyedar olmağa meş­ tevelli mumaileyh imam Kuduri ruttur, badel inkıraz neuzü billâhi taalâ Zade Şeyh-ül ulema-il hanefiyye haz­ an kahril feyyaz evlâd-ı inasımın evlâd-ı retlerine teslim ve ol dahi şer'i şerife tev­ inasının batında ve derecede müsavi bu­ fikan sair evkaf mütevellileri gibi vicahen lunan cvlâd-ı zükûrum kezalik bermin- tasdik ve şifahen tahkik edüp kabz ve te­ val-i meşruh zaviyeme mütevelli ve zavi­ sellüm eyledi dedikte gıbbettasdıkiş şer'i yedar olmağa meşruttur. Sene besene ha- vâkıf-ı mumaileyh canibi vifaktan semt-i sılat-ı galle-i vakıf her neye ve her kaç şikaka azim olup gerçi vakıf arazi haz- kuruşa baliğ olursa iki bin akça yani his­ ret-i imamiazam ve hümam-ı se ve sehim itibar olunarak taksim olu­ efham katında sahih ve lâkin gayr-ı lâzım nup mecmu' hasılat-ı galle-i vakıftan do­ olmağla vakf-ı mezkûrdan rücu' ve kema- kuz yüz akça tevliyet cihetine tâyin ve fil evvel milkime istirdad muradımdır de­ tahsis eyledim işbu dokuz yüz akça yani dikte mütevelli-i muamileyh İmam hisse ve sehim vazife-i muayyeneden nıs­ Kuduri Zade cevabında savab-ı fını tevliyet cihetine mııtasarrıf olan ev­ hitab-ı müstetaba şuru' edüp hazret-i lâtlarım ahzederler ve nısf-ı aherini dahi imam-ı azam ve hümam-ı efham batında ve derecede müsavi ve mevcut bu­ katında lüzumdan âri ise imameyn-il hü- lunan zükûr ve inas evlâd-ı sairelerim mameyn katlarında lüzumdan müfarekat meyanelerinde seviyyen taksim ederler ve etmemekle anlarm kavl-i şerifleri üzere yine dokuz yüz akça yani hisse ve sehmi vakf-ı mezkûrun sıhhat ve lüzumuna dahi zâviyedarlık cihetine tâyin ve tahsis hükm-ü şer'i taleb ederim dedikte hâkim-i eyledim işbu zaviyedarhk ciheti vazife-i muvakki-i kitap tubalehu ve hüsne meab muayyenesini ancak zaviyedar olan evlât­ m e v 1 â n a müşarünileyh hazretleri larım ahzedeler ve yine yüz akçayı dahi tarafeynin deliline nazar ve mennaen lil- zaviye-i mczburemin mum ve zeyt masa- hayr olmaktan hazer edüp tarafı hayrat-ı rifatı saire-i zaruriyesine sarf edeler ve ba­ beyan ve sebl-i müberrat-ı ayân ile vakıf ki kalan yü'z akça hisseyi dahi halisan ve canibini ahra görüp imameyn-i hüma- muhlisan hubb-i fiUâh ile kendime itti- meyn kavl-i şerifleri üzere bÜ cümle hu­ ba* ve iktida ve benim ile beraber keşt-ü dutları muharrer ve mastur olan arsalar 48 HALİM BAKİ KUNTER

•ve arazi-i mahdude-i mezburelerin evvelâ vc biraderi faziletlü fekahctlü şeyh • vakfiyyetine ve saniyen cemi-i şurut vc Abdurrahman Efendi ve kuy udunun sıhhat ve lüzumuna hükm-ü diğer biraderi faziletlü şeyh A b d ü r - muhkena-i §er'i ve kaza-i mübrem-i mer'i r a u f Efendi edüp min baad vakf-ı mezkûr sahih ve lâ­ Sarı Bekir Efendi Zade zım olup nakz-u nakıza ve tebdil ve tağ- faziletlü Abdülvehhab Efendi yine mecal muhal oldu. Bihaysü lâyubau ve biraderi şeyh Abdurrahman vclâyuheb-ü.velâ yürhenü femen beddele- Efendi hu badema, semiahu feinncma ismuhu Şcyh-üi kurra faziletlü kerametlu alellezine yübeddilûnehu innallahe semî- Şeyh Osman Efendi ibn-i un alîm Tahriren filycvmil isneyn ham­ Abdürrahim Efendi ibn-i se ve işrinc min §ehr-i cemaziyel evvel li­ Osman Efendi sene isna vc semanine ye seb'a mie minel hicretinnebeviyye Muhammedül İmam zade faziletlü fekahctlü şeyh Mustafa viyye sallallahü taalâ aleyhi Abdülh^lik Efendi ibn-i Ab- yesellem. dullah Efendi ibn-i H ü s e - y i n Efendi Ş uhudülhâl Turabi Zade faziletlü kera- Kutbül ârifin imam F a k ı h E- metlü Şeyh Harun Efendi ibn-i b ül ley s S e m e r k an d i Zade Abdülhadi Efendi ibn-i H a - Mcvlâna Eşşeyh Esseyyid r u n Efendi Turabi şeyh haUfe-i Abdurrahman Semerkandi nakşibcndi zadallahü taalâ omrehu ve şerefehu ibn-i Ve biraderi faziletlü zehadetlü Şeyh mcvlâna M u h a m m e d ibn-i mevlâ- na • N a s a r ibn-i mevlâna 1 b r a - Hüseyin Efendi h i m ibn-i mevlâna Abdurrah­ Kalaycı zade zchadedü Şeyh man ibn-i mevlâna Muhammed Abdülgafur Efendi ibn-i ibn-i mevlâna imam ül ârifin F a k ı h Osman ibn-i Bekir Efendi Ebüllcys Nasr Semerkandi Kayseriyevi ibn-i M u h a m m e d ibn-i î b r a - him-issemerkandi kaddesalla- Hattat zade faziletlü H ü - hü taalâ ervahehûm-ül aliyye scyin Efendi ibn-i Abdülka- d i r Efendi ibn-i Bekir E - Gavs-ül vasilin şeyh Sührcvcr- fendi di zade mevlâna Şehabüddin Ulema-i kiramdan faziletlü kcramet- §çyh-ül ulema zadallahü taalâ fezailehu lü Şeyh Mahmud Efendi ibn-i ibnİTi mevlâna İ b r .a h' i m' ibn-i mev­ Mustafa Bey zade ibn-i Mus­ lâna Abdullah ibn-i ıneylâna şeyh tafa Ağa vc biraderi faziletlü' şeyh Şehabüddin . S ü h r e v e r d i kadde- Osman Efendi sallahüi taalâ ervahehûm-ül aliyye Zeyve beyzade sehavetlü A'lem-ül iılema-il mütebahreyn M u h- Ahmed Bey ibn-i Hüseyin , i d d i n zade' faziletlü fehametlü Bey. ibn-i A b :d u 11 a h Bey ve Î brah:iıri Efendi ibn-i Ab­ biraderi.le.tafetlû İbrahim Bey dullah Efendi ibn-i H ii s e - ve diğer biraderi Halil Bey y i n Efendi Zeyvc beyzade Şeyh M eh - Fahr-ül ulemail muhakkikin H ü - med Efendi ibn-i Bekir Efen­ samüddin Zade faziledü şera- di ibn-i Abdülkaadir Efendi fetlöşeyh Abdülhalim Efendi ve biraderi Abdülcelil Efendi ibn-i Osman Efendi 'ibn-i Hü- C a f e r 1 i Karyesi hanedanından samüddin Efendi Hasan Zade reşadctlü Ve 1 iy- H. B. Kunter

(m^m.... ,,

•1

Res. 1 a — Vesikanın fotokopisi

Vıikıflıtr Dergiıi 17. H. B. Knnfer

^1 i^^_>v^yy>-^^J-/-^^iVi^--^•J^^ -

•• •w> ^. '.-.^ ••- - " . -»r:-:«iS8?

Res. 1 b — Vesikanın fotokopisi ' ' ' l'ıdl(i'Jur Dercin / - H. B. K tint er

^p^-*C?-^'^j't«>^ı^--^i^Hi>^^ ^^^^^^^^

'4

A.

.1 ^\X^.\JUJV<^ -»j V -".

Res. l c Vesikanın fotokopisi B. Killiler

...... vVvyU::r-a». .*:^,)JJ,,i^^j_,,^_^

ı^^ -3, ^ •3 •s \ -J . -5-1- S ? 1 r 1

•i •d 1 I! 7^ • > İl •i- r i- i-i i 1- C ••1

•s 1' - -Y. I

|f İt r:^^

Res. 1 d - Vesikanın fulokopisl H. B. Kunter

> I K ı ^

><.«tri_t< ;. » .j-i>'^j' -" -^^i/O;' 'tJ ^

'Ij' . . . ' ... .'

-t-^ M. , j',^ / .-. :-'^V^ i"' !

Res. 2 — Hüccetin fotokopisi \'a\ı'.U\r Derpsi VI. it

•n, ve ^9. kit

- r- •X,

r,

J»ıunyı g H

» H. B. Kunter

İÜ İl

- . İs 1—rilAL—1_

Res. 3 — Kaydıhakaninin fotokopisi ^cki fotokopi , verier V^aKV^"^'^^^ Res. ' H. B. Kıtuter

....

Res. 6 — 1235 tarihli berat fotokopisi

\'ti\ılliir Dergisi VI. H. B. Knitter

'^4

1* ( \

% ' • ^

Res. 7 — 1210 tarihli berat fotokopisi

\'a\i\Uir Dergisi \ H. B. Kiitıier

A. f ,

Res. 8 — 1301 tarihli berat fotokopisi . .-1

'ıı)(ılliir U^Ji TARSUSTAKt TÜRKİSTAN ZAVİYELERİNİN VAKFİYELERİ 49 yüddin Efendi ve biraderi O s - Evkafı hümayun hazine-i celilesine man E f e n di ve diğer biraderi 1 b - mahsus Berat-ı âlişan yazılmak için rahim Ağa ve gayrihim minel verekadır. hazırin. Yalnız On kuruştur.

10 Beyce-Şeyh vakjı ha^tnda M fcvval BOl tarihli berat Beyce-Şeyh vakjı ha\}{tnda HÜVELMUlN Avahir-i safer 1235 tarihli berat Abdülhamid bini Abdülmecid Han'ın tuğran (Mahmud han bini Abdülhamid han elmuzaffer daima) Nişanı jerif-i âlişan-ı sami mekâni sultanî ve tuğ- Mukabele olundu ray-i garray-i cihan sitan-i hâkaanî nüfize Nahiyci Tarsus der livai mezbur bil-avnirrabbanî hükmü oldur ki Zaviyei Bin ikiyüz doksan üç senesi Şaban-ı şerifinin onbirinci günü taht-ı âli baht-ı Beyce Şeyh mezreai tncirpunan osmanî üzere cülus-i hümayun-i müte- tabi mezbur ycmmen makruni mülukânem vaki olup umumcn tecdidi bercvat olunmak kaide-i Hizmetkâranı meriyye-i saltanat-i seniyyeden bulunmuş Zaviye-i mezburc an cemaat-i Beğceşeyhlu olduğuna binaen memalik-i şahanemde bulunan bilcümle hademe-i Evkaf ve sai- Rahmi reye canib-i hazine-i evkaf-ı hümayunum­ Mehmet veledi dan ita kılınmış olan bercvat-i şerife ku- Mahmud veledi Mehmet yudilc tatbik ve müamelât-ı aklâmiye-i sa- Abdi haüfe Mehmet veledi iresi tetkik olunarak muceblerince cshabı Halil veledi O yedlerine tecdiden berevat-i âlişanımın Kaygal itası lüzumu sâdır olan fcrman-ı âlişanım Ali veledi Bayezid veledi iktizasından görünmüş oiniağla liecüttec- Nasuh Halil did takdim kılınan berevat-i şerife-i mez- kûreden Nezaret-i evkaf-ı hümayun-i mü- Mezreai luknâmc mülhak evkaftan Tarsus Sanca­ Yenicepunarı namıdiğer Yılanluca ve ğına tabi Ulaş nahiyesinde vaki Beyce Bund çayın der nezdi Kızılbağ der yay­ Şeyh Zaviyesi vakfmın vazifc-i muayye­ lak tabi Tarsus. ne ile bcrvech-i meşruta tevliyet ciheti bin Hasıl anilgallc ikiyüz cllisckiz senesi Zilhiccesinin üçün­ 2000 cü günü tarihile uhdelerinde olduğu kay- den tebeyyün eden evlâd-i vâkıftan işbu Resmi rafian-ı tevkı-i refiuşşan-i hâkaani esscy- yid Mustafa ve esscyyid Hamza ziyde Otlak ve yaylak ve resmi tapuyi zemin kadrühüma ya tecdiden bu berat-ı hüma­ ve âdet-i Deştibanî yunumu verdim ve büyürdüm ki muma- Mezrea-i mezbure Kayitbay sultan ileyhima sahfüzzikir tevliyet cihetine va- Incirpunarı nam mezreada mütcmekkin zıfe-i muayyenesile evlâdiyet ve meşruti­ olan Beyce şeyh nam azizin Zaviyesine yet üzere mutasarrıf olalar tahriren fil- vakfeylemiş ol zeman bu zemane gelince yevmirrabi-i aşere min şchr-i Şevval-i şe­ zaviye-i mezbureyc tasarruf olunurmuş rif sene ihda ve selase mie ve elf. haliyen kitabet olundukta mezbur zaviye­ Bimekam-ı Kostanta- nin kadimden tasarrufunda bulunup elle­ taniyctilmahmiyye rinde merhum sultan Selim han hazretle- 50 HALİM BAKI KUNTER

rinden ve dahi Padişahımız eazzellahü Hüvelmuin ensarehu hazretlerinden bcrat-ı hüma- TUĞRA: Selim Bin-i Mustafa Han yunlan ve huccet-i şer'iyeleri vardır em- Elmuzaffer Daima ma defter-i atikte yazılmayup hariç kaldı­ ğın pâye-i serir-i alaya arz olundukta geiru zaviye-i mezbureye vakıf olunması fer­ Nişan-ı Şcrif-i âlişan sami-i mekân Sultan man olunmağın defter-i cedide kayıd o- ve tuğray-ı garrayı cihan Sitan Hakani lundu bermuceb-i emr-i şerif elvaki fi 12 nüfize bil-avnirrabbani hükmü oldur ki - §ehr-i Ramazanülmübarck sene 949 dcyu tarih beyan etmeğin zikr olunan azizin Tarsus Sancağına tâbi Ulaş Nahiye­ oğlu olup ve bazı muaf oğullan mevcud sinde vâki Beyce Şeyh Zaviyesi vakfının olmağın defter-i cedide kemakân vakıf vazifei muayyene ile zaviyedarı olan as­ kayd olundu. lah ve erşed cvlâd-ı vâkıftan Şeyh Seyyid Suret-i defter-i cedid-i mufassal-i sul­ Mehmet fevt olup zaviyedarhk-ı mezkûr tani budur ki naki olundu tahriren fi eva- mahlûl olmakla yine aslah erşed evlâd-ı hır-i şehr-i Saferülhayr sene hamse ve se­ vâkıftan işbu rafii tevki-ı refiüş-üan-ı ha- ksine ve mieteyn ve elf. kanî diğer Esseyid Mehmet Halife ziyde «Mühür» salâhaya tevcih olunup yedinde berat-ı şe­ Abdürrahim rif-i âlişanım verilmek ricasına Tarsus Nâ­ Muhib ibi İmam Zade Mevlâna Mehmet Ziyde ilmühuya arzetmek ilâm olunduğu üzere Bcyce-Şeyh va\ft hacında 1210 tarihli öldüğü sahih ise şartile tevcih olunmak berat fermanım olmağın hakkında mezid-i ina- yet-i padişahanem zuhura getürüp bin . Nişan-ı Hümayun Yazıla ki ikiyüz on senesi Şevvalinin altıncı günü tarihile müverrah verilen ruus-i hümayun Tarsus Sancağına tâbi Ulaş Nahiye­ mucibince bu berat-ı hümayunu verdim sinde vâki Beyce Şeyh Zaviyesi vakfının ve büyürdüm ki mezbur diğer Esseyyid vazife-i muayyene ile zaviyedarı olan as- Mehmet Halife ziyde salâha varup müte- lah ve erşcd evlâd-ı vâkıftan Şeyh Scyyid veffay-ı merkume yerine vakf-ı mezbu- Mehmet fevt olup zaviyedarlık mezkûr run zaviyedarı olup eday-ı hizmet eyle­ mahlûl olmakla yine aslah erşed evlâd-ı dikten sonra bundan evvel vazife-i muay­ vâkıftan diğer Esseyyid Mehmet Halife­ yene ile zaviyedar olanlarına tevcih ile ye tevcih ve yedine beratı âlişan ihsan bu- mutasarrıf olagelmişler ise merkum dahi yurulmak ricasına Tarsus Nâibi tmam ol veçhile vazife-i muayyenesin evkafı Zade Mehmet Efendi arzetmekle ilâm mezbur mahsulünden mütevellisi olanlar olunduğu üzere öldüğü sahih ise şartile yedinden alup mutasarrıf ola şöyle hileler tevcih olunmak babında bin iki yüz on alâmeti şerife itimad kılalar. Tahriren fil- senesi ŞevvaUnin altıncı günü sadır olan yevmissani aşcr şevval sene aşer ve mie­ ruusu hümayun mucibince berat-ı âlişan teyn ve elf 12 Şevval 1210. yazılmak için işbu tezkere verildi. Tahriren fittarih Receb (Mühür) Rabbiyesir Bimakam-ı Konstantaniyye Esseyyid Mustafa Elmahmiyye 15 VE 16. ASIRLARDA EYÂLET-I RÜM

TAYYİB GÖKBİLGİN

Rum kelimesi memleket, bölge anla­ beri zaman zaman Anadolu'nun daha ge­ mında Roma İmparatorluğunun hakimi­ niş bir kısmmı iklîm-i Rûm, Memleket-i yetini telmihan, bâzan bütün Anadolu'ya, Rûm gibi ifade ve tazammun etmesinden XV. ve XVI, asırlarda ise daha küçük ve dolayı bir ayırma yapılarak çok defa muayyen bir mıntakaya delâlet ediyordu. «Rûmiye-i sugrâ» adını taşımış ve bu mm- Bu coğrafî ıstılahın kullanılış yerlerini taka idarî bir teşkilât olarak taazzuv edin­ XIV. asır sonlarından itibaren kronikleri­ ce de «Eyâlct-i Rûmiye-i Sugrâ» diye ta­ mizde takip ettiğimiz zaman görürüz ki, nınmıştır. Rûm, Mcmlcket-i Rûm münhasıran Si­ Bilindiği gibi, Osmanlı Devleti ku­ vas, Tokat ve Amasya bölgesini işaret ve ruluş devrinde sancak teşkilâtınm üstün­ tayin etmekte idi. Meselâ Neşrî, Kadı de askerî bir birlik olarak evvelâ Rumeli Burhaneddin'in hükümet tesisinden bah­ ve Anadolu Eyâletleri, hemen onu taki­ sederken «Sivas'ta bir sûretle emîr olub ben de Ertena ve Kadı Burhaneddin Hös Rûm'u bilküUiye kabza-i tasarrufunda kıl­ kûmcderinden sonra Osmanhiara ge^cn mıştı». Yıldırım Bayezid'in bu havaliyi bu bölgede Rûmiye-i Sugrâ Eyâleti teşek­ zaptetmesi münasebeti ile de «Muhassal kül etmişti. Bu eyâletin başlangıçta, yâni Hünkâr Sivas ve Tokat'ı ve Amasya'yı XV. asrın birinci yarısında teşkilâtının fethedip, bilkülliye mecmu-u Rûm'u biraz vuzuhsuz ve gayr-ı müstakar oldu­ taht-ı hükümete getirdi» demektedir. Â- ğu düşünülebilir. Fetret Devri'nde ve Çe­ şık Paşa-zâde Erzurum ve Erzincan'ı zik­ lebi Sultan Mehmet zamanında, bahsetti­ rettiği halde. Kara Yusuf oğlu İskender'in ğimiz bu belli-başh şehirlerin, bî^ka baş­ «Rûm'a gelip Kazova'ya» indiğini söyle­ ka kuvvetli ve nüfuzlu beylerin, ailelerin mekle Tokat'ı, başka bir vesileyle Kara idare ve tasarrufunda olup tam ve müte­ Yölüğün oğlunun Rûm'a gelip Elvan Çe­ canis bir birlik halinde henüz gelişmediği lebi tekkesine konduğunu bildirmekle de bir kısım tarihî vak'alardan anlaşılmak­ Amasya'yı, yâni bu tekkenin bulunduğu tadır. Ancak bu asrın birinci yarısından Mccitözü'yü Vilâyet-i Rûm olarak anlat­ başlayarak bir şehzâdc sancağı şeklinde mak istemiştir. Bu mıntıkada köylülerin mümtaz bir vaziyet alan Amasya, Rûm bugün bile, eskiden mevcut olup da son­ Vilâyeti'nin merkezi mesabesindedir ve radan ortadan kalkmış bulunan, civarla- Rûm Beylerbeyisi burada oturmaktadır. rmdaki köy yerlerinden, örcn'lerdcn Nitekim Aşık Paşa-zâde Murad II devrin­ «Rumluk» diye bahsetmeleri, bu havali­ de Rınn Beylerbeyisi Hızır Ağa'dan bah­ nin eski sâkinlerine göre adlandırıldıklan setmektedir ki, bu zat Fatih Sultan Meh­ ve bunun hâlâ bu şekilde yaşadığı hak­ met'in evlenmesi münasebetiyle Dulkadır kında bize bir fikir vermektedir. oğlu Süleyman Bey'e gönderilen Amasya Beyi idi ve bu kronikimizin Rum âyânla- Son asırlara kadar bütün Osmanlı rı dediği Amasya eşrafının hatunlarını împaratorluğu'nun saltanat devri boyun­ Maraş'a görücülüğe götürmüştü. ca Rûm eyâletinin çekirdeği ve esası olan Sivas-Tokat-Amasya bölgesi Rûm keli­ Murad II. nin saltanatı sonlarına doğ­ mesinin coğrafî bir ıstılah olarak öteden ru Rûm Vilâyeti, artık bu devirde iyice 52 TAYYtB GÖKBİLGİN

İmparatorluğa bağlanan Cânik ve Çorum Bayburt, yine muahharen teşkil olunan Bölgelerini de içine almak sûretiyle geniş­ Erzurum Eyâletine bağlanmış ve XVI. ledi. Daha sonra da buna Karahisar-ı asır sonlarından itibaren Trabzon livası Şarkî havalisi eklendi. Maamafih XVI. da Batum ve Gönye sancakları ile birlikte asa* başlarına ait bir kısım tahrir defter­ ayrı bir eyâlet vücûda getirmişlerdir. Bu­ leri Rûm Eyâleti'ni, Çorum ve Bozok nun hudutları, eskiden olduğu gibi, yine havalisini hariç tut-arak, beş livadan mü^ Rûm eyâleti sınırları içinde kalmış olan rekkep göstermekte, Tokat ile Sivas'ı ay­ Canik livâsı'na kadar uzanan bütün Do­ nı sancak dahilinde, kezâ Sonisa-Niksar'ı ğu Karadeniz sahillerini ihtiva etmektey­ tek bir sancak halinde, diğerlerini de A- di. Esasen bir livânın mütâvir beylerbe- masya, Cânik, Karahisar-ı Hasan Draz yiliklcrden birine bağlı olması veya ondan ' yâni Karahisar-ı Şarkî olarak bildirmek­ ayrılması vaziyetin icaplarına göre değiş­ tedir, buna Vilâyet-i Rûm-ı Kadîm de­ mekte ve o sûrede ayarlanmaktaydı. Bu­ mekte, yâni XV. asırda mevcut olan eyâ­ nun tipik bir misalini, 967 (1559) tarihin­ let taksimatını anlatmaktadır. O zaman de, Maktya ve Bozok sancaklarının eski­ bt beş sancakta 28 kazâ (kadılık bölgesi) den beri Rûm Beylerbeyiliği'ne tâbi iken bulunuyordu. Sonra Şafavîler ve Mcm- bu sırada vâki bir hizmet yani bir sefer lûkler ile savaşlardan elde edilen yerlerle dolayısıyla Duîhadtr eyâletine bağlandığı evvelce Fatih zamanında feth edildiği (Mühimme Defteri'nin ifadesi ile «senün halde o vakte kadar adeta müstakil bir üzerine eşmek emrolunmuştur»), fakat sancak halinde idare olunan .Trabzon'un sonra bu mesele hallolunca tekrar Rûm da ilâvesiyle, on livadan mürekkep bir Beylerbeyiliği'ne ilhak edildiği yolunda eyâlet halini ahnıştı. «Vilâyet-i Rûm-ı hâ- Dul\adır Beylerbeyiliği'ne gönderilen e- dis» diye tahrir defterlerinde tavsif edi­ mirde görüyoruz. Bununla beraber Trab­ len^ muahhar sancaklar, sekiz kadıhk ha­ zon ve Karahisar-ı Şarkî sancaklarının linde Kemah, üç kazâdaa ibaret bulunan 970 tarihinde kat'î bir şekilde Rûm Bey- Bayburt, yine üç kazadan ibaret Gerger, lerbeyiliği'nden ayrılıp diğer Beylerbey­ Kâhta ile birlikte Malatya, nihayet iki ka­ liklere ilhak olunduğu ve bu yüzden be­ rat ve mektuplardan resmî olarak hâsıl dılık mıntakası halinde Divriği ve Daren­ bağlanan gelirin azalmasını vesile yapa­ de livaları idi. rak Rûm Beylerbeyi Hasan Paşa'nın Di- Çorum ve Bozok livalarının ne «ka­ van'a bu yolda bir müracaatta bulundu­ dîm», ne «hâdis» Rûm eyâletinde göste­ ğunu biliyoruz. Aynı suretle bir liva da­ rilmemiş olmaları, sadece bu fihristini hilinde görülen ve o şekilde tahrir edilen naki ettiğimiz, 921 tarihli tahrire âit bir kazâ, nahiye, divân, cemâat gibi idarî, as­ hususiyet olsa gerektir ve bu İl yazıcısının kerî, kazâî veya etnik taksimatın başka her hangi bir sebep ve mecbûriyet tahtın­ bir tarihte az çok değiştiği veyâ bu türlü da bunu böylece şemalandırmış olmasın­ taksimatın ve bölünmüş parçaların başka dandır. Yoksa daha XV. asır tahrirlerin­ başka suretlerle ifade edildiği, ya-hut de bile aşağıda işaret ettiğimiz veçhile bu da diğer bölgelerin içinde veya onlar­ bölgeler bu eyâlet statüsünde yer aknış ve la birlikte mütalâa olunduğu vâkidir. Bu öylece kaydedilmişlerdir. Bu idarî taksi­ hususta Rûıiı Eyâleti'ne âit mevcut en es­ mat hemen hemen XVI. asır boyunca de­ ki tahrir defterlerini incelemek vc bunla­ vam etmiş, fakat, Trabzon ile Malatya rı mukayese etmekle bu vâkıayı tcsbit gibi biribirlcrinden çok uzak yerlerin aynı mümkün olmaktadır. Nitekim, Fâtih Sul­ eyâlete bağlanması bittabi tatbikatta vc tan Mehmet'in ilk sejıelerinde yapılmış pratik bakımdan pek çok güçlüğü doğu­ olan ve çift wij- bennâk iîı^^ racağı cihetle, sonradan bu sancaklar baş­ kanununun tâdilini hedef tuttuğunu be­ ka türlü bir idarî taksimat altına alınmış­ yân eden Tokat vilâyeti tâbileri, buraya lardır ki, Malatya ve tevâbii yeniden te­ mülhak ve muzâf olan şekkül eden Dul\adtr Eyâleti livâların- dan olmuş, Karahisar-ı Şarkî, Kemah, 15 VE 16. ASIRLARDA EYALET-1 ROM 53

mıntakası yukarıda zikrettiğimiz çeşidi yen bir nahiyeye tâbi gösterildiği manâsı idarî, kazâî veyâ etnik taksimatı bize ak­ çıkmaktadır. Anadolu Eyâleti'nde çok settirmektedir. Burada «Vilâyet-i Tokat» daha muahhar devirlerde bile yedi divân tabirini bu tarihte yani 859 (1455) de A- kazâsı, on iki divân kadılığı buna misal­ masya'yı hariç tutan fakat Sivas'ı ihtiva dir. 859 tarihinde ise bahis mevzuu mın- eden bir sancak ve Rûm Eyâleti'nin başlı­ takada Kazâbâd ve Venk vii'j ca livası şeklinde anlamak lâzımdır, öy­ adlı yerlerin (birincisi bugünkü Kazova le görünüyor ki, bu tahrir defterinin dı­ yâni Pazar nahiyesi, diğeri de bugünkü şında kalan diğer Rûm Eyâleti bölgeleri, Almus kazasına bağlı Fenk köyü) divân Amasya, Cânik, Niksar, Osmancık ve sa­ olarak ve Tokat nahiyesine bağh göste­ ire gibi yerler bir ve iki sancak halinde rildiklerini görüyoruz (Divân-ı Kazâbâd ayrıca yazılmış ve hepsi birden Rûm Eyâ­ tâbi-i Tokat, Divân-ı Venk tâbi-i mez- letini teşkil etmişti. Şimdi 859 tahririni bûr). Maamafih XV. asır sonlarında ar­ incelediğimiz zaman gördüğümüz man­ tık Lu gibi küçük bölgeler için de Vilâ­ zara şudur: Tokat'a bağlı irili ufakh böl­ yet ve Divân yerine nâhiye taksimatı kul­ geler için nâhiye, divân, vilâyet, cemâat lanılmış, ancak 859 da cemaat taksimatı olmak üzere dört türlü taksimat ıstılahı ıstılahı ile bildirilen Turhal Yürükleri Ce­ kullanılmaktadır. Tokat, Turhal, Sivas, maatı, 890 sıralarında da (ctrâk-i Turhal) Zile gibi yerler nâhiye olarak deftere geç­ olarak etnik ve idârî özelliği mahfuz tu­ miş, fakat, bu sûretle tesmiye edilenler a- tulmuş, ayrıca bu tarihte eyâlet içerisine rasına Cincife Erkilet .i^ji Emir Seyitler, înallû gibi cemaatler, et­ Gelmugad J'I.^ Komanat cU*,» râk-i Sivas, etrâk-i Büzürk gibi ayrı etnik (bugünkü Gömenek köyü, Antikite'deki birlikler de ithal edilmiştir. Comana Pontica); Hüseyin-ova (Alaca), Filhakika bu, Bayezid II devrinin Yıldız (Yıldızeli), Tozanlu ^slj/ başlarına ait olan defterde bâzı vilâyet-i (bugünkü Tozanh nâhiycsi) gibi yerler Rûm'u tahrir ettiğini bildiren tahrir- isç «vilâyet» olarak gösterilmişlerdir. emini Taceddin ve kâtip Muhiddin, bir Şüphesiz ki, buradaki «vilâyct-i Koma­ evvelki Umur Bey defterinden ayrılarak nat» veyâ «vilâyet-i Yıldız» v.s. tâbirleri onun tasnif ve taksimat şeklini değiştir­ «vilâyet-i Tokat» gibi telâkki olunamaz­ miş, muhtelif mahalleleri ayrı ve müsta­ lar. Yâni beriki bir sancak birliğini, hat­ kil birer birlik halinde mütalâa etmek ci­ tâ, daha fazlasını işaret ettiği halde öteki­ hetini iltizam eylemiştir. Meselâ, Umur ler, bize göre, dar, küçük ve münferit bi­ Bey'in Meşhed-âbâd ;>V J^-* ve îcacı rer bölgeyi kapladıkları halde, ya başla­ jrUi 'yi (bugünkü Zik'ye ve Mecitö- rında idârî veya askerî bir vazifeli bulun­ zü'ne bağh nahiye ve köyler) tek bir na­ masından, yâni başh başına bir zeâmet hiye olarak yazdırmasına mukabil, Ta­ veya timar mıntakası olmasından dolayı, ceddin Bey bunları ayrı nahiyeler gibi yahut da sonradan yazılmış bulundukla­ göstermiş, bundan başka (Yeni müslü- rından ötürü bu tesmiye şeklini almışlar­ man) ı, (Kızıl-Kümbet) ve (Mecitözü)yü' dır. Selim II devrinde dahi Trabzon livâ- yeni birer nahiye gibi bunlar arasına ithal sma bağb yerler ya bir kazâ, ya bir nâhi­ cüniş, diğer taraftan Zile şehrini nahiye­ ye olarak gösterildikleri halde, Arhavi'ye lerinden ayrı olarak fakat, Sivas nahiyesi­ bağlı bazı küçük yerlerin (Yagubiyet ni şehri ve hattâ Havik el ^U (bugün­ cjy^l, ve İskele) birer vilâyet yazıl- kü Hafik) ve Harkün j>0- (bugünkü nıası ve yanlarında da «hâriç ez defter Zara kazasın'n Beypınar nahiyesindeki yafte şüd» izahatının görülmesi bizi bu eski Hargün) köyü' )ile birlikte, Kazâ- kanaate sevk etmektedir. bâd'ı Ezine Pazarı (bugünkü Pazar nahi­ yesi) ile beraber olmak üzere farkh bir üçüncü ıstılah divân taksimatıdır ki, taksimata tâbi tutmuştur. bu bir kısım köylerin bir arada ve mâruf bir merkez etrafında idârî ve kazâî bir XV. asır Rûm Eyâleti tahrirlerin­ birlik olarak mütalâa edildiği ve muay­ de idârî taksimat olarak kazâ ıstılahı geç- 54 TAYVİB GÖKBll.GİN memekte ve şüphesiz ki bu hal, buralar­ zâ yine bü devirde, bu eyâletin bir sancağı­ da kadı bulunmamasından değil, ancak nı teşkil eden Trabzon'da, XV. asır idarî nefs-i şehir ile köyler ve nahiyelerin be­ taksimatının aksine, evvelâ kazâlar, bun­ lirtilmesinin kâfi görülmesinden ve kaza dan sonra nahiye ve diğer taksimat halin­ mefhumundan ziyade livâ ve serasker­ de mütalâa ve tahrir edilmişti ki, bunlar lik ve zeamet mıntakasının pratik ba­ da Trabzon, Rize, Atina, Arhavi, Of, kımdan ihtiyaca daha çok tekabül etme­ Hemşin, Körtün, Torul kazaları idi. Her sinden ileri gelmiş olabiUrdi. Bununla be­ birinin muhtelif nahiyeleri ve vilâyet ta­ raber, XVI. asır başlarından itibaren idâ- bir edilen ve bir zeâmet mıntakasına te­ rî ve kazaî bir taksimat halinde kazâ ta­ kabül eyleyen bölgeleri, kaleleri mevcut­ birinin umumî şekilde kullanıldığı ve tu. bölge il tahrirlerinde bu ünitenin daha fazla göz önünde bulundurulduğu söyle- Cânik Livâsı, Malatya sancağı ve di­ nebiUr. Nitekim bu devirde Rûm Vilâye­ ğerleri de bu sûretle yazılmış, askerî, i- dârî, mâlî taksimat da bu türlü bir tasni­ ti idârî ve hattâ malî taksimat olarak ka­ fe tâbi tutulmuşlardı. Zâten bu tarihler­ zalara bölünmekte ve ondan sonra bu ka- deki Rûm Eyâleti statülerini bize tanıtan zâlar muhtelif nahiyelere ayrılarak daha tahrir defterleri, güdülen maksat ve gaye derli toplu bir statüye bağlanmaktadır. göz önünde bulundurularak, idâre, asker­ Meselâ 926 tarihini taşıyan «Mücmel-i lik, maliye adamlarına görevlerinde sıh­ mahsûlât-ı reâyây-ı Rûm» tahriri bu vilâ­ hatli ve hukûkî iş yapabilmelerini sağla­ yetteki yerlerden on birini kazâ halinde mak maksadı ile hazırlandıkları cihetle teker teker ele almış, bunlar arasında livâ mücmel veya mufassal, dirlikler (haslar, taksimatını ikinci plânda tutmuştur. zeâmet, timar ve mâUkâneler )veya va­ Hadd-i zâtında birer sancak itibar olunan kıflarını bildiren, seraskerUk bölgeleri ta­ Karahisar-ı Şarkî, Niksar ve Sonisa gibi yin ve mükelleflerini tesbit eden defterler yerlere de idârî, malî bakımlardan birin­ birer ana rehber kitapları idi ve çok defa ci derecede bir ünite vasfı tanınmıştır. içlerinde münderiç kanunnâmeleri vasıta­ Bu tahriri yapan Mehmet bin İbrahim sıyla vazifelerinde ilgililere ışık tutan ve adlı tahrir eminine göre, bu eyâletin belli yol gösteren düsturlardı ve her biri de bi­ başlı saydığı bu on bir kazâ şunlardır : rinci plânda anlaşılması, açıklanması iste­ Sivas, Tokat, Zile, Turhal, Karahisar-ı nen hususları belirtmekte idi. Bu cümle­ Şarkî, Koyluhisar, Bayramlı (yani bugün­ den olmak üzere, zamanla bu eyâlet hu­ kü Ordu mıntakası), Sonisa (Taşova), dutları içinden yeniden tesbit edilen veya Niksar, Artıkâbâd, Kırşehri. Bunlar ara­ eskiden şu veya bu sebeple unutulmuş o- sında meselâ Tokat kazası evvelce bura­ lan yahut da lüzum görülerek ilhak edi­ ya bağhlığı sarih bir şekilde belirtilme­ len cemâaderin ve muhteüf nâhiyelerin yen şu veya bu türlü birer idarî ıstılahla ihdas ve böylece tahrir edildikleri olurdu. gösterilmiş bütün mücavir mahalleri (Cin- Meselâ, XV. asır ikinci yarısında Yeni-îl cife, Venk, Komanat, Kâfimi, Gehnugad, namıyla teşekkül eden ve Rûm Eyâleti'nc Tozanlu, Yıldız, Kazabâd) birer nahiye ilhak edilen bir kazâyı mücaviri bulunan olarak ihtiva ediyordu. Zile kazâsı ise bu­ GüğcrcinUk, Alacahan, Gürün, Aşudi na­ gün kısmen Çorum ve Yozgad vilâyetleri­ hiyeleri ile birlikte ve kanunnâmesi ile ne tâbi olan tarihî yerleri (Halk-ıhas, Yeni beliren ihtiyaç üzerine ayrı bir şekilde sta­ müslüman, Mcşhedâbâd, Icacı, Özü-Kava- tü kazanmış olarak görüyoruz ki, bu hâli, ğı, Kuş-taş nâm-ı diğer Üç-taş, Karahisar-ı bu eyâletin bu asırlarda geçirdiği değişik­ Behramşah, Kızıl-Kümbet, Hüseyin-âbâd) likler bakımından enteresan bir vakıa o- kendi kadılığına bağlı birer nahiye olarak larak kabu letmek lâzımdır. toplamaktaydı. Buna mukabil Mecitözü'- nün Kızıl-Kümbet'ten ayrılarak Turhal Rûm Eyâletinin askerî statüsü şöyle kazâsı içinde mütalâa edildiğini görüyo - özetlenebilir: Beylerbeyi idaresinde yuka­ ruz. Bu misalleri çoğaltmak kabildir. Ke- rıda saydığımız sancaklar için birer mîr- 15 VE 16. ASIRLARDA EYALET-1 RÛM 55 liva, her sancakta müteaddit serasker ve Rize, Aşağı ve yukarı Hemşin kaleleri, yine askerî bir şahsiyet olan zaîm, bunla­ Arhavi, Kise, Çaniça (Gümüşhâne), Kö- ra bağlı erbab-ı timar, kalelerde ise dizdar, yas, Tirebolu, Giresun, Görele kaleleri kethüda ve mustahfızlar askerî kadroyu mevcuttu. Bunların içinde meselâ Akça­ teşkil ediyordu. Mühim yerlerin sancak kale gibi tamamen hâli bulunan, olduğu beyinden başka seraskeri de mevcuttu. ve Tirebolu'da eski bir kalenin mevcudi­ Sivas ve Trabzon bu gibi yerlerdi. Trab­ yeti anlaşıldığı gibi, çok az muhafızı bu­ zon'daki serasker, XV. asır başlarında, lunan veya kalabalık bir kıt'a halinde mîralay rütbesinde idi. Sancak beyine mi­ mürettebatı olanlar da vardı. Tokat, Si­ ralay tesmiye edildiği de vâki idi, isken­ vas, Trabzon kaleleri bu türlü olanlardır. der Bey gibi. Halbuki seraskerler çok de­ Her kalenin erleri, vazifehleri o sancak fa ya bir zaîm veya alelade bir timarlı idi. dahilinde timarlar almaktadır. Fakat mus- Fatih devrinde Rûm Eyâleti'nin bir tahfız sayılarak diğer timarh sipahiden kısmında mevcut seraskerliklerin şöyle ayrılmaktaydı. Bu hususta bir fikir ver­ dağıtıldığı görülmektedir: Amasya müs­ mek üzere Yavuz Sultan Selim devrinde, takil bir seraskerlik bölgesi sayıldığı hal­ Cânik, Karahisar-ı Şarkî ve Trabzon mın- de Tokat, Yıldız ve Tozanlu ile birlikte takalarından mürekkep Rûm Eyâleti'nin tek bir seraskerlik, Gâvurni (Kâkirni, üç Hvâsında 17 zaim ve 1167 sipahiye -ki şimdiki Almus), Osmancık, Cirimli mâ bunlardan 371 i berât-ı hümâyun ve 795 i Karahisar (Çorum, Karahisar-ı Behram- beylerbeyi beratı ile timarlarına tasarruf şah yâni bugünkü Kara Mağara nahiye­ ediyorlardı- mukabil 14 dizdar, H kethü- si), Iskihp ayrı birer seraskerlik itibar o- dâ, 491 mustahfız bulunduğunu zikret­ lunmüştu. Yavuz Sultan Selim devrinde mekle yetineceğiz. Trabzon livasında hemen her nahiyede, meselâ Trabzon kazâsına bağlı Sürmene Osmanlı İmparatorluğu'nun devlet ve Maçka nahiyelerinde, Yomru'da birer ve idâre hayatında arazi ve nüfus tahrir­ serasker bulunmakta idi ve her biri muh- lerinin ne derecede büyük bir ehemmiyet tehf yerlerde ve büyüklükte serbest ti- taşıdığı ve bu tahrirler, vasıtası ile bugün marlara sahipti. Keza Of, Rize, Torul da­ elde ettiğimiz bilginin enginliği, teferru­ hi bu gibi yerlerdi ve buralarda seraskerlik atı malûmdur. O zaman bütün teşkilât yapmak üzere timarlar verilmişti. Bâzan kademelerine vazifelerinde ışık tutan, ay­ bir dizdara mülkiyet sûretiyle bir yerin nı zamanda herkese hak ve vecibelerini verildiği de olurdu. Şu kayıt bu hususta kesin bir şekilde hatırlatan bu defterler­ bize bir fikir vermektedir. «Bağçe-i orta den Rûm Eyâletinin XV. ve XVI. asırlar­ hisar der nefs-i Rize ber mûceb-i hüccct-i daki statüsünü, varlığını, canlı ve cansız cmin-i Trabzon der tasarruf-ı Mehmed bütün mevcûdiyetini, zenginliklerini ve ağa bin îlyas dizdar-ı kale-i Rize ber her türlü özelliklerini öğrenebiliyoruz. vech-i mülkiyet mutasarrıf olub, öşür ve Şöyle ki, Yavuz Sultan Selim devrinde rüsûm taleb olunmaya». tahrir ve tesbit edilen, Kanunî'nin ilk de­ virlerinde de mevcut olduğu anlaşılan ve Eyâletteki kalelere gelince, kadîm en geniş hudutlarında bulunduğu sırada Rûm Vilâyetinde XV. asırda şu kaleler Rûm Eyâleti şöyle bir durum arz etmek­ görünmektedir: Padişah ve Şehzâde san­ tedir : cağında Hargün, Medeş (o zamanki Kâ­ fimi, bugünkü Almus mıntakasmda), 43 kazâ, 46 kale (42 tanesi timarlı, 4 Tokat, Tozanlu (Tozanh nahiyesinde), tanesi ulûfeli), bir beylerbeyi ve 9 sancak Amasya, Turhal, iskilip, Osmancık, Ce- beyi. 37 şehir ve kasaba, 6447 köy, 3759 amle ve Karahisar-ı Demürlü (Çorum mezraa, 256 çiftlik, 154 cemaat, 109 kıt'a mıntakasmda); Cânik Uvâsında Samsun zemin, 9 memleha, 1 firûze madeni (is­ ve Ünye; Karahisar-ı Şarkî'de beş kale. pir'de), 447 kışlak ve yaylâk, 10 imâret, Hâdis Rûm Vilâyetinde Trabzon sanca­ 93 câmi, 216 mesçit, 79 hamam, 1 ıhca ğında Trabzon, Akçakale (Akça âbâd'da). (Havza'da), 35 medrese, 14 bıkac, 257 56 TAYYtB GÖKUİLGİN han\âh ve zaviye, 1 kalenderhâna, 3 be­ man Amasya'da oturan şehzâdenin mas­ desten, 13 muallim-hânc, 17 kervan-saray, rafları bu haslar gelirinden ödenmekte 1129 dükkân, 12 boya-hâne, 1 boza-hâne, idi. 158 kıt'a bağ ve bahçe, 86 değirmen, 43 Meselâ 890 da Tokat şehrinin muka- kadı, 5 miralay, 86 zaim, 3810 sipâhi, 46 taalan ve iktisadî rüsûmu ile bütün geliri dizdar, 40 kethüda, 2335 kale mustahfızı (360 100 akçe) şehzâde hassı bulunuyor­ (1021 timarh, 114 ıılûfeli), 7 topçu, 1 ka- du. Bittabi Amasya ve bu eyaletin diğer pudan, 2 azep-ağası, 1008 azep neferi ya- yerlerinde de bu türlü gelirler ya tama­ zılmıj vc cem'an 215503 nefer mükellef men veya kısmen şehzâde haslarma dahil­ tesbit olunmuştur. Bunun avarızdan muaf di. Ancak Yavuz Sultan Selim devrinden ( ^- » ) olanları yâni sâdât, sonradır ki, bu tahrirlerin yapıldığı esna­ imam, hatip, müezzin, zaviyedâr gibi da bütün Rûm Eyâleti hanedana ait vari­ kimselerle mütekaid sipahi veya sipahî- dat padişah hasları arasında gösterilmiş­ zâdeler, sayyadlar, çcltükçü, şahinci, mü­ tir. Bu konuda diğer bir misal olmak üze­ sellem, eşküncü, canbaz, meremmetçi, re, Trabzon şehri gelirlerinden mühim köprücü, derbendçi, tuzcu, ehl-i berât, fi­ bir kısmının en fazla varidat getiren nize madeni ve şab-hâne hademesi ve bu Trabzon iskeleleri mukataasının dellâli- kabil kimseler -ki bu geniş eyâlette mik- ye, şehir ihtisabı, şemihâne ve darlan 12 777 neferdi- hariç tutulursa, ava­ sairenin padişah hasları olarak tefrik edil­ rız hanesi olarak 100 073 müslüman hâ- diğini ve bunların senede 759 378 akçeyi nesi, bunlarm 38489 u mücerreddi, 54718 bulduğunu zikretmek mümkündür. gebrân hâncsi ve bunların 8983 mücer­ redi ile 2030 bîvesi mevcut bulunuyordu. Bu tarihlerde beylerbeyi hassı yedi yük, sancak beyleri hasları yekûnu yirmi Bu devredeki bütün eyâletin geliri ise altı yük, kale mustahfızları timarlarının mükellef nüfustan, köylerden cizye ve ise ancak 89 800 akçe tuttuğunu söyler­ mukataalardan, divâni ve mâlikâne hisse­ sek, padişah haslarının ne kadar geniş bir lerinden vc müsellemlere muaflara ait o- yçr tuttuğu anlaşıbr. Bundan sonra en lanlardan mürekkep olmak üzere 363 yük fazla gelir 57 yük ile yâni 5714819 akçe ve 20818 akçe, yâni 36 320 818 akçeyi bu- ile evkaf, emlâk ve evlâtlık vakıflarının luyorduki, bizim hesaylarımıza göre o za­ varidatıdır. Yukarıda sayıları bildirilen manki akçenin bugünkü değerini 50 ku­ cami, mescit, imaret, muaİIimhâne ve za­ ruş kabul edersek, 1 816 040900 krş. yâni viyelerin çokluğu göz önüne ahnır vc ka­ 18 160 409 Ura demektir. Maan^afih bu en dim Rûm Vilâyetinde ötedenberi devam ihtiyatlı hesaptır. Bazı ahvalde bir akçe­ edegelmekte olan evlâdlık vakıflarına bu nin iştira kıymetinin bugünkü bir liraya tarihte de geniş mikyasta bir hak ve mu­ da tekabül ettiği, de oluyordu. afiyet tanındığı düşünülürse, bu fasıldaki varidatın nisbeten büyük bir yekûn tut­ Bu varidatın dağılış şekh ve nisbe- masını tabiî görmek icap eder. tine gelince: Padişah hasları başta gel­ mektedir. Cizye ve mukataalarla birlikte Bu husustaki misalleri çoğaltmak, padişah haslarının yekûnu 73 yükü müte­ her sancağın muhtelif geÜr kaynaklannı caviz, yâni 7340114 akçeyi buluyordu. müfredatı ile naki etmek vc bunlardan Gerçi bundan daha fazla olan züemâ vc ne miktarının kimlere ve hangi sınıf as­ sipahiyan timarları hasılatı 183 yük kerî veya idarî kadroya tefrik edihniş ol­ (18307 523) akçe idi, fakat bunun 86 za- duğunu- saymak mümkün olduğu gibi, îm ve 3810 sipahiye taksim edildiği dü­ eyâlet beylerbeyi ile sancak beylerine de şünülürse, umumî varidatın arslan payı nerelerden vc ne miktarlarda dirlik ve Padişah'a ayrılmış demekti. Söylemeğe gelir tevcih edildiğini tafsilen anlatmak lüzûm yoktur ki. Padişah haslarının bir kabildir. Ancak, biz, mîrlivâların hasları kısmı XV. asır ikinci yansında şehzade varidatı olarak, şehirlerden bazı mukataa hasları halinde tahrir edilmişti. Zira o za­ gelirleri ile birlikte umumiyetle ispcnçe 15 VE 16. ASIRLARDA EYÂLET-l RÛM 57 ve niyabet resimleri hasılatını, daha bazı Şimdi, Divânî-Mâlikâne sisteminin munzam vergilere de tasarruf ettiklerini XV. asırda Eyâlet-i Rûm'daki tatbikatını zikr ile iktifa edeceğiz. bazı misaller üzerinde inceleyelim: Bu eyâletin arazi hukuku ve tasarru­ Evvelâ şunu belirtelim ki, bir köyün fu meselesi ötedenberi durulan ve müna­ divanî hissesi tamamen veya kısmen bir kaşa edilen bir konu olmuş, malikâne ve timara yani bir veya müştereken birkaç divânı adı ile iki türlü tasarrufun en tipik kişinin tasarruflarında bulunduğu gibi, şeklinin bu mmtakada mevcut olduğu, bu mâlikâne hisseleri de türlü şekillerde bö­ sistemin geçirdiği istihaleler ve yayıldığı lünüyor, bir şahsın mâlikâne mülkü veya sahalar hakkındaki geniş misallerle. Sa­ bir tesisin vakfı yahut da doğrudan doğ­ yın Ömer Lûtfi Barkan tarafından vak­ ruya evlâtlık vakfı olabiliyordu. Meselâ, tiyle ortaya konmuştu. Biz bu hususta me­ 890 tarihlerinde, bugünkü Zara kazasının selenin mahiyeti ve ihdası ve kanunnâ­ Tödürge köyü' mâlikânesinin yüz hisse­ melerde mevcut bununla ilgili hükümleri den 67 hissesi Kutluhisar Beyi'nin, geri izah ve münakaşa etmiyerek sadece bazı kalan 33 hissenin 2 hissesi Pîr Ahmed tatbikat şekillerine ve bilhassa gerek ma­ Bey'in, bir hissesi Hızır Paşa'nın, 1 hisse­ likâne ve gerek divânî hisselerine tasar­ si de Emir Veled kızının idi. Divânî his­ ruf eden eşhas ve müesseselerin hüviyeti­ sesine gelince, tamamının burada iki mâ­ ne, aralarındaki münasebetlere kısaca te­ likâne hissesine sahip olan Pîr Ahmed mas edeceğiz. Bey'in hassa timan olduğu görülmektedir. Bilindiği gibi, Rûm Eyâleti hakkında Ümerâdan olan, müverrih Âli'nin, Çelebi bu türlü tasarruf şekline ilk temas eden Sultan Mchmed'in, Süleyman Çelebi ve meseleyi oldukça vuzuha kavuşturan, kuvvetleri ile Yenişehir'de Çakırpınan ci­ bu eyâleti XVI. asır ikinci yarısında tah­ varında karşılaştığı zaman kahramanca rir etmiş olan Trabzon sancak beyi Ömer bir savaş yaptığını bildirdiği ve Horos oğ­ Bey olmuştur. Onun bir tahrir defterinin lu Ahmed Bey, Horos-zâde diye kaydet­ başına geçirdiği bu izaha göre, bu eyâlet­ tiği bu zat, bu devirde bu bölgede birçok te bu nevi arazinin rakabelerinin bazı köylere bu suretle tasarruf etmekteydi. âyâna -ki, bu sûretle bu havalide bir tür­ Bugün Tokat'taki Horos-oğlu ham'nın lü toprak aristokrasisi olarak teşekkül et­ bânisi yine bu Pîr Ahmed Bey'dir. Ez- miş ve daha uzun müddet mevcut kal­ cümile, Sivas'a bağlı İmâret köyü malikâ­ mışlardır- temlik edilmiş olduğu, yalnız nesi, Sivas'taki bir medreseye vakfolduğu Rumeli'de bazı vüzerâ ve ümerâya tem­ halde, bütün divânî hissesine, Hafik'te lik edildiği gibi, bütün hukuku ve rüsû- Hanzar köyü, mâlikânesi Mehmed Bey mu ve vecîbeleri ile verilmiş olmadığı evlâdına ait iken, tamam divânisine, yine için, haracî ve öşrî topraklarda olduğu gi­ Hafik'te Emre köyü mâlikânesi rcâyânm, bi, bu nevi araziden de haraç ve rüsûm yani köy halkının olduğu halde dîvânîsi­ alınmakta olduğu anlaşılmaktadır. Yâni, ne hassa timan şeklinde sahipti. Birçok­ bu gibi mülk sahipleri topraklarını ken­ larını adamları vasıtasıyla tasarrufunda dileri işlemeyip, toprağın üzerinde yaşa­ bulunduruyordu (der dest-i Yahya nö- yan reâyâya kiralamış vaziyette oldukla­ ker-i Pîr Ahmed Bey, der dest-i Şeyh Ah­ rından, reâyâ bu nevi mülk toprakların med nöker-i Ahmed Bey, der dest-i Bay­ her türlü rüsûm ve haracını -harac-ı mu­ ram Hoca nöker-i Pîr Ahmed Bey ve sa­ vazzaf, harac-ı mukaseme- devlete yâni ire). Diğer taraftan bu zatın gerek kendi­ onun temsilcisi olan zaîm ve sipahiye ver­ sine, gerek kardeşine ait bu bölgede muh­ dikten başka, ayrıca bir hisse de toprak telif köyleri de bulunmaktaydı. Meselâ, kirası (Trabzon sancak beyinin ifadesi Sivas'ta Ahsa köyü bu türlü bir tasarruf ile «icar-ı arz deyü») olarak malikâne sa­ şekline tâbi idi ki, bu türlü olanlara «iki hibine ödemektedir ve Ömer Bey buna baştan tasarruf» deniliyordu ve bunun «öşr-ü mâlikâne dedikleri budur» demek­ birçok tatbikat şekillerini sıralamak müm­ tedir. kündür. Şu halde, gerek divânî, gerekse 58 TAYYiB GÖKBtLGİN

malikâne olarak bir adamın elinde muh­ best» Şehzade câimine ait bulunuyordu. telif köyler mevcuttu. Bu tarihte Hacı Ali Bu câmiin Şehzâde Bayezid tarafından veled-i Altuntaş adında birisinin Hafik'te (Bayezid II) Amasya'da veya başka bir Karavirarı, Lüpçek, Uslutaş ve Şeyh-damı yerde tesis edilen câmilerden biri olması köylerine mâUkâne suretiyle, Pîr Ahmed lâzımdır. Kezâ, Kazâbad'a bağlı Gürcü Bey'in de divanî hisselerine tasarruf ettik­ köyünün de aynı surette hem mâükâne- lerini, bunun diğer bir misali olarak, zik­ nin 5/8 hissesi, hem de tamamile divânî retmek yerinde olur. Malikâne hissesinin hissesi yine bu Emîr Mahmut Çelebi oğlu «vakf-ı âm» olduğunun, yani reayaya ait Emîr Ahmet Çelebi'ye aitti. Padişah hük­ bulunmasına diğer bir şeklinin misalini mü ile kendisi, o sırada mütekaid bulun­ de yine Bayezid II devrinde Kazâbad duğu cihetle, sefer vaki oldukça eşküncü' jlı j4 nahiyesindeki Reis köyünde vermek suretiyle divânî hukukuna muta­ görüyoruz. Burada mâükâne «tamam sarrıftı. vakf-ı âm» dır. Ancak Mevlânâ Semer- Diğer taraftan, bazı malikânelerde kandfnin çocukları İbrahim, İshak ve «bi tarîki'l-istishâb^U-.:-Nl j)>i » yâni Ahmed'in tasarrufundadır. Divânî hisse­ si ise, tamamen İshak Çavuş adında biri­ ötedenberi sahip ve mâlik bulunmak su­ ne ber vech-i zeamet tevcih edilmiştir. retiyle bir türlü tasarruf şeklinin mevcu­ Bu köye bağlı bir mezraa da keza aynı şe­ diyetine -meselâ Kazâbâd'a tâbi bir yerde kildedir ve burada mâlikânenin «tâbi-i mâlikânenin 1 /4 ünün bu suretle Tokat'­ mâlikâne-i karye-i mezbûr» diye malikâ­ taki Veled-i Kâbilû zâviyesi'nc ait vakfın ne hissesinin bu mezraanm malikâne sa­ olduğu- bazılarında ise Zile'nin Daniş- hiplerine ait bulunduğunun belirtilmesi mend Bahşâyiş kışlası ye Kara-diken mez- kayda değer bir özellik arz eder. Burada­ raası dîvânîsinin Zile zaîmi hassası, mâli- ki İshak Çavuş'un yine ber vech-i zeâmet kânesinin de «tam mülkiyet üzrc» Ahmet suretiyle bu mıntakada başka köylere de kethüdâ evlâtları, Şeyh Hasan evlâdı ve sahip bulunduğunu ilâve etmek isteriz. Hacı Bahşâyiş oğulları Hızır ve Isâ'nın Nitekim Kazova'nın başka bir köyünün tasarrufunda bulunması gibi bir hususi­ divanîsi bu şekilde ona verilmiş, mâlikâ- yet arz eden mâlikâne şekillerine rastlan­ nesinin de «vakf-ı cvlâd-ı Mustafa veled-i maktadır. Bu son kayıtta görülen «tam Yılduzlu an kıbel-i merhûm Selçûk Ha­ mülkiyet üzere» kaydının gerçekten başka tun» olduğu kayd edilmiştir. Şu halde yerlerdeki gibi bütün hukuku ve rüsumu hüviyetini sıhhatli olarak bilemediğimiz ile tasarruf şekli olup olmadığı münaka­ Selçûk Hattın tarafından Yılduzlu oğlu şa konusu olabilir. Mâlikâneler, bir kısmı­ Mustafa'ya evlâtlık vakfı olarak verilen na kısaca temas ettiğimiz, türlü tatbikat bu köy böyle bir mâlikane şekli göster­ şekil ve hususiyetleri gösterdiği gibi, di­ mektedir. Maamafih Hicrî VIII. asırda vanî tasarrufların da mefrûz, gayr-ı mef- bugünkü Yıldız-lli kazasının Yıldız köyü rûz hisselere, serbest ve serbest olmayan, mıntakasmda yerleştikleri, hakimiyet ve hattâ sadece mukataalarda rastlanan ber nüfuzlarını Tokat'a, Kazova'ya kadar ge­ vech-i iltizam f\^>\ timar tevcihi nişlettikleri anlaşılan Emîr Mahmud Çe­ şekilleri mevcuttur. Meselâ Kazâbâd'a lebi ailesinin -ki Selçuk Hatun'un da bu bağlı Dimurta köyü (Tokat'ta) ve Kale­ aileden bulunduğu tahmin edilebilir- bir­ cik (bugünkü Kalaycı köyü) divânîsi «be- çok köylerde mâlikâncye sahip oldukları tarîk-i mefrûz» şehzâde hassıdır; yine Ka­ da görülmektedir. Bu cümleden olarak zâbâd'a bağh Olcayto köyü nısıf divânîsi Kazâbad'a bağh Çöke karyesinde Hüseyin veled-i Hasan Bey Tozanlu ti- mâlikânenin sekiz hisseden üç sehmi, marı, diğer yarısı ise, «ber vech-i zeâmet Tokat'taki Hacı İvaz Paşa vakfının üç Tavâşî Ali Bey limandır, fakat mefrûz hissesi Emîr Ahmed Çelebi bin Mahmut değildir» diyerek tasrih olunmuştur. Mef­ Çelebi hissesi idi. Dîvânîsi ise, ayrı bir ö- rûz ve serbest divânî şekline bir misal o- zellik arz etmek üzer,e «ber tarîk-i ser­ larak Kazâbâd'a tâbi AUcik j^,!ıe kö- 15 VE 16. ASIRLARDA EYALET-I RÛM 59 yünü arz etmek isterim. Bu münasebet ğu gibi, Rûm Eyâletinde de timarlar al­ ile, evvelâ, §unu belirtmek lâzımdır ki, mışlardı. Meselâ XVI. asır başlarında köyün tesmiyesi sakinlerinden birine göre Maçka bölgesinde Sultan Şehinşah'ın gu- adlandırılmıştır. Çünkü 890 tahririnde lâmlarından Mustafa veled-i Musa'nın köy sakinlerinin başmda Mahmut veled-i Sultan Murad'ın (yani şehzâde Ahmed'in Alicik yazılmıştır. Kurucusu vefat etmek­ oğlu) gulâmı Çerkeş Cafer, Sultan Kor- le beraber oğlu o sırada hayatta idi ve kö­ kud'un gulâmı Yusuf'un tımarları vardı. yün kurulması veya bu namla tesmiyesi Bilindiği gibi, Şehinşah Konya'da, Murat ancak XV. asır ortalarında vuku bulmuş Bursa'da, Korkud Teke-lli'nde ve Mani­ demektir. Bu köyün mâlikânesi Tokat'ta­ sa'da bulunuyorlardı. Halbuki adamları ki hangâhın vakfı olduğu halde, di­ Rûm Beylerheyiliği mmtakasında timar vanînin nısfı mefrûz olarak şehzade ça­ almışlardı. Timarlılar arasında babası ze­ vuşlarından Bozdoğan'ın timarı, diğer ya­ amet tasarruf edenler veya serasker, mira­ rısı onun kardeşi Ali'nin idi. Fakat Ali'­ lay çocukları olanlar bulunduğu gibi, nin eşkünci bulunduğu, serbest olmadığı şeyh, abdal, fakih, derviş olanlar veya da kayıtlıdır. Bu köydeki 39 mükellef ne­ bunlara herhangi bir suretle mensup o- ferin şehir rüsûmu ile behreden bağ, bağ- lanlar da görülmektedir. Zaîm olup da çe, bostan, gevvâre ve bâd-i hevâ'dan aU- ölenlerin oğullarma ziyadesiyle timar ve­ nan haklar hâsıh nısıf niyâbet resmi ile rilmesi de teamül icabı idi. Ve bu husus­ birlikte 2 845 akçedir. Bunun mefrûz his­ ta ilgililere sık sık hükm-ü hümâyun gön­ sesi 1 498, gayr-ı mefrûz yâni serbest ol­ derilirdi. mayan kısmı ise, evvelkinin 151 akçe noksanıyla, 1347 akçedir. Bu misalde çift Reâyânın, Rûm eyâletinin kadîm ve cebe' resminden -ki çift resmi 57, nîm sancaklarında câri olan divânî-mâlikâne çift 28, bennâk 18, cebe 13 akçe görül­ mükellefiyetleri bu saydıklarımızdan baş­ mektedir ve bu 39 mükelleften 11 mücer­ ka, bir de resm-i ganem ve eğer varsa, ret hariç tutulursa beşer adedi çift ve resm-i asiyab'ı -yine hınta ve şair olmak nîm, bir tanesi bennâk, 17 tanesi ise cebe üzere- kapsamaktaydı. Hıristiyan reâyâ yazılmıştı, ve bu bölünüşün şekli köyün ise gebrân, veya zimmiyan, bunun yanın­ sosyal ve ekonomik durumımu belirtmek­ da her nüfus, mücerretler de dahil olmak tedir- elde edilen 666 akçenin 101 akçesi üzere, 25 akçe, bîvelerden 1 lakçe cizye rüsumdan elde edilen niyabct-i nısfîdir, mükellefiyeti altında idi. Bu eyâletin 30 mud olarak takdir edilen buğday ve Trabzon sancağı bu türlü bir sisteme tâbi arpa bedeli 1400 akçe ile bağ, bağçc ve olmadığı için orada iki başh tasarrufa ve­ bostandan 700, gevvareden 30 ve bad-i he­ ya ayrı ayn divânî ve mâlikâne tasarruf­ vâ'dan 150 akçe ile birlikte, mefrûz ve ları mevcut değildi. Hıristiyan reâyâ is- gayr-ı mefrûz hisseler yekûnunu teşkil et­ pençe resmini 25 akçe, baştina resmini ise mekte idi. 15 akçe ödemekteydi. Yeni müslüman o- lanlara ise bazı müsaadeler bahşedildiği, Divânî ve mâlikâne sisteminin câri ezcümle, resm-i bennâk her yerde 18 akçe bulunduğu bu bölgede birçok köylerde olduğu halde, bu gibilerden 12 akçe alın­ hassa ve mâlikâne çiftlik olarak iki türlü dığı da görülmektedir. Hıristiyan rcâyâ- çifdik bulunduğunu, bunların rüsûmu- dan timar alanlara bilhassa Trabzon livâ- nun da, burada izah ve tafsili mümkün smda sık sık rastlanmaktadır. Meselâ olmayacak derecede, oldukça karışık bir Androniko Coni adında bir rumun yarar şekilde tahakkuk ve tafsil edildiğini, bâzı yiğit olduğu, kızılbaşın Çaniça (GOmûş- yerlerde meselâ Zile'de zâviyclere âît çift­ hâne) kalesine tasarrufu sırasında gayreti likler bulunduğunu, bunların padişahın görüldüğü cihetle, öşürden ve rüsûmdan hükümleri ile muaf bulunduklarını da af edilmiş, kendisine, Maçka'da bir de ti­ bilvesile zikr etmek lâzımdır. mar verilmişti. Kezâ Arhavi kazasında Rumeli'den getirilmiş hıristiyan martolos- Padişah ve şehzadelere mensup kim­ lara bazı vazifeler mukabilinde, tahrir seler, imparatorluğun her devrinde oldu­ 60 TAYYtB GÖKBlLGİN

