İçerik Analizi Çalışmalarında Örneklem Sorunu Özgür Arun

Total Page:16

File Type:pdf, Size:1020Kb

İçerik Analizi Çalışmalarında Örneklem Sorunu Özgür Arun İçindekiler Metin Kazancı 5-20 Osmanlı’da Halkla İlişkiler Abdullah Koçak- 21-28 İçerik Analizi Çalışmalarında Örneklem Sorunu Özgür Arun Erkan Yüksel 29-50 Eskişehir Ölçeğinde Yerel Gazete Okuma Alışkanlığı ve Okur Beklentileri Üzerine Bir Alan Araştırması İlker Erdoğan 51-64 Türkiye’de Ulusal ve Yerel Gazetelerin Habercilik Anlayışları: Deprem Haberlerinin Karşılaştırmalı Analizi Başak Solmaz 65-72 Krizde İtibarın Yönetilmesi Sirel Gölönü 73-81 Gelişen Teknolojiler, Öğrenen Örgütler ve Halkla İlişkiler Ümit Arklan 82-100 Bir Kamu Denetim Sistemi Olarak Ombudsman ve Türkiye’de Uygulanabilirliği Dilek İmançer- 101-115 Medyada İmajiner Kimliğin Kurgulanma Biçimleri: Pınar Özgökbel Bilis- Bir Model Olarak Yıldız Olgusu Mehmet Yılmaz N. Aysun Yüksel 116-127 Gösteri Dünyasında Kadın Oyunculara Yönelik Cinsiyetçi Yaklaşım ve Bir Örnek Olay: Fat Actress Hakan Savaş 128-137 Felsefi Eleştiri ve Ömer Kavur’un “Karşılaşma” Adlı Filminin Felsefi Eleştirisi Reha Recep Ergül 138-145 Psikoakustik ve Film Sesinde Algısallık Müjgan Bozkaya 146-158 Televizyonun Uzaktan Eğitimde Kullanımı Sabahattin Çalışkan 159-165 Sanal Karakterlerin Sinemadaki Gelişim Süreci Sedat Şimşek 166-175 Küreselleşme Sürecinde Çok Uluslu Şirketler ve İnternetin Önemi 176 Yayın Kuralları OSMANLI’DA HALKLA İLİŞKİLER Metin Kazancı* ÖZET Türkiye’de yazılmış halkla ilişkiler kitaplarının hemen hemen tümü halkla ilişkilerin tarihini Ame- rika Birleşik Devletleri’ndeki halkla ilişkiler uygulamalarının tarihi olarak alırlar. Ülkemizle ilgili tüm yazılanlar bir iki cümledir: “Kanuni halkı çok severdi, Fatih halkla sık sık bir araya gelirdi. II. Mahmut iyi bir halkla ilişkiler uzmanı idi ” gibi. Oysa durum Osmanlı’da çok farklıdır. Bugün- kü anlamda halkla ilişkiler yoktur ama Osmanlı’nın kendine özgü halkla ilişkileri vardı. Biz bu yazıda bu konulara olabildiğince açıklık getirmeye çalışacağız. İlk defa kağıda dökülen Osman- lı’nın halkla ilişkileri kuşkusuz daha geniş ve ayrıntılı incelemelere gereksinme göstermektedir. Sınırlı Osmanlıca bilgimle ama konuyu biraz da yayarak, bu başlangıcı ben yapıyorum. Ama bu önemli konu, yetişecek iletişim tarihçileri tarafından ayrıntılı olarak incelenmeyi beklemektedir. Anahtar sözcükler: Halkla ilişkiler, halkla ilişkiler tarihi, Osmanlı Devleti PUBLIC RELATIONS IN THE OTTOMAN EMPIRE ABSTRACT Almost all of the books written in Turkey on public relations, take the history of this profession as the history of public relations practices in USA. All that’s written about Turkey is limited to a few statements; “Kanuni loved his people very much. Fatih often had meetings with them. II. Mahmut was a fine expert of public relations.”