İçindekiler

Metin Kazancı 5-20 Osmanlı’da Halkla İlişkiler

Abdullah Koçak- 21-28 İçerik Analizi Çalışmalarında Örneklem Sorunu Özgür Arun

Erkan Yüksel 29-50 Eskişehir Ölçeğinde Yerel Gazete Okuma Alışkanlığı ve Okur Beklentileri Üzerine Bir Alan Araştırması

İlker Erdoğan 51-64 Türkiye’de Ulusal ve Yerel Gazetelerin Habercilik Anlayışları: Deprem Haberlerinin Karşılaştırmalı Analizi

Başak Solmaz 65-72 Krizde İtibarın Yönetilmesi

Sirel Gölönü 73-81 Gelişen Teknolojiler, Öğrenen Örgütler ve Halkla İlişkiler

Ümit Arklan 82-100 Bir Kamu Denetim Sistemi Olarak Ombudsman ve Türkiye’de Uygulanabilirliği

Dilek İmançer- 101-115 Medyada İmajiner Kimliğin Kurgulanma Biçimleri: Pınar Özgökbel Bilis- Bir Model Olarak Yıldız Olgusu Mehmet Yılmaz

N. Aysun Yüksel 116-127 Gösteri Dünyasında Kadın Oyunculara Yönelik Cinsiyetçi Yaklaşım ve Bir Örnek Olay: Fat Actress

Hakan Savaş 128-137 Felsefi Eleştiri ve Ömer Kavur’un “Karşılaşma” Adlı Filminin Felsefi Eleştirisi

Reha Recep Ergül 138-145 Psikoakustik ve Film Sesinde Algısallık

Müjgan Bozkaya 146-158 Televizyonun Uzaktan Eğitimde Kullanımı

Sabahattin Çalışkan 159-165 Sanal Karakterlerin Sinemadaki Gelişim Süreci

Sedat Şimşek 166-175 Küreselleşme Sürecinde Çok Uluslu Şirketler ve İnternetin Önemi

176 Yayın Kuralları OSMANLI’DA HALKLA İLİŞKİLER Metin Kazancı*

ÖZET Türkiye’de yazılmış halkla ilişkiler kitaplarının hemen hemen tümü halkla ilişkilerin tarihini Ame- rika Birleşik Devletleri’ndeki halkla ilişkiler uygulamalarının tarihi olarak alırlar. Ülkemizle ilgili tüm yazılanlar bir iki cümledir: “Kanuni halkı çok severdi, Fatih halkla sık sık bir araya gelirdi. II. Mahmut iyi bir halkla ilişkiler uzmanı idi ” gibi. Oysa durum Osmanlı’da çok farklıdır. Bugün- kü anlamda halkla ilişkiler yoktur ama Osmanlı’nın kendine özgü halkla ilişkileri vardı. Biz bu yazıda bu konulara olabildiğince açıklık getirmeye çalışacağız. İlk defa kağıda dökülen Osman- lı’nın halkla ilişkileri kuşkusuz daha geniş ve ayrıntılı incelemelere gereksinme göstermektedir. Sınırlı Osmanlıca bilgimle ama konuyu biraz da yayarak, bu başlangıcı ben yapıyorum. Ama bu önemli konu, yetişecek iletişim tarihçileri tarafından ayrıntılı olarak incelenmeyi beklemektedir. Anahtar sözcükler: Halkla ilişkiler, halkla ilişkiler tarihi, Osmanlı Devleti

PUBLIC RELATIONS IN THE OTTOMAN EMPIRE

ABSTRACT Almost all of the books written in on public relations, take the history of this profession as the history of public relations practices in USA. All that’s written about Turkey is limited to a few statements; “Kanuni loved his people very much. Fatih often had meetings with them. II. Mahmut was a fine expert of public relations.”. Yet the reality is quite different. Ottoman State had special public relations practices. It would be wrong to call it public relations in today’s terms but the Ottoman Empire had a notion of public relations of its own. I will try to reveal these issues in this paper as much as I can. On the other hand, the issue of public relations in Ottoman Empire that has been explored in a paper for the first time, requires no doubt broader and more elaborate studies. I am giving the start in a sense, my knowledge in Ottoman language being limited but my intention was also expanding the issue. Finally, this issue needs to be studied elaborately by the future historians of communication. Keywords: Public relations, public relations history, Ottoman Empire parçalarıdır. Bu siyasal girişe bağlı olarak dene- Bir ülkede halkla ilişkilerin uygulanma ve anla- bilir ki halkla ilişkiler uygulamasının özgün yışının iki temel ölçütü vardır. Bunlardan ilki ve sorunlarını açıklayabilmek için her şeyden önce kuşkusuz çok önemlisi siyasal sistemin; halkı, iki konunun açıklığa kavuşturulması gerekir. yönetileni, vatandaşı, tebaa’yı nasıl gördüğüdür. Yani halkın yönetimden beklentileri açıklanma- Devlet-halk etkileşimin fonksiyonu yani temel lı. Yönetimin bu beklentilere karşılık verebilme değişkeni siyasal sistemin ta kendisidir: Çünkü gücünü ortaya koyan kurulum ve çalışma biçimi bundan sonradır ki devlet siyasal sisteminin ortaya konulmalıdır. Ve yine bu iki noktaya isteği ve izni doğrultusunda kendisini halkın açıklık getirildiği ölçüde ülkemizde halkla iliş- etkisine açacak ya da açmayacaktır. Sözgelimi kilerin hangi koşullarda nasıl uygulandığını, krallık sisteminde kralın dediği kanundur. Dev- halkın yönetime karşı tutumunun ne olduğunu leti , yapı ve işleyişiyle kral temsil eder ve ya- anlamak mümkün olacaktır. Bu temel sorulara şatır. XIV. Louis’nin “État c’est moi-Devlet cevap vermek için başka bilim alanlarına yolla- benim”sözü tam anlamıyla bu siyasal saptama- ma yapmak ve özellikle de toplumsal yapımızın yı, bu gerçeği yansıtmaktadır. İkinci nokta ise belirgin özelliklerini açıklamak gerekecektir. halkın siyasal iktidara yaklaşımı onu nasıl görüp Belirli bir dönemde son bulan siyasal rejimler yorumladığıdır. Siyasal iktidarın ne için var etkilerini gelen sisteme aktarır ve bir süre onla- olduğu, ana görevinin ne olduğu ve bu iktidar rın bünyesinde kurum ve alışkanlıklarıyla ya- karşısında kendi konumu ikinci noktanın temel şarlar. Cumhuriyetin halkla ilişkileri için Os-

* Prof. Dr. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

manlı’yı temel özellikleriyle bilmek gerektiği benzeri yönetsel kurallar padişahı bağlayan kuşkusuzdur. Belirli ölçüde reddetsek de hem genel dini emirler ve hükümlerdir (Lewis 2005: tarih açısından hem de sosyolojik olarak miras- 140). Bu aşama, Osmanlı’nın yönetilen ile olan çısı olduğumuz Osmanlı’yı halkla ilişkiler ko- ilişkisinde birinci önemli duraktır. Ayrıca bu nusunda incelemek bugünkü halkla ilişkiler genel kuralın ayrıntılandırılması ve uygulama sorunlarımızı anlamada bize çok yardımcı ola- kurallarını koyma yetkisi sultana bırakılmıştır. caktır. Yani ana ilkeden ayrıntıya inilmesi sırasında gerekli kurallar padişah iradesi ile Bu yazıda Osmanlı’da halkla ilişkiler olarak doldurulmakta idi. Buna “Sultani Hukuk” yorumlanabilecek uygulamaların neler olduğu deniyordu (İnalcık 2003: 79). Sultani hukuka en konusunda görüşlerimizi açıklayacak ve bol bol güzel örnek, adaletnamelerdir. Adaletnameler örnek vererek sistemi okuyucunun daha iyi padişah tarafından yayınlanan, yöneticilerin anlamasını sağlamaya çalışacağız. Belirtelim ki halka adil ve eşit davranmalarını buyuran, Osmanlı’da halkla ilişkiler konusu halkla ilişki- olayları kurallarla ilişkilendiren padişah ler yazınında ilk kez incelemeye alınıyor. Bu iradeleridir (İnalcık 2000: 75). Bunu yerine konuda yazılmış, çizilmiş hatta düşünülmüş getirirken padişah ne bir etkiye maruzdur ne de şeyler çok az, hatta yok. Eksik de olsa bir baş- bir halk baskısına. Ortada yalnızca bir dilekçe langıcı yapmanın akademik hazzını yaşıyorum. ya da saygı dolu bir reaya dileği vardır. Hepsi o Ama çok daha önemlisi bu alan genç halkla kadar. Adaletnamelerin halka duyurulması ilişkiler uzmanlarının ayrıntılı araştırmalarını şarttır ve bu görev asıl olarak kadılara bekliyor. verilmiştir. Konuyu halka duyurmada sistemin çok duyarlı ve titiz davrandığı, herkesin A. GENEL ÖZELLİKLERİ duyması için çaba gösterildiği anlaşılmaktadır. Adaletnamelerde zaman zaman şeyhülislamın Tıpkı çağdaşı ülkelerde olduğu gibi Osmanlı’da da onayı bulunurdu (İnalcık 2000: 70). Zaten da planlı bir halkla ilişkiler uygulaması yoktu. Padişahı bağlayan en önemli dünyevi önlem Bu dönemin siyasal yapısı ve yönetim-halk şeyhülislamlık kurumu idi. Onun da etkisi ilişkisi kendiliğinden yürüyen ve tümüyle kişiden kişiye değişiyordu. Birazdan Şikayet siyasal otoritenin isteğine kalmış neredeyse tek Defterleri konusunu işlerken göreceğimiz gibi, taraflı bir uygulama niteliğinde idi. Siyasal merkezi bürokrasiye kimi kişi ve kurumları iktidarın yani halife-sultanın Allah adına dav- halkın şikayet etmesi olası ise de Osmanlı’nın randığı savı ve bunun halk tarafından benim- halkı ile ilişkisi tek yönlü, asimetrik bir ilişki senmesiyle, halkın kural koyma yetkisi elinden idi. Osmanlı’da devlet-halk ilişkisi yöneten alınmış olmaktadır. Bırakın kural koymayı, ağırlıklıdır. Yani Osmanlı modeli tüm öteki halkın basit isteklerde bulunması bile bundan monarşik modeller gibi devlet daha doğrusu böyle olanaklı değildir. Halife-sultan adı padişah merkezlidir. Bu da, not edilmesi üstünde, dinsel kurallara uymak zorunda gereken ikinci önemli noktadır. olmasına karşın dünyevi sorumluluğu bulunmayan, kimseye hesap verme durumunda Halkın sorunları, kuruluşun ilk yıllarında, olmayan bir otorite idi. Çünkü o bütün bizzat beyle halkın yüz yüze ilişkisi ile eleştirilerin ve yanlışlıkların dışında tutulmakta çözülebiliyordu. Osmanlı’nın ilk yıllarında idi. Padişahın tek sorumluluğu tanrıya karşı özellikle Osman (1299-1326) ve Orhan (1326- olup, o da bu dünya ile ilgili değildi. Ancak 1360) döneminde halkın bu hanlarla yüz yüze halka karşı güzel, eşit ve hakkaniyetli gelerek istek ve dilekte bulunması, şikayetlerini davranmak gerekli idi. Dini hukuka göre yani bildirmesi doğal ve geleneklerin izin verdiği bir şeriata göre davranmak temel ilkeydi (İnalcık uygulama idi. İlk dönemlerde Osmanlı 2003: 77 vd). Devletin gücünü bu ilkeye göre beylerinin son derece sade ve gösterişsiz bir yönlendirmek ve kamusal eylem ve işlemleri bu yaşamları vardı. Bir başka deyişle bir ölçüde ilkelere göre yürütmek önemli bir dini görev ve halk ile beyin yaşamı ve sorunları arasında pek zorunluluk olmuştu. Kuran’ın Nisa Suresinde büyük fark yoktu. Bey, halktan mal mülk, “Allah size insanlara hükmettiğiniz zaman yaşam biçimi ve en önemlisi saygınlık adaletle hükmetmenizi emreder” hükmü açısından farklılaşmamış idi. Örneğin hem bulunmaktadır. Kuran ile konulmuş bu ve Osman’ın hem Orhan’ın mal varlıkları birkaç

6 Osmanlı’da Halkla İlişkiler (5-20)

koyun ve birkaç kap kacaktan ibaretti. Bunlara, başvurabilecektir ve toplantılara sadrazam malını mülkünü sağa sola ve yabancı devlet başkanlık edecektir. Fatih Sultan Mehmet adamlarına armağan olarak gönderen, doğru bundan sonra bu toplantıları bir süre kafes dürüst mal varlığı olmayan I. Muratı da (1360- arkasından izlemiş daha sonra da boşvermeye 1389) eklemek yanlış olmayacaktır (Nuri Paşa başlamıştır (Hammer 1991: C. 2, s. 184, Nuri 1992: 20). Ancak ne var ki, okuma yazma Paşa 1992: 65). Ünlü bir tarihçinin yorumuna bilmeyen Osmanlı’nın bu ilk üç padişahından göre “Bundan sonra halkla temas azalmış hatta sonra durum değişir. Yıldırım Bayezit’le yok olmuştur. Vatandaş ile devlet arasındaki (1389-1402) birlikte halktan farklı, biraz da perde giderek kalınlaşmıştır.”(Uzunçarşılı halktan uzak yaşama biçiminin başladığını 2003: C.1, s. 499). Ayrıca günümüzde önemli görmekteyiz (Hammer 1991: C.1, s.110, bir halkla ilişkiler yöntemi olan ve oldukça Montaigne 1982: 223) . İstanbul’un alınışıyla yaygın olduğunu bildiğimiz “eş, dost, akraba birlikte ise durumun tümüyle değiştiğini, ya da yönetici çevre ile birlikte yemek yeme” yönetimin halka karşı tutumunda önemli usulü Fatih Sultan Mehmet tarafından yenilik ve değişiklikler olduğunu bilmekteyiz. yasaklanmıştır. Oysa bir çok ülkede birlikte Fatih’le birlikte artık imparatorluk dönemi yemek yeme sırasında devlet sorunları başlıyordu. Bir kere Fatih Sultan Mehmet artık konuşulup tartışıldığı gibi halkın sorunlarına da sokaklarda dolaşabilecek zamana sahip biri değinilip bunlara çözüm aranıyordu. Kısacası değildi (Goowin 1998: 27). Ayrıca sultanın bu yemekler, halkın değişik türdeki güvenliği ön plana çıkmıştı. Fatih’in seveni sorunlarının hatırlanması, görüşülmesi ve kadar sevmeyeninin de olması artık çok onlara çözüm bulunabilmesi için iyi birer doğaldır. Dolayısıyla sultanın güvenliğiyle fırsattı. Fatih kanunnamesinin bir maddesinde ilgili özel önlemler gerekmektedir. Bu amaçla “İrade-i mahsusam zatı şahanemle birlikte hiç oluşturulan koruma birimleri ve kurumlar, kimsenin taam etmemesidir. Eski usulü padişahın halkla ilişkisinde önemli bir başka kaldırıyorum.” hükmü bulunmaktadır. Bu engeldir. Bundan böyle bu koruma ve korunma emirle Fatih bundan böyle kendisiyle birlikte anlayışı, halkla ilişkiye önemli sınırlamalar yemek yenmesini yasaklamaktadır (Yücel ve getirdiği gibi yönetimin en tepe noktasında Sevim 1990: C.2,s.193). Bu yasak Osmanlı’nın bulunan karar alıcısının yani padişahın bilgi son dönemlerine kadar sürmüş, padişahlar belleğinin genişlemesine de engel olan yemeklerini tek başlarına yemişlerdir. Kaynağı önemli bir etmendir. İşte Fatih’in aldığı ya da ve yaratıcısı kim olursa olsun bu uygulama, bir almak zorunda kaldığı alanımızla ilintili birkaç açıdan padişahın yalnızlığa itilmesinin ilk önemli karar ve uygulama : işareti, ilk belirtisidir.

İstanbul’un alınışından sonra Fatih Sultan Sistemin ikinci yanını oluşturan halk (tebaa) Mehmet (1444-1481) yaptığı düzenlemelerle, açısından durum çok daha farklıdır. İstanbul’un aldığı kararlarla bazı uygulamaları alınışından sonra kendilerine iş sahası yasaklamıştır. O güne değin herkese açık olan, açılacağını ve saygınlık göreceklerini sanan özellikle halka açık olması nedeniyle de ilginç Türkmenler Anadolu’dan akın akın ve iş, güç bir halkla ilişkiler örneği oluşturan, divan sahibi olmak hevesiyle, büyük bir heyecan toplantılarıyla ilgili bazı sınırlamalar, bazı içinde İstanbul’a gelirler. Gelirler ama, ne yasaklar getirilmiştir. Örneğin bir Türkmen yazık ki hevesleri kursaklarında kalır. Çünkü toplantı sırasında divan odasına kadar girip Fatih Sultan Mehmet, önceleri İstanbul’a elinde bir dilekçe ile “Devletli hünkar yerleşmeleri için davet ettiği bu insanları, hanginizdir? ” diye sorar. Fatih, kendisinin o bırakın devletin üst düzey görevlerini, orta sırada divanda bulunan yöneticilerle düzey görevlerde bile kullanmayı düşünmez ve karıştırılmış olmasından son derece rahatsız gelen istekleri, toplu önerileri geri çevirmeye olmuştur. Bu sözlerden çok hiddetlenmiş ve başlar. Fatih Orta Asya’dan beri var olduğunu aynı zamanda üzülmüştür. Sonuçta divanda bildiği köklerine, yani Kayı’ya bundan böyle vezirlerle toplanmayı ve bu toplantıları halka ilgi duymaz, onlarla her türlü bağıntıyı yavaş açmayı, toplantılara halkı davet etmeyi yavaş kesmeye başlar. Önemle belirtmek yasaklar. Bundan böyle divan padişahsız gerekir ki, İstanbul fatihi Anadolu insanına toplanacak ancak halk gerektiğinde yine divana yani Türklere sırt çevirmiştir, artık Batıya

7 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

dönüktür (Avcıoğlu 1982: C. V, s. 2268, başlayarak çok uzun süren ve bir çok savaştan Lamartine 2005a: C. 1, s. 353). Yönünü sonra gerçekleşmiştir. Bu olaylarda yüzbinlerce Balkan’lara doğru, İtalya’ya doğru çevirmiştir. Türk öldürülmüştür. Türklerin devletle ilişkile- Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u aldıktan sonra rinde dolayısıyla halkla ilişkiler uygulamasında başta Kapadokya, Pontus bölgesi olmak üzere önemli bir nirengi noktası olan Müslümanlık, Sırbistan, Mora ve Karaman’dan İstanbul’a bir çok Türk geleneğini etkileyip değiştirdiği ahali göçürür. İstanbul’a göçürülen bu gibi, halk ile yönetimi kalın çizgilerle birbirin- insanlardan yalnızca Karamanlılar Türk’tür. O den ayırmıştır (2). Devlete saygı ve itaat, tanrı da bir kısmı. Çoğunluk Karamanlıdır ancak korkusu üzerine oturtulmuş, ona bunlar aslen Rum ve Ermenidir. Karaman’dan endekslenmiştir. İslam, cami kurumu ile ö- gelen Türklerin önemli bir bölümü umduklarını nemli bir halkla ilişkiler alanı yaratmıştır. bulamadıklarından bir süre sonra, onlar da geri Yine cami ile birlikte siyasal iktidarın eline döner. Ayrıca İstanbul, Selanik’le birlikte bir önemli bir ideolojik araç geçmiştir. Kimi dev- süre sonra yoğun bir Yahudi göçü almaya letlerin bunu çok iyi kullandığını bilmekteyiz. başlar (Hammer 1991: C. 2, s. 134, Ortaylı Cami ibadet yanında önemli bir duyuru merke- 2006: 13). Devletin en basit ve kolay görevleri zi, dertleşme ve bilgi değiş tokuş mekanıdır. bile devşirmelere ve gayrimüslimlere emanet Bir çok örnek bize kanıtlamaktadır ki cami edilir. Sistemin işçi gereksinmesi de Türkler avlusu etkili bir halkla ilişkiler ortamıdır. dışından karşılanmaktadır.Hatta Fatih’in vezir-i azamı olan Rum Mehmet Paşa, İstanbul’a Bu arada ev düzeni, yemek yeme biçimi deği- gelen Türklerden ağır vergiler alarak şir. Yemekler değişir. Türkmenlerin aksine İstanbul’un Türkleşmesini önler (Sevinç 2005: Osmanlı’da mutfak öne çıkar. İstanbul çağlar 297). Bu politika, yine Rum asıllı iki vezir-i boyunca Anadolu’nun yemek yemeyi bilmedi- azam İshak ve Mahmut paşalar zamanında da ğini sık sık dile getirir. Çeşitli törenlerde usul- devam eder. Fatih bu durumu adeta seyreder. ler değişir. Yukarıda belirttiğimiz değişiklikle- Bütün bu gelişmelerden Fatih’in haberdar rin önemli bir bölümü Bizans’tan gelin olarak olmadığını söylemek pek olası değildir. Bu ve alınan kızlar aracılığıyla olur. Sözgelimi zey- benzeri olaylar Anadolu’dan gelen Türkleri çok tinyağlı yemekler başta olmak üzere çeşitli üzer ve sarsar. Anlaşıldığı kadarıyla Fatih yemekler Osmanlı mutfağına girer. Değişik- İstanbul’u Türkleştirmek için bu kenti önce liklerin bir kısmı da İstanbul’un alınışından Türklerden temizlemeye, kurtarmaya sonra kurumsal olarak ortaya çıkar. Rumla, yönelmiştir. Bir yazarın çok yerinde belirttiği Ermeniyle, Museviyle yanyana yaşamak çok gibi, fetihle birlikte Bizanslılar mağlup olmuş şeyi etkilemiştir. Aslında sık sık kullandığımız fakat mağdur olmamışlardır (1). Yazılanlardan “İstanbul Beyefendisi” terimi Türk olmakla anlaşıldığı kadarıyla Anadolu Türkünün kötü birlikte Rum, Ermeni hatta Musevi kültüründen talihi bu dönemlerde başlamıştır. Anadolu etkilenmiş hatta onu özümsemiş, insan ilişkile- insanının devletiyle didişmesinin, halkla iliş- rinde kibarlığı ön plana çıkarmış kentli kişiliği kiler açısından son derece kötü diyebileceğimiz anlatmaktadır ve tümüyle köylülere karşı olma- gelişmelerin başlangıç tarihi bu dönemlerdir. sa bile Anadolu’yu karşı, onu küçültmek için Kişi adları bile değişmeye başlar. Türkmen ve kullanılan bir terimdir. Bütün bunların doğal Orta Asya kökenli olup Kayı boyunun sürekli sonucu olarak da devletin halkına bakışı da kullandığı örneğin Aktimur, Esibey, Sarubatı, değişir. Orta Asya geleneğindeki eşitlik ya da Kutalmış, Balabancık, Karaçebeş, Ertuğrul, birlikteliğin yerini derin çizgilerle birbirinden Yörgüç, Samsa, Akçakoca, Konuralp, ayrılan saray - halk ayrımı alır. Bu halkla iliş- Turgutalp, Alpaslan gibi isimlerin yerini, kiler açısından dikkate alınması gereken bir Abdülhamit, Abdülmecit, Şerafettin, daha başka noktadır. Türkmenin bilmediği top, bir sonraları da Vahdettin gibi isimler almaya savaş teknolojisi olarak atın önüne geçer. Müt- başlar. Osmanlılar çocuklarına, şehzadelerine; hiş bir ateş gücüne ulaşan Osmanlı ordusunun Türkmen atalarını Orta Türkistan’da İslamlaş- önünde kimse duramaz. Dolayısıyla bu yöneten tırmak amacıyla öldüren Arap komutanlarının -yönetilen ilişkisi başta Anadolu olmak üzere adlarını vermekten çekinmemişlerdir. Aslında tüm Balkanları, Orta Doğu, Kuzey Afrika gibi Türk tarihinin hiç bilinmeyen bir yanı olan birbirinden çok uzak ve farklı yerlerin ortaklaşa Türklerin Müslümanlaşması M.S 700’lerden yönetim özelliği olur. Osmanlı’nın, Günhan

8 Osmanlı’da Halkla İlişkiler (5-20)

kolunun, Kayı boyundan geldiğinin tek kanıtı mayı durdurmuştur. Ama bu görünürdeki ge- olan ve Sultan Murat’ın bastırdığı paranın rekçedir. Asıl gerekçe değişik nedenlerle de altındaki özel işaret bile Fatih zamanında para- olsa Fatih Sultan Mehmet’in Anadolu Türklü- dan silinir. Bu işaret ‘ν’ biçiminde olup ğüne sırt çevirmesidir. Türkmenlerin yani Ana- Kayı’nın işaretidir. Orta Asya’dan beri çeşitli dolu Türkünün önünü kapatan bu talihsiz ge- gereçlerde, silahlarda, ev eşyalarında bir simge lişmeler ne var ki sonuçları açısından da üzücü olarak kullanılagelmektedir. Bu gelenek de ve inciticidir. Türkmenlerin yerine devşirmeler İstanbul’un fethedilmesi ile birlikte uygulan- bürokratik görevlere gelmeye başlar. Yani maz olur, son bulur (Altan 2002: 148). Fatih, Bizans aristokrasisini taklit ederek, Türk aristokrasisi yerine devşirme sistemini yerleş- Yine İstanbul’un alınması ile birlikte tirmeye başlamıştır. Artık bundan sonra salta- Osmanlı’nın siyasal ve yönetsel sisteminde son nat usulünü kuran İstanbul fatihi, bu gelişme- derece önemli gelişmeler ve değişiklikler olur. lerden kuvvetlenmiş olarak çıkar ve devletin Fatih döneminden itibaren Türk toplumunun bütün işlerini kendi üzerine alır, uygun gör- gazilik, cihad, Müslümanlık ve beylik ruhu düklerini de devşirmelere bırakır (Uzunçarşılı yerine, her çeşit din ve milliyeti bir araya 1984: 44). Dolayısıyla bu gelişmeler Anado- getiren imparatorluk ruhu geçince Anadolu’dan lu’da, İstanbul’a ve Osmanlı’ya küs, kimi kez türeyen çiftbozanları (işsiz insan) iş alanlarına de kin dolu, geniş bir kitle yaratır. Başta Kara- doğru götüren kanallar tıkanmaya başlar. man olmak üzere Orta Anadolu’nun çok zor Osmanlı’nın var olan iş yerlerine Rum, Bulgar, denetim altına alınabilmesi,Yavuz Sultan Se- Arnavut, Kafkasyalı, Romen hatta Macar gibi lim’in Anadolu’da çok zorlanması, güçlüklerle değişik uluslardan insanlar çalışmak amacıyla karşılaşması; bölge halkının iki de bir akın eder (Akdağ 1975: 97). Anadolu insanı başkaldırması nedensiz değildir. Bu olayları işsiz ve güçsüz kalır. İstemedikleri ve bekle- yalnızca alevi-suni ayrımıyla açıklamak da medikleri bu gelişmelerden sonra büyük bir yetersiz kalır. 1481’de Sırbistan, Yunanistan ve hayal kırıklığı yaşayan Türkmenler gerisingeri Bulgaristan Osmanlı tarafından denetim altına Anadolu’ya dönerler. Gerçi bir kısmı, yeni alınmış olmasına karşın Adana, Malatya, Di- fethedilen yerlere yerleştirilseler de, sözgelimi yarbakır hala Osmanlı’nın değildir. Osmanlı bu başta Karaman ve Konya olmak üzere bir çok bölgelerde çok zorlanmaktadır. Bölge halkının bölgeden İstanbul’a fakat özellikle Balkanlara Osmanlı’ya güveni yoktur. Fatih Sultan ve Ege adalarına ahali kaydırılmış olmasına Mehmet ile başlayan bu tatsız olaylar daha karşın Anadolu’da çoğunluğu saran küskünlük, sonra yıllarca sürecek halk-devlet bir süre sonra kızgınlığa dönüşür. Fatih’e ilişkilerindeki aksaklık ve yanlışlıkların temel çocukluğundan beri çok emeği geçmiş hocası, taşını oluşturur. Yine bu olaylar ve onu izleyen, aynı zamanda sekiz yıl seyhülislamlık yapmış tamamlayan gelişmeler nedeniyledir ki Molla Gürani başta olmak üzere Akşemsettin, Osmanlı’nın, basit de olsa, halkla ilişkileri Molla Hayrettin, Molla Ayas daha bir çok güzel sıfatlarla anılmaz. dönem bilgini, aydını; olup bitene üzülerek İstanbul’u terkederler (3). Fatih döneminin Burada önemle belirtmek gerekir ki İstanbul’a sonlarına doğru İstanbul’da yerleşik halkın üçte Müslüman olmayan nüfusun yerleştirilmesi ile ikisi gayrimüslim halktan oluşmaktadır. ilgili çalışmalara yalnızca Fatih Sultan Mehmet İstanbul popülasyon itibariyle tam bir zamanında rastlanmaz. Yoğunluğu az olmakla kosmopolit görünüme sahiptir (Yetkin 2003: birlikte Yavuz Sultan Selim zamanında 183). Kafkasya’dan, Şam’dan Hıristiyanlar, Fatih ve Kanuni döneminde Sırplar, II. Bayezit Osmanlı devletinde beylerin hükümdarlar üze- döneminde Moldovyalılar, Bulgarlar rindeki hüküm ve nüfuzu Fatih Sultan Meh- İstanbul’un çeşitli yerlerine yerleştirilmişlerdir. met’in İstanbul’u fethine kadar devam etmiştir. İstanbul’un nerdeyse her semtinin farklı dili, Fatih, Çandarlı Halil başta olmak üzere farklı dini ve farklı görenekleri vardır (Mantran (Çandar ya da Cendere, Nallıhan’ın bir köyü- 1962: 44 vd). İstanbul kapılarını Rumlara, dür) öteki bazı yöneticilerin yeteneksiz çıkma- Ermenilere Musevilere açmış,ama bir çok ulusa ları, eğitimlerindeki eksiklik ve özellikle Bi- karşı gösterilen hoşgörü Türklerden zans’tan rüşvet almaları sonucu bunlarla çalış- esirgenmiştir (Yetkin 2003: 407).

9 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

İşte bütün bu gelişmelerle Anadolu’da olmaktadır. Buralardan büyük ganimetlerle yüzyıllarca sürecek ayaklanmaların tohumu dönüldüğü ve yöre halkının her seferde kolayca böylece atılmış olur. İş bununla da kalmaz. vergiye bağlandığı bilinmektedir. Oysa İstanbul’a alınmamanın, İstanbul’dan Doğu’da durum böyle değildir. Sözgelimi 1553 kovulmanın, ihmal edilmenin, bir yana yılında yapılan Nahçıvan ve İran seferi siyasal itilmenin yanında; bir süre sonra celali, isyancı, olarak bir yarar sağlamadığı gibi düşmanın yörük, alevi gibi gerekçelerle özbeöz Türk olan ardında talan edilecek hiçbir şey bırakmadan Anadolu insanları devşirmeler tarafından yine çölden farksız olan İran bozkırlarına çekilmesi Anadolu’da katledilmeye başlar. Kendisi bir nedeniyle, ekonomik açıdan da tam bir fiyasko Hırvat devşirmesi olan Kuyucu Murat Paşanın olmuştur (Sezgin 2005: 14). Ne var ki zamanla Anadolu’da 20.000 insan öldürdüğü Batı’ya yapılan seferler de çekiciliğini bilinmektedir. Arnavut asıllı Köprülü Mehmet yitirmiştir. Uzaklık dolayısıyla batı bölgelerine Paşa’da az adam öldürmez. Bunlara Yavuz yapılan sefer sürelerinin uzunluğu maliyeti Sultan Selim (1512-1520) ve IV. Murat’ı önemli ölçüde arttırmış, bu durum ister istemez (1623-1640) da eklemek gerekir. sistemi bir çok yönden sarsmaya başlamıştır.

İstanbul, Anadolu halkına karşı hiçbir zaman Savaş yerlerinin çok uzakta kalması, sınırların misafirperver davranmamıştır. Bu her zaman çok ötelere dayanması aylarca yollarda kalmayı böyle olmuş ve kanımca İstanbul, Türkler ve çok uzaklara gitmeyi gerektiriyordu. Bu tarafından asıl olarak 1950’lerden sonra durum ayrıca başka önemli sonuçlara da yol zaptedilmiş, bu ahali İstanbul’un birçok açtı: Seferler çok masraflı olduğundan timarlı yerinde kendilerine özgü mahalleler kurmuş, iflasa sürükleniyordu. Kapıkulu gittikleri kimsenin itibar etmediği işlere, mesleklere yerlere yerleşmiş olduklarından, yani çift ve yönelmişlerdir. Bugün İstanbul’un beşte üçü bu çubuk sahibi oldukları için savaş, onlara da zor insanlardan oluşur. Kurtuluş Savaşı ile birlikte gelmeye başlamıştı. Meydan savaşları yanında Türkiye’nin mukadderatının İstanbul’a gerilla ve yıpratma teknikli savaşların bırakılamayacağı ilkesi benimsenmiş daha yaygınlaşması işleri büsbütün zora soktu. sonra da Cumhuriyetle birlikte bunun gerekleri Özellikle Doğu’da, İran sınırında buna benzer yavaş yavaş yerine getirilmiştir. Yani Anadolu bir durum yaşanmakta idi. Anlaşılacağı gibi, İstanbul’dan intikam alma fırsatını ancak eskiye göre sefere katılma çok zahmetli ve Cumhuriyetle birlikte yakalayabilmiştir. tehlikeli idi (Akdağ 1975: 114). Üstelik Anadolu’da köylünün durumunun bozulması B. DEĞİŞİK DÖNEMLERDEN HALKLA nedeniyle yaygınlaşmaya başlayan Celali İLIŞKİLER ÖRNEKLERİ isyanları (Yavuz Sultan Selim zamanında devlete karşı ayaklanan Yozgatlı Celal ismine Cihan padişahı olarak adlandırılmasına karşılık atfen bundan böyle Anadolu ayaklanmaları Kanuni Sultan Süleyman dönemi (1520-1566), Celali İsyanları olarak anılır oldu) devleti özellikle son dönemleri Osmanlı için tehlike uğraştırmaya ve üzmeye başladı. Bu gelişmeler çanlarının çalmaya başladığı dönemdir. devlet-halk ilişkilerinde önemli aksaklıklar ve Seferlerin çok uzaklara yapılmak zorunda bozukluklar olduğunun açık habercisidir. Bu olması, dolayısıyla maliyetin büyüklüğü iki farklı dünya arasında önemli sorunlar sistemi zaafa uğratmaya başlamıştır. Ganimet bulunmaktadır. Kanuni döneminden başlayarak masrafı karşılamaz olmuştur. Ayrıca doğuya Osmanlı yönetimini ciddi biçimde uğraştıran yapılan tüm seferler özellikle İran seferi parasal Celali isyanları, yani Anadolu ayaklanmaları açıdan devlete büyük bir külfet yüklemiş ancak belirtmek gerekir ki, Tanzimata kadar şekil ve karşılığında doğru dürüst bir şey alınamamıştır. zaman zaman da ad değiştirerek devam etmiştir Osmanlı İmparatorluğu’nun Batıya (Çadırcı 1997: 63). Dolayısıyla halk-yönetim yönelmesinin en önemli nedeni, Balkanlar’a ilişkileri Anadolu’da olumsuz bir görünüme sonra da Avrupa’ya yapılan seferlerin savaş sahiptir, tatsız ve üzücü olaylarla doludur.Bu giderlerini rahatça karşılaması, sefer olayları yalnızca dini gerekçelere, mezhep masraflarının fazlasıyla çıkarılmasıdır. Bu ayrılıklarına, ayaklanan kitlelerin başındaki durumdan kuşkusuz önce yeniçeriler, timarlı elebaşlarının özelliklerine bağlamak pek doğru sipahiler yani savaşan kesim hoşnut gözükmemektedir. Ayrıca bilinmelidir ki,

10 Osmanlı’da Halkla İlişkiler (5-20)

Kanuni dönemi sanıldığı gibi rahat bir dönem Ama en kötüsü Osmanlı’da yargının yani ya da refah dönemi değildir. (Ansiklopedik kadılık kurumunun tüm çalışanlarıyla birlikte, bilgi olarak belirtelim ki Osmanlı’da halkın en Sultan Bayezit’ten başlayarak, boğazına kadar rahat ettiği, sorunların en aza inmiş olduğu rüşvete batmış olmasıdır (Hammer 1991: C. 1, dönem ortaokul ve lise kitaplarında eleştirilen, s. 208). doğru dürüst anlatılmayan “Lale Devri”dir.) Anadolu insanı çok önemli sorunlarla Osmanlı’nın “Mühimme Defterleri” (Bu boğuşmak ve onlarla başetmek zorundadır. defterler padişahın emirlerinin yazılı olduğu, İşsizlik, pahalılık, adam kayırma, rüşvet gibi ilgili kent ya da yerle ilgili önemli toplumsal sorunlar bu döneme damga vurmuş açıklamaların da bulunduğu tutanaklardır. gibidir (Akdağ 1975: 70 vd). İstanbul’da Dolayısıyla bu defterlerin sosoyolojik çoğunlukla Türkmen işsizlerin gittiği ilk kahve özellikleri bulunduğu anlaşılmaktadır) ve de 1553’de Kanuni döneminde açılmıştır belirli ölçüde de yargı kararlarının yer aldığı (Akdağ 1975: 73). Busbecq adlı Kutsal Roma Şeriyye Sicilleri Osmanlı’da halkla ilişkilerin İmparatorluğu’nun İstanbul’daki elçisi Kanuni adeta röntgen filmini vermektedir. Bu Sultan Süleyman ile beraber Nahçıvan defterlerden çıkan sonuçlara göre Osmanlı’da seferinden dönerken Anadolu halkını çok halkın büyük bir kısmı, ödeme gücünü aşan perişan gördüğünü hele Amasya’nın sefaletine vergiden çok çekmiştir. Halkın büyük kısmı şaştığını anlatır (Busbecq 1939: 95, Braudel adaletsiz vergiden şikayetçidir (Ankara Şeriyye 1987: 105). Bu güzel kent aç, işsiz, güçsüz Sicili No 10, s. 220; Sicil No 11, s. 241). Yine insanlarla doludur ve çok pistir. halkın büyük bir bölümü yerel yöneticilerin keyfi davranışlarından bunalmaktadır ve bu Osmanlı tarihinin her döneminde rüşvet, durumdan yakınmaktadır. (Başbakanlık iltimas çok büyük ve yaygın bir yolsuzluk türü Osmanlı Arşivleri Mühimme Defteri No. 75, s. olmuştur. Sadrazamdan, esnafı denetleyen ve 43). Cezalar çok yüksek ve adaletsizdir günümüzdeki belediye zabıta amiri anlamına (Ankara Şeriye Sicili No. 6, s. 258; Kayseri gelen “muhtesibe” kadar her kesim ve Şeriyye Sicili No 9, s. 343). Yöneticiler iyi kategorinin bu suçu işlediğini görüyoruz. yönetememekte ve yanlış yapmaktadır (Ankara Osmanlı tarihi aynı zamanda bir rüşvet Şeriye Sicili No 10, s. 238) (4). Ne var ki, bu tarihidir.Bir yandan rüşvet alma öte yandan masum isteklere önce kulak veren ve gereğini rüşvet almayı engelleme çabaları ve bunda yapmaya çalışan devlet, bu yakınmalar ileri başarılı olamayınca rüşvet alanın kellesinin gittiğinde ve eylemli hal aldığında, silah ve güç vurulması ve tüm malına mülküne el kullanmaktan hiçbir zaman kaçınmamıştır. konulması Osmanlı’da rutin hale gelmiştir. Halkın özellikle Anadolu halkının sık sık Kimler yok rüşvetçi sadrazamlar arasında…! yüksek vergi ve keyfi yönetim davranışlarından İşte size rüşvet almayla ünlü birkaç ünlü kişi : bunalıp isyana varan tepkiler gösterdiğini ve Sultan İbrahim’in sadrazamı Hezarpare Ahmet bunların da çoğunlukla acımasız biçimde Paşa (Öldürüldükten sonra etinin mafsal bastırıldığını bilmekteyiz. Bu yaygın uygulama ağrılarına iyi geleceği yönünde çıkan bir Osmanlı’da halkla ilişkiler anlayışının nasıl ve söylenti üzerine cesedi halk tarafından ne düzeyde olduğunu açıkça göstermektedir. paramparça edildiği için bin parça anlamında Fakat bunun yanında yine Osmanlı’da kimi hezarpare lakabıyla anılır), Fatih’in Bizans’tan uygulamaların, halkla ilişkiler alanında güzel rüşvet almakla ünlü sadrazamı Çandarlı Halil ve ilginç örnekler olduğunu görmekteyiz. Gerçi Paşa. Rüşvetsiz iş yapmayan ünlü vezir-i azam, bu tür uygulamalar, tüm Osmanlı’ya özgü Merzifonlu Karamustafa Paşa ve daha niceleri. planlı halkla ilişkiler uygulaması olarak İrili ufaklı her yönetici bu suça bulaşmıştır ve görülmese de yine de halkla ilişkiler tarihindeki rüşvete imparatorluğun her bölgesinde yerini almalıdır. Çok ender da olsa bu tür rastlanmaktadır. Daha doğrusu rüşvet hem her kurumsal tavırlara Osmanlı tarihinde zaman kişiye hem de her işe bulaşmıştır. Sözgelimi zaman, dönem dönem rastlanılmaktadır. İşte onsekizinci yüzyıldan başlayarak yeniçerinin ilginç örneklerden biri: Kanuni Sultan bir kesimi rüşvet vererek savaşa gitmekten Süleyman döneminde sadrazam İbrahim Paşa, kurtulmuştur. Esnaf sürekli olarak muhtesibe aynı zamanda Kanuni’nin damadıdır, küçük miktarlarda da olsa rüşvet vermektedir. Mısır’daki huzursuzluğu gidermek üzere

11 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

büyük bir orduyla bu ülkeye gider. Mısır’da uymayana çok ağır cezalar verildiği bilinmek- kentlerde sürekli tellal dolaştırır. Halka yaptığı tedir (Halife 1976: 147). Halka getirilen sınır- duyurularda yerel yöneticilerden şikayeti lamalardan bazıları yalnızca Hıristiyan uyruk olanların, bunlardan zarar görenlerin, zulüm içindir ve içlerinde gülünç olanlar vardır. Ba- görenlerin hiç kimseden çekinmeden zılarının uygulanma gerekçeleri ise hâlâ bilin- şikayetlerini kendisine ya da yönetimine memektedir. Konulan yasakların yerel olduğu, bildirmelerini ister. Bir çok kişi Osmanlı’ya ciddi olmadığı ileri sürülse de, bir dönemdeki başvurur ve bunlar teker teker dinlenerek yaklaşımı ifade etmesi açısından ilginçtir ve haksızlığa uğrayanların mağduriyetleri giderilir not edilmesi gerekir. Örneğin Sultan İbrahim (Hammer 1991: C. 3, s. 33). Bu çalışma döneminde Rumlara, Ermenilere, Musevilere sırasında hiçbir din ve ırk farkı gözetilmez. Bu ve öteki gayrimüslimlere hamamlarda nalın tutundurma çalışması çok insanın gönlünü alır verilmezdi. Bu insanların Müslümanlardan ayrı ve Osmanlı’dan hoşnutluğu büyük ölçüde kurnalarda yıkanmaları gerekiyordu. artırır. Bu uygulamanın başarılı sonuçlar Peştemallarına halka takmaları da zorunlu idi. vermiş olduğundan dolayıdır ki, benzer türde Getirilen bu sınırlama yetersiz bulunmuş halkla ilişkiler uygulamalarına bir süre sonra olacak ki III. Ahmet’in (1703-1730) Arnavutluk ve Sırbistan’da da rastlanır. sadrazamlarından Kalaylıkoz Ahmet Paşa, bu halkalar yerine peştemallara çıngırak Çok önemli bir başka nokta, padişahların takılmasını zorunlu hale getirmişti (Koçu 1971: özellikle İstanbul’da devletin başında 95) Gayrimüslimlerin sokakta kaldırımdan bulunduklarını sıkı kurallar koyarak hatırlatma yürümeleri yasaktı. Bazen de devlet bunların yoluna gitmeleridir Zaman zaman eyaletlerde evlerinin hangi renge boyanacağını ya da de rastlanılan bu uygulama halkla ilişkilerde badana edileceğini saptar ve buyruğa önemli bir sorun eksenidir ve olumsuz bir uyulmasını gözetirdi (Karal 2000: C. VI, s. 9). nokta olarak not edilmelidir. Sözgelimi Sultan İbrahim (1640-1649) kent içinde atarabası Osmanlı’da halkla ilişkiler aslında toplumun kullanımını yasaklamıştır. Bir gün büyücüsüne yarısı için yani erkek nüfus için bir anlam ifade giderken yolda bir at arabası gördüğü anda ediyordu. Çünkü kadınlar toplumsal sistemin, hiddetlenmiş ve sadrazamı Salih Paşayı hemen yönetsel sistemin, siyasal sistemin hatta günlük oraya çağırtıp önlem almadığı bahanesiyle yaşantının dışında tutulmuşlardı. Osmanlı dü- paşanın kellesini vurdurmuştur (Koçu 1971: zenlemeleri ve uygulamaları yalnızca erkekleri 19). Böylesi haksız güç gösterimlerine Os- muhatap almıştır. Kadınlar için devletin getir- manlı tarihinde sık sık rastlanır. diği kurallar yalnızca sınırlayıcı ve yasaklayı- cıdır. İşte bunlardan birkaç örnek: Kadınların Her cemaatin kendisini ayrı bir renkle temsil belirli saatlerden sonra dışarıda dolaşmaları ettiği İstanbul’da padişah buyruğu doğrultu- yasaktı. Kadınların aynen Roma İmparatorlu- sunda Müslümanlar sarı, Ermeniler kırmızı, ğunda olduğu gibi devlet dairelerinde çalışma- Rumlar siyah ve Yahudilerin mavi renkte a- ları yasaktı. Kadınlar vergi ödemezdi. 1573 yakkabı giymeleri zorunluydu. IV. Mehmet yılında erkeklerle bir araya geliyorlar diye (1649 -1687) düğünü yapılmakta olan ve sarı kadınların, o zamanlar çok meşhur olan Eyüp ayakkabı giymiş bir Ermeni damat görmüş ve kaymağı yemek üzere bu semtteki kaymakçıla- adam sırf bu yüzden gerdek yerine mezara ra girmeleri yasaklanmıştı. III. Selim (1789 - gitmişti (Hammer 1991: C. VI s. 97). Yine 1807) zamanında çıkarılan bir emirname ile aynı padişah zamanında Hıristiyanların başları- kadınların vücut hatları belli oluyor diye na sarık sarmaları (Bu kararın gerekçesi Müs- Engürü şalisinden (Angora) entari kestirip lümanlarla karıştırılmamak idi) ve ata binmele- giymeleri yasaklanmıştı. Ayrıca bunları diken ri yasaktı. Kiliseler yürüyüş düzenleyemez, terziler dükkanlarının önünde idam edilecekti. yürüyüşlere destek veremezdi. Gayrimüslimler Fatih’ten Abdülhamit dönemine kadar geçerli hiçbir şekilde silah ve bıçak taşıyamazlardı. olan padişah fermanına göre, kayıklara erkek Devlet bu insanların silahlarını iki de bir müsa- ve kadının birlikte binmesi yasaktı. Gerekçe dere ederdi. Bu kurallara özellikle İstanbul’da olarak ‘kayıkta fuhuş yapılıyor ve kayıkçılar çok dikkat edilirdi ve devlet de konulmuş ya- büyük paralar alıyor’ deniyordu (Koçu 1971: sakları ciddi biçimde gözetirdi. Bu buyruklara 81). Görüldüğü gibi o gün de, tıpkı günü-

12 Osmanlı’da Halkla İlişkiler (5-20)

müzde olduğu gibi devlet insanların fakir- fakir, fukarayı soydukları gibi, mahkemeler de likleri ile değil namuslarıyla uğraşıyordu. dürüst bir yargılama yapmıyorlar, mahkeme harçları ve başkaca şeylerle halkın elinde, Osmanlı’nın yaptığı nüfus sayımlarının ilki II. avucunda ne varsa alıyorlardı. Halk katında Mahmut döneminde (1808-1839) yapılmış ve yönetimin saygınlığını düşüren bu durum bu sayımda kadınlar sayılmamıştır. Mecellede yıllarca sürdü (Akdağ 1975: 238). (Osmanlı İmparatorluğunun medeni kanunu) kadınlar aleyhine birçok hüküm bulunmaktadır. Osmanlı’nın zaptettiği yerlerde, istisnaları Devlet kadınlara ne siyasal ve sosyal yüküm- olmakla birlikte, halkla çok büyük sorunlar lülük getirmiş ne de kendini onlara karşı so- yaşadığı söylenemez. Osmanlı’nın güç rumlu tutmuştur. Osmanlı zaten çok cılız olan gösterisinin ardında kendi halkına karşı son genel halkla ilişkiler uygulamasında kendi derece anlayışlı bir uygulama yatmaktadır. kadınını yok saymıştır. Devleti hedef alan ayaklanmalar olmadığı sürece Osmanlı bölge halkına iyiniyetli ve Yönetimin ayrım yapmasına olanak verecek ve yakın davranmıştır. Ama belirtmek gerekir ki, hatta bu amaç için konulduğu düşünülen bu bu yerlerde halkla ilişki hep en alt düzeyde, en kural ve uygulamalar devlet halk ilişkilerindeki az düzeyde tutulmaya gayret edilmiştir. Belirli önyargıyı belirtmesi açısından ilginçtir. Devlet bir yer alındıktan sonra oranın kalesinde belirli tebaanın (uyruğundaki insanların) kökenine miktarda askerden oluşan garnizonlar göre farklı davranma olanağına sahiptir. Ancak oluşturulmuş, onlar da halkla sorun yazılanlardan anlaşıldığına göre Osmanlı bu tür yaşamamıştır. Çoğu yerde bölgenin yönetimi ayrıma pek itibar etmemiş, çeşitli halklar ve yine o bölgenin insanlarına bırakılmıştır. Yine etnik gruplar arasında eşitliği olabildiğince alınan yerlerde halkın yaşam biçimine, örf ve gözetmeye çalışmış hepsine aynı uzaklıkta adetine, dini inancına azami saygı durmuştur. Devlet köylüyle ilişkide oldukça gösterilmiştir. Bu resmi ve aynı zamanda net titiz davranmıştır. Aynı titizliği kurallarda da tavır önemli sonuçlar doğurmuştur. Örneğin görmek olasıdır. Örneğin sipahi köylüye Mora, Venedikliler tarafından Osmanlı’dan haksızlık yapamaz, elindeki toprağı bir geri alındıktan sonra Katolik Venedik yönetimi başkasına veremez, hakaret edemez, köyden Ortodoks Mora ahalisinin dini inançlarına kovamazdı. Köye gelen bir sipahi köylünün müdahale etmiş bir süre sonra halk yeniden evinde en çok üç gün konuk olabilir, daha Osmanlı’yı ister hale gelmiş ve 1715 yılında sonra başka bir eve geçmek zorundaydı. Yine bölge yeniden Osmanlı’ya katılmıştır sipahi hakkı olmayan hiçbir şeyi köylüden (Uzunçarşılı 1995: C. IV, s. 246). isteyemezdi, bu konuda köylüyü zorlayamazdı. Haksızlığa uğrayan çiftçi ya da köylünün Burada önemle belirtmek gerekir ki, Osman- kadıya başvuru hakkı vardı ve bu hak lı’da halk her zaman edilgen bir yığın olarak kesinlikle engellenmezdi (Sevinç 2005: 82). görülmemiş, kimi kez ona değer verilmiş, kimi Yerel yöneticilerin görevden alınmalarının en kez dediği yapılmış kimi kez de korkulmuştur. önemli nedenlerinden biri halka karşı kötü Anadolu halkının yeri bu açıdan çok önemli ve davranmaları, haksız kararlar alıp belirgindir. Şikayet defterlerinden bu durumu uygulamalarıydı. Ama ne var ki bu ilkelerin kolayca görebiliyoruz. Bir kere asırlar süren unutulduğu, kağıt üzerinde kaldığı dönemler Anadolu ayaklanmalarını (Celali İsyanları) olmuştur. Osmanlı yönetimi bir türlü önleyememiştir. Osmanlı yıkılışına kadar hep anayurdu saydığı, 16. Yüzyıldan sonra yargıda önemli sorunlar elinden çıkmayacağını sandığı Balkanları tü- başgöstermiştir. Osmanlı’da kadı yargılamasın- müyle ele geçirmiş olmasına karşın Anado- da yedi ya da sekiz kişilik halktan gözlemci lu’da birçok yeri bir türlü denetimine alama- grubu bulunurdu. Bu kişiler duruşmanın mıştır. Devlet, Çukurova ve İç Anadolu’ya işkencesiz, kandırmasız ve dürüstçe yapıldığına hükmetmekte çok zorlanmıştır. Kendilerini şahit olurlar ve hükmü imzalarlardı. Selçuklu Devletinin halefi ve devamı olarak 1575’lerden başlayarak kadılar ve özellikle gören Karaman Beyliği, Osmanlı’yı çok uğraş- naibleri (vekilleri ya da yardımcıları) “resmi tırmıştır. Bu beyliğin varlığına ancak 1487’de kısmet yoluyle” (mecburi hediye ve rüşvet) son verilebilmiştir (Öztuna 1964: 185).

