YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

THE NEW HISTORY OF MEDICINE STUDIES

12-13-14-15 İstanbul – 2006/2007/2008/2009 Kapak Resmi İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültelerinde bulunan “Hamidiye Etfal Hastanesi” yazılı ilaç kavanozlarından bir örnek.

Cover Illustration A sample from drug bottles with the name of “Hamidiye Etfal Hospital” in Medical Faculties of Istanbul University

Türk Tıp Tarihi Kurumu Adına Sahibi: İbrahim Başağaoğlu

DERGİ YAZIŞMA ADRESİ

Emrah Kurt Burhan Akgün İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı 34303 Cerrahpaşa – İstanbul Tel. / Fax: + 90 212 414 30 36 e-posta: [email protected] [email protected]

ISSN 1300 – 669X © Derginin her hakkı saklıdır. Yazılı izin alınmadan derginin hiçbir bölümü kısmen de olsa kopyalanamaz, çoğaltılamaz ve yayımlanamaz.

2010 Nobel Matbaacılık iii

YAYIN KURULU

Kurucu: Nil Sarı Yazı İşleri Müdürü: Öztan Usmanbaş Editörler: Ayşegül Demirhan Erdemir, Öztan Usmanbaş, İbrahim Başağaoğlu

DANIŞMANLAR

Ayten Altıntaş, Gülten Dinç, Ferruh Dinçer, Hanzade Doğan, Rengin Dramur, İnci Hot, Esin Kâhya, Arın Namal, Bülent Özaltay, Zuhal Özaydın, Neriman Özhatay, Nuran Yıldırım

İNGİLİZCE EDİTÖRLERİ

Elif Atıcı, Burhan Akgün

YAYIN SORUMLULARI

Sezer Erer, Ümit Emrah Kurt

YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI DERGİSİ YAZIM KURALLARI

1. Yazılar 3 nüsha halinde (biri asıl, ikincisi fotokopi olarak) yayın sorumlusuna gönderilme- lidir. Orijinal araştırmalar, derlemeler ve biyografiler daha önce başka bir dergide yayınlanmamış olmalı; eğer herhangi bir kongrede tebliğ edilmişse belirtilmelidir. 2. Boş bir sahifesine konu başlığı, yazar ya da yazarların isimleri, görev yerleri, akademik unvanları ve yazışma adresleri yazılmalı ve bunlardan konu başlığı dışında olanlar makalenin ilk sahifesine yazılmalıdır. 3. Yazılar, yazarların adları belirtilmeksizin, hakem kuruluna gönderilerek, üç bağımsız danışman tarafından incelenecektir. 4. Türkçe makalelerin özetleri İngilizce, yabancı dildeki makalelerin özetleri ise Türkçe olarak yazılmalıdır. 5. İngilizce özetlerdeki Türkçe sözcükler transkribe edilmeli ya da italik olmalıdır. 6. Anahtar kelimeler belirtilmeli; bu kelimelerin sayısı beşi geçmemelidir. 7. Metin içindeki kısaltmalar ilk geçtiği yerde açıklanmalıdır. 8. Tablolar, şekiller, grafikler ve dialar ayrı sayfa halinde, metnin sonuna eklenmeli ve metin içinde geçiş sırasına göre numaralandırılmalıdır. Tablo, şekil, grafik ve diaların arka sağ üst köşesi okla işaretlenmeli, yazarın ismi, metnin başlığı ve sıra numarası yazılmalıdır. Resimleri açıklayan bilgiler, yani alt yazıları verilmelidir. 9. Metinlerde geçen hicrî ve rumî tarihler ayrıca bugünkü takvime göre de çevrilmelidir. 10. “Yararlanılan kaynaklar” listesi, yalnız yazarın metinde kullandığı kaynakları içermeli, metinde geçtiği sıraya göre dipnotu şeklinde düzenlenmeli ve numaralandırılmalıdır. Yazarlar yararlanılan kaynakları verdikten sonra isteğe bağlı olarak ayrıca alfabetik bir kaynaklar listesi de verebilirler. Dip Notlar ve kaynaklar kesinlikle metnin sonuna konmalıdır.

İÇİNDEKİLER

Ayşegül Demirhan Erdemir, 1 Önsöz Öztan Öncel, İbrahim Başağaoğlu Ayşegül Demirhan Erdemir, 5 Prof. Dr. Ali Haydar Bayat’ı Saygıyla Anıyoruz Öztan Öncel İbrahim Başağaoğlu Bayhan Çubukçu 9 Sayın Hocam, Değerli Dost Mebrure Değer 11 Dürüst, Sevecen, Çalışkan, Bilge Bir Kişi: Prof. Dr. Ali Haydar Bayat İbrahim Başağaoğlu 13 Rahmetli Hocamız Prof. Dr. Ali Haydar Bayat’ın Ders Alınacak Bir Davranışı Müjgan Üçer 17 İlim Âleminin ve Türk Tıp Tarihi Câmiasının Elîm Kaybı: Prof. Dr. Ali Haydar Bayat Gürsel Ortuğ 23 Prof. Dr. Ali Haydar Bayat Nüket Büken 27 Sadece Tıp Tarihi Alanına Değil, Türk Milliyetçiliğine Katkılarından Dolayı da Hocamı Saygıyla Anıyorum Ali Haydar Bayat 29 Azerbaycan İlimler Akademisi El Yazmalar Enstitüsü Tıbbî Yazmalar Koleksiyonu Zuhal Özaydın 39 Prof. Dr. Ekrem Kadri Unat’ın Tıp Tarihi Çalışmaları Ömer Düzbakar 67 Zâim Hacı İbrahim Ağa Vakfiyesinde Yer Alan İlaç Terkibi Hakkında Özlem Sarıkaya, Murat Civaner 75 Yirminci Yüzyılın Başlarında Anadolu’ya Göçler, Oluşan Halk Sağlığı Sorunları ve Sunulan Sağlık Hizmetleri Turhan Ada 85 Eleştirel Açıdan “Tarih Boyunca İlim ve Din” Turhan Ada 91 Eleştirel Açıdan “Osmanlı Türklerinde İlim” R. Vedat Yıldırım, Adnan Ataç 103 Erken Dönem Bizans Hastaneleri ve Diğer Sağlık Sosyal Yardım Kurumları Ahmet Acıduman, Berna Arda, 111 Şanîzâde Mehmed Ataullah Efendi’nin Uygur Er Eseri Kânûnü’l-Cerrâhîn (Cerrahların Kanunu)’de Nöroşirürji ile İlgili Bir Bölüm: Cerâhâtü’r-Re’s (Kafa Yaraları) Ahmet Acıduman, Uygur Er 125 XVII. Yüzyıl Viyana’sında Kafatası Cerrahisi: Evliya Çelebi Seyâhatnâmesi’nden Bir Olgu Mustafa Yavuz 135 Kebîkeç -  ve Düğün çiçeği: Ranunculus asiaticus L. Mustafa Yavuz, 151 El Yazması Tıp Kitaplarında Yosunların Gülşah Çobanoğlu Kullanım Alanları Mehmet Karayaman 165 İzmir’de Yayınlanan İlk Tıp Dergisi Olan Hıfzıssıhha Mecmuasının 1906 Yılı Sayıları Hakkında Bir Değerlendirme

v vi İÇİNDEKİLER

Eyüp Sarıtaş 183 Han Hanedanı Dönemine Kadar (M.Ö. 206-M.S. 220) Çin’deki Tıp Faaliyetlerine Genel Bir Bakış Binnur Tüzün 191 Tüberküloz Savaşından AIDS’e: Dr. Turgut Altuğ (1921-2008) Ahmet Doğan Ataman 195 Bir İmparatorluk Başşehri: Viyana D. Novak 205 Anjiyografinin Resimli Tarihi II. Bölüm (1952-1999) O. Necmettin Şafak 227 İlk Dönem (14. ve 15. Yüzyıl) Türkçe Tıp Yazmalarında Çocuk Sağlığı Hastalıkları ve Tedavileri Ümit Emrah Kurt 313 Antik Dönemde Yunan, Roma, Bizans Kesici Cerrahi Aletlerinin XX. Yüzyıla Ait Örneklerle Karşılaştırılması Namık Kemal Kurt 363 Dr. Namık Kemal Kurt’tan Anılar Kenan Karagöz 367 XXIV. Gevher Nesibe Tıp Günleri, IX. Türk Tıp Tarihi Kongresi, Türkiye’de Tıp Eğitiminin 500.Yılı Anısına 24-27 Mayıs 2006 Kayseri (IX. Türk Tıp Tarihi Kongresi’nden Kısa Notlar) Arın Namal 371 İlk Dişhekimliği Okulumuz Olan İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi’nin 100. Kuruluş Yılı I. Uluslararası, X. Ulusal Türk Tıp Tarihi Kongresi Bünyesinde Düzenlenen Bir Seksiyonla Kutlandı Arın Namal 379 Türk Tıp Tarihi Kurumu İlk Dişhekimliği Okulumuz Olan İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi’nin 100. Kuruluş Yılı Anısına Bir Kitap Yayınladı İbrahim Başağaoğlu 385 Türk Tıp Tarihi Kurumu Kuruluşunun 70. Yıl Anma Toplantısı Arın Namal 391 İstanbul Üniversitesi’nde 30 Eylül-1 Ekim 2009 Tarihlerinde Dresden Teknik Üniversitesi Carl Gustav Carus Tıp Fakültesi Tıp Tarihi Enstitüsü & İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Tıp Etiği ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı İşbirliğinde Gerçekleştirilen “Musevilik ve Tıp” Konulu X. Tıp Tarihi Kollokyumu Hakkında Hanzade Doğan 409 7-8 Aralık 2009, İstanbul. Uluslararası Klinik Araştırmalarda Etik Yaklaşım: Bölgesel Ülke Raporları Uzmanlar Çalıştayı İnci Hot 415 İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Deontoloji ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı 2006-2007 Eğitim Yılları Faaliyetleri İÇİNDEKİLER vii

İnci Hot 427 İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı 2008-2009 Eğitim Yılları Faaliyetleri Arın Namal 439 İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Deontoloji ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı 2006-2007 Eğitim Yılları Faaliyetleri Hakan Ertin 445 İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Deontoloji ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı 2008-2009 Eğitim Yılları Faaliyetleri Sezer Erer 455 Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Deontoloji ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı 2006-2007 Eğitim Yılları Faaliyetleri Sezer Erer 461 Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Deontoloji ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı 2008-2009 Eğitim Yılları Faaliyetleri Ayşegül Demirhan Erdemir 473 Türk Tıp Tarihi Kurumu Faaliyetleri Ayşegül Demirhan Erdemir 485 2009’daki Bazı Kongreler ve Araştırma Gezileri Üzerine Düzeltme Sahifesi 491

CONTENTS

Ayşegül Demirhan Erdemir, 1 Foreword Öztan Öncel, İbrahim Başağaoğlu Ayşegül Demirhan Erdemir, Öztan Öncel, İbrahim Başağaoğlu, Bayhan Çubukçu, Mebrure Değer, 5 Papers about Ali Haydar Bayat İbrahim Başağaoğlu, Müjgan Üçer Gürsel Ortuğ, Nüket Büken Ali Haydar Bayat 29 Azerbaijan Medical Manuscripts Collection Zuhal Özaydın 39 Medical History Studies of Professor Dr. Ekrem Kadri Unat Ömer Düzbakar 67 On the Pharmaceutical Composition at the Waqfiyye of Zaim Hadji Ibrahim Agha Özlem Sarıkaya, Murat Civaner 75 Immigrations to Anatolia, Related Public Health Problems and Healthcare Services in the Beginning of the Twentieth Century Turhan Ada 85 “Science and Religion throughout History” from the Critical Point of View Turhan Ada 91 “Science among the Ottoman Turks” from the Critical Point of View R. Vedat Yıldırım, Adnan Ataç 103 Hospitals and Other Philanthropic Foundations in Early Byzantine Period Ahmet Acıduman, Berna Arda, 111 A Chapter about Neurosurgery in Uygur Er Kânûnü’l- Cerrâhîn (The Law of Surgeons) of Şanîzâde Mehmed Ataullah Efendi: Cerâhâtü’r- Re’s (Head Injuries) Ahmet Acıduman, Uygur Er 125 Cranial Surgery in XVII th Century Wien: A Case from Evliya Çelebi’s Book of Travel Mustafa Yavuz 135 Kabikaj -  and The Buttercup: Ranunculus asiaticus L. Mustafa Yavuz, Uses of Algae and Mosses in Gülşah Çobanoğlu 151 Medicinal Manuscripts Mehmet Karayaman 165 An Evaluation of the 1906 Issues of the First Medical Periodical in İzmir, Hıfzıssıhha Periodical Eyüp Sarıtaş 183 A General View of Medical Activities in China up to the Han Dynasty Period (BC 206- AC 220) Binnur Tüzün 191 From the Fight against Tuberculosis to AIDS: Dr. Turgut Altuğ (1921-2008) Ahmet Doğan Ataman 195 The Capitol of an Empire: Vienna D. Novak 205 Illustrated History of Angiography Part II (1952 - 1999)

ix x Contents

O. Necmettin Şafak 227 Child Welfare, Diseases and Their Treatments in the Turkish Medical Manuscripts (14th and 15th Century) Ümit Emrah Kurt 313 A Comparison of Surgical Blades Used in the Antique Greek, Roman, Byzantine Period and the XXth Century Namık Kemal Kurt 363 Memories of Dr. Namık Kemal Kurt Kenan Karagöz 367 XXIV. Gevher Nesibe Health Days, IX. Congress on Turkish History of Medicine, In Commemoration of 500th Year of Medical Education in Turkey. May 24-27, 2006 Kayseri (Outlines from IX. Congress on Turkish History of Medicine) Arın Namal 371 100th Foundation Year of Dentistry Faculty of Istanbul University Which is Our First Dentistry School was Celebrated with a Section Arranged within the 1st International and 10th National Turkish Medicine History Congress Arın Namal 379 The Association of Turkish Medicine History Published a Book in Memory of 100th Foundation Year of Faculty of Dentistry of Istanbul University which is Our First Dentistry School İbrahim Başağaoğlu 385 Meeting of 70th Year of Turkish Society for the History of Medicine Arın Namal 391 About the 10th Colloquium on “Judaism and Medicine” Which was Held in Collaboration with Technical University of Dresden, Carl Gustav Carus Faculty of Medicine, Institute of History of Medicine and Istanbul University Istanbul Medical Faculty Department of Medical Ethics and Medical History on the Date of 30 September – 1 October 2009 Hanzade Doğan 409 7-8 December 2009, Istanbul, Turkey International Workshop on Advanced Clinical Research Ethics: Experts Meeting and Regional Country Reporting İnci Hot 415 The Activities of Istanbul University Cerrahpasa Faculty of Medicine Department of Medical Ethics and History of Medicine in 2006-2007 İnci Hot 427 The Activities of Istanbul University Cerrahpasa Faculty of Medicine Department of Medical Ethics and History of Medicine in 2008-2009 Contents xi

Arın Namal 439 The Activities of Istanbul University Istanbul Faculty of Medicine Department of Medical Ethics and History of Medicine in 2006-2007 Hakan Ertin 445 The Activities of Istanbul University Istanbul Faculty of Medicine Department of Medical Ethics and History of Medicine in 2008-2009 Sezer Erer 455 The Activities of Uludag University Faculty of Medicine Department of Medical Ethics and History of Medicine in 2006-2007 Sezer Erer 461 The Activities of Uludag University Faculty of Medicine Department of Medical Ethics and History of Medicine in 2008-2009 Ayşegül Demirhan Erdemir 473 Activities of Turkish Society for the History of Medicine Ayşegül Demirhan Erdemir 485 About Some Meetings in 2009 Correction Page 491

Önsöz

Değerli Okuyucular,

Tıp Tarihi alanında Türkiye’deki tek bilimsel dergi olan Yeni Tıp Tarihi Araştırmaları Dergisi geniş kapsamlı, derin araştırmalara dayanan orijinal Türkçe ve İngilizce yazıları ile dün- yada da bilimsel bir dergi olma özelliğini korumaktadır. 1986-1993 yılları arasında Tıp Tarihi Araştırmaları adı altında Nil Sarı ve Hüsrev Hatemi’nin editörlüklerini yaptıkları bu dergi 1995’den itibaren Yeni Tıp Tarihi Araştırmaları adı ile Nil Sarı tarafından tek editörlü dergi ola- rak bugüne kadar çıkarılmaya devam edildi. Şüphesiz ki değerli bilim insanı ve araştırıcı olan Nil Sarı’nın bu dergi üzerindeki emekleri büyüktür. Yayınlandığı günden bugüne kadar Nil Sarı’nın o bitmez tükenmez enerjisi ile hazırlanan derginin her sayısı bilim dünyasında saygı uyandırmış, içindeki makale, doktora tezi, kurum faaliyetleri v.b gibi çalışmalar, araştırıcıların yararlanacakları detaylı kültür hazineleri olarak bilim literatüründe yerlerini almışlardır. Bu arada derginin yetkili ve kendi alanında tanınmış bilim insanlarından oluşan danışma kurulu da onun saygın ve özgün olmasında en büyük dayanak olarak görülmektedir. Dergideki yazıların ilki Ali Haydar Bayat’a ait olup Azerbaycan İlimler Akademisi El Yazmalar Enstitüsü Tıbbi Yazmalar Koleksiyonu hakkında bilgi verilmekte ve bu yazmaların listesi yapılmaktadır. Zuhal Özaydın’ın yazısı olan “Prof. Dr. Ekrem Kadri Unat’ın Tıp Tarihi Çalışmaları” ise Unat’ın çalışmalarını yorumlamalar yaparak vermektedir. Diğer bir yazı ise Ömer Düzbakar tarafından yazılmış olan ve bir ilaç terkibi hakkında bilgi veren “Zâim Hacı İbrahim Ağa Vakfiyesinde Yer Alan İlaç Terkibi Hakkında” adlı makaledir. Özlem Sarıkaya ve Murat Civaner’in yazısı ise “Yirminci Yüzyılın Başlarında Anadolu’ya Göçler, Oluşan Halk Sağlığı Sorunları ve Sunulan Sağlık Hizmetleri” olup bu konuda bilgiler verilir. Turhan Ada’nın “Eleştirel Açıdan ‘Tarih Boyunca İlim ve Din’” adlı yazısı tarih ve din konusunu ele alır. Turhan Ada’nın diğer makalesi olan “Eleştirel Açıdan ‘Osmanlı Türklerinde İlim’” ise Adnan Adıvar’ın bu konudaki kitabını yorumlar. R.Vedat Yıldırım ve Adnan Ataç’ın “Erken Dönem Bizans Hastaneleri ve Diğer Sağlık Sosyal Yardım Kurumları” adlı makalesi, bu dönemdeki sağlık kurumlarını incelemektedir. Ahmet Acıduman, Berna Arda ve Uygur Er, “Şanizâde Mehmed Ataullah Efendi’nin Kanûnü’l Cerrahîn” adlı eserindeki nöroşirurji ile ilgili bölümü yorumlamaktadırlar. Ahmet Acıduman ve Uygur Er, diğer makalelerinde XVII. Yüzyıl Viyana’sında Evliya Çelebi’nin Kafatası Cerrahisi ile ilgili bir olgusunu incelemektedirler. Diğer bir makale Mustafa Yavuz’a ait olup Kebîkeç’ten söz eder. Mustafa Yavuz ve Gülşah Çobanoğlu ise El Yazması Tıp Kitapları’nda yosunların kullanım alanlarını inceler. Mehmet Karayaman, makalesinde İzmir’deki ilk tıp dergisi olan Hıfzısıhha Mecmuası’nın 1906 yılı sayılarını değerlendirir. Eyüp Sarıtaş, yazısında, Han Hanedanı dönemine kadar Çin’deki tıp faaliyetlerini inceler. Binnur Tüzün ise makalesinde Dr. Turgut Altuğ’dan söz eder. Ahmet Doğan Ataman, yazısında, Viyana’dan bahseder. D.Novak’ın İngilizce olarak verilen Anjiyografi’nin Resimli Tarihi adlı yazısı bu alandaki gelişmeleri vermektedir. Necmettin Şafak’ın İlk Dönem Türkçe Tıp Yazmalarında Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları üzerine olan çalışması bu dönemdeki çocuk sağlığı ile ilgili orijinal bilgileri vermektedir. Emrah Kurt’un Antik Dönemde Yunan, Roma, Bizans Kesici Cerrahi Aletlerinin XX. Yüzyıla Ait Örneklerle Karşılaştırılması adlı incelemesi, eski cerrahi aletlerin özellikleri ve bugünkülerle karşılaştırılması açısından önem taşımaktadır. Namık Kemal Kurt ise etik olgu niteliğindeki hekimlik anılarından

1 2 söz eder. Kenan Karagöz 2006’da Kayseri’de yapılan IX. Türk Tıp Tarihi Kongresi’nden izle- nimleri vermektedir. Arın Namal, 2008 Konya Kongresi’ndeki Diş Hekimliği Seksiyonu hak- kında bilgiler vermektedir. İbrahim Başağaoğlu Türk Tıp Tarihi Kurumu’nun İstanbul’da 2008’de yapılan 70. Yıl Anı Toplantısı’nı yorumlamaktadır. Yine Arın Namal 30 Eylül-1 Ekim 2009’da İstanbul’da yapılan Musevilik ve Tıp adlı X.Tıp Tarihi Kolokyumu üzerinde yorumla- malar yaparak kongre hakkında bilgiler verir. Yine Hanzade Doğan 7-8 Aralık 2009’da İstanbul’da düzenlenen Uluslararası Klinik Araştırmalarda Etik konulu çalıştay üzerinde yorumlamalar yapmaktadır. Ayşegül Demirhan Erdemir ise bazı kongreler hakkında bilgi vermektedir. Yeni Tıp Tarihi Araştırmaları bugün de Türk Tıp Tarihi Kurumu’nun yayın organı olarak ve kurumun kendi olanakları ile yayınlanmaya devam etmekte ve her zamanki gibi bilimsel ve araştırıcı özelliğini hiç kaybetmeden yeni sayıları ile bilim dünyasına sunulmaktadır. Derginin 12., 13., 14., ve 15. sayıları (2006-2007-2008-2009 yılları) aradaki gecikmeyi kapatmak için tek bir yıllıkta toplanarak yayınlanmıştır. Yayınlanan bu yıllıkta editörlük görevini değerli arkadaşımız bilim insanı Nil Sarı’dan devral- manın heyecanını yaşıyoruz. Ona bu dergiye verdiği büyük emek ve çalışmaları için teşekkür borçluyuz. Onun bize olan büyük güveni, çalışmalarımızı daha da hızlandıracaktır. Bundan sonra da dergi değerli ve özgün çalışmaları yayınlama onurunu daima taşıyacaktır. Tüm okuyuculara ve meslektaşlara en iyi dileklerimizle,

Editörler Ayşegül Demirhan Erdemir Öztan Öncel İbrahim Başağaoğlu Foreword

Dear Readers,

The New History of Medicine Studies, which is the only scientific journal in its field in Turkey, maintains its characteristic of being an international journal with its Turkish and English content based on comprehensive, in depth research. The journal, which was edited by Nil Sarı and Hüsrev Hatemi between 1986 and 1993 under the name of “History of Medicine Studies”, has been edited by only Nil Sarı and published with its current name since 1995. There is no doubt that the eminent researcher Nil Sarı has put in a great deal of effort for this journal. Ever since the first day it was published, the journal has been prepared with Nil Sarı’s inexhaustible energy and every issue of it has inspired respect in the world of science with its articles, PhD theses, activity reports etc. as treasures for researchers to benefit from. On the other hand; the consul- tative board of the journal, which consists of competent and well-known people of science in their own fields, is considered to be a major reason for its respectability and originality. The first study in the journal belongs to Ali Haydar Bayat and gives information and a list about the Medical Manuscripts Collection of the Institute of Manuscripts at Azerbaijan National Academy of Sciences. Zuhal Özaydın’s article “Medical History Studies of Professor Dr. Ekrem Kadri Unat” makes comments on Unat’s studies. Another one is Ömer Düzbakar’s article on a mixtu- re and called “On the Production of Medicine at the Zaim Haci Ibrahim Agha Pious Foundation”. Özlem Sarıkaya and Murat Civaner’s article is about ‘’ Immigrations to Anatolia, Related Public Health Problems and Healthcare Services in the Beginning of the Twentieth Century”. Turhan Ada’s article “Science and Religion throughout History” from the Critical Point of View” deals with history and religion. Turhan Ada’s other article “Science among the Ottoman Turks” from the Critical Point of View” comments on Adnan Adıvar’s book about that issue. R.Vedat Yıldırım and Adnan Ataç’s article “Hospitals and Other Philanthropic Foundations in Early Byzantine Period” discusses the health institutions in that period. Ahmet Acıduman, Berna Arda and Uygur Er comment on the neurosurgery section in Şanizâde Mehmed Ataullah Efendi’s work “Kanûnü’l Cerrahîn”. In their other article, Ahmet Acıduman and Uygur Er discuss a skull sur- gery case that Evliya Çelebi talks about in the 17th century Vienna. Mustafa Yavuz’s article is about “Kebikeç. Mustafa Yavuz and Gülşah Çobanoğlu investigate the use of moss in handw- ritten medical books. Mehmet Karayaman evaluates the 1906 issues of “Hıfzısıhha Mecmua”, which is the first medical journal in the City of Izmir. Eyüp Sarıtaş discusses the medical activi- ties in China up to the Han Dynasty Period. Binnur Tüzün talks about Dr. Turgut Altuğ in her article. Ahmet Doğan Ataman talks about Vienna in his study. D. Novak’s article in English cal- led “The Illustrated History of Angiography” touches upon the developments in that field. Necmettin Şafak’s study on “Child Welfare, Diseases and Their Treatments in the Turkish Medical Manuscripts (14th and 15th Century)” gives original information about child health in that period. Emrah Kurt’s survey “A Comparison of Surgical Blades Used in the Antique Greek, Roman, Byzantine Period and the XXth Century ‘’is important in terms of comparing old surgical instruments with modern ones. Namık Kemal Kurt talks about his memories, which all refer to some ethical cases in medicine. Kenan Karagöz gives his impressions about the 9th Congress of Turkish History of Medicine held in Kayseri in 2006. Arın Namal comments on the Section of History of Dentistry in Konya Congress in 2008. İbrahim Başağaoğlu makes comments on the

3 4

70th Year Memorial Meeting of Turkish Society for the History of Medicine held in Istanbul in 2008. Arın Namal also gives information and makes comments on the 10th History of Medicine Colloquium headlined “Judaism and Medicine” in Istanbul between September 30th and October 1st, 2009. Hanzade Doğan comments on the workshop themed “Ethics in International Clinical Studies” in Istanbul on December 7th and 8th, 2009. Aysegül Demirhan Erdemir com- ments some meetings in 2009. As the official organ of Turkish Society for the History of Medicine, the New History of Medicine Studies is still published with the society’s own resources and presented to the world of science always maintaining its scientific and exploratory characteristics. The 12th, 13th, 14th and 15th issues (2006-2007-2008-2009) have been published in a single almanac to make up for the delay. In the process of publishing this almanac, we felt the excitement of taking over the editors- hip from our friend and eminent woman of science Nil Sarı. We are grateful to her for all the efforts she has devoted for the journal. Her trust in us will speed up our work and the journal will always have the honor of publishing important and original studies. Best wishes to all our readers and colleagues,

Editors Ayşegül Demirhan Erdemir Öztan Öncel İbrahim Başağaoğlu PROF. DR. ALİ HAY DAR BA YAT’I SAY GIY LA ANI YO RUZ

Ay şe gül De mir han Er de mir*, Öz tan Ön cel**, İb ra him Ba şa ğa oğ lu***

De ğer li Tıp Ta rih çi si ve De on to log Prof. Dr. Ali Hay dar Ba yat’ı ya şa mının en ve rim li bir ev re sin de 2006 yı lın da kay bet tik. De ğer li mes lek ta şı mı zı say gıy la anar ken aşa ğı da onun kı sa bir ya şam öy kü sü nü ve ri yo ruz.

(1941-2006)

* Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı, Prof. Dr.; e-mail:[email protected] ** İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi, Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı, Prof. Dr.; e-mail:[email protected] *** İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı, Prof. Dr.; e-mail:[email protected] 5 6 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

PROF. DR. ALİ HAY DAR BA YAT’IN YA ŞAM ÖY KÜ SÜ NE KI SA BİR BA KIŞ

1941 yı lın da İz mir’de do ğan Ba yat. Or ta öğ re ni mi ni İz mir (1962), yük sek öğ re ni mi ni ise Ege Üni ver si te si Tıp Fa kül te si’nde (1962-1968) yap tı. 1970 yı lın da Ege Üni ver si te si İç Has ta lık la rı Kür sü sü’nde ih ti sa sa baş la yan Prof. Ba yat. 1974’de İç Has ta lık la rı uz ma nı ol - duk tan son ra ay nı kli nik te baş asis tan ola rak ça lı şır ken, 1976 yı lın da Tıp Ta ri hi ve De on - to lo ji Kür sü sü’ne geç ti ve bu alan da ki ih ti sa sı nı 1978’de ta mam la ya rak Tıp Ta ri hi ve De - on to lo ji uz ma nı, 1979’da Do çent, 1988’de Pro fesör oldu. Evli olup biri erkek [1973], di- ğe ri kız [1980] iki ço cuk ba ba sıy dı. 2006’da ve fat et ti ği ta ri he ka dar Ege Üni ver si te si Tıp Fa kül te si Tıp Ta ri hi ve De on to - lo ji Ana bi lim Da lı baş ka nı ola rak gö re vi ni sür dü ren Ba yat, 1993-2002 yıl la rı ara sın da 9 se - ne Ege Üni ver si te si Dev let Türk Mu si ki si Kon ser va tu arı Mü dür lü ğü’nü De on to lo ji Ana bi - lim Da lı Baş kan lı ğı na ek ola rak yü rüt tü. Do kuz Ey lül Üni ver si te si’nin ku ru luş yıl la rın da İlâhi yat ve Gü zel Sa nat lar Fa kül te si Ge le nek sel Türk El Sa nat la rı bö lü mün de de gö rev alan Prof. Dr. Ali Hay dar BA YAT öğ - ren ci lik yıl la rın dan itibâren ta nı dı ğı Ord. Prof. Dr. A. Sü heyl Ün ver’in tel kin le ri tıp ta ri hi ala nı ya nın da Türk Kül tür ve sa nat ko nu la rı na eğil di ve bu ko nu lar da ça lış ma la rı ol du.

Yayın la rı:

Ma ka le ler: Ya yın lan mış ma ka le le ri 252 adet tir. Bun la rın ko nu la rı na gö re da ğı lı mı; İç has ta lık la rı: 9, Tıp Ta ri hi: 205, Tıbbî Folk lor: 10, Sa nat ta ri hi: 13, Türk kül tü rü ve ede bi ya tı: 10.

Ki tap la rı: Tıp ve kül tür ta ri hi ne ait 16 ki ta bı ya yın lan mış ve üçü de bas kı da dır. Bun - lar ara sın da Tıp Ta ri hi ile il gi li olan lar: Kuru lu şu nun 750. Yılın da Sivas Tıp Site si (1217-1967), E.Ü. Tıp Fakül te si Yayın la rı No. 58, İz mir 1967, VII+28 s. Tepe cik yılla rı (1957-1972) (İ. Nalbant gil ile), E.Ü. Tıp Fakül te si Yayın la rı No. 95, İz mir 1972, 126 s. Ege Üni ver si te si Tıp Fa kül te si Mec mu ası Bi rin ci 10 Yıl Fih ris ti (1962-1971) (Ö. Öz gü ven ile), İz mir 1977, 62 s. Ma ni sa Me sir Bay ra mı ve Dârüş şi fa sı, Ma ni sa Tu rizm Der ne ği Ya yın la rı, No. 2, 1981, 41 s. Prof. Dr. Ömer Yi ğit ba şı, İz mir 1987,65s. He kim-Dev let Ada mı Keçe cizâde Meh met Fu at Pa şa’nın Ne sir le ri Şi ir le ri Nük te le ri Hak kın da Ya zı lan Şi ir ler, Türk Dün ya sı Araş tır ma la rı Vak fı, İs tan bul 1988, 112 s. Hüsn-i Hat Bib li yog raf ya sı, Kül tür Ba kan lı ğı, An ka ra 1990, 160 s. Azer bay can’ın Yi ğit Evlâdı Ali Bey Hü seyinzâde (Prof. Dr. Hüse yinzâde Ali Turan ve Tür ki ye’ de Ya yın la dı ğı Eser le ri, Türk Dün ya sı Araş tır ma la rı Vak fı, İs tan bul 1992, 181 s. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 7

Oğuznâme (Emsâl-i Meh me da li), XVI. Tıp Ta ri hi, İz mir 2003, 320 s. Yüz yıl da Ya zıl mış Türk Ata söz le ri Ki ta bı Mu ham med bin Mahmûd-ı Şirvânî, (Haz. Sa med Alizâde - Ek ler le Ya yın la yan Mürşid, İnce le me-Me tin-Di zin, Atatürk A. H. Ba yat), Türk Dün ya sı Araş tır ma la rı Kül tür Mer ke zi Baş kan lı ğı Ya yın la rı, An - Vak fı, İs tan bul 1992, 128 s. ka ra 2004, 480 s. Ali Bey Hüse yinzâde (Prof. Dr. Hüse - yinzâde Ali Tu ran) Ha ya tı ve eser le ri, Ata - BAS KI DA OLAN Kİ TAP LAR türk Kültür Merke zi, Anka ra 1998, 410 s. Osman lı Devle tin de Hekim ba şı lık Ku- Ali b. İshak Bahnâme [1430], İnce le me- ru mu ve He kim ba şı lar, Ata türk Kül tür Me tin-Di zin [Bas kı ya ha zır]. Mer ke zi, An ka ra 1999, 214 +26 s. Ata sö zü Der le me le ri Oğuznâme ler Türk Kül tü rün de Üç lü Söz ler (Üç le me - [Ber lin ve Pe ters burg Yaz ma la rı]. ler), Türk Dün ya sı Araş tır ma la rı Vak fı, Türk-İslâm Tıb bın da Bâhnâme ler ve Ali İs tan bul 2000, 228 s. b. İs hak’ın Bâhnâme si [~1430]. Türk Kül tü rün de Lok man He kim, Türk Ab dül vehhâb bin Yûsuf ibn-i Ah med el- Dünya sı Araştır ma la rı Vakfı, İstan bul Mardânî, Münta hab, İnce le me-Me tin-Di - 2000, 136 s. zin [1420]. Açık la ma lı Hüsn-i hat Bib li yog raf ya sı, Bâlî Fîrûz Efendi, Firûznâme [Mizânü’l- İslâm Tarih, Sanat ve Kültür Araştır ma Hatt] (Manzûm) (XVI. yy Or ta sı). Merke zi, IRCI CA, İstan bul 2002, 416 s.

YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 9

SA YIN HO CAM, DE ĞER Lİ DOST

Bay han ÇU BUK ÇU*

Ta nış ma mız, Türk halk kül tü rü ile baş la dı. Çey rek yüz yıl dır bir bi ri ni ko va la yan Türk Tıp Ta ri hi, Türk Ec za cı lık Ta ri hi kon gre le ri ve top lan tı la rı ile sür dü. Tür ki ye’nin de ği şik yerle rin de; Anka ra, İstan bul, İzmir, Adana, Tarsus, Konya, Sivas, Tokat, Amasya, Gazi an - tep, Adı ya man, Ur fa, Mar din, Di yar ba kır ve da ha ni ce yer ler de bu luş tuk. Bi lim sel otu rum - lar dı şın da yap tı ğı mız çev re ge zi le ri ve ak şam ye mek le rin den son ra soh bet ler bi lim sel yö - nü nüz dı şın da; gü ve ni lir ka rak te ri niz hep dost lu ğu mu zu ay dın lat tı ve pe kiş tir di. De ğer li eşi niz ile ör nek bir ai le oluş tur du nuz. Bı rak tı ğı nız eser le ri niz biz le ri ay dın lat ma ya de vam edi yor. Si zi çok arı yo ruz, öz lü yo ruz. Nur için de ka lın.

* İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Emekli Öğretim Üyesi, Prof. Dr. [email protected]

YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 11

DÜ RÜST, SE VE CEN, ÇA LIŞ KAN, BİL GE BİR Kİ Şİ: Prof. Dr. ALİ HAY DAR BA YAT

Prof. Dr. Meb ru re DE ĞER*

“Prof. Dr. Ali Haydar Bayat’ı size nasıl tanı ta bi li rim?” diye düşün düm. O, bir bilim insa nı na yakı şa cak, üstün özellik le ri olan bir insan dı. İlk aklı ma gelen dürüst lü ğü oldu. İnsan la rı incit me den gerçe ği söyle mek çok zor olma lı. O, bana göre, bu özelli ği ile öne çı kı yor du. Han gi bi lim da lın da olur sa ol sun, ken di si ne da nı şı la cak ka dar bil gi li ve ina nı lan çok az ki şi var dır. Prof. Dr. Ali Hay dar Ba yat iş te böy le bir ho cay dı, ken di si ne ve bil gi si ne ina nı - lan bir bi lim in sa nıy dı. Be nim hem Do çent lik ve hem de Pro fe sör lük jü rim de bu lun muş tu. Do çent lik sı na vım da, bana soru lan bir soru ya itiraz etti ği ni, böyle bir soru nun soru la ma ya ca ğı nı söyle me si ni asla unu ta mam. Onun çok iyi bir eş ve iyi bir ba ba ol du ğu nu da he pi miz bi li yo ruz. Eşi ni de kon gre le re geti rir di. Saygı değer eşi Nedi me Hanım da bizim le birlik te kongre yi izler ve çok zevk al dı ğı nı söy ler di. Ho ca, Ede bi ya tı da Ta rih ka dar iyi bi lir di. Bu ko nu da eser ler de ver di. Bir ko nu ya açık lık ge tir mek ve ya bir yön ver mek için, öz lü söz le ri çok kul la nır dı. Onun hiç ak lım dan çık ma yan öz lü sö zü “öf ke” hak kın da söy le di ği söz dür: “Öf ke ge lir göz kı za rır, öf ke ge çer yüz kı za rır”. İlk kez ken di sin den duy du ğum bu sö zü öy le bir an da söyle miş ti ki; ora da bu lu nan in san lar hem sa kin leş miş ve hem de du ru mu dü şün me ye baş la mış lar dı. Ali Hay dar Ho ca se ve cen ol du ğu ka dar, çev re sin de de çok se vi len bir ki şiy di. Bu nu bir anım la an lat mak is te rim: 2003 yı lın da Bur sa’da Tıp Eti ği ve Tıp Hu ku ku kon gre sin dey dik. Bir ak şam, Ulu dağ yo lun da “Anıt ağaç” olan bü yük çı na rın al tın da ye mek ye me ğe git tik. 10-12 ki şiy dik. O gün Ho ca’nın do ğum gü nü idi. Bu nu bi li yor duk. Ara mız da ya ra tı cı lı ğı ile ün le nen Doç. Dr. Ad nan Ataç or ta dan kay bol du. Bir sü re son ra, gar so nun üs tün de mum - lar ya nan, ama ne ol du ğu uzak tan bel li ol ma yan bir şey le bi ze doğ ru gel di ği ni gör dük. Ma - sa ya yak laş tık ça şe kil da ha be lir gin bir hal alı yor du ama yi ne de mum la rın üze ri ne di kil - di ği nes ne nin ne ol du ğu nu ma sa ya ko nul duk tan son ra an la dık. Bu nes ne, ke nar la rı süs lü, pas ta ya ben ze til miş, üs tü ne mum lar di kil miş, ya rım ke sil miş bir kar puz du. Evet, Ad nan Ataç, kar pu zun üze ri ne mum lar di ke rek Ali Hay dar Ho ca’nın do ğum gü nü nü kut lu yor du. Bu gü zel sür priz he pi mi zi bir an da hay ret ve mut lu lu ğa it miş ti. Al kış lar la ade ta yer ye rin - den oy nu yor du. Fo toğ raf lar çe kil di. Çok eğ le nil di. Ve bu ak şam, bu ruk bir anı ola rak bel lek- le ri miz de kal dı. Onun va kit siz ölü mü, bü tün çev re si ni ha yal kı rık lı ğı ve üzün tü ye boğ du. Gerçek bir bilim insa nı ve bir dostu yitir me nin üzüntü sü nü en deri nim de duyu yo rum.

* İs tan bul Üni ver si te si Cer rah pa şa Tıp Fa kül te si Emek li Öğ re tim Üye si, Prof. Dr.; meb ru re de ger@gma il.com.

YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 13

RAH MET Lİ HO CA MIZ PROF.DR. ALİ HAY DAR BA YAT’IN DERS ALI NA CAK BİR DAV RA NI ŞI*

İb ra him BA ŞA ĞA OĞ LU**

Tıp Eti ği ve Tıp Hu ku ku Der ne ği Bül te ni’nin Ocak 2006’da çı kan ilk sa yı sın da Der nek Baş ka nı Prof. Dr. Ay şe gül De mir han Er de mir Ho ca mı zın dör dün cü say fa da yer alan “Tıp Eti ği ve Tıp Hu ku ku Der ne ği’nin Amaç la rı Hak kın da” baş lık lı ya zı sı nın son pa rag ra fın da, der ne ği, gü ler yüz lü ve ile ti şi me açık bir ku ru luş ola rak ta nım la dık tan son ra “oluş tur du ğu her tar tış ma plat for mun da ka tı lım cı la rın ko nuş ma, tar tış ma is te ği ni bas kı la ya cak ki bir li li - ğin, an la yış sız lı ğın ve say gı sız lık la rın var ola ma ya ca ğı, etik ve hu kuk di sip lin le ri ne ya ra - şır bir at mos fer ya ra ta cak tır” ifa de le ri yer alı yor du. Bül te nin edi tör le rin den Doç. Dr. Arın Na mal da ay nı sa yı da ki “ Baş lar ken…” baş lık lı ya zı sı nın son la rı na doğ ru der ne ğin ki bir - li, hoş gö rü süz her tu tu mun kar şı sın da ola ca ğı nı vur gu lu yor du. İlk sa yı da ki bu sa tır la rı oku yun ca mem nu ni ye ti mi Sa yın Na mal ile pay la şıp, “iş te ar zu edi len, öz le nen er dem ler. Di le rim, çok az sa yı da olan mes lek taş la rı mız bun dan son ra pro - fes yo nel ola rak için de bu lun duk la rı or ta mın ge re ği ni ye ri ne ge ti rir ler ve gü zi de bir top lu - luk oluş tu ra rak ör nek olur lar” de miş tim. Fa kat ne ya zık ki bu nun böy le ol ma dı ğı nı ge çen za man gös ter di. Yi ne üzü le rek be lir te yim ki, bo yut la rı da her ge çen gün art mak ta. Öy le bir za man di li mi ne gir dik ki, in san lar da za ten ol ma sı ge re ken dü rüst lük, gü ve ni lir lik, yar dım - se ver lik, doğ ru luk, sa mi mi yet, gü ler yüz lü lük, ça lış kan lık, onur lu ol mak, ri ya kar ol ma ma, say gın lık gi bi bir çok özel lik bu gün fark lı al gı lan mak ta dır. Be ni şa şır tan da bu… Ni çin bu değer ler den uzaklaş tık? Niçin insan olma nın gere ği olan bu özellik le ri bir kena ra bıra kı yo ruz? Ge çen ler de ya zış ma dos yam dan bir ev ra kı arar ken rah met li Prof. Dr. Ali Hay dar Ho ca - mın gön der di ği 30.09.2003 ta rih li mek tu bu nu gör düm. Bu gün, asis tan la rın ho ca la rı na yap - ma dı ğı bu ör nek dav ra nı şı bel ki bi ri le ri miz ders alır dü şün ce siy le ka le me alı yo rum. Rah - met li Ho ca mız, ken di si ne dol dur ma sı için ver di ğim an ket for mu nu bı ra kın dol du ra ma dı ğı - nı, yol la ma yı ge cik tir di ği için ne ka dar üz gün ol du ğu nun ge rek çe si ni açık la ya rak şöy le be - lirt mek te dir: “Kon gre çan tam eli me ge çer geç mez ilk işim sa na ver di ğim sö zü ye ri ne ge - tir mek ol du. Bu gün kar go ile yol lu yo rum” di yor ve eli me geç ti ğin den emin ol mak için de “al dı ğın da be ni ha ber dar eder sen se vi ni rim” di yor du. Rah met li Ho cam la bir ara ya gel di ği miz de, za man za man top lan tı lar da kar şı laş tı ğı, şa - hit oldu ğu ya da kendi si ne akta rı lan bilgi ler den meslek taş la rı mı zın içinde bulun du ğu duru mu üzü le rek an la tır dı. İz mir’den bir top lan tı için İs tan bul’a gel di ği bir gün, Ana bi lim Da lı mız da yap tı ğı soh bet bu ko nu da ve ril miş bir ders ni te li ğin dey di. O ko nuş ma da bu lu nan ar ka daş la rım

* Bu yazı Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Derneği Bülteni Yıl:2, Sayı:4, Temmuz 2007, Sayfa: 8-9 da yayımlanmıştır. ** İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Deontoloji ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı, Prof. Dr.; ibasagaoglu @istanbul.edu.tr 14 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

bu nu çok net bir şe kil de ha tır la ya cak lar dır. ken di si ne en çok ih ti yaç duy du ğu muz bir Hoca mız bilim sel yeter li li ğe çok önem dö nem de er ken sa yı la bi le cek bir yaş ta ara - ve rir di. An cak, ki şi li ği hep bu nun üze rin de mız dan ay rıl dı. tu tar dı. Gör dü ğü ha ta lar da kır ma dan, in cit - Rah met le anı yor, ki şi li ği ni ör nek ala rak me den uya rır, yol gös te rir di. Ne ya zık ki, ye ni ku şak la ra ak tar ma yı gö rev sa yı yo rum. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 15

Ho ca mız Prof. Dr. A. Hay dar Ba yat’ın Ege Üni ver si te si Tıp Fa kül te sin de ki Ça lış ma Oda sı 23 Ma yıs 2000 - İZ MİR

Dr. İb ra him Ba şa ğa oğlu ve Dr. Ad nan Ataç’a ki ta bı nı im za lar ken (26.06.2003)

YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 17

İLİM ÂLE Mİ NİN VE TÜRK TIP TA Rİ Hİ CÂMİ ASI NIN ELÎM KAY BI Prof. Dr. ALİ HAY DAR BA YAT

Müjgân ÜÇER*

De ğer li bi lim ada mı, Prof. Dr. Ali Hay dar Ba yat, Türk tıp ta ri hi, bi lim ve kül tür ta ri hi - mi zin ya şa yan müs tes na şah si yet le rin den bi ri idi. 2006 yı lı nın 3 Ağus to su’nda elîm kay bı ile baş ta kıy met li eşi Ne di me Ha nı me fen di ve sev gi li ev lat la rı ol mak üze re mes lek taş la rı, dost - la rı, ar ka daş la rı ve öğ ren ci le riy le de rin bir acı ile sar sıl dık. Prof. Dr. Ali Hay dar Ba yat, tıp ta ri hi, bi lim ler ta ri hi, di van ede bi ya tı mız, söz lü kül tür ürün le ri miz, ta rihî anıt la rı mız, Türk sa nat ve folk lo ru ile il gi li ki tap lar ve ma ka le le ri ile ta nı dı ğı mız, çok ça lış kan bir bi lim ada mı, bir aka de mis yen idi. Va tan sev gi sin de, ça lış kan - lıkta ve üzerin de önemli durdu ğu konu lar bakı mın dan, hoca mız Ord. Prof. Dr. A. Süheyl Ün ver’in ta kip çi siy di. Öğ ren ci lik yıl la rın dan iti ba ren ta nı dı ğı ve ör nek al dı ğı Ord. Prof. Dr. A. Sü heyl Ün ver’in tel kin le ri ile tıp ta ri hi ala nı ya nın da Türk kül tür ve sa nat ko nu la rı na eğil miş, bu ko nu lar da ni ce eser ler ver miş ti. Ki tap la rın da yap tı ğı it haf tan, Prof. Dr. Fe ri dun Nâfiz Uz luk’tan da et ki len di ği ni ve ona kar şı da duy du ğu bü yük say gı yı, Tıp Ta ri hi (2003) ve Mür şid -Göz Has ta lık la rı- 2004) ad lı eser le rin de şöy le be lirt miş ti:

“Türk Tıp ve Kül tür Ta ri hi nin bü yük üstâdla rı Ord. Prof. Dr. Ah met Sü heyl Ün ver ve Prof. Dr. Fe ri dun Nâfiz Uz luk’un aziz ha tı ra la rı na…”

Dr. A.Hay dar Ba yat’ın ha yat çiz gi si 1941 yı lın da İz mir’de baş la dı. Or ta öğ re ni mi ni ve yük sek öğ re ni mi ni bu ra da yap tı. 1970 yı lın da gir di ği Ege Üni ver si te si 2. İç Has ta lık la rı Kür sü sü'nde, 1974'de İç Has ta lık la rı uz ma nı ol du. Son ra ay nı kli nik te baş asis tan ola rak ça lı- şır ken, 1976 yı lın da Tıp Ta ri hi ve De on to lo ji Kür sü sü'ne geç ti ve bu alan da ki ih ti sa sı nı 1978'de tamam la ya rak Tıp Tari hi ve Deon to lo ji uzma nı, 1979'da Doçent, 1988'de Profe sör ol du. Ege Üni ver si te si Tıp Fa kül te si Tıp Ta ri hi ve De on to lo ji Ana bi lim Da lı baş ka nı ola - rak gö re vi ni yü rüt tü. 1993-2002 yıl la rı ara sın da do kuz yıl Ege Üni ver si te si Dev let Türk Musi ki si Konser va tu arı Müdür lü ğü'nü Deon to lo ji Anabi lim Dalı Başkan lı ğı na ek olarak yü rüt müş tü. Do kuz Ey lül Üni ver si te si'nin ku ru luş yıl la rın da İla hi yat ve Gü zel Sa nat lar Fa kül te si Ge le nek sel Türk El Sa nat la rı bö lü mün de de gö rev almıştı.

Ha tı ra lar Ara sında

Dr. Ali Hay dar Ba yat’ı, ilk ola rak 1984 yı lın da ki Tür ko lo ji Kon gre si’nde ki teb li ği ile tanı dım. “Ay dı noğ lu İsa Bey Ca mii” ko nu sun da ki su nu mu na; “Ben dâhi li ye mü te has sı sı yım.

* [email protected] 18 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Mesle ği min dışın da meşga lem Türk kültü rü dür” sözle riy le başla dı ğı nı hatır lı yo rum. Bu sözle ri tanı yor dum, Aziz hocam Ord. Prof. Dr. A. Süheyl Ünver’in sözle riy di ve Dr. Ali Hay dar Be yin de ho ca mız dan feyz al dı ğı an la şı lı yor du. Dr. Ba yat, bu ko nuş ma sın da, Ay - dı noğ lu İsa Bey Ca mii ve mih ra bı ko nu sun da bir sa nat ta rih çi si ti tiz li ği için de bil gi ler ver - miş ve ya pı la cak ona rım la il gi li ola rak bel ge ler gös ter miş ti. Dr. Ali Hay dar Ba yat, Mil let le ra ra sı Türk Folk lor Kon gre le ri ne ve Türk Tıp Ta ri hi Kon - gre le ri ne, halk he kim li ği ve tıp ta ri hi ko nu la rın da teb liğ le ri ile ka tı lı yor du. Za man za man be nim de ka tıl dı ğım bu ilmî top lan tı lar da, ça lış ma la rı nı ya kın dan ta kip edi yor, kon gre so - nun da ki sos yal prog ram lar da eşi Ne di me Ha nım ile gö rü şü yor duk. 1996 yı lın da ki tıp ta ri hi kon gre si ka pa nış top lan tı sın da, bir çok üye miz, Si vas ve Div ri ği Da rüş şi fa la rı nı gör me dik - le ri ni ve şeh ri mi ze gel mek is te dik le ri ni söy le miş ler di. Bu ilmî ge zi yi ta lep eden le rin ba şın da ar ka da şı mız Dr. Ali Hay dar Ba yat da var dı. Div ri ği Ulu Ca mii ve Da rüş şi fa sı’nı gör me yi çok is ti yor du. “Si vas ve Div ri ği Da rüş şi fa la rı’nda ki İn san Fi gür le ri” üze rin de ça lı şı yor du. Türk Tıp Ta rih Ku ru mu ile bu ge zi yi ger çek leş tir dik ve 16 Ma yıs 1997 de Si vas’a ge len üye ler le ön ce Si vas Da rüş şi fa sı ve di ğer ta ri hi eser le ri gör dük ten son ra da Div ri ği’ye gitmiş tik. Üye le ri miz için son de re ce ya rar lı bir ge zi ol muş tu. Dr. Ali Haydar Bayat, Sivas’a ilk olarak 1966 yılın da mezu ni yet tezi konu su olan Sivas Da rüş şi fa sı için gel di ği ni söy le miş ti. Tıp tah si li sı ra sın da (1962-1968) il gi len me ye baş la - dığı Sivas Darüş şi fa sı onun mezu ni yet tezi idi. “Kuru lu şu nun 750 Yılın da Sivas Tıp Site si (1217-1967)”, Ege Üni ver si te si Tıp Fa kül te si, İz mir 1967, baş lık lı bu ça lış ma da, Sul tan I. İz zet tin Keykâvus’un tür be cep he si nin çi zi mi ni ken di si yap mış tı. Onu tıp ta ri hi ne yön len - di ren önem li bir baş lan gıç olan bu ça lış ma yı di ğer araş tır ma la rı iz le miş, ge çen kırk yıl için de, Si vas Da rüş şi fa sı ile il gi li yer li ya ban cı bü tün li te ra tü rü top la mış tı. Si vas Da rüş şi - fa sı vak fi ye si nin Türk çe çe vi ri si nin de tam met ni ni içi ne alan in ce le me si Türk Kül tü rü (S:333/1991) der gi sin de ya yın lan mış tı. Bu vak fi ye çok önem li idi, çün kü eli mi ze ula şan en eski darüş şi fa vakfi ye siy di ve Osmanlı darüş şi fa la rı da bu düzen le çalış mış lar dı. 1963 yılın da Sivas’ta ki göre vi me tayin edildi ğim zaman, hocam. Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver, bana Mimar Sedat Çetin taş’ın “Sivas Darüş şi fa sı” kita bı nı vere rek, bu âbide yi iyi ta nı ma mı ve onun ta mir saf ha la rı na ait fo toğ raf la rı ken di si ne gön der me mi is te miş ti. Si vas Be le di ye si ve be nim de yö ne tim ku ru lun da ol du ğum Si vas Anıt lar Der ne ği’nin ça lış ma la - rı ile 1963 yı lı nın ey lül ayın da Si vas Da rüş şi fa sı’nın et ra fı açıl dı. Da rüş şi fa nın bu ta ri he ait fotoğ raf la rı nı ve daha sonra da Vakıf lar Genel Müdür lü ğü’nün resto ras yo nu sıra sın da ki fo- toğraf la rı Ord. Prof. Dr. A. Süheyl Hoca’mı za yolla mış tım. Sivas Darüş şi fa sı dosyam da, bu lu nan bu fo toğ raf la rı nın bi rer kop ya la rı nı da Prof. Dr. Ali Hay dar Ba yat’a gön der miş tim. Dr. Ali Hay dar Ba yat, 16-18 Ha zi ran 2004 ta ri hin de Si vas ve Div ri ği’de ya pı lan VI II. Türk Tıp Ta ri hi Kon gre si’nde “Si vas ve Div ri ği Da rüş şi fa la rın da ki İn san Fi gür le ri” üze rin de su num yap mış ve ön ce den bas tır mış ol du ğu bu ça lış ma sı nın ba na ver di ği nüs ha sı na şöy le yaz mış tı: “25 yıl dır zih nin de bir prob lem ola rak du ran ko nu ya so nun da açık lık ge tir di ği mi dü şü nü yo rum.” Si vas’ta ya pı lan bu kon gre do la yı sıy la, eşi Ne di me Ha nım ile bir lik te evi - mizi teşrif etmiş ler, eşim ve ben bu ziya ret ten çok müte has sis olmuş tuk. Sivas Darüş şi fa sı YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 19

üze rin de ki ça lış ma la rı nı sür dü ren Dr. Ali Hay dar Ba yat, Kay se ri’de 2006 yı lın da ya pı la - cak IX. Türk Tıp Ta ri hi Kon gre si’nde Si vas Da rüş şi fa sı’nın bi lin me yen ki ta be le ri üze rin - de bir teb liğ ha zır la ya ca ğı nı söy le yin ce, bu bil di ri si ni, Si vas Va li li ği’nin 29 Ey lül-1 Ekim 2005 tari hin de Sivas’ta düzen le ye ce ği “Selçuk lu lar Döne min de Sivas” Sempoz yu mu’na ka tı la rak ma hal lin de sun ma sı nı is te miş tik. “Si vas Da rüş şi fa sı’nın Bi li nen ve Bi lin me yen Ki ta be le ri” üzerin de ki çalış ma sı için 2005 yılın da Sivas’a gelen Dr. Ali Haydar Bayat Bey ve eşim Doğan Üçer ile Sivas Darüş şi fa sı’na git tik. Sul tan I. İz zet tin Keykâvus’un tür be si nin bir anah ta rı da ben de ol du ğu için sul ta nın ve ya kın la rı nın da ka bir le ri ni zi ya ret et miş tik. “Sivas Darüş şi fa sı’nın Bili nen ve Bilin me yen Kita be le ri” konu sun da ki çalış ma sı nı, 29 Ey lül-1 Ekim-2005 ta rih le rin de Si vas’ta ya pı lan “Sel çuk lu lar Dö ne min de Si vas” Sem poz - yu mun da bil di ri ola rak su nan Dr. Ali Hay dar Ba yat’ın bu ko nuş ma sı il gi ile iz len miş ti. Onu va kit siz kay bı mız se be biy le, 2006 yı lın da ya yın la nan Sem poz yum ki ta bı nı gö re me - miş ti. Bu ki tap ta, bü tün sem poz yum üye le ri gi bi onun da bil di ri si, fo toğ raf la rı ve ay rı ca sem- poz yu mun ka pa nış top lan tı sın da yap tı ğı ko nuş ma sı yer alı yor. “Sel çuk lu lar Dö ne min de Si - vas Sem poz yu mu” ki ta bı Si vas İl Kül tür Mü dür lü ğü ta ra fın dan ai le si ne gön de ril miş ti. Dr. Ali Hay dar Bey’in çok de ğer li ve zen gin kü tüp ha ne si ni 1986 yı lın da İz mir’de top la- nan III. Mil let le ra ra sı Türk Folk lor Kon gre si ne ka tıl dı ğı mız da, eşim le be ni ev le ri ne da vet et- tik le rin de gör müş tük. Bu kü tüp ha ne ye, sev gi li Ne di me Ba yat Ha nım’ın eli nin değ di ği ne ka- dar da bel li olu yor du. Eşi ne maddî ve ma nevî ih ti ma mı nı esir ge me yen Ne di me Ha nım’ın, eşi nin ça lış ma ve araş tır ma la rın da hu zur or ta mı nı da ha zır la dı ğı an la şı lı yor du. O gün, ki tap - la rın de ğer bi lir el ler de ol ma sı nı, is te yen le rin ki tap lar dan ya rar lan ma la rı üze rin de ko nuş tuk. Ki tap ba ğı şı ko nu sun da dü şün ce le ri ni şöy le be lirt miş ti: “Ki tap la rı mı ba ğış la ma yı dü şün mü- yo rum. Gü nü gel di ğin de, ai lem ki tap la rı mı sat sın, is te yen ler ve ki ta bın de ğe ri ni bi len ler alır lar.” 15.3.2008 ta ri hin de yap tı ğı mız te le fon ko nuş ma mız da Ne di me Ba yat Ha nım; “bü tün maddî var lı ğı nı kü tüp ha ne si ne has re den eşi mer hum Dr. Ali Hay dar Ba yat’ın 30.000 ci va - rın da ki ta bı ve ar şi vin de de 700’den faz la ha cim li dos ya bu lun du ğu nu, ki tap la rın üç te bi ri ni eşinin görev yaptı ğı Ege Üniver si te si Tıp Fakül te si Tıp Tari hi ve Deon to lo ji Anabi lim Dalı’na ba ğış la ya ca ğı nı, ka lan ki tap la rı nı ve ar şi vi ni de eşi nin va si ye ti ge re ği sa tı şa çı kar dık la rı nı” söyle miş ti. Eser le rin de ho ca la rı nı, ai le si ni; ba ba sı Sü ley man Ba yat’ı, bir halk fi lo zo fu ola rak ni te - ledi ği anne si Asiye Bayat’ı, eşi Nedi me Bayat ve evlat la rı nı unutma yan Prof. Dr. Ali Haydar Ba yat, “Kitâbu’l-Mün te hab fî’t-Tıb” (2005) [İn ce le me-Me tin-Di zin-Sa de leş tir me-Tıp kı ba - sım] eseri ni, “İki gö züm ço cuk la rım Sel çuk ve Ye şim’e ” cüm le si ile it haf et miş ti. Ata türk Kül tür Mer ke zi ta ra fın dan ya yın la ya cak Oğuznâme ad lı ki ta bı nı da to ru nu De rin Ba yat’a it haf et miş ti. Dr. Ali Hay dar Bey’in ki tap la rı ve ya yın lan mış ma ka le le ri üze ri ne bu lu nan dai revî bir dam ga dik ka ti mi zi çek miş ti. 3 cm. ça pın da ki bu da ire nin dış hal ka sın da yi ne dai revî ola rak, PRO FE SÖR DOK TOR ALİ HAY DAR BA YAT ya zı lıy dı. An cak iç te ki da ire nin or ta sın daki ru mu zu an la ya ma dı ğı mız için bu nu ken di si ne sor muş tuk. “Men sup ol du ğum Ba yat Bo yu nun 20 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI dam ga sı” de miş ti. Bu ru mu zun et ra fın da dış hal ka nın al tın da yi ne da ire şek lin de di zil miş yıl dız lar var dı ki say dı ğı mız da 24 adet olan bu yıl dız la rın, 24 Oğuz Bo yu nu tem sil et ti ği ni an la mış tık. Kay se ri’de, 24-27 Ma yıs 2006 ta ri hin de top la nan IX. Türk Tıp Ta ri hi Kon gre si’ne “Ti re Ne cip pa şa Kü tüp ha ne si Tıbbî Yaz ma la rın dan İbn Ke mal’in Ke ma liy ye si” başlık lı araştır ma - sı ile katıl mış olan Dr. Ali Haydar Bayat’ın bu çalış ma sı kongre heye ti tara fın dan en iyi teb- liğ olarak seçil di. Necip pa şa Kütüp ha ne si’nde ince le di ği kitap lar arasın da ikisi Arapça, dör- dü Türk çe tıbbî ese ri ih ti va eden yaz ma yı gün yü zü ne çı karmak için yap tı ğı bu araş tır ma sın- da, bir çok kay nak ta yan lış lık la Şey hü lislâm İbn Ke mal’e (1468-1535) mal edi len Ke ma liy - ye ad lı risâle yi ta nıt mış, bu yan lış lı ğı dü zelt miş ve mü el li fi hak kın da ki bil gi ver miş ti. Kay se ri’de ki bu kon gre de, “Si vas Yö re si Tıbbî Folk lo run da Sağ lık ve Has ta lık Üze ri ne” ko nu lu bir teb liğ sun muş tum. Sağ lık ve ko ru yu cu he kim lik ba kı mın dan çok an lam lı ve ev ren- sel mesaj lar veren halk bilge li ği nin ürünle ri; atasöz le ri mi zi de içeren konuş mam dan sonra söz alanlar içinde Prof. Dr. Ali Haydar Bey de vardı. Atasöz le ri ile ilgi li çalış ma la rı mı ve mevcu - du kalma dı ğı için, “Ata lar Sö zü Yer de Kal maz” kita bı mın geniş le til miş baskı sı nın ne zaman yayın la na ca ğı nı soran Dr. Bayat’ın, dinle yi ci toplu lu ğu önünde çalış ma ve yayın la rım dan öv- güy le bah set me si, be ni son de re ce duy gu lan dır mış ve göz le rim den yaş ak ma sı na yol aç mış tı. O gün söyle di ği “Çalış ma la rı nız la, kültü rü mü ze yaptı ğı nız hizmet ler ilerde çok iyi anla şı la - cak tır.” şek lin de ki ka dir şi nas söz le ri onun kül tü rü mü ze, di li mi ze ve ta ri hi mi ze olan sev gi, say gı ve bağlı lı ğın dan kaynak la nı yor du. Merhum Dr. Ali Haydar Bey, hiç bir maddî beklen ti içinde olma dan, üste lik türlü türlü engel ler le müca de le ederek millî kültü rü mü ze, tarih ve edebi ya tı mı za hizmet için ilmî araştır ma ve yayın lar yapan gayret li ilim adamıy dı. Bu alanda çalı şan la ra da sami mi ilti fat la rı nı esirge mez, böyle ce onla rı teşvik de etmiş olurdu. Bu kongre de, genç bir araştır ma cı nın, konuş ma sın da, bazı Türkçe keli me le ri ve yaban - cı dil de özel isim le ri yan lış te laf fuz et me si üze ri ne, öğ ren ci yi ye tiş ti ren ho ca nın, ko nuş ma met ni ni ön ce ken di si nin din le me si ve onun ça lış ma sı na bil gi ola rak kat kı da bu lun mak tan baş ka, te laf fuz yan lış la rı nı da dü zelt me si ge rek ti ği ni söy le miş ti. Kayse ri’de ki kongre de 26 Mayıs akşam yeme ğin de, Prof. Dr. Ayten Altın taş, Prof. Dr. Ali Haydar Bayat, eşi Nedi me Bayat, Prof. Dr. İsma il Yakıt ve eşim Doğan Üçer aynı ma - sa da idik. Dr. Ay ten Ha nım ile bir lik te, Dr. A.Hay dar Bayat ve Dr. İs ma il Ya kıt Bey le rin bil ge lik da ğar la rın dan gü zel söz ler kay det tik. Biz ya zar ken, Dr. Ba yat, bil di ği ve bir dos - ya da top la dı ğı bil ge lik söz le ri ni, iler de bir ki tap ha lin de ya yın la ya ca ğı nı söy le miş ti. “Bâkî kalan bu kubbe de bir hoş sadâ” misa li, Prof. Dr. Ali Haydar Bey’in söyle dik le rin den def - te ri me şun la rı yaz mı şım:

- Sükûtu pek seve rim gönlü mün neşi de si dir Sükût bence Hüdâ’nın duyul ma yan sesi dir

- Ara dım dehr için de bir âkil Bu la maz sın be hey de li, de di ler YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 21

-Avam al kış la dık ça be ğe nir 4. Ağus tos 2006 da Ni lü fer Gök çe’den, Ha vas be ğen dik çe al kış lar er te si gü nü de Türk Tıp Ta ri hi Ku ru mu Baş ka nı Prof. Dr. Ay şe gül De mir han Er de - - Aşk başta karar ederse, akıl baştan mir’den elîm ha be rin ile ti si ni ve mer hum firâr eder. Dr. Ba yat’ın ai le si ne ve Türk tıp ta ri hi ca - mi ası na baş sağ lı ğı me sa jı nı al mış tık. Ne di - -Et-tekrârü ah sen ve lev kâne yüz sek - me Ba yat Ha nı mı, ta zi ye için ara dı ğım da sen (Gü zel bir şe yin tek ra rı pek gü zel dir eşi nin hiç bir şikâye ti ol ma dı ğı nı, âni bir ra - yüz sek sen ke re ol sa da...) hat sız lık so nun da ve fat et ti ği ni söy le miş ti. Öm rü nün ve za ma nı nın de ğe ri ni bi len kar - -Hekim; hakîm, müstakîm, emin, metin, deşi miz Dr. Ali Haydar Bayat durma dan mekîn ol ma lı. ça lış tı ve ça lı şı yor du da. Ya pa cak çok iş le ri, bi ti ri le cek ki tap la rı ve ma ka le le ri var dı… Kayse ri’de ki IX. Türk Tıp Tari hi Kon- Cis manî ha ya tı so na er se de te lif et ti ği ki - gresi Prof. Dr. Ali Haydar Beyi son görme - tap la rı, ma ka le le ri, ye tiş tir di ği öğ ren ci le ri, miz olacak mış. Kongre nin son günü 27 Ma- yar dım se ver li ği ve pay laş tı ğı bil gi ler le ilim yıs 2006 tari hin de yapı lan gezi de, Mimar âle mi miz de ya şa ma ya de vam edi yor. Çün - Sinan’ın köyü Ağırnas'a, daha sonra Erci - kü hik met er ba bı nın de di ği gi bi; ese ri olan yes Dağı’na gitmiş tik. Otobüs le geldi ği miz öl mez. yerde tele fe ri ğe bine rek daha 2500 m. kadar Prof. Dr. Ali Hay dar Ba yat’a, Cenâb-ı yük sek li ğe çık tık. Prof. Dr. Nil Sa rı, Prof. Hak’tan rah met di lek le ri miz le, ha tı ra sı nı Dr. Ayten Altın taş ve Nedi me Bayat Hanım ta ziz edi yor, eşi ve ev lat la rı na, ya kın la rı na, ile bera ber ve birçok üyele ri miz le bu yolcu - dost ve meslek taş la rı na, öğren ci le ri ne bu luğa katıl mış tık. Ancak, Dr. Ali Haydar Bey ve si le ile tek rar ta zi yet le ri mi zi ile ti yo ruz. katıl ma mış, mola yerin de kalmış tı. Kongre Ru hu şâd ol sun. sonun da dost ve arka daş la rı mız la veda laş - tıktan sonra Kayse ri’den ayrıl dık. Si vas /15 Mart 2008

YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 23

Prof. Dr. ALİ HAY DAR BA YAT

Gür sel OR TUĞ*

1980 yılı nın ilk ayla rı idi. Ben o sıra da, Anka ra Üniver si te si Tıp Fakül te si Anato mi Kür- süsü'nde doçent olarak görev yapı yor dum. Lise yılla rın dan beri gelen tarih, edebi yat ve özel lik le es ki Türk ta ri hi ko nu la rı ile ya kın dan il gi len mem ne de ni ile, bu de fa Tıp Ta ri hi Bi lim Da lı'na yö nel miş tim. Bu ko nu da “ba na bir şey ler öğ re te cek” ho ca ve/ve ya ho ca lar ara ma ya baş la mış tım. O za ma na ka dar sa de ce gı ya bın dan ta nı dı ğım ve ya zı la rın dan, fik ri ve ru hi ya pı ba kı mın dan ken di me ya kın his set ti ğim Dr. Ali Hay dar Ba yat'a bir mek tup ya - za rak yar dım la rı nı ve yol gös ter me si ni is tir ham et tim. Mek tu bum da; Dr. Ba yat'ı ken dim den ol duk ça bü yük bir ho ca ola rak dü şün müş ve bu na gö re ifa de ler kul lan mış ol ma lı yım ki, ba na gelen ceva bi mektup ta “kendi si nin de benim yaşla rı ma yakın genç yaşta bir öğre tim üyesi oldu ğu nu; beni bu vesi le ile tanı dı ğı na memnun oldu ğu nu, eğer imkan lar sağla na bi lir ise bu konu da yeni bir dokto ra çalış ma sı yapmam için elinden gelen bütün yardım la rı yapa ca ğı nı” belir ten fevka la de güzel, umutlan dı rı cı ve teşvik edici bir mektup aldım. “Tıp Tari hi” ile ilgi li, Anka ra'da pek çok merkez ve tanın mış hoca lar oldu ğu halde, neden İzmir gibi olduk ça uzak bir mer kez de ki ho ca dan yar dım ve yön len dir me ta lep edi yor dum, bu nu ben de an la mı yo rum. Yuka rı da da belirt ti ğim gibi, o zama na kadar sade ce yazı la rın dan tanı dı ğım ve kendi me yakın hisset ti ğim için olma lıy dı. Dr. Ba yat ile ilk iliş ki le ri miz bu şe kil de baş la mış, za man lı ve ya za man sız İz mir’e her gi di şim de zi ya ret le rim ile da ha dost ve kar deş iliş ki si ne gir miş ti. Ana to mi'nin ya nı sı ra, Tıp Ta ri hi ve De on to lo ji Bi lim Da lın da ikin ci bir bi lim dok to ra sı yap ma is te ğim, da ha son - ra Sayın Prof. Dr. Arslan Terzi oğ lu’nun yöne ti min de haya ta geçmiş, ancak daha sonra la rı An ka ra Üni ver si te si’nde Prof. Dr. Eriş Asil Be yin yön len dir me ve bi lim sel kat kı la rı ile ta mam lan mış tır. Tıp Ta ri hin de ki dok to ra dan son ra, fır sat bul du ğum her du rum da bu ca mi - anın de ğer li bi lim adam la rı nın ya nın da bu lun ma ya gay ret et tim ve ta bii ki bu ara da Prof. Dr. Ali Hay dar Ba yat ile iliş ki le rim zi ya de si ile art tı. Ni te kim, dok to ra ça lış ma la rım da Prof. Ali Hay dar Ba yat’ın il gi si, yön len dir me si, dost luk ve kar deş li ği de çok ay rı yer tu tar. Dr. Ba yat, fev ka la de na zik, bü yük bo yut lu dü şü nen, me se le le rin de tay la rı na inen, araş tır - maktan ve doğru yu bulmak tan yorul ma yan bir bilim adamı idi. Tıp tari hi ile birlik te, Türk kül- türü, folklo ru, genel tari hi, sanat ve edebi yat tari hi ile de yakın dan ilgi len, çok değer li çalış - malar yayın la mış tır. Sahi bi oldu ğu “Bayat” soya dı nı çok sever ve gurur la nere den geldi ği ni kaynak la rı na inerek açıklar dı. Hatta bunun için özel bir damga da yaptır mış tı ve çoğu zaman mektup la rın da bu damga yı da kulla nır dı (Bk.l). Sovyet Rusya Komü nist döne mi nin yıkı lı şı - nın aka bin de, has re ti ni duy du ğu ve gör mek için de vam lı di lin den dü şür me di ği, ken di ifa de si ile “Türk Elle ri”ni gezmiş, gördük le ri ni fevka la de içten duygu lar ile bizle re aktar mış tı.

* Es ki şe hir Os man ga zi Üni ver si te si Tıp Fa kül te si Ana to mi Ana bi lim Da lı, Prof. Dr.; gor [email protected] 24 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Ken di si ne yö ne len he men her ke se elin den gel di ğin ce yar dım cı olan ve yön len di ren, Bi lim Ada mı hü vi ye ti nin en gü zel ör nek le ri ni ve ren bir ki şi ola rak bel le ğim de çok özel bir ye re sa hip tir. Bil di ğim ka da rı ile; men su bu bu lun du ğu bi lim da lı nın bü tün üye le ri ile fev ka la de gü zel iliş ki le ri olan, üre ti ci ve yo rul mak bil me yen bir ki şi li ği var dı. Eğer pek bü yük me - se le si yok ise, he men bü tün Tıp Ta ri hi Kon gre le ri ne ka tı lır, şah si ye ti ve bi lim sel muh te va - sı ile bir çe kim mer ke zi olur du. Prof Ba yat ile; da ha son ra ki yıl lar da gü zel ya zış ma la rı mız ol muş tur. Çok gü zel, in sa nı de fa lar ca oku ma ya zor la yan ve ay nı za man da be lir li bil gi ler ak ta ran ya zı lar ola rak ha zır - lan mış mek tup la rı, ta ra fı mı za ve ril miş de ğer li he di ye ler ola rak ka bul edil mek te dir. (Bk. 2,3). Dost ve kar deş Prof. Dr. Ali Hay dar Ba yat, has ret le ha tır la nan ki şi ola rak gön lü müz de her za man ye ri ni mu ha fa za ede cek tir. Aziz ha tı ra sı na kal bi say gı lar ile…

Re sim 1 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 25

Re sim 2 26 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Re sim 3 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 27

SA DE CE TIP TA Rİ Hİ ALA NI NA DE ĞİL, TÜRK MİL Lİ YET Çİ Lİ Ğİ NE KAT KI LA RIN DAN DO LA YI DA HO CA MI SAY GIY LA ANI YO RUM

Nü ket ÖR NEK BÜ KEN*

De mok ri tos gü le rek çı kar mış her sa bah evin den bu yüz den ona “gü len fi lo zof” der ler - miş, He rak le itos ise ağ la ya rak baş lar mış ye ni gü ne ona da “ağ la yan fi lo zof” adı nı tak mış - lar. Şim di “el bet te gül mek ağ la mak tan yeğ dir” der ken işin as lın da ter si ne dön dü ğü nü de gör mek ge re kir. İlk ba kış ta gü len in sa nı mut lu ve iyim ser, ağ la ya nı ise mut suz ve ka ram - sar say mak müm kün se de, ger çek te “gü len fi lo zof” ka ram sar olan dı. İn san lık tan umu du nu kes miş ve işi gül me ye vur muş tu bel ki de… He rak le itos ise, in san ve top lum ko nu sun da iyim ser li ği ni ko ru du ğun dan “ni ye ha la bu kö tü lük, bu dar ka fa lı lık” der gi bi ağ la mak ta ve inan dı ğı de ği şi min ge cik ti ği ne üzül mek te dir bel ki de… İş te Ba na gö re Ali Hay dar Ho ca da He rak le itos gi biy di as lın da; düş gü cü nü ve ey lem gü cü nü yi tir me miş ama yü zü ne ya şan mış lık la rın izi çök müş… İn san sev gi si ni ve özel lik le Yurt sev gi si ni ko ru ma yı her şe ye rağ men ba şar mış… Ali Hay dar Ba yat Ho ca ba na ne den “gül me yen fi lo zo fu” ha tır lat tı, çün kü O’nu ilk ta - nı yı şım bir kon gre de yap tı ğım ve be nim için ilk olan su nuş son ra sı, be ni ol duk ça kor ku tan tep ki si ne de niy le ol muş tu. Evet, O’nu dok to ra eği ti mi min ilk yı lın da ta nı dım, tıp eti ği ve bi yo etik le il gi li su nuş la rı mı zı sev gi li Ya man ho ca mın ver di ği ce sa ret le, he nüz aka de mik ha ya tı mı zın en ba şın da ve “ca hil ce sa re ti” ile ama bü yük bir öz gü ven le ya par ken… Or gan ak ta rım la rın da Be yin Ölü mü ile il gi liy di su nu şum ve Ali Hay dar Ho ca kı za rak “ha di ca nım siz de ne ya ni anen cep ha lic (bey ni ol ma yan) be bek le ri de mi bu amaç la kul la na lım o za man” de miş ti. Ben de “el bet te” ce va bı nı ve re rek onu iyi ce kız dır mış tım. Bu nun ilk ile ti şi mi miz ol ma sı, O’na kar şı hep bir çe kin gen lik duy ma ma ne den ol du, ta ki do çent lik sı na vı na ha - zırlan ma süre ci başla ya na kadar… Ali Hay dar Ho ca Do çent lik Jü rim dey di ve Jü ri üye le ri nin ya yın la rı nı to par la ma ya ve da ha son ra oku ma ya baş la dı ğım da ken di ken di me de dim ki “Bu Ho ca yı ta nı mak ta ne den bu ka dar geç kal dın?” Ali Hay dar Ho ca sa de ce Tıp Ta ri hi açı sın dan de ğil, Türk ulus çu lu ğu açı sın dan da sa yı sız eser ler ver miş bir he kim, ta rih çi, araş tır ma cı ve ar ke olog du. Ab lam ve eniş tem bir ar ke olog ola rak O’nu ve eser le ri ni ya kın dan ta kip et mek tey di ler ve Ho ca mı ben den da ha iyi ta nı mak tay dı lar. Doğ ru su hem ken di me kız mış hem de bi raz utan mış tım. Bun da bel ki tıp ta ri hi ça lış ma la rı na uzak du ru şu mu zun da et ki si var dı. Tıp ta ri hi oku ma ça lış ma la rım O’nun ya yın la rı ile ye ni den baş la dı. Doğ ru bi li nen yan - lış la rı ken di mil li yet çi lik an la yı şıy la ve ken di si ne has üs lu buy la an lat tı ğı ki mi bö lüm ler le, Tıp Ta ri hi ki ta bı nı bü yük bir ke yif le oku du ğu mu ha tır lı yo rum.

* Ha cet te pe Üni ver si te si Tıp Fa kül te si Tıp Ta ri hi ve Etik Ana bi lim Da lı, Doç. Dr.; bu ken@ha cet te pe.edu.tr 28 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Ge niş in san kay nak la rın dan ya rar lan ma yı bil me yen ulus lar, her şe yi en iyi bi çim de ge - liş miş ül ke le rin ya pa ca ğı ka nı sın da dır lar; ya pı lan la ra, ya ra tı lan la ra öy kü ne rek ge çi rir ler ömür le ri ni. Ağız lar da on la rın şar kı la rı do la şır, be yin ler de on la rın dü şün ce le ri do la şır. Güç - le ri nin yet ti ği ulus la rı ken di kül tür le riy le boğ mak is te yen em per ya list gö rüş ler ger çek ten gün cel li ği ni yi tir di mi, yok sa çok kül tür lü lük, çok ulus lu luk adı al tın da ve kü re sel leş me ile yapıl mak iste nen le ay nı şey mi? Evet bu na kar şı dur ma nın yo lu bi raz da ül kü cü mil li yet - çi lik ten, Türk mil li yet çi li ğin den geç mez mi? Bu gö rüş ler le eser le ri ni ka le me alan Ho ca mı şim di sa nı rım da ha iyi an lı yo rum. Doçent lik sına vı O’nun varlı ğıy la keyif li bir bilim sel süreç olmuş tu benim için. Sanı rım ilk kez bu sınav da jüri görüş le ri kapa lı oyla ma ile yapıl dı ve bundan sonra ki sınav lar açısın dan da uy gu la na bi le cek adil bir yön tem be lir len miş ol du. Do çent ol du ğu mu O’nun ağ zın dan öğren dim ve cübbem de O’nun tara fın dan giydi ril di. Çok mutlu oldu ğum ve gurur lan dı ğım bir andı. Da ha son ra ki hiç bir et kin lik te de ya nın dan ay rıl ma dım, böy le ce sev gi li eşi ni de ta nı ma fır sa tım ol du. Top lan tı lar da O’nu hiç yal nız bı rak ma yan ve On suz top lan tı lar da da biz le ri on suz bı rak ma yan sev gi li eşi ni... Evet, yazı mın başı na geri döner sem mutlu luk ve iyimser lik bencil duygu lar la coşmak de- ğil dir, bi rey sel bir duy gu, bir tat de ğil dir. Ge nel mut lu luk yı ğın la rın sos yal ya pı sı nı dü zelt mek le, ada let siz li ği, hak sız lı ğı, ben cil li ği or ta dan kal dır mak la olur. Bir gü le ne kar şı bin ağ la yan, bir kar nı do ya na kar şı bin aç ka lan, bir umut lu ya kar şı bin umut suz… Böy le bir or tam da tek ki şi is te di ği ka dar “gü len fi lo zof” ol sun. Ben den se lam ol sun “ağ la yan fi lo zof la ra” ve sev gi li Ho ca ma... Ye ri cen net ol sun... AZERBAYCAN İLİMLER AKADEMİSİ EL YAZMALARI ENSTİTÜSÜ TIBBİ YAZMALAR KOLEKSİYONU

Ali Haydar BAYAT*

Azerbaijan Medical Manuscripts Collection

There are about 600 medical books in the manuscripts collection of Institute of Manuscripts of Azerbaijan Sciences Academy. About 80 of them are Turkish, more than 80 are Arabic, and others are Persian. 167 Turkish-Arabic-Persian books from this collection is being presented as a list. Key Words: Medical manuscripts, Azerbaijan

Gİ RİŞ ve “Ay rı lık”, “Has ret” ve “Sab ret gö nül bir gün olur bu has ret bi ter” gi bi şar kı lar la gö - Ba tı Türk lü ğü nün ana un sur la rı olan nül dün ya la rını besleme ye çalış mış lar dır. Oğuz la rın ya şa dık la rı coğ raf ya ve top lum - 1980’li yıl la rın son la rı na doğ ru Türk lar, ay nı un su run bi rer par ça sı ol ma la rın - Dünya sı nın büyük bir kısmı nı egemen li ği dan dola yı, her za man il gi alan la rım dan bi - al tın da tu tan S.S.C.B.’de mey da na ge len rini oluşturmuş tur. Ancak bu coğraf ya da, gelişme ler sıra sın da, Mosko va Üniver si te si Tür ki ye Türk le ri dı şın da ki Türk top lu luk la - Türk Di li ve Ede bi ya tı öğ re tim üye le rin den rı bir sü re baş ka mil let le rin ege men li ği al - Prof. Dr. To fik Me li kof’un Ege Üni ver si - tın da ya şa dık-la rın dan, kül tü rel mü na se - tesi ni zi ya re ti sı ra sın da, Tıp Fa kül te sin de bet le ri mi zi de vam et tir mek te bü yük zor - deka nı mız la soh bet eder ken bir ve si ley le, luklar yaşan mış tır. Bunun sonu cu olarak de kanın be ni soh bet le ri ne ça ğır ma la rı be nim gi bi Tür ki ye coğraf ya sı dı şın da ya - üze ri ne, kı sa bir za man son ra be nim için şa yan Türk top lu luk la rı na gö nül ba ğı nı de - S.S.C.B. kapı la rı nın açıla ca ğı bir fırsat vam et ti ren ler, uzun bir sü re ki tabî bil gi ler doğ muş tu.

* Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Deontoloji Anabilim Dalı, Bornova/İzmir, Prof.Dr.; [email protected]

29 30 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Sey yid Mehmed [Emîr Çele bi], Enmûze cü’t-Tıbb [Türk çe]’dan.

Soh bet sı ra sın da Me li kof, biz le rin Türk kısa za-manda, hemen herke sin tanı dı ğı ve dünya sıy la ilişki le ri mi zin kısır lı ğın dan Türki ye hasre ti ni bizde gider mek iste di ği şikâyet eder ken, ben öm rüm bo yun ca en bir sev gi se li ya şa dık. Ha ya tı mın duy gu do lu bü yük hayâli min, bir gün baş ta Azer bay can bu günlerin de kurdu ğu muz yüzler ce mü- ol mak üze re bu top rak la rı zi ya ret ol du ğu nu nev ver le dostluk lar gün den gü ne ar ta rak de - söyle-miş tim. Şimdi aziz dostum olan To fik vam etti ve bugün en az anava ta nım da ki Meli kof, be ni en kı sa za man da Azer bay - dostla rım kadar sıkı ilişki ler kurdu ğu muz can’a da vet et ti re ce ği nin sö zü nü ver miş ti. bir dost ve kar deş hal ka sı ku rul muş ol du. 1989 yı lı nın ilk ba ha rın da, Ba ku’dan 1989 Eylül ayı boyun ca Ka zak, Gen ce, Prof. Dr. Na dir Ve da noğ lu’nun da ve ti Şe ki, Ku ba, Len ke ran, As ta ra gi bi Azer - üzeri ne, eşim le bir lik te Azer bay can’a git me baycan’ın önemli şehir le ri ni geze rek, göre - imkânımız doğdu. O günler de Sovyet ler de rek tanı ma ğa çalış tı ğı mız bir ay zarfın da, yaşanan deği şim sancı la rı nın yaşan dı ğı bir baş ta Azer bay can Türk lü ğü nün Tür ki ye’ye dönemde gitti ği miz Azerbay can’da bir ay kar şı duy du ğu ina nıl maz sev gi si ni, Halk boyunca, “Tür ki ye’den gel miş aziz bir ko - Cep he si hare ke ti nin, Aza lık Mey da nı’nın da nak” olarak radyo da, tele viz yon da, üniver - yakla şık bir milyon kişi nin katıl dı ğı miting - site ve bazı hasta ne ler de konuş ma la rı mız la leri ni, boş mağa za la rı, bir laha na almak için YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 31

Muham med Mü’min [Seyyid Mîr], Tuhfe tü’l-Mü’minîn [Fars ça]’den sıra bekleyen yüzler ce metre lik kuyruk la rı Azer bay can’ın kül tür ha ya tı nın mer ke zi göz le mek imkânı nı bul duk. Bü tün bu yok - olan Bakû’da ilk gör mek is te di ğim ku rum- lukla ra karşılık tele viz yon da ki sohbet le ri miz lar dan bi ri El Yazma la rı Fond’u (El Yaz - sebe biy le bizi tanı yan la rın yolda cebi mi ze mala rı Ens ti tü sü) idi. Bu ra yı ilk zi ya re tim - para koymak iste me le ri, çay içerken bize li- de ens ti tü nün ba şın da, bir sü re son ra “rah - mon ikram edenle ri, metro ya biner ken para mete giden”, Ci han gir Kah ra ma nof var idi. almak isteme yen memur la rı, evle ri ne yeme - Daha sonra ki yıllar da müte ad dit kere ler ğe da vet eden ler, şah sı mız da Tür ki ye’ye zi ya ret lerim sı ra sın da tıbbî yaz ma lar ko nu - duyduk la rı sevgi yi ifade etmek isti yor lar dı. sun da yardım cı olan bu muh te rem zâtı rah - Dil proble mi nin yaşan ma dı ğı Azer- met le anıyorum. baycan’da üniver si te ve hasta ne ler de Azer- Geçmiş te ve günü müz de Türki ye-Azer - baycan Türkle ri ni, reji min “dilen ci ler ülke si” bay can bir lik te li ği ni bil me yen, bil mek is te - olarak tanıt tı ğı Türki ye’nin istek le ri üzeri ne me yen ka fa la ra an lat mak ama cıy la, Azer- bilgi len di rir ken, bir yandan da onla rın bi- bay can se ya hat le ri dö nüş le rin de ver di ğim rikimle ri ni öğren me ğe çalı şı yor dum. kon fe rans lar la ya şa dık la rı mı, ka le mim le de

* Bu ça lış ma la rı ma ör nek ola rak, Şirvânlı Mu ham med b. Mahmûd (XV, yy) ve Hü se yinzâde Ali Be yi (XX yy) eser le riy le bir lik te gün ışı ğı na çı kar tan ki tap la rım ve ri le bi lir. 32 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Murta za Kulu Şamlu, Hır ka [Farsça], No B 812/11734,

Hasan ibn Rızâ Şirvânî, Sirâcü’t-Tıbb [Farsça], No B 559/2394-II, YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 33 yap tı ğım ya yın lar la* kül tür bir li ği mi zi gös- 38 Türkçe yazma arasın da Osman lı terme ğe çalı şı yor dum. Bu gezi le ri min amaç- coğ-raf ya sın da ya zıl mış, Nidâî’nin Menâ- la rın dan bi ri de Azer bay can’da ki Türk- fiu’n-Nâs’ı, Emîr Çe le bi’nin Enmûze - İslâm tıbbî yaz ma la rı nı tes pit et mek ti. Her cü’t-Tıbb’ı, Nuh Efendi ’nin Ak ra ba din’i, gi di şimde fır sat bul duk ça der le me ye ça lış - Bur sa lı Ali Münşî’ nin Risâle-i Padzehr tığım bu yazma lar konu sun da yayım lan mış Hülâsa tü’l-Ebdân’ı; Hayâtizâde Mus ta fa maka le le ri de tespit etme ye çalış tım. Bu gün- Feyzî’nin Resâilü’l-Müş fiy ye fî Emrâzi’l- ler de der ledik le ri mi ya yım la ma yı ka rar laş - Müş ki le’si sa yı la bi lir. tır mış ken, 12-14 Ma yıs 2006’da Ba ku’da Bunlar dan örnek olarak 42’i Türkçe, ya pı la cak Tıp Ta ri hi Kon gre si’nin ana ko nu - 45’i Arap ça ve 80’si Fars ça ol mak üze re ların dan biri, Orta çağ Tıp Yazma la rı olma sı top lam 167 yaz ma nın kün ye si ni bir lis te dola yı sıy la, toplan tı sonra sı neşret me ğe ka- halin de sunuyo ruz. rar vermiş ve yayı nı erte le miş tim. İyi ki bu ka ra rı ver mişim. Çün kü kon gre yi dü zen le - BİBLİ YOG RAF YA yen aziz dostum, Prof. Dr. Fa rid Alek ber li, kongre için hazır la dı ğı kita bın da, Azerbay - • ALEKBER Lİ Farid, Medi cal Manus cripts of Azerbay can, Haydar Aliyev Foun da ti on, can İlim ler Aka de mi si El Yaz ma la rı Ens ti tü - Ba ku 2006, pp. 29-41. sü’nde bu lunan Arap ça-Fars ça-Türk çe yaz - • ALEK BE ROV Fa rid: “Or ta Asr lar Azer bay - ma tıp kitap ları nı konu edinen bir bölüm ek- ca nın da Şöh ret Yap mış Tıbb El-yaz ma la rı”, lemiş ti. Aşağıda verdi ği miz liste, Azerbay - Or ta Asr Me de ni ye ti Ta ri hi Prob lem le ri, III. Res pub li ca Elmî-Na zarî Kon fe ran sı - can’da, yazma eserle rin koru ma altı na alındı - nın Me te ri al la rı, Azer bay can Elm ler Aka - ğı Baku’da ki El Yaz ma la rı Fon du’nda ki de mi ya sı El yaz ma lar İnsti tü sü, Ör nek Neş ri - tıbbî el yazma la rı-nın dökü mü dür. ya tı, Ba ku 1992, s. 1920. Bakû, İlim ler Aka de mi si El Yaz ma la rı • SADI KO VA Nergis: “Azer bay can di lin de Ens ti tü sü’nde ki tıbbî yaz ma la rın sa yı sı Tıbb-ı Ebdân’ın El yaz ma sı”, El yaz ma lar Ha zi ne sin de (Eser ler), C. III, Azer bay can 600 ci va rın da olup, 80’e ya kı nı Türk çe, SSR Elm ler Aka de mi ya sı, Elm Neş ri yat, Ba - 80’den bi raz faz la sı Arap ça, ka lan la rı da ku 1972, s. 104-105. Fars ça dır. • İBRA Hİ MOV Ağame mi: “Halg Teba be ti ne Fars ça yaz ma lar dan, Mu ham med Mü’ Aid Elyaz ma la rı”, Elyaz ma lar Hazi ne sin de min’in, Tuh fe tü’l-Mü?minîn’i Arap ça (Eserler), C. III, Azerbay can SSR Elmler Aka- demi ya sı, Elm Neşri yat, Baku 1972, s. 5-12. yaz ma lar ara sın da İbn Sînâ’nın Kanûnı • İB RA Hİ MOV Ağa me mi: “Tıbba Aid Ba?zı El- fi’t-Tıbb’ının, Zehrâvî’nin Tasrîf’inin, yaz ma la rı Hag gın da”, El yaz ma lar Hazi ne sin de Cürcânî’nin Za hi re-i Hva rezmşâhî’sinin (Eser ler), C. II, Azer bay can SSR Elm ler Aka - nüs ha la rı önem li sa yı la bi lir. de mi ya sı, Elm Neş ri yat, Ba ku 1963, s.18-32.

* Her ne ka dar Fa rid Alek be ri li, Me di cal Ma nus cripts of Azer bay can, Hey dar Ali yev Fo un da ti on, Ba ku 2006, p. 77’de bu ese ri Re sa ilü’l-Müş fiy ye fî Emrâzi’l-Müş ki le ola rak zik ret miş ve ilk say fa sı nın fo toğ ra fı nı ver mi şe de, me tin Ebul feyz Mus ta fa’nın (Mus ta fa b. Meh med b. Ah med el-tabîb) Risâle-i Fey ziy ye fî Lu ga ti’t-Tıb biy ye’sin gi- ri şi nin bi re bir kar şı lı ğı-dır. Do la yı sıy la bu eser Ebul feyz Mus ta fa’nın biz de de yan lış lık la Ha ya tizâde’ye mal edi len Risâle-i Fey ziy le fî Lu ga ti’t-Tıb biy ye’si dir. [Bk. M. Be di zel Z. Ay dın, “XVI II. Yüz yı la Ait Türk çe Müf re dat Kitap - la rı ve Türk Tıp Ta ri hin de ki Ye ri”, Tıp Ta ri hi Araş tır ma la rı, S. 7, İs tan bul 1998, s. 97. 34 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

AZER BAY CAN İLİM LER 21. Haya tizâde Musta fa Feyzi, , Resa ilü’l- AKA DE Mİ Sİ Müş fiy ye fî Emrâzi’l-Müş ki le [Türk çe], ? EL YAZ MA LA RI ENS Tİ TÜ SÜ C 529/22584-I.? 22. Nûh Efendi, Ak ra badîn [Ter cü me-i Ak ra - TÜRK ÇE-ARAP ÇA-FARS ÇA ba din Me li ku], [Türkçe], ? C 529/22584- TIB Bİ YAZ MA LAR VII. KO LEK Sİ YO NUN DAN SEÇ ME LER 23. Nus ret Efen di, Mec mua-yı Kebîr [Türk çe], ? B 25898/19522-III. TÜRK ÇE 24. Nus ret Efen di, Risâle-i Tıbb, [Türk çe], ? B 1. Ahmed-i Sânî bin Hüse yin, Risâle-yi Râvend 309/2225-II, 24a-290b [Türk çe], ? C 529/22584-XII. 25. Nüs hacât [Türkçe], ? A 322/12095; A 2. Ali Bur sevî [Ali Münşî], Risâle-yi Cedvâr 985/27394; A 533/15597-II; B 74/16993; B [Türk-çe], ? C 529/22584-VI II. 2602/19929-I; B 2642/19929-I; B 3. Ali Bur sevî [Ali Münşî], Risâle-yi Hülâsa - 2602/19954-I; B 2642/19929-III, İstin sah tü’l-Ebdân [Türk çe], ? C 529/22584-XIV. 1300 H; B 2632/20469; B 5382/2705. D 4. Ali Bur sevî [Ali Münşî], Risâle-yi Pad zehr 482/22453-I. [Türk çe], ? C 529/22584-V. 26. Risâletü’l-Ve fa iy ye [Türk çe], ? B 5. Der bend li İsa, Tıbb-i Ebdân [Ga lenûs’tan 5712/28799, İs tin sah 1208 H. ter cü-me] [Türk çe], 62 v., ? B 2891/20800. 27. Risâle-i Tıbb [Türkçe], A 468/19333, B 6. Der bend li İsa, Tıbb-ı Câlînûs [Türk çe], ? B 2384/4078-II. 2891/20800-II, 47 v., 1273 H. 28. Sâlih bin Nas rul lah, Ga ye tü’l-Beyân fî 7. Der viş Nidâî, Menâfiü’n-Nâs [Türk çe], ? A Tedbîri Be de ni’l-İnsân [Türk çe], ? 255/ 674/22900; ? B 2835/20811. 3563. 8. Devâcât [Türk çe], ? B 2490/18481-VI. 29. Sey yid Meh med [Emîr Çe le bi], Enmûze - 9. Ebû Be kir Râzî, Tıbb-ı Mansûrî [Ter cü me si] cü’t-Tıbb [Türkçe], ? B 244/18462; C 456/2 [Türk çe], ? B 2443/18464. 1962. 10. Hasan Efendi, Gaye tü’l-Mü te rakkî bi 30. Sey yid Mu ham med Hü se yin, Mah ze nü’l- Tedbîri Küllî Maraz [Türkçe], ? B 2788 / Ed viy ye [Türk çe], ? B 2445/18461. 20827, is tin sah 1294 H. 31. Ta bibnâme [Türkçe], ? D 711/28787, 285 11. Ken zü’l-Misâfirîn [Türk çe], ? B 2891/20800, v., is tin sah Mol la Arif Ağazâde 1299 H. 47 v. 32. Tıb İlmi ne Aid Risâle [Türkçe], ? A 12. Kerîm Han Kirmânî, De ka ik-i Alâyî [Türk - 1096/30059. çe], ? B 2443/18463. 33. Tıb Kitâbı [Türk çe], ? B 7282/30635. 13. Kitâb-ı Mua?celât [Türk çe], ? 6918/8543. 34. Tıb Risâle si [Türk çe], ? C 209/16070-II. 14. Kitâb-ı Tıbb [Türkçe/Fars ça], ? A 449/ 35. Tıbbî Mas la hat lar ve Dua lar [Türk çe], ? A 16978, 72 v. 747/24017. 15. Kitâb-ı Tıbb [Türk çe], ? B 3005/21575, 144 v. 36. Tıbb-ı Nebî’den Parça lar [Türkçe], ? B 16. Mu?âlecâtü’l-Ebdân [Türk çe], ? A 520/ 6835/33557-XXX. 16181. 37. Tıbbî Mu?âle ce Usul le ri [Türk çe], ? B 17. Meh med Yûsuf Şirvânî, Tıbnâme [Türk çe], 3105/21575. ? C 541, İs tin sah: 1124. 38. Tıbbî Mu?âle ce ye Aid Şi ir ler [Türk çe], ? A 18. Mu ham med At tar Sal yanî, Menâfiü’n-Nâs 151/2798-II. [Türk-çe], ? B 274/11511, 128 v., istin sah 39. Tıbbî Nüs ha lar, Dua lar, ve Gay ri Ka yıt lar 1253 H. [Türk çe], ? C 4329/24023. 19. Mu ham med bin Ah med Efen di el-Ber gü şedî, 40. Tıbbî Risâle [Türk çe], ? A 857/23650-II, A Kitâbü’t-Tıbb [Türk çe], Te li fi 1239 H. 1018/28474-I. 20. Muhtar İsma iloğ lu Ağdaşî, Kanûn [İbn 41. Tıbbî Risâle [Türk çe], ? A 862/31424. Sînâ] [Türk çe], ? B 1626/11685. 42. Tıbbî Risâle [Türk çe], ? B 7343/11005. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 35

ARAP ÇA 61. Kut beddîn Mahmûd bin Mes?ûd Şârizî, Şer hi 43. Alâeddîn Ali bin Ebû’l-Hazm el-Ku reşî, Kül liyâtü’l-Kanûn [Arap ça], ? B Mucîzü’l-Kanûn fî’t-Tıbb [Arap ça], İs tin sah 187/18406. 1257 H. 62. Kut beddîn Şirâzî, Şerh-i Cüz-i Evvel min 44. Ali el-Nebî, el-Mervî, Tıb bü’l-Ebdân min Kitâbü’l-Kanûn [Arapça], ? B 2328/17024, Ahbâr [Arapça], ? 2891/20800, İstin sah İs-tin sah 1067 H. 1272 H. 63. Mahmûd bin İlyâs, Muh ta sa rü’t-Tıbb 45. Ali ibn Abbas Mecûsî Arcanî, Kâmi lü’s-Sı - [Arap ça], ? B 564/784. na‘atü’t-Tıbbi ye [Arap ça], ? B 5416/ 64. Mol la Ali el-Kârî, et-Tasrîh fî Şerhi’t- 27151-I, 225 v., is tin sah Mui neddîn ibn Teşrîhi’l-Lih ye [Arapça], ? A 100/3057-III, Sa‘deddîn Mu-ham med Kaşânî 1028 H. İs tin sah 1130 H. 46. Burha neddîn Nefîs bin Avâz bin Hakîm 65. Mu?âlecât [Arap ça], ? B 6014/29544. Kirmânî, Şerh-i Mua?celât [Arapça], ? C 66. Mu ham med bin Amilî, Şerhi Kitâb-i Kanûn 324/18439, İs-tin sah 1244 H. [Arap ça], ? D 320/17031, İs tin sah 735 H. 47. Cemâleddîn Muham med Tabîb Isfahânî, 67. Muh tasâr [Arap ça], ? 615/2317-II, İs tin sah Destûr-i Celâlî [Arap ça], ? B 5417/27157, 1233 H. İs tin sah 1231 H. 68. Muh ta sar min Sınâ?atü’t-Tıbb [Arap ça], ? 48. Ebû Bekir Râzî, Bü rü’s-Sa?a [Arapça], ? B B 5380/270 57-I, İs tin sah 1247 H. 615/2317; B 2466/18440; C 355/18472. 69. Mücâma?at [Arapça], ? A 496/20530-II, 49. Ebû Be kir Râzî, Mansûri fi’t-Tıbb, [Arap ça], İs tin sah 1190 H. ? A 464/18453, 285 v., hat: ne sih, 1017 H. 70. Na si reddîn Tûsî, Risâle-i Tıbb [Arapça], ? B 50. Ebû’l-Ka sım Zeh ravî, el-Ma kalâtun Selâsun 5380/27057, İs tin sah 1209 H. [et-Tasrîf] [Arap ça], ? M 64/543. 71. Necmeddîn Mahmûd bin Şeyh Sinâneddîn 51. El-Mugnî fî Şer hi Mûcîz [Arap ça], ? B İlyâs Şirâzî, Kitâbu’l-Hâvî fî İl mi’l-Tedâvî 5494/27353, İs tin sah XVII. yy. [Arap ça], ? D 98/17028. 52. Gıyâs el-Mansûrî, Mü cellâtü’t-Tıbb [Arap - 72. Nefîs bin Avâz bin Hakîm Kirmânî, Şer hü’l- ça], ? A 135/4115. Fusûl [Arap ça], ? C 163/11074, İs tin sah 53. İbn Sînâ [Ebû Ali], el-Mü cel li dü’s-Sânî mi - 1299 H. ne’l-Kanûn fi’t-Tıbb [Arapça], ? M 136/ 73. Nefîs bin Avâz bin Hakîm Kirmânî, Kitâbı fi 17026, İs-tin sah 537 H; M 148/17027, İs tin - İl mü’l-Ebdân [Arap ça], ? C 163/11047. sah 657 H., 190 v. 74. Nefîs bin Avâz bin Hakîm Kirmânî, Kitâbı 54. İbn Sînâ, el-Fennü’l-Ev vel mine’l- Şerhü’l-Esbâb ve’l-Alâmet fî’t-Tıbb Kitâbü’l-Sâlîs mi ne’l-Kanûn [Arap ça], ? [Arap ça], ? C 35/11390; C 819/30034. M 219/2986, İs tin sah 1269 H. 75. Risâle tün fî’t-Tıbb [Arap ça], ? A 496/ 55. İbn Sînâ, el-Kanûn fi’t-Tıbb [Arapça], ? D 20530, İs tin sah 1190 H. 332/17028, İs tin sah 1268 H. 76. Risâletün Kanûnçe [Arapça], ? B 754/2212- 56. İbn Sînâ, Kanûn [Arap ça], ? C 70/1989, III. İs tin sah 1229 H. 77. Risâle tün Manzûme tün fî’t-Tıbb [Arap ça], 57. İbn Yahyâ bin İsâ Kâti bü’l-Tabîb, ? B 2217/15763, İs tin sah 1226 H. Minhâcü’l-Beyân fî mâ Yes te me?alü’l- 78. Sa bi reddîn Ebû’l-Ka sım Ah med bin Muf - İnsân [Arap ça], ? B 230/3365. ham med Irâkî, Uyûnü’l-Ha ka yik ve 58. İbnü’n-Nefîs, Şerh-i Nefîsî [Arapça], İzâhü’l-Ta ra yik [Arapça], ? A 375/1501-II, 5032/2601, İstin sah 841 H.; 5765/87658, İs- İs tin sah 1011 H. tin sah 1047; M 174/2386-II. 79. Sakîyü’l-Semûm [Arapça], ? B 5389/ 27120- 59. İshak bin Hüse yin, Risâletün fî’t-Tıbb II, İs tin sah 1342 H. [Arap ça], ? B 5409/27157. 80. Sirâcü’l-Vehhâc [Arap ça], ? 5457/24351-I. 60. Kitâbı Münte hab min Tıbbu’n-Ne bevî 81. Şerh-i Sınâ?atu’t-Tıb biy ye [Arap ça], ? C [Arap-ça], ? 385/17121-I. 819/30034-III. 36 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

82. Şer hü’l-Kanûn [Arap ça], D 333/17030, 102. Hacı Molla Süley man ibn Selmân Kaçar İs tin sah 1269 H. İrevânî, Lü gat-i Tıbb [Kitâb-ı Hik met] 83. Şeyh Mehdî bin Ali bin İbrahîm, Rah me ti [Farsça], ? M 66/11601-I, İstin sah 1267 H; fî’t-Tıbb ve’l-Hik met [Arap ça], ? B 660/ M 162/9947, 145 v.; M 174/2386-IV, İstin sah 9105-II, İs-tinsah 1240 H; B 3496/22774; B 1278. 5296/26636; B 5945/29412, İstin sah 1251 H. 103. Hafî ?Alaî [Farsça], No A 576/20963. 84. Şeyh Şeha beddîn Galyûbî Şafaî, Mesâbi- 104. Ha san ibn Rızâ Şirvânî, Sirâcü’t-Tıbb hü’s-Sa niy ye fî’t-Tıb bü’l-Be riy ye [Arap ça], [Farsça], No B 559/2394-II, v. 110b-142b, No A 957/27156, İs tin sah 1218 H. İs tin sah 1280 H; C 14/3192-II. 85. Şeyh Yûsuf, Şerh-i Kanûnçe [Arapça], No B 105. Has se-yi Devâhâ [Farsça], No M 66/11601, İs - 700/2130, İs tin sah 1299 H. tin-sah 1267 H. 86. Tıbb-ı Nebevî [Arapça], No B 1484/7265, 106. Hülâsa tü’t-Tıbb [Farsça], No A 1079/29729; İs tin sah 1246 H. B 4300/23853, 132 v. 87. Yûsuf ibn İsma il Hoyî, Cemü’l-Bağ dadî [Arap-ça], No B 334/853. 107. İbn Ali Eş ref ibn Ali Ab dül veh hab Şirâzî, Kenzü’l-Mi sa firîn [Farsça], No B 473/2869, FARS ÇA 140 v, İs tin sa hı 1271/1854, 140 v. 108. İbn Muham med Hâşim el-Ensârî Muham - 88. Abdul lah, Câmi?ü’l-Hikmet ve Mec- med Takî Kaşânî, Zîne tü’l- Ebdân [Fars ça], ma?u’t-Tabîbîn [Fars ça], ? C 635/27065. No B 1168/19964-IV, İs tin sah 1303 H. 89. Ahmed bin Yûsuf Şerif, Kitâb-ı Rü cu?u’ş- 109. İbn Mu ham med Hü se yin Ah med Tan kabînî, Şeyh der Takvi yet-i Bâh [Farsça], ? B Risâ-le-yi Tıbb [Farsça], No B 5410/27145, 3541/2257, müsten si hi Meşedî Mîr Baba bin İs tin sah 1263 H. Mehdî 1318/1900. 110. İbn Mu ham med Mahmûd, Hıfzu’s-Sıh ha 90. Ali bin Hü se yin Ensârî, İh tiyârât-ı Be di?î [Fars-ça], ? B 1205/17519, İs tin sah 1293 H. [Fars-ça], No D 6/1136, İs tin sah 1097 H. 111. İlm-i Teşrîh [Farsça], ? A 520/16681, 34 v.; 91. Ali Gen cevî, Câmi?u’l-Mü te fer ri ka [Fars ça], B 754/9212-I; B 2642/19929-II, İs tin sah ? B 2532/18144, İs tin sah 1270 H. 1301 H; B 4219/9999; B 2672/19929-VII; B 92. Ali Nakî bin Muham med İsma il, Züb de tü’l- 5377/ 27061-I. Hik met [Fars ça], ? B 74/3203, İs tin sah 1343 112. İs ma il bin Ah med bin Hü se yin Cürcânî, H; B 5387/27117, İs tin sah 1292 H. Risâle-yi Tıbb [Fars ça], No A 467/17141-I. 93. Ba ha eddîn Nûrbahş, Hülâsa tü’l-Tecârib 113. İs ma il bin Hü se yin Cürcânî, Risâle-i Tıbb [Fars ça], ? A 1079/29729; C 688/27148; D [Fars-ça], No A 467/17141, 134 v. 187/11515, İs-tin sah 1265 H. 114. Karâbâdîn [Fars ça], ? B 3125/21642, İs tin - 94. Destûr [Fars ça], ? B 5538/27440-III. sah 1233 H. 95. Ebû Be kir Râzî, Men lâ Yah ze re hü’t-Tabîb [Zeke ri ya] [Farsça], ? B 468/4083, müsten - 115. Kitâb-ı Rövşenânî [Farsça], ? B 4678/ si hi Ka-sım ibn Üstâd Hak verdî. 24561-III; B 5678/24561-III, İs tin sah 1252 96. Ebu’l-Ha san Me ragî, Mua lecât-ı Mün fe ri - H. de [Fars ça], ? B 2490/18431, 277 v. 116. Kitâb-ı Tıbb [Fars ça], No B 2441/18426. 97. Edi viy ye [Fars ça], ? B 2490/18431-IX. 117. Kitâb-ı Tıbb [Fars ça], No B 5389-I, İs tin sah 98. Fih rist-i Def ter-i Karâbâdîn [Fars ça], ? D 1343 H. 117/1253-II 118. Kitâbü’t-Tıbb [Fars ça], No B 559/2394, 110 v. 99. Fih rist-i Karâbâdîn [Farsça], ? B 4678/24561-II. 119. Kor pi zol, Kitâb-ı Pa ta lo jia [Farsça], No C 100. Fih rist-i Kitâb-ı Emrâz el-Sıbyân [Fars ça], 14/3192-I, 201 v., müsten si hi Haydar ibn ? B 1866/13331-II. Ha cı Ali Mu ham med Ka ra dağî 1312/1894. 101. Hacı Molla Süley man ibn Selmân Kaçar 120. Mahmûd bin İlyâs Şirâzî, Kitâb-ı Tıbb [Fars - İrevânî, Fevâ’idü’l-Hik met [Farsça], ? B ça], ? B 70/2161-I, İstin sah 1299 H; M 39/19955, 202 v., İs tin sah 1249. 23/2309, İs-tin sah 968 H YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 37

121. Mahmûd bin İlyâs Şirâzî, Gıyâsiyye fi’t- 470/17124; B 274/11511-I; İstin sah 1198; B Tıbb [Fars ça], No B 1231/3257. ? A 137/5307, B 517/3050-3052-III, İstin sah 264/8635, İs tin sah 1202 H. 1234; B 538/3299; B 660/9105-III; B 122. Mansûr bin Muham med bin Yûsuf bin İlyâs, 2464/16817, İstin sah 1267; B 3253/21984; B Kifâye tü’l-Mü ca hi de [Kifâye-i Mansûriy - 3706/24564; İs tin sah 1235; B 4676/24563- ye][Ki fa ye tü’l-Mansûr] [Fars ça], No B II; B 4677/24562; B 5410/27145-I, İs tin sah 749/3531; B 858/11502, İstin sah 1063 H; B 1263; D 110/5314. 1119/19934, İs tin sah 1261 H; B 5462/27243; 137. Mu ham med Mehdî bin Ali el-Nakî, Mü cer - C 241/15114, 172 v.C 817/35053; D rebât [Fars ça], ? B 1976/13345. 75/19935-II, İs-tin sah 1261 H. 138. Mu ham med Mehdî bin Ali el-Nakî, Risâle-i 123. Mec ma?u’l-Beyân-ı Tıbb [Farsça], No M Tıbb [Fars ça], ? B 517/3050, 68 v. 74/2386-III. 139. Mu ham med Mü?min [Sey yid Mîr], Tuh fe - 124. Men lâ Yehze re hu’t-Tabîb Zeke riy ya tü’l-Mü?minîn [Farsça], No B 295/9089; B [Fars ça], No B 468/ 4083, 96 v., müs ten si hi 1625/14449; B 2017/15078; B 2490/18431- Ka sım ibn Üstâd Hak verdî. III; B 4776/24361-I; B 4776/24361, İs tin sah 125. Mevlânâ Yûsuf, Tıbb [Farsça], No B 1284 H; C 3/10275, İstin sah 1197 H; C 1153/5319-I, 34 v., İs tin sah, Sü ley man Bey 5/3867, İs tin sah 1190 H; C 261/10515, İs tin - ibn Aşur Bey. 1226 H. sah 1293 H; C 364/18446, İs tin sah 1125 H; 126. Mir za Ba ba bin Ker belâyi Ebû’l-Kasım, D 5/8252; D 97/2179; D 190/374-I, İstin sah Kitâb-ı Tıbb [Farsça], No B 5121/26200, İs- 1254 H; D 254/3602; D 312/13269, İstin sah tin sah 1231 H. 1219 H; D 482/22453-II, İs-tin sah 1221 H; D 127. Mir za Mu ham med Ali, Ez-Mücer rebât 539/23909; M 243/3747, 540 v., İs tin sah [Fars ça], No B 1976/13345-II. 1245 H. 128. Mir za Mu ham med Hü se yin Af şar, ?İlâcü’l- 140. Mu ham med Tabîb, Lez ze tü’l-?Eyş-i Nâsir- Eskâm [Farsça], No B 674/3203-I; B şâhî [Farsça], NO A 235/11504; B737/ 9106-II. 1168/19964, İs tin sah 1323 H. 141. Mu ham med Tâhir bin Mui zeddîn Mu ham med 129. Mîrzâ Mu ham med Hü se yin Af şar, Mah ze - el-Mu sevî, Gül şe nü’l-?İlâc ve Bûstânü’l- nü’l-Fevâid [Fars ça], ? B 674/3203-II. Ed viy ye [Farsça], No B 4678/24561-IV, İs- 130. Mua?lecât-ı Muh te li fe [Fars ça], No M tin sah 1255 H; M 42/13347, 121 v. 66/11601, İs tin sah 1287 H. 142. Muh ta sar der Mu?âlecât [Fars ça], No B 131. Mu ham med bin Pîr Mu ham med, Mu cer - 1942/17132. rebât-ı Ekberî [Farsça], No C 336/20546-I, 143. Muh ta sar Tıbb [Fars ça], No A 576/10963, İs tin sah 1249 H. 25 v.; 331/21561. 132. Mu ham med Ek ber Er zanî, Karâbâdîn-i 144. Mur ta za Ku lu Şam lu, Hır ka [Farsça], No B Kadîrî [Fars ça], No B 4742/23609; C 812/11734, İstin sah 1260 H; B 3137/21585- 790/29723, İs tin sah 1220 H. V, İs-tinsah 1201 H; B 3637/22781, İstin sah 133. Mu ham med Eş ref bin Şemseddîn Mu ham - 1308-7. med Tabîb, Mu?âle ce-nâme [Farsça], No D 145. Mu zaf fer bin Mu ham med Şi faî, Karâbâdîn 75-19935-I. [Fars-ça], No B 351/3334; B 2419/18427-I, 134. Mu ham med Hayât bin Feth Mu ham med bin İs tin sah 1290 H; B 2432/18143-II; B Mu-ham med Tabîb, Kitâbı Tıb bü’l-Hayât 2678/24561-I; B 4693/24574. [Fars ça], ? D 299/18433-I. 146. Ra mazan bin Şeyh Ali, Ferruhnâme-i 135. Mu ham med Hü se yin bin Mu ham med Ali Celâlî [Fars ça], ? M 42/5304, İs tin sah 1109 Gen cevî, Mü cer rebât-ı Mîrzâ Mu ham med H. Hüse yin He-kimba şı [Fars ça], No 147. Risâle der Ma?ri fet-i Nabz ve Karûre 2332/18144-III. [Farsça], No C 370/18162-II, İstin sah 1087 H. 136. Muham med Mehdî bin Ali Nakî, Zâdü’l- 148. Risâle-i Cerrâhî [Fars ça], No B Misâfirîn [Fars ça], No A 151/2785, A 6219/29731-I, İs tin sah 1190 H. 38 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

149. Risâle-i Kehhâlî [Fars ça], No B 674/3283- 158. Şerh-i Ze heb [Fars ça], ? B 3226/21898. III, İs tin sah 1343 H. 159. Şi limerân, Devâsâzî [Fars ça], ? B 667/10000- 150. Risâle-i Tıbb [Fars ça], ? A 495/20513, İs tin - I, İs tin sah 1299 H. sah 1113 H; A 515/20512; B 319/11442; B 160. Şi mer Fe le mengî, Zîne tü’l-Ebdân [Fars - 812/ 11734, B 1157/3566; İs tin sah 1260 H; ça], No B 1816/13331, İs tin sah 1305 H; B B 1699/1703; B 2439/18445; B 2474/10424; 5375/27058, İs-tin sah 1298 H; B 5381/ B 2642/19929-V; B 2952/21160; B 3137/ 27066-II, İstin sah 1306 H; B 5411/27155, İs- 21583, İs-tinsah 1201 H; B 3821/23324-III; tin sah 1296 H; C 14/3192-I, İs-tin sah 1312 H. B 3898/23744-II, B 4586/24364; B 5884/ 161. Tarîk-i Sah ten-i Ba?zı ez Cev he riy yat 29132; B 6203/29732. [Fars ça], No B 674/3203-IV. 151. Risâle-i Tıbb ve Zirâ’at [Fars ça], No A 162. Tıbb [Fars ça], No C 482/22388, müs ten si hi 770/24410-I. Ka sım Bey 1222/1807. 152. Risâle-i Tıbb, C 482/22388-I [Farsça], İstin sah, 163. Tiryâk-ı Semûm [Fars ça], No B 674/3220-VI. Ka sım Beg 1222 H. 164. Yûsuf Tabîb, Feva’id der İlm-i Tıbb [Fars ça], 153. Röv şe neî-nâme [Farsça], No M 66/11601- No C 3-10275, 66 v., Müsten si hi Muham med III, İs tin sah 1267 H. Sa lih ibn Mîr Mu ham med Hü se yin Ba dik be - 154. Rus tem Curcânî, Za hi re-yi Nizâmşâhî yi 1254 H. [Fars ça], No M 220/5305, İs tin sah 954 H. 165. Yûsufi Yûsuf bin Muham med bin Yûsuf He- 155. Seyfeddîn bin Kutbeddîn el-Bedahşî, Râha - revî, Câmî‘ü’-l-Fevâid [Tıbb-i Yu sufî] tü’l-İnsân [Fars ça], No B 1153/5319, 17 v., [Fars ça], No B 246/18447, 28 v., is tin sah H Müs ten sih Sü ley man Bey bin Aşur Bey, 1226 H. 1220 H. 156. Sultân Ali Tabîb Ho ra sanî, Destûru’l-?İlâc 166. Za hi re tü’l-ilâc [Fars ça], No D 248/3822, 110 v. [Farsça], No B 5417/27150, İstin sah 1232 H; 167. Zeyneddîn ibn Ebû İbra him İsma il ibn Hasan C 768/29534, İstin sah 983 H; D 299/18438-II. ibn Ah med ibn Mu ham med el-Hü seynî el- 157. Şemseddîn bin Kemâleddîn Kaşânî, Ervâhü’l- Cürcânî, Za hi re-i Hva rezmşâhî [Fars ça], Ecsâd [Fars ça], No D 373/18437. No D 176/8197, 314 v., B 5538/27440-I. PROF. DR. EKREM KADRİ UNAT’IN TIP TARİHİ ÇALIŞMALARI

Dr. Zuhal Özaydın

Medical History Studies of Professor Dr. Ekrem Kadri Unat

Prof. Dr. Ekrem Kadri Unat was a distinguished medical historian, as well as a known academician of microbiology. Dr. Unat specially studied history of Turkish microbiology and the problems confronted in high education as a result of courses given in foreign languages. History of health, institutions, illnesses and drugs; and biographies, were Dr. Unat’s other fields of study. His books, monographies and essays on medical history are important sources for medical historians. Key Words: Ekrem Kadri Unat, Turkish Medical History

Unat, 14 Mart 1975 tari hin de “Ni çin?” ve şim di pa ra zit li ğin en in ce yön tem le ri ni başlı ğı nı taşı yan yazı sın da şunla rı sormak ta - kulla nı yor lar. Yalnız kolu mu zun gücü nü, dır: Ni çin biz mi de siy le dü şü nen, bey niy le yi- beyni mi zin ışığı nı değil, sıkın tı la rı mı zı, yen, bağ do ku su nu par ça par ça eden ve has ta lık la rı mı zı, yok sul luk la rı mı zı ve he ye - onun ye ri ni kin ve ha set le dol du ran bir ya - canla rı mı zı sömü rü yor ve …… birli ği mi zi ra tık ha li ne gel dik? Ni çin dün ya nın en gü - parça la ma ğa çalı şı yor lar. Ve niçin biz hiç- zel mem le ke tin de me zi yet le ri miz de re ce sin - bir şey yapa mı yo ruz? Niçin? Unat’ın bu de ıs tı rap çe ke rek sü rü nü yo ruz? Ni çin ya - ma ka le si nin ta ma mı nı bu gün bir de fa da ha lan lar doğ ru la rı si li yor? Unat bu ra da ya rı oku ma lı yız. Ma ka le nin ya zı lı şı nın üze rin - ay dın la rın ha ta la rı nı sa yı yor ve “…Res mi den 33 yıl geçmiş ve hâlâ niçin bu soru lar di li Türk çe olan Tür ki ye Cum hu ri ye tin de bu gün de gün cel? Üze rin de dü şün me li yiz. dev le tin iki üni ver si te sin de öğ re tim di li ni - Bu duy gu do lu du ru şu de ği şik ifa de ler le çin İn gi liz ce dir? ……Kos ko ca Os man lı İm - onun tüm ça lış ma la rı na ay rı bir he ye can pa ra tor lu ğu nu ye di ler, bi tir di ler, fa kat on - ka tar ken oku yu cu ya da duy du ğu he ye ca nı la rın oyu nu bit me di; da ha da us ta laş tı lar ya şat mak tadır.

* İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Tıp Tarihi ve Deontoloji Anabilim Dalı, Prof. Dr.; [email protected] 1 EK Unat, Niçin? 14 Mart 1975 Tıp Yolunda Cerrahpaşa, s. 1-3 39 40 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Ay nı ma ka le sin de “…Akşam güne şin de la rı nın ta ri hi nin ya zıl ma sın da bü yük kat kı - değer le ri mi zi değer siz diye çürüt tü ler …” lar sağ la mış lar dır. ifa de si ni kul la nan Unat’ın tıp ta ri hi ça lış - ma la rı; ken di de ğer le ri mi zin or ta ya çı ka rıl - YA BAN CI DİL DE TIP ÖĞ RE Tİ Mİ dı ğı, tıp ve sağ lık ta ri hi mi ze ya pı lan sal dı - ÜZE Rİ NE ÇA LIŞ MA LA RI rı la ra bel ge ler le ce vap ver di ği çok güç lü araş tır ma lar dır. Unat; ya ban cı ül ke le rin ken di de ğer le ri Prof. Dr. Ek rem Kad ri Unat’ın tıp ta ri hi ve özel lik le dil le ri ile 19. yüz yıl dan iti ba ren çalış ma la rı; ulusu mu zun birli ği nin önemi ni da ha da ar ta rak Os man lı Dev le ti üze rin de or ta ya ko yan, özel lik le mik ro bi yo lo ji nin baskı kurma la rı na ve günü müz de de bu tüm alanla rı nı kapsa mak üzere Osman lı son baskı unsur la rı na yandaş olanla ra kale mi ve Cumhu ri yet dönem le ri tıp eğiti mi, sağlık ile şid det le kar şı çı kar ken, ya ban cı la rın da kurum la rı, tıp ve bilim cemi yet le ri, biyog - bu lun duk la rı çe şit li top lan tı lar da fi kir le ri ni rafi ler, batı da tıbbın geli şi mi, hasta lık la rın tartı şa rak da orta ya koymuş tur. tarih le ri gibi geniş bir yelpa ze de dir. “Ben ça lış ma nın üze ri ne tü ber kü loz mik ro bu gi bi FRAN SIZ CA EĞİ Tİ MİN çö ke rim, onu bi ti rin ce ye ka dar bı rak mam” OS MAN LI DEV LE Tİ NE VER Dİ Ğİ dedi ği ni hatır la dı ğım Hoca nın, beşi telif, ZA RAR LAR beşi editör lü ğü nü yaptı ğı toplan tı kitap la - rıyla birlik te aynı konu da ki bazı yayın la rı nı Tıp eğiti mi tari hi üzeri ne olan çalış ma la - bir olarak aldı ğım halde benim tespi ti me rında ağırlık lı olarak Mekteb-i Tıbbi ye’de 31 göre tıp tari hi alanın da ki yayın sayı sı yıl 4 ay 15 gün sü ren Fran sız ca eği ti min di lin 175’dir. Bu yayın la ra gerek nice lik, gerek se ge liş me si ni en gel le di ği ni, Müs lü man öğ ren - nite lik açısın dan ulaşıl mak çok zordur. cile rin dil sebe bi ile geri kaldık la rı nı ve daha İs mi esas ala rak ye ni den dü zen le mek te birçok alanda verdi ği zarar la rı ele almak ta dır. ol du ğum Türk tıp ta ri hi bib li yog raf ya sı na Osman lı Devle tin de yaban cı dille tıp eğiti mi gö re hiç bir tıp da lı nın ta ri hi mik ro bi yo lo ji yapıl ma sı nın haklı lı ğı hakkın da öne sürü len ka dar de rin le me si ne ya zıl ma mış tır. Ord. gerek çe ler ile günü müz de yaban cı dille tıp Prof. Dr. Sü heyl Ün ver tıb bın her bir bi lim eğiti mi yapıl ma sı eğili mi ni göste ren le rin öne da lı nın ta ri hi nin, o bi lim da lı nın men sup la - sür dük le ri ge rek çe le ri kar şı laş tı ra rak ben zer - rı ta ra fın dan ya zıl ma sı nı doğ ru bu lur du. likle ri ni orta ya koymak ta dır. Unat, kendi dalı olan mikro bi yo lo ji ve Eserle ri ni Türkçe yazan Şânizâde örne ği Türk mik ro bi yo lo ji ta ri hi ni ya za rak, bu ala - oldu ğu halde, tıp eğiti mi nin Türkçe değil de nın ta ri hi ni or ta ya çı kar mış ve bir dö ne mi Fransız ca olarak başla tıl ma sı nı hata olarak ay rın tı la rı ile ay dın lat mış tır. Mik ro bi yo lo ji görmek te ve tıp eğiti mi mi zin dil sebe bi ile ta ri hi mi zi çok çe şit li cep he le ri ile ya zar - uzun yıllar tama men gayri müs lim le rin elin- ken, ça lış ma ar ka daş la rı nı da tıp ta ri hi ça - de kaldı ğı nı, Müslü man gençle rin Tanzi mat lış ma la rı na yön len dir miş tir. Bu ba kım dan Fer ma nın dan son ra da ha da dış lan dı ğı nı yaz - Cerrah pa şa Tıp Fakül te si Mikro bi yo lo ji makta dır. Padi şa hın hekim le rin den sağlık la Ana bi lim Da lı öğ re tim üye le ri ken di alan - ilgi li bütün kilit nokta lar da gayri müs lim le rin YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 41 bu lu nu şu Fran sız ca tıp eği ti mi nin so nu cu dur. yaz mak ta dır. An cak ya ban cı dil bil me nin Bu olum suz luk la ra ver di ği ör nek ler den bi ri önemi ile yaban cı dilde eğiti mi ayırt ederek, de As ke ri Tıb bi ye’nin Mar ko Pa şa’nın na zır - ken di dil le ri ile eği tim ya pan bü tün ulus la rın lığı döne min de bir daha düzel ti le me ye cek ye ni lik le ri de ta kip et tik le ri ni, Üni ver si te le- şekil de nizam ve inti zam dan çıkma sı dır. 2 ri miz de Türk çe öğ re ti min ba şa rı ile sür dü - Tıp eği ti min de so ru nun ter mi no lo ji den rül mek te ol du ğu nu ve ye ni lik le ri de ta kip et- kay nak lan dı ğı nı sa vun du ğu için, tıp ter mi - tik le ri ni vur gu la mak ta dır. no lo ji si üze ri ne sü rek li ça lı şa rak sa vun du - So ru nun baş ka bir yö nü ise ya ban cı ğu te zi bu yol la da ka nıt la ma ya ça lış mış ve uy ruk lu öğ ren ci ler dir. Türk çe eği tim ya pan bi lim av cı lı ğı nın ya ban cı dil le eği tim le el - Cer rah pa şa Tıp Fa kül te sin de ki Or ta do ğu de edi le me ye ce ği ni ko nu ile il gi li tüm ya zı - köken li öğren ci sayı sı nın oranı İngi liz ce la rın da di le ge tir miş tir. öğre tim yapan dan daha fazla dır ve bunlar Türkçe’yi bile rek ülke le ri ne dönmek te - BİZ SÖ MÜR GE DE Ğİ LİZ dirler. Unat ko nu yu öğ ren ci ler ve ders an latan Mek teb-i Tıb bi ye-i As ke ri ye’de Türk çe ho ca lar yö nü ile de ele al mak ta dır. Akı cı eğiti me geçil me si için yapı lan müca de le ler ya ban cı dil bil me yen kıy met li ho ca lar, bu sı ra sın da; Dr. K. A. Ber nard’dan son ra Fran - program lar da yer alama mak ta dır lar. Yaban cı sızca da olsa kitap yazma mış 3 EK Unat, di li çok iyi bil se ler de, her ho ca der si ni en Mekteb-i Tıbbi ye-i Mülki ye (Sivil Tıp Mek- iyi şe kil de ken di ana di lin de an la ta bi lir. te bi) 1867-1909. İÜ Cer rah pa şa Tıp Fa kül- Öğ ren ci ler yö nün den ise ye ter li ya ban cı di - te si Yay. No. 3598/155, İst. 1990, s. 10. olan le va kıf ola ma dık la rı için ders ara la rın da gayri müs lim hoca la rın Türk dili nin, tıp eği- Türk çe açık la ma la ra gi dil mek te dir. Bu du - timi için yeter siz oldu ğu gerek çe le ri nin, gü- rum her hal de çok ga rip tir.4-5-6-7 nü müz de de sa vu nu cu la rı bu lun ma sı nı bi- linç siz lik ola rak de ğer len dir mek te dir. Sö - MA Zİ SİN DE MÜS TEM LE KE mür ge lik ten ye ni kur tu lan bir kaç ül ke ha riç, OL MA BED BAHT LI ĞI her dev le tin yük sek öğ re ti mi nin ken di res mi BU LUN MA YAN BİR MİL LE TİZ di lin de ol du ğu nu, hiç bir dev le tin genç le re ken di di li nin ve kül tü rü nün ye ter siz miş gi bi İn gi liz ce tıp eği ti mi nin yay gın laş tı rıl - tel kin ede cek bir du ru mu des tek le me di ği ni ma sı ile il gi li ça lış ma lar de vam eder ken

2 EK Unat, Bir zamanlar bir Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane vardı!... Tıp yolunda Cerrahpaşa, Cerrahpaşa Basın Yayın Klubü Yay. No. 61, 1985, s. 17-18. 3 EK Unat, Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye (Sivil Tıp Mektebi) 1867-1909. İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Yay. No. 3598/155, İst. 1990, s. 10. 4 EK Unat, Osmanlı İmparatorluğunda Fransızca Tıp Öğretimi ve Türkiye Cumhuriyetinde İngilizce Yüksek Öğretim, Cerrahpaşa Tıp Bülteni, 5(4): 1-16, 1972. 5 EK Unat, Yabancı Dille Yüksek Öğretim, Milliyet, Sayı: 9853, 11 Nisan 1975. 6 EK Unat, Osmanlı İmparatorluğunda Fransızca Tıp Öğretimi ve Etkileri, Dirim, 52(1-2): 65-71, 1977. 7 EK Unat, Osmanlı İmparatorluğunda Fransızca Tıp Öğretimi ve Etkileri, VII. Türk Tarih Kongresi Cilt: 2, s. 1291-1298, 1981 42 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Fe de ral Al man ya Cum hur baş ka nı Ric hard Unat yük sek öğ re tim de ya ban cı dil le yük- von We izsäcker’in ül ke mi zi zi ya re ti sı ra - sek eği tim so ru nu nu uzun yıl lar gün dem de sın da Al man ca yük sek öğ re tim ko nu su or - tut tu ve ha ta lı bir uy gu la ma ol du ğu nu di le taya atılmış tır. Unat bu duru mu “Belki yarın ge tir di. baş ka dil ler de de öğ re tim ya pan üni ver si te - lerin açılma sı günde me gele cek tir. Özgür TÜRK ÇE TE RİM VE ve mazi sin de müstem le ke olma bedbaht lı ğı LÜ GAT SO RU NU bulun ma yan hiçbir devlet te görül me yen bir tu tum” ola rak de ğer len dir mek te dir.8 Unat yük sek öğ re tim de ya ban cı dil le eği ti mi des tek le yen le rin; te rim bul ma ve ÜL KE MİZ DE LEP RA İLE İL Gİ Lİ di li ge liş tir me ye yö ne lik ça lış ma lar yap - TAR TIŞ MA LAR HAN Gİ DİL LE mak ye ri ne ter mi no lo ji nok san lı ğı nı ile ri YAPIL DI sü rüp Türk çe eği tim den uzak laş ma la rı na, ken di si tıp te rim le ri üze rin de ça lış ma lar Unat; “Os man lı İm pa ra tor lu ğun da yapa rak cevap vermiş tir. Bir dergi ye 1969 Lep ro lo ji Üze ri ne” isimli maka le sin de 19. yı lın da Hü se yin Rem zi Bey’in ilk mik ro bi - yüzyı lın ikinci yarı sın da lepra nın bula şı cı yo lo gu muz ol du ğu na da ir yaz dı ğı bir ya zı - olup olma dı ğı üzeri ne İstan bul’da yapı lan sı na ge len eleş ti ri ye; ne den mik ro bi yo lo ji tar tış ma la rı yaz mış tır. Ma ka le sin de ya - te ri mi ni kul lan dı ğı nı be lirt tik ten son ra bancı dille tıp eğiti mi soru nu nu ele alma - “…Bu mü na se bet le Tür ki ye’de mik ro bi yo - makla bera ber, yazı sı nın sonu cu na tartış - lo ji den ne an la dı ğı mız hak kın da bir genel ma la rın hep si nin ya ban cı ve ya gay ri müs - ka ra ra var ma mı zın ve bu nun için te şeb bü - lim hekim ler tara fın dan yapıl dı ğı na dikkat se geç me mi zin ar tık za ma nı gel di ği ne ina - çeke rek şunla rı yazmış: “Os man lı İm pa - nı yo rum. Bu nun yal nız an laş maz lık la rı ön - ra tor lu ğun da lep ro lo ji, Türk tıp kül tü rü ve le mek ba kı mın dan de ğil, üni ver si te ler de ki ki tap la rı için üzü cü bir anı, fa kat sa vun - ders prog ram la rı, im ti han lar ve Ta ba bet ma sız bir top lum dan is te di ği gi bi ya rar la - Uz man lık Tü zü ğü ba kı mın dan da öne mi nan ya ban cı ve ya ya ban cı laş mış bir ko lo - var dır” de mek te dir.10 ninin para zit li ği nin hemen hemen yalnız Türk çe mik ro bi yo lo ji te rim le ri üze ri ne Fran sız ca ya zıl mış bir ba şa rı hi ka ye si dir. ya yın la rı 1960 yı lın da baş la mak ta dır. Mik - Bun da 31 yıl dan faz la ya pı lan Fran sız ca ro bi yo lo ji te rim le ri ni Türk çe, Türk çe leş miş tıp öğre ti mi nin ve bunun kesil me sin den ve ya ban cı te rim ler ola rak üç kı sım da in ce - sonra da Türki ye Cumhu ri ye ti’nin kuru lu - leyen Unat, dilde tasfi ye ci li ğe karşı dır. şuna kadar bunun artık la rı nın temiz le ne - “Türk çe Mik ro bi yo lo ji te rim le ri üze ri ne” meme si nin etki si olma dı ğı savu nu la - isim li ya zı sın da di lin ya pı sı, dil uyu mu ses - maz…”9 li ve ses siz harf le rin na sıl kul la nı la ca ğı nı

8 EK Unat, Türkiye’de Yabancı Dille Yüksek Öğretim Sorunu. Bülten (Tabipler Odası), 4(19): 11-13, 1987. 9 EK Unat, Osmanlı İmparatorluğunda leproloji Üzerine. Deri Hastalıkları ve Frengi Arşivi, 12 (26): ayrı bs. 1976. 10 EK Unat, Bir açıklama. Mikrobiyoloji Bülteni, 4 (3): 83, 1970. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 43 an lat mış, te rim le rin Türk çe kar şı lık la rı nı OS MAN LI VE CUM HU Rİ YET ve rir ken, ba zı la rı nı ay nen bı rak mış tır.11 DÖ NE Mİ TIP Bİ Lİ Mİ, KU RUM LAR Prof. Dr. Ek me led din İh sa noğ lu ve Prof. VE TIP EĞİ TİMİ Dr. Su at Vu ral ile bir lik te ha zır la dık la rı 560 say fa lık “Os man lı ca Tıp Te rim le ri Söz lü - Unat, ken di da lı olan mik ro bi yo lo ji ve ğü” tıp ta ri hi araş tı rı cı la rı nın ma sa la rın dan Türk mik ro bi yo lo ji ta ri hi ni ya za rak, bu ala - kal dır ma dık la rı dev bir eser dir. Bu eser de nın ta ri hi ni or ta ya çı kar mış ve bir dö ne mi özel lik le Ce mi yet-i Tıb bi ye-i Os ma ni - ay rın tı la rı ile ay dın lat mış tır. ye’nin ha zır la dı ğı tıp lü ga tin de ki tıp te rim - le ri dört bö lüm de ele alı na rak araş tı rı cı la ra ALA NIN DA İLK LE RE İM ZA AT TI çok bü yük bir ko lay lık sağ lan mış tır. Bi rin - ci bö lüm Os man lı ca-Türk çe-Fran sız ca Tıp Unat hoca 1960 yılın dan itiba ren ölümü - söz lü ğü olup ke li me ler ön ce Arap harf le ri ne dek durma dan dinlen me den tıp tari hi ne ile ya zıl mış ve kar şı sı na La tin harf le ri ile hizmet etmiş tir. Mikro bi yo lo ji tari hi miz ile oku nuş la rı, bu gün kü Türk çe kar şı lı ğı ve ilgi li kale me aldı ğı çeşit li maka le ve 1970 yı- Fran sız ca sı ya zıl mış tır. İkin ci bö lüm de lında bası lan “Osman lı İmpa ra tor lu ğun da Osman lı ca-Türk çe-Fran sız ca Tıp Sözlü - Bakte ri yo lo ji ve Viro lo ji” ve yine 1970 yılın - ğünde telaf fu za göre, üçüncü kısım da da ba sı lan “Os man lı İm pa ra tor lu ğun da Tıp Türk çe-Os man lı ca-Fran sız ca Tıp Söz lü ğü, Zoolo ji si ve Para zi to lo ji”, 1973 yılın da bası - dör dün cü kı sım da Fran sız ca-Türk çe-Os - lan “Tür ki ye Cum hu ri ye ti’nin İlk El li Yı lın da man lı ca Tıp Söz lü ğü ve ril miş tir.12 Tıp Para zi to lo ji si (1923-1972)” kitap la rı ala- nın ilk ve çok önemli eserle ri dir. Fransız ca, HEP UNAT HO CA YA Alman ca ve Türkçe ilk kaynak lar dan kale me DA NI ŞIR DIK alı nan eser ler de adı ge çen alan la rın Ül ke miz - de ku rul ma sı nı an la tır ken, ku ru cu la rı nın bi - Bu lü ga ti çık ma dan ön ce biz le rin da nış- yogra fik bilgi le ri ni, öğre nim le ri ni, hizmet le ri ni ma kay na ğı yi ne Unat ho ca idi. Da nış mak ve eserle ri ni de yazmış tır. için evi ne git ti ğim de, eşi Neclâ ha nı mın “Osman lı İmpa ra tor lu ğun da Bakte ri yo - gü ler yüz lü ve can dan mi sa fir per ver li ğin de loji ve Viro lo ji ” kita bın da yalnız İstan bul’da ho ca raf la rın dan sa yı sız lü gat ler in di rir, değil, tüm ülke de açılan Aşı mües se se le ri ni, araş tı rır ve ke li me le rin kar şı lık la rı nı ba na Sivil ve Aske ri Tıbbi ye’de, İstan bul Darül fü - verir di. Bu yardı mı büyük bir keyif le ya- nun’u Tıp Fakül te sin de, Şam Tıbbi ye sin de, par dı. Yal nız yaz dı ğı lü gat ler için de ğil, Vete ri ner hekim li ği ve Aske ri Baytar Mekte - biz le re gös ter di ği yakın lık ve yardım lar için binde, Ecza cı ve Dişçi Mektep le rin de, Gülha ne de şük ran borç lu yuz. Tatbi kat Mekte bi ve Seri ri yat Hasta ne sin de bak te ri yo lo ji ve vi ro lo ji öğ re ti mi ni, Ha mi di ye

11 EK Unat, Türkçe Mikrobiyoloji terimleri üzerine. Haseki Tıp Bülteni, V (3): ayrı bs. 12 EK Unat, E. İhsanoğlu, S. Vural, Osmanlıca Tıp Terimleri Sözlüğü. Türk Tarih Kurumu yay. VII. Dizi-Sayı 210, Ankara, 2004. 44 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Etfal hasta ne sin de, Hasta ne ler de, Karan ti na etti ği ni, yine Dr. Refik Beyin kendi meto - İda re sin de ve özel la bo ra tu ar da bak te ri yo lo ji yi du ile tavuk kole ra sı ve barbon aşısı hazır - ayrın tı lı bir şekil de ele almak ta dır. ladı ğı nı hoca mı zın titiz çalış ma la rın dan öğ re ni yo ruz. OS MAN LI DÖ NE MİN DE ÜL KE MİZ DE Kİ MİK RO Bİ YO LO Jİ YAL NIZ ŞÖH RE Tİ BÜ YÜK LE Rİ ARAŞ TIR MA LA RI DE ĞİL, HİZ ME Tİ BÜ YÜK OLAN LA RI DA YAZ DI Dr. İbra him ve Dr. Ömer Fuat beyle rin 1894 yı lın da Al man ya’da Prof. Dr. Fink ler Unat eser le rin de sa de ce şöh re ti bü yük ve Prof. Dr. Kru se’nin ya nın da ça lı şır ken yaban cı ve Türk hoca la rı değil, alana büyük iki yeni bakte ri bulduk la rı nı, Dr. Adil bey ve fe da kar ca hiz met ler ve ren isim le ri de ön ve Dr. Ni col le’ün Bak te ri yo lo ji ha ne de pla na çı kar mış tır. Ör ne ğin mik ro bi yo lo ji yaptık la rı çalış ma lar la sığır veba sı nın süz- ta ri hi miz de ön pla na çıka rı lan Dr. Chan te - geçten geçen bir virus la orta ya çıktı ğı nı messe ve Dr. Mauri ce Nicol le’ün İstan bul’a ka nıt la dık la rı nı, ku duz vi rü sü nün da süz - gel me den ön ce iki Türk bak te ri yo lo gu Dr. geçten geçti ği ni İstan bul Daül kelp Teda vi - Züh tü Na zif13 ve Dr. Rı fat’ın ba şa rı lı bak - ha ne sin de Dr. Rem lin ger ve Dr. Ri fat ta ra - teri yo lo ji çalış ma la rı nı anlat mak ta, ülke miz- fın dan gös te ril di ği ni, Dr. Deyc ke ve Dr. de ilk dif te ri se ru munun Dr. Ni col le ta ra fın - Reşat Rıza’nın koli ve tifo basi li ne benze - dan tek ba şı nadeğil, Fran sa’da Prof. No - yen bir bakte ri yi tarif ettik le ri ni, Dr. Ömer card’ın ya nın da dif te ri se ru mu el de et me ça - Fuat’ın dizan te ri etke ni yeni bir bakte ri yi lış ma la rı na ka tı lan Dr. Adil Bey ile bir lik te tarif etti ği ni ve Kruse’nin bunun yeni bir elde edildi ği ni önemli belge ler le orta ya bakte ri oldu ğu nu onayla dı ğı nı, tifü sün et- koy mak ta dır. keni olan ricket sia prowa ze kii’nin henüz Sı ğır ve ba sı, sı ğır ba be zi ozu, pno mo kok - üreti le me di ği bir devir de Dr. Reşat Rıza ların safray la elde edilme si ve aşı virü sü Bey’in aşısı nı üretti ği ni iyi sonuç lar alın- ile il gi li ye di adet çok önem li araş tır ma Dr. dığı nı, bu aşının bit tifü sü ne ait ilk koru yu - Adil Bey’in bilgi si, emeği ve zeka sı ile cu aşı ol du ğu nu, an cak bu nun şe re fi nin de gerçek leş ti ril miş ancak, Türki ye’de çok başka la rı na veril mek isten di ği ni, Dr. Refik yüksek ücret le çalı şıp müref feh bir şekil - Beyin sular da rastla nan koli basil le ri nin de ya şa yan Dr. Ni col le’ün ha ya tı nın en çeşit li şeker le re tesir le riy le tiple re ayrı la - önemli başa rı sı olarak biyog ra fi si ne ya- bile ce ği ni ilk defa göster di ği ni, yine Dr. zılmış tır. Refik Beyin buyyon yapıl dık tan sonra arta Dr. Ni col le 3 Ka sım 1893’de İs tan bul’a kalan etten pepton hazır la dı ğı nı ve buna ilk gel di ği za man kar şı laş tı ğı ba zı zor luk la rı “Türk pep to nu” adını verdi ği ni, aşıla rın Pas te ur’e bil dir miş tir. Al man ya ile Fran sa’ hazır lan ma sı ve ayrı ca telkih ha ne de çiçek nın araş tır ma lar da re ka bet ha lin de ol du ğu aşısı nı tüple re doldur mak için aletler icat bu dö nem de, Pas te ur İs tan bul’da bu lu nan

13 EK Unat, Bakteriyolog Dr. Hasan Zühtü Nazif Bey (1861-1897). Tıp Tarihi Araştırmaları, (3): 168-171, 1989. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 45

Fran sız se fi ri ne yaz dı ğı mek tup ta ko nu ile İN SAN LAR ÖLÜR LER, ilgi len me si ni, Dr. Nicol le’ün Paris’e geri ESER LE Rİ KA LIR dön me si nin Fran sız et ki si nin ba şa rı sız lı ğı ola ca ğı nı, ye ri ne de bir Avus tur ya lı nın ge - Unat Os man lı İm pa ra tor lu ğun da ko ru - ti ri le ce ği ni, bu se bep le bü tün nü fu zu nu yucu aşıla rın hangi şartlar da kimler tara - kul la na rak Sul tan’la gö rüş me si ni is te miş tir. fından hazır lan dık la rı nı hem yuka rı da adı Dr. Ni col le 1901 yı lı na ka dar se kiz yıl İs - ge çen eser le rin de hem de baş ka ya yın la - tan bul’da kal mış tır.14,15 rında ele almış tır. 17 Bir maka le sin de bazı “Tür ki ye’de Mik ro bi yo lo ji Ta ri hin de haksız lık la ra değin mek te ve şunla rı yaz- Bit Tifü sü nün Keçi le re Bulaş tı rıl ma sı De- makta dır: “İn san lar ölür ler, eser le ri ka lır; ney le ri” isim li ma ka le sin de Unat ba zı nok- fakat bizde mikro bi yo lo ji de, yalnız eserler tala ra dikka ti mi zi çekmek te dir. I. Dünya ve emek ler de ğil, isim ler bi le yok edi le bil- Sa va şı sı ra sın da bü tün şid de ti ile hü küm mekte dir. “Bakte ri yo lo ji ha ne-i Şaha ne”yi sü ren ti füs sal gı nı sı ra sın da Dr. Ser ver Dr. Ni col le ile ku ran Dr. Züh tü Na zif be - Kâmil Bey yaptı ğı deney ler le Dünya mik- yin, ilk bak te ri yo lo ji ho ca mız Dr. Ham di robi yo lo ji tari hin de Rickett sia Prowa ze - Aziz Pa şa’nın ad la rı gi bi. Adil Be yin eme - kii’nin keçi le re bulaş tı rı la bi le ce ği ni ilk ğinin bir kısmı Dr. Nicol le’e hedi ye edil- kez or ta ya koy muş tur. Unat bu ra da yur da miş, fa kat is mi yok edi le me miş tir. Bu gün hizmet etmiş değer li insan la rın adla rı nın bile başa rı sı bazı yaban cı bakte ri yo lo ji ki- unu tul du ğu nu, ba şa rı la rı nın değer siz leş ti - tap la rın da da ya şa yan18 ve yur du muz da ril di ği ni vur gu la mak ta ve Dr. Ser ver Kâmil ilk “Bakte ri yo lo ji ha ne-i Bayta ri”nin esa- Bey’in de ney ve bul gu la rı nın İkin ci Dün ya sı nı ku ran bu de ğer li mik ro bi yo lo ğu mu zun Sa va şı sı ra sın da 1944’de Ser gent ve Hor - adı, gönül ister di ki, kendi si nin başlat tı ğı ren berg, 1945’de Gi ro ud isim li araş tı rı cı lar mü es se se ye ya ni “Pendik Ve te ri ner Kon - ta ra fın dan el de edil di ği ni, yi ne Dr. Ser ver trol Araş tır ma Ens ti tü sü”ne ve ril miş ol- Kâmil Bey’in ya yı nın dan 40 yıl son ra sun”.19 1956’da ko nu ile il gi li bir dok to ra te zi ya - yın lan dı ğı nı be lirt mek te dir.16

14 EK Unat, Osmanlı İmparatorluğunda bakteriyoloji ve Viroloji. İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Yay. 1568/4, İst. 1970. 15 Anne Marie Moulin, Kentte Koruyucu Hekimlik: Pasteur çağında Osmanlı tıbbı 1887-1908. Modernleşme Sürecinde Osmanlı Kentleri, Ed. P. Dumont-F. Georgeon, çev. Ali Berktay, Tarih Vakfı Yurt Yay. İst. İkinci bs. 1999, s.169-193. 16 EK Unat, Türkiye’de mikrobiyoloji tarihinde bit tifüsünün keçilere bulaştırılması deneyleri. Türkiye Mikrobiyoloji Derneği Dergisi, II (3-4): 63-69, 1981. 17 EK Unat, Osmanlı İmparatorluğunda insanın bulaşıcı hastalıklarına karşı yapılan koruyucu aşılar. Dirim, 53 (11-12): 366-369, 1978. 18 EK Unat’ın konu ile ilgili verdiği kaynak Topley and Wilson, Principles of Bacteriology and Immunity, 1964. 19 EK Unat, Osmanlı İmparatorluğunda ilk difteri Serumunun elde edilmesi. Türk Tıp Alemi, (4): 247-252, 1970. 46 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

HA ZIR LA MAK TA OL DU ĞU laki Mavri dis’in işine son veril me si iste ni - Kİ TA BI NI Bİ TİR MEN BİR YURT yordu. Şefik Bey bunu onayla ma ya ca ğı nı ve VE MES LEK BOR CU DUR ısrar edilir se isti fa edece ği ni bildir di. Mu- al lim Ni ko la ki Mav ri dis ken di si nin ve bir - Unat, 1969 yılın da “Osman lı İmpa ra tor - çok vete ri ne rin hoca sıy dı… Şefik Bey diret - luğun da Bakte ri yo lo ji ve Viro lo ji ” kita bı nı ti ve gö re ve son ver me işi dur du. Mu al lim hazır lar ken vete ri ner hekim ler ve özellik le Niko la ki Mavri dis’in 65 yaşın da emekli ye Ord. Prof. Dr. Üveyis Maskar; Şefik Kolay - ay rıl ma sı na izin ve ril me di, gö re vi 68 ya şı na lı’yı (Neyzen Tevfik’in karde şi) mutla ka ka dar uza tıl dı…Yaz mış ol du ğu “Ve te ri ner görme si gerek ti ği ni söyle miş ler dir. Bir gö- Tari hi Hakkın da Notlar’ başlık lı yazı sı nın revle Anka ra’ya gitti ğin de Şefik Kolay lı ile ba sıl ma mış ol ma sı zi yan dır”20 görüş me le ri ni şöyle anla tı yor: “Ben bu 83 Unat; Os man lı İm pa ra tor lu ğun da Tıp yaşın da ki meslek taş tan fazla bir şey öğre - Zo olo ji si ve Pa ra zi to lo ji isim li ese rin de bu nece ği mi sanmı yor dum. Fakat biraz konu - ala nın ül ke miz de ku ru lu şu nu, ku ru cu la rı nı, şunca parlak bir zekâ, pürüz süz bir hafı za, tıp mek tep le rin de eği ti mi ni an lat mak ta ay - güzel bir anlat ma gücü ve insan değe ri ni rı ca dö ne min Türk çe ve ya ban cı dil de ya - ölçme de ki usta lı ğı ile bir büyük adam kar- yın la nan der gi ler de çı kan ko nu ile il gi li şısın da oldu ğu mu anla dım. Kişi le ri ve olay- ma ka le le rin di zi ni ni ver mek te dir.21 ları derin le me si ne ele alıyor du. Vete ri ner “Türki ye Cumhu ri ye ti’nin İlk Elli Yılın - Adil Beyden bir masal kahra ma nı gibi söz da Tıp Pa ra zi to lo ji si (1923-1972)” kita - ediyor, Dr. Refik Beyi şükran la anıyor, bun- bında Dişçi mekte bin de, çeşit li hasta ne ve lara karşı lık Dr. Remlin ger için ‘Türk Düş- kurum lar da ve Türki ye’de bulu nan tüm tıp manı’ damga sı nı vurmak tan çekin mi yor du. fa kül te le rin de bu alan la rın ku ru lu şu nu, Hazır la mak ta oldu ğum kita bı bitir me nin bir ku ru cu la rı nı ele al mak ta, da ha son ra has - yurt ve meslek borcu oldu ğu nu bildir di ve talık la ra sebep olan para zit le ri anlat mak ta - Türk Vete ri ner Bakte ri yo lo ji siy le ilgi li anı- dır. Kitap ta yazar dizi ni ne göre 2012 yayı - ları nı mektup lar halin de bildi re ce ği ne söz nın kün ye si ve ay rı ca ko nu di zi ni bu lun - verdi ve sözü nü tuttu ”. Unat aynı maka le de makta dır. Şefik Beyin inançla rı için dövü şe bi len bir Unat’ın tıp eği ti mi açı sın dan İs tan bul insan oldu ğu nu da şu örnek le açıklı yor: “İs- Üni ver si te si Tıp Fa kül te si ve Cer rah pa şa tiklal Harbin den sonra Gayri müs lim le rin Tıp Fa kül te si Mik ro bi yo lo ji Pa ra zi to lo ji ve işten çıka rıl ma sı başla mış tı. Şefik Beye Sal gın lar Bil gi si Ens ti tü le ri nin ta rih çe le ri ni onay için gelen bir belge de Mual lim Niko - ele al dı ğı ma ka le le ri bu lun mak ta dır.22,23

20 EK Unat, Pendik Hayvan hastalıkları merkez Araştırma Enstitüsü Yay. No. 10, 1989, s. 13-15. 21 EK Unat, Osmanlı İmparatorluğunda Tıp Zoolojisi ve Parazitoloji. İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Yay. 1577/8, İst. 1977. 22 EK Unat, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji Parazitoloji ve Salgınlar Bilgisi Enstitüsünün tarihçesi. Türk Tıp Alemi, (5): 48-68, 1971. 23 EK Unat, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji Parazitoloji ve Salgınlar Bilgisi Enstitüsünün tarihçesi. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Dergisi, IV (4): 346-355, 1973. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 47

İS TAN BUL DA RÜL FÜ NU NU has ta ne si baş he ki mi İb ra him Pa şa, Tal ha Yu - TIP FAKÜL TE Sİ NİN suf, Ne şet Ömer İr delp gi bi he kim ler, Ed hem KU RU LU ŞUN DAN CER RAH PA ŞA Per tev, Be şir Ke mal, Şe ra fet tin Ter te miz, Sü- TIP FAKÜL TE Sİ NİN KURU LU ŞU NA leyman Ferit Ecza cı ba şı ve kimya cı Ligor gi- bi ünlü isimle rin yer aldı ğı nı yazmak ta dır. Unat, ken di ala nı olan mik ro bi yo lo ji den Unat bu eserin de de Fransız ca tıp eğiti mi nin baş ka tıp eği tim ta ri hi mi zi bü tü nü için de de olumsuz sonuç la rı na değin mek te dir. 26 “Ka - in ce le miş tir. Bun lar dan “İstan bul Darül fü - dır ga’da ki Tıp Fa kül te si” ma ka le si nin son nunu Tıp Fakül te si nin Kuru lu şun dan Cer- kıs mın da ki te şek kür de; “Bu yazı da esas kay- rahpa şa Tıp Fakül te si nin Kuru lu şu na ” nak olan “Da rül fü nu nu Os ma ni Tıp Fa kül te - isim li ma ka le sin de ya pı lan dü zen le me ve si Ce mi yet-i Mu al li min Mu kar re rat ve Za bıt reform la rı, İstan bul Üniver si te si bünye sin - Def te ri” ad lı ve si ka yıl lar ön ce Sa yın Ho ca - de bu lu nan tek tıp fa kül te si nin iki ye ay rıl - mız Ord. Prof. Dr. Sü heyl Ün ver’e Hay dar - ması nı ele almış ve tüm bu dönem içinde pa şa’da ki Tıp Fa kül te si re is le rin den Dr. Zi ya gö rev ya pan öğ re tim üye le ri nin isim le ri ni Nu ri Pa şa ta ra fın dan tes lim edil miş. Sa yın do ğum ve ölüm ta rih le ri ile bir lik te ver miş - Dr. Ün ver bir gün ya rar la na bi le ce ği mi dü- tir.24 Di ğer bir ya zı sın da As ke ri, Si vil ve şün dü ğün den bu def te ri kür sü mü ze ka dar Şam tüm Türk Tıb bi ye Mek tep le ri mu al - ge ti re rek ba na gös ter miş ti. Bu ra da mer hum lim le ri nin lis te si ni ver miş tir.25 Mü der ris Dr. Zi ya Nu ri Pa şa’nın aziz ru hu nu rah met le anar ken, mer hum ho ca ma te şek - MEK TEB-İ TIB Bİ YE-İ MÜL Kİ YE kür le ri mi su na rım”27 yazı sı bulun mak ta dır. Unat’ın bu çalış ma la rı da diğer le rin de oldu - Unat’ın, 1990 yılın da Doç. Dr. Musta fa ğu gi bi esas kay nak la ra da yan mak ta dır. Samas tı ile birlik te yazdı ğı “Mekteb-i Tıbbi ye-i Mülki ye” kita bın dan önce, aynı TÜR Kİ YE’DE TIP TA Rİ Hİ ku ru luş hak kın da “Ka dır ga’da ki Tıp Fa kül - ÖĞ RE Tİ Mİ NİN AMAÇ VE te si” isimli maka le si yayın lan mış tır. Bu ki- ÖNE Mİ, TÜRK LÜK Bİ LİN Cİ tapta Sivil Tıp Mekte bi nin kuru lu şu, yeri, idare si, öğre tim üyele ri, öğre ti mi, hizmet le ri, Unat, “Tür ki ye’de Tıp Ta ri hi Öğ re ti mi” yılla rı na göre müdür le ri nin isim ve memle - isim li ma ka le si nin ba şı na Ge ne ral M. G. ketle ri ile birlik te yılla ra göre mezun hekim Çer na yev’in “Yal nız Türk le ri de ğil on la rın ve ecza cı lar veril mek te dir. Unat Sivil Tıp tari hi ni de yenmek lazım ” sö zü nü koy muş Mek te bi nin me zun la rı ara sın da Dr. Ad nan ve yazı sın da Galip Ata Ataç’ın tıp tari hi öğ- Adı var, Mus ta fa Mü nif Pa şa, Ha mi di ye Et fal re ti mi nin yal nız bu bi li min na sıl ge liş ti ği ni

24 EK Unat, İstanbul Darülfünunu Tıp Fakültesinin Kuruluşundan Cerrahpaşa Tıp Fakültesinin Kuruluşuna. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Dergisi, IV (4): 326-337, 1973. 25 EK Unat, Türk Tıbbiye Mektepleri Muallimlerinin listesi. Yeni Symposium, 22 (3-4): 19-31, 1984. 26 EK Unat-M. Samastı, Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye (Sivil Tıp Mektebi) 1867-1909. İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Yay. 3598/155, İst. 1990. 27 EK Unat, Kadırga’daki Tıp Fakültesi. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Dergisi, 12 (2): 210-220, 1981. 48 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI anlat ma ya yöne lik değil, aynı zaman da mil- ğı nı, baş ka amaç lar için baş ka ta rih ler de liyet mevhu mu nu güçlen dir me si bakı mın dan ile ri sü rü le ce ği ni, as lın da biz de he kim li ğe da önem li ol du ğu dü şün ce si ne yer ver miş tir. her zaman değer veril di ği ni, Batı tıbbı ile Çalış ma sın da Tıp Mekte bin de tıp tari hi öğ- her za man te mas ta bu lu nul du ğunu, bu se- reti mi nin nasıl başla dı ğı nı, dersin kimler tara - beple şu tarih ten itiba ren hekim li ği miz ba tı - fından veril di ği ni, yazı lan tıp tari hi kitap la rı - lı laş ma ya baş la mış tır id di asın da bu lu nu la - nı ele almak la birlik te Unat; bu çalış ma sın da ma ya ca ğı nı be lirt mek te dir.29 özel lik le Türk lük bi lin ci üze rin de dur mak ta - dır. Batı dünya sın da Türk düşman lı ğı nın na- TÜR Kİ YE’DE BU LA ŞI CI sıl körük len di ği ni, Osman lı Devle ti içinde de HAS TA LIK LAR SA DE CE YA BAN CI örgüt lü bir biçim de Türk düşman lı ğı yapıl dı - KAY NAK LA RA DA YA NA RAK ğını anlat mak ta dır. Ali Suavi’nin ve Hami di - YAZ MAK İS TE YEN LE RİN ye Et fal Has ta ne si baş he ki mi İb ra him Pa şa DİK KA Tİ NE gibi milli bilin ce sahip değer li kişi le rin Türk- le rin kül tür ala nın da yük sek li ği ni or ta ya koy - “Bi rin ci Dün ya Har bin de Türk Or du sun - mak için çalış tık la rı nı kale me almış tır. 28 da ti füs sa va şı” maka le si gerek tıp tari hi miz ge rek se sa vaş ta ri hi miz ba kı mın dan bü yük 14 MART HAN Gİ MİL LE TİN önem taşı mak ta dır. Ordu la rı mız da görü len TIP BAY RA MI?! tifüs salgın la rı ile ilgi li olarak Alman asker TIB BI MIZ NE ZA MAN hekim le rin taraf lı olarak yazdık la rı kitap la - BA TI LI LAŞ TI?! rından alıntı lar yaptı ğı bu maka le sin de Unat, sa de ce ya ban cı kay nak la ra da ya na rak yaz mak “Bir Simpoz yum Üzeri ne ” isim li bir is te yen le rin dik ka ti ni çek mek te dir. Ör ne ğin açık la ma ma hi ye tin de ki ya zı da 14 Mart se - Batı lı bir yazar tifüs salgın la rı nı “Müs lü man- bebi ile 11-15 Mart 1988 tarih le rin de An- la rın bö cek le ri öl dür mek ten ka çın ma la rı ve kara ve İstan bul’da Gülha ne’nin 90. kuru - pis lik…” olarak değer len dir miş tir. luş yı lı anı sı na Türk tıb bı nın ba tı lı laş ma sı sem poz yu mun da; kut lan mak ta olan bay ra - Tİ FÜS SAL GI NI HI RİS Tİ YAN mın han gi mil le tin he kim li ği ne ait ol du ğu ÜL KE LER DE DE GÖ RÜ LÜR soru su nu orta ya çıka ra cak şekil de bütün başa rı la rın yaban cı la ra hedi ye edildi ği ni Unat so ru yor; 1915’de Sır bis tan, Po lon ya yaz mak ta dır. Unat, bil di ri le rin tar tış ma ya ve Ga liç ya’da sal gı na se bep olup Rus ya’da açıl ma dı ğı top lan tı lar da, söz ala rak ger çe - mil yon lar ca in sa nın ölü müy le so nuç la nan ğin o sem poz yum da ya ra tı lan iz le nim den tifüs salgın la rı nın, Irak’taki 6. Ordu kuman- farklı oldu ğu nu söyle miş tir. Türk tıbbı nın da nı ve özel he ki mi nin ti füs ten öl me si nin batı lı laş ma sı o güne kadar 1827 ola rak gös - sebep le ri de Müslü man la rın tutu mun dan mı teri lir ken bir de 1805 tari hi nin orta ya atıldı - kay nak lan mış tır?

28 EK Unat, Türkiye’de tıp tarihi öğretimi. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi dergisi, 13 (4): 458-465, 1982. 29 EK Unat, Bir Simpozyum Üzerine. Bülten, 6 (34): 30-31, 1988. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 49

DR. AH MET FİK Rİ’NİN (TÜ ZER) çı kan so run la rı be lir tir ken, sal gın has ta lık - BU ĞU SAN DI ĞI ların isten di ği zaman siya se te malze me olup na sıl kö tü ye kul la nıl dı ğı nı da ele al - Unat ma ka le sin de Bi rin ci Dün ya Har - mak ta dır.31 bin de Türk Or du sun da, ti fü sün or ta ya çı kı - şı nı, ya yı lı şı nı, ve ri len ka yıp la rı, alı nan ön - TÜR Kİ YE’DE lem le ri, uy gu la nan aşı la rı ay rın tı lı ola rak ATA TÜRK DÖ NE MİN DE ve ilk kay nak lar dan yaz mış tır. Sa vaş sı ra - BU LA ŞI CI HAS TA LIK LAR LA SA VAŞ sın da ça ma şır ve el bi se le rin bö cek ler den arın dı rıl ma sı için ya pı lan mü ca de le ile il gi - Unat tıp ta ri hi ça lış ma la rın da Tür ki ye’de li önem li nok ta lar dan bi ri de bu har kul la - bu la şı cı has ta lık la ra ge niş yer ver miş tir. nıl ma sı ile il gi li dir. Ti füs le mü ca de le sı ra - “Tür ki ye’de Ata türk Dö ne min de Bu la şı cı sın da ku ru sı cak la ya pı lan bö cek öl dür me has ta lık lar la Sa vaş Top lan tı sı” nı dü zen le - yön te mi, el bi se ve ça ma şır la rın yan ma sı na miş ve sunu lan bildi ri le ri aynı isimle bir se bep ol mak ta dır. Si vas Men zil Mın tı ka sı kitap ta topla mış tır. Kendi maka le sin de ise baş ta bi bi Dr. Ah met Fik ri (Tü zer) bu ğu Atatürk döne min de bula şı cı hasta lık lar la ile san dı ğı adı nı ver di ği bir ne vi etü vün or du - ilgi li yapı lan müca de le yi, yasa la rı, kurum la rı da kul la nıl ma sı nı tek lif eder. Bu nun için bir ve has ta lık la rı ele al mış tır.32 ka zan, tah ta ve bi raz çi vi ge rek mek te dir. Buğu sandı ğı kulla nıl ma ya başlan dık tan TÜRK MİK RO Bİ YO LO Jİ son ra 3. Or du da bit so ru nu kal ma mış, ha re - TA Rİ Hİ NİN BİR DÖ NÜM NOK TA SI ket ha lin de ki kı ta lar da sey yar te miz le me müf re ze le ri ku rul muş ve bu ra lar da por ta tif Pasteur’ün kuduz aşısının insana uygu- bu ğu san dı ğı kul la nıl mış tır.30 lanmağa başlanılmasının yüzüncü yılı anısı- na dört yazarla birlikte “Türkiye’de Kuduz SAL GIN HAS TA LIK LAR Sorunu” isimli kitabı yayımlamıştır. Unat, İS TEN Dİ Ğİ ZA MAN Sİ YA SE TE Pasteur’ün kendisinden başlayarak insana MAL ZE ME OLA Bİ Lİ YOR kuduz aşısını uygulamayı arzu ettiğini bildi- ren bir mektubunu ve kuduz aşısı elde edil- Unat “Ko le ra ko nu sun da 1961’den son - mesinin günümüze kadar geçirdiği aşamaları ra çı kan so run lar” baş lık lı ma ka le sin de ele almıştır. Kuduz aşısının Türkiye’de elde 1970 yı lın da İs tan bul’da çı kan Vib rio El- edilişinin; Türk mikrobiyoloji tarihinin bir tor’dan ileri gelen bir salgın ile ilgi li orta ya dönüm noktası olduğunu belirtmekte,34

30 EK Unat, Kolera konusunda 1961’den sonra çıkan sorunlar. Dirim, 70 (1-2-3): 26-32, 1995. 31 EK Unat, Türkiye’de Atatürk döneminde bulaşıcı hastalıklarla savaş toplantısı, İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Yay. 2974/99, İst. 1981. 32 EK Unat, Türkiye’de kuduz sorunu. İstanbul bulaşıcı hastalıklarla Savaş Derneği Yay. No. 1, İst. 1985. 33 EK Unat, Türk Mikrobiyoloji Tarihinde Önemli Bir Yıl: 1886. Tıp Tarihi Araştırmaları, (3): 34-36, 1989. 50 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

“Türkiye’de Aşıların Tarihi ve Kontrolü” göre vi sebe bi ile enfek si yo na maruz kala rak isimli makalesinde; çiçek aşısından başlaya- hasta la nan veya şehit olan hekim le ri mi zi ve rak ülkemizde elde edilen aşıları kuruluşları ayrı ca batı da hekim le rin kendi le ri ni nasıl ile birlikte anlatmaktadır. denek olarak kullan dık la rı nı ele almış tır.

HAS TA LIK LA RIN TA Rİ Hİ Bİ YOG RA Fİ LER

Unat ta şı yı cı la rı ve bu la şı cı has ta lık la rın Unat hoca şöyle diyor; “Geç mi şi ne sa - ta ri hi ni de ay rın tı lı ola rak yaz mış tır. Bit ve hip çık ma ya nın ge le ce ği ola maz. Ölü le ri ne İn san isim li ve ar ka daş la rı ile bir lik te yaz - ve bü yük le ri ne say gı yı kay be den ulus lar dık la rı mo nog ra fi de bit ve in san iliş ki le ri - bü yük in san lar ye tiş ti re mez ve ta ri hi nin nin ta rih çe si ni tıp, sos yal ve din yön le ri ile için de yok ol ma ğa mah kum dur lar”. bi ze ta nıt mak ta dır.39 Unat, ölen he kim le rin unu tul ma ma la rı - “Anti bi yo tik le rin tarih çe si ” isimli çalış - na, ye ni ge len ku şa ğın on la rı ta nı ma la rı na, mala rın da, peni si lin ler den başla ya rak; step- isim le ri nin ya şa tıl ma sı na bü yük önem ver - reto mi sin, tetra sik lin ler, kloram fe ni kol, ba- miş tir. 1960 yı lın dan baş la ya rak özel lik le sit ra sin, po li mik sin ler, se fa los po rin ler, be ta- hiz met le ri bü yük, fa kat isim le ri az bi li nen laktam, aminog li ko zid ler, makro lid ler, lin- ve Türk tıb bı na hiz met et miş he kim le re ya - kosa mid ler, poli en ler ve diğer anti bi yo tik le - yın la rın da ge niş yer ver miş tir. Os man lı İm - rin elde ediliş le ri ni Unat’tan öğre ni yo ruz. 39 pa ra tor lu ğu dö ne min de tıp zo olo ji si ve pa - razi to lo ji hoca la rı nı; Iste fa na ki, Dr. Pavla ki, TIP MEN SUP LA RI Dr. Ab dul lah, Dr. Hü se yin Rem zi, Dr. Hu - ÜZE RİN DE TIB Bİ DE NE ME LER lu si Ra şit, Dr. Ri fat İs ma il Pa şa, Dr. Ah met VE GÖ REV KA ZA LA RI İhsan, Vete ri ner İsma il Hakkı, Dr. Girit li Tah sin ve Ali Veh bi bey le ri ta nıt tı ğı 1960 Unat “Kemo te ra pi Çağın dan Önce Tıp yı lı na ait ilk bi yog ra fik ça lış ma sın dan41 Mensup la rı Üzerin de ki İnfek si yon Dene me - son ra adı ge çen bu he kim le ri da ha son ra ki le ri”40 araş tır ma sın da, in san üze rin de ki yıl lar da da ha ay rın tı lı ola rak ele al mış, ba - araştır ma la rın ahla ki yönü ne de değin miş, zı la rı nı da ça lış ma la rı için çev re sin de ki le ri

34 EK Unat, Türk Mikrobiyoloji Tarihinde Önemli Bir Yıl: 1886. Tıp Tarihi Araştırmaları, (3): 34-36, 1989. 35 EK Unat, Türkiye’de aşı sorunu. İstanbul bulaşıcı hastalıklarla Savaş Derneği Yay. No. 5, İst. 1989. 36 EK Unat-M. Samastı-A. Yücel-H. Erginöz-B. Çalışır-K. Atlaş, Bit ve İnsan. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Vakfı Yay. No. 14, İst. 1993, s. 9-18. 37 EK Unat, Sıtmanın tarihi. Sıtma Bilimi Kitabı içinde, Türkiye Parazitoloji Derneği Yay. No. 1, 1979, s. 1-10. 38 EK Unat, Leyişmanyazların tarihçesi. 2. Ulusal Parazitoloji Kongresi, Türkiye Parazitoloji Derneği Yay. No. 2, İzmir, 1981, s. 1-9. 39 EK Unat, Antibiyotiklerin tarihçesi. İstanbul Çocuk Kliniği “Prof. Dr. Sezai Bedrettin Tümay” özel sayısı, 22 (1-4): 53-76, 1986. Tıp Tarihi Araştırmaları (2): 102-114, 1988. 40 EK Unat, Kemoterapi Çağından Önce Tıp Mensupları Üzerindeki İnfeksiyon Denemeleri. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Dergisi, 21 (3): 473-482, 1990. 41 EK Unat, Osmanlı İmparatorluğu zamanındaki tıbbi zooloji ve parazitoloji hocaları. Acta Neuro- Psychiatrica, Eylül-Aralık 1959-Ocak-Aralık 1960, ayrı bs.s. 505-520. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 51 gö rev len dir miş, böy le ce mes lek men sup la - çeşit li yönle ri ile tanı tıl dı ğı monog ra fi yi de rı nın ta rih te eme ği ge çen le ri ta nıt ma la rı nın düzen le miş ve yayım la mış tır. 44 öne mi ne dik kat le ri ni çek miş tir. Türk Mik - Haydar Pala van, Dr. Mahmut Sabit Aka- ro bi yo lo ji Ce mi ye ti’nin Türk mik ro bi yo lo - lın,45 Prof. Dr. Meh met Züh tü Ber ke46 vete - ji si ne hiz met edip, yük sel me sin de kat kı la rı riner bakte ri yo log Ahmet Kolay lı 47 psiki - olan mik ro bi yo log la rın bi yog ra fi le ri ni ha - yatri heki mi Ord. Prof. Dr. İhsan Şükrü Ak- zır la ma gö re vi ni de Unat üst len miş ve 19 sel48, Ord. Prof. Dr. Fah ret tin Ke rim Gö - ki şi yi ta nıt tı ğı “Mik ro bi yo lo ji de 40 yıl ve kay49 Prof. Dr. Pe ri han Çam bel50 Ord. Prof. da ha ön ce uz man olan lar” isim li mo nog ra - Dr. Muhit tin Erel51 Dr. Sedat Kumba ra cı - fi yi de ha zır la mış tır.42 lar52 gi bi hiz me ti ge çen he kim le ri ölüm le ri - Unat, Türk Tıp Tari hi Kuru mu’nun baş- nin he men aka bin de yal nız kı sa bi yog ra fik ka nı ol du ğu sı ra da 50 yıl ön ce ölen bü yük bil gi ler le de ğil, eser le ri ve tüm hiz met le ri Türk hekim le ri toplan tı la rı nı başlat mış ve ile ta nıt mış tır. Unat, ölüm le ri nin bi rin ci, anılan hekim le rin biyog ra fi le ri nin yayın lan - onun cu, 20. gi bi yıl la rın da da ho ca la rı nı ve ması nı sağla mış tır. Bunlar dan 1986 yılın da mes lek taş la rı nı ya za rak an mış tır. Ölü mü nün anılan Dr. Hamdi Suat Aknar, Dr. Raşit Tah- onuncu yılın da Ord. Prof. Dr. Ziya Öktem 53 sin Tuğsa vul, Sakız lı Dr. Ali Çalım lı, Dr. ölümü nün 20. yılın da Prof. Dr. Kemal Zi ya Nu ri Bir gi, Dr. Esat Işık, Dr. Hu lu si Hüse yin Plevne li oğ lu 54, Ölü mün den on yıl Raşit, Hekim ba şı za de Muhid din ve Kilis li son ra iç has ta lık la rı he ki mi Ord. Prof. Dr. Dr. Mehmed Rıfat Kardam’ın tanı tıl dı ğı se- Ekrem Şerif Egeli 55 ve ölü mü nün kır kın cı kiz heki min biyog ra fi le ri ni bir kitap ta top- yı lın da far ma ko di na mi ho ca sı Ord. Prof. lamış tır. 43 Ord. Prof. Dr. Sü heyl Ün ver’in Dr. Âkil Muh tar Öz den56, ölü mü nün 50.