. Yet the reality is quite different. Ottoman State had special public relations practices. It would be wrong to call it public relations in today’s terms but the Ottoman Empire had a notion of public relations of its own. I will try to reveal these issues in this paper as much as I can. On the other hand, the issue of public relations in Ottoman Empire that has been explored in a paper for the first time, requires no doubt broader and more elaborate studies. I am giving the start in a sense, my knowledge in Ottoman language being limited but my intention was also expanding the issue. Finally, this issue needs to be studied elaborately by the future historians of communication. Keywords: Public relations, public relations history, Ottoman Empire parçalarıdır. Bu siyasal girişe bağlı olarak dene- Bir ülkede halkla ilişkilerin uygulanma ve anla- bilir ki halkla ilişkiler uygulamasının özgün yışının iki temel ölçütü vardır. Bunlardan ilki ve sorunlarını açıklayabilmek için her şeyden önce kuşkusuz çok önemlisi siyasal sistemin; halkı, iki konunun açıklığa kavuşturulması gerekir. yönetileni, vatandaşı, tebaa’yı nasıl gördüğüdür. Yani halkın yönetimden beklentileri açıklanma- Devlet-halk etkileşimin fonksiyonu yani temel lı. Yönetimin bu beklentilere karşılık verebilme değişkeni siyasal sistemin ta kendisidir: Çünkü gücünü ortaya koyan kurulum ve çalışma biçimi bundan sonradır ki devlet siyasal sisteminin ortaya konulmalıdır. Ve yine bu iki noktaya isteği ve izni doğrultusunda kendisini halkın açıklık getirildiği ölçüde ülkemizde halkla iliş- etkisine açacak ya da açmayacaktır. Sözgelimi kilerin hangi koşullarda nasıl uygulandığını, krallık sisteminde kralın dediği kanundur. Dev- halkın yönetime karşı tutumunun ne olduğunu leti , yapı ve işleyişiyle kral temsil eder ve ya- anlamak mümkün olacaktır. Bu temel sorulara şatır. XIV. Louis’nin “État c’est moi-Devlet cevap vermek için başka bilim alanlarına yolla- benim”sözü tam anlamıyla bu siyasal saptama- ma yapmak ve özellikle de toplumsal yapımızın yı, bu gerçeği yansıtmaktadır. İkinci nokta ise belirgin özelliklerini açıklamak gerekecektir. halkın siyasal iktidara yaklaşımı onu nasıl görüp Belirli bir dönemde son bulan siyasal rejimler yorumladığıdır. Siyasal iktidarın ne için var etkilerini gelen sisteme aktarır ve bir süre onla- olduğu, ana görevinin ne olduğu ve bu iktidar rın bünyesinde kurum ve alışkanlıklarıyla ya- karşısında kendi konumu ikinci noktanın temel şarlar. Cumhuriyetin halkla ilişkileri için Os- * Prof. Dr. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Selçuk İletişim, 4, 3, 2006 manlı’yı temel özellikleriyle bilmek gerektiği benzeri yönetsel kurallar padişahı bağlayan kuşkusuzdur. Belirli ölçüde reddetsek de hem genel dini emirler ve hükümlerdir (Lewis 2005: tarih açısından hem de sosyolojik olarak miras- 140). Bu aşama, Osmanlı’nın yönetilen ile olan çısı olduğumuz Osmanlı’yı halkla ilişkiler ko- ilişkisinde birinci önemli duraktır. Ayrıca bu nusunda incelemek bugünkü halkla ilişkiler genel kuralın ayrıntılandırılması ve uygulama