13 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

Ayaklanmaların İstanbul’a sıçramasından da yerdi (Çadırcı 1997: 340). Tebdil gezen zaman zaman korkulmuştur. Bu nedenle İstan- padişahlara dilekçe vermek yasaktı. Halkın bul’a özel bir önem verilmiştir. Sözgelimi önce arasında dolaşan III. Mustafa’ya mektup sunan III. Murat döneminde (1574-1594) biraz da Çorum Alaybeyi hayatından olmuştu ulemanın tahrikiyle iktidarı devirebilecek olu- (Uzunçarşılı 1984: 61). Bir süre sonra bu du- şumlara neden olacağı gerekçesi ve kuşkusuyla rumun değiştiğini ve halk istekleri konusunda kahvehaneler kapatılmıştır. Kahvehanelerin sarayın daha duyarlı ve biraz daha açık davran- kapatılmasına ilişkin en kapsamlı ve uzun sü- dığını görüyoruz. Sözgelimi cuma selamlığına ren yasak IV. Murat (1623-1640) döneminde- çıkan, yani her hafta değişik bir camiye namaz dir. 1633’de İstanbul’da büyük bir yangın kılmaya giden padişahın eğerine halk dilekçe çıkmış kentin önemli bir bölümü yanmıştı. IV. bırakabiliyor ve bu dilekçeler dikkate alınıyor- Murat, biraz da yeni bir yangın çıkabilir du (Ortaylı 1987: 115). Saraya dönüşte de endişesiyle sigara içilmesini yasakladığı gibi, rikapdar ağa bu dilekçeleri topluyor ve yöneti- kahvehaneleri de kapatmıştı. Ancak eklemek me sunuyordu. Bu dilekçelerin incelendiğini, gerekir ki, IV. Murat’ın İstanbul’da kahveha- daha sonra da gereğinin yapılması için ilgili neleri kapatması, buralarda sadece içki ve tütün yerlere kimi kez padişah buyruğu olarak iletil- içilmesi yüzünden değil, devletle ilgili dediko- diğini bilmekteyiz. Değişik dillerden yazıldığı- duların çokluğundan ve rahatsız ediciliğinden- nı bildiğimiz bu dilekçelerin “Osmanlı’nın dir (Ortaylı 1987: 152). Bunun en açık anlamı Halkla İlişkileri” açısından önemli bir araştır- ya da yorumu ise: Devletin halktan çekinmekte ma konusu olduğuna değinmekle yetinelim. olduğu, halkın da hem devletten korktuğu hem de devleti zaman zaman bunalttığıdır. Osmanlı rejiminin halkın istek ve önerilerinden daha çok şikayetlerine önem verdiğini görüyo- Osmanlı’da ayanlık kurumu uzun yıllar ruz Başta İstanbul olmak üzere çeşitli büyük devletin halkla ilişkilerinde yer etmiş önemli kentlerde kurulu daireler aracılığıyla halkın bir kurumdur. Kentlerin korunması, adalet şikayetleri öğrenilip değerlendirmeye alınıyor- sistemindeki aksaklıklar, yöneticilerin du. Bu temel anlayış Osmanlı’da bir takım değiştirilmesi, değişik türde halk istekleri gibi kuruluşlara vücut vermiştir ki, Divân-ı Hüma- konuların padişaha arzı ayanlar aracılığıyla yûn Şikayet Kalemi bu kuruluşların en başta yapılırdı. Ayanları bölgelerinde hatırlı ve geleni ve en önemlisidir. Bu kuruluş dört asır zengin kesimler seçer ve seçilenler yerel boyunca imparatorluğun değişik bölgelerindeki siyaset kadar ve merkezi sistem üzerinde de tebanın her türlü şikayetini almış, incelemiş ve etkili olurlardı. III.Selim halk-devlet ilişkisinde kimisinin gereğinin yapılması için çaba harca- önemli rol oynayan, aracılık yapan ayanlık mıştır. Bu çok önemli bir saptamadır. Osman- kurumuna el atmış, onu düzeltmeye çalışmış, lı’nın halkla ilişkileri konusunda çok önemli ip ancak bu merkezi otoriteye rakip sistemi uçlarını açığa çıkarmaktadır. değiştirmeye gücü bir türlü yetmemiştir. Ancak ayanlık kurumu Tanzimatla birlikte tamamen Şikayet mektupları Osmanlı’da halk şikayetle- ortadan kaldırılabilmıştır (Çadırcı 1997: 37). rini yansıtan en ilginç örnekler olduğu gibi Osmanlı’nın halkla ilişkileri hakkında da bir aa. Halk Dilekçeleri fikir vermektedir. Şikayet yoluyla hem görev- lilerin işlerini doğru dürüst yapıp yapmadıkları Osmanlı’da halkla ilişkiler kimi kez devletin denetleniyor hem de aksaklığın nerede olduğu yöneticileri ile halkın karşı karşıya gelmesiyle saptanıyordu. 1649 yılına kadar bütün ferman, olabileceği gibi kimi kez aracılar eliyle berat ve hükümler Mühimme Defterleri'ne yürütülürdü. Padişahın tebdil gezerek halkın kaydolunurken; bu tarihten itibaren yalnız durumunu gözlemesi zaman zaman rastlanılan devlete ait işler Mühimme Defterleri'ne yazıl- ancak etkisi itibariyle cılız bir yöntemdi. Tebdil mış, şahsî davalara ait ferman, berat ve benzeri gezmenin kimi kez de ciddiye alınmayan, tuhaf kayıtlar için Şikayet Defterleri adı verilen ayrı karşılanan örnekleri vardı. Örneğin III. Osman defterler tutulmaya başlanmıştır. 1742 tarihin- (1754-1757) tebdil gezerken çarşıdan satın den itibaren de şikayetler genellikle eyaletlere aldığı gözleme, kebab, leblebi, muhallebi gibi göre ayrı defterlere yazılmaya başlamıştır. Bu şeyleri herkesin gözü önünde, atının üzerinde defterlerde dile getirilen yakınmaların, eleşti-

14 Osmanlı’da Halkla İlişkiler (5-20)

rilerin konulara göre kaba taslak dağılımı şöy- başta gelen şikayet konularıydı. İstanbul, Bursa, ledir: Yöneticiler ve askerî yetkililerle ilgili Ankara, Selanik, Halep muhtesip kayıtları bu şikayetler; eşkıyanın soygunları, adam yarala- konuda ilginç örneklerle doludur. Bu arada ması, adam öldürmesi, adam kaçırması; mah- muhtesiblerden de zaman zaman şikayetçi keme kararına itiraz, insanların borç yada ala- olunduğu unutulmamalıdır. Bu şikayetler doğal cakla ilgili şikayetleri, köylünün toprak anlaş- olarak esnaftan gelmiştir ve çoğunlukla mazlıkları, timarlı sipahinin vergiyi toplaya- muhtesiblerin adaletsiz davrandıkları, rüşvet maması nedeniyle ileri sürdüğü şikayetler, aldıkları iddia edilmektedir (Kazıcı 2006: 159). esnafın muhtesipten şikayeti ve halkın esnaftan 1855’ten itibaren bu kurumun görevini “şehre- şikayetleri vb. gibi konulara ilişkindir. Başba- maneti” yüklenmiştir. Osmanlı’da devlet, halkla kanlık arşivlerinde 1649-1837 tarihleri arasında ilişkiler sistemindeki bütün eksikliğine karşın, tutulan 213 tane şikayet defteri bulunmaktadır. halkın yukarıda belirttiğimiz konulardaki şika- Bunlar atik (eski), rikap (padişah emrinde çalı- yetlerine hiçbir zaman ilgisiz kalmamış, kadılar şan görevlilere verilenler) ve ordu şikayet def- ve emirlerindeki muhtesibler konuya eğilmiş- terleridir. Ayrıca 1504-1819 yılları arasında lerdir. Oysa bugün bu kurumun eşiti belediye- vezirlere verilmiş olan dilekçeleri içeren 38 ler; tam bir çöküntü içinde rüşvet, iltimas, adam adet defter (Bab-ı Asafi Defterleri) bulunmak- kayırma gibi sorunlara boğazına kadar batmış tadır (5). durumdadır. Kentleri çirkinleştiren faktörlerin başında talancı, çıkarcı, yavan bir halk anlayışı bb. Muhtesip yanında belediyelerin umursamazlığının, rüş- vete yatkınlığının geldiğini unutmamak gerekir. İlke ve uygulama olarak devletle ilişki kadı ile ya da kadı kanalıyla olurdu. Kadı, köylünün ve C.YÖNETİM-YÖNETİLEN İLİŞKİLERİ kentlinin başvuracağı en yakın ve en yetkili ilk VE GENEL DEĞERLENDİRME devlet temsilcisidir. O hem bir yargıç hem noter hem vakıf müfettişi hem de belediye başkanı- Osmanlı yargı sisteminde savcı ve avukatlık dır. Halkın içine doğru uzanmış en uç ve ciddi kurumu olmaması nedeniyle kadı, çok titiz ve devlet kurumu kadılık kurumudur. Esnafın ve adil olmak zorunda idi. Özellikle yargılama tüccarın denetimini kendine bağlı olan işlevinde bu nitelik çok önemliydi. Çünkü muhtesip aracılığıyla kadı yaptırırdı. Muhtesip halkın gözünde sistemin, yargılamanın hakka- denilen ve görev açısından bugünkü belediye niyetli olması bu özelliğe bağlıdır. Yukarıda da zabıta müdürüne, daha doğrusu belediye zabıta belirttiğimiz gibi kimi dönemlerde, kimi yer- komiserine benzeyen kişiye bağlı koloğlanları lerde kadılık sisteminin zaafa düştüğünü, bo- (belediye zabıta memurları) esnaf denetimini zulduğunu görmekteyiz. Sancakbeyinin kadıya yapar ve gerekli cezayı uygularlardı. Halk ile karıştığı görülmemiştir. Osmanlı’da halkın esnaf arasındaki ilişkide devlet; kadı, muhtesip devletle ilişkisi şer-i şerifin (İslam hukukunun) gibi görevliler aracılığıyla sürekli vardı ve yine kontrolü altına konulduğundan kadı hem san- bu ilişkide devlet, her iki tarafı da hakkaniyet cakbeyi hem de subaşını kontrol edecek du- ölçülerine göre kollamaya çalışırdı. Muhtesip rumdadır. Bir kaza halkı idari ve adli bir iş için kadıya bağlı idi, ancak esnafı denetleme ve ceza kendi kazasının kadısından başka bir kadıya kesme konusunda kendiliğinden hareket etme müracaat edemezdi. Burada bir kez daha belir- yetkisi de bulunuyordu (Mantran 1962:300 vd). telim ki Osmanlı’da halk, hastası, yaralısı ol- Bir açıdan devletin esnafla ilişkisi, muhtesip duğu zaman devlete başvurmazdı. Aynı halk aracılığıyla yürütülürdü. Muhtesip bütün esnafı okuma yazma öğrenecek çocuğu için devlet denetler fazla fiyat belirleyen, kötü ürün satan, kapısını çalmazdı. Osmanlı uygulaması işe hile hurda karıştıran esnafa ceza keserdi bugünkü uygulamalardan büyük ölçüde farklı (Kazıcı 2006: 53). Muhtesip meyve, sebze idi. Halkın beklentisi bugünkünden çok değişik satanları, fırıncıları, kasapları, hamal esnafını, olduğu gibi devlet de halkın ancak birkaç odun ardiyelerini, kayıkçı esnafını, esirci esna- sorunuyla uğraşırdı. Dolayısıyla denilebilir ki fını, hamamcı esnafını denetler, denetletir ve günümüzdeki halkla ilişkiler anlayışını, halk gerektiğinde ceza uygulardı. Halkın şikayetinin beklentilerini, devletin duruşunu Osmanlı’nın önemli bir bölümü esnafla ile ilgiliydi. Pahalı uygulama ve anlayışları ile ilintilendirmek, ona mal ve hizmet satışı, sağlıksız mal satışı en benzetmek yanlış olur. Ancak burada

15 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

ekleyelim ki bugünkü tepkilere benzeyen kimi yola çıkan öncü birlikte yaşananlar bir utanç halk tepkilerine çok ender de olsa Osmanlı’da belgesidir. İstanbul’dan ayrılışta birçok asker da rastlamaktayız. Sözgelimi Lale Devri’nin de (yeniçeri) tıpkı başıbozuk bir güruh gibi etraf- etkisiyle İstanbul’da kadınlar kanun, kural taki insanlarla, esnafla, izleyenlerle kavga tanımayıp dekolte bir vaziyette (herhalde başı etmiş daha sonra yürüyüşe geçildiğinde ekili açık ya da çarşafsız) sokaklarda dolaşmaya alan ve bahçelere girmişlerdir. İstanbul’a 56 başladılar. Bu durum III. Mustafa zamanında kilometre uzaklıktaki Silivri’ye varıldığında (1757-1774) büyük bir sorun yarattı (Sakaoğlu onüçbin kişinin toplanabildiği öncü ordu mev- 1999: 405). 1808 yılında bir cuma günü İstan- cudundan geriye ancak binbeşyüz kişi kalmış, bullu kadınlar önce ellerinde sırıklarla İstanbul çoğunluk görevden kaçmıştı (Palmer 1997: kadısının konağını bastılar. Kadınlar açlıktan 101). Bu iki dönem arasındaki fark, Osman- ölmek üzere olduklarını ve ciğeri 25 paraya lı’nın yıkılmayı nasıl hak ettiğinin kanıtı oldu- alabildiklerini, ekmeğin, sebzenin pahalandığı- ğu kadar, halkın hakkına olan saygının ne du- nı bağırarak ilan etmekteydiler. Arkasından ruma düştüğünün de açık belgesidir. Osman- Beyazıt Camisi’ne selamlığa giden IV. Musta- lı’da sorunlar arttıkça halkla ilişkiler de, daha fa’nın (1807-1808) yolunu kestiler ve uçlarına doğrusu halka saygı ve önem verme geleneği mum ve ciğer parçaları astıkları sırıklarla gös- de keyfi ve ihmal edilen bir konum almıştır. teri yaparak pahalılıktan, yoksulluktan yakına- rak, durumu protesto ettiler (Yetkin 2003: C. II. Mahmut’tan sonra devlet-halk ilişkisinde II, s. 505). Bu olay belki de tarihimizde ilk önemli değişiklikler oldu. Ancak bu değişik- kadın ağırlıklı gösteridir. Padişah bazı önlemler likler yönetim-yönetilen ilişkilerinin özünde aldırarak pahalılığı önlemeye çalıştı ve kadınla- olmayıp biçimiyle ilgilidir. Önce yeni araçlar rın isteklerine belirli ölçüde de olsa karşılık devreye girdi, ikinci olarak ilişkileri iyileştir- vermiş oldu. me çabaları önemli hale geldi. Devlet kamuo- yunu biçimlendirmek için yeni yöntemlere Macaristan fethine çıkan Osmanlı ordusunun başvurdu. Klasik devirdeki gibi şehirlerin Balkan vilayetlerini geçişi son derece disiplinli meydanlarında okunan fermanlar, adaletname- ve intizam içinde olmuştur. Ekilmiş tarlalara ler veya camilerde verilen vaazlar, halkı devlet girmek, orduya ait hayvanları otlatmak, arazi adına etkileyecek propagandayı yapmakla sahiplerinin hayvanlarını almak, köylülere görevli duagular, şeyhler, seyyidler yerine kötü muamele etmek idam cezası ile yasak- yavaş yavaş gazete kullanılmaya başlandı (6). lanmıştı. İkiyüzelli bin kişilik ordu, Macaris- 1860’da ilk bölgesel gazetenin daha sonraları tan’a kimseye hiçbir zarar vermeden intikal da önemli kentlerde vilayet gazetelerinin ya- etmişti (Lamartine 2005b: 135, Hammer 1991: yınlandığını görmekteyiz. 1860 ile 1908 ara- C. III, s. 45). IV. Mehmet’in Polonya’ya karşı sında bu gazetelerin yayınlandığı vilayet sayısı başlatmış olduğu Kamaniçe ve Hotin seferle- otuz dolayındadır. İstanbul, Selanik, Kahire, rinde geçilen yerlerden satın alınan her türlü İzmir, Halep, Sofya, Üsküp bu konuda önde malzeme ve erzakın, kiralanan at ve öküzün gelen kentlerdir. Yerel dilde, Türkçe ve Fran- bedelleri tüccara ya da köylüye tam olarak ve sızca yayınlanan bu gazetelerde halkın günlük peşinen ödendiğini tutulan kayıt ve düzenle- konulardaki yakınma ve isteklerinin yanında, nen evraktan öğrenmekteyiz (Doğru 2006: 75 hükümete yöneltilen siyasal nitelik ve içerikli vd). Bu arada Halep valisi askerleriyle birlikte görüşlerin de yer aldığı görülmektedir düzenli ve halka hiçbir zarar, ziyan vermeyen (Koloğlu 1994: 22, Topuz 1996: 207). Merke- yürüyüşü ve orduyu hümayuna katılması ne- zi yönetim ya da yerel yöneticiler tarafından deniyle padişah tarafından takdir edilerek ken- dikkate alınıp alınmadığı konusunda elde bilgi disine hilat giydirilmiştir. (Osmanlı geleneğin- olmamakla birlikte, gazetelerde yer alan bu de önemli işler başaran kişiye törenle adına yakınmalar, istekler dönemin halkla ilişkiler hilat denilen kıymetli kürklerden yapılmış bir belgeleridir. Biraz incelendiklerinde bir döne- kaftan giydirilirdi. Hilat giydirmenin yerini min halkla ilişkiler anlayışı ve kurgusu ayrın- daha sonra 19. yüzyılda Fransa’dan taklit edi- tılı olarak ortaya çıkacaktır. len madalya ya da nişan takma usulü almıştır.) Çok değil, bu olaydan yüzelli yıl sonra Yunan II. Abdülhamit döneminde (1876-1909) sulta- ayaklanmasını bastırmak için İstanbul’dan nın halkla ilişkileri ve imaj sorunu çok şeyin

16 Osmanlı’da Halkla İlişkiler (5-20)

önüne geçti. Abdülhamit halifelik unvanını, başkaldırmaya yani isyan hareketlerine çok Müslüman halklar nezdinde çok iyi kullanma- duyarlı davranırken, bir yerde çıkan salgın sını bildi. Sözgelimi İstanbul’u Mekke’ye hastalığın üzerine devletten beklenilen ciddi- bağlayan demiryolu hattı bittiğinde, yani Kut- yetle gitmemiş, gidememiştir. Kaldı ki halkın sal Topraklara gidiş geliş çok kolaylaştığında, çoğunluğa yakın kısmı da, bu konuda devletten Hindistan, Endonezya, Cezayir gibi ülkelerde önlem ve yardım beklememektedir. Halk dep- sultan lehine cuma hutbeleri okundu, camiler- rem, sel, yangın gibi yıkımları dinden uzaklaş- de vaazlar verildi. Dünya Müslümanlarının ma ya da akıl dışı gerekçelerle açıklamaktadır. gururunu okşayan bu olay nedeniyle 1766’da İstanbul’da zelzele-i azim (büyük Abdülhamit’e birçok ülkeden destek geldi. deprem) diye anılan deprem oldu. Yıkılmayan yer kalmadı. Halk bu felakete cin taifesinin işi Bir ara Anadolu’da ayaklanma adet haline dedi (Sakaoğlu 1999: 409). Kırım Savaşı sıra- gelmiştir. Çünkü bir yere atanmak, bir devlet sında hemşirelerin yüzleri açık olarak sağlık hizmetine girebilmek için önce isyan etmek hizmeti vermeleri büyük tepki çekmiş daha sonra da Osmanlı yönetimi tarafından af edilip sonrasında yaşanan deprem bu olaya verilen aynı ya da başka bir yere yönetici olarak atan- ilahi bir ceza olarak yorumlanmıştır (Palmer mak adetten olmuştu. Dolayısıyla başarı için 1997: 143). Örneğin 1880’de İzmir, Balıkesir, önce isyan etmek, dağa çıkmak gerekiyordu. Muğla, Rodos ve Ayvalık yöresinde çok Bu uygulama özellikle Ege bölgesinde çok kuvvetli bir deprem olmuş, çoğu yerde yaygın idi. (Efelerin çoğu bu yolla yönetici oturacak ev, bark kalmamış, hemen hemen olmuşlardır) Çok sınırlı bir genellemeye olanak hepsi yıkılmıştır. Bu depremde Ege Bölgesi verse de diyebiliriz ki Osmanlı’da halkla iliş- çok büyük zarar görmüştü. Deprem karşısında kiler güvenlik merkezlidir. Devletin güvenlik Müslümanı da, Hıristiyanı da gününü dua ile endişesi zaman zaman kendiliğinden yürüyen geçirmiştir. Ama sağlam ev yapımı ve rastlantısal hatta ilkel diyebileceğimiz bir dayanıklı malzeme kullanımı gerektiği halkla ilişkiler uygulaması ile birlikte yürü- kimsenin aklına gelmemiştir (Karal 2000: C. mektedir. VIII, s. 495). İlginçtir bu önlem, devlet yöneticilerinin de aklına gelmemiştir. 1633’de Aktardığımız kısa örnek ve olaylardan anlaşı- İstanbul’da çok büyük bir yangın çıkmış ve lacağı gibi Osmanlı sisteminde özel bir halkla kentin önemli bir bölümü yanmıştır. Halk ilişkiler anlayışı yoktur. Bu son derece doğal- bunun nedenini artan zinada aramıştır. Ama dır. Çünkü o dönemlerde çok yerde de durum soruna farklı bakan IV. Murat kendince bir aynıdır. Osmanlı kendi halkını, kendi uyruğunu çözüm bulmuş, bir daha böyle bir yangın birbirinden ayırmamış hepsine eşit yaklaşmış- çıkmaması için sigara içimini yasaklamıştır tır. Ancak Osmanlı sistemi, vatandaş istekleri- (Hammer 1991: C. V, s. 162). nin yönetime aktarılmasında süzme enstrü- manları kullanmıştır. Aracı yönetim mekaniz- Şimdi Osmanlı’nın halkla ilişkilerinin genel maları sisteme girmiştir. İlk yıllarda padişaha niteliklerini yukarıda aktardığımız örnekleri de kolayca ulaşabilen halk istekleri daha sonraları dikkate alarak sıralayalım: Osmanlı’da halkın önce yerel sonra merkezi sistemin kurduğu en basit konularda bile önerilerde bulunma süzme mekanizmalarından geçme durumunda adeti yoktur. Böyle bir ne gelenek ne de uygu- kalmıştır. Bu durum halkın sorunlarından ha- lama vardır. Ayrıca bunun için gerekli ara berdar olmama, dolayısıyla kararlardaki isabet mekanizmalar da kurulmamıştır. Sistemin daha oranının azalması gibi sonuçlara yol açmıştır. iyiye gitmesi için halktan hiçbir istek ve öneri- Nitekim Osmanlı’nın tüm tarihinde birkaç nin gelmemiş olması önemlidir. Osmanlı’da veziriazam dışında halkın durumuna tümüyle halk konuşur ama kendisiyle konuşur, padişah vakıf olan yönetici yoktur. Ayrıca ve hükümete değil. Ancak Anadolu reayası veziriazamların ya da vezirlerin büyük bölümü farklı bir yol izlemiştir. Çok konuşmaz ancak halkın sorununu ikinci elden öğrenirlerdi sık sık başkaldırır yani isyan eder. Anado- (Uzunçarşılı 1984: 90). Çok önemli bir başka lu’nun tarihi bir bakıma isyan tarihidir. Bu nokta, Osmanlı yöneticilerinin, sorunların an- isyan İstanbul’a karşıdır. Osmanlı yönetiminin cak kendi belirledikleri türleriyle ilgilenmiş de halkın önerilerine ihtiyacı yoktur. Yönetim olmalarıdır. Sözgelimi devlet, kendisine karşı kendi bildiğini yapmıştır. Şikayetler dinlenir

17 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

ama önerilere kulak kabartma alışkanlığı yok- ve açık kanıtı olmamakla birlikte, yine de tur. önemlidir. Sadrazamlarin zaman zaman öteki görevlilerle birlikte halkın arasında dolaştığını SONUÇ ve durumu yerinde görüp halkın derdini dinlediklerini görüyoruz. Ama bu uygulamaya Osmanlı, yabancı dil öğrenmez ve dışarıda çok sık rastlanmaz ve padişahın tebdil gezmesi kalmayı dine karşı bir olay olarak kabul ederdi. gibi İstanbul ile sınırlıdır. Padişahın halkla Yıllarca kendi düzenlerinin en iyi düzen ilişkileri tebdil gezme ve cuma selamlığından olduğunu sanmışlardır. Bu yanılgı Osmanlı’nın ibarettir. Fatih ile başlayan halka açık divan Batıyı iyi tanımamasınının bir nedeni olmuştur toplantıları önce önemli iken daha sonraları, (Karal 2000: C. V, s. 9). Osmanlı aydını ne yukarıda aktardığımız nedenlerden ötürü, reform ne de rönesans olaylarını görebildi. Ne halkla ilişkiler açısından bu önemini yitirmiştir. de devletin nerelerde yanlış yaptığını Osmanlı halkla sorununu çözemediği zaman anlayabildi. Batılı olan hemen her şeye karşı kullandığı en önemli yöntem önce yasaklamak çıkmıştır. Halktan hiçbir iyileştirme önerisi sonra da güç kullanmaktır. Ancak ilişkileri gelmemiştir. Reformlar ancak yukarıdan yumuşatıcı mekanizmalar da yok değildir. aşağıya olabilirdi nitekim öyle de olmuştur Örneğin Osmanlının her döneminde cami (Karal 2000: C. V, s. 10).. Belirtelim ki aracı önemli bir halkla ilişkiler mekanıdır. Burada niteliği olmasına karşın ayan sistemi kendisi yapılan dini söyleşiler, konuşmalar hatta için vardır, kendisi için çalışmaktadır. Halkın hutbeler, cami avlusu sohbetleri yönetime ya öneri ve isteğine yöneticiler gereksinme duy- da yöneticilere kimi kez tepki niteliğindedir madıkları gibi halkın da böyle bir özlemi ol- kimi kez onay içerir, kimi kez uyarıcıdır kimi madığı ve ilişkilerin vergi ve askerlik dışında kez tehditlerle doludur. Bazı padişahların yok denecek kadar seyrek olduğu görülmekte- camileri özel dinlemeye almış olduklarını dir. Osmanlı sisteminde halkını dinleyen dev- bilmekteyiz. Kitle iletişim araçlarından let, devlet sorunlarına duyarlı bir halk oluşumu gazetenin sahneye çıkması için çok beklemek yoktur. Daha doğrusu bu alanlardaki uygula- gerekmiş ayrıca gazeteler de çok sınırlı malar çok sınırlıdır. Karşılıklı güvene ve anla- biçimde yönetim-yönetilen arasında halkla yışa dayalı ilişkilerin yaygın olmadığı açıktır. ilişkiler aracı rolü oynamıştır. Osmanlı Zaten sistemin siyasal omurgası böyle bir olu- yönetimi şeklen bir ayrıma gitse bile işin şumu reddetmektedir. Devlet-halk ilişkisi eşit- özünde tebaasını dinine ve milliyetine göre ler arası ilişki değildir. Devlet hep ağır basar. ayırmamış, eşit davranmaya özen göstermiştir. Kaldı ki Osmanlı’da halkın, köle olmamasına Ama bu alanda yine de çok sorun çıkmıştır. karşın önemli hakları da yoktur. Sistem içinde Osmanlının bıraktığı miras ve alışkanlık nede- tebaa (uyruk), köle değildir ama bu terim itiraz niyle Cumhuriyet yönetimi de halkla ilişkile- etmeden uyan kişi anlamına gelir (Wheatcroft rinde sorun yaşamış, ortaya sorunlar çıkmıştır. 2004: 45). Tebaanın çoğunluğu bu kurala Cumhuriyet döneminde sistemi halka doğru uymuş, bu kuralın kendine yüklediği çevirmek de sanıldığı kadar kolay olmamıştır sorumluluğu ondokuzuncu yüzyıla kadar iyi (7). Hatta bugün bile bu konuda sistemi zorla- kötü yerine getirmiştir. Özetlersek denebilir ki, yan, uğraştıran engeller bulunmaktadır. Osmanlı’da özel bir halkla ilişkiler anlayışı ve buna koşut yönetsel yapılanma yoktur. Ama SONNOTLAR görevleri açısından halkla ilişkileri (1) A. Hamit Ongunsu, ”Beşyüzüncü Fetih Yılı çağrıştıracak, görevliler vardır. Örneğin daha Münasebetiyle Bazı Düşünceler ” İ.Ü.Ed. Fak. önce belirttiğimiz gibi Osmanlı’da muhtesip Dergisi, C. IV, S.7, 1952, s. 9’dan aktaran devletin; esnaf, tüccar ile halk arasında Çetin Yetkin, Türk Direniş ve Devrimleri I, görevlendirdiği denetleyici ve arabulucudur. Otopsi Yayınları , İstanbul, 2003, s. 176. Sistem içinde tam bir halkla ilişkiler ajanıdır. Kadı’nın halkı dinlediği, şikayetleri (2) Türklerin Müslüman olmalarıyla ilgili ola- değerlendirdiği bilinmektedir. Bu kişinin bir rak açıklamalar ve görüşler için bakınız: Do- çok görevi yanında halkla ilişkileri de içeren ğan Avcıoğlu, Türklerin Tarihi, C.III, Tekin görevleri bulunmaktadır. Şikayet defterleri Yayınevi, İstanbul, 1982; Erdoğan Aydın, tutulmuştur. Bu, halka önem verildiğinin tam Nasıl Müslüman Olduk, Cumhuriyet Kitapla-

18 Osmanlı’da Halkla İlişkiler (5-20)

rı, İstanbul, 2006; V.V. Barthold, Türkistan, KAYNAKLAR Çev. H. Dursun, TTK, Ankara,1990, s. 200; Ebu Cafer Taberi, Chronique de Taberi Abu Akdağ M (1975) Türk Halkının Dirlik ve Ali Mohammad Balami, Çev. Zotenberg, Düzenlik Kavgası, Bilgi Yayınevi, Ankara. Gunod, Paris, 1867; Léon Cahun, Altan Ç (2002) Tarihin Saklanan Yüzü, İnkılap Introduction à l’Histoire de l’Asie : Turcs et Yayınevi, İstanbul. Mongols des Origines à 1405, Armand Avcıoğlu D (1982) Türklerin Tarihi, C. V, Colin, Paris, 1896. Tekin Yayınevi, İstanbul. (3) Halil İnalcık, ”Otman Baba ve Fatih Sultan Aydın E (2006) Nasıl Müslüman Olduk, Cum- Mehmet” Doğu Batı, Doğu Batı Ed, İstanbul, huriyet Kitapları, İstanbul. 2005, s. 160. İnalcık’a göre, İstanbul’un alın- Braudel F (1987) La Méditerranée et le Monde masından sonra Fatih, fethin dinsel simgesi Méditerranéen à l'époque de Philippe II, Akşemsettin’in daha fazla öne çıkmasına izin Flammarion, Paris. vermemiş, Akşemsettin de bunun üzerine İs- tanbul’u terkedip memleketi Göynük’te inzi- Busbecq C (1939) Türk Mektupları, Hüseyin vaya çekilmiş ve orada ölmüştür. Cahit Yalçın (çev), Remzi Kitabevi, İstanbul. Cahun L (1896) Introduction à l’Histoire de (4) Bizde tarih kitaplarının önemli bir bölümü; l’Asie : Turcs et Mongols des Origines à hangi kale kaç kişiyle alındı, kaç kişi öldü, 1405, Armand Colin, Paris. çarpışma nerede oldu, kahramanımız nasıl yaralandı gibi bizim için pek gerekli olmayan Çadırcı M (1997) Tanzimat Döneminde bilgilerle doludur. Oysa bize gerekli olan bilgi; Anadolu Kentlerinin Sosyal ve Ekonomik halkın yaşama biçimi, öne çıkan sorunları, Yapısı, TTK Yayını, Ankara. devletle ilişkisi, devlete sorun duyurma biçimi Doğru H (2006) Lehistan’da Bir Osmanlı ve devletin de halka bakış biçim ve ilgisidir. Sultanı, Kitap Yayınları, İstanbul. Şeriyye sicilleri, mühimme defterleri bu konu- da belirli bilgi vermektedir. Belirtmem gerekir Goowin G (1998) Osmanlı Kadınının Özel ki çok sınırlı Osmanlıca bilgimle arşivlerdeki Dünyası, Sabah Yayınları, İstanbul. binlerce sayfalık defterleri incelemede çok Halife M (1976) Tarih-i Gılmani , Kültür Ba- zorlandım. Bu konuda ayrıntılı incelemelere kanlığı Yayını, İstanbul. gereksinme var. Bu alan, yetişecek iletişim Hammer (1991) Büyük Osmanlı Tarihi, C. I- tarihçilerinin araştırmalarını bekliyor. VI, M. Ata (çev), Hikmet Neşriyat, İstanbul. (5) Başbakanlık Osmanlı Arşivleri Şikayet İnalcık H (2000) Osmanlı’da Devlet, Hukuk, Defterleri: 989 Sayılı Katalog Sıra No: 1-219 Adalet, Eren Yayınevi, İstanbul. ve Bab-ı Asafi Defterleri 978 Sayılı Kata- İnalcık H (2003) Osmanlı İmparatorluğu Kla- log Sıra No: 1014 – A sik Çağ ,YKY, İstanbul. (6) 1825 yılında II. Mahmut döneminde İnalcık H (2005) Makaleler, Doğu Batı Ed, İzmir’de Le Spectateur de l’Orient adlı gazete İstanbul. bir Fransız tarafından yayımlanmaya başlandı. Karal E Z (2000) Osmanlı Tarihi, C.V-VIII, II. Mahmut bir süre sonra bu adamı İstanbul’a TTK Yayını, Ankara.. çağırdı ve Moniteur Ottoman adlı saray gazetesi çıkartılmaya başlandı. Enver Ziya Kazancı M (2006) Kamuda ve Özel Kesimde Karal, Osmanlı Tarihi VI, C. VI, TTK, Halkla İlişkiler, 6. Bası, Turan Kitabevi, Ankara, 2000.s.189. Ankara. Kazıcı Z (2006) Osmanlı’da İhtisab Müessese- (7) Cumhuriyet Döneminin halkla ilişkileri si, Bilge Yayınevi, İstanbul. konusunda ayrıntılı bilgi için bakınız: Metin Kazancı, Kamuda ve Özel Kesimde Halkla Koçu R E (1971) Tarihimizde Garip Vakalar, İlişkiler, 6.Bası,Turan Kitabevi, Ankara, 2006. Varlık Yayınları, İstanbul. Koloğlu O (1994) Osmanlı’dan Günümüze Türkiye’de Basın, İletişim Yayınları, İstanbul.

19 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

Lamartine Alphonse de (2005a) Aşiretten Devlete - Osmanlı Tarihi 1, R. Uzmen (çev), Bilge Yayınları, İstanbul. Lamartıne Alphonse de (2005b), Cihan Haki- miyeti - Osmanlı Tarihi 2, R. Uzmen (çev), Bilge Yayınları, İstanbul. Lewis B (2005) Ortadoğu, S. Kölay (çev), 2. Bası, Arkadaş Yayınları, İstanbul. Mantran R (1962) İstanbul Dans La Seconde Moitié du XVII’ème Siècle, Libraire Adrien Maison Neuve, Paris. Montaigne M (1982) Denemeler, S. Eyüboğlu (çev) Cem Yayınevi, İstanbul. Nuri Paşa Mustafa (1992) Netayic ül Vukuat I- II, TTK Yayınları, Ankara. Ortaylı İ (1987) İmparatorluğun En Uzun Yılı, Hil Yayınevi, İstanbul . Ortaylı İ (2006) Osmanlı’yı Yeniden Keşfet- mek, Timaş Yayınları, İstanbul. Öztuna Y (1964) Türkiye Tarihi 2, Hayat Yayınları, İstanbul. Palmer A (1997) Osmanlı İmparatorluğu, B. Çorakçı (çev), Sabah Yayınları, İstanbul. Sakaoğlu N (1999) Bu Mülkün Sultanları, Oğlak Yayınları, İstanbul. Sevinç N (2005) Osmanlı’nın Yükselişi ve Çöküşü, Bir Harf Yayını, İstanbul. Sezgin İ (2005) Devletlü Eşkıyalar, Kaknüs Yayınları, İstanbul. Taberi Ebu Cafer (1867) Chronique de Taberi Abu Ali Mohammad Balami, Zotenberg, Gunod (çev), Paris. Topuz H (1996) Başlangıcından Bugüne Kadar Türk Basın Tarihi, Gerçek Yayınevi, İstanbul. Uzunçarşılı İ H (1984) Osmanlı Devletinin Saray Teşkilatı, TTK Yayını, Ankara. Uzunçarşılı İ H (1995) Osmanlı Tarihi I-IV, TTK Yayını, Ankara. Wheatcroft A (2004) Korkunç Türk, G. Somuncu (çev), Aykırı TarihYayını, İstanbul. Yetkin Ç (2003) Türk Direniş ve Devrimleri II, Otopsi Yayınları, İstanbul. Yücel Y ve Sevim A (1990) Türkiye Tarihi 2, TTK Yayınları, Ankara.