Abaza kâfirlerinden hıfz etmek maslaha­ türlü kitabelerle bu malûmatı tamamla­ tı için» haraçtan ve ispençeden af edilerek malar, mevcutsa vakfiyelerle karşılaştır­ defter harici yerlerden kendilerine timar malar yapmak zarureti mevcuttur. Mese­ verilmişti. Diğer taraftan, kale azepler bö­ lâ 859 da Tokat'ta görülen han\âh-t Ahi lüğünde kayıtlı rumlar da bulunmaktadır. Paşa, 890 tahririnde mevcut, zaviye-i Ahi XVI. asır başlarında Hanyel, Kalyoros Pa^a, bu zat namına 765 de tanzim edi­ adlı iki rum mimarın Trabzon kalesi a- len vakfiye ile daha fazla bir aydınlığa zcbler bölüğüne mensup planlar gibi kavuşmakta, onun seyyidül-meşâyih Yomra'da timarlan vardı. Ancak bunlar j-_ Mehmet Muhiddin olduğu azeb bölüğüne ilhak edilmemişlerdi. Sa­ ve Ahi Paşa adıyla şöhret aldığı, yine To­ dece, Trabzon kalesinde tamirat olduğu kat mahalleleri arasında en eski tahrirler­ vakit çağırılmakta, hizmet görmekte, di­ de görülen Cemaleddin Hoca mahalle­ ğer zamanlarda ise Yomra'da timarlan sinde yaptırdığı zaviyesi, camii ve hama­ dahilinde oturmaktaydılar. Hıristiyan re­ mı bulunduğu anlaşılmaktadır. Bugün ayanın bazı hizmetler karşılığında haraç Mustafa hamamı diye anılmaktadır ki, vermeyerek avarızdan da muaf ve müsel­ son senelerde tamiri esnasında Ertena Bey lem olduklarının diğer bir misalini Gire­ devrinde Hacı Ahmet adında birinin za­ sun kalesinde görmekteyiz.. Bunlar, Gire­ viyesine ait bir kitabenin bulunması da sun'un aşağı hisarını muhafaza ediyor ve ona yeni bir hüccet ilâve etmektedir. Di­ sandal ile ulak hizmeti görüyorlardı. Ge­ ğer bir misal arz edelim: Tokat livâsinin mileri ile zahire getiriyorlardı ki, bunlar­ ehemmiyetli • bir nahiyesi ve kalesi olan dan, yiyecekleri için olanlardan resim bugünkü Cincife mezarlığında bizim bir vermez, geri kalanlardan âdet üzere güm­ incelememiz esnasmda meydana çıkardı­ rük resmi öderlerdi. Giresun, Tirebolu, ğımız kitabeler, 859 tahrir kayıtlarında Görele gibi sahil kalelerine XVI. asırda kendilerinden sık sık bahsedilen ve muh­ ekseriya kendiliklerinden birçok reâyâ da telif yerlerdeki malikânelerine ve tesisle­ hariçten geliyor ve tahrirlerde eskiler ile rine ait bilgi ahnan Şeyh. Hasan Bey'in yeniler ayrılıyordu. Bu dışardan gelenle­ hüviyetini, şahsiyetini ve vefat tarihini rin bir kısmı sakinlere hizmet ettikleri, bildirmek, ailesinden daha birçok kimse­ fakat bu durumun ağırhğı yâni sosyal ve ekonomik güçlüklerden kurtulmak için leri tanıtmakla bu devre ait bilgilerimizi yavaş yavaş müslüman oldukları da görül­ arttırmaktadır. Bu aileye ait bir hazirede mektedir. Şüphesiz ki, İmparatorluğun -ki Şeyh Hasan Bey türbesi burada bu­ umumî kolonizasyon siyaseti ve emniyet lunmaktaydı- 873 tarihini taşıyan fakat ve asayişin muhafazası rhecbûriyetleri bu yukarı tarafları kırılmış o\zn->.r-ti\ -a,..'! bölgeden de bazan RumeU'ye Mora'ya bifatlannı da taşıyan mezar taşları vardır. sürgünlerin yapılmasını emrediyordu ki, Bunlar Akkoyunluların Tokat'a tecavüz­ bu türlü olanları da kısmen takip edebili­ leri esnasmda bütün ailenin imha edildi­ yoruz. Aynı suretle, bazı ahvalde bazı mü­ ğini göstermektedir. 890 tarihinde de bu kellefiyetlerden muaf ve müsellem oban­ hadiseye bir telmih yapılmakta, Kazâbad lar alelâde raiyet hahne geliyorlardı ki, nahiyesinde bir yere iki baştan tasarruf bunları da tahrir kayıdanndan öğren­ eden bir kimsenin «ellerinde olan berat­ mekteyiz. ları Tokat vurulduğu zaman zayi olmuş» denilmektedir. Sonradan bu aileden Şük- Rûm Eyâletinin, bilhassa kadîm ruUah Bey Cincife zaimi olarak görül­ Rûm Vilâyetinin XV. asır boyunca idare, mektedir. Bu misalleri çoğaltmak, To­ askerlik sahasında, ilim ve kültür haya­ kat'taki Kâbilî-zâdelere ait tesisleri, Zile- tında rol oynayan önemli şahsiyetlerini, deki Şeyh Eylül{ zaviyesini -ki bugünkü bunların tesislerini ve bu müesseselerin Şihaylik köyü haline gelmiştir- ve daha faaliyet seyrini öğrenebilmek bize birçok birçoklarını tahrir kayıtları ve vakfiyeler, bakımlardan ışık tutmaktadır. Ancak kitabelerle mukayese suretiyle tanımak, bunlardan tam ve sıhhatli bilgi alabilmek izah ve tafsil etmek bugün mümkündür. için mahallinde incelemeler, bilhassa her 15 VE 16. ASIRLARDA EYALET-1 RÛM 6]

Böylece XV. asırdaki Rûm Eyâletin­ fak olduklarımızdan burada, bu tebliğin de mevcut sosyal, ekonomik ve kültürel dar çerçevesi içinde bahs etmek imkânını bünyeyi anlamak kabil olabilmektedir; bulamıyor, ancak yakın gelecekte neşrini aynı suretle şehirlerin o devirdeki umumî ümit ettiğimiz bu eyâlete ait tahrir def­ görünüşlerini, mahalleleri, sakinleri, san'- terinin önsöz, metin ve haşiyelerinde bu­ at ve meslekleri, hülâsa birçok hususiyet­ leri ile tanıyabiliyoruz ki, gerek bunlar­ nu tecrübeye çahşacağımızr belirtmek is­ dan, gerek o zaman mevcut olup da bu­ tiyoruz. Bu ve buna benzer inceleme vc gün isimlerini mahallen yapüğımız tet­ yaymlar sayesindedir ki, tarihimizin bir kiklerden kısmen aydınlatmağa muvaf­ veçhesi daha fazla tenevvür edebilecekth. İLK FATIH CAMIÎ HAKKıNDA YENI BiR VESIKA

EKREM HAKKI AYVERDİ

Eski Fatih Camii, zamanı-Saâdetten Ağa Oğlu Mehmed Bey'in, mesaisi itibaren sekiz buçuk asırdır aranıp da tat­ iki fil ayağı ve iki direğe müstenid bir min edici olgun ve mükemmel neticeye tam, bir yarım ve sağh sollu üç ufak kub­ isâli o zamana kadar mümkün olmayan beden mürekkeb binanm sade şemasını mescid-cami plânının hal şeklini tebşir bulmağa münhasır kalnuş, fakat eb'adı etmektedir. Bu sebeble üzerinde ne kadar hiç düşünülmemiştir. Harim plânı bâriz durulsa yeridir. İlk Fatih Camiinin plân müstatil olup harem yani şadırvan avlusu ve hususiyetlerini arama mesaisi, birçok unutulmuş, yerine beş kubbeden mürek­ geçidler atlatarak, kitt bir hal şekline keb basit bir revak çizilmiştir. Bununla bağlanmıştır. Bundan sonra geriye dönüp beraber ilk aydınlaücı neticeye varması i- bîsûd taharriyata mahal kalmamıştır; ar­ tibariyle bu tetkik bir şeref hissesini ka­ tık yapılacak iş varılan neticenin tarsin ve zanır. tenvirine kalmıştır. Bizim makalemiz dc İkinci etüdde ise cami'in ilk yapısmm bu yolda yeni bir vesika ortaya koymak duvarından on metre ve yan du- için kaleme alınmıştır. varlannm da ikişer metre daha içerde ol­ Eski bina 1179 (1765) un Kurban duğu ve Fatih Sultan Mehmed ve Zevce­ Bayramında vuku bulan zelzelede harab- si Gülbahar Sultan Türbelerinin de yer­ olmuş, kubbe yıkılmış, duvarlar hasar lerinden yine on metre miktarında oyna­ görmüştür. Bunun üzerine III. Sultan dığı ve Hazret-i Fatih'in bakayâsmm mih­ Mustafa 1181 (1767) de Şadırvan avlusu-' rabın altında kaldığı bir peşin fikir edasıy- nu, Tak kapıyı, Mihrabı ve arka duvarı­ le kabul edilerek restitüsyonu plânları o- nın bir kısmını, cami seviyesinden aşağıda na göre hazırlanmıştır. kalan duvarları muhafaza ederek tamire başlatıp, harim kısmını yeni bir dahilî Biz, Fatih Devri Mimarisi kitabımız­ tertibe göre sür'atle inşa ettirmiştir. da bu cami bahsini yazarken meseleyi ve Eski şehil birkaç çalışma neticesinde binayı inceden inceye tedkik etmek zo­ bulunmuştur. îlk çabşmayı Wulzinger runda kalarak üç cebheden yürümek lü*- yapmış olup hakikatle alâkası olmayan zumunu hissettik. 1) Mantık ve tarihî şu­ hayalî neticelere varmıştır \ Bundan son­ ur. 2) Teknik, 3) Buna delâlet eden ve­ ra Ağa Oğlu Mchmed Bey' ve bilâhare sikalardır. Halim Baki Kunter — AH Saim Ül - gen ^ restitüsyonu denemelerinde bulun - 1. Bu hususta v: vesikalar hususunda bakınız: Ek­ muşlardı. Ancak bunların da birincisinde rem Hakkı Ayvcrdi, Fatih Devri Mimarisi, 1st. 1953, Fatih Camii bahsi, S. 125-178, ne eb'ad ve saha üzerinde durulmuş ne de 2. Ağa Oğlu Mehmed, Fatih Camiinin Şekl-i Asli­ tam bir plân yapılmıştır. İkincisinde de si vc Türk San'at-i Mimarisindeki Yeri, Hayat Mecmua­ mimarî, inşaî, tarihî deliller atlanıp Os- sı, 1927, Sayı: 45. 3. Halim Baki Kunter — Ali Saim Ulgen, Fatih manh zihniyet ve seciyesine aykırı netice­ Camii vc Bizans Sarnıcı, I. Vakıflar Dergisi, Ankara, lere varılmıştır. 1938. • 64 EKREM HAKKI AYVERDİ

1 — Evvelâ mantık ve şuurun, bir Ayet-el-Kürsî levhasının bugün yalnız milletin zihniyeti, seciyesinin bu babta sö­ •0*-; si ve sonu olan zü ve hükmü ne olabilir? Fatih Camii ha­ rim kısmını yeniden yapmak icab edince âyeti mevcuddur. Aradaki kısımlar kıble sahayı büyütmek zarureti neden doğacak­ duvarında olduğundan yeni inşaatta yer­ tı? öyle bir yeniden inşa ki, o zamana leri boş bırakılmıştır. Binâenaleyh Wul- kadar herkesçe kabul edildiği veçhile, şa­ zinger'in hayal ettiği gibi kıble duvarı es­ dırvan avlusu, taak kapı, minareler ay­ kiden şadırvan avlusuna doğru girmiş de­ nen ibka olunuyor * ve çeyrek asırdır Nûr- ğildi. Olsaydı, çini levhalar kapanırdı. Bu u Osmanrde, Lâleli ve Üsküdar Ayazma kadar basit bir tetkike girmeden plân çiz­ Camilerinde tatbik olunan kıvrım kıvrım mekteki cür'eti tavsif edecek kelime yok­ mübalâğah üslûb da ihtiyar edilmeyerek tur. eskiye oldukça yakın bir tarzda yapılıyor. Mevcuda ve hatırata böyle bir riayet ha­ b) Minarelerin bugün, kaide, küp vası içinde asıl umumî ve haricî nisbetleri ve birinci şerefeye kadar olan gövde kıs­ kökünden değiştirerek bir tevsi kimsenin mı tamamen eski yapıdır Harim kısmı­ akhna bile gelmez. İkinci bânî Sultan nın inşası esnasında aynen muhafaza edil­ Mustafa, kendi namına cami yaptırmıyor; miş ve bir asır kadar tek şerefeli olarak Ebül- Feth v'el-Megaazi unvaniyle en bü­ kalmıştır. Muhtemelen petek de ilk yapı­ yük hürmeti gören, riayetin son mertebe­ dandı. 1850 tarihinde bir ingiliz tarafın­ sini daima muhafaza eden bir ulu ceddi­ dan çizilen tek şerefeli resmi mevcuddur nin eserini ihya ediyor. Ebadını beğenme- Bu resmi gördük fakat elde edemediğimiz yip büyütmek böyle bir teşebbüsün harcı için kitaba koyamadık. değildir. c) Yan duvarlara gelince: Ağa Oğ­ lu olânı bir fikir vermekten uzaktır. O- Dahilinde iki fil ayağı yerine dört mm gayreti sadece şekli vermeğe münha­ tane yapılması ise, hem çok daha ufak bir sır kalmıştır. Eğer bariz müstatil bir plân kubbe ile meseleyi hal imkânını kazan­ yerine murabba'a yakın bir saha verseydi mak, hem de selâtin camilerde iki asırdır gayesini tam başardı denebilirdi. , yapıla yapıla âdet hükmüne girmiş alışıl­ Diğer müelliflerin hepsi cami'in yan mış bir plân tatbik etmek meylinden mü­ duvarlarını daha içerde farz etmişlerdir. tevellittir; tevsie asla delâlet etmez. Mil­ Müşterek müelliflerden mimar olan rah­ lî zihniyet ve seciyemiz de Fatih gibi bir metli ve kıymetli Ali Saim Ülgen Bey'in padişahın kabrinde rahatının selb edilme­ yukarıda mevzuu bahis makalesindeki si, onun bakayasının duvar altında bırakıl­ plânda ve Robert Anhegger krokisinde de masını hiç bir zaman kabul etmez. Hele böyledir'. Halbuki eski binanın yan du­ böyle bir şiddet ve cür'ete mühim ve müc­ var bakiyesi minare ile beraberce işlenmiş bir bir sebeb olmadıkça. olup köşesinde müşterek bir silme yüksel­ 2 — Mantık ve millî psikolojinin i- mektedir. Şadırvan avlusundan içerde o- cabları bize böylece yol gösterince bina­ lan eski cami değil, yenisidir. 8 nu­ nın inşaatı ve bünyesi üzerinde yaptığımız maralı haşiyede işaret ettiğimiz makale­ mizde de bu htsusta geniş izahat verip re­ teknik araştırmalar bize birçok deliller simler koyduğumuz için tafsilâta lüzum A erdi:

a) Kıble duvarı, yani taak kapının 4. Mihrâbın da aynen kaldığını sonradan biz tesbit bulunduğu duvar, eskisinin yerindedir. ettik. Taak kapının da yerinde olduğunu bildir­ 5. Bu husus için bakınız : E.H.A., a,c, 69-70, 55 resimler. miştik. Binanın içine kadar da devam e- 6. Bu husus için bakınız: E.H.A., a,e 140 s. den bu muhteşem unsura, ikinci yapıda 7. Robert Anhegger, Eski Fatih Camii Meselesi — dört sütunlu bir revak ve locya gibi bir istanbul Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi VI. Cild 9. kat ilâve edilmiştir. Şadırvan avlusunun Sayı Mart 1954. 8. Bu hususta bakınız: E.H.A. Yine Fatih Camii sağında başlayıp sol duvarında biten çini Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, VII. 10. Sayı, 1954. İLK FATİH CAMİİ HAKKINDA YENİ BİR VESİKA 65 görmüyoruz. Şu kadar söyliyelim ki es­ d) Türbeler de tamamen eski ye­ kiden pâyesiz olarak düz devam eden rindedir. Bir koca Fatih'in, rühaniyetin- yan duvarlar yeni inşaatta geri çekilince den istimdâd edilen türbesi sellemehüs- bu eski duvar bakiyesi kapınm hemen ya­ selâm njıkledilemez; öyle mihrabın altın­ nında 1,50 metrelik bir çıkıntı teşkil et­ da kaldığını havsala almaz. Buna ne se­ miş, köşeyi bağlamak için 4-5 sıra bir hi­ beb vardır ne manâ. Camii zamanın mi­ zaya gelmek üzere ve taş sıraları eskiler- marîsinin fevkine çıkarak mevcutlarla ren şaşacak surette ihtimamsız bir ekle­ kaynaştırıp inşa ettiren Sultan III. Mus­ me yapmışlardır. Taş satıhları ilk yapıda tafa gibi hamiyetli bir padişaha böyle bir (yağh kalem) denilen perdah usûlüne ya­ şey teklif etmeğe kim cüret edebilir? kın bir satıhta işlendiği halde ikinci yapı­ Böyle bir şey kimsenin aklından geçmez. da kaba tarakla çizgi çizgi işlenmiştir. Geçse de padişah kabul eder mi.? Asla. Binâenaleyh eski câmi'in duvarlarının şa­ Bizim 1953 de ortaya koyduğumuz bu dırvan duvarlarıyla aynı hizada olduğu­ hakikatleri 1963 de çıkan bir eserdeki na en ufak bir tereddüt kalmamıştır. makalesinde Oktay Aslanapa Bey gıll-ü gışsız benimseyerek tasvib etmiş ve dü­ ç) Mihrab eski m'.hrabdır. Makale şüncelerimize iştirak ettiğini bildirmiş sahihlerinden yalnız mü'§terek müellifler mihrabın eski olduğunu kabul ıstırarında kalmışlar*, fakat câmi'in illâ büyütülmüş Esasen kitabımızı yazıp matbaaya olduğunu kabul etmek bir mecburiyet verdiğimiz sırada, 1953 senesinin ilk ay­ imişçesine (bir yarım kubbe kadar) sökü­ larında istanbul Fetih Cemiyeti tarafın­ lüp ileri götürüldüğünü bildirmişlerdir. dan taniir ettirilen Fatih Türbesinin kü- Bu kadar ısrar etmeye sebeb pek ziyade fekiden mamûl ve toprak altında kalan tenkid ettikleri Wulzinger'in ve Ağaoğ- ilk sekisi ortaya çıktığı gibi, Gülbahar lu'nun mustatil plânlarının tesirinde kal­ Türbesinde de yerden 1,5 m. ye kadar malarıdır. Halbuki mihrabm arka tarafı­ eski duvardan kalma olduğu meydana nı dikkatle tetkik etseler duvarın kesme çıkmış ve bir pencerede işaret dahi bıra­ küfeki yüzünün yan taraflardan ayrı düş­ kılmıştır. Bu arada Herr Robert Anhegger tüğünü ve yeni binanın taşlariyle kaynaş­ Fatih Camiinin eski şekli hakkmda yu­ madığını görürlerdi. Bir kaç sıranın derzi karıda bahsedilen makalesi çıkmış ise de üst üste aynı şakulde olduğu gibi, yeni daha ehemmiyetli olan tulânî eb'adı ay­ sövelerle arada mühim boşluklar kalmış nen kabul etmesi, yan taraflar için de yu­ ve buralar harçla doldurulmuştur. Mih­ karıda cevap vermemiz sebebiyle daha rabın sağ ve solunda üstlük pencerelerde fazla üstünde durmıyacağız. Yalnız mu­ tadil izleri görülmektedir., v.s. Halbuki harririn, eski bir müellifin Venedik'te müşterek müellifler bu teşhis yerine fi­ bulunup tahkiki bizce mümkün olma­ kirlerinde ısrar ederek bir de inşaî delil yan za'f-ı telif ile malûl sakat bir cümle­ buldduklarına zahib olmuşlar, türbe av­ sini aykırı bir manâda tefsir ile, binanın lusu duvarının Akdeniz tarafındaki son medhalinin sağ ve solunda birer yarım penceresinde görülen parmakhk izlerine kubbe eklenmesi ve bu suretle esas kub­ bakıp bu pencerenin ilerletilen mihrap benin bizim bulduğumuz kutrundan iki duvarı .«lebebiyle kesildiği iddiasını ileri metre daha noksan olması mümkün ol­ sürmüşlerdir. Filhakika pencere kesil­ duğu zannına düşmüştü. Biz de aynı der­ miştir, amma bu ameliye ilerletilen duvar ginin müteakib nüshasında, gerek ifade­ sebebiyle değil, eski camide bulunmayıp den bu manâ çıkmıyacağ), gerek böyle bir yeni binada teşkil olunan payanda-plâster- unsurun mimarî ve inşaî bakımdan araya lerden dolayı yapılmıştır. Ve onlarca zan­ nedildiği gibi beş pencere değil bir tek 9. H.n.K. — A.S.Ü. a.m. 95 S. h.lsiyc. 10. H.B.K. — A.S.Ü. a.m. 94 S. hazfolunmuştu. Hülâsa olarak beş pence­ 11. Prof. Oktay As!anap.n, Türk Sanatı Tarihi Ara}- reye zâten yer bulunamıyacağından ke­ tırma vc İncelemeleri, istanbul Güzel Sanatlar Akade­ silen pencere sonuncu idi. misi, Türk Sanatı Tarilıi Enstitüsü Neşriyatı 1. 1st. 1963. 66 EKREM HAKKI AYVERDİ girmesinin kabil olamıyacağı cevabmı ver­ miştik. Bu kadar üzerinde çalışılmış ve te­ nevvür etmiş bir mesele için artık yeni bir tetkikin fuzûli olacağı düşünülebilir. Ancak herkesin tam bir feragatle haki­ Buraya kadar olan cami bahisleri kati kabul etmesi beklenemez. Ara sıra pek gü'zel bir nesihle daha evvel olan gazetelerde Fatih Türbesinin yerinin teb­ masraf kayıtları siyakat ve madde baş­ dil edildiği, sansasyonel bir şekilde yazıhr lan talik ile ve bir kısmı sürh yani kır­ durur. 1962 yazında da bu yolda bir be­ mızı renkli yazılıdır. 99 b varakmm so­ yanın, irtihali içimizi yakan ve bir an nunda ise güzel bir talîk ile rahmet dilemekten hâlî kalmadığımız dostumuz Ali Saim Ülgen'e atfedildiği görüldü. Gazete, beyanatın Bursa'da ve­ rildiğini tasrih etmekte idi. Cami hakkın­ daki mütalâalara iştirak ile bulduğumuz o* J^it ^ (15)^1 <;__) _^^ıı ^-jı neticeleri kabul eylediğini, yazdığı iki jf\i sU^II jVıl f.lc T- .4,,.;'! Ij^fU tenkit makalesinde'^ belirten rahmetli­ nin böyle bir beyanat vereceğini hiç tah­ tarih ibaresi, bunun sağmda mailen de min etmiyoruz. Olsa olsa emsali misullû jMitı Y <-.'isr.) ^1 .icji *,i ^ÜLİ jj. lıij \ bir gazete zühulü deyip geçmek de bir ba­ kımdan daha zahmetsiz görülebilir am­ ma, değil mi ki arada bir pişirilip kota- duası yer almaktadır. rıhyor, asıl mühimmi Fatih Türbesi'nin yerinin tebdil edildiği veyahut en azın­ 100. varakta Süleymaniye Camiinin dan böyle bir hadisenin mümkün olabi­ masraf icmalleri baş muhasebeci Sünbül leceği zihinlere yerleşebiliyor; ağızlarda Memi Efendi'den naklen yazılmakta çiğnenebiliyor, o halde bu zihniyetle, her 100 b de sahifenin sonunda, Sultan Ah­ vesileyi kullanarak, mücadele bir zaru­ med hakkında elfaz-ı tazimiyeden sonra rettir; tenvir de bir vazifedir. "At Meydanı didikleri mevkide binasın" ferman buyurdukları camii şerif ve ma- işte tahmin olunamıyan bir yerde c- bed-i lâtifin binası emanetin® bu zerre­ le geçen bir vesikada camiin ebadının sa­ den kemter ve mûrdan ahkar hak-i rih olarak yazdmış bulunması bu bahsi pây-i eshab-i dâniş ve cârû-ke§" ibaresi tekrar ele almak ve neticelerini sağlama yarım kalmakta ve kölede diğer sahife­ bağlamak fırsatını verdi. Topkapı Sara­ nin nasıl yer aldığı mukadder bir sual­ yı arşivinde bulunan Süleymaniye Camii masraf defterleriyle beraber mütalaa e- iz, a) Ali Saim Ülgcn, Bibliyografya, Ekrem Hak­ dilen bir defter vardır ki'' camiin bir ne­ kı Ayverdi, Fatih Devri • Mimarîsi, Fatih ve İstanbul vi toplu icmali ve ruznamesi mesabesin­ Mccmûası, istanbul Fetih Cemiyeti Nc5riy.ntı, 7-12 Sa­ dedir. Bu defterin 99 a ve b varakların-, yı, 272-274 S. b) Ekrem Hakkı Ayverdi, Fatih Devri Mimarîsi, da hemen malzeme ve iş erbabı kayıtla­ Vakıflar Dergisi, IV. Sayı 283-285 S. rını takiben beş selatin camiin hariçten 13. Topkapı Sarayı MQzcsi Arşivi, Kavanin, Ah- ebadını ve kubbe kuturlarını gösteren bir k.^m ve Emr-i HOmayun suretleri, Hazine 1425 No. ilâve yapılmıştır (Resim: 1, 2). Fatih Bu defterler Ord. Prof. Ömer Lütfi Barkan Bey ta- rafmdan ncjredilmijtir. Bu deftere dc onun tarafmdan Camii ebadı bizim kısmen istikra ve me­ verak ve madde numaraları konmuştur. Vereceğimiz saha yoluyla on sene evvel bulduğumuz rakamlar da bunlardır. Ebadı 29,5x20,5 sm, 100 varak. ve halen de kısmen yerinde tahkiki ka­ 14. Satın alınmak manasına gelen bu kelimenin (harîdc) olması ISzımdır. Halbuki harekesi esre iledir. bil olan ebada uymakta, neticeleri tekid 15. Bu kelimedeki ( j ) harfinin { J ) ve keli­ etmektedir. Bu cami ölçülerinin altında menin dört manasına (erba'a) olduğu bellidir, ve hata yazılıdır. basit istinsah yanlışıdır. . İLK FATİH CAMİİ HAKKINDA YENİ BİR VESlKA 67 dığından 101. varak m kayıp bulunduğu 7) ile %o 10 (binde 10) arasındadır, yal­ anlaşılmaktadır. nız Sultan Selim'in mihver istikametin­ deki ölçüde bu fark %o 33 (binde 33), Nüshanın istinsah tarihi 24 yanı Bayezid Camiinin mihver istikametinde 1024 (1615) olduğu aşikârdır. Tanzimin de %o 121 (binde 121) kadardır. Her ne­ ne tarihte yapıldığı hakkında bir sara­ dense Bayezid Camiinin arz ölçüsü pek hat yoktur. Ancak Sultan Ahmed Camii yakm iken tülünde hatalı bir kayıt düş­ 1018 (1609) da başlanıldığı ve nüshanın müştür. yazıhşı sırasında üstünden altı sene geçip ebadı malûm bulunduğu hâlde kaydo- Vesikada kubbeler ölçüsünde Şehza- lunmaması ve asıl defterdeki bütün ma­ de'de %o21 (binde 21), Sultan Selim'de lûmatın 960 seneleri civarında olması ilk %o32 (binde 32), Süleymaniye'de %o34 tanzimin Süleymaniye Camiinin hitam (binde 34) fazlalık görülmekte, buna tarihi 964 (1556) yıllarında olabileceğini mukabil Bayezid kubbesinde %o 59 (bin­ göstermektedir. Okuyandan dua dileyen de 59) noksanlık bulunmaktadır. müstensihin ismi konmamıştır. Yani üç camiin kubbeleri daha bü­ Süleymaniye Camiinin bir masraf yük gösterilmiş iken Bayezid'de noksan ruznamcsi ve muhtırası mahiyetindeki yazılmıştır. Demek tüllerde verilen on bu defterde diğer camilerin ebadının, ebaddan yalnız ikisi % 1 i tecavüz et­ bahusus Cafer Çelebi ile beraber Ahmed mekte kubbelerde bu hata müsbet veya Çelebi bin Hacı Hüseyin evinin tarihi­ menfi %2 ile %6 arasında değişmek­ nin nasıl yer aldığı mukadder bir sual­ tedir. Her türlü vasıtaya malik bu teknik dir. asrında dahi, ekmeğini abideleri ölç­ mekte bulanların düz ölçülerde bile Bu son isimlerin inşaat ile bir alâ­ %o 140, (binde 140), 14 hata yaptık­ kaları bulunmadığına göre, olsa olsa def­ larını nazar-ı itibara alırsak vesikanın öl­ teri ilk tanzim edenlerle bir münasebeti çüleri takdire şayan takribiyette demek­ vardır denilebilir ve cami ebadının bu tir. Fatih Camii hakkında müelliflerce tanzim eden şahıs tarafından sorup so­ isnad olunan fark ise takriben (bir mih­ rutturulup sona eklenmiş olması akla ver kadar) yani resimlere nazaran 10. m. gelmektedir. Çünkü kâtib bu ölçme i- olup %«200 (binde 200) e baliğ olmak­ şinde ehil olmıyacağına ve bu kaydı koy­ tadır. Halbuki vesikanın Fatih Camii mak için bir mütehassısa kendisinin hakkında ölçü ve takribiyet dereceleri şu ölçtürmesine pek uzak bir ihtimal bu- kadardır: lunrpasına binaen, herhalde etraftan ve bilenlerden tahkik etmiş ve hafızalarda Vefi^a Tûl: 126 arşm = 95,50 m kalan yuvarlak rakamları buraya geçir­ Mahallinde 94,78 m. miştir, ölçülerde yalnız arşın adedi tam Farli 0,72 m %o7,5 (binde 7,5) mı yazılmış, küsurat nazarı itibara alın­ VenJ{a Arz: 75 arşın = 56,85 m mamıştır. Binaenaleyh bu ravilerin ha­ Mahallinde 57,51 m fıza hatalarını ve işe verecekleri ehemmi­ Far\ 0,66 %o9,7 (binde 9,7) yetin tesir derecesini daima nazar-ı iti­ Binâenaleyh Wulzinger ve müşte­ bara alarak rakamları ona göre değer­ rek müelliflerin iddia edip de aksini gös­ lendirmelidir. Bahusus ölçülmesi müşkül terdiğimiz eski binanın daha küçük ol­ ve şekline göre biraz mütehavvil olan ması asla ve kat'a mevzu-ı bahis değil­ kubbelerde hatanın daha fazla olacağı da dir. unutulmamalıdır. Nitekim tûl ve arz öl­ çülerinde umumiyetle hakikate çok yak­ Kubbeye gelince: Kubbe ölçüsü bir laşıldığı halde kubbelerde biraz farklı­ meseledir, ölçü aletinin tatbik olunduğu dır. yere göre değişir. Aslında kaideyi teşkil eden murabbaın ölçüsü esastır. Kubbe Dılı ölçülerindeki takribiyet müs- bunun üstüne silmeler vasıtasıyla taşmış bet veya menfi cihederden %o7 (binde olabilir. Butaşkınlık iki taraftan 50-60 68 EKREM HAKKI AYVERDi sm. e kadar varabilir ki kutur 1,00-1,20 suretle vardığımız neticeyi tevsik eyle­ fark eder. Vesikada Fatih kubbesi 32 ar- miştik. jın = 24,26 m. gösterilmiştir ki bizim Bizce 26,25 m. bile olabilir, zannı- vardığımız 26 m. den % 6,5 bir noksan- mızca 26,00 m. den daha ufak olamaz. hk vardır. Bu tehalüf ya yukarıda ölçü sisteminden, yahut diğerleri gibi zühul­ Cami rnihrâbı şimdiye kadar hiç den mütevellid olabilir. Nitekim Bayezid şüpheye mahal kalmıyacak surette tes- kubbesinde de bu nisbette bir noksan bit olunduktan ve aynen eski yerinde ol­ vardır; diğer kubbelerde de %3 kadar duğu anlaşıldıktan sonra türbeler hak- fazlalık gösterilmiştir. Biz eski Fatih kmda artık ulu orta iddialar ve beyan­ kubbesini duvardan duvara 45,5 boşluğu larda bulunulmaması lâzım gelirdi amma bir yarım kubbe ile beraber örtebilecek belli olmaz, yine cüst-ü cû ve iğlâk vazi­ asgarî cbad olarak takdir edip kitabımız­ fesinde olanlardan birisi çıkar da yine da'" belirttiğimiz gibi Nûr-i Osmanî aynı mealde fikir serdederse bu vesikayı Camii ruznamesinde, mezkûr kubbeyi bir kere görmesi ve artık ona inanması Nûr-i Osmânî ile Süleymaniye arasmda vacib olmaktadır. gösteriUnesinden dolayı, birincinin 25,75 m., ikincinin 26,60 m. kuturları meya- 16. Ekrem Hakkı Ayverdi. Fatih Devri Mimarisi, nında, asgarî 26,00 olarak yerleştirmiş bu 1Z8 S. BURSA ORHANGAZI CAMıı VE OSMANLı MIMARISININ MENŞEI MESELESI

EKREM HAKKI AYVERDt

Şu zavallı Osmanlı mimarisi... Ne tine istinaden hükümler veren Charles mücerred olarak kadri ve kıymeti bilin­ Texier'dir. Fakat maalesef gözleri şehla­ miş, ne de bilcümle mimari üslûbları fev­ dan da daha çarpık bakmıştır. Bakımz kinde ihraz ettiği mevkii anlaşılmıştır. Osmanlı tarzı hakkındaki fikrine: «öte­ Ara sıra mevzii bazı hakikatlerin meyda­ den beri denildiği gibi: Osmanhiarm na çıktığı görülmüştür. Fakat bir kerrc, kendilerine mahsus tarz-ı mimarileri yok­ bu mimari üzerinde yapılan çalışmalar tur. Çadır aşireti halinde bulundukların­ doğru yolu bulamadığından, böyle bir üs­ dan bunlar, san'at-ı bünyâna yabancı lûbun teessüsünde âmil olan cemiyet zih­ kalmışlardır. Ve mebani-i umumiyeleri niyeti, ana fikirler, nisbet, hacim ve tez­ evvelâ Arab veyahud Acem ve sonra Rum yinatın ahenk ve kıvamı meselelerinin ön mimarlarının yaptıkları yabancı eserler­ plâna alınması, ikinci derecede de teknik dir. Mebani-i dîniyye kadar hiç bir ese­ ve inşaat üzcrmde durulması lâzım gelir­ rin tarzı bu halin şahidi olamaz.»*, dedik­ ken bunlardan sadece teknik sahada ka- ten sonra, müteakib sahifede «... Yalnız hnmış, esaslara, sanki memnu mıntıkada revaklardan ibaret çok direkli camilerin» imiş gibi, dokunulmaktan çekinilmiştir. ilk müslüman mabedlerini teşkil edip, Meselâ, ilk Bursa eserlerinden Roma ve Adana, Tarsus, Cezayir, Tilesman'ın mi­ Bizans kalıntısı başlık, söve, sütun gibi sal olduğunu sonra da «Arablar bazı Bi­ parçalardan istifade edilmesi veya tuğla zans kiliselerini camie tahvil ettikleri va­ ve taş sıraları ile karışık dıvar yapılması kit bunları nümune ittihaz ile diğer ca­ gibi pek ufak ve basit meselelerden ah­ miler inşa ettiler; yani asıl büyük salon kâm çıkarılmış ve mütemadiyen neşriyat bir kubbe ile örtüldü ve harim * denilen bunlar etrafında dönüp, asıl meselelerin kısım binadan evvel bir sofa teşkil etti. mevzuu-bahis edilmesine yer kalmamıştır. Selçuk İmparatorluğuyle başlayan bu de­ Hepsinden yerlerinde bahsedeceğiz. vir camilerinde kubbeyi tutan kemerin Osmanlı mimarisi hakkında ilk mü­ telâkisindeki sarkıkhk^ daha tekemmül talâaları ecnebilerin scrdedeceği bedihidir. etmemiştir. Kubbe alçak, pencerelerle ay­ Çünkü ecnebi seyyahlardan mimar veya dınlanmamış ve tezyinat-ı mimariyesi A- bu sanata müntesib olanların fikir beyan rab tarzında bulunur. Bu babda, misal etmeğe başladıkları XVIII - XIX. asırlar­ olarak, Konya (İkoniyum) un bazı cami­ da Osmanhiarm kendi sanatlarının men­ lerini, Bursa'daki Sultan Murad ve Sul­ şei ve derecesi hakkmda içlerinde bir şüb- tan Bayezid'inkini zikredebiliriz, istanbul hcleri yoktur; ne demeye kalkıp yazılar şehrinde bu tarz ve şekilden bir tanesinin yazacaklardı? Ecnebiler XIX. asırda sa­ hanın hakimi, tek sözcüsü olunca da yine 1. a) Charjcs Texier, Küçük Asya. Ali Suad tcrccmcsi, 1st. 1339, S, 227. sustular; bizler ancak yeni uyanıp kendi b) Charles Texier, Description de l'Asic Mi- meselelerimizi kendimize ve Garba karşı neure, Paris, 1839, C. I. Sahife 59-68. müdafaa edebiliyoruz. 2. Sofa tejkil eden kısım (harem) dır. Mütercim yanlışlıkla harîm kullanmıştır. Avrupab müelliflerden ilk çağ Os- 3. Mütercim bu kelimeyi alika = pandantif ma­ manh eserleri hakkında mimar salâhiye­ nasına kullanmıştır. 70 EKREM HAKKI AYVERDİ

bile bulunmayışı hakikaten garibdir. Ma­ rablann kiliseleri tahvilini takib eder, ne lûm olduğu üzere Bizans payitahtı Os­ de Selçukîlerle başlamıştır. Selçuk cami­ manlıların eline geçtiği vakit Mehmed-i leri de çok direklidir. Harimin kubbe ile Sani patrik kilisesi olan Ayasofya'yı ma- örtülmesi Osmanlı'larla başlar. bed-i İslama döndürmüştü. O günden be­ ri Osmanlı imparatorluğu dahilinde inşa c) Bazı Konya cam ileriyle Bursa'- edilen camiler Ayasofya'yı taklid etmiş­ daki Sultan Murad ve Bayezid - O da lerdir. Yahud daha doğrusu (Jüstinyen) hangisi? - camilerini aynı sınıfa almak devrinin rum kiliseleri tarzını almışlar­ fahiş hatadır. Selçuk Devri Konya cami­ dır. Yani dahilen direklerle müzeyyen lerini Bursa'dakilerle mukayeseye imkân olan veya olmayan dört köşeli ve mütead- yoktur. did pencerelerle münevver, mesned nok­ d) «İstanbul'da Sultan Murad ve Ba­ talan köşelerden sarkık kemerli, yahud yezid camilerine benzer tarz ve şekilde kemersiz, mutlaka bir kubbe olacaktır.» bir tanesinin bile bulunmayışı hakikaten demektedir. garibtir.» diyorsa da gariblik sıfatı, Bur­ sa'dakilerle aynı tertibde olan, Mahmud Greko-Romen medeniyetinin bir ço­ Paşa, Murad ve Rum Mchmed Paşa ca­ cuğu olan Charles Texier Arablar ve azı­ milerini görmeyen, haydi buna imkân bu­ cık da Selçukilere şöyle böyle bir hak ta­ nıdığı halde, neden kendi devletini isti­ lamadı diyelim, ilmi lahik olmayınca bir lâdan kurtaran Osmanh'lara hakaretten şeyin mevcud olamıyacağına hükmeden, ba^ka bir his, ufak bir tesamüh besleme­ mütUife aittir. di? Bu psikolojik ve fikrî bahsin müna­ e) Nihayet bu kafilenin halâ muak­ kaşa yeri burası değildir, teselliyle geçe­ kibi bulunan malum efsanesi, (Osmanh lim de mütalâasınayer verelim: Texier, İmparatorluğu Ayasofya'yı taklid etmiş­ bir kere söze «öteden beri denildiği gibi» tir) «yahut daha doğrusu Jüstinyen dev­ şeşin hükmiyle girerek bütün bir men- rinin Rum kiliseleri tarzını almışlardır.» culât ve türehhat kafilesine katıhyor. 227. Bunun cevabı menşeleri şerheden bu ma­ sahifcden naklettiğimiz gibi, Osmanhlar kaleye ait olmayıp XV. XVI. asırlara râci çadır aşiretidir de, Selçukîler nedir? İki olmakla beraber şu kadarını söyliyelim siyasi teşekkülü birbirinden ayıran farik ki Osmanhlar Feth-i hakaniden 70-80 se­ vasıflar mı vardır? Merkezî kubbeli ca­ ne evvel dahi merkezî kubbe çalışmaları­ milerin yapılmasını Selçuk imparatorlu­ na bağlamışlardı *. ğu ile başlatıyor da, Osmanlı eserlerini ev­ velâ Arab, yahud Acem, sonra Rum mi- Osmanlı mimarisi hemen bir asır bu marlarmm yaptığı iddiasım neye istinad zaviyeden ve Texier'in gözlükleriyle gö­ ettiriyor? Cevabı mümkün değildir. Sahi- rülmüştür. En kötüsü de Garbden gelen fe 228 den nakledilen mütalâaların ilk kıs­ bu eksik, yanhş ve çarpık hükümlerin, mından : bir mütearifc kuvvetinde, bizim içimizde, zihnimiz ve ruhumuzda yerleşmiş olma­ a) Çok direkli camilerin Arabların sıdır. Belki bugün bile Osmanlı mimari­ Suriye'deki kiliseleri camie tahvil etme­ sinin istiklâl-i tammını delillerle isbat e- sinden evvel meydana geldiği manası çık­ deni, nihayet nazikâne bir müsamaha ile maktadır. Halbuki Arablar hicretin ilk inanmadan dinliyenlerimiz vardır; fa'te- 50 senesinde Suriye kiliselerini camie tah­ berû yâ ul'ül-cbsâr. vil etmişlerdir. Bunlar da üç nefli bazili­ kalar olduğundan asıl Arab camii olan 4. a) Bak: Ekrem Hakkı Ayverdi, Fatih Devri çok direkli binalar, bunları nümune itti­ Mimarisi, ht. 1953. 91-105, 125-150. 74-484 sahifeler. haz ederek yapılmaya başlamış ve hemen b) a. raQl., Dimctoka'da Çelebi Sulun Mchmed Camii, m. Vakıflar Dergisi, Ankara 1956, 13-17 sahi­ günümüze kadar da devam edegelmiştir. feler. c) a. mOl, Mudurnu'da Yıldırım Bayezid man­ b) Daha sonraki satırlarda asıl bü­ zumesi ve ta} vakfiyesi, V. Vakıflar Dergisi, Ankara yük salonun kubbe ile örtülmesi, ne A- 1962, 79-87 sahifeler. BURSA ORHANGAZİ CAMİİ VK OSMANLI MlMARİSÎ 71

Tcxicr'den yarım asır sonra Bursa ca­ 1er olduğunu o tarihte bilmeyebilirdi; fa­ milerini tamir eden ParviUee de «Bursa kat hiç olmadığına da hükmedemezdi. E- inşa sanatının ne tesir altında inkişaf etti­ ğcr Orhan Devrini menşe olarak alsaydı ğini ararsak görürüz ki Rum, her zaman bu makalemiz, onunkine tam bir destek için inşaatçı ve sanatkâr olmuştur»'. Be- olurdu. Bugünkü malûmatımızla Orhan yaniyle aynı kafileden olduğunu göster­ Devrinden başlamanın lâzım ve kabil ol­ miştir. Maamafih onun ifadeleri daha yu­ duğunu görerek biz de kendisinin serlev­ muşak ve mütereddiddir. hasını aynen kabul ettik. Tcxicr'den bir asır sonra Gurlitt o Mamafih Hüdavendigâr Camii giriz­ hacimli eserinde" asla doğru bir netice­ gâha ahnarak serdedilen mütalâalar, Or­ ye varamamış rölöveler hakikati ifadeden han Devri için de geniş mikyasta varid uzak kalmıştır. Kezalik aynı zat menşei olacağından bizim burada bunları hulûsa daha yakın binaları ihtiva eden îznik .etmemiz lâzım gelmektedir. Sonra bun­ hakkındaki makalesinde' de daha müfit ları teşmil ile bizim fikirlerimizle birleş­ olamamıştır. Gurlitt'in talebesi küçük bir tirebiliriz. mühendisin doktora tezi olan eser ise ^ a) Prof. Gabriel baş tarafta «... ka­ ihtiva ettiği sayısız hatâlar yanında birçok lenin camii yakın bir tarihte tamamiyle yanlış hükümleri de gelişigüzel ortaya yeniden inşa edilmiştir. Belki bünyesinde sermiştir. Orhan Camii hakkındaki bir­ bazı unsurları muhafaza eden aşağı şeh­ kaç satırlık bendini aşağıda nakledeceğiz; rin camii de sonradan yeniden bina olun­ Hüdavendigâr Camii plânı ise bir rölövc muştur.» demektedir. Kaledeki camiler­ değil, cetvelle çizilmiş yanhşlar dolu bir den ikisi mühimdi, Orhan Gazi ve Şa­ krokidir. Bu rölöveyle bir binayı nasıl hadet camileri. Bunların ikisi de yıkılmış­ takdim edebilmiş, küçük ebadın büyük, tır. Birincisi bir daha yapılmadığına göre genişin dar ve bütün nisbetlerin tersine bahsettiği kale camii her halde Şahadet gösterildiği bu gösterişli çizilmiş kroki olacaktır. Bu cami sarih vesikalara göre, ile nasıl neticeye varabilmiştir? Maama­ Hüdavendigâr yapısı olduğu halde müel­ fih kabahati basit bir doktora arayıcısın­ lif gerek makale tarihinde, gerek yirmi da değil onu takdim eden Gurlitt ile,- sene sonraki kitabında hep Orhan Gazi lüks ve masraflı bir şekilde basıp mukni Camii olarak kabul etmiştir. Fakat bizim bir eser kılığına sokanlarda aramak lâ­ mevzuumuzdan hariç olduğu için bu ka­ zımdır. Maalesef bu kitab ve rölöveleri 35 dar söylemekle iktifa ettik. Aşağı Orhan sene; belki daha fazla, ihticaca esas tutul­ Camii için bu makaledeki fikrine hiç iş­ muştur. tirak edemedik; kendisi de bu ciheti an­ layarak kitabında artık ısrar etmemiş*^, Bu arada mimar Kemal Bey'in, 45 sa- bununla beraber lüzumu kadar da bcnim- hifelik makalesinde sadra şifa verecek bir sememiştir. buluş yoktur; hiç bir vazıh teşhis koyma­ dığı gibi plân ve makta ilâve etmemiştir'. b) Sonra Hüdavendigâr Camiinin Ancak mimar Gabriel, Osmanh mimari­ Osmanh mimarisinin en eski tesislerin- sinin menşei hakkındaki makalesinde ^ 5. L^on ParvilIA:, Architecture et d&»ration ince ve kıvrak üslûbuyla ikna edici müta­ turqucs au XV. s»cle, Paris 1874, 4. S. lâalarını peşi peşine ortaya sermiş ve Sel­ 6. Cornelius Gurlitt, Die Bankunst der Constan- çuk ve umumiyetle Anadolu mimarîsi, tinopels, Berlin, 1907. 7. C. Gurlitt, Die Islamitichen Bauten von Isnık, mimarları ve işçiliği hususlarında bir çok Orientalische Archive III. 1912-13. güzel teşhisler ortaya koymuştur. 8. Dr. İng. H. Wilde, Brussa, Berlin 1909. Yalnız, makalesinin serlevhasından 9. Mimar Kcmaleddin Bey, Mimari-i İslâm, Hüda­ vendigâr vilayeti Salnamesi, 1324 H. Bursa Matbaa-yı da anlaşılacağı üzere, bütün bu fikir sil­ Vilâyet. silesini Çekirge'deki Hüdavendigâr Ca­ 10. A. Gabriel, Bursa'da Murad I Camii ve Os­ miine bağlamakla, yerine masruf olmak­ manlı Mimarisinin Menjeı Meselesi, II; Vakıflar Der­ gisi, Ankara 1942. tan çıkarmıştır. Hüdavendigâr Camiine 11. A. Gabriel Unc Capiulc Turque, Bursa, Paris tekaddüm eden Orhan Devrinde birşey- 1958. 72 EKREM HAKKI AYVERDl den sayıldığını belirtip «... ve tamamen terip mimarının da Rum veya Frenk ol­ başka bir tarzda vücuda getirilmiş oldu­ madığını belirtmektedir. Bizim de fikir­ ğundan hususi bir alâkaya hak kazanır ki lerimiz böyledir, yahıız bir Frenk'in bazı bu da umumiyetle hayali ve tarafgirâne kısımlarda çalışmış olmasını muhtemel tefsirlere yol açmıştır.» demektedir. Bi­ görüyoruz. Umuma şamil bir mimar ol­ rinci fıkra şüphesiz mahz-ı hakikattir. duğunu kabul etmek hiç mümkün değil­ Fakat hususi bir alâkaya hak kazandığı dir. Muhterem Mr. Gabriel mutasavver fikrinde hiç mutabık değiliz. Bu hüda- mimar için, bu adam ne kadar zeki ol­ vendigâr camii de kendinden evvel em­ malı ki başka bir dinin bütün icablannı, sali ve asıl ondan sonra benzeri yok ki bü­ ihtiyaçlarını karşıhyacak bir bina yapa­ yük alâkayı mucib ve bir silsilenin ana bilmiştir, diyor. Zeki olmayı bir tarafa bı­ veya ara eseri olsun. Hüdavendigâr Camii rakalım, bu adam ne kadar şahsiyetsizdir Osmanlı mimarisine hizmeti pek müsbet ki kendi bildiği üslûbu tatbik etmeyip cihettendir, denemez. Nevi şahsına mün­ banilerin usullerini işlemiştir. Böyle bir hasır, olup olacağı bir tane bir eserdir; mimar varsa bile kudretsiz ve şahsiyetsiz­ sürüden ayrılmış bir koyundur. Biz ancak dir. Biz tek mimar mevkii değil, yer yer zincirde bir halka teşkil eden binalar üze­ münferid işlerde çahşan ustalar, hem de rinde menşeleri arayabiUriz. Yoksa, zin­ derece ve kabiliyetleri ve mesai müddet­ cirin halkalarına asıhp yürümesine engel leri başka başka insanlar olnıasını kabule olanlar bizi ancak şaşırtır. mütemayiliz; bu hal daha mümkündür. Belki de âmilden ziyade müşavir vardı; c) Prof. Gabriel indî mütalâalara Plüdavendigâr Camiinden evvelki Lâla ve «kabul ettikleri doktrinlere» uymayıp Şahin Paşa Türbesinde, tek tük cebhe ve efsane ve malûm nazariyelere iltifat et­ motifleri için varid olmak üzere Orhan meyerek, hadise, metin ve âbide üzerinde Camiinde, Balıkesir ve Bergama Yıldırım çalıştığını belirtiyor ki buna kaniiz ve yo­ Camilerinde olduğu gibi; izah edeceği­ lumuz aynıdır. miz veçhile, bu Hüdavendigâr camiinde d) Bundan sonra Texier ile Wilde'i bize yabancı gelip rahatsız eden aksakhk- mukayese etmekte ve Wilde'in bizim de lann, meselâ penceresiz, karanlık bir ha- işaret ettiğimiz hatâlarını belirtmektedir. rim - en altındaki altı büyük pencere ta­ Fakat Texier'de ihticaca salih değildir ve mamen muhdesdir- esrarengiz dehhzle- çizdiği makta resmindeki seviyenin ta­ rin verdiği ürperti yanında, önü sonu ol­ hakkukuna imkân yoktur. O sadece mih- mayan iki kath revak ve ikiz kemerler rab tonozu altındaki seviye ile birinci yabancıhkları, bu yoldaki telkinlerin ne­ kubbe altı ve medhal seviyelerini ölçü ticesi olduğuna pek kuvvetle ihtimâl ver­ krokisinde yanhş kaydetmiş olduğu için dirir. tersimde de hataya düşmüştür. Çünkü bu seviye olursa kapılar kapanır. Prof. g) Muhterem Prof. daha sonra bazı Gabriel de makalesindeki maktada Texi- kıymetli ediblerle (S. 41) «ince bir tel­ er'e uyduğu halde kitabta tashih etmiş ol­ mihle doğru bir takdir» e rastlandığını, makla, Fransız müellifi hakkındaki fikir­ bazı müelliflerin ise ehemmiyetsiz şeyle­ lerinden nükûl etmiş demektir. ri ısrarla tebarüz ettirerek mühim nokta­ lan karanhkta bıraktıklarını söylüyor. e) Bundan sonra camiin geniş bir Mimariden anlamayan bu müelliflerin tarifine geçmekte olup teferruat farkların­ «bir kitabın bütün cümlelerinin her tür­ dan başka hepsinde müttefikiz. Ancak lü tahlilini yapabilen, fakat kitabın esas mihrab yeni olmayıp muhakkak eskidir. fikrini anlamıyan» münekkitlere benzedi f) Bundan sonra (S. 39) Texier'nin ği fikrine ve yukarıdaki mütalâalara işti­ yukarıda bahsettiğimiz mahut medeniyet­ rak ederiz. Ve yine «bir âbide bir üslûb siz millet ve aşiret efsanesmi çürütmekte, ifade eder, bir fikir saklar» sözüyle de bi­ binanın eski bir kilise veya Bizans sarayı nanın taşma, toprağına gömülmeyip ru­ olmadığını, cami olarak yapıldığını gös­ huna varmak lü'zûmunu ima ediyor, o BURSA ORHANGAZİ CAMİİ VE OSMANLI MİMARİSİ 7i gizli fikri anlayıp ortaya serebilmek için âbide vasfını haiz kuvvet ve metanet mi- muhakkak ondan bir nebzenin mimari marisidir. münekkidinin içinde olması icab ettiğini k) Yukarıda söylediğimiz mütalâa­ ısrarla arzederiz; nasib almayan nasib ve­ lardan sonra «alevin parlaması için teşki­ remez. lâtlı bir devletin ve müstakar bir siyasetin k) Prof. Gabriel «Epigrafinin» bil­ kurulması kâfi idi. Osmanlı Devletinin dirdiği ilk Osmanlı mimarı olarak Hacı kuruluş ve inkişafı mimarinin yeniden İvaz Paja'yı alıp emsalinin elli sene evvel gelişmesi için müsaid bir vaziyet ihdas» de pek âlâ bulunabileceğini söylüyor. E- ettiğini beyan ediyor. 1 parağrafi ile biraz pigrafi İvaz Paşa'dan bir asır evvel (Hacı tenakuza düşen bu beyan daha doğrudur; Ali) isminde bir mimar bildiriyor He­ Osmanlı Padişahlarının tesiri şüpheden men hemen Hüdavendigâr camiinin in­ varestedir. Bunu müşahade ve tasdik ile şası sıralarında, veya pek az sonra da, Mu­ cihana bildirmesinden dolayı Prof. Gab- durnu'da henüz babası hayatta iken Yıl- riele müteşekkiriz. Ancak son mesaiyle dırım'm yaptırdığı cami ve hamamın mi­ de sübut bulduğu gibi, madem ki devle­ marının da (Ömer bin İbrahim)'^ oldu­ tin teşekkülü ile mimari gelişmeye, yani ğu malumdur. Fakat mesele mimar me­ durgun ve âbidesiz devreden sıyrılıp âbi­ selesi değildir ki üstünde fazla duralım. devî sanat binâlan yükselmeğe başladı, o Bir inşaat (kârhanesinde) her şeyden me­ halde durgunluk tabirini bu asra, hele sul bir tek mimar mı vardı? Yoksa kâr- katiyen tamamına, değil, olsa olsa ilk sü­ hanenin başı ve XV. asırda işitilmeye baş­ lüsüne yâni yediyüz otuz beş senelerinden lanan bina emini mevkiinde biri, herşcyi evvelki yıllara hasretmelidir. Hakikat de idare ediyordu da, müteaddid mimarlar budur. Şimdi Osmanlı sanat binalarının iş ve vazifeleri tevzi mi etmekle mükel­ haiz olması veya olmaması icâbeden va­ leftiler? Plân ve ebada nasıl karar verili­ sıflarını şerhedelim: yor, bina sahibi yani bani ile bu hususva • nasıl anlaşılıyordu? Bunların hepsi, umu­ mi hatlariyle, meçhuldür ve eğer cevab- Prof. Gabriel neden sonraki Hüda­ landıramazsak gam yememeliyiz. İşte vendigâr camiinde menşe vasfını görmüş­ eserler, işte yapan millet, hepsi meydan­ tür? Bu binanm yirmi metreye yaklaşan da. Biz onlara bakacağız. dik vc çıplak duvarlarının veya iki kath revakının manzaralan ve karanlık kori- ı) Mr. Gabriel, Hüdavendigâr Ca­ dorlarımn tesirinde kalarak mı bu mev­ miinin ve Osmanh mimarisinin vücud kie lâyik görmüştür? Bizce zühulü bu bulmasında «arz derecelerinin, usta ve çı­ binadan başkasını bulamamış veya atama­ rakların aldığı terbiyenin ve içtimai şart­ mış olmasıdır. Arasa ve bulabilseydi mu­ ların» tesirini görüp (S. 41) XIV. asrın hakkak şu vasıflan haiz olanlar üzerinde «Anadolu'da âbidevî sanat noktasından durur, olmayanlara iltifat etmezdi. Şöyle bir durgunluk» devri olduğunu bununla ki : beraber bir eser manzumesi ve işçi kütlesi I — Osmanlı mimarisi birden bire bir bulunduğunu bildiriyor, (S. 42). An'ane- vuzuh ve berraklık, hatta aydınlık mima­ nin tesiri ve bu milletin içinde olan gü­ risi olmuş, hariçle dâhilin birbirine uy­ zellik duygusu ve neticede kazanılan mil­ gunluğu, kütlelerde tenasüh ve hareket li müktesebat âbidelerde âmil olmuştur. ve topraktan kademe kademe yükselip Fakat XIV. asır âbidevî binalardan mah­ bir .noktada toplanış csaslariyle tebarüz rum değildir ve ta asrın başında Bursa etmiş ve asırlarca devam etmiştir. Eğer Orhan Gazi Camii, hanı, hamamı, ima­ Süleymaniye'yi bu vasıfların kemal mer- reti ve zaviyesi itibariyle bir âbideler mec­ muasıdır. Göynük'de, Kirmastt'da, Bile- IZ. Mcmdulı Turgut, iznik ve Bursa Tarihi, Bursa 1935. 161 s. cik'de, Mudurnu'da, İznik'de v.s. yerler­ 13. E. H. A. Mudurnu'da Yıldnım Beyazit Man­ de bir mamureler silsilesi vardır. Bunlar zumesi, V. Vakıflar Dergisi. 74 EKREM HAICKI AYVERDİ tcbcsi addedersek görürü'z ki 53 m. kub­ IV — Tonozla mihrab kısmının ka­ be irtifamı kat kat sekişlerle yirmi met­ lın duvarları üzerine yukarı katta açılmış relik bir beden duvarı üzerine yedirmiş­ ve yer yer 61 santime kadar daralan iki ler ve üstelik bu irtifai da çıplak bırakma­ tarafh upuzun dehlizler tam mihrab üs­ yıp, yanlarda revaklar, kör kemerlerle, tündeki 3,5 metrelik ufacık bir höcreye mihrab önünde türbeler ve dershane ile geçmek için yapılmış, manasız ve zoraki perdelemişlerdir. Halbuki Hüdavendigâr bir tarz-ı halidir. Bu dehlizler kilise absit- camiinde 23.40 m. irtifaindaki kubbenin lerinin arkasındaki telkin ve ses verme oturduğu cebhe duvarı 17,70 m. yüksek­ geçitlerini hatırlatmaktadır. Üst kata ya likte olup yanlar dolu duvar gibidir. Boş­ rcvaktan dolaşılarak, ya ortadaki büyük luk son derece azdır; hareket yoktur. Dik höcreden çıkıhr. Bu fuzuli ve yersiz ge­ vc yalçın bir beden insanı yerinde mıh­ çişler plânın rasyonellik derecesini göste­ lar, korku vc baş dönmesi verebilir ama, rir. Daha bunun gibi birçok aksaklıklar bir din âbidesine değil kaleye yaraşır. vardır. Başka ifade ile kale duvarı içeriye girme­ yi teşvik vc tahsil değil, arzulara scd çe­ V — Mermer şebekeler ve revak kub­ kici olmalıdır. Cami ise cebheleriyle de be alîkalarında Osmanh motifleri kulla­ içerideki ruhaniyctini faş ederek, dışarı­ nılmıştır. Bunlar aslında güzel, tatbikatta daki insanı içeriye davet etmelidir. Bu e- pek iptidaidir. Silme ve söve gibi Bizans sasa uymayan Hüdavendigâr camiinin du­ parçalarının mebzulen kullanılmasına bir varlarında davetkâr bir hassa bulmak güç­ şey denemez. Bulduktan sonra neden is­ tür. tifade edilmesin? Mihrabın tezyinatı gü­ zeldir. Biz Prof. Gabriel gibi düşünmü­ II — Hüdavendigâr camiinde haricî yoruz; mihrabm sonradan yapıldığını id­ manzara ile yegâne temas altı adet alt sı­ dia için hiç bir sebeb göremiyoruz. O de­ rt penceresiyle olabilmektedir. Ziyanın virde bu kadar güzel mihrablar pek çok­ büyük bir kısmı da sadece buradan gelir. tu; Şehadct ve Bursa Orhan, Ankara Ahi Halbuki bu altı pencere de sonradan a- Elvan, Genbemüz köyünde Samsa Ça­ çılmıştır, muhdesdir. Demek evvelce ka­ vuş, İznik Orhan Gazi camilerinde mih­ ranlık olan harim hoş bir tesir bırakma­ raplar pek güzeldir. Neden burada olma­ mış ki bunları açmak ihtiyacı duyulmuş­ sın? tur. Eğer bu pencereler olmasa cami, en Esas kapı pek silik kalmıştır; bir ke­ büyük bir nimet olan o dinlendirici tabi­ mer ve bir üstlük pencereden ibarettir. at manzaralariylc alâkasını kesmiş loş ve Şimdiki söveler yenidir. Amma eskisinin kasvetli kiliselere benzer. daha parlak birşey olmasına inşai bakım­ dan imkân yoktur, III — Harimden sar£-ı nazar, yan hücrelere ışık tâ tepedeki ikişer pencere VI — Duvarlarda 3 m.den fazla kahn den, medhalin sağ ve solundaki iki tane­ olanlar vardır. İnşai hiç bir lüzum yok­ sine ise yalnız birer mazgaldan girer. ken bu kadar kahnhk inşaatta bir korku Merdivenler, basılan yer görülmeyecek ve kendine emniyet noksnhğına delâlet derecede, bir alaca kar»nlık içindedir. eder. Tahaffuz ve müdafaa mevzuu bahis Üst katın koca koridorlannın bütün u- değildir; çünkü kubbenin anahtarda ka- zunluğu dibdcki birer pencere ile tenvir hnlığı da 92 sm. gibi işitilmemiş bir dere­ edilir. Eskiden camiin birinci kubbesine cededir. açılıp şimdi kapalı bulunan altı adet pen­ cere varken belki biraz daha aydınlıktı. VII — Camiin plânı bir mûslüman - Fakat nc de olsa bu ziya bilvasıta idi. Bu Türk buluşu olan üç eyvanh binaların bir pencereler de her halde bu sebeple açıl­ örneğidir. Fakat bımda da yan eyvanlar mıştı; zira yukarıki medrese odalarının beş buçuk metreye indirilerek müzayaka- cami harimiyle bir münasebeti olmaması lı bir hal hasıl etmişlerdir. Kendinden ev­ lâzım geUrdi. velki Orhan Camii daha ferahtır. Bu plân BURSA ORHANGAZİ CAMİÎ VE OSMANLI MİMARÎSİ 75

cami için ideal değildir. Ama bizdendir. nı iki sütundur. IV. veya V. asra aid ol­ Orta sahnı yanlarla destekleyip teknik ması muhtemel bulunan bu sütunlar bel­ noksanmı telâfi etmek, ucuz bir inşaat el­ ki eski camide de vardı. İşte bütün Or­ de etmek arzulan yanmda, imkânların han Camii tavsifi; hepsi bu kadar. Mü- müsaadesizliği bu plâna vücud vermiş ve hendiscağız göre göre iki sütun görebili­ devam ettirmiştir. Vakıa bu binada fuzu­ yor; ona kırmızı demesi bile yanhştır; li ebad ile tasarruf gayesi tahakkuk etme­ çünkü beyaz mermerdir. Hangi birini tas­ miştir, ama, plân yine odur. hih etmekte mütehayyir kaldığımız bu iddialar tamamen yersiz; Orhan Camii Bu hal ve vasıflariylc, dahilî ve hari­ tamamen yeniden yapılmış olmadığını, o- cî ahenksizlik ve aksaklıklarıyle Hüda­ nun göremediği ne kadar hususiyetleri vcndigâr camii Osmanlı mimarisinin bir haiz olduğunu biz aşağıda göstereceğiz. timsali, daha doğrusu (menşei) ohnaktan uzaktır. Böyle bir iddia nasıl serdedilebi- Prof. Gabriel hülâsa eliğimiz maka­ lir ki hiç bir halef, bir iz bırakmamıştır; lesinde (a. bendi) bu Orhan Camii kita- kendinden sonra velev uzaktan bir ben­ besindeki tamir tarihi olan Çelebi devri zeri .yapılmamış ve inşasından bir iki asır binası olarak peşinen kabul edip sadece sonra, karanlığına ve kasvetine taham- «belki bünyesinde bazı unsurları muhafa­ mül edilemiyerck, Osmanlı mimari zih­ za eden» izahatından fazlasına lâyik gör­ niyetinin zaruri gördüğü alt kat pencere­ memiş, o zaman abcı gözüyle tedkik et­ ler de açılarak bina biraz ferahlatılmıştır. memiştir. Ona gelinceye kadar galiba bu Bu pencereler XVII. asırda veya daha ev­ Orhan Camiinin hep yeniden yapıldığı vel açılmıştır. mütearifc şeklinde söylenip geldiğinden o da bu cereyana uymuştur. Bu cereyan Prof. Gabriel'in yukarıda a-k ile işa­ salikleri, garaibden olan plân ve terkibi­ retlenen on maddede hulâsa ettiğimiz ni, taşıdığı ikiz kemerler ve yabancı mi­ mütalâaları Osmanh mimarisinin bir çok mari taş işçiliğini Garb veya Bizans'a da­ hususiyetlerini meydana çıkarmaktadır. ha kolayhkla mal edebileceklerini tahmin Çoğu isabetli olan fikirler Hüdavcndigâr ettikleri Hüdavcndigâr camiini ön plâna Camiine istinad ettirihneyip daha lâyik alıp Orhan Camiini meskût geçmekte bir eser için sarf edilse idi, çok daha ye­ zımnî bir ittifak kurmuşlardır. Vakıa rinde olurdu. Gabriel bu zatlara yaman bir tokat vur­ muş ve Hüdavcndigâr Camiinin Osman­ lıdan başkasına maledilemiyeceğini ispat Orhan Camii ne için hep meskût ge­ etmiştir, ama, bu binayı ehemmiyetli gör­ çilmiştir.? Texicr hiç kale almaz. Par- mekle onlara uymaktan da kurtulamamış­ villee, asıl Yeşil Cami için gelmiş olmak­ tır. Biz Orhan Devri mimarisi hakkında la beraber, bu Orhan Camimi de takviye bir araştırma mahiyetinde olan makale­ ettiğini bildiriyor. Fakat o kadar. Başka mizde kendisinden bu yanhşı tashih ey­ tek keUmc yoktur. Wilde ise eserinde'* lemesini dilemiştik. O da belki bu taleb- tamamen yıkılmış ve yeniden yapılmış en kâranc recaya uyarak, belki Sedad Çetin- eski Osmanlı camii. Bu camiin eski şek­ taş'ın neşriyatı tesiriyle kitabında'", Çele­ linden hiç bir şey kalmamışür. Türk mi­ bi daha sonraki devirlerin tamir safhala­ marları bu camii eskisinin enkazı üzerin­ rını taşıyan bugünkü haliyle «aslî plânın de yeniden yaparlarken, malûm olan çok ve cebhe mimarisinin mühim tadiller ge­ ' muhafazakâr görüşlerini muhafaza etmiş­ çirmediğini» bildirmektedir. Ayrıca mih- ler ise, mimari tarzı bakımından esas tcr- rab istikametinin cenub-ı garbiye doğru 30 tib tarzmın her noktada Yıldırım Bayezit