sorunlarımızı anlamada bize çok yardımcı ola- kurallarını koyma yetkisi sultana bırakılmıştır. caktır. Yani ana ilkeden ayrıntıya inilmesi sırasında gerekli kurallar padişah iradesi ile Bu yazıda Osmanlı’da halkla ilişkiler olarak doldurulmakta idi. Buna “Sultani Hukuk” yorumlanabilecek uygulamaların neler olduğu deniyordu (İnalcık 2003: 79). Sultani hukuka en konusunda görüşlerimizi açıklayacak ve bol bol güzel örnek, adaletnamelerdir. Adaletnameler örnek vererek sistemi okuyucunun daha iyi padişah tarafından yayınlanan, yöneticilerin anlamasını sağlamaya çalışacağız. Belirtelim ki halka adil ve eşit davranmalarını buyuran, Osmanlı’da halkla ilişkiler konusu halkla ilişki- olayları kurallarla ilişkilendiren padişah ler yazınında ilk kez incelemeye alınıyor. Bu iradeleridir (İnalcık 2000: 75). Bunu yerine konuda yazılmış, çizilmiş hatta düşünülmüş getirirken padişah ne bir etkiye maruzdur ne de şeyler çok az, hatta yok. Eksik de olsa bir baş- bir halk baskısına. Ortada yalnızca bir dilekçe langıcı yapmanın akademik hazzını yaşıyorum. ya da saygı dolu bir reaya dileği vardır. Hepsi o Ama çok daha önemlisi bu alan genç halkla kadar. Adaletnamelerin halka duyurulması ilişkiler uzmanlarının ayrıntılı araştırmalarını şarttır ve bu görev asıl olarak kadılara bekliyor. verilmiştir. Konuyu halka duyurmada sistemin çok duyarlı ve titiz davrandığı, herkesin A. GENEL ÖZELLİKLERİ duyması için çaba gösterildiği anlaşılmaktadır. Adaletnamelerde zaman zaman şeyhülislamın Tıpkı çağdaşı ülkelerde olduğu gibi Osmanlı’da da onayı bulunurdu (İnalcık 2000: 70). Zaten da planlı bir halkla ilişkiler uygulaması yoktu. Padişahı bağlayan en önemli dünyevi önlem Bu dönemin siyasal yapısı ve yönetim-halk şeyhülislamlık kurumu idi. Onun da etkisi ilişkisi kendiliğinden yürüyen ve tümüyle kişiden kişiye değişiyordu. Birazdan Şikayet siyasal otoritenin isteğine kalmış neredeyse tek Defterleri konusunu işlerken göreceğimiz gibi, taraflı bir uygulama niteliğinde idi. Siyasal merkezi bürokrasiye kimi kişi ve kurumları iktidarın yani halife-sultanın Allah adına dav- halkın şikayet etmesi olası ise de Osmanlı’nın randığı savı ve bunun halk tarafından benim- halkı ile ilişkisi tek yönlü, asimetrik bir ilişki senmesiyle, halkın kural koyma yetkisi elinden idi. Osmanlı’da devlet-halk ilişkisi yöneten alınmış olmaktadır. Bırakın kural koymayı, ağırlıklıdır. Yani Osmanlı modeli tüm öteki halkın basit isteklerde bulunması bile bundan monarşik modeller gibi devlet daha doğrusu böyle olanaklı değildir. Halife-sultan adı padişah merkezlidir. Bu da, not edilmesi üstünde, dinsel kurallara uymak zorunda gereken ikinci önemli noktadır. olmasına karşın dünyevi sorumluluğu bulunmayan, kimseye hesap verme durumunda Halkın sorunları, kuruluşun ilk yıllarında, olmayan bir otorite idi. Çünkü o bütün bizzat beyle halkın yüz yüze ilişkisi ile eleştirilerin ve yanlışlıkların dışında tutulmakta çözülebiliyordu. Osmanlı’nın ilk yıllarında idi. Padişahın