20 İÇERİK ANALİZİ ÇALIŞMALARINDA ÖRNEKLEM SORUNU Abdullah Koçak*- Özgür Arun**

ÖZET Günümüzde, diğer araştırma yöntemlerinde olduğu gibi içerik analizinde de temel soru(n)lardan birisi, örneklemedir. Örneklem sorununa nasıl yaklaşılacağı belirsizlikler içerebilir. Ancak, araş- tırma sorusunun ortaya atılmasıyla birlikte, araştırmanın hemen her evresine ait sorunlar açıklığa kavuşacağı gibi, örnekleme ait belirsizlikler de ortadan kalkacaktır. Araştırma sürecinin herhangi bir evresinde verilen kararlar, ilk evrelerde verilen kararlardan bağımsız değildir. Bir başka de- yişle, araştırma sorusu tanımlandığı anda örneklem tasarımı da kısmen belirlenmiş olur. Dolayı- sıyla, örneklem tasarımı bir sorun olmaktan çok, araştırmacıya elde ettiği bulguları değerlendire- bileceği istatistik yöntemleri sunan ve böylece bulguların kalitesini daha da artıran bir çerçevedir. Anahtar sözcükler: içerik analizi, örneklem sorunu

THE SAMPLING PROBLEM IN CONTENT ANALYSIS STUDIES

ABSTRACT One of the main problems in content analysis studies as in other research studies is sampling. The way of approaching to sampling problem contains some ambiguousness. However, with the for- mulation of research question, the ambiguousness of sample will disappear as the problems of each steps of the research will be enlightened. The decisions made in any phase of the research process are not independent of the decisions of the early phases. In other words, when the re- search question is completed, the sampling design is partly determined. So, the sampling design is a frame that provides the researcher with the statistical methods to evaluate the data and thus promotes the data quality. Keywords: content analysis, sampling problem birbirinin aynısıdır: sözcükler ve cümleler. GİRİŞ Gündelik hayatın hemen her anında, yapılan “Yazdığın son mektup şu an elimde tüm konuşmalarda, söylevlerde, şarkılarda, Okuyup ağlıyorum her kelimede manilerde, atasözlerinde kabaca olsa da bir Demek ki yalanmış aşkın sevgin de takım analizlere rastlamak mümkündür. Dola- Mutlu ol diyorsun sensiz olur mu? yısıyla, gündelik hayatın yansıması olan böyle- Ayrılsak da mutluluk dilerim sana si bir veri, inanılmaz düzeyde zengin ve değiş- Katlanmak zorundayım göz yaşlarıma kendir; fikirleri, duyguları ve tutumları yansıtır, Yazdığın haberin her satırına bazen bir kişiye özgü bazen de bir kültürün Ecelimi kazsan da şu son mektupla (1)” yansımasıdır. Sözcükler ve cümleler insanoğlunun kendi Ancak, sözcüklerin ve cümlelerin bu sonsuz eliyle yarattığı önemli eserlerdir; dolayısıyla çeşitliliğinden nasıl olur da güvenilir ve bilim- onun yazdıkları ve söyledikleri kişisel ve sos- sel bir sonuç çıkarılabilir? Bu sorunu ortadan yal gelişimin temel kaynağıdır. Örneğin, bir kaldırmak ve metinlerden (2) açık, objektif, psikolog elindeki mürekkep kartlarını göstere- güvenilir sonuçlar çıkarmak üzere sosyal bi- rek karşıdakinin orada ne gördüğünü tanımla- limciler içerik analizi diye bilinen bir dizi pro- masını, bir kamuoyu araştırmacısı sordukları- sedür ortaya koymuşlardır (Stone ve ark. 1966: nın yanıtını almayı, bir sosyolog odak grup 3-5). İçerik analizinin tanımı, zaman içinde çalışması sonucu kayıt ettiği konuşmaların yeni tekniklerin ve uygulamaların da ortaya deşifresini ve bir politik araştırmacı diplomatik konulmasıyla değişim göstermiştir. Bu tanım- notlar toplamayı ister. Ama her defasında, veri lardan bazıları aşağıda verilmiştir;

* Doç. Dr., Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi ** Arş. Gör, Ortadoğu Teknik Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

İçerik analizi politik söylemin istatiksel anlam- İÇERİK ANALİZİNDE ÖRNEKLEM bilimidir (Kaplan 1943: 230) SORUNU İçerik analizi; a. işaretlerin sınıflanması ve, b. Örnekleme, sadece içerik analizi için değil, bu işaretlerin hangi yargıları içerdiğini ortaya diğer tüm yöntemler için üzerinde önemle koymak için, c. açıkça formüle edilmiş kurallar durulması gereken ve sosyal bilimlerde geç- ışığında, d. araştırmacının ortaya koyduğu mişte olduğu kadar günümüzde de hala en çok yargıların bilimsel rapor olarak değerlendiril- konuşulan/tartışılan konulardan biridir. Bu mesini sağlar (Janis 1949: 425). hassas konu, araştırmacıya/uygulayıcıya sonuç İçerik analizi, iletişimin sunulan içeriğinin çıkarma ve politika geliştirme açısından ina- tarafsız, sistematik ve niceliksel tanımıdır nılmaz güçler verebileceği gibi örnekleme (Berelson 1952: 17). sürecinde yapılacak küçük bir hata, olmadık sonuçlara, planlama hatalarına, eksik ya da “İçerik analizi” ve “kodlamayı” birbiri yerine yanlış yatırımlara ve ekonomik ve sosyal çık- kullanarak herhangi bir sembolik davranışın mazlara yol açabilir. İnsanlığın geçmişi, gele- tarafsız, sistematik ve niceliksel tanımlamasını ceği öngörmek ve planlamak üzere yapılan yapmayı öngörüyoruz (Cartwright 1953: 421). araştırmalar ve bunlara rağmen isabetsiz öngö- İçerik analizi burada, mesajın bilimsel analizi rüler ve planlama hatalarıyla doludur. Bugüne anlamına gelmektedir (Barcus 1959: 72). bakıldığında ise, yapılan araştırmalara dayanı- larak, ancak bir takım tahminler ileri sürüldüğü İçerik analizi, metin içinde tanımlanan belirli görülmektedir. Sosyal ve ekonomik ortam bu karakterlerden sistematik ve tarafsız sonuçlar anlamda “karmakarışıktır” (4). Tüm bu (ve çıkarmak için kullanılan bir araştırma tekniği- burada sayılamayan (5)) nedenlerden dolayı, dir (Stone ve ark. 1966: 213). araştırmacılar için, hangi yöntemi kullanırlarsa kullansınlar, sosyal ve ekonomik dünyanın yanı İçerik analizi veriden onun içeriğine ilişkin sıra, bu tartışmada konu edilen, akademik or- tekrarlanabilir ve geçerli sonuçlar çıkarmak tamın daha fazla karışmaması için örneklem üzere kullanılan bir araştırma tekniğidir konusuna özel bir önem verilmesi gerektiği (Krippendorff 1980: 25). açıktır. Örneklem, sorunlardan birisi, belki en önemlisi (6) olarak, içerik analizinde de karşı- İçerik analizi, metinden çıkarılan geçerli yo- mıza çıkmaktadır. Ancak, bu makalede, kap- rumların bir dizi işlem sonucu ortaya konuldu- samlı bir örneklem tartışmasından çok içerik ğu bir araştırma tekniğidir. Bu yorumlar, me- analizinde örneklem sorunu üzerinde durulma- sajın göndereni, mesajın kendisi ve mesajın ya çalışılacaktır. alıcısı hakkındadır (Weber: 1989: 5). İçerik analizi yöntemi, sorunun sistematik ve Yukarıda sunulan tanımların üzerinde anlaştığı tarafsız bir biçimde sunumunu hedefler. Ancak, ortak özellik, içerik analizinin, farklı disiplin- yine de araştırmanın özel amacı ve hangi di- lerde (3) birçok araştırma sorusuna yanıt ara- siplinde uygulandığına bağlı olmaksızın bir mak üzere kullanılan temel bir araştırma aracı takım sorunlar araştırmacının karşısına çık- olduğudur. Ayrıca, içerik analizine ilişkin bir- maktadır: Araştırma evreni nedir ve buradan ne birinden farklı tanımlar yapılsa da, hepsinin kadar bir örneklem seçilmelidir? Tekraren vurguladığı iki önemli konu, yöntemin “siste- yapılacak araştırmalar tutarlı sonuçları verebi- matik” ve “tarafsız” olması gerektiğidir. lecek midir ve dolayısıyla araştırma tekrar edilebilir nitelikte midir? Öngörülenler ölçüle- İçerik analizi, her ne kadar metne ilişkin taraf- bilmiş midir? Bu ve benzeri sorular, her araş- sız ve sistematik bilgi sunmayı hedefleyen bir tırmanın yanıtlamak zorunda olduğu sorulardan araştırma yöntemi olsa da, tıpkı diğer yöntem- bir kaçını oluşturmaktadır (Holsti 1969: 117- ler gibi, avantajlarının yanı sıra sorunlarının 23). olduğu da açıktır. İlerleyen bölümde, bu ma- kalenin de konusunu oluşturan sorunlardan Tam da bu noktada can alıcı soruyu sormak birisi -belki en önemlisi- olan örneklem sorunu yerinde olacaktır: Örneklemin, içerik analizi üzerinde durulacaktır. çalışmalarında ne tür bir etkisi olabilir? Ya da,

22 İçerik Analizi Çalışmalarında Örneklem Sorunu (21-28)

daha akademik bir ifadeyle, örneklem tasarımı, açıklanmasını olanaklı kılar. Metnin içindeki içerik analizinde neden önemlidir? Bu soruya sembollerin taşıdığı mesajın özelliklerini, sis- yanıt verilebilmesi için, içerik analizinin kulla- tematik ve tarafsız olarak tanımlamaya çalışan nılmaya başlandığı 20. yüzyılın başlarında içerik analizi, aslında, kendisi bu tanımıyla yapılan ve kısmen de olsa hala üzerinde duru- soruya açıklık getirmektedir. Buna göre, görü- lan sorunlardan birini biraz tartışmak gereklidir nen/açık içerikle birlikte gizli/örtük anlamlar ve bu tartışma, örneklem tasarımının, içerik da değerlendirilebilir, ancak sonuçlar/bulgular analizinde neden önemli olduğu sorusunu da analiz edene değil yönteme bağlı olmalıdır (8). açıklığa kavuşturabilir. Tartışmanın burasında, “yönteme bağlılığın” altını çizmek gerekir. Buna göre, aynı içeriğe Önceki bölümde bahsedildiği üzere, farklı ilişkin aynı kodlamayla tekrarlanan araştırma- disiplinlere ait ayrı ayrı içerik analizi tanımları nın sonuçlarının aynı olması gerekir (9). An- olsa da, üzerinde oylaşım sağlanan konu içerik cak, sonuçların yorumlarının bir araştırmacıdan analizinin sistematik ve tarafsız olması gerekti- diğerine farklılık göstermesi mümkündür. Bir ğidir. Ek olarak, araştırmanın “bilimsel” ola- araştırmacının, elde edilen sonuçlardan doğru bilmesi için analiz sonucu elde edilen bulgula- yorumu yaptığını söylemesi diğerlerinin de rın ve yapılan çıkarımların genellenebilir olma- aynı bakış açısıyla sonuçları değerlendirmesini sı gereklidir. İşte, işin içine bu sistematik, ta- gerektirmez. Tersine, tarafsızlıktan kastedilen, rafsız bilgi ve genelleme girdiği anda üzerinde bulguların/sonuçların yönteme bağlı olmasıdır. bir türlü anlaşılamayan iki önemli noktayı Değişkenlik gösteren, ancak bu bulguların tartışmak gerekmektedir; ilki, içerik analizi yorumlanması olabilir. Kısacası, yöntemin kantitatif olmalı mıdır? İkincisi, analiz görü- objektif olması gerekliliği ile bulguların yoru- nen/açık içerikle sınırlı mı olmalıdır, yoksa munun subjektif olması, birbirinden ayrı ko- sözün atındaki gizli/örtük anlamlar da incelen- nulardır. meli midir? İÇERİK ANALİZİ KANTİTATİF GÖRÜNEN/AÇIK İÇERİK-GİZLİ/ÖRTÜK OLMALI MIDIR? ANLAM İçerik analizinin kantitatif/niceliksel ya da Analizin görünen/açık içerikle sınırlı olması ya kalitatif/niteliksel olması gerektiğini ileri sü- da metnin atındaki gizli/örtük anlamların da renler arasındaki tartışma sürmektedir (10). incelenmesi, daha az örneklem ile ancak daha Hatta bazılarına göre (Lasswell ve ark 1952), çok analizin “tarafsız” olması ve kalitatif- analiz sonucu verilen yanıtlar kantitatif olma- kantitatif (7) tartışmasıyla ilgilidir. İkincisi, yacaksa içerik analizi yapmaya dahi gerek aşağıda tartışılmaktadır. Burada tarafsızlık yoktur. Konu tam böyle bir noktaya getirilince, üzerinde durmak yeterli olacaktır. “kantitatif” demekle ne kastedildiği de tartışma konusu olmaktadır. Burada, durumu içinden Açık ki, görünen içerik (metnin yüzeysel anla- daha da çıkılmaz yapacak böylesi bir tartışma- mı) araştırmacıya, sorunun altında yatan ne- ya (11) girmeden bu kantitatif ya da kalitatif denleri ve sorunun çözümüne ilişkin bilgileri, olma gerekliliğinin, araştırmacıyı içerik anali- kısacası soruna ilişkin mutlak bulguları elde zinde nasıl örneklem sorununa götürdüğü in- etme olanağını kesin olarak sunmayacaktır. celenmeye çalışılacaktır. Dolayısıyla, metnin içindeki gizli/örtük an- lamların analiziyle elde edilecek sonuçlardan İlk başlarda, içerik analizinin kullanımı, ya da yoksun kalınacaktır. Ne var ki, böylesi bir ilk tanımları (Janis 1943) “sayma”yı kaçınıl- analizin, metnin içindeki gizli motivasyonların maz kılmaktaydı. Metnin içinde geçen sem- gün ışığına çıkarılma çabasının, araştırmacıyı boller, kelimeler ya da cümleler sayılmazsa “tarafsızlık” ilkesiyle de karşı karşıya getirdiği içerik analizi yapılmış olmazdı. Bu sorun, son- söylenebilir; çünkü böylesi bir çaba bir “niyet raki yıllarda yapılan uygulamalarla aşıldı; say- analizi” olarak görülebilir. Ancak bu görüntü mayla, frekans alma teknikleriyle, frekans bir yanılsamadır ve bu çaba bizi hiç bir biçimde kullanmadan yapılan analizler birleştirildi (12). tarafsızlık ilkesiyle karşı karşıya getirmez. Günümüzde ise “sayma” bir araştırma için Tersine, bu yanılsama tarafsızlık meselesinin gerekliliklerden sadece biridir. Böylece bulgu-

23 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

lar hala niceliksel (kantitatif) olarak sunulsa da, Kabaca, içerik analizi, iletişim eylemlerinin hazırlanan tablolarla tüm konuya ilişkin nite- değerlendirilmesiyle ilgilenir. Dolayısıyla, liksel (kalitatif) bir yargı sunulmasını mümkün evren, tüm bu iletişim eylemlerini kapsamakta- kılmaktadır. Bu anlamda nicel değerlendirme- dır. Bir başka deyişle, içerik analizinde genel ler olmaksızın tek başına yapılacak niteliksel olarak evren, araştırma sorusunun kapsamında, yorumlar çok da anlamlı olmayacaktır. Böylesi araştırmacının zamanı ve kaynaklarıyla sınırlı değerlendirmeler, “neredeyse hepsi”, “çoğu”, olmasına karşın, gazeteler, dergiler, kitaplar, “bir kısmı”, “bazıları” gibi yargıları içerecek ve hükümet belgeleri, konuşmalar, mektuplar ve bunlar “bilimsellik” taşımayacaktır. bunlara benzer diğer doküman ve metinlerden oluşabilir. Ancak, bir araştırma için evrenin İstatistiğin daha sık olarak kullanılmasını, gü- sınırlanması/belirlenmesi kaçınılmazdır. İçerik nümüz sosyal araştırmalarının ayırt edici bir analizinde evren, dört temel yaklaşımla sınırla- özelliği olarak görmekten çok, araştırma tek- nabilir; nerede (New York), ne zaman (2001), niklerinin güvenilirliğini ve kesinliğini artır- hangi aracıyla (günlük gazeteler) ve hangi mak ve kanıtlamayı bir standarda kavuşturmak konuda (11 Eylül olayları). Evrenin tamamının için onun hemen her alanda daha zengin olarak değerlendirmeye alınması ya da bunun içinden kullanıldığını (13) söylemek yerinde olacaktır bir örneklemin seçilmesi, evrenin büyüklüğüne, (Goode ve Hatt 1952: 34-41). Bununla birlikte, genelleme yapılması gerekliliğine, bulguların nitel değerlendirmeleri dışlamayan niceliksel kesin, geçerli ve güvenilir olması gibi ögelere yaklaşım (14) araştırmacıya, elde edilen bul- bağlıdır. Bu durumda, elde edilecek bulguların guların kesin değerlendirmesini yapacak güçlü evrene genellenebilmesi için araştırmacının araçları içeren istatistik yöntemleri verecek ve karşısında iki önemli seçenek vardır: ilki, veri- böylece bulguların kalitesini daha da artıracak- yi bu evrenden bir örneklem çekerek toplamak; tır. Bu istatistiksel yöntemler, doğrulamayı ya diğeri ise hiçbir biçimde herhangi bir veri top- da yanlışlama olasılığını araştırmacıya suna- lamamak (Holsti 1969: 79). cak, sistematik ve tarafsız veriler ışığında bi- limselliğin olmazsa olmazını, örnekleme daya- Araştırma sürecinin herhangi bir evresinde narak genellemeler yapmayı, olanaklı kılacak- verilen kararlar onun ilk evrelerinde verilen tır. İşte tam burada, her ne kadar içerik analizi- kararlardan bağımsız değildir. Bir başka de- nin salt nicel ya da nitel olması gerektiği yö- yişle, araştırma sorusu açıkça tanımlandığı nünde tartışmalar sürse de, evrene ilişkin ge- anda örneklem tasarımı kısmen belirlenmiş nellemeler yapılması söz konusu olduğunda, olacaktır (Holsti 1969: 87). Örneğin, bir seçim örneklem artık kaçınılmaz olarak içerik anali- kampanyasına ilişkin haberlerin medyaya yan- zine dahil olmaktadır. sıması üzerine çalışma yapılacaksa, ya kam- panya süreci tamamen araştırmaya dahil edile- ÖRNEKLEM SORUNU cek ya da tanımlanan kampanya süreci içindeki bazı günler örneklem olarak seçilecektir (15). İçerik analizi yapmak isteyen kişi dört önemli Buradaki temel ilke, kampanya sürecindeki her yöntemsel sorunla uğraşmak zorundadır: Ana- günün örneklemde eşit seçilme şansının olma- liz biriminin seçilmesi, analiz edilecek katego- sıdır. Araştırmacı, örneğin, “Asya depreminin rilerin tanımlanması, geçerlilik-güvenilirlik ve Türkiye yazılı basınında yansıması” konusunu örnekleme sorunu. Bu makalede bunlardan en çalışmaya başladığında zaten onun toplayacağı sonuncusu tartışılmaktır. veri zamana, kaynaklara ve kullanacağı dokü- man tipine göre sınırlanmış olacaktır. Ancak, İçerik analizinde örneklem, bir çok açıdan saha örneklemeye ilişkin araştırmacının vermesi çalışmalarındaki örneklemden farklılık göster- gereken kararlar bununla bitmez. “Türkiye mez. Asıl mesele, eğer evrene ilişkin genelleme yazılı basını” derken ne kastedilmektedir? yapılacaksa evrendeki her bir birimin Dergilerin mi kullanılması gerekir, yoksa ga- örneklemde eşit seçilme hakkına sahip olması- zetelerin mi? Bunlar ulusal gazeteler mi ola- dır. Her iki durumda da, örneklem evreni tem- caktır yoksa yerel gazeteler mi? Ya da dergiler sil etmelidir. O halde, içerik analizinde evren aylık mı yoksa 3 aylık mı olacaktır? Gazetele- nedir ve neleri kapsar? rin (ya da dergilerin) hepsi mi alınacaktır, yok- sa bunlardan bir kaçı mı seçilecektir? Bu seçim

24 İçerik Analizi Çalışmalarında Örneklem Sorunu (21-28)

nasıl yapılacaktır? Gazetelerin (ya da dergile- yazıları kendi içinde iki ya da daha fazla gruba rin) tamamı mı incelenecektir yoksa sadece ayrılabilir. Gruplar, örneğin, ekonomiyle, köşe yazıları, ya da ilk sayfaları mı? Bu ve sporla ve günlük politikayla ilgili olan köşe benzeri soruların yanıtları ortaya konduğunda, yazılarından oluşabilir. Böylece, seçilen kısmen de olsa örneklem tasarımı belirlenmiş örneklemin temsil kabiliyeti arttırılabilir ve olacaktır. araştırmacıya alt gruplar arasında karşılaştırma yapabilme olanağı verir. Burada dikkat edile- Daha önce bahsedildiği üzere, temel olarak cek nokta, alt gruplardan seçilen birim sayısı- içerik analizindeki örneklem sosyal bilimlerde- nın evrene orantılı olması gerektiğidir. Aksi ki diğer örnekleme türlerinden farklılık gös- durumda, bir alt grup diğerlerinden daha fazla termez. Bu anlamda, örnekleme türleri iki ana temsil edilebilir ki, bu elde edilecek bulguların gruba ayrılabilir: İlki, olasılığa dayalı örnekle- yanlı olmasına yol açabilir. meler, diğer ise olasılık dışı örnekleme türleri- dir. Küme örneklemesi, özellikle örnekleme girmesi gereken birimlerin listelenmesinin zor olduğu Olasılığa dayalı örnekleme üç ana grupta top- durumlarda, benzerlik gösteren birimler bir lanabilir; araya getirilerek kümeler oluşturulmasıyla belirlenir (Balcı 2001: 52-117). Daha sonra, bu Basit tesadüfi örnekleme evrendeki birimlerin kümelerden, toplam örnekleme ulaşmak için (case) listelenmesini içerir. Daha sonra, listesi birimler seçilir. Yeniden örneğimize dönecek hazırlanan birimlerin hangilerinin örnekleme olursak, bütün köşe yazılarının tek tek okunup alınacağına tesadüfi olarak karar verilir. Her bir konuya göre ayrılması mümkün olmadığı du- birim örnekleme girmede eşit şansa sahiptir ve rumlarda, yazının yayınlandığı sayfaya göre birinin örnekleme girmesi diğerinin seçilme kümeler oluşturulabilir. Böylece, ekonomi şansını etkilemez. Ancak, basit tesadüfi sayfasında ya da diyelim üçüncü sayfada ya- örneklem evrendeki tüm birimlerin listesinin yınlanan yazılar bir küme, spor sayfasında bulunduğu durumlarda uygulanabilir. Dolayı- yayınlanan yazılar bir başka kümeyi oluştura- sıyla, hazırlanan ya da varolan listenin içeriği bilir. Ancak, bu tür örneklemede, önemli bazı ve birimlerin dizilişi, tarafsız örneklem çekmek kümelerin analizde temsil edilememe tehlikesi için oldukça önemlidir. Bir gazetenin son iki dikkate alınmalıdır. yılda yayınlanan köşe yazılarına ait tarama sonucu hazırlanan liste, sistemli dönüşler ve Olasılık dışı örnekleme, olasılık kuramına da- düzenlemeler içerirse ve yapılan seçimlerde yalı hesapların yapılmasının mümkün olmadığı sürekli bu sistemli düzenlemelere uyan birimler durumlarda kullanılır. Bunlar evreni kestirme seçilirse tarafsızlık ilkesine uyulduğu söylene- imkanı da sunmazlar. Bu nedenle, bu gruptaki mez (Balcı 2001: 52-117). Örneğin, spor yazı- örnekleme türlerinin, evrene genellemenin larını analiz etmek için toplam 100 köşe yazı- önemli olmadığı durumlar için kullanılması sından oluşan bir listeden 50 köşe yazısı seçile- daha doğru olabilir. Bu tip örneklemler, birim- cek olsun. Eğer, sıralamada her iki yazıdan biri lerin yansız olarak seçilmesi kuralından çok futbolla ilgiliyse, birer atlayarak yapılan se- onların bir takım karakteristik özellikleri bün- çimler hep futbolla ilgili yazılara rast gelecek- yesinde taşımasının gerektirir (Balcı 2001: 52- tir. Bu durumda, sadece futbolla ilgili yazılar 117). Kota örnekleme, bu grupta yer alan seçilmiş olacak ve o zaman çekilen örnekleme- örneklem türlerinden biridir. Kota örnekleme nin tarafsız olması mümkün olmayacaktır. yöntemiyle, evrendeki her grup ağırlığına göre örneklemde temsil edilir. Örneğin, bir gazetede Tabakalı örnekleme, tesadüfi örneklemenin bir köşe yazılarının %80’i ekonomiyle ve geri takım alt gruplara ayrılmasından oluşur ve alt kalan %20’lik kısmı politikayla ilgiliyse, ve grupların örneklemde temsil edilmelerinin kota örnekleme uygulanacaksa seçilecek garanti altına alınmasını sağlar. Evren, amaca örneklemde bu oranların aynı olması gerekir. uygun olarak iki ya da daha çok alt gruba ayrı- labilir. Alt gruplardan tesadüfi olarak örneklem Örneklemdeki birimler, tarafsızlık ilkesine alınır ve bunlar daha sonra birleştirilerek top- uygun ve tesadüfi olarak değil, evrendeki özel- lam örnekleme ulaşılır (Aziz 1990: 43-52). liklerine göre seçilecektir. Bu grupta yer alan Yukarıdaki örneği sürdürecek olursak, köşe

25 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

bir diğer örneklem türü, amaçlı örneklemedir. bazı günlerinde verilen haber süreleri diğer Buna göre, araştırmacı örneklem için hangi günlere göre değişiklik gösterebilir. Bu durum- birimlerin seçileceğine kendisi karar verir. da, örneklemin temel ilkesine göre, her günün Araştırmacının uygun gördüğü kümeler, grup- eşit seçilebilme şansı olması gerekliliğine kar- lar, birimler araştırmanın amacına da uygun şın, verilen haber sürelerindeki değişkenlikten olarak belirlenir. Bu nedenle, bu tip örnekle- dolayı hangi günlerin analize dahil edileceği meye yargısal örnekleme de denilir. Örneğin, belirsizliği ortaya çıkabilir. içerik analizini yapan bir araştırmacı, araştır- manın amacına da uygun olarak, yazılı basında Tüm bu ve benzeri sorunlar, araştırmacının, yapılan bir polemiğin taraflarından bir yada bir araştırma sorusunu açık bir şekilde belirlemesi kaçının yazdığı köşe yazılarını, kendi yargıları ve evrene ya da araştıracağı konuya ait ne tür ve geçmiş tecrübelerine dayanarak seçebilir. çıkarımlar yapmak istediğini ortaya koymasıyla kısmen aşılacaktır. Bundan sonra, araştırmacı- SONUÇ nın atacağı adımlar, onun bu ilk kararına ba- ğımlı olacaktır. Eğer evrene ilişkin kesin so- Saha çalışması örnekleminde olduğu gibi, içe- nuçları değerlendirmek istiyorsa, olasılıklı rik analizi için seçilen örneklemde de araştır- örneklem seçme zorunluluğu karşısında dur- macı evrene ilişkin ne tür çıkarımlar yapacağını maktadır. Eğer tersi söz konusuysa, bu anlamda aklında tutmalıdır. İçerik analizinde genel ola- herhangi bir veri toplaması uygun olmayacak- rak üç tip evren birbirinden ayırt edilebilir (16). tır. Evrene ilişkin herhangi bir çıkarımda bu- İletişim kaynakları (örneğin, gazete çeşitleri, lunmayacak olan araştırmacı, amacına uygun romanlar, konuşmalar), dokümanlar (örneğin, olarak olasılık dışı örnekleme yöntemlerinden köşe yazıları) ve doküman içindeki metinler birini ya da bir kaçını birden kullanabilir. Yine (örneğin, sayfalar) (Singleton ve ark. 1988: de, hangi yöntemi seçerse seçsin, araştırma 66-89). Sözgelimi, bir haber analizi için sürecinde seçtiği yönteme bağlı olarak bir ta- örneklemin çekilmesi, seçilen gazetelerin sayfa kım olumsuzluklar olacaktır. Tüm bu olum- sayılarının belirlenmesiyle başlayabilir. suzluklar, seçtiği yöntemin zayıf ve güçlü yanlarını bilen ve amacını açık olarak belirle- Ancak, sayfa sayıları, haftanın ortasında, ba- yen araştırmacı için aşılması mümkün olan şında ya da haftanın sonunda farklılık göstere- sorunlardır. İçerik analizi, kullandığı sistematik bilir. Hatta, gazetenin satıldığı bölgedeki bazı yöntem gereği birden fazla tekniği bünyesinde şartlara göre de değişkenlik gösterebilir. Her taşıyan ve bunların hep bir arada kullanılması- durumda, aslında sayfa sayısının değişkenliği na olanak veren bir araştırma yöntemidir. gazetenin alacağı reklam düzeyindeki farklı- lıktan kaynaklanabilir. Böylesi bir durum, Araştırma tekniklerinin güvenilirliğini ve ke- haftanın günlerinin eşit olarak belirlenmesini sinliğini artırmak ve kanıtlamayı bir standarda gerekli kılar. Örneğin, seçilen gün sayısı 24 kavuşturmak için, hemen her alanda daha zen- olarak belirlenmişse, tesadüfi olarak 4 Pazarte- gin olarak kullanılması ve bununla birlikte, si, 4 Salı, 4 Çarşamba, 4 Perşembe, 4 Cuma ve nitel değerlendirmeleri dışlamayan niceliksel 4 Cumartesi seçilebilir. Pazar baskılarında -ve yaklaşımların araştırmacıya, elde edilen bul- hatta bazen Cumartesi günleri- sayfa sayıları guların kesin değerlendirmesini yapacak güçlü farklılık gösterebilir; bazı gazeteler ek verirken araçları içeren istatistik yöntemlerini sunması bazıları vermeyebilir. Bu nedenle bazı içerik ve içerik analizine ilişkin yeni bilgisayar prog- analizlerinde bu Pazar baskıları analize dahil ramlarının geliştirilmesi, bulguların kalitesini edilmeyebilir. Bu durum çoğu zaman bir sorun daha da artıracaktır ve bu analizin sosyal bi- olarak karşımıza çıkar. Eğer Pazar, ya da Cu- limlerde daha yaygın, sorunsuz ve güvenli martesi baskıları analize dahil edilecekse, o uygulamasını sağlayacaktır. zaman Pazar eki verenlerle diğerlerinin birbi- rinden ayırt edilmesi gerekebilir. Eğer radyo ya SONNOTLAR da televizyon çalışılacaksa, yine haftanın gün- leri bir sorun olarak araştırmacının karşısına (1) Hakkı Bulut. Şiirdeki kahraman kabaca – çıkabilir. Bu kez sorun, radyo veya televizyon- sistematik ve tarafsız olmasa da- içerik analizi daki haberlere ayrılan süreyle ilgilidir. Haftanın yapmaktadır. İlkin kelimeleri daha sonra ise

26 İçerik Analizi Çalışmalarında Örneklem Sorunu (21-28)

satırları değerlendirmekte ve buna göre elde değer yargısız olamaz. Konuyu seçerken dahi ettiği bulguları yorumlayıp bir yargıya var- bir takım değer yargıları olabilir. Bunları da, maktadır. araştırmaya dahil etmek suretiyle tarafsızlık meselesi ve değer yargıları tartışılabilir. (2) Burada, sözü edilen metin (text) bir kitap, bir gazete yazısı, bir makale, bir röportaj, tarih- (9) Bakınız “geçerlilik-güvenilirlik” tartışmala- sel bir doküman, karşılıklı konuşmalar, rek- rı. lamlar, bir tiyatro oyunu, iletişimi sağlayan bir (10) Bu tartışma için bakınız (Manning ve dil... vs. olabilir. Bundan sonraki bölümlerde Cullum-Swan 1994). de bu anlamda kullanılacaktır. (11) Bu tip bir tartışma için bakınız (Holsti (3) İçerik analizinin farklı disiplinlerde nasıl 1969) ve pozitivizmdeki içerik analizine ilişkin kullanıldığına ilişkin ayrıntılı bilgi için bakınız yapısal tartışmalar için ayrıca bakınız (Fiske (Stone ve ark, 1966) ve ayrıca içerik analizin 1994). kullanım amaçlarına ilişkin bir tartışma için ayrıca bakınız (Goode ve Hatt 1952). (12) Ayrıntılı bilgi için RADIR çalışmalarına bakınız (Lasswell, Lerner ve Pool 1952) ve (4) Bu “karmaşayla” ilgili tartışmalar için ba- ayrıca (Osgood 1959). kınız (Williams 1989) ve (Huff 1954). (13) Yinede, istatistiğin “yanlı(ş)” kullanımına (5) Teknik olarak, istatistikte örnekleme için ilişkin betimleyici bir tartışma için bakınız ayrıca bakınız (Cochran 1977), (Lin 1976) ve (Huff 1954). ölçmenin genel sorunları için bakınız (Selltiz (14) Bu ikisi arasında öylesi bir ilişki vardır ki, ve ark. 1976). böylece her biri yeni bakış açılarını diğerinin (6) İçerik analizinde çok tartışılan diğer iki beslediği temel üzerine inşa etmektedir (Pool konu ise güvenilirlik (reliability) ve geçerlilik- 1959). tir (validity). Eğer araştırmacı tarafsızlık ilkesi- ni tatmin edici düzeyde uygulamak istiyorsa o (15) Örneklemenin öncelikli amacı araştırmacı zaman yaptığı ölçme ve prosedürler güvenilir için evrendeki tüm verinin boyutunu uğraşıla- olmak zorundadır. Güvenilirlik, aynı araçla bilir bir düzeye indirgemektir. Ancak, örnek- yapılacak tekrar araştırmalarında, örneklem lemenin sadece ve kabaca veri indirgeme işle- verisinin araştırmacıya aynı sonuçları sağlama- mi olarak tanımlanamayacağı gözden kaçırıl- sını gerektirir. Bu gereklilikten dolayıdır ki, mamalıdır. ölçme ve diğer uygulanan prosedürler güvenilir olmak zorundadır. Geçerlilik ise, bilhassa ölç- (16) Bu durumda, genellikle, örneklem tek bir mede kullanılan aracın, ölçülmek istenilen kaynaktan seçilir; örneğin 1960 ve 1990 yılları konuyu ölçme yeteneği olup olmadığını sor- arasında, Türkiye’de basılmış tüm romanların gular. Geçerli sonuçların elde edilme- tesadüfi seçimi, ya da amaçsal olarak belirle- si/ölçülebilmesi araştırmanın tasarımıyla doğ- nen üç büyük gazetenin seçimi gibi. rudan ilintilidir. Dahası, bir araştırmanın ge- çerliliği kaçınılmaz biçimde onun örnekleme KAYNAKLAR tasarımı ve güvenilirliğiyle iç içe ilişkilidir. Aziz A (1990) Araştırma Yöntemleri- İçerik analizinde geçerlilik ve güvenilirlik Teknikleri ve İletişim, A.Ü. Siyasal Bilgiler sorunlarını ele alan çalışmalar için bakınız Fakültesi ve Basın Yayın Yüksekokulu Bası- (Holsti 1969, Weber 1989, Stone ve ark. 1966). mevi, Ankara. (7) Açıklık-gizlilik sorunu ve analizin kalitatif Balcı A (2001) Sosyal Bilimlerde Araştırma; ya da kantitatif olması konusuyla ilgili tartış- Yöntem, Teknik ve İlkeler, Pagem Yayınevi, maları için bakınız (Cartwright 1953, (Barcus Ankara. 1959, Pool 1959). Barcus F E (1959) Communications Content: (8) Bununla birlikte, tarafsızlık sorunu, araş- Analysis of the Research, 1900-1958, Unpub- tırmacının, metnin içindeki gizli motivasyonla- lished doctor’s dissertation, University of Illi- rı gün ışığına çıkarma çabası içindeyken, varsa nois. dahi, önyargılarını analiz sürecine dahil ederek Berelson B (1952) Content Analysis in Com- tartışılabilir. Açık ki, araştırmacı tamamen munication Research, Free Press, Glencoe.

27 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

Cartwright D P (1953) Analysis of Qualitative Osgood C E (1959) The Representational Material, L. Festinger and D. Katz (eds), Re- Model and Relevant Research Methods. I. De search Methods in the Behavioral Sciences , S. Pool (ed.), Trends in Content Analysis, Uni- Holt, Rinehart and Winston, New York, pp. versity of Illinois Press, Urbana, pp. 33-38. 421-470. Pool I. de S (ed) (1959) Trends in content Cochran W G (1977) Sampling Techniques, analysis, University of Illinois Press, Urbana. John Wiley and Sons, USA Selltiz C, Wrightsman L S ve S W Cook Dane F C (1990) Research Methods, (1976) Research Methods in Social Relations, Brooks/Cole, California. Holt, Rinehart and Winston, USA. Fiske J (1994) Audiencing: Cultural Practice Singleton R J, Straits B C, Straits M M ve R J and Cultural Studies, Denzin, K.N. and Y.S. McAllister (1988) Approaches to Social Re- Lincoln (eds.), Handbook of Qualitative Re- search,. Oxford University Press, New York. search , Sage, Thousand Oakss, pp. 189-198. Stempel G H (1989) Content Analysis, GH Galtung J (1973) Theory and Methods of So- Stempel and B H Westley (eds.), Research cial Research, George Allen & Unwin, Lon- Methods in Mass Communication, Englewood don. Cliffs, Prentice Hall, NJ. Goode W J ve P K Hatt (1952) Methods in Stone P J, Dunphy D C, Marshall S S, DM Social Research, McGraw-Hill, New York. Ogilvie (1966) The General Inquirer: A Com- Holsti O R (1969) Content Analysis for the puter Approach to Content Analysis, The Social Sciences and Humanities, Addison- M.I.T. Press, Massachusetts. Wesley. Canada. Weber R P (1989) Basic Content Analysis, Huff D (1954) How to Lie With Statistics, Sage, London. W.W. Norton, New York. Williams R (1989) İkibine Doğru, Esen Tarım Janis I L (1943) Meaning and the study of (çev), Ayrıntı Yayınevi, İstanbul. symbolic behavior, Psychiatry, 6, 425-439. Janis I L (1949) The Problem of Validating Content Analysis. H.D. Lasswell ve ark (eds), The Language of Politics: Studies in Quantita- tive Semantics, George Stewart. New York, pp. 55-82. Kaplan A (1943) Content analysis and the theory of signs., Philos. Sci., 10, 230-247. Krippendorff K (1980) Content Analysis: An Introduction to is Methodology, Sage, Beverly Hills. Lasswell H D, Lerner D ve I de S. Pool (1952) The Comparative Study of Symbols, Stanford University Press, Stanford. Lin N (1976) Foundations of Social Research, McGraw-Hill, USA. Neuendorf K A (2002) The Content Analysis Guidebook, Sage Publications, Thousand Oaks. Manning P K ve B Cullum-Swan (1994) Nar- rative, Content, and Semiotic Analysis, Denzin K N and Y.S Lincoln (eds.), Handbook of Qualitative Research, Sage, Thousand Oaks, pp. 463-477.

28 ESKİŞEHİR ÖLÇEĞİNDE YEREL GAZETE OKUMA ALIŞKANLIĞI VE OKUR BEKLENTİLERİ ÜZERİNE BİR ALAN ARAŞTIRMASI Erkan Yüksel ∗

ÖZET Eskişehir ölçeğinde alan araştırmasına dayalı bu çalışmada, okurun yerel gazete okuma alışkanlı- ğının doğası tanımlanmaya çalışılmıştır. Demografik özellikler, yerel gazete okuma alışkanlığı ve yerel gazetelerden beklentiler bölümlerini içeren anket formu toplam 16 mahallede 447 kişi ile yüz yüze görüşme tekniğine dayalı olarak yanıtlanmıştır. Eskişehir’de yaşanan olaylar hakkında bilgi sahibi olan ve yerel gazete okuyan 392 kişinin verdiği yanıtlar değerlendirme alınmıştır. Bulgular yerel gazete okuma alışkanlığına ilişkin önceki çalışmalardan farklı kimi durumlara işaret etmek- tedir. Ayrıca bulgular, literatürde tanımlanan gazete yöneticilerinin tiraj artışına ilişkin kimi gö- rüşleri ile de çelişir durumdadır. Çalışma Eskişehir’deki yerel gazete okuma alışkanlığının ta- nımlanması ve daha iyi yerel gazeteler hazırlanabilmesi için ortaya koyduğu önermeler açıların- dan önemli bulunmaktadır. Anahtar Sözcükler: Yerel basın, gazetecilik, gazete okuma alışkanlığı.

A FIELD STUDY ON LOCAL NEWSPAPER READING HABIT AND READER EXPECTATIONS IN ESKISEHIR

ABSTRACT This field study examines the nature of the local newspaper reading habits in Eskisehir. The survey form, which was answered by 447 people who live in 16 different districts of Eskisehir, by using face to face interview method, consist of these three parts: demographic facilities, local newspaper reading habits, and reader expectations from the local newspapers. The answers gathered from 392 people who has opinions about issues of Eskisehir, also admits who says reading local news- papers, were evaluated. The results show some differences in various points with the previous study in the literature. Also, results are in contradict in some points with the local newspaper director’s opinions, which are also described in the literature. This study can be found important due to describing the local newspaper reading habit in Eskisehir and due to describing the expec- tations of the local newspapers. Key words: Local journalism, press, journalism, newspaper readership habit. nin farklılaşması, kültürel seviyenin yükselme- 1. GİRİŞ si, hızlı nüfus hareketi, üniversite hayatı, okur Özellikle son birkaç yıldır Eskişehir’de ya- profilindeki değişim, sivil toplum örgütlerinin yımlanan gazetelerin sayısı ve bu gazetelerin rolü, İstanbul gazetelerinin Eskişehir’e ilgisiz- toplam tirajında dikkati çeken bir hareketlilik liği, gazetecilik anlayışındaki değişim, meydana gelmiştir (Yüksel 2006:18). Üç yeni Eskişehirspor unsuru, polis-adliye ve magazin gazete yayımlanmaya başlarken, gazete tirajları haberciliği, kampanyalar, haber kaynaklarının “iki kata yakın” artmıştır (Yüksel 2006:20). çeşitlenmesi, köşe yazarı sayısının artması, Söz konusu artış üzerinde yerel gazetelerin siyasi yansızlık, ilan ve reklâmların artışı, ga- yöneticileri ile yapılan görüşmede elde edilen zete sahiplerinin bakış açılarının farklılaşması, bulgular üç temel konuda toplanabilmektedir baskı kalitesinin artması, gazete fiyatlarının (Yüksel 2006:20-27). Bunlar; okur yapısındaki makul seviyede tutulması ve abone sistemi gibi değişimden kaynaklanan unsurlar, gazete içe- nedenler bu okur ilgisinin nedenleri olarak riklerindeki farklılaşma ve gazeteci kimliği ve tanımlanmaktadır. yönetim anlayışındaki iyileşme şeklinde sıra- lanmaktadır. Genel olarak ise kamuoyunun ilgi Her ne kadar yerel gazete yöneticilerinin tiraj ya da merak düzeyinin artması, şehir gündemi- artışına ilişkin görüşleri bu şekilde özetlenebil-

∗ Doç. Dr., Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

se de tiraj artışının asıl kaynağı olan yerel ga- muoyuna açıklanmıştır. İlerleyen zaman içinde zete okurlarının yerel gazete okuma alışkan- başta da ifade edildiği gibi Eskişehir’de ya- lıklarındaki ya da yerel gazetelere yönelik ilgi yımlanan gazete sayısında ve bu gazetelerin düzeylerindeki değişimin nedenlerini tanımla- tirajında dikkati çeken boyutta artış yaşanmış- yabilmenin en iyi yolu bir anket uygulaması tır. Vural’ın çalışması sırasında Sakarya, İstik- gerçekleştirmektir. bal, Milli İrade, Son Haber, İki Eylül ve Eski- şehir 2000 isimli gazeteler yayımlanırken, 2005 Literatür taraması bağlamında incelendiğinde, yılı başında Eskişehir’de yayımlanan günlük bundan önce Eskişehir örneğinde Vural’ın gazete sayısı 8’e çıkmıştır. Eskişehir 2000 doktora tezinde (1997) gerçekleştirdiği yedi isimli gazete kapanmış; Ak haber, Yeniden bölüm ve 62 sorudan oluşan alan araştırmasın- Kurtuluş ve Eskişehir Anadolu isimli üç gazete da yerel gazete okuma alışkanlığına ilişkin daha yayın hayatına başlamıştır. Gazete tirajla- kimi sorulara yer verildiği anlaşılmaktadır. rında da son birkaç yıl içinde “iki kata yakın” Vural’ın anket çalışması sosyo-ekonomik du- artış olmuştur (Yüksel 2006:20). Bu artışın rumlarına göre “yüksek”, “orta” ve “alt” eko- nedenleri ise gazete yöneticilerinin görüşleri nomik düzey gruplarına göre üç ayrı grupta çerçevesinde tanımlanmış, ancak gazete okurla- tanımlanan 40 ayrı mahallede; yaş ve cinsiyet rının düşünceleri bağlamında sorgulanmamış- kotalarına uygun biçimde mahallelerin sokak tır. sayısına göre yapılan dağılımla 200 kişi ile yüz yüze görüşme tekniğine dayalı olarak tamam- Sonuç olarak bu çalışmada, son yıllarda dikkati lanmıştır (Vural 1997:24-26). Çalışmada ortaya çeken yerel gazetelere olan okur ilgisi üzerine çıkan yerel gazete okuma alışkanlığına ilişkin odaklanılarak üç temel amaç hakkında bilgi kimi veriler şöyle özetlenebilir (Vural edinilmeye çalışılmıştır. Bu amaçlardan ilki 1997:301-331): Anket katılanların %64,’8’i son yıllarda artan yerel gazete okuma alışkanlı- Eskişehir’deki olayları “her zaman” yerel ga- ğının tanımlanmasıdır. İkincisi yerel gazete zetelerden öğrenmektedir. %44,2’si “her gün” okurlarının bu gazetelerin içerikleri hakkındaki yerel gazete okumaktadır. %41,5’i yerel gazete düşüncelerinin öğrenilmesidir. Üçüncüsü ise okuyama günde 15 ile 30 dakika arasında za- yerel gazete içeriklerine yönelik okur beklenti- man ayırmaktadır. Düzenli olarak en sık Sa- lerinin elde edilmesidir. karya gazetesi (%80,5) ve ikinci sırada da İs- tikbal gazetesi (%12,5) okunmaktadır. %66’sı Bu amaçlar doğrultusunda çalışma, Eskişehir okuduğu yerel gazeteyi kendisinin satın alma- ölçeğinde son yıllarda artan yerel gazete okuma dan okumaktadır. Yerel gazeteler daha çok alışkanlığının nedenlerinin sorgulanması, yerel işyerinde (%41,9) ve kahvehanede (%34,8) gazete içerikleri hakkında okur görüşlerinin okunmaktadır. Yerel gazetede okumak için ilk alınması ve okurların yerel gazete içeriklerine tercih edilen sayfa daha çok birinci sayfa yönelik beklentilerinin elde edilerek daha iyi (%69,8) ve spor (%14,1) sayfasıdır. Yerel yerel gazeteler hazırlanabilmesi açılarından gazetelerin sayfa tasarımı genel olarak beğe- önemli bulunmaktadır. Ayrıca bu veriler diğer nilmemektedir. Fotoğraf açısından da yerel yerel gazeteler için de bir gösterge niteliği gazeteler doyurucu bulunmamaktadır. Yerel taşıyabilecek, bundan sonra yapılacak çalış- gazeteler büyük oranda Eskişehir’de olup bi- malar için de bir zemin hazırlayacaktır. Çalış- tenler (%96), şehri yönetenlerin çalışmaları ma bu anlamda da önemli bulunmaktadır. (%78,5), yerel ekonomi (%67,5), yerel spor takımları (%64,5), resmi kurumların faaliyetleri 2. YÖNTEM (%42,5), günlük olarak ihtiyaç duyulan acil bilgiler (%56), yerel siyaset ve siyasetçilere Çalışmanın üç temel amacını gerçekleştirebil- ilişkin (%60), bilgi edinmek, ilan ve reklâmlar- mek için uygulanabilecek en uygun yöntem dan yararlanmak (%65), dinlenme ve eğlenme alan araştırmasıdır. Bu bağlamda Eskişehir (%48) amaçlı olarak okunmaktadır. şehir merkezinde bulunan 16 mahallede anket uygulaması gerçekleştirilmiştir. Uygulama için Vural’ın (1997:28) alan araştırması 25-30 hazırlanan toplam 70 sorudan oluşan anket Temmuz 1996 günleri arasında uygulanmış ve formu dört ayrı bölümde yapılandırılmıştır. İlk sonuçları 1997 yılında tamamlanan tezle ka- bölümde ankete katılanların demografik özel-

30 Eskişehir Ölçeğinde Yerel Gazete Okuma Alışkanlığı... (29-50)

likleri hakkında bilgi edinilmiş, ikinci bölümde deki sorulara verilen yanıtlara göre ankete yerel gazete okuma alışkanlıkları sorgulanmış, katılanların %56,4’ünü erkekler, %43,6’sını üçüncü bölümde yerel gazetelerin içerikleri kadınlar oluşturmaktadır. Bu kişilerin %59,1’i hakkındaki düşünceleri öğrenilmeye çalışılmış, evli, %40,9’u bekârdır. Bu kişilerin %41,9’u son bölümde ise yerel gazetelerden beklentileri lise, %22,8’i ilkokul, %17,2’si üniversite, elde edilmeye çalışılmıştır. %15,7’si ortaokul mezunu ve %0,9’u da lisan- süstü eğitim almış kişilerdir. %1,8’i ise yalnız- Hazırlanan anket formu, uygulanmadan önce, ca okur – yazar olduğunu ifade etmektedir. Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakül- Okuma yazma bilmeyenlere anket uygulan- tesi’nde araştırmacının sorumluluğunda işlenen mamıştır. Ankete katılanların %25,3’ü 18-24 Bilimsel Araştırma Yöntemleri dersini alan 31 yaş grubundaki, %25,7’si 25-34 yaş grubunda- öğrenciye dağıtılmış ve yapılan bu ön çalışma ki, %21,9’u 35-44 yaş grubundaki, %27’1’i 45 ile soruların güvenlik ve geçerliliklerine bakıl- ve üzeri yaş grubundaki kişilerden oluşmakta- mıştır. Bu süreçte anlaşılmadıkları belirlenen dır. Katılımcıların %21,9’u esnaf ya da tüccar, sorular yeniden gözden geçirilerek düzeltilmiş- %15,7’si ev kadını, %15,4’ü özel sektör çalışa- tir. Ayrıca uygulamadan önce öğrencilere, nı, %12,8’i emekli, %9,4’ü serbest meslek anket uygulaması hakkında teknik eğitim ve- sahibi, %4,9’u kamu çalışanı, binde 9’u sana- rilmiştir. Uygulama aynı öğrenciler tarafından yici ve %8’i işsiz de işsizdir. %11’i de “diğer” araştırmacının kontrolörlüğü çerçevesinde 26- bir meslek grubunda çalıştığını ifade etmiştir. 29 Mayıs 2005 günleri arasında yüz yüze gö- “Hanede çalışan tüm kişilerin gelirini ve her rüşme tekniğiyle gerçekleştirilmiştir. türlü diğer maddi gelirinizi hesaplarsanız, ha- Anketin uygulanacağı mahallelerin belirlene- nenize giren aylık gelir ne kadardır?” şeklinde- bilmesi için Eskişehir’de bulunan 66 mahalle ki soruya 19 kişi (%4,3) yanıt vermemiştir. arasından basit rastsal yöntemle anket uygula- Yanıt verenlerin %35’i 1000-1999 YTL ara- nacak mahalleler seçilmiştir. Bu mahalleler sında, %31,8’i 500-999 YTL arasında, %18,9’u şunlardır: Arifiye, Cumhuriye, Emek, Orhan- 500 YTL’nin altında, %14,3’ü 2000 YTL ve gazi, Gültepe, Hoşnudiye, 71 Evler, Fevzi üzerinde gelire sahip olduğunu söylemiştir. Çakmak, Hacı Ali Bey, Çamlıca, Gündoğdu, Yeşiltepe, Şirintepe, Uluönder, Vişnelik ve Anketin ikinci bölümünün başında ankete ka- Yenikent. tılanlara iki önemli soru yöneltilmiştir. Bunlar- dan ilki “Eskişehir’de yaşanan olaylar hakkın- Anket soruları mahallelerin en kalabalık iki da daha çok nereden bilgi alıyorsunuz?” ve sokağında 18 yaş ve üstü, okuma yazma bilen ikincisi de “Eskişehir’de yayımlanan yerel rastsal yöntemle seçilen kişilere yöneltilmiş, gazeteleri okuyabiliyor musunuz?” şeklindeki verilen yanıtlar anketör tarafından yapılan sorulardır. Bu sorulara olumsuz yanıt verenler güvenilirlik ve samimiyet değerlendirmesi okuma alışkanlığına ilişkin değerlendirmede sonrasında 10 tam puan üzerinden notlandırıl- ayrı tutularak sorgulanmıştır. Buna göre ankete mıştır. Bu değerlendirmede 4 ve altında not yanıt verenler arasından 7 kişi “Eskişehir’de verilen anket formları ile ilk bölüm dışındaki yaşanan olaylar hakkında bilgi almadığını” sorulara yanıt vermeyen katılımcıların formları söylemiştir. Bu kişilerin demografik özellikleri değerlendirmeye alınmamıştır. arasındaki en önemli farklılık dördünün lise Sonuç olarak 18 ve üstü yaş grubundan toplam mezunu ve üçünün de 500-999 YTL aralığında 447 kişi anket uygulamasına katılmıştır. Araş- gelire sahip kişiler olmasıdır. Yerel gazeteleri tırma sonuçları %95 güven seviyesinde ± 5 okuyamadığını söyleyen ise 48 kişidir. Bunla- hata payına sahip olarak yorumlanmıştır (Bkz. rın 15’i erkek ve 33’ü de kadındır. 32’si evli ve Berger 2000:205). Veriler sosyal bilimler için 16’sı bekârdır. Önemli bir farklılık olarak bu istatistik programı olan SPSS’te işlenerek de- kişilerin 18’i lise mezunu, 13’ü de ilkokul ğerlendirilmiştir. mezunudur. İkisi ise yalnızca okur-yazar oldu- ğunu ifade etmektedir. Aynı kişilerin 17’si ev 3. BULGULAR kadını, 12’si esnaf ve tüccardır. 21’i Eskişe- hir’de yaşanan olaylar hakkında televizyondan Anketin ilk bölümünde ankete katılanların ve 11’i de arkadaşlarından bilgi aldığını söyle- demografik özellikleri öğrenilmiştir. Bu yön- mektedir.