Camii için nümune teşkil ettiği kabul e- 14. Wildc. a.e. U-U S. dilebilir. Yeni Camiin göze çarpan tek 15. E. H. A. Orhan Gazi Devrinde Mimari, A. Ü., hususiyeti kırmızı ve beyaz mermerden, llâhiyat Fak. Türk ve Islİm Sanatları Tarihi Enstitüsü çok ince işlenmiş Bizans tipi akantüs yap­ Yıllık Arajtırma Dergisi 1, 121 S. 16. A. Gabriel, a.e., 4fr49 S., 3. PISn ve LXVIII, rağı başhkh sekiz köşeli ve birbirinin ay­ resim 1-2. 76 EKREM HAKKI AYVERDÎ

derece kıbleden münharif olduğunu da fotoğraf olarak da ancak 68. levhaya iki ilâve ile bu vaziyetin Orhan Devrine has resim yetiştirebilmiştir. Şehadet Camii- olduğunu camiin tarihine deUl teşkil ey­ nin Hüdavendigâr vakfı olduğuna dair lediğini ilâve etmektedir. Hakikatte, bu pek kati vesikalar olduğu halde, bu bina­ inhiraf vardır ve tam 48' ye baliğ olmak­ yı Orhan Gaziye maletmesi de zihinleri tadır'''. Bu tarz-ı ifade sarihtir ve tered­ teşviş etmektedir. düde mahal bırakmaz. Buna rağmen tam olarak bina tedkik edilmemiştir. Metinde Bu camiin Orhan Gazi devrindeki ve (47 s.) haşiyesinde minarenin çift ol­ şekliyle durduğunu ilk defa mimar Se­ mak ihtimali ve IX. asra aidiyeti hakika­ dad Çetintaş Bey ortaya koymuştur. Her te uymamaktadır. Minare onun ihtimal ne amil tahtında yapılmış olursa olsun o- verdiği gibi kapı yanındaki iki hücrenin nun bu hamlesi bizi kendisine medyun bı­ üstüne değil, tek olarak duvar köşesine raktığından fikri birliğimizi şükranla bil­ konmuştur. Eski merdiven basamakların­ dirmiş idik*®. Bu medih ve teşekkür es- dan on adedi durmaktadır. Bu da onun nâsında gayret ve himmeti görülen bir yalnız bir tarafın köşesi için düşünüldü­ zat hakkında ancak müsbet tarafları be­ ğünü gösteril-. Kezalik plânın, Bizans'ın lirtmeyi münasib görmüş, eserinde cami tarzı ve revakın kilise dış narteksi ile hakkında vâhî şüpheler doğuracak müta­ bir münasebetleri bulunduğu hakkındaki lâalarından sonra ısrar etmez ümidiyle, cümle de lüzumsuz bir rüşvet-i kelâmdır. bahis dalıî etmemiştik. Filhakika Sedad Bey bina kâgir olduğundan yakılamıyaca- Tuğla - taş inşaatının Bizansla alâka­ ğını ve eski halini muhafaza ettiğini, in­ sı hususunda mutabık olmaya imkân yok­ şaatta görülen acemilikler, çarpıldıklar tur. Bu binada kesme taş pek az ve mec­ sebebiyle Çelebi devrme aid olamıyacağı- buri yerlerde kulanılmak suretiyle tedari­ nı, tezyinatın Selçuk an'anelerine olduk­ ki pek müşkül, pahalı ve zaman alan bir ça uyan ilk Osmanlı Devrinden olup da­ tarzdan çekinildiği göze çarpmaktadır. O- ha müterakki zamanlara ulaşamayacağını nun yerine seylâbî derelerin getirdiği si­ belirtmekle bu camie ilk nazar-ı dikkati lis moloz taşı gayr-i müsavi ve intizam­ çeken mimar olmak şerefini kazanmıştır. sız sıralarla işlenmiş çok çirkin düşmeme­ Biz de, a) Karamanoğlu'nun husûme­ si için de bazan iki bazan tek sıra tuğla tinin ancak siyasî olmasından dolayı ca­ konmuş, o da icabında yer yer kesilmiştir. mii gaddarâne yakamıyacağı, b) Bina ka­ Tutla konulması malzemenin zaru­ dılık olduğundan içinde saklanan kütük - retinden doğmuştur. Bunu mazinin bir leri imhâ için yakıldığını, c) Kitâbesinde üslûbuna mal etmeğe mahal yoktur. Fa­ cami yazılmadığı için sadece namaz için kat madalyonların ve ikinci kemerlerin değil «daha bazı hizmetlere yanyacak bir üst silmelerinin Bizans işçiliği tesirinde maksatla» yapıldığı gibi iddialannı, yeni kaldığı muhakakdır. Bu kadarı da bir bi­ fikirler koyuvermeğe meftun olduğunu nada nedir ki? Esasen Mr. Gabriel de bu bildiğimiz müellife hoş görüp üstüne var­ Bizans tesirlerinin başka kalıba sokula­ mamıştık, îş bu kadarla kalsa idi neyse, rak yeni neticelere varıldığını söylüyor, fakat neşrettiği bir risaledehududu a- (49 S.) Prof. Gabriel Orhan Hamamı nı şarak bu Orhan Camiine ve ondan müş­ ve Emîr Hanı'nı tedkik etmemiştir; on­ tak olan diğerlerine, başka imkânı tanı­ ların izahı ve şehri bu devir mimarisine mayan bir huşunetle zaviyedir deyip çk- not vermek için lâzımdır. Müellifin cami hakkındaki yazılan 17. Hemen bütün Orhan Devri camilerinin mihrab- son kitabında samimiyetle bir ikrar dere­ lan ekseriyetle cenub-ı garbiye, pek pek cenuba müte­ veccihtir. Yani asgarî 30, azami 45 derece inJıiraf var­ cesinde kalmış fakat tedkik ve takdim bu dır. açık kalbİiliğin icab ettiği seviyeye ulaşa­ 18. E. H. A., a.m. 128 ve 154 S. mamıştır. Rölövelcr Sedad Çetintaş Bey'in 19. Sedad Çetinta}, Türk Mimari Anıtları, Osmanlı Devri, Dursa'da ilk Eserler, istanbul, 1946, 18-19 S. noksan ve hatalarının bir miktarını tas­ 20. Sedati Çetintaj, Yejil Cami ve Benzerleri Cami hih eylediği halde, kâfi vuzuhta değildir; Değildir, İstanbul Matbaası, 1958. BURSA ORHANGAZİ ÇAMİİ VE OSMANLI MlMARlSt 77

mıj bu suretle OsmanL millî zihniyetini, vanları olup 5 m.lik kemerlerle bağlıdır. içtimaî haysiyetimizi inkâr eylemiştir. A- Yan eyvanlarla revak arasında, sağ taraf­ caba buna itizal de denir mi? ta, ince uzun bir imam höcresi, solda u- Asimda camie zâviye damgası da ya- fak bir müezzin höcresi, onun hizasında mansa bina değişmiyeceği için, bu maka­ da hem minare ve kurşunluğa çıkış mer­ le de, Orhan Camiindeki menşe olma va- divenlerinin başlangıç yuvası, hem de ca­ sıflarınf müşahade ve tesbit yolunda ya­ miin mahzeni olan ince bir höcrc bulun­ zıldığı için, iddia burada kaale alınmasa maktadır. Cenahlar ve mihrab höcresi da olurdu. Fakat meskût geçmek mukad­ altlı üstlü pencerelerle tenvir edilmiştir. der suallere yol açacağından burada ta­ İmam odasının yan eyvana hem ka­ mamen vâhî olduğunu, yanhş olduğunu pısı ve penceresi, bir de iki basamakla ini­ beyan ile icab ederse tamamen bu mcv - lir bir pabuçluk ve dolab yeri bulunmak­ zua tahsis olunacak bir yazıda veya in­ ta hariçten de buraya girilmektedir. Mü­ şallah yakında çıkacak olan kitabımızda ezzin odasının kapısı bunun karşısında- lüzûmunu icra edeceğiz dır. Onun da dolab ve peykeleri vardır. Minare merdiveni yuvasına yalnız sol ey­ Biz ihkak-ı hak bâbında olduktan vandan geçilir. Binanın iki tarafı birbi­ sonra bu ölçümüzü hangi yolda icabedi - rine müsavi değildir. Garb cenahı şarkta- yorsa kullanmaktan çekinemeyiz. kinden 20 cm, uzun olmasına mukabil Orhan Gazi'nin, Süleyman Paşa'nın 15 cm. dardır. Cenub eyvamnm iki geniş­ ve diğer bânilerin eserlerinden hususiyet liği arasında da 10 cm. tahalüf bulun­ faşcdenlerin otomatik olarak Osmanh mi­ maktadır. Binamn hemen hiç bir köşe­ marisine menşe olmaları tabiidir. Hele bu sinde gönye yoktur, binalarda gördüğümüz mimari prensiple­ Karşıhklı duvar kahnhkları başka rin, nisbet ve tenasüp esaslarının, tezyina­ başkadır. Şark ve garb eyvanlarında du­ tın tarz ve miktarının izlerini daha son­ var kalınlıkları 25 cm. farkbdır. Cenub raki devirlerde bulursak, bu âbidelerin eyvamnın bir duvarı 1,20 iken, diğeri, rncnşc vazifelerini tam yerine getirdiğini bir uçta 1,30 diğerinden 1,40 dır. Aynı anlamış oluruz. mevkide olan pencereler karşılık düşmez Bu makalemizde han, hamam, med­ ve içinde bulundukları kör kemerli çö­ rese v.s. yi mukayeseye sokmak isterdik; kertmelerle aynı mihverde değildir. Üst Fakat uzun olabilmesi ihtimali bizi bu pencerelerin çoğu, hiç bir nizama tabi ol­ arzudan ahkoydu. Kaldı ki müslüman maksızın, alttakilerle bir hizada konma­ diyarında, adı üstünde, cami esastır. Her- mıştır. (Resim: 1, 2, 3, 4) revak pencere­ şcyi ihata eder ve en büyük gelişme o ta­ leri de aynı mesafelerle tevzi edilmemiş­ rafta olmuştur. Bunun içhı Orhan Cami- tir. Kapı mihverden kaçırılmış olup, ey­ inin şimdiye kadar diğer müelUflerin vanın kemerinin bir tarafı karjıdan 38 sm bahsetmediği hususiyetlerini esash olarak daha geniştir (Resim: 1, 4, 5)**. bu bendimizde ele alacağız, ve nihayette Şakulî satıhlara aid bu tafsîlâttan son­ diğer mebaniden pek kısa bahsedeceğiz. ra kubbe ölçüleri bahsine gelince: Reva- km üç orta açıkhğı kubbe ile örtülü olup Orhan Camii, (Resim 1, 2, 3, 4) gö­ ortadaki daha yüksek ve zengin bir mü- rüleceği üzere, yığma taş ayaklara müste- nid, derinliği faz a, yüksek ve mütenasib 21. Bu arada çıkan Semavi Eyke Bey'in, Sedad Çe- bir revakla başlar. Medhal, revak iç du­ tinm;'ın «eserlerine dayanmak suretiyle» hazırladığı Za­ varının yüzünden epeyce içeride, kencıer- viyeler ve Zaviyeli Camiler, I. U., İktisat Fak. Mec­ muası, 21 G., 1-4 numaradan ayrı'baskı, istanbul 1963, li, kubbeli bir eyvanın nihayctindcdir. Bi­ hakkında da aynı zaviyeden lOzumlu olanı ifa ederiz. rinci kubbenin kaidesi murabba olmayıp 22. Zaten rölövelerde ebSdı rakamla göstermenin mustatildir. ikinci kubbe zemini 55 sm. kat'i lüzumuna kaniiz. Yoksa bina sırlarını, nc rölö- yükseklikte olup bu da müstatildir. Bi­ vcyi yapana ne de tedkik edene fa} eder. Fakat bilhassa bu kadar ichalOfler karjısmda Orhan camii plinına rinci kubbenin iki tarafında 45 er sm. mOmkGn olduğu kadar cbad koyduk. Resimlerden de bu yüksekliğinde uzımlamasına cenah ey­ farklar görülecektir. 78 EKREM HAKXI AYVERDÎ

selles tertibatı ile kemerlere oturmuşdur ik vc sert görünüşlüdür, (Resim: 10). (Resim: 6). Yan açıklıklar, ince kör ke­ Yan kanat eyvanların uzımluğu iki başta merlerle taşırılmış tavanlı çapraz tonoz­ iki ve yanlarda az çıkıntıh diğer iki ke­ dur. Kemer gergileri 18X18 sm. eb'adın­ merle murabba indirilerek üzerine kub­ da meje olup tek numunesi medhal ey­ be, kürevî müselleslerle, oturtulmuştur. vanında kalmış, diğerleri kamalı demir­ Bu kubbelerin kuturları müsavi olmadığı lerle değiştirilmiştir. Zannımızca Par- gibi haricî sağır kasnakları seviyece bir viUee'nin 1863 de bu camide yaptığı ye­ birinden 60 sm. farklıdır (Resim: 11-12). gâne takviye de bu olsa gerektir. Çünkü îmam odası ve minare merdiveni, mah­ eski pencere vaziyetlerini gösteren 1880 zen höcrcsi tulâni tonozla, imam odası gi­ târihlerine ait fotoğraflarda demirler gö­ riş mahalli ve müezzin odası çapraz to­ rülmektedir. Fakat bütün ayaklarda eski nozla örtülüdür. büyük gergilerin izleri mevcuddur. Ke­ mer özcngilerinde ince asabalı,. hafif kep­ Dâhilî plânla alâkadar olduğu için çe bir silme vardır. Bazı kemerler normal cebhc tarifine geçmeden minareyi ele al­ olarak ayak şâkulünde başladığı halde bâ­ mamız daha uygun olur. Evvelce söyle­ zılarında silmenin kenarına kadar gelmiş­ miştik, imam odası dâhile açılan pencere tir (Resim: 5, 7). Revakın iki başı bir vc kapısıyle, medhaldeki pabuçluk ve do- ikiz kemerle süslenmek istenmiştir. Bun­ labiyle, müezzin höcresi de dolab vc pey- lar üç tuğla bir taşla işlenmiş bir büyük kcleriyle tamamen vazifelerini yerine ge­ tahfif kemerinin içinde olup onların ke­ tirebilecek evsafta olduğu gibi, imam o- mer taşları da aynıdır. Kemerlerin silme­ dasmın mütenazırı olan mahal de mina­ leri Bizans tarzına müşabihtir. Küçük ke­ reye çıkışın bajladığı, kurşunluk merdi­ merler ortada sekiz köşeli bir sütunla yap­ veninin bulunduğu aynı zamanda yağ, raklı bir VI-VII. asır Bizans başlığına, kandil, hasır, merdiven gibi levazım ve yanlarda silmcli takoz konsollara oturur. aletlerin saklandığı bir mahzen yeridir. Kurşunluk merdiveni, (Resim: 1) de gö­ Revakın ön kemerlerinden ortadaki, rüldüğü gibi, duvar içinde olup yerden kıvrımlı bir kumaşa benziyen tuğla ter- 2,5 m. yükseklikte başlar; oraya kadar tibâtiyle yapılmıştır. Bu tam bir Selçuk bir dayama merdivenle çıkıhr. Minare süslemesinin yeni bir tatbik şeklidir. Yan merdiveninin ilk 4,00 m.lik kısmı ahşab kemerler çubuk şeklinde tuğlalarla, orta- olup şark-ı şimalî köşesinde nihayet bu­ dakiler Bizans silmelcriyle yapılmıştır. lur. Minarenin başlangıcına kadar ahşab Revakın ön saçağı yanlardan daha yük­ basamakla çıkmak tertibi aynen Çekirge sektir. Hüdavendigâr camiinde de vardır. Bu İç büyük kubbenin kaidesi müstatil- noktada duvar kalınlığına yerleştirilmiş dcn murabbaa toplanmış, bunun için de olan on dane köfeki basamak ilk yapıdan hemen kapı üstüne bir geniş, yanlara iki kalanlardır. Bu köfekilerdcn sonra tuğla dar kemer ilâve olunmuştur. Bu sonuncu­ dolgu üzerine kaygan taşı kaplama olan ların bir uçta çıkıntısı 50, diğerinde 40 sm. yeni basamaklar gelir. Bu son basamak­ dir. Kemerlerden sonra müstevi dört a- lar belki XVII. asırda yapılan şimdiki det köşe alikası teşkil olunarak sekiz kö­ gövdeye aitdir. Bütün bu basamaklar çe­ şeye geçilmiştir. 2,5 metrelik kasnakta iri kirdeksizdir. Bu da eski devirlerden ol­ bademler vardır (Resim: 9). Bu kubbe­ duğuna delildir. Alâaddin Camii minare­ nin kasnağında yedi adet pencere vardır.. si de böyledir. İlk on basamağın bulundu­ Mihrab kubbesi kürevî alikalarla elde edi­ ğu duvarda harç 4 sm. kadar olup beyaz len sekiz köşeye müstenid bir beyzî. kub­ renklidir. Üst kısmında 2,5 sm. ve daha bedir. Kasnağında üç pencere bulunmak­ penbcdir. Minarenin şerefesine ve küla­ tadır. Kuturlar farkı 50 sni. dir. İri mü­ hına bakıp yeniliğine hükmetmemelidir. selleslerin terkibinden yapılmış fırlak gö­ 1903 tarihinden evvel minare külâhı siv­ bekli, altı köşe yıldız ve kenarlarda iki ri ve kurşunlu idi, (Resim: 13) de hafif­ badem bulunan kürevî alikalardır. Arka­ çe görülmektedir. Bu şekilde daha başka BURSA ORHANGAZt CAMÜ VE OSKfANLl MİMARİSİ 79 resimleri de vardır. Ahşab merdiven ve ve her yerde aynı tuğla hatıhyle işlenmiş­ köfeki basamaklar duvardaki birer maz­ tir. Revak cebhesiride de böyledir. Vc galla tenvir edilir. Bu mazgallar asıldan tuğla sıralan iki ve üçerdir. Saçak silme­ olup yeniden açılmamıştır. Minare Mr. leri iki sıra desterc dışı, iki sıra da düz Gabriel'in ihtimal verdiği gibi kapı yan­ tuğladan mürckkebdir. Kurşun eteğiyle larında ve çift değil, sadece sol köşeye ya­ beraber epeyce bir irtifa teşkil eder. İki pılmış ve tekdi. Bu yukarıda söylediğimiz cenah kubbe kasnağının farklı irtifada tertibat bu şıkkı ispata kâfi olmakla be­ olması bu camide görülen iptidailikler­ raber, minarenin saçaklarda mucib oldu­ dendir. Fakat diğer saçakların hepsi bile­ ğu tadilâria da'anlaşılmaktadır. Şöyle ki: rek ve büyük bir ahenk içinde, kademeli garb tarafında imam odasının tonozunun yapılmıştır. Birinci kubbe saçağı ikin­ özengi tarafında bir cörten yapılarak sa­ ciden 60 sm. daha yüksek, kasnağının e- çağın altından sular akıtıldığı halde, (re­ teği ise birincininkinden mürtcfidir. Ce­ sim: 14), şark cihetinde minare buna im­ nahların saçak silmesi orta kütleden 2,20 kân bırakmamaktadır. Biraz ilerisi de to­ düşüktür. Nihayet revak batı cenahlar­ nozun anahtar seviyesinde olup o kısım­ dan 35 sm., ön cephe ise bundan 1,00 da bir akıntı ile çöreten konamadığından metre daha yüksektir. Çörten ve su akın­ saçak seviyesi düşürülmüş vc sular saçak­ tıları minare bahsinde söylemiştik. Bü­ tan akıtılmışür (resim: 15). İşte bütün tün bu ahenkli anlaştırma, istiyerek, bi­ bu hususiyetler minarenin cami ile bera­ lerek büyük bir meharetle düşünülmüş, ber düşünülerek yapıldığını ap açık gös­ ne kadar tatbikat aksaklığı da olsa umu­ teriyor. mî tesir (fikir) i elde edihniştir. Cebheler yakın vakte kadar bu gün- Tezyinat: Dâhilde eski kalem işle­ .kü şekillerinden biraz farkh idi. (Resim: rinden eser görüknûyor. Belki revak orta 4, 13 ve 16) da görüleceği üzere alt pen­ kubbesindeki kalemde asıldan bir şeyler cereler mustatilî ve başhktan sonrası ka­ vardır, Ahşab işleri de kalmamıştır. İçe­ palı, parmaklıkları da eski tarzda topuz­ ride tezyinat olarak, yukarıda bil-müna- lu idi. 1903 tamirinde bu pencerelerin ke­ sebe bahsi geçen müsellesî tertibaüı vc ki- mer kısımları yırtılarak kemerli pencere tabeli kasnaklar görülmektedir. Mihrab haline sokulmuş, imam odasına bir üst­ XIV. asırda Anadolu'da pek ileri olan al­ lük pencere, şark eyvanına hâriçten bir çı işçiliğinin muvaffak ve muhteşem bir kapı açılmıştı; (resim: 16) da bu kapı, eseridir, (resim:20). Pek ziyade boyan­ (resim: 13) pencere yoktur. KezâUk mış olmakla beraber, esas hatlarını muha­ mihrab çıkıntısının üst pencereleri 12 sm. faza etmektedir. Yağlı boyah dairevî derinliğinde yukarıdan aşağıya devam e- höcrenin üstünde yedi sıra zarif istalak- den kitabe satıhlarından daha içeride bir titli bir yaşmak vardır. Bugün yaldızlı­ ikinci çökertme yüzde bulunurken tamir­ dır; aslında da belki öyle idi. Yaşmağın de bunlar düzeltilmiştir-(resim: 13,17,18) etrafı kabartma rumilerle süslüdür. Mih­ Koyduğumuz eski fotoğraflarda yan ce­ rabın etraf kuşağı sekizli kabartma yıl- nahlarda kapatılmış üstlük pencere izleri dızh bir asabeden sonra, zengin bir ista- görülmektedir. Bunlardan garbta açıldığı lâktit kuşakla çevrilmiştir. Kenarlarda halde (resim: 19) şarkta olan ikisi açıl­ ince kabartma bir su, üstte de üç köşe bir mamıştır. Cebheler bazı yerde sıra teşkil tac bulunmaktadır. Bu tac kısmında bo­ edip bazı yerlerde hiç bir kayda tabi ol­ ya ile yazılmış ji-i>Jır_ JUT «I J'j madan işlenen (resim: 19), silisî dere ta­ sından yapılmış, araya yer'yer ufkî ve şa­ kulî, bazan tek bazan çift, tuğla konmuş­ âyet-i kerimesi vardır. Bu 1281 (1864) tur. Hiçbir zaman Bizans cebhe örgüsü­ ParviU^e'nin tamir tarihine de tevafuk ne benzemez; malzemenin zoru ile yapıl­ etmektedir. alı? bir tarzdır. Kubbe kasnakları ise iti­ Bu mihrabın sonradan yapıldığına na istediğinden daha muntazamca taşla dair bir vesika bulunmadıkça aksini dü- 80 EKREM HAKKI AYVERDİ

şünmek caiz olmasa gerektir. XIV, asır medreselerinin kapah ve tek eyvanlı o- Anadolu'da alçı işlerinin çok zengin ve lanlariyle terkibinden doğmuşttr. Bunun­ müterakki olduğu bir devirdir. İznik Or­ la beraber cehubta tonoz yerine kubbe han Gazi Camii harabeleri içinde mihra­ koymakla basit bir birleştirmede kalma­ bın parçalarına tesadüf edildiği gibi, da­ yıp bir derece daha müterakki bir tarza ha evvel Genbenüz Köyünde Samsa Ça­ ulaşmıjtır. Aşağıda izah edeceğimiz re­ vuş Camiinde, pek müzeyyen harab mih­ vak da bu plâna revnak vermektedir. rabı, Behram Kale köyünde Hüdâvendi- ister terkib • olsun, ister bir istiare, gâr Camii, Şehadet Camii ve Çekirge camie tatbik edilmiş olması orijinal bir Camii mihrabları göz önünde oldukça hamledir. başka türlü düşünülemez. Bu plân bir cami için ideâl midir? Haricî tertibat, tuğla işçilikten ve bir Böyle bir iddiada bulunulamaz. Toplu ve de revak orta kubbesinin kuşağından iba­ merkezî bir plâna sahib olmak yolunda rettir. Kuşak yatık ve dik yerlerde büyük bir gayrettir; fakat arzuyu tam tahakkuk maharetle bağdaştırılmıştır (resim: 6). ettirememiştir. Mimari dehanın zirvesine Cebhe tuğla tezyinatı, kemer başları ve daha birkaç basamak lâzım gelirdi, gel­ kör kitabelerdeki destere dişlerinden ve miştir de. Bir asır müddetle birçok benze­ dairevî kuşlardan (resim: 19), mürek- rinin yapılması, önde hazır bir misal ol­ kebtir. Revak cebhesinde, (resim: 21), masından ve hepsinin fevkinde bu plânın dairevî Bizans-vari bir kursla, (resim: pek kolay, inşası süratli ve ucuz olması 22), bir Selçuk yıldızı yan yana bulun­ sebebiledir. Ebadına nazaran (fikir) in makta, orta kemerde bir kumaş motifini istediği irtifaı yalnız ortadaki mahdud andıran katmer katmer bir . iş yer almak­ sahalı iki kubbeye hasredip yanları daha tadır, (resim 23). İkiz kemerlerden alçak olarak da kapatabilmek ve bu ce­ şarktaki iki renkli mermerden baklavah, nahları orta yüksekliğe bir istinad kütle­ (resim: 24), garbtaki çift renkli murab- si gibi kullanarak hafif bir bina yapabil­ balardan bir kaplama vardır, (resim: 25, mek az ustalık değildir. Eğer Orhan Ca­ 26) : Taş işçiliği ise silmeler ve iki konsol­ mii iç sahasında tek kubbeli bir bina is- dan ibarettir, (resim: 27). Binanın için­ tenseydi, 19 m. kubbeli bir cami inşası de çini eseri yoktur. Yalnız hâriçte mih- lâzım gelirdi. Bu ebada varınca kubbe ve rab arkasında çinilerden yapılmış bir ki- duvarlar ehemmiyet kesbeder ve masraf tâbe vardır. Onun eski olması muhtemel­ kabarır. Bu tarz-ı hal cami içinde fil aya­ dir. İznik Orhan camiinde de çini vardır. ğı yapmak cesareti yerleşip umumîleşin- ceye kadar devam etti. Bu plân tarzı Or­ • han camiinin getirdiği birinci unsurdur.

Bursa Orhan Camiinin bu mimarı 2 — Bu cami mükemmel bir revak ve inşaî tavsifi artık bizde bir fikir ve ka­ üslûbu yerleştirmiştir. Vakıa bundan ev­ naat hâsıl etmiş olmalıdır. Cami deyince vel Bursa Alâüddin Camii ve İznik Hacı göz önüne geliveren, o içimize işlemiş ve Özbek Camiinde dar ve ufak irevaklar bu bizdendir diye gözlerimizi parlatan o vardı. Fakat onlar böyle bir peristil gibi hayat dolu (varlık) m vasıflarını bize binayı takdim edici bir unsur mahiyetin­ tebşir etmektedir: de değildir. Orhan Camii revaktan mak- 1 — Plân: Direkli ve dağınık cami sud olan mana ve vazifeyi yerleştirip çak­ fikrinden kurtulmanın ilk merhalesidir; mıştır. Bu revak âbidelere ruhî ve maddî asla nihaî değildir. Yassı ve basık olmaya bir hazırlık yeridir; açık hava ile harîm makûm olan, çatılı veya kubbeli, çok di­ arasında bir mütevassıttır. Eğer kapalı ol­ rekli cami tertibinden sıyrılmak şartiyle saydı bu vazifeyi göremezdi. Bu nokta büyükçe bir saha elde etmek (fikir) i, çok mühimdir ve sırf Osmanlı eserlerine böyle bir deneme ile tatbik sahasına geç­ has bir buluştur. Yoksa Mr. Gabriel'in ti. Bu plân üç eyvanlı, açık avlulu Selçuk mütereddidâne söylediği gibi «... bazı ki- E. H. Ayverdi

us LU

< 1

---iv «•1 ^V-v,v-»

\

\ «-t f^^^

Q3» ma • • 517

'I / 'ı / t.1 4

s > / I I i ı: \ i' " —-i —-t »os «Si 4 OK 1 İSO • »W tu

İS

' î ^Kj =^j_uc^ \1 !' s ;; 1; s 'l II -X !! o Jüî Miıi-

Res- 1 — Orhan Cami'i plânı.

Vakt^Uır Oergiıı VI. al 5ZÎ

ot»

Va\ı,'l,ır Dergisi VI. •

IHI

Res. 3 — Orhan Cami'i ön cebhesi. ^3 fi Res. 5 — Orhan Cami'i medhali. Res. 7 — Orhan Cami'i revak orta kemeri. Res. 9 - Orhan Cami'i birinci kubbe kasnağı. Res. 8 - Orhan Cami'i revak yan kemerleri. Iı. H. Ayverdı

Res. 6 - Orhan Cami i revak orta kubbesi.

52

Re.s. 10 Orhan Cami'i ikinci kubbe köşe a lîkalan. Vıı\ı'l:ir Vergisi VI. «

E. H. Ayverd- E. H. Ayvenli

Rcs. 12 — Orhan Cami'i garb cenahı kubbe kasnağı. 4

it

7>

T:

Rcs. 13 Orhan Cami'i garb cebhesi (takriben 1300 «1882» lariiıindeki resmi). Res. 15 — Orhan Cami'i şark tarafı (Mazgallara dikkat!).

Res. 16 — Orhan Cami'i şark cebhesi (1880'deki resmi). l'ıik^ıfltir Derilisi İS 5 f *- w.'"*-

Res. 17 — Orhan Canni'i cenub cebhesi. Rps 18 Orhan Cami"i mihrab çıkmtısmda tâdil olmuş pencere. it

»5^

t. m • " 1^

"SN ^1 ir

a» /

Res. 19 — OrİKin Cami'i cebh? iirgiisii ve as,lın;ı irca onman ıjt-ncere.

*

i

Res. 21 — Orhan Cami'i revakta dairevî kurs. 4 1Î ^

i.

• .A

V X»

Res. 22 — Orhan Cami i rcvakta yildizh kurs.

•I i

Res 23 — Orhan Cami i re\aki orta kemeri. ^^^^ •" •İt ^ - <

A5i

M' 4

•; .' •

Res. 20 - Orhan Cami'i mihrabı. Res. 24 - Orhan Cami'i şark tarafı ikiz kemeri. K. H. Ayı/erdi

wttC^î»-- .••'W- .^oa^

sn •s

if* ^^^^^

, 4

Res. 25 — Orhan Cami'i garb tarafı ikiz kemeri. f V .

Rcs. 26 Orhan Cami'i garb taralı ikiz kemeri satıh kaplaması. Va\ıHır Dersisı VI. E. H. Ay verdi

^

Res. 27 — Orhan Cami'i kemer konsolu ve silmeler.

laiıfl IIURSA ORHANGAZİ CAMll VE OSMANLI MİMARİSİ 81

liselerin haricî nartekslerini hatırlatan bir başka birşey yoktur. .Bdki kalem tezyi­ unsur» değildir Narteks henüz vaftiz natı ve güzel kapı ve kanatlar ve minber olmamışların âyîn-i ruhanîyi uzaktan vardı; bugün bunlar hakkında müsbet dinlemeleri için yapılmış bir Araf'dır. veya menfi bir fikrimiz yoktur. Revak ise cennet sofasıdır. Bu da Orhan Camiinin ikinci vasfıdır. îştc bu dördüncü umde ile müstak­ bel mimarinin esas unsurlarından birinin 3 — Orhan Camii hiç üstünde du­ menşei, hocaları Selçukîlcr ve herşeyleri- rulmayan, hatta durulunca hayret edile­ ni avuçlarının içine aldıkları Bizanslıla­ bilecek bir unsuru esaslı ölçüleriyle mi­ rın tamamen zıddma, tezyinatta asgarî mariye maletmiştir. Bu gün biz alt kat ile iktifa ve muayyen vc malûm yerlere pencereleri olmadığından tabiat manza­ hasrı esası konmuş bulunmaktadır. raları ve ışık görülmeyen bir camii akla getiremeyiz. Fakat ne yapalım ki o devre 5 — Bünyeden doğan mimari ve mi­ kadar olan Arab ve Selçuk camilerinde mari nisbet: 12 sene evvel bu vasıflan bu tabiata açılmış alt sıra pencereleri yok­ Fatih devri eserlerinde bulmuş ve tafsi- tur; ilk sıra pencere yerden 3-4 m. yük­ len belirtimştikŞimdi de Orhan Ca­ seklikten başlar. KiHseler ve bu arada miinin bu meziyeti nefsinde topladığını Osmanlılara komşu olan Bizans'ınkiler söyliyeceğiz. de böyledir. Bu camide birden hemen Orta hacmi teşkil eden kubbelerin ve yerle beraber pencereler konarak tabiat kasnaklarla saçaklarının vaziyeti, bunla­ da namaz safına sokulmuştur. Osmanh- rın cenahlarla bağlanış ve nisbetleri, rc- lar camie tahvil ettikleri bütün kiliseler­ vakın bütün bunlarla imtizacı, saçak kor­ de, zemin seviyesinde pencereler açarak, nişlerinin dalgalanmasından doğan süzü- binalara nefes aldırmışlardır. lüş son derece mütenasib, aksaksız ve ka­ deme kademe hareketli bir manzara vü­ Pencerenin noksanlığı ancak yok o- cuda getirmiştir (Resim: 4, 13, 15 ve di­ lursa anlaşılır. Çckirgc'dcki Hüdavendi- ğerleri). Dâhilin plânı daha ilk bakışta gâr Camiinin ilk yapısında alt kat pence­ âdeta okunmaktadır. Tenasüh, selâbet, o- re yoktu; her ne sebeble ise böyle yapıl­ turaklılık içinde hareket, binanın vazife­ mıştı. Sonradan bu noksanlık hissedile­ sini hârice ihsas vc ifşa ediş, samimiyet, rek altı büyük pencere açılmıştır. Bunları tabiatle bağdaşan ve kademe kademe yük­ kapadığımızı bir an tasavvur etsek cami selip bir noktada toplanış yani, Osmanh yine kilise havasına bürünür. Hüdaven- camilerinde mimarinin son safhası, ehra­ digâr devri nedense bu noksan ile malûl­ mı bünye. Bu evsafın birer tarafı muhak­ dür; Şchadet Camiinde de yoktur, Kc- kak Bursa Orhan camiine düğümlenmiş malli, Tuzla, Behram, Kale Köylerinde- bulunmaktadır. kiler de pek azdı. Bu da üçüncü ehemmi­ yetli unsurdur. Mukadder bir sual burada da akla gelebilir; bu kadar kıymeti olan Orhan 4 — Bu Orhan Camiinde tezyinatta Camii zamanımızda niçin daha evvel imsak umdesinin başlangıcını bulmakta­ (keşif) edilemedi. Daha evvelleri de bu yız. Süs nereye lâzımsa, neresi tebaıüz et­ iş ne için ehemmiyetli tutulmadı? Ne i- tirilmek isteniyorsa oraya konmuş, gerisi çin tam anlaşılmadı.'' Bunun müteaddit kendi mimari bünyelerini cömertçe gös­ cebheli amilleri vardır. termeğe bırakılmıştır. Bu binada revak kemerleri ve cebhesi hafifçe tezyin edil­ a) Orhan Gazi şehri kaleden çıka­ miştir. Düşünmeli ki yanlardaki ikiz ke­ rak Aşağı Hisar içinde, hanı, hamamı, merler insana büyük süs israfı gibi gel­ tabhanc, medrese, aşhane ve mektebini mektedir. Diğer cebhclerd-: kurslar, des- yaptığı zaman cami de ana müessesesi idi. terc dişleri ve saçak silmelerinden başka O zaman ehemmiyetli tutulmadığını hiç bir şey yoktur. Dâhilde de bir mihrab, bir ıjuD'i; j I •' 23. A. Gabriel, a.e. ^7. $. miktar da alika ve kasnak yıldızlarından 24. E. H. A. Fatih Devri Mimarisi, 472-480 S. 82 EKREM HAKKI AYVERDİ

kimse iddia edemez. 60-70 sene vazifesi­ istense de yakılamıyacağmı ve bugünkü ni yaptı; birçok esere kaynak oldu. Fakat binanın Çelebi devrinin ince tekniğine inşasından 60 sene sonra 150 m. mesafe­ sahib olmadığını izah ettik. Bazı binala­ sine sekiz misli büyüklükde Ulu Camiin rın böyle yanlış anlaşılma taUi vardır. İlk inşası, Orhan Camiini ikinci dereceye dü­ Fatih Camiini şimdikinden daha küçük şürdü. Bursa fetholunduğu zaman, üç ve Hazret-i Fatih'in cesedinin, şimdiki çeyrek asır sonra Osmanlı Devletinin Yıl­ nıihrab duvarı altında gömülü kaldığı dırım Hân'ın ulaştırdığı hududlara sahib hakkındaki pek ziyade hatalı düşünce gi­ olacağını, bu kadar şevket ve istikrar ka­ bi. zanacağını belki kimse tşhmin edemez­ di; Orhan Camii çarşı ve aşağı mahalleler • semtine gayrı kâfi gelmeğe başlayınca, Osmanlı mimarisinin menşeini izah Sultan Ahmed'den daha büyük olan Ulu için tek bir camii ele aldık. Halbuki ca­ Cami yapıldı ve merkez semtinin birinci miden başka diğer hizmetler için yapıl­ mabedi oldu; hakkında halk efsaneleri, mış birçok binalar vardır. Onlara naza­ su cdebiyatiyle mümteziç bir şekilde mey­ ran Orhan Camiinin derece ve ehemmi­ danı aldı; şöhreti devlete yayıldı. Orhan yeti nedir? camii de terkedilmedi, mütemadiyen i- mar gördü, amma müdavimleri civar hal­ Kendi nevi içinde bu cami, müstak­ ka münhasır kaldı. Her iki cami bugün belde yapılan ve dünya yapıcılık sanatı­ de ayni vaziyettedir. nın tasnif hârici harikaları olan selatin camileriylc haşmet, maddî ve manevî b) Ulu Camiden sonra XV. asırda ölçü ve tutum, ruhaniyet bakunından ta- Koza Hanı, camiin 5 m. mesafesine ka­ biatiylc boy ölçüşcmez. Fakat onların dar sokuldu, şimal tarafını sardı. hâiz olduğu daha pek çok vasfın cn esas­ c) XIX. .asırda Bursa'ya gelen sey­ lılarından olup yukarıda beş maddede yahların gözüne bu Orhan Camii çarp­ gösterdiğimiz ana prensiblerin hepsini madı. Tarihî malûmattan mahrum olan nefsinde cemeder. Bu mimari usulünü bu insanların zaten Osmanlı mimarisini tek kelime ile (klâsik) ismi altında ifade anlamalarına imkân yoktu. Yalnız gös­ etmek onu dondurmak ve cansız hâle terişli olanın üstünde duruyorlardı. XX. sokmaktır. Bu sanat ölçüsü, şaha kalkmış asırda cenubtaki ana yol yükseltildiğin­ bir cemaatin erkekçe göğüs kabartması- den cami çukurda kalmış, karşısına koca­ dır. Orhan Camii de, kendi mimarisini man kızıl Belediye dairesi oturtulmuştu. kendi elleriyle yuğurmağa karar vermiş (O sırada camii.n cebheleri de tâdil gör­ bu cemiyetin, zevahirde acemice, fakat a- müş, gergiler demire tahvil) edilmiş ol­ sılda ve fikirde çok ileri ve büyük, şim­ makla seyyahlar bunlara bakıp yeni bir dilik (çelimsiz) ilk mimari eseridir. bina gibi mi gördüler? Her halde epey Halbuki diğer yapı nevileri çelimsiz farklı olduğu koyduğumuz eski resim­ dahi olmaktan uzaktır. Meselâ hanı, ha­ lerinden anlaşılan bu cebhelerde onları a- mamı, medresesi hiç de ölçü bakımından lâkasız bırakmıştır. ufak değildir. Gönül isterdi ki onları da d) Ecnebi ve yerli muharrirler ara­ rölöveleriyle izah edelim. Fakat makaleyi sında yerleşmiş ve doğru olup olmadığı uzatmak istemiyoruz. İnşallah onları bu bir tenkid süzgecinden geçirilmek lüzu­ devirleri içine alacak olan kitabımızda mu duyulmamış olan bir cihet de bu ca­ takdim ederiz. miin Karamanoğlu tarafından yakıldık­ Bunlardan meselâ Emîr Hanı hemen tan sonra tamamen yeniden yapıldığıdır. hemen XV. asır hanları ayarındadır. Scl- Wilde'in ve Mr. Gabricl'in evvelki fikri­ çukîlerden şehir içi ticaret hanı kalmamış ni bildirmiştik. Binanın ahşab olduğunu olmakla beraber her halde o devrin meş­ bile düşünmek istiyenler çıktı (bk. Se­ hur kervansaraylariylc aynı ölçülere sahib mavî Eyice, zâviycler ve zâviyeli camiler, olanları vardı. Olmasa da sadece kervan­ İstanbul, 1963, 37 S.). Halbuki yakılmak saraylar da nümunc olabilirdi. Emîr Ha- BURSA ORHANGAZİ CAMİİ VE OSMANLI MİMARİSİ 85

nı bunlara istinaden yapıldı. 38 höcresi, Medreseye gelince: Bir Osmanh tar­ geniş avlusuylc yanındaki Koza Hanın­ zı olan bu ölçüde açık avlulu ve som di­ dan pek geri kalan tarafı yoktur. rek eyvanh medreseye nümune olarak meselâ Iznik'dcki Süleyman Paşa medre­ Belki onun kadar itinalı değildir, sesi elimizdedir. Daha sonraki medrese­ denebilir. Kapı cebhesi zelzelede yıkılıp lerden farkı inşaatın ibüdai olmasıdır yeniden yapıldığından büyük bir kapısı Yoksa revak, avlu, dershane, hücreler, o- olup olmadığı hakkında bir fikir beyanı caklar müderrisin hususi kullanacağı ma­ kabil değildir. hal ve tenvirat bakımından mükcmmer Hamam için de böyledir. Elimizde düşünülmüş bir eserdir. Maalesef bugün tam bir Selçuk hamamı geçmemiştir, a- pek harab vc metruk bir haldedir. ma vücudundan şübhe edilemez. Orhan hamamı, camiinden daha büyük kubbesi Bu üç yapı nevi istikbaldekilerin birer 12 m, muntazam ılıklık ve sıcaklık tcş- numunesidir. Onlara örnek ve mikyas ol­ kilâtiyle mükemmel bir çift hamamdır. muştur. Fakat bu üç nevideki terakki, Kubbeleri oldukça müzeyyendir; bazıla­ cami sahasmda inanılmaz yükselmenin rının dilimli müselles kuşaklan pek sa- yanmda sönük kalır. natkâranedir. Belki duvarlar da hamam­ dan madup olan süslülük vasfını haizdir. Bu yüzdendir ki Osmanh mimarisi­ Fakat bu binâ senelerce çarşı ve kahve nin asıl binası olan camideki istihale, bu olarak kuUandmış, pek büyük tehavvülâ- sanata kıstas teşkil eder. Bu Orhan Ca­ ta duçar olduğundan daha fazla beyan-ı mii de kıstasın mikyaslarından biri ve bi­ fikr etmek güçtür. rincisidir. VAKIFLARIN GÖRDÜĞÜ ÇEŞİTLİ HİZMETLER

ŞAKİR BERKÎ

Vakıflardan maksad, Medeni kanun­ ğurda yapılan âbideler dolayısiy- dan evvelki vc sonraki tesislerdir. Zira le, milletin tarihini vc turistik Vakıfla tesis arasında gaye itibariyle tam imkânlanm zenginleştirmek. bir birlik vardır; aradaki teknik farklar nazara abnmaz, Binnetice bu yazı, aynı 5 — MiUî servetin daimî surctdc işletil­ zamanda vakıf ve tesislerin oynadığı içti­ mesi ile muattal kalmasına engel mai, mali, iktisadi ve hattâ siyasi roUcr i- olmak. çin müşterektir. 6 — Millî Eğitim sahasında rol almak. Tarihçe itibariyle, İslâm dininde içti­ Sayılan bu hizmetleri vc şümulünü mai yardımın ferdî mamelekle teminine anlayabilmek için her biri üzerinde ayrı matuf olan sadaka' vazifesinin alabildi­ ayn durmak zaruridir. ğine gelişmesiyle inkişaf etmiş olan Va­ kıflar, iyice belirtilmediği zaman yal­ 1 — Vâkıfın servet ve parasının bey­ nız «hayrî müesscso) şcklmdc ifade olu­ hude ve fuzuli yere sarf edilmemesini te­ nur. Bu ibareye bakılacak vc saplanıla­ min etme\: cak olursa, vakıf ve tesisin gayesi şümul- süz gibi görülür. Hakikati halde, Vakıf­ Vakıf yapanlar, yapacakları tesisle ha­ lar, aşağıda izahına çahşılacak olan çok yatta olduğu gibi, öldükten sonra da ha­ cepheli hizmet görmektedir ki, bunlar­ yır işlemeye devam etmek arzularını tat­ dan bir kısmı bizzat vakıf yapanın fay­ min ederler. Dinî ve içtimai şahsiyetinde dasına, diğerleri de cemiyetin ve hattâ 1. Sadaka, Devlet, fcrd ve sair toplum himmeti Devlet hükmî şahsiyetinin yararınadır. ile, çalıjamıyacak durumda olan mûslüman veya gayr-ı Vakıflarm bu şümullü hizmetleri u- mflslim ve hattâ hiç bir dine salik olmıyan hemcinslere mumiyetle altı kısımda mütalâa edilebi­ ferdî mamelekden yapılan teberru'dur. Aç insan, her lir: gayrete rağmen, i} bulup çalışmak bahtiyarlığından mahrum insan, ya hırsızhk yapacak veya dolandırıcılık 1 — Vâkıfın (vakıf tesis yapanm) ser­ irtikîp eylemeğe mecbur kalacak, yahut yol keçi adam soymakla ölmemek için uğr^acaktır. Bu haslet nesebi vet ve parasınm beyhude ve fuzu­ ve içtimai mevkii ile ahUkı ne olursa olsun her insan li yerlere sarfına mâni olmak. için mO}tetektir. Sadaka, yukarıda sayılan fiilleri finli' yen, muhuçlarla muhtaç olmıyanlan kaıdQİe}ttren, 2 — Fakr-u zarurette olanlara iktisadi ferdî gayret ve maroelkle yardımlaşmadır: tefahur için vc mali vc binnetice içtimai yar­ değil. Allah rızası için verilir, inananlar için Hisab Gü­ nündeki mükâfatı haktır ve büyüktür. AjikJr surette dım sağlamak. verilmesini tensib buyuran Kur'in-ı Kerimde gizli ve^ rilmesi, yardım görenin izzet-i nefsini siyanet sebd>i ile, 3 — Bütçesiyle âmme hizmetlerini taın daha fazileti) bjr hareketdir. OnÇfnk kaydedilmelidir mânasiyle göremiyen Dçvlctlçrc ki, s;tdakayı tensib buyurmBf olan fCWtnri ^erim, di­ âmme hizmetlerinin görülmesm- lenciliği, yani muhtaç olmadığı halde vc çali}abilir vrf de vc şümulünde ferdî mamelekin i; bulabilir bir muhitte olduğu halde, insanların sada - kayı dinî ve insanî vazife-addeden en samimi hissiyatını iştiraki suretiyle yardım etmek, istismara yellenerek Allah rızası için el açmayı tdet edi­ nenleri ukbih eder; çünkü Kur'tn'da her jeyden ervel 4 — Milletin dinî ihtiyaçlarmı, âyin vc kendi emeği ve alın teriyle kazanmak tavsiye buyrulmu}, ibadet arzularmı tatmin ve bu u- emredilmiştir. »6 SAKİR 13ERKİ