tek sorumluluğu tanrıya karşı özellikle Osman (1299-1326) ve Orhan (1326- olup, o da bu dünya ile ilgili değildi. Ancak 1360) döneminde halkın bu hanlarla yüz yüze halka karşı güzel, eşit ve hakkaniyetli gelerek istek ve dilekte bulunması, şikayetlerini davranmak gerekli idi. Dini hukuka göre yani bildirmesi doğal ve geleneklerin izin verdiği bir şeriata göre davranmak temel ilkeydi (İnalcık uygulama idi. İlk dönemlerde Osmanlı 2003: 77 vd). Devletin gücünü bu ilkeye göre beylerinin son derece sade ve gösterişsiz bir yönlendirmek ve kamusal eylem ve işlemleri bu yaşamları vardı. Bir başka deyişle bir ölçüde ilkelere göre yürütmek önemli bir dini görev ve halk ile beyin yaşamı ve sorunları arasında pek zorunluluk olmuştu. Kuran’ın Nisa Suresinde büyük fark yoktu. Bey, halktan mal mülk, “Allah size insanlara hükmettiğiniz zaman yaşam biçimi ve en önemlisi saygınlık adaletle hükmetmenizi emreder” hükmü açısından farklılaşmamış idi. Örneğin
Recommended publications
  • Türk Sineması Dönemleri
    TÜRK SİNEMASI DÖNEMLERİ Kuşkusuz, her ülkenin bir sinema tarihi vardır. Bu, elbette belgelerle saptanır. O yıllardaki adıyla sinematograf, yani sinemanın dünya üzerindeki resmi tarihi belgelere göre 22 Aralık 1895 olarak bilinir. İki Fransız genci Louis ve Auguste Lumièr kardeşlerin Paris'te Capucines Bulvarı'ndaki Grand Cafe'de düzenledikleri bir gösteriyle dünya sinemasının resmi tarihi doğar. Sinemanın Türkiye'ye girişi ise çeşitli kaynaklara göre Yıldız Sarayı'nda ve halka açık gösterilerle başlar. Örneğin, Romanya uyruklu bir Polonya'lı Sigmund Weinberg'in Galatasaray dönemindeki Sponeck adlı birahanenin salonunda düzenlediği halka açık film gösterisi, bu konuda en sağlam kaynaklardan biridir. Ve bu film gösterisinin tarihide 1897'dir. 1914 1908 yıllarından başlayarak çeşitli kentlerde halka açılan sinema salonları, gösterilerini yabancı uyruklu ve Türkiye'de ki azınlıkların egemenliğinde sürdürürken devreye Cevat Boyer'le Murat Bey'ler girer. Ve Şehzadebaşı'nda Milli Sinema adı verilen "ilk Türk sineması" açılır (19 Mart). Ardından, İstanbul Sultanisi'nde film gösterileri düzenleyen Şakir Seden'le Fuat Uzkınay, Sirkeci'de lokantacılık yapan Ali Efendi'yi (Öztuna) ikna ederek ikinci Türk sinemasının açılmasını sağlarlar (6 Temmuz). Ve sinemaya Ali Efendi adı verilir. Çünkü Ali Efendi, bu kuruluşun asıl büyük hissedarları olup, Şakir ve Kemal Seden kardeşlerin de amcalarıdır. I.Dünya Savaşı'nın başladığı günlerde yedek subaylığını yapan Fuat Uzkınay, Türk sinema tarihinin ilk filmini çeker. Ayastefanos'taki Rus Abidesinin Yıkılışı adını taşıyan ve tarihi anısı olan bu film, 150 metre uzunluğunda bir belgeseldir. Ve işte 14 Kasım 1914'le Türk sinemasının gerçek doğum tarihi gerçekleşir. Bir yıl sonra (1915) Harbiye Nazırı Enver Paşa'nın emriyle Merkez Ordu Sinema Dairesi kurulunca, Türkiye'de sinemayı tanıtma konusunda büyük katkıları olan Sigmund Weinberg de bu kurumun başına getirilir.