42 EK Unat, Mikrobiyolojide 40 yıl ve daha önce uzman olanlar. Türk Mikrobiyoloji Cemiyeti Yay. İst., 1978. 43 EK Unat, 50 yıl önce ölen 8 büyük Türk hekimi. İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi ve Türk Tıp Tarihi Kurumu, İst., 1986. 44 EK Unat, Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver (1898-1986). İstanbul Üniversitesi Yay. No. 3393, İst. 1986. 45 EK Unat, Dr. Haydar Palavan. Dr. Mahmut Sabit Akalın. İÜ Tıp Fakültesi Mecmuası, 23 (1-2): 310-314, 315-318, 1960. 46 EK Unat, Hocamız Prof. Dr. Mehmet Zühtü Berke’nin ardından. Türk Mikrobiyoloji Cemiyeti Dergisi, 8 (4): 161-166, 1978. 47 EK Unat, Öncü bir Türk insanını daha yitirdik. Milliyet, 8.2.1976. 48 EK Unat, Ord. Prof. Dr. İhsan Şükrü Aksel (1899-1987). Tıp Tarihi Araştırmaları, (4): 151-152, 1988. 49 EK Unat, Ord. Prof. Dr. Fahreddin Kerim Gökay (1900-1987). Tıp Tarihi Araştırmaları, (4): 157-158, 1988. 50 EK Unat, Prof. Dr. Perihan Çambel (1909-1987). Tıp Tarihi Araştırmaları, (4): 163-165, 1988. 51 EK Unat, Ord. Prof. Dr. Muhittin Erel (1899-1986). Tıp Tarihi Araştırmaları, (3): 186-187, 1989. 52 EK Unat, Dr. Sedat Kumbaracılar (1903-1986). Tıp Tarihi Araştırmaları, (3): 178-181, 1989. 53 EK Unat, Ölümünün 10’uncu yılında Ord. Prof. Dr. Ziya Öktem’i hatırlayış. Türk Mikrobiyoloji Cemiyeti Dergisi, 2: 16-24, 1972. 54 EK Unat, Prof. Dr. Kemal Hüseyin Plevnelioğlu. Cerrahpaşa Tıp Bülteni, 7 (4): 1-8, 1974. 55 EK Unat, Ord. Prof. Dr. Ekrem Şerif Egeli (hayatı, hizmetleri ve yayınları). Tıp Tarihi Araştırmaları, (5): 196-212, 1993. 56 EK Unat, Ord. Prof. Dr. Âkil Muhtar Özden’in hayatına bir bakış. Ölümünün Kırkıncı yılında Ord. Prof. Dr. Âkil Muhtar Özden (1877-1949), Mustafa Nevzat Eczacılık, Tıp ve Kültür Evi Yay. İst. 1989, s. 7-16. 52 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI yı lın da Dr. Re şat Rı za Kor57, ölümü nün 50. yo lo ji, Pa ra zi to lo ji ve Sal gın lar Bil gi si Ens - yılın da mual lim bakte ri yo log ve kimya ger ti tü sü Di rek tö rü ola rak hiz met et miş, bin ler - vete ri ner Osman Nuri Eralp58, ölümü nün ce ta le be ve bir çok mü te has sıs ye tiş tir miş birin ci yılın da Dr. Feri dun Frik59 gibi. Os- olan ho ca mı zın bu mes’ut gü nün de onu ha- manlı Hilâl-i Ahmer Cemi ye ti ne büyük hiz- tır la ma mız bi zim için borç tur” 64 di ye rek an - metler de bulu nan Dr. Celâl Muhtar Özden 60 mış ve 1963 yılın da ölümü üzeri ne 65 ve ölü- ve ay rı ca Dr. Fey zi Pa şa’yı da61 geniş ola- mü nün 10. yı lın da ya yın lis te si ni de ve re rek rak yazmış tır. Hekim olma yıp Türk tari hi tek rar yaz mak tan ge ri kal ma mış tır.66 üzeri ne çalı şan ve Türk Tıp Tari hi Kuru mu - Değer li çalış ma la rı ve yayın la rı ile Türki - na üye olan yüksek mühen dis Ekrem Hakkı ye dı şın da da çok iyi ta nı nan “Dok tor Me na - Ayver di 62 ve ta rih çi Prof. Dr. Âfet İnan63 hem Ho da ra’nın der ma to lo ji Ta ri hi miz de ki hakkın da da yazmış tır. ye ri” isimli 17 sayfa lık maka le si ni Unat; şu cümle ler le bitir mek te dir: “Yur du muz da doğ - YA ZI LA RIN DA YA BAN CI muş, mem le ke ti mi ze sa da kat le ça lış mış, mes- HO CA LA RA DA GE NİŞ YER VER Dİ leğin de yeri ne geçe bi le cek gençle ri mi zi ye- tiş tir miş, oğ lu Dr. V. Ho da ra’yı da ölün ce ye Al man ya’dan ay rıl mak zo run da ka lan ve ka dar fay da lı bir yurt taş ola rak bı rak mış Dr. 1933 Üni ver si te Re for mu sı ra sın da Tür ki - Me na hem Ho da ra Bey’in Türk Der ma to lo ji ye’ye gelip Tıp Fakül te si mikro bi yo lo ji tari hin de şeref li bir yeri vardır ”.67 Kür sü sü ne di rek tör olan Dr. Hu go Bra un’un Unat, tıp tari hi miz de Müslü man olduk - Alman ya’da öğren ci le ri tara fın dan 1961 yı- tan sonra Abdul lah adını alan ve Macar lı lında, 80. yaşı kutlan mış tır. Yayın la rın da ya- Dr. Abdul lah Bey olarak anılan Karl Eduard ban cı ho ca la ra da yer ve ren Unat; Dr. Hu go Hammersc hmidt isimli bilim adamı nı bir- Braun’u aynı yıl yazdı ğı maka le sin de çok eserin de övgü ler le tanıt mış ve hizmet - “Mem le ke ti mi zin tıb bı na 16 se ne Mik ro bi - leri ni anlat mış tır. 68 Mikro bi yo lo ji dışın da

57 EK Unat, Ölümünün 50. yılında Dr. Reşat Rıza Kor. Tıp Tarihi Araştırmaları, (5): 213-223, 1993. 58 EK Unat, Ölümünün 50. yılında muallim bakteriyolog ve kimyager veteriner Osman Nuri Eralp. Bilim Tarihi (13): 3-10, 1992. 59 EK Unat, Ölümünün birinci yıldönümünde Dr. Feridun Frik’i anarken. Dirim, 66 (1-2): 22-25, 1991. 60 EK Unat, Müderris Dr. Celâl Muhtar Özden (1865-1947). Deri hastalıkları ve Frengi Arşivi, 27 (4): 227- 235, 1993. 61 EK Unat, Dr. Feyzi Paşa (1845-1923). Tıp Tarihi Araştırmaları, (4): 127-133, 1988. 62 EK Unat, Ekrem Hakkı Ayverdi (1900-1984). Tıp Tarihi Araştırmaları, (3): 181-183, 1989. 63 EK Unat, Prof. Dr. Âfet İnan (1908-1985). Tıp Tarihi Araştırmaları, (3): 187-188, 1989. 64 EK Unat, Prof. Dr. H. Braun 80 yaşında. İÜ Tıp Fakültesi Mecmuası, 24 (1): 333-335, 1961. 65 EK Unat, Ord. Prof. Dr. H. Braun. İÜ Tıp Fakültesi Mecmuası, 26 (4): 455-459, 1963. 66 EK Unat, Ölümünün onuncu yılında Ord. Prof. Dr. H. Braun’ı hatırlayış. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Dergisi, IV (3): 294-310, 1973. 67 EK Unat, Doktor Menahem Hodara’nın Dermatoloji Tarihimizdeki Yeri. 1971. 68 EK Unat, Macarlı Miralay Dr. Abdullah Bey’in hayatı ve Türk Tıp Zoolojisindeki yeri. Türk Mikrobiyoloji Cemiyeti Mecmuası, 5: 7, s. 7-18, 1975. EK Unat, Osmanlı İmparatorluğunda bakteriyoloji ve Viroloji. İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Yay. 1568/4, İst. 1970. EK Unat, Osmanlı İmparatorluğunda Tıp Zoolojisi ve parazitoloji. İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Yay. 1577/8, İst. 1977. EK Unat, Macarlı Dr. Abdullah Bey (Karl Eduard Hammerschmidt) ve Türkiye’deki çalışmaları. Türk-Avusturya tıbbi ilişkileri, İst. 1987, s. 143-154. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 53

önemli isimle ri ve çalış ma la rı nı da tanı tan nün üze rin den beş yıl geç ti. Tıp mi ko lo ji si ta- Unat, Dr. Kons tan tin Ka ra te odo ri’nin cer ra - rihin de seçkin bir yeri olan bu üstün insa nı hi tari hi miz de üzerin de durul ma sı gere ken min net le an mak, genç le re onu da ha iyi ta nıt - bir isim oldu ğu nu ve cerra hi alanın da ki ba- mak ama cıy la bu ya zı su nul mak ta dır” cüm- şa rı la rı nı Türk Tıp Ta ri hi Ku ru mun da, Dr. lele ri ile giriş yaptı ğı yazı sı nı “Ken di si ni G. B. Vi oli ve onun Tür ki ye pe di yat ri si ne şük ran la ana rız” cümle si ile bitir mek te dir. 73 hizmet le ri ni anlat mış tır. 69,70 Bun la rın ya - nında ilmi kimli ği ni överek yazdı ğı Dr. GÖ REV KUR BA NI İKİ Zam ba ko’nın ken di si ne Pa şa un va nı ve ril - MİK RO Bİ YO LO ĞU MUZ mesi ne rağmen sade ce Rumlar için çalış tı - ğını verdi ği örnek ler le anlat mak ta ve imza - Gö rev kur ba nı iki mik ro bi yo lo ğu mu zun sın da da pa ran tez için de “de Byzan ce” iba - Dr. Ha san Züh tü ve Dr. Ziya Seyful lah ’ın da resi ni kullan dı ğı nı belir te rek, her gayri müs - isim le ri ni or ta ya çı kar mış ve bi yog ra fi le ri ni limin vatan se ver olma dı ğı nı vurgu la mak ta - yaz mış tır.74 dır.71 EK Unat, Dr. Zam ba ko Pa şa üze ri ne. De ri has ta lık la rı ve Fren gi Ar şi vi, 12 (26): İL Mİ VE MES LE Kİ CE Mİ YET LER 1437-1445, 1976. “Tür ki ye’de ya ban cı lar, 19. yüz yıl da ve özel lik le Kı rım Har bin den Unat, ilmi ve mesle ki cemi yet ler hak- son ra ken di din, dil ve di ğer kül tür özel lik - kında da önemli çalış ma la ra imza atmış tır. le ri ni yay mak için her ça re ye baş vur muş lar, “Os man lı Dev le tin de Tıp Ce mi yet le ri” açtık la rı okulla rı ve hasta ne le ri bu amaç için araştır ma sın da Cemi yet-i Tıbbi ye-i Şaha ne, birer odak halin de kullan mış lar dır ” diyen Ce mi yet-i Tıb bi ye-i Os ma ni ye, Üs kü dar Unat; İstan bul Senjorj Ulusla ra ra sı Çocuk He kim ler Der ne ği, Se la nik Tıp Der ne ği, Hasta ne si nin kuru luş amacı nı belirt miş tir Etıbba-i Mülki ye-i Osma ni ye Cemi yet-i ama hizmet le ri ni de yazmış tır. 72 İtti ha di ye si, Taşra Etıbba-i Mülki ye Cemi - Unat, tıp alanın da ki örnek kişi le rin tanı tı - yeti, Etıbba-i Mülki ye Cemi ye ti, Osman lı mı na hep önem ver miş tir. Bun lar dan bi ri de Tıp Fakül te si Şefler Cemi ye ti, Taba bet-i Dr. Ches ter Wil son Em mons’dur. “Tıp mi ko - Akli ye ve Asabi ye Cemi ye ti, Taba bet-i Ru- lo ji si ne ye ni bir yön ve ren, bir çok araş tır ma- hi ye Ce mi ye ti, Ve rem le Mü ca de le Os man lı lara ve ilerle me le re öncü lük eden ünlü bilgin Cemi ye ti, Emraz-ı Cildi ye ve Efren ci ye Dr. Dr. Ches ter Wil son Em mons’un ölü mü - Cemi ye ti, Etıbba Muha de net Cemi ye ti,

69 EK Unat, Türkiye Cerrahisinde Dr. Karl A. Bernard ve Muallim Dr. Konstantin Karateodori. Haseki Tıp Bülteni, 24 (3): 240-243. 70 EK Unat, Dr. G. B. Violi ve Onun Türkiye Pediyatrisine Hizmetleri. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Dergisi, 16 (3-4): 224-231, 1985. 71 EK Unat, Dr. Zambako Paşa üzerine. Deri hastalıkları ve Frengi Arşivi, 12 (26): 1437-1445, 1976. 72 EK Unat, İstanbul Senjorj Uluslar arası Çocuk Hastanesi. Türk-Avusturya tıbbi ilişkileri, İst. 1987, s.155- 165. 73 EK Unat, Dr. Chester Wilson Emmons. Deri hastalıkları ve Frengi Arşivi, 24 (4): 231-236, 1990. 74 EK Unat, Görev kurbanı iki mikrobiyoloğumuz. Türk Mikrobiyoloji Cemiyeti Dergisi, 9: 61-65, 1979. 54 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Etıbba Teâvün Cemi ye ti olmak üzere 14 Cer rah pa şa kam pu sun da gö rev yap mış de - cemi ye ti tanıt mak ta dır. 75 ğer li bi lim adam la rı nın Cer rah pa şa Tıp Fa - “Türk Tıp Tari hi Kuru mu’nun İlk Elli Yı- kül te si nin gu ru ru ola rak su nul ma sı nı doğ ru lı nın Ta rih çe si”ni monog ra fi olarak yayın la - bul ma mak ta, İs tan bul Üni ver si te si Cer rah - mıştır. 76 Tıp cemi yet le rin den başka kendi si nin pa şa Tıp Fa kül te si nin baş lan gı cı nın Ta ki - yö ne tim ku ru lun da gö rev al dı ğı “Türk Fi zi ki yüd din Pa şa Ko na ğı de ğil İs tan bul Üni ver - ve Ta bii İlim ler Ce mi ye ti Ta rih çe si”ni yaz dı - si te si Tıp Fa kül te si nin baş lan gı cıy la bir lik - ğı ma ka le sin de ce mi ye tin çı kar dı ğı der gi le- te ol du ğu nu, tek tıp fa kül te si nin ba şa rı ve - rin tam ko lek si yo nu nun İs tan bul Üni ver si te- ya ba şa rı sız lık la rı na da or tak olun du ğu nu, si Fen Fa kül te si Bo ta nik Ens ti tü sü ki tap lı - biz ve on lar ola rak ayı rım ya pıl ma sı na ğında bulun du ğu nu belirt mek te dir. 77 kimse nin hakkı olma dı ğı nı belirt mek te dir. 78 Unat’ın bu ma ka le si ve ay rı ca “Tıp Tari hi - Kİ TAP ELEŞ Tİ Rİ LE Rİ miz Açısın dan Cumhu ri yet’in 50. Yılın da İstan bul Tıp Fakül te si Adlı Kitap Üzeri ne He pi mi zin bil di ği ve Prof. Dr. Nil Sa - Düşün ce ler ”79 isim li ma ka le le ri İs tan bul rı’nın çok güzel bir şekil de ifade etti ği gibi Üni ver si te si Tıp Fa kül te si ve Fa kül te le ri - “Ek rem Ho ca’nın ha ya tın da ada let ve adil nin ta ri hi ba kı mın dan son de re ce önem li dir. ol mak” son dere ce önemli etik değer ler di. “Türk çe Tıp Zo olo ji si ve Tıp Pa ra zi to lo ji si “Tıp Ta ri hi miz Açı sın dan Cer rah pa şa Tıp Kitap la rı Dola yı sıy la ” isimli maka le sin de de Fakül te si 1967-1976 Adlı kitap Üzeri ne Dü- konu ile ilgi li yazı lan bir maka le de ki tari hi şün ce ler” isimli maka le sin de bazı hata la ra bilgi le re ait hata la ra dikkat çekmek te dir. 80 dikkat çekme den önce “Böyle bir yayın titiz - lik le ha zır lan ma lı; ger çek le re, ölü le re ve MÜ ZE TA NI TI MI hakla ra saygı lı olunma lı, konuy la ilişki si be- lir siz ve ta rih ba kı mın dan doğ ru lu ğu şüp he li Unat 1961 yılın da yazdı ğı “Ör nek Bir Tıp id di ala ra yer ve ril me me li dir” de mek te dir. Mü ze si” ma ka le sin de Ame ri ka Bir le şik Dev - letle ri Silah lı Kuvvet ler Pato lo ji Ensti tü sü - BİZ TA Kİ YÜD DİN PA ŞA nün Tıp Mü ze si nin; tıp men sup la rı nın ve KO NA ĞI NIN Mİ RAS ÇI SI DE Ğİ LİZ halkın tıbbi kültür sevi ye si ni yükselt me de ki ba şa rı sı se be bi ve ben ze ri nin yur du muz da da Ay nı ma ka le sin de Unat, ki ta bı nın ya za - kurul ma sı nın fayda lı olaca ğı na inandı ğı için rı nın İs tan bul Üni ver si te si Tıp Fa kül te si nin bu mües se se yi tanıt mak iste di ği ni belirt mek -

75 EK Unat, Osmanlı Devletinde Tıp Cemiyetleri. Osmanlı İlmî ve meslekî Cemiyetleri, IRCICA, Ed. Ekmeleddin İhsanoğlu, İst. 1987, s. 85-110. 76 EK Unat, Türk Tıp Tarihi Kurumu’nun İlk Elli Yılının Tarihçesi. Türk Tıp Tarihi Kurumu Yay. No. 1, İst. 1991. 77 EK Unat, Türk Fiziki ve Tabii İlimler Cemiyeti Tarihçesi. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Dergisi, 24: 193-199, 1993. 78 EK Unat, Tıp Tarihimiz Açısından Cerrahpaşa Tıp Fakültesi 1967-1976 Adlı kitap Üzerine Düşünceler. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Dergisi, 12 (2): 73-80, 1979. 79 EK Unat, Tıp Tarihimiz Açısından Cumhuriyet’in 50. Yılında İstanbul Tıp Fakültesi Adlı Kitap Üzerine Düşünceler. Tıp Fakültesi Mecmuası, 43: 897-915, 1980. 80 EK Unat, Türkçe tıp zoolojisi ve tıp parazitolojisi kitapları dolayısıyla. Biyoloji Dergisi, 27 (1): 73-81, 1977. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 55 tedir. 1862 yılın da kuru lan ve tıpta kadın lar, ha ne Tat bi kat Mek te bi, Yıl dız Sa ra yı gi bi tro pi kal has ta lık lar, pa to lo ji, as ke ri he kim lik, ge zi ler den baş ka şe hir dı şı na ge zi dü zen le - anato mi, aletler gibi bölüm le ri bulu nan bu miş tir. Bur sa’ya ya pı lan ge zi de, Bur sa’nın çok zengin müze de ki resim le ri, kabart ma la - tıp ta ri hi ve ta ri hi me kan la rı zi ya ret edil - rı, tıpta ki ilerle me le ri göste ren pano la rı, ki- miş, Kiraz lı yay la’da Ulu dağ Üni ver si te si - tapla rı ve bir müze de bulu na bi le cek tüm ne ait tesis ler de konak la nıl mış tır. malze me yi tanıt mak ta dır. Halka tıbbi filmler İlk Türk Tıp Ta ri hi Kon gre si de 1988 göste ril di ği ni, ayrı ca profes yo nel le re hitap yı lın da Unat’ın Ku rum Baş kan lı ğı sı ra sın - eden malze me nin bulun du ğu nu, müze ci lik da ger çek leş miş tir. eğiti mi veril di ği belirt mek te dir. 81 HEP ANI LA CAK TÜRK TIP TA Rİ Hİ KU RU MU BAŞ KAN LI ĞI Prof. Dr. Ek rem Kad ri Unat’ın tıp ta ri hi ça lış ma la rı; Os man lı son dö ne min den baş - Türk Tıp Ta ri hi Ku ru mun da on yıl yü - la ya rak, Cum hu ri yet dö ne mi tıp ta ri hi mi zi rüt tü ğü baş kan lı ğı sı ra sın da 50 yıl ön ce par lak bir şe kil de ay dın lat mak ta dır. Ki tap - ölen bü yük Türk he kim le ri ni an ma top lan - la rı, bi yog ra fi le ri, mil li gö rü şü, Ku rum hiz - tı la rı nı baş lat mış ve anı lan he kim le rin bi - met le ri kı sa ca sı tıp ta ri hi ne hiz met le ri, biz - yog ra fi le ri nin ya yın lan ma sı nı sağ la mış tır. le re gös ter di ği şef kat ve yar dım lar biz den Bun lar dan 1986 yı lın da anı lan se kiz he ki - son ra da anı la cak tır. min bi yog ra fi le ri ni bir ki tap ta top la mış tır. Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver’in çeşit li yön- YA ŞA DI ĞI VE TA NIK OL DU ĞU le ri ile ta nı tıl dı ğı mo nog ra fi yi de dü zen le - TA RİH, HA TI RAT miş ve ya yım la mış tır. Bun lar dan baş ka ay lık top lan tı lar ter tip Unat’ın; “Elli Yıl Önce ”82 ve “İs tan bul et miş ve su nu lan bil di ri le rin ya yın lan ma sı - Üni ver si te si Tıp Fa kül te le rin de 50 Yıl Hiz - nı sağ la mış tır. met”83 çalış ma la rı da tıp tari hi miz açısın dan Ön ce se mi ner le ri ni dü zen le di ği “Dün - çok önemli dir. Hem bir hatı rat hem de 1938- ya’da ve Tür ki ye’de 1850 yı lın dan son ra 1988 yılla rı arasın da İstan bul Üniver si te si Tıp Tıp Dalla rın da ki İlerle me le rin Tari hi”ni Fa kül te si ve İs tan bul Üni ver si te si Tıp Fa kül te - edi tör lü ğü nü ya pa rak ya yın la mış tır. Bu ki - leri nin tari hi ni yansı tan bu çalış ma lar da yöne - tap da ülke miz de alanın da ilktir ve ilk baş - tim, deği şen yasa lar, hoca lar, taşın ma lar, Mik- vu ru kay nak la rın dan dır. ro bi yo lo ji Kür sü sü nün ta ri hi yer al mak ta dır. Ay rı ca tıp ta ri hi ge zi le ri ter tip et miş tir. “Mutsuz Bayram lar” 84 monog ra fi sin de; İs tan bul için de De mir ka pı Tıb bi ye si, Gül - Üniver si te ler Üzeri ne, Tıp Dili miz Üzeri ne,

81 EK Unat, Örnek Bir Tıp Müzesi. İstanbul Tıp Fakültesi Mecmuası, 24: 701-713, 1961. 82 EK Unat, Elli Yıl Önce. İst. 1987. 83 EK Unat, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültelerinde 50 Yıl Hizmet. İst. 1989. 84 EK Unat, Mutsuz Bayramlar. İst. 1980. 56 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Darül fü nun, Üniver si te ve Yasa lar, Niçin, 7. Os man lı İm pa ra tor lu ğun da Bak te ri - Yaban cı Dille Yüksek Öğre tim, Türk An- yo lo ji ve Vi ro lo ji. İÜ Cerr. Tıp Yay. siklo pe di si Artık Tamam lan ma lı, Dünden No. 1568/4, İst. 1970. Yarı na, Tıp Fakül te le ri nin Çıkma zı, Değiş - 8. Os man lı İm pa ra tor lu ğun da Aşı ve Se - meyen Bayram lık maka le le ri bulun mak ta - rum Hazır la ma Mües se se le ri. Türk dır. Bu kitap sanı rım başu cu kita bı mız ol- Tıp Ale mi, 1: 144-145, 1970. malı dır. Değiş me yen bayram lık maka le si - 9. Os man lı İm pa ra tor lu ğun da ilk dif te ri nin sonun da “Ey bu vata nın evlat la rı! Siz Se ru mu nun el de edil me si. Türk Tıp birbi ri ni zin düşma nı değil, öz karde şi si niz, Ale mi, (4): 247-252, 1970. kendi ni ze geli niz, birle şi niz ” demek te dir. 10. Yüz yıl ön ce ki Tıb bi ye Mek te bin de bir mil li yet çi lik mü ca de le si. Fi kir ve YIL MA YA CA ĞIZ Sanat ta Hare ket Mecm. (55), 1970. 11. Osman lı İmpa ra tor lu ğu’nda Mikro bi - Ko nuş ma mı ya zı nın gi ri şin de ki Ni çin yo lo ji Ta rih çe si Üze ri ne Bir De ne me. maka le si nin son cüm le le ri ile ta mam lı yo - Mikro bi yo lo ji Bülte ni, 4 (3): 159-175, rum “Yıl ma ya ca ğız! Dur ma dan ça lı şa ca - 1970. ğız, ni çin le rin par ça la ya ma dı ğı ka lın kat - 12. Bir açık la ma. Mik ro bi yo lo ji Bül te ni, ran lı per de leri gerçek le rin iki eli miz le ta şı - 4 (3): 83, 1970. dı ğı mız me şa le le riyle tu tuş tu ra ca ğız ve 13. Os man lı İm pa ra tor lu ğun da Tıp Zo - oyun la rı bo za ca ğız….” olo ji si ve Pa ra zi to lo ji. İÜ Cer rah pa şa Tıp Fa kül te si Yay. 1577/8, İst. 1970. EK REM KAD Rİ UNAT’IN 14. İs tan bul Üni ver si te si Tıp Fa kül te si TIP TA Rİ Hİ YA YIN LA RI NIN Mik ro bi yo lo ji Pa ra zi to lo ji ve Sal gın - LİSTE Sİ lar Bil gi si Ens ti tü sü nün ta rih çe si. Türk Tıp Ale mi, (5): 48–68, 1971. 1. Os man lı İm pa ra tor lu ğu za ma nın da ki 15. Dok tor Me na hem Ho da ra’nın der ma - tıbbi zoolo ji ve para zi to lo ji hoca la rı. Acta to lo ji ta ri hi miz de ki ye ri. 1971. Ne uro-Psychi at ri ca, Ey lül-Ara lık 1959- 16. Üniver si te ler üzeri ne. Tıp Yolun da Ocak-Ara lık 1960, ay rı bs.s. 505-520. Cer rah pa şa, 1972, s. 9-11. De ğiş me - 2. Dr. Haydar Pala van. Dr. Mahmut Sa- yen Bay ram lık. Tıp Yo lun da Cer rah - bit Aka lın. İÜ Tıp Fa kül te si Mec mu - paşa, 1978, s. 49-50. Mutsuz Bayram - ası, 23 (1-2): 310-314, 315-318, 1960. lar, 1980, s. 5-8. 3. Prof. Dr. H. Braun 80 yaşın da. İÜ Tıp 17. Osman lı İmpa ra tor lu ğun da Fransız ca Fakül te si Mecmu ası, 24(1) 333-335, 1961. Tıp Öğre ti mi ve Türki ye Cumhu ri ye - 4. Ör nek Bir Tıp Mü ze si. İs tan bul Tıp tin de İn gi liz ce Yük sek Öğ re tim, Cer - Fa kül te si Mec mu ası, 24: 701-713, 1961. rah pa şa Tıp Bül te ni, 5(4): 1–16, 1972. 5. Ord. Prof. Dr. H. Braun. İÜ Tıp Fa- İn san ve Kâinat 3 (30): 49-50. Ya ban cı kül te si Mec mu ası, 26(4):455-459, 1963. Dil le Yük sek Öğ re tim. Mut suz Bay - 6. Tür ki ye’de mik ro bi yo lo ji nin baş lan - ram lar, 1980, s. 21-24. Ya ban cı Dil de gı cı. Ya şa mak Yo lu, (384-385), 1968. Yüksek Öğre tim. Milli yet Gaze te si, 11 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 57

Ni san 1975. Os man lı İm pa ra tor lu ğun - 27. Tür ki ye Cum hu ri ye ti’nin İkin ci El li da Fransız ca Tıp Öğre ti mi ve Etki le ri. Yı lı na Gi rer ken Türk çe Tıp Te rim le ri. Dirim 52(1-2): 65-71, 1977. Osman lı Di rim 49(1): 36-43, 1974. İm pa ra tor lu ğu’nda Fran sız ca Tıp Öğ re - 28. Ke mal Hü se yin Plev ne li oğ lu (Ölü mü - timi ve Etki le ri. VIII. Türk Tarih Kon- nün 20. Yı lı do la yı sıy la). Cerr. Tıp gre si, 1981, 1291-1296. Tür ki ye’de Ya - Fak. Bült. 7 (4): 273-279, 1974. ban cı Dil le Yük sek Öğ re tim So ru nu. 29. Bu la şı cı has ta lık lar la sa vaş ve İslâm Bül ten 4 (19): 11-13, 1987. di ni. İlim Yay ma Ce mi ye ti yay. No. 18. Tür ki ye Ga ze te si, 16 Ara lık 1987. 10, 1975. İkin ci bs. 1989. 19. Ölü mü nün 10’un cu yı lın da Ord. Prof. 30. Os man lı İm pa ra tor lu ğun da Lep ro lo ji. Dr. Zi ya Ök tem’i ha tır la yış. Türk Türk Mik ro bi yo lo ji Ce mi ye ti Derg. 5 Mikro bi yo lo ji Cemi ye ti Dergi si, 2: (4): 107-120, 1975. Os man lı İm pa ra - 16-24, 1972. tor lu ğun da Lep ro lo ji Üze ri ne. De ri 20. Ölü mü nün Onun cu Yı lın da Ord. Prof. Has ta lık la rı ve Fren gi Ar şi vi, 12(26): Dr. H. Bra un’u Ha tır la yış. Cerr. Tıp 1502–1510, 1976. Fak. Derg. 4 (3): 279–310, 1973. 31. Ma car lı Mi ra lay Dr. Ab dul lah Bey’in 21. Tıp Dili miz Üzeri ne. Tıp Yolun da ha ya tı ve Türk Tıp Zo olo ji sin de ki ye - Cerrah pa şa, 14 Mart 1973, s. 8–9. ri. Türk Mik ro bi yo lo ji Ce mi ye ti Mec - Mut suz Bay ram lar, 1980, s. 9-13. mu ası, 5 (1-2): 7-18, 1975. Ma car lı 22. İs tan bul Da rül fü nu nu Tıp Fa kül te si - Dr. Ab dul lah Bey (Karl Edu ard Ham - nin Ku ru lu şun dan Cer rah pa şa Tıp Fa - mersc hmidt) ve Tür ki ye’de ki Ça lış - kül te si nin Ku ru lu şu na. Cerr. Tıp Fak. ma la rı. Türk Avus tur ya Tıb bi İliş ki le - Derg. 4(4): 326–337, 1973. ri, Arke olo ji ve Sanat Yay. Yay: A. 23. Cer rah pa şa Tıp Fa kül te si Mik ro bi yo - Terzi oğ lu ve E. Luci us, İst. 1987, s. lo ji Pa ra zi to lo ji ve Sal gın lar Bil gi si 143-154. Ens ti tü sü nün ta rih çe si. Cer rah pa şa 32. Bu la şı cı Has ta lık lar la Sa vaş ve İslâm Tıp Fa kül te si Der gi si, IV (4): 346- Di ni. İlim Yay ma Ce mi ye ti Yay. No. 355, 1973. 10, İst. 1975. 24. Cer rah pa şa Tıp Fa kül te si Mik ro bi yo - 33. Ni çin? Tıp Yo lun da Cer rah pa şa, 1975, lo ji, Tro pi kal Has ta lık lar ve Pa ra zi to - s. 16-17. Mut suz Bay ram lar, 1980, s. loji Kürsü sü’nün İlk Beş Yılı (1967 18-20. –1973). Cerr. Tıp Fak. Derg. 4(4): 34. Türk an sik lo pe di si ar tık ta mam lan ma - 346–355, 1973. lı. Milli yet, 5 Temmuz 1975. Mutsuz 25. Tür ki ye Cum hu ri ye ti’nin İlk El li yı - Bay ram lar, 1980, s. 25-27. lın da Tıp Pa ra zi to lo ji si (1923–1973). 35. Dr. Zam ba ko Pa şa Üze ri ne. De ri Has - İÜ Cerr. Tıp Fak. Yay. No. 1892/22, 1973. talık la rı ve Frengi Arşi vi 12(26): 26. Darül fü nun, Üniver si te ve Yasa lar. 1137–1445, 1976. Tıp Yo lun da Cer rah pa şa, 14 Mart 36. Dün den ya rı na. Tıp Yo lun da Cer rah - 1974, s. 17-18. Mutsuz Bayram lar, pa şa, 1975, s. 6-7. Mut suz Bay ram lar, 1980, s. 14-17. 1980, s. 28-31. 58 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

37. Ön cü bir Türk in sa nı nı da ha yi tir dik 50. Ölü mü nün 50nci Yı lın da Mu al lim (Ah met Şe fik Ko lay lı). Mil li yet Ga - Mü şir Dr. Na fiz Pa şa’yı Ha tır la yış. ze te si, 8.2.1976. Cerr. Tıp Fak.Bült. 12 (1): 9-13, 1979. 38. Çağ lar Bo yu Bit ler ve İn san lar: Mil li - 51. Gö rev Kur ba nı İlk İki Mik ro bi yo lo - yet Ga ze te si, 1 Ara lık 1976. ğu muz (Ha san Züh tü-Zi ya Sey ful lah). 39. Türk çe Tıp Zo olo ji si ve Tıp Pa ra zi to - Türk Mik ro bi yo lo ji Ce mi ye ti Derg. 9: lo ji si Ki tap la rı Do la yı sıy la. Bi olo gi 61-67, 1979. Derg. 1977, 27 (1): 73-81. 52. Hoca mız Prof. Dr. Mehmet Zühtü 40. Tıp Fa kül te le ri nin Çık ma zı. Mil li yet Ber ke’nin Ar dın dan. Türk Mik ro bi yo - Gaze te si, 14 Temmuz 1977. Mutsuz loji Cemi ye ti Derg. 8: 161-166, 1979. Bay ram lar, 1980, s. 32-35. 53. Tıp Ta ri hi miz Açı sın dan “Cer rah pa şa 41. Os man lı İm pa ra tor lu ğun da İn sa nın Tıp Fakül te si 1967-1976” Üzeri ne Bu la şı cı Has ta lık la rı na Kar şı Ya pı lan Dü şün ce ler. Cerr. Tıp Fak. Bült. 12 Koru yu cu Aşılar. Dirim 53(11–12): (3): 73-80, 1979. 54. Tıp Tari hi miz Açısın dan “Cumhu ri ye - 366–370, 1978. tin 50nci Yı lın da İs tan bul Tıp Fa kül te si” 42. Mik ro bi yo lo ji de 40 Yıl ve Da ha Ön ce Ad lı Ki tap Üze ri ne Dü şün ce ler. İ.Ü. Uz man Olan lar. Türk Mik ro bi yo lo ji İst. Tıp Fak. Mecm. 43: 897-910, 1980. Ce mi ye ti Yay. İst. 1978. 55. Mut suz Bay ram lar. (Top lu Ya yın lar), 43. Türki ye Tari hi nin Son Yüzyı lın da İst. 1980. Sağ lık Mü es se se le ri. Cerr. Tıp Fak. 56. Bay ram lık. Mut suz Bay ram lar, 1980, Derg. 9 (3): 309-320, 1978. s. 3-4. 44. Os man lı İm pa ra tor lu ğun da in sa nın 57. YÖK için Ne De di ler ?. Cum hu ri yet bu la şı cı has ta lık la rı na kar şı ya pı lan 28 Ekim 1981. koru yu cu aşılar. Dirim, 53 (11-12): 58. Le yiş man yaz la rın ta rih çe si. 2. Ulu sal Pa - 366-369, 1978. razi to lo ji Kongre si, Türki ye Para zi to lo ji 45. De ğiş me yen Bay ram lık. Tıp Yo lun da Der ne ği Yay. No. 2, İz mir, 1981, s. 1-9. Cerrah pa şa, 1978, s. 49-50. Mutsuz 59. Türki ye’de Tıp Mikro bi yo lo ji si nin Bay ram lar, 1980, s. 36. Son Yüzyı lın da ki Geli şi mi. Cerr. Tıp Fak. 46. Os man lı İm pa ra tor lu ğu nun Son 40 Derg. 12: 271-283, 1981, Özel Ek sa yı. Yı lın da Tür ki ye’nin Tü ber kü loz Ta - 60. Tür ki ye’de Tıp Pa ra zi to lo ji si nin Son rihçe si Üzeri ne. Cerr. Tıp Fak. Derg. Yüz yıl da ki Ge li şi mi (1881-1981). 10 (4): 273-284, 1979. Cerr. Tıp Fak. Derg. 12: 284-295, 47. Türk çe Mik ro bi yo lo ji te rim le ri üze ri - 1981, Özel Ek Sa yı. ne. Ha se ki Tıp Bül te ni, V (3): ay rı bs. 61. Türk çe Tıp Te rim le ri Top lan tı sı. İÜ 48. Türk çe Pa ra zi to lo ji Te rim le ri Üze ri ne Cerr. Tıp Fak. Yay. 2973/98, İst. 1981 Düşün ce ler. Para zi to lo ji Derg. 1: 39- (18 ya zar lı). 52, 1979. 62. Türki ye Cumhu ri ye tin de Atatürk Dö- 49. Sıt ma nın Ta ri hi. Sıt ma Bi li mi, Tür ki - nemin de Bula şı cı Hasta lık lar la Savaş. ye Para zi to lo ji Derne ği Yayın No. 1, Cerr. Tıp Fak. Derg. 12: 383-397, 1979, s. 1-10. 1981, Özel Ek. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 59

63. Tür ki ye’de Ata türk Dö ne min de Bu la - 76. Mil li Ege men lik ve Dev le tin halk sağ - şı cı Has ta lık lar la Sa vaş İçin Ku ru luş lar lı ğı yö ne ti mi. Mil li Ege men lik Üze ri - ve Ça lış ma lar. İ.Ü. Cer rah pa şa Tıp Fak. ne, İÜ Cerrah pa şa Tıp Fakül te si, İst. Yay. No. 2974/99, s. 5-20, İst. 1981. 1985, s. 9-23. 64. Tür ki ye Mik ro bi yo lo ji Ta ri hin de Bit 77. Bir Za man lar Bir Mek teb-i Tıb bi ye-i Tifü sü nün Keçi le re Bulaş tı rıl ma sı Şaha ne Vardı. Tıp Yolun da Cerrah pa - De ney le ri. Türk Mik ro bi yo lo ji Ce mi - şa, 85: 19-20, 1985. ye ti Derg. 2(3-4): 63-69, 1981. 78. Tür ki ye’de ku duz so ru nu. İs tan bul 65. Türki ye Cumhu ri ye tin de Sıtma ve bu la şı cı has ta lık lar la Sa vaş Der ne ği Tü ber kü loz Sa va şı. Bi lim ve Tek nik; Yay. No. 1, İst. 1985. 188: 17-20, 1981. 79. Amö bi yaz’ın Ta rih çe si. Amö bi yaz lar, 66. Su nuş. Türk çe Tıp Te rim le ri Top lan tı - Ed. Ş. Ya şa rol, Tür ki ye Pa ra zi to lo ji sı, İÜ, Cerr. Tıp Fak.Yay. No. 2973/98, Der ne ği Yay. No. 5, 1985, s. 1-16. s. 5-9, İst. 1982. 80. Dr. G. B. Violi ve Onun Türki ye Pedi - 67. Ka dır ga’da ki Tıp Fa kül te si. Cer rah pa - yat ri si ne Hiz met le ri. Cerr. Tıp Fak. şa Tıp Fa kül te si Dergi si, 12 (2): 210- Derg. 16 (3-4): 224-231, 1985. 220, 1981. 81. Tür ki ye Cer ra hi sin de Dr. Karl Ber - 68. Tür ki ye Mik ro bi yo lo ji ve Pa ra zi to lo ji nard ve Mual lim Dr. Konstan tin Kara - Te rim le ri. Türk çe Tıp Te rim le ri Top - te odo ri. Ha se ki Tıp Bült. 24(3): 240- lan tı sı, Cerr. Tıp Fak.Yay. İst. 1982. 243, 1986. 69. Tür ki ye’de Tıp Ta ri hi. Di rim 57: 197- 82. Ha mi di ye Et fal Has tahâne-i Alîsi’nin 207, 1982. Kuru luş Tarih çe si Üzeri ne. Tıp Tari hi 70. Tür ki ye’de Tıp Ta ri hi Öğ re ti mi. Cerr. Araştır ma la rı (1): 81-83, 1986. Tıp Fak. Derg. 13: 458-465, 1982. 83. 50 yıl ön ce ölen 8 bü yük Türk he ki mi. 71. Türk çe Tıp Te rim le ri Top lan tı sı. İÜ İÜ Cer rah pa şa Tıp Fa kül te si ve Türk Cerr. Tıp Fak Yay. 2973/98, 1982 (18 Tıp Ta ri hi Ku ru mu, İst., 1986. ya zar lı). 84. Ord. Prof. Dr. Sü heyl Ün ver (1898- 72. Toksop laz mo zun Tarih çe si. Cerr. Tıp 1986). İs tan bul Üni ver si te si Yay. No. Fak. Derg. 14: 167-172, 1983. 3393, İst. 1986. 73. Türk Tıb bi ye Mek tep le ri Mu al lim le ri - 85. Ord. Prof. Dr. Ahmet Süheyl Ünver’in nin Liste si. Cerr. Tıp Fak. Derg. 15: Ha ya tı ve Türk Tıp Ta ri hi Ku ru mu na 469-474, 1984. Hiz met le ri. Ord. Prof. Dr. Ah met Sü - 74. Osman lı İmpa ra tor lu ğu’nda İkinci heyl Ün ver (1898-1986), Ed. E. K. Meş ru ti yet Dö ne min de Bak te ri yo lo ji Unat, İÜ Yay. No. 3393, İst. 1986, s. ve Tıp Zo olo ji si Öğ re ti mi. Cerr. Tıp 9-18. Fak. Derg. 15: 340-348, 1984. 86. Su nuş ko nuş ma sı. 50 Yıl Ön ce Ölen 75. Mek teb-i Tıb bi ye-i Şa ha ne’nin Son 8 Bü yük Türk He ki mi İçin An ma Yılı. Cerr. Tıp Fak. Derg. 15: 171-191, Tö re ni Ki ta bı, Cerr. Tıp Fak.-Türk 1984. Dirim 59(1-2): 25-34, 1984. Tıp Ta ri hi Ku ru mu Yay. İst. 1986, s. (3-4): 72-81. 7-9. 60 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

87. Mü der ris Dr. Ra şit Tah sin Tuk sa vul. 99. Bir Sem poz yum Üze ri ne (11-15 Mart 50 Yıl Ön ce Ölen 8 Bü yük Türk He ki - 1988 Gülha ne’nin 90 kuru luş Yılı mi İçin An ma Tö re ni Ki ta bı, Cerr. Tıp Anısı na Türk Tıbbı nın Batı lı laş ma Fak.-Türk Tıp Tari hi Kuru mu Yay. İst. Sem poz yu mu). Bül ten, 6(34): 30-31, 1986, s. 20-25. 1988. 88. Türk Tıp Ta ri hi Ku ru mu Fa ali yet le ri. 100. Gi riş, Dün ya’da ve Tür ki ye’de 1850 Tıp Ta ri hi Araş tır ma la rı (1): 134-136, Yı lın dan Son ra Tıp Dal la rın da ki İler - 1986. le me le rin Ta ri hi. Dün ya’da ve Tür ki - 89. Osman lı İmpa ra tor lu ğu’nda ki Tıp ye’de 1850 Yı lın dan Son ra Tıp Dal la - Der nek le ri. Ye ni Sympo si um 24(2-3): rın da ki İler le me le rin Ta ri hi. Ed. E. K. 93-101, 1986. Unat, Cerr. Tıp Fak. Vakfı Yay. 4, İst. 90. Hekim le ri miz den özve ri örnek le ri. 1988, s. 1-7. Tıp Yo lun da Cer rah pa şa, 1986. 101. Tür ki ye’de Tıp Dal la rı nın Yer leş me si - 91. Türk Mik ro bi yo lo ji Ta ri hin de Önem li ne Bir Ba kış. Dün ya’da ve Tür ki ye’de Bir Yıl. 1986. Türk Mik ro bi yo lo ji Ce - 1850 Yı lın dan Son ra Tıp Dal la rın da ki mi ye ti Derg. 17: 69-72, 1987. İler le me le rin Ta ri hi, Ed. E. K. Unat, 92. Türki ye’de Tıp Mikro bi yo lo ji si nin Cerr. Tıp Fak. Vak fı Yay. 4, İst. 1988, Yüz Yı lı. Türk Mik ro bi yo lo ji Ce mi - s. 8-13. ye ti Derg. 17: 73-84, 1987. 102. Bak te ri yo lo ji. Dün ya’da ve Tür ki - 93. Gi ar dia İn tes ti na lis’in Ta rih çe si. Ed. ye’de 1850 Yı lın dan Son ra Tıp Dal la - Ş. Ya şa rol, Tür ki ye Pa ra zi to lo ji Der - rın da ki İler le me le rin Ta ri hi, Ed. E. K. ne ği Yay. No. 6, s. 1-8, 1987. Unat. Cerr. Tıp Fak. Vakfı Yay. 4, İst. 94. Tric ho mo nas Va gi na lis’in Ta rih çe si. 1988, s. 41-54 (K. Al taş ile). Ed. Ş. Ya şa rol, Tür ki ye Pa ra zi to lo ji 103. İn fek si yon lar Bi li mi ve Kli nik Mik ro - Der ne ği Yay. No. 7, s. 3-10, 1987. bi yo lo ji si. Dün ya’da ve Tür ki ye’de 95. İs tan bul Sen jorj Ulus la ra ra sı Ço cuk 1850 Yı lın dan Son ra Tıp Dal la rın da ki Has ta ne si. Türk-Avus tur ya Tıbbî İliş - İlerle me le rin Ta ri hi, Ed. E. K. Unat, ki le ri, Yay.: A. Ter zi oğ lu ve E. Lu ci us, Cerr. Tıp Fak. Vak fı Yay. 4, İst. 1988, İst. 1987, 155-165. s. 229-247. 96. Osman lı Devle tin de Tıp Cemi yet le - 104. Ke mo te ra pi. Dün ya’da ve Tür ki ye’de ri. Os man lı İl mi ve Mes le ki Ce mi - 1850 Yı lın dan Son ra Tıp Dal la rın da ki yet le ri, Ed. E. İh sa noğ lu, IR CI CA İler le me le rin Ta ri hi, Ed. E. K. Unat, Yay. İlim Ta ri hi Kay nak lar ve Araş - Cerr. Tıp Fak. Vak fı Yay. 4, İst. 1988, tır ma lar Se ri si No. 3, İst. 1987, s. s. 260-277. 85-110. 105. Tıp Pa ra zi to lo ji si. Dün ya’da ve Tür - 97. El li yıl ön ce. İst. 1987. ki ye’de 1850 Yı lın dan Son ra Tıp 98. Tür ki ye’de Jen ner Aşı la ma sı nın Baş - Dalla rın da ki İlerle me le rin Tari hi, Ed. lan gı cı ve Dr. G. B. Vi oli’nin Çi çek E. K. Unat, Cerr. Tıp Fak. Vak fı Yay. Aşı sı Mü es se se si. Tıp Ta ri hi Araş tır - 4, İst. 1988, s . 435–451 (A. Yü cel ma la rı (2): 74-78, 1988. ile). YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 61

106. An ti bi yotik le rin Tarih çe si. İstan bul Mus ta fa Nev zat Ec za cı lık, Tıp ve Çocuk Klini ği 22 (1–4): 53-76, 1986. Kültür Evi Yay. İst. 1989 (Üç yazar la Tıp Ta ri hi Araş tır ma la rı (2): 102-114, bir lik te). 1988. 120. Türki ye’de Aşıla rın Tari hi ve Kontro - 107. Türk Tıp Ta ri hi Ku ru mu nun Ça lış ma - lü. Türki ye’de Aşı Soru nu, İstan bul la rı 1985–1986. Tıp Ta ri hi Araş tır ma - Bula şı cı Hasta lık lar la Savaş Derne ği la rı (2): 143-145, 1988. Yay. No. 5, 1989, s. 8-21. 108. Ko ru yu cu Aşı la rın Ta rih çe si. Ed. Ş. 121. Türk Mikro bi yo lo ji si Tari hin de Yal çın dağ, 13–25, İst. 1988. Önemli Bir Yıl; 1886. Tıp Tari hi 109. Birin ci Dün ya Har binde Türk Or du - Araş tır ma la rı (3): 34-36, 1989. sun da Ti füs Sa va şı. Cerr. Tıp Fak. 122. Ge ne ral Dok tor Ke mal Öz bay (1902- Derg. 20: 255–263, 1989. 1981). Tıp Ta ri hi Araş tır ma la rı (3): 110. Tür ki ye’de Pa ra zi to lo ji nin Dü nü, Bu - 185-186, 1989. gü nü ve Ya rı nı. Tür ki ye Pa ra zi to lo ji 123. Bak te ri yo log Dr. Ha san Züh tü Na zif Derg. 13 (3–4): 1-16, 1989. Bey (1861- 1897). Tıp Ta ri hi Araş tır - 111. Çengel li Solu can lar ve Bunlar la Olu- ma la rı (3): 168-171, 1989. şan En fek si yon la rın Ta rih çe si, An ki - 124. Ord. Prof. Dr. Muhid din Erel (1899- los to ma Ne ka tor yaz. Tür ki ye Pa ra zi - 1986). Tıp Ta ri hi Araş tır ma la rı (3): tolo ji Derne ği Yay. No. 9: 1-10, 178-181, 1989. 1989. 125. Yük sek Mü hen dis Ek rem Hak kı Ay - 112. Zo olo ji Pro fe sö rü Ali Veh bi Tür küs - ver di (1900- 1984). Tıp Ta ri hi Araş tır - tün Bey. Ef la tun; 21 (252): 22-24, ma la rı (3): 181-182, 1989. 1989 (Ş. Türk sün ile) 126. Ke mo te ra pi Ça ğın dan Ön ce Tıp Men - 113. Pendik Hayvan hasta lık la rı merkez supla rı Üzerin de ki Enfek si yon De- Araştır ma Ensti tü sü Yay. No. 10, ney le ri. Cerr. Tıp Fak. Derg. 21: 474- 1989, s. 13–15. 482, 1990 (K. Mi dil li ile). 114. Türk Tıp Ta ri hi Ku ru mu Fa ali yet le ri. 127. Mekteb-i Tıb bi ye-i Mül ki ye 1867- Tıp Ta ri hi Araş tır ma la rı (3): 195-196, 1909 (Sivil Tıp Mekte bi). İ.Ü. Cerr. 1989. Tıp Fak.Yay. No. 3598/155, İst. 1990 115. İs tan bul Üni ver si te si Tıp Fa kül te sin de (M. Sa mas tı ile). 50 Yıl Hiz met. İst. 1989, s. 29-75. 128. Mu al lim Dr. Fey zi Pa şa (1845-1923). 116. Dr. Se dat Kum ba ra cı lar. Tıp Ta ri hi Tıp Ta ri hi Araş tır ma la rı (4): 127-133, Araş tır ma la rı (3): 186-187, 1989. 1990. 117. Prof. Dr. Afet İnan. Tıp Ta ri hi Araş tır - 129. Ord. Prof. Dr. İh san Şük rü Ak sel. Tıp ma la rı (3): 188-189, 1989. Tari hi Araştır ma la rı (4):151-152, 1990. 118. Ölü mü nün 25. Yı lın da Mü der ris Dr. 130. Ord. Prof. Dr. Fah red din Ke rim Gö - Re fik Gü ran. Türk Mik ro bi yo lo ji Ce - kay (1900-1987). Tıp Ta ri hi Araş tır - mi ye ti Derg. 19: 286–295, 1989. ma la rı (4): 157-159, 1990. 119. Ölü mü nün Kır kın cı Yı lın da Ord. Prof. 131. Prof. Dr. Pe ri han Çam bel. Tıp Ta ri hi Dr. Akil Muh tar Öz den (1877-1949). Araş tır ma la rı (4): 163-165,1990. 62 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

132. Dr. Ches ter Wil son Em mons. De ri 143. Mek teb-i Tıb bi ye-i Mül ki ye. I. Türk has ta lık la rı ve Fren gi Ar şi vi, 24: 231- Tıp Ta ri hi Kon gre si Kon gre ye Su nu - 236, 1990. lan Bil di ri ler, TTK Yay. VII. Di zi Sa. 133. Dr. Fe ri dun Frik’in Ha ya tı ve Eser le - 131, An ka ra, 1992, s. 113-126. ri. Dirim Dr. Feri dun Frik Özel Sayı - 144. Türk Fi zi ki ve Ta bii İlim ler Sos ye te si sı, 1990, 24-27. (Ce mi ye ti) Ta rih çe si. Cerr. Tıp Fak. 134. Türk çe Pa ra zi to lo ji Öğ re ti mi İçin Te - Derg. 24 (8): 193-199, 1993. Tıp Ta ri hi rim ler. 6. Ulu sal Pa ra zi to lo ji Kon gre - Araştır ma la rı (12):306-313,2004, tekrar). si 26-30 Eylül 1989 İst. Türki ye Para - 145. Ord. Prof. Dr. Ek rem Şe rif Ege li (Ha - zi to lo ji Der ne ği Yay. 1989. Türk Dil ya tı, hiz met le ri ve ya yın la rı). Tıp Ta - Ku ru mu Derg. 1991; (2): 475, (özel rihi Araştır ma la rı (5): 196-212, 1993. bö lüm): 61-79. 146. Ölümü nün 50. Yılın da Dr. Reşat Rıza 135. Üni ver si te le rin De re ce len di ril me si. Kor. Tıp Ta ri hi Araş tır ma la rı (5): 213- Mil li yet, 12 Ha zi ran 1991. 223, 1993. 136. Ölü mü nün Bi rin ci Yı lın da Dr. Fe ri - 147. Mik ro bi yo lo ji nin Dü nü. XXV. Türk dun Frik’i Anarken. Dirim 66(1-2): Mik ro bi yo lo ji Kon gre si Ki ta bı, 2: 9- 22-25, 1991. 13, 1993. 137. ABD Sağ lık Mil li Ens ti tü le ri ve Re fik 148. Bit ve İn san İliş ki le ri nin Ta rih çe si. Bit Saydam Hıfzı sıh ha Merke zi. Dirim ve İn san, Cerr. Tıp Fak.Yay. No. 14, 66(9-10): 325-331, 1991. 1993, 9-18. 138. Türk Tıp Ta ri hi Ku ru mu nun İlk El li 149. Ord. Prof. Dr. Kemal Atay. Dirim Yı lı nın Ta rih çe si. Türk Tıp Ta ri hi Ku - 69(7,8,9): 179-183, 1994. ru mu Yay. No. 1, İst. 1991. 150. İn san Hel mint En fek si yon la rı nın Ke - 139. Ölü mü nün 50. Yı lın da Mu al lim Bak - mo te ra pi sin de ki İler le me le rin Ta rih - te ri yo log ve Kim ya ger Ve te ri ner Os - çe si. Tür ki ye Pa ra zi to lo ji Derg. 18 man Nu ri Eralp. Bi lim Ta ri hi Derg. (1): 89-99, 1994. Yay. O. Ba ha dır, (13): 3-10, 1992. 151. Hae mop hi lus İnf lu en zae’nin Ta rih çe - 140. İh san Şük rü Ak sel’in Ha ya tı. Ye ni si. Türk Mik ro bi yo lo ji Ce mi ye ti Yay. Sympo si um 30(1-2): 13, 1992. No. 24; 3-19, 1995 (Ö. Anğ ve M. Na- 141. Türk Tıp Ta ri hi Kon gre si’nin Açış mal ile). Ko nuş ma sı. I. Türk Tıp Ta ri hi Kon - 152. Türk Dil le rin de Or tak Te rim le rin Kul - gre si, Kon gre ye Su nu lan Bil di ri ler, lanıl ma sı. Dirim 70 (10, 11, 12): 200- TTK Yay. VII. Sa. 131, Anka ra, 1992, 202, 1995. s. XI II. 153. Os man lı İm pa ra tor luğun da 1910- 142. Son Yüz yıl da Ku duz Bil gi sin de ki 1913 Yıl la rın da ki Ko le ra Sal gın la rı ve Baş lı ca İler le me le rin Ta rih çe si. Tıp Bun lar la İl gi li Olay lar. Ye ni Tıp Ta ri - Ta ri hi Araş tır ma la rı (1): 17-24, 1986. hi Araştır ma la rı (1): 55-65, 1995. I. Türk Tıp Ta ri hi Kon gre si, Kon gre ye 154. Prof. Dr. Hayri Sözen’in Haya tı ve Su nu lan Bil di ri ler, TTK Yay. VII. Sa. Eser le ri. Ye ni Tıp Ta ri hi Araş tır ma la rı 131, An ka ra, 1992, s. 17- 24. (1): 204-211, 1995. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 63

155. Prof. Dr. Kâzım Arı san. Ye ni Tıp Ta ri - 168. Pri on la rın ve Pri on lu Has ta lık la rın Ta - hi Araş tır ma la rı (1): 213-215, 1995. rih çe si. Tıp Ta ri hi Araş tır ma la rı (7): 156. Dr. Feri dun Frik (1899-1989). Yeni 19-23, 1998. IV. Türk Tıp Ta ri hi Kon - Tıp Ta ri hi Araş tır ma la rı (1): 224-226, gre si 18-20 Ey lül 1996, Bil di ri ler 1995. TTK yay. VII. Di zi-Sa yı 131ñ, An ka - 157. Ord. Prof. Dr. Sa di Ir mak (1904- ra, 2003, s. 381-388. 1990). Ye ni Tıp Ta ri hi Araş tır ma la rı, 169. 1943 Yı lı Tür ki ye’sin de İs tanbul Be - (1): 227-229, 1995. le di ye si Da rü la ce ze si. Tıp Ta ri hi 158. Prof. Dr. Ba ha Se zer (1913-1992). Ye - Araş tır ma la rı (7): 191-196, 1998. IV. ni Tıp Ta ri hi Araş tır ma la rı (1): 272- Türk Tıp Ta ri hi Kon gre si 18-20 Ey lül 274, 1995. 1996, Bil di ri ler TTK yay. VII. Di zi- 159. Ko le ra Ko nu sun da 1961’den Son ra Sa yı 131ñ, An ka ra, 2003, s. 435-444. Çı kan So run lar. Di rim 70(1-2-3): 26- 170. Türk Ve te ri ner He kim li ği nin Ge liş - 34, 1995. me sin de Mus ta fa Ze ki Paşa’nın Et ki - 160. Ho ca la rı mız; Mu al lim Dr. Hü sa met tin si. Ye ni Tıp Ta ri hi Araş tır ma la rı (4): Şe rif Ku ral. Di rim 71(7, 8, 9): 182- 55-58, 1998. 189, 1996. 171. Türk Tıp Ta ri hi Ku ru mu’nun İlk El li 161. Tıp Te rim le rin de Bir lik Sağ la mak İçin Yı lı nın Ta rih çe si. II. Türk Tıp Ta ri hi Öneri ler. Hekim Foru mu, 15 Ocak Kon gre si Kon gre ye su nu lan Bil di ri - 1996; 27. ler, TTK Yay. VII. Di zi-Sa yı 131a, 162. Türk çe Tıp Di li miz ve Te rim le ri miz. An ka ra, 1999, s. 1-30. Sen drom 18 (9): 18-24, 1996. 172. Mü der ris Dr. Celâled din Muh tar Öz - 163. En fek si yon Ke mo te ra pi sin de ki İler le - den. De ri has ta lık la rı ve Fren gi Ar şi - me le rin Ta ri hi. Ye ni Tıp Ta ri hi Araş - vi, 27 (4): 227-233, 1993, 1993. III. tır ma la rı (2-3): 114-140, 1996/1997. Türk Tıp Ta ri hi Kon gre si Kon gre ye 164. Gülhâne’nin İlk 25 Yı lın da Bak te ri yo - Su nu lan bil di ri ler, TTK Yay. No. VII. lo ji ve Pa ra zi to lo ji Ça lış ma la rı. Tür ki ye Di zi – Sa. 131b, An ka ra, 1999, s. 9- Pa ra zi to lo ji Derg. 21 (4): 343-349, 1997. 24. 165. Mu al lim Mi ra lay Dr. Hü se yin Rem zi 173. Mek teb-i Tıb bi ye-i Şa ha ne ve Top ha - Bey ve Türk çe Tıp Di li miz. Tıp Ta ri hi ne Mü şi ri Mus ta fa Ze ki Pa şa. V. Türk Araş tır ma la rı (6): 155-163, 1997. IV. Tıp Ta ri hi Kon gre si Bil di ri le ri, AÜ Türk Tıp Ta ri hi Kon gre si 18-20 Ey lül Ba sı me vi, An ka ra, 1999, s. 47-56. 1996, Bil di ri ler TTK yay. VII. Di zi- 174. Türk He kim le ri Dost luk ve Yar dım - Sa yı 131ñ, An ka ra, 2003, s. 239-252. laş ma Der ne ği’nin Ta rih çe si. İs tan bul 166. Do ğu mu nun 100. Yı lın da Ho ca mız Ta bip Oda sı Yay. İst. 1999 (A. At lı Ah met Ra sim Onat’ı Anar ken. Pro fe - ile). sör Onat’lar, İst. 1997, s. 206-208. 175. Os man lı ca Tıp Te rim le ri Söz lü ğü. 167. Dr. Sa im Po lat Ben gi serp’in Ar dın - Türk Ta rih Ku ru mu yay. VII. Di zi-Sa - dan. Ye ni Tıp Ta ri hi Araş tır ma la rı (4): yı 210, An ka ra, 2004 (E. İh sa noğ lu, S. 259-262, 1998. Vu ral ile bir lik te). 64 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

PROF. DR. EK REM KAD Rİ UNAT BAŞ TUĞ, Ol cay HAK KIN DA Kİ YA ZI LAN LA RIN LİS TE Sİ 1. Prof. Dr. Ek rem Kad ri Unat’ın say gı de - ğer eşi Nec la Unat ha nı me fen di ile ya - AL TAŞ, Ke mal pı lan söy le şi. İn fek si yon Dün ya sı, (3): 77-79, 2006. 1. Ho cam Ek rem Kad ri Unat. Ho ca la rın 2. Kafkas cephe sin den gelen mektup Hoca sı Prof. Dr. Ekrem Kadri Unat’a (Prof. Dr. Ek rem Kad ri Unat). İn fek si yon (1914-1998), Cer rah pa şa Tıp Fa kül te si Dün ya sı, (3): 94, 2006. Vak fı Yay. İst. 1999, s. 67-69. 2. Unat Ho ca’nın ya nın da ye ti şen ler. Ho - ÇA LI ŞIR, Beh zat ca la rın Ho ca sı Prof. Dr. Ek rem Kad ri Unat’a (1914-1998), Cer rah pa şa Tıp 1. Bu la şı cı has ta lık lar la Sa vaş ve Prof. Dr. Fa kül te si Vak fı Yay. İst. 1999, s. 71-105. Ek rem Kad ri Unat. Ho ca la rın Ho ca sı 3. Mü kem mel bir eği tim ci, iyi bir araş tır - Prof. Dr. Ek rem Kad ri Unat’a (1914- macı, örnek bir yöne ti ci Prof. Dr. Ekrem 1998), Cer rah pa şa Tıp Fa kül te si Vak fı Kad ri Unat. İn fek si yon Dün ya sı, (3): 80, Yay. İst. 1999, s. 139-146. 2006. DE ĞİR MEN Cİ, Zey nep AY GÜN, Gök han 1. En gin bil gi si ni cö mert çe su nan ho cam 1. Bilim insa nı olmak… Prof. Dr. Ekrem (Prof. Dr. Ek rem Kad ri Unat). İn fek si - Kad ri Unat. İn fek si yon Dün ya sı, (3): yon Dün ya sı, (3): 92, 2006. 90-91, 2006. 2. Özlü yo ruz hocam (Prof. Dr. Ekrem ER ÇI KAN, Celâl Kad ri Unat). İn fek si yon Dün ya sı, (3): 93, 2006. 1. Prof. Dr. Ek rem Kad ri Ho ca mın ar dın - dan. Prof. Dr. Ekrem Kadri Unat’ın Ar- BAĞ DAT LI, Ya şar dın dan, İst.1998, s. 1-3.

1. Prof. Dr. Ek rem Kad ri Unat ve “İlk”le - ER GİN, Sev gi ri. Ho ca la rın Ho ca sı Prof. Dr. Ek rem Kad ri Unat’a (1914-1998), Cer rah pa şa 1. Her kes sı ra sı nı bil me li (Dr. Ek rem Kad ri Tıp Fa kül te si Vak fı Yay. İst. 1999, s. Unat). İn fek si yon Dün ya sı, (3):95, 2006. 131-138. İS MA İLOĞ LU, Gü neş Ül ker BA HAR, Hri si 1. Prof. Dr. Ek rem Kad ri Unat anı sı na. 1. Ho cam Prof. Dr. Ek rem Kad ri Unat. İn - İn fek si yon Dün ya sı, (3): 92, 2006. fek si yon Dün ya sı, (3): 94, 2006. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 65

KAN BAK, Ca nan TO RUN, Mü zey yen Na mal

1. Si zi arı yo ruz (Dr. Ek rem Kad ri Unat). 1. Prof. Dr. Ek rem Kad ri Unat’ın yö net ti ği İn fek si yon Dün ya sı, (3): 96, 2006. tezler. Hoca la rın Hoca sı Prof. Dr. Ekrem Kad ri Unat’a (1914-1998), Cer rah pa şa KAN TAR CI OĞ LU, S. Tıp Fa kül te si Vak fı Yay. İst.1999, s.107- 130. 1. Prof. Dr. Ek rem Kad ri Unat’ın mi ko lo ji ça lış ma la rın da ki ye ri. Ho ca la rın Ho ca sı TÜR KOĞ LU, Sa lih Prof. Dr. Ek rem Kad ri Unat’a (1914- 1998), Cer rah pa şa Tıp Fa kül te si Vak fı 1. Ayak lı kü tüp ha ne Ek rem Kad ri. İn fek si yon Yay. İst. 1999, s. 45-55 (A. Yücel ile bir- Dün ya sı, (3): 95, 2006. lik te). VU RAL, Su at ÖZTÜRK, Recep 1. Hocam Prof. Dr. Ekrem Kadri Unat’ın 1. Ül ke si ne ve mes le ği ne aşık bir öğ re tim ar dın dan. Ho ca la rın Ho ca sı Prof. Dr. Ek - üye si Prof. Dr. Ek rem Kad ri Unat. İn - rem Kad ri Unat’a (1914-1998), Cer rah - feksiyon Dünya sı, (3): 84-89, 2006. pa şa Tıp Fa kül te si Vak fı Yay. İst. 1999, 2. Bi lim ada mı, fi lo zof, ör nek in san: Prof. s. 57-60. Dr. Ekrem Kadri Unat. İnfek si yon Dün- 2. Prof. Dr. Ek rem Kad ri Unat’ın ya şa mın da ya sı, (3): 92, 2006. giz li kal mış bir olay. Ho ca la rın Ho ca sı Prof. Dr. Ek rem Kad ri Unat’a (1914- SA MAS TI, Mus ta fa 1998), Cer rah pa şa Tıp Fa kül te si Vak fı Yay. İst. 1999, s. 61-65. 1. Unat Ho ca’dan esin ti ler Kaf kas cep he - sin den ge len me saj, Ha ya tı mü ca de le YIL MAZ, Gül den idi, Ho ca la rın ho ca sı, Bu ül ke nin in sa nı, Tıp ta ri hi ne hiz met le ri. Ho ca la rın Ho - 1. Örnek alına cak özel biri (Prof. Dr. Ekrem cası Prof. Dr. Ekrem Kadri Unat’a Kad ri Unat). İn fek si yon Dün ya sı, (3): (1914-1998), Cer rah pa şa Tıp Fa kül te si 94, 2006. Vakfı Yay. İst. 1999, s. 147-152. İnfek - si yon Dün ya sı, (3): 81-83, 2006. YÜ CEL, Ay han

SE ZİÇ, Na ge han 1. Prof. Dr. Ek rem Kad ri Unat’ın bi yog ra - fisi. Prof. Dr. Ekrem Kadri Unat İstan - 1. Ha ya tı mı za yön ve ren ho cam (Prof. Dr. bul Üni ver si te si Tıp Fa kül te le rin de 50 Ek rem Kad ri Unat). İn fek si yon Dün ya sı, Yıl Hiz met, İst. 1989, s.1-6. (3): 93, 2006. 2. Prof. Dr. Ek rem Kad ri Unat’ın ki tap la rı - nın lis te si. Prof. Dr. Ek rem Kad ri Unat 66 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

İs tan bul Üni ver si te si Tıp Fa kül te le rin de Fa kül te si Vak fı Yay. İst. 1999, s. 9-16. 50 Yıl Hiz met, İst. 1989, s. 7-10. İn fek si yon Dün ya sı, (3): 72-76, 2006. 3. Prof. Dr. Ek rem Kad ri Unat’ın di ğer ya - 6. Prof. Dr. Ek rem Kad ri Unat’ın ya yın la - yın la rı nın lis te si. Prof. Dr. Ek rem Kad ri rı. Ho ca la rın Ho ca sı Prof. Dr. Ek rem Unat İs tan bul Üni ver si te si Tıp Fa kül te - Kad ri Unat’a (1914-1998), Cer rah pa şa lerin de 50 Yıl Hizmet, İst. 1989, s. 7-27. Tıp Fa kül te si Vak fı Yay. İst. 1999, s. 16- 4. Prof. Dr. Ekrem Kadri Unat’a arma ğan. 44. Prof. Dr. Ekrem Kadri Unat’ın Ardın - 7. Prof. Dr. Ekrem Kadri Unat’ın miko lo ji ça- dan, İst.1998, s. 5-6. lış ma la rın da ki ye ri. Ho ca la rın Ho ca sı Prof. 5. Prof. Dr. Ekrem Kadri Unat’a arma ğan. Dr. Ek rem Kad ri Unat’a (1914-1998), Cer - Hoca la rın Hoca sı Prof. Dr. Ekrem Kadri rah pa şa Tıp Fa kül te si Vak fı Yay. İst. 1999, Unat’a (1914-1998), Cer rah pa şa Tıp s. 45-55 (S. Kan tar cı oğ lu ile bir lik te). ZÂİM HA CI İB RA HİM AĞA VAK Fİ YE SİN DE YER ALAN İLAÇ TER Kİ Bİ HAK KIN DA

Ömer Düzbakar*

On the Pharma ce utical Com posi tion at the Waqfiy ye of Zaim Had ji Ibra him Agha

This study is or ga ni zed un der two ma in sec ti ons. The first secti on, titled “The Ot to man Con cept of Waqf”, gi ves a bri ef ac co unt of waqfs, the ir ro les and pur po ses. The se cond sec ti on un der the title of “The Trans la ti on of the Do cu ment in to the Tur kish” cons ti tu tes our tar get re se arch sub ject. The do cu ment exa mi ned was writ ten by one of the Mü te fer ri kas of the Impe ri al Co urt, Zaim Ha cı Ibra him Ag ha, son of Hü se yin. It is regis te red among the do cu ments of the Di rec to ra te of Pi ous Fo un da ti ons: 739/259/173, 739/253/157 and da tes 1176 (Hij ri ca len dar), 1762-1763 (Gre go ri an ca len dar). The do cu ment is abo ut a me di cal di men si on of the waqfs, which was not much en co un te red be fo re. It gives the con tents of a me di ci ne in de ta il, which was sta ted to be go od for eye di se ases. The in gre di ents of the me di ci ne and the ir pro por ti onal amo unts are des cri bed cle arly. Then, how to pre pa re the me di ci ne is al so exp la ined with equ al cla rity. Refer ring to the writ ten me di cal works, the pro nun ci ati ons of the in gre di ents in the con tent of the me di ci ne are gi ven tex tually. The na mes of so me in gre di ents, tho ugh le gib le, who se mea nings co uld not be fo und, are gi ven in Tur kish trans crip ti on with a qu es tion mark. He reby I owe gre at many thanks to Mev lüt Çam, the Ot to man trans la tor of the Di rec to ra te of Pi ous Fo un da ti ons, who in for med me abo ut the exis ten ce of such a do cu ment. Key Words: Otto man, waqf, eye di se ases, drug.

* Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü, Yrd. Doç. Dr.; [email protected]

67 68 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Os man lı Va kıf An la yı şı za man la bi rey sel lik ten çı ka rak tü zel ki şi lik ka zan ma sı, va kıf ku ru mu nu or ta ya çı kar - Va kıf; men fa ati in san la ra ait ol mak üze re mış tır. Sü rek li ol ma sı, sa hi bi ne öl dük ten bir ma lı Al lah’ın ma lı hük mün de ken di mül - son ra da se vap ka zan dır ma sı gi bi se bep ler - ki ye tin den çı kar mak de mek tir1. Bir başka den do la yı sa da ka-i câri ye ya da kurum sal ifade ile vakıf; bir malı mülki yet ten çıka ra - an lam da va kıf lar, İslâm ta ri hin de di ğer bir - rak menfa at le ri ni belli şartlar la ebedi olarak çok yar dım laş ma va sı ta la rı içe ri sin de en bir hayır cihe ti ne tahsis etmek ten ibaret tir 2. çok ge liş me gös te re ni dir5. Türkler, uzun tarih le ri boyun ca çeşit li Osman lı lar döne min de vakıf lar, haya tın millet ve mede ni yet ler le temas etmiş, aynı hemen her alanın da faali yet göste ren birer zaman da kurmuş olduk la rı güçlü devlet ve kurum olarak karşı mı za çıkmak ta dır. Öyle teşki lat lar saye sin de kendi kültür ve kimlik - ki, 16. asırda insan yara rı na faali yet ler ser- leri ni de koru ma ya çalış mış lar dır. Teşki lat - gile yen vakıf lar bir yana, yara lı hayvan la rın lan ma, ku rum ve mü es se se oluş tur ma an la - teda vi si ya da nesli tüken me tehli ke si için- yışı na bağlı olarak, Türkle rin eski devir ler - de olan hayvan la rı koru ma ya yöne lik bazı den itiba ren vakfa kaynak teşkil edebi le cek vakıf la rın da kurul du ğu bilin mek te dir 6. bir yapı lan ma içeri sin de olduk la rı bilin - Va kıf lar, sos yal yar dım ve da ya nış ma yı mekte dir. Zira çok eski devir ler de Türkle rin sağ la mak ve sos yal gü ven li ğe kat kı da bu- bir kıs mı zi ra at la uğ raş mış lar dır. Böy le ce lun mak ba kı mın dan sos yal alan da; ge lir ser - menkul mallar yanın da zira at alanla rı ve vet dağı lı mı nı denge le mek, devle tin yükü nü tarla lar üzerin de ki mülki yet hakla rı ile gay- hafif let mek, istih da mı artır mak sure tiy le ik- rimen kul mallar üzerin de de mülki yet hak- tisa di alanda; merke zi yöne ti min kolay laş tı - la rı doğ muş tur3. Ferdi mülki yet hakkı nın, rılma sı, iskân poli ti ka sı, asayiş ve güven li - vakfa temel teşkil edebi le cek bağış, hibe gi- ğin sağ lan ma sı na kat kı la rı do la yı sıy la si ya - bi muame le ler için uygun bir ortam oluştur - sal alan da; va kıf ge lir le riy le in şa edi len ve du ğu dü şün ce sin den ha re ket le Türk va kıf la - mas raf la rı kar şı la nan mek tep, med re se, kü - rının, İslâm önce si devir le re daya nan çok tüp ha ne ler yo luy la eği tim-öğ re tim ala nın da es ki bir ku rum ol du ğu söy le ne bi lir4. çok yön lü fonk si yon la rı olan bir ku rum dur7. İslâm top lum la rın da sos yal bir li ği ya şa - Va kıf; ku ru cu su açı sın dan bi rey sel, va - ta cak önem li dü zen le me ler ara sın da yer kıf tan is ti fa de eden ler açı sın dan top lum sal alan Sa da ka-i câri ye sü rek li olan sa da ka bir ku rum dur. Vak fın doğ ma sın da va kıf an la mı na gel mek te dir. Bu sa da ka tü rü nün kuru cu su nun dünya görü şü, duygu ve

1 Ali Himmet Berki, “Hukuki ve İçtimai Bakımdan Vakıflar”, Vakıflar Dergisi, V, Ankara 1962, s. 9. 2 Ahmed Akgündüz, İslâm Hukukunda ve Osmanlı Tatbikatında Vakıf Müessesesi, İstanbul 1996, s. 94. 3 Sadri Maksudi Arsal, Türk Tarihi ve Hukuk, İstanbul 1947, s. 108. 4 Ayrıntılı bilgi için bakınız: Bülent Köprülü, “Tarihte Vakıflar”, Ankara Hukuk Fakültesi Mecmuası, VIII, Ankara 1951, s. 479-518. 5 Nazif Öztürk, Elmalılı M. Hamdi Yazır Gözüyle Vakıflar, Ankara 1995, s. 119. 6 Ahmed Akgündüz, İslâm Hukukunda ve Osmanlı Tatbikatında Vakıf Müessesesi, s. 188. 7 Ayrıntılı bilgi için bakınız: Hüseyin Ertuç, İslam Hukuk Tarihinde Vakıflar İle Batı Kültüründeki Benzer Kurumların Karşılaştırılması, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Erzurum 2007. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 69 dü şün ce le ri ve dö ne min yük se len de ğer le - ile ku ru cu la rın ha yat ta iken be lir le dik le ri ri, si ya sal, sos yal, eko no mik ve kül tü rel du - hizmet le ri sürek li olarak ve geliş ti re rek ru mu, top lu mun ah la ki ve zih ni ya pı sı be - ger çek leş tir mek tir.10 Ni te kim Zâim Ha cı lir le yi ci un sur lar dır8. İn san dav ra nış la rı nın, İbra him Ağa’nın vakfi ye sin den başta İstan - bü tün yön le ri ile kav ra na ma ya cak ka dar bul’da Aya sof ya ci va rı ol mak üze re, Bo lu çe şit li ol du ğu ger çe ği, va kıf dü şün ce si nin ve il çe le rin de de pek çok hay ra tı nın ol du ğu te mel amil le ri nin, so yut var sa yım lar ve ya an la şıl mak ta dır. “… ter kib olu nan ec za nın model ler ile yete rin ce açıkla na ma ya ca ğı be yan ve şerh ve ril di ği vech-i üz re rü’ye ti - so nu cunu or ta ya koy mak ta dır. Çün kü ül ke - ne harc ve sarf olunmak içün nema-i mez- ler ve mil let le ra ra sı ilişki ler de siya si sür - kûrdan yev mi üç ak çe ve ri le …”11 şek lin - tüş me le rin se be bi ve bi rey ler için de önem li de ki ifa dey le araş tır ma mı za ko nu olan ila - olan men kul ve gay ri men kul mal lar ve cın ya pı mın da kul la nı la cak mal ze me le rin ekono mik değer le rin gönül rıza sı ile şahsi alı mı için har can mak üze re vak fın ge lir ser vet ol mak tan çı ka rı la rak ka mu nun hiz - kay nak la rın dan gün lük üç ak çe ay rıl dı ğı meti ne sunul ma sı dikka te değer bir husus tur. be lir til mek te dir. Çün kü bu su ret le mek tep, med re se, tek ke, kü tüp ha ne, ca mi, mes cit, na mazgâh, has ta - Bel ge nin Gü nü müz Türk çe si ne ne, ima ret, yol, su, çeş me ve se bil gi bi eser - Çev ril miş Şek li12 ler mey da na ge ti ril miş tir9. Vak fın ku ru cu la rı ta ra fın dan be lir le nen Göz Ağ rı sı İçin ve şart ko şu lan hiz met le ri, de vam lı ola rak ger çek leş ti re bil me si için ge rek li bir var lı - Bu ilaç göz ağ rı sı, du man, per de ve gü ne ğın ve ya ge li rin de ku ru cu lar ta ra fın dan baka ma yan göz için Allah’ın izniy le deva dır. sağ lan ma sı şart tır. Va kıf la rın te mel fel se fe si, Fi ren gi şe ker13 dir hem-i örfî14 100 ku ru cu la rın sağ lık la rın da, vak fa bı rak tık la - Ko ruk15 su yu dir hem-i örfî 200 rı var lı ğı, hiç bir şe kil de azalt ma ya rak hat ta Ras dık16 dir hem 10 ar tı ra rak, bu var lık tan el de edi le cek ge lir Ruşenâ(y) 17 dir hem-i nîm18 10

8 Sabri Ülgener, İktisâdî Çözülmenin Ahlak ve Zihniyet Dünyası, İstanbul 1985, s. 35. 9 Nazif Öztürk, “Sosyal Siyaset Açısından Cumhuriyet Öncesi Vakıfları”, Vakıf Sempozyumu Kitabı, Ankara 2004, s. 37. 10 Mehmet Akman Başman,, “Vakıflar”, Vakıf ve Kültür Dergisi, (XIX. Vakıf Haftası Özel Sayısı), Sayı 7, İstanbul 2002, s. 32. 11 Bakınız: Belge 1. 12 Bakınız: Belge 2. 13 Osmanlı Devleti’nin Esnaf ve Sanatkâr Nizamnamesinde “ Frengi şekeri iyi şeker fiyatına satmayalar” şeklinde uyarı bulunmaktadır. http://www.ahiliturkceciler.com/modules.php?name=Forums&file=viewtopic&p=3772 14 Onaltı kırattan ibaret dirhem. Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, s. 188. Benzer ölçü bir- imleri hakkında ayrıntılı bilgi için bakınız: Walther Hınz, İslâm’da Ölçü Sistemleri, (Çev. Acar Sevim), İstanbul 1990. 15 Koruk: Henüz olgunlaşmamış ekşi üzüm. http://www.halici.com.tr/sozluk/Sozluk.aspx 16 Rasdık (İsmid): Göz damlası olarak kullanılan antimon trisülfür. Muhammed bin Mahmûd-ı Şirvânî, Mürşid (Göz Hastalıkları), (Hazırlayanlar: Ali Haydar Bayat, Necdet Okumuş), Ankara 2004, s. 440; 456. 17 Ru şenâ(y): Göz taşı. Muham med bin Mahmûd-ı Şirvânî, Mür şid (Göz Has ta lık la rı), s. 457. 18 Nîm: Yarı, yarım, buçuk. Ferit De vel li oğ lu, Osman lı ca-Türk çe An sik lo pe dik Lûgat, s. 837. Me tin de kul - la nı lan ra ka ma bu çuk an la mı vermek te dir 10,5 gi bi. 70 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Şâb-ı ye menî dir hem-i nîm 10 Çeş me zen23 dirhem-i örfî 3 (Bu çeşme zen Def’a şâb dirhem-i örfî 50 ka ra ça lı nın çi çe ğin den olur) Ba kır deh ne si (?) dir hem-i nîm 6 Bir mikdar halis mayıs teze ği nin suyu Sa rı sa bır19 dir hem-i nîm 10 Ve râziyâne24 to hu mu dir hem-i nîm 3 Sak sı (?) tu ti ya20 dir hem 10 Be lir ti len mal ze me ler ezi le rek bir bi ri ne Ka ya tu zu dir hem-i örfî 50 ka rış tı rı lır ve bir bü yük şi şe içi ne hep si dol - Mâmirân-ı çînî21 dir hem-i nîm 2 duru lup bir sene bekle ti lir. Daha sonra şişe Mercân dir hem-i örfî 3 koru nak lı bir tence re ye konur. Yarım vu- Diş bu dak ağa cı nın22 su yu dir hem 50 kiyye 25 gül su yu26 ek le nir, gül su yu yok sa Bir kar pu zun su yu sade su konu lur. Yirmi dirhem şap, on dir- De niz kö pü ğü dir hem 10 hem şâb-ı ye me ni, on dir hem sa rı sa bır, yirmi

19 Öd ağa cı ya da Aloe Ve ra ola rak da bi li nen da ha çok Af ri ka, Suri ye, Arabis tan ve Gü ney Av ru pa’da ya - yılış gös te rir. Bitki nin yap rak la rın dan çı ka rılan usa re nin (öz su) gü neş te ve ya ısıtı la rak yo ğun laş tırıl ma - sıyla el de edi len ba ki ye, siyah par lak küt le ler ha lin de ka lır. Bu madde sa rısa bır adını alır. http://www.bit- ki sel-te da vi.com/bit ki/bit ki(o).htm 20 Tu ti ya: Göz hasta lık la rın da kul la nı lan çin ko dan ya pı lan bir ilaç. Abdül veh hab bin Yu suf ibn-i Ah med el- Mar da ni, Mün te hib, (Ha zırla yan: Ha ti ce Şa hin), Bursa 2007, s. 199. 21 Mâmirân-ı çînî: Kır lan gıç otu (Che lo do ni um ma jus) Tabîb İbn-i Şerîf, Yâdigâr, s. 286. tem re otu ola - rak da bi li nir. 30-80cm yük sek li ğin de ki bit ki, ma yıstan son ba har or ta la rına ka dar çi çek le nir. Yap rak la - rının uç la rı dişli dir ve meşe yaprak la rını andı rır. Gövde sin den ve sapla rın dan por ta kal sarı sı, koyu bir sıvı çıkar. Ge nel lik le or man la rın gü ney kı yıla rın da, du var la rın ve çitle rin di bin de ve mo loz yı ğın la rının üs tün de ye ti şir. Yaz ne kadar sı cak ve or man la rın gü ney kı yıla rı ne ka dar ku ru olur sa ol sun, bit ki nin göv de ve sap la rın dan por ta kal renk li ko yu sıvı her zaman ki in ce lik te el de edi le bi lir. Kışın her yer kar - la ör tül dü ğün de bi le, eğer ye tiş ti ği ye re dik kat edil miş se, kırlan gıç otu kar al tında bu lu na bi lir. Av ru pa ve Ku zey Ana do lu'da ye ti şir. Al ko lo it ler (ke li do nin ve tü rev le ri %0,31) ta şımak tadır. Taze bit ki nin öz su - yu, ka ta rakt ve göz saydam ta ba ka sın da ki le ke ler de de kul la nı lır. http://www.bit ki sel-te da vi.com/kir - lan gi co tu.htm 22 Diş bu dak ağa cı (fraxi nus ex cel si or): Zeytin gil ler den sert ke res te li bir ağaç tır. Boyu 30 met re ka dar dır. Yap rak la rı 9-13 par ça lı bir dan te la gö rü nü mün de dir. İlkba har ve yaz ay la rın da ka bu ğu ve yap rak la rı top la nıp ku ru tu lur. Fay da sı: Ateşi dü şü rür, vücu da kuv vet verir. Anne sü tü nü ar tırır. Roma tiz ma ve nik ris ağ rıla rını ke ser. Ka bız lı ğı gi de rir. (kabu ğu ise ka bız lık yapar, is ha li ke ser) id rar sök tü rüp, vü cutta bi ri ken za rar lı mad de - le rin atıl ma sını sağ lar. http://www.drali gus.com/2048sb-Dis bu dak-aga ci-fra xi nus-ex cel si or.html 23 Ka ra ça lı (Pa li urus spi na): Bul dan’da “çal tı di ke ni” ve ya ka ra ça lı ola rak bi li nen bu di ken li ağaç çığın ta ze yap rak la rı yara ve çıban iyi leş ti ri ci ola rak kul la nı lı yor. Kara ça lı halk kül tü rü müz de ol duk ça es ki bit ki ler den dir. Göz ağ rıla rın da da kul la nıl dı ğın dan “Di şe ker pe ten-gö ze çeş me zen” de yi mi ne kay nak ol muş tur. Çesm, Farsça Göz anla mına gel mek te dir. http://www.bul dan sem poz yu mu.com/ki tap/18. otu rum/4.pdf 24 Râziyâne (Re ze ne) (fo eni cu lum dul ce): Özel li ği Spazm gi de ri ci, mide vi, safra sök tü rü cü, iştah açıcı, ha fif laksa tif, süt çoğal tıcı, idrar ve gaz sök tü rü cü. Böb rek üs tü gud de le ri olum lu et ki ler. Sağ lık Açısın - dan Kö kü: İdrar ye ter siz li ği ne, safra taşla rına iyi ge lir. Tohu mu: Mide ve ba ğırsak gaz la rına, zor sin di - ri me, ba ğır sak pa ra zitle ri ne, asa bi kus ma la ra ya rar lı dır. Yaprak la rı: İnce doğ ran dı ğın da ku ru fa sul ye, bak la vb.'ne ka tılır. Haz mı zor olan be sin le rin sin di ri mi ni ko lay laş tırır. http://www.turkfo rum.gen.tr/vfo- rum/ba ha rat-grup la ri-oy ku su-ve-dun ya si-t119607p3.html 25(v)ûkiy ye: 1.283 gram lık eski bir ağır lık öl çü sü. Ferit De vel li oğ lu, Osman lı ca-Türk çe An sik lo pe dik Lûgat, s. 1118. 26 Ko ku lu ve renk siz olan gül su yu nun an ti sep tik özel li ğin den, göz nez le si, göz kan lan ma la rı gi bi göz has - ta lık la rının te da vi sin de ya rar la nı lır. http://www.bitki sel-te da vi.com/bit ki/bit ki(g).htm YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 71 dirhem kaya tuzu ve bir miktar asel-i hâm27 So nuç ile tümü suya konu la rak kayna tı lır. Daha son ra bir bez den sü zü le rek şi şe ye ko nu lur Met nin ba şın da ila cın ya pı mın da kul la nı - ve göze sürü lür ki Allah’ın izniy le şifa bu- la cak mal ze me ler ara sın da ve ril me di ği hal - lur. Yuka rı da isimle ri veri len ilaç terki bi de ya pım aşa ma sın da gül su yu (yok sa sa de göz ağrı sı çeken le re (Allah bütün ümmet-i su) ve asel-i hâm (saf bal) ek len miş tir. Ay rı - Muham med’i bu hasta lık tan koru sun) fay- ca ter kip ha zır la nır ken sa yı lan mal ze me le rin dalı oldu ğu görül müş tür. Bundan dola yı adı bir kıs mı ya nın da dir hem-i örfî de be lir til - geçen vakfı ma müte vel li olanlar bu ilacın miş tir. Kul la nı lan mal ze me le rin gü nü müz de yapı mın da kulla nı lan malze me le ri vakıf han gi bit ki le re kar şı lık gel di ği ni araş tı rır ken gelir le rin den satın alsın ve belir til di ği gibi baş vur du ğu muz Yâdigâr, Mün te hib ve Mür - tüken dik çe yapıl sın ve muha fa za edilsin. şid adlı eserler de dirhem olarak belir til di ği Er kek ve ka dın lar dan ge rek Müs lü man ve hal de dir hem-i örfî te ri mi ne rast lan ma mış tır. ge rek se gay ri müs lim kı sa ca her kim olur sa Va kıf la rın tıp ta ri hin de ki yer le ri araş tı rı - olsun esirgen me sin. İste yen le re veril me - lır ken ge nel lik le va kıf bün ye sin de ki da rüş - den önce üçer salâvat-ı şeri fe okuma la rı şi fa lar ya da bi mar ha ne ler ele alın mak ta dır. şartıy la yete ri miktar da veril sin. İlacın ter- Araş tır ma mıza ko nu olan bu vak fi ye de ise ki bin de ya pı lan mas raf lar her se ne he sap - göz has ta lık la rı na iyi gel di ği be lir ti len bir lan sın ve vak fı mın mu ha se be si ne kay de - ilaç vak fe dil miş tir. 18. yüz yı la ait olan bu dilsin. Adı geçen ilaç kıya met günü ne ka- vak fi ye bu yö nüy le önem li dir. Ay rı ca dö ne - dar kesin ti ye uğra ma sın. Açıklan dı ğı gibi min şart la rı göz önü ne alın dı ğın da bu gün de vakıf ta müte vel li olanlar eliyle masraf lar göz has ta lık la rı nın te da vi sin de kul la nı lan vak fın ge lir le rin den sarf olun sun. İs te yen - bir ta kım bit ki le rin ka rı şım da yer al ma sı da lere yete ri kadar veri lip geri çevril me sin - dik kat çe ki ci dir. Söz ko nu su ter ki bin tec rü - ler. Ge rek adı ge çen ilaç ve ge rek se di ğer be edi le rek ya rar lı ol du ğu nun be lir til miş vakıf la rım için vakfi yem de belir til di ği gibi ol ma sı, cin si yet ve din gö ze til mek si zin her - hare ket eden müte vel li le rin dünya ve ahi- ke se ve ril me si nin is ten me si de üze rin de reti güzel olsun. Tersi ne hare ket eden mü- du rul ma sı ge re ken bir baş ka ko nu dur. tevel li her kim olur ise bilsin ki ceza gü- Bu vak fi ye nin var lı ğı bi ze baş ka has ta - nünde iki elim yaka sın da olacak tır. Vakfi - lıklar için de ilaç tertip le ri nin yapı lıp kamu ye ka yıt ve tes pit olun muş tur. Ona gö re ba - yara rı na, halk sağlı ğı için vakfe dil di ği ni dü- siret üzere hare ket etsin ler. şün dür mek te dir. Va kıf araş tır ma la rı nın sür - mesi bu tür yeni vakıf la rı orta ya çıka ra cak tır.

27 Asel-i hâm (Saf bal): Ba lın, göz has ta lık la rı üze ri ne de et ki si nin ol du ğu, özel lik le gö zün irin li akın tısın da, mik - ro bi yal kor nea ül ser le rin de, blep ha ri tis, kata ral kon juk ti vit ve kornea en fek si yon la rın da te da vi amaç lı kul la - nı la bi le ce ği bil di ril miş tir. Yapı lan bir ça lış ma da, aler jik rhi no kon juk ti vit’e kar sı etki si in ce len miş ve ba lın kul - la nıl ma sıyla bu ra hat sızlı ğın bu lun du ğu ki şi le rin %20’sin de olum lu et ki ya ra ta rak has ta lık be lirti le ri nin azal - dı ğı gö rül müş tür. Ayrı ca ba lın to pi kal ola rak hi pe roz mo tik ajan şek lin de göz böl ge si ne sü rü le rek, an te ri ör ve pos te ri ör ışın teda vi si ile bir lik te kul la nıl ma sının kor ne al ödem ra hat sızlık la rına iyi gel di ği bil di ril miş tir. Ba rış Sön mez, “Balın İn san Sağ lı ğın da ki Ye ri ve Öne mi”, Ulu dağ Arı cılık Der gi si, 4/3, Ağustos 2004, s. 129. 72 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Bel ge 1: Zâim Hacı İb rahim Ağa Vakfi ye si Vakıf lar Ge nel Müdür lü ğü Arşi vi Vakfi ye No: 739/259/173.

Bel ge 2: Zâim Hacı İb rahim Ağa Vakfi ye si Vakıf lar Ge nel Müdür lü ğü Arşi vi Vakfi ye No: 739/253/157. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 73

KAY NAK LAR Öztürk, Nazif, “Sosyal Siya set Açısın dan Cum hu riyet Önce si Vakıf la rı”, Va kıf Sem poz yu mu Ar şiv Bel ge le ri: Kita bı , An ka ra 2004, s. 35-48. Öz türk, Na zif, El ma lı lı M. Ham di Ya zır Gö - Zâim Ha cı İb ra him Ağa Vak fi ye si Va kıf lar Ge - züy le Va kıf lar, An ka ra 1995. nel Mü dür lü ğü Ar şi vi Vak fi ye No: 739/253/157. Sön mez, Ba rış, “Ba lın İn san Sağ lı ğın da ki Ye - Zâim Ha cı İb ra him Ağa Vak fi ye si Va kıf lar Ge - ri ve Öne mi”, Ulu dağ Arı cı lık Der gi si, 4/3, Ağus - nel Mü dür lü ğü Ar şi vi Vak fi ye No: 739/259/173. tos 2004, s. 127-130. Tabîb İbn-i Şerîf, Yâdigâr, (4. Mer kez Efen di Tet kik Eser ler: Ge le nek sel Tıp Gün le ri Anı sı na 9-31 Ma yıs 2003), İs tan bul 2003. Ab dül veh hab bin Yu suf ibn-i Ah med el-Mar da ni, Ül ge ner, Sab ri, İk tisâdî Çö zül me nin Ah lak ve Münte hib , (Ha zır la yan: Ha ti ce Şa hin), Bur sa 2007. Zih ni yet Dün ya sı, İs tan bul 1985. Ak gün düz, Ah med, İslâm Hu ku kun da ve Os - Walt her Hınz, İslâm’da Öl çü Sis tem le ri, (Çev. man lı Tat bi ka tın da Va kıf Mü es se se si, İs tan bul 1996. Acar Se vim), İs tan bul 1990. Ar sal, Sad ri Mak su di, Türk Ta ri hi ve Hu kuk, İs tan bul 1947. Web Say fa ları Baş man, Meh met Ak man, “Va kıf lar”, Vakıf ve Kül tür Der gi si, (XIX. Va kıf Haf ta sı Özel Sa yı sı), http://www.ahi li turk ce ci ler.com/mo du - Sa yı 7, İs tan bul 2002, s. 32-33. les.php?na me=Fo rums&fi le=vi ew to pic&p=3772 Ber ki, Ali Him met, “Hu ku ki ve İç ti mai Ba kım dan http://www.bit ki sel-te da vi.com/bit ki/bit - Va kıf lar”, Va kıf lar Der gi si, V, An ka ra, 1962, s. 9-13. ki(g).htm Devel li oğ lu, Ferit, Os man lı ca-Türk çe An sik lo - http://www.bit ki sel-te da vi.com/bit ki/bit - pe dik Lûgat, An ka ra 1997. ki(o).htm Er tuç, Hü se yin, İs lam Hu kuk Ta ri hin de Va kıf lar http://www.bit ki sel-te da vi.com/kir lan gi co- İle Ba tı Kül tü rün de ki Ben zer Ku rum la rın Kar şı laş - tu.htm tı rıl ma sı, Ata türk Üni ver si te si Sos yal Bi lim ler Ens - http://www.bul dan sem poz yu mu.com/ki - ti tü sü, Ya yın lan ma mış Dok to ra Te zi, Er zu rum 2007. tap/18.otu rum/4.pdf Köp rü lü, Bü lent, “Ta rih te Va kıf lar”, An ka ra Hu kuk http://www.dra li gus.com/2048sb-Dis bu dak- Fa kül te si Mec mu ası, VI II, An ka ra 1951, s. 479-518. aga ci-fra xi nus-ex cel si or.html Muham med bin Mahmûd-ı Şirvânî, Mür şid http://www.ha li ci.com.tr/soz luk/Soz luk.aspx (Göz Has ta lık la rı), (Ha zır la yan lar: Ali Hay dar www.turk fo rum.gen.tr/vfo rum/ba ha rat-grup - Ba yat, Nec det Oku muş), An ka ra 2004. la ri-oy ku su-ve-dun ya si-t119607p3.html

YİRMİNCİ YÜZYILIN BAŞLARINDA ANADOLU’YA GÖÇLER, OLUŞAN HALK SAĞLIĞI SORUNLARI VE SUNULAN SAĞLIK HİZMETLERİ

Özlem SARIKAYA*, Murat CİVANER**

Immig ra tions to Anato lia, Rela ted Public He alth Problems and He alt hca re Ser vi ces in the Be ginning of the Twenti eth Century

Ana tolia, one of the most impor tant crossro ads betwe en two con tinents, has witnes sed so many im mig ra ti ons thro ug ho ut the his tory. It is a place whe re dif fe rent ci vi li za ti ons and cul - tu res met and trans for med each ot her by in te rac ti on. His tory of impor tant immig ra ti ons to Ana to lia du ring the re ign of the Ot to man Em pi re go es back to 1683. Al so, the pe ri od bet - we en the end of 19th cen tury and the be gin ning of 20th cen tury was the ti me of wars, im - mig ra ti ons, and de ath and birth of na ti ons. The Otto man Em pi re had joi ned the se ve ral wars as well, and the new Re pub lic of Tur key was es tab lis hed af ter it col lap sed. In this study, we in ves ti ga ted the two lar ge sca le im mig ra ti ons to Ana to lia bet we en Bal kan Wars and the first years of Repub lic, and tri ed to compi le our knowled ge abo ut the public health prob lems and the he alt hca re ser vi ces pro vi ded. Key words: Immig ra ti on, war, pub lic he alth, he alth ser vi ces

Gİ RİŞ ama cıy la, ya şa dı ğı top lu mu ve sos yal çev - reyi değiş tir me si, yaban cı sı oldu ğu bir baş- Göç, ki şi nin do ğal, eko no mik, si ya sal ka çev re ye ve in san top lu lu ğu na ka tıl ma sı - ve ben ze ri zo run lu luk lar so nu cun da olu şan dır. Bi rey sel ve kit le sel nü fus ha re ket le ri, yeni koşul la ra daha iyi uyum sağla ya bil mek neden ve sonuç la rı açısın dan örtüş me le ri ne

Bu çalışmanın taslak biçimi, 1-6 Eylül 2002 tarihleri arasında İstanbul’da düzenlenen 38.Uluslararası Tıp Tarihi Kongresi’nde sözlü olarak sunulmuştur. * Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Eğitimi Anabilim Dalı, Yrd. Doç. Dr.; [email protected]. ** Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Deontoloji Anabilim Dalı, Uz. Dr.; [email protected].

75 76 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI rağ men mül te ci lik ve göç men lik ola rak lu’ya ger çek le şen önem li göç le rin ta ri hi fark lı ta nım lan mak ta dır. Ulus la ra ra sı an - 1683’lere kadar gider. Bu tarih ler de II. Vi- laşma la ra göre mülte ci veya sığın ma cı; yana Kuşat ma sı’nın ardın dan sınır da yer- “ırk, din, uy ruk, özel bir sos yal gru bun leş miş müs lü man la rın ge ri çe kil me siy le üye si ol mak ve ya po li tik dü şün ce le ri vb. göç menlik so run la rı or ta ya çı kar. Bu nu nede niy le zulüm görme endi şe ve korku su 1689’da Üs küp’ten ge len göç men le rin İs - olan ve ya şa dık la rı ül ke nin sı nır la rı dı şı na tan bul’da ma hal le kur ma sı iz ler. 1821’de çık mak zo run da ka lan ki şi” ola rak ta nım - Yu na nis tan’ın ba ğım sız lı ğı nı ka zan ma sı lan mak ta dır. Mül te ci ler, sa vaş, iç-si vil ka - sonra sın da da Anado lu’ya müslü man nüfu - rı şık lık lar, et nik, di ni, si ya sal dü şün ce ve sun gel di ği bi lin mek te dir. 1856-1865 Kı rım sosyal bir gruba mensup olma gibi karma - ve 1877-78 Osman lı-Rus Sava şı sonra sı şık olağan dı şı durum lar nede niy le, göç- göç ler önem li bo yut la ra ula şır. 1898-99’da men ler de iş siz lik, afet le re bağ lı kıt lık, aç - Girit Adası’ndan yakla şık 20,000 kişi göçe - lık, sal gın has ta lık, si ya si oto ri te nin böl ge rek İz mir’e yer leş miş tir3,6. 19. yüzyı lın bo şalt ma ka rar la rı so nu cu ya şa dık la rı yer - so nu ve 20. yüz yı lın ba şı, dün ya ça pın da le ri terk et mek zo run da ka lır lar. Bu ta nım - sa vaş la rın ve bu na bağ lı göç le rin ya şan dı - lara rağmen, deği şik kaynak lar da savaş lar, ğı, ül ke le rin, sı nır la rın, ulus la rın ye ni den di ni, eko no mik, kül tü rel-si ya sal, ai le vi ne - ta nım lan dı ğı bir alt-üst oluş dö ne mi dir. Os - denler göç neden le ri arasın da sayı la bil - manlı İmpa ra tor lu ğu da bu dönem de çeşit li mek te dir. Bu ra da göç kav ra mı ile mül te ci - sa vaş la ra ka tıl mış ve so nun da yı kı la rak lik kav ram la rı nın bir bir le ri ne en çok yak - Tür ki ye Cum hu ri ye ti’ne dö nüş müş tür. Bu laş tık la rı nok ta, gö çün göç ede nin is te ği dı - ça ış ma da, im pa ra tor lu ğun son dö ne min den şın da is kan po li ti ka la rı, sa vaş ve ya do ğal Cum hu ri yet’in ilk yıl la rı na ka dar olan sü - bir afet son ra sı alı nan ka rar lar uya rın ca zo - reç bo yun ca ya şa nan bü yük göç ler, or ta ya run lu ola rak ger çek leş me si du ru mu dur. çı kan top lum sağ lı ğı so run la rı ve su nu lan Göçü diğer yer değiş tir me ler den ayıran sağ lık hiz met le ri ele alın mak ta dır. başlı ca ölçü, göç edenin eski sosyal ve eko - no mik iliş ki le ri ni de ğiş tir me si, ye ni yer le - BAL KAN SA VAŞ LA RI şim ye rin de ye ni sos yal ve eko no mik iliş ki - SI RA SIN DA Kİ GÖÇ LER ler kur ma sı dır1-4. İki bü yük kı ta ara sın da ki ge çiş yol la rı Osman lı İmpa ra tor lu ğu’nda 1906-07’de ara sın da en önem li ler den bi ri olan Ana do - ya pı lan nü fus sa yı mı na gö re, nü fu sun lu, ta rih bo yun ca çok sa yı da gö çe ta nık lık %77.51’inin müs lü man lar, %22.49’u ise di - et miş, çok fark lı uy gar lık ve kül tür le rin bir - ğer dinle re mensup kişi ler den oluşmak ta dır. bi riy le kar şı laş tı ğı ve et ki le şe rek bir bi ri ni 1914 nüfus sayı mın da ise toplam 16,064, dö nüş tür dü ğü bir yer ol muş tur. An tro po lo - 061 olan nüfu sun %80.91’inin müslü man - jik araş tır ma lar M.Ö. 8000’li yıl lar dan bu lardan oluştu ğu belir len miş tir (6). Bir başka ya na Ana do lu’da çe şit li yer le şim le rin ve demog ra fik anali ze göre, Balkan Savaş la rı göç le rin ol du ğu nu or ta ya koy muş tur5. Os - önce si Balkan lar da ki “dine daya lı millet man lı İm pa ra tor lu ğu dö ne min de Ana do - siste mi”ne göre nüfus, %51’i müslü man, YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 77

%25’i Rum, %19’u Bulgar, %5’i ise diğer yut kaza nır. Göç sıra sın da karşı la şı lan uluslar dan oluşmak tay dı. 1910’larda Ru- olum suz sağ lık ko şul la rı baş ta bes len me meli’nin müslü man nüfu su 2,315,293, Bal- bo zuk luk la rı ve en fek si yon has ta lık la rı ris - kan Savaş la rı’ndan sonra Balkan toprak la - ki nin art ma sı na ne den olur. Özel lik le ka - rın da ka lan müs lü man nü fus ise 870,114’dir. dın lar, ço cuk lar ve yaş lı ve sa kat lar, risk Buna göre etki le nen nüfu sun 1,445,179 ol- gru bu ola rak bi lin mek te dir. Bal kan sa vaş - duğu ileri sürül mek te dir6. Balkan Savaş la rı la rı ola rak bi li nen dö nem de ya şa nan göç - sıra sı ve sonra sın da Anado lu’ya göçün ne- ler de or ta ya çı kan sağ lık so run la rı na bel ge - denle ri, etnik farklı lık lar nede niy le ayrım cı - ler den ulaş mak müm kün dür6,8,9. lık, baskı, kültü rel farklı lık lar ve ekono mik zorluk lar (barın ma, tarım alanla rı ve hay- 1. Bü yük grup lar ha lin de ge len göç - vanla rın kaybe dil me si, ağır vergi ler) biçi - men ler ve be ra ber le rin de ge tir dik le ri minde belir til mek te dir 7. bü yük baş hay van lar, ge çi ci ola rak Os man lı İm pa ra tor lu ğu dö ne min de ya - ko nak la nan yer le şim le rin hij ye ni ni pı lan mü ba de le (kar şı lık lı nü fus de ği şi mi) boz muş tur. ant laş ma la rı Bal kan Sa vaş la rı’ndan son ra 2. Sevk mer kez le ri ara sın da olan İz mir, ger çek leş miş tir. Bun lar dan il ki, Os man lı- Bur sa, Kon ya, Ada na ve An tal ya Bul gar Mü ba de le si (1913-1914) ola rak bi - böl ge le rin de gı da yar dı mı, sağ lık lin mek te dir. Bu ant laş ma ya gö re, Bul ga ris - hiz met le ri nin or ga ni zas yo nu ve ilaç tan’dan 48,570 Müs lü man, Tür ki ye’den deste ği konu la rın da sorun lar yaşan - 46,764 Bul gar ile mü ba de le edil miş tir. mış tır. İkin ci mü ba de le ant laş ma sı ise 1914’te ki 3. Par ça lan mış ai le ler ve gö çün ya rat tı - Osman lı-Yu nan Müba de le si’dir. Kaynak - ğı psi ko lo jik trav ma et ki li ol muş tur. larda 1912-1920 arasın da Balkan lar’dan 4. Özel lik le ge çi ci yer le şim yer le ri ola - Ana do lu’ya ge len göç men sa yı sı, 413,922 rak kul la nı lan ca mi ve mes cit ler de ola rak be lir til mek te dir6. 29 Ha zi ran 1913 ka la ba lık ba rın ma ko şul la rı nın ge tir - ta rih li bir bel ge de göç men lik, “Ai le ce ge le - diği olumsuz sağlık koşul la rı söz ko- rek, mem le ket le ri ne bir da ha dön me mek nusu olmuş tur. üze re alâka sı nı kes mek” ola rak ta nım lan - 5. Bu la şı cı has ta lık lar: Özel lik le te miz mak ta dır. Ay rı ca yi ne bel ge le re gö re, göç - iç me ve kul lan ma su yu na eri şim de menin kimlik tespi ti nin yapı lıp, hükü met çe yaşa nan sorun lar ve bozuk hijyen, gös te ri len yer de otur ma sı ve ken di le rin den be ra be rin de ko le ra ve çi çek has ta lı ğı is ti fa de edil me si bek le nen ye te nek le ri ne ol gu la rın da art ma ya yol aç mış tır. gö re ta rım, ti ca ret ve ya sa nat la uğ raş ma sı ge rek mek tey di. Ko le ra sal gın la rıy la sa va şım için bir di - Göç ler, göç et mek te olan lar için fi zik - zi ön lem alın mış tır. 1911-14 ara sın da İs tan - sel, psi ko lo jik, eko no mik, vb. çok yön lü bul’daki toplam kole ra olgu su 6,730’dur. de ği şik lik le ri be ra be rin de ge ti rir ken, göç Ordu da kole ra dan ölenle rin sayı sı nın ise eden le rin ge çi ci ola rak yer leş tik le ri böl ge - yak la şık 40,000 ol du ğu bi lin mek te dir. Or du da ler de de top lum sağ lı ğı nı et ki le yen bir bo - ve göç eden ler de gö rü len ko le ra ol gu la rın da ki 78 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI ar tış üze ri ne aşa ğı da ki ça lış ma la rın ya pıl - • Şe hir yer le şim le rin de hal ka kay na tıl - dı ğı an la şıl mak ta dır8,9: mış su ve çay da ğı tıl mış tır. • 6 Ka sım 1912’de İs tan bul’da Ola ğa - • Has ta lık la rın bil di ri mi zo run lu ha le nüs tü Ko le ra ve Sıh hat-i Umu mi ye ge ti ril miş ve ak si du rum lar da ya sal Ko mis yo nu ku rul muş tur. Bu Ko mis- iş lem ya pı la ca ğı du yu rul muş tur. yonun kurul ma amaçla rı arasın da, • Os man lı Hi lal-i Ah mer Ce mi ye ti kuş ku lu ol gu la rın sap tan ma sı, has ta la - (HAC) ko le ra has ta sı as ker le rin İs - rın hasta ne ve sürek li gözlem altı na tan bul’a gön de ril me sin de gö rev al - alına cak la rı yerle re sevkle ri nin sağ- mış tır. Bu as ker ler ve si vil halk tan lanma sı, aske ri ye ve bele di ye hekim - ko le ra has ta la rı Aya sof ya, Sul ta nah - lerin den oluşan bir teftiş heye ti nin ku- met, Nu ru os ma ni ye ve Mah mut pa şa rulma sı (Daire-i Heyet-i Sıhhi ye), cami le rin de karan ti na ya alınmış tır. göç men le rin İs tan bul’a gi riş ten ön ce Bel ge le re gö re 6,500 as ker ve si vi lin sağlık tara ma la rı nın ve dezen fek si yon bu ra lar da ba rın dı ğı an la şıl mak ta dır uy gu la ma la rı nın ya pıl ma sı, su kay nak- ları nın düzen li kontro lü sayı la bi lir. Ko le ra dan son ra en faz la gö rü len en fek- • Bu dö nem de gün lük ko le ra ol gu la rı - si yon, çi çek has ta lı ğı dır. Ye di ku le sı nır la rı nın ga ze te ler de ilan edil di ği bel ge - dı şın da ki ba ra ka lar da ka lan göç men ler de çi- ler den an la şıl mak ta dır. çek has ta lı ğı gö rül me si üze ri ne HAC çi çek • Ben zer şe kil de, dü zen li ola rak çeş - aşı sı uy gu la ma ya baş la mış tır. An cak göç - me ler den alı nan su ör nek le ri nin ana - men ler ara sın da çi çek aşı sı uy gu la ma sı na liz so nuç la rı gün lük ola rak ga ze te - kar şı di renç gös te ril miş tir. Bu dö nem de 38 ler den du yu rul muş tur. çi çek has ta lı ğı ol gu su ka yıt la ra geç miş tir8,9. • İs tan bul’da ki bent ler, Ter kos ve El - ma lı su hav za la rı ge çi ci yer le şim le - 6. Sağ lık hiz met le ri ne olan ge rek si ni - rin kir li atık la rın dan ko ru mak ama - min art ma sı na yö ne lik ola rak, has ta - cıy la as ke ri kor don al tı na alın mış tır. ne le rin ya nı sı ra İs tan bul’da bir çok • Sokak ve işlek cadde ler her gün dü- ba rın ma ye ri ge çi ci te da vi hiz me ti zen li ola rak yı kan mış tır. sun mak ama cıy la ye ni den dü zen len - • Göçmen grupla rı İstan bul’a giriş le - miş tir. Bu amaç la ha mi le, bes len me rin den ön ce ka ran ti na ama cıy la be - bozuk lu ğu olan ve hasta kadın göç- lir li böl ge ler de bek le til miş tir. menler için Hase ki Kadın Hasta ne - • Komis yo nun resmi açıkla ma la rı yo- si’nde ko ğuş lar ay rıl mış tır. Ay rı ca luyla, suyla bula şan hasta lık la ra kar- sa ray da ka dın lar için 100 ya tak lı bir şı halk, el yı ka ma nın öne mi, su la rın bö lüm oluş tu rul du ğu bi lin mek te dir. kay na tı la rak içil me si, kuş ku lu ol gu - la rın bil di ril me si, ki şi sel ve ba rın ma Şehir de ve Boğa zi çi’nde birçok otel ve yer le ri nin hij ye ni ne yö ne lik ön lem - yalı boşal tı la rak 90’a yakın hasta ne oluş- ler ko nu sun da ay rın tı lı ola rak bil gi - tu rul muş tur. Mec lis-i Umur-ı Sıh hi ye İs - len di ril miş tir. tan bul’da 90 ya tak lı bir ko le ra has ta ne si YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 79 aç mış tır. Bun la rın ya nı sı ra HAC ta ra fın - TÜR Kİ YE VE YU NA NİS TAN dan tam te şek kül lü has ta ne ler ku rul ma sı na ARA SIN DA NÜ FUS DE Ğİ Şİ Mİ yö ne lik ça lış ma lar ya pıl mış tır. Bu amaç la, Par mak ka pı’da 100 ya tak lı “Mu ha ci rin Kurtu luş Sava şı sonra sı 30 Ocak 1923’te Has ta ne si” açıl mış tır. Da rül fü nun ta til edi - Türki ye’de ki Rumlar ve Yuna nis tan’da ki le rek has ta ne ye dö nüş tü rül müş tür. Ay rı ca Türkle rin deği şi mi amacıy la “Türk ve Rum bu dö nem de Se la nik’te ki 200 ya tak lı has ta - Nüfus Müba de le si ne İlişkin Sözleş me ve ne de yak la şık 40,000 as ke rin ve göç me nin Proto kol” imza lan mış tır. Proto kol 24 Tem- yata rak teda vi gördük le ri bilin mek te dir. muz 1923 Lozan Anlaş ma sı sonra sı resmen Bu nun ya nı sı ra Ça tal ca cep he sin de sah ra yürür lü ğe girmiş tir. Bu anlaş ma nın “azın- has ta ne le ri, İş kod ra, Ha dım köy, Ayas te fa - lıklar”la ilgi li bölü mü ne göre, Türk vatan - nos, Is par ta ku le ve Ça nak ka le’de ça dır has - daşı olan farklı millet ler den kişi le re yasa lar ta ne le ri ku rul du ğu bi lin mek te dir. Edir ne- önünde eşit haklar tanın mış tır. Türki ye’de ki İs tan bul ara sın da 6 sağ lık is tas yo nu özel - Rumlar ve Yuna nis tan’da ki Türkle rin karşı - lik le has ta as ker le rin ka ran ti na ya alın ma sı lıklı olarak değiş ti ril me si ne karar veril miş tir. ama cıy la kul la nıl mış tır9. Yalnız İstan bul’da ki Rumlar ile Batı Trak- Bu dö nem de has ta lıklar ve ölüm ne den - ya’daki Türkler deği şim hüküm le ri nin dı- le ri ko nu sun da el de edi len ka yıt lar sı nır lı dır. şında bıra kıl mış lar dır. Ancak elde edile bi len bazı ölüm rapor la rı na Nü fus de ği şi mi ile di ni, et nik, eko no - gö re ba zı ve ri ler el de edil miş tir6,8. mik bir de ği şim ya şan mış tır. De ği şim ile Ka sım 1923’ten 1925 yı lı na ka dar Tür ki - • 1912-14 Bal kan Sa vaş la rı sı ra sın da ye’ye yak la şık 500,000 göç men gel di ği ve Ana do lu’ya göç eden le rin ço ğu ka - Yuna nis tan’a yakla şık 1,250,000 kişi nin dın, ço cuk ve ih ti yar lar dan oluş mak - göç et ti ği bil di ril mek te dir. Tür ki ye’ye göç ta dır. eden le rin %90’ının ta rım ke si min den gel - • Ölen le rin %70’i ka la ba lık, hij ye ni miş olma sı na karşı lık, Yuna nis tan’a göçen - bo zuk ve gı da des te ği nin ye ter siz ol - le rin ço ğun lu ğu tüc car, za na at kar vb. mes - du ğu ca mi ler de ba rı nan ki şi ler dir. lek sa hi bi ki şi ler dir7,10. • Ölüm ne den le ri nin ba şın da en fek si - Tür ki ye Hü kü me ti, an laş ma ya gö re ya - yon has ta lık la rı gel mek te dir. Ka yıt - rım mil yon göç me nin Tür ki ye’ye nak li, is - la ra gö re ölüm le rin, %34’ü kı za mık, kan edil me le ri ve iş sa hi bi ola bil me le ri gi - ti fo, di zan te ri, ka ba ku lak, çi çek has - bi konu lar da düzen le me yapmak üzere, talı ğı gibi bula şı cı hasta lık lar dan, Mü ba de le, İmar ve İs kan Vekâle ti ku rul ma - %17’si bes len me ye ter siz li ğin den, sına karar vermiş tir. Bakan lık HAC ile göç- %12’si so lu num sis te mi has ta lık la - men le rin sağ lık kon trol le ri nin ya pıl ma sı, rın dan, %11’i kalp has ta lık la rın dan, beslen me, barın ma ve yerleş me le ri nin sağ- %7’si ba ğır sak en fek si yon la rın dan, lan ma sı için iş bir li ği yap mış tır (6 Mart %4’ü do ğu ma bağ lı ne den ler den, 1924 ta rih li “İtilâfna me”). Göç men le rin %15’i ise kanser, kaza ve diğer ne- da ha ön ce ya şa dık la rı yer ler de ki sos yal ko - den ler den ger çek leş miş tir. şul la rı na uy gun ola rak yer leş ti ri le cek le ri 80 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI yerler de ki toplum sal, ekono mik ve fizik sel Sağ lık so ru nu ol ma yan ve ya te da vi gö re cek özellik le rin anali zi yapıl mış ve bu amaçla göçmen ler için, sahip olduk la rı meslek, el be- çeşit li bölge ler belir len miş tir. Örne ğin bu ceri si ve iklim koşul la rı dikka te alına rak belir - amaçla göç ettik le ri bölge ler de tütün üreten lenen yerle şim bölge le ri ne gönde ril me le ri ve çiftçi le rin özellik le Samsun ve Kara de niz yerleş ti ril me le ri planlan mış tır 7,10. kıyı sın da ki bölge le re yerleş ti ril me le ri plan- Nüfus deği şi mi sıra sın da yaşa nan sağlık lan mış tır. Göç men le rin bü yük kıs mı ya şa - sorun la rı na yöne lik çalış ma lar ve sağlık ko- dıkla rı yerler den, yakın la rın da ayrıl mak ve şulla rı nı düzelt mek için yapı lan düzen le me - yer leş ti ril dik le ri böl ge ler de ki ge le nek ve ler, büyük ölçü de HAC tara fın dan gerçek - yaşam koşul la rı na uyum sağla mak güçlü - leşti ril miş tir. Bu konu da yapı lan çalış ma la - ğüy le kar şı kar şı ya kal dı ğı bi lin mek te dir7,10-12. rı deği şim önce si hazır lık lar ve deği şim sı- rasın da yapı lan çalış ma lar olmak üzere iki GÖÇ MEN LE RİN TA ŞIN MA SI İÇİN bölüm de ince le mek mümkün dür 9. YA PI LAN HA ZIR LIK LAR Hİ LAL-İ AH MER CE Mİ YE Tİ’NİN Nü fus de ği şi mi nin res men baş la ma sın- DE Ğİ ŞİM ÖN CE Sİ YAP TI ĞI dan önce Temmuz 1923’ten Midil li’de yaşa - HA ZIR LIK LAR yan Müs lü man nü fus Tür ki ye’ye ilk ge len göç men gru bu oluş tur muş tur. Ar dın dan Sa - 27 Ka sım 1923’den iti ba ren na kil sı ra sın- kız, Girit ve Sela nik’ten gelen ler le göç dal- da özellik le yoğun lu ğu olan bindir me bölge - ga sı 1927’ye ka dar de vam et miş tir. Göç men - le rin de (Se la nik, Ka va la) HAC he yet le ri gö - lerin taşın ma sı gemi ler le yapıl mış tır. Kama - rev yap mış ve dis pan ser ler de sağ lık hiz me ti ralar özellik le hasta, yaşlı, kadın ve çocuk la - veril miş tir. Özellik le salgın hasta lık la rı önle - ra ayrıl mış tır. Yalnız ca çocuk ve hasta la ra süt mek, hasta la nan la rın teda vi le riy le ilgi len - veya sıcak yemek veri le bil miş tir. Gemi ler de mek amacıy la, “İmdat-ı Sıhhi ye Heyet le ri” hekim bulun du rul ma sı na ve sağlık hizme ti adı veri len sağlık yardım kurul la rı oluştu rul - veril me si ne çalı şıl mış tır. Ancak, kayıt la ra muş tur. Ku rul lar da he kim, ec za cı ve yar dım - gö re, na kil sı ra sın da 278, mi sa fir ha ne ler de cı sağlık elema nı görev len di ril miş tir. Kurul - ko nak la ma sı ra sın da 870 ve iskân (yurt edin - ların görev le ri şöyle tanım lan mış tır 7: dirme) sıra sın da olanlar la birlik te toplam 3,819 kişi nin öldü ğü bilin mek te dir 7. • Bu la şı cı has ta lık la ra kar şı ba ğı şık la - Ara lık 1923’te Mü ba de le, İmar ve İs kan ma (di zan te ri, çi çek, ve ba) Vekâleti tali mat na me si ne göre, göçmen le rin • Ta şın ma sı ra sın da ge çi ci ba rın ma indi ril dik le ri iske le ler de önce lik le HAC tara - için mi sa fir ha ne le rin ku rul ma sı ve fın dan ku ru lan sağ lık ocak la rı ve ya dis pan ser - önce lik le kadın, çocuk, yaşlı ve has- lerde karan ti na ya alına rak sağlık kontrol le ri - ta lar için uy gun ba rın ma ko şul la rı nın nin ya pıl ma sı ön gö rül müş tür. İkin ci aşa ma da, ya ra tıl ma sı hasta ve sağlık duru mu iyi olma yan la rın teda - • Aş evle ri nin kurul ma sı vi altı na alına rak beslen me ve barın ma la rı için • Göç men le rin in di ri le cek le ri is ke le - düzen le me ler yapıl ma sı karar laş tı rıl mış tır. lerde serum ve aşı depo lan ma sı YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 81

• De ği şik böl ge ler de has ta ne ve dis - ti ne gön de ri len göç men ler için de Si nop’ta pan ser açıl ma sı (sıt ma gi bi en de mik bü yük bir ka ran ti na mer ke zi oluş tu rul muş - özel lik ta şı yan en fek si yon has ta lık - tur. Do la yı sıy la, Kla zu men (Ur la), Tuz la ve ları na özel hasta ne le rin oluştu rul ma sı) Si nop Ta haf fuz ha ne le ri, ge len göç men le rin ilk uğ rak yer le ri ola rak bi lin mek te dir7,10,13. Hİ LAL-İ AH MER CE Mİ YE Tİ’NİN İs tan bul’a ge len göç men ler İp lik ha ne, DE Ğİ ŞİM SI RA SIN DA Kİ Gül ha ne, Cer rah pa şa, Be ya zıt ve Met ris ÇA LIŞ MA LA RI Çift li ği mi sa fir ha ne le rin de ağır lan mış tır. Bu mi sa fir ha ne le rin ba zı la rı, de ği şim sü re - Na kil sı ra sın da Tür ki ye’ye ge len göç - ci baş la ma dan ön ce de sı ğın ma cı göç men - men le rin sü rek li bir ye re yer leş ti ril me le rin - ler için kul la nıl mak tay dı. Bun la rın en bü - den ön ce, her han gi bir sal gın has ta lı ğa kar - yükle ri ise Gülha ne ve İplik ha ne Misa fir - şı ön lem ler alın mış tır. Ge çi ci ba rın ma sı ra - ha ne le riy di. Ya nı sı ra, İs tan bul üze rin den sında sağlık tara ma la rı nın yapı la bil me si Tür ki ye’nin uzak bir ye ri ne gön de ril mek ama cıy la özel lik le is ke le ler de bü yük ta haf - duru mun da olan göçmen ler de bu misa fir - fuz ha ne ler (ka ran ti na mer kez le ri) ku rul - hane ler de bir kaç gün dinlen di ril miş tir. muş tur. Ge len göç men ler ilk kar şı la ma dan Özel lik le Gül ha ne Mi sa fir ha ne si, en çok bu son ra bu mer kez le re alın mış, sağ lık ta ra - amaç la kul la nıl mış tır. Gül ha ne’de ki Mi sa - ma la rı ya pıl mış tır. Ya nı sı ra, HAC gö rev li - firha ne önce le ri bara ka lar dan oluştu rul - le ri ta ra fın dan göç men le rin aşı kart la rı in - muş tu. Fa kat bun lar pek kul la nış lı ol ma dı - ce le ne rek aşı sı ol ma yan lar ba ğı şık lan mış - ğı için, sonra dan aske ri makam lar dan Di- tır. Ay rı ca göç men le rin di ğer bel ge le ri, be - kimha ne Kışla sı ve çevre sin de ki bina lar raber le rin de getir dik le ri eşya lar ve hayvan - devren alınmış ve 2,000 kişi lik Ahırka pı lar da in ce len miş tir. Ta haf fuz ha ne de sağ lık Mi sa fir ha ne si açıl mış tır. İp lik ha ne Mi sa fir - duru mu risk taşı ma yan lar ya da bura da te- ha ne si ise 700-1,000 ki şi yi ağır la ya bi len da vi le ri ya pı lan göç men ler, mi sa fir ha ne le - bir mi sa fir ha ne ha li ne ge ti ril miş tir. HAC re alın mış tır. Bu mi sa fir ha ne ler ise, te miz - Gülha ne’de ki Misa fir ha ne’de her türlü ye- lik ve de ne tim le ri sağ lan mış göç men le rin mek ve re bi le cek ka pa si te de bir aş ha ne ve gön de ri le cek le ri ye re gi din ce ye ka dar en sağ lık hiz me ti ve re bi le cek bir de dis pan ser faz la üç gün ba rı na bi le cek le ri şe kil de dü - kurmuş tur. Klazu men’de ki (Urla) misa fir - zenlen miş tir. Misa fir ha ne ler her zaman ha ne, hem ka ran ti na hem de mi sa fir ha ne göç men ler için ye ter li ol ma dı ğın dan, ön ce - hizme ti veren Ege bölge si nin en büyük mi- lik li ola rak mad di ola nak la rı sı nır lı olan safir ha ne siy di. Bunun yanı sıra, İzmir’de göç men le rin bu ra lar da kal ma sı sağ lan mış - Hi lal Sem ti’nde otuz ba ra ka lık bir göç men tır. Mad di ola nak la rı ye ter siz olan göç men - misa fir ha ne si oluştu rul muş tu. Ayrı ca Ke- le rin gı da, giy si yar dım la rı nı HAC üst len - mer’de de HAC'nin kat kı la rıy la bir mi sa - miş tir. Bu amaç la, Mar ma ra De ni zi üze rin - firha ne daha oluştu rul muş tur. Ayrı ca pek den ge len göç men ler, ön ce Tuz la’da ha zır - çok il de ve il çe de de kü çük mi sa fir ha ne ler lan mış olan ka ran ti na mer kez le ri ne alın - açılmış olma sı na rağmen, HAC’nin bura - mış tır. Bo ğaz ge çi le rek, bir Ka ra de niz ken - lar da ki şu be le rin den mer ke ze gön de ri len 82 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI ra por lar dan an la şıl dı ğı na gö re, bü yük göç sı nın az ol ma sı ne de niy le ye ter siz kal dı ğı ka fi le le ri ol du ğun da mi sa fir ha ne le rin ye - ve ölüm oran la rı nın art tı ğı ga ze te ha ber le - ter siz kal dı ğı an la şıl mak ta dır (Tür ki ye Kı - rin den öğ re nil mek te dir. Bun la rın ya nı sı - zı lay Der ne ği ar şi vin de bu ko nu ya iliş kin ra, zor yol cu luk ko şul la rı, bes len me bo zuk - pek çok bel ge var dır) 9,10. luğu ve yerle şim yerle ri nin tam hazır olma - 1924 yı lı nın ba şın dan iti ba ren, mi sa fir - ma sın dan kay nak la nan ne den ler le or ta ya ha ne ler de kal ma ko şul la rı nın sağ la na bil - çı kan has ta lık la rın hız la ya yı la rak ölüm le re mesin de önemli güçlük ler yaşan ma ya baş- ne den ol du ğu bi lin mek te dir. Ör ne ğin Sam - la mış tır. Ka lı cı ba rın ma yer le ri ne na kil sı - sun’un Canik Köyü’ne yerleş ti ri len göç- rasın da yaşa nan sorun lar göçmen le rin mi- menler den 103 kişi kısa bir süre içinde sıt- safir ha ne de kalma süre si nin uzama sı na yol ma sal gı nı ne de niy le öl müş tür10,11. aç mış tır. Mi sa fir ha ne ler de ba rın dı rı la ma - İs tan bul’a ge ti ri len ve bu la şı cı has ta lı ğı yan göç men le rin bir kıs mı nın so kak lar da, olan göç men ler HAC ve Mem le ket Has ta ne- bah çe ler de, çar şı pa zar da ve hat ta me zar - le rin de te da vi al tı na alın mış tır. Bu has ta ne - lık lar da zor ve sağ lık sız ko şul lar da ko nak - lerin yeter li olma dı ğı durum lar da aske ri has- lamak zorun da kaldık la rı bilin mek te dir. ta ne ler de de si vil has ta lar te da vi edil miş tir. Mi sa fir ha ne ler de kı sa sü re kal dık tan son ra yo la çı kan la ra HAC ta ra fın dan gı da yar dı - SO NUÇ mı ya pıl mış, özel lik le em zik li an ne ve ço - cuk la ra ek gı da des te ği sağ lan mış tır. Ba zı Göç ler sı ra sın da özel lik le Hi lal-i Ah mer böl ge le re yer leş ti ri len göç men le rin sağ lık Ce mi ye ti’nce ko ru yu cu ve sa ğal tı cı sağ lık ge rek si nim le ri ni kar şı la mak için ge zi ci he - hizmet le ri sunul muş, göçmen ler ülke nin kim le rin ça lış tı ğı bi lin mek te dir. Göç men ken di le ri ne yö ne lik po li ti ka la rı doğ rul tu - bir so run la kar şı laş ma dan Rum göç men ler sun da bel li böl ge le re yön len di ril miş tir. Sa - ta ra fın dan ter ke dil miş bir eve yer leş ti ği vaş koşul la rın da olundu ğu ve sağlık hiz- tak dir de, hü kü met ten iki ay sü rey le yi ye - met le ri nin ül ke ça pın da ör güt lü ol ma dı ğı cek ve ya bun la rın mad di de ğe ri kar şı lı ğı dik ka te alın dı ğın da, bu çap ta ger çek le şen yar dım al ma hak kı ka zan mak tay dı7,9,10. göç le rin ya rat tı ğı so run lar la ilk plan da ol - Mi sa fir ha ne ler de ba rı nan ba zı göç men - duk ça iyi ba şe dil di ği söy le ne bi lir. Bu nun le rin yer leş ti ri le cek le ri böl ge le re git mek is - ya nı sı ra, göç le rin in san ve top lum sağ lı ğı na te me dik le ri ve bu bek le me sı ra sın da top lu uzun dö nem li et ki le ri ni göz den ka çır ma - ya şam ko şul la rı nın ya rat tı ğı olum suz ko - mak gere kir. Savaş lar, dini, kültü rel, siya - şul lar ne de niy le sal gın has ta lık la rın or ta ya sal, ekono mik ve diğer neden ler den kay- çık tı ğı bi lin mek te dir. Ör ne ğin, İs tan bul nakla nan göçler, insan veya insan toplu luk - Ahır ka pı’da ki mi sa fir ha ne de Sam sun’a git - la rı nın alı şık ol duk la rı top lum sal or tam dan mek is te me yen göç men ler ara sın da ço cuk - ayrı la rak, yaban cı sı olduk la rı bir çevre ye la rın kı zıl ve kı za mık tan öl dü ğü, Va li lik’in ge çiş le ri sı ra sın da ya şa dık la rı zor luk la rın, or ta ya çı kan çi çek ol gu la rı na kar şı ön lem has ta lık la rın ve ölüm le rin öy kü sü dür. Sos - al dı ğı bi lin mek te dir. Ay rı ca mi sa fir ha ne - yo-kül tü rel ve eko no mik par ça lan mış lık so - lerde veri len sağlık hizme ti nin hekim sayı - nu cu ya şa nan psi ko lo jik trav ma, ku şak lar YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 83 bo yu mi ras ola rak ak ta rıl mak ta, gü nü müz - 8. Ha la coğ lu A. Bal kan Har bi Sı ra sın da de de et ki si ni sür dür mek te dir. Ru me li’den Türk Göç le ri (1912-1913). An - ka ra: Türk Ta rih Ku ru mu Ya yın la rı;1995. s.94-103. KAY NAK LAR 9. Ka ral SA, Uluğ te kin M. Hi lal-i Ah mer’den Kızı lay’a. Anka ra:Bey da Bası me vi;2000. 1. Ars lan H. 16. yy. Os man lı Top lu mun da Yö - Bi rin ci cilt, s.97-136, s.198-266. netim, Nüfus, İskan, Göç ve Sürgün. İstan - 10. Zen gin C. Tür ki ye ve Yu na nis tan Dev let le ri bul: Kak nüs Ya yın la rı;2001. s.149-157. Ara sın da Mü ba de le Me se le si ve Ka mu oyu 2. Sa rı ka ya O. Ka dın-ço cuk mül te ci ler, sı ğın - (1918-1930). Ya yım lan ma mış dok to ra te zi, ma cı lar ve göç men ler. Top lum ve He kim İs tan bul Uni ver si te si, Ata türk İl ke le ri ve 2001; 16(5): 346-351. İn kı lap Ta ri hi Ens ti tü sü Ata türk İl ke le ri ve 3. UNHCR. Dün ya Mül te ci le ri nin Du ru mu. İn kı lap Ta ri hi Ana bi lim Da lı, İs tan bul; An ka ra:Ox ford Uni ver sity Press;1997. (Bir - 1998. s.103-165. leş miş Mil let ler Mül te ci ler Yük sek Ko mi - 11. İpek N. Mü ba de le ve Sam sun, Türk Ta rih ser li ği Tür ki ye Tem sil ci li ği ta ra fın dan, “Sta - Ku ru mu Ya yın la rı, An ka ra;2000. s.53-70. tus of World Re fu ge es„ dan Türk çe leş ti ril - 12. Zürc her EJ. Gre ek and Tur kish re fu ge es and miştir), de por te es 1912-1924, Ja nu ary 2003, Tur ko - 4. ICRC. Inter nally displa ced persons: The logy up da te Lei den Pro ject Wor king Pa pers manda te and rol of the Inter na ti onal Com- Arc hi ve, De part ment of Tur kish Stu di es, mit tee of the Red Cross. In ter na ti onal Uni ver si te it Lei den. Revi ew of the Red Cross 2000;838:491- (http://www.let.le ide nu niv.nl/tci mo/tulp/ 500. Rese arch/ejz18.htm’den 5 Mart 2006’da 5. Akur gal E. Ana do lu Uy gar lık la rı. İs tan - alın tı lan mış tır). bul:Net Tu ris tik ya yın la rı;1998. s.8-13. 13. Şeker N. Türk-Yunan Nüfus Müba de le si ve 6. Ağa noğ lu HY. Os man lı’dan Cum hu ri yet’e Bir Kent: Bursa, Bursa Defte ri,1 (1999) Bal kan lar’ın Ma kus Ta li hi Göç. İs tan - Tur ko logy up da te Lei den Pro ject Wor king bul:Kum Sa ati Ya yın la rı;2001. s.245-297. Pa pers Arc hi ve, De part ment of Tur kish Stu - 7. Arı K. Bü yük Mü ba de le: Tür ki ye’ye Zo run - di es, Uni ver si te it Lei den. lu Göç (1923-1925). İs tan bul:Ta rih Vak fı http://www.let.leide nu niv.nl/tci mo/tulp/ Yurt Ya yın la rı;2000. s.43-48, s.67-70, s.93- Rese arch/Se ker.htm’den Hazi ran 2005’te 99, s.105-126. alın tı lan mış tır.

ELEŞTİREL AÇIDAN “TARİH BOYUNCA İLİM VE DİN”*

Turhan ADA*

“Science and Religion throughout History” from the Critical Point of View

The so ve re ignty strugg le bet we en phi lo sophy, sci en ce and the re la ti on which was ac - cu sed of des tro ying the pub lic area with its scho las tic ap pro ac hes is dis cus sed. Author Dr. Adıvar, analyzed his theory which he tried to prove with his work that is his intel lec tual ap pro ach that re li gi on wo uld not com pro mi se with mind and sci en ce and the conf lict bet we en sci en ce and re li gi on oc cur red sin ce the se two con cepts we re clung to get her, wit hin the fra me of the cul tu ral his tory of the world. Key Words: Religion, Science, Philosophy.

Dr. Adıvar, maka le miz de mercek altı na ise de, da ha son ra, çiz di ği bu çer çe ve nin da - alaca ğı mız eseriy le, “Os man lı Türk le rin de ha uygun oldu ğu nu düşün müş tür. 3 Kita bı nın İlim” isimli çalış ma sın da kanıt la ma ya çalış tı - ön sö zün de, Cam brid ge Üni ver si te si Pro fe - ğı teori si ni, yani, dinin, bilim ve akılla bağda - sör le rin den John Wil li am Dra per’in, 1875 yı - şama ya ca ğı na ve bilim-din çatış ma sı nın da lında, “İlim ve Di nin Mü ca de le si Ta ri hi” ad lı bu iki un su run ör tüş tü rül me sin den kay nak - bir kitap yayım la dı ğı nı, ancak, geniş yankı landı ğı na ilişkin düşün sel yaklaşı mı nı 2 dünya uyan dı ran bu ki ta bın, yir mi yıl son ra, İslâm kültür tari hi çerçe ve sin de irde le miş tir. Önce - dini ile pozi ti viz mi örtüş tür mek iste yen Ah- leri, XX. Yüzyı lın ilk çeyre ğin de yaşa nan met Mithat Efendi tara fın dan “Kitâb-u Nizâ-i din-bilim ilişki si ni analiz etme yi düşün müş İlm u Dîn” adıyla Türkçe’ye çevril di ği ni be-

1 Adnan Adıvar, Tarih Boyunca İlim ve Din, 2 Cilt, Remzi Kitabevi, İstanbul 1944, XI İ+360 ve 236 s.. Eserin bibliyografya ve indeks bölümleri bir öncekine oranla daha kapsamlıdır. * Tarihçi-Yazar, Dr. 2Dr. Adıvar, bu yaklaşımını İbn-i Rüşd’e atfettiği şu söze dayanarak açıkça izhâr ediyor: “Nassî sistemler mantıkî kaziyelere (yargılara) dayanmaz. Bu sistemlerin ilimle telîfi de (bağdaştırılması da) mümkün değildir. İlim-din husûmeti (çatışması), bu iki mefhumun (kavramın) birbirine karıştırılmasından doğmaktadır.” Adnan Adıvar, Tarih Boyunca İlim ve Din, V. Baskı, Remzi Kitabevi, İstanbul 1994, s. 87. 3 Hasan Ali Ediz, “Tarih Boyunca İlim ve Dîn”, Son Posta, s. 4, 7: Bedi Şehsuvaroğlu Arşivi, Adnan Adıvar Dosyası, 42/X-392; Kemâl Sâlih Sel, “Son Haftaların Neşriyâtı”, Cumhuriyet, s. 2: Bedi Şehsuvaroğlu Arşivi, Adnan Adıvar Dosyası, 2/VI-168. 85 86 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI lirtmek te ve eseri ni, olumla ma dı ğı bu giri şi - “İlim, tabi atın son sırrı nı keşfe de me ye - mi denge le mek için yazdı ğı nı ima etmek te - cektir. Çünkü, en son tahlil ile anla şı lı yor ki, dir.4 Nite kim, temel usul olarak, İslam dini ile biz ken di miz de ta bi atın ve binâena leyh keş- mu har ref Hı ris ti yan lı ğı öz deş leş tir mek te ve fet me ye ça lış tı ğı mız sır rın bir par ça sı yız.”.7 böy le ce, ima en da ol sa, ni hai he de fi olan din - XIX. yüzyı la kadar uzanan bir zaman de reform olgu su na atıfta bulun mak ta dır. pe ri yo du nu kap sa yan eser de, es ki Yu nan Batı nın önde gelen kütüp ha ne le rin de kültü rün den önce ki din-ilim çatış ma sı ve bu lu nan ve çe şit li dil ler de ka le me alın mış bunun Grek-Roma mede ni ye ti üzerin de ki olan 147 önemli eserin yıllar süren tetki - etki le ri, Hıris ti yan lı ğın bilim sel ve dinsel kin den son ra te lif edi len eser, bir ön ce ki yak la şım için de ki ye ri, İslâm di ni ve fel se - ben ze ri gi bi yi ne ola bil di ğin ce akı cı, sü rük - fe si, Rö ne sans dö ne min de bi lim-ruh ve le yi ci, an la şı la bi lir ve sa mi mi bir üs lu bu mad de mü na se bet le ri, Ay dın lan ma Ça - esas al mak ta dır. An cak, bi çim ve me to do - ğı’nda Tabi at çı yakla şım lar ve bilim ve din, lo ji açı sın dan çok da ha tat minkârdır.5 Da ha XVI II Yüz yıl da din ve İn gil te re, Fran sa ve ya kın dan ir de len di ğin de, ço ğun luk la, hür Al man ya’da ki re form ha re ket le ri gi bi ko - dü şün ce ye ulaş ma gay re ti için de ki bi lim ve nu lar üze rin de yo ğun laş mış tır. Bu bağ lam - fi kir adam la rı nın sko las tik an la yış lar kar şı - sın da ver dik le ri mü ca de le gö ze çar par. Bu da, skolas tik yakla şım la rıy la egemen oldu - ara da, an la şıl ma sı güç te ori le ri ola bil di ğin - ğu kamu sal alanı tahrip etti ği iddia edilen ce ya lın biçim de ak set tir mek te ve de ter - din ile bilim ve felse fe arasın da ki egemen - mi nist öğ re ti yi6 ide ali ze et mek te dir. An - lik mü ca de le si üze rin de du rul mak ta dır. cak, Dr. Adıvar, yaşa mı na damga sı nı vuran Ay rı ca, bir ta raf tan kut sal ki tap la rın “pey - çe liş ki li tav rı nı bu ça lış ma sın da da ser gi le - gam ber ler” ta ra fın dan ya zıl dık la rı ve tüm mekte ve tanın mış fizik bilgi ni Max Planc’ın bi lim sel ge liş me ler le çe liş tik le ri id dia edil - şu ifa de si ne da ya narak, doğru lu ğu hiçbir mekte, bir taraf tan da II. Meşrûtiyet döne - za man ka nıt la na ma ya cak bir te ori yi esas min den be ri sa vu nu lan, din de re form ve al dı ğı nı açık ça iti raf et mek te dir: ka dın-er kek eşit li ği gi bi te mel siz pren sip le re

4 Adnan Adıvar, Tarih Boyunca İlim ve Din, V. Baskı, s. 9. Ahmet Mithat Efendi, Dağarcık Mecmuasında, 1872 ve 1873 yılları içinde yayımlanan “Velâdet” ve “Duvardan Duvara” adlı makaleleriyle Evrim Teorisi’ni açıkça gündeme getirmiştir. Ancak, İslâmî duyarlılığa sahip bilinçli çevrelerden gelen yoğun eleştiriler nedeniyle görüşlerini dinsel naslarla bağdaştırmaya çalışan bir yaklaşım içine girmiş fakat hükümet tarafından böyle makaleler yazmaktan men edildiği için II. Meşrûtiyet dönemine kadar benzeri bir vurgulamada bulunamamıştır. Ahmet Emin Yalman, “Tarih Boyunca İlim ve Din”, Vatan, 12 Temmuz 1944, s. 2, 4. Halide Edip Adıvar’ın torunu Ömer Sayar, mülakatımız esnasında, Dr. Adıvar’ın, “Dur, Düşün” isimli eserini ilkin “Maymun Diyor ki” başlığı altında yayımlamak istediği- ni belirtmiştir. Bizce, vurgusunu yaptığımız son iki gerçek arasında dikkat çekici bir ilinti vardır. 5 Dr. Adıvar, eserinin önsözünde, bu gerçeği önemle vurgulamakta ve en azından lise eğitimi görmüş bir okuyucu kitlesi tarafından anlaşılmayı umduğunu belirtmektedir. Adnan Adıvar, age, s. 10. 6 Determinizm (Belirlenimcilik) zorunsuzluk ve özgür irâdeyi kabul etmeyip fiziksel, ruhsal ve etik tüm olayları bir takım zarûri sebepler zincirinin tayin ettiğini iddia eden gerçek dışı teoridir. Olayların ortaya çıkışını yönlendirici bir güce değil, olayları oluşturan unsurlara atfeder. Ayrıntılı bilgi için bkz. Süleyman Hayri Bolay Felsefi Doktrinler ve Terimler Sözlüğü, VIII. Baskı, Akçağ Yayınları, İstanbul 1999, s. 43-46. Daha açık bir ifadeyle materyalizmin metodsal açıklamasıdır. 7 Adnan Adıvar, Tarih Boyunca İlim ve Din, C. II, Remzi Kitabevi, İstanbul 1944, s. 266. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 87 des tek ve ril mek te dir. An cak, tüm din ler lanmış gerçek ler gibi sunul mak ta dır. 8 ay rın tı lı ola rak ana liz edil di ği hal de, sa - Fri ed rich Al bert Lan gen’in, “Ma ter ya liz - hip ol du ğu do na nım la işa ret edi len bu ve min Ta ri hi ve Gü nü müz de ki An la mı nın ben ze ri id di ala rı ma kul ka nıt lar la çü rü ten Eleş ti ri si” ad lı ese rin den “ge re ğin den bi - İslâm di nin den son de re ce yü zey sel ola - raz faz la” di ye bi le ce ği miz öl çü de ya rar - rak bah se dil mek te, so nuç ta, te mel siz li ği la nıl mış ol ma sı, dik kat çe ken di ğer bir ka nıt lan mış fel se fi yak la şım lar, doğ ru - ta ra fı dır.9

8 Eserin dikkat çekme ye çalış tı ğı mız temel nite lik le ri hakkın da ayrın tı lı bilgi için bkz. Adnan Adıvar, age. Ka dın- erkek eşitli ği, ibadet dili nin, İslâm dini nin belir le di ği çerçe ve nin dışı na çıkı la rak, Türkçe leş ti ril m esi gibi ko nular, II. Meşrûtiyet sonra sın da yoğun olarak “İslâm” adlı dergi de işlen miş ti. Yazar kadro su arasın da Şera fet tin (Yalt kaya), Şemsed din (Günal tay), Ziya Gökalp, Halîm Sâbit (Şibay) ve Şeyhü lislâm Mûsâ Kâzım gibi isimle rin de bulun du ğu der gi ye, ço ğun luk la, çağ da şı Sırât-ı Müs takîm ve Sebîlü’r-Reşâd gi bi mu ha fa zakâr der gi ler ce mu ha le fet edil mek tey di. H. Kı lı çoğ lu, “Ta rih Bo yun ca İlim ve Din”, Ta nin, 14 Ekim 1942, s. 5, 7. Sö zü edi len ki şi le rin, Dr. Adı var’ın eser le ri ni olum la ma la rı bu açı dan an lam lı dır. Dr. Adı var, ele al dı ğı te mel ko nuy la il gi li gö rüş le ri ni bu ça lış ma sın da da bö lüm bö lüm ele al mış ve özet le şu nok ta la ra vur gu yap mış tır: 1. (M.Ö.) XVI II. ve XVII Asır lar: Do ğu nun önem li me de ni yet mer kez le rin de bi lim or ta ya çık mış ve et ki li ol ma ya baş la mış tır. 2. Es ki Yu nan Dö ne mi: Bi lim ve fel se fe ara sın da bir bir lik te lik söz ko nu su dur ve din, da ha çok, fel se fe ile ça tış- mak ta dır. Hü ma nist Pro to go ras, ras yo na list Aris to ve di ğer so fist le rin “felse fe yi” esas alan ta vır la rı, bu nokta - da be lir le yi ci ol muş tur. Bü yük İs ken der’den son ra Mı sır’da, Mı sır, Ya hu di ve Yu nan fel se fe le ri ara sın da bir et- ki le şim mey da na gel miş Euk lu dis, Arc hi mi des ve Ci ce ron hem önem li bi lim sel te ori le ri or ta ya at mış lar hem de “bâtıl itikat lar la” müca de le etmiş ler dir. Bu nokta da, Yahu di li ğin, bilim sel geliş me le ri engel le mek bir ya na büs- bü tün hız lan dı ran bir un sur ol du ğu gö rül mek te dir. 3. IV. - XII. Yüz yıl lar: Hı ris ti yan lık, sko las tik ka rak te riy le bi lim sel ge liş me le re kar şı çık mak ta ve bir çok top lum sal so ru na ne den ol mak ta dır. 4. İslâm Me de ni ye ti Dö ne mi: İlk ev re ler de bi lim ala nın da önem li ge liş me ler ol muş, an cak, Ab basî dö ne miy le bir- lik te or ta ya çık ma ya baş la yan po zi ti vist fel se fe, din sel nas lar la ça tış ma ya baş la mış tır. 5. Rö ne sans Dö ne mi: Kı ta Av ru pa’sı, bi lim-fel se fe te me li ne da ya nan bir öğ re ti ye yö nel miş du rum da dır. Hris ti yan lık da ka mu sal alan da ki ege men li ği ni yi tir mek te dir. 6. XVIII. Yüzyı la Girer ken: Coğra fi keşif ler başla mış ve Avru pa, Röne sans ile elde etti ği kaza nım la rı nı pekiş tir - me ye baş la mış tır. 7. XIX. Yüzyıl: Reform ve Röne sans hare ket le ri, Laisiz min doğu şuy la sonuç lan mış, patlak veren harple re rağm en bi li mi ve tek ni ği ön ce le yen ye ni bir dö nem baş la mış tır. Fi zik, kim ya, bi yo lo ji, Ev rim Te ori si, Dar wi nizm, psi- ko lo ji ve Jön türk ha re ke ti nin şe kil len me sin de bü yük pay sa hi bi olan Au gus te Comté’ün ba şı nı çek ti ği po ziti - vist fel se fe be lir gin leş mek te dir. An cak, bu ara da “din” de boş dur ma mak ta ve git gi de yo ğun la şan eleş ti ri le riy- le ken di si ni mü da faa et mek te dir. Ernst Re nan’ın “İslâmi yet ve Fen” ad lı kon fe ran sı nın din sel has sa si ye te sa hip çev re ler üze rin de ki et ki si ve İslâm di ni nin de bir re for ma ge rek si nim duy du ğu nu id dia eden Cemâl Ef ganî’nin ne den ol du ğu tep ki ler bu bağ lam da özel lik le vur gu lan ma sı ge re ken ge liş me ler dir. 8. XX. Yüz yıl: Mo dern Fi zik ve İzâfi yet ( Te ori le ri ) gün dem de dir. Prof. Eins te in’in, mad de nin yok ola bi le ce ğini öngö ren ve dinsel naslar la örtü şen bir yakla şım içine girmiş olma sı bu gerçe ğin yegâne sebe bi dir. Söz konu s u ge liş me ler, din-ilim mü ca de le si ne ye ni bir bo yut ge tir miş ve de ter mi nist öğ re ti üze rin de ki tar tış ma lar yoğun luk ka zan mış tır. (Çok geç me den bu te ori ka nıt la na cak tır.) 9. I. Zeyl (Ek) Evrim Teori si bilim sel bir gerçek tir. İnsa nın “maymun dan” türe miş olama ya ca ğı nı iddîa eden kişi - ler ise bi rer “tes cil li mür te ci dir ler.”. 10. II. Zeyl: Po zi tif bi lim ler den el çek mek zo run da ka lan “di nin”, sos yal bi lim ler sa ha sın da et kin ol mak is te di ği an la şıl mak ta dır. Ay rın tı lı bil gi için bkz. Ad nan Adı var, age. 9 Ay rın tı lı bil gi için krş. Fri ed rich Al bert Lan gen, Ma ter ya liz min Ta ri hi ve Gü nü müz de ki An la mı nın Eleş tiri si (Çev: Ahmet Arslan), C. I-II, Sosyal Yayın lar, İstan bul 1998. 88 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Esere yönel ti len eleşti ri le rin büyük ço- önemse nen yorum lar da bulun muş tur. 21 ğunlu ğu benzer isimler tara fın dan kale me Eserin eksik le ri ne işaret eden tek maka le alınan ve yine bilim sel lik açısın dan her- ise, Dr. Adı var’ın yak la şım la rı nı onay la - han gi bir en di şe ta şı ma yan tas vipkâr ma - mak la bir lik te sos yal bi lim ler ile il gi li kale ler le orta ya konul muş tur. Bu bağlam - vurgu la rı nı yeter siz bulan Niya zi Berkes da, Rı za Tev fik Bö lük ba şı,10 Ha san Ali Yü - tara fın dan kale me alınmış tır. 22 cel,11 Prof. Dr. Âkil Muhtar Özden, 12 Prof. Bu nok ta da bi zim de bir kaç sö zü müz Dr. Avni Baş man,13 Prof. Dr. Tev fik Rem zi olacak tır. Çünkü, eserde, yuka rı da bahsi Kazan cı gil, 14 Ha san Ali Ediz,15 Dr. Fethi ge çen yak la şım lar la kı yas lan dı ğın da çok Er den,16 Ahmet Emin Yalman, 17 Vâlâ Nu- da ha cid di ve ya şam sal ha ta lar mev cut tur. rettin, 18 Kemâl Sâlih Sel19 ve H. Kılı çoğ lu Mü el li fin, eli-sün net ule ma sı ara sın da ki gibi isimle rin dikkat çektik le ri görül mek te - içtihâdî tartış ma la rı pozi ti vist felse fe yi dir.20 Bah si ge çen çer çe ve için de, Prof. güç len di ren çe liş ki ler miş gi bi yan sıt mış ol - Ge or ge Sar ton da ben ze ri bir yak la şım ma sı ve mu te zi le gi bi Yu nan Fel se fe sin den sergi le miş fakat konu mu gere ği daha fazla etki le nen sapkın fırka lar karşı sın da yete rin ce

10 Rıza Tevfik Bölükbaşı, “Tarih Boyunca İlim ve Dîn”, Akşam, 3 Haziran 1944, s. 2, 4. 11 Hasan Ali Yücel, “Türklerin Yetiştirdiği Büyük Adamlardan Biri”, Cumhuriyet, 7 Ağustos 1955, s. 1. 12 Âkil Muhtar Özden, “Tarih Boyunca İlim ve Din”, Cumhuriyet, 2 Mayıs 1944, s. 2. 13 Avni Başman, “Dr. Adnan Adıvar”, Bilgi, C. IX, Sayı: 101-102, İstanbul 1955, s. 6. 14 Aykut Kazancıgil, “Emrâz-ı Umûmiye Muallimi Dr. Abdülhak Adnan Bey”: Bedi Şehsuvaroğlu Arşivi, Adnan Adıvar Dosyası, 2-143. 15 Ediz: 42/X-392. Hasan Ali Ediz, makalesine girerken “Bu kitabı gördüğüm zaman, önceleri, bunu çıkaran kitapçının (yayınevinin), bu zamanda böyle mücerred (soyut) bir eseri ne cesâretle bastığını anlayamamıştım. Kısa bir zaman sonra eserin kapışılması, kitapçının akıllıca bir iş yaptığını gösterdi. Halkın böyle bir esere teveccüh etmesi ve bu durumun kitapçılara iyi örnek olması beni sevindirdi.” demektedir. 16 Fethi Erden, “Dr. Adnan Adıvar’dan Hatıralar”, Bilgi, C. XIII, Sayı: 148, İstanbul 1959, s. 12. 17 Yalman, “Tarih Boyunca İlim ve Dîn”, s. 2, 4. 18 Vâlâ Nurettin, “Tarih Boyunca İlim ve Din”, Akşam, 25 Nisan 1944, s. 2. Vâlâ Nurettin, makalesini, “Farâbî’ nin, eşyanın hakîkatlerinin peygamberlerden değil, ilimden öğrenilmesini teşvik eden fikirlerinin yayılmasına vesîle olan Dr. Adnan’a ne mutlu...” diyerek bitiriyor. Ancak, skolastik yaklaşımına bir delil getirmekten “nedense” imtina ediyor. 19 Sel: 2/VI-168. 20 Kılıçoğlu, s. 5, 7. 21 Krş. George Sarton, “Tarih Boyunca İlim ve Dîn”: Bedi Şehsuvaroğlu Arşivi, Adnan Adıvar Dosyası, 2/I-2. Prof. Sarton, makalesinde, “Dr. Adnan Adıvar’ın son senelerdeki etkinliklerinin odağında, doğuyu ve batıyı bilimsel ölçütler içinde Türklere tanıtma çaba ve arzusu vardır (…) .Ancak, bu eserlerinden hiçbiri, batı dünyasında çok az benzeri olan İslam dünyasında ise hiç olmayan Tarih Boyunca İlim ve Din adlı kitabıyla mukayese edilemez (…) Türkiye, Dr. Adnan gibi bir bilim adamına sahip olduğu için gıpta edilmeye layıktır.” diyor. 22 “Eserde gördüğüm noksanlıklar şunlardır: 1. Psikolojiye çok az temas edilmiş, psikanaliz araştırmalarından hiç bahsedilmemiştir. Bu fasılda yanıltıcı malûmât dahî mevcuttur. 2. Sosyoloji ve sosyal antropoloji tamamen ihmâl edilmiştir. 3. Eserin genelinde sosyal ilimlere karşı bir alâkasızlık vardır. Bunun bir örneğini din-ilim münakaşalarını konu alan bahislerin sosyolojik çerçevede mütalaa edilmemesinde de görmekteyiz. 4. Sosyolojik yaklaşma tarzının yokluğunun, müellifi, birçok yerde tereddüde sevk ettiği görülmektedir.” Niyazi Berkes, “Tarih Boyunca İlim ve Dîn”, Tan, 2 Ağustos 1944, s. 5. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 89 do na nım lı ola ma yan genç âlim le ri na za ra adı na bağ naz lı ğı yok et me ye ça lı şır ken, ve re rek Sünnî öğ re ti yi mah kum et me ye ça - ger çek te, bağ naz bir ta vır la ha ki ka tin ta lış ma sı bun la rın ilk gö ze çar pan ör nek le ri - kendi siy le savaş mak ta dır. dir.23 İbn-i Sînâ ile Fah red din Râzi’yi mu - Bizce, yuka rı da irde le me ye çalış tı ğı mız ka ye se et ti ği pa rag raf la rın da da son de re ce eserle riy le, her şeyden önce, bu yakla şı mı - çe liş ki li be yan lar da bu lun mak ta dır.24 nı açıkça orta ya koymuş ve nere dey se so- Çün kü, tüm ya şa mı nı şe kil len di ren ve mutlaş tır mış tır. Nite kim, her iki eser de hiçbir mantık sal kanı ta daya na ma yan skolas- birçok bakım dan mükem mel ve uzun araş- tik yak la şım lar için de dir. “ilmî” ve “aklî” tırma lar dan sonra özenle hazır lan mış aka- ol du ğu nu id dia et ti ği bu yak la şım la rıy la, demik çalış ma la ra benze mek te, ancak, skolas tik buldu ğu “din” kavra mı nı, hiçbir içe rik le ri ne nü fuz edil di ğin de, par ça-bü tün ka nıt gös ter mek si zin mahkûm et me ye ça - ilişki si ni kura ma yan bir fikir adamı nın, ek- lış mak ta ve fa kat or ta ya koy du ğu bu ta vır - sik dona nı mı ve hata lı yorum la rıy la şekil - la zan net ti ği nin tam ak si bir ko num da lendir di ği sonu gelme ye cek arayı şı belir - bu lun mak ta dır. Da ha açık bir ifa dey le, akıl ginleş mek te dir. 25

23 Krş. Adnan Adıvar, Ta rih Bo yun ca İlim ve Din, V. Bas kı, s. 77. 24 Ay rın tı lı bil gi için bkz.age, s. 81-85. 25 Ger çek le re bu açı dan yak la şıl dı ğın da Prof. Ge or ge Sar ton’un, sö zü edi len iki eser hak kın da ki, “Bu iki eser onun adı nı ölüm süz leş tir me ye ye ter. Bun lar yal nız ken di si ne de ğil son de re ce sev di ği yur du na da şe ref ve ren eser ler dir.” şek lin de ki yo ru mu, bi ze gö re, ar dın da bu lu nan or yan ta list en di şele re işa ret et mek te dir. Prof. Sar ton’un yo ru mu hak- kın da bkz. Er den, s. 12.

ELEŞTİREL AÇIDAN “OSMANLI TÜRKLERİNDE İLİM”

Turhan ADA*

“Science among the Ottoman Turks” from the Critical Point of View Ac cor ding to Dr. Adı var, the po si ti ve sci en ce in Otto man Tur key was only so me ti mes de fi ci ent and so me ti mes wrong con ti nu ati on of the sci en ce in Per si an and Ara bic lan gu - ages and was no mo re diffe rent from the transi ti on of the Greek mirac le to East neit her on ac co unt of con tent or method un til the XIX. Cen tury, besi des if the re we re ant pha ses in which the se sci en ces we re in no va ted, they will be im por tantly spe ci fi ed. Key Words: Ottomans, Science, Religion.

Ge rek po li tik ve ge rek se bi lim sel et kin - me le ri, Ba tı da ki ben zer le riy le bir lik te kar - lik le riy le ya kın dö nem de sık ça adın dan söz şı laş tır ma lı ola rak tahlîl eden söz ko nu su et ti ren Dr. Ad nan Adı var, Türk fi kir ha ya tı - eser, Avru pa’nın önde gelen kütüp ha ne le - nı et ki le miş olan ilk sis tem li ese ri ni, ala - rinde geçen uzun ve yoru cu araştır ma lar - nın da ki ön cü lü ğü ile bi li nen ve ori ji nal adı dan son ra, “da ha çok der le me ye ben ze yen “La Sci en ce chez les Turc Ot to mans” olan bir hülâsa olarak ” te lif edil miş tir.2 Mü el lif, bu çalış ma sıy la orta ya koymuş tur. 1 Os- bu ger çe ği, yaz dı ğı ön söz de açık ça di le ge - man lı Dev le ti dö ne min de ki bi lim sel ge liş - tir mek te dir.3

* Ta rih çi-Ya zar, Dr. 1 Ab dül hak Ad nan (Adı var), La Sci en ce chez les Turc Ot to mans, Lib ra rie Ori en ta le et Ame ri ca ine, S. P. Ma iso ne- uve, Pa ris 1939, 191 s.. Sa lih Ze ki ta ra fın dan çok da ha ön ce te lif edi len “Âsâr-ı Bâki ye” ad lı eser de ay nı ka tego ri ye dahîldi fa kat yal nız ca ma te ma tik ve as tro no mi yi esas al ma sı ha se biy le ol duk ça sı nır lıy dı. Fu at Köp rü lü, “Os man lı Türk le rin de İlim”, Ak şam, 5 Ağus tos 1943, s. 5. Ay rı ca bkz. Tah sin Ban gu oğ lu, “Os man lı Türk le rin de İlim”, Ulus: Be di Şeh su va roğ lu Ar şi vi, Ad nan Adı var Dos ya sı, 42/X-381; Ars lan Ter zi oğ lu, “Ad nan Adı var’ın Türk Ta ba bet ve İlim Ta ri hi ne Hiz met le ri”, Kay nak lar, Sa yı: 4, An ka ra 1985, s. 42. 2 Ay rı ca bkz. Zi ya So mar, “Dr. Adnan Adıvar ”, Bil gi, C. IX, Sa yı: 101-102, İs tan bul 1955, s. 3. 3 “İlâve et me ye bi le lüzûm gör mü yo rum ki, bu tedkîkin tam ol du ğu id diâsın da as la de ği lim. Ye rin de ya pı la cak ça lış- malar ile bu tedkîkin tashîh ve ikmal edildi ği ni (ek sik le ri nin ta mam lan dı ğı nı) görmek temen ni si ni bura da tekrar edi - yo rum. Herhâlde şu nu te yid ede bi li rim ki, fi lo zof-mü ver rih ( ta rih çi ) Be ne det to Cro ce’nin hakîmâne (akıl cı) na si ha - ti ne uya rak fi kir sa ha sın da vazîfe si cidâlci le ri (ra di kal sağ cı la rı) ser mest (memnûn) et mek de ğil, hakîka tin şuûru nu vazîh ve ber rak tut mak olan ta rih yeri ne hurâfe ler koy ma ma ğa ça lış tım.” Ab dül hak Ad nan, La Scien ce chez les Turc Ot to mans , s. ıv.

91 92 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Vur gu la ma ya ça lış tı ğı mız yön le riy le de ne - ge rek siz bel ge lerin eli mi ne edil me si sûre tiy le me yi de çağ rış tı ran eser, Os man lı Türk le ri nin vücûda ge len bu ça lış ma ile8 yö nel di ği he de fi, XIV. ve XIX. yüz yıl lar ara sın da ki bi lim sel şu cümle siy le izhâr etmek te dir: çalış ma la rı nı kısa ca yansıt ma ya çalış mak ta - “Bu ese ri oku yan lar, Os man lı Tür ki ye’ dır. An cak, Os man lı med re se4 ve yük sek öğ - sin de müs pet il min, XIX. As ra ka dar, an cak, reni mi ni “ilim” kavra mı nı, yalnız ca pozi tif Arap ve Fars dil le rin de ki il min ek sik, ba zan bi lim le ri kap sa ya cak şe kil de kul la na rak5 da yan lış de va mın dan ibâret olup ne muh - mer cek al tı na al mış tır. tevâ, ne de metod itibâriyle Yunan mu ci ze - Dr. Adıvar, eserin önce ki ne oranla nite lik sinin şarka inti ka li ile aldı ğı şekil den ayrı bir ve nice lik açısın dan daha geniş bir içeri ye sa- şekil alma dı ğı nı ve mama fih (bunun la birlik - hip olan Türk çe bas kı sı nı6 ise döne min Maa - te) bu ilim le rin ba tı dan fi kir ve me tod ala rak rif Veki li Hasan Ali Yücel’den aldı ğı izin saye - ye ni li ğe doğ ru yü rü dü ğü nâdir saf ha lar ol- sin de ha zır la mış tır.7 İlk baskı da yer al ma yan muş ise on la rın ehem mi yet le be lir til di ği ni birçok el yazma sı nın göz den ge çi ril me si ve göre cek ler dir. ”9 Bunun la birlik te, nihâî

4 Os man lı med re se le ri hak kın da ay rın tı lı bil gi için bkz. Câhid Bal ta cı, XV-XVI Asırlar Osman lı Medre se le ri , İrfan Mat ba ası, İs tan bul 1976; İs ma il Hak kı Uzun çar şı lı, Os man lı Dev le ti nin İl mi ye Teşkîlâtı, III. Bas kı, TTK Ba sı me vi, An ka ra 1988; Ce vat İz gi, Os man lı Med re se le rin de Riyâzî ve Ta biî İlim le rin Eği ti mi, İs tan bul Üni ver si te si Sos yal Bi lim ler Ens ti tü sü Bi lim Ta ri hi Bö lü mü Dok to ra Te zi, İs tan bul 1994. 5 Dr. Adı var, bu yak la şı mı nı pren sip ha li ne ge tir miş ti; baş ka bir de ğiş le, dîni bi lim sel kabûl et me di ği için dinî bilim - le ri de “bâtıl inanç lar sis te mi” ola rak gör mek tey di. Bkz. Ad nan Adı var, Dur, Düşün , Mu al lim Ah met Ha lit Ki ta be - vi, İs tan bul 1950, s. 134-136. 6 Ad nan Adı var, Os man lı Türk le rin de İlim, Maa rif Mat ba ası, İs tan bul 1943, 225 s. Dr. Adı var, ki ta bı nın so nu na Kris tof Ko lomb’a âit ol du ğu nu ile ri sür dü ğü, Pîrî Re is’in Ame ri ka kı ta sı nı gös te ren ha ri ta sı ile bir lik te üç ha ri ta ve bir de in deks ek le miş tir. s. 218-225. 7 Age, s. ıv; Ba kan Yü cel, Dr. Adı var’ın 5 Ocak 1943 ta rih li mezkûr ta le bi ne, Tür ki yat Ens ti tü sü’nü mu ha tap alarak gön der di ği 29 Ocak ta rih li resmî mek tu buy la ya nıt ver miş ti: Be di Şeh su va roğ lu Ar şi vi, Ad nan Adı var Dos ya sı, 2/III- 70. An cak, Dr. Adı var’ı ono re et mek için ol sa ge rek, bas kı ta le bi nin ken di sin den gel di ği ni ve zor luk la ka bul edil di - ği ni be lirt mek te fa kat Dr. Adı var’ın, böy le si ça lış ma la ra, ya ra tı lış fel se fe si ko nu sun da odak la şan şüp he le ri ni gi der- mek için yö nel di ği ni de ek le mek tey di. Bkz. Ha san Ali Yü cel, “Türk le rin Ye tiş tir di ği Bü yük Adam lar dan Bi ri”, Cum - hu ri yet, 7 Ağus tos 1955, s. 1. An la şı lan o ki, ara la rın da ki ih tilâfla ra rağ men, Ata türk son ra sı dö nem de, Dr. Adı var’ı en faz la des tek le yen ve yön len di ren ki şi Ba kan Yü cel’dir. 8 Ha li de Edip Adı var, Dr. Adnan Adıvar , Nurgök Matba ası, İstan bul 1956, s. 41; Fethi Erden, “Dr. Adnan Adı- var’dan Ha tı ra lar”, Bil gi, C. XIII, Sayı: 148, İstan bul 1959, s. 12; Somar, “Dr. Ad nan Adı var”, s. 3. Prof. Dr. Ahmet Ateş, Dr. Adı var’ın sö zü edi len et kin lik le ri ne iliş kin anı la rı nı di le ge ti rir ken, “Kendi si ni 1939 yılın da tanı dım. Bu dö- nemde siyâsete biraz merak lı olmak la birlik te, kendi si ni derin şekil de ilim tari hi tetkik le ri ne vermiş bulu nu yor du. (Osman lı Türkle rin de İlim) adlı eseri ne malze me topla mak için her gün İstan bul Üniver si te si Kütüphâne si’ne ge lir- di. Dik dur ma ya ça lı şan fa kat, san ki, için de ki bil gi le rin ağır lı ğı yü zün den miş gi bi, omuz la rı ile berâber öne doğ ru eği len in ce vücûdu nu mer di ven le rin tı rab zan la rı na da ya na rak yu ka rı çı ka ra bi li yor du. 1939 son ra sın da kar şı mız da du ran ger çek Ad nan Adı var idi.” di yor. Ah met Ateş, “Dr. Ab dül hak Ad nan Adı var”, İs tan bul Ens ti tü sü Der gi si, C. I, 1955, s. 87. Er den, ma ka le sin de, Dr. Adı var’ın, II. Dün ya Sa va şı ne de niy le gö re me di ği el yaz ma la rın dan bah se di- yor ve ba rı şın iâde sin den son ra bun la rı in ce le me miş ol ma sı nı bü yük ek sik lik ola rak ni te len di ri yor, 9 Ad nan Adı var, Os man lı Türk le rin de İlim, İstan bul 1991, s. 7. Dr. Ziya Somar, eserin ikinci baskı sı nı, Türk ulusu için ifa de et ti ği öne me ve ilk bas kı nın Prof. Ge or ge Sar ton gi bi ta nın mış bi lim adam la rı nın tak dir le ri ne rağmen Tür- ki ye’de bek le di ği il gi yi gör me me si ne bağ la mak ta dır. Bkz. So mar, ay nı yer. Ay nı ko nuy la il gi li bir baş ka yorum hak- kın da bkz. A. Yö rük, “Dr. Adnan’ın Yeni Eseri: Dur, Düşün ”: Be di Şeh su va roğ lu Ar şi vi, Ad nan Adı var Dos ya sı, 42/X-395. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 93 he de fi, nispî bir geliş me göste ren pozi tif bi- ki önemli bilim sel geliş me le re de işaret et- limle rin, dinsel anla yış lar ne de niy le, hiç bir mekte dir. Bu döne min önemli özellik le rin den zaman iste ni len düze ye erişe me di ği ni ka- bir diğe ri, cere yan eden ilmî faali yet le rin, nıt la mak ve Osman lı Devle ti’nin yıkı lı şı nı millî nite lik ler den çok “İslâm” ortak payda sı böyle bir yakla şım içinde değer len dir mek - üze rin de yo ğun laş mış ol ma sı dır. Ni te kim, tir10 Hiç şüphe siz bunda, İslâm bili mi nin, Arap ça’nın ya nın da Fars ça ve Türk çe de hicrî V. As rın so na er me siy le bir lik te es ki gü- bilim dili olarak kulla nıl ma ya başlan mış tır 12 cünü kaybet ti ği ni iddia eden önyar gı lı birçok Os man lı dö ne mi mer cek al tı na alın dı - fikir adamı nın da etki si vardır 11 ğın da, ba tı men şey li kav ram ve bil gi le rin, An cak, ger çek çok da ha fark lı dır. “Al tın ilk te mas lar da ya şa nan komp leks ler aşı lın - Çağ” ola rak ad lan dı rı lan bu dö ne mi iz le yen ca, ko lay lık la be nim sen di ği gö rül mek te dir. za man di lim le rin de ye tiş miş bi lim adam la rı - Dev le tin bu ko nu da ki tav rı des tek le yi ci dir. nın eser le ri üze rin de ya pı lan ye ni araş tır ma - Sözü edilen süreç ince len di ğin de, din adam- lar bu de ğer len dir me yi şüp hey le kar şı la ma - la rı nın men fi ta vır la rın dan da bah se di le - mı za se bep ol muş tur. XI II. Asır dan XVI. mez. An cak, din-bi lim uz laş ma sı nın doğ - As ra ka dar ge çen sü re için de siv ri len ba zı ma sı için fel sefî bir ta kım esas lar bu lun - isim le rin bu ra da zik re dil me si, bah si ge çen mak la bir lik te bu ko nu ya ge re ken öne min ka na atin yan lış lı ğı nı is pat la ma ya kâfîdir: ve ril me di ği ve can lı bir tar tış ma or ta mı nın Nâsı red din el-Tusî (XI II Asır), Kut bed din mevcût ol ma dı ğı da bir ger çek tir13 eş-Şirâzî (XIV), İbn eş-Şâtır (XIV), Uluğ Çün kü, Dev let, din ve bi lim eği ti mi ni Bey (XV), Gıyâ-seddîn el-Kâşî (XV), Mîrim bir lik te ele al ma yı dü şün müş, iki si nin de Çe le bi (XVI), Ta ki yüd din er-Râsıd, Dâvûd insan için gerek li oldu ğu nu belirt miş ve fa- el-Antakî. kat âcil ih ti yaç ola rak gör dü ğü fen eği ti mi Birçok saha da görü len bu örnek ler, İslâm için ge rek li ted bir le ri al ma ya yö nel miş tir. bili mi nin zirve si olarak tavsîf edilmek iste ni - Os man lı kül tü rü ve Ba tı’dan ge len ye ni bi - len zaman limi ti nin yanlış lı ğı nı orta ya koy- lim ara sın da ki bu ter cih te, fikrî bir sen tez duğu gibi, Bağdat’tan Endü lüs’e uzanan kla- ve ya ya pı cı en te lek tü el di ya log kur ma en - sik merkez ler le birlik te İran, Azerbay can, di şe si bu lun ma dı ğı için bu iki unsûr bir lik - Tür kis tan, Ana do lu ve İs tan bul gi bi yer ler de - te mü ta laa edi le cek yer de ara la rın da den ge

10 Dr. Adı var, bi lim sel ger çek le rin ar dın da bu lu nan me ta fi zik ger çek le ri gö re me di ğin den bah si ge çen iki te mel kav- ra mın bir bir le riy le çe liş ti ği ni zan net miş ve böy le si ne hâtâlı bir yo rum da bu lun muş tur. 11 Ekme led din İhsa noğ lu, “Osman lı Bilim Tari hi Konu sun da ki Araştır ma lar Hakkın da Bazı Notlar ”, Dü şü nen Siyâset, Sayı: 16, Anka ra 2002, s. 18. Dr. Adıvar’ın, bu yanlış tavrı nın bir diğer nede ni, yakın dostu Prof. Geor ge Sar ton’un ay nı ni te lik le ri ta şı yan te mel siz gö rü şü dür. Ek me led din İh sa noğ lu, Bü yük Ci had dan Frenk Fo dul lu ğu - na, İle ti şim Ya yın la rı, İs tan bul 1996, s. 17. 12 Age, s. 17, 18. 13 Age, s. 222; Ek me led din İh sa noğ lu-Mus ta fa Ka çar, Ça ğı nı Ya ka la yan Os man lı, IR CI CA Ya yın la rı, İs tan bul 1994, 701 s. 14 İh sa noğ lu, age, s. 245. 94 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI ku rul ma mış ve fark lı is ti ka met te ge liş me ye nızca poli tik kimli ği ile tanı yan la rı şaşır - baş la yan iki li ya pı, Tanzîmat’tan son ra zıt tan ese ri ni,16 he def it ti haz et ti ği ga ye ye kutup lar çatış ma sı na dönüş müş tür 14 ula şa bil mek için, ba zı aka de mik öl çüt le ri Ne ti ce ola rak, XIV. As rın ilk yıl la rın dan ih mal et me mek ko şu luy la17 ola bil di ğin ce iti ba ren, coğ rafî açı dan ya kın ol duk la rı Av ru - akı cı, sü rük le yi ci ve samîmî bir üslûpla ka - pa’da ge li şen tek nik ye ni lik ler den ha ber dar le me al mış tır. Ko nu ya da ha ya kın bir pers - olan Os man lı la rın, bu tek nik le ri alıp uy gu la - pek tif ten yak la şıl dı ğın da, Os man lı Türk le - mak ta da ol duk ça ba şa rı sağ la dık la rı nı söy le - ri nin, ma te ma tik, tıp, as tro no mi, fi zik, kim - ye bi li riz. Os man lı lar, bu bağ lam da, özel lik le ya, ta biî bi lim ler, coğ raf ya ve kar toğ raf ya harp tek no lo ji si ve ma den ci lik le il gi li tek nik gi bi alan lar da eriş tik le ri se vi ye yi kar şı laş - me tot ve bil gi le ri, Bal kan dev let le ri va sı ta sıy - tır ma lı ve eleş ti rel bir ba kış açı sıy la ir de - la, çok erken tarih ler de almış lar ve kendi bün- le di ği gö rül mek te dir. Bu bağ lam da, yer li yele ri ne uygun olarak kullan mış la dır. Tekno - ve yaban cı araştır ma cı la rın yanlış la rı nı lo ji trans fe rin de gö ze çar pan en be lir gin özel - gös ter miş18 an cak, yer yer dik kat çe ken lik le ri, se çi ci bir ta vır için de ol ma la rı dır. Bu - öze leş ti ri lerden de kaçın ma mış tır. nun se bep le ri, ken di le ri ni Av ru pa’dan üs tün kabûl et me le ri ile iliş ki len di ri le bi lir. An cak, 1. Eserin özgün nite lik le ri madde ler bu ta vır yü zün den, Av ru pa’da ge li şen en te lek- ha lin de se rim len di ğin de or ta ya şöy le tü el an la yı şın öne mi ni kav ra ya ma mış lar ve bir tab lo çık mak ta dır: ken di tek no lo ji le ri ni üret mek ten çok, tek no lo - 2. Mil li yet çi yak la şım lar göz ar dı edil - ji it hal eden bir top lum ha li ne gel miş ler dir. miş tir. Av ru pa’da ki bi lim in kılâbı nın ge tir di ği ye ni 3. Ele alı nan mü el lif le rin na sıl bir bi - bi lim sel an la yı şı, ya ni mad de, mekân, za man, lim sel mi ras dev ral dık la rı ve bu na ha re ket ve ta bi atı araş tır ma ko nu su yap ma ve ne ler ek le dik le ri ay rın tı lı ola rak gös - her za man araş tı rı cı bir ta vır ta kın ma gi bi te ril miş tir. önem li bir pren si bi de hiç bir za man be nim se - 4. Bahsi geçen her bilim dalı nı, eski Yu- me miş ler dir15 nan dan İslâmî dö ne me ka dar ge çir - Dr. Adı var, bu ve ben ze ri ger çek le re ço - di ği aşa ma lar la bir lik te de ğer len dir - ğun luk la uzak ol du ğu için, ken di sini yal- miş tir.

15 Age, s. 246-248; Ek me led din İh sa noğ lu, “Ot to man Sci en ce in the Clas si cal Pe ri od and Early Con tacts with Eu- ro pe an Sci en ce and Tech no logy ( Kla sik Çağ da Os man lı Bi li mi ve Av ru pa Bi lim ve Tek no lo ji si ile İlk İliş ki le ri ) ”, Trans fer of Mo dern Sci en ce & Tech no logy to the Mus lim World (Edit.: Ek me led din İhsânoğ lu), IR CI CA Ya yın - la rı, İs tan bul 1992, s. 1-48. 16 Ca vit Bay sun, “Dr. Ab dül hak Ad nan Adı var”, Ta rih Der gi si, C. VI II, Sa yı: 11, İs tan bul 1955, s. 6. 17 İs tisnâî ola rak aka de mik üslûbu terk et ti ği de ol muş tur. Ör nek ol ma sı açı sın dan bkz. “Abbas Vesîm ismin de bir Os - man lı hekîmi nin Ro bert Koch’dan üç asır ev vel ve rem mik ro bu nu keş fet ti ği ma lu mat ise Ab dül ha mid’in dal ka vuk dok to ru İb ra him Pa şa’nın 1903 ta rih li hilâf-ı hakîkat bir ma ka le ye da yan mak ta dır.” Adnan Adıvar, Os man lı Türk - le rin de İlim, İs tan bul 1991, s. 195, 196. 18 Eşi Hâli de Edip de ben zer bir yak la şım ser gi le miş tir. Krş. İn ci En gi nün, Ha li de Edip Adı var’ın Eser le rin de Do ğu ve Ba tı Me se le si, İs tan bul Üni ver si te si Ede bi yat Fa kül te si Ba sı me vi, 1978, s. 458, 459. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 95

Kaynak tahlîlîne önem veren ve 200 vunan birkaç ismin etki siz hâle geti ril me - ka dar ese ri mü el lif le riy le bir lik te mer cek le ri ne ne den ol muş tur. Bu ara da ye ti şen ve al tı na alan ese rin bel ke mi ği ni yaz ma lar teş- astro no mi ve deniz ci lik gibi alanlar da ki kîl et mek te dir. Ay lar sü ren ça lış ma la rın ki - çalış ma la rıy la dikkat çeken kimi tanın mış mi za man bir kaç sa tır da yan sı tıl mış ol ma sı isimler de, ya sınır lı başa rı lar elde etmiş ler bu açı dan an lam lı dır. ya da Av ru pa’da ki ge liş me ler den ha ber siz Eser, genel çizgi le ri ne dikkat edile rek olduk la rı için modern bilim den uzak kal- özetlen di ğin de de olduk ça sübjek tif olan mışlar dır. Fakat, XVIII. Yüzyıl la birlik te şu yorum lar dikkat çekmek te dir: Osman lı baş la yan Os man lı re for mu ile ge rek ba sın Devle ti’nin, Sultan Fatih’in salta nat yıl- alanın da ve gerek se askerî eğitim kurum - ları nı da kapsa yan ilk dönem le rin de la rı nın müf re dat la rın da ya pı lan de ği şik lik - nisbî bir can lı lık var dır. An cak, XV. Yüz yı - lerle pozi tif bilim revaç bulma ya başla mış - lın sonla rıy la birlik te etki si ni gittik çe art- tır. Toplu mu kültü rel açıdan iki ana kutba tır ma ya baş la yan din sel sko las tik yak la - ayı ran bu sü reç, XIX. Yüz yı lın son la rın da şım, zaman la, hem bu canlı lı ğı orta dan egemen olan ve batı lı anla yı şı benim se yen kaldır mış, hem de pozi ti vist görüş le ri sa- eğitim kurum la rıy la ivme kazan mış tır 19

19 Ay rın tı lı bil gi için bkz. Ad nan Adı var, Osman lı Türkle rin de İlim, İstan bul 1991, s. 15-227. Özet olarak aktar ma - ya ça lış tı ğı mız yo rum la rın bö lüm le re gö re sı nıf lan dı rıl mış da ha ay rın tı lı dö kü mü aşa ğı da ki gi bi dir. 1. Fatih Önce si Dönem (1330-1451): Sultan Orhan, ilk Osman lı medre se si ni İznik’de kurmuş, tanın mış bilgin ler - den Mol la Fenârî’yi de ye tiş ti re cek olan bu ku ru mun ba şı na Dâvûd-ı Kay serî gi bi de ğer li bir bi lim ada mı nı ge - tir miş tir. Po zi tif bi lim ler ile dinî bi lim le rin bir lik te ted ris edil di ği bu med re se de, ken di ni bi li me adamış değer li bir eğitim kadro su vardır. Bunu, Ali Kuşçu’nun hoca sı olan Kadı-Zâde’yi de yetiş ti re cek olan Bursa Medre se - si’nin ku ru lu şu ta kip et miş tir. 2. Fa tih Dö ne mi (1451-1481): Po zi tif bi lim le re sem pa ti ile yak la şan Sul tan Fa tih, “Sahn-ı Semân” adı nı ta şı yan ve yi ne po zi tif bi lim le ri dinî bi lim ler le bir lik te ele alan bü yük ve özerk bir med re se kur muş tur. An cak, çe vi ri ala nın da ki önem li ge liş me le re rağ men ko şul lar uy gun ol ma dı ğı için bir Rö ne sans ha re ke ti ne gi ri şe me miş ve Mortman ve Deis man gibi tarih çi ler ce yarı batı lı olarak nite len di ri len bir padi şah oldu ğu halde, döne mi n de, telif alanın da herhan gi bir başa rı görül me miş tir. Eski Yunan felse fe sin den esinle ne rek yeni yakla şım lar içi ne gir miş olan ba tı me de ni ye ti, mev cut tab lo yu da ha da be lir gin leş tir mek te dir. 3. XV. Asrın sonu ve XVI. Asrın Başı: Dinsel skolas tik etki si ni göster me ye başla mış tır. Dinsiz lik le itti ham edile - rek Sul tan II. Bâyezîd ta ra fın dan ida mı na ka rar ve ri len de ğer li ma te ma tik çi Mol la Lûtfî, bu nun ilk ör nek le rin- den bi ri dir. As tro no mi ala nın da ki ça lış ma la rıy la ta nı nan ve Ali Kuş çu ve Si nan Pa şa gi bi de ğer li bi lim adam la- rı ta ra fın dan ye tiş ti ri len Mîrim Çe le bi ise Co per nik’in gi ri şim le rin den ha ber siz ol du ğu için, hâlâ, Bat lamyus’un, Dünya yı Güneş Siste mi’nin merke zi ne koyan görüş le ri ni savun mak ta dır. 4. XV. ve XVI. Asır lar: Ta nın mış bi lim adam la rı sil si le si ar tık mevcût de ğil dir. Çün kü, gü cü nü art tı ran sko lastik ta vır, med re se le rin di na miz mi ni yok et miş, bi lim adam la rı nı da pa si fi ze et miş tir. De niz coğ raf ya cı lı ğı ala nın- da ki ge liş me ler, Pîrî Re is ve Sey di Ali Re is gi bi ba şa rı lı de niz ci le rin ye tiş miş ol ma sı ve Taş köp rü lü-Zâde’nin an sik lo pe dik eser le ri bu du ru mu de ğiş tir me mek te dir. Ni te kim, Ho ca Sâded din Efen di’nin gi ri şim le riy le 1577 yı lın da in şa edi len Top ha ne Ra sathâne si, üç yıl son ra, bir Şey hü lislâm Fetvâsı ile yı kıl mış tır. 5. XVII. Asır: Geçmi şe mal olmuş çalış ma la rı tekrar tekrar günde me geti ren bir anla yış söz konu su dur. Kâtip Çe- le bi ise bu nok ta da bir is tisnâdır. 6. XVI II. Asır: Mo dern ma te ma tik ve mo dern fi zik, ku ru lan as kerî okul lar yo luy la Os man lı top lu mu na nüfûz et- mek te dir. İb ra him Mü te fer ri ka’nın kur du ğu mat baa sa ye sin de ba tı lı fi kir le re vur gu ya pan eser le rin yay gınlaş - ma ya baş la ma sı söz ko nu su dur. An cak, Ho ca Ra if Efen di gi bi coğ raf ya bil gin le ri nin, hâlâ, Bat lam yus’un pren- sip le ri ni be nim se dik le ri gö rül mek te dir. 96 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Ese rin ge ne li iti ba riy le böy le bir ta vır ker,25 Prof. Dr. Be di Şeh su va roğ lu26 Prof. or ta ya koy muş olan Dr. Adı var, yo rum la rı na Dr. Ars lan Ter zi oğ lu,27 Prof. Dr. Tahsin son ve rir ken, “çağ daş” Türk bi li mi ile gi ri - Bangu oğ lu, 28 Dr. Ziyâ So mar,29 (Dr.) şim ci ka rak ter le riy le be lir gin le şen XI II. ve Niyâzî Berkes, 30 Prof. Dr. Âkil Muhtar Öz- XIX. Yüz yıl la rın ilmî yak la şım la rı ara sın - den,31 Prof. Dr. Re şit Rah me ti Arat,32 Prof. da pa ra lel lik kur mak ta dır20 Dr. Av ni Baş man,33 Prof. Dr. Tev fik Rem zi Ese re yö nel ti len eleş ti ri le rin önem li bir Ka zan cı gil,34 Prof. Dr. Kâzım İs ma il Gür - bö lü mü, bi lim sel lik ten uzak öv gü do lu ifa - kan,35 Ha san Ali Yü cel,36 Dr. Fet hi Er den37 de ler den iba ret tir.21 Bu bağlam da, Prof. Dr. ve Ah met Emin Yal man gi bi isim ler, da ha Fu at Köp rü lü,22 Prof. Dr. Ca vid Bay sun,23 çok içe ri ğe işa ret eden onay la yı cı ifa de le - Halîm Sâbit Şibay, 24 Prof. Dr. Ratıp Ber- riy le dik kat çek mek te dir ler.38

7. XIX. As rın İlk Ya rı sı: Mü hen dishâne’ler ile Tıp ve Harp Okul la rı sa ye sin de Os man lı re for mu hız ka zan mak - ta dır. Top lum, mu ha fa zakâr ve ba tı cı ol mak üze re iki ana kut ba ay rıl ma ya baş la mış tır. Mü hen dis ha ne’nin Baş Ho ca sı Ma te ma tik çi İshâk Efen di ve He kim Şânî-Zâde Atâul lah gi bi isim le rin ba tı cı yak la şım la rı ne de- niy le sür gün edil me le ri ne rağ men bu sü reç git gi de hız ka za na cak ve yüz yı lın so nun da po zi tif bi lim le ri esas alan bir eği tim an la yı şı ege men ola cak tır. Ay rın tı lı bil gi için bkz. ay nı yer. İs hak Efen di için bkz. Ek me led- din İn sa noğ lu, Baş Ho ca İs hak Efen di, Kül tür Ba kan lı ğı Ya yın la rı, An ka ra 1990. 20 Ay rın tı lı bil gi için bkz. Ad nan Adı var, Osman lı Türkle rin de İlim, İs tan bul 1991, s. 222-227. Dr. Adı var, Henry Cor bin ile bir lik te me tin de vur gu su nu yap tı ğı Mol la Lüt fi’yi olum la yan bir ma ka le yaz mış tır. Ay rın tı lı bil gi için bkz. Ad nan Adı var-Henry Cor bin, “Mol la Lüt fi’l-Maq tul”, La Dup li ca ti on de l’au tel (Pla ton et le probléme de Délos), Pa ris 1940, 54+23 s. Ma ka le, Sul tan Fa tih’in kü tüp ha ne me mur lu ğu nu da yap mış olan Mol la Lüt fi’nin Ta zi fü’l-Mes- bah ad lı ese ri nin tam met ni ile Fran sız ca çe vi ri si ni ve fel se fe si nin ana li zi ni de içer mek te dir. 21 Dr. Adıvar’ı onayla yan isimler den biri olan Sadri Ertem de bu gerçe ğe işaret ediyor bkz. Sadri Ertem, “Os man lı Türk le rin de İlim”, Vakit , 13 Ka sım 1943, s. 3. 22 Köp rü lü, “Os man lı Türk le rin de İlim”, s. 5. 23 Bay sun, “Dr. Ab dül hak Ad nan Adı var”, s. 6. 24 Halîm Sâbit Şi bay, “Os man lı Türk le rin de İlim I ” , Ak şam: Be di Şeh su va roğ lu Ar şi vi, Ad nan Adıvar Dos ya sı, 42/X-372; Halîm Sâbit Şi bay, “Os man lı Türk le rin de İlim II ”, Ak şam, 18 Ara lık 1943, s. 5, 6. Şi bay, bah si ge çen ma - ka le le ri ni yaz ma dan ön ce, ese rin içe ri ğiy le il gi li yo rum la rı nı, Dr. Adı var’ın tashîhi ne sun muş tur. Bkz. Hâlim Sâbit Şi bay im za lı Os man lı ca mek tup: Be di Şeh su va roğ lu Ar şi vi, Ad nan Adı var Dos ya sı, 42/X-384; 25 Râtıp Ber ker, “Os man lı Türk le rin de İlim”, Ayın Bib li yog raf ya sı, Sa yı: 16-17, İs tan bul 1941, s. 22-24. 26 Be di Şeh su va roğ lu, “İkin ci Adam Dr. Ab dül hak Ad nan Adı var”, Ter cü man, 24 Tem muz 1967, s. 2, 7. 27 Ter zi oğ lu, s. 42. 28 Ban gu oğ lu : 42/X-381. 29 Zi ya So mar, “Eser ler ve Fi kir ler Ara sın da”: Be di Şeh su va roğ lu Ar şi vi, Ad nan Adı var Dos ya sı, 42/X-389. 30 Niyâzi Berkes, “Bir Ki tap tan Alı na cak Mü him Ders ler”, Tan: Be di Şeh su va roğ lu Ar şi vi, Ad nan Adı var Dos ya sı, 42/X-382. 31 Âkil Muh tar Öz den, “Os man lı Türk le rin de İlim”, Cumhûri yet, 16 Ey lül 1943, s. 2. 32 Re şit Rah me ti Arat, “Dr. Adnan Adıvar ”, ORİ ENS, C. VI II, Nr. 1, Lei den 1955, s. 3. 33 Av ni Baş man, “Dr. Adnan Adıvar ”, Bil gi, C. IX, Sa yı: 101-102, İs tan bul 1955, s. 6. 34 Ay kut Ka zan cı gil, “Emrâz-ı Umûmiye Mual li mi Dr. Abdül hak Adnan Bey”: Bedi Şehsu va roğ lu Arşi vi, Adnan Adı - var Dos ya sı, 2-143. 35 Ka zım İs ma il Gür kan, “Ad nan Adı var”, Va tan, 4 Tem muz 1955, s. 2, 6. 36 Yü cel, s. 1. 37 Er den, s. 12. 38 Ah met Emin Yal man, “Doktor Adnan’ın Eseri ”, Va tan, 29 Ey lül 1943, s. 2. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 97

Prof. H. Rit ter,39 Prof. Dr. Hil mi Zi ya ön pla na çı kan isim ler ara sın da idi ler.44 İs - Ül ken,40 Prof. Dr. Şekib Tunç,41 (Dr.) Meh- tan bul’da, Fran sız ca ola rak ya yın la nan La met Kap lan,42 Fev zi Lüt fi Ka ra os ma noğ - Turqu ie Gaze te si, bu nokta da, sözü geçen lu43 ve Sad ri Er tem ise öz nel yo rum la rıy la isim ler le ay nı pa ra lel de iken,45 ta nın mış

39 “Ye ni çı kan ese ri ni zi gör düm. Pro fe sör Ge or ge Sar ton’un hiç bir za man dol du ra ma ya ca ğı bir boş lu ğu fev kalâde gü zel bir tarz da dol dur muş su nuz. Siz, Türk mil le ti nin gu ru ru su nuz. Çün kü, di ğer Arap ve acem mil let le rin de si zin gi- bi hem do ğu hem de ba tı il mi ne vâkıf bir ilim ada mı mev cut de ğil dir. Ki ta bı nı zın bir nüs ha sı nı ho cam Broc kel mann’a gön de re ce ğim. Çok se vi ne cek ve is tifâde ede cek tir.” Prof. H. Ritter im za lı 25 Tem muz 1943 ta rih li Al man ca mek tup: Be di Şeh su va roğ lu Ar şi vi, Ad nan Adı var Dos ya sı, 2/III-69. Bu mek tup tan da an la şıl dı ğı gi bi Dr. Adı var, o gün ler de, eşi nin, “İn şi rah So kak No: 34 / Be bek” ad re sin de bu lunan ad re sin de ikâmet et mek te ve (36 80) nu ma ra lı te le fo nu kul lan mak tay dı. 40 “...Ta ri hi miz bel li bir de vir den son ra sko las ti ğe sap lan dıy sa, med re sele ri miz asır lar ca es ki nin tek ra rı ve şer hiy le (îzâhıy la) uğ raş tıy sa bu nu giz le mek hem hakîka te, hem de mil le te kar şı suç iş le mek de mek tir. Çün kü, böy le ya pıl dı ğı tak dir de, ken di mi zi kan dır mış ve kud ret le ri mi zi in kişâf et tir me imkânı nı kay bet miş ola ca ğız. Ba tı nın bü yük in kişâfı nın ken di dalâlet, sko las tik ve ku sur la rı nı ten kit ede rek ger çek leş tir di ği unu tul mama lı dır. Eras me’ler, Pet rarc’lar, Boc ca cio’lar, Ba con’lar, bu yo lu aç mış lar dır. Dr. Ad nan’ın kitâbı ve onu ta kip ede cek ler bi zi ye is ten (ümit siz lik ten) kurta ra cak lar dır. ” Hil mi Ziyâ Ül ken, “Nas yo na lizm ve İlim”, Ak şam, 16 Ekim 1943, s. 5. 41 “Os man lı Türk le ri, Dr. Ad nan’ın dik kat çek ti ği sko las tik fel se fe yü zün den meşrûti yet ha re ket le ri ne sâhip çık mış - lar dır. Onun gi bi ilim adam la rı nın me tod lu, di sip lin li ve teşkîlâtlı bir sûret te ça lış ma la rı genç le re iyi ör nek ola ca ğı gi bi, bü yük bi lim adam la rı nın ye tiş me si ne de ze min ha zır la ya cak tır.” Şe kib Tunç, “İlim ve Cumhûri yet”, Cumhûri yet,29 Ekim 1943, s. 2. Tunç, ma ka le sin de, Dr. Adı var’ın, “Os man lı Türk le ri” ta bi riy le as lın da Türk le ri kas tet me diği ni id dia ede cek ka dar te mel siz bir yak la şım ser gi le mek te dir. 42 “Abdül hak Adnan Adıvar, Osman lı Türkle rin de ilim adlı kıymet li eseri ile mâziye geniş ve aydın lık bir cadde açıyor. Her sa tı rı nı okur ken ye re sım sı kı ba san bir ada mın gö nül ra hat lı ğı nı duy du ğum bir ki tap Os man lı Türk le rinde İlim...... Eser okun duk tan son ra, W. Gibb’in, Os man lı-Türk ede bi ya tı na dâir fi kir le ri ha tır la nı yor. Os man lı la rın il me kar şı gös ter dik le ri tav rın ede bi ya ta kar şı gös ter dik le ri tav ra ben ze di ği so nu cu na va rı lı yor.” Mehmet Kaplan, “Os man lı Türk le rin de İlim”: Be di Şeh su va roğ lu Ar şi vi, Ad nan Adı var Dos ya sı, 42/X-389. 43 Fev zi Lü fi Ka ra os ma noğ lu, yo ru mu nu, Yah ya Kemâl Be yat lı ta ra fın dan ser de dil di ği ni id diâ et ti ği baş ka bir yo ru- ma da yan dı ra rak ak ta rı yor ve “Bizim ne oldu ğu mu zu göste ren bir kitap; ne eksi ği ne de fazla sı var.” diyor. Fevzî Lüt fi Ka ra os ma noğ lu, “Dr. Adnan’ın Kitâbı”, Va tan, 22 Ekim 1943, s. 2. 44 Sad ri Er tem, yo ru mun da, ese rin ge le ce ğe dö nük ki mi umut la rı kuv vet len dir diği ni vu ru lu yor. Bkz. Sad ri Er tem, “Os man lı Türk le rin de İlim – Asır lar İçin de Dal ga la nan İki Me de ni yet Zih ni ye ti”, Vakit , 14 Ka sım 1943, s. 3, 5. 45 Krş. : “Prof. Dr. Ab dül hak Ad nan Adı var, 1936’da, Fran sız ca’sı nı ya yım la mış ol du ğu “Os man lı Türk le rin de İlim” ad lı ki ta bı nın ye ni bas kı sı nı ya yım lat tı. Mil li Eği tim Ba kan lı ğı’nın des te ğiy le ya yım la nan bu ki tap, eski bas kı nın bir- kaç ye ni bö lü mün ek len di ği çe vi ri sin den baş ka bir şey de ğil dir. Ta ma men bi lim sel çer çe ve de ya zıl mış ve ku sur suz bir yön tem le ge liş ti ril miş olan ki tap, ül ke miz de, bi lim sel ölçüt - le re uyu la rak ya zıl mış ilk ta rih ki ta bı dır. Oku yu cu, der le me ler de, an la tı bi çi mi nin ku ru lu ğu ile kar şılaş ma ma nın şaş kın lı ğı nı ya şı yor. Bü tün Os man lı bi lim ta ri hi, do ğal akı şıy la ve ne re dey se can lı ola rak ge li şi yor. Mü el lif, ki ta bın her anın da sa de ce ola nı gös ter mek le ye tin mi yor, ol ma sı ge re ke ne de işâret edi yor. Sa yın Dr. Ad nan, Ta rih konu su nu ele alır ken, o ka dar gün cel ve ge le ce ğe dö nük so run la ra de ği ni yor ki, bu alan da ça lı şan la ra ve hattâ me rak lı la ra ye ni ki ta bı oku ma la rı nı tav si ye edi yo ruz. Bu ki tap tan çı ka rı la cak ders biz le ri da ha al çak gö nül lü ol ma ya ve ba tı da ger çek leş ti ri len iler le me le ri ül ke mi ze ulaş tır mak için har ca nan ça ba lar ko nu sun da da ha faz la dü şün me ye dâvet et me li dir. İç ten lik le ve ciddî ola rak bi lim sel eser oluş tur mak is te yen her kes, bu ki tap ta çok de ğer li bir yol gös te ri ci ve çok güç lü bir uya rı cı bu la cak lar dır.” “La Scien ce chez les Turcs Otto mans ”, La Tur qu ie, 9 Ekim 1943, s. 5. 98 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Al man ay dı nı Hel mut Schell çok da ha bi - te dir.47 Bu nu, Dr. Adı var’ın, Tıp ta ri hi ile limsel ve pozi tif çıka rım lar da bulun muş tur 46 ilgi li yorum la rı nı serde der ken sıkça eleştir - Ese re yö nel ti len ve da ha çok ek sik ve ya di ği ve Prof. Dr. Fu at Köp rü lü’nün de ma - ha ta lı gö rü len nok ta la ra dik kat çek mek için ka mıy la mü tenâsip ta vır lar için de ol ma dı - ka le me alı nan eleş ti ri ler ise da ha az ve fa - ğını iddia etti ği Dr. Osman Şevki Ulu- kat da ha et ki li ol muş tur. Aka de mik, ta raf - dağ’ın48 eleş ti ri le ri iz le miş tir. Bu bağ lam - sız ve öv gü den çok rea list bir yak la şı mı da, ese ri, ken di sin den ön ce ya zı lan ve zan - esas alan bu eleş ti ri le rin il ki, Dr. Adı var’ın ne dil di ği gi bi “or ta çağ mahsûlü” ol ma yan yakın dostu, tanın mış oryan ta list Prof. ben zer le rin en iyi ör ne ği ola rak ni te len di ren Ge or ge Sar ton’a ait tir. Bu bağ lam da ko nu Dr. Ulu dağ,49 gençli ğin de kendi si ne de üzerin de geniş biçim de durdu ğu görü len ho ca lık yap mış olan Dr. Adı var’ın hoş gö - Prof. Sarton’un yıllar dır tanı dı ğı Dr. Adı- rü sü ne sı ğı na rak,50 bi raz ka tı ve in ti kam cı var’ın akade mik geçmi şi ni düşü ne rek ken- ol mak la bir lik te, ye rin de bir ta vır or ta ya di si ni teşvîk et me ğe ça lış tı ğı da gö rül mek - koymuş tur. 51 Al man or yan ta liz mi nin ön de

46 “Dr. Adnan Adıvar’ın eseri XIV-XIX. Yüzyıllar arasındaki Türkiye’nin bilimsel yazı kültürüne genel bir bakış içer- mekte ve bu bakış bilim tarihine yönelmektedir. Ayrıca, doğabilecek olumsuz söylentileri önlemek için her müellifin kökenlerine ilişkin bilgileri de içermektedir. Bununla birlikte müellif, Türk hükümdarlarının bilim karşısında takındık- ları tutumu irdelemiş ve birçok Türk sultanı ve yüksek düzeyli memurun bizzat bilim adamı gibi çalıştıklarını belirtmiş- tir. Söz konusu gerçek, konuya uzak olanların da ilgisini çekecek niteliktedir. İslâmî dönemdeki Türkiye’de, tutucu ve skolastik yapıya rağmen din, hukuk ve fen bilimleri alanlarında bir çok araştırmanın yapılmış olması gerçekten ilgi çeki- cidir. Bunu da göz önünde bulundurursak, müellifin de belirttiği gibi, dâimâ dinî okul olarak görülmüş olan medreseler daha farklı bir anlam kazanmaktadırlar. “ulemâ”’nın, bu sıfatı, bilimin neredeyse her dâlıyla meşgûl olmak zorunda olduğu için hak ettiği gerçeği böylece belirginleşmektedir. Müellif bilimsel eserleri eleştirel bir yaklaşımla ayrıntılı biçimde analiz etmiş ve tarihsiz olanların bu eksikliklerini giderecek kadar ileri gitmiştir. Tarihsel ve coğrafî eserler eskiden beri biliniyordu. Bu çalışmayla, ilk defâ olarak, hiç tanınmamış veya pek az tanınmış Türk bilginlerinin eserlerini de öğreniyoruz. Örneğin, III. Murad’ın emri ve tanınmış tarihçi Lala Hoca Sâdeddin’in ısrarları ile 1579 İstanbul’da bir gözlemevi yapılmış ve Kahireli Takiyüddin Raşid tara- fından inşâ edilen bu yapı Tophane’nin bir tepesinde bulunuyormuş. Gözlem sonuçları, Salih Zeki’nin matematik bili- minin tarihî gelişimini konu alan eserinde, Takiyüddin’in bütün el yazmaları da Nur-ı Osmaniye Camii’nin kütüphane- sinde bulunuyormuş. (Hammer, Geschichtsschreiber der Osmanen, C. IV, s. 43. Salih Zeki, Asâr-ı Bâkiye, C. II, İstanbul 1910; İsis, C. XIX, 1933, s. 506). Adnan Adıvar’ın çalışmaları, gelecekteki benzerleri için iyi bir örnek olacaktır.” Helmut Schell, “La Science chez les Turcs Ottomans”, Bücherbesprechungen, s. 308-310: Bedi Şehsuvaroğlu Arşivi, Adnan Adıvar Dosyası, 42/X. 47 Prof. Sar ton, öne mi ne binâen ay nen alın tı la ca ğı mız eleş ti ri sin de şöy le de mek te dir: “Bu kü çük ki tap mü tevâzi li ği ne rağ men biz le re gü ven ver mek tedir. Mü el lif, uzun sü re ça lış mış, özel lik le, Sâlih Ze ki ta ra fın dan Türk çe ola rak ya yım lanmış Mate ma tik Tari hi (Âsâr-ı Bâki ye) (II Cilt, İstan bul 1911) ve Türk tıp tari hi arşi vi kapsa mı altın da yayım lan mış olan İstan bul Üniver si te si Tıp Ta - ri hi Ens ti tü sü’nün ça lış ma la rı da dahîl ol mak üzere ya kın ta rih le il gi li eser le rin çoğu nu oku muş ve da ha da önem li si, Türk ve Arap dil le ri ko nu sun da ki bil gisi ile birçok el yazma sı ve es ki kay nak lar dan yara la na bilmiş tir. Tek üzün tüm ise, ki ta bın, ba şı nın ve so nun ek sik li ği ne de niy le tam ol ma yı şı dır. Dr. Ad nan, bu tes pi te, “Os man lı Türk - le rin de” baş lı ğı na dik kat çe ke rek ve ko nu nun XIV. Yüz yıl ön ce si ni kap sa ma dı ğı nı söy le ye rek ya nıt ve re cek tir. An cak, her ta ri hin bir ön aşa ma sı var dır ve bu da gi riş bö lü mün de özet ola rak yer al ma lıy dı. Ni te kim, bi yog ra fik an la tısı na, kah ra ma nı nın do ğu şuy la de ğil ata la rı hak kın da bil gi ve re rek baş la yan Os man lı bi li mi hiç ten vâr ol ma mıştır; kökle ri nin ço ğu Arap ve Müs lü man il min de dir. Bu ne denle, mü ellif, Türk bil gin leri ni özel lik le etki le miş olan Arap eserle ri nin (1) han gile ri ol du ğu nu ve Türk ola rak değer len dire bile ce ği miz Arap bilgin le ri nin (2) kim ler ol du ğu nu (Ör ne ğin, El-Bîrûnî ve İbn-i Sînâ gi bi) an lat mış ol say dı çok iyi ola cak tı. İs pan yol lar, İs pan ya’da ya şa mış olduk la rı hâlde İs panyol ır kıy la hiç bir il gi le ri ol mayan Se ne ka, Kon ti li ya nus, İbn- Rüşd ve Mûsâ gi bi ön cü ler le na sıl gu rur du yuyor lar sa, Türk ler de ün lü ata la rıy la öy le gu rur duy ma lıdır lar. Ki ta bın so nun da, ya ni XIX. ve XX. Yüz yıl lar daki bi lim sel ba tı lı laş ma ham lele ri ko nu sun da ise mü el lif, “Tür ki ye’de ki ilim ta ri hi bun dan son ra di ğer ül kele rinkin den fark lı hiç bir özel lik gös ter mez. Do la yı sıy la da tetkîki mizi n so nu na gel - miş bu lu nu yo ruz.” di ye rek gayr-i ciddî bir tavır or ta ya ko yuyor. Ama hâyır! hâyır! Bu ge lişme nin ay rıntı la rını bil mek, si yasî ak sak lık la rın bi lim sel gi di şat üze rinde ki et ki le ri ni gör mek, ör neğin, işbir li ği açı sından ben zer le ri nin en çar pı cı sı olan çe vi ri ler ko nu sun da han gi eserle rin ve han gi çevir men le rin dik kat çek ti ği ni vurgu la mak ge rek mez miy di? YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 99

Sa yın Ad nan’ın, bu “so nu”, da ha son ra gün cel leş ti re ce ği ni ve biz le re sun muş ol du ğu bu eş siz ese ri ne Türk Ay dın lan ma - sının doğu şu ve geli şi mi nin gerek ti ği gibi anla tıl dı ğı bir veya birçok benzer le ri ni ekle ye ce ği ni büt ün iç ten li ğim le umu yo rum. Ki ta bı okur ken kı sa ca de ği ne ce ğim bir kaç tes pit te bu lun dum: Şem seddîn Fenârî (XIV-I), “Toprak, fazîlet sâhibi hakî- kî âlim le rin be den le ri ni çü rüt mez.” Ha dis-i Şerîfi ni ha tır la tarak, efen disi nin me za rını aç mış ve cese dinin çü rü me di ği ni gör müş. Bi zans ta rih çi le ri, ben zer bir dene yimi Fatih Sul tan Meh met Hân için an lat makta dır lar. Ko nuy la ilg i li Yu nan me tin le ri ni de bil mek is ter dim. Çün kü, ölü le rin mûci zevî bir şe kil de mu ha fa za la rıy la il gi li ola rak Ka tolik ge le nek le riy - le Or to doks ge le nek le ri ara sın da tam bir zıd di yet mev cut tur. Bi ri, be de nin mu ha fa za sı nı er miş lik le açık larken diğe ri bir al çak lık emâre si ola rak de ğer len dirmek tedir.(3) Tedâvîde musîkînin kul la nıl ma sı, es ki bir Arap ge le neği dir. (4) 1591’de Türk çe bir ma te ma tik ki ta bı yaz mış olan Ce za yir li İbn-i Ham za El-Mağ ribî (Ali bin Ve li), bu ki tap ta arit me - tik ve geo met rik ge liş me le ri mu ka ye se et ti ği için, mü el li fin id di ası nın hilâfı na ola rak, Lo ga rit ma yı Napi er’den ön ce keş - fet miş ola bi lir. Kal dı ki, XVI. Yüz yıl da te oriler re vaç tay dı ve son de re ce açık olan bu önem li for mü las yonu ya pı lan dır - mak bir çok ki şi için hiç de zor de ğil di. Ola ğanüs tü olan, Na pier’in bu nu, 1614’de ya yım lamış olma sı de ğil, de ği şik bir yön tem le yap mış ol ma sı dır. Ha lep li Sâlih bin Nasr, 1655 ta ri hin de ba sı lan tıp ki tabın da, iç le rin de “Ni co la us” isim li bir kişi nin de bulun du ğu Av - ru pa lı dok tor la rın ad la rı nı sa yı yor. Bu Nico laus, “An ti dota ri um Ni co lai” di ye bi li nen ki ta bın ya za rı Ni co las de Sa ler - no’dur (5); o de ğil se bi le Ni co las Myprep sos’dur (XII-2; İntr. 2, 1094). Ta biî bu nu be lir le mek için Sâlih bin Nasr’ın, La tin mi yok sa Yu nan kay nak la rından mı ya rar lan mış ol duğu nu çok iyi bilmek ge rek. XVI II. Yüz yı lın ikin ci çey re ğin de ki Türk eği tim re for mu nu ana liz et mek için ya zıl mış olan Kevâkib-i Seb’a (Yedi Yıldız) isimli kitap, o dönem de ki bilim sel öğre ti min, üç aşamay la sınır lan dı rı lan ikti sadî bilim le re daya lı oldu ğu na işaret etmek te dir. Bu bi ze İbn-i Rüşd’ün, ar dın da ol duk ça kap sam lı bir pe da go jik ya sa bu lu nan üç aşa ma lı sos yo lo ji te ori si ni anım sa tı yor.(6) Sa yın Ad nan, XVI II. Yüz yı lın ilk ya rı sın da olu şan Türk tri go no metri si nin Fran ça is Ala in Manson & Scot ti Mate ma - tik Kür sü sü’nden tü re di ği ni id dia et miş ol sa da ben bu iki is mi şim diye ka dar işitmiş deği lim? Bir in deks var ama ki ta bın içe ri ği ni sağ lıklı bir bi çim de yan sıtmı yor. Ör ne ğin, Pa ra cel se için sayfa 90’a gön de ri yor, an cak, bu ra da ne ye ni bir şey söy lüyor ne de konu nun Türk bi lim ta rihi ne ba kan yö nü ile il gi li de ğerli bil gi le ri içi ren 128. ve 129 say fa la ra de ği ni yor. Sa yın Ad nan’ın ki ta bı ba sit tir, an cak, iyi ni yetli ol ma sı ba kı mın dan da ha son ra yapı la cak araştır ma lar için sağlam bir te mel ola cak tır. Bun la rın ba zı ları nın yi ne ken di si ta ra fın dan or ta ya koyu la ca ğı nı umu yorum. Çün kü, be lir len miş bir he def yo lun da bu ka dar ile ri git tik ten son ra dur mak çok acı ve rir. 1. Ay dın Sa yı lı, “İbn-i Sînâ İran lı mı Yok sa Türk mü”, İSİS, C. XXX1. Bu maka le yi, Avru pa’da olduk ça geniş yer tutan kö- ken so run sal la rı nın, do ğu da ne re deyse çözü le mez bir karma şık lı ğa bürün dü ğü nü gös ter mek için yayım la dım. 2. Krş. Prens Ömer To sun “Mı sır’ın 1805-1863 Yılla rı Ara sın da ki Bi lim sel Ka rak te ri”, İSİS, C. XXX1. Bu maka le, Ka hi re’de, 1934 yı lın da ka le me alınmış tır. 3. R. M. Daw kins, The Monks of Athos ( Atos Ke şiş le ri ),Lon dra 1936, s. 51, 244, 305-307. 4. Ah med İsa Bey, His to ire des Bi ma ris tans, Ka hi re 1929, s. 130; İSİS, C. X1V, s. 535. 5. XII-I; İntr. 2, 239) 6. (İntr. 2, 356)” Ge or ge Sar ton, “La Scien ce chez les Turcs Otto mans ”, İSİS, C. XXXII, Massac hu setts 1940, s. 186- 189. Ese ri “iyi bir baş lan gıç” ola rak gören Har vard Üni ver si te si pro fe sör lerin den Ric hard N. Frye’ın bu bağ lam - da ki gö rüş ve yo rum la rı hak kın da ay rın tı lı bil gi için bkz. Ric hard N. Frye, “Osman lı Türkle rin de İlim (Scien ce among the Ot to man Turks”, İSİS, C. XXXVI II (1-2), Mas sac hu setts 1947, s. 121-125. 48.Os man Şev ki Ulu dağ, “ “İlim” Ad lı Ki tap I ”, Tasvîr-i Efkâr, 10 Ni san 1944, s. 2. 49.Ay nı yer. 50.Os man Şev ki Ulu dağ, “ “İlim” Ad lı Ki tap V ”, Tasvîr-i Efkâr, 18 Ni san 1944, s. 2. 51.Os man Şev ki Ulu dağ, eleş ti ri le rin de, baş lık lar ha lin de se rim le ye ce ği miz şu önem li nok ta la ra vur gu yap mak ta dır: 1. “Ki ta bın ye ni li ği, ya ban cı kö ken li bil gi ler le yer li olan la rı kı yas edi yor ol ma sın dan ile ri gel mek te dir.” 2. “Ki ta bın 7. say fa sın da, İshâk bin Mu rad’ın mü el li fi ol du ğu Ha vas sü’l-Ed viy ye ad lı ki tap, Os man lı Türk le ri ta ra fın dan ya zı lan ilk tıp ese ri ola rak gös te ri li yor. An cak, bu ki ta bın mün tehâb-ı Şifâ-yı Tıb adı nı ta şı yan baş ka nüs ha la rı da mev - cut tur. Mü el lif, Bur sa Ulu Ca mi Kü tüp ha ne si’ne 2 nu ma ra ile ka yıt lı ol du ğu nu id dia et ti ği ki ta bın, Doç. Dr. Ahmet Ateş ve Prof. Dr. H. Ritter tara fın dan görül dü ğü nü söylü yor. Halbu ki, Bursa’da ki nüsha da Münte hab-ı Şifâ-yı Tıp adı nı ta - şı mak ta dır, Or han Ca mii’ne bağ lı Ha ra çoğ lu Kü tüp ha ne si’nde dir ve mü el li fin id diâ et ti ği gi bi hiç de âmiyâne değil dir. 3. “Ki ta bın 9. say fa sın da bah si ge çen Ha cı Paşa’yı, Ay dın Be yi’ne bağ lı ol du ğu için, Os man lı saymaz ken, ciddî bir te zat içi ne dü şe rek, onun ba zı emsâlle ri ni Os manlı ka bul etmek te dir. Kaldı ki, Ham mer, (A’tâ Ter ce me si, VI II. Kı - sım, s. 105, 106; XII. Kı sım, s. 328; Mecdî, Ter ce me-i Şa ka yık, s. 74; Ali, Kün hü’l-Ahbâr, s. 114) Ha cı Pa şa’yı Os man lı ola rak tavsîf et mek te ve onun Os man lı toprak la rında ki ha ya tına te mas et mek tedir. ” 4. “Dr. Ad nan Bey, Yıl dı rım Bâyezîd ta rafın dan açılan Bur sa Dârü’ş-Şifâsı’nı ilk Os man lı tıp fa külte si olarak tavsif et me mi zi doğ ru bul ma mak ta dır. Bu tav rıy la, Os man lı Dev le ti’nin, o de vir de ki ilmî karak te ri ni bil medi ğini gös ter - mek te dir. (Mu ka ye se için bkz: Cor ci Zeydan, Me deni yet-i İslâmi ye Ta ri hi) Bu nok ta da de lil ola rak gös ter mek is - tedi ği husus lar gerçek te kendi si ni tekzîp etmek te dir. Halbûki iste sey di, mevzû ile ilgi li birçok hakîkî deli le ulaşa bi lir di. 100 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI ge len isim le rin den Prof. R. Hart mann52 ise, ni ce lik açı sın dan za yıf sa yı la bi le cek bir te mel de, Dr. Ulu dağ ile ay nı pa ra lel de ol - maka le siy le katı lır ken, 54 Ka ba taş Li se si mak la bir lik te, ki ta bın faz la id di alı ol ma yan öğ ret men le rin den Tev fik Esen, Er zu rum lu ka rak te ri ne da ya narak, daha yüzey sel eleş - İbra him Hakkı’nın, Evrim Teori si’nin sahi - ti ri ler de bu lun muş ve da ha hoş gö rü lü bir bi ol du ğu yo lun da ki id di ası nı he def alan yak la şım ser gi le miş tir53 sa tır lar ne de niy le eleş tir miş tir55 Ki ta bı, Os man lı Dev le ti dö ne min de ki Ko nu nun bi lim sel yö nü nü ta ma men göz bi lim sel et kin lik le ri sa vun mak için eleş ti - ar dı eden tek eleş ti ri yi ise Dr. Adı var’ı ile ri ren Cemâl Sez gin, bu eleş ti ri le re ni te lik ve gö rüş lü, “ol gun ve va tan se ver bir ay dın”

“Ber ga ma Ka dı sı ta ra fın dan Türk çe’ye ter cü me edil di ği ni yaz dı ğı ki ta bın ta ri hi ni bu la ma yın ca bir çok zor la ma tah minde bu lun muş tur. “Os man lı ta rih kay nak la rı na gö re muh te lif mak sat lar la ku ru lan has ta ha ne, tab ha ne v.b. mü es se se le rin tama mı nı mi sa fir ha ne ola rak isim len dir mek te dir. “Mü el lif, Sul tan Fâtih’in va kıfnâme le ri ne ba ka rak, onun, tıp med re se si yap tı rıp, yap tır ma dı ğı nı araş tır mış, ancak, bu ko nu da ke sin bir açık la ma yap ma mış tır. “Sa yın Dr., Ak şam sed din’in, “Kitâbü’t-Tıb” adı nı ver diği ese ri nin te lif ol ma dı ğı nı id diâ et mek te dir. Bu yet mi yor muş gi bi Ak şem sed din’in ba ba sı nın adı nı bil me di ği için kay nak lar da ge çen mu lak kab ke li me si ni mu kal leb di ye ak set tir- miş tir. Ad nan Bey’in, bi zim ha ta mı za uyup Ki ta bu’t-Tıb di ye isim len dir di ği mezkûr ese rin ger çek is mi nin Mad de tü’l- Ha yat ol ma sı ise me se le ye ay rı bir bu ud ge tir miş tir.” “Şerâfed din Ali bin El-Hac İl yas’ın Cerrâh-Nâme-i İlhânî ad lı ese ri, hem dev ri nin te lif edil miş en iyi cer rah lık ki tabı dır hem de Et-Tasrîfî’ye ait bir iki ilâve ile geniş le til miş bir tercü me dir. Müel lif af buyur sun ama, her kita ba bu göz le bakar sa İbn-i Sînâ’yı bile ıskar ta ya çıkar ma sı îcâb eder.” “Edir ne’de bu lu nan Dârü’ş-Şifâ, Mü el li fin de di ği gi bi ba tı has ta ha ne le ri ne emsâl teşkîl et me miş de ğil dir. Ay rı ca, mü el li fin, ba his mev zuu ese rin pla nı di ye gös ter di ği plan çok saç ma bir şey ol du ğu gi bi Da rü’ş-Şifâ’nın Vak fiye si de kayıp olma yıp foto kop ya sı elimiz de bulun mak ta dır. ” “Mü el lif, Mus ta fa Feyzî Efen di’nin Ham se-i Hayâtî di ye ad lan dı rı lan ki tap la rı nı bir bi ri ne ka rış tır mak ta dır. Hâl böyley ken, bize âit olma yan fikir le ri neden bize atfe di yor anla mak ta güçlük çeki yo rum. ” “Eser de, IV. Mu rad’ın He kim ba şı sı nı Ne zip’de ze hir le di ği ifâde edi lir ken, bu ra nın mâhi ye ti îzâh edil mi yor, bir mekân mı, bir il çe mi açık lan mı yor.” “Sü ley ma ni ye Dârü’ş-Şifâsı ve Tıp Med re se si’nin ye rin den de hiç bah se dil mi yor.” “Mü el li fin, II. Bâyezîd za ma nın da fren gi nin bir çok ilâcı nın bu lun du ğu na dâir id di ası da tıp ta ri hi nin ger çek le riy le uyuş ma mak ta dır.” “Os man lı Tür ki ye’sin de ki ya ban cı he kim ler ara sın da yer alan Ma vo kor da to, Kar lof ça müzâke re le rin de bu lun ma mış tır. Ora da bu lu nan zât, ihâne ti nin or ta ya çık ma sı üze ri ne in tihâr eden Ti ma noğ lu’dur (Bkz. Râşit Ta ri hi, C. V, s. 17.). Ay rı ca, mü za ke re le ri ida re eden ki şi de, mü el li fin id dia et ti ği gi bi Köp rü lü Hü se yin Pa şa de ğil, Am ca-Zâde Hü se yin Pa şa’dır.” “Dr. Adı var, ese rin 145. say fa sın da, ta nın mış kim ya cı Şifâî’yi hiç bir vesîka gös ter me den“ma kam düş kü nü” ola rak tavsîf et mek te ve “Ta le be si olan Bur sa lı Ali Efen di de böy le ol sa ge rek tir.” di ye rek, bu ku su ru nu büs bü tün de rin leş - tir mek te dir. Bu nun la be ra ber, Ömer Şifâî’nin hiç gör me di ği me zar ta şıy la da uğ raş mak ta ve pek yan lış bir şe kilde ec nebî bir ta bip ta ra fın dan ya pıl ma dı ğı id di ası nı or ta ya at mak ta dır. Me zar taş la rı nın kim ler ta ra fın dan yapıl dı ğı ko- nu sun da se ned ara ma da ne re den çık tı? İd di anın yan lış lı ğı nı, biz zat me zar ta şı nın ya pı mı na şa hit olan vazîfe li ler den duy du ğu mu da ifâde et mek is ti yo rum. “Müel li fin, XVII. Asrın en önemli tabîbi olarak göster di ği Emir Çele bi, tıp ilmi nin büyük geliş me göster di ği bu de vir de, hâlâ or ta çağ ki tap la rı nı kay nak ola rak kul la nan bir ilim ada mı dır ve IV. Mu rad ta ra fın dan af yon la idâm edilmiş tir. ” Os man Şev ki Ulu dağ, “ “İlim” Ad lı Ki tap II ”, Tasvîr-i Efkâr, 11 Ni san 1944, s. 2; Os man Şev ki Ulu dağ, “ “İlim” Ad lı Ki tap III ”, Tasvîr-i Efkâr, 12 Ni san 1944, s. 2;Ulu dağ, “ “İlim” Ad lı Ki tap I ”, s. 2; Os man Şev ki Ulu dağ, “ “İlim” Ad lı Ki tap IV ”, Tasvîr-i Efkâr, 14 Ni san 1944, s. 2. 52 Oy sa, iç gü dü, can lı or ga niz ma la ra ek le nen kom pü te ri ze bir ya şam prog ra mın dan baş ka bir şey de ğil dir. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 101 ola rak ni te len di ren fa kat ese ri, “ Türk mille - Orhon orta ya koymuş tur 56 Bu nokta da ti nin ne de re ce câhil ve ka bi li yet siz ol du ğu - Dr. Adı var’ı sa vun mak da Câhit Tan yol’a nu öğ ret ti ği için çö pe atıl ma yı hak eden birdüşmüş tür 57 ki tap....” ola rak tavsîf eden Or han Sey fi

53 “...Kitap, hakîkî mânâda âlimâne bir eser değil dir. Alâkalı kaynak lar bazen vuzuh suz (yü zey sel) ola rak ele alın mış tır. 7. say fa da ki mü ta la ala ra rağ men bir çok yer de isim le rin va ad et ti ği ci het ler ek sik ka lı yor. Misâl ola - rak, bil has sa 19. sâhi fe de ki “hülâsat” ye ri ne “hibât Al lah” ke li me si ni ko yan garâbet ye ti şir. Bur sa lı Meh med Tâhir ta ra fın dan dik kat çe ki len Mu ham med Ka dı Man yasî-Zâde’nin Kitâbu’l-Âdâbi’l-Âdâbı da, ga yet acâib bir şe kil de, Mahmûd bin Ka dı Man yas’ın Âdâbu’l-Acâib’i şek li ni al mış tır. Tab (bas kı) hata la rı ve ihmâlleri de ra hat sız lık ve ri yor. Me selâ, 65. sâhi fe de 1504 yı lı ye ri ne 1524 ya zıl ma sı gi bi. Bu meyânda, ev vel ce bah se dil miş olan Kah le’nin 1929’da in tişâr eden (ya yım la nan) yazı sı da muâheze yi mucip tir (eleş ti ril me li dir). Kah le’nin ya zı sı nın in ti şar se ne si, 61. sâhi fe de pek yan lış ola rak Ober hum mer Fest-Schrift re fe rans gös te ri le rek 1927 ola rak ve ril miş ve da ha ev vel in ti şar et miş ola ma ya ca ğı söy len miş tir. Mü el lif, coğ raf ya li te ra tü rün de, Ta esc hner’in Z. D. M. G.’de ki ya zı sın dan is tifâde et miş tir. Lâkin, bu sa ha- da da kifâyet siz lik ler (ye ter siz lik ler) mev cut tur. Me selâ, 74. sâhi fe de Meh med Âşık’ın da ha faz la ted kik edil - miş ol ma sı icâb eder di. Bu misâlle ri ço ğalt mak müm kün dür fa kat biz bu nu ar zu et mi yo ruz. Çün kü, ki tap, sa ha sın da son sö zü söy - le mek id di asın da de ğil dir. An cak, son ola rak, mü el li fin zekîce ve kur naz ca ter tip et ti ği hü küm le re is ti nad et miş ol du ğu da be lir til me li dir.” Ay rın tı lı bil gi için bkz. R. Hart mann, “La Sci en ce chez les Turcs Ot to mans”, Ori - enta list che Lite ra tur ze itung , No: 9, Ber lin 1941. 54 Krş. Cemâl Sez gin, “La Sci en ce chez les Turcs Ot to mans”, Varlık , Sa yı: 191, 1 Ha zi ran 1941, s. 544, 546. 55 Tev fik Esen, söz ko nu su eleş ti ri le ri ni Dr. Adı var’a ilet me si için dö ne min Maa rif Vekîli Ha san Ali Yü cel’e 21 Ağus tos 1943 ta rih li bir di lek çe ile baş vur muş ve Kül tür Ba kan lı ğı Ya yın Di rek tör lü ğü’nün ama cı doğ rul - tu sun da gö rev len di ril me si ni sağ la mış tır. Bu bağ lam da, yaz mış ol du ğu “Ge nel Bi yo lo ji” ad lı ki ta bı kay nak gös- te re rek ken di si ni şid det le eleş ti ren Dr. Adı var’ı çağ daş bi li min tem sil ci le ri ara sın da say dı ğı Dr. Gold smith’i ve Prof. Dr. Sâdî Ir mak ta ra fın dan ya zı lan “Umûmî Fiz yo lo ji” isim li ese ri kay nak gös te re rek ol duk ça sert ve ha - ka ret-âmiz bir üslûpla ten kit et ti ği gö rül mek te dir: Bkz. Be di Şeh su va roğ lu Ar şi vi, Ad nan Adı var Dos ya sı, 42/X-387. Esen, ön ce lik le ken di si ne za rar ve ren bu üslûbu nu Dr. Adı var’ın ki şi li ği ni he def alan cüm le le ri ni serd eder ken büs bü tün sert leş tir mek te dir. Krş.: “...XVII. Asır da ya şa mış bir Türk coğ raf ya cı nın mü ca de le si ni kay de den Gold smith’in meşhûr ki ta bı nı bu la ma dı ğın için yak la şı mı mı ro man tik mil li yet çi lik duy gu la rı na bağ - la ma ya ça lış mış sın. De mek ki, Er zu rum lu İb ra him Hak kı’nın Ma ri fet na me isim li ese ri ni hiç oku ma mış sın. Hem iyi ce bel le ki, Dr. Gold smith, İn gi liz şa iri Gold smith de ğil dir. Bay Ad nan Adı var, se nin gi bi gö rüş ve fi kir le ri ni ilim âsumânın dan (göğün den) ken di si ne nâzil ol muş bir fi - kir gi bi telâkkî et ti ği için ka na at le ri ni sa bit fi kir ler gi bi ha fı za la rın da yer leş ti ren, to le rans sız, düşün me yi iste - meyen ve şöhret ve mevki le ri nin temi na tı nı gözle ri ne kestir dik le ri nin kusur la rı nı eleştir mek te bulan in san la rın doğ ru yo lu bul ma la rı imkânsız dır. He le se nin gi bi, yal nız lisân kuv ve tiy le bir Şem sed din Sâmî ol mak is te yen bi ri için bu çok da ha imkânsız dır.” bkz. ay nı bel ge. Dr. Adı var ile Tev fik Esen’in ça tış ma sı nı ib ret ve ri ci bir ge liş me ola rak de ğer len di ri yo ruz. Çün kü, Esen, Er zu rum lu İb ra him Hak kı gi bi ta nın mış bir İslâm bil gi ni nin yo rum la rı nı su iis ti mal ede rek po zi ti viz me des tek ver me ye ça lı şı yor du. Dr. Adı var ise, ay nı ama ca da ha de ği - şik ve da ha ra di kal yön tem le ula şı yor du. An cak, Esen’in ki ta bın da ki öv gü ler ger çek te bir yer gi ni te li ği taşı - mak ta, Dr. Adı var’ın yer gi le ri de Er zu rum lu İb ra him Hak kı’yı te mi ze çı kar mak tay dı. Bel ki de Ka der, as lın da ger çe ği çü rü te cek le ri ni sa nan bu iki is mi böy le ce bir bi ri ne dü şü rür ken, din sel nas lar la çe li şen Ev rim Teori si’ne bir darbe vurmak tay dı. 56 Or han Sey fi Or hon, “Se pe te At tı ğım Ki tap”, Çı na ral tı, C. V, Sa yı: 107, Çı na ral tı Ya yı ne vi, İstan bul 1943, s. 5. 57 “...Bu ta vır mil li yet çi li ğe de ğil, öl çü süz bir millî gu ru ra mef tun (tutkun) oldu ğu nu göster mek te dir. Gerçek milli - yetçi Orhan Seyfi Orhon değil, Abdül hak Adnan Adıvar’dır.... İlmî saha da fayda lı olma ya çalı şan ve titiz bir İnsan olan Adnan Adıvar’ın, onu memnun etmek için ilmî hakîkat- leri çiğne me si mi lazım dır. Bu eser, Orhan Seyfi’nin kötü ve iptidâî (il kel) ma ka le si ile mu ka ye se edil di ğin de han gi- si nin çö pe atıl ma sı ge rek ti ği or ta ya çı ka cak tır.” Câhit Tan yol, “Se pe te Atı lan Ki tap”, Va tan, 19 Tem muz 1943, s. 2. Tan yol ta ra fın dan or ta ya ko yu lan bu ta vır Dr. Adı var’ı faz la sıy la mut lu et miş tir. Ca hit Tan yol, “Adnan Adıvar’ın Dü- şünce ve Kana at le ri ”: Bedi Şehsu va roğ lu Arşi vi, Adnan Adıvar Dosya sı , 2/II-48.

ERKEN DÖNEM BİZANS HASTANELERİ VE DİĞER SAĞLIK SOSYAL YARDIM KURUMLARI*

R. Vedat Yıldırım**, Adnan Ataç***

Hospitals and Other Philanthropic Foundations in Early Byzantine Period Early Byzantine Period includes between A.D. 330 when Constantinople was estab- lished and A.D. 518 when Justinus I became emperor. In this time period, a lot of phil- anthropic foundations such as hospitals, hospices, orphanages, rest homes and soup kitchens are established. Many of patriarchs and religious men opened them. In some of them, it refers to there was patients’ care. The oldest hospital in Constantinople was established by Hasios Marcianos, and was next to Saint Irene Church. In addition to this Empress Flacilla wife of Theodosius the Great made hospitals restored and visited patients regularly. Hospitals were not limited in the center of Empire. Hospitals and other philanthropic foundations were established in Antiochia, Alexandria, Nikea, Adrianopolis, Castoria and Jerusalem. The concept of the modern hospital (the actual care, ‘hospitality’ and treatment of vis- itors) for the civilian masses in Europe didn’t come to fruition until post Constantine and the rise of Christianity. While these early Christian hospitals were grossly over their heads regarding medical capability (they essentially served as last stops for the dying or quarantine centers), the concept of providing care to the public was the actual intent. In this regard, the first civilian hospitals were developed. Key Words: Byzantine, hospital, hospice, leprosaria, orphanage

Gİ RİŞ ken in san lar sık lık la ölü me terk edi li yor du. Do ğal ola rak da ha in san cıl uy gu la ma la ra İl kel ka bi le le re özel lik le il kel Al man da ha uy gar top lu luk lar da rast lan mak ta dır. ka bi le le ri ne ba kıl dı ğın da has ta ve acı çe - Ka yıt la ra ge çen ta rih te ki ilk “has ta ne”

* Bu yazının bir bölümü 22-24 Ekim 2003 tarihinde Şanlıurfa’da düzenlenen III. Lokman Hekim Tıp Tarihi ve Folklorik Tıp Günleri’nde sunulmuştur. ** İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Deontoloji ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı Doktora Öğrencisi. *** GATA Tıp Tarihi ve Deontoloji Anabilim Dalı, Doç. Dr.; [email protected].

103 104 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

İr lan da’da yak la şık M.Ö. 300 yıl la rın da gru ba hiz met ve ri yor du ki bun lar da bel li Pren ses Mac ha ta ra fın dan ku rul muş tur. Bu bir yerde ki köle ler veya asker ler di. Bundan has ta ne ye “Bro in Be arg” (Ke der Evi) adı başka, köle revir le ri profes yo nel hekim ler ve ril miş tir. Bu ya pı da ha son ra Kı zıl Dal elin de se kü ler bir tıp an la yı şı için de yük sek Şö val ye le ri ta ra fın dan kul la nıl mış ve 332 kali te de bir hizmet de sunmu yor du. Bunun - yı lın da yı kı la na ka dar da kra li yet ko nu tu la bir lik te Ro ma lı Aris tok rat Co lu mel la’nın ola rak hiz met ver miş tir. Bu nun la be ra ber vale tu di na ri um lar hak kın da iyi söz ler söy - Hin dis tan’da Bu dist Kral Azo ka’nın yak la - leme si ne rağmen Corne li us Celsus pek şık M.Ö.252’de F.H.Gar ri son’a gö re olum lu bir tab lo çiz me mek te dir. Hat ta bu M.Ö.226’de in san lar ve hay van lar için bir neden le Alexan der Seve rus ciddi dere ce de has ta ne kur du ğu be lir til mek te dir (1). Sey - has ta olan as ker le ri din len me le ri ve iyi leş - lan ka yıt la rın da M.Ö. 437-137 ara sın da me le ri için şe hir de ve ya ka sa ba la ra ba zı ai - Seylan’da hasta ne le rin varlı ğı na dikkat çe- le le rin ya nı na git me le ri ne izin ve rir di. Bir kilmek te dir. Hind ve Seylan hasta ne le ri şe kil de Yu nan halk has ta ne le ri ba tı da İtal - 368 ta ri hi ne ka dar var ol muş tur (2). Ay rı ca ya’ya ta şın dı ğı za man 5. yüz yı lın baş la rın - Ko lomb ön ce si Mek si ka’da da has ta ve fa - da Aziz Jero me, bu kurum la ra isimlen dir - kir in san la rın ba kı mı nın ya pıl dı ğı çe şit li me de va le tu di na ri um te ri mi ni red de de rek ku rum la rın mev cut ol du ğu bi lin mek te dir onun yeri ne Grekçe bir sözcük olan no so - (1). k o m e i o n u ter cih et miş tir (3). Es ki Yu nan’da Tıp Tan rı sı Ask le pi os Er ken dö nem Hı ris ti yan lı ğa bak tı ğı mız - adı na ku ru lan ta pı nak lar (Ask le pi on lar) da Hıris ti yan kaynak la rı na göre, Hz. İsa has ta ba kı mı nın ya pıl dı ğı yer ler den bi ri dir. ya şar ken ken di si ni iz le yen le re pek çok iyi - Tıp Tanrı sı Askle pi os’un kültü Yunan ve leş ti ri ci mu ci ze ler gös ter miş tir. Bun lar ara - Roma dünya sın da olduk ça yaygın dı. Ask- sın da çok kö tü gö rü nüm lü cüz zam lı lar da le pi on lar’ın ilk za man la rın dan be ri Yu nan mev cut tur. Ay rı ca Ha va ri le ri ni apa çık be lir - dün ya sı he kim le ri bu ta pı nak lar ile sı kı bir gin söz ler le has ta lık la rı iyi leş tir me de gö - bağ için dey di ler. Bu ra da has ta la rın di yet, revlen dir miş tir (Luka, x, 9) ve onla ra her şi fa lı su lar, ban yo lar ve uy ku ile te da vi le ri kim ken di si ne ina nır sa ona has ta lık la rı yok ya pı lı yor du. etme gücü nün bahşe di le ce ği sözü nü ver- Ay nı za man da an tik Yu nan’da he kim le - miştir (Mark, xvi, 18). Kudüs’te Hava ri le - rin iat ri on adı ve ri len özel mu aye ne ha ne le - rin ger çek leş tir dik le ri mu ci ze ler ara sın da ri bu lun mak tay dı. to pal bir ada mın, felç li Ae ne as’ın, Roma İmpa ra tor lu ğu’nda köle va le tu di - Lystra’da bir kö tü rü mün iyi leş ti ril me si bu - nari um la rı ve as ke ri re vir ler has ta la rın te - lun mak ta dır. Fa kat St. Ja mes ina nan la rı da vi gör dük le ri, ba kım la rı nın ya pıl dı ğı ve uyara rak bir hasta lık duru mun da hasta yı on la ra yi ye cek ve ril di ği bir yer ol ma sı ne - ki li se ye ge tir me le ri ni ve has ta nın ba şın da de niy le Bi zans’ta ki kse non la ra ben ze mek - ra hip le rin dua et me le ri ne izin ver me le ri ni, te dir ler. Di ğer ta raf tan vale tu di na ri um la rı inanç duası nın bu insa nı kurta ra ca ğı nı söy- tam bir has ta ne ola rak da sı nıf lan dı ra ma - le miş tir. Hı ris ti yan ha yır se ver li ği nin bir yız, çün kü bu bi rim ler sa de ce sı nır lı bir özelli ği de bir inanan için hasta bir insa na YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 105 bak ma nın kut sal gö rev le rin ba şın da ol ma - bu yeni başken tin aynı zaman da Antik Ro- sı dır. Hı ris ti yan ha yır se ver li ği nin bir di ğer ma’ya kar şı bir yar dım se ver lik mer ke zi ol - ka rak te ris ti ği ise ko nuk se ver li ği (hospi ta - ma sı nı is te mek tey di. lity) zo run lu bir ha le ge ti rir. Bu ko nuk se - Bizans İmpa ra tor lu ğu’nda ki hasta ne le ri ver lik an la yı şın dan yo la çı kı la rak oluş tu ru - ge nel has ta ne ler, lep ro zo ri ler, do ğum ev le - lan ya pı lar da ay nı za man da has ta in san la - ri ve göz has ta lık la rı ile il gi le nen ku rum lar rın te da vi le ri ve ba kım la rı da ya pı lı yor du. ola rak ayı ra bi li riz. An tak ya ve İs ken de ri ye Za ten has ta ne an la mın da kul la nı lan La tin - gibi zama nın büyük şehir le rin de ki hasta ne - ce hos pi ti um ke li me si de ko nu ke vi an la mı - ler ile ilgi li bilgi ler ise pek doyu ru cu değil - na gelmek te dir. Hasta ne sözcü ğü nü karşı la - dir. Yi ne de has ta ne ler ve di ğer sos yal yar - mak üze re Grek çe kul la nı lan kse no doc hi on dım ku rum la rı bu üç şe hir ile sı nır lı kal ma - (ξενοδοχείον) ve kse non (ξενον) söz cük le - mış tır. An ti ok he ia (An tak ya), Alek san dria ri de ya ban cı la rın kal dı ğı yer an la mı na gel - (İs ken de ri ye), Thes sa lo ni ka (Se la nik), Ni - mek te dir. Ay rı ca Grek çe, no so ko me io kea (İz nik), Kas to ria, Had ri ano po lis (Edir - (νοσοκομείο) söz cü ğü ise tam ola rak has ta ne), Ep he sos (Efes), The odo si opo lis (Er zu - ba kı lan yer an la mın da dır. rum), Ko rinth ve Ku düs gi bi şe hir ler de ki sağ lık ku rum la rı ile il gi li bil gi ler de mev - Bİ ZANS HAS TA NE LE Rİ VE cut tur (1). Fa kat ilk has ta ne nin ne re de ve SOS YAL YAR DIM KU RUM LA RI ne za man ku rul du ğu tar tış ma lı dır. Ba zı oto - ri te le re gö re (ör ne ğin Rat zin ger) St. Zo ti - Or ta çağ tıb bı nın en bü yük özel lik le rin - cus Kons tan tin za ma nın da Kons tan ti no po - den biri şüphe siz ki hasta ne le rin ve hasta lis’te bir has ta ne yap tır mış tır. Fa kat Do ğu ba kı mı nın dü zen li bir ha le ge ti ril me si dir. Hı ris ti yan la rı İm pa ra tor Ju li an tah ta geç - Çünkü Garri son’a göre, her ne kadar hasta - me den ön ce (361) has ta ne ler kur muş lar dır. ne fik ri nin çe kir de ği, An tik Ba bil’de has ta - İm pa ra tor Ju li an’ın Ga la tia yük sek-ra hi bi yı Pa zar ye ri ne kon sül tas yon için ge tir me Ar ca si us’a yaz dı ğı mek tup ta her şe hir de gele ne ğin de var olmuş olabi lir se de, Grek- bir kse no doc hi um ku rul ma sı nı ve bu nun da le rin iat re ia ve ask le pi eia ve Ro ma lı la rı va - ka mu ge lir le rin den kar şı lan ma sı nı em ret - le tu di na ria gi bi ya pı la rı bir ye re ka dar bu miş tir (1). ama ca hiz met et miş se de, An tik dö nem Fa kat ba zı kay nak la ra gö re Bi zans’ta has ta ba kı mı nın ve has ta la ra yak la şı mın te - sos yal yar dım ku rum la rın dan bah se di lir ken melin de şefkat bulun ma mak ta dır. Buna özel lik le has ta ne le rin Ari us Tar tış ma - kar şın acı için de ki in san la ra yar dım et me sı’ndan son ra da ha faz la bi li nen bir ku rum an la yı şı Hı ris ti yan lık ile top lum bi lin ci ne ol duk la rı di le ge ti ril mek te dir. Ay rı ca has ta - yerleş miş tir (4). Askle pi on lar ve diğer Pa- ne le rin ge li şi mi nin ta rih sel sü re cin de tek gan ta pı nak la rı Kons tan tin’in em riy le 335 ba şı na Ari us Tar tış ma sı’nın has ta lar için yı lın da ka pa tıl dı. He men ar dın dan Kons - hayır se ver lik kurum la rı oluştur ma da rol tan tin’in an ne si He le na’nın et kin ro lüy le oy na dı ğı ve im pa ra tor lu ğun do ğu şe hir le - Hı ris ti yan has ta ne le ri nin ya pı mı na gi ri şil - rin de çe ki şen di ni fak tör le rin has ta ba kı mı - di. Bunun la birlik te Konstan tin de kurdu ğu nı da üst le nen kse non hiz me ti ni yay dık la rı 106 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI söy le nir. Bu nun la bir lik te An ti ok he ia kay - ku rum da bir de has ta ne bu lun mak taydı ve nak lı Ano mo ian lar (aşı rı Ari us çu lar), di ğer bi lin di ği ka da rıy la Do ğu Hı ris ti yan dün ya - grup lar dan da ha ön ce, or ga ni ze ol muş bir sın da ki or ga ni ze edil miş ilk ha yır se ver lik sos yal yar dım sis te mi için de fa kir ler için ku ru muy du. Bü yük Ba sil’in Ka esa rea Pis - üc ret siz tıb bi ba kım üze rin de dur duk la rı ko po su ol du ğu yıl lar da (370-379) yak la şık sa nıl mak ta dır. Mez he bin ku ru cu su Ae ti - ola rak 372’de ku rul muş tur. Ka esa rea şe hir os’un da fi lan tro pik tıp fa ali yet le ri ni baş - ka pı la rı nın he men dı şın da ku rul du ğu için lat tı ğı söy len mek te dir (5). ma nas tır da ki ke şiş ler Kap pa do kia met ro - Ae ti os, Ale xan dria’da bu lun du ğu sı ra da po li sin de ki fa kir le re ve ih ti yaç sa hip le ri ne tıp ile il gi len miş ve tıp eği ti mi al mış tır. Ae - ko lay lık la yar dım ede bi li yor lar dı (6). Bü - ti os al dı ğı tıp eği ti mi ni in san lı ğın kul la nı - yük Basil’in çağda şı Aziz Gregory Nazi an - mı na su na rak fa kir ler ve ih ti yaç sa hip le ri ze nos’a gö re Ba si le ias çok amaçlı bir ku- için üc ret siz tıb bi yar dım sağ la dı. Pis ko pos rum du, has ta ne ye ek ola rak lep ra lı lar, yol - Le on ti os’un, Ae ti os’un bu il gi si ne kar şı lık cu lar, he kim ler ve aş çı lar için özel oda la rı ola rak bu ra da ki kse no doc he io nu onart ma - bulun mak tay dı. Aziz Gregory Nazi an ze nos sı na ka dar Ae ti os’un bu hiz me ti An ti ok he - bu ra yı şu söz ler le över: “Ye ni bir kent, bir ia Ki li se si’nde has ta ba şın da ver di ği ih ti - din dar lık evi, has ta lık la rın di nin ışı ğı al tın - mal dâhi lin de dir. Pis ko pos Le on ti os, zen - da ele alındı ğı bir sağlık hazi ne si”. St. Gre - gin ler ta ra fın dan faz la ca ter cih edi len An ti - gory ay nı za man da bu ra yı “cen ne te gi den ok he ia’nın sağ lık lı ha va sı ve su la rıy la ün lü en kı sa yol” ola rak da ta nım la mış tır (1). bel de si Daph ne’de bir kse non inşa ettir di (5). Bu nun la bir lik te zen gin bi ri nin ba ğı şıy la Ae ti os ve ta kip çi le ri nin An ti ok he ia kse- Basil bu komplek se bir de lep ro sa ri um ek - nodoc he ion la rın da da has ta ba kı mı yap tık - le miş tir. Bu ra da sa de ce lep ra lı lar de ğil, ay - la rı bi lin mek te dir. Bü yük bir ih ti mal le di ni nı za man da di ğer has ta lık lar dan muz da rip ve top lum sal ola rak et ki li ol duk la rı yıl lar da ki şi ler de ko run mak tay dı lar. Bü yük Ba sil (344-364) fa kir has ta la ra, özel lik le tıb bi bu ra da bu lu nan ke şiş le re Hz. İsa’nın kar de - ba kım sağ la yan ksenon la rın ve kseno doc - şi ola rak bu ra da ki has ta la ra bak ma la rı nı he ionla rın ku rul ma sı na yar dım et miş ler dir. öğüt le miş tir (7). Bu görüş, İoan nes Hrisos to mos’un 381’de So zo me nos’a gö re Bü yük Ba sil ken di si An ti ok he ia’da ta rif et ti ği ve has ta la ra ay rıl - oluş tur du ğu bu şe hir ben ze ri ha yır se ver lik mış kse no nu açık la mak ta dır. ya pı sı na ptoc hot rop he ion (yok sul la rın ba - Bu sağ lık ku rum la rı nın ilk gör kem li ör - kı lıp do yu rul du ğu yer) sı fa tı nı ya kış tır mış - nek le rin den bi ri St. Ep hra em ta ra fın dan tır. Eus tat hi an lar ptoc hot rop he ion te ri mi ni, Edes sa–Ur fa’da yak la şık 375 yı lın da ve ba - An ti oc hen ler ta ra fın dan kul la nı lan kse no - lılar için kuru lan 300 yatak lı hasta ne dir (1, 4). doc he ion te ri mi ne ter cih et miş ler dir. Aziz 4. yüz yıl da Kap pa do kia’da ki Ka esa - Gre gory’nin Ba si le ias’ı bir şe hir ola rak ni - rea’nın Pis ko po su Bü yük Ba sil, Ba si le ias te len dir me si ile be ra ber bu ra sı o ka dar da adın da ge nel bir yar dım ku ru mu kur muş tur. bü yük bir ya pı de ğil di. En faz la 30 ki şi lik Ba si le ias as lı na ba kı lır sa bir ptoc ho ko me io bir nü fu su var dı ama bu “şeh rin” sa kin le ri - (πτωχοκομείο – yoksul lar evi) idi. Ama bu nin hep si de ih ti yaç sa hip le riy di. Aziz Gre - YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 107 gory bu in san la rın fa kir ve has ta ola rak bir Eu bo los ve Pe ra ma’da ki Ire ne kse non la rı - lis te si ni yap mış tır ve bu ra da has ta la ra da ha dır (9). Tö ren ler Ki ta bı’nın bu bö lü mü ya - faz la özen gös te ri li yor du. Ba sil’in ken di si - zıldı ğı zaman yani 9. yüzyıl da bu kurum lar nin yaz dı ğı bir mek tup ta, bu ra da he kim le - ke sin ola rak has ta ne hiz me ti ver mek tey di - rin ve has ta ba kı cı la rın ça lış tı ğı nı be lirt - ler. Fa kat 5. yüz yıl da bu ya pı la rın has ta ne mekte dir (8). Ayrı ca Gregory’e göre top- ola rak kul la nı lıp kul la nıl ma dı ğı ke sin de - lum ta ra fın dan red de di len lep ra lı la ra ve sa - ğildir. Bunun la birlik te Sampson adına kat la ra bu ra da ya ta cak yer ve yi ye cek sağ - olum lu bir id di ada bu lun mak müm kün dür. la na rak on lar la il gi le ni li yor du. Çünkü Vita Sampso nis ’in versi yon la rı, Pro- Büyük Basil’i taki ben Aziz Johan nes kopi os’un De ae di fi ci is isimli eseri ve Jus- Hrisos to mos (Altın ağızlı Johan nes) Kons- ti ni an’ın No vel la sı gi bi mev cut kay nak lar tan-ti no po lis’te bir çok has ta ne yap tır mış tır. bu ha yır se ver lik ten bah set mek te dir ve tüm 5. yüz yıl kay nak la rı Kons tan ti no po lis’te ki bu kay nak lar Samp son’u ilk ola rak bir he - sosyal yardım kurum la rı arasın da hasta ne - ki min Kons tan ti no po lis’te fa kir ler için bir lerin de bulun du ğu yolun da çok az kanıt hasta ne olarak kurdu ğu konu sun da hemfi - sunmak ta dır. Bunun la bera ber Aziz Johan - kirdir ler (9). Bu ksenon 532 yılın da ki Nika nes Hrisos to mos’un biyog ra fi yaza rı ve yangı nın da harap olmuş, ama Justi ni anus çağ da şı olan Pal la di os bi ze 5. yüz yıl has ta - ta ra fın dan res to re edi le rek do na nım lı he - ne le ri ile il gi li bil gi ler ver mek te dir. Fa kat kim ve cerrah kadro su bulun dur mak sure - ila ve ka nıt lar çok da ha son ra 10. yüz yıl da tiy le or ta sı nıf tan has ta la ra da hiz met ver - ya zıl mış Tören ler Kita bı ’nda bu lun mak ta miş tir. Eu bo ulos ve Pe ra ma’da ki Ire ne kse - ve bu ki tap ta Kons tan ti no po lis’te ki kse- non la rı hak kın da da ha az bil gi bu lun mak ta - non la rın bir lis te si ve ril miş tir (9). Aziz Jo - dır. Sampson gibi Eubo ulos da Nika yangı - han nes Hri sos to mos, Kons tan ti no po lis Pat - nı za ma nın da has ta la rı ba rın dır mak tay dı ri ki ola rak gö re ve gel di ğin de ilk işi ki li se (9). Ay rı ca Jus ti ni anus ta ra fın dan bu kse no - öde nek le ri ni ye ni den dü zen le mek ol muş - nun ya nın da Anarg yros Tryphon adı na bir tur. Pisko pos la rın gider le ri nin savur gan lık ki li se in şa et tir miş tir. Pe ra ma’da ki Ire ne de re ce sin de faz la ol du ğu nu göz lem le di ği kse no nu Ho si os Mar ci anos ta ra fın dan, St. zaman pisko pos konut la rı için ayrı lan bü- Ire ne Ki li se si’nin ya nın da in şa edil miş tir yük miktar da ki ödene ği bir hasta ne ye ak- (10). Bu has ta ne nin ku ru cu su olan Ho si os tar mış tır. Fa kat bu has ta ne nin han gi has ta - Mar ci anos, İm pa ra tor Mar ci an za ma nın da ne ol du ğu bi lin me mek te dir. 4. yüz yıl da Bi - (450-457) ya şa mış tır ve ol duk ça da zen gin - zans İm pa ra tor lu ğu kıt lık ve bar bar is ti la la - dir. Bu hasta ne ile birlik te başka sosyal yar- rı ile kar şı kar şı yay dı. Bu ne den le de has ta - dım ku rum la rı nın in şa sı na da öde nek ayır - ne ye olan ih ti yaç ol duk ça faz lay dı. Joh nan - dı ğı bi lin mek te dir (7). nes Hri sos to mos bu bü yük ih ti ya cı gör müş Khalke don (Kadı köy) Konsi li’ne de ka- ve baş ka has ta ne le rin de ku rul ma sı na ön tıl mış olan Ep he sos Pis ko po su Bras si anu os da ayak ol muş tur (7). ken di pis ko pos luk böl ge si nin ih ti ya cı nı kar- Da ha ön ce sö zü edi len Tö ren ler Ki ta - şıla mak üzere 70 yatak lı bir hasta ne açmış tır. bı’nda bahse di len ilk üç ksenon Sampson, D.J. Cons tan te los’a gö re baş ka kay nak lar da 108 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI ya tak sa yı sı 80 ola rak ve ril mek te dir (11). 436’da topla nan 4. Karta ca Konsi li’nin Ay nı yüz yıl da ba zı ke şiş ler sa de ce din 14. kara rı na pisko pos la ra bulun duk la rı kili - adam la rı nı de ğil ay nı za man da halk tan in - se le rin hos piz ler le bağ lan tı lı ol ma sı zo run - sanla rı da teda vi eden hasta ne ler kurmuş - lu lu ğu nu ge tir mek te dir. Hos piz (hos pi ce) lardı. Kudüs yakın la rın da ki Grand Lav- te ri mi sa de ce yol cu la rın ba rın dı rıl dı ğı ye ri ra’nın (Lavra: λαύρα: Bi zans’ta mün ze vi - ta nım la mak ama cıy la kul la nıl ma ya baş la - lerin manas tı rı) kuru cu su olan Sabas, ma- mış tır. Bu tür hos piz ler yer le şi min ol ma dı ğı nastı rın yanın da bir de hasta ne yaptır mış tır. ve ge çiş le rin çok zor ol du ğu dağ lık böl ge - Bu komplek sin mimar la rı Suri ye li kardeş - lerde kurul muş lar dır. Bura lar da genel olarak ler Theodou los ve Gela si os’du. ke şiş ler ve mün ze vi ler gö rev al mış lar dır. Coeno bi arc he li Theodo si os (yakla şık Ebeveyn ler den biri nin ya da her ikisi nin 529) uzun sü re ayak ta ka lan sos yal yar dım ölümü çocu ğu, tarih içinde ki diğer toplum - ku rum la rı oluş tur muş tur. Ona gö re bir in sa - lar da ol du ğu gi bi Bi zans top lu mun da da na kar şı gös te ri len sev gi yi en iyi ifa de et me muh taç du ru ma dü şü rü yor du. Bu nun la bir - yo lu; o in sa nı has ta ve acı çe ker ken zi ya ret lik te Hı ris ti yan ge le ne ği ne gö re ök süz ve ye - et mek tir. The odo si os has ta lar için üç ev, bi - timler korun ma ya alınma lıy dı. Bu neden le ri ke şiş ler di ğer iki si (bi ri önem li in san lar hasta ne ler ile birlik te öksüz ve yetim çocuk - di ğe ri fa kir ler ve ih ti ya cı olan lar için) ke şiş lar için de ba rı nak lar ku rul muş tu. Aziz Ep - ol ma yan lar için, aç mış tır. Üçün cü ev da ha hra em, Aziz Ba sil, Aziz Io an nes Hri sos to - ile ri za man lar da ke şiş ler için bir ev ola rak mos bü yük hos tel ler (kse non) yap tır mış lar dı. hiz met ver miş tir (11). The odo si os’un bu Bunla rın hasta lar için olanla rı na daha önce has ta ne komp lek si Sa bas’ın Grand Lav ra - de bahse dil di ği gibi no so ko mia, fa kir ço cuk - sı’ndan 35 sta dia ba tı da ve Ku düs’den al tı lar için olanla rı na eup hot rop hia, ök süz ve mil gü ney do ğu da dır (11). yetim ler için olanla rı na orp ha not rop hia adı Er ken Hı ris ti yan lık dö ne min de hos piz - veril miş tir. Kız çocuk la rı evli lik çağı na ge- ler has ta lar, fa kir ler, ye tim ler, yaş lı lar, yol - lince ye kadar, erkek çocuk la rı ise bir zana at cu lar, ha cı lar ve her tür lü ih ti yaç sa hip le ri - ya da meslek öğre nip haya tı nı kazan ma ya ne bir tür ba rı nak sağ la mak tay dı. Hos piz ler başla ya na kadar kili se koru ma sı altın day dı. en er ken Bü yük Kons tan tin za ma nı na ka - dar ta rih len di ri le bi lir. 4. yüz yıl da Aziz Io - SO NUÇ an nes Hri sos to mos ya ban cı lar, aç lar ve kim se siz le rin le hi ne va tan daş lar dan bir ri - Er ken dö nem Bi zans has ta ne le ri ne ait cada bulun muş tu. İnsan lar dan, evle ri nin bil gi ler ol duk ça sı nır lı da ol sa bi ze ge nel faz la oda la rı nı ba rın ma ya ih ti yaç du yan la ra bir bil gi ver mek te dir. Fa kat bu has ta ne le rin ayır ma la rı nı is te miş tir (12). Bu öğü dü ge nel du rum la rı, na sıl bir ba kım ya pıl dı ğı, Scytho po lis li Cyril’in an ne ve ba ba sı tu ta - han gi he kim le rin ça lış tı ğı, kim le re sağ lık rak Scytho po lis’te ki ev le ri ni yol cu lar için hiz me ti nin ve ril di ği ve bu ra da tıp eği ti mi bir barı na ğa dönüş tür müş ler di ve bu yapı ve ri lip ve ril me di ği bi lin me mek te dir. Gö rü - bir ma nas tı rın kseno doc he io n u ile karşı laş - lü yor ki er ken dö nem has ta ne ler de da ha tı rı la bi le cek dü zey dey di. çok din adam la rı hiz met ver mek te dir. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 109

Hı ris ti yan di ni nin te me lin de Hz. İsa’nın ve kim ler ta ra fın dan ku rul duk la rı na ait tir. gös ter miş ol du ğu tıb bi mu ci ze ler yat tı ğı Bunun la bera ber cerra hi giri şim le rin yapı lıp için, bu dö nem Hı ris ti yan tıb bı nın la ik ol - yapıl ma dı ğı konu sun da da tam bir bilgi ma sı za ten dü şü nü le mez. Ay rı ca Hı ris ti - sa hi bi de ği liz. yan lık ta bu lu nan yar dım se ver lik kav ra mı Sonuç olarak Bizans Sağlık Sosyal Yar- bu ra da açık ça gö rül mek te dir. Bi zans’ta gö - dım Ku rum la rı Hı ris ti yan di ni nin et ki siy le rülen bu yardım se ver lik siste mi daha son- ve yardım se ver lik duygu suy la oluşmuş tur raki zaman lar da Orta çağ’da ve sonra sın da ve bu ra lar da tıp eği ti mi gö rüp gör me dik le ri Hı ris ti yan lık için de ki me sen lik ve hi ma ye bi lin me yen ki şi ler ta ra fın dan sağ lık hiz me ti ol gu la rı nın te mel le ri ni oluş tur muş ola bi lir. ve ril miş tir. İs lam Me de ni ye ti’nin Bi zans top rak la rı - na yayıl ma sın dan sonra sözü geçen aynı KAY NAK LAR ku rum la rın bi na la rı nı ay nı amaç la kul lan - mış ol ma la rı göz önü ne alın dı ğın da, İs lam 1. (Eri şim ta ri hi: 24 Mart 2009, sa at 10:18). Me de ni ye ti’nde ki va kıf ve ih ti yaç sa hip le - 2. Gar ri son F.H. An In tro duc ti on to The His - tory of Me di ci ne, Fo urth Edi ti on, Phi la delp - ri ne yar dım ge le ne ği nin ilk nü ve le ri nin Bi - hia, 1929, s. 70. zans’ta görül dü ğü ve Bizans Sağlık Sosyal 3. Mil ler T.S. The Birth of The Hos pi tal in The Yar dım Ku rum la rı’ndan et ki len di ği çı ka rı - Byzan ti ne Em pi re, Bal ti mo re, 1997, s. 38. mı ya pı la bi lir. Fa kat Sel çuk lu ve Os man lı 4. Garri son F.H. An Intro duc ti on to The His- tory of Me di ci ne, Fo urth Edi ti on, Phi la delp - Sağ lık ve Sos yal Yar dım Ku rum la rı nın la ik hia, 1929, s. 176. tıp uy gu la ma sı ba kı mın dan, son ra ki dö nem - 5. Mil ler T.S. The Birth of The Hos pi tal in The ler de ya pılan la rın da mi ma ri açı dan Bi zans Byzan ti ne Em pi re, Bal ti mo re, 1997, s. 76-77. ku rum la rı na tam ola rak ben ze me di ği göz - 6. Mil ler T.S. The Birth of The Hos pi tal in The len mek te dir. Byzan ti ne Em pi re, Bal ti mo re, 1997, s. 85. 7. Constan te los D.J. Byzanti ne Philant hrophy Has ta ba kı lan yer le ri kar şı la yan te rim ler and Soci al Welfa re, New Brunswick, NJ: bir bi ri nin içi ne geç ti ği ve bir bir le ri nin ye ri - Rut gers Uni ver sity Press, 1968, s. 154-156. ne kul la nıl dık la rı için bu ra lar da has ta ba kı - 8. Mil ler T.S. The Birth of The Hos pi tal in The mı nın ne dü zey de ya pıl dı ğı bi lin me mek te - Byzan ti ne Em pi re, Bal ti mo re, 1997, s. 86. 9. Mil ler T.S. The Birth of The Hos pi tal in The dir. Hat ta bir gö rüş, bu ra lar da has ta te da vi - Byzan ti ne Em pi re, Bal ti mo re, 1997, s. 90-91. si nin ya pıl ma dı ğı yal nız ca has ta ba kı mı nın 10. Gü nü müz de Ba lık pa za rı’nın de niz ke na rın - ya pıl dı ğı ve has ta te da vi si nin İs lam has ta - da ki böl ge si ne denk gel mek te dir. ne le ri ile baş la dı ğı yo lun da dır. Ama te da vi - 11. Constan te los D.J. Byzanti ne Philant hrophy nin önem li bir bö lü mü nün has ta ba kı mı ol - and Soci al Welfa re, New Brunswick, NJ: Rut gers Uni ver sity Press, 1968, s. 157-158. du ğu göz önü ne alın dı ğın da bu ku rum lar da 12. Cons tan te los D.J. Byzan ti ne Phi lant hrophy da te da vi ya pı lı yor du de ni le bi lir. Eli miz de ki and So ci al Welfa re, New Bruns wick, NJ: bil gi ler da ha çok bu tip ku rum la rın ne re ler de Rut gers Uni ver sity Press, 1968, s. 186.

ŞANÎZÂDE MEHMED ATAULLAH EFENDİ’NİN ESERİ KÂNÛNÜ’L-CERRÂHÎN (CERRAHLARIN KANUNU)’DE NÖROŞİRÜRJİ İLE İLGİLİ BİR BÖLÜM: CERÂHÂTÜ’R-RE’S (KAFA YARALARI)

Ahmet ACIDUMAN*, Berna ARDA**, Uygur ER****

A Chapter about Neurosurgery in Kânûnü’l- Cerrâhîn (The Law of Surgeons) of Şanîzâde Mehmed Ataullah Efendi: Cerâhâtü’r- Re’s (Head Injuries)

In this article, it is intended to review the chapter which takes place in Kânûnü’l- Cerrâhîn (Cairo, 1829) (The Law of Surgeons) of Şanîzâde Mehmed Ataullah Efendi (1771-1826), one of those who pioneered in the foundation of modern medicine in the Ottoman Empire despite receiving classical medresseh education in the field of medi- cine and which reflects the neurosurgical implementations of his time regarding “Head Injuries” by transcribing it into present Turkish alphabet. It is also intended to fill one of the gaps in the written History of Turkish Neurosurgery. Key Words: Head Injuries, History of Neurosurgery, Kanunü’l Cerrahin, Sanizade Mehmed Ataullah Efendi, Trepanation.

Gİ RİŞ rahi giri şi mi de dene di ği önemli sorun lar dan bi ri si ol muş tur ve bu özel li ği ni sür dür mek te dir. Kafa yara lan ma la rı, insan lı ğın varo lu şun - Ka fa ya ra lan ma la rı üze ri ne bi li nen ilk dan be ri kar şı kar şı ya bu lun du ğu ve baş et mek yazı lı belge, Ed win Smith Cer ra hi Pa pi rü sü için çe şit li te da vi yön tem le ri ni, bu ara da cer - (İ.Ö. 1700) olup, bu ra da ta nım la nan 48

* Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Deontoloji Ana Bilim Dalı, Yrd. Doç. Dr.; [email protected] **Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Deontoloji Ana Bilim Dalı Başkanı; Prof. Dr. *** Ankara, S.B. Dışkapı Yıldırım Bayezit Eğitim ve Araştırma Hastanesi II. Nöroşirürji Kliniği’nde Nöroşirürji Uzmanı. 1 Robert H. Wilkins, “Neurosurgical Classic XVII.” J Neurosurg., 21 (1964): 240-244, p. 241. 111 112 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI va ka nın 27 ta ne si ka fa trav ma la rı nı il gi len - cer ra hi ki ta bı Cerrâhiy ye tü’l-Hâniy ye ka fa dir mek te dir. Bu 27 va ka nın dört ta ne si ya ra lan ma la rı ve cer ra hi te da vi le ri üze ri ne ka fa ta sı nı açı ğa ko yan de rin skalp ya ra la rı bir bölü mün de yer aldı ğı önemli bir eser- ve on bi ri de ka fa ta sı kı rık la rı dır.1 dir.7 Bu ese rin öne mi, ki ta bın ame li yat Hi pok rat (İ.Ö. 460-370), De Capi tis yön tem le ri ile il gi li pek çok min ya tü rü Vulne ri bus-Ka fa Yara lan ma la rı Üzeri ne içer me si ne da yan mak ta dır. ad lı ese rin de, ken di ba zı ori ji nal göz lem le ri ni Bu maka le nin konu su nu, 18. yüzyı lın ön ce den var olan bil gi ye ek le miş ve onu sonu ile 19. yüzyı lın başın da Osman lı İm- an lam lı bir bü tün ha lin de dü zen le miş tir. Bu pa ra tor lu ğu’nun önem li bi lim adam la rın - eser tre pa nas yo nun ka yıt lı ta nım la ma la rı nı, dan bi ri si olan Şanîzâde Ata ul lah Meh med alet le ri ni ve yön tem le ri ni içer mek te dir.2 Efen di’nin cer ra hi ki ta bı Kânûnü’l Cerrâhîn’de İslâm dünya sın da ise Zehrâvî (936- ka fa ya ra lan ma la rı üze ri ne ya zıl mış olan 1013) ünlü eseri et-Tas rif’te ka fa ya ra lan - bölü mün günü müz Türkçe’si ne transkrip si - ma la rı ve cer ra hi te da vi le ri üze ri ne bir bö - yo nu ve de ğer len di ril me si oluş tu ra cak tır. lüm yaz mış tır. Ka fa kı rık la rı nın sı nıf la ma - sı nı ya pan Zehrâvî, has ta da ki semp tom ve ŞANÎZÂDE ATA UL LAH MEH MED bul gu la ra dik kat çe ker ve kı rıl mış, çök müş EFEN Dİ VE KÂNÛNÜ’L-CERRÂHÎN ve ay rıl mış ke mi ğin kal dı rıl ma sı nı tav si ye eder ve bu iş ler için kul la nı la cak alet le rin Şanîzâde Ata ul lah Meh med Efen di (İs - re sim le ri ni de ese rin de su nar.3 tan bul 1771-Ti re 1826) (Şe kil 1), Os man lı İbn Sînâ (980-1037) da ölümsüz eseri İm pa ra tor lu ğu’nun son dö nem le rin de ye tiş- el-Kânûn’da ay rın tı lı ola rak, ka fa ya ra lan - tir di ği sa yı lı bi lim adam la rın dan bi ri si dir.8 ma la rı4, ka fa kı rık la rı ve ka fa ta sı kı rık la rı5 De de si ta rak çı ol du ğu için bu an la ma ge len ve te da vi le ri; cer ra hi te da vi de ame li yat en - “Şanîzâde” laka bı nı almış tır. 9-10 O hem med- di kas yon la rı ve ame li ya tın na sıl ya pı la ca ğı re se eği ti mi gör müş, hem de Ba tı lı mo de li ne hak kın da ay rın tı lı bil gi ler ve rir.6 gö re eği tim ya pan okul da eği tim ve öğ re tim 15. yüz yıl da ise Ana do lu’da ya şa mış yap mış tır.11 Süley ma ni ye Medre se si’nde olan he kim Şe re fed din Sa bun cu oğ lu’nun tıp, Mü hen dis ha ne’de ma te ma tik, as tro no mi

2 Robert H. Wilkins, “History of Neurosurgery,” in Neurosurgery, 2nd ed., eds. R. H. Wilkins, S. S. Rengachary, 3 vols. (New York: Mc Graw-Hill Companies, 1996), v. I, 25-36, p. 25. 3 Al Rodhan NRF, Fox JL. “Al-Zahrawi and Arabian Neurosurgery, 936-1013 AD.” Surg Neurol, 26(1986): 92-95 4 İbn Sînâ, Kanun der Tıbb, çev. A. Sharafkandi, [Farsça] 5 cilt (Tahran: Soroush Press, 1997), c. III, s. 102-103. 5 İbn Sînâ, a.g.e., c. IV, s. 436-437. 6 İbn Sînâ, a.g.e., c. IV, s. 573-581. 7 Şerefeddin Sabuncuoğlu, Cerrâhiyyetü’l-Hâniyye, transkrip. İlter Uzel, 2 cilt, (Ankara: Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Türk Tarih Kurumu Yayınları, III. Dizi-Sa. 15, 1992), c. I, s. 375-379. 8 Esin Kahya, Ayşegül D. Erdemir, Osmanlıdan Cumhuriyete Tıp ve Sağlık Kurumları, (Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları/302, 2000), s. 275. 9 Meydan Larousse Büyük Lugat ve Ansiklopedi, “Ataullah Efendi, Şanîzâde” 10 Feridun Nafiz Uzluk, 14 Mart 1951 Tıp Bayramı Dolayasıyla Şani Zade Mehmet Ataullah, s. 3. 11 Kahya, Erdemir, a.g.e, s. 275. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 113 ve as tro lo ji oku muş tur. 1785’de mü der ris vi ri sin den ya rar la na rak Türk çe’ye çe vir - olan Şanîzâde, mü ter cim Ayın tab’lı Asım miş tir.14-15 Bu ki ta bın or ta ya çı kı şı, bir öl - Efen di’nin ye ri ne va ka nü vis ola rak, II. çü de, Türk tıb bın da bir dö ne min so na eri şi - Mah mud’un em riy le atan mış ve II. Mah - ni ve ye ni bir dö ne min baş lan gı cı nı sim ge - mud’un cülus tari hi olan 28 Temmuz le mek te dir. O za ma na ka dar, Ba tı dan na di - 1808’den baş la mak üze re ta ri hi yaz ma ya ren ger çek leş ti ri len ba zı bil gi ve yön tem baş la mış tır. 1821 yı lı na ka dar va ka yi’- ek len ti le ri ne rağ men; Os man lı tıp uy gu la - nâme si ni ya zan Şanîzâde, va ka nü vis lik ten ma sı te mel de He le nis tik ve Klâsik İslâmî az le dil me si üze ri ne, ge ri ka lan beş yıl lık ge le ne ğe, Ga len ve İbn Sînâ tıb bı na sa dık olayla rın müsved de le ri ni, yeri ne vaka nü vis kal mış tı.16 Şanîzâde’nin önemli bir yanı olan Sahhaf lar Şeyhi za de Esad Efendi’ye za ten di li miz de mev cut olan es ki tıp te rim - devret miş, sonra sın da Bekta şi lik suçla ma sı le ri ni ye ni kav ram la ra gö re de ğer len dir me si, ile Ti re’ ye sü rü len Şanîzâde ora da ha ya tı nı ek sik lik le ri için ye ni te rim ler tü ret me si dir. kay bet miş tir.12 Şanîzâde’nin bu ça lış ma la rı Ce mi yet-i Tıb - Arap ça, Fars ça, Fran sız ca ve La tin ce bi - biye-i Osma ni ye ’nin 1873’de ha zır la dı ğı len Şanîzâde tıp ve biyo lo ji dışın da cebir, Lûgat-ı Tıbbi ye’ ye temel oluştur muş tur. geo met ri, as tro no mi ve as tro lo ji de de üs tat 1839-1870 yıl la rı ara sın da tıp eği ti mi nin sa yıl mak ta idi. De niz ve ka ra coğ raf ya sı na, Fran sız ca ol ma sı te rim ler ba kı mın dan sah ra ve ka le tah ki ma tı na, de niz sa vaş la rı - Türk çe’yi kı sır laş tır mış tı. Eği tim ye ni den na iliş kin de bir çok ki tap çe vir miş tir.13 Türk çe olun ca Şanîzâde’nin bu kav ram la rı Şanîzâde kla sik bir tıp eği ti mi ile ye tiş miş içe ren ki tap la rı önem li bir kay nak ol muş - ol ma sı na kar şın, ye ni lik le re da ima açık ol - tur.17 Şanîzâde Türk di lin de (ya kın geç miş - muş tur. Şanîzâde’nin tıp eser le rin den bi ri - te ki bi lim sel re form la ra ka dar kul la nım da si, An ton von Sto erk’ten (1731-1803) yap - ka lan) mo dern bir tıp ter mi no lo ji si kur muş mış ol du ğu çe vi ri dir. Ya za rın Medi zi nisch ve Türk tıp öğ ren ci le ri ne bü tü nüy le ye ni Practisc her Unter richt für die Feld und bir tıp li te ra tü rü ve uy gu la ma sı nın baş lan - Land wan derz te der Os ter re ic hisc hen Sta - gıç nok ta sı nı oluş tu ran kap sam lı bir mo - aten (Vi ya na 1776) (Avus tur ya Dev let le ri dern tıp ders ki ta bı nı te min et miş bu lu nu - As ke ri ve Köy He kim le ri için Pra tik-Tıbbî yordu. 18 Şanîzâde’nin bir he kim ola rak en Öğ re tim) ad lı ese ri ni Bart he le mey Bat his - önemli eseri, İbn Sînâ’nın ünlü eseri ti’nin (1755-1831) Instro zi one Medi co- el-Kânûn fi’t-Tıbb gi bi, beş ki tap ha lin de Prac ti ca ad usu di Chi rurc hi Ci vil e Mi li ta - ha zır lan mış olan Ham se-i Şanîzâde’dir. Bu ri Ope ra (Ve ne dik 1778) ad lı İtal yan ca çe - ese rin kı sım la rı şun lar dır:

12 Meydan Larousse Büyük Lugat ve Ansiklopedi, a.g.e. 13 Meydan Larousse Büyük Lugat ve Ansiklopedi, a.g.e. 14 Feridun Nafiz Uzluk, a.g.e., s. 7-8. 15 Kahya, Erdemir, a.g.e., s. 279 16 Bernard Lewis, Müslümanların Avrupa’yı Keşfi, çev. İhsan Durdu, (İstanbul: Ayışığı Kitapları, 2000), s. 287. 17 Aykut Kazancıgil, “[Ek-53],” A. Adnan Adıvar: Osmanlı Türklerinde İlim, 6. Baskı içinde, (İstanbul: Remzi Kitabevi, 2000), s. 215. 18 Lewis, a.g.e., s. 287-288 114 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

1. Mir’atü’l-Ebdân fî Teşrîhü’l-Azâü’l- ilgi li olarak Birin ci cümle; Kafa Yara lan ma - İnsân; ları (el-Cüm le tü’l-Ûlâ fî Cerâhâti’r-Re’s)21 2. Usûlü’t-Ta bia; başlı ğı altın da yazıl mış tır (Şekil 2, 3, 4). 3. Miyârü’l-Etıbbâ; 4. Kânûnü’l-Cerrâhîn; 21El- Cüm le tü’l-Ûlâ fî Cerâhâti’r-Re’s 5. Mîzânü’l-Ed vi ye.19 22Çünki baş dimâğ gibi pek nâzik ve â’zâ-i havâssın reîsi bir cevhe ri şümûl ve ih- Şanîzâde’nin Ham se’si nin dör dün cü ki ta bı tivâ it miş dir binâen 23aleyh bu uzvda vukû’ olan Kânu nü’l-Cerrâhîn Mı sır’da Bu lak bulan yara la ra dikkat-i küllîye ve ihtimâm-ı Mat ba asın da, Meh med Ali Pa şa’nın em ri ve tâmm it mek vâcib dir baş ya ra la rı iki nev’e Di yar ba kır lı Sa dul lah Sa id Amedî’nin “tas- 24mün ka sım olub bi ri cerâhât-i sâze ce ve bi ri hihle ri” ile 1244 yılı Rebi ulev vel ayının baş- cerâhât-i muh te li te dir cerâhât-i sâze ce-i re’s ların da / 12 Eylül 1828’de basıl mış tır. Kitap an cak 25cild-i şa’rî-i re’se ya’nî ba şın saç bi - 134 say fa dır. Şanîzâde, Ham se’si nin dör dün - ten de ri si ne yâhûd kışr-ı kıhf ma’nâsın ca cü kita bı nın cerra hi ye ait oldu ğu nu anlat tı ğı, per kırân ta’bîr 26itdik le ri baş kemi ği kabu - döne min bilim dili olan Arapça’da yazıl mış ğu na nüfûz it miş olan ve sakîl ârı za la ra mu kad di me sin de cer rah lık tan, cer ha lar dan bâ’is ol ma yan baş ya ra la rı dır 27ammâ bir söz et mek te dir. Da ha son ra beş ki ta bın na sıl baş ya ra sı il tihâbla ve hummâ ile ve çarp - düzen len di ği ni, birin ci nin anato mi, ikinci nin makla ve kırıl mağ la ve kısıl mağ la ve ezil- doğal olaylar, üçüncü bölü mün hasta lık lar la mek le ve bî-hod lug la 28ve sa yık la ma ile ve bunla rın ilaçla rın dan, dördün cü olan bu kita - sâir böy le şey’ler ile ol duk da ana cerâhât-i bın ise “Cerrah lık Fenni”nden bahset ti ği ni muh te li te-i re’s di nür baş ya ra la rı nın 29se - ve bu nun iki kı sım ol du ğu nu, bi rin ci bö lü- beble ri urmak lar ve düşmek ler ve çarpmak - münün cerrah lık işle rin den, ikinci bölü mün lar ve ısır mak lar ve sok mak lar ve alât-ı bu fenne ait özel hasta lık lar dan bahse de ce ği - bârûtiyye ve alât-ı kâtı’a 30ve alât-ı nâhi se ni, bu neden le kita bı nı Kânûnü’l-Cerrâhîn ve alât-ı kâdime ve sâir gerek tabîatla rı ge- diye adlan dır dı ğı nı belirt miş tir. 20 rek unf ve şid det le ri ve uzv-ı madrûb 31muk - Bu maka le nin konu su nu oluştu ran Kafa tezâların ca gerek çok ve gerek az hâdise le re Yara la rı, Cerrah la rın ilgi alanı na giren has- bâ’is olur ecsâm-ı hâri ciy ye-i mü te har ri ke - ta lık lar (el-Kıs mu’s-Sânî fi’l-Emrâzi’l Mahsû- dir baş 32ya ra la rı nın ârı za la rı be re ler ve şiş sâti’l-Müte’al li ka bi-hâze’l Fen) isimli bö- ve il tihâb ve şedîd ağ rı lar ve hummâ ve kı - lümün Yara lan ma lar; Yumu şak doku la rın rık lar ve bu run dan ve göz den 33ve ku lak dan birbi ri ardın dan yarı lıp ayrıl ma la rı (fî kan akmak ve kusmak ve göz karar mak ve İntîlâli’l-Ferd Ma’nî bitû Tefer ru ku’l-İt tisâl ihtilât-ı akl ve felc ve bî-hodluk ve teşen nüc ler fi’l-Azâi’r-Ir) ile ilgi li kısmın da Özel Yara - [Kânûnü’l-Cerrâhîn, s.: 99] lanma lar (Fasl fi’l-Cer ha ti’l Mah su sa) ile 1ve sa yık la mak gi bi nes ne ler dir baş ya -

19 Kahya, Erdemir, Osmanlıdan Cumhuriyete Tıp ve Sağlık Kurumları, s. 280. 20 Feridun Nafiz Uzluk, 14 Mart 1951 Tıp Bayramı Dolayasıle Şani Zade Mehmet Ataullah, s. 11-12. 21 Namık Kemal Kurt, “Şanîzâde Mehmed Ataullah Efendi’nin Kânûnü’l-Cerrâhîn Adlı Eserinin İncelenmesi,” Yeni Tıp Tarihi Araştırmaları, 2000; 6: 237-337, s. 261. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 115 ra la rı nın sâde ol duk la rı na na zar it mek le ve ku lak lar dan ve ağız dan kan ce reyânı ve misbâre ta’bîr olu nur 2yok la ma mîli hummâ 18ve sübât ve lesîrgus ya’nî tal gın - delâle tiy le hükm olu nur ammâ muh te lit ya - lık ve sa yık la ma gi bi şey’ler dir baş ya ra la - ralar mukârin olduk la rı avârız ve vukûât rı nın te kad dü me-i ma’ri fe ti 19ol ya ra la rı vesîle siy le 3fark ve temyîz olunur lar ve açan âlet ler den ve ol ya ra lar la bi le olan ba’zı mahsûs alâmet ler var dır ki an lar ârı za lar dan is tinbât ve is tihrâc olu nur kışr-ı kıh fın be re len miş ol dı ğı nı 4ve kıh fın 20ke si ci âlet le açıl mış olan sâde baş ya ra - kı rıl mış ol dı ğı nı ve bey ni nin sar sıl mış ol dı - la rı nın muhâta ra sı sâir gûne baş ya ra ları - ğı nı ve sı kış mış ol dı ğı nı an la dır lar 5kışr-ı nın 21ha ta rın dan az dır zîrâ ha tar an cak kıh fın in ci nüb be re len di ği ni hâri cen hid - dimâğın kı sıl ma sın dan yâhûd sar sı lub çar - det lü ağ rı lar dan ve ya ra ma hal li ne to kun - pış ma sın dan lâzım 22gelür anınçün baş ke- mağ la fâsıla vi rir 6bî-hod luk dan ve çeh re - mi ği nin bü yük kı rık la rı yi ne anın ka bu ğu - nin kızıl lı ğın dan ve bütün başın uzîmâvî nun büyük bere le rin den az hatar lu dur lar yâhûd il tihâbî bir şiş kin li ğin den 7ve hum- 23ve kışr-ı kıhf be re len dik de bu gışânın baş mâdan ve bunla rın emsâlinden ma’lûm derz le rin den arkûrî ge çüb içe rü ye gi den olur kıh fın kı rıl ma sı nın alâmet le ri mül te bi - elyâf 24vâsı ta la rıy la dimâğın hicâb-ı sul - se ve zâtiy ye dir ler 8ve alâmât-ı mül te bi se si biy le ta alu kı ol mak ha se biy le kesîr-ül-hiss göz ka rar mak ve kus mak ve bu run ka na - ol dı ğın dan nâşî marîze 25sakîl ârıza lar mak ve bî-hûşluk ve bî-hodluk 9ve sa yık la - gel me le rin den havf ve ha zer olun mak ge - madır ve alâmât-ı zâtiyye si başın uygun - rek dir ada le-i mut bi ka nın ya rala rı bu ada - suz lı ğı ve ıt tırâdsız lı ğı ve çö kük lü ği ve bir lele ri 26ör ten ve bu te kar rüb le hâdisâtı hafîce 10kı rıl mak şa ma ta sı işi dil di ği dir ken dü ye celb ve âid iden kışr-ı kıhf se be - ammâ anın kı rıl ma sı işi dil dik de kı rıl mış ol - biy le muh te li te dir ler ve nahs 27sûre tiy le ma sı ya ra ile be ra ber ce 11vukû’ bul muş dür ti lüb de lin mek le vukû’ bu lan ya ra lar olan husûsâtdan an la nur kıh fın darb olun - kat’ tarîkiyle yarı lub açılan yara lar dan muş olan yer le ri ya kın dan na zar ide rek 28az hatar lu dur lar kırık la bile olan yara lar 12te ces süs olu nur lar ve ge rek son ra dan ge - ber-mu’tâd sakîl ârıza la ra bâ’is olurlar len ârı za la ra ge rek kı sıl mak yâhûd çar pış - husûsen razâz 29ve fulûs-ı az miy ye ta’bîr mak akabînde 13zuhûr iden ârı za la ra da hi olu nur ke mik ufântîla rı ve pûlla rı dimâğın dik kat olu nur kıh fın kı sı lub sı kış ma sı nın gışâla rı nı dür tüb it me miş 30ola lar yâhûd ârı za la rı bî-hod luk 14ve teşvîş-i akl ve şa zayây-i az miy ye tes mi ye olu nur ke mik nab zın ka tı lı ğı ve çeh re nin kı zıl lı ğı ve göz - kıy mık la rı ve pârça la rı dimâğı bas dı rub lerin iltihâbı ve veca’ı ve felc ve teşen nüc 31sı kış dır mış ola lar bu nes ne ler dimâğa ve ağ rı 15ve hummâdır dimâğın müsâde - ba tub sap lan mış ol duk la rın da bu ya ra lar me si nin ya’nî bey ni nin çar pı şub sar sıl ma - gâyet de ha tar lu dur lar 32zîrâ bey ni nin ya - sı nın ârı za la rı sad me vak tin de 16marîzin ra la rı mev te se beb dir ler ba şın sıfâkla rın da hiss ve ha re ket den mün ka tı’ dü şüb kal ma sı ve perkırân ta’bîr itdik le ri baş kemi ği ve felc müteâkib olma sı ve cemî’-i fu- 33ka bu ğun da ke si ci âlet se be biy le vukû’ zalânın bilâ ihtiyâr 17bo şa nub ak ma sı ve bulmuş yara la rı na cerâhât-i sâzece gibi kay’-ı saf ravî ve bu run dan ve göz ler den ve tîmâr olunur lar [Kânûnü’l-Cerrâhîn, s.: 100] 116 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

1lakin eğer anlar perkırânda bir âlet-i rın etrâfın da ki mevâzı’da kul la nı lur ve kâdime ile ya’nî bere le yi ci bir şey’ ile ol - derz yer le ri nin bâ-husûs 18derz seh mi nin muş lar ise gışâ-i mezbûrun 2üze ri ne rûhi - bu makûle-i amel den muâf ol ma la rı na se - yetlû ilâclar ve ya ra nın kenârla rı na mu ficc beb ol mahal ler de amel-i merkûmun havâs- ve munzic devâlar ve etrâfına muhal lil sa mazar ra tı 19mûcib olaca ğı havfı dır şey’ler ilsâk 3olunur lar ve gele cek vukûât- binâen aleyh mis kab derz seh mi nin yan ta - dan mu kad dem ce ih tirâz te vak ki it mek içün ra fı na vaz’ olu nur ma raz icâb 20ey le dik de mecrûhdan kan al ma ğa 4mübâşe ret olu nur ade le-i mut bi ka yı kat’ it mek de ve şa kak ke - ve ana bir kâmil perhîz ya’nî bir dü rüst mikle ri üzerle rin de ve başın sâir inişlü yer- tarz-ı ta ay yüş tertîb ve sipâriş olu nur ve il - le rin de 21mis kab kul lan mak da fî zamânı na tihâba 5ilâc it mek içün gışâ-i mezkûr bü tün hazâ bir güçlük yokdur ve dimâğ zorla ya - be re nin cir min ce kat’ olu nur ve be re nin rak hicâb-ı sul bi ni taşrûya 22iti vi rüb çı kar - kenârla rı nı 6ayıt la yub pâkla mak ve ya ra - masun içün baş kemi ği nin üzeri ne kurşun - nın kenârları sonra açık kalma sun lar içün dan yâhûd gümüş den matlûb 23üz re uy gun ev velâ de ri yi gi rü çe küb 7ba’de hu gışâ-i ya pıl mış bir teh ne cik vaz’ olu nur içe rü ye kıh fı de ri den ziyâde kes mek husûsla rı na çökmüş kemik pârçası nı çeküb 24almak dikkat olunur dimâğın müsâdeme sin de ame lin de çö ken ke mi ğin de ri si yü zi lüb üze - 8ya’nî bey ni nin sar sıl ma sın da ka nı dimâğ- ri açılur ve ana bir müdev ver deste re dan gi rü çe vi rüb celb it mek içün kan lar al - mânen di olan 25mis ka bın boy nuz ta’bîr mağla ve tanzîm-i 9himye ve tertîb-i tarz-ı olu nur ucu na geç miş olan to paç fı rıl dak taa yüş le ilâc olu nur ki böy le kan al mak la - tar zın da ehrâmîsi ni vaz” 26idüb ye rin de ra fasd-ı taklîbî ve fasd-ı câlib ta’bîr ider- sâbit tur dur mak içün mu kad dem ce min ka - ler 10dimâğın ba sı lub sı kış ma sı na ve baş be ta’bîr olu nur bur gu ile bir yu va cık ya pı - kemik le ri nin kırıl ma sın dan nâşî olan lur 27ba’dehu ehrâmî-i mezbûr oraya vaz’ dimâğ hicâb-ı sul bi nin 11il tihâbı na kı rı ğın olu nur ve cerrâh sol eliy le mis ka bın sa pı nı bütün cirmi ni açmağ la ve ol mahal le mis- tu tar ve mis kab etrâfı na 28çal ka nub sar sıl - kab vaz’ ve içerü ye çöküb dimâğı basmış ma mak içün yi ne bu eli ni ken dü çe ne si nin 12olan ke mik pârça sı nı anın la çe küb al - al tı na ta ya yub tut du rur ve ol bir 29eliyle mağla ilâc olunur ve bu tarîkle baş kemi ği - mis ka bı ib tidâlar da ol duk ça sık sık çe vi rir nin cev fi ne 13münteşîr olmuş olan mevâdd- vaktâ ki mis ka bın ucı ke mi ğe yol yap dık da ı mâyi’aya taşru ya akub çıkma ğa fürce vi - 30mis kab-ı ehrâmîyi an dan çı kar mak içün ri lür ve içe rü de ka lan ke mik 14pârça la rı bir ker re kal dı rır ve anı mis ka bın ucun dan ayıt la nub alı nur lar ya ra nın ol dı ğı mev ki’ çı ka rub mis ka bı yi ne 31ora ya vaz’ ider ve mis ka bın zo rı na mü te ham mil ol dı ğı sûret de mis ka bı yi ne mu kad dem ki gi bi çe vir dik çe 15miskab yara olan ya’nî kırık olan mev - ara lık ta la şı nı ayıt la mak içün 32kal dı rub ki’in tamâm üzeri ne vaz’ olunur ve bu mü - yine vaz’ ider ve çevi rir ve kan zuhûr itdik - seb beb den dir ki ge rek 16ço cuk la rın dâmga de anı ya vaş ya vaş çe vir me lü dür tâ ki ta’bîr olu nur tabîî baş ya rı ğı ol dı ğı ma hal - 33kal dı rı lub alı na cak ke mik pârça sı nın ib - lin üzerin de ve gerek başın derz yerle ri tidâki lev ha sı zor ile ikin ci lev ha sın dan ko - 17üzer le rin de mis kab kul la nıl ma yub bun la - pub [Kânûnü’l-Cerrâhîn, s.: 101] YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 117

1ayrıl ma ya ve bu esnâda bir tüğ kalem lik ilişdi ri lür ve bu bez pârçacı ğı 16hicâb-ı ucuyla ya’nî yazu kale mi tarzın da kesil miş sulbun üzeri ne nâzik-âne vaz’ olunduk dan bir ka nad ye le ği ucuy la çök müş 2kemi ğin son ra anın üze ri ne bir kaç kat re ılı cak ola - bütün etrâfı yokla na rak anın ba’zı yerle ri rak 17fi yo ra ventî pe le sen gi yâhûd şarâb baş ke mi ği nin al tı na gi rüb iliş miş mi dir rûhı tam la dı lur ammâ ba’zı lar zikr olu nan 3deyu teces süs oluna vaktâ ki pârça kemik bez pârçası nı mukad dem ce 18bu ilâcla rın çalkan ma ğa başla dık ta anın miskab la açı- biri ne batı rub ba’dehu öyle ce vaz’ iderler lan deli ği ne çeke cek 4didik le ri âlet ol bundan sonra ol delik küçük tiftik ler ile pârçayı içerü ye basub kakı vir mi ye rek bir 19toldu rı lur ve baş kemi ği nin deri si yüzi - zarâfet le idhâl olu nub anın la 5pârça taş ru - lüb açılmış olan yeri birâz büyü cek tiftik - ya nâzikâne çeki le rek alınur yâhûd ana ler ile ör ti lür 20ve bu tiftik le rin cümle si bu mersin yapra ğı şeklin de mebla’ın ucı 6iliş- zikr olunan ilâclara batı rı lub öyle ce vaz” di ri lüb yi ne öy le ce çe ki le rek alı nur ve olu nur lar bun dan son ra lar da 21yara ya di- pârça alın dık da sekîne-i ade si ye ta’bîr it - cisti yo ta’bîr itdik le ri munzic merhem ler - dikle ri 7merci mek dânesi şeklin de bıça cık - den bir merhe me bulan mış tiftik ler vaz’ la deli ğin içerü sin de kalmış çıkın dı lar ve iderek nezâket 22ve mülâyemet le tîmâr pür tük ler ke si lüb 8ayıtla nur lar ve kanın ak- olunur ve bu tiftik le rin üzeri ne rakı karış - ması na ruhsat ve müsâade olunur ve sonra dı rı lub tak viy ye ve tervîh olun muş gül ya - kanın bakiy ye si kuru tiftik yuma cık la rıy la ğına 23yâhûd hiyofâri kon yağı na batı rıl mış 9nâzik-âne si li nüb tathîr olu nur ammâ eğer bir baskı vaz’ olunur ve bu müret tebâtın kan böyle kendü li ğin den akmaz ise anı cümle si mecrûhun başı na 24bir fes yâhûd akıtmak içün cerrâh 10birâz acık marîzin bir örfiy ye giydir mek le berâvîrlerin de tur- ağzı nı ve burnı nı kapa dub ana cüz’îce dırı lur lar eğer yara nın takbîhi ve işle me si habs-i ne fes it di rir ve ka nın çık ma sı nı çokca 25olurlar ise ana günde iki def’a 11kolay la mak içün sekîne-i adesi ye ile tîmâr olu nur ve mecrûhdan kan al ma ğın dimâğın hicâb-ı sul bi ni cüz’îce dür ter la - tekrârı ve kaç def’a 26alınma sı lâzım gele - kin delik den kan 12hiç çıkmaz ise ve hicâb- ceği husûslar ahvâlin muktezâsın dan ve ı sulb de te mev vüc idüb çal ka nur bir şiş te - mecrûhun kuvvâsına kıyâs ve tatbîkden ferrüs olunur ise bu şiş 13mibza’a ta’bîr 27ma’lûm olûr ve mezbûre bir kâmil per- olunur hacâmat bıça cı ğıy la hac vârî kat’ hîze ya’nî tarz-ı taay yü şe riâyet dahi itdi ri - oluna bu yara nın tîmârı husûsunda 14ev- lür şöy le ki bu tarz-ı ta ay yüş 28ana rutûbet velâ müdev ver kesil miş ve deli ğin dâire- ve tarâvet vire cek sûretde ola ve tîmâr sinden bir mikdâr büyü cek bir eski kettân esnâların da rutûbetlü devâların ılıcak ola- bezi pârçacı ğı ahz 15olu nur ve hîn-i ik - rak 29isti’mâl olunma la rı husûsunda riâyet tizâda gi rü ye çe küb al mak içün ana bir ip - olu na [Kânûnü’l-Cerrâhîn, s.: 102]. 22

22 Şanîzâde Ataullah Efendi, Kânûnü’l-Cerrâhîn, el-Kitâbü’r-Râbi’ min-Kütübi’l-Hamseti’ş-Şanî-zâde fi’l-A’mâli’l- Cirâhiyye ve mâyete’allaku bi-zâlike, (Mısır: Bulak Matbaası, Ra 1244), s. 99-102. [Eserin bulunduğu kütüphane: Taksim Atatürk Kütüphanesi, Muallim Cevdet Kitaplığı, nr. 0/21] 118 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

TAR TIŞ MA mak için alın ma sı ge re ken ted bir le ri sı ra la - mış tır. Şanîzâde bu ese ri ile iki bin yıl dan Şanîzâde Ataul lah Mehmet Efendi be ri tıp uy gu la ma la rı üze rin de et kin olan ve Kânûnü’l-Cerrâhîn adlı eserin de kafa yara - Ka fa ya ra lan ma la rı üze ri ne adlı eseri ile 19. lanma la rı ile ilgi li bir bölüm yazmış, bu bö- yüz yı la dek cer rah la ra yön ve ren Hi pok rat23 lümde önce lik le nöral doku nun önemi ne de - Wil kins, “His tory of Ne uro sur gery,” s. 27. ğin miş tir. Ka fa ya ra lan ma la rı nı sı nıf lan dır - ile anes te zi, asep si ve se reb ral lo ka li zas yo - mış, bu sınıf lan dır ma da temel olarak “basit” nun ge liş ti ği çağ daş tıp ara sın da ki köp rü ler - ve “komp li ke ya ra lan ma” kav ram la rı nı or ta- den bi ri ol muş tur. Yi ne mo dern tıb ba ge çiş - ya koy muş tur. Ka fa ya ra lan ma la rı nı eti yo lo- te ki önem li kö şe taş la rın dan sa yı lan Paré’yi ji le ri ne gö re ayır mış, so nuç la rı nı ve komp li - iz le miş, on dan ge niş öl çü de ya rar lan mış, kas yon la rı nı sı ra la mış tır. Ka fa ta sı kı rık la rı ama önem li fark lı lık lar da or ta ya koy muş - ve trav ma dan bey nin et ki len me si nin öz gün tur. Paré’nin ese rin de ki te mel yön tem olan be lir ti le ri nin ol du ğu nu yaz mış ve bun la ra drenaj ve onarım 24 Do nald Simp son, “Paré ör nek ler ver miş tir. Öz gün be lir ti le rin ve ge- As A Ne uro sur ge on,”Aust. N. Z. Surg., 1997; nel trav ma bul gu la rı nın kli nik du rum lar la il - 67: 540-546, Şanîzâde de vur gu lan mak ta - gi si ne vur gu ya pa rak iyi bir fi zik mu aye ne- dır, an cak Paré’ de ki ol gu su num la rı ve göz- nin ve re ce ği bil gi le re dik kat çek miş tir. Eti- lem ler ye ri ne ay rın tı lı bir diz ge ve sı nıf lan - yo lo ji le ri ne gö re ka fa ya ra lan ma la rı nın yol dır ma ve ril mek te dir. Bu an lam da bir ye ni lik aça ca ğı komp li kas yon la rın ağır lı ğı nın de ği- ge tir me mek le bir lik te, te da vi yak la şı mı Paré şe bi le ce ği ni söy le miş tir. Za ma nın da bi li nen ka dar ag re siv de ğil dir ve re kons trük sü yo na anato mik ayrın tı la rın veril me si eserin önemli önem ver di ği dik kat çek mek te dir. An cak özel lik le rin den bi ri si dir. Bey nin ba sı al tın da Paré’de net ol ma yan ap se-kon tüz yon ay rı - kal ma sı nın yol aça ca ğı komp li kas yon lar ve mı25 A.g.e., s. 545. Şanîzâde ta ra fın dan ele bun la rın te da vi le ri ni an lat mış, özel lik le de alın mış, Paré’nin sık lık la baş vur du ğu fle bo - çökme kırık la rı nın cerra hi si ni yazmış tır. to mi yön tem le ri ne26 A.g.e., s. 544. de ta rif Has ta ço cuk ol du ğun da do ğal ola rak açık edil mek le bir lik te, faz la rağ bet edil me miş tir. olan sütür le rin varlı ğı na cerra hi sıra sın da Enfek si yon geli şi mi ve bunun la baş etme dikkat edilme si gerek ti ği ni vurgu la mış tır. yön tem le ri ne ise da ha faz la ağır lık ve ril di ği Eser de çök me kı rı ğı cer ra hi sin de tre pa nas - gö rül mek te dir. yon işle mi ve beyne batmış kemik parça la rı - Bu ese rin in ce len me si üç önem li so nuç nın çıka rıl ma sı çok ayrın tı lı tarif edilmiş tir. do ğur muş tur: 1) 1800’lü yıl lar da Os man lı Geç komp li kas yon lar dan en fek si yon ge li şi- İm pa ra tor lu ğu’nda böy le bir eser ve ri le bil - mi ve be yin zar la rı il ti hap la rı na özel önem miş ol ma sı ve bu ra da ta nım la nan ame li yat- ver miş, cer ra hi sı ra sın da bun lar dan ka çın - lar la ve ri len ör nek ler, bu iş lem ler için ge re -

23 Wilkins, “History of Neurosurgery,” s. 27. 24 Donald Simpson, “Paré As A Neurosurgeon,”Aust. N. Z. Surg., 1997; 67: 540-546, 25 A.g.e., s. 545. 26 A.g.e., s. 544. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 119 ken do na nım ve alet le re sa hip olun du ğu nun 2. “Ata ul lah Efen di Şanîzâde” Meydan Laro - göster ge si dir. 2) Şanîzâde’nin tarif etti ği cer- usse Büyük Lugat ve Ansik lo pe di, c. 2, İs tan - bul: Sa bah Ya yın la rı. rahi teknik ler, muaye ne yöntem le ri ve ma- 3. De vel li oğ lu, Fe rit. Osman lı ca-Türk çe An- nev ra lar mo dern cer ra hi yak la şım la pa ra lel - siklo pe dik Lûgat, 18. Baskı . An ka ra: Ay dın lik gös ter mek te dir. Özel lik le çök me kı rık la - Ki ta be vi Ya yın la rı, 2001. rı ve be ra be rin de gö rü le bi le cek epi du ral ve 4. İbn Sînâ. Kanun der Tıbb, çev. A. Sha raf - sub du ral he ma tom lar da ta rif et ti ği val sal va kandi, [Farsça] 5 cilt. Tahran: Soro ush Press, 1997. ma nev ra la rı, du ra al tın da fluk tu as yon gös te - 5. Kah ya Esin, De mir han Ay şe gül Er de mir. Bi- ren kit le ara ma yön tem le ri ve ge re ğin de du - li min Işı ğın da Os man lı dan Cum hu ri ye te Tıp ra nın açı la rak al tı nın kon trol edil me si bu gün ve Sağ lık Ku rum la rı. An ka ra: Tür ki ye Di ya - de baş vu ru lan tek nik ler den dir. 3) Eser, ka fa net Vak fı Ya yın la rı/302, 2000 6. Kazan cı gil, Aykut. “[Ek-53],” A. Ad nan travma la rı ve yara lan ma la rı nın ayrı mı ve te- Adı var: Os man lı Türk le rin de İlim, 6. Bas kı da vi le rin de ki iki bin yıl dır Hi pok rat’tan be ri için de, İs tan bul: Rem zi Ki ta be vi, 2000. ge çer li li ği ni ko ru yan gö rüş ler le gü nü müz 7. Kurt, Namık Kemal. “Şanîzâde Mehmed tıb bı ara sın da ki köp rü ler den bi ri dir. Paré ile Ata ul lah Efen di’nin Kânûnü’l-Cerrâhîn Ad - lı Ese ri nin İn ce len me si,” Ye ni Tıp Ta ri hi bir lik te te mel de Hi pok rat fel se fe si ne bağ lı Araş tır ma la rı, 6 (2000): 237-337. ol mak la bir lik te, onun te da vi edil mez ka bul 8. Le wis, Ber nard. Müs lü man la rın Av ru pa’yı et ti ği ol gu la ra da ha sal dır gan ca yak laş mış Keş fi, çev. İh san Dur du, İs tan bul: Ayı şı ğı ve ba şa rı lı da ol muş lar dır. Nö ral do ku yu ba- Ki tap la rı, 2000. sı dan kur tar mak, dre naj sağ la mak ve re- 9. Red ho use, Sir Ja mes W. A Turkish and Eng- lish Le xi con, New Edi ti on. Bei rut: Lib ra irie kons trük si yon yap mak şek lin de özet le ne bi- du Li ban, 1996. le cek il ke bu gün le re uza na bil miş tir. Bu nun 10. Simp son, Do nald.“Paré As A Ne uro sur ge - ya nın da ay rın tı lı kli nik ta nım lar ve ör nek ler- on,”Aust. N. Z. Surg., 67 (1997): 540-546 le, ta kip ko nu sun da da öne ri ler de bu lun muş 11. Şanîzâde Ata ul lah Efen di. Kânûnü’l-Cerrâ- hîn, el-Kitâbü’r-Râbi’ min-Kü tü bi’l-Ham se - olan Şanîzâde cerra hi teknik le ri de açıkça ti’ş-Şanî-zâde fi’l-A’mâli’l-Cirâhiyye ve anlat mış tır. 4) Eserin o döne min Türkçe’siy le mâye te’al la ku bi-zâli ke, Mısır: Bulak Mat- ya zıl mış ol ma sı ve özel lik le de kav ram la ra baası, Ra 1244 [Eserin bulun du ğu kütüp ha - Türkçe karşı lık lar getir miş olma sı çok ne: Tak sim Ata türk Kü tüp ha ne si, Mu al lim Cev det Ki tap lı ğı, nr. 0/21] önemli dir. Bu eser özellik le kavram la rın kar- 12. Şere fed din Sabun cu oğ lu, Cerrâhiyye tü’l- şı lık la rı ba kı mın dan Os man lı Tıp Ce mi ye - Hâniy ye, Trans krip. İl ter Uzel, 2 cilt., An ka - ti’nin Tıp Lûgatı’na kaynak alına cak kadar ra: Ata türk Kül tür, Dil ve Ta rih Yük sek Ku - özgün lük taşı mak ta dır. Yakla şık 180 yıl ru mu, Türk Ta rih Ku ru mu Ya yın la rı, III. Di - ön ce ese rin bu şe kil de ya zı la bil miş ol ma sı zi-Sa. 15, 1992. 13. Uz luk, Fe ri dun Na fiz. 14 Mart 1951 Tıp günü müz de “Türkçe’den bilim dili olur Bay ra mı Do la ya sıy le Şa ni Za de Meh met ul - mu?” tar tış ma la rı nı an lam sız kıl mak ta dır. lah, İs tan bul, 1951. 14. Wil kins, Ro bert H. “Ne uro sur gi cal Clas sic KAY NAK LAR XVII.” J Ne uro surg 21 (1964): 240-244. 15. Wil kins, Ro bert H. “His tory of Ne uro sur - 1. Al Rodhan NRF, Fox JL. “Al-Zahra wi and gery,” in Ne uro sur gery, 2nd ed., eds. R. H. Ara bi an Ne uro sur gery, 936-1013 AD.” Surg Wil kins, S. S. Ren gac hary, 3 vols. New Neu rol 26 (1986): 92-95. York: Mc Graw-Hill Com pa ni es, 1996 120 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

SÖZ LÜK lesîrgus: dal gın lık meb la’: spa tül ada le: kas mib za’: neş ter, kan ala cak alet akl: akıl, us min kab: 1. cer rah bur gu su 2. yiv aç tık - alâmet, çoğ. alâmât: işa ret, iz, ni şan, la rı oluk lu ka lem 3. tro kar semp tom misbâr: cer rah mi li, son da bî-hod, bî-hûd: 1. ken din den geç miş mis kab: mat kap olan, çıl gın, 2. ba yıl mış mu hal lil: 1. tahlîl eden, ana liz ya pan 2. bî-hûş: 1. şaş kın, ser sem 2. de li yum ru la rı, şiş le ri ve ya bir il tihâbı câlib: cel be den, ken di ne çe ken, çe ki ci iyi eden ilaç cerâhât, cirâhât: ya ra lar, irin ler muh te lit: ka rı şık, kar ma cereyân: 1. ak ma, akım, geç me 2. gi diş, mun zic: 1. ke ma le er di ren 2. ce ra hat - ha re ket 3. ol ma, oluş len di ren, irin len di ren, ol du ran [ya - cevf: 1. boş luk 2. oyuk 3. iç ra ve çı ba nı] 3. haz met ti ri ci, sin di - cild-i şa’rî-i re’s: ba şın saç lı de ri si ri ci dâmga: bın gıl dak, fon ta nel mut bik: 1. bir şe yi ör ten, et ra fı nı ör ten, derz: di kiş ye ri, di kiş, sü tür bü rü yen 2. bü tün, tam devâ’: 1. ilâç 2. çâre, ted bir mül te bis: ka rı şık, an la şıl ma sı güç, zor, di mağ: 1. Be yin 2. akıl, şu ur baş ka bir şey den ayırt edi le mez fasd: kan al ma müsâde me: 1. çar pış ma, to kuş ma, felc: vü cut ta bir ta ra fın ha re ket siz kal ma - bir bi ri ne çarp ma 2. si lah lı ça tış ma sı, in me nahs: biz, siv ri alet fulûs: çok ufak şey; ufak pa ra perhîz: 1. per hiz 2. has ta nın re ji mi, gışâ’: ör tü, per de, zar, de ri gün lük yi ye ce ği 3. din ce ya sak habs-i ne fes: ne fe si tut ma edi len şey ler den ta ma mıy la uzak hâsse: bir şe ye mah sus olan kuv vet ve kal ma hal, duy gu, çoğ. havâss (): duy gu lar per kırân: pe rik ran yum, fr. pe ric ra ne hicâb-ı sulb: sert ör tü, du ra ma ter sad me: 1. çarp ma, to kuş ma, çat ma 2. hummâ: 1. ateş li has ta lık, 2. nö bet, 3. an sı zın ba şa ge len be la sıt ma saf ravî: 1. saf ra ya, öde men sup, öd ile ıt tırâd: bi ri ni ta kip et me, mun ta zam il gi li 2. saf ra ya ait tarz da de vam et me sayık la mak: 1. mantık sız ca veya ih tilât: 1. ka rış ma, ka tış ma 2. kar şı la şıp he ze yan da ko nuş mak 2. uy ku da gö rüş me ko nuş mak 3. saç ma ko nuş mak il tihâb: 1. alev len me, tu tuş ma 2. vü cu - sâzec : sa de, ba sit dun bir ta ra fı na kan hücûmuy la sıfâk: Ak zar, fr. Apo ne uro se ora nın şi şip, kı zar ma sı, yan gı. sübât: ba yıl ma, ko ma kay’: kus ma şa’rî: 1. kı la men sup, kıl la il gi li 2. fiz. kıhf: ka fa ta sı kıl cal kışr: ka buk şaziy ye, çoğ. şazâyâ: kı rı lan ke mik ten YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 121

mey da na ge len in ce par ça teşvîş: ka rış tır ma, kar ma ka rı şık et me taklîb: 1. ter si ne çe vir me, çev ril me 2. tîmâr: 1. ya ra ba kı mı 2. ağaç ba kı mı 3. bir yan dan bir ya na dön dür me 3. hay va nı te miz le me, tı mar bir şe yin şe kil ve ya ka lı bı nı de ğiş - uzîmâ: vü cut ta bir ye rin ağ rı sız ve tir me ateş siz ola rak şiş me si ta ay yüş: ya şa ma, ge çin me uzv, çoğ. a’zâ: or gan, vü cu dun müs ta kil te mev vüc: dal ga lan ma, dal ga lı ol ma, par ça sı dal ga dal ga ol ma ve ca’: ağ rı, sı zı, acı te şen nüc: ada le le rin ka sıl ma sı, ge ri lip, zâtiy ye: ken diy le il gi li, ken di ne ait, bü zül me si, spazm, fr. Spas me ki şi lik, öz lük, özel 122 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Şe kil 1: Şanîzâde Meh med Ata ul lah Efen di (Res sam: M.A. Say gı ner) (An ka ra Üni ver si te si Tıp Fa kül te si, Tıp Ta ri hi ve De on to lo ji Ana Bi lim Da lı, De mir - baş no: 6392; Cum hu ri yet Mü ze si Eser No: 371) YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 123

Şe kil 2. Kânûnü’l-Cerrâhîn ki ta bı nın bas ma nüs ha sı nın 98 ve 99. say fa la rı (Tak sim Ata türk Kü tüp ha ne si, Mu al lim Cev det Ki tap la rı, nr. 0/21)

Şekil 3: Kânûnü’l-Cerrâhîn ki ta bı nın bas ma nüs ha sı nın 100 ve 101. say fa la rı (Tak sim Ata türk Kü tüp ha - ne si, Mu al lim Cev det Ki tap la rı, nr. 0/21) 124 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Şe kil 4: Kânûnü’l-Cerrâhîn ki ta bı nın bas ma nüs ha sı nın 102 ve 103. say fa la rı (Tak sim Ata türk Kü tüp ha - ne si, Mu al lim Cev det Ki tap la rı, nr. 0/21) XVII. YÜZYIL VİYANA’SINDA KAFATASI CERRAHİSİ: EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNAMESİ’NDEN BİR OLGU

Ahmet ACIDUMAN*, Uygur ER**

Cra nial Sur gery in XVIIth Century Wien: A Ca se from Ev liya Çe le bi’s Book of Travel

Bo ok of Tra vel (Seyâhatnâme) of Ev li ya Çe le bi has al ways be en an in va lu ab le re so ur ce for his tory and eth nog raphy rese arc hers. And it is found out via our paper about “neuro - sur gi cal ope ra ti on” that the abo ve men ti oned work can be stu di ed for re se arc hes con - cer ning the his tory of medi ci ne. It is seen that Ev li ya Çe le bi re ports a ne uro sur gi cal ope - ra ti on for cu ring a guns hot wo und, and that he is very well awa re of me di cal pa ra digm of his era. And he re ports the si tu ati on wit ho ut de par ting from the work and the do mi nant li te rary lan gu age of the work and witho ut passing over the techni cal de tails, and he also do es not get lost in the de ta ils. He al so re ports all the ge ne ral sta ges of the ope ra ti on by gi ving all the tech ni qu es and met hods of his era. This work can al so be con si de red as an evi - den ce for the ori gins of wes tern me di ci ne and sur gery in the east. Be ca use it is ob ser ved that eas tern sci en tists such as Ibn Si na and Zeh ra vi ha ve be en re fe ren ced for the si tu - ati on the sur ge on to ok ca re of, the methods the sur ge on used and the sta ges du ring the ope ra ti on. Key Words: Cra ni al sur gery, Cra ni otomy, Evli ya Çe le bi, Guns hot wo unds, His tory of ne uro sur gery

Gİ RİŞ araş tı rı cı la rı için çok il gi de ğer bir kay nak olmuş tur. 1 Seyâhatnâme çok de ği şik yö re Ev li ya Çe le bi Seyâhatnâme si özel lik le ve ül ke in san la rı nın ya şam bi çim le ri ne, ge çen yüz yıl dan be ri ta rih ve et nog raf ya dav ra nış özel lik le ri ne, tek nik bil gi si ne, süs

* Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Deontoloji Ana Bilim Dalı, Yrd. Doç. Dr.; [email protected] ** Ankara, S.B. Dışkapı Yıldırım Bayezit Eğitim ve Araştırma Hastanesi II. Nöroşirürji Kliniği’nde Nöroşirürji Uzmanı. 1 Meydan Larousse Büyük Lugat ve Ansiklopedi, “Evliya Çelebi”, 6. Cilt, s. 472.

125 126 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI eş ya la rı na, mü zik alet le ri ne, yö ne tim bi - Ab dul lah De de’nin “ip tidâ bi zim İs tan bul - çim le ri ne va ra na ka dar her ko nu da ay rın tı lı ca ğı zı tahrîr ey le” tav si ye si ne uya rak işe bil gi ver mek te dir.2 Ya zı mı zın ko nu su olan baş lar, ese ri nin bi rin ci cil di böy le lik le mey- “be yin cer ra hi si ame li ya tı”ndan baş ka ay nı da na ge lir (1630).3 bö lüm de iki fark lı cer ra hi va ka nın da su nu - Taş ra da gö rev alan çe şit li dev let adam - lu yor ol ma sı ile bu ese rin tıp ta ri hi araş tır - la rı nın ya nın da ça lı şa rak, ba zı se fer le re ka - mala rı için de gözden geçi ri le bi le ce ği gerçe ği tıla rak, mektup geti rip götü re rek ya da kendi or ta ya çık mak ta dır. ba şı na yo la çı ka rak, im pa ra tor lu ğun uzak- ya kın bir çok şe hir le ri ni ve ül ke le ri ni EV Lİ YA ÇE LE Bİ VE (Bur sa, İz mit, Trab zon, Er zu rum, Si vas, SEYÂHATNÂME Sİ Van, Di yar ba kır, Bit lis vb; Su ri ye, Fi lis tin, Irak, Hi caz, Mı sır, Su dan, Ru me li, Bal kan - Sa ray ku yumcu ba şı sı Der viş Meh med lar vb.), ayrı ca yaban cı ülke le ri (İran, Zil li Efen di’nin oğ lu olan Ev li ya Çe le bi Azerbay can, Gür cis tan, Kaf kas ya, Kı rım, (İs tan bul, Un ka pa nı 1611-1682) il köğ re ni - Ma ca ris tan, Avus tur ya, Al man ya, Hol lan - mi ni ta mam la dık tan son ra ye di yıl med re - da, Le his tan, İs veç, Rus ya, Yu na nis tan, se de oku muş tur. Ba ba sın dan hat, na kış, tez - Ar na vut luk, Gi rit vb.) do laş mış tır.4 hip öğ ren miş tir. Kur’an’ı ez ber le yip ha fız Seyâhatnâme sinin son cildi onun uzun olan Ev li ya Çe le bi, En de ru na alı nıp, se si sü re kal dı ğı Su dan ve Ha beş eya let le ri ni de çok güzel oldu ğu için müzik eğiti mi kapsa mak ta dır. 5 Öl dü ğü ta rih ke sin ola - gör müş tür. Şi ir ça lış ma la rı ol du ğu da bi lin - rak bilin me yen Evli ya Çele bi nin, kita bı - mek te dir. Da yısı Me lek Ah met Pa şa’nın nın son cil din de, 1682’de ge çen ba zı ara cı lı ğı ile Pa di şah IV. Mu rad’ın hiz me ti - olaylar anla tıl dı ğı na göre, o tarih ten son- ne gir di (1635). Ev li ya Çe le bi’de se ya hat ra öl dü ğü an la şıl mak ta dır. Öl dü ğü yer de me ra kı nın çok genç yaş ta baş la dı ğı gö rül - (Mısır, belki de İstan bul) kesin olarak mek te dir. Se ya hat le ri nin baş lan gı cı nı bir belli değil dir 6. rü ya ya bağ la yan Ev li ya Çe le bi 1630 mu - Çok yön lü bir ki şi li ği olan Ev li ya Çe le bi, har re mi nin aşûre ge ce si, rü ya sın da İs tan - ay nı za man da us ta bir tak lit çi ve çok iyi bir bul’da Ye miş is ke le si ya kı nın da Ahî Çe le bi göz lem ci dir. Olay la rın ve ki şi le rin gü lünç ca mi in de bü yük bir ce ma at içe ri sin de Hz. yan la rı nı bü yük bir in ce lik le açık la ya bi len Mu ham med’i gö rür ve hu zu run da “şefâat Evli ya Çele bi, kendi mesle ği dışın da ki konu yâ resûl Allah ” di ye cek yer de “seyâhat yâ ve olay la rı ak ta rır ken yap tı ğı ze ki ce sap ta - resûl Allah ” der. Ka sım pa şa Mev levî şey hi ma la rı ve ay rın tı lı göz lem le ri ile oku yu cu -

2 Temel Britannica, Temel Eğitim ve Kültür Ansiklopedisi, “Evliya Çelebi”, 6. Cilt, s. 234. 3 Meydan Larousse, “Evliya Çelebi”, s. 471. 4 Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi, “Evliya Çelebi”, 8. Cilt, s. 3915. 5 Meydan Larousse, “Evliya Çelebi”, s. 472. 6 Büyük Larousse, “Evliya Çelebi”, s. 3915. 7 Gelişim Hachette Alfabetik Genel Kültür Ansiklopedisi, “Evliya Çelebi”, 4. Cilt, s. 1227. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 127 yu hay re te dü şü rür.7 Ge zi le ri çok ge niş bir En cü me ni’nce, Ki lis’li Rı fat’ın gö ze ti min - ala nı kap sa yan Ev li ya Çe le bi yaz dı ğı ge zi de Beşir Ağa nüsha sı temel alınıp öbür nüs- iz le nim le rin de Os man lı Dev le ti’nin kom - halar la karşı laş tı rı la rak bastı rıl mış tır (1928). şu la rı ile olan iliş ki le ri ni yan sıt mış, ya ban - 10 IX. ve X. Ciltler ise Maarif Vekâleti’nce cı uy gar lık la rı ta nıt mış tır. Do laş tı ğı yer ler - yi ne Be şir Ağa nüs ha sı te mel alı na rak11 de tanık oldu ğu, duydu ğu, gördü ğü her şe- Ahmed Refik tara fın dan yayın lan mış tır yi ya zı ya ge çir me siy le ta rih, coğ raf ya, top - (1935-1938).12 İlk se kiz cilt Arap harf le ri lum bi lim, mi mar lık, eko no mi ko nu la rın da ile bası lır ken, son iki cilt Latin harfle ri ile bil gi ler içe ren bü yük bir ya pıt or ta ya koy - ba sıl mış tır.13 muştur. Bu açıdan Seyâhatnâme XVII. Köp rü lü Fa zıl Ah met Pa şa’nın Al man - yüz yıl dün ya sı nın çok yön lü bir gö rü nü mü - ya sefe ri ne katı lan ve Uyvar’ın fethin de nü ser gi ler.8 Ev li ya Çe le bi’nin Kaz vinî, bulu nan Evli ya Çele bi, olağa nüs tü büyü - Mar kizî, Ta berî, Ze hebî, Celâlza de, So lak - kelçi Kara Mehmet Paşa’nın maiye tin de za de, At las Ma jor gi bi ya zar la ra çe şit li ka - Vi ya na’ya git miş tir.14 Seyâhatnâmenin nunna me, tahrir defte ri, mena kıb na me, VII. cildi Kani je, İstol ni Belgrad, Kara vilâyet na me gi bi de ği şik kay nak la ra baş - Mehmed Paşa’nın elçi lik heye tiy le Viya - vur du ğu nu, da ha ön ce ya zıl mış baş ka eser - na’ya gi diş, Vi ya na’nın ve ka le si nin tas - ler den ya rar lan dı ğı ken di de yi şin den an la - vi ri, Ma ca ris tan’a ve Bu din’e va rış ile Tı - şıl mak ta dır.9 mışvar, Eflak, Boğdan vila yet le ri nin tas- Ev li ya Çe le bi’nin Seyâhatnâme ad lı ya - viri, Kazak vilâyeti, Kırım, Dağıs tan, pıtı 10 bü yük cilt ten oluş mak ta dır. İlk al tı Kafkas kavim le ri nin dil, örf ve adetle ri ne cilt İk dam ga ze te si ya yın cı sı Ah met Cev det ayrıl mış tır. 15 tara fın dan Necip Asım’ın göze ti min de Per- Aşa ğı da sun du ğu muz kı sım Ev li ya Çe - tev Pa şa nüs ha sı te mel alı na rak ba sıl mış tır. le bi’nin Vi ya na (Beç)’da ta nık ol du ğu bir Al tın cı cil din ba sı mı na Ma car bi lim ler aka - be yin ame li ya tı nı an lat mak ta dır. Bu kı sım demi si de yardım etmiş ve bu bası mı Dr. Evli ya Çele bi’nin gözlem ve anla tım gücü nü Cracson denet le miş tir (Cilt I, II, III, IV İs- ser gi le me si ya nın da, za ma nın tıp bi li mi nin tanbul 1314/1896; cilt V 1315/1897; cilt VI dü ze yi ni or ta ya koy ma da ipuç la rı da ver - 1318/1900). VII. ve VI II. Cilt ler Türk Ta rih mekte dir. Bu bölüm, aynı konu da günü müz

8 Temel Britannica, “Evliya Çelebi”, s. 234. 9 Meydan Larousse, “Evliya Çelebi”, s. 472. 10 Büyük Larousse, “Evliya Çelebi”, s. 3915. 11 A.g.e, s. 3915-3916. 12 Gelişim Hachette, “Evliya Çelebi”, s. 1227. 13 Temel Britannica, “Evliya Çelebi”, s. 234. 14 Gelişim Hachette, “Evliya Çelebi”, s. 1227. 15 İ. Gündağ Kayaoğlu, “Sunuş” Evliya Çelebi b. Derviş Mehemmed Zıllî, Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, VII. Kitap, Topkapı Sarayı Kütüphanesi Bağdat 308 Numaralı Yazmanın Transkripsiyonu-Dizini, Hazırlayanlar: Yücel Dağlı, Seyit Ali Kahraman, Robert Dankoff (İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2003). 128 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Türk çe siy le özet len miş baş ka bir kay nak16 “Benim ecdâdları mın dâr-ı şifâların - ol ma sı na kar şın, Ev li ya Çe le bi’nin an la tı - da bu kadar vazîfe-i mu’ayye ne yer mın da ki öz gün ya pı yı boz ma mak için ol - cerrâh-ı kâmiller ve fassâd-ı âmiller du ğu gi bi ak ta rıl mış tır: var. Elbet te benim bu akra ba ma bir dâ-i devâ etsin ler, yohsa cümle si ni “Der-makâm-ı dâru’ş-şifâ-yı mûris- kat’-ı er zak ede rim”, de dik de İs ti fa ni tân, ya’nî bîmârhâne-i tîmârhâne deyri nin cerrâhbaşı sı ilâc edecek Cüm le bu şehr-i eb ha rün kenâre le rin - oldu ğun hakîr istimâ’ edüp cerrâh- de ye di yer de bîmârhâne var dır, ba şı ya va rup hüsn-i ül fet et dik de ol ammâ cüm le den ma’mûr u17 mü zey - ân mecrûh kefe re yi geti rüp bir çâr- yen sün düs ü is teb rak mi sil li câme- pâlı serîr-i harîr üzre darîr-misâl hâbla rı cüm le dîbâ vü şîb ü zerbâf a’mâ gibi yatır dı lar, amma başı Ada- yor kan lı ve çar şaf lı bu İs ti fa ni kenîse - na kaba ğı gibi gözle ri Mardin encâsı sinin tîmârhânesi dir kim bizzât kral gibi burnu Mora patlı ca nı gibi cüm- has ta ol sa bu dâru’ş-şifâya ge lir, zîrâ le şiş miş. bu deyr de Eflâtun ve Bokrât u Sokrât Hemân hekim ba şı cümle kefe re le ri ve Batlîmûs ve Fey le kos u Fey lesûf taş ra ko vup bir hüddâmı ve hakîr mi sil li hu kemâlar bun da dır. ile bir ıs sı cam lı oda da ka lup hemân Cemî’i kâfir ler si yah rok la esbâb ge - mecrûha bir filcân za’ferân gi bi bir yüp baş la rı na Eflâtun şap ka sı ge yer - su içi rüp ke fe re ken dü den ge çüp ler, am ma bu nun hu kemâla rı be yaz mest-i medhûş olun ca oda iç re bir sâde ler ge yüp baş la rı na te la tin ve man kal âteş ya kup bir kö şe de ko du gü de ri den ye di terk bir gûne tak ye ve hemân ol ân mecrûhun vücûdun ge yüp el le ri dâ’imâ el di vandan çık - hekîmin hüddâmı kuca ğı na alup maz, zîrâ elle ri dâ’imâ yumu şak olup cerrâh mecrûhun ba şı na kel le-pûş ehl-i der din nab zı na ya pış dı ğı sâ’at kenârı olan yerin etrâfına bir dizge el bet te der di ni bi lüp ana gö re ilâç ba ğı gi bi bir tas ma ka yış bağ la yup ederler. Hattâ Raba suyu çengin de bir kes kin us tu ra yı eli ne alup herîf-i kra lın bir ak ra ba sı nın kel le si ne ku la ğı mecrûhun önüne cerrâhbaşı oturup ya nın dan bir kur şum urup kur şum herîfin alnı nın deri sin iki kulak la rı - ka fa sı iç re içer de kal mış. na varın ca başı nın deri sin çizüp sağ kula ğı yanın dan deri yi sehel yüzüp Der-beyân-ı kemâl-i cerâhat-ı üstâdân kafa kemi ği bembeyâz nümâyân Bu mecrûh kefe re ne ölür ve ne ilâç olup zer re ka dar bir kat re kan akıt - pezîr olur. Âhır-ı kâr kral ey dir: madı.

16 Mehmed Zıllî oğlu Evliya Çelebi, Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, Türkçeleştiren: Zuhuri Danışman, Onbirinci Kitap, (İstanbul: Zuhuri Danışman Yayınevi, 1970), s. 75-76. 17 Evliya Çelebi b. Derviş Mehemmed Zıllî, Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, VII. Kitap, Topkapı Sarayı Kütüphanesi Bağdat 308 Numaralı Yazmanın Transkripsiyonu-Dizini, Hazırlayanlar: Yücel Dağlı, Seyit Ali Kahraman, Robert Dankoff (İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2003), s. 107. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 129

Hemân cerrâh mecrûhun kula ğın dan “Bel ki ba kar ken yâ ak sı ram yâ ök sü rüp ile ri şa kak ta’bîr et dik le ri yer den ka - ne fes alup ve rir ken herîfin kel le si iç re fa nın en ye rin den ka fa yı se hel de lüp rüzgâr girme sin deyü ağzım ve burnum bir de mir men ga ne so kup men ga ne nin ka pa dım”, de dik de cerrâh ey dir: bur ma sın bur duk ça herîfin kel le si tâ “Âferîm sad bârekallâh işte sen bu şu deri si çizi len yerden kelle-pûş ka- il me mu kay yed ol san üstâd-ı kâmil dar kafa sı kalkma ğa başla yup herîf-i cerrâh olurdun ve imâ’n-ı nazar ile mecrûh se hel ha re ket et di. ta kay yüd edüp bak dı ğın dan bil dim ki An dan yi ne men ga ne yi bur duk ça bu dünyâda çok şey görmüş sün”, de- herîfin kel le si ka ba ğı bi-em rillâhi yüp hemân ace le ile mecrûh herîfin te’âlâ kel le nin diş diş ki ned yer le rin - beyni si yanın dan bir çifte ile kurşu mu den açı lup kel le için de bey ni en se - alup bir sa rı sün ger gi bi şey ile kur - den tara fa nümâyân olup kelle nin içi şumun bu kadar zamândan berü dur- ku lak lar ma bey ni ne dek su lu kan ve du ğu yer de ki uyu şuk kan la rı ve sa rı sulu ahlâtları cümle sünger ile alup sümük gibi ba’zı ahlât ile memlû sün ge ri şarâb ile yay ka yup yi ne kafâ olup bey ni ya nın da tü feng kur şu mu içini ve beyni etrâfların pâk ü pâkîze kâğı zıy le du rur. Me ğer beş dir hem silüp hemân yine acele ile kafâyı yeri - çak mak lı tü feng kur şu mu imiş, bey - ne ko yup de pe sin den ve çe ne si al tın dan ni nin za rı ya nın da du rup kır mı zı kan yas sı ka yış lar la muh kem sa rup mey- ile mü lem ma’ olup du rur. dân-ı mahab be te bir kutu geti rüp kodu. Hemân üstâd-ı kâmil cerrâh haki re Temâşâ-yı hik met-i cerrâhân: ey dir: Hemân herîfin mu kad demâ ba şı nın “Gel bak gör bu benî âdemün bir nân- de ri si iki ku lak la rı na va rın ca çi zil - pâre içün [62b] hâl-i di yergûnu nu”, miş idi. Hemân ol de ri le ri bir bir le ri - de dik de hakîr da hi ile ri ce var dık da ne ya kın ge ti rüp mezkûr ku tu iç re iri ağzı ma ve burnu ma koyun makre - at lı ka rın ca de dik le ri nin bi ri ni de mir me sin ko yup mecrûh herîfin kel le si hokka ya ile kutu dan alup herîfin ka- içi ne na zar et dim. fa sı de ri si nin ke si len yer le ri ne ka rın - Azamet-i Hudâ garîb insânın beyni si canın başın koyun ca hemân aç karın ca kafâ için de gûyâ ta vuk yu mur ta sın - iki de ri yi bir yer den ısı rın ca cerrâh dan yav ru su he nüz çık mış gi bi bir ka rın ca nın be lin den ma kas ile ke süp kuş yav ru su gi bi bü zül müş ba şı ve ka rın ca nın ba şı iki de ri kenârla rın göz le ri ve bur nu ve ka nat la rı ile bü - ısı ra kal dı. Anın ya nı na bir ka rın ca zülmüş durur, ammâ üzerin de bir kalın da hi ey le edüp hâsıl-ı kelâm bir ku - de ri den zar fı, ya’nî bir beyâz za rı var. lakdan bir kula ğa varın ca seksen Cerrâhbaşi hakîrin ağzı na makra me yi aded ka rın ca la rın baş la rı na mecrûh koyup kafâ içine bakdı ğım dan eyitdi: ba şın de ri le ri ni ısır dup mer hem ler “Ni çün ağ zı nı ve bur nu nu mak ra me sürüp sarup sarma la yup herîf-i ile ka pa yup ba kar sın”, de dik de hakîr mezbûru pupu la döşek üzre bir buca ğa eyit dim: da ya yup iki yan la rı na yas dık lar ko yup 130 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

herîfin kel le sin de olan kur şum de li - göz le mi dir. Dik kat li in ce len di ğin de, onun ği ne bir fetîle so kup üze ri ne anın da hi ça ğı nın tıp pa ra dig ma sın dan ger çek ten ha - mer hem sü rüp sar dı. ber dar ol du ğu ve bu nu hem ese rin ge nel Ba’de hu oda iç re bir bed râyi ha lı ede bi di li nin dı şı na çık ma dan hem de tek - buhûr ya kup herîf-i mecrûhun bur nu nik ay rın tı la rı at la ma ya rak ve ay nı za man - de lik le ri ne kırk el li yıl lık şarâb sü rüp da ay rın tı lar da da bo ğul ma ya rak ak ta ra bil - el le ri ne ve kol la rı na ve göğ sü ne ve18 di ği gö rül mek te dir. Ame li ya tın tüm ge nel gerdânına el-hâsıl mümkin olan yer - aşa ma la rı nı za ma nı nın tek nik ve yön tem le - le ri ne tîn-i am ber-i çîn sü rüp an dan ri ni de ve re rek nak let miş tir. yi ne oda iç re mûmyâ-yı kânî ya kup Ame li ya tı ta rif et me den ön ce za ma nın andan orta ya ta’âm gelüp tenâvül et- bi lim sel bil gi kay na ğı sa yı la bi le cek ko nu di ği miz de kâmil bir sâ’at olun ca ile il gi li bi lim adam la rı nın isim le ri ni vur - herîf göz le rin açup ta’âm is te dik de gu la ya rak, yaz dı ğı ko nu ile il gi si ni de be - bâdem harîre si ve ta vuk maslûka sı lirt miş ol mak ta dır. Ame li yat ön ce si ya ra nın içi rüp an dan beş dir hem ka dar şarâb oluş şekli, yeri, hasta nın hem tıbbi hem de ve rüp gay ri şey ver me di. sos yal du ru muy la il gi li bil gi ak tar mış, kli nik Bu hakîr bu temâşâya ye di gün kâmil du ru mu ta rif için de bu gün bi le kul la nı lan müdâve met edüp temâşâ eder dim. ta nın mış nes ne le re ben ze te rek ta rif et me Se ki zin ci gün herîf-i zarîf ifâkat bu - yön te mi ni be nim se miş tir. Ame li yat ön ce si lup sehel bîmârhâne içre hare ket et- has ta nın sa kin leş me si için kul la nı lan bir me ğe baş la yup on be şin ci gün kral çe şit pre me di kas yo nun ve ri li şi ni önem li bir huzûru na git di. Ya’nî bu Beç kal’ası aşa ma ola rak nak let miş tir. İn siz yo nu ta rif ten içre böyle üstâd-ı kâmil cerrâhlar ve son ra cer ra hın bu aşa ma la rı has ta da en az fassâd-ı kâmil ler ve hu kemâ-yı âlim - kan kay bı na ne den ola cak şe kil de yap ma sı ler var kim gûyâ her biri Bû Alî Sînâ özel lik le dik ka ti ni çek miş ve bu ko nu da ve Fîsâgores-i tevhidîler dir.” 19 cer ra ha olan tak di ri ni de yaz mış tır. Ka fa yı sa bit le me, gi riş için se çi len baş lan gıç nok - TAR TIŞ MA ta la rı nı ta ri fi, açıl dık tan son ra kur şu nun bu - lun du ğu ye ri an la tı şı, bu ta rif leri verir ken Ev li ya Çe le bi Seyâhatnâme si ya zıl ma sı - beyin doku la rı nın ayırdı na var ma sı tıp mes - nın üzerin den çok zaman geçmiş olma sı na le ği ile uğ raş ma yan bir ya zar için ol duk ça rağmen hala bir gezi notu veya günlük ha- mü kem mel sa yı lır. ya ta da ir göz lem le rin ak ta rıl ma sı nın çok Be yin ame li ya tı nı ya pan cer ra hın be yi - öte sin de iş lev ler gö re bil mek te dir. Bun lar - ne bak ma sı için ça ğır dı ğın da Ev li ya Çe le - dan bi ri Ev li ya Çe le bi’nin ateş li si lah ya ra - bi’nin ağ zı nı ve bur nu nu ka pat ma sı ve bu - lan ma sı nı te da vi için ger çek leş ti ri len bir nun ne de ni ola rak ver di ği “Bel ki ba kar ken beyin cerra hi si ameli ya tı nı aktar dı ğı bu yâ aksı ram yâ öksü rüp nefes alup verir ken

18 Evliya Çelebi b. Derviş Mehemmed Zıllî, Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, s. 108. 19 A.g.e., s. 109. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 131 herîfin kel le si iç re rüzgâr gir me sin de yü Ev li ya Çe le bi’nin biz le re ak tar dı ğı ame - ağ zım ve bur num ka pa dım”20 ce va bı bu na li ya tın tek ni ği ile il gi li ola rak dik kat çe ken önem li bir ka nıt tır. bir bul gu ise şu dur: Ev li ya Çe le bi cer ra hın Hi pok rat ta ra fın dan te sis edi len Hu mo ral tre pa nas yon yap tı ğı yer ola rak ka fa nın ek25 Teori nin en mü kem mel uy gu la yı cı la rın dan (en)26 ye ri ni ver mek te dir. Fa kat ka fa nın ek biri si olan İbn Sînâ’nın Kânûn’da yaz dık la - (sütür) yerle rin de trepa nas yon yapıl ma sı rın da, Ev li ya Çe le bi’nin söy le dik le ri nin ka - Hi pok rat’tan be ri öne ril me mek te dir.27 nıtla rı bulun mak ta dır. El-Kânûn fi’t-Tıbb’ın De li ğe ya pı lan men ge ne uy gu la ma sı ile Üçün cü Ki ta bı nın Baş ve Be yin Has ta lık la rı ke mik le rin sü tür yer le rin den ay rıl ma sıy la baş lık lı Bi rin ci Fen ni nin, Çeşit li Baş Ağrı - ke mi ğin al tın da açı ğa çı kan “su lu kan ve ları başlık lı ikinci babı nın on ikinci faslı Yel sü mük gi bi ba zı ahlât” bir epi du ral he ma to - ve Bu ha rın Ba şın İçin de Top lan ma sın dan mu çağ rış tır mak ta dır. Cer ra hi ya pı lan ye rin Kay nak la nan Baş Ağ rı sı nın Te da vi si21, on şa kak ta (tem po ral böl ge) ol ma sı, A. Me nin - üçün cü fas lı Dı şa rı dan Ba şın içi ne Nü fuz gea Media ’nın bu böl ge de bu lun ma sı ve Eden Yel den Kay nak la nan Baş Ağ rı sı nın trav ma son ra sı ka na ya rak bir epi du ral he - Te da vi si22 ve on dör dün cü fas lı da Dı şa rı dan ma tom ne de ni ola bi le ce ği ger çe ği Ev li ya Kafa ya Gelen Bozuk Buhar dan Kaynak la nan Çe le bi’nin göz le mi nin doğ ru lu ğu nu bi ze Baş Ağ rı sı23 baş lık la rı nı ta şı mak ta dır. Aşa - sun mak ta dır. Yi ne ahlât ke li me si de Hu mo - ğı da ki alın tı ay nı bab ta olan Ay rıl ma dan ral Te ori nin dayan dı ğı dört hu mo ru (ahlât-ı Or ta ya Çı kan Baş Ağ rı sı baş lık lı üçün cü Er baa) kan, bal gam, sa rı saf ra ve ka ra saf - fa sıl dan alın mış tır. ra yı be lirt mek te dir ve Ev li ya Çe le bi bu nu “Ay rıl ma bir kaç yer de or ta ya çı kar: bey - ak tar mak ta dır. Dura Mate r i de bey nin üze - nin ör tü sün de, bey nin cev he rin de, bey nin rin de ki kalın deri den zarf ola rak ta nım la - da mar la rın da ki çat la mış lar ve bel ki -se nin mak ta dır. bil di ğin gi bi- bu har ve yel le rin ha re ke tin - Kur şu nun çı ka rıl ma sın dan ve kan lı ma - den ki ilk aşa ma da or ta ya çı kar lar, ya da ter ya lin te miz len me sin den son ra, şa rap ile ke si len ler den kay nak la nır.”24. yıkan mış bir sünger le operas yon yapı lan Bu bul gu lar Ev li ya Çe le bi’nin İbn Sînâ yerin temiz len me si de önemli bir gözlem dir. ve Kânûn’u ile il gi li an lam lı bil gi sa hi bi ol - Şa ra bın ya ra lar da uy gu lan ma sı cer ra hi ta ri - du ğu nu gös ter mek tedir. hin de önem li yer le ri olan Pau lus Ae gi na ta,

20 A.g.e., s. 108. 21 İbn Sînâ, Kanun der Tıbb, çev. A. Sharafkandi, [Farsça] 5 cilt (Tahran: Soroush Press, 1997), c. III, s. 68. 22 A.g.e., s. 69. 23 A.g.e., s. 69-70. 24 A.g.e., s. 51. 25 Mehmed Zıllî oğlu Evliya Çelebi, Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, s. 75. 26 Evliya Çelebi b. Derviş Mehemmed Zıllî, Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, s. 108. * İki farklı çevirinin nedeni Osmanlıca “ek” ve “en” kelimelerinin aynı şekilde yazılması ( ?? ) olarak değer- lendirilmiştir. Kafanın” ek” yeri olarak çevrilmesinin doğru olduğu düşünülmüştür. 27 Hıppocrates,“On Injuries of the Head”, In Hippocratic Writings, In: Great Books of the Western World, Ed.: R. M. Hutchins. (Chicago. London. Toronto: Encyclopedia Britannica, Inc., 1952), s. 67. 132 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Zehrâvî, İbn Sînâ ve Paré gi bi çok önem li yüz yıl da Av ru pa lı cer rah la rın bu yön te mi ki şi ler de gör dü ğü müz bir uy gu la ma dır. SCALP ke si si nin di kil me si için uyar la dık - Ev li ya Çe le bi’nin Vi ya na (Beç)’da iz le - la rı nı ve bu amaç la kul lan dık la rı nı gör mek - di ği ve nak let ti ği be yin ame li ya tı son ra sı teyiz. Leon ve Spinks Arap cerrah la rın kul- SCAL P’in di kil me sin de kul la nı lan yön - lan dık la rı sü tür ma ter yal le ri hak kın da yap - tem, Zehrâvî’nin et-Tas rif’te Ka rın da ki ya - tık la rı yo rum da “karın ca kıskaç la rı ” için ra lar ve ba ğır sak la rın dı şa rı çık ma sı ve şun la rı söy le mek te dir ler: “bu kla sik bir on la rın di kil me le ri üze ri ne28 ad lı 2. ki ta bın yön tem de ğil dir, fa kat ya ra ke nar la rı nı bir 85. bö lü mün de an lat tı ğı ve ba ğır sak ya ra la - ara ya ge tir me yo lu ola rak Af ri ka lı ka bi le ler rı nın di kil me si için kul lan dı ğı yön tem dir: ta ra fın dan kul la nıl dı ğı söy le nir. Cel sus (V. “De ne yim li ba zı ki şi ler söy le miş ler dir ki 26, 23) ke sil miş ya ra la rın çok es ne di ği ba ğır sak ta kü çük bir ya ra ol du ğun da şu vaka lar da, fibu laenin ya da Yunan lı la rın ad- yol la di kil me li dir, şöy le ki: bü yük ka fa lı lan dır dı ğı bi çim de άγκτήρες kul la nıl ma sı nı ka rın ca lar alı nır, son ra ya ra nın ke nar la rı bir öne rir. Bun lar bir şe kil de çağ daş Mic hel klip le ri ara ya ge ti ri lir ve bu ka rın ca lar dan bi ri si çe - gi bi ol ma lı dır; Arap la rın ka rın ca kıs kaç la - ne si açık ken ya ra nın iki ke na rı na uy gu la nır rı nın da ay nı şe kil de iş yap tı ğı açık tır.”31 ve ka rın ca onu kav ra dı ğın da ve çe ne le ri ni İbn Sînâ Ka fa da Kı rık baş lık lı ko nu da ka pa dık tan son ra, ka fa sı ke si lir. Böy le ce has ta nın kı zar mış ta vuk bey ni ye me si ni orayı yapış tı ra cak ve gevşe me ye cek tir. Sonra öner mek te dir. Her ne ka dar ta bip ler den ba - bir diğer karın ca birin ci nin yanı na uygu la nır; zı la rı bu dü şün ce yi be nim se me ler se de, ka - ya ra nın bo yu tu na gö re bir çok sa yı da ka rın ca la ba lık bir he kim gru bu nun ta vuk bey ni ni ile bu yol la iler ler si niz. Son ra ba ğır sa ğı ye me nin ka na ma yı dur dur du ğu nu ve bey ne normal yeri ne koyun ve yara yı dikip ka pa - kuv vet ver di ği ni söy le di ği ni de ek le mek te - tın; çünkü kafa lar, iyile şe ne kadar bağır sak ta dir.32 Ev li ya Çe le bi’nin ak tar dı ğı göz le - ya pı şık ka la ca ğın dan has ta ya her han gi bir min de ta vuk maslûka sı nın (su yu nun) has - za rar gel me ye cek tir.”29 taya veril me si nin köke nin de de bu bilgi olsa An cak Zehrâvî’nin et-Tas rif ad lı ese rin - ge rek tir. de ki ka fa trav ma la rı ile il gi li bö lüm ler de As lın da Ev li ya Çe le bi’nin Vi ya na (Beç) SCAL Pin bu yön tem le di ki le ce ği ni be lir ten ka le si nin he kim le ri ni ve cer rah la rı nı över ken, her han gi bir bil gi bu lun ma mak ta dır.30 Ev - onla rı İbn Sînâ’ya benzet mek le, İbn Sînâ’yı li ya Çe le bi’nin sun du ğu bil gi den XVII. gör kem li bir ye re oturt tu ğu gö rül mek te dir.

28 Albucasis, On Surgery and Instruments, A Definive Edition of the Arabic Text with English Translation and Commentary (Çevirenler: Spink, M.S., ve Lewis G. .L.). (London: The Wellcome Instıtute of the History of Medicine, 1973), s. 536-551. 29 A.g.e., s. 550. 30 A.g.e., s. 698-711. * fibula (çoğ. –lae): Eski Roma’da elbiseyi tutturmak için kullanılan kancalı büyük iğne veya broş. 31 M.S. Spink and G. L. Lewis, “Commentary” in Albucasis, On Surgery and Instruments, A Definive Edition of the Arabic Text with English Translation and Commentary (Translators: Spink, M.S., ve Lewis G. .L.). (London: The Wellcome Instıtute of the History of Medicine, 1973), s. 538. 32 İbn Sînâ, Kanun der Tıbb, c. IV, s. 436. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 133

SO NUÇ dan hem de gerek siz ayrın tı lar dan kaçı nı la rak ama oku yu cu ya doğ ru fi kir ve re bi le cek dü - Ev li ya Çe le bi Seyâhatnâme sinin XVII. zey de ak ta rıl mış tır. Ay rı ca bu eser ba tı tıp ve yüz yıl da ger çek leş ti ril miş bir be yin ame li - cer ra hi si nin do ğu da ki kö ken le ri için de bir ya tı nı ak tar dı ğı bu kıs mı za ma nı nın tıb bi ve ka nıt sa yı la bi lir. Çün kü cer ra hın ame li ya tı cerra hi teknik düze yi ni yansı tan bilgi ler ile ger çek leş ti rir ken geç tiği aşa ma lar, kul lan - do lu ol du ğu gi bi, ya zım şek li ile de sı ra dan dı ğı yön tem ler ve dik kat et ti ği du rum lar için bir gezi notu olma dı ğı nın kanı tı dır. Konu ile İbn Sînâ, Zehrâvî gi bi do ğu bi lim adam la - ilgi li aşama lar hem önemli kısım lar atlan ma - rı nın re fe rans alın dı ğı iz le ne bil mek te dir.

KEBİKEÇ  ve DÜĞÜN ÇİÇEĞİ RANUNCULUS ASİATİCUS L.

Mustafa YAVUZ*

Ka bikaj-  and The Butter cup: Ra nuncu lus asiati cus L. In Isla mic tra di ti on, the ta lis ma nic ins crip ti on “Yâ Kebîkeç- O Kabi kaj” was be li eved to pro tect manus cripts aga inst in sects. Also in me di ci nal ma nus cripts the re are se ve ral pas sa ges re fer ring to Ka bi kaj used as a drug. In this study, the use of Ka bi kaj in me di - ci nal ma nus cripts is in ves ti ga ted. As a re sult, Kabi kaj is sta ted to be a spe ci es of Ra nun - cu la ceæ fa mily: Ra nun cu lus asi ati cus L. Key Words: Ka bi kaj, Ra nun cu lus asi ati cus, Me di ci nal Ma nus cripts.

Kebîkeç, İs lam ge le ne ğin de, el yaz ma sı lik te; ger çek te, bir tıl sım mı, bö cek ler üze - ki tap la rı za rar lı ha şe re ler den ko ru du ğu na rin de et ki li bir ze hir mi, yok sa ken di sin den ina nı lan bir tıl sım dır. Mat ba anın he nüz şi fa umu lan bir drog mu ol du ğu so ru la rı ça - keş fe dil me di ği ve tüm ki tap la rın el eme ği lış ma mı zın çı kış nok ta sı nı oluş tur mak ta dır. ile ya zıl dı ğı bir dö nem de ki tap la rı ya za rak ço ğalt mak ka dar bir ki ta bı yıl la rın yıp ra tı cı A. KE Lİ ME AN LA MI VE KUL LA NI MI et ki si ne kar şı mu ha fa za et mek de ay rı ca bir öneme sahip ti. Bu yüzden dir ki, insan lar Kebîkeç’in ke li me an la mıy la il gi li ola - el yaz ma la rı nı ko ru ya bil mek için ki tap la rın rak fark lı kay nak lar da ben zer ifa de le re başı na, onla rı kitap kurtla rın dan koru sun rast la mak müm kün dür. Bu ifa de ler bir kaç di ye; bir tıl sım, bir ko ru yu cu, bir göz bon - ek sen de ge nel le ne bi lir: cu ğu gi bi dü şün dük le ri, “Ya Kebîkeç” ya - Es ki den, ki tap la rı kurt lar ye me sin di ye zar ve bu ya zı nın ki ta bı ko ru ya ca ğı na ina - kitap la rın kapak la rı nın iç kısmı na yazı lan bir nırlar dı” [40, 36]. ke li me dir [25, 46], kitap la rı haşa rat tan ko- Kebîkeç’e ay nı za man da tıp yaz ma la - ru yan bir cin dir [45], bö cek ler âle min den rında bir drog olarak da rastlan mak la bir- so rum lu me le ğei ve ri len isim dir [1, 31] …

* Biyoloji Öğretmeni, Kaynarca Şevket Sabancı Lisesi, Fevzi Çakmak C., No: 36, 34899, PENDİK. E – posta: [email protected] i Kabikaj: Est le nom du genie prepose au regne des insectes. Les scribes, parfois, l’invoquent pour preserver leurs manuscrits de l’atteinte de vers. Böcekler âleminden sorumlu meleğe verilen isimdir. Mısraları zarar görmüş kitapları korumak için müstensihler bazı defa ondan yardım isterler.

135 136 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI gi bi bil gi le rin ya nın da ba zı kay nak lar kita bın ilk ya da son sayfa sın da göre bi le ce - Kebîkeç’i Arap harf le ri nin ra kam la ra dö - ğiniz Kebîkeç keli me si ve elyaz ma la rın da nüştü rül dü ğü bir çeşit muska dili [33] ola- kulla nı mı hakkın da Adam Gacek iv McGill rak ta rif et mek te dir.ii Kebîkeç ke li me si nin Üni ver si te si İs lamî Araş tırma lar Ens ti tü sü kö ke ni tam ola rak bi lin me mek te dir. Ba zı Mü dü rü. Is la mic Stu di es Lib rary, McGill kaynak lar da Süryânice [1, 11, 25] oldu ğu Uni ver sity, 3485 McTa vish, Mon tre al, QC be lir ti lir ken, ba zı la rın da da Hint kö ken li H3A 1Y1, CA NA DA. gü zel bir eti mo lo jik bir ke li me ol du ğu bil gi si yer al mak ta dır. ça lış ma yap mış tır. Ga cek, Ste in gass’ın üç Ko nu muz la ile il gi li ola rak şu şe kil de ta - kade me li açıkla ma sı nı yine le mek te dir. Wehr’in nım la ma la ra da rast lan mak ta dır: “Yaba ni Kebîkeç’i Ra nun cu lus asi ati cus ola rak ni te- mayda noz, öldü rü cü bir zehir, sürün gen le - len dir mesiy le bir lik te, bir müd det bu ko nu - rin koru yu cu mele ği ve güve le rin kralı ola- da ki me rak lar gi de ril miş ti. Ben de Ra nun cu lus rak bi li nir, Hin dis tan’da ki tap la rın ilk say - asi ati cus’u ki tap la rı bö cek ler den ko ru yan fa sı na ya zı lır. Kral la rı nın is mi ne olan say gı- bir un sur ola rak ele al mış tım. Da ha son ra, la rın dan do la yı bö cek le rin o ki ta ba do kun - Kebîkeç ör nek le ri ni top la mak ve kop ya la mak ma ya ca ğı yö nün de bir ina nış mev cut tur.” için kütüp ha ne mi zin depo la rın da bir araştır ma [16, 22] yaptım. Toplam yedi ciltte hepsi de aynı el Tıp yaz ma la rın da bir drog ola rak kar şı - ta ra fın dan ya zıl mış gö rü nen üç fark lı kul - mı za çı kan Kebîkeç’in kim li ği bu ra da bi raz la nım tar zı tes pit et tim. Bun lar şu şe kil de dir: da ha be lir gin dir. Muh te me len Ranun cu lus • Kebîkeç, ko ru say fa yı! (Ka bi kaj, sa ve scele ra tus [42] veya daha yaygın bir kanı - the pa per!) ya gö re de Ra nun cu lus asi ati cusiii bitki le - • Kebîkeç, bu ki ta bı kurt lar dan ko ru! rin den bi ri dir. Hâdi ye Tun cer [19] ise, (Kabi kaj, save this book from the Kebîkeç kar şı lı ğı ola rak Arap ça Keff ed worms!) debb, Vard el hubb, Zağlîl; Türk çe, İr ti ci ler • Kebîkeç, say fa yı ye me! (Ka bi kaj, do Aya ğı ve La tin ce Ra nun cu lus asi ati cus te- not eat the pa per!) rim le ri ni ver mek te dir. Bu ko nu ya da ha son ra de tay lı ca dö nü le cek tir. Ga cek’ın ça lış ma sı Ste in gass’ın lis te - Pollock (1988) yayı nın da [14] Kebîkeç sin de ki bo ta nik se çe ne ği vur gu la mak tay dı. hak kın da ki söy len ce le ri üç ana baş lık al tın - Be nim bir sü re gi den ça lış mam ise bi raz da top la mış tır: da ha fel se fe ye dö nük tü. So nuç ta eğer Kebî- “Arapça elyaz ma la rıy la uğra şan lar bir keç bö cek le ri sa van ko ku lu bir bit ki idiy se; gün mutla ka Kebîkeç’le karşı la şır lar. Bir ak şam la rı ka pı ön le rin de siv ri si nek le ri

ii Muhtemelen burada Kebîkeç adı altında yanlışlıkla Ebced kastedilmektedir. iii Türkçe’de Düğün Çiçeği diye bilinen. Ranunculaceæ familyasına ait bir bitkidir, ileride ayrı bir başlık altında ince- lenecektir. iv McGill Üniversitesi İslamî Araştırmalar Enstitüsü Müdürü. Islamic Studies Library, McGill University, 3485 McTavish, Montreal, QC H3A 1Y1, CANADA. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 137 uzak laş tır mak için yak tı ğı mız Cit ro nel lav kan dil le riy le ben zer lik gös ter me liy di. Bi zim üni ver si te nin bi yo lo ji bö lü mün de ki kü tüp - ha ne ci ar ka da şım ba na, Ra nun cu lus asi ati - cus’da ki ze hi rin Pro to ane mo nin ol du ğu bil - gi si ni ver miş ti. Şim di Ste in gass’ın açık la - ma la rı na tek rar dö ner sek, birin ci ola rak Kebîkeç, böcek sa var ko ku lu bir bit ki ola bi - lir. İkin ci si, sü rün gen ler den so rum lu bir me lek tir ve ya üçün cü sü de bon cuk göz lü salla nan anten li hamam bö cek le ri nin baş so rum lu su ola bi lir. Emin ol du ğu muz tek şey; Kebîkeç’in yaygın kulla nıl ma sebe bi nin, bu keli me ki tap la ra ya zıl dı ğın da sihir li bir elin bir şe kil de ki ta bı ko ru ya ca ğı nı va at eden mu allâk bir ümi de da ya nı yor ol ma sı dır.” Kebîkeç ko nu sun da ya zıl mış en ge niş kap sam lı ma ka le yu ka rı da da bah se dil di ği gi bi Adam Ga cek [8] ta ra fın dan ka le me Şe kil 1. İs lam Sa na tın da Kebîkeç © alın mış ve Ali Yay cı oğ lu [21] ta ra fın dan Sü ley ma ni ye Kü tüpha ne si “Arap ça El yaz ma la rın da Kebîkeç” baş lı - ğıy la Türk çe ye ka zan dı rıl mış tır. Söz ko nu su ma ka le nin tam met ni in ce len di ğin de, Kebîkeç hak kın da ol duk ça önem li ipuç la rı ya ka la - rar lı Kebîkeç ke li me si dir. Bu ke li me ço ğu na cak tır: za man Arap ça “Ya” ön ekiy le be ra ber kul - “İs lam dün ya sın da ki yaz ma la rın il ginç la nı la rak ki şi selleş ti ri lir. Ba zen bir kaç de fa özel lik le rin den bi ri si de müs ten sih ler ve ki - tek rar la na rak (Ya Kebîkeç, ya Kebîkeç, ya tap sa hip le ri ta ra fın dan yaz ma la ra dü şü len Kebîkeç...), ba zen cüm le için de ‘Ya not lar dır. Bu not larvi ara sın da dua lar ve Kebîkeç ih faz ul-va rak’ (ey Kebîkeç kâğı dı si hir sel ol du ğu na ina nı lan for mül ler yer ko ru) şek lin de, ço ğu za man ise hâfız ya da alır. Bun lar dan bel ki de en il gin ci, yaz ma - hafîz (ko ru yu cu) ke li me si ile be ra ber ‘Ya nın ilk, ba zen de son va ra ğı na dü şü len es - Kebîkeç ya hâfız’ şek lin de kul la nı lır.

v Poaceæ familyasından Cymbopogon nardus adlı bitkinin genel adıdır. Bu bitkiden elde edilen yağ, parfüm, sabun yapımı ve böcek ilaçlarında kullanılır. vi Yazma eserlerde çoğunlukla ilk veya son sayfaya, bazen de sayfa kenarlarına iliştirilen, genellikle kitapla ve konusuyla ilgili olmayan, bazen doğum-ölüm tarihi, bazen bir beyit veya mısra bazen de lüzumsuz bilgiler şeklinde karşımıza çıkan bu notlara ‘Fevâid’ denmektedir. 138 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Eğer Wehr’in Dic ti onary of Mo dern dan bi rin ci si ne gö re may mun lar bu bit kiy le Ara bic’ine baka cak olur sak, ke li me nin As - sürek li oynaş tı ğı için bitki ye bu ismin veril di - ya tik bir bit ki nin is mi ol du ğu nu gö rü rüz ği ni kay de di yor. Di ğer bir ola sı lık ise may- (Ra nun cu lus asi ati cus, Dü ğün Çi çe ği). Ste - mun la rın bu bit ki yi çok sev dik le rin den do la yı in gass ke li me yi şöy le ta nım la mak ta dır: Bir söz ko nu su is min ve ril di ği doğ rul tu sun da dır. tür Ya banî may da noz; ölüm cül ze hir; sü - Kac keli me si eğri, kavis li anla mı na geli yor. rün gen hay van la rın baş me le ği; ha mam bö - Bu ta nım la ma, ke sif, lif li kök le ri olan ve sar- cek le ri nin kra lı (Hin dis tan’da ki tap la rın ma şık lı bir bit ki ye uyan bir isim dir. ba şın da ha mam bö ce ği kra lı nın ki tap la rı Mağribî elyaz ma la rın da keli me çarpı tıl - esir ge me si di le ği ya zı lır dı). Bu açık la ma lar mış bir şek liy le kay ka tac ola rak kar şı mı za gös ter mek te dir ki Kebîkeç bir bit ki an la mı - çı kar ve bir tıl sım (ta’vîda, tahvîta) for mü lü na geldi ği gibi aynı zaman da kitap la rı ola rak kul la nı lır. Bakr al-İşbîlî (ö. 1231), kurt lar dan (araz, sûs) ve ha şa rat tan ko ru - Kitâb al-taysîr fî sinâ’at al tasfîr adlı eseri - yan bir çe şit cin an la mın da kul la nıl mak ta - nin ilk bölü mün de keli me nin çavuş ku şu dır. Dozy ke li me nin eti mo lo jik ola rak Fa - (hud hud) için kul la nıl dı ğı nı be lirt tik ten risî bir kök ten gel di ği ni yaz mak ta dır. Dihk - son ra, ku şun tüy le ri nin el yaz ma la rı nı ko ru - hudâ Fars ça söz lü ğün de ke li me nin bir çok yu cu özel lik le re sa hip ol du ğu nu ya zı yor ve Arap ça kar şı lı ğı nı ve ri yor. Kaff al-su bu’ kita bın ilk ve son vara ğı na yâ kayka tac (ya da kaff al-asad aslan yapra ğı), Kaff al- ya zıl dı ğı tak dir de kurt la rın ki ta ba yak la şa - dab’, Şa ca rat al -da fa di’ (kur ba ğa ağa cı) ma ya ca ğı nı be lir ti yor. ve Şakîk (ya da vard al-hubb). Arap ça da Bo ta nik açı dan Kebîkeç bit ki si Ra nun - Şakîk nu’mânî ya da Şakîk al-hasâtin ola- cu la ceæ bit ki ai le sin den dir. Ra nun cu lus tü rü rak da bi li nen şakîkin (Dü ğün Çi çe ği Ra - 400’e ya kın ze hir li bit ki çe şi di ni kap sar. İs - nun cu lus) fark lı tür le ri var dır: al-tîni (in cir lam dün ya sın da ki ki tap ya pı mı tek ni ğin de ağa cı gi bi olan), al-harîf (ba har lı olan), al- kul la nı lan mad de ler ki bun la rın ara sın da şarîr (zaglîla) ve al-busaylî (dufay da’). bal mu mu (asal), ni şas ta ha mu ru ve do ğal Mu’in’e gö re Kebîkeç ke li me si kabîkag (ya ya pış tı rı cı mad de ler var dır, kurt la ra bö cek - da ka bi kah) ke li me si nin Arap ça laş mış bir le re ade ta da ve ti ye çı kart mak ta dır. Kebîkeç şek li dir. Di ğer bir tü re vi Kebîkanc’tır. Ay nı otu nun ki ta bın ara sı na ko nul du ğu tak dir de ya zar ha şa re nin bu bit ki nin ko ku sun dan kurt la rın ki tap la ra yak la şa ma ya ca ğı dü şü nül- kaç tı ğı nı ek le mek te dir. Di ğer yan dan yi ne müş tür. Bir çok yaz ma da say fa ara la rın da Dihkhudâ’ya göre Kebîkeç Süryânice’de gö re bi le ce ği miz ot lar ise ço ğu za man ger - bö cek le re hük me den kra lın is mi dir. Bu bil - çek Kebîkeç de ğil dir. Za man la so mut bil gi gi nin ge çer li li ği şu aşa ma da ka nıt la na mı yor. unu tul muş ve Kebîkeç’in si hir li güç le re sa - Yi ne de ke li me nin Süryâni ce den gel miş ola - hip bir cin ol du ğu dü şün ce si hâkim ol muş bi le ce ği pek muh te mel gö zük me mek te dir. an la şı lan. Yi ne de Kebîkeç otu nun ger çek - Bîrûnî’ye (ö. 1048) gö re ke li me Hint çe - ten ki tap la rı kurt lar dan ve ha şa rat tan ko - deki (Sanskrit çe) kapî keli me sin den gelmek - ru yu cu bir özel li ğe sa hip olup ol ma dı ğı nı te dir ve bu ke li me may mun de mek tir. Bîrûnî bit ki üze rin de kim ya sal araş tır ma lar yap - bu işti kak için iki açıkla ma geti ri yor. Bunlar - ma dan söy le mek zor gö rü nü yor.” YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 139

Şe kil 3 Kebîkeç (El Ka nun fi’t – Tıbb II. Ki tap) © Sü ley ma ni ye Kü tüp ha ne si Şe hit Ali Pa şa Ki tap lı ğı 2077

Ga cek bu ma ka le sin de Kebîkeç ke li me - Zağlîl; Türk çe, İr ti ci ler Aya ğı ve La tin ce si ne hem eti mo lo jik açı dan hem de bo ta nik Ranun cu lus asiati cus te rim le ri ni ver di ği ni açıdan yaklaş mış tır. Pollock’un da yuka rı - be lirt miş tik. Bu na ila ve ten ay nı kay nak ta da ifa de et ti ği gi bi Ga cek, Kebîkeç’in bo ta - Tuncer, Keff el Sab’ karşı lı ğı olarak Arap- nik açık la ma sı üze rin de da ha çok dur mak - ça Havdan, Şakik-i Numanî; Türkçe Düğün ta dır. Kebîkeç bit ki si nin ki ta bın ara sı na ko - Çi çe ği, Kâğıt ha ne Çi çe ği, Ru bic Çi çe ği ve nul du ğu tak dir de kurt la rın ki tap la ra yak la - La tin ce Ranun cu lus asiati cus ’u; Keff el şa ma ya ca ğı dü şün ce si nin za man la si hir li Dab’ ke li me si ne kar şı lık ola rak da Arap ça güçle re sahip bir cin inanı şı na dönüş müş Vard el Hubb, Şa kik, Zag lil, Ka bi kac; ola bi le ce ği ni, ay rı ca Kebîkeç ke li me si nin Türk çe İr ti ci ler Aya ğı, Sırt lan Aya sı ve La - Süryâni ce ola ma ya ca ğı nı be lir tir. tin ce Ranun cu lus asiati cus te rim le ri ni sı ra - Kebîkeç’in kul la nı - la mak ta dır. Bü tün bu ke li me le rin hep si mı na bir ör nek ola rak Kebîkeç’in fark lı dil ler de ki isim le ri dir. İbn-i Nefs’e ait “Şerh-i Rıfat Bilge, İbn-i Sînâ’nın El Ed viy yet’ül Şe kil 2 Kitab-ı Tabi’at el-İnsan Kal biy ye isim li ese ri ni Türk çe ye ka zan dır - lî Bukrat” (Hi pok rat’ın mış tır. Ter cü me si nin so nu na ay rı ca bir söz - İn san Ta bi atı Ki ta bı nın Şer hi) isim li ese rin lük ek le yen Bil ge bu ra da Kebîkeç’e kar şı lık [19] ilk sayfa sı göste ri le bi lir. Bura da ‘Uh fuz ola rak Mas ta va Çi çe ği, Yır tı cı lar Aya ğı, Dü - ha za’l-Kitâb yâ Ke bi kec–Ko ru bu ki ta bı Ey ğün Çi çe ği, Dü ğün Otu, Kur ba ğa Otu [6] te- Kebîkeç’ iba re si mev cut tur (Şe kil 2). rim le ri ni uy gun gör müş tür.

B. TIP KAY NAK LA RIN DA KE Bİ KEÇ B. 1. İbn-i Sînâ ve Kebîkeç:

Da ha ön ce Kebîkeç ke li me si nin kar şı lı ğı İbn-i Sînâ’nın eser le rin den El Ed viy - ola rak Hâdi ye Tun cer’in [19] Arap ça Keff yet’ül Kal biy ye, Kalp İlaç la rı üze ri ne ya zıl - ed debb, Keff el sab’, Şakîk, Vard el hubb, mış ve toplam yirmi fasıl dan oluşan bir 140 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI eser dir. Kalp ilaç la rı nın özel lik le ri ni ele sa rı sı renk te dir. Dör dün cü tü rü, üçün cü tü re alan on üçüncü bölüm de, İbn-i Sina şöyle ben zer, fa kat ren gi süt gi bi be yaz dır. der: “Mu hak kik bir de va dır ki, kes kin li ği ve Ya pı sı: İkin ci de re ce de sı cak ve ku ru dur. ısıt ma sı do la yı sıy la; kes kin, ya kı cı, sı cak Et ki le ri: Hepsi çok sıcak tır, yara yapar, hılt la rı gö ze nek le re çe ker. An cak, ya ra yap - ka buk la rı te miz ler, cil di so yu cu, sı yı rı cı dır. ma de re ce si ne eri şe mez, ör ne ğin Kebîkeç Süslen me: Kuru tul muş yapra ğı ve dalla rı gi bi” [10]. si vil ce le ri gi de rir. Si ğil tür le rin den mis marî Yine İbn-i Sînâ’nın meşhur eserle rin den türde olanla rı dağı ta rak, yok eder. Soğuk El Ka nun fi’t – Tıbb’da, ikin ci ki ta bın dör - et ki siy le bez şek lin de ki ya pı la rı da da ğı tır. düncü maka le sin de Kaşın tı Yapan (Pruri - Cera hat ve Yara lar: Kebîkeç pi şi ri lip, tum) İlaçlar bah sin de, İbn-i Si na şöy le der: sı cak suy la da mı tı la rak uy gu la nır sa, ya rar lı “Bu ilaç lar, sı cak lık la rıy la ka şın tı ya pan olur. hılt la rı de ri gö ze nek le ri ne doğ ru çe ker ler. Baş Or gan la rı: Onun ku ru tul muş kök - Onlar yara meyda na getir mez ler. Bu ilaçlar le ri ak sır tı cı et ki ye sa hip olup, toz edil miş muh te me len sert tüy lü, di ken li ilaç lar dır, şek li, sal la nan diş le re fay da lı dır.viii me se la Kebîkeç (Ke bi ken gi) gi bi” [12]. İbn-i Sînâ, eserin de Kebîkeç’in ne oldu - Kanun’un basit droglar dan bahse den bu ğunu teşhis etme mi ze olanak sağla ya cak bazı ikin ci ki ta bın da Kebîkeç’ten bah se den ay rı bil gi ler ver miş tir. Bu bil gi le re da ya lı bir teş his bir bölüm daha vardır. Bu bölüm ve tercü - yönte mi ilerle yen bölüm ler de ele alına cak tır. me si şu şe kil de dir (Şe kil 3): İbn-i Sînâ’dan son ra Ba tı’yı en çok et ki - Ge nel Ni te lik le ri:vii Di os co ri des, onun le yen isim İbn-i Bay tar’dır. (öl. 1248) İbn-i dört tü rü nün ol du ğu nu söy le miş tir ve yap ra- Bay tar, meş hur ese ri Müf re dat-ı İbn-i Bay - ğı nın küz be re (Kiş niş, Cori an drum sati vum ) tar’da Kebîkeç’i drog ola rak iş le miş tir. yap ra ğı na ben ze di ği ni, fa kat da ha ge niş ve be ya za çal dı ğı nı söy le miş tir. Çi çek le ri sa rı B. 2. İbn-i Baytar ve Kebîkeç: renk te dir. Ki mi si kır mı zı olur. Göv de bo yu iki ka rı şa ka dar uza nır. Göv de si sert de ğil dir. Müf re dat-ı İbn-i Bay tar’ın Arap ça or ji - Kö kü be yaz dır ve har bak (Ka ra Çöp le me, na li ve Lec lerc’in Fran sız ca ter cü me si [13] Hel le bo rus ni ger) gibi dalla rı vardır, su ke- Traité des Simples par Ibn al-Beïthar nar la rın da ye ti şir. Di ğer cin si nin ren gi bi rin - (1877) esas alı na rak Kebîkeç ile il gi li baş - ci ye gö re da ha gri dir, göv de si da ha uzun ve lık lar in ce len miş, her iki kay nak ta ki fark lı - yap rak la rı da mar lı olup, ke refs-i ber ri (Ya - lık lar dip not ola rak gös te ril miş tir (Al tı çi zi li banî Ke re viz, Api um gra ve olens) adı veri lir. keli me ler yalnız ca Arapça kaynak ta geçmek- Üçün cü tü rü nün ya pı sı çok kü çük tür ve al tın te dir). vii Burada Kebîkeç başlığından hemen sonra, el yazısıyla yazılmış bir ilave göze çarpmaktadır: “ve yukale Keff el Sebu’ ve hüve min es-semum el-kıtal” cümlesinin anlamı “Ona keff el sebu’ derler ve o ölüm saçan rüzgârlardandır” ا ’demektir. Bu cümledeki Keff el Sebu’ ifadesini irdelersek;  kelimesinin ‘el çektirmek, tehlikesini önlemek kelimesinin ise ‘yırtıcı hayvan’ anlamlarına geldiğini görürüz. Bu noktada “Kebîkeç bitkisi yırtıcı hayvanların zararını önlediği için mi ona bu isim verilmiştir ?” sorusu cevapsız kalmaktadır. viii Esin Kâhya, Kanun tercümesinin bu bölümünde Kebîkeç’i Apium petroselinum (Apiaceæ) olarak ele almıştır. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 141

 Ke bi kedj, Re non cu le: C’est le pied çeşi di bulu nur. Tümü de acı ve şiddet li yakı - - d’ap res cer ta ins her bo ris tes cı dır. Bir çe şi di nin yap rak la rı kiş ni şin ki le آ ا ,de lion de l’Es-pagne. Les Égyptiens lui donnent le rexi ben zer fa kat da ha ge niş ve be ya zım sı dır. ce qui est un mot Çi çek le ri sa rı ve ba zı de fa mor dur. Göv de si ز ,nom de Tâzghallât berbère. — Dios co ri des, II, 206. Il y a des kalın değil dir, boyu yakla şık 30 – 40 cm bo- gens qui l’appel lent Seli non agri on, ou Seli - yun da dır.xii Kökle ri küçük, beyaz ve acıdır. non sa uva ge. On en tro uve plu si eurs Filiz le ri Helle bo rus xiii (Çöp le me) bit ki si nin - espèces; tou tes sont ac res et ca us ti qu es à un ki gi bi dir. Akar su ke nar la rın da ge li şir. Onun ha ut degré. Une pre mière espèce a les fe uil - bir baş ka tü rü da ha tüy lü dür. Göv de si da ha les pa re il les à cel les de la co ri an dre, ma is uzun ve yap rak la rı sık ya rık lı dır. Sar dun- plus lar ges, blanchâtres et re co uver tes d’un ya’da bol ye ti şir. O pek acı dır. Ya banî Se li- en du it vis qu eux, la; fle ur ja une et qu el qu efo - non is miy le bi li nir. Bir üçün cü tür, kü çük tür, is pur pu ri ne. La ra ci ne, d’un médi oc re vo lu - ko ku su na hoş tur. Yıl dız gi bi par lak (Al- me, a la lon gu eur d’en vi ron une co udée. La tınxxiv) renk li çi çek le ri var dır. Dör dün cü bir raci ne est peti te, blanche et amère; elle don- tür, üçün cü ye ben zer fa kat onun çi çek le ri süt ne des re je tons à l’ins tar de l’hellébo re. El le be ya zı dır. — Ga len VI.xv (ki ta bın da der ki) cro it le long des co urs d’eau. Il y en a une Bu bit ki nin dört çe şi di var dır ve hep si nin ol- autre espèce plus velue, à tige plus longue, à duk ça şid det li ya kı cı özel li ği var dır. Hat ta feuil les forte ment incisées, qui croit abon- ha ri cen sü rü lür se ağ rı lı ya ra lar ya par. An- damment dans la Sarda ig ne. Elle est très- cak, ma ze re ti / öz rü olan in san lar kul la nır - àcre, et qu el qu es-uns l’ap pel lent Se li non sa - lar sa, şüp he siz ki o ….… ve il le ti ke ser. Cilt uvage. Une troisième espèce, très-peti te, ve tır nak la rın ke nar la rın da ka buk lan ma ya- d’une ode ur désagréab le, pro du it des fle urs par (Tır nak la rın) Be ya zı(nı) or ta ya çı ka rır de co ule ur dorée. Une qu at rième espèce res - ve iz le ri çö zer, or ta da ve mer kez de olan top- semb le à la tro isième, ma is el le a des fle urs lu luk la rı bo zar. So ğuk ha va (dan olan) ve .... d’un blanc de lait. - Gali en, VI. ağ rı sı na ben zer ağ rı yı çı ka rır” “İs pan ya lı bo ta nik çi le re gö re o, Keff el Sebb’dir. Mı sır lı lar ona Tâzğallât is mi ni ve - B. 3. Gü nü müz Şi fa lı Bit ki ler rir ler ki bu isim Ber berîce’dir. Di os co ri des Ki tap la rın da Kebîkeç (II. Ki ta bın 206. baş lı ğın da) der ki, O (Bat - ra hiyûnix) bir cins ten dir ki, ona Se li non ag- Kebîkeç gü nü müz de şi fa lı bit ki ler ala - ri onx ya da Ya banî Se li non der ler. Bir çok nın da ya yın la nan ba zı ki tap lar da da ye ri ni

viii Esin Kâhya, Kanun tercümesinin bu bölümünde Kebîkeç’i Apium petroselinum (Apiaceæ) olarak ele almıştır. ix Bu kelime Fransızca tercümede yoktur. Batrahiyûn = Batrachion x Yunanca Σελινον, Latincesi Petroselinum, maydanoz vb. bir bitki. xi Arapça metinde Küzbere olarak geçer. xii Arapça metinde ölçü birimi olarak bir zira’ geçmektedir. xiii Arapça metinde Harbak olarak geçer. xiv Bu kelime Fransızca tercümede yoktur. xv Bundan sonrası Fransızca tercümede yoktur. 142 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI al mış tır. Bun la ra bir ör nek ola rak aşa ğı da ki (Ra nun cu lin ve Pro to ane mo nin bi le şik le - bil gi ler su nu la cak tır: rinden sonra ki bölüm ler de bahse di le cek - “Kebîkeç, Dü ğün Çi çe ği dir. La tin ce adı tir). Ba zı çe şit le ri süs bit ki si ola rak ye tiş ti - Ranun cu lus fica ria (Basur otu), Ranun cu - ri lir. Ge nel lik le nem li ça yır lar da, me ra lar - lus acer (Ya kı cı dü ğün çi çe ği), Ra nun cu lus da, tarla ve yol kenar la rın da ve daha kuru bulbo sus (Yağmur lu düğün çiçe ği)’tur. ara zi ler de bu lu nur lar. R. hispi dus nem li Mem le ke ti miz de 75 ka dar dü ğün çi çe ği tü rü ara zi le re, R. scele ra tus ise da ha ku ru ara zi - bu lun mak ta dır. Bun lar Nisan, Tem muz ay - le re uyum sağ la mış tür ler dir. Ül ke miz de la rın da par lak sa rı renk li çi çek ler açan ot su bi li nen tür le ri R. asi ati cus Acem düğün çi- bitki ler dir. Yaprak la rı kalp biçi min de dir. çe ğiki kır mı zı çi çek li, ot su ve çok yıl lık bir De ği şik tür le ri tüm Av ru pa ve Ana do lu’ya türdür- R. cune atus Körük otu, R. fica ria ya yıl mış tır. Sa po nin, gli ko zit ler, uçu cu yağ Ba sur otu, R. pol yant he mos Çünk, Sav’dır ve ane mo nin gi bi mad de ler içe rir ler” [2]. [4, 17, 18, 37]. Ge nel ka nı ya gö re Kebîkeç – eğer bir “Flo ra of Tur key” [5] ola rak ta nı nan ve bit kiy se – Ranun cu lus asiati cus ola rak bi - P. H. Da vis ta ra fın dan ka le me alı nan ün lü lin mek te dir. Her han gi bir kay nak ta bu ko - bota nik kayna ğı na başvu rul du ğun da Ra - nu da baş ka bir bit ki is mi geç me mek te dir. nuncu lus asiati cus ’un bir İran – Tu ran ve Do la yı sıy la Ranun cu lus asiati cus ’un bota - Ak de niz ele men ti bir bit ki ol du ğu gö rü lür. nik ve far ma sö tik özel lik le ri İbn-i Sînâ ve Ranun cu lus asiati cus yurdu muz da Muğla, İbn-i Bay tar’da ki ler le kar şı laş tı rı la bi lir. Bu An tal ya, İçel, Ha tay, Şan lı ur fa, Ga zi an tep bağ lam da Ranun cu lus asiati cus hakkın da ki ve Mardin’de, komşu ülke ler den İran’ın bil gi le re göz at mak ge rek mek te dir. ba tı sı, Irak’ın ku ze yi ve Su ri ye’de ay rı ca Kıbrıs, Girit ve Rodos adala rın da 30–850 m D. RA NUN CU LUS ASI ATI CUS yük sel ti ler ara sın da ye tiş mek te dir. Ranun cu lus asiati cus, 30 cm kadar Ranun cu la ceæ famil ya sın dan Ra nun cu lus yük se le bi len dal lan mış bir göv de ye sa hip (Dü ğün Çi çe ği, Yağ Ça na ğı) tür le ri, tek çok yıl lık bir bit ki dir (Şe kil 5). Çi çek le ri - ve ya çok yıl lık ot su bit ki ler dir. Ço ğu nemli nin renk le ri; be yaz - krem ara sı, sa rı – tu - ve ıs lak or ta mı se ver. Bir kıs mı su bit ki si - run cu ara sı ve ya kır mı zı nın çe şit li ton la - dir. Ço ğun luk la yum ru gi bi şiş kin kök le ri rın da ola bi lir. Pe tal sa yı sı 5–9 ara sın da var dır. Ka liks 3–5, ko rol la 5–9 üye li dir. Pe - de ği şir. Sta men ler çok sa yı da ve si ya hım - tal le ri sa rı ve ya ba zen be yaz renk li par lak tır. sı la ci vert ve ya kah ve ren gi renk te dir. An - Çi çek le ri ge nel lik le par lak sa rı, ba zen be - ter ler si lin di rik tir. Yap rak la rı muh te lif şe - yaz ve ya kır mı zı dır (Şe kil 4). Ta ba nın da, iç kil ler de dir. Dip yap rak la rı ka ma şek lin de yüz de bir nek tar yum bu lu nur. Mey va, çok bö lün müş ve ya bö lün me miş de ola bi lir - sa yı da nuks tan oluş muş tur. Ba zı la rı ze hir li ler. Göv de yap rak la rı da ha dar bö lüm lü - bit ki ler dir. Ço ğun luk la cil di tah riş edi ci dür. Bu güzel çiçek le rin onla rı ilginç ve bi le şik ler ta şır lar. Bun lar dan ra nun cu lin, çeki ci kılan çok farklı renkle ri vardır. Bo- vü cu da alın dı ğın da en zi ma tik ola rak ol - tanik uzma nı olma yan lar teşhi sin de zorla - duk ça ze hir li pro to ane mo ni ne dö nü şür nabi lir çünkü ilk bakış ta Ane mo neler den YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 143

fark sız mış gi bi gö rü nür ler. Ra nun cu lus asiati cus ’u Ane mo ne türle rin den ayırt et- menin en kısa yolu, petal le rin altın da ye- şil sepal le rin oldu ğun dan–çi çe ğin altın da gövde ye sarı lı yeşil bir brakte olma dı ğın - dan– emin ol mak tır. Ka ya lık ya da ot lak yamaç lar da, mera lar da, yol kenar la rın da, hendek ler de, ya da tepe cik ler de; deniz se- vi ye sin den yak la şık 700 m yük sek lik le re ka dar ya yı lış gös te rir. Şu bat – Ma yıs ara - sında çiçek ler açar. Doğu Akde niz’de, Tür ki ye’nin gü ne yin de, Irak’ın ku ze yin de İran’ın ba tı sın da yay gın dır [29, 30]. Ço ğu can lı, Dü ğün Çi çek le rin den uzak du rur. Na di ren tü ke til se bi le cid di ze hir len - me le re se bep ola bi lir. Bit ki yi yi yen ya da Şe kil 4. Ra nun cu lus asi ati cus L. çiğ ne yen her hay van bun dan et ki le ne bi lir. Ta ze yap rak la rı ve göv de si teh li ke li dir. Oral ve gas tro-in tes ti nal tah riş ön cül be lir - ti ler dir (oral tah riş, sal ya, ka rın ağ rı sı, is hal ve hat ta kan lı is hal). Dü ğün Çi çek le rin de bu lu nan ze hir, pro to ane mo nin’dir. Uçu cu bir yağ dır. Şid det li oral ve gas tro-in tes ti nal tah ri şe yol açar. Ge nel lik le çift lik hay van - la rın da ba har ay la rın da ze hir len me ris ki vardır. Herhan gi bir otobur hayvan bu bit- ki ye eri şim imkânı bul du ğun da ze hir len me ris ki yük sek tir. Bit ki nin ta dı yok tur ve anın da ağız da tah ri şe yol açar. Bu yüz den ço ğu hay van on dan ka çar. Dü ğün Çi çek le - rin de ze hir mik ta rı bit ki nin tü rü ne, ye tiş ti ği or tam ve mev si min özel lik le ri ne gö re çe şit - li lik gös te rir. De ney amaç lı ola rak yük sek mik tar da Dü ğün Çi çe ğiy le bes le nen hay - van lar da bit kin lik, ko ma ve ölüm ra por edil miş tir. An cak, gün de lik ha yat ta bu so - nuç lar na di ren gö rü lür. Dü ğün Çi çe ği eğer aşı rı tü ke til me miş se ya da ko lik, kan lı is hal vb. gi bi ba ğır sak Şe kil 5. Ra nun cu lus asi ati cus L. bo zuk luk la rı yok sa ilk yar dı ma ge rek 144 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI yoktur. Küçük çaplı oral tahriş ler ise bir qu am co ri an dri fo li is et ad la ti tu di nem sü re son ra ken di li ğin den kay bo lur lar [44]. mal vae ac ced ne ti bus, co lo re li vi do, ca ule Ra nun cu lus asi ati cus’un bi zim için asıl al to, gra ci li et ra di ce al ba. nas ci tur in li mi - önem li özel li ği ise, an ti fun gal1616 Man tar - tibus umidis et opacis. alte rum foli osi us, lar üze rin de et ki li drog la ra ve ri len isim dir. pluri bus foli orum inci su ris, alti us cauli bus. ak ti vi te gös te ri yor ol ma sı dır. Iq bal ve Ark. terti um mini mum est, gravi odore, flore au- (2001) ya yı nın da [9] ba zı bit ki le rin an ti - reo. quar tum simi le huic, flore lacteo. om- fun gal özel lik le ri ele alın mış, bu ara da Qa - nibus vis caus ti ca, si cruda folia inpo nan - sem ve Abu- Blan (1995) [15] ya yı nı na da tur, pusu las que ut ignis faci unt. ideo ad atıf ya pıl mış tır. Atıf şu şe kil de dir: “In a si - lep ras et pso ras iis utun tur et ad tol len da mi lar study, aqu eo us ex tracts from the we - stigma ta, caus ti cis que omni bus miscent. eds Ra nun cu lus asi ati cus, Che no po di um alope ci is inpo nunt cele ri ter remo ven tes. mu ra le, Inu la vis co sa and So la num nig rum ra dix in do lo re com man du ca ta di uti us in hi bi ted the fun gi Pe ni cil li um di gi ta tum, rum pit den tes; ea dem sic ca con ci sa ster nu - Scle ro ti nia scle ro ti orum and Ver ti cil li um men tum est. nos tri her ba rii stru mum eam dahli ae. — Benzer bir çalış ma da Ra nun cu lus vo cant, qu oni am me de tur stru mis et pa nis asi ati cus, Che no po di um mu ra le, Inu la vis - parte in fumo suspen sa, in quo scele re et co sa ve So la num nig rum bit ki le rin den el de plan ta gi ne utun tur [24]. edi len sı vı özüt le rin, Pe ni cil li um di gi ta tum, His to ria Plan ta rum 25. Ki tap, 109. Baş lık Scle ro ti nia scle ro ti orum ve Ver ti cil li um Yunan lı lar tara fın dan Batrac hi on diye dah li ae man tar la rı nı in hi be eti ği göz len - bili nir. Biz ona Ra nun cu lus de riz. Onun miş tir.” Bu iki ya yı nın or tak özel li ği man - dört çeşi di vardır. Birin ci nin yaprak la rı tar lar üze rin de et ki li bir fun gi sid araş tı rı yor Kişniş (Cori an drum sati vum) yaprak la rın - ol ma la rı dır ve Ranun cu lus asiati cus ’un an - dan kalın, Ebegü me ci (Mal va sylves tris) ti fun gal özel lik le ri nin bu lun ma sı ko nu muz yap ra ğı na ben zer ve kur şunî renk te dir. açı sın dan ol duk ça önem arz et mek te dir. Gövde si uzun ve ince, kökü beyaz dır. Nemli ve gölge li yerler de yeti şir. İkinci tü- D. 1. Eski Tıp Kitap la rın da rü birin ci den daha fazla yaprak lı dır ve Ra nun cu lus Tür le ri yaprak la rın yarık la rı daha çok sayı da dır. Bit ki nin göv de si uzun dur. Üçün cü çe şi di D. 1. 1. Pli ni us: diğer le rin den daha küçük tür. Kuvvet li bir Pli ni us’un His to ria Plan ta rum ad lı ese - koku su ve altın renkli çiçek le ri vardır. rinde ele alınan Ra nun cu lus (Bat rac hi on) Dördün cü tür, son anla tı la na benze se de çi- ve Ane mo ne’den ko nu muz la il gi li ola nı çeği süt beya zı dır. Bütün bu bitki le rin ya- Ra nun cu lus baş lı ğı al tın da ve ril mek te dir. kıcı özellik le ri vardır. Eğer yaprak lar kay- His to ria Plan ta rum Li ber xxv.cix: natıl ma dan tatbik edilir se, yanma dan dola - Ra nun cu lum vo ca mus qu am Gra eci bat- yı oluşan kabar cık la rı gide rir ler. Bundan rac hi on. ge ne ra ei us ii ii. unum pin gu io ri bus dola yı deri de ki cüzam leke si nin, kaşın tı lı xvi Mantarlar üzerinde etkili droglara verilen isimdir. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 145 yara kabuk la rı nın ve dağla ma leke le ri nin und Schorf zu bil den. Des halb brin gen sie gide ril me sin de kulla nı lır lar. Aynı zaman da schorfi ge Nägel und Krätze weg und ent- yakı cı prepa rat la rın ana muhte va sı nı oluş- fernen Brandma le, ebenso gewöhn lic he turur lar ve kellik teda vi sin de kulla nı lır lar. und dünn gesti el te Warzen und (heilen) die Diş ağ rı la rın da bu bit ki nin kö kü bir sü re Fuchs krank he it, wenn sie kur ze Ze it auf ge - çiğ ne nir se, diş le rin düş me si ne ne den olur. legt wer den. Ge kocht bil den sie ei ne war - Kuru tu lur ve toz hali ne geti ri lir se, burun me Bähung für die, welche von Frostbe - akıntı sı yapar. Şişmiş yara la rı ve yangı lı ulen zu lei den ha ben. Die Wur zel er regt urla rı teda vi etme özelli ğin den dola yı bi- Niesen, wenn sie trocken fein gestos sen in zim herba list le ri miz bu bitki ye “Strumus” die Na se geb racht wird, lin dert auch adını verir ler. Zahnschmer zen, wenn sie (an die Zähne) gelegt wird, sie zerbröc kelt sie aller - D. 1. 2. Di os co ri des: dings.” Bat rac hi on, Ya banî Ke re viz ola rak isim - Di os co ri des’in Ma te ria Me di ca di ye bi - len di ri lir. Bir çok çe şi di var dır. Fa kat (hep - li nen ese rin de Bat rac hi on (Ra nun cu lus sp.) sinin) bir tek kuvve ti vardır. Keskin dir ve isim li drog II. Cil din 206. baş lı ğın da [43] hafif kabar cık laş ma ya sebep olur. Kişni şe ele alın mak ta dır: ben zer fa kat ta dı acı dır. Yap rak la rı yağ lı, “Batrac hi on, Eini ge nennen es wilden cilâlı, par lak tır. Bi ri si sa rı, ara sı ra er gu van Sel le rie. Von die sem gibt es meh re re Ar ten, – kı zıl çi çek li; bi ri nin göv de si bir ar şın ka - aber sie ha ben ei ne Kraft, nämlich ei ne dar yük sek; bi ri kü çük, be yaz, acı, kök le ri schar fe und sehr le icht Gesc hwü re ve rur - ve yan kök le ri boy nuz gi bi dir, su ke nar la - sachen de. Die eine von ihnen hat dem Ko- rın da, ne hir ke nar la rın da bü yür. Bir iki çe - ri an der ähnlic he, aber bit te re, da bei we - şi di var dır. Bü yük göv de si ve ya rık lı yap - isslic he und fettglänzende Blätter, eine gel- rak la rı var dır. En çok Sar dun ya’da (ye ti - be, zu we ilen pur pur far bi ge Blüt he, ei nen şir). Ga yet kes kin dir. İn san lar ona Ya banî nicht star ken, ei ne El le ho hen Sten gel, ei - ke re viz der ler. Üçün cü sü ga yet kü çük tür ve ne kleine weis se, bitte re Wurzel mit Neben - kö tü ko kar, çi çek le ri al tın sa rı sı dır. Dör - wurzeln wie die Nies wurz; sie wächst an dün cü sü de on la ra ben zer ve süt be ya zı çi - flies sen den Gewässern. Es gibt eine zweite çek le ri var dır. Yap rak la rı, çi çek le ri ve in ce Art, sie ist ra uh ha ari ger, hat ei nen grös se - göv de si var dır. Ka bız edi ci ve mü sek kin dir. ren Sten gel und vi ele Einsc hnit te an den Ka bar cık lı ka buk lar oluş tu rur, tah riş edi ci - Blättern; sie wächst am meis ten in Sardi - dir. Bu se bep le dir ki, tır nak ke nar la rı nı açar nien und ist sehr scharf, man nennt auch ve uyu zu uzak laş tı rır, ya kı cı dır. Ek se ri ya di ese wil de Sel le rie. Die drit te ist sehr kle - az sap lı … kı say ken … çı ka rı lır. So ğuk in und ri echt schlecht, die Blüt he ist gold - vur ma sı na tu tul muş kim se le ri ısı tır. Kök le - gelb. Die vi er te gle icht die ser, hat ei ne ri, bur nu has sas ve ku ru olan kim se le ri ak - milchwe is se Blüthe. Die Blätter, Blüthen sır tır. Ufa la nıp diş le re ko nul du ğun da diş und zar ten Sten gel ha ben die Kraft, als ağ rı sı nı ha fif le tir. Katap las men schmerzhaf te Geschwü re 146 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

D. 2. Halk He kim li ğin de Ra nun cu lus dö nem le rin de sen tez le nir. Ze hir len me nin Tür le ri ha fif be lir ti le ri ara sın da de ri, göz ve so lu - Mardin yöre sin de halk arasın da yapı lan num ra hat sız lık la rı sa yı la bi lir. Cid di ze hir - küçük bir araştır ma ya [3] göre, Türkçe de len me be lir ti le ri ise, mu koz mem bra nın Dü ğün Çi çe ği di ye bi li nen Kebîkeç’in tah ri şi, ge niz yan ma sı, kus ma, kan lı ishâl, Kürt çe kar şı lı ğı “Gonglog” dur. Mar din ve baş dön me si ve ba yıl ma dır [23]. ci va rın da ye ti şen bir bit ki dir. Bo yu 10 – 15 cm ci va rın da dır. Tek sap ha lin de bü yür, ren gi kır mı zı dır. Ye şil yap rak la rı may da no - za ben zer, ko ku su yu mu şak ve ha fif tir. İlk - ba har da ge liş me ye baş lar. Halk ara sın da yu mu şa tı cı mer hem ola rak kul la nı lır. Ya pı - lı şı şu şe kil de dir: “Dü ğün Çi çe ği, bir mik - tar tü tün ve ye te ri ka dar pek mez kı sık ateş - Şe kil 6 Ra nun cu lin Mo le kü lü te mer hem kı va mı na ge lin ce ye ka dar kay - na tı lır. Mer he min ren gi pem bem si kır mı zı olun ca so ğu ma ya bı ra kı lır. Kı rık çı kık lar da E. 2. Pro to ane mo nin: ya da vur ma lar da ağ rı lı böl ge ye sü rü lür. Ranun cu li nin parça lan ma sıy la orta ya Ay nı za man da hem ağ rı ke si ci dir, hem de çı kan bir ag li kon dur. Özel lik le bit ki nin çi - kas gev şe ti ci dir.” çek le rin de bu lu nur ve ba zı tür ler de ku ru ağır lı ğın %2,5’ine ka dar ula şan de ğer ler de E. ET KEN MAD DE LER Proto ane mo ni ne rastla mak mümkün dür [20]. Ku ru tul muş bit ki ler de ze hir özel lik le ri Ra nun cu lus ve ben ze ri bit ki le rin yu ka - gi de rek azal mak la bir lik te, baş lı ca ze hir - rı da sa yıl dı ğı gi bi te da vi amaç la rıy la kul la - len me be lir ti le ri ara sın da hal siz lik, so lu - nı lı yor ol ma la rı, bu bit ki le rin muh te va sın - num yet mez li ği ve der ma ti te yol açan de ri da ki et ken mad de ler den kay nak lan mak ta - tah riş le ri sa yı la bi lir. Ay rı ca, bir an ti bi yo tik dır. Bu et ken mad de ler den baş lı ca la rı, Ra - olarak da Gram (+) ve (-) bakte ri le re karşı nun cu lin, Pro to ane mo nin ve Ane mo nin’dir. et kin dir [28, 38]. 1990 yı lın da ya pın la bir çalış ma da, Proto ane mo nin adlı bile şi ğin E. 1. Ra nun cu lin: man tar la ra kar şı in-vit ro ak ti vi te si nin ol du - Ra nun cu lin, Ra nun cu la ceæ fa mil ya sı - ğu ka nıt lan mış tır [27]. Bu bi le şi ğin ba sit nın ço ğu üye sin de gö rü len, bir gli ko zit tir. for mü lü C5H4O2’dir (Şe kil 7) [32]. Formü lü C11H16O8 şeklin de dir (Şekil 6). Dü ğün çi çek le rin de bit ki nin ne re dey se tüm kı sım la rın da bu lu nan ra nun cu lin, bit ki çiğ - nendi ğin de veya besin olarak tüke til di ğin de, en zi ma tik ola rak, tah riş edi ci bir ag li kon olan Pro to ane mo nin’e dö nü şür. Ra nun cu - lin, en yoğun olarak bitki nin çiçek açma Şe kil 7 Pro to ane mo nin Mo le kü lü YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 147

E. 3. Ane mo nin: üze ri ne bi ri le ri nin son ra dan bu ke li me yi Kı sa ca, Pro to ane mo ni nin yı kıl ma sıy la ora ya ek le di ği so nuç la rı na var dım”. olu şan ve se da tif ve hipno tik ola rak kul la - Kebîkeç ko nu sun da mis tik ya da mi to - nı lan bir çe şit di ak ri lik asit di lak ton dur [39]. lojik anlam da iki hipo tez orta ya çıkmak ta dır: Mer ke zi si nir sis te mi ne bas kı ya par [35]. Bi rin ci si, Adam Ga cek’in adı ge çen ya yı - Vü cut ate şi ni ve kan ba sıncı nı dü şü rür. nın da da bah se dil di ği gi bi, Hint mi to lo ji sin - de, bö cek ler den so rum lu ve yi ne bö cek su re - F. SO NUÇ ve YO RUM tin de bir me lek bu lun mak ta dır. Bu me lek bü tün bö cek le rin kra lı dır ve on la ra ege men - Her şeyden önce, Kebîkeç’in ne oldu ğu dir. Bu na ben zer bir ina nış İs lam di nin de de soru su nu cevap lan dır mak gerek mek te dir. mev cut tur. Şöy le ki, Al lah, ya rat tı ğı her Ger çek ten bir bit ki mi dir, bir mü ek kel me lek mahlûk için bir me la ike va zi fe len dir mek te- mi, cin mi, yoksa Hint mito lo ji sin den alın- dir. Bun la ra “Mü ek kel (Ne za ret çi) Me lek- mış ila hi bir öğe mi? Bu nok ta da, el yaz ma sı ler” denir [26]. Dün ya da can lı-can sız her eserler le sürek li içli dışlı olan ve alanın da uz- mahlûk için müek kel bir melek vardır. Hatta man sayı la bi le cek bir isim, Süley ma ni ye Kü- her yağ mur dam la sı nı bir me le ğin in dir di ği - tüp ha ne si Mü dür Yar dım cı sı Sa yın Emîr Eş ni ha ber ve ren bir hadîs-i şe rif de mev cut tur [7] şun la rı kay de der: “Bu güne kadar elimden [34]. Konuy la ilgi li olarak, yine Hz. Ay- ge çen yak la şık 50.000 cilt eser için de, za man şe’den nak le di len bir Ha dis-i Şerîf’te, şöy le za man Kebîkeç laf zı na hat ta ba zen ki ta bın bu yu ru lur: “ … Cib ril Aley his se lam ba na içi ne ko yul muş ve ku ru tul muş çi çek par ça - ba ğır dı ve: ‘Al lah Teâla haz ret le ri, kav mi nin la rı na rast la dım (Şe kil 8). İlk say fa sın da ge - sana neler söyle di ği ni, seni nasıl reddet ti ği - nel lik le Kebîkeç ya zan ki tap lar da kurt ye ni ği ni işit ti. Sa na dağ lar me le ği ni gön der di, ta ki ol ma dı ğı; olan lar da da kurt ye ni ği gö rül me si kav min hak kın da di le di ği ni em re de sin!’ de - di. Bu nun üze ri ne dağ la ra mü ek kel me lek ba na ses le nip, se lam ver dik ten son ra şöy le de di: Ey Mu ham med, Al lah Teâla haz ret le ri, kav mi nin sa na söy le di ği sö zü işit ti. Ben dağ- lar me le ği yim. Allah beni sana dile di ği ni em ret men için gön der di. Öy ley se hay di ne di ler sen di le! …”xvii So nuç ola rak, Kebîkeç ke li me si nin, ki tap kurt la rı, gü ve ler vb. gi bi bö cek ler den so rum lu bir me le ğin is mi ol ma - sı muh te mel dir. Do la yı sıy la, hat tat lar ya da küttab lar elle rin de bulu nan ve yılla rın etki - siy le yıp ra nan ki tap la rın ilk say fa sı na “Ya Şe kil 8 El yaz ma sı Bir Ki tap tan Çı kan Kebîkeç Kebîkeç” yaza rak, kita bı Kebîkeç isimli me- © Sü ley ma ni ye Kü tüp ha ne si le ğin ko ru ma sı na ha va le et miş ola bi lir ler. xvii Söz ko nu su Ha dis-i Şe rif’e kay nak ola rak Bu ha ri, Bed’ü’l-Halk 6, Tev hid 9 ve Müs lim gös te ril mek te dir. 148 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

İkin ci hi po te zi ise şu şe kil de dü şü ne bi - li riz: Kebîkeç adı ve ri len bir bit ki nin kurt - lar ve bö cek ler üze ri ne et ki le ri bi li ni yor idiy se, tah rip olan ki tap la rın ara sı na yer leş - ti ri len Kebîkeç çi çek le ri nin al tı na ve ya üs - tü ne kün ye tar zın da bit ki nin is mi ya zıl mış ola bi lir. Za man la o çi çek kay bo lup git miş ise de Kebîkeç is mi ki tap la bir lik te ölüm - süz leş miş ola cak tır. Şe kil 9 Kay nak Alım Şe ma sı Bu ikin ci hi po tez le pa ra lel olan üçün cü bir hi po tez ise, hem Far ma sö tik Bo ta nik rak vermiş tir. Ayrı ca İbn-i Baytar, İbn-i açı sın dan, hem de Tıp Ta ri hi bi lim le ri açı - Sînâ, Dios cori des ve Plini us’un yazdık la rı sın dan da ha so mut de lil ler içer mek te dir: birbi riy le uyumlu drog özellik le ri dir. Kebîkeç, an ti fun gal ve/ve ya pes ti sit özel lik - Her ne kadar farma sö tik bota nik kitap - le ri bu lu nan bir bit ki ör ne ğin, Ane mo ne sp. la rın da an la tı lan Ane mo ne sp. ve Ra nun cu - ve ya Ra nun cu lus sp. ola bi lir. lus sp. tür le ri an ti fun gal özel lik ler ba kı mın - Bi zim için asıl önem li olan so ru, Kebîkeç dan bir bi ri ne ben ze se de, ko nu ya tıp ta ri hi ger çek ten Ranun cu lus asiati cus mu, yok sa yön tem le ri açı sın dan yak la şıl dı ğın da, İs - her han gi bir Ane mo ne tü rü mü ol du ğu dur. lam tıp yaz ma la rın da ki Kebîkeç’in, ta şı dı ğı Öy le gö rü nü yor ki; Do ğu kül tü rün de mis - an lam, Di os co ri des ve Pli ni us’un Bat rac hi on tik bir anlam içeren Kebîkeç, Batı’ya gel - (Yu nan ca) ve Ra nun cu lus (La tin ce) bit ki le - dikçe somut bir anlam kazan mış, tıbbî ve ri nin ta şı dı ğı an la mın sil si le ha lin de tek rar far ma sö tik bir kim li ğe bürü ne rek drog laş - edi le gel miş su re ti dir. Ya ni müs lü man tıp ve mış tır. El yaz ma sı tıp ki tap la rıy la, Ra nun - bo ta nik bil gin le ri nin Kebîkeç di ye bil di ği cu lus asi ati cus ve Ane mo ne tür le ri nin tıp bit ki, Yu nan ve Ro ma lı la rın Bat rac hi on ve tari hi açısın dan karşı laş tı rıl ma sı soru nu mu zu Ra nun cu lus di ye bil dik le ri bit ki dir. So nuç aydın lat mak ta dır. ola rak el de ki mev cut ve ri le re gö re, Kebîkeç’in İbn-i Baytar ve İbn-i Sînâ’nın Kebîkeç Dü ğün çi çe ği gil ler den (Ra nun cu la ceæ) hak kın da yaz dık la rı bir bi riy le ör tüş mek te - Ra nun cu lus asi ati cus L. türü bir bitki oldu ğu dir. İbn-i Baytar, kendi si gibi bir müslü man ka nı sı na va rıl mış tır. bil gin olan İbn-i Sînâ’dan ol duk ça et ki len - miştir. Ayrı ca her ikisi de Dios co ri des’ten KAY NAK LAR ve Pli ni us’tan et ki len miş ler, Di os co ri des ve Pli ni us az çok çağ daş ol duk la rı için 1. Alp A. R., Alp S., “Bü yük Os man lı Lü ga tı” bir bir le ri ni et ki le miş ler dir (Şe kil 9). İbn-i İs tan bul 1958. 2. Asım gil A., “Şi fa lı Bit ki ler” Timaş Yayın - Bay tar, Kebîkeç’in kar şı lı ğı ola rak Bat - la rı, İs tan bul 1996. rahîyun’u (Batrac hi on) verir ken; Plini us 3. Aykal F., Aykal Z. Kişi sel Görüş me Batrac hi on’un karşı lı ğı nı Ranun cu lus ola- 08.04.2005

Söz konusu Hadis-i Şerif’e kaynak olarak Buhari, Bed'ü'l-Halk 6, Tevhid 9 ve Müslim gösterilmektedir. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 149

4. Bay top T. “Türk çe Bit ki Ad la rı Söz lü ğü” 20. Whitta ker R. H., Feeny P. P.,“Al le loc he - TDK An ka ra 1997. mics: Che mi cal In te rac ti ons Bet we en Spe ci - 5. Da vis P. H. “Flora of Turkey and The East es” Sci en ce Vol 171 Num 3973, 1971. Ae ge an Is lands”, Edin burgh Uni ver sity 21. Yaycı oğ lu A. “Arapça Elyaz ma la rın da Press, 1965. Kebîkeç”, Ke bi keç, 5: 5–8, 1997. 6. Ed viy ye-i Kal bi ye Lu ga tı (Bü yük Fi lo zof ve 22. http://dsal.uc hi ca go.edu/cgi bin/ddsa/ge tob - Tıp Üsta dı İbn Sina Seri: 7, No: 1, Türk Ta- ject_?HTML.a.9:4414./pro jects/artfl0/da ta - rih Ku ru mu, Mu al lim Ah met Ha lit Ki ta be vi, ba ses/di cos/philo lo gic/ste in gass/IMA GE İstan bul, 1937. 23. http://ipm.mis so uri.edu/ipcm/arc hi - 7. Eş E., Sü ley ma ni ye Kü tüp ha ne si Mü dür ves/v7n15/ipm news.txt Yar dım cı sı, Kişi sel Gö rüş me 25.05.2005 24. http://pe ne lo pe.uc hi ca go.edu/Tha yer/L/Ro - 8. Ga cek A. “The Use of Ka bi kaj in Ara bic man/Texts/Pliny_the_El der/25*.html Ma nus cripts” Manus cripts of the Middle 25. http://soz luk.so ur ti mes.org/show.asp?t=ke - East, 1: 49–53, 1986. bi keç 9. Iq bal M.C.M., Me iya lag han S., Wi je se ka ra 26. http://www.blog cu.com/is ma il kor - K.B. ve Abey rat ne K.P. “An ti fun gal Ac ti vity pe/516652/ from Wa ter Ex tracts of So me Com mon We - 27. http://www.cebtech ser vi ces.com/ra na ne - eds” Pa kis tan Jo ur nal of Bi olo gi cal Sci en - can_apo apo sib3.htm ces 4 (7): 843-845, 2001. 28. http://www.chm.bris.ac.uk/web pro - 10. İbn-i Sina, “El Ed viy yet’ül Kal bi ye”, Süley - jects2001/ger rard/oz.html ma ni ye Kü tüp ha ne si Hamîdi ye Ki tap lı ğı 29. http://www.cypnet.co.uk/ncyprus/green/flo - Nu ma ra 1448. ra/ci cek1.htm 11. İran İslâm Cum hu ri ye ti, Tah ran Rad yo su ile 30. http://www.de sert-tro pi cals.com/ e-ma il gö rüş me si: tur kis hra [email protected] Plants/Ra nun cu la ce ae/Ra nun cu lus_asi - 12. Kâhya E.- İbn-i Sina – “El Kanun fi’t- ati cus.html Tıbb Cilt 2” An ka ra 2003. 31. http://www.full bo oks.com/Supp le men tal- 13. Lec lerc L. “Ibn al Be it har Sü ley ma ni ye” Nights-Vo lu me–65.html Kü tüp ha ne si Ya ban cı Dil ler Ki tap lı ğı Nu - 32. http://www.giftp flan zen.com/hel le bo rus_ni- ma ra 1803, 1804 ger.html 14. Pol lock J. “Ka bi kaj to Bo ok Po uc hes” 33. http://www.goan ti qu es.com/de ta il,is la mic- Midd le East Lib ra ri ans As so ci ati on, ME LA art-ta lis man,402442,html No tes No: 44, 1988. 34. http://www.her kul.org/ya zar lar/in dex. 15. Qasem, J. R. ve Abu- Blan, H. A. “An ti fun - php?vi ew=ar tic le&ar tic le_id=3692&her - gal ac ti vity of aqu eo us ex tracts from so me kul to ols=4e2f3ba fa9d49561f785cc com mon we ed spe ci es” An nals of App li ed 778443451c Bio logy, 127: 215–219, 1995. 35. http://www.Icon7.org 16. Red ho use Ye ni Türk çe – İn gi liz ce Söz lük 36. http://www.lib rary.upenn.edu/ex hi - 1983. bits/rbm/scho en berg/scho en berg_pob - 17. Seçmen Ö. ve Ark. “To hum lu Bit ki ler Sis te - text.html ma ti ği” Ege Üni ver si te si Fen Fa kül te si İz - 37. http://www.merckso ur ce.com/pp/us/ mir 2004. cns/cns_hl_dorlands.jspz 18. Tanker N., Koyun cu M., Çoşkun M., QzpgzEzzSzppdocszSzuszSzcommonzSz “Far ma sö tik Bo ta nik” An ka ra Üni ver si te si dorlandszSzdorlandzSzdmd_r_02zPzht Ec za cı lık Fa kül te si Ya yın la rı An ka ra m 2004. 38. http://www.merckso ur ce.com/pp/us/cns/ 19. Tun cer H. “Ya banî Bit ki ler Söz lü ğü”, Gıda cns_hl_dorlands.jspzQzpgzEzzSzppdocsz Ta rım ve Hay van cı lık Ba kan lı ğı, Atak Mat - SzuszSzcommonzSzdorlandszSzdorlandzS baası, Anka ra, 1978. zdmd_p_38zPzhtm 150 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

39. http://www.merckso ur ce.com/pp/us/cns/ 43. http://www.tis ca li net.ch/ma te ri ame di ca/ cns_hl_dorlands.jspzQzpgzEzzSzppdocsz Voll text/Buch2.htm SzuszSzcommonzSzdorlandszSzdorlandzS 44. http://www.vet.purdue.edu/depts/ zdmd_a_37zPzhtm addl/to xic/plant30.htm 40. http://www.mil li yet.com/2003/09/02/cu- 45. http://www.ya zi yo rum.org/ya zi_ mar te si/ya zu ral.html oku.php?y_id=1383 41. http://www.nlm.nih.gov/hmd/ara bic/hip - 46. http://www.za man.com.tr/2003/04/05/kul- poc ra tic.html tur/bu tun.htm 42. http://www.starr he alt hca re.com/ayur ve - da first.htm EL YAZMASI TIP KİTAPLARINDA YOSUNLARIN KULLANIM ALANLARI

Mustafa Yavuz1 Gülşah Çobanoğlu2

Uses of Al gae and Mos ses in Me dici nal Manus cripts In this study medi ci nal uses of Al gae and Mos ses are in ves ti ga ted in ma nus cripts of İbn-i Bay tar (Ibn al Ba it har), İbn-i Si na (Avi cen na), Hu neyn bin İs hak (Jo an ni tus), Di os - co ri des and Pli ni us. Ul va lac tu ca and Fu cus sp. ha ve be en iden tifi ed ac cor ding to the des crip ti ons gi ven in the se ma nus cripts. It is desig na ted that the Ara bic term “Tuh lub” oc cu pi es both the mea nings of any al gal spe ci es and Lem na mi nor of Sper ma toph yta. Key words: Algae, Mos ses, Fu cus, Ul va lac tu ca, Me di ci nal ma nus cripts

Gİ RİŞ gö rün mek te dir. Bu yüz den ön ce Türk çe Yo sun ke li me si nin eti mo lo ji si ne ve onun Tak so no mi de, ger çek yo sun lar de di ği - Arap ça, Fars ça kar şı lık la rı na bak mak miz Ka ra Yo sun la rı (Mus ci), Ci ğer Ot la rı ge rek mek te dir. (He pa ti cae) ve Su Yo sun la rı (Al gae) bir bi - rin den ta ma men ay rı sı nıf lan dır ma ba sa - A. YO SUN KE Lİ ME Sİ NİN mak la rın da dır. Gü nü müz de halk ara sın da, ETİ MO LO Jİ Sİ Liken ler, Algler, Kara Yosun la rı ya da Ciğer Ot la rı ye ri ne “Yo sun, Ağaç Yo su nu, Taş Yosun: “Yoğ sun” yo ğun laş mış, sı kış mış, Yosu nu” gibi keli me ler kulla nıl mak tay - top lan mış, ço ğal mış tan yo sun; su la rın üs - ken1, Arap ça ya da Os man lı ca tıp ki tap la - tün de olu şan, su yun yü zü nü ka lın ca bir kat rın da han gi or ga niz ma için han gi is min gi bi kap la yan ye şil bit ki. Bu söz cük yo ğun - kul la nıl dı ğı nı tes pit et mek, an cak kul la nım laşmak eyle miy le bağlan tı lı dır. Anado lu alan la rı ve tas vir le ri ve ril miş ise müm kün halk ağ zın da yo sun ço ğun luk la “yok sul,

1 Kaynarca Şevket Sabancı Lisesi, Biyoloji Öğretmeni, Fevzi Çakmak C. No: 36 34899 Pendik; mustafay007@ hotmail.com 2 Marmara Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, Yrd. Doç. Dr.; [email protected] 151 152 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Duwãlak: A little strap, a leat hern #"ا ”yoğ sun, yo sul”, ki mi yer ler de de “yos muk bi çi min de söy le ni lir. Tr: Yok sul> yoğ sul> strap used in a ga me; a spe ci es of a frag rant yoğ sun> yo sun, Alm: Mo os, Germ: Mo usa, cre eper. Duwãla: A kind of swe et smel ling "ا ,Gr: Mos xos, Fars: Hes, He zeh, Fr: Mo use İng: Moss, Lat: Mus cus2. cre eper. .Duwãli: A kind of frag rant cre eper7 $"ا Yo sun: Tür ki ye Türk çe si: Yo sun, Ta tar T: Su usim, Ba ka yifägi, Uy gur T: Su ösümlü gi, Başkurt T: Ilımık, Kırgız T: Balır, B. ES Kİ ESER LER DE Türk men T: De niz su vo tu, Azer bay can T: YO SUN LA RIN KUL LA NI MI Yo sun, Ka zak T: Bal dır, Öz bek T: Yo sin, Rus ça: Vo do rosl’3. Tıp la il gi li el yaz ma sı eser le re göz atar -  Yosun: Ne ba tat-ı zevât’ül il kah-ı sak bir bi ri içi ne geç miş bir kaç fark lı yo sun ha fi ye-i hüc re vi ye den; dam lar da, ağaç lar tanı mı ile karşı la şı rız. Ancak söz konu su ve taşlar üzerin de ve bir arada çıkıp büyü - kay nak lar da bit ki nin ele alı nış şek li, ta ri fi yen nazik ve ufak otlar. a) deniz yosu nu, ci- ya da özel lik le ri, bo ta nik sı nıf lan dır ma da ğer otu b) taş, yer, Korsi ka, İzlan da yosu nu onu ne re ye ko ya ca ğı mı za da ir bir ipu cu ver mek te dir. Ça lış ma mız bo yun ca ta ri hi bir (`^\ا uchnet (pers ا c) albè âl’ara be Mo us se, lic hen; d’ou le bas -ba tin- us nea = se yir için de aşa ğı da ki kay nak lar ta ran mış tır: usnêe, lic hen des ar bres, des pi er res etc, et 1. Ki tab-ı Müf re dat-ı Ka nun (~1635) l’ar ma ni en4. 2. Ki tab el Câmi fi’l Ed viy ye te el Müf - Yo sun: Alg Deniz ka da yı fı, deniz maru lu, re de ve’l Ağ diy ye, İbn-i Bay tar (ö. ke ten cik, kı zıl su yo sun la rı, la mi nar ya, su 1248) yo su nu, üş ni ye, es mer su yo sun la rı5. 3. El Kanun fi’t Tıbb, İbn-i Sina (ö. 1037) Yu ka rı da ki alın tı lar da yo sun ke li me si - 4. Ki tab’ül Ha şa iş, Hu neyn bin İs hak nin Türk çe kö ken li bir ke li me ol du ğu an la - (ö. 873) şıl mak ta dır. Arap ça’da bu an la ma ge le bi le - 5. De Na tu ra lis His to ri ae, Ga ius Pli ni us cek iki ke li me var dır: Uş ne ge nel lik le (ö. 79) epi fi tik li ken le re ve ri len bir isim dir. Tuh lub 6. De Ma te ria Me di ca, Pe da ni os Di os - (farklı okunuş la taha leb) hem su yosun la rı - co ri des (ö. 79) na hem de ka ra yo sun la rı na ve rilen bir isim dir. Fars ça’ya bak tı ğı mız da yo sun B. 1. Kİ TAB-I MÜF RE DAT-I KA NUN kar şı lı ğı ola rak De va le (Dü va le) ke li me si ni bulu ruz: İbn-i Si na’nın meş hur ese ri El Ka nun Dü va lek: a) Bir kayış tır ki, onunla fi’t Tıbb’ın, basit droglar dan bahse den #"ا ku mar oy nar lar. b) Ağaç yo su nu ki, pa la - ikin ci kıs mı dır. Ki tab-ı Müf re dat-ı Ka nun mut ve çam ağaçla rın da peyda olup onla ra adıy la ay rı ca ya zı la rak renk li re sim ler le sar ma şır ve gü zel ko kar, ilaç lar la ko kular da süs len miş tir. Ge rek me tin için de, ge rek - say fa ke nar la rın da “Müf re dat-ı İbn-i Bay ا {|}ا kulla nı lır, bunun la yapı lan koku ya tar, İhtiyârât-ı Bedii, Kitâb’ül Felâha, Şerh `ا {\} deva-el-misk derler, doğru su devâle muşk dur6. el-Mûcez, Minhâc’ül Beyan, Minhâc’ül YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 153

Dükkân ve Kitâb el- Meş cer” gi bi eser ler den alın mış ilâve ler de mev cut tur.8 Eser bu gün Sü ley ma ni ye Kü tüp ha ne si, Aya sof ya Ki - tap lı ğı 3748 nu ma ra da ka yıt lı dır. Ki ta bın ya za rı bi lin me mek te dir. Ya zım yı lı muh te - me len 1635 ci va rı ol ma lı dır. Söz ko nu su eser de yo sun lar dan Arap ça Tuh lub ‚†‡ başlı ğın da bahse dil mek te dir. Bura da İhtiyârât-ı Bedii, Minhâc’ül Dükkân, Müfre dat-ı İbn-i Bay tar ve Müf re dat- Ka nun’da naa Ese rin Şe kil 3. Müf re dat-ı Bay tar Tuh lub Ka nun ile il gi li kıs mı iler le yen bö lüm ler de in ce le ne ce ğin den bu bö lüm de yal nız ca şe kil olarak yer almış tır (El Kanun fi’t Tıbb II. Kı sım) alın tı lar bu lun mak ta dır9: İh tiyârât- Be dii: O, kurba ğa ………dur (Şe kil 1).

Şe kil 4 Müf re dat- Ka nun Tuh lub

Şe kil 1. İh tiyârât- Be dii Tuh lub

Minhac’ül Dükkân: Mahi ye ti, Su mer- ci me ği Tuh lub dur (Şe kil 2). Müfre dat-ı İbn-i Baytar: Diskurîdus dör dün cü (ki ta bın da der ki) ne hir Tuh lu bu ye şil dir, şe kil ola rak mer ci me ğe ben zer. Su da ola nı dik tir (Şe kil 3).

Şe kil 2. Min hac’ül Dükkân Tuh lub Şe kil 5 Ades’el Mâ ve Tuh lub

* Eserin Kanun ile ilgili kısmı ilerleyen bölümlerde inceleneceğinden bu bölümde yalnızca şekil olarak yer almıştır. 154 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Bu ki tap ta ay rı ca Tuh lu ba at fe di len bir - Arapça baskı sı ve Fransız ca tercü me si kar- kaç çi zim var dır (Şe kil 5, 6). Bun lar dan Şe - şı laş tır ma lı ola rak in ce len miş tir: kil 6’da ki çi zim Ul va lac tu ca’nın (De niz Ma ru lu) ge nel gö rü nü şü ne ben ze mek te dir. ‚†‡ Thoh lob - Len til le d’éau (Su Mer ci me ği) Dios co ri des (IV. Kitap, 87. ve 97. baş- lık lar): Su mer ci me ği ye şil dir ve bir mer ci - mek ta ne si ne ben zer. Dur gun su la rın yü - zün de rast la nır. Ga len (VI II. Ki tap): Su mer ci me ği so - ğuk ve üçün cü de re ce de nem li dir. Di os co ri des: De niz mer ci me ği ne (%'"+ ;'<$) gelin ce, o bir cins bitki dir ki, taşla rın ve deniz kena rın da ki kabuk la rın üzerin de bulu - nur. Hep si saç gi bi örül müş tür ve sap sız dır. Ga len, Di os co ri des, İbn-i Si na: Her han - gi bir or ga nın ka nı nı tu tar, ov ma lar da kul - la nı lır, en zi ya de et ki li ola nı de niz mer ci - meği dir. Akan su merci me ği ne gelin ce, eğer yağ da haş la nır sa si nir le ri yu mu şa tır. Lec lerc’in Tuh lub’u Len til le d’éau ya ni Su Mer ci me ği (Lem na mi nor) olarak ele al- dı ğı gö rül mek te dir.

B. 3. Kİ TAB-I EL KA NUN Fİ’T TIBB:

El Kanun fi’t Tıbb, İbn-i Sina’nın (ö. Şe kil 6. Tuh lub 1037) en meş hur ese ri dir. Kı sa ca Ka nun di - ye de bi li nir. Ka nun’da yo sun lar dan Tuh lub is miy le bah se dil mek te dir (Şe kil 4). Ça lış - B. 2. Kİ TAB-I MÜF RE DAT-I ma mız da Sü ley ma ni ye Kü tüp ha ne sin de ki İBN-İ BAYTAR: Ayasof ya 3748 ve Şehit Ali Paşa 2077 nüs- ha la rı in ce len miş tir. İbn-i Baytar’ın (ö. 1248) kısa ca Müfre - Ma hi ye ti: Nehir de, suda, yerde ve de- dat-ı İbn-i Baytar diye de bili nen Kitab el niz de ola nı şid det li ka bız edi ci dir. Am ma, ka - Câmi fi’l Ed viy ye te el Müf re de ve’l Ağ diy - ya Tuh lu bu ise, on dan Ha zaz el Sahr (Ka ya ye ad lı meş hur ese ri Lu ci en Lec lerc ta ra - Li ken le ri, Lic he nes pet ra eus) kıs mın da fın dan Fran sız ca’ya ter cü me edil miş tir.10 bah set tik. Ta bi atı: Soğuk tur. Özel lik le ri: Ça lış ma mız da Müf re dat-ı İbn-i Bay tar’ın Her nere ye koyu lur sa kanı dindi rir. Bu YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 155 ko nu da de niz yo su nu da ha şid det li dir. B. 4. Kİ TAB’ÜL HA ŞA İŞ: Şiş lik ler ve Ka ba rık lar: Yan gı lı şiş lik ler ve ka rın ca lan ma lar üze ri ne uy gu la nır. Tuh lu - Kita bın tam adı Kitab’ül Haşa iş lî Dis- bun Adesî (Mer ci mek ben ze ri) ola nı ka - kurîdus el Ana zarbî’dir. Hu neyn bin İs hak vurt la bir lik te uy gu lan dı ğı tak dir de de bu (Jo an ni tus, ö. 873) ta ra fın dan ya zı lan eser, et ki yi gös te rir. Kas ve Eklem ler: Yan gı lı Di os co ri des’in Ma te ria Me di ca’sı nın Arap - gut ve ek lem ağ rı la rı na iyi ge lir. Es ki miş ça’ya ter cü me edil miş hâli dir. Ese rin Aya - zey tin ya ğıy la kay na tıl dı ğın da si nir le ri yu - sof ya 3702 ve 3703 nüs ha la rı in ce len miş, mu şa tır. Boşal tan organ lar: Onunla yakı bun lar dan Aya sof ya 3702 nüs ha sı asıl nüs - ya pı lır. Der ler ki ba ğır sak la rı tu tar. ha se çil miş ve bu nüs ha da yo sun lar la il gi li Aynı bilgi ler, Kanun’un Prof. Dr. Esin iki baş lık bu lun muş tur. ,Bru un ba las si yus): O) >; سو\@<; Kâhya ta ra fın dan gü nü müz Türk çe si’ne ter cü me edil miş şek lin de şöy le ele alı nır11: Tuh lub el Bahrî’dir (De niz yo su nu dur). Cilt II, Say fa 293: Tuh lub (Yo sun, Lem - Taş la rın üze rin de ve ke narla rın da olan şey - na minor ) Ge nel Ni te lik le ri: Bu drog bi li - dir. De ni ze ya kın olur. Kıl ka dar in ce dir. nir. Nehrî ola nı sı vı dır, me ta lik tir (me tal Göv de si yok tur. Ol duk ça so ğu tu cu ol mak la içe rir). De niz den el de edi le nin şid det li ka - bi li nir. Yan gı lı şiş lik le ri ıs lah eder. Nikrîsi biz özel li ği var dır. Tuh lu bun sah ra olan ne - so ğut mak için ona ih ti yaç du yu lur (Şe kil vi ni ise biz Ha zaz-ı Sah ra ola rak zik ret tik. 7). Fu kus): De niz fu ku su nun bir kaç) ‹Šوˆ Ya pı sı: Soğuk tur. Et ki le ri: Kötü dür, kanı hapse der. Eğer dışa rı dan uygu la nı yor sa, sı nı fı var dır. Yer de olan lar, bo yu uzun olan - de niz cin si nin et ki si da ha şid det li dir. Şiş ler: lar, ren gi kı zıl olan lar. Krıtî (Kre ta, Gi rit) Yan gı lı şiş ler ve cem re (dö kün tü) üze ri ne de dik le ri ada da çok ça ye ti şir. Ze hi re fay da - uy gu la nır ve nem le (ka rın ca lan ma) ve ay nı lı dır. Bu sı nı fın kuv ve ti; ta ma mı ka bız edi - za man da ade si üze ri ne kav rul muş un la bir - ci dir. Ya kı ya pı lır sa, nikrîsi ve sa ir yan gı lı lik te Tuh lub tat bik edi lir. Hare ket Organ la - şiş lik le ri ıs lah eder. Bu sı nıf su da ıs la tı lıp rı: Yangı lı gut olan yer üzeri ne konur ve kul la nı lır (Şe kil 8). yan gı lı maf sal ağ rı la rı na iyi ge lir. Eğer es - ki zey tin ya ğı ile uy gu la nır sa si nir le ri yu - mu şa tır. Dı şa rı atan or gan lar: Onun la ya kı ya pı lır. Ba ğır sak la rı tut tu ğu söy le nir. Bu ter cü me de de Tuh lub’un, Lem na mi - nor ola rak ele alın dı ğı nı gö rü yo ruz. Ay rı ca aynı kita bın bir başka yerin de de dipnot ola rak şu bil gi ler ve ril mek te dir: (Cilt II, Sayfa 230) “Kurba ğa yosu nu na ‘Carsca ca- ğız vara’ derler. Su yüzün de, kenar lar da ve taşla rın üzerin de oluşan yosun lar dır.” An cak, Cars ca ca ğız va ra ifa de si nin han gi dil de ol du ğu na da ir bir iba re yok tur. Şe kil 7 Bruun balas si yus 156 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Ki tab’ül Ha şa iş’te ki Bru un ba las si yus Phycos thalas si on ya da Sphag num ma - (Bryon pha las si on) ve Fu kus (Fu cus sp.) ri nus gut has ta lı ğı için mü kem mel bir ilaç - mad de le riy le il gi li ba zı bil gi ler so nuç ve tır. Gö rü nü mü ma ru la ben zer. Ku maş bo ya - yo rum bö lü mün de ve ri le cek tir. ma da de niz ka buk la rı nın mor ren giy le bir - lik te kul la nı lır. Ku ru ma dan ön ce nem liy - ken kul la nıl ma lı dır. Yal nız gut için de ğil, bü tün ek lem has ta lık la rı için et ki li dir. Üç çe şi di var dır. Bi ri si ge niş yap rak lı, di ğe ri kı zıl ton da ve uzun yap rak lı, üçün cü sü ise bü kül müş yap rak lı dır ve Gi rit’te ku maş bo - ya ma da kul la nı lır. Tüm bu çe şit le rin ben zer özel lik le ri var dır. Ni can der, bun la rı yı lan sok ma la rın da ze hi re kar şı an ti dot ola rak şa rap la bir lik te kul la nır. Bu bit ki nin to hu - mu na “psylli on” de riz.

B. 6. MA TE RIA ME DI CA: Şe kil 8. Fu kus Anazar ba lı Peda ni os Dios co ri des (ö. 79) tara fın dan yazı lan eserin asıl adı “Peri B. 5. NA TU RA LIS HIS TO RI AE: Hyles Iat ri kes” tir, İlaç lar Bil gi si an la mı na gel mek te dir. Pli ni us’un çağ da şı olan Di os - Ga ius Pli ni us Se cun dus (ö. 79) ta ra fın - cori des kendi sin den asırlar sonra gelen dan ya zı lan bu eser ta bi at ta ri hi ile il gi li İbn-i Baytar ve İbn-i Sina gibi İslam bota - top lam otuz ye di ki tap tan olu şan bir an sik - nik çi ve tıp çı la rı nı bi le et ki le miş tir. Di os - lo pe di şek lin de dir. Yir mi al tın cı ki ta bın alt - co ri des’in Ma te ria Me di ca sı’nda yo sun lar la mış al tın cı baş lı ğın da yo sun lar dan bah se di - il gi li üç kı sım var dır.13 Bun la rın tü mü de lir12: IV. ki tap ta dır: Phycos Tha las si on: Pra eci pue ve ro li be - rat eo malo phycos thalas si on, id est Başlık 87 Su Merci me ği Sphag num ma ri nus, lac tu cae si mi lis, qui Lemna minor (Lemna ce ae) conc yli is subs ter ni tur, non po dag rae mo do, Ba zı la rı ona “Ya banî Mer ci mek”, ba zı - sed om ni bus ar ti cu lo rum mor bis in po si tus, la rı “Epi pet ron”, Ro ma lı lar ise “Vi pe ra lis” pri us qu am are fi at. Tria au tem ge ne ra ei us: ya da “Ice os mig do nos” der ler. O, mer ci me ğe la tum et al te rum lon gi us, qua dam te nus ru - ben ze yen ve su da dik du ra bi len bir yo sun - bens, terti um crispis foli is, quo in Creta dur. So ğu tu cu dur. Tek ba şı na ya da …… ile ves tes tin gunt, om nia ei us dem usus. Ni can - bir lik te kul la nıl dı ğın da yan gı lı şiş lik ler için der ea et ad ver sus ser pen tes in vi no de dit. iyi bir yakı olur. Gül ile birlik te nikri se Sa lu ta re est et se men ei us her bae, qu am fay da lı dır. Ço cuk lar da ki gut has ta lı ğı nı da psylli on ap pel la vi mus. te da vi eder. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 157

Baş lık 97 βρυον θαλασσιον (Bryon tha - C. 1. MUS CI (Ka ra Yo sun la rı) las si on) Bryonbb tha las si oncc (ba zı la rı ona “Bal - Ça yır ve or man lar da yu mu şak; ye şil la ris”, ba zı la rı “Ira ne” ve Ro ma lılar “Gno - ka di fe bir ör tü mey da na ge ti ren to hum suz mu sil lon” der ler) de niz kı yı sın da ki ka ya la - bit ki ler dir. Ay rı ca, ka ya lar ve taş lar üze rin - rın ve mid ye ka buk la rı nın üze rin de ge li şir. de, du var ve ağaç dip le rin de, top rak ta, her O …… dır, in ce ve dar dır. Kabız edi ci kuv - yer de bu lu na bi lir ler (Şe kil 9). ve ti var dır. Biz onu ka bız lıkgerek ti ren yan - Kara yo sun la rı rutu bet li yerler de ya- gı lı şiş lik ler ve gut has ta lı ğı gi bi du rum lar - şarlar. Bunun için neme bağlı olarak tur- da kul la nı rız. balık, orman altla rı, ıslak kaya lar, nemli ağaç kabuk la rı üzerin de, batak lık, göl, Başlık 98 Φακός ο έπι των πελμάτων nehir kenar la rın da bulu nur lar. Tatlı suda (Fa kos epi ton pel ma ton) yaşa yan la rı olsa bile deniz ler de bulun - De niz yo sun la rı nın ba zı la rı ge niş, ba zı - mazlar. Kara yo sun la rı nın rutu be ti az olan la rı kı zıl ca, ba zı la rı be yaz dır. Kre ta (Gi rit) yerler de, örne ğin kentsel alanlar da da ya- sa hi lin de ye ti şen le rin ço ğu iyi ko kar ve ça - şa dı ğı gö rü lür. Fa kat bu gi bi yer ler de sa - buk çü rü mez. Hep si nin ka bız edi ci kuv ve ti dece rutu bet li mevsim ler de faali yet gös- var dır. İl ti hap la ra ve ayak nik ri si ne kar şı terir ler, diğer zaman lar da dinlen me peri - yo du na gi rer ler. olduk ça etkin dir ler. Önce kuru tu lur, sonra Ka ra yo sun la rın da rast la nan baş lı ca bi le - ıs la tı lıp kul la nı lır. Ni kan der der ki, kı zıl ola nı şik ler ter pe no id ler ve fe no lik bi le şik ler dir. ze hi re kar şı şi fa dır. … Ka dın lar ken di le ri ne Son yir mi yıl da fla von lar, bif la von lar, izof - mak yaj ya par ken kul la nır lar. Phykos adıy la la von lar ve baş ka bir çok mad de bu lun muş - sa tı la na ben ze yen ler ko ku lu dur lar. tur. An cak bu bi le şik le rin bi yo sen tez yol la - rı hak kın da he men he men hiç bir şey bi lin - C. GÜ NÜ MÜZ me mek te dir14. Ka ra yo sun la rı, ge nel lik le SI NIF LAN DIR MA SIN DA sık ola rak bu lu nur lar böy le ce ze min üze - YO SUN LAR rin de ye şil ha lı gi bi bir ör tü mey da na ge ti - rirler. 22.000 kadar türü bulu nan kara yo - Gü nü müz bo ta nik sı nıf lan dır ma sı na gö re sun la rı, üç alt sı nı fa ay rı lır: Sphag ni dae, Türk çe’de ki Yo sun’un kar şı lı ğı Mus ci (Ka - An dre aei dae ve Bryi dae15. ra yo sun la rı) ya da Al gae (Su Yo sun la rı) olabi lir. Bu durum da her iki grubun da C. 1. 1. Sphag ni dae: baş lı ca bo ta nik ve far ma sö tik özel lik le ri nin 300’den faz la tür ih ti va eden bu alt sı nıf ta dik ka te alın ma sı ge rek mek te dir. tek cins var dır: Sphagnum . Sphagnum

b Materia Medica’nın I. kitabında ele alınan Bryon (Lichen arboreus) ile IV. kitabında ele alınan Bryon thalassion (Algæ) karıştırılmamalıdır. c Thalassion < Èáëáôôï = Denize hâkim olan 158 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

C. 2. AL GAE (Su Yo sun la rı) Alg ler sis te ma tik ola rak da ha fark lı ve çok sayı da grupla ra ayrıl sa da daha çok ko nu muz la il gi li olan Chlo roph yta (Ye şil Alg ler), Pha eoph yta (Es mer Alg ler) ve Rho doph yta (Kı zıl Alg ler) bö lüm le ri üze rin de Şe kil 9. Ka ra yo sun la rı nın Ge nel Gö rü nü mü du ru la cak, söz ko nu su alg le rin eko no mik, tıbbî ve far ma sö tik özel lik le ri ak ta rı la cak tır.

“Turba Yosu nu” adıyla da bili nir. Her yıl C. 2. 1. Chlo roph yta (Ye şil Alg ler): yan dal lar dan bi ri si ana sa pın bü yük lü ğü - Chlo rel la tür le ri kül tü rü ya pı lan ve nü alınca ya kadar geli şir. Dipte kalan kı- Chlo rel lin isim li an ti bi yo tik el de edi len sımlar ölür, böyle ce yavru dallar ayrı birer önem li tür ler dir. bitki oluştu rur lar. Ölen kısım lar biri ke rek Cla dop ho ra ve En te ro morp ha türle ri kalın yastık lar meyda na geti rir ler. Bu yas- ip lik si ve şe rit si tür ler dir (Şe kil 11). tıkla rın oluştur du ğu batak lık la ra “turba - Ul va (Deniz Maru lu) türle ri Akde niz ül- lık” ve ya “tur bi yer” de nir. Sphag num, kele rin de ve Uzak Doğu’da sala ta olarak bahçe ci lik te bitki le ri bir yerden bir yere ye nir. Ul va lac tu ca, yurdu muz da İstan bul naklet me sıra sın da canlı tutmak için kul- Bo ğa zı ve Mar ma ra kı yı la rın da rast la nan, lanı lır. Bile şi min de bulu nan Sphagnol an- tal lu su ma ru lu an dı ran bir alg dir. A vi ta mi ni tisep tik etki göste rir. Bu yüzden tıpta sal- içe rir (Şe kil 10). gı ve kan em me iş le min de kul la nı lır. Sphag num türle ri özellik le Uludağ’da ve Ka ra de niz Böl ge si’nde Ço ruh Hav za sın da yaygın dır 15.

C. 1. 2. An dre aei dae: Koz mo po lit olan An dre aea tür le ri yük - sek dağ la rın si lis li ka ya la rı üze rin de ve so - ğuk böl ge ler de ye ti şir.

C. 1. 3. Bryi dae: Yap rak lı ka ra yo sun la rı nın bü yük ço - ğun lu ğu bu alt sı nıf ta yer alır. Bu grup tan Poly tric hum ilaç sa na yin de kul la nı lır. Poly tric hum com mu ne’den “Her ba Adi an ti au rei” isim li di ya fo re tik ve to nik; Poly tric - hum ju ni pe ri num’dan da “Herba Polytric hi ju ni pe ri nae” isim li di üre tik drog lar üre ti - 14 lir . Şe kil 10 Ul va lac tu ca (Chlo roph yta) YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 159

Şe kil 12 Fu cus sp. (Pha eoph yta)

Şe kil 11. En te ro morp ha sp. (Chlo roph yta)

C. 2. 2. Pha eoph yta (Es mer Alg ler): İçer dik le ri fi kok san tin pig men ti se be - biy le ye şil alg le re gö re da ha ko yu renk li görü nür ler. Cysto se ira, C vita mi ni, Provi ta min A, İyot ve al ji nik asit içe rir. Gu atr da ve şiş man lı ğı ön le me ama cıy la kul la nı lır. Kan şe ke ri ni ve plazma koles te rol sevi ye si ni düşü rür. Şe kil 13 Sar gas sum sp. (Pha eoph yta) Fucus , şerit si bir algdir. İyot ve mine ral ler ba kı mın dan zen gin dir. Bu alg den ha zır la nan eks tre ler koz me tik te cilt ve saç pre pa rat la - La mi na ria türle ri nin Lami na rin ve Mannit rın da kul la nı lır. Fu cus tür le ri al ji nik asit ba kı mın dan zen gin olan la rı tıp ta, bo ya ve içe rir. Al ji nik asit, sa na yi ve ec za cı lık ta teks til sa na yi sin de kul la nı lır lar15. önem li bir bi le şik tir. Hae mos ta tik (kan din - di ri ci) özel li ği var dır. Diş ma cu nu, re çel, C. 2. 3. Rho doph yta (Kı zıl Alg ler): dondur ma, kâğıt ve karton yapı mın da, ayrı ca Kır mı zı renk mad de si olan fi ko erit rin bo ya el de et me de kul la nı lır. Al ji nik asi tin içe rir ler. fark lı me tal tuz la rı fark lı renk ler ve rir14 Chondrus tür le rin den Carra ge en (Kar- (Şe kil 12, 13). ra gen, De niz Ka da yı fı) isim li bir drog el de 160 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI edi lir. Bu drog, emo li yan (de ri yu mu şa tı cı), D. SO NUÇ VE YO RUM ekspek to ran (balgam sökü cü) ve anti – ko- agülan (pıhtı laş ma önle yi ci) olarak kulla nı lır. İbn-i Bay tar’dan Di os co ri des’e ka dar Ge li di um tür le ri çok dal lan mış tır. Agar her bir ya za rı mı zın yo sun la rı ele alı şı nı (ta - agar el de edi lir. Agar agar, tab let ya pı mın da, nım la yı cı özel lik ler ba zın da) te ker te ker in - emo li yan (de ri yu mu şa tı cı) ve me ka nik ce ler sek ba zı tür le ri teş his et mek müm kün - müs hil ola rak, koz me tik ve diş he kim li ğin - dür. İlk ola rak İbn-i Bay tar’a göz ata lım: de kul la nı lır14 (Şe kil 14). Porphyra tür le ri şe kil ola rak Ul va tür le - 1. Dis kurîdus dör dün cü ki ta bın da der rine benze yen yaprak sı algler dir (Şekil 15). ki, ne hir Tuh lu bu ye şil dir, şe kil ola rak mer - ci me ğe ben zer. Su da ola nı dik tir. (Ki tab-ı Müf re dat’tan) 2. Dios co ri des IV, 87, 97: Su merci me ği ye şil dir ve bir mer ci mek ta ne si ne ben zer. Durgun sula rın yüzün de rastla nır (Luci en Lec lerc’ten). İbn-i Bay tar’ın Di os co ri des’ten alın tı la - dı ğı bu cüm le de Ka ra Yo su nu ya da Alg ol - ma yan bir bit ki den Lemna minor ’dan bah- se dil mek te dir. Bu bit ki nin fark lı dil ler de ki isim le ri şöy le dir: Türk çe Su Mer ci me ği, İngi liz ce Water lens, Alman ca Wasser lin- se, Fransız ca Lentil le d’éau ve Arapça Ades el Mâ. Ha di ye Tun cer, Ya banî Bit ki - Şe kil 14 Ge li di um sp. (Rho doph yta) ler Söz lü ğü ad lı ki ta bın da Tuh lub ke li me si - ne kar şı lık ola rak şu bil gi le ri ver mek te - dir16: “Tuhlub: Ades el Mâ, Su merci me ği, Lem na mi nor (Lem na ce ae), Kur ba ğa yo su - nu da de nir. Kur ba ğa olan göl ler de su yun üs tün de gö rü lür.” Bu nun so nu cu ola rak, Tuh lub ke li me si nin hem Lem na mi nor için hem de algler için kulla nı lan bir keli me ol - du ğu an la şıl mak ta dır. İbn-i Baytar, Dios co ri des’ten alıntı sı na de vam eder: 3. De niz Mer ci me ği (Len til le de mer, %'"+ ;'<$ - Tuh lub-u Bahrî)’ne ge lin ce, o bir cins bitki dir ki, taşla rın ve deniz kena - rın da ki ka buk la rın üze rin de bu lu nur. Hep si Şe kil 15 Porph yra sp. (Rho doph yta) saç gi bi örül müş tür ve sap sız dır. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 161

İbn-i Bay tar, Ga len, Di os co ri des ve İbn-i drog la il gi li ola rak şun la rı kay de der: “De - Si na’dan or tak ya pı lan bir alın tıy la da; niz kı yı sın da ki ka ya la rın ve mid ye ka buk - 4. Her han gi bir or ga nın ka nı nı tu tar, ov - la rı nın üze rin de ge li şir. O in ce ve dar dır. ma lar da kul la nı lır, en zi ya de et ki li ola nı de - Ka bız edi ci kuv ve ti var dır”. niz mer ci me ği dir, şek lin de bir ifa de ye yer Başlık 98’de Φακός ο έπι των πελμάτων ver miş tir. (Fakos epi ton pelma ton) adlı bir drogdan İbn-i Si na Ka nun’da Tuh lub mad de sin - bah se der ve bu drog la il gi li ola rak da şun - de ta nım la yı cı özel lik ola rak yal nız ca “Her la rı kay de der: “De niz yo sun la rı nın ba zı la rı ne re ye ko yu lur sa ka nı din di rir” cüm le si ne ge niş, ba zı la rı kı zıl ca, ba zı la rı be yaz dır. yer ver miş tir. Bu nun dı şın da, Tuh lub’un ne Kre ta (Gi rit) sa hi lin de ye ti şen le rin ço ğu iyi ol du ğu nu an la ma mı za ya ra ya cak her han gi ko kar. Hep si nin ka bız edi ci kuv ve ti var dır. bir kay dı yok tur. … Nikan der der ki, kızıl olanı zehi re karşı Huneyn bin İshak, İbn-i Baytar ve İbn-i şi fa dır. … Ka dın lar ken di le ri ne mak yaj ya - Si na’dan fark lı ola rak ko nuy la il gi li iki par ken kul la nır lar. Phykos adıy la sa tı la na baş lık iş le miş tir. benze yen ler koku lu dur lar”. Bruun balas si yus): Bu durum da, İbn-i Baytar’ın verdi ği) >; سو\@<; O, Tuh lub el Bahrî’dir, (De niz yo su nu dur). üçüncü özellik ve Huneyn bin İshak’ın Taşla rın üzerin de ve kenar la rın da olan şey- Bru un ba las si yus ad lı dro gu bi zi doğ ru ca dir. De ni ze ya kın olur. Kıl ka dar in ce dir. Di os co ri des’in βρυον θαλασσιον (Bryon Göv de si yok tur… tha las si on) ad lı dro gu na gö tü rür. Ne ya zık - Fu kus): De niz fu ku su nun bir kaç ki bu dro gun ne ol du ğu nu bul ma mı za ye te) ‹Šوˆ sı nı fı var dır. Yer de olan lar, bo yu uzun olan - cek ka dar bil gi ve ril me miş tir. An cak yi ne lar, ren gi kı zıl olan lar. Krıtî (Kre ta, Gi rit) de ‘O ince ve dardır’ ifade sin den bu drogun de dik le ri ada da çok ça ye ti şir… Şe kil 11’de ki Ente ro morp ha benze ri şerit si Plini us, Phycos thalas si on adlı drogdan bir alg ol du ğu an la şıl mak ta dır. bahse der ken şunla rı kayde der: “Görü nü mü Hu neyn bin İs hak Fu kus’u, Pli ni us ma ru la ben zer. Ku maş bo ya ma da de niz ka - Phycos’u ve Di os co ri des Fa kos’u an la tır ken buk la rı nın mor ren giy le bir lik te kul la nı - as lın da ay nı drog(lar)dan bah set mek te dir ler. lır.... Üç çe şi di var dır. Bi ri si ge niş yap rak lı, Te mel ola rak Di os co ri des ve Pli ni us bir bi ri- di ğe ri kı zıl ton da ve uzun yap rak lı, üçün cü - ne ben zer ya da bir bi ri ni ta mam la yan bil gi - sü ise bükül müş yaprak lı dır ve Girit’te ku- ler ver mek te dir ler (Tab lo 1). Bu on la rın ay- maş boya ma da kulla nı lır. … Nican der, nı yüz yıl da ya şa ma la rın dan ve / ve ya ay nı bun la rı yı lan sok ma la rın da ze hi re kar şı an - kay nak tan bes len miş ol ma la rın dan kay nak- ti dot ola rak şa rap la bir lik te kul la nır. la nı yor ola bi lir. Di os co ri des ve Pli ni us’un Son olarak Dios co ri des, verdik le ri bilgi ler ışığın da birbi rin den farklı Baş lık 87’de Lem na mi nor’dan (Su üç alg çeşi di ni (Ul va lac tu ca, Porph yra sp, Mer ci me ği) bah se der ki bu drog ko nu muz - Fu cus sp.) teş his et mek müm kün dür. Her la doğ ru dan il gi li de ğil dir. üçü nün de Arap ça kar şı lı ğı Tuh lub’dur: Başlık 97’de βρυον θαλασσιον(Bryon Ge niş yap rak lı olan ve ya ma ru la ben ze yen tha las si on) ad lı bir drog dan bah se der ve bu drog Ul va lac tu ca (Deniz Maru lu) türü dür. 162 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Kı zıl ton da olan lar ise Porph yra sp. gi bi (Phucos) Yunan ve Roma lı hanım la rın göz- muh te mel Rho doph yta (Kı zıl Alg ler) tür le - le ri ni, ya nak la rı nı ve yüz le ri nin çe şit li yer - ri dir. le ri ni renk len dir mek te kul lan dık la rı bir bo - Ku maş bo ya ma da ya da mak yaj ya pı - ya yı ta nım la yan ge nel bir te rim dir. As ya lı mın da kul la nı lan tür ise Fu cus tür le ri ol ma - İon lar ta ra fın dan Ba tı’ya ak ta rıl dı ğı bi lin - lı dır. Çün kü Yu nan ca Φυχοσ – Phykos ke li - mek te dir. Yu nan ca “Phu cos” ve İb ra ni ce me si “Kırmı zı, Yosun’ an lam la rı na, La tin ce “Pûch” keli me le ri nin etimo lo jik ilişki li Fu cus ke li me si de “Kırmı zı boya, kırmı zı ol du ğu sa nıl mak ta dır. Her iki ke li me de ya da kızıl renk (Fuca re, boya mak kökün - “bo ya el de edi len bir su yo su nu” an la mı na den) an lam la rı na gel mek te dir17,18. Fu cus gel mek te dir19. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 163

Ka ra yo sun la rı na ge lin ce, İbn-i Si na Güftâr, Fer hen gi Zi ya)” MEB Ya yın la rı İs - “Kaya Tuhlu bu’ndan Hazaz el Sahr kısmın- tan bul. 1967. da bah set tik” de mek te dir. Ka ra yo sun la rı 7. Ste in gass F., “Per si an - Eng lish Dic ti onary” Iran Uni ver sity Press. Tah ran. Iran. 1998. hem ağaçla rın hem de taşla rın üzerin de 8. BFTÜ: Bü yük Fi lo zof ve Tıp Üs ta dı İbn Si - ge li şe bil di ğin den, sık lık la li ken ler le ka rış - na Seri: 7, No: 1, TTK., Mual lim Ahmet Ha- tı rı lır. İbn-i Si na da Di os co ri des gi bi ka ra lit Ki ta be vi, İs tan bul, 1937. yo sun la rın dan li ken baş lı ğın da bah set miş tir. 9. İSMK: İbn-i Sina, “Müfre dat-ı Kanun” Sü- ley ma ni ye Kü tüp ha ne si, Aya sof ya 3748. Ancak hangi tür yosu nun ele alındı ğı nı teş- 10. Leclerc L., “Traité des Simples Ibn el Beit - his et mek imkânsız dır. Bu nun la bir lik te, tüm har” Pa ris, 1877. ya zar la rı mı zın bah set ti ği gut has ta lı ğı nın 11. Kâhyâ E., “El Kànun fî’t-Tıbb İbn-i Si na te da vi si, ka bız lık özel li ği vb. özel lik le re İkin ci Ki tap”, Ata türk Kül tür Mer ke zi Baş - yosun lar da (günü müz bilgi le ri ne göre) kan lı ğı Ya yın la rı, An ka ra, 2003. 12. WEB01:http://pe ne lo pe.uc hi ca go.edu/ rast lan ma mış tır. Thayer/L/Ro man/Texts/Pliny_the_El - der/26*.html KAY NAK LAR 13. WEB03:http://www.tis ca li net.ch/ma te ri - ame di ca/Voll text/Buch4.htm 1. Ço ba noğ lu G., Ya vuz M., “Tıp Ta ri hin de 14. Tanker N., Koyun cu M., Coşkun M. “Far - Li ken ler le Te da vi” Ye ni Tıp Ta ri hi Araş tır - ma sö tik Bo ta nik” An ka ra Üni ver si te si Ec - ma la rı 9, 37-90, 2003. zacı lık Fak. Yay., Anka ra 2004 2. Eyü boğ lu İ. Z., “Türk Di li nin Eti mo lo jik 15. Al tu ner Z. “To hum suz Bit ki ler Sis te ma ti ği” Sözlü ğü” Sosyal Yay. İstan bul. 1991. Gazi os man pa şa Üniver si te si Tokat 1997. 3. KTLS: Kar şı laş tır ma lı Türk Leh çe le ri Söz - 16. Tun cer H., “Ya banî Bit ki ler Söz lü ğü” Gı da lü ğü I, Kül tür Bak. 1371 Kay nak Eser le ri Ta rım ve Hay van cı lık Ba kan lı ğı, Atak Mat - 54. Ko mis yon. An ka ra. 1991. ba ası, An ka ra, 1978. 4. Kad ri H. K., “Türk Lü ga tı.” T.T.K. Cum hu - 17. Si na noğ lu S., “Yu nan ca - Türk çe Söz lük” ri yet Mat ba ası. İs tan bul. 1945. T.T.K., An ka ra, 1953. 5. Ya lın Ö., “Türk çe’de Ya kın ve Kar şıt An - 18. Ka ra ağaç S., Alo va E., “La tin ce – Türk çe lam lı lar Söz lü ğü” İm ge Ki ta be vi. An ka ra. Söz lük” Sos yal Ya yın la rı, İs tan bul, 1995. 1998. 19. WEB02:http://www.per se us.tufts.edu/cgi- 6. Şükün Z., “Farsça - Türkçe Lügat. (Genci ne-i bin/ptext?doc.

İZMİR’de YAYINLANAN İLK TIP DERGİSİ OLAN HIFZISSIHHA MECMUASININ 1906 YILI SAYILARI HAKKINDA BİR DEĞERLENDİRME

Mehmet KARAYAMAN1

An Evaluation of the 1906 Issues of the First Medical Periodical in İzmir, Hıfzıssıhha Periodical The purpose of this study is to review the first issues of Hıfzıssıhha Periodical publis- hed in 1906 as the first medical periodical of Izmir. We already conducted a similar study on the 1908 issues of the same periodical published as 26 issues between May 8, 1908 and December 24, 1908. This particular study, on the other hand, mainly focuses on the very first issues (from Issue 3 to 21) which were published in 1906. Published as a weekly periodical in Turkish in Arabic alphabet by Doktor Taslizade Edhem Bey, the periodical was formatted in two columns with a 25.5 x 18.5 page size. The articles in the periodical included information about epidemics, mother and child health, healthy nutrition and maintaining a healthy life were written in a plain language. Our study also aims to provide information about the articles, authors, and the date and place of publication of each issue. Keywords: Izmir, Medical Periodical, Hıfzıssıhha Periodical, Taslizade Ethem

GİRİŞ kalmıştır. Salgın hastalıklarla mücadele, sağlık kurumları ve sağlık personelindeki İzmir şehri, sahip olduğu limanı ve ticari artış, İzmir’de yayınlanan tıp dergilerinin kapasitesi sayesinde ekonomik yönden geli- sayılarının artmasına neden olmuştur. şirken, artan nüfusa paralel olarak barınma, İzmir’de, 1908-1991 yılları arasında yayın- beslenme ve sağlık sorunları ile karşı karşıya lanan 36 tıp dergisi içerisinde, Hıfzıssıhha

1 Ege Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölümü, Öğr. Grv. Dr.; [email protected] 165 166 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Mecmuası ve İzmir Tıp Mecmuası dışındaki- Şükrü Osman (Şenozan) ve H. Nuri Beyler ler, Cumhuriyetin ilanından sonra yayın- de yazı heyetinde yer almıştır. Derginin lanmıştır. Cumhuriyet Döneminde İzmir’de müdürlüğünü ise Kemeraltı’nda bulunan yayınlanan tıp dergilerinden bazıları yayı- Eczahane-i Osmani’nin sahibi Eczacı nına devam etmekte olup, Sıhhi Cidal- Leonida Hiyoni Efendi yapmıştır. Derginin Sıhhat (1923-1931), İzmir Kliniği (1930- kapağında, “Sıhhat-i umumiyeye müteallik 1939), İzmir Klinik Dergisi (1946-1947), mevaddan bahseden, her hafta pazartesi Savaş (1948-1952), Acta Medica (1948- günleri İzmir’de neşir olunan Osmanlı 1950), Ege Tıp Cemiyeti Mecmuası (1960- risale-i sıhhiyesi” ifadeleri yer almaktadır. 1969), Dermatoloji Bülteni (1960-1961), Halka yönelik tıbbi bilgiler içeren ve hafta- Jinekoloji ve Obstetrik (1961-1964), Ege lık olarak yayınlanan Dergi, 16 Temmuz Acta Medica (1967), Eagean Medical Jurnel 1908’de yayınlanan 13. sayıdan sonra on (1972-1984), Euriam Bülteni (1972-1976), beş günde bir yayınlanmaya başlanmıştır. Pratisyen (1973-1974), Ankara-İzmir Tabip Her sayısı 12 sayfa olan ve 20 x 28 cm Odası Bülteni (1975-1977), Türk Gastroen- boyutlarında basılan Derginin 1-6. ve 18- teroloji Dergisi (1980-1981), Çağdaş Hekim 26. sayıları Keşişiyan Matbaasında, 7-12. (1987) Dergileri ise kapanmıştır (1). sayıları İzmir Matbaasında, 13-17. sayıları İzmir’de yayınlandığı tespit edilen en ise Vilayet Matbaasında basılmıştır. Derginin eski tıp dergisi, Hıfzıssıhha Mecmuası olup, 1-16. sayıları çarşamba, 17-25. sayıları yayına başladığı yıl konusunda farklı bilgiler pazartesi günleri, 26. sayısı ise perşembe mevcuttur. Kütüphanelerde tam bir koleksi- günü yayınlanmıştır. Senelik aboneliği yonu bulunmayan Hıfzıssıhha Mecmuasının İzmir’de oturanlar için 40, İzmir dışında yayına başlangıç tarihi A. Kazancıgil-V. oturanlar için 45 kuruş olan Derginin, her Solok tarafından yapılan çalışmada Miladi bir sayısı 1 kuruşa satılmıştır. 15. sayıda 1906 (2), B.N. Şehsuvaroğlu’nun çalışma- derginin kapağı yeniden düzenlemiş ve sında ise Hicri ya da Rumi olduğu belirtil- daha sonraki sayılarda Derginin adı “Hıfzı- meden 1324/1906 olarak belirtilmiştir (3). sıhat, Revue d’Hygiene Populaire–Smyrne” 1906 yılında yayınlanan ve bir süre sonra şeklinde yazılmıştır (6). Dergi, İzmir dışında, kapanan Hıfzıssıhha Mecmuası, 1908 yılında İstanbul’da Bab-ı Ali Caddesi’ndeki tekrar yayın hayatına başlamıştır. Osmanlı Kütüphanesi ile Selanik’te Hürriyet Türkiye’deki kütüphanelerde, Hıfzıssıhha Caddesi’ndeki Beynelmilel Kütüphanesinde Mecmuasının 1908 yılında yayınlanan nüs- de satışa sunulmuştur (7). haları mevcut olup (4), 23 Nisan 1324/ 8 Bu çalışmamızda, 1906 yılında yayın- Mayıs 1908-11 Kanunuevvel 1324/ 24 Aralık landığını düşündüğümüz, Hıfzıssıhha Mec- 1908 tarihleri arasında yayınlanan 26 sayıyı muasının ilk sayıları esas alınacaktır (8). kapsayan bir çalışma tarafımızdan yayın- Hıfzıssıhha Mecmuasının, 1908 yılında lanmıştır (5). yayınlanan ilk sayısında, Derginin tekrar Hıfzıssıhha Mecmuasının 1908 yılında yayına başlaması nedeniyle kaleme alınan yayınlanan sayılarında, Derginin imtiyaz “Tahdîs-i Nimet” başlıklı yazıda yer alan hakkı Taşlızade Ethem Beye ait olup, “…Hulûs niyetimizi rehber ittihaz ederek YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 167

(Hıfzıssıhha) namında bir risale neşrine ibtidar etmiş (başlamış) ve asr-ı celil-i padişahinin herkeste peyda eylediği arzu-ı hizmetle deruhte edilen şu vazifeyi bir müddet ifa eyledikten sonra bazı esbabeye binaen devam-ı neşrine muvaffık olamamış idik. Şimdi muntazam bir idare teşkil ederek hizmet-i neşriyemize yeniden ibtidar ettik” (9) ifadelerinden, Derginin daha önce yayınlandığı anlaşılmaktadır. Ayrıca, Ahenk Gazetesi’nde, Hıfzıssıhha Mecmuasının yayına başlaması nedeniyle kaleme alınan yazıda, “Hakk-ı imtiyazı Doktor İzzetlü Edhem Beyin uhdesinde olup, bir müddetten beri ihtiyar-ı tatil eylemiş olan “Hıfzıssıhha” refikimiz dünden itibaren Eczahane-i Osmanî Sahibi Eczacı Leonidas Hıyoni Efendinin idaresi ve mümaileyh Edhem Bey ile etibba-ı hazâkamızdan izzetlü Hıfzıssıhha Mecmuasının İmtiyaz Sahibi Şükrü Beyin nezaret-i tahririyesi altında Doktor Taşlızade Edhem Bey tekrar saha-i ara-ı intişar olmağa başlan- mıştır”(10), ifadelerine yer verilmesi, Derginin daha önce de yayınlandığını doğ- rulamaktadır. Hıfzıssıhha Mecmuasının imtiyaz sahi- Hıfzıssıhha Mecmuasını yayınlayan bi olan Taşlızade Ethem Bey, Derginin Doktor Edhem Bey, 1282/1866 yılında yayına başlaması ile ilgili olarak şu bilgile- İzmir’de dünyaya gelmiştir. İlk, orta ve lise ri vermektedir; “Ben “Doktor” namıyla eğitimini İzmir’de tamamladıktan sonra, her on beş günde neşr olunur bir risale Tıbbiye-i Mülkiye Mektebine kaydolmuş çıkarmak üzere Hükümet’e müracaat ve 1888 yılında mezun olmuştur. İlk tayin etmiştim. Bunda da binlerce müşkülatla yeri olan Kuşadası’na gitmeyerek İzmir’de karşılaştım. İzin vermediler. Nihayet vali kalmıştır. Bir müddet belediye tabibi olarak muavini Asım Beyin tevdisinde gösterdiğim görev yapan Edhem Bey, 1889 yılından iti- ihtimam üzerine ol vakit ehibbâ’sından baren Hizmet ve Ahenk Gazetesinde tıbbi olan matbuat müdürüne tavsiye alabildim. yazılar yayınlamaya başlamıştır. 1899-1902 Bir sene sonra ismi değiştirilmek ve “Hıfz-ı yılları arasında Hizmet Gazetesi imtiyaz Sıhha” namıyla çıkarılmak şartıyla müsaa- sahibi olan Ethem Bey, gazetesinde çıkan de aldım ve iki sene bu risale ile memleke- yazıları nedeniyle 1899-1900 yılları arasın- tin sıhhi, içtimai hayatına hizmette bulun- da Bitlis’e sürgün edilmiştir. Gurebayı dum”(11). Müslimin Hastanesi’nde uzun yıllar görev 168 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI yapan Ethem Bey, Tilkilik Semtindeki olarak basılan Derginin ilk iki sayısı 8 “Eczane-i Umumi”nin de ortakları arasında sayfa, diğer sayıları ise 12 sayfa olarak yer almıştır. II. Meşrutiyet’in ilanından basılmıştır (15). Derginin 3-17. sayıları sonra 1908 yılında yapılan ilk seçimlerde, Ahenk Matbaasında, 18-21. sayıları ise İttihat ve Terakki Fırkasından milletvekili Keşişiyan Matbaasında basılmıştır. Pazar- seçilmiştir. 1911-1912 yılları arasında tesi günü yayınlanan Derginin, haftalık İzmir Belediye Başkanlığı yapmıştır. İzmir olarak yayınlanmış olması muhtemeldir Türk Ocağı ve Hilal-i Ahmer Cemiyetinde (16). görev alan Edhem Bey, 1930’lu yıllarda “Hıfzü’s-sıhha” ibaresi bulunan Derginin İzmir Belediye Meclisi üyeliği de yapmış- iç kapağında, başmuharririnin Doktor Edhem tır (12). Bey olduğu, idarehanesinin “Tilkilik Caddesi’ Aynı zamanda şair olan Edhem Beyin nde Doktor Edhem Beyin Muayenehane-i şiirlerinden bir kısmı Rakım Erkutlu tara- Tıbbiyesi”, olduğu belirtilmektedir. Nüshası, fından bestelenmiştir. Edhem Bey, yayın 40 paraya satılan Derginin aboneliği, “Bir faaliyetleri hakkında şu bilgileri vermektedir; senelik elli, iki nüshası peşin olarak İzmir “Mekteb-i Tıbbiyede talebe iken Tercüman-ı için 40, hariç için 50 kuruş” olarak belirlen- Hakikat’e “Şaşkın Terzi” unvanlı fenni bir miştir. “Sıhhat-i umumiyeye nâfi mesailden makale yazdım. İki gün sonra bunun neşre- bahseden” Derginin kapağında, “Mesleği- dildiğini ve ismimi görünce bende bir mize ait mâkâlat-ı sıhhiye kabul ve neşir heves-i tahrir uyandı. Mektepten çıktıktan edilir”, ifadeleri yer almaktadır. bir sene sonra İzmir’e gidip, Hizmet Gaze- Hıfzıssıhha Mecmuasının 3. sayısında tesine içtimai, sıhhi bir takım makaleler yer alan “Saruhan Sancağı Mutasarrıfı yazdım. Hevesim gittikçe arttı. Müteakiben Mehmet Galip Beye, Dergimizi öven sözle- “Çocuklara Nasıl Bakılır” diye bir risale rinden dolayı teşekkür ederiz” (17) ve 4. neşretmeyi arzu ettim. Hazırladığım eseri sayısında yer alan “Nazilli’de muteberan-ı Maarif Nezaretine gönderdim. Bir sene tüccardan Bayraktarzâde İsmail Hakkı’ya müsaade etmediler. Nihayet birçok tavsiye- Dergimiz hakkındaki güzel sözleri için lerle Encümen-i Maariften geçirilebildi. teşekkür ederiz” (18) ifadelerinden, Derginin Eserimin ismini zamanın hâline uydurarak İzmir dışında da okunduğu anlaşılmaktadır. “Tedabir-i Sıhhiye-i Etfal”e kalb ve onu bu Matbuat çevrelerinin yakın ilgi gösterdiği namla (1894 yılında) neşre Dergi hakkında gazetelerde makaleler oldum” (13). yayınlanmış olup, Dergide bu tür yazılara Çalışmamızda, Hıfzıssıhha Mecmuasının teşekkür eden ifadeler yer almaktadır 1906 yılında basılan, 3.-21. sayılarına ula- (19). şabildik. Mevcut sayıların kapakları yok- Halkın anlayabileceği sade bir dille tur. Ciltlenirken çıkarıldığını düşündüğü- kaleme alınan ve temizlik, beslenme, sağlık müz kapaklar mevcut olmadığı için, öğütleri gibi konuların işlendiği Dergide, Derginin sayılarını tarihlendirmek güçleş- İzmir Gurebayı Müslimin Hastahanesinin mektedir (14). 25.5x18.5 cm ebatlarında, faaliyetleri hakkında da bilgi verilmiş ve iki sütun halinde Arap Harfleri ile Türkçe Hastahaneye ait istatistikler yayınlanmıştır. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 169

Tablo 1. İzmir Gureba Hastahanesinin Kanunusani Tablo 2. Üçyüz Yirmi Bir Senesi Mart İbtidasından Sene [1]321 İstatistiği Hülasasıdır. Şubat Gayesine Kadar Değin Bir Sene Zarfında Gurebayı Müslimin Hastahanesine Duhûl ve Adet Hurûc ve Vuku Bulan Vefiyatın Mikdarını Nâtık Tanzim Kılınan İstatistik Cetvelidir. Şehr-i Mezkur İbtidasında Hasta ve Mecruh Mevcudu 249 Adet Kanunusani Zarfında Duhul Eden 410 Sene İbtidası Mevcudu 248 Yekun 659 Duhul Eden Hastagân 6452 Şifa ve Islahaten Hurûc Eden 328 Yekun 6.700 Vefat Eden 64 Şifa ve Islahaten Hurûc Eden 5563 Defin Olunmak Üzere Meyten Gelen 17 Vefat Eden 744 Yekun 409 Meyten Hariçten Gelen 126 Şehr-i Gayesinde Şubata Kalan 250 Yekun 6.433 Bir Mah Zarfında Ayakta ve Sene Gayesi Mevcudu 267 Edviyesi Verilen Hastagân 1.238 Ayakta Muayene ve Edviyesi Kaynak: Hıfzıssıhha Mecmuası, Yıl:1, Sayı:4, Verilen Hastagân 20.738 s.38. Ayakta Tedavi Olunan Mecruhîn 14.375 Ayakta Muayene ve Tedavi Olunan Göz Hastaları 5.040 Hıfzıssıhha Mecmuasının 1906 yılında Ayakta Muayene ve Tedavi Olunan Kulak-Burun-Boğaz Hastaları 3.679 yayınlanan nüshalarında, Doktor Edhem Yekun 43.832 Bey tarafından kaleme alınan bazı yazıla- Kaynak: Hıfzıssıhha Mecmuası, Yıl:1, Sayı:8, rın, Derginin 1908 yılında yayınlanan sayı- s.81. larında da yer aldığını tespit ettik. Örneğin Doktor Edhem Bey tarafından kaleme alı- nan “Tûl-i Ömürün Mûcibatıyla Aksini Dâi Osman Şükrü (Şenozan) Beylerin yazıları Hâlât (Uzun Ömür ile Aksine Neden Olan bulunmaktadır. Sebepler)”, başlıklı yazı hem Hıfzıssıhha Hıfzıssıhha Mecmuasının 1906 yılına Mecmuasının 1906 yılında yayınlanan ait nüshalarında, 9 yazar tarafından kaleme 3.sayısında (s.28-28), hem de 1908 yılında alınmış 41 makale tespit ettik. Ayrıca yazarı yayınlanan 16. sayısında (s.192-192) yer belirtilmemiş 25 makale ve Muallim Şehr-i almaktadır. Aynı şekilde Doktor Edhem Hoşar’ın Seririyat Derslerinden (1 adet), Bey tarafından kaleme alınan, “Hastabakıcılar: Rehber-i Ma’kulattan, (6 adet), Usul-ü Hastabakıcıların Sıhhat Nokta-i Nazarından Hıfzıssıhha-ı Umumiyeden, (4 adet) ve Ehemmiyeti”, başlıklı yazı, Hıfzıssıhha ismi belirtilmeyen bir mecmuadan (2 adet) Mecmuasının 1906 yılında yayınlanan 5. alınan toplam 13 adet yazı bulunmaktadır. sayısında (s.41-45) ve 1908 yılında yayın- Dergide, Bir Lokma Ekmeğin Tarihi, (1/11-5, lanan 20. ve 21.sayılarında (s.232-233; 1/12-2, 1/13-3, 1/14-3, 1/15-4, 1/16-7, 1/17-2, s.241-243) yayınlanmıştır. Derginin her iki 1/18-5, 1/19-2, 1/20-2, 1/21-2), Erzah – Süt sayısında da Doktor Edhem ve Doktor Emzirmek, (1/6-1, 1/5-3, 1/7-1,1/8-1, 1/9-1) 170 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Nezle-i Müstevliye, (1/3-2,1/4-1, 1/5-2, olması, Türk doktorlar tarafından çıkarıl- 1/19-6), Artiritizm (Da’ülmefâsı İstidadımız mış olması ve yayın dilinin Türkçe olması Ziyası) İçin İttihaz Olunacak Tedâbir-i nedeniyle tıp dergileri arasında önemli bir Gadâiye, (1/6-2; 1/8-4; 1/10-3), Evlenmek yere sahiptir. Dergide, halkı bilgilendirmek ve Bekarlık, (1/15-2, 1/16-1), Mide Hıfzıs- amacıyla ve halkın anlayabileceği bir dille sıhhası İcmal, (1/7-3, 1/8-3, 1/9-2), Saç, kaleme alınan makaleler yayınlanmıştır. Sakal Vesair Eş’arın Ahval-i Hayatiye ve Halkın gündelik hayatında karşılaşabileceği Sıhhiyesine Dair Bir Mütalaayı Fizyolojiye, sağlık sorunları ve bunlara ilişkin çözüm (1/9-3, 1/10-1), Midenin Hazmettiği Mevad-ı önerileri sunan Dergide, zaman zaman Mideyeyi Bağırsağa Göndermek İçin Muhtaç İzmir Gurebayı Müslimin Hastanesine ait Olduğu Müddet-i Vasati Panzveldik Cetveli, istatistikler ve gıda maddelerinin içerdiği (1/4-6, 1/5-5) Mülahaza-ı Mahsusa- Hıfzıs- besin öğelerini gösteren cetveller yayınlan- sıhha, (1/10-4, 1/11-1), Uyku, (1/4-2, 1/14-2) mıştır. İzmir’de yayınlandığı tespit edilebilen başlığında kaleme alınmış 10 adet yazı ilk tıp dergisi olan Hıfzıssıhha Mecmuasının dizisi tespit ettik. ilk iki sayısının, eğer yayınlanmış ise 21. Sonuç olarak Hıfzıssıhha Mecmuası, sayıdan sonraki nüshalarının ve 3-21. sayı- gerek dili, gerekse konuları itibariyle halka lara ait kapaklarının tespit edilmesi, Dergi yönelik olarak yayınlanan bir tıp dergisidir. hakkında daha fazla yorum yapmamıza Dergi, İzmir’de yayınlanan ilk tıp dergisi imkan verecektir.

EK I: HIFZISSIHHA MECMUASININ 1906 YILINDA YAYINLANAN NÜSHALARINDA YER ALAN MAKALELERİN DAĞILIMI

Yıl: 1, Sayı: 3

Makalenin İsmi Makalenin Yazarı Sayfa Makale Sıra No Yıl / Sayı

1/3 1 Üzümlü Ekmek Doktor Edhem s.17-23 1/3 2 Nezle-i Müstevliye Doktor Edhem s.23-28 (Mâbadı var) 1/3 3 Tûl-i Ömürün Mûcibatıyla Aksini Dâi Hâlât İsimsiz s.28-28 (Uzun Ömür ile Aksine Neden Olan Sebepler) YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 171

Yıl: 1, Sayı: 4 1/4 1 Nezle-i Müstevliye Doktor Edhem s. 29-35 1/4 2 Uyku Usul-ü s. 35-38 (Mâbadı var) Hıfzıssıhhat-ı Umumiyeden 1/4 3 Yeni Başlamış Zükama (Nezleye) İsimsiz s. 38-38 Karşı Bir Tertip 1/4 4 İzmir Gureba Hastahanesinin Kanunusani İsimsiz s. 38-39. sene 1321 (14 Ocak-13 Şubat 1906) İstatistiği Hülasasıdır. 1/4 5 Derece-i Hazmiyelerine Göre Agdiyenin İsimsiz s.39-40 (Gıdanın) Taksim ve Tasnifi 1/4 6 Midenin Hazmettiği Mevad-ı Mideyeyi İsimsiz s.40-40. Bağırsağa Göndermek İçin Muhtaç Olduğu Müddet-i Vasati Panzveldik Cetveli

Yıl: 1, Sayı:5 1/5 1 Hastabakıcılar: Hastabakıcıların Sıhhat Doktor Edhem s.41-45 Nokta-i Nazarından Ehemmiyeti 1/5 2 Nezle-i Müstevliye Doktor Edhem s.45-46 (Geçen Nüshadan Mâbad) 1/5 3 Erzah-Süt Emzirmek Doktor Edhem s. 46-49 (Mâbadı Var) 1/5 4 Şeker Musa Kazım s.49-52 1/5 5 Midenin Hazmettiği Mevad-ı Mideyeyi İsimsiz s.52 Bağırsağa Göndermek İçin Muhtaç Olduğu Müddet-i Vasati Panzveldik Cetveli Yıl: 1, Sayı:6 1/6 1 Erzah – Süt Emzirmek (Mâbadı Var) Doktor Edhem s.53-60 1/6 2 Artiritizm (Da’ülmefâsı İstidadımız Ziyası) Gureba s.60-64 İçin İttihaz Olunacak Tedabir-i Gadaiye Hastanesi Etibbasından Doktor Şükrü 1/6 3 Mesleklerin ve Meşâgûlün Ömrü Beşere Bir Mecmuadan s.64-64 Suret-i Tesiri 172 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Yıl:1, Sayı:7

1/7 1 Erzah-Süt Emzirmek Doktor Edhem s. 65-70 (Geçen Nüshadan Mâbad) 1/7 2 Anadolu’da Bir Âdet-i Müfide Hamidiye-i s.70-71 Etfal Hastahanesi Âlisi Emraz-ı Dahiliye Tabibi Kolağası Fehmi 1/7 3 Mide Hıfzıssıhhası İcmal (Mâbadı Var) İsimsiz s. 71-76

Yıl:1, Sayı:8

1/8 1 Erzah-Süt Emzirmek Doktor Edhem s.76-81 (Geçen Nüshadan Devam) 1/8 2 Üçyüz Yirmi Bir Senesi Mart İbtidasından İsimsiz s.81-81 Şubat Gayesine Kadar Değin Bir Sene Zarfında Gurebayı Müslimin Hastahanesine Duhûl ve Hurûc ve Vuku Bulan Vefiyatın Mikdarını Nâtık Tanzim Kılınan İstatistik Cetvelidir. 1/8 3 Mide Hıfzıssıhhası İcmal İsimsiz s.82-83 (Geçen Nüshadan Devam) 1/8 4 Artiritizm (Da’ülmefâsı İstidadımız Ziyası) Gureba s.83-88 İçin İttihaz Olunacak Tedâbir-i Gadâiye Hastanesi Etibbasından Doktor Şükrü YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 173

Yıl:1, Sayı:9

1/9 1 Erzah-Süt Emzirmek Doktor Edhem s.89-94 (Geçen Nüshadan Mâbad ve Hitam) 1/9 2 Mide Hıfzıssıhhası İcmal Hamidiye Etfal s.94-99 (Geçen Sekizinci Nüshadan Mâbad) Hastahane-i Alisi Emraz-ı Dahiliye Tabibi Yüzbaşı Zühtü 1/9 3 Saç, Sakal Vesair Eş’arın Ahval-i Hayatiye Hamidye Etfal s.99-99 ve Sıhhiyesine Dair Bir Mütalaayı Fizyolojiye Hastahane-i (Mâbadı Var) Alisi Tabib-i Fahrisinden Emraz-ı Üzniye ve Hançereviye Mütehassısı Kaymakam Muhittin

Yıl:1, Sayı:10

1/10 1 Saç, Sakal Vesair Eş’arın Ahval-i Hayatiye ve Hamidiye Etfal s.101-105 Sıhhiyesine Dair Bir Mütalaayı Fizyolojiye Hastahane-i (Dokuzuncu Nüshadan Mâbad) Âlisi Tabib-i Fahrisinden Emraz-ı Üzniye ve Hançereviye Mütehassısı Kaymakam Muhittin 1/10 2 Kitapçılar ve Mikroplar İsimsiz s.105-108 1/10 3 Artiritizm (Da’ülmefâsı İstidadımız Ziyası) Gurebayı s.108-111 İçin İttihaz Olunacak Tedâbir-i Gadâiye Müslimin (Sekizinci Nüshadan Mâbad) Hastahanesi Etibbasından Osman Şükrü 1/10 4 Mülahaza-ı Mahsusa- Hıfzıssıhha s.111-112 (Mâbadı Var) İsimsiz 174 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Yıl:1, Sayı:11

1/11 1 Mülahaza-ı Mahsusa- Hıfzıssıhha İsimsiz s.113-114 (Mâbadı Var) 1/11 2 Süt Mahzar s.114-116 1/11 3 Su-i Hazma Karşı Tedbir-i Ekli İsimsiz s.116-116 1/11 4 Emraz-ı Muallimin Nüzhet s.116-119 1/11 5 Bir Lokma Ekmeğin Tarzihi (Birinci Mektup), Doktor Edhem s.119-124 Medhal

Yıl:1, Sayı:12

1/12 1 Dahili Tozlar İsimsiz s.125-128 1/12 2 (Bir Lokma Ekmekten Mâbad) Doktor Edhem s.128-132 Birinci Kısım Adam (İkinci Mektup) El 1/12 3 İlkbahar Doktor Edhem s.132-136

Yıl:1, Sayı:13

1/13 1 Ne Yemeli? Haydarpaşa: s.137-142 Musa Kazım 1/13 2 Yeni Bir Usul-u Ta’yiş İsimsiz s.142-143 1/13 3 Bir Lokma Ekmekten Mâbad Doktor Edhem s.143-147 (Üçüncü Mektup) Dil 1/13 4 Zebun ve Cılız Doğan Çocukların Beslenmesi Doktor Edhem s.147-148

Yıl:1, Sayı:14

1/14 1 Bademcik İltihabı Doktor Edhem s.149-152 1/14 2 Uyku Usul-ü s.153-156 Hıfzıssıhhat-ı Umumiyeden 1/13 3 Bir Lokma Ekmekten Mâbad Doktor Edhem s.143-147 (Üçüncü Mektup) Dil 1/14 3 Bir Lokma Ekmekten Mâbad Doktor Edhem s.156-160 (Dördüncü Mektup) Dişler YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 175

Yıl:1, Sayı:15

1/15 1 Âdet Usul-ü s.161-165 Hıfzıssıhhat-ı Umumiyeden 1/15 2 Evlenmek ve Bekarlık Usul-ü s.166-166 (Mâbadı Var) Hıfzıssıhha-ı Umumiyeden 1/15 3 Nâsayih-i Aşre-i Sıhhiye isimsiz s.166-168 1/15 4 Bir Lokma Ekmekten Mâbad Doktor Edhem s.168-172 (Beşinci Mektup) Dişler

Yıl:1, Sayı:16

1/16 1 Evlenmek ve Bekarlık Usul-ü s.173-174 (Geçen Nüshadan Mâbad) Hıfzıssıhha-ı Umumiyeden 1/16 2 Efraz-ı Semen-Şişmanlık- Doktor Edhem s.174-177 1/16 3 Çilek Rehber-i s.177-178 Ma’kulattan 1/16 4 Eti Çiğ Mi Yemeli Pişmiş Mi? İsimsiz s.178-178 1/16 5 İnsanın Derece-i Kâmetiyle Siklet-i Vücudu Bir Mecmuadan s.178-179 1/16 6 Muhafazayı Sıhhat İsimsiz s.179-180 1/16 7 Bir Lokma Ekmekten Mâbad Doktor Edhem s.180-184 (Altıncı Mektup) Dişler

Yıl:1, Sayı:17

1/17 1 Hıfzıssıhhat-ı Mide Hakkında Rehber-i s.185-192 Bazı İhtarat Ma’kulattan 1/17 2 Bir Lokma Ekmekten Mâbad Doktor Edhem s.192-196 (Yedinci Mektup) Boğaz 1/17 3 Saç Büyütmek İçin Pomat İsimsiz s.196-196 (İlaç tarifi) 176 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Yıl:1, Sayı:18 1/18 1 Hıfzıssıhha-ı Agdiyeden Muallim Şehr-i s.197-199 (İçeceklerin Sağlığı) Hoşar’ın Seririyat Derslerinden Me’hûzdur 1/18 2 Verem Hakkında İsimsiz s.199-201 1/18 3 Yoğurt İsimsiz s.201-202 1/18 4 Cemil-i Sıhhiye İsimsiz s.202-202 1/18 5 Bir Lokma Ekmek Tarihi Doktor Edhem s.203-208 (Sekizinci Mektup) Mide 1/18 6 Kaimeler Üzerindeki Mikrop İsimsiz s.208-208 1/18 7 Yüzde Hasıl Olan Çilleri İzale Etmek İçin İsimsiz s.208-208 Tertipler

Yıl:1, Sayı:19

1/19 1 Lahvamın Evsafı Rehber-i s.209-212 (Etlerin Özellikleri) Ma’kulatın Zeylinden 1/19 2 Bir Lokma Ekmeğin Tarihi Doktor Edhem s.212-217 (Dokuzuncu Mektup) Mide 1/19 3 Meşrubat-ı Kuvveliyenin Vücud-u İnsana Tesiri Usul-ü s.217-220 Hıfzıssıhhat-ı Umumiyeden 1/19 4 Gülmek İle Tedavi İsimsiz s.220-220 1/19 5 Ihlamur Suyu İsimsiz s.220-220

1/19 6 Nezleye Karşı Doktor Edhem s.220-220

Yıl:1, Sayı:20

1/20 1 Panzehir-Padzehir İsimsiz s.221-224

1/20 2 Bir Lokma Ekmeğin Tarihi (Onuncu Mektup) Bağırsak Doktor Edhem s.225-228 1/20 3 Tütün Doktor Ömer s.229-232 Naci 1/20 4 Nâfi Reçeteler: Ağız Kokusu İsimsiz s.232-232 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 177

Yıl:1, Sayı:21

1/21 1 Balıklar Rehber-i s.233-238 Ma’kulat Zeylinden 1/21 2 Bir Lokma Ekmeğin Tarihi Doktor Edhem s.239-244 (Onuncu Mektup) Karaciğer

EK II: MAKALELER DİZİNİ Mektup) Bağırsak, 1/20-2, s.225-228; (Onuncu Mektup) Karaciğer, 1/21-2, Âdet, Usul-ü Hıfzıssıhhat-ı Umumiyeden, s.239-244. 1/15-1, s.161-165. Cemil-i Sıhhiye, 1/18-4, İsimsiz, s.202-202. Anadolu’da Bir Âdet-i Müfide, Hamidiye-i Çilek, Rehber-i Ma’kulattan, 1/16-3, s.177- Etfal Hastahanesi Âlisi Emraz-ı 178. Dahiliye Tabibi, Kolağası Fehmi, 1/7- Dahili Tozlar, İsimsiz, 1/12-1, s.125-128. 2, s.70-71. Derece-i Hazmiyelerine Göre Agdiyenin Artiritizm (Da’ülmefâsı İstidadımız Ziyası) (Gıdanın) Taksim ve Tasnifi, İsimsiz, İçin İttihaz Olunacak Tedabir-i Gadaiye, 1/4-5, s.39-40. Gureba Efraz-ı Semen-Şişmanlık, Doktor Edhem, Hastanesi Etibbasından Doktor Şükrü, 1/6- 1/16-2, s.174-177. 2, s.60-64; 1/8-4, s.83-88; 1/10-3, Emraz-ı Muallimin, Nüzhet, 1/11-4, s.116-119. s.108-111. Erzah – Süt Emzirmek, Doktor Edhem, Bademcik İltihabı, Doktor Edhem, 1/14-1, 1/6-1, s.53-60; 1/5-3, s.46-49; 1/7-1, s.149-152. s.65-70; 1/8-1, s.76-81;1/9-1, s.89- Balıklar, Rehber-i Ma’kulat Zeylinden, 94. 1/21-1, s.233-238 Eti Çiğ mi Yemeli Pişmiş mi?, İsimsiz, Bir Lokma Ekmeğin Tarihi, (Birinci Mektup), 1/16-4, s.178-178. Medhal, 1/11-5, s.119-124; (İkinci Evlenmek ve Bekarlık, Usul-ü Hıfzıssıhha-ı Mektup) Umumiyeden, 1/15-2, s.166-166; 1/16-1, El, 1/12-2, s.128-132; (Üçüncü Mektup), s.173-174. Dil, 1/13-3, s.143-147; (Dördüncü Gülmek İle Tedavi, İsimsiz, 1/19-4, s.220- Mektup), Dişler, 1/14-3, s.156-160; 220. (Beşinci Mektup), Dişler, 1/15-4, Hastabakıcılar: Hastabakıcıların Sıhhat s.168-172; (Altıncı Mektup), Dişler, Nokta-i Nazarından Ehemmiyeti, Doktor 1/16-7, s.180-184; (Yedinci Mektup), Edhem, 1/5-1, s.41-45. Boğaz, 1/17-2, s.192-196, (Sekizinci Hıfzıssıhha-ı Agdiyeden (İçeceklerin Sağlığı), Mektup), Mide, 1/18-5, s.203-208; Muallim Şehr-i Hoşar’ın Seririyat (Dokuzuncu Mektup) Mide, Doktor Derslerinden Me’hûzdur, 1/18-1, Edhem, 1/19-2, s.212-217; (Onuncu s.197-199. 178 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Hıfzıssıhhat-ı Mide Hakkında Bazı İhtarat, 1/19-6, s.220-220. Rehber-i Ma’kulattan, 1/17-1,s.185-192. Panzehir-Padzehir, 1/20-1, s.221-224. Ihlamur Suyu, İsimsiz, 1/19-5, s.220-220. Saç Büyütmek İçin Pomat (İlaç Tarifi), İlkbahar, Doktor Edhem, 1/12-3, s.132-136. İsimsiz, 1/17-3, s.196-196. İnsanın Derece-i Kâmetiyle Siklet-i Vücudu, Saç, Sakal Vesair Eş’arın Ahval-i Hayatiye Bir mecmuadan, 1/16-5, s.178-179. ve Sıhhiyesine Dair Bir Mütalaayı Fiz- İzmir Gureba Hastahanesinin Kanunusani yolojiye, Hamidiye Etfal Hastahane-i sene 1321 (14 Ocak-13 Şubat 1906) Alisi Tabib-i Fahrisinden Emraz-ı İstatistiği Hülasasıdır, İsimsiz, 1/4-4, s.38-39. Üzniye ve Hançereviye Mütehassısı Kaimeler Üzerindeki Mikrop, İsimsiz, Kaymakam Muhittin, 1/9-3, s.99-99; 1/18-6, s.208-208; 1/10-2, s.105-108. 1/10-1, s.101-105. Lahvamın Evsafı (Etlerin Özellikleri), Su-i Hazma Karşı Tedbir-i Ekli, İsimsiz, Rehber-i Mâ’kulatın Zeylinden, 1/19- 1/11-3, s.116-116. 1, s.209-212. Süt, Mahzar, 1/11-2, s.114-116. Mesleklerin ve Meşâgulün Ömrü Beşere Şeker, Musa Kazım, 1/5-4, s.49-52. Suret-i Tesiri, Bir Mecmuadan, 1/6-3, Tûl-i Ömürün Mûcibatıyla Aksini Dâi s.64-64. Hâlât (Uzun Ömür ile Aksine Neden Meşrubat-ı Kuvveliyenin Vücud-u İnsana Olan Sebepler), İsimsiz, 1/3-3, s.28-28. Tesiri, Usul-ü Hıfzıssıhhat-ı Umumi- Tütün, Doktor Ömer Naci, 1/20-3, s.229-232. yeden, 1/19-3, s.217-220. Uyku, Usul-ü Hıfzıssıhhat-ı Umumiyeden, Mide Hıfzıssıhhası İcmal, Hamidiye Etfal 1/4-2, s.35-38; 1/14-2, s.153-156. Hastahane-i Alisi Emraz-ı Dahiliye Üçyüz Yirmi Bir Senesi Mart İbtidasından Tabibi Yüzbaşı Şubat Gayesine Kadar Değin Bir Sene Zühtü, 1/7-3, s.71-76; 1/8-3, s.82-83; 1/9- Zarfında 2, s.94-99. Gurebayı Müslimin Hastahanesine Duhul Midenin Hazmettiği Mevad-ı Mideyeyi ve Huruç ve Vuku Bulan Vefiyatın Bağırsağa Göndermek İçin Muhtaç Miktarını Nâtık Tanzim Kılınan İstatistik Olduğu Müddet-i Cetvelidir, İsimsiz, 1/8-2, s.81-81. Vasati Panzveldik Cetveli, İsimsiz, 1/4-6, Üzümlü Ekmek, Doktor Edhem, 1/3-1, s.40-40;1/5-5, s.52-52. s.17-23. Muhafazayı Sıhhat, İsimsiz, 1/16-6, s.179-180. Verem Hakkında, İsimsiz, 1/18-2, s.199-201. Mülahaza-ı Mahsusa-Hıfzıssıhha, İsimsiz, Yeni Başlamış Zükama (Nezleye) Karşı Bir 1/10-4, s.111-112; 1/11-1, s.113-114. Tertip, İsimsiz, 1/4-3, s.38-38. Nâfi Reçeteler: Ağız Kokusu, İsimsiz, Yeni Bir Usul-u Ta’yiş, İsimsiz, 1/13-2, 1/20-4, s.232-232. s.142-143. Nâsayih-i Aşre-i Sıhhiye, İsimsiz, 1/15-3, Yoğurt, İsimsiz, 1/18-3, s.201-202. s.166-168. Yüzde Hasıl Olan Çilleri İzale Etmek İçin Ne Yemeli?, Musa Kazım, 1/13-1, s.137-142. Tertipler, İsimsiz, 1/18-7, s.208-208. Nezle-i Müstevliye, Doktor Edhem, 1/3-2, Zebun ve Cılız Doğan Çocukların Beslenmesi, s.23-28;1/4-1, s.29-35; 1/5-2, s.45-46; Doktor Edhem, 1/13-4, s.147-148. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 179

EK III: YAZARLAR DİZİNİ Hamidye Etfal Hastahane-i Alisi Tabib-i Fahrisinden Emraz-ı Üzniye ve Hançere- Bir Mecmuadan, 1/6-3, 1/16-5. (2 adet) viye Mütehassısı Kaymakam Muhittin, Doktor Edhem, 1/3-1, 1/3-2,1/4-1, 1/5-1, 1/9-3, 1/10-1.(2 adet) 1/5-2, 1/5-3, 1/6-1, 1/7-1, 1/8-1, 1/9-1, İsimsiz, 1/3-3, 1/4-3, 1/4-4, 1/4-5, 1/4-6, 1/11-5, 1/8-2, 1/10-2, 1/10-4, 1/11-1, 1/11-3, 1/11-6, 1/12-2, 1/12-3, 1/13-3, 1/13-4, 1/12-1, 1/13-2, 1/14-1, 1/14-3, 1/15-4, 1/16-2, 1/16-7, 1/15-3, 1/16-4, 1/16-6, 1/17-3, 1/18-2, 1/17-2, 1/18-5, 1/19-2, 1/19-6, 1/20-2, 1/18-3, 1/18-4, 1/18-6, 1/18-7, 1/19-4, 1/21-2. (27 adet) 1/19-5, 1/20-1, 1/20-4.(25 adet) Doktor Ömer Naci, 1/20-3.(1 Adet) Mahzar, 1/11-2. (1 adet) Gureba Hastanesi Etibbasından Doktor Muallim Şehr-i Hoşar’ın Seririyat Dersle- Şükrü, 1/6-2, 1/8-4, 1/10-3. (3 adet) rinden Me’hûzdur, 1/18-1.(1 adet) Hamidiye Etfal Hastahane-i Âlisi Emraz-ı Musa Kazım, 1/13-1, 1/5-4.(2 adet) Dahiliye Tabibi Yüzbaşı Zühtü, 1/7-3, Nüzhet, 1/11-4. (1 adet) 1/8-3, 1/9-2. (3 adet) Rehber-i Ma’kulattan, 1/4-2, 1/14-2, 1/17- Hamidiye-i Etfal Hastahanesi Âlisi Emraz- 1, 1/16-3, 1/21-1, 1/19-1.(6 adet) ı Dahiliye Tabibi Kolağası Fehmi, 1/7- Usul-ü Hıfzıssıhha-ı Umumiyeden, 1/16-1, 2. (1 adet) 1/15-1, 1/15-2, 1/19-3.(4 adet) 180 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

EK IV: HIFZISSIHHA MECMULARININ KAPAKLARI

Hıfzıssıhha Mecmuasının 1908 yılında Yayınlanan Sayılarından, 15. Sayının Kapağı YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 181

Hıfzıssıhha Mecmuasının 1906 Yılında Yayınlanan Sayılarının İç Kapağı (Yıl:1, Sayı:5)

Hıfzıssıhha Mecmuasının 1908 yılında Yayınlanan Sayılarının İç Kapağı (Yıl:1, Sayı: 15, 6 Ağustos 1324/19 Ağustos 1908) 182 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

DİPNOTLAR ve KAYNAKLAR 9. Hıfzıssıhha Mecmuası, Sene:1, No:1, 23 Nisan 1324/8 Mayıs 1908, s.1. 1. Eren Akçiçek-Ragıp Kayar, “İzmir’de 10. Ahenk Gazetesi, 7 Mayıs 1908. Yayınlanan Tıp Dergilerinin Tarihçesi”, 11. Orhan Rahmi, “Ethem Bey Tahrir Hayatını İzmir SSK Tepecik Hastanesi Dergisi, Cilt: Anlatıyor”, Hizmet Gazetesi, 14 Kanunuevvel 2, No: 1, İzmir, 1992, s. 82-83. (Aralık) 1927. 2. Aykut Kazancıgil – Vural Solok, “Türk Tıp 12. Ömer Faruk Huyugüzel, İzmir Fikir ve Dergileri ve Süreli Yayınları Üzerine Sanat Adamları (1850-1950), Anakara, Analitik Bir İnceleme”. Cerrahpaşa Tıp Kültür Bakanlığı Yayını, 2000, s.252; Bezmi Fakültesi Dergisi, Cilt: 12, Özel Ek Sayı, Nusret Kaygusuz, Bir Roman Gibi, İzmir, Temmuz 1981, s. 375. İzmir Büyükşehir Belediyesi Kültür Yayını, 3. Bedi N. Şehsuvaroğlu, “Türkiye’de Sağlıkla 2002, s. 41. İlgili Olarak Yayınlanan Periyodikler”, 13. Orhan Rahmi, “Ethem Bey Tahrir Hayatını İstanbul Tıp Fakültesi Mecmuası, Cilt: 36, Anlatıyor”, Hizmet, 14 Aralık 1927. s.183. 14. Mecmuların içerisinde verilen istatistikler- 4. Hıfzıssıhha Mecmuasının 1908 yılında den veya bazı yazıların sonuna düşülen tarih- yayınlanan ikinci serisindeki 26 sayıya ait lerden bazı sayıların yayınlandıkları ayı tes- tam koleksiyon Beyazıt Devlet Kütüphanesi pit etmek mümkündür. Bkz. Musa Hazım Hakkı Tarık Us bölümünde bulunmaktadır. Bey, “Ne Yemeli?”, Hıfzıssıhha Mecmuası, Bu koleksiyon haricinde İstanbul Üniversite- Yıl.1, Sayı:13, 1906, s.137-142; İzmir si Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Deontoloji ve Gurebayı Müslimin Hastanesine ait istatis- Tıp Tarihi Anabilim Dalı Kütüphanesinde 9, tikler için bkz Hıfzıssıhha Mecmuası, Yıl:1, 15 ve 16. sayıları, Ankara Milli Kütüphanede Sayı:4, s.38; Hıfzıssıhha Mecmuası, Yıl:1, ise Derginin 1. ve 11. sayıları mevcuttur. Sayı:8, s.81. 5. Mehmet Karayaman, “İzmir’de Yayınlanan 15. Elimizde mevcut olan 3. Sayının sayfa İlk Tıp Dergisi Hıfzıssıhha Mecmuası”, numaraları 17’den başlamakta olup, aynı İzmir Atatürk Eğitim Hastanesi Tıp sayının 28. sayfasında “Nail olduğumuz rağ- Dergisi, Cilt:43, Sayı:4, Aralık 2005, s.155- bet üzerine risalemizi bu nüshadan itibaren 162. Aynı konuda yapılmış bir başka çalışma 12 sayfa olarak neşre başladık. Sahifelerimizi için bkz. Gülten Dinç, “İzmir’de Basılan İlk kariben 16’ya iblag edeceğimizi ümit eyliyo- Sağlık Dergisi; Hıfzü’s-sıhha/ Revue ruz”, ifadelerine yer verilmektedir. d’Hygıene Populaire- Smyrne”, İzmir’in 16. Şehsuvaroğlu, a.g.m., s.183. Sağlık Tarihi Kongresi, İzmir, 1-3 Aralık (17) Hıfzıssıhha Mecmuası, Yıl:1, Sayı:3, 1906, 2005, (Basılmamış Bildiri Metinleri). s.1. 6. Hıfzıssıhha Mecmuası, Yıl:1, Sayı: 15 (6 (18) Hıfzıssıhha Mecmuası, Yıl:1, Sayı:4, 1906, Ağustos 1324/19 Ağustos 1908), s.169. s.29. 7. Hıfzıssıhha Mecmuası, Yıl:1, Sayı: 21 (22 (19) Bkz. “Hizmet Gazetemizin hakkımızda gös- Eylül 1324/5Ekim 1908), s.241. terdiği hürmete teşekkür ederiz”, 8. Hıfzıssıhha Mecmuasının 1906 yılı sayıları, Hıfzıssıhha Mecmuası, Yıl:1, Sayı:11, 2006 yılında vefat eden, Ege Üniversitesi 1906, s.114; “İzmir ceride-i muteberesi kıs- Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Deontoloji Ana mül nisa’yı mukadder muharrerelerinden Bilim Dalı Başkanı değerli hocam Prof. Dr. atufetlü Nedime Hanım Efendinin risalemiz Ali Haydar Bayat tarafından, fotokopi olarak hakkında (İzmir) refik-i muhterememize yaz- tarafımıza verilmiş olup, Mecmuanın aslı, dıkları makale-i takdiriyeden dolayı kendile- Prof. Dr. Ali Haydar Bayat hocamızın kütüp- rine arz-ı teşekkürat eyleriz”, Hıfzıssıhha hanesinde muhafaza edilmektedir. Mecmuası, Yıl:1, Sayı:12, 1906, s.136. HAN HANEDANI DÖNEMİNE KADAR (M.Ö. 206-M.S. 220) ÇİN’DEKİ TIP FAALİYETLERİNE GENEL BİR BAKIŞ

Eyüp Sarıtaş*

A General View of Medical Activities in China up to the Han Dynasty Period (BC 206- AC 220)

Çok zengin bir bilim tarihi literatürüne devir ile ilgili pek çok kayıt ve mitolojik sahip olan Çinliler, oldukça eski dönemlerden efsaneler mevcuttur. Batı Jin döneminde itibaren tıp ile ilgilenmeye başlamışlardır. (265-316) yaşamış olan Pu Mi’nin “Di Han döneminde Çinlilerin tıp alanındaki Wang Shı Ji” (Hükümdarların Yüzyılı) adlı faaliyetlerini başlıca iki safhada incelemek eserinde; “Fu Xishı… 100 çeşit ilacı tatmış mümkündür. ve 9 akupunktur iğnesi yapmıştır” şeklinde bir kayıt vardır. Burada adı geçen Fu Xishı, Çin Tıbbının Kaynağı ve Gelişmesi eski dönem Çin efsanelerinde evcil hay- vancılığın mucidi olarak gösterilmektedir. Çin Tıbbı, eski çağlarda, Çinli doktorla- Çin efsanelerine göre, tarımın ve tıbbın rın hastalıklarla uzun süren araştırma ve mucidi olarak bildirilen Shen Nongshı, mücadelelerinden sonra yavaş yavaş edin- otların tadına bakarak, onları insanların dikleri birikim ve deneyimleri sayesinde hastalıklarını tedavi etmede kullanmıştır. gelişme sağlayabilmiştir. Çin Tıbbının ilk Bu kayıtlar ve efsanelerdeki bilgilerden kaynağı İlkel Toplumlar dönemine kadar anlaşılmaktadır ki, Çin tıbbının kaynağı uzanmaktadır. Tarih kaynaklarında bu ziraattır.1

*İstanbul Üniversitesi, Avrasya Enstitüsü Müdür Yardımcısı, Yrd. Doç. Dr.; [email protected]. 1 Xü Shuan-Zheng Chunmiao-Wang Xiufang, Zhongguo Wenhua Zhıshı (Çin Kültürü Hakkında Genel Bilgiler), Pekin Dil Enstitüsü Yayınevi, Pekin, 1990, s. 211 183 184 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Fakat o dönemde bilim henüz çok az insan vücudunda bulunduğuna inanılan geliştiği için, Erken Dönem Çin Tıbbı ve Yin ve Yang ile ilgili hastalıklar gibi Çin Farmakolojisi din maskesi örtülmüş bir 20’den fazla hastalık. Bu tıp faaliyetlerini vaziyette idi. Bunun en açık göstergesi, büyü her ne kadar günümüzün tıbbı tedavi ile tıbbın birbirinden henüz ayrılmamış sonuçlarıyla karşılaştırmak mümkün olmasıdır. İnsanlar o devirde tedavi olmayı olmasa da, yukarıda isimleri sayılan hasta- değil, sadece büyü yaptırmayı biliyorlardı. lıkların tedavileri Çin Tıbbının kaynağını Çünkü bu dönemdeki insanların inancına oluşturmaktadır.3 göre büyü ruhun, ruh ise şeytanın sözcüsü Hastalıkların tedavisi konusunda ilaçların idi. Büyücü aynı zamanda hastalıkları tedavi büyük bir kısmının kullanımı, insanların ateşi eden hekim idi. kullanmayı ve gıdaları pişirmeyi öğrenmesi Eski bir Çin efsanesine göre Zhuan Xü ile mümkün olmuştur. ünlü bir büyücüydü. O çağda insanlar ruh- Xia (M.Ö. 21.YY-M.Ö.16.YY) ve lar için törenler düzenlerlerdi. Bu törenle- Shang (M.Ö.16.YY-M.Ö.11.YY) dönem- ri, her klanın kendi büyücüsü idare ederdi. lerinde insanların hastalıklar hakkındaki Büyücüler hastalıkları tedavi etmenin bilgileri ve onlardan korunma yöntemleri yanında, kehanette de bulunurlar, kendi konusunda oldukça önemli derecede ilerle- yaptıkları bazı ilaçları da kullanırlardı. me sağlanmıştır. Shang dönemine ait Fal Eski bir coğrafya kitabı olan “Shan hai Kemikleri üzerine kaydedilmiş çeşitli has- Jing” (Dağlar ve Denizler Kitabı)’de bir- talıkların tedavisine dair epeyce arkeolojik çok yerin büyücüsünün isimleri kaydedil- kalıntılar ortaya çıkarılmıştır. Burada miştir. Yukarıda da belirtildiği üzere bu bulunan belgelere göre, bazı hastalıklara, büyücüler ilaçlar da kullanırlardı. Büyü- belirli özelliklerine göre belirli isimler cülerin amaçları, insanları hastalıklardan verilmiştir. Örneğin sıtma, uyuzluk, zehirli kurtarmaktı.2 böcek ısırmaları ve diş çürümeleri v.b. Bu eserde bulunan bazı kayıtlar bize Bazı hastalıklara ise fizyolojik fonksiyon- önemli bilgiler vermektedir. Eserde 120 ların yitirilmelerine göre isim verilmekte- çeşit ilacın kaydı yer almaktadır. Söz dir. Buna konuşma hastalığı örnek olarak konusu ilaçlar şu hastalıkları tedavi verilebilir. Burada konuşma engelliler ve etmekte kullanılırdı: Deri hastalıkları, sarı- konuşma yeteneğini yitiren hastalar söz lık, ülser, deri ülseri, akıl hastalıkları, ur, konusudur. Çin tıp bilginlerinin, alanlarında basur, yumru hastalıkları, uyku hastalığı, bilgi birikimi sağlamaları oldukça yavaş sağırlık, akciğer tüberkülozu, ishal, karın bir seyir izlemiştir. Batı Zhou dönemine ağrısı, kusma, sıtma, tıkanma, bunalma, (M.Ö.11. YY-M.Ö. 771) gelinceye kadar lenf bezi iltihabı, menenjit, boğaz ağrısı, Çin Tıbbının aktif bir şekilde geliştiği vücut kokusu ve Çin Tıbbı uzmanlarınca gözlenmektedir.

2 Xü Shuan, a. g. e. s. 212 3 Xü Shuan, a. g. e. s. 212 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 185

Çin Halk Cumhuriyeti’nde yapılan formüllerinin sayısı ise 240’dan fazladır. arkeolojik kazılar sırasında, hastalıkların Burada kaydı bulunan bazı ilaçların isimleri, tedavilerinde kullanılan pek çok malzeme- daha sonraki dönemlerde yaşayan hekimler nin bulunduğunu, her yıl düzenli olarak tarafından kaleme alınan “Nong Shen Ben yayınlanan Çin Arkeoloji Yıllıkları’ndan Cao Jing” ve “Ming Yi Bie Lu” adlı eser- öğrenmekteyiz. Tıp Tarihini ilgilendiren lerde de kullanılmıştır. Oldukça fazla sayı- arkeolojik kalıntıların en fazla bulunduğu yer daki ilaç isimleri ise daha sonraki tarih Çin’in güneyindeki Hunan eyaletinin baş- kitaplarında yer almamaktadır. Burada söz kenti Changsha yakınlarındaki Mawangdui’dir. konusu edilen ilaç isimleri çok eskidir. 1973 yılında burada yapılan kazılarda, Öyle ki, bazılarının hangi maddeleri işaret bir mezarda konumuzla ilgili bazı önemli ettikleri günümüzde bile tam olarak ortaya belgelere rastlanmıştır.4 Bugün bile bilin- konamamıştır. meyen bazı ilaç formüllerini içeren bu Çin Tıp tarihinin arkeolojik kayıtlarına kayıtlar ve eski çağlardan itibaren nesilden ilgi duyanlar için Liu Lixian adlı Çinli bir nesile aktarıla gelen tıp alanındaki teoriler, araştırmacının Arkeoloji dergisinde yayın- ipek kumaş üzerine kaydedilmiştir. Bu bel- ladığı “Changsha Mawangdui Üç Numaralı gelerde sonraki kuşak araştırmacılar tara- Mezarda Bulunan İlaç Kalıntılarını Değer- fından da çok az bilinen hastalık isimleri lendirme Araştırmaları”5, Ma Jixing’in Çin geçmektedir. Chao Zhe, Xi Xia, Da Dai, Shu Tıbbı Dergisinde çıkan “Mawangdui’deki Fa ve Lu Bi v.b. Bu hastalıkların ne gibi Han Dönemi Mezarlarından Çıkarılan Tıp özelliklere sahip olduklarını ortaya çıkar- Kitaplarının Farmakolojik açıdan Değeri”6 mak için daha geniş çaplı araştırmalara adlı kısa makalesi ve Zhou Yimou ve Xiao ihtiyaç vardır. Söz konusu hastalık isimleri- Zuotao’nun 1988 yılında birlikte yazdıkları nin sayısının toplam 103 olduğu bilinmek- “Mawangdui Tıp Belgelerinin Açıklanması”7 tedir. Her hastalık isminin altında, o hasta- adlı çalışması, bu alanda önemli olanlardır. lığın tedavisinde kullanılan ilaçların yapım Bu araştırmalarla ilgili kısa bilgileri, formülleri de yer almaktadır. Bazı ilaçların halen kitaplığımızda mevcut olan Çin bir ya da iki, bazılarının ise 20’den fazla Arkeoloji Yıllıklarından edindik. Bunlardan formülü vardır. İlaç formüllerinin toplam ilk ikisi makale, diğeri ise geniş hacimli sayısı 283’tür. (444 sayfa) bir kitaptır. Mümkün olan en Burada yer alan kayıtlar, dahiliye, hari- kısa zamanda bu araştırma sonuçlarını ciye, jinekoloji, çocuk hastalıkları ve beş tedarik edip, ülkemizin tıp tarihçilerinin duyu ile ilgilidir. Bu hastalıklarla ilgili ilaç istifadelerine sunmayı düşünüyoruz.

4 Yin Falu-Xü Shuan, Zhongguo Gudai Wenhua Shu (Eski Çin Kültür Tarihi), Cilt III, Pekin Üniversitesi Yayınları, Pekin, 1993, s. 222. 5 Zhongguo Kaoguxüe Nianjian 1990 (Çin Arkeoloji Yıllığı 1990), Pekin, 1991, s. 480. 6 Zhongguo Kapguxüe Nianjian 1988 (Çin Arkeoloji Yıllığı 1988), Pekin, 1989, s. 448 7 Zhongguo Kaoguxüe Nianjian 1989 (Çin Arkeoloji Yıllığı 1989), Pekin, 1990, s. 379. 186 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Diğer taraftan, 1977 yılında, Çin’in teknikler çok gelişmiştir. O dönemde kulla- Anhui eyaletinin Fuyang şehrinde bambu nılan iğnelerin çeşidi oldukça fazla idi. çubuklar üzerine yazılmış olan belgeler Akupunktura ait ilk klinik deneyimler ortaya çıkarılmıştır. Bunların bir kısmı belli ile ilgili olarak İlkbahar-Sonbahar dönemi- bir sistem dahilinde düzenlenmiş ve “Wan ne gelinceye kadar bir takım özel kitaplar Yu” adı verilmiş ve sonuçta farmakolojik yazılmıştır. Daha önce de adı geçen bir eser ortaya çıkmıştır. Yapılan tahminlere Changsha yakınlarındaki Mawangdui’nin göre bu kitap, Savaşan Beylikler Dönemi üç numaralı mezarından çıkarılan “Zu Bi (M.Ö. 475-M.Ö.331) ile İlkbahar-Sonbahar Shı Yi Mai Jiu (Ayak ve Kollardaki 11 Önemli döneminin (M.Ö. 770-M.Ö. 476) ilk yılla- Noktaya Dair Eser)” bu alanda en önemli rında yazılmıştır. Bu eser, Çin’in tıp tarihine kaynaklardan birisidir. ait, bilinen en eski kaynağıdır. Bu bakım- Çin’in güney eyaletlerinden Guangxi’nin dan adı geçen kitap Çin Tıp Tarihi alanında Gui ilçesinde 1993 yılında Han dönemine araştırma yapmak isteyenler için çok ait bir mezardan akupunktur iğneleri çıka- değerlidir.8 rılmıştır. Lan Reyong adlı bir Çinli araştır- Tedavi yöntemleri konusunda Mawang- macının, söz konusu akupunktur iğneleri dui’de ortaya çıkarılan belgelerde, tablet ile ilgili olarak yazdığı kısa, fakat değerli şeklinde kullanılan ilaçların yanında, diğer makalesi, tıp tarihi araştırmacıları için çok tedavi şekilleri ile ilgili kayıtlar da mevcut- önemli bilgiler içermektedir.9 tur. Bunların başlıcaları, daldırma yöntemi, iğneleme yöntemi (taş iğnelerle), ateşleme Qin-Han Döneminde Çin’de yöntemi, dumanlama yöntemi, bastırma Tıp Alanındaki Gelişmeler yöntemi (ütüleme) ve sıcak bardakla tedavi yöntemidir. Çin Tıbbının bir bütün olarak gelişmesi, Akupunktur, Çin Tıbbına özgü karakte- Qin-Han dönemlerinde olmuştur. Batı Han ristik bir tedavi yöntemi olarak bilinir Bu devrinde yazılan ve iki bölümden oluşan metodun esası ilaç kullanmaya değil, hasta- “Huang Di Nei Jing” adlı eser, Çin’in en nın vücudunun belirli bölgelerine iğneler eski tıp kitabı olarak kabul edilir. Bu eserin batırmaya dayanır. Bunun yanında vücu- ilk bölümü olan “Su Wen”da Çin’in efsan- dun ılık veya sıcak karşısındaki tepkisine evi hükümdarı Sarı İmparator ile devrin göre, gerektiğinde ateş de direkt olarak tanınmış doktorlarından Qi Bo’nun çeşitli tedavi aracı olarak kullanılır. İğneleme hastalıklar ve bunların tedavi şekilleri üze- yönteminde ise temel araç olarak taş iğneler rine yaptıkları konuşmalar, “Ling Shu” adı kullanılırdı. İlkbahar-Sonbahar döneminde verilen ikinci bölümü ise iğneleme yönte- iğne ile tedavi etme yöntemi konusundaki miyle yapılan tedavi şekillerini içerir.10

8 Xü Shuan, a. e. e. s. 214 9 Zhongguo Kaoguxüe Nianjian 1994 (Çin Arkeoloji Yıllığı 1994), Pekin, 1995, s. 429. 10 Jian Bozan, Zhongguo Shı Gang Yao (Çin Tarihinin Anahatları), Halk Yayınevi, Cilt I, Pekin, 1992, s. 242 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 187

Han devrinde tıp alanında en fazla göze kuşaktan kuşağa ya da ustadan çırağa çarpan gelişme, ilaç yapma ve teşhis koyma doğru aktarılırdı. yöntemi bakımından elde edilen ilerlemedir. Han devrinin tanınmış tıp bilginleri ara- Özellikle hastalıkların başlangıcı, gelişmesi sında şu isimler öne çıkarlardı: Hua Tuo, ve patolojik değişiklikler, temel teoriler ile Chün Yüyi, Zhang Ji, Guo Yü, Cheng Gao, klinik uygulamalar birleştirilmiş ve sonraki Zhang Bozu, Dong Feng ve Hu Gong v.b. kuşak tıp bilimcileri tarafından “Ben Zhang Burada adını saydığımız bu doktorlar- Lun Zhı” adı verilen klinik teoriler sistemi- dan bazıları hakkında kısa bilgiler vermek nin kurulması için ilk adımlar atılmıştır. faydalı olacaktır. Batı Han döneminin Qin-Han hanedanı yöneticilerinin tıp ve tanınmış tıp bilginlerinden olan Chün Yüyi, sağlık işlerine ne kadar önem verdikleri, şimdiki Shandong eyaletinin Zıbo şehrinde adı geçen dönemlerin resmi Çin yıllıkların- (o devirdeki adı Linbo idi) doğmuştur. dan anlaşılmaktadır. Bununla ilgili olarak Onun hayatı ve uyguladığı tedavi şekilleri Han devrinde “Tai Yi Ling”11 ve “Shı Yi”12 hakkında “Shı Ji” adlı bir Çin kaynağının gibi sağlıkla ilgili memuriyetler oluşturul- 9. cildinin 105. bölümünde geniş bilgiler muştur. Batı Han döneminde (M.Ö.206- bulunmaktadır. “Shı Ji”deki kayıtlara göre M.S.24) imparatorun özel işlerini yapmak- Chün Yüyi, ilk tıp bilgilerini Yang Qing la sorumlu “Shou Fular”a bağlı “Tai Yi adındaki devrin ünlü bir doktorundan Ling”ler bulunurdu. M.S. 5 yılında Han almış, onun izlediği tedavi yöntem ve teo- hükümdarı Ping Di, ülkenin bütün yetenekli rilerini benimsemiştir. Han hükümdarı Wu doktorlarını huzuruna çağırmış ve onlara Di, bir gün Chün Yüyi’yi huzuruna çağıra- ünvanlar tevcih etmiştir. Doğu Han döne- rak, ona insanları nasıl tedavi ettiğini, ilk mine (M.S.25-220) gelindiğinde sağlık sis- tıp bilgilerini kimden aldığını ve kendisinin temi ile ilgili kayıtlar daha belirgin bir hale merak ettiği bazı hastalıkları nasıl tedavi gelmiştir. “Hou Han Shu” (Sonraki Han ettiğini sormuş, Chün Yüyi de bütün bu Kitabı) adlı bir Çin kaynağında, sarayda soruları ayrıntılarıyla cevaplamıştır. Onun görev yapan “Yi Tai Ling” ünvanını taşıyan bu açıklamaları 25 çeşit hastalığın tedavi tüm sağlık işlerinden sorumlu bir memur yöntemini kapsamaktadır.13 Bu kaynaktaki ile “Yao Cheng” ünvanına sahip ilaç işlerine kayıtlardan Batı Han devrinin ilk yıllarında bakan görevlilerden bahsedilir. Devletin Çin tıbbının durumu hakkında geniş bilgi her biriminde sağlık ile ilgili bir kısım edinmek mümkündür. vardı. “Tai Yi Ling” memurları sınavla alı- Bir diğer tanınmış tıp bilgini ise, Doğu nırdı. Aynı kaynakta yer alan kayıtlara Han döneminde yaşamış olan ve şimdiki göre, bu dönemde sağlık görevlilerinin Anhui eyaletinin Bo ilçesinde dünyaya sayısı 293 civarında idi. Halk hekimliği gelen Hua Tuo’dur. “San Guo Zhı”, “Hou

11 Yü Lunian, Zhongguo Guan Zhı Da Zıdian (Büyük Çin Unvan Sistemi Sözlüğü), Heilongjiang Halk Yayınevi, Harbin, 1992, s. 304 12 Yü Lunian, a. g. e. s. 44 13 Sı Maqian, Shı Ji (Tarih Kayıtları), Zhonghua Yayınevi, Cilt IX, Bölüm 105, Pekin, 1992, s. 2794-2800 188 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Han Shu” ve “Tai Ping Guang Ji” gibi Çin kaynaktan kısa bir alıntı yapmayı uygun tarih kitaplarında Hua Tuo ve onun uygu- bulduk: “Yin Shı adlı bir memurun elleri ve ladığı tedavi yöntemleri hakkında değerli ayakları ağrıyor, hep susuzluk çekiyor, baş- kayıtlar vardır. Hua Tuo’nun ilaç yapma kalarının sesini duymak istemiyor ve küçük konusunda da çok başarılı olduğu bilin- abdesti çok az çıkıyordu. Hua Tuo bu hasta mektedir. Araştırmacılar Hua Tuo’nun ilaç için: ”Ona sıcak bir yemek yapın. Eğer yaparken, sadece bir kaç çeşit bitkiden fay- yemeği yedikten sonra terlerse yaşayabilir, dalandığını ve hangi bitkiden ne kadar terlemezse üç gün sonra ölür.” demiş, hasta ilave edileceğini çok iyi bildiği için tartma- sıcak yemeği yedikten sonra terlememiş ve ya gerek duymadığını belirtmektedirler. Hua Tuo’nun dediği gibi üç gün sonra da Akupunktur yaparken vücudun sadece bir- ölmüştür.14 kaç yerine iğne batıran Hua Tuo, eğer has- Hua Tuo’ya göre insanlar sağlıklı kala- talık hastanın vücudunun iç bölgesinde ise bilmek için sık sık hareket etmelidir. Ancak ve akupunktur ve ilaçla tedavisi mümkün o zaman yenen gıdalar daha iyi sindirilir, olmazsa ameliyata başvururdu. Bunun için kan dolaşımı normalleşir ve vücudun has- önce “Mai Fei San” adını verdiği ve kendi talıklara yakalanma riski daha çok azalır.15 yaptığı bir ilaç ve bir tür içkiyi hastaya içi- Hatta ünlü doktor geyik, ayı, kaplan, may- rir, dolayısıyla hastayı uyuşturmuş olurdu. mun ve kuşların hareketlerini örnek alarak Bunu takiben hastanın karnını yarar, organın kültürfizik hareketleri bile geliştirmiş ve bun- hastalıklı kısmını kesip alırdı. Eğer hastalık ları sık sık uygulaması sayesinde kendisi mide ya da bağırsaklarda ise, önce bağırsağı 100 yıldan fazla yaşamıştır.16 keser, içindeki pislikleri temizleyerek, “Hua Tuo, Hua Tuo Nei Shı” ve “Hua bağırsağı tekrar eski yerine dikerdi. Dikiş Tuo Zhen Zhong Zı Ji” adlı iki eser yazmış yapılan yere bir tür merhem sürerdi. 4-5 olup, bunlardan birisi onun tedavi yöntem- gün geçtikten sonra hastanın dikişleri iyi- lerini, diğeri ise uyguladığı akupunktur ile leşmeye başlar, bir ay sonra ise yara tama- tedavi yöntemlerini anlatmaktadır. Ne yazık men kapanırdı. ki bu kitaplar günümüze kadar ulaşamamış- Çin tarih kaynağı San Guo Zhı’nın tır. Wei-Jin döneminde yaşamış olan Wang üçüncü cildinin 29. biyografisi Hua Tuo’ya Shushe’nın ”Mai Jing” adını verdiği eseri ile ayrılmıştır (799-830 sayfalar). Burada Tang döneminde yazılmış olan (618-907) onunla ilgili oldukça ayrıntılı bilgiler yer “Qian Jin Fang” ve “Wang MiYao” adlı almaktadır. Adı geçen kaynaktan Hua kitapların Hua Tuo’nun eserlerinden alıntı Tuo’nun takip ettiği tedavi yöntemleri ve yapıldığı tahmin edilmektedir. Onun öğren- tıp ile ilgili düşünceleri hakkında geniş bilgi cilerinden Wang Jin ile Fan A da tıp alanında edinmek mümkündür. Buraya söz konusu oldukça başarılı olmuşlardır.

14 San Guo Zhı (Üç Devlet Kayıtları), Zhonghua Yayınevi, Biyografi 29, Pekin, 1992, s. 800 15 Jian Bozan, a. g. e. s. 243 16 Huang Changfu, Zhongguo Gadai Zhı Bai Lie (Eski Çin Bilgelerinden Seçmeler), Zhongguo Huaqiao Yayınevi, Pekin, 1993, s. 141 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 189

Bu dönemin tanınmış bir diğer tıp adamı hem de daha sonraki dönemlerde Çin Tıbbı ise Doğu Han Hanedanı zamanında yaşamış biliminin gelişmesine büyük katkılar sağla- olan Zhang Ji’dir. Çin’de o devirde sıtma mıştır. salgını nedeniyle birçok insanın ölmesi Bunlardan başka Fu Wangshan ve Hu üzerine Zhang Ji, bu hastalıkla ilgili derin Gong gibi Çinli tıp bilginleri de Çin tıp araştırmalara başlamış ve sıtma tedavisinde tarihinin bilinen isimleri arasında yer alırlar. kullanılan ilaçların formüllerinden oluşan Buraya kadar tanıtmaya çalıştığımız geniş bir liste hazırlamıştır. Zhang Ji sıtma tüm Çin Tıbbının öncüleri ile ilgili kayıtlar hastalığı ile ilgili olarak “Shan Han Zui “Shı Ji”, “Hou Han Shu”, “San Guo Zhı”, Bing Lun” adlı bir eser yazmış, daha sonra “Xin Tang Shu” ve “Tai Ping Guang Ji” bu kitap bütün Çin’de yaygınlaşmış ve v.b. tarih kitaplarında ayrıntılı olarak yer daha sonraki tıp bilginleri birkaç kez bu almaktadır. Han dönemi Çin Tıbbı ile ilgili eser üzerinde çalışarak “Sıtma Hastalığı olarak sadece “Shen Nong Ben Cao” ve Teorileri” anlamına gelen “Shang Han Lun” Zhang Ji’nin kaleme aldığı “Shang Han Za ve iç hastalıklarını konu alan “Jin Gui Yao Bin Lun” adlı eserleri günümüze kadar ula- Lüe” gibi tıp kitaplarını yazmışlardır. Bu şabilmişlerdir. Bu bakımdan adı geçen kitaplar hem Han dönemi öncesi tedavi kitaplar, Çin Tıp tarihinin ana kaynakları yöntemlerine ilişkin deneyimleri özetlemiş, olmaları nedeniyle çok değerlidirler.

TÜBERKÜLOZ SAVAŞINDAN AIDS’E: DR. TURGUT ALTUĞ (1921-2008)

Binnur Tüzün*

From the Fight against Tuberculosis to AIDS: Dr. Turgut Altuğ (1921-2008) Dr. Turgut Altuğ was a doctor who was raised in the early Republican era of Turkey who later continued his professional career in the United States. He graduated as a mili- tary doctor from Ankara University in 1946, later obtaining a specialty in bacteriology and infectious diseases and working as the hospital director at the Heybeliada Sanatorium during 1953-1958. His first visit to the US was in 1958, when he spent time in at various military hospitals in Washington DC as an observer. He continued his career in the US in various hospitals in Boston, Massachusetts, Pittsburgh, Pennsylvania and Waco, Texas. During the years that he worked in Boston, he also taught courses at the Tufts University Medical School Subsequently Dr. Altuğ worked in hospitals within the U.S. Veterans’ Administration from 1980 until 1995 when he retired. Dr. Altuğ received a 60- Year Honorable Service Award from the Istanbul Physicians’ Association in 2006.

1921 yılında, babası Tuğgeneral Mehmet Münir Altuğ’un görevi nedeniyle, Malatya’da doğmuştur. 1939 yılında liseyi İzmir Bornova Erkek Lisesi’nde bitirdikten sonra, İstanbul Tıp Fakültesi’nde tıp eğitimine başlamış, 1940-46 öğrenim yılında Ankara Üniversi- tesi Tıp Fakültesi’ni askeri doktor olarak bitirmiştir. 1950-53 yılları arasında, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde infeksiyöz hastalıklar ve bakteriyoloji uzmanı olmuştur. Ardından, 1958 yılına kadar, Heybeliada Deniz Sanatoryumu’nda başhekimlik yap- mıştır.

*Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı, Edirne, Prof. Dr.; [email protected] 191 192 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

mıştır. Bu dersleri anlatırken, 1954 yılında Gülhane Askeri Tıp Akademisi’nden aldığı radyoloji kursunun, kendisine büyük katkısı olmuştur. Altuğ, 1958 yılında infeksiyon hastalık- larında “Observer” olarak Bethesda Navy Hospital’da çalışmak üzere ilk kez Amerika’ya gitmiş, 1959 yılında ise ordudan ayrılarak, Boston Şehir Hastanesi’nde “Senior Staff” olarak çalışmaya başlamıştır. 1969’da, Amerika’da tıp hekimliği yapma lisansını, Pennysilvania Eyaleti Sağlık Kurulu’ndan (Lisans No. 030437) almıştır. 1962 yılında 1953 yılında Türkiye’de başladığı tüber- ise, ECFMG (The Educational Council for küloz mücadelesi, 1962’de Boston Tüberküloz Foreign Medical Graduate) sınavını başa- Derneği’nden aldığı “Tüberküloz ve Solunum rıyla kazanmıştır (Sertifika No.16525). Hastalıklarına Karşı Mücadele Ödülü”yle 1969-73 Pittsburgh Marcy Hospital’da taçlandırılmıştır. O sırada, Boston Tüber- medikal servis şefliğine kadar yükselmiştir. küloz Derneği Başkanı, Dr. Lewis Kane’dir. 1978 yılında, Kore, Vietnam ve Irak savaş Tufts Üniversitesi profesörlerinden Dr. gazilerine bakan, Veterans Hospital’da Emil Rothestein ile birlikte 1962-1965 yıl- çalışmaya başlamış, 1995’e kadar bu hasta- ları arasında üçüncü sınıf tıp öğrencilerine nenin çeşitli şehirlerdeki şubelerinde gör- “Akciğer Hastalıkları” dersi vermiştir. evine devam etmiştir. Veterans Administra- Burada fluoroskopi, X-Ray tanısı ve ayırıcı tion’dan teşekkür belgesi alarak emekli tanı, akciğer fizyolojisi konularını anlat- olmuştur. Son yıllarında kalsiyum kanal brokerle- ri, AIDS hastalığının nöropsikiyatrik özel- likleri (1989), yaşlılarda çoklu ilaç kullanı- mı (1992), acil müdahale gerektiren kardi- yak hastalıklar (1993) ve aile hekimliği gibi konularda “post-graduate” kurslar ala- rak, ömür boyu eksiksiz bir hekim olmak için gereken performansı göstermiştir. 1985 yılında American Medical Association’ dan “Physician’s Recognition Award in Conti- nuing Medical Education” ödülünü almış- tır. Dr. Turgut Altuğ, 2006 yılında İstanbul Tabip Odası tarafından 60 yıllık Hizmet Ödülü ile ödüllendirilmiştir. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 193

Pittsburgh Üniversitesi’ne gelen Dr. Münci Kalayoğlu ve 60’lı yıllarda Boston’a gelen Dr. Celal Öker dostları arasındadır. Dr. Turgut Altuğ’un kariyeri ve meslek hayatı, hatta kişisel yaşamı Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş yapan bir Türk ailesi- nin öyküsüdür. Babası Almanca bilen bir Cumhuriyet generalidir. Dr. Altuğ’un ken- disi Cumhuriyet döneminde yetişip mesle- ki hayatını başarıyla ABD’ye taşıyıp orada sürdüren bir hekimdir. Çocukları ise dün- yanın çeşitli üniversitelerinde çalışıp, halen Ardında bıraktığı belgeler arasında bir- Koç Üniversitesinde Ekonomi Profesörü çok hastası ve meslektaşından aldığı teşek- olan Güler Sumru Altuğ, University of kür mektupları ile birlikte bir uçak yolculu- California at Los Angeles (UCLA)’nin ğu sırasında yanındaki bayan hastaya yap- Fizyoterapi Kliniğinde çalışan Fizyoterapi tığı acil müdahale nedeniyle, Pan-Am Uzmanı Can Ziya Altuğ, ve hava teşhis Havayolları tarafından kendisine verilen uygulamaları üzerine Northrup Grumman bir teşekkür belgesini de bırakmıştır. firmasında çalışan Makine Mühendisi Amerika’ya gelen hekim arkadaşlarına ve Aykut Münir Altuğ’dur. Amerika’da yaşa- tıp öğrencilerine konukseverlik göstermiştir. dığı yılları, video filmler ve fotoğraflarla 70’li yıllarda, karaciğer nakli konusunda kaydetmiş olan Dr. Altuğ, ölümünün ardın- Dr. Storzell’den eğitim almak üzere dan çok sayıda belge bırakmıştır.

BİR İMPARATORLUK BAŞŞEHRİ: VİYANA

Ahmet Doğan ATAMAN*

The Capitol of an Empire: Vienna

Gİ RİŞ oldukça zor anlıyordum. Rahmetli babam da beni Avusturya Lisesi’ne gitmeme rağ- Ne zaman bir seyahate çıkacak olsam men Almanca bilmemekle suçluyordu. heyecandan sabaha kadar uyuyamam. İşte Sebebi Viyana’da farklı diyalekt kullanıl- yine beni heyecana sürükleyen seyahatler- masıydı. den birine çıkıyordum. Tahsil hayatım 18 Ağustos 2005 günü hava oldukça sebebi ile uzun yıllarımın geçtiği, defalarca sıcaktı İstanbul’da. Yeşilköy Atatürk Havali- gittiğim ve bende apayrı bir yeri olan manı’nda uçağın kalkmasını bekliyordum. Viyana’ya gidiyordum yine. Ne kadar tanı- İki saatlik yolculuğum sırasında uykusuz- sam da bu şehri huylu huyundan vazgeçer luktan içim geçtiği için yarım saat uyudum mi? Yine heyecanlıyım. ve pilotun anonsu ile uyandığımda Viyana, Anılarım geliyor aklıma, bir de asıl Schwechat1 havalimanına iniyorduk. mesleği hekimlik olan Cenap Şahabettin. 18. yüzyılın cazibesi ve 19. yüzyılın “Avrupa Mektupları” adlı eserinde Viyana’yı görkemini yansıtan Avusturya’nın başkenti öyle canlı tasvirlerle ve güzel bir edayla olan Viyana, birbirinden güzel parkları, anlatır ki kendinizi orada zannedersiniz. mimarisi, görkemli operaları, kahve evleri, Viyana’ya ilk kez 1972 yılının yazında git- şaraphaneleri, elmalı pastaları ve leziz şnit- miştim, daha henüz bir seneden beri öğren- zeli ile hem gözünüze, hem damağınıza ve diğim Almanca ile. Hazırlık sınıfı yeni bit- hem de ruhunuza hitap eden muhteşem bir miş, konuşabiliyor ama konuşulanları kenttir.

*Dt; [email protected] 1 Viyana havalimanının bulunduğu kasabanın adı.

195 196 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Kahve ve Kahvehaneler Şehir Turum

Havalimanında beni karşılayan arkada- Ertesi sabah erkenden kalkıp haftalık bir şımla önce şehir merkezine gidip Cafe toplu taşıma sistemi bileti aldım. Sırt çanta- 2 3 Hawelka’da birer Melange içip anıları- mı ve fotoğraf makinemi de yanıma alıp mızı tazelerken tüm yorgunluğum geçmiş- yollara düştüm. Artık tam bir modern sey- ti. Viyana’ya gelip de kahve içmeden, her yahtım. Tüm Viyana’yı adım adım gezecek, ne kadar tatlıyı sevmesem de yanında da o bilhassa tıp tarihini ilgilendiren Josephinium, enfes tatlılardan yemeden ayrılamam. Narrenturm, Freud’un evi ve veba sütunu Sözü gelmişken, kahvenin Viyana’ya geli- gibi yapıları fotoğraflayacaktım. şinin ilginç öyküsünü kısaca anlatmadan geçemeyeceğim. Kahve 1683 yılında, kir- Viyana’nın Üç Ünlüsü deklerini değerlendiren Polonyalı Franz Georg Kolschitzki, kendi kahvehanesini Tarihe ismini yazdırmış üç kişisi var açıyor ve Viyana da kahve bu şekilde Viyana’nın. “Sisi” adıyla da tanınan ünlü yayılmaya başlıyor. Kahvehaneler İmpara- kraliçe Elisabeth, eşi Franz Joseph ve ünlü tor Franz Joseph zamanında günden güne besteci Mozart. Bu ünlü üçlüyü, sokaklarda artarak, entelektüel kesimin mekânı haline dolaşırken, bir pastanede çikolata şeklinde, geliyor. başka bir dükkânda porselen bir bebek ola- Kahvenin birçok türü var bu şehirde rak, bir likör şişesinde, afişlerde, kitapçı ama şüphesiz içlerinde en ünlüsü dükkânında veya ünlü Stephan Katedrali’nin “MELANGE”. Sıcak süt ve kahve ile hazır- önünde turistlere gösteri, operet, tiyatro lanan melange, üzerine kremanın da eklen- bileti satılırken görebilirsiniz. mesi ve yanında “Sachertorte4” ile tam bir ziyafete dönüşüyor. Ama ben üzerine sıcak Viyana’nın Önemli Yerleri vanilyalı krema ve pudra şekeri serpilmiş olanı Apfelstrudel’i5 tercih etsem de, kah- Viyana, tam 23 bölgeden oluşuyor. venin tamamlayıcısı tatlı, olmazsa olmazı- Şehrin merkezini, yani 1. Viyana’yı Franz dır. Akşam da Heurige’ye6 gittik. Burada Joseph’in yaptırdığı yol çepeçevre “Ring”7 beni güzel bir sürpriz bekliyordu. Eski sınıf diye adlandırılıyor. Ring gezime, 1869’da arkadaşlarım… Mozart’ın Don Juan‘nıyla açılan muhteşem

2 Viyana’nın en eski, otantik kahvelerinden biridir. Bu kahvede her zaman tiyatro sanatçıları ve yazarlarla karşılaşa- bilirsiniz. 3 Viyana’da cappucinoya bu ad verilir. 4 Sachertorte; Viyana’daki Hôtel Sacher’in çikolata kremalı meşhur pastasıdır. 5 Apfelstrudel; Viyana mutfağına ait, milföy hamurundan yapılmış, içinde elma parçaları olan bir turtadır. 6 Heurige: Viyana’da özellikle taze şarap içilen ve yemek yenilen şarap evlerine verilen ad. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 197

Opera binası ile başladım. Opera binası tür. 1356 yılından 1670 yılına kadar Avru- Ring’de tamamlanan ilk bina olma özelli- pa’da vebanın uğramadığı tek bir yer dahi ğini taşıyor. Opera, yılın her son perşembe- yoktur. Avrupa üç dört sene içinde nüfusu- sinde, düzenlenen dünyaca ünlü balo kar- nun üçte birini kaybetmiş. Bu salgın insan- navalı ile Viyana’ya göz kamaştırıcı bir ışık lığın bugüne kadar yaşadığı en korkunç saçıyor. Opera binasının üzerindeki sokak- felakettir. Böyle bu olay hiçbir zaman bir ta ilerlemeye başladığınızda Viyana’nın en daha insanlığın başına gelmedi. İnsanlar şık ve işlek caddesi Kärntner Strasse ile veba yüzünden günahkârlıkla suçlandılar. tanışıyorsunuz. Bu cadde sadece yayalara Bu da batı dünyasında hem dini hem de açık, cıvıl cıvıl, yan yana pastaneleri, gös- ahlaki yönden çözümsüz izler bırakmasını terişli lüks mağazaları, sokak çalgıcıları ile açıklar. sizi mutluluğun doruklarına taşıyor. Yanı- Avrupa’da birçok şehir ve kasabada nızda bir de sevdiğiniz varsa, eminim bulunan veba sütunları vebanın herkesi Viyana’dan aldığınız haz tarif edilemez öldürmeyip, birçoğunu da koruduğuna güzellikte olacaktır. Kärntner Strasse’nin inandıklarından dolayı insanların tanrıya etkileyici yorgunluğunu üzerinizden atma- şükranlarını göstermek amacı ile dikilmiş- dan, yolun bitiminde bütün ihtişamıyla tir. Bu sütunların en büyük özelliği tepele- 1137’den kalma Avusturya gotik sanatının rinde haç bulunması, gövdesinde de veba en önemli yapıtı olan, Stephan Katedrali ile yumrularına benzeyen yuvarlak şişlikler ve karşılaşıyorsunuz. çeşitli azizlerin heykelleri olmasıdır. Epidemi Viyana’da 1679 yılına kadar Veba Salgınları ve Veba Sütunu 100.000 (yüz bin) kişiden fazla cana mal olmuştu. Veba ortadan kalkınca Kral I. Katedrali gezdikten sonra Graben Leopold, 1682 yılında bu üçgen sütunu yönünde ilerliyorum. Graben’in ortasında yaptırmaya başlamıştır. İlki ahşap olan tıp tarihi için önemli bir yapıt olan veba sütun daha sonra Ludovico Burnacinis sütunu karşımda tüm ihtişamı ile duruyor. yönetiminde, 1686 yılından itibaren de İnsanlık tarihinde hiçbir salgın 14. yüzyılda Johann Bernhard Fischer von Erlach taştan yeniden alevlenen batıda plague, schwarze sütunun yapımında çalışmıştır. Yapımı on Tod, black death, pestis; İslâm dünyasında bir yıl sürmüştür. Üçgen sütunun üzerinde taun ve Türklerde kıran veya ölet olarak bir spiral gibi yerleşen figürler ve rölyefler adlandırılan veba salgını kadar acımasız arasında en çok göze çarpan yere diz olamaz. Kimileri bunu dünya üzerinde çöken kral ve meleği cehenneme iten yaşanan gelmiş geçmiş en büyük doğal afet vebayı temsil eden yaşlı buruşuk yüzlü sayar. Tahmin edilen rakamlara göre 75 kadındır. (1) Heykelcikler Paul Strudel’e milyon kişi bu hastalık nedeniyle ölmüş- aittir. (2)

7 Ring; Çember anlamına gelir. Şehir merkezini çepeçevre saran yola da bu ad verilmiştir. 198 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Viyana’daki veba sütunu ve ucu (Fotoğraflar: A.D. Ataman)

Biraz mola nın Fransa olduğunu sansa da, ana vatanı Viyana’dır. Adı “Kipferl” olup şeklini Şehir merkezine olduğum için tarihin Osmanlı sancağındaki hilalden almıştır. büyüsünden kurtulup biraz mola verdim. Viyana ile bütünleşmiş olan diğer bir tat ise Yine tipik bir Viyana kahvesine oturup tartışmasız şnitzeldir. kahve içiyorum. Bu seferki tercihim “Cafe Yemekten biraz uzaklaşıp sizlere çev- Demel”8 ve garsondan sadece “Mocca”9 remdeki, Viyana’nın kalbi sayılan önemli istedim. Herkes ünlü “Croissant”ın vatanı- bina ve müzelerden bahsetmek istiyorum.

8 Bu kahve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun saray şekerlemelerini hazırlayan pastanesidir. 9 Mocca; Türk kahvesine benzer, köpüğü ve telvesi olmaz ve acı gelir. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 199

İmparatorluk Eczanesi (Fotoğraf: A.D. Ataman)

Yavaş yavaş Viyana’nın kendine özgü o ters gelen neden buranın bir Eczacılık mistik, biraz da kasvetli havası tüm benli- Müzesi haline getirilmediğidir. Demek ğinizi sarmaya başlar. Arnavut kaldırımlı yanlışlıklar sadece bizde görülmüyor. yollarda yürürken, tarihin kokusu başınızı döndürür. Müziğin, tarihin, doğanın ve daha Allgemeine Krankenhaus sayılamayacak güzelliklerin kalbine yolcu- luktur Viyana. Yolum şimdi Spitalgasse 2 numarada, Kaiser II. Franz Joseph’in 1777 yılında Paris Tarihi Bir Eczane seyahatinde gezip beğendiği “Hôtel Dieu” örnek alınarak 1777’de yaptırmış olduğu Şehir merkezinde son olarak şimdi hastaneye “Allgemeine Krankenhaus”11 Lipizzaner10 Müzesi olarak kullanılan eski doğru yöneldi. 16 Ağustos 1784’te açılan İmparatorluk eczanesini geziyorum. Tüm hastanenin yerinde bir fakirhane vardı. ihtişamıyla eski eczane duruyor ama bana Buraya halk arasında kısaca eski AKH denir.

10 Lipizzaner; Beyaz renkte damızlık Avusturya atıdır ve gösterilerde kullanılır. 11 Allgemeine Krankenhaus; Genel Hastane 200 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Reformist olan Kaiser hastaların birçok Hastanenin bahçesinde gezerken Bill- yerde dağınık şekilde yatacağına büyük bir roth’un heykeli, hemen onun ilerisinde de kompleks yapı içinde yatmalarının daha savaşta ölen hekimlerin unutulmaması için uygun olacağını düşünmüştür. Burada yapılmış bir başka anıt çıkıyor karşıma. sadece hastalar kalmıyordu; evlilik dışı Hastane labirentinin altıncı avlusunda 1784 doğumlar da burada gizli olarak gerçekleşi- yılında Sensengasse’de beş katlı, yüz otuz yordu. Ayrıca kimsesiz ve fakir çocukların dokuz hücreli “Narrenturm”12 adı verilen da korunacağı ve barındıkları bir yerdi. (3) bir yapı inşa ettirilmiştir. Bu yapı 1860 yılına Bu hastanede kimler çalışmamış ki; ünlü kadar ruh sağlığı bozuk hastaların mekânı cerrah Billroth, jinekolog ve hijyende bir olmuştur. Bugün bu binada kırk iki bin par- çığır açan Semmelweis, hem hekim hem de çaya sahip patolojik anatomi müzesi bulun- yazar olan Arthur Schnitzler, Psikoanaliz’in maktadır. Alserstrasse 4, Spitalgasse 2’de kurucusu Sigmund Freud ve daha niceleri bulunan yapı Çarşamba saat 15–18, Per- bu hastanede çalışmıştır. şembe 8–11 günleri gezilebilir. (4)

Narrenturm (Fotoğraf: A.D. Ataman)

12 Narrenturm; Deliler kulesi YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 201

İnsanı oldukça etkileyen müzede formalin Alessandros Ritter von Brambilla’dır. (5) dolu kavanozlar içinde anomalili fötuslar Bahçesinde Hygeia heykeli olan fıskiyeli ve nikotinin mahvettiği akciğerler, çeşitli bir havuz var. Bugün akademinin bir bölümü kemik deformasyonlarını gösteren iskeletler, Viyana Tıp Fakültesi Tıp Tarihi Kürsüsüne patolojik bulguları olan organların birçok ayrılmış, diğer kısmında da tıp tarihi müzesi resim ve fotoğrafı, yüzlerce mulâj ve Prof. yer almaktadır. Birçok sayıda mulaj bulu- Dr. Leopold Ritter von Dittel’in yüzlerce nan müzede Viyana Tıp Okulu ekolünün şişe içinde sergilenen safra kesesi ve böbrek gelişmesini izleyebilirsiniz. Van Swieten’ taşlarını görebilirsiniz. den Billroth’a ve Semmelweis’tan Jauregg ve Freud’a kadar tanınmış Viyanalı hekim- Josephinum lerin izlerine rastlarsınız. Sadece müzede değil, Viyana’nın birçok önemli cadde, Währingerstrasse 25 numaralı kapıdan sokak, meydan ve parkların adlarında da girince II. Joseph’in askeri hekim ve cerrah yaşar bu ünlü hekimler. yetiştirmek üzere 1783 yılında yapımına Eski hastane, Narrenturm ve Josephinium’ başlanan Josephinium ile karşılaşıyorsu- daki askeri hastane tüm bu yapıları Isidor nuz. Akademi kısmının mimarı Giovanni Canevale (1730–1783) yapmıştır. (6)

Josephinum (Fotoğraf: A.D. Ataman) 202 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Freud’un Evi (Fotoğraf: A.D. Ataman)

Freud’un Evi etmeye mecbur kalıp, Londra’ya kaçarken kütüphanesinde bulunan kitapların bir Burayı gezdikten sonra yürüme mesafe- kısmı Nazi askerleri tarafından imha edil- sinde olan Freud’un evini gezmeye gidiyo- miştir. Müze her gün 09–16 açıktır. Freud’un rum. 1891-1938 yılları arasında kırk yedi meşhur divanı bugün Londra’daki Freud sene oturduğu Berggasse 19 numaralı müzesindedir. (6) adresteki yeri hem muayenehane hem de ev Viyana’daki tıp tarihi gezim Donau- olarak kullanıyordu. (7) Bugün özel eşyala- park’ taki İris göletinin kuzeyinde yer alan rının, fotoğraflarının ve kütüphanesinin ser- Paracelsus anıtında sonlandı. Salzburg gilendiği bir müze olmuştur. Özel eşyaları eyaletinin 1966 yılındaki bağışlarıyla arasında ilgi çekici fetişler, totemler ve yapılan rölyefte sergileniyordu etrafında çeşitli kültürlere ait eşyalar bulunuyor. şifalı bitkilerden oluşturulan küçük parkıyla Maalesef 1938’de çok sevdiği Viyana’yı terk beraber. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 203

KAYNAKLAR 4. Marianne Mehling; Knaurs Kulturführer Wien, München, 1998 s.292 1. Marianne Mehling; Knaurs Kulturführer 5. DuMont visuell Reiseführer Wien, Köln, Wien, München, 1998 s.154 1998 s.292 2. Walter M. Weiss; DuMont Reisetaschenbuch 6. DuMont visuell Reiseführer Wien, Köln, Wien, Köln, 1998 s.112 1998 s.291 3. Marianne Mehling; Knaurs Kulturführer 7. Marianne Mehling; Knaurs Kulturführer Wien, München, 1998 s.80 Wien, München, 1998 s.185.

ILLUSTRATED HISTORY OF ANGIOGRAPHY PART II (1952-1999)

D. Novak*

Anjiyografinin Resimli Tarihi II. Bölüm (1952-1999)

Bu serginin amacı anjiyografinin tarihi gelişimini göstermektir. Anjiyografinin tarihi gelişimine bakmak için orijinal yayınlar çalışılmış ve kronolojik bir sınıflandırma yapılmıştır. Anjiyografi öncülerinin biyografileri portre fotoğrafları ile verilmiştir. Orijinal makalelerdeki anjiyogramlar, yayınlanmış ilk sonuçları göstermektedirler. Tarihi dönüm noktaları açık- lanmış ve ilgili fotoğraflarla belgelenmiştir. Sonuç olarak, film çeviricilerin ve otomatik enjektörlerin gelişimi kadar, kılavuz teli ve kateterin (Seldinger, 1953) perkutanöz kullanımı, toksik olmayan kontrast maddelerin ve daha kaliteli kateterlerin kullanımı, anjiyografi tarihindeki en önemli olaylardır.

“I know of no way of judging the future but by the past” Patrick Henry

ARTERIAL CATHETERIZATION 1 9 3 6 LOMAN, J. and A. MYERSON described “If I have seen a little further, it is by the first percutaneous puncture of the com- standing on the shoulders of giants“ mon carotid artery and visualizatio of the Isaac Newton cerebral vessels by direct injection of thori- um dioxide (Thorotrast). Forerunners 1 9 3 7 1 9 3 3 SHIMADZU, K. performed the verteb- MONIZ, E. et al. performed the verteb- robasilar arteriography following the per- ro-basilar arteriography injecting a contrast cutaneous puncture of the supraclavicular medium into the surgically exposed subcla- portion of the subclavian artery. vian artery.

* Krleze 3 HR-40000 Cakovec-Croatia; Prof. Dr.; [email protected]

205 206 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

1 9 3 8 1 9 5 1 ICHIKAWA, T. described the opacifica- BIERMAN, H. R. et al introduced 6 - 7 tion of renal arteries. French catheter into surgically exposed 1 9 3 9 carotid or radial arteries. The radioopaque CASTELLANOS, A. and R. PEREIRAS catheter was advanced under fluoroscopic performed the retrograde (counter-current) guidence. This procedure allowed the thoracic aortography injecting the contrast visualization of celiac and lumbar arteries. medium via brachial artery. 1 9 5 1 1 9 3 9 PEIRCE, E. C. used percutaneous femoral TURNBUL, F. reported the experience artery catheterization for aortography. in cerebral angiography by direct injection 1 9 5 1 of contrast agent into the common carotid TILLANDER, H. performed the selecti- artery. ve angiography of the aorta and its branc- 1 9 4 1 hes using the left radial artery as the intro- FARINAS, P. L. injected contrast agent duction site. He used an external magnetic into the abdominal aorta through a catheter. field in order to bent the catheter. He punctured the surgically exposed femo- ral artery with a troacar, and introduced the PERCUTANEOUS INTRODUCTION catheter. OF GUIDE WIRE AND CATHETER 1 9 4 1 JOENSSON, G. performed thoracic SVEN IVAR SELDINGER aortography following puncture of the right common carotid artery using simultaneo- “SVEN IVAR SELDINGER forever usly an inner and an outer cannule. After changed the face of radiology. successfull puncture of the artery JOENS- His work charted a course that SON removed the inner cannule and intro- was followed by radiologist duced a silver wire trough the outer cannu- all over the world.” le into the aorta. Leslie A. Geddes and 1 9 4 7 LaNelle E. Geddes RADNER, S. performed the intracranial arteriography via vertebral artery. Sven Ivar Seldinger has an unique 1 9 4 8 place in the history of diagnostic radio- RADNER, S. performed vertebral angi- logy. Discovery of the percutaneous tech- ography and thoracic aortography passing nique for inserting the guide wire and cat- the catheter into the radial artery. heter by Sven Ivar Seldinger is a historic 1 9 5 1 breakthrough par excellence. This discovery DONALD, D. visualized the cerebral made S.I. Seldinger famous in the whole arteries injecting contrast agent via catheter world. His native country SWEDEN beca- introduced in the common carotid artery me the Mecca of radiology in 1950 s and with a needle containing inner stylet. 1960 s. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 207

Stockholm. He started his training in radiology in 1950 also in Karolinska Institutet, where he worked as a member of staff until 1966. From 1951 to 1953 S.I. Seldinger invented and developed percutaneous cat- heterization using curved catheter for selective renal angiography. He submitted the formal paper for publication to Acta Radiologica on October 28, 1952 His paper “Catheter replacement of the needle in per- cutaneous arteriography” was published in Acta Radiologica Diagn. (Stockholm) in volume 39, in May of 1953. Subsequently S.I. Seldinger developed and used curved catheters for the selective catheterization. The Seldingers catheter was U-shaped at one end. This very impor- Sven Ivar Seldinger, born 1921 tant achievement, and experience with U- shaped catheters was prepared and publis- hed together with P. Edholm as a paper Sven Ivar Seldinger was born in MORA, entitled “Percutaneous catheterization of Sweden in 1921. He studied medicine from the renal artery” in volume 45 of Acta 1940 till 1948 at the Karolinska Institutet in Radiol. Diagn. (Stockholm) in 1956.

Needle used by Seldinger Catheters used by Seldinger 208 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

As a contrast agent S. I. Seldinger used at Highlights the beginning sodium iodide, and later low osmolar contrast media of metrizamide type. Inovator and educator; hook-tail cathe- For his epoche-making discovery Sven ters with side-holes; selective and superse- Ivar Seldinger received 1975 the Valentine lective arteriography; fluid-dynamic studi- award from the New York Academy of es; selective renal arteriography Medicine. He received honorary doctorate Erik Boijsen was born in Lund in 1922. from the University of Uppsala, Sweden. S. He graduated from high school in Lund in I. Seldinger became honorary member of the 1941. He was granted with M. D. degree Swedish Association of Medical Radiology, of from the Medical school of the University the Radiological Society of North America, of Lund 1949. He finished his training in and der Deutschen Roentgengesellschaft. radiology, and in 1955 became a fellow in The main interest of S. I. Seldinger diagnostic radiology at the University remains the general radiology, therefore he hospital in Lund. In 1959 he received his returned to his home town of Mora. He was Ph. D. for his angiographic research: responsible for diagnostic radiology at the “Angio-graphic Studies of the Anatomy of Lasarett in Mora. Single and Multiple Renal Arteries.” From 1970 to 1977 E. Boijsen was pro- PANCREATIC, HEPATIC AND fessor and chairman of the Department of RENAL ARTERIOGRAPHY Radiology at Malmö General Hospital. In 1977 he returned in Lund as professor and ERIK BOIJSEN chairman of the Department of Radiology “All interest in disease and death is only at the University hospital. another expression of interest in life“ In 1962 Erik Boijsen was visiting pro- Thomas Mann fessor at Stanford University. He received many awards, as e.g. gold medal from the CIRSE. He is a founder and past president of the European College of Angiography.

Erik Boijsen created a variety of hook-tail Erik Boijsen, born 1922 catheters. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 209

Carcinoma of the head of the pancreas. Pharmacoangiography (B and C) Superior mesenteric angiography (D). (E. Boijsen 1965).

He was vice president of the European Erik Boijsen has remained loyal to Association of Radiologists. E. Boijsen is Sweden and to Lund and lived in Lund for editor of Frontiers of European Radiology much of his live. Also now he lives with his and editor-in-chief of Acta Radiologica. wife Maude in Lund. 210 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

CORONARY ARTERIOGRAPHY: 1959 Lehman, J. S. et al. reported the first Historical Landmarks, since 1952 results of coronary arteriography using a bolus injection into the ascending aorta. Forerunners: 1959 Molnar, W. et al. demonstrated coronary 1933 arteries following injection of contrast Rosthöi, P. first demonstrated coronary agent into the ascending aorta via an end- arteries in an experimental animal during closed nylon non-opaque catheter with 8 thoracic aortography. side-holes around the distal one centimeter 1948 long segment. The catheter was introduced Joensson, G. performed coronary arteri- into the right common carotid artery after ography following the injection of concen- trated contrast material through a catheter surgical exposure. inserted into the aortic root of an rabbit. 35 - 40 cc of 90% Hypaque contrast 1957 material was injected by automatic pressure Miller, E. W. et al. reported the opacifi- injector. The filling of the coronary arteries cation of the coronary artery in dog by was recorded on films taken 4 per second injection of contrast agent in the coronary for a total period of 4 seconds using a bip- sinuses near the coronary ostia. lane Schoenander seriograph. The complete procedure required 50 - 60 minutes. Coronary arteriography in humans:

1952 Guglielmo di L. and M. Guttadauro published an incidental visualization of coronary arteries in a patient during routine thoracic aortography. 1957 Thal, A. P. et al. reported the delibera- tely opacification of coronary arteries in humans. They used non-selective injection of contrast agent into the aortic root via a catheter introduced into the brachial artery following arteriotomy. Thal et al. Stressed “the great potentialities for the selection of patients for surgical treatment.” 1958 Dotter, C. T. and L. J. Frische reported the visualization of the coronary circulati- on by occlusion aortography using a ballo- Retrograde filling of the left coronary artery. on catheter. W. Molnar et al., 1959 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 211

1959 1967 Sones, M. et al. used initially the injec- Judkins, M. P. made the coronary arteri- tion of contrast agent into the aortic sinuses ography perfect and widely used. He used near the coronary ostia. Sones, M. subse- special catheters and percutaneous transfe- quently used the special catheters and moral approach. selective injection of contrast agent. The 1967 catheter was introduced via brachial artery. Amplatz, K. et al. discussed mechanics 1960 of selective coronary catheterization via Bellman, S. et al. reported opacification femoral approach. of coronary arteries puting a catheter of 1968 Lee, G. B. and K. Amplatz compared special design in the aortic stem. selective versus non-selective methods of 1962 the coronary arteriography. Ricketts, H. J. and H. L. Abrams perfor- 1971 med selective coronary arteriography with Abrams, H. L. and D. F. Adams descri- preshaped catheters using the percutaneous bed principles, procedures, indications, transfemoral approach. applications and interpretation of coronary arteriography.

Non-selective coronary arteriography. Stenosis of the right coronary artery H. L. Abrams and D. F. Adams, 1961

1964 Paulin, S. published technical and ana- tomic data as well as clinical and arteriog- raphic findings in coronary angiography. 1966 Boijsen, E. and M. P. Judkins designed catheters and performed selective coronary Normal selective coronary angiograms with tracings. arteriography. H. L. Abrams and D. F. Adams, 1971 212 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

SPLENOPORTOGRAPHY AND the technique and complications of the ARTERIAL PORTOGRAPHY lieno-portal venography. 1961 and 1971 Forerunners: Bergstrand, I. summarized the indicati- 1945 ons and contraindications, and described The first portal vein opacification was portal hemodynamics in vascular obstructi- achieved by A.H. Blakemore and J.W.Lord. on, liver cirrhosis and in pathological colla- They injected contrast agent into the portal terals. vein intra operationem. 1953 1951 GvozdanoviÊ, V. et al described percu- L. Leger directly punctured splenic pulp taneous splenic venography, and critically and injected contrast agent. He achieved discussed the clinical value of the proce- the first successful percutaneous spleno- dure. portogram in humans. 1959 GvozdanoviÊ, V. and E. Hauptmann Clinical Splenoportography reported the results of the splenoportog- raphy in evaluation of the pathological 1955 and 1957 lieno-portal hemodynamics. They used Bergstrand, I. and C.-A. Ekman described rollfilm changer with rapid serial films.

Splenoportography. Liver cirrhosis with esophageal varices. Bergstrand, I., 1959 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 213

1959 1958 Roesch J. and K. Herfort reported expe- Oedman, P. optimized the procedure by rience with splenoportography in the eva- selective contrast agent injection into the luation of pancreatic diseases, e.g. pancrea- celiac artery. He obtained better opacifica- titis and malignant pancreatic tumors. tion of the portal and splenic venous system. Clinical Arterial Portography 1963 1953 Boijsen, E., C.A. Eckman and T. Olin Rigler, L.G. .P.C. Olfelt and R.W. further improved arterial portography by Krumbach observed relatively poor opaci- simultaneous injection of contrast agent fication of the portal venous system after into the celiac and superior mesenteric upper abdominal aortography. artery.

Splenoportography with rapid sequential filming. Livercirrhosis with portal hypertension. Demonstration of collaterals. GvozdanoviÊ, V. and E. Hauptmann 214 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Arterial portography. Extrahepatic portal obstruction. Bron, K.M., 1959

1964 portal hypertension or retroperitoneal Pallard, J.J. and R.A. Nebesar optimi- tumors. The arterial portography became zed arterial portography by selective injec- the method of choice in examination of tion of contrast agent into splenic artery. patients with portal hypertension, allowing an useful differentiation between intra-and 1965 extra-hepatic obstruction as well as in the Bron, K.M. summarized the value of the evaluation of the patency of portocaval, arterial portography in preoperative and splenorenal or mesocaval surgically for- postoperative evaluation of patients with med shunts. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 215

Arterial portography. Opacification of a portocaval shunt. Bron, K.M. and B.Fisher, 1966

CORONARY ARTERIOGRAPHY

MELVIN P. JUDKINS “When you wake up, get up. When you get up,do something” Melvin P. Judkins

Highlights: Development and use of “coronary-see- king” catheters for the selective injection of contrast agent into right and left coro- nary artery; use of Seldinger percutaneous transfemoral approach; worldwide accep- tance of the Judkins’ procedure. Melvin P. Judkins, (1922 - 1985) 216 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Melvin P. Judkins was born in 1922 in dislike the Sones’ brachial artery cut-down Los Angeles, California. From 1940 - 1945 approach. he was educated at Loma Linda university. M. P. Judkins went to study selective He finished his premedical studies, and angiography by Olle Olson and Erik Boijsen received a B.S. degree in 1945. at the University of Lund in Sweden. In Subsequently he studied at Loma Linda 1966 E. Boijsen and M.P. Judkins developed Medical School and graduated in 1947. M.P. a hook-tail “close-end” catheter for percuta- Judkins finished his internship at Loma neous selective cardioangiography. Linda hospital. After two years of military In 1966 M.P. Judkins returned to the service, he enrolled in a residency program University of Oregon. Here - in an environ- at the University of California Medical ment of encouragement and productive Center in Sacramento. Until 1960 M.P. research cooperation – he developed his J- Judkins worked in general medical practice. shaped catheter, his pigtail catheter for ven- His interest in diagnostic radiology has triculography, and his left and right coro- led him to start a residency program at the nary artery catheters for the selective coro- University of Oregon. There he came under narography. He combined in a very suc- the influence and guidance of Charles Dotter. cessful way the experience in coronarog- In order to learn the coronary angiog- raphy and in selective angiography. raphy technique he went to Mason Sones In 1968 M.P. Judkins was at the peak of his at the Cleveland clinic. M.P. Judkins prac- productivity publishing twenty-five papers tisized the Sones’ technique at the that year. In the same year, he became profes- University of Oregon, but soon he started to sor of radiology at the University of Oregon.

A: Coronary catheter technique. Judkins’ cathe- B: Coronary catheter placement in the aorta ter placement in the left and in the right coro- ascendens of different sizes and shapes. nary artery. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 217

Coronary arteriography shows the results of surgery. Saphenous vein bypass M.P.Judkins, 1967

In 1970 M.P. Judkins became chairman For his achievements in coronary arteri- of the Department of Radiological Sciences ography, M.P. Judkins received recognition at Loma Linda University. and awards from many professional societies. 218 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

CORONARY ARTERIOGRAPHY Mason Sones Jr. Was born in 1918 in Noxapater, Mississipi. He attended high MASON SONES, Jr. school in Baltimore, and Western Maryland College in Westminster, Maryland recei- “All great discoveries are made by men ving B.A. degree. M. Sones studied medi- whose feeling run ahead of their thinking” cine at the University of Maryland School C.H. Parkhurst of medicine receiving his M. D. degree in 1943. Highlights: After one year of internship, he served in the US Air Force from 1944 to 1946. In Mason Sones Jr. Is the father of selecti- the following years he worked as a resident ve coronary arteriography: he designed cat- in internal medicine at the Henry Ford heters for selective catheterization of coro- Hospital in Detroit. nary arteries, and for the opacification he In 1950 he became director of pediatric used a simple manual injection of only few cardiology at the Cleveland Clinic Foun- milliliters of contrast agent; he was pioneer dation. Here the practical coronary arteri- in combined use of an image intensifier and ography was developed. Mason Sones was high speed filming; he used the left brachial teacher of many radiologists. His technique artery approach. of selective coronary arteriography was widely accepted and practicised. For his overwhelming achievements M. Sones received many honors and awards from well-known scientific societies.

“Mason Sones trully believed that the team approach was the only way to provi- de the best care for his patients.” Leslie A. Geddes and LaNelle E. Gede

Mason Sones, Jr., 1918 - 1985 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 219

The effect of surgery in coronary arteriosclerosis. A: prior to surgery; B: after surgery. Mason Sones, Jr.,1962

Coronary arteriography. A: Functional versus organic constriction. B: The apparent stenosis was caused by catheter tip irritation of the vessel wall. Mason Sones, Jr., 1962

DIAGNOSTIC ANGIOGRAPHY Highlights: MOVED INTO INTERVENTIONAL Under Dotter leadership diagnostic MEDICINE angiography moved into interventional medicine; C.T. Dotter performed the first CHARLES T. DOTTER percutaneous transluminal angioplasty (PTA) in 1964. “Charles T. Dotter was a classical, Further achievements of Charles T. Dotter non-linear thinker, who did much of his in interventional medicine are described in: experiments in his kitchen.” D. Novak: ILLUSTRATED HISTORY OF John Abele INTERVENTIONAL MEDICINE. 220 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

In 1972 C.T. Dotter performed superse- lective and ultraselective arteriography using radioopaque balloon-tipped catheter, which was propelled from a fluid-filled syringe through a coaxial catheter. Charles T. Dotter was born in Boston in 1920. He attended grammar school and high school in Freport, New York. In 1941 he received his B.A. degree from the Duke University. In 1944 he obtained his M.D. degree from the Cornell University Medical School in New York City. At the New York Hospital he worked for one year as intern in medicine. And pro- ceeded his training as a resident in radio- logy. At the Cornell University he became Charles T. Dotter, 1920 - 1985 an instructor of radiology in 1948 and an assistant professor in 1951. Later he became the professor and cha- C.T. Dotter developed in 1949 a rapid- irman of the Department of Radiology at sequence roll-film magazine in order to the University of Oregon Medical School achieve exposures every half second i.e. at Hospitals, where he worked till 1984. faster rate than with a cassette film changer. C. T. Dotter published 320 scientific From 1955 to 1956 C.T. Dotter develo- papers. He published twenty-nine book ped an electronic switch in order to achie- chapters. As young radiologist at Cornell ve an exposure time of 1 to 5 milliseconds University, he co-authored the book needed for the high-quality radiography. “Angiocardiology” with Israel Steinberg in In 1951 T.C. Dotter was engaged to 1951. study circulation using balloon-tipped cat- C. T. Dotter received a large number of heters. He was the first to place a balloon- awards and grants. He received many invi- tipped catheter into the vascular system. tations as guest speaker. From 1955 to 1959 C.T. Dotter develo- In 1978, C.T. Dotter was a Nobel Prize ped in cooperation with Lou Frische, coro- nominee in medicine and physiology. He nary arteriography in dogs, using aortic was an outstanding personality with many occlusion with a balloon catheter. talents. He was inventor, teacher, traveler, In 1963 Straube, K.R. and C.T. Dotter bird watcher, artist, music lover and an described an improved balloon catheter for eager mountain climber. aortic occlusion and opacification of coro- nary arteries. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 221

From the “Angiocardiology” Coaxial ultra selective balloon tipped catheter. by I. Steinberg and C. T. Dotter, 1951 C. T. Dotter et al., 1972

Selective coronary arteriography in dog, using a balloon catheter for the occlusion of the aorta. C. T. Dotter and L. J. Frische, 1958

LYMPHOGRAPHY cribed the lymph system. Th. Beriholin, gave the name: vasa lymphatica. Beginnings: 1692 17 th century Anatomist Nuchae injected mercury Rudbeckius, O., a medical student, and into lymphatic vessels in order to study Th. Beriholin. a professor of anatomy des- anatomy of the lymph system. 222 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

1900 - 1920 Clinical Lymphography The injection of different contrast media and radiographic demonstration of lymph Lymphography became a practically vessels and lymph nodes post mortem was and clinically useful method for opacifica- practisized in many anatomic institutions. tion of the lymph system in 1952. 1920 - 1930 J.B. Kinmonth cannulated lymphatic The radiographic demonstration of vessels and injected an oil-based contrast lymphatic system was performed in experi- agent directly. Before cannulation of the mental animals from researchers in Japan, lymph vessel a solution of blue dye was Europe and America. Usually indirect, sub- injected into subcutaneous tissue between cutaneous technique and colloidal Thorium the toes. Lymphatic vessels on the dorsum as contrast agent were used. of the foot became visible, and could be cannulated following a surgical cut down Forerunners of the skin. J.B. Kinmonth is considered to be the father of lymphography 1959 1930 Malek, P. described the basic physiolo- Funaoka, S. et al. reported the first radi- gical, pathophysiological and anatomical ographic visualization of the lymphatics. lymphographic findings. 1931 1959 Carvalho de, R. et al. demonstrated lymph Collette, J.M. described pathological chan- system in vivo by injection of thorotrast ges of lymph vessels of the leg in patients into the subcutaneous tissue and lymph with congenital and acquired lymph edema. nodes in animals. 1959 1932 Welin, S. wrote about development and Pfahler, G.G. demonstrated the lymphatic technique of lymphography. drainage of the maxillary sinuses in humans. 1960 He used indirect method of the opacificati- Kaindl, F. et al. published extensively on of lymphatics. One week after the injec- about indications and value of lymphangi- tion of Lipiodol into maxillary sinuses, the ography and lymphadenography of the ext- regional lymphatics were demonstrated. remities 1936 1961 Teneff, S. and F. Stoppani used the direct Weissleder, H. described pathological method of lymphography injecting Thorotrast changes of lymphnodes in malignant into the inguinal lymph nodes for the opa- lymphoma. cification of lymphatic vessels and nodes in 1961 the pelvis. Wallace, S. et al. published their experi- 1944 ence and stressed the diagnostic and thera- Servelle, M. used the similar procedure peutic potential of lymphography. S. Wallace as S. Teneff and F. Stoppani in experimen- recommended lymphography in evaluation tal and clinical lymphography. of patients with malignancy. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 223

Lympangiography of leg lymph vessels S.Wellin, 1959

Lympangiography Storage patterns in Hodgkin’s disease H. Weissleder, 1980

Lympangiograms in patients with aquired (A) and congenital (B) lymphedema. J. M. Collette, 1959 224 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

1961 1977 Hreshchyshyn, M. M. et al. used Clouse, M.E. described the develop- lymphography as an aid in the measure- ment of lymphography and discussed the ment of tumor growth. clinical value of procedure. 1964 1980 Ruettimann, A. and M. S. del Buono des- Beltz and J.Picard described lymphog- cribed the progress in lymphography. raphic findings in lymphangiopaties as well 1969 as in primary and secondary lymphedema. Foeldi, M. described the diseases of 1980 lymphatics and pathological changes of Weissleder, H. described extensively the lymph circulation lymphographic findings in malignant 1970 lymphoma. Viamonte, M. reported about indications 1980 and practical value of lymphography. He Viamonte, M. et al. systematized was one of the founders of the International lymphographic characteristics in metastatic Society of Lymphography. disease. 1971 Fuchs, W. described normal anatomy of PHLEBOGRAPHY lymphatics, and summarized the pathologic changes of lymph vessels and lymph Historical Landmarks nodes. He reported about technique, indi- cations and complications of lymphog- 1930 raphy. He defined the principles of The first phlebogram of his own arm lymphographic diagnosis and morphology published M. Ratschow in 1930. He injected of lympnodes in patients with tumor and 10 ml Uroselectan in a hand vein. metastases. W. Fuchs analyzed also other 1934 applications of lymphography e.g. in Ratschow, M. described also opacificati- lymphedema, fibrosis and benign lymphno- on of deep femoral veins, and a case with des diseases. phlebothrombosis of a femoral vein. 1971 1938 Abrams, H. L. reported the results of Dos Santos, J. described the ascending lympangiography in lymphoma, describing leg phlebography. He injected contrast diagnostic criteria, accuracy and value of medium in a superficial vein behind the lymphography in staging of lymphoma. external malleolus, and demonstrated deep 1976 and superficial veins of the leg. Luening, M., M. Wiljasalo and H. Dos Santos, J. performed phlebography Weissleder stressed the importance of in numerous patients. His work and publi- lymphography in the diagnosis and follow- cations promoted the practice of phlebog- up of patients with malignant tumors. raphy. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 225

Arm phlebography and varicography. M. Ratschow, 1930

1940 Bauer, G. performed numerous phle- bographic examinations. He published cases with phlebothrombosis and postem- bolic complications. 1941 Lindblom, A. advocated the ascending phlebography. Kjellberg, S. R. proved the value of the Ascending leg phlebography. ascending leg phlebography. B. Hagen,1988 1954 Greitz, T. further developed and profi- ned the technique of phlebography of lower extremity. He recommended the spot filming under fluoroscopic control and the and described a rich variety of pathologic use of a tourniquet above the ankle in order findings. to improve the filling of deep veins. 1977 1969 Hach described a wide experience and May, R. and R. Nissl perfectuated the many practical points in performing ascen- ascending phlebography of lower extremity, ding leg phlebography.

İLK DÖNEM (14. ve 15. YÜZYIL) TÜRKÇE TIP YAZMALARINDA ÇOCUK SAĞLIĞI HASTALIKLARI VE TEDAVİLERİ*

O. Necmettin ŞAFAK**

Child Welfare, Diseases and Their Treatments in the Turkish Medical Manuscripts (14th and 15th Century)

The data of this study is the knowledge related to the children in the Turkish medical manuscripts of 14th and 15th century which constituted the basis of Ottoman Medicine. Our primary aim was to investigate the child welfare and diseases in these manuscripts. So that we searched for these issues and compared them with medicine and Tedbir-ül Mevlüd of Şaban Şifai (about child welfare and diseases) and classified them according to the contemporary medicine. In this paper, we aimed to find out and determine the medical knowledge on child welfare, diseases and the treatment in the Ottoman medicine of 14th and 15th centuries.

GİRİŞ VE AMAÇ esas teşkil eden bu tıp kitaplardaki genel tıp bilgileri içinde çocukla ilgili bilgiler çalış- “İlk Dönem (14. ve 15. Yüzyıl) Türkçe manın materyalini teşkil etmiştir. Konular Tıp Yazmalarında Çocuk Sağlığı, Hastalıkları çocuğun anne rahmindeki durumundan iti- ve Tedavileri” konulu tezimizde Osmanlı baren sıra ile takip edilerek işlenmiştir. Devletinin ilk dönemleri olan 14. ve 15. yüz- Bebeğin beslenmesi, çocuğun eğitimi gibi yıllardaki tıp yazmalarında yer alan çocuk konular çalışmaya ilave edilmiştir. Çocuk sağlığı ve hastalıkları konusu incelenmiştir. hastalıkları ile ilgili bilgiler mümkün oldu- Osmanlı tıbbının uygulanması ve pratiğinde ğu kadar aslına sadık kalınarak yazılmıştır.

* Prof. Dr. Ayten Altıntaş danışmanlığında hazırlanan ve 2004 tarihinde kabul edilen doktora tezidir. ** Dr. 227 228 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Amacım öncelikle 14. ve 15. yüzyıllar- 2. GENEL BİLGİLER da Osmanlı Devletinde yazılan tıp kitapla- rını saptamak ve ulaşabildiğimiz tıp kitap- Bu çalışmamızda 14. ve 15. Yüzyılları larından konumuz olan bilgileri taramaktı. içine alan dönem (ki biz bu dönemi kısaca Çünkü bu genel tıp kitaplarında çocukla ilk dönem olarak adlandırmaktayız) Türkçe ilgili kısımlar hakkında bilgi sahibi değil- tıp yazmalarındaki çocuk sağlığı ve hasta- dik. Bu konuda yeteri bilgiye ulaştıktan lıklarını inceledik. Bir kısmı, genel tıp bil- sonra amacımız buradaki bilgilerin daha gileri ve sağlığı koruma yöntemlerine ağırlık önceki bilgilerden farklı olup olmadığını vermiş olduğu için, çalışmamızda ana kay- görmekti. Bunun için en güzel kaynak İbni nak olarak bu eserlerden istifade edemedik Sina’nın Kanun’undaki çocuk bahsi idi. (Tuhfe-i Mübarizi gibi). Bazıları da kıymetli Bilindiği gibi İbni Sina klasik Osmanlı tıb- taşlarla ilgili olanlardır (Tuhfe-i Muradi bını çok etkilemişti. İbni Sina’nın Kanun’ gibi). En fazla faydalandığımız eserler ise, undaki bu bilgileri taradık ve klasik Osmanlı tedavi ağırlıklı olanlardır. Müntehab-ı Şifa, tıbbıyla çok alakalı olduğunu gördük. Bir Edviye-i Müfrede, Yadigar, Tervihü’l-Ervah, sonraki aşama klasik Osmanlı tıbbını takip Haza’inü’s-Sa’adat, Tuhfe-i Mubarizi, eden dönemdeki tıp kitaplarında çocuk Tuhfe-i Muradi gibi eserlerden konumuzla sağlığı ve çocuk hastalıkları konusundaki ilgili alıntılar yaptık. bilgilerle kıyaslamaktı. Bunun için de 18. Çalışmamıza başladığımızda, dönemi yüzyılda Şaban Şifai tarafından yazılmış ve itibariyle yeterli lügat olmaması dolayısıyla özellikle çocuk hastalıklarına ayrılmış olan öncelikle transkripsiyonlu metinler üzerinde “Tedbir’ül-Mevlüd” adlı kitap idi. Bu yaz- çalıştık. Bu açıdan en çok yararlandığımız mayı Süleymaniye Kütüphanesinde bulduk Zafer Önler’in transkripsiyonunu yaptığı Hacı ve bugünkü dile çevirttik. Bu eserdeki bil- Paşa’nın Müntehab-ı Şifa’sı olmuştur. Yadigar gilerle karşılaştırarak 14. ve 15. yüzyıldaki bilgilerin devamı olup olmadığını araştırdık. nüshasını baştan sona gözden geçirdik. Bütün bu dönemdeki bilgilerin birbirleriyle Bedii Şehsuvaroğlu’nun yayınladığı çelişmediği, metot, amaç ve bilgi birikimi Haza’inü’s-Sa’adat, Mustafa Argunşah’ın açısından benzerlikte olduğunu gördük. yayınladığı Şirvani’nin Tuhfe-i Muradi isimli Osmanlı hekimlerinin 14. ve 15. yüzyıl- eserlerden yararlandık. İki yüksek lisans larda çocuk hijyeni, hastalıkları ve bunların tezinden Tuhfe-i Mübarizi ve Muhammed tedavileri konusundaki bilgilerini saptamak Yelten’in yayınladığı Kemaliyye’den pek ilk amacımızdı. Bu bilgileri daha önce bu fazla alacak bilgi bulamadık. konuda yazılanlar ve 15. yüzyıldan sonraki tıp Özetle incelediğimiz eserleri liste halinde bilgileriyle karşılaştırdık. Böylece Osmanlı verecek olursak ortaya şu liste çıkmaktadır: tıbbının bu ilk klasik devrinde çocuk sağlığı ve hastalıkları bilgisini aydınlatmak ve daha Yazma Eserler sonraki çalışmalara kaynak teşkil etmek, yol göstermek amaçlanmıştır. Bu çalışmanın bir (EM) Edviye-i Müfrede. diğer amacı Osmanlı tıbbını anlayabilmek Süleymaniye Kütüphanesi, ve bugünkü tıpla karşılaştırmaktır. Pertevniyal 744/2. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 229

(MŞ) Müntehab-ı Şifa. Malatya na ve onun tarihini öteki İslam ilimlerinin Genel Kütüphanesi, 1196/2 tarihinden ayrı bir disiplin olarak değerlen- (Z. Önler) dirilmesine yol açmıştır. (Y ) Yadigar-ı İbn-i Şerif. Keyfiyetler ve ahlat arasındaki denge Süleymaniye Kütüphanesi, prensibi kolayca İslam’ın tabiat görüşünün Hamidiye 1041. bir parçası haline geldi; çünkü İslam’ın (TE) Tervihü’l-Ervah. Topkapı Revan öngördüğü külli bir prensibin cüz’i bir 1681. durumundan başka bir şey değildi ve onun (TM) Tuhfe-i Muradi. Arkeoloji insan ve kozmostaki yeri hakkındaki görü- Müzesi 728 ( M. Argunşah) şünün başlıca vechelerinden birini teşkil (T) Tuhfe-i Mübarizi. Paris Nüshası ediyordu. Her ne kadar İslam tıbbının ken- (A. Derin) disi, Müslümanların en önemlisini Grek (HS) Hazainü’s-Saadet. Topkapı III. tıbbının teşkil ettiği çeşitli kadim gelenek- Ahmed Hazine 557 lerle bütünleşmesinin bir sonucu olarak (B. Şehsuvaroğlu) varolmuşsa da, metafizik ve kozmolojik açıdan bu tıbbın prensipleri köklerini derin Lügat ve Sözlükler şekilde İslam geleneğinden almaktadır. Sağlıktan veyahut tıpla ilgili çeşitli (D) Ferit Devellioğlu, Osmanlıca meselelerden söz eden Kur’an ve hadisler- Türkçe Ansiklopedik Lügat. deki talimatlar, bir bütün olarak Müslüman (MNÖ) Mustafa Nihat Özön, tıbbının İslam’la münasebetini kurmuştur. Osmanlıca/ Türkçe Sözlük. Bizzat Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in tıp (KT) Şemseddin Sami, Kamus-ı Türki. ve sağlıkla yakından ilgilendiği, bize inti- (AT) B. Topaloğlu- H. Karaman, kal eden hadis-i şeriflerden anlaşılmaktadır. Arapça Türkçe Yeni Kamus. Filhakika, bu hadislerde onun tedavi usul- (MD) D. Mehmed DOĞAN, Büyük leri (bal, kan alma ve dağlama) bulunduğu Türkçe Sözlük. gibi, ilaç olarak tavsiye ettiği bir takım nebatların (sarı sabır, sürme vs.) isimleri TARİHÇE geçmekte ve hastalık çeşitleri (veba, cüz- zam, sıtma) sayılmakta ve bunlar için ted- Tıp ilminin neredeyse bütün dallarına, birler ileri sürülmektedir. O’nun tıpla ilgili tarihin yaklaşık on dört asrını kapsayan ve bütün bu bilgilerine Tıbb-ı Nebevi denil- Güney İspanya’dan Bengal’e geniş bir coğ- mektedir. Ayrıca bu bilgilerin derlendiği rafi alana yayılan kapsamlı bir sahada, kitaplar da aynı adla anılmaktadır. Bu İslam alemi katkıda bulunmuşlardı. Bu kitaplar yakın zamanlara kadar İslam ülke- olgu, hem uygulamalı bir ilim hem de bir lerinde bir sağlık el kitabı olarak elden ele sanat olan ve beslenmeden banyo yapmaya dolaşmıştır. kadar bütün bir hayat faaliyetiyle ilgili olan Tıp uygulamaları konusunda İslam İslam tıbbının mahiyetine eklenerek, bir medeniyeti yine, tıbbın öğrenim ve uygula- çok alimin tıbbı öteki ilimlerden ayırması- masını mümkün kılmak üzere, kendi genel 230 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI yapısıyla yakından ilgili kurum ve değerler diği ilk tıp kitabı olan Zehravi, Müslüman geliştirdi. Genelde köken olarak hristiyan, cerrahların en büyüğü idi. yahudi veya zerdüşti bir arka plana sahip Daha sonra İbn Sina’yı (17 Ağustos 980 olan ya da fiilen bu cemaatlerden birine Buhara-Afşena/ 21 Haziran 1037 Hamedan) mensup olan hekim imajı zamanla tama- görmekteyiz. Ansiklopedik bir tıp kitabı men İslamlaştı ve böylece hakim (sözlük olan “el- Kanun fi’t- tıb” (Tıp Kanunu) adlı anlamı hikmetli kişi, bilge) figürüne dönüş- eseri İbn Sina’yı ölümsüzleştirmiştir. Tesirini tü. Bu figür öteki geleneksel ilimlerin Doğu’da ve Batı’da yıllarca sürdürmüştür. çoğundaki üstadların yerini tutan ve aynı İbn Sina’dan sonra İslam tıbbının geliş- zamanda hem hekim (tabib) hem de hakim mesi devam etmekle birlikte, tedrici olarak (filozof) olan bir tip çiziyordu. Kindi’den mahallileşmeye başladık. Hiç şüphesiz İbn Sina ve İbn Rüşd’e kadar ilk İslam filo- fikirler hala İslam dünyasının dört bucağına zoflarının çoğu gerçekte hazık hekimlerdi ulaşabiliyordu. Bu itibarla İslam tıbbının ve Muhammed İbn Zekeriyya er Razi ve önemli bir parçası olarak ele alınan Selçuklu İbn Sina gibi bazıları tıp sahasında rakipsiz ve Osmanlı dönemlerini Türk-İslam tıbbı otorite idiler. diye adlandırmaktayız. 8. ve 9. yüzyıllarda yetişen Müslüman İslam tarihinin Selçuklular ve sonrası doktorların en önemlilerinden biri de 850 dönemi (özellikle Osmanlılar dönemi) yılında, “Firdevsü’l- Hikme” adlı 360 bazıları tarafından İslam dünyasında bilim- bölümlük tıp kitabını yazan Ali İbn Rabban de bir duraklama ve gerileme dönemi sayıl- et-Taberi (ö.247/861) dir. Sadece hastalık- mışsa da, bu dönemde pek çok önemli ali- ların teşhis ve tabiatlarını incelememiş, min yetişmesi, bu devirde de ilmin geliş- aynı zamanda çeşitli tedavi usullerini de mesine devam ettiğinin delilidir. göstermişti. Bu eser tıp ve eczacılık dalın- Bir kurum olarak hastahaneyi Müslü- da oldukça önemli bir eserdir. Taberi’nin en manlar, İranlı ve Bizanslılardan tevarüs önemli talebesi ve İslam tıp tarihinin unu- ettiler. İslam’ın doğuşunun hemen öncesin- tulmaz simalarından biri olan Muhammed de şimdiki Ahvaz kenti yakınındaki Cündi- ibn Zekeriyya er Razi’yle (845/932) İslam şapur hastahanesi, hastaların tedavisi yanı tıbbı en büyük gelişmeyi sağladı. Bu konuda sıra, geniş tabanlı bir tıp öğretiminin yürü- birçok eserler veren er- Razi’nin en önemli tüldüğü büyük bir tıp kurumuydu. Gerçekte eseri el–Havi’dir. Doğu’da ve Batı’da en bu hastahane-okul kompleksi Hint ve İran çok tesir bırakan eserlerden biridir. tıbbının yanısıra Grek tıbbının İslam dün- 10. yüzyılda Bağdat Adudüddevle yasına intikalinde başlıca irtibat noktası idi. Hastahanesi Başhekimi Ali b. Abbas el- Ayrıca kısa sürede İslam dünyasının bir Mecüsi (ö. 384/994 ?), döneminin en önde parçası haline gelen Suriye gibi doğu eya- gelen hekimlerindendi. Mecüsi, Doğu’da letlerinde Bizanslılarca kurulmuş hastaha- dahiliye alanında tartışmasız otorite iken, neler de vardı. Hazır bulduğu bu kurumlar- Endülüs ilk büyük tıp adamını çıkardı; dan yararlanan Müslümanlar kısa süre için- Ebu’l- Kasım ez–Zehravi (963/1013). de kendi hastahanelerini tesis ettiler. Tasrif adlı eseri, cerrahi aletlerin resmedil- İslam Dünyasının 10. yüzyılda kurulan YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 231 en ünlü hastahanesi Bağdat’ta Adudüddevle bu safhada oluşturulan birikim Osmanlı (978-983) tarafından kurulan -ı Devleti tarafından miras alınmış ve asli Adudi’dir. fonksiyonları muhafaza edilerek devam Moğolların 1258’de Bağdat’ı zapt ettirilmiştir. etmesine kadar faal olan bu hastahaneler de Aslında Selçuklu ve Osmanlı müessese- dahil Selçuklular döneminden önceye ait leri arasında bir kesinti yoktur. Arada İslam hastaneleri ne yazık ki günümüze Anadolu’da ortaya çıkan beyliklerdeki ilmi ulaşmamıştır. Selçuklular daha ilk hüküm- ve kültürel hareketler de aslında Anadolu darları zamanında ilim ve sanat hamisi oldu- Selçuklu Devleti’ndeki ilim ve kültür hare- lar. Birçok medrese açan, burada müderris- ketlerinin ne derece teşvik ve himaye gör- lerden başka talebeye de erzak ve maaş düğünü bize göstermektedir. veren, bunun için zengin vakıflar tesis Belli başlı Selçuklu bilim merkezlerinin eden, ilmi ve alimleri himaye etmeyi bir ehemmiyeti Osmanlılar devrinde de devam gelenek haline getiren Alparslan’ın (1064- etmiştir. En çok bilim adamının Osmanlılar 1072) veziri Nizamülmülk (1018-1092) devrinde de bu şehirlerden çıkması bunu tarafından ilk Selçuklu hastahanesi ve tıp göstermektedir. merkezi Nişabur’da kurulmuştur. Osmanlı eğitim müesseselerinin kurul- Bugünkü hastahanelerle aynı fonksi- ması ve bilim ile ilgili faaliyetlerin teşek- yonları ifa eden darü’ş-şifalar bir vakıf külü ve gelişmesi, Osmanlı öncesi Selçuklu müessesesi olarak, her tabakadan halkın döneminde Anadolu şehirlerindeki eski sağlığı ile ilgilenmekte ve bunun yanında ilim müesseselerinin yerleşik gelenekleri usta-çırak geleneğine göre tıp eğitimi ver- ile dönemin en mühim ilim ve kültür mer- mekteydi. kezleri sayılan Mısır, Suriye, İran ve Selçuklu veya Selçuklu kollarının haki- Türkistan’dan gelen alimlerin sayesinde miyetinde bulunan ülkelerde medreselerin gerçekleşmiştir. yaygınlaşması okur-yazarlığı artırmış; has- Selçuklu hastaneleri zamanlarındaki tahanelerin çoğalması ise sağlık hizmetleri- vakfiyeleri hükümlerince değişiklik yapıl- ni kitlelere ulaştırmıştır. Bu yaygın eğitim mayarak vazifelerine asırlar boyunca ve sağlık hizmetlerinin artmasıyla refah ve devam etmişlerdir. Osmanlılar, Selçukluların bayındırlık seviyesinin yükseldiği, dolayı- bulunmadıkları sahil ve sahile yakın şehir- sıyla edebiyat, san’at ve bilim faaliyetleri- lere sahip olduklarında, buralarda sıhhi nin artmış olduğu müşahede edilmektedir. müesseseler olmadığından o zaman bu ihti- Anadolu Selçuklu Devleti ve bu devletin yacı karşılayan sıhhi teşkilat kurulmuştur. mirasçısı Beylikler döneminde, Anadolu’da Bursa, Manisa ve Edirne’deki darüşşifalar tesis edilen medreseler, hastahaneler ve sos- buna misaldir. yal yardım kurumları yanında bilim ve kül- Osmanlılar devrinde özellikle İstanbul’da tür hareketleri de teşvik ve himaye görmüş- hastahaneler kurulmuş olup bunların ilki tür. Böylece, Osmanlı öncesi Anadolu hem Fatih Sultan Mehmet tarafından 1470’de müessese hem de entelektüel ortam açısın- kendi adıyla anılan külliyenin içinde yaptı- dan çift yönlü bir hazırlık safhası geçirmiş, rılan şifahanedir. 232 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Osmanlılar, sosyal ve kültürel açıdan Karamanoğlu ve Osmanoğulları’nın bilime olduğu gibi bilim kurumları itibariyle de ve Türkçe’ye verdiği önem sebebiyle, bu İslam medeniyetinin temel özelliklerini dönemde telif ve tercüme birçok eser muhafaza etmekle birlikte İslam dünyası- Türkçe’ye kazandırılmıştır. nın kültür ve ilmi hayatına yeni bir dina- Türkiye kütüphanelerindeki yazmaların mizm ve zenginlik katmışlardır. tam olarak tespiti yapılamadığından, Türkçe tıp eserlerinin doğru kronolojik Bilim Dili Olarak Türkçe: düzenlenmesi zorlaşmaktadır. Anadolu’da telif ve tercüme ilk tıp eserleri konusunda Karamanoğlu Mehmed Bey’in (1261- bazı çalışmalar yapılmıştır. Bunlar arasında 1277) 1277’de Konya’yı aldıktan sonra Bedii Şehsuvaroğlu, Kenan Süveren-İlter çıkardığı fermanla divan işlerinde ve resmi Uzel ikilisi ile Ramazan Şeşen’in çalışma- yazışmalarda Türkçe’nin kullanılmasını larını sayabiliriz. Ancak her türlü takdire emretmesi, bu dilin Anadolu’da yazı dili değer bu çalışmaların gerçeği tam olarak haline gelebilmek için epey mücadele yansıttığını söyleyememekteyiz. Ali Haydar geçirdiğini gösteren kanıtlardan bir tanesidir. Bayat’ın 18-20 Eylül 1996’da İstanbul Beylerin Türkçe’den başka dil bilme- Cerrahpaşa’da Ord. Prof. Dr. A. Süheyl meleri dolayısıyla, kendilerine eser arma- Ünver anısına düzenlenen IV. Türk Tıp ğan edecek yazarların onların anladığı dil- Tarihi Kongresi’nde sunduğu “Muhammed den yazma zorunlulukları olmasının Türkçe’ b. Mahmud Şirvani ve Göz Hastalıklarına nin güçlenmesine neden olduğu şeklinde Ait Bilinmeyen Eseri “Mürşid” bildirisine yorumlayanlar bulunmaktadır. Anadolu Selçukluların 1308 yılında kadar, Şirvani’nin Mürşid adlı eseri bu lis- tarih sahnesinden silinmesinden sonra güç- telerde yer almazken, yine Şirvani’ye ait lenen beyliklerde gelişen milliyetçilik olup aslında bir tıbbi eser olmaktan çok akımı da Türkçe’nin yazı dilinde kullanıl- kıymetli taşların anlatıldığı, bu arada masını olumlu yönde etkilemiştir. varsa tıbbi faydalarının da bildirildiği Böylece, 14. yüzyıldan itibaren edebi- için ikinci dereceden tıbbi eser sayılabi- yat eserleri yanında Türkçe olarak tıp, lecek olan Tuhfe-i Muradi listelerde yer tarih, astronomi, İslam dini ve felsefeyle almıştır. ilgili eserler yazılmaya başlanmıştır. Çalışmamızın konusu bu dönem tıp Bunların çoğunda zamanın geleneklerine yazmalarının kronolojik değerlendirmesi uyularak tarih verilmemiştir. Ancak eserle- olmamakla birlikte, son yapılan yayınları rin imlası, yazı çeşidi, kullanılan kağıt, cilt da dikkate almak kaydıyla Anadolu’da ilk gibi faktörler yardımıyla yaklaşık yazım dönem telif ve tercüme edilen Türkçe tıp tarihleri saptanabilmektedir. eserlerinin listesini ve eserler hakkında kısa bilgiler verelim. Kenan Süveren- İlter İlk Dönem Türkçe Tıp Yazmaları Uzel listesi esas alınarak yeni bilgiler ışı- ğında düzenlenmiştir: Anadolu’daki beyliklerden özellikle Germiyanoğlu, Candaroğlu, Aydınoğlu, YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 233

Tuhfe-i Mubarizi: Hekim Bereket (?-?) Cerrahiyyetü’l-Haniyye: Şerafeddin Hülasa: Hekim Bereket (?-?) Sabuncuoğlu Edviye-i Müfrede: İshak b. Murad (?-?) Mücerrebname: Şerafeddin Sabuncuoğlu Müfredat-i İbn-i Baytar Tercümesi: Alaim-i Cerrahin: Cerrah İbrahim (?-?) Yazarı bilinmiyor. Kitabü’l- Mühimmat: Yazarı bilinmiyor. Kamilü’s Sınaatü’t- Tıbbiye Tercümesi: Kemaliye: Yazarı bilinmiyor. Şirvani’ye Yazarı bilinmiyor. atfedilmiştir. Müntehab-ı Şifa: Hacı Paşa (1334/ 35 ?- 1424) Aşağıda bu eserlerin bir kısmı tanıtıl- Teshilü’ş-Şifa: Hacı Paşa maktadır: Tervihü’l- Ervah: Ahmedi (1334 ?- 1413) Yadigar: İbn Şerif (?-?) Tuhfe-i Mübarizi Hülasatü’t – Tıp: Hekim Hayrettin El-Karabadin: Hekim Hayrettin Yazarı: Hekim Bereket (?-?) Anadolu’da Hülasa: Cerrah Mesud (?-?) Türkçe’ye tercüme edilen ilk kitaptır. İbn Bahname-i Padişahi: Yazarı bilinmiyor. Sina’nın Kanun adlı eserinden yararlanıla- Tıbb-ı Nebevi: Ahmed Dai (?-?) rak yazılmış olup, Hekim Bereket’in kendi Kitab-ı Müntehab-ı fi’t- Tıbb: Hekim tecrübelerini de içerir. Kanun’da önemli Abdülvehhab (1420’de sağ) gördüğü konuları açık ve kolay anlaşılır bir Kanunçe fi’t- Tıb Tercümesi: Hekim şekilde özetlemiş ve her bölüm ve kaide Abdülvehhab için bir daire çizerek anlatmıştır. Daire kul- İlyasiye: Mehmed b. Mahmud Şirvani (?-?) lanımı tıp ilminin ileri gelenleri tarafından Sultaniyye: Mehmed b. Mahmud Şirvani daha önce kullanılmadığı gibi İbn Sina’nın Tuhfe-i Muradi: Mehmed b. Mahmud bu eseri de hiç kimse tarafından bu şekilde Şirvani tertip edilip kaleme alınmamıştır. Mürşid: Mehmed b. Mahmud Şirvani Eser dört asıl’dan oluşmuştur. Birinci Miftahü’n-Nur ve Hazainü’s- Sürur: fasıl tabiat işlerinden bahseder. İki talime Mü’min b. Mukbil (?-?) ayrılmıştır. Birinci talim yedi fasıldır. Bu Zahire-i Muradiye: Mü’min b. Mukbil fasıllarda “bedenin dört unsuru, dokuz Bahname-i Padişahi: Musa b. Mesud (?-?) mizaç, dört hılt, altı organ ve diğer organ- Mecmuatü’l-Fevaid: Hekim Beşir Çelebi lar, üç kuvvet, üç kuvvetten gelen işler, üç (?-?) türlü can” anlatılır. İkinci talimde “insan Faide-i Hassat: Hekim Ahi Çelebi teninin renkleri, zayıflık ve şişmanlık, dört (1436-1524) türlü yaş, erkek ile dişi arasındaki fark” Maidetü’l Hayat: Akşemseddin (1390- şeklinde dört fasıl vardır. İkinci fasıl “tabi- 1459) at yolundan dışarı işleri” başlığıyla tabiata Haza’inüs-Sa’adat: Eşref b. Muhammed aykırı işleri bildirmektedir. Burada da “has- (?-?) talık türleri, üç türlü ısıtma, şişler ve sebep- Akrabadin Tercümesi: Şerafeddin Sabun- leri, hastalıkla ilgisi olan işler, hastalık cuoğlu (1386?-1470?) sebepleri’ni anlatan beş fasıla ilaveten dört 234 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

“talim”den oluşan altıncı fasıl vardır ki Müntehab-ı Şifa olarak belirtmektedirler. “hastalık belirtileri, hıltlar galip olmasının Bedii N. Şehsuvaroğlu “Kitabın orijinal adı belirtileri, damarları tutmak, idrar ve şişeye her ne kadar Müntehab-ı Şifa ise de Bursalı almak” talimleri vardır. Üçüncü asıl “sağlığı Tahir Bey, Edviye-i Müfrede demiştir. Ali korumak” ile ilgili dokuz fasıldır. Doku- Emiri Efendi tarafından kopya ettirilen ve zuncu fasıl mukaddime kısmında unutulmuş Fatih Millet Kütüphanesinde bulunan nüs- ancak metin içerisinde verilmiştir. Her iki haya da nedense Havas al – Edviye (İlaçların nüshada da durum aynıdır. Burada “sağlığın özellikleri) dendi” şeklinde açıklamaktadır. kısımları, hava halleri, yemek ve içmek, Ali Emiri nüshası (Millet 109) kütüphane istifrağ ve hukne, yürümek-hareket etmek kayıtlarına Kitabı—ı Edviye-i Müfrede ve sakin olmak, uyku ve uyanıklık, kızmak olarak geçmiştir. ve sevinmek, hastalıkları haber veren belir- Birçok yerde Hacı Paşa’nın Müntehab-ı tiler, mizaclar”dan bahsetmektedir. Dördüncü Şifa eseri ile bir mecmua halinde istihsah fasıl “otalamak ahvalin” yani tedavi etmenin edilmiş nüshaları olduğu için, yeterli ince- yollarını bildirir. Bu asılda “tedavinin leme yapamayan bazı tıp tarihçileri, bir kısımları, istifrağ ve şartları, kusmak, kan Müntehab-ı Şifa eseri de İshak b. Murad’a almak, hacamat, hukne, döğünlemek ve atfetmişlerdir. Bizim tez çalışmamız sıra- dağlamak” şeklinde yedi yol ile iki fasıldan sında incelediğimiz İbn Şerif’in Yadigar oluşur. Birinci fasılda üç faide vardır. Bu adlı eserinin Süleymaniye Kütüphanesi faidelerde “tek başına kullanılan ilaçlar, Mahmudiye 1041’de kayıtlı nüshasını çalı- ilaçların kuvveti ve tabiatı, tek başına kul- şırken derkenarında yer alan 17 tıbbi eser lanılan ilaçların karıştırılması, karıştırılan içinde Müntehab-ı Şifa adlı bir eser dikka- ilaçların türleri” şeklinde iki faide vardır. timizi çekti. Eseri incelediğimizde girişi ve sonu farklı olmakla birlikte kalan yerlerinin Edviye-i Müfrede bir iki ufak değişiklik ve eksiklik dışında tamamen aynı olduğunu tespit ettik (Örne- Yazarı: Geredeli İshak b. Murad (?-?) ğin eserde alfabetik deva isimleri ebem Bazı kaynaklarda Murad b. İshak şeklinde gömeci’den başlarken burada etmek’den belirtilse de eserin mukaddemesinde yaza- başlamış ve elif harfi bittikten sonra ebem rın kendisi adını “İshak bin Murad” olarak gömecinden itibaren eksik bırakılan tamam- yazmaktadır. landıktan sonra be harfine geçilmiştir. Ve Elimizdeki nüshaların hiçbirinde eser eserde drog sayısı 270-275 iken burada 200 adı açıkça belirtilmemekle birlikte giriş civarındadır). Eserin aslında eser adı belir- bölümünde “İshak bin Murad salahallahü tilmediği halde bu eserin mukaddimesinde şanehu diledi ki bu illerde bulunur ve dahi Müntehab-ı Şifa adı üç kez geçmekte idi. Türki dilinde adı bilinür edviye-i müfredei Bu hususu bildiri olarak sunduk. cem idüb” sözleri dolayısıyla eserin adı Ayşegül Demirhan Erdemir’in: “Sarton’un Edviye-i Müfrede olarak kabul edilmiştir. Havassu’l-Edviye yanında hangi nüshaya Bazı yazarlar Havassu’l – Edviye adını dayandığını belirtmeden kaydettiği Hülasatü’t- verirken, bazı yazarlar da eserin adını Tıb adı (Introduction, II/2, s: 1726) eserin YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 235 muhtevasına daha uygundur” şeklinde bir Mustafa Canpolat’ın bu değerlendirme- yorumu bulunmaktadır. lerinden bir kısmına katılmakla birlikte, Eserin değeri ile ilgili olarak Mustafa tamamen katılmamız mümkün değildir. Canpolat şunları söylemektedir: “Gerçek bir Dönemin tıp anlayışına göre değerlendiril- bilim anlayışı taşıyan İshak b. Murad, zaman diğinde her iki eserin de oldukça bilimsel zaman faydalandığı kaynakları belirtmekten olduğu kanaatindeyiz. Tezimizi hazırlarken kaçınmamıştır. “Muhammed bin Zekeriya her iki eseri de incelemiş olduğumuzdan, Eydür” “bu bab Zahire-i Harzemşahi’den Hacı Paşa’nın eserini İshak b. Murad’ın nakl olunmuştur” gibi. eserinden aşağılarda göremeyeceğimiz Aşağıdaki örnek, eserin bir tek kitaptan gibi, belki de daha güzel bir eser olduğunu çevrilmeyip, bir derleme ve yeniden değer- belirtebiliriz. lendirme olduğunu göstermektedir. “ba’zı kitablarda hamir yerine sığır yağı diyüp- Müntehab-ı Şifa dürler, ba’zısında bal dimişler, üçidahı assı- lıdur, fayide ider.” Yazarı: Hekim Hacı Paşa ( 1334/ 35?- Yine söğüt maddesinde verilen bilgiler 1424 ) ( Adı Celadettin Hızır b. Hoca Ali) İshak b. Murad’ın kendi buluşu olarak gös- Eserde yazılış yılı ve yazar konusunda her- terilmektedir ki, onun tıbba yenilik getiren hangi bir kayıt yoktur. bir bilgin olduğunu göstermesi bakımından Kendisinin Arapça olarak yazdığı büyük önem taşımaktadır. Ayrıca böyle bir Şifaü’l- Eskam ve Devaü’l –Alam’dan aynı buluştan söz ederken kullandığı alçak planda Aydınoğlu Mehmed Bey adına yap- gönüllü üslup da dikkat çekicidir. tığı Türkçe bir özettir (Adıvar’a göre Üni- Edviye-i Müfrede, çağının tıp anlayışını versite Küt. Yıldız, Tıp, 877 ve 233’teki iki yansıtan, bilim değeri yüksek bir eserdir. nüsha (Şifaü’l- Eskam’dan özetlenerek el- Aynı yüzyılda yaşamış olan Hacı Paşa’nın Kümmü’l-Celali ismiyle şöhret olan) Kitabü’s Müntehab-ı Şifa’sı ile karşılaştıracak olur- Saade’nin aynen çevirisinden ibarettir. sak, Edviye’nin bilim yanının çok daha Üç bölümden oluşan eserin birinci bölü- ağır bastığı dikkati çekecektir. Müntehab-ı münde iki bab halinde nazari (ilmi) ve ameli Şifa’da bilim verileri yanında hurafeye de tıp bilgileri verilir; ikinci bölümde yiyecek- oldukça yer verildiği, birtakım dualar, tıl- ler (gıdalar), içecekler (şerbetler) ve ilaçlar sımlar, muska formülleri ile hastalıkların (edviyeler); üçüncü bölümde hastalıkların tedavisine çalışıldığı dikkati çekmektedir. sebepleri, alametleri ve tedavi yolları (ilaçları) Edviye-i Müfrede’de ise hurafeye en küçük anlatılır. Zafer Önler tarafından “Metin” ve yer verilmeyişi eserin belirgin özelliğidir. “Dizin” olarak iki cilt halinde yayınlanmıştır. Edviye’nin bir sözlük şeklinde hazırlanma- sı dikkate alınarak, birinci bölümün sonun- Nüshaları: da hastalıklara göre bir dizin verilmesi ve nihayet IV. Bölüm olarak adlandırdığımız Birçok nüshası olan eserin yazar nüsha- terimler sözlüğü, eserin bilimsel değerini sı elimizde yoktur. Bazı nüshaları Edviye-i artırmaktadır. Müfrede ile birlikte ciltlenmiştir. 236 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Malatya Genel Kütüphanesi No: 1196. Hakkı arasında tartışmalar geçtiğini belir- İlk 77 varak Edviye-i Müfrede, sonraki 188 ten Adıvar, Süheyl Ünver’in Saraybosna’da varak Müntehab-ı Şifa’dır. Gazi Hüsrev Bey Kütüphanesinde gördüğü Bursa Haraççıoğlu Küt.No.1134. İlk 55 nüshada Umur Bey bin Timurtaş adına varak Edviye-i Müfrede, sonraki 136 varak yazıldığını bildirmesi ile hicri dokuzuncu Müntehab-ı Şifa’dır. yüzyıl içinde İstanbul’un fethinden sonra Paris Bibliotheque Nationale A.F.170.la yazılmış olacağını bildirir. Umurbey -188a varaklar Müntehab-ı Şifa, 188b’den 1413’de idam edildiğine göre bu eserin 15. itibaren Edviye-i Müfrede’dir. yüzyıl başlarında yazılmış olduğu kabul Süleymaniye Pertevniyal, No.744/la- edilebilir. Genellikle hijyen, hastalık belir- 196a varaklar Müntehab-ı Şifa, 196b’den tileri, semptomatoloji ve tıp müfredatı far- 272a’ya kadar Edviye-i Müfrede’dir. makoloji ve tedaviden bahseder. Bu eser Diğer nüshaları, Süleymaniye Ayasofya devri için çok önemli bir müfredat kitabı- No: 3752; Topkapı Müzesi Küt. H. 545; Sü- dır. İbn Sina ve İbn Baytar’dan yararlanıla- leymaniye Kadızade Mehmet ef. No: 351; rak yazılmıştır. Fatih Millet Kütüphanesi No: 294’ı Zafer Önler bizzat gördüğünü bildirmektedir. Tuhfe-i Muradi Ayrıca İst. Üniv. Küt. Yıldız 233 ve 877; Saraybosna Şarkiyat Ens. Küt. 557/52; Kon- Yazarı Mehmet b. Mahmud Şirvani’dir. ya Mevlana Müze Küt. K: 2816’da birer Sultan II. Murad (1421- 1451) adına yazıl- nüshası olduğu bildirilmektedir. Hamidiye mış yine kendi eseri olan Cevhername’sinin 1041/4 ise Hacı Paşa’ın eseri değildir. genişletilerek, cinsi gücü kuvvetlendirici, güzel kokuları ihtiva eden kısımlarının ila- Tervihü’l- Ervah vesi ile meydana getirdiği kıymetli taşlarla ilgili bir eserdir. Aslında bir tıp kitabı olma- Yazarı Hekim Ahmedi (Taceddin İbrahim masına rağmen, Anadolu’da telif ve tercü- b. Hızır: 1334 ?–1413)’dir. Emir Süleyman’a me ilk Türkçe tıp kitapları üzerine çalışan- (1403-1410) ithafen yazılmıştır. İki cilt lar bu kitabı tıbbi eserler listesine almışlar- olup birinci cildin teorik kısmında anatomi, dır. Kendisi bir hekim olması ve kıymetli patoloji gibi temel tıp bilimleriyle, koruyu- taşlar anlatılırken, bunların varsa tıptaki cu hekimlik ve farmakoloji gibi uygulama- kullanımlarıyla birlikte cima artırıcı bab ile lı tıp bilimleri hakkında bilgiler verilmekte, ıtırlar eserin tıbbi yönünü teşkil eder. ikinci ciltte ise yukarıdan aşağıya bütün Argunşah, eser için “ikinci derecede bir tıp hastalıklar ve tedavilerinden bahsedilmek- kitabıdır ve doğrudan bir tıp kitabı olarak tedir. Şehsuvaroğlu’na göre, Mısır’da tıp yazılmamıştır” şeklinde hükmünü verir. tahsili yaptığı muhakkaktır. Arkeoloji Müzesi Küt. 728; Bursa Eski Harfli Yazma ve Basma Eserler Küt. Yadigar (Yadigar-ı İbn-i Şerif) Harççıoğlu Böl. 1098/2; Süleymaniye Bağdatlı Vehbi 1493, Ayasofya 3577; Paris Yazarı İbn Şerif (?-?)’tir. Yazılış tarihi Bib. Nat. 1302; Atatürk Kitaplığı M.Cevdet hakkında Dr. F. Nafiz Uzluk ile Dr. Rusçuklu Yazmaları K. 281’de kayıtlı nüshaları vardır. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 237

Hazâ’inü’s Saâdât 3. YÖNTEM

Yazarı Eşref b. Muhammed (?-?). Bilinen Çalışmamızın bilim dayanağı 14. ve 15. tek nüshası Topkapı Sarayı Hazine 557’de- yüzyıllarda yazılmış Osmanlıca tıp eserle- dir. Eserinde yazar kitabı dört bölüme ayır- ridir. Türkiye kütüphanelerinde bulunan dığını ve bunun ilk üç bölümünü koruyucu Osmanlı yazma tıp eserleri birçok araştır- hekimlik bilgilerine ayırdığını açıklamıştır. macılar tarafından saptanmıştır. Bu sapta- Ayrıca eserde embriyolojik ve deontolojik malar neticesinde elde edilen listeleri esas bilgiler de vardır. Eser Bedii Şehsuvaroğlu alarak 14. ve 15. yüzyıllarda yazılmış, ula- tarafından tıpkıbasım olarak hazırlanmış ve şabileceğimiz tıp yazmalarını tespit ettik. yayınlanmıştır. Bu yazmalardan bazıları doktora tezi, bazı- ları da kitap olarak bugünkü dilimize çev- Cerrahiyetü’l Haniye rilmiş bulunmaktadır. Bu eserler tespit edil- miştir. Çalışılmamış eserler için İstanbul’ Yazarı: Sabuncuoğlu Şerafeddin. Şera- daki kütüphanelerde bulunan yazma nüsha- lardan çalışılmıştır. feddin Sabuncuoğlu bu eseri Amasya’da Bu kütüphanelerden; Süleymaniye Amasya Darüşşifasında hekimken yazmış- Kütüphanesi, Türkçe Yazmalar Bölümü; İslam tır. Zehravi’nin Tasrif adlı eserinden yarar- Araştırmaları Merkezi; Cerrahpaşa Tıp lanarak hazırlanmıştır. Paris nüshası kendi Fakültesi, Tıp Tarihi ve Deontoloji hattı ile olup Fatih Millet Kütüphanesi ve Anabilim Dalı Kütüphanesi; İstanbul Tıp İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Fakültesi, Tıp Tarihi ve Deontoloji Anabilim Tarihi Anabilim Dalı Kütüphanesinde birer Dalı Kütüphanesi; Topkapı Sarayı Kütüp- nüshası mevcuttur. Prof. Dr. İlter Uzel 1992 hanesi; İslam Kültür Sanat Araştırmaları yılında iki cilt halinde bu eseri bugünkü Merkezi Kütüphanesi. dilimize kazandırmıştır. Tezimizin bilimsel dayanağı Osmanlı tıbbının birinci el kaynaklarındaki bilgiler Mücerrebname olmuştur. Kaynakların saptanması aşama- sında bu dönemdeki tıp kitaplarının listele- Yazarı; Sabuncuoğlu Şerafeddin. Şera- rini tespit ettik ve kıyaslayarak en kapsam- feddin Sabuncuoğlu’nun bu eseri, genç lısı ve bizce en doğru olan bir liste elde yaşında kendi tecrübelerini yazdığı telif bir ettik. Bu listelerin ışığında kaynakların eserdir. Türkiye Kütüphanelerinde pek çok çözümlenmesine geçilmiştir. Taranan ve nüshası mevcuttur. Süleymaniye Kütüpha- çözülen kaynaklardaki bilgilerin toplanması nesi’nde yedi adet nüshası ve İstanbul Üni- aşamasında önce eserlere göre bir kaynak versitesi Kütüphanesi’nde bir nüshası mev- oluşturduk. Her eserde çocuk sağlığı ve cuttur. Prof. Dr. İlter Uzel 1999 yılında “İlk hastalıkları ile ilgili bölümler ayrıldı, fişlendi Türkçe Deneysel Tıp Eseri-1468” başlığı ve bilgisayara geçirildi. ile bugünkü dilimize kazandırmıştır. Bunlara ilaveten kıyaslayabilmek amacı ile 11. yüzyıl hekimi İbni Sina’nın Kanun ve 18. yüzyıl hekimi Şaban Şifai’nin 238 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

“Tedbirü’l Mevlüd” adlı eserleri taranmış Topladığımız dokümanları hastalıklara ve ilgili kısımlar bilgisayara geçirilmiştir. göre sınıflandırmaya çalıştık. Bugünkü Şaban Şifai’nin eserindeki bu plan dahilin- anlamda ayrıma tabi tutmanın güçlüğünü deki bölümler taranarak konuyu tamamla- bilmemize rağmen, aynı veya yakın dönem- yıcı olarak ilave edilmiştir. lerde de bazı farkların olması bizi hayli Daha sonraki aşamada; bilgilerin konu- uğraştırdı. Çalışmamıza bebeğin beslenmesi larına göre ayrılması yapıldı. Elimizdeki ve çocuğun eğitimini de ilave ettik. Çünkü bilgileri tek tek ele alarak ve bugünkü tıp bu konuların çocuğun sağlığı ile çok alaka- anlayışı içinde konulara ayırdık. Hem ana sı vardır. Bebeğin beslenmesinin sağlığı ile metinlere sadık kalarak, hem de bugünkü ilgisi ortaya konmuş, ayrıca bebeğin huyu tıbba göre bir plan hazırladık. Bu plana ile beslenmesi arasındaki ilişki de gösteril- göre bilgileri tekrar sınıflandırdık. Bu sınıf- miştir. Çocuğun eğitimi ve terbiyesinin bes- landırmada kronolojik sıra ile tıp yazmala- lenmesi ile yakın ilişkisi ve bunun huyu ile rındaki bilgileri verdik. olan ilişkisi sebebiyle konumuza ayrı mad- Plan dahilindeki her bölüm kaynaklar deler olarak ilave edilmiştir. ışığında yazılmıştı. Bütün bu dokümanları topladıktan sonra işin belki de en zor olan 4. BULGULAR kısmına, bunları bir araya getirip düzenle- meye başladık. O dönem kullanılan kelime- Yenidoğan Bakımı ve Beslenmesi lerin karşılıklarını bulmakta oldukça zorlan- dık. Türk Dil Kurumu’nun Yeni Tarama a. Bebeğin Doğumu ve Sözlüğü, Ferit Develioğlu’nun Osmanlıca- Göbeğin Bakımı Türkçe Ansiklopedik Lügat’ı, Şemseddin Sami’nin Kamus-ı Türki’si ve Redhouse Bebeğin doğumuyla beraber yapılması Sözlüğü’nden istifade ettik. gerekenler Hazâ’inü’s Saâdât’da etraflıca Ayrıca Naşid Baylav’ın Fatih Sultan anlatılmıştır. Doğumun başladığını göste- Mehmed Devrinde Te’lif, Terceme ve ren belirtiler ortaya çıkınca hazırlanması İstinsah edilen Tıb Eserleri ile İlaçlar, gereken ilaçlar şöyle bildirilir; Pes vacibdir Turhan Baytop’un Türkiye’de Bitkiler ile kim oğlanı karnında tendürüst büyümek Tedavi eserleri, Mustafa Canpolat’ın 14. (büyütmek) dileyen sakına. Vallahüa’lem. yüzyılda yazılmış değerli bir tıp eseri Oğlan çünkim doğmaya destur ola Hak taa- Edviye-i Müfrede, Sadettin Özçelik ve ladan; Alametler belüre hazır eylemek; Halil Kaya’nın 15. yüzyılda yazılmış bir tıp Zire (yabani kimyon), iki kardeş kanı, ağaç kitabında geçen Tıbbi Terimler, Esin Kahya’ yosunu, anzurutu mür, dil safran. Bu dört nın İki Osmanlıca Metinden Derlenmiş ilaç İbn-i Sînâ’da turmerik (zerdeçal), Hint Anatomi ve Fizyoloji Terimleri makalele- zamkı, anzorot (bir çeşit zamk), kimyon rindeki lügatçeler; Zafer Önler’in Müntehab-ı tohumu, likenden (ciğer otu) olarak geçer. Şifa, Bedii N.Şehsuvaroğlu’nun Hazâ’inü’s Doğum olunca ilk yapılan göbeğin kesil- Saâdât, Mustafa Argunşah’ın Tuhfe-i mesidir. Buna hekimler çok önem verirler. Muradi’sinden yararlandık. Şaban Şifai göbeğin kesilmesini şöyle YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 239

özetler; Doğum olunca büyük tabiblerden kim gözü ansızda aydınlık dokunucak hire bir cemaat ibtida vacip olan göbegini kes- olur (kamaşır). Ebu Ali eydür; gözlerini mekle başlanır dediler. Doğduğu saat dört nazik harirle sile duralar (silmelidirler). parmak miktarı şimdi nasıl üzerine kesip Kasığın dembedem sığayalar. Başına değir- pak yünden yapılmış latif fitil ile bağlaya- mi takke giydireler, gayet büyük takke ola. lar ve rıfkla muamele eyleyeler ki tıfla elem İçine yumuşak keten bezini düz saralar. vermeye ve kesmezden evvel göbek tabir Baş büyüdükçe bezi yufkaltalar (incelte- olunup kesilecek şeyi aheste aheste sığaya- ler), kolunu aşağı tutalar kim dirseği böğrü- lar ki içinde kandan ve rutubetten şeyi kal- ne erişe. Göbeğin kesilmesinden sonra kor- maya ve kesip bağladıktan sonra üzerine donun düşmesi İbn-i Sînâ’ya göre üç dört halis zeyd yagına batmış bir parça keten günde olur. Göbeğe dökülecek tozun; midye bezi koyalar ve üzerinden hafifçe bağlaya- kabuğu külü, sığırın topuk tendonu veya lar. İbn-i Sînâ da göbek kordonunu göbek- alkolle yakılmış çinko olmasını uygun ten itibaren dört parmak uzunluğunda görür. Şaban Şifai de göbeğin düşmesini; kesilmesi ve bükülmüş iplikle bağlanması- kaçan tıflın göbeği düşse üç gün veya dört nı ister. Göbek kordonunun kesilen ucu gün mürurunda düşegelmiştir. Doğru olan zeytinyağına batırılmış temiz bir keten o anda olan ançu sadefini, yahut buzağının bezle silinmeli ve üzerine yukarıda bahse- art ayağında urugupu dedikleri katı şeyi dilen otlardan yapılan toz dökülmelidir. yakıp külünü üzerine ekerler. Yahut yanmış Doğumun ardından yapılacaklar Hazâ’inü’s (gılayı) ezip ekeler yahut muselles dedikleri Saâdât’ta şöyle anlatılır; doğucak (doğun- şarapla (antiseptik) saralar onların kuruluk- ca) göbeyin dört parmak yukarıdan kesib, ları sebebiyle ol mahal kuruyup açılmaktan dibinden aruca yünle bağlamak gerek. emin ola diye tavsiye eder. Nazik keten bezini süzülmüş zeyt yağına bandırıp göbeğine komak gerek. Andan b) Bebeğin Derisinin Bakımı sonra ol döğüb hazır eyledikleri otu (ilac) Yeni doğan bebeğin bedeninin hemen göbeğinin ucu düşicek (düşünceye kadar) tuzlanması uyulması gereken kurallardan- ekmek gerek. Yelden, soğuk afetinden dı. Tuzlama ile derinin bakımı sağlanıyor- emin olur. Gözlerine evvela harirden (ipek) du. İncelediğimiz eserlerde de doğumdan süzülmüş zeyt tamzıdalar (damlatalar). hemen sonra tuzlama veya tuzlu suyla Ayağın elin sığayalar. Her bir azasını yıkama yapılır. İbni Sina; Bebeğin derisi- yununca sığayalar, yerli yerine yereşsun nin bakımı, tuzlu su ile mümkün olduğun- (yerleşsin) deyu. Zira oğlan anadan doğdu- ca erken temizlenmelidir, böylece yüze ğu saat azası yumuşak olur, nice tertip renk gelir ve beniz renklenir. Tuzun yakıcı- ederlerse öyle kalır. Bir evde (odada) koya- lığını geliştirmek için az miktarda Hint lar kim karagu (karanlık) ola. Havası latif, keneviri tohumları, kostus kökü, sumak, mutedil ola. Yurasında (etrafında) mersin ban otu ve fare kulağı otu (origanium) ona yaprağı, elma, turunç koyalar, güllab (gül ilave edilmelidir der. Şaban Şifai tuzlama- suyu) saçalar ev içine. Vakit vakit kim nın faydasını; Tıflın bedenini tuzlamayla aydın yere çıkaralar: eğül eğül çıkaralar işe başlamalılar, tuzlu su ile mezc idüp 240 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI bedenine süreler ki rahmi maderden neşed elem vermeyecek mertebei ısıcak olması eden rutubeti fazlıyeyi tahfif itmeye baş- lazımdır ve dahi tuz tedbirinden en iyisi arası, salabet bulup cilde kuvet vere diye tuza bazı edviyeyi zam olunmaktır. Ez açıklar. Hazâ’inü’s Saâdât’da tuzlama cümle Şeyhin tayin ettiği bunlardır şadebehu şöyle anlatılır: Ama tuzlamakla ihtilaf ki kan taşı derler ve kıst didikleri gerek ve etmişlerdir. Mesihi eydür: yumuşak tuz semmak ve buvii tohumu ve sagter cümle- saçmak yeğdir. Zira ana karnında hiçbir sinden alıp ve ezilip tuz ile mezc oluna. vechile hava dokunmamıştır. Tuz bedenin Çocuğun ağzını ve yüzünü tuzlamayalar. muhkem eylesin deyu kim hava dokunma- Zira anların bedenini tuzlamak ile salamet- sı ziyan eylemiye. Ebu Ali eydür, tuzlu lerini ihtiyar olunduğuna bir sebeb dahi suyla yumak yeter. Yekrek amel oldur kim budur ki çocuk sıcak ve müleyyen ve şazeneç, kust, somak, sa’ter (kekik), boy yumuşak mahalden intikal eylediği durum- tohumu (Hulbe) yemişi döğülmüş ola, dan fıtratı rutubet ve rikkat üzerine olmağ- sürme gibi, tuza katalar. Eğer kızıl kuru gül la haricte mülaki olduğu şeyden ve havanın dahi bile katarlarsa yekrektir. Evvel eğül hararet ve soğuğundan müteezzi olur. Ona eğül kulakların sehilce (hafifce) soralar nisbet her şey soğuk ve katı ve haşindir tuz (emeler); andan sonra tuzlayalar. Bir nice onun cildine kuvvet ve dayanıklılık vermekle hekimler eyitmiş, koltuğun, kulağın, uylu- eziyeti def eder. Ağız içinde ve burnu ğu arasın ol tuzla tuzlayalar, kalan bedenin deliklerinde o tuzlamayı hacet yoktur. Eğer tuzlu suyla yuyalar. Burunun, ağzın tuzla- bedeninde rutubet ve kir çok olup tekrar mazlarsa kayırmaz (fayda vermez). Yudukları tuzlamağa muhtaç olursa ki onu önceden su ıssı olmıya, soğuk dahi olmıya. Amma ustası bilir. Tekrar tuzlayıp sonra yıkayalar ıssıdan sovuğa yakın ola. Burnun gayet ve mafsallarına yani dirseklarine ve dizlerine naziklikle giçi (küçük) parmak ucuna, tır- ve koltuklarına ve budlarına gülkurusunu nağın kesib, harir paresi sarıb arıdalar. ve mersin yaprağını ezip ekeler. Banyonun Tedbîr-ül Mevlûd’de tuzlamanın yapılma hemen ardından burun deliklerinin ve inceliklerini şöyle yazar; Bazı doktorlar, kulaklarının temizlenmesi gelmektedir. doğan erkek olursa tuzu çok olup zamani Tedbîr-ül Mevlûd’de bu şöyle yapılır; İyi isti’mali dahi ziyade olmak lazımdır zira olan odur ki ve bundan önce hatunun tır- erkek olduğu cihetten made-i harekati nakları muhkem kesüp mevlüdün burnu bedeniyye emri zaruri olmakla ezdiyadı deliklerini daima temiz tuta ve gözlerine salabeti bedene muhtacdır ki mulaki oldu- zeyt halisten birer ikişer katre damlatalar gu meşekkati sabur ola ol cihetten tuzu tiz alel husus ham zeytunden hasıl olan zeytul yıkamayalar dediler. Amma eğer kız olursa enfak didikleri yağ ola. Tabakat-ı Ayni gasl layık olan az tuzlamak ol durumda kızları idüp cila virür ve dübürüne dahi acıkması tiz yıkayıp erkeği kablel gusl kundağa için sarıca bir mai ile dağdağa vire ve bu sararlar ki, bir gün bir gece ol halet üzere esnada soğuktan gayet sakınalar. Dürretü-l durup, sonra gusl edeler. Tıflı yıkadıkları su Feride müellifi Said Bin Hibe tıfl doğduğu yaz günlerinde ılık olup ısıcaklığı ve saatte ilk önceleri yapılacak işlerden; kula- soğukluğu beraber ola kış faslı ise bedenide ğını muraatına sarf eylemektir ki ikisine YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 241 dahi ağzı ile mass eyleye ve sonra dahi tıf- özetler. İbni Sina kundaklamayı şöyle anla- lın kulakları hususuna dikkat eyleye zira tır; Bağlama, kundaklama esnasında, ebe, işitme uzvu olan kulağın durumu sair duyu yeni doğmuş bebeğin hafifce bacaklarını organlarının ehvaline muhaliftir. Ol haasa-i bastırarak ve düz olması gereken kısımları rahimde iken dahi muteellime olur sebebi düzelterek, uzun ve ince olması gereken budur ki kulagın aleti hissi yani işitmesinin kısımlarını yassılatarak onun bütün uzuvla- aleti olan sinirler açıktadır. Sair havası yani rına özel şekil verir; onu kalıba sokar. Bu göz ve burunda olan şemk ve lisanda olan süreç, nazikçe ve yavaşça parmak uçlarıyla zevk aletleri olan sinirler ğışa ile burulur ve yapılır. Bütün bu iş birkaç gün tekrarlanır. azanın içlerindedir amma işitmek husunda Gözler düzenli olarak yumuşak bir kumaş Haliki Kavil vel kader cella şanühu kulağın parçasıyla ovulur. Mesaneye, idrarın atıl- işitme sinirlerini komuş ki ona hava suratli masına yardım etmek üzere hafif hafif bas- dokunup sesleri işitmeye sebep ola anın tırılır. Her iki kol, kalçaların yanına konur içün kulağa sayir havastan ziyade ihtimam kundaklanır ve baş ince bir tülbentle veya ve dikkat lazımdır. özel bir başlıkla örtülür. Kundaklama İbni Sina da tuzlamanın arkasından Tedbîr-ül Mevlûdde şöyle anlatılır; Ma’lum yapılması gerekenleri; Tuzun, bebeğin ağız ola ki kaçan tıfl kundağa sarılmak murad ve burnuna girmemesine dikkat edilmelidir. olunsa vacip olan oldur ki çocuğun doğu- Deri sertleşmeye ihtiyaç duyar. Çünkü bebeğin mundan sonra azasını rıfk ve mulayemet vücudu sıcak ve incedir; temas ettiği her- ile ask idüp yapça yapça ova yassı olacak hangi bir şeyi soğuk ve pürüzlü hisseder. azası ki elini ve göğsünü ve avuçalarının içi Eğer vücut hala ifrazatla kaplıysa, yukarı- ve ayaklarının altıdır. Onların ariz (geniş daki tedavi emin bir şekilde tekrarlanmalı- enli) olamasına gayret ede ve burun ve par- dır. Bu safhada bebek, ılık su ile yıkanmalı- maklarının ince olması gayret ede ve lütf dır. Tırnağı dikkatle kesilerek burun delikleri ve mülayemet ile her uvzu ahsen şekli üze- küçük parmağın ucu ile temizlenmelidir; rine vaz’ mütavaliye eli ile ve parmakları- üzerine zeytinyağı damlatılmalıdır. Anusu nın etrafı ile sıvaya ve gözlerini harir genişletmek için, küçük parmak kullanıl- (ipek), ya harir misüllü yumuşak şey ile malıdır. Bebeği soğuktan korumak için mesh edüp kasıklarını dahi mülayemet ile özel itina gösterilmelidir, der. ova ta ki mesanesinin yani kavuk didikleri torbanın yolu açılıp andan bevlin boşalma- c) Bebeğin Kundağı sı ve cereyanı kolay ola. Ba’dehu mevlü- Osmanlı hekimlerine göre yeni doğanın dun ellerini bast idüp kollarını dizleri tara- ilk banyosundan sonra onun kundaklanması fına ulaştıra ve her azayı gereği gibi koy- gerekiyordu. Şaban Şifai; ...pes adet üzere duktan sonra lutf ve mülayemet ile sara, göbeği kesilip gasl olunduktan sonra sar- bazı tabibler erkek ile dişinin kundağına dıkları kumaş pak, tahir olup rengi beyaz sarılmasının farkına dikkat lazımdır. Erkek ola ve mülevven oladuğu surette sarı ola- sardıkta ayaklarından başlayıp yukarı maya daha sonra sağ kulağına ezanı şerif doğru bağlayalar ta ki azayı aliyesi geniş okuyup sol kulağına kamet getireler, diye ola, kızları yukarıdan aşagı saralar ki onla- 242 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI rın aşağı olan azaları büyük olmak ahsendir tuzlu suyla sileler, kulağı ardın, koltuğun, dimişler ve başına yumuşak takye giydürüp uyluk arasın tuzlu suyla ıslatalar, andan üzerine dülbend sara. Amma bir hoş bağla- (sonra) harirle sileler, zeyt dürteler (süreler). ya ta ki soğuktan dahi koruya, tıflın dimağı Böğrün, kasuğun eğül eğül siğayalar: siflden soğuk tesirinden emin olup ve başının şekli ne varsa inmek için. Başını kalan (müteba- heyeti makbule üzere sabit bula. Eğer tıflın ki) azasından yüksek koyalar. Öyle olmıya- başı heyeti tabiiyyeyi üzerine bulunmayıp cak gıda midesinin dibine inmez. Belkim ez cümle musaffat yani yassı doğarsa, eli yine ağzına gelir. Kuvveti hazıması zayıf usta olan gaile anı eziyet virmeyecek, mer- olur, yaramazdır. Hamamdan çıkarıcak tebe şekli tabiiyyeye getirmek mümkündür kulakların eğülecek (hafifce) soralar, kalan zira doğumun başında kemikleri yumuşak azasın sığayalar, yununca gayet nazik bezle olmakla teşekkül kabul eylediği yaratılışa evvel karnın, andan arkasın sileler. Kulağı dahi uygundur. ardın, koltuğun, uyluk arasın sileler kim su eseri kalmıya. Ayakları üstün, elleri ardın d) Bebeğin Yıkanması gayet sığayalar. Her bir endamın (aza, Osmanlı tıp yazmalarında bebekten uzuv) yur iken (yıkarken) şol kadar sığaya- bahseden bölümlerde bebeğin yıkanmasına lar düzeler kim her endamı göz sevdigenle- da önem verilir. İbni Sina bu konuda şunla- yin (göze hoş gelen) şekil, suret bağlıya. rı tavsiye eder; Yazın bebek, ılık su ile ve Bir nice hekimler demiştir kim yudukları kışın uygun sıcaklıkta su ile yıkanmalıdır. sunun içine kuru gülle, mersin bile kayna- Banyonun uzun uykudan sonra yapılması mış, andan (sonra) soğumuş olsa yekrektir, en iyisidir. Bebek günde iki ila üç defa bedeni muhkem eylemek için. Şaban Şifai yıkanmalıdır. Kulakların içine su gitmesine ise banyo için yapılması gerekenleri şöyle engel olmaya özen gösterilmelidir. Yıkarken yazıyor; hamama koyup gusl edmek husu- ebe kendi bileğini bebek göğsüne yerleşti- sunda dahi ihtimam vaciptir. Yaz günlerin- rerek ve sağ elinin ayası ile arkasını destek- de muğtedil ve kış günlerinde eziyet virme- leyerek, onu tutmalıdır. Bu şekilde, baş ve yecek mertebe hararete mail su ile gusl ayak serbest kalır ve karın baskıdan kurtu- edeler ki bedeni bir miktar sukunet ve hum- lur. Yıkadıktan sonra bebek yumuşak ret hasıl eyleye ve istirahatının tamamında kumaşla kurulanmalıdır ve ilkin kalça uykusunu aldıktan sonra gerektir ki hazmı sonra sırtı gelecek şekilde yatırılmalıdır. kemal bulup fazlalığı ve zarar veren şeyler Vücudun çeşitli kısımları dikkatle kurulan- atlatmış ola zahir cilde mundefi’a olan malı, ovalanmalı ve özel şekilde kundak- mevaddı dahi hamamda gasl ve hafif terle- lanmalı, sonra bir bağla da bağlanmalıdır. mek ile çıkıp tamam temizlik hasıl ola. Göze damlatılan bir damla yağ gözlerini ve Uzunca uykusu ise ekseriye geceleri hasıl göz kapaklarını temizler. Eşref bin Muhammed olmagla sabahları hamama komak nafi ise şöyle anlatır; Yur iken gayet nazik elini olur. Eğer bedeninde ve pislik ve kir çok yukarı kaldıralar kim parmakları omuzuna olursa her gün gusl etmek caizdir. Amma erişe. Yine aşağı açalar, uzadalar kim maf- kulaklarına gitmekten sakınalar. Hamamdan sallarında nesne kalmıya. Parmakları arasını çıkarup kumaşa sardıktan sonra yüzüne ve YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 243 gözlerine birkaç katre leziz zeyd yağı dam- toplanan maddeleri yıkayup pak eyleye, latalar yukarda zikr olundugu üzere tabakatı lakin ol hinde kulagına süt gitmekten gayet ayni gasl edüp cila vire. ihtiraz lazımdır”. Eşref bin Muhammed bebeğin uykusu e) Bebeğin Uykusu için şunları yazar; “Her bir emzirmek Osmanlı tıp yazmalarında bebeğin uyku- ardınca biraz uyutmak gerek. Gayet rahatı suna özellikle önem verilir. Bebeğin uyuma oğlanın uykudur. Zira dimağ uykuda dinle- şeklinin nasıl olması gerektiği İbni Sina da nir, sinirler kızar itidalle can kuvvet tutar. şöyle anlatır; “Bebeğin uyuma düzeni, doğ- Nice kim gıda öğünle gerek uyku dahi rudan güneş ışığından korunmuş bir odada öğünle gerek. Her doyduğundan doyduğuna yapılmalıdır. Parlak ışıkta, bebek sakin bir bir uyku dahi bile vacibdir. Eğer uyanıb şekilde uyuyamaz ve sık sık uyanır. Uyku uykudan gıda ve süt vermeden yine uyumak sırasında baş, hafifçe ufak bir yastıkla yük- dilerse tabir ideler iki buçuk saat kadar. seltilmelidir ve bebeğin başının, boynunun, Uyumaz, âciz olurlar. İlâcı oldur kim marul kollarının ve bacaklarının dikkat etmelidir. tohumun, haşhaş tohumun gayet döğüb, Şaban Şifai ise şöyle tavsiye eder; Malum sürme gibi elerler, benefşe (menekşe) yağı ola ki mevlüdün nevmi istirahat mahalli ile, ya kaynatırlar suyu ile yağrurlar iki olan oda mutedilül-heva olup ziyade ısıcak toluğuna (avurduna), tepesine dürterler”. olmaya lakin soğuktan muhafaza, ısıcaktan Bebeğin uykusuzluğu istenmeyen bir muhafazadan ehemdir, hararet anın mizacı- durumdur. İbni Sina bu durum için şöyle na muvafıktır ve dahi karanlığa mail olup yazar; “Bazen çocuk uykusunu kaybeder, ziyade ruşen olmaya ki tıflın ruhu bağsırası huysuzlaşır ve durmadan ağlar. Bu durum- dağılmaya... müctemi’ ola. Zira onların da uyku, haşhaş bitkisi kabuğu veya haşhaş gözleri şua’a takat getirmez hatta beşiğine tohumundan yapılan yakı, başa tatbik edi- siyah yahut gökmavisi yahut yeşil örtü ört- lerek sağlanır. Marul yağı veya haşhaş yağı mek lazımdır. Bazıları yeşil olmak müna- ile baş ve şakaklar ovulur. Eğer kuvvetli bir sıptır dirler. Ve bazıları mai olaması her ilaç istenirse, boru çiçeği, Hint portakalı, vecihle racihtir. Nasıl olursa olsun tıflın beyaz haşhaş tohumları, sarı haşhaş tohum- evaili halinde beyaz örtüye müseade yoktur ları, keten, kereviz tohumları, semizotu, ve yattığı mahalde başı sair cesedinden sinirotu, rezene, anason ve kimyondan yüksek olmak vaciptir taki dimagı fusul birer kısım alınır ve hep birlikte toz haline kabul etmeyüp fazlalığı dimagıyesi burnu getirilir ve bir kısım kızartılmış fakat toz deliklerine münasıp ola ve gıdası olan sütü haline getirilmemiş ispaghula (berz-i kutu- dahi midesinin ka’rına suhulet ile münharit na, plantago psyllium) ile karıştırılıp, bütün ola yani midesinin dibine suhulet ile ine terkip tekrar eşit miktarda şekerle karıştırılıp kaçan her vakit uykudan uyansa kundağını 2 gramlık dozlara ayrılır. Hala daha kuv- çözeler, ta ki azası sıkılmaktan kurtulmak vetli bir ilaç isteniyorsa, diğer terkiplerin ile istirahat ile o vakit gözlerine zararlı biri- içine 1/3’den fazla veya az olmamak şartı ken şeylere ikişer üçer katre anne sütü ile afyon ilave edilir”. damlata ta ki uyku esnasında gözlerinde Bebeğin uykusuzluğu için Şaban Şifai 244 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

şunları tavsiye eder; “dahi sıbyana uyku- ken (4 yaşlarındayken) daha az hareketli hale suzluk arız olup daima ağlar ve kalak ve gelirler. Bebek ayağa kalkmağa ve emekle- ızdırab ile enin eder. Sebebi elbette bir ezi- meğe başladığında, istediğine zıt olarak yet veren halindir ki, define haber verip yürümeğe zorlanmamalıdır. Aksi takdirde beyan eylemeye gücü olmadığı için ağla- bacakları ve sırtı deforme olacaktır. Bebek mak ile feryad eylemesidir. Ama kibarı emeklemeğe başladığında, o, pürüzlü yüzey- etibbâ etfale uykusuzluk hudusünü ekseri- den incinip, dizlerinde çürükler meydana ya midelerinde südü fâsid olup keyfiyeti gelmesin diye, düz bir deri ya da halı üze- reddiyeye istihalesinden naşi dimaağına rine bırakılmalıdır. Sopalar, bıçaklar ve ebharı reddiye yukarı çıkmasından olur. diğer kesici şeyler yolu üzerinden kaldırıl- Acı ve ızdırabı dahi ol fasıd olan şeyi mide- malıdır ve düşmeden bebeği durdurmak sinin ağzını yakar”. için dikkat etmek gerekir. Şaban Şifai uyku için müzik yani ninni- İbni Sina bebeğin sallanmasının bile bir nin önemini vurgular; “Bununla beraber hareket olarak ona faydasını şöyle anlatır; tıflın mizacı içün iki şeye mülayemet “Hafifçe sallamak ve ninniler söylemek vaciptir bir tahriki latif ikinci kaide, musıki bebeğin mizacı için iyi gelir. Ancak bunlar, üzere teganni ve elhandır ki etfali uyut- bebeğin fiziksel ve müziğe cevaplarından makda kadınlar arasında adettir ki tahriki gözlendiği gibi, makul sınırlar içinde olma- latif fuzuli tahlil edüp harareti gariziyye lıdır. Uyumak için beşiğin hafif sallanması inti’aşına sebep olmağla ihlatı dahi tahlil ve adet olan ninnilerin söylenmesi, bebeğin ider ol cihetten dimağına buharı latif suud hem vücut hem de zihin olarak gelişmesin- itmekle uyku uyumasına sebep olur. İtidal de yardımcı olur. Sallanma, bebeğin büyü- üzere nevm ve istirahat dahi kuvvetli mizac mesini geliştirir, bunun yanı sıra zihnin bedene badi olmağın neşvü neması artar. gelişmesini tahrik edip, uyarır”. Elhan-ı musıkınin nefsi hayvani ile şiddeti Şaban Şifai de bebeğin hareketinin öne- münasebeti oldugu için teğanni ve elhan- mine değinir ve bebeğin yürümeye başla- dan tıfl dahi mütelezziz olmağla nefsine masında dikkat edilmesi gerenleri şöyle sakinlik ve furuh virüp kuvvetli mizac olur. sıralar; “Eğer etfal oturmağa iktidar tahsil Hüzn ve sıkıntısını ve gadabını izale eder ve edip ayağı üzerinde durmağa dahi müstai nevm ve istirahat iras edüp büyümesi kavi olsalar ki ona Türkçe çöke durmak dirler ol her türlü gelişmesine olumlu tesir olur”. vakitlerinden sanatı lazım olan himayete sa’y ideler evvela oturup ve sürünmeye başladı- f) Bebeğin Hareketi ğı mahalde vacip olan; oturduğu ve sürün- Bebeğin hareketi ve egzersizin önemini düğü yerler yumuşak olup katı olmamağa o İbni Sina Kanunda çok güzel bir şekilde yerin sertliği sebebi ile tıflın azası mütezzi vermiştir. Bu konuda şöyle der; “Egzersiz olmağa ve çevresinde ağaç ve bıçak ve bebeklerde, içgüdüsel ve doğaldır. Çünkü onların misüllü batıcı ve kesici şeyler doğa onları faal olmaya zorlar. Bundan bulunmaya ki tıfl onların üzerlerine düşer- dolayı onlar bir yerde sakince oturamazlar. se bir zarara uğramaya ve yüksekli ve Ancak onlar, bebeklikten çocukluğa geçer- alçaklı yer dahi olmaya ki yuvarlandıkta YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 245 elem zede olmaya ve ayağı üzerine yürü- sık sık gözlenmez mi? Başlangıçta bebek meye iktidarı bulundukta ol halet etfalın günde 2 veya 3 defa memeyle beslenir ve bedenlerinde olan rutubetin gıllet ve kesre- ilk birkaç gün özellikle fazla beslenmeden tine gösterir zira nisbeten rutubetleri az kaçınılmalıdır. Başlangıç besininden önce olan etfal tiz yürüyüp ve bin nisbe rutubetli bebeğe biraz saf bal verilmesi iyi olacaktır. mizac olanlar geç yürürler ne şekilde olur- İlk gelen süt biraz normal olmadığından, sa olsun etfalde yürümeye imkan-ı nema- sütü hemen bebeğe vermek yerine bir mik- yan oldukça caiz değildir ki ihtimam gös- tar süt dışarı atılmalıdır. Eğer süt ekşiliğe termeksizin yürütmeye gayret edeler. Zira meyilli ise veya anne açken, oruç tutarken, tabii olarak yürümeye iktidarı olmamasıyla bebeği kendi sütü ile beslememelidir”. ihtimaldir dizlerine ve butlarına ve arkası- Şaban Şifai annenin emzirmesi konu- na fıkra kemiklerine afât isabet eyleye, ol sunda şöyle der; “Emzirme hususunda esnada lâyık olan maruf alet ile yürütmeye kiba-ı etibbanın doğru bildikleri mümkün mübaşeret eyleyeler ki etfal için gerekli oldukça tıflı validesi emzirmektir zira vali- olan; küçük arabalardır ve pek tabiyki yürü- desinin südü tıflın rahmi maderde iken meye iktidarları bulunduğu esnada soğuk gıdası olan demi tamasın fazlasından ve suyu çok içmekten soğuk su ile gasl olun- veladetinden sonra ol demin cümlesinden maktan dahi sakınalar zira sinirlerine kesa- uzak olmağla asıl gıdasının cevherine ben- fet arız olmakla geregi gibi harekete vefa zeri olmadığından ülfet ve kabule münasib itmez ve sonunda zarara dahi uğrar ol esnada olur. Hatta anası emzirmesinin faydasını lazım olan mümkün olduğu mertebe hareket- anlatırken bit-tecrübe tashih olunmuştur ki sizliğe sa’y ideler riyazat bir şahsın soluması tıfla arız olan bazı eziyet mücerret anasının ve azim mütavatir oluncaya değin hareketi memesi ucunu ağzına almak ile mündefi’ iradiyyesi ile hareket itmesinden ibarettir olur. Yani dahi südden lezzetyab olmadan ki hıfsı sıhhatin muazzam tedbiri odur”. meme ucu ağzına girdiği gibi gizli olan elemi mündefi’ olur, ancak acısı fazla olursa, BEBEĞİN BESLENMESİ ol surette emmek ile dahi müteselli olmaz” Annenin emzirmesi gerektiği belirtildikten a. Annenin Emzirmesi sonra emzirmenin nasıl olması gerektiği konusunda bilgi verilir, bu konuda İbni İbni Sina bebeğin anne sütü ile beslen- Sina der ki; “Az miktarda süt, her beslen- mesinin önemini vurgular; “Bebek müm- meden önce memeler sıkılıp alınmalıdır. kün oldukça, anne sütüyle beslenmelidir. Özellikle de sabah süt vermeden önce bu Çünkü o, fetüs olarak bebeği büyüten kana işlem yapılmalıdır. Emzirirken, sütün alın- en yakın ve doğal olarak, gelişip, büyüme masına yardımcı olmak üzere, meme hafif- için en uygun olan [besindir]. Annenin ce sıkılmalıdır ve bebek gereksiz yere zor- göğsünde kan süte dönüşür. Bu bebek için lanmaktan korunmalı ve çekip almadan yararlıdır ve onun yapısı için cazip ve kurtarılmalıdır; böylece, boğaz ve yemek kabul edilebilir [özelliktedir]. Çünkü anne borusunun incinmesi önlenir. Her emzir- bebeği göğsüne aldıktan sonra sakinleştiği meden önce, birkaç damla şarap damlatıl- 246 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI mış bal yararlı olur. Emzirme az olmalıdır, ba husus evaili ahvalleri ola zira anların çünkü çok beslenme karında gerginlik, haleti tıfliyede hazmları zayıf olduğu bilin- midede şişkinlik ve beyaz idrar meydana mekdir. Zamanımızın kadınlarının yanlış getirir. Yukarıda söz konusu edilen arazlar- kanaatince kesret ile emzirmekte fayda dan herhangi biri görüldüğünde uzun olur inancıyla tıflı hareket ettikce ve gözü- emzirmelere son verilmelidir. Ve bir müddet nü açtıkca ağzına meme sokup ta boğazına bebek aç bırakılmalıdır. İlk birkaç günde değin süt ile doldururlar. Vaciptir ki tıfl ancak üç günden de fazla değil, günde bir uykudan uyandıgı gibi meme vermeye defa emzirilmelidir. Uyku, sindirime yardım- belki bir miktar tahrik ide yahut beşiginden cı olmak üzere desteklenmelidir. Daha önce çözüp kaldırdıktan sonra emzire ki tamam zikredildiği gibi, ilk günde bebek, başka bir uykusu açılmış ola”. kadından çok, tercihen anne tarafından bes- lenmelidir. Emzirdikten sonra bebek uyu- b) Sütannenin Emzirmesi yunca, beşik hafifce sallanmalı ve midesin- Osmanlı hekimlerine göre bebeği anne deki süt altüst olacak şekilde şiddetle sal- emziremiyorsa mutlaka bir sütanne bulun- lanmamalıdır. Emzirmeden önce biraz ması gerekiyordu. Bu konuda Şaban Şifai ağlaması, genellikle yararlıdır. Normal şöyle der; “Tıfla validesinin südü cümleden emzirerek besleme süresi iki yıldır”. hayırlı olduğu bilindikten sonra validesi Eşref bin Muhammed de ilk emzirme emzirmek mümküm olmadığı surette süt- için şöyle yazar; “Anası bir it enüğüne göğ- anne seçilen hanımın iyisi salih hatundan sündeki sütünü emzirmek gerek. Şöyleki olması”. İbni Sina bu konuda şunları yazar; hiç kalmıya. Andan emceğini (memesini) “Sağlık sebeplerinden dolayı ya da anormal dibinden ballı suyla yuyalar. Andan cehd süt nedeniyle veya rahatı için, anne bebeğe edeler kim evvel oğlanın midesine anası bakamayabilir. Bu durumda sütü olan bir sütü gire. Zira yad kişi sütü anası karnında- bakıcıya bu iş verilmelidir”. ki gıdasına muhaliftir. Eğer şöyle olursa ki Sütannenin nasıl olması gerektiği Osmanlı anasının hastalığı var ola, emzirmek olma- hekimlerinin çok önem verdikleri bir konu- ya, ya süt yaramaz ola”. dur. Bu konuda İbni Sina şöyle yazar; “Süt- Bu konuda Şaban Şifai şöyle der; “ve anne şüphesiz, yaşı, fiziği, ahlakı, göğüsle- dahi vacib olan oldur ki evvel emirde çok rinin şekli, sütün niteliği, son doğum yap- emzirmeyip günde iki defa ile iktifa ideler mış olduğu zaman ve kendi çocuğunun cin- ve birinci defada tahammülünden ziyade az siyeti açısından uygun olmalıdır. Eğer bir az vireler. El hasıl vacip olan ol müddet bakıcı bütün bu şartlara uygunsa ona iş etfalde dahi riayet olunmaktır ki her bir verilebilir. İyi bir sütanne 25 ila 35 yaşları emzirme arasında önceki emdiği hazım arasında olmalıdır; sağlığın ve gücünün olacak zamanı geçmeli. Ol müddetin ise azı zirvesinde olmalıdır. Onun özelliklerine altı saat olup ortası sekiz saat olduğuna gelince, iyi bir yüz ifadesi, güçlü geniş binaen yirmidört saatte dört defa’ emzir- göğsü, iyi gelişmiş kas yapısı olmalıdır. O, mek ile iktifa tıfla faydalı olduğu apaçık neşeli ve iyi ahlaklı olmalıdır. O, kızgınlık oldu sekiz saat itibarında üç defa lazım olur ve üzüntü ve karakterinin gelişmesini YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 247 zayıflatmaya meylettiren ve bazen de bebe- vecihle i’tidal mizac ve uygun biçimde ola. ğin hislerini ters şekilde etkileyen korku Salis, hüsnül ahlak ve mahmudetil efal gibi, sık sık hissi patlamalar göstermemelidir. olmak lazımdır zira ahlakı hasane mizacın Bundan dolayı, Yüce Peygamber Allah’ın itidaline ve ahlakı reddiye i’tidalden inhira- duası onun ve neslinin üzerine olsun, zihnen fına delalet ider. Ayrıca mutedi (yumuşak) dengeli olmayan kadınların bakıcı olarak huylu ve hüsnü suret olanların siretleri dahi kullanılmasını yasaklamıştır. Kötü karak- güzel olup beşeriyyet hasebiyle arız olan terli bir bakıcının çocuğa vicdanlı bir gam ve sıkıntı ve havf misilli infialatı nef- bakım vereceği konusunda güvenilemez. saniyye reddiyye kabulünden uzak olarak, Ve onun davranışı ters etki yapar”. Ayrıca feveran etmezler ve gadabdan dahi ictinab şunları ilave eder; “Sütanne her gün normal iderler zira ahvali mezkure mizacı ifsad egzersiz yapmalıdır ve gıdasını tam olarak itmekle südü dahi ifsad ider mürdı’anın almalıdır. Bakıcılığı sırasında o, cinsi (sütannenin) iffet ve sıhhat ve necdet ile münasebetten uzak durmalıdır. Çünkü o ehli beytten olmak matluptur, validesinin menstrual akışı faaliyete getirecek, sütü akrabasından olmak mümkün olursa dahi bozacak ve kusurlu hale getirecektir. Bazen efdal olur”. o, yeni bir hamileliğe de yol açabilir. Bu ise Şaban Şifai sütannenin beslenmesi için her iki hayat için yani uterustaki bebek ve şunları söyler: “...Ve o buğday, akdarı, koyun anne için tehlikeli olabilir. Meme emen eti, kuzu eti, ve ne sert ne de kokuşmuş olan çocuk için (emzikteki çocuk), bundan zarar balıkla beslenmelidir. Bu gaye ile salata görür. Çünkü kanın hafif kısmı fetüse gider; özellikle iyidir ve aynı şekilde badem ve aynı anda fetüs beslenmedeki kusurdan zarar fındık iyidir: sebzelerden roka salatası, har- görür. Çünkü sütünü memedeki bebekle dal, yabani fesleğen ve bir ölçü de naneden, paylaşmak zorundadır. Eğer sütanne bazı sütün oluşmasında olumsuz etki yarattığı mizaç hastalığı veya fazla diyare veya şid- için kaçınmalıdır”. detli kabızlıktan şikayetçiyse, onun emzir- Eşref bin Muhammed iyi bir sütanne mesinden vazgeçilip, başka bir bakıcı ayar- için; “...Ve dahi ekser göğsü yassı olanın lanmalıdır. Bakıcı kuvvetli ilaç veya uyarıcı hulku (huyu) iyi olur. Her avratın ki hulku ilaç aldığında emzirmeye ara vermelidir. O iyi ola, elbette sütü iyidir. Aruklukla (zayıf- zaman geçici olarak başka bir sütanne lık), semizlikle (şişmanlık) miyane (itital) görevlendirilmelidir”. gerek ademe. Avrat kim katı semiz ola sütü Şaban Şifai de sütannenin seçimi için şu galiz (ağır, hazmı güç) olur. Katı aruk olursa şartları ister; “Sütanne seçmek gerektiğinde sütü safralı olur. Oğlan emziren avratın aklı en iyisi oldur ki zikr olunacak şu sekiz şart yerinde gerektir. Zira Resul aleyhisselam taşıyan hanım tercih edile. Evvala sinni yir- men” eylemiştir, deli avrata oğlan emzirmeği. mibeş ile otuz beş arasında olmak lazımdır ki Emceği hazineli gerek, ne büyük gerek ne ol müddet insanın zamanı gençlik kuvveti giçi (küçük). Oğlan emziren avratın sütü ve sıhhati ve sinni kemalidir. Saniyen yüzü yedi sıfatta gerek kim bahanesiz (kusursuz) gökçek olup boyunu güçlü, göğsü geniş ve ola; kıvamı mutedil gerek: ne sıvık ola, ne etine dolu ve semen ve orta olmakla her koyu. Sıvığı kuvvetsizdir. Kavisi galizdir, 248 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI yaramazdır. Miktarı ne ikin ne (o kadar) “Etfalın emrazları ekseriya sütannelerin sütlü gerek kim çok ola kuvveti az olur. Ne ahvaline tabii olması ile arız olur. Onun ikin sütsüz gerek kim sütsüz olıcak vabis için ilaç sibyanda süt emzirenin ilaçları öne olur, yaramazdır” der. alındı ta ki onlara verilen gıda ve devanın Sütannenin özellikleri üzerinde çok asarı süt ve satısı ile etfale vasıl olup fayda durulan bir konudur. İbni Sina şu bilgileri de hasıl ola. Ezcümle emziren hatunda kan ekler; “Bakıcının kendisinin bebek sahibi bulunursa kan aldırıla veya hacamat olunur. olmasının üzerinden uzun zaman geçmemiş Eğer sair karışımın galebesi var ise münasıb olması gerekir: [onun bebeği] bir ya da iki devalar ile istifrağ olunur. Eğer ishali varsa aylık olmalıdır ve tercihen, çocuğun erkek haps olunup kuruluk ve kabızlık varsa gide- olması gerekir. Önemli olan noktalardan rilir. Başına buhar çıkan süt emzirenin biri de, bakıcının düşük veya çocuk aldır- buharı giderilir ve nefes alan uzuvları ıslah mayla ilgili herhangi bir olayı olmamalıdır olunur. Su-i mizac bulunursa aynen ona da ve bütün doğumlarının tam zamanında münasib gıdalar ve devalar ile mualece olmuş olması gerekir”. olunur. Eğer müshil virmek lazım yahut Aynı konuda Şaban Şifai şöyle der; “Eğer ishal vaki olsa ya kusturmak yahut kusmak oğlan (çocuk) emzirenin kendi oğlanı ten- arız olsa layık olan islahı mizac edince tıflı dürüst (sıhhatli) değilse ol avrata oğlan başka bir kadın emzirmeli. Dahi vacipdir ki emzirtmek dürüst değil. Eğer ol kişinin eri eğer südün hırafeti ve şiddeti üzere harareti varsa cima’dan perhiz eylemek gerek. Zira bulunsa aç karnı iken emzirmeyüp mukad- yüklü olursa, sütü ağır olur. Eğer olmazsa dem kendi mizacına münasıb gıdalar yemeli, cima’ hayz kanın depretir, sütü arı olmaz. onun da tıflın velisi tedarik itmeye muhtaç- Eğer emzirenin bir türlü hastalığı varsa tır ve dahi hazım vakitlerine riayet eyleyüp emzirtmeyeler eğer az, eğer çok. Anası yirmidört saat içinde üç yahut dört defadan olursa, bir niceler katında yirmi bir (ay) süt ziyade emzirmeye, eğer bir zaruret olursa emse gerek; zamanımızda; bir niceler katın- teaddüdü rada iktiza iderse bari az az emzire da otuz aydır. Ayrıca mutedi (yumuşak) zira iki südün karışımından lazım gelen huylu ve hüsnü suret olanların siretleri dahi mahzurat ve hastalık ve imfialat kerratla güzel olup beşeriyyet hasebiyle arız olan zikr olundu ve emzirdigi gibi beşige koy- gam ve sıkıntı ve havf misilli infialatı nef- mayıp gezdirmek lazım oldugu ve beşige saniyye reddiyye kabulünden uzak olarak, koydukta tahriki latif ve tahriki elhan-ı musiki feveran etmezler ve gadabdan dahi ictinab ile tedbir dahi tafsil olunmuştu. Ahvalı iderler zira ahvali mezkure mizacı ifsad mezkureden başka ehemmi mühimmattan itmekle südü dahi ifsad ider mürdı’anın olan tedbirratın biri dahi emzirme süresince (sütannenin) iffet ve sıhhat ve necdet ile sütden gayrı gıda verilmenin tarıkını bil- mevsufe olan ehli beytten olmak matluptur, mektir. Hususan uykusuna ve istirahatına validesinin akrabasından olmak mümkün ve bazı mertebei arıza olan illetine deva ola, olursa dahi efdal olur”. zira emzirme süresi tabiiyesinden ihtilaf olu- Sütannenin sütünün bebeği ne kadar etki- nup cumhuru etibba ve ekseri fukaha gad- lediği Şaban Şifai tarafından şöyle özetlenir; larında iki sene olduğuna müttefektirler”. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 249

Sütannenin sütünün kalitesini düzeltmek edilmelidir. Fakat o parmağı aşağıya doğru için İbni Sina şunları önerir; “Eğer bakıcı, çevirince dahi aynı noktada kalıyorsa, çok istenen standartlarda değilse ve süte olan yoğun olarak kabul edilmelidir. Sütün mua- ihtiyaç çok fazlaysa, bu durumda izlenecek yenesi, küçük bir kaptaki süte, sarı sakız iki yol vardır: ya beslenme uygun bir şekilde (myrrh) karıştırılarak da yapılabilir. Bu değiştirilecek veya bakıcıya özel bir tedavi madde, süte ilave edilerek parmakla iyice uygulanacaktır. Böylece, eğer süt çok yoğun karıştırılır. Eğer süt eşit miktarda peynir ve ise veya hoş olmayan kokular içeriyorsa, suya ayrılırsa, onun iyi nitelikte olduğu bir süre için bebeği beslemeden önce, sütü kabul edilmelidir. Onun göğüsleri orta çekip, havayla temas ettirmelidir. Eğer süt büyüklükte ve sert olmalıdır; yumuşak ve acaip şekilde sıcaksa, bakıcı kendi sabah gevşek, uzun ve gevşek asılı gibi olmama- kahvaltısını yapmadan önce bebeği besle- lıdır. En önemli temel şart onun sütünün memelidir. Eğer süt çok ağdalı ise, bakıcı, mutedil nitelikte ve içerikte olmalıdır. Süt sütü sulandıran ilaçlarla tedavi edilmelidir. kesinlikle beyaz olmalıdır ve kesinlikle Örneğin yabani nane, zufa otu (hyysop), siyah, yeşil, sarı ya da kırmızı renkli en yabani kekik, veya dağ origaniumu (fare ufak bir iz içermemelidir. Onun hoş kokulu kulağı otu) kaynatılır ve sekincebin, bazur olması gerekir ve herhangi bir şekilde ekşi- (sakız kabağı ve hıyar tohumlarının sirkeye lik veya kokuşma izi taşımamalıdır. Lezzeti ve bala karıştırılmasıyla hazırlanmıştır) hafifçe tatlı olmalıdır, fakat acı, tuzlu veya hazırlanıp ferahlatıcı bir ilaçla birlikte ekşi olmamalıdır. O, bol miktarda ve homojen verilmelidir. Tuzlu balık ve turp diyete ilave olmamalıdır ve çok ince yoğun, peynirsi, edilmelidir. Bakıcı kusturucu maddeleri, köpüklü veya parça parça olmamalıdır”. sirke şurubu veya sıcak su ile birlikte almalı Sütannenin sütü kötü kokuyorsa güzel ve düzenli bir şekilde egzersiz yapmalıdır. kokulu yiyecek ve şuruplar tavsiye edilir. Eğer bakıcı, sıcak mizaçlıysa ona hafif şarap Eşref bin Muhammed de şunları yazar; veya sirke şurubu, ayrıca veya tek başına “Miyane gerektir, ta kuvveti sütün yerinde veya bir karışımla birlikte verilir. Eğer süt ola. Rengi ak gerek gayette. Eğer kızıllığa çok ince ise bakıcı çok dinlenmeli, gevşe- meylederse hamdır. Eğer sarıya meylederse meli ve egzersizden kaçınmalıdır. Onun safralıdır. Eğer göğe (maviye) meylederse besini, kanı yoğunlaştıracak cinsten olmalı- balgamlıdır, ya sevdalıdır, tabiatı soğuktur, dır. Eğer hiçbir ters işaret yoksa, o tatlı içe- anın için göğe meyleder. Her bir renk bir cekler içmelidir ve bol bol uyumalıdır”. maddeye delildir. Ol madde nice rence (hastalık), illete delildir. Kokusu iyi olsa c) Sütün Özellikleri gerek”. İbni Sina sütün nasıl olması gerektiğini Şaban Şifai sütün kalitesi hakkında şunları sütün muayenesi ile tesbit edilmesi gerekti- yazar; “Sütün kıvamında, tecrübesi; tırnak ğini söyler; “Bir damla süt el parmağının yahut ayna üzerine sağmakla olur, sağdırıp tırnağı üzerine damlatılmalı ve onun akma- tırnağı bir tarafa ekeler eğer sürat ile seye- sına müsaade edilmelidir. Eğer o, rahatça lan iderse rakik ve idmezse kalın ve kadıdır akarsa, gereğinden çok ince olarak kabul alameti, şirazı kıvam tecrübesinde bir şişeye 250 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI süt takdir olunup bir gece hali üzere terk faydalıdır. Eğer sebep kötü beslenmeyse, ideler, eğer sıvısı katısından çok bulunursa bakıcıya yulaf, kabuğu soyulmuş darı ve sıvı ve mai ve eğer aksi bulunursa galiz ve bazı uygun hububat verilmelidir. Çörek otu cübni ve eğer müsavi bulunursa mutadillül tohumları ve kökleri veya dere otu tohumu kıvamdır denilmiştir”. Sütün nitelikleri şöyle veya siyah kimyonu et suyuna ilave edip, olmalıdır: “Galiz, ya rakik, yahut mutava- vermek yararlı olacaktır. Aynı şekilde sud-ul hal olur. Bu takdirde süt ya kesir ya koyun veya keçi memelerinden alınmış çiğ az yahut mutavassıt olur. Şayet üçe zam süt de yararlı olur. Bunun yararı, bu hay- eyledik dokuz oldu bu dokuz neviden her vanların memelerinden insanlarınkine ben- biri ya kerihi rahika ya olmaya. Bu takdir- zerliğinden ya da bir dereceye kadar onla- ce onsekiz olur. Bu onsekiz neviden her rın süt ifrazatının (insanınkine) benzerli- biri ya tıybüt-taam olamaya yani acı ve ğinden ileri gelebilir. Uzunca bir zaman her tuzlu ve ekşi olmaya ki mütevellit olduğu gün arpa suyu ile birlikte beyaz karıncalar kanın tağayyürüne delalet ider, memduh ve veya kurumuş yer solucanlarından bir dir- makbul olan süt oldur ki mukaddime zikr hem verilmesinin de yararlı bir öneri oldu- olunduğu. Südü, gazai ceyyide salih olur ğu belirlendi. Aynı şekilde, kuru balık kafa- istenilen vasıfta ola yani kıvamı miktarı ları ile çorba hazırlanıp, tereotu suyu ile mutedil ve rengi beyaza mail ve ta’mı tatlı birlikte her gün verilirse fevkalade olur. ve rayihası tayyibe olaki, mürdıa tercihinde Temiz, yaklaşık yarım kilo inek tereyağı ile tercih edilir süt ahvalidir”. karıştırılmış bir bardak şarap da yine yararlı olur. Şarapla karıştırılmış ince öğütülmüş d) Sütün Artırılması susam da aynı şekilde, etkin olur. Zeytinyağı Annenin veya sütannenin sütü azsa ve eşek sütü ile karıştılmış Hint sümbülün- hekimler bunun için de yapılacakları sırala- den (nard) pestil yapıp memelere tatbik mışlardır. Bu konuda İbni Sina şöyle yazar; etmelidir. Şarapla veya buğday kepeği ile “Süt azsa, sebebi bulunup, ortaya çıkarıl- karıştırılıp kızartılmış yarım kilo kadar pat- malıdır. Bu ya memelerdeki anormal sıcak- lıcan ve şarapla pişirilmiş turp ağızdan lıktan veya anormal mizaçtan ileri gelir. verilir. Burada özellikle iyi bir reçete şudur: Eğer sebep, anormal derecede sıcak meme- bir buçuk kilo kadar dere otu tohumu, mavi lerdeki fazla sıcaklığa bağlı olarak süt azlı- kokulu yonca (melilotus) ve pırasa tohumu ğı görüldüğünde bunun, onların dokunma her birinden yarım kilo kadar ve bir kilo hissinden ileri geldiği anlaşılacaktır. Mizaç- kadar yonca ve ban otu tohumu alınır ve taki anormal ısı, arpa suyu ve ıspanaktan hepsi toz haline getirilip birlikte çörek otu meydana gelen serinletici bir diyetle tedavi suyu, taze bal ve süzülmüş tereyağı ile edilir. Eğer orada serin mizacın tıkanıklığı karıştırılır. Bu preparat, istendiğinde azar ya da yetersiz bir emilmenin belirtileri yoksa, azar kullanılır”. diyet hafif ve mutedil sıcaklıktaki şeyler- Eşref bin Muhammed sütü arttırmak den meydana gelmelidir. Bu gibi durumlar- için şunları tavsiye ediyor; “Gıdada oldur da memelerin altından kan alınır. Süt az ki koymak idiviraler, nohut, bakla unu ile olduğunda, havuç ve havuç tohumları çok yağlı. Bir dahi kabı (kabuğu, gılafı) çıkmış YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 251 buğday ununu süt ile, yağla koyurak pişire- tahini simsimi bal suyu ile karıştırıp sonra ler, yedireler. Bir dahi; nohut unu ile, razi- süzeler ve içüreler, narı diyn dedikleri otu yane (fenoil) ile bulamaç yedireler yağlu. dövüp idüp asırını (usarını) zeyd yağı ve Bir dahi; turak otu (iri yapraklı papatya), eşek südü ile sütannenin memelerine yakı raziyane, nane, kabı çıkmış buğday unu ile edeler ve memelerini çok çok ovmak dahi yağla pişireler, yedireler. Bir dahi; yilinin sütü çoğaltır”. (yılan) koyun sütü içinde pişmiş, ya keçi Hacı Paşanın sütü arttırmak için hazırla- sütü içinde pişmiş yedireler, gayet iyidir bu. dığı ilaç terkibi ise şöyledir; “Hacı paşa Bir dahi; koyun ciğerinden soğanla raziya- merhumun südün çogalması içün faydalı ne katıb kalye edivereler. Macun kim sütü ilaç addettikleri terkiptir ki zikr olunur sıfa- arttırır: kabı çıkmış simsim (susam) elli tı: şalğam tohumu, ratbe tohumu, terep dirhem, yaş raziyane suyu on dirhem, taze tohumu, pırasa tohumu, nohut unu, razıya- sığır yağı yirmi dirhem, köpüğü allınmış ne tohumu, cercir tohumu cümlesi alessuye balla yuğuralar. Her gün acla (açken) yedi alınır ve ezilir ve beraberi sekker (şeker) ile dirhem yiye. Bir türlü ilaç; hamama koyalar, dizilir. Kullanacagı miktarı üçer dirhemdir; kirin yuyup pak eyledikten sonra ak soğanı akşam ve sabah istimal idüp üzerine sağıl- yaralar, arkasına süreler, şol onurga (omurga) mış genç koyun südü içürele. Bu şekilde üzerine. Süt emziren sakınmak gerek kuru- müdavetin tıbben menafii sabite oldugun- tucu nesnelerden, ekşiden, kuru peynirden, dan başka alması kolay olmakla herkese kişnişten, tuzludan, acı terelerden, soğandan, tedariki kolay olup umumi faydası olsun, sarımsaktan”. tahsilinde kolaylık olanlar seçildi. Murdı’a Anne sütünün arttırılması için Şaban nın (emzirenin) südü mai nebgıden (olması Şifai şöyle yazar; “Kıvırcık koyun eti ile gereginden) kesir olursa dört vecihle zararı galyası bişürüp ve tereotu ve kimyon tohu- mukadderdir dediler. Evvela tıflı kemayem- munu sair münasip gıdaların pişirilmesine bagı gıdalandıgından geri kalanı memeler- ilave edeler. Bu dahi malum ola ki meniyi de birikmekle bir dahi harici isabetinden artıran, hasıl iden her deva ve her gıda südü naşi bozulup eziyyete sebep olur. Saniyen: dahi çogaltır ve gılletine sebep olan gıdalar madesinin miktarı kesir olmakla harareti südü azaltır pes eğer südün azlıgı emzire- bedeni derinleştirüp yürüdügünden dolayı nin gıda eksikliğiden neş’et etmiş ise gıda- geregi gibi südü ihale idemez”. sına mizacına muvafık ile çoğaltalar; erba- bı tecrübe sagılır koyun ve keçi memeleri- e) Sütün Azaltılması ni pişirüp yedirmek müşabehet cihetinden Annenin veya sütannenin sütü gereğin- yahut bil hassa südün kesretine sebep olur den çoksa ve bu rahatsızlık yapıyorsa demişlerdir. Kezalik tuzlanmış ve kurumuş bunun için hekimlerin tavsiyeleri de tıp balık başını tarak otu ile pişirüp suyunu kitaplarında yer alıyor. Bunlardan İbni Sina içmek dahi çok faydalı olmak üzeredir ve şöyle der; “Süt ifrazı fazla olduğundan ve dahi on dirhem sığır yağı bir kase müselle- memelerde doluluk olup, kan toplandığında si şeri ile yahut bal suyu ile içürmek ve veya süt çok fazla yoğun, ağdalı olduğunda müdavemet etmek südünü çoğaltır. Yahut ve de bazı rahatsızlıklara sebep olduğunda 252 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI veya onun niteliği değiştiğinde yiyeceklerin sevdayı (sertligi) yumuşatır ider; gerçi tahale niteliği de değiştirilmelidir; miktarları azal- mazardır amma yağ onun maslahı olur, süt- tılmalıdır ve daha az besleyici maddelerle anne hususunda gayet nafidir; an ile pişirilip beslenmelidir. Memeler ve onun etrafını ve terbiye olunup istiğmal iddüreler demişler. saran kısımlar, kimyon tohumu ve sirkeden Daima bir ev içinde oturmaya kahice hare- yapılmış bir merhemle veya saf sirke ya da ket eyleye ki ona riyazat itlak olunur ve içinde mercimek kaynatılmış sirkeyle memeleri üzerine yumuşatıcı süreler taki karıştırılmış saf çamurdan yapılmış bir mer- südün ğalizatını taltif eyleye. Eğer südü hemle sıvanmalıdır. Yemekten sonra içme- rikkate mail olursa refahiyyetine uğraşıp si için verilen suya biraz tuz ilave etmelidir. riyazatından men iderler ve ğaliz dem hasıl Nane serbestçe alınabilir. Kararlı ölçüler ider gıdalar virüp ziyadece uyutmaya ihti- kabul edilmelidir. Boş mide ile banyo yap- mam edeler, südü kerihur-rayiha olursa tat- mak, kan almak ve çok miktarda egzersiz, landırıcı gıdalar verilmek lazımdır, yiye- göğüslere masaj yapılması süt iftirazatını ceklerine tarçın ve mustaki müsilli latif artırır”. kokulu şeyler zam edip lisanı sevr ve suyu, Eşref bin Muhammed sütü azaltmak için gül suyu misülli ferahlatıcı sular ile katkı- şunları tavsiye ediyor; “Süt eksecek (azal- lar müselles ve erbabından olursa şurubu tacak) ilaç, oldur kim naneyi tuzla döğeler, reyhani vereler”. emceğine (memesine) vuralar. Bir dahi; mercimeği döğeler sirke ile, emceğine f. Sütten Kesme, Ek Besinlere Geçiş vuralar”. Bebeğin sütten kesilmesi zamanını ve Şaban Şifai sütün fazlalığında şunları nasıl yapılması gerektiğini İbni Sina şöyle tavsiye eder; “Südü galiz olduğu surette yazar; “Bebek sütten başka şeyler de iste- sekincibin buzuru içirmeye müdevamet meğe başladığında herhangi bir zorlama ideler ki yarpuz ve züfa ve haşa ve sater olmadan, tedricen, bazı şeyleri yemesine misüllü yumuşatıcı ile pişirilmiş ola. Eczai müsaade edilmelidir. Kesici dişler çıkmağa mezkure ağır karışımı yumuşatmakla sürü- başlayınca, süt tedricen, çiğnemesi çok zor lür, itidali icab ider, usulu şürbünün dahi bu ve sert olmayan besin maddeleriyle destek- babda faydası büyüktür ve bu kavilden hel- lenmelidir. Bakıcı tarafından çiğnenmiş ve yun ve şalğam ve razıyane ve hindiba ve yumuşatılmış ekmekle başlamak en iyisidir; hububattan nohut ve bakla ve ağzıyeden sonra sulandırılmış bal, şarap veya sütle piliç ve keklik ve derrac ile pişmiş çorbalar ıslatılmış ekmek biraz sade su içirildikten ki darçın misülli ebazirharre ile perverde sonra verilir. Bazen sulandırılmış birkaç olmuş ola. Şeyh Reisi turubuh namına da damla şarap da verilir. Midenin fazla dol- bir balık yazmış Erciyes karından ve İhlad durulmamasına da dikkat edilmelidir. Eğer denizinden ularlar ve tuzlayıp sair diyarla- bebek, ağırlıktan ve midenin geriliminden ra götürürler, bir karış miktarı küçük olur şikayeti olursa veya idrar beyazlanırsa bes- imiş, iyisi eski ve yıllanmış olandır. Mizacı lenme bir süre için durdurulmalıdır. Bebeği har ve yabestir amma pişmişi telyin ider ve yağla ovup, yıkadıktan sonra beslemek iyi- badehu üç köşeli börek gibi istiğmal olunsa dir. Emzirme durdurulduğunda et suyu ve YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 253 kolayca hazmedilebilir et gibi hafif yiye- gıdalardan daim tadırı durmak (tattırmak) cekler yavaş yavaş verilmelidir. Bebek, gerek; zira sütten kesib gıda vericek tabiat ekmek ve şekerden yapılmış papara gelince ansızda görmediğini görüb bunlamiya memnun olur. Eğer bebek, süt emmek için (bunalmıya, şaşırmıya) öğrenmiş ola. Çün- ağlıyorsa, meme başına sarı sakız ve semiz kim dişi bitmeğe başlıya, gıda kim tadurur- otu tohumlarının tozundan birer dirhem lar, tedricle günden güne hem arttırmak karıştırılıp merhem yapıp sürülür”. gerek hem kuvvetli eylemek gerek. Çün- İbni Sina Kanun adlı eserinin bir başka kim sütten kesmek dileyeler, eğül eğül yerinde bebeğin beslenmesi için şunları öğreterek keseler. Ol babda mamiler (ebe- tavsiye eder; “Sabahleyin çocuk uyanınca, ler) bildiği yeter”. ilkin ona banyo yaptırılır, sonra bir saat Şaban Şifai bebeğin sütten kesilme kadar veya kahvaltıdan sonra bir süre süresi ve ek besine geçme süresi için şunları oynaması için bırakılır ve sonra ikinci kez yazar; “Tıflı taama alıştırmağa say ve gayret yemeğini verip, doyurmadan önce bir iki seneden sonra vaki olursa hazreti İmamı banyo daha yaptırılır. Mümkün olduğunca Azam en az müddete haml olan altı ayda çocuğa, yemek esnasında su verilmemelidir. yemek yeme alışkanlığı sahip olur düşün- Yemek esnasında verilen su kısmen yemek cesiyle emzirme süresini otuz ay taktir sırasında sindirilen besinin uygun şekilde eyleyüp İmamı Züfer kamil bir sene iddia emilmesini engeller. Çocukların hafif bile etmekle üç sene takdir eyledigi ilgili kitap- olsa, şarap içmelerine engel olunmalıdır. larda yazılıdır. Lakin şeran ve tıbben muhtar Hafif şarap çocuklara yasaklanır, çünkü o olan iki seneden mukaddem bazı mertebei çocuklara fevkalade zararlı olan safrayı taama alıştırmak kanunu tıbbiyete dahi artırır. Hafif şaraplar, genellikle fazla safra- evfaktır ki tabiatı geregi tedavi gerektigin- nın idrarla atılacağı düşünülerek, gelişkin- de ilaçlardan ve gıdalardan münasib olan ler tarafından içilir ve onların eklemleri verile. Ol hususta yani ğazavet ve uyarıl- nemlenir. Çocuklarda böyle bir şeye ihtiyaç mak anda dahi tıflın velayetinden ne miktar yoktur. Çünkü ne onlardaki sarı safra boş- aman mürur etmeye muhtaçtır. Onda dahi altımı gerektirecek kadar fazladır ne de ihtilaf olunup ekseri kibar kırk gün müru- eklemlerinde herhangi bir ilave neme ihti- runu tayin itmişler”. yaç vardır. Gelişme çağında nem azalır. Şaban Şifai bu konuyu kitabının bir Bundan dolayı dokularda sertlik ve kuruluk başka yerinde şöyle yazar; “Müddeti rada görülür. Böylece bu yaşta egzersiz, tedri- tıbben iki sene maksur olduğu tıfl iki yaşını cen azaltılmalıdır. Egzersizin mutedil ve tamam eddikte dişlerinin çogu biter, azayı fazla kuvvetli veya şiddetli olmamasına gıdası salabet bulup sütten gayrı gıdayı kabul dikkat etmelidir. On dört yaşından sonra, etmeye başlar, yalnız süt kifayet itmez olur. sağlıklı gelişkinlerinkine benzer bir beslen- Tıflını uygun olmayan şeyleri yedirmekten me rejimi tatbik edilmelidir”. muhafaza eylesin. Zira etfalin ekseriya Eşref bin Muhammed bebeğin sütten marazları aşırı dolgunluktan arız olur mukad- kesilmesi zamanını şöyle belirler; “Amma dem bulunmak lazım idiği muhakkakdır, oğlan süt emerken şol süte yakın tabiatli ekseriya veladetinden beş altı ay geçtikten 254 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI sonra mübaşeret ederler, elhasıl her ne emrazı sa’biyye müeddi olur. Tıbbın büyük- zaman tıflı taama alıştırmak için südden gayrı leri hafif çorbalar ile latif etler tertibini gıda vermek murad olunsa evvale sütanneye butur üzerine karar vermişler ki ibtidaen tembih oluna ki her vakidde mutadı üzere piliç suyu ile yapılmış çorbalar”. süt vermeyip kahi emzirmek nöbeti geldikte bir miktar has ekmeği çineyüp yedire, zira g. Ek Besinler evvel yemegi ekmek olması her yöneyle Osmanlı hekimleri bebeğin sütten ek uygundur ve çiğnenmiş olduğu hazma besine geçerken yiyeceklerine çok önem muafıktır, badehu sabır ile ta ki ol gıda mide- vermişlerdir. Şaban Şifai bu konuda yazı- sine münhedim ola ondan sonra miktarı lanları toplayarak özetler; “...istiğmal eyle- kifaye meme vere, ol dahi hazım olduktan diği yiyecek ceyyidül-gıda ola, halis buğday sonra yine çiğnenmiş etmek vere ve kahice ekmeği ve hundurus didikleri bir buğdayı bal şerbetin de ısladup yahut kendi südü ile etmeği olaki ona hıntai rumi dahi derler mezc idüp yedire ki ikisi dahi mizacı tıfla Türkcesi muhtelefün fih dir. Bazı diyarda gayet münesibtir. Kaçan dişleri bitmeye siz ve bazısında kürtek ve bazı diyarda çeta- başlayıp “senaya” tabir olunan ön dişleri gice dirler ve etlerden kuzu eti ve oğlak eti zahir olsa tedric ile dahi enfa’ olunan gıda ve semiz tavuk ve dürrace ki sülün dedikleri verilir, amma katı olamayıp çiğnemesi zahmet kuş oldugu esahtır ve semiz piliç çorbaları vermez, çiğnemeye muhtac olmaz taamları ve nimpereşt yumurta sarısı istimal ettireler verilmeye muhtacdır”. ve balık çeşitlerinden küçük ve taze olup eti Şaban Şifai ek besine geçmek için şun- müteaffin ve katı olmayan nevi münasiptir ları önerir; “Her ne vakit emzirme vakti ve bu guldan marul dahi onlar için güzel tamam olup tamamen sütten kesseler, ver- gıdadır, buranisini ve salatasını istiğmal dikleri yiyeceğin süt ile bazı mertebe-i edeler. Ve kabuğu çıkmış badem içi ve fındık münasebeti olmağa muhtaçtır ki hazmı kolay ve fıstık içi memduhadır ve rahat etmesine olsun, tıfla zarar isabet eylemeye. Ezcümle gayret olunup etfali şakadan ve infialaat-ı şekerli muhallebi yedireler ki genç koyun- nefsaniyyei reddiyeden muhafaza ideler. dan sağılmış süt ile ezilmiş pirinçten pişmiş Nane ve kerfes dahi çendan münasip olma- ola, ve doktor dilinde bilalitd (bilalebet) dığı kerrat ile zikr olundu”. dedikleri has ekmek içi ile şekerden pişir- İbni Sina bu konuda şunları yazar; “Hazmı dikleri yiyeceği vereler. Has un seker ile zor olan karışık yiyeceklerden sakındırmalı. karıştırılıp bir miktar badem yağı ilave olu- Eğer yiyeceğe alışmış ise, mümkün mertebe nan gıda dahi münasıbtir ki hanımlar ona sevgi ve yumuşaklıkla az yiyecek verip, “bulamaç” tabir ederler. Allame simidi halis yemekten sonra sakın hareket ettirmeyeler. yoğurt ile dahi pişirip yedirmeyi tecviz Eğer sabi ve eğer saralı olmayan kimse, ağır eylemişler. Ve dahi tıfla hafif çorbalar ve (hazmı zor) etlerden, dört ayaklı hayvanla- hafif etler yedireler. Lakin ibtidaen et kısmın- rın büyüklerinin etlerinden içtinab edeler. dan her ne şekilde olursa olsun kaçınmak Zaruret halinde kuzu ve oğlak eti yedireler. lazımdır. Zira onların mideleri et kısmını Keçi eti de hafif olursa yedirilebilir. Amma, hazım edemeyip imtilaya mübtela etmekle piliç, tavuk, serçe etleri en iyisidir. Balık YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 255 cinsinin tamamı mahzurludur, tatlı ve tazesi BAŞTAN AYAĞA ORGANLARA bile zararlıdır. Kereviz gibi sebzelerden de BAĞLI ÇOCUK HASTALIKLARI şiddetle sakınmalıdırlar. Bazıları marulu VE TEDAVİLERİ tavsiye eder. Ve dahi hindibağ ve şahtere ibtida su ile ıslah olunmuş olsa kullanılır Bu bölümde kaynaklarımızda geçen diyor. Kezalik pazıyı dahi yedireler. Ve çocuk hastalıkları ve bunlara dair tedavi yemeklerden tarak otu ve kuşkonmaz fay- yöntemleri ele alınmıştır. Çocuk hastalıkları dalıdır. Ve yaş yemişlerin cümlesinden baştan başlayarak ayağa doğru klasik Osmanlı kaçınmak lazımdır. Ancak ayva ve şeftali kaynaklarındaki gibi sırayla incelenecek, gibi kabızlık veren meyveler yedirilebilir. tedavi için verilenler bildirilecektir. Hardal benzeri şeylerden kesinlikle kaçın- malıdır”. a. Başla İlgili Hastalıklar Şaban Şifai ek besine geçen çocuğun yememesi gerekenleri de vurgular; “İlla ki Bebeğin Başının Gittikçe Büyümesi sakınmak gerek kim çok yedirmiye, hem galiz yağlı gıda olmıya, kaymak gibi, ilik gibi. Şaban Şifai bebeğin doğduktan sonra Süt tabiatinden ırak gıda vermiye. Dahi başının gittikçe büyümesi hastalığını şöyle sakınalar şunun gibi gıdadan, ısırıb kesmeli anlatıyor; “Tıbbın büyükleri mağribiden ola, diş zahmet göre. Evvel taze ekmek için Halef Bin Zehravi Tasrif namlı te’lifi celi- (içini) süt içine uvalar (ufalayalar), şol linde tasrih etmişlerdir ki bazı etfalin başı umaç (bulamaç) miktarında, gayet ıslana, heyyeti tabiisinden büyük tevellüt eyleyüp anı yedireler. Yahut dadısı çiğneye, bu gittikçe dahi büyür. Bilahere sebeb-i mevti zamanımızda kesinlikle doğru değil, kim olur. Ben gördüm bir tıflın başı büyük emzirse, yedire birkaç gün. Andan sonra tevellüt eyledi ve gittikçe boyuna ve enine latif revak baldan olmuş şerbete ıslatalar, uzadı gitti, bedeni götürmeden kaldı, sonra yedireler birkaç gün. Andan sonra oğlak, fevt eyledi. Bazı etfal sağirur-re’s küçük ya tavuk, ya şişek etinin duru yahnisi suyu- başlı doğar. Sonra büyür, heyeti tabiisine na ısladalar, yedireler öğünle. Öğünü dahi vasıl olur ve bazısı küçük halinde kalır. vakitle ola. Katı sakınalar ekşiden, tuzlu- Yani çocukluk yaşı temam olunca küçük dan, ıssı otludan, katı tatlıdan, bayat aşdan, azası ile başı dahi neşvü nema bulur ama katı yağlıdan elbette. Çünkim sütten kes- neması tam oldukta başı bedenine nisbet mek dileyeler, eğül eğül öğreterek keseler. yine küçük kalır, elhasıl hasta olarak büyü- Ol babda mamiler (ebeler) bildiği yeter. mesine sebep baş kemiklerinin içinde rihi Vaktha (vaktaki) bir şekerle düzülmüş (ya- ğaliz tevellüdünden yahut maiyeti içtima- pılmış) gülengebin kaynatalar, ekmek içile ından olur. Baş büyümesi baş kemiklerinin suyunu vereler. Nagah bir dürlü nesne arız altında riyahı ğaliza yahut rutubeti fuzuliy- olacak olursa oğlancığa, gıdadan sakınalar, ye içtimaından naşi ğabaili re’sin birbirine yaramaz gıdalardan”. oluştuğu mahalde olan yivler açılıp müte- ferrik olduğundan neşet eder demişler. Ol yivlere düruz derler. Kimi zahir kimi hafidir. 256 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Zahir olanlara eklili ve sehmi ve lami tabir tırmaya gayret ederler. O şekilde olmayan olunur. Ol deziler bazı derisi çürümüş kafa- sibyanın ilaçları asandır. Ba-husus çoğun- lardan nemayandır ki lateşbiye bakracılar lukla büluğa ulaştığında o illetten kurtulur- ibrik ve tencere misilli o anı düzdüklerinde lar. Müdavatı sibyan hususunda en iyisi birbirine ulaştırdıkları yivler gibidir. O yiv- edviyeden bir şey istimal olunmamaktır”. ler açılmak ile kemikler altında olan rih ve rutubet taşra huruc idip başın derisi ile Devamlı Aksırma kemiği arasına nufuz eder...” diye hastalı- ğın sebebini izah eder. Şaban Şifai bebeğin Şaban Şifai bebek hastalıklarından birini başının yuvarlağının muntazam olmaması de “devamlı aksırma” hastalığı olarak halinde; “Bazı münasip şeyi bağlamak ile, belirler. Bu hastalığı şöyle anlatır; “El atas; subi edip ziyade ve subi bulunanı müdev- atas Türkçe aksırmağa derler. Dimağın ver (yuvarlak) şekline konduğu görülmüş- kendüye ve nevahisine arız olup eziyet tür” demektedir. veren şeyi def için eyledigi hareketten iba- rettir. Pes kah olur sıbyana çok çok aksır- Bayılma, Sara Hastalığı mak arız olur, sebebi başlarına soğuk isabet eylediğidir zira onların başları rahmın Başla ilgili bir diğer hastalık saradır. hararetine yakın olmayan soğuk isabetin- Şaban Şifâyi baş ile ilgili olan bir çeşit den dimağları zarar görür, kah olur dimağ- sarayı şöyle anlatır; “...fil hakika soğulca- larında fuzuli birikintiler olmakla müteezzi nın ve namaz bozanın eziyyetinden etfala olup anı def için hareket ider. Bu konuda belki sibyana ve gençlere o haletin hudusu yapılması gerekenleri şöyle anlatır; “İlacı: görülmüş ve bilinmiştir zira ol müzilerden soğuğunu def’ idüp ısıcak tutalar ve baldır yukarı çıkan buhardiden bağırsaklardan ve veci? gubar idip ondan bir miktar burun- maada ve midede kendilerine münasıp gıda larına üfüreler, ta ki mukaddem dimağları- bulmadığı esnada oniki parmak bağırsağı na vasıl olup bürudet ve rutubetini izale ve mideyi yaktığından dolayı sahibine sara eyleye ve sütannesine eğer mümkün olursa illeti şeklinde halet arız olur ve saradan bir kendisine dahi müsehhan (ısıtılmış) cellap- nev’ dahi bayılma ile mürekkeptir. Sara ler (gül suları) içireler. Çok aksırmanın bir mıdır, yoksa mücerret bayılma illetimidir. şeklini de şöyle anlatır; “Şeyhi Reis, kah Çok benzemesiyle bazı etibba onu sara olur etfalin aksırmaları dimağlarının yan babından çıkarma fikrine yakın olurlar. bölümde ısı şeş arız olduğundan neşet eder Yani sara olduğundan şüphe ederler... vacip demişler. Şahı Gurşi ol hususu istib’ad olan kasıklarında kıl bitmezden evvel mua- eyleyüp eğer viremden aksırmak gelse ser- lece ve müdavatlarına kuvvetli ve ihtimam seme mübtela olanlar ziyade aksırmak olunup kurtulmalarına gayret olunmaktır. gerekti, diye soğuk isabetinden olduğunu Etfalden başlarında şişlik ve ba’sur arıza tercih eylemişler. Allame onlara cevap ver- olup burunlarından daim su akanlar kurtu- miştir amma sebebi aslı şiş olduğu alameti luştan uzaktırlar. Onun gibi tıfillarda ibtida ile bilindikten sonra başına soğuk şeyler dimaglarının rütübetlerini kurutmaya, katılaş- sarmakla tedavi olunmak lazımdır. Ezcümle YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 257 hindi bağ ve kaya koruğu usarelerini karış- kurutmasından da uzak durmalıdır. Göz tırıp gül yağı ve benefşe yağı süreler ve için sıbyanın gözlerine sürme çekeler, mer- sabinin baldırlarına hacamat ideler lakin cengüş ve raziyane suları çekeler. Yalnız eğer ıssı şişten olmayıp soğuk isabetinden raziyane suyu çekmek dahi çok faydalıdır”. neşet etmiş bulunursa soğuk onun büyük zararı olacağı mukarrerdir. Sebebini bilmeye Gözlerin şişmesi ziyade ihtimam ideler”. Devamlı aksırma hastalığı hakkında Eşref Bebeğin gözlerinin şişmesi ve kapan- bin Muhammed şöyle yazar; “Becid (şid- ması konusunda Eşref bin Muhammed şun- detli, çokça) aksırmak, sebeb taşradan olur- ları yazar; “Tıflın gözleri şişerse ilacı oldur sa toz gibi, tütün gibi tiz kokular gibi, kim gözünün kapağına hudad’ı süt ile ezeler, anlardan sakınmak gerek. İçerde olursa dürteler (sürsünler). Bir dürlü dahi; babadya başında verem olur. İlacı, başı kızarsa soğuk (papatya) kaynamış suyu ile yüzün yuyalar. yağlarla soğutalar. Eğer kızmazsa bazerucu Bir dahi; mamisa’yı (sarı gelincik) hudad (Horasan teresi) kurutalar, yumuşak döğeler; ile şaf eyleyeler, kuruduktan sonra taş üze- burnuna başına vuralar”. rinde ezeler, gözüne koyalar”. İbni Sina bu konuda şöyle yazar; “Sütle b. Göz Hastalıkları karıştırılmış amber göz kapakları üzerine tatbik edilmelidir ve daha sonra, gözler Göz sağlığı kaynatılmış papatya özü ile yabani fesleğen suyu ile yıkanmalıdır. Bazen fazla ağlama, Şaban Şifai eserinde göz sağlığı konu- beyaz, donuk kornea yarası meydana getirir. sunda şunları belirtmiştir: “Çocuğun gözü Bunlar yeşil zakkum suyu ile birlikte tatbik en çok korunması gereken uzvudur. Soğuktan edilir. Çok ağlamadan şişmiş gözlere de sıcaktan, şiddetli rüzgardan, sam rüzgarın- aynı tip tedavi uygulanır”. dan isabetinden dikkatle kaçınmalıdır. Şaban Şifai bebeğin gözünün şişmesinin Tıflın çok ağlamaktan sıyaneti ehemmi sebebini şöyle anlatır; “Çocuğun gözleri mühimmatındandır. Ve bir şeye gözünü şişerse, bu kapaklarda şişlikle bebeği örte- dikip çok bakması da bu zararlardandır. cek kadar olur. Sebebi: Dimağlarında rutu- Çok dikkat çekici ve silik şeylere dahi betin çok olup gözleri dahi zayıf olmasıyla demlı bakılmaya. Gözü bakmadan sakındı- dahil ve hariçten vasıl olan şeyi kabul etti- rarak bundan uzak tutalar. Hep arkası üzere ği içindir. Alameti: Gözün beyazı ve kapak- uyutmamalı. Onun için çocukları beşikte ları şişip dışarı devrilir. Bu yüzden göz açı- bir tarafa meyilli yatırmalı. Çok yemek lıp kapanmaz. Göz kapağının iç tarafları yedirip, çok su içirmek başına buhar çıkar- yarılıp kan akar. Ve maddesi harr oldukta dığı için göze zarar verir. Tok karnına uyut- kapakları suluca dahi olur. O hastanın mak ta aynen öyle zararlıdır. Pırasa, tere, gözünden akan yalnız kan değil safra ile lahana benzeri buhar çıkarıcı gıdaların dahi karışık kan ve madde-i balgamiyye ve sev- çok yenmesinden sakındırmalıdır. Çok daviyyeden dahi olur. İlacı; Mümkün olur- kuru şeylerin fazla yenilerek rutubetini sa sabinin baldırlarına hacamat yapılır. 258 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Mümkün olmazsa kan alınır, gıdası da sertlik arız olur. Sebebi ağlamakta olan müzevvere ile tahfif olunur, sonra sabiye hareketinden kapakları madde dökülmekle merhem süreler. Ezcümle havlan-ı hindiyi cürmünü galiz eder. Ve dahi ol dökülen sud ile ezip oraya süreler, veya taze yumur- madde kapakları çok hareket etmesi sebe- ta sarısını gül yağı ile ekleyerek karıştıra- biyle hararet hasıl edip burkiyyete meyl lar. Birkaç saat sonra papatya ve badıruç etmekle kapaklarda akile peyde olur. kaynar suya yaylayıp tekrar karıştırıp süre- Kirpikleri dahi dökülür. Yahut dağılır. İlacı: ler. Bunun defalarca yapılması lazım. Eşek Tıflın önce baldırlarına ve kulaklarına tam- südü ile percerde olmuş, enzürut ve nişasta mülü miktarı hacamat edip, gıda verilirse, ve nebat şekeri sahık olunup birbirine mezc gıdaları ıslah olunur. Annenin ve sair tedbi- olunur. Ve anzarutun süt ile perverde olma- ri, madama ki tıflı emzire her halde vakit sı dahi anzarutu sahık edip mezbur süt ile vakit kapakları üzerine rada’ ve haddet ve hamur ettikten sonra gölgede kurutmak ile burkuni teskin edici, karışımlar ve mer- olur. Sunuatı (yapılışı): Budur ki mantutyasını hemler süreler. Ez cümle; merd-i senki ezilip ezip yağmur suyu ile gasl ideler. Sonra hin-i it üzümü suyu yahut gül suyu ile karıştıra- hacette ondan on dirhem ve şeyh dedikleri lar, saralar... Zaman zaman gözlerine it üzümü otun yanmış külünden böylece on dirhem suyu ve gül suyu damlatalar.” ve nebat-ı şekkeri beş dirhem cümlesi alınıp ve sahık olunup, bir şişede muhafaza edilir Çocuğun Şaşı Olması ve mahallinde göz kapaklarına ekilir. Şaban Şifai bu konuda şunları yazar; Gözünde Beyazlık Olması “Anne ve mürebbilerin daima aynı tarafa yatırıp emzirmesindendir. İki tarafa da yatı- Eşref bin Muhammed eserinde bu konuyu rıp emzirmeli. Gözleri böylece hep aynı şöyle yazar; “Gözünde akça belirmek, çok yere ve tarafa bakmaz. Şaşı doğan çocuğa ağlamaktan olur. Olur, kim kapağı kızarır, ekseri doktorlar çare yoktur derler. Ancak kirpiği dökülür. Olur, kim kapağında uşa- Şeyhu’r-Reis; çocuğun azaları rutubetlidir. cık (ufacık) uyuz gibi olur. İlacı it üzümü Gözün bakışı düzeltilebilir demiştir. Çocuk suyun gözüne çekeler; Bir bardak karnında yaşta ihmal edilmeyip ilaç ile tedavisine (içinde) murdesenki gül yağı ile ezeler”. gayret edilmelidir. Evvela tıflın beşiğinde; Şaban Şifai bunun çok ağlamaktan oldu- yatağını gayet düz edip sonra şaşı olan ğunu söyleyip tedavisi için şöyle yazar; gözün, tersi tarafına baktırmaya gayret ede- “Sıbyanın gözlerinde olan beyazı itlak olu- ler. Gecelerde mumu dahi o tarafa koyalar. nan illetin ilacı: Evvela tıflın ağlama sebe- Gündüzleri de çocuğun sevip bakacağı şey- bini bulup kesmek ve istirahatını temin leri o tarafa koyalar. Baktırmak istedikleri etmek lazım, gözleri üzerine merhemler yöne göz alıcı, dikkat çekici renkte şeyler süreler. Ezcümle, it üzümünü sıkıp, suyu asalar. Bunlar bir nevi göz jimnastiğidir. ile tıflın alnına ve gözlerinin kapaklarına Gıdası: Kartam içini nohut suyu ile percerde süreler. Bazan yine çok ağlamaktan dolayı edip istimal ettirmek nafidir. Zeytin yapra- çocuğun göz kapaklarında kızarıklık ile ğını sıkıp suyunu şaşının burnuna çekmek YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 259 dahi fayda verir. Sıfatı; Zariyane tohumu durum biraz badem, safran veya güherçile üç dirhem, beyan kökü ve oğul otu, her ihtiva eden bal veya şarap içinde ıslatılmış birinden ikişer dirhem cümlesi kifayet mik- fitille kulağa pansuman yaparak tedavi edi- tarı su ile kaynatılıp sonra tasfiye (durulup lir. Bazen, safran ihtiva eden biraz ekşi süzülmesi) edilip her bir istimale on dir- şaraba batırılmış bir parça bez kumaş kulak hem sirkencübin ile verilir. Ve başlarına akıntısında kullanılır”. ziynak ve nergiz ve papatya yağları misüllü Eşref bin Muhammed bu konuda şunları har yağları sürülür. Eğer şaşı teşennüc yazar; “Kulağından nesne gelmek ilacı yabesten neşet etmiş olsa: İlacı: Yumurta oldur kim gül yağın ılıcak eyliyeler, kulağı- akını gül suyu ve bir miktar müselles ile na tamzıralar (damlatalar). Bir ilaç dahi; gözlere süreler. Buna devam eder. Ve bir de suci (şarab) ile bala sehilce (az) şab katalar, şefanin dedikleri kuşun kanı ile göze sür- sehilce (hafif) ılıdırlar kulağına tamzırırlat”. mek dahi faydalıdır. Bu şâfi dahi ibtidasından sonuna varıncaya kadar göz kapaklarına Kulak Ağrısı her bâr sarılsalar, gözleri kurtulur. Özelliği: Havlan-ı hindî, sayrı ekâkıya ve şeyâfi İbni Sina kulak ağrısı için şöyle yazar; mâmisa... her birinden birer dirhem alınıp “Çocuğun ekseriya rüzgar veya nemden yarım tutam (denke) zâferan zammı ile dolayı kulakları ağrır. Bu amber, kaya tuzu, sâfeler düzeler. Hin-i hacette, keşniç suyu mercimek, sarı sakız, acı elma tohumları ile ezilir. Ali’nin elleri içine ve tabanlarına veya ardıç kaynatılıp ve kullanılmadan önce kına yakmak, göz muhafazasında bilhassa süzülerek elde edilen yağdan birkaç damla, tecrübe edilmiştir. Bir miktar zâferân ve kulağa damlatılarak tedavi edilir. Şaban kâfur dahi zam olunup sirke ve kilâb ile Şifai ise tedavide; İlacı Mersin yaprağı hanur olur...”. (antiseptik) ile mazıyı sirkede pişirilip sonra tasfiye ol ma-i metbuhu fitil ile isti- c. Kulak hastalıkları mal ideler. Pişirme sırasında gasl ilâve olsa faydalıdır, kulağın muhafazası için: Her bir Kulağın sağlığının muhafazası için Şaban kulaklarına mersin yağı, onun benzeri Şifai konuya şöyle başlar;“Kulağın Muhafa- soğuk ve kabız yağlar takdir olunur. Her zası: Her bir kulaklarına mersin yağı, onun illette ki kulağa bir şey damlatmak lazım benzeri soğuk ve kabız yağlar takdir olu- ola. Kulak ağrısı kurttan dolayı ise: Şeyh nur. Her illette ki kulağa bir şey damlatmak dedikleri otun ve nane ve şeftali yaprağının lazım ola...”. usareleri alıp suye ahz olunup, ezilmiş yürek ile mümtezca taktir ve fitil olunur” der. Kulak Akıntısı Kulağın kaşınması da çocuğun rahatsız- lığını doğurur. Bu konuda da Şaban Şifai İbni Sina kulak akıntısından şu şekilde şunları tavsiye eder; “Sıbyanın kulaklarına bahsetmiştir; “Bu şikayet de yaygın şekilde gicişme arız olursa; sebebi rutubeti burgiy- görülür. Çünkü çocuklarda vücut, daha da yedir ki ecza-i samaha (kulak suyuna) özel olarak, beyin nemle doludur; bu munassab olur. İlacı: Efsentin usaresi, zeyt-i 260 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI abz ya gül yağı ile fitil alude edeler yahut, tatlı badem yağı yahut kadın sütü damlat- efsetini zeyt yağı ile pişirip sonra takdir maya devam edilir. Ta ki ilaçların kulağa olunur”. verdiği tahrip onarıla”.

Kulakta Fazla Kir Toplanması Kulakta Yaralar

Şaban Şifai şunları yazar: “Kulaklarına Şaban Şifai kulak yaraları için şunları kir ve pas toplanırsa: Yine sebebi rutubeti yazar; “Karha (yara); eğer kulak içinde olan fazliyelerinin çokluğundandır. Hafif yağlarla karha (yara) görünür ise münasip sular ile kulağı damlatılır. Acı badem yağı veya yıkamak lazımdır. Ez-cümle sirkencibini kadın sütü damlatılır. Sonra alet-i ma’hude ısıcak suyla ezip kulak gaslı için perdahta ile yıkanır ve temizlenir. Burkı sirkede hall kılınan alet-i mahsusaya bir miktar yün ve edip bir miktar zaman terk edeler. Ta ki pamuk sarıp ol şeye bulaştırmak ile temiz- galeyanı teskin etsin. Tasaffiden sonra gül lik yapılır. Yahut mersin yaprağını gül yağı yağı ile memzucan takdir olunup, bir saat ve bal ile pişirip onlarla yıkamak da çok sonra temizlenir. Burk-ı asl ile mezc ve fitil faydalıdır. Sonra da kurutucu şeyler üfüreler. ile idhal edeler, tamam üç gün durduktan Eğer karha içeride olur görünmezse fitil ile sonra, çıkarıp, tekrar temizleyip bunu tek- amel olunur”. rar edeler. Gavi ilaca ihtiyaç duyarsa: Ayrıca kulağın etrafında oluşan yara, Hanzal yaprağının usaresi takdir oluna, memelerin çıkması için İbni Sina şöyle yahut zernic ve burak alas suya ahz ve yazar; “Kulağın etrafındaki yara ve karha- sahik olunup bal ile mezc terkibinden bir lar çıkmasıyla da kulak hastalığı bilinir. miktarını sirkede ezip damlatalar, ve bir Her türlü kulak ağrıları genelde, soğuk saat sonra bal suyu ile yıkayalar. Temizle- hava, sıcak hava, soğuk rüzgar veya sıcak ninceye kadar bunu yapalar. rüzgardandır. Ba husus sıcak mahalden çık- mak ile soğuk havaya çıkmakla yani bede- Kulağa Çok Su Kaçırmak nimizi saran havanın soğuğundan müteessir olup, ağrı hasıl olur. Onun için etfalı müm- Şaban Şifai kulağına çok su kaçan kün mertebe soğuktan sakınmak gerektir. çocuk için yapılacakları şöyle özetler; “Su Zamanımızda bazı hanımlar bebekleri yaz kaçan kulak tarafına yatıp baş aşağı yatarak günü kat kat giydirmekte ve üzerlerini ört- suyun iyice çıkmasını sağlaya. Raziyane ya mekteler. Halbuki sıcaktan ve hararetten da tarak otu dallarından bir karış miktarı çöp kulak ağrısı ortaya çıkar ve kulak içinde parçası alınıp bir tarafından sülüs miktarına hummayı hararetten şişlikler olur. Bazan pamuk saralar ve ol pamuğu zeyt yağı ile kulak ağrısının sebebi kurttur. Böcek gir- âlûde edip (bularlaştırıp), tarafı ahirini mesinden, düşmekten, vurulmaktan da olur. sabinin kulağına konduktan sonra, pamuk- İlacı: Isıcak ve gabid devalar ile olur. Çocuk lu tarafını yakalar, ol çöp yandıkca kulakta yiyip içebiliyor ise, imkan nisbetinde korunup olan suyu cezb eder. Bir defada bütün suyu sonra, kulağı için tedbir alınır. Ezcümle; çekmezse birkaç kez tekrar edilir. Sonra ebhel, Türkçe erteç yemişi derler ebu cehil YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 261 karpuzunun çekirdeği ve adesmur yağı, acı (ilave edilir). Yahut bir tane tatlı narı sirkede mercimek derler bir fiğ tohumudur ve hav- pişirdikten sonra usayrî takdir olunur. Lifan lan-ı hindi, ve sa’ter-i ve milh-i derani bun- olsa dahi faydalıdır. ‘Asyir- ra’i usaresi ve lardan her birisi münferiden ve cümlesi lisan-ı sevr usaresi ve afyon ve bunların mecmuaten ilaç yapılır. O yollardan hangi- benzeridir, sirke ile amel olunur. Tavşan si mümkün olursa, zeyt yağı ile hafif ateşte mayesini sirke ile yahut pırasa suyu ile damı- kaynatalar. Sonra süzüp o yağı akşam ve tıp sürme çok faydalıdır. Tecrübe etmişler sabah yünden veya pamuktan fitil ile kulak- ki, ineğin iki böbreklerini üzerlerinde olan larına koyalar... Yine; kadın südü ile ezilmiş yağları ile ahz edip tuzlayalar, sonra ateş safı ebyaz yahut yalnız gül yağı damlatmak karşısında kebap edeler. Pişmesi yarı olduğu ile de ilaç olur demişler”. gibi suyunu sıkıp, kulağa damlatalar”.

Kulaktan İrin Akması Kulağa Böcek Kaçması

Şaban Şifai bu konuda şöyle yazar; Kulağa dışardan bir hayvanın girmesi “Kulaktan sarı sular ve erik (kanlı irin) için Şaban Şifai şöyle yazar: “Önce içerdeki akması. Sebebi, ol mahalle halet-i ekkale hayvan öldürülür ve hemen çıkarılmalıdır... dökülmesidir. İlacı: Tıfla arız olduğu surette Kulağa bir miktar katran damlatılır. Katran baldırlarına hacamat edeler ve o yeri süt ile hem hareketini keser, hem de öldürür. Yarpuz yıkayıp üzerine hazırlanmış, mürdesenk ve dedikleri ot ve şeftali yaprağından usarele- kunubul ekeler. Kafur merhemi dahi kafi ri meshuk (ezilir) mahmude ile mümtezca bir ilaçtır”. takdir olunursa, hayvanı süratle öldürür. Soğan ve turp usareleri dahi onlar gibidir. Kulaktan Kan Akması Tüm hayvanların, zehirsizlerin ödleri bu hususta kuvvetli ilaçtır”. “İnficâri’d-dem minel üzn (Kulaktan kan akması): Vurmaktan veya damarların ağzı- Kulağa Çivi Girmesi nın açılıp kanın akmasından, düşmekten, zehirli hayvan sokmasından olur. Az da olsa “Duhulü’z-zeybek fil uzn (Kulağa çivi çocuklarda görülebilir. Akması nöbet nöbet girmesi): İlacı: Sabinin kulağına bir çivi olursa ve kan az akıyorsa, kana engel girmiş olursa başını ol tarafa döndürüp olmak caiz olmaz. Amma başka sebebden yavaşca tahrik edeler, eğer akar çıkarsa en neş’et etmiş ise sebebini izale ve tedbirin iyisi olur. Çıkmazsa kulağına zeyt yağı almak mühimdir. Kabızlık veren (gabidat) damlatılır. Yine o tarafa yatırılıp ve aksırtı- ve kaviyat ve soğutucu ile habs olunur. cı şeylerle aksırtalar. Sonra kulak temizle- Gabidattan olanların sehlil me’huzü mazi mek için yapılan alet (ki altından olması dedikleri şeydir. Sirke ile pişirilip, pişirdiği uygun olur) alınır. Altın olmazsa gümüşten şeyi kulağa damlatalar ve fitil ile dımad olabilir. Onunla temizlenir”. olunur. Ve böğürtlen kökü aynen, sirke ile pişirilip bir miktar mürri safî zam olunur 262 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

d. Diş Çıkarma ve Diş Hastalıkları “Her kaçan dişin bitmek alameti olsa, ol diş yerini tavuk yağıla günde bir kaç gez ova- Diş Çıkarma lar, ya tavşan beynile ovalar, naziklikle par- mak sokub, ta diş bitince. Çün kim diş bite: Bebeğin dişleri çıkmağa başladığında eyegün (böğür), boynun, başın yunmuş görülen rahatsızlıklar konusunda İbni Sina zeytle ovalar; her vakit, her diş belirdikçe şu tavsiyelerde bulunur; “Diş çıkarma sıra- bu ameli kılalar. Şöyle ılıcak ola kim eli sında diş etleri yarılmağa başladığında sıcak korkutmıya (yakmıya). Dişi biterken mukl su içine konup, dağılmış olan zeytinyağı ile (ak günlük), arpa unu, hatmi, babuneç masaj yapmalıdır. Birkaç damla zeytinyağı (papatya), boy-tohumu (hulbç) unu yoğura- kulakların içine damlatılır. Çocuk çiğneme- lar, yüzüne, eyegüne yakı eyliyeler, diş ğe başladığından dolayı parmaklarının his- tamam bitince. Şol kadar olıcak kim diş sini tatmin etmek için sürekli dişleri arasın- tamam bitti, üç gün geçti, bir pare yaş, tatlı da tutarak, çiğneme alışkanlığı geliştirme- bayamı (meyan) arıdalar, kabından, eline ğe eğilimlidir. Bu sırada bebeğe çok kuru vereler, kendi elile ağzına sokabildiği yerin olmayan bir parça meyan kökü (licorice) geve, gönlünce bir zaman. Çün gıda ver- verilmelidir. Meyan kökü yararlıdır. Çünkü mek dileyeler ağzını balla, tuzla yuyalar, o sakinleştiricidir; aynı zamanda o, ağrıyı gıdayı yiyicek uyudalar. Uyanıcak tamam alır ve yara teşekkülünü engeller. Ağız, diş bedenini ovalar eğül eğül, kendünüze gelince. etleri yaralarından temizlenmelidir. Ağzı, Andan sonra bir az enliyalar, ta midesi arına. tuzlu su ile bal karışımı ile çalkalamak bu Daim bu ameli kılalar nice kim sağ ola val- sıkıntıya karşı bebeği daha iyi korur. Dişler lahü a’lem”. tamamen çıktığında kuru olmayan ya da Şaban Şifai kitabında bu konu hakkında kurutulmuş bir parça meyan kökü çiğne- şunları yazar: “Calinusdan menkuldür ki mek için verilmelidir. Zeytinyağı ile boyu- tiz çıkan dişler zuhuru asan ve elem acısı az na masaj yapma veya bazı diğer tatlı yağlar olur ama ol dişler reddi ve cevherleri zaif da diş çıkarma sırasında yararlı olur. Bebek olur kaçan geç bitse zuhuru güç ve elem ve konuşmağa başladığında dil köküne düzen- ızdırabı ziyade olur amma dişleri kavi ve li bir şekilde masaj yapılmalıdır Köpek diş- pek olur ve fusul seneden bahar mevsimin- leri çıkmağa başladığında, bebeğe gelişen de ülker doğdugu eyyamda biterse acı ve köpek dişlerinin cevherinin o sırada harap ızdırabı az olup ziyade elem vermez; eğer olmaması için, çiğnemek üzere sert şeyler kış eyyamında biterse acısı çok olur amma vermemek gerekir. Köpek dişlerinin çıkması dişlerin eti şişmez; eğer yaz ve güz fasılla- sırasında, bebekler çiğnemeğe fevkalade rında biterse etfale çok ağrı arız olduğun- düşkündürler. Diş çıkarmaya yardımcı olması dan başka diğer hastalıklar da zuhura gelir. için bu sırada tavşan beyni veya tavuk Hasıl olan zararlı suyu dafi’ olur ve dimağ yağıyla diş etlerine masaj yapmalıdır”. ve omurilik sinirleri ne takvi bulmakla diş- Eşref bin Muhammed çocukların diş leri dahi kuvvet bulur. Kibarı etibba ol çıkarmaları esnasında geçirdikleri rahatsız- esnada yıkanmış zeydden kulaklarına dahi lıklar hakkında şu bilgileri vermektedir. damlatalar dediler ta ki dimağlarının rutu- YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 263 betini diş etlerine indirmek ile ol mahalli et de iltihaplı diş etlerini ovmakta yararlıdır. yumuşatıp â’sabı dima’a kuvvet vere. Sıfatı Genel olarak, diş çıkarma sırasında, diş etleri gaslis zeyd yağının yaykınmasını birkaç iltihabına, geçici olarak bölgesel şişlere ve vecihle yazmışlardır, amma bir içi dışı çene kilitlenmesine rastlanır. Bu durumlar- surlu ve ağzı küçük bardak alına, olunaki da şişmiş alan nazik şekilde parmakla bas- dabanda dahi deligi ola, ol deliği kapayıp tırılmalı ve diş çıkarma kısmında zaten zik- yıkanması istenen olunan zeyti ısıcak su ile redilmiş olduğu gibi, yağla masaj yapılma- içine koyalar, lâkin pek doldurmayalar ki lıdır. Buna ilave olarak, papatya yağı ve çalkalamak âsân ola. Sonra o bardağın ağzını terebentin sakızı (reçinesi) ile karıştırılmış bal baş parmağla tutup ziyade tahrik ideler, da aynı gaye ile kullanılmalıdır. Papatya ondan sonra bir miktar zaman terk edeler ki veya dere otu, kaynatılıp elde edilen öz baş yağ suyun üzerine çıka, sonra dibindeki üzerine dökülür. İhtilaç (titreme): Titremeler delikten suyunu akıtıp tekrar ısıcak su diş çıkarma sırasında, özellikle olağandır koyalar ve evvelki gibi amel edeler. Birkaç ve genellikle hayatın bu devriyle birlikte defa aynı işi icra eyle. Ol yağ yıkanıp rengi ortaya çıkan sinirsel kararsızlık ve sindirimle dahi beyaz olur. Kaçan tıflın dişleri yenileşüp ilgili düzensizliklerin sonucudur. Onlar yapılı onların ile bir şeyi ısırmak mümkün olsa, çocuklarda daha yaygındır. Bu çocukların halbuki etfal ağzına giren şeyi çiğnemeye vücudu, nergis yağı ve şebboy ile ovulma- ve parmaklarını ısırmaya meyillerdir, ol lıdır”. esnade vacip olan taze meyan kökünü pak yıkayıp ve kazıyup tıflın ağzına verilecek Diş Ağrısı mertebe parça parça koparıp düzeler ve bir şey çiğnemek istediğinde onun bir parçasını Bu konuda Hacı Paşa şunları tavsiye ağzına vereler eğer. Beyan (meyan) kökü- eder; “Diş ağrısında ve sebebinde ve ‘ala- nün tazesi bulunmassa beyan (meyan) metinde ve ‘ilacındadur. Kaçan bir kişinün balından vereler. Onları çiğnemesi diş etle- dişleri dibi kanasa, sumak ve cülnar ve mazu rine kuvvet verüp bilhassa sızıdan ve ağrı- ve şarab ve mersin yaprağı ve zudeverd dan men eder. Kezalik ağzını bal ile tuz ile beraber alalar, kaynadalar, suyıyla mazmaza ovmak dahi diş etlerini yara olmaktan vesair edeler. Diş agrısı eger hararetden olursa, vec’den men ider. Etfalin dişleri bittiği vakitte (diş pulpa iltihabı) “alameti agzına sovuk su boyunlarını tatlı zeyd yağı ile ve onların alıcak hoş gelmekdür. Ağrısı sanca sanca benzeri tatlı yağlar ile ovmak muvafıktır gelmekdür, “ilacı kifaldan kan almak ve didikleri, yayğınmadan dahi boyunlarına hacamat etmek ve safrayı ishal etmekdür sürünmek nafi olduğunu gösterirler”. ve dişlere gül yagını ve mersin yagını dür- teler. Eger burudetden olursa, “alâmeti Dişlerin İltihaplanması agzına ıssı su alıcak hoş gelüp sovuk su alı- cak agzını artmakdur, “ilacı balgam galib İbni Sina meşhur Kanun’unda bu konuyla ise balgamı ishal etmekdür ve tuzlu zeytunı alakalı şunları ifade eder: “Diş etleri ilti- kaynadup suyıyla mazmaza etmekdür ve haplanınca onları mumla ovmalıdır. Tuzlu diş dibinde tiryak-ı faruk dutmakdur ve ıssı 264 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI etmek ve ıssı yumurda sarusın ısırmakdur. kuvveti hazimesi zaif olur. Bir ilaç dahi, arı Ağrı için tavsiye ettiği gargarayı şöyle bil- ak mumla, menekşe yağın, mumrugan eyli- dirir; “Mazmaza ki burudetden hasıl olan yeler, ovalar. Başını zeytle ölmüş menekşe diş agrısına müfiddür, anison üç dirhem, yağı ile ovalar, eğül eğül”. adhır ya’ni mekke ayrugı bir buçuk dirhem, Diş kaşınması ve ağrısı için Tuhfe-i hılal tohmı iki dirhem, “akır karha buçuk Murâdi’de şunlar tavsiye edilir; “Elmas, dirhem, mevizec ve zurr-i verd ve zencebil fayidesi: Hakim Rusitin taşlar ıçun düzülmiş birer dirhem kaynadalar on iki dirhem bal kitabında eydür: “Elmas sancuya ve ma’de üzerine süzeler, ısıcakla mazmaza edeler fesadına be-gayet nafi’dür, kaçan kim üze- sakınmak gerekir. Kebabe ıssıdur, kurudur, rine asalar veya kolına baglayalar hergiz ol çeyneyicek diş dibinde olan “illeti giderür. oglana uçuk ve korku “arız olmaya. Kaçan Zeytun yapragın koruk suyıyla şol kadar kim dayimi bilesinde ola”. Hoca eydür: kaynadalar ki bal gibi ola, ol dişe ki çürü- ‘Hindiler eydürler. Elması bile götürenlere mege başlaya, yapışdursalar ayruk çürüme- şa’ika inmez ve ağızda çok dutanın dişleri ye. Diş agrısıçün iki üç dane kızıl mevizeci uvanur ve eğer sahk idüp diş otlarıyla dişe bir pare panbuga tolaya ve suya ıslaya ve dürteler, kirin ve pasin giderür, dişi ağardur iki taş arasında döge dahı hem agrıyan dişe ve eğer merhemlere katup gevde üzerine koya ya katranıla biraz galiye koya yahud koyalar, kodukları yiri cirahat ider, yandu- taglaya. Tut-ı çini gülin alalar bir şişeye rur. Hacerü-t kürk: Dişe dürteler, dişi ağardur koyup güneşde kurıdalar andan biraz ol ve cila virür ve hafarın ve kalahın ve a’raz-ı agrıyan diş üzerine koyalar derhal genezli- rakıyyesin giderür”. gile çıka Allah fermanıyla”. Dişlerin Renginin Düzeltilmesi Diş Yerinin Kaşınması Şaban Şifai şöyle yazar; “Dişlerin renk- Diş yerlerinin kaşınması için Şaban leri değişik olup, yeşil ve siyah oldukları, Şifai şunları yazar; “Ulu hastalıktır. Alameti sarardıkları olur. Eğer bir diş enine büyü- oldur kim gördüğü nesneyi ısırmak ister, yüp gılzat (sertlik) hasıl ederse o halete acı burnun yüzün sürer, ağlar. İlacı oldur kim ve elem mukarin olduğu surette ona haleti mum ruganı ile ovalar, katı ovmıyalar. Birkaç har mensup olmuş olur. Eğer acı ve sızı ve gez ovalar. Bir dahi; kokmuş etle ovalar. elem bulunmazsa haleti rutubi balgam insi- Ağzını azıcık tuzlu su ile yuyalar. Sinir babından neş’et ettiğine delalet eder. büzülür ya uzar, oğlancıkların dişi biterken İlaç: Eğer ağrı bulunursa; uzmanı bulu- siniri büzülür, ya genşer (gevşer) uzar. Elbette nup sıbyana hacamat olunur gıdası dahî ihtiyat için olmadiyse dahi ilaç etmek ıslah olunur, haşhaş tohumu ile arpa suyu gerek. İlacı oldur kim irsa (susen) yağı ile verilir ve sumağı gül suyunda bandırıp ovalar yahut hiyri yağı (sarı şebboy) ile (nag’ edüp) her zaman gargara yapmasına ovalar, parmak sokub. Yahut susen (susam) devam olunur. Dişlere daima sirke ile edvi- yağı ile ovalar dembedem. Yahut kına yağı ye-i gabıda sürülür. Neticede serci kozalağı ile itmeye niyet edicek gıdasın az vireler kim ve mazı ve kermazıç ezilip, sirke ile karış- YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 265 tırılır ve sürülür. Sezab suyu ile şek dedikleri hakkındaki ciltte Ağız İltihabı (stomatitis) terkibin dahi çok faydası yazılmıştır. Zeyt başlığı altında belirlenip ele alınmıştır. ile pişmiş soğan ile oğuşturmak dahi ilaçtır. Bazen toz menekşe tek başına veya gülle Mümkün olduğu surette terpalık dedikleri ve biraz safranla karıştırılarak tatbik edilir. kökü çiğnemek dahi faydalı olur. Sakız çiğ- Ekseriya keçi boynuzu taneleri (tohumları) nemeyi dahi iltizam edeler. Eğer dişlek yararlı olacaktır. Zakkum (analjezik), marul olursa; (diş fazla uzamışsa) ilacı; erbabına suyu ve semizotu suyuna ihtiyaç hissedilir. kan aldırıp ve istifra olunup iptida gabıd ve Eğer şartlar ısrarlı iseler, ezilmiş zambak ridae şeyler süreler. Sonra muhallet ilaçlarla kökü kullanılmalıdır. Eğer diş etleri yara mazmaza ve oğuşturalar. Ez cümle, it olmuşsa, sarı sakız ve yere dökülmüş günlük üzümü usaresini gül suyu ile mecz edip yaprakları balla karıştırılarak yara olan mazmaza ettireler ve şeb-i yemani ile geyik yere sürülür. boynuzunun muhrıklarından sunun düzüp Bazen ekşi duttan yapılmış olan ballı daima dibine bastırmağa müdavemet edeler. reçel tatbik edilir. Ağzı ilkin ballı su, bal ve Eğer dişin kökünde şişlik varsa veya bir afet şurupla veya şarapla yıkamak ve daha sonra isabetinden dolayı kökünden çıkmak sure- yukarıda zikredilen asidik ilaçları tatbik tiyle uzamışsa, madem ki köküne muttasıl etmek ekseriya yararlıdır. Güçlü bir ilaç olan sinirler ve rıbatat bil külliye munkati istendiğinde, zerdaçav, gül goncaları, nar olmuş olmaya. El ile yerine yerleştirilip tanelerinden ve sumaktan, her birinden altı altından yapılmış tel ile iki tarafında olan dirhem olmak üzere alınarak ve dört dirhem dişlere bağlayalar. Dibine zikr olunduğu safra ve iki dirhem badem karıştırılıp birlikte üzere şep ile geyik boynuzu ekmeğe muda- toz haline getirilerek, toz şeklinde kullanılır”. vemet edeler. İstihkâm bulması mevcuttur Eşref bin Muhammed ağız yaraları hak- demişlerdir”. kında şunları söyler; “ağız olmak, ana kula’ derler, üç türlü olur: Biri kızıldır, biri akdır, e. Ağız–Boğaz Hastalıkları biri karadır. Karası müşküldür, sevdadandır. Olur kim helak ider. Kızılı kan galebesine Ağız Yaraları delildir. İlacı oldur kim somak, kuru gül, Bebeğin ağız yaraları hakkında İbni kuru kişniş, kuru lisanı sevir (sıgır dili) Sina şunları yazar; “Bu şikayet çocuklarda döğerler, herbirinden beraber (müsavi) yaygındır. Çünkü ağız ve dilin mükoz mem- karıştırırlar, ekerler. Bir dahi; çivit, mazı, branı o kadar incedir ki, süt emme bile onu somak döğerler, beraber karıştırırlar, eker- rahatsız edebilir. Rahatsızlık süt tarafından ler. Bir dahi; kuru gül, bezri katuna (bağa meydana getirildiğinde, aphthous stomati- otu tohumu) ekşi nar kabı (kabuğu) döğer- tis (benek benek ağız yaraları) görülmeğe ler, beraber karıştırır, ekerler. Ak olursa başlar. Ağız yaralarının en kötü tipi siyah ilacı oldur kim balla sileler, lisanı seviri gangrenli yaralar (cancum oris) şeklinde döğüb sıkalar, suyun balla ağzını dürteler. olup, bunların genellikle bir prognozu vardır. Kızılına ilaç: gül yağı, benefşe yağı dürtmek Beyaz ve kırmızı yaralar, çok ciddi değildir. iyidir. Eğer ağzının harareti varsa marulu Ağız yaraları ferdi organların hastalıkları döğüp suyun ağzına tamzıralar”. 266 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Şaban Şifai, ağız hastalıklarına ciddi ğunu ve nar çiçeğini ve sumak her birinden olarak değinmiş ve bu konuda şunları yaz- altışar dirhem; mazı, dört dirhem; şeb-i mıştır “Kılağ: Ağız ağrısı çocuğun genel- yemani, iki dirhem, hepsini ezip ağzına likle ağzında ve dilinde olan sulıcalardır. ekeler. Bu ilaçları vermeden önce çocuğun Bazan dağılıp birbirine ulaşmakla yara ağız içini bal şurubu ile yıkamalılar, sonra olur. Eğer müteaffin olursa ona karça derler. ilaçları süreler. Beyaz olan ağız yarası ağrı- İlacı: İlacı zor değildir. O illetin maddesi sına: Afes ve gül kurusu. Her birinden bir dört türlüdür. Kırmızı, sarı, beyaz ve siyah. cüz, zaferan yarım cüz. Hepsini alıp karış- Siyah olanı yaramazdır. Çok şiddetli ağrı tırıp ezeler. Gül yağı ile karıştıralar. Siyah yapar. Soğukluk galebesinden yahut sevda- olan ağız yarası ağrısına; Yapılışı: yaş kes- nın istilasından ileri gelir. Kokusuz olanı niç, ve hinduya ve it üzümü usareleri ve gül kırmızı olanıdır. Çok acı vereni sarı olandır. yağı, her birinden bir cüz, sarı bal mumu, Hafif ve sakin olup çocuğa fazla acı verme- hepsinin yarısı kadar da nar-ı hafif ile yavaş yeni beyaz olandır. Balgamın mizacı soğuk yavaş kaynatıp, tamamı karıştırıla. Soğutulup ve ratip olup, galiz olmakla müddeti uzun sabinin diline süreler. Yaralar büyümüşse, olur. Sütün soğukluğu bile onlara ağrı verir. mercani yakıp külünü ekmeleri dahi yaraya İlacı: Çoğu kere benefşe çiçeği yahut gül çok fayda verir. Eğer diş etlerinde ve dilde kurusu ile bir miktar zaferan ezilip ağız yaranın eseri kalmışsa; tuzlanmış balığı içine ekmek kifayet eder. Keza marul ve it yakıp, külünü ekeler. Annesine; marul ve üzümü ve semiz otu usareleri birbirine hindiba, ve semiz otu burainleri ve bunların karıştırılıp pamuk ile ağız içine sürülmek benzeri besinler yedirip, nar şerbeti ve tatlı dahi kafidir demişler. Bu ilaç beyaz olanındır. nar suyu ve elma ve armut ve ayva usareleri Kuvvetli tedavi; eğer çocuk hacamata içireler”. dayanabilirse baldırlarını hacamat edeler. Eğer dayanamazsa emzireninden kan aldı- Üst Damakta Yaralar rıp azasını tahfif edeler. Sabinin ağzına bu zururu ekeler; özelliği: semiz otu tohumu Şaban Şifai damaktaki yaraların meyda- ve tebaşir, kuru kişniş ve nar çiçeği ve na getirdiği ağrılar için şunları yazar; sumak ve seb-i yemani, her birinden iki “Özellikle çocuğun üst damağında basurat cüz; zaferan, yarı cüz’ü günlük, rabi’ arız olmasıyla, emmeğe güçleri yetmez ve cüz’ü... İyice ezilip ve mezc olunup bir acı çekerler. O zaman anneye soğuk ve miskal miktarı ağız içine ekilir. Gerekirse kuru besinler verilir. Hasr-ı meyye ve sima- bu ilaca bir miktar kafur dahi ilave olunur. kiyye benzeri ve çocuğun midesine bu ter- Yine; yara çok olursa; meyan kökünü kibi zımad edeler; yapılışı: sandal gül kuru- yakıp, döğüp yaraya ekeler... Ekşi kara dut su ales-suye ezilip konulur. Bir miktar suyu ve koruk suyu kifayet eder. Mazmaza kafur ve o kadar da zaferan ilave olunup mümkünse mazmaza (gargara) ettireler, karıştırılır. Söğüt yaprağı külü, kaya koru- eğer mümkün olmazsa ağzına ve diline ğu usaresi ile mezc olunup dımad olunur. süreler... Eğer ol illet kuvvetli olursa şu ter- Ve adı geçen terkip tabaşir ve semiz otu kibi ekeler. Yapılışı: zerdeçal ve nar kabu- tohumu karıştırılıp çocuğun ağzına ekilir. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 267

O sırada çocuğun beşiğine söğüt yaprağı siyah görünümlü olursa beyan (meyan) balı döşeyip üzerinde uyutmak dahi ilaçtır. ile gargara edeler. Lihat-ı sukut ki; bu has- Çocukların boğazı etrafında olan şişlik ve talıkta küçük dil öyle şişerki boğazı kapa- yaralara, halk ona “boğazı düştü” der, o yıp, yemeye bile engel olur. Onu parmakla esnada çocuğa arız olan acı ve sızıdan dolayı veya aletle basmak gerekir. Ta ki yemek muzdarip olur. Hatta diş çıkması sırasında mideye insin. İlacı: Eğer yara demevi olur- olursa, yürekleri dahi sürüp (ishal olup) sa; alameti, kırmızılık ve hararettir. Eğer o çok zahmet çekerler. O halin sebebi; organ- an hastanın kan aldırmaya hali müsait ise ların zayıf, dimağların ratıp olmakla acı erbabınca kan aldırılır. Hasta sabi olunca, sebebi ile ol organların fazla zayıflığı ve baldırlarına hacamat olunur. Sonra boğaz dimağa dahi mensup olup, şişlik ve yaralar şişliğinde kullanılan gargara yapılır. Eğer ve ishal olur. İlacı: şişlik ve yaralarını, boğaz balgamî olursa: alameti: kırmızılık ve hara- ve çenenin etrafını edhandan, benefşe yağı ret bulunmayıp, ağzından salyaların akma- ve papatya ve tarak otu yağları, hangisi sıdır. İlacı: bal suyu ve zûfa kaynatılması mümkünse süzme bal ile karıştırıp parmak ile gargara ettireler. Mersin yaprağı ve şeb-i ucu ile yavaş ve hafifçe oğalar. Yalnız halis yemâni benzeri kabız şeyler ile gargara zeyt yağı ve tavşan beyni sürmek dahi fay- olunmak dahi faydalıdır. Yanmış geyik dalıdır. Özellikle diş maddesinde tavşan boynuzu ile nişadır ve şebbi mezç edip beynini bal ile karıştırıp bu karışım ile oğa- âlet-i mahude ile üzerine süreler ve başında rak sürmek faydalıdır. Hava soğuk olmazsa yafûh tabir olunan mahalle bu karışımı çocuğun başına erimiş uyutucu maddeler vuralar. Bi-eyyi-vechin kane (nasıl olursa sürülür. Tarak otu ile papatya suya ahz ve olsun), küçük dildeki iltihabın, şişliğin tabh olunup, başını itidal üzere sıcak sıcak kesilerek alınması çoğu kere, büyük hata yıkayalar. Soğuktan sakınalar”. olur. Zira o kesme ile, iltihabın orada top- lanmasına engel olunulduğu için, ilaç vesair Dilde Şişlik tedavi ile yapılmaması büyük zarardır diyenler de olmuştur”. Şaban Şifai dilde olan şişlik için şunları yazar; “Eğer lihata (küçük dil) şişlik ve yara Boğazda Şişlik arız olursa; ekseriya bu hastalık çocukluk çağını geçerken çok arız olur. Erbabına Şaban Şifai eserinde bu konuda şöyle kanını aldırıp, gül suyu ve sirke ile karışımı yazar: “Etfallın dişleri çıktığı esnada ortaya gargara edeler. Ve bu ilacı ağız içi tedavisi çıkan teşennüc ekseriya çenelerinin ve tür- için olan alete süreler. Eğer yara safravi lerine mahsus olur. Hatta ol mahalde verem olursa hastaya şiddetli iltihap ve susuzluk (şişlik) dahi arız olmakla nisvan (hanımlar) ve ağız kuruluğu arız olup, ağrılı kanaması ona “boğaz oldu” ve “çenesi düştü” derler. çok olmakla diğerinden farkedilir. İnebus- Emraz-ı femide zikr olunur. Ol veremin saleb ve hindiba usareleri ve tut suyu ve (şişlik) ve ol teşennücün ağzına parmak ceviz kabuğu suyu ve ayva çekirdeği, suyu sokup rıfkla boğazına basalar ve tavuk yağı benzer soğuk şeyler münasibdir. Eğer yara ve tavşan beyni yahut zeyt yağı temrih 268 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

(sürerek, hafifce oğuşturmak) edeler. f. Akciğer ve Kalp Hastalıkları Ezcümle; irsa yani kök süsen, göynük yağı ve süsen ve şebboy ve kına yağları süreler. Öksürük Eğer sıbyan gıdaya alışmış ise dar-ı cebni ile piliç çorbası yedireler. Eğer teşennüç Akciğer hastalıklarında en önde gelen tüm vücuda sırayet etmişse; boyun fıkrala- öksürük olup bu konuda İbni Sina şunları rına fazlasıyla mukayyet ideler. Eğer mide- yazar; “Öksürük veya soğuk algınlığı oldu- de ise kusturucu verip hastayı kusturalar”. ğunda, sıcak su baş üzerinden serbestçe dökülmelidir ve dili balla kalınca sıvadıktan Boğaza Sülük Kaçması sonra dilin arkası kusacak gibi parmakla bastırılır. Bu balgamın çıkarılmasında yar- Boğazı sülük sarkmış sabilere: Evvela, dımcı olur ve öksürüğü hafifletir. Akasya zift ezilmiş sıcak su ile gargaraya müdave- zamkı, sütlüce otu zamkı (tragacanth), toz met ettireler. Eğer müessir olmakla istiva haline getirilmiş ayva tohumu ve şekerle hasıl edip dibi ve ucu beraber olursa karıştırılmış meyan balı taze sütle her gün mücerret istirhası için lehiyye aletis ve az miktarda verilir”. mazı ve sük ve bunların benzeri gabizât ile Eşref bin Muhammed bu konularda gargara olunmaya müdavemet oluna. Eğer şunları zikreder: “öksürük, eğer doğduğuna mualece-i mezkure ile südûmend (faydalı) yakın olursa ilâç oldur kim kitre, kimyon, olmazsa, bizzature katına (kesmeye) karar ayva çekirdeği içi, her birinden döğülmüş verilir. Aletle boğazından alındıktan sonra: şekerle macun edeler, sıvıgırak (suluca). Ezilmiş sumak, kaynamış gül suyu, onun Hamamdan çıkaralar, yaladalar; her emziren benzeri kanamayı kesici davalar ile gargara yiye. Bir nice hekimler eyitti: dilini balla ettireler. Yine; nar kabuğu, cülnar ve sumak sığayalar andan sonra boğazına parmak ve gül kurusu ve mazı alus-sûye alınıp ve sokalar, balgam kusa. Bir nice hekimler kaynatılıp ol pişmiş su ile gargara olunur. eyitti; zamkı arabi, kitre, ayva çekirdeği, Bu kütelan kökü, mersin yaprağı ile kayna- bayam, ak şekerle döğülmüş karışmış sığır tılır. Filkata ve şebi yemânî, sair eclerden dili suyu ile yoğuralar her gün iki, ya üç biri ile terkip olunup tıla olunmak, kan tut- nohut miktarınca emziren sütü ile. Eğer makta seridir”. emmezse inciri ıslanmış su ile ezeler, içireler. Şaban Şifai bebeğin ağız sağlığı için Emziren perhiz ide, öksürüğe yaramaz şunların devamlı kullanılmasını tavsiye gıdadan”. eder; “Ağız ve boğazı hıfz için önce eski Şaban Şifai öksürük konusunda şunları nar çekirdeğin dahi çiğnedeler ve eski tut yazar; “Es-Sia’l: Göğüs ve akciğerin hare- dahi böyle emdireler, rub suyu ile gargara keti; Önce tıflın dimağları rutubet üzere ettireler. Yalnız soğuk su ile gargara yap- olmakla nezleleri çok olur. Zira ana rah- mak faydalıdır”. mindeki hararete alışık olan çocuk dışarı çıktıktan sonra soğuktan hasıl olan nezle görülür. Eğer boğaza ve akciğer tarafına dökülürse öksürük arız olur. Bazan öksürük YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 269 ile nezle birlikte görülür. İlacı: İkisinin dahi olur. Seal (öksürük) ile çıkan madde, sanki ilacı çocuğu hamam-ı mutedile koyup başı- oradan koptu hissini verir. Hasta soğuk na vafirı sıcak su dökeler, hamamdan çıkar- hava ihtiyacı ile dilini çıkararak öksürür. dıktan sonra soğuktan muhafaza edip başı- Öksürüğü balgamlı değilse, ağrılı öksürük nı iyice örteler. Bilhassa kış günlerinde. daha sonra olur. Daha sonra ağır ağır bal- Sırtını bal ve tuz ile ovmağa mübaşeret gamlı öksürür. İlacı: Evvela sıbyanın dille- eyleyüp, (boğazına) parmak ile bastırıp, rinin dibine zeyt yağı ile ovup kusturmaya çok balgam kusup ifakat bula. Eğer öksü- çalışmalı. Ağzına sıcak su vermek kustur- rük nezle ile olmazsa sebebi göğüs afetle- mayı kolaylaştırır. Kustuktan sonra bal ile rinde olmuş olur. İlacı: çocuğa münasip keten tohumunu macun edip vereler. Göğüs- macunlar (bal macunu gibi) yedirmektir. lerine süsen ve ban yaprakları ezip karıştı- Yapılışı: Zamkı arabi ve kesiran ve ayva ralar. Eğer hasta büyükse olgunlar için ilaç- çekirdeğinden başkası kavrulup dağlanıp larla başlanıp sonra münasip müshilat ile ince elekten eledikten sonra ayva çekirdeği istifra’ ve rifk ve itidal ile amel olunmalı. suyu ile macun edeler. Akşam ve sabah Genelde doktorlar; önce faydalı hafif ilaçlar birer miktar verilir. Balgam çok olursa; yapılmalı, fayda vermezse, edviye-i mürek- Buy tohumunu ilave etmeyi dahi iyi gör- kebiyeye baş vurmalı, harareti var ise kanı müşlerdir. Hastayı orta sıcaklıkta hamamda alır (fasd edilir) ve münasip içecekler veri- yıkamağa devam dahi kafi olabilir”. lir dediler. Vacip olan odur ki, önce o hususta istimal olunan olgun ilaçları ve tes- Zatürriye kin edici (mulattıf) ilaçlar olup, ateşi fazla olmaya ki, tedavi süresini ağırlaştırmaya Bebekte görülen zatürriye hakkında (ağırlaştırmasın). Onun için geçmişler afyon Şaban Şifai şöyle yazar; “Suut-Tenessüf: suyu ve penc vapruh katmadılar. Meğer Bu hastalık, sıbyan normal şekilde sakin nevazilin çokluğu bulunmakla onun men’ine olarak istirahat ederken kedd ve ta’budan mükteda ola. Ol esnada iktida hasebiyle (yorgunluktan) bitap olmuş adamlar gibi ihtiyar ettiler. Bazan yalnız teskin edici ve ağrı süratle nefes alıp verip, nefes almakta büyük kesici istimalinden mâdde isyan etmekle zorluk çekmeye mübtela olur. Bu belirtiler rîhte cerahat hudusuna müeddî olur. Meder birçok hastalıkta olur. Bu sıbyana arız olan olan müdavatın cümlesi illeti mezkureye bu nefes zorluğu olan hastalığa çok kere muzırdır. Zira maddenin kakikını ihraç zatürriye de denir veya zatürriyeye intikal etmekle galizı kalıp ziyade suubete mueddî eder. Netice olarak bu hastalık yaşlı büyük- olur. El hasıl reb’e ve dık-ı nefes (nefes dar- lere bile arız olsa, kurtuluşu kolay değildir. lığı) ve behre ve intisaba sebeb olan mad- Hatta gençlerde dahi bu hastalığın tedavisi deyi indaç eden (olgunlaştıran) müdâvât ile zordur. Amma sıbyanda ilacı kolaydır; bida olunup (başlanıp) evvela, mağlay-ı ekseriya arka üstü yatmakla hastalık artar. huluv (bir ot cinsi) vereler. Sonra o mağlaya Hastalık, sara ve kasılma (teşennüc) nöbetleri tedricle, ekir ve irsa ve firasyun ilave edeler”. ile gelir ve tedavi edilmezse ateş nöbetleri Hacı Paşa da zatürriye konusunda şun- çok yüksek olur. Öksürük ve nefes darlığı ları yazar; “Öksürüğü balgamlı değilse, 270 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI ağrılı öksürük daha sonra olur. Daha sonra sezâb yağı ve defne yemişi yağı ile oğuştu- ağır ağır balgamlı öksürür. İlacı karışımı da; rup süreler. Tarak otu ve merzencûş ve papat- raziyane tohumu, kerfes tohumu, her birin- ya da ilave etmek dahi faydalıdır. Mai şe’ire den beşer dirhem, rûfai yabes yedi dirhem, müdavemet ettirip ba’det- tengıye (durul- incir yirmi aded, zebib-i menzü-ül acem duktan sonra) eşek sütü ve keçi sütü içireler. otuz dirhem, halebe dört dirhem, beyan Göğsüne murattab (hazırlanmış) yağlar süre- kökü tohumu ve kök susan her birinden ler. Eğer o illet dışardan gelen soğuk hava üçer dirhem, bir siyavûşan, yedi dirhem veya soğuk yiyecek, soğuk içecekle olmuş cümlesi, üç ölçek (kırk dirhem su) ile sülü- ise onun alâmeti, kalbinde ağrı olmasıdır”. sü gidinceye kadar aheste aheste kaynatılır. Sonra durultulur (süzülür) iki ölçek şeker Nefes Darlığı veya bal şerbeti ve bir ölçek kudret helvası ile revak şerbet olup hıfz olunur. Miktar-ı Bebeğin nefes darlığı çekmesi konusunda istimali büyüklerde on dirhemden onbeş İbni Sina şöyle yazar; “Nefes darlığı kustu- dirheme değindir. Bir dirhem acı badem rarak tedavi edilir. Zeytinyağı ile kulak yağı ile verilir. Sıbyana verilen müdavaat kökleri ovularak veya basit bir şekilde, par- annesinin sütü ile verilmesi tavsiye edil- makla dil köküne bastırarak, kusma sağla- mez. Dört dirhemi leyni ma’ hud ile verilir. nır. Bazen ılık su içme de kusmayı sağlar. Müntehabıraduş-Şifada: Züfa matbuhuna Balla karıştırılmış keten tohumu, yalayarak (züfanın kaynatılmışına) beş dirhem feras- alınan ilaçlar kullanılır”. İbni Şerif de ese- yun dahi ilave edilip, kaynattıktan ve süz- rinde şarâb-ı ırku’s-sûsi’l-müdebbirden dükten sonra şekker ve bal şerbeti ve çelen- bahsederken: “eski öksürüklere, sînede, cibîn ile revak-ı şerbet (süzülmüş şerbet) akciğerde ve yanlarda olan bütün hastalık- olunmaksızın o sudan, bir şerbetlik miktarı lara fa’ide eder. Nezleye, hışleyene ve zık- üç dirhem zu’fa macunu ile verilmek gayet ku’n-nefese yararlıdır.” der. Eşref bin faydalıdır denilmiş. Muhammed bu konuda şunları yazar; Zu’fa macununun yapılışı: Beyan balı “Nefesini katı almak: Ol dahi bir hastalıktır ve zu’fa ve bir siyavüşan her birinden onar kim nefesi yoluna balgam gelir, nefesini dirhem, kırdımana ve fülfül, her birinden ağduk (haşin, sert) alir. İlaç oldur kim keten üçer dirhem, acı badem ve zeravend-i med- tohumunu döğeler, şekerle yaladalar ve dahi harac ve ıssırgan tohumu her birinden beşer öksürük ilâcın ideler”. dirhem. Cümlesi ahz ve sahk (karıştırılıp, Şaban Şifai nefes darlığı hakkında şöyle alınıp ezilir) olunur, bir kaide; üç ecza ağzı yazar; “içini çeke çeke ağlarsa, ona nefes katî olunmuş, bal ile ma’cun edeler, göğüs- muzaafa dedikleri dahi oldur ki, ilacı, felç ten ve akciğerden gelen balgam ve sair ilacı gibidir. Durulduktan sonra aseli halebe rutubeti ihrac-ı acîbe ile ihrac eder”. (halep balının) kaynatılmışını içirip, göğsüne Eşref bin Muhammed de bu konuda şu bahsedilen yağdan bazısını yahut tamamını ilacı öğütler; “Raziyâne suyunun ve hubbûr – hafifce oğuşturularak süreler. Çörek otu reşâd dedikleri tere tohumunun ol emrazdan, ezilip bal ile tarak otu yağı ile katılması da bu sınıfta, hassa-ı âcibeleri vardır. Göğüslerini çok faydalıdır”. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 271

Hıçkırık Hepsinden bir kaşık verilir. Kök süsen kökü alınıp ufak ufak doğrayalar. Sonra Bebeğin devamlı tutan hıçkırığı için kafi miktarı su ile sülüsü (üçte biri) gidip Eşref bin Muhammed şunları yazar; “(hıç- sülüsanı kalınca, nerm (hafif ateşte) pişire- kırık) olur; ilacı hindistan kozun beraber ler. Durulduktan sonra yarısı kadarını (mü’savi miktar) şekerle içireler”. Şaban beyaz şeker ile revak şerbet olunca, pişirip Şifai de şunları önerir; “Hıçkırık: Ekseriya hıfz edeler. Kullanılacağı çocuğun süt bu rahatsızlık kötü sütün sebebi olup, emmesi halinde ol revaktan dört beş dirhem şekerle karıştırılmış az miktarda küçük hin- miktarını annenin sütü ile katıp içireler. distan cevizi verilerek geçmesi sağlanır”. Eğer tıfl sütten kesilmiş ise oğul otu ve lisan-ı sevr suları yahut raziyane suyu ile içireler. Suda Boğulma Göğsünü susen yahut zenbak yağları ile yağlayıp tabiatlarını şaf ile telyin edeler İbni Sina boğulmada şunları tavsiye (yumuşatalar)”. eder; “Suda boğulana: Başı aşağı bir şeye Bebeğin akciğerlerinin sağlığı için asılıp içine dolan suyun çıkması sağlanır. Şaban Şifai şöyle yazar; “Akciğerin hıfzı: Sonra; biber ile zencefil su ile pişirilip, bir Ekseriya haşhaş şarabı yazmışlar. Amma miktar şeker ilave edilerek içirilir. Midesini Seyytid İsmail, tabiatı yumuşak ve harareti rahatlatır... Birkaç gün sonra süt ile pişmiş kavi olmazsa şeker ile tereyağı verilir. Eğer nohut suyu içirmeye devam etmeli. Zira hararet-i şedide olursa badem yağı ve şeker nohut çorbası akciğere sair yiyecekten ile karnıyarık çekirdeği ile suyu verilir, ziyade gıda vermekle, vücudun dengesini demişler”. sağlar. Boğazına bir şey kaçanın boğazına kaçtığı şeyi ve aleti aldıktan sonra eğer Kalp Hastalığı ağzına köpük birikmiş ise bu durumda ölmesi büyük ihtimaldir. Yaşaması nadir Şaban Şifai bebeğin kalp hastalığı için olur... Köpük almadığından çektiği ızdıra- şunları yazar; “Kalp hastalığı: Kalbin kendi bın neticesi ortaya çıkmasıdır”. su-i mizacı sebeb olur. Kah olur, ihtinak-ı rahimden ve onun benzeri hastalıklardan Göğüsün Hırlaması buharat-ı reddiyyetü-l keyfiyye suud etmekle hasıl olur; ağulu canavarlar ısırdığından ve Çocuğun göğsünün hırlaması için soktuğundan ve zehir içmekten arız olur. Şaban Şifai şunları yazar; “Çocuğun uyku- Kalpten başka sebebten olursa mualece sunda harhar arız olursa; ilacı; vacib olan kabul eder deyip, uzun uzun ilaçlar tarif tehini (sıtması) ve tahlil (boşaltıcı) özelliği etmişler. Önce, nöbet vaktinde hastanın olan ilaçlar verilmeli. Sıcaklığı ve dağıtıcı- yüzüne soğuk suyu sıvaya yahut söğüt lığı sebebiyle rutubeti boşaltılmalılar. Ez ağacı yaprağının suyunu saçalar. Ta ki cümle: yalnız keten tohumu iyice ezilip soğukluğu ile alîle eziyet verip tabiatına süzme bal ile macun yaptıktan sonra akşam tenbih etmekle, ruhu hayvaniyi ve kanı ve ve sabah bir kaşık yedirmek çok faydalıdır. harareti gariziyyeyi taşra tahrik eyleye”. 272 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

g. Mide-Barsak Hastalıkları Eşref bin Muhammed şu ilacı önerir. “Midesi zaif olur; ilacı: mersin, ayva, Midede Gaz karanfil vururlar. Alameti oldur kim gıdayi sinirmez olur, boğazı şişmesi, kabuslar: Bebekteki mide ağrılarına sebep olan Bunlar, ekseriya midenin fazla yüklenme- mide ağrıları için Hacı Paşa şunları yazar; sinden ortaya çıkar. Besinin bozukluğu “Südde ve mi’de rencinde ve susamakda ve mideyi rahatsız eder ve onun beyine ulaşan sebebinde ve “alametinde ve “ilacındadur. ürünleri hayal gücünü harekete getirip Mi’de renci sebebi ya hararet galib olmak- heyecanlandırır ve korkulu rüyalara sebep dur’, alameti susamak ve mi’dede ta’am olur. Böyle durumlarda çocuk, dolu mideyle göyünmek ve mi’de ıssı olmakdur, “ilacı yatırılmamalıdır ve sindirime yardımcı koruk şarabı ve alma şarab-ı hummaz ve olsun diye ağıza bal verilmelidir”. şarab-ı hinduba ve şarab-ı limun ve şarab-ı Şaban Şifai mide zayıflığı için şunları verd-i tari ve tebaşir, ya tohmekan, ya kurs- yazar; “Zayıf’ul mide: Kah olur sıbyana ı tebaşir-i hummaz, ya kurs-ı tebaşir-i kafu- mide zayıflığı arız olup eğer süt ve sair ri sovuk suyıla kasni suyı, ya gül suyıyıla besin bir huş munhadım (hazmetmemeğe) ezüp içeler. Gıdalardan koruk aşı ve nar- olmağa, elm ve ızdıraba mübtela olurlar. deng ve sumak ve zirbac ve alma ve armud Çocuğa diğer mide hastalıklarından, ve ayva ve kasni ve marul ve kişnic yeye- zayıf’ul mide olup, besinleri hazmetmeme- ler; ve mi’de üzerine gül suyına sirke katup si daha çok arız olur. Zira onların aslında uralar; gül yagı, ya gül yagıyla olmış ayva mizacı rutubet üzere olduğundan maada yagın, ya mersin yagın dürteler; ya burudet sütün tertibi emmeğe haris oldukları için, galib olmakdur, ‘alameti çok gegirmekdür mideleri de fazla sütü hazma hazır olma- ve gıda gec hazm olmak ve mi’dede ekşimek dıkları ve zayıf mide artık ihtiva eder. İlacı: ve az susamakdu. Eger yel varısa mi’de Etfalın mualecelerinde gerekli olan şey; kuruldamakdur ve agrı bir yerde turmayup midelerine kuvvet sıcaklık verecek tedbiri hareket etmek ve ınckırmakdur; ‘ilacı ıssı kuvvetlendirmektir. Böylece, midesi üzeri- ma’cunlar ve sakız ve ‘ud ve anison ve raz- ne gül suyu yahut mersin yaprağı suyu ile yanedir”. meysusen sürülüp kendisine, ayva suyu içi- reler ki ol suya bir miktar karanfil vahutsek Midede Zayıf Sindirim tabir olunan terkib zamm (ilave) olunmuş ola. Bir miktar süsen şarabı içirmek dahi İbni Sina bu konuda şunları yazar; kafidir. Allame Şirazi’nin tayini üzerine “Bazen çocuklarda sindirim zayıflar. Bu terkibi bu vechiledir. Zikr olunur; önce, rahatsızlık gül suyu, zambak ve mersinden dört yüz adet kök süsen çiçeğinin yaprakla- elde edilen terkibin uygulanmasıyla tedavi rını alıp, başını ve içinde olan, tohum gibi edilir. Az miktarda embeila (amlec, phylan- şeyleri atalar. Ve ol yaprakları bir parça bez tus embelica) özü ve ayva suyu ile sarım- üzerine döşeyeler. Sonra edviye kısmından, sak dişleri veya ayva şarabıyla embelia kasat ve karanfil ve kasbuz-zerire her birin- ekstratı az miktarda ağız yoluyla verilir”. den yirmişer dirhem, ve milhü derânî ve YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 273 selice her birinden otuz dirhem, hamame katılır. Mide için verilen tüm karışımları, ve sünbül-uttayyib(tîb) ve mastekî her takat getirildiği kadarıyla sıcak vermek birinden onar dirhem, abdani el-belsan kırk lazımdır. Sıbyan besine alışmış ise seferce- dirhem, cümlesi irice irice ezilip bir yere liye ve summakiyye ve rummaniyye (ayva, toplandıktan sonra bir ağzı büyücek ve içi sumak) verilir. Eğer çocuk ek besin alamı- sırlı küpcüğe (bir küpeciğe), yahut bir şişe- yorsa, bahsi geçen süt annelerine verilip, ye bir miktar süsen çiçeğinden ve bir mik- diğer ahvallerine ihtimam edilir. Calinus, tar katılmış edviyeden, sonra yine süsen hararet ve rutubeti ziyade olmayan midenin çiçeğinden koyup her biri tamam olunca, tüm hastalıklarına benim terkip ettiğim birbirlerine iyice karıştıralar. Sonra o hal seferceli (ayva) ilacı bir saatte iyi eder demiş. üzere bırakalar. Bir gün ve bir gece durduk- Calinusun sefercelisi: İki ölçek ayva usare- tan sonra üzerine on altı ölçek (rıtıl) müselles si, bir ölçek keskin sirke, kafi miktarda bal, dökeler ve beş dirhem zaferan ve beş dir- bal kıvamına gelinceye kadar kaynatılır. hem sek dahi alınıp müselles ile ezdikten Sonra on dirhem döğülmüş zencebil ekdik- sonra üzerine dökeler. Ve kırk dirhem mi’ai ten sonra, ateşten indirip hız edeler. Miktarı sâile ve on dirhem belisân yağı dahî koyup istimali beş miskalden on miskale kadar”. ol zarfın ağzı açık bırakılır. Yirmi dört saat dahi geçtikten sonra ağzına kagoz (örtüle- Mide Bulantısı cek bir nesne) ve onun üzerine keten bezi bağlayıp dahi üzerini tîni harr dedikleri Bebeğin miğde bulantısı için Eşref bin çamur ile bir güzel kapayalar. Taaffün Muhammed şöyle yazar; “Çocukta kıya’ olmaması için bir temiz yere koyalar ki (kusma): Çocuklara çoğunlukla kusmak gölge olup, poyraz dokunur mahal ola. Altı arız olur. Sebebi; annenin emzirmeye hırslı ay geçtikten sonra istimale hazır olur”. olup vakitli vakitsiz emzirmesinden, her Şaban Şifai daha tesirli bir ilaç için şun- ağladığında ağzına meme sokmasındandır. ları yazar; “Bes, ol tedbir faydalı bir yerde Masumun midesi o kadar kuvvetli olmadı- sürünmek murat olunsa, münasip olan ğından hazım edemeyip südün fasid olma- sulardan biri ile ezilmek gerekir. İllet-i sıyla, tabiatıyla onu dışarı atmak için kusar. ma’hudede zikr olunduğu üzere gül suyu Ekseriya aynı ile süt çıkar. Çoğu kere de yahut mersin yaprağı kaynatılıp su ile ezilip fazla emzirdiklerinden başka, münasebet- katılır. Ve yarım dirhemini yine zikr olunan siz gıdalar dahi verip tıflın kusmak zahme- sular ile macun yapıp içirmek dahi faydalıdır. tinden gayrı elem ve ızdıraba duçar ederler. Zira mideye katılan düzen sakî (içirmek) Bu hususta anneye söz dinletmek gayet olunmak ve sakî olunan eşya ile katmak müşkildir. Meğer helal süt emmiş halime ola”. dahi caizdir. Sarı sandalı ezip, gül suyu Şaban Şifai bu konuda şöyle yazar; yahut mersin suyu ile karıştırmak dahi fay- “Midesi bulananlara, ekşi nar, nane usaresi, dalıdır. Bu karışım dahi Allame’nin tercihidir. tarak otu kaynatıp suyunu bal ile bir miktar Zürra ve dürrü cülnar, taze mazı, her birin- tuz ile içireler, rifkatle kusturup, madde-i den yarım cüz, kavrulmuş buğdayı dört cüz, mûzyeyi ihraç eder. Usyur-raî dedikleri ot sûkû bir cüz, cümlesi ezilip mersin suyu ile ile kaynatıp, içirseler, bu dahî faydalıdır. 274 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Koruk ekşisi, bal ve şekerle yapılan şurup içireler. Zira ol dev-i şerifin teshinini düsu- hem anneye hem cenine dahî uygundur. met ve temlisi olmakla, etfale imtiladan Ayva da faydalıdır. Şeyh-i Reis demiştir ki, (süt dolgunluğu) ve südün fesadından arız kil-i ermenî dahî kusmaya karşı faydalıdır. olan esnafına ilac-ı vâfî olur. Eğer tıfla Ayrıca mürekkep, birçok bitki karışımı da fevak (mide ağrısı) arız olursa marsama kusmaya, bulantıya ve karın ağrısına faydalı- suyu yahut na’na’ usaresi ile bir habbe kun- dır, demiş. İlacı: Çocuğu çok emzirmekten duz hayası içireler. Kerfes tohumu ve ana- ve vakitsiz emzirmekten vazgeçilmelidir. son, ve za’ter ve kiravya ve günlük, bunla- Vakitsiz ve yersiz gıda vermekten de... Tıfla rın hangisi bulunursa, üç habbe ve zeni yarım dalak karanfil döğülüp içirmek kifa- ezip annesinin südü veya başka bir süt ile yet eder. Ezcümle; buğdayı suykını ezip, içirile, demişler... Ez cümle susam yağı ve mersin yaprağı suyu ile karıştıralar. Eğer, kast ve baun yağları tılâ edeler, yahut sün- çocuk bazı mertebe-i gıda almışsa koruk bül-ü hindî ve mastaki ve karanfil herbirin- suyu veya sumak suyu ile perverde olun- den alassû’ye ahz ve sahk olunup zikr olu- muş, piliç çorbası vereler. Annesine müna- nan yağların birbirine katılır. Eğer yemeye nic nar şerbeti ve koruk şerbeti verilir; eğer alışmış ise biber ve tarçını ve zaferan ile annenin tabiatı kapalı kabız ise temri hindi perverde olunmuş serçe ve piliç etleri ve şerbeti münasıbtır. Tıfla dahi ihtibas arız çorbaları vereler”. olsa ol şerbetten anne südü ile şey-i yesir sâkî olunur. Ekseriya sıbyana arız olan fevak Sütün Hazımsızlığı (ancakırk-mide ağrısı) sûi mizac barid ve maddi ve mücerret imtilaya ve reyaha ve Bebeğin anne sütünü hazmedememesi rutubi olmağla bu mahalde onlardan her konusunda Şaban Şifai şöyle yazar; “Kah birinin esbab-ı ve âlameti ve mümkün etfalin midelerinde süt hazmedilmeyip pey- olduğu mertebe mûda vatı tahririne ihti- nir gibi olur. Bahusus bazı annelerin südü mam olunup saire dahi bil münasebe ta’ruz galiz (ağır) olduğu için incimada müştağit olunduğu malum ola ki; illet kah tıflın olmağın ednâ sebepten mütegayyin ve midesinde süt fasid olmakla keyfiyet-i red- müncemit olup tıfla eziyyet ve ızdırap ver- diyye hasıl edip fem-i mideyi leza’ ettiğin- diğinden başka diğer hastalıkların ortaya den arız olur. Kezâlik; gıdanın kesretinden çıkmasına sebep olur. Alameti kusup ve ve hazımların kusurundan nâşî midelerinde yüreği sürdükte, süt kesiği gibi şeyler çık- hasıl olan ağırlık ve sıkıntıyı def için hadis maktır. İlacı: tıfıldan annenin sütü men edilip, olur, kah midenin ağzının yahut tabakasın- ona bedel inek sütü içirmektir. Bir şartla ki; da, riyâh-ı galiza (mide gazı) birikmesiyle o inek, yarpuz ve tarak otu ve sedef ve olur. Bu çocukta çok bulunur. Sui mizaç ayvadan ve lebede dedikleri otlar ile bes- baridden arız olur ise İlacı: Sebebini orta- lenmiş ola. Hepsi yahut bulunabildiği dan kaldırmak, evvela; şeker ile cevz-i kadarıyla yedirmeli ki; faydası olur. Kendi- hindi içirmektir, diye özetlemiştir. Muratları, lerinden hasıl olan südün midede pîz olma- narı çil dedikleri cevz olmakla, muhkem bir sını önler. Hasılı tıflın o hastalığı iyi olun- şekilde ezip, bir ridanık miktarını şeker ile caya kadar annenin südünü emzirmemeli, YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 275 bu arada annenin sütünü de ıslah etmeye olup ishale, öksürüğe ve kan gidene, zehire çalışmalı: Tavşan mayesi (ittifakla) herkese iyi gelen bir ilaçtır: “Mide bulantısı ve kus- kullanılan bir mualecedir. Miktar-ı istimali iki mağı def eder. Mesaneye fa’ide eder. kırattan dokkuz kırata değindir. Calinus fay- Küçük çocukların öksürüğüne, ishâllerine dasını kerratla müşahade ettiğini söyler...”. ve kusmalarına gayet yararlıdır. Mideye ve yüreğe kuvvet verir”. İshal Hacı Paşa ishal hakkında şunları yazar; “İshal karın geçmekdür sebebi ya müshil Bebeğin en önemli hastalıklarından ishal nesne içmekden ya tohme olmakdan ya hakkında İbni Sina şöyle yazar; “İshal, özel- mi’deye ya cigere sovuk loymakdan ya likle diş çıkarırken olağandır. Bazı doktor- bagarsuklar za’if olmakdan ya dimagdan lara göre, ishal, diş etlerindeki tuzlu, ilti- mi’deye nazle inmekden ya bedende ahlat haplı maddenin sebep olduğu hazımsızlık- çok olup tabi’at def’ etmekden ya buhran tan kaynaklanır. Aslında, bu geçerli sebep eylemekden olur ya bagarsuklarda rutubet olarak görülmez. Asıl sebep diş çıkarmada ya hıltlar olmakdan olur, bu kısım agrı hakim olan sistemin olması gerektiği gibi göbek burmagıla olur. ‘İlacı: eger bedende besini sindirememesi olabilir. İshal sindi- hılt çoklıgından ya buhran eylemekden rimle karışan diş etindeki ağrı tarafından olursa kesmeyler meger ki kuvvet za’if ola meydana getirilmiş olabilir. Vücut kendisi ya bagarsuklarda sahc eyleye ya’ni bagar- kolayca toplayacağından, hafif ishal nöbe- sukları baş eyleyüp hararet eyleye deyü tinin herhangi bir özel bir tedaviye ihtiyacı korkalar. İshal-ı safravi iki heftede sahc yoktur. İshal, fazla ise gül, kereviz, anason eyler. Tuzlu balgam ishalı bir ayda sahc ve kimyon tohumlarından yapılmış bir lapa eyler. İshal-ı sevdavi kırk günde sahc eyler. karın üzerine tatbik edilir veya kimyon Dükeli ishallerde ka’ide budur ki evvel tohumları ve sirke suyu ile yapılmış gül şarab-ı verd-i tari içüreler ve hatmi kabıyla tohumlarından veya sirke suyunda kayna- haşhaş kabın kaynadup suyın taglayup tılmış yulaf tohumlarından yapılan lapa sovıdup içüreler ki eger kan dahı giderse karın üzerine tatbik edilir. Eğer bunların şarab-ı sandal ve şarab-ı lisanü’l-hamel ve hiçbiri başarılı olmazsa, soğuk suda eritil- şarab-ı encübar katup vereler. Bunınla miş yeni doğmuş kuzunun midesinden alı- olmazısa gerü kalan kabız nesnelerden nan az miktardaki rennet verilmelidir. Süt vereler ki sovuk ola: cülnar ve mazu ve midede yoğunlaştığı taktirde yarı kaynamış sumak ve gül ve tebaşir ve gil-i ermeni ve yumurta sarısı, yumuşak ekmek vaya suda kavrılmış bezr-i katuna ve lisanü’l-hamel pişirilmiş kavrulmuş arpa unu verilmeli- ve haşhaş kabı ve tohm-ı sandal ve dögil- dir”. İbn-i Şerif de eserinde ishale iyi gele- miş habbü’l-rumman ve ayva ve kadın tuzlugı cek kimi ilaçlardan bahsedip, bunların ve alma ve armut ve turunc ve kuzı kulagı tariflerini vermiştir. Bunlardan bir tanesi tohmı ve mersin yemişi ve kafurdur”. müshil içemeyecek durumda olan çocuk ve Eşref bin Muhammed ishal için şunları yaşlılar için yakı olup ishalin kesilmesi için önerir; “İçi Gitmek (İshal): Geç oglana kullanılmaktadır. Diğeri de mersin şarabı şöyle kim yediği gıdadan olmıya, alamet 276 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI oldur kim dudaklarında debsermek (uçuk- Onlardan hangisi alınırsa bir tavada kavru- lamak) ola, elinde, ayağında, oturacak lup, sıcak bir bez torbaya konur. Sıcak için yerinde hararet eseri var ola. İlacı oldur çocuğun karnına bağlanır. Birkaç saat kim alucu (yaban muşmulası) kavud eyli- sonra onu çıkarıp bir diğerini dahi korlar. yeler, ya elmayı, ya enarı (narı). Üçünde Sonra yine öncekini iade edip tedric ile birisinden ayva suyu ile vereler. Yakı eyli- mükerreren tedbir ederler. Sarma tedbiri yeler karnına vuralar: Gül yağı, kimyon, dahi tekerrüren, aynen ilaç gibidir. Ancak anason, kereviz tohumu döğerler, gül yağı sarma (dımadat), sıcak bez gibi (kemâd) ile karnına vuralar. Bir dürlü yakı dahi; gibi kuru olmaz, dımadat gül kurusu ila kimyonla kuru gülü, döğerler, sirke ile kemevinden birer miktar alınıp ve dövülüp, yuğuralar, vuralar. Bir dürlü dahi; Darı sirke ile humur ettikten sonra, karnına ununu sirke ile pişireler, vuralar. Bir dürlü zımad edeler. Yahut darıyı sirke ile kaynatıp dahi; Sandal, gül, kimyon, vuralar ayva zımad edeler. Bu zımad Hacı Paşa merhu- suyu ile. Eğer süt emer oğlan olursa emzi- mundur: Özelliği; zerüvet, mersin yaprağı rene ayva yedireler. Sufufu habbı rümman ve kemevvün ve kara keşniç ve künlük ve (döğülmüş nar danesi) vereler”. ekşi nar kabuğu cümlesi ales- sûye ahz ve Şaban Şifai ise ishal konusunu geniş bir sahk olunup, ayva yahut sumak suyu ile şekilde işlemiştir; “Diş çıkması esnasında mezc olunduktan sonra dımad olunur. Bu çocuktaki ishalin sebebi: Çocuğun tabiatı, fayda vermezse; soğuk su ile bir danek yaratıcının izniyle dişlerin çıkması işiyle (oğlak) mayası içireler. Lakin midesinde olan meşgul olması sebebiyle sindirim tarafını pîyz olmaktan kaçınmak için ol esnada süt terk ettiğinden arız olur. Zira tabiatın şanı vermeyip süte bedel yarı pişmiş yumurta odur ki bedenden bir tarafa iltifat eylese o sarısı yahut sade suda şeker ile tabh olun- taraftan başkasının tedbirinde ihmal eder. muş has ekmek içi yahut, soğuk vereler Onun için dişlerin bitmesine meşgul olurken, demişler. Onlara bal suyu ve şeker ile hala- sindirim tarafı ihmal edilip, zayıf olmasıy- vet vermek dahi malumdur. Amma kitab-ı la ishal arız olur. Yahut ol halinde çocuğa saliste, her ne kadar çocuğa dişleri tebdiği arız olan ağrıdan neşet eder. Zira ishal zayıf (çıktığı) esnada ishal-i târî (akut çıkan bedenlerde ağrının olması sindirime engel ishal) olsa bu terkibi vereler, diye tavsiye olduğu bilinmektedir. İlacı: Eğer çocuğun etmişler. Özelliği: Beyaz haşhaş tohumu, ishali hafif ise, ilaç vermek şart değildir, mersin tohumu, kendir ve saad her birinden dediler. Gerçekte, çocuğun tabiatı dişlerin yarımşar dirhem alınır ve kuvvetlice sahk çıkmasıyla meşgul olduğunda, ya da ağrı olunup olgubardar, bir danek (dörtte bir nedeniyle sindirim tarafını ihmal ettiğinden dirhem) annesinin sütü ile içirilir. Anneye arız olmuş ise, mide ve sindirimine takviye dahi, kabız ve musahhan devalar verip, için ilaca başvurmak gereklidir. Ta ki mide hamiyye olunması lazımdır”. ve hazım kuvveti takviye bulmakla ishal dahi bertaraf edilmiş olur. Kemevvin ve Kabızlık nesan ve kerfes tohumu ve onların benzeri ishal kesici ve ısıtıcı (musahhan) olan ilaç- İbni Sina çocukların kabızlığı konusun- lar ile tek veya tamamı ısıtılarak kullanılır. da şunları yazar; “Bazen çocuklar kabız YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 277 olur. Bu hal saf, katı balla veya az miktar- ishal eder ve kabzı işledür ve cima’a kuv- da yabani nane ile karıştırılmış bal ve sade vet verür ve benzi hoş eder, kasni tohmın veya yanmış zambak kökünden yapılmış balıla sirkeyile karışdurup içseler ot içmiş ilaç fitili ile tedavi edilir. Fare gübresi de gibi ola, yüride, kabagı dögüp süciye katup fitil olarak kullanılabilir. Bal ağızdan veri- içseler karını yüride, menuha kabzı ishal lir. Hint nohutu tohumu kadar terebentin eder, erik sovukdur, yaşdur, karın geçürür, reçinesi ihtiva eden zeytinyağı ile karnın susalıgı giderür çün hoşab edeler”. üzeri hafifçe ovulur; buhur-merhem (cycla- Eşref bin Muhammed kabızlık için şöyle men europaeum) ve öküz safrası bileklere yazar; “Sebebi, emerse süttendir. Emmezse tatbik edilir”. göreler, gıdadansa gıdasın değşuralar Elimizde kabızlık tedavisine değinen (değiştireler), kabız gıda vermiyeler. Eğer diğer bir eser olarak İbn-i Şerif’in Yâdigâr taşradansa, bakalar hararet varsa dudağın- adlı eseri bulunmaktadır. Bu eserde, “Bal da, oturacağı yerde, su isterse ilacı oldur akidesinden şaflar yapılıp, kullanılırsa kim, sıçan bokun şaf (fitil) eyliyeler, götür- kabızı tedavi eder. Küçük çocuklar için bal deler (iteler, koyalar). Emziren gıdasın akidesinden küçük küçük şaflar yapılırsa kabız eyler nesneden sakına. Bir dahi; balı uygundur. Yine küçük çocuklara, rakkı sabu- kıvam ideler, iğde çekirdeği gibi şaf eyliye, nu yıkanıp küçük şaflar yapılıp bal sürdük- götürdeler. Bir dahi, oğlanın göbeğine sığır ten sonra kullanılırsa fayda sağlar. Müshil ödü ile buhuru meryem (styra) yakı ideler. vermek veya hukne yapmak mümkün Bir dahi buhuru meryemi balla yakı eyliye- olmayacak hastalar için, bir dirhem kuru ler vuralar”. menekşeyi dövüp eleyerek, bir dank mah- Şaban Şifai kabızlık konusunda şunları mûde ile birlikte ılık veya soğuk su içine yazar; “İktibası-Sıbyan; Çocuğun kabız katıp, göbek yöresi ve karnına sürmek sure- olması: Ez cümle: Sıçan tersinden bal tiyle tedavi uygulanabilir, zahmetsiz bir macunu ve şiruğan yağı ile amel olunur. şekilde ishal eder. On yaşından küçük Yalnız balı kıvama getirip ondan hap düz- çocuklara bu formül uygulanmaz; on ve mek dahi faydalı olur. Üzerine ezilmiş yar- daha büyük yaştaki çocuklara ise, ancak yarı puz otu yahut gök (yetişmemiş) süsen kökü miktarınca dozlarda uygulanabilir, böylece alıp amel olunmak dahi faydalıdır. Çocuğa ishâl de kendiliğinden kesilir” ifadeleri bal yedirmek dahî kabızlığı yok eder. Dört bulunmaktadır. Bunun haricinde, çocuklar dirheme değin verildiği makaddem yazıl- ve ishal olanların soğuk suya girmemeleri mıştır. gerektiği de belirtilmektedir. Halef bin Abbas Zehravî Kitab-ı Hacı Paşa bebeğin kabızlığı hakkında Tasrifte bazı çocuklara veladetlerinden şunları önerir; “Müfredat ki kabzı olana sonra bir ay ve iki ay ve dahi ziyade teber- mu’alece olınur ishaliçün, güli mükerrer rüz ortaya çıkmaz. Onun muazzam muala- bişirüp sıkalar beş def’a, suyına iki lidre cesi, küçük mıhkane peyda edip beş dirhem şeker katalar, kıvama gelüp koyulınca anul benefşe yağı ile ihtikan olunmaktır, dedik- anul odıla kaynadalar, dahı saklayalar, leri, hakkaki illeti ğayr-ı marufeyi beyân ısıcak suyıla ezüp içeler, ishal ede. Nohud eylemiştir”. 278 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Bağırsak İltihabı külleri, şarapla ıslatılıp aynı şekilde tatbik edilir. Daha güçlü bir ilaç sarı sakız ağacı İbni Sina bu konuda şunları yazar; “Bu tozu, selvi ağacı meyvası, sarı sabır çiçeği rahatsızlık, bozuk süt ve mide bozukluğun- tohumu ve akasyadır”. dan kaynaklanan ishalden dolayı ortaya Eşref bin Muhammed ve Hacı Paşa bu çıkar. Genellikle çok rahatsız edicidir. Ve konuda şunları tavsiye ederler; “Göbek bebeğin ağlamasına sebep olur; bebek ıstı- çıkmasının ilacı: Sıbyanın, şiddet ile öksür- rapla kıvranır. Bu durumda karın derhal sıcak mesinden ve düşmekten ve vurulmaktan su veya yağla ısıtılmalıdır. Bazı çocuklar dahi olur. İlacı: Nanhuvâh sahk olunup fazla soğuğa maruz kaldıklarında, bağırsak yumurta akı ile mezc ve keten bezi ile sara- iltihabı geliştirirler. Böyle durumlarda aşa- lar. Bu dahi üç günde bir yenilenir. Keten ğıdaki reçetenin yararlı olduğu kanıtlanmış- bezinin parçalarını yakıp küllerini nebiz tır; su teresi ve kimyon tohumlarının her (hurma ve arpadan yapılan içki) ile sarmak birinden üç dirhem alınıp, birlikte öğütülür, dahi ilaçtır. Bazan çocuğun göbeğinde şiş elenir ve süzülmüş tereyağı ile karıştırılır. görülür. Eğer doğuma yakın zamanda arız Bu terkipler az miktarlarda soğuk su ile olursa, öncesinin koparma hatasından oldu- verilir”. ğu bilinir. Eğer daha sonra olursa, ağlama- Şaban Şifai bebekteki bağırsak iltihap- dan çıktığı anlaşılır. Göbeğin kesilmesine ve lanması için şunları yazar; “Balgam ve kabz üzerine sarılan şeylere çok dikkat lazımdır. olmak ve kulunc ki bagarsuklara ta’alluk- İlacı: Şeyhi Reisin tayini üzere ilik-i badam dur ve sebebinde ve “alametinde ve “alacın- ile eşek marulunun döğülmüşü şîrrugan ile dadur. Kulunc bir agrıdur ki bagarsuklarda karıştırılıp sarmak ilaç olur. Mâmisâ ezilip, olur kişi hacetine varmak zahmet ile olur, yaş keşniç suyu ile karıştırılıp sarmak dahi belki hiç içi geçmez olur. Sebebi bagarsuk- olur. İt üzümü ve yahut yaş keşniç suyu ile larda galiz yel eglenmekdür. “Alameti ağrı karıştırıp sarmak dahi ilaçtır. O sırada anne- gezmek yel çıkdugınca ağrı yeynimek ve sine ve kendisi yemeğe alışmış ise kendisine, ıssı nesneler yaramak yah’ud yabis sıkl akşam-sabah üzüm suyu matbuhu içireler. mütehaccir olmak ya galiz balgam olmak- Dozu: çocuğa ve annesine nisbet farklı ola- dur ya büyük sogulcanlar olmakdur, az olur cağı malumdur. ki safradan olur”. Yapılışı: Gayet kemalini bulmuş ve dev- şirildikten sonra salkımından tanelenmiş Göbek Fıtığı üzüm usaresini toprak sırlı büyük tencerede tesattarı olmayacak mertebe kıvama gelince İbni Sina bu konuda şunları yazar; orta ateşte yavaş tabh edilip yine sırlı zarfta “Göbek fıtığı fazla ağlamadan veya başka hıfz edeler. O matbuh sekker makamında- bazı sebeplerden meydana gelen yırtılma- dır. Çocuğa bal yaladıkları gibi macun edip dan dolayı, “göbek fıtığı” meydana gelir. anneye yirmi dirhem miktarı mersin yaprağı Ufalanmış yumurta beyazı ile birlikte göbek tabh olunmuş su ile içireler”. üzerine serbestçe tatbik edilir ve bir parça Şaban Şifai bu konuda şunları yazar; kumaşla kapatılır. İyice yakılmış kurdun “Fıtık birçok sebepten husule gelir. Çok YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 279 ağlamaktan, başkasının vurmasından ve cerah-ı edîb ona mubaşeret etmez. Alil-i düşmekten ortaya çıkar. İlacı: O illetin sıb- âkıla (akıllı hastaya) dahi lâyık olan ol mer- yan dışındakilerin ilacı müşkildir. Zira onun tebe ve emedin ilacına gayret etmektir”. ilacı; deri altında yarılan mahallin bitişme- Şaban Şifai göbek düşmesi ve buna siyle olur, cerrahi tedavidir. O ise sinni yapılacak ilacı ise şöyle tarif eder; “Çocukta nemâdan sonra hasıl olmuştur. Bu fıtık tabii bulunduğu surette üzerinde mahalli yakılır halden uzaktır. Sıbyanınki de; şiddetli ağla- ve zımatlar (karışımlar) vurulup ol maiyyet maktan, kasıklarında, göbeği etrafında fıtık ve rîhini tahlil etmekle olur. Eğer yemeğe arız olur. Çocuklarda seneb (iç yağı) ve alışmış bulunup yahut dahi büyüklerde hicap (karın perdesi) ve bağırsak çıkmak zuhur ederse; önce cevarişi-ûd ve şarap usul nadiren vaki olur. Belki çocuklukta hiç istimal olunur. Macunu felasife ve sufuf olmaz. İlacı: Eğer emerse Şeyh-i Reisin ted- hakimi ve onların benzeri yumuşatıcı ve biri üzere evvela süt annesi yüksekle gazel açıcı olan ilaçlardan verilir. Çocukta o ilaç söylemekten men ve tıflı dahi şiddetli ağla- köpük üzerine sarılır (atılır). Besinlerinde maktan alıkoymakla olur... Yapılışı: Hafi ve dahi seri-ül inhidam (süratle iyileşir). Gaz yumuşak ilaçlarla yumuşatılır. Ve midesine yapmayan ilaçlar tercih edilir”. gazı giderici ve boşaltıcı şeylerle ve yarılan mahalle fıtığı bitirici bezler sarmak lazımdır. Göbek İltihabı Bu sargıyı mide üzerine vuralar. Yapılışı: Sünbül-ü hindi ve topalak ve kimûn-i kar- Bebeğin göbek kordonunda meydana mânî ve ekir ve nanhâh ve mastaki cümlesi gelen iltihap konusunda İbni Sina şunları ales-suye ahz ve sahk olunup ayva suyu ile yazar; “Genellikle bu hastalık, göbek kor- amel oluna ve üç günde bir tebdil olunup donu yeterince sıkı bağlanmadığı takdirde değiştirdikçe, nar-ı din ve kast yağları sürü- görülür. Ona “celtic” (kildani dili) suyu ile le ve yarılan mahalle riyade tekayyüd (iyice terebentin reçinesi, susam yağında eritilip bağlanıp) sarmadan yağsız koymayalar. tatbik edilir. Aynı tertip daha az miktarda Etfalde bazı müfredat ve mürekkebat-ı kali- mahalli olarak uygulandığı gibi, ağız yoluyla lil eczanın tesirleri tecrübe olunmuştur. da verilir”. Bağırsak iltihabı için ise İbni Ezcümle ol illet zuhur ettikte evvela nânhu- Sina şunları yazar; “Bazı çocuklar fazla soğu- vâti sahk edip yumurta ağı ile mezc ettikten ğa maruz kaldıklarında, bağırsak iltihabı sonra keten beziyle bağlayalar ve acı bakla- geliştirirler. Böyle durumlarda aşağıdaki yı yakıp, külünü nebiz ile saralar. Ve ades-ul reçetenin yararlı olduğu kanıtlanmıştır; su mâ dedikleri tahılı yalnız ve çereş otunu teresi ve kimyon tohumlarının her birinden arpa suyu ile amel edeler (kullanalar) ve cül- üç dirhem alınıp, birlikte öğütülür, elenir nar ve karnıyarık ve yapan süseni kökü alas- ve süzülmüş tereyağı ile karıştırılır. Bu ter- suye sıbyana kafidir... Sıhhati tam bulunmak kipler az miktarlarda soğuk su ile verilir”. dahi mümkündür; ol mahalli yarıp hariç olan uzvu kesmek, maiyyetini akıtmak, Barsak Kurtları sonra da dağlamak ile tedavi ederler. Amma mehuf ve hatırnak olmakla tabibi lebib ve Bebeklerde görülen bağırsak kurdu ve 280 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI solucanı için İbni Sina şöyle yazar; “Bebekler için şunları yazar; “Çocukta olan solucana sık sık ufak kurtların barınağı olur. Bunlar önce şeyh dedikleri otun suyu ile mualece anus yakınında bulunur. Yuvarlak kurtlar o olunur. Amma kuvvetleri miktarı şeyi kadar yaygın değildir ve genellikle şerit kolay ahz edip süt ile verilmek lazımdır, nadirdir. Yuvarlak kurtlar az miktarda demişler. Şeyh peline benzer bir ottur. absinth (ma ul-şıyh: kurt tohumundan çıka- Bazıları kara pelindir demişler, amma şey- rılan öz suyu olup, santonin, yani zakkum hin muradı ol devanın esnaf-ı sülüsesinden çiçeğinin acı maddesini içerir) sütle karıştı- şeyh-i horasanî ve vahşizin dedikleri sınıfıdır rılıp, kişinin tahammülüne göre, ayarlanıp, ki âmme onun tohumunu bilip ona mutlak verilir. Bazen kurt tohumu, embelia, öküz horasanî derler. Solucan için o tohumları safrası ve acı elma özü karına yakı olarak kullanırlar. Fakat suyu kullanmak dahî tatbik edilir. İnce, kıl kurtları, her biri bir kolaydır. Netice olarak onlardan iki miskal kısım Roma zencefili, zerdeçav, iki kısım ahz ve kifayet miktarı su ile tabh olunup şekerle karıştırılır ve soğuk su ile verilir”. suyu beraberi süt ile, yahut sahk olunup Hacı Paşa bu konuda şunları yazar; ondan bir miktarı müceret (yalnız başına) “İçinde canavar durmasında ve sogulcan ve annesinin sütü ile verilir. Eğer sütten kesil- namaz-boz zahmetinde ve sebebinde ve miş ise; koyun ve keçi ve sığırdan hangisi- ‘alametinde ve ‘ilacındadur. Karında sogul- nin sütü olursa olsun verilir ve bir defada can ve uvak kurt müte’affin balgamdan olur. tesiri bulunmazsa birkaç gün devam olunur. “Alameti salya akmak ve dudaklar gece Ta ki ol eziyet veren kurtcukları öldürüp yaş olup gündüz kuru olmak ve gönül tarlı- ihraç eyleye. Ve ol hususta zikr olunduğu ganmak ve gece gece diş kırcıldamak ve üzere süt-ü emrâ çocukta nadir olup, uykuda belinlemek ve ta’am yeyicek gönül çoğunlukla ek besine alışmış çocukta dönmek ve uzun kurd çıkmak ve kurd uvak bulunmakla, onlara tedavinin yolu budur olıcak mak’ad gicimek ve necisde bile çık- ki, önce bağırsak kurtlarına sebeb olan makdur. “İlacı balgamı istifrag etmekdür barid ve rutub (soğuk ve sulu besinler) dir. ve balgam arturur nesnelerden perhiz etmek Çocuğu bu besinlerden uzak tutmak gerekir. ve cerb nesneler yememek ve anison ve İlaçtan birkaç gün önce her sabah sadece karanful ıla hindustan kozı ya küflenmiş süt verilir. Yahut kebab olmuş et suyu mass koz yemekdür ve hall-ı ‘unsul içmekdür ve (emdirilir) edilir. O tedbir umum nazarında şol habbı içmekdür ki ana kuzgun otı derler meşhur ve her ne kûne ilaç içirilirse mamul- ve kanbil ve habbü’l-nil ki kurtum-ı hindi- dür. Sonra ilaç verilir ve tedavinin etkisin- dür ve şih-i ermeni ki saru yavşandur ve de istenen kurtları öldürmesi ve ihraç etme- vahşizek ki horasani derler ve her birinden sidir. Eğer öldürse fakat dışarı çıkmazsa sülüs direm dögeler; sümün direm mukl-ı içeride mahpus kalmakla bihadır dedikleri azrak ve sümün direm mahmude katalar, kalp ve dimağa suud edip eziyet verir. Ol şarab-ı usulıla lu’uk ya habb edüp isti’mal surette ishal ve ihtikandan münasip olan edeler; üstine biraz koz için yeyelar, andan tedbir olunur. Üstadımız Hayatîzade mer- sonra su içeler”. hum lisan-ı efrincede; Kavrağına ve terkide Şaban Şifai bebekteki kurt ve solucan miskül-bahr dedikleri ottan bir miskalini YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 281 kelb-i şeker ile verirlerdi. Hubbul-kar’ vâli- “Zehir-is-sıbyan makadında kan ve ağrının düdül-müstedir, kabak çekirdeği, değirmi oluşu. Çocuğa zehir arız olur. Nedeni kurt dedikleri haşeratı dahi zikredilen ilaçla çoğunlukla soğuktan yani soğuk yere otur- katl ve ihrar eder”. maktan olur. Nadiren halat-ı safraviden dahi neşet eder. İlacı: Soğuktan korunmaktır. Dalak Şişmesi Zekeriya Zarinin, hubbur-reşâd tedbiri verilir. Özelliği; bir miskal hûbbûr-reşad, Bebeğin dalağında görülen şişlik için bir miskalin sülüsanı kemevvin-i kermânî Şaban Şifai şunları yazar; “Malum ola ki ile sahk olunup taaffünden hıfz olunmuş dalakta vaki olan şişlerin ekseri katı olup eski ve latif sığır iç yağı macun olduktan veremi harr oluşumu nadir vaki olur. Hadis sonra annesinin südü ile verilir... Nan olduğu surette dahi hali üzerine kalmayıp havah ile könlük dahi alas-sûye sahk olu- salabete mübeddel olur zira, hazm-ı sanî nup annesinin südü ile verilir. mahallinde dalak ciğerden kanın derdini Bazı vakitte makatlarında verem (şişlik) cezb edip onunla beslenir. Ve fazlasını mide arız olmakla ol verem makadından taşra ağzına verir. Her ne zaman şişlik olsa ol çıktığı için arız olur. Ol illetin âlâmeti, galiz kan birikir. Şişi katı olur. Veremi bari- makadı el ile içeri sokmak ile hastalıktan din dahi ekseri katı olur. Keksek (gevşek, kurtulmak mümkün değildir. O yerlerinde yumuşak) bulunması nadirdir. Şeyh-i reis suhuletle içeri konur. İlacı: Tıfılda annesinin dahi; bazı çocuk azmu dıhal (dalak büyü- gıdasını ve kendisinin mizacını ıslah eyleyip mesi) ile doğar, ömrünün sonuna kadar bu sonra münasıb edviye tabh olunmuş, küçük baki kalır. Bazısında dahi sonradan arız havuza (leğene, küvete) koyalar. Bu matbuh olup böylece ömrünün sonuna kadar sela- (bu kaynatılanlar) istirha-i asebe (sinirlerin metle hayatını yaşar. Zahir dalak büyüme- gevşemesine) ve adeleden arız olan dışarı sinden zahmet çekmez, demişler. İlacı cemî çıkmaya faydalıdır ve tecrübe edilmiştir. esnafın ilacı, ciğer ilacı gibidir. Çocuk yaş- Lâkin küvete koymazdan önce makadını takilerde eğer verem var ise hacamat olu- gül ve kust (bir ot) yağları ile yağlanıp içeri nur ve erbabı, münasip müshilat ile istifra koyalar, üzerine pamuk koyup bağlayalar. olunup dalağa mahsus olan edviye içirilir. Sonra koyalar. Şeyh-u reis; bu surette yalgun yaprağı suyu Matbuhun özelliği: Nar kabuğu ve mer- ve söğüt ağacı a’zb dedikleri kavak yaprak- sin yaprağı ve ceftül-bullut ve gül kurusu larının suyunu ve semiz otu ve baldırı kara ve yanmış geyik boynuzu ve seb-i yemânî sularını medh eyleyüp, hatta semiz otu ve keçi tırnağı (ot ismi olmalı) ve cülnar... suyundan iki dirhem sirke ile içmek çok Cümlesi alas-suye ahz ve kifayet miktarı faydalıdır ki bilhassa dalak şişkinliklerinin suda hassaları çıkıncaya kadar tabh ettikten sâlâbetini boşaltır demiştir”. sonra, ılık iken sabiyi içine oturtalar. Küvetten çıkardığında eğer makadı tekrar Makatta Görülen Hastalıklar çıkarsa, yağ ile tekrar yağlandıktan sonra küvete kullanılan ilaçlardan başka ilaç Şaban Şifai bu hastalıkları şöyle anlatır; konur ve kuvvetlice bağlayıp yine küvete 282 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI koyalar. Hasta o hastalıktan kurtuluncaya olsa, şarap içmelerine engel olunmalıdır. kadar, yimidört saat devam etmeleri lazım- Hafif şarap çocuklara yasaklanır, çünkü o dır. Eğer veremden neşet etmekle, makadı çocuklara fevkalade zararlı olan safrayı yerine komakta zorluk olursa, başta yumu- artırır. Hafif şaraplar, genellikle fazla safra- şatıcılarla yumuşatmalı, küvete devam nın idrarla atılacağı düşünülerek, gelişkin- edip, verem ve acıyı def ettikten sonra bu ler tarafından içilir ve onların eklemleri işlere (tedaviye) son vereler”. nemlenir. Çocuklarda böyle bir şeye ihtiyaç yoktur. Çünkü ne onlardaki sarı safra boş- Makat Çıkması altımı gerektirecek kadar fazladır ne de eklemlerinde herhangi bir ilave neme ihti- Şaban Şifai bu konuda şöyle yazar; “Kah yaç vardır. Çocuklara, onların hoşlandıkları sıbyanın makatları çıkar. Sebebi, dimagla- gibi, tatlı ve saf su içirilmelidir. Aynı rejim rının rutubetinden nâşi sinirleri zayıf uygun değişikliklerle on dört yaşına kadar olmakla makadın adeleleri genişlediği için- devam ettirilmelidir”. dir. Kah gıdalarının fesadından nâşi ishal- Müntehab-ı Şifa’nın yazarı Konyalı iredi ârız olunmakla vakı’olur. İlacı; Bir Hekim Hacı Paşa idrar yollarınaki taş için dirhem nar kabuğu, taze mersin yaprakları, şunları tavsiye eder; “Şunun ki sidügi fındıklar, güller, yanmış geyik boynuzu, yolında taş bitmiş ola anı eride gidere; şap, keçi kursağı, nar çiçekleri veya safra gögercin bokına berabar şeker katup şol (kesesi) kaynatılır ve buna sıcak su ilave kişiye ki su yolında taşı vardur içüreler ol edilerek, çocuk oturtulur. Su ılıyıncaya taşı gidere; oglana buçuk dirhemin, büyük kadar kullanılmalıdır”. ademe bir dirhemin içüreler; egir ıssıdur kurudur, südük yolın arıdur”. h. Böbrek ve İdrar Yolları Hastalıkları Şaban Şifai böbrek taşları için şunları yazar; “Çocukta genellikle mesanelerinde Böbrek ve Mesane Taşı oluşur. Gençlerin ve yaşlıların ise daha çok böbreklerinde görülür. Çocuğun mesanele- Çocuklarda görülen böbrek taşından rinde arız olmasının beslenmeyle yakın korunmak için İbni Sina şunları yazar; ilişkisi vardır. İlacı zor bir hastalıktır. “Mümkün olduğunca çocuğa, yemek esna- Bazısını sertiz ile yarıp çıkarmaktan başka sında su verilmemelidir. Yemek esnasında çare yoktur. Türkçede teke dedikleri hayva- verilen su kısmen yemek sırasında sindirilen nı, dört yaşında ola çok sıcak olan yaz gün- besinin uygun şekilde emilmesini engeller. lerinde boğazlayıp başlangıçta akan kanı Çocuk 6 yaşındayken eğitim ve öğretimi boşa akıtalar, sonrakini bir kaba alalar ve için, [öğretmene] gönderilir. Onun tedricen kan henüz akmağa devam ederken kan dol- gelişen bir sistem kabul etmesine dikkat durmayı kesip o da boşa akıtılır. Yani ortası etmelidir. Çocuk birden kitaplara gömül- alınmış olur. Pıhtılaştıktan sonra bir eleğin memelidir. Bu sırada banyo adeti azaltıl- içine yayıp üzerine bir yufka şey örtüp malıdır; egzersiz ve yemekten önce oyun güneşe koyalar. Tam kuruduktan sonra hıfz süresi artırılmalıdır. Çocukların hafif bile edeler. Kullanılışı: Bir miskaldir. Her ne YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 283 zaman turp suyu yahut kerfes-i cebili suyu karışımdır. Hastanın kasığına bağlanır. ile verilse böbrek ve mesaneden hasatı dışarı Yapılışı: Defne yemişi torak otu ve toma- atar”. men ve eklilül-mülk (melek) ve siyah nohut unu ve papatya, her birinden onar İdrar Tutulması dirhem ve dokuz turp tohumu ve kerfes-i bostani, çili ve tohumları, her birinden Çocukta görülen idrar tutulması için yedişer dirhem, cümlesi döğülüp, bilsan Şaban Şifai şunları yazar; “İlaç: Eğer idrarı yağı ile karıştırılır. Buy tohumu ve hatmi tutma (habs) ve eğer zorla idrar, her hangi- tohumu ve benefşe çiceği ve piyade çiçeği si olursa olsun ilacında; evvela, sebebi teş- ve eklilül melek. Cümlesi ezilip lahana his edilip o sebep, hafif ya da ağır, yaraca matbuhu ve hasek yağı ile kasıklarına sarı- şişlik varsa, kuvvetli açıcılar ve yine kuv- lır. Bu merhemi çocuğun kasıklarına vur- vetli merhemler ile tedbir olunur. Ezcümle mak çok çabuk tesir gösterir. Yapılışı: çoğunun sözündedir: Turpun tohumu ve Sekbinec ve mekal ve cavşîr ve ekir as- yaprağı usarelerini şişliği açmada acayip suye alınıp, dövülür. Kaz yağı ve susan tesiri vardır. Gerekli olduğunda; kırk elli (susam) yağı ve bal mumu ile mezc edip dirhem miktarını içireler. Ol anda şişliği daha önce yazıldığı gibi, zekerine zağferan açar. Kezalik; macunlardan, fıtr-ı esâlliyûn otundan bir tak (yarım) yahut bir kehle (bit) ve doku ve sisalyus ve kast ve ekir, herhan- salıvermek. O anda mesane açılır, idrar gisi mümkün olursa turpun kaynatılmışı eder. Amma, nâmuk-ul huruf ve fakîrturp yahut siyah nohutun pişmişi ile verilir. Süt usaresini içirmek de ve on dirhem tere emen tıfla annesinin sütü ile verilüp sonra yağını beş dirhem nebat şekeri ile böylece süt annesine de hazırlanan matbuhattan sâkî olunmakta iyi bir ilaç olarak buldum”. (pişirilen, kaynatılan şeylerden) verilir. Ta ki madesi tamamen bertaraf olsun ve hasat İdrar Kaçırma gülü mesanede yazılan muacelatın cümlesi bu babta dahi istimal olunur... Gelincik Çocuğun idrar kaçırması ve tedavisi dedikleri hayvanın mesanesini kurudup, için Şaban Şifai şunları yazar; “Bazı çocuk ihtiyaç zamanında müselles ile istimal döşeğe işemeğe alışır. Sebebi: kavuğunun olunmak bilhassa çok faydalıdır. Bir dir- ağzını çalıveren adalenin genişlemesidir. hemden üç dirheme kadar verilir ve tatlı su İlacı: Önce, uykudan evvel mümkün olduğu yengecinin kolu dahi kezalik tesirlidir. derecede çok yemekten ve çok su içmekten Lâkin andan ikişer dirhem verilir. Ba uzak olunup, yatacak yerde su döktürmek- hususta sıbyana dahi az verilir. Eğer sebebi tir. Uyku esnasında tahayyül edip işediği uyuşmuş kan yahut medde (şişlik) olursa, anda uyanırsa hatırına ne gelirse, çoğun- mesanenin iyileştirilmesinde istimal olu- lukla geldiği ve hatırladığı olaydır ki, bahs nan ilaçlar kullanılır”. edildi. Eğer ol mahal âbhane (abdesthane) İdrar tutulması için İbni Sinanın bir ilaç ise ancak düşünde işediği için ayıplarlar. terkibini Şaban Şifai yazar; “Şeyh-i Reisin Eğer kenef ve âbhane değil ise ol mahalli yazdığı üzere bu karışım dahi faydalı bir hariçte su dökmeğe seza olmaz diye sevk 284 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI edip aslında mescidler ve mezaristan olmak i. Deri Hastalıkları üzere haber vermekle bir hürmet-i isbât eyleyeler. Ta ki düşünde dahi onu tahayyül Pişikler etmekle kuvveti m^sikesine imdad buluna ve ol hususta müstamel olan müdavattan Bebekte görülen pişikler için Eşref bin (tedaviden) künlük ve su’dü (ot ismi) ve Muhammed şunları yazar; “Çocukta görü- havlican ve cevtül-bullut ve mersin otu len pişik ve derinin üzerindeki yaralar yemişi ve cülnâr ve bunların benzerlerinden çocuğun beşresinde (derinin yüzüde) bulu- her biri tek veya karışık olarak kullanılır. nursa merhemden önce mersin yaprağı ve Onlardan bir dirhem miktarını iki dirhem gül kurusu ve ayrık ve mustakî yaprağı mersin yağı ile her akşam içirip birkaç gün matbuhu ile yıkayıp sonra merhem süreler tedavi ettireler. Bu terkip dahi Şeyh-i reisin ve her bar merhem tazelemek murat olduk- tercih ettiğidir. ta ol matbuhat ile tekrar yıkanır. Çoğu kez Yapılışı: Ceftul-bullut (veya bellut) ve çocukta zuhur eden kabuklar, vücutlarında künlük ve mürusafi. Her birinden dörder rutubeti fazlıyye çok olup azaları zayıf ve dirhem alınıp, iki yüz kırk dirhem, müsel- buharları çok olduğu için onlarda daha çok les de, sülüsü (üçte biri) kalınca aheste çıkar. O yaraların bazısında erik (kanlı irin) aheste tabh edilir. Tasfiye ettikten sonra o akar. Nedeni, rutubetin fazlasının ifsat pişirdiğimizi on dirhemine iki dirhem mer- olmasıdır”. Pişik için yapılacak ilacın tari- sin yağı ilave edip, içirmeğe devam edeler. fini İbni Sina şöyle verir; “Pişikte Zambak Güvercin tersi ile bezi olmuş hamurdan kökü, kurutulmuş güller ve mersin yaprak- yarımşar dirhem soğuk su ile içirmek dahi larından yapılan toz pudra veya alingale faydalıdır, demişler. Ve tavşanın beynini (doğuda yetişen bir nevi zencefil) veya 4 müseles ile içirmek dahi faydalıdır. Bir dir- mercimek veya fesleğen tohumu toz haline hemi yirmi otuz dirhem miktarı müseles ile getirilerek yapılan toz pudra, pişik yerine verilir. Bazıları tavşanın böbreğini kurutup tatbik edilir”. ondan bir cüz ve tarak otu tohumu ve âfir garha ve kerfes tohumu her birinden yarım Çıbanlar cüz birbirine karıştırılır ve iç içe çarpılır. İkişer dirhemi; on dirhem soğuk suyla verilir İbni Sina bu konuda şunları yazar; “Kan demişler. Bevli habsedici tedavi ile kanın çıbanları yaralara dönüşen ve siyahlaşan birikmesi dahi mukarrerdir. Ve atrafil, kan çıbanları en kötüsüdür. Beyaz veya kır- büyük ve küçüğe dahi verilir. Bazı büyük mızı olanlar o kadar tehlikeli değildir. Bu doktorlar bu hususta çocuğa ilaç vermek iyi kolayca anlaşılabilir. Çünkü, hatta ağızda değildir. Faydası olmaz demişlerdir. Ta ki olduklarında bile, siyah gangren olmuş ergenlik yaşına ulaşıncaya kadar. Onlardan yaralar kötüdür (cancrum oris). Bazen kan ilaca ihtiyaç göstermeden (spontan olarak) çıbanlarının, bütün vücuda dağılmaları halas olurlar dediler”. yararlıdır. Kan çıbanları kırmızı gül, mer- sin yaprakları, sakız yaprakları ve ılgın (tamarisk) ağacı yaprakları gibi, bazı hafif YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 285 yakıcı nesnelerden elde edilmiş enfizyonla, Kırmızı olan ona göre selimdir. Eğer beyaz vücut yıkanarak tedavi edilir. Bu otların olursa, tamamı salimdir. İlacı: hepsinin yağları belli bir kısımda meydana gelen ilacı, sabiye hacamat olunup süt annesinin aynı şikayetlerde de kullanılabilir. Basit besini de ıslah olunduktan basûrâtı kurutu- kan çıbanları, tedavide kendiliklerinden cu şeyler ile, yıkanır ve süt annesinin tabia- kabukları soyulana kadar kendi hallerine tı yumuşak ve soğuk olan tedavi ile yumu- bırakılmalıdır. İlerlemiş ağız yangısı, hafif şatılır. Özetle, Ali er-Rik ve uyku mahallin- asidik maddelerle tedavi edilir. Fakat ağız de erik şarabı yahut nilüfer şarabından kirlenir ve sağlıksız görünürse, biraz daha yeterli ölçüde kullandırmak uygundur. kuvvetli ilaçlar kullanılmalıdır. Ağızda Birkaç gün tedavi ettireler. Eğer çocuğun rahatsızlıklara mani olmak için bir parça ateşi çok ise sütanneye verilen gevşetici sütle karıştırılmış solusyonu ile yıkanır. ayva çekirdeği ve bezir otu, suları dahi Vücut üzerindeki kabarcık şeklindeki ilave oluna ki sütü çocuğa deva ola. döküntüler, mersin, gül, bataklık sazı veya Sabinin kendisine süt annenin sütü ile bir genç sakız yapraklarından kaynatılıp, özü miktar tabaşir vermek faydalıdır. Özelliği: alınarak hazırlanan terkiple yıkanır. Bütün Gül kurusu ve mersin yaprağı ve müstakî bu durumlarda, sütannenin diyeti duruma ağacı yaprağı ve yulafın yaprağı hepsi alas- uygun olmalıdır”. suye ola ve yukarda sayılanların yağlarını Hacı Paşa çıbanlar için ilaç tarif etmiş- dahi süreler. Kah olur yara olduğu surette tir; “Kirec merhemi yenür başlara ve od bal suyuna bir miktar natrun katıp onunla göynügine ‘azim fayide eder otları söyün- önceden yıkamaya ihtiyaç gösterir. Onlar medük kireci yumşak dögeler kettan bezin- ile oğulmazsa burak dedikleri şeyin suyunu den bir kise dikeler ve ol kireci ol kise içine süt ile karıştırıp onunla yıkayalar”. koyalar ve bir çanaga su koyalar ve ol kise- Şaban Şifai yukardaki ilaçlarla iyi deki kireci ol su içine ezeler ta ki kirec olmayan yara için şunları önerir; “Çocuğun tamam ol suya çıka pes ol suyı koyalar ta ki baldırlarından ve kulakları arkasından kirec dibine çöke andan suyı az az dökeler hacamat edip, süt emerse süt annesinin kireci kala ol kireci kurıdalar eger kış güni besinini ıslah edeler. Ve eğer kendi yemeye olursa ol kireci zeyt yagıyla ezeler ve eger alışmış ise tatlılardan ve tuzlulardan ve et yaz güni olursa gül yagıyla ezeler merhem kısmından men edilip hafif besinler verilir. ola ve bir sırça kaba koyalar hacet vaktında Sâf ile yahut helile ve şahtere matbuhları isti’mal edeler bir dürlü dahı kirec merhe- ile telyin edeler ve o yaraların üzerine önce mi ki od göynügine müfiddür”. bu karışımları süreler. Yapılışı: Mürdesenin Şaban Şifai çıbanlar ve deri üzerinde ve zerdeçûp ve nar kabuğu ve kına, hepsi görülen şişlikler için geniş bilgi verir; “Şiş- birden ezilerek, gül yağı ve sirke ile karış- likler (basurat) bazan bütün vücutta ortaya tırılıp sonra bu sürülmeli ve buna devam çıkar, bazan organlarda ve başta ve yüzde edilmeli. Özelliği: Zerdeçûp, acı badem görülür. Nasıl olursa olsun bunların dahi cülnar cam-ı safiri, kırtası muhrik-ı mazı siyah olanı yaramazdır. Zira mizac-ı tabii- mersin yaprağı, irsa akâkiya, kumbil hepsi, lerden uzak olan yanmaya delalet eder. ezilip önceki gibi gül yağı ve sirke ile 286 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI karrıştırılır. Hacı Paşa merhum bahsi geçen yaturalar bir gece andan hammama gireler yaranın ekserisi sıbyanda bulunduğunu dürtüneler şifa ola uyuzıçün sirke merhe- beyandan sonra eğer mürahıkta (erginlik mine zerdeçub iki direm zeyt yagı ve mür- yaşına gelmiş baliğ olmamış kişi) cimadan deseng cem’ edüp karışdurup dürteler uyuz kesinlikle kaçınması lazımdır, demişler”. olan kara koyun ödini acla içse uyuzı gidere Şaban Şifai su toplayan yaralar için şu habbetü’l hazra samgın alalar uyuza dürteler tavsiyelerde bulunur; “Eğer yara olup içine yaşı olsun kurusu olsun uyuza yarar gidere su dolarsa neşter ucu ile yırtıp suyunu akıt- her ki şalgamı arıdı bişürüp hammamda tıktan sonra üzerine kâfurî ısıtaç merhemi tenine dürtyse uyuzı gidere saçı sakalı gec vuralar. Ve eğer yara olursa nevra merhemi agarda her ki keşur yapragın gevdesine tesirlidir. Yapılışı: Nevrayı yedi kez yıka- dürtse nafi’ ola her ki gögercin bokıyla yıp, hiddeti zail ola… sonra ondan bir cüz bazerucı karışdura hamamda dürtine uyuzı ve terziler tebeşirinden bir cüz, gül yağı ile gidere her ki sıgır südin tennur isine katup mezc ve merhem olunup sürüle... Bu karışım uyuza dürte gey ola yarasa kanadın göyün- dahi İbn-i el-Kafin “Cerrahname” sinde dürüp yaga katup uyuza dürtse gidere sar- yazılmıştır. Yapılışı: Bazı usaresi ve lahana maşuk yemişin dögüp çıgıda ve uyuza yaprağı usaresi, yirmişer dirhem, önce dürtseler nafi’ola yaban yarpuzın kaynadup yeterli miktarı zeyt yağı içinde beş dirhem suyıla yunsalar uyuzı gidere lebedenün bal mumu eritip sonra o usareleri dahi zam tohmı tizdür anun suyın giciyige dürticek ederek sürüp saralar”. giderür burçagun suyını giciyige dürtseler gidere güyegü otı ki sa’ter derler anı kayna- Kaşıntı ve Uyuz dup suyın hammamda dürtünseler giciyigi gidere tag üzümi mevizec derler dögüp zeyt Bebekte görülen kaşıntılar için Eşref yagına katup uyuza dürtünseler müfiddür”. bin Muhammed şöyle der; “Bedenine isilik çıkar, uşacuk kara olursa müşküldür, kızıl Kel için ve ak olursa ilacı olur kim, mersin yaprağı, kızıl gül ağacı suya ıslatalar, anınla yuyalar, Şaban Şifai bebekteki kel için şöyle hem yağların dürteler”. Yâdigâr’ın yazarı yazar; “Başta çıkan yaraların bir çeşidi dahi uyuza ve kaşıntıya faydalı olan bir şurup- kuru olup içinde kireç gibi şeyler hasıl olur. tan bahsetmektedir: şarâb-ı şâhterec. Bir de Üzerinde beyaz kabuk dökülür. Bir çocuğun çıbanlara karşı faydası olan bir macun var- başında bu yaralar çıkarsa ona Türkçede kel dır bu eserde. derler. İlacı: mümkün mertebe o durumda Hacı Paşa kaşıntı ve uyuz için şunları kusmaya sa’y edip ve mizacını mürettep yazar; “Müfredat ki uyuza ve giciyige mu’ besin ve hamam ile tedibine sa’y edeler. alece olınur uyuzıçün sergüle dibin kazalar Sonra hatmi tohumu ve ketto tohumu, yuyalar ve dahı dögeler katı kaynadalar ve benefşe çiçeği ile kaynatıp daima onunla agzın sıvayalar andan yogurt katup içe bil- sıcak sıcak yıkayalar. Kabak yağı ve benef- dükce içeler üç sabah baklayı dögeler un şe ve nilüfer ve tatlı badem yağlarından edeler haşhaş tohmın dögeler sırf sirkeyile hangisi olursa her yıkamada süreler ve YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 287 budunlarına dahi çekeler ki dimağlarını ter- sarılması mümkün olan ilaçlar, kesin tecrü- tip ile eğer yubuset ve salabeti ziyade olup besi çoktur. Tedavide olgunlaştırıcı ve akıtıcı tedbirat-ı mezkure tesir etmezse üzerine (söktürücü) merhemler süreler zımadlardan istere ile hak edip, sonra kırmızı merhem en iyisi, bûyu tohumu dört cüz, nevra ve süreler. Sülük vurmak dahi ol illetin ilacıdır. natrun birer cüz, bunlar bal ile mezc oluna, Tahammülüne göre bir iki sülük vurulup diğer, gısail-i himar kökü ve defne yaprağı sonra tedbir-i mezkure ile amel edeler. Şeh- ezilip, teremnetin ile mezc oluna”. dî’nin ilacı dahi; önce imkan nisbetinde kusmasına ve beslenmesine dikkat edilme- Siğiller lidir”. Şaban Şifai çocuktaki siğilleri şöyle Bezelerdeki Şişlik anlatır; “Genellikle çocukta çıkan siğillerin birkaç türü vardır. Yarılıp kanı akıtılır ve Şaban Şifai çocuktaki bezelerin şişmesi hacamat olunur. Onun için çok usta ve için şunları yazar; “Çocukta çok görülür. mahir cerraha ihtiyaç vardır. Eğer fasd Buna halk bez şişi derler. İlacı: Halis dahi- (kanatma) ve hacamata uygun olmazsa, liyyun merhemi saralar, hıyar-ı senber balı- mümkün olduğu sürece, müshil ve müley- nı susan yahut piyâdiye yağı ile karıştırıp yin verildikten sonra üzerlerine koparıcı sürünmek dahi ilaçtır. Kurşundan sahte merhemler vurulur. Müshilleri; eftimun ve olmuş (karışmış), ancak tahta bağlamak garigün tedbirleri olup badem yağı ile usul mümkün olan yerlerde bulunursa, kurşun şarabı dahi içireler. Hafif besin vereler. bağlamak ile dahi savuşturulmuş olur. Ama Büyük tabibler; kibre yaprağı ve keçi boy- dahiliyyun misli merhemler ile yumuşadığı nuzu ve mersin yaprağı ve çörek unu alas- surette neşterile yarmakta hatadır. Yumruların sûye alınıp, ezilir, sirke ve tuz ile saralar. bazıları rîhî ve bazıları lahmî olur. Miktarları Yalnız tuzu sirke ilavesine müdavemet etmek dahi genellikle fındık ve ceviz büyüklüğünde dahi faydalıdır demişler. Çocukta olan olur. Şeyhi Reis dahi sıracanın eslemi ve ilaç, siğillerin, erginlik yaşına ulaştığında hiçbir pezir olanı çocuğa arız olandır. İlac-ı pezîr önlem ve tedavi yapılmadan yok oldukları olması asir olan şebbanda bulunandır. Bu dahi görüldü. Siğiller bir çeşit mercimek ve illete hanazîr ismi verilmiştir. Bu illet buğday gibi sivilceler şeklindedir. Yüzde genellikle boyunda görülmekle hasta, başını ve alında çıkar. Adesiyye ve hantiyye der- sağa sola çeviremediğinden benzeyiş şekli- ler. Kimi sarı kimi kırmızı olur. Kah olur ne göre bu isim verilmiştir. İlacı: Kusma ve çocuğun bedenlerine ateş yahut sıcak su ishali mümkün olur. Mümkün olduğu surette isabet etmekle kabarır ve şişer. Elem ve kusturarak ve ishal ile vücudu yoğun bal- ızdırabı çok olur. Ateş Herpesi anlatıyor gamdan temizleyip besinlerini dahi, azalt- hangi uzuvda olursa, büyük ihtimalle kaba- malı ve hafif vermeli. Aç karnına hareket rır, içerisi su dolmasıyla, üzerine sıcak su ve riyazat ettirip gece yemek yemekten dökmeden soğuk şeyler süreler. Netice ola- tamamen yasaklarlar. Bazı, karışım ve mer- rak gül suyunu kar ile sağırdup keten bezini hemlere devam lazımdır. Ve bu illete yazılan, ona batıralar ve saat be saat değiştireler. 288 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Kanın hararetini ve tutuşmasını def etmek a. Hummalar ile su ile ovmak menfaattir diyor, Calinus, kişniç usaresi ve mercimek pişirilmişi ve gül Devamlı veya zaman zaman gelen şid- suyu ve sirke, her hangisi olursa tek olarak, detli ateşli hastalık için İbni Sina şöyle yahut kil-i ermenî ve nanâ ile sürüle“. yazar; “Bebeğin ateşi için en iyi humma tedavisi, sütanneye bırakılarak yapılır. Hem Yanıklar bebek, hem de bakıcısına, sirke şurubu karıştırılmış nar suyu ve bal veya biraz neft Çocuklardaki yanıklar için Şaban Şifai yağı ve şekerle karıştırılmış hıyar suyu ilaç şöyle yazar; “Sıcak su yakmasına: Su yak- olarak kullanılır. Taze bambu yapraklarının masında, kabarıp su dolmadan önce, gül suyunu baş ve ayağa tatbik ederek ve sıcak suyu, ve tuzlanmış zencefil suyu yazmışlar- örtülerle örterek bebek terletilir”. dır. Ama yanık ve acıdan başka, tuzla dahi İbni Şerif kitabının tabiplere tavsiyeler açması hastaya, özellikle sabî bulunduğu bölümünde hastanın sıcak veya soğuk surette ızdırap vereceği muhakkaktır. tutulması ile alakalı kısmında şunları söy- Hemen karlı suya batmış keten bezi koy- ler: “...Hastanın üstü örtülse dahi örtü harâ- mak ve karlı su dökmek ile acıyı teskin reti artırmayacak kadar ve hafif olmalıdır. edip sonra ma’hudu nevre merhemine Çünkü fazla örtü harareti artırır, zarar verir. müdavemet edeler. Zamanı şifa iktiran Öyle kadınlar görülmüştür ki harâretli Seyyidûs-sakaley tabibi ehli Medine olup hasta çocuklarının üstünü sıkıca örtmüşler, mualecesine ruhsat-ı humayun buyurulan çocuk açılmak istedikte, açmadıklarından, Haris bin Kelde-i Sakafy ın o hususta kul- cahilliklerinden hastanın helâk olmasına landığı devay-ı etıbba, asır be asır imla ve sebep olmuşlardır”. İbni Şerif zaman istimal eyledikleri ecilden şifa veren bir zaman gelen ateş için “Ateşli sıtmalarda; ilaç olduğu şüpheden uzaktır. O hazık ve burun kanaması, kusmak, ishâl, idrâr ve ter, edîp, aryebîyakıp, külünü yumurta akı ile buhrân gününde meydana gelirse kurtuluşa karıştırırmış. Gerçek şu ki buna devam işarettir”. İbn-i Şerif eserinde çocuklardaki edilmelidir”. havaleye fayda eden devâü’l-misk-i şîrîn adlı bir macundan bahsetmektedir. ATEŞLİ HASTALIKLAR VE Şaban Şifai eserinde ateşli hastalıkların TEDAVİLERİ nedeni üzerine şunları yazar; “Sıbyana arız olan sıtma ve ateşli hastalıklar cemi emrâzın Çocuklarda ve bebeklerde yüksek ateşle sebepleri üçtür. Badiye ve vâsıle ve sabıka seyreden hastalıkları Osmanlı hekimleri ıtlak olunur. Badiye deyu bedeni olmayıp ayrı bir bölüm olarak ele almışlardır. Burada hariçten isabet edene derler. Hararet-i şems havale başlığıyla verilen genel ateşli hasta- ve burûdet (soğukluk), hava ve gadap, fikir lıklar ile çiçek, kızıl, kızamık gibi döküntü fezag (korku) gibi vâsıla diye bedeni olup ile seyreden ateşli hastalıklar iki ana bölü- maraz ile izalarında vasıta olmayana denir. mü teşkil eder. Ahlatın (karışımların) ufuneti iltihabı gibi ki hummay-ı ufuniyye icab eder. Ezcümle YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 289 ondan iltihap neşet edip iltihaptan sıtma suyu ve sekencebin verilmez. Zira onlara hasıl olur. Amma ekseriya yine o gün fera- ekşi şey verildiği surette midelerinde pîz gat bulunur. Onun için ona hummay-i yev- (hazımsızlık) olup zarar-ı azîme dûçar olur, miyye derler. Bazı mahalde dahi birkaç gün dediklerine kesinlikle itibar olunmaz. Zira sürer ve bazı bedende karışımdan birinin sirkencebinin yapılışı: Bilinen nar suyunun iltihabına sebeb olmakla ufuniyyete bedel dahi ekşiliğini bal giderir. Onlardan tıfla olur ve hummay-ı iltihabiyye dört karışım- birer miktar verilmekte beis yoktur. Amma dan neşet etmekle sebepleri bedeni itibar humması olmayıp süt emen bebekler saf olunur. Zira hararet-i ibtida ahlata sirâyet ekşiden men olunur. Zira midelerinde süt eder. Onlardan dahi kandan maadasının kesilmek ile pîz olmakla sıhhati bozulup, yani safra ve balgam ve sevdanın dahil-i gün gün sıkıntıya acıya mübtela olur. damarda taaffün ettikleri itibari ile evvela Elhasıl humma olan etfalin tedavisinde iki kısım olup, lazime itlak olunur. Lazime usta bir tabibe müracaat ile emin olarak diye hararet-i daime olup âralık vermiyâne ilaçlar verilir ve güzel tedbir alınarak terr- ve müftere diye nöbet tutana derler. Sıtma letmeye gayret edilir... Bu tedbir Şeyh-i nöbet ile gelip bazısı gün aşırı ve bazısı iki Reisin etfal hakkında bilhassa tayin eylediği günde bir tutar âvâm katında sıtma işte tedbirlerdendi”. bunlardır. Çocuk Hummaları Şeyh-i Reis Şaban Şifai ateş düşürücü bir terkibi emraz-ı sıbyanın yevmiye olduğunu zikre- şöyle yazar; “Hasır kamışının tazesini sıkıp der. Hummay-ı yevmiyyenin yirmiden usaresini tıflın tepesine ve tabanlarına süreler. ziyade esnaf-ı yazılmıştır. Ancak etfal-i O an örtüp ve bastıralar elbete ter giderir, sinni tıflıyyet ve sinni sabâda, hüzün ve bir defa yahut iki defada te’sirini bulmadık- gam ve fikir ve elem misilli infialât-ı nefsâ- ları surette kedi eksikliklerine hamledip, niyye tesirinden müberrâ oldukları durum- mükerreren istimal edeler. Zira ol reis-ül dan anlara gadaptan gayr-i infialât-ı nefsa- küllük kanunu şifasına yazdığı mualecaat-ı niyye ârız olmak nadir olmakla ekseriya nâfianın ekseri tecrübe-i tahrir olunduğu sıtmalar, gadabiyye ve harriye ve berdiyye damar, arap ve acem tabiblerin efrenç ve ve tahmiyye ve viremiyye ve onların emsâli dilem katlarında müsellemdir. Bu ilacın hummalar olur. Ezcümle, soğuktan ve sıcak- etki mekanizmasını ise şöyle anlatır; tan ziyade münfail ve mızarrar oldukları Malum olaki çiçek ve hasbe (kızamık) şüphesizdir”. çıkarmağa müsait ve hazır olan sıbyan ve Şaban Şifai hummanın tedavisi için diğerlerinin o hastalığın ortaya çıkması şunları önerir; “Hummanın ilacı Etfal ve anında bedenlerinde olan kanın galeyanı sıbyanın baldırlarından ve kulaklarından hariçte bazı usarelerin galeyanı ve ufuneti hacamat olunup mümkün olduğu mertebe- ile benzerlik arzedip, bu güne kadar tahrir de soğutucu şeyler vereler ve süt annesine (yazılmıştır) olunmuştur. Eğer hayvanların sekencebin yahut bal ile ekşi nar suyu içi- bedenleri ve eğer sair yerler ve alanlar reler. Gerekirse hiyarı sıkıp usaresine şeker olsun mutlak mahal hararette bulunan rutu- ve bir miktar kâfur dahi ilave edip vereler. bette elbette harareti gariziyye ve garibiyeden Bazı doktorlar etfalin kendilerine ekşi nar birisinin te’siri ve tasarrufu mukarrerdir. 290 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Eğer galebe (galib kanaat) harareti, gariziyye şedide vukuu def’i tabiiyyeye münafi harareti (vücudun normal ısısı) tarafında görünmekle (şiddetli humma tabii olarak bulunursa o rutubeti değiştirip, ya ifsat ya da hastalığın savuşturulmasına aykırı görül- taafün verir. Nitekim o haleti hariçte bazı mekle), kibâr-ı etibba bu vecihle ta’vil ve meyvanın ve otların usarelerinde ortaya tasavvur ederler ki, zikr olunduğu üzere çıkar (nemayan olur) ki o şey dahi sıkılma- çocukların bedenlerinde biriken fazla kan dan normal ısısı galebe olmakla fesaddan nasıl olursa olsun, ihrac ve izâle itmekle, ve kokuşmakdan (taaffünden) emin olur. beden onun eziyetinden salim olmak, levâ- Amma sıkıldıktan sonra o usarenin rutubeti zım-ı kuvvayı tabiiyyede (lazım olan tabii ziyade olup harareti gariziyesi nakısa kalır. kuvvetten) olduğuna binaen o sebep olan O surette kaynatmakla veyahutta güneş maddenin define fırsat yerinde yani, dahili harareti ile rutubetini eksiltmeye muhtaçtır. ve harici sebeplerden dolayı kanları gale- O usare kokuşmaktan salim ola. Eğer rutu- yan ettiği mahalde yalnız harareti gariziy- beti bir yol ile azaltılmazsa, harareti garine yeleri (normal vücut ısıları) ortaya çıkar. kaplayarak galeyan ortaya çıkararak iki Kurtulmaya kâfi gelmediği durumda da durumdan başkası olmaz. Ya o usarenin o normalden fazla hararet (harareti garibe) cinsi tamamen iptal edilip, diğer bir şekli her tarafı kaplamak, ufunet hasıl olup ortaya kullanılır, üzüm şiresinin sirkeye dönüştü- şiddetli humma çıkar”. ğü gibi yahut da tamamen iptal etmeyerek ancak taaffün ve fesat alanını o şekilde b. Havale pişirip kaynatıp veya başka yolla rutubeti izaleye gayret olunsa, kaynatılınca köpüğü Şaban Şifai ise eserinde bu havalenin yukarı kalkar ve taşra dökülür ve tortusu mekanizmasını şöyle anlatır; “Ve dimağ ve (seteli) dibe çöküp, kalanı taaffünden ârî asabları olmakla ol rutubeti ziyade kabul müteşabihül cevahir-i halis ve pak kalır eder. Hususan etlice ve semizce ola. Ol (kalanı halis ve cevher gibi halis ve pak kune tıflın rutubeti çok ve sinirleri zayıf kalır)”. olmakla dahi ziyade fuzul kabul eder. Şaban Şifai devam eden ateşlerin meka- Kezalik ekseri vakitte tabiatları inkibad nizmaları için şunları yazar; “Sıbyanın (toparlanma ve büzülme) üzerine olan etfa- vücudu lüzuma ve tabiata nisbet olunduğu, le dahi rutubat-ı kesire biriktiğinden o kanlarında olan fazla olan maiyyetiyi def sebebten dolayı müteşennic olurlar. Amma etmekle o kana metanet ve kuvvet hasıl olup gazavet ve ellerinde tedbir-i latif (dikkat sabinin neşvünemâlarının artması içindir. edilirse) ve mualecat-ı şerife (ilaçları isabet Nitekim çocuklukta biten dişleri yedi yaş- ederse) müsadif olduklarında, halasları dahi larında ve dahi sonra değişip yerine daha asan olur. Bazılar etfalin bin-nisbe yürekleri sağlam dişlerin bitmesi gibi... Lâkin bu iki ve ciğerleri kavi olduğu durumda tedbir-i surette sıbyanın çekdikleri zahmet ve muvafık ile meraz-ı mezburden halasları meşakkat herkesin malumlarıdır. Bu husus kolay olur, demişler. Yedi yaşını tecavüz çiçek ve kızamık maddelerinde çok kere eden sıbyanın teşennüçleri ekseriya yara- helake sebep olur (müeddi olur). Hummay-ı maz sıtmalardan neşer eder dediler”. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 291

c. Menenjit maddesi azrakdur ve safravi kandur kurulı- ğa mayildür. İkisinin dahı sebebi kandan ve İbni Sina eserinde ateşli çocuk hastalık- kan kaynaduğından olur likin çiçek madde- lardan menenjit için şöyle yazar; “Bu,“uttaş” si azrakdur ve safravi kandur kurulığa diye bilinen bir beyin iltihabının sıcak tipi- mayildür bu sebebden beşereleri hasbe gibi dir. Bu hastalıkta göze ve boğaza ağrı dağılır avacuk olur deriden yukarı olur ve kalkuk ve beniz sararır. Bu hastalığın tedavisinde olur yumrı olmaz ve hatarlurak olur anadan baş soğuk ve nemli nesnelerle tedavi edil- ötüri kim anun maddesi azğunrak olur”. melidir. Yeni soyulmuş hıyar, kabak (tatlı) Şaban Şifai bu konuda şunları yazar; ve yeşil zakkum kullanılabilir; özellikle, bu “Oğlancıklarda ve yiğitlerde olur ve ıssı durumda yararlı olacak olan semiz otu havada ve ilk yazın ve yaz günlerinde çok suyu ve az miktarda sirkeyle karıştırılmış olur kocalarda az olur. Bir dürlü dahı has- yumurta sarısı haricen tatbik edilir. Ancak bayiçün kabarcuklardur ki kan kaynama- ne tatbik edilirse edilsin sık sık değiştiril- ğından olur maddesi safravi kandandur ki melidir”. meyli kuruluğa ve issiligedür bu sebepler- den ötürü ki hasba beteratları gicidür deri- d. Çiçek, Kızamık den yukaru çıkmaz andan derüz ki hasba tebah olmış kandandur”. Çiçek (cüderi), hasbe (kızamık) hasta- Şaban Şifai bu hastalıkların nedenini lıkları hummalar kısmında incelenmiştir. Bu detaylı olarak anlatır; “Efrâd-ı beşerden bir konu geniş olarak tıp kitaplarında yer alır. fert o iki illetten salim olmayıp elbette Nedeni: Hacı Paşa kitabında nedenini ömrü içinde birinin zuhur etmesi mukarrer- şöyle özetler; “hasba ve çiçek sebebi kan dir. Hatta bazı üstatlar ve uzmanlar ondan kaynayup harekete gelüp müteaffin olup (çıkarmadan) selamet bulmuş yani çiçekten safravi olmakdur ve kan kaynamağı adem ve kızamıktan birini çıkarmamış adam işid- teninde vakt olur ki na-tabii ğarib olur ol ki medim ve selamet bulduklarını gördüm tabii ola oğlanlar kan kaynamağıla olur zira ki der. Kimesne dahi görmedim demiştir. oğlanlar kanı hamdur nite ki ham şiredür ve Ancak ekseri çocuk yaşta çıkarır. Elhasıl o yiğitler kanı şol şire gibidür ki kuvveti marazların (çiçek ve kızamığın) sebebi gidüp süciye dönmiş ola nite ki şire küpte evvelisi ana rahminde ve sonra süt emmek kaynaya ve köpügi ve dürdi ayrıla bişmiş aleminde hasıl olan mevaddi-i reddiyye ve safi şire andan ayrıla ve oğlalarun kanına olduğuna binaen efrad-ı beşer o illetlerin çare yokdur ta kaynamayınca ve hamlığı maddesi mukarrer olup (tamamına karar artmayınca ta ki ayruk kıvam duta zira kılıp), lakin çokluk ve azlık o insanların mümkin degüldür ki yaş ve ıssı nesne kay- beden yapıları ve zamanlarının durumuna namayınca bişe ve kıvam duta”. göre değişir. Kimi çocukken, kimi sonraki İbni Şerif bu hastalıkların nedeni hak- yaşta, kimi çok şiddetli, kimi de hafif geçi- kında şunları yazar; “çiçek ve hasbe ikisi rir. Bu hastalıklar dahili sebeblerin dışında dahı bir cinsdür ikisünün dahı sebebi kan- harici sebeblerden de neşet eder. Önce dan ve kan kaynaduğından olur lakin çiçek havanın değişmesi ve bozulmasından sadır 292 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI olur. Çünkü havanın bozuk olması insana olandur korkusuzı büyük ve adedi az olup diğer sebeblerden daha çok zarar verir. gevdede harareti az olandur şol hasba ki Teneffüs cihetiyle kalbe ve akciğere daima andan kan aka öldürür”. Şiddetli olanı vasıl olduğu zamanda zararı bedenin tama- şöyle yazar; “çok olup muttasıl ve budaklu mına yayılır. Çiçek ve kızamığa emraz-ı olan ve biri birine bingeşen yavuzdur, sariye demelerinin sebebi de senenin yalnız kaçan görsen ki sayru çok susar ve katı tar- bahar ve yaz ve lüdüz dedikleri rüzgarın lıganur ve hararet gevdesinin zahirinden hastalığa sebeb olduğu bilinmektedir”. gider ve sovuk olur ve hasba ya çiçek yeşil olur ya kararur bil ki ölüme yakındur”. Belirtiler-Alametler: İbni Şerif hastalığın seyri konusunda şunları yazar; “Ve dahı çiçek ak ve kızıl ve İbni Şerif kitabında çiçek belirtisi için saru ve az olmak ve perakende olmak ümiz- şunları yazar; “çiçek ‘alameti ve ısıtma ve var teri olmak hususa kim taşra çıka ve tiz- tasalanmak ve bil ağrımak ve cemi’i endam- cek bişe eyü ola hatarsuz ola ve ola kim lar ağır olmak ve uykuda belinlemek ve göz birbirine ulaşmış ola ya gök ola ya kara ola kızıl olmak ve burnı gicimek ve göz yaşar- ve gögüsde ve karında çok ola ve taşra gic mak ve öksürmek ve boğaz ağrımak ve nefes çıka ve gic bişe hatarlu ola” “ve eger evvel tar olmak ve avaz tutulmak”. çiçek çıka andan ısıtma zahir ola katı yara- Hacı Paşa bu konuda şunları yazar; “hasba maz ola ve hatarlu ola” . ve çiçek kızamuğun alameti oldur ki Şaban Şifai hastalığın seyrini şöyle humma-yı mutbıka ve arka ve bel ağrısı ve anlatır; “Eğer kızamık siyah, yahut yeşil burun gicimek ve uykuda belinlemek ve olursa veya ondan kan sızarsa (tereşsuh gevde ağır olmak ve yüz kızl olmak ve tar- ederse) yaramazdır. Ve dahi çiçek ve kıza- lığanmak ve nefes tar ola”. mıktan her biri bazan çıkıp bazan batıyor- Şaban Şifai belirtileri şöyle yazar; sa, yahut başta sıtma zuhur etmeyip onlar “Çiçek bir çeşit basur (şişlik) dur ki başta çıktıktan sonra humma oluyorsa veya beyaza mail kırmızı olarak ortaya çıkıp, humma önce ortaya çıkıyorsa, onların hepsi sonra çeşitli renklere döner. Maddesi rutu- çıktıktan sonra sıtma yine devam ediyorsa, bete çok mail olduğundan, başı mercimek- onlar dahi kötüdür. Ve hasta teneffüste sıkı- ten büyük olarak ortaya çıkıp, ekseriya lıp, nefesini tiz tiz alıyorsa, nefes aletinde bütün vücuda yayılıp, çok olur. Birbirlerine olan hicabta (perdede) şiş olduğuna yahut ulaşıp yaralar olur. Genelde her yerde kuvvetin azaldığına delâlet eder. Eğer çok çıkar. Fakat belli yerde çıktığı da olur”. fazla susayıp gittikçe ızdırabı artmaya baş- lasa ve bedeni soğuyup, gittikçe bedeni Hastalığın Seyri: yeşile ve siyaha dönüyorsa yaramazdır. Hasta kan işese yahut siyah renkte idrar Hastalığın seyri konusunda Hacı Paşa yapsa yaramazdır. Yine, ishal ortaya çıkıp şunları yazar; “katı yavuzı kara olandur yeşil renkte yahut et suyu benzeri gelse andan sonra benefşe rengi gibi olandur yine yaramazdır. Özellikle o iki illette yal- andan sonra yeşil andan kızıl andan saru nız ishal devam ederken o vakit yüreği YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 293 sürüyor olmalı. Onun için müshil ilaçlar münasib ola” “ve dahı caizdür ki ishal eyle- verilmez. Bu hususta çok dikkat etmek ye çiçekde ve kızamıkda ishal katı muzır- lazım olduğu, uzmanınca bilinmektedir”. dur niçeleri gördük ishalden helk oldılar zira hakdur kim ishal olıcak içerüdeki a’za- Korunma ve Tedavi larda çıka cigerde ve yürekde ve öykende ve boğazda vü ma’idede pes ishal olıcak Hastalıktan korunmak ve tedavi için maraz içerüye meyl ider taşra çıkmaz likin İbni Şerif şunları yazar; “ve ol kişiler kim ziyade kabz olsa açalar kabz dahı ziyade çiçek çıkaralar ev havasını mu’tedil ideler olıcak muzırdur telyini tabi’at caizdür”. çokça kaftan giyeler bedeni ısıcak tutalar Hacı paşa bir başka tedaviyi şöyle ve sovuk suyı cur’a cur’a içüreler ta derle- yazar; “hasba ve çiçek kızamuğun ilacı ye ‘arak ile tabi’ata maddei def’itmeklikde evvel alameti belüricek kan almak ve haca- bir direm ide sandal ve kafur ve gülab mat etmek ve safrayı müshil ile istifrağ kokuladalar ve gülabıla sirkei burnına çek- etmekdür ve burun kanamak eyüdür. Gece düreler ta nesimi hava geçmege yir ola. Her uykusı gelmezse gıdasına haşhaş katalar ve gah kim şehirlerde çok kişiler çiçek çıkarur dayim gevdeyi tonlarıla ısıcak dutalar. Eger olsa çıkarmayan kimesneler kan alduralar emer oğlancuk hasba ya cüderi çıkarsa veya hacamat itdüreler ve erik ve nar dayesine perhiz etdüreler ekşi nesne yedür- suyıyla ve bunların gibi yemişler suyıyla meyeler gıdası şeker ile badam ya şartab-ı tabi’atı telyin ideler. Çiçek çıkarma, hasta- nilüfer ola” “eğer oğlancuk beş aylığa eriş- lığın son aşamalarında çok olur. Ekseriyetle miş olursa hacamat edeler tamam hoş olup de ishâl ile birlikte peyda olur. Bunun sebe- gevdede cüderinin eseri kalursa fıstık bi, hıltların çokluğu ve pişmiş olmasıdır. yağıyla nişesteyile yuyalar ve et yimekden Şöyle ki çiçeğin bazısı dışarıya doğru çıkar, ve tatlulardan ve ıssı nesneler yimekden bazısı içeriye doğru yönelir. Bu içeriye sakınalar ve bu iki zahmetde et aslı ve hay- yönelen çiçekler, ishâle ve iç organlarda vanı yimeyeler ve yağın aşa katmayalar ve tahrişe sebep olup, hastayı ölüme götürür”. yimeyeler ve dürtünmeyeler elbette etden ve Hacı Paşa bu konuda öncelikle şunları yağlu nesnelerden ve hammamdan sakına- tavsiye eder; “Ve hasba ve cüderi belürdi- lar ğayet muzırdur meger ki za’f ğalib ola”. ginden sonra ve evvel belüricek belürüp Şaban Şifai korunma ve tedavi için şun- yine batduğından sonra ne fasd ve ne haca- ları yazar; “çiçek henüz ortaya çıkmamışsa, mat etdüreler ve ne müshil belki ishali varı- henüz müdahale olmaz. Ancak dört günü sa dutup tabiatı katı kabz olmağa komamak geçmiş olan çiçekten, kızamıktan kan gerek” “eger ishal olursa şarab-ı rumma- almalı veya hacamata ihtimam göstermeli. neyn ve kurs-ı tebaşir hummazi içüreler. Ama kızamıkta mademki kanın çokluğu Amma ishalden sakınalar eger ishal ziyade bulunmaya, kan almaktan kaçınmak olsa kabı soyulmış arpaı kavuralar yumşak uygundur. Çiçekte kan almak, kuvvetine dögeler mercimek ile bişüreler ve nardengi göre olmalıdır. Bu iki hastalık ve benzerle- dögüp kaynadub suyın alalar bile karışılmış rinde, burun kanaması faydalı olduğundan, yiyeler ve şarab-ı sandal ve şarab-ı mersin kanı koldan değil burundan almak daha 294 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI faydalı olur. Hacı Paşa merhum, beş ayı harice def eder diyerek, o hususta yalnız geçen çocuğa hacamatın gereğini yazmış- yeterli olacağını göstermiştir. Allame-i Kurşî; tır. Hastanın bundan sonra ekşi nar suyu ile Râziyane ve kerfesten her birinin usarelerini kâfur karası vereler. Ta ki kanı koyulata ve yahut köklerinin ve tohumlarının tabhlarını hiddetini teskin eyleye ve dahi, reybâs ve (kaynatılmalarını) şeker ile içireler demiş- nilüfer ve i’nâb ve kâdî şarapları benzeri ler. Hacı Paşa merhum, ataş (susuzluk) soğutucu şerbetler içirip kabız için ilaçlar fazla olmadığı halde incir tabhı verilir. vereler, ki hastanın tabiatını ishal olmaktan Yahut kabuğu çıkmış mercimek bir miktar korusun. Çünkü bu hastalıklarda ishal değil râziyane tohumu ile tabh olunup az açık yumuşaklığın dahi büyük hata olduğu her- tabaşir dahi ilave olunur, it üzümü suyu ve nar kesce bilinir. Böylece; koruk suyu, ayva, suyu dahi verilir. Şeker çok verilmeli” der. ekşi nar ve ribas ve bunların benzeri kabız Şaban Şifai tedavi konusunda şunları da eden nesnelerin sularını eksik etmeyeler. gerekli görür; “Mevsimin gereğine göre İlk ilaçları rezene suyu, kabuğu çıkmış hareket etmelidir. Hastanın yattığı yerin mercimek ki sirke ve şeker ve badem yağı havasına dahi itina edip soğuktan ve fazla ile kaynamış ola. Onları vereler. Humma sıcaktan kaçınarak, besinleri hususunda ve çok şiddetli olmadığı takdirde dördüncü tabiatlarının, kabız ve ishal durmlarında günü geçtikten sonra semiz otu ve kabak ve dahî yukarda bahsedildiği gibi fazlasıyla onların benzerleri verilir. Ve on birinci gün- dikkat gerekir. Hacı Paşa merhum; Hak den sonra, piliç suyu ve piliç çorbası dahi budur ki, bu çeşit hasta usta doktorlara deh- verilir. Şeyh Davud; hasta on dördüncü şet verir. Çünkü tabiata havale ile kendi günü geçip üçüncü haftaya girince sıhhati haline konup kusmasa, korkulur ki başına iyiye gidiyorsa, hayırdır. Eğer o mertebe bazı arızalar yerleşip, sersemlik olur. Ve sıhhat tarafı ağır değilse; kötü dertmiş. eğer maddesini tenkiye için müshilat ile Hastayı soğuktan çok sıyanet olunup terlet- mualece olunsa (ilaç verilse), ihtimaldir ki meye gayret etmeliler. Derideki deliklerin helâki (ölümü) ortaya çıkar demiştir. Seyyit açılmasıyla çıkışları kolay olur. Buğu ver- İsmail, erik şerbeti tercih eder. Yapılışı: mek ile terletmek dahi delikleri açmada Yeterli miktarda sarı halîle kabuğu, irice faydalıdır. Yapılışı: Malumdur, eğer çıkışta dövülüp, nar suyuna naga’(bandırılar) ede- zorluk bulunursa o hususta tecrübe olunan ler, küllü ateş üstünde on iki saat ve daha devalar kullanıla. Bu terkip Necibûd-Dinin fazla dura. Sonra süzüp azıcık şeker ekle- seçtiği ilaçtır. Yapılışı: Kuru incir yedi tane, yeler. Nar suyu; yalnız tatlı yahut iki tatlı kabuğu çıkmış mercimek üç dirhem, çekir- bir ekşi nar olmak yeterlidir. Eğer hasta değinden ayrılmış kızıl üzüm yedi dirhem, sâbî olursa; süt emerse annesine tedbir olunup lük dedikleri ağacın budakları yahut zam- adı geçen ilaçlar ona verilir. Ve ekşilerden kının yıkanmışı üç dirhem, kesiran ve zâri- kaçınılır, ta ki sabiye sütü sahıç vermeye”. yane tohumu ikişer dirhem cümlesini bir buçuk ölçek su ile sülüsü kalıncaya kadar Ateşin düşürülmesi: tabh edip durulduktan sonra içireler. Şeyh-i Reis; İncir özellikle çok faydalıdır, mevaddi Hacı Paşa çiçek ve kızamıkta ateşin YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 295 düşürülmesi için şunları yazar; “Ataş galib suyıyla ve azacuk koruk suyıyla bişüreler olursa tohmekan südin ve karpuz suyın ve ve azacuk şeker katalar yidüreler nafi’ ola” bezri katuna luabın içüreler” “eger hasba “ve tağşilei koruk suyıyla ya sirke ile veya ya çiçek belürüp gec çıkarsa gerü içerü badam südile bişüreler tağşile dimek mer- batarsa razyane suyın şekerile ya kerefes cimek ıslahıdur tıbda mercimek aşına dirler suyın şekerile içüreler ki taşra vura ve nilü- sirkeyle veya ğayri ekşile bişüreler ve bu fer şarabın ‘unnab suyıyla ezeler ve ‘unna- aşlarda daim ‘unnabı bile bişüreler” “ve bı aşda ve şekerde eksük itmeyeler ekser eger boğazda irilecek olursa ve öksürük evkatda ‘unnabı kaynadup eger çiçek taşra olursa cevava gülabıla şeker katalar ve kabı çıkmasa bir uğurdan taşra çıkarmak içün gitmiş arpa ile ya kabı gitmiş mercimek enciri raziyane ile kaynadalar suyın içüre- bişüreler badam südile ekşiler katmayalar”. ler tabi’at taşra vura” “ve süd içmek ğayet Hacı Paşa komplikasyonlar için şunları eyüdür çiçegi taşra çıkarur likin südi çok yazar; “Çiçek çıkup üç hafte geçince dayim içürmeyeler iki üc def’ içüreler südün göze gül suyıyla isfahani sürme çekeler ya hasıyyeti vardur bedende kangı hıt ziyade gül suyında ısladup sumakı süzüp göze tam- olsa ana münkalib olur” “ba’zı vaktda ba’zı zuralar ya yaş kişnic suyıyla isfahani sürme kişiye ishal olmayıcak kızamuk taşra vurmak çekeler ve elin ve ayaların kınlayalar ta ki içün balıla içüreler derhal taşra ya vura”. gözde çıkmaya ve gül suyı ve sumak ile Şaban Şifai bu konuda şöyle yazar; “ateş gargara edeler” “kaçan oğlancuklar çiçek o esnada şiddetli hararet bulunursa az az çıkaralar evel çıka başlayıcak ıssı suyıla soğuk sudan kaçınmamak lazımdır. Seyyit kınayı mücerrebdür bi-iznizllahi te’ala ve İsmail Cürcani, eğer hastanın humması şid- yaş kişnic suyı veya sumak suyı ya ekşi nar detlenir acı ve ızdırabı artarsa göğsünü ve suyı ile ya mazu ile ezilmiş gülab ya sürmei barsaklarını üşütüp elem vermeyecek mer- gülabıla eze ve azacuk kafur katalar göze tebe soğuk su vermek gerekir. Hatta yüz tamzuralar gözde çiçek çıkmaya ve tabanı- otuz dirheme kadar vereler. Harareti geç- na kına yakalar her gice yakalar elbette mezse tekrar su içsin. Yarım saatte üç kez gözinde çıkarmaya bi-”avnillahi te’ala” içtikce elbette midesi dolar ve harareti “şerbetlerden şarab-ı unnab ve şarab-ı nilüfer geçer. Humması da sükun bulur. O esnada ter ve şarab-ı hinduba ve nuku-ı hulv şeker ile yahut idrar zuhur ederse şüphesiz bilirsin ki içüreler ve yigirmi direm unnab on direm soğuk suyun faydası ortaya çıkmış olur ve nilüfer on direm buyan dibi ve beş direm sıtması teskin bulup hasta tez şifa bulur”. ayva çekürdegin ısladup suyın içüreler”. Şaban Şifai komplikasyon için şunu tav- Komplikasyonların tedavisi: siye eder; “Kalan tedbir ise, malum ola ki, çiçek çıkaran adamın bazı azasını dahi İbn-i Şerif çiçek ve kızamıktaki kompli- ziyade korumaya muhtaçtır. Zira onlarda kasyonlardan korunmak için şunları tavsi- çıkan zarar büyüktür. O azalar; göz, kulak, ye eder; “ve avazı tutulacak olursa tut şara- burun içi, boğaz, akciğer, barsaklar ve bı ğarğara ideler ve ğıdası kabı soyulmış eklemlerdir. Çünkü öküzde çıksa korkulur arpa ve kabı soyulmış mercimek ekşi nar ki gözlerinin hasta olmasına neden olur. 296 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Kulakta sağırlığa, burun içinde ve boğazda gül kurusunu tarmı muhkem ezip, hastayı nesîm havayı engellemekle nefesinin dar üzerine yatıralar. Arpa unu dahi faydalıdır. olmasına belki boğulmasına neden olur. Yaz mevsiminde hasta ince sarmısak üzeri- Hastanın gözlerine başta, sumak ıslanmış, ne uyutmak ziyâde faydalıdır demişler. gül suyuna bir miktar kâfur ilave edip saat Kabuğu çıkmış mercimek ve gül kurusu ve başı damlatalar. Kâfur ilave edilmiş yağ- ilgun ağacı kabuğu, her birinden vâfirce ahz mur suyu ve taze keşnic suyu ve narın iç olunup kifayet miktarı su ile tabh olunduk- kabuğu dahi onlar gibidir. Esmedi gül suyu tan sonra o suya bir miktar Derânî mezc ile hal edip kâfur ile damlatalar. Özet ola- olunur. Ve içine bez parçaları batırılıp yara rak adı geçen bitkilerden hangisi mümkün (garha) olmayan yerlere konur. Bu tedbir olursa onu kullanalar”. dahi güç çiçek ve kızamık ilacında büyük etıbbanın kullandığıdır. Eğer çiçekler Çiçek döküntülerinin tedavisi: kabuklanıp altında erik kalmazsa ona münasıp yağlar sürülmek kâfidir. Gül ve İbni Şerif çiçek döküntülerinin tedavisi benefşe ve fıstık yağları gibi... Amma yüzde konusunda şunları yazmıştır; “her gah kim olanlara fıstık yağı sürmek dahi en isabetli- hayra ‘alamet belüre çiçek bişmege başlaya sidir. Eğer üzerleri kabuklanıp altında rutu- hususa kim yadi günden sonra ola ol ki bet-i müctemi’a olmuş bulunursa yağdan büyük olmağa başlaya altun ignesile deşe- içtinab lâzımdır. O surette üzerlerinden bir ler suyın akıdalar. Eger gic kurıyacak olur- tarik ile kabuklarını kaldırıp rütubetini sa tuzlı sudan eyü çare olmaya likin ol kurutucu zürur ekeler... Çiçek gailesi mün- yerde kim igne ile delmiş olalar ya ol yerde defi olduktan sonra gövdede hususan yüzde kim derisi sıyrılmış ola tuz degürmeyeler o baki kalan âsârını gidermek için etıbba kad(ar)ca bişmeyince yigregi ola kim kab- yanında müfreden ve mürekkeben vâfir suz mercimegi ve kızıl güli ve yunulmış sürülür diye yazmışlardır. Hacı Paşanınki, yılgun ağacını suyıla kaynadalar suyına tuz koyun kemiğinin mahruku (yanmışı) ya da katalar ve bir pare bez ile ol sudan çiçek çürümüşü ve zeravendi tavil ve kamış kökü üzerine gerek olan yere dürteler ve sepeler. ve hubbul elbân ve kast ve yağlardan susan Eger harareti katı olsa biraz kafur ve biraz yağı ve fıstık yağı ve yaban eşkinin iç yağı, ezilmiş sandalı bu suyıla bile ezeler ve eger kaz ve ördek yağları, sığır ve keçi ödleridir. çiçek giç bişmek olursa buğday kepeğin Tamamı ol hususa nafi olduğu büyüklerin suyıla kaynadalar buğunı eteki altına tuta- yazdıklarından bilinir. Onlardan her biri, lar ve ılıcak su içeler yaş raziyane ve kurı tek ya da birlikte kullanılır. Her akşam sürü- encir ve azacuk şekeri suyıla kaynadalar ve lür. Ertesi günü benefşe kurusu kaynamış su cur’a cur’a az az içürelerve eger yir yir ile yıkayıp tekrar tekrar iade olunmağa yara olsa kızıl gül ve sandal ve günlik ve muhtaçtır ki etkisi ortaya çıksın”. demü’l-ahaveyn ve anzerut bunları dögeler ol yere ekeler”. Kızamık tedavisi: Şaban Şifai çiçek döküntüleri için şunla- rı tavsiye ediyor; “Ve eğer basurat çok ise Hacı Paşa kızamık tedavisi için şunları YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 297 yazar; “bir dürlü dahı hasbayiçün ‘ilacı a. Çocuğun huyunun mizaç ile ilişkisi şarab-ı unnabı içüreler ve unnabı kaynada- lar su yerine suyın içüreler eger öksürigi Çocuk terbiyesinde çocuğun mizacının yoğısa su yerine kadun tuzlığın içüreler ve etkisini ortaya koyan Osmanlı hekimleri bu gıdası mercimek şorvası ola tamam ayırtla- konunun anlaşılması için ayrı bir bölüm şınca andan sonra tavuk yedüreler”. hazırlamışlardır. Bu konuda Eşref bin Şaban Şifai de bu tedavilere yer vermiştir; Muhammed şunları yazar; “Hak taala “amma hasbelerde lu’abı azrak vireler bezr-i kemali hikmetile bu dört muhtelif eczayı katuna lu’abı ve ayva çekirdeği lu’abı ve birbirine karıştırdı. Şöyle karıştırmak kim turı arpa cevavı ve karpuz suyı ve tohme- her birinin kuvvetini birisi dahi sıdı kan tohmı suyı koruk suyıyla ve ekşi nar (yendi). Birbirinde eser eylemekle araların- suyıyla bunlar münasib ola ‘unnab şarabı da bir dürlü keyfiyet koptu (hasıl oldu). ve sandal şarabı muvafık ola ba’zı vaktda İkinci mertebede mizactır kim ana tabiatı nilüfer şarabı ğayet eyüdür” “ve kızamıkda saniye derler. Mizac demek yuğrulmak bir mücerreb nesne kızıl renklü abrişimden manasınadır. Tabiat ile mizac bir manaya- gönlek geydüreler ve ela gibi ve alaca gibi dır. Amma tabiat evvelidir. Ol mananın kangısı olursa geydüreler hasıyyetile faide mizac tamamıdır. Yalnız od, ya su, ya dahi ide” “eğer çiçek sulu ola ve çok ola hastaı birisi keyfiyetinden sorsalar od’un, ya dögülmüş ve elenmiş kurı gül üzerine yatu- su’nun tabiati nicedir deyu, sormak gerek: ralar veya arpa unı veya tarı unı üzerine ya filan otun, ya filan gıdanın, ya filan yaturalar ve ıssı kum üzerine yatmak nafi’ ola”. macunun tabiatinden deyu, sorarlar. Ama Müntehab-ı Şifa’ya göre hasba (kızamık)’ bir ademin ne halluyduğundan (halde idiğin- da unnab kaynatılarak elde edilen unnab şara- den) sorıcak kangisile sorarlarsa revadır. Ol bı suyu su yerine içirilir. “bir dürlü dahı dört dürlü tabiat kim birbirin kesr eyledi, hasbayiçün ... “ilacı şarab-ı unnabı içüreler aralarından kopan mizaç akıl itibarınca ve unnabı kaynadalar su yerine suyın içürel dokuz dürlüdür. Dördüne müfret derler, er eger öksürigi yoğısa su yerine kadun yani yalnız. Ol müfredin birisi hardır, yani tuzlığın içüreler ve gıdası mercimek şorvası ıssıdır. Ancak ya kuruluk, ya yaşlık olsa ola tamam ayırtlaşınca andan sonra tavuk ıssılıkla bile (beraber) değil. Birisi ratibdir, yedüreler”. yani yaştır. Issılık ya soğukluk bile (bera- ber) değil. Birisi yabisdir, yani kurudur; anda ÇOCUK TERBİYESİ (EĞİTİMİ) dahi ıssılık, ya soğukluk bile değil. Dördüne mürekkeb derler, yani karışmıştır İncelediğimiz ilk dönem Türkçe tıp yaz- ol dört müfredden. Bu dört mürekkebin malarının çoğunda çocuğun eğitimiyle ilgili birisi har ve ratibdir, yani ıssıdır yaştır. bölümler bulunmamaktadır. Bu bilgileri Birisi barid ve ratibdir, yani soğuktur, yaştır. Eşref bin Muhammed’in ve Şaban Şifai bin Birisi har, yabisti, yani ıssıdır, kurudur. Ahmed’in eserlerinde bulabildik. Bu kitaplar Birisi barid ve yabistir, yani soğuktur ve doğrultusunda konu işlenmiştir. kurudur. Sekiz oldu, dördü müfred, dördü mürekkeb. Ol bir dürlüsü kim dokuzuncu- 298 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI sudur, ol mutedildir. Ana mutedili hakiki (genç), gerek koca (yetişkin) sağlığın sak- derler. Anın vücudu yoktur. Zira mutedili layan: gıdayı mizac üzerine havale kılmıya hakiki oldur kim bu dediğimiz sekiz türlü ta kim mizacı kuvvetli ola. Kaçan kim (ne mizacın hiç birisine benzemeye. Her hangi- vakit) gıda kuvvetli ola mizaçtan mizacı sine benzer dersek, elbette andan olur, kahredip kendi dileğine muti edemez kim mutedili hakiki olmaz. Eğer varmışsa et olub cüz’ü beden diyeler. Sinmez, tohme (varsa) gerekti, hiç yok olmıya, yani yoluğu (şişkinlik) eyler, yahut tabiat berikür. Aciz kabul etmiye. Öyle olıcak malum oldu kim olur, vardıkça kuvvetten düşer. Bu kez hiç her mutedil dedikleri mizaç ayruğuna gıdayı sinirmez olur. Bir dürlü hastalığa baksa mutedil olur. Yani itidale yakındır, bu sebeb olur elbette. Hususa kim oğlancıklar filandan demek olur. Netekim mutedildir; mizacı zaiftir. Kanları rakiktir. Bünyadları adem mizacı, kalan mizaclardan demek; (bünye) taze yapılmış, yaş dıvara benzer kim kalan hayvanlar mizacından adem mizacı balçıktan olsa, yufka ola, ağır gıda yükün itidali hakikiye yakındır, demek olur”. götürmez, bir türlü helalden hali olmaz. Pes (o halde) gayet sakınmak gerek”. b. Mizacın gıda ile ilişkisi Şaban Şifai bu konuda şöyle yazar; Beslerken sabah çocuğu fazla beslememek Eşref bin Muhammed çocuğun mizacı gerekir. Zihnine sersemlik verip öğrenimi- ile gıdası arasındaki ilişkiyi şöyle yazar; ne engel olmaya ve sair vakitlerde dahi et “Talimi nasihat, şöyle kim derin (derim); ve helva ve meyve çabuk bozulan şeyleri şöyle kılalar her zamanda kim büyür, kuvvet çok vermeyeler. Meyve yerken ve akabinde tutar, gıdasın ol zamana göre, kendinin su içmekten sakınalar. Müskirat kısmından miktarına göre (cüssesine göre) arttıralar, bütün Müslümanların sakınmaları gerekir. kuvvetli eyleyeler. İlla şunu gözleye dura- Amma çocuklara, tıbba dahi ziyade muzır lar kim kuvveti kendi tabiatı kuvvetinden olmakla sakındıralar”. artık olmıya. Mesela oğlan altı yaşına irin- Eşref bin Muhammed mevsimlerle ce kim henüz yedisine girmedi, tabiatı yiyeceklerin ilişkisini şöyle anlatır; “Yaz germ ve terdür (sıcak ve tazedir) ol derece- faslında (yaz mevsiminde) tatlı, ekşi elma de gıda kim verirler ol derecede germ ve ter aşın, zirişk çorbasın, cevaz vireler. Güz fas- ola, tabiatına muvafık. Eğer sert ve hüşk lında yemişi çok yedirmiyeler. Ekşilerden (soğuk ve katı) olursa ol derecenin evvelinde sakınalar. Gıdayı çok vermek tıfl oğlana ziyan eylemez, ahırında olursa ziyan eyler. ümmüsübyan (havale) getirir kim ana Ol derecenin evvelinde dahi olursa har, yabis oğlancıklar hastalığı derler ve teşennüç (sıcak ve kuru) ziyan eyler. Ahırında olıcak eyler, yani sinirler büzülmek getirir. Az hod ziyanı zahirdir. Fil cümle gıda mizaç- yedirmek gerek, öğünle yemeği öğretmek dan zaif gerek kim mizaç gıdayı zebun gerek. Bulanık su içmekten sakınalar kim eyliye, kahırla sinire (hazmede). Eğer gıda böbreğinde, kavuğunda (mesane) taş eyler, kuvvetli olursa mizacdan: ol gıdayı yiyen ve midesini harab eyler ve benzin soldurur bilsin kim, ol gıda ana kahreder kuvvet ile. ve bel ağrısın getirir. Hanazir (sıraca) derler Gerek oğlan (çocuk)olsun, gerek yiğit bir rene var ekser bulanık su içmekten olur. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 299

Vakit vakit oynamak, bir dahi oğlancıkla sonra ikinci kez yemeğini verip doyurmadan tutuşmak, güreşmek, yüğürdüşmek (koş- önce bir banyo daha yaptırılır. Mümkün mak) sükukün berkidür (kuvvetlendirir). olduğunca çocuğa yemek esnasında su veril- Harareti griziyesin kuvvetlendirir, iştihasın memelidir. Yemek esnasında verilen su kıs- getirir. Tokla (tokken) komayalar oynama- men yemek sırasında sindirilen besinin ğa ta bir az vakit oturmayınca”. uygun şekilde emilmesini engeller”. Eşref bin Muhammed eğitim için şunları c. Çocuğun ergenlik yaşına kadar ilave eder; “Çocukla sohbet edip ruhi terbiyesi yakınlığı artırmaya başladığı vakit, güzel- lik ve tatlılıkla muamele eyleseler, vacip Çocuğun yetiştirilmesi konusunda İbni olan evvela, kelime-i şehadet talim eyleyip Sina şunları yazar; “Dörtle yedi yaş arasın- bir mecliste yedi defa telkin eyleyeler. Ve daki çocuklara dikkat etmek ve onların dahi ayet- el kürsî talim edeler. Sure-i haşr- davranışlarına göz kulak olmak gerekir. in son bölümünü ezber ettireler. Fukaha-i Ancak bunu abartmamak ve itidal sınırları- dini mübin ravvahal-lahu ervâhahüm bir nı fazla gevşek tutmamak icap eder. Şiddet- kimse çocuğunu bu şekilde terbiye eylese, li kızgınlıkla patlamaları, korku ve endişe- kıyamet gününde Hak teala onu evladı leri kontrol etmelidir. En iyi şekilde çocuk- hususunda muahaze eylemez dediler. ların doğal arzuları ve temayyülleri düşü- Ahlak-ı Alâide yazılmıştır; fazilet erbabın- nülerek ve onların nefret ve tiksintisi göz dan birisi evlatlarına hitab ederek “ben size önünde bulundurularak sağlanır. Çocuğun doğumunuzdan evvel, doğum sırasında ve doğal uygunluğu teşvik edilmelidir. Bunun doğumdan sonra, çok güzel ihsanlarda yanı sıra rahatsız eden sebepler bertaraf bulundum dermiş. Onlar ise işin hakikatine edilmelidir. Bu tip yetiştirme hem vücud vakıf olmak için; “veladetimizden evvel ne hem de zihin için iyidir. Zihin bundan yarar şekilde ihsan mümkün olur” diye sual sağlar. Çünki iyi alışkanlıklar ve davranış- etmişler. O da şöyle cevap vermiş: Veladeti- lar erken eğitim yoluyla kişilik olarak cila- lanır ve açıkça vücuda yarar sağlar. Kötü nizden evvel sizin, sağlıklı ve asil bir anne- davranışlar mizacı etkilediğinden ve çeşitli den meydana gelmeniz için uğraşıp, denî dengesiz tipler meydana getirdiğinden ve sıradan birinden sakındım ki hayatınız- dolayı, çok fazla hiddet ve kızgınlık, vücud da aşağılayıcı bir ithamla karşılaşmamanız ısısında alışılagelmemiş bir ısı meydana ve düşmanların ve kötülerin hakaretinden getirir ve üzüntü uygun olmayan kuruluğa masun oldun, doğum anında size güzel ad götürür. Aynı şekilde zihni derin uykuya verdim ta ki, o isim sebebiyle hayatınızda sürükler; sinirleri, zihni güçleri uyuşturur. iftihar edesiniz. Akıllılar yanında kıymeti balgam yapısı hasıl eder. Kısacası uygun olmayan isimlerden kaçındım ki kötü isim şekilde dengelenmiş davranış hem fiziksel sebebiyle üzülmeyesiniz diye, doğumunuz- hem de zihinsel sağlık için delildir. Sonuçta dan sonra dahi sizleri güzel ahlak ile huy- sabahleyin çocuk uyanınca, ilkin onu banyo lanmanıza gayret ettim. Ta ki akranlarınız yaptırılır. sonra bir saat kadar veya kahval- arasında, güzel ahlak ile ve hüsnü muaşeret tıdan sonra bir süre oynaması için bırakılır. ile mümtaz oldunuz” diye cevap vermişler”. 300 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

İbni Sina altı yaşından sonraki eğitimi daima, nefis yiyecekler lezzetli içecekler şöyle anlatır; “Çocuk altı yaşındayken eği- vermeyip, kah kuru ekmek (esmer ekmek) tim ve öğretimi için (öğretmene) gönderilir. ile iktifa ettireler. Zira feleğin tavrı bir Onun tedricen gelişen bir sistemle eğitil- kararda kalmayıp kuru ekmek yemek gere- mesine dikkat etmelidir. Çocuk birden kirse, fazlasıyla sıkıntı çekmez”. kitaplara gömülmemelidir. Bu sırada banyo adeti azaltılmalıdır. Ekzersiz ve yemekten d. Terbiyede Mürebbiyenin Rolü önce oyun süresi arttırılmalıdır. Çocukların hafif bile olsa şarap içmelerine engel olun- Bebeğin sütannesi veya bakıcısının nasıl malıdır. Hafif şarap çocuklara yasaklanır. eğitilmesi gerektiğini Eşref bin Muhammed çünkü o çocuklara fevkalade zararlı olan şöyle yazar; “Çün oğlancık tıfl ola, ana riayet sarı safrayı arttırır. Hafif şaraplar genellikle etmek vacib olur akilesine (bakıcısına) her fazla safranın idrarla atılacağı düşünülerek bir dürlü hal de: Evvel uykudan uyanıcak, ya gelişkinler tarafından içilir ve onların uyarıcak tatlı sözle, eyi hulkla gönlün açalar; eklemleri nemlenir. Çocuklarda böyle bir ağzın elin yüzün yuyalar, sileler yumuşaklık- şeye ihtiyaç yoktur. Çünkü ne onlardaki la. Andan sonra bir hatırı ferah olacak nes- sarı safra boşaltımı gerektirecek kadar faz- neyle bir az hareket ettireler. Andan otura, ladır ne de eklemlerinde herhangi bir ilave dinlene. Sakınalar kim terlemiye hareket neme ihtiyaç vardır. Çocuklara onların hoş- ederken. Andan sonra gıda yedireler. Bir landıkları gibi tatlı ve saf su içirilmelidir. gıdadan yedirmeyeler kim soğuk mizaçlı ola, Aynı rejim uygun değişiklerle ondört yaşı- tabiatin itidalinden munharif eyliye, sevda na kadar devam ettirilmelidir. Gelişme eyliye, kuruda; ekşiler gibi. Ya terliği artuk, çağında nem azalır. Bundan dolayı doku- balgamın arttıracak nesne vermiyeler, yoğurt larda sertlik ve kuruluk görülür. Böylece bu gibi, marul gibi kim çok yiye, ya çok su yaşta ekzersiz, tedricen azaltılmalıdır. içmek gibi, ya bir nesne yedirmeyeler kim Ekzersizin mutedil ve fazla kuvvetli ve şid- kanını güyendire (hareket vere), safra eyliye; detli olmamasına dikkat edilmelidir”. Issı otlar, sarımsak, acı tere, çiğ soğan gibi. Eşref bin Muhammed eğitim için şunlara Suci (şarab) içmekten sakınalar gayet. Ak bal dikkat edilmesini ister; “Dahi gayet sakın- kim kefi (köpük) alınmış, güllabla (gül suyu) mak gerek korkutmaktan, kakıtmaktan (öfke- kaynamış, kıvama gelmiş ola”. lendirmek) kim kanı göyünmiye (başına Şaban Şifai şuna dikkati çeker; “Hatta sıçramıya) yüreğinin damarı genişlemiye ki aklı nakıs mürebbiyeler hayır ve şer gözet- deliliğe sar’a rencine sebeb olur. Çünkim meden, “mollam, ağam ve paşam” tabirleri altı yaş tamam ola, vacib olan andan sonra ile o boş zihinleri iğfal edip, sefahat vadisine ta’lim-i edebdir, ta’lim-i ilimdir. Ol babları düşürmekle, akıbet zelil ve hakir olacakları üçüncü rükünde (bahiste) kim akıl sıhhatini havada aşikar olur”. bildiririz, bilesün inşaallahü taala”. Şaban Şifai eğitimin bir şeklini de şöyle e. Terbiyede Babanın Rolü yazar; “Yeme ve İçme hususunda dahi ihti- mam lazım olmakla, zaman-ı sıbyanda Eğitimde babanın rolü hakkında Eşref bin YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 301

Muhammed şunları yazar; “Emir bulunma- Şaban Şifai eğitim için şunları da tavsi- dıkça darba mübaşeret eylemeye ve müba- ye eder; “Tahammülüne göre darb-ı hafif şeret eylediği surette dahi uzatmaya, ama şekilde te’dib edilir. Yine gerektir ki, çocu- pek acıdaki sabiyi ol hususta tekrar onun ğu elbise-i fahr (övünülecek elbise) ile süs- benzeri darb husulünden havf edip, bir dahi lendirmeyeler. Giyip kuşanmak ve seyir ve o işi işlemeye. Sabiye mürebbileri hocanın sohbete göndermek hususlarında müsaade azar ve darbına tahammül etmek babında etmeyeler. Avamdan bazı ahmaklar, iktida- nasihat edip zamanımızda dayağın yeri yok rından ziyade borç ve harca batarak, övü- sabrın çok övülen bir huy olduğunu ifade necekleri (pahalı-markalı) elbiseler tedari- edeler. Ta ki sabi imkan nisbetinde sabırlı kinden gayr-ı saçlarını tararlar, bellerini davranıp hocanın darbından, feryad-ü figan gererler ve seyir ve sohbetlere getirip sefahat eylemeye. Ve dahi muallim ve müeddep ve şaka yollarını gösterirler. Bunun sonu olanlara yakışan odur ki sıbyana maarif hüsrandır... Gerçekten akıllılar, mücerret ta’limi ile cömertlik ve kerem ta’limi dahi süslenmeden kaçınmalarından öte gerek- yapıp, iyilik ve ihsan ve edeplerini dahi medikçe parmağına yüzük takmayı dahi men göstereler. Hatta validini, fukaraya tasad- eylediler”. duk eder erbabından oldukları surette, sıb- yanın eli ile vereler. Ta ki lutuf ve kereme f. Eğitime başlatma itiyat hasıl eyleye ve tekebbür ve tecebbür (kibirlenme) ve istihza ve onların benzeri, Şaban Şifai eğitimin yaşı ve eğiticinin uygunsuz fiillere düşmekten çok muhafaza nasıl davranması gerektiği hususlarını aşa- edeler. Peder ve mader ve büyük birader ve ğıdaki satırlarda şöyle belirtmiştir: “Halkın hocaya hürmetlerini tefehhüm edip, her lisanında sabinin doğumundan dört yıl ve birine ta’zim nazarıyla ve saygıyla, onlar- dört ay dört gün geçtiğinde hocaya verilme- dan haya ve haşyet üzere olmayı adet etti- ğe uygun olurlar. Hz. Peygamberin hadisin- reler. Altın ve gümüş muhabbetinden nefret de; her çocuğun talim için muallimin ettirip, dünya malını gözüne hakir göstere- havza-i talimine teslim oluna ki; pak itikat ler ki, gümüş ve altın sevgisinin, akrep sok- ve âkıl ve salih ve dindar ve perhizkâr olup masından daha kötü olduğunu idrak eyleye. âdâb-ı mülûke vakıf olmalı. Çocuğa karşı Özetle din ve dünya ve ukbasına lazım olan gadap ve hilimde mutedil ola. Gayet halim umurun cümlesini talim ve tefhime ihtimam olmaya ki te’dib den aciz olur. Çok gadaplı edeler, ki o sabi mertebe-i büluğa erişip, olmaya ki sıbyanı talimden nefret eyleme”. şehvet-i cima” ve sair umur-u müşkile-i Şaban Şifai okulun olması gereken meaşa (eğlenceye dair işlere) mübtela özelliklerini şöyle yazar; “Layık olan oldur olma, dinî ahlak-ı hamîde bit-tabî kendinde ki sıbyanı mektebe vermeyeler. Ki çoğun- meleke olmakla, Şerefli evlat ve hayr-ü lukla, aşağılık karakterde olanların toplan- halef olup cümlesinin gayretleri meşkur ve dığı yer. Ama güzel ahlak sahibi olan asıl- insanların dilinde güzel bir şekilde anılma- zadeler bulunsa onlar ile hemders olmak ları halinde iki cihan saadetine nail olmala- tahsil-i ilim ve ma’firete uygundur. Lakin rı dahi ümit edilir”. zamanımızda böylelerinin mevcudu azdır. 302 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Muallimi te’dip emrinde dahî teennî sahibi gerekir ki; onlardan önce sadır olan kuvve- olup, darb-ı mukteza olur”. tin tezhib ve tekmiline gayret gösterilmek gerek. Zira her hususta tabiat-ı fiiline g. Çocuğun Kişilik Gelişimi uymak lazımdır. Yani her kuvvetteki çocukta önce ortaya çıkar. Onun süslenmesine ve Eşref bin Muhammed çocuğun kişiliği- olgunlaşmasına gayret etmek gerek Onlarda nin gelişimi için şunları yazar; Vallahü ise beden gücünden kuvvet-i haya önce a’lem bissavab. Hükema bir dürlü dahi itibar görülür. Eğer bir çocukta o kuvvet, onda eylemişler: Ömrün evvelinden ahirine bulunup mucibi ile amil olursa, yani sığar dimişler kim her bir ademi doğduğu vakitten ve kibâr-ı huzur terk-i edebe mucib olur”. on beş yaş temam olunca (ya kadar) kuvve- Şaban Şifai kişiliğin gelişiminde sporun ti günden güne kan arttırmakta olur. Tabiat yeri hakkında şunları yazar; “İcap eden daim şaz (şad)lık sever. Büyümek, artmak, işlerden dahi sıyanen edeler. Çünkü onların sürur, gurur ister. Ol zamanda tabiatı itidali- dahi tabiatında yer tuttuktan sonra izalesi ni saklayabilecek yani ata ana, kavim, kabi- zor olur. Eğer çocuğun tabiatı zekavet (kıv- le oğlanlarının (çocuklarının) tabiatında raklık) ifade eder derler. Ama haydutluğa olan itidalı saklayıbilicek, kim geregenleyin sebeb olmakla, zararı faydasından çok olur. (gereği gibi) sürebile. Ol on beş yıldaki Gece çok uyutmaktan ve mutlak gündüz ömrü talimde, terbiyette taksir olmıya, gere- uykusundan men edeler. Yaya yürümeye ve genleyin büyümüş olur. Hak taaladan ata binmeye alıştıralar. Ki ikisi de riyazat- nasib(i) varsa adem olmağa, her nesneyi tır. Hareket ve sukunu oturmak ve durmak kabul etmeğe istidadı temam olur, her ne ve mahallî ile söylemek adabını dahi talim kim göstereler tabiat temam kabul eder, edeler ki çeşitli hareketleri beyhude etme- öğrenir. Şol safi duru suya benzer kim her yeler. Kendinden büyüklerin yanında az nenin gibi renk katarlarsa ol rengi gösterür, söyleye, belki bir şey sual etmedikce söyle- her kangı (hangi) yana yol açıverirlerse ol meye ve yalan söylemekten doğru ve yalan yana akar. Nasihat etmek, söz söylemek yeminden (yeminin hepsinden), ve her şeye anlara hikayet eydür (söyler) gibi gerek. Ol gülmekten, hasılı sefihane tavırların hep- gerekmez nesneleri ki etme! Dise gerek: sinden men etmeye sa’y edip her vecihle Yabandan hikayet ider gibi. Bir anın gibi ahlak-ı hamide ile mevsuf olmasını netice nesneyle korku sözün vermekle söylemek vermeli”. gerek. Sakınalar ıssı göyenmiye (yanmıya)”. Şaban Şifai de bu konuda şunları tavsi- h. Çocuğun Çevre ile İlişkisi ye eder; “Vakit vakit oynamak, bir dahi oğlancıkla tutuşmak, güreşmek, yüğürdüş- Eşref bin Muhammed Çocuğun çevresi mek (koşmak) sükukün berkidür (kuvvet- ile ilişkisi konusunda şunları yazar; “Her lendirir). Harareti griziyesin kuvvetlendirir, ne zaman çocuk sağını ve solunu fark iştihasın getirir. Tokla (tokken) komiyalar etmeğe başladığında iyi ve kötü ahlakı bil- oynamağa ta bir az vakit oturmayınca. meye başlar ve onun terbiyesi ile meşgul Hekimler derler ki; çocuğun terbiyesinde olunmalıdır. Böylece tedricen, iyi huyları YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 303 ve zararlıları telkin etmeye ihtimam edilir. ları surette, sıbyanın eli ile vereler. Ta ki Çünkü çocuğun idrak levhaları ter temiz lutuf ve kereme itiyat hasıl eyleye ve tekeb- olmakla, iyi ve kötüyü ayıran fiilleri kemaliyle bür ve tecebbür (kibirlenme) ve istihza ve idrak edemediklerinden dolayı ve ekseriya onların benzeri, uygunsuz fiillere düşmek- kötü işleri dahi seçme, behimî olanları ter- ten çok muhafaza edeler. Peder ve mader cih etmeleri bile mümkün olabilir. Böyle ve büyük birader ve hocaya hürmetlerini olunca onları bu işlerden men eder ve neti- tefehhüm edip, her birine ta’zim nazarıyla celerinin kötü olduğunu anlatır”. ve saygıyla, onlardan haya ve haşyet üzere Şaban Şifai çocuğun çevresindekilerin olmayı adet ettireler. Altın ve gümüş muhab- etkisi konusunda şunları yazar; Çoğunlukla betinden nefret ettirip, dünya malını gözü- ağabeyzâdeler sefih ve aklı az ve eğlence ve ne hakir göstereler ki, gümüş ve altın sev- ekseriye efkar-ı faside cihetinde kötü işler gisinin, akrep sokmasından daha kötü oldu- onlarda yaygın ve alenî olmuştur. Etrafın- ğunu idrak eyleye. Özetle din ve dünya ve dakiler de, onlar ne iş işlerse onlara “aferin- ukbasına lazım olan umurun cümlesini ler” diyerek her yaptığı işi alkışlarlar ve talim ve tefhime ihtimam edeler, ki o sabi onların kötü işlerini iyi gösterirler. Lazım mertebe-i büluğa erişip, şehvet-i cima’ ve olan te’diblerinden biri dahi odur ki; kendi sair umur-u müşkile-i meaşa (eğlenceye cinsinden olmayan ve yahut ebnay-ı cinsinden dair işlere) mübtela olma, dinî ahlak-ı olduğu halde reziller ile mevsuf, ve sefih ve hamîde bit-tabî kendinde meleke olmakla, fuhş ile mevsum ve oyun ve eğlence ile Şerefli evlat ve hayr-ü halef olup cümlesinin meşgul olan sıbyan ve gılmân-ı mecalise ve gayretleri meşkur ve insanların dilinde güzel muhalatalarından sıyanet edeler (kaçınalar). bir şekilde anılmaları halinde iki cihan saa- Değilse o kötü ahlakla ahlaklanır”. detine nail olmaları dahi ümit edilir”. Şaban Şifai çocuğun eğitimi konusunda aşağıdakilerin özellikle üzerinde durmuştur; 5. TARTIŞMA VE SONUÇ “Emir bulunmadıkça darba mübaşeret eyle- meye ve mübaşeret eylediği surette dahi 14. ve 15. yüzyıllarda yazılmış eserler- uzatmaya, ama pek acıdaki sabiyi ol hususta den Müntehab-ı Şifa, Yadigar-ı İbn-i Şerif, tekrar onun benzeri darb husulünden havf Tervih-ül Ervah, Tuhfe-i Muradi, Tuhfe- i edip, bir dahi o işi işlemeye. Sabiye müreb- Mübarizi, Haza’inüs Saadat ve Cerrahname bileri hocanın azar ve darbına tahammül adlı eserler baştan sona tamamen tarandı. etmek babında nasihat edip sabrın çok övü- Yukarıdaki eserler; arı dille yazılmıştır. len bir huy olduğunu ifade edeler. Ta ki sabi Anadolu Türk beylikleri zamanında Türkçe’ye imkan nisbetinde sabırlı davranıp hocanın çok önem verilmiştir. 14. ve 15. yüzyıllarda darbından, feryad-ü figan eylemeye. Ve dahi Türkçe oldukça iyi işlenmiş ve bilim konu- muallim ve müeddep olanlara yakışan odur larını ifade edebilecek seviyeye gelmiştir. ki sıbyana maarif ta’limi ile cömertlik ve Bu dönemde yazılan eserler kimi kez beylik kerem ta’limi dahi yapıp, iyilik ve ihsan ve hükümdarlarının buyruğuyla yazılmıştır. edeplerini dahi göstereler. Hatta validini, Sonraki asırlarda arapça ve farsça kelimeler fukaraya tasadduk eder erbabından olduk- görülmeye başlanmıştır. İbn-i Sina dönemi 304 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI eserlerinde ve Şaban Şifâi’nin kitabında da Esas olanın hıfzısıhha olduğunu vurgula- arapça ve farsça kökenli kelimelere daha mışlardır. Çevre şartlarından, iklimden bah- çok rastlamaktayız. Metinler olduğu gibi setmişler. Hastalıkların bunlarla ilişkisi üze- ele alındı. Zamanımıza göre çok farklı keli- rinde durmuşlardır. 14. ve 15. yüzyıllarda melerin bugünkü telaffuzunu veya anlamı- yazılan tıp kitaplarının çoğu İbn-i Sina’nın nı parantez içinde yazdık. Osmanlı Tıbbı, eserlerinden etkilenmiştir. Bu nedenle Anadolu Selçuklularının tam anlamıyla çocuk sağlığı, hastalıkları ve tedavileri mirasçısı olmuştur. Tıp öğrenimi hastane- konusunda da İbn-i Sina’nın etkisi görülm- lerde ve ihtisas medreselerinde yapılmıştır. üştür. Hipokrat ve Galene atıflar var. Teşhis Eserler, içerik olarak İslam eserlerine ve tedavide onların görüşlerine de yer veril- çok benzemektedir. Hekimler hocalarına miştir. Bu atıflara Şaban Şifainin Tedbir-ül oldukça saygılı davranmışlardır. Onları Mevlüd’ünde de rastlanmaktadır. incitmeden, yaptıkları tercüme ve telif Teşhis metodu; daha çok enskpeksiyon eserlerin kenarlarına, kendi farklı görüş ve (gözlem)’a ve palpasyona dayanmaktadır. tecrübelerini not etmişlerdir. Yazarların; İslam tıbbında ve Osmanlının ilk dönemin- yararlandıkları bilginleri açıkça belirtmeleri de kadavra çalışması yapılmamıştır. Bu ve başka tabiplerden aldıkları bilgileri kendi nedenle anatomi bilgisinin yeterli olmama- gözlemleri gibi göstermemeleri onların son sından teşhis metotları kısıtlı kalmıştır. derece dürüst bilimsel ahlaka sahip olduk- Fizyopatolojik detaylı açıklamalara rastla- larını göstermektedir. yamadık. Buna karşın, bazı, başarılı ve ileri Hıltlar teorisi; 14. ve 15. yüzyıllardan görüşlü hekimler, teorik olarak, kendilerin- önce geçerli olduğu gibi, bu asırlarda ve den birkaç yüzyıl ilerde ortaya çıkarılan daha sonraki asırlarda da geçerliliğini devam gerçeklerin ipuçlarını vermişlerdir. ettirmiştir. Şaban Şifâi döneminde de aynı İlk Dönem tıp kitaplarında, İbn-i Sina teorilere göre hastalıkların sebebi ve deva- ve Şaban Şifâî döneminde, yazarların siste- ların özellikleri anlatılmıştır. Her üç matik sınıflamayla ilgili problemleri olma- dönemde de; humoral patolojiyi esas alan mıştır. Yaptığımız plana göre yazılmış bir tedavide, boşaltıcı metoda yer verilmiştir. eser yok. Bu nedenle derlemede epeyce Bu amaçla, kan alma, lavman yapmanın zorlandık. Bugünkü anlamda detaylı fihrist yanı sıra müshil, kusturucu ve idrar söktü- olmadığı için çocuk sağlığı, hastalıkları ve rücü ilaçlardan faydalanılmıştır. tedavilerini tespit için, baştan sona tüm Kılcal damardan kan alma işlemine kitapları taradık. Bu eserlerde, çocuk hasta- hacamat, atar ve toplardamarlardan kan lıkları, büyük (erişkin) hastalıkları içinde alma işlemine ise fasd denir. Hacamat daha anlatılmıştır. Tarayarak biraz daha sistema- çok çocuklar için kullanılmaya elverişlidir. tik hale getirmeye çalıştık. 14.ve 15. yüzyıl Bu eserlerde; birçok yerde, halk tababeti- tıp kitaplarıyla, İbn-i Sina’nın kitapları kar- nin tarihsel tıpla iç içe olduğu görülür. Bu şılaştırıldığında konu başlıkları aynı olma- eserlerin çoğunda; hıfzısıhhaya (koruyucu sına rağmen bazı konular bazı tıp kitapla- hekimliğe) çok önem verilmiştir. Yalnızca rında daha detaylı incelenmiştir. Bu da bize hastalıklar ve tedavilerinden bahsetmemişler. hekimlerin ilgi alanlarının farklı olduğunu YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 305 gösteriyor. 14. ve 15. yüzyılda çocuk sağlı- Kafa kemiklerinin deforme olmaması için, ğı hastalıkları ve tedavisi yüzeysel işlenmiş bebeği değişik pozisyonlarda yatırmak öne- gibi görünürse de; Hazainü’s– Saadat gibi riliyor. İlk Dönemlerde ve zamanımızda da spesifik denilebilecek bir kitap yazılmıştır. bu geçerlidir. Yüz kemikleri sert olduğu Bu eserde embriyolojik bilgiler dahi var. için, yüzüstü yatırmak tavsiye edilir. Bu genel değerlendirmeden sonra Çocuk Periyodik olarak yan da yatırılabilir. Sağlığı, Hastalıkları ve Tedavilerini yaptı- Banyo; İbn-i Sina, günde 2-3 defa öneriyor. ğımız plan çerçevesinde üzerinde en çok Eşref. B. Muhammet, çocuk banyosunu çok durulan konuları; 14. ve 15. yüzyıllardaki etraflı anlatmıştır. Şaban Şifai banyoyu tıp kitaplarıyla, İbn-i Sina Dönemi, Şaban sabahları öneriyor. Zamanımızda; her vakit Şifai Dönemini ve Zamanımızdaki tıp anla- yapılabilir. Anneler daha çok akşamları yışını teker teker irdeleyip, vurgulayalım. uyguluyorlar. Çocuk beslenmesine, süt anneye ve Uyku: Esref bin Muhammet; uyku anne çocuk terbiyesine çok önem verilmiştir. Bu sütü kadar önemlidir. Belli süre mutlaka konuları karşılaştırmalı olarak ele aldık. bebek uyumalıdır. İbn-i Sina der ki, bebek çok Göbek bakımı her dönemde öngörülm- uykusuz ise belli miktarda afyon verilebilir. üştür. Yapılış şekli farklı, farklıdır. Düşme Ağlama; Şaban Şifaiye göre; ağlama süresi ilk dönemlerde 3-4 gün. Zamanımızda çocuğun koruyucu bir refleksidir. Derdini ise 7 (yedi) gündür. Bazan bu uzayabilir. böyle ifade eder. Zamanımızda bir çocuk Endişe etmemelidir. ağlama hakkına sahiptir. Ağlıyor diye kucağa Cilt Bakımı, zamanımızda önemli olduğu alıp, alıştırmamalıdır. Derdi yoksa 20 dakika gibi, geçmişte ki 3 dönemde de üzerinde sonra susar. 20 dakikadan fazla ağlıyorsa o çok durulmuştur. O kadar detaya inmişler zaman bir derdi var demektir. ki, kız ve erkekte kullanılan tuzlu suyun, Şaban Şifai, İbn-i Şerif ve İbn-i Sina tuzunun konsantrasyonunun (yoğunluğu- nun) farklı olması gerekir demişlerdir. Yüz ninninin önemini belirtmişlerdir. Şaban Şifai, cildi daha narin olduğu için Şaban Şifai ve açıklama yapmış; Ninni ve güzel müzik, İbn-i Şerif; burun içini, ağzı ve yüzü tuzlu çocuğu uykuya götürür. Uyku çocuğun büyü- su ile yıkamamalıdır, demişlerdir. Zamanı- me ve gelişmesini sağlar demiştir. Zamanı- mızda; halen tuzlu su (NaCl) = Serum fiz- mızda; uykuda büyüme hormonunun arttığı yolojik = binde dokuzluk NaCl, birçok yerde gerçeği göz önüne alınırsa, Şaban Şifai bunu kullanılmaktadır. Kış, yaz bebeği yıkadığı- 18. yüzyılda tespit etmiş klinik tecrübesiyle. mız suyun ısısının farklı olması gerektiği Hareket; İbn-i Sinaya göre, bebeğin hafif vurgulanmıştır. İlk Dönem tıp kitaplarında, şekilde sallanması; büyümesini ve gelişme- Kundaklama; geçmişteki 3 dönemde ve sini uyarır. Zamanımızda; bu şekildeki hare- zamanımızda da mevcut. İbn-i Sina daha ketin denge organını geliştirdiği bilimsel detaya inmiş, kız ve erkek bebeğin kundak- olarak ispatlanmıştır. lanmasını farklı tarif etmiştir. Zamanımızda Şaban Şifai der ki; bebeklere, hareketle- klasik kundağın yeri yoktur. rinde, oturup kalkmalarında anneleri fazla Başa, takke (başlık) takmaya, gerek İbn-i müdahale etmemelidir. Refleksleri onları Sina, gerek Şaban Şifa-i önem vermişlerdir. daha iyi korur ve geliştirir. 306 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Emzirme; Anne sütü bebek beslenme- sütü veya keçi sütü ile besleme gibi uygu- sinde temeldir. Geçmişte, şimdi ve gele- lamaya rastlamadım. cekte geçerlidir. İlk Dönem tıp eserlerinde, Ergenlik yaş sınırı İbn-i Sinaya göre 14 İbn-i Sina döneminde ve Şaban Şifai döne- yaştır. Zamanımızda da 14’ün üzeri erişkin minde; ilk gelen süt kolostrum (ağız) bebe- ve gelişkin kişi demektir. Fizyolojik olaylar ğe verilmemelidir, denmiştir. Zamanımızda bu yaştan sonra farklılık gösterir. ise aksine bu çok kıymetli bir besindir, Sütten kesme yaşı; geçmiş dönemlerde mutlaka verilmelidir. Şekerli su ve bal eski ortalama 2 yaş olarak kabul edilmiştir. tıpta tavsiye ediliyor. Zamanımızda ise Zamanımızda ise 1 yaştır. Bebekler bu gün verilmemelidir. daha şanslı; ek besinler oldukça çeşitli ve Emzirme sayısı konusunda, zamanımız- boldur. daki görüş, eski anlayışlara zıttır. İbn-i Sina balığı çocuk beslenmesinde Zamanımızda her 3-4 saatte bir beslenmeli- tavsiye etmiyor. Bu zamanımızdaki görüş- dir. Eskiler ise günde 2-3 kez yeterlidir lere terstir. demişler. Annesi hasta olan bebeği, anne Şaban Şifai yumurtayı çok ileri yaşlarda emzirmemelidir. Zamanımızda da bu tavsiye etmektedir. Zamanımızda ise daha geçerlidir. Geçmiş dönem eserlerde ve erken verilmektedir. özellikle Şaban Şifai de vurgulanmıştır ki; Dadıların ve annelerin ağızlarında yap- Uykulu çocuğa meme vermemelidir. Bu tıkları püreler zamanımızda katiyen yasaktır. uygulama çok yerindedir. Çünkü çocuk Fitil (şaf) şeklindeki ilaçlar, geçmişte ve aspire edip, boğulabilir. zamanımızda hep kullanıla gelmiştir. Hamile anne çocuğunu emzirmemelidir, Müfret ve mürekkep ilaçlar olarak her 3 geçmişte ve zamanımızda geçerlidir. dönemde de kullanılan besin baldır. Süt anne; geçmişteki 3 dönemde üzerin- Geçmiş dönemlerde; bazı hayvanların de çok durulan bir konudur. Zamanımızda gaitası (güvercin boku, tavşan tersi) ilaç böyle bir uygulama yaygın değil. Zamanı- olarak kullanılmıştır. Zamanımızda böyle mızda süt bankası üzerinde durulmuştur. bir ilaç yoktur. Ülkemizde fazla itibar görmemiştir. Barsak iltihabı; gaz yapıcı sebeplerle Osmanlı hekimlerine göre; annenin izah edilmeye çalışılmıştır. Halbuki; bugün yeterli sütü varsa öncelikle anne emzirmeli bu farklıdır. Tamamen enfeksiyona (bakte- yetersiz ise, süt anne tutmalıdır. Sütanne riyel)bağlı bir olaydır. Göbek iltihabında da Araplarda daha ön planda geliyor. Araplarla, aynı görüşlerle karşılaşıyoruz. Osmanlılar arasında fark var. Sütannenin, Göbek fıtığı; tedavide her 3 dönemde karakterine, beslenmesine ve sağlığına aynı tıbbî tedbirler tavsiye edilmiştir. Osmanlı hekimleri çok önem vermişler. Sadece Şâban Şifâî’nin eserinde cerrahi Osmanlı hekimleri ve İbn-i Sina; anne müdahaleden bahsedilmiştir. sütünün yetersiz olduğunda, bebeğe, inek Parazit olarak; her 3 dönemde de kılkurdu sütü ve keçi sütünü verdirmemişler. Mutlaka ve abdest bozan dediğimiz (tenia)dan bahs annenin sütünü artırmak için gereken her vardır. Tedavi her 3 dönemde de birbirine şeyi yeğlemişlerdir. Bebeği yalnızca inek yakındır. Etiyoloji konusunda; Şâban Şifâî’nin YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 307 soğuk ve sulu besinlerle ilişkisi olduğuna jisini açıklarken sinir ve adalelerle ilgili dair açıklamaları vardır. Zamanımızdaki olduğu belirtilmiştir. Zamanımızdaki açık- anlayışa en yakın görüştür. lamalara uygun bir açıklamadır. İdrar kaçırma konusunda; en çok bilgi Böbrek ve mesane taşlarından bahse- Şâban Şifâî’nin eserinde mevcut. Görüşler derken; İbn-i Sina, çocuklara bal, tatlı ve ve tedavi bugünkü anlayışımıza tıpatıp safsu içirilmeli derken Şâban Şifâî ise bes- benzemektedir. lenmeyle yakın ilişkisi olduğunu bildiriyor. Pişik, çıban vb. cilt hastalıkları tedavisi, Tedavide; cerrahi girişimden Şâban Şifâî her 3 dönemde de birbirine benzemektedir. bahsetmiştir. Bu açıklamalar zamanımızdaki Annenin beslenmesinin önemi üzerinde görüşlere ters düşmemiştir. durulmuştur. Diyet uygulaması tavsiye Şâban Şifâî, hastalıkların sebeplerini edilmiştir. Bazen detaylar üzerinde dahi bulmaya çok gayret etmiş. Tedavi daima durulmuş, sulu yara ile kuru yaraya farklı sebeplere göre yapılması gerekir diye bir- ilaçlar kullanılmıştır. Zamanımızdaki pomad çok yerde vurgulamıştır. Zamanımızdaki ve krem farkını geçmişte keşfetmişlerdir. görüşlere tıpatıp uyan bir konudur bu. Sebep Zamanımızdan farklı olarak hacamat uygu- bulununca tedavi yapmak tam netice verir. lamışlardır, müshiller verilmiştir. Zamanı- Ateşte; ilaçların yanında, hacamat teda- mızda ise müshilin yerini antienflamatuar- visinden de bahsetmektedir. Çiçek ve kıza- lar almıştır. mıktaki çok yüksek ateşin helake sebep Birçok hastalığın tedavisinde; Calinus’un olduğunu yazmaktadır. Bu durum zamanı- uyguladığı tedavilere yer verilmiştir. mızda; çiçek ve kızamıkta komplikasyon- Ateş: İbn-i Sina ateşi düşürme tedavisi larla seyreden durumu ifade etmektedir. olarak sıcak örtülerle bebeği terletmeyi Havale konusunda; Şâban Şifâî, ateşin önerir. Bugün bu zararlıdır. İbn-i Şerif bile mekanizmasını anlatırken sinirlerin zayıflı- Yadigar’da bunun yanlış olduğunu, bu ğından bahsetmektedir. Zamanımızdaki durumun (örtmenin) hastanın helakine sebep nörolojik gelişmenin yetersizliği görüşü ile olduğunu yazmaktadır. örtüşmektedir.7 yaşın üzerindeki ateşli Şâban Şifâî ateşli hastalıklara çok geniş havalelerin yaramaz ateşten olduğunu ifade yer vermiştir. Sadece hummay-ı yevmiyenin etmektedir. Zamanımızda da büyük çocuğun (hergün olan ateşin) 20 çeşidinin olduğunu ateşli havalelerinden çok korkarız. Altından yazmaktadır. Ateşli bebek için usta bir hekime ciddi durumlar çıkabilir. müracat etmenin önemini vurgulamıştır. Menenjit; her 3 devirde beyin hastalığı Dalak şişmesi; bu konuda kan ile ilgili olarak biliniyor. Fakat etiyoloji ve tedavi bir konu olduğu Şâban Şifâî tarafından ifade (antibakteriyel) bugünkü gibi değildir. edilmiştir. Bu görüş zamanımızdaki görüş- Kızamık; 14. ve 15. yüzyıldaki eserlerde lere kısmen uyuyor. Zamanımızda dalağın ve Şâban Şifâî’nin eserine göre sebebi; mik- çok daha fazla fonksiyonları keşfedilmiştir. robik değil. Humoral pataloji teorilerine Makat hastalığı olarak; Şâban Şifâî, göre açıklamalar var. Klinik olarak Şâban hemoroide benzer bir durum tarif etmiştir. Şifâî’nin eserinde detaylı olarak ele alınmış. Prolapsus Ani den bahis var ve fizyopatolo- İçe döken (ağır kızamıktan) bahsetmiştir. 308 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Hacı Paşa bunun önlemi için tavsiyelerde Sonuç olarak; 14. ve 15. yüzyıllarda bulunur. yazılan tıp kitaplarının çoğu, İbn-i Sina’nın Zamanımızda da halk arasında ve tıbben eserlerinden etkilenmiştir. Bu nedenle Ço- de bu klinik tablodan bahsedilir. Bu gün de cuk sağlığı, hastalıkları ve tedavileri konu- önemlidir. Komplikasyonlu seyreden kıza- sunda da İbni Sina’nın etkisi görülmüştür. mık demektir. Bu kızamık yüksek ateşle Osmanlı Tıbbı, İslâm tıbbının devamıdır. seyreder. Ateşi tehlikeli olup düşürmek Zamanımız tıbbıyle örtüşen konular olduğu gerekir. Şâban Şifâî de bu tip kızamıkta gibi, çok farklı durumlar ve yorumlar da önemli tavsiyelerde bulunmuştur. İbn-i Şerif mevcuttur. de çok önemli tavsiyelerde bulunmuştur (komplikasyonlara karşı). KAYNAKLAR Çiçek hastalığında göz komplikasyonla- rına karşı Hacı Paşa çok önemli tedaviler Yararlanılan Tıp Yazmaları Celâlüddin Hızır (Hacı Paşa). Müntahab-ı Şifa önermiştir. Zamanımızda da çicekte göz (Yayınlayan: Zafer Önler). Atatürk Kültür, komplikasyonları önemlidir. Aksi takdirde Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Türk Dil gözlerin kör olması tehlikesi vardır. Kurumu Yay. No:559, Ankara, 1990. Hekimler her devirde, hastalıkların S. 85, 102, 103, 104, 107, 116, 135, 135b, 136, 136a, 139, 143, 145, 236. kronikleşebileceğini tesbit edip, buna karşı Eşref bin Muhammed. Hazâinü’s Saâdât, 1460 önlemler üzerinde bütün tarih boyunca (H. 864). Hazırlayan: Bedii N. Şehsuvaroğlu, durmuşlardır. Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1961. Şâban Şifâî; hastalık (çiçek) her nerde S. 8, 11, 12, 13, 14, 15, 17, 18, 19, 20, 21, 22, 23 çıkarsa o organa ait komplikasyonun çıka- Hekim Bereket. Tuhfe-i Murâdi V. 146, 195, 201. cağını bildirmiştir. İbn-i Sina. El-Kânûn fi’t-Tıbb, Birinci Kitap. Hazainü’s-Saadat adlı kitabında; miza- Türkçeye çeviren: Esin Kahyâ, Atatürk cın, tabiatın kişiden kişiye değiştiği vurgu- Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Ankara, lanmıştır. Bu da kişinin yapısına ve yaradı- 1995. lışına bağlıdır. 0-6 yaş eğitiminin önemi S. 229, 230, 231, 232, 233, 234, 235, 236, 237, 238, 239, 240, 241, 242, 323, 324, 333, 334. vurgulanıyor. Ergenlik yaşının 15 olduğu İbn-i Şerif. Yadigâr: 15. Yüzyıl Türkçe Tıp Kitabı ifade edilmiştir. Zamanımızda da bu yaş Yâdigâr-i İbn-i Şerif. Proje Dan.: Ayten 14’tür. Mürebbiyenin çocukla şakalaşması, Altıntaş, Editör: Orhan Sakin, Yerküre oynaması, ilgilenmesı bugünkü terbiye Kitaplığı, İstanbul, 2003. V. 68, 69, 85, 112, 113, 126b, 134, 136, 153, 161, anlayışında da geçerlidir. Mürebbiye-çocuk 162b, 166, 168, 169, 169a. sıcak ilişkisine neden olur. Şaban Şifâi bin Ahmed. Kitab-i Tedbîr-ül Mevlûd. Tedbir-ül Mevlûd de; çocuk eğitimi konu- Süleymaniye Küt. Hacı Beşir Ağa Bölümü, sunda babanın görevi ve sağlığı, asil bir anne- No: 501. nin, çocuğun geleceği açısından önemi vur- V. 116ab, 117ab, 118ab, 119b, 120b, 123b, 125b, 126b, 127ab, 128a, 129b, 133a, 134b, 135a, gulanmıştır. Bir kişinin ismi, kimliği demek- 136ab, 138a, 139a, 140b, 141b, 143ab, 145b, tir. Güzel bir isim vermek çok önemlidir. 146a, 155b, 158b, 163b, 169ab, 170b, 175ab, Netice olarak; eğitici ne çok sert ne de 176a, 179b, 183b, 185ab, 186b, 187ab, 188b, fazla yumuşak olmalı. Mutedil olmalıdır. 193a, 195b, 196b, 198ab, 199a, 200ab, 203b, YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 309

207a, 208a, 211a, 215a, 222b, 223a, 235a, CANPOLAT, Mustafa;”IV. Yüzyılda Yazılmış 237a, 239a, 240b, 244b, 299b, 250a, 259a, Değerli Bir Tıp Eseri Edviye-i Müfrede”, 260ab, 261b, 262a, 265b, 270a, 271b, 272a, Türkoloji Dergisi, c.5, S.1, Ankara, 1973, 277a, 278ab, 279a, 280b, 282b, 283ab, 284a, s:21-47 286a, 287a, 288b, 298ab, 290ab, 291ab, DERİN, Adnan; Tuhfe-i Mübârîzî (Metin- Gramer 292b, 293a, 294b, 333b, 334b, 335b, 336b, Notları- Sözlük), Yüksek Lisans Tezi, 337ab, 338b. Ankara,1987. DEVELLİOĞLU, Ferit; Osmanlıca Türkçe Genel Kaynaklar Ansiklopedik Lugat, Ankara, 1974 DOĞAN, D. Mehmet; Büyük Türkçe Sözlük, ADIVAR, A. Adnan; Osmanlı Türklerinde İlim, 1996. Remzi Kitabevi, İstanbul 1991. ERDEMİR, Ayşegül Demirhan; “Ali b. Abbas el- AKPINAR, Cemil; “Hacı Paşa” maddesi, DİA, Mecusi” maddesi, DİA, s:379- 380. C:14, s:492-496, ERDEMİR, Ayşegül Demirhan; “Geredeli İshak” AKSOY, Yahya; İbni Sina 980-1037, Anma ve maddesi, DİA, c:14,s:30-31. Tanıtma Toplantıları 1984-1985-1986 ERDEMİR, Ayşegül Demirhan; “Tıbbi Deontoloji Ankara, 1987. ve Genel Tıp Tarihi, Bursa, 1996. ALTINTAŞ, Ayten; İslam Tıbbını Etkileyen EŞREF B. MUHAMMED; Hazâ’inü’s- Sa’âdât “Müf-red Deva” Yazarları, Tıp Tarihi 1460 (H.864), Haz. Bedii N. Şehsuvaroğlu, Araştırmaları–3, İstanbul, 1989, s:62-73. TTK Yayınları, Ankara 1961 ARGUNŞAH, Mustafa; Muhammed b. Mahmud- İHSANOĞLU, Ekmeleddin; “Osmanlı Eğitim ı Şirvani, Tuhfe-i Muradi, İnceleme Metin- ve Bilim Müesseseleri” Osmanlı Mede- Sözlük, T.D.K. yayınları: 722, Ankara niyet Tarihi, 1. Cilt, İstanbul, 1999. s: 221- 1999. 361 ATASEVEN, Asaf; “Tıbb-ı Nebevi”, Diyanet KAFADENK, Nurhan; Hekim Bereketin Tuhfe-i Dergisi, Özel Sayı, C:25, S:4, s:93-100. Mubarizi Adlı Eserinin Tenkitli Metni ve BAYAT, Ali Haydar; Osmanlı Sarayına Sunulan Akrabadin Kısmının İncelenmesi, Yüksek İlk Tıp Kitabı Müntehab (~1430), VI. Türk Lisans Tezi, İstanbul 1996 Tıp Tarihi Kongresine sunulan bildiriden, KAHYA, Esin- ERDEMİR, Ayşegül D.; Bilimin İzmir, 22-24 Mayıs 2000. Işığında Osmanlıdan Cumhuriyete Tıp ve BAYLAV, Naşid; Eczacılık Tarihi, İstanbul, 1968. Sağlık Kurumları, T. Diyanet Vakfı yayın BAYLAV, Naşid; Fatih Sultan Mehmed Devrinde no:302, Ankara 2000 (Te’lif, Terceme ve İstinsah edilen) Tıb KAHYA, Esin; “Onbeşinci Yüzyılda Yaşamış Bir Eserleri ile İlaçlar, İstanbul,1953. Hekimimiz, Mümin b. Muhbil”, 1. Türk Tıp BAYRAKDAR, Mehmet; İslamda Bilim ve Tarih Kongresi, Kongreye Sunulan Bildiri- Teknoloji Tarihi, T.D.V. Yay. İkinci baskı, ler, (İstanbul 17-19 Şubat 1988), 1992, s:93- Ankara 1989. 102. BAYTOP, Turhan; Türk Eczacılık Tarihi, İstanbul, KAHYA, Esin; İki Osmanlıca Metinden Derlenmiş 1985. Anatomi ve Fizyoloji Terimleri (Ş. İtaki ve BAYTOP, Turhan; Türkçe Bitki Adları Sözlüğü, Behçet Efendi)”, Bilim Kültür ve Öğretim Ankara, 1997. Dili Olarak Türkçe, Ankara, 1978. BAYTOP, Turhan; Türkiye’de Bitkiler ile Tedavi KAZANCIGİL, Aykut- SOLOK, Vural; Türk (Geçmişte ve Bugün), İst.Ü. yayın no:3255, Bilim Tarihi Bibliyografyası (1850-1981), Ecz. Fak. no:40, İstanbul 1984. İstanbul, 1981. BOZKURT, Suzan; IV. Murat’ın Saray Hekimi KOMAN, Mahmud Mes’ud; Tuhfe-i Mübârîzî Emir Çelebi’nin En- Muzecü’t- Tıbb (Lübabü’n Nuhab Tercümesi), İ.Ü. Tıp Eserinde Dahili Hastalıklar, Doktora Tezi, Fakültesi Mecmuası C:18, S:3, İstanbul İstanbul, 1989. 1955. 310 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

KÜTÜKOĞLU, Mübahat S; Tarih Araştır-mala- ŞEHSUVAROĞLU, Bedii N.; “Eczacılık Tarihi rında Usûl, İstanbul 1991. Milliyet Büyük Dersleri, İstanbul 1970. Ansiklopedi, “Çiçek Hastalığı” maddesi, ŞEHSUVAROĞLU, Bedii N.; “Şair ve Hekim C:3, 1986, s:1198. Milliyet Büyük Ansiklo- Ahmedî” (Hayatı ve Eserleri), İst. Ü. Tıp pedi, “Kızamık” maddesi, C:8, 1986, s:3103 Fak. Mecm. C:16 S:4 (1954) NASR Seyyid Hüseyin; İslam ve İlim, Çev. İlhan ŞEMSEDDİN SAMİ; Kâmûs-ı Türkî, Dersaadet Kutluer, İnsan Yayınları, İstanbul 1989. 1317’den Tıpkıbasım, Enderun Kitabevi, NASRULLAH OĞLU SALİH; “ Gayetü’l- Beyan fi İstanbul 1989. Tedbir-i İnsan” (İnsan Sağlığını Koruma ŞEREFEDDİN Sabuncuoğlu, Cerrahiyye-tü’l Yöntemleri), II. Kitap, Haz: Abdi Özkök, Haniyye, I, yay haz. UZEL, İlter; Ankara Ankara, 1992. Nur 1.0 sürüm CD; Osman- 1992. lıca Türkçe Sözlük Redok & Envar Neşriyat ŞEREFEDDİN Sabuncuoğlu, Cerrahiyye-tü’l H OSMAN ŞEVKİ, Beşbuçuk Asırlık Türk Tababeti aniyye, II, yay haz. UZEL, İlter; Ankara Tarihi, (Sad.) İlter UZEL, Kültür Bakanlığı 1992. Yayın No:1296, Ankara 1991. ŞEREFEDDİN Sabuncuoğlu, Mücerrebname, yay ÖNLER, Zafer: Celâlüddin Hızır (Hacı Paşa) haz. UZEL, İlter; Ankara 1992. Müntehab-ı Şifâ I Giriş-Metin, T.D.K yayın- ŞEREFEDDİN Sabuncuoğlu, Mücerrebname, yay ları:559, Ankara 1990. haz. UZEL, İlter; Ankara 1999. ÖNLER, Zafer; Celâlüddin Hızır (Hacı Paşa) ŞEŞEN, Ramazan- Cevat İzgi- Cevat Akpınar; Müntehab-ı Şifa II Sözlük, İstanbul 1999. Türkiye Kütüphaneleri İslami Tıp Yazmaları ÖZÇELİK, S. Kitâbü’l- Mühimmât. Atatürk Kültür Kataloğu, IRCICA, İstanbul,1984. Merkezi Başkanlığı Yayınları, Ankara-2001 ŞEŞEN, Ramazan; Ortaçağ İslam Tıbbının ÖZÇELİK, Saadettin-KAYA, Halil; “15. Yüzyılda Kaynakları ve V. Yüzyılda Türkçe’ye Tercüme Yazılmış Bir Tıp Kitabında Geçen Tıbbi Edilen Tıp Kitapları, Tıp Tarihi Araştırmaları-5, Terimler” Tıp Tarihi Araştırmaları – 6, İstanbul, 1993, s:11-20. İstanbul, 1997, s:63-79. ŞİRVANİ, Kemaliye; Süleymaniye laleli 1646 ÖZÖN, Mustafa Nihat; Osmanlıca/ Türkçe (Yelten, Muhammaed, Şirvanlı Mahmud, Sözlük, İstanbul 1979. Kemaliye, Giriş-İnceleme-Metin, Sözlük) SARI, Mevlüt; “ El- Mevarid ”Arapça- Türkçe İstanbul, 1993. Lugat, İstanbul, 1982 ŞİRVANİ, Mehmet Mahmud. Tuhfe-i Muradi, SARI, N.- Değer, M: Diyarbakır Yöresi Halk TDK yayınları, Ankara 1999. İlaçlarının Osmanlıca Tıp Yazmalarındaki TERZİOĞLU, Arslan; “ Bimaristan” maddesi, (15-16 yy) Benzer İlaçlarla Karşılaştırılması. DİA. Kültür Bakanlığı Halk Kültürlerini Araştırma TOKAÇ, M: İlk Dönem (14-15, yüzyıllar) Türkçe ve Geliştirme Genel Müdürlüğü Yayınları, Tıp Yazmalarında Cild Hastalıkları Ve Ankara, s.341-360,1987. Tedavileri. Doktora Tezi. İÜ Sağlık Bilimleri SARI, Nil (Akdeniz); Tıbb-ı Nebevi ve Hz. Enstitüsü Cerr. Tıp Fak. Deontoloji ve Tıp Muhammed’in Sağlıkla İlgili Öğütleri, Yeni Tarihi Anabilim Dalı, İst, 2000. Danışman, Symposium, Nisan 1981, Y:19, S:2, s:65-79. Prof. Dr. Ayten Altıntaş SÜVEREN, Kenan- İlter Uzel; İlk Türkçe Tıp TOPALOĞLU, Bekir- Hayreddin Karaman; Yazmalarına Genel Bir Bakış, Tıp Tarihi Arapça- Türkçe Yeni Kamus, İstanbul 1966 Araştırmaları, 2, İstanbul,1988, s:126-142 TUNCER, Hadiye; Yabani Bitkiler Sözlüğü, I. ŞEHSUVAROĞLU, Bedii N.; “Anadolu’da Cilt, 1974. Türkçe İlk Tıp Eserleri”, İst. Üniv.Tıp Fak. Türk Dil Kurumu, Yeni Tarama Sözlüğü, yayın Mecmuası, C:20, S:1 (1957), s:78-93. no:503, Düz. Cem Dilçin, Ankara 1983 ŞEHSUVAROĞLU, Bedii N.; “Ayşegül Erdemir ULUDAĞ, Osman Şevki; Eski Tıbbımızda Demirhan- Gönül Cantay Güreşsever; Türk Değerli Kitaplar”, Ülkü, C:5, S:30, (Ağustos Tıp Tarihi, Bursa, 1984. 1935), s:421-423. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 311

UZEL, İlter; İlk Türkçe Tıp Yazmalarının Ağız ve ÜNVER, Süheyl; “Tıp Tarihi Yıllığı II, İstanbul, Diş Hastalıkları Yönünden İncelenmesi, 1983. (Doktora Tezi), 1978. ÜNVER, Süheyl; İbni-Sina, Hayatı ve Eseri UZLUK, Feridun Nafız; Genel Tıp Tarihi, I, Hakkında Çalışmalar, İstanbul 1955. Ankara, 1958. YILDIRIM, Nuran; XV. Yüzyıla Ait Türkçe Bir ÜNVER, Süheyl; “Tıb” maddesi, İA, C:12/1, Cerrahname, Yayınlanmamış Doktora Tezi, s:230-234. İstanbul, 1983.

ANTİK DÖNEMDE YUNAN, ROMA BİZANS KESİCİ CERRAHİ ALETLERİNİN XX. YÜZYILA AİT ÖRNEKLERLE KARŞILAŞTIRILMASI

Ümit Emrah KURT*

A Comparison of Surgical Blades Used in the Antique Greek, Roman, Byzantine Period and the XXth Century

Having started with the theory that the forms of antique surgical blades still existed during the XXth century; Greek Roman, Byzantine and the XXth century surgical blades were studied; and their similarities and differences were put forth. In accordance with the above said aim, the definitions and classification of the antique surgical blades were realized. XXth century surgical blades were picked up from the XXth century surgical instruments catalogues. The photographs of both Antique and XXth cen- tury instruments were compared according to their shapes and functions. Antique medical literatures were also studied through the writings of researchers on the subject. The surgical work of Zahrawi was also studied so as to fill up the gaps of information on the antique period, as Zahrawi’s work relied greatly on the manuscripts of the antique writers. Contemplation over published material on the subject and related artifacts has opened the way to new definitions and ideas. The study has also proved that while same similar surgical blades existed both during the antique and XXth century periods; as a result of sci- entific and technological development, same antique instruments came to extinct during the XXth century; and same others, though having the same shape, were to function differently. This study has shown the importance of the development of surgical blades in respect to the evolution of medical technology. However, the study has also proved that sufficient rese- arches have not been made on the subject, which is an important field of medical history. Key Words: Surgical Blades, Antique Period, Surgical History, XXth Century.

* Prof. Dr. Nil Sarı danışmanlığında yapılan lisans üstü tezidir. * Arş. Gör.; İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Deontoloji ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı; E-posta: [email protected] 313 314 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

GİRİŞ rinin yirminci yüzyılda da devam ettiği düşüncesiyle yola çıktığımız bu çalışmada, Cerrahi müdahalenin en önemli araçla- antik dönem kesici cerrahi aletleri ile yir- rından olan cerrahi aletler tarih boyunca minci yüzyıl kesici cerrahi aletlerini tespit ilgili işlemin gerektirdiği biçimde şekillen- edip fark ve benzerliklerini ortaya koymaya dirilmiştir. XX. yüzyılda tıp teknolojisinde çalıştık. meydana gelen hızlı gelişmeler, özellikle Bu bağlamda çalışmanın antik dönemle görüntüleme tekniklerine bağlı yeni aletle- ilgili kısmı, antik döneme ait buluntuları, rin icad edilmesine ve bunların fen bilimle- antik metinleri ve hakkında yapılan sınırlı rindeki buluşlar doğrultusunda hızla geliş- bilimsel çalışmaların varlığı ile, diğer mesine neden olmuştur. Buna karşılık kesici medeniyetlerin bu dönemdeki durumuna aletler tarihin en eski çağlarından itibaren yönelik daha çok veri sağlayan Yunan, Roma kullanılagelmektedir. Ön çalışmalarımız ve Bizans medeniyetlerini kapsamaktadır. göstermiştir ki, tıp teknolojisindeki değişik- Araştırmamızda Yunan, Roma ve Bizans liklerden en az etkilenen cerrahi alet grubu Dönemine ait mevcut antik dönem kesici kesici alet grubudur. aletlerine, antik yazarların yazdığı ameliyat Aletlerle ilgili geçmiş dönemleri incele- anlatımlarına ve alet tanımlarına yer veril- meye kalktığımızda yeterli miktarda veri miş ve bunlar yorumlanmıştır. Çalışmanın elde edebileceğimizi düşündüğümüz, M.Ö. ikinci bölümünü oluşturan kısım, antik VIII. yüzyıldan itibaren Yunan, daha sonra dönemle kıyaslanan dönem olan XX. yüz- Roma ve Bizans Dönemlerini kapsayan yıldır. Bu dönemle ilgili olarak genel ola- çalışma ve antik verileri incelemeyi doğru rak yüzyılın başındaki mevcut kesici aletler bulduk. ele alınmış, tanımlanmış ve antik dönemle İncelediğimiz uygarlıklarda antik dönem- kıyaslanmıştır. Ancak bu yüzyılda mevcut lerine ait kesici cerrahi aletler ile ilgili izle- olan kesici aletlerden, antik dönemde ben- re, antik metinlerde ve antik betimlerde zerleri mevcut olanlar alınmış, antik rastlanır. Bu dönemlerden kalan kesici dönemde mevcut olup da bu yüzyılda işl- cerrahi aletler de mevcuttur. Bu aletler ve evini yitirmiş olan kesici aletlerin yerini metinler üzerinde ülkemizde yapılan çalış- tutan, yani bu aletin işlevini yapan yeni malar oldukça sınırlı kalmış, yapılan çalış- aletler gösterilmiş, kullanım teknikleri malarda da bazı konulara açıklık getirile- anlatılmıştır. memiştir. Bir takım ipuçlarının yakalana- Çalışmanın sonunda, antik dönemden, bileceği dönemler arası karşılaştırmalara cerrahinin büyük adımlarla ilerlediği XIX. yönelik çalışma da mevcut değildir. Geçti- yüzyılın hazırladığı XX. yüzyıldaki geliş- ğimiz yüzyılda kullanılan kesici aletlerin melerin, antik dönemden beri süregelen kökenleri, bu aletlerin şekilleri, kullanım kesici aletlerin değişimine ne oranda yol alanları, çeşitleri hakkında geçmişle kıyas- açtığı iki dönemin kıyaslanmasıyla ortaya lanarak bir çalışma yapılmamıştır. konmuştur. Antik dönemde yapılan cerrahi müda- Bu araştırma ortaya koyduğu yeni yorum- halelerde kullanılan kesici aletlerin şekille- ları ile mevcut bilgilere yenilerini eklemiş YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 315 ve ayrıntılı olarak araştırılmamış bu konu mıştır. Thompson eserinde, kan akıtmada üzerinde yapılacak olan yeni çalışmalara yol kullanılan bıçaklardan, skalpelden ve gösterici bir karakter kazanmıştır. amputasyon bıçaklarından bahsetmiş, bun- ların tarih boyunca gelişimini konu almış- GENEL BİLGİLER tır. Yaptığı katkı, Milne’nin ustura dediği bıçağın, amputasyonda kullanılmış olduğu- Kesici cerrahi aletlere yönelik bu çalış- nu söylemesidir. Antik dönemle ilgili mada, gerekli gördüğümüz literatür bilgisi- Türkçe en önemli kaynak durumunda olan ni iki grupta toplayabiliriz. Bunlar antik Uzel’in eseri, temel olarak Milne’nin kita- dönem aletlerine yönelik yapılmış çalışma- bını almıştır. Anadolu müzelerinde mevcut lar ve XX. yüzyıldaki, XX. yüzyıla ait cer- olan kesici cerrahi aletleri vermesi açısın- rahi alet katalogları, cerrahi kitapları ile dan önemlidir. Aletlerin çizimlerinin veril- cerrahi aletlerdir. miş olması diğer bir katkısıdır. Antik dönem kesici cerrahi aletleri XX. yüzyıl için ana kaynak olarak alet ile ilgili başlıca kaynaklar arasında yabancı katalogları alınmıştır. Dönemin kesici alet- dilde Milne, Bliquez, Spink ve Thompson’u lerinin özelliklerinin ve fotoğraflarının gösterebiliriz. Bu araştırmacılardan Milne verildiği bu kataloglardan Collin firması ile eserinde, Yunan ve Roma Dönemi cerrahi Philip Harris firmasına ait olanlar XX. yüz- aletlerini genel olarak anlatmış, kesici alet- yılın başına, Allen Hanburys firmasına ait lere de bir bölüm ayırmıştır. Çalışmamıza olan ortalarına, Aesculap firmasına ait olan en çok katkıda bulunan eserde Milne, antik da sonuna aittir. XX. yüzyılın farklı zaman dönem kesici cerrahi aletlerinin tanımlan- dilimlerindeki bu kataloglar, antik dönemle masına yönelik ilk adımı atmış ve bizim de kıyaslama yapılırken, yüzyıl içinde meyda- tanımlarını geliştirdiğimiz aletleri tanımla- na gelen değişimlere bağlı olarak oluşacak mıştır. Ana kaynakları antik cerrahi aletler hataların yapılmasını önlemiştir. Bu döne- ve antik metinlerdir. Bliquez, Pompei’de min cerrahi kitaplarına gereken durumlarda bulunan aletler üzerine yaptığı yayında, bakılmıştır. buradaki Roma Dönemine ait aletlerin Bahsettiğimiz bu temel yayınlardan katalogunu oluşturmuş ve bunlar üzerinde bazıları içerik olarak benzer yazılar içerse yorumlarda bulunmuştur. Kesici aletlerden de farklı ve doğru olan noktaları ile ele ayrı olarak bahsetmiş, kesici aletleri kata- alınmış ve yeniden yorumlanmıştır. Doğru logda sıralamıştır. Spink, diğer iki yazar- tanım ve doğru sınıflama temel amaç dan farklı bir konu ele almıştır. Esas olarak olmuştur. Mevcut kaynaklarda, antik Zehravi ve çizdiği aletleri konu alan eserin- dönem cerrahi aletlerinin, günümüze yakın de, antik dönem cerrahi aletleri ile ilgili cerrahi aletler ile kıyaslandığı araştırma hatırı sayılı bilgiler verir. Zehravi’nin alet- boşluğunu doldurmak, mevcut olan genel lerinin şekillenmesinde, antik dönem alet- tıp tarihi kitaplarında da ayrıntılı bir şekil- lerinin etkisinin büyük olduğunun farkında de mevcut olmayan cerrahi aletlerin evri- olan yazar, dipnotlarında Zehravi’nin mine yönelik verileri ortaya koymak, çizimlerini antik dönem aletleri ile kıyasla- amaçların arasındadır. 316 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

KESİCİ CERRAHİ ALETLER olabileceğine dair düşünceler, ilkel kabile- 1. Kesici Cerrahi Aletlerin Kökenleri ler üzerinde yapılan antropolojik çalışma- lara dayanmaktadır (3). İnsan üzerinde cerrahi müdahalenin Cerrahi aletler ile ilgili bilgileri alabilece- yapıldığına dair en eski izler yaklaşık on ğimiz kaynaklardan biri yazılı metinlerdir. beş bin yıl önce, Prehistorik dönemde görülür. Eski yüksek medeniyetlerden biri olan Cerrahi müdahale dendiğinde kullanılmış Sümerler cerrahi aletler hakkında bilgi sahibi olduğu düşünülen ilk alet grubunun kesici olduğumuz en eski medeniyettir. M.Ö. 2000 aletler olduğu aşikârdır. Arkeolojik kazılar- yıllarında Hammurabi Yasaları ile cerrahlar da ele geçen kemik, çakmaktaşı ve obsidyen sivil otoritelere karşı sorumlu tutulmuşlardı. delgi ve kesiciler dönemin büyücü hekimleri Cerrahlarla ilgili yasa maddelerinde: tarafından kullanılmıştır. Kafatası üzerinde- “Eğer bir hekim ağır yaralı bir adamı ki kesici alet izleri bu bölgelere müdahale bronz neşter ile ameliyat edip kurtarırsa veya yapıldığının bir göstergesidir. Ele geçen adamın alnını ya da şakağını bronz neşterle açıp, kemiklerde iyileşme izlerinin görülmesi ise adamı yaşatırsa on şekel gümüş alacaktır.”* ameliyat sonrasında hastaların bir süre “Eğer bir hekim ağır yaralı adamın bronz yaşadığının kanıtıdır (1). neşter ile üzerinde çalışıp adamın ölümüne Bunun dışında yumuşak doku üzerinde sebep olursa veya adamın göz bölgesini yapılan ameliyatların da mevcut olduğu bronz neşterle açıp adamın gözünü kör ederse tahmin edilmektedir. Sünnet ve göbek kor- hekimin bilekleri kesilecektir”** (4). donunun kesilmesinin bu işlemlerden oldu- Bu yasa maddelerinde görüldüğü üzere, ğu öne sürülmüştür. Günümüzde bu basit o dönemde cerrahlığın bir meslek olduğu işlemlerin Prehistorik dönemde yapılmış açıktır. Cerrah, artık madenden yapılmış (bronz) kesici aletler kullanarak göz ve kafa bölgesinde ameliyatlar yapıyordu. Eski Mısır’da ise tıp dallara ayrılmış olup, cerrahi de bir uzmanlık alanıydı. Dönemin tıp bilgilerini edindiğimiz papi- rüslerden Ebers Papirüsü’nde cerrahi işlem- lerden söz edilir. Örneğin, dokunulduğunda taş gibi sert, nasır şeklinde olan bir damar tümörünün cerrahi yöntemle tedavi edilmesi- nin önerilmesi, teşhis doğrultusunda cerrahi müdahaleye başvurulduğunu göstermesi

Resim 3.1 (2) açısından önemlidir. Mısırlı cerrahlar anal Prehistorik dönemde kesici alet kullanılarak fistül, sezaryen, kol ve bacak ameliyatlarını yapılmış bir trepanasyon. başarı ile uygulamışlardır.

* Kanunların 215. maddesi ** Kanunların 218. maddesi YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 317

Eski Hint uygarlığına ait tıp kitapların- noktasına getirmiş oldular. Canlı iken dan Susruta Samhita’da cerrahi için büyük kesilmiş bu insanlar, kralın emriyle hapis- önem taşıyan insan anatomisinden söz edilir. haneden getirilmiş suçlular olup, henüz Kitapta 121 adet cerrahi alet tasvirinin nefes alırken doğanın gizlediği organları yanında anal fistüllerin, boyun tümörleri- gözlemek mümkün olmuştu. Bazı insanla- nin, tonsillektominin, kol ve bacak amputas- rın, ölüm cezası almış suçluların infazının yonlarının yapıldığı anlatılır. Hintliler cer- zalimce olduğunu söylemelerine karşılık rahide, özellikle de plastik cerrahide, çağdaşı diyebiliriz ki, bu kişiler sayesinde gelecek- olan diğer uygarlıklardan oldukça ileridirler. te masum insanların dertlerine çare bulu- Çin sarayında görevlendirileceklerden nabilecektir…” (1). bir kısmının uyuşturucu etkisi olan şarap Galenos* da Roma Döneminin ünlü ya da banotu kullanılarak, cerrahi ameliyat hekim cerrahları arasındadır. Gladyatörler ile hadım edildikleri bilinmektedir. Meşhur üzerinde ameliyatlar yapmış ve hayvan dis- Çinli Doktor Huo To’nun, bir generalin seksiyonları ile insan anatomisini açıkla- kolundaki bir yarayı anestezik madde ve maya çalışmıştır. neşter kullanarak tedavi ettiği de bilinir (5). Hippokrates** Aforizmalar adlı eserinde, Bıçakların çok sık kullanıldığı disseksi- cerrahın, asistanları ile birlikte cerrahi aletle- yon işlemi, ilk kez M.Ö. 450 yıllarında ri rahat bir şekilde kullanabileceği iyi bir yaşamış Krotonlu Alkmaion tarafından, ortamda, yeterli ışık altında ameliyat yapma- insan vücudunu araştırma amacıyla yapıl- sını önerir. Hippokrates’in, “ …İlaçların iyi mıştır. Daha sonra İskenderiye Tıp Okulu’ edemediğini bıçak iyi eder, bıçağın iyileştire- ndan Herophilos, yaptığı disseksiyonlarla mediğini koter iyileştirir. Koterin iyileştire- anatominin kurucusu olmuştur. Öğrencisi mediği ise tedavi edilemez.” (VII,87) sözle- Erasistratos da disseksiyonlara devam rinden o dönemde cerrahinin günümüzde etmiş ve anatomi bilgilerini geliştirmesinin olduğu gibi, dahili tedaviye cevap vermeyen yanında fizyoloji biliminin temellerini de hastalıklarda kullanıldığını öğreniriz. Hacamat atmıştır. Celsus*** bu başarılı tıp adamla- yapmak, kanamayı durdurmak, burundan et rından bahsetmiştir: almak, göğüs kafesinin içinden irin boşalt- mak o dönemde cerrahi müdahaleye başvu- “…ölülerin vücutlarını açarak iç rulan durumlardan bazılarıdır. organlarla bağırsakları incelemek gerekli- Roma Döneminde savaşların çokluğu, dir. Herophilos ve Erasistratos, canlı bir cerrahinin gelişmesini beraberinde getir- insanı açtıklarında bu uygulamayı en uç miştir. Romalı yazar Celsus, Tıp Sanatı (De

*** M.S. I. yüzyıl içinde yaşamış olan Celsus, Roma tıbbına ait önemli bilgiler vermiştir. Tıp adamı değildir ama tıpla ilgi- li olan yazıları derlemiştir. De Medicine adlı 8 kitaptan oluşan bir eseri vardır. Bunlardan 7.si cerrahi üzerinedir. * M.S. 131-201 yılları arasında yaşamış Bergamalı bir hekimdir. Deneysel fizyolojiyi bulan hekim, birçok hayvan disseksi- yonu yapmıştır. Sistematik çalışmış ve birçok eser bırakmıştır. ** M.Ö. 460-370 yılları arasında Kos adasında yaşamış olan bir tıp adamıdır. Yunan tıbbına bilim ruhunu ve etik ideallerini veren kişi olarak bilinir. Sağlık tanrısı Asklepios’un rahibi olduğu ve tıp öğrencilerini eğittiği söylenir. Eserlerinde cerrahi bilgiler vermiştir. Kırıklar, çıkıklar ve baş yaralanmaları üzerine risaleleri vardır. 318 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Medicina) adlı eserinde, tedavi yöntemleri arasında gördüğü cerrahi işi ile uğraşan cerrahların, ne gibi vasıflara sahip olması gerektiğini şöyle açıklar: “…bir cerrah genç olmalı ya da yaşlılık- tan çok, gençliğe yakın olmalıdır. Elleri güçlü ve sağlam olup asla titrememeli, sol elini de en az sağ eli kadar iyi kullanmalı, gözleri kes- kin, ruhu cesur olmalı, hastasını iyileştirmeyi isteyecek kadar merhametli olmalı, ama onun haykırışlarına bakıp çok hızlı ya da gereğin- den az kesmemelidir. Bütün çığlıklar onun duygularını hiç etkilemiyormuş gibi, işi neyi gerektiriyorsa onu yapmalıdır” (6). Tıpkı Yunan Döneminde olduğu gibi Roma Döne- minde de ilaçla sonuç alınamadığında cerra- hiye başvuruluyordu. Celsus, aynı eserinde, dudak, kulak ve burun cerrahisinden bahsetmiş kompresin, dikişin ve temizliğin öneminden söz etmiştir. Resim 3.2. Celsus’un alet tanımları Napoli Müzesi’nde korunan Pompei buluntuları ile örtüşmektedir. Cerrahi aletlerin gelişimini yakalayabi- leceğimiz bir diğer kaynak grubu arkeolojik buluntulardır. M.Ö. IV. yüzyıla tarihlenen, Atina Akropolis’indeki Asklepios Tapı- nağı’nda bulunmuş adak kabartma üzerin- de bulunan cerrahi alet tasvirleri, alet şekilleri hakkında bilgi veren en eski kalıntıdır. Burada görülen aletlerden beş tanesi kesici alettir. Çift taraflı aletlerin ikisi karga gagası gibi kıvrımlı, üçü göbekli olarak tanımlanan bıçak türlerindendir (7) (Resim 4.19). Yunanlıların egemenlik döneminde Mısır’da yapılmış Kom Ombo Tapınağı’ ndaki M.Ö. III. yüzyıla tarihlenen stel üze- rindeki kabartmada 29 adet tıbbi ve cerrahi alet tasvir edilmiştir. Aletlerden iki tanesi kesici alettir ve bunlar göbekli olarak bilinen türdendir (Resim 4.2) (7). Resim 3.3. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 319

Bilimsel yayınlarda tespit ettiğimiz kadarıyla 126 adet kesici cerrahi alet günü- müze ulaşmıştır. Bu aletler arasında cerrahi işlemlerde kullanılmış olması muhtemel prehistorik dönem kesici aletleri ile Roma ve Bizans dönemlerine ait kesici aletler vardır. Kesici aletlerin sayısı ve bulunduk- ları yer aşağıdadır:

Afyon Arkeoloji Müzesi 1 adet Anadolu Medeniyetleri Müzesi 2 adet Bingen Buluntuları 10 adet Resim 3.4. John Hopkins Üniversitesi Roma dönemine ait bir başka kabartma da bir lahit Koleksiyonu 2 adet üzerinde tasvir edilmiştir. M.S.II. yüzyıla tarihlenen bu hekim lahdinin üzerinde on adet cerrahi alet betim- Cerrahpaşa Tıp Fakültesi lenmiştir. Bunlardan dört tanesi kesici alettir (7). Tıp Tarihi Müzesi 4 adet Efes Müzesi 5 adet Roma’daki Museo della Civilta Roma- Ernst Künzl Koleksiyonu 5 adet na’da korunan taş bir kabartma üzerinde tıp Friedrich-Schiller Üniversitesi aletleri betimlenmiştir. Buradaki aletlerden Tıp Tarihi Enstitüsü birinin kesici olduğu kesindir. En üstteki bu Koleksiyonu 5 adet alet bir flebotomdur. Diğer aletlerden ikisi Nidai Ergun Koleksiyonu 2 adet polip bıçağı olabilir. Ancak bıçak oldukları Gaziantep Müzesi 1 adet kesin değildir (Resim 4.3) (8). Haluk Perk Koleksiyonu 7 adet M.S. 79 yılında patlayan Vezüv yanar- İlter Uzel Koleksiyonu 1 adet dağının kızgın külleri altında kalan Pompei İstanbul Arkeoloji Müzeleri 19 adet kentindeki kazı çalışmalarında, M.S. 70 Kolophon Buluntuları 9 adet yıllarına ait cerrahi aletler bulunmuştur. Bu Mississipi Üniversitesi buluntular günümüze dek elde edilen en kapsamlı Roma dönemi cerrahi alet kolek- Koleksiyonu 5 adet siyonudur. Bu aletler arasında bir kaç tür Montauban Müzesi 1 adet kesici alet bulunmaktadır (9). Veysel Köse Koleksiyonu 3 adet Kesici aletler, demir bıçak ve bronz sap- tan oluşurdu. İki uçlu olarak tasarlanan Bütün bu antik kaynaklara rağmen, bıçakların bir tarafı genellikle spatül olarak eksik bilgileri tamamlayabileceğimiz temel kullanılırdı. Göbekli, düz ve kıvrık şekil- bir kaynak ise Zehravi’nin eseridir. Zehravi lerde çeşitli bıçaklar bulunmuştur. Bunların cerrahinin gelişmesine en çok katkıda boyutları farklı olabilmektedir. Arkeolojik bulunan İslam dönemi cerrahıdır. Zehravi’ buluntular ve taş kabartmalar üzerindeki nin yazdığı et-Tasrif li-men ‘Acize’an et- betimlerden anlaşıldığı kadarıyla aletler Te’lif adlı esere bakıldığında yetenekli ve kutu içerisinde korunur ve taşınırdı. bilgili bir cerrah olduğu hemen anlaşılır. 320 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Yaşadığı dönemin cerrahi uygulamaları 1. Mahairion hakkında bilgiler verir. Kullanılan aletlerin 2. Smilion veya smile ya da Skalpel 200 den fazla çizimini yapmıştır. Aletlerin 3. Spation isimleri ve tanımlarının yanı sıra, çizimleri- 4. Okubeles nin bir arada verildiği en eski cerrahi kita- bıdır. Latinceye de tercüme edilmiş olan Cerrahi bıçak dendiğinde ilk akla gelen- Zehravi’nin cerrahi kitabı, Sabuncuoğlu ler skalpel, smile ve mahairion adlı kesici tarafından, bazı katkılarla Türkçeye kazan- aletlerdir. Bu bıçakların tek tarafı ya da çift dırılmıştır (1). tarafı keskin olabilir. Ucu sivri ya da küt Dönem olarak çalışma konusunun diğer olabilir. Öncelikli amacı kesmektir ve yarısını oluşturan XX. yüzyıla kadar büyük genellikle vücudun dış kısmında yapılacak gelişim gösteren kesici cerrahi aletler, bu kesme işlemlerinde kullanılır. dönemde artık bir sektör haline gelmiş Bilinen en eski (yaklaşık M.Ö. 300) alet tıbbi ve cerrahi alet firmalarının katalogla- betimlerinin bulunduğu, Atina Akropolis’ rında yer alır. Yakın tarihteki kesici cerrahi aletler hakkında kaynak çoktur. Cerrahi üzerine yazılmış kitaplardan gerektiği yer- lerde yararlanılmıştır.

2. Cerrahi Bıçak

Resim 3.5 (11). a. Antik Dönemde Cerrahi Bıçak Μαχαιρα (mahaira) adlı bir Lakedamon kılıcı Günümüzde bıçak, bistüri, skalpel, lan- set gibi adlar genel olarak kesici aletlere indeki Asklepius tapınağında bulunmuş verilen isimlerdendir. Antik dönem yazar- kabartmada betimlenmiş aletler, bu gruba ları tarafından da buna benzer çeşitli isim- dahil olanlardandır. Galenos, Aetius* ve Paulus ler kesici aletler için kullanılmıştır. Ancak Aegineta**, skalpel için eski Yunanca’da hangi ismin hangi kesici alet grubu için “σμιλε” kelimesini kullanmışlardır. Latin kullanıldığı günümüze kadar yapılmış yazarlar ise scalper veya küçüğü için scal- bilimsel çalışmalarda tam olarak açıklık pellus demişlerdir (10). kazanmamıştır. Antik dönemde kesici alet- Basit bir skalpelin düz ve sivri uçlu, lere genel olarak şu isimler verilmiştir: keskin bir bıçak kısmı vardır. Ancak Hippok- rates’in kullandığı alet, sivri ucu düz veya

* M.S. 6. yüzyılda yaşamış olan hekim I. Justinianus’un hekimidir. Tetrabiblion adlı çok büyük bir derleme eseri vardır. Leonidas, Efesli Rufus ve Efesli Soranus’un cerrahi kitapları ile ilgili bilgileri bu kitaptan öğreniyoruz. Oribasius’un kaybo- lan bölümlerini de yine bu eserle tamamlıyoruz. ** Aegina’lı Paulus 625-690 yılları arasında yaşamıştır. Yunan Dönemi erserlerinin son derleyicilerinden biridir. Yetenekli bir cerrah olan hekimin Epitome adlı 7 kitaptan oluşan eseri vardır. 6. kitap Zehravi’ye kadar temel eserdir. Zehravi ondan çok faydalanmıştır. Paul De’geine adıyla da bilinir. * Lakedamonya , Yunanistan’ın Peloponnessos yarımadasında bir kıyı kenti. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 321 hafifçe yukarı doğru kıvrımlı, tek tarafı σκολοπο μαχαιριον veya σκολοπιον: keskin olan Lakedamonyalıların* kılıcın- Düz. sivri uçlu bıçak (çulluk gagası) için dan gelen “μαχαιρα” veya “μαχαıριου” kullanılmış kelimedir. kelimesini kullandığı, biraz farklı çeşididir οξυκορακον σμιλιον: Karga gagası şeklin- (Resim 3.5) (10). deki bıçağın antik adıdır. Spink’e göre Oriba- Spation grubuna giren bıçaklar ince sius’un** σμιλιον κορακινον dediği bıçaktır. uzun olan bıçaklardır ve günümüzde bistü- αναρραφικον σμιλιον: Göz için kullanı- rilerin karşılığıdır. Kelime anlamı “her iki lan Trichiasis bıçağını karşılayan antik kesici kenarı uçta birleşen, spatula biçimli” dönem bıçağının adıdır. demektir. Sivri uçları olabilir ve bu uçları λιθοτομος: Litotomi bıçağıdır. delme amaçlı kullanılabilir. Kesici kısımla- πτερυγοτομος: Pterygium bıçağının eski rı vardır ve oldukça uzun olabilir. Genelde Yunancadaki adıdır. vücudun derin kısımlarına yapılacak olan οξυβελες, φλεβοτομον: Flebotom için müdahalelerde tercih edilir. Özel bir ameli- kullanılmış isimlerdir. Spink, σπαθη οξεια yat aleti olup olmadığı kesin olarak bilin- kelimesinin de kullanıldığını ayrıca Paulus miyorsa da genel bir ad olduğu öne sürülm- Aegineta’nın bu bıçağa σκολοπο μαχαιριον üştür. Bu şekilde düşünen Heister, Rhodius dediğini söyler. ve Scultetus aleti iki kenarı keskin, büyük κατιας: İgne bıçak olarak da bilinen bir bıçak olarak kabul etmişlerdir (10). antik dönem bıçağıdır. Okubeles adlı kan alma aletlerinin, ημισπαθιον: Adı yarım spation anlamı- örneğin flebetom ve katias gibi kesicilerin na gelir. Rhoidus’a göre spathionun daha öncelikli amaçları delmektir. Kesici kısım- küçük bir şeklidir. Paulus Aegineta, hemi- ları diğer iki gruba göre kısa olmalıdır. spathionun fistüllerin ve nasal poliplerin Genellikle sivri uçludurlar. Delme amaçlı kesilip çıkartılmasında kullanıldığını söyler. olduklarından bazen spation dediğimiz alet πολυπικον σπαθιον: Polip bıçağıdır. grubunun kullanıldığı ameliyatlarda tercih σπαθιον συριγγοτομον: Fistül bıçağının edilirler. Günümüzdeki karşılığı lancettir. antik dönemdeki adıdır. Bunlar dışında özel müdahaleler için εμβρυοτομον: εμβρυοςφατης: Embryotom kullanılan ve özel isimler almış farklı kesici için kullanılan isimlerdir. aletler de vardır. Tonsillotom, embryotom, σταφυλοτομον: Uvula bıçağı için kulla- litotom bunlardandır. nılır. αγκυλοτομον: Tonsillotomun antik adıdır.* Antik dönemde verilen adlar ve karşı- lıkları aşağıdadır. b. XX. Yüzyılda Cerrahi Bıçak στηθοξιδης μαχαιρις: Göbekli skalpel için kullanılmış kelimedir. Galen, σμιλιοω Antik dönemle kıyaslandığında çok ιατρικω γαστρωδει kelimesini de kullanmıştır. daha fazla bıçak çeşidi vardır. Bu yüzyılda

* M.S. 325 403 yılları arasında yaşamış olan hekimin derlemeleri vardır. Tıpla ilgili bir antoloji yapmıştır. * Yunanca alet isimleri için bkz.(10), (12) Yunanca karakterler ve okunuşları için ayrıca bkz. (13) 322 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI imal edilmiş bıçakların çoğu çeliktendir. cih edilir olmuştur. Zamanla bu alet damar Antik dönemdeki smile adlı bıçakların kar- açma işlemlerindeki görevini daha küçük şılığı olan dışbükey küçük bıçaklar olan aletlere ve iğnelere bırakmış, bilinen şekil- skalpeller, spation’un karşılığı olan bistüri- leriyle göz ameliyatlarında ve apse açmada ler ve okubeles adlı aletlerin karşılığı olan kullanılır olmuşlardır. lansetler yaygın bir şekilde kullanılmışlardır. Bu yüzyılda katlanır bıçaklar da mev- Bu yüzyılda skalpeller cerrahlar tarafın- cuttur. Bu tür bıçaklar katlandıktan sonra dan tercih edilen bıçaklardan olmuştur. koruma altına alınmış oluyor ve kolaylıkla Tamamen çelikten imal edilen bu bıçakla- taşınıyordu. rın tek parça olanlarının yanında sökülebi- Bu dönemde ameliyat sırasında daha lir olanları da vardı. Bir bütün olarak tasar- hassas olabilecek malzemelerden yapılan lanmış olan bıçakların sapları ellerin iyi aletler de vardır. Göz cerrahisi için titan- kavrayabilmesi için girintili çıkıntılı yapıl- yumdan yapılan sapa takılan elmas bıçaklar mıştır. Geliştirilen sterilizasyon aletleri imal edilmiştir. Yüzyılın sonuna doğru sayesinde mikropsuzlaştırma sorunu gide- endoskopların, lazer teknolojisindeki teknik- rilmiştir. Paslanmaz çelikten imal edilen bu lerin, ultrason tekniklerinin gelişmesine tip bıçaklar zarar görmemesi için kutularda bağlı olarak bıçakların kullanım alanlarında ya da kılıflarda saklanıyordu. Paslanma, azalma görüldü. Lazerle doku kesme işlem- kırılma ve körelme en büyük sorunlarıydı. leri yapıldı. Endoskoplar ve görüntüleme Sökülebilir olanları ise iki farklı teknikle teknikleri sayesinde vücut üzerinde açılan yapılmış bıçaklarla kullanılıyordu. Çelik sapa birkaç delikle ameliyatlar yapılabildi. paslanmaz çelikten yapılmış çeşitli şekil- Yapılan kesilerin uzunlukları ve derinlikleri lerde bıçaklar takılabiliyor ve bu bıçaklar azaldı. daha sonra yeniden sterilize edilebiliyordu. Yüzyılın sonlarına doğru yaygınlaşan kar- 3. Alet Yapımında Kullanılan bon çelik yani paslanmaya karşı daha az Malzemeler dayanabilen bıçaklar ise tek kullanımdan sonra atılıyordu. Antik dönemde demir, çelik, bronz, Küçük, ince, uzun bıçaklar olan bistüriler kemik, altın, gümüş, bakır vd. malzemeler de benzer şekilde kullanılmıştır. Paslanmaz cerrahi alet yapımında kullanılmıştır. çelikten veya karbon çelikten üretilmiş Günümüze ulaşan antik döneme ait cerrahi bıçaklar diğerleri gibi nikel kaplamalıydı. aletler genellikle bronzdan imal edilmiş Tek parça olanlarının yanında sökülebilir olanlardır. Bunun nedeni çoğunlukla bron- olanları da vardı. zun tercih ediliyor olması değil, diğer mal- Üçgen şekli ile dikkat çeken lansetlerin zemelere oranla zamana karşı daha daya- kesici kenarları oldukça kısadır. Temel ola- nıklı olmasıdır (10). rak damar kesme işlemlerinde kullanılan Eski Yunan kültüründe demirin kullanıl- bu aletler derin alanlara yapılan müdahale- dığına dair işaretler İlyada’da görülür: lerde de kullanılıyordu. Yüzyılın başların- “ … Atreusoğlu, kıyma bana, sana da geliştirilen yaylı lansetler zamanla ter- yaraşır kurtulmalıklar vereyim. Varlıklı YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 323 babamın çok şeyleri var, tuncu var, altını müzdeki ilkel kabilelerin kesici aletlerine var, işlenmiş demiri var…” (14). bakabiliriz. Lagos valisi William Macgregor Hippokrat’ın yaşadığı dönemde de demir Afrikalı Haosa kabilesinin berberinin yap- yaygın olarak kullanılmaktaydı. Hipokrat tıklarını şöyle anlatır. külliyatında buna ilişkin olarak aşağıdaki “… kullandığı bıçağı bir Afrikalı yerli bilgiler yer alır: demirci yapmıştır. Bir miktar su dışında “… benzer şekilde demir, birlikte yakı- cildi yumuşatmak veya saçı dağıtmak için lan taşlar ve topraktan gelir. Ateşe ilk sabun kullanmaz. Bıçağını siyah deri bir maruz kaldığında taşlar ve topraklar demir kayış üzerinde keskinleştirirken çevirme ile karışır. Fakat ikinci ve üçüncü yakma hareketini o kadar hızlı yapar ki göz takip işleminde cüruf kendini demirden ayırır ve edemez. Son birkaç hareketi ise bu işlem- demir ateşin içinde kalır. Sonunda sert ve den dolayı derisi yıpranmış ve çıplak olan bütün bir hal alır.” sol kolu üzerinde yapar. Bunun dışında “… demir eşya yapanlar aletleri yapar- kalan tüm yüzü traş eder. Kaşları ince bir ken, demiri ateşe hava ile beraber sürerek çizgi şeklinde bırakır. Saçlar kısa kesilir. destekleyici maddeyi uzaklaştırır, demir Başın ön tarafını açık bir şekilde arka tara- seyrekleştirildikten sonra vurulup dövülür. fını yarım ile bir buçuk inç kalınlığında Su ile yapılan besleme sonrası demir tekrar traş etmek suretiyle ortaya çıkarır. Daha kuvvetlenir…” (10). sonra ön tarafı olağanüstü bir vuruşla Yukarıdaki metinler o dönemde demirin tamamlayıp döner. Bıçağı (usturayı) yatay kullanıldığını kanıtlar niteliktedir. Ayrıca şekilde tutar, alın etrafındaki saç uçlarını açık olarak görülmektedir ki demir su veri- aşağı doğru yaptığı bir vuruşla bir seferde lerek çeliğe de dönüştürülüyordu. Çelik ile keser” (10). demirin arasındaki fark çeliğin karbon içe- Bronz da genellikle tercih edilen bir riyor olmasıdır. Demir cevherinin kömür malzeme olmuş ve demir gibi yok olmayan ile uzun süreli teması sonucunda çelik oluşur. bu malzemeden yapılmış aletler oksitlene- Çeliğin antik dönemde kullanıldığı açıktır. rek günümüze kadar dayanmıştır. Bakır, Bununla ilgili Galen en iyi kalitedeki çeliğin demire oranla cevherden daha kolay ayrı- Noricum’da* yapıldığını ve buradan gelen şabildiği için ilk kullanılan metal olmuştur. çelik bıçakların kolay bükülmediğini, Zamanla bakır, kalay ile birleştirilmiş ve körelmediğini söyler (10). bronz elde edilmiştir. Mısırlılar tarafından Antik Hindu Veda’larında da, kesici 6000 yıl öncesinde kullanılmaya başlamış- aletlerin çelikten yapılmaları, iyi cilalan- tır (10). maları ve saçı ikiye ayırabilecek keskinlik- Çeşitli müze ve koleksiyonlarda altın, te olmaları gerektiği yazılmıştır (10). kemik, gümüş, bakır, kurşun, ve fil dişin- Antik dönemde oldukça keskin alet den yapılmış aletler bulunmaktadır. yapılabildiğinin bir göstergesi olarak günü-

* Roma İmparatorluğunun altın ve demir madenleri bakımından zengin olan bu eyaleti Tuna Nehri’nin güneyinde, Carnia Alplerinin kuzeyinde yer alır. 324 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

4 Bıçak, Sap ve Birbirine Bağlantıları mesi için düz bir oluk alanı bulunur. Bu alanın kesitleri değişik şekillerde olabilir. a. Antik Dönem2 Günümüze ulaşmış olan saplarda altıgen, Antik dönemde cerrahide kullanılan kare ve daire şeklinde kesitler görülmektedir bıçakların genellikle bronzdan yapılmış sapı, (Resim 3.6). çelikten yapılmış kesici kısmı vardır. Bıçağın sapa takıldığı İngilizce’de slot adı Zamana karşı daha dayanıklı olan bronzdan verilen oluk, bu bahsettiğimiz alan üzerindedir. yapılmış saplar, çelikten yapılmış kesici Bu oluklar da değişik kesitlere sahip olabilir. kısma oranla daha çok sayıda günümüze Dikdörtgen, üçgen ve üçgen-daire görülen ulaşmıştır. Bu saplar antik dönem cerrahi şekillerdir. Bıçaklar bu oluklara lehimleme, bıçakları ile ilgili çeşitli ipuçları verir (10). yapıştırma, sıkıştırma gibi çeşitli yöntemlerle Sapların şekilleri genellikle benzerdir. sağlam bir şekilde takılırdı (9). Cerrahın eliyle kavradığı yer ince, uzun bir Kanımca antik dönemde bilinen lehim- yaprağı andırır ve bu kısmın spatül olarak leme tekniği derin olmayan, dörtgen kesitli kullanılmış olabileceği düşünülmektedir. sap oluklarında kullanılmıştır. Çünkü bu tarz Sapın bıçakla birleştiği noktaya doğru sapla derin olmayan oluklarda, sapa takılan bıça- bıçağın sağlıklı bir şekilde birleştirilebil- ğın macunla yapıştırılmasıyla, ip ya da telle sarılarak sabitlenmesi ile istenilen sağlamlık elde edilemez. Üçgen ve dairenin birleşimi olarak tasarlanmış olan oluklar muhtemelen lehim gerektirmiyordu. Bıçak, bu şekilde oluklara üstten ya da alttan kaydırılarak sıkıca yerleştiriliyordu. Yerleştirme işle- minden sonra oluğun ucundan sağa ve sola doğru çıkan oluk çıkıntısı dediğimiz kıvrımlı Resim 3.6. (volüt) çıkıntılar üzerinden ip ya da tel sarı- Günümüze kalan aletlerde görülen çeşitli şekillerde oluk alanı kesitleri. larak daha da sağlam bir sap-bıçak bağlan- tısı oluşturuluyordu.

Resim 3.7 Takılıp çıkarılabilen bıçak ve bunun için tasarlanmış sap (üstten)**

* Bu bölümdeki alet cizimleri açıklayıcı olması bakımından Uzel’in kitabından alınmıştır. Resim 4.7 üzerinde dilimize kazandırdığımız terimler yer almaktadır. Ayrıca alet üzerinde saplarda görülen kesit şekilleri verilmiştir. (Resim 4.6) *Uzel’in kitabında metin içerisinde yer alan 21. şekil tarafımızdan adlandırılmıştır. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 325

Resim 3.8.

Resim 3.10. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Tıp Tarihi Müzesinde korunan Roma Dönemine ait bronz bıçak sapı 13,4 Efes Müzesi’nde korunan Roma Döne- cm uzunluğundadır. Oluk alanı altıgen mine ait bronz bıçak sapının uzunluğu 7,9 kesitliyken, oluğu kısa ve dörtgen kesitli- cm’dir. Oluk alanı dörtgen kesitli olup, uzun, dir. Kesici kısmının lehim ya da kaynak ile düz bir oluğu vardır. Oluğunun iç kısmı, oluk tutturulduğu üzerindeki kaynak izlerinden genişliğinden fazla çapı olan yuvarlak hatla anlaşılmaktadır. Bu yüzden bu tarz sapa sonlanır. Bu oluğa yukarıdan ya da aşağıdan takılan bıçakların tak-çıkar şeklinde olduğu kaydırılarak takılan bıçağın öne doğru çekil- söylenemez. Tutulan kısım spatül şeklindedir. diğinde çıkması mümkün değildir. Oluğun ucunda sağa ve sola çıkan kıvrımlı çıkıntılar bıçağı sabitlemek için sarılan ipin ya da telin kaymasını engellemek amacıyla yapılmıştır..

Resim 3.11. Resim 3.9

İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nde koru- Amerika’daki Johns Hopkins Üniversi- nan Roma Dönemine ait bakır sapın uzun- tesi Tıp Tarihi Müzesinde korunmakta olan luğu 6 cm’dir. Sapın oluk alanı dörtgen Roma Dönemine ait bronz bıçak sapının kesitli olup yan yüzeyinde gümüş kakma uzunluğu 9,3 cm’dir. Üçgen kesitli oluğu- olarak yapılmış asma yaprağı motifi görü- nun iç kısmı, oluk genişliğinden fazla çap lür. Üçgen bir oluğu ve bu oluğun ucunda uzunluğu olan yuvarlak hatla sonlanır. Bu oluk çıkıntıları vardır. Takılıp çıkartılan bir sapta oluğun ucunda bulunan oluk çıkıntı- bıçak sapıdır. Burada daire şekilde sonla- ları mevcut değildir. Belki de bazı sapların nan oluk söz konusu değildir. Ancak bıça- oluklarının bir tarafı kapalıydı. Bu kapalı ğın düşmesini engelleyen, bıçak takıldıktan kısım bıçağın kaymasını engellemek için sonra sarılan ipin, telin ya da geçirilen hal- bıçağın keskin tarafının tersinde olmalıydı. kanın uca yakın sarılarak ya da geçirilerek Bu tarz bir sapta bağlanacak bir tel, ip vb. buradaki üçgen kesitli oluğun daralmasını bir elemana ve dolayısıyla kıvrımlı çıkıntı- sağlaması ve bıçağın bu şekilde sıkışmasıdır. lara ihtiyaç yoktur. 326 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Resim 3.13 (6) Resim 3.12. Haluk Perk koleksiyonundan Roma Dönemine ait hayvan figürlü bir bronz bıçak sapı.

Almanya’da, Bingen Rheinland-Pfalz bölge müzesinde sergilenen Roma Dönemine ait bronz sap, 8,2 cm uzunluğundadır. İnce Resim 3.14 işçiliğe sahip olan sapın oluğu üçgen kesitli Efes Müzesinde korunan Roma Dönemine ait Minerva başı şeklindeki bronz sap 10,2 cm boyun- olup, oluk genişliğinden fazla çapı olan dadır. yuvarlak hatla sonlanır. Oluk çıkıntıları vardır. Tak-çıkar saplardan biridir. Tak-çıkar şeklinde tasarlanmış bıçakların cerrahlara sağladığı avantajlar vardı. Bun- Tak-çıkar bıçaklar dışında bir bütün lardan ilki bir ameliyattan sonra aletin temiz- olarak tasarlanmış yani sap ile bıçağın lenmesinin daha kolay olmasıdır. Antik ayrılmasının mümkün olamadığı cerrahi dönemde aletlerin su içinde kaynatılması ile bıçaklar da vardı. Bu aletlerin saplarının temizlendiği bilinmektedir. Kesici kısım sap- kesit şekilleri tak-çıkar aletlerin sapları ile tan ayrılarak suda kaynatılarak iyice temizle- benzerdi. Bir bütün olarak tasarlanmış alet- nirdi. İkinci olarak farklı bıçakların bir sapta lerin bazıları çift taraflıydı. Bu tip aletlerin bir kullanılmasına imkân veriyor olmasıydı. Son tarafında kesici alet bulunurken diğer ucu olarak, esas kullanılan kısım olan kesici kısım kaşık sonda, spatül vb şekilde sonlanırdı.* köreldiğinde ya da kırıldığında değiştirilebiliyor, yeni bir sap yapılmasına gerek kalmıyordu. b. XX. Yüzyıl Bu saplar dışında cerrahların inançlarına ve tercihlerine göre oldukça süslü saplar da XX. yüzyılda kullanılan bıçakların sapları yapılmıştır. Antik dönemden hayvan, tanrı / genellikle metaldir. Ancak ahşap, kemik tanrıça başı vb. şekillerde tasarlanmış bıçak plastik gibi malzemelerin kullanıldığı da sapları günümüze kalmıştır. görülür. Kesici kısmı ile sap kısmı ayrılabilen Haluk Perk koleksiyonundan Roma aletlerde saplar genellikle metalden veya Dönemine ait hayvan figürlü bir bronz bıçak plastikten imal edilir. sapı, Efes Müzesinde korunan Roma Döne- Bu yüzyılda sapların antik döneme göre mine ait Minerva başı şeklindeki bronz sap daha fazla çeşidi vardır. Uzun, kısa, yassı, 10,2 cm boyundadır. kare, altıgen vb. şekilde kesitlere sahip saplar

* Çift taraflı alet için Bkz. Polip Bıçağı YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 327 mevcuttur. Tak-çıkar aletlerin saplarındaki oluk ve oluk alanı tasarımcıların geliştirdiği farklı teknikler nedeniyle değişik şekillerde düzenlenmiştir. Tak-çıkar bıçakların takılıp çıkarılma işlemi, cerrahlar için daha kolay ve güvenli bir hale getirilmiştir. Bıçağın takıldıktan sonra oynamaması önemli olduğundan resim 3.16’da görüldüğü gibi bıçağı sabit tutacak tasarımlar yapılmıştır. Tasarımcılar sayesinde kavrama kolaylığı gösteren, ele uygun, kullanışlı saplar ve bu saplara yapı- lacak ameliyata uygun bıçaklar geliştiril- miştir. Takılan bıçaklar çelikten üretilmiştir. Kavisli, düz gibi çeşitli şekillerde üretilen Resim 3.15 (15) Aesculap firmasının ürettiği saplar ve saplara takılan bu bıçaklar kullanıldıktan sonra atılıyordu. bıçaklardan örnekler.

Resim 3.16 (16) Allen Hanburys firmasının ürettiği bıçaklar ile sap ve birbirlerine takılması. 328 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

5 Genel Cerrahi Bıçakları

a. Antik Dönemde Basit Skalpel (Göbekli Skalpel ) Resim 3.18 (10) Napoli Müzesi’nde bulunan 17 cm uzunluğundaki Yun.: Σμιλε (Smile) - μαχαιρα (Ma- aletin, göbekli kesici kısmı (sağda) çelikten, sapı haira) bronzdan yapılmıştır. Lât.: Scalpellus – Scalper

Bir göbeği anımsatan kesici kısmı ile dikkat çeken bir alettir (10). Atina Akro- polis’indeki Asklepius tapınağında bulunan adak kabartmasında ve çeşitli müze ve koleksiyonlarda bu bıçağın örnekleri mev- cuttur. Hippokrates bu tür bıçaktan ampi- yem üzerine yazdığı bir pasajda bahseder:

“…kaburgalar arasındaki deriyi göbekli skalpel ile kes” (10).

Bu aletin antik dönemde yapılmış olan çeşitli ameliyatlarda kullanıldığının kanıt- Resim 3.19 (10) Atina Akropolis’indeki Asklepius tapınağında bulu- larından biri, taş kabartmalar üzerinde nan bir adak kabartmasında göbekli skalpeller görül- bulunan bıçaklardan olmasıdır. Antik mektedir. dönemden kalmış kabartmaların hemen hemen hepsinde görülen bu tip yaygın ola- rak kullanılıyor olmalıydı. Bu bıçağın vücuda paralel olarak hareket ettirilmesi ile derin kesikler açılabilir. Resim 3.20 (10) Napoli Müzesi’nde bulunan 18 cm uzunluğundaki aletin, göbekli kesici kısmı çelikten, sapı bronzdan yapılmıştır.

Resim 3.17 (9) Pompei’de bulunmuş olan ve Napoli Müzesi’nde Resim 3.21 (10) korunan 13,8 cm uzunluğundaki Roma Dönemi ale- Napoli Müzesi’nde bulunan 15 cm uzunluğundaki tinin, kesici kısmı göbekli alet, tek parça olup tama- aletin, göbekli kesici kısmı çelikten, sapı bronzdan mı bronzdan yapılmıştır. yapılmıştır. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 329

Resim 3.22 (10) Resim 3.27 (7) Napoli Müzesi’nde bulunan 17 cm uzunluğundaki Bingen buluntuları arasında bulunan 17,6 cm uzun- aletin, göbekli kesici kısmı çelikten, sapı bronzdan luğundaki aletin, kesici kısmı göbekli olup, sapı yapılmıştır. bronzdan, bıçağı demirden yapılmıştır.

Resim 3.23 (7) Resim 3.28 (9) Bingen buluntuları arasında bulunan 16,5 cm uzun- Pompei’de bulunmuş olan ve Napoli Müzesi’nde luğundaki aletin, kesici kısmı göbekli olup, sapı korunan 14 cm uzunluğundaki aletin, kesici kısmı bronzdan, bıçağı demirden yapılmıştır. göbekli olup, sapı bronzdan, bıçağı demirden yapıl- mıştır.

Resim 3.24 (7) Bingen buluntuları arasında bulunan 16,6 cm uzun- luğundaki aletin, kesici kısmı göbekli olup, sapı bronzdan, bıçağı demirden yapılmıştır. Resim 3.29 (9) Pompei’de bulunmuş olan ve Napoli Müzesi’nde korunan 15 cm uzunluğundaki aletin, kesici kısmı göbekli olup, sapı bronzdan, bıçağı demirden yapıl- mıştır.

Resim 3.25 (7) b. XX. Yüzyılda Basit Skalpel Bingen buluntuları arasında bulunan 15 cm uzunlu- ğundaki aletin, kesici kısmı göbekli olup, sapı bronz- (Göbekli Skalpel) dan, bıçağı demirden yapılmıştır. Tıpkı antik dönemdeki gibi XX. yüzyıl- da da yaygın olarak kullanılan bu alet antik dönemdeki şeklinden farklıdır. Antik dönemdeki bıçaklarda dikkat çeken göbeği andıran çıkıntı, yirmici yüzyıl aletlerinde Resim 3.26 (7) oldukça azalmıştır. Her iki dönemde de bir Bingen buluntuları arasında bulunan 15,7 cm uzun- luğundaki aletin, kesici kısmı göbekli olup, sapı bütün olarak tasarlanan bıçakların yanında, bronzdan, bıçağı demirden yapılmıştır. tak-çıkar şeklinde olan aletler de mevcuttur. 330 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Resim 3.30 (15) Aesculap firması tarafından üretilmiş olan bu alet Bergmann tarafından tasarlanmıştır. Bir bütün olarak imal edilmiş aletin yassı, dörtgen kesitli sapı, kısa bir Resim 3.34 (15) boyun ile kesici kısma bağlanır. Düz olan kesici kıs- Aesculap firması tarafından üretilen bu tek kullanım- mın bir kenarı keskindir. Keskin kenar kavisli olup, lık bıçak, sivri uçludur. Tek kenarı keskin olup göbekli (bellied) olarak bilinen tarzdadır. Alet 14 cm göbekli tarzdadır. Yüzeyinde sapa takılmasını sağla- uzunluğundadır. yan bir delik vardır. Çelikten üretilmiştir.

Resim 3.35 (15) Aesculap firması tarafından üretilen bu tek kullanım- lık bıçağın, tek kenarı keskin olup, göbekli tarzdadır. Kesici kısım sivri uçludur. Yüzeyinde sapa takılma- Resim 3.31 (15) sını sağlayan bir delik vardır. Çelikten üretilmiştir. Aesculap firması tarafından üretilmiş olan bu alet, bir bütün olarak tasarlanmıştır. Çeşit çeşit boyları mev- cuttur. Üzerinde oluklar bulunan yassı sap, kısa bir boyun ile kesici kısma bağlanır. Düz ve sivri uçlu olan kesici kısmın bir kenarı keskindir. Keskin kenar kavisli olup, göbekli olarak bilinen tarzdadır.

Resim 3.36 (15) Aesculap firması tarafından üretilen bu tek kullanım- lık bıçak, sivri uçludur. Tek kenarı keskin olup, Resim 3.32 (15) göbekli tarzdadır. Yüzeyinde sapa takılmasını sağla- Aesculap firması tarafından üretilen bu aletler tak- yan bir delik vardır. Çelikten üretilmiştir. çıkar olarak tasarlanmıştır. Yassı ve kavrama kolay- lığı sağlamak için oluklu tasarlanmış olan saplar plastiktir. Tak-çıkar bıçaklar sapa, yüzeylerindeki delik yardımıyla bağlanır. Sivri uçlu kesici kısmın, c. Antik Dönemde Eğri Bıçak (Karga bir kenarı keskin olup göbeklidir. Gagası) οξυκορακον σμιλιον - σμιλιον κορακινον (Oksukorakon Smilion - Smilion Resim 3.33 (15) Korakinon) Aesculap firması tarafından üretilen bu aletler tak- çıkar olarak tasarlanmıştır. Yassı ve kavrama kolaylı- Bir kancayı andıracak şekilde kavisli bir ğı sağlamak için oluklu tasarlanmış olan saplar plas- bıçaktır. Karga gagasına benzetilir (14). tiktir. Tak-çıkar bıçaklar sapa, yüzeylerindeki delik yardımıyla bağlanır. Sivri uçlu kesici kısmın bir Antik dönem yazarları, bu bıçakla ilgili bir- kenarı keskin olup, göbeklidir. kaç pasaj yazmışlardır. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 331

Bir örnek de Baden’deki Roma hastane- sinde bulunmuştur. Bu bıçağın ucu çelik, sapı fildişindendir (Resim 3.40).

Resim 3.37 (17) Bir karga gagasının görünümü

Siğillerin kesilmesi ile ilgili kısımda Paulus Aegineta şöyle der:“…bir forseps ile onları Resim 3.40 (10) tutup gereriz ve karga gagasına benzer şekilli Baden’de müzede korunan 10 cm uzunluğundaki Roma bir bıçak ile veya bir flebotom ile kökünden aleti, eğri bir kesici kısma sahiptir. Sapı kare kesitli olup, fildişinden yapılmıştır. Kesici kısmı çeliktir. kesip atarız.” Celsus, karın fıtığının tedavisi için yapı- lan ameliyatta skrotal kesenin açılmasında kullanır (10). Antik dönem cerrahi kaynaklarından Bu bıçağın tanımına uyan iki örnek Atina yararlanan Zehravi’ de*, karın fıtığı ameli- Akropolis’inde bulunmuş bir kabartma üze- yatlarında, fıtığın bulunduğu yerde dar bir kesi rinde görülmektedir (Resim 3.38 ve 3.39). yapıldıktan sonra bu bıçağın kıvrık ucunun keskin olan iç yüzü, dışa dönük olacak şekilde içeri sokulduğundan bahseder. Bu şekilde yapılan müdahalede içteki bağırsak zarar görmezdi. Yine bu bıçak laparotomi yapmak için de kullanılırdı (12). Resim 3.38 (10) Atina Akropolis’indeki Asklepius tapınağında bulunmuş olan bir adak kabartmasında betimlenen d. XX. Yüzyılda Eğri Bıçak kesici alet tasvirlerinden, eğri kesici kısma sahip, iki (Karga Gagası) aletten biri. XX. yüzyıl kataloglarında antik dönemde benzerleri bulunan kavisli bıçaklar mevcuttur. Antik dönemde mevcut olan bu bıçakların şekli hakkındaki bilgileri taş kabartma tas- virlerden ve antik yazarların tanımlarından Resim 3.39 (10) Atina Akropolis’indeki Asklepius tapınağında bulunmuş öğreniriz. Yine antik yazarların yazdıkların- bir adak kabartmasında betimlenen kesici alet tasvir- dan fıtık tedavisinde kullanıldığını öğrendi- lerinden, eğri kesici kısma sahip iki aletten, diğeri. ğimiz karga gagasına benzetilen sivri uçlu

* 85. fasılda anlatır. 332 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI bu bıçakların, iç kenarları kesiciyken, dış kenarları küttür. XX. yüzyıldaki benzerlerinin ise kullanım alanı genişlemiş ve alet çeşitli Resim 3.44 (16) gelişimler göstermiştir. Kataloglarda görül- Allen Hanburys firması tarafından üretilmiş olan düğü üzere, genel cerrahide yapılan kesi- bıçak, kiriş kesiminde kullanılmak için tasarlanmış- tır. Altıgen kesitli sap, ince, uzun silindir şeklindeki lerde, kirişlerin kesilmesinde, yutak ameli- bir boyun ile sivri uçlu, kavisli kesici kısma bağlanır. yatlarında, apse açmada benzer bıçaklar Kesici kısmın iç kenarı keskinken diğer kenarı küt- kullanılmıştır. tür. Alet nikel kaplamadır. Kesici kısım ile sap bir bütün olarak tasarlanmıştır.

Resim 3.41 (18) Philip Harris firması tarafından üretilmiş olan bıçak bir bütün olarak tasarlanmıştır. Dörtgen kesitli sap, kısa bir boyunla kesici kısma bağlanır. Kesici kısım Resim 3.45 (15) sivri uçlu olup, kavisli olarak tasarlanmıştır. İç kenarı Aesculap firması tarafından üretilmiş olan bıçak, kesiciyken, diğer tarafı küttür. kiriş kesiminde kullanılmak için tasarlanmıştır. Altıgen kesitli sap, ince, uzun silindir şeklindeki bir boyun ile sivri uçlu, kavisli kesici kısma bağlanır. Kesici kısmın iç kenarı keskinken diğer kenarı küt- tür. Alet nikel kaplamadır. Kesici kısım ile sap bir bütün olarak tasarlanmıştır.

Resim 3.42 (16) Allen Hanburys firması tarafından üretilmiş olan bıçak bir bütün olarak tasarlanmıştır. Dörtgen kesitli sap, kısa bir boyun ile kesici kısma bağlanır. Sivri uçludur. Kavisli olan kesici kısmın iç kenarı keskin- ken, diğer kenarı küttür. Resim 3.46 (15) Aesculap firması tarafından üretilmiş olan bıçak, kiriş kesiminde kullanılmak için tasarlanmıştır. Altıgen kesitli sap, kısa bir boyun ile sivri uçlu, kavisli kesi- ci kısma bağlanır. Kesici kısmın iç kenarı keskinken diğer kenarı küttür. Alet nikel kaplamadır. Kesici kısım ile sap bir bütün olarak tasarlanmıştır.

Resim 3.43 (16) Allen Hanburys firması tarafından üretilmiş olan bıçak, kiriş kesiminde kullanılmak için tasarlanmıştır. Altıgen kesitli sap, ince, uzun silindir şeklindeki bir boyun ile sivri uçlu, kavisli kesici kısma bağlanır. Kesici kısmın iç kenarı keskinken diğer kenarı küttür. Alet nikel kaplamadır. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 333

Resim 3.51 (16) Resim 3.47 (15) Allen Hanburys firması tarafından üretilmiş olan Aesculap firması tarafından üretilmiş olan bıçak, kiriş bıçak, Syme tarafından bir bütün olarak tasarlanmış- kesiminde kullanılmak için tasarlanmıştır. Altıgen tır. Dörtgen kesitli sap, kısa bir boyunla kesici kısma kesitli sap, kısa bir boyun ile sivri uçlu, kavisli kesi- bağlanmaktadır. Kesici kısım sivri uçlu olup, kavisli ci kısma bağlanır. Kesici kısmın iç kenarı keskinken olarak tasarlanmıştır. İç kenarı kesiciyken diğer tarafı diğer kenarı küttür. Alet nikel kaplamadır. Kesici küttür. Apse açmak için kullanılmıştır. kısım ile sap bir bütün olarak tasarlanmıştır.

e. Antik Dönemde Embryotom Yun.: εμβρυοτομον (Embryotomon) Resim 3.48 (16) Allen Hanburys firması tarafından üretilmiş olan bıçak Embryotom adlı kesicinin şekli hakkın- yutak ameliyatlarında kullanılmak için Mackenzie tarafından tasarlanmıştır. Dörtgen kesitli, yassı sap, daki bilgiler, dolaylı tanımlamalar ve bilgi- ince, uzun silindir şeklindeki bir boyun ile sivri uçlu, lerden edinilebilmektedir. Örneğin, fetus kavisli kesici kısma bağlanır. Kesici kısmın iç kenarı ameliyatlarını anlatan Paulus Aegineta, bu keskinken diğer kenarı küttür. Alet nikel kaplamadır. ameliyat için embryotomun yanı sıra polip Kesici kısım ile sap bir bütün olarak tasarlanmıştır. Diğer örneklere oranla daha dar açılı bir kıvrımı vardır. bıçağını veya flebotomu kullanmayı öner- miştir. Bu bilgi ışığında bu bıçağın, polip bıçağı ve flebetom gibi iki yanı keskin, düz bir bıçak olması gerekir. Soranus*, embryo- tom adını verdiği, fakat şekli hakkında bilgi Resim 3.49 (15) Aesculap firması tarafından üretilmiş olan bıçak, tri- vermediği bıçağı kullanmıştır. Fetusun başını geminus ameliyatlarında kullanılmak için tasarlanmış- delmek için kullandığı bıçaktan Soranus tır. Altıgen kesitli sap, ince, uzun silindir şeklindeki bir şöyle bahseder: boyun ile sivri uçlu, kavisli kesici kısma bağlanır. Kesici kısmın iç kenarı keskinken diğer kenarı küttür. “… şayet kafa çok büyükse doğum Alet nikel kaplamadır. Kesici kısım ile sap bir bütün kanalında meydana gelen sıkışma, embryo- olarak tasarlanmıştır. Dar açılı bir kıvrımı vardır. tom veya işaret parmağı ile baş parmak arasında tutulan bir polip bıçağı ile gide- rilmelidir.” (10). Hippokrat ceninin başını açmak için kullandığı bıçağa σκολοπο μαχαιριον (sko- Resim 3.50 (18) lopo mahairion) adını verir ve Celsus da bu Philip Harris firması tarafından üretilmiş olan bıçak, Syme tarafından bir bütün olarak tasarlanmıştır. Dörtgen kesitli sap, kısa bir boyunla kesici kısma * M.S. 2. yüzyılda yaşamış olan Soranus, kadın doğum ve bağlanmaktadır. Kesici kısım sivri uçlu olup, kavisli çocuk hastalıklarında önde gelen kişiydi. Ebelik ve kadın olarak tasarlanmıştır. İç kenarı kesiciyken diğer tara- hastalıkları üzerine yazdıkları sonraki pek çok esere kaynak fı küttür. Apse açmak için kullanılmıştır. olmuştur. 334 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI ismi kullanır. II. yüzyılda yaşamış olan mesini kullanır ve çeşitli şekillerini verir. Tertullian “De Anima” adlı söylevinde “…ebe parmaklarını içeri bir bıçak gibi εμβρυοςφατης (embryosphates) kelimesinin soksun.” der. Spink, Marsh ve Huntington katletmek, öldürmek anlamındaki σφαξω nüshalarında sapsız olarak çizilmiş olan (sphakso) kelimesinden geldiğini söyler ve örneklere dayanarak bu bıçakların sapsız bunu aeneum spiculum olarak tanımlar; olabileceğini öne sürer ve ebenin bu bıçağı Hippokrat’ın, Asklepiades’in ve Erasistra- parmaklarının arasında saklayarak kullan- tos’un bu aleti kullandıklarını bildirir (12). dığını yazar (12). Paulus Aegineta ve çağdaşları da πολυπικον σπαθιον (polipikon spation), κατιας (katias) ve σκολοπο μαχαιριον (skolopo mahairion) adı verilen aletlerin genel olarak aynı amaç için kullanıldıklarını söylerler (12). Uzel tarafından 9,5 cm uzunluğundaki bir aletin embryotom olabileceği öne sürülmüştür (Resim 3.52) (7). Ancak sade- ce sapı kalmış Roma dönemine ait bronz aletin, kesici kısmı ile illgili bir şey söyle- mek mümkün değildir. Ayrıca Soranus ve Zehravi’deki açıklamalar dikkate alındığında Resim 3.53 (12) embryotomun sadece kesici kısımdan iba- Zehravi’nin Tasrif’inden embryotom örnekleri. Üst- tekiler Marsh, alttakiler Huntington nüshasındaki ret bir alet olduğu düşünülebilir. Çünkü çizimlerdir. Zehravi Tasrif’inde, ebenin ellerini fetusun başını hissedecek şekilde soktuktan sonra parmakları arasında tuttuğu bıçak ile fetusu kesmesinden söz etmektedir. f. XX. Yüzyılda Embryotom

Antik dönemde yapılan doğum sonlan- dırma işlemlerinde kullanılan aletler ara- sında bıçakların bulunduğu bilinmektedir. Ancak XX. yüzyılda gelişmiş olan teknik- ler nedeniyle bu bıçaklara ihtiyaç kalmadı- ğından cerrahi alet kataloglarında embryo- Resim 3.52 (7) Uzel’in embryotom olarak adlandırdığı alet parçası tomlara rastlanmaz. Doğumu sonlandırma işlemi forseps, perforatör, küretin yanı sıra vakumlu küret gibi aletlerle yapılmaktadır.

Bu bıçak Zehravi tarafından çizilmiştir. Zehravi, cenini parçalara ayırmak için kul- landığı bu alet için mibda yani bıçak keli- YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 335

Resim 3.54 (15) XX. yüzyılda yapılan doğum sonlandırma işlemi ve kullanılan aletler

ameliyatlardandır. Litotomi bıçağının şekli hakkında pek bilgi olmasa da çift taraflı kullanılan bir alet olduğu, bir tarafının da çengel şeklinde tasarlandığı kaynaklarda geçer (10). Mesaneden taş çıkarma ameliyatı ile Resim 3.55 (19) ilgili Celsus, İskenderiyeli Ammonius’un Perforatör ile yapılan bir doğum sonlandırma işlemi normalden büyük taşları çıkarmada taşı kırıp küçülten bir alet geliştirdiğinden ve bu alet ile yaptığı ameliyatlardan bahset- miştir (12). g. Antik Dönemde Litotomi Bıçağı Celsus ve Paulus Aeginata, ameliyatı Yun.: λιθοτομος (Litotomos) şöyle anlatır: “…sol elin işaret parmağı Lat.: Scalpellus anüse sokularak mesanedeki taşın kayma- ması sağlanır ve apse açarken yapıldığı Litotomi mesaneden taş çıkarma ameli- gibi tek bir hamle ile doğrudan taşa ulaşı- yatı olup Hippokrat döneminde de yapılan lır.” Bu tür kesme işlemlerinde antik cer- 336 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI rahlar, iki kenarı keskin ve uçta birleşen bir Günümüzde antik dönemden kalan bıçak kullanmışlar, Arap cerrahlar da ben- örnekler vardır ancak çift taraflı olan bu zer bir bıçakla ameliyatları yapmışlardır. aletlerin bıçak kısmı günümüze ulaşmamış- Avrupalı cerrahlar bu bıçağı son zamanlara tır. Uzel kitabında bu bıçaklara yer ayırmış, kadar kullanmışlardır (10). ancak antik dönemden kalmış λιθουλκος Efesli Rufus, litotomi bıçağının kanca- (litoulkos) lara yani taş çıkarma kaşıklarına ya benzer bir sapının olduğunu ve bıçak da litotomi bıçağı demiştir. Ancak bunlar kısmı ile gerekli yerler kesildikten sonra, arasından sadece diğer ucunun bıçak olabi- taşın bu kanca kısmı ile çıkartıldığını söy- leceği izlenimini verenler litotomi bıçağıdır. ler. Perinenin kesilmesinden sonra, mevcut taşın çıkartılmasını şöyle anlatır:

“… ve eğer taş yakındaysa, bu ameliyat için çok uygun olan, bıçağın uca yaklaştıkça kıvrılan sapını kullanarak taşı çıkarırız.” (10). Resim 3.56 (7) 15,2 cm uzunluğundaki Roma Dönemine ait bronz litotomi bıçağının kesici kısmı günümüze ulaşma- Celsus, basit litotomi bıçağı dışında, mıştır. Diğer ucu kıvrımlı ve kaşık şeklinde olup içi M.Ö. 1 yüzyılda yaşamış olan Sidonlu Meges tırnaklıdır. tarafından geliştirilen başka bir litotomi bıçağından bahseder:

“…burada birçok kişi skalpel kullan- mıştı. Meges, alt kısmında çıkıntı oluşturan bir dudağı olan, yuvarlaklaştırılarak uç Resim 3.57 (7) kısmında keskin hale getirilmiş düz bir alet 16,2 cm uzunluğundaki Roma Dönemine ait bronz yapmıştır. Bu alet orta ve işaret parmakla- litotomi bıçağının kesici kısmı günümüze ulaşma- rı ile tutulurken başparmak üst kısma mıştır. Diğer ucu kıvrımlı ve kaşık şeklinde olup içi tırnaklıdır. Cambridge arkeoloji müzesinde korun- konur ve aşağı doğru bastırılarak sadece maktadır. dokuları değil taşın olası çıkıntılarını da keser. Sonuç olarak tek bir vuruş ile yeterli açılma sağlanır.” (10) Bu muhtemelen Paulus’un λιθοτομος (litotomos) dediği alettir. Paulus bir de λιθουλκος dan (litoul- kos) bahseder ki bu Celsus tarafından tanımlanan uncus (scoop) ile aynı şeydir. Resim 3.58 (7) Bu kelime Yunanca ελκο’dan (elko) gel- 16,3 cm uzunluğundaki Roma Dönemine ait bronz mektedir ve “çekmek, sürüklemek” anlamı litotomi bıçağının kesici kısmı günümüze ulaşma- mıştır. Diğer ucu kıvrımlı ve kaşık şeklinde olup içi taşır. Aynı zamanda taşların çıkartılması tırnaklıdır. Cambridge arkeoloji müzesinde korun- için kullanılır (12). maktadır. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 337

h. XX. Yüzyılda Litotomi Bıçağı i. Antik Dönemde Fistül Bıçağı Yun.: σπαθιον συριγγοτομον (Spation Antik dönemde litotomi için kullanılan Syringotom) bıçakların benzerlerine XX. yüzyıl katalog- larında rastlamıyoruz. Asepsi ve antisepsi- Adı Eski Yunanca συριγ (syrig) fistül nin uygulanması ile enfeksiyonun önlen- kelimesinden gelir. Fistül bıçağının bir türü mesi, anestezinin ağrısız girişimlere izin orağı andırır ve iç bükey kısmının tamamı vermesi, anatomi bilgisinin ortaya konma- baştan sona keskindir. Ucu küt ve incedir. sı, yeni ameliyat yöntemlerinin ve dolayı- Paulus Aegineta, aletin bir de düz şeklinin sıyla farklı aletlerin geliştirilmesine yol olduğunu, ayrıca syringotomların üzerinde açmış, antik dönem ve orta çağda ihtiyaç delik bulunduğunu söyler (10). duyulan litotomi bıçağına olan ihtiyacı Fistül ameliyatlarında aletin dar ucu fis- ortadan kaldırmıştır. tül içine sokulur ve öteki uçtan tutulup XX. yüzyılda yapılan açık mesaneden dışarı doğru çekilirken orak şeklindeki taş çıkartma ameliyatlarında perinede açı- bıçağı ile altındaki dokuları ikiye ayırırdı. lan bir delikten mesaneye ulaşılırdı. Galen, bir karın yarasını genişletirken Mesanedeki taş forseps vb. aletlerle alınır- fistül bıçağı kullanılması gerektiğini savu- dı. Buradaki kesme işlemi bir skalpel ile nur ve iki kenarlı ve sivri uçlu bıçakları yapılırdı. Kapalı ameliyatlarda mesanede önermez. bulunan büyük taşlar, lithotrit denilen alet- Paulus Aegineta, aletin kullanıldığı bir lerle kırılırdı. Dağılan taş parçalarından ameliyatı anlatırken: “ …fistülün tabanını çok küçük olanlar idrar yoluyla atılırken, syringotomun orak şekilli kısmı ile deldikten büyük parçalar forseps, basket denilen alet- sonra aleti anüsten çıkar ve orak şekilli lerin yardımıyla alınırdı. Yüzyılın sonları- kesici kısım ile aradaki bütün boşluğu ayır” na doğru yapılmaya başlanan bu tip kapalı der (10). Fistüllerin ve nasal poliplerin ameliyatlarda bıçak kullanılmazdı. kesilip çıkartılmasında kullanıldığını da anlatır:

Resim 3.59 (19) Bir litotomi ameliyatında kullanılan aletler 338 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

“… fistülün ağzını bulun ve bir kulak pro- oluşan fistüllerin kesilmesi için değişik boy- bunu içinden geçirip bunun üzerinden kesin. larda ve şekillerde tasarlanmış bıçaklardır. Bütün fistülü bir hemi-spathion veya fistül bıçağı ile ikiye ayırın…”

Resim 3.60 (10) Resim 3.62 (15) Aesculap firması tarafından üretilmiş, Simon’un tasa- rımı olan fistül bıçakları düz kesici kısma sahiptirler. Paris’teki Orfila Müzesinde sergilenmek- Antik dönemdeki göbekli skalpelin, en olarak olduk- ça daralmış yirminci yüzyıldaki devamını andıran bir te olan Roma döneminden kalma tamamı şekli vardır. Tek tarafı kesici olan bu bıçakların uçları bronz aletin uzunluğu 13 cm’dir. Kare kesitli sivridir. Tek parça olarak tasarlanmış bıçakların kare bir sapı ince bir boyunla iki kenarı keskin kesitli sapları ile kesici kısımları kullanım amacına göre, bazen ince uzun bir boyun ile (Resim 2.3) kavisli kesici kısım ile birleşir. Aletin ucu bazen de bu resimdeki aletler gibi kısa bir boyun ile keskin olmayan düz bir çıkıntı şeklindedir. kesici kısma bağlanıyordu. Resim 3.60’daki antik dönem örneği ile kıyaslandığında, Zehravi’deki fistül bıçağı- nın sivri uçlu olduğu görülür (Resim 3.61) Zehravi, bu bıçağın fistül dokusunu keserek açmak, yani aradaki boşluğu tekrar sağlamak Resim 3.63 (15) için kullanıldığını belirtir (12). Aesculap firması tarafından üretilmiş, Simon’un tasa- rımı olan fistül bıçakları düz kesici kısma sahiptirler. Antik dönemdeki göbekli skalpelin, en olarak olduk- ça daralmış yirminci yüzyıldaki devamını andıran bir şekli vardır. Tek tarafı kesici olan bu bıçakların uçla- rı sivridir. Tek parça olarak tasarlanmış bıçakların kare kesitli sapları ile kesici kısımları ince uzun bir boyun ile kesici kısma bağlanıyordu.

Resim 3.61 (12) Zehravi’nin çizdiği fistül bıçağı (Marsh nüshasından)

j. XX. Yüzyılda Fistül Bıçağı Resim 3.64(15) Antik dönemde fistül bıçağı olarak adlan- Aesculap firması tarafından üretilmiş, Ulrich’in tasa- rımı olan fistül bıçakları düz kesici kısma sahiptirler. dırılan bıçakların antik yazarların verdiği bil- Antik dönemdeki göbekli skalpelin, en olarak olduk- giler doğrultusunda düz ve orak şeklinde ça daralmış yirminci yüzyıldaki devamını andıran bir olmak üzere iki çeşidi olduğu gibi, XX. şekli vardır. Tek tarafı kesici olan bu bıçakların uçla- rı sivridir. Tek parça olarak tasarlanmış bıçakların yüzyılda da düz ve kavisli fistül bıçakları kare kesitli sapları ile kesici kısımları ince uzun bir vardır. Bunlar vücudun çeşitli bölgelerinde boyun ile kesici kısma bağlanıyordu. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 339

yaprağı şeklinde bir bıçaktır. Aletin her iki ucu da kullanılır. Bir ucunda bahsedilen şekilde bıçak bulunurken, diğer tarafı kaşık Resim 3.65 (18) Philip Harris firması tarafından üretilmiş olan fistül sonda şeklindedir. Burun içerisine sokuldu- bıçağı kavislidir. Küt uçlu olan kesici kısmın bir ğu bilindiğinden, genişliği ve büyüklüğü kenarı keskindir. Keskin kenarı bu kavisli kısma fazla değildir (10). uzanmaz. Kavisli olan kısmı kör olup yuvarlak kesit- lidir. Kesici kısım kısa boyuna sap kısmına bağlanır. Alet, dörtgen kesitli sapı ile bir bütün olarak tasar- lanmıştır.

Resim 3.66 (16) Allen Hanburys firması tarafından üretilmiş olan fistül bıçağı kavislidir. Küt uçlu olan kesici kısmın bir kenarı Resim 3.67 (20) keskindir. Keskin kenarı bu kavisli kısma uzanmaz. Mersin bitkisi* Kavisli olan kısmı kör olup yuvarlak kesitlidir. Kesici kısım kısa boyuna sap kısmına bağlanır. Alet, dört- gen kesitli sapı ile bir bütün olarak tasarlanmıştır. Paulus Aegineta, nasal polibin çıkarıl- masını şöyle anlatır: “Keskin, sivri uçlu mersin yaprağı şeklinde olan polip bıçağını Günümüzde antik dönemden kalmış, sağ elinde tutup bıçağın ucunu kullanarak kesin olarak fistül bıçağı olarak kabul edi- polibi ya da et gibi olan tümörü buruna len bir alet bulunmasa da, yazılı kaynaklar tutunduğu yerden keseriz. Daha sonra ale- dikkate alındığında, antik dönem fistül tin ucunu çevirerek spatül yardımıyla bıçakları ile XX. yüzyılda fistül bıçağı adı verilen kesiciler arasında tam anlamıyla bir önceden kestiğimiz dokuyu çıkartırız” benzerlikten söz edemeyiz. Yine de XX. (10). yüzyıl fistül bıçaklarının kavisli ve düz Paulus Aegineta, ayrıca işitme kanalı olmak üzere iki çeşit olması, tek tarafının içinde de bu bıçağın kullanılabileceğinden kesici olması ve sivri uçlu olmaması gibi bahseder: “…eğer et gibi bir kitle varsa bir özellikleri antik dönem yazarlarının anlat- pterygium bıçağı veya polip bıçağı ile kesilip tıkları özellikler ile örtüşür. çıkartılabilir.” k. Antik Dönemde Polip Bıçağı Yun.: πολιπικον σπαθιον (Polipikon Spation) * Mersin bitkisinin bir diğer türü olan vinca minor Antik yazarların anlatımlarından elde elimizdeki tanımlara uymaz. Resimdeki myrtus com- edilen bilgilere göre sivri uçlu ve mersin munis’in yaprağı bıçağın tanımıyla örtüşür. 340 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Soranus geç yırtılan membranların ayrılmasında ve ölü fetüsün kafatasını açmada kullandığını anlatmaktadır (10). Günümüze ulaşmış olan aletlerden biri resimde gösterilen Touluse’da sergilenen Resim 3.70 (7) 8 cm uzunluğundaki alet Roma Dönemine aittir. alettir. Diğer bir alet Montauban müzesin- Bronzdan yapılmış aletin sap kısmı kırıktır. İki kenarı dedir (10). keskin kesici kısım mersin yaprağına benzer. Kesici kısmın kesiti de Zehravi’nin yaptığı tanıma uymaktadır. İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nde korunmaktadır.

l. XX. Yüzyılda Polip Bıçağı Resim 3.68 (10) Vielle-Toulouse’da sergilenen tamamı çelikten olan çift taraflı aletin kesici kısmının her iki kenarı da XX. yüzyılda kullanılan polip bıçakları keskin ve ucu sivridir. Diğer ucu kaşık şeklindedir. arasında antik dönemde kullanılan polip 15 cm uzunluğundaki alet Roma Dönemine aittir ve bıçaklarına benzer bıçaklar mevcuttur. mersin yaprağını andırır şekildedir. Antik dönemde kullanılan polip bıçaklarının arkasında bulunan kepçe XX. yüzyıldaki Zehravi mersin yaprağı şeklinde iki aletlerde görülmez. Bu kepçeye benzer farklı bıçaktan bahseder. Bunlardan ilki kısım ayrı bir alet olarak daha da geliştirilmiş yaralı bir karın ameliyatında uzuvları yerine ve kenarları keskin imal edilerek kazıma koymak için kullanılır. Αyrıca bir de zeytin özelliği kazandırılmıştır. Bu dönemin polip uçlu bıçak kullanılır. Diğer bıçak puden- bıçakları, antik dönem polip bıçakları gibi tumda bir büyüme veya ur olduğunda burayı sivri uçlu, iki kenarı keskin ve bir mersin kesmede kullanılıyordu. Yine bu bölgede yaprağına benzer şekle ve kesitlere sahiptir. tıkanıklığa neden olan kalın bir zar varsa Bu yüzyıldaki örneklerinden bir kaçı aşağıda geniş bir mersin yaprağı bıçağı ile kesili- açıklanmıştır. yordu. Ancak Zehravi’den öğrendiğimiz en önemli bilgi “mersin yaprağı şeklinde” tabiriyle kastettiğinin yaprağın kesitinin şekli olduğudur (12).

Resim 3.71 (15) Aesculap firması tarafından üretilen ve Segond adı ile bilinen bu alet bir tümör kesme bıçağıdır. Bir bütün olarak tasarlanmış ve paslanmaz çelikten imal edilmiş olup nikel ile kaplanmıştır. Kesici kısmının şekli mersin yaprağı şekline kesiti de mersin yaprağı kesitine benzer. İki kenarı da keskin olup ucu sivridir. Resim 3.69 (12) Kesici kısım ince uzun bir boyun ile sapa bağlanır. Bir Mersin yaprağı’nın kesiti. Sap kavrama kolaylığı sağlayacak şekilde tasarlanmıştır. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 341

Resim 3.72 (16) Resim 3.74 Allen Hanburys firması tarafından üretilen bu alet Antik tanımlar doğrultusunda Ümit Emrah Kurt tara- paslanmaz çelikten imal edilmiş ve bir bütün olarak fından çizilmiş omurga kanalı bıçağı tasarlanmıştır. Sivri uçlu olan kesici kısmının şekli ve kesiti, mersin yaprağının şekli ve kesitine benzer. İki kenarı da keskindir. Sap kısmına ne kısa ne de uzun sayılabilecek bir boyun ile bağlanır. Antik kaynaklarda adı geçen bu bıçağın tanımlar doğrultusunda benzeri XX. yüz- yılda vardır. Daha çok anatomi çalışmala- rında ve amputasyon işlemlerinde kullanıl- Resim 3.73 (21) Collin firması tarafından üretilen bu alet paslanmaz mıştır. çelikten imal edilmiş ve bir bütün olarak tasarlanmıştır. Sivri uçlu olan kesici kısmının şekli ve kesiti, mersin yaprağının şekli ve kesitine benzer. İki kenarı da kes- kindir. Sap kısmına uzun bir boyun ile bağlanır.

Resim 3.75 (15) 6. Amputasyon ve Anatomi Bıçakları Aesculap firması tarafından üretilen ince, uzun, düz bir alettir. Catlin adı ile anılan bu bıçak, keskin olan a. Antik Dönemde ve XX. Yüzyılda iki kenara sahiptir. Sivri bir uçla sonlanır. Sap ile bir Omurga Kanalı Bıçağı bütün olarak imal edilmiştir. 16 cm uzunluğundaki (Vertebral Kanal Açma Bıçağı) alet çeliktendir.

Antik kaynaklarda şekli ile ilgili birkaç bilgi bulunmaktadır. İki keskin kenarının b. Antik Dönemde ve XX. Yüzyılda uçta birleştiği, düz ve uzun bir bıçaktır.* İki Kenarı Keskin Eğri Bıçak Galenos anatomi çalışmalarında omur- ganın disseksiyonundan bahsederken: İki kenarı keskin, eğri olan bir bıçaktır. “ … Bunun için uzun skalpel”, iki kenarı Galenos tarafından tarif edilmiş ve kulla- keskin, en uçta birleşen aleti, omurgaya nım alanı verilmiştir. Galenos, aletle ilgili batırırım” der (10). olarak göğüs kafesinin kesilmesi işleminde: Hippokrates, Galenos’un kullandığı bu “… en iyisi eğri kısmı her iki yana aletten enine göre boyu daha uzun, güçlü doğru olacak şekilde yapılmış olan ve böy- bir alet olarak bahseder ve omurların yan lece kesici kenarları her iki yönde de kıvrıl- çıkıntılarını kesmede kullanıldığını açıklar. mış olan, yani biri dış bükey diğeri iç bükey Bu bıçak daha önce açıklanan sivri uçlu düz olana sahip olmaktır” der (10). bıçağın büyük ve güçlü olanıdır (10). Alet muhtemelen anatomi çalışmaları için Gerçekten tanımlara bakıldığında şekil ola- hayvan üzerinde yapılan disseksiyonlarda rak pek bir farkı olmamalıdır. kullanılıyordu.

* Milne, bu bıçağa Galenos’un bıçağı tanımlamış ve kullanmış olmasından dolayı “Galenos bıçağı” demiştir. 342 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Resim 3.76 Ümit Emrah Kurt tarafından çizilen tahmini omurga bıçağı.

Galenos’un tanımı açık olmadığı için Milne, müzelerde bulunan iki farklı ale- çizdiğimiz bu bıçağın tek kollu olup iki tin bu amaçla kullanıldığını öne sürmüştür. kenarının kesici olması da muhtemeldir. Uzel, Milne’ye katılmış ve bir bıçak da Yaptığımız çizimlerden tek uçlu kesici kendisi örnek göstermiştir. Ancak bu bıçak- kısma sahip bıçak bir dekapitatöre, yani ölü ların sadece saç, sakal kesiminde kullandı- fetüsleri kesmede kullanılan keskin çenge- ğını söylemek güçtür. Diğer bıçaklara oran- le benzemektedir. Fakat antik dönemdeki la genel cerrahi ve amputasyon ameliyatla- kullanımı hakkında bilgi yoktur. rı için uygun olan bu bıçaklar, bu amaçla da Antik dönemde tanımı yapılmış olan ve kullanılmış olmalıdırlar. Benzer bir bıçağı Galenos tarafından kullanılmış bu bıçağın, Thompson amputasyon bıçağı olarak yirminci yüzyılda bir benzerinin olup olma- tanımlar. Burada amputasyon bıçağı ile dığı hakkında, antik dönemdeki verilerin usturayı buluşturan, her iki amaç içinde eksik olması nedeniyle yorum yapmak zordur. antik dönemde kullanılmış olan bıçakların, bugün bildiğimiz ve mutfaklarda kullandı- c. Antik Dönemde Amputasyon Bıçağı ğımız bıçak tipi ile benzer olmasıdır. ve Ustura Amputasyonla ilgili en eski tanıma Yun.: ξυπον (Ksupon) Celsus’da rastlıyoruz. “…ne zaman teda- Lat.: Novacula viye rağmen hastalık kötüye gidiyorsa uzuv kesilmelidir. Ancak bu işlem tehlikeli- Antik dönemde saç kesiminin ve sakal dir. Kanamadan hasta ölebilir” der ve tıraşının bazı hastalıkların önemli bir teda- ekler “… ölmüş olan kısım kemiğe kadar vi yolu olduğu düşünülüyordu. Bu konuda kesilmelidir. Bir eklemin karşı tarafı kesil- bir bölüm yazmış olan Oribasius şöyle yaz- memelidir. Kesme işleminden sonra ölü mıştır: kısmın kalmamasına dikkat edilmelidir. “…bu şeyler tıbba kronik hastalıklar Kemiğe gelindikten sonra testere kullanıl- için ilaç ve tedavi yolu olarak hastalığı malıdır.” vücuttan atmak için sokulmuşlardır” (10). I. yüzyıl cerrahlarından Heliodorus Celsus, tıraş olmanın kellik için bir amputasyonla ilgili olarak “…kemiği testere tedavi yolu olduğundan sık sık söz eder ile kestikten sonra kalan et kısımlarını bir (10). bıçak ile kes” demiştir (22). YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 343

Antik dönemdeki yazarların tanımlarına saç ve sakal tıraşında kullanılan bu bıçağı ve günümüze ulaşan kalıntılara bakıldığında ustura olarak tanımlamışlardır. Benzer XX. yüzyılda kullanılmış olan ustura tipi bıçaklar aynı zamanda amputasyon ameli- bıçak antik dönemde yoktur. Bu işlem yatlarında da kullanılmıştır. XX. yüzyıldaki resimlerdeki bıçaklar ve benzerleri ile amputasyon ameliyatlarında kullanılan yapılmıştır. bıçakların bir kısmı, antik dönemde kulla- nıldığını düşündüğümüz bıçaklara benze- mektedir. Ustura ise antik dönemde mevcut olmayan değişik bir şekil kazanmıştır.

Resim 3.77 (9) Pompei’de bulunmuş olan ve bugün Napoli Müzesi’ nde korunan 15 cm uzunluğundaki bıçağın sapı bronz, düz olan kesici kısmı çeliktir.

Resim 3.80 (15) Resim 3.78 (10) Aesculap firması tarafından üretilmiştir. Klasik ustu- Charleroi Müzesi’nde bulunan 14 cm uzunluğundaki ra şeklinde olan bu metal alet katlanabilir. Tek kesici bıçağın sapı bronz, kesici kısmı çeliktir. kenarı düz olup ucu küttür. Antik dönemde mevcut olmayan bu tip bıçak yerine yukarıdaki bıçaklara benzer bıçaklar kullanılmıştır.

Resim 3.79 (7) Resim 3.81 (21) Bingen buluntuları arasında olan bu bıçak 12.1 cm Collin firması tarafından üretilen bu amputasyon uzunluğundadır. Bıçağın sapı bronz, düz olan kesici bıçağı bir bütün olarak tasarlanmıştır. Tek tarafı kes- kısmı çeliktendir. kin olan kesici kısım düz olup sivri bir uçla sonlanır. Kısa bir boyun ile sap kısmına bağlanır. 15 cm uzun- luğundadır.

d. XX. Yüzyılda Amputasyon Bıçağı ve Ustura Resim 3.82 (21) Antik dönemde kullanılan ustura bugün Collin firması tarafından üretilen bu amputasyon bildiğimiz usturaya değil de, şekil olarak bıçağı bir bütün olarak tasarlanmıştır ve 15 cm uzun- luğundadır. Tek tarafı keskin olan kesici kısım düz günümüzde mutfakta kullandığımız bıçakla- olup, sivri bir uçla sonlanır. Kısa bir boyun ile sap ra benziyordu. Araştırmacılar antik dönemde kısmına bağlanır. 344 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Resim 3.83 (21) Resim 3.87 (15) Collin firması tarafından üretilen bu amputasyon Aesculap firması tarafından üretilen bu bıçak sarkan bıçağı bir bütün olarak tasarlanmıştır ve 22 cm uzun- et parçalarının kesilmesi için Langenbeck tarafından luğundadır. Tek tarafı keskin olan kesici kısım düz tasarlanmıştır. Tek tarafı keskin olan çelik kesici olup, sivri bir uçla sonlanır. kısım düz olup, sivri bir uçla sonlanır. Kısa bir boyun ile sap kısmına bağlanır. 12 cm uzunluğundadır.

Resim 3.88 (16) Allen Hanburys firması tarafından üretilen bu ampu- Resim 3.84 (18) tasyon bıçağı bir bütün olarak Syme tarafından tasar- Philip Harris firması tarafından üretilen bu amputas- lanmıştır. Tek tarafı keskin olan çelik kesici kısım yon bıçağı bir bütün olarak Liston tarafından tasar- kavisli olup, sivri bir uçla sonlanır. Kısa bir boyun ile lanmıştır. Tek tarafı keskin olan çelik kesici kısım sap kısmına bağlanır. Nikel kaplamalı sap kısmı, düz olup, sivri bir uçla sonlanır. Kısa bir boyun ile kavrama kolaylığı sağlaması için oluklu olarak imal sap kısmına bağlanır. Sap kısmı nikel kaplamadır. edilmiştir.

Resim 3.89 (18) Resim 3.85 (16) Philip Harris firması tarafından üretilen bu amputas- Allen Hanburys firması tarafından üretilen bu par- yon bıçağı bir bütün olarak tasarlanmıştır. Tek tarafı mak bıçağı bir bütün olarak tasarlanmıştır. Tek tarafı keskin olan çelik kesici kısım kavisli olup, sivri bir keskin olan çelik kesici kısım düz olup, sivri bir uçla uçla sonlanır. Kısa bir boyun ile sap kısmına bağlanır. sonlanır. Kısa bir boyun ile sap kısmına bağlanır. Sap Göğüs kısmında kullanılır. kısmı nikel kaplamadır.

Resim 3.86 (16) Allen Hanburys firması tarafından üretilen bu ampu- Resim 3.90 (18) tasyon bıçağı bir bütün olarak Liston tarafından Philip Harris firması tarafından üretilen bu kıkırdak tasarlanmıştır. Tek tarafı keskin olan çelik kesici bıçağı bir bütün olarak tasarlanmıştır. Tek tarafı kes- kısım düz olup, sivri bir uçla sonlanır. Kısa bir boyun kin olan çelik kesici kısım kavisli olup, sivri bir uçla ile sap kısmına bağlanır. Sap kısmı nikel kaplı olup, sonlanır. Kısa bir boyun ile sap kısmına bağlanır. Sap cerraha kavrama kolaylığı sağlamak için parmak kısmı kullanım kolaylığı için oluklu olarak tasarlan- oluklu olarak tasarlanmıştır. mıştır. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 345

7 Boğaz Cerrahisinde Kullanılan Zehravi’nin Huntington nüshasında kıv- Bıçaklar rık ya da bir gagayı andıran şekilde çizil- a. Antik Dönemde Tonsilla Bıçağı mişken, Marsh nüshasında düz kenarlı ola- (Tonsillotom) rak gösterilmiştir. Spink, düz ve kıvrık olan Yun.: αγκυλοτομον (Agkulotomon) iki farklı tasarımı olduğunu söylemektedir (12). Eski Yunanca’da alkulotomon denen bıça- ğın kelime anlamı “dirsek bükümlü, döne- b. XX. Yüzyılda Tonsilla Bıçağı meçli” dir. Paul tarafından yassı ve eğri bir (Tonsillotom) bıçak olarak tanımlanmıştır. Bükümleri bir- birine ters iki alet bir takım oluşturur (10). XX. yüzyıl tonsilla bıçağının klasik şekli Adından da anlaşıldığı gibi bademcik antik dönem aletiyle benzerdir. Her iki ameliyatlarında bademciğin kesilmesinde dönemde de kıvrımlı bir yassı bıçak yuvar- kullanılır. Paulus Aegineta kullanımını şöyle lak bir uç ile sonlanır. Bu aletlerin sap anlatır: “Hasta güneşe karşı oturtulur, ağzını kısmı ile kesici kısımları genelde bir bütün açması söylenir, bir yardımcı başını tutar; olarak yapıldı. Kesici kısmı genellikle kıvrık diğeri bir dil baskısı ile diline bastırır. Bir olup ucu yuvarlak ya da küttü. Paslanmaz çengel alır, onunla bademciği deleriz ve kap- çelikten imal edilen aletler, nikel kapla- sülü onunla gelmeyecek şekilde dışa doğru maydı ve bazıları tasarlayanların adı ile çekeriz, sonra onu öteki elle, bir tonsilotom ile anılırdı. kökünden keseriz. Bunun için karşıt bükümlü Bu bıçaklarda XX. yüzyıldaki teknolo- iki alet vardır. İlk kesme işleminden sonra jik gelişmelere paralel olarak değişiklikler diğer tarafı da aynı şekilde keseriz” (10). görülür. Cerrahi alet yapımı sektör haline Günümüze antik dönemden bir örnek gelmiş olduğundan cerrahların işini ko- ulaşmamıştır. Zehravi’de çizimleri vardır. laylaştıracak değişik tiplerde aletler geliş- Mibda olarak adlandırdığı bıçaklardan biridir. tirilmiştir. Değişik şekillerde tasarlanmış 36. fasılda bahsettiği bıçak orak biçimindedir tonsilla bıçakları XX. yüzyıl katalogların- (12). da görülür. Hatta, Gelişen teknolojiye paralel olarak bir forseps ile bıçak birleş- tirilerek daha kullanışlı aletlerde imal edil- miştir.

Resim 3.91 (12)

Resim 3.92 (16) Zehravi’nin çizdiği tonsillotom. Üstte Allen Hanburys firması tarafından yapılan Mackenzie tasarımı bir tonsilla bıçağıdır. Kıvrımlı bir kesici Marsh, altta Huntington nüshası görül- kısma sahiptir. Yuvarlak bir uç ile sonlanır. Kesici mektedir. kısım ile sap bir bütündür. Nikel kaplamalıdır. 346 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

“ Hasta gün ışığında oturtulur ve ağzı- nı açması söylenir. Uvula kerpeteni veya tenaculumla uvulanın uzun kısmı tutulduk- Resim 3.93 (16) Allen Hanburys firması tarafından yapılan Bennett tan sonra aşağı doğru çekilir. Uvula bıçağı tasarımı bir tonsilla bıçağıdır. Kıvrımlı bir kesici denilen özel bir bıçakla veya trichiasis bıçağı kısma sahiptir. Küt (probe) bir uç ile sonlanır. Kesici ile kesilir” (10). kısım ile sap bir bütündür. Nikel kaplamalıdır. Zehravi’de çizimleri vardır. Mibda ola- rak tanımlanan bıçaklar arasında bulunan ince bıçaklardır. Staphyloma ve hypopyon ameliyatlarında kullanılır. Bu ameliyatları Paulus Aegineta gibi anlatmıştır. Uvula bıçağı Zehravi’nin bademcik ameliyatı için kullandığı bıçağa da çok benzer (12).

Resim 3.94 (16) Klasik tonsilla bıçağının şeklinden farklı olan bu bıçak Milligan tarafından tasarlanmıştır. Dörtgen kesitli sapın ucunda bükümlü bir boyun başlar. Boynun Resim 3.95 (10) sonunda bulunan kesici kısım bir açı yaparak boyu- Zehravi tarafından çizilen uvula bıçağı, küçük ve na bağlanmıştır. Kesici kısım oval ve yassı olup uç kavisli bir alettir. kısmı sivridir. Allen Hanburys firması tarafından yapı- lan alet çelikten imal edilmiştir. Bu aletin şekli badem- ciği boğaz dokusundan ayırmak için geliştirilmiştir.

XX. yüzyılda horlamaya neden olan uvulalar bir makas ya da laser yöntemi ile kesilmiştir. Bu yüzyılda antik dönemdeki gibi bir uvula bıçağı yoktur. c. Antik Dönemde ve Antik dönemde cerrahi amaca hizmet XX. Yüzyılda Uvula Bıçağı edecek keskinliğe ve mekanik tekniğe Yun.: σταφυλοτομον sahip olmayan shears adı verilen makas (Staphylotomon) benzeri alet, saç-sakal kesme, hayvan kırpma işlerinde kullanılmıştır (14). Antik Antik kaynaklarda şekli hakkında bir bilgi dönemde uvulanın bir bıçakla kesildiği yoktur, ancak uvula bıçağı denilen, boğaz- biliniyorsa da ne amaçla ve nasıl bir daki ameliyatlar için kullanılan özel bir bıçakla kesildiği tam olarak bilinmemek- ameliyat bıçağı mevcuttur. Uvulanın (küçük tedir. dil) kesiminde kullanılan bıçağın kullanımı ile ilgili Paulus Aegineta şöyle yazar: YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 347

8 Göz Cerrahisinde Kullanılan Bıçaklar delmek için kullanır. Son olarak, göz cerra- a. Antik Dönemde Sivri Uçlu Düz Bıçak hisinde, gözün iç köşesindeki etli kabartıları Yun.: σκολοπο μαχαιριον (karünkül) kesmek için kullanmıştır. (Skolopo Mahairion) Aetius ve Paulus Aegineta doğum sırasın- σκολοπιον (Skolopion) da yatay gelişlerde ceninin göğüs ve karnını Lat.: Scalpellus açmada kullanmışlardır. Paulus Aegineta, ampiyem durumunda Uzun ve sivri uçlu olup bir çiviye ben- göğüs kafesini; assit varlığında da karın zeyen bu özel bıçağı ilk kez tanımlayan duvarını açmak için kullanılmasını öner- Paulus buna σκολοπιον adını vermiştir. mektedir. Her iki durumda da bu bıçağın Muhtemelen Hipokrat’ın kullandığı σκολοπο kullanılmasında önce dış deri bir skalpelle μαχαιριον kelimesinin kısaltmasıdır. Bu kesilir. Daha derindeki tabaka ise bir bistüri terim çivi ya da kazık anlamına gelen σκολοψ ile delinir. Böylece kesilen deriler yukarı kelimesinden gelmiştir (12). Milne, adının doğru sıyrılarak, bu bıçakla karın zarını “çulluk kuşunun uzun ve ince olan gagasın- kesmek için ortam hazırlanmış olur. dan” geldiğini öne sürer (10). Bu aletin büyük bir çeşidini Galenos tasarlamış ve bunu hayvanlar üzerinde yaptığı araştırmalarda omurilik disseksiyonu için kullanmıştır (10).

b. XX. Yüzyılda Sivri Uçlu Düz Bıçak

Antik dönemde tanımlanan ancak özel bir ad verilmeyen ve şekli hakkında az çok bilgi sahibi olduğumuz, göz ve deri cerra- hisi ile jinekolojik cerrahide kullanılan sivri uçlu düz bıçağın benzerleri XX. yüz- yılda mevcuttur.

Resim 3.97 (18) Resim 3.96 (23) Philip Harris firması tarafından üretilen Graefe tasa- Bir çulluk kuşu rımı bıçak tek parça olarak karbon çelikten üretilmiş- tir. İnce ve uzun olan kesici kısmın ucu sivridir.

Galenos, bu bıçağı üç farklı ameliyatta kullanmıştır. Bunlardan ilki siğillerin kesil- Resim 3.98 (16) Allen Hanburys firması tarafından üretilen Herbert mesi işlemidir. İkinci olarak, gerçekleşme- tasarımı bıçak tek parça olarak karbon çelikten üre- si imkânsız doğumlarda ceninin kafatasını tilmiştir. İnce ve uzun olan kesici kısmın ucu sivridir. 348 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

c. Antik Dönemde Pterygium Bıçağı Yun.: πτερυγοτομος (Pterygotomos) Resim 3.99 (16) Lat.: Scalpellus Allen Hanburys firması tarafından üretilen Critchett tasarımı bıçak tek parça olarak karbon çelikten üre- Kullanım alanı genellikle göz cerrahisi tilmiştir. İnce ve uzun olan kesici kısmın ucu sivridir. olduğu için küçük ve dardır. Sivri uçlu ya da küt uçlu olabilir. Aetius, sklera dokusunun göz kapağından ayrılmasında kullanır. Paulus Aeginata, aletin kullanıldığı ameliyatlardan bahsetmiş ancak tanımını yapmamıştır. Aetius’tan alıntı yapan Paulus Resim 3.100 (16) Allen Hanburys firması tarafından üretilen Graefe Aegineta, göz kısmında bulunan pterygiu- tasarımı bıçak tek parça olarak karbon çelikten üre- mun tedavisinin iki yöntemle yapıldığını tilmiştir. İnce ve kalın olarak tasarlanmış iki çeşidi söyler. Bu yöntemlerden biri pterygium vardır; her ikisinin de kesici kısmı sivri uçla sonlanır. bıçağı ile yapılır. Ameliyat sırasında ptery- gium keskin bir çengelle kaldırılır ve at kılı veya kuvvetli bir keten iplik, iğne vasıta- sıyla bunun altından geçirilir. Bir yardımcı tarafından iplik gerilirken pterygotom ile Resim 3.101 (16) pterygium kesilir (10). Allen Hanburys firması tarafından üretilen Herbert Paulus Aegineta gözyaşı kesesinin ampi- tasarımı bıçak tek parça olarak karbon çelikten üre- tilmiştir. İnce, uzun olan kesici kısmın ucu sivridir. yeminde, kesenin kantus ile arasında kalan kısmını pterygotom ile ayırır. Ayrıca kulak poliplerinin alınmasında kullanıldığından bahseder (10). Kulaktaki tıkanıklıklar eğer dış kulaktaysa bu ince bıçak kullanılır. Sap Resim 3.102 (16) kısmı geniş olup, ucu sivridir. Kulağa zarar Allen Hanburys firması tarafından üretilen Lawson vermemesi için bıçağın geri kalan kısmı tasarımı bıçak tek parça olarak karbon çelikten üre- pürüzsüz ve düzdür. Celsus bu bıçaktan söz tilmiştir. İnce, uzun olan kesici kısmın ucu sivridir. etmiştir. Bu bilgiler antik yazarların tanım- larından ve anlatımlarından ibaret olup günümüzde antik dönemden kalan bir örnek yoktur. Resim 3.103 (16) Allen Hanburys firması tarafından üretilen Herbert tasarımı bıçak tek parça olarak karbon çelikten üre- tilmiştir. İnce, uzun olan kesici kısmın ucu sivridir. Resim 3.104 (12) Yukarıdaki alet resimlerinde görüldüğü gibi, bıçak- Zehravi’nin çizdiği pterygium bıçağı (Marsh nüsha- lar şekil olarak neredeyse birbirinin aynısı olmakla sı). Aletin bir kenarı kesici olup, bu kenar kavislidir. birlikte imal eden firmaları ve tasarlayıcıları farklıdır. Küt bir uçla sonlanır. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 349

Bu bıçakla ilgili bilgileri Paulus Aegi- neta’dan alan Zehravi, aletin resmini farklı çizmiştir. Zehravi’nin çiziminde mibda genel adını verdiği bıçak, sapına kadar iki Resim 3.106 (16) kenarı da keskin ve düzdür. Düz uçlu bıça- Allen Hanburys firması tarafından üretilen bıçağın antik dönemdeki örneğe benzeyip benzemediği tar- ğın bir de daha ince olan bir tipi vardır. Göz tışmalıdır. Ancak, Zehravi’ nin et-Tasrif nüshaların- kapağının düşmesi durumunda, göz kapa- daki çizimlerden birine kısmen benzer.* Antik yazar- ğının korneaya yapıştığında ayrılması için ların yazdıklarından edindiğimiz bilgilere göre küçük, ince ve sivri uçlu bu bıçak, yirminci yüzyılda ve pterygiumun kazınması için kullanılırdı da küçük ve inceyken, sivri değil küt uçludur. (12). Dörtgen kesitli bir sap ile kesici kısım uzunca bir boyun ile birbirine bağlanır. Bir kenarı kesici olan bıçak tek parça olarak tasarlanmıştır.

Resim 3.105 (10) Zehravi’nin eserinin başka bir nüshasında bulunan sahip olması düşünülemez. Birçok amaç pterygium bıçağı. Aletin bir kenarı kesici olup bu kenar düzdür. Sivri bir uçla sonlanır. için kullanılan bir bıçağın, tamamen bir amaç için tasarlanmış bir bıçakla benzer olması beklenmemelidir.

e. Antik Dönemde Trichiasis Bıçağı d. XX. Yüzyılda Pterygium Bıçağı Yun.: αναρραφικον σμιλιον (Anarrafikon Smilion) Antik dönemde yapıldığını bildiğimiz göz ameliyatlarından biri olan pterygium Göz ameliyatlarında kullanılan bıçak- ameliyatı için bir takım bıçaklar kullanıl- lardan biridir. Milne, aletin kullanıldığı mıştır. Yazılı metinlerdeki birkaç ipucun- ameliyatların tarifine göre sivri, keskin uçlu dan başka bilgiye sahip olmadığımız bu ve küçük olması gerektiğini savunur (10). alet XX. yüzyılda da kullanılan aletlerden Ancak aletin ucunun sivri ya da yuvarlak biriydi. olup olmadığı tartışmalıdır. Kesin olan Antik dönemde pterygium bıçağı, diğer ucunun keskin olduğudur. antik dönem bıçakları gibi farklı alanlarda Pterygotomi işleminin pterygotom ile da kullanılıyordu. Örneğin, bu alet antik yapılmasından sonra bu bıçağın yardımıyla dönemde kulak poliplerinin temizlenmesi pterygium tabanının kesilerek temizlendiği gibi farklı ameliyatlarda da tercih edilmiştir. Paulus Aegineta tarafından anlatılır. Yazar, Yirminci yüzyılda sadece pterygium kesil- trichiasisin cerrahi yolla tedavisini şöyle mesinde kullanılan bıçakla aynı görünüme anlatır:

* Bkz. Pterygium bıçağı resim 3.104 350 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

“… daha sonra her iki göz köşelerine Antik dönem yazarları bir göz ameliyatı başka küçük kompresler yerleştirdikten olan pterygiumun kesilmesi gibi ameliyat- sonra arkamızda duran yardımcıdan bun- lardan bahsetmişler ve bu ameliyatlarda lara bastırıp göz kapağını germesini söyle- kullanılan bıçakları farklı isimler vererek riz. Daha sonra plastik ameliyat için olan anlatmışlardır.* Ayrı bir isim verilen bıçak- skalpel kullanarak normal olan kılların lardan biri olan bu alet diğerlerinden farklı birazcık daha yukarısından başlayarak bir bir alettir. köşeden diğerine uzanan ve sadece deriyi Zehravi** göz ile ilgili birçok ameliyattan kapsayan ok şekilli ilk kesme işlemini bahseder. Entropion, korneaya yapışan göz yaparız. Bundan sonra hilal şeklinde olan kapağının ayrılması, pterygiumun kesil- ikinci kesme işini yaparız. Bunun için önce- mesi, staphyloma tedavisi, hypopyon ve kinin başlama yerinden başlayıp, bütün conjunctivitis tedavisi bunlar arasındadır. deriyi kapsayacak şekilde yukarıya doğru Zehravi bu bıçağı sivri uçlu ve bir kenarı uzanan ve aynı şekilde alçalıp, sonlanan keskin olarak çizmiş ve anlatmıştır (12). bir kesme yapılır…” (10). Anlatıldığı gibi estetik ameliyat için tasarlanmış bu alet, göz kapağında yaprak şeklinde bir kesme işlemi yapmak için kul- lanılır. Yine Paulus Aegineta, aletin kullanıla- bileceği farklı bir bölgeyi bir başka cerrahi ameliyatı anlatırken açıklar. Bu, uvulanın Resim 3.108 (12) Zehravi tarafından çizilen ve göz cerrahisinde kulla- kesilmesi işlemidir. nılan ameliyat bıçağı Pompei’de bulunmuş bir kesici aletin göz ameliyatı ile ilgili olabileceği ileri sürül- müştür (10). Ancak göz kapağı bıçağı ile ilişkili olup olmadığı kesin değildir. f. XX. Yüzyılda Trichiasis Bıçağı

Antik dönemde adı geçen (anarrafikon similon) trichiasis bıçağı, anlatımlarına ve bu bıçakla ilişkili olduğu düşünülen bıçak kalıntılarına bakarak, XX. yüzyılda kulla- nılan göz cerrahi bıçaklarında benzer bıçak- Resim 3.107 (10) Pompei’de bulunmuş 7 cm uzunluğundaki Roma ların var olduğunu görebiliriz. Ancak benzer aleti, düz olup tek tarafı kesicidir. Sivri uçlu bıçağın, olan bu bıçaklar katarakt ameliyatlarında sapla birleştiği yeri kare kesitlidir. kullanılan bıçakların bir çeşididir.

* Bkz. Pterygium bıçağı ** 10. ve 11. bölümlerinde YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 351

Resim 3.112 (16) Allen Hanburys firması tarafından üretilen ve Taylor tarafından tasarlanmış bu bıçak karbon çelikten bir bütün olarak imal edilmiştir. Üçgen şeklinde tasar- lanmış olan kesici kısmın bir kenarı keskin olup sivri bir uçla sonlanır. Bahsedilen benzer diğer aletlere göre ince ve uzun olarak tasarlanmıştır.

Resim 3.109 (16) Allen Hanburys firması tarafından üretilen ve Beer tarafından tasarlanmış bu bıçağın üç farklı boyu var- dır. Karbon çelikten yapılmış ve sap ile bir bütün ola- rak tasarlanmış aletin kesici kısmı üçgendir. Kesici Resim 3.113 (16) kısım kısa bir boyun ile sapa bağlanır. Ucu sivri olup Allen Hanburys firması tarafından üretilen ve Hudson bir kenarı keskindir. tarafından tasarlanmış bu bıçak karbon çelikten bir bütün olarak imal edilmiştir. Yuvarlak kesitli, ince uzun bir boyun ile sapa bağlanan kesici kısmın bir kenarı keskinken, ucu sivridir. Keskin kenar kavislidir.

Resim 3.110 (16) 9 Kan Akıtmada Kullanılan Bıçaklar Allen Hanburys firması tarafından üretilen ve Cooper tarafından tasarlanmış bu bıçak karbon çelik- a. Antik Dönemde Flebotom ten imal edilmiştir. Kesici kenarı kavislidir. Sap ile Yun.: Φλεβοτομον (Flebotomon) bir bütün olarak tasarlanmıştır. Kesici kısım kısa bir Lat.: Phlebotomum boyun ile sapa bağlanır. Ucu sivri olup bir kenarı keskindir. Toplardamardan kan akıtma (flebotomi) antik dönemde en çok uygulanan cerrahi işlemlerden biridir. Celsus’un bir pasajında genç, yaşlı herkesten kan alındığını söyle- mesi flebotominin yaygın olarak yapıldığını düşündürmektedir Ancak bu işlemde kulla- nılan kesici alet olan flebotom hakkında aydınlatıcı bilgiler içeren yazılı bir kaynak Resim 3.111 (16) yoktur yani antik kaynaklarda tanımı tam Allen Hanburys firması tarafından üretilen ve Sichel tarafından tasarlanmış bu bıçağın iki farklı boyu var- olarak yapılmamıştır (10). dır. Karbon çelikten yapılmış ve sap ile bir bütün ola- Galenos’un kan akıtma ile ilgili üç risa- rak tasarlanmıştır. Kesici kısmı üçgen şeklindedir. lesi bulunmaktadır. Yazdıklarından anlaşıl- Tek kenarı keskin olup sivri bir uçla sonlanır. dığı kadarıyla bu işlemde kullanılan aletin kesici kısmı sivri uçla sonlanır. Düz ve yassı olup iki tarafı da keskindir. Yapılan işlem ve kullanılan flebotom günümüzdekine benzerdir. 352 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Hipokrates, ampiyem’in cerrahi ile Bu aletten ilk bahseden Paulus Aegineta, tedavisinde bu aleti kullanır.“…göbekli bir bu aleti apselerin ve assit’de karnın açılma- scalpel ile kaburgalar arasındaki deriyi kes. sında, fimozis’te prepüsium’un düzeltilme- Uçta başparmak tırnağı genişliğinde yer sinde, lakrimal fistülün eksizyonunda, hid- bırakarak paçavraya sarılı flebotomu rosel kesesinin eksizyonunda, tunica vagi- batır…”Hipokrates’in burada bu alet için nalis’in insizyonunda, sebase kistlerinin kullandığı kelime İlyada destanında ok kesilmesinde kullanmıştır. Galenos vajinanın anlamı taşıyan “οξυβελης”(okubeles) keli- kesilerek açılmasında kullanmıştır (10). mesidir. “οξυβελης”(okubeles) kelimesini Zehravi’de doksan beşinci fasılda geçen flebotom için kullandığını ise Galenos’tan ve kelime anlamı “kazma” olan Al-fa kelimesi öğreniyoruz. Galenos, Lexicon adlı eserinde muhtemelen flebotom anlamına geliyordu. Hipokrat’ın bu kelime ile flebotomu kastet- Günümüzde çeşitli müze ve koleksiyon- tiğini özellikle söyler (10). larda örnekleri vardır: Hippokrates bu tür kesicilerin kullanım alanlarına göre değişen, farklı boyutlarda çeşitleri olduğundan bahseder.

“… her durumda dar ya da geniş lan- setlerin kullanılmasını önermiyoruz. Çünkü vücudun belli yerlerinde kan akımı çok hızlı olduğundan kolayca durdurulamaz. Resim 3.114 (8) Bunlar varisler ve öteki bazı toplardamar- Roma’daki Museo della Civilta Romana müzesinde korunan 1. yüzyıla tarihlenen Roma Dönemine ait lardır. Bu yüzden buralarda dar kesikler rölyef üzerindeki flebetom betimi. yapmak gerekir. Yoksa kanamayı durdur- mak mümkün olmaz. Fakat tehlikeli olma- yan yerlerde ve kanın yoğunluğunun fazla olduğu yerlerde daha geniş lansetleri kullanırız. Aksi yapıldığında kan akmaya- Resim 3.115 (9) Napoli Müzesi koleksiyonunda yer alan Roma döne- caktır” (22). mine ait 11 cm uzunluğundaki tamamı bronz fleboto- mun çift taraflı kesici kısmı kavisli olup sivri ve kes- Celsus, karından asit boşaltmak (para- kin olan bir ucu vardır. Tanımlardan anlaşıldığı kada- rıyla klasik flebotom şekli bu olmalıdır. Uç kısmı sentesis) için kullanılan aletin ucunun 1 inçin yassıdır ve bir oka benzer. 1/3’ü genişliğinde olması gerektiğini ve peritondan geçebilecek uzunlukta olması gerektiğini söyler (12). Flebotom genel olarak kan alma işinde ve içi sıvı dolu kavitelerin ponksiyonunda Resim 3.116 (24) kullanılmakla birlikte, antik dönem cerrah Haluk Perk koleksiyonunda yer alan Roma dönemi- ne ait 5,1 cm uzunluğundaki demir flebotomun çift ve hekimleri flebotomu farklı ameliyatlarda tarafı kesici ve sivri bir ucu vardır. Bir oka benzer. da kullanmışlardır. Diğerlerinden farklı olarak ucu bir iğne gibi incelir. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 353

Resim 3.117 (10) Resim 3.120 (18) Köln müzesi koleksiyonunda yer alan 9 cm uzunlu- Philip Harris firması tarafından üretilen ahşap saplı ğundaki bronz flebotomun çift taraflı kesici kısmı bu alet teşrih için tasarlanmış bıçaklardandır. Üçgen kavisli olup sivri bir ucu vardır. Güçlü ve kare kesitli şeklindeki kesici kısmının her iki kenarı da keskindir. bir sapa sahip aletin kesici kısmı bir ok ucunu anım- Bu uç uzun bir boyun ile sap kısmına bağlanır. İnce satır. Bu alet bir embryotom ya da polip bıçağı olarak uzun olan sap altıgen kesitlidir. da kullanılmış olabilir.

Resim 3.118 (7) Almanya’dan Dr. Ernst Künzl koleksiyonundaki alet- Resim 3.121 (15) lerden biridir. Çift taraflı olan bu bronz aletin her iki Aesculap firması tarafından tasarlanmış bir aşı bıça- tarafı da kesici birer alet olup, kan alma ile ilgilidir. ğıdır. Kesici kısmın iki kenarı da keskindir. Sivri bir Aletin sivri uçlu, üçgen kesici kısmı bir flebotomdur. uçla sonlanır. Sap ile kesici kısım uzunca bir boyun Diğer kesici kısmı ise (sağda) bir skarifikatör olmalıdır. ile birbirine bağlanmıştır. Alet bir bütün olarak tasar- Roma dönemine ait bu süslü alet 12,8 cm uzunluğundadır. lanmış bir aşı bıçağıdır.

b. XX. Yüzyılda Flebotom

Antik dönemde öncelikle kan akıtmak için kullanılan flebotom şekil olarak değiş- meden XX. yüzyılda da kullanılmıştır. Antik Resim 3.122 (16) dönemde göz ve kulak cerrahisinde de Allen Hanburys firması tarafından üretilmiş olan bu kulak aleti, paslanmaz çelikten bir bütün olarak imal ayrıca kullanıldığını antik yazarlar açıklar. edilmiştir. Üçgen şeklindeki kesici kısmın iki kenarı XX. yüzyılın antik flebotoma benzer aşı da keskin olup sivri uçla sonlanır. İnce uzun bir (vaccination) aletleri dikkati çeker. XX. boyun ile sapa bağlanır. Sapa bağlandığı nokta açılıdır. yüzyılda göz ve kulak cerrahisinde de Sap ile kesici kısım aynı doğrultuda değildir. benzer aletler kullanılmıştır. XX. yüzyılda kullanılan bu bıçakların bir kısmı aşağıda açıklanmıştır.

Resim 3.123 (16) Resim 3.119 (21) Allen Hanburys firması tarafından üretilmiş olan bu Collin firması tarafından üretilen bu aşı bıçağının kulak aleti, paslanmaz çelikten imal edilmiştir. Sap kesici kısmının her iki kenarı da keskindir. Üçgen ile kesici kısım ayrılabilmektedir. Üçgen şeklindeki şeklindeki bu uç kısa bir boyun ile sap kısmına bağ- sivri uçlu kesici kısım, ince uzun bir boyun ile sap lanır. İnce uzun ve dörtgen kesitli sap ile uç bir bütün kısmına bağlanır. Kesici kısmın iki kenarı da keskindir. olarak tasarlanmıştır. Sap nikel kaplama olup, açılıdır. 354 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Resim 3.124 (16) Allen Hanburys firması tarafından üretilmiş olan bu kulak aleti, paslanmaz çelikten imal edilmiştir. Sap ile kesici kısım bir bütün olarak tasarlanmıştır. Üçgen Resim 3.128 (21) şeklindeki sivri uçlu kesici kısım, ince uzun bir Collin firması tarafından geliştirilmiş parasentez boyun ile sap kısmına bir açı oluşturarak bağlanır. aletlerinden biridir. Sap ve kesici kısmı ayrıdır. Bir Kesici kısmın iki kenarı da keskindir. Nikel kaplama vida düzeneği ile birbirlerine bağlanırlar. İnce uzun koruma kabına sahiptir. boynun sapa takıldığı yer sap ile aynı doğrultuda değildir. Bu yüzden kesici kısım takıldığında bir açı yapar. Üçgen şeklindeki kesici kısmın iki kenarı kesici olup sivri bir uçla sonlanır.

Resim 3.125 (16) Resim 3.129 (21) Allen Hanburys firması tarafından üretilen bu aletin Collin firması tarafından üretilmiş olan bu alet çift sapa takılıp çıkartılabilen ucu kullanıldıktan sonra taraflı olup bir ucunda bıçak diğer ucunda spatül atılabilir. Kesici kısım üçgen şeklinde olup iki kenarı bulunur. Göz cerrahisinde parasentez için kullanıl- da kesicidir. Sivri bir uçla sonlanır. Diğer aletlere göre mıştır. Üçgen şeklindeki kesici kısmın boyunla bir- daha farklı bir tasarımı vardır. leştiği yer açılıdır. İki kenarı keskin olan kesici kısım ince uzun bir boyun ile sapa bağlanır.

Resim 3.126 (16) Allen Hanburys şirketi tarafından imal edilen bu aşı bıçağının kesici kısmının her iki kenarı da keskindir. Ucu sivridir. Kesici kısım ile sap bir vida düzeneği ile birbirlerine bağlanır. Sap nikel kaplama iken bıçak platin-iridyumdan imal edilmiştir.

Resim 3.127 (16) Allen Hanburys şirketi tarafından imal edilen alet Resim 3.130 (16) Hillier tarafından tasarlanmıştır. Bıçak kısmı paslan- Allen Hanburys firması tarafından üretilmiş olan bu maz çeliktir. Üçgen bir kesici kısma sahiptir. Her iki aşı bıçağı katlanabilir olarak tasarlanmıştır. Paslan- kenarı da keskin olan kesici kısım uzun bir boyun ile maz çelikten imal edilen aletin kesici kısmı üçgen sapın bağlantı noktasına bağlanır. Vida düzeneği ile, şeklindedir. İki kenarı da keskin olup sivri bir uçla silindir formundaki nikel kaplamalı sapa tutturulur. sonlanır. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 355

c. Antik Dönemde Katias Aetius aletin bademcik apselerinin cer- Yun.: Κατιας (Katias) rahi ile tedavisinde kullanımını anlatırken: “ … eğer hasta yetişkin ise, oturtun, Adına ilk kez Soranus’un yazdığı bir ağzını açın ve bir dil baskısı ile bastırın. pasajda rastlanır. Kelime anlamına yönelik Apseyi bir bıçak veya katias ile açın” der. iki öneri vardır. Birincisi κατα (kata) ve εια Paulus Aegineta daha farklı kullanımla- (eya) kelimelerinin birleşimi ile ortaya rından söz eder: çıkan “çimen bıçağı” anlamıdır. Diğeri ise Milne tarafından öne sürülmüştür. κατιεμι “ … rahim apseleri bir spekulum kulla- (katemi) yani “kan akıtmak” anlamındaki nılarak görünür hale getirildikten sonra kelimenin bu alete isim verdiğini savunur. bir skalpel veya katias ile apse açılır.” der. Şekli hakkında kesin bilgimiz yoksa da Ayrıca hidrosefali nedeniyle doğum ger- özel amaçla kullanılan bir bıçak olduğu, çekleşmediğinde kafatasının delinmesi için antik kaynaklarda isminin ayrıca veriliyor de kullanılabileceğinden bahsetmiştir. olmasından dolayı açıktır. Kullanım alanı Zehravi eserinde damar kesiminde kul- antik yazarların anlatımı dikkate alındığında lanılan bıçaklardan bahseder. Geniş mersin flebetom’un kullanım alanı ile hemen hemen yaprağı şeklinde olduğunu söylediği bıça- aynıdır. Genelde kan almak amacıyla damar ğın genişliğinin damarları kesmeye hizmet kesmek ve apse açmak için kullanılan bu edecek şekilde seçilmesi gerektiğini vurgu- aletin çift tarafı keskin olup ucu sivriydi. lar. Ayrıca şeklini de çizmiştir. Soranus, bu aletin kendiliğinden yırtıl- Cerrahi aletler üzerine çalışmış olan mayan membranların ayrılmasında kulla- Milne, Adams ve Cornarius’un tercümele- nıldığından bahseder. rinde aletin bir iğne olduğunu bildirdiklerini Aretaeus, başla ilgili bazı hastalıkların söyler. Ama Milne’ye göre bu alet bir iğne tedavisinde aletin kullanımına ilişkin: olamaz. Ona göre yukarıdaki ameliyatların bir kısmı bir iğne ile gerçekleştirilemez (10). “… burun deliklerinden kan akıtırız ve Uzel, aletin örneğinin günümüze ulaş- bu amaçla içine katias denilen aleti ya da mamış olduğunu söylese de kanımca bir spatülü iteriz.” der. Aretaeus’un başla Bliquez’de flebotom olarak tanımlanan bir ilgili bazı hastalıkların tedavisinde, kan alet katias olabilir. Çünkü bu alet uzunca bir akıtmak için burun deliklerine kendi icadı sapa sahiptir. Çift tarafı kesici ve sivri olan olan ucuna çimen bıçağı takılmış veya çimen bu aletler Adams ve Cornarius’un öne sür- bıçağı gibi yapılmış bir aleti soktuğu öne dükleri gibi iğneye de benzetilebilir. Flebotom sürülmüştür. Ancak Aretaeus’tan yüz yıl için aynı şey söz konusu olamaz. önce yaşamış Soranus’un aynı ismi taşıyan bir aletten bahsetmiştir. Bu yüzden icat ettiği aletin katias olduğu şüphelidir (10). 356 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Resim 3.131 (9) Resim 3.133 (16) Napoli Müzesi koleksiyonunda yer alan Roma döne- Allen Hanburys firması tarafından imal edilen bu mine ait 30 cm uzunluğundaki tamamı bronz aletin aleti Stevens geliştirmiştir. Bütün olarak tasarlanan çift taraflı kesici kısmı düz olup sivri ve keskin olan ve çelikten imal edilen aşı bıçağının sivri uçlu kavisli bir ucu vardır. Flebotoma benzer, ancak ucu daha bir kısmı vardır. Her iki kenarı da keskindir. Ucu ince ince olup flebotomdan oldukça uzundur. İnce uçlu uzun olup, bir çimen yaprağının ucunu anımsatır. olmasının nedeni burun ve kulak gibi yerlerde kulla- nılıyor olması olabilir. Uzun olmasının nedenlerin- den biri boğaz gibi derin bölgelere yapılan müdaha- lelerde kullanıyor olmalarıdır. Antik dönemde cerrahi müdahalelerin gün ışığında yapıldığı bilinmektedir. Burun ve kulak içine yapılacak bir müdahalede derin Resim 3.134 (16) kısımlara ışığın girebilmesi için cerrahın bu bölgelere Allen Hanburys firması tarafından imal edilen bu uzaktan müdahale etmesi gerekebilir. İşte kullanımı alet, bütün olarak tasarlanmıştır. Çelikten imal edilen zor olsa da katiasların uzun olmasının diğer nedeni aşı bıçağının sivri uçlu kavisli bir kısmı vardır. Her bu olabilir. iki kenarı da keskindir. Ucu ince uzun olup, bir çimen yaprağının ucunu anımsatır.

Resim 3.132 (25) 18,8 cm uzunluğundaki alet bronzdur. İki kenarı kes- Resim 3.135 (16) kin olan kesici kısmı, düz olup, sivri ve keskin olan Allen Hanburys firması tarafından imal edilen bu alet bir ucu vardır. Roma dönemine tarihlenen eser, çeliktendir. Çift taraflı olan aletin sağdaki kesici ucu Mississippi Üniversitesi’nde korunmaktadır. sivri ve kavislidir. Her iki kenarı da keskindir. Ucu dörtgen kesitli sapa çivi ile tutturulmuştur. Diğer taraf sivri uçlu dört bıçaktan oluşan bir skarifikatördür.

d. XX. Yüzyılda Katias Benzeri Aletler

Antik dönemde adı geçen üç farklı kan alma aletinden biri olan katias ile ilgili Resim 3.136 (15) Aesculap firması tarafından paslanmaz çelikten imal antik dönem yazarlarının yazdıkları doğrul- edilen bu aletin kesici kısmının her iki kenarı da tusunda yirminci yüzyılda ilişkili olan alet- kesicidir. Ucu sivridir. Silindir formlu sapına vida ler genellikle aşı bıçaklarıdır. Çimen bıçağı kanalı açılmış kesici kısmının sonuna da vida düze- olarak da tanımlanmış olan bu alet grubu neği yapılmıştır. Sap ile kesici kısım çevrilerek bir- birlerine takılabilir ve çıkartılabilir. flebotom ve Skarifikatörden farklıdır. İnce, uzun ve kavisli olan kesici kısmın her iki kenarı da keskindir. Sivri uçlu bir alettir. (Hacamat) olarak bilinen bu işlemde önce- likle bıçak yardımıyla deride yüzeysel e. Antik Dönemde Skarifikatör kesikler oluşturulur. Daha sonra ısı ile için- deki hava boşaltılmış şişe, kesik oluşturul- Günümüzde de yapılan bir tedavi şekli için muş kısmın üzerine kapatılır.(Resim 3.137, kullanılan aletlerdendir. Islak kupalama 3.138) YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 357

Resim 3.138 (26) Islak kupalama (Hacamat) Resim 3.137 (26) Islak kupalama (Hacamat)

kavisli olan bir bıçağa işaret eder. Fakat kullanımı ile ilgili bir bilgi yoktur (10). Antik dönemde de yapılan bu işlemde Hippokrates’in tanımına göre kesik kupa çekmeden önce deride yüzeysel kesi oluşturmak için kullanılan bıçak 17. ve 19. yapmak için kullanılan dış bükey, kör uçlu yüzyılda benzerlerinin kullanıldığı resim- bir bıçaktan bahsedilir (10). Adı kesin lerdeki aletlere benzer bir şekle sahip olarak bilinmemektedir. Skarifikatör adı olmalıydı. geç dönemde verilmiştir. Paulus Aegineta, bu işlem için deride tek hamlede üç adet kesik oluşturan bir alet icat edildiğini anlatır. Ancak tek bıçak kul- lanarak kesikleri oluşturmayı tavsiye eder (10). Resim 3.139 (15) Almanya’dan Dr. Ernst Künzl koleksiyonundaki Hippokrates, De Medico isimli eserinde aletlerden biridir. Çift taraflı olan bu bronz aletin her ıslak hacamat yaparken kullanılan bıçakların iki tarafı da kesici birer alet olup, kan alma ile ilgili- yuvarlak olması gerektiğini ve uca doğru dir. Aletin sivri uçlu, üçgen kesici kısmı bir flebo- çok dar olmaması gerektiğini söyler. Metinde tomdur. Diğer kesici kısmı ise (sağda) bir skarifika- tör olmalıdır. Bu kısım dış bükey, kör uçludur. Roma geçen “kampulos” kelimesi göbeksiz ancak dönemine ait bu süslü alet 12,8 cm uzunluğundadır. 358 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

bahsettiği, aynı anda birçok kesi yapan bıçak ise dördüncü resimdeki gibi tasarlanmış olmalıdır. Son olarak tasarlanmış alet ise beşinci resimde görülmektedir.

Resim 3.140 (27) 17. yüzyılda kan akıtmak için kullanılan ve “spring fleam” denen bıçaklardan bir örnek. Resim 3.143 (21) Collin firması tarafından üretilen bu alet bir bütün olarak tasarlanmıştır. Çelikten üretilmiş aletin yuvarlak f. XX. Yüzyılda Skarifikatör ve keskin uçlu kesici kısmı, resim 3.141 deki gibi oval kesitli sap kısmına, ince uzun bir boyun yardımıyla Antik dönemde de kullanılmış bu aletler bağlanır. Kesici kısmın her iki kenarı da keskindir. özellikle deri üzerinde yüzeysel kesi yap- mak için geliştirilmişlerdir. Antik dönemde kullanılan skarifikatör ile benzer olan resim 3.138’de görülen tiptir. Antik yazarların Resim 3.144 (16) Allen Hanburys firması tarafından imal edilen bu alet çeliktendir. Çift taraflı olan aletin sol taraftaki kesici kısmı dört sivri uçlu bıçaktan oluşan ve yüzeysel deri kesisi oluşturmada kullanılan bir skarifikatördür. Diğer kısmı aşı bıçağı olarak tasarlanmıştır. Resim 3.141 (21) Collin firması tarafından üretilen bu alet bir bütün olarak tasarlanmıştır. Çelikten üretilmiş aletin sivri uçlu kesici kısmı, oval kesitli sap kısmına ince uzun bir boyun yardımıyla bağlanır. Kesici kısmın her iki kenarı da keskindir.

Resim 3.145 (15) Aesculap firması tarafından üretilmiş olan nikel kap- lamalı çelik skarifikatörün tabanında üçerli gruplar halinde dört grup yani toplam on iki adet halka şek- linde bıçak bulunur. Normalde aletin kasasının için- Resim 3.142 (21) de saklı olan bıçaklar, üstünde bulunan kol yardımıy- Collin firması tarafından üretilen bu alet bir bütün la dışarı çıkar ve içeri girer. Deri üzerinde bir hamle olarak tasarlanmıştır. Çelikten üretilmiş aletin küt ile birçok kesi bu alet sayesinde yapılabilir. Resimde uçlu kesici kısmı, resim 3.141 deki gibi oval kesitli görülen alet, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp sap kısmına ince uzun bir boyun yardımıyla bağlanır. Fakültesi Tıp Tarihi Müzesi koleksiyonunda yer alan Kesici kısmın her iki kenarı da keskindir. aletlerden bir tanesidir. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 359

TARTIŞMA VE SONUÇ πολυπικον σπαθιον (polipikon spation), σπαθη οξεια (spate okseia), gibi kesici alet Antik dönemden günümüze kalan cerrahi isimlerinden anlaşılacağı gibi mahairion ve aletleri çizimleriyle açıklayan metinler spation genel anlamda kullanılan isimlerdir. olmadığından, metinlerde bahsedilen alet- Tıpkı polip bıçağı, tonsilla bıçağı gibi isim- lerin hangi aletler olduğu, taş kabartma lerde kullanılan bıçak kelimesi gibi. üstünde betimlenmiş ya da günümüze ulaş- Antik dönem cerrahi aletlerine yönelik mış kesici aletlerin de, metinlerde sözü edilen yapılan bilimsel çalışmalardaki bazı aletle- kesici aletler olup olmadığı kesin olarak orta- rin yanlış isim altında gruba dahil edildiği- ya konamamaktadır. Ayrıca, antik dönemden ni ya da hiçbir gruba dahil edilemediğini günümüze kalan örnek alet sayısı da olduk- gördük. Tespit ettiğimiz bu gibi birkaç aleti ça azdır. Bu durum cerrahi aletler ile ilgili adlandırdık. Örneğin, flebotom olarak gös- yapılan çalışmaların yetersiz kalmasının baş- terilmiş bir aletin katias olduğuna kanaat lıca nedenidir. Çalışmamız, mevcut olan getirip katias başlığı altında topladık (bkz. verilerin bile dikkatli ve ayrıntılı olarak s.83). Polip bıçağı altına, Zehravi’nin verdiği, incelenip ve araştırılmadığını göstermiştir. mersin yaprağı şekliyle, bıçak kesitinin Çalışmanın antik dönemle ilgili kısım- anlatıldığı bilgiler doğrultusunda bir bıçak larında, ayrı ayrı tespit edilen bıçaklar ile daha ekledik (bkz.s.50). ilgili veriler toplandıktan sonra, benzer Bazı kesici aletlerin şekillerinin değiş- olan aletler bir araya getirilmiş, sınıflanan meden XX. yüzyılda da kullanıldığını gördük. antik dönem aletleri XX. yüzyıl aletleri ile Örneğin flebotom, amputasyon bıçağı gibi. kıyaslanmış ve kullandıkları ameliyatlara Kesici aletlerinden bazılarının şeklinin göre değerlendirilmiştir. Bu çalışmalar sonu- az da olsa değiştiğini gördük. Örneğin, cunda anlaşılmasında ve anlatılmasında göbekli skalpel, pterygium bıçağı gibi. zorluk çekilen noktalarda bir sözlük oluştu- Antik dönemde kullanılmış bazı aletle- rulmuştur. Örneğin, oluk, oluk alanı, tak- rin XX. yüzyılda kullanılmadığı belirlendi. çıkar bıçak kelimeleri bunlardandır. Örneğin, açık olarak yapılan mesaneden taş Farklı öneriler getiren bilimsel çalışma- çıkartma ameliyatlarında litotomi bıçağının lar karşılaştırılarak bunlardan doğru olanlar yerine bir skalpel kullanılmıştır. XX. yüz- belirlenmiş, bu arada, hiç ortaya konmamış yılda yapılan kapalı ameliyatlarda ise lit- bazı tespitler de yapılmıştır. Bunları sırala- hotrit ve forsepsler kullanılmış, bıçağa ihti- yacak olursak: yaç kalmamıştır. Litotomi bıçağı antik Antik dönemle ilgili bilimsel çalışma- dönemde kullanılan kesici aletlerden biriy- larda verilen Yunanca alet isimlerine daya- ken, XX. yüzyılda bu alet gelişen ameliyat narak, bu isimlerden çift kelimeli olan, yöntemi nedeniyle ortadan kalktı. Antik bazılarında tekrar eden kelimelerin genel dönemde kullanılıp, XX. yüzyılda kullanıl- anlamda bıçaklar için kullanıldığı söylene- mayan bir diğer bıçak, tonsilla bıçağıdır. bilir. Örneğin, στηθοξιδης μαχαιρις (stetok- Bademcik ameliyatları geliştirilen makas sides mahairis), σκολοπο μαχαιριον (skolo- ya da forsepslerle yapılmış ve bu bıçağa po mahairon), ημισπαθιον (hemispation), gerek kalmamıştır. 360 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Bir diğer örnek de, antik dönemde kul- Antik dönem cerrahi aletlerine yönelik lanılan embryotom XX. yüzyılda kullanıl- yapılacak olan çalışmalarda ana kaynaklar, mamış, bunun yerine perforatör denilen antik yazarların metinleri, antik dönemden alet kullanılmıştır. Gelişen teknoloji, cer- kalan cerrahi aletler, yine antik dönemden rahide kullanılan bazı aletlerin şekillerinin günümüze ulaşmış alet resimleri içeren değişmesine, bazılarının da yerini yeni duvar resimleri, mozaikler, rölyefler, olmak- aletlere bırakmasına neden olmuştur. Antik tadır. Aletleri resimleri ile açıklayan en eski dönemde kullanılmış bir takım kesici alet- kaynak Zehravi’nin et-Tasrif’ine bakılmış- lere XX. yüzyılda ihtiyaç kalmamıştır. tır. Konunun eksiklerini tamamlama ve akıl Bunun nedeni değişen ameliyat teknikleri yürütme açısından geç dönem cerrahi alet- ya da geliştirilen yeni aletlerdir. lerine ve kullanım alanlarına da bakılmalıdır. Bilimsel yayınlarda bazı bıçakların takı- Antik dönemde kullanılan aletler çeşitli lıp çıkartıldığı hakkında bilgiler verilmiş malzemelerden yapılmıştır. Kemik, fildişi, olsa da eldeki veriler iyi değerlendirilmedi- bronz, çelik bu malzemelerdendir. XX. ğinden net bir sonuç ortaya konmamıştır. yüzyılda genelde metalden yapılan cerrahi Yaptığımız incelemelerden sonra kısa ve aletler, antik dönemden farklı olarak nikel düz oluklu saplara, bıçakların lehimleme ile kaplanmıştır. tekniği ile takıldığını, derin, üçgen-daire, Bilimsel yayınlarda tespit ettiğimiz ve üçgen oluklu saplara takılan bıçakların kadarıyla 126 adet kesici cerrahi alet günü- istendiği zaman sökülebildiğini yani tak- müze ulaşmıştır. Bu aletler arasında cerrahi çıkar tarzda olduğunu belirledik. Bu iki tip işlemlerde kullanılmış olması muhtemel arasındaki farkı ortaya koyduk. prehistorik dönem kesici aletleri ile Roma ve Katias adı verilen aletin sapının uzun Bizans dönemlerine ait kesici aletler vardır. olmasının nedenleri hakkında varsayımlar- Antik dönemdeki kısıtlı teknoloji ve tıp da bulunulmuştur. Aletin uzun olma nedeni bilgisi nedeniyle bu dönemin cerrahlarının cerrahın müdahale edebildiği derin nokta- yapabildiği ameliyatlar sınırlıydı ve elle- larda ışığa gereksinim duymasıdır. Örne- rinde kısıtlı miktarda olan aletler, farklı ğin, bademcik ameliyatında ağzı açık olan ameliyatlarda ortak kullanılıyordu. Örne- hastaya müdahale sırasında cerrah, hasta- ğin, katias, kan akıtma amacı için kullanıl- nın ağzına doğru eğildiğinde ışığı kesece- masının yanında kulak poliplerinin temiz- ğinden, eğilmeden uzun saplı bu aletle lenmesi için de kullanıldı. Batın ve göğüs müdahalede bulunmuş olmalıdır. ameliyatları başarı ile sonuçlanmadığından Antik dönemde kullanılan bazı aletler muhtemelen yapılamıyordu. Antik dönemde XX. yüzyılda farklı işlemler için kullanıl- asepsi ve antisepsinin bilinmemesi, genel mıştır. Örneğin, antik dönemdeki kan akıt- anestezinin olmaması, cerrahların işini zor- ma aleti flebotom XX. yüzyılın başlarında laştıran, ameliyatlarını ve dolayısıyla alet- da bu amaçla kullanılmış olsa da, yüzyılın lerinin çeşitlerini kısıtlayan etkenlerdi. sonuna doğru bu işlem iğneler ile yapılmış- Antik dönemde alet yapımı bir sektör tır. Bu aletin benzeri aletler apse açmada ve halinde olmadığından ve cerrahi alet tasarımı göz ameliyatlarında kullanılır olmuştur. ile uğraşanların fazla olmaması nedeniyle YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 361 de alet çeşitleri sınırlıydı. Bunun nedenleri Geliştirilen bu aletler, cerrahın işini arasında dönemin teknolojisinin, tıbbi bil- mümkün olduğunca kolaylaştırmak, iste- gisinin yetersizliği ve bunlara bağlı olarak diği kesiyi yapabilmesini sağlamak için sınırlı kalan cerrahi müdahalelerin sayısı- tasarlanmıştır. Dolayısıyla bir ameliyatta nın az olması sayılabilir. Kan akıtma, deri yapılacak farklı bir kesi için geliştirilen üzerinde oluşan polipleri kesme, bademci- kesici alet başka bir ameliyatta kullanıl- ği çıkarma, uvulayı kesme, mesaneden taş madı. Mesela XX. yüzyıl aletlerinde olan çıkarma ve doğum sonlandırma gibi vücu- üretrotomlar, litotomi ameliyatında kulla- dun derin kısımlarına inmeden yapılabilen nılmazdı. cerrahi müdahaleler o dönemde yaşamış Son olarak bu araştırma, bugüne kadar cerrahların yapabildikleriydi. Özellikle yapılan çalışmaları derleyip, sınıflamasının savaş yaralanmalarına bağlı zorunlu olarak yanı sıra, yeni tespitler ve varsayımlarla yapılan bir diğer ameliyat da amputasyondu. alana katkıda bulunmuş; kesici cerrahi alet- Antik döneme ait kesici alet buluntuları bu ler konusunda bundan sonra yapılacak bahsedilen operasyonlarda kullanılmış çalışmalara yol gösterici olabilmiştir. aletlerle sınırlıdır. Uzmanlık dallarına ayrılan cerrahi, KAYNAKLAR daha sonra her dalın farklı ameliyatlarında kullanılmak üzere tasarlanmış aletlere ihti- 1. Bayat A.H. Tıp Tarihi. İzmir: Sade Matbaa; 2003. yaç duymasıyla aletlerin çeşitlenmesini ve 2. http://fr.encarta.msn.com/media_461516372_ farklılaşmasını sağlamıştır. Antik dönem 761567832_-1_1/Cr%C3%A2ne_ tr%C3%A9 cerrahı bir ameliyata gittiğinde kutusunda pan%C3%A9.html 3. Kirkup J.R. The history and evolution of surgical mevcut olan aletlerden, yapacağı ameliyata instruments, VI. The surgical blade: from finger- göre ihtiyacı olabilecek aletleri çıkarıyor nail to ultrasound. Annals of the Royal College of ve ameliyat sırasında kolaylıkla ulaşabile- Surgeons of England. 1995; 77: 380-388. ceği bir yere koyuyor ya da yardımcısına 4. Tosun M.,Yalvaç K. Sümer, Babil, Asur Kanunları ve Ammi-Şaduqa Fermanı. Ankara: tutturuyor olmalıydı. Ameliyat sırasında Türk Tarih Kurumu Basımevi; 2002 ayırdığı bu kesici aletler arasından uygun 5. Lewis P., editör. Tıp Tarihi. çeviren Nilgün olanı seçiyor ve kullanıyordu. Mesela, bir Güdücü. İstanbul: Hürriyet Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.;1998. doğum sonlandırma ameliyatında kullana- 6. Perk H. Haluk Perk Koleksiyonundan Antik cağı bıçakları ayırırken embryotomların Dönem Tıp Aletleri. P Dergisi 2002; 27: 22-33 yanında bir de polip bıçağını koyuyor 7. Uzel İ. Anadolu’da Bulunan Antik Tıp Alet-leri. olmalıydı. Ameliyatın gidişatına göre iste- Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi; 2000 8. Üster C. Eski Çağlardan Rönesansa Tıp. P diği bıçağı kullanıyordu. Bir ameliyata özgü Dergisi 2002; 27: 6-21 olarak yapılmış olsa dahi, bazı durumlarda 9. Bliquez L.J. Roman Surgical Instruments and aynı alet farklı ihtiyaçları karşılayabiliyor- Other Minor Objects in the National Archaeo- logical Museum of Naples. Mainz: Philipp Von du. XX. yüzyılda cerrahi, uzmanlık dalları- Zabern; 1994 na ayrılmış ve uzmanlık dallarında yapılan 10. Milne J.S. Surgical Instruments in Greek and ameliyatlar için ayrı ayrı aletler geliştiril- Roman Times. New York: Augustus M. Kelley; miş ve alet çeşidi ve sayısı artmıştır. 1970 362 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

11. http://forums.swordforum.com/printthread.ph 23. http://www.spokaneaudubon.org/Reardan.htm p?s=a4377744e256532416a61af86d8 24. Perk H. içinde Sarı N., Bayat A.H., Ülman Y., 5883c&threadid=46994 Işın M., editörler. 38. Uluslararası Tıp Tarihi 12. Spink M.S. Albucasis on Surgery and Instruments. Kongresi Bildiri Kitabı. Ankara: Türk Tarih London: Wellcome Institute of the History of Kurumu Yayınları; 2005. pp.113-124 Medicine; 1973 25. Bliquez L.J. Roman Surgical Instruments and 13. Taşlıklıoğlu Z. Grekçe Gramer ve Syntaks. İstanbul: Minor Objects in the University of Mississippi. İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Matbaası; 1968. Göteborg: Paul Astroms Förlag; 1988 14. Homeros, İlyada, çeviren Erhat A. İstanbul: Can 26. http://www.lulu.com/cupping-hijama Yayınları; 1996 27. Wilbur K.C. Antique Medical Instruments. 15. Aesculap General Surgical Catalogue, Tuttlingen: 1982 Pennsylvania: Shiffer; 1938. 16. A Reference List of Surgical Instruments and 28. Jackson R. Roma İmparatorluğu’nda Doktorlar Medical Appliances Orthopaedic and Deformity ve Hastalıklar. çeviren Şenol Mumcu. İstanbul: Apparatus Hospital Furniture and Equipment Homer Kitabevi; 1999 Electro-Medical and Surgical Apparatus, etc. 29. Kirkup J.R. The history and evolution of surgical London: Allen Hanburys Ltd; 1930 instruments, III. Handles. Annals of the Royal 17. http://www.birds.cornell.edu/crows/FishCrohtm College of Surgeons of England. 1983; 65: 269- 18. Illustrated Catalogue of Surgical Instruments 273 and Appliances. Birmingham: Philip Harris & 30. Thompson C.J.S. The Evolution and Development Co.Ltd.; 1909(3) of Surgical Instruments. BJS. 1937; XXV: 1-5 19. Alphanse K. Ameliyat-ı Cerrahiye. çeviren Hay- 31. Uzel İ. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Deontoloji ve reddin. İstanbul: Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane; 1893 Tıp Tarihi Ana Bilim Dalı Tıp Tarihi Müzesinde 20. http://perso.orange.fr/mandriolu/images/ Bulunan Bir Antik Cerrahi Takımı. Yeni Tıp Tarihi Myrtus-communis.gif Araştırmaları 1998; 1: 133-139. 21. Charriere M. Collin Faricant d’instruments de 32. İstanbul Üniversitesi Özel Cerrahpaşa Tıp chirurgie. Paris:1908 Fakültesi Tıp Tarihi Müzesi 22. Thompson C.J.S. The History and Evolution of 33. Garrison F.H. History of Medicine. Philadelphia: Surgical Instruments. New York: Schuman; 1942 W.B. Saunders Company;1929 DR. NAMIK KEMAL KURT’TAN ANILAR

Memories of Dr. Namık Kemal KURT

1982-1982 yılları arasında Sivas’ta beni çok iyi tanıyan arkadaşı Raci Abiyi muayenehaneme Raci Dinçer abimle bir- araya sokmuştu. O yüzden beraber gelmiş- likte Ali Çiçek adında Sivas-Zara Tuzla lerdi. Birbirine ağır şakalar yaparak konuşu- gölü köyünden 64 yaşlarında nakliyecilik yorlardı. Sivas’ta ve Anadolu’nun çok yerinde yapan bir hasta geldi. Raci Abi de Zara’lı, bu ağır şakalaşmalar samimiyet derecesini bize uzaktan akraba, benden 15 yaş kadar gösteriyordu. Raci Abi bana dedi ki: büyük saygı duyduğumuz bir abimizdi. 4 - “Namık, şu Gav..t’ın midesinde bir halt Eylül Sivas Kongresi’ne iştirak eden varmış. Şunu ameliyat et, sana getirdim. Yüzbaşı Efendi’nin torunuydu, ticaretle Korkudan ölecek kurtar şunu.” meşguldü. Ali Çiçek de onun hem hemşeri- Ali Çiçek hiç konuşmuyor, Raci Abi si, hem de belli ki yakın arkadaşıydı. Ben konuştukça tebessüm ediyordu. Ali Çiçek’i o güne kadar tanımıyordum. - “Estağfurullah Raci Abi… Geçmiş Raci Abinin eşi Saadet Ablam, benim çok olsun, hemşerimizin neyi varsa, elimizden sevdiğim en yakın çocukluk arkadaşım gelen neyse başımızın üstüne” diyerek Ali (onu 24 yaşında kaybettik) Nurettin Çiçek’i muayene ettim. Elinde filmleri ve Türkistan’ın ablasıydı dolayısıyla benim de tetkikleri vardı. Zaten teşhisi konmuştu. ablam sayılırdı. Ali Çiçek’in ekonomik Ameliyata karar verdik. durumu oldukça iyiydi. Hastalanınca Sivas Numune Hastanesi’nde ameliyat İstanbul’a gitmiş. Bir Prof. doktora muaye- ettim. Tümör, midenin çıkış, barsağa geçiş ne olmuş, midesinden ameliyat olacakmış. yerinin biraz üstündeydi. Etraf lenf bezleri O zaman sayısı az olan özel hastanelerden sağlamdı. Bir yere atlama (metastaz) yoktu. Mecidiyeköy’deki Özel Hayat Hastanesi’ Yüksek rezeksion yaptım, midenin 3/4’ünü nde yatmış ve ameliyat için o günün para- tümörle birlikte aldım. Ameliyat çok güzel sıyla 500 bin liradan bahsetti. Bizim için geçti. Ali Çiçek hastalığından ve ameliyattan çok yüksek bir paraydı ama nedense ameli- çok korkuyordu, yaşamayı çok seviyordu. yattan vazgeçmişler. İstanbul Cerrahpaşa Ameliyattan önce; Tıp Fakültesi’nden hocalardan biri ona “- Doktor, kurban olayım sana beni benim ismimi vererek tavsiye etmiş (Ben kurtarasın ha...” deyip duruyordu. Ben de; de Cerrahpaşa mezunuyum, belki arkada- “Değerli hemşerim, şifa Allah’tandır, şım belki de hocamdı). O da bunun üzerine merak etme iyi olacak inşallah” diye teselli

363 364 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI ediyordum. Neticede patoloji raporu, mide çıkarıyordu. Onu sağlıklı gördükçe mutlu kanseri geldi. Teşhis doğrulanmıştı, haber oluyordum. kötüydü. Kötü haberi vermek zordu. 1988 yılında ben Sivas’tan ayrıldım ve Ali Çiçek ameliyat korkusunu atlatmıştı, İstanbul Beykoz Devlet Hastanesi’ne geldim. durumu çok iyiydi. Kurtulduğunu sanıyordu 1996 veya 1997 yılıydı. Ali Çiçek Beykoz’a ve mutluydu. Ali Çiçek’in psikolojik geldi ve beni ziyaret etti. 16-17 sene geçmişti yapısı, sosyo-kültürel durumu, etrafındaki ve Ali Çiçek 80 yaşlarında turp gibiydi. çocukları ve yakınlarının yaklaşımları, ger- “- Ameliyattan bu yana bir kazan pilav çeği açıklamamı zorlaştırıyordu. İçimden yesem, bana mısın demiyorum doktorum. bir ses bana diyordu ki, bu adam yaşamayı İstanbul’a geldim. Seni görmeden gitmem” çok seviyor, kurtulduğunu sanıyor. Bu teşhis dedi. O yaşında ziyaretime gelmişti. Çok ve gerçek onun yaşama ümitlerini kıracak sevinmiştim, hala teşhisini bilmiyordu. ve öğrenince yıkılacak, yaşarken ölecek. Acaba yanlış mı yaptım diye içimdeki Çocuklarına ya da yakınlarına söylesem sıkıntı daha da azaldı, mutlu oldum. ama onlar bu sırrı ondan gizleyemeyecekler, Ali Çiçek’in birkaç yıl sonra vefat etti- bakışlarından, tavırlarından Ali Çiçek ger- ğini duydum. Kanserden değil yaşlılık ve çeği öğrenecek, durum yine değişmeyecek. kalp yetmezliğinden öldüğünü söylediler. Söylemesem çok ciddi bir gerçeği saklamış Nur içinde yatsın, Allah rahmet eylesin. olacağım. Esasında böyle durumlarda 2008 yılı İstanbul’da Zara Vakfı’nın münasip bir lisanla durumu izah etmemize Merter’de bir otelde verdiği bir gecede ben de rağmen bu vakada istisna olarak bilmesini davetliydim. Sivas Kanal 58 TV, programı istemedim. Vicdani sorumluluktan kurtulayım canlı olarak veriyordu, benimle de kısa bir diyerek Raci Abi’ye dedim ki; söyleşi yaptılar. Televizyon yayımlıyordu. “- Raci Abi, Ali Çiçek’in teşhisi mide Biraz sonra genç, esmer, yakışıklı bir genç kanseri geldi. İçimdeki duygular diyor ki geldi: bu adam bu olayı bilmezse uzun yaşaya- “- Namık Abi, ben Ali Çiçek’in torunu- cak. Bilmesini istemiyorum. Ameliyattan yum. Kanal 58 sahiplerindenim. Annem sonra hayata çok sıkı sarıldı. Çocukları da ağlayarak telefon etti, yayında seni gör- bu ciddi sırrı saklayacak gibi değiller. Bunu müş, beni aradı. Dedeni ameliyat eden bana sen getirdin. Ben durumu ve duygula- Namık Bey’i orada gördüm, ağlıyor, selam rımı sana söylüyorum. Onlara söyleyip ediyor. Evimizde isminizi çok duydum ama söylememek senin, bu işin vebali sana Abi, sizinle ilk defa görüşüyorum. Sizi tanıdığıma kusura bakma” dedim. çok sevindim” dedi. Raci Abi, “Bilmesin Namık, benim bilmem Delikanlı Tıbbiyeyi bitirmiş ama dok- yeter” dedi, ben de rahatladım. torluk yapmıyordu. Ticaret ve iş adamı Ali Çiçek, hastaneden şifa ile çıktı, çok olmuştu. Yanıma oturdu, biraz sohbet ettik. iyi oldu. Hiçbir şikayeti kalmadı. İşine Ona sordum: gücüne başladı. 1988 yılına kadar arada bir - Deden Ali Çiçek neden öldü? bana uğrardı. Kadirbilir bir insandı. Onu - Yaşlılık ve kalpten takip ediyordum, duygularım beni haklı - Onun kanser olduğunu biliyor muydun? YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 365

- Hayır ama şimdi daha çok seveceğiz. Bir emrin - Bak sevgili meslektaşım. Gerçek şudur.. olursa, bekleriz dedi. Kucaklaştık, ayrıldı. şudur… Ve o an üzerimdeki son yükleri de atmış, Haberleri olmamıştı. Her şeyi anlattım rahatlamıştım. Ben o kararı verirken hislerimle ve tekrar sordum. vermiştim. Ben o toplumun yetiştirdiği bir İyi mi etmişim, kötü mü? insandım. Kişileri çok iyi tanıyordum, Dedi ki, değerlerini iyi biliyordum. - Abi ne demek. İyi ki söylememişsin. Modern ölçülerde bu davranışımın tartı- Yoksa ne dedem o kadar yaşayabilirdi, ne şılabileceğini biliyorum ama hislerim beni de annem ve kardeşleri dedem ölene kadar haklı çıkardı. Ben hastayla özdeş olmuştum. ağır endişe ve üzüntüden kurtulabilirlerdi. Karar biraz da benim içindi. Çünkü dedeme çok bağlıydılar. O üzüntüyü dedeme ve aileme yaşatmadığınız için size 10.10.2008 teşekkür ederim. Ailemiz seni çok seviyordu, Dr. Namık Kemal Kurt

X XIV. GEVHER NESİBE TIP GÜNLERİ, IX. TÜRK TIP TARİHİ KONGRESİ, TÜRKİYE’DE TIP EĞİTİMİNİN 500. YILI ANISINA 24-27 MAYIS 2006 KAYSERİ (IX. TÜRK TIP TARİHİ KONGRESİ’NDEN KISA NOTLAR)

Kenan KARAGÖZ*

XXIV. Gevher Nesibe Health Days, IX. Congress on Turkish History of Medicine, In Commemoration of 500th Year of Medical Education in Turkey. May 24-27, 2006 Kayseri (Outlines from IX. Congress on Turkish History of Medicine)

Bu kongrenin düzenlenmesine vesile sonunda Anadolu’da ayakta kalan Darüşşi- olan; başta Prof. Dr. Özcan Aşçıoğlu, Prof faları gezmek ve görmek amacıyla Kayseri, Dr. Mustafa KESKİN (Tarihçi) ve Kenan Sivas, Tokat ve Amasya illerine bir gezi KARAGÖZ, inanarak, her öğrenciye şifai- düzenlendi. 5 gün süren bu geziye ben de ye medresesinin önemini anlattılar ve iştirak ettim. O zamanki Türk Tıp Tarihi Şifaiye’nin kuruluşunun 800. yılının neden Kurumu Başkanı Prof. Dr. Nil Sarı hanım- Kayseri’de kutlanması gerektiğinin propa- efendiyi, hocama Gevher Nesibe Darüşşi- gandasını yaptılar. 2000’li yıllarda, yılma- fahanesinin kuruluşunun 800.yılına rastla- dan, yorulmadan, usanmadan, özellikle ması münasebetiyle IX. Türk Tıp Tarihi Uluslararası 38. Tıp Tarihi Kongresi’nin Kongresi’nin Kayseri’de yapılması için

* Erciyes Üniversitesi, Gevher Nesibe Tıp Tarihi Enstitüsü ve Müzesi Şefi: [email protected]. 367 368 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI ikna ettik. VIII. Türk Tıp Tarihi Kongresi çözüldü. GATA’dan Doç. Dr. Adnan ATAÇ’ın Sivas’ta yapılmıştı. Sivas’taki kongrenin sergisi Kültür Müdürlüğü’nün sergi salo- sonundaki kapanış oturumunda IX. Türk nunda yapıldı. 24 Mayıs 2006 tarihinde Kültür Tıp Tarihi Kongresi’nin Kayseri’de yapıl- Sitesi’ndeki açılış kokteylini Kayseri Valisi masına karar verildi. Kongre hazırlıklarına Sayın Osman GÜNEŞ verdi. Sayın Valimize girişildi. Uzun bir çalışmanın ardından katkılarından dolayı teşekkür ederiz. 2006 yılına gelindi. Sivas’taki kongreden Sabancı Kültür Sitesi’nde de Ord. Prof. edindiğimiz tecrübelere göre bizim kongre- Dr. A. Süheyl Ünver Nakışhanesi tarafın- miz biraz farklı olmalıydı. VIII. Türk Tıp dan hazırlanan bir sergi düzenlendi. Bu ser- Tarihi Kongresi’nde çok başlılık vardı. ginin açılışı esnasında ufak bir türban krizi Kongre bildirileri daha sonra basıldı. yaşandı. Bu olay ulusal ve yerel basında Bence bizim kongremizin bir diğer yer aldı. Bu türban hadisesi kongremize önemi de, her yıl kutlanan 14 Mart Tıp biraz gölge düşürdü. Öğle yemeklerini Bayramı’nın başlangıç tarihi olarak bilinen personel yemekhanesinde verdik. 1826 yılından 1206 yılına çekilmesi fikri- Kongre kayıtları yapıldı. Misafirlere nin ulusal ve yerel basında Kayseri Tabip kongre çantaları dağıtıldı. Kongre çantaları Odası Başkanı Prof. Dr. Selim KURTOĞ- oldukça zengindi. Darphane tarafından LU ve Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ruhan gümüş hatıra paraları, PTT tarafından da DÜŞÜNSEL hanımefendi tarafından dile hatıra pulları bastırıldı. Güzel Sanatlar getirilmesiydi. Fakültesi öğretim üyesi heykeltıraş İsmail Kongreden bir gün önce kongre misafir- Hüseyinov tarafından bronzdan Gevher lerini karşıladık. Misafirleri konaklama Nesibe heykeli yaptırıldı. Gevher Nesibe yerlerine yerleştirdik. Sergi salonlarını Hastanesi’nin girişine büyük bir Gevher hazırladık. Kongre sekreterimizin hatasın- Nesibe Büstü yapıldı, on bin adet İngilizce- dan kaynaklanan bir sorun yaşadık. Sergi Türkçe Gevher Nesibe broşürü bastırıldı. Salonunun Üniversitemize tahsisi için Ayrıca ilaç firmalarına ajanda bastırıldı, yazılı müracaatta bulunmadığından, Kültür hatıra porselenler yaptırıldı. Müdürlüğü Salonunda aynı gün ve aynı Bu büyük emek ve çabaların harcama- saatlerde dört ayrı etkinliğin olduğunu gör- sında tüm maddi ve manevi katkılarını esir- dük. Erciyes Üniversitesi’nin sergisi ve gemeyen değerli Rektörümüz Prof. Dr. açılış kokteyli, tiyatro etkinliği, Kültür Cengiz UTAŞ’a, değerli Dekanımız Prof. Bakanlığı’nın Hat ve Tezhip sergisi, Maltepe Dr. Ruhan DÜŞÜNSEL’e, Dekan yardım- Üniversitesi’nin Sergisi, Tapu Kadastro cılarımızdan Prof. Dr. Yusuf ÖZKUL’a, Müdürlüğü’nün Konferansı gibi kısacası dört Doç. Dr. Mustafa ÇETİN’e, kongre başka- bilinmeyenli bir denklemi çözmekten zordu. nımız Prof. Dr. Esin KAHYA’ya, Tıp Tarihi Kongremize Kültür Bakanlığı Müsteşarı Kurumu Başkanı Prof. Dr. Ayşegül Prof. Dr. Mustafa İSEN beyefendi de işti- DEMİRHAN ERDEMİR’e, Kongre Eş rak edecekti, yoğun programı dolayısıyla Başkanımız Prof. Dr. Ekrem AKTAŞ’a, iştirak edemedi. Daha sonra Vali beyi dev- kongre sekreterimiz Yrd. Doç. Dr. Mümtaz reye sokarak, bir orta yol bulundu ve sorun MAZICIOGLU’na, ayrıca kongremizin YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 369 hazırlanmasında ve gerçekleştirilmesinde rimiz saat 16.30’da müzeden ayrıldılar. emeği geçen isimsiz kahramanlara ayrı ayrı Misafirlerimizin bir kısmı Raşit Efendi teşekkürü bir borç bilirim. Kütüphanesi’ne gitti, bir kısmı da çarşıda Bir ilk olarak kongre metinleri daha alışveriş yaptılar. Misafirlerimiz, konakla- önceden basılıp, kongre çantalarının içine dıkları yerlerden eşyalarını alarak, birbirleriyle konuldu. Kongremizde Sivas’taki gibi çok vedalaşarak, hepsi de memnuniyetlerini başlılık yoktu. Kongre misafirlerine dile getirerek ayrıldılar. Rektörlüğümüz ve Dekanlığımız tarafın- Uzun ve yorucu uğraşların ardından dan üç gün süreyle öğle ve akşam yemek- Gevher Nesibe Darüşşifası’nın kuruluşu- leri verildi. 27 Mayıs 2006 cumartesi günü nun 800. yılı anısına düzenlediğimiz kon- sabah yağışlı bir hava vardı. Sabah greyi, Erciyes Üniversitesi olarak, başarıy- 09.00’da üniversitemiz araçlarıyla Erciyes la tamamladığımız kanısındayım. 10. Türk Dağı’na çıktık, orada teleferiğe bindik. Tıp Tarihi Kongresi 2008 yılında Konya’da Öğleye doğru da Ağımas’a hareket ettik. düzenlenecektir. Ulusal bir Tıp Tarihi Ağımas Belediye Başkanına katkılarından Kongresi’nin Kayseri’de yapılması çok dolayı ayrıca teşekkür ederim. Mimar isabetli olmuştur. Bu kongrenin Kayseri’de Sinan’ın doğduğu evi ziyaret ettik. Yeni yapılması, Gevher Nesibe Darüşşifahanesi’ ziyarete açılan yeraltı mağaralarını gezdik, nin tanıtımı, Üniversitemizin, şehrimizin, çeşitli bilgiler aldık. Yaklaşık 80 kişi kalan bilim alanındaki yeri ve önemini ortaya misafirlerimize, öğle yemeği olarak etli koymaktadır. Türk bilim dünyasına katkı- bulgur pilavı, salata, ayran, glaboru suyu mız olduysa; ne mutlu bizlere. ikramında bulundular. Misafirlerimize Kongremizde bir bildiri sunan, Türk Tıp Ağımas’ı tanıtan kitap ve CD’ler dağıtıldı. Tarihi Kurumu üyesi olan tıp tarihinin dua- Saat 14.30 civarında Ağımas’tan ayrıldık. yenlerinden Prof. Dr. Ali Haydar BAYAT Saat 15.00’da Gevher Nesibe Darüşşifaha- hocam, 03.08.2006 tarihinde 62 yaşında nesine geldik. Taç kapısının önünde bir geçirdiği kalp krizi sonucu ebedi aleme hatıra resmi çektirdik. Misafirlere Gevher intikal etmiştir. Ruhu şad olsun. Tıp tarihi Nesibe’yi tanıtıcı broşürlerden dağıttık. camiası ulu bir çınarını kaybetmenin üzün- Müze hakkında bilgi verdim. Misafirle- tüsü içerisindedir. 370 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI İLK DİŞHEKİMLİĞİ OKULUMUZ OLAN İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ DİŞHEKİMLİĞİ FAKÜLTESİ’NİN 100. KURULUŞ YILI 1. ULUSLARARASI, X. ULUSAL TÜRK TIP TARİHİ KONGRESİ BÜNYESİNDE DÜZENLENEN BİR SEKSİYONLA KUTLANDI

Arın NAMAL*

100th Foundation Year of Dentistry Faculty of Istanbul University Which is Our First Dentistry School was Celebrated with a Section Arranged within the 1st International and 10th National Turkish Medicine History Congress

First dentistry school in our country was established in 1908 and it still exists today with the name of Istanbul University Dentistry Faculty. 100th foundation year of the school was celebrated with a meeting held by the Association of Turkish Medicine History in Konya in May 21st, 2008. Key Words: Istanbul University Faculty of Dentistry, Anniversary of 100th Year

Özet Ülkemizde ilk dişhekimliği okulu 1908 yılında kurulmuştur ve günümüzde İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi adıyla yaşamaktadır. Okulun 100. Kuruluş Yılı, Konya’da 21 Mayıs 2008 tarihinde Türk Tıp Tarihi Kurumu tarafından düzenlenen bir toplantı ile kutlanmıştır. Anahtar Sözcükler: İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, 100. Yıl Töreni

* İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi Deontoloji ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı, Doç. Dr.; [email protected] 371 372 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Konya’da 20-24 Mayıs 2008 tarihinde sahip konferans salonu, seksiyona tahsis düzenlenecek olan I. Uluslararası, X. edildi. Bu değerli olanak için Selçuk Üni- Ulusal Türk Tıp Tarihi Kongresi’nde, versitesi Dişhekimliği Fakültesi Dekanı ülkemizin ilk dişhekimliği okulu olan Sayın Prof. Dr. Tamer Ataoğlu ile Selçuk İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakül- Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Dekan tesi’nin 100. Kuruluş Yılı’nı kutlamak Yardımcısı, İstanbul Üniversitesi Dişhe- üzere bir seksiyon düzenlenmesi fikri, kimliği Fakültesi 1983 mezunu, sevgili İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakül- sınıf arkadaşım Sayın Prof. Dr. Yaşar tesi mezunlarından Çukurova Üniversitesi Göyenç’e teşekkür borçluyuz. Konya Vekil Dekanı Hocamız Sayın Prof. Dr. Dişhekimleri Odası’nın açılışa çiçek gön- İlter Uzel tarafından dile getirilmişti. Türk dermesi, yeni seçilen başkanın toplantıya Tıp Tarihi Kurumu Başkanı Sayın Prof. teşrifi, oda faaliyetlerini tanıtan konuşması Dr. Ayşegül Demirhan Erdemir’in bu da Konya’da bizi çevreleyen sıcak evsahip- öneriye memnuniyetle sahip çıkışı, Türk liğinin önemli bir unsuruydu. Tıp Tarihi Kurumu Yönetim Kurulu Sayın 21 Mayıs 2008 tarihinde saat 10.30’da üyelerinin de aynı sıcak desteği verişi ile, Selçuk Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Konya Selçuk Üniversitesi çatısı altında Konferans Salonu’nda başlatılan Seksiyo- gerçekleşecek kongrede 21 Mayıs 2004 nun Başkanlığı, toplantının fikir babası tarihinde ilk dişhekimliği okulumuzun Sayın Prof. Dr. İlter Uzel tarafından yürü- kuruluşunun 100. Yılını kutlamak üzere tüldü. Açış konuşmaları Prof. Dr. Öztan tam gün sürecek bir seksiyon düzenlenme- Öncel, Türk Dişhekimleri Birliği 100. Yıl si ve “100. Yıla Armağan Kitabı” yayınlan- Arşiv Komitesi Başkanı Dişhekimi Sayın ması kararlaştırılmış oldu. Kazmir Pamir, Türk Tıp Tarihi Kurumu İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Başkanı Sayın Prof. Dr. Ayşegül Demirhan Fakültesi 1972 mezunu, İstanbul Üniver- Erdemir, Çukurova Üniversitesi Dişhe- sitesi Deontoloji ve Tıp Tarihi AD Başkanı kimliği Vekil Dekanı ve Seksiyon Başkanı Sayın Prof. Dr. Öztan Öncel ve İstanbul Sayın Prof. Dr. İlter Uzel, Selçuk Üniver- Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi 1983 sitesi Dişhekimliği Fakültesi Dekanı mezunu, İstanbul Üniversitesi Deontoloji Sayın Prof. Dr. Tamer Ataoğlu ve İstan- ve Tıp Tarihi öğretim üyesi Doç. Dr. Arın bul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Namal, dişhekimliği tarihi üzerine araştır- Dekanı Sayın Prof. Dr. Hasan Meriç maları bulunan değerli bilim insanlarından, tarafından gerçekleştirildi. 100. yılı kutla- meslek üyelerinden aldıkları katkı ve des- nan İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği teklerle kısa sayılabilecek bir süre içerisin- Fakültesi’nin Dekanı Sayın Prof. Dr. de seksiyonun ve kitabın hazırlıklarını Hasan Meriç, bir gün önce I. Uluslar- tamamladılar. arası, X. Ulusal Türk Tıp Tarihi Kongre- Konya Selçuk Üniversitesi Dişhekimliği si’nin de açılış töreninde da açış konuşması Fakültesi, İlk Dişhekimliği Okulumuzun yapmışlardı. 100. Kuruluş Yılı Seksiyonu’na gönülden Açış konuşmaları içinde Türk Tıp destek verdi. Fakülte’nin güzel bir altyapıya Tarihi Kurumu Başkanı Sayın Prof. Dr. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 373

Ayşegül Demirhan Erdemir’in konuşma- seksiyonu ilk konuşmadan son konuşmaya sı, dikkat çeken ve çok sevindirici bulunan kadar ilgi ile izleyişi, bütün katılımcılarda bir açıklamayı içeriyordu. Türk Tıp Tarihi sevinç uyandırdı. Sayın Dekan Prof. Dr. Kurumu, iki yılda bir sürdürmekte olduğu Meriç de öğrencisi, mezunu, öğretim ulusal tıp tarihi kongrelerine paralel olarak, üyesi, şimdi de Dekanı olduğu İstanbul aynı tarihlerde Dişhekimliği Tarihi kongre- Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi’nin lerini başlatmayı kararlaştırmıştı. Bu karar 100. Yılı idrak etmesinin coşkusu içindey- gereği Türk tıp tarihi Kurumu, kısa süre di ve bu coşkuyu toplantımıza en güçlü içinde ülkenin tüm Dişhekimliği Fakülte- şekilde yansıttı. Seksiyon ilk konuşmadan leri Yönetimlerine yazı ile ulaşarak, iki yıl son konuşmaya, dişhekimliği öğrenimine sonra gerçekleşecek bu bilimsel etkinlik ve mesleğine gönül verenlerin, bu mesleğin için, araştırmacılara çağrıda bulunacaktı. ülkemizde daha da yücelmesi için uğraş Toplantıya İstanbul Üniversitesi Dişhe- verirlerken, aslında güçlü bir dostluğu da kimliği Fakültesi Dekanı Sayın Prof. Dr. paylaştıklarını hissettikleri bir atmosferde Hasan Meriç’in katılımı, toplantıyı açışı, gerçekleşti.

İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi (Fotoğraf: A. Namal) 374 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Selçuk Üniversitesi Dişhekimliği Fakül- Diş Hekiminin Yetkilerine Ait Mevzuat ve tesi Dekanı Sayın Tamer Ataoğlu ve Dekan Mevzuat Değişikliği Çalışmaları (The Set Yardımcısı Sayın Prof. Dr. Yaşar Göyenç of Laws on Dentists’ Authority in the 100th de, toplantıyı başından sonuna izleyerek Anniversary of Scientific Turkish Dentistry değerli katkılarda bulundular. and the Studies on the Change in the Laws) İlk Dişhekimliği Okulumuzun kurucu- Funda Kadıoğlu, İlter Uzel - Geçmişten ları olan Prof. Dr. Cemil Topuzlu ve Prof. Günümüze Dişhekimliği Radyolojisi Dr. Halit Şazi Kösemihal’in, İstanbul Üni- (Dentistry Radiology from Past to Present) versitesi Dişhekimliği Fakültesi’nin İlk Emin Murat Canger, Peruze Çelenk Dekanı olan Ord. Prof. Dr. Suat İsmail - Ortodonti Tarihine Kısa Bir Bakış (A Gürkan’ın adlarının verildiği üç oturumdan Look into the History of Orthodontics) oluşan Seksiyonda sunulan bildiriler ve Melek Yıldırım – Ankara Üniversitesi konuşmacıları, aşağıda yer almaktadır: Dişhekimliği Fakültesi Tarihçesi (History Ortaçağ’da Anadolu’da Periodontoloji of Ankara University Faculty of Dentistry) (Medieval Anatolian Periodontology) İlter Cem A. Gürgan- Selçuk Üniversitesi Uzel - Türk Dişhekimliği Tarihine Kısa Dişhekimliği Fakültesi Tarihçesi (History Bir Bakış: Okul’dan Fakülte’ye (An of Selçuk University Faculty of Dentistry) Overview of the History of Turkish Yaşar Göyenç - Başkent Üniversitesi Dentistry: From School to Faculty) Öztan Dişhekimliği Fakültesi Tarihçesi (History Öncel - Türk ve Dünya Dişhekimliğine of Başkent University Faculty of Dentistry) Işık Olmuş Bir İsim Prof. Dr. Dr. h.c. Mete Üngör - Cumhuriyet Üniversitesi Alfred Kantorowicz (1880-1962) (A Man Dişhekimliği Fakültesi Tarihçesi (History Who Has Enlightened Dentistry in the of Cumhuriyet University Faculty of World and Turkey Prof. Dr. Dr. h.c. Alfred Dentistry) İhsan Hubbezoğlu- Süleyman Kantorowicz (1880-1962) Arın Namal- Demirel Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Dünyada ve Ülkemizde Dişhekimliğinin Tarihçesi (History of Süleyman Demirel Öncü Kadınları (The Pioneer Women in University Faculty of Dentistry) M. Şenol Dentistry in the World and Our Country, Tüzüm-Erciyes Üniversitesi Dişhekimliği Nuran Yıldırım (mazereti nedeniyle toplan- Fakültesi Tarihçesi (History of Erciyes tıda bulunamadı)- Dişçilik Mektebimizin University Faculty of Dentistry) Servet İlk Müdürü Mustafa Münif Paşa (The Kesim, M. Mümtaz Mazıcıoğlu - İstanbul First Director of our Dental School) Dişhekimleri Odası Tarihçesi (History of Ayşegül Demirhan Erdemir- Atatürk’ün the Chamber of Dentists of İstanbul) Ağız ve Diş Sağlığı (Mouth and Dental Kazmir Pamir - Konya Dişhekimleri Odası Health of Atatürk) Yavuz Aydıntuğ- Tarihçesi (History of the Chamber of Mustafa Kemal Atatürk’ün Diş Sağlığı ve Dentists of Konya) Yeni Seçilen Başkan. Diş Hekimleri (The Dental Health and Dentist’s of Mustafa Kemal Atatürk) Toplantıda kısa sayılabilecek bir süre Ahmet Doğan Ataman-Türk Diş Hekim- öncesinde kurulmuş, yurt sathına dağılmış liğinin Bilimsel Kuruluşunun 100. Yılında dişhekimliği Fakültelerimizin tarihçeleri ile YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 375 ilgili sunumlar, kısa süre içerisine çok büyük artması, süreklilik kazanması ve iki yıl bir çabanın sığdırıldığını gözler önüne serme- sonra Türk Tıp Tarihi Kurumu’nun 11. leri bakımından son derece etkileyiciydi. Ulusal Kongresi ile iş zamanlı olarak yapı- Kapanış konuşmalarında Dişhekimliği lacak Dişhekimliği Tarihi Kongresi’nde tarihimiz konusunda bilimsel etkinliklerin buluşulması dileği dile getirildi. 376 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi 100. Yıl Dekanı Sayın Prof. Dr. Hasan Meriç

Simpozyum Katılımcılarından Gülhane Askeri Tıp Akademisi Dişhekimliği Bilimleri Merkezi’nden Prof. Dr. Diş Tbp. Kd. Alb. Yavuz Aydıntuğ YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 377

Toplantı Kapanışında konuşmacılardan bir grup

Konya Selçuk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dekan Yrd. Prof. Dr. Yaşar Göyenç ve İstanbul Üniversitesi Diş hekimliği Fakültesinden Sınıf Arkadaşı Doç. Dr. Arın Namal

TÜRK TIP TARİHİ KURUMU İLK DİŞHEKİMLİĞİ OKULUMUZ OLAN İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ DİŞHEKİMLİĞİ FAKÜLTESİ’NİN 100. KURULUŞ YILI ANISINA BİR KİTAP YAYINLADI

Arın NAMAL*

The Association of Turkish Medicine History Published a Book in Memory of 100th Foundation Year of Faculty of Dentistry of Istanbul University which is Our First Dentistry School

The Association of Turkish Medicine History published an anniversary book due to the 100th foundation year of the association which is the first dentistry school of our country and called as Istanbul University Dentistry Faculty Today. Editors of the book are Assoc. Prof. Dr. Arin Namal, Prof. Dr. Aysegul Demirhan Erdemir and Prof. Dr. Oztan Oncel. Information about the book is given in this article. Key Words: Istanbul University Faculty of Dentistry, 100th Foundation Year

Özet

Türk Tıp Tarihi Kurumu, ülkemizin ilk dişhekimliği okulu olan ve günümüzde İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi adını taşıyan kurumun 100. kuruluş yılı nedeniyle bir armağan kitabı yayınlamıştır. Kitabın editörleri Doç. Dr. Arın Namal, Prof. Dr. Ayşegül Demirhan Erdemir ve Prof. Dr. Öztan Öncel’dir. Yazıda, kitap hakkında bilgi verilmektedir. Anahtar Sözcükler: İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi, 100. Kuruluş Yılı

* İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi Deontoloji ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı, Doç. Dr.; [email protected]ım

379 380 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Dünyada 19. yüzyılın başından itibaren Cemiyeti, kuruluşun ilk adımı olan bu özellikle Amerika’da mekanik-teknik eğiti- tarihi esas alarak 1948 yılında ilk kez min ön planda tutulduğu, Tıp Fakültelerin- “Kuruluş Yıldönümü” kutlaması yapmış, den bağımsız olarak yapılanmış “Dental kutlama anısına, 22 Kasım 1948 tarihiyle Scholl” adı altında okulların kurulması ile “Türk Dişhekimliği Okulu’nun 40. eğitimin sistemlileştirilmesi çabaları başla- Kuruluş Yılı Gazetesi” yayınlamıştır. Bu tılmıştı. Bilimsel temelde dişhekimliği sembol gün, halen her yıl Türk Dişhekim- öğretimi için oluşturulan ilk kurumlar, leri Birliği tarafından kutlanan Ağız-Diş Amerika Birleşik Devletleri’nde 1839 Sağlığı Haftası’nı da belirlemekte ve böy- yılında faaliyete geçirilen College of lece yaşatılmaktadır. Dental Surgery, Londra’da 1859’da kapı- Dünyadaki ilk örneklerine nazaran geç larını açan London School of Dentistry kurulan, 1909 yılında faaliyete geçen, ilk oldu. Almanya’da dişhekimliği egitimi adı Dår-ül fünûn-ı Osmânî Tıp Fakültesi uzun yıllar özel olarak açılan merkezlerde Eczacı, Dişçi, Kabile (Ebe) ve Hasta- sürdürülmüş, ilk yüksek okul 1884 yılında bakıcı Kadın Mektebi olan, Diştababeti Berlin Üniversitesi bünyesinde bir “Enstitü” Okulu, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakül- şeklinde açılmıştı. Dünyada 19. yüzyılın tesi Dişhekimliği Okulu adları ardından ikinci yarısında dişhekimliğinin bir bilim İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakül- alanı olduğu, tıp fakültelerine bağlı özel bir tesi adını almış ilk dişhekimliği okulumu- alan olarak tanınabileceği fikri yerleşmekte zun, Halid Şazi Hoca’dan başlayarak her ve öncü örnekler ortaya konmaktayken biri üstün yetenek ve çalışkanlık timsali bizde, 20. yy. başlarken henüz dişhekimi olmuş Hocaları, kendilerini mesleklerine yetiştirmek üzere bir kurum oluşturulması adayışlarıyla bir yüz yıl içinde mesleği başarılamamıştı. Ancak Balkanlarda da henüz ülkemizde koşar adımlarla ilerletmenin açılmış bir dişhekimliği okulu bulunmu- tarihini yazdılar. Kitap, bu onurlu tarihi yordu ve Balkanlarda dişhekimliği okulları- yazmış olan tüm Hocalarımıza, bu kurumdan nın açılışı için daha birkaç on yıl geçecekti. aldıkları eğitimin gereğini en iyi şekilde Ülkemizde modern anlamda bir eczacılık yerine getirmek üzere yurt sathına dağıla- okulunun temelleri ise, Galata-saray’da rak insana hizmetin en seçkin alanlarından kurulan Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i Şaha- biri olan dişhekimliği mesleğine ömürlerini ne’de Eczacı Sınıfı adı altında 1839 yılında adamış ve adamakta olan dişhekimlerimize atılmış, okul mezunu eczacılar, “diplomalı” armağan edilmek üzere hazırlanmıştır. kişiler olarak çoktan mesleklerini uygula- Kitabımız, Konya’da 20-24 Mayıs 2008 maya başlamışlardı. tarihlerinde gerçekleşen Türk Tıp Tarihi Zamanın Tıp Fakültesi Muallimler Kurumu I. Uluslararası ve X. Ulusal Türk Meclisi Karar Defteri’nin incelenmesi, Tıp Tarihi Kongresi’nde “Ülkemizde İlk ülkemizin ilk dişhekimliği okulunun ilk Dişhekimliği Okulunun Kuruluşunun 100. bütçesinin 22 Kasım 1908’de Maarif Yılı” Seksiyonunda sunulan bildirilerin yanı Nezareti tarafından kabul edildiğini göster- sıra, kuruluş tarihlerini yazmaları ricasıyla mektedir. Diştababeti Mektebi Talebe ulaştığımız Dişhekimliği Fakültelerimiz ve YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 381

Dişhekimleri Odalarımızdan bize ulaşan Prof. Dr. Ayşegül Demirhan Erdemir yazıları içermektedir. editörlüğünde hazırlanarak Nobel Tıp “Kuruluşunun 100. Yılında Ülkemizin Kitabevleri tarafından yayınlanmış ve satı- İlk Dişhekimliği Okulu’na Armağan” şa sunulmuştur. kitabımız içerisinde ayrıca, meslek dergile- Kitabımıza sunuş yazısı yazan, Konya’ rimizde adı okulumuzla özdeşleşmiş Hoca- da 20-24 Mayıs 2008 tarihlerinde gerçekle- larımızın ve bazı meslektaşlarımızın tıp şecek olan Türk Tıp Tarihi Kurumu I. tarihimizi konu alan bazı yazılarına da yer Uluslararası ve X. Ulusal Türk Tıp vererek, onların seslerinin bugün de kulak- Tarihi Kongresi’ndeki seksiyonumuzu larımızda yankılanmasını sağlamak istedik. açmak üzere aramızda bulunan İstanbul Okulumuzun ardında bıraktığı bir yüzyıl Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi’nin içindeki ilk kökleşme safhasında adları 100. Yılının Dekanı Sayın Prof. Dr. Hasan parıldayan Hocalarımızdan, yayın projesi- Meriç’e en içten teşekkürlerimizi sunarız. ne ait zaman darlığı nedeniyle maalesef İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği ancak sınırlı sayıda ismin kısa biyografile- Fakültesi mezunu, Çukurova Üniversite- rine de yer verebildik. Tümünü saygıyla si Dişhekimliği Fakültesi Kurucu Dekanı anıyoruz. İleride kapsamı genişletilecek olup, halen dekanlığı yürütmekte olan, tıp dişhekimliği tarihimize yönelik araştırma- tarihi alanının da değerli Hocası Sayın Prof. larda kitabımızda değinemediğimiz biyo- Dr. İlter Uzel’e, gerek bu kitabın hazırlan- grafiler üzerine, bilimsel çalışmalar boyu- masına, gerekse Konya’da 20-24 Mayıs tunda derinleşilerek inileceğinden kuşku 2008 tarihlerinde gerçekleşen I. Uluslar- duymuyoruz. Kuşkusuz bu araştırmalar, arası ve X. Ulusal Türk Tıp Tarihi daha sonraki safhalarda yıldızlaşmış Hoca- Kongresi’nde bu konuda bir seksiyon açıl- larımızı da konu alacaktır. Bu alanda ortaya masına, önerisi ile yön vermiş ve çalışma- konacak bilimsel araştırmaların heyecanını larımızı desteklemiş olmalarından ötürü şimdiden duymaktayız. içtenlikle teşekkür ederiz. Dişhekimliği I. Sunuş Yazıları, II- Türkiye’nin İlk tarihimiz bakımından çok anlamlı bu yıldö- Dişhekimliği Okulu’nun Faaliyet Göster- nümünün özel olarak kutlanmasına içten diği Binalar: Kadırga’dan Çapa’ya, III- bir ilgi gösteren Türk Tıp Tarihi Kurumu Öncülerimiz, IV- 1000. Yıla Armağan Yönetim Kurulu üyelerine de gönül dolusu Makaleler, V- Söyleşi, VI- Tarihten teşekkürlerimizi sunuyoruz. Tarihimizi Konu Almış Sayfalar VII- Kitabımıza makaleleriyle katılan İstan- Gülümseten Sayfalar, VIII- 110. Yıla bul Üniveritesi Dişhekimliği Fakültesi Armağan Kitabımıza Kurumlaşma emekli Hocalarımızdan halen Yeditepe Öykülerini Gönderen Dişhekimliği Üniversitesi Öğretim Üyesi Sayın Prof. Fakültelerimiz ve Meslek Odalarımız Dr. Gündüz Bayırlı’ya, Dekanlarımızdan IX- Bedii N. Şehsuvaroğlu Arşivinden X- Prof. Dr. Nuri Muğan’a, Sayın Prof. Dr. Tarihimizde Reklamlar adını taşıyan Melek Yıldırım, Sayın Prof. Dr. Ahmet bölümlerden oluşan kitabımız, Doç. Dr. Efeoğlu’na, Samsun 19 Mayıs Üniversitesi Arın Namal, Prof. Dr. Öztan Öncel, Dişhekimliği Fakültesi öğretim üyelerinden 382 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 383 384 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Sayın Yard. Doç. Dr. Murat Canger’e ve Ahmet Ataman’a ve Dişhekimi Sayın Sayın Prof. Dr. Peruze Çelenk’e, Gülhane Ahmet Sağman’a dişhekimliği eğitimi Askeri Tıp Akademisi Dişhekimliği Bilim- kurumlarının ve dişhekimliği meslek örgü- leri Merkezi’nden Prof. Dr. Diş Tbp. Kd. tünün çok çeşitli yurt köşelerine yayılmış Alb. Yavuz Aydıntuğ’a, İstanbul Üniversi- olduğunu örneklemek üzere tümüne çağrıda tesi İstanbul Tıp Fakültesi Deontoloji ve bulunduğumuz Fakülte ve Odalarımızdan, Tıp Tarihi AD Öğretim Üyesi Sayın Prof. kitabımıza yazı veren Dişhekimliği Fakülte- Dr. Nuran Yıldırım’a, Ankara Üniversitesi lerimize ve Meslek Odalarımıza sonsuz Dişhekimliği Fakültesi mezunu, halen teşekkürlerimizi sunarız. Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Deon- toloji ve Tıp Tarihi AD’ndan Yard. Doç. Nice yüzyıllara Türkiye Cumhuriyeti Dr. Funda Kadıoğlu’na, Dişhekimi Sayın İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi! TÜRK TIP TARİHİ KURUMU KURULUŞUNUN 70. YIL ANMA TOPLANTISI

İbrahim BAŞAĞAOĞLU*

Meeting of 70th Year of Turkish Society for the History of Medicine

Türk Tıp Tarihi Kurumu, Kuruluşunun arkadaşımız birliği temsilen toplantımıza 70. yılını kutlamak amacıyla İstanbul Üni- katılmışlardır. versitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi ile İstan- Düzenleme Kurulu Başkanı Prof. Dr. bul Tıp Fakültesi Deontoloji ve Tıp Tarihi İbrahim Başağaoğlu ve kurum sekreteri Dr. Anabilim Dallarının birlikte düzenlediği Hakan Ertin’in gayretleri ile gerçekleştirilen “Anılarla Kuruluşundan Günümüze Türk toplantının açılış konuşmasını güzel bir Tıp Tarihi Kurumu Başkanları” konulu görsel sunum eşliğinde Prof. Dr. İbrahim toplantıyı, 9 Ekim 2008 Perşembe günü Başağaoğlu yapmıştır. Daha sonra hayatta İstanbul Üniversitesi Avrasya Enstitüsünde olan eski başkanlarımızdan o dönem kurum gerçekleştirmiştir. başkanımız olan Prof. Dr. Ayşegül Demirhan Eski Seyyid Hasan Paşa Medresesinin Erdemir, Prof. Dr. Hüsrev Hatemi ve Prof. restore edilmesi sonucu Avrasya Enstitüsü Dr. Nil Sarı birer konuşma yaparak anılarını olarak hizmet veren bu tarihi mekânda katılımcılarla paylaşmışlardır. Bu sayede düzenlediğimiz toplantıya kurumumuza dinleyiciler tarihi perspektif içinde bu güzel ve tıp alanına hizmet vermiş eski hoca- anılara tanıklık etme olanağı bulmuşlardır. larımız, yakınları, kurum üyelerimiz, Hayatta olmayan başkanlarımızın yeri- hocalarımızın dost ve arkadaşları ile bir- ne kızı, torunu, öğrencisi ya da çalışma likte yeni nesil akademisyenler de iştirak arkadaşları anılarını dile getirmişlerdir. etmişlerdir. Ayrıca Türk Tabipler Birliği “Prof. Dr. Kazım İsmail Gürkan”ı bir çiçek göndermiş ve bir öğretim üyesi anlatacak olan Hocamız Prof. Dr. Aykut

∗ İ. Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Etik ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı, Prof. Dr.; [email protected] 385 386 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Kazancıgil, son anda mazereti nedeniyle ilgili yazı bulunan gümüş bir tepsi, anı belge- toplantıya katılamamış, yerine toplantımıza si, ayrıca içinde kitaplar ve teşekkür yazısı- katılan sayın Prof. Dr. İbrahim Yıldırım, Gür- nın da bulunduğu birer çanta verilmiştir. kan’ la ilgili anılarını bizimle paylaşmıştır. Müzik eşliğinde verilen öğle ikramında Prof. Dr. Cemalettin Topuzlu, büyük konuklar uzun zaman görmedikleri dostları babası “Prof. Dr. Cemil Topuzlu” yu; ve hocaları ile sohbet olanağı bulmuşlar, Prof. Dr. Ayhan Yücel ve Prof. Dr. Kemal genç kuşak arkadaşlarımız, hocalarımız ve Altaş ile Hocamızın kızı Nur Günüşen, yakınlarıyla tanıştırılmışlardır. “Prof. Dr. Ekrem Kadri Unat” ı anlatmış- Eski hocalarımız; çok daha güç koşul- lardır. larda çalışarak nelere katlanmak zorunda Sağlık sorunları olmasına rağmen heye- kaldıklarını, maddi imkânsızlıklar içinde can içinde toplantıya katılan Prof. Dr. sadece bilimsel kaygılarla yaptıkları çalış- Ayhan Yücel Hocamıza katkılarından dola- maları dinleyicilere aktarmışlardır ki bu da yı bir kez daha teşekkür ediyoruz. özellikle genç katılımcılar için büyük şans Prof. Dr. Hüsrev Hatemi, “Dr. Feridun olmuştur. Bu sayede eski hocalarımızın Frik” i; deneyim ve görgüleri, arkalarından gelen Prof. Dr. Seyfettin Uludağ, “Prof. Dr. yeni nesil eğitim mensuplarına büyük bir Besim Ömer Akalın” ı; katkı olmuştur. Prof. Dr. Öner Süzer, “Prof. Dr. Akil Günümüzde bazı değer yargılarının Muhtar Özden” i; aşındığı gerçeği göz önüne alındığında, bu Prof. Dr. Ayten Altıntaş “Prof. Dr. Süheyl tür toplantıların önemi bir kez daha ortaya Ünver” i; çıkmaktadır. Dr. Hakan Ertin, “Rıza Tahsin Gencer”i Günün sonunda katılımcıların mutlu bir anlatan sunumlar yapmışlardır. Ancak top- şekilde, teşekkür ederek vedalaşmaları bize lantıda bulunanlar, her bir sunum sonunda tüm yorgunluğumuzu unutturmuştur. kendi anılarını da belirterek daha hoş bir Hayatta olan başkanlarımıza sağlıklı bir havanın solunmasına katkıda bulunmuşlardır. ömür, ebediyete intikal etmiş başkanlarımı- Her bir konuşmacımıza konuşmalarının za da tanrıdan rahmet diliyoruz. sonunda üzerinde isimleri ve toplantıyla Sevgi ve Saygılarımızla… YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 387 388 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 389

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ’NDE 30 EYLÜL - 1 EKİM 2009 TARİHLERİNDE DRESDEN TEKNİK ÜNİVERSİTESİ CARL GUSTAV CARUS TIP FAKÜLTESİ TIP TARİHİ ENSTİTÜSÜ & İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ İSTANBUL TIP FAKÜLTESİ TIP ETİĞİ VE TIP TARİHİ ANİBİLİM DALI İŞBİRLİĞİNDE GERÇEKLEŞTİRİLEN “MUSEVİLİK VE TIP” KONULU X. TIP TARİHİ KOLLOKYUMU HAKKINDA

Arın NAMAL*

About the 10th Colloquium on “Judaism and Medicine” which was held in collaboration with Technical University of Dresden, Carl Gustav Carus Faculty Of Medicine, Institute of History of Medicine and İstanbul University İstanbul Medical Faculty Department of Medical Ethics and Medical History on the date of 30 September – 1 October 2009 The 10th colloquium on “Judaism and Medicine” which had previously been held in Germany nine times was held in İstanbul University on the date of 30 September – 1 October 2009. The colloquium was held with the participation of distinguished scientists from Germany, France, Switzerland, Austria, Poland, Israel and Turkey. In this article, information is being given about the colloquium.

* İ. Ü. İstanbul Tıp Fakültesi Deontoloji ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı, Doç. Dr.; [email protected]

391 392 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Almanya’da “Tıp ve Musevilik” başlığı dilmeyecek kadar zayıf kalmasının neden- ile tıp tarihi kollokyum serisini başlatan lerinin araştırılmasına hala ihtiyaç var. bilim adamları Nora Golden-bogen (Almanya Sachsen Eyaleti Yahudi Kültürü 1933 yılından sonra yahudilerin takibe ve Tarihi Merkezi Yöneticisi), Susanne uğratılması ve yok edilmeleri sürecinde, Hahn (Leipzig Üniversitesi Karl Südhoff Almanya’nın tümünde olduğu gibi Saksonya Tıp Tarihi Enstitüsü Öğretim Üyesi), Caris Eyaleti’nde de çok sayıda yahudi hekim, Petra Heidel (Dresden Teknik Üniversitesi diş hekimi, bilim adamı kurban edildi. Carl Gustav Carus Tıp Fakültesi Tıp Tarihi Adları ve kaderleri, bugüne kadar karan- Enstitüsü Öğretim Üyesi) ve Albrecht lıkta kaldı. Son yıllarda Leipzig ve Scholz (Dresden Teknik Üniversitesi Carl Dresden’da, Saksonya Eyaleti’nde meslek- Gustav Carus Tıp Fakültesi Dekanlarından), ten men’e, sürülmeye ve öldürülmeye bu kollokyum serisinin 1938 Kasım maruz bırakılmış meslek üyelerini belirle- Pogrom’u anısına yayınlanan, toplantıda mek ve yaşam öykülerini açığa çıkarmak sunulmuş dokuz bildiriyi içeren ilk kitabına konusunda bilimsel araştırmalar yapılmaya şu önsözü yazdılar: başlandı. Bu araştırmaların ilk sonuçları, “‘Schindler’in Listesi’ Almanya’da nas- 1938 Kasım Pogrom’u anısına 1993 yılın- yonal sosyalizm zamanındaki antisemitik da Dresden’da “Tıp ve Yahudilik” adı realiteyi çarpıcı biçimde gözler önüne altında düzenlenen kollokyumda bildiriler seren bir filmdi. Ama bir Alman yapımı film şeklinde sunuldu. Bu kollokyum, Dresden değildi. Filmin Almanya’ daki prömiyerinin Teknik Üniversitesi Carl Gustav Carus Tıp yapılışından sadece birkaç gün sonra 25 Fakültesi Tıp Tarihi Enstitüsü, Dresden Mart 1994’de Lübeck’deki Sinagog’a Alman Hijyen Müzesi, Saksonya Eyaleti molotof kokteylli bir saldırı oldu. Bu, Yahudi Tarihi ve Kültürü Merkezi HATİK- Almanya’da bir sinagoga 1938 yılındaki VA [Umut] tarafından düzenlenmişti. Bu Pogrom Gecesi’nden sonra yapılan ilk sal- kollokyum, sadece Holocaust’u hatırlat- dırıydı. Lübeck’de ve başka birçok yerde mak amacında değildi. Sunulan bildiriler, bu saldırıyı protesto gösterileri yapıldı. yahudi bilim adamı, hekim ve dişhekimleri- Nazi zamanında Almanya’da yaşayan nin 1933 öncesinde Almanya tıbbında ve yahudilerin, ırk bakımından kategorize sosyal politikasındaki yerini de ortaya edilmeleri, antisemitizmin, ırkçılığın koyuyordu. Onların Nazi Almanya’sında nedenleri, tarih ve bilim tarihi çalışmala- uğratıldığı takibat ve yokedilişleri ile rınca konu edinildi. Ama Alman faşizminin Almanya’nın bilimsel, sosyal ve politik sona ermesi üzerinden 50 yıl geçmiş olsa çöküşü de bu bildirilerle açığa çıkarılıyor- da, antisemitizmin ne olduğunun daha net du. 1945’den sonra nasyonal sosyalizmin olarak anlaşılmasına, insanlık dışı karakte- ve antisemitizmin her iki Almanya’da nasıl rinin fark edilmesine, kültür, bilim ve poli- ele alındığı konusu, ki oldukça göz ardı tika üzerine geriletici etkisinin kavranma- edilmiş bir konu idi, yine bu kollokyumda sına, 1933 yılında devlet eliyle dayatılan ve soru olarak ortaya atılmış ve eleştirel bir yürütülen yahudi kıyımına direnişin hisse- şekilde irdelenmeye başlanmıştı. Bu doğ- YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 393 rultuda Federal Alman Dişhekimleri “Musevilik ve Tıp Tarihi” konulu toplantı Birliği’nin ki 1933’ü takiben yahudi meslek serisinin 10.’sudur ve Jübile Kollokyumu üyelerini derhal aralarından dışlamış ve olarak ülkemizde düzenlenmiştir. X. mesleklerini Nasyonal Sosyalist Diktatör- Kollokyum, 30 Eylül 2009 saat 10.00’da lüğe hemen tabi kılmışlardı, Alman tarihinin İstanbul Üniversitesi Rektörlük Binası bu kesitinde yaptıkları etkileyici izlenimle- Doktora Salonu’nda başlamış, birbirine rin yorumların ortaya konacağı bir alandı. paralel iki salon A Salonu ve B Salonu Bir başka sorun alanı, DDR zamanında adlarıyla kullanılarak, simültane çeviriler Stalinist yapı ve yöntemler nedeniyle anti- eşliğinde gerçekleştirilen bildiri sunumları semitik çağrışımlı “temizlik” anlayışı ile devam etmiş, ertesi gün olan 1 Ekim güdülmüş olmasıydı. Geniş bir sorun alanı 2009 tarihi akşamında yine aynı salonda oluşturan “antisemitizm” ve Holocaust’un sona ermiştir. Kollokyumun açılışında unutulmamasının şart oluşu, bizi bu yıl tekrar Dresden Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi bir bilimsel kollokyum düzenlemeye yöneltti.” Tıp Tarihi Enstitüsü Başkanı Bayan Prof. Dr. Caris Petra Heidel, İstanbul Üniversi- 1994 yılında basılan bu ilk kitap ardın- tesi İstanbul Tıp Fakültesi Tıp Etiği ve Tıp dan, sekiz kollokyum daha gerçekleştirildi. Tarihi Anabilim Dalı adına Doç. Dr. Arın Kollokyumların tümü, Dresden Teknik Namal birer açılış konuşması yaparak Üniversitesi Carl Gustav Carus Tıp ardından konuşmalarını yapmak üzere Fakültesi Tıp Tarihi Enstitüsü öncülüğünde Türk Tıp Tarihi Kurumu Başkanı Sayın gerçekleştirildi. Bu toplantılarda, dünyanın Prof. Dr. İbrahim Başağaoğlu’nu, Türk çeşitli ülkelerinden gelen, Yahudilik ve Tıp Musevi Cemaati Başkanı Sayın Silvyo konusunda araştırmaları olan ünlü tarihçi- Ovadya’yı, Türkiye Haham-başısı Sayın ler buluştular. Çok değerli bilimsel araştır- İshak Haleva’yı ve İstanbul Üniversitesi malar, katılan diğer uzmanların da katıldığı İstanbul Tıp Fakültesi Dekanı Sayın Prof. tartışmalarla uzun uzadıya irdelendi. Bu Dr. Bilgin Saydam’ı davet etmişlerdir. güne kadar Almanya’da bu bilimsel toplantı Açılışta Alman Başkonsolosu Sayın Brita serisine ait kitaplar, ünlü bir tıp kitabevi olan Wagener, Avusturya Kültür Ofisi Müdürü Mabuse Verlag (Mabuse Yayınevi) tarafın- Sayın Mag. Christian Brunmayr ve Alman dan yayınlandı. Kültür Bakanlığına bağlı Alman Akademik Dresden Teknik Üniversitesi Tıp Fakül- Değişim Hizmetleri-Istanbul Bürosu tesi Tıp Tarihi Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. (DAAD-Istanbul) Müdürü Sayın Dr. Caris Petra Heidel ile İstanbul Üniversite- Isabelle Aydan Risch, 1933 Türk Üniver- si İstanbul Tıp Fakültesi Deontoloji ve Tıp site Reformu’nun efsaneleşen ismi, Üni- Tarihi Anabilim Dalı’ndan Doç. Dr. Arın versitemizin Şeref Doktorası’na sahip Ord. Namal’ın işbirliği ile düzenlenen “Musevilik Prof. Dr. Philipp Schwartz’ın uzun yıllar ve Tıp” konulu 10. Tıp Tarihi Kolokyumu, babası ile birlikte ülkemizde yaşamış, işte daha önce 9 kez Almanya’da Dresden halen İsviçre’de ikamet eden ve psikiyatri Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp uzmanı olan kızı Dr. Susan Ferenz Tarihi Enstitüsü’nce gerçekleştirilmiş, Schwartz da hazır bulunmuşlardır. 394 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

30 Eylül 2009-Açılış (Foto: Karan)

Kollokyum açılışına T.C. Kültür Bakanı Mabuse Verlag (Yayınevi) tarafından Sayın Ertuğrul Günay, başarı dileklerini Almanya’da yayınlanmış kolokyuma ait ilettiği bir telgrafla katılmıştır. Kollokyuma ciltlerde yer almaktadır. 1,2,3 Bu toplantıları ayrıca dinleyici olarak Almanya’dan, Almanya’da yıllardır düzenlemekte olan İsviçre ve İsrail’den yabancı hekimler Dresden Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi katılmışlardır. Tıp Tarihi Enstitüsü Başkanı Bayan Prof. Almanya’da gerçekleştirilen bu toplantı Dr. Caris Petra Heidel ile uzun yıllardır serisine, ülkemizde 1933 yılında gerçekle- süren dostça mesleki iletişim, toplantının şen Üniversite Reformu çerçevesinde 10.’sunun ülkemizde yapılması önerimin görev almış, Almanya’yı terk etmek zorunda kabulünü sağlamıştır. kalan Musevi bilim adamları hakkındaki İstanbul Üniversitesi Rektörlük Binası’ araştırma ve yayınlarım nedeniyle 2003, nda gerçekleşen Musevilik ve Tıp konulu 2005 ve 2007 yıllarında Dresden Teknik X. Tıp Tarihi Kollokyumu’na Almanya, Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi Fransa, İsviçre, Avusturya. İsrail, Polonya’ Enstitüsü Başkanı Sayın Bayan Prof. Dr. dan ve ülkemizden tümü üniversite mensu- Caris Petra Heidel tarafından davet edilmiş bu bilim adamları aşağıdaki bildirileri ve birer bildiri sunmuştum. Bildirilerim, sunarak katılmışlardır: YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 395

İlk Oturumun Başkanları: İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden Sayın Prof. Dr. Mois Bahar ve 1933 Türk Üniversite Reformu Araştırmacılarından Sayın Mesut Ilgım (Foto: Karan)

Prof. Dr. Caris Petra Heidel- Dresden Prof. Dr. Eduard Seidler-Freiburg (Almanya): (Almanya): “Dişhekimliğinde Yahudi sosyal etiği” Henri Baruk (1897-1999), “Tsedek” ve Prof. Dr. Gerhard Baader- Berlin “Ahlaki Psikiyatri” (Almanya): Dr. Walter Kirchhoff Marburg “Tsedeka ve sosyal reform arasında top” (Almanya): Dr. Benjamin Marcus-Berlin “Frankfurt’taki Baron Carl von Rotschild (Almanya) Vakfı ve dişhekimliği bakımındaki tarihi “Eğer hastane gelişecekse, maksadının önemi” tereddütsüz mezhepsel ifadesini isterim.’ Dr. phil. Dr. Jürgen Nitsche - Berlin Yahudi Hastanesi’nin rolü ile ilgili Chemnitz (Almanya) : 1867 yılındaki tartışma içinde Ortopedist “Dr. Richard Bier (1865-1943) İki Heimann Wolff Berend” Sultanın hizmetinde bir Alman-yahudi Dr. Daniel Nadav - (İsrail): hekim. Eşsiz bir macera yolculuğun biyo- “Holocaust’un medikalizasyonu” grafik kesitleri” 396 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Dr. Peter Joel Hurwitz - Sissach “Felix A. Teilhaber’in ilk yayınlarında (İsviçre): sosyal hijyen ve biyopolitika” “Ortaçağ ile Rönesans arasında Yahudi Prof. Dr. Dr. Andreas Ebert-Berlin Tıbbi Etiği” (Almanya) ve Doç. Dr. Arın Namal Dr. Gerald Kreft-Frankfurt’dan (İstanbul): (Almanya): “Wilhelm Gustav Liepmann (1878- “...beşeriyetin ezeli ve lâyetegayyer 1939) ve Almanya’da ve Türkiye’de sosyal ahlâkî gayesi...” Philipp Schwartz (1894- jinekoloji” 1977): İstanbul’da üç konferans (1936- Dr. Thomas Müller-Ulm (Almanya): 1944)” “Berlin’de Özel Sanatoryumlar. Lankwitz’ Prof. Dr. Samuel Kottek- (İsrail): deki “Berolinum” Sanatoryumu Örneği” “Hasta Ziyareti: Yahudi geleneğinde Prof. Dr. Gad Freudenthal-Paris (Fransa): makbul bir ödev” “İbranilerde ortaçağ tıbbı: Yahudilik Dr. Ekkehard Haring- Viyana: bağlamında evrensel eğitim”

Soldan sağa: Prof. Dr. Mois Bahar (Türkiye), Prof. Dr. Gad Freudenthal (Fransa), Dr. Peter Joel Hurwitz (İsviçre) ve Mesut Ilgım (Türkiye) (Foto: Karan) YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 397

Prof. Dr. Gerhard Gaedicke-Berlin Dr. Marek Szymcak-Wrocklaw (Almanya): (Polonya): “Prof. Erich Frank İstanbul Üniversitesi “Dr. Sigismund Asch’ın Breslau’da Tıp Fakültesinde uzun yıllar direktör, daha (1850-1901) yılları arasında hijyen alanın- önce Breslau’da” daki aktiviteleri” Dr. Rebecca Schwoch-Hamburg Doç. Dr. Matthias David-Berlin (Almanya): (Almanya): “Yahudilerin yahudilerce bakımı? Berlin’de “Max Hirsch (1877-1948): Sosyal jine- 1938-1945 yılları arasında hastabakıcılar” koloji ve kadın sağlığı ve eserinin ulusal ve Prof. Dr. Bozena Plonka Syroka- uluslar arası etkileri” Wrocklaw (Polonya): Prof. Dr. Ingrid Kaestner-Leipzig “Polonya Krallığında (1864-1914) yahudi (Almanya): kökenli hekimlerin sosyal hastalıklarla “Yahudi hekim ve yazar Ernst Weiss’ın mücadelesi” (1882-1940) yaşamı ve eserlerinde tıp”.

Dr. Thomas Müler (Ulm Üniversitesi Tıp Tarihi ve Tıp Etiği Dalı Yöneticisi) (Foto: Karan) 398 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Soldan sağa Nazi Almanya’sında zorla çalıştırılma gibi eziyetlere maruz bırakılmış Berlin Charite emekli öğretim üyesi, tıp tarihçisi Prof. Dr. Gerhard Baader (Almanya), Prof. Dr. Nil Sarı, Prof. Dr. Samuel Kottek (İsrail) (Foto: Karan)

İstanbul Üniversitesi Merkez Binası Profesörler Evinde toplu yenen öğle yemeklerin- den ilki (30 Eylül 2009) Soldan sağa: Dr. Susan Ferenz Schwartz (İsviçre), Dr. Volkan Kısakürek (İsviçre), Doç. Dr. Arın Namal, Bayan Kreft, Dr. Gerald Kreft (Almanya) (Foto: Karan) YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 399

Prof. Dr. Bozena Plonka Syroka (Polonya) (Foto: Karan)

Soldan sağa: Bayan Inge Winkelmann, Prof. Dr. med Otto Winkelmann, Doç. Dr. Arın Namal. İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi Tıp Etiği ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı bilimsel etkinliklerine yıllardır çok dostça bir ilgi ile destek veren Prof. Dr. Otto Winkelmann’ın, eşi Sayın Inge Winkelmann ile birlikte dinleyici olarak toplantımıza katılmalarından büyük mutluluk duyduk. (Foto: Karan) 400 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Sağda kollokyumun çok değerli konuğu Ord. Prof. Dr. Philipp Schwartz’ın kızı Dr. Susan Ferenz Schwartz (İsviçre), Doç. Dr. Arın Namal ile (Foto: Karan)

30 Eylül 2009 akşamı Rektörlük Binası Mavi Salonu’nda açılış kokteyli. Soldan sağa: Prof. Dr. Andreas Baader (Almanya), Doç. Dr. Arın Namal, Prof. Dr. Ingrid Kaestner (Almanya), Dr. Marina Lienert (Almanya) (Foto: Karan) YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 401

Dr. phil. Jürgen Nitsche (Almanya) (Foto: Karan)

Prof. Dr. Dr. Andreas Ebert (Berlin) (Foto: Karan) 402 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Kahve arası Solda Dr. Rebecca Schwoch (Hamburg Üniversitesi Tıp Tarihi Enstitüsü), sağda Dr. Ekkehard Haring (Avusturya) (Foto: Karan)

Dr. Gerald Kreft (Almanya) ve Doç. Dr. Arın Namal (Foto: Karan) YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 403

Prof. Dr. Gerhard Gaedicke (Berlin Charite Çocuk Kliniği) ve Prof. Dr. Ayşegül Demirhan Erdemir (Foto: Karan)

Kolokyumun ülkemiz Tıp Fakülteleri, Doç. Dr. Samira Kortantamer (Ege Edebiyat Fakülteleri Tarih Bölümleri ve Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih İlahiyat Fakültelerinden davet edilen araş- Bölümü): tırmacıları olarak, “Ortaçağda yahudi hekimler” Yard. Doç. Dr. Rahmi Tekin (Van Prof. Dr. Ayşegül Demirhan Erdemir Yüzüncü Yıl Üniversitesi Edebiyat (Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi): Fakültesi): “Osmanlı İmparatorluğunda “Osmanlılarda ilaçla tedavi ve cerrahi yahudi hekimler ve tedavi yöntemleri” uygulamalar konusunda bazı Musevi Yard. Doç. Dr. Ömer Düzbakar hekimlerin faaliyetlerini örnekleyen arşiv (Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi): belgeleri” “Osmanlı’da Yahudiler ve Bursa Şer’ Prof. Dr. Nil Sarı, Uzm. Dr. Mahmut iyye Sicillerine Geçen Bir Belge Hakkın- Gürgan ve Dr. Zeki İzgüer (İstanbul da” Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi): Prof. Dr. Mehmet Aydın (Konya “16. yüzyıl Osmanlı hekimi Musa Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi): Hamon’un Tıp Yazmasına dair görüşler” “Yahudilikte İnsan Sağlığı” 404 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Yard. Doç. Dr. Çağatay Üstün ( Ege Doç. Dr. Arın Namal ve Prof. Dr. Üniversitesi Tıp Fakültesi): Öztan Öncel (İstanbul Üniversitesi Tıp “İzmir’in sağlık yaşamında azınlıklara Fakültesi): ait bir sağlık kurumu: Yahudi Hastanesi” “Mülteci Bilim adamlarının İstanbul Prof. Dr. Esin Kahya (Ankara Üni- Üniversitesi Deneysel Araştırma Enstitüsü’ versitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi nün Kuruluşuna Katkıları” başlıklı bildirileri Felsefe Bölümü emekli öğretim üyesi): sundular. “16. yy.’da bir Yahudi Hekim Musa Yabancı ve Türk katılımcılarımız, Calinus el-Israeli” İstanbul’a ulaştıkları 20 Eylül 2009 akşa- Prof. Dr. Ertuğrul Göksoy (İstanbul mı, kaldıkları otelden bir otobüsle alındılar Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi): ve Üniversitemizin Baltalimanı’ndaki “Cerrah Prof. Dr. Rudolf Nissen’in Sosyal Tesislerinde birlikte yemek yenildi. Türkiye’de Alanının Gelişmesine Hizmetleri” Buradaki neşeli atmosfer, katılımcıları kol- Yard. Doç. Dr. Remziye Okkar (Trakya lokyuma daha da ısındırmıştı. Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Kolokyumda her iki gün öğle yemeği, Bölümü): “Geçmişten Günümüze Yahudilerin Rektörlük Binası bahçesinde yer alan Kültür Taşıyıcı Rolleri ve Tıbba katkıları” Profesörler Evi’nde topluca yenildi. Bu

Soldan sağa: Prof.Dr.Mehmet Aydın, Prof.Dr.Esin Kahya, Yard.Doç.Dr. Remziye Okar (Foto: Karan) YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 405 organizasyon, katılımcılara uzun oturumlar Kollokyumun kapanışı ardından Balat ardından hem kısa bir yürüyüş, hem de Or-Ahayim Musevi Hastanesi’nin daveti yemekte sohbet etme olanağı sağladı. üzerine, otobüslerle toplu şekilde bu hasta- Kollokyumun ilk günü akşamı, Rektörlük ne ziyaret edildi. Burada hastanenin Vakıf Binası Mavi Salon’da bir açılış kokteyli Başkanı Sayın Elio Medina tarafından verildi. Bu kokteyl öncesinde Üniversite- Hastane gezdirildi ve İngilizce olarak miz Konservatuarı araştırma görevlileri tarihçesi ve günümüzdeki hizmet kapasitesi tarafından quartett dinletisi şeklinde küçük anlatıldı. Ardından Hastane Vakfı’nın kol- bir konser verildi. Kokteyl ardından yine lokyumumuz onuruna tertiplediği yemek Doktora Salonu’nda Berlin Charite’den yine hep birlikte neşe içinde yendi. Birlikte kollokyumumuza katılan pediatrist Prof. tempolu, verimli, dostça bir atmosferde Dr. Gerhard Gaedicke’nin kollokyumumuza gerçekleşen bilimsel etkinliğin sonuna gel- armağanı olan Manfred Blank yönetmenli- miştik. Herkes birbirine, İstanbul’da geçen ğinde çekilmiş “Exile on Bosporus” adlı 90 günlerden duydukları memnuniyeti yinele- dakikalık bir film gösterisi izlendi. Film, di ve 11.’si Almanya’da 2011 yılında yapı- 1933 Türk Üniversite Reformu’nda görev alan lacak kollokyumda buluşmaktan sevinç mülteci bilim adamlarını konu alıyordu. duyacaklarını belirterek ayrıldı.

Dr. Rebecca Schwoch (Almanya) ve Prof. Dr. Öztan Öncel (Foto: Karan) 406 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Kapanış: Kolokyumun düzenleyicileri Solda Prof. Dr. Caris Petra Heidel (Almanya), sağda Doç. Dr. Arın Namal (Foto: Karan)

Kolokyum kapanışından sonra Balat Musevi Hastanesi’ne toplu gezi (1.10.2009) (Foto: Karan) YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 407

Balat Musevi Hastanesi’nin daveti üzerine birlikte yenilen kapanış yemeği (1.10.2009) Soldan sağa: Sayın Rıfat Bali ve Eşi, Prof. Dr. Gad Freudenthal (Fransa), Doç. Dr. Arın Namal (Foto: Karan)

Kolokyumda davetli olarak bildiriler İstanbul’da düzenlenmek üzere güvenerek sunan ya da toplantıya katılmak üzere ellerime teslim etmesinden ve tüm hazırlık- gelen, parlak bilim kurumlarının mensubu larda anlayış ve destek dolu son derece yabancı bilim adamlarının neredeyse tümü, dostça tutumundan ötürü aynı şükran duy- daha önce ülkemize gelmemiş isimlerdir. guları ile doluyum. Konuklarımızın ülkemizden çok iyi izle- Almanya, Avusturya, İsviçre, Polonya, nimlerle ayrılmış olmalarının mutluluğunu İsrail ve Fransa’dan gelen seçkin bilim yaşıyorum. adamı konuklarımız ile ülkemizin seçkin Anabilim Dalı Başkanımız sevgili bilim insanlarının buluşması demek olan Hocam Prof. Dr. Öztan Öncel’in iki yıldır bu toplantının açılışına gönderdiği mesajla yoğun bir çalışma içinde gerçekleştirdiğim katılan Kültür Bakanımız Sayın Ertuğrul bu projenin her adımında, endişelerimde ve Günay’a, gerçekleşmesi için bize maddi sevinçlerimde beni manen içtenlikle des- destek sağlayan T.C. Başbakanlık Tanıtma teklemesine, tecrübelerinden yararlandır- Fonu Kurulu Başkanlığına, Deutscher masına şükran borçluyum. Aynı şekilde, Akademischer Austauschsdienst (DAAD) Dresden Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi İstanbul Bürosu Müdürü Sayın Dr. Tıp Tarihi Enstitüsü Başkanı Sayın Prof. Isabell Aydan Risch’e derin teşekkürleri- Dr. Caris Petra Heidel’a da, dokuz kez mizi sunuyorum. Türk Musevi Cemaati düzenlediği bu kollokyumun X.’sunu, Başkanı Sayın Silvyo Ovadya, etkinliği- 408 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI mizi kendilerine duyurduğumuz andan iti- Verlag) tarafından “Medizin ve Judentum baren çok yakın bir ilgi ile yanımızda oldular. [Musevilik ve Tıp]” kitap serisinin 10. cildi Başta kendilerine ve Or-Ahayim Musevi olarak yayınlanacaktır. Hastanesi Vakfı Başkanı Sayın Elio Medina’ya, Şalom Gazetesi’nden Sayın DİPNOTLAR İzak Behar’a da içten teşekkürlerimi sunu- 1 Namal, A Beitraege jüdischer Wissenschaftler yorum. Yine, alanında çok görkemli bir zu den vorklinischen Faecher der Medizin bei uluslar arası kongrenin İstanbul’da düzen- der türkischen Universitaetsreform von 1933. In: leyicisi olan Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ Scholz A, Heidel CP (Hrsg.): Emigrantenschicksale [Medizin und Judentum Band 7]. Mabuse nden üniversitemizin çok değerli öğretim Verlag, Frankfurt a. Main 2004, S. 83-99. üyesi Sayın Prof. Dr. Mois Bahar Hocamız, 2Namal, A Zwischen Emigration aus dem NS- bize danıştığımız her hususta son derece Einflussbereich und Ankunft in Palästina bzw. Israel: Jüdische Wissenschaftler an der dostluk göstererek yardımcı oldular. Kendile- Universität Istanbul. In: Heidel CP (Hrsg.): Der rine de en içten teşekkürlerimi sunuyorum. Einfluss des Zionismus auf Medizin und Kolokyuma katılmak üzere yurt dışın- Gesundheitswesen [Medizin und Judentum Band dan ülkemize gelen bilim adamlarına ve 8]. Mabuse Verlag, Frankfurt a. Main 2006, S. 121-145. ülkemizi çok değerli araştırmalarını sunarak 3Namal A Die Stellung der Juden in der osma- güçlü bir şekilde temsil eden bilim adamla- nischen Geschichte der Medizin und Spuren ihrer rımıza kalbim minnettarlıkla dolu. Ülkemizde heilkundlichen Tätigkeit. Heidel CP (Hrsg.): Naturheilkunde und Judentum [Medizin und yapılan 10. Kollokyum’da sunulan bildiriler, Judentum Band 8]. Mabuse Verlag, Frank-furt yine Almanya’da aynı yayınevi (Mabuse Main 2009, S. 87-111. 7-8 ARALIK 2009, İSTANBUL ULUSLARARASI KLİNİK ARAŞTIRMALARDA ETİK YAKLAŞIM: BÖLGESEL ÜLKE RAPORLARI UZMANLAR ÇALIŞTAYI

Hanzade DOĞAN*

7-8 December 2009, Istanbul, Turkey International Workshop on Advanced Clinical Research Ethics: Experts Meeting and Regional Country Reporting

Hanzade Dogan from Istanbul University and Reidar Lie (Bioethics Department, N.I.H, U.S.A) have organized an international workshop on advanced clinical research ethics on 7-8th of December 2009, in Istanbul. Participants from Ministry of Health, Turkey, Head of Chamber of Health, Province of Istanbul, representatives from Istanbul University, participants from N.I.H, U.S.A, Representatives of Clinical Research from Egypt, the Sudan, Oman, Kuwait, clinicians from various countries, academicians, ethics committee members, Representatives of Istanbul Medical Association, different civil organizations have come together in Armada Hotel. In this workshop, basically normative frameworks about the new research topics in medicine on human subjects have been successfully discussed and experts have come together on new horizons. Also an honorary visitor from N.I.H, who is the health consultant of the White House, has participated in the workshop, as well. Prof. Dr. Ezeikel Emanuel, who has been widely recognized as a leader of health economics, health plans and framework descripti- ons in medical ethics has enriched the workshop with his presentations on Framework of Research Ethics and on Conflicts of Interest.

∗ İ.Ü., Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı, Doç.Dr.; [email protected] 409 410 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Also the new legislation about Clinical Research that has been organized by Ministry of Health in Turkey, together with the establishment of newly organized independent and mul- tidisciplinary ethics committees. This information has been compared with regional country reports and with the reports from U.S.A. Ethics is the essence of medical thought. There is a very delicate border between treatment and research on human subjects. Rational questions, dilemmas and solutions are raised by medical ethic and not only rational but humanistic answers are reached by medical ethics, as well. Medicine is always in progress today and progress is usually through research. Risk assessment should be delicately made in research, benefit should be in front of risk, respect should never be neglected, and all those should be balanced with the Dynamics of health economics. Stored tissue samples, informed consent, psychiatry patients, new technological deve- lopments, etc are today’s important research topics. There might be cultural differences in practice but as we have seen very clearly in this workshop there are very common ratio- nales, as well. It is difficult to move from theory to practice but it is essential. So, we wish to come together with those ethics workshops, ethics consultation services etc… to reach our goals in medicine to serve humanity.

İstanbul Üniversitesi’nden, Doç. Dr. Etkinlikte tıp hizmetlerinde yeni ilaçla- Hanzade Doğan ve Amerikan Ulusal rın, yeni yöntemlerin insan denekler üze- Sağlık Enstitüsü (N.I.H) Biyoetik Bölüm rinde bilimsel araştırmalar çerçevesinde Başkanı Prof. Dr. Reidar Lie başkanlıkla- değişik aşamalarda kullanılabilmesinin rında, “İleri Klinik Araştırma Etiği Üzerine ölçüleri tartışılmış ve yeni ufuklarda bulu- Uluslar arası Uzmanlar Toplantısı: Bölgesel şulmuştur. Ülke Bildirileri” (International Workshop Bu toplantıya ayrıca onur konuğu olarak, on Advanced Clinical Research Ethics: Amerika Birleşik Devletleri Beyaz Saray Regional Country Reporting) başlıklı bir Sağlık danışmanı ve N.I.H Biyoetik bölüm çalıştay (workshop), 7-8 Aralık 2009 tari- başkanı Prof. Dr. Ezeikel Emanuel de katıl- hinde düzenlenmiştir. mıştır. Tıp Etiği dünyasında metodoloji T.C. Sağlık Bakanlığı, İstanbul Üniver- (framework) çalışmaları ile önderlik eden sitesi, Amerikan Ulusal Sağlık Enstitüsü ve sağlık politikaları ve dünyadaki sağlık (N.I.H), Dünya Sağlık Örgütü (W.H.O.), siyasetleri üzerinde son derece yaratıcı Ortadoğu ülkelerinden araştırmacılar ve fikirleri ve teorileri olan Dr. Emanuel top- yetkililer, Türkiye’de çeşitli merkezlerin lantıyı muhteşem bir metodoloji çalışması etik kurul üyeleri, İstanbul Tabip Odası ve ile zenginleştirmiştir. İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü temsilcileri Araştırma etiği konusunda, 2009 yılın- ile klinisyenlerin ve çeşitli üniversite aka- da Sağlık Bakanlığının çıkarmış olduğu demisyenlerinin katıldığı bu etkinlik İstanbul son yönetmelik ve yeni yapılanmakta olan Armada Otel’de düzenlenmiştir. multidisipliner ve bağımsız araştırma etik YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 411 kurulları (IRBs), bölgesel ülke raporları ile hastaları, çocuklar, fiziksel engelli kişiler karşılaştırılmış ve mukayeseli çalışmalar için yeni rehabilitasyon metotları, insanla yapılmıştır. ilgili kararlar için geliştirilmiş yöntemler, İnsan üzerinde araştırma tıp dünyasın- yeni geliştirilen ilaçlar, vs gibi konuların daki en hassa konulardan biridir. Araştırma her birinin ayrı ayrı ele alınması ve ölçüle- ve tedavi arasında çok ince bir çizgi vardır. rin geliştirilmesi mutlak gerekli hale gel- Bazen bu sınırı aşmak inanılmaz derecede mektedir. kolay olabilir. Bu sınırın aşılması ile hizmet Kültürler arası farklılıklar olmakla bir- bekleyen hastaya büyük zararlar verilebilir. likte, insana yaklaşırken evrensel ortak Diğer yandan tıp dünyası bugünkü duru- paydaların varlığı da tartışmasız bir ger- muna araştırmalar ve gözlemsel çalışmalar çektir. sayesinde gelmiştir. Toplantıda da izlendiği gibi kültürler Böyle ikilemler dünyasına en büyük farklı olmakla birlikte ortak bir dil rahatlık- katkıyı tıp etiği yapmaktadır. Bu kritik la kullanılabilmektedir. Etik kurulların işle- sınırda gerekli rasyonel soruları sormak ve yişi için ortak kurallar rahatlıkla gündeme bunlara sadece rasyonel olmayıp, gerekli gelebilmektedir. Şüphesiz bireyin gelişmiş- insani cevapları bulmak, uygulamadaki liği kararlarda önemli bir rol oynamaktadır ihtimal dahili sorunları aşabilmek için ancak saygı ihtiyacı, iyi bakım ihtıyacı, kaçınılmaz bir metodoloji gereksinimidir korunma gereksinimi vs kaçınılmaz ortak ve tıp etiği bu gereksinimi karşılamaktadır. paydalardır. Tıp hizmetleri her gün gelişmektedir. Etik yaklaşım bir mentalite sorunudur. Gelişmelerin çoğu araştırmalar yolu ile Sağlıklı kararlara olan ihtiyaç, paternalist olmaktadır. Araştırmaların değişik fazları yaklaşımın bireyin tercih gücüne saygıya ve aşamaları olup, her aşamanın kendisine dönüşümü şüphesiz uzun bir süreçtir ve ait dinamikleri mevcuttur. İnsan üzerinde etik yaklaşımın en zor kısmı da budur. Tıp gerçekleştirilecek olası araştırmalarda özel uygulamaları gibi çok faktörlü süreçlerde koşullar mevcuttur. Şüphesiz öncelikle etiğin yerini bulması uzun ve külfetli olabi- yapılması gerekli olan iyi bir risk hesabıdır. lecektir ancak bir kez anlaşıldıktan sonra Deney ve denemelerin özenle birbirinden terk edilmesi mümkün olamayacak kadar ayrılması, faydanın riskin önüne geçmesi, insana yakışır bir boyutu vardır. insan deneklerin onur ve sağlığının her Kısa bir sure sonra “Proceedings”i” şeyin önünde olması, bütün bunların eko- basılacak olan “Klinik Araştırmalarda nomik faktörlerle uyum içinde olması vs Bölgesel Ülke Raporlarının Mukayese iyi dengelenmesi gereken ölçülerdir. Edilebildiği Uzmanlar Toplantısı” ortak Tıp geliştikçe, teknolojinin katkısı, paydaları, hedefleri ve amaçları da belgele- klonlama, gen teknolojisi, aşılar, yeni has- yecektir. talıklar ve hastalık kavramları, depolanabi- En önemli konulardan birisi olan ve lir doku örnekleri, kendi başına karar vere- hastaya olan hakkı vurgulayan “Aydınlatıl- meyecek durumda olan denekler, psikiyatri mış Onam” veya “ Bilgilendirilmiş Olur” 412 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI konuları teorik olarak özellikle ülkemizde dur. Amaç ve uygulama alanı ile buluşama- büyük yol almış olmakla birlikte, uygula- mış teorik bilgi anlamını kaybetmektedir. mada henüz tam yerini bulamamıştır. Bu nedenle Tıp etiği de gerek yayınları, Kurumsal aydınlatılmış onam ve etik konsültasyon hizmetleri, gerekse toplantı- aydınlatılmış onam henüz tam birbirinden ları ile uygulamaya daha hızlı ulaşmalıdır. ayrılmış değildir. Proceedings’te ihtiyaçlar Multidisipliner katılımlı çalıştayların, ve sorunlar daha net izlenebilecektir. yayınların, işbirliklerinin yarınlarında Her zaman teoriden pratiğe geçmek zor- buluşabilmek umudu ile………..

Açılış Konuşması: Açılış Konuşması: Doç. Dr. Hanzade Doğan Prof. Dr. Ayşegül Demirhan Erdemir Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Derneği Kurucu Üyesi YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 413

Açılış Konuşması: Ezekiel Emanuel Amerika Birleşik Devletleri Beyaz Saray Sağlık Danışmanı ve N.I.H Biyoetik Bölüm Başkanı

Soldan Sağa: David Wendler (N.I.H), Ezekiel Emanuel (N.I.H), Reidar Lie (N.I.H), Hanzade Doğan (İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi), Donald Rosenstein (North Carolina Üniv.), Mahmut Tokaç, Hanefi Özbek (Sağlık Bakanlığı), Kemal Arıkan (İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi), Ahmet Erözenci (İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi), Christine Grady (N.I.H, Bölüm Başkanı Vekili)

CERRAHPAŞA TIP FAKÜLTESİ DEONTOLOJİ VE TIP TARİHİ ANA BİLİM DALI 2006-2007 EĞİTİM YILLARI FAALİYETLERİ

İnci HOT*

Kongreler ve Toplantılar Instruments Innovated by Islamic Surgeons” başlıklı konferansını vermiştir. Araş. Gör. İ.Ü. Sağlık Bilimleri Enstitüsü’nün 2-4 Ü.Emrah Kurt ile hazırladıkları bu çalışma- Ocak 2006 ve 5-6 Haziran 2006 tarihlerin- nın yanı sıra tarihte kullanılan cerrahi alet- de lisansüstü öğrencileri için hazırladığı lere ait yayın taraması yapmışlardır. eğitim programında, Prof. Dr. Nil Sarı ve Prof. Dr. Ayten Altıntaş 11 Mart 2006 Doç. Dr. Hanzade Doğan tarafından düzen- günü İstanbul Büyükşehir Belediyesi, lenen Biyoetik Kursunda Prof. Dr. Nil Sarı Sağlık Daire Başkanlığı tarafından düzen- ve Doç. Dr. Hanzade Doğan’nın yanı sıra lenen 14 Mart Tıp Bayramı Etkinlikleri Doç. Dr. Zuhal Özaydın, Dr. Gülten Dinç, Dr. kapsamında “Tıbba Tarih Düşmek” Pane- Esin Karlıkaya tarafından eğitim verilmiştir. line “14 Mart Tıp Bayramı ve Tıbhane”, Doç. Dr. Hanzade Doğan Unesco tara- 15 Mart 2006’da Göztepe Eğitim ve Araş- fından 3-4 Mart 2006 tarihinde İstanbul’da tırma Hastanesinde düzenlenen 14 Mart Tıp düzenlenen “Balkanlar’da Tıp Etiği Eğitimi” Bayramı Kutlama toplantısına “Tıp Bayra- toplantısına Anabilim Dalı temsilcisi olarak mının Önemi ve Manası”, Prof.Dr. Nil Sarı katılmıştır. “Acil Tıp Etiği ve Hasta Hakları” başlıklı Prof. Dr. Nil Sarı 8 Mart 2006 tarihinde konuşması ile katılmıştır. Prof.Dr. Nil Sarı Manchester’de düzenlenen “1001 Buluş İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ Konferansı, İslam Mirasının Ortaya nde “Hasta Hakları ve Etik İletişim” başlıklı Konması” konulu toplantıda “Surgical bir konuşma yapmıştır.

∗ İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Deontoloji ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı, Dr., [email protected] 415 416 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Antalya’da 28 Nisan – 2 Mayıs 2006 Prof. Dr. Ayten Altıntaş “Tıp Araştırmaları tarihinde düzenlenen Türk Nöröşirurji Konusunda Türkiye’de Uyulması Gereken Derneği XX. Bilimsel Kongresi’ne Dr. Etik Kuralların Zamanla Değişen Gülten Dinç, H. Türe, E. Güleç, S. Naderi, Maddelerine Eleştirel Yaklaşım”, Doç. Dr. U. Türe ile birlikte hazırladıkları “Anadolu’da Hanzade Doğan “Hayvan Deneyleri ve Trepanasyonun Tarihçesi” başlıklı bildiri Etik Kurullar”, Dr. İnci Hot “Hayvan ile katılmışlardır. Deneyleri ve Etik” başlıklı bildirileri ile 23 Mayıs 2006 tarihinde Cerrahpaşa katılmışlardır. Tıp Fakültesi Sürekli Tıp Eğitimi Komis- 12-14 Haziran 2006’da Azerbeycan’ın yonu tarafından Sürekli Tıp Eğitimi Etkin- Bakü şehrinde I. Uluslararası Ortaçağ likleri kapsamında düzenlenen Tıbbi Yayın Yazmalarında Geleneksel Tıp ve Materia Hazırlama Kuralları ve Yayın Etiği toplan- Medica Kongresi düzenlendi. Tıbbi yazma- tısında Doç.Dr. Yeşim Işıl Ülman “Bilimsel lar sergisinin de yer aldığı kongrede Prof. Yayın Etiği” başlıklı konuşmasını yapmıştır. Dr. Nil Sarı, Araş.Gör.Ü.Emrah Kurt ile Gevher Nesibe Darüşşifasının 800. hazırladığı “Surgical Instruments Innovated Kuruluş yılına rastlayan IX. Türk Tıp by Zahravi and Sabuncuoghlu, Traced Tarihi Kongresi 24-27 Mayıs 2006’da Kayseri’de yapılmıştır. 55 sözlü bildiri ve 11 poster bildirinin sunulduğu kongrenin başkanlıklarını Prof.Dr. Esin Kahya ile Prof.Dr. Ekrem Aktaş yapmıştır. Kongrede Süheyl Ünver Nakışhanesi Resim Sergisi ve Adnan Ataç Fotoğraf sergisi yer aldı. Prof.Dr. Ayten Altıntaş ”Gevher Nesibe Mâristanı, Kaynak Bilgiler ve 1956 Yılındaki Tamiratı”, Prof. Dr. Rengin Dramur “Osmanlı Devleti’nde Kuşpalazı Hastalığı için Alınan Sıhhi Tedbirler”, Doç. Dr. Yeşim Işıl Ülman, Suzan Bozkurt ile hazırladığı “İstanbul Üniversiteleri Tıp Fakültelerinde Kadın Öğretim Üyeleri, Son On Yıldaki Gelişme- ler”, Dr. Gülten Dinç “Tıbbiye Matbaası’ nın Gelişimi ve Burada Basılan Osmanlıca Yayınlar” başlıklı sunumlarını yapmışlardır. 8-9 Haziran 2006 tarihinde T.C. Genelkurmay Başkanlığı TSK Sağlık Hizmetleri Komutanlığı, Çorlu Asker Hastanesi Baştabipliği tarafından Çorlu / Tekirdağ’da düzenlenen Tıbbi Hukuk, Fotoğraf I. IX. Türk Tıp Tarihi Kongresi Tıbbi Etik ve Tıp Felsefesi Sempozyumu’na, (Kayseri 2006) YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 417

Through the Illutrations in Their Manus- and a Relevant Moral Discussion Topic: cripts” başlıklı bildiriyi sunmuştur. Abortion”, “The Concept and Applications 16 Haziran 2006 Türkiye Tıp Akade- of Organ Transplantation in Turkey” ve misi’nin senelik toplantısında Prof. Dr. Dr.İnci Hot ile hazırladığı “The Concept of Ayten Altıntaş “Türkiye Tıp Akademisi’nin Transcultural Care and Relationship Kuruluşu ve Amacı”, 16-25 Haziran 2006 Between Patients and Health Care tarihlerinde Bergama Belediyesi tarafından Personel” başlıklı bildiriler ile katkıda düzenlenen 2006 yılı Kermes Toplantıla- bulunmuştur. rında “Bergamot Meyvesi ve Osmanlı 26-30 Ağustos 2006 tarihlerinde Tıbbındaki Yeri” üzerine konuşmuştur. Budapeşte’de düzenlenen 40. Uluslararası Doç.Dr. Hanzade Doğan 11-17 Temmuz Tıp Tarihi Kongresinde Doç.Dr. Yeşim Işıl 2006 tarihlerinde Londra-Guilford’da Ulman, “The Imperial School of Medicine düzenlenen Avrupa Tıp Bilimleri Enstitü- of Galatasaray, As An Example of Medical sünün Etik Sempozyumu’na “The Concept Modernization in Turkey” ve Prof.Dr. of Reproductive Health for Women in Nuran Yıldırım ile hazırladıkları “Great Turkey Compared to International Mileu Cholera Epidemic of Istanbul in 1865”

Fotoğraf 2. I. Uluslararası Ortaçağ Yazmalarında Geleneksel Tıp ve Materia Medica Kongresi (Azerbaycan-Bakü 2006) 418 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI başlıklı sözlü bildiriler, “A Pioneering Prof. Dr. Ayten Altıntaş “Üsküdar’da Bir Book of Pediatrics on Prematural Care in Akıl Hastanesi, (Toptaşı Bimârhânesi Turkey during the Ottoman Empire” ve Dr. 1873-1927)” başlıklı bildiri ile katılmıştır. Gülten Dinç ile birlikte hazırladıkları 8-12 Kasım 2006 tarihinde Antalya’da “Introduction of the Variolation ‘a la düzenlenen 13. Ulusal Adli Tıp Günleri’ne Turca’ to the West by Lady Mary Montagu” Dr. İnci Hot, Uzm. İrem Seyalıoğlu, Uzm. başlıklı posterler ile katılmışlardır. Dr. Berna Şenel, Dr. Tunç Demircan ve 12-13 Ekim 2006 İstanbul’da düzenle- Prof. Dr. Gürsel Çetin ile hazırladıkları nen Uluslararası katılımlı 2. Tıp Etiği ve “Klonlamaya Genetik, Etik ve Hukuksal Tıp Hukuku Sempozyumu (Yüksek Açıdan Yaklaşım” başlıklı poster ile katkıda Teknoloji Tıbbı ve Hekim- Hasta bulunmuştur. İlişkisi)’na katılan Prof. Dr. Ayten Altıntaş Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde Sürekli “Biyomedikal Araştırmalar Etik Kuralla- Tıp Eğitimi Etkinlikleri çerçevesinde 15- rında Karşılaştırılabilir Etkinlik” ve “Kabul 17 Kasım 2006 tarihleri arasında düzenle- Edilebilir Külfet”, Prof. Rengin Dramur nen Uzmanlık Öğrencisi Temel Eğitim “Tıp İlmi ve Teknolojik Etik”, Prof. Dr. Kursuna katılan Prof.Dr. Nil Sarı “Tıp İbrahim Başağaoğlu “Gen Teknolojisinin Uygulamalarında Etik İletişim ve Hasta Gelişimiyle İlgili Olarak Psikiyatride Hakları”, Doç.Dr. Hanzade Doğan “Tıp Deontolojik Sorunlar”, Doç. Dr. Hanzade Etiği”, 30 Ekim 2007 tarihinde düzenlenen Doğan “Tıpta Gelişen Teknolojilerle İlintili Uzmanlık Öğrencisi Temel Eğitim Kursu II İkilemler ve Rasyonalizasyon Konuları” ye katılan Prof.Dr.Nil Sarı “Cerrahide başlıklı sunumlarını yapmışlardır. Temel Etik Sorunlar”, Prof.Dr.Ayten Altın- Orta Doğu Teknik Üniversitesi 18-20 taş “Klinik Araştırmalarda Etik Kurallar” Ekim 2006 tarihlerinde Kamu Görevlileri başlıklı konuşmalarını yapmışlardır. Etik Kurulu’nun katkıları ve desteğiyle II. Prof.Dr. Ayten Altıntaş İstanbul İl Sağlık Ulusal Uygulamalı Etik Kongresini ger- Müdürlüğü tarafından 21 Aralık 2006 tari- çekleştirdi. Kongreye Dr.İnci Hot, Dr. Esin hinde düzenlenen Hasta Hakları Kurulları Karlıkaya ile birlikte hazırladıkları “ eğitim programında “Dünyada Hasta Hekimlerin Çalışma Sürelerinin Düzenle- Hakları Alanında Deneyimler” konulu mesinin Etik Açıdan Değerlendirilmesi” ve konuşma yapmıştır, 13 Şubat 2007 tarihinde “Gizliliğin Korunması İlkesi ve Hekim Sırrı Orhan Kemal Kütüphanesinde “Osmanlı Kavramlarının Ahlaki ve Hukuksal Tababetinde Gül” konulu bir konferans Gerekçeleri” başlıklı sözlü bildiriler ile vermiştir. Prof. Dr. Mebrure Değer ile hazırladıkları Doç.Dr. Hanzade Doğan 5-17 Şubat “Genetik Testler: İnsanlık İçin Mucize mi? 2007 tarihlerinde Klinik Derneği İnfeksiyon Tehlike mi?“ başlıklı poster ile katılmışlardır. Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Eğitim 3-5 Kasım 2006 tarihlerinde düzenlenen ve Yeterlilik Kurulu tarafından düzenlenen IV. Üsküdar Sempozyumu’na katılan Prof. Eğitici Gelişimi Kursuna “Klinik Etikte Dr. Nil Sarı, Araş. Gör. Ü. Emrah Kurt ile Metodoloji” başlıklı konuşması ile katıl- hazırladığı “Üsküdar Miskinler Tekkesi”, mıştır. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 419

I. Uluslararası İslam Tıp Tarihi Kongresi Sempozyum’una Doç.Dr. Yeşim Işıl Ülman Katar’ın Doha kentinde 20-23 Şubat “Tıp Etiğinin Işığında Tıp Etiği, Tıp 2007’de yapıldı. İslam tıp tarihini ilgilendi- Deontolojisi ve Hukuk” başlıklı sunumu ile ren konularda çeşitli bildirilerin sunulduğu katılmıştır. kongrede Prof.Dr. Nil Sarı “Virtues Ingored 2 Haziran 2007 tarihinde 8. Merkez as a Result of Changing Values-Perspective Efendi Geleneksel Tıp Günleri, Prof. Ali From the Past to Future” ve Araş.Gör Ü. Haydar Bayat ve Osmanlı Sağlık Kurumları Emrah Kurt ile hazırladığı “Seljukian and toplantısında Prof. Dr. Nil Sarı, Araş. Gör Ottoman Leprosoria With a Special Approach Ü. Emrah Kurt ile hazırladığı“ Üsküdar to the Leprosarium at Scutaria” başlıklı Miskinler Tekkesi”, Prof. Ayten Altıntaş sunumlarını yapmıştır. “Gülhane Tıp Ekolünün Askeri Hastane ve Prof Dr. Nil Sarı 15 Mart 2007 tarihinde Seririyat Hastanesi Dönemi (1848-1941)”, Göztepe Hastanesi’nde “14 Martta Neyi Doç.Dr. Yeşim Işıl Ülman “Mekteb-i Tıbbiye- Kutluyoruz”, 11 Mayıs 2007’de Zübeyde i Şâhâne’nin Galatasaray Döneminde Hanım Kültür Merkezinde “Dünden Bugüne Sağlık Hizmetleri” başlıklı sunumlarını Vakıf Sağlık Kuruluşlarında Etik”, 24 Mayıs yapmışlardır. Prof.Dr.Ayten Altıntaş 10 2007 tarihinde Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Haziran 2007 günü “Osmanlı Tıbbında Gül” Çocuk Cerrahisi Anabilim Dalı’nda “Çocuk başlıklı seminerini vermiştir. Cerrahisinde Etik” başlıklı konferansları Amasya’da 13-15 Haziran 2007 tarih- vermiştir. lerde düzenlenen I.Amasya Araştırmaları 24-26 Mayıs 2007 Denizli Pamukkale`de Sempozyumu’na katılan Prof.Nil Sarı düzenlenen V. Lokman Hekim Tıp Tarihi “Merzifon Misyoner Hastanesi” başlıklı ve Folklorik Tıp Günlerinde Prof.Dr. Ayten sunumunu yapmıştır. Prof. Dr. İbrahim Altıntaş “Bir Tıbbi Bitki olan Gül’ün Başağaoğlu “15. Yüzyılda Amasya’da Aydın’da Yetiştirilme Çalışmaları (1897- Yaşamış Tıp Adamı Şerafeddin Sabuncu- 1907)”, Dr.Gülten Dinç “Dr. Şükrü Kamil oğlu”, Dr. Gülten Dinç, Prof. Dr. İbrahim Talimcioğlu (1870-1946)” başlıklı sunum- Yıldırım ile hazırladıkları “Amasyalı larını yapmıştır Hekim Şerefeddin Sabuncuoğlu’nun Kanada Toronto’da 30 Mayıs-3 Haziran Cerrahi Kitabındaki Plastik Cerrahi 2007 tarihlerinde düzenlenen Dünya Etik Konuları” başlıklı bildiriler ile katkıda Konsültasyon Kongresi’ne Doç.Dr.Hanzade bulunmuşlardır. Doğan “Clinical Ethics Consultation Rele- Doç.Dr. Hanzade Doğan 18-21 Haziran vant to Cardiovascular Surgery: A Turkish 2007 tarihlerinde Trabzon’da düzenlenen Experience in İstanbul”, Dr. Elif Vatanoğlu Hasta Hakları Kursuna “Klinik Etik’te ile hazırladığı “A Case Evaluation Relevant Metodoloji Çalışmaları” başlıklı sunumu To Organ Transplantation in Istanbul, Turkey” ile katkıda bulunmuştur. başlıklı bildiriler ile katkı sağlamıştır. Doç. Dr. Yeşim Işıl Ulman 03-10 Eylül 1 Haziran 2007 tarihinde Marmara Üni- 2007 tarihlerinde gerçekleştirilen İstanbul versitesi Hukuk Fakültesi tarafından Üniversitesi`nin 10. Kayıt Şenliği çalışma- düzenlenen İlaç Hukuku ve Etik Anlayış larında yer almıştır. 420 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

13-22 Eylül 2007 tarihinde AMA nde düzenlemiştir. Doç Dr. Hanzade Doğan (Australian Medical Association) tarafından 2007 yılında Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Tıp düzenlenen “Clinical Conference Anzac Eğitimi Anabilim Dalının düzenlediği Istanbul Cove’ toplantısında Prof.Nil Sarı Simule Hasta Eğitimi Programına katılmıştır. “Turkish Medical History - From Eurasia to I. Uluslararası Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Europe” başlıklı üç saat süreli bir konuşma Kongresi (Organ ve Doku Naklinde Tıp yapmıştır. Etiği ve Tıp Hukuku Sorunları) 17-20 19-22 Eylül 2007 tarihinde Sevilla’da Ekim 2007 tarihinde Antalya’da Akdeniz düzenlenen 38. Uluslar arası Eczacılık Tarihi Üniversitesi Tıp Fakültesi ile Tıp Etiği ve Kongresi’ne Prof.Dr.Ayten Altıntaş “A Tıp Hukuku Derneği tarafından düzenlendi. Medical Recipe Prepared By For Alexander Kongreye katılan Prof.Dr. Nil Sarı, Uz.Dr. The Great (From A 15.Th Century Ottoman Mahmut Gürgan ile hazırladığı “Organ Manuscript)” başlıklı poster ile katılmıştır. Bağışına Dair Çekinceler Bağlamında Doç. Dr. Hanzade Doğan 27–28 Eylül İslam Düşüncesinde Ölüm ve Günümüz 2007 tarihlerinde NIH``den gelen araştır- Sağlık Hizmetine Güven Sorunu”, Doç.Dr. macılarla “Klinik Araştırmaların Etik Hanzade Doğan “Türkiye’de Organ Nakil- Boyutu” kursunu Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ lerinde “Otonomi” Kavramının Kültürel ve

Fotoğraf 3. 38. Uluslararası Eczacılık Tarihi Kongresi (İspanya-Sevilla 2007) YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 421

Fotoğraf 4. Prof.Dr.Kemal Arıkan, Prof.Donald Rosen Stein, Doç.Dr.Hanzade Doğan (27- 28 Eylül 2007 Tarihinde Gerçekleştirilen Etik Kursu)

Tıpta Uygulama Açısından Değerlendiril- Yöntem Önerisi”, Doç.Dr. Hanzade Doğan, mesi” başlıklı konferansları vermişlerdir. Prof. Dr. Aysegül Demirhan Erdemir ile Prof. Dr. İbrahim Başağaoğlu, Dr. Hakan birlikte hazırladıkları “Osmanlı’dan Ertin ve Esin Karlıkaya ile hazırladığı Cumhuriyet’e Tıp Etiğinin Köşe Taşları- “Deontoloji ve Etik Kongrelerinin Tarihsel Dini Yansımalar”, Dr.İnci Hot, Dr. Esin Süreç İçinde İncelenmesi, Hangisi Birinci?” Karlıkaya ile hazırladıkları “Semavi Prof. Dr. İbrahim Başağaoğlu, Prof. Dr. Dinlerin Bakış Açısıyla Organ Nakli” ve Fatih Selami Mahmutoğlu ve Dr. Hakan “Xenotransplantasyon: Hayvandan İnsana Ertin ile birlikte hazırladıkları “Organ Doku Ve Organ Naklinin Etik Boyutu” baş- Bağışında Modeller: Etik ve Ceza Hukuku lıklı sözlü sunumları, Dr.Gülten Dinç Açısından Yorumlanması”, Doç.Dr.Hanzade “Hasta ve Kişilik Hakları Açısından Organ Doğan, Dr. Elif Vatanoğlu ile birlikte Aktarımları” başlıklı poster ile katılmıştır. “Bahane, Çünkü ve Ama Yaklaşımı ile Organ 21-23 Ekim 2007’de Toskana- Nakli Eğitim Çalışmalarında Kışkırtıcı Bir Floransa`da düzenlenen IV. Uluslararası 422 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Tıp Tarihi Toplantısına katılan Doç.Dr. Prof. Dr. Nil Sarı, Uzm.Ü. Emrah Kurt Yeşim Işıl Ulman, Uzm.Dr. Can Ulman ile ile 1-5 Kasım 2007 tarihinde yapılan V. hazırladıkları “History of an Airborne Üsküdar Sempozyumu`nda “Tabip Aziz Disease, Tuberculosis in Turkey (19- Emin Paşa (1861-1918) ve Ailesi” başlıklı 20.centuries)” başlıklı posterle birincilik sunumunu yapmıştır. ödülü almıştır. 7-9 Kasım 2007 tarihinde Ege Üniversi- 25-28 Ekim 2007 tarihlerinde Antalya’da tesi Tıp Fakültesi ve Edebiyat Fakültesi düzenlenen TARK Kongresi (Anestezi tarafından İzmir’de Atatürk Dönemi Sağlık Kongresi)’ne katılan Prof.Dr. Ayten Altıntaş Tarihi Kongresi (1920-1938) düzenlendi. “Türk Tıp Eğitiminde Önemli Adımlar” Prof. Dr .Nil Sarı, Uzm. Ü. Emrah Kurt ile başlıklı açılış konferansını vermiştir. 20 hazırladığı “Cumhuriyet Dönemi Memleket Kasım 2007 tarihinde Cerrahpaşa Tıp Hastaneleri” başlıklı açılış konferansını verdi. Fakültesi Kulak-Burun-Boğaz Anabilim Prof.Dr. İbrahim Başağaoğlu Dr. Eren Akçiçek Dalında “Hasta Hakları ve Hekim” konulu ile hazırladığı “Atatürk’ün Yurt Seyahatle- bir konuşma yapmıştır. rinde Ziyaret Ettiği Sağlık Kurumları”, Dr.

Fotoğraf 5. IV. Uluslararası Tıp Tarihi Toplantısı (Italya-Toskana 2007) YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 423

Gülten Dinç “Atatürk Döneminde İzmir’de Sezer Erer ile hazırladıkları “The Importance Yayınlanan İki Tıp Dergisi; İzmir Tıp Mec- of the Turkish Society for the History of muası ve İzmir Kliniği”, Prof. Dr. Mebrure Medicine, İts Activities and Some Results” Değer, Dr.İnci Hot ve Doç.Dr. Hanzade başlıklı bildiri, Dr. İnci Hot, Dr. Esin Doğan ile birlikte hazırladıkları “Atatürk Karlıkaya ve Dr. Murat Civaner ile hazırla- Döneminde ( 1920-1938) Diyarbakır’da dıkları “A 250-year-old Hospital in Istanbul Sağlık Sorunları Ve Getirilen Çözümler” Baliklı Greek Hospital” ve “Notes from the başlıklı bildirileri sunmuşlardır. 10th International Conference of the Red Prof.Dr. İbrahim Başağaoğlu İstanbul Cross and Red Crescent” başlıklı posterler Kültür ve Turizm Müdürlüğü Orhan Kemal ve Ten Years of Patient Rights Organizations İl Halk Kütüphanesi’nde 20 Kasım 2007’de in Turkey” ve Prof.Dr.Ayşegül Demirhan “Organ Nakli ve Bağış Konusunda Görüş- Erdemir’in de katıldığı “Medical Ethics Değer ve Dünya’dan Çözüm Örnekleri” Organizations in Turkey” başlıklı sözlü başlıklı konferansı vermiştir. sunumları ile katılmışlardır. 29 Kasım-1 Aralık 2007 tarihlerinde Prof. Dr. Zuhal Özaydın 14 Aralık 2007 Yunanistan’ın Selanik şehrinde 3. Balkan tarihinde İstanbul Tıp Fakültesi Deontoloji Tıp Tarihi Kongresi düzenlendi. Kongreye ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı’nda “Osmanlı katılan Prof. Dr. İbrahim Başağaoğlu, Prof. Hilâl-i Ahmer Cemiyeti Kuruluşu ve Çalış- Dr. Ayşegül Demirhan Erdemir ve Dr. maları” başlıklı konferans vermiştir.

Fotoğraf 6. Atatürk Dönemi Sağlık Tarihi Kongresi (İzmir 2007) 424 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Kitaplar Etiği Ders Kitabı, İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Yayınları, 2007 Medikal Etik 6 (Tıp Uygulamalarındaki Nil Sarı, Gülbün Mesara, Emrah Kurt: Yeni Gelişmeler ve Etik İkilemler). Ed: Kayseri Selçuklu Osmanlı Mimarisi ve Prof. Dr. Hüsrev Hatemi ve Doç.Dr. Hanzade Bezemeleri. Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver Doğan, Yüce Yayım, İstanbul, 2006. Nakışhanesi Yorumuyla. Doğuş Ofset Mat. Prof. Dr. Hüsrev Hatemi, Prof.Dr. Ayten Ltd.Şti., Kayseri 2007. Altıntaş: Türk Tıp Eğitiminin Önemli Nil Sarı, Gülbün Mesara, Emrah Kurt: Adımları. CSA Global Publishing, Amasya Selçuklu Osmanlı Mimarisi ve İstanbul, 2006. Bezemeleri. Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver Prof. Dr. Nil Sarı, Prof. Dr. Ayten Nakışhanesi Yorumuyla. Amasya Valiliği Altıntaş, Prof. Dr. İbrahim Başağaoğlu, Yay., İstanbul, 2007. Prof. Dr. Zuhal Özaydın, Doç. Dr. Hanzade Prof. Dr. Ayten Altıntaş. Gül, Gülsuyu, Doğan, Doç. Dr. Yeşim Işıl Ulman, Dr. Tarihte, Tedavide ve Gelenekteki Yeri, Gülten Dinç, Dr. İnci Hot. Tıp Tarihi ve Tıp İstanbul, 2007.

Fotoğraf 7. 3 Balkan Tıp Tarihi Kongresi (Yunanistan-Selanik 2007) YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 425

Akademik Yükseltmeler 22 Kasım 2006, Prof.Dr. Sait Nadiri, “Ölümünün 50. yılında Dr.Cafer Tayyar Ümit Emrah Kurt 01.08.2006 tarihinde Kankat’ı Anma” “Antik Dönemde Yunan, Roma, Bizans kesici Cerrahi Aletlerinin XX. Yüzyıla Ait 20 Aralık 2006, Dr.Hakan Ertin, “Sosyal Örneklerle Karşılaştırılması” (Danışman: Bilimlerin Tıbba Gittikçe Artan İlgisi” Prof.Dr.Nil Sarı) başlıklı yüksek lisans tezi sınavını başarı ile vermiştir. 24 Ocak 2006, Dr.Eyüp Sarıtaş, “Tibet Esin Karlıkaya 13.04.2007 tarihinde Tıbbı Hakkında Neler Biliyoruz?” “Etik Konsültasyon/Danışmanlık Konusunda Kliniklerde Çalışan Sağlık Görevlilerinin 7 Mart 2007, Uzm.Dr.Mahmut Gürgan, Tutum ve Beklentileri (Danışman: Prof. Dr. “Aristoteles ve Etik” İbrahim Başağaoğlu) doktora tezi sınavını 21 Mart 2007, Prof.Dr.Gürsel Çetin, başarı ile vermiştir. “Adli Otopsi Olgularından Organ ve Doku Elif Vatanoğlu 27.09.2007 tarihinde Naklinin Adli Tıp ve Etik Boyutu” “Türkiye’de Yasal ve Etik Boyutuyla Organ Nakli Hakkında Anket Araştırması 11 Nisan 2007, Doç.Dr.Fatih Selami ve Sonuç-ları” (Danışman: Doç. Dr. Mahmutoğlu, “5237 Sayılı Türk Ceza Hanzade Dağan) baş-lıklı doktora tezi sına- Kanunundaki Yeni Düzenlemeler Işığında vını başarı ile vermiştir. Tıbbi Müdahalelerde Hekimin Ceza Sorumluluğu” Seminerler 2 Mayıs 2007, Uzm. Emrah Kurt, “Platon 2006 ve 2007 yıllarında öğretim ve Etik” dönemlerinde Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Deontoloji ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı’nda 16 Mayıs 2007, Ph.D.İnci Hot, “Kız düzenlenen seminerler aşağıda verilmiştir: Kulesi” (Araştırma Gezisi)

18.01.2006, Prof. Dr. Nermin Ersoy 31 Ekim 2007, Dr. Mahmut Gürgan, “Yaşamın Sonu ile İlgili Etik Konular” “Heybeliada Sanatoryumu ve Tıp Tarihi- mizdeki Yeri” (Araştırma Gezisi) 15.03.2006, Dr. Şahap Erkoç, “Mongeri’ den Mazhar Osman’a Türk Psikiyatri 22 Kasım 2007, Prof.Dr. Bülent Artuner, Tarihi Belgeseli: Maviş” “Prof.Dr. Şakir Ahmet Ediz” Prof.Dr. Öztan Öncel, “Prof.Dr. Kema- 12.04.2006, Prof. Dr. Aşkın Karadayı, lettin Akgüder” “Gerçek Örneklerle Uygulamalı Tıp Etiği” 13 Aralık 2007, Prof.Dr. Vildan Ocak, 10.05.2006, Prof. Dr. Ernie Tucker, “İntraüterin Fetüs’ün Anomali Taşıdığı “Osmanlı-Amerikan Hilâl-i Ahmer ve Durumlarda Uygulanacak Tıbbi ve Etik Kızılhaç İlişkilerinin Karşılaştırılması” Prensipler” 426 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Tıp Kültür Birimi Sergi Programı Mehmet Yıldırım: Tıbbi Resim Sergisi (20 Kasım - 07 Aralık 2006) İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Deontoloji ve Tıp Tarihi Anabilim İsmet Servi: Resim Sergisi Dalı’na bağlı olan Tıp Kültür Birimi’nde (11 Aralık - 26 Aralık 2006) 2006-2007 yıllarında aşağıdaki sergiler açılmıştır: Çetin Yapıcı: Resim Koleksiyonu (08 Ocak – 25 Ocak 2007) Necla Peri: Çölde Yağmur (Sema Ündeğer) ve Baharın Müjdesi Filiz İzgin: Nakışların Dili (26 Aralık 2005 – 13 Ocak 2006) (29 Ocak-13 Şubat 2007) Emel Ogan: Minyatür, Tezhip, Kâtı, Sevilay Değer: Doğaya Davet Kâtı’, Hat (6- 23 Şubat 2006) (02 - 12 Nisan 2007)

Ayşe Kaypmaz: Yaşamın Renkleri Gülçin Ceylan Yurdakul: Suluboya Resim (27 Şubat - 16 Mart 2006) Sergisi (16 Nisan – 3 Mayıs 2007) Gülyüz Atkovar: Ebru Sergisi: Sudan Gelen Tülay Tama, Nermin Aydar Mahbube (20 Mart - 6 Nisan 2006) Akar: Hemşirelik Haftası Dolayısıyla Resim Fatih Fariz: Fotoğraf Sergisi: İstanbul- ve Heykel Sergisi New York-Paris-Amsterdam Seyehatname (07 - 24 Mayıs 2007) (10 - 27 Nisan 2006) Suna Doğruyol: Resim Sergisi Yusuf Yavaşça: Düş (28 Mayıs - 07 Haziran 2007) (1 - 18 Mayıs 2006) Nebihe Göl: Resim Sergisi Şule Özbek: Çeşitlemeler (15 Haziran 6 Temmuz 2007) (12 - 29 Haziran 2006) Çetin Yapıcı: 10. Resim Koleksiyonu Sergisi Sina Mirel: Resim Sergisi (8 Ekim - 1 Kasım 2007) (04 - 19 Ekim 2006) Nurper Demirhan: 7. Kişisel Resim Sergisi Hüsniye Yeşiltepe: Resim Sergisi Kokteyl: 13:00 - 16:00 (31 Ekim - 16 Kasım 2006) (5 Kasım - 22 Kasım 2007) CERRAHPAŞA TIP FAKÜLTESİ TIP TARİHİ ve ETİK ANA BİLİM DALI 2008-2009 EĞİTİM YILLARI FAALİYETLERİ

İnci HOT*

Kongreler ve Toplantılara Katılımlar anma toplantısında “Prof. Dr. Ekrem Kadri Unat’ın Tıp Tarihi Çalışmaları” başlıklı Anabilim Dalımız öğretim üyelerinden bildiriyi sunmuştur. Prof. Dr. Ayten Altıntaş 14 Şubat 2008 tari- 8 Mayıs 2008’de Prof.Dr. Zuhal Özaydın hinde Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Tıbbi Biyo- Maltepe Üniversitesi Hemşirelik Yüksek loji Anabilim Dalı’nda “Materyalimiz Gül”, Okulunda “Osmanlı Devleti Son Döneminde 26 Şubat 2008 tarihinde Orhan Kemal Halk Türk Hemşireliği”, Prof. Dr. Ayten Altıntaş Kütüphanesi’nde “Osmanlı Tıbbına Göre Prof. Dr. Hüsrev Hatemi Kitabının tanıtım Güzellik ve Doğal Bakım”, Prof. Dr. Zuhal toplantısında “Prof. Dr. Hüsrev Hatemi ve Özaydın 11 Mart 2008’de Florence Türk Tıp Tarihi” başlıklı konferans vermiştir. Nightingale Hemşirelik Yüksek Okulu’nda Türk Tıp Tarihi Kurumu’nun ilk uluslar “Bir Hemşire Lider; Prof. Dr. Perihan arası kongresi Konya’da Selçuk Üniversi- Velioğlu” başlıklı konferans vermiştir. tesi Süleyman Demirel Kültür Merkezi’nde Doç.Dr. Yeşim I. Ülman, M. Civaner ile 20-24 Mayıs 2008 tarihlerinde yapılmıştır. 2008 yılında İstanbul’da Türkiye Biyoetik Yurt içinden ve dışından 250’den fazla Derneği ve İstanbul Tabip Odası ortak araştırıcı bildiriler ile katılmıştır. etkinliği olan 14 Mart Tıp Haftası Organ Prof. Dr. Ayten Altıntaş 1.Uluslararası Nakli ve Etik Paneline “Organ Nakli ve Tıp Türk Tıp Tarihi Kongresi 10. Ulusal Türk Etiği” başlıklı sunumlarıyla katılmıştır. Tıp Tarihi Kongresi’nde “Selçuklu ve Prof. Dr. Zuhal Özaydın 11 Nisan 2008’ Osmanlılar Döneminde Konya Darüşşifası”, de Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde yapılan “Çedene” (Fructus Cannabis sativa) li

∗ İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Deontoloji ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı, Dr., [email protected]

427 428 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Gevreğin Osmanlı Tıbbındaki Yeri”, Prof. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde düzenlenen Dr. Zuhal Özaydın “Mekteb-i Tıbbiye-i Türkiye Tıp Akademisi Yıllık Toplantısı’nda Şahane’de Patalojik Anatomi’nin Uygula- (Türkçe Tıp Dili) Prof. Dr. Ayten Altıntaş malı Eğitiminin Başlaması”, Prof. Dr. “Neden Türkçe Tıp Dili” başlıklı konuşmasını İbrahim Başağaoğlu, A. D Erdemir ile “The yapmıştır. Historical Development Of The Social S 15-18 Ekim 2008 tarihinde Amasya’da ecurity Systems And Health Insurance In düzenlenen Uluslar arası Anadolu-Türk Turkey”, Prof. Dr. İbrahim Başağaoğlu, H. Darüşşifaları ve Sabuncuoğlu Kongresi’ne K. Keskinbora, H. Ertin ile hazırladığı “Türk Prof. Dr. Nil Sarı, Dr. Burhan Akgün ile Tıp Tarihi Kurumu Kurucu Üyelerinden hazırladığı “Türk Hastane Tarihi” başlıklı Prof. Dr. Feridun Nafiz Uzluk ve Tıp bildiri ve Uzm. Ü. Emrah Kurt ile hazırladığı Tarihine Katkıları”, “Osmanlı’da Sahte “Amasyalı Sabuncuoğlu’nun Cerrahiyet’ül Doktorlar” ve “Konya Amerikan Hastanesi Haniye’sinde Yer Alan Üroloji Aletleri” (1910-1920)”, Prof. Dr. İbrahim Başağaoğlu, başlıklı poster, Prof. Dr. Ayten Altıntaş B. Bakır ile “Akıl Hastalıklarında Gelenek- “Belgeler Işığında Amasya Darüşşifası” sel Tedaviler ve Bir Kaç Selçuklu Darüşşifa başlıklı bildiri ile katılmışlardır. Yapısı Tasarımı Üzerindeki Etkileri”, Prof. 22-23 Ekim 2008 tarihinde Libya Dr. İbrahim Başağaoğlu, İ Yıldırım, H. Ertin Tripoli’de düzenlenen The 4th Internatio- ile hazırladığı “Türk Tıp Tarihinde Anadolu nal Conference of the International Society Kliniği (1933-1954) ve Konya”, Dr. İnci for the History of Islamic Medicine Hot, E. Karlıkaya ile birlikte hazırladığı (ISHIM) katılan Prof.Dr. Nil Sarı, Dr. “Anadolu’da Çıkan Süreli Bir Tıbbi Burhan Akgün ve Uzm. Ümit Emrah Kurt Yayında Enfektif Bağırsak Hastalıklarına ile birlikte hazırladığı “Ottoman Health İlişkin Bilgiler”, Dr. İnci Hot, E. Karlıkaya Institutions in Libya During Late 19th and ve L. Ezgi ile “Hasta Hakları İçin Türkiye’ Early 20th Centuries” ve “Otoman Health deki İlk Sivil Organizasyon: Hasta ve Services in Libya During the Italian- Hasta Yakını Hakları Derneği (Hayad)”, Ottoman War in 1911” başlıklı bildirileri Dr. İnci Hot, Ç. Üstün, E. Karlıkaya ile sunmuştur. hazırladığı “Yurtdışında Radyolojinin Tari- Doç. Dr. Hanzade Doğan 6 Kasım 2008 hini Ele Alan Ve Ülkemizde Radyolojinin tarihinde Bursa’da düzenlenen Yüksek Gelişimine Katkıda Bulunan Unutulmuş Bir Riskli Hastaya Yaklaşım- Etik ve Hukuksal Eser” ve “Tıp ve Hekim Olma” Hakkında Boyutlar Sempozyumu’nda “Vaka çözüm- Bir Kitap: “Hekimler” başlıklı bildirileri ile lemeleri ve araştırma etiği prensipleri” katılmıştır. başlıklı bir konferans vermiştir. Prof. Dr. Nil Sarı Türk Tıp Tarihi Kurumu Prof. Dr. Nil Sarı, Uzm Ü. Emrah Kurt Kuruluşunun 70. Yılı Anma Toplantısında 9 ile hazırladığı “Dünya Savaşı’nda Hilâl-i Ekim 2008 tarihinde İstanbul Üniversitesi Ahmer Aşhanesi ve Dr. Celal Muhtar Özden” Avrasya Enstitüsü’nde “Anılarla Kuruluşun- başlıklı bildiri ile 6-9 Kasım 2008 tarihinde dan Günümüze Türk Tıp Tarihi Kurumu düzenlenen Uluslar arası VI. Üsküdar Başkanları”, 10 Ekim 2008 tarihinde Sempozyumu’na katılmıştır. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 429

Amasya’daki Kongre’de Açılan Sergiye Katılan Prof. Dr. Nil Sarı ve Ayten Altıntaş

13-15 Kasım 2008 tarihinde Ankara’da ayı içersinde Kanada, Toronto Biyoetik düzenlenen Uluslararası Katılımlı V. Tıp Merkezini “Klinik Etik Konsültasyon” ala- Etiği Kongresi (Tıp Etiğinden Biyoetiğe)’ nında inceleme ve işbirliği programına nde Doç. Dr. Yeşim I. Ülman açılış konuş- katılmak üzere ziyaret etmiştir. masını yapmış, Dr. İnci Hot, E. Karlıkaya Prof. Dr. Ayten Altıntaş 17 Şubat 2009’ ve Ç. Üstün ile birlikte hazırladıkları da Topkapı Sarayı’nda “Topkapı Sarayının “Demansli Hastalar, Etik İkilemler ve Önemli Bir Mevkii Gülhane” başlıklı kon- Hasta Hakları”, “Hayvan Deneylerine İlişkin ferans vermiştir. Yasal Düzenlemeler Neden Gereklidir?”ve Prof. Dr. Ayten Altıntaş 18-20 Şubat “Başbakanlık Kamu Görevlileri Etik 2009 tarihinde Ankara’da Sağlık Bakanlı- Kurulu’nun Kuruluş Ve İşleyişine İlişkin ğı’nda düzenlenen Klinik Araştırmalara Mevzuatın Evrensel Etik İlkeler Bağlamında Etik Yaklaşım Kursunda “Klinik İlaç Değerlendirilmesi” başlıklı bildiriler ile Araştırmalarının Etik Boyutu Tarihçesi, katılmıştır. Helsinki Bildirgesi, Araştırmayı Etik Kılan Doç.Dr. Hanzade Doğan 2009 yılı ocak Özellikler” başlıklı sunumu yapmıştır. 430 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Libya’da Düzenlenen Toplantıya Katılan Prof. Dr. Nil Sarı

Prof. Dr. Nil Sarı 19 Şubat 2009’da Prof. Dr. Nil Sarı İstanbul Hekimler Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ nde Derneği’nde 13 Mart 2009 tarihinde “14 “Osmanlı Vakıf Hastanelerinde Hekim Mart Tıp Bayramının Anlamı” başlıklı kon- Olabilme Şartları” konulu konferansı, 26 ferans vermiştir, 2-3 Nisan 2009 tarihinde Şubat 2009 tarihinde Cerrahpaşa Tıp Ankara Üniversitesi Çocuk Kültürü Araştırma Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Ana Bilim ve Uygulama Merkezi’nde düzenlenen Dalı’nda “Libya’daki Osmanlı Sağlık Üniversite Müzeleri ve Müzecilik Sempoz- Kurumları” başlıklı semineri vermiştir. yumu’nda “Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Tıp Tarihi 9 Mart 2009 tarihinde İstanbul’da düzen- Müzesi Tanıtımı” başlıklı bildirisini sunmuştur. lenen Türkiye Biyoetik Derneği VII. Tıp Prof. Dr. Ayten Altıntaş 27-28 Nisan Etiği Sempozyumu: Yeni Üreme Teknikleri- 2009’da İstanbul`da düzenlenen Klinik Yeni Annelikler toplantısına Dr. İnci Hot, Araştırmalarda Etik Yaklaşım Kursunda M. Gürgan ile birlikte “Benim Hakkım Var “Klinik Araştırmalarda Etik” başlıklı sunumu mı?” başlıklı poster ile katılmıştır. yapmıştır. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 431

Doç. Dr. Yeşim I. Ülman 2009 yılı Nisan ve Çocuk ile İlgili İnanışlar” başlıklı poster ayında Hollanda’da düzenlenen Avrupa ile katılmışlardır. Birliği Tıp Etiği Merkezi (EACME) toplan- Prof.Dr. Nil Sarı Ramazan Tuğ ile bir- tısına “The Turkish Bioethics Association, likte hazırladıkları “Topkapı Sarayı’nda with Future Vision in Historical Perspective” Tıbbi Yağların ve Merhemlerin Hazırlanışı” başlıklı bildiri ile katılmıştır. başlıklı bildiriyi 5-14 Haziran 2009 tarihle- 4-6 Mayıs 2009 Ankara`da 2009 Vakıf rinde İstanbul’da düzenlenen 10. Merkez Medeniyeti Sağlık Yılı etkinlikleri kapsa- Efendi Geleneksel Tıp Festivalinde sun- mında Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün muştur. düzenlediği Vakıf Kültüründe Sağlık 2-5 Eylül 2009’da Doç.Dr. Gülten Dinç, Kurumları Sempozyumunda Prof. Dr. Nil S. M. Akın ile İstanbul`da düzenlenen 10. Sarı “Selçuklu ve Osmanlı Vakıf Medeniye- Avrupa Association Klinik Anatomi Kong- tinde Darüşşifaların İşlevleri”, Prof. Dr. resi’nde “The process of removal of the Ayten Altıntaş, “Vakıfların Günümüzdeki prohibition on dissection of the human Sağlık Anlayışına Katkıları” başlıklı bildiri cadavers in the Ottoman Empire” başlıklı ile katılmışlardır. poster ile katılmıştır. Prof Dr. Nil Sarı 26. Vakıf Haftası kap- 10-11 Eylül 2009 tarihinde İtalya’da samında 07 Mayıs 2009 tarihinde Bezm-i düzenlenen EACME yıllık toplantısına Alem Valide Sultan Vakıf Gureba Eğitim Doç. Dr. Yeşim I. Ülman, “Bioethics, ve Araştırma Hastanesi ile İstanbul Vakıflar Mediterranean, Turkey’s Experience” ve I. ve II. Bölge Müdürlüğü Etkinlikleri içer- M. Civaner, H. Balcıoğlu, K. Vatansever ile sindeki Osmanlı’da Tıp Paneli’nde “Darüş- hazırladığı “Medical students’ opinions şifalara Atanacak Hekimlerde Aranacak about commodification of healthcare servi- Nitelikler” başlıklı bildiri ile katılmıştır. ces and the alteration during medical edu- 23 Mayıs 2009 tarihinde İzmir`de cation” başlıklı çalışmalarıyla katılmıştır. düzenlenen 8. Ulusal Androloji Kongresi`nde Prof. Dr. Ayten Altıntaş 15 Eylül 2009’da (Türkiye Biyoetik Derneği-Türk Androloji İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi 2009-2010 Derneği ortak oturumu) Doç.Dr. Yeşim I. Eğitim-Öğretim Yılı Açılış Programında Ülman, M. Civaner ile hazırladığı “Tıp “Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Tarihçesi ve Etiğinde Özerklik Kavramı ve Aydınlatılmış Hekimler İçin Tıpta Etik Neden Önemlidir” Onam” başlıklı bildiriyi sunmuştur. başlıklı bir konuşma yapmıştır. 27-30 Mayıs 2009 Antakya`da düzenle- 30 Eylül- 1 Ekim 2009 tarihinde düzen- nen VI. Lokman Hekim Tıp Tarihi ve lenen Uluslar arası Yahudi Tıbbı Kongresi’ Folklorik Tıp Günleri’nde Prof.Dr. Ayten nde Prof Dr. Nil Sarı, M. Gürkan ve Z. Altıntaş “Lokman Ruhu İlaç mı Efsane mi” İzgüer ile birlikte hazırladıkları “Tabip Moses başlıklı bildiri, Doç. Dr. Gülten Dinç Hamon ve Tıp Risalesi” başlıklı bildiriyi “Antakyalı iki tıp tarihçisi; Dr. Edip ve sunmuşlardır. Saffet Kızıldağlı” başlıklı bildiri Dr.İnci Hot, 22-25 Ekim 2009’da Romanya-Braşov’da M. Gürgan, H. Doğan ile birlikte “Halk Bilgisi düzenlenen 4. Balkan Tıp Tarihi Kongresi’ Haberleri Mecmuasında İstanbul’da Doğum nde Prof.Dr. İbrahim Başağaoğlu, H.Ertin, ve 432 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

O. Buda ile birlikte “The Relations between Hot, Dr.E. Vatanoğlu ile “Ülkemizde Turkish and Romanian Society for History of Hospislere Gerçekten İhtiyacımız Var mı?” Medicine, Founders of These Relations: başlıklı bildirileri ile katılmışlardır. Prof.Victor Gomoiu and Prof. Suheyl Unver”, 7-8 Aralık 2009 tarihinde Doç. Dr. Prof. Dr. İbrahim Başağaoğlu, H. Ertin, Ö. Hanzade Doğan başkanlığında NIH’le Usmanbaş ile “Ord. Prof. Dr. Cemil Topuzlu ortak düzenlenen Klinik Araştırma Etiği (1866-1958) and His Contributions to Üzerine Uluslararası Çalıştayında Prof. Turkish Surgery”, Prof.Dr. İbrahim Başağa- Dr. İbrahim Başağaoğlu açılış konuşma- oğlu, B. Bakır ile hazırladığı “The Effects of cıları arasında yer almış, Prof. Dr. Nil the Medical Functions on Architecture in Sarı “Türk Tıp Tarihinde İnsan Üzerine Süleymaniye Dar’üş Şifa of the Ottoman Deney ile İlgili Tutum ve Değerlerin Dar’üş Şifas” başlıklı bildiriler ile katılmıştır. Gelişimi” başlıklı açılış konferansı, Prof. 4-7 Kasım 2009 tarihinde Bursa’da Dr. Ayten Altıntaş “Klinik Araştırmalar düzenlenen 2. Tıp Etiği ve Tıp Hukuku hakkında Yeni Yönetmelik ve Sürecin Etik Kongresi’nde (21. Yüzyıl Başında Yaşama Değerlen-dirmesi”, Doç. Dr. Hanzade Destek Tedavileri Etik ve Hukuksal Doğan “Türkiye’de Aydınlatılmış Onam Yönler) Prof. Dr. Nil Sarı “Türklerde Ölüm ve Klinik Araştırmalar”, Dr. İnci Hot, M. İnancı- Tıp Etiğinin İnanç Boyutuna Gürgan ile hazırladığı “Türkiye’de Tarihten Bir Bakış (Concepts About Death Depolanabilir Doku Örnekleri Hakkında in Turkish History- A Historical Perspective Tutum Araştır-ması” başlıklı sunumlarını of Religious Ethics in Relation With the yapmışlardır. Dying Patient”, Doç. Dr. Hanzade Doğan “Organ naklinde vaka analizi” başlıklı Kitap ve Kitap Bölümü konferanslar vermişlerdir. Prof. Dr. Rengin Dramur “İznik Yöresindeki Sağlık Ocakları’ 1-N. Sarı, G. Mesara, Ü.E. Kurt: Kayseri nda Etik Çalışma”, Prof. Dr. İbrahim Selçuklu Osmanlı Mimarisi ve Bezemeleri. Başağaoğlu, A.Samancı, H. Okur ile birlikte Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver Nakışhanesi “Psikiyatride Etik ve Hukuki Açıdan Yorumuyla. Doğuş Ofset Mat.Ltd., Onam”, Prof. Dr. İbrahim Başağaoğlu, F.S. Kayseri, 2008.(2 Baskı) Mahmutoğlu, H. Ertin ile “Etik ve Hukuksal 2-N. Sarı, G. Mesara, Ü.E. Kurt: Açıdan (Kamu Görevlisi) Hekimlerin Konya’daki Selçuklu-Osmanlı Mimari İşlediği İrtikâp Suçu”, Prof. Dr. İbrahim Eserleri ve Bezemeleri. Ord. Prof. Dr. Başağaoğlu, Prof. Dr. A.D. Erdemir ile Süheyl Ünver Nakışhanesi Yorumuyla. “Radyolojide Hekim-Hasta-Teknisyen Konya İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü İlişkileri ve Etik Olgu Örnekleri”, Dr. İnci Yayınları, Konya, 2008. Hot, M. Gürgan ile “Yaşamın Sonuna Ait 3-N. Sarı: Osmanlı Tıbbında Besinlerle Kararlarda Yoğun Bakım Hekimlerinin Tedavi ve Sağlıklı Yaşam. Türk Mutfağı. Görüşleri”, Dr. İnci Hot, E. Karlıkaya ile Ed: A. Bilgin, Ö. Samancı, Kültür ve Turizm “Ölüme Yakın Hasta-larda Palyatif Bakımın Bakanlığı Sanat Eserleri Dizisi:476, Ankara Son Adımı: Terminal Sedasyon”, Dr. İnci 2008, s.137-151. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 433

Bursa’da düzenlenen 2. Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Kongresi’nde Dr. Burhan Akgün, Dr. Elif Vatanoğlu, Uzm. Ü. Emrah Kurt, Prof. Dr. İbrahim Başağaoğlu, Doç. Dr. Hanzade Doğan, Dr. İnci Hot

4-N. Sarı: Food as Medicine. Turkish Yorumuyla (ile birlikte).Feza Eğitim ve Cuisine. Republic of Turkey Ministry of Cul- Kültür Vakfı, İzmir, 2009. ture and Tourism. Ankara, 2008, s.137-149. 7-N. Sarı, C. Büyükünal: A History of 5-Kuruluşundan Günümüze Cerrahpaşa Surgical Paediatrics, Turkey-Anatolia World Tıp Fakültesi 1827-1967-2007. Ed: N. Sarı, Scientific Publishing. Singapore, 2009: Z. Özaydın, B. Akgün, Nobel Tıp Kitabev- 481-500. leri, İstanbul, 2009. 8-N. Sarı, R Tuğ: Derviş Mehmed 6-N. Sarı, G. Mesara, Ü.E. Kurt: Ege Neşati Yağı Tıbbi Yağlar Üzerine Bir Risale. Yöresinin Mimari Tasvirli Osmanlı Taşları. Merkezefendi Geleneksel Tıp Derneği Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver Nakışhanesi Yayını, İstanbul, 2009. 434 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Uluslararası Çalıştayda; Prof. Dr. Donald Rosenstein, Doç. Dr. Hanzade Doğan, Prof. Dr. Reider Lie, Dr. İnci Hot, Gülce Altıntaş

9-R. Dramur: Osmanlı Devleti 13-İ. Başağaoğlu: Prof. Dr. Hüsrev Sarayları’nda Tıp ve Eczacılık. İstanbul, Hatemi ve V. Türk Tıp Tarihi Kongresi. 2008. Hüsrev Hatemi Kitabı (Hekim-İlim Adamı- 10-A. Altıntaş: Gül, Gülsuyu, Tarihte, Şair), Dergâh Yayınları, Mayıs 2008: 238- Tedavide ve Gelenekteki Yeri. Maestro 241. Yayıncılık, İstanbul, Nisan, 2009. 14-Medikal Etik, Cilt:7–8, Ed: H. 11-A. Altıntaş: GÜL İlaçların En Hatemi, H. Doğan, Yüce Yayınevi, İstanbul, Güzeli. Hayy Kitap, İstanbul, Temmuz, 2008. 2009. 15-The Turkish Annual of the Studies 12-U. Barlas, İ. Başağaoğlu: Prof. Dr. on Medical Ethics and Law, Ed: H. Doğan, Ayhan Yücel ve Bilimsel Yaşamı. Berdan F. S. Mahmutoğlu, A. Namal. 2009, Nobel Matbaası, İstanbul, 2009. Tıp Kitapevleri, İstanbul. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 435

16-Y.I. Ülman: “The introduction of coursebook, İstanbul 2009, ISBN: 978- Roentgen Techniques in Turkey in the con- 605-60613. text of the modernization in medical edu- 22-Tıp Etiğinden Biyoetiğe. Ed: Y.I. cation”, Au risque de se moderniser, Ülman, T. Başağaç, F. Kadıoğlu, G. Histoire de la médecine dans l’Empire Yıldırım, Z Edisan Türkiye Biyoetik ottoman et au Moyen-Orient du 19e siècle Derneği XII. Yayını, Ankara, 2009. à nos jours, editors: A M Moulin and Y I Ülman, The ISIS Press İstanbul, 2009 Akademik Yükseltmeler (baskıda). 17-A.M. Moulin, Y.I. Ülman, “Introduc- Anabilim Dalımız Öğretim Elemanla- tion: The particular place of medicine in rından Dr. Gülten Dinç 22.01.2009 tarihin- the debate on modernity and modernization de girdiği doçentlik sınavını başarı ile vere- in the Middle-East in the 19th and the 20th rek Tıp Tarihi ve Etik alanında Doçent centuries”, Au risque de se moderniser, unvan ve yetkisini kazanmıştır. Histoire de la médecine dans l’Empire ottoman et au Moyen-Orient du 19e siècle Seminerler à nos jours, editors: A M Moulin and Y I Ülman, The ISIS Press Istanbul 2009 (bas- 2008 ve 2009 yıllarında öğretim kıda). dönemlerinde Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Tıp 18-Y.I. Ülman: “Osmanlı Tıbbına Tarihi ve Etik Anabilim Dalı’nda düzenle- Katkılarıyla Dr. Vuccino / Il Contributo nen seminerler aşağıda verilmiştir: Alla Medicana Otomana del Dr. Vuccino”, İstanbul’daki İtalyan İzi /Presenze Italiane 10 Ocak 2008, Prof. Dr. Ayşe Kaypmaz, A Istanbul, Ed: B. Evren, Lea yay. Ferroli, “Bulaşıcı Hastalıklar Açısından Çevre İstanbul, Şubat 2008:224-229. Sağlığı ve Etik 19-Y.I. Ülman: Muallim Antoine 20 Mart 2008, Dr. Murat Civaner, “İlaç Calleja ve Eczanesi / Il Professor Antoine Şirketleri ile İlişkiler: Hekimler ne Diyor?” Calleja e La Sua Farmacia, İstanbul’daki İtalyan İzi /Presenze Italiane A Istanbul, 17 Nisan 2008, Dr. Şahap Erkoç, Ed: Burçak Evren, Lea yay. Ferroli, Cumhuriyet Öncesi Psikiyatrik Hizmet İstanbul, Şubat, 2008:214-219. Veren Hastaneler. Yedi Tepe, Yedi Kültür, 20-Au risque de se moderniser, Histoire Yedi Hastane” de la médecine dans l’Empire ottoman et au Moyen-Orient du 19e siècle à nos jours, 15 Mayıs 2008, Semuh Adil, “Ord. editors: A M Moulin and Y I Ulman, The Prof. Dr. Nihat Reşat BELGER” ISIS Press İstanbul, 2009 (baskıda). 21-Y.I. Ülman: Coursebook of Medical 29 Mayıs 2008, Dr. Burhan Akgün, Ethics and Medical History, I.U. “Cemiyet-i Tıbbiye-i Osmaniye ve Tıp Cerrahpasa Faculty of Medicine Uğur Dilinin Türkçeleşmesi Faaliyeti: Hacı Beşir Derman English Programme, 3rd Year Ağa Medresesi”(GEZİ) 436 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

20 Kasım 2008, Ölümlerinin 50. Yılında 19 Kasım 2009, Ölümlerinin 50. Yılında Türk Hekimlerini Anma Türk Hekimlerini Anma Dr. Burhan Akgün, “Prof. Dr. Muzaffer Şevki Yener” Prof. Dr. Bülent Berkarda, “Prof. Dr. “Prof.Dr. Nüzhet Şakir Dirisu” Naci Kastarlak” 3 Aralık 2009, Prof.Dr. Orhan Küçüker, Prof. Dr. Mebrure Değer, “İlk Kadın “Bilimde, Bahçelerde, Mermer’de, Porse- Eczacı Belkıs Derman” len’de, Resim’de ve Edebiyat’ta Yeditepe İstanbul’un Bitki-bilim (Botanik) Tarihi” 18 Aralık 2008, Doç. Dr. Nezih Hekim, “Tıpta “Mavi Işık” 24 Aralık 2009, Doç. Dr. Armağan Yücel Samancı, “Psikiyatri’de Hekim-Hasta İliş- 22 Ocak 2009, Prof. Dr. Ahmet Rasim kisinin Etik ve Yasal Boyutu” Küçükusta, “Biri Bizi Hasta Ediyor” Tıp Kültür Birimi Sergi Programı 29 Ocak 2009, Müh. Yahya Bedir, “Türk Dünyasında Mumyalama Sanatı ve İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Bugünkü Uygulamalar” Fakültesi Tıp Tarihi Müzesinde 2008-2009 yıllarında aşağıdaki sergiler açılmıştır: 12 Şubat 2009, Prof. Dr. İbrahim Yıldırım, “İstanbul Üniversitesine Gelen Azerbey- Prof. Dr. Melek Öztürk: canlılar” Fotoğraf Sergisi (13 Ekim 2008-30 Ekim 2008) 26 Şubat 2009, Prof. Dr. Nil Sarı, “Libya’daki Osmanlı Sağlık Kurumları” Yasin Ceylan: Fotoğraf Sergisi 19 Mart 2009, Turgay Tüfekçioğlu, (03 Kasım 2008-20 Kasım 2008) “Kazım Mirşan’ın Araştırmalarına Göre Çetin Yapıcı: Koleksiyoner Sergisi Eski Türk Metinleri” (24 Kasım 2008-11 Aralık 2008)

16 Nisan 2009, Dr. Sezer Erer, “Bursa Ayşe Suvarierol-Hayriye Suvarierol: İlindeki Tıp Etiği İhlalleri ve Bursa Tabip Resim Sergisi Odası Örnekleri” (15 Aralık 2008-30 Aralık 2008)

Dr. Murat Civaner, “Organ Aktarımında Yılmaz Çimen: Yağlıboya Varsayılan Bağış Sistemi, Aktif Bağışlama Resim Sergisi Sisteminden daha Adildir” (08 Ocak 2009-22 Ocak 2009)

21 Mayıs 2009, Prof. Dr. İsmail Yakıt, Tülay Meriç Karavit: Heykel Sergisi “Eski Tıp Sisteminde Unsurlar Teorisi” (30 Ocak 2009-20 Şubat 2009) YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 437

Anabilim Dalımız Seminer Salonunda Prof. Dr. Ayhan Yücel, Prof. Dr. Nil Sarı, Sos. Uğurol Barlas, Prof. Dr. Zuhal Özadın

Nermin Doğdu Nurşen Yener: Ebru Sanatı (09 Mart 2009-26 Mart 2009) (11 Mayıs 2009-28 Mayıs 2009) Nilgün Çiğdem FİDAN: Resim Sergisi (30 Mart 2009-16 Nisan 2009) Eyüp İlkoğretim ve İş Okulu Öğrenci Sergisi (Özürlü Çocuklar) Nefise Barlas: Resim Sergisi (01 Haziran 2009-18 Haziran 2009) (20 Nisan 2009-07 Mayıs 2009) 438 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Tıp Kültür Biriminde Sergi Açılışında Doç. Dr. Yeşim I. Ulman, Prof. Dr. Ertuğrul Göksoy, Prof. Dr. İbrahim Başağaoğlu, Sos. Uğurol Barlas, Hem. Kıymet İldeniz İSTANBUL TIP FAKÜLTESİ DEONTOLOJİ VE TIP TARİHİ ANABİLİM DALI 2006-2007 EĞİTİM YILI FAALİYETLERİ

Arın NAMAL*

2006 YILI FAALİYETLERİ 10.03.2006: Dr. Bülent Özaltay “Yaşam Kalitesi” Kavramı Anabilim Dalımızca her eğitim dönemin- 24.03.2006: Dr. Elif Atıcı “Son Geliş- de yapılan Seminerler ilişikteki listeler çerçe- meler Işığında Türkiye’de Etik Kurulların vesinde gerçekleştirilmiştir. Seminerler 15 Durumu” günlük periyotlarla Cuma günleri saat 14.00’ Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Derneği Çer- de Anabilim Dalımız yerleşkesi Horhor cad. çevesinde No: 1 Aksaray-Fatih/ İstanbul’da yapılmıştır. 21.04.2006: Dr. Hakan Ertin “Sosyal 2005 yılı son semineri Doç. Dr. Arın Bilimlerin Tıbba Gittikçe Artan İlgisi” Namal tarafından gerçekleştirilmiştir. 12 Mayıs 2006: Uzm. Dr. Şükrü Aras 30.12.2005: “HIV/AIDS’li Bireylerde Tanı ve “Diyabet Tarihine Genel Bakış” olarak semi- Tedavi Alanında Gelişmelerle Farklılaşan Etik nerlerde yer alan konulardan bazıları idi. Sorunlar” yılın son seminerinin konusu idi. 2006 yılına ait seminer 20.01.2006 da KONGRE KATILIMLARI Leyla Ezgi tarafından “Hasta Hakları Kavramı İçinde Hasta ve Hasta Yakınları Hakları IX. Türk Tıp Tarihi Kongresi Kayseri Derneği” konulu idi. 24-27 Mayıs 2006 Prof. Dr. Nuran 24.02.2006: Prof. Dr. Nuran Yıldırım Yıldırım: “Kolera Salgınlarında Alınan “I. Dünya Savaşı’nın Meçhul Tıbbiyelileri, Karantina Önlemleri ve Osmanlı Toplum- Toplumsal Yaşamındaki Yansımaları sal Yaşamındaki Yansımaları (1831-1918)” (1831-1918) adlı bildirisi ile katılmıştır.

* İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi, Deontoloji ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı, Doç. Dr.; [email protected]

439 440 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Anabilim Dalından diğer iki katılım Leukemia” dır. Prof. Dr. Nuran Yıldırım Prof. Dr. Öztan Öncel ve Doç. Dr. Arın da Doç. Dr. Yeşim Işıl Ülman ile birlikte Namal ile olmuş ve müştereken “1894- “The Great Cholera Epidemic of İstanbul 1899 Sürecinde İstanbul’da Yaşamış Bernhard in 1865” adlı bildiriyi sunmuşlardır. Dr. Stern’ın Gözlem ve Araştırmalarına Daya- Bülent Özaltay, Dr. Hakan Ertin ile bir- nan Eseri (Türkiye’de Tıp, Batıl İnanç ve likte aynı kongrede “The eugenic approac- Cinsel Yaşam)” adlı bildiriyi, Dr. Bülent hes in the early Republican Turkey (1923- Özaltay da IX. Türk Tıp Tarihi Kongresi’nde 1946)” adlı bildiriyi sunmuşlardır. “Türkiye’de Erken Cumhuriyet Döneminde (1923-1946) Öjenik Yaklaşımlar adlı bildi- DİĞER KONGRE VE riyi sunmuştur. Ayrıca Prof. Dr. Nuran TOPLANTI KATILIMLARI Yıldırım I. Ulusal Veteriner Hekimliği Tarihi ve Mesleki Etik” Sempozyumuna Prof. Dr. Öztan Öncel, 12-14 Haziran “Bakteriyolojihane-i Şahane’de Veteriner 2006’da Azerbaycan-Bakü’de I. Interna- Bakteriyolojisi adlı bildiri ile Elazığ 2006 da, tional Conference Traditional Medicine Dr.Bülent Özaltay ile birlikte International and Materia Medica in Medieval Manu- Committee of Pre-Ottoman and Ottoman scripts’e “The first Department on the Studies’e “İdrar Analizleri Işığında II. History of Medicine and Medical Ethics in Abdülhamit’in Üriner Sistem Rahatsızlığı Turkey and its Importance” adlı bildiriyle (1906)” adlı bildiriyi Trabzon 18-23 Eylül katılmışdır. Ayrıca, 12-13 Ekim 2006 da 2006 da sunmuşlardır., 3-5 Kasım 2006 da gerçekleşen Uluslar arası katılımlı 2. Tıp Üsküdar-İstanbul’da Üsküdar Sempozyu- Etiği ve Tıp Hukuku Sempozyumuna “Eski munda “1894 ten Günümüze Üsküdar Teb- ve Yeni Türk Ceza Yasalarına Göre Organ hirhanesi” adlı bildiriyi Prof. Dr. Nuran Aktarımlarının Deontolojik Açıdan İrde- Yıldırım sunmuştur. lenmesi” adlı bildiriyi de sunmuştur. Ayrıca Doç. Dr. Arın Namal ise; “Hastanın Şika- 40. ULUSLARARASI TIP TARİHİ yet Hakkı ve Sağlık Hizmetlerinde Şeffaf- KONGRESİ lık Talebi” başlıklı bildirisi ile katılmıştır. Prof. Dr. Nuran Yıldırım ise; aşağıdaki 26-30 Ağustos tarihlerinde Macaristan sunumları belirtilen toplantılarda gerçek- Budapeşte’de 2006 da yapılan 40. Uluslar leştirmiştir. arası Tıp Tarihi Kongresine Anabilim Da- “1897 Türk- Yunan Savaşında Sağlık lımızdan Prof. Dr. Öztan Öncel, Prof. Dr. Hizmetleri ve Bu Savaşın Tıp ve Etik Nuran Yıldırım, Dr. Bülent Özaltay ve Tarihimiz Bakımından Önemi”, 26 Ocak Dr. Hakan Ertin bildirilerle katılmışlardır. 2006, Türk Tıp Tarihi Kurumu ve Tıp Etiği Prof. Dr. Öztan Öncel’in Dr. Elif Atıcı ve Tıp Hukuku Derneği 2005-2006 ile birlikte sunduğu tebliğin başlığı “The Dönemi Bilim Toplantıları, Marmara Üni- Place in the History of Medicine of Prof. versitesi Tıp Fakültesi Deontoloji ve Tıp Dr. Hasan Reşat Sığındım (1884-1971) the Tarihi Anabilim Dalı Seminerleri, “Tıp Discoverer of the Acute Monocytical Eğitimi-mizde Model Değişimleri, 1827- YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 441

1933”, Türkiye’de Üniversite Anlayışının Kadircan Keskinbora: “ 100 Yıl Önce Bir Gelişimi (1869-1961) Toplantısı. 18 Kasım Hastanemizin Süreli Yayını”, Dr. Hakan 2006. Ertin: “Sağlıkta Eşitsizlik kavramı ve Doç. Dr. Arın Namal, 10-11 Kasım Etik”, Dr. Bülent Özaltay: “ 17. Yüzyıla 2006’da Almanya’da Augsburg Üniversitesi Ait Bir Tıbbi Bitkiler Kitabı” Terceme-i Hukuk Fakültesi’nde düzenlenen 3. Alman Cedide fi’l- Havassi’l Müfrede”, Dr. Şükrü -Türk Tıp- ve Biyohukuk Sempozyumunda Aras: “Tüberküloz ve Etik” adlı seminer- davetli konuşmacı olarak “Ethische Aspekte leri vermişlerdir. der Dokumentation bei der Patientenaufklä- rung-Ein kritischer Blick auf die türkischen KONGRELER VE TOPLANTILAR Aufklärungsformulare/ Hastanın Aydınla- tılmasının Belgelenmesinde Etik Yönler- Anabilim Dalımızdan Prof. Dr. Öztan Türk Aydınlatma Formlarına Eleştirel Bir Öncel, Dr. Sezer Erer ile birlikte 24-26 Bakış” başlıklı bildiriyi sundu. Sempozyum Mayıs 2007 Denizli’de gerçekleşen 5. bildirileri, 2008 yılında Almanya’da Nomos Lokman Hekim Tıp Tarihi ve Folklorik Tıp Verlag tarafından yayınlandı. Günleri’ne “Prof. Dr. Bedi N. Şehsuvaroğ- Ayrıca Anabilim Dalımızın 2006 da lu ve Tıp Folkloruna Bakışı” adlı tebliği yapılan bir diğer etkinliği de “Ord. Prof. sunmuştur. Prof. Dr. Nuran Yıldırım 2 Dr. Erich Frank’ın Bilim Dünyasındaki Yeri Haziran 2007’de Prof. Dr. Ali Haydar ve Türk Tıbbına Katkıları- Konuşmacı: Prof. Bayat Sempozyumu’na “Osmanlı Devleti’ Dr. Orhan Ulutin – 7 Nisan 2006 da Prof. nin Koruyucu Sağlık Kurumları” adlı bil- Dr. Öztan Öncel, Doç. Dr. Arın Namal ve diri ve 1-5 Kasım 2007 tarihlerindeki Fakültemiz Dahiliye Kliniği ile birlikte Üsküdar Sempozyumu’na da “Beyler- gerçekleştirilmiştir. beyi Askeri Hastanesi” adlı bildiriyle katılmıştır. 2007 YILI FAALİYETLERİ Doç. Dr. Arın Namal, Leipzig Üniver- sitesi Tıp Fakültesi Karl Sudhoff Tıp Tarihi Seminerler: Enstitüsü öğretim üyelerinden Prof. Dr. med. Ingrid Kästner’in 65. Yaş Günü İçin 15 Anabilim Dalımızda 2006-2007 öğre- Mart 2007 tarihinde Leipzig Üniversitesi nim yılında da seminerlere ekli liste gereği Tıp Fakültesinde düzenlenen törende devam edilmiştir. sunum yapmak üzere davet edilen beş 2006 nın son semineri Prof. Dr. Nuran isimden biri olarak “Emigrantinnen im Yıldırım’a aittir. Konusu “Türkiye’de Gesundheitswesen im Rahmen der türkisc- Radyolojinin Gelişimi-1897’den 1933’e” dir. hen Universitätsreform von 1933/Türk Doç. Dr. Arın Namal: “ Aydınlatılmış Üniversite Reformunda Mülteci Kadın Onamın Teori ve Pratikte Etik Açıdan Sağlıkçılar” başlıklı bildiriyi sundu. Namal’ın Düşündürücü Yönleri-Türk Tıp Fakültele- bildirisinin de yer aldığı Armağan Kitabı rindeki Onam Formları Uygulamalarına Almanya’da 2007 yılında Shaker Verlag Eleştirel Bakışı” adlı konuyu Prof. Dr. tarafından yayınlandı. 442 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Doç. Dr. Arın Namal, 9-10 Ekim tarih- “Prof. Dr. Bedi N. Şehsuvaroğlu (1914-1977) lerinde Almanya Dresden Teknik Üniversi- A Famous Turkish Historian of Medicine and tesi Carl Gustav Carus Tıp Fakültesi Tıp Pharmacy and Eczacılık Tarihi Dersleri Tarihi Enstitüsü tarafından düzenlenen Tıp (Lectures on the History of Pharmacy) his Tarihi Kollokyumuna davetli olarak katıl- Book” A. Demirhan ile birlikte, 29 Kasım- mış, “Die Stellung der Juden in der osma- 1 Aralık 2007’de, Yunanistan-Selanik de nischen Geschichte der Medizin und yapılan 3rd Balkan Congress on the History Spuren ihrer heilkundlichen Tätigkeit/ of Medicine’a “Ord. Prof. Dr. Nihat Reşat Osmanlı Tıp Tarihinde Musevilerin Yeri ve Belger and his Contributions to the Establish- Şifavericilik Uygulamalarının İzleri” baş- ment of Hydroclimatology in Turkey” adlı lıklı bildiriyi sunmuştur. Kollokyum bildi- bildiri ile katılmıştır. rilerinin yer aldığı kitap, 2008 yılında Ayrıca, Prof. Dr. Öztan Öncel, 17-20 Almanya’da Mabuse Verlag tarafından Ekim 2007’de Antalya’da düzenlenen I. yayınlanmıştır. Uluslararası Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Doç. Dr. Arın Namal, 31 Ekim 2007 Kongresi’ne “Prof. Dr. Bedi Şehsuvaroğlu’ tarihinde Hyatt Regency Otel’de Türk Üro- nun Organ ve Doku Aktarımının Deon- loji Derneği’nin Türk Androloji ve Üroon- tolojik Yönleriyle İlgili Görüşleri” adlı bil- koloji Dernekleri ile birlikte düzenlediği Ekim diriyi, Erdemir ve Erer ile birlikte, Prof. ayı toplantısında “Etik Bakışla Tıbbi Uygu- Dr. Nuran Yıldırım aynı kongreye lamalar” başlığıyla bir konferans vermiştir. “Türkiye’de İlk Böbrek Nakillerinde Etik Duyarlılığın Başlaması” adlı bildiriyi, Ana- ULUSLARARASI KONGRE bilim Dalımızdan Doç. Dr. Arın Namal, “ TOPLANTILAR VE Yoğun Bakım İnsancıllık Karşıtı mı? Hasta DİĞER TOPLANTILAR Merkezli Yoğun Bakım İçin Önemli Bazı Etik Kavramlar” adlı bildiriyi, Prof. Dr. Anabilim Dalımızdan Prof. Dr. Öztan Kadircan Keskinbora, Kornea Transplan- Öncel, 21-22 Şubat 2007’de Katar’ın Doha tasyonunda (Keratoplasti) Tıbbi ve Etik kentinde yapılan Ist International Congress Sorunlar” adlı bildiriyi, Dr. Hakan Ertin, of the International Society for the History “Organ Bağışında Modeller, Etik ve Ceza of Islamic Medicine da “A Famous Turkish Hukuku Açısından Yorumlanması” adlı bil- Neurologist: Fahrettin Kerim Gökay” adlı diriyi, F. Selami Mahmutoğlu ve İbrahim bildiriyi, 5-8 Eylül 2007’de İngiltere Dundee Başağaoğlu ile birlikte, yine Dr. Hakan de 22nd Congress of British Society for the Ertin, “Deontoloji ve Etik Kongrelerinin History of Medicine’a “A Famous Turkish Tarihsel Süreç İçinde İncelenmesi hangisi Physician from the Military School in Birinci” adlı bildiriyi İ. Başağaoğlu, Esin İstanbul. Dr. Refik Saydam and his work in Karlıkaya ile birlikte sunmuşlardır. the field of Public Health” adlı bildiriyi A. 6-9 Kasım 2007 de İzmir’de gerçek- Erdemir’le birlikte, 19-22 Eylül 2007’de leştirilen Atatürk Dönemi Sağlık Tarihi İspanya-Seville da 38th International Kongresi (1920-1938)’e de Anabilim Dalı- Conrgress for the History of Pharmacy’e mızdan Prof. Dr. Öztan Öncel, “Atatürk YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 443

Döneminin Genç Bir Nöroloğu Ord. Prof. İleri Sürülen Dikkat Çekici Bir Talep: Tıp Dr. Fahreddin Kerim ve Çalışmaları” adlı Fakültesi Enstitülerinde Askeri Hekimlerin bildiriyi Prof. Dr. Ayşegül Erdemir ve Dr. Çalıştırılması” adlı bildirileri sunmuşlardır. Sezer Erer ile birlikte, Doç. Dr. Arın Anabilim Dalı’nın lisansüstü eğitim Namal da “1933 Üniversite Reformu dersleri ve doktora program dersleri rutin Süre-cinde Prof. Schwartz Öncülüğünde olarak yürütülmüştür.

Ord. Prof. Dr. Erich Frank’ın Bilim Dünyasındaki Yeri ve Türk Tıbbına Katkıları adlı top- lantıdan bir görünüm 7 Nisan 2006.

İ.Ü. İSTANBUL TIP FAKÜLTESİ DEONTOLOJİ VE TIP TARİHİ ANABİLİM DALI 2008-2009 EĞİTİM YILI FAALİYETLERİ

Hakan ERTİN*

2008 YILI: 7 Mart 2008 Dr. Bülent Özaltay: 17. Yüzyıla Ait Bir Tıbbi Bitkiler Kitabı Anabilim Dalımızca her eğitim döne- “Terceme-i Cedide fi’l-Havassi’l Müfrede” minde yapılan Seminerler ilişikteki listede 21 Mart 2008 Dr. Hakan Ertin: “Diyet yer almaktadır. Seminerler 15 günlük ve Etik” (Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Derneği aralıklarla, Cuma günleri saat 14.00’de Çerçevesinde) Anabilim Dalımız yerleşkesinin yer aldığı 25 Nisan 2008 Doç. Dr. Arın Namal: Horhor cad. No: 1 Aksaray-Fatih/İstanbul “Tarihte Hekim Kıyafetleri” adresinde yapılmıştır. 9 Mayıs 2008 Dr. Şükrü Aras: “Mardin 2007 yılının son semineri Prof. Dr. Eminüddin Darüşşifası Zuhal Özaydın tarafından sunulmuştur. Bu 23 Mayıs 2008 Aysel Yılmaz: “İlaç seminerin konusu “Osmanlı Hilal-i Ahmer Endüstrisinin Doğuşu ve Tarihsel Gelişimi” Cemiyeti” Kuruluşu ve Çalışmaları hak- Nezaket Elif Dinçer: “Aspirin’in Tarihi” kında idi ve 14.12.2007 tarihinde gerçek- konulu seminerleri vermişlerdir. leştirildi. KONGRE KATILIMLARI 2008 yılına ait ilk seminer 4 Ocak 2008 Dr. Oya Dağlar tarafından “I. Dünya Prof. Dr. Öztan Öncel Savaşı Galiçya Cephesinde Sağlık Hizmet- 20-24 Mayıs 2008 Konya: I. Uluslar- leri” başlığı ile verildi. Bunun dışında, arası Türk Tıp Tarihi ve 10. Ulusal Türk

2 İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Deontoloji ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı; Öğr. Grv. Dr.; [email protected] 445 446 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Tıp Tarihi Kongresi’ne ve “Türkiye’de İlk Etki Eden Sorunlu Araçlar: Sağlık Portal- Dişhekimliği Okulu’nun Kuruluşunun 100. leri ve İlaç Prospektüsleri: Etik Bakışın Yılı” Sempozyumuna “Türk Tıp Tarihi- Düşündürdükleri.” Ceza Hukuku, Etik ve mizde Bir Büyük Ad: Dr. Feridun Frik ve Tıbbi Sorunlar Sempozyumu (Yeditepe Dirim Dergisinin Türk Tıp Periyodikleri Üniversitesi, 8 Ekim 2008). İstanbul 2008, İçindeki Yeri” ve “Türk Dişhekimliği Tari- s. 211-233. hine Kısa Bir Bakış: Okul’dan Fakülte’ye” “Yaşatma çabasının sınırları bağlamın- adlı bildirilerle katılmıştır. Aynı zamanda da kurgu ve gerçek olgu örnekleriyle ölme- kongre eş başkanlığını da yürütmüştür. 6 ye yardımın türleri ve etik açıdan tartışıl- Kasım 2008 Bursa: III. Tıp Etiği ve Tıp ması” Yüksek Riskli Hastaya Yaklaşım Hukuku Sempozyumu. “Yüksek Riskli Etik ve Hukuksal Boyutlar III. Tıp Etiği ve Hastaya Yaklaşımın Etik ve Hukuksal Tıp Hukuku Sempozyumu (Bursa, 6 Kasım Boyutlarına moderatör olarak katılmıştır. 2008). Bildiri Kitabı. Ankara 2009, S. 13-69. 27-30 Mayıs 2009 Antakya: VI. Lokman Ayrıca I. Uluslararası Tıp Tarihi Kongresi Hekim Tıp Tarihi ve Folklorik Tıp Günleri’ne ve 10. Ulusal Türk Tıp Tarihi Kongresine “Lahana Bitkisi ve Aynı Familyadan Diğer Namal A. Aras Ş. “19. yy. Osmanlı Bitkiler Üzerine Bir Araştırma” adlı bildiri Tıbbını konu alan bazı kaynaklarda ve Dr. Şükrü Aras ile birlikte katılmıştır. Gelincik Hastalığı / An Overview of Prof. Dr Nuran Yıldırım Gelincik disease based on several sources I. Uluslararası Türk Tıp Tarihi Kong- of Otoman Medicine during 19th Century”. resi’ne “Türk Hekimlerinin Seçkinleşme Ist International Congress on the History of Sürecinde Tıp Bilgisinin Transferi” adlı Medicine (Konya, 20-24 May 2008), 1560- bildiri ile ve Dr. Ethem Âkif Bey Mekteb-i 1572, İstanbul 2008. Tıbbiye-i Şahane’de Tıp Tarihi ve Deon- Namal A: “Konyalı Devlet Adamı, toloji Dersi Verdi mi?”, “Beledi İspençi- Bilim ve Kültür İnsanı Ord. Prof. Dr. Sadi yarlık Sanatının İcrasına Dair Nizamname, Irmak (1904-1990)”/Statesman and a Man 1861” adlı bildiri ile VII. Türk Eczacılık of science and culture from Konya Ord. Tarihi Toplantısı İstanbul, 29-30 Mayıs Prof. Dr. Sadi Irmak (1904-1990). Ist Inter- 2008, “Yeni Belgeler ve İlmühaber Defteri national Congress on the History of Medi- Işığında Haydarpaşa Askeri Hastanesi” adlı cine (Konya, 20-24 May 2008), 142-165, bildiri ile Üsküdar Sempozyumu VI, 6-9 İstanbul 2008. adlı bildirilerle katılmıştır. Kasım 2008, “1897 Türk-Yunan Savaşı Yaralılarına Ait Onam Belgeleri: Hüsn-i Öğr. Gör. Dr. Hakan Ertin Rıza Senetleri” adlı bildiri ile Uluslararası “Türk Tıp Tarihinde “Anadolu Kliniği” Katılımlı V. Tıp Etiği Kongresi “Tıp (1933-1954) ve Konya”, 1. Uluslararası Etiğinden Biyoetiğe”, 13-15 Kasım 2008, Tıp Tarihi Kongresi, 20/24 Mayıs 2008, Ankara toplantısına katılmıştır. Konya (İbrahim Yıldırım ve İbrahim Başağaoğlu ile birlikte); “Türk Tıp Tarihi Doç. Dr. Arın Namal Kurumu Kurucu Üyelerinden Prof. Dr. Hastanın OTC İlaç Kullanma Kararına Feridun Nafiz Uzluk ve Tıp Tarihine YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 447

Katkıları” 1. Uluslararası Tıp Tarihi YAYINLAR: Kongresi, 20/24 Mayıs 2008, Konya (Kadircan Keskinbora ve İbrahim Başağa- Prof. Dr. Öztan Öncel: oğlu ile birlikte). “Two Famous Turkish Physicions of the “Tıbbi bir Kötüye Kullanım Alanı Period of Turkish Republic”. Olarak DİYET: Tarihsel ve Etik Bir A. Erdemir’le birlikte. Yaklaşım” Uluslararası Katılımlı V. Tıp Selected Papers on Turkish medical Etiği Kongresi, Ankara, 13/15 Kasım 2008 History İst. 2008 pp. 241-270. ile ilgili bildirilerle katılmıştır. 1-General Prof. Dr. Cemil Topuzlu s. 53-59 ULUSLAR ARASI KONGRE VE 2-İ.Ü. Dişhekimliği Fakültesi’nin İlk DİĞER TOPLANTI Hanım Dekanı Prof. Dr. Altan Gülhan KATILIMLARI Özerkan s. 219-225 3-14 ve 18. Yüzyıllar Arasında Türk Doç. Dr. Arın Namal Dişhekimliğine Bir Bakış (Demirhan ile Ethische Aspekte der Dokumentation birlikte) 293-325 bei der Patientenaufklärung- ein kritischer 4-Yüzyıllara Göre Dişhekimliği Reçete Blick auf die türkischen Aufklärungsfor- Örnekleri s. 405-411. mulare. 3. Deutsch-Türkisches Symposium 5-Türk Dişhekimliği Tarihine Kısa Bir zum Medizin- und Biorecht. (Juristische Bakış: Okul’dan Fakülte’ye s. 415-425. Fakultät der Universität Augsburg (Alman- Ülkemizin İlk Dişhekimliği Okulu ya), 10-11 November 20006). Nomos Verlag, İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi 157-191, Baden Baden 2008. 100. Yıla Armağan İst. 2008. Namal A.: “Etik açıdan hekim grevleri”. Yeditepe University Faculty of Law- Prof. Dr. Nuran Yıldırım: Internationales Symposion: The Ethic and 1- Nuran Yıldırım: “Prof. Dr. Ali Haydar Law in the Area of Health (Istanbul, 17-19 Bayat’ın Türk Tıp Tarihine Katkıları”, II. April 2008), 125-147, İstanbul 2008. Ulusal Veteriner Hekimliği Tarihi ve Mes- leki Etik Sempozyumu Bildiriler Kitabı. Öğr. Gör. Dr. Hakan Ertin: Ed. A. Yaşar, A. Yiğit, S. İzmirli. Konya “The Gender Aspect of Syphilis in the 2008, 57-70. late Otoman Empire”, Workshop, Medicine 2- “Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane Fenn-i within and between the Empires Hamsburg Baytari Muallimi Kaymakam Ahmet’in and Ottoman XVII-XX centuries, 20/23 kasım Tuhfetü’l-Baytariye Eseri”, II. Ulusal 2008, Viyana-Avusturya (İnanç Özekmekçi Veteriner Hekimliği Tarihi ve Mesleki ile birlikte). Etik Sempozyumu Bildiriler Kitabı. Ed. A. “Dr. Rıza Tahsin Gencer”, Türk Tıp Yaşar, A. Yiğit, S. İzmirli. Konya 2008, Tarihi Kurumu “Kuruluşunun 70. yılı Anma 157-173. Toplantısı” 9 Ekim s2008, İstanbul. 3- Nuran Yıldırım: “Türk Hekimlerinin Seçkinleşme Sürecinde Tıp Bilgisinin 448 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Transferi”, I. Uluslar arası Türk Tıp Tarihi Doğan H, Mahmutoğlu FS, Namal A. Kongresi, 10. Ulusal Türk Tıp Tarihi (Ed.): Türk Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Kongresi Bildiri Kitabı. C. I. 20-24 Mayıs Araştırmaları 2008. Ed. A.D. Erdemir, Ö. Öncel, Y. Yıllığı 2008; (1)1: 95-107. Küçükdağ, B. Okka, S. Erer. [İstanbul Namal A. Türk Tıp Tarihi Kurumu İlk 2008], 101-124. Dişhekimliği Okulumuz olan İstanbul Üni- 4- Nuran Yıldırım: “Osmanlı Devleti’ versitesi Dişhekimliği Fakültesi’nin 100. nin Modern Tıp Kurumlarından Gedikpaşa, Kuruluş Yılı anısına bir kitap yayınladı. Tophane ve Üsküdar Tebhirhaneleri”, Ali Türkiye Klinikleri Tıp Etiği-Hukuku-Tarihi Haydar Bayat Anısına Düzenlenen Dergisi 2008; (2) 16: 105-108. Osmanlı Sağlık Kurumları Sempozyumu Namal A. İlk Dişhekimliği Okulumuz 2 Haziran 2007. Ed. Bülent Özaltay, Nuran olan İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Yıldırım, Murat Çekin. Zeytinburnu Bele- Fakültesi’nin 100. Kuruluş Yılı. Türkiye diyesi, İstanbul 2008, 199-215. yayınlarıdır. Klinikleri Tıp Etiği-Hukuku-Tarihi Dergisi Doç. Dr. Arın Namal: 2008; (2) 16: 108-112. Namal A, Aras Ş, Yürür G İstanbul Namal A. Editörden. Tıp Etiği ve Tıp Üniversitesi Rektörlerinden Ord. Prof. Dr. Hukuku Bülteni 2008, 5: 1. Tbp. Tuğgeneral Tevfik Salim Sağlam Namal A. Ulusal Etik Komitelerin İlk (1882-1963). Nobel Medicus (4) 2, 36-40, Örneği Fransa’da (CCNE). Tıp Etiği ve Tıp (2008). Hukuku Bülteni 2008, 5: 14-15. Namal A, Aras Ş, Yürür G Kemal Namal A. Bir mesleki karabasan: Atay (1890-1978) Türkiye’de Kanserle Perkütan Yaralanmalar. Tıp Öğrencileri Mücadelenin Önderlerinden. Nobel Medicus açısından etik ve yasal boyutlara kısa (4) 3, 48-51, (2008). bakış. Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Bülteni Namal A, Ebert A Deutsch-türkische 2008, 5: 16-19. Wissenschaftsgeschichte. Wilhelm Gustav Namal A. Editörden. Tıp Etiği ve Tıp Liepmann und seine Tätigkeit an der Hukuku Bülteni 2008, 6: 1. Universität Istanbul in den Jahren 1933- Namal A. Bochum (Almanya) Tıp Etiği 1939. Der Gynäkologe 2008, (41) 12: Merkezi 20 yılı geride bıraktı. El yakan 1028-1034. konulara dokunulan 20 yıl. Tıp Etiği ve Tıp Namal A, Aras Ş, Yürür G Türkiye’de Hukuku Bülteni 2008, 6: 24-25. Ortopedi ve Çocuk Cerrahisi Bilim Dallarının Sembolü, Türk Ortopedi ve Travmatoloji Öğr. Gör. Dr. Hakan Ertin: Derneğinin Kurucusu Akif Şakir Şakar “Sağlam ve Gürbüz Bir Nesil Yaratmak: (1888-1961). Nobel Medicus (4) 1, 35-39, Türk Tıbbında Irk Hıfzısıhhası Meselesi (2008). “,Toplumsal Tarih, Sayı: 171, Mart 2008, s. Namal A. “Aydınlatılmış onamın belge- 64-68. (Bülent Özaltay ile birlikte) lendirilmesinde etik açıdan düşündürücü Dr. Sen Önce... Tıp Hukuku ve Tıp Etiği yönler”. Derneği Bülteni, Sayı 5, Ocak 2008, s.12. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 449

Hekim Hastasından Uzaklaşırken., Radikal Kitap Bölümleri: Gazetesi-Radikal 2, 27. Temmuz 2008, s.8. Namal A. Place of jews in Otoman Medicine and their influenceon practices of Dr. Bülent Özaltay: faith healing. I st International Congress on “Sağlam ve Gürbüz Bir Nesil Yaratmak: the Turkish History of Medicine. Selected Türk Tıbbında Irk Hıfzısıhhası Meselesi”, Papers on Turkish Medical History. İstan- Toplumsal Tarih, Sayı: 171, Mart 2008, s. bul 2008, S. 212-240. 64-68. (H. Ertin’le birlikte) Yıldırım M, Namal A Türkiye’de “Hekimbaşı İsmail Paşa’nın Kolera bilimsel dişhekimliğinin kurucusu Muallim Risalesi”, Hastane, Yıl: 10, Sayı: 52, Mayıs- Dr. Halid Şazi Kösemihal (1869-1921) ve Haziran 2008, s. 60-61. ülkemiz dişhekimliğinde 1909-1933 süre- cindeki gelişmeler. Namal A. Öncel Ö, KİTAPLAR: Demirhan Erdemir A (Ed.) Ülkemizin İlk Diş Hekimliği Okulu: İstanbul Üniversitesi Prof. Dr. Öztan Öncel: Dişhekimliği Fakültesi 100. Yıla Armağan. Ist International Congress on the Turkish İstanbul 2008, S. 59-70. History of Medicine Namal A Dişçi Mektebi’nden Dişhe- Selected Papers on Turkish Medical kimliği Fakültesi’ne Öğretim Üyesi Biyog- History. İst. 2008 rafileri: Eczacı, Dişçi, kabile (Ebe) ve A. Demirhan ile birlikte (Editörlük) Hastabakıcı Kadın (Hemşire) Mektepleri’ I. Uluslar arası Türk Tıp Tarihi Kongresi nin ilk müdürü Muallim Dr. Mustafa Münif 10. Ulusal Türk Tıp Tarihi Kongresi Bil- Paşa (Kocaolçun) (1855-1937). Namal A. diri Kitabı Editörlüğü (Erdemir, Küçükdağ, Öncel Ö, Demirhan Erdemir A (Ed.) Ülke- Okka ve Erer ile birlikte) 2 cilt Konya 2008. mizin İlk Diş Hekimliği Okulu: İstanbul Ülkemizin İlk Dişhekimliği Okulu Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi 100. İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Yıla Armağan. İstanbul 2008, S. 71-78. 100. Yıla Armağan İstanbul 2008 edi- Namal A Kadırga’daki ahşap binadan törlük (Namal, Erdemir ile birlikte) dir. Beyazıt’taki binaya taşınılmasını sağlayan Dişçi Mektebi’ne Diş Tababeti Mektebi Doç. Dr. Arın Namal: adını verdirten Okul müdürü Muallim Dr. Namal A, Öncel Ö, Demirhan Erdemir Server Hilmi Büyükaksoy (1868-1930). A (Ed.) Ülkemizin İlk Diş Hekimliği Okulu: Namal A. Öncel Ö, Demirhan Erdemir A İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi (Ed.) Ülkemizin İlk Diş Hekimliği Okulu: 100. Yıla Armağan. Nobel Tıp Kitabevleri, İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi İstanbul 2008. 100. Yıla Armağan. İstanbul 2008, S. 81-86. Alatlı C, Çolaklar H, Efeoğlu A, Namal Namal A Muallim Dr. Sait Cemil (Yiğit). A Bilimsel Diş Hekimliğinde 100 Yıl. İstanbul Namal A. Öncel Ö, Demirhan Erdemir A Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi (Ed.) Ülkemizin İlk Diş Hekimliği Okulu: (1908-2008). Nobel Tıp Kitabevleri, İstanbul İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi 2009’dur. 100. Yıla Armağan. İstanbul 2008, S. 87-94. 450 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Namal A İlk Diş Hekimi Müdür Prof. Namal A 1973-1975 yılları arasında Dr. Kazım Esat Devrim (1885-1951). Namal Dekan: Prof. Dr. Lem’i Belger. Namal A. A. Öncel Ö, Demirhan Erdemir A (Ed.) Öncel Ö, Demirhan Erdemir A (Ed.) Ülke- Ülkemizin İlk Diş Hekimliği Okulu: İstanbul mizin İlk Diş Hekimliği Okulu: İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakül-tesi 100. Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi 100. Yıla Armağan. İstanbul 2008, S. 95-103. Yıla Armağan. İstanbul 2008, S. 153-160. Namal A 1955-1957 yılları arasında Diş Namal A 1916’dan 1959’a kadar hiz- Hekimliği Okulu Müdürü Prof. Dr. Pertev met veren büyük bir sanatkar: Prof. Dr. Ata (1900-1969). Namal A. Öncel Ö, Rüştü Önol. Namal A. Öncel Ö, Demirhan Demirhan Erdemir A (Ed.) Ülkemizin İlk Erdemir A (Ed.) Ülkemizin İlk Diş Hekimliği Diş Hekimliği Okulu: İstanbul Üniversitesi Okulu: İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Dişhekimliği Fakültesi 100. Yıla Armağan. Fakültesi 100. Yıla Armağan. İstanbul İstanbul 2008, S. 105-112. 2008, S. 161-167. Namal A Prof. Dr. Şevket Tagay (1903- Namal A Dişçilik Okulu’nun ilk hoca- 1972). Namal A. Öncel Ö, Demirhan larından: Muallim Diş Tabibi Hüseyin Erdemir A (Ed.) Ülkemizin İlk Diş Hekimliği Talat Bey (?-1951) Namal A. Öncel Ö, Okulu: İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Demirhan Erdemir A (Ed.) Ülkemizin İlk Fakültesi 100. Yıla Armağan. İstanbul 2008, Diş Hekimliği Okulu: İstanbul Üniversitesi S. 113-117. Dişhekimliği Fakültesi 100. Yıla Armağan. Namal A İstanbul Üniversitesi Diş İstanbul 2008, S. 183-185. hekimliği Fakültesi’nin ilk dekanı Prof. Namal A Profesör Dr. Feyzullah Dr. Suat İsmail Gürkan (1903-1983). Namal Doğruer (1904-1967). Namal A. Öncel Ö, A. Öncel Ö, Demirhan Erdemir A (Ed.) Demirhan Erdemir A (Ed.) Ülkemizin İlk Ülkemizin İlk Diş Hekimliği Okulu: İstan- Diş Hekimliği Okulu: İstanbul Üniversitesi bul Üniversitesi Dişhekimliği Fakül-tesi Dişhekimliği Fakültesi 100. Yıla Armağan. 100. Yıla Armağan. İstanbul 2008, S. 119- İstanbul 2008, S. 187-202. 135. Namal A. Çok erken kaybedilen cerrahi Namal A 1967-1970 yılları arasında hocası Doç. Dr. Safiyeddin Edin (1902- Dekan: Prof. Dr. Orhan Okyay (1899-1975). 1942). Namal A. Öncel Ö, Demirhan Erdemir Namal A. Öncel Ö, Demirhan Erdemir A A (Ed.) Ülkemizin İlk Diş Hekimliği Okulu: (Ed.) Ülkemizin İlk Diş Hekimliği Okulu: İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakül- İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi tesi 100. Yıla Armağan. İstanbul 2008, S. 100. Yıla Armağan. İstanbul 2008, S. 137- 203-204. 143. Namal A. İlk kadın diş hekimlerinden Namal A İki dönem dekan: Prof. Dr. Ayşe Şadiye Yusuf (Güvendiren). Namal Gazanfer Zembilci (1920-1976). Namal A. A. Öncel Ö,Demirhan Erdemir A (Ed.) Öncel Ö, Demirhan Erdemir A (Ed.) Ülke- Ülkemizin İlk Diş Hekimliği Okulu: İstan- mizin İlk Diş Hekimliği Okulu: İstanbul bul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi 100. 100. Yıla Armağan. İstanbul 2008, S. 213- Yıla Armağan. İstanbul 2008, S. 145-151. 218. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 451

Namal A. Dünya ve Türk Diş Hekim- Biyokimya Bilim Dalındaki Gelişmelere liğine ışık olmuş bir isim: Prof. Dr. Dr. h.c. Bakış” Alfred Kantorowicz (1880-1962). Namal Prof. Dr. Nuran Yıldırım: “İlk Kadın A. Öncel Ö, Demirhan Erdemir A (Ed.) Doktorumuz Hatice Safiye Ali Krekeler’in Ülkemizin İlk Diş Hekimliği Okulu: Yaşamı, Çocuk Bakımı ve Sağlığına Katkı- İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi ları”, İstanbul Tıp Fakültesi Deontoloji ve 100. Yıla Armağan. İstanbul 2008, S. 377- 401. Tıp Tarihi Anabilim Dalı Semineri, 18 Aralık 2009. adlı seminerleri vermişlerdir. Dr. Bülent Özaltay: “Osmanlı Sağlık Kurumları Sempozyu- KONGRELER VE TOPLANTILAR mu”, İstanbul 2008. (N. Yıldırım ve M. Çekin İle birlikte editörlük) Prof. Dr. Öztan Öncel “Neşati Yağı”, İstanbul 2009. (Nil Sarı, 27-30 Mayıs 2009 Antakya: VI. Lokman Ramazan Tuğ) ile birliktedir. Hekim Tıp Tarihi ve Folklorik Tıp Günleri’ ne “Lahana Bitkisi ve Aynı Familyadan 2009 Yılı: Diğer Bitkiler Üzerine Bir Araştırma” adlı bildiriyi Dr. Şükrü Aras ile birlikte, 30 Seminerler: Eylül-1 Ekim 2009: Musevilik ve Tıp Tarihi Anabilim Dalımızda 2008-2009 öğre- Kollokyumuna “Der Bettray der Wissensc- nim yılında da seminerlere ekli liste gereği haftse-migranten zur Gründung des Instituts devam edilmiştir. für Experimentelle Forschung der Universität İstanbul. Doç. Dr. Arın Namal ile birlikte, 27 Ekim 2008 Alein Touwaide: Materia 4-7 Kasım 2009 Bursa: “2. Uluslar arası Medica of the Old World Towards a Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Kongresi (Tıp Etiği Comprehensive Database, 28 Kasım 2008 ve Tıp Hukuku Açısından 21. yy Başında Doç. Dr. Arın Namal: “OTC İlaç-larla Yaşama Destek Tedavileri)” İlgili Etik Sorunlar” seminerleri, 2008 in Açılış Konuşması, son semineri de 19 Aralık 2008 Prof. Dr. Derneğin 5. Yıl Anma Toplantısında Tıp Nuran Yıldırım: “1897 Türk-Yunan Savaşı Etiği ve Tıp Hukuku’nun Kuruluş ve Gelişim Yaralılarına Ait Hüsn-i Rıza Senetleri” dir. Tarihçesi ve Dr. Hakan Ertin: “Osmanlı’da Frengi; “Ölümcül Hasta Çocuk Bakımı Bir Tarihçe ve Toplumsal Cinsiyet Açısından Örnek: Lucile Packard Çocuk Hastanesi Uygu- Bir Değerlendirme” adlı konuyu, Dr. Bülent lama ve Önerileri” adlı tebliğle katılmıştır. Özaltay: “Doğumun Medikalizasyonu: Yüksek Sezeryan Oranı”, Gülkızılca Prof. Dr. Nuran Yıldırım Yürür: “Yeni Üreme Teknolojileri Alanında VI. Lokman Hekim Tıp Tarihi ve Folk- Biyoetikte Güncel Tartışmalar”, Elif lorik Tıp Günlerine Antakya 27-30 Mayıs Dinçer: “20. yüzyıl Başında İstanbul’da 2009 a “Almanya’da Bir Paşa Kızı İlk Kimya Eğitiminin Gelişimi”, Uzm. Dr. Kadın Doktorumuz Hatice Safiye Ali Şükrü Aras: “1933 Üniversite Reformunda Krekeler” adlı bildiri ile katılmıştır. 452 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Doç. Dr. Arın Namal ULUSLARARASI KONGRE Klinik rutininde eksik bir boyut: Ölmekte TOPLANTILAR VE olana yoldaşlık/ A Missing Dimension in DİĞER TOPLANTILAR Clinical Routine: Camaradarie to a Dying Patient. 2. Uluslar arası Tıp Etiği ve Tıp Prof. Dr. Öztan Öncel Hukuku Kongresi (Bursa, 4-6 Kasım 2009) 22-25 Ekim 2009: The IV th Balkan Bildiri Kitabı. Ankara 2009, S. 33-46. Congress of History of Medicine Romanya- Etiğin tıbbi hatalara yaklaşım farkı: sağ- Braşov lık kurumlarında suçlayıcı olmayan bir “Ord. Prof. Dr. Cemil Topuzlu (1866- atmosfer yaratmak. Hekim hakları, Kompli- 1958) and his Contributions on Turkısh kasyon, Malpraktis Sempozyumu. Acıbadem Surgery”. Sürekli Eğitim ve Gelişim Merkezi (ASE- Dr. Hakan Ertin ve Prof. Dr. İbrahim GEM) Acıbadem Kadıköy Hastanesi 7 Başağaoğlu ile birlikte. Mart 2009. “Shakir pasha (1849-1908) Pioneering S. 1-5. Turkish Physiologist”. Dr. Berrin Okka ve Jinekolojik ve Obstetrik uygulamalarda Prof. Dr. Ayşegül Erdemir ile birlikte katıl- rastlanan hatalar ışığında etiğin tıbbi hata- mıştır. lara yaklaşım farkı: Sağlık kurumlarında 30 Eylül-1 Ekim 2009: Musevilik ve suçlayıcı olmayan bir atmosfer oluşturmak. Tıp Tarihi Kollokyumu 7. Ulusal Jinekoloji ve Obstetrik Kongresi “Der Bettray der Wissenschaftse-mig- (Girne-KKTC, 14-19 Mayıs 2009) Bildirileri ranten zur Gründung des Instituts für Kitabı. S. 241-243. Experimentelle Forschung der Universität Jinekoloji ve Obstetrik Uygulamalarda İstanbul. Rastlanan Hataların Azaltılması İçin Bir Doç. Dr. Arın Namal ile birlikte Etik çözüm Önerisi: İsimsiz Bildirim Sistemleri. I. Ulusal Jinekoloji ve Obstetrik Prof. Dr. Nuran Yıldırım’ın katıldığı Hemşireliği Kongresi (İstanbul, 2-4 Kasım diğer toplantılar: 2009) Bildirileri. [CD-Rom] adlı bildiriler- “Bizans’tan Cumhuriyet’e İstanbul le katılmıştır. Hastaneleri”, 15 Mart 2009. Balat Or_Ahayim Musevi Hastanesi. Öğr. Gör. Dr. Hakan Ertin “Osmanlı Darüşşifaları ve Vakıf Hasta- Etik ve Hukuksal Açıdan (Kamu neleri”, 5 Mayıs 2009. Edirne Vakıflar Bölge Görevlisi) Hekimlerin İşlediği İrtikap Müdürlüğü, 26. Vakıflar Haftası. 2009 Vakıf Suçu, 2.Uluslararası Tıp Etiği ve Tıp Tarihi Medeniyeti Sağlık Yılı (4-10 Mayıs 2009). Kongresi, 4/7 Kasım 2009, Bursa (Fatih Trakya Üniversitesi Sultan II. Bayezid Selami Mahmutoğlu ve İbrahim Başağaoğlu Külliyesi Sağlık Müzesi. Edirne. ile birlikte) adlı bildiriyi vermiştir. “Bezmiâlem Valide Sultan Vakıf Gureba Hastanesi”, Osmanlıda Tıp Toplantısı, 7 Mayıs 2009. Bezmiâlem Vakıf Gureba Hastanesi. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 453

“Les Therapeutiques Dans L’Empire YAYINLAR: Otoman Au XIXéme Siècle. 3 juin 2009. XIX. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nda Prof. Dr. Öztan Öncel: Tedaviler, 3 Haziran 2009. IFEA İstanbul. dur. Ölümcül Hasta Çocuk Bakımı Bir Örnek: Lucile Packard Çocuk Hastanesi Doç. Dr. Arın Namal: Uygulama ve Önerileri. Die Stellung der Juden in der osmanisc- 21. Yüzyıl Başında Yaşama Destek hen Geschichte der Medizin und Spuren Tedavileri Etik ve Hukuksal Yönler 2. Ulus- ihrer heilkundlichen Tätigkeit. Heidel CP lararası Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Kongre (Hrsg.): Naturheilkunde und Judentum Kitabı. Ankara 2009 s. 463-470. [Medizin und Judentum Band 8]. Mabuse Verlag, Frankfurt Main 2009, S. 87-111. Prof. Dr. Nuran Yıldırım: katıldığı yabancı kongredir. “Almanya’da Bir Paşa Kızı İlk Kadın 30 Eylül-1 Ekim 2009: Musevilik ve Tıp Doktorumuz Hatice Safiye Ali Krekeler”, Tarihi Kollokyumu VI. Lokman Hekim Tıp Tarihi ve Folklorik “Der Bettray der Wissenschaftse- Tıp Günleri Bildiri Özetleri. Antakya 27-30 migranten zur Gründung des Instituts für Mayıs 2009. Adana 2009, 81-82’dır. Experimentelle Forschung der Universität İstanbul. Doç. Dr. Arın Namal: Prof. Dr. Öztan Öncel ile birlikte bildiri Namal A, Aras Ş, Yürür G İstanbul ile katılmıştır. Üniversitesi Rektörlerinden Ord. Prof. Dr. Tbp. Tuğgeneral Tevfik Salim Sağlam (1882- Öğr. Gör. Dr. Hakan Ertin, 1963). Nobel Medicus (4) 2, 36-40, (2008). Ord. Prof. Dr. Cemil Topuzlu (1866- Namal A, Aras Ş, Yürür G Kemal 1958) and His Contributions to Turkish Atay (1890-1978) Türkiye’de Kanserle Surgery, The IVth Balkan Congress of Mücadelenin Önderlerinden. Nobel Medicus History of Medicine, 22/25 Ekim 2009, (4) 3, 48-51, (2008). Brasov-Romanya (Öztan Öncel ile bir- Namal A Türk Dermatoloji Tarihinin likte) Unutulmayacak İsimlerinden Ord. Prof. Dr. The relations between Turkish Society Cevat Kerim İncedayı (1894-1971). İstiklal for the History of Medicine and Harbi’nin Başından Sonuna Cephedeydi. Romanian Society for the History of Hulusi Behçet’in Selefi Olarak Kürsü Medicine; Prof V. Gomoui and Prof Yönetti, Kürsü Kurdu. Nobel Medicus (5) 1, Süheyl Ünver, The IVth Balkan Congress 50-55, (2009). of History of Medicine, 22/25 Ekim 2009, Namal A 1933 Türk Üniversite Refor- Brasov-Romanya (Octavian Buda ve mu’nun İlk Kuşak Öğrencilerinden İç İbrahim Başağaoğlu ile birlikte) bildiri Hastalıkları Alanının Unutulmaz Hocası olarak sunmuştur. Cihat Abaoğlu (1914-1979) Nobel Medicus (5) 2, 78-84, (2009). 454 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Namal A. Ülkemizde Tıp Öğrenimi Kongre Kitabı. Ankara 2009 Editörlük Gören İlk Hanımlardan İç Hastalıkları (Erdemir ve Erer ile birlikte). Uzmanı Prof. Dr. Müfide Küley (1904-1995) Bunun dışında Anabilim Dalımızca I: Emek ve Mücadele Dolu Bir Akademik Döneme seçmeli dersler, III. Döneme lisans Tırmanışın dersleri ve Sağlık Bilimleri Enstitüsüne bağlı Özeti Nobel Medicus (5) 3, 101-106, olarak yüksek lisans ve doktora dersleri (2009). eğitim çerçevesinde verilmektedir. Ayrıca 1 Namal A. Askeri hekimlerin Tıp Fakül- yüksek lisans ve 2 doktora öğrencisi de tesinde kollabaratör olarak görevlendiril- Prof. Dr. Nuran Yıldırım ve Doç. Dr. Arın mesi. Mutluer M, Akçiçek E (Ed.): Atatürk Namal yönetiminde öğretimlerine devam Dönemi Sağlık Tarihi (1920-1938) Kongresi etmektedir. (İzmir, 6-9 Kasım 2007) Bildiriler. [Ege Ayrıca Dr. Hakan Ertin tarafından Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları Geçmişten Günümüze İstanbul’da Sağlık, No: 156]. İzmir 2009, S. 567-595. İstanbul Kültür Başkenti 2010 kapsamında Namal A. Toplu yaşamda adı yeni, kabul edilmiş kongre düzenlenmesi, Kasım kendi eski ciddi bir sorun: Psikolojik Taciz 2010 (İbrahim Başağaoğlu, Ayşegül (Mobbing). İstanbul Dişhekimleri Odası Demirhan Erdemir, Öztan Öncel, Zuhal Dergi 2009; 128: 68-75’dir. Özaydın ile birlikte proje ortaklığı) An International and Interdisciplinary KİTAPLAR Conference on Health Culture and The Human Body-Frankfurt Mainz-Almanya, Prof. Dr. Öztan Öncel: 19-21 Kasım 2010 (Frankfurt Mainz Üni- 21. Yüzyıl Başında Yaşama Destek versitesi, Türkiye’den Nil Sarı Hanzade Tedavileri Etik ve Hukuksal Yönler 2. Doğan ile birlikte düzenleme kurulu üyeliği) Uluslar arası Tıp Etiği ve Tıp Hukuku projeleri yürütülmektedir. ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ DEONTOLOJİ ANABİLİM DALI 2006-2007 EĞİTİM YILLARI FAALİYETLERİ

Sezer ERER*

BİLİM TOPLANTILARI “Türkiye’de Tabip Odalarının Gelişimi ve Sonuçlar” Anabilim dalımızın her yıl düzenlediği Tarih: 22.12.2006 ve asistan eğitim programı kapsamında yer Konuşmacı: Arş. Grv. Sezer Erer alan 2006 yılı bilim toplantıları aşağıda sıralanmıştır: KONGRE KATILIMLARI

“Sağlık Kaynaklarının Dağıtımı ile IX. Türk Tıp Tarihi Kongresi İlgili Etik Sorunlar” IX. Türk Tıp Tarihi Kongresi, 24 – 27 Mayıs 2006 tarihleri arasında Kayseri’de Tarih: 06.04.2006 Prof. Dr. Esin Kahya ve Prof. Dr. Ekrem Konuşmacı: Dr. Elif Atıcı Aktaş tarafından, Gevher Nesibe Darüşşi- fası’nın 800. yılı anısına XXIV. Gevher “Örneklerle Yirminci Yüzyılın Başlarında Nesibe Tıp Günleri ile birlikte düzenlendi. Otopsi Raporları” Kongrede anabilim dalı başkanı Prof. Dr. Tarih: 13.04.2006 Ayşegül Demirhan Erdemir, Türk Tıp Tarihi Konuşmacı: Arş. Grv. Sezer Erer Kurumu Başkanı olarak açılış konuşması yaparken, Dr. Elif Atıcı ve Arş. Grv. Sezer “Kanser ve Etik” Erer “19. Yüzyılda Kayseri’de Kolera ile Tarih: 14.12.2006 İlgili Belgeler ve Bazı Sonuçlar” isimli bil- Konuşmacı: Dr. Elif Atıcı diriyle katıldılar.

∗ Arş. Grv. Dr, Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Deontoloji Anabilim Dalı, Bursa; [email protected].

455 456 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

1. Uluslararası Ortaçağ Yazmalarında Diğer Kongre ve Toplantı Katılımları Geleneksel Tıp ve Materia Medica Dr. Elif Atıcı, 24 Mart 2006 tarihinde Konferansı Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Derneği’nin 2005 12–14 Haziran 2006 tarihleri arasında – 2006 yılı faaliyetleri kapsamında İstanbul Bakü–Azerbaycan’da düzenlenen 1. Ulus- Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Deontoloji lararası Ortaçağ Yazmalarında Geleneksel Anabilim Dalı Seminer Salonu’nda “Son Tıp ve Materia Medica Konferansı’na ana- Gelişmeler Işığında Türkiye’de Etik Kurulların bilim dalı başkanı Prof. Dr. Ayşegül Demir- Durumu” isimli bir seminer vermiştir. han Erdemir “A Perspective to Two Books Dr. Elif Atıcı, 11 – 14 Mayıs 2006 tarih- on Medical Ethics in Turkey of the leri arasında yapılan Uludağ Üniversitesi Twentieth Century and Some Results” isimli Şenliği bünyesinde Evrensel Sağlık Toplu- konuşmasıyla katıldı. luğu tarafından düzenlenen “Hasta Hakları Paneli”nde “Hasta Hakları” konulu bir 40. Uluslararası Tıp Tarihi Kongresi konuşma yapmıştır. 26–30 Ağustos 2006 tarihleri arasında Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Derneği’nin 12- Budapeşte – Macaristan’da düzenlenen 40. 13 Ekim 2006’da İstanbul’da düzenlediği Uluslararası Tıp Tarihi Kongresi’ne anabi- “Yüksek Teknoloji Tıbbı ve Hekim-Hasta lim dalımızdan Prof. Dr. Ayşegül Demirhan İlişkisi” konulu II. Uluslararası Katı-lımlı Erdemir “A Perspective on Turkish Physi- Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Sempozyu-mu’na Prof. Dr. Ayşegül Demirhan Erdemir ve Dr. cians’ Reports at the Beginning of the 20th Elif Atıcı “Kanser Hastalarına Kaliteli Century” isimli bildirisiyle katıldı. Dr. Elif Sağlık Hizmeti Sunumunda Etik Sorunlar” Atıcı, İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp başlıklı ortak çalışmalarıyla katıldılar. Fakültesi Deontoloji ve Tıp Tarihi Anabilim Anabilim dalı başkanı Prof. Dr. Ayşegül Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Öztan Öncel Demirhan Erdemir, 19 Aralık 2006 tarihinde, ile “The Place in the History of Medicine Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde of Prof. Dr. Hasan Reşat Sığındım (1884- “Osmanlıdan Cumhuriyete Tıp Etiğinin Köşe 1971), The Discoverer of the acute Monocy- Taşları: Dine Yansımaları” konulu bir kon- tical Leukemia” başlıklı ortak bildirileriyle ferans vermiştir. ve Arş. Grv. Sezer Erer ile hazırladıkları “A Document about “Informed Consent” in the ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ History of Turkish Medical Ethics and Some TIP FAKÜLTESİ Results” konulu bildiri ile katıldılar. DEONTOLOJİ ANABİLİM DALI 2007 YILI FAALİYETLERİ IX. Ulusal Biyoistatistik Kongresi 5-9 Eylül 2006 tarihleri arasında Zongul- Sezer ERER∗ dak’ta düzenlenen IX. Ulusal Biyoistatistik Kongresi’ne anabilim dalımızdan Dr. Elif BİLİM TOPLANTILARI Atıcı, “Biyomedikal Araştırmaların Etik Anabilim Dalımız etkinlikleri kapsa- Değerlendirilmesinde İstatistiğin Önemi” mında 2007 yılında düzenlenen bilim top- başlıklı bildiri ile katıldı. lantılarımız aşağıda sıralanmıştır: YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 457

“Türk Tıp Tarihinde Lösemi Tedavisinin Tarihi Anabilim dalının katkılarıyla düzen- Gelişimine Genel Bir Bakış ve Prof. Dr. lenen 5. Lokman Hekim Tıp Tarihi ve Hasan Reşat Sığındım” Folklorik Tıp Günleri’ne anabilim dalı baş- Tarih: 15.03.2007 kanı Prof. Dr. Ayşegül Demirhan Erdemir, Konuşmacı: Dr. Elif Atıcı kongre düzenleme kurulu eş başkanı olarak açılış konuşmasıyla ve Arş. Grv. Sezer Erer “Türk Tıp Tarihinden Aydınlatılmış ve İstanbul Üniversitesi’nden Prof. Dr. Onam Örnekleri” Öztan Öncel ile birlikte hazırladıkları “Prof. Tarih: 22.03.2007 Dr. Bedii N. Şehsuvaroğlu ve Tıp Folklo- Konuşmacı: Arş. Grv. Sezer Erer runa Bakışı” konulu bildiri ile katıldılar.

“Bilimsel Araştırmalarda Hayvan Uluslararası Sağlık ve Hastane Kullanımının Etik ve Yasal Boyutu” Yönetimi Kongresi Tarih: 17.04.2007 1-3 Haziran 2007 tarihleri arasında, Konuşmacı: Öğr. Grv. Dr. Türel Özkul Lefkoşa-Kıbrıs’ta düzenlenen Uluslararası “İlaç Şirketleri ile İlişkiler: Hekimlerin Sağlık ve Hastane Yönetimi Kongresi’ne Çıkarımları” anabilim dalımızda göreve başlayan Dr. Tarih: 08.05.2007 Murat Civaner, “Tanıtım Kaynaklı Etik Konuşmacı: Dr. Murat Civaner Sorunlara Yönelik Bir Öneri: Ulusal İlaç Bilgi Ağı” konulu bildirisiyle katıldı. “Bulaşıcı Hastalık Taşıyan Hastaya Sağlık Hizmeti Sunma Ödevi: Nereye 22. İngiliz Tıp Tarihi Kongresi Kadar?” 5-8 Eylül 2007 tarihleri arasında, Dundee Tarih: 11.12.2007 Üniversitesi ile İngiliz Tıp Tarihi Derneği Konuşmacı: Dr. Murat Civaner tarafından Dundee-İskoçya’da düzenlenen 22. İngiliz Tıp Tarihi Kongresi’ne anabilim “Medya ve Tıp Etiği” dalı başkanı Prof. Dr. Ayşegül Demirhan Tarih: 25.12.2007 Erdemir, “Dr. Refik Saydam and His Public Konuşmacı: Arş. Grv. Dr. Sezer Erer Health Works” konulu bildiri ile katıldı.

KONGRE KATILIMLARI 38. Uluslararası Eczacılık Tarihi Kongresi 5. Lokman Hekim Tıp Tarihi ve Anabilim dalı başkanı Prof. Dr. Ayşegül Folklorik Tıp Günleri Demirhan Erdemir, 19-22 Eylül 2007 tarih- 24-26 Mayıs 2007 tarihleri arasında, leri arasında Sevilla-İspanya’da düzenlenen Pamukkale-Denizli’de, Pamukkale Üniver- 38. Uluslararası Eczacılık Tarihi Kongresi’ne, sitesi Tıp Fakültesi Deontoloji ve Tıp İstanbul Üniversitesi’nden Prof. Dr. Öztan

* Arş. Grv. Dr, Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Deontoloji Anabilim Dalı, Bursa; [email protected] 458 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Öncel ile ortak olarak hazırladıkları “Prof. dirme” konulu bildirilerle; Dr. Elif Atıcı ve Dr. Bedi. N. Şehsuvaroğlu (1914-1977), A Arş. Grv. Sezer Erer, “Organ Bağışı” ve Famous Turkish Historian of Medicine and “Organ Nakli Merkezleri” konulu poster bil- Pharmacy and Eczacılık Tarihi Dersleri dirileri ile katıldılar. (Lectures on the History of Pharmacy), His Book” ve “A View of the Development of Some Atatürk Dönemi Sağlık Tarihi Kongresi Anaesthesic and Anaelgesic Drugs in the (1920-1938) Western World and in Turkey and Some Ori- 6-9 Kasım 2007 tarihleri arasında ginal Documents” konulu bildirilerle katıldı. İzmir’de Ege Üniversitesi Tıp ve Edebiyat Fakülteleri ile Türk Tıp Tarihi Kurumu I. Uluslararası Tıp Etiği ve Tıp Hukuku tarafından düzenlenen Atatürk Dönemi Kongresi “Organ Naklinde Tıp Etiği ve Sağlık Tarihi Kongresi’nde anabilim dalı Tıp Hukuku Sorunları” başkanı Prof. Dr. Ayşegül Demirhan Erdemir I. Uluslararası Tıp Etiği ve Tıp Hukuku bir açılış konuşması yaptı. Ayrıca, Arş. Grv. Kongresi, 17-22 Ekim 2007 tarihleri ara- Sezer Erer ve İstanbul Üniversitesi’nden sında Antalya’da, Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Prof. Dr. Öztan Öncel ile birlikte hazır- Derneği ile Akdeniz Üniversitesi Tıp ve ladıkları “Atatürk Döneminin Genç Bir Hukuk Fakülteleri tarafından düzenlendi. Nöroloğu: Ord. Prof. Dr. Fahrettin Kerim Hindistan Biyoetik Derneği ve Heidelberg Gökay ve Çalışmaları” konulu bildiri ile, ve Mannheim Üniversiteleri Alman, Avrupa Dr. Murat Civaner “Üç Kanun: Cumhuriyet’in ve Uluslararası Tıp Hukuku, Sağlık Hukuku Ülke Çapında Sağlık Hizmetlerini Örgütle- ve Biyoetik Enstitüsü’nün de manen destek- yişi” konulu bildirisi ile katıldı. lediği kongrede Organ Naklinde Tıp Etiği ve Tıp Hukuku sorunları tartışıldı. Kongrede 3. Balkan Tıp Tarihi Kongresi açılış konuşması yapan anabilim dalı baş- 29 Kasım-1 Aralık 2007 tarihleri arasın- kanı Prof. Dr. Ayşegül Demirhan Erdemir, da Selanik-Yunanistan’da düzenlenen 3. Dr. Elif Atıcı, Arş. Grv. Sezer Erer ve Balkan Tıp Tarihi Kongresi’ne anabilim İstanbul Üniversitesi’nden Prof. Dr. Öztan dalımızdan Prof. Dr. Ayşegül Demirhan Öncel ile birlikte hazırlanan “Prof. Dr. Bedi Erdemir, Dr. Sezer Erer ile “A General View Şehsuvaroğlu’nun Organ ve Doku aktarımı- of Education in Anatomy in Turkey in the nın Deontolojik Yönleri ile İlgili Görüşleri” Nineteenth Century: Studies on Cadavers ve İstanbul Üniversitesi’nden Doç. Dr. and some Otoman Archive Documents”, Hanzade Doğan ile birlikte hazırladıkları Dr. Sezer Erer ve İstanbul Üniversitesi’nden “Osmanlıdan Cumhuriyete Tıp Etiğinin Prof. Dr. İbrahim Başağaoğlu ile “The Köşe Taşları: Dine Yansımalar” konulu bil- Importance of the Turkish Society for the dirilerle; Dr. Murat Civaner “Organ ticareti: History of Medicine, Its Activities and Sağlık hizmeti neresinde?” ve İstanbul İl Some Results” ve Dr. Murat Civaner, Sağlık Müdürlüğünden Dr. Gülsüm Önal ile Trakya Üniversitesi’nden Dr. Esin Karlıkaya birlikte hazırladıkları “Ulusal Böbrek Bekleme ve İstanbul Üniversitesi’nden Dr. İnci Hot Listesi: Tıp Etiği Açısından Bir Değerlen- ile ortak hazırladıkları “Medical Ethics YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 459

Organizations in Turkey” konulu bildirilerle; Prof. Dr. Ayşegül Demirhan Erdemir, 3 Dr. Murat Civaner, Trakya Üniversitesi’nden Mayıs 2007 tarihinde Eskişehir’de, Osman- Dr. Esin Karlıkaya ve İstanbul Üniversitesi’ gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi tarafından nden Dr. İnci Hot ile ortak hazırladıkları düzenlen “İnsan Doğası ve Etik” Panel’ine, “Ten Years of Patient Rights Organizations “İnsan Doğasında Etiğin Yeri Üzerine in Turkey” adlı sözlü bildiri ve “A 250 Yorumlamalar ve Örnekler” adlı konuşma- Year-Old Hospital in İstanbul: Balikli sıyla katıldı. Greek Hospital” ile “Notes From the 10th Dr. Murat Civaner, Türkiye Psikiyatri International Conference of the Red Cross Derneği’nin 25-28 Nisan 2007 tarihleri and Red Crescent” başlıklı poster bildiri- arasında İzmir’de düzenlediği 11. Yıllık lerle katıldılar. Toplantı’sına “Hekim ve İlaç Şirketi İlişkileri: Hekimlerin Çıkarımları” isimli konuşma- Diğer Kongre ve sıyla katıldı. Toplantı Katılımları Dr. Murat Civaner, İstanbul Üniversitesi AKADEMİK YÜKSELTMELER Cerrahpaşa Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı’nın Aylık Bilimsel Toplantı- Anabilim dalımız Araştırma Görevlisi ları kapsamında 2 Mayıs 2007 tarihinde Sezer Erer, 2007 yılında “Bursa Tabip “Türkiye’de İlaç Şirketlerinin Kullandık- Odası Onur Kurulu Dosyalarında Tıp Etiği ları Pazarlama Yöntemleri ve Hekimlerin Sorunlarının Değerlendirilmesi” konulu Bu Konudaki Yargıları” konulu bir konuşma Doktora tezini tamamlayarak doktor unvanı yaptı. ile Fakülte kadrosuna atanmıştır.

ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ TIP TARİHİ VE ETİK ANABİLİM DALI 2008-2009 EĞİTİM YILLARI FAALİYETLERİ

Sezer ERER*

BİLİM TOPLANTILARI “Sağlık Hizmetlerinde Hasta Sorumluluğu” Tarih: 11.11.2008 Anabilim Dalımız etkinlikleri kapsamın- Konuşmacı: Arş. Grv. Dr. Sezer Erer da 2008-2009 yıllarında düzenlenen bilim toplantılarımız aşağıda sıralanmıştır: “Organ Aktarımında Varsayılan Bağış Sistemi, Aktif Bağışlama Sisteminden Daha “Tıbbi Hizmetlerin Kötü Uygulanma- Adildir” sından Doğan Sorumluluk Kanun Tasarısı’: Tarih: 02.12.2008 Tıp Etiği Açısından Bir Değerlendirme” Konuşmacı: Uz. Dr. Murat Civaner Tarih: 08.04.2008 Konuşmacı: Uz. Dr. Murat Civaner “Türkiye’de 1950’den Sonra Ortopedide Gelişmeler” “Türk Tıp Tarihinde Önemli Bir Bulaşıcı Tarih: 23.12.2008 Hastalık: Verem” Konuşmacı: Uz. Dr. Namık Şahin Tarih: 22.04.2008 “Sağlık Hizmetlerinde Reklam” Konuşmacı: Arş. Grv. Dr. Sezer Erer Tarih: 03.03.2009 Konuşmacı: Arş. Grv. Dr. Sezer Erer “Hasta ve Hekim Bakış Açısıyla Erişkin Lösemisinde Etik Sorunlar” “Elizabeth Blackwell. Dünyada Tıp Tarih: 28.10.2008 Diploması Alan İlk Kadın” Konuşmacı: Uz. Dr. Elif Atıcı Tarih: 17.03.2009 Konuşmacı: Uz. Dr. Elif Atıcı

* Arş. Grv. Dr, Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Deontoloji Anabilim Dalı, Bursa; [email protected] 461 462 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

“Uzmanlık Eğitiminde Tıp Etiği” Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Tarih: 07.04.2009 Hizmetleri” ve “Selçuklu ve Osmanlılarda Konuşmacı: Uz. Dr. Murat Civaner Müzikle Tedavi Yapılan Hastaneler” isimli sözlü bildiriler ve “İstanbul Darülfünunu “Ortopedide Göze Çarpan Hekim-Hasta Tıp Fakültesi’nden Mezun Olan İlk Kadın İlişkileri ve Örnekler” Hekimler” ve “Şifâü’l-Eskâm ve Devâü’l- Tarih: 21.04.2009 Âlâm’da Mumyalama” isimli poster bildi- Konuşmacı: Uz. Dr. Namık Şahin riler ile katıldılar. Kongre ayrıca İstanbul Diş Hekimliği KONGRE KATILIMLARI Fakültesi’nin 100. Kuruluş Yılı Anısına “Türkiye’de İlk Diş Hekimliği Okulu’nun – 1. Uluslararası Türk Tıp Tarihi ve 10. İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği Ulusal Türk Tıp Tarihi Kongresi Fakültesi –Kuruluşunun 100. Yılı Seksi- 20-24 Mayıs 2008 tarihleri arasında yonu”’na da ev sahipliği yaptı. Seksiyon Konya’da, Türk Tıp Tarihi Kurumu, Selçuk 21 Mayıs 2008 Çarşamba günü Selçuk Üniversitesi Selçuklu Araştırma Merkezi Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi ve Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Konferans Salonu’nda yapıldı. Seksiyonun Fakültesi tarafından düzenlendi. Türkiye’ açılış konuşmasını yapan anabilim dalı de ilk kez düzenlenen Uluslararası Türk başkanı Prof. Dr. Ayşegül Demirhan Tıp Tarihi Kongresi’nde Türk tıbbı yabancı Erdemir “Dişçilik Mektebimizin İlk Mü- ve Türk bilim adamları tarafından irdelen- dürü Mustafa Münif Paşa” isimli bildirisini di. Beş gün süren bu iki kongrenin 1 günü sundu. 10. Ulusal Türk Tıp Tarihi Kongre’sine ayrılmıştı. Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. 9. Dünya Biyoetik Kongresi Ayşegül Demirhan Erdemir, kongre başka- Ana teması “21. Yüzyılda Kültürlerarası nı olarak açılış konuşması ve Cerrahpaşa Biyoetiği Bekleyen Zorluklar (The Challenge Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. of Cross-Cultural Bioethics in the 21st Hanzade Doğan ile “Osmanlıdan Cumhuri- Century)” olan kongre, 3-8 Eylül 2008 yete ve Cumhuriyet Döneminde Tıp tarihleri arasında Hırvatistan’ın Rijeka ve Etiğinin Bazı Kilometre Taşları: Din ve Opatija şehirlerinde düzenlendi. Kongreye Ceza Hukuku ile Etkileşimler”, Uz. Dr. Uz. Dr. Murat Civaner, emekli öğretim üyesi Murat Civaner ile “Osmanlı İmparator- Prof. Dr. Yaman Örs ve ODTÜ Felsefe luğunun Son Yüzyılında Tıp Deontolojisine Bölümü’nden Zümrüt Alpınar ve ile birlikte Aykırı Eylemlerden Örnekler” ve Dr. Sezer “Why would opt-out system for organ pro- Erer ile “Sahte Rapor Düzenlenmesi ile curement be more fair?” ve “Allocation of İlgili Bir Belge ve Türk Tıp Etiği organs for transplantation: Which criteria Tarihindeki Yeri” isimli bildiriler ile katıl- should be used?” isimli sözlü bildirilerle dı. Uz. Dr. Elif Atıcı, Dr. Sezer Erer ile bir- katıldı. likte Türkiye’deki Yasal Düzenlemelerde YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 463

Uluslararası Anadolu – Türk Türk Toraks Derneği 12. Yıllık Darüşşifaları Sabuncuoğlu Kongresi Kongresi Amasya Darüşşifası’nın 700. yılını kut- 8-12 Nisan 2009 tarihleri arasında lamak ve ünlü hekim Sabuncuoğlu Şere- Antalya-Kemer’de düzenlenen kongreye feddin’i anmak üzere Amasya Valiliği ve Uz. Dr. Murat Civaner “Hekim ve İlaç Amasya Üniversitesi’nin birlikte hazırla- Endüstrisi İlişkileri” isimli panel bildirisi dıkları “Uluslararası Anadolu - Türk ile katıldı. Darüşşifaları Sabuncuoğlu Kongresi” 15- 18 Ekim 2008 tarihleri arasında Amasya’da European Association of Centres of Saraydüzü Kışla Binası’nda düzenlendi. Medical Ethics (EACME) Yıllık Kongresi Çukurova Üniversitesi, Türk Dil Kurumu, 10-11 Eylül 2009 tarihleri arasında Türk Tarih Kurumu, Türk Tıp Tarihi Venedik, İtalya’da düzenlenen kongreye Kurumu ve Ulusal Cerrahi Derneği’nden Uz. Dr. Murat Civaner, Doç. Dr. Yeşim Işıl de destek alan kongreye anabilim dalı baş- Ülman, Harun Balcıoğlu ve Kevser Vatan- kanı Prof. Dr. Ayşegül Demirhan Erdemir sever ile birlikte hazırladıkları “Medical açılış konuşması ile katıldı. students’ opinions about commodification of healthcare services and the alteration 13. Pratisyen Hekimlik Kongresi during medical education” isimli sözlü 13. Pratisyen Hekimlik Kongresi 29 bildiriyle katıldı. Ekim-2 Kasım 2008 tarihleri arasında X. Tıp Tarihi Kollokyumu Antalya’da, Maritim Pine Beach Hotel’de Drreden Teknik Üniversitesi Carl yapıldı. Kongreye Uz. Dr. Murat Civaner Gustav Carus Tıp Fakültesi Tıp Tarihi “İlaç Şirketleri ile İlişkiler: Hekimlerin Enstitüsü ile İstanbul Üniversitesi İstanbul Çıkarımları ve Öneriler” isimli panel bil- Tıp Fakültesi Tıp Etiği ve Tıp Tarihi dirisi ile katıldı. Anabilim Dalı tarafından 30 Eylül-1 Ekim Uluslararası Katılımlı V. Tıp Etiği 2009 tarihleri arasında İstanbul Üniversite- Kongresi “Tıp Etiğinden Biyoetiğe” si’nde düzenlenen ve ana teması “Tıp “Tıp Etiğinden Biyoetiğe” temalı kongre, Tarihi ve Musevilik” olan toplantıya Prof. Türkiye Biyoetik Derneği tarafından, 13- Dr. Ayşegül Demirhan Erdemir “The Archi- 15 Kasım 2008 tarihleri arasında Ankara’da, ves Exemplifying Some Jewish Physicians’ Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Morfo- Activities of Pharmaceutical Treatment and loji Kampusu’nda düzenlendi. Kongre’de Surgery in the Ottoman Empire” isimli Uydu Programı çerçevesinde “Geriatri ve konuşmasıyla katıldı. Etik Kursu” verildi. Kongreye Uz. Dr. Murat Civaner, Av. Ümit Erdem ile birlikte 7. Uluslararası Türk Kültürü Kongresi “Bilgilendirilmiş Rıza Yönetmeliği Taslağı”: 6-10 Ekim 2009 tarihleri arasında Anka- Tıp Etiği ve Hukuk Açısından Bir Değer- ra’da Başkent Öğretmenevi’nde düzenlenen lendirme” isimli sözlü bildirisiyle; Dr. Sezer kongreye Prof. Dr. Ayşegül Demirhan Erer “Sağlık Alanında Basının Önemi” isimli Erdemir “İstanbul’dan Üç Ünlü Hekimin poster bildirisiyle katıldılar. (Mustafa Münif Paşa, İhsan Sami ve Saim 464 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Ali Dilemre) Üç Eseri ve Yorumlamalar” Aktarımlarında Etik ve Hukuk Sorunlar”, isimli konuşmasıyla katıldı. “Diyalizde Etik ve Hukuk Sorunlar”, “İyi Yaşam ve İyi Ölüm Üzerine” başlıklı panel- 4. Balkan Tıp Tarihi Kongresi ler yapıldı. Ana konuları “Boşuna Tedavide 22-25 Ekim 2009 tarihleri arasında Etik ve Hukuki Sorunlar”, “Dializ ve Braşov, Romanya’da düzenlenen kongreye Benzeri Uygulamalarda Etik ve Hukuki Prof. Dr. Ayşegül Demirhan Erdemir, “Laws Sorunlar”, “Ölme Evresindeki Hastaya on Medical Ethics in Turkey from the Past Yaklaşımda Etik ve Hukuki Sorunlar”, to Nowadays and Comments” başlıklı kon- “Organ ve Doku Bankaları”, “Ötanazi feransıyla, Dr. Sezer Erer ile birlikte hazır- Tartışmalarında Güncel Durum”, “Acil ladıkları “Prof. Dr. Hulusi Behcet (A Famous Tıpta Etik ve Hukuk Sorunlar”, “Dünya- Turkish Physician) (1889-1948) and His daki Hasta Vasiyeti Uygulamaları ve Öneri- Book on Cutaneous Leishmaniasis (Oriental ler” olan kongreye Prof. Dr. Ayşegül Sore)” ve Yrd. Doç. Dr. Berrin Okka ve Demirhan Erdemir Kongre Başkanı olarak Prof. Dr. Öztan Usmanbaş ile birlikte açılış konuşmasıyla, Uz. Dr. Elif Atıcı “Ölme hazırladıkları “Shakir Pasha (1849-1909): Hakkı” başlıklı sözlü bildirisiyle, Uz. Dr. Pioneering Turkish Physiologist. The IVth Namık Şahin ve Psik. Havva Ülker ile bir- Balkan Congress of History of Medicine” likte hazırladıkları “Terminal Dönemde başlıklı sözlü bildiriler ile; Uz. Dr. Elif Bakım: Kanser Hastaları ve Yakınlarının Atıcı, Uz. Dr. Teoman Atıcı ile birlikte “The Görüşleri Üzerine Bir Çalışma” ve Doç. Dr. Milestones Physicians and Their Contribu- Semra Akgöz ve Doç. Dr. Nursel Türkmen tions in Turkish Orthopaedics and Trauma- ile birlikte hazırladıkları “Klinik Araştır- tology” isimli sözlü bildiri ile katıldılar. maların Etik Değerlendirilmesinde Bitois- tatiğin Yeri ve Önemi” başlıklı sözlü bildi- 2. Uluslararası Tıp Etiği ve Tıp rilerle katıldılar. Uz. Dr. Murat Civaner ve Hukuku Kongresi Dr. Sezer Erer “Tıbbi Vasiyet: Özerkliğe Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Derneği ile Saygı Açısından Bir Gereklilik” isimli sözlü Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp bildirileri ile katıldılar. Dört gün boyunca Tarihi ve Etik Anabilim Dalı tarafından 4-7 süren kongrede Derneğin 5. Yıl Anma Kasım 2009 tarihleri arasında Holiday Inn Toplantısı da düzenlendi ve üyelere 5. Yıl Oteli’nde düzenlenen kongrenin ana teması Anı Belgesi verildi. Kongrenin son günü “Tıp Etiği Açısından 21. Yüzyıl Başında Bursa’nın tarihi ve tıp tarihi açısından Yaşama Destek Tedavileri” idi. Heidelberg önemli olan eserlerinin ziyaret edildiği bir ve Mannheim Üniversiteleri Alman, Avrupa gezi düzenlendi. ve Uluslararası Tıp Hukuku, Sağlık Hukuku ve Biyoetik Enstütüsü ve Hindistan Biyoetik Diğer Kongre ve Toplantı Katılımları Derneği tarafından da manen desteklenen Prof. Dr. Ayşegül Demirhan Erdemir, kongrede Enstitü Başkanı Prof. Dr. Jochen 30-31 Ocak 2008 tarihleri arasında yapılan Taupitz de bir konferans verdi. Kongrede Uludağ Üniversitesi Tıbbi Araştırmalar Etik çok değerli konferanslar yanında “Organ Kurulu İlaç ve İlaç Dışı Klinik Araştırmalar YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 465

Uzmanlık Eğitim Kursu’nda “Etik Kurullar” Türkiye’den Bir Sivil Toplum Örgütü Örneği: konulu bir konuşma yaptı. Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Derneği”, Dr. Murat Uz. Dr. Murat Civaner, 4-5 Nisan 2008 Civaner “Sağlık Çalışanı – İlaç Şirketi tarihleri arasında Ankara’da, Türk Tabipleri İlişkisi Üzerine Bilinenler ve Araştırılması Birliği tarafından düzenlenen Etik Bildirgeler Gerekenler” konulu bildirileriyle katıldılar. Çalıştayı’na katıldı. Prof. Dr. Ayşegül Demirhan Erdemir, 27 Uz. Dr. Murat Civaner, 26 Nisan 2008 Kasım 2008 tarihinde Ankara Üniversitesi tarihlerinde Ankara’da, ODTÜ Felsefe Eczacılık Fakültesi Konferans Salonu’nda Bölümü tarafından düzenlenen “Bilinç, “Tıp Tarihinden Damlalar” konulu bir Yaşam ve Ölüm Sempozyumu”na “Biyoetik’in konferans verdi. Bilinci ve Gündemi” konulu bildirisi ile Uz. Dr. Murat Civaner, 6 Şubat 2009 katıldı. tarihinde Samsun’da Samsun Tabip Odası Prof. Dr. Ayşegül Demirhan Erdemir 9 tarafından düzenlenen Panele “Hekimlerin Ekim 2008 Perşembe günü İstanbul’da Yanlış Uygulamaları Nedeniyle Hukuki İstanbul Üniversitesi Avrasya Enstitüsü Sorumlulukları” konulu bildiri ile katıldı. Seyyid Hasan Paşa Medresesi’nde düzen- Uz. Dr. Murat Civaner, 26 Şubat 2009 lenen “Anılarla Kuruluşundan Günümüze tarihinde Bursa’da Bursa Tabip Odası tara- Tıp Tarihi Kurumu Başkanları” konulu fından düzenlenen Panele “Tıbbi Uygulama “Türk Tıp Tarihi Kurumu Kuruluşunun 70. Hataları ve Sorumluluk: Tıp Etiği ve Yılı Anma Toplantısı”na açılış konuşması Hukuk Açısından Değerlendirme” konulu ile katıldı. bildiri ile katıldı. Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Uz. Dr. Murat Civaner, 10 Mart 2009 Deontoloji Anabilim Dalı tarafından 6 tarihinde Kocaeli’nde Kocaeli Tabip Odası Kasım 2008 tarihinde Bursa’da Nilüfer tarafından düzenlenen Panele “Mesleki Konak Kültür Merkezi’nde düzenlenen Sorumluluk Sigortası” konulu bildiri ile “Yüksek Riskli Hastaya Yaklaşımın Etik ve katıldı. Hukuksal Boyutları” ana temalı III. Tıp Uz. Dr. Murat Civaner, 12 Mart 2009 Etiği ve Tıp Hukuku Sempozyumu’na tarihinde Ankara’da Güven Hastanesi’nde Prof. Dr. Ayşegül Demirhan Erdemir açılış düzenlenen panele “Tıbbi Uygulama Hata- konuşmasıyla, Uz. Dr. Murat Civaner ları – Malpraktis: Bugün ve Gelecek” “Kaynakların Dağıtımı: Tıp Etiği Açısından konulu bildiri ile katıldı. Temel Kavramlar ve Sorunlar” konulu bil- Uz. Dr. Murat Civaner, 13 Mart 2009 dirisiyle katıldılar. tarihinde Gaziantep Üniversitesi Tıp Yeditepe Üniversitesi ve Sağlık için Fakültesi’nde “İlaç Endüstrisi ve Hekim” Sosyal Bilimler Derneği tarafından 20-21 konulu bir konferans verdi. Kasım 2008 tarihlerinde İstanbul’da, Yedi- Uz. Dr. Murat Civaner, 9 Mart 2009 tepe Üniversitesi 26 Ağustos Yerleşimi’nde tarihinde İstanbul’da düzenlenen “Yeni düzenlenen “Türkiye’nin Değişen Sağlık Üreme Teknikleri - Yeni Annelikler” konulu Gündemi” Sempozyumu’na Prof. Dr. Ayşe- VII. Tıp Etiği Sempozyumu’na İÜ Cerrah- gül Erdemir “Hasta Hakları Bağlamında paşa Tıp Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. 466 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Yeşim Işıl Ülman ile birlikte “Besim Demirhan EA, Erer S: Sahte Rapor Ömer’den Safiye Ali’ye yeni annelikler” Düzenlenmesi ile İlgili Bir Belge ve Türk konulu poster bildiri ile katıldı. Tıp Etiği Tarihindeki Yeri. 1. Uluslararası Uz. Dr. Murat Civaner, 20 Haziran 2009 Türk Tıp Tarihi Kongresi, 10. Ulusal Türk tarihinde Ankara’da, Türk Tabipleri Birliği Tıp Tarihi Kongresi Bildiri Kitabı C.1, İst tarafından düzenlenen II. Etik Bildirgeler 2008, s.510-517. Çalıştayı’na katıldı. Demirhan EA, Doğan H: Osmanlıdan Prof. Dr. Ayşegül Demirhan Erdemir 30 Cumhuriyete ve Cumhuriyet Döneminde Eylül – 1 Ekim 2009 tarihleri arasında Tıp Etiğinin Bazı Kilometre Taşları: Din ve İstanbul’da, Dresden Teknik Üniversitesi Ceza Hukuku ile Etkileşimler. Bildiri Kitabı Tıp Fakültesi Tıp Tarihi Enstitüsü Başkanı (Erdemir DA, Öncel Ö, Küçükdağ Y, Okka Prof. Dr. Caris Petra Heidel ile İstanbul B, Erer S, ed.) C.2, İst 2008, s.1095-1107. Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Deonto- Civaner M, Demirhan EA: Osmanlı loji ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı’ndan Doç. İmparatorluğunun Son Yüzyılında Tıp Dr. Arın Namal’ın işbirliği ile düzenlenen Deontolojisine Aykırı Eylemlerden Örnekler. “Musevilik ve Tıp” konulu 10. Tıp Tarihi 1. Uluslararası Türk Tıp Tarihi Kongresi, Kolokyumu’na “The Archives Exemplifying 10. Ulusal Türk Tıp Tarihi Kongresi Bildiri Some Jewish Physicians’ Activities of Kitabı C.2, İst 2008, s.1108-1116. Pharmaceuticals Treatments and Surgery Başağaoğlu İ, Demirhan EA: The in the Ottoman Empire” konulu konuşması Historical Development of the Social ile katıldı. Security Systems and Health Insurance in Turkey, Selected Papers on Turkish Medical Prof. Dr. Ayşegül Demirhan Erdemir 7- History. İst 2008, pp.91-117. 8 Aralık 2009 tarihleri arasında TC Sağlık Demirhan EA, Öncel Ö: Two Famous Bakanlığı, İstanbul Üniversitesi Cerrah- Turkish Physicians of the Period of Turkish paşa Tıp Fakültesi ve Amerika Ulusal Republic, Selected Papers on Turkish Sağlık Enstitüsü tarafından İstanbul’da Medical History. İst 2008, pp.241-270. düzenlenen “İleri Klinik Araştırma Etiği Demirhan EA, Öncel Ö: Ondördüncü Üzerine Uluslararası Uzmanlar Toplantısı: ve Onsekizinci Yüzyıllar Arasında Türk Bölgesel Ülke Bildirileri”nin sunulduğu Dişhekimliğine Bir Bakış, Ülkemizin İlk “Klinik Araştırma Etiği Üzerine Uluslar- Dişhekimliği Okulu, İstanbul Üniversitesi arası Çalıştay”a açılış konuşması ile katıldı. Diş Hekimliği Fakültesi 100. Yıla Armağan Kitabı. Nobel Tıp Kitabevleri, İst 2008, YAYINLAR s.293-323. Prof. Dr. Ayşegül Demirhan Erdemir Demirhan EA: Misvak ve Dişhekimliği Atıcı E, Erdemir AD. Ethics in a Tarihi Açısından Önemi, Ülkemizin İlk Scientific Approach: The Importance of the Dişhekimliği Okulu, İstanbul Üniversitesi Biostatistician in Research Ethics Commit- Diş Hekimliği Fakültesi 100. Yıla Armağan tees. Journal of Medical Ethics. 2008; Kitabı. Nobel Tıp Kitabevleri, İst 2008, 34(4): 297-300. s.411-414. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 467

Erer S, Atıcı E, Demirhan EA. The Demirhan EA, Erer S. Ünlü Türk Hekimi Views of Cancer Patients on Patient Rights Ord. Prof. Dr. Hulusi Behçet, Şark Çıbanı in the Context of Information and Autonomy. Hakkındaki Kitabı ve Türk Tıp Tarihindeki Journal of Medical Ethics, 2008 (5); 34: Yeri. Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, 384-388. 2009; 183:101-158. Demirhan EA. The Developments in the Physician-Patient Relationship of Turks Uz. Dr. Elif Atıcı in the Light of Archive Documents. Türk Atıcı E, Erer S. Türkiye’deki Yasal Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Araştırmaları Düzenlemelerde Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Yıllığı, 2008; 1(1): 129-148. Planlaması Hizmetleri. 1. Uluslararası Türk Demirhan EA. Arşiv Belgeleri Işığında Tıp Tarihi Kongresi 10 Ulusal Türk Tıp Türklerde Hekim Görevlerine Ait Gelişme- Tarihi Kongresi Konya-Türkiye 20-24 lere Genel Bir Bakış. Türk Dünyası Araş- Mayıs 2008 Bildiri Kitabı (Erdemir DA, tırmaları 2008; 177:7-36. Öncel Ö, Küçükdağ Y, Okka B, Erer S, ed.) Öncel Ö, Demirhan EA, Erer S. Atatürk C.2, İst 2008: 1629-1636. Döneminin Genç Bir Nörologu: Ord. Prof. Erer S, Atıcı E. Selçuklu ve Osmanlı- Dr. Fahrettin Kerim Gökay ve Çalışmaları. larda Müzikle Tedavi Yapılan Hastaneler. 1. Atatürk Dönemi Sağlık Tarihi Kongresi Uluslararası Türk Tıp Tarihi Kongresi 10. (1920-1938) Bildiri Kitabı (Ed. Prof. Dr. Ulusal Türk Tıp Tarihi Kongresi Konya- Türkiye 20-24 Mayıs 2008 Bildiri Kitabı Mustafa Mutluer, Yrd. Doç. Dr. Eren (Erdemir DA, Öncel Ö, Küçükdağ Y, Okka B, Akçiçek), İzmir: Ege Üniversitesi Basımevi, Erer S, ed.) C.2, İstanbul, 2008: 1637-1641. 2009. s.639-643. Atıcı E, Erer S. İstanbul Darülfünunu Başağaoğlu İ, Demirhan EA. Radyo- Tıp Fakültesi’nden Mezun Olan İlk Kadın lojide Hekim-Hasta İlişkileri ve Etik Olgu Hekimler. 1. Uluslararası Türk Tıp Tarihi Örnekleri. 2. Uluslararası Tıp Etiği ve Tıp Kongresi 10. Ulusal Türk Tıp Tarihi Hukuku Kongresi - 21. Yüzyıl Başında Kongresi Konya-Türkiye 20-24 Mayıs Yaşama Destek Tedavileri Etik ve Hukuksal 2008 Bildiri Kitabı (Erdemir DA, Öncel Ö, Yönler- Bildiri Kitabı, Ankara: Nobel Yayın Küçükdağ Y, Okka B, Erer S, ed.) C.2, Dağıtım, 2009. s.773-788. İstanbul, 2008: 1777-1782. Demirhan EA. Türkiye’deki Tıp Etiği Erer S, Atıcı E. Şifâü’l-Eskâm ve Çalışmalarının Dünya Kültürlerine Etki ve Devâü’l-Âlâm’da Mumyalama. 1. Uluslar- Katkıları Üzerine Görüşler. 6. Uluslararası arası Türk Tıp Tarihi Kongresi 10. Ulusal Türk Kültürü Kongresi Bildirileri Kitabı Türk Tıp Tarihi Kongresi Bildiri Kitabı C.3, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Konya-Türkiye 20-24 Mayıs 2008 (Erdemir Yayınları, Ankara 2009, s.1267-1283. DA, Öncel Ö, Küçükdağ Y, Okka B, Erer Atıcı E, Erer S, Demirhan EA. A Study S, ed.) C.2, İstanbul, 2008: 1783-1787. on Information Requests and Disclosure in Atıcı E. Kanserde Hasta-Hekim İlişkisi. Cancer Patients. Türkiye Klinikleri Tıp Türkiye Klinikleri Tıp Bilimleri Dergisi. Bilimleri Dergisi, 2009; 29(2):297-303. 2008; 28(1):74-82. 468 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Atıcı E. Erişkin Lösemisi Bağlamında Kongresi -21. Yüzyıl Başında Yaşama Türkiye’deki Yasal Düzenlemelerde yer Destek Tedavileri Etik ve Hukuksal Yönler- alan Hasta ve hekim Haklarının Tıp Etiği Bildiri Kitabı, Ankara: Nobel Yayın Dağıtım, İlkeleri açısından değerlendirilmesi. Türkiye 2009. s.415-426. Klinikleri Tıp Etiği-Hukuku-Tarihi Dergisi. Atıcı E. Ölme Hakkı. 2. Uluslararası 2008; 16(2): 80-88. Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Kongresi -21. Atıcı E, Erdemir AD. Ethics in a Yüzyıl Başında Yaşama Destek Tedavileri Scientific Approach: The Importance of the Etik ve Hukuksal Yönler- Bildiri Kitabı, Biostatistician in Research Ethics Commit- Ankara: Nobel Yayın Dağıtım, 2009. tees. Journal of Medical Ethics. 2008; 34(4): s.609-616. 297-300. Akgöz S, Atıcı E, Türkmen N. Klinik Erer S, Atıcı E, Erdemir AD. The Araştırmaların Etik Değerlendirilmesinde Views of Cancer Patients on Patient Rights Biyoistatiğin Yeri ve Önemi. 2. Uluslararası in the Context of Information and Autonomy. Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Kongresi -21. Journal of Medical Ethics. 2008; 34(5): Yüzyıl Başında Yaşama Destek Tedavileri 384-388. Etik ve Hukuksal Yönler-Bildiri Kitabı, Atıcı E. “Kanserin Tıp Etiği İlkeleri Ankara: Nobel Yayın Dağıtım, 2009. Bağlamında Değerlendirilmesi”, Türkiye s.705-709. Klinikleri Tıp Etiği-Hukuku-Tarihi Dergisi, 2008; 16: 127-138. Uz. Dr. Murat Civaner Atıcı E. Klinik Araştırmalar Hakkında Civaner M. Klinik Araştırmalar Danışma Yönetmelik Üzerine. Tıp Etiği ve Tıp Kurulu’nda ilahiyatçı olmalı mı? Hekim Hukuku Bülteni 2009; 4(7-8):6-9. Forumu, 2008; 174:68-9. Civaner M, Atıcı E. Tıp Etiği ve Tıp Civaner M. Biyoetik’in kurumsal bilinci Hukuku Derneği III. Tıp Etiği ve Tıp Hukuku gündemini nasıl etkiliyor? Türkiye Klinik- Sempozyumu’nun Yöntemi Üzerine. Tıp leri Tıp Bilimleri Dergisi 2008; 28(5):727- Etiği ve Tıp Hukuku Bülteni 2009; 4(7-8): 735. 6-914-15. Civaner M. Tanıtım kaynaklı etik Atıcı E. Sağlık Hizmetleri Sorgulanırken sorunlara yönelik bir öneri: Ulusal ilaç bilgi Tek Muhatap Hekim Olmamalıdır. Tıp Etiği ağı. Turkish Journal of Psychiatry 2008; ve Tıp Hukuku Bülteni 2009;4(7-8):28-30. 19(3):310-7. (Taslak bir biçimi Uluslar- Büken NÖ, Atıcı E, Erer S. Tıp Etiği ve arası Sağlık ve Hastane Yönetimi Kong- Tıp Hukuku Derneği Tıp Etiği Eğitimi resi’nde sözlü bildiri olarak sunulmuştur). Çalışma Grubu 2007-2008 Faaliyet Raporu. Hot İ, Karlıkaya E, Civaner M. Notes Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Bülteni 2009; from the 10th International Conference of 4(7-8):39-45. the Red Cross and Red Crescent. JISHIM. Şahin Namık, Atıcı E, Ülker H. Termi- 2008;9:39-42. nal Dönemde Bakım: Kanser Hastaları ve Civaner M. Plagiarism accusation about Yakınlarının Görüşleri Üzerine Bir Çalışma. Turkish physicists. Tıp Etiği-Hukuku-Tarihi 2. Uluslararası Tıp Etiği ve Tıp Hukuku 2008;16(1):53. YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 469

Civaner M, Arda B. Can “presumed Karlıkaya E, Civaner M, Hot İ. Türki- consent” justify the duty to treat infectious ye’de hasta hakları örgütlerinin on yılı. Tıp diseases? An analysis. BMC Infectious Etiği-Hukuku-Tarihi 2009;17(2):113-21. Diseases 2008;8:29. Civaner M. Üç Kanun: Cumhuriyet’in Civaner M, Sarikaya O, Alici SU, Sağlık Hizmetlerini Örgütleyişi. Atatürk Bozkurt G. Exposing nursing students to Dönemi Sağlık Tarihi Kongresi (1920 – the marketing methods of pharmaceutical 1938) bildiri kitabı, İzmir:Ege Üniversitesi companies. Nursing Ethics 2008;15(3): Basımevi, 2009. s.595-601. Civaner M. Kaynakların dağıtımı: Tıp 396-410. etiği açısından temel kavramlar ve sorun- Civaner M, Arda B. Do patients have lar. III. Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Sempoz- responsibilities in a free-market system? yumu bildiri kitabı, Ankara: Nobel Yayınevi, Nursing A personal perspective. Nursing 2009. s.143-9. Ethics 2008;15(2):263-73. (Taslak bir biçimi Civaner M, Atıcı E. Tıp Etiği ve Tıp 16th World Congress on Medical Law kon- Hukuku Derneği III. Tıp Etiği ve Tıp Hukuku gresinde sözlü bildiri olarak sunulmuştur). Sempozyumu’nun Yöntemi Üzerine. Tıp Civaner M. Klinik Araştırmalar Danışma Etiği ve Tıp Hukuku Bülteni 2009; 4(7-8): Kurulu’nda ilahiyatçı olmalı mı? Hekim 6-914-15. Forumu, 2008;174:68-9. Erer S, Civaner M. Tıbbi Vasiyet: Sarıkaya Ö, Civaner M, Vatansever K. Özerkliğe Saygı Açısından Bir Gereklilik. 2. Exposure of medical students to pharma- Uluslararası Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Kong- ceutical marketing in primary care settings: resi -21. Yüzyıl Başında Yaşama Destek Teda- frequent and influential. Advances in Health vileri Etik ve Hukuksal Yönler- Bildiri Kitabı, Sciences Education 2009;14(5): 713-24. Ankara: Nobel Yayın Dağıtım,2009.s.773-788. Civaner M, Sarıkaya Ö, Balcıoğlu H. Uzmanlık eğitiminde tıp etiği. Anadolu Arş. Gör. Dr. Sezer Erer Kardiyoloji Dergisi, 2009 Apr; 9(2): 132- Atıcı E, Erer S. Türkiye’deki Yasal 138. Düzenlemelerde Ana Çocuk Sağlığı ve Pala K, Civaner M. Misinformation and Aile Planlaması Hizmetleri. 1. Uluslararası Türk Tıp Tarihi Kongresi 10 Ulusal Türk over-interpretation. (e-letter). BMJ, Feb 25, Tıp Tarihi Kongresi Konya-Türkiye 20-24 2009. (http://www.bmj.com/cgi/eletters Mayıs 2008 Bildiri Kitabı (Erdemir DA, /338/feb23_1/b770#209403) Öncel Ö, Küçükdağ Y, Okka B, Erer S, ed.) Civaner M. Removing liberal discourse C.2, İst 2008: 1629-1636. from rationing debate. (e-letter) BMJ, Oct Erer S, Atıcı E. Selçuklu ve Osmanlı- 13, 2008. (http://www.bmj.com/cgi/eletters larda Müzikle Tedavi Yapılan Hastaneler. 1. /337/oct10_2/a2047#203118). Uluslararası Türk Tıp Tarihi Kongresi 10. Civaner M, Ünal B. Endüstriyel tütün Ulusal Türk Tıp Tarihi Kongresi Konya- üretimi ve ticaretinin sonlandırılması ahlaki Türkiye 20-24 Mayıs 2008 Bildiri Kitabı açıdan haklı çıkarılabilir mi? Tıp Etiği- (Erdemir DA, Öncel Ö, Küçükdağ Y, Okka B, Hukuku-Tarihi 2009;17(1):33-43. Erer S, ed.) C.2, İstanbul, 2008: 1637-1641. 470 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Atıcı E, Erer S. İstanbul Darülfünunu Büken NÖ, Atıcı E, Erer S. Tıp Etiği Tıp Fakültesi’nden Mezun Olan İlk Kadın ve Tıp Hukuku Derneği Tıp Etiği Eğitimi Hekimler. 1. Uluslararası Türk Tıp Tarihi Çalışma Grubu 2007-2008 Faaliyet Raporu. Kongresi 10. Ulusal Türk Tıp Tarihi Kong- Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Bülteni 2009; 4(7- resi Konya-Türkiye 20-24 Mayıs 2008 8): 39-45. Bildiri Kitabı (Erdemir DA, Öncel Ö, Erer S, Civaner M. Tıbbi Vasiyet: Küçükdağ Y, Okka B, Erer S, ed.) C.2, Özerk-liğe Saygı Açısından Bir Gereklilik. İstanbul, 2008: 1777-1782. 2. Ulus-lararası Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Erer S, Atıcı E. Şifâü’l-Eskâm ve Kongresi -21. Yüzyıl Başında Yaşama Devâü’l-Âlâm’da Mumyalama. 1. Uluslar- Destek Tedavileri Etik ve Hukuksal arası Türk Tıp Tarihi Kongresi 10. Ulusal Yönler-Bildiri Kitabı, An-kara: Nobel Türk Tıp Tarihi Kongresi Bildiri Kitabı Yayın Dağıtım, 2009. s.773-788. Konya-Türkiye 20-24 Mayıs 2008 (Erdemir DA, Öncel Ö, Küçükdağ Y, Okka B, Erer KİTAPLAR S, ed.) C.2, İstanbul, 2008: 1783-1787. Erer S, Atıcı E, Erdemir AD. The Erdemir AD, Atıcı E, Öncel Ö, Erer Views of Cancer Patients on Patient Rights S. Diş Hekimliğinde Korku ve Etik (Bursa’ in the Context of Information and Autonomy. dan Dental Korku ile İlgili Veriler) (İlgili Journal of Medical Ethics. 2008; 34(5): Yasa ve Tüzükler). İstanbul: Nobel Tıp 384–388. Kitabevleri, 2008, s. 120. Atıcı E, Erer S, Demirhan EA. A Study I. Uluslararası Türk Tıp Tarihi Kong- on Information Requests and Information resi, 10. Ulusal Türk Tıp Tarihi Kongresi Disclosure in Cancer Patients. Türkiye Bildiri Kitabı. Editörler: Erdemir AD, Klinikleri J Med Sci, 2009; 29:297-303. Küçükdağ Y, Öncel Ö, Okka B, Erer S. Erer S, Atıcı E. Şifâü’l-Eskâm ve İstanbul 2008. Devâü’l-Âlâm’da Mumyalama. Türk Dün- Selected Papers on Turkish Medical yası Araştırmaları 2009; 180:195-202. History. Editörler: Demirhan EA, Öncel Ö, Demirhan EA, Erer S. Ünlü Türk İst 2008, pp.1-276. Hekimi Ord. Prof. Dr. Hulusi Behçet, Şark Kahya E, Demirhan EA: Medical Çıbanı Hakkındaki Kitabı ve Türk Tıp Studies and Institutions in the Ottoman Tarihindeki Yeri. Türk Dünyası Araştırmaları Empire (With Brief Information About the Dergisi, 2009; 183:101-158. Scientific Studies). Nobel Kitap Dağıtım, Öncel Ö, Demirhan EA, Erer S. Ankara 2008, s.1-189. Atatürk Döneminin Genç Bir Nörologu: Ülkemizin İlk Dişhekimliği Okulu Ord. Prof. Dr. Fahrettin Kerim Gökay ve İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Çalışmaları. Atatürk Dönemi Sağlık Tarihi Fakültesi 100. Yıla Armağan. Editörler: Kongresi (1920 – 1938) Bildiri Kitabı (Ed. Namal A, Öncel Ö, Demirhan EA, İstanbul Prof. Dr. Mustafa Mutluer, Yrd. Doç. Dr. 2008, Nobel Tıp Kitabevleri, s.1-575. Eren Akçiçek), İzmir: Ege Üniversitesi Yüksek Riskli Hastaya Yaklaşım, Etik Basımevi, 2009. s.639-643. ve Hukuksal Boyutlar. II. Tıp Etiği ve Tıp YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 471

Hukuku Sempozyumu Bildiri Kitabı Edi- Güvercin C, Gököz A, Sayek İ, Yetener M. törler: Erdemir AD, Atıcı E, Civaner M, Erer TTB Etik Kurulu. Hekimlerin Değerlendir- S, Öncel Ö. Ankara 2008. mesi ile Performansa Dayalı Ödeme. Türk 2. Uluslararası Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Tabipleri Birliği yayını, Ankara, 2009. ISBN: Kongre Kitabı 21. Yüzyıl Başında Yaşama 978-605-5867-18-8. Destek Tedavileri Etik ve Hukuksal Yönler. Establishing Bioethics Committees – Editörler: Erdemir AD, Erer S, Öncel Ö. Guide No.1. UNESCO Division of Ethics of Ankara 2009, Nobel Tıp Kitabevleri. Science and Technology. UNESCO: Paris, Demirhan EA. Doğal İlaçlarla Gele- 2008. neksel Tedaviler, Cep Kitap. Alfa Yayınları, Bioethics Committees at Work: Procedures İstanbul 2009. and Policies - Guide No.2. UNESCO Divi- Erbaş H, Platin N, Arda B, Bilaloğlu sion of Ethics of Science and Technology. E, Bulut N, Civaner M, Demirdöven İ, UNESCO:Paris, 2008.

TÜRK TIP TARİHİ KURUMU FAALİYETLERİ

Ayşegül DEMİRHAN ERDEMİR*

AYLIK TOPLANTILAR Düzenleyen : Türk Tıp Tarih Kurumu- Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Deontoloji Deontoloji ve Tıp Tarihi ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı, Türk Tıp Anabilim Dalı Tarihi Kurumu ve Tıp Etiği ve Tıp Yer : Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hukuku Derneği Deontoloji ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı Bilim Toplantıları Türk Tıp Tarihi Kurumu Toplantı Salonu Türk Tıp Tarihi Kurumu, Tıp Etiği ve Yönetici : Prof. Dr. Ayşegül Demirhan Erdemir Tıp Hukuku Derneği ve Cerrahpaşa Tıp Konuşmacı : Prof. Dr. Sait Nadiri Fakültesi Deontoloji ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı’nın ortaklaşa düzenlediği Aylık Bilim Konu : Sosyal Bilimlerin Tıbba Toplantıları ayda bir kez ve Çarşamba gün- Gittikçe Artan İlgisi leri, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Deontoloji Tarih : 20 Aralık 2006 ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı Seminer Salo- Saat : 14.00 nu’nda saat 14:00’de yapıldı. 2006-2007 Düzenleyen : Türk Tıp Tarihi Kurumu ve güz ve bahar dönemi seminer programı Cerrahpaşa Tıp Fakültesi aşağıdadır. Deontoloji ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı Konu : Ölümünün 50. yılında Yer : Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Dr. Cafer Tayyar Deontoloji ve Tıp Tarihi Kankat’ı Anma Anabilim Dalı Tarih : 22 Kasım 2006 Türk Tıp Tarihi Kurumu Saat : 14.00 Toplantı Salonu

* Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı, Prof. Dr.; [email protected]. 473 474 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Yönetici : Dr. İnci Hot Yer : Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Konuşmacı : Dr. Hakan Ertin Deontoloji ve Tıp Tarihi Konu : Tibet Tıbbı Hakkında Anabilim Dalı Neler Biliyoruz? Türk Tıp Tarihi Kurumu Tarih : 24 Ocak 2006 Toplantı Salonu Saat : 14.00 Yönetici : Dr. İnci Hot Düzenleyen : Türk Tıp Tarihi Kurumu- Konuşmacı : Prof. Dr. Gürsel Çetin Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Konu : 5237 Sayılı Türk Ceza Deontoloji ve Tıp Tarihi Kanunundaki Yeni Anabilim Dalı Düzenlemeler Işığında Yer : Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Tıbbi Müdahalelerde Deontoloji ve Tıp Tarihi Hekimin Ceza Anabilim Dalı Sorumluluğu Türk Tıp Tarihi Kurumu Tarih : 11 Nisan 2007 Toplantı Salonu Saat : 14.00 Yönetici : Prof.Dr.İbrahim Başağaoğlu Düzenleyen : Türk Tıp Tarihi Kurumu ve Konuşmacı : Dr. Eyüp Sarıtaş Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Konu : Aristoteles ve Etik Deontoloji ve Tıp Tarihi Tarih : 7 Mart 2007 Anabilim Dalı Saat : 14.00 Yer : Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Düzenleyen : Türk Tıp Tarihi Kurumu ve Deontoloji ve Tıp Tarihi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Anabilim Dalı Deontoloji ve Tıp Tarihi Türk Tıp Tarihi Kurumu Anabilim Dalı Toplantı Salonu Yer : Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Yönetici : Prof. Dr. İbrahim Başağaoğlu Deontoloji ve Tıp Tarihi Konuşmacı : Doç.Dr. Fatih Selami Anabilim Dalı Mahmutoğlu Türk Tıp Tarihi Kurumu Konu : Platon ve Etiks Toplantı Salonu Tarih : 2 Mayıs 2007 Yönetici : Dr. İnci Hot Konuşmacı : Uzm. Dr. Mahmut Gürgan Saat : 14.00 Konu : Adli Otopsi Olgularından Düzenleyen : Türk Tıp Tarihi Kurumu ve Organ ve Doku Naklinin Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Adli Tıp ve Etik Boyutu Deontoloji ve Tıp Tarih : 21 Mart 2007 Tarihi Anabilim Dalı Saat : 14.00 Yer : Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Düzenleyen : Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Deontoloji ve Tıp Tarihi Derneği ve Cerrahpaşa Tıp Anabilim Dalı Fakültesi Deontoloji ve Türk Tıp Tarihi Kurumu Tıp Tarihi Anabilim Dalı Toplantı Salonu YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 475

Yönetici : Dr. İnci Hot 5. 8 Ocak – 25 Ocak 2007 Konuşmacı : Uzm. Emrah Kurt Bahadır BERK Konu : Kız Kulesi (Yağlı Boya Resim Sergisi) Tarih : 16 Mayıs 2007 Saat : 14.00 6. 29 Ocak – 15 Şubat 2007 Düzenleyen : Türk Tıp Tarihi Kurumu Jale TOKATLI ve Cerrahpaşa Tıp (Osmanlı Bebekleri ve Fakültesi Deontoloji ve Freskler) Tıp Tarihi Anabilim Dalı Yer : Kız Kulesi 7. 5 Mart – 22 Mart 2007 (Araştırma Gezisi) Doç. Dr. Vehbi ALTUNÇUL Yönetici : Dr. İnci Hot (Karikatür Çizimleri) Konuşmacı : Dr. İnci Hot 8. 26 Mart – 12 Nisan 2007 Emel NURHANOGAN TIP KÜLTÜR BİRİMİ (Minyatür, tezhip, katı) SERGİ PROGRAMI 9. 16 Nisan – 3 Mayıs 2007 İstanbul Üniversitesi, Cerrahpaşa Tıp Gülçin CEYLAN Fakültesi, Deontoloji ve Tıp Tarihi Anabilim (Suluboya Resim Sergisi) Dalı’na bağlı olan Tıp Kültür Birimi’nde aşağıdaki sergiler açıldı. Sergilerin açılış 10. 7 Mayıs – 24 Mayıs 2007 günlerinde Tıp Tarihi Müzesi de açılmaktadır. Tülay TAMA ve Nermin HEMŞ (Yağlı Boya ve Sulu Boya) 1. 2 Ekim–19 Ekim 2006 Sina MİREL 11. 28 Mayıs – 7 Haziran 2007 (Yağlıboya Resim Sergisi.) Suna DOĞRUYOL (Yağlıboya Resim Sergisi) 2. 31 Ekim – 16 Kasım 2006 Hüsniye YEŞİLTEPE 12. 11 Haziran – 28 Haziran 2007 (Yağlıboya Resim Sergisi) Dr. Filiz BENGİ (Minyatür Resim Sergisi) 3. 20 Kasım – 7 Aralık 2006 Prof. Dr. Mehmet YILDIRIM 13. 2 Temmuz - 19 Temmuz 2007 (Anatomi Üzerine Fotoğraf ve Prof. Dr. Sezai ŞAHMAY Grafik Çizimleri Sergisi) (Fotoğraf Sergisi)

4. 11 Aralık-28 Aralık 2006 14. 9 Ağostus – 31 Ağostus 2007 İsmet SERVİ Nebihe GÖL (Yağlıboya Resim Sergisi) (Resim ve Fotoğraf Sergisi) 476 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

9. TÜRK TIP TARİHİ KONGRESİ Genel Sekreter HAKKINDA Prof. Dr. Hatice Nil Sarı Üye 9. Türk Tıp Tarihi Kongresi 24-27 Dr. Osman Usmanbaş Mayıs 2006 da Kayseri’de yapıldı. Kongre Sayman başkanlıklarını Prof.Dr. Esin Kahya ve Prof. Dr. Ekrem Aktaş’ın yaptığı bu kon- Denetim Kurulu Üyeleri gre, Gevher Nesibe Darüşşifasının 800.Kuruluş yılına rastlıyordu. 55 sözlü Dr. Uğurol Barlas bildiri ve 11 poster bildirinin sunulduğu Dr. Cevat Yalın kongrede çeşitli tarihi yerler de gezildi. Prof. Dr. Zuhal Özaydın Bunlar arasında Ağırnas Mimar Sinan Evi, Gevher Nesibe Darüşşifası, Kapalı Çarşı, Aylık Toplantılar Raşit Efendi Kütüphanesi ve Camii Kebir bulunuyordu. Ayrıca Süheyl Ünver Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Deontoloji ve Nakışhanesi Resim Sergisi ve Adnan Ataç Tıp Tarihi Anabilim Dalı, Türk Tıp Fotoğraf Sergisi de önemli etkinlikler ara- Tarihi Kurumu ve Tıp Etiği ve Tıp sındaydı. Kongreden önce basılan kongre Hukuku Derneği Bilim Toplantıları kitabı da Türk tıp tarihine ışık tutacak bir eser niteliğindedir. Türk Tıp Tarihi Kurumu, Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Derneği ve Cerrahpaşa Tıp 2007-2008 YILI Fakültesi Deontoloji ve Tıp Tarihi Ana- bilim Dalı’nın ortaklaşa düzenlediği Aylık Türk Tıp Tarihi Kurumu Olağan Bilim Toplantıları ayda bir kez ve Per- Genel Kurul Toplantısı şembe günleri, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Deontoloji ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı Türk Tıp Tarihi Kurumu Olağan Genel Seminer Salonu’ nda saat 14:00’de yapıldı. Kurul Toplantısı 19 Nisan 2007’de Cerrah- 2007-2008 güz ve bahar dönemi seminer paşa Tıp Fakültesi Deontoloji ve Tıp Tarihi programı aşağıdadır. Anabilim Dalı Seminer Salonunda yapıldı. 2007-2009 çalışma dönemi için seçilen Konu : Heybeliada Sanatoryumu yönetim ve denetim kurulu üyeleri aşağıdadır: ve Tıp Tarihimizdeki Yeri (GEZİ) Yönetim Üyeleri Tarih : 31 Ekim 2007 Saat : 14:00 Prof. Dr. Ayşegül Demirhan Erdemir Düzenleyen : Deontoloji Anabilim Dalı Başkan ve T.T.T.Kurumu Prof. Dr. İbrahim Başağaoğlu Yer : Heybeliada 2. Başkan Yönetici : Prof. Dr. Nil SARI Prof. Dr. Öztan Öncel Konuşmacı : Dr. Mahmut GÜRGAN YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 477

Konu : Ölümlerinin 50. Yılında Düzenleyen : Deontoloji Anabilim Dalı Türk Hekimlerini Anma ve T.T.T.Kurumu Günü Yer : Deontoloji ve Tıp Tarihi Tarih : 22 Kasım 2007 Anabilim Dalı Toplantı Saat : 14:00 Salonu Düzenleyen : Deontoloji Anabilim Dalı Yönetici : Prof. Dr. İbrahim ve T.T.T.Kurumu BAŞAĞAOĞLU Yer : Deontoloji ve Tıp Tarihi Konuşmacı : Prof.Dr.Ayşe KAYPMAZ Anabilim Dalı Toplantı Salonu Konu : İlaç Şirketleri ile Yönetici : Prof. Dr. Ayşegül Demirhan İlişkiler: Hekimler ne ERDEMİR Diyor? Konuşmacı : Prof. Dr. Bülent Tarih : 20 Mart 2008 ARTUNER “Prof. Dr. Saat : 14:00 Şakir Ahmet EDİZ” Düzenleyen : Deontoloji Anabilim Dalı, Prof. Dr. Öztan ÖNCEL T.T.T.Kurumu ve Tıp Etiği “Prof. Dr. Kemalettin ve Tıp Hukuku Derneği AKGÜDER” Yer : Deontoloji ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı Toplantı Konu : Intraüterin Fetüs’ün Salonu Anomali Taşıdığı Yönetici : Prof. Dr. İbrahim Durumlarda BAŞAĞAOĞLU Uygulanacak Tıbbi Konuşmacı : Dr. Murat CİVANER ve Etik Prensipler Tarih : 13 Aralık 2007 Konu : Cumhuriyet Öncesi Saat : 14:00 Psikiyatrik Hizmet Düzenleyen : Deontoloji Anabilim Dalı, Veren Hastaneler. T.T.T.Kurumu ve Tıp Etiği Yedi Tepe, Yedi ve Tıp Hukuku Derneği Kültür, Yedi Hastane Yer : Deontoloji ve Tıp Tarihi Tarih : 17 Nisan 2008 Anabilim Dalı Toplantı Saat : 14:00 Salonu Düzenleyen : Deontoloji Anabilim Dalı Yönetici : Prof. Dr. Ayten ALTINTAŞ ve T.T.T.Kurumu Konuşmacı : Prof. Dr. Vildan OCAK Yer : Deontoloji ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı Toplantı Konu : Bulaşıcı Hastalıklar Salonu Açısından Çevre Sağlığı Yönetici : Prof. Dr. Zuhal ÖZAYDIN ve Etik Konuşmacı : Dr. Şahap ERKOÇ Tarih : 10 Ocak 2008 Saat : 14:00 478 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Konu : Ord. Prof. Dr. Nihat 2) 5 Kasım – 22 Kasım 2007 Reşat BELGER Nurper DEMİRHAN Tarih : 15 Mayıs 2008 (Kişisel Resim Sergisi) Saat : 14:00 Düzenleyen : Deontoloji Anabilim Dalı 3) 26 Kasım – 13 Aralık 2007 ve T.T.T.Kurumu Nuran Gülen DAĞLI Yer : Deontoloji ve Tıp Tarihi (Kişisel Resim Sergisi) Anabilim Dalı Toplantı Salonu 4) 17 Aralık 2007 – 3 Ocak 2008 Yönetici : Prof. Dr. Rengin DRAMUR Sevgi Şenay TABAK Konuşmacı : Semuh ADİL (Kişisel Dekoratif Sabun Sergisi) 5) 7 Ocak – 24 Ocak 2008 Konu : Cemiyet-i Tıbbiye-i Elif ÇORUK Osmaniye ve Tıp Dilinin (Kişisel Resim Sergisi) Türkçeleşmesi Faaliyeti:Hacı Beşir 6) 28 Ocak – 14 Şubat 2008 Ağa Medresesi (GEZİ) Şenay LÜLE Tarih : 29 Mayıs 2008 (Kişisel Sesim Sergisi) Saat : 14:00 Düzenleyen : Deontoloji Anabilim Dalı 7) 18 Şubat – 6 Mart 2008 ve T.T.T.Kurumu Prof. Dr.Nihat ŞEKERCİOĞLU Yer : Hacı Beşir Ağa Medresesi (Fotoğraf Sergisi) Yönetici : Prof. Dr. Nil SARI 8) 10 Mart – 27 Mart 2008 Konuşmacı : Dr. Burhan AKGÜN Prof. Dr. Nil SARI (Fotoğraf Sergisi) TIP KÜLTÜR BİRİMİ SERGİ 9) 31 Mart – 17 Nisan 2008 PROGRAMI Tankut BİLGE (Yağlı Boya Kişisel Resim Sergisi) İstanbul Üniversitesi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Deontoloji ve Tıp Tarihi Anabilim 10) 21 Nisan – 8 Mayıs 2008 Dalı’na bağlı olan Tıp Kültür Birimi’nde Prof. Dr. Sema BOLKENT aşağıdaki sergiler açıldı. Sergilerin açılış (Kişisel Resim Sergisi) günlerinde Tıp Tarihi Müzesi de açılmaktadır. 11) 12 Mayıs – 29 Mayıs 2008 1) 8 Ekim – 1 Kasım 2007 Füsün AVCI Çetin YAPICI (Suluboya ve Yağlı Boya Resim (Koleksiyon Resim Sergisi) Sergisi) YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 479

TÜRK TIP TARİHİ VE Türkiye Cumhuriyeti Döneminde Türk TÜRK DİŞ HEKİMLİĞİ Tıbbı TARİHİ İLE İLGİLİ BİRÇOK KONU KONYA Türk Tıbbının Batı Tıbbı İle İlişkileri KONGRESİNDE TARTIŞILDI Türk Tıbbının Doğu Tıbbı İle İlişkileri I. Uluslararası Türk Tıp Tarihi Kongresi ve 10. Ulusal Türk Tıp Tarihi Türk Cumhuriyetlerinde Tıp Kongresi ve Türkiye’de İlk Diş Hekimliği Okulunun-İstanbul Üniversitesi Diş He- Türk Cumhuriyetleri Arasında Tıbbi kimliği Fakültesi-Kuruluşunun 100. Yılı İlişkiler Seksiyonu 20-24 Mayıs 2008 de Konya’da Türklerde Halk Tıbbı yapıldı. Kongre Selçuk Üniversitesi Süley- man Demirel Kültür Merkezinde 20 Mayıs 10. Ulusal Türk Tıp Tarihi Kongresi 2008 Salı günü açıldı. Türk Tıp Tarihi Kongre Konuları Kurumu’nun bu ilk uluslar arası Türk Tıp Konya’da Sağlık Kurumları Tarihi Kongresine yurt içinden ve yurt dışından 250’den fazla araştırıcı bildirileri Konya’da Sağlığa Hizmet Edenler ile katıldılar. Bu arada 1000 er sahifelik 2 cilt bildiri kitabı da kongrede dağıtıldı. Bu Konya’da Halk Tıbbı kongre onuruna diğer bazı kitaplar da basıldı. Diğer Konular Kongrede Mevlana Sema Ayini, Gele- neksel Türk Kültüründe Konya Giyimle ri 2008 -2009 YILI Defilesi, Süheyl Ünver Nakışhanesi Resim Sergisi, Ebru Sergisi, Dia Gösterisi gibi 1. Uluslararası Türk Tıp Tarihi Kong- sosyal etkinlikler de vardı.1 panel, çok sayıda resi nedeniyle basılan kitapların adları ise konferans ve posterlerin bulunduğu kongre aşağıdadır: 4 gün sürdü. Kongre konuları aşağıdadır: 1. Uluslararası Türk Tıp Tarihi Kongresi 1. Uluslararası Türk Tıp Tarihi 10. Ulusal Türk Tıp Tarihi Kongresi Bildiri Kongresi Kitabı Cilt 1. Editörler: Erdemir DA, Öncel Ö, Küçükdağ Y, Okka B, Erer S. İstanbul Kongre Konuları 2008, s.1-998.

İslam Öncesi Türk Tıbbı 1. Uluslararası Türk Tıp Tarihi Kongresi 10. Ulusal Türk Tıp Tarihi Kongresi Bildiri Selçuklu Türklerinde Tıp Kitabı Cilt 2. Editörler: Erdemir DA, Öncel Ö, Küçükdağ Y, Okka B, Erer S. İstanbul Osmanlı Tıbbı 2008, s. 999-2018. 480 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Kahya E, Erdemir DA. Medical Konu : Tıpta Mavi Işık” ve Studies and Institutions in the Ottoman Tedavideki Yeri Empire (With Brief Information about the Tarih : 18 Aralık 2008 Scientific Studies). Ankara: Nobel Yayın Saat : 14.00 Dağıtım, 2008, s.1-189. Konuşmacı : Doç. Dr. Nezih HEKİM

Selected Papers on Turkish Medical Konu : “Biri Bizi Hasta Ediyor” History. Editors: Erdemir DA, Öncel Ö. Kitabı üzerine İstanbul 2008, s. 1-270. Tarih : 22 Ocak 2009 - Namal, A., Öncel, Ö., Demirhan, E.A: Saat : 11.00 Kuruluşunun 100. Yılında Ülkemizin İlk Konuşmacı : Prof. Dr. Ahmet Rasim Dişhekimliği Okulu’na Armağan: Nobel KÜÇÜKUSTA Tıp Kitabevleri. İst. 2008. Konu : Türk Dünyasında KURUMLA İLGİLİ Mumyalama Sanatı ve TOPLANTILAR Bugünkü Uygulamalar Tarih : 29 Ocak 2009 Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Deontoloji Saat : 14.00 ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı, Türk Tıp Konuşmacı : Müh. Yahya BEDİR Tarihi Kurumu ile Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Derneği Bilim Toplantıları Konu : İstanbul Üniversitesine Toplantılar İstanbul Üniversitesi Cerrah- Gelen Azerbeycanlılar paşa Tıp Fakültesi Deontoloji ve Tıp Tarihi Tarih : 12 Şubat 2009 Anabilim Dalında yapıldı. Saat : 14.00 Konuşmacı : Prof. Dr. İbrahim Konu : Ölümünün 50. Yılında YILDIRIM Prof. Dr. Naci Kast Tarih : 20 Kasım 2008 Konu : Libya’daki Osmanlı Saat : 14:00 Sağlık Kurumları Konuşmacı : Prof. Dr. Bülent Tarih : 26 Şubat 2009 BERKARDA Saat : 14.00 Konuşmacı : Prof. Dr. Nil SARI Konu : Ölümünün 50. Yılında İlk Kadın Eczacı Belkıs Konu : Kazım Mirşan’ın Derman Araştırmalarına Göre Tarih : 20 Kasım 2008 Eski Türk Metinleri Saat : 14:00 Tarih : 19 Mart 2009 Konuşmacı : Prof. Dr. Mebrure Saat : 14.00 DEĞER Konuşmacı : Turgay TÜFEKÇİOĞLU YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 481

Konu : Bursa İlindeki Tıp Etiği 13 Ekim – 30 Ekim 2008 İhlalleri ve Bursa Tabip Prof. Dr. Melek ÖZTÜRK Odası Örnekleri (Fotoğraf Sergisi) Tarih : 16 Nisan 2009 3 Kasım – 20 Kasım 2008 Saat : 14.00 Yasin CEYLAN (Tıp Öğr.) Konuşmacı : Dr. Sezer ERER (Fotoğraf Sergisi) 24 Kasım – 11 Aralık 2008 Konu : Organ Aktarımında Çetin YAPICI Varsayılan Bağış Sistemi, (Koleksiyoner Sergisi) Aktif Bağışlama 15 Aralık – 30 Aralık 2008 Sisteminden Daha Adildir Ayşe SUVARİEROL ve Tarih : 16 Nisan 2009 Hayriye SUVARİEROL Saat : 14.00 (Karma Resim Sergisi) Konuşmacı : Dr. Murat CİVANER 5 Ocak – 22 Ocak 2009 Yılmaz ÇİMEN Konu : Eski Tıp Sisteminde (Yağlıboya Resim Sergisi) Tıbbın Teorisi” 26 Ocak – 12 Şubat 2009 Tarih : 14 Mayıs 2009 Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Hema- Saat : 14.00 toloji Onkoloji Hastaları Konuşmacı : Prof. Dr. İsmail YAKIT (Karma Faaliyet Sergisi) Açılış Saati: 13:00 Konu : Klinik Araştırma Yer: İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Tıp Programlanması ve Kültür Birimi Yürütülmesinde Etik Ziyaret Saatleri: 09.15-17.00 arası Sorunlar ve (Cumartesi-Pazar hariç) Çözüm Önerileri Tarih : 21 Mayıs 2009 Saat : 14.00 TÜRK TIP TARİHİ KURUMU Konuşmacı : İbrahim Resul GÜLEN “KURULUŞUNUN 70. YIL ANMA TOPLANTISI’’ (ANILARLA KURULUŞUNDAN TIP KÜLTÜR BİRİMİ SERGİ GÜNÜMÜZE TÜRK TIP TARİHİ PROGRAMI KURUMU BAŞKANLARI) 9 EKİM 2008’DE İstanbul Üniversitesi, Cerrahpaşa Tıp İSTANBUL’DA YAPILDI Fakültesi, Deontoloji ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı’na bağlı olan Tıp Kültür Birimi’nde Bilindiği gibi Türk Tıp Tarihi Kurumu, aşağıdaki sergiler açılacaktır. Sergilerin tıp tarihi ile ilgili alanlarda eğitim, araştırma açılış günlerinde Tıp Tarihi Müzesi de açıl- ve yayın yapan kişi ve kurumlara destek maktadır. sağlayarak gelişmelerine yardımcı olmak 482 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI amacıyla, 1938 yılında İstanbul’da kuruldu. Konuşmacılar Özellikle Türk Tıp Tarihi ve onu ilgilendiren Bilim Tarihi konuları ile uğraşmak, bilim- Prof. Dr. Ayşegül Demirhan Erdemir sel çalışmaları teşvik etmek ve toplantılar Prof. Dr. Hüsrev Hatemi yapmak, yayınlar ve temaslarla Türk Tıp Prof. Dr. Nil Sarı Tarihinin esaslarını uluslararası bilim alanına Prof. Dr. Aykut Kazancıgil tanıtmak ve bu maksatla çalışanlara, kurum “Prof. Dr. Kazım İsmail Gürkan” dışında iseler, üyeler tarafından yapılacak Prof. Dr. Cemalettin Topuzlu önerilere göre fahri üyelik vermek, tıp tari- “Prof. Dr. Cemil Topuzlu” himizin büyük kişileri için gerekli gördük- Nur Günüşen çe törenler düzenlemek, harap olan Türk Prof. Dr. Ayhan Yücel büyüklerinin mezarlarını restore etmek ve Prof. Dr. Kemal Altaş ettirmek, kuruma çalışma olanakları sağla- “Prof. Dr. Ekrem Kadri Unat” mak, kurumun amaçları arasındadır. Prof. Dr. Hüsrev Hatemi Türk Tıp Tarihi Kurumunun Nisan 2009’a “Prof. Dr. Feridun Frik” kadar görev yapan başkanları aşağıdadır: Prof. Dr. Seyfettin Uludağ “Prof. Dr. Besim Ömer Akalın” Prof.Dr.Besim Ömer Akalın (1938-1940) Prof. Dr. Öner Süzer Prof.Dr. Akil Muhtar Özden (1940-1949) “Prof. Dr. Akil Muhtar Özden” Dr. Rıza Tahsin Gencer (1949-1950) Prof. Dr. Ayten Altıntaş Prof.Dr. Cemil Topuzlu (1950-1956) “Prof. Dr. Süheyl Ünver” Prof.Dr.Kazım İsmail Gürkan (1956-1972) Dr. Hakan Ertin Prof.Dr. Süheyl Ünver (1972-1977) “Dr. Rıza Tahsin Gencer” Prof.Dr. Feridun Frik (1977-1984) Prof.Dr. Ekrem Kadri Unat (1984-1990) Türk Tıp Tarihi Kurumu Prof.Dr. Hüsrev Hatemi (1990-2000) Genel Kurul Toplantısı Prof.Dr. Nil Sarı (2000-2005) Prof.Dr. Ayşegül Demirhan Erdemir Türk Tıp Tarihi Kurumu Genel Kurul (2005-2009) Toplantısı 30.4.2009’da İstanbul’da yapıldı. Toplantı, kapanış konuşmaları ve dileklerle 9 Ekim 2008’de İstanbul’da düzenlenen son buldu. Türk Tıp Tarihi Kurumu’nun 70. Yıl Anma Toplantısı’nda yapılan konuşmalarla Türk Tıp Tarihi Kurumu başlangıçtan günümüze Türk Tıp Tarihi Kurumu Başkanları anıldı. Toplantıda vefat Yeni Yönetim Kurulu etmiş bulunan başkanların yakınları ve Prof. Dr. İbrahim Başağaoğlu Başkan hayatta olan başkanlar değerli konuşmalar Prof. Dr. Ayşegül Erdemir 2. Başkan yaptılar. Prof. Dr. İbrahim Başağaoğlu ve Uz. Dr. Hakan Ertin Genel Sekreter Dr. Hakan Ertin tarafından düzenlenen anma Prof. Dr. Öztan Önce Üye toplantısındaki konuşmacılar aşağıdadır: Dr. Osman Usmanbaş Sayman YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 483

Yeni Denetim Kurulu İstanbul’un Bitki-Bilim Doç. Dr. Arın Namal (Botanik) Tarihi Dr. Uğurol Barlas Tarih : 03 Aralık 2009 Perşembe Dr. Burhan Akgün Saat : 14.00

Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Tıp Tarihi Düzenleyen : Tıp Etiği ve Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı – Anabilim Dalı ile Türk Tıp Türk Tıp Tarihi Kurumu Tarihi Kurumu Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Derneği ile Yer : Tıp Etiği ve Tıp Tarihi Ortaklaşa Düzenlenen Anabilim Dalı Yönetici : Doç. Dr. Gülten DİNÇ 2009 – 2010 Yılı Seminer Programı Konuşmacı : Prof. Dr. Orhan KÜÇÜKER Toplantılar İstanbul Üniversitesi Cerrah- paşa Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Ana- Konu : Psikiyatri’de Hekim-Hasta İlişkisinin bilim Dalında yapıldı. Etik ve Yasal Boyutu Tarih : 24 Aralık 2009 Perşembe Güz Dönemi Saat : 14.00 Düzenleyen : Tıp Etiği ve Tıp Tarihi Konu : Ölümlerinin 50. Yılında Anabilim Dalı ile Tıp Etiği Anma Toplantısı ve Tıp Hukuku Derneği Tarih : 19 Kasım 2009 Perşembe Yer : Tıp Etiği ve Tıp Tarihi Saat : 14.00 Anabilim Dalı Düzenleyen : Tıp Etiği ve Tıp Tarihi Yönetici : Prof. Dr. İbrahim Anabilim Dalı ile Türk Tıp BAŞAĞAOĞLU Tarihi Kurumu Konuşmacı : Doç. Dr. Armağan Yücel Yer : Tıp Etiği ve Tıp Tarihi SAMANCI Anabilim Dalı Yönetici : Prof. Dr. İbrahim Konu : Osmanlı’da Hac ve BAŞAĞAOĞLU Salgın Hastalıklar Konuşmacı : Dr. Burhan AKGÜN Tarih : 07 Ocak 2010 Perşembe “Prof. Dr. Muzaffer Saat : 14.00 Şevki YENER” Düzenleyen : Tıp Etiği ve Tıp Tarihi “Prof. Dr. Nüzhet Şakir Anabilim Dalı ile Türk Tıp DİRİSU” Tarihi Kurumu Yer : Tıp Etiği ve Tıp Tarihi Konu : Bilimde, Bahçelerde, Anabilim Dalı Mermer’de, Porselen’de, Yönetici : Prof. Dr. Nil SARI Cam’da, Resim’de ve Konuşmacı : Doç. Dr. Gülden Edebiyat’ta Yeditepe SARIYILDIZ 484 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Konu : Tıp Praksisi ve Etik Konu : Tıpta Bilişim ve Etik Tarih : 21 Ocak 2010 Perşembe Tarih : 08 Nisan 2010 Perşembe Saat : 14.00 Saat : 14.00 Düzenleyen : Tıp Etiği ve Tıp Tarihi Düzenleyen : Tıp Etiği ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı ile Tıp Etiği Anabilim Dalı ile Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Derneği ve Tıp Hukuku Derneği Yer : Tıp Etiği ve Tıp Tarihi Yer : Tıp Etiği ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı Anabilim Dalı Yönetici : Prof. Dr. İbrahim Yönetici : Prof. Dr. Ayten BAŞAĞAOĞLU ALTINTAŞ Konuşmacı : Prof.Dr.Cengiz ÇAKMAK Konuşmacı : Dr. Mahmut GÜRGAN

Bahar Dönemi Konu : Günümüzün Gelişmeleri Işığında Geçmişte Yer Konu : Psikiyatri Hekimi Alan Etik Teorilerin Prof. Dr. Selim ÖZAYDIN Değerlendirilmesi ve Çalışmaları Tarih : 22 Nisan 2010 Perşembe Tarih : 04 Mart 2010 Perşembe Saat : 14.00 Saat : 14.00 Düzenleyen : Tıp Etiği ve Tıp Tarihi Düzenleyen : Tıp Etiği ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı ile Tıp Etiği Anabilim Dalı ile Türk Tıp ve Tıp Hukuku Derneği Tarihi Kurumu Yer : Tıp Etiği ve Tıp Tarihi Yer : Tıp Etiği ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı Anabilim Dalı Yönetici : Prof.Dr.Nil SARI Yönetici : Dr. Hakan ERTİN Konuşmacı : Prof.Dr.Zuhal ÖZAYDIN Konuşmacı : Doç. Dr. Karanfil SOYHUN Konu : Klinik Çalışmaların Yürütülmesi Sırasında Konu : Suriye’de Türk Sağlık Karşılaşılan Etik Sorunlar Kurumları Tarih : 25 Mart 2010 Perşembe Tarih : 06 Mayıs 2010 Perşembe Saat : 14.00 Saat : 14.00 Düzenleyen : Tıp Etiği ve Tıp Tarihi Düzenleyen : Tıp Etiği ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı ile Tıp Etiği Anabilim Dalı ile Türk Tıp ve Tıp Hukuku Derneği Tarihi Kurumu Yer : Tıp Etiği ve Tıp Tarihi Yer : İ. Ü. Cerrahpaşa Tıp Anabilim Dalı Fakültesi Tıp Etiği ve Tıp Yönetici : Prof.Dr.İbrahim Tarihi Anabilim Dalı BAŞAĞAOĞLU Toplantı Salonu Konuşmacı : Y. Lisans Öğr. Resul Yönetici : Prof. Dr. Zuhal ÖZAYDIN İbrahim GÜLEN Konuşmacı : Prof. Dr. Nil SARI 2009’DAKİ BAZI KONGRELER VE ARAŞTIRMA GEZİLERİ ÜZERİNE

Ayşegül DEMİRHAN ERDEMİR*

6. Lokman Hekim Tıp Tarihi ve Suriye’ye Yapılan Tıp Tarihi Gezisi Folklorik Tıp Günleri Hakkında Hakkında 27-30 Mayıs 2009’da, Antakya’da yapılan 17 kişilik tıp tarihçisi grubu tarafından 6. Lokman Hekim Tıp Tarihi ve Folklorik 30 Mayıs-4 Haziran günlerinde Halep, Tıp Günleri’nin Açılış Töreni Meclis Kültür Hama, Humus, Şam ve Palmyra’ya yapılan Sanat Merkezi’nde (Eski Hatay Meclisi ziyaretlerde, tıp tarihi ile ilgili tarihi eserler Binası) yapıldı. Kongrenin açılış konuşma- gezildi. Araştırıcılar Halep’te Arap İlimleri ları, Kongre Düzenleme Kurulu Başkanı Tarihi Enstitüsü’nü ziyaret ettikten sonra, Dr. Tacettin İnandı, Kongre Başkanı Dr. Halep Müzesi, Halep Kalesi, Kapalıçarşı, Tuncay Özgünen ve Türk Tıp Tarihi Ergûn Kâmil Darüşşifası ve Zekeriya Kurumu İkinci Başkanı Prof. Dr. Ayşegül Camii gibi tarihi yerleri gezdiler. Sonraki Demirhan Erdemir tarafından yapıldı. Dr. günlerde Hama’da su değirmenleri ve İsmail Güzelmansur “Doğu’nun Kraliçesi Malula Köyü gezilerek Sait Naya Manas- Antakya” adıyla bir slayt gösterisi düzenle- tırları görüldü. Daha sonra araştırıcılar di. Daha sonra Doğu-Batı ezgileri üzerine Şam’da Emevi Camii, Kapalı Çarşı, Sela- bir konser verildi. Kongre oturumları, The hattin Eyyubi Mezarı, Azım Sarayı, Şam Liwan Hotel’de yapıldı. 45 sözlü ve 21 Müzesi, Hicaz Tren İstasyonu, Sit Zeynep poster bildirinin sunulduğu kongrede, Türbesi gibi yerleri incelediler. Bu incele- çeşitli yerlere tarihi geziler yapıldı. Bu me gezisinin son durağı, Suriye’nin Dünya gezilerde Mozaik Müzesi, bazı kiliseler, Kültür Mirası listesinde bulunan Palmyra Habib-i Neccar Camii, Uzun Çarşı, Yusuf el Kenti idi. Bu kentte Bel Tapınağı, Palmyra Hekim Türbesi, Harbiye’deki şelale, açık Müzesi, Antik Kent kalıntıları, Arap Kalesi, hava çarşısı, Vakıflı Köyü, Samandağ, Kule ve Yer altı Mezarları dolaşıldı. Beş Hazreti Hızır Makamı gibi tarihi yerler gün süren tarihi inceleme gezisi, araştırıcılar ziyaret edildi. için çok yararlı oldu.

∗ Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Ta rihi ve Etik Anabilim Dalı, Prof. Dr.; [email protected] 485 486 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

7. Uluslararası Türk Kültürü Kongresi durmaktadırlar. Burada hasta yakını ve Hakkında hekimle olan iletişimsizlik de diğer bir 5-10 Ekim 2009 da Ankara’da yapılan sorun olarak göze çarpar. Öyle olgular var- kongrenin ana konusu Türk ve Dünya dır ki hasta yakınları hiçe sayılmakta, yaşa- Kültüründe İstanbul idi. Bu konuda gerek mının son döneminde olan insanların onlar Türkiye’den, gerekse çeşitli ülkelerden için en büyük destek olan yakınlarına yapı- araştırıcılar çok sayıda bildiri sundular. lan muameleler insan nezaketi ve empatisi Kongrenin bir bölümü de İstanbul’un sağlık ile bağdaşmamaktadırlar. Teknoloji, hasta- tarihindeki yerine ayrılmıştı. Bu bağlamda lıkların tedavisi açısından önemli olurken değerli bildirilerin sunulduğu kongre 6 gün tartışmalar çoğalmakta, hekim-hasta ilişki- sürdü. lerindeki ikilemlerin çözülmesi de zorlaş- maktadır. Bu sorunların 21. yüzyıl başlarında 4. Balkan Tıp Tarihi Kongresi tartışılması için de bir kongreye gereksinim Hakkında vardı. Bu gereksinimi de Tıp Etiği ve Tıp 4. Balkan Tıp Tarihi Kongresi 22-25 Hukuku Derneği yerine getirdi. Ekim 2009’da Romanya’nın Braşov ken- Bu bağlamda 4-7 Kasım 2009’da tinde yapıldı. Türkiye’den Prof. Dr. Ayse- Bursa’da yapılan 2. Uluslararası Tıp Etiği gül Demirhan Erdemir, Prof. Dr. Öztan ve Tıp Hukuku Kongresi de Yaşama Öncel, Prof. Dr. İbrahim Başağaoğlu, Destek Tedavilerinde Etik ve Hukuksal Öğr. Gör. Dr. Hakan Ertin, Yrd. Doç. Dr. Sorunları inceleyen konferanslar, paneller Berrin Okka, Doç. Dr. Mehmet Okka, ve bildirileri kapsamaktaydı. Tıp Etiği ve Yrd. Doç. Dr. Betül Bakır, Dr. Mevlut Tıp Hukuku Derneği’nin Uludağ Üniver- Yaprak, Nilüfer Gökçe gibi araştırıcıların sitesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı ile katıldığı kongrede Balkan Tıp Tarihi üzerine birlikte düzenlediği bu kongre uluslar arası çeşitli konuşmalar yapıldı. özellikte olup Heidelberg ve Mannheim Üniversiteleri Alman, Avrupa ve Uluslar İkinci Uluslararası Tıp Etiği Ve Tıp arası Tıp Hukuku, Sağlık Hukuku ve Hukuku Kongresi Hakkında Biyoetik Enstütüsü ve Hindistan Biyoetik Terminal dönemdeki hastalar için umut, Derneği tarafından da manen desteklendi. en önemli done olup hekim-hasta ilişkileri Heidelberg ve Mannheim Üniversiteleri de her zamankinden daha büyük önem taşı- Alman, Avrupa ve Uluslararası Tıp Hukuku, maktadır. Bu dönemde insanın yaşaması için Sağlık Hukuku ve Biyoetik Enstütüsü hekimin her türlü çabayı göstermesi etikte Başkanı Prof. Dr. Jochen Taupitz de bu büyük değere sahiptir. kongrede konferans verdi. Brezilya’dan, Bu bakımdan yaşama destek tedavile- İran’dan yabancı araştırıcıların katıldığı rindeki teknolojik ilerlemeler tıbbı güçlendi- kongre 4 gün sürdü. rirken etik ve hukuk sorunlar da çoğalmak- Açılışta klasik müzik dinletisi ve Prof. tadır. Özellikle etik ilkelerden adalet, yararlı Dr. Adnan Ataç’ın sunduğu Fotoğraflarla olma, aydınlatılmış onam v.b çiğnenmekte Güzel Bursa slayt sunumu da kongrenin ve bir çıkmaz sokak olarak karşımızda değerini anlatıyordu. Kongre açılış konuş- YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 487 malarıyla başladı. Daha sonra derneğin 5. Uygulamalarda Etik ve Hukuki Sorunlar, Yıl Anma Toplantısı yapıldı. Kongre açılış Ölme Evresindeki Hastaya Yaklaşımda konferansları ise Prof. Dr. Nil Sarı ve Etik ve Hukuki Sorunlar, Organ ve Doku Prof. Dr. Ferruh Dinçer tarafından verildi. Bankaları, Ötanazi Tartışmalarında Kongredeki panel konuları Organ Akta- Güncel Durum, Acil Tıpta Etik ve Hukuk rımlarında Etik ve Hukuk Sorunlar, Sorunlar, Dünyadaki Hasta Vasiyeti Diyalizde Etik ve Hukuk Sorunlar, İyi Uygulamaları ve Öneriler. Yaşam ve İyi Ölüm Üzerine idi. Yurt Her zaman olduğu gibi bu kez de kongre dışından ve yurt içinden değerli konuşma- kitabı yayınlandı. 926 sahife olan kongre cıların bulunduğu kongrede 110’a yakın kitabındaki bildiriler orijinal, ana konuyu bildiri sunuldu. Bildiri konularının çoğu gayet güzel işleyen bilimsel yayınlardır. kongrenin ana teması ile ilgiliydi. Bunları Bunlar bu konudaki bilimsel çalışmalara ana şöyle verebiliriz: Boşuna Tedavide Etik kaynak olabilecek niteliktedirler. ve Hukuki Sorunlar, Dializ ve Benzeri

1. Kayseri kongresinde kapanış töreninde organizasyon komitesi 488 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

2. Kayseri Kongresinde Prof. Dr. Ayşegül Demirhan Erdemir Açılış Konuşması Yaparken

3. 2008’deki Konya Kongresinde Araştırıcı ve San’atçı Hocalar Toplu halde YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 489

4. 2008 Konya Kongresinde Haşime Başağaoğlu, Emrah Kurt, İbrahim Başağaoğlu ve Osman Usmanbaş

5. Halep’te Arap İlimleri Tarihi Enstitüsünde Türk Tıp Tarihi Derneği Üyelerinden Bir Grup 490 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

6. Bursa 2009 Kongresinde Prof. Dr. Jochen Taupitz

7. Bursa 2009 Kongresinde Katılımcılardan Bir Grup DÜZELTME I

DÜZELTME I: Bilimler Fak. Kamu Yönetimi Bl. Basıl- Yeni Tıp Tarihi Araştırmaları, 10-11. mamış Yüksek Lisans Tezi, s. 75, 78, 104 Sayı, 155-208. sayfalarında basılan Doç. 8 Yeşim Işıl [Ülman]: “Bir Aydınlanma Dr. Gülten DİNÇ’e ait DR. MEHMED hareketi olarak Mecmua-i Fünun”. s. 75, 78, EMİN FEHMİ’NİN TIP TARİHİ ALA- 104; Y. Işıl Ülman. “Mecmua-i Fünûn’da tıp NINDAKİ ÖNCÜ ESERİ: HAKÂYIK-I konulu yazılar”. s. 25 TABÂBET başlıklı makalenin dipnotların- 9 Bkz.; Mehmed Emin Fehmi: “Lüzûm-ı da teknik bir hata nedeniyle karışıklıklar ilm-i tıb”. Mecmua-i Fünûn, Sayı: 38, olmuştur. Bu nedenle özür dileyerek oku- Cemaziyelevvel 1283, s. 161-171; Mehmed yucularımızın 10-11 sayımızda “s. 208’de Emin Fehmi: “Lüzûm-ı ilm-i tıb”. Mecmua-i yer alan Dipnotlar ve s. 162-163’te yer alan Fünûn, Sayı: 40, Receb 1283, s. 245-250 Ek: 1 Dipnotlar” bölümlerini iptal etmele- 10 Louis Alfred Becquerel: Traité élé- rini ve metnin sonuna aşağıda düzeltilerek mentaire d’hygiène privée et publique. verilen dipnotlarını koymalarını rica ediyoruz. Paris: Asselin, 1854. (L. A. Becquerel hak- kında ayrıntılı bilgi için bkz.; Pierre Larousse: DİPNOTLAR Grand Dictionnaire Universel. Tome 3 İbrahim Alaaddin Gövsa: Türk Meş- Deuxiéme, Paris, 1865-1890, p. 468) hurları. (t.y.), Yedigün Neşriyat, s. 113; Rıza 11 Louis Alfred Becquerel: İlm-i Hıfz-ı Tahsin: Tıp Fakültesi Tarihçesi; Mir’ât-ı Sıhhat. 2 c. 1.c., Eklerle çev.: Mehmed Emin Mekteb-i Tıbbiye. 1. c., Eklerle Yay.: A. Fehmi (Mekteb-i Tıbbiye-i İdâdiye-i Şâhâ- Kazancıgil İst., 1991, Özel Yayınlar, s. 112 ne’de Ders Nâzırı ve Mekteb-i Tıbbiye-i 4 Yeşim Işıl Ülman. “Mecmua-i Fünûn’da Mülkiye’de İlm-i Hıfz-ı Sıhhat Hocası, tıp konulu yazılar”. Bilim Tarihi, Sayı: 22, Merhum, Binbaşı, Âsitâneli, Efendi). h.1289 Ağustos 1993, s. 25 [1872], Mekteb-i Tıbbiye-i Şâhâne Matbaası, 5 Nuran Yıldırım: “İstanbul Tıp Fakül- 88+11+479+[1] s. tesi’nde hıfzıssıhha dersleri ve hocaları 2.c., Hıfz-ı Sıhhat. Çev.: Nafiz (Cemiyet-i (1827-1933)”. Bilim Tarihi, Sayı: 22, Ağustos Tıbbiye-i Osmaniye Azâsından ve Mekteb-i 1993, s. 6, 8 Tıbbiye-i Askeriye-i Şâhâne Muallim 6 İbrahim Alaaddin Gövsa : s. 113 Muâvinlerinden ve Mekteb-i Tıbbiye-i 7 Yeşim Işıl [Ülman]: “Bir Aydınlanma Mülkiye-i Şâhâne Muallimlerinden.) – hareketi olarak Mecmua-i Fünun”. İst., Dimitri (Doktor, Azâ-yı Cemiyet-i 1986, İ.Ü. Sosyal Bilimler Enst. Siyasal Tıbbiye-i Osmaniye, Mekteb-i Tıbbiye-i 491 492 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Askeriye’de Muallim Muâvini ve Mekteb-i EK 2’YE AİT METİN DİPNOTLARI: Tıbbiye-i Şâhâne’de Hıfzü’s-sıhha Muallimi.). 19 Keçiler illet-i mezkureye mübtelâ H.1291 [1875], Mekteb-i Tıbbiye-i Şâhâne olduklarında alil olan gözlerini bir nebat Matbaası, [6]+534 s. (Mehmed Emin Fehmi dikenine yaklaştırarak dikeni gözüne batırır İlm-i Hıfz-ı Sıhhat’in birinci cildinde Louis ve ziyanın duhûlüne hail olan perdeyi bu Alfred Becquerel’in hijyen kitabını esas vechle yırtarak sıhhat bulurlar imiş. almış, diğer kitaplardan derlediği bilgileri 20 Elyevm Karasu tabir olunan ırmakdır. de ekleyerek Türkçe’ye çevirmiş, ancak 21 Voltaire. Lûgat-ı Felsefe bastıramadan genç yaşta ölünce kitap 22 Mebde-i ulum ve sanayi. Cild 1, Dimitri Efendi tarafından yayınlanmıştır). Sahife 211 12 Marcus Porcius Cato/Caton le Censeur 23 Elyevm Istanköy namıyla maruf olan (İ.Ö. 234-149): Romalı devlet adamı, hatip ve cezayir-i bahr-i sefidden birinin ism-i atikidir Latincenin ilk önemli düzyazı ustası. Lakabı ki Bukrat’ın teallüm ve talim-i tıb eylediği Censor Cato ya da Yaşlı Cato idi. Tarım, mahaldir. tarih, tıp, hukuk ve askerlikle ilgili eserleri 24 Mütekaddiminin cild tesmiye etdikleri vardır. fî-yevminâ malumumuz olan mücelledat 13 Asklepios’un soyundan olduklarını gibi cesim kitablar olmayıb âdi defatirden iddia eden rahip-hekimler. ibaret olduğu aşikârdır. Zira malûm olduğu 14 Mehmed Emin Fehmi: Hakâyık-ı vechle ezmine-i kadimede kâğıd mechul Tabâbet. h.1287 [1870], Mekteb-i Tıbbiye-i olmağla “kızeym” ta’bir olunan köseleler Şâhâne Matbaası, 88 s. üzerine yazıldığından şimdiki gibi sekiz yüz 15 Nurican: Müslümanların Tababete ve bin sahifeyi cami’ mücelledatın mümkün Ettikleri Hizmet Yahut Sevabık-ı Maarifi- olamayacağı bedidardır. Hatta kitab-ı atike- mizden bir Nebze. Çev.: Hüseyin Hulki. İst., den bazıları ol vakitler sekiz ve on cild iken 1300 [1883], Mihran Matbaası, 86 s. elyevm ancak bir risalecik namına şayan 16 Aslan Terzioğlu: “Tıp tarihi ve deon- olabilmiştir. İşte rivayet olunduğuna göre toloji”. Dünya’da ve Türkiye’de 1850 kudemanın üç ve dört bin cild kitab te’lif yılından sonra tıp dallarındaki ilerlemelerin edebilmelerinin sır ve hikmeti zahir ve tarihi. Ed.: E. K. Unat. İst., 1988, “Cerr. Tıp nümayan olur. Fak. Yay.: 4”, s. 458. 25 Kütübhane-i Tevarih. Kitab-ı evvel, 17 Hüseyin Remzi: Tarih-i Tıb. 1. c.: sahife 206 Mısır ve Eski Yunan Tababeti. İst., 1304 26 Fasıl 35 [1887], Karabet ve Kasbar Matbaası, 19 + 27 Fasıl 148 331 s. 28 Elyevm Ayasoluk tabir olunan Ana- 18 Tarih-i Tıb hakkında ayrıntılı bilgi dolu’nun cihet-i garbisinde bir mevkidir. için bkz.; Nuran Yıldırım: “Hüseyin Remzi 29 Kütübhane-i tevarih. Cild-i evvel, Bey ve tıp tarihi.”. Tıbbi Etik Yıllığı / Kitab-ı evvel, sahife 144 Yearbook of Medical Ethic;, II. Yay.: A. 30 İlm-i kelâm. Cild-i sani, sahife 840 Terzioğlu. İst., 1992, s. 84-88 31 Tarih. Fasıl 4 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 493

32 Kütübhane-i tevarih. Kitab-ı evvel. 48 Kitab-ı tabiat ve ruh-ı ilim. Sahife Sahife 150 130 33 Coğrafya. Kitabü’s-sabi’ aşer. Sahife 49 Cemilât. Sahife 354 1159-1171 50 Tarih-i Fars-ı kadim ve hendesetan. 34 Kütübhane-i tevarih. Cild-i evvel, Fasıl 42 Kitab-ı evvel, sahife 242 51 Tabib-i merkume Ardeşir’in nedime- 35 Bidayet-i ulum ve kavanin. Cild-i sinden birinin haremine hilâf-ı namus hare- rabi’, sahife 92 ketde bulunmasıyla zecr olundu. 36 Telifat-ı edebiye. (Terceme-i Amiyo) 52 Calinos. Usul-i Tıb.Cild-i aşer. sahife 276 Sahife 3 37 Tarih-i tıb. Cild-i evvel, Sahife 48 53 Tarih-i tabii. Kitab-ı sabi’, sahife 140 38 Tarih-i tabii. Cild-i sani aşer, sahife 54 Pederinin işbu telifatı Aristotales’de 210 namına görülmesi fikr-i mezbure iras takvîb 39 İşbu risalenin hin-i tertibinde telif-i eder. Ekser hükema-yı Yunan indinde nam mezkûrı yedimizde olmamağla yalnız evra- ve şöhret zikretmeyerek birbirinden sirkat kımızın arasında bulduğumuz gibi müver- etmek galiba olvakitler adet makamında rih-i mümaileyhin kavlini buraya derc edib imiş. Üstad ve muallimleri olan Mısriler’in mufassal malumat almak isteyenler veya- asarı kâmilen zayi’ oldu diyu nafile esef hud tahkik emelinde bulunanlar için usul-i olunmasın. Şübhemiz yok ki asar-ı mezku- mer‘iyyemiz üzre sahifesini irae mümkün renin pek çoğu sahaif-i telifat hükema-yı olmadığından beyan-ı mazeret ederiz. Yunan’da münderic ve mahfuzdur. 40 Elyevm Mutriye (?) tesmiye olunan 55 İskenderiyevi Kulmenan (?). Cild-i sani, karyenin civarında bir belde-i atikenin sahife 757 ismidir. Plutark. Cild-i sani, sahife 758 41 Sahife 4, Müellif-i mümaileyhin teli- Sevidas. Cild-i sani, sahife 725-752 fatından ancak bazı evrakına destres oluna- Diyojen (Laerti ?). Kitab-ı sani, sahife 605 bilmiştir. 56 Diyojen (Laerti ?) Kitab-ı sani, sahife 42 Tarih-i ulum-ı tabiiye. Sahife 46 611 43 Diyodor (Siçilyavi): Kütübhane-i 57 Diyojen (Laerti ?) Kitab-ı sani, sahife tevarih, cild-i sani, sahife 157. Aristo: 610 Hitabet. Cild-i evvel, sahife 85. Omiros: 58 Tarih-i ulum-ı tabiiye. Sahife 98 İlyad. Nazım 514 59 Sevidas. Cild-i evvel. Sahife 542 44 Tarih-i tabii. Cild-i sani. Sahife 175 60 Aristokzen (Aristotales’in tilmiz-i 45 Siçilyavi Diyodor. Kütübhane-i teva- meşhuresinden olub felasefe ve fenn-i rih, Kitab-ı sani. Istrabon. Sahife 351; musikide şöhretgir olmuşdur) zikr-i beyan Suvidas (?). Cild-i sani, Sahife 740 eder ki Eflatun Demokritos’un telifatından 46 Aristotales. Tarih-i hayvanat, sahife kendüye yarayabilecek mevadı bilintihab 27 bakilerini ihrak etmek niyetinde olub 47 Plutark. Efkâr-ı feylosofan, kitab-ı Amiklas ve Filinyas müellifat-ı mezkure- hamis, sahife 30 nin gayetle münteşir olmasıyla emelinin 494 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI netice pezir olamayacağını hekim-i mü- DÜZELTME II: maileyhe ifham ile mezbur niyet ve haşiye- Yeni Tıp Tarihi Araştırmaları, 10-11. Sayı, sinden feragat etdirmeğe muvaffak olmuş- 209-231. sayfalarında yer alan Doç. Dr. lardır (Diyojen Laerti. Kitab-ı Tasi’, sahife Gülten DİNÇ’e ait “TÜRK ANTROPO- 654-855). LOJİ MECMUASI” TIP DERGİSİ Mİ- 61 Sebkat eden haşiyelerimizin biriyle DİR? KONULU BİR TARTIŞMA baş- Aristokles pederinin tabiiyata dair telifatını lıklı makalenin dipnotları teknik bir hata ne suretle istinsab etdiği malum olmağla nedeniyle basılmamıştır. Bu nedenle oku- Demokritos asarı hakkında dahi atale-i yucularımızdan özür dileyerek geçen sayıda dest-i sirkat etmesi ihtimalden ba‘îd değildir. basılmamış olan dipnotlarını aşağıda veri- İşte kudemadan dahi bazıları şu reyimizi yoruz. tasdik (s.62) ederler. (Porfir. Terceme-i hal-i Fisagors, sahife 49). Aristotales hükema-yı DİPNOTLAR: kadimenin asarına i’tiraz ve mezâhib ve 1 Şemseddin Sami: Yine İnsan. Hazırlayan esamisini naire-i hicv ve istihkakına hedef ve sunan: Galip Akın. Ankara, 1999, s. 13; etmekden iğnaz etmesi ancak vaki olan sir- 2 Bkz.; Nimet Taşkıran: “Aperçu sur katini setr ve ihfa garaziyle olduğunu sale- l’historique des revues medicales en fü’z-zikr Bakon tahrir eder. Hatta sirkatinin Turquie”. Pagine di Storia Della Medicina, bir gün meydana çıkıb mucib-i hacaleti Anno XIII, No: 2, Merzo-Aprile 1969, s. olmamak ameliyle telifat-ı kadimenin cüm- 51-66; Bedii N. Şehsuvaroğlu: “Türkiye’de lesini ihrak etdiğine zahib olanlar da vardır sağlıkla ilgili olarak yayınlanan periyodikler”. (Babil. Cild-i hamis, sahife 475). İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi Mecmuası, c.: 62 Alet-i cedide. Kitab-ı evvel. Bab 51 36, Sayı: 1, 1973, s. 193 ; Aykut Kazancıgil 63 Tarih-i ulum-ı tabiiye, sahife 96 – Vural Solok: “Türk tıp dergileri ve süreli 64 Terceme-i hal. Bukrat, sahife 1297 yayınları üzerine analitik bir inceleme”. 65 Cild-i sani, sahife 144 Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Dergisi, c.: 12, 66 Edeveyat. Cild-i evvel, sahife 3 Özel Ek Sayı, Temmuz 1981, s. 376; İbrahim 67 Kelâm-ı Sokrat. Kitab 4, Rabi 331 Başağaoğlu – Nil Sarı: “1900-1955 yılları Fabriçyus. Kütübhane-i Yunan. Cild-i sani, arasında Türkiye’de yayınlanan sağlıkla 513 ilgili süreli yayınlar”. Sendrom, Yıl: 6, Sayı: 68 Soranus. Tercüme-i hal-i Bukrat. 12, Aralık 1994, s. 44. Sahife 1 3 Ş[emsedin] Sami: İnsan. İst., 1296, 69 Tarih-i tabii. Cild 8. Sahife 176 Mihran Mtb., “Cep Kütüphanesi Aded: 10”, 70 Coğrafya. Kitab 14, sahife 982 115 s. [Eserin günümüz diline çevirisi için 71 Şilyad. Sahife 379 bkz.: Şemseddin Sami: İnsan. Düzenleyen: 72 Kelâm-ı Sokrat. Kitab-ı rabi Galip Akın. Ankara, 1998, 92 s.] 73 İlm-i siyasiye. Sahife 188 4 Ş[emsedin] Sami: Yine İnsan. İst., 74 Lugat-ı Bukratiye. Cild-i sani. Sahife 126 1303, Mihran Mtb., “Cep Kütüphanesi 75 Sicilya adasının canib-i cenubisinde Aded: 26”, 144 s. [Eserin günümüz diline bulunan bir şehrin eski ismidir. çevirisi için bkz.: Şemseddin Sami: Yine YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 495

İnsan. Hazırlayan ve sunan: Galip Akın. 11 Şevket Aziz Kansu: “Atatürk ve Ankara, 1999, 101 s.] Cumhuriyet döneminde Türk Antropolojisi”. 5 Ş[emsedin] Sami: Lisan. İst., 1303, Atatürk Yıllık Konferansları VIII, 1975- Mihran Mtb., “Cep Kütüphanesi Aded: 27”, 1976’dan ayrı bs., Ankara, 1983, T.T.K. 128 s. Basımevi, s. 8 6 Şevket Aziz Kansu: “Atatürk ve 12 Bu ilk dönemde sınırlı sayıda kafata- Cumhuriyet döneminde Türk Antropolojisi”. sı ve iskelet üzerinde yapılan ve Türk s.7-8 Antropoloji Mecmuası’nda yapılan incele- 7 Şevket Aziz Kansu: Türk Antropoloji melerle alınan sonuçların hatalı olabileceği Enstitüsü tarihçesi. İst., 1940, Maarif Mtb., de aynı dönemdeki bazı yayınlarda bir s. 1 eleştiri konusu olarak yer alır. [bkz. Osman 8 Ş. A. Kansu; N. Erdentuğ, K. Kökten, Şevki (Uludağ): “Tenkid; Türk Antropolojisi”. S. Tunakan, O. Acıpayamlı ve R. Çiner ile Hayat , Sayı: 68, c.: 3, 15 Mart 1928, s. birlikte “Antropoloji” adı ve 1. Cilt, 1. 316-317] Sayı, 1963 kaydıyla 1964’den itibaren yeni 13 Şevket Aziz Kansu: Türk Antropo- bir antropoloji dergisi yayımlamaya başla- loji Enstitüsü Tarihçesi. s. 2-3] mıştır. Ş. A. Kansu A. Ü. DTCF Antropoloji 14 Darülfünun’un lağvedilip yerine Bilimleri Araştırma Enstitüsü’nün yayın İstanbul Üniversitesi’nin kurulduğu 1933 organı olarak yayınlanan bu derginin ilk Üniversite Reformu, Cenevre Üniversitesi sayısına “Başlarken” başlıklı bir giriş yazısı öğretim üyelerinden Prof. Albert Malche’a yazmış, bu yazıda derginin Türk Antropo- hazırlatılıp 1932 yılında Türk Hükümetine loji Mecmuası’nın ikinci serisini teşkil sunulan rapor temel alınarak yapılmıştır. edeceğini bildirmiş, “Türk Antropoloji Malche’ın raporunda antropoloji kürsüsü Mecmuası’nın vaktiyle ilim çevrelerinde ile ilgili eleştiri ve öneriler de yer almış ve gördüğü ilgiyi bu yeni dergimizin de göre- antropoloji merkezinin Fen Fakültesine ceğinden şüphe etmiyorum” diyerek ayrıca nakli bu öneriler doğrultusunda gerçekleş- bunun yeni bir dergi olduğunu da vurgula- miştir. Malche’ın raporunda bu konu şöyle mıştır. 25 yıl aradan sonra, tekrar 1. sayıdan ifade edilmiştir: “Tabii Coğrafya Kürsüsü başlayarak ve isim ve şekli de değiştirile- ve Tıp Fakültesi’ne bağlı olan Antropoloji rek yayımlanmaya başlanan bu derginin “Türk Antropoloji Mecmuası”nın devamı Kürsüsü’nün tabii ilimlerle sıkı münasebe- sayılıp sayılamayacağı tartışmalı bir konu- ti bulunduğu için, her iki kürsü Fen dur. Fakültesi’ne nakledilmelidir. Bu sayede bu 9 Şevket Aziz Kansu: Türk Antropoloji kürsüler Yüksek Muallim, Edebiyat ve Tıp Enstitüsü tarihçesi. s. VII talebeleri için de cazip gelebilir”. [Bkz.; 10 Antropoloji Araştırmaları Enstitüsü Sevtap İshakoğlu-Kadıoğlu: İstanbul Üni- Yönetim Kurulu: “Türk antropoloji bilim- versitesi Fen Fakültesi Tarihçesi (1900-1946). lerinin ilk büyük koruyucusu Atatürk’ün İst., 1998, “Üniv. Yay. No: 4106, Bilim anısına”. Antropoloji, Sayı: 10, (1977-1978), Tarihi Müzesi ve Dokümantasyon Mrkz. (1982), s. 1 Yay. No: 1”, s. 29-33] 496 YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI

15 Fahri Çoker: Türk Tarih Kurumu; 22 1/T1, 2/T6, 10/T4, 12/T3, 12/T4, kuruluş amacı ve çalışmaları. Ankara, 12/T5, 13-14/F4, 15-16/T5 1983, “T. T. K. Yay. XVI. Dizi, Sa. 48”, s. 23 2/T4, 12/T1(I), 13-14/F2(II), 15- 368; Şevket Aziz Kansu: Türk Antropoloji 16/T2(III), 15-16/F2(IV), 17-18/F3(V), 13- Enstitüsü tarihçesi. s. 3-4 14/T1, 13-14/F1, 17-18/F5, 19-22/T20 16 Şevket Aziz Kansu: Türk Antropoloji 24 1/T2, 3/T2, 9/T3, 15-16/T4, 15- Enstitüsü Tarihçesi. s. 3-4 16/T6, 17-182 17 Şevket Aziz Kansu: Türk Antropoloji 25 9/T2, 19-22/T9, 19-22/T16, 19- Enstitüsü Tarihçesi. s. 3 22/T17, 19-22/T18, 19-22/T19 18 Nephan Saran: “Sosyal Antropoloji 26 2/T5, 4/T4, 5/T2(I), 6/T3(II), 13- ve Etnoloji Bölümü”. Sosyal Antropoloji ve 14/T3, 15-16/T7 Etnoloji Dergisi, I, Güz 1971, s. 3 27 4/T1, 15-16/T1, 17-18/T6 19 Bkz.; Nimet Taşkıran: “Aperçu sur 28 6/T2, 17-18/T5 l’historique des revues medicales en Turquie”. 29 8/T2, 10/T3 Pagine di Storia Della Medicina, Anno XIII, 30 4/T5 No: 2, Merzo-Aprile 1969, s. 51-66; Bedii 31 7/T2 N. Şehsuvaroğlu: “Türkiye’de sağlıkla 32 2/T3 ilgili olarak yayınlanan periyodikler”. İ.Ü. 33 Fiziksel antropoloji insan biyolojisi- İstanbul Tıp Fakültesi Mecmuası, c.: 36, nin incelenmesidir. Bu nedenle anatomi, Sayı: 1, 1973, s. 193 ; Aykut Kazancıgil – fizyoloji, genetik ve biyokimya gibi birçok Vural Solok: “Türk tıp dergileri ve süreli tıp dalı ile yakından ilgilidir. Fizik antropo- yayınları üzerine analitik bir inceleme”. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Dergisi, c.: 12, loji tıbbın tekniğinden yararlanması nedeni Özel Ek Sayı, Temmuz 1981, s. 376 ; İbrahim ile bir çok tıp dalı ile sıkı işbirliği içindedir. Başağaoğlu – Nil Sarı: “1900-1955 yılları Ancak fizik antropoloji sadece biyoloji arasında Türkiye’de yayınlanan sağlıkla değildir. Bir yandan insanın atalarının fosil ilgili süreli yayınlar”. Sendrom, Yıl: 6, Sayı: kalıntılarını, dünyada yaşayan nüfus içinde 12, Aralık 1994, s. 44 çeşitli genlerin dağılımını, genetik kalıtım 20 Konu dökümünde hem Fransızca hem mekanizmasını ve çeşitli bölgelerde yaşa- Türkçe olarak yayınlanan makalelerin yan insanların farklı biçim ve renk kompo- sadece Türkçelerinin numaraları verildi. zisyonunu incelerken, öte yandan insanoğ- 21 2/T2, 2/T1(I), 3/T1(II), 4/T2(III), lunun yakın primat akrabalarının davranış 4/T3(I), 5/T3(II), 6/T4(III), 5/T1(I), modelini anlamaya ve açıklamaya çalışır. 6/T1(II), 7/T1(III), 8/T1, 9/T1, 9/T4, Ayrıca fizik antropoloji bu çalışmaları 9/T5, 10/T1, 10/T2, 11/T1(I), 12/T2(II), doğal ve sosyal çevre ile ilişkili olarak 13-14/T2, 15-16/F3, 15-16/T3, 15-16/F5, inceler. Kısaca fizik antropoloji insanın ve 17-18/T1, 17-18/F2, 17-18/T3, 17-18/T4, primat akrabalarının biyolojik yapısını doğal 19-22/T1, 19-22/T2, 19-22/F3, 19-22/T3, ve sosyal koşullar altında incelemeye, böy- 19-22/T4, 19-22/T5, 19-22/T6, 19-22/T7, lece bireylerin ve grupların çeşitliliğinin ve 19-22/T8, 19-22/T10, 19-22/T11, 19- değişme yönünün kaynaklarını, geçmişte 22/T12, 19-22/T13, 19-22/T14, 19-22/T15 ve gelecekteki olası yönünü keşfetmeye YENİ TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI 497

çalışır. [Bkz.; Nephan Saran: Antropoloji. DÜZELTME 2: İst., (1989), İnkılap Kitabevi, s. 141] 34 Bkz. Ek: III; Makaleler Listesi Dergimizin 10. - 11. sayısında 95. - 121. 35 Makaleler listesindeki yazar adları, sayfalar arasında yayınlanan ‘İbn-i Sînâ’nın derginin Fransızca veya Osmanlıca bölüm- “El Kanun fi’t – Tıbb” Adlı Eserinde Aloe ve lerinde yazıldığı gibi aynen aktarılmıştır Urtica Türlerinin Kullanım Alanları’ adlı (Örn.: Mouchet / Muşe, Mak Olif / Mac makalede yazarlardan ilki Mustafa YAVUZ Auliffe, Neşet Ömer / Nechet Eumer vb...) olacaktır, düzeltiriz.