İçtimai yardım terbiyesi mevcut olanlar, sonra tatmin edilmez; vâkıf yaşarken de servetlerini bazı fuzuli eğlence yerlerinde, aynı arzuyu tatmin edebilir. Gerek İslâm sefahet âlemleri masalarında, devamlı şans hukukunda, gerek muasır medeni hukuk oyunlarında elden çıkarmakdan çekinir­ sistemlerinde resmi senet ve ölüme bağlı ler. Bu yerlere sarf edeceklerine vakıf tasarrufla tesis ve vakıf kabul edilmiş ol­ yapmayı tercihle israf konusu olabilecek duğundan vakıf yapacak olanlar resmi se­ servederini içtimai yardım uğruna teberrü netle vakıf yapma imkânından faydalana­ ederler. İslam Dininde israf, âyet-i keri­ rak ölümlerinden evvel de mallarından melerle memnu olduğundan, müslüman bir kısmını âmmeye ^ vakfederek toplum halkın ve zenginlerin, servetlerini israf hayatı için zaruri olan devamlı yardımlaş­ etmeyip vakfeylemek suretiyle devamlı mayı hayatlarında gerçekleştirebilirler. yardıma tahsis etmeleri farz kadar kuv­ vetli bir vazifedir, işte vakıf insanların ve Vakıfların bu ikinci hizmeti sosyal a- her şeyden evvel bazı müslüman zengin - dalet dâvasına ferdî mamelekin iştirakini lerin faydasız ve fuzuli tasarruflarını ön­ ifade eder. Sosyal adalet, yani içtimai, ma­ ler ve bu gibilerin beyhude yere sarfedile- lî ve iktisadi hak ve nasafet, her şeyden cek olan servetlerinin müsbct sahalara tah­ evvel her vatandaşın iktisadi ve mali du­ sisine vesile olur ki bunun ferde ve cemi­ rum itibariyle vasati bir şekilde refah se­ yete olan faydası izaha ihtiyaç göstermez. viyesine ulaştırılması demektir. Bu bir Bu itibarla Hz. Muhammed, Kur'- idealdir, devletlerin gücü ve milletin ha­ an-ı kerimin çok sık telkin buyurduğu yırseverliği nisbetinde tahakkuk edebilir. sadakaya dair âyet-i kerinielere istinadla Sosyal adalet, yalnız muayyen bir zümre vakfı mütemadiyen teşvik eylemiş ve ken­ vatandaşın değil, memur, her nevi işçi* dileri de hayatlarında her fırsatta vakıf köylü, tüccar ve sanat erbabının vasati, yaparak vakfa dair tavsiyelerini bilfiil tat­ malî ve iktisadi durumlarının temini ilc bik eylemişlerdir. Islâmda vakfın mebzul Hükümetçe ve milletçe gerçekleştirilme­ olması ve bilhassa ileri müslümanlarla, o- si icab eden bir mefhumdur; sosyal ada­ kumuş müminlerin vakıf yapmış olma­ letin ferahta müsavat şeklinde tarifine kal­ ları hep bu sünnete imtisalcn ve hürme- kışmak bir hayaldir; tahakkuk etmiyecek tendir. Bu sünnetle beslenmiş olan müs- ve daha ziyade siyasi edebiyat mahiyeti arz lümanlar, fazla servetlerini fusuli ve fay­ eden tariflerden kaçınılmalı, tahakkuk dasız israf alanlarında heba etmezler; edebilecek olan, akla yakın tariflere itibar Kur'ân'da da mükâfatı sık sık ifade buy- olunmalıdır. İşte İslâmiyet sosyal adalet rulan muhtaç âmmeye sadaka, malî kud­ dâvasını böyle ele almış, ve refahta müsa­ reti yetersiz devlete yardım gibi aslî iki vatı değil, milletteki her zümrenin iktisa­ gayesi bulunan vakıf müessesesi ilc teber­ dî ve malî vasat seviyesini temin dâvası­ rü ederler. Mamafih, şuna işaret edelim ki, na parmak basmış, sosyal adalet lafzını vakfı yalnız dindarlar, müslümanlar yap - mülkiyette müsavat esası ile asla karışür- maz; insanî hisleri kuvvetli olan asil yara- mamış ve mefhuma makul ve en geniş tılışlı kimseler de yapabilirler. İnsanların ekserisi bu ruh asaleti ile yaratılmış olduk­ 2. VaV.ll âmmcjc yapıLın yardımdır; aksi halde larından, Kur'ân-ı Kerîm ve Hadisler bu Medeni Kanundaki hibe veya teberru hükümleri cere­ yan eder. Bir şahsm t>ir kütûphânc tesis ederek fakir ta­ asil yaradılışı teşvik buyurmuş ve bu suret­ lebenin okumalarına t.ıhsis etmesi vakıftır; fakat bu le İslâm âlemi ve bilhassa müslüman kütüphaneyi isim zikrederek muayyen fakir talebeye Türklerde vakıf meyli ebedileşmiştir. tahsis etse, teberrudur. Keza, bir }ahıs muayyen bir pa­ ra ile fakir talebenin iadesini temine ait bir tahsiste bulunsa, bu vakıftır; aynı para isim zikri suretiyle a- 2 — Fa\r-u zarurette olanlara içtimai dcdi ne kadar fazla olursa olsun fakir talebenin iade­ yardım : sine hasrolunsa teberrudur. 3. I}Ç' •• amele demek değildir; her nevi fikir ve Vakıfların gördüğü ikinci hizmet emek saliibi işçidir. Bu itibarU içtimai adaleti yalnız muhtaç kimselere "ölümden sonra dahi sa­ amele veya fabrikalarda çalışan işçilere hasretmek yan­ lıştır; çünkü sosyal adalet, adı da üzerinde olduğu gibi daka ile yardımdan ibarettir. Bu devamlı camianın bütün unsurlarının vasati refah seviyesini te­ yardım ihtiyacı yalnız vâkıfın ölümünden min iddia ve dâvasında olan bir mefhumdur. VAKIFLARIN GÖRDÜĞÜ ÇEStTLi HİZMETLER 87

manasını vererek vakıfları da sosyal ada­ hatta tâbiiyetsiz olan hemcinslerin büyük let (içtimai yardımlaşma) düşüncesiyle ha­ yardımcısıdır. Devlet, Kızılay, öksüz rekete getirmiştir. Hayrî vakıflar bunun Yurdlan... gibi müesseselerin yardımda en tipik misalidir. aciz gösterdikleri bu kabîl bahtsızların Vakıflar mirasçıların .haklarını da ip­ iztırabını az çok dindirirler. Böyle vakıf­ tal etmez. Binnctice hayri vakıflar da mi­ lar oldukça fakirlerin sokaklarda el aça­ rasçı haklarını ihlâl ederek içtimaî adalet rak dilenmeye, halktan teberru ricasında temin edecek iken bir yandan da içtimai bulunmaya hakları, da olmaz. Dilencilik adaletsizliğe vesile olmazlar. Çünkü gerek içtimai yardım müesseselerinin fazlalaştı­ İslâm hukukunda, gerek muasır medeni rılması ile menedilebilir; kırbaçla, şiddetle hukuk sistemlerinde ferdî mülkiyetin bir ve nasihatle değil. Her türlü çabalaması­ tatbikatından başka bir şey olmıyan mi­ na rağmen Devlet kapısında iş bulamıyan- ras hakkı üzerinde titizlik gösterilmiş ve 1ar, aile sinelerinde çalışma imkânına na­ tesis yapanın vakıf arzusu mirasçıların il olamıyanlar, akrabalarının ve komşu­ rnahfuz hisseleri çerçevesinde kabil-i ta­ larının desteklenmesiyle kalkınmaya ve hakkuk addedikniştir. Vasiyetle, daha u- vaziyetlerini düzeltmeye teşvik olunmı- mumi tabirlere göre ölüme bağlı tasarruf­ yanlar elbetteki dileneceklerdir; çünkü la vakıf yapanlar, ancak tasarruf nisabı ü- insan, fıtraten sefalet içinde yüzse bile ha­ zerinden mal tahsis cdebiUrler; aksi halde yat hakkından vaz geçemez. Kaydedildiği mahfuz hisseli mirasçılar, tenkis dâvası üzere, dilencilik fakr u zaruret ummanın- ile fazla tahsis edilmiş olan vakıf malı is­ da yüzenlerin yaşamak için yapacakları tirdada haklıdırlar. Keza vâkıf hayatta i- bir çok fenalıkları önler ve Kur'ân-ı Ke­ ken, yani resmi senetle yapılsa hüküm rîmde bunun için mubah görülmüştür. nisbeten böyledir. Keyfiyeti tasrih zaruri­ Fakat hatırlatahm ki, yine daha evvel dir. Bir şahıs yaşadıkça bütün mallarında kaydedilmiş olduğu üzere, Kur'ân-ı Ke­ dilediği gibi tasarrufta serbestir; en yakın rim halkın merhametini, Allah nzası için mirasçıları olan çocukları, karısı dahi ona içtimai, mali yardımı vazife bilen hüsnü­ mallarının hepsini tasarruf etmemesi, bir niyetini ve dindarlığını istismar eden di­ kısmının da kendilerine mirasla intikal et­ lencilikleri hakir görür. Cenab-ı Peygam- mek üzere terekede kalması şeklinde i- bern bu kabil dilenciler hakkındaki çeşit­ mada dahi bulunamazlar. Bunun hukuki li hadisleri tetkik edihneye değer. İşte di- ve ahlaki sebeblerini burada izaha lüzum lencililde şiddetle mücadele bu kabil di­ görmüyoruz. Binaenaleyh,'herkes ölmeden lencilere yöneltilecektir. Muhtaç olmadığı evvel vakıf yapmak istediği takdirde bü­ halde dilenenlerin hali dolandıncıhktan tün mevcudunu vakfedebilir. Ancak bazı başka'bir şey değildir. Medeni Kanun sistemlerinde ölümden bir sene evvel yapılmış olan teberrulann ten­ 3 — Bütçesiyle âmme hizmetlerini kise labi tutulacağı yazıbdır. İsviçre ve tam manasiyle göremiyen devletlere yar­ Türk Medeni Kanunları da bu sistemi dım : kabul etmişlerdir. Görülüyor ki resmi se­ netle vakıf, yani vâkıfın hayatta yaptığı Âmme hukuku icabından olarak her vakıf, içtimai adalete, toplumsal yardım­ âmme hizmetini görmekle mükellef olan: laşmaya daha vasi şekilde iştirâk etmek Devlettir. Fakat Devlet, âmme, millet hiz­ imkânını vermektedir. Aynı zamanda hu­ metlerini bütçesinin iktidarı nisbetindc kuk bilgisi ile de alâkası olan bu mesele­ başarabilir. Bazı devletlerde hazine zayıf lerin hukuk tekniği ile ilgili cihetlerine olduğundan her âmme hizmetini gereği dokunmaya burada mahal ve imkân yok­ gibi ve en çok fayda sağlayıcı şümulde tur. göremez. Hazineyi takviye maksadiylc dc kahredici, halkı ezici, halkm vasati hayat Hayrî vakıflar, her şeye rağmen iş bu­ seviyesini yok edici vergi sisteminden im­ lamamış ve çahşarak kazanmak bahtiyar­ dat dileyemez, tşte bütçesi ancak en zaru­ lığına erişememiş her zümre vatandaşın, rî âmme hizmetlerinin başarılmasına mü- 88 ŞAKİR BERKİ

sait olan memleketlerde vakıflar ve tesis­ vakfiyelerdeki ve tesis scnetlerindeki şart - ler, ferdî mâmelckin âmme hizmetine lan ihlâl etmeden mevcut vakıfları idare yardımı bakımından kayde şayan bir rol etmek, vakıf yapma arzusunun misillen- oynarlar. Bu gibi meqileketlcrde ferdî mcsi için şarttır. Zira, iradelerinin bihak­ mamelek vakıf müessesesi ile âdeta devle- kın yerine getirildiğini gören halk, vakıf tm âmme hizmetleri sahasında destekleyi- yapmakta hiç beis görmez; malını tesis et­ cisidir. Köprüler, hastahane ve revirler, meyi düşünürken endişe duymaksızın mektepler... gibi âmme menfaatine ait mallarını âmme menfaatine tahsis eder. müesseseler vakıflarla ihdas olunarak, mil­ letin, hattâ bütün âmmenin ihtiyacı gö­ 4 — Va\fflar milletin dinî ihtiyaçla- rülür, önemle kaydedilmelidir ki, bütçe­ rint, âyin ve ibadet arzularım tatmin eder. leri çok zengin devletler bile vakıflardan fayda edinirler. Çünkü vakıflar sayesinde Din cemiyetleri, milletlerde ahlâk bir­ kurulan bazı âmme hizmeti müesseseleri­ liği tesis eden ilâhî ahlâk sistemidir, diye ne sarfedilccek olan para hazineden bu de tarif olunabilir. Din sayesindedir ki, müesseselere mukabil sarf edilmez ve bu fertlerin, ailelerin terbiyesi yekdiğerine u- para ile devlet, hazinesi müsait devlet, da­ yar; sokak terbiyesi ile aile terbiyesi ara­ ha başka ve mütenevvi âmme hizmeti gör­ sında uçurum olmaz, okul ve memuriyet mek imkânı bulur. Bu izah anlatır ki zen­ hayatında da aynı ahlâk birliği ve binne- gin devletler bile vakıflardan faydalanırlar tice cemiyet dirliği teessüs eder. Bundan ve vakıf ve tesisler bu suretle zengin dev- dolayıdır ki, lâiklik prensibini benimse­ ledere de faydalı olur. miş olan Avrupa vesair milletlerin dev­ letlerinde dine önem verilmek örf ve âde­ Bunun içindir ki, Amerika gibi en tine saygı gösterile gelmektedir. Avrupa zengin devletlerde bile vakıf yapma fıt­ ve Amerikayı dolaşanlar ve oralarda bu ratı mümkün mertebe teşvik görür ve bu­ sahalarda tetkikler yapmış olanlar, keyfi­ nun içindir ki, o diyarlarda vâsi âmme yetin başka türlü olmadığını müşahede et­ hizmetlerine rağmen vakıf şebekesine te­ mişlerdir. Dinin yukarda kısaca kayde­ sadüf olunur. dilmiş olan toplumsal rolünden dolayıdır ki, Avrupa ve Amerika'da mekteplerde Hastahaneler, revirler, köprüler, kü­ din dersi konmasmda en ufak mahzur tüphaneler, talebe yurdları, meralar... te­ görülmemiştir. Din, yahıız ahkâm ve ah­ şekkül eder. Bu müesseseler âmme hizme­ lâk esaslarından ibaret olmayıp ibadete de tine dahildir ve memleketimiz de dahil büyük önem verdiğinden, cami, mescid, olmak üzere vakfa önem veren sair mem­ sinagog, havra... vakıfları yapılmaktadır. leketlerde bu mevzularda vakıf ve tesişle- Cami ve mescidler, prensip itibariyle iba­ re tesadüf olunur, özel ormanlar dahi det yerleri ohnakla beraber, içlerinde vaiz, vakfedilebilir. Bu bakımdan vakıflar, ve yani din bilgisi verildiğinden, bir bakım­ tesisler memleketin orman dâvasına da dan da halkın din okullarıdır. Demek ca­ hizmet eder; mera vakıfları da yurdun mi ve mescidler, milletin maarif ordusuna toprak hukukuna dahil âmme hizmetine da dahildir, işte bunun içindir ki, islâm yardım eder. Vakıf ve tesislerin bu yar» dini cami ve mescid vakıflarına çok bü - dımlarını çoğaltmak için bunların teftiş yük önem vermiştir, samimi müslümanlar ve murakabcsiylc vazifeli olan resmi mü­ servetlerinin bir cüz'ünü cami ve mescit esseselerin en büyük titizliği göstermeleri vakıflarına hasretmişlerdir. icab eder. Aksi halde, bundan evvelki PcrgidçHi yazıda da kayd edilmiş olduğu Camiler, nıescidlcr, jiiliseler, sinagog­ gibi * fertlerde vakıf ve tesis yapmak he­ lar ve havralar, aynı zamanda bir milletin vesi kalmaz; hali, vakti yerinde olan kim­ muayyen bir tarihteki mimari stiUni gös­ seler servetlerini âmme hizmetinden baş­ teren deliller ve âbideler olduklarından, ka sahalarda elden çıkarmayı tercih eder­ hiç bir devlet lâiklik mülâhazası ile cami ler veya vakfedilecek servet mirasçılara, yani ferdî mcnfaata intikal eder. Bilhassa • 5 sayı, s. 19. VAKIFLARIN GÖRDÜĞÜ ÇEŞİTLİ HİZMETLER 89

ve mescit vakıflarma müstağni kalamaz. 6 — Vakıfların Milli Eğitim sahasm- Aksi hal, tarihi eserleriyle ilgisizliktir. da\i rolleri. Keza cami vc mescitler, kilise ve si­ islâm Dini ilim ve irfana çok büyük nagoglar... bir memleketin turist çeken önem verdiğinden' müslümanlar mektep, varhkları, tarihî âbideleridir. Bu bakım­ yani okul ve medrese, yani en son dere­ dan da hiç bir devletin bu müesseselere cesinde Üniversite demek olan müessese­ ait vakıflara ilgisizlik göstermesi hoş gö­ leri vakıf suretiyle mütemadiyen ve şevk­ rülemez. Millî servetlere ve gelir kaynak­ le ihdas etmişlerdir, Ali Himmet larına ilgi göstermiyen devletler, vazife­ Berki 'nin bu dergide münteşir yazısı - lerini eksik yapan devletlerdir. nın son kısımlarında vakıf medreseler Cami ve mescit, kilise ve sinagog, hakkında icab eden bilgi özlü olarak ve­ havra... vakıflarının gördüğü hizmetleri rilmiştir. Maarif bütçesi ihtiyaca yetişe­ de bu suretle belirtmeğe çalıştıkdan son­ cek kadar okul ve öğretmen tedarikine ra. Vakıfların gördüğü bu çeşitli hizmet­ müsait olmıyan memleketler için Vakıf­ ler karşısında âmme velâyetinin vazifesini ların maarif sahasında da imdada koşan en özlü şekilde kaydederek yazınm ne­ ne hayırlı ve ne kadar şümullü müessese­ tice kısmına geçiyoruz. ler olduğunu izaha ihtiyaç hissedilemez Cami ve mescitlerde vâizjerimizin müslü- 5 — Milî servetin daimi surette isle­ manlara okul vakfı yapmanın önemini, İs­ tilmesi. lâm Dininin ilme verdiği öneme işaret Vakıfların akla gelebilen son hizmeti buyuran Ayet-i Kerîme ve Hadîs-i şerif­ de, vakfa dâhil gayrimenkullerin daimi lerle ifade ve izah etmeleri, dinin memle - olarak istihsal ve gelir kaynağı halinde be­ ket maarif hizmetine iştirâki gibi zarurî kasını temindir. Vakfa veya tesise dâhil faaliyeti cümlesindendir. Ahlâk ve âdaba arazi ve ebniyede aslolan bunların vakfın dine ve bilhassa islâm Dinine aykırı öğ­ gayesini temin maksadiyle dâimi olarak retim sistemi takip etmemek şartiyle her işletilmesi olduğundan, vakıf mevzuu medrese, yani mektep, okul isterse teknik gayrimenkullerin muattal bırakılması ak­ konuyu ihtiva etsin dinen caizdirTek­ la gelemez. Bunun içindir ki, mütevellisi nik terakkiyi istihdaf eden okulların da münkariz vakıflara devlete izafetle âmme vakfa ve tesisinin muteber olduğu cemaa­ vclâyeti el koyar; bu el koymadan maksad te mukni delilleriyle anlatılmah ve müs - mütevellisi kalmamış olan vakıfların tas­ lümanlarda okul tesisi örfünü uyandırma- fiye edilerek mevcudunun âmme menfaa­ hdır. Ahlâk ve âdabla dine muhalif okul tine de olsa sarfedilmesi değil, işletilmesi­ tesislerinin muteber olamıyacağı islâm nin teminidir; yani vakfın gayesinin ta­ Dini icabından olduğu gibi, muasır bütün hakkuk ettirilmesi için, vakıf mevzuu Medeni Kanunların tesis hukuku bahsin­ gayrimenkullerin az çok gelir getirse bi­ de reddettiği bir keyfiyettir. Esasen ah- le, iktisadi, zirai vc ticari sahalarda faal durumunu muhafazadan ibarettir. Mül­ •1. «Bilenlerle bilmiyenlcr hiç müsavi olur mıı?» hak vakıfların mazbut vakıf haline gelme­ Ayct-i Kerimesi, ve «Bejiktcn mezara ka;er fiilinden gelen Professcur (profesör) dür. İlki karıda izah olunan memlekctşümûl fayda Osmanlı Türkçcsi, diğerleri lisanımıza alınmıj fransızca ıstılShlardır. tahakkuk etmeyebilecekti. 90 ŞAKiR BERKI lâka ve dine muarız okul tesisi, Birleş- çin iktiza eden masrafa katlanmakla mü­ mij Milletler însan Hakları Evrensel Be­ kelleftir. Vakfiye veya tesis senedinde ak­ yannamesinin din ve vicdan hürriyetine sine kayıt bulunduğu hallerde hüküm o- saygı ilân etmiş olan ve bütün Dünya A- na göredir. nayasalannda kanuniyet kazanmış bulu­ C — Mazbut, yani mütevellisi mün - nan prensibi karjısmda da merduttur. kariz olduğundan, âmme otoritesince zabt edilmiş olan vakıflarla Hanedan va­ 7 — Netice : kıfları ve bir de vakıf senedinde ve tesis Şimdiye kadar verilmeye çalışılan i- senedinde müteveUi tâyin edilmemiş olan zalıattan anlaşılır ki, vakıf ve tesislerin vakıflar, devlet namına selâhiyedi teşek­ gördüğü her hizmet, dolayisiyle olsa bile kül tarafından bizzat idare edilir. Aksi âmme menfaati ve âmme hizmetini ilgi­ takdirde, âmme hizmeti gören bu mües­ lendirmektedir. Bu itibarla tesir sahası bu seselerin mahvına rıza gösterilmiş olunur­ kadar şümullü olan bu müesseselerin be­ du ki, bu hali gören fertler bu alâkasızlık kasında, artışında ve iyi hal üzere idame­ ve ihmale bakarak artık vakıf yapmazlar. sinde âmme otoritesinin müdahale hakkı­ Mazbut vakıfların ve tesislerin devlet nın ve vazifesinin lüzum ve şümulüne hâ­ tarafından işletilmesinde, selâhiyetli ma- kim olması icab eden esasların bulunma­ kamm vakfın mamelekinden faydalanma­ sı lâzımdır. Bu esasları şu suretle sırala­ sı ciheti düşünülebilir. Faydalanma nis- mak mümkündür: beti. bizce, vakfiyede ve tesis senedinde . A — Devlet, vakıfların ehemmiyetine aksine sarahat bulunduğu hallerde, mü­ binaen. Vakıfların ve tesislerin bir elden tevelliye tahsis edilmiş olan kıymeti geç­ idare ve kontrolü sistemini kabul etmeli memek lâzımdır. Aksi takdirde vakıf ve ve bunlarla ilgilenecek teşkilâta vakıfların tesislerin âmme menfaatine ve hizmetle­ inkişafı, idamesi bakımından icab eden rine muhassas mameleki, işletme masrafı yetkileri vermelidir. Aksi halde, vakıf ve olarak kullanılmış olur ki, bu da, vâkıfın tesislerin kontrolsüzlük ve murakabesiz- iradesine, vakfın gayesine ve vakıf yapma likten inhitata gideceği tabiidir. Bizde, arzusuna mesnet olan mülâhazaya riayet­ Evkaf Nezareti ve sonraları Vakıflar Ge­ sizlik teşkil eder. nel Müdürlüğü bu. maksada ihdas ve teş­ D — Vakıf ve tesislerin inkişafı ve kil olunmuştur. daha fazla gelir getirerek gayelerinin B — Amme otoritesi, mütevellisi bu­ mümkün mertebe daha şümullü şekilde lunan vakıf ve tesisleri hiç bir vesile ile tahakkuk etmesi ve âmme hizmederine bizzat idare edcmiyeceği gibi, idaresine daha faydalı olabilmesi için mazbut vakıf iştirâk ve müdahelc de edemez; ancak, ve tesislerin idaresi mümkün mertebe az teftiş ve kontrol hakkı vardır ve bu hak, masrafla temin edilmeye çalışılmalı ve bu vakıf ve tesislerin doğrudan doğruya âm­ bakımdan Vakıflar Genel Müdürlüğü me hizmeti görmesinden veya dolayisiyle teşkilâtında görülmesi mümkün fazla âmme menfaati temin eylemesinden doğ­ kadro ve masraflann kaldırılması ve kısıl­ maktadır. Vakıf senetlerinde âmme otori­ ması cihetine gidilmelidir. tesinin teftişini refedici kayıtlar muteber E — Vakıfları kontrol ve teftiş ile sayılmaz. Vakıf ve tesislerin kontrol ve mükellef âmme velâyctine izafetle kurü- teftiş masraflarını aynı sebebe binaen yani lan teşekkül (bizde Vakıflar Genel Mü - vakıfların âmme hizmeti gören müessese­ dürlüğü) tarihi ve turistik ehemmiyetleri ler olması dolayisiyle, Hazine tahammül nazarı itibara almarak, cami ve mescit va­ eder. Vakıf veya tesisin gelir ve mevcudu kıfları ile tesislerini, yani diyanî vakıfları vakfın gayesini karşılamıyorsa veya an­ da teftişe tabi tutmalıdır. Medenî Kanu - cak karşılıyabiliyorsa, vakfın gelirinden nun bu gibi vakıflarla aile vakıflarını bu nam ile bir meblâğ taleb edilemez; kontrolden müstesna kılmış olması. Va­ î-îazine, Vakıflann teftiş ve kontrolü i- kıflara dair mevzuatla ilgili bu İslâhat fik- VAKIFLARIN GÖRDÜĞÜ ÇEŞlTI.l HİZMETLER 91

rinc bizce engel olmamak lâzımdır. Zira, şekküllerin hiç birinden zarar gelmez. E- diyanî ve aile vakıflarını idare edenler de sasen yazımızda, devlet namına vakıf ve insanlardan ibaret olacağına ve her insan­ tesislerin hepsinin murakabeye tâbi tutul­ da bulunan kusur ve bazı insanlarda mev­ ması fikir ve temennisini, kontrolün di­ cut suiistimal meyli bunlarda da mevcut rayet ve hüsnüniyetle cereyanı faraziye­ bulunabileceğine nazaran, bu vakıfları her sinden hareket ederek izhar etmiş bulu­ türlü teftiş ve kontrolden muaf tutmak, nuyoruz. Normal olan hâl de budur; zi­ tensip edilecek hususlardan addedilemez. ra, bütün menedî ve hukukî münasebet Kaldı ki, vakıflar ve bu arada diyanî va­ ve menfaatlerde suiniyet değil, hüsnüni­ kıflar ve tesisler de, gayelerinden inhiraf yet asıldır. Vakıfların teftiş ve kontrolü­ ettikleri zaman, gayeleri kanuna, ahlâk ne selâhiyetli teşekküldeki aciz, ihmal ve ve âdaba aykırı hale geldiği vakit, Mede­ suiistimal, şiddetli ve müessir müeyyide­ nî Kanun gereğince tasfiye olunarak, ma­ lere bağlanacak olursa, teftiş ve muraka­ melekleri, vakfın gayesiyle bağdaşan âm­ beden endişeye mahal kalmaz. me otoritesine dâhil teşekküllere devredi­ leceğinden, bir bakımdan da devletin F — Vakıfları âmme velayetine iza­ menfaati ile ilgilidir. Bu itibarla diyanî fetle kontrole yetkili tevekkül, vakıfların vakıflarla aile vakıflarının da diğer vakıf­ gelirinden en ufak meblâğı vakfın zara­ lar gibi tefîiş ve kontrola tâbi tutulma­ rına olarak tasarruf yetkisine sahip olma- larında, gerek vakıf hukuku, gerek va­ mahdır. Aksi hal, vakfın gayesiyle bağ­ kıfların gayesi ve gerek hukukun umumî daşamaz. Meselâ Vakıflar Genel Müdü­ prensipleri bakımından bir mahzur mü­ rü veya onun namına hukukî muamele­ şahede olunamamaktadır. Aynı mülâha­ ye ehil ve yetkili sair memurlar, vakıf za, ekalliyetler tarafından ihdas edilmiş araziyi devleün hükmî şahsiyeti lehine olan diyanî vakıflar hakkında da düşü­ olsa bile bilâivaz elden çıkaramıyacağı nülmek lâzımdır. Ekalliyetler de Türk va­ gibi, personelin ferdî menfaatlerini tat­ tandaşı olduklarından ve Türk mevzua­ min sadedinde bedelsiz tetPİik ve âriyet tından her bakımdan müstefit bulunduk­ gibi yollarla tasarruf konusu yapamazlar. larından onlarla ilgili vakıfları, Türkler tarafından yapılan vakıflara nazaran istis­ Yazının netice kısmında kısa bir şc- . naya tâbi tutmanın makûl ve hukukî se­ kilde kaydetmeyi münasip bulduğumuz bebinin ne olabileceği düşünülmelidir. bu hususlar, vakıf ve tesislerden bekleni­ Vakıfların bilâ istisna hepsinin âmme ve- len gayenin mümkün olduğu kadar se­ lâyetine izafetle teftiş ve kontrolü ve in- mereli bir şekilde tahakkukunu ve vakıf delhace zabtedilerek devlet namma işle­ yapma arzusunu artırmak için üzerinde tilmesi vakıfların aleyhine değil, bilâkis ehemiyetlc durulması icabeden noktalar­ lehinedir. Ancak böyle bir teftiş ve kon­ dır. Bizde vakıflara ve tesislere ait mev­ trol ile mazbut vakıfların idaresi, aciz, zuat ile Vakıflar Genel Müdürlüğü Teş­ suiniyet ve ihmal gösteren âmme velâye- kilât Kanununda yapılması düşünülen de­ ti karşısında lüzumsuz ve hattâ tehlikeli ğişikliklerde bu cihetlere önem verilmesi olabilir. Amme velayetine izafede ciddî vakıf ve tesislerin bu yazıda izahına çah- bir teftiş ve kontrol zihniyeti ve mevzu­ şılan mühim hizmetlerin temin edilebil­ atı dâhilinde vazife gören selâhiyetli te­ mesi bakımından zarurîdir. 18. YÜZYILDA İSTANBUL ÇEŞMELERİ VE AYASOFYA ŞADIRVANI

SEZER TANSUĞ Ayasofya Müzesi Asistanı

Istanbulun tarihi mimarisinde ken­ için birinci derecede eserler saymak da dine has bir yeri olan çejme, şadırvan, mümkündür. sebil gibi su yapıları hakkında bugüne Çeşme ve sebil mimarisi 18 Yy. dan kadar çeşitli çalışma ve incelemeler ya­ itibaren bir anıt vasfı kazanmaya başladı. pıldı. Fakat genellikle bu çalışmalann Böylelikle bağımb bir mimari parça ol­ plâstik ve dekoratif üslûp kritiği yönün­ maktan kurtuldu. Hattâ denebilir ki su den olmadıkları görülüyor. Çeşme ve se­ ile ilgili fonksiyonun önemi bile ikinci bil yapılarını grup halinde tasnife yöne­ dereceye düştü. Bunlar herşeyden önce len çalışmaların gayesi, vesika ve malze­ bir alan, bir avlu, bir köşe, bir duvar sat­ me kaynağı teşkil edecek birer eser orta­ hı boşluğunu değerlendiren plâstik bir ya koymaktan ibarettir. Bununla beraber satıh-hacim birleşimi rolünü oynamaya bu yapıları, bilhassa onarımları vesilesiy­ başladılar. Bugün bu eserlerin onarıbp le daha ileri bir safhada değerlendirmeye aydınlığa ve hayata kavuşturulmuş olma­ yönelen çalışmalar da yapılmıştır. Bu de­ ları sevindiricidir. ğerlendirmeler, eserlerin sanat tarihi açı­ 18. Yy. da Avrupa tesirlerine yöne­ sından tam anlamiyle bir yorumlanış ve lişle bu eserlerin meydana getirilişi ara­ açıklanışlarından çok ihtiva ettikleri plân sında ilişkiler olduğu besbellidir. Bu yeni kesit ve rölövelerle dikkati çekerler. Bu temayülü sanatta ve düşncede natüra- bakımdan bu çahşmaları tam bir değer­ list bir ilginin, bir çeşit tabiat duyarhğınm lendirme değil, birer tanıtma olarak gös­ doğuşuna bağlıyabildiğimiz gibi, saühçı termek mümkündür. Bir takım dergilerde karakterinden fazla bir şey kaybetmeyen ve Türk sanat tarihi ile ilgili kitaplarda plâstik duyarhk içinde yeni bir hacim yer alan bu konudaki yazı ve notlar da zevkinin uyanışı olarak da ifade edebili­ hiç şüphe yok ki önemsiz sayılamaz. Çe­ riz. şitli yönlerdcki çalışmalarm gelişerek iler­ Ayasofya şadırvanı hakkındaki dü­ de bu eserlere ışık tutan, onları bütün yan­ şüncelerimize geçmeden önce 18. Yy.m larıyla ortaya koyan yeni ve değerli çalış­ ilk yarısında İstanbul'da yapılmış olan ö- malara varacağı ümit edilebilir. nemli çeşme yapılarının karakteristik yan­ • lan üzerine genel bir açıklamayı ve bun - İstanbul'da özellikle 18 Yy. da yapıl­ 1ar arasındaki ortak üslûp özelliklerini a- maya başlanmış olan bazı su yapıları ba­ raştırma denemesine girişmeyi faydalı ko­ ğımsız, mimarî karakterleriyle başlı başı­ ruyoruz. na ele alınmayı gerektiren bir değer taşı­ yorlar. Bunları mimarî ve özellikle deko­ Bu eserler arasında en önemlilerinden ratif üslûp gelişmesini takip edebilmek biri olan Tophane çeşmesi Tophanede Si- 94 SEZER TANSUĞ nan'm son eseri olan Kılıç Ali Paşa ca- esprisi bütün kuvvetiyle kendisini hisset­ miinin yanındaki alana kondurulmuştu. tirmektedir. Sathm istifinde düz bir boş­ Bağımsız çejme yapıları arasında masif luk bırakılmadığı halde bu istifin rahat­ kübik örneğin bir şaheseri olan bu yapı lık verici oluşu ilgi çekici değil midir? Bu dört cephesinde tekrarlanan geometrik ve istif ancak belli bir geometriyi hedef tu - nebati motif düzeniyle çarpıcı bir satıh tarak tezyinî bir kaos olmaktan kurtul­ plâstiğinin tam ifadesidir. Cephelerin tez­ muştur. Stilize edilmiş çeşitli motifleri dü­ yini istifi geometrik bir çerçeve üzerinde zenleyen duyarlığa ayni zamanda sıkı bir dengelenir. Plâstiğin en kuvvetli aksanı lojiğin katılmış olması bu sonuca yardımcı istiridye kabuğu tezyinatlı köşe kesimle­ oluyordu. Bunun yanında satıh üzerindeki rini tamamlayan fırlak sarkıtların (stalâk- aksanların münasebeti de bu tezyini zev­ titlerin) dört köşedeki tekrarı ile sağlanır. kin başarısında ayrı bir rol oynamışlardır. Köşelerde büyük cepleri ayıran dar cephe Yatık ve dik çerçeveler arasındaki bariz kesimlerinin sarkıtlara kadar varmasıyla muvazene ilişkisi çıkıntıh köşe sarkıtlarıy- adeta kübik yapı bütününde geometrik la girintili niş sarkıtları arasındaki ilişkiy­ sertliğin ve kütlenin kırıldığı bir mahiyet le de bir hayli kuvvetlenmektedir. değişikliğine uğrar. Tophane çeşmesinde müşahede ettiği­ Tophane çeşmesinde köşe sarkıtlarını miz geometrik saüh ve hacım birleşimi - basık rölyef tezyinath geniş bir kuşak bi- nin gerçek mânası kısaca, kaba bir kûde- ribirine bağhyor. Bu geniş kuşağın altın - yi yumuşatmak, canlandırmak ve bundan daki fırlak silme de bir çeşit kat, alt üst hakikî bir plâstik şaheser çıkartmak gaye­ bölmesi yerine geçiyor. Köşe sarkıtları bu sini taşıyor. Bir kütle karşısındaki bu dü­ alth üstlü kat sisteminin arasında adeta zen zevki kütleyi oyarak ona derinlik ve bir çeşit sembolik taşıma unsuru oluyorlar. form kazandıran duyarhktan geride ol­ Bu kat sistemi hakkındaki açıklamaya gi­ madığı gibi plâstikte geometrik esas ana rişmekten maksadımız aslında ağır bir elemanlara yönelen çağdaş ihtiyaç ve kütle yapısı olan Tophane çeşmesinin sa­ zevke de ipuçları verecek değerdedir. tıh tanzimi yoluyla hafif ve zarif bir te­ Satıhla kütle arasındaki bu ilişki, Is- sir bıraktığını hatırlatmak içindir. Ger­ tanbuldaki Sultanahmet, Azapkapı, ve Üs- çekten de aslında Tophane çeşmesi üstüne küdardaki âbidevi çeşmelerin de ana ö- saçak ve kubbe kondurulmuş büyük ölçü­ zelliğini tayin edici mahiyettedir. Gerçi de ağır bir geometrik biçimden, kütlevî Sultanahmet ve Azapkapı çeşmeleri gibi bir kübden başka bir şey değildir. anıtairda şebekeli sebillerin bulunması Tophane çeşmesindeki geometrik bunların mekân boşluklarıyla hafiflediği çerçeve düzeni de iki kademe arasındaki intibaını uyandırır. Ama gene de bunların abanma - taşıma ilişkisini kesin bir inti- tezyini tanzim yoluyla hafifletilmiş ve ya- baa götürmektedir. Alttaki dikine çerçe­ yılınış

Demek ki bu yapılarda karakteris­ Genel olarak bütün çeşme plâstiği - tik bir özellik olarak, biribirlerine karşı­ nin, yani duvar satıhlarına gelişi güzel lıklı tesirlerim veren ve kütle satıh müna­ kondurulanlardan tutun, köşe ve meydan sebetinden doğan bir gerilim, bir çeşit ça­ boşluklarını dolduranlarına kadar hepsi­ tışma müşahede ediyoruz. Tekrar edilmiş nin çok defa tam bir mimari unsur olan tezyini çerçeve satıhlarıhm statik düzenini kemer örgüsü biçiminde, veya bu unsu­ seyrinden vazgeçilemeyen bir dinamik du­ run mutlaka kullanıldığı bir tarzda ele yarlık katma yükseltiveren de belki bu ge­ ahnmış olmaları hakikî fonksiyonel mi­ rilimdir. mari ile bu farkh bağhhk, bu ana özeniş fikrini kuvvetlendirmektedir. Azapkapı meydan çeşmesinde de or­ tadaki sebil çıkıntısıyla iki yandaki tez­ Su mimarisini bütünüyle ayrı bir yini çeşme cepheleri arasında böyle bir grup halinde düşünmek ve ele almak ge­ münasebetten bahsedilebilir. Bu simetrik rektiği zaman, bu gruplaşmanın, bir çok kuruluşun dört cepheli bir yapı meyda­ tezyini satıh değerlerine, sembolik mima­ na getirmekten pek farkı olmadığı, hattâ ri unsurlara ve özelliklere bağlanmış bir bu kuruluşla dört cepheli bir yapıdan edi­ sahte mimari yahut da bir çeşit süs mi­ nilen duyarlığa da tamamen erişilmiş ol­ marisi meydana getirdiğini ileri sürmek duğu söylenebilir. Bu kuruluşu tamamla­ yanlış mı olur bilmiyorum? yan arkadaki kütlevi yapı (hazne) tezyi­ Bu konuda, yani tezyini satıh-hacım ni cephenin tabii bir devamı olarak gö­ plâstiği ile mimari duygunun bağlıhğı ko­ rünmektedir. Azapkapı çeşmesinin ku­ nusunda başka unsur ve örnekler de hatır­ rulduğu tarihte meydanın biçimine uy­ lamak mümkündür. Yukarda ana bir un­ mak zorunda olduğu, ama buna rağmen sur olarak kullanıldığını gördüğümüz ke­ ustabklı düzeni sayesinde azami bir âbi­ mer, daha doğrusu sahte kemer gibi mi­ devi tesire ulaştığı kolayca tahmin edilebi­ mari bir unsur olduğu su götürmez olan lir. sütun, daha doğrusu sahte sütun da çok- Hacim satıh arasındaki ilijkiyi Üskü­ defa plâstiğin ana unsurlarından biri olu- dar çeşmesinde de müşahede etmiyor mu­ vermektedir. Sütun biçiminde çeşme ör­ yuz? Kübik ağır yapı, köşe üstlerindeki nekleri göstermek de mümkündür. Bazan fırlak konsol tezyinatı ile ister istemez bi­ havuz fıskiyesi ya da buna benzer mak­ zi ayni intibaa sürüklüyor. Köşe kesimle­ satlar için işlenen mimari maket biçimle­ rinin ihtiva ettiği küçük yalakb yüksek rindeki mermer tezyinatın bile plâstik ha­ çeşmeler bu kütle kırıcı aksana özel bir cım formlarıyla mimari duygu arasmda- satıh değeri getirdikleri gibi, iki kaı^ı- ki münasebetten doğmuş olduğu düşünü­ hkh cephede tekrarlanmış olan simetrik lebilir. Çeşme yapıları vesilesiyle ortaya nişlerin üst dolguları köşe konsollarıyla çıkan bu mesele genel olarak Türk satıh Tophane çcşmesindekine benzer bir mü­ plâstiği hakkında girişilecek bir incele­ nasebet ortaya koyuyor. mede çıkış noktası olarak seçilebilir ka­ naatindeyiz. Bu kısa açıklamayla neyi ifade etmek istiyoruz? Burada karşımıza kübik çeşme Bu genel ve kısa açıklamayı yapmak­ plâstiği ile hakikî mimari arasındaki fark­ ta başka bir maksadımızın da Ayasofya lılık ve bağlıhk meselesi çıkmaktadır. şadırvanı hakkındaki incelemede, burada Dikkat edilirse bu plâstikte mimari duy­ vardığımız sonuçlarla ilgili bazı sonuçlara gunun şaşılacak bir tesiri söz konusudur. varmakla belireceği ilerde görülecektir. A- Gene bu kübik yapılann mekân örtüsü ma bu defa kübik plâstiğin mimariye ö- fonksiyonu olmayan kubbelerle yükseltil­ zenişini değil, fonksiyonel bir mimari i- mesinde de mimari duygunun tesiri ba­ îişkinin, yani bir abanma taşıma ilişkisi­ rizdir. Bu özelliği mimariye özenen bir nin tam aksine tezyini bir duyguya na­ tezyini duyarbk diye anlatmak da müm­ sıl tabi olduğunu, ve bu tezyini zevkin kündür. mimarinin iç dış karakterine uyarak nasıl 96 SEZER TANSUĞ organik bir birleşmeye doğru gittiğini şikliğine uğruyordu. Burada bir defada müşahede edeceğiz.. yapılıp bitirilmiş bir küUiye gruplaşması Doğrusu istenirse yalnız Ayasofya şa- söz konusu değildi. Belli bir tarih süresi dıryanında değil, genel olarak geç devir içinde zaman zaman yapılan ilâveler ve Osmanlı mimarisinde fonksiyonel unsur­ bunların değişen üslûpları bu oriinal kül­ ların tezyini bir zarafet endişesine yöne­ liyeye serbest bir pitoresk görünüş ka­ lişleri oldukça dikkat çekicidir ve bu mi­ zandırmıştır. Ayasofya külliyesini meyda­ mari devir hakkında yapılacak özlü bir na getiren yapılar bu özellikleriyle mima­ incelemenin böyle bir meseleyi kendisine ri topluluk ve gruplaşmada klişe nizam - çıkış noktası olarak seçmesini teklif et­ dan kopabilen bir artistik toleransı haber memek, bu devrin başUca temayülleri göz veriyorlar. Bu da bir bakıma bizans kili­ önüne alındığı takdirde, doğrusu elde de­ sesindeki mekâna adapte olabilen Türk ğildir. esprisinin, onu küçük unsurlar ilâvesiyle kendisine maleden büyük müsamahası • gibi düşünülüp mütalea edilebilir. Ayasofya Müzesinin avlusundaki şa­ Ayasofya avlusundaki âbidevi şadır­ dırvan sözünü ettiğimiz çeşme yapıları gi­ vanın bağımsız hüviyeti bu açıklamaları - bi oldukça bağımsız bir hüviyet taşıma­ mızla şüphesiz sınırlanmaktadır. Ama şa­ sıyla dikkati çekiyor. Tophane, Sultanah­ dırvan yapısı bütün bütüne bağımsız bir met, Azapkapı, Üsküdar meydan çeşme­ anıt olarak şehrin bir meydanına kondu - lerinde, uygulanan âbidevi su yapıları ör­ rulamazdı. Bu yapının bir cami ile ilişkide neğinin bu defa âbidevi bir şadırvan yapı­ olması kaçınılmazdır. Ama Ayasofyanın sında uygulanabilmesi için herhalde Aya­ avlusunda olması bu yapıya üslûp bağım­ sofya avlusundaki boşluktan daha uygun sızlığı yönünden kendi kendisine yetebi­ bir yer seçilemezdi. Ayasofya atriumun- len bir anıt karakteri de verebilmiştir. dan bazı parçaların mevcut olduğu devir­ de bizans colonnade'ları yanında şadırva­ Bu arada bilhassa, şadırvanın bir sü­ nın havuzu çevreleyen ince colonnade'ları tun nizamıyla mimari bir fona bağlandı - avlu içinde oldukça değişik, fakat hcrşeye ğını belirtmemiş, hattâ sebil ve musluklar /âğmen uzlaşıcı bir görünüş birliği yara­ önündeki saçakları taşıyan sütunlarla şa­ tıyordu. Bugün atrium'dan görünürde e- dırvan arasındaki münasebetin tesadüfi ser kalmamıştır. Fakat şadırvanla ayni za­ olmadığını ileri sürmemiş de söz konusu manlarda yapılmış olan sebil ve abdest bağımsız mimari hüviyetin oldukça sınır­ muslukları önündeki ahşap saçak colon­ landığını gösterir. Bu doğrudur, ama şa­ nade'ları şadırvana akraba bir sütun fonu dırvanın hemen batısında yer alan sübyan ıneydana getirerek bir eksikliği başlangıç­ mektebinin mimari üslûp farkhiığı bu ta gidermiş bulunuyorlardı. bağımsızlığı arttıran bir fon rolü oynamı­ yor mu? Tuğla ve taş sıralarından ibaret Sütunlu bir avlu düzeni içinde yer a- erken devir tekniğiyle inşa edilmiş olan lan sütunlu şadırvan Türk mimarların ö- bu tek kubbeli, iki katlı masif görünüşlü teden beri alışıp sevmiş oldukları, cami av- yapı hafif ve büyük kemer boşluklarıyla hilarinda bir çok örneklerini meydana ge­ bölünen şadırvan yapısının iyiden iyiye tirdikleri bir unsurdu. Ayasofya avlusun­ bağımsızca belirmesini sağlayan bir fon da ise genel mânada, bir sütun nizamının rolü oynuyor. Güneydeki muvakkıthanc. uygulanışında bu alışüıp, hemen hemen Müdüriyet gibi yapılar da gene şadırva­ klişeleşmiş görünüşün dışına çıkmak im­ nın kendi orijinal hüviyetini ortaya koya­ kânı bulunrriüştur. Ayni üslûp, ayni mad­ bilmesine yardımcı olan değişik üslûptaki de ve teknik tonalitesinin, hattâ ayni renk satıh ve kütlelerle dikkati çekiyorlar. tonalitesinin yeknesak nizamını ortaya koyan külliye bütünlüğü Ayasofya'nm i- Ayasofya şadırvanının çevresindeki çinde ve çevresinde inşa olunan çeşitli ya­ yapılarla. münasebeti böylece yukarda a- pı ve unsurlarda bir mâna ve espri deği­ çıklamaya çalıştığımız şekildedir. •o

tc >. c

<

m St zer Tatısıığ

i

V.-v

Ayasofya Şadııvam I ,ık,ı//<ıı Ofrfii" Sezer Tansuğ

Ayasofya Şadırvanı

\ 'ıil{ı'lıiı- 7 17- Stzer Tansug

9 •

^.4 V

7^^

V

Şadırvanda bir köşe tezyinatı • t- r

V.. Sezer Tdfifuğ

Ayasofya Şaciırvanının saçaklanndaki köşe tezyinatı Ayasofya Şadırvanının kitabesi \\i\iiUir Dergisi 17. Şadırvanda bir başka tezyinat \ üİ!^ıHor IJrr^ııı 18. YÜZYILDA İSTANBUL ÇEŞMELERİ VE AYASOFYA ŞADIRVANI 97

Ayasofya şadırvanı mimari ve tezyini klâsik sütun nizarnı münasebetine bağım­ karakteriyle belli bir üslûp değişmesi açı­ lı kahnmamıştır. Sinanın Edirne'deki Se­ sından son derece tipik bir örnek teşkil limiye camii avlusunda da basit, hattâ üs­ eder. Bu yapının bazı ana mimari örnek­ tü açık, hemen hemen yuvarlağa yaklaşa­ lerden daha ileri bir safhada klâsik üs­ cak biçirnde poligon, ortasında fıskiyesi lûptan barok üslûba geçiş hakkında tam bulunan sade bir şadırvan havuzu kullan­ fikir edinilebilecek bir eser olduğu söyle­ makla iktifa etmiş olması da dikkat çeki­ nebilir. Meselâ şadırvanın inşasına yakın cidir. Halbuki sütunlar ihtiva eden yu­ bir tarihte inşa edilmiş olan Nuruosmani- varlak ya da poligon saçaklı aşdırvan tip­ ye camii bir bakıma barok üslûp hakkın­ lerinde avlunun ortasına kondurulan bu da mübalâgah fikir veren iddialı bir ör­ mimari unsurlar avlunun kubbeli ve sü- nektir. Buna mukabil şadırvanda barok tunlu düzenle kolay bir ritmik münase­ üslûbun mutedil ve satıhçı, klâsik üslûp­ bet sağlamaktadır. Cami avluları içinde la çok yakın ilintisi olan bir temsilcisini yer alan çeşitli tipte şadırvanlar her za­ görmek mümkündür. Nuruosmaniye'de man avlunun ölçüleriyle ayni nispetler da­ bu üslûbun aşırı yuvarlak satıhlar elde et­ hilinde de kondurulmamışlardır. Bunlar mek, yer yer derin girinti çıkıntılarla küt­ arasında avlu boşluğunu iyiden iyiye da­ leleri canlandırıp hafifletmek gibi olduk­ raltan büyük ölçülüler olduğu gibi büyük ça şekilci bir yorumu söz konusudur. El­ bir avlu içinde ölçüleri buna nisbetle pek de edilmek istenen ışık gölge tesirleri, küçük olanlarına da tesadüf edilebilir. kütleler üzerinde yapılan şekilci oyunlarla gerçekleştirilmek istenmiştir. Buna rağ­ Avlularda ekseri kullanıldığını gör - men yapının gene de mükemmel bir ba­ düğümüz çeşidi tipten şadırvanlar acaba rok tesir taşımadığı ileri sürülemez. nasıl bir mimari orijine bağlanıyorlar? Bu Şadırvanda ise barok tesir büyük siv­ şüphesiz herşeyden önce çıplak bir boşlu­ ri kemer boşluklarının üstündeki gergin ğun doldurulması prensibiyle ilgilidir. satıhların muvazenesi ile temin edilmiştir. İhtiyaç ve fonksiyon da bu prensipten ay­ İnce sütunlarla taşınmakta olan geniş sa­ rılmaz. Büyük Selçuk hanlarından bazıla­ çak boşlukta adetâ süzülür gibi, adetâ is- rının avlu mescitleri de herşeyden önce tinatsız durmakta olduğu intibaını uyan­ ortadaki boşluğu değerlendiren birer un­ dırır. surdu. Çevresi sınırlanmış üstü açık bir düzlük yayın bir beşeri duyarlıkla anıtlar, Bir şadırvan yapısı esas itibariyle çe­ havuzlar, v.b. gibi çeşitli unsurlarla değer­ peçevre rpusluklu ve üstü çok defa §e- lendirile gelmiştir. bekeU bir havuz ile buna bir çeşit kapak vazifesi gören saçakh ve kubbeli açık bir Şadırvanlarda sütunlar üzerinde taşı­ sütun yapısından meydana geliyor. Bazı nan kubbesiyle açık yapı eski dinî mima­ şadırvanlarda bu iki ana unsur birleştiril­ ri şekillerle münasebette görülebilir. An­ miş, sütunların çevresine sırayla dizili ol­ cak bu (indireckt) bir ilişkidir. Aslın­ duğu havuz, yukarda ayni zamanda bir da saçak ve kubbeli şadırvan örneğinin, kubbe de ihtiva eden türbe biçiminde bir bir ihtiyacın gerektirdiği şartlar içinde görünüş kazanmıştır. Sütun aralarındaki mimarideki başhca temayüllere uymak­ boşluklar.da madeni şebekelerle kapatıl­ tan ibaret olduğu belirtilmekle iktifa edi­ mıştır. Meselâ Sultanalımet camii, Yeni - lebilir. Şadırvanlarla dinî muhtevanın ö- cami avlularındaki şadırvanlar böyledir. nemli bir özelliği, yani abdest zarureti de Bunların yanında değişik tipte olan şadır­ gerçekleştirilmektedir. İslâm mistisizmin­ vanlar da pek çoktur. Süleymaniye camii de suyun kazandığı mâna bu yapılara su­ avlusundaki şadırvan dört köşeli kübik yun" kutsallığını doğrulayan, adeta kutsal bir mermer yapıdır. Ama bu yapı gene de tabiat için dikilmiş bir anıt vasfını yük­ üzerine düz tavan örtülü de olsa kapaklı lüyor. Bu yapıları çevreleyen tezyini du­ bir havuz özelliğinin dışına çıkmamıştır. yarlık da suya atfedilen bu kutsallığın dı­ Ne var ki Süleymaniye camii avlusunda şında değildir. 98 SEZER TANSUĞ

Ayaspfya «;3ciırvanı değişik şadırvan bakıldığı zaman Ayasofya şadırvanındaki tipleri ile yukarda açıklamaya çalıştığımız emsalsiz zarafetin saçakh kubbe örtüsü münasebetler içindedir. Üslûp özellikleri ile ince dayanaklar arasında kurulan tek­ bakımmdan erken örneklerden ayrılığına nik muvazene ile ayni mânayı taşıdığı gelince, şadırvanın yeni bir üslûp çağının görçeği ortaka çıkmış olur. Yapılması ge­ hakiki bir temsiclisi olarak dikkati çekti­ rekli olan teknik inceleme ashnda tezyini ğini belirtmiş bulunuyoruz. Istanbuldaki duyarlığın alabildiğine gelişmiş ve incel­ mimari üslûp gelişmesinin zorlamasız, ta­ miş olduğu bu eserde estetik zarafetin öl­ bii, organik bir ürünüdür de demeliyiz. çülere aksedişi demek olacaktır. Eski örneklerle kıyaslandığı takdirde A- Bu sütunlu yapı ile şadırvan havuzu yasofya şadırvanında gelişme özelliğinin arasında muayyen bir boşluk vardır. Ha­ açıkça ortaya çıktığı ve ağır, kuvvetle ye­ vuzun dilimli dairevi mermer formunu re oturan (lagar) görünüşün yerine, yu- üstteki madeni şebekelerin de aynen tek­ kan boşluğa doğru yükselen, atılımh, es­ rarladığı görülüyor. Şebekelerin üst şeri­ nek ve gergin organların bariz bir zara ­ dini yuvarlak dilimlerin üstündeki yal­ fet kaygısının aldığı görülecektir. dızlı yazı çerçevelerinden sonra gene şe­ Stalâktit başlıkh sütunların taşıdığı bekeli ve alemli alınlıklar teşkil ediyor, di­ kubbeli saçak aslında, geniş satıhlar halin­ lim bitişgclerindcki sahte sütunların üze­ de yayılmış da olsa, bir kütle ağırhğından rinde de madeni alemler bulunuyor. Ay­ mahrum olmasa gerektir. Ne var ki bu rıca madeni bir kasnak havuza bir iç kub­ ağırlığın belli bir prensip içinde dağıtıla­ be meydana getiriyor. Tel örgü ile kapla­ rak taşıma görevinde incecik sütunların nan bu madenî kubbe kasnağı havuzdaki katiyen yadırganmadığı emsalsiz bir mu­ suyun temiz kalmasına yarıyordu. vazenenin kurulduğu da aşikârdır. Saçak İl yapıyı taşıyan sütunlar tamamen dik Şadırvanın saçaklı örtü kubbesi dc kondurulmuş oldukları halde stalâktit baş­ içten havuzun ölçülerine uyuyor. Bu ana lıklar üzerinde yükselen kemerli mermer kubbe ahşap kasnakhdır ve tahta dilim­ yapının hafif bir açıyla eğik olarak yuka­ lerle örtülmüştür. Esasen sütunlara daya­ rıya doğru yükselişi bu yapıda dayanak nan sekizgen mermer yapıya üstten bü­ sisteminin oldukça değişik bir çözümü ol­ tünüyle ahşap olan saçak ve kubbe örtü­ duğunu düşündürüyor ve ilerde bu çözü­ leri abanıyor. Açık mavi boyalı kubbe içi­ mün anlaşılması için sırf teknik bir ince­ nin göbeğindeki yaldızlanmış yıldız mo­ lemenin zaruri olduğu akla geliyor. Türk tifli madalyon tezyinatı kubbe içindeki mimarisi üst yapılarla dayanak sistemleri tahta dilimleri ayıran yaldızlı yivlerle ı- arasında her zaman en mütekâmil müna­ şınlanıyor. Şadırvanın tavan ve saçak sa­ sebetleri sağlamayı öteden beri biliyor ve tıhlarının tekmili muayyen bir prensip bu sayede en eski kubbeli mimari örnek­ dahilinde tezyini frizlerle süslenmiş ve lerini en emin, en istikrarh tekniklerle renklendirilmiş bulunuyor. Sekizgen geliştirip gerçek mimari hüviyetine soka­ mermer yapı da üst kısımda hem dıştan biliyordu. Şundan emin olunmalıdır ki hem içten değişik karakterde yazı frizle- konstrüktif dayanak sistemi bakımından riyle çevreleniyor. ilk bakışta basit görünen, ahşap bir üst Yapının iç ve dışında benzer motif ve örtüsünün taşınmasından ibaret olan Aya- düzenin farklılaştırılması şadırvandaki sofya şadırvanındaki münasebetle büyük tezyinatın ilgi çekici yanıdır. Benzer süs­ kubbeli yapılarda uygulanan en komplike lemeyi farklılaştırma tesadüfi olmasa ge­ dayanak sistemleri arasında mahiyet ba - rektir. Bu açık bir şadırvan konstrüksiyo- kımından önemli bir fark yoktur. Ve nunun mimari görünüş ve kavranış bakı­ bütün bu konstrüktif problemin çözü­ mından iç-dış münasebetine uygundur. münde sırf bir teknik kaygı değil, iler­ Bu münasebetin bir kapalı mekân duyu­ lemiş, gelişmiş bir estetik kaygı ayni de­ şundan farklı olduğunu ve bir şadırvan recede rol oynamıştır. Meseleye bu açıdan yapısında kapah bir mekânın sözü edile- 18. YÜZYILDA İSTANBUL ÇEŞMELERİ VE AYASOFYA ŞADIRVANI 99

miyeccğini belirtmeliyiz. Fakat bu özellik veriyor. Bu kıvnmdal kompozisyonuna mimari karakterden uzaklaşmak demek natüralist stilize boğum tezyinatı adı ve­ de değildir. Çünkü şadırvanda sütunlu rilebilir, îki yandaki simetrik frizlere ge­ örtü yapısınm bir istinat ve denge siste­ lince, bunların içe ve dışa doğru kıvrıla­ mi olduğu besbellidir. Bununla beraber rak uzanan rumili tek sıra dallardan iba­ bu sistem bütünüyle tezyini bir plâstik ret oldukları görülüyor. Dikkat edilirse sistem mahiyetini taşımaktan da kaçına- bu tezyini zevkle stilize natüralist motif mamıştır. Bu özel formda iç - dış bağıntı­ parçalarının biribirine iliştirilmesi ile sı tek bir organın kendi bünyesindeki ilin­ meydana gelen bir bütünleme esprisi var­ tiye benzetilebilir ki bu bir bakıma bir dır. Bu yüzden statik bir tezyinat olma - elin tersi yüzü, bir yaprağın önü arkası sına rağmen hareketli bir tesir bırakmak­ gibi tabii, organik bir bağlılıktır. tadır. Dalların parçalar halinde geliştiril­ Tezyini bir kurşun dantelâ frizi kas­ mesinde elastiki uzamalarla, sıklaşürıl- nak üzerinde yükseltilmiş kubbe saçağını mıj kıvrıntılar, büklümler bir arada kıv­ çevrelediği gibi, bunun bir aynı sekizgen rak bir daralıp genleşme ritmi ortaya koy­ saçağı da çepeçevre dolaşıyor. Saçak sa­ maktadırlar. tıhlarını dıştan üç sıra tezyini friz çevre­ Burada ayrıca tezyini saüh plâstiğinm lemektedir. Bunu içe doğru geniş ve kare gelişmesi bakımından yeni bir problem kaset taksimatU mavi boşluklar takip edi­ de ortaya çıkmaktadır. Bu problem barok yor ama, bu boşluklar muntazam birer devir tezyinatınm satıhla belli bir çatışma­ dikdörtgen meydana getirmek üzere kö­ ya girmiş olmasında kendini gösterir. şe bitişgelerindc yaldızü, basık rölyef bir Klâsik devirde sathın üzerinde yer alan süsleme düzeniyle tezyin edilmiş üçgen tezyinat sathın kendisine ait, bir mânada satıhlarla biribirindcn aynhyorlar. Bu üç­ ayni zamanda sathı yaratan bir düzen un­ genlerin baklava motifini andıracak şe­ suru olarak ifade edilebilirdi. Halbuki ba­ kilde kırık tabanh oldukları da görülüyor. rok devrin bu parçalı gelişen ve boğum - Geniş, kare kasetli ve köşe üçgenli bu sa­ larla birleştirilen kıvrım dallan satıhtan tıhlardan sonra tekrar üç sıralı tezyini friz kopamadıkları halde onu yaratan bir un­ yer alarak saçağı içten çepeçevre dolanı­ sur olarak da görülmüyorlar. Diyebiliriz yor. Üç sırah bu iki friz grubu hem ken­ ki bu devirde tezyinat sathı sadece bir di aralarında ortadaki frize göre, hem de zemin, bir fon kabul ederek onu bir çeşit aradaki geniş mavi boşluğa göre biribir- inkâra yöneltmektedir. Geç devir tezyina- leriyle simetrik durumda bulunuyorlar. ünda gittikçe huzursuz, satıhtan kopmak Friz tezyinatının esasını tahta üzerine isteyen tezyini motif ve düzenlerin mace­ tatbik edilmiş bir alçı kanşımından,yumu­ rası kısaca bu imkânsızhğa yönelişi, yani şak yuvarlak kesimi basık rölyef tekni­ sathı inkâra temayülü ifade etmektedir. ğinde stilize kıvrım dallar rumiler teşkil Ayasofya şadırvanındaki tezyinatta ediyor. Altın yaldızla parlatıhp belirtilen satıh henüz bu huzursuzluğa şahit olma - bu rölyef tezyinat geçme ve düğümlü mıştır. Burada tezymat belki satha ait de­ bir geometrik friz nizamına sokulmuştur. ğil ,ama onun üzerine tatbik edilmek zo­ Ama bunun kapak bir geometrik geçme runda kahnmış natüralist bir örnek ol­ tezyinatı olmayıp barok özelliğe uygun o- masına rağmen satıhla dengeli bir uyuş­ larak açık natüralist bir tesir taşıdığı da ma halindedir. Tezyini örneğin hangi farkedilmcktedir. özellikle ortadaki friz­ prensibe göre stilize edildiği sorulsa bu­ lerde karşılıklı uzanan rumili kıvrım dal­ na, sathm ana özelliğine, tutucu ve yaşa- ların biribirine dolandığı ve alternatif da- tıcı vasfına taviz verme prensibi diye bir rakna ve uzamalarla geliştikleri görülü - cevap vermek bile imkân dahilindedir. yor. Kıvnm dallann birleşme yerlerinde Sözü edilen rölyefli frizlerin zemini gene alternatif olarak tekrarlanan köşeli orijinal renkler ihtiva eden tamamen na­ ve yuvarlak boğum halkalarının bulun­ türalist çiçek ve yaprak tezyinatlı kalem ması bu tezyini üslûba apayrı bir çeşni işleriyle de süslenmiş bulunmaktadır. Şa- 100 SEZER TANSUĞ

dırvanın saçak ve tavan satıhlarından edi­ şeritte tatbik edilmiş rölyef örnekle sıkı nilen natüralist intibaın tamamı kendisini sıkıya benzeşmesi bunun sırf bir tesa­ bu boyalı süslemeye borçludur. Ayrıca sa­ düften ibaret olmadığını da düşündürü­ çağın mermer yapıya bitiştiği yuvarlatıl­ yor. mış intikal satıhları pembe bir zemin üze­ Bu ilgi çekici farklılaşmalar meselâ rinde yapraklı çiçek demetleri ile süslü yazı frizlerinin yalnız kaligrafik form bulunmakta ve enU friz teşkil eden bu bi- itibariyle değil, vezin hattâ belki mâna tişge sathındaki yaldızlı kıvrımlar bariz itibariyle bile bir çeşit ilişkide olup olma­ olmayan bir parıltı ile ikinci derecede bir dığı sorusunu akla getiriyor. Ancak dı- rol oynamaktadır. Halbuki diğer dar friz­ şardaki yazımn lerde tezyinatın esasını yaldızlı rölyef friz­ Emin tezeWiir i ciramin bidi selemi ler teşkil ediyor ve boyalı çiçek süsleme­ mezede leri ikinci derecede bir tesir taşıyordu. Gö­ Dem'an cera min mühletin bidemi rülüyor ki burada ayni zamanda iki kade­ meli bir tezyinat düzeni bahis konusudur. beytiyle başlayan ve Muhammed devrin­ Yukarda sözü edilen yuvarlatılmış in­ de yazılmış kaside-i Bürde'de oluşu içer- tikal sathı halindeki boyalı frizin hemen dekinin ise şair Emin'in altında kemerli mermer yapının satıhları Mihrü sipihri mecdü {an Sultan başlamakta, bunun en üstündeki dar röl­ Mahmud i zaman yef şeritten sonra bir kaç profille enli ve Her \avli fi'li heman nâmı gibi belli arabklarla çerçevelenrniş yazı frizine mahmûddur geçilmektedir. Mermer satıhlarda dikkati çeken başhca ımsurlardan birini geniş siv­ diye başlayan kasidesi oluşu böyle bir ih­ ri kemerlerin kilit taşlarını süsleyen fırlak timali tasavvur etmenin mubalâgah oldu­ rozetler teşkil ediyor. ğunu da ortaya koyuyor. Yukarda üzerinde durulan yapının i- İçte ve dışta mavi zemin üzerine ya­ çi ve dışında benzer tezyini formlarm zılmış bulunan yazılar yaldızlı altın pa- farkhlaştırılması prensibi o kadar kesin nltılarıyla yapıda çok kuvvetli bir tezyini bir mâna taşıyor ki, kemer kiUt taşlannm ak^an durumundadırlar. içteki satıhlarına kondurulmuş olan ro­ Şadırvanın iç tavan tezyinatına bak­ zetlerde bile kendisini gösteriyor. Dışarda tığımız zaman buradaki düzenin saçakta­ açılmış bir stilize gülü andıran motif, i- ki düzenle münasebetini hemen farücdi - çerde bunun tam karşılığı gibi bir kavuk veriyoruz. Mermer yapının içten üst sı­ biçiminde kapanıyor, yan yana bitişip ka­ nırı ile kubbenin alt yuvarlağı arasındaki panmış yapraklardan ibaret bir çıkmtı tavan satıhları tıpkı saçakta olduğu gibi haline geliyor. Dıştaki yazı frizinin içteki frizlenip çerçevelenip simetrilcniyor. Ama mukabiU değişik karakterde bir yazı frizi saçaktakiyle ayni espride olan tezyini mo­ olarak karşımıza çıkıyor. Bu friz bu defa tif ve düzenler ustalıkla farklılaştırılıyor. alth üstlü birer tezyini bordürle çevrilerek Friz rölyeflerinin kıvrıntılı boğumlu ol­ dıştakinin genişliğine tamamlanıyor. Bu­ dukça serbest natüralist nizamı yenilen - na karşılık dıştaki üst mermer rölyef fri­ miş bir kompozisyonla karşımıza çıkıyor. zin yeri içte boş kalıyor. Bu frize içte bir Aslında saçaktaki örnekler esasından de­ mukabil arandığı zaman, bu ister istemez ğişikliğe uğramıyor, ama farklılaşıyor. iç tavan tezyinatının kubbe yuvarlağına Boyah çiçek süslemeleri de öyle, köşe bi- bitiştiği yerde hem son bir intikal şeridi lişgelerindeki yaldızlı üçgenlerin rö'.yef olarak tavanda, hem de yeni bir başlan­ düzeni de. Adetâ rozctlerdcki gibi biri a- gıcın işareti gibi kubbe içinin alt kade­ çılmış bir kompozisyon ortaya koyuyorsa mesinde tekrarlanmış olan benzer, biribi - diğeri buna karşılık verircesine toparlanıp rinin aynı çift yuvarlak frizde bulunabi­ kapanıyor, içte ve dıştaki üçlü frizler ara­ liyor. Bu, birbirine benzeyen çifte frizde sında kalan geniş dikdörtgen satıhlarda i- kullanılan örneğin, dışarda da mermer se hem soluk mavi boya yerine soluk bir 18. YÜZYİLDA İSTANBUL ÇEŞMELERİ VE AYASOFYA ŞADIRVANI 101

mor-pcmbe (güvez rengi) tatbik ediliyor, zerindeki tezyinat vazo başlıklı sütuncuk- hem de kare kaset örgüsü yerine nebati lan bir kemer tezyinatı halinde biribirinc bir kaset örneği kuUanıhyor. Bu örnek bağlayan ve vazolardan fışkırarak gelişen Ayasofya avlusundaki sebilin madeni şe­ nebati motif kompozisyonudur. Her di­ bekelerinde uygulanan kapalı stilize kıv - lim üzerinde tekrarlanmış olan bu örnek­ rımdal örneğinin aynısıdır. Saçaktan mer­ ten başka dilimleri ve dilim eklerindeki mer yapıya geçişte uygulanan boya ile yarım sütunları mermer yapının en üstün­ süslenmiş yuvarlatılmış satıhlar yerine bu­ de oldukça geniş bir rölyef frizi biribirinc rada yeni intikal şekilleri gerekli oluyor. bağlamaktadır. Bu frizde de tezyinatın Kubbe yuvarlağının çizgilerine intikali nebati bir örnek olduğunu ilâve edebiliriz. sağlayabilmek bu defa tavana gene boya Havuzun mermer kısmıyla bunun üs­ ile süslenmiş yeni üçgen parçalar kazan­ tünde ayni formda yükselen şebekeli di­ dırıyor. Böylelikle sekizgen yapı, daire ile limler arasında tezyini yönden sıkıbir bir­ birleşmiş ve yukarda sözünü ettğimiz ben­ lik olduğu muhakkaktır. zer çifte yuvarlak frizle tezyini gruplaşma Bu şadırvan havuzunun sahte sütun­ tamamlanmış oluyor. Bu gruplaşma ayni ları, kemer tezyinatı, madeni kasnakh a- zamanda bir çeşit konstrüktif parçalar ta­ çık kubbesi gibi unsurlarıyla başlangıçta mamlanması olarak da ifadesini buluyor. açıklamaya çalıştığımız tezyini satıh plâs­ îçte ve dıştaki benzeiler farklılaşma - tiğinin mimariye özenişi fikrini doğru­ sının gelişi güzel bir değiştirme değil, bi- layan yeni bir örneğiyle karşılaşmıyor ribiriyle münasebeti olan bir prensip için­ muyuz? Gerçekten de bu havuza bir çe­ de ele ahnmış olduğunu yapının bu çok şit süs mimari görünüşü verilmiştir. Ha­ önemli karakteristiğine dikkati çekmek vuz bir yandan mimariyle ilişki kurmaya için tekrar etmeliyiz. Bunda basit bir for- çalışır, ona özenirken, bir yandan da kons­ mel zevk değil, eserin parçalar arası bü­ trüktif örtü yapısının fazlasıyla tezyini tünlüğünü gözönüne alan bir tezyini muh­ duyarlığa meylcdişini müşahede ediyor teva kavrayışı, bir alt-duyuş rol oynamış - ve bu iki fikrin bu yapının bütünüyle il­ tır diyebiliriz. Bunun gayesi kısaca bü - gi çekici bir tarzda kaynaştığını, yan ya­ tünlüğün organik bir şekilde sağlanma­ na geldiğini görüyoruz. sından ibarettir. Tezyini detayları hakkında kısa bir BİBLİYOGRAFYA açıklamaya girişmemiz gereken başka bir unsur şüphesiz şadırvan havuzudur. Sti­ İbrahim Hilmi Tanışık - İstanbul Çeşmeleri I. İL 1st. 1943. lize bir spiral kıvrım dal (akantus) moti­ İzzet Kumbaracılar - İstanbul Sebilleri. 1st. finin tekranyla meydana getiriUniş olan 1938 madeni şebeke kompozisyonun üstünde A. Arthur Beyleryan, - İstanbul Şadırvanları yaldızlanmış yazı frizi gene şair Emin'in (Ed. Fak. Sanat Tarihi Bölümü Lisans te­ zi) 1953 Şehin^ahi zaman sultan Mahmud i Necdet Göze - Istanbulda Osmanlı Devrinde celilü{{an Tezyini Şebekeler (Lisans tezi) 1953 Revan mizabı \il\inden uyûni re'jetü Müzeyyen Akkoyun - XVI. y.y. İstanbul Çeş­ ihsan meleri (Lisans tezi) 1954 Perihan Uğur - XVIII. y.y. ilk yarısı İstanbul diye bağlayan başka bir şiiridir. Çeşmeleri Lisans tezi) 1955 Enver Tokay - İstanbul Şadırvanları (l.T.Ü. Hafif bombeli 16 dilimiyle şadırvan Yeterlik travayı) îst. 1951 havuzu sekizgen örtü yapısının ortasında Naci Yüngül - Tophane Çeşmesi, 1st. 1958 orantıh olarak sıklaşmış bir kapah plâstik Süheyl Ünver - Azapkapı Çeşmesi. îst, 1954 form duygusunu uyandırır. lîavuz ve ör­ Aziz Oğan - Les Fontaines d'Istanbul. T.T.O.K. tü yapısı gibi iki başlıca unsur arasında Belleteni No. 68 ayrı basım. İst. 1947. ilk bakışta ortaya çıkan münasebet yu- İstanbul Ansiklopedisi C. Ill s. 1484-1486 (Aya­ sofya Şadırvanı maddesi) kardaki şekilde ifade edilebilmektedir. Sezer Tansug - Ayasofya Şadırvanı. Ayasofya Şadırvan havuzunun mermer dilimleri ü- yıllığı No. 3 1st. 1961. THE FOUNTAINS OF ISTANBUL IN THE 18th CENTURY AND THE SHADIRVAN OF SAINT SOPHIA