    [Show full text]
  • 90 Sonrası Türk Sinemasında Tip Karakter Ikilemi
    T.C. DOKUZ EYLÜL ÜN İVERS İTES İ GÜZEL SANATLAR ENST İTÜSÜ SİNEMA – TV ANASANAT DALI YÜKSEK L İSANS TEZ İ 90 SONRASI TÜRK S İNEMASINDA T İP KARAKTER İKİLEM İ Hazırlayan Pınar ASLAN Danı şman Yrd. Doç. Dr. Ragıp TARANÇ İZM İR-2007 T.C. DOKUZ EYLÜL ÜN İVERS İTES İ GÜZEL SANATLAR ENST İTÜSÜ SİNEMA – TV ANASANAT DALI YÜKSEK L İSANS TEZ İ 90 SONRASI TÜRK S İNEMASINDA T İP KARAKTER İKİLEM İ Hazırlayan Pınar ASLAN Danı şman Yrd. Doç. Dr. Ragıp TARANÇ İZM İR-2007 Yemin Metni Yüksek Lisans Tezi olarak sundu ğum “90 Sonrası Türk Sinemasında Tip Karakter İkilemi” adlı çalı şmanın, tarafımdan, bilimsel ahlak ve geleneklere aykırı dü şecek bir yardıma ba şvurmaksızın yazıldı ğını ve yararlandı ğım eserlerin bibliyografyada gösterilenlerden olu ştu ğunu, bunlara atıf yapılarak yararlanılmı ş oldu ğunu belirtir ve bunu onurumla do ğrularım. .../..../........ PINAR ASLAN ii TUTANAK Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü’nün ....../....../........tarih ve ........ Sayılı toplantısında olu şturulan Jüri, Lisansüstü Ö ğretim Yönetmeli ği’nin ...... Maddesine göre .............................. Anasanat Dalı Yüksek Lisans ö ğrencisi... .............................’nin ....................................................................................................................................Konulu tezi incelenmi ş ve aday ......../......../............... tarihinde, saat...............’da jüri önünde tez savunması alınmı ştır. Adayın ki şisel çalı şmaya dayanan tezini savunmasından sonra ........... dakikalık süre içinde gerek tez konusu,
    [Show full text]
  • I REPRESENTATIONS of MASCULINITIES in the POST
    REPRESENTATIONS OF MASCULINITIES IN THE POST-1960s TURKISH CINEMA by MELĞS UMUT Submitted to the Institute of Social Sciences in partial fulfillment of the requirements for the degree of Master of Arts SabancÛ University Fall 2007 i REPRESENTATIONS OF MASCULINITIES IN THE POST-1960s TURKISH CINEMA APPROVED BY: Dr. Hasan Bülent Kahraman …………………………. (Dissertation Supervisor) Murat Germen …………………………. Burak ArÛkan …………………………. DATE OF APPROVAL: 31.01.2007 ii © Melis Umut 2007 All Rights Reserved iii ABSTRACT REPRESENTATIONS OF MASCULINITIES IN THE POST œ 1960s TURKISH CINEMA Melis Umut M.A Visual Arts and Visual Communication Design Thesis Advisor: Hasan Bülent Kahraman January 2007, vii+88 The changing paradigms of gender roles enable us to encounter with various representations of masculinity and femininity in different decades in the Turkish cinema. Focusing on the changing face of masculinity, and regarding the relation between masculinity and femininity, the analysis covers the approximately 45 years, a time phase remarked with changes which have sharply affected the microsocial and macrosocial levels of the society. Discussed within the western understanding of gender and masculinity theories, and through the socio-political environment of Turkey during the particular time period, the various representations of masculinity can be witnessed. The 1960s melodramas and the 1970s erotic films were followed by a rupture in the 1980s with the emergence of the women‘s films. A second rupture occurred in the second half of the 1990s as the men‘s films succeeded the women‘s films. The work of this thesis includes the analysis of the (re)construction of the hegemonic masculinities and the plurality of masculinities and the investigation of the existence and the evolution of a crisis of masculinity during the period in question.