31 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

Tablo 1. Eskişehir’de yaşanan olaylar hakkında daha çok nereden bilgi alıyorsunuz?

Gazete- TV’ler- Radyo- İnter- Arkadaş- Diğer TOPLAM lerden den lardan netten lardan Erkek 118 68 10 2 30 5 233 Cinsiyet Kadın 62 70 4 0 21 2 159 TOPLAM 180 138 14 2 51 7 392 18-24 45 37 3 0 16 0 101 25-34 49 28 6 2 11 3 99 Yaş 35-44 42 27 1 0 13 2 85 grupları 45 ve 44 46 4 0 11 2 107 üstü TOPLAM 180 138 14 2 51 7 392 Evli 106 83 6 1 28 4 228 Medeni durum Bekar 74 55 8 1 23 3 164

TOPLAM 180 138 14 2 51 7 392

Okur - 1110306 yazar İlkokul 33 43 3 0 8 1 88 Eğitim durumu Ortao- 30 28 1 0 2 2 63 kul (Mezuniyet) Lise 79 50 6 0 27 2 164 Lisans 35 14 3 2 11 2 67 L. üstü 2200004 TOPLAM 180 138 14 2 51 7 392 İşsiz 13 12 1 0 6 1 33 Kamu 86103119 sektörü Özel 38 17 4 0 4 1 64 sektör Serbest 18 11 1 0 9 0 39 meslek Meslek dağılımı Esnaf - 49 23 2 0 7 3 84 Tüccar Sanayici 1100103 Ev 12 34 0 0 6 0 52 kadını Emekli 25 18 2 0 7 1 53 Diğer 16 16 3 2 8 0 45 TOPLAM 180 138 14 2 51 7 392 1-499 25 36 2 0 7 1 71 500-999 48 51 3 0 20 2 124 1000- Gelir grupları (YTL) 72 39 6 1 15 2 135 1999 2000- 299218251 üstü TOPLAM 174 135 13 2 50 7 381

32 Eskişehir Ölçeğinde Yerel Gazete Okuma Alışkanlığı... (29-50)

alınan yerler arasında anlamlı bir ilişki olduğu Gazete okuma alışkanlığına ilişkin sorular ise anlaşılmaktadır. Eş deyişle bu değişkenler geriye kalan 392 kişi üzerinden değerlendirme- bağlamında bilgi alınan yerler arasında anlamlı ye alınmıştır. Eskişehir’deki gelişmeler hak- bir farklılık olduğu söylenebilmektedir. Diğer kında bilgi aldığını ve yerel gazeteleri okudu- değişkenler ile anlamlı bir ilişkiden söz edile- ğunu söyleyenlerin %59,4’ü erkek ve %40,6’sı memektedir. kadındır. Bunların %58,2’si evli, %41,8’i be- kârdır. Bu kişilerin % 25,8’i 18-24 yaş arası, Eskişehir’de yayınlanan yerel gazeteleri oku- %25,3’ü 25-34 yaş arası, %21,7’si 35-44 yaş yabildiğini söyleyenlerin “hangi sıklıkla oku- arası ve %27,3’ü de 45 ve üstü yaş grubunda yabildikleri” sorusuna örneklem alınan kişilerin bulunmaktadır. Olumlu yanıt verenlerin %1,5’i %37’si “haftada 1-2 gün okuyorum”, %19,4’ü (6 kişi) okur-yazar, %22,5’i ilkokul, %16,1’i “her gün düzenli okuyorum”, %15,8’i “haftada ortaokul, %41,8’i lise, %17,1’i lisans ve %1’i 3-4 gün okuyorum”, %15,3’ü “yaklaşık her gün (4 kişi) de lisans üstü eğitim mezunudur. Aynı okuyorum” ve %12,5’i de “diğer zamanlarda kişilerin %8,4’ü işsiz, %4,9’u kamu çalışanı, okuyorum” karşılığını vermiştir. Tablo 2’de %16,3’ü özel sektör çalışanı, %9,9’u serbest sunulan demografik değişkenlere ilişkin dağı- meslek sahibi, %21,4’ü esnaf ve tüccar, lıma Ki Kare testiyle bakıldığında; cinsiyet [X2 %13,3’ü ev kadını, %13,5 emekli, binde 8’i (3 =10.57, P=0,032], ve gelir grupları [X2 kişi) sanayici ve %11,5’i de diğer meslek (4) =21.89, P=0,039] ile okuma sıklığı değiş- gruplarına dâhildir. Gelir grupları anlamında (12) kenleri arasında anlamlı ilişkiden söz edilebil- ise bu kişilerin %18,6’sı 500 YTL’nin altında, mektedir. Ki Kare testinde beklenen değeri %32,6’sı 500-999 YTL aralığında, %35,4’ü beşten küçük olan kategori sayısının, toplam 1000-1999 YTL aralığında ve %13,4’ü de 2000 kategori sayısının %20’sini aşması nedeniyle YTL ve üzerinde gelire sahiplerdir. 11 kişi uygulanan Exact testi Monte Carlo (%2,8) ise gelir sorusuna yanıt vermemiştir. simülasyonu sonucuna göre de meslek dağılımı ile yerel gazete okuma sıklığı arasında anlamlı Anketin bundan sonraki gazete okuma alışkan- bir ilişki olduğu anlaşılmaktadır (P=0,002). lığına ilişkin bulgularında, örnekleme kabul Diğer değişkenler ile anlamlı bir ilişkiden söz edilen ve demografik özellikleri yukarıda ta- edilememektedir nımlanan 392 kişiden elde edilen veriler temel alınmıştır. “En sık okuduğunuz yerel gazeteler nelerdir?” şeklindeki soruya ankete katılanlar üç farklı 3.1 Yerel Gazete Okuma Alışkanlığı yanıt verebilmişlerdir. Bunun için ankete katı- lanlardan “ilk üç yanıtı işaretlemeleri” isten- Yerel gazete okuma alışkanlıklarını tanımla- miştir. Bir katılımcı bu soruya hiçbir yanıt mak üzere hazırlanan soru grubunun ilk sorusu vermezken, 144 kişi ikinci ve 271 kişi de üçün- olan "Eskişehir'de yaşanan olaylar hakkında cü bir gazete adı belirtmemiştir. Sonuç olarak daha çok nereden bilgi alıyorsunuz?" şeklinde- yanıt veren 391 kişi, toplam 760 gazete adı ki soruya örnekleme kabul edilen kişilerin söylemiştir. Buna göre en çok okunduğu belir- %45,9’u gazetelerden, %35,2’si televizyonlar- tilen gazeteler Sakarya (%44,7), İstikbal (%29), dan, %13’ü arkadaşlardan, %3,6’sı radyolardan Anadolu (%11,8), İki Eylül (%7,9), Milli İrade ve binde 5’i de arkadaşlardan yanıtını vermiş- (%2,4), Kurtuluş (%1,3), Ak Haber (%1,2), tir. %1,8’i ise “diğer” seçeneğini işaretlemiştir. Son Haber (%0,4) ve diğer gazeteler (%1,3) Bu kişilerin cinsiyet değişkenine göre dağılımı şeklinde sıralanmaktadır. tablo 1’de sunulmaktadır. Tabloya göre erkek- lerin en çok gazetelerden, kadınların ise tele- Demografik değişkenler bağlamında okunan vizyonlardan bilgi aldıkları anlaşılmaktadır. Ki gazetelere ilişkin dağılım ise tablo 3’te sunul- Kare testinde beklenen değeri beşten küçük maktadır. Tabloda yer verilen demografik de- olan kategori sayısının, toplam kategori sayısı- ğişkenlere ilişkin dağılıma Ki Kare testiyle nın %20’sini aştığı için Exact testi Monte Carlo bakıldığında anlamlı bir ilişki tespit edileme- simülasyonuna göre %99 güvenilirlikle hesap- mektedir. lanan sonuçları değerlendirmeye alınmıştır. Buna göre cinsiyet (P=0,038), meslek (P=0,031) ve gelir grupları (P=0,038) ile bilgi

33 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

Tablo 2. Hangi sıklıkta yerel gazete okuyorsunuz?

Haftada Haftada Yaklaşık Her gün Diğer za- 1-2 gün 3-4 gün her gün düzenli manlarda TOPLAM Erkek 76 37 38 56 26 233 Cinsiyet Kadın 69 25 22 20 23 159 TOPLAM 145 62 60 76 49 392 18-24 48 15 11 17 10 101 Yaş 25-34 35 17 17 19 11 99 grupları 35-44 26 12 15 18 14 85 45 ve üstü 36 18 17 22 14 107 TOPLAM 145 62 60 76 49 392 Evli 81 33 39 44 31 228 Medeni durum Bekar 64 29 21 32 18 164 TOPLAM 145 62 60 76 49 392 Okur - yazar 40 0 1 1 6 İlkokul 36 10 14 13 15 88 Eğitim durumu Ortaokul 27 11 9 12 4 63 (Mezuniyet) Lise 54 28 26 32 24 164 Lisans 23 13 9 17 5 67 L. üstü 10 2 1 0 4 TOPLAM 145 62 60 76 49 392 İşsiz 11 10 5 3 4 33 Kamu sektörü 70 6 4 2 19 Özel sektör 24 8 10 13 9 64 Serbest meslek 15 6 3 12 3 39 Meslek dağılımı Esnaf - Tüccar 23 12 14 29 6 84 Sanayici 21 0 0 0 3 Ev kadını 21 5 9 3 14 52 Emekli 19 11 10 8 5 53 Diğer 23 9 3 4 6 45 TOPLAM 145 62 60 76 49 392 1-499 32 10 13 6 10 71

Gelir grupları 500-999 48 23 19 18 16 124 (YTL) 1000-1999 37 22 19 38 19 135 2000-üstü 22 4 8 13 4 51 TOPLAM 139 59 59 75 49 381 gazeteleriyle Kurtuluş (1 kişi) gazetelerinin Öte yandan çalışma kapsamında ayrı tutulan adlarını vermişlerdir. “Yerel gazeteleri okuya- “Eskişehir’de yaşanan olaylar hakkında bilgi madığını” söyleyenler arasında da en çok “o- almadığını” söyleyenler arasında “en sık oku- kunduğu” söylenen gazeteler Sakarya (24 kişi), dukları gazeteye ilişkin” görüş bildirenler de İstikbal (9 kişi), Anadolu (8 kişi), İki Eylül ve olmuştur. Bu kişiler Sakarya (6 kişi), İstikbal Milli İrade (birer kişi) ve diğer gazeteler (9 (4 kişi), Anadolu (2 kişi) ve İki Eylül (2 kişi) kişi) olmuştur

34 Eskişehir Ölçeğinde Yerel Gazete Okuma Alışkanlığı... (29-50)

Tablo 3. En sık okuduğunuz yerel gazeteler nelerdir?

Ana- İki Milli Ak Son Kur- dolu Sakarya İstikbal Eylül İrade Haber Haber tuluş Diğer TOPLAM Erkek 55 199 139 30 12 8 3 6 3 455 Cinsiyet Kadın 35 141 81 30 6 1 4 7 305

TOPLAM 90 340 220 60 18 9 3 10 10 760 18-24 24 88 55 18 2 2 1 5 1 196 25-34 21 85 56 16 4 1 1 1 3 188 Yaş 35-44 23 77 49 9 2 1 1 2 164 grupları 45 ve üstü 22 90 60 17 10 5 1 3 4 212

TOPLAM 90 340 220 60 18 9 3 10 10 760 Medeni Evli 48 199 117 26 13 8 1 5 5 422 durum Bekar 42 141 103 34 5 1 2 5 5 338

TOPLAM 90 340 220 60 18 9 3 10 10 760 Okur - yazar 632 11 Eğitim İlkokul 8 78 39 10 7 1 1 5 149 durumu Ortaokul 13 57 35 8 1 3 1 1 1 120 (Mezuni- Lise 52 137 95 29 7 5 2 8 3 338 yet) Lisans 16 58 45 10 3 1 133 L. üstü 14 31 9

TOPLAM 90 340 220 60 18 9 3 10 10 760 İşsiz 7272081 12 66 Kamu sektörü 8171421 11 44 Özel sektör 21 55 39 8 2 1 1 127 Serbest Meslek meslek 10 33 24 3 1 1 72 dağılımı Esnaf - Tüccar 12 78 42 9 8 3 2 4 158 Sanayici 333 9 Ev kadı- nı 5442351 12 81 Emekli 13 45 32 9 7 3 1 110 Diğer 14 38 23 13 1 1 2 1 93

TOPLAM 90 340 220 60 18 9 3 10 10 760 1-499 76630922 12119 500-999 32 100 69 21 6 2 3 5 6 244 Gelir 1000- grupları 1999 36 119 81 20 6 4 2 268 (YTL) 2000- üstü 14 46 36 7 3 1 3 110

TOPLAM 89 331 216 57 17 9 3 9 10 741

35 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

Tablo 4. Okuduğunuz yerel gazeteyi içerik açısından yeterli buluyor musunuz?

Yeterli Yetersiz Fikrim yok TOPLAM Erkek 88 112 33 233 Cinsiyet Kadın 53 83 23 159 TOPLAM 141 195 56 392 18-24 29 57 15 101 Yaş 25-34 32 53 14 99 grupları 35-44 31 42 12 85 45 ve üstü 49 43 15 107

TOPLAM 141 195 56 392 Evli 96 99 33 228 Medeni durum Bekar 45 96 23 164

TOPLAM 141 195 56 392 Okur - yazar 13 2 6 İlkokul 37 36 15 88 Eğitim durumu Ortaokul 33 20 10 63 (Mezuniyet) Lise 51 96 17 164 Lisans 18 38 11 67 L. üstü 12 1 4

TOPLAM 141 195 56 392 İşsiz 8214 33 Kamu sektörü 8101 19 Özel sektör 24 31 9 64 Serbest meslek 14 19 6 39 Meslek dağılımı Esnaf - Tüccar 29 44 11 84 Sanayici 11 1 3 Ev kadını 23 19 10 52 Emekli 24 22 7 53 Diğer 10 28 7 45 TOPLAM 141 195 56 392 1-499 33 28 10 71 500-999 48 51 25 124 Gelir grupları (YTL) 1000-1999 41 82 12 135 2000-üstü 15 29 7 51 TOPLAM 137 190 54 381

açısından yeterli bulma arasında anlamlı ilişki- Okuduğunuz yerel gazeteyi içerik açısından den söz edilebilmektedir. Ki Kare testinde yeterli buluyor musunuz?” şeklindeki soruya beklenen değeri beşten küçük olan kategori %36 oranında “yeterli” ve %49,7 oranında sayısının, toplam kategori sayısının %20’sini “yetersiz” yanıtı verilirken, 56 kişi “fikrim aşması nedeniyle uygulanan Exact testi Monte yok” seçeneğini işaretlemiştir. Tablo 4’te su- Carlo simülasyonuna göre de eğitim durumu ile nulan demografik değişkenlere ilişkin dağılıma gazete içeriklerini yeterli bulma durumu ara- Ki Kare testiyle bakıldığında medeni durum sında anlamlı bir ilişki olduğu anlaşılmaktadır [X2 =10.1, P=0,006] ve gelir grupları [X2 (2) (P=0,002). Diğer değişkenler ile anlamlı bir =17.18, P=0,009] ile yerel gazeteyi içerik (6) ilişkiden söz edilememektedir.

36 Eskişehir Ölçeğinde Yerel Gazete Okuma Alışkanlığı... (29-50)

Tablo 5. Okuduğunuz yerel gazeteyi sayfa düzenlemesi açısından yeterli buluyor musunuz? Yeterli Yetersiz Fikrim yok TOPLAM Erkek 86 111 36 233 Cinsiyet Kadın 50 84 25 159 TOPLAM 136 195 61 392 18-24 32 58 11 101 Yaş 25-34 27 52 20 99 grupları 35-44 32 40 13 85 45 ve üstü 45 45 17 107 TOPLAM 136 195 61 392

Evli Medeni durum 92 99 37 228 Bekar 44 96 24 164 TOPLAM 136 195 61 392 Okur - yazar 3 036 İlkokul 38 34 16 88 Eğitim durumu Ortaokul 28 26 9 63 (Mezuniyet) Lise 47 90 27 164 Lisans 18 43 6 67 L. üstü 2 204 TOPLAM 136 195 61 392 İşsiz 11 21 1 33 Kamu sektörü 4 12319

Özel sektör 23 30 11 64 Serbest Meslek dağılımı meslek 16 14 9 39 Esnaf - Tüccar 27 46 11 84 Sanayici 2 103 Ev kadını 21 19 12 52 Emekli 25 20 8 53 Diğer 7 32645 TOPLAM 136 195 61 392

1-499 34 25 12 71 Gelir grupları 500-999 42 59 23 124 (YTL) 1000-1999 41 76 18 135 2000-üstü 14 30 7 51 TOPLAM 131 190 60 381 arasında anlamlı ilişkiden söz edilebilmektedir. “Okuduğunuz yerel gazeteyi sayfa düzenlemesi Ki Kare testinde beklenen değeri beşten küçük açısından yeterli buluyor musunuz?” şeklindeki olan kategori sayısının, toplam kategori sayısı- soruya %34,7 oranında “yeterli” ve %49,7 nın %20’sini aşması nedeniyle uygulanan oranında “yetersiz” yanıtı verilirken, 61 kişi Exact testi Monte Carlo simülasyonuna göre de “fikrim yok” seçeneğini işaretlemiştir. Tablo eğitim durumu ile sayfa düzenlemesini yeterli 5’de sunulan demografik değişkenlere ilişkin bulma durumu arasında anlamlı bir ilişki oldu- dağılıma Ki Kare testiyle bakıldığında; medeni ğu anlaşılmaktadır (P=0,006). Diğer değişken- durum [X2 =9.56, P=0,008] ve meslek grupla- (2) ler ile anlamlı bir ilişkiden söz edilememekte- rı [X2 =29,51, P=0,021] ile yerel gazeteyi (16) dir. sayfa düzenlemesi açısından yeterli bulma

37 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

Tablo 6. Okuduğunuz yerel gazeteyi fotoğraf açısından yeterli buluyor musunuz?

Yeterli Yetersiz Fikrim yok TOPLAM

Erkek 92 110 31 233 Cinsiyet Kadın 49 100 10 159 TOPLAM 141 210 41 392 18-24 27 69 5 101 Yaş 25-34 31 59 9 99 grupları 35-44 33 43 9 85 45 ve üstü 50 39 18 107 TOPLAM 141 210 41 392 Evli 96 101 31 228 Medeni durum Bekar 45 109 10 164

TOPLAM 141 210 41 392 Okur - yazar 2136 İlkokul 39 37 12 88 Eğitim durumu Ortaokul 28 26 9 63 (Mezuniyet) Lise 47 106 11 164 Lisans 22 39 6 67 L. üstü 3104

TOPLAM 141 210 41 392 İşsiz 10 22 1 33 Kamu sektörü 612119 Özel sektör 15 43 6 64 Serbest meslek 15 18 6 39 Meslek dağılımı Esnaf - Tüccar 30 44 10 84 Sanayici 2103 Ev kadını 23 22 7 52 Emekli 29 16 8 53 Diğer 11 32 2 45

TOPLAM 141 210 41 392 1-499 37 25 9 71 500-999 43 65 16 124 Gelir grupları (YTL) 1000-1999 44 81 10 135 2000-üstü 13 34 4 51

TOPLAM 137 205 39 381

38 Eskişehir Ölçeğinde Yerel Gazete Okuma Alışkanlığı... (29-50)

güvenilirlik puanları arasında Kruskal Wallis “Okuduğunuz yerel gazeteyi fotoğraf açısından testine göre anlamlı bir fark tespit edilememiş- yeterli buluyor musunuz?” şeklindeki soruya %36 tir (P>0,05). Yine de genel olarak kadınların, oranında “yeterli” ve %53,6 oranında “yeter- evlilerin, 35-45 yaş aralığındakilerin, yalnızca siz” yanıtı verilirken, 41 kişi “fikrim yok” okur-yazarlığı olanların, kamu çalışanlarının ve seçeneğini işaretlemiştir. Tablo 6’da sunulan 2000 YTL ve üzerinde gelire sahip olanların demografik değişkenlere ilişkin dağılıma Ki diğerlerine oranla daha yüksek notlar verdikleri Kare testiyle bakıldığında; cinsiyet [X2 2 söylenebilmektedir. (2)=10.76, P=0,005], yaş grupları [X (6)=24,65, P=0,0001], medeni durum [X2 =19,58, (2) Öte yandan gazetelere duyulan güven derecesi P=0,0001] ve gelir grupları [X2 =16.94, (6) ile çalışma kapsamında filtre edilen “Eskişe- P=0,01] ile yerel gazeteyi fotoğraf açısından hir’de yaşanan olaylar hakkında daha çok nere- yeterli bulma arasında anlamlı ilişkiden söz den bilgi alıyorsunuz?” sorusuna “almıyorum” edilebilmektedir. Ki Kare testinde beklenen yanıtı verenlerin durumu ile olan “Eskişehir’de değeri beşten küçük olan kategori sayısının, yayınlanan yerel gazeteleri okuyabiliyor musu- toplam kategori sayısının %20’sini aşması nuz?” sorusuna “hayır” yanıtını verenlerin nedeniyle uygulanan e Exact testi Monte Carlo durumu da ayrıca merak edilmiştir. Buna göre simülasyonuna göre de fotoğrafları yeterli bilgi almadığını söyleyenlerin arasından bir bulma durumu ile eğitim (P=0,01) ve meslek kişi ve yerel gazete okumadığını söyleyenlerin grupları (P=0,011) arasında anlamlı bir ilişki arasından da 12 kişi “okuduğu” yerel gazeteye olduğu anlaşılmaktadır. Diğer değişkenler ile duyduğu güvene ilişkin soruya yanıt vermemiş, anlamlı bir ilişkiden söz edilememektedir. diğerleri ise sıfır ile 10 tam puan arasında bir Diğer değişkenler ile anlamlı bir ilişkiden söz yanıt vermiştir. Verilen yanıtlara ilişkin orta- edilememektedir. lama, ortanca, mod ve standart sapma değerleri tablo 7’de sunulmaktadır. Tabloya göre Eski- “Okuduğunuz yerel gazeteye duyduğunuz şehir’de yaşanan olaylara ilişkin bilgi almama güvene not verecek olsanız, 0 ile 10 arasında ve gazete okumama durumuna göre gazetelere nasıl bir not verirdiniz?” sorusuna 13 kişi sıfır duyulan güvenin de azaldığı anlaşılmaktadır. puan ve 21 kişi tam puan vermiştir. Yanıt ve- Yerel gazete okumadığını söyleyenler, yerel renlerin demografik nitelikleri ile verdikleri gazetelere daha az güven duymaktadırlar.

Tablo 7. Okunan Yerel Gazeteye Duyulan Güven

Yanıt veren Standart Ortalama Ortanca Mod (N) Sapma Okuduğunuz yerel gazeteye duyduğunuz güvene not vere- cek olsanız, 0 ile 10 arasında nasıl bir not verirdiniz? 392 5,76 6 5 2,16 “Eskişehir’de yaşanan olaylar hakkında bilgi almıyorum” diyenlerin verdikleri yanıtlar 6 4,33 4,5 6 1,63 “Eskişehir’de yayımlanan yerel gazeteleri okumuyorum” diyenlerin verdikleri yanıtlar 36 3,56 3,5 0 2,94

maktadır. Buna göre Ki Kare testine göre gelir “Yerel gazeteyi kendi paranızla mı satın alıyor- grupları [X2 =13.16, P=0,041] bağlamında sunuz, yoksa daha çok başkalarının satın aldığı (6) anlamlı ilişkiden söz edilebilmektedir. Ki Kare gazeteyi mi okuyorsunuz?” sorusuna büyük testinde beklenen değeri beşten küçük olan çoğunluk (%52) “kendim satın alıyorum” ya- kategori sayısının, toplam kategori sayısının nıtını verirken, %43,9’luk bir kesim “başkası- %20’sini aşması nedeniyle uygulanan Exact nın satın aldığı gazeteyi okuduğunu” ifade testi Monte Carlo simülasyonuna göre de satın etmiştir. Yanıt verenlerin %4,1’i (16 kişi) ise alma durumu ile eğitim durumu (P=0,018) “diğer” seçeneğini işaretlemiştir. Gazete satın arasında anlamlı bir ilişki olduğu anlaşılmakta- alma davranışının katılımcıların demografik dır. niteliklerine göre dağılımı tablo 8’de sunul-

39 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

Tablo 8. Yerel gazeteyi kendi paranızla mı satın alıyorsunuz, yoksa daha çok başkalarının satın aldığı gazeteyi mi okuyorsunuz? Kendim satın Başkasının aldığını alıyorum okuyorum Diğer TOPLAM Erkek 117 105 11 233 Cinsiyet Kadın 87 67 5 159 TOPLAM 204 172 16 392 18-24 52 45 4 101 Yaş 25-34 45 50 4 99 grupları 35-44 49 34 2 85 45 ve üstü 58 43 6 107 TOPLAM 204 172 16 392 Evli 127 91 10 228 Medeni durum Bekar 77 81 6 164 TOPLAM 204 172 16 392 Okur -yazar 2226 İlkokul 46 41 1 88 Eğitim durumu Ortaokul 36 25 2 63 (Mezuniyet) Lise 81 78 5 164 Lisans 37 25 5 67 L. üstü 2114 TOPLAM 204 172 16 392 İşsiz 16 17 0 33 Kamu sektö- rü 11 7 1 19 Özel sektör 28 32 4 64 Serbest meslek 20 19 0 39 Meslek dağılımı Esnaf - Tüccar 52 28 4 84 Sanayici 3003 Ev kadını 27 24 1 52 Emekli 28 21 4 53 Diğer 19 24 2 45 TOPLAM 204 172 16 392 1-499 35 35 1 71 Gelir grupları 500-999 58 61 5 124 (YTL) 1000-1999 79 52 4 135 2000-üstü 23 22 6 51 TOPLAM 195 170 16 381

“Yerel gazeteyi daha çok nerede okuyabiliyor- internette (%5,2) ve diğer yerlerde (%7,8) sunuz?” şeklindeki soruya ankete katılanlar üç okunmaktadır. Demografik değişkenlere ilişkin farklı yanıt verebilmişlerdir. Bunun için ankete veriler ise tablo 9’da sunulmaktadır. Tablodaki katılanlardan “ilk üç yanıtı işaretlemeleri” dağılıma Ki Kare testiyle bakıldığında cinsiyet 2 2 istenmiştir. Bir katılımcı bu soruya tüm katı- [X (5)=106.29, P=0,0001], medeni durum [X 2 lımcılar en az bir kez yanıt verirken, 215 kişi (5)=27.58, P=0,0001], yaş grupları [X ikinci ve 320 kişi de üçüncü tercih belirtme- (15)=39.49, P=0,001] bağlamında anlamlı ilişki- miştir. Sonuç olarak yanıt veren 392 kişi, top- den söz edilebilmektedir. Ki Kare testinde lam 641 farklı yer belirtmiştir. Buna göre sıra- beklenen değeri beşten küçük olan kategori sıyla gazeteler en çok evde (%30,1), işyerinde sayısının, toplam kategori sayısının %20’sini (%29), kahvehanede (%19,8), komşuda (%8,1), aşması nedeniyle uygulanan Exact testi Monte

40 Eskişehir Ölçeğinde Yerel Gazete Okuma Alışkanlığı... (29-50)

Carlo simülasyonuna göre de yerel gazetenin grupları (P=0,001) arasında anlamlı bir ilişki okunduğu yer ile eğitim (P=0,001) ve meslek olduğu anlaşılmaktadır.

Tablo 9. Yerel gazeteyi daha çok nerede okuyabiliyorsunuz? Kahvehanede İşyerinde İnternette Evde Komşuda Diğer TOPLAM Erkek 124 132 22 93 20 26 417 Cinsiyet Kadın 3 54 11 100 32 24 224 TOPLAM 127 186 33 193 52 50 641 18-24 27 39 13 52 16 22 169 25-34 26 56 13 44 9 10 158 Yaş 35-44 33 50 4 38 8 4 137 grupları 45 ve üstü 41 41 3 59 19 14 177 TOPLAM 127 186 33 193 52 50 641

Medeni Evli 84 112 11 112 30 15 364 durum Bekar 43 74 22 81 22 35 277 TOPLAM 127 186 33 193 52 50 641 Okur - yazar 40033313 Eğitim İlkokul 30 31 2 53 12 3 131 durumu Ortaokul 28 31 2 37 5 5 108 (Mezuni- Lise 47 88 15 70 25 31 276 yet) Lisans 17 34 14 29 6 8 108 L. üstü 1201105 TOPLAM 127 186 33 193 52 50 641 İşsiz 13 3 7 23 8 2 56 Kamu sektörü 81457 02 36 Özel sektör 17 38 5 20 5 6 91 Serbest meslek 21 27 1 13 1 4 67 Meslek dağılımı Esnaf - Tüccar 31 71 6 28 9 5 150 Sanayici 1213029 Ev kadı- nı 3403914262 Emekli 26 15 1 32 9 8 91 Diğer 71272861979 TOPLAM 127 186 33 193 52 50 641 1-499 30 19 2 41 13 10 115 500-999 42 55 9 63 18 13 200 Gelir grupları 1000- (YTL) 1999 37 72 12 61 17 19 218 2000- üstü 17 32 8 23 3 7 90 TOPLAM 126 178 31 188 51 49 623

41 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

Tablo 10. Bir günde yerel gazete okumaya ne kadar zaman ayırabiliyorsunuz?

15 dakikadan 15-30 dakika 30 dakika 1 saat az kadar kadar TOPLAM Erkek 84 99 48 231 Cinsiyet Kadın 70 65 24 159 TOPLAM 154 164 72 390 18-24 40 51 10 101 Yaş 25-34 44 38 17 99 grupları 35-44 35 33 16 84 45 ve üstü 35 42 29 106 TOPLAM 154 164 72 390 Evli 87 85 54 226 Medeni durum Bekar 67 79 18 164 TOPLAM 154 164 72 390 Okur -yazar 4116 İlkokul 38 33 17 88 Eğitim durumu Ortaokul 20 27 16 63 (Mezuniyet) Lise 67 70 26 163 Lisans 23 32 11 66 L. üstü 2114 TOPLAM 154 164 72 390 İşsiz 13 17 3 33 Kamu sektö- rü 89 2 19 Özel sektör 27 27 10 64 Serbest meslek 14 17 8 39 Meslek dağılımı Esnaf - Tüccar 28 38 17 83 Sanayici 1203 Ev kadını 23 17 12 52 Emekli 12 23 17 52 Diğer 28 14 3 45 TOPLAM 154 164 72 390 1-499 25 27 19 71 500-999 50 54 18 122 Gelir grupları (YTL) 1000-1999 54 55 26 135 2000-üstü 19 23 9 51 TOPLAM 148 159 72 379

Bir günde yerel gazete okumaya ne kadar za- göre dağılımı tablo 10’da sunulmaktadır. Bu man ayırabiliyorsunuz?” sorusuna iki kişi yanıt durumda Ki Kare testine göre yaş grupları [X2 2 vermezken, yanıt verenlerin %42’si “15 - 30 (6)=12.83, P=0,046], medeni durum [X 2 dakika kadar”, %39,5’i “15 dakikadan az” ve (2)=11.24, P=0,004] ve meslekler [X (16)=27.74, %18,5’i de “30 dakika 1 saat kadar” zaman P=0,034] bağlamında anlamlı ilişkiden söz ayırdıklarını söylemiştir. Gazete okuma ayrılan edilebilmektedir. sürenin katılımcıların demografik niteliklerine

42 Eskişehir Ölçeğinde Yerel Gazete Okuma Alışkanlığı... (29-50)

Tablo 11. Yerel gazetede en çok hangi bölümleri okumayı tercih ediyorsunuz? ı ı ı lar ş ı ı et ş er ğ lan ve e yaz Di haber haber

İ ş Man At yar At Magazin Bulmaca reklamlar TOPLAM Birinci sayfa Birinci Fark etmez Birinci say- fada önemli Spor sayfas Kö Erkek 140 124 110 107 70 43 19 10 7 19 17 666 Cinsiyet Kadın 105 104 85 8 37 34 36 44 1 6 10 470

TOPLAM 245 228 195 115 107 77 55 54 8 25 27 1136 Yaş 18-24 62 57 44 33 25 20 15 25 3 3 6 293 grupları 25-34 66 55 50 28 30 22 15 10 3 4 6 289 35-44 54 51 37 26 33 10 13 10 1 6 6 247 45 ve üstü 63 65 64 28 19 25 12 9 1 12 9 307

TOPLAM 245 228 195 115 107 77 55 54 8 25 27 1136 Evli 133 135 119 69 61 38 37 26 2 21 16 657 Medeni durum Bekar 112 93 76 46 46 39 18 28 6 4 11 479

TOPLAM 245 228 195 115 107 77 55 54 8 25 27 1136 Eğitim durumu Okur -yazar 4 5 3 1 2 0 0 0020 17 (Mezu- İlkokul 52 49 51 26 19 7 18 16 1 4 6 249 niyet) Ortaokul 303632211918129123 183 Lise 110 93 81 53 51 25 20 21 5 12 8 479 Lisans 46 41 28 14 14 25 5 8 1 4 10 196 L. üstü 3 4 0 0 2 2 0 0010 12

TOPLAM 245 228 195 115 107 77 55 54 8 25 27 1136 İşsiz 1720178 9 8 5 4331 95 Kamu s. 1114113 5 6 3 1012 57 Özel s. 4230272416172 5278 180 S. Meslek 24172418145 4 3020 111 Meslek Esnaf - dağılımı Tüccar 534637343113117246 244 Sanayici 2 1 2 1 1 0 1 1000 9 Ev kadını 27 34 32 2 14 8 14 17 0 2 2 152 Emekli 35362516119 7 4156 155 Diğer 34 30 20 9 6 11 8 12 0 1 2 133

TOPLAM 245 228 195 115 107 77 55 54 8 25 27 1136 1-499 39 37 44 17 19 11 15 15 0 2 2 201 Gelir 500-999 74 73 55 45 32 24 14 15 4 12 8 356 grupları (YTL) 1000-1999 92 88 64 32 39 28 19 16 2 9 9 398 2000-üstü 35 26 27 16 13 12 6 6 2 1 8 152

TOPLAM 240 224 190 110 103 75 54 52 8 24 27 1107

43 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

de sıralanmaktadır. Önemli bir kısım katılımcı “Yerel gazetede en çok hangi bölümleri tercih ise bu soruya (%2,2) “fark etmez” yanıtını ediyorsunuz?” şeklindeki soruya ankete katı- vermektedir. Demografik değişkenlere ilişkin lanlar üç farklı yanıt verebilmişlerdir. Bunun dağılım ise tablo 11’de sunulmaktadır. Tabloya için ankete katılanlardan “ilk üç yanıtı işaret- ilişkin verilere Ki Kare testiyle bakıldığında lemeleri” istenmiştir. Bu soruya tüm katılımcı- cinsiyet [X2 =115.78, P=0,0001] ve medeni lar en az bir kez yanıt verirken, 9 kişi ikinci ve (10) durum [X2 =19.45, P=0,035] bağlamında 31 kişi de üçüncü tercih belirtmemiştir. Sonuç (10) anlamlı ilişkiden söz edilebilmektedir. Ki Kare olarak yanıt veren 392 kişi, toplam 1136 farklı testinde beklenen değeri beşten küçük olan tercih belirtmiştir. Buna göre yerel gazetelerde kategori sayısının, toplam kategori sayısının en çok tercih edilen bölümler birinci sayfa %20’sini aşması nedeniyle uygulanan Exact (%21,6), manşet haber (%20,1), birinci sayfa- testi Monte Carlo simülasyonuna göre de ga- daki önemli haber (%17,2), spor sayfası zetede tercih edilen bölüm ile gelir durumu (%10,1), ilan ve raklamlar (%9,4), köşe yazıları (P=0,007) arasında anlamlı bir ilişki olduğu (%6,8), bulmaca (%4,8), magazin (%4,7), at anlaşılmaktadır. yarışı (%0,7) ve diğer bölümler (%2,4) şeklin-

Tablo 12. Yerel Gazete İçerikleri Hakkındaki Düşünceler

Yanıt Standart Düşünceler Ortalama Ortanca Mod veren (N) Sapma

Şehirde yaşanan gelişmeler hakkında bilgi sahibi oluyorum 424 7,1 7 10 2,35

İstanbul gazetelerinde bulamadığım yerel konuları yerel gaze- telerden okuyorum 413 6,2 7 10 3,28

Eskişehir'de yaşanan polis-adliye olaylarını okuyorum 411 6,1 6 10 2,93

Küçük ilanlar ve reklamlar ilgimi çekiyor, işime yarıyor 404 5,9 7 10 3,69

Belediyelerin faaliyetlerini takip ediyorum 420 5,8 6 10 3,19

Günlük acil bilgileri öğreniyorum (nöbetçi eczaneler, önemli telefonlar vs) 408 5,7 6 10 3,53

Şehirdeki kültürel ortamlar ve faaliyetler hakkında bilgi sahibi oluyorum 411 5,6 6 10 3,31

Eskişehir'in spor takımlarını takip ediyorum 412 5,4 6 10 4,16

Yerel ekonomi haberlerini takip ediyorum 406 4,5 5 0 3,51

Resmi kurumların faaliyetlerini takip ediyorum 404 4,1 4 0 3,22

Bulmacaları vakit geçirtiyor 405 4,1 3 0 4,04

Sivil toplum kuruluşlarının faaliyetleri hakkında bilgi sahibi oluyorum 407 4,0 4 0 3,23

Valinin faaliyetlerini takip ediyorum 408 3,9 4 0 3,47

Yerel siyaset siyasetçileri takip ediyorum 408 3,8 4 0 3,25

Magazin haberleri şehrin önemli kişileri hakkında bilgi veriyor 404 3,5 3 0 3,51

Yerel köşe yazarlarını okuyorum 403 3,5 3 0 3,47

At yarışı sayfalarını okuyorum 396 1,1 0 0 2,48

44 Eskişehir Ölçeğinde Yerel Gazete Okuma Alışkanlığı... (29-50)

termektedir. Buna göre yanıt verenlerin daha 3.2 Yerel Gazete İçerikleri Hakkındaki Dü- çok şehirde yaşanan gelişmeler hakkında bilgi şünceler sahibi olmak, İstanbul gazetelerinde bulamadı- ğı yerel konuları ve şehirde yaşanan polis- Ankete katılanlara yerel gazete içeriklerine adliye olaylarını okumak, küçük ilan ve rek- ilişkin bazı ifadeler verilerek “sizin için geçerli lamları takip etmek açılarından yerel gazete olanlara 0’dan 10’ kadar bir not verecek olsa- okudukları anlaşılmaktadır. Magazin, köşe nız, ne ölçüde katıldığınız konusunda nasıl bir yazıları ve at yarışı bölümleri ise en az ilgi not verirdiniz?” denilerek 10 tam puan “tama- çeken bölümlerdir. men katılıyorum” ile sıfır puan “kesinlikle katılmıyorum” seçenekleri arasında bir not Yerel gazete içeriklerine yönelik ifadelere vermeleri istenmiştir. Böylece ankete katılanla- verilen katılma ve katılmama durumuna ilişkin rın yerel gazete içeriklerine yönelik düşünceleri puanların, yanıt verenlerin demografik farklı- ölçülmek istenilmiştir. Söz konusu 17 ifade ve lıkları bağlamındaki değerlendirmesi ise cinsi- bunlara verilen yanıtlara ilişkin hesaplanan yet için Mann Whitney U testi, diğerleri ise değerler tablo 12’de sunulmaktadır. Tabloda ilk Kruskal-Wallis testi ile yapılmıştır. Buna iliş- sütun ise soruya yanıt verenlerin sayısını gös- kin sonuçlar tablo 13’de sunulmaktadır.

Tablo 13. Yanıt Verenlerin Yerel Gazete İçerikleri Hakkındaki Düşünceleri ile Demografik Farklılıkları Arasındaki İlişki (P)

Yaş Medeni Eğitim Düşünceler Cinsiyet Meslek Gelir grupları durum durumu Şehirdeki kültürel ortamlar ve faaliyetler hakkında bilgi sahibi oluyorum. 0,001 * 0,001 * 0,001 * 0,001 * 0,01 * 0,001 * Sivil toplum kuruluşlarının faaliyetleri hakkında bilgi sahibi oluyorum. 0,424 0,025 * 0,027 * 0,001 * 0,894 0,03 * Küçük ilanlar ve reklamlar ilgimi çeki- yor, işime yarıyor. 0,03 * 0,031 * 0,388 0,646 0,001 * 0,74 Yerel ekonomi haberlerini takip ediyo- rum 0,022 * 0,018 * 0,292 0,296 0,03 * 0,43 Resmi kurumların faaliyetlerini takip ediyorum 0,254 0,077 0,05 * 0,013 * 0,015 * 0,38 Eskişehir'in spor takımlarını takip ediyo- rum. 0,001 * 0,598 0,267 0,534 0,003 * 0,54 Bulmacaları vakit geçirtiyor 0,003 * 0,27 0,14 0,144 0,012 * 0,21 Belediyelerin faaliyetlerini takip ediyo- rum 0,733 0,049 * 0,879 0,241 0,013 * 0,18 Magazin haberleri şehrin önemli kişileri hakkında bilgi veriyor 0,008 * 0,904 0,285 0,511 0,024 * 0,79 Yerel köşe yazarlarını okuyorum. 0,966 0,049 * 0,763 0,001 * 0,486 0,44 Şehirde yaşanan gelişmeler hakkında bilgi sahibi oluyorum. 0,264 0,236 0,876 0,81 0,316 0,04 * İstanbul gazetelerinde bulamadığım yerel konuları yerel gazetelerden okuyorum. 0,218 0,041 * 0,91 0,751 0,811 0,27 Eskişehir'de yaşanan polis-adliye olayla- rını okuyorum. 0,414 0,249 0,381 0,179 0,045 * 0,16 Günlük acil bilgileri öğreniyorum (nöbet- çi eczaneler, önemli telefonlar vs) 0,148 0,089 0,577 0,728 0,004 * 0,42 Valinin faaliyetlerini takip ediyorum. 0,499 0,006 * 0,293 0,09 * 0,055 0,97 Yerel siyaset siyasetçileri takip ediyorum 0,039 * 0,196 0,296 0,195 0,383 0,31 At yarışı sayfalarını okuyorum. 0,001 * 0,202 0,73 0,844 0,233 0,19 * P<0,05

45 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

medeni durum bağlamında evlilerde, eğitim Analiz sonuçlarına göre sorulan sorulara yöne- durumu bağlamında lisans üstü mezunları ara- lik alınan yanıtlar bazı demografik değişikler sında ve gelir durumu bağlamında 2000 YTL bağlamında anlamlı farklılıklar içermektedir. ve üzerinde gelire sahip olanlar arasında daha Ancak tüm demografik değişkenlerle anlamlı yüksektir. Küçük ilan ve reklamların ilgi çek- farklılık içeren tek konu “şehirdeki kültürel me durumu ise; cinsiyet bağlamında erkekler, ortamlar ve faaliyetler hakkında yerel gazete- yaş bağlamında 25-34 yaş arasında, meslek lerden bilgi sahibi olma” durumudur. Sıralama bağlamında da sanayiciler arasında daha fazla (Rank) değerlerine bakıldığında ise değişkenle- olmak üzere anlamlı bir farklılık göstermekte- re yönelik kategorilerde daha çok cinsiyet dir. En az değinilen konular arasında ise “Vali- bağlamında erkeklerin, yaş bağlamında 25-34 nin faaliyetlerini takip etme durumu” yaş yaş arasındakilerin, medeni durum bağlamında grupları bağlamında farklılık göstermektedir. bekarların, eğitim durumu bağlamında üniver- Burada da 45 ve üzeri yaştakilerin bu konuda site ve lisans üstü mezunlarının, meslek bağla- daha ilgili oldukları anlaşılmaktadır. Yerel mında işsizlerin ve gelir durumu bağlamında siyasetçileri takip etme ve at yarışı sayfalarını 1000-1999 YTL arasında geliri olanların bu okuma anlamında ise cinsiyet değişkeni bağ- konuya daha fazla ilgi gösterdikleri anlaşıl- lamında verilen yanıtlar farklılık göstermekte- maktadır. Sivil toplum kuruluşlarının faaliyet- dir. Erkekler bu konularda daha fazla ilgili leri hakkında bilgi sahibi olduğunu söyleme bulunmaktadır. oranı ise; yaş bağlamında 25-34 yaş arasında,

Tablo 14. Yerel Gazetelerden Beklentiler Yanıt veren Standart Düşünceler Ortalama Ortanca Mod (N) Sapma Şehrin sorunlarına daha çok eğilebilirler. 420 8,2 10 10 2,66 Daha doğru bilgi verebilirler. 420 7,7 9 10 3,00 Daha güzel fotoğraflar yayınlayabilirler. 416 7,6 9 10 3,16 Daha fazla yerel haber yayınlayabilirler. 422 7,5 9 10 3,09 Daha güzel sayfa düzeni yapabilirler. 411 7,5 9 10 3,21 Daha fazla sayfa çıkabilirler. 417 6,7 8 10 3,68 Daha fazla kültür sanat haberi yayınlayabilirler. 416 6,5 7 10 3,42 Daha fazla ulusal haber yayınlayabilirler. 416 6,0 7 10 3,59 Daha fazla polis adliye haberi yayınlayabilirler. 412 5,5 5 10 3,52 Daha fazla ilan ve reklam yayınlayabilirler. 417 5,5 5 10 3,70 Daha fazla siyasi haber yayınlayabilirler. 417 5,4 5 10 3,46 Daha fazla ekonomi haberi yayınlayabilirler 416 5,3 5 10 3,60 Daha ucuza gazete satabilirler. 414 5,3 5 10 4,26 Daha fazla köşe yazısı ve yorum yayınlayabilirler. 414 5,0 5 0 3,71 Daha fazla bulmaca yayınlayabilirler. 411 4,4 5 0 3,92 Daha fazla spor haberi yayınlayabilirler. 413 3,9 3 0 3,93 Daha fazla magazin haber yayınlayabilirler. 410 3,3 2 0 3,45 Daha fazla at yarışı yayınlayabilirler. 408 1,4 0 0 2,70 konusu 18 ifade ve bunlara verilen yanıtlara 3.3 Yerel Gazetelerden Beklentiler ilişkin ortalama, ortanca, mod ve standart sap- Ankete katılanların yerel gazetelerden beklen- ma değerleri tablo 14’de sunulmaktadır. Tablo- tilerine ilişkin görüşler de yukarıdaki sorudaki da ilk sütun ise soruya yanıt verenlerin sayısını gibi belirli ifadeler üzerine verdirilen notlar göstermektedir. Buna göre yanıt verenlerin çerçevesinde ölçülmüştür. Bunun için 18 ayrı yerel gazetelerin daha çok şehrin sorunlarına ifadeden yararlanılmış ve her birine “tamamen eğilmelerini, daha doğru bilgi vermelerini, katılıyorum” anlamındaki 10 puan ile “kesin- daha güzel fotoğraf ve sayfa düzeni sunmaları- likle katılmıyorum” anlamındaki sıfır puan nı ve daha fazla haber yayınlamalarını istedik- arasında not verilmesi istenmiştir. Böylece leri anlaşılmaktadır. Spor, magazin ve at yarışı ankete katılanların yerel gazete içeriklerine ise genel olarak daha fazla istenmemektedir. yönelik beklentileri ölçülmek istenmiştir. Söz

46 Eskişehir Ölçeğinde Yerel Gazete Okuma Alışkanlığı... (29-50)

bağlamında üniversite mezunları ve meslek Yerel gazete içeriklerine yönelik ifadelere grupları bağlamında özel sektör çalışanları bu verilen katılma ve katılmama durumuna ilişkin görüşe daha fazla puan vermektedir. “Daha puanların, yanıt verenlerin demografik farklı- güzel fotoğraf yayınlayabilirler” şeklindeki lıkları bağlamındaki değerlendirmesi ise cinsi- görüş karşısında ise medeni durum, eğitim yet için Mann Whitney U testi, diğerleri ise durumu, meslek ve gelir grupları bağlamında Kruskal-Wallis testi ile yapılmıştır. Buna iliş- anlamlı farklılar elde edilmektedir. Buna göre kin sonuçlar tablo 15’de sunulmaktadır. bekarlar, üniversite mezunları, özel sektör çalışanları ve 2000 YTL ve üzeri gelire sahip Analiz sonuçlarına göre önerilere yönelik alı- olanlar bu görüşe daha yüksek puan vermekte- nan yanıtlar bazı demografik değişkenler bağ- dir. “Daha fazla ekonomi haberi yayınlayabi- lamında anlamlı farklılıklar içermektedir. lirler” görüşü ise erkekler, evliler, üniversite “Daha fazla kültür sanat haberi yayınlayabilir- mezunları ve emekliler tarafından daha önemli ler” şeklindeki görüşe katılıp katılmama duru- bulunmaktadır. Daha doğru bilgi verme, daha mu beş değişken bağlamında da anlamlı farklık fazla bulmaca yayınlama, daha fazla ulusal göstermektedir. Sıralama değerlerine göre yayınlama, daha güzel sayfa düzeni ve daha cinsiyet değişkeni bağlamında kadınlar, yaş fazla sayfa çıkma konusundaki görüşlerde ise grupları bağlamında 18-24 yaşındakiler, mede- demografik değişkenlere bağlı anlamlı fark ni durum bağlamında bekarlar, eğitim durumu olmadığı anlaşılmaktadır.