SEZER TANSUĞ Assistant of the Museum of St. Sophia

Various studies have been made until tecture, and especially of the style of de­ now about the fountains (çcime, iodtr- coration. van, and scbil) vi'hich occupy a special The architecture of fountains and se­ place in the history of the architecture bils, from the 18th century onwards, tends of Istanbul. But as a general rule those to assume the quality of monuments. studies do not present a critical survey of They arc no longer architectural acces­ the plastic and decorative style. The aim sories. It may be said that the water supp­ in classifying the structure of the foun­ ly becomes of secondary importance. They tains and sebils in a group consists in begin to perform the part of a plastic syn­ compiling a work which may serve as a thesis of surface and volume, adorning source of documents and material. It is an area, a corner, or the surface of a wall. true that, especially in the restoration of It is to be rejoiced that to-day those mo­ those buildings, studies have been made numents are being restored and brought on a wider scope, but those studies are to life and light. more remarkable for the plans, and sec­ It is evident that the production of tional and frontal elevations which they those monuments in the I8th century is contain than for a strict interpretation related to a trend towards European in­ and explanation from the point of view fluence. We may connect this new trend of the history of art It is possible to con­ with the dawn of a naturalistic interest sider those studies as a presentation rather in art and thought, of a feeling for na­ than as an exhaustive examination. How­ ture. It may also be cxpresed as the ever articles and notes published in ma­ awakening of a new taste for volume in gazines and books relative to Turkish art the feeling for plastic, without losing can by no means be deemed unimportant. much of its character in regard to sur­ It is to be hoped that in the future will, face. be developed new and valuable studies Before expressing our thoughts on bringing forth light on those buildings. the Shadirvan of Saint Sophia I think it would be useful to attempt a general sur­ • vey of the characteristics of the important Some of the fountains built in Istan­ fountains built in Istanbul in the first half bul in the 18th century possess an inde­ of the I8th century, and to research their pendent architectural character which common particularities in style. makes them worthy to be treated sepa­ rately. They may be considered of first One of the most important of those value to follow the development of archi­ buildings is the of Tophane, in THE rOUNTyMNS OF İSTANBUL AND THE SHADIRVAN OF SAINT SOPHIA 103 the square adjoining the of Kıhç The decorations designed in a geo­ Ali Paşa, the last work of the architect metrical frame reveal the soul of the Sinan. Among the independent fountains Turkish art of surface. No plain surface this is a masterpiece of the massive cubic is left in the arrangement of the surface, model. With the order of the geometrical but it is interesting to note that the ar­ and floral decorations repeated on its four rangement gives an impression of repose. façadcs, it is a perfect expression of a The arrangement of the ornamentation striking surface plastic. The decorative is saved from schaos solely by a definite arrangement on the façades is balanced in aim at geometry. That aim has been at­ a geometrical frame. Its strongest plastic tained by adding strict logic to sensibility feature are the projecting stalactites re­ in the arrangement of the various conven­ peated in the four corners, completing the tional motives. The co-ordination of the shell-work decorations there. The narrow features of the surface plays a distinct part corner faces between the large façades in the realisation of this taste in ornamen­ reach as far as the stalactites, which ate- tation. The distinct adjustment in the ba­ nuates the rigid geometrical massivencss lance of the horizontal and vertical of that cubic structure. frames is stressed by the symmetry bet­ In the Fountain of Tophane the cor­ ween the projecting stalactites in the cor­ ners and he stalactites in the recesses of ner stalactites are bound togedier by a the niches. broad band with ornaments in bas reUef. Beneath that band a projecting molding The real meaning of the geometrical seems to separate two stories,. between union of surface and volume, which we which the corner stalactites become a observe in the Fountain of Tophane, may symbolic supporting union. Our purpose be described shortly as aiming to soften in explaining this two stories system is and enliven a gross mass and produce to observe that the surface arrangement of hence a true plastic masterwork. The ar­ the Fountain of Tophane, essentially a tistic discernment shown in the decora­ heavy, massive building, gives it a light tion of a mass is manifested by sculptur­ and elegant aspect. The Fountain of Top­ ing the mass and enriching it with depth hane is essentially a heavy geometrical and form. It also indicates the contem­ form on a large scale, a massive cube poraneous need and taste trending to es­ crowned with a wide-caved roof and a sential geometrical elements in plastic. . If we study this adjustment of sur­ The geometrical frame arrangement face and mass it will reveal the essential in the Fountain of Topkapi is a perfect characteristics of the monumental foun­ adjustment of weight and support bet­ tains of Sultan Ahmed and Azabkapu at ween two stories. The vertical frames be­ Istanbul, and of the fountains of Üskü­ low are the support elements of the de­ dar. In monuments such as the Fountains corative surface, the horizontal bands of Sultan Ahmed and Azabkapu the pre­ above are the elements of weight. There sence of sebils with gratings seems to al­ is no doubt that the strongest element of leviate them by their voids, but it is evi­ support appears in the small, vertical dent that they represent a plastic surface corner faces reaching up to the stalactites. alleviated and developed by the arrange­ It should be noticed that the impres­ ment of the ornamentation. In the cubic sion of depth in the façadc is more ap­ fountain of Sultan Ahmed, with four fa­ parent, and quite transparent, in the low­ çades, the sebils projecting from the four corners reflect not so much the architec­ er panels arranged vertically. There, the tural characteristic of space buildings as a central niche surmounted by a pointed trend towards corner features alleviating arch, and the lateral niches adorned with a heavy mass. Here that feature is not a symmetrical stalactites, with their deep symbol of support, it is a rythmic union recess, give a distinct effect of chiaroscuro. 104 SEZER TANSUÛ

between rounded sebil surfaces and flat do not perform the function of covering façadc surfaces. Those mutual adjustments a house. This characteristic may be des• give the building an aspect of a heavy cribed as a sense of decoration aiming at mass together with lightness and fragiU- architecture. As a general rule all those forms of This means that in those buildings fountains, including ornaments placed at we see a characteristic tension, a stress random on the surface of walls, and those and strain resulting from the adjustment which fill voids in corners and spaces, is of mass and surface. It is perhaps this often treated in the form of a vault struc- tension which raises a dynamic feeling in ture,which is a perfect architectural ele• the contemplation of the static arrange• ment, or in the fashion in which that ele• ment of repeated ornamental frame sur• ment is used. This distinct connection faces. with real functional architecture emphasi• In the fountain in the square of zes the trend to imitation. Azabkapu we may see a similar adjust• When it is necessary to treat foun• ment between the sebil projecting in the tain architecture as a distinct group it middle and the ornamental lateral faces. might not be wrong to suggest that this This symmetrical arrangement does not grouping forms a pseudo-architecture con• differ greatly from a building with four nected with many ornamental surface va• façadcs. It even attains the impression lues, and symbolic architectural elements produced by such a building. This arran• and characteristics, or a sort of ornamental gement is completed by the massive re• architecture. servoir behind, which appears as the con• tinuation of the ornamental façade. When In studying the connection of surface the Fountain of Azabkapu was erected it and volume with a feeling for architec• had to be adjusted to the shape of the ture it is possible to remember other ele• square at that time. But it was skilfully ments and patterns. The pseudo-arch and arranged so as to retain the aspect of â the pseudo-column become essential plas• monument. tic elements. Some fountains are in the form of a column. We may believe that We can also sec the adjustment of even the marble ornaments designed for volume and surface in the Fountain of jet fountains or for a similar purpose re• Üsküdar. We get the same impression sult from the connection between plastic from the projecting console ornamenta• volume forms and a sense of architecture. tions surmounting the corners of the I am convinced that this problem which heavy cubic structure. In the small faces arises from a survey of the structure of in the corners high faucets with small fountains may be chosen as a starting basins give a special value of surface to point for a general study of surface plastic this system of breaking the mass, while in Turkish art. the symmetrical niches repeated in two opposite façades, with their corner con• Another reason for this brief expla• soles, are reminiscent of the Fountain of nation will appear below in the study of Topkapu. the Shadirvan of St. Sophia, in which we shall reach conclusions related to the con• In this brief explanation we face the clusions we arrived at here. In the Sha• problem of difference and connection bet• dirvan of St. Sophia we shall no longer ween the form of a cubic fountain and see cubic plastic imitating architecture, real architecture. It should be noticed that nor shall we see a functional architectu• it reveals a surprising influence of the ral adjustment, i.e. an adjustment of sense of architecture. The sense of archi• weight and support, but quite the contra• tecture appears again in the height added ry, we shall see cubic plastic subordinated to those cubic buildings by cupolas which to a sense of ornamentation adapted to THE FOUNTAINS OF İSTANBUL AND THE SHADIRVAN OF SAINT SOPHIA 105 the interior and exterior characteristics of a determined period in history their va­ architecture, and trending to an organic rious styles enriched the original group union. with a free and picturesque aspect. The It is remarkable that not only in the characteristics of the buildings which form Shadirvan of St. Sophia, but as a ge­ the architectural group of St. Sophia reve­ neral rule in of the al an artistic tolerance which liberates the late period, functional elements trend to group from a stereotyped aspect. It may ornamental elegance. When considering be compared to the great tolerance which the chief trends ot that period it is im­ adapted the Turkish spirit to a Byzantine possible to refrain from proposing that in church by appropriating it with the ad­ a serious study of that period in archi­ dition of minoi elements. tecture this problem should be chosen as This explanation proves that the in­ a starting point. dependent character of the monumental shadirvan in the courtyard of St. Sophia • is limited. The shadirvan as a perfectly in­ The shadirvan in the court of St. So­ dependent monument could not very well phia is remarkable for having a more or have been erected in another place in less independent character, like the foun­ the city. It could not be. unrelated to a tains we mentioned above. In applying mosque but, because of the independence the model of the monumental fountains in style, its presence in the courtyard of of Tophane, Sultan Ahmed, Azabkapu, St. Sophia gives it the character of an and Üsküdar to a monumental shadirvan independent monument. no place could be more suitable than the When we explained that the shadir­ courtyard of St. Sophia. At a time when van was related to the architectural back­ fragments from the Atrium of St. Sophia ground of a colonnade, and that its re­ still existed the slender colonnade fra­ lation to the columns supporting the roof ming the basin of the shadirvan in the vi­ above the sebil and faucets was not by cinity of -the Byzantine colonnade gave chance, we gave a proof of the limitations the courtyard a varied yet harmoniouns of its architectural independence. The dif­ aspect. No remnants from the Atrium are ference in style of the primary school si­ to be seen to-day. But the wooden colon­ tuated immediately west of the shadirvan nade in front of the sebil and ablution forms a background which stresses the in­ faucets, made at the same time as the sha­ dependence. A two-storied building of dirvan, form a harmonious background. massive aspect built in the technique of The ancient background had been repla­ an early period, with alternate courses of ced beforehand. bricks and stones, and with a single dome, The shadirvan with colonnade in a forms a background which emphasizes courtyard with colonnade was an element the independent aspect of the shadirvan appreciated of old by Turkish architects, with its wide arches and slender columns. and many examples are seen in mosque In the south, the dock-room, the Direc­ yards. In the colonnade in the courtyard tor's Office, and other buildings, are also of St. Sophia the stereotyped arrange­ remarkable for the varied style in sur­ ment has been modified. The architec­ face and mass, and help to emphasize the tural group which imposed a strict uni­ original character of the shadirvan. formity in style, material, and technique, and even in color, could not be found in We have thus attempted to explain the various buildings and elements in the the relation of the shadirvan of St. So­ interior and surroundings of St. Sophia. phia to the surrounding buildings. Here we are not in presence of an archi­ The architectural and ornamental tectural group build and achieved in one character of the shadirvan of St. Sophia time. In the annexes built at intervals in is an extremely typical example of the 106 SEZER TANSUĞ change in style. We can say that it gives nan, in the courtyard of the Selimiye Mos­ on a more advanced scale than some im­ que at Edirne, built a simple shadirvan portant architectural monuments a per­ with an uncovered basin, of polygonal fect idea of the change from the classic form, nearly circular, and a jet in the style to the ror/>co style. For example the middle. Shadirvans with a colonnade sup­ mosque of Nuri Osmaniye, which was porting a circular or polygonal roof, when built at about the same time as the sha- placed in the middle of a courtyard, as­ dirvan, is from one point of view a pre­ sure an easy rythmic relation to the order tentious monument which gives an exag­ of and colonnades in the courtyard. gerated idea of the rococo style, whereas Among various types of shadirvans in the in the shadirvan we can see a moderate courtyards of some have dimen - surface example of the rococo style, ap­ sions out of proportion with those of the proaching nearly the classic sityle. In the mosque, some are of so large dimensions Nuri Osmaniye the rococo style might be that they narrow the courtyard, and some formally interpreted as an attempt to en­ appear too small in a large courtyard. liven and alleviate the massy by exagge­ ratedly rounded surfaces and, in various To what architectural origin can be places, by protuberances and deep reces­ traced the shadirvans of various types ses. The mass has been ornamented in an which we see in the courtyards? There attempt to produce an effect of chiaros­ in no doubt that they are primarily rela­ curo. Still we cannot affirm that the buil­ ted to the principle of filling a void. Need ding does not give a perfect impression of and function are inseparable from that rococo. principle. In some large Seljuk bans the mesjid in the courtyard was used to enrich In the shadirvan the rococo effect has an empty space. An empty and uncove­ been attained by the balance of the wide red area with definite boundaries is enri­ interspaces of the pointed arches with the ched by varied elements such as monu­ flat surfaces surmounting them. The deep- ments and basins. eaved roof resting upon slender columns seems to float in space without a support. In the shadirvans with a colonnade supporting a dome we can see an open In principle â shadirvan cinsists in a building connected with ancient religious basin surrounded by faucets, and gene­ architectural forms. This is an indirect rally surmounted by gratings and a colon­ adjustment. It may suffice to remark that nade supporting a dome. In some sha- in reality the model of shadirvan with dirvans. those two fundamental elements deep-eaved roof and a dome is the result are united, the columns spring from the of conditions imposed by need and adap­ border of the basin which they encircle, ted to the principal trends in architecture. and they are surmounted by a dome. The Shadirvans serve to perform ablutions im­ whole aspect is reminiscent of a mauso­ posed by an important religious rule. They leum. The interspaces of the columns are assume the character of a monument erec­ closed by metal gratings. The shadirvans ted in honor of the sanctity of water. in the courtyard of the Mosques of Sul­ Consicering that the Shadirvan of St. tan Ahmed and Yeni Cami are in this Sophia differs from early models we have form. There exist various types of shadir­ made it plain that it is remarkable as re­ vans. The shadirvan in the courtyard of presenting a new period in style. It is a the Siileymaniye Mosque is a four-corner­ product of the spontaneuos and natural ed cubic marble building. Although it is development of Turkish style in Istanbul. covered by a flat roof it retains the cha­ When compared with earlier models the racter of a covered basin, but it is not re­ characteristics of the development appear lated to the classic order of the colonnade clearly in the Shadirvan of St. Sophia. in the courtyard. It is remarkable that Si- The aspect of a mass resting heavily on THE FOUNTAINS OF İSTANBUL AND THE SHADIRVAN OF SAINT SOPHIA 107 the ground is superseded by the evident band of the gratings is formed by the gilt elegance, elasticity, and tension of an or­ frames of the inscriptions surmounted by ganism which seems to spring on high. pediments with crescents. Similar cres­ cents are seen above the pseudo-columns The deep-eavcd roof surmounted by at the junctions of the panels of the gra­ a dome, and supported by columns with ting. A metad drum forms an interior stalactite capitals retains the weight of a dome above the basin. The drum is cove­ mass even when spread out in a flat sur­ red with a network of wire which helps to face. That the weight is divided according keep the water in the basin pure. to a well-known principle, and easily sup­ ported by very slender columns reveals a The dome covering of the shadirvan matchless skill in balance. The columns has interiorly the same dimensions as the supporting the roof arc perfectly vertical basin. The dome rests upon a Wooden while the arched marule structure above drum, and is covered with timbers. The the sapitals rises with a slight inclination, decp-eaved wooden roof rests upon the which makes us think that this building columns supporting tRe octagonal marble presents a new solution to the problem of building. The interior of the dome is pa­ static. We may suggest that in order to inted light blue, and the central medallion understand this solution a stricdy techni­ with gilt star motives is brightened by the cal study is necessary. Turkish architects gilt grooves between the timbers of the have always known how to assure the dome. The whole surface of the roof of most perfect relations beween the upper the shadirvan is decorated and colored parts of a building and systems of support. with ornamental friezes according to a de­ The earliest architectural models with do­ finite principle. The upper part of the oc­ mes have been developed with the greatest tagonal marble structure is decorated in­ safety and stability in technique. We may side and outside with various inscribed be sure that from the point of view of the friezes. system of constructive support the Shadir­ An attractive feature in the ornamen­ van of St. Sophia, which at first sight tation of the shadirvan is the variety of seems simply to support a wooden roof, the similar motives and ornaments in the presents no important difference in prin­ interior and exterior of the building. A ciple with the most complicated systems variety in similar ornamentation cannot of support and balance in large domed be accidental. From the point of view buildings. In the solution of this construc­ of the architectural aspect and concep­ tive problem a technical concern and an tion it is conform to the relation bet­ advanced and developed esthetic concern ween the interior and the exterior. play an equal part. When considering the We must stress that this relation differs problem from this angle we realize that from a sense of a closed house, and that a the matchless elegance of the Shadirvaa closed house cannot be mentioned when of St. Sophia has the same meaning as speaking of a shadirvan. But this particu­ the technical balance between the deep- larity docs not imply departing from an eavcd and domed roof and the slender sup­ architectural character. It is evident that ports. Technical studies will reveal that in the shadirvan the structure of roof and esthetic elegance is reflected in this buil­ colonnade is a system of support and ba­ ding in which the sense of ornamentation lance. Still this system on the whole has has been developed and refined unlimi- not lost the character of an ornamental tcdly. plastic system. In this particular form the relation between the interior and exterior There is a definite void between the may be liken ed to the natural relation in colonnade and the basin of the shadirvan. an organism, such as the back and the The polygonal form of the basin is repea­ palm of a hand, the face and the back of ted in the metal gratings above. The upper a leaf. 108 SEZER TANSUG

A leaden tracery frieze encircles the ment of scrolls united with nodules, al• base of the dome rising above the drum, though they cannot be broken off the and it is repeated around the edge of the mass, do not appear as an element which octagonal roof. The surface of the roof is created the surface. We may say that in encircled outside with three bands of a that period the ornamentation accepted decorative frieze, continued inside by large the surface merely as a background, thus blue spaces divided into square coffers, tending to deny it. In the late ornamenta• and separated at the corners, so as to from tions the adventure of agitadcd ornamen• so many rectangles, by triangular surfaces tal motives and orders tending to break decorated in gilt bas relief. The triangles off from the surface expresses in short an are broken at the base in a form reminis• aim at the impossible, an inclination to cent of a lozenge motif. Those large sur• deny the surface. faces, with square coffers and corner tri• In the ornamentation of the Shadir- angles, are foUöwed by a triple decorative van of St. Sophia the surface has not yet frieze running round the interior of the witnessed that agitation. Here perhaps the eaves. Those two groups of triple friezes ornamentation does not belong to the sur• are symmetrically arranged in relation to face, but although it is a naturalistic pat• the central frieze in each group and to the tern obliged to be applied on if, it is in a large blue space between the groups. The balanced agreement with it, When asked material used in the decoration of the frie• according to what principle the decorative zes is a plaster mixture applied on wood pattern has been convertionalized it might and ornamented with conventional scrolls even be possible to answer that it is a in bas relief. That relief accentuated with concession to the essential character of the gold gilding has been given the character surface, and to its retaining and vivifying of a geometrical frieze, but has a clear na• quality. turalistic effect imitating the rococo style. The background of the relief friezes Especially in the middle friezes the scrolls mentioned above is decorated with per• develop and interlace, alternately narro• fectly natural flowers and leaves finely wing and extending. The presence of no• painted in their original colors. The na• dules at the point of junction of the scrolls turalistic impression given by the surface gives a peculiar aspect to that style of de• of the roof of the shadirvan is entirely due coration. The symmetrical border friezes to that painted decoration. The entabla• consist in a single row of scrolls curving ture uniting the roof to the marble struc• inwards and outwords. In this ornamenta• ture is ornamented with bunches of flo• tion conventional floral motives joined to• wers and leaves on a pink background. gether reveal a sense of unity. Although In the entablature, wich forms a wide frie• this is a static decoration it gives an im• ze, gilt scrolls play a minor part because pression of movement. Resilient branches, they are not vividly brilliant. In the nar• stretching and developing into scrolls and row friezes the gilt reliefs form the main coils close together, produce a sprightly decoration, while the painted flowers give rhythm of narrowing and widening. the minor impression. It is seen that here Here arises a new problem from the are two degrees of ornamentation order. point of view of the development of or• Immediately below the painted frieze namental surface plastic. This problem ap• formed by the entablature begins the sur• pears in the evident conflict of the orna• face of the arched marble structure. At mentation of the rococo period with sur• the top is a narrow relief band, followed face. In the classic period the ornaments by an inscribed frieze in several frames. placed on the surface belonged to the sur• Among the most remarkable elements in face proper, and could be described as an the marble surface are the projecting ro• clement of the order which created the settes decorating the keystones of the surface. In the rococo period the develop• large pointed arches. THE FOUNTAINS OF ISTANBUL AND THE SHADIRVAN OF SAINT SOPHIA 109

The principle of variation in similar its connection with the order in the en• decorative forms in the interior and exte• tablature. In the surface of the roof com• rior of the structure, as described above, prized between the upper interior border has a definite signification which appears of the marble structure and the lower even in the rosettes in the interior surface circle of the dome are symmetrical friezes of the keystones. Outside is a motive re• and frames exactly as in the entablature. sembling a conventional rose. Inside it is But the decorative motives and order in the form of a protuberance consisting of which are in the same spirit as those in the petals closed together. As an equivalent to entablature are skilfully modified. The the inscribed frieze outside, we see inside somewhat free naturalistic order in the an inscribed frieze in a different style. An scrolls of the relief friezes is presented to ornamental frieze runs around the frieze us in a renovated composition. The pat• above and below, giving it the same terns in the entablature are not essentially height as the outside frieze. The upper changed, but only modified. The same marble relief frieze ouside has no equiva• can be said of the painted flower decora - lent inside, unless we find an equiva• tions and the order of the reliefs in the lent in the two identical circular friezes in gilded triangles in the corners. The first, the point of junction of the interior roof like the rosettes, present flowers in full ornaments with the circle of the dome. bloom, while the reUef flowers are folded One of those friezes appears in the roof and closed. In the large rectangular sur - as a last transition band, and the other is faces between the triple friezes in the in• repeated in the lower part of the interior terior and exterior the pale blue color is of the dome, as if indicating a new be• superseded by a purple color, and the net• ginning. The pattern used in those two work of square coffers superseded by a similar friezes resembles closely the relief floral coffer pattern. That pattern is iden• pattern in the marble band outside, which tical to the closed conventional scroll pat• makes us think that this similarity cannot terns in the metal gratings of the sebil in be merely accidental. the courtyard of St. Sophia. The rounded surfaces decorated with painting in the Those interesting differences make us entablature between the roof and the ask if the inscribed friezes arc somewhat marble structure are superseded here by connested together not only by the calli• new transition forms. The transition to graphic form, but also in measure and per• the circle of the dome is obtained here haps even in meaning. The outside ins• by encircling the roof with new triangles cription is from the Qasidai Burda, which again decorated with painting. In this was composed in the time of the Prophet. way the octagonal structure is united to The interior inscription is a by the the circle, and the decorative grouping is Poet Emin, beginning with the distich, completed by the similar circular double Mihr-u sipihri majd-it shan. frieze mentioned above. That grouping Sultân Mahmüdi zaman can also be described as the completion of Her qavl-u fi'li hemân nâmi gibi constructive pieces. mahmüddir. The modification in similarity in the This showz that such a supposition would interior and exterior is not a haphazard be an cxageration. change, it has been effected according to a principle. We must repeat this in order The interior and exterior inscriptions, to draw attention to this very important with the gleam of their gold gilding on characteristic of the structure. We may a blue ground, are a very strong ornamen• say that here it is not a simple sense of tal feature in the building. form that plays a part, but a sub-conscious When we look at the intorior deco• comprehension o fthc unity of the decora• ration of the roof we realize immediately tive members of one monument. The aim 110 SEZER TANSUĞ

İS İn short to assure unity in an organic In the shadirvan basin, elements such form. as the pseudo-columns, the decorations of Aanother element which induces us to the circles, the uncovered dome with me­ enter into a chort explanation of the de­ tal drum, seem to us a new example of corative details is the basin of the shadir­ ornamental surface plastic imitating ar­ van. The metal network composition is chitecture, which we attempted to explain formed by repeating a conventional acan­ at first. The basin has been given the as­ thus scroll. Above is a gilt inscription, a- pect of ornamental architecture. The basin nother poem by the poet Emin, beginning seems to attempt adjusting to architecture, with the distich, while the constructive cover structure tends to a feeling for ornamentation. We Shehinshaht zaman. Sultân Mahmüdt see those two trends combined in the jalil - sh - shân whole structure in an interesting fashion. Revân mtzâbi \il\inden 'uyüni re'fet-u ihsân. The shadirvan basin, with its 16 BIBLIOGRAPHY slightly convex faces, gives the impression of a covered plastic form adjusted in the Ibrahim Hilmi Tanışık - Istanbul Çeşmeleri I. middle of the octagonal cover structure. IL îst. 1943. The connection which first appears bet­ İzzet Kumbaracılar - Istanbul Sebilleri. 1st. ween two principal elements such as the 1938 basin and the cover structure, may be ex­ A. Arthur Beyleryan, - Istanbul Şadırvanları pressed as above. The marble faces of the (Ed. Fak. Sanat Tarihi Bölümü Lisans te­ zi) 1953 basin arc decorated with a composition representing small columns with capitals Necdet Göze - Istanbulda Osmanlı Devrinde Tezyini Şebekeler (Lisans tezi) 1953 in the form of a vase, bound together by floral motives springing from the vases, Müzeyyen Akkoyun - XVI. y.y. İstanbul Çeş­ meleri (Lisans tezi) 1954 and developing like the decoration of an arch. The pattern is repeated on each face. Perihan Uğur - XVIII. y.y. ilk yansı İstanbul Çeşmeleri Lisans tezi) 1955 The faces, and the pilasters between, are bound together by a fairly wide relief Enver Tokay - İstanbul Şadırvanları (l.T.Ü. YeterUk travayı) 1st. 1951 frieze at the top of the marble struture. That frieze also is decorated with a floral Naci Yüngül - Tophane Çeşmesi. 1st. 1958 pattern. Süheyl Ünver - Azapkapı Çeşmesi. 1st. 1954 There is a close unity from the deco­ Aziz'Oğan - Les Fontaines d'Istanbul. T.T.O.K. rative point of view between the marble Belleteni No. 68 ayrı basım. 1st. 1947. part of the polygonal basin and the panel­ İstanbul Ansiklopedisi C. III s. 1484-1486 (Aya- led gratings rising above in the same sofya Şadırvanı maddesi) form. Sezer Tansuğ - Ayasofya Şadırvanı. Ayasofya yıllığı No. 3 1st. 1961. OSMANLı MIMARISI TARıHıNıN OTANTIK YAZMA KAYNAKLARı

MUZAFFER ERDOĞAN

GİRtŞ

Türk Medeniyeti Tarihinde Osmanh mamak icap eder. Kanaatimizce başta İs­ Mimarisi kendisine has seciye ve kıymet - tanbul olmak üzere geniş bir sahaya yayıl­ leriylc başh başına bir tetkik mevzuu ol­ mış bir durumda bulunan Osmanh âbide­ duğunu bütün ilim ve sanat âlemi kabul lerinin mahallinde yapılan tescil kayıdlan ve teslim etmiş bulunmaktadır. Her ayak ve tanzim edilen teknik mahiyette rölövc bastığı yerde medeni bir iz bırakmak gi­ faaliyetleri, bizi, Osmanh mimarisi tarihi­ bi gıbtaya şayan hasletle yaratılmış olan ni efradını tamamiyle cami olacak şekil­ türkün hayırperver ruhu altı asırlık uzun de tedvine götürmek hususunda maalesef bir imparatorluk devresinde dahi kendisi­ kâfi gelemiyccektir. Bunun eksik olan nok- ne mevrus ananeleri geliştirmek suretiyle talariyle bilinemeyen taraflarını, mutlaka devam ettirmiş ve bu uğurda başta cami ve mezkûr abidelerin yapıldıkları zamanlara mescidlerden mürekkep olmak üzere di­ ait otantik kayıtlan ihtiva etmekte olan nî; kale ve burçlardan müteşekkil olmak bütün bu müze, kütüphane, arşiv malzeme üzere askerî ve mekteb, medrese, imaret, ve kaynaklarını bir an evvel araştırıp, bu­ darüşşifa, darüihadis, saray, kasır, han, ker­ lup alâkadarlara tanıtmakla mümkün mer­ vansaray, hamam, çeşme, sebil, bent, suyo­ tebe tamamlamak ve aydınhğa kavuştur­ lu, köprü ve saireden ibaret bulunmak ü- mak sayesinde olabilecektir. Türk varhğı- zere mütenevvi mahiyette ortaya bir ta­ nın perçinleşmiş birer timsali mesabesin­ kım âbideler koymuştur, imparatorluğun de olan âbidelerimizin ve bu itibarla bun­ siyasî ve askerî tarihi ile mûvazi bir şekil­ ların en olgun ve en dolgun örneklerini de inkişaf ve tekâmülünü müşahede etti­ yaratan Osmanh mimarlarına dair zaman­ ğimiz Osmanh mimarisinin derece derece larında yazılmış şahsî eserler, gerek ke­ nasıl başladığını, nasıl yükseldiğini ve ne miyet ve gerekse keyfiyet babmmdan bi­ suretle duraklayıp düşmeye yüztuttuğunu zim bugünkü ihtiyaçlarımızı hakkiylc anlamak için yurdun muhtelif bölgelerine karşılamaktan oldukça uzak bulunmakta­ serpilmiş bir vaziyette bulunan bu âbide­ dır. Bilindiği üzere bunların başmda Mi­ lerin yerlerinde ilmi usuller dahilinde bir mar Koca Sinan zamanında yapılan bina­ taraftan tescil kayıdlarını tamamlamaya lara ait (Tezkiretülebniye) ve yine o dâhi ve teknik mahiyette ise rölevelerini ikmal sanatkârın eserlerine dair (Tuhfetülmi - etmeye çalışırken bir taraftan da kendile­ marî) adlı kitap müsveddesi gelir. Bunla­ riyle yakından ilgili bulunan ve hâlâ kü­ ra evvelce Tarih-i Osmanî Encümenince tüphane ve arvişlerde uzun asırların ih­ neşredilen (Tarih-i Câmi-i şerif-i Nur-ı mali içerisinde bırakılmış ilgili tarihî kay­ osmanî) adh broşürü ve bir müddet evvel nak ve vesikalarını meydana çıkarmak va­ Topkapı -Sarayı Müzesinde ele geçirilen zifesiyle mükellef olduğumuzu asla unut­ Cafer Çelebi'nin (Risalei Mimariye) sini ıız MUZAFFER ERDOĞAN bir dereceye kadar ilâve edebiliriz. Osman­ bakımdan lâyıkı veçhile ve geniş bir öl­ lı Mimarisi tarihinin bilinen bu kitabî a- çü ile ele alınmış bulunmayan yep yeni na kaynakları maruz kalman ilmi müşkül­ bir araştırma işi olarak görmemiz icab leri tamamen karşılamaktan şüphesiz bir eder. hayli uzak bulunmaktadır. Bu boşluğu biz acaba ana kaynak mahiyetinde olmak üzere hangi yazıh ilmi vasıta ve malzeme­ U ler ile mümkün mertebe telâfi etmeye doğ­ BİBLİYOTEK KAYNAKLARI ru teveccüh edebiliriz? Bu sualin cevab- larını verebilmek için mevcud imkânlar­ Osmanlı Mimarisi tarihinin otantik dan faydalanmak çarelerini büyük bir nü­ yazma kaynaklan arasında kitabî olanlar fuz ve terkip kudreti ile düşünüp gören­ ilgililer nezdinde arşivdekilere nazaran ler ve Türk sanat ve mimarlık hareket ve daha ziyade malûm sayıhrlar. Bunların faaliyetlerinin de ihmali asla caiz olmayan ilk göze çarpanlarına yazımızın giriş kıs - evsaf ve hususiyetlerini sırası geldikçe bi­ mında temas etmiş bulunuyoruz. Burada ze hatırlatanlar ve hatta onu bizzat tesbit onlardan ancak Cafer Çelebi'nin (Risale-i edip kısmen yerine getirenler olmuştur. Mimariye) si üzerinde bir parça durduk - Diğer bazı mütetcbbilerimiz ise fırsat bul­ tan sonra Süleymaniye kütübhanesi ile dukça çeşitli arşivlerdeki vesikaları incele­ İstanbul Belediye kütübhanesinde gözü­ yerek bize Osmanlı âbideleri; mimarları müze çarpan en mühim bir kaç eseri ve ve diğer tamamlayıcı sanat şubeleriyle bir de Murad 11 nin Edirne'deki cami müntesipleri hakkında irili ufaklı bir ta­ medrese ve sairesi vakıfnamesini ve Os­ kım araştırma mahsulleri meydana getir­ manlı Mimarisi ile alâkalı diğer bazı vak­ mişlerdir. Bugüne gelinceye kadar Os­ fiyeleri kısaca tanıtmayı uygun buluyoruz. manlı mimarisi tarihinin bir türlü tedvin Bunlardan (Risale-i Mimariye) Sultan edilemeyişi, bize, gösterilen bütün bu gay­ Ahmet Camii mimarı KalkandcIenli Meh­ ret, faaliyet ve mesainin kifayetsizliğini met Ağanın hayatiyle eserlerine tahsis e- hatırlatmakta ve başlanılan hayırh yola - dilmiş olup (87) varaktan müteşekkildir. bir sürü engel ve müşküllerine bakma­ Şeyh Behram oğlu Cafer Çelebi tarafın­ dan - devama mecbur bırakmaktadır. Klâ­ dan 1623 (H. 1023) tarihinde kaleme ahn- sik tarih kitapları, tarihî tetkiklere esas mıştır. (0.25 X 0.41) ebadında olan bu e- olarak gösterdiği menbalardan en mühim- serin yazma olan yegâne aslî nüshası, şim­ mi, şüphesiz, mazbut eserlerdir. Rivayet diki halde, İstanbul'da Topkapı Sarayı ve menkulâta dayanan tarih telâkkisi ter- Müzesinde mahfuz bulunmaktadır. Bu ta­ kcdilelidenberi, tarih hâdiselerinin daha rih; bilindiği üzere Sultan Ahmet Camii- ziyade müsbet eserlerin kat'i şahadetlerine nin inşaatının ilerlediği ve kubbesinin ta­ göre tetkik edildiği malûmdur. Bilindiği mamlandığı sıralara tekabül eder. Kahve üzere tarih bir vakıalar silsilesinden ibaret renkli mejin bir clld içinde olup siyah olmayıp cemiyet hayatının mazide cere - mürekkeple tahrir olunmakla beraber ba­ yan etmiş ve yaşamış bütün safhalarını; zı başlangıçları, haşiyeleri ve metin arasın­ dinî, hukukî, siyasî, iktisadî ve diğer bel­ da geçen ayet ve hadisleri kırmızı ile mu - li bajlı müesseselerini oluş sebebleriyle harrer bulunmaktadır. Her sahifedc (25) bir kül halinde mütalâa ederek hadiseler satır olup bazı kısımlarında kelimelerin arasındaki irtibat ve bütünlüğü tebarüz harekelendiği görülmektedir, içerisinde ettirmek suretiyle devrin hâkim fikir ve Mehmet Ağanın hayat ve faaliyetlerine ait psikolojik şartlarına uygun hükümlere dağınık ve kısa bilgilerden başka fersah, varmaktır. Müteaddit branşlara ait tarihi parmak, mil, ayak, dönüm, evlek gibi es­ tetkiklerde önemi, haiz kaynakların ba­ ki Osmanlı devri ölçüleri ile çeşitli, mcba- şında gelen bibliyotek ve arşiv kaynak ve niye mütedair terimler ve mimarî ile ilgili vesikalarını Osmanlı mimarisi tarihi için bir takım sanatlarda müstamel âletler zik­ de ihmali asla caiz olmayan ve henüz bu redilmektedir. Bu arada musikiye ve ma- OSMANLI MİMARİSİ TARİHİNİN OTANTİK YAZMA KAYNAKLARI 113 kamlarına dair bir bahis bile göze çarp­ 2 — (Menâ\ıb-i Sultan Süleyman maktadır. Eserin on beş fasıldan ibaret o- Han) yahud (Risale-i Padi^ahname) : lan fihristi; birinci sahifeden itibaren baş­ Süleymaniye Umumi Kütüphanesin­ lamaktadır. Münderecatı meyanında on de Esad efendi kitapları arasında (No: adet kasideyi, dört adet gazeli ve bazı 2422) de kayıdı bulunan bu manzum e- müteferrik beyit ve mısraları zikretmek seri, istanbul su yoUarmın suret-i inşası­ gerekir. Görülüyor ki Cafer Çelebi tara - na ait önemli bir kaynak olarak kabul et­ fından vücuda getirilen bu eserin konusu mek yerinde olur. İstanbul suyolları tesi­ çok geniştir, hatta fihristte gösterilmediği satının çağdaşları üzerinde bıraktığı kuv­ halde Mehmet Ağa'nın musikiye intisabı vetli izleri canlı ve hoş bir dil ile aksettir­ dolayısiy^e fasıl ve makamlara dair bazı mekte o'an bu küçük eser, (Eyyubî) açıklamalar bile yapılmıştır. Bununla be­ mahlâsh bir şairin kalemi mahsulüdür. raber bazı bahislerin tekerrür ettiğine de Bu zatın tarihi hüviyet ve şahsiyeti iyice şahit olunulmaktadır. Osmanlı mimarisi tebellür etmiş sayılamaz. Asıl adı ile ha­ tarihinin önemli bir yazma kaynağı mesa­ yatına ait hususlar bilinmemekle beraber besinde olan bu eser; Topkapı Sarayı mü­ Yeniçeri ağası Ali Ağa ile ve umumiyet­ zesi müdürü Tahsin öz tarafından içeri - le yeniçerilerle yakın bir ilgisinin mevcud sindeki kaside ve gazellerin, hatta bazı fa- oMuğu tahmin edilebilir. (72) varaktan sıllardaki medhiye ve duaların ve bu ve­ ibaret olan bu kitabın harekesiz nesih ile sile i'e zikredilen âyet ve hadislerin tekra­ yazıldığı ve telif yılının kesin olarak tes­ rından vaz geçilerek ve yahud icabında pit edilmediği görülür. Mezkûr eserde Ka­ kısaltıhp çıkarılmak suretiyle ve bazı ha­ nunî Sultan Süleyman'ın seferlerine aid şiye ve cüzi ilâvelerle neşredilmiştir (Mi­ bahislerin kaynak değerini taşıyamayacak mar Mehmet Ağa ve Risâle-i Mimariye, derecede kısa olduğunu ve suyoUarından Arkitek dergisi nden ayrı baskı). bahis fasıllardaki tasvirlerin ise şairane çerçeveler içine alındığını söylemek lâ­ zımdır. Eyyubî'nin bu eserinde yeniçeri / — Murad ll'nin Edirne'deki, cami, ağası Ali Ağa'nm mezkûr suyolları inşa medrese ve sairesi vakıfnamesi: ve tamiri sırasında bina-eminliğini yaptığı zikredilmiştir. Son taraflarına doğru müt­ İstanbul Belediye kütübhanesinde hiş bir fırtınada hasara uğrayan Büyük Muallim Cevdet yazmaları arasında kayıt- Çekmece köprüsünün tamirine temas o- h bu'ıınan (No: 0.61) bu türkçe vakfiye, lunmuştur. Eyyubî'nin bu eserinde Koca nesihle yazılmış olup (12 X 35) ebadında Sinan'ın meslekî faaliyetleri uzun uzadı- 164 sahifeden mürekkeptir. Koyu kahve ya anlatıldığı halde adını hemen hemen rengi bir cilt içindedir. Meşin şemseli ve hiç zikretmeyişi, üzerinde durulmaya de­ miklebli olan bu vakifcyinin ilk sahifesi ğer bir noktadır. Kıymetli mütetebbi Dr. mavi zemin üzerine müzehhep görülmek­ Robert Anhegger'in bu esere dair değerli tedir. İçerisinde Edirne'de Tunca kenarın­ bir incelemesi mevcut bulunmaktır (Bk: da müşarünileyh tarafından cami, medre­ Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, 1949, se, imaret, darüşşife ve saire inşa ettiril­ Sayı: 1). diği ve bunlara bir takım vakıflar tahsis kıhndığı kaydedilmiş bulunmaktadır. (119) uncu sahifcde termim iş'cri için beş 3 — Kitab-t Tevarih-i Kostantaniyye aded meremetçi tayin olunduğu, bunların ve t arif-i Ayasofya: kurşun ve su yolu umuru ile evlerin, dük­ Fatih Sultan Mehmet'in cülusu ve İs­ kânlarının ve hamamların tamirlcriyle tanbul'un fethi ile başlayan bu yazma e- meşgul oldukları tasrih kılınmıştır. So­ ser; İstanbul'da Süleymaniye umumî kü­ nunda vakfiyenin (H: 895) tarihinde tüphanesinde Kılınç Ali Paşa kitapları a- tanzim edildiğine dair arabça bir kayıt gö­ rasmda kayıth (Tabaka-i Devlet-i Osma­ ze çarpmaktadır. niye) adh eserin içinde bulunmaktadır. 214 MUZAFFER ERDOĞAN.

(No: 750). Sonundaki meşruhata göre e- in Karamanoğlu İbrahim Bey'e müracaa­ sas itibariyle Ayasofya'ya ait olan bu 28 tı ve müşarünileyhi âsitane-i saadetlerine sahifelik eserin Ramazan 1077 tarihinde davet ve Edirne'de Sarayı Atik'te mülâ- yazıldığı anlaşılmaktadır. (12) sahifeden katlariyle devam etmektedir. Beşir Çele- itibaren Ayasofya'nm frengistandan gelen bi'nin padişahla vâki olan bu konuşmaları bir benna marifetiyle suret-i tesisine temas esnasında Edirne'de Sarayı Cedid'in sed - edilmekte, somaki mermer direkleri hak­ ye ile taşınan bir mimar-ı kâmil tarafın­ kında bilgi verilmekte, inşası tamam ol­ dan suret-i inşasına temas olunmaktadır. dukta padişah tarafından yoksullara sada­ Ayaklan meflûç olan bu sanakârın babası kalar dağıtılarak koyun ve sığırlar kesil­ Sultan Murad tarafından yaptırılan (Üç- diği ve mimarına ise murassa taçlar ile şerefeU camii) ni bina etmişti. Bundan kıymetli yakutlar ve sair mücevherler he­ sonra Edirne'de kâin (Eski Cami) hak­ diye edildiği açıklanmaktadır. Bu meyan- kında açıklamalar yapılmakta, mezkûr da Eyyub-« Ensarî zamanında burada iki camiin içerisinin feleğe . işaret olmak ü- rekât namaz kılındığı ve Fatih Sultan zere dokuz kubbe olduğu, aynı zamanda Mehmet devrinde ise İstanbul'un alınma­ dört mezhebe telmih olmak üzere dört sıyla mezkûr kilisenin yıkıldığı ve eski sa­ direkli bulunduğu ve dışarısının ise beş rayın burada yapıldığı anlatılmaktadır. vakit namaza işaret o'mak üzere beş kub­ Kronolojik bir insicamdan ve sistemli bir beden teşekkül ettiği anlatılmaktır. Bu tarih anlayışından mahrum olmakla bera­ meyanda onun bir zira fazlalıkla iç ve dı­ ber, bu yazma eserin, kısmen efsanevî, şının Bursa'daki Ulucami ile müşabehet kısmen de istifadeli bazı dağınık bilgiyi arzettiği de kaydedilmiştir. Edirne'nin su havi olduğunu kabul etmek yerinde bir ve havası gibi bazı özelliklerine temas c- hareket olur. içerisinde müellifine dair bir dcn satırlardan sonra Hisar hakkmda kı­ kayıt görülememektedir. saca tafsilât verilmektedir. Sonundaki kayda göre mezkûr risalenin 20 Za 1191 4 — Edirne'de olan es\i Cami teva- senesinde yazıldığı anlaşılmaktadır. rihi ve Yenisaray ve Hisar-t Edime : İstanbul Belediye kütüphanesi M. 5 — Münpyat : Cevdet yazmalan kısmında bulunan (238) istanbul Belediye kütüphanesi Mual­ sahifelik bir mecmua içindeki bu risale lim Cevdet yazmaları arasında (K. 298) (16 X 20) ebadındadır. Mecmuanm nu­ No. da kayıth olup (137) sahifeden mü­ marası (K. 144) dür. Nesih ile yazıknış- teşekkildir ve (12 X 21) ebadında siyah tır. Başlığı kırmızı mürekkeple muhar­ meşin kaplı bir cilt içindedir. Edirne Sa­ rerdir. Kâğıd kaph bir cildin 202-209 un­ rayının tamirine ve 1201 - 1202 yılları a- cu sahifelerinde yer almış bulunmaktadır. rasındaki seferlerle ilgili bazı vekayii ih­ Mezkûr cilt içinde ayrıca ağaz-ı dâsıtan-ı tiva etmektedir. Talik yazısı ile muharrer­ ashab-ül-Kehif, Terceme-i miftahül-Vele- dir. (Edirne'de sarayı hümayunun tamiri - diye, Kıssa-i hazret-i Yusuf ü Züleyha, nin ba defteri müfredat tekmili) başlığı menakıb-i mükeyyifat-ı Alem, Tevarih-i altında görülen ilk sahifede Reisülküttab-ı Kostantaniyye, Horasan padişahının oğlu sabık Ataullah Beyin mezkûr saray tami­ ile Yemen padişahı kızı hikâyesi gibi ba­ rine memur edildiği ve binanın muayene­ zı müteferrik risaleler de görülmektedir. sine ise ikinci Mustafa Ağa irsal olundu - Bu risalelerden bazıları Esseyyid Derviş ğu ve içlerinde Mimar Mehmet Said Ağa Feyzullah bin Ali tarafından vakfedil- ile hülefasının ve sair ebniye iş'erine vü- miştir. kufu olan kimselerin bulunduğu bir heyet Hâzik ve âlim bir hekim olan Kon - marifetiyle görülüp muayene, mesaha ve yah Beşir Çe^ebi'nin hikâye ve kıssaları i- müşahade kılındığı tasrih edilmiştir. le başhyan bahis mevzuu risale, Osmanh Bundan sonra Meriç nehri üzerin­ tahtına cülus eden Fatih Sultan Mehmed'- de vaki cisr-i saninin tamirine temas e- OSMANLI MİMARİSİ TARİHİNİN OTANTİK YAZMA KAYNAKLARI 115 dilmekte ve muhtelif fasılalarla Edirne' - brken kırmızı mürekkeple bazı faydalı den Isaikçı'ya ve istanbul'dan Edirne'ye ilâveler yapıldığı gibi Cami-i Atik'in mi­ kadar olan müteaddit köprü ve kaldırım­ marının da mimar Ali Neccar olduğu ve ların onarılmalarına, Edirne civarında va­ nuşhur înciliçavuş'un Edirne'de beylerbe­ ki Ada nahiyesinde deve ahırlarının mah- yi Yusuf Paşa tarafından yaptırılan Bey­ ruse-i mezbure mimarı Mehmet Said Ağa lerbeyi cami-i kabristanında metfun bu­ marifetiyle tecdidine ve bunlarla ilgili di­ lunduğu tasrih edilmiştir. ğer bazı mimari umur ve hususlara ait ka­ yıtlarda yer almış bulunmaktadır. İçeri­ 7 — Tarih-i Kale-i istanbul ve Ma- sinde görülen serlevhaların kâffesi kırmı­ bed-t Câmi-i Ayasofya: zı mürekkeple yazılmışlardır. Koca Nişancı lakabı ile maruf cAan reisülküttab Celal-Zade Mustafa Bey tara­ 6 — Rehber-i Seyyahın he-canib-i fından farsçadan türkçeye çevrilen bu e- Edirne: ser, İstanbul'da Belediye kütüphanesi Mu­ İstanbul Belediye Kütüphanesinde allim Cevdet yazmaları arasında kayıth - belediye yazmaları arasında (No: 0.^) dır (K. 138). (15X23) ebadında olup kayıtlı bulunan orta boyda (70) sahifeden parlak siyah kâğıtla kaplı bir cild içinde­ müteşekkil bu eser Mehmet Salim adh bir dir. Bu cildin içerisinde (Feth-i Kostan- zat tarafından rik'a yazısıyla tahrir edil­ tiniyyc) ve (Seyahatnâme-i Hümâyûn) miş bulunmaktadır. Osmanlıların Küme­ adlı iki matbu risâle ile Tuna her iki ya­ liye geçişleri ile başlayan bu yazma eserin kasındaki köy, şehir ve sair mahallerin i- 1283 tarihlerinde kaleme abndığı kuvvet­ çinde mevcud kumluk, girdap,.kayalık ve li bir ihtimal dahilindedir. Eserin ilk 26 taşlıkların haritasına ait yazma küçük bir sahifesi bu fütuhatın çeşitli safhalarına ait eser bulunmaktadır. kısa bilgileri havidir. Bundan sonraki kı­ Ayasofya camii ile İstanbul kalesi ta­ sımlar arasında (vasf-ı şehr-i Edirne) baş- rihine ait bu eserin (H: 975) tarihinde hğı altında Edirne'nin mahallelerine, ka­ yazıldığı tahmin olunmaktadır. Harekeli pılarına, çarşılarına, saray ve kasırlarına olarah nesih ile yazılmıştır ve (64) sahife­ kısaca temas edilmekte ve nihayet 34 ün­ den mürekkeptir. İçerisinde Baba Cafer'e, cü sahifeden itibaren Sultan Selimi sani Mimar Ignadyos'a ait kayıtlar görülmek­ camii, 'Cami-i Atîk, Camii Muradiye, Ca- tedir. Son taraflarında ayrıca bir de (1165) mi-i Darülhadis, Cami-i Şeyh Şüca', Camii tarihine raslanmaktadır. Mütercim olan Gazi Mihal, Cami-i Hoca îlyas, Cami-i Sü­ Celâl-zade maksadını mezkûr risalenin leyman Paşa, Cami-i Kasım Paşa, Cami-i (5) sahifcsinden itibaren açıklamaya baş­ Süle Çelebi, Cami-i Ayşe Hatun, Cami-i lamıştır. Şeyhî Çelebi, Cami-i İbrahim Paşa, Cami-i Sitti Sultan, Cami-i Defterdar, Cami-i Lâri 8 — Risâle-i în^aülJitla' ve istih\âm : yahut Laleli, Cami-i Hacı Alemüddin, Ca­ mi-i Selçuk Hatun ve Cami-i Beylerbeyi İstanbul Belediye kütüphanesi M. haklarında muhtasar malûmat verilmek­ Cevdet yazmaları arasında (K. 402) kayıt­ tedir. Müteakip sahifelerde ise yine Edir­ lı bulunan bu türkçe riyazi risaleyi Hicri ne'nin imaretlerine, medreselerine, za\'iye- 1238 senesinde mühendishane hocaların­ icrine, türbelerine, hanlarına, hamamları­ dan Seyyid Ali efendi telif etmiştir. Baş na, nehirlerine (Meriç, Tunca ve Arda), sahifesinde mühendis Mehmet Nuri Efen- bahçe ve bağlarına, köprülerine, içme suyu di'nin gurrei receb 1276 tarihli bir meşru­ ile çeşmelerine ait f aydah satırlar göze çarp hat kaydı mevcuttur. Mezkûr risâlenin maktadır. Eserin sonunda Muradiye Kü- sonunda metin harici olarak (12) adet çükpazarı civarında Hayriye medresesi eşkâl-i muhtelife görülmektedir. Metin i- kurbünde kâin Gülbahar camii bitişiğin­ se (78) sahifeden mürekkeptir. (16.5 X deki çeşmenin manzum tarihi tersim c- 23) ebadındadır. Her sahifede tahminen dilmiştir. Aynca (Saray-ı Cedid) anlatı- 17 satır mevcuttur. Baş tarafmdaki ifade- 116 MUZAFFER ERDOĞAN lerde Sultan Mahmud bin Sultan Abdlha- tün bu kayıt ve hesabların 1211 ilâ 1266 mid adı geçmektedir. Müellif olan mü- yılları arasına rastladığı görülmektedir. hendishane üçüncü hocası Seyyid Ali E - Siyakat bozuntusu bir yazı ile muharrer fendi jeometrik bazı bilgileri özetletdik - olan (11.5 X 18.5) ebadındaki bu defte­ ten sonra istihkâmat fenninde kıla-ı mun- rin bazı sahifcleri boş bırakılmış bulun­ tazamanın bilhendese tersim tarzlarını maktadır; Vişne çürüğü renginde meşin göstermeye ve aritmetik bir yol ile yüz öl­ kaplı bir cilt içindedir. çümünü hesaplamak usullerini bildirmeye çalışmaktadır. Bu esas dahilinde işbu risa­ 10 — Ayasofya Camii evJ^aft defteri: lenin bir mukaddime ile üç makaleden Ayasofya camiinin; Kanunî Sultan teşekkül edeceğini beyan ederek (Inşaül- Süleyman zamanında yazıldığı muhak­ kıla') adını vereceğini söylemektedir. kak olan bu evkaf defteri hâlen İstanbul' Bunlardan birinci makale âmal-i hendesi- da Belediye kütüphanesi cevdet yazmala­ ye ve bazı tariki mesahaya aittir. İkinci rı arasında kayıth bulunmaktadır (0.80). makalede istihkâmata mütedair terimler Baş tarafında Evail-i şevval 954 tarihi gö- ele alınmıştır. Üçüncü makalede ise kılâ-ı rülmekedir. Sırasiyle cibayet-i Bezzazis- muntazamanm plân ve mesahasını bulma tan ile Cibayet-i Tahtetkal'a, cibayet-i bâ- ve çıkarma işleri incelenmektedir. Daha zar-ı Sultan, Cibayet-i Dikilitaş, Cibayet-i ziyade teknik sahayı ilgilendirmekle be­ Salhane, Cibayet-i Galata, Cibayet-i Mu- raber dolayisiyle mimarî hususla da alâ­ kataat-ı Kostantiniyye, Cibayet-i Üsküdar' kası olsa gerektir. da bulunan çeşitli esnaf vc sanatkâra ait dükkânlardan toplanan hasılat cins, mik- 9 — Kdenderhane Camii icmal-i ev- dar ve yekûnları dercedilmiştir. Siyakat \aj defteri : yazısı ve rakamlariylc kaleme alınan ve (11.5X33.5) ebadında olan bu defterin İstanbul Belediye kütüphanesinde M. Evkaf müfettişi Ahmet bin Mahmud'un Cevdet yazmaları arasında (K. 311) ka- tetkikinden geçtiği son taraftaki meşru­ yıtU bulunan (238) sahifelik küçük bir hattan anlaşılmaktadır. Bu zatın aym za - defterde kiliseden münkalib olan Kalen- manda Ail Paşa medresesi müderrisi ol­ derhane camii ile diğer bazı vakıflarm duğu tesbit edilmiştir. muhasebe kayıtları göze çarpmaktadır. Bi­ lindiği üzere bu camii Fatih Sultan Meh­ // — Ttrnova Camii Cisr va\tfname­ met ihya etmiştir. Darûssaade ağası mak­ leri: tul Beşir Ağa tarafından ise daha sonra- lan büyük ölçüde tamir ve tevsi ameli­ Siyah meşin kaplı bir cild içinde bu - yelerine tabi tutulmuştur. Bilhassa buhari lunan ve altı ayrı bölümden müteşekkil o- cihetleri ve padişah mahfili ihdas olun­ lan bu vakıfnameler, Tırnova'da Şehre- muştur. Büyük kapısında olan mektebin küstü camii ile bazı mekteblere ait bulun­ Arpaemini Mustafa Efendi tarafından, maktadır. (13X20) ebadında olup İs­ yaptırıldığı malûmdur (Hadikatülccvami, tanbul Belediye kütüphanesinde Cevdet 1,166). Bahis mevzuu olan mezkûr defter­ yazmaları arasmda kayıtlı bulunmaktadır de bu cami ile Yahnikapan Camiinin, Ti- (K. 201). Heyet-i umumiyesi güzelce bir murkapu camii ile Bahçekapıda kâin Ye­ nesih ile yazılmıştır. Tırnova'da Şehre- ni Camiin, Süleyman Subaşı camiinin, küstü mahallesi sakinlerinden Hacı Hafız Şehzade camiinin çeşitli vazife ve hizmet­ Ahmet Efendi ibni İbrahim'in kendi Öz lerine ait muhasebe icmal kayıtlan tesbit mahndan ayırdığı birer mikdar meblağın edilmiştir. Bundan başka Beşir Ağa evka­ mütevelli nasbolunan Ser muhzıran Meh­ fından olan muhtelif yerlerdeki çiftlik, met Ağa ve Hacı Derviş Ağalar ile Attar kârhane ve bahçelerle sair zevata ait çe­ Hacı Feyzi Efendi, Karamutlu Mehmet şitli vakıfların icare hesablan toplanmış bin Ali, Şadi zade Hacı Mataş ağalar vası- bulunmaktadır. Umumiyet itibariyle bü­ talariyle mezkur mahallede bulunan Ca- OSMANLI MiMARlsl TARİHİNİN OTANTİK YAZMA KAYNAKLARI 117

mi-i Cisr'in imam, hatib, müezzin ve sai- adlı bir zatın tatbik mührü mevcuttur. rcsiyle yine Tırnova'daki bazı mektep ve Mezkûr vakfiyenin baş tarafında ise Sul­ medrese muallim ve hocalarının vazifele­ tan Abdülmecid'in turğası vardır. (12.5 X rine, tamirat ijlerine ve boyahane masraf­ 35) ebadında 10 sahifeden müteşekkil larına tahsisini müş'irdir. Her birinin ta­ vakfiyede Molla Hüsrev mescidine vak­ rihleri sırasiyle 25 zilkade 1227, 2 safer fedilen vakıfların vakfiye özetleri bir ara­ 1247, Evail-i Muharrem 1250, 2 receb 1263 ya getirihniştir. Bu meyanda bizzat Mev- ve 27 rcbiülâhir 1267 dir. Bazı varakların lana Hüsrev tarafından yapılan dükkân, baslıkları âdi nakışh olup cedvcUer ise yal- hücerat gibi çeşitU mebaninin esami ka­ dızhdır. yıtları ile hasılat mikdar ve tutarları ve i- mam, müezzin ve saireye tahsis edilen mesarifat cins ve yekûnları toplanmıştır. İZ — Ayasofya Camii val{if defteri : Mezkûr mescide bizzat vâkıfın yaptığı bu İstanbul Belediye kütüphanesi Mual­ vakıflar; Mevlâna Mahmud bin Seyyid lim Cevdet yazmaları arasında kayıtlı bu­ Ahmet imzasiyle tanzim edilen bir vakfi­ lunan bu defter (0.64) umumiyet itibariy­ yede tesbit edilmiştir. Müteakıb sahifcler- le arabça olarak yazılmıştır. Bazı yerlerin­ dc ise Kara Ali bin Abdullahın, Melek de ve genel olarak müteferrik sahife ke­ Hatun binti Abdullahın, Müslime binti narlarında türkçe meşruhat göze çarp­ Hızırın, Hacı Sinan bin Osmanın, Ka­ maktadır. (14X30.5) ebadında 444 sahi- sım bin Abdullahın, Asıl Hatun binti Ka­ feden ibaret olan bu vakıf defteri güzel ragöz Ağanın, Paşa Hatun binti Yusufun bir nesih ile muharrerdir. Koyu kahve Züleyha hatun binti Hacı Ahmedin, Ha­ renkli meşin bir cild içinde olup şemseli cı Ali bin Abdullahın, Kasım beyin ve ve miklcblidir. 926 senesi muharreminde daha bazı kimselerin adlan yazıh muhte­ kaleme ahndığı anlaşılmaktadır. Ayasof - lif zevat imzasiyle olan vakfiyeleri derco- ya camiinin vakıfları ile sıkıdan sıkıya il­ lunmuştur. Bütün bu vakfiye suretlerinin gili olan bu defter, Edirne kadısı Meh­ içerisinde vakıflarla ilgili mühim bazı hu­ met bin Aliyülfenarî'nin tetkikinden geç­ suslarla beraber mimariyi ilgilendiren ka- miştir. İçerisinde Mimar Sinan ile ilgili yıdlarda bulunmaktadır. bazı kayıdlara raslanmaktadır (Sh. 92). Güngörmez, Mahmud Paşa, Halil Paşa, Hoca Sinan, Yavaşça Şahin, Hoca Ham- 14 — Mesarifat-ı Ev\af Defteri : za, Hatabkapu, Hoca Hayreddin, Hızır İstanbul Belediye kütüphanesinde Bey, Çelebi, Molla Hüsrev, Edirnekapısı MualUm Cevdet merhuma aid yazmalar, Hüsambey gibi müteaddit mahallerde bu­ arasında (K. 373) bulunan (10.5 X 16.5) lunan menziller, mcscidler, camiler ve sai- ebadındaki açık kahve rengi meşin kaph renin vakıfları birer birer tesbit edilmiş­ küçük bir defterde hicrî 1243-1248 tarih­ tir. Son taraflarında mukataalar da gö­ leri arasındaki adı bilinmeyen bir cami ile rülmektedir. buna mülhak bir mektebin çeşidli masraf hesabları yer alrnış bulunmaktadır. İçeri - sinde Kethüda Bey camiinden kısaca ba­ 13 — Molla Hüsrev Mescidi Va\ıf his bir satır görülmektedir. Bir kaç yerde defteri: görüldüğü üzere mezkûr cami ile mekte­ istanbul'da Şeyh Vefa-zade camii ci­ bin mütevellisi Mahmud adında bir kim­ varında bulunan Molla Hüsrev mescidine sedir. Zikrettiğimiz bu masraflar arasında aid olan bu vakfiye, İstanbul'da Belediye vezaif, tayina*-. ve teçhizat bedellerinden kütüphanesinde Muallim Cevdet yazma­ başka ayrıca bazı tamirat ve inşaat hesap­ ları arasında kayıtlı bulunmaktadır (0.78). ları da göze çarpmaktadır. (81) küçük sa­ Sonunda 1268 zilkadesinde ferman ile su­ hifeden ibaret olan bu defterde yazılar reti almdığına dair bir meşruhat görül - umumiyetle rık'a ile yazılmıştır. Satırla­ mektedir. Altında ise Esseyyid Ali Rıza rın adedi ise muhteliftir. 118 MUZAFFER ERDOĞAN