    [Show full text]
  • (4 Ekim – 10 Ekim 1964) En İ
    ANTALYA ALTIN PORTAKAL FİLM FESTİVALİ ÖDÜLLERİ 1. ANTALYA ALTIN PORTAKAL FİLM FESTİVALİ (4 Ekim – 10 Ekim 1964) En İyi Film: Gurbet Kuşları (Artist Film/Recep Ekicigil) En İyi Yönetmen: Halit Refiğ (Gurbet Kuşları) En İyi Görüntü Yönetmeni: Ali Uğur (Acı Hayat) En İyi Kadın Oyuncu: Türkan Şoray (Acı Hayat) En İyi Erkek Oyuncu: İzzet Günay (Ağaçlar Ayakta Ölür) En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Yıldız Kenter (Ağaçlar Ayakta Ölür) En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Ulvi Uraz (Yarın Bizimdir) JÜRİ: Dr. Avni Tolunay, Bn. Tolunay, Dr. Burhanettin Onat, Prof. İsmail Hakkı Onay, Hadi Yaman, Selahattin Burçkin, Mustafa Yücel, Faruk Kenç. * 2. ANTALYA ALTIN PORTAKAL FİLM FESTİVALİ (24 Mayıs – 4 Haziran 1965) En İyi 1. Film: Aşk Ve Kin (And Film/Turgut Demirağ) En İyi 2. Film: Keşanlı Ali Destanı (Gün Film/Memduh Ün) En İyi 3. Film: Karanlıkta Uyananlar (Filmo Ltd./Lütfi Ö. Akad) En İyi Yönetmen: Atıf Yılmaz (Keşanlı Ali Destanı) En İyi Senaryo: Vedat Türkali (Karanlıkta Uyananlar) En İyi Görüntü Yönetmeni: Gani Turanlı (Aşk Ve Kin) En İyi Özgün Müzik: Nedim Otyam (Karanlıkta Uyananlar) En İyi Kadın Oyuncu: Fatma Girik (Keşanlı Ali Destanı) En İyi Erkek Oyuncu: Fikret Hakan (Keşanlı Ali Destanı) En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Aliye Rona (Hepimiz Kardeşiz) En iyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Erol Taş (Duvarların Ötesi) En İyi Stüdyo: Acar Film Stüdyosu En İyi Kısa Metrajlı Film: Bir Damla Suyun Hikâyesi (Behlül Dal) JÜRİ: Nejat Duru, Nurhan Nur, Sabahattin Ataker, Davut Ergün, Mehmet Dinler, Dr. Ak, Bn. Tolunay, Bn. Turgay, Dr. Burhanettin Onat. * 3. ANTALYA ALTIN PORTAKAL FİLM FESTİVALİ (24 Mayıs – 4 Haziran 1966) En İyi 1.
    [Show full text]
  • T 1-££P991 a Chronological History of the Turkish Cinema
    t 1-££P991 A Chronological History of the Turkish Cinema (1914-1988) Agâh Özgüç £ ( he cinema is such an invention that one day, as will be seen, it will change the outcome of world civilisation much more than the invention of gun powder, electricity or printing. The cinema will give to people living in the most distant places of the world the chance to know and love each other. The cinema will erase the differences in thoughts and appearance between human beings and be of great help in the realisation of the human ideal. We must give to the cinema the importance that it is worthy of.” Kemal Atatürk Undoubtedly each country has its own history of the cinema and such an history is confirmed by documents. According to such documents, the official history of the cinema, known then as the cinématograph, begins on December 22, 1895, in Paris, at the Grand Café, near the Boulevard des Capucines, where two young Frenchmen, the brothers Louis and Auguste Lumière, stage a first showing. Agah Ozgüç, Researcher 53 TURKISH REVIEW According to several sources the cinema enters Turkey first through private showings, held at the Sultan’s court (The Yıldız Palace), followed by public ones. We know, for example, that in 1897 a Rumenian citizen of Polish origin, Sig­ mund Weinberg staged a first public show in Istanbul, the place being Sponeck’s beerhouse in Galatasaray square. 1914 Starting from 1908 more movie theaters are opened in various cities, most of them owned by foreigners or minorities. Practically, the history of the Turkish cinema starts on November 14, 1914, when Fuat Uzkinay, being at that time an army officer, shoots a 150 meter long documentary (Ayos Stefanos’daki Rus Abidesinin Yıkılışı/T/ıe Demolition o f the Russian Monument in St.