Tablo 15. Yanıt Verenlerin Yerel Gazetelerden Beklentilerine Yönelik Düşünceleri ile Demografik Farklılıkları Arasındaki İlişki (P)

Yaş Medeni Eğitim Düşünceler Cinsiyet Meslek Gelir grupları durum durumu Daha fazla kültür sanat haberi yayınlayabilirler 0,001* 0,005* 0,001* 0,001* 0,004* 0,199 Daha güzel fotoğraflar yayınlayabilirler 0,097 0,076 0,017* 0,023* 0,049* 0,034* Daha fazla ekonomi haberi yayınlayabilirler 0,003* 0,086 0,017* 0,039* 0,006* 0,303 Daha fazla yerel haber yayınlayabilirler. 0,016* 0,974 0,856 0,558 0,028* 0,95 Şehrin sorunlarına daha çok eğilebilirler 0,029* 0,068 0,203 0,218 0,013* 0,715 Daha fazla spor haberi yayınlayabilirler 0,001* 0,384 0,516 0,839 0,001* 0,988 Daha fazla siyasi haber yayınlayabilirler 0,005* 0,329 0,092 0,056 0,539 0,757 Daha fazla magazin haber yayınlayabilirler 0,001* 0,882 0,623 0,867 0,313 0,453 Daha fazla at yarışı yayınlayabilirler 0,001* 0,617 0,742 0,877 0,311 0,189 Daha fazla köşe yazısı ve yorum yayınlayabi- lirler 0,059 0,004* 0,756 0,093 0,369 0,301 Daha fazla polis adliye haberi yayınlayabilirler 0,418 0,005* 0,154 0,47 0,172 0,606 Daha fazla ilan ve reklam yayınlayabilirler 0,081 0,562 0,203 0,161 0,004* 0,957 Daha ucuza gazete satabilirler 0,772 0,489 0,469 0,523 0,034* 0,203 Daha doğru bilgi verebilirler 0,625 0,337 0,571 0,828 0,256 0,996 Daha fazla bulmaca yayınlayabilirler 0,045 0,384 0,508 0,166 0,127 0,902 Daha fazla ulusal haber yayınlayabilirler 0,262 0,654 0,59 0,681 0,787 0,094 Daha güzel sayfa düzeni yapabilirler 0,677 0,722 0,588 0,197 0,543 0,29 Daha fazla sayfa çıkabilirler 0,638 0,859 0,104 0,184 0,873 0,366 * P<0,05

47 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

rını okuduğunu" beyan etmiştir. Öte yandan 3.4 Okunan Köşe Yazarı açık uçlu bu soruya beş kişi "yerel gazetelerde gerçek, kaliteli ya da bilgili yorumcu yok" Son olarak ise ankete katılanlara “Okuduğunuz şeklinde karşılık vermiştir. Yanıt vermeyenler yerel gazetenin çoğunlukla takip ettiğiniz bir ya arasında görüş bildirenler ise daha çok “köşe da daha fazla köşe yazarı var mı? Varsa adları yazarı yok", "takip etmiyorum", "ilgimi çekmi- neler?” şeklindeki açık uçlu soru yöneltilmiştir. yor", "isimlere dikkat etmiyorum", "bilmiyo- Böylece ankete katılanların yerel gazete köşe rum", "hatırlamıyorum", "köşe yazılarını sev- yazarlarının adlarını hatırlayıp hatırlamadıkları miyorum" gibi nedenler belirtmişlerdir. da öğrenilmek istenmiştir. Soruya yanıt veren 49 kişi, toplam 96 yazar adı söylemiştir. An- 4. SONUÇ kete katılan toplam 447 kişi arasından yalnızca %11’inin en az bir köşe yazarının adını hatırla- Eskişehir ölçeğinde alan araştırmasına dayalı yabiliyor olması, köşe yazarlarının adlarının bu çalışmada, okurun yerel gazete okuma alış- hatırlanmaması yönünde anlamlı bulunmuştur. kanlığının doğası tanımlanmaya çalışılmıştır. Demografik özellikler, yerel gazete okuma Bulgulara göre ankete katılanlar tarafından adı alışkanlığı ve yerel gazetelerden beklentiler en çok söylenen yazar Sakarya gazetesi yazarı bölümlerini içeren anket formu toplam 16 ma- Önder Baloğlu’dur. Toplam 11 kişi okuduğu ya hallede 447 kişi ile yüz yüze görüşme tekniğine da takip ettiği köşe yazarı olarak Baloğlu’nun dayalı olarak yanıtlanmıştır. Ankete katılan adını vermiştir. Bu da ankete katılanlar arasın- yedi kişinin Eskişehir’de yaşanan olaylar hak- da en çok tanınan ve adı hatırlanan köşe yaza- kında bilgi sahibi almadığı ve 48 kişinin de rının Önder Baloğlu olduğunu ortaya koymak- yerel gazete okumadığı öğrenilmiştir. Yerel tadır. Ardından sekiz kişi tarafından İki Eylül gazete okuma alışkanlığı ile ilgili değerlendir- gazetesi yazarı Ömer Duru'nun adı verilmiştir. mede bu kişilerin verdikleri yanıtlar ayrı tutul- Sakarya gazetesi yazarı Engin Bayrı'nın adı ise muş ve 392 kişinin verdiği yanıtlar değerlen- beş kişi tarafından ifade edilmiştir. Aynı gaze- dirmeye alınmıştır. tede Ankara'dan yazılar yazan Özden Alpdağ’ın adı da beş kişi tarafından söylen- Bulgular Eskişehir’de yaşanan olaylar hakkın- miştir. Dörder kişi Ali Baş, Gönül Öktem, da daha çok gazetelerden bilgi alındığını, daha Rıdvan Karluk, Gürcan Banger, Nejat Çelik ve çok haftada 1-2 gün yerel gazete okunduğunu, Burak Türkmen'in adlarını vermiştir. Murat en sık okunun gazetenin Sakarya olduğunu, Taşkın ise adı üç kez anılan yazar olmuştur. okunan gazetelerin içerik, sayfa düzeni ve Şener Yılmaz, Şükrü Öztürk, Rafet Akyalçın, fotoğraf açısından daha çok yetersiz bulundu- Ali Naki ve Tarık Erden’in isimleri iki kez; ğunu, okunan yerel gazeteyi güvenin orta de- İnal Cem Aşkun, Rahmi Emeç, Hakkı Sağlam, ğerlere yakın olduğunu, daha çok gazetelerin Zafer Temoçin, Nadir Yaz, İsa Akgül, İbrahim satın alınarak okunduğunu, evde ya da işyerin- Gerede, Muammer Kaya, Erdinç Özkan, de daha çok 15-30 dakika arasında zaman ay- Gencer Aytüre, Arif Duru, Ali Akyüz, Orhan rılarak okunduğunu, en çok da birinci sayfa ve Ilgaz, Zehra Çam, Didem Erşan, Devrim Kı- manşet haberin okunduğunu ortaya koymakta- rılmaz ve Süha Bozkurt’un isimleri de birer kez dır. kaydedilmiştir. Bazıları haberci ve bazıları çok seyrek köşe yazıları yazan bu isimlerin dışında, Yerel gazete içerikleri hakkındaki düşünceler "Sakarya gazetesindeki ikinci sayfa" şeklinde bağlamında ise bulgular yerel gazetelerin daha açıklamada bulunan iki yanıta da rastlanmıştır. çok şehirde yaşanan gelişmeler hakkında bilgi Gazetedeki "Eskişehir Günlüğü" başlıklı bu sahibi olmak, İstanbul gazetelerinde bulunma- köşede bir yazar adı yer almamaktadır. Ayrıca yan konuları okumak, polis-adliye olaylarını Anadolu Üniversitesi eski Rektörü Prof. Dr. okumak, küçük ilan ve reklamları takip etmek, Engin Ataç'ı "fırsat buldukça" okuduğunu günlük acil bilgileri öğrenmek, şehirdeki kültü- söyleyen bir kişiye de rastlanmıştır. İki kişi ise rel ortam ve faaliyetler hakkında bilgi sahibi yaygın gazetelerdeki yazarların adlarını ver- olmak ve Eskişehir’in spor takımlarını takip miştir. Bir kişi "köşe yazılarının hepsini oku- etmek bağlamında önemli görüldüğüne işaret duğunu", bir kişi "ekonomi konusundaki ya- etmektedir. Bunun dışında magazin, köşe zarları takip ettiğini", bir kişi de "spor yazarla-

48 Eskişehir Ölçeğinde Yerel Gazete Okuma Alışkanlığı... (29-50)

yazarı ve at yarışlarının okurlardan en düşük teyi kendisi satın alanların oranı da biraz daha puanları aldıkları söylenebilmektedir. artmıştır. Yerel gazeteler artık önemli oranda evlerde de okunmaya başlamıştır. Yine en çok Yerel gazetelerden beklentiler bağlamında ise birinci sayfa okunmaktadır. Sayfa tasarımı ve bulgular yerel gazetelerden daha çok şehrin fotoğraflar ise hala beğenilmemektedir. sorunlarına eğilmelerinin, daha doğru bilgi vermelerinin, daha güzel fotoğraf yayınlamala- Dolayısıyla yerel gazetelerin bundan sonra rının, daha fazla yerel haber yayınlamalarının, okur beklentiler doğrultusunda önemle dikkate daha güzel sayfa düzeni yapmalarının, daha almaları gereken konuların başında sayfa tasa- fazla çıkmalarının, daha fazla kültür ve sanat rımı ve fotoğraf kalitesi gelmektedir. Bunun haberi yayınlamalarının, daha fazla ulusal ha- dışında yine aynı şekilde önem verilmesi gere- ber vermelerinin istendiğini ortaya koymakta- ken konulardan birisi de şehrin sorunların iliş- dır. Öte yandan okurların daha fazla spor habe- kin daha fazla haber yapılması talebidir. Okur ri, daha fazla magazin ve at yarışı yayınlanması bunun için gerekirse sayfa sayısının artırılma- konusunda taleplerinin neredeyse hiç olmadığı sını da önermektedir. Şu anda gazetelerde anlaşılmaktadır. mevcut bulunan köşe yazısı, bulmaca, magazin, önemli bilgiler ya da at yarışı gibi bölümler Çalışmanın bir diğer boyutunda ise takip edilen okur tarafından yeterli bulunmaktadır. Hatta at ya da adı hatırlanan köşe yazarının kim olduğu yarışı bölümünü fazla bulunlar da çoğunlukta- sorusu üzerinde durulmuştur. Bu bağlamda en dır. O nedenle bu bölümleri mevcut durumun çok adı verilen yazar Önder Baloğlu olmuştur. üzerinde artırmanın çok da fazla tiraj kazandı- Ancak bulgular köşe yazarlarının adlarının racağı düşünülmemelidir. Ankete katılanların hatırlanırlığının çok da yüksek olmadığını yine önemli taleplerinden birisi de daha fazla ortaya koymaktadır. Bu nedenle daha fazla haberin yanında daha doğru bilgidir. Her ne köşe yazısı yayınlanması konusunda pek de kadar ankete katılanlar yerel gazetelere güven talepkar olmayan okurun, köşe yazarlarının duydukların ifade etseler de bu güven gazete adını hatırlama konusunda da dikkatli olmadığı içeriğindeki bilgilerinin doğruluğu anlamında söylenebilmektedir. yorumlanmalıdır. Önemli bir oranda yerel gazete içeriklerindeki bilgilerin doğruluğu talep Bulgular, Yüksel’in (2006) gazete yöneticileri edilmektedir. Bu birkaç unsura dikkate edildi- ile yaptığı görüşme sonuçları ile karşılaştırıldı- ğinde okurun beklentilerine daha uygun gaze- ğında kimi noktaların altını çizmek mümkün- teler hazırlamak mümkün olabilecektir. dür. Öncelikle İstanbul gazetelerinin Eskişe- hir’e ilgisizliği bu noktalardan ilkidir. Ankete TEŞEKKÜR katılanlar yerel olayları yerel gazetelerden öğrenme talebinde bulunduklarını ifade et- Çalışmaya yönelik değerlendirmelerinden mektedirler. Bunun dışında Eskişehirspor ha- dolayı Anadolu Üniversitesi Fen Fakültesi berleri, polis-adliye ve magazin haberciliğinin öğretim elemanı Yrd. Doç. Dr. Berna Yazıcı ile tiraj artırdığı görüşleri ankete katılanlarca pek istatistik hesaplamalar konusundaki katkıların- de doğrulanmamaktadır. Köşe yazarı sayısının dan dolayı Açıköğretim Fakültesi öğretim artışının tiraj sağladığı görüşüne karşın, ankete görevlisi Bülent Batmaz’a teşekkürlerimi suna- katılanların köşe yazarlarına pek de ilgi duy- rım. madıkları anlaşılmaktadır. KAYNAKLAR Her ne kadar çalışma soruları ve örneklem Berger A A (2000) Media and Communication boyutları farklı olsa da bulguları, Vural’ın Research Methods. Sage, Thousand Oaks, C.A. (1997) bulguları ile karşılaştırmak da müm- Poindexter P M ve Maxwell M E (2000) kündür. Buna göre yaklaşık 10 yıl öncesine Research in Mass Communication. göre artık yerel gazetelerin her gün değil, daha Bedford/stMartin’s, Boston/NewYork. çok 1-2 günde bir okunan gazeteler oldukları anlaşılmaktadır. En sık okunan gazeteler yine Vural A M (1997) Bir İletişim Kurumu Olarak aynıdır. Ancak artık yerel gazete okumaya daha Yerel Basının Kamuoyu Oluşumu Sürecindeki az zaman ayrılmaktadır. Okuduğu yerel gaze- İşlevi ve Yerel Basın-Kamuoyu İlişkileri Eski-

49 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

şehir Basını Örneğinde Bir Uygulama. Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayım- lanmamış Doktora Tezi, Eskişehir. Yüksel E Y (2006) “Eskişehir Basını Neden Tiraj Kazanıyor?”, Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi Selçuk İletişim 4 (2): 18-29.

50 TÜRKİYE’DE ULUSAL VE YEREL GAZETELERİN HABERCİLİK ANLAYIŞLARI: DEPREM HABERLERİNİN KARŞILAŞTIRMALI ANALİZİ İlker Erdoğan*

ÖZET Bu çalışmada, ulusal ve yerel gazetelerin habercilik anlayışları yaygın haber değeri ölçütleri çerçevesinde karşılaştırılmıştır. Ulusal ve yerel gazetelerin habercilik anlayışları arasında farklı- lıkların ve benzerliklerin neler olduğu araştırma sonucunda belirlenmiştir. Ulusal ve yerel gaze- telerin haber üretim sürecini inceleyen araştırma, Hürriyet ve Yeni Asır gazetelerinde 11-25 Nisan 2003 tarihleri arasında yayınlanan Seferihisar depremi haberlerine, niceliksel içerik analizi uy- gulanarak gerçekleştirilmiştir. Araştırma sonunda, ulusal ve yerel gazetelerde haber üretiminin yaygın haber değerleriyle uyumlu olduğu ortaya çıkmıştır. Anahtar sözcükler: Ulusal gazete, yerel gazete, haber değeri, haber üretimi, gazeteci, haber kay- nağı.

JOURNALISTIC COMPREHENSIONS OF NATIONAL AND LOCAL NEWSPAPERS IN TURKEY: COMPARATIVE ANALYSIS OF EARTHQUAKE NEWS

ABSTRACT In this study the journalistic comprehensions of national and local newspapers have been com- pared with prevalent news value criterions. As a result of a study, differences and similarities between journalistic comprehensions of national and local newspapers have been determined. Also, a study that has examined news production process of national and local newspapers has made content analysis of Seferihisar earthquake news in Hürriyet and Yeni Asır newspapers be- tween 11-25 April 2003. In conclusion, which has been reached that harmony between prevalent news values and news production of national and local newspapers. Keywords: National newspaper, local newspaper, news value, news production, journalist, news source. gazetecilik faaliyetlerine ilişkin detaylı bilgi GİRİŞ vermekten ziyade habercilik anlayışları arasın- daki olası farklılıklara ve benzerliklere odak- Bu makalenin amacı, ulusal ve yerel gazetele- lanmaktadır. Ayrıca, bu makale yöntem bilim- rin habercilik anlayışlarını, yaygın haber değeri sel olarak ulusal ve yerel gazetelerin yayınla- ölçütleri üzerine yoğunlaşarak karşılaştırmak- dıkları haberlerle ilgili bir niceliksel içerik tır. Bu bağlamda makalede, ulusal ve yerel analizi ile desteklenmektedir. gazeteler kavramsallaştırılmış ve bu gazetelerin habercilik anlayışları çerçevesinde Türkiye’de 1. ULUSAL VE YEREL GAZETE ulusal ve yerel gazetecilik tartışılmıştır. Ayrıca, KAVRAMLARI haber üretim sürecine ve bu süreçte rol oyna- yan gazetecilere ve haber kaynaklarına yer Ulusal gazeteler ülke genelinde dağıtımı yapı- verilmiştir. Makalenin araştırma bölümünde lan ve faaliyet alanları itibariyle, “Dünyanın ve ise, Hürriyet ve Yeni Asır gazeteleri özelinde ülkenin her tarafından, her türlü haberlere say- bu gazetelerde yayınlanan Seferihisar depremi falarında yer veren ve çok geniş bir okur kitle- haberlerinin nasıl ele alındığını ve bu yayınlar- sine dağıtım yapılacak şekilde yayın yapan da her iki gazete arasındaki olası farklılıkların gazeteler (Bodur 1997: 29)” olarak tanımlan- ve benzerliklerin neler olduğunu ortaya koy- maktadır. Dolayısıyla, “ulusal gazeteler deni- mak amacıyla deprem haberleri karşılaştırmalı lince her türlü siyasal, ekonomik, kültürel, olarak analiz edilmiştir. Bu makale, farklı ma- sosyal haberleri, reklam ve ilanları ulusal ve kalelere konu olabilecek olan ulusal ve yerel uluslararası boyutta ele alan gazeteler anlaşıl-

* Arş. Gör., Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

maktadır (Bodur 1997: 29)”. Genel olarak, basını doğrudan etkileyen unsurlar olarak de- ulusal gazeteler büyük şehirlerin, büyük yerle- ğerlendirilmekte ve bu anlamda kentin kimliği şim alanlarının ve merkezi konumdaki bölgele- basının da kimliğini ve işlevselliğini etkileye- rin sesi olma özelliğini taşımakta, nüfusun bilmektedir. Ayrıca, yerel gazeteler, yayınladı- yoğunluk kazandığı yerlerde meydana gelen ğı haberler, fotoğraflar, ele aldığı sorunlar, olaylar ulusal gazetelerde görece daha fazla yer kentin ihtiyaçları, kentteki 24 saat kültürel ve alabilmektedir. Ulusal gazetelerin yayınladığı sosyal etkinliklere ilişkin aktardığı bilgilerle, haberler, ağırlıklı olarak, İstanbul, Ankara ve bireye ‘yaşanan yer’ duygusunu, yaşadığı yerin İzmir gibi büyük il merkezleri kaynaklıdır. bir parçası olduğu düşüncesini kazandırmakta- Fakat, Türkiye yalnızca Ankara, İstanbul ve dır (Vural 2001: 120). Yerel gazeteler, okurla- İzmir gibi birkaç büyük kentten oluşmamakta- rına bir yere ait olma duygusunu ve bilincini dır ve bu durum ‘ulusal gazete nedir’ sorusunu vermektedir. Ünsal Oskay’a göre (2001: 84), sormamıza neden olmaktadır. Birkaç büyük “yaşadıkları büyük kentte yayınlanan gazete- kentin sorunlarının ve sosyal yaşamının yansı- lerdeki haberleri okumak bu insanlara bilin- tıldığı basın ortamında, sayfalarının büyük bir mezliklerle dolu kent ortamını biliyormuş duy- kısmında, belirli merkezlerin haber içeriğini gusu kazandırmakta; kentin karşısında duy- yansıtan ulusal gazeteler, büyük kentlere o- dukları korkuyu azaltmaktadır”. Ancak, günü- daklanmakta ve kültürel kimliği kentli olan müzde ‘uluslararası/küresel’ olmak gibi ‘yerel’ insanlara ‘haber verme’ misyonunu üstlen- olmanın anlamı da değişmiştir. Yerellik artık mektedir. Ulusal gazetelerin haber içeriklerinin sadece belirli bir coğrafya ile sınırlı değildir. büyük bir kısmını, ekonomi, spor, magazin ve Başka bir ülkede yaşayan insanlar da, doğduk- kültür-sanat gibi haber konuları açısından en ları/büyüdükleri, bağlılık duydukları ilde ya da önemli merkez olan İstanbul’daki olaylarla ilçede neler olup bittiğinden yeni iletişim tek- ilgili haberler ile yasama, yürütme, yargı, sen- nolojilerinin onlara sağlamış olduğu imkanlar dikalar ve siyasi partiler gibi kaynaklardan elde aracılığıyla haberdar olmaktadırlar. Dolayısıy- edilen Ankara haberleri oluşturmaktadır. An- la, yaşanılan yerler ile ait olunan, hakkında cak, ulusal gazetenin, yayın yaptığı ülkenin konuşulan yerler farklı olabilmektedir. Bununla tümünü kapsaması, kavraması ve gündemleş- birlikte, insanlar yaşadıkları kentte, hatta bir tirmesi gerekmektedir. Çünkü, ulusal düzeyde mahalle ötede olup biten bir şeyden habersiz kamuoyu ülke geneline yayın yapan gazeteler olabilmektedir. Bu anlamda, ulusal gazete aracılığıyla oluşmaktadır. Dolayısıyla, ulusal karşısında yerel gazete bir seçenek olarak gö- gazetelerin toplumun genelini ilgilendiren rülebilmektedir (Gencel Bek 2003: 145). haberleri yayınlarken, etik ilkelere bağlı, de- mokratik, objektif ve eşitlikçi olması beklen- 2. TÜRKİYE’DE ULUSAL VE YEREL mektedir. GAZETECİLİK

Türk kamuoyunda ‘yöresel basın’, ‘Anadolu Türkiye’de ulusal gazeteler genelde devletle ya basını’ ya da ‘taşra basını’ olarak da nitelendi- da hükümetlerle, özelde ise siyasilerle ve bü- rilen yerel basın ise, İstanbul dışında yayınla- rokratlarla yakın ilişki içerisindedir ve onlara, nan, haberciliği ile yayınlandığı yörenin sesini, doğrudan ya da dolaylı maddi destek alma, sorunlarını yansıtabilen, kendi mahallindeki haber kaynağı olarak faydalanma gibi konular- sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasi gelişmeleri da bağımlıdır. Ulusal gazetelerde yer alan ha- sağlıklı şekilde okurlarına aktarabilen, yöresin- berlerdeki konular ve ifade edilen görüşler, söz de kamuoyu oluşturmada etkili olabilen yayın- konusu bağımlılığın izlerini taşımaktadır (Gen- lardan oluşmaktadır. Ulusal düzeyde olduğu cel Bek 2003: 132). Ulusal gazetelerin siyasal gibi, yerel düzeyde de, siyasal süreci ve bu gündemine bakıldığında, ağırlıklı olarak siya- süreçte ortaya çıkan siyasal çatışmaları yerel sal/ekonomik merkezli, dolayısıyla da iyice gazetelerden izlemek büyük ölçüde olanaklı daralmış bir habercilikle karşılaşılmaktadır. Bu olabilmektedir. Yerel basın çerçevesinde de- habercilik anlayışı içinde de, bazen yapay ğerlendirilen gazeteleri ‘kent gazeteleri’ olarak krizlerle gündem değiştirilmekte ya da mevcut nitelendirmek de mümkündür. Yerel basının siyaset ancak popülist bir çerçevede eleştirilip faaliyetlerini sürdürdüğü kent ortamı, kentin yeniden üretilmekte ve merkezin gündeminin fiziksel, kültürel, sosyal ve tarihsel özellikleri, dışına çıkabilmenin önü tıkanmaktadır. Bu

52 Türkiye’de Ulusal ve Yerel Gazetelerin Habercilik Anlayışları... (51-64)

nedenle, Türkiye’de ulusal gazetelerin gelenek- dinsel/manevi, politik bir yer/yurt da olabil- sel gazetecilik anlayışının değişime uğrayarak mektedir. Böyle durumlarda yerel gazeteler, çoğulculaşması, demokratik dönüşümleri sağ- okura kendisiyle benzer sorunlara, hedeflere, layacak mekanizmaları da beraberinde getire- deneyimlere sahip insanlarla ilişkiye geçme, ceği için büyük bir önem taşımaktadır. Ancak, deneyim paylaşma, ortak çareler/çözümler mevcut sermaye/mülkiyet yapısı ile tekelleşme üretme konusunda bir referans çerçevesi sağ- içerisinde ulusal gazetelerin bunu gerçekleşti- lamaktadır. Dolayısıyla, yerel gazeteler ticari remediği düşünülmektedir (Gürkan 2003: 164). nitelikli ulusal gazetelerin dolduramayacağı Özellikle 1980 sonrası dönemde yaşanan te- düşünülen bir boşluğu doldurmaktadır cimselleşme ve kar güdüsüyle faaliyetlerini (Alankuş 2003: 115). Fakat, Türkiye’de yerel sürdüren ticari nitelikli ulusal gazetelerin, ha- gazete sahiplerinin, ya yerel seçkinler arasın- ber ve tartışma yerine eğlence ve magazin dan çıktığını, ya da gazete sahipliği üzerinden içeriklerine ağırlık veren, hatta haberlerin ve kazandıkları güçle yerel seçkinler arasına dahil gündemde olan tartışmaların ciddi siyasi içeri- olduğunu unutmamak gerekmektedir. Zira, ğini bile boşaltarak magazinleştiren habercilik ulusal gazete seçkinlerinin yerini, yerelde yerel anlayışı ile basın ortamına ilişkin genel tablo gazete seçkinlerinin aldığı ve genelde var olan değişime uğramıştır. Ulusal diye adlandırılan gazete ve toplum kopukluğunun yerelde de gazeteler daha çok başkent ve metropollerden, aynen sürdüğü görülmektedir (Alankuş 2003: başka bir ifadeyle merkezden haber verdiği 121). için, yerel gazetelerin varlığı yaşamsal hale gelmiştir. Türkiye’de yayınlanan gazete ve 3. HABER DEĞERİ ÖLÇÜTLERİ VE dergilerin büyük bir kısmı ulusal süreli yayın- HABER ÜRETİM SÜRECİ lardır ve İstanbul, Ankara ve İzmir gibi metro- pollerde yayınlanmaktadır. Ayrıca, yerel gaze- Haber üretim sürecinde profesyonel meslek telerin ve dergilerin büyük bir çoğunluğu da bu ilkeleri ön plandadır ve ‘haber değeri’ bilgisine şehirlerde yayınlanmaktadır. sahip olmak bu ilkelerin başında yer almakta- dır. Haber değerini belirlemede ölçütler top- Ulusal ölçekten yerel ölçeklere bakıldığında lumsal yapılara, dinamiklere ilişkin değişkenle- ise, ulusal pazarın kıyısında sisteme tutunmaya re ve kitle iletişim araçlarının yayın politikala- çalışan, ulusal/merkez ile gerek pazar payları, rına bağımlıdır. Gerçek yaşam içinde kurgu- gerekse yayıncılık kalitesi anlamında rekabet lanmış ilişki biçimleri, alışkanlıklar, beklenti- etmesi ne mümkün olan, ne de gerekli görülen ler, kurumsal değerler, davranış ve tutum ö- ve bu nedenle de, her zaman siyasal baskılar rüntüleri, öğreti ve ideolojiler sonuçta neyin olmasa bile, önemli ekonomik güçlüklerle baş haber olup olmayacağının da yanıtını vermek- etmek zorunda olan yerel gazetelerin olduğu tedir. Haber üretim sürecinde, hangi haber görülmektedir (Alankuş 2003: 109). Yerel konularının gündeme getirileceğine karar veri- gazeteler, ticari nitelikli ulusal gazetelerin tek lirken, haber seçimini etkileyen ‘haber değerle- sesliliği ve ortalamadan, genel geçer olandan, ri’ dikkate alınmaktadır. Graeme Burton (1995: hakim çoğunluklardan yana taraflılığı karşısın- 137-139), haber değerlerinin belirlenmesinde da seslerini duyuramayanların, ötekileştirilenle- gazetecilerin yüklediği değerlerin ve haber rin, hayatla ilgili politik, kültürel, moral bir konularının sunuluş biçimlerinin birinci dere- meselesi olanların karşı-ideolojik/hegemonik cede rol oynadıklarını belirterek, haber değerle- aracı olarak önemli bir yere sahiptir. Bu ne- rini genel değerler (olumsuzluk, yakınlık, po- denle, ulusal basın ortamının demokratikleşme- pülerlik, devamlılık, basitlik, kişisellik), içerik sinin ve bu ortamın taraflılığının dengelenme- değerleri (felaketler, ünlüler, otoritelerle ilgili sinin, yerel basının ‘ötekilerden’ yana taraflılı- olması) ve geliştirim değerleri (dramatize edi- ğının dengeleyici varlığıyla mümkün olabile- lebilmesi, çatışma içermesi, insanlarla ilgili ceği düşünülmektedir. Yerel gazetelerin okura olması, gerçeklik) olmak üzere üç ana başlık sağladığı imkan, kendini daha fazla duyurmaya altında toplamaktadır. Burton’a göre, haber başlayan ve çok çeşitli biçimlerde ortaya çıkan medyası genel olarak kötü haberlerin (olumsuz yersizleşme/yurtsuzlaşma karşısında okura bir haberler) dramatik etkisine değer vermektedir. yer göstermektir. Bu yer coğrafi bir mekanla Zira, kötü haber iyi haberdir. Çünkü, ölümlerin sınırlı değildir, bazen moral, kültürel bazen olduğu bir kaza ya da felaket, ölümlerin olma-

53 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

dığı fakat yaralıların olduğu bir kaza ya da bir Kitle iletişim araçları yalnızca belli bir türdeki felaketten daha fazla haber değerine sahip haberlerden oluşan sayfalar ya da bültenler olmaktadır. hazırlamaktan kaçınırlar. Haber bültenleri ya da gazete sayfaları çeşitli konulardan oluşan bir Haber üretim sürecinde, habere konu olan kompozisyon oluşturur. Seçkin Uluslarla Bağ- olaylar arasında bir seçim yapılmakta ve bu lantılılık (referance to elite nations): Seçkin seçim, haber üretim sürecini de ifade etmekte- ulusların eylemleri, kararları kısa dönemde dir. Seçilen ve habere konu olan olayın ve diğer ülkelerin eylem ve kararlarından daha haber içeriğinin belirlenmesinde ortak ölçütle- etkilidir. Bu nedenle, bu ülkelerle ilgili olayla- rin olduğu bilinmektedir. Ülkede ve dünyada rın haber olma şansı yüksektir. Seçkin Kişilerle meydana gelen olayların tamamının, kitle ileti- Bağlantılılık (referance to elite people): Seçkin şim araçlarının gündemine girebilmesi, zaman merkezlilik, insanlar açısında da geçerlidir. ve kapasite yetersizliği nedeniyle mümkün Seçkin insanlar, seçkin uluslar gibi eylem ve olamamaktadır. Bu durum, habere konu olan kararlarıyla daha etkili olmakta ve sıradan olaylar arasında bir seçim yapmayı zorunlu insanlarla ilgili olayları anlatmak için özdeş- hale getirmektedir. Olayların seçiminde öncelik leştirme objesi olarak kullanılmaktadır. Seç- sıralaması yapılmakta ve bu sıralamanın neti- kinler ‘herkes’i anlatmak için araç olarak kul- cesinde önemsiz olduğuna inanılan olaylar lanılırken, sıradan insanlar bu haber iletişimi elenmektedir. Bu anlamda, Galtung ve Ruge, sisteminde kendilerini temsil etme şansını haber üretim sürecinde, habere konu olan o- bulamamaktadır. İnsanlarla Bağlantılılık layları seçmek ya da reddetmek üzere, karar (referance to persons): Gazetecilikte olayları, vermede uygulanan ölçütleri ele almaktadırlar. içinde öznenin belli bir şahıs ya da tüzel kişilik Bu ölçütler ‘haber değeri’ ölçütleri olarak ad- olarak bulunduğu cümleler olarak sunma eği- landırılmaktadır. Onlara göre, haberin seçimini limi vardır. Modern haber toplama ve sunum etkileyen haber değeri ölçütleri şöyle sıralan- tekniklerine uyumlu olması, medyanın ritmine maktadır (1981: 52-63): Ritim (frequency): Bu paralellik teşkil etmesi gibi nedenlerle yapısal haber değerine göre, bir olayın meydana gelme sunumlar yerine kişisel aktörlerin yer aldığı ritmi, kitle iletişim aracının ritmine ne kadar olaylar tercih edilir. Negatif Bir Şeylerle Bağ- uygunsa, haber olma ihtimali o kadar artar. lantılılık (referance to something negative): Eşik (threshold): Bir olayın haber olarak seçi- Sonuncu haber değeri, bir olayın olumsuzluğu- lebilmesi için belli bir yoğunluğa sahip olması nun haber yapılma ihtimalini arttıracağını ön- gerekmektedir. Şüphesizlik (unambiguity): Bir görmektedir. Olay ne kadar negatifse haber olayın anlamı ne kadar açık ve şüpheden uzak olma ihtimali o kadar artacaktır. ise, haber yapılma ihtimali o kadar fazladır. Anlamlılık (meaningfulness): Okuru ya da Haber üretim sürecinde, haber içeriklerine etki izleyiciyi kültürel ya da insani açıdan ilgilendi- eden kurum dışı unsurlar, yani, ekonomik ve ren olaylar anlamlıdır ve haber yapılmak üzere siyasal baskı grupları gibi unsurlar ‘medya seçilir. Uyumluluk (consonance): Medya alıcı- sosyolojisi’, kurum içi unsurlar, yani, mesleki ları, tahmin ederek bekledikleri ya da istemeye- değer, inanç ve gelenekler ise ‘haber sosyoloji- rek bekledikleri olayları daha kolay algılarlar. si’ kavramları ile açıklanmaktadır. Haber içe- Beklenmediklik (unexpectedness): Bir olayın rikleri üzerindeki etkileri açıklayan Shoemaker kültürel olarak anlamlı ve medya alıcısının ve Reese şu beş düzeye işaret etmektedirler talepleriyle uyumlu olması haber yapılması için (aktaran Severin ve Tankard 1994: 394-395): yeterli değildir. Anlamlı ve beklentilerle u- yumlu olaylar arasında beklenmeyen, nadir 1. Kurum çalışanlarından kaynaklanan meydana gelen olaylar haber yapılmayı en etkiler: Bireysel etkiler düzeyi de deni- fazla hak edenlerdir. Çünkü, kurumlaşmış len bu düzeydeki etkiler, kurum çalı- düzenli ve kısa aralıklarla meydana gelen rutin şanlarının kişisel özellikleri, tutumları, olaylar beklenmeyen ve nadiren meydana gelen değerleri, inançları, etnik kökenleri, olaylar kadar dikkat çekmezler. Devamlılık mesleki birikimleri ve rollerini kapsa- (continuity): Bir olay bir kez haber yapılmışsa, maktadır. Haberin hammaddesi olan o- ilgi düşse bile bir süre için haber değeri taşı- layı ilk elden yeniden kurgulayan ve ha- maya devam eder. Düzenleme (composition): ber haline dönüştürünceye kadar geçen

54 Türkiye’de Ulusal ve Yerel Gazetelerin Habercilik Anlayışları... (51-64)

süredeki insan unsurundan kaynaklanan güçlüler, haber kurumları vasıtasıyla ik- etkiler bu düzeyde tanımlanmaktadır. 2. tidarın nasıl devam ettiği, kurum yöneti- Çalışma düzeninden kaynaklanan etki- cilerinin ve siyasal seçkinlerin normal ler: Haber rutinleri düzeyi de denilen bu gazetecilik rutinlerine, profesyonelliğe düzeyde, yayın periyodu, zaman kısıtlı- ne zaman müdahale edebilecekleri ko- lığı, yer sınırlılığı, haber yazım kuralla- nuları ideolojik eğilimler düzeyinde ele rı, haber değeri, objektiflik ve haber alınmaktadır. Bununla birlikte, bir ola- kaynağına olan bağımlılıktan doğan et- yın haber olabilmesi için, öncelikle ide- kiler incelenmektedir. Haber rutinleri, oloji süzgecinden geçmesi gerektiğine habercilerin işlerini yaparken kullan- dair görüşler söz konusudur. Başka bir dıkları rutinleşmiş, yinelenen pratikler- ifadeyle, en üstte yer alan ideolojik dü- dir. 3. Kurumsal amaçlardan kaynakla- zey, en önemli belirleyici olarak nite- nan etkiler: Kitle iletişim araçlarının a- lendirilmektedir. maçlarına yönelik etkilerdir. Kurumsal etkiler, genel olarak ‘kurumsal yakla- Haber içeriğinin oluşturulmasında kişisel, şım’ ve ‘ekonomi politik yaklaşım’ ol- mesleki, kurumsal, sosyal, siyasi, ideolojik ve mak üzere iki temel grupta ele alın- ekonomik faktörlerin rolü olduğu açıktır. Fa- maktadır. Kurumsal yaklaşım, liberal kat, bu faktörlerin bazıları dolaylı olarak, ba- çoğulcu gelenek içinde geliştirilen ve zıları da dolaysız olarak, haber içeriğinin olu- haber kurumlarını analiz birimi olarak şumunda etkili olmaktadır. Bununla birlikte, ele alan çalışmalardan oluşmaktadır. Bu haberin sunum tekniği de, haber içeriğini etki- çalışmalar, haber kurumlarının da diğer leyebilmektedir. Funkhouser’e göre, haberin kurumlar gibi hiyerarşi yapılarının bu- sunum biçimi, haberin içeriğini de şekillendir- lunduğunu, kurum içi işbölümünün ger- mektedir. Bu anlamda, medyanın bir konuya çekleştirildiğini, kurumların ekonomik göstereceği ilginin miktarını etkileyen teknikler amaçları doğrultusunda faaliyette bu- de söz konusu olmaktadır (aktaran Severin ve lunduklarını ifade etmektedir. Ekonomi Tankard 1994: 392-393). Buna göre, medya, politik yaklaşıma göre ise, medya ku- belli bir konuyu ele aldığında bununla ilgili rumunun ekonomik yapısı ile haber ü- haberleri devam ettirme eğilimine girmektedir. retimi arasında doğrudan bir ilişki söz Medya gündeminde yer alan belirli bir konu konusudur. Zira, ekonomi politik yakla- haberleştirilirken, başka konuların gündemde şım, haberi, medya kurumunun ekono- yer almamasının nedeni budur. Olaylar, nitelik mik çıkarlarının bir yansıması/ürünü o- bakımından belirli bir düzeye ulaştıktan sonra larak görmektedir. Dolayısıyla, bu yak- medya gündemine girmekte ve haberleştiril- laşım, kar amaçlı medya endüstrisinin, mektedir. Bununla birlikte, medyanın ilgisini içinde yer aldığı sistemin yapısı –medya çekmek amacıyla haberler ilginç hale getirilir- ile ekonomik ve siyasal iktidar arasın- ken, haberler ilginç olduğu için yayınlanmak- daki ilişki- ile haberlerin uyum içinde tadır. Ayrıca, olayın tümü yerine, ayrıntı şek- olduğunu savunmaktadır. 4. Kurum dı- linde görülebilecek belli unsurları işlemek de şından gelen etkiler: Haber kaynakları bir başka tekniktir. Görece önemsiz bir olayın anlamında baskı gruplarının belirli bir i- abartılarak, haber değeri varmış gibi sunulması çerik için yürüttükleri lobi faaliyetleri- ya da görece önemli olmayan rutin bir haberin nin, haberlerde yer alabilmek için olay- bir yönünü ön plana çıkarıp vurgulayarak, o lar yaratmalarının ve yasal anlamda hü- olayı önemli göstermek de medyanın başvur- kümet baskılarının doğurduğu etkiler bu duğu bir başka haber tekniğidir. grupta toplanmaktadır. Kurum dışından gelen etkiler üzerinde yapılan çalışma- 3.1. Haber Üretim Sürecinde Gazetecinin lar, özellikle haber kaynaklarının öne- Rolü mine işaret etmektedir. 5. İdeolojik eği- limlerin etkileri: İdeolojik eğilimler, di- Gazeteciler ya da haber üreticileri, haber olarak ğer tüm eğilimleri içine alır ve bu ne- yayınlamak amacıyla seçilen olayların işlenme denle etkiler hiyerarşisinde yer alan eği- sürecini yürütmektedirler. Enformasyon topla- limlerin en büyüğüdür. Toplumdaki mak, onu doğrulamak ve topladığı bilgiyi hitap

55 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

ettiği topluma göre işlemek, yani anlaşılır ve sanki öyle değilmiş gibi davranmaktadır yararlı kılmakla yükümlü olan gazeteciler, bu (Shoemaker ve Reese 2002: 158)”. görevlerini yerine getirirken belli enformas- yonları aktarıp yetkililerin sakladığı bilgileri Gazetecilerin, okurların ya da izleyicilerin öğrenmeye çalışmaktadırlar. Haberin ne oldu- öğrenmek istediklerini haber olarak seçtiğini ğuna yönelik olarak ortaya konulan görüşler, savunan örgütsel kurama göre, haber sunulma- haberin hangi süreçlerde üretildiğini sorgula- dan önce eşik bekçileri tarafından seçilmekte, makta ve haberin gazeteciler tarafından nasıl şekillenmekte ve denetlenmektedir. Dolayısıy- üretildiğini açıklayabilmek için, gazetecinin la, editörlerin düzeltmelerinin, hiyerarşik kont- işlevlerini belirleyen toplumsal ve ekonomik rolün ve yayın politikasının sonucunda, gazete- değerleri ele almaktadır. cilerin olaylar arasında seçim yaparak haber üretmesi, okurların ya da izleyicilerin öğren- Liberal çoğulcu yaklaşım gazetecileri, bilim mek istediği olayların haber haline getirilmesi- adamları gibi kendi gözlemlerinden hareket ni güçleştirmektedir. Başka bir ifadeyle, okur- eden tarafsız gözlemciler olarak düşünmekte ve lar ya da izleyiciler, gazetecilerin inisiyatifi ile ‘doğruyu söyleme’ prensibi ile halka bilgi üretilen haberlerle yetinmek zorunda kalmak- verecek özerk ve mantıklı bireyler olarak kav- tadırlar. Bununla birlikte, haber örgütleri içinde ramlaştırmaktadır. Çünkü, gazeteciliğin içsel eşik bekçilerine haber seçmede, profesyonel ve olmazsa olmaz amacı, ‘doğruyu söyle- değerler, haber kaynağı sıkıntısı, kurumun mek’tir (O’Neil 1998: 38). Gazetecilere basın personel yapısı ve yönetim endişesi ve toplum özgürlüğü doğrultusunda gerçeği ortaya çıkara- içinde çoğulculuk derecesi, yani, gazete tipleri cak bir rol ve toplum adına toplumu denetleyen ve kurumun sahiplik yapısı yol göstermektedir. bağımsız kamu denetçileri olarak sorumluluk Dolayısıyla, bu sınırlandırmalar haber içeriğini verilmiştir. Kamuoyuna bilgi veren bağımsız de etkilemektedir. temsilciler kavramlaştırması gazetecilere pro- fesyonel gazetecilik normları içinde uzmanlık 3.2. Haber Üretim Sürecinde Haber Kayna- yükleyerek bugünkü mesleki pratikleri kazan- ğının Rolü dırmıştır. Gazeteci, okurların ya da izleyicilerin gerçekleri öğrenmesini sağlayan profesyonel- Haber üretim süreci temelde, haber kaynakla- dir. Gazeteciye bu misyonu yerine getirmesi rından elde edilen bilgi, belge, fotoğraf gibi için özerklik, özgürlük gibi bir takım haklar materyallerin, gazeteciler tarafından haber verilmekte ve böylece okurların ya da izleyici- haline getirilmesi sürecidir. “Haber üretim lerin bilgilendirilmesi sağlanmaktadır. Fakat, sürecini irdelemek aynı zamanda gazeteciler ve Curran (1991: 84-113), liberal çoğulcu yakla- kaynakları arasındaki ilişkinin de irdelenmesini şımın iddia ettiği gibi, medya çalışanlarının gerektirir. Haber üretimi, büyük ölçüde, belirli özgür olmadıklarını, haber peşinde koşan idea- kaynaklardan gelen bilgilere dayanır. Haber list görüntünün arkasında, kalıplaşmış bir ça- akışının sürekliliği için zengin kaynaklara lışma rutininin olduğunu belirtmektedir. sahip olmak zorunludur (Tılıç 1998: 55)”. Bu anlamda, gazetecinin haber kaynaklarının Gazeteciler, ürünlerini –haberler- ortaya koyar- kimler olduğu, gazeteci ile haber kaynağı ara- ken, yani haber içeriğini şekillendirirken, etik sında ne tür ilişkilerin oluştuğu ve bu ilişkilerin değerler, profesyonel standartlar, çalışma orta- haberin oluşumunu nasıl etkilediği, cevaplan- mı ve hatta kişisel inançlar bile üretime yön ması gereken sorulardır. Haberin, gazeteciler vermekte ve haberin niteliğini etkilemektedir. tarafından üretilen bir ürün olduğu yönünde Aslında, gazeteciler, halkın bilgilendirilmesini genel bir anlayış olmasına karşın, ‘haberi ga- sağlayacak bilgileri bulup, tarafsızca işlemesi zeteciler mi yoksa haber kaynakları mı yapar’ ve aktarması beklenen kişilerdir. Bununla bir- sorusu yanıtlanması gereken önemli bir soru- likte, gazeteciler, nesnel olduklarını kanıtlama- dur. Haber üretimi, belirli haber kaynakların- nın güçlüğünü fark ederek, “ ‘doğruluk’, ‘den- dan gelen bilgilere/görüşlere dayanılarak ger- ge’ ve ‘hakkaniyet’ gibi daha kolay savunula- çekleştirilmektedir. Haber, haber kaynaklarının bilir ilkelere sarılmışlardır. Bu ilkeler bir ölçü- ortaya çıkardığı gerçeklik tanımlarının, gazete- de eskimiş hale gelse bile, medya çalışanları ciler veya medya kurumu tarafından yeniden üretilmiş biçimidir. Bu nedenle, gerçeklik ta-

56 Türkiye’de Ulusal ve Yerel Gazetelerin Habercilik Anlayışları... (51-64)

nımı yapan haber kaynakları da ‘haber yapıcı- berlerle ilgili olarak yapılan bir araştırma, bu lar’ ya da ‘birincil tanımlayıcılar’ olarak adlan- tespitleri destekler niteliktedir: “Sabah gazete- dırılmaktadır. Bununla birlikte, haber kaynak- sinde yüksek yargı organları, Cumhurbaşkanlı- ları ile kurulan ilişkiler, haber üretim sürecinin ğına ilişkin haberler, Başbakanlığa ilişkin ha- temel pratiklerini doğrudan etkilemektedir. berler, sivil ve askeri bürokrasiye ilişkin ha- Gazetecilerin önündeki zaman sınırı, onları berler iç politika haberlerinin %41.2’sini oluş- haber kaynağına bağımlı hale getirmekte ve turmaktadır. Bu rakam Cumhuriyet için %23, gazeteciler sıklıkla ekonomik ve siyasal güç Tercüman için %30.7, Milliyet için %34.4, sahiplerinin hoparlörleri olarak faaliyet gös- Hürriyet için ise %36.3’dür (İnal 2001)”. Buna termektedir. Bu durumda gazeteciler, ‘haber karşın, sivil toplum örgütlerinin eylem ve a- toplayıcılar’ ya da ‘ikincil tanımlayıcılar’ ola- çıklamalarına ise, çok az yer verilmektedir. rak konumlanmaktadır (Tılıç 1998: 181). Rutinleşen haber üretimi, gazetecinin haber kaynağına bağımlılığının bir neticesidir. “Siya- Türkiye’de haber kaynağı olarak tanımlanan sal, ekonomik, askeri ve sembolik seçkinlerin kişi ve kurumların kimler olduğunu belirlemek söz, eylem ve kararlarının haber değerine sahip haber üretim sürecini anlayabilmek açısından olması ve sokaktaki insanın ancak suç işlediği büyük önem taşımaktadır. Bu noktada, ‘haber yani hukuk ve düzeni bozan bir eyleme girişti- kaynakları’ konusunda Batılı ülkelerde basına ğinde haber olması çok yerleşik bir pratiktir yöneltilen eleştirilerin, Türk ulusal basını için (İnal 2001)”. Bu pratik, hem ‘haberlerin tanın- de geçerli olduğunu belirtmek gerekmektedir. mış kişi ve kurumlara ilişkin olması’ genel Türk ulusal basınının geneline bakıldığında geçer kuralıyla, hem de habere konu olan ola- haberlerin, “siyasal, ekonomik, askeri ve sem- yın olumsuzluk-negatiflik düzeyinin artması ile bolik seçkinlerin söz, eylem ve kararlarına haber değerinin artması arasındaki doğru orantı ilişkin (İnal 2001)” olduğu, yani, ‘seçkinci ile açıklanabilmektedir. Rutinleşmiş haber habercilik’ yapıldığı görülmektedir. ‘Sembolik üretim sürecinde, yaygın haber değerleri ve seçkinler’ olarak nitelendirilen kitleyi, sanatçı- haber kaynaklarına bağımlılık, gazetecileri lar, akademisyenler ve basın işinde çalışanlar halkın sesini –işçilerin, öğrencilerin, kadınla- oluşturmaktadır. Sembolik seçkinlerin de söz, rın, engellilerin, yoksulların ve işsizlerin sesini- eylem ve kararları, siyasi, ekonomik ve askeri duymamaya, yerel sorunları görmemeye alış- seçkinlerin söz, eylem ve kararları gibi haber tırmaktadır. değerine sahip olmaktadır. Sokaktaki insanın, sıradan vatandaşın söz, eylem ve kararları ise, 4. HÜRRİYET VE YENİ ASIR GAZETE- haber değeri taşımamaktadır. Bu insanların LERİNDE YAYINLANAN SEFERİHİSAR eylemleri sadece, yasa dışı işlere karıştıklarında DEPREMİ HABERLERİNE İLİŞKİN haber olurken, işlenen suçun olumsuzluk düze- İÇERİK ANALİZİ yinin yüksek olması, haberin değerini arttıra- bilmekte, katliam niteliğindeki bir cinayet, 4.1. Araştırmanın Amacı ve Yöntemi daha fazla haber değerine sahip olabilmektedir. Bu makalede, Türkiye’deki ulusal ve yerel Gazeteciler ile haber kaynağı konumundaki gazetelerin habercilik anlayışlarını karşılaştır- politikacılar arasındaki ilişkiler bir siyasal mak amacıyla, araştırmanın örneklemini oluş- ittifaka dönüşebilmektedir. Gazetecilerin, siya- turan Hürriyet ve Yeni Asır gazeteleri özelinde sal partilerde, çok yakın ilişkiler kurduğu be- 11-25 Nisan 2003 tarihleri arasında yayınlanan lirli haber kaynakları bulunmaktadır. Bu kay- Seferihisar depremi haberleri analiz edilmiştir. naklardan özel bilgiler edinilebilmekte, bu Araştırmanın daha önce de belirtilen amacı bilgileri gazetecilere aktaran politikacılar ise çerçevesinde, Seferihisar depremi haberlerinin bilginin kendi çıkarları doğrultusunda kullanı- nasıl ele alındığı ve bu yayınlarda her iki ga- lacağı konusunda gazetecilere güven duymak- zete arasındaki olası farklılıkların ve benzer- tadır. Kurumlaşan bu ilişki neticesinde, gazete- liklerin neler olduğu sorularına yanıt aranmaya ciler politikacıların resmi sözcüleri olarak faa- çalışılmıştır. liyet göstermekte ve haber kaynağına (politika- cı) bağımlı hale gelmektedir. 1990’lı yılların Her iki gazetenin tüm sayfalarındaki Seferihi- başında, Sabah, Cumhuriyet, Tercüman, Milli- sar depremi haberlerini incelerken kullanılan yet ve Hürriyet gazetelerinde yayınlanan ha- araştırma yöntemi ‘niceliksel içerik analizi’dir.

57 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

“İçerik analizi, çeşitli söylemlere uygulanan bir olmak üzere üç ayrı alt kategoride incelenmiş takım metodolojik araç ve teknikler bütünüdür. ve gazetelerin haber içerikleri arasındaki olası Birbirinden az ya da çok farklılaşan bu araç ve farklılıklar ya da benzerlikler ortaya konulma- teknikler, kontrollü bir yorum çabası ve çıkar- ya çalışılmıştır. samaya dayalı bir ‘okuma’ yöntemidir. İçerik analizi teknikleri, okuyucunun bilgisine, sezgi- Deprem haberlerinin konularına göre dağılı- sine, tutumlarına ve değerlerine bağlı, kolayca mı: Bu kategoride depremle ilgili haberler; ve otomatik bir şekilde yapılan yoruma karşı, gündelik yaşamın rutinine dönüş, müteahhitle- objektif okuma ilkeleri sağlama amacındadır rin şikayet edilmesi, çadırlardaki yaşam koşul- (Bilgin 1999: 127)”. Niceliksel içerik analizi, ları ve sorunlar, artçı deprem ve paniği, yar- temelinde mesaj öğelerinin sayısal ya da yüz- dımlar ve dağıtılması, resmi organların etkin- desel bir oranda ne kadar sıklıkta görüldüğünün likleri ve çalışmaları, bilim adamlarının açık- saptanmasına dayanır. İçerik analizi araştırma lama ve görüşleri olmak üzere yedi ayrı alt probleminin tanımlanması, örneklemin alınma- kategoride incelenmiş ve gazetelerin hangi sı ve depolanması ve son olarak verilerin analiz konulara dikkat çektikleri ortaya konulmaya edilip yorumlanması aşamalarından oluşmak- çalışılmıştır. tadır (Yumlu 1994: 76-77). Deprem haberlerinin aktörlere göre dağılımı: Araştırma çerçevesinde yapılan gözlemlere Bu kategoride depremle ilgili haberler; Cum- göre, Seferihisar depreminin meydana geldiği hurbaşkanı ve hükümet, kamu kurum ve kuru- günün ertesi günü olan 11 Nisan ile 25 Nisan luşlarının çalışanları, depremzedeler, bilim 2003 tarihleri arasındaki on beş günlük sürede, adamları, ordu mensupları, muhalefet partisi Hürriyet ve Yeni Asır gazetelerinin Seferihisar liderleri ve milletvekilleri, bürokratlar, sivil depremi haberlerine sayfalarında en fazla yer toplum örgütleri ve diğer (medya v.b.) olmak veren gazeteler olması, söz konusu gazetelerin üzere sekiz ayrı alt kategoride incelenmiş ve araştırma için seçilmesinin temel nedenini gazetelerin habercilik rutinleri ortaya konulma- oluşturmaktadır. Ayrıca, Hürriyet ve Yeni Asır ya çalışılmıştır. gazeteleri bu dönemde Türkiye’de en yüksek tiraja sahip olan ulusal ve yerel gazetelerdir. Bu dört kategori ve alt başlıklarının yüzdeleri Hürriyet Gazetesi, 2003 verilerine göre; ulusal alındıktan sonra, her iki gazetedeki deprem gazeteler arasında ortalama 460 bin tiraj ile haberlerine ilişkin verileri karşılaştırmak ama- birinci sıradadır. Türkiye’nin en yüksek tirajlı cıyla tablolar oluşturulmuştur. Her iki gazete- yerel gazetesi olan Yeni Asır Gazetesi ise, nin saptanan kategoriler ve alt başlıklarıyla 2003 verilerine göre; yerel gazeteler arasında ilgili karşılaştırmasının yüzdelik birim üzerin- ortalama 50 bin tiraj ile ilk sıradadır. İncelenen den yapıldığı tablolara, araştırma bulguları dönemde her iki gazetede yayınlanan deprem kısmında yer verilmiştir. haberleri uygulanan niceliksel içerik analizi kapsamında üç ayrı kategoride ele alınmıştır: 4.2. Araştırma Bulguları

1. Deprem haberlerinin içeriklerine göre dağı- Araştırma birimi olarak seçilen Hürriyet ve lımı, Yeni Asır gazetelerinde 11-25 Nisan 2003 tarihleri arasında yayınlanan Seferihisar dep- 2. Deprem haberlerinin konularına göre dağı- remi haberlerinin kapladığı alan sütun/cm ola- lımı, rak hesaplanmıştır. 3. Deprem haberlerinin aktörlere göre dağılımı. Hürriyet Gazetesi’nde Seferihisar depreminin Bu saptanan kategoriler de kendi içinde alt meydana geldiği günün ertesi günü olan 11 başlıklara ayrılmıştır: Nisan tarihinde depreme 1539 sütun/cm’lik yer verilmiştir. Bu oranın 11 Nisan’dan itibaren Deprem haberlerinin içeriklerine göre dağılı- düştüğü görülmektedir. Gazete depremle ilgili mı: Bu kategoride depremle ilgili haberler; haberlere 12 Nisan’da 271 sütun/cm, 13 Ni- bilgilendirici haberler, dramatik ve trajik ha- san’da 187 sütun/cm, 14 Nisan’da 301 sü- berler ve sansasyonel/panik yaratıcı haberler tun/cm ve 15 Nisan’da 441 sütun/cm yer ayır-

58 Türkiye’de Ulusal ve Yerel Gazetelerin Habercilik Anlayışları... (51-64)

mıştır. 16-17 Nisan tarihlerinde gazetenin dep- gazetelerin habercilik rutinlerini sergilemekte- rem haberlerine yer vermediği görülmüştür. dir. Artçı depremin meydana geldiği günün ertesi günü 18 Nisan’da da depreme 69 sütun/cm’lik 4.2.1. Deprem Haberlerinin İçeriklerine yer verilmiştir. Artçı depremin yaratmış olduğu Göre Dağılımı paniğin irdelendiği 19 Nisan’da, konuyla ilgili haberlere 730 sütun/cm’lik yer ayrılmıştır. Araştırmada belirlenen birinci kategoride, her Sonraki tarihlerde depremle ilgili haberlerde iki gazetenin de 11-25 Nisan tarihleri arasında giderek azalma görülmektedir. 21-23-24 Nisan yer alan deprem haberlerinin içeriklerine göre tarihlerinde ise, deprem haberlerine yer veril- incelemesi yapılmıştır. Deprem haberlerinin memiştir. içeriklerine göre dağılımında; bilgilendirici haberler, dramatik ve trajik haberler ve sansas- Yeni Asır Gazetesi’nde Seferihisar depreminin yonel/panik yaratıcı haberler alt başlıklar ola- meydana geldiği günün ertesi günü olan 11 rak belirlenmiş ve inceleme bu başlıklar üze- Nisan tarihinde depreme 4539 sütun/cm’lik yer rinden yapılmıştır. verilmiştir. Bu oranın 11 Nisan’dan itibaren düştüğü görülmektedir. Gazete depremle ilgili Gazetelerin varlık nedeni olarak kabul edilen haberlere 12 Nisan’da 2211 sütun/cm, 13 Ni- haber verme, herhangi bir olay ya da olgunun san’da 2642 sütun/cm, 14 Nisan’da 1149 sü- nesnel ve tarafsız, yani olduğu gibi duyurulma- tun/cm ve 15 Nisan’da 76 sütun/cm yer ayır- sı olarak tanımlanmaktadır. Profesyonel gaze- mıştır. Seferihisar’ın afet bölgesi ilan edilmesi tecilik pratiğine yönelik olarak yapılan bu ta- yönünde kamuoyu baskısının artması ile ilgili nım, olay ya da olgunun nerede, ne zaman, olarak gazete, 16 Nisan’da deprem haberlerine nasıl ve hangi etkiyle ortaya çıktığını belirten 1358 sütun/cm’lik yer vermiştir. Artçı depre- ve olay (fact) ile yorumun (opinion) birbirinden min meydana geldiği günün ertesi günü 18 ayrılabileceğini savunan bir haberleştirme Nisan’da da depreme 1812 sütun/cm’lik yer biçimine karşılık gelmektedir. Fakat, gazeteler- verilmiştir. Artçı depremden sonraki tarihlerde de olay ve yorumun birbirinden kesin hatlarla depremle ilgili haberlerde artış görülmektedir. ayrıldığı haber biçimine nadiren rastlanmakta- Deprem konusunda devletin harekete geçme- dır (Timisi ve Dursun 2003: 28-29).Bu çalış- mesinin eleştirildiği 19 Nisan’da, konuyla ilgili mada deprem haberleri, haberin kaynağa da- haberlere 2848 sütun/cm’lik yer ayrılmıştır. 11 yandırılması, olay ya da olgunun ne olduğu, ne Nisan tarihinden sonra deprem haberlerine en zaman, nerede, kim tarafından ve nasıl olduğu- fazla yer verilen gün 19 Nisan olmuştur. Son- na ilişkin bilgilerin verilmesi ölçütlerine göre raki tarihlerde depremle ilgili haberlerde gide- ‘bilgilendirici’ olarak nitelendirilmiştir. Çalış- rek azalma görülmektedir. Deprem haberlerine mada deprem haberlerini nitelendirmek için 20 Nisan’da 2659 sütun/cm’lik, 21 Nisan’da kullanılan ikinci kategori, haberlerin ‘dramatik 908 sütun/cm’lik ve 22 Nisan’da 235 sü- ve trajik’ unsurlar içermesine göre oluşturul- tun/cm’lik yer verilmiştir. 23-24-25 Nisan muştur. Dramatik ve trajik unsurlar, haber tarihlerinde ise, deprem haberlerine yer veril- konusunun olası etkisinin çoğaltılmasına hiz- memiştir. met etmektedir. Kadın-erkek herkesi ilgilendi- ren olaylara ya da olgulara duyulan merak, Hürriyet ve Yeni Asır gazetelerinde on beş gün insanın ilgisini çeken ‘human interest’ olaylar süreyle yayınlanan deprem haberlerinin nice- olarak tanımlanmaktadır. İnsanların duyguları- liksel içerik analizi kapsamında; haberlerin nı harekete geçirmeye yönelik, acıklı, hüzünlü içeriklerine, konularına ve aktörlere göre dağı- ve kederli öğelerin kullanıldığı haberler, insa- lımı aşağıda incelenmiştir. Bu analitik çerçeve nın ilgisini çekme açısından gazetelerde sık- ile hem gazetelerin deprem haberlerini birbirle- lıkla yer almaktadır. Ayrıca, insanın ilgisini rinden ne kadar farklı ya da benzer kurgula- çeken konularda genellikle çatışma, kuşku, dıkları; hem de bu farklılıklar ya da benzerlik- karışıklık ve olağandışılık bulunması, bu ko- ler üzerinden kendi habercilik rutinlerini belir- nuları daha da ilginç kılmaktadır (Tokgöz gin kılan öğeler ortaya çıkarılmıştır. Bu analitik 2003: 206-207). ‘Sansasyona yönelik ve panik kategoriler çerçevesinde elde edilen veriler, yaratıcı’ haberler, deprem haberlerinin niteliği açısından bir başka kategoriyi oluşturmaktadır.

59 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

Bu tür haberler bir olay ya da olgunun üzerin- zedeyi yağmur vurdu’ başlıklı haberinde dra- den giderken uyarıcı bir işlev taşıdığını iddia matik ve trajik öğelere vurgu yapmaktadır: eden, kimi zaman ise henüz var olmayan ancak “Seferihisar’da iki gündür devam eden sağa- mümkün olma olasılığı bulunan herhangi bir nak yağışlar çadırda kalan depremzedelerin durumun, diğer olasılıklara oranla abartılı şe- çilesini daha da arttırdı. Çadırların tamamı su kilde vurgulanmasına dönük haberlerdir geçirdiği için vatandaşlar ıslanan eşyalarını ve (Timisi ve Dursun 2003: 34). elbiselerini kurutmanın derdine düştü (Yeni Asır 20 Nisan 2003)”. ‘5 yıl içinde deprem Hürriyet Gazetesi deprem haberlerinin içeriği olasılığı çok yüksek’ başlıklı haberde de san- açısından Yeni Asır Gazetesi ile benzer bir sasyonel ve panik yaratıcı öğelere vurgu ya- haber verme stratejisi izlemiştir. Gazetede yer pılmaktadır: “Türkiye Jeofizik Kurumu Derneği alan toplam 22 haberin yüzde 100’ünde (22 Başkanı Prof. Dr. Ahmet Ercan, depremin haber) bilgilendirici öğeler, yüzde 41’inde (9 Urla-Seferihisar fayının kırılması sonucu mey- haber) dramatik ve trajik öğeler, yüzde dana geldiğini, bu nedenle ortaya çıkan enerji- 36’sında (8 haber) sansasyonel ve panik yaratı- nin Seferihisar ya da Karaburun merkezli yeni cı öğeler yer almaktadır. Birden fazla öğenin bir depreme neden olabileceğini söyledi (Yeni bulunduğu haberlerin dağılımına bakıldığında Asır 14 Nisan 2003)”. ise, 9 haberin bilgilendirici ve dramatik, 8 haberin bilgilendirici ve sansasyonel özellikler 4.2.2. Deprem Haberlerinin Konularına taşıdığı saptanmıştır. Dramatik ve trajik öğeler Göre Dağılımı ile sansasyonel ve panik yaratıcı öğelerin yo- ğunluğu Hürriyet Gazetesi’nde daha fazladır. Araştırmada belirlenen ikinci kategoride, her Hürriyet Gazetesi ‘Deprem bebeği’ başlıklı iki gazetede 11-25 Nisan tarihleri arasında yer haberinde insanların duygularını harekete ge- alan deprem haberlerinin konularına göre in- çirmeye yönelik, acıklı, hüzünlü ve kederli celemesi yapılmıştır. Elde edilen bulgular yüz- öğelere vurgu yapmaktadır: “Doğumevi’ne de birimi ile ifade edilerek Tablo 1 ve 2’de kaldırılan kadın, Mustafa adını verdikleri bir gösterilmiştir. Deprem haberlerinin konularına erkek bebek dünyaya getirdi. Genç anne sağlığı göre dağılımında; gündelik yaşamın rutinine yerinde olan bebeğiyle bir gün sonra taburcu dönüş, müteahhitlerin şikayet edilmesi, çadır- edildi. Mustafa’nın da ilk evi çadır oldu (Hür- lardaki yaşam koşulları ve sorunlar, artçı dep- riyet 15 Nisan 2003)”. ‘Seferihisar korktu’ rem ve paniği, yardımlar ve dağıtılması, resmi başlıklı haberde de sansasyonel ve panik yara- organların etkinlikleri ve çalışmaları, bilim tıcı öğelere vurgu yapılmaktadır: “Merkez üssü adamlarının açıklama ve görüşleri alt başlıklar Seferihisar olan 4.8’lik deprem en çok bu ilçe- olarak belirlenmiş ve inceleme bu başlıklar de paniğe neden oldu. Seferihisarlılar yağmura üzerinden yapılmıştır. rağmen geceyi çadırda, otomobillerde, spor ve düğün salonlarında geçirdi (Hürriyet 19 Nisan Deprem haberlerinin konularına göre ayrılması, 2003)”. genel çerçevesi deprem olan haberlerin hangi konular merkezinde düzenlendiğinin gösterile- Yeni Asır Gazetesi deprem haberlerinin içeriği bilmesi açısından önem taşımaktadır. Bu ça- açısından çalışmada belirlenen üç kriter arasın- lışmada deprem haberleri, farklı konu katego- da bir dağılım göstermektedir. Bu üç kriter rileri oluşturularak sistematize edilmiştir. Bu gazetede yayınlanan deprem haberlerinin sayı- kategoriler çerçevesinde, deprem haberlerinde sına oranlandığında, gazetedeki toplam 82 gazetelerin en fazla odaklandığı konular ortaya haberin ortalama yüzde 94’ünde (77 haber) çıkarılmıştır. Farklı konu kategorileri, haberde bilgilendirici öğeler, yüzde 26’sında (21 haber) sorunlaştırılan ya da açıklanmaya, sergilenme- dramatik ve trajik öğeler, yüzde 33’ünde (27 ye çalışılan olaylar ya da olguların birbirine haber) sansasyonel ve panik yaratıcı öğeler yer farklılıkları ya da benzerlikleri gözetilerek almaktadır. Birden fazla öğenin bulunduğu oluşturulmuştur (Timisi ve Dursun 2003: 42- haberlerin dağılımına bakıldığında ise, 20 ha- 43). Deprem haberlerinin konularına göre da- berin bilgilendirici ve dramatik, 27 haberin ğılımı, incelenen süre boyunca gazetelerin bilgilendirici ve sansasyonel özellikler taşıdığı yayınladıkları deprem haberlerinde hangi ko- saptanmıştır. Yeni Asır Gazetesi ‘Deprem- nu/konulara odaklandıklarını ortaya koymakta-

60 Türkiye’de Ulusal ve Yerel Gazetelerin Habercilik Anlayışları... (51-64)

dır. Gazetelerin yayın politikaları ve bu politi- çıkarmasa bile, depremzedelerle ve yakınlarıyla kalarla örtüşen habercilik rutinleri, deprem ilgili dramatik öğeler okuru habere çekmekte- haberlerinde yoğunlaşılan konularda belirli dir. Gündelik yaşamın rutinine dönüş ve bilim tercih farklılıklarının ortaya çıkmasına neden adamlarının açıklama ve görüşleri ile ilgili olabilmektedir. haberlere ise ortalama yüzde 14 (3 haber) ora- nında yer verilmiştir. Bir olay ya da olgu haber Haber Konuları Haber Yüzde gündeminde yer alıyorsa, o olay ya da olgu ile Sayısı (%) ilgili gündeme gelecek olan ayrıntılar da de- Resmi Organlar 6 27 ğerli olacaktır. Zira, gazete okuru deprem fela- Artçı Deprem 4 18 ketinden haberdardır, fakat ayrıntılar bilim Yardımlar 4 18 adamlarının açıklamaları ve görüşleri ile ortaya Gündelik Yaşam 3 14 çıkmaktadır. Çadırlardaki yaşam koşulları ve Bilim Adamları 314sorunlara ilişkin haberlere de ortalama yüzde 9 Çadırlardaki Yaşam 2 9 (2 haber) oranında yer verilmiştir. Haberlerde Müteahhitlere Şikayet 0 0 hiç odaklanılmadığı belirlenen konu kategorisi Toplam 22 100 ise, müteahhitlere yönelik şikayetlerdir. Dola- yısıyla, haber değerlerinden ‘olumsuzluk’ krite- Tablo 1: Hürriyet Gazetesi’ndeki Deprem ri doğrultusunda depremde ölümlerin olmaması Haberlerinin Konularına Göre Dağılımı ile depremin olası zararının nedenlerinin ha- berleştirilmemesi arasında doğru orantı söz Hürriyet Gazetesi, resmi organların etkinlikle- konusudur. rini ve çalışmalarını konu edinen haberlere ortalama yüzde 27 (6 haber) oranında yer ver- Haber Konuları Haber Yüzde miştir. Yerel bürokrasinin temsilcileri olan vali, Sayısı (%) belediye başkanı ve kaymakam gibi otoritelerin Resmi Organlar 27 32 faaliyetleri ve değerlendirmeleri genel çerçeve- Bilim Adamları 24 29 si deprem olan haberlerin merkezi konularını Çadırlardaki Yaşam 14 17 teşkil etmektedir. Çalışmanın kuramsal bölü- Gündelik Yaşam 6 8 münde bahsedilen ve Ayşe İnal’ın belirttiği Yardımlar 5 6 ‘seçkinci habercilik’in unsurları bu araştırma Artçı Deprem 4 5 tarafından da doğrulanmıştır. Türk ulusal bası- Müteahhitlere Şikayet 2 3 nının geneline bakıldığında haberlerin, siyasal Toplam 82 100 seçkinlerin söz, eylem ve kararlarına ilişkin olduğu görülmektedir. Resmi organların etkin- Tablo 2: Yeni Asır Gazetesi’ndeki Deprem liklerini ve çalışmalarını konu edinen haberleri, Haberlerinin Konularına Göre Dağılımı artçı deprem ve paniği ile yardımlar ve dağı- tılmasında karşılaşılan sorunların içeriklendiril- Yeni Asır Gazetesi, resmi organların etkinlikle- diği haberler ortalama yüzde 18 (4 haber) ile rini ve çalışmalarını konu edinen haberlere izlemektedir. Çalışmanın kuramsal kısmında ortalama yüzde 32 (27 haber) oranında yer belirtilen, Galtung ve Ruge’un haber değeri vermiştir. Gazetenin bu kategorideki haberlere ölçütleri sıralamasında öne sürdüğü ‘beklen- ayırdığı yerin oranıyla, Hürriyet Gazetesi’nin mediklik’ haber değeri ölçütünün örneklerini bu oranı benzerlik göstermektedir. Yeni Asır Ga- araştırmada da görmek mümkündür. Geniş zetesi de, genel çerçevesi deprem olan haber- çaplı bir olayın veya normal düzeyde bir öne- lerde en fazla resmi organların etkinliklerine ve me sahipken önemi ansızın belli bir ilgi çeke- çalışmalarına yer vermiştir. Dolayısıyla, Yeni cek düzeyde artan bir olayın fark edilme olası- Asır Gazetesi de, siyasal seçkinlerin söz, eylem lığı daha fazladır. Ayrıca, ani gelişen olayların ve kararlarına ilişkin haberlere yer vererek, haber olma olasılığı daha yüksektir. Bu araş- seçkinci habercilik anlayışını benimsediğini tırmanın bulgularının da gösterdiği gibi, insan- göstermiştir. Resmi organların etkinliklerini ve ların duygularını harekete geçirmeye yönelik, çalışmalarını konu edinen haberleri, bilim a- acıklı, hüzünlü ve kederli öğelerin kullanıldığı damlarının açıklama ve görüşlerinin haberler, insanın ilgisini çekme açısından ga- içeriklendirildiği haberler ortalama yüzde 29 zetelerde sıklıkla yer almaktadır. Çünkü, fela- (24 haber) ile izlemektedir. Gazete, bilim a- ket haberleri, yalın gerçekleri hemen ortaya damlarının açıklama ve görüşlerine Hürriyet

61 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

Gazetesi’nden ortalama iki kat daha fazla yer farklı haberleştirme stratejilerine uygun olarak vermiştir. Çadırlardaki yaşam koşulları ve farklı tarzlarda kurgulanır ve yorumlanır. Ö- sorunlara ilişkin haberlere de ortalama yüzde nem ve ayrıcalıkların belirginleştirilmesi de, 17 (14 haber) oranında yer verilmiştir. Günde- habere konu olan olay ya da olguya ilişkin lik yaşamın rutinine dönüş ile ilgili haberler ise değerlendirmelerde kaynak konumunda olan ortalama yüzde 8 (6 haber) oranında yer al- kişilerin varlığına bağlıdır. Deprem haberlerin- maktadır. Yardımlar ve dağıtılması ortalama de aktörlerin belirlenmesi, gazetelerin depremle yüzde 6 (5 haber), artçı deprem ve paniği orta- ilgili hangi haber kaynaklarına öncelik tanı- lama yüzde 5 (4 haber) ve müteahhitlerin şika- dıklarını göstermesi açısından önem taşımakta- yet edilmesi de ortalama yüzde 3 (2 haber) dır. Depremle ilgili çeşitli konularda farklı oranında haberlere konu edilmiştir. Yeni Asır kaynakların ve kişilerin sözlerine yer verilir- Gazetesi depremin meydana getirdiği hasarın ken, haberi ağırlıklı olarak çerçevelendiren temel nedenlerinden biri olarak müteahhitleri kaynakların varlığı, gazetelerin depremin su- göstermektedir. Gazetenin sorumlu olarak ilan numuna ilişkin konumlarını belirginleştirmek- ettiği, yerel düzeyde faaliyet gösteren müteah- tedir. Bununla birlikte, ‘akredite kaynaklar’ hitlerdir. ‘Seferihisar’ın Veli Göçer’i’ başlıklı olarak da adlandırılan öncelikli kaynakların haberde müteahhitlerin ihmalkarlığı gündeme belirlenmesi, haberin konusuna ilişkin egemen getirilmektedir: “11 yıl önce yaşanan sarsıntı- çerçeveyi kim ya da kimlerin oluşturduğunun da çatlayan duvarları sıvayla kapatan da ortaya konulmasını sağlamaktadır (Timisi müteahhitin yaptığı site oturulamayacak hale ve Dursun 2003: 56-58). geldi (Yeni Asır 18 Nisan 2003)”. Yeni Asır Aktörler Haber Yüzde Gazetesi insanların duygularını harekete ge- Sayısı (%) çirmeye yönelik, acıklı, hüzünlü ve kederli Depremzedeler 8 36 öğelere, Hürriyet Gazetesi’ne oranla daha az yer vermiştir. Ayrıca, Yeni Asır Gazetesi dep- Bürokratlar 6 27 remin olası zararının nedenlerini irdeleyen Bilim Adamları 523 haberlere yer verirken, Hürriyet Gazetesi bu Muhalefet Liderleri 2 9 kategorideki haberlere yer vermemiştir. Kamu Çalışanları 15 Cumhurbaşkanı 00 4.2.3. Deprem Haberlerinin Aktörlere Göre Diğer (medya v.b.) 0 0 Dağılımı Sivil Toplum Örgütleri 0 0 Ordu Mensupları 00 Araştırmada belirlenen üçüncü kategoride, her Toplam 22 100 iki gazetede 11-25 Nisan tarihleri arasında yer Tablo 3: Hürriyet Gazetesi’ndeki Deprem alan deprem haberlerine ilişkin değerlendir- Haberlerinin Aktörlere Göre Dağılımı melerde ön plana çıkan, birincil derecede ö- nemli sayılan ve haber kaynağı konumunda Hürriyet Gazetesi’nde depremzedeler haberle- bulunan kişiler üzerinden inceleme yapılmıştır. rin ortalama yüzde 36’sında (8 haber) yer almış Elde edilen bulgular yüzde birimi ile ifade ve ağırlıklı haber kaynağı olmuştur. Bunu or- edilerek Tablo 3 ve 4’de gösterilmiştir. Deprem talama yüzde 27 (6 haber) ile bürokratlar izle- haberlerinin aktörlere göre dağılımı kategori- miştir. Bilim adamları ortalama yüzde 23 (5 sinde, Cumhurbaşkanı ve hükümet, kamu ku- haber) ile haberlerde yer alan üçüncü haber rum ve kuruluşlarının çalışanları, depremze- kaynağı olmuştur. Muhalefet liderleri ve mil- deler, bilim adamları, ordu mensupları, muha- letvekilleri ortalama yüzde 9 (2 haber) ile dör- lefet partisi liderleri ve milletvekilleri, bürok- düncü sırayı almaktadır. Kamu kurum ve ku- ratlar, sivil toplum örgütleri ve diğer (medya ruluşlarının çalışanları da ortalama yüzde 5 (1 v.b.) haberin aktörleri olarak belirlenmiştir. haber) ile haber kaynakları arasında son sırada yer almaktadır. Cumhurbaşkanı, ordu mensup- Haberler olay ya da olgunun meydana geldiği ları, sivil toplum örgütleri ve diğer (medya yere ilişkin tasarımlarında yeni bir gerçeklik v.b.) ise haber kaynağı konumunda değildir. kurarken, görece önemli ve ayrıcalıklı olanın ne olduğunu da belirginleştirirler. Dolayısıyla, Yeni Asır Gazetesi’nde depremzedeler haberle- habere konu olan herhangi bir olay ya da olgu, rin ortalama yüzde 28’inde (23 haber) yer al-

62 Türkiye’de Ulusal ve Yerel Gazetelerin Habercilik Anlayışları... (51-64)

mış ve ağırlıklı haber kaynağı olmuştur. Bilim bağlantılılık’ haber değeri ölçütü bağlamında, adamları da haberlerin ortalama yüzde 28’inde habere konu olan olayların ulusal gazetelerde (23 haber) yer almıştır. Bürokratlar ortalama görece daha fazla yer almasının koşulunun; yüzde 26 (21 haber) ile haberlerde yer alan deprem haberleri örneğinde görüldüğü gibi, ikinci haber kaynağı olmuştur. Kamu kurum ve felaketlerin sonucunda meydana gelen can kuruluşlarının çalışanları ortalama yüzde 10 (8 kaybının görece büyüklüğü olduğu ve bu ne- haber) ile üçüncü sırayı almaktadır. Cumhur- denle çok ölümlü kazaların ya da felaketlerin başkanı, muhalefet liderleri ve diğer (medya sıklıkla gazetelerde haber/sayfa konusu olduğu v.b.) de ortalama yüzde 2 (2 haber) ile haber ve bu bağlamda, ulusal gazetelerin sayfalarını, kaynakları arasında dördüncü sırada yer al- haberin ‘olumsuzluk’ değerine bağlı olarak maktadır. Sivil toplum örgütleri ise ortalama görece çok ölümlü (yangın, sel, deprem gibi) yüzde 1 (1 haber) ile son sıradadır. Ordu men- felaketleri konu edinen haberlerin doldurduğu supları ise haber kaynağı konumunda değildir. görülmektedir. Bu çalışmanın da doğruladığı gibi, ulusal bir gazetede ölümlerin olmadığı bir Aktörler Haber Yüzde felaket olayı daha az haber değerine sahipken, Sayısı (%) yerel bir gazetede ölümlerin olmadığı bir fela- Depremzedeler 23 28 ket olayı daha fazla haber değerine sahip ola- Bilim Adamları 23 28 bilmektedir. Bürokratlar 21 26 Kamu Çalışanları 810Araştırma bulguları, insanların duygularını Muhalefet Liderleri 2 2 harekete geçirmeye yönelik, acıklı, hüzünlü ve Cumhurbaşkanı 22kederli öğelerin kullanıldığı haberlerin, insanın Diğer (medya v.b.) 2 2 ilgisini çekme açısından gazetelerde sıklıkla Sivil Toplum Örgütleri 1 1 yer alabildiğini göstermiştir. Araştırmada elde Ordu Mensupları 00edilen verilere bakıldığında, Hürriyet Gazete- Toplam 82 100 si’nde yayınlanan deprem haberlerinde drama- tik ve trajik unsurlar ile sansasyona yönelik ve Tablo 4: Yeni Asır Gazetesi’ndeki Deprem panik yaratıcı unsurlara, Yeni Asır Gazetesi’ne Haberlerinin Aktörlere Göre Dağılımı oranla daha fazla yer verildiği, bununla birlikte, ulusal ve yerel gazetelerde yayınlanan deprem SONUÇ haberlerinin değerini belirleyen ortak unsurla- rın, sansasyonel, dramatik ve trajik unsurlar Hürriyet ve Yeni Asır Gazeteleri özelinde ulu- olduğu görülmektedir. Ayrıca, analiz sonuçla- sal ve yerel gazetelerin habercilik anlayışlarının rından da anlaşıldığı üzere, söz konusu gazete- karşılaştırıldığı bu çalışmada, gazeteler arasın- lerde yayınlanan deprem haberlerini, haberin da belirli farklılıkların ve benzerliklerin olduğu kaynağa dayandırılması, olaya ya da olgunun görülmüştür. Araştırma bulguları, ‘beklen- ne olduğu, ne zaman, nerede, kim tarafından ve mediklik’ haber değeri ölçütü bağlamında, nasıl olduğuna ilişkin bilgilerin verilmesi öl- depremle ilgili haber konuları arasında artçı çütlerine göre ‘bilgilendirici’ haberler olarak deprem konusuna daha fazla yer veren gazete- nitelendirilebilmek olası gözükmektedir. Bu- nin Hürriyet Gazetesi olduğunu, artçı deprem nunla birlikte, Hürriyet ve Yeni Asır gazeteleri konusuna daha az yer veren gazetenin ise Yeni özelinde de görüldüğü gibi, gazeteler ‘seçkin Asır Gazetesi olduğunu göstermektedir. ‘De- kişilerle bağlantılılık’ bağlamında, deprem vamlılık’ haber değeri ölçütü bağlamında, her haberlerinde siyasal seçkinlerin söz, eylem ve iki gazetede depremle ilgili haberlerin yayının- kararlarına ilişkin görüşlere görece daha fazla da bir devamlılık söz konusudur. Depremin yer verirken, gazetelerin habercilik anlayışı meydana geldiği günden sonra ilk beş gün ‘seçkinci habercilik’ noktasında kesişmektedir. boyunca haberlerin yoğunluk kazandığı görü- Ayrıca, bu gazetelerde haber içeriğinin belir- lürken, daha sonraki günlerde ilginin düştüğü lenmesinde, haberi ağırlıklı olarak çerçevelen- görülmektedir. Fakat, artçı depremle birlikte diren kaynakların varlığı benzerlik göstermek- haberlerdeki yoğunluk tekrar artış göstermiştir. tedir. Her iki gazetede depremle ilgili çeşitli Ayrıca, incelenen dönemin son günlerinde, her konularda farklı kaynakların ve kişilerin sözle- iki gazetede depremle ilgili haberlere yer ve- rine yer verilirken, haberi ağırlıklı olarak çer- rilmediği görülmüştür. ‘Negatif bir şeylerle

63 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

çevelendiren haber kaynakları noktasında, İletişim Araçlarında Kullanımları, A A Bir ve gazetelerin depremin sunumuna ilişkin ko- N S Sever (çev), Kibele Sanat Merkezi, Eski- numları benzerlik göstermektedir. Ayrıca, her şehir. iki gazetede ‘akredite kaynaklar’ olarak da Shoemaker P J ve S D Reese (2002) İdeolojinin adlandırılan öncelikli haber kaynakları, özel- Medya İçeriği Üzerindeki Etkileri, Süleyman likle sıradan insanlar (depremzedeler), ortak İrvan (der), Medya Kültür Siyaset, Alp Yayını, haber kaynağı konumundadır. Ankara, ss 127-178. KAYNAKLAR Tılıç L D (1998) Utanıyorum Ama Gazeteci- Alankuş S (2003) Demokratik Bir Medya Or- yim-Türkiye ve Yunanistan’da Gazetecilik, tamı İçin Yerel/Sivil Medya ve Yeni İmkanlar, İletişim Yayını, İstanbul. Sevda Alankuş (der), Medya ve Toplum, IPS Timisi N ve Ç Dursun (2003) Medya ve Dep- İletişim Vakfı Yayını, İstanbul, ss. 95-130. rem-17 Ağustos 1999 Depreminin Medyada Bilgin N (1999) Sosyal Psikolojide Yöntem ve Temsili, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Pratik Çalışmalar, Ege Üniversitesi Basımevi, Yayını, Ankara. İzmir. Tokgöz O (2003) Temel Gazetecilik, İmge Bodur F (1997) Yerel Basında Yönetim ve Kitabevi, Ankara. Örgüt Yapısı, Anadolu Üniversitesi Yayını, Vural A M (2001) Toplumsal Gelişim Sürecin- Eskişehir. de Katkı Sağlayan Bir Araç Olarak Yerel Med- Burton G (1995) Medya Analizlerine Giriş: ya, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Görünenden Fazlası, Nefin Dinç (çev), Alan Derg, 11, 120-125. Yayını, İstanbul. Yumlu K (1994) Kitle İletişim Kuram ve A- Curran J (1991) Mass Media and Democracy: raştırmaları, Nam Basım, İzmir. A Reappraisal, J Curan ve M Gurevitch (eds), Mass Media and Society, Routledge, New York, pp 82-117. Galtung J ve M Ruge (1981) Structuring and Selecting News, S Cohen ve J Young (eds), The Manufacture of News: Deviance, Social Problems and The Mass Media, Sage, California, pp 52-63. Gencel Bek M (2003) Yerel Politika ve Yerel Medya, Sevda Alankuş (der), Medya ve Top- lum, IPS İletişim Vakfı Yayını, İstanbul, ss 131-146. Gürkan N (2003) Türkiye’de Gazetecilerin ‘Gözlükleri’/Medyanın Dönüşemeyen Kodları, Sevda Alankuş (der), Medya ve Toplum, IPS İletişim Vakfı Yayını, İstanbul, ss 147-166. İnal A (2001) Yerel Medya İçin Alternatif Arayışları, http://www.bianet.org/index_root. htm, 30.09.2003. O’Neil J (1998) Piyasada Gazetecilik Yapmak, A Belsey ve R Chadwick (der), Medya ve Gazetecilikte Etik Sorunlar, Ayrıntı Yayını, İstanbul, ss 30-50. Oskay Ü (2001) İletişimin ABC’si, Der Yayını, İstanbul. Severin W J ve J W Tankard (1994) İletişim Kuramları: Kökenleri, Yöntemleri ve Kitle

64 KRİZDE İTİBARIN YÖNETİLMESİ Başak Solmaz*

ÖZET Bugünün dünyasında hemen her alanda sınırların giderek ortadan kalkması ve beraberinde yaşanan rekabet, kurumları daha iyi değil en iyi olmaya zorlamaktadır. Gerek iç gerekse dünya pazarlarında yaşanan rekabet her geçen gün daha da sertleşmektedir. Kurumsal değişimi gerekli kılan rekabetin sertleşmesi beraberinde sorunları ve krizleri de getirmektedir. Organizasyonların varlıklarını sürdü- rebilmesi ya da itibarlarını koruyabilmesi krizin iyi yönetilmesi ile mümkündür. Ürün ve hizmetlerin neredeyse birbirinin aynısı ama değişimin kaçınılmaz olduğu günümüzde kurum- ların kendi hedef kitlelerine farklılıklar sunmaları gerekmektedir. Sunulacak bu farklılıklar ancak ve ancak o kurumun sahip olduğu değerlerle şekillenebilir. Bir kurumun en büyük ve en önemli değeri ise o kurumun itibarıdır. Rekabetin kızıştığı dolayısıyla değişimin kaçınılmaz olduğu bugünün şartlarında işletmeler sadece finansal varlıklarını değil itibarlarını da yönetmek durumunda kalmaktadır. Kurum itibarı, hedef kitlelere değerler sunmada etkili bir halkla ilişkiler çalışmasıdır ve organizasyonların sürekliliği açısından önemlidir. Anahtar sözcükler: Kriz iletişimi, itibar yönetimi, kurumsal itibar

MANAGING REPUTATION IN CRISIS

ABSTRACT Disappearance of boundaries in all fields and increasing competition in today’s world forces the in- stitutions to be the best, not the better. Experiencing competition in internal and external markets is getting hard day by day. The tough competition which is necessary for being institutionalized brings problems and crisis with itself. It is possible for organizations to continue their existence and protect their reputation by a good crisis management. Today, products and services are almost the same however the change is inevitable. So institutions should present to their target mass something different which is shaped only by the institutions’ own values. The most important and substantial value of a corporate is its own reputation. In today’s con- ditions in which the competition becomes violent and the change is inevitable, business enterprises are in a situation, in which they must manage not only their financial values but also their reputations. Corporate reputation is an effective public relations topic to present values to the target mass and is also important for the institutions’ continuity. Keywords: Crisis communications, reputation management, corporate reputation

GİRİŞ Krizler aslında planlanmamış eylemler ve yöneti- ciler için önemli bir testtir. Kriz zamanlarında Sürekli değişen şartlarda kurumlar ekonomik, geleneksel yönetim uygulamaları yetersiz kalır ve sosyal, kültürel ve benzeri pek çok alanda teh- tepki verme tarzında da eksiklikler sözkonusudur. ditlerle karşılaşırken fırsatları da yakalayabil- Birçok koşul “etkisi orta seviyede mi ya da bu mektedir. Bu değişim sürecinde organizasyonla- etki aylarca yıllarca sürüyor mu” diye kurumun rın bazıları kriz yaşarken bazıları da faaliyet itibarını veya yeterliliğini kriz gibi şiddetli bir gösterdikleri alanda satışlarını ya da cirolarını biçimde test eder. Kriz, kurumla ilgili herkesi arttırmaktadır. gerek kurum içinde gerekse kurum dışında etki-

* Yrd. Doç. Dr. Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

ler, müşteriler siparişlerini bile iptal eder. Kriz güç haline gelmekte, ürünler daha üretim süreci dönemlerinde, çalışanların soruları artar, yöneti- tamamlanmadan şirketin itibarına göre değerlen- ciler sorgulanır, ortaklar huzursuz olur, rakipler dirilmektedir. Öte yandan hizmet şirketleri ise fırsat kollar, yöneticiler acımasızca eleştirilirler genellikle sahip oldukları itibarı ön plana çıkara- (Weiner 2006: 1). Krizler gerçekte, olumsuz ya rak rekabet edebilmektedirler. da istenmeyen sonuçlar yaratan potansiyel teh- ditler olarak tanımlanabilir. Tehditler sıklıkla Özellikle kriz dönemlerinde zedelenen kurum zarar anlamına gelmektedir. Krizler, verimliliğin itibarı bir kurumun en büyük ve en önemli değe- yok olması ya da karın düşmesi gibi finansal ka- ridir. Kaybedilen itibarı kazanmak kadar mevcut yıpları, kurum ilgililerinin sonu ya da yıkımı, itibarın korunması da işletmeler açısından önemli yapısal ya da fiziksel zarar, itibarın zedelenmesi bir yönetim süreci olarak görülmelidir. ve çevresel zararları içerebilir. Sektör kendi için- de mevcut herhangi bir kuruluşun yaşadığı kriz- KRİZİ ÖNLEME: SORUN YÖNETİMİ den etkilenebilmektedir (Coombs 1999: 3). DURUMU Planlanmamış bir eylem olarak kriz geleneksel “kumanda ve kontrol et” yönetim uygulamasına İlk görev kriz risklerini tanımlamak veya ortaya uygun değildir. Bu durumda, birkaç kriz yönetimi çıkmaya başladığında krizin farkında olmaktır. tekniği, planlama, test etme ve uygulamanın ge- İletişim açısından kriz, kamu ilgisine açık, leneksel nosyonunun karşısında işe yarayabilir. şirketin itibarını ve ekonomik anlamda Hayatta kalmak için sağlam karar ve hazırlık yönetebilirliğini tehdit eden ekonomik ya da kritik öneme sahiptir. 1980’lerdeki Tylenol kri- organizasyonel bir problemdir. Bir kriz birçok zinden beri kriz yönetimi konsepti iletişim ve şekilde ortaya çıkabilir; doğal ya da insan halkla ilişkiler alanında özel bir faaliyet alanı kaynaklı felaketler, çevresel yayılma, iş haline geldi. Şirketler risk yönetimlerinin ve eko- aksamaları, polisiye hareketler daha birçoğu nomik süreklilik stratejilerinin çok önemli bir sayılabilir. Kitle iletişim araçlarının yoğun bir parçası olarak kriz iletişimi yeteneklerini tanıma- biçimde ilgi alanlarında olmaları da bunları bir lıdır (Weiner 2006: 1). Halkla ilişkiler alanında kriz yapar. Bazı riskler şirket kontrolünün dışında krizler genellikle, beklenilmeyen ve hazırlıksız olsa da, bazıları önceden sezilebilir. Araştırmalar yakalanılan durumlar olarak karşımıza çıkmakta- gösteriyor ki; krizlerin büyük bir bölümü şirketler dır. İşte bu sebeple, bütün kurum ya da kuruluşla- potansiyel bir memnuniyet sorununu önceden rın acil ve öngörülemeyen durumlar için birer tanımlamayı beceremediğinde ve sorun onu kriz yönetim planının olması gerekmektedir. yönetmeden o sorunu yönetecek bir plan Çünkü bu planlar, yaşanabilecek her türlü olayı gerçekleştiremediğinde ortaya çıkmaktadır. Bir ya da kargaşayı önlediği gibi doğru kararlar a- sorun, olaylar ve durumlar kesişip kamu lınmasına ve doğru hareket edilmesine de imkan gündeminde merkezi bir noktaya gelinceye kadar tanımaktadır. Krizler, genel olarak halkla ilişkile- aylarca belki yıllarca iltihap bağlayabilmekte ya rin kullandığı iletişim araçlarıyla çözümlenmekte da azalabilmektedir. Önde gelen bir ilaç ve kriz iletişimi yönetimi de bu aşamada devreye şirketinin kötü yan etkiler yaratan bir ürününü girmektedir. toplatması ancak acımasız medyanın, şirketin bu yan etkileri bilimsel araştırmalarla yıllardır İşletmeler finansal kaynaklarının yanında değer- bildiğini ortaya koyması örneğinde olduğu gibi lerini de yönetebilmeli sadece müşterileri değil bazı durumlarda sorun kötü bir şekilde ele tüm sosyal paydaşlarını ve çevresini de memnun alınabilmekte, sonuç olarak kriz olma raddesine etmeye yönelik politikalar geliştirmelidir. Alan gelmektedir (Weiner 2006: 1). Sorun yönetimine Greenspan’a göre (www.capital.com.tr), günü- koordineli bir yaklaşım organizasyonlara etkili müz dünyasında, ekonomik değer üretimi konu- tanımlamada ve potansiyel sorunları tahmin sunda fikirler, hızla fiziksel üretimin yerini al- etmede, gelişim aşamasında krizi önlemede ve maktadır. İtibar elde etmek için yapılan rekabet, sonuçlarını etkilemede yardımcı olabilmektedir. ekonomiyi ileriye doğru taşıyan önemli bir itici

66 Krizde İtibarın Yönetilmesi (65-72)

Sorun yönetiminde sorunun denetimi ilk adım • Sosyal Paydaşlar iletişimi. Müşterilerle, or- olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu aşamada kurum taklarla, çalışanlarla, idare ile nasıl iletişim kur- içinde önde gelen yöneticilerle görüşülmekte, mayı planlıyorsun? ekonomik planlar, süreçler, ilişkiler, önceki tecrübeler analiz edilmektedir. Sektör ile medya • Bağlantı listesi. Veri giriş ve çıkışları. arasındaki anahtar bağlantılar tanımlanmakta mevcut iletişim belirli bir konuyla ilgili olarak • Kalıp tepkiler. Bütün iletişimler için stan- gözden geçirilmektedir. Kurum dışında ise, dartlaşmış format, dil ve protokol. medya analizleri, sektör raporları, kamuoyu yoklamaları, teftişlerin hepsi potansiyel tehditleri Kurum kültürü, esnek olmayan tutumlarıyla en- su yüzüne çıkarmak için yardımcı olmaktadır formasyonu karartıcı etkiler oluşturabilir. Bilgi- (Weiner 2006: 2). nin kaynağına karşı önyargılar olabilir. Ayrıca kriz şartlarında hareket kabiliyetlerinde zayıflığa KRİZ İLETİŞİMİ PROGRAMI yol açan bazı nedenler sıralanabilir. Üst yöneti- YARATMAK min zayıf sezgi gücü veya sadece sezgilerle yö- netiminden kaynaklanan geçmişteki güvenilmez Sorunun denetlenmesi kurumun kriz iletişimi kararların kötü sonuçları adım atmayı zorlaştıra- planının sonunda ön hazırlık olur ve plandaki en bilir. Sütten ağzı yananın yoğurdu üfleyerek ye- önemli adımlardan biridir. Şirketin acil durum diği bir davranış geliştirilmiş olabilir. Yeni prosedüründe bir tamamlayıcı olarak, kriz planı, problemleri tanımlayamayıp bildik çözüm yolla- iletişim denetiminde potansiyel bir kriz rında ısrarcı olunabilir. Krizi hafife almak veya tanımlandığında ya da öngörülemeyen dışsal inkar etmenin yarattığı kaçışlar sözkonusu olabi- olaylar meydana geldiğinde devreye girmekte ve lir. Ancak kurumun çevresi, ilişkilerinin yoğun- kapsamında detaylı iletişim adımları luğu ve bağlantı sıklığına göre krizden etkilen- bulunmaktadır (Weiner 2006: 2-3). Bu adımları menin dozu da doğal olarak değişiklik göstere- şu şekilde sıralayabiliriz: cektir. Bir gıda zehirlenmesinde metabolizmanın tepkileri kişiden kişiye değişmekte, aynı tabaktan • Kriz takımının/sözcülerinin isimleri ve yedikten sonra rahatsızlanan insanlarda her za- bağlantı bilgileri. İnsanlar kriz süresince liderlik man aynı tür tepkiler oluşmamaktadır. Krizin için sorumluluğu kimin üsleneceğini bilmeye şiddeti arttıkça kurumun krize vereceği tepkilerin ihtiyaç duyarlar. şiddeti konusundaki belirsizlik de artmaktadır. Krizle baş etme gücü kurumun esnekliğine, bü- • Krizi özelliklerine göre ayırmak (aciliyete tünleşmiş karar verme ve davranış geliştirme göre sıralama). Ne seviyede bir krizle karşı kabiliyetine bağlı olarak değişmektedir (Selçuklu karşıya olduğunu kavramak. Önemsiz bir olayın 2005: 227). Kriz planındaki mesaj yükünün etkili ulusal bir krize dönüşebilme özelliğine sahip ve güvenilir şekilde yerine ulaşmasını ve planın olması durumunda kriterler oluşturmak uygulanabilirliğini sağlamak için planın test e- dilmeye ihtiyacı vardır. • İlk tepki. Hangi bilgi en üst seviyede öncelikli? Medyaya karşı ilk tavrı nasıl olacak? KRİZ YÖNETİMİ

• Uyarı/Bildiri Prosedürleri. Kimin bilgiye Şirketi için çalışan bir nakliyat kamyonu şoförü- ihtiyacı var ve öncelikle nasıl bilgilendirilecek? nün sevk memurunu arayarak bir kaza geçirdiğini Telefon, e-posta, çağrı cihazı ya da faks ve kimyasal yükünü kasabanın popülâsyonu yük- sek bir kısmına devirdiğini söylemesi örneğinde • Durum odası. Gerekli olan donanım ve yazı- de olduğu gibi en iyi planlama ve öngörüye rağ- lımlara, personele, mevkiye, düzenlemeye haiz men organizasyonlar kaçınılmaz bir şekilde ken- krizi yönetmek için soğukkanlılık merkezi olacak dilerini bazen kriz ortamında bulurlar. Bir krizin fiziksel mekânı belirlemek. ilk felaketi bakış açısıdır. Karakteristik olarak,

67 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

bilgi eksikliğinden kaynaklanan ilk sürpriz tep- nın ilk soruları muhtemelen kolaydır ve tahmin kiler ideal gerginlik ortamlarıdır. Şirket olay edilebilir. hakkında bilgisizken kameralar sahnededir. Ger- çek bilginin yokluğunda, organizasyon mantıklı Ne oldu? tepki veremez. Bunun yanında bu olgu medyayı Nerede? dakika dakika canlı rapor vermekten alıkoyamaz. Olay büyüdükçe, yönetim mesele üzerindeki Problemi ne zaman öğrendiniz? kontrolünü kaybetme eğilimine girer. Medyanın, Bunun için ne yapıyorsunuz? rakiplerin, sosyal paydaşların yoğun ilgi ve ince- lemeleri bir kuşatma anlayışı yaratır. Panik baş- Kim suçlanıyor? lar. Ekonomik plan değişim beklentisi yıllardan Tehlike sinyalleri var mıydı? saatlere düşer. Yönetimin dikkati tamamen gele- cek soruları yanıtlamaya odaklanır. Saatler ve Hayat ya da mallar nasıl korunacak ya da telafi günler geçtikçe medya raporları daha büyük bir edilecek? ilgi uyandırır. Merak ilgi ve kaygıya dönüşür. Kriz öneminin derecesi ne olursa olsun bir şirke- Olabildiğince samimi ol, bildiklerini anlat ve tin sahip olabileceği en önemli özelliklerden biri farkındaysan, kimin karıştığını, durumu sabitleş- karar verme yeteneğidir (Weiner 2006: 3-4). tirmek için ne yapılacağını açıkla. Sessiz kalmak ya da krizi ortadan kaldırmış/silmiş gözükmek • Bu bir kriz mi ya da su yüzüne çıkmış süre- belki de yasal görüş çerçevesinde kamuoyu ve gelen ekonomik bir problem mi? diğer paydaşları öfkelendirme eğilimindedir. Bu- günün bilgisini ve medya dinamiğinin isteklerini • Lokal bir bölgeye mi sıkışmış ya da uluslara- tatmin ederken kamu yükümlülüklerini koruyan rası öneme sahip bir durum olma potansiyeli var ayarlanmış bir iletişim stratejisi geliştirilmelidir. mı? 3. Sorumluluk Alın. Kriz yönetiminin daha ih- • Birisi olayın ya da krizin doğruluğunu kanıt- tilaflı başka bir prensibi krize karışmış birisinin ladı mı? empati için hazırlanmış olması gerektiği hatta sızan haberler için kamusal bir özür dilemesi • Yasal açıdan saklı olan anlamları nelerdir? gerektiğidir. Bu suçu kabullenmekten farklı birşeydir. Sorumluluk almak demek medya ve • Bunu yönetmek için hangi kaynaklara ihtiyaç kamunun organizasyonun bazı yollarda oluğuna duyulacak? karar verdiği bir durumda çare olarak ne yaptığını bildirmesidir, duyurmasıdır. ÖYLEYSE NE YAPILMALI? KRİZİ YÖNETMEK İÇİN 10 KURAL 4. Bilgiyi merkezileştirin. Bir şirket bilgi için ve krizi çözmeye yönelik kontrolü tekrar sağlamak, 1. Medyanın Rolüne Saygı Gösterin. Medya kazanmak için hızlı hareket etmeye ihtiyaç duyar. düşman değildir. Senin ulaşman gereken izleyi- Yönetimin ayrılmış seviyelerinin geniş, farklı cilere doğrudan ulaşabilir. Ondan kurtulmaya kaynaklardan (medya haber yorumları, analist çalışacağına anahtar mesajlarını iletmek için bir yorumları, rakip istihbaratları, yöneticileri birinci kanal gibi kullan. Kabul edilmiş gerçekleri içeren elden raporları) gelen bilgilerle güncellen- bir durum hazırla, şirketin yaptıklarını ilet ve diğinden emin olun. arka plan bilgisi sağla. 5. Bir kriz takımı kurun. Kriz açığa çıkmadan 2. İletişim Kurun. Kriz yönetiminin ilk kuralı önce bir kriz takımı yarat ve çalıştır. Kriz esna- iletişim kurmaktır. İlk saatler kritiktir ve krizin sında, herkes hareketli iken takımın, yönetimin sürekliliği için uygun bir ortam hazırlar. Medya- en üst seviyelerine ulaşabildiğinden emin olun.

68 Krizde İtibarın Yönetilmesi (65-72)

6. En kötü için plan yapın, en iyisini umut e- başına gelenleri de değerlendirebilir, planınızda din. En kötü durum senaryosunu gerçek farzet. nelerin çalışıp çalışmadığını görebilirsiniz. İtibarı Günler, saatler sonrası için olasılıklar geliştirin, korumaya yönelik bir plandaki en önemli bileşen gerçekleşebilir sonuçları tahmin edin ve hareketin iyi bir iletişim stratejisidir. İtibar ağızdan çıkan planlarını saptayın. sözle yayılır. Öyleyse bu sözün ne olacağını kontrol etmek önemlidir. İletişim planı halka, 7. Çalışanlarla iletişim kurun. Çalışanların kriz çalışanlara, satıcılara, hissedarlara ve elbette ortamında senin ön cephendeki büyükelçilerin medyaya hitap etmelidir. Herkes şirketle irtibatlı olduğunu hatırında tut. Krizin üstesinden gelmek olarak bilgilendirilirse bu doğruluk payı olan için, şirketin neler yaptığının farkında oldukla- veya olmayan zararlı rivayetleri önler. Medya rından emin olun. hikâyeyi bir kez yakalarsa, haberler çok çabuk yayılır. Kriz zamanlarında, hikâyeler, rivayetler 8. Üçüncü Şahıslar. Üçüncü şahısları kendi uçmaya başlar. Birçok karışıklık ve yanlış bilgi- adına konuşmak için kullanın. Üçüncü şahıslar lenmeye sebep olduğu için şirketin bir bölümün- şahit karakteri olarak hareket eder ve sık olarak de yanlış yapılan bir şey olduğunda şirket bunun kriz içindeki şirketten daha etkilidirler. yayılmasını kontrol etmeye ihtiyaç duyar. Risk yöneticileri pazarlama ve iletişim departmanla- 9. Tepkiyi saptamak için araştırmayı kullanın. rıyla yakın çalışmalıdır. Bu ittifak risk yönetici- Anket araştırması, Pazar araştırması ve odak sinin itibar değerlerini koruma kabiliyetini en üst grupları, gizlenmiş sorunların yanıltabileceği seviyeye çıkarırken, olaydan zarar görme olasılı- ortamlarda krizin ve kamu tutumunun önemini ğını da en aza indirmektedir. Kriz döneminde temelden kavramayı sağlar. İnterneti, chat odala- medya ile iletişimin önemli bir tarafı da uygun rını ve blogları gözlemleyin. sözcüyü seçmektir. Eğer iletişim veya halkla iliş- kiler yönetiminden birisi sözcü olursa, organizas- 10. Bir web sayfası kurun. Koşullar izin verirse, yon onların iletişimlerinin gücünden ve medyayı bir web sitesi oluşturun ve kurumunuz hakkında- idare etme özelliklerinden fayda sağlayabilir ki geçmiş ve güncel bilgileri aktarın (Weiner (O’Rourke 2004:16). Buradan hareketle kurum- 2006: 4-5). larda 4 temel alana; strateji, sorumluluk, hesap verebilme ve bütünleşme konularına odaklanıl- KRİZ DÖNEMLERİNDE İTİBARIN ması gerekir. Kurum itibarına yönelik olarak YÖNETİMİ (Capozzi 2005: 291);

İtibar, hedef kitleler üzerinde kurumla ilgili i- Stratejik olun. majların toplamı olarak kabul edilmektedir (Fombrun 1996: 37). Olaylar ya da krizler mey- Organizasyonun kendisini ve organizasyon se- dana geldiğinde önemli olan mevcut kurum kül- çimlerinden kaynaklanan ihtiyaçlarını genel ola- türü ile nasıl yönetileceğini bilmektir. İtibar, or- rak inceleyin. Araştırmaya dayanan olgularla geri ganizasyonun kriz yönetim planının diğer bir dönün ve tecrübe edinin. Yönetimin plan hazır- parçası olmalıdır. Riskin, kendi özelliklerinin lama politikasına yardımcı olmak için verileri korunmasızlığını değerlendirmeleriyle aynı şey kullanın. olduğunu kavramak gerekir. Bu, kriz yönetimin- de itibarı içeren bir korunmasızlık değerlendir- Sorumluluğun gelişmesine yardımcı olun mesinin gerçekten diğer basamaklardan farklı olmadığı anlamına gelmektedir. Ne meydana İtibar odaklı bir yönetim geliştirin. İtibara etki gelebileceğini düşünün, bunun için ne yapacağı- eden ve organizasyonda bulunan siloları bozun nızı düşünün, zaman zaman bunu gözden geçirin ve onları tek merkezi yapı etrafında sıraya koyun. ve talihsiz bir olayla karşılaşırsanız geriye bakın En yüksek seviyede performans sonuçlarını ölçün ve nelerin değişmeye ihtiyacı olduğunu görün. ve her bir fonksiyonun kendine has özelliklerini Kendi planınızı revize etmek için başkalarının sınamak için vakit ayırın. Organizasyonun itibar

69 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

yönetiminde CEO’yu yönetimin başı olarak işe dilmesi müşterilerin hakkı yenmiş bu şirket hak- karıştırın, fakat nitelikleri ve bütün organizas- kında yanlış fikre kapılmasına sebep olur. Fakat yondaki kişileri de dikkate alın. İtibarınızın etki- bu koruma çok başıboş olmamalı ve kurum zor- leyeceği hedef kitlenin kendi aralarındaki ilişkile- balığına dönmemelidir. Böyle bir durumda ko- rinin farkında olun ve bütün eylem ve ilişkileri- ruma çabaları zararlı birçok şeye sebebiyet vere- nizde süreklilik arz edin. bilmektedir. İtibarı korumaya yönelik geliştirilen bir plan her şirket için bütünleyici bir adımdır. Bütünleşin. Fakat bunu yapmak için kesin bir yol yoktur. Her şirket süreci farklı şekilde işlemektedir. Bazıları, Seçimlerin ve şirket davranış tarzını ve bu tarzı diğerleri bunu basit bir şekilde kriz yönetim etkileyen iletişimleri kavrayın. Taktikler ve di- planlarının bir parçası yaparken, bunu itibarları- siplinler için takdir olmaksızın stratejik olarak nın değerini kavramak için bir şans olarak ele karşılıklı ilişkileri nasıl düzene sokabileceğinizi almaktadır. Şüphesiz kurum itibarı korunmaya düşünün. Bütünleşmiş ilişkileri kabul etmek bir ihtiyaç duyan bir değerdir (O’Rourke 2004: 18). stratejik yönetim fonksiyonudur ve bu pazarlama, Ve yine kriz dönemlerinde kitle iletişim araçları- reklam, promosyon ve tanıtım amaçlı kullanıla- nı doğru kullanmak adına yapılacaklar ya da ya- bilir araçlardır. pılmaması gerekenler sözkonusudur (Weiner 2006: 5). Sorumluluğu talep ve kabul edin. Yapın: Sadece çıktıları değil işimize etki eden değerlen- dirme modellerini ve ölçümleri benimseyin. So- *Mülakatlar için hazırlanın nuçları ölçmek için kaynaklarda ısrar edin. İşinizi *Anahtar mesajlar geliştirin ve doğru olanı savunmaya yönelik olan hatta yerleş- tirmek için istekli olun. Kelimelerin değil tarzın *Gazetecilerin soracağı soruları önceden sezin. değişmesi gerektiğinde dönmeyi reddedin. Cevapların hazır olsun ve onları kısa tutun. *Randevulara riayet edin. Kriz kontrol altına alındığında, şirket bu olayın markasına ya da markalarına ve itibarına etkisini *Yazılı bilgi sağlayın. incelemelidir. Marka bir darbe aldıysa şirket *Pozitif olun ama krizden sarsılanlar için empati müşterilerine tekrar onların güvenini kazanabil- gösterin. mek için bir seçenekler sunmalıdır. Şirketler gü- veni ve sadakati yeniden kazanmak için potansi- *Anlamadığınız bir şeyi açıklığa kavuşturmak yel iletişim inisiyatiflerinin geniş bir dizisini için gazetecilere soru sorun. gözönüne almalıdır. Birkaç şişesinin yakıcı bir *Yanlış bilgilendirmeyi düzeltin. temizlik maddesi ile lekelenmesi ve bu olayın milyonlarca kasa biranın geri çağırılmasını takip *Kendinizi erişebilir kılın. etmesi ile önde gelen bira fabrikasının ülke ça- pında gazetelere haber olması ancak müşterileri Yapmayın: ikna etmek ve sorunu çözmek adına müşterilere bedava bira almak üzere paraya çevrilebilen ku- * Durumlar ve olgular ile ilgili spekülasyon ponlar sunmasını kurumun kriz aşamasında itiba- yapmayın. rını korumak adına attığı önemli bir adım olarak * Muhabire bildiklerinizi anlatın ve gerçekleri kabul edebiliriz (Weiner 2006: 5). Birçok organi- öğrendiğinde daha fazla açığa vurmasına müsaa- zasyon itibarının, markasının öneminin farkında- de etmeyin. dır ve imajlarına zarar verebilecek her şeye karşı kendilerini korumak için çalışmaktadır. Telif * “Kriz” ve ya “harap olma” gibi kelimeleri tek- hakkı ve patent ihlalleri sıkı bir şekilde gözetim rarlamayın. altındadır çünkü bir marka isminin suistimal e-

70 Krizde İtibarın Yönetilmesi (65-72)

* Mesleki özel dil kullanmayın. 6. İsim değişikliği konusunu iyi düşünün Şir- ketin adını değiştirmek her derde deva bir çözüm * Emin olmadığınız bir konuda “yorum yok” değildir. İsim değişikliği yapmak son çaredir. Bu demeyin. Ne biliyorsanız anlatın. konuda aceleci davranmayın. İsminizin itibarın- * Keyfinizi kaçırmayın. dan ve geçmiş başarılarınızın size sağladığı kre- dilerden faydalanın. * Bir gazeteciyi makale yazmaktan alıkoymayı denemeyin. 7. Zamanlamayı iyi ayarlayın İsim değiştire- Kriz dönemlerinde itibar yönetiminin nasıl ya- cekseniz ne zaman değiştireceğiniz büyük önem pılması gerektiğine dair Alsop’un şirketlere 10 taşıyor. temel tavsiyesi şöyle sıralanabilir (www. hurriyetim.com.tr/haber/0,,nvid): 8. Kriz sonrası iletişimi ihmal etmeyin Yaşanan kriz atlatıldıktan sonra tekrar kurumsal imaj ve 1. İşi baştan sıkı tutun Krizlerin ilk birkaç günü reklam kampanyalarına başlayabilirsiniz. Ancak nasıl davrandığınız çok kritik önem taşır. Bu sı- tüm olumsuzlukları arkanızda bıraktığınıza emin rada doğru bir tutum ve politika izleyebilirseniz, olun. Bir boykot veya olumsuz bir manşet ile itibarınızın mümkün olduğunca az hasar ile bu aynı zamanda yapılan kampanyaların etkisi aza- işten sıyrılmasını sağlayabilirsiniz. lır.

2. Şeffaf olmalısınız Bir skandal ile karşılaştığı- 9. İtibarınızı ölçün Kurumsal itibar politikanızı nızda asla kamudan bilgi saklamaya kalkışmayın. ve hareket planınızı hayata geçirirken Sessizliğe de bürünmeyin. Sessiz kalırsanız hak- analistlerin, gazetecilerin, müşterilerin ve diğer kınızda şüpheler oluşmasına yol açarsınız. Kriz üçüncü kişilerin gözündeki kurumsal itibarınızı dönemlerinde hemen uygulamaya alabileceğiniz sürekli ölçün. Kriz sonrası bir olumlu gelişme iyi bir iletişim planınız olsun. saptarsanız yeni bir imaj kampanyasına başlamak için uygun zaman demektir. 3. İnternetten faydalanın Web sitenizde veya kriz için özel olarak açacağınız sitede kriz ile 10. Krizi atlatmak ne kadar sürüyor? İletişim ilgili gelişmeleri yayınlayın. Bu bilgileri şirket danışmanlığı yapan Burson Marsteller şirketinin içindeki ve dışındaki paydaşlarınızla paylaşın. araştırmasına göre, iş ve ekonomi dünyasının Sizin kontrolünüz dışındaki chat odalarında ve e- önde gelen insanları krizleri atlatmanın ortalama posta gruplarında hakkınızda neler konuşulduğu- 4 yıl sürdüğünü düşünüyor. Eğer itibarlı bir şir- nu takip edin. ketseniz kendinizi daha çabuk toparlayabilirsiniz.

4. Panik havası yaratmayın Krizler ve SONUÇ VE DEĞERLENDİRME skandallar aniden gelişen olaylardır ama siz asla şirkette paniğe kapılmamalısınız. Kimi durum- Kriz yönetimi ile ilgili birçok konferansta Çinli- larda tüm gerçeklere ve bilgilere sahip olduktan lerin kriz açıklaması için kullandıkları iki keli- sonra açıklama yapacağınızı söylemek en iyisidir. menin birleşimi olan anlatıma dikkat çekilir: “wei” ve “ji”, tehlike ve fırsat. Hiçbir şirket is- 5. Özür dilemesini bilin Kibirli olmayın ve he- tekli olarak krizde tehlikeye boyun eğmezken, men savunmaya geçmeyin. Gerektiğinde özür krizin üstesinden gelebilmiş bir şirket, sıkıntının dilemeyi bilin. Özür dilemek kurumsal itibarı dışında fırsatların da meydana gelebileceğini iyi korumak açısından olumlu bir tutumdur. Avu- anlar. İyi yönetilmiş, etkili bir iyileşme programı katlarınız özür dilemenizi tavsiye etmeyebilir. ile bağlantılı bir kriz tepkisi, kurumlu ilgisi olan Ancak toplumun güvenini tekrar kazanmanın herkeste olumlu bir etki ve yenilenmiş bir güven maliyeti hukuki masraflardan daha yüksek olabi- bırakacaktır (Weiner 2006: 6). lir, bu noktayı da göz önüne alın.

71 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

Krizler, kimi zaman basit bir üretim hatası, bazen Public Opinion, (March/April) Ivey Business üst yönetimden birinin talihsiz bir açıklaması, Journal. bazen da üretim sırasında meydana gelen bir kaza http://www.capital.com.tr/haber.aspx?HBR_KO sonucunda ortaya çıkabilmektedir. Beklenmedik D=624 bir anda ortaya çıkan ve önlenemeyen krizlerin temelinde iletişim hataları bulunmaktadır. Ö- http://www.hurriyetim.com.tr/haber/0,,nvid,~507 nemli olan bu hataları görmek ve çözüm yolları 026,00.asp aramaktır. Krizi yönetmede ve kurumsal itibarın korunmasında iletişimdeki açıklık ve dürüstlük, medya ile kurulan iyi ilişkiler ve gerekli tüm bil- gileri doğru olarak yayan bir iletişim ağının bu- lunması başarı için en önemli adımlar olarak kabul edilmektedir.

Rekabet eden dünyada hemen her kurum itibarın ne kadar önemli olduğunu ve kendilerini diğerleri karşısında öne çıkaracağını bilmektedir. Kurum- lar kendilerine değer kattığını düşündükleri iti- barlarını korumada ve yönetmede gerekli iletişim araçlarını da kullanarak etkili olabilmektedir. Bir şirketin konumlandırılmasında finansal göster- geler artık yetersiz kalmakta, etik, şeffaflık, iti- bar, kalite gibi görülemeyen ancak algılanan de- ğerler ön plana çıkmakta ve kurumu nitelemekte- dir. Bir şirketin, kriz döneminde finansal kayıpla- rı çok olsa da güçlü bir itibarı varsa yeniden ya- pılanma sürecinde çok çabuk toparlanacak ve ayakta kalabilecektir.

KAYNAKLAR Capozzi L (2005) Corporate Reputation: Our Role in Sustaining and Building a Valuable Asset, Journal of Advertising Research/ September. Coombs W T (1999) Ongoing Crisis Communication Planning, Managing and Responding, Sage Publications, Inc. USA. Fombrun J C (1996) Reputation: Realizing Value from the Corporate Image, Harvard Business School Pres, USA. O’Rourke M (2004) Protecting Your Reputation, Risk Management Magazine / April. Selçuklu S (2005) Ergen Şirketler, Sistem Yayın- cılık, İstanbul. Weiner D (2006) Crisis Communications: Managing Corporate Reputation in the Court of

72 GELİŞEN TEKNOLOJİLER, ÖĞRENEN ÖRGÜTLER VE HALKLA İLİŞKİLER Sirel Gölönü *

ÖZET Değişim,‘Bir birey, sistem ve çevre arasında meydana gelen, karşılıklı etkileşim olayıdır ve her gün her alanda varlığını ve önemini hissettirmektedir. “Toplumsal yaşamı etkileyen tüm değişim- ler halkla ilişkiler alanında çalışan herkesi ilgilendirmektedir. Değişimin başlıca nedenleri ara- sında küreselleşme, teknolojiden yararlanılarak enformasyonun hız kazanması, iletişimin medya aracılığıyla kitlesel olarak yaygınlaşması, işletme içi iletişim sistem ve yöntemlerinin gelişimi, kitle iletişim araçlarının yaygınlaşması sayılabilir. Gelişen teknolojilerin, halkla ilişkiler hizmetlerinin sunumuna hız kazandırdığı, daha geniş kitlele- re daha çabuk ulaşarak daha kalıcı biçimde etkileme ve geri dönüt olanağı sağladığı bir gerçektir. Yeni teknoloji kullanımı, toplumun tüm kesimlerini etkilediği gibi sosyal bir sistem olan örgütlerin yapısını, faaliyet alanlarını, işleyiş biçimlerini mal ve hizmet üretim anlayışlarını da büyük ölçüde etkiler ve değiştirir. Tüm bu değişimlere direnen örgütlerin uzun vadedeki başarısızlıkları göz- lemlenirken, yeni yöntem ve teknolojileri kullanan ve bunları geliştiren, yaratıcı ve yenilikleri benimseyen “öğrenen örgütler”in başarıya ulaşmaları kaçınılmazdır. 21. Yüzyılda, teknolojik gelişmeleri izleyen ve hedef kitlelerin eğilim ve özelliklerine uygun olarak yararlanmayı amaçla- yan “Tekno-Halkla İlişkiler” faaliyetlerinden söz edilecektir. Anahtar sözcükler: gelişen teknolojiler, öğrenen örgütler ve halkla ilişkiler

DEVELOPING TECHNOLOGIES, LEARNING ORGANIZATIONS AND PUBLIC RELATIONS

ABSTRACT Change is described as a both way interaction that takes place between an actor, a system and the environment and its importance can easily be observed in every field of life. Every single change that affects community life is also related to the ones who are somehow in the Public Relations field. Some of the main reasons for change are globalization, using technology to speed up infor- mation, using means of media to communicate and interact with public, improving methods and systems for in and out of company communications. It is a fact that improving technologies play an important role in presenting services in Public relations, reaching the target community faster and more affectively as well as getting feedback from them. Besides affecting every part of a society, use of new technology also affects organiza- tions that are already a social system and their work field, the way they operate and their under- standing of producing and presenting. As the long term failures of the organizations which are resisting to all these developments are being observed, the success of “learning organization”, which are using new methods and technologies and continuously improving them, creative and open the innovations, is inevitable. In the 21st Century, “Techno-Public Relations” which follow the technological developments and aim to get benefit from them proper for the tendencies and characteristics of the target communities will be talked about. Key words: developing technologies, learning organizations and public relations motiv, iletişim, uzaktan eğitim, bilgisayar ala- GİRİŞ nındaki baş döndürücü gelişmeler; fen bilimle- rinin bütün alanlarını etkilediği gibi sosyal Geçen yüzyılın en belirgin özelliklerinden bilimleri de etkilemiştir. Günümüzdeki, bilgi- birisi, teknolojinin çok hızlı bir değişim gös- nin yayılma hızıyla, geçmişteki yayılma hızı termiş olmasıdır. Uzay çalışmaları, silah sana- karşılaştırılamayacak kadar büyük bir gelişme yi, tıp, mikro biyoloji, telekomünikasyon, oto- göstermiş, bu anlamda dünya binlerce kat kü-

* Yrd. Doç. Dr., Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

çülmüş, mesafe kavramı tamamıyla ortadan uygun olacağını söyleyebiliriz. Bu anlamıyla, kalkmıştır, denilebilir. Dünyanın herhangi bir “Tekno Halkla İlişkiler” kavramının, yeni yerinde meydana gelen bir olay bütün ayrıntıla- teknolojilerin, hangi alanlarda, nasıl, ne ölçüde, rıyla anında, hatta naklen, dünyanın her yanına en etkin bir biçimde kullanılmasının araştırıl- görüntüleri ile birlikte iletilebilmektedir. Bir masını ve en uygun olanından, en uygun ko- dergide yayınlanan bir makale, internet aracılı- şullarda yararlanılmasını ifade etmek için uy- ğıyla bütün dünyaya aynı anda ulaşmakta, yine gun bir kavram olabileceğini düşünüyoruz. internet ortamında istenen dile aynı anda çev- rilebilmekte ve hedef kitlelerin bilgilerine su- Bu teknolojik gelişmelere paralel olarak, bütün nulabilmektedir. kuruluşlar on yıl öncesinde hiç örneği bilinme- yen yeni bir uygulamaya başlayarak, kurumla- Teknolojik gelişmelere her gün bir yenisi ek- rın WEB sayfasını oluşturmuşlardır. Bugün, lenmekte, gelecekte de bu hız artarak devam bütün kamu ve özel kuruluşların WEB sayfaları edeceğe benzemektedir. Bütün bu gelişmeler, birer halkla ilişkiler aracı olarak kullanılmakta- üretim ve yönetim alanında “Taylorcu Yöne- dır. Kurumla ilgili bilgiler, sunulan hizmetler, tim Anlayışının” aksine, uzmanlaşmış olmak hedef kitlelere WEB sayfası yoluyla ulaştırıl- için uzmanlaşma yerine, sentezci bir uzman- mak istenmektedir. Bu bağlamda, WEB Sayfa- laşmanın zorunlu olduğunu ortaya koymaktadır sı Tasarımı, kurum kültürünü, kurum imajını ve (Erengül 1997: 18). Buna, küreselleşme ve kurum kimliğini yansıtan önemli bir araç ola- uluslar arası işletmecilik alanındaki gelişmeler, rak kabul edilmektedir. her geçen gün firma sayısının artmasının bir sonucu olarak tam rekabet piyasa koşullarının TEKNOLOJİK GELİŞMELER, İLETİŞİM gerçekleşmesi de eklenince, sosyal bilimler VE LİDERLİK alanındaki bazı yerleşik görüşlerin, gözden geçirilmesi ihtiyacı hissedilmektedir. Günümüzde iletişim çok önemlidir. Geçmişte, iletişim yetenekleri sonuca yönelik değildi. Belirtilen bu hususlar, bütün faaliyet alanlarını Ama gelecekte, iletişim becerilerinin, tama- etkilemektedir. Ancak, kitle iletişim araçlarının mıyla alınacak sonuca ve elde edilecek başarı- teknolojik gelişmelerden olağanüstü bir biçim- ya bağlı olacağı anlaşılmaktadır. Öyle ki, “Ga- de etkilenmesi, halkla ilişkiler faaliyetlerini, lip gelen haklı”, “Başarılı olan yeteneklidir” daha çok etkilemektedir. Bu bağlamda, halkla anlayışı, spordan siyasete, ekonomiden ticarete, ilişkilerin anlamı, içeriği, amaçları, yöntemleri, uluslar arası ilişkilerden, sanata bütün alanları yararlandığı araçlar büyük bir değişime uğra- kapsamakta ve genel kabul gören bir anlayış maktadır. Bu değişim sonucu, E-Halkla İliş- haline dönüşmektedir. Böyle bir eğilim, “İleti- kiler (E-Public Relations) olarak da ifade şimci Liderlik” kavramını gündeme getirmekte edebileceğimiz yeni bir alan ortaya çıkmış ve iletişim kavramının içerik bakımından yeni- bulunmaktadır. Bu sayede, daha hızlı ulaşıla- den gözden geçirilmesi gerektiğini gündeme bilen, daha kolay ve daha yoğun depolanan getirmektedir. Bu anlamda, iletişimle ilgili bilgiler, hedef kitlelerin kullanımına elektronik olarak, yapılan bir değerlendirmede, iletişimin ortamda daha düşük bir maliyetle sunulabil- yarısının ifade; yani; konuşmak, yazmak, ha- mektedir. Bu bakımdan, halkla ilişkiler alanın- reket veya performans durumunda bir sanat da çalışanlar, sosyal bilimlerin diğer alanlarına olduğu; diğer yarısının ise, kabul etmek, yani; nazaran, teknolojik gelişmelerden daha fazla dinlemek, okumak ve seyretmek olduğu belir- etkilendiklerinden veya etkilenme zorunda tilmektedir. Her iki parçanın zorunlu olarak, olduklarından; teknolojik gelişmeleri daha fikir, duygu ve deneyimi, içerdiği vurgulan- yakından izlemek, bunların etki derecelerini maktadır (Bender 2000: 187). Ayrıca, örgütler- değerlendirmek ve mümkün olan en kısa za- de liderlere iktidarlarını pekiştirmek için örgüt- manda, bunlardan yararlanmak durumuyla sel yapıyı değiştirmeleri, enformasyona en kısa karşı karşıya kalmaktadırlar. Bu anlamda, zamanda ve en kapsamlı bir şekilde ulaşmala- halkla ilişkilerin, klasik yöntemlerden yararla- rını sağlayacak bir yapıyı benimsemeleri öne- nan halkla ilişkiler olmaktan öte bir içerik rilmektedir (Pfeffer 1992: 301). Bu da enfor- kazandığını ifade etmek için, belki “Tekno masyonun güç sağlayan rolünü ortaya koyması Halkla İlişkiler” kavramını kullanmanın daha bakımından büyük önem taşımaktadır. Örgütsel

74 Gelişen Teknolojiler, Öğrenen Örgütler ve Halkla İlişkiler (73- 81) değişim sürecinin istenen sonuçları vermesi (İzgören 1999: 203) kuruma aidiyetin önemini için, değişim sürecindeki örgütlerin liderlik vurgulamak, örgüt uygulamalarının meşruiye- tarzının, diğer liderlik tarzlarından farklı ola- tinin altını çizmek ve kurumsal kimlik oluştur- rak, bazı özellikler taşıdığı belirtilmektedir. Bu mak amacıyla ortaya atılan kavramlar; kuruma özellikler arasında yer alan unsurlar şu şekilde ve kurumda çalışanlara, alışılagelmişten farklı sıralanmaktadır (Bender 2000: 18-23) : bir bakış açısıyla bakılmasını, kuruma yeni bir • Liderlik insan içindir. boyut kazandırılmasını hedefleyen ve bütün bu alanlara özel vurgu yapılmasına işaret eden • Liderlik, asıl kendi liderliğinizi yapmaktır. kavramlar olarak değerlendirilebilir. Ayrıca, • Liderlik içsel bir motivasyondur. “Kurumsal Kültür”, “Kurum Kimliği”, • Liderlik, aczini kabullenerek mükemmel “Kurum İmajı” gibi kavramlar da, örgütle, için çalışmaktır. örgütte çalışanların özdeşleşmesi gereğini vur- gulamak için kullanılan kavramlar arasında yer • Liderlik, değişimdir. almaktadır (Okay 2000: 40). Burada vurgulan- • Liderlik, güvendir. mak istenen husus, kurum ile kurumun insan kaynakları potansiyelinin birlikte hareket ede- • Liderlik, büyümektir. rek bir sinerji yaratmaları, sistem yaklaşımının • Liderlik, enerji dolu olmaktır. temel kavramlarından biri olan ve bireysel • Liderlik, pozitif bir tecrübe üretimidir. güçlerin bir araya getirilmesi, bu güçlerin ma- tematiksel toplamından daha büyük olacağını • Liderlik, istikrar üzere sonuçlar üretmektir. ifade etmek için kullanılan, “Holizm” kavra- • Liderlik, korkuyu azaltmak, umudu çoğalt- mının bu alanda da etkili sonuç verebileceğine maktır. dikkat çekilerek, “Toplam Kalite Yönetimi- ne” atıfta bulunulmak istenmektedir. Gerçek- TEKNOLOJİK GELİŞMELERİN ten, halkla ilişkiler alanında etkili sonuçlar ÖRGÜTSEL BAŞARIYA ETKİSİ alınabilmesi, büyük ölçüde yapılacak bütün Kamu yönetiminde örgüt içi iletişimi engelle- halkla ilişkiler faaliyetlerinin, örgütle örgütün yen en önemli engeller arasında bürokrasi ve insan kaynakları potansiyelinin bir uyum içeri- hiyerarşi yer almaktadır. Ancak, “İletişimde sinde, yukarıda belirtilen kavramlarla hiyerarşi yoktur” (İzgören 1999: 12) ifadesi, ilişkilendirilerek harekete geçirilmesine bağlı halkla ilişkilerde başarının ön koşullarından olacağı söylenebilir (Erengül 1997: 277). birisinin, iletişim kanallarını tıkayan her türlü unsurun ortadan kaldırılması gereğini ortaya Dünyanın çeşitli endüstri dallarında faaliyet koymaktadır. gösteren başarılı işletmelerin beş ortak özelli- ğinin olduğu ve bunların da; devamlı gelişim, Başarı için kaçınılmaz bir formül olarak ifade dürüstlük, hayran müşteriler, gönüllü ve yetkin edilen, “Doğru kişi + yer + zaman” (İzgören personel ile finansal başarı şeklinde sıralandığı 1999: 160) formülü, insan kaynakları yöneti- ifade edilmektedir (Blanchard ve Waghorn minin, kurumsal başarıda çok etkili olduğunu 1997: 53). Bu özelliklerin, halkla ilişkiler ba- ortaya koyması yanında, halkla ilişkiler gibi, kımından da önemli olduğu hatırlanacak olursa, insana yönelik ve insanlar tarafından yerine halkla ilişkiler alanında başarılı olmanın ip getirilmesi gereken faaliyetler bakımından, uçları niteliği taşıdığı söylenebilir bunun daha da önemli olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. TEKNOLOJİK GELİŞMELER VE ENFORMASYON TEKNOLOJİSİ Örgütsel başarının sağlanması için yoğun çaba gösterilmekte, örgüt varlığı ile örgütsel başarı Son yıllarda enformasyon teknolojisi kavramı arasında doğru bir orantı bulunduğu varsayımı kamu ve özel kuruluş ayrımı yapılmaksızın ile, bu iki kavram arasında bir ilişki kurularak, bütün kuruluşları yakından ilgilendiren bir değişik görüşler ortaya atılmaktadır. Örgüt kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Enfor- doğasının analizi için farklı bir bakış açısını masyon teknolojisi, “Bir kuruluşun bilgisayar yansıtmak amacıyla kullanılan, “Örgüt Sağlı- ve iletişim teknolojisine yaptığı toplam yatırım ğı”(Altun 2001: 7) ve “Kurum Vatandaşlığı” olarak” (Weill ve Broadbent 1999: 7) tanım-

75 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

lanmaktadır. Bu tanım kapsamına, donanım, “Toplumsal yaşamı etkileyen tüm değişimler yazılım, telekomünikasyon, veri toplama ve Halkla İlişkiler mesleğini icra edenlerin ilgi gösterme araçları, süpermarketlerdeki satış alanına girer” (Kadıbeşegil 1998: 120) şeklinde noktası araçları, bankamatikler, elektronik yapılan bir değerlendirmeden de anlaşılabile- olarak saklanan bütün veriler, bunlara ait araç ceği gibi, halkla ilişkilerin değişime daha du- gereç ve yedek parçalar, bu alandaki teknolojik yarlı olma zorunluluğu vardır. Bunun nedeni, gelişme için yapılan bütün Ar-Ge harcamaları hedef kitleyi etkilemenin tek yolu, hedef kitle- girmektedir. Günümüzde elektronik ticaretin nin duyarlı olduğu alanlarda ve algılayabileceği giderek yaygınlaşması ve yakın bir gelecekte, yöntemle hareket etmektir. bütün ülkelerin ticaret hacimlerinin büyük bir kısmını kapsayacağı da dikkate alınacak olursa, 1990’lı yıllarda, hem anlam, hem içerik, hem enformasyon teknolojisinin ne denli bir önem de hız kazanarak farklı bir boyut kazanan deği- taşıdığı daha kolay anlaşılacaktır. şimin nedenleri, dışsal nedenler ve içsel ne- denler şeklinde ikiye ayrılarak açıklanmaktadır Enformasyon teknolojileri içerisinde özellikle, (Düren 2000: 226-227). kuruluşların halkla ilişkilerinin gelişmesi ba- kımından önem taşıyan; yerel ağlar, satış nok- DEĞİŞİMİN DIŞSAL NEDENLERİ tası cihazları, görüntü işleme sistemleri, kişisel bilgisayarlar, tarayıcılar, veritabanları, internet Değişim ile ilgili olarak, çok farklı alanlarda, web siteleri, güvenlik kameraları, kelime işlem çok farklı görüşler ortaya atılmıştır. yazılımları, integre uygulama paketleri, bilgi- sayar disketleri, faks, CD Rom alanlarında Bu farklı görüşlerin tamamının ortak noktası, yatırım yapmanın maliyet düşürme, ya da üst değişimin kaçınılmaz olduğudur. O zaman düzey yöneticilere anında enformasyon sağla- yapılması gereken bu toplumsal olgunun ne- ma ve kurumun hedef kitlelerine kurum ile denlerinin belirlenerek, değişimi kendi haline ilgili sağlıklı ve düzenli bilgi sağlama amaç- bırakma yerine, yönetilebilir bir değişim süreci lanmaktadır (Weill ve Broadbent 1999: 27). yaşanması için çaba göstermemiz gerekir. Bu bağlamda, değişimin nedenleri ikili bir sınıf- Ayrıca teknoloji ortamının iletişim araçları landırma yapılarak dışsal nedenler ve içsel olarak, internet surf, web sayfaları, elektronik nedenler olarak şu şekilde belirtilmektedir: posta, CD Rom, chat odaları, sayılırken (Kadıbeşegil 1998: 89-90) teknolojik ortamlar • Küreselleşme arasında, kendi web sayfanız, faksınız, elektro- • Demokratik değerlerin yaygınlaşarak kabul nik posta sisteminiz, chat odanız, intranet or- görmesi tamınız, extranet ortamınız, on line bağlantılar, CD Rom ve bilgisayar disketleri yer almaktadır • Uluslararası örgütlerin daha etkin konuma (Kadıbeşegil 1998: 91). gelmesi • Uluslararası kamuoyunun etkisinin giderek TEKNOLOJİK GELİŞMELER VE artması DEĞİŞİM • Refah düzeyinin göreceli olarak artması Değişim, “Bir aktör, bir sistem ve bir çevre arasında meydana gelen, karşılıklı etkileşim • Bilgi üretimine giderek daha fazla kaynak olayıdır” (Düren 2000: 226) şeklinde tanım- ayrılması lanmaktadır. Değişim 20. yüzyılın, 21. yüzyıla • Enformasyonun hız kazanması bıraktığı en önemli mirastır. Bu bağlamda, 21. yüzyıla damgasını vuracak önemli anahtar • Kalite anlayışının gelişmesi kavramlardan birisi olarak değerlendirilebilir. • Verimlilik ve etkililik kavramlarının deği- Değişim bir zorunluluk haline gelmiştir. Bunu şimi ifade etmek için, “Değişmeyen tek şey deği- şimdir” sloganı yaygın biçimde kullanılmakta- • Piyasa ekonomisinin küresel hakimiyet dır. kazanması

76 Gelişen Teknolojiler, Öğrenen Örgütler ve Halkla İlişkiler (73- 81)

• Dikkate alınması gereken ekonomik ve 21. YÜZYILDA GELİŞEN politik faktörlerin çoğalması ve çeşitlenmesi TEKNOLOJİLER VE ÖĞRENEN ÖRGÜTLER • Bilgi patlaması

• Konjonktürel faktörlerdeki dengesizlik ve 20. Yüzyılın son çeyreğinde, dünyanın her belirsizliklerin artması tarafında pek çok kamu ve özel kuruluşun sorumsuzca davranmaları yüzünden, pek çok • Her türlü kaynaktaki artış ve çeşitlenmeler kişi doğrudan veya dolaylı olarak zarar gör- müştür. Çoğu zaman bu zararların telafisi • Kültürel ve sosyal bilinçlenme ve sorunla- mümkün olamamıştır. Ayrıca bu konu üzerinde rın artması de yeteri kadar durulduğu söylenemez. Özel- likle, son 25 yıl içerisinde Toplam kalite Yö- • Ekolojik bilinçlenme netimi çerçevesinde “Kalite” kavramına yapı- • Teknolojik gelişmeler lan vurgu ile “Sorumluluk” kavramına yapılan vurgu karşılaştırıldığında, arada inanılmaz • Tüketici ve müşteri odaklılığa geçiş derecede büyük bir farklılık olduğunu söyleye- biliriz. Son yıllarda, “Sorumluluk” kavramına • İletişimin medyalar aracılığıyla kitlesel vurgu yapmak amacıyla “Total Responsibility olarak yaygınlaşması Management: TRM” (Toplam Sorumluluk Yönetimi) kavramı ortaya atılmıştır (Waddock DEĞİŞİMİN İÇSEL NEDENLERİ ve ark. 2002: 1). Böylece, kamu ve özel örgüt- ler bakımından, sorumluluğun vazgeçilemez • İşlerin içeriği ve tanımlardaki gelişmeler bir unsur olduğuna vurgu yapılmak istenmek- • Profesyonel anlayışın gelişimi tedir. Ayrıca, hem “Toplam Kalite Yöneti- mi”nin, hem de “Toplam Sorumluluk Yöne- • Daha fazla sorumluluk ve otonomi talep timi”nin, öğrenen örgütler bakımından önemli eden işgücü olması, 21. yüzyılda örgütlenme modeli olarak öğrenen örgütlerin daha da önem kazanacağına • Yönetim anlayış ve yaklaşımlarındaki ge- dikkat çekilmektedir (Waddock ve ark. 2002: lişmeler 4). • Daha organik yapılara geçiş Öğrenen örgütlerlerin beş disiplini olarak ifade • Ekip çalışması yöntemlerinin yaygınlaşması edilen, Sistem Düşüncesi, Kişisel Hakimiyet, Zihni Modeller, Paylaşılan Görme Gücünün • İşletme içi iletişim sistem ve yöntemlerinin Oluşturulması ve Takım Halinde Öğrenme, gelişimi Senge tarafından ortaya atılan ve yaygın kabul gören, yeni bir yaklaşımdır (Senge 2002: 15- • Refah toplumuna geçiş özlemi 19). Senge, örgütsel öğrenmeyi hızlandırmak • Tüketim kalıplarının değişmesi amacıyla üzerinde çalışılan bazı önemli konu- ları şu şekilde sıralamaktadır (Senge 2002: • Motive edici faktörlerin yeni boyut kazan- 358-361) : ması • Mikrodünyalarla Gerçek Dünyaları Bütün- • Kitle iletişim araçlarının yaygınlaşması leştirme • Eğitimin giderek yaygınlaşması • Zamanı Hızlandırma ve Yavaşlatma • Demokratik değerlerin gelişmesi ve yay- • Alanı Daraltmak gınlaşması • Değişkenlerin İzolasyonu • Bireysel özgürlüklerin yeni bir boyut ka- • Deneysel Yönelim zanması • Düşünmek İçin Ara • Teoriye Dayalı Strateji

77 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

• Kurumsal Bellek • İletişim teknolojileri Öğrenen örgütlerin yeni yöntemleri ve yeni • Sağlık sektörü teknolojileri kullanmaları, hatta yeni yöntemler • Endüstriyel ilişkiler ve yeni teknolojiler geliştirmeleri en ayırt edici özellikleri olarak söylenebilir. “Ya buluş yapa- • Yatırımcı ilişkileri cak, ya geri kalacaksın”(Leonard ve Straus • Çalışanlarla ilişkiler 2000: 63) anlayışı, yenilikçiliğin ve öğrenme- nin önemini vurgulamak için kullanılan, dikkat • Kriz yönetimi çekici bir slogandır. Öğrenen örgütlerin dışa açık, gelişmeleri izleyen, hatta çoğu zaman • Reklamcılık yönlendiren bir özellik taşımaları gerekmekte- • Propaganda dir. Yaratıcı, yenilikçi ve rekabetçi bir anlayışı benimsemeden, öğrenen örgüt olma veya böyle • Tanıtım bir konuma gelme mümkün olmayacaktır. Bu • Kamuoyunu aydınlatma özelliklerinden dolayı, öğrenen örgütlerin Halkla İlişkiler faaliyetlerinin başarılı sonuç • Kamusal ilişkiler vermesi için çok uygun bir ortam oluşturabile- • Lobicilik cekleri söylenebilir. • Uluslar arası halkla ilişkiler Öğrenen Örgütler için, stratejik liderlik türü bir liderliğin gerekli olduğu, her şeyin uzun vadeli • Tüketici ilişkileri öngörülmesinin bir zorunluluk olduğu kabul edilmektedir (Vera 2004: 2). Aynı şekilde, Halkla ilişkiler hizmet yelpazesinde yer alan Öğrenen Örgütlerde, Halkla İlişkiler faaliyetle- konular ise şu şekilde sıralanabilir : rinin de uzun vadeli düşünülmesi gerektiği üzerinde durularak, Halkla İlişkiler faaliyetle- • Stratejik planlama ve danışmanlık rinin hem uygulanmasının daha kolay olacağı • Medya ilişkileri ve aynı zamanda başarı şansının daha yüksek olacağı öne sürülmektedir (Levy 1999: 3). • Yönetimin medya eğitimi • Grafik tasarım Teknolojik gelişmelerin örgütsel yapıyı büyük ölçüde etkilediği bilinmektedir. Burada söyle- • Fuar ve sergi düzenlemeleri mek istediğimiz, teknolojik gelişmelerin sadece • Açılış ve yıldönümü kutlamaları örgütsel yapıyı etkilemekten öte, örgütün nite- liğini de etkilediğinin çok açık bir biçimde • Özel etkinliklerin yönetimi vurgulanmasıdır. Artık, örgütün klasik anlamda • Yeni medya üretimi ve kullanımı “Entropiye” karşı direnen, varlığını devam ettirmek için çaba gösteren bir yapıdan, yeni- • Basın ve halkla ilişkiler likçiliği benimseyen, rekabetçi, yaratıcı özel- liklerini ön plana çıkaran “Öğrenen Örgüt” 21. Yüzyılın ilk yılları, teknolojik gelişmelerin konumuna ulaşması gerekir (Şimşek 1999: 386, artarak devam edeceğine işaret etmektedir. Bir Ertürk 1998: 255, Efil 1999: 332). kaynakta, 20. yüzyıl örgütleri ile 21. yüzyıl örgütleri çeşitli açılardan karşılaştırılarak, aşa- İçerisinde yaşadığımız yüzyılda, örgütlerin ğıda belirtilen değerlendirmeler yapılmaktadır: “Öğrenen Örgüt” durumuna dönüşmeleri sonucuna bağlı olarak, örgütlerin “Halkla 21. yüzyılın örgütlerinin temel özelliği bu ör- İlişkiler Hizmet Yelpazesinde” de bazı deği- gütlerin “Öğrenen Örgütler” olmasıdır. Öğ- şikliklerin olduğu gözlemlenmektedir. Halkla renen örgütlerin odak noktasını, örgütün, lider- ilişkiler hizmet yelpazesinin iki yönlü olarak lik, kültür, insanları birer varlık olarak yönet- incelenebileceği söylenebilir. Bunlardan birin- me, yapılar ve süreçlerden oluşan, dört alanda- cisi uzmanlık alanları, ikincisi de hizmet yelpa- ki örgütün davranış biçimi oluşturmaktadır. zesidir. En sık rastlanan uzmanlık alanları şu Öğrenen örgütlerle ilgili ilk düşüncenin 1940’lı şekilde sıralanmaktadır (Kadıbeşegil 2000: yıllarda Revans tarafından ortaya atıldığı belir- 124):

78 Gelişen Teknolojiler, Öğrenen Örgütler ve Halkla İlişkiler (73- 81) tilmektedir (Peter 1997: 1). Ayrıca, Revans, kavramı ile yönetimi geliştirme kavramı ara- öğrenen örgütler kavramını sistem yaklaşımı sında da ilişki kurularak, konunun sadece örgüt ile de ilişkilendirerek bu alanda çalışan diğer çalışanlarının belirli bir konuda bilgilerini bilim adamlarına da öncülük etmiştir (Leith ve artırmaktan ibaret olmadığına özellikle dikkat ark. 1996: 2). Daha sonra, öğrenen örgütler çekilmek istenmiştir (Hopkins 2005: 5).

ÖZELLİKLER GÜNÜMÜZ ÖRGÜTLERİ 21.YÜZYIL PROTOTİPİ Organizasyon Hiyerarşik Şebeke Yapı Kendine Yeten Birilerine Bağımlı Çalışanların Beklentileri Güvenlik Bireysel Gelişim Liderlik Otokratik Paylaşmacı İşgücü Homojen Kültürel açıdan Farklılaşmış İş Yapma Yöntemi Bireysel Ekip Çalışması Pazar İç Pazar Global Pazar Avantaj Maliyetle Süratlilikle Odaklılık Kar Müşteri Kaynak Sermaye Bilgi Otorite Yönetim Komiteleri Ortaklık Anlayışı Kalite İmkan Verdiği Ölçüde Sınırsız Arayış ______KAYNAK: Düren, Zeynep: 2000’li Yıllarda Yönetim, Yönetim Dizisi, Alfa Yayınları, İstanbul, 2000 insan unsurunun yer aldığı her alanı ve her Öğrenen örgütlerin diğer örgütlerden farklı bir olguyu doğrudan veya dolaylı olarak etkile- yapıda olmaları, bütün dikkatlerin bu örgütler mektedir. Bu etkileme biçimi, toplumun bütün üzerinde yoğunlaşmasına neden olmaktadır. kesimlerinde aynı şekilde veya aynı derecede Günümüz örgütlerinde hangi örgüt modelinin olmayacaktır. Bu yüzden, halkla ilişkiler uy- benimsenmesi gerektiği, sorusuna verilecek gulamalarının istenen sonucu verebilmesi için, yanıt bakımından da, öğrenen örgütler modeli daha çok araştırma zorunluluğu ortaya çık- özel bir anlam taşımaktadır. Ayrıca, öğrenen maktadır. Bir bakıma, teknolojik gelişmeler, örgütlerin yapı ve süreç özelliklerinin aşağıda halkla ilişkiler hizmetlerini çeşitlendirme ya- belirtilen alanları kapsaması öğrenen örgütleri nında kolaylaştırdığı şeklinde yaygın bir kanaat ilgi odağı haline getirmektedir (Weill ve mevcuttur. Ancak, böyle bir yargı ilk bakışta Broadbent 1999: 226-227): doğru gibi gözükse de, hedef kitlelerin tekno- • Performansa, mevcut faaliyetlere ve en iyi lojik gelişmelere duyarlılığı, algılama biçimi, pratiklere ilişkin iş enformasyonunun geniş gelişen teknolojiden yararlanma olanakları ve çapta erişilebilir ve paylaşılabilir olması. yoğunluğu, halkla ilişkiler hizmet yelpazesinde yer alan yöntemlerden hangisinin ne ölçüde • Örgütün enformasyona dayalı öğrenme kullanılacağının, el yordamıyla seçilmesi yeri- fırsatlarından yararlanma konusunda insanları ne, ciddi bir araştırma yaparak biçim ve yön- teşvik etmesi ve çalışma rutinlerinin buna ola- tem belirleme zorunluluğunu ortaya koymakta- nak vermesi. dır. • Enformasyon teknolojisinin eldeki bilginin hızla yayılmasını kolaylaştırması, hangi kade- Gelişen teknolojilerin halkla ilişkiler hizmetle- mede ve noktada olursa olsun bütün çalışanlar rinin sunumuna hız kazandırdığı, daha geniş arasında iletişimi ve işbirliğini daha yüksek kitlelere daha çabuk ulaşma ve daha kalıcı bir düzeye çıkarması. biçimde etkileme olanağı verdiği bir gerçektir. Ancak, bu durumda da aşırı bilgi yükleme, SONUÇ bilgi bombardımanı altında kalma nedeniyle, hedef kitlelerde bir bıkkınlık meydana getire- Teknolojik gelişmeler; insan hayatını, toplum- ceği, bunun bir sonucu olarak da bir ilgisizlik sal algılama düzeylerini, iş ilişkilerini, kısaca

79 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

durumunun ortaya çıkması, hedef kitlelerin KAYNAKLAR aşırı bilgi yüküyle yorgun düşmesinin, halkla Altun S A (2001) Örgüt Sağlığı, Nobel Yayın- ilişkiler birimlerinin bilimsel esaslara dayalı ve ları, Ankara. tam usulüne uygun olarak yaptıkları çalışmala- rın başarısızlıkla sonuçlanması durumu ortaya Bender P U (2000) İçten Liderlik, Kişisel Geli- çıkabilir. şim Yönetim Dizisi, İmren Kalyoncu ve Fatma Can Akbaş (çev), İstanbul. Teknolojik gelişmenin, salt teknoloji üretilmesi Blanchard K ve Waghorn T (1997) Geleceği ve bunun geniş kitlelerin kullanımına sunu- Yönetmek, Yönetimi Geliştirme Mehmet mundan ibaret olmadığı, artık kesin olarak Özcan (çev), Merkezi Yayınları, İstanbul. anlaşılmış durumdadır. Gelişen her teknoloji, Düren Z (2000) 2000’li Yıllarda Yönetim, bütün bilim dallarını yakından etkilemektedir. Yönetim Dizisi, Alfa Yayınları, İstanbul. Yeni teknolojinin kullanım biçimi, kullanım alanları, toplumun bütün kesimlerini doğrudan Efil İ (1999) İşletmelerde Yönetim ve Organi- veya dolaylı olarak etkilemektedir. Bu bağlam- zasyon, 6. Baskı, Alfa Yayınları, İstanbul. da, sosyal bir sistem olan, örgütlerin yapısını, Erengül B (1997) Kültür Sihirbazları, Evrim faaliyet alanlarını, işleyiş biçimlerine, mal veya Yayınevi, İstanbul. hizmet üretim anlayışlarını büyük ölçüde de- Ertürk M (1998) İşletmelerde Yönetim ve Or- ğiştirmektedir. ganizasyon, Betaş Yayınları, İstanbul. Örgütlerin, gelişen teknolojiler karşısında ken- Hopkins P (2005) Leanning Practices: dilerine yeni bir rol, yeni bir duruş belirlemele- Assessement and Action for Organizational ri, bazı hallerde, değişime direnmeleri, bazı Improvement, Academy of Management hallerde de, değişimi desteklemeleri, hatta bazı Learning and Education, 4 (1). hallerde değişime yön vermeleri sıklıkla rastla- İzgören A Ş (1999) İş Yaşamında 100 Kangu- nan konular arasında yer almaktadır. Ancak, ru, Academyplus Yayını, İstanbul. uzun vadede, değişime direnen örgütlerin başa- Kadıbeşegil S (1998) Halkla İlişkilere Nereden rılı oldukları görülmemiştir. Bu bakımdan, Başlamalı?, Media Cat yayınları, Ankara. örgütlerin, teknolojik gelişmelere en kısa za- manda ayak uydurmaları, değişime direnerek, Leith C, Harrison R, Burgoyne J and Blantern boşu boşuna kaynak ve zaman kaybetmeleri C (1996) “Learning Organizations: The yerine, teknolojik gelişmelerden en uygun Measurement of Company Performance, koşullarda ve en etkili bir biçimde nasıl yarar- Journal of European Industrial Training, 20 (1). lanılabileceğinin araştırılmasının daha akılcı bir Leonard D ve Straus S (2000) Çığır Açıcı Dü- davranış olacağı söylenebilir. şünme, Ahmet Gürsel (çev), MESS Yayını, İstanbul. Gelişen teknolojilerden, halkla ilişkiler hiz- Levy A (1999) The PR Classroom of the metlerinin sunumunda yararlanılması kaçınıl- Future”, Public Relations Review, 6 (3). mazdır. Bunun, gelişi güzel bir biçimde ger- çekleşmesi yerine, araştırılarak, bilinçli bir Okay A (2000) Kurum Kimliği, 2. Baskı, şekilde, hangi alanlarda, hangi teknolojilerin Media Cat yayınları, Ankara. kullanılmasının daha akılcı olacağının, bilimsel Peter S A C (1997) Performance Learning, verilere dayandırılmasının, gerek kaynakların Management Decision, 35 (9/10). akılcı kullanımı açısından, gerekse örgütün Pfeffer J (1992) Güç Merkezli Yönetim, Elif insan kaynakları potansiyelinin etkili ve ve- Özsayar (çev), Boyner Holding Yayınları, rimli yönetilmesi bakımından büyük önem İstanbul. taşımaktadır. Dünyadaki gelişmeleri doğru algıladığımız, iyi değerlendirebildiğimiz ve Senge P M (2002) Beşinci Disiplin, Ayşegül gerçekçi yorumladığımız taktirde, 21. yüzyılda İldeniz ve Ahmet Doğukan (çev) YKY, 9. gelişen teknolojilerin, “Halkla İlişkileri”, Baskı, İstanbul. “Tekno Halkla İlişkilere” dönüştüreceğine Şimşek Ş (1999) Yönetim ve Organizasyon, ciddi kanıtların bulunduğunu söyleyebiliriz. Nobel yayınları, Ankara.

80 Gelişen Teknolojiler, Öğrenen Örgütler ve Halkla İlişkiler (73- 81)

Vera D and Crossan M (2004) Strategic Leadership and Organizational Learning, Academy of Management Review, 29 (2). Waddock S A, Bodwell C B and Graves S (2002) Responsibility: The New Business Imperative, Academy of Management Executive, 16 (2). Weil P ve Broadbent M (1999) Enformasyon Altyapısı, Ayfer Gündal Ünal (çev), Boyner Holding Yayınları, İstanbul.

81 BİR KAMU DENETİM SİSTEMİ OLARAK OMBUDSMAN VE TÜRKİYE’DE UYGULANABİLİRLİĞİ Ümit Arklan∗

ÖZET Ombudsman, bir kamu denetim sistemi olarak ilk kez İsveç’te uygulanmaya başlamış, daha sonra tüm dünya geneline yayılmıştır. Dünyanın birçok ülkesinde -her ülkenin kendi yapısı doğrultusun- da- yaygın olmakla beraber, ombudsmanı henüz uygulamayan ülkeler de mevcuttur. Bu çalışma, söz konusu ülkelerden biri olan Türkiye’de, bir kamu denetim sistemi olarak ombudsmanın uygu- lanabilirliğini ortaya koymayı amaçlamaktadır. Öncelikle ombudsmanla ilgili genel bilgilere yer verilmiş, daha sonra konu ile ilgili Türkiye’deki mevcut durum tespit edilmiştir. Metinde, ombudsmanın tarihsel gelişim süreci, ulusal ve uluslararası literatürdeki tanımları, yetkisi, statü- sü, görevleri ve işlevleri anlatılmış; daha sonra da bu bilgilere dayanarak Türkiye’de ombudsmanın uygulanabilirliği dört boyutta ele alınmıştır. Öncelikle ombudsmanı Türkiye için gerekli kılan sebepler; daha sonra da uygulamanın ardından karşılaşılacak zorluklar ve ülkeye sağlaması beklenen yararlar üzerinde durulmuştur. Son olarak da, başarılı bir uygulama için sistemin hangi biçimde yapılanması gerektiği sorusu cevaplanmaya çalışılmıştır. Çalışmanın so- nucu olarak, hemen hemen tüm kamu kurumları için gerekli olan ombudsmanın (karşılaşacağı sorunlar ve mevcut yönetim yapısı dikkate alınıp, kendi öz niteliklerine tamamen uygun bir şekilde yapılandırılması halinde), birçok açıdan Türkiye’ye de yararlı olacağı ortaya çıkmaktadır. Anahtar sözcükler: Ombudsman, kamu yönetimi, kamusal denetim, Türkiye.

THE OMBUDSMAN AS A PUBLIC CONTROL SYSTEM AND ITS APPLICABILITY IN TURKEY

ABSTRACT The Ombudsman as a public control system was first practiced in Sweden, and then became wide- spread throughout the world. Although it is popular in many countries of the world - in a tailored manner to each country’s own structure-, there are still other countries that haven’t put the om- budsman into practice. This study aims to show the feasibility of the ombudsman as a public con- trol system in Turkey, one of these countries. General information on the ombudsman has been given in the beginning and then current conditions in Turkey have been described. In the text, the historical development process of the ombudsman has been described, together with its definitions in the Turkish and international literature, its authority, status and functions, then based on those information, its applicability in Turkey has been discussed in four dimensions. Firstly, the reasons which make the ombudsman a necessity for Turkey have been taken into account, followed by the difficulties which may arise after its implementation, as well as its expected benefits to the country. Lastly the question of which form the system should be structured in for a successful operation has been discussed. The study concludes that the Ombudsman which is necessary for almost every public organization, would be useful for Turkey from many aspects, if the potential problems and the present administrational infrastructure of the country are carefully considered, and it is structured in complete accordance with its own essence and virtues. Keywords: Ombudsman, public administration, public control, Turkey. 131). Bu denetim mekanizmaları yapı ve işle- GİRİŞ yiş bakımından birbirlerinden farklılıklar gös- Vatandaşın güçlü yönetim karşısında korunma- termektedir. Söz konusu denetim mekanizma- sını ve yönetimin hukuka uygun olarak dav- larından biri olan ombudsman, kolay ulaşıla- ranmasını sağlama amacı taşıyan bazı denetim bilmesi, çok fazla formalite gerektirmemesi, mekanizmaları bulunmaktadır (Eken 1998: yönetim karşısında bağımsız ve tarafsız bir

∗ Arş. Gör., Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi Bir Kamu Denetim Sistemi Olarak Ombudsman ... (82-100)

statüde bulunması ve yönetim-yönetilen ilişki- lanmasıdır. Bunun yanı sıra hem lerinin hakkaniyete dayalı bir şekilde gelişti- ombudsmanın, hem de halkla ilişkilerin sağlıklı rilmesini sağlaması gibi nedenlerden ötürü bir şekilde işlev görebilmesi için demokratik diğer denetim mekanizmalarından ayrılmakta bir yönetim yapısının olması gerekir. Demok- ve demokratik yönetim anlayışının gelişmesine ratik bir yönetim yapısına sahip olmayan ülke- önemli ölçüde katkıda bulunmaktadır. lerde ne ombudsmanın ne de halkla ilişkilerin hak ettiği şekilde işlev gördüğünü söylemek Zaten, yönetim tarafından gerçekleştirilen her mümkün değildir. türlü eylem ve işlemin denetime açık olması ve kamu gücünün amacı haricinde kullanılması Bu doğrultuda çalışmada, ombudsmanın tanı- karşısında vatandaşları koruyucu mekanizmala- mı, tarihçesi, ortaya çıkma nedenleri, özellikle- rın oluşturulması, demokratik bir yönetim an- ri, görevleri, yetkileri, statüsü ve üstlendiği layışının temel unsurlarını teşkil etmektedir işlevler ile ilgili bilgiler verilmekte; bu bilgiler (Sezen 2001: 71). Demokratik yönetim anlayı- ışığında Türkiye’de ombudsmanın uygulanabi- şının bu temel unsurlarının yerine getirilebil- lirliği, neden uygulanması gerektiği, uygulan- mesi için koruyucu mekanizmaların olaylara ması halinde ne gibi zorluklarla karşılaşacağı, tarafsızca yaklaşması, hiçbir baskı altında kal- ne gibi yararlar sağlayacağı ve uygulanması madan hareket edebilmesi gerekmektedir. An- için nasıl bir yapılanma içerisine girmesi ge- cak, uygulamada durum böyle olmamakta, rektiği konusu tartışılmaktadır. koruyucu mekanizmalarca taraf tutulmaktadır. Taraf tutma ise genelde güçlü olan yönünde I. OMBUDSMAN KAVRAMI karar verme şeklinde gerçekleştiği için bu şe- kilde alınan kararlar çoğunlukla kamu yönetimi Vatandaşların, kendilerini yöneten kişilerin lehine sonuç vermekte, yönetim karşısında belirli davranışlarına ilişkin tepkileri, yönetici- güçsüz konumda olan halk hakkını alamamak- lerle ilgili şikayetleri ve söz konusu şikayetle- tadır. Durum böyle olunca da halk, hem kamu rin bağımsız bir şekilde araştırılması düşüncesi yönetimine, hem de onun denetim mekaniz- binlerce yıl öncesine dayanmaktadır. Bu durum malarına güvenmemektedir. İşte bu güvenin yönetime karşı vatandaşların sahip olduğu hak sağlanması ve halkın mağduriyetinin gideril- ve özgürlüklerin korunmasını, başka bir deyişle mesi için ombudsman bağımsız ve tarafsız yönetimin denetlenmesini zorunlu hale getirmiş yapısıyla görev ifa etmekte, haklı ile haksızı ve birçok korunma yolu demokratik toplumla- ayırmak için de geniş ölçüde bir araştırma rın hukuk sistemlerinde yerini almıştır gerçekleştirmekte, gerçekleştirdiği araştırma (Temizel 1997a: 764). Bunun sonucunda da, neticesinde kamu yönetiminin yanlış bir uygu- tüm dünyada idarenin gerçekleştirdiği eylem ve laması varsa bunun düzeltilmesi için öneride işlemler nedeniyle haksızlığa ya da zarara uğ- bulunmakta, uygulaması doğru ise destekler rayan vatandaşların başvurabilecekleri çeşitli yönde bir tavır sergilemektedir. Ombudsmanın yöntemler mevcut hale gelmiştir (Uyanık 1994: üstlendiği rol gereği de böyle davranması ge- 205). Söz konusu bu yöntemlerden bir tanesi de rekmektedir. Rodrigues’in de (2002: 43) belirt- ombudsmandır. tiği gibi, ombudsmanın ana rolü, açıkça, bir kimsenin temel haklarının kamu otoriteleri Aslen İsveç kökenli bir kelime olup “temsilci, tarafından dışlanması veya beklenmedik bir sözcü, görevli, koruyucu” (Ataman 1997: 779) durum karşısında korunması ve savunulması- ve arabulucu, aracı, hakem manâlarına gelen dır. ombudsman, devlet kurumları ile vatandaş arasında arabuluculuk, hakemlik görevini üst- Ombudsman kamu yönetimi ile halk arasında lenen kişi anlamında kullanılmakta (Özden ve karşılıklı güvenin sağlanmasında ve yönetsel Gündoğan 2000: 48) ve devlet kurumlarıyla gizliliğin ortadan kaldırılmasında da önemli bir halk arasında bir nevi köprü vazifesi görmekte- rol üstlenmektedir. Üstlenmiş olduğu bu rol dir. Bu doğrultuda bakıldığında ombudsmanla itibariyle de halkla ilişkilerle yakın bir etkile- ilgili değişik tanımların ortaya çıktığı ve herke- şim göstermektedir. Çünkü kamu yönetiminde sin üzerinde ortak bir fikir birliğine vardığı bir uygulanan halkla ilişkiler faaliyetlerinin yegane tanımın olmadığı görülmektedir. Ombudsmanla amaçlarından biri de yönetsel şeffaflığın sağ-

83 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

ilgili ülkemizde yapılan farklı tanımları şu Uluslararası Baro Cemiyeti Ombudsman Ko- şekilde sıralamak mümkündür; mitesi ise ombudsmanı şu şekilde tanımlamıştır (Holm 1995: 13): Bir tanıma göre, ombudsman prensip itibariyle ataması yasama organı tarafından yapılan an- Ombudsman, sorun raporları düzenleyebilen, cak parlamentoya karşı da hükümete karşı düzeltme tavsiyeleri verebilen, soruşturma olduğu kadar bağımsız olan, idarece mağdur gücü olan, kendi kişisel inisiyatifini kullanabi- edilen bireylerin hiçbir şekle bağlı olmaksızın len, çalışanlar ve devlet daireleri tarafından şikayette bulunmaları üzerine harekete geçen, incitilmiş, mağdur edilmiş insanların şikayetle- geniş bir inceleme-soruşturma-araştırma- rini dinleyen, anayasa ve parlamento tarafından denetim yetkisine sahip olan; idare tarafından desteklenen, parlamentoya karşı sorumlu olan yapılan haksızlıkları ortaya koymak, takdir yüksek derecede bir hükümet memurudur. yetkisinin kötüye kullanılmasına engel olmak, mevzuata saygılı olmayı ve uygun davranmayı Yukarıda ülkemizdeki ve uluslararası literatür- sağlamak, icrai niteliği bulunmayan öneriler deki tanımlar incelendiğinde, ombudsmanın yapmak, kamu hizmetlerinin hakkaniyete uy- kamu kuruluşları ile bu kuruluşlarla ilişkiye gun bir şekilde ve daha iyi yerine getirilmesi giren bireyler arasında meydana gelen anlaş- için gereken düzenlemelerin yapılması yönün- mazlıkları, bireylerin kamu kuruluşlarına iliş- de öneride bulunmak amaçlarını taşıyan bir kin şikayetlerini ve kamu kuruluşlarının işleyi- kurumdur (Ataman 1997: 780). şinde meydana gelen aksaklıkları inceleyen, bunun yanı sıra, doğru bir şekilde gerçekleşti- Kazancı’ya göre (2002: 303) ise, kişiyle devlet rilen işlemleri destekleyen ve söz konusu organlarının tamamı arasında ortaya çıkan problemlerin giderilebilmesi ve mağduriyetin anlaşmazlıklarda arabuluculuk görevi gören ortadan kaldırılabilmesi için tavsiyelerde bulu- bağımsız bir kurumdur. nan üst düzey bir görevli olduğu ortaya çık- maktadır. Yukarıdaki tanımların dışında, Keneş (1997: 792), ombudsmanı, halkın idarenin eylem ve II. OMBUDSMANIN TARİHSEL işlemlerine ilişkin yakınmalarını incelemeye ve GELİŞİMİ haklı olduğu yakınmalara sebebiyet veren ey- lem ve işlemlerin kendilerinin ya da zararlı İlk ombudsman kurumu 1809’da İsveç’te o- sonuçlarının ortadan kaldırılması için çaba luşturulmuştur (Pickl 1986: 39). İsveç’te bu göstermeye yetkili olan bağımsız bir kurum kuruma 1809 yılında yer verildiğinde, yerel olarak değerlendirmektedir. otoritelerin yetkilerini sınırlama amacı güdül- mekteydi (Tortop 1998: 3). Söz konusu Ombudsmanın ülkemizdeki tanımlarına yer ombudsman herhangi bir siyasi otoriteye sahip verdikten sonra uluslararası literatürde nasıl olmamakla beraber, salt kralın temsilcisi sıfatı- tanımlandığına bakmak da konunun aydınla- nı taşıyarak kamu düzenini temin eden bir tılması açısından faydalı olacaktır. Bu doğrul- başsavcı idi. Bu ombudsmanın ihmal ve itaat- tuda; sizlikleri araştırma yetkisi vardı (Akıncı 1999: 266). Hansen (1996: 195), klasik İskandinav modeli- ni dünyanın başka yerlerindeki ombudsman İsveç Kralı XII. Charles’in bu kurumu oluştu- kurumlarının ortak yönleriyle beraber değer- rurken, o zaman ikamet ettiği Osmanlı’nın lendirmiş ve bunun sonucunda şu şekildeki bir devlet geleneğinden etkilenmesi ihtimalinin tanımın anlamlı olabileceğini belirtmiştir: yüksek olduğu belirtilmiştir (Ataman 1997: 780). Kral XII. Charles 1709 yılında Ruslarca “Ombudsman, duyguları incinmiş olan kişile- yenilmesinin ardından Osmanlı’ya kaçtı ve rin, hükümet kuruluşlarına, memurlarına ve iş birkaç yıl buraya sığındı. Bu dönemde İsveç’te görenlerine karşı, adaletsizlik ve kötü yönetime karışıklık ve huzursuzluk söz konusuydu. İşte ilişkin olarak yakınmalarını alan, bağımsız bir bu huzursuzluk durumu, daha Osmanlı’da iken, üst düzey kamu görevlisinin başında bulundu- Kralı bir buyruk çıkararak, kendisinin en yük- ğu, anayasa ya da yasa ile kurulan bir bürodur.” sek ombudsmanının başında bulunacağı bir

84 Bir Kamu Denetim Sistemi Olarak Ombudsman ... (82-100)

büro oluşturmaya sevk etti (Pickl 1986: 39). 1950 yılına kadar İsveç ombudsmanı ve bunun Kralın oluşturmak istediği büro, Türklerdeki Fin benzeri olmak üzere iki ombudsman bürosu Divan-ı Mezalimle büyük benzerlikler göster- bulunmaktaydı (Pickl 1986: 40). Bunu 1952’de mekteydi. Avşar (t.y: 42) ve Pickl’in (1997: Norveç (Akıncı 1999: 269), 1954’de Danimar- 802) de belirttiği gibi Divan-ı Mezalim, halkın ka, 1962’de Yeni Zelanda, 1967’de Birleşik hükümet memurlarıyla ilgili şikayetlerini ince- Krallık (Özden ve Gündoğan 2000: 49), lemekle görevliydi. Bu kurumun başında söz 1969’da Kuzey İrlanda (Akıncı 1999: 273), konusu şikayetleri incelemekle görevli olan 1971’de İsrail (Özden ve Gündoğan 2000: 49), yüksek dereceli bir memur konumundaki kadı 1974’te İtalya, 1976’da Avustralya ve Portekiz bulunmaktaydı. Hemen hemen Divan-ı Meza- (Akıncı 1999: 276), 1977’de Avusturya (Akın- lim’le aynı işlevi üstlenen bu büro sayesinde cı 1999: 277), 1981’de Hollanda ve İspanya Kral ülkesinde olmadığı halde işlerin düzenli izledi (Özden ve Gündoğan 2000: 49). 1986 bir şekilde yürütüleceğine inanıyordu. yılında ise otuzdan fazla ülkede yaklaşık 100 ombudsman bürosu görev yapmaktaydı (Pickl Yasalara uyulmasını ve kamu görevlilerinin 1986: 40). üzerlerine düşen yükümlülüklerini yerine ge- tirmesini güvenceye almanın ana işlevini oluş- Yukarıdaki paragraftan da anlaşılacağı üzere turduğu bu büro daha sonra “Kralın Adalet ombudsman ilk doğduğu yıllarda değil II. Bakanlığı Bürosu” ismini aldı (Pickl 1986: 39) Dünya Savaşı yıllarında dünya geneline yayıl- ve işlevini bu isim altında devam ettirdi. maya başlamıştır. Durumun böyle olmasında Baylan’ın da (1978: 8) belirttiği gibi, ülkelerin 1915 yılına kadar tek bir kişiden meydana içinde bulunduğu sosyo-ekonomik ve siyasal gelen ombudsman bürosunun, toplumsal ihti- koşulların büyük etkisi olmuştur. II. Dünya yaçlarla birlikte oluşan kamu yönetimindeki Savaşından sonra devlet tarafından üstlenilen büyüme neticesinde sayısı dörde çıkarıldı. işlevlerin artması, halkın eğitilmesi, yönetime Başında bir baş yönetici bulunan JO katılmada bir artış meydana gelmesi, insan (Justitieombudsmen)’nın bir bölümü, bilgi haklarının korunması hususunda oluşan ilgi, bu edinme hakkının bir güvencesi olarak halkın kurumun hızla yayılmasında etkili olmuştur resmi bilgilere ulaşması ile ilgili sorunlarla, (Akın 1998: 520). bilişim sisteminden doğan problemlerle ilgi- lenmekte; diğer birim (Deputy Ombudsman) Kısaca belirtmek gerekirse, 1809’dan günümü- adalet mahkemeleri, savcılar, yargıçlar, polisler ze kadar dünya geneline hızla yayılan tarafından gerçekleştirilen uygulamalara ilişkin ombudsman kurumu, yönetimin yargı dışı şikayetlerle ilgilenmekte; üçüncü birim silahlı denetiminin sağlanmasında ciddi bir seçenek kuvvetlerin ve diğer ombudsmanların bakma- durumuna gelmiştir (Akıncı 1999: 278). Eleş- dıkları sivil yönetime ilişkin işlerle ilgilenir- tirmenler tarafından dikkat çekilen nokta, dün- ken; dördüncü birim de vergi ve sosyal refah ya genelinde, ombudsman kurumu aracılığıyla alanıyla ilgili problemlerle ilgilenmektedir. kamu yönetiminin denetlenmesi sisteminin Bugün parlamento ombudsmanından hariç bir yavaş yavaş geliştiği, ombudsmanın sahip de hükümet tarafından atanan özel uzmanlığı olduğu yetkilerin zaman içerisinde genişlediği gerekli kılan konularda ombudsmanlar bulun- ve etkin bir denetim şekli olarak siyasal ve maktadır (Akıncı 1999: 268). yönetsel sistemin bir parçası olup kabul gördü- ğüdür (Uyanık 1994: 209). Bütün bu açıkla- En gelişmiş ve ileri düzeydeki uygulamasına malardan sonra ombudsmanın gösterdiği bu İsveç’te rastladığımız ombudsman kurumu, tarihsel gelişimin daha da genişleyerek devam daha sonraları diğer tüm ülkelere örnek teşkil edeceğini söylemek yanlış olmayacaktır. etmiş, söz konusu bu ülkeler de bu kurumu kendi yapılarına uydurabilmek için az ya da III. OMBUDSMANI ORTAYA ÇIKARAN çok sulandırmışlardır (Kazancı 2002: 303). NEDENLER Tarihsel açıdan ombudsman kurumunun dünya geneline yayılmasına baktığımızda şöyle bir Birçok ülkede yönetim sistemi o kadar karma- durum ortaya çıkmaktadır. şık hale gelmiştir ki yakınmalar, yönetsel ey- lemlerin yanlış anlaşılması veya resmi genelge

85 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

ve düzenlemelerin yanlış yorumlanmasından için tarafsız ve bağımsız bir kuruluşa ihtiyaç kaynaklanmaktadır (Pickl 1986: 42). Ayrıca, duyulmuş, söz konusu ihtiyacı karşılamak yönetim tarafından yapılan haksızlıklara karşı bakımından bazı ülkelerde başarılı bir şekilde çok çeşitli şikayet yolları bulunmasına rağmen, görev yapan “ombudsman” çare olarak görül- bu yollar toplumun en bilgili ve en varlıklı müştür (Ergun 1978: 28). Tarafsız idari yargı kesimince kullanılmaktadır. Bu kesimin dışın- yerlerinin adli denetimini yaptığı ülkelerde da kalan geniş kitleler ise korku ve bilgisizlik dahi, kolaylıkla idarenin bünyesine girip nüfuz sebebiyle böyle bir hukuki süreci başlatmayı edebilen, daha hızlı, daha bireysel, daha az göze alamamaktadırlar (Temizel 1997b: 70). biçimci, karşılıklı ilişki kurmada önemli bir Bunun neticesinde de haklarını arayamamakta boşluğu giderebilen, bilgiye daha iyi ulaşabi- ve hatalı ya da art niyetli uygulamalar sonu- len, keyfi davranışlarla daha etkili bir şekilde cunda mağdur duruma düşmektedirler. mücadele eden, tutarlı bir kuruma hissedilen ihtiyaç beraberinde yeni anlayışları da getir- Devlet gücünün kullanıldığı her zaman ve miştir. Bu noktada da bir denetim kurumu ve mekanda görevin suistimal edilmesi ve siyasi halktan kişilerin sesi olarak ombudsman kuru- nüfuz var olan bir olaydır. Bunu en aza indir- munun acil bir ihtiyaç olduğu üzerinde durul- menin başlıca yolu olarak ilk akla gelense makta (Keneş 1997: 791) ve İskandinav ülkele- şeffaflıktır (Keneş 1997: 793). Söz konusu bu ri başta olmak üzere birçok ülkede bu kurum şeffaflığın sağlanması için idari denetim meka- uygulanmaktadır. nizmaları geliştirilmiştir. Ancak, Avşar’ın da (t.y: 117) belirttiği gibi, kamu yönetiminde IV. OMBUDSMANIN ÖZELLİKLERİ idari denetim tarafından, kamu erkinin yerinde kullanılıp kullanılmadığı denetlenir. Oysa ki, Ombudsmanın özellikleri ele alınırken, konuya ombudsman tarafından bir yerde sosyal hizmet iki boyutta yaklaşılmalıdır. Çünkü ombuds- verilir. Kişinin memnuniyeti ve yönetime gü- manın hem kişisel hem de kurumsal özellikleri venmesi, yönetimi desteklemesi arzulanır ve bulunmaktadır ve bu özelliklerin birbirine kişinin yönetimce gerçekleştirilen eylem ve karıştırılmaması gerekir. Ombudsmanın kişisel işlemlerden zarar görerek uzaklaşmasını önle- özellikleri denildiğinde bu kuruma seçilecek me çabası içerisinde olur. Yönetimin gerçek- olan kişinin bünyesinde barındırması gereken leştirdiği eylem ve işlemlere karşı savunmasız özellikler kastedilmekte, kurumsal özellileri durumda olan vatandaşı bir nevi koruma altına denildiğinde ise ombudsmanın bir kurum ola- alır. rak ne gibi özelliklere sahip olması gerektiği Bağımsız bir ombudsman kurumunun var ol- vurgulanmaktadır. ması, yönetenlerin yönetilenlere saygılı, çabuk ve adaletli bir şekilde davranması, yükümlü- A. Kişisel Özellikleri lükleri hukuka uygun biçimde yüklemesi ve kamu görevini dürüstlük içerisinde ve etkili bir Ombudsman, kamu vicdanının gözü ve kulağı şekilde yürütmesi biçiminde bir takım yü- durumundadır. Bütün toplum katmanlarına kümlülüklere ve ödevlere sahip olduğunun demokrasi düşüncesinin yayılmasında, erdemli yönetenler tarafından da tanındığının açık bir ve adil bir toplum düzeninin geliştirilmesinde göstergesidir (Pickl 1986: 38). Ombudsman yapıcı nitelikte katkılarda bulunan bir aktördür. kurumunun yaygınlaşmasında, hükümetlerin Yüzyılların savaşımıyla sahip olunmuş hak ve toplumda meydana gelen gelişmelere paralel özgürlüklerin muhafaza edilmesinde, hayata olarak insan haklarını geliştirmek, bireylerin geçirilmesinde, işler hale getirilmesinde rol kötü kamu yönetimi karşısındaki yakınmalarını oynayan bir öncüdür. Sahip olduğu ahlâk, er- gidermek, kamu bürokrasisinin denetimini dem ve adalet gibi bireysel özellikler aynı sağlamak, kamu yönetimindeki yönetsel hasta- zamanda onun bulunduğu toplumun tinsel lıklara kamuoyunun dikkatini çekmek konu- sembolüdür. Maddî bir müeyyidesi bulunma- sundaki arayışları etkili olmuştur (Ataman yan yetkileriyle, demokrasi ve hukuk devleti 1997: 779). iddiasında bulunan bir toplumun hukuka duy- duğu saygının bir göstergesidir (Akıncı 1999: Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı 284) ve aynı zamanda kendisi de bireysel ola- üzere, yüksek devlet kademelerinde görev rak saygı duyulan bir kişidir. yapan kişilere ilişkin yolsuzluklarla uğraşmak

86 Bir Kamu Denetim Sistemi Olarak Ombudsman ... (82-100)

Bu yüzden, ombudsmanda olması istenen nite- - Bağımsızlık ve tarafsızlık liklerin başında genelde “saygınlık” gelmekte- - Görünebilirlik ve ulaşılabilirlik dir (Özden ve Gündoğan 2000: 52). Bunun dışında ombudsmanın özünü bağımsızlık - Profesyonellik (Altuğ 2002: 28), temel değerini ise verimlilik - Geniş araştırma yetkisi (Pickl 1986: 44) oluşturmaktadır. Aldığı ka- rarlarda ve yaptığı önerilerde kimsenin tesiri - Hakkaniyete uygun çözüm önerme yetkisi altında kalmamalı, sağduyulu bir şekilde hare- - Kamuya karşı sorumluluk ket ederek gösteriş amacı taşımaksızın faali- yetlerini sürdürmelidir. Pickl’in de (1986: 44) 1. Bağımsızlık ve Tarafsızlık belirttiği gibi, “göz boyama yaklaşımı” soruna derinlemesine bir çözüm getirilmesinin ve Ombudsmanın en temel özelliği olan “bağım- anlaşılmasının yerini alacağından ve biçimsel- sızlığını”, onun parlamento tarafından seçilme- ciliğe götüreceğinden, ombudsman bu yakla- si veya parlamentonun en azından görevden şımı temsil etmemelidir. Çünkü ombudsman alınması konusunda söz sahibi olması sağlar kariyer kaygısı bulunmayan dürüst, olgun, tam (Altuğ 2002: 43). Yürütmeden ve idareden manasıyla hukuka hakim olan kimsedir (Altuğ bağımsızlığı gerçekleştirilememiş bir kurumun 2002: 29). Bünyesinde taşıdığı üst düzey özel- ombudsman olarak adlandırılması doğru değil- likler onun bu şekilde davranmasına engel dir (Erhürman 1998: 89). Çünkü bağımsızlık teşkil edecektir. bu