15 — Dürn - Zade Mustafa Efendi 16 — Karaosman-zade vakfiyesi : vakfiyesi: istanbul Belediye kütüphanesinde Muallim Cevdet merhuma ait yazmalar Kazasker Abdülkadir Efendi ahfa­ arasında bulunan bu türkçe vakfiye, etra­ dından Şeyhühsiam Dürrî-zade Mustafa fı İstampa yaldızh olan meşin kaplı bir Efendi'nin istanbul'da ve Konya'da bulu­ cilt içindedir. (80) varaktan ibaret olup nan muhtelif cins emlâk, akar ve saire- her sahifcde (U) satır vardır. Kayıd nu­ sinin suret-i vakf ve tescillerini ihtiva et­ marası (K. 353) tür. Başlık ye son sahife- mekte olan bu vakfiyeler, koyu kahve si Türk tezhiplidir. Cetveller iki sıra yal­ renk meşin kaplı, yaldızlı ve miklebli bir dız çizgili sahifeler kâmilen yaldız sıva cild içinde bulunmaktadır. İstanbul'da içine beyaz mürekkeple nesih yazıhdır.. Belediye kütüphanesinde Cevdet yazmala­ Son sahifesi nakışlı olup penbe renkli bir rı arasında kayıthdır (K. 273). İki kısım gül resmini havidir. Mezkûr vakfiyenin halinde tanzim edilen bu türkçe vakfiye­ ilk sahifesi ortasında ve hemen bütün sa- lerden ilki İstanbul ile, ikincisi ise Konya hifelerin yanlarmda Bergama mollası Sey­ ve çevresi ile alâkahdır. (11.5 X 16) eba­ yid Mustafa Efendinin tatbik mührü gö­ dında düzgün bir nesih yazısı ile yazılan rülmektedir. Son taraflarında adları ka­ her iki vakıfnamenin başlıkları müzehhep yıtlı şahitler arasında Bergama, Akhisar, olup cedvelleri yaldızhdır. ilk otuz sahi - müftileri Hacı Mehmet ve Seyyid Meh - fesi istanbul'da Akşemseddin ve Dülbend- met efendilerle Saruhan mütesellimi Ka- ci Hüsam mahallelerindeki arsalar ile Hır- raosman zade Hacı Hüseyin Ağanın, Ay­ ka-i Şerif civarında Molla Ahaveyn ma - dın muhassıh Karaosman zade Mehmet hailesinde, Emir Buharı kurbünde Hoca Ağanın; Bayındır, Menemen ve Çandarh Üveys Mahallesinde, Küçük Langa'da Ab­ voyvodaları karaosman zadelerden Ebu- dullah Ağa, Kariye-i Atik Alipaşa, Top­ bekir ve Eyyub Ağalarla Muslih zade Ya- hane'de Ekmekçibaşı ve nihayet Rumeli- kub Ağanın, müderrislerden Beyazh-zade hisan civarında Torlak Ah ve Çardak Ali Ahmet Reşit Efendinin, Karaosman zade mahallelerinde bulunan müteaddit men­ Mehmet ile Bergamah Hacı Bolu zade zillere tahsis edilmiştir. Sonunda şahitle­ Hacı Halil, Hacı Ömer zade küçük Hacı rin adlarını ve gurre-i Receb 1173 tarihi­ Ömer ve Hacı Süleyman zade Hüseyin ni muhtevidir. Siyakat ile muharrer bir Ağaların adları görülmektedir. Mezkûr kayda göre 7 Rebiülevvel 1255 te Evkaf vakfiyenin yine son taraflarındaki meşru­ Muhasebesi kalemince kaydı icra edilmiş­ hata göre 1229 Cemaziyelâhiri başlarmda tir. Müteakip sahifeler ise aynı zatın Kon­ yazıldığı anlaşılmaktadır. Siyakatle mu­ ya ve civarındaki emlakine ait bulunmak­ harrer diğer bir kayda göre 23 receb 1243 tadır. Bu meyanda Konya'nın Ilgın kasa­ tarihinde Haremeyn müfettişi Mehmet basına tabi Mahmudhisarı karyesinde vâ­ Avni Efendi de bu vakfiyeyi yeniden bir ki ceviz ağaçlarım havi bahçesi ile değir­ incelemeye tabi tutmuştur ve kaydetmiş­ meni zikredilebilir. Bunların mühim bir tir. kısmı vâkıf tarafından Konya'da bulunan Mevlâna türbesi tamiratına ve ser tarik i- Hayrat ashabından Karaosman zade le Meydancı dedenin ve Aşçı Dede ile Hacı ibrahim Nazif Hafidi Hüseyin bin mesnevihanın vazifelerine tahsis edilmiş­ Hacı Ömer tarafından başta! Bergama ol­ tir. Son tarafında şahitlerin adları ile bir­ duğu halde Nevahi-i Bergama ve Ihca-i likte 16 Cemaziyelevvel 1183 tarihi gö­ Bergama ile Kınık, Kebsud, Kemeriedre- rülmektedir. Müşarünileyhin Ilgın ve ci­ mid, Ayazmend, Çandarlıhisar, Pâlamud varına mütaallik olan bu ikinci vakfiye­ ve sairedeki müteaddit han, hamam, dük­ si ise (12) sahife kadar tutmaktadır. Ay­ kân, değirmen, bahçe, konak, ev ve sai- rıca Baş sahifesinde RumeU kazaskeri Şe­ renin vakfedilmiş şekil ve tarzlarmı muh­ rif-zade Seyyid Mehmed'in tatbik mührü tevi olan bu vakfiyede Bergama'da Kadı mevcud bulunmaktadır. Hayreddin mahallesindeki medresesi ile OSMANLI MİMARİSİ TARİHİNİN OTANTİK YAZMA KAYNAKLARI 119

Paşaoğlu medresesi ve camiine, Müfti ve sinde babası olan Elhac Sıdkı Mustafa E- Hekim camiine dair izlere rastlanmakta­ fendinin Rusçuk'ta metfun olduğu ve dır. Bundan başka İğdeli ve Avretler ha­ Kamus-ı Zübeydî şarihi bulunduğu zikre­ mamı, Abacı hanı, Bakır hanı, İkikapıh dilmiştir. (8) ci varaktan itibaren alfabe han, Tas tan, Acem Hanı, Yehud Hanı sırasına göre cami ve mescidicr muhtasa - da bahis mevzuu edilmektedir. ran ve bazı yeni bilgilerle takviye suretiyle sıraya konulmuştur. Eserin ihtiva ettiği ca­ 17 — Tevârih-i Bina-i Kostanttniyye mi ve mescidlerin umumiyetle İstanbul ve -feth-i Konstantmiyye ve bina-i Ayasof- ile yakından ilgisi bulunmaktadır. Cami ya : ve mescid isimleriyle eşhas adlarının kır­ mızı mürekkeble işaretlendiği görülmek­ İstanbul Belediye kütübhancsinde Be­ tedir. Sahife kenarlannda bir takım çıkın­ lediye yazmaları arasında kayıdlı bulunan tılı ibareler göze çarpmaktadır. bu eser, (16 X 20) ebadmda mukavva bir 19 — Edirne'de Selimiye Camii : cilt içinde mahfuzdur. Hicri 1060 senesin­ Fatih Millet kütübhancsinde tarih ki- de Hüseyin Bin Mehmet hattı ile yazılmış­ tabları arasında (923) no. da kayıtlı bulu­ tır. Burada ayrıca bir de Lala Mustafa Pa- nan bu eser, (12,5 X 19,5) ebadında (86) şa'nın 985 tarihinde Kızılbaş üzerine öz- sahifeden mürekkepdir. Rumeli eyâleti demiroğlu Osman Paşa ve nice serdarlarla Defterî kethüdası olan Dâye-zade Musta­ birlikte yaptığı sefere dair aynı zat kale - fa efendi tarafından 1J83 recebi sonların­ miyle yazılmış başka bir yazına eser daha da telif edilmiştir. Rik'a yazısı ile muhar­ görülmektedir. İstanbul'un binası ve fethi rer olup Edirne'de vâki Selimiye camiin­ ile Ayasofya'nın inşasına teallûk eden bi­ den bâhistir. Baş taraflarında Hicri 1130 rinci yazma eser, (39) sahifeden mürek­ - 1154 seneleri arasında Topkapı Sarayın­ keptir. Başlıkları kırmızı mürekkeple bo­ da Üçüncü Ahmed ve Revan Odası kü­ yanan bir zemin üzerine beyaz mürek­ tüphanelerinde mevcud tahminen üç yüz­ keple yazılmıştır. Sahifeler kırmızı mü­ den fazla eserin incelenmesi sonunda ha­ rekkeple çerçeve içine alınmıştır. Son ta­ zırlandığı beyan olunmaktadır. Burada raflarında görülen Ayasofya'nın binasına mezkûr eserlerden bazılarının adları kay­ ait bilgiler hacim itibariyle daha fazla bir dedilmiştir. Ayasofya kubbesiyle yapılan yer işgal etmektedir. mukayeselerden sonra Edirne'deki bu'ca­ miin Kıbrıs ganaiminden elde edilen me- 18 — Tuhfe-i Mergube : baliğ ile 27 Safer 972 de Selim II emriyle Fatih Millet kütüphanesinde Tarih inşası tasrih olunmaktadır. Münderecatı­ yazmaları kısmında (928) No: da kayıtlı na göre cami; Edirne'de eski saray te- bulunan bu eser, (18X24,5) ebadında o- berdarlarının bulunduğu mahalde bina kı­ lup talik ile muharrerdir. 1248 şabanı içe­ lınmış ve altı yılda tamamlanmıştır. Ser- risinde telif edilmiştir. Müellifi olan Sıd- dolunan ifadelere göre Mimar Sinan sa­ kı-zâde Ahmet Reşid Efendi, adını ese­ natının en üstün derecesini camiin inşa­ rinin sonunda kaydetmiştir. Eser (22) va­ sında göstermiştir. Minarelere, şerefelere, raktan müteşekkildir. Mukaddimeden an­ kapılara, şadırvana, kubbelere, pencerelere laşıldığına göre bu Hâdikatülcevami'c hâ- ait özellikler birer birer zikredilmiştir. Bu şiyc olarak kaleme alınmıştır. Bu maksad- arada camide tek kusur olarak İstanbul la Nefehatülüns, Şekayik, Zeyl-i Şekayik, yerine Edirne'de inşa edilmesi gösteril­ Takyimüttevarih, Menakıb-i;?Evliya gibi mektedir. (17) nci sahifede Nakkaş Ah­ bir takım eserlere başvurularak takviye e- met Çelebi adh bir sanatkârın adı geç­ dilmiştir. Bu suretle evvelâ Ayvansaraylı mekte ve Selimiye camiine olan mcftuni- Hafız Hüseyin Efcndi'nin eserinde zikre­ yeti belirtilmektedir. Bundan başka Edir­ dilen Ebu Eyyubi Ensarî, Ebuzer-i Gaffa- ne Mollası NcVi-zade Efendi'nin Selimi­ rî ve saire sıralanmış ve sonra merkadleri ye âşıklarından birisi olduğu tasrih olun­ tasrih olunmuştur. Eserin (7) ci sahife- muştur. Eserin müellifi olan Dâyezade 120 MUZAFFER ERDOĞAN

Mustafa Efendi ise cami derununu bizzat re, hediye ve atiyyclere, emtiaya, navi u ölçtüğünü söylemektedir. Hane-i hassa sefaine, esham ve rüsutpata ait bulunan­ ağalarmdan İskilipli Ahmet Efendi'nin lar; iştira ve füruhta, edayı düyuna, ciz­ Ayasofya kubbesine dair sözlerine karşı yeye ülûfe ve mevacibe, kıstalyevm ve yev­ birtakım beyanları ileri sürülmektedir. miyelere, irsaliyelere, rüznamçe ve poliçe­ (29) uncu sahifede Ayasofya ve Selimi­ lere, terakkilere, Vazife ve yoklamalara, ye camileri kubbelerine ait şekiller vardır. karzı hasenata, maaş ve saliyanelere, ka- (37) inci salıifede asıl maksada girilmek­ lemiye hisselerine, zimmet ve bakiyelere te cami havlisinde Mimar Sinan ta­ dair bulunanlar; bildaranı, müşahere ha­ rafından inşa edilen dokuz adet kapının ranı, eşkünciyanı, müselliman ve yörü- mânayı hakikisi anlatılmaktadır. Bu ara­ kânı, müstahfizanı, mütekaidin ve düagû- da Mimar Sinan'ın cami hariminde bir­ yanı ilgilendirenler ve emlâki, iskânı, ah­ takım telmihat ve teşbihatı müstelzim kâm ve evamiri, esamileri, mücmel ve vazü tarh binalar icad ve izhar ettiği de mufassal tahrirleri muhtevi bulunanlar işaret edilmektedir. Camiin bölümlerin­ görülmektedir. Mlaliyeden müdevver olup de mimarca gözetilen esasların eserde bir­ bakir bir takım tarihî bilgileri ihtiva et­ takım âyet, sûre ve hâdislere dayandığı mekte olan bütün bu saydığımız defter­ gösterilmektedir. Nihayet (74) üncü sa­ ler arasında Osmanh mimarisi tarihini hifede hatimeye gelinmekte ve eserin yakından alâkadar edenler ise oldukça Kars'ta bulunulduğu sırada müellifçe tes- büyük bir yekûn tutmakta olup bunlar vid olunduğu kaydedihnektedir. Bu me- yine umumî olarak inşaat, tamirat, keşif, yanda müellif gurre-i muharrem 1162 de malzeme-i inaşiye, mesarif-i inşaiyc, amele hacca gittiğini ilâve ve bir menâsik kitabı ücuratı gibi bir kaç esas gurupta topla­ mak kabildir. Bunlardan başka mütefer­ telif ettiğini kaydetmiştir. rik ve mahdut sayıda olmak üzere yine aynı veçhile sanat hareket ve faaliyetlerini ilgilendiren muhasebe, eşya, icarc-i zemin, III reaya, mühimmat ve mübayeat kütükle­ ARŞİV KAYNAKLARI rini de bu arada zikretmek icap eder. Osmanh mimarisi tarihinin arşiv kay­ Başbakanlık Arvişi'nin Divan-ı Hü­ naklan hakkındaki bazı düşüncelerimizi mayuna ait Mühimme defterleri bir dere­ böylece kısaca işaret ettikten sonra bir par­ ceye kadar istisna edilecek olursa Şikâyet, ça da her birisinin müteferrik bir şekilde Ahkâm, Tapu ve Hazine-j Hassa defter­ olmak üzere dış ve iç görünüş ve özellik­ leri ile muhtelif perakende evraka ait çe­ lerini aksettirmek zarureti vardır. Ekseri­ şitli tasnif örnekleri ve bilhasa Maliyeden si divanî ve siyakat gibi en güç ya2:ı şekil­ müdevvcr eski arşiv kütükleri Osmanh leriyle, kaleme alman Osmanh mimarisi mimarisi tarihini tetkik yolunda zengin tarihinin bütün bu zikrettiğimiz ele geçi­ ve işlenmemiş kaynaklar haünde yer al­ rilmiş kaynakları arasında titiz bir itina mış bulunmaktadır. Tasnifi tamamlamak ve dikkat nümunesi olarak hazırlananları üzere olan mahyeden müdevver bu so­ olduğu gibi gelişi güzel yazılanları ve i- nuncu defterler mahiyet ve mevzu itiba­ çinden çıkılamayacak derecede bozuk ve riyle büyük bir tcncvvü arzctmektc olup anlaşılması müşkül bulunanları da mev­ kesretleri tesadüf edilenleri arasında tev- cuttur. Bunlardan tamirat defterleri, aynı cihata, bahşiş ve in'amata, tashihata, zu­ arşivin Osmanlı mimarisi tarihini yalcın - hurata, maktuata, mevkufa ta, makbuzata, dan alâkadar eden ana kaynaklan arasın­ metrukâta, teslimata, muhaUcfata, men- da mikdar itibariyle en mebzûl kısmını suhata, mahsubata, mahlûlâta, müfredata, teşkil etmektedir. İçlerinde 300, 500, hattâ havalâta,. mühimmata, mübayeata, tahvi­ 1000 küsur büyük sahifeyi tutanlar mev­ lata, tâyinata, tevziata, mektubata ait olan­ cuttur. Çoğunun yazıları divanî ve siya­ lar; maadine, küherçileye, keresteye, esli- kat harf ve rakamlariyledir. Tamirat def­ haya, raht hazinesine, taamiycyc, hil'atle- terlerinden mikdar itibariyle daha fazla OSMANLI MİMARlSl TARİHlNİN OTANTİK YAZMA KAYNAKLARI 121

olan inşaat defterleri ise sahife veya varak yollarının tamiri için mübayâa olunan çe­ adedi bakımından da o kadar f azlabk gös­ şidi mevad ve malzemeyi gösteren kayıt­ termemektedir. Bunlar da evvelkisi gibi ları ihtiva etmektedir. (44) sahifeden iba­ aşağı yukan aym çeşit yazı ve rakamlar­ ret olup (14.5X43) ebadındadır ve 26 Zil­ la kaleme alınmış bulunmaktadır. Keşif hicce 1003 ile 15 Receb 1005 tarihini muh­ defterleri dahi aynı veçhile inşaat defter­ tevidir (B5b.Arş.Ml.Df.Ts.No: 4715). leri gibi mikdarca mahdud olup hicri 1117 ila 1232 tarihleri arasına rastlamaktadır. 2 — Tamirat Defteri : İstanbul'da Muhtelif mahallerdeki tamirat, faaliyetle­ Büyük Ayasofya camiine bazı mahalleri riyle keşif işlerini bir arada ihtiva etmek­ ile sair teferruatının ve mezkûr camiin ö- te olan keşif ve tamirat defterleri, henüz nünde olup bir müddet evvel yıktırılan yakın bir zamanda tasnife tabi tutulanlar medresesiyle kaldırımlarının tamiri için arasında bulundukları için bilinmeyen bir alınan kereste ile lüzumlu mevad ve mal­ çok mimarî hususatı ve teferruatı aksetti­ zemeyi ve verilen yevmiyelerle çalışan us­ recek bir değer taşımaktadırlar. Osmanlı ta, amele ve sairenin adlarını ve ödenen devrinde muhtelif mahallerde bina ve ta­ ücretlerinin mikdar ve müfredatmı ihtiva mir olunan çcşitU meabnide kullanılan etmektedir. (15X45) ebadında olup (12) bir takım inşaat malzemesinin tetkiki işi sahifeden mürekkeptir ve 10 Cemaziyel- de önemi haiz hususlardan olduğunu söy­ evvel 1005 tarihlidir (Bşb.Ar.Ml.Df.Ts. lemeğe hacet yoktur. Bunu biz maliyeden No: 5315). müdevver bazı mahdud mikdardaki ana kaynaklan bir dereceye kadar, tesbit e- 3 — Tamirat Defteri : İstanbul'da dilmiş olarak görüyoruz. Gradışka, Ur, Büyük Ayasofya camiinin kurşun kubbe­ Sohum, Soğucuk, Faş, Hotin kalcleriyle si ile iç ve dışındaki sair yerlerin tecdiden Prevadi kasabasının mühendis Fişel plan termimine müteallik muhtelif cinslerde ve krokileri esası üzerine yapılan tamir inşaat malzemesinin müteaddit defalarla ve tcrmimleri sırasında kullanılan inşaat vuku bulan mübayâa bedellerini; hama­ ve tamirat mevad ve malzemesinin cins vc liye ve nakliye ücretlerini, padişah mahfili miktarlarile bunların bedellerini ve mec - ile büyük vc yarım kubbelerde, mihrab, mu masraf tutarlarını ihtiva etmekte olan minber, trabzan vc sairede çalışan nakkaş­ mesarifat-ı inşaiyc vc tamiriye defterleri ların ve. badanaçılann istihkakları mikdar- ise Osmanlı mimarisi tarihinin bir çok ba­ larını ve tamirat esnasında vazife gören kımlardan incelenmeğe değer bir bölü­ ustalarla kâtib, mutemet, ırgat vc lâğım- münü teşkil etmesi itibariyle mühim sayıla­ cılann adlarını, ycvmiyelcriyle bunların bilir. Osmanlı imfaratorluğunun muhtelif tutarları mikdarlannı havi bulunmakta­ devir ve zamanlarda inşaat ve tamirat gi­ dır. (44) sahifeden ibaret olup Rcbiülcvvcl bi çeşidli mimarî faaliyetlerini kâfi dere­ 1016 ile 9 Muharrem 1017 tarihleri ara­ cede aksettirmekte olan bu defterler Baş- sındaki tamirat faaliyetlerini göstermekte­ Muhasebe kalemi ümur ve muamelâtı me- dir (Bsb.Arş.Ml.Df.Ts. No: 6484). yanında mütalâa edilmesi yerinde olur. Şimdi hemen hemen büyük bir kısmı 4 — Tamirat Defteri : Vezir-i azam Bâb-Def terî'nin Baş-Muhasebe kalemi iş - Mehmet Paşa tarafından Sayda vc Beyrut lerini ilgilendiren bütün bu defterleri kalelerinin tamir ve termimine memur c- kronolojik esaslara uygun olarak teker te­ dilen dergâh-ı âli çavuşlanndan Mustafa ker kısaca tanıtmak istiyoruz: Çavuş'un 1025 ramazanı gurrcsinden 15 Rebiülevvel 1026 gününe kadar vukubu- 1 — Tamirat Defteri : istanbul'da lan makbuzafiylc her gün verdiği ücret Büyük Ayasofya camii kurşunlarının, ka­ mikdarlarmın cins ve yekûnlannı ihtiva pılarının, medresesi duvar cilalarının ve etmektedir. (14X43) ebadında (88) sahi­ Galata'daki cami sakfının, Kırkçeşme su­ feden mürekkeptir ve 1028 Muharremi yollarının, İstanbul civarında Silivri, Ce­ gurresinde tanzim ve tcrtib edilmiştir beci, Koyunderesi, Küçükköy'ün yine su­ (Bşb.Arş.Ml.Df.Ts.No: 1371). 122 MUZAFFER ERDOĞAN

5 — Tamirat Defteri : Hâlen İstan­ 9 — Tamirat Defteri: (15X43) bul'da Eminönü meydanı ünvanıyle ma­ ebadmda (546) büyük sahifeden mürek­ ruf olan Bâb-ı Şühud (= Çifut kapısı) ci­ keptir. 1095 ilâ 1115 tarihleri arasında varında olup Mustafa Halife ve Kenan muhtelif mahâl ve mevkilerde yapılan ta­ Beşe marifetleriyle tamir ettirilen anbar-ı mirat faaliyetlerini muhtevidir. Baş-Mu- cedid ile arpa ambarının tamirinde kul­ hasebe kalemine ait olmak üzere Kola- lanılan kereste ve mühimmat-ı sairenin şin, Pançuva, Midilli, Molova, Semendre, nevi ve mikdariylc bu yolda sarf edilen me- Karhcli, İnebahtı, Seddülislâm, Azak, baliği havidir. (15X44) ebadmda olup (3) Kamaniçe, Mostar, Sancakburnu (İzmir'­ sahifeden mürekkeptir. 13 Rcccb 1051 ta­ de), Bozcaada, Agriboz ve Karababa, Bag­ rihlidir (B§b.A^mDf.Ts.No. 261). dad, Rodos, Sinop, Niş, Belgrad, Vidin, Kandiyc, Hanya, Caber, Yayca, Resmo, İbrail, Sakız, Kılburun, Edirne, Sultani­ 6 — în^aat Defteri : Valide Sultan'ın ye ve Temeşvar gibi muhtelif kalelerle Boğazhisan'nda bina ettirdiği kalelerin i- Dicle, Asi, Moruva, Meriç, Sava, Arda ve rad ve masraf müfredatını ihtiva etmekte­ Tuna nehirleri köprülerinin ve muhtelif dir. (13X39) ebadmda olup (26) sahife­ mahallere ait su ve haç yollarının ve fu- den mürekkeptir ve 26 Zilhicce 1071 ta­ run, ahır, cami, palanga ve sairenin ta­ rihlidir (B§b.Ar§.Ml.Df.Ts.No. 1372) (Ay­ mirlerine müteallik kayıtlarla keşif ve rıca Bk: Silahdar Tarihi, I, 168-169). masraf cetvellerini havidir. Ayrıca içeri­ sinde Kırkçeşme su kemerlerinin ve muh­ telif bahçelerin tamiratma ait kayıtlar 7 — Malzeme-i ttifâiye Defteri: İs­ mevcuttur (Bşb.Arş.Ml.Df.Ts.No: 3992). tanbul'da Harc-ı Hassa emini Derviş Meh­ met zamanında Edirne sarayında padişah­ 10 — Masarif-i Tamiriye Defteri : la harem-i hümayun, Bâbüssaade ve Da- Sadır olan ferman üzerine İstanbul harc-ı rüssaade ağalan için defter mucibince hassa emini Elhaç Musa efendi marifetiy­ gurre-i Şaban 1076 - Zilhicce 1080 yılına le ve mimar Müizullah Ağa'nın defcteri kadar inşa olunan ebniye ve odalarla ye­ mucibince İstanbul'da yeni ve eski saray­ niden yapılan kiler, hamam ve sairenin le- ların yılhk mutat tamiratı ve bahçc-i has­ vazım-ı inşaiye müfredatına ve me2Jcûr sa ile sair bahçelerin mühimmatı ve muh­ sarayın tamiratiyle Edirne, Yenişehir, Ka- telif rriesarifatı ve Mehmet Paşa, Davut- raferye kazaları etrafında yol üzerindeki paşa ve Çatalca bahçeleri kasırlariyle İs­ konaklarla köprülerin termini için ithal tanbul'da yapılan sair bazı tamiratın icrası ve sarf olunan mevad-ı inşaiye hesabatını ve Edirne'de sarayı hümayun ile teferrü- ve sair bazı malûmatı ihtiva etmektedir. atınm ve Akpmar kasrının ve şikâr-ı pa­ (13X41) ebadında olup (120) sahifeden dişahı münasebetiyle Edime kilerinin ta­ mürekkeptir ve 1082 Muharremi gurre- mir vc termimi ile mcvacibat ve âdatın sinde yazılmıştır. (Bşb.Ars.Ml.Df.Ts.No : itası ve arzak-ı madûbenin idhan için mü- 2914). şarünileyhin 1096 Cemaziyelevveli başla­ rından 1097 Rebiülâhiri sonlarına kadar 8 —, Mesarİf-i tn^âiye Deften : Ba- hazineden aldığı ve sarfcttiği mebaliğin naluka kazasına tâbi olup evvelce tama­ mikdar ve müfredatını ve görülen muha­ men yanan Gradişka kalesinin verilen sebesini ihtiva etmektedir. (16X44) eba­ emir mucibince yeniden tamir ve termimi dında (144) sahifeden ibarettir. (Bşb.Arş. esnasında sarfolunan muhtelif cins me- Ml.Df.Ts.No: 7274). vad ile bunların bedel ve tutarlarını ihti­ va etmektedir. Sonunda Gradişka müte­ 11 — Tamirat Defteri: Sügur-ı Islâ- vellisi Ahmed'in tatbik mührü ile bir miycdcn olan Belgrad kalesi duvarları ile şerh mevcuddur. (15X43) ebadında olup yağmurdan çöken Topmeydanı tabir olu­ (15) sahifeden müteşekkildir ve (1088) nan setlerin, yeniçeri ortalarına mahsus tarihlidir. (Bşb.Ars.Ml.Df.Ts.No : 1370). kışlakların, top arabaları ve kundaklan OSMANLI MİMARİSİ TARİHİNİN OTANTİK YAZMA KAYNAKLARI 123 kârhaneleriyle diğer imalâthane, kale ha­ redatını ihtiva eylemektedir (13X33) eba­ ricindeki saray, köprüler, cami ve sairenin dında olup (16) sahifeden mürekkeptir. kesifleri ile tamirleri için lüzumlu olan 9 Rebiülâhir 1120 tarihlidir. (Bşb.Arş.Ml. ta§, kireç, kereste ve sair mühimmatın Df.Ts. No: 1655). cins ve mikdarlannı havidir. Ayrıca Bel- grad muhafızı Hasan Paja'nın arzını vc 14 — Tamirat Defteri : Meriç, Arda, mumaileyhe bu yolda yazılan emirname­ Kirmasti, Altunsuyu (Kerkük'te) nehirle­ yi de muhtevidir ve 10 Zilkade 1116 ta­ ri ile İstanbul, Edirne vc Isakçı yolu üze­ rihlidir. (Bşb.Ar§.Ml.Df.Ts.No : 2445. Ay­ rindeki bazı köprülerin, Ilgın ve Humus rıca Bk : Ky.Br. ve Ahk.Şk.Df.Ml.Df.Ts. su yollarının, Bağdad'da Abdülkaadir-i No : 3439, Sh : 363). Geylânî ve Çorum'da Suhayb-i Rûmî tür­ belerinin; istanbul ve Edirne'deki saray­ 12 — Ke^if Defteri : Kafkasya'da kâ­ ların; Diyarbakır, Boyâbad, Gelibolu, îb- in Acu kalesinin tamire muhtaç bulundu­ rail, Yanbolu, İnoz, Kesriye, Şehabeddin ğu anlaşılmasına binaen özi valisi Yusuf gibi bazı liva, kaza ve karyelerdeki cami­ Paşa'ya hitaben sadır olan emr-i-Âli muci­ lerin; Draç, Limni, Bozcaada, Kıbrıs, Sa­ bince mezkûr kale muhafızı Hasan Paşa kız, Delvina, İskenderiye, Bosna, Hersek, ve ihtisas erbabı tarafından yapılan keşif Batum, Amasra, Kırım ve Belgrad kalele­ defteri üzerine kalenin bina-emini Ebube- rinin tamirlerine müteallik kuyudat, meş­ kir ve lağımcı-başı Mehmet ağalar marife­ ruhat ve ahkâm suretlerini ihtiva etmek­ tiyle iktiza eden tamiratı ve ilâve-i inşaa­ tedir. (16.5X43) ebadında (562) sahife­ tı yapılmak için müfredatını ve zirindc den mürekkeptir ve 1120 ilâ 1126 tarih­ Acu kalesi dizdarı Ahmet tarafından tas­ leri arasındaki tamirat işlerini aydınlat­ dikini ihtiva etmektedir. (21X60) ebadın­ maktadır. Bu defterin (472) inci sahife- da olup (13) sahifeden mürekkeptir. 22 sinde Baş-mimar Ali Ağa'dan bâhis kayıt­ Zilhicce 1117 tarihlidir (Bşb.Arş.MLDf. lar, Osmanlı mimarisi tarihi bakımından Ts.No: 2541). önemli sayılabilir (Bşb.Arş.MLDf.Ts. No: 3882). 13 — Tamirat Defteri : İstanbul'da Sütlüce civarında Kara-ağaç nam mahal­ 15 — Ke{if Deftâri : Edna nehri ke­ de Kara Yusuf'un emlâki kurbindeki bah- narında Hicrî 1188 tarihinde yeniden in­ çe-i hümayunun tarh-ü tanzimi ve Darûs- şa olunan cisr-i kebir kalesi kapudanhğma saade ağası marifetiyle mevcud odalarmın tabi kale ve palankaların tamiratı için ya­ mükemmel surette tamiri ve bazı odalar­ pılan keşifle mevcut olan topların adedini la hamam ve abdesthanelerin ilâve-i inşa­ ve cephanelerin beyanını ihtiva etmekte­ atı ve kaldırım ile su-yolunun, çeşmeleri­ dir. Defterin ziyri Kilis mirimiram Ali nin yapılması, bilâhare bir kasr-ı hüma­ tarafından tasdik edilmiştir. (15X42) eba­ yun inşası ile tefrişi ve Eyübsultan yah-i dında olup 1124 tarihli olması kuvvetle hümayunun ve sarayı cedidin tamiratı vc muhtemeldir. (Bşb.Arş.MLDf.Ts. No: kezalik Yusuf efendi bahçesi ile yahsmda 1609). da bazı tadilât ve ilâvelerin icrası ve Baya- zıd'da Darphanc-i Atik arsasında inşa o- 16 — Ke^if Defteri : Hersek livası lunan fevkani mekteb ve sebil ile bunların dahilindeki Vileduşka, Otoguşta ve saire- mevkufatından olan Sırmakeş hanının ve den iabret tamire muhtaç kalelerin vazi­ Galata'da Gülnuş Emetullah Valide sul­ yetleri dergâh-ı âli çavuşlarından Mustafa tan vakfından bulunan cami ve çeşmesi­ Çavuş mübaşirliğiyle ve marifet-i şer'ile vc nin su yolu ile lağımımn yapılması vc mimarla diğer işe vükufu olan kimseler­ Molla Gürani'de Ayşe Sultan sarayının den mürekkep bir heyet tarafından tetkik bazı tamiratı ile Sarayı Atik-i Mamure­ edilerek tan::im olunan keşif defterinin nin tecdiden tamiri ve adları yazıü daha Hersek mutasarrıfı Ebubekir imzasiyle hü­ bazı mahallerin tamiri için sarfolunan in­ kümet merkezine takdim kılındığım şaat malzemesi ile verilen ücretlerin müf­ muhtevidir. (10X31) ebadında olup 1126 124 MUZAFFER ERDOĞAN sabanı evâilindc tanzim ve tertip edildiği 20 — Tamirat Defteri : Scrhad şehir­ anlaşılmaktadır (Bşb.Arş.Ml.Df.Ts; No. lerinden Vidin ve Niş Kaleleri ile* Ka­ 1481). radeniz sahilindeki Faş, Sohum, Soğucuk Kalelerinin muhtelif tarihlerde muhtchf sebebler tahtında yıkılmış ve ya hasar gör­ 17 — Tamirat Defteri : Hotin kalesi­ müş olması hasebiyle yahud lüzumuna bi­ nin tamiri için * istanbul'dan irsali ferman naen müceddeden bina ve tamir edilme­ olunan neccar, hamamcı, lağımcı, kireç- leri hususunda ve buralarda saray, kışla, yakıcı, taşçı, kaldırımcı, demirci, taşkın- anbar ve saire gibi binaların inşaatı ve ta­ cı, madenci, su-yolcusu, bıçkıcı, duvarcı miratı hakkında mahallin muhafızına, ka­ ve diğer bazı sanatkârlarla sair amelelerin dısına, bina eminlerine, mimarlarına ve adlarını, ücretleri mikdar ve yekûnlarını bu işlerle alâkalı diğer zevata hitaben ya­ ihtiva etmektedir. Sonunda ser mimaranı zılmış hüküm ve emr-i şerif suretleriyle hassa Mehmet Ağa'nm tatbik mührü mev­ bu kalelerin tamir ve teçhizi için lâzım o- cuttur. (16X49) ebadında olup (14) sahi­ lan malzeme ve harçların ve ustaların ne­ feden mürekkeptir ve Hicrî (1128) tarih­ relerden getirildiklerine dair kayıtları, lidir (B§b.Arş.Ml.Df.Ts. No: 1619). malzeme ve nakliye masraflarını, bahala­ rını, usta ve amele ücretlerini mübeyyin muhasebe icmallerini, bu kalelerin mez­ 18 —Mesarif-i ttiîâiye Defteri : Kı­ kûr tarihler arasında geçirdikleri çeşidli rım'da Ur kalesinin bazı kısımlarında ya­ safahatı, yine bu kalelere tayin edilen as- pılan tamir ye termimde sarfolunan me- kerelerin nevi ve mikdarlannı, iaşe ve iba­ bâliğ ile bunların yekûnlarını ve nevile­ telerine mütedair kuyudatı ve sair malû­ rini ihtiva etmektedir. Bu işe eski İstan­ matı ihtiva etmektedir. (16X43) ebadın­ bul defterdarı Abdluah Efendi memur e- da (1058) sahifeden ibaret muazzam bir dilmiştir. (15X40) ebadında olup 10 Şa­ ana kaynaktır ve 1131 ilâ 1205 tarihleri ban 1128 ilâ Zilhicce 1128 tarihlidir (Bşb. arasındaki tamirat faaliyetlerini aksettir­ Arş.Ml.Df.Ts. No: 1377 ve ayrıca bakı­ miş bulunmaktadır (Bsb.Arş.Ml.Df.Ts. nız: İcmal Defteri, 1378). No: 5340).

19 — Tamirat Defteri : Osmanlı dev­ 21 — Tamirat Defteri : Niğde'nin letinin satvet ve kudret-i askeriyesini mu­ Muşkra ve Ürgüb karye ve kazalariyle hafaza için memleketin muhtelif mahal­ Kudüste vaki Mescid-i Aksa ve Sahratül- lerinde olup isimleri yazıh kalelerin ve müserrefe, Şam'da vaki Camii Emeviye, binalariyle teferrüatının ve bazı kışla ve Humus. Zanbakiyye, Trablusşam, Hayfa, köprüler ile yolların ve hayrat ve müesses- Bağdat, Basra ,Musul, Tebriz, Gence, Tif­ sat ebniyesinin ve saircnin ber- mucib-i ke­ lis, Gürcistan'da Anakra, Gence, Hemc- şif Hicri 1115 senesinde inşa ve tamiri hu­ dan, Erdebil, evan, Ahısha, Azak, Acu, susunun mimarları nezaretinde icrasını ve Kılburun, Ur, Batum, Trabzon, Sivas ha­ iktiza eden mühimmat ve levazimatıhm valisinde Hacıhamzalı ve Kan^gal, Bozca- mübayaa ve celb ve ihzariyle itasını ve mesarifat-ı vâkıanm kâh mukataalar be- 1. Hotin kalesinin tamiratı için Bjb.Arş.Ml.Df.Ts. delâtından ve kâh hazineden tesviyesini 1940 ve 1368 İcri ve 1368 i incelemek icab eder. Keza ve buna müteallik yazılan tezkire kayıd- aynı arjivde ayrıca bir arizayı görmek gerekir (Cevdet lannı ve bâhis mevzuu kalelerle sairenin Ts. Nafia kısmı. No: 2185). Maliye Defterleri Tasni­ finde gıırrci Z. 1177 - Gayci R. 1181 tarihli 22jailİfclİL tamiriyle müdafaa ve mevcudiyetleri es­ 1940 No. h defter oldukça faydalıdır. /'^'^VeT/ babının istikmalini ve bu uğurda verilen 2. Başbakanlık Arvifindc bulunan /îİ3S' tarihli bir ücretlerle ihtiyar edilen mesarifatın nevi irad - Masraf defterinde (Ml.Df.Ts. Nb:«4712) Rumeli ve mikdarlannı ihtiva etmektedir. (17X valisi Abdullah Paşa zamanında Nişj'kalesi biı^a.^fir' ken kullanılan muhtelif cins inşaat maîzemisihin''Ş$îk'> 45) ebadında (568) sahifeden ibarettir. 11 dar ve bedellerini, nakliye Ocretlerinil mimar, rtıiıteJnet Şevval 1130 tarihhdir (Bşb.Arş.Ml.Df.Ts. ve kStiblcrin istihkaklarını kireç yakfcflarla taşkmcıla- No: 4355). rın, duvarcıların, hamalların ve diğer ameİe/ve ustaların uyinat ve ücretleri tcsbit edilmiş buluntnSliadır. ,^ .OSMANLI MİMARİSİ TARİHİNİN OTANTtK YAZMA KAYNAKLARI 1Z5

ada, Teke'dc Kckün, İskilip, Kilidülba- Gümrük-emini marifetiyle Eyüpte bina hir ve Seddülbahir, Ilgın, Edirne, Ergene olunan Davudpaşa yalısı ile Rami çiftli- köprüsü, Sultanhisarı, Limni, Sakız, I- ğindeki kasrın inşası masraflarına, Başmi- noz, Hotin, üzi, Akıntıbumu'nda Kalei mar Mehmet Ağa marifetiyle Saray-ı Ce- Ccdid, Sarıburun ve Halkalı Pınar, Ben­ dıd'de yapılan tamirat-ı muhtelife keşifna- der, Vidin, Evreje, Bosna'da Kilis, Bihke, mc ve hesaplarına, kale duvarında olan . Novi, Banaluka, Yenipazar, Yayca, Izvor- kâriz ve pençerelerin ref'i ile duvar ve nik, Kızılhisar, Kıbrıs'ta Lefkoje, Tuzla hendekler için verilen emr-i şeriflere; Sa- (Lamaka), Magusa; Girid'de Kandiye, dâbad, Şerefâbad, Emnâbad ve saireye, Hanya, Resmo; Nigebolu, İnebahtı gibi İstanbul'da inşaat ve tamiratla ilgili doğ­ muhtelif mahallerde bulunan ve tamire ramacı, oymacı, döşemeci, tuğlacı, kireç­ muhtaç durumda bulunan kale ve kasaba­ çi, kiremitçi, sıvacı, horasancı, boyacı, ba­ ların ebniyeleriyle müştemilât ve teferrü- danacı, cama, lağımcı ve nakkaş esnaf at-ı saircsinin, su yollarının, palanga ve ve sanatkârlarına ait bir takım siyakat ka­ tabyalarının ve bazı camilerle minareleri­ yıt ve şerhleriyle keşif name, hüküm vc nin, köprülerin, İstanbul, Gelibolu ve Se- saireyi ihtiva etmektedir. (16X44) eba­ lânik baruthanelerinin ve sair bazı mües - dında (808) sahifeden ibarettir. 23 Zilka'- sesatı rcsmiycnin vukubulan tamirat ve de 1134 ilâ 16 Rebiülevvel 1197 tarihleri termimatım ve bazılarına yapılan ilâve-i arasına tekabül etmektedir (Bgb.Ars.ML in§aatı ve.bunlann ustalanyle amelelerine Df.Ts. No: 8947). verilen ücretlerle mübayaa edilen muhte­ lif ecnasda malzeme ve mühimmatın be­ 23 — İnfaat Defteri .vMimar Mehmet dellerini ve matlub tamiratın - ifası için Ağa'nın nezareti altında Hotin kalesinin kadı, serasker ve diğer alakadarlara yazı­ duvarlarının kârgir olup eksik kalan sair lan hükümleri ve emirleri ve tatbik edi­ ebniyesiyle aksamının inşası hizmetinde len nakliyat ve sevkiyat masraflariylc mi­ istihdam olunan ncccann, arabacılar, taş­ marların harcirahlan için verilen mebali- çılar ve lağımalarla sair amelenin ücretle­ ği ihtiva etmektedir. İçerisinde Hassa Ba§- rini vc bu uğurda ihtiyar edilen mcsarifa- mimarı Mehmet Ağa'nm adı sık sık geç­ tın müfredatım ihtiva etmektedir. (18X mektedir. (18X46) ebadmda olup (660) 42) ebadında (12) sahifeden mürekkep­ sahifeden ibarettir. 1133 - 1156 tarihlerine tir. 1134 Zilhiccesi gurresinde tanzim edil­ tekabül eder (Bşb.Ar5.Ml.Df.Ts. Nb: miştir (Bşb.Ars.Ml.Df.Ts. No: 1368). 7829). 24 — Tamirat Defteri : Eyübsultan'- 22 — Mesarif-i Tamiriye Defteri : da vaki Sultan Sarayı harem ve Enderun Muhasebc-i Evvel kalemi ömür ve husu- kısımlariyle yeniden inşa olunan kasrt satı ile ilgili olmak üzere İstanbul'da Ha- hümayun ® da sarfolunan kereste, çivi, bo­ midiye imareti ebniyesi lâzimesi ile Bey­ ya, doğramacı ve çilingir âlâtı ve mütefer­ lerbeyi camii inşasına, Makrihora canibin­ rik eşyanın cins, miktar ve bedelleri ile den katolunan küfeki taşının mûtadı ka­ bunların umumî sarfiyat yekûnlarını vc dim üzere terbian hisabı ve fiatına, Tekir- neccaran ile marangoz, ırgad, camcı, la­ dağı iskelesi tamirine, İskender Çelebi ba- ğımcı, doğramacı, sıvacı, nakkaş, kafesci ruthanesindeki tamirata, Kasımpaşa ca- ve şahmerdancı ücretlerini ve bunların u- miinin tamirine, Yalova kasabası kurbin- mumî sarfiyat tutarlarını havi bulunmak­ de akan nehirde binası müsammem kâğıt tadır. Mezkûr defterde sarayın tamiratı es­ kârhanesine iktiza eden kereste, mühim­ nasında ince ve kaba horasan ile taş, ki­ mat ve levazımatı saireye, yanan saraçha­ reç, kiremit, muhtelif enya'da tuğla, mer­ nenin tamir ve ihyasına, Yedikuledeki mer kireci, alçı, künk, mütenevvi taşlar, tamir işlerine, Tophane çeşmesi ile su yol­ ları inşasına, Üsküdar çeşmesine, yangın 3. Başbakanlık Arjivinde kayıUı bir muhasdıe vukuunda hazır bulundurulacak neccar masraf defterinde (Ml.Df.Ts. No: 1968) Eyüb'te yalı infajı için lOzumlu kereste bedellerine ait hiıabat gö- kalfalariylc neccar taifesinin adlarma. ralmektedir. 126 MUZAFFER ERDOĞAN kafes, beziryağı, keten, kurşun gibi me- mikdar ve tutarı ile usta ve amelelerin i- vat kullanıldığı ve bundan başka perdeci- sim ve adetlerini ve diğer hususatı ve başı marifetiyle de perdeler tamir edildiği­ muamelatı muhtevi bulunmaktadır (21X ni öğrenmiş bulunuyoruz. Bundan başka 46,5) ebadında olup 1138 safer gurresin- yeniden inşa edilen kasırda ise fermah-ı den gayesine kadar muhtelif yerlerdeki in- âli üzere mütenevvi ccnasda kereste ile çi­ şaî faaliyetlere ait masraf kayıt ve muame­ vi, renkli boyalar, çilingir âlâtı, tuğlalar, lelerini havi bulunmaktadır (Bşb.Arş.Ml. alçı, cam, kiremid, yaldız deveboynu, be­ Df.Ts. No: 1141). zir yağı, muhtelif ccnasta taş, yağlı kireç, ince horasan, kullab, künk, keten ve ken­ 28 — tnfaat Defteri : Müceddeden bi­ dir gibi çeşidli malzeme bulunduğunu gö­ na olunan Faş kalesi ebniyesi için sefain rüyoruz. Bu esnada inşaatta sanatkârlarla ve melekse kayıklariyle Hopa ve havali­ amelenin neccarlardan, ırgadlardan, ha­ sinden ve çerniklarla Gürcistan tarafından mamcılardan, sıvacılardan, taşçı, nakkaş, azar azar gelüp mübayaa olunan bina ve suyolcusu, kafesci, bahçivan, doğramacı, kireçtaşı mikdarını ihtiva etmektedir*. camcı, şükûfeci, lağımcı ve çakılcılardan Defterin baş tarafı Faş kadısı Ali Efendi mürekkep olduğu anlaşılmaktadır. (16X tarafından tasdik edilmiştir. (16X41) eba­ 43) ebadında (8) sahifeden ibaret olup dında olup gurre-i Receb 1138 gayc-i Sa­ 1135 Ramazanı içerisinde tanzim edilmiş­ fer 1139 tarihleri arasında tanzim edil­ tir (B5b.Arş.Ml.Df.Ts. No: 5478). dikleri anlaşılmaktadır (Bşb.Arş.Ml.Df. Ts. No: 1477): 25 — Malzetne-i înfâiye defteri : Ga­ lata voyvodası Elhaç Ahmet Ağa marife­ 29 — Amele ücretleri defteri : Mü­ tiyle Sadabad'da inşa olunan saray ile ca­ ceddeden bina ve ihya olunan Faş kale­ mi, matbalı, koğuş ve sundurmalara ge­ sinin 1139 senesi Rebiülevvelinin gurre- milerden abnan muhtelif cins ve mikdar- sinden aynı yıl Şabanının nihayetine ka­ daki kereste ile çivi, taş, tuğla, boya, kireç, dar süren altı ay zarfında kışlamakta alı­ horasan ve diğer malzemenin cinslerini konulan neccar, duvarcı, kireççi, lağımcı, ihtiva etıriektedir. (15X42) ebadında olup arabacı, demirci, baltacı ve sairenin ay ay (33) sahifeden ibarettir. 20 Zilhicce 1137 müstahak oldukları ücret-i yevmiyeleriyle ilâ 12 Şaban 1138 tarihleri arasında tan­ çahşmadıkları günlere ait eyyam-ı hâliye- zim edihniştir (Bşb.Arş.Ml.Df.Ts. No: nin ücret mikdar ve tutarlarını havidir. 1282). Burada Hüseyin Ağa adh bir zatın mez­ kûr kalede çahştığı tcsbit edilmiştir. Bu 26 — Malzeme-i In^aiye Defteri : 30 — Tamirat Defteri: Vidin kalesinin Faş kalesi ebniyesi için Cebcci-başı olan defterdar ve bina-emini Elhac Hasan Ağa Hüseyin, İbrahim ve Ahmet ağalar vası- marifetiyle Şarapnel berideki ve sair du­ tasiyle alınan muhtelif cins malzeme ve varlarının yeniden binası için 4 Şevval mühimmat ihtiva etmektedir. (15X44) e- 1139 dan 7 Rebiülevvel 1140 tarihine ka- badında olup (16) sahifeden mürekkeptir.

Gurre-i Receb 1137 ilâ Gaye-i Cemaziyel- 4. Basb-ıkanlık Aı^ivimle Fa} kalesi tamiratı ile âhir 1141 tarihlidir. Bu defterin 1359 nu- ilgili iki yeni icmal defteri zuhur etmijtir. Birisi gayc-i marah amele ücreti defteri ile alâkası ol­ Safer 1139, diğeri ise gaye-i Saban İMZ tarihlidir. Se­ kizer salıifcdcn ibaret oian dctterlerden birincisinde sa gereklidir (Bşb.Arş.MLDf.Ts. No : mezkûr kalelerde istihdam olunan neccar, duvarcı, taş­ 1362). çı, kireççi, demirci, vcsairenin adet ve yevmiyelerini ve ücretlerine mukabil vaki olan tediyatla fazla mehuzatın defter mucibince teslimini havidir ve yukarısında kadı 27 — Mesarif-i In^diye Defteri : Ka­ Ali'nin tasdikini hamildir, ikincisinde ise aynı kalede radeniz canibinde müceddeden bina olu­ yeniden inja olunan minare ve hamamla sair mebani- nan Sohum kalesinin vekiü bina olan Faş nin ve su yollariyle aa su kulesinin onarımı için sâdır olan ferman mucibince kullanılan muhtelif amelenin ve muhafızı Mirza Mehmet Paşa emriyle i- gönOllûyanın marifct-i }er'ile ödenen yevmiyelerini ve daresinc memur edilen Mustafa Efendi'- sair ücretlerini havi olup Paj kadıları Ali ve Ahmet nin lüzumlu sarfiyata ait malzeme cins. efendiler taraflarındao mus.ıddaktır. OSMANLI MİMARİSİ TARİHİNİN OTANTİK. YAZMA KAYNAKLARI 127 müddet zarfmda bina-eminliğini Fa§ ka­ şiri Mehmet Ağa marifetiyle tevziatı ve lesi kadısı Ali Efendi ifa etmiştir, tayinatı için miri habbaza verilen dakiki dar vuku bulan makbuzat, ucurat ve ihra­ ve bina emini Yusuf Ağa'nın makbuzat cat müfredatını ihtiva etmektedir. (15X ve tayinat icmalini ve tevzi olunan cizye 45) ebadında olup 12 Rebiülevvel 1140 ta­ bakiyesini ve bina için taş ve kireç müba- rihlidir (Bşb.Ars.Ml.Df.Ts. No: 1363 ve yaatını ve binaya nâzır tayin olunan İs­ Silahdar Tarihi II, 54. Bundan başka ay­ mail Ağa'nın mehuzatını ve Faş kalesi rıca aynı tasnif gurubunda 1018 ve 1028 anbarından peksimet tevziatını ve bazı no.larda kayıtlı bulunan icmal defterine kimselere temcssük ile verilen akçaları ve ve muhasebe defterine bakılmabdır.). bina emini Yusuf'un mukataa ve bedeli nüzl ve avarız mahnden makbuzatiyle 31 — Mesarif-i tn^âiye ve Tamiriye mevacib tevziatını ve kale-i mezbur in­ Deften : Kafkasya'da deniz kenarında şaatı için istanbul'dan gönderilen mühim­ kâin Soğucuk kalesinin duvarlariyle ka- mat ve ameleyi ve sair daha bazı malû - pu, cami, hamam, dükkân, konak, kışla matı ihtiva etmektedir. (15X42) ebadm­ ve evlerinin mezkûr kale mimarı Yakub da (76) sahifeden mürekkeptir ve Hicrî Ağa ve Corci, Nikola ve Yorgi kalfalar (1142) tarihlidir (Bsb.Ars.Ml.Df.Ts. No: marifetiyle yapılan tamirat keşfini ihtiva 1478). etmektedir. Sonunda bu hususa ait bir de şerh vardır. Ayrıca mezkûr kale kadısı 35 — Ke^if ve Tamirat Defteri : Sa­ İbrahimin de tasdik mührü görülmekte­ dır olan ferman mucibinde Tiflis muhafı­ dir, (16X43) ebadında olup (29) sahife- zı İshak Paşa marifeti ve mübaşir tayin o- den müteşekkildir. Hicrî 1140 tarihlidir lunan dergâh-ı âli gediklülerinden Hüse­ (Bşb.Ars.Ml.Df.Ts. No: 1367). yin Ağa'nm ve marifet-i şer' ve hassa mi­ marı hülefasından Hüseyin Halife mari­ 32 — Mdzeme-i în^âiye Defteri : İs­ fetiyle Tiflis, Küri ve saire kalelerinin tanbul'da Demirkapı civarında ferman ile muhtac-ı inaş ve tamir olan mahal ve me- yeniden bina olunan Sarayı hümayun ile vaziinin ve mesarif-i lâzimesinin tasrihiy- Sultan Sarayı binası için bina emini Meh­ le alet tafsil yapılan keşfinin ve asitanei met Ağa marifetiyle satın alınan muhtelif Saadetten lüzum gösterilen bazı mühim­ cins keresteler ve çiviler ile kireç, alçı, tuğ­ matın cins ve mikdanna âit kayıtlan la, horasan, kiremit, mermertaşı, moloz ta­ muhtevi bulunmaktadır, (22X62) ebadm­ şı, cam ye sairenin müfredatını ihtiva et­ da olup (4) sahifeden ibarettir, 17 Rama­ mektedir. Ayrıca amele ücretleri de kayıt- zan 1142 tarihlidir, (Bsb.Arş.Ml.Df,Ts. h bulunmaktadır. (16,5X43) ebadmda o- No: 18393), lup (30) sahifeden mürekkeptir. Ve 18 Muharrem 1140 tarihlidir. (Bşb.Aı^.ML Df.Ts. No: 1313). 36 — Ke{if Defteri : Girid'de Kan- diyc kalesi muhafızı vezir Elhaç Hüseyin 33 — Msarif-i tnioiye ve tamiriye def­ Paşa tarafından tayin olunan dergâhı âli teri : Batum civarındaki Faş (yeni adı müteferrikalarından Elhaç Ali Ağa ve Poti) kalesiyle sair ebniyesinin tamiratı Hassa mimarı Yusuf Halife ve Girid def­ için muhtelıÎE tarihlerde vukubulan mas­ terdarı Elhaç Mahmud Bey ve saireden rafların müfredatını ihtiva etmektedir. (15 mürekkep bir heyet tarafından bittetkik X42) ebadında olup (40) sahifeden mü­ tanzim edilen Kandiye kalesi ile müste- rekkeptir ve 12 Rcceb 1141 tarihlidir (Bşb.Ars.MlDf.Ts. No. 2669). 5. Aynı tasnif, No: 1016 (Ayrıca Bk: Silahdar Tarihi. 1, 423, 435, 480, 483, 511, 517; 525; 528; 538; 34 — tniaat Defteri : Faş kalesi mu­ 654. Daha evvel vuku bulan Kandiye Kalesi tamiri sı­ rasında muhtelif zevata hazineden Abdi Halife kaimesi hafazasında bulunan neferat tayinatınm mucibince verilmesi emıolunan inam sırasında mimar Trabzon'da İmam-zade'den mübayaa edil­ Şamhoğlu'na vc bazı ncccarlara Kandiye Kalesinde diğini ve on bin kile buğdayın Kümeliden Hüdavcndigâr camii hademclcriytc bazı tabılara inam bahası tediye edildiğini Bâbı Defterrî vesikaları arasın­ gönderildiğini ve Trabzon kazalarından daki 23 Şaban 1080 tarihli bir hazine tezkeresinden rcnçberan ve melekse kayıklarının müba­ öğreniyoruz. 128 MUZAFFER ERDOĞAN

gallat ve teferrüatının tamirine dair kejif gâhına tesadüf eden isimleri ile mevkileri defteridir ^ (16X42) ebadında olup (26) muharrer caddelerin bozuk olan mahalle- sahifeden mürekkeptir ve 28 Muharrem riyle köprüler, camiler, müştemilâtiyle 1146 tarihinde tanzim edilmiştir (Bsb. vakıf hanlarla hamamlar ve bunlara cari Arş.Ml.Df.Ts. No: 2304). su yolları uzun zamandanberi tamir gör­ medikleri için müsrif-i harab bir hale gel­ 37 — Keiîf ve Tamirat Defteri : Bos­ miş olduklarından mezkûr asar ile hayra- na'da Cisr-i Kebir, Mostar, Bihke, Ehlune, tm tamiratı için muhitinde bulunan aha- Banaluka, Izvomik, Rumeli'de Edirne, H-i mahalliyenin malî ve bedenî yardımla­ Sultanhisan, Rusçuk, özi. Bender, Varna, rına ilâveten Bsış-Muhasebe'den dc 1142 Belgrad, Kavala, Hotin, Yerköyü, Kırım'­ senesinde vuku bulan sarfiyatın müfreda­ da Toprak, Kaleicedid, Kılburun; Taman tını vc bu bapta icab eden evamir ile te­ kazasında Temerek; Anadolu'da Kars, diye tezkireleri kay:dlarını ve mimarla- Van, Bâyezid, Hasankale, Sivas, Musul, riyle mübaşirlerinin isimlerini ve mulıase- Haleb, Payas ve adalardan Sakız, Bozca - belcrini ihtiva etmektedir. (15X44) eba­ ada ve saire gibi kalelerin müceddeden bi­ dında (152) sahifeden mürekkeptir. 9 Re- na, tamir ve tekmili için tabi oldukları e- biülevvel 1152 tarihlidir. (B5b.Ar5.Ml.Df. yâlet valilerine, defterdarlarına, ağa ve Ts. No: 3172). zabitlerine hüküm suretleri mevcud olup bu işlere dair mesarif mikdarlariyle mu­ 41 — Tamirat defteri : Uzun zaman­ hasebe icmallerini ve kuyudat-ı saireyi ih­ danberi metruk olmak hasebiyle müsrifi tiva etmektedir. (19,5X45,5) ebadında o- harab olan Edirne'de vaki saray ve müşte­ lup (706) sahifeden mürekkeptir. Zilhic­ milâtı ve sadrazam, rical ve erkânı salta­ ce 1147 ilâ Zilkade 1173 tarihleri arasın­ nat meskenleri, yeniçeri kışlaları ve ceb- daki keşif ve tamirat faaliyetlerini akset­ hane ve topçu ve arabacı kârhaneleri vc tirmektedir (Bşb.Arş.MIDf.Ts. No : bilcümle tavaif-i askeriye vc hademeler bi­ 3609). nalarının ve Sultan Ahmet vakfından za­ hire anbarı olarak kullanılan Ayşekadın 38 — Tamirat Defteri : Davudpaşa hanının imarı ve defterdarlık ve Ağa ka- sarayı hümayunun tamiratı için hazinci pısı'nm ve Meriç nehri üzerinde vaki Cis- âmireden alman mebaiiğ ile keresteci A- ri sani ve cisri saUs ve tahta köprülerin ve rab-oğlu tarafından gelen kereste, çivi ve cisr-i Mustafa Paja'nin ve saray bahçeleri levazımat-ı sairenin müfredatını ihtiva et­ dahilindeki köprülerin vc oda yapılıp ba­ mektedir". (15X42) ebadında (42) sahi­ dehu muhterik olan Paşa kapısı'nın rcsm-i feden mürekkeptir. 1150 yıh Ccmaziyel- ccdid üzere tamirleri ve Sultan Selim ta­ evveli gurrcsinde tanzim edilmiştir. (Bşb. rafından isale edilen.Saruhan çiftliği dahi­ Aış.MI.Df.Ts. No: 1257). lindeki ma-i leziz ve lağımlarının ve saray vc kıjlalara ve emakin-i sairede olan su 39 — Kc

Hassa ser mimar-ı sabıkı Hacı Mustafa 44 — Keîif ve tamirat Defteri : Şam' ve 1172 de ser-mimar-ı hassa Hafız Hacı da evvelce zelzele neticesinde bazı aksamı Ahmet ve 1177 de binnefsi Edirne'ye azi­ harab olan Süleymaniye, Selimiye, Eme- met ederek müderris Hacı İbrahim ile viye camileriyle Şam kalesinin tamirleri i- maan ser mimar-ı hassa Mehmet Tâhir çin yapılan muhtelif keşifleri; Bender ve Ağaların ve sair mimar halifelerinin vü - Kırım civarında Ur, Hotin, Akıntıburnu, cuda getirerek Baj-Muhasebe'ye kaydedi - Kefe civarında , Rusçuk, Şehirköyü, len keşif defterlerinin suretleri ve yapılan Sayda, Bağdad, Basra, Isakçı, Tulçi, Mi­ işlerin ve muktazi amele ile taş, kereste dilli, Libni, Sakız, Bozcaada, Malkara, ve sair malzeme tedariki için ahnan ted­ İnebahtı, Sultanhisarı, Soğucuk, Temrek, birlerin ve masraflarının ve bu hususlar­ Ac,u, Sohum, Atina, İnoz, Kars, Adaike- da tayin olunan bina cminleriyle bunlara bir, Fethiislâm, Bosna, Kılburun, Bayezid, verilen mebaliğin ve tamirat-ı mütemadi­ Bcnefşe, Kiü, Antalya, Ağribpz, Bolu, ö- ye için muafiyet kaydiyle tayin edilen me- zi, Mağnisa, Rodos, Vidin, Gradişka, Gör­ remmetçilere ait berat kayıdlannı muhte­ des, Muton, Kron, Gelibolu, Seddülbahir, vidir. (15X44) ebadında (252) sahifeden KiUdülbahir, Niğebolu, Banaluka, Bar, mürekkeptir. 25 Şevval 1171-13 Zilka'de Ülgün, Kartal, İbrail, Yerköyü, Samsun, 1250 tarihleri arasına tekabül eder (Bşb. Sinop, Ustrumça, Sokul, Podguriçe, Var­ Arş.Ml.Df.Ts,No: 10361). na, Ahıska, Selanik Hırsova, Çorlu, Ta- man, Silistre, Penipazar, Balyabadra gibi 42 — Malzeme-i Itiiâiye Deften : İs­ kaleler derunundaki cami ve sairenin ke­ tanbul'da Lâleli Çeşmesi kurbinde in«a şif ve tamirlerini; Divriki'de Fırat, Edir­ edilen cami ebniyesi için Karadeniz Bo- ne ve Ibsala'da Meriç köprülerinin ve İki- ğazındaki adlan yazılı kiremitçi fırınla- kuyulu derbendi ile Anavarin su yolları­ riyle yine isimleri muharrer horasancı ve nın, Kirazlı madenleri odalarının ve İs­ Makriköyü ve Mevlevihane kapısı civarın­ tanbul - Edirne jolunun tamir ve inşaları daki moloz 'taşçısı dükkânlarından muba­ hususunu havidir*. (16X44) ebadında o- yaa vc iştira olunan horasan, moloztaşı, lup (906) sahifeden mürekkep muazzam ham kireç ve sairenin cins, mikdar ve tes­ bir ana kaynaktır. 1178 ilâ 1179 tarihleri a- limat hesablannı ihtiva etmektedir. (15X rasmdaki mimarî faaliyetleri göstermek­ 42,5) ebadında olup (127) sahifeden mü­ tedir. (Bşb.Arş.Ml.Df.Ts. No: 3160). rekkeptir ve 1173 - 1174 tarihleri arasında tanzim edildiği anlaşılmaktadır (Bşb.Arş. 45 — Ke{if ve tamirat defteri : İs - Ml.Df.Ts. No: 5527. Ayrıca Bk: Muha­ tanbul ve Edirne'de evvelce muhterik o- sebe Masraf Defteri, No: 1326). lan yeniçeri odalarının, ıKrjehir'de Hacı­ bektaş, Rum-kale'de Sa'd ibni Ebi Vak- 43 — Tamirat Defteri : Hotin kale­ kas, Konya'da Mcvlâna Celalüddin-i Ru­ sinin'' imara lüzum hasıl olan bazı ma­ mî, Tarsus'ta Hazret-i Danyal türbeleri­ hallerinin ferman ile bina emini tayin o- nin; Lârende'de Yunus Emre Hanikahı- lunan dergah-ı âli müteferrikalarından Şi­ nın, Sofya'da Siyavuşpaşa, Ulukışla'da rin Ali Ağa marifetiyle yapılan masrafla- 1. Ayrıca Maliye defteri arasında bulunan 1619, riyle alman çeşitli tamirat malzemesi ve 1368 ve 1369 No. lı tamirat defterlerine hıkınız. Bundan içlerinde Hassa mimarî hülefasından Es- başka Hotin kalesi tamiri ile ilgili olmak üzere Cev­ seyyid İbrahim HaUfe, kale muhafızı Ab­ det - Nafia kısmı, No. 1185 deki 18 c 1181 tarihli ari- zada (Hotin kalesi tamirine memur bina - emini Esirî di Paşa ve kale ağası olan eski kul kethü­ Mehmet Aga'nın Temejvar kapısı üzerinde kâin ve dası Süleyman Ağa gibi bazı zevatın bu­ ahalinin gelip geçmelerine yararlı olup yağmurların tc-< lunduğu bir heyet vasıtasiyle yapılan keşif siriylc tamire muhtoç'olan büyük köprüyü dahi kıjnı ve tahririni havidir. (16X42) ebadında )-aklajmasından evvel tamir etmesi için emir itası' is- tirhammın bulunduğu görülmektedir. (22) sahifeden müteşekkildir. Gurrc-i Zil­ 8. Edirne'de Üçşcrefeli cami ile Ayşekadın hanı hicce 1177 ilâ gaye-i R 1181 tarihleri ara­ tamiratı kesiflerine ait kuyudat ve muamelâtı ihtiva sında tanzim edilmiştir (Bsb.Arş.Ml.Df. etmekte olduğu gibi (sh: 416-600) muhtelif yerlerinde ayrıca Mimar İsa, Abdullah vc saire gibi sanatkârların Ts. No: 1940). hayat ve faaliyetlerine ait hükümler görülmektedir. 130 MUZAFFER ERDOĞAN

Çifte ve sair hanların, Uluborlu'da Sultan Kilyos, Garipçe, Liman-ı kebir kalelerinin Alaüddin, Konya'da Sultan Selim, Kırşe­ su yolları yapılması, Tersane-i Amire'de hir'de Hacı Bektaş camilerinin, Kudüs'de büyük havuz inşasının İsveçli mühendise bazı mescid ve mahallerin; Galata mevle- havalesi, Tersane'de inşasına başlanan bü­ vihanesinin; Saddülbahir, Nigebolu, Ben­ yük havuzun kereste ihtiyacı, Rumeli fe- der, özi, Hotin, Akkerman, Ağriboz, Si- ner'inde eski fener kalesinin inşaat mas­ listre, Kili, Hırsova, JRuscuk, îbrail, Tol- rafları, Ayasofya camii kurbinde Zeyneb çi,. Isakçi, Yerköyü, İsmail, Gelibolu, Bal- Sultan sarayının bina ve su yollarının ta­ yabadra, İnebahtı, Bosna, Bozcaada, Sa­ miri, kasrı hümayun, Hasoda ve Harem kız, Girid, Soğucuk, Kars, Erzurum, Mu­ dairelerinin bina ve tamirleri, Büyükdere'- sul, Karadenizboğazı, Şam, Mora,_ Varna, de küçük ve büyük bendlerin tamir ve tec­ Bihke, Ahıska, Dobnice, Ardahan, Sam­ didi, Anadolu ve RumeH kavaklarında iki sun, Sinop, Trabzon, Lirnni, Amasra, Ka­ kalenin inşası ve saire hakkındaki kuyu - vala,- Vidin, İskenderiye kalelerinin ve datı ihtiva etmektedir. (17X43,5) ebadın­ mezkûr mahallerdeki cami, karakolhane, da (1003) sahideden ibarettir. 9 Şevval köprü gibi bir çok asarın inşaatına veya 1197-4 Rebiülahir 1211 tarihleri arasın­ larniratına müteallik kuyudatı, ahkâm ve daki tamirat faaliyetlerini aksettirmekte­ meşruhatı ihtiva etmektedir. (18X45) e- dir (Bşb.Arş.Ml.Df.Ts. No: 8953). badında olup (1188) büyük sahifeden mü­ rekkeptir. 23 Ca 1189 ilâ 6 Muharrem 48 — Mesarif-i Tamiriye Defteri : 1206 tarihleri arasındaki, mimarî ve inşaî Genel olarak iskele ve köprülerin tamirat faaliyetleri bize vesikalariyle birlikte ak­ işlerine teallûk eden bu defterde ser-mi- settirmektedir. İhtiva ettiği yeni bilgiler maran-ı Hassa Hacı Bekir Ağa marife­ sebebiyle çok kıymetli bir arşiv kaynağı tiyle yapılan Unkapanı, Deftcrdarburnu, addedilmeye lâyıktır (Bşb.Arş.Ml.Df.Ts. Bebek Kasrı, Büyûkdere, Hünkâr isflcelesi, No: 3162). Sultaniye bahçesi, Göksu kasrı ve Ayaz­ ma sarayında ve sandal-ı hümayun ve ağa 46 — Tamirat Defteri : Bina-emini iskelelerinin ve Haydarpaşa ve Fenerbîüb- tâyin olunan sabık cebeci-başı Hacı Süley­ çc kârgir iskelelerinin ve Baltalimanı, Bü­ man Ağa tarafından muhterik olan (25) yûkdere, Çubuklu, Sultaniye, Göksu, Kü- adet yeniçeri kışlasının gayr-i ez müteba­ çüksu, Haydarpaşa, Davudpaşa, Vidos ve ki kereste baha ve eşya-i saire işbu müfre­ Baruthane köprülerinin ve Dolmabahçc dat defteri mucibince tamiratına sarfcdi- ve Göksu rıhtımlarının masraflarına ait len ve keşiften hariç yeniden yaptırılan müfredat kayıtları göze çarpmaktadır. kurşun puşide saçak masraflarının zimmet Alt tarafından bir miktarının harap oldu­ kaydedilen meblâğdan mahsubundan son­ ğu müşahede olunmaktadır. (17X46) e- ra geri kalan matlûbunun Başmuhasebe'yc badında olup (5) sahifeden mürekkeptir kayıd ve suret-i muhasebe itasına dair ve 25 Zilhicce 1203 tarihinde tanzim e- müfredat kayıtlarını muhtevi bulunmak­ dildiği tahmin olunmaktadır (Bşb.Arş. tadır. (16X43) ebadında olup (12) sahife­ Ml.Df.Ts. No: 19602). den mürekkeptir. 1193 ilâ 24 Ramazan 1194 tarihlidir (Bşb.Ars.Ml.Df.Ts. No: 49 — Mesarif-i Tamiriye Defteri : 19534). Memleketin muhtelif yerlerinde bulunan Osmanlı kalelerinden Anapa, İsmail, Ho­ 47 — Tamirat Defteri : Tulumbacı, tin, Akkerman, Gelibolu, Varna, Erzu­ taifesinin deniz aşırı yerlerdeki yangınla - rum, Kars, Basra, Seddülbahir ve Kandi- ra gidebilmeleri için iki ateş kayığının ye kalelerfiyle sair bazı kalelerin yapılan tahsisi, Karadeniz boğazında tabyalar in­ keşifleri üzerine tayin olunan bina emin­ şası, Liman-ı Kebir tabyasında kışla, ev leri ve mutemetleiri marifetleriyle kale eb- ve cami-i kebir yapılması, Karadeniz bo - niyeleri, cebehaneleriyle istihkâmları, pa­ gazında Poyrazlimanı kalesinin inşası, A- lankaları ve zahire anbarları ile kuleleri ve nadolu taraifında Yûşa, Rumeli yönünde camilerilye su yollan ve kışlakları ve sair OSMANLI MİMARİSİ TARİHİNİN OTANTİK YAZMA KAYNAKLARI 131 aksamının tamiri ve ilâve-i inşaları ile biinin ve kaleleri ve kışlaları ve müşte- termimi için mutemetlerin makbuzatın- milâtiyle tabya ve istihkâmatının ve Top­ dan mimarlariyle inşaat memurlarma ve­ hane, Cebehane, Humbarahane, Barutha­ rilen maaşat ve tayinatı ve ustalariyle a-, ne, Tersane ile mülhakatının ve sair bazı melelerine verilen ücuratın ve taş, tuğla, mülkî ve askerî binalarla bazı cevami ve çivi ve saire gibi mühimmat ve levazıma- su yollarının ve mirî iskelelerle kayıkha­ tın mübayaası için sarfolunan ve mezkûr nelerin ve köprülerle muhtelif mahallere malzemenin nakliye ve hamaliyelerine ve­ ait yol kaldırımlarının mimarlariyle bina rilen mcbaliğin mikdar ve müfredatını ve eminlerinin nezareti altında ber-mucib-i sarfiyatı için muhtelif tarihlerde muhase­ keşif tamir ve tecdidi ile ferşi ve ilâve-i in­ beden yazılan tezkire ve suretlerin kayıt­ şaatın i.-rası ve sevahil-i Osmaniyenin tah­ larını ve daha sair bazı malûmatı ihtiva kimatı için mutemetlerinin hazineden va­ etmektedir. (18 X 47) ebadında olup ki elan makbuzatiyle yapılan mübayeat ve (1444) sahifeden müteşekkildir. 10 Ca mesarifat bedelatını ve verilen muayyen a- 1210 - Şevval 1210 tarihleri arasındaki ta­ mele ücûratiyle müteferrikalarının mik­ mirat işlerini toplamış bulunmaktadır dar ve müfredatını ve bazı mahsubatını ve (Bsb.Arş.Mİ.Df.Ts. No: 8954). bunlar için muhasebeden yazılan tezkire ve verilen suretlerin tarihlerini ihtiva et­ 50 — Kuyud-t Tamirat-ı Muhtelife i mektedir. (18X50) ebadında olup (838) İstanbul Defteri : Tophane, Tersane, Sa- sahifeden ibarettir. 10 Ca 1221 - 23 R 1227 ray-ı Amire ve Istabi-ı âmire ebniye, kışla, tarihleri arasındaki mimarî işleri ilgilen­ anbar ve muhtelif îsagahane ve kârhanele- dirmektedir (Bsb.Ars.Ml.Df.Ts. No : rinin ve mebani-i emiriye-i sairenin ve es­ 8956). ki ve yeni yeniçeri odaları bölük ve cema­ at kışlalariyle müştemilâtının ve Boğazi­ çi'nin tarafeynindeki köy ve saray iskele­ 52 — Kuyttd-t tamirat-ı Ktlâ ve Me- lerinin, muhtelif yerlerdeki yol, kaldırım hani defteri : MemaUk-i mahrusada Trab­ ve köprü mümasili inşaat ve tamirat mas­ zon, Çürüksu, Fas, Samsun, Selanik, Ada­ raflarının; Sultan Mehmet, Sehm, Süley­ na, Izmir, Sakız, Kuşadası, Kalei sultani­ man, Sultan Ahmet ve Ayaosfya camile- ye, Bağdad, Adana, Van, Edirne, Pudgori- riyle Tersane'de ve sair yerlerdeki çeşme - çe, Vidin, Şumnu, Silistre, Maçin ve Tu­ lere ait suların menbalariyle anayoluna ve­ na sahilleri, Adaikebir ve Fethülislâm, ya esasa kadar olan kemer, mecra ve la­ Bosna, înebahti. Narince (Istanköy) ve ğımlarının tamir ve inşa masraflarının, emsali kale, tabya, istihkâm, zeminlik ve Büyük bendin Ceneviz lâğımiriy'e keme­ palankaların ve bunlar derunundaki eb­ rinin tamiri masrafının, Tokludede ma­ niye kışla, hastahane ve anbar gibi mebani hallesindeki ve dcfterhane derununda Sır- ve müştemilatın inşa ve tamir masrafları, vermeyen Dede türbelerinin; Bâb-ı saadet muhterik Sofya, İzmir, Edincik, Kasta­ hamamının ve Haliçteki sığ mahallere monu vali, voyvoda ve mütesellimlik ko­ mevzu dizmelerin, İstanbul surları ve hen­ naklarının, Ergene köprüsü. Tersane piş- deklerde yıkılan yerlerin tamirat masraf­ kâhındaki iskele, izmit tersane mebanisi larının; İstanbul'da yangınlarda çabşmaya ve kasr-ı'hümayun ile İstanbul'da mehter­ tahsis edilen üç yüz neccara ait esami ve hane binalarının inşa ve tamiratına ait mebaliğin Baş-Muhasebe'yc kaydiyle sair Baş-muhasebe'ye taallûk eden bilcümle icab edenlere verilen ilmü haberler ve def­ mesarifatın alelmüfredat kaydedildiği gö­ ter suretleri mukayyettir. (17X45) eba­ rülmektedir (17X47) ebadmda olup dında olup (1154) sahifeden ibarettir. 25 (1400) sahifeden mürekkeptir. Selh-i Mu­ R. 1211 ilâ 25 R. 1222 tarihleri arasında­ harrem 1224 - 27 Zilkade 1267 tarihleri ki tamirat faaliyetlerini ihtiva etmektedir. arasına tekabül etmektedir (Bşb.Arş.Ml. (Bşb.Ars.Ml.Df.Ts. No: 8955). Df.Ts. No: 8950).

51 — Tamirat Defteri : Baş-Muhase- 53 — Kefif ve tamirat Defteri : E- be'ye tabi İstanbul saray binalariyle teva- dirne sarayının azimet-i hümayun ve ika- 132 MUZAFFER ERDOĞAN pıet-i şahane münasebetiyle müstacelen ta­ 55 — Tamirat Defteri : Ağriboz san­ miri icap ettiğinden tayin edilen devlct-i cağında vaki Ağriboz kaİesiyle Modeni- aliyye ricalinden eski şehremini Hafız Ali çe. Şaline, Kızılhisar, Livadye, İzdin, Ati­ Efendi, eski yazıcılardan olup hâlen Ha­ na ve Karababa kalelerinin ve Karheli san­ remeyn muhasebecisi olan Mehmet Efen­ cağında vaki Golos kalesinin ve Kastel ka­ di ve İsmail Kâmilî efendi emanet ve ne- lesinin Maliye tezkirecisi olan Mehmet zarederinde mimarî halifelerinden Seyyid Efendi ile Ahmet Ağa ve sair zevat mü- Mehmet ve Seyyid Mustafa efendiler ma­ başeretiyle muhtelif mahal ve mevzilerin­ rifetiyle tanzim ve tertip edilen tamirat de yapılan tamir ve termimlerine lüzumlu keşif ve muayene netice ve müfredatını olan inşaat mevat ve malzemeleriyle ke­ ihtiva etmektedir.. Bu meyanda ayrıca E- şif bedellerine ve diğer tophane ve cebe­ dirne âyanı Ahmet Ağa ile ebniye işlerin­ hane mühimmatına ve sair masraflara ait de bilgi ve mehareti müsellem bulunan muhtelif kayıtları ihtiva etmektedir. Baş neccar kalfaları, kurşuncubaşı halifeleri­ tarafında Ağriboz kalesi tamirine memur nin de hazır bulundukları tasrih edilmiş­ Mehmet Efendi'nin tatbik mührü mev­ tir. Sonunda Edirne kadısı İmam zade Es- cuttur. (16,5 X 43,5) ebadında olup (128) seyyid Mahmud Efendi'nin imzasiyle tat­ sahifeden mürekkeptir. 1226 Zilka'desi bik mührü mevcuttur. (27X76,5) eba­ gurresinden başlamakta ve 17 Şaban 1227 dında olup (16) sahifeden ibarettir. 7 Şa­ tarihinde tamamlanmış bulunmaktadır. ban 1225 tarihinde tanzim edildiği anla­ (59) uncu sahifesinde İnebahtı ve Vodo- şılmaktadır (Bşb.Ar5.Ml.Df.Ts. No : niçe kaleleri mimarı olan Mehmed'e dair 7403). malûmat mevcuttur (Bsb.Arş.Ml.Df.Ts. 54 — Kuyud-ı tamirat-t istanbul Def­ No: 3367). teri : Humbaracı ve lağımcı ocağına 56 — Tamirat Defteri : Prezrin, Di- mahsus Hasköy bumbara kârhanesinde yarbekir. Faş, Soğucuk, Anapa, Maçin, top isagası için furun inşası, sıvacı ve ka- Gelibolu, Van, Rusçuk, Silistrc, Semen- lemkâr esnafının nizama bağlanması, Ga­ dre, Varna, Tolçi, Kili-i Atik, İbrail, A- lata ve Kasımpaşa'da bekâr odalarının navarin, Antalya, Saraybosna, Bozcaada, hedmi, İstanbul'da kiremit fırınlarının alt­ Bağdad, Midilli, Limni, Golos, Şumnu, mışa iblâğı, Ruusî Ahmet Ağa vakfından Köstence, Kandiye, Hanya, Resmo, Bö- Beyoğlu'nda Hüseyin Ağa mahallesindeki ğürdelen, öziçe, Köprü, Sokul, Kale-i ce- arsa üzerine bina inşası, tamir ve tecdide did ve Atik, Edirne, Ahyolu, Bosna, Er­ muhtaç iskele ve köprülerin yapıhnası, zurum, Cezayiri bahrisefid, Ağriboz, Lef­ Şehreimni kurbinde top ve cebehane vaz koşe, Samakocuk ve saire kaleleriyle bu­ olunan büyük anbarın tamiri, Bahçekapı- ralardaki mebani-i mûteaddidenin keşif sında sandalcıların iskânı için bina in­ ve tamirat işlerini, bunlara dair gerekli şası, Tersanede kalyoncu neferat ve zabi- muamelât ve bazıları için müteaddit ka­ tanına mahsus kâgir kışlanın tamiri, Yu­ zalardan tedarik edilen kereste gibi mevad suf paşa çeşmesinden Firuzağa camiine ve malzemenin cins; mikdar ve mesarif kadar olan yolun tamiri, Davudpaşa sa­ bedellerini havidir. Ayrıca hassa mimar­ rayından Veliefendi çeşmesine ve Eyüp larını ve mimari halifelerini de muhtevi­ civarında Otakçılar ve Soğukçeşme yolla­ dir. (17,5X48,5) ebadında (715) varaktan rının tamiri, Tersane'de mandacı nefera- müteşekkildir. 1228 ilâ 1244 tarihleri ara­ tına mahsus kışlanın tamiri, İstanbul ve sında tanzim ve tertip edilmiştir. (Bşb. Azadlu baruthanelermde mahzenlerin ve Arş.Ml.Df.Ts. No: 3952). kazanların tecdidi ve sair bunlara benzer inşaat ve tamirat kayıtlarını ihtiva etmek­ 57 — Keiif Defteri : Bahrisiyah sa - tedir. (16X48) ebadında olup (833) sahi­ bilinde İğneada limanı civarında Kum- feden ibarettir. 9 R 1127 - 27 Zilkade 1232 ruburnu nam mahalde inşa "olunacak kale tarihleri arasındaki tamirat işlerine teka­ ve palanka şeklindeki tabya mevziinin tat- bül etmektedir. (Bsb.Ar§.Ml.Df.Ts. No: hiri ile tesviyesi ve kale derununda ikame­ 8957). te mahsus vüzera ve zabitlerin konaklariy- OSMANLr MİMARİSİ TARİHİNİN OTANTİK YAZMA KAYNAKLARI 133 le müştcmilât-1 sairesinin ve cami, çeşme sı; Tersane inşaatı için kiremit mübaya- gibi ihtiyacat-ı lâzimçsinin ikmali için ya­ ası. Saraylar tamiratı için darbhaneden pılan keşif müfredatını ihtiva etmektedir. kurşun itası, Gaîata'da Kurşunlu Mah- (15X47) ebadında olup (21) sahifeden zen'de gemi işlerine memur olanlara mah­ mürekkeptir ve 16 Zilkade 1232 tarihlidir sus bina inşası, Serviburnunda Toprak- (Bşb.Ars.Ml.Df.Ts. No: 1625). tabya'da top siperi yapılması, Hırka-i Sa­ 58 — Tamirat Defteri : Belğrad kale­ adet hücresi ve Taht odası'nın tamiri, si cbniycsinin tamiri için lüzumlu olan Sultan Süleyman'ın ihya eylediği Bergos demir, kireç, kereste, zahire ve sair mü - karyesi civarında Uzuncakemer'in tamiri, himmatın ve iktiza eden usta ve amele­ Kırkçeşme su yollarının tamir vc termi­ nin nakil ve isali için Tuna'da işleyecek mi, Beşiktaş sarayı dahilinde kayıkhane şaykaların ol babdaki emr-i âliye tevfikan inşası, Çatladıkapı'daki fenerin tamiri, müceddtden inşa ve tamirleriyle gird ab­ muhtac-ı tamir olan defterhane-i amire ların ıslâhına şayka kaptanlarının memur kargir malızenin yeniden yapılması, Kü- edildiğine ve bazı mukataalann da bu çükköy civarındaki su yollarının tamiri, işlere ocaklık tayin kılındıklarına ve bu yeniçeri kışlalarının yeniden yapılması. uğurda istihdam olunan ustalara şayka Kumbaracılar ocağındaki kasr-ı hümayun müstahdeminin ücretleriyle kaptanlarının ve mühimmat anbarlannın tecdiden inşa­ ulûfe ve taamiye bedelâtını gerek mezkûr sı, Nunosmanî camii önündeki cadde ebniyelerin tamiri ve gerek hidemat-ı sai- kaldırımlarının tamir ve tecdidi, Bahçe- renin temini için muhtelif tarihlerde i- köy'deki su bend ve kemerlerinin tamir cap edenlere verilen emirleri ve daha sair ve tahriri, Karadeniz boğazında tabyalar •bazı malûmatı ihtiva etmektedir. (17X inşası vc saire hakkındaki kayıtları ihtiva 44) ebadında olup (359) sahifeden müte­ etmektedir. (16,5X49) ebadında olup şekkildir ve 6 Rebiülâhir 1233 tarihlidir. (707) sahifeden ibarettir. 6 R 1235 - 8 Ra (B5b.Arş.Ml.Df.Ts. No: 2454). 1238 tarihleri arasındaki İstanbul ile civa­ rındaki tamirat ümur ve hususlarmı muh­ 59 — Tamirat Defteri : İstanbul sa- tevi bulunmaktadır (Bşb.Arş.Ml.Df.Ts raylariyle Tophane, Cebehane, Humbara- 8951). hane. Tersane ve tevabii müesscsatla sa­ daret dairesinin ve sair bazı ebniye-i res­ 61 — Kuyud-t Tamirat Defteri: İs­ miye ile teferrüat ve müştemilâtının ve tanbul'da sarayı âmire, tophane-i âmire bazı köylerle muhtelif kışlaların ve sahil- ebniyc ve kârhancleri, Baruthane-i âmire hanelerle iskelelerin inşası ve tamiratı ve ve Azadlu baruthanesi ve Istabli âmire, bazı çeşmelerin termimi ile yollara kaldı­ boğaz kialc ve kışlalarının ve Rumeli hi­ rım taşı döşenmesi için mimarları tarafın­ sarı ve Zağanos Paşa kulelerinin, Boğazi­ dan yapılan keşifleri üzerine sarfolunan çi ve Haliç vc Sadabad'daki iskelelerin, mebaliğin mikdar ve müfredatmı ve mü- kayıkhane-i hümayunun, İstanbul'un bayea olunan taş, tuğla, kereste, kireç ve muhtelif mahallerinde kaldırım, köprü saire gibi levazim-i inşaiyenin bedellerini ve lâğım inşa ve tamiratının, Sarayı hü­ ve veriten usta ve amele, kalfa, muteme- mayuna cari Halkah su yolunun, menba- dan ücuratiyle mcsarif-i müteferrikanın mdan Süleymaniyc keinerlerine ve saray tesviyesini ve muhtelif tarihlerde muhase­ çeşmelerine kadar olan su yollarının ve beden verilen mezuniyet tezkirelerinin ka­ muhtelif yerlerdeki çeşme ve tenane ha- yıtlarını ve daha bazı malûmatı ihtiva et­ zinei kebirine cari mâ-i leziz su yolları­ mektedir. (18X52) ebadında olup (590) nın vc bazı terazilerin ve bendlerin inşa sahifeden müteşekkildir. 27 C 1233 - 8 ve tamir masrafları, muhtelif kışla vc an- Rebiülevvel 1235 tarihleri arasındaki ta­ bar ve ahır ve emsali mirî ebniyenin inşa . mirat faaliyetlerini ihtiva etmektedir (Bşb. ve tamir masrafları ile miri ebniye inşa- Ars.Ml.Df.Ts. No: 9849). sındaki riayet edilecek nizam hakkmda 60 Kuyud-t Tatnirat-t Istanbul emri şerifleri, yıkılan yeniçeri odaları en­ Defteri: Sarayı Hümayunda tamirat icra­ kazından çivi ve demir toplayan amele üc- 134 MUZAFFER ERDOĞAN retleri, tamir ve inşa edilen kaldırım mas­ mansure tayinatını muhafaza için zahire rafları, Tersanede yapılan mücedded ha­ anbarı inşası, muhtelif yerlerde askerî fu- vuzun inşa masrafı ve bu babta verilen runlar yapılması, kireç fiyatının yüksel­ hil'at ve hediyeler gibi hususları havidir mesi, Babıâli ahırlarının tamiri, Selimiye (18X50) ebadında olup (719) sahifeden kışlası müştemilatından bazı mahallerin müteşekkildir. 4 Zilhicce 1238 - Selh-i tamiratı, Kurşunlumahzen'de liman dai­ Şevval 1242 tarihleri arasındaki tamirat resinin tevsian inşası. Tersane leşgerhane- işlerini toplamaktadır (Bşb.Arş.Ml.Df.Ts. sinde gemiler için sarnıç imali, Rami çift­ No: 8958). liği kışlasının tamiri. Baruthane kurbinde fişekhane injası, Defterhane-i âmirenin 62 — ttijaat deften: 24 Cemaziyelev- bazı mahallerinin tamir ve tecdidi, Ali- vel 1232 tarihinde sadır olan ferman-ı şe­ beyköyü, Bahariye ve Otakçılarda kara­ rif üzerine havuz binasının inşasına me­ kol inşası, Dolmabahçedc Tüfenkhane-i mur mimar Elhaç Ali Riza ve Seyyid Ab- âmire binasının yapılması, fetvahane bi­ dülhalim efendiler müfredat defterleri nalarının kiremitleriyle camlarının tami­ mucibince Kasımpaşa'da Tersane-i âmire ri, Üsküdar'da Toptaşı kışla ve hastaha- sahasında inşa olunan havzucedid için ncsinin yapılması ve bunlara müşabih sair vuku bulan mübayeat ve istihdam olunan kuyudatı ihtiva etmektedir. (18X50,5) e- amele ve usta ücreti ile sair mcsarifat be­ badında olup, (695) sahifeden müteşek­ delinin müfredatmı ihtiva etmektedir kildir. 6 Zilhice 1245 - 8 Safer 1253 tarih­ (16X53) ebadında olup . 15 Zilkade 1245 leri arasına tekabül etmektedir (Bşb.Arş. tarihlidir (Bşb.Arş.Ml.Df.Ts: 2196). Ml.Df.Ts.No: 8961).

63 — Tamirat Deften: İstanbul sa­ 65 — Kuyud-ı Tamirat-t istanbul raylarının cbniyesiyle tevabiinin ve kale- Defteri: Saray dahilindeki bazı odaların leriyle tabyaları ve istihkâmatının ve mül­ hedm, tamir ve inşası; vakfa ait Ycdikulc hakatının ve kışlalariyle müştemilâtının haricindeki selhanclerin hazinece tamiri, ve Davutpaşa kışlası inşaatının ve Top­ Sur-ı hümayun münasebetiyle Dolmabah- hane, Cebehane, Baruthane, Humbaraha- çe'deki konakta ve Bahariye sarayında ne. Tersane ile sair müessesat-ı askeriye matbah inşası ve saire masrafı; Bab-ı âli ve mülkiye binalarının, bazı camilerin ve ve bâb-ı seraskerî'nin bazı mahallerinin, miri iskelelerle kayıkhanelerin ve Galata Beykoz sahilhanesindeki iskele, yol ve kulesiyle köprülerinin ve çeşmeleriyle ka- çeşmelerin tamir ve tecdidi; Tersane-i â- rakolhanelerinin tamiri ile tecdidi ve ik­ mircde inşa olunacak mühimmat çeşme­ mali ve muhtelif mahallere kaldırım taşı leri ve mahzeni ve ebniye-i sairesi inşası; ferşi ve sevahili Osmaniyenin tahkimatı, Yenikapı'dan Büyükçekmece'ye kadar için mimarlapiyle bina eminlerinin neza­ posta yolu inşası, kezalik Üsküdar'dan reti tahtında yapılan tamirat ve inşaatına Kartal, Gekbuze ve Hereke caddesinin ta- ve baruthane edevatının tecdidinde sarf e- miriyle İzmitc kadar her iki tarafta hen­ dilmek üzere mutemetlerinin makbuza- dek tesviyesi; bazı iskeleler, yol, ^aldırım tiyle vuku bulan mübayaat ve sarfiyatının ve köprüler yapılup tamiri; bazı çeşme ve amele ücuratiyle müteferrikalarının su yolları ile ana lâğımlarının ve bentle­ mikdarını müfredatını ve muhasebeden rin tamir ve inşaatı; boğazlarda bazı ka­ yazılan tezkirelerin kayıtlarım ihtiva et­ lelerin ve askerî kışlalarm ve hastahanc- mektedir. (18X49) ebadında olup (726) nin, ve Vidin kalesiylc Tüfenkhanc ve sahifeden mürekkeptir. 3 Zilkade 1243 - emtia gümrüğü binalarının; Karakol, an- 29 Safer 1244 tarihleri arasına tekabül bar gibi mebani-i miriyenin tamirleriyle eder (Bşb.Arş.MLDf.Ts.No: 8959). baruthane'de küherçile anbarlarınm ve ezme çarklariyle havuz ve ebniyelerinin 64 -r- Kuyüd-ı tamirat ve in{aat-ı is­ tecdidi; Şarköy'de tuğla ve kiremitçi ve tanbul Defteri: Kiremit ve künk fiyatla­ Bakırköyü'ndek^i küfeki taşı ihtiyacına rının bir mikdar arttırılması, Asâkir-i narh ve tayinat vaz'ı; Hayratı şâhâne'den OSMANLI MİMARİSİ TARİHİNİN OTANTİK YAZMA KAYNAKLARI 135

Galata mevlevihanesinin inşasına müteal­ ne tamir ve inşa olunmuş, dahiliye ve ha­ lik masraflar müfredatının ve bunlara riciye nezaretleri dairelerinin tamire muh­ ait defter ve ilmüliaberlerin kayıtlarını taç mahalleri için müşarünileyhe bir mik- muhtevidir. (17,5X54) ebadında olup dar meblâğ tesviye edilmiş, Babıali deru- (625) sahifeden müteşekkildir. 11 Zilka­ nunda vaki asakir-i mansure koğuş ve za- de 1249 - 18 Şevval 1264 tarihleri araşma bitan odaları ve ittisalinde kâin kiler ve tekabül etmektedir (Bşb.Arş Ml.Df .Ts. aşçı odaları ve teferruatı onarılmıştır. Ab­ No: 8961). dülhalim Efensi'nin hacegân-ı Divan-ı Hümayundan olduğu muhakkaktır (Sh: 66 — Mesarif-i Ebniye Defteri: Ber­ 81). Bu zat Şumnu istihkâmatını da inşa gama ile tevabiinin vergileri zamaimin- ve tekmil eylemiştir. (170) sahifeden iba­ den ihdas olunan eshamı muaccileleriyle ret olan bu defter; 21 Muharrem 1252 - 12 dellâliye rüsumunun Vidin, Rusçuk, ve Muharrem 1255 tarihleri arasına tekabül Rodos ile sair bazı kalelerin bâ fermanı eder. (Bşb.Arş.Ml.Df.Ts.No: 11986). âli tamirlerine ve harir gümrüğü rüsumu nakliyesiyle bazı muhallefat esmanının 67 — Azatlı Baruthanesi inşaat ve Bahçekapı'da kâin Yeni Emtia gümrüğü Tamirat Defteri: Azatlı baruthanesi dahi­ ebniyesi inşaatiyle Bahçekapı iskelelerinin lindeki iki tokmak çarkı fabrikası kazaen ve bazı kışlalarla ebniye-i saire ve istihkâ- münhedlm olmakla bunların vc tamiri matın imarına ve esham-ı mahlûk muac- lâzım gelen mahallerinin ve hariciyesin­ cilâtı rüsumatının babı seraskerî ebniye­ de natamam kalmış ebniyeler inşaatının si tamiratiyle Tophane'de . seyrüsefain ikmali ve Avrupakârî barut kurutmak i- merkez binasının tesisine sarfolundukla- çin vapur inbiği ocağı ve nühas kâri bo­ rını ve hazinenin zabtettiği Diyarbekir*dc rular ve teferruat-ı sairesinin yapılması ve Zereki beyleri mukataat ve maktuatının o havalinin en şerefli karyesi olan Şamlar Sivas valisi Hafız Mehmet Paşa tarafın­ karyesi cami-i şerifinin haric-ez keşif mü- dan iltizamını ve bvınlara müteallik bazı ceddeden inşası hakkındaki ferman üze­ muharrerat, mutaleat ve malûmat-ı saire- rine baş-mimar Abdülhalim Ağa tarafın­ yi ihtiva etmektedir. (Ebadı (19X40) dır. dan tanzim ettirilen keşif defteri kayıtla­ rını muhtevi olup hazine defterdannm Defterin 13 üncü sahifesinde emtia istizan tezkiresiyle Ebniyei Hassa müdürü gümrüğüne ait olan kayıtta mezkûr ebni- nün keşif ve hisabına dair yazdığı icmali yenin keşfinin Ebniye-i Hassa müdürüne hakkında iki kıt'a vesika dahi deftere havale edildiği görülmektedir. Bu tarihte merbuttur. (8) sahifeden ibaret olan bu Abdülhalim efendinin Ebniyei Hassa mü­ defterin tarihi 23 Receb 1255tir. (Bşb.Arş. dürü olduğu muhakkaktır. Aldığı emir Ml.Df.Ts.No: 19689). üzerine erbabı vükuftan kalfalar ile biz­ zat mahalli mezkûrda keşif faaliyetine gi­ 68 — Mesarif-i tnsâiye ve Tamiriye rilmiş, muayene ve mesaha işlerini ted­ Defteri: Tüfenkhane-i âmire ile Topha- vir eylemiş ve hatta bir kıt'a resm-i mü­ ne-i âmirenin. Dökümhanenin, Üsküdar cessemini bile tanzim eylemiştir. Bundan canibinde vaki Selimiye kışlasının ve İs­ bajka muhteviyatı arasında mebani-i tanbul ile sair mahallerde bulunan asa­ muhtelifeye ait bir takım ilmühaber ka- kir-i şâhâne karakolhanelerinin, Babı se­ yıdlan da mevcut bulunmaktadır. Bunlar raskerî ile Rami ve Davutpaşa kışlaları­ arasında Abdülhalim Efendi'nin aldığı nın, yangın kulesinin, Babıâli ile aksam emir üzerine maiyetinde erbabı vükuftan ve devair-i sairesinin, Beyoğlu ve Humba- Evans ve Yağcıoğlu Nikola kalfalar oldu­ rahane kışlaları ile Maltepe hastahanesi- ğu halde Karadeniz Boğazında kıla-ı Ha- nin, Rami çiftliğinin, istanbul ile Azadı kaniye'den Filburnu, Poyrazlimanı, Ga­ baruthanelerinin; Golos, Erzurum, Si- ripçe ve Limanıkebir kalelerinin keşifle­ listre, Yenipazar, Turla, Sakız, Yanya, rini de icra etmiştir. Keza Ebniye-i Hassa Belgrad, Seddülbahir, Selanik, Üsküp, müdürü efendi marifetiyle Baltalimanın- Boğazı Bahrisefid, Rodos, Akkâ gibi çe­ da asakir-i mansureye mahsus karavulha- şidi kalelerin, Beykoz'da vaki debbağha- 136 MUZAFFER ERDOĞAN ne ümur-1 lâzime ve ebniye-i mukteziye- ait mesarifat kayıtlarmı ihtiva etmektedir. sinin, Dolmabahçe'de kâin Tüfenkhane-i Siyakat yazısı ile muharrerdir. (24X55) âmirenin (Ebniye-i hassa müdürü Abdül- ebadında (173) sahifeden ibarettir. 17 Sa­ halim Efendi marifetiyle), Kuleli kı§la-i fer 1256 - 1 Rebiülevvel 1261 tarihleri ara­ hümayunun, Konya canibinde vaki kü- sına tekabül etmektedir (Bşb.Arş.Ml.Df. herçile fabrikasının ve keza Konya müşi­ Ts. 11883). ri konağı ile süvari kışlasının (Abdülka- dir Ağa marifetiyle), Antalya, Varna, Kastamonu gibi muhtelif mahalledeki 69 — Kuyud-ı Tamirat-t İstanbul kışla ve sairelerin, Süleymaniyc darüşşafa- Deften: Cibali yenikapısı haricindeki is­ sının (Ebniye-i Hassa müdürü Abdülha- kelenin ta'miri, Büyükdere köprüsünden lim Efendi marifetiyle) Alibeyköyü köp­ Ağaçaltı ve Kireçburnu cadde ve tabyası­ rülerinin, Davudpaşa iskelesinin. Sultan na kadar olan yolun genişletilmesi, Bü­ sahilhanesinin, Yenicami civarında vaki yükdere çayırından sahil-i bahir tarikiyle Postahane-i âmirenin, Kurşunlumahzen'in bazı sefarethaneler önünden İspanya sefa­ (Abdülhalim marifetiyle), Galata gümrü­ rethanesi önüne kadar kaldırımların ta­ ğünün, Salıpazarı'nda Şükrü Paşa sahil­ miri, Rami kışlası ve Tarabya hastanesi hanesinin, Aksaray'da Şerif Abdülmûtta- tahtanı ve fevkanî koğuş mahallinin tec- lib efendi konağının, Tahaffuzhane ve diden tamiri, Bahçekapısı haricinde ihti- tabhanenin, Toptaşı hastahanesinin, ka­ sab dairesinin gümrük tarafında olan ka­ yıkhanenin (Abdülhalim Efendi marife­ pı önü ile Hocapaşa ve sair mahallerde tiyle). Mektebi Tıbbiyenin, Yedikule'nin, kaldırım yapılması, Üsküdar büyük iske­ Gülhane kışlasının Kıhnçhane kubbesi­ lesinden Karakol önü, Uncular sokağı, nin, Takvimhane-i Amire'nin, mühendis- eski mahkeme ve sair yolların kaldırım hanenin. Harbiye kışlasının İstanbul tah- inşaatı, Üsküdar'da Bab-ı Münirî cebeha- mishanesinin, Baltalimanı, Göksu, Kü- nesinin tamir ve termimi, İstanbul'da Ah­ çüksu ve Kuşdili köprülerinin, Yalıköş- met Kethüda mahallesi kaldırımlarının kü'nün, Eminönü ve Kasımpaşa iskelele­ yapılması gibi kuyudatı ihtiva etmektedir. rinin, kârhane-i âmirenin ve diğer İstan­ (26,5X54,5) ebadmda olup (75) sahife­ bul ve taşrada vaki ebniye vc emakin-i sa- den müteşekkildir. 28 Receb 1263 - 23 irenin eşhası müteaddide marifet ve ne­ Zilhicce 1267 tarihleri arasına tekabül et­ zaretlerinde yapılan inşa ve tamirlerine mektedir (Bşb.Arş.Ml.Df.Ts.No: 8964). OHRİ'NÎN TÜRK DEVRİNE AİT ESERLERİ

Profesör Dr. SEMAVÎ EYİCE

Milletlerarası bir kongre münasebeti rafından iskân edildiği ve hatta U\hni- ile Yugoslavya'nın Ohri şehrinde 1961 yılı doî'un adının da 0\hrida (veya, Akjıris, yazı sonlarında bir kaç gün kalmak im­ Akjırida) şeklini aldığı görülür. İlk defa kânını bulmuştum. Balkan harbinde eli­ olarak 879 tarihinde karşılaşılan bu ad mizden çıkan bu kasabanın Türk devri­ günümüze kadar kullanılagelmiş ve Türk ne ait birçok esere sahip bulunduğu dik­ hâkimiyeti devrinde de Ohri şeklinde ya­ katimi çekmişti. Etraflı ve eksiksiz bir in­ şamıştır. Slâvları ortodokslaştıran, Kyril- celeme yapmağa imkân bulamadığım­ los ve Methodios'un şakirdlerinden Kle- dan, bu eserleri tamam bir halde tesbit mentios, IX. yüzyıl sonlarında Ohri'de, etmek mümkün olamadı. Şehir içindeki Hagios Panteleirnon kilisesini yaptırt- dolaşmalarım sırasında gözüme çarpan mıştır ki, bugünkü Slâv alfabesinin esası­ eski hâtıraları imkân nisbctinde derleme­ nı teşkil eden kyrillik alfabenin burada ğe çalıştım; ayrıca Ohri hakkındaki ya­ tasarlandığı iddia edilir. Ohri gölüne hâ­ yınlardan da faydalanmak suretiyle bu kim bir tepede kurulmuş olan bu kasaba­ malzemeyi biraz daha tamamlamak müm nın az ilerisinde ginc göl kıyısında Kle- kûn oldu. Bugünkü smırlarımız dışında mentios'un yardımcılarından Nahum da, kalan Türk sanat ve tarih eserlerinin ve­ 900 yıllarına doğru büyük ve çok önemli lev eksik bir şekilde bile olsa tanınması bir manastır kurdurmuştur. Bizans - Bul­ lüzumuna inandığımızdan Ohri hakkın­ gar savaşları sırasında Ohri'nin çok büyük daki bu notları yayınlamağı faydalı gör­ bir rol oynadığı görülür, Bulgar devleti­ dük \ nin en şöhrcdi simalarından Samuel (ve­ ya Samuilo) X. yüzyıl sonlarmda Ohri'yi kendisine başkent yapmış ve Ohrida Baş­ I piskoposluğu da burada yerleşmişti. İmpa­ rator II. Basileios Bulgaroktonos (= Bul- KISA BİR TARİHÇE garkıran) zamanında Bulgar ordusunun imhasına yol açan Belesica (1014) sava­ Ohri kasabasınm yerinde evvelce şından sonra Bizans ordusu Ohri'ye ka­ U\hnidos adında bir yerleşme yeri oldu­ dar ilerlemiş ve İmparator 1018 de buraya ğu ve hiç değilse M.ö. VI. yüzyıldan iti­ girmiştir. XIII. yüzyılda Ohri, Sırp kral- baren bilinen bu kasabanın, M.ö. 349 da gölün kıyılarmı ve çevresindeki verleri 1. Bu scyahıtim sırasında I. Murad'în Kosova'da alan Makedonya krah II. Philippos tara­ }chid edildiği yerde yapılmi} olan "Meshcd-i Hüda- vendigâr" ı da görmek fırsatını elde edebildim. Burası fından ele geçirildiği tahmin olunmakta­ hakkında bir arajtırmami} ayrıca yayınlanmıjtır, bk. dır. M.ö. 148 de U\hnidos, Roma kuv­ S. Eyicc, Kosova'da Meıhed-i Hûdat/endiğâr ve Gazi vetleri tarafından alınarak Roma İmpa­ Mettan Türbesi, "Tarih Dergisi", XII, sayı 16 (1962) 71-82. Yugoslav Federal Cumhuriyeti'ndeki eski Türk ratorluğuna bağlanmış, bu arada, Balkan­ eserleri hakkında tOrkçe tek toplu arattırma olan, lardan aşarak bir ucu İstanbul'a kadar i- E. Hakkı Ayverdi, Yugoslavya'da Tür\ âbideleri ve nen meşhur Via Egnatia adlı yol bura­ vakıfları, "VaXiflar Derpsi" 111 (1957) 14-15 de Oh- ri'den bahsedilmekle beraber yazar bu kasabaya gideı dan geçirilmiştir. Fakat Bizans impara­ mediğinden, verilen bilgiler Evliya Çelebi'deki notla­ torluğu devrinde bu bölgenin Slâvlar ta­ rın bir özetinden ibaret kalmıştır. SEMAVİ EYİCE lığının bir kalesi olmuş ve Sırplılardan kıyısında Ohrizadc ailesinin büyük bir Türklere geçmiştir. Ohri'nin Türk idare­ konağı bulunuyordu. Evliya Çelebi ayrıca sine ne zaman geçtiği pek kesin olarak buradaki diğer hayır binalarını da say­ bilinmemektedir ^. Ancak bu olayın XIV. makta. Hacı Kasım Camii karşısmda yol yüzyılın sonlarında vukubulduğu kuvvet­ aşırı Siyavuş Paşa ve Sultan Süleyman le muhtemeldir. H. 787 (= 138^) de Çan- Medresesini bildirmektedir. Ayrıca bir da- darlı Hayrüddin Paşa'ya Ohri fethinin i- rülhadis, Ohrizade ve Ağa Sübyan Mek­ zafe edildiğine dair bir iddia vardır ^. Sü­ tepleri, üç han, Ohrizade ve Gazi Hüseyin leyman Çelebi zamanında, Aydın beyi Paşa Çarşı Hamamları, kırk ocaklı Ohri­ Cüneyd Bey H. 809 (= 1406) da Ohri'ye zade Kervansarayı, iki misafirhane ve bir sancak beyi olarak gönderilmiştir"*. Hiç de XVII. yüzyılda âletleri ile hâlâ duran değilse XV. yüzyıl başlarından itibaren eski bir darphane vardı. Ohri'deki türbe­ bir Türk kasabası halini almağa başlıyan lerden Hünkâr camii mihrabı önünde Ohri hakkındaki en geniş bilgiyi, XVII. •Ohrizade ve Gazi Bey, Ayasofya Camii yüzyılda burasını ziyaret eden Evliya Çe- sağında ise Şehid Hazinedar'ın Türbeleri lebi'den öğrenmekteyiz". Evliya Çelebi"- bildirilmektedir. Türk idaresindeki Ohri nin yazdığına göre burada, çevresi dört- hakkında fazla bir bilgiye sahip bulun­ bin adım ölçüsünde ve kırk kuleli büyük muyoruz Ancak geçen yüzyıhn ilk ya­ ve kuvvetli bir kale vardı. Ayrıca en te­ rısı içlerinde Arnavut menşeli Ahmet Pa­ pede bin adım çevresinde bir de iç kale şa oğlu Celâleddin Bey Ohri'de epey sü­ vardı. Bu sırada, artık Hıristiyan mahal­ ren bir hâkimiyet kurmuştur. Ohri, 29 lesinde kaldığından cemaati olmayan, Kasım 1912, Cuma günü Sırp-Karadağ haftada ancak bir defa namaza açılan kili­ seden çevrilmiş, büyük Ayasojya camiin - 2. Ohri'nin gOzcI resimleri ile birlikte kısa ta­ den başka. Sultân II. Bayezıd'a sunulmuş rihçesi için bk. M. Pavloviç - C. Grozdanov, 0/ırid Ohrizade Camii bulunuyordu. Evliya'nın (Cıı'.lcction Caliicrs arlistiques - Jugoslavia) Bclgrad ifadesine göre Sultan Bayazıd bu camie 1961. I>0y0k boyda 74 levha ihtiva eden bu albümde, 0!ıri'n"n Türk karakterini aksettirebilecek tek bir res­ bir minare daha yaptırarak, çifte minare­ min yer alma\ı;ı, h.ttta bımdan dikkat ile sakınılmı; li bir hâle koymuş ve Hün\âr Camii adı­ olunması hayret vericidir. nı vermişti. Aynı mahallede bir de adı ve- 3. l. H. Danısmcnd Isafılı Osmanlı tarifli l^ro- rilmiycn bir mescid vardı. Evliya Çele­ nolojiıi. IstanUıl 1947. I. 68; 1. Hakkı Uzunçarsılı, Osmanlı tarihi. Ankara 1961, I 176, Z04, Ohri'nin H. bi aşağı şehirde, 400 kadar ahşap evden 787 (= 1385) de fcth edildiğini kabul etmektedir. Bu başka, 150 kadar dükkân, 17 cami ve luısıısdaki kaynaklar AjiXjiaiazadc, Böl. 56 (Atsız mescid bulunduğunu da bu notlarına ek­ bask. 133); ile Nefrl. var. 67 a (Unat-Köymon bask. lemektedir. Bunlardan Hacı Kasım Ca- I. 215) dır. miinin ahşap bir kubbesi ve "tarz-ı ka­ 4. 1. H. Daıujmcnd, ay. csr. I, 157, 165; t. H. Uzunçarsılı, ay. esr. 71, 345, 350. dîm" bir minaresi vardı. Diğer cami ve 5. Evliya Çelebi, Seyahatname, fstanbul 1928, mescidlerin adlan şunlardı: Sultan Süley­ Vin, 735 vd. man'ın Te/(f(e Camii, Kuloğlu, Haydar 6. Ohri h^ıkkındrki hcnfl''. y.ayın!anmamış vesika­ Paşa, Zulmiye, Hacı Hamza Camileri ve lardan bafka, bilhass;! Mamıslır vilâyeti SalııHmeleri (kjl. F. E. Karatay, istanbul Ünive's'f •<• Kii'iiphaııesi. Çınarlı, İskender Bey, Yunus Voyvoda, Tür\fe basmalar \ataloğu, Istonbul 1956, 11. 875) fay­ Gürcü Bey, Çarşı, Kara Hoca Mescidleri. dalı olabilir. Üniversite Kütüphanecinde bunlardan H. Evliya Çelebi'nin genel olarak verdiği sa­ 1308-1314 (1891-1897) yıllarına ait beş cilt bulunmak­ ta ise de biz ancak dördünü görebildik, içlerinde en yıların mübalağalı olduğu, hakikî sayı­ fazla faydalı bilgilere rastlanan 1308 yıh Salnâmesl, nın ise, adları verilenlerin toplamı olduğu, Ohri hakkında da değerli bilgiler ihtiva etmektedir. bu değerli kaynaktan istifade edenlcrce bi­ Nitekim o sırada burada 13 han 2 hamam, 9 cami, 2 tekke, 1 metlresc, 1 mektep ve 1 sübyan mektebi bu­ linir. Şu halde XVII. yüzyıldaki Ohri'nin lunduğu öğrenilmektedir. Mchmed Tcvfifc, Manastır vi­ cami ve mescidlerinin adlan Evliya Çelebi lâyetinin tarihçesi, Manastır 1^7 ( = 1911) 86 vd. da tarafından verilenler olduğu anlaşılmakta­ Obri hakkındaki bilgiler pek önemli sayılamaz ise de Halvetî Şeyhi Mahmud Efendi hakkındaki nntu faydalı dır. Kalede, ve göl kıyısında, üç yüzden sayıK-ıbilir. Ali Ccvat, Memali\i Osmaniyye tarih ve fazla odalı, hamamh muhteşem bir Paşa coğrafya lilguti, istanbul 1313, 123 dc Ohri'de altı cami, Sarayı vardı. Aşağı şehirde ise, gene göl bir saat kulesi, bir sübyan mektebi ve bir rOjtiye oldu­ ğunu bildirir. OHRİ'NİN TÜRK DBVRİNE AİT ESERI.ERI 139

ordusuna teslim olmuş ve beş yüz yılı a- mahallelerin meydana geldiği bilinmekte­ şari Türk hâkimiyeti devri kesin olarak dir. Türk devrinin çarşısı da bu surun dı­ kapanmıştır'. Evvelce az veya çok bir şında geniş bir saha kaplamaktadır. Kaba, süre boyunca Türk idaresinde kalan yer­ intizamsız taşlardan yapılan bu sur duva­ lerin, bu devirde gerilediği şeklinde orta­ rı, içkalenin yapısında da aynen müşahe­ ya atılan iddialar yersiz ve lüzûmsuz bir de olunur. Kalenin kara tarafından giri­ gayretkcşlikdir. Bilhassa Kümelinin sis­ mini sağlıyan Gorna Porta yani Yukarı \a- temli bir şekilde iskâna tabi tutularak, pı yan kuleleri hayli yıkılmış olmakla be­ kısmen islâmla^mış olan yerli ahalisi ile raber yuvarlak kemeri ile henüz durmak­ birlikte tamamen bir Tür): memleketi tadır. Fakat Ohri kalesinin hiç şüphesiz karakterinde geliştiği tarihî bir hakikattir. en güzel parçası, yukarı İçkalenin haşmet­ Ohri de bir Türk kasabası o)arak, bu ka­ li girişidir. İki tarafında yarım yuvarlak raktere uygun bir şekilde b'.-ş yüz yıl ya­ kuleler ile korunan bu kapı bir sivri tuğ­ şamış ve gelişmişti. Yugoslivyah tarihçi­ la kemerin içinde açılmıştır. Kalenin her­ lerden Fehim Bayraktarevi-ç, Ohri'de 1934 hangi bir yerinde Türk devri ile ilgili bir yıhnda şu camileri veya adlarını tesbit et­ ize, bir işarete veya kitabeye rastlanma­ miş bulunuyordu * : maktadır. 1. Hacı Kasım 2. Cami haline getirilen \iliseler ve 2. Ali Paşa Âyasofya : [Res. 4-9]. 3. Kara Bey 4. Hacı Durgut Ohri Türk idaresine geçtikten sonra 5. Keşanlı Camii fethedilen yerlerin hepsinde tatbik olunan 6. Tekke Camii gelenek gereğince şehrin en büyük kilise­ 7. Hacı Hamza si cami haline getirilmiştir. Böylece çok 8. Emin Mahmud eski bir basilikanın yerinde kurulduğu an­ 9. Kuloğlu laşılan Ayasofya kiUscsi de şehrin ilk bü­ 10. Haydar Paşa yük camii olmuştur. Bu binanın ne vakit 11. Göl Camii yapıldığı bilinmiyor. IX. - XI. yüzyıllarda 12. Sinan Çelebi veya imaret Camii. yaptırılmış olabileceği bir tahmin olarak ileri sürülmüştür. Tertibinde orijinal ta­ raflara sahip bulunan bu büyük üç nefli II basilikaya 1313 -1314 yıllannda batı tara­ fına mimarhk tarihi bakımından çok ö - KALE VE KİLİSEDEN ÇEVRİLEN nemli bir kısım eklenmiştir İki kat ha- CAMİLER 7. 1. H. Danıjmend, ay.etr. IV (1955) 393 1. Kale : [Rcs. 1-33. 8. Fehim Bayraktareviç, Turs\i spomenici u Ofı- ridu (fransızca özeti: l^t monuments tura ö Ohrid), Ohri kalesi, göle hâkim büyük bir te­ '•Prilozi (= Revue) de PMlologie oricntale et d'hhtoire des peu^eı Vougoshvet tout la domination turque" V penin üstünde bulunmaktadır*. En yük­ (Sarajevo 1954/55) 111-134. Bu yazı çok genel bir baj- sek kısımda aynca bir içkale vardır. Rakı­ lığa sahip olmasına rağmen, Ohri'dcn sadece bir camiin resmini ihtiva etmekte ve buradaki Türk eserleri hak­ mı 789 m. yi bulan (gölün su seviyesi 700 kında (azla bir bilgi vermemekte, yazının ağırlık mer­ m.) bu içkalenin içinde aynca bir bölme kezini geç devre ait iki kitabe ile bunların hîjiyelcri duvarının bulunuşu dikkati çeker. Kale tejkil etmektedir. esas itibariyle bir Ortaçağ eseridir, fakat 9. D. Bojkoviç - K. Tomovski, Varchitecture midiivale d'Ohrid (sırpça ve fransızca "Sborni\ (= Bulgar çan Samuel tarafından yapünldı- Receail) de travaUx du Muıfe National d'Ohrid" Ohrid ğı yolundaki hipotez bir dayanağa sahip 1961, 71-100, kaleden s. 72-74 de bahsedilmektedir. Iç- kaledc bir bölme duvarı ite ayrılan iki kısımdan birine değildir. Şehir bu içkaleden başka geniş Saray denildiğine göre, burası TepedcIcnli Ali Paja za­ bir sahayı içine alan bir sur duvarı ile çev­ manında Ohri a^inı olan CeUleddin beyin konağının rilmişti, Türk idaresi zamanmda kasaba­ bulunduğu yer olmalıdır, k;I. a;ağda not 26. Ohri'yi 1961 de ziyaretimizde burada dikkate değer bir kalın­ nın bu surun da dışına çıkarak yayıldığı tı göremedik. ve hatta Sazlt\ denilen göl kıyısında yeni 10. D. Boîkbviç - K. Tomovski, ay.yatt, 76-83. 140 SEMAVI EYİCE

İmdeki revakı ile âdeta o devrin saray miş bir minber görülmektedir. Unesco cephelerini hatırlatan bu ilâve cephe, XIV. heyeti raporunda bu minberin dağıtılarak, yüzyılın mimarisinde bir moda olmuş ve yerdeki parçalar da çıkarıldıktan sonra, gerek Bizans gerek Osmanlı Türk mima­ kilisenin i\onostads, amhon ve \iboriori'- risinde de kendisini göstermiştir". Ohri unun yeniden terkibini, tavsiye etmekte Ayasofya'sı, cami haline getirildiği sırada ancak evvelâ desen halinde bir tecrübenin gayet tabii olarak değişikliğe uğramış ve yapılmasını ve pek az yeni parça ilâvesi binanın bünyesi üzerinde bir takım ilâve­ olabileceği takdirde işe girişilmesini iba­ ler yapılmıştır. Daha Evliya Çelebi zama­ ret etmektedir. Binanın tarihinin bir dev­ nında, çevresi Hıristiyan mahalleleri ile resini aksettiren bu minberi ancak bu kaplandığından cemaati azalan Ayasofya mümkün olduğu takdirde feda etmeği Camii, Ohri, Yugoslav idaresine geçtikten düşünmüştür. 1961 de henüz minbere el sonra camiliktcn tamalmen çıkarılmış ve sürülmemişti. Bu ilgi çekici eser, olduğu çok büyük ölçüde bir restorasyon ameliye­ gibi, hatta üzerinde Türk devrinde yazı­ sine tabi tutulmuş, bu arada duvarlarında­ lan hâtıra yazıları ile duruyordu. ki fresko resimler de tamamen temizlene­ Ohri kiHselerinden Türk idaresi sı­ rek meydana çıkarılmıştır Bugün Aya- rasında cami veya mescid haline getirilen­ sofya'da cami olduğunu belirten hiçbir ler hakkında başka bir bilgi edinmek ka­ şey kalmamış ve burası müzeleştirilmiştir. bil olmadı. EUmize geçen oldukça eski bir resimde. Ohri Ayasofya'sınm narthex kısmının sol tarafdaki kubbesinin tam ortasından yük­ III selen minaresini görmek kabildir. Bugün hi^ir izi kalmıyan bu minare, adeta bir CAMİLER VE MESCÎDLER baca biçiminde olup, şerefe çıkıntısı yok­ 1. imaret Camii : [Res. 10-12]. tur ve ezan en tepedeki pencere şeklindeki küçük menfezlerden okunuyordu. Bu kıs­ Ayasofya'dari sonra kasabanın en ö- mın hemen üstünde ise ufak bir külâh bu­ nemli camiinin, dış kalenin yüksek bir lunmaktadır Bu nadir rastlanır minare­ noktasındaki İmaret camii olduğu anlaşıl­ nin bir eşi de yine Ohri'de aşağıda belir­ maktadır. Aynı yerde 893 de yapılan Pan- tileceği gibi, Struga yolundaki bir mescid- teleiomon kilise ve manastırının yerinde de karşımıza çıkmıştır. inşa edilen bu cami, adı geçen kilise ha­ rabesinin tam üstüne oturtulmuş fakat Ayasofya'nın 1951 ekiminde Yugos - onun kalıntı ve duvarlarından hiçbir suret­ lav hükümetinin f/nwco'ya başvurması ü- te istifade edilmeksizin kurulmuştur"*. zerinc onarılması için bir rapor hazırla­ mak üzere F. Forlati, C. Brandi ve Y. 11. Ohri Ayasofyası cephesinin XIV. yüzyılda Epi- Froidevaux'dan ibaret bir bilirkişi toplu­ ros'ıîa, İstanbul'da, hatta bir Türk eserinde Bursa'da luğuna tetkik ettirildiği bilinir. Yugoslav iKnzcrlcrinin yapılmi} olması hakkında bk. S. Eyice, Son devir Bizans mimariıi, İstanbul 1963, 97. araştırıcıların da yardımı ile çahşan bu he­ 12. 13u frcskolar hakkında bk. R. Hamann - Mac yetin raporunu, yurdumuzda eski vakıf l.can - H. Hallenslcbc", Die Mohumentalmaterei in binaları onaran mimarlara bir takım fay­ Serbien und Makedonien, Giesscn 1963, 15-17; res. 1-28, dalı metodlar tanıtması bakımından ilgi lev. 1-5. 13. Du resim ;u kitapda bulunmaktadır, G. çekici bulduğumuzu burada belirtmek is­ Schlumberger, h'ipopie byzantine â la fin du dixiime teriz Ayasofya cami haline getirildiğin­ siecle, Paris 1900, II, 353. de, içerideki Bizans devrine ait çeşitli dinî 14. F. Forlati - C. Brandi - Y. Froidcvaux, Sainte Sophie d'Ochriâa, La conservation et la reitatıraûon de eşya ve i\onostasis'\ teşkil eden işlenmiş Vidifice et de ses fresques, (Col. Musses et monuments, mermer parçalar tamamen dağılmış, bun­ IV - Unesco), Paris 1951. ların bir kısmı yere döşenmiş diğer bir 15. Minbcr'in güzel bir resmi, B. Filow, Geschich- ie der altbulgarischen KunsI, Berlin-Leipzig 1932, I, kısmı ise kısmen kesilerek, minberin ya­ lev. 18, 19, 20 de yayınlanmıştır. pılmasında kullanılmıştır Böylece Aya- 16. D. Koço, Klijmentoviot manastir şv. Pantelej- sofya'da tamamen kabartmalar ile süslü mon i restfppiite pri imaret vo 0\hrid, "Sborni\ ("= 'Antuutrc) de la FacuM Phil, de S\opie" (1948) 145 Bizans devri parçalarmdan meydana gel­ vd., ayrca bk. not 9 dal(i yazı. OHRfNİN TÜRK DEVRfNE AtT ESERLERİ 141

Caminin içinde döşemesi kaldırılmak su­ sunulduğunu bildirmektedir. Her ne o- retiyle yapılan bİr kazıda 1943 yılında, bu lursa olsun, Ohri'de İmaret Camii deni­ kilisenin duvarları hatta fresko resimleri len yapı, tipik bir XV. yüzyıl Türk eseri­ meydana çıkarılmıştır. Şimdi burası, için­ dir. Bu harap camiin sol tarafında için­ deki iki kilise kalmtısı ile cami, arkeolojik den yaşh iki ağacın çıktığı L harfi biçi­ bir bütün olarak bakımlı bir harabe ha­ minde ve içinde Sinan Çelebinin yattığı linde korunmaktadır. bir açık türbe vardır ki, aşağıda ayrıca in­ celenecektir. Kasabanın en hâkim noktalarından birinde kurulmuş olan İmaret Camii, 2. T<;\\e Camii : [Res. 13-14]. muntazam kare bir yapıdır. Bugün yalnız dört duvarı kalmış olmakla beraber, içe Ohri çarşısında, Struga'ya giden cad­ ride dört duvar içine gömülmüş olan dört denin başında, ufak meydanlığın bir ke­ büyük kemer ile bunların aralarındaki kö­ narında etrafı tamamen ağaçlar ile sarıl­ şelerde dört pandantif mükemmel bir hal­ mış bir külliye vardır. Meydanlık ortasın­ de durmakta, böylece evvelce üzerinin bü­ daki çok kalın yaşh bir çınardan dolayı yük tek bir kubbe ile örtülü olduğu anla­ bugün hâlâ Çınar meydanı olarak adlan - şılmaktadır. Binayı ölçmemiz mümkün o- dırılmaktadır. Tekke camii bugün hâlâ lamadı. Ancak adım olarak herbir kena­ faal durumda olan bir Halveti tekkesi- rın 22 adım kadar olduğunu söyliyebiliriz dir'* ve camiden başka büyük bir türbe ki, bu da 15 m. kadar bir ölçü yapmakta­ kompleksi, tekke meşrutası ile bir bütün dır. Caminin evvelce bir son cemaat yeri'- teşkil etmektedir. Bütün bu manzume, hc de sahip olduğu bazı izlerden anlaşıl­ geç Osmanlı devri karakterinde inşa edil­ maktadır. Her cephede klâsik üslûpda miştir. Aynı üslûpda bir son cemaat yeri­ tuğla kemerli pencereler vardır. Çok yük­ ne sahip bulunan caminin sağ tarafında, sek kare bir kürsü kısmı bulunan minare­ kesme taştan, klâsik Osmanh - Türk üslû­ si, pabuç hizasından yıkılmıştır. Camiin bunda güzel bir minaresi vardır. Mescid dış duvarları teknik bakımından hayli il­ son derece sâde bir plâna sahiptir. Dik­ gi çekicidir. Burada, geç devir Bizans mi­ dörtgen biçiminde bir plânı olan bu bina, marisinde çok revaç bulan ve erken Os­ sakıflı mescidler tipinde olarak yapılmış manlı - Türk mimarisine de Rum işçiler ve üstü ahşap bir çatı ile örtülmüştür. ile girdiği anlaşılan bir duvar tekniğinin Dört, renkli alçı penceresinin henüz dur­ tatbik edilmiş olduğunu görmekteyiz. masına karşıhk içinde son derece zevksiz Pek fazla muntazam yontulmuş olmıyan bir minber vardır. İçinde yerde, yalnız her taş, çepeçevre, dört tarafından da tuğ­ (Halvctî'lerdc usûlden olduğu üzere) ko­ la ile adeta çerçevelenmiştir. Böylece örü­ yun postları serili olduğundan, döşemeyi len duvarların renkli ve cazip bir ifadesi görmek mümkün olmaktadır. Camiin dö­ vardır. Yalnız iki yerde, duvar sathında şemesi çok geniş başlı dövme çiviler ile tuğla süsler ile karşılaştık. Bunlar basit çakılmış geniş kalaslar ile kaplıdır. Ca­ birer rozet şeklinde tuğla süslerdir. miin ön tarafındaki avluda bir şadırvan, caddeden avluya geçişi sağlayan yolun ke­ Halk arasında İmaret Camii olarak narında da türbeler vardır. Tamamen ye­ bilinen bu eserin kim tarafından yapıldığı ni, bir XIX. yüzyıl yapısı karakterinde o- ve hakikî adı meçhuldür. Evliya Çelebi'- lan bu türbenin içi dergâh mensuplarının nin verdiği cami ve mescid adlarını da bu­ mezarlan ile tıkbm tıklım denilecek su­ gün mevcut eserlere uydurmak pek kolay rette doludur. değildir. Yerli rivayete göre imaret Camii

XV. yüzyılda yaşıyan Sinan Çelebi tara­ 17. F. Bayraktareviç, not 8 de\i yerde, 114 vd. fından yaptırılmış ve Katih Sultan II. 18. Ohri HaUctîleri hakkında bk. M. Tcvfik, Mehmed'e hediye edilmiştir". Halbuki Manastır vilâyeti tarihçesi, Manastır 1327, 88; Halvetî'Icr hak. genel olarak, H. J. Kissling, Aits der Geschichte aynı hikâyeyi Evliya Çelebi Ohrizade Ca- des Chalvetijje-Ordens, "Zeitsch.d.Deutsch.Morg.Ceselt- nıii için anlatarak, hayratın II. Bayazıd'a schajt-' cilt 103 (yeni seri: 28) 1953. 233-289. Hi SEMAVİ EYİCE

3. Ali Pasa Camii : [Res. 15-16]. bunun örneklerini evvelce istanbul'da tes- bit etmiştik*'. Türk minare mimarisinin Çarşı içinde dükkânların arasına sı- bu sevimU tipinin örneklerini Anadolu'ya kışnaış bir halde olan bu camiin, bugün çok uzak bir çevrede, Ohri'de iki ayrı ca­ dışardan ancak kubbesinin kasnağı görü: mide bulmak Türk sanat tarihinin yayılı­ Idjümektedir. Bugün şehrin tek esas ca­ şını takip bakımından hayli ilgi çekicidir. mii durumunda olan bu ibadet yeri de ka­ re plânh bir yapıdır. Kâğir son cemaat ye­ ri yıkıldığından ancak duvarda izleri bel­ 5. Struga yolundaki ilginci rnescid : li olan bu kısmın yerine ahşap bir son ce­ [Res. 18]. maat yeri yapılmıştır. Camiin de minaresi Aynı yolun şehirden çıktığı kısmın­ tamamen yıkılarak ortadan kaldırılmıştır. da yine sol tarafta harap kapalı bir rnes­ Bir halk rivayetine göre Süleyman Paşa cid daha görülmektedir. Bir düzlüğün or­ camii de denilen Ali Pa^a Camii, Kümeli­ tasında yükselen bu mescidin adını da nin bazı yerlerinde rastlanan mahallî bir öğrenmek kabil olmadı. Sorularımıza tipde inşa edilmiştir. Köşelerde kubbeye Çingene Camii şeklinde acayip bir cevap geçiş çifte tromp ile sağlanmış ve dıştan aldık. Fakat bunun, o çevrenin şimdi Çin­ basık kubbe üst üste bindirilmiş her ikisi gene mahallesi olması yüzünden uydurul­ de pencereli kasnaklar ile desteklenmiş­ muş bir ad olduğu aşikârdır. F. Bayrak­ tir. Çok dar olan bu pencereler binanın dı­ tareviç'in makalesinde basılan bir fotoğ- şına bir camiden çok bir kilise görünüşü rafda, Kuloğlu Camii adı altında, bu ca­ vermektedir. Dış satıhlar sivah ve badana­ mie benziyen bir bina dikkati çeker. Fa­ lı olduğundan bu mimarinin eskilik de­ kat ilk bakışda büyük benzerlik olması­ recesi anlaşılmamakla beraber, XIX. yüz­ na rağmen arada o kadar büyük farklar yıldaki bir tamir sırasında binanın dışının da vardır ki Struga yolundaki camiin (ve­ ve bilhasa kubbe kasnaklarının şimdiki bi­ ya mescidin) Bayraktareviç'in Kuloğlu çimleri ile yenilendiklerine ihtimal verile­ Camii ile aynı olamıyacağı anlaşılmakta­ bilir. dır. Bayraktareviç bu resmi 1934 de çek­ tiğine göre, arada binanm bir değişikliğe 4. Struga yolunda\i rnescid : [Res. uğramış olması ve bugün tekrar harap bir 173. hale girmesi düşünülebilir ise de biz bu ihtimali zayıf buluyoruz. Bu mescid kâgir Tekke Camiini geçip, Struga cadde­ bir yapı olup çok yeni, belki bir XIX. yüz­ sinde biraz ilerleyince sol tarafda, yamaç- yıl eseri tesiri bırakmaktadır. Sekiz köşe­ da harap ve kapalı bir rnescid görülmek - li (oktogonal) bir plâna göre yapılmış ol­ tedir. Sık ağaçların arasında kaybolmuş ması bilhassa dikkati çeker, istanbul'da bir halde olan bu mescidin adını öğren­ böyle sekiz köşeli birkaç cami tanımak­ mek kabil olmadı. Evliya Çelebi ve Fehim tayız Bu tipin bilhassa geçen yüzyılda Bayraktareviç'in listelerindeki ibadet yer­

lerinden biri olduğu muhakkaktır. Bu es­ 19. S. Eyice, istanbul'da bazı cami ve mescid mi- ki eserin en ilgi çekici tarafı muhakkak tlareleri, "Türkiyat Mecmuası'', X (1953) Z47-268; ve ki etrafını saran yeşilliklerin arasından bilh.->ssa, S. Eyice, İstanbul Minareleri I, "T&r\ Sanatı tarihi Ara}lırmaları ve incelemeleri, \" (1963) res. 25, fışkıran küçük, ince fakat bir biblo kadar 74, 75. 77. 81, 139, MO, 163, 164. zarif minaresidir. Ayasofya'nınkinin tam ZO. İstanbul'da üçü de şehrin ana caddesi üzerin­ eşi olan bu minare, Anadolu'da bilhassa de sıralanan. Köprülü, Merzifonlu Kara Mustafa Paja Kastamonu dolaylarında çok rastlanan ah­ ve Amcazade Hüseyin Paja Catnilerinin sekiz köjeli bir plâna göre yapılmi} oldukları görülmekle beraber, bun­ şap minare geleceğinin kâgir benzerleri­ ların üçü de esasını bir medresenin tejkil ctti^ küçük nin tipik bir örneğidir. Eskidenberi ve bir manzumenin parçasıdırlar ve müstakil cami mahiye­ hâlâ ahşap olarak yapılan bu şerefesiz, tinde düşünülmemişlerdir (bunlar hak. bk. S. Eyice, istanbul, İstanbul 1955, 38. no. 45; 50, no. 49; 78, no. külaha kadar düz yükselen, eski bacaları 112). Halbuki geçen yüzyıl içlerinde böyle sekiz köşeli andıran minarelerin, daha XV. yüzyıldan camilerin tercih edildiği görülmektedir. Nitekim. 1851 itibaren kâgir olarak taşdan veya taş ve de yapılan Hırka-ı Şerif camiinden başka, daha ufak öl­ çüde olmak üzere, Mercan'da Ali Paşa, Sultanahmet'de tuğladan yapıldıklarını biliyoruz. Nitekim Fuad Paşa, Karaköy'de Mustafa Paşa, Salıpazan'nda OHRİ'NtN TÜRK DBVRlNE AİT ESERLERİ 143

tatbik edildiği de böylece anlaşılmaktadır;- diği muhakkaktır. Evvelâ Anadolu'da Camiin bir cephesine bitişik uzun bir mi­ sonraları da Rumeli fethine katılan Gazi­ naresi vardır. ler için, feth edilen kasabaların hâkim noktalarında açık türbelerin yapıldıkları 6. Kuloğlu Camii : [Res. 19] bilinir. Bunun örnekleri Batı Anadolu'da karşımıza çıktıktan başka, Rumclide de Yalnız F. Bayraktareviç'in yazı - başka örnekler ile karşılaşılır Ohri'deki smdaki resminden tanıdığımız bu camii bu türbenin de, hiç değilse bir tanesinin göremedik. Bu fotodan anladığımıza gö­ aynı mahiyette olması ihtimali hatıra gel­ re *\ Kuloğlu Camii de yukarıda 5. nolu mektedir. Ancak geç devirlerde bu türbe­ olarak açıkladığımız eserin çok yakm bir ler tanınmıyacak surette değiştirilmiştir. benzeridir. Gine sekiz köşeli bir plâna gö­ Kare biçimli, yan yana iki açık türbenin re yapılan bu binanın duvarlarının yukarı birleştirilmesi suretiyle meydana gelen bu kısımlarında her cephede üçer tane olmak L biçimindeki açık türbenin mimari bir üzere küçük pencereler bulunmaktadır. vahdete sahip bulunmadığı açıkça gö­ Şerefeden yukarı kısmı o tarihlerde yıkık rülür. İçinde ise iki mezar yeri vardır. olan minarenin iise şerefe çıkmaları, ön­ Bunlardan XV. yüzyıla ait bir taş, 1961 de ceki camiin minaresinden farklı olarak kırılmış ve devrilmiş bir halde toprağa gö­ stalaktitlidir. Böylece Ohri'de oktogon mülmüş olarak duruyordu. Kopyası eski­ biçiminde yapılmış iki ayrı küçük camiin den Bayraktarcviç tarafından alınan arap- bulunduğu anlaşılmaktadır. ça kitabesine göre H. 898 (= 1493) de ve­ 1961 de Ohri'de Hact.Hamza, Hacı fat eden Sinan Çelebinin mezarı olduğu Durgut, Hacı Kasım, Haydar Paja ve anlaşılmaktadır". Evliya Çelebi hâkim Struga yolunda Emin Mahmud Mescidle- bir noktada olan Ohrizade Camii (ki : rinin bulunduğunu söylüyorlardı. Bunlar Hünkâr Camii de denildiğini yazar) nin hakkında fazla bir bilgi edinemedik ve yanında Ohrizade ve Gazi Bey'in Türbe­ hatta bunların yukarıda isimsiz olarak leri bulunduğunu bildirir. Bahis konusu tanıttığımız eserler ile bir ilgisi bulunup cami, herhalde bugün İmaret Camii de­ bulunmadığını da araştıramadık. nilen harap cami olmahdır. Fakat kitabe­ sinden de anlaşıldığı gibi, yanındaki tür­ bede iki mezar olmakla beraber bunlar­ IV dan birinin taşı Sinan Çclebi'nin adını TÜRBELER vermektedir. Bayraktareviç'in etrafü su­ rette yaptığı araşürmalar bir sonuç verme­ Tekke Camiinin yanındaki tekkeden miş TC bu Sinan Çclebi'nin kim olduğu yukarıda bahsetmiş bulunuyoruz [Res. anlaşılamamıştır. Yabız mahalli rivayet 14]. Ayasofyanın yanında olduğu Evliya İmaret Camiinin bu Sinan Çelebi tarafın­ Çelebi tarafından bildirilen Şehid Hazi­ dan yaptırılarak Fatih'e hediye edildiği nedar Türbesinden ise bugün hiçbir iz kal­ yolundadır ki böylece Evliya Çclebi'nin mamıştır. Ayasofyanın kıble duvarının dı­ şında bomboş bir düzlük vardır. Fakat Süheyl Bey camileri de sekiz kö}cli olarak ynpılmıjtır. yukarıda bahsi geçen îmarct Camiinin sol Bunların lıcpsi, eski camilerin yerinde kurulmuş yeni c- tarafında ilgi çekici bir türbe henüz dur­ serlerdif. Bunlardan ikisi (K;ıraköy ve Süheyl Bey ca­ maktadır. mileri) 1956-1960 da İstanbul'un yeniden tanzimi (I) kargaşalığında ortadan kaldırılmıştır. Üzeri açık, payelere dayanan kemerli 21. F. Bayraktareviç, ay.yazı, s. 113 deki resim. bir Çevre duvan ile açık türbe halinde ya­ . 11. Açık türbeler hakkında bk. S. Eyice, Yunanis­ pılmış olan bu türbe L harfi biçimindedir tan'da Tiir\ mimari eserleri, II, "Türkiyat Mecmuası" XII (1955) 221; ve ay.yaz. Kosom'da Mefhed i Hüda- tRes. 20-22]. Muhteşem iki ağacın gölge­ vendigâr, "Tarih Dergisi" XII, sayı 16 (1962) 81. lediği bu türbenin, eski temeller üzerine • 23. K. Tomovsky,' Reuue des türbis les plus re- çok yakın bir tarihde yapılmış olduğu a- marqtiahies en Macidoine (sırpça ve fransızca özetli), Çikca belli olmaktadır. Fakat bu türbenin "Sbotni\ (= Annuaire) de la Faculte Technique" (Skopje 1957/58) 107. çok eski bir Türk geleneğini devam ettir­ 24. Bayraktarcviç, ay.yazı, 117. SEMAVİ EYİCE rivayeti ile az bir farkla birleşmektedir. Oldu bu hayrâta râzı Hazret-i Şâh-ı Herhalde bu türbe bir Gazi için yapılnu§ Kcrbelâ ve yanına, belki aile adı Ohrizade olan bir Buhnadı âb-ı hayâtı rub-ı meskûnda Sinan Çelebi gömülmüştür. Taş, Bayrak- Skender tareviç'in zannettiği gibi yeni olmayıp, ta­ Buldu ancak tâlii ol zât-i pâkin Hızrâsâ mamen Xy. yüzyıl türk mezar taşları ka- Olsun ikbâlü saadetle o zât-i muhterem raktcrindedir. Rûy-i Arz oldukça sâkin sû-bc-sû hem câr-i mâ Binde bir düşmez Fchimâ böyle târîh-i V mücevher DİĞER ESERLER "Ab-ı hayatla itdi hep şehri yeniden 1. Hamamlar': hayy ü ihya" sene 1237 Evliya Çclcbi'nin iki hamamın adla­ rını verdiği (Ohrizade ve Gazi Hüseyin Diğer kitabe ise Ohri'de H. 1262 Paşa) bilinmektedir; Bugün çarşıda faal (- 1846) yıhnda Kaymakam Şerif Bey bir durumda büyük bir hamam vardır. A- tarafından yaptırılan bir medreseye ait­ li Paşa Camiinden göle doğru uzanan cad­ tir" : denin üzerinde bulunan bu hamamm dış Kaim-mekaam-ı zül-kerem mimarisinde kayda değecek bir özellik ulvî-himem Hâtem şiycm görülememiştir. Diğer hamam ise, Struga Bezl-eyledi vâfir direm yolunun üzerinde sağ tarafda ve yukarıda âlî-himem Şerif Bey bahsi geçen 5 no.lu camiin karşısmda bu- Nev medrese kıldı binâ lunmstktadir. İtinasız bir işçilikle yapılan çok vakf vakf-ctti ana bu binanın da kayda değer bir özelliği 01 ma'den-i cûd ü sehâ yoktur [Res. 23]. âlî-himem Şerif Bey Ol sâhib-ül hayrat emîr 2; Bir çam e ve bir me\teb l^itaben: bezl-eyledi mâl-i kesir Dershane .yaptı lâ nazîr F. Bayraktareviç, Ohri'de bir çeşme âlî - himem Şerif Bey (Ihtisâb çeşmesi) ile bir mektep kitabesi Hayrat idüp ol nîk-nâm görerek bunları çok etraflı bir şekilde ya­ makbûl idüp Rabbül-enâm yınlamıştır. Çeşme kitabesi, yukarıda adı geçmiş olan Celâlcddin Bey'in Ohri'ye su Bâ'de dü âlemde bc-kâm getirtmesi ile ilgilidir ve Bayraktareviç'in âlî - himem Şerif Bey teshit ettiğine göre Şair Süleyman Fehim 25. Süleyman Felıim hakkınd,-» bk. Mahmucl Ke­ (1789 - 1846) tarafından nazmolunmuş- mal (tnal), Son astr Tür\ tairleri. İstanbul 1930, I, 379- 381, önceleri Diean-t Hümayun dairesinde Vmtır-ı mu- lur". Çarşıda büyük çınar'ın yakınında himme odas: ile Darbhanc'de çalıjan S. Fehim, sonra olan bu çeşme H. 1237 (= 1821/22) de RunKİi'yc giderek b-.ır;«!a U/.ÜH sûre voyvodalık ve mü- yapılmıştır*" : tcscllimlik hizmetlerinde bulunmuş, İstanbul'a döndO- gOnde Karagümrük'deki evine çekilerek isteyenlere fars- HamdüliUâh kıldı ihsan fazl-ile Bârî ç.T dersleri vcrmi}tir, 15 Rcb. evvel IZĞZ de ölmüj, di- vançesi NOzhet Efendi tarafından aynı yıl bastırılmıjtır. Hüdâ Bu divançeyi bulamadığımızdan bu suyolu ve çe}me Kim müyesser oldu bu hayrâta ol sâhib tarihinin de orada olup olmadı|ını kontrol edemedik. schâ 26. B.ıyraktareviç, ay.yazı, 119127, her iki kiu- benin transkripsiyonlarını bu yazarın verdiği kopyalara Gün gibi âlemde meşhur ism-i pâki göre yazdık. Fotoğraflar çok silik olduğundan kontrol sâhib-ül-hayr imkânı olamadı. Hatta bu yüzden de tarih beyitlerin- Mîr Celâlüddin bin Asaf vezir dcki bazı tereddütleri çözebilmek imkânını elde edeme­ dik. Kitabede adı geçen Celâleddin Bey, /3ûS Salntme- Ahmed Paşa li, s. 83 den öğrenildiğine göre Tcpedelenli Ali Paja'- Ol selîm-üt-tab'a Hak tevfîkini kıldı refik nın kayınbiraderi olup, onun adına Ohri'yi idare etmi}- Fî scbîlillah eyledi şehr içine çok tir O sıralarda iıcnllz, Ohri'ye nSzır tepe üzerinde, CeUleddin Bey'in konağının harabeleri görülmeğe de­ çeşme icra ğer mahiyette idi. Bî nazîr oldu bu çeşme âb-ı safi selsebîl 27. Bayraktareviç, ay.yanı, 128-132. Res. 1 — Ohri kalesinin bugünkü durumunu gösteren kroki â

Res. 2 — Ohri kasabası vı; içkalfîi

§1

Res. .3 — Ohri içkalesi (Saray) nin kapı.sı Semavi Eyice

) I * I

I I

! ! ^

> I ' < I ' I .'l

! i 1 ! I I I I ' I

i I •

I ' ' ^' : ' '11/

Ayasofya'nın plânı (Boşkoviç - Tomovski'den)

V'uXjIlar Dergisi 17. . 1 III l»lı

V?-

• Si

\r- Ar re

. • -i

Res. 5 — Ayasofya nın bir kubbesi üzerine oturtulan minarenin eski bir resmi ı'G. Schlumbergcr den)

1\

Res. 6 — A.vasofya'nın dıştan Röriinüşii

l(ii^

Res. 10 — İmaret Camii plân-krokisi

' ... 'V

Res. 11 — İmaret Camii Va\ıllar Dergisi V- Semavi Eyice

«i

Res. 9 — Ayasofya'nın tamiri sırasında duvarları doğrultmak için kullanılan usûl

Res. 12 — Imıaret- camii içeriden görünüşü; ön plânda döşemenin altında bulunan eski kilise yıkıntıları görülmektedir Va\ıflar Dergisi VI. 50 I:

I I I

Res. 15 — Ali Paşa camii plân - krokiKİ. Res. 13 — Tekke cnmff. Res. 14 — Tekke camii, avludan türbenin görünüşü

11;

Res 16 — Ali Paşa camii Struga yolundaki mescidin orijinal minaresi, (caddenin alt başmda tekks camii'nin minaresi de farkedilmektedir)

Res. 19 — Kuloglu camii (F. Bayrakta reviç'den) ffli^ı//ûf Dirgıııi I mm 'T I *• - •

3 I.

Res. 21 — Sinan Çelebi türbesi Res 18 — Struga yolundaki diğer moscid fx Semavi Ey ice

Res. 20 — imaret camii yanındaki açık türbenin plân-krokisi

A

Res. 22 — Sinan Çelebi türbesi yandan görünüşü

Vtıi{iltiir Drrjiııı Semati! Eyice

511.

.-.4

Res. 23 — Struga yolundaki hamam

Res. 24 — Çarşı meydanındaki asn'lık çınar Res. 25 — Aşağı şehirdeki eski bir Türk evi

Res. 26 — Ohri'de eski bir evin cephe krokisi Semam Eyice

V

Res. 27 — Şimdi müze olarak kullanılan eski bir hıristiyan evi

-1 '

Vıi){ijltir Derilisi 17. Semavi Eyice

1 1 33 I

a

! ' ij . > ' . " I '

- _-J i l'JJJ 11

er

, I v; , Res. 28 — Bir Ohri evinin cephesi ve iki katının plânı (Çepan'dan)

V,ıl(ıll,ır Oergıs, VI. OHRİ'NİN TÜRK DEVRİNE AÎT ESERLERİ

Ocâğı şen âbâd bâd ta idi. Bir zemin katının üstünde, kısa evlâd ile diljâd bâd konsol kirişlerle hafif bir çıkıntı teşkil e- Hayratı ile adı yâd dcn tek kattan ibaret olan bu güzel evin âlî - himem Şerif Bey dışarıya taşkın geniş bir saçağı vardır*'. Olsun muvaffak ba'd ez în Bizim gördüğümüz sırada yukarı katın bûnın gibi hayr-i güzîn tepe pencereleri alçı revzenleri ile henüz Yapsın o mîr-i kâm4îîn duruyordu. Arazi meyilli olduğundan âlî - himem Şerif Bey çok katlı olarak yapılan kale içindeki Dcrshâne yaptı hûb bcs XJ>r yüzyıl evlerini B. Çcpan, mahallî bir görmedi misi (mislin) hiç kes üslûbun belirtileri olarak görmekte ve Sâl-i cedîd-i fcyz-res bvuıhrı Türk evlerinden ayırmak istemek­ âlî - himem Şerif Bey tedir. Halbuki, arazi şardarı yüzünden Târihle müjde herkese veya diğer bazı sebcblerden bir dereceye râst ü çeb ü pîş ü pcsc kadar kendilerine has özellikler gösteren Bünyâd idüb nev medrese bu evlerin, bütün Türk âlemindeki evler âlî - himem Şerif Bey ile müşterek oda tertipleri (ocak, dolap sene 1262 vs.) inkâr edilemez [Res. 26-28]. •

EVLER 1913 yılı başında elimizden çıktığına göre, tam elli yıl önce Türk toprağı ol­ Yamaçta kurulan Ohri'nin yokuşlu maktan çıkan Ohri'nin Türk devrine ait bazen merdivenli dar sokaklarının iki ta­ hâtıralarını şu eksik notlar ile bir parça rafındaki evlerin belirli bir karakteri ol­ da olsa derlemeğe çalışmış bulunuyoruz. duğu görülmektedir. Bunların birçoğu Muhakkak ki burada beş yüz yıllık Türk yıkıhp ortadan kaldırılmış olmakla bera­ idaresi sırasında daha birçok şey yapılmış­ ber, kalanlarını, Ohri'nin bir turistik mer­ tı. Bunların hiç değilse adlarını, kayıtları­ kez olması için uğraşan devletin korumak nı arşiv vesikalarında bulmak kabil ola­ yolunu tuttuğu dikkati çekmektedir. Bun­ caktır*". Bugün artık halkı hayli değişen ların bir tanesi, en büyüklerinden biri, ve bilhassa çevresinde yükselen yepyeni şimdi Ohri müzesi olarak kulanılmakta- modern binalar ile tam bir Batı sabiye dır. Bu evlerin cephe ifadeleri, Rumeli ve şehri görünüşü almağa başlıyan Ohri'nin Anadolunun birçok yerlerinde XIX. yüz­ Türk devrine ait görebildiğimiz hatırala­ yılda yapılan evlerden pek farklı değildir. rını böylece belirtebildiğimizi ve ileride Bir mimar, Boris Çcpan tarafından, Ohri Rumeli'nin Türk devrine dair araştırma - evleri incelenerek, bunların plân ve rölö- 1ar yapacaklara faydah olabileceğimizi u- vcleri toplu bir halde yayınlanmıştır". rnuyorum. İstanbul, 8.12.1963. Fakat hayret edilecek taraf şudur ki, Oh­ ri sivil mimarisini zorla Sırplılaştırmak i- M. B. Çepan, Stara gradskjı mrchiu\tura vo 0\h- çin, bu mimar tamamen klâsik Türk ev rid, Skopje t/.. mimarisi geleneğine uygun eski ve güzel 29. M. Evren, Tür\ eınnâe fi\ma, (İstanbul Tek­ bir evi, Ohrinin eski evleri hakkındaki nik Üniversitesi yayınları), İstanbul 1959. Bu çalışma­ da bir kaç Ohri evinin rölövesi ile kat^ilajilir. Fakat lxı araştırmasının içine almamıştır [Res. 25]. rölövelcrin ofiijnal mi, yoksa ikinci elden mi oldukları Eskiden Ohri türklcrinin ve müslüman- hakkında metinde herhangi bir açıklama yoktur. ların, aşağıdaki düzlükde ve Sazhk deni­ 30. T. Gökbilgin, XV-XVI. asırlarda Edirne ve Paıa livâsı, İstanbul 1952, 449-450 de II. Bayazıd dev­ len kısımda oturdukları bilinmektedir. rinde bir Koca Hızır Bey'in Türk Trakyasında Keşan'­ Modern ve turistik Ohri'nin burada ku­ daki çiftliğini, Ohri'de yaptırttığı zSviyeye vakfettiğine rulması düşünüldüğünden buradaki evler dair bir kayda ve resikaya ijaret olunmaktadır. Diğer taraftan Bayraktareviç, İmaret camii yanında yatan Si­ tamamen ortadan kalkmıştır. Yeni yapı­ nan Çelebi'nin, halk tarafından damad olarak bilindi­ lan muhteşem Palas Oteli'nin hemen ya- ğini kaydetmektedir. SulUn II. Bayazıd'ın damadı, Ay}c kmında nasılsa kalabilmiş çok harap bir Sultan Zevci Güveyi Sinan Pasa hatıra gelmekte ise de ikisi arasında bir münasebet olamıyacağı tahmin edilir, halde eski bir Türk evi 1961 de durmak­ k}l. Gökbilgin, ay.esr. 453 vd. YAKUTÎYE MEDRESESİ

İLHAN AKÇAY

Yakutiyc Medresesi, bugün Erzu- kan kısmıda türbe bulunur. Güney kısım­ riım'un Cumhuriyet Caddesinde, 19. asır­ daki eyvan yapının mescid kısmını teş­ da yapılmış Yakutiye kışlasının avlusun - kil eder. da kalmıştır. Anadolu'da tek kath, eyvan- Şimdi de Medresenin mühim kısımla­ h medreselerin en büyüğü fakat sanat ta­ rından bazı detayları ihcelyeeHm: rihi yönünden en az incelenmiş bir şahe­ seridir. Yerli ve yabancı kaynaklar bu ya­ Portd : 13, asır yapı anlayışına göre pı hakkmda bizlere pek az bilgi vermek­ medrese.cephesinin en göz ahcı kısımla­ tedir. Eski gravürlere.Erzurum'daki mi­ rından sayıhr. Geometrik, stalâktitli ve nareler rcsniedilirkcn bu medresenin mi­ palmet motifli bir profilasyon ile çerçeve­ naresinin de konulduğunu tahmin etmek­ lenmiştir. (Resim 6-7). Kapı nişi sütunce- teyiz. (Resim 1,2) 1853-54 yıllarında Er­ Icri çok süslüdür. Kapı nişi ve taç kapı zurum'a gelen Curzon ^ bize bu hususta kemerleri üstünde yazılar bulunur. Basık bazı bilgiler vermektedir. Yaptığımız araş­ kemerli iç kapı çok sade yapılmıştır. Taç tırmalara göre Erzurum'a gelen birçok kapı köşelerindeki sütuncelerin, ortaya te­ yabancı gezginlerin arasında yalnız Cur­ sadüf eden iki kath başhklan benzerleri zon, csermin bir yerinde top dökümü ya­ arasında son derece sanatkâranc yapılmış pıldığı için bu medreseden bahsederse de, olmakla temayüz eder. Buna benzer diğer fazla malûmat vermez; ancak içerisinin, güzel örnekleri Erzurum Çifte Minareli döküm ameliyesi yüzünden pislik içinde Medrese'nin güney eyvanının köşelerinde kaldığmı, duvar ve tavanlarının karardı­ görürüz. Fakat Yakutiye'de daha barok - ğını belirtir. Medresenin arka kısımdaki laşmıştır. Daha evvelki asırlarda yapılmış kapının 19. asır ortalarında açıldığını bu portaUerde bile az rastlanan şekilde, dar vesile ile tahmin edebiliriz. bir sahayı tezyin eden köşe sütunceleri bu­ rada bütün bir kapı boyunca göze rahat- Plânı dikdörtgen şeklindedir. Minare­ sızhk vermeden yükselir. (Resim 5, 24). si girişin sağ köşesinde bulunur, ve yapı­ Yan kısımlarda silmelerle ayrılan, sivri ke­ nın görünümüne büyük bir özellik verir. merler içinde aslan, palmet, kartal motif Soldaki köjede de minare varken zaman­ leri ve bunun üstünde dekoratif tczyinath la üst kısmı yıkılmıştır. Kapıdan üstü to­ (hemen hemen biribirinin ayni) panolar nozlu antre kısmına girilir. Soldaki oda­ bulunur. dan dama, oradan da minareye çıkıhr (Plân 1). Kabartmalar : Taç kapmın iki ya­ nında biribirine benzeyen panolar içinde Medrese avlusu kubbeli ve dört ey- çok alâka çeken kabartmalar vardır. Siv­ vanh tiptedir. Giriş kısmının tonozu içeri­ ri kemerli sağır niş içinde karşıhkh iki de daha yüksek bir tonoz ile birleşir ve aslan ile aralarında arabesk süslü rozetten köşelerde gövdesi işlenmiş sütuncelcr bu­ çıkan sekiz yapraklı hurma (ebediyeti lunur (Resim 3). Ortadaki stalâktitli kubbey daha doğ­ 1. Curzon, Robert, Baron de la Zouche. Armenia, A year in Erzcroom and on the frontiers of Russia, rusu tonozu çevreleyen eyvanların arka­ Turkey and Persia, s. 32 v.d. Ayrıca Erzurum'a ait çok sında medrese odaları vardır. Doğuya ba­ değerli gravürler de bulunur. YAKUTİYE MEDRESESİ 147

temsil eden hayat ağacı) vardır. Hurma a- liya Çelebi'nin Erzurum'da bulunduğu ğacının tam üstünde çift başlı kartal ve zamana rastlar. O sıralarda camide ahşap onun da üstüne hatayı üslupta palmet süs­ direkler bulunduğunu Çelebi eserinde lü bir rozet bulunur. Bütün bu kabartma­ bahsetmekteydi. Yani mihrap aksmdaki lar sağır nişin içerisinde çok güzel ve a- kubbeler ve beden duvarları kârgir, diğer henkli olarak yerleştirihniş ve alâka çeki­ kısımları akşap direklere müstenit, ahşap ci bir kompozisyon elde edilmiştir. Şüp­ tavanh (Beyşehir Eşref oğlu Camii gibi) hesiz bu kabartmaları yapan sanatkâr idi. Ulu Camiin mihrap ve önündeki kub­ kendisinden belki de bir nesil evvel ya­ be kısmının Saltuk devrinden kalma ol­ pılmış ve çok hayranhk uyandıran Erzu­ duğu kabul edilirse (buranın Osmanh rum Çifte Minareli Medrcsc'nin tezyina­ devri izi taşımadığı bariz olarak bellidir). tını gözönüne almıştır. Çifte Minare'nin Yakutiye'nin kubbesinin (stalâktitli to­ portali cephesinde yılan veya ejder başla­ nozunun) Ulu Camiin stalâktitli tonozu­ rıyla nihayetlenen palmet ve çift başlı nun tesiri altında kalınarak yapıldığı ne­ kartal motifleriyle süslü tam dört adet ticesi çıkabilir. İhtiyat kaydiyle kabul e- kompozisyon görmekteyiz. Kuvvet, kud­ dilmesi gereken bu kanaat bizi tatmin et­ ret timsali ve hükümdarların alâmeti ka­ mediği takdirde Erzurum'da yine Saltuk bul edilen kartal, hristiyan sembolü olan devrine ait İç Kale Mescidinin kubbesiy­ ve müslümanlarca da sevilerek kullanılan le mukayese yapabiliriz. Araştırmalara gö­ hayat ağacı, nihayet doğu milletlerinde re 12. asır eseri olan mescidin kubbesi ek­ resimleri duvar fresklerinden, tabak ve ki­ seri Selçuk türbelerinin iç kubbeleri gibi tap resimlerine kadar giren ejder (yılan) yuvarlak olup, alt kısımları stalâktitlerle motifleri medrese kapılarında tereddütsüz süsüldür. (Resim. 3, 4, 23). Yine Saltuk kullanılmıştır (Resim. 8, 9, 10). Oğulları devri eseri olarak kabul edilen Merkezdeki kapah avluya hareket ve fakat kitabesi bulunmayan İspir İç Kale ışık veren kubbe, baştan başa stalâktitler- Mescidi de yapıhşı, plânı ve süslemeleri i- le süslü olup tepede bir pencere ile niha­ le Selçuklulardan evvelki devri gösterdi­ yete erer. Şimdiki harap haline rağmen ğinden ve kubbe plânı da kare şeklinde, tepe penceresinin vaktiyle diğer birçok tonoza benzer nitelikte olduğundan, pek benzerleri gibi kare şeklinde olduğunu âlâ araştırmamız konusu medrese kubbe­ tahmin ediyoruz. Bu tip kubbeye, Erzu - siyle bir bağ kurmamız kabil olacaktır. rum Ulu Cami mihrabı önündeki ikinci Yalnız İspir Mescidinin kubbesi birkaç kubbe son derece benzerlik göstermekte­ yerden ışık alır ve süslemeleri de bordür dir. Yakutiye'yi yapan mimarın Erzurum gibi dolanır ve tonoz köşelerinde bulu­ ve diğer bölgelerdeki eski yapıların tesiri nur... Türk mimarî eserleri içinde stalâk­ altında kaldığı tabiîdir. Bu eşsiz kubbe­ titli kubbe olarak bir de Mevlâna Türbesi nin nasıl yaptırıldığını, veya hangi eser­ önündeki KaramanoğuUarı devrinde ya­ lerin tesiri altında kahndığını merak et­ pılmış (15. asır) kubbe varsa da hariku- memek mümkün değildir. Erzurum Ulu lâde benzerliğine rağmen Yakutiye'den Camiinin 12. asır Saltuk Oğulları tarafm- çok sonra yapılmıştır, öyle ise elimizdeki dan inşa ettirildiği malûmdur. Fakat ca­ pek az misallere ve Doğu Anadolu'nun, mi asırlar boyunca okadar değişikliklere zelzele, yangın ve istilâlara ve kasden yok uğramıştır ki, bugün hangi kısmının ori­ etme politikalarına rağmen, ayakta kalmış jinal olduğu hâlâ münakaşa konusudur. binalarına göre Yakutiye'nin kubbesini Yalnız XIII. asra ait İshaklı Kervansara- ancak bu birkaç eserin kubbeleriyle mu­ yı'nın stalâktitli mescit kubbesi, Yakuti- kayese edebiliyoruz. yenin kubbesine (ki buna da stalâktitli Bunlardan çıkardığimz sonuca göre tonoz demk daha uygun olacaktır) çok Yakutiye Medresesindeki stalâktitli tono- benzer, ancak Yakutiye'den daha bir asır evveline aittir^. 2. Adana V\a Camiinin eski girijindeki stalaktitU kubbe de bu tip benzerleri içinde zikredilebilir. Rama- Ulu Camiin asırlar boyunca geçirdiği zanoğulları devri eseri olup XVI. asır gibi daha geç ta- ilk onanmlardan biri 1640 yıllarmda Ev­ . rihlcrde inja olunmujtur. 148 İLHAN AKÇA.Y

ZU yapanların, etraflarındaki eski yapılar­ Çifte Minareli Medrese'deki meyvalı da mekân problemine bigâne kalmadık - palmet ağacı,. Yakutiye'de, hakikate daha lan, aldıkları ilhamla yeni varyasyonlara uygun tarzda, fakat yapraklan daha stili-^ gittikleri anlaşılmaktadır ®. ze edilerek işlenmiş, çift bâşh kartal figü-* rü ise adetâ klasikleşmiş, olduğundan çok Odalar : Odalar giriş kapısı aksına az değişikliğe uğrayarak ahnmıştır. Yı - göre simetrik bir düzenle sıralanmıştır. lanların yerini,- yine kuvvet kudret alâme­ Kuzey ve güneyde, eyvanların iki yanla­ ti sayılan devrinin isim" ve teşbihlerinde rında dörderden sekiz oda bulunur. Batı seve seve kulandıkları asl^n kabartmaları kısımlarında dört, doğuda ise iki büyük almıştır. Böylece kompozisyon Çifte Mi - oda vardır. Bunlar biribiriyle simetrik, nareli Medrese'dekine nazaran daha fazla karşılıkh olarak assimetrik durumdadır. mâna kazanmıştır. îlhanh devri sanat c- Odaların duvarları moloz taşla yapılmış, serlerindcki özelliği bu yapıda daha iyi an­ birer tepe penceresi ihtiva eden tonozlarla lamış bulunmaktayız. örtülmüştür. Kapılarının lento üstleri tez- Eğer Çifte Minareli'nin kabartmaları yinatlıdır. yapılmamış olsaydı sanatkâr Yakutiye ka­ Kapıların tezyinatı Selçuk sanatı ö- bartmalarını böyle kompozisyon içinde ve zelliğinin tipik nümunelerinden sayıhf. olgun olarak işleyemiyecekti. Aslan - Kap­ Uzaktan simetrik gözüken bu tezyinatın lan - Pars Selçuklular devrinde bile, kuv^ detayları biribirine benzemek. Bunlar iç­ vet. kudret alâmeti sayılıyordu. Hattâ Sel­ leri palmet motifleriyle süslü, ortadaki di­ çuklu paralarında bile bu figür muvaffa­ ğerlerinden küçük üç rozet ile aralarm- kiyetle işlenmiş, îlhanh devrinde de bu â- daki üçgen kısımlarından ibarettir. Yalnız dct aynen muhafaza edihniştir*. Çift bazı kapılarda rozetler bombeli, bazıların­ başU kartal bu yapıda çok güzel stilize &- da ise içerlektir. (Resim. 5, 6; 7, 22). dilmiştir. Vücut kısmı petek tezyinatma benzer. Kuyruk ve kanatların sade ve ba­ Eyvanlar : Dört eyvanın giriş kıs­ sit çizgilerle gösterilmesine rağmen genel mındaki hariç, herbirinin köşeleri üzerle­ olarak son derece olgun üsluptadır. Ana­ ri palmetli veya stalâktitli başhİclan havi dolu'da 13. ve 14. asırlarda çok kulanılan sütuncelerle süslüdür. Kuzey ve güney ey­ bu arma daha sonra birçok devletler tara­ vanları küçük, portal aksına gelen eyvanı fından kendilerine maledilmiş ve asırlar büyüktür. Güney eyvanı mescittir. Mih­ boyunca ısrarla'kullanılmıştır rap nişindeki izlerden, evvelce bu kısmın çini kaplı olduğu anlaşılmaktadır. Du­ Minare: Yapının belki de en entere­ varlarda ise çepçevre yazı bordürü (vak­ san ve süslü kısmını teşkil eder. Medrese­ fiye kitabesi) mevcuttur. Doğu eyvanının nin yapıldığı 14. asır başlarına kadar Sel­ tam ortasındaki stalâktidi türbe penceresi, çuklu yapılarında minarenin daha başka buraya değişik bir görünüm verir. Ey­ örnekleri mevcuttu. Burada ise kübik pa­ vanın köşelerinde iki sütuncenin yelpaze buçlu, silindirik taş kaide üzerine tuğla şeklindeki palmet süslü gövdesi kabartma olarak yapılmıştır. Anadolu minarelerin­ olarak işlenmiştir. Diğer eyvanlardaki sü­ de taş kaide olmakla beraber, burada gö- tunceler ise, altta pahnetli gövde, üstünde iki kat palmetll başhk ve sade alt firiz, ve 3. "Saltuklu Devri Mimarisi" adlı doktora tezim­ nihayet bîr firiz altı ihtiva eder. Soldaki, de mukayeseli olarak bu eserlerin kubbe problemleri incelenmiş, yapılar kitalxsiz olduğundan detay tetkikleri diğerin benzeri başhkh sütuncede 13. asır ve karjılaşurmalar yapılarak devirleri tayin edilıpcğe ça-; Avrupa Roman mimarisinde ve Anadolu lıjılmıstır. yapılarında çok görülen klasik zar şeklin­ 4. Mcskûka-tı Kadime-i IsISmiye kauıloğıı. Kısm-ı de kaideler bulunur. salis. s. 39-79, 141, 149. istanbul. 5. Erzurum'daki bu arm.ılar üzerinde yazılmı} Kuzey eyvandaki sütunceler biribiri­ dlgcr bir eser dc, karşılaştırmalar yaparak teferruattı bil­ ne benzer. Kaide kesik zar şeklinde göv­ gi veren B. ögel'e ait olmakla beraber, burada Yakuti­ yc kabartmaları hiç clç alınmamıştır. Bk., ögel, B., de palmet süslü, başlıklar, iki kath yel­ Erzurum anıtlarında cs\i Allay - Tür\ sanatının izleri. paze biçimi palmetlidir. Eraurum, 1947. YAKUTIYE MEDRESESI 149 rüldüğü gibi silindirik gövde şeklinde de­ sonradan yapıldığı belli olan konik taş ğildi. Kesme taştan itinalı bir işçilikle ya­ bir külahla örülmüştür. Bunun da eski­ pılan kaide, medresenin duvarı boyunca den minare olduğunu diğer medreselere yükselir ve bir bilezikle son bulur. Bunun bakarak çıkarmak mümkündür. İçi son­ üzerinde mozayik çini tezyinatlı tuğla bir radan törbe olarak kullanılmıştır. (Resim. gövde yükselir. Sırlı tuğladan örgü motifi 14) Yapının doğusunda türbe bulunduğu­ bezenmiş gövdedeki çini ve tuğla ile yapıl­ na göre, ilk yapıldığında bu kısmın türbe mış mozayik süsler ilk bakışta simetrik olmaması lâzımdı. Taştan, yuvarlak ve di­ gibi görünürse de detayların tetkikinden ğerine benzeyen bir kaidenin bulunuşunu biribirine benzemediği anlaşılır. Selçuk şimdilik burada bir minare daha olduğu­ tezyinatında bilhasa minare gövdelerinde nu gösteren yegâne delil kabul etmekte ­ bu assimetrik durum bariz olarak görüle­ yiz. Kaidesi toprak zeminden aşağıda kal­ bilir. (Erzurum Çifte Minareli Medrese'- mış ve araştırmalar yapılmamış olması da­ nin iki minaresinin detayları da biribirine ha fazla tamamlayıcı " bilgi edinmemize benzemektedir.) Yakutiye'nin minaresini mânidir. Yakutiye'yi tek minareli olarak süsleyen geometrik dekorasyon biribirine kabul etmenin, ön cephenin estetik ve a- geçmiş şeritler şeklinde şerefeye kadar, hengini çok bozduğunu söyleyebiliriz. yükselir. Şerefe ve üst kısımlarının nasıl Mevcut minareye sağ taraftaki odada olduğu hakkında bilgimiz ise ancak tah­ bulunan taş merdivenden .çıkılarak dam­ mini olarak 1700 yıllarına ait Tournefort dan girilir. İzlere göre minarenin şerefe Seyahatnamesine ait bir gravürle (Resim. kısmı mevcut gövdenin üst hizasında baş­ 1) 1854 yıllarında şehre gelen Curzon'un lıyordu. (Bu minarenin kuzey kısmı ha­ yapmış olduğu gravürlere (Resim 2) da­ va tesirleriyle çok zarar görmüştür.) (Re­ yanmaktadır. Minareler 13. asır Anadolu sim. 11, 13, 15, 16, 17,18). Medreselerinde taç kapı yanlarında bu - lunmasma rağmen bu yapıda tamamen Türbe : Medresenin doğu yönünde­ aksine yapının köşelerine gelmiştir. Hal­ ki eyvanı, daha evvel meviut olan türbe-, buki bundan hemen birkaç yıl sonra ya­ ye bitiştirilmek ve türbeyi medreseye bağ­ pılan Erzurum Ahmediye Medresesi lamak için bir ara oda inşa edilmek sure­ (1314 M.) minaresi ise yine klasik Selçuk tiyle yapılmıştır. Her hayır eserinde oldu­ minarelerinden ilham ahnarak alt kısım ğu gibi medreseyi yaptıranla ilgisi, mev­ 13. asıf Konya Güdük Minare tipinde ya­ cut ise de bunun araştırılması gereklidir. pılmıştır. Yakutiye'deki gibi gövdesi mo­ Kare plânh bir kaide üzerinde 12 gen zayik çıni-tuğla dekorlu kaim minarelere gövdelidir. Klâsik Selçuk türbelerinin bir Türkistan ve İran'da rsatlıyorsak da ka­ örneğini teşkil eder. Alt kat cenazeüktir bartma örgü motifiyle tam benzerini bu­ (Kripta). Üçer taş basamakh merdivenle lamıyoruz. Bu kahn minareler taç kapı­ çıkılarak plânda görüldüğü gibi türbe o- nın yânında olsaydı, yapı estetik güzellik dasına gelinir. Üstü stalaktitli kapıdan bakımından belki çok şeyler kaybedecek­ türbeye girilir; mihrabı sâdedir. Gövde ti. Yakutiye'de minarelerin köşelere geti­ dıştan her yüzü kemer teşkil eden taş bor- rilmesini isteyenin arzusu, üzerine optik dür ögelerie süslüdür. (Resim. 19-21) Sta­ mecburiyet yüzünden gövdeleri kehn ya­ laktitli üç pencere gövdenin yeknesakhğı- pılmış olmalıdır. Kalın silindirik gövdeyi nı giderir. Konik külâhın altında renkli yeknesakhktan kurtarmak ve yakın me­ taştan basit bir silme ve iki geometrik safelerden daha mütenasip göstermek için bordür sarar. Bu tarzda süslemeyi Erzu­ üzerine tuğla-çini mozayik tarzında o dev­ rum türbelerinde, çok görürüz. Külâhı yi­ re kadar pek görülmemiş bir tezyinat iş­ ne Erzurum türbelerinde çok görülen ve lenmiş, insanm dikkati başka hususlara kullanılan kırmızı Kamber taşındandır. çekilmek istenmiştir. Ayrıca külâhı taşları kemerh dilimlerle Cephenin yalnız sağ köşesinde mina­ süslenmiştir ki, Çifte Minareli Medrese re bulunmaktadır. Sol tarafta minare ka­ Kümbetinde de ayni özelliği görmekteyiz. idesi gibi kısım bulunmakta ise de, üstü Külâh içten kubbe şeklindedir. 150 İLHAN AKÇAY

Duvarlar kesme taş kaplama aralan rinin dışta olduğu gibi bu kısımda da de­ r oloz taştır. Medrese yapısı ile türbe taş vam etmesi tahminimizi kuvvetlendirir. işçiliği arasında farklar bulunmaktadır ki, Türbe içindeki sanduka zamanımıza ka­ b\ iki eserin ayrı ayrı yapıldığını gösterir dar gelememiştir. Kitabesi de mevcut de­ dtliUerden birisidir. ğildir. Alt katta ccnazelik kısmının kapısı Medresenin İlhanlılar devrinde yapı­ giriş kapısının altına rastlar. Türbenin lışına ve 14. asır özelliği taşımasına rağ - pencerelerinden birisi medresenin doğu men türbe 13. asır Selçuk sanatı özelliğin- eyvanına bakar. Medreseden türbeye geçi­ dcdir; hattâ İlhanlılar devrinde yapılmış şi temin eden kısım sonradan yapılmış olsa bile Selçuklu sanatkârlar tarafından olmalıdır. Türbenin firiz ve gövde süsle­ kendi zevklerine uygun inşa edilmiştir.

- i * V - •

V5

Yakutiye Medresesi Plânı. Yusuf Akyurt'tan tadil edilerek.

KİTABE VE VAKFİYE

Taç Kapı üzerinde, kemer kısmında devrinin sülüsü ile yazılmış yazıların ço­ ğu erimiş durumdadır.

Portalin basık kemerli, stalâktitli sil­ mesi üzerinde bir satır halindeki arapça kitabesi: YAKUTlYi; MEDRESESI 151

Tercümesi : leceği bil* yükseklikte olmasına rağmen zamanımıza kadar bozulmamıştır. Yalnız "Bu medfenin yapılmasmı 716 H. çifte başlı kartal kabartmasında başlardan (1316 M.) yılında Ulcayto Sultan'ın hü­ biri kasden ve eski bir tarihte (belki de kümdarlık günlerinde — Allah mülküni siyasî bir sebep yüzünden) bozularak be­ ebedi kılsın — Sultan Gazan ve Bolugan lirsiz bir hale getirilmiştir. Halbuki Niğ­ Hatun'un — Allah bürh anlarını tcnviret- de, Sivas v.s. gibi Selçuk abidelerinin bol sin — Yüce ve güzel in'amlarmdan olan bulunduğu yerlerde taş üzerine kabartma gelirleri (paraları) ile Cemal-cd-din Hoca tasvirler ya yok edilmiş, yahut ta tanınmı- Yakut-i Gâzâni emretti" yacak hale getirilmiştir. Medresenin yal­ nız doğu ve batı cepheleri açıktır. Beden Medresenin güney eyvanında, mescid duvarlarının harap olmasına rağmen, ese­ kısmı duvarı üzerinde iki satır halinde rin bütününe göre yine iyi durumda kal- mermer üzerine sülüs kitabesinde ise vak­ mıj denilebihr. Taş kaplama kubbesi de fiyenin bir özetini ta§ üzerine yazılmış o- devrimize kadar iyi vaziyette gelebilmiş­ larak görmekteyiz (Resim. 25) Medrese­ tir. İç kısımdaki kaim duvarlar oldukça nin vâkıfları eserin büyüklük ve azameti­ sağlamdır. Medresenin işmdiye kadar ona­ ne göre muhteşem sayıhr. rım geçirdiğine dair bir kayıt (şurada bu­ rada küçük onarım izleri hariç) veya ya­ Şimdt\i Durum : Medrese kısmen zıya rastlamak kabil olmamıştır. 1879 M. de eski Yeniçeri Kışlası yerine Sultan Abdülaziz tarafmdan yaptınlan Yakutiye Kışlası'nın avlusu içinde kalmış­ SONSÖZ tır. Zaten eski kaynaklardan da buranın askerî maksatlarla 19. asırdan itibaren Türk sanatına ait Anadoluda Ilhanh kullanıldığı ve top dökümü yapıldığı için devleti hakimiyeti altmda yapılan eserler arkadaki doğu eyvanı ile doğu duvarları­ üzerinde çok az araştırmalar yapılmıştır. nın bazı kısımlarının ziyaa uğradığı an­ Zaten Türk Sanat tarihi araştırmaları da laşılmaktadır. Zeminin dolması neticesin­ çok yenidir. Yasak bölge olması sebdbiy- de yapı kışla avlusu zemininden takriben le serhat şehri Erzurum da araştırmalar­ 1 m. kadar aşağıda kalmıştır, ön Cephe dan az nasibini almış bulunmaktadır. A- soldaki minare kaidesi hariç oldukça iyi nadolu âbidelerinin pek çoğu hâlâ tedrik durumdadır. Sağdaki minarenin gövdesi edilmeden durmaktadır. Yapıların mima­ şerefeye kadar mevcutsa da üstü yavaş ya­ rî değerlerinin belirtilmesi ve tezyini özel­ vaş harap olmaktadır, öyle ki eÛi yıl ev­ liklerinin değerlendirilmesi henüz başlan­ vel çekilmiş bir fotoğrafta şerefeye kadar gıç safhasındadır. Selçuk sanatmm deko­ olan kısmının hemen hemen tamamen ratif Özellikleri belirtilmeden Yakutiye sağlam olduğunu görmekteyiz. Taç kapı Medresesindeki tezyinatm mukayeseli bir zamammıza kadar sağlam şekilde gelmiş­ tetkikinin yapılmasına pek imkân bulun­ tir. Yalnız üst kısımları ve kitabesinin ba­ mamaktadır. Bu alanda çıkacak eserler zı yerleri aşınmış; zaman zaman gördüğü ars^tırmalanmızın da yeni safhalara gir­ kötü onarım izleri ile aşman yerler kapa­ mesini sağlayacaktır. Yakutiye gibi eşsiz tılmak istenmiştir. Soldaki yıkık minare bir eserin burada yalnız ilk incelenmesi kaidesinin üstü taştan konik bir külâh ile yapılmış, ve ilerde yeniden, bdki de bam­ örtülerek gövdede küçük pencereler açıl­ başka açılardan ele ahnmaşı gereken bu mıştır. Taç kapının kabartmaları zamanı­ mimari âbideye şimdilik sanat ve ilim mc- mıza kadar oldukça iyi bir şekilde gelebil­ rakhlarınm dikkati çekilmek istenmiştir. miştir, öyle ki Anadolu'da kötü bir an­ layıp mahsulü olan resim, heykel ve ka­ 6. A. Ş. Bcygü ayni eserinde s. 151 de kitabcvi ve bartmaları tahrip etme zihniyetine ve Er­ ıncalini eksik olarak verir. Biz buradaki kitabe ve ter­ zurum Çifte Minareli Medrese taç kapısı cümesini t. H. Konyalı'nın tercümesinden aldık. Ayni üzerindeki kabartmalarla, Yakutiye'nin esr. s. 30fi. iki kabartması insanın boyunun yetişebi - 7. 1. H. Konyalı eserinin 324. sayfasında bu vak­ fiye özetini ye tercümesini nakletmektedir. 152 ILHAN AK-ÇAY

KISA BİBLİYOGRAFYA ' Beygü, AbdUrtahim Şerif. Erzurum Tarihi, a- nıtları, kitabeleri. ' İstanbul Bozkurt B., 1936. Akçay, İlhan. Çifte Minareli Medrese, Erziı - rum. Hürsöz. Kasım 1961. Muhtelif maka­ Curzon, Robert, Baron de la Zouche. Arnienia, leler halinde. A year in Erzeroom and on the frontiers of Russia, Turkey and Persia, London, Akçay,' İlhan. Dogu Anadolu'da ilk minare 1854. tipleri. Selâmet, sayı. 16 Haziran 1963. Diez, E. — Oktay Aslanapa. Türk sanatı. Is­ Akçay, İlhan. Erzurum hakkında yazılmış e- tanbul, 1955. Doğan Kardeş. serlerin bibliyografyası. Bibliographic der Erzurum- Betreffenden Veröffentlichungen Konyah, 1. Hakkı. Âbide ve kitabeleriyle Er­ zurum tarihi. İstanbul 1960, Ercan B. Teiİ 1. Ankara, 1961. M. Nusret. Tarihçe-i Erzurum. İstanbul, 1338 Akçay, İlhan. Saltuk devri mimarisi. Doktora (1922), A. Şükrü B. tezi. 1962. . Ögel, B* Erzurum anıtlarında eski Altay - Akyurt, M. Yusuf. Erzurum şehri, Saltık, Sel­ Türk sanatının izleri — Les traces de l'art çuk, tlhani,. Osmanlılar devri mebani ve du Stylfe animâl de l'Asie centrale ou d'Al- kitabeleri. Yazan ve kitabeleri tercüme e- tai dans les ornemerits des monuments den M. Y. Akyurt. Fotû. B. Bediz. Erzu - turcs d'Erzouroum. Erzurum, 1947, II B. rqm, 1942. Eser-yazma halindedir. (Türk âbideleri cild 8). Ymanç, M. Halil. Sinan-üd-din Yâkût.- Tarih Yolunda Erzurum. Sayı 11-12, 1962. Aslanapa, Oktay, Ortaçağın en eski.yatılı ilim ve kültür müesseseleri. Türk Kültürü, sa­ Ymanç,, M. Halil. Yakutiye Medresesi. Tarih yı: 12. Ekirii, 1963. Yolunda Erzurum. Sayı 7-8, 1961. I Umu A/{çay

•'i fi

>

a

•ça

jO

«4 ç

• « 3 o

6 y  'Sı

5=

«5 Res. 2 — Gurzon'un Erzurum gravürü. 18.S4 yılında yapılmıştır. tlhan Akjçay

Res- 3. — Yakutiye'llin eyvanları

Vak_ıfl'ir Dergisi VI. tlhan AI{Ç(iy

V

I i»

V

V

f. I

Res. 5 — Yakutiyc Taç Kapısı Siituncesi

l ıit^ıflıir Dergisi VI. tlhan Af{çay

Res. 4 — Erzurum Iç Kale Mescidi Kubbesi

\'ıil{iflıir Ih-rfiısı 17. ll/uin AI{çay

fi

J .

Res. 6 — Yakutiye Taç Kapısı

İÜ

r V»/

^1^

•T 7\

Res. 7 — Taç Kapı detayı Va}^ıllar Dergiıi 17 '.i Res. 8 — Sivas Gök Medrese, Taç kapı detayı Res. 9 — Yakutive. kabartmalar .,1 ı^'^'-'O JXII'VA

fi

öf

I İlhan Al{çay

Res. 12 — Yakutiye. Kubbesi dıştan.

1 Ihıiiısi VI. ilhan A\çay

Res. 13 — Minare kaidesi

Res. 14 — Türbe olarak kullanılan soldaki minare kaidesi \^ İ "j V Va\tflar Dergisi VI tlhan A}{çay

m

i

•i

m.

.V-J r/J • «5

id

Res. 15 — Minareden detaylar

Vak,ıflar Dergisi VI. Res 16 — Minareden detaylar Res, 17 — Minareden detaylar tlhan Al{çay

Res. 18 — Minareden detaylar

l\ı\ı!/,ır Dergisi 17. tlhaıı Al{çay

\

i-

w

Res. 19 — Türbeden detaylar

Va\ıjlar Dergisi ll/uitı Al{çay â

I •••Jf

Res. 20 — Türbeden detaylar

Res. 21 — Türbeden detaylar Va\ıllar Dergisi VI. Res. 22 — Medrese iç kısmı kapı üstü detayları ilhan Al{çay

11

A.

. I

Kes. 23 — Kubbe

\',ıKıll,ır Drrgili VI. an Al{çay

»V

Res. 24 — Erziininti Çifte M.nareli Medrese. (Cephe)