    [Show full text]
  • Bir Festivalin
    1'!00 BAŞLARI.. Turk sınerııJSı, tıenüz kendı dilinı k ır'Tı...ı, tarıhi:"l oluşturma ç.:ı­ lışınalarınır iç. nde ,ıkışıp kdlmı> bır duruıııdadıc r qu11lerde fle yoğlu, Ye~ilçam ;ok.1<}ındrı ustlemnıı bu dlınya~ın n· lolnlar hl:)r geçen gün <aytca artan, ama ne denli k'ltteli olduğu duşurıulme· den çektlen fılm-lerle, kendilerınce bır çıkı~ yolu bulmuşlardır. Çekilen filmierin Anadolu'nun çe~ıtli lıolgelerınden geler ışletme cılerın tekelinde oluşu da o günlerin b.ışK,ı bır gerçeğidir. ~ınemanın bu sıkıııtııar içınde yol aldığı gtinlerdt" güney sahille­ rinden ı%3 yılı y.ızınd,. Antalya'dan bır lıaber qelır. Antaly~ll lar. ı95b dan tıbaren her yıl yapılan ;e qelenek<>l ~ale getırılen PortJkal Geceleri 3dı ile başlayıp ;onralar• Antalya fest:vaı ' cıarak devartl eden r~nlikler ıç ır de bir film te·ıt va ı ı yapı""aya k~ rar vermişlerdir. A,lında ~unun bır orıcesı v rdır ı <JbO yılında yonetr ıen Behlul Dal, o zaman kı ddıyla 'Ant.ılya fe•tivalı' için de bır film testıvali yapılmdsı fikr.ni atar ortaya. Duşünce done· min belediye başkanı ümer eken tarafından da beğenilir fakat festivali n yapılacağı tarih, hern testıvalin hem de ülkenin kaderi· nı değiştirecek! r Çlinku ı %0 Antalya Festivali, 27 28-29 Ma yıs günleri yapılmak uzere ılan edilnıtştir Darbe ~onraSI gelen sü• reçte Antalyalılar film <enlıgı dlişüncesıne üç yıl ara verirler J9b3'te Behlül Dal bu kez de yeni belediye ba~kanı Dr. Avni To­ lunay· ıkna etriştir ve artık kesin karar verilmiştir Bu karar ve­ rı~in uzerinden geçen tarr 40 yıllık zaman dilimı, Tiirk sıneması nı0 son 40 yıliık ıT .ıcerasına da tanıklık edece~tir aslında Öy• le kı, yıl ıçinde üretilen film ,ayısı 3ttlım .ayısını, filmierin nite· antalya altın portakal liği ise festivalir nitelığıni belırleyecektır zaman çinde.
    [Show full text]
  • I REPRESENTATIONS of MASCULINITIES in the POST
    View metadata, citation and similar papers at core.ac.uk brought to you by CORE provided by Sabanci University Research Database REPRESENTATIONS OF MASCULINITIES IN THE POST-1960s TURKISH CINEMA by MELĞS UMUT Submitted to the Institute of Social Sciences in partial fulfillment of the requirements for the degree of Master of Arts SabancÛ University Fall 2007 i REPRESENTATIONS OF MASCULINITIES IN THE POST-1960s TURKISH CINEMA APPROVED BY: Dr. Hasan Bülent Kahraman …………………………. (Dissertation Supervisor) Murat Germen …………………………. Burak ArÛkan …………………………. DATE OF APPROVAL: 31.01.2007 ii © Melis Umut 2007 All Rights Reserved iii ABSTRACT REPRESENTATIONS OF MASCULINITIES IN THE POST œ 1960s TURKISH CINEMA Melis Umut M.A Visual Arts and Visual Communication Design Thesis Advisor: Hasan Bülent Kahraman January 2007, vii+88 The changing paradigms of gender roles enable us to encounter with various representations of masculinity and femininity in different decades in the Turkish cinema. Focusing on the changing face of masculinity, and regarding the relation between masculinity and femininity, the analysis covers the approximately 45 years, a time phase remarked with changes which have sharply affected the microsocial and macrosocial levels of the society. Discussed within the western understanding of gender and masculinity theories, and through the socio-political environment of Turkey during the particular time period, the various representations of masculinity can be witnessed. The 1960s melodramas and the 1970s erotic films were followed by a rupture in the 1980s with the emergence of the women‘s films. A second rupture occurred in the second half of the 1990s as the men‘s films succeeded the women‘s films.
    [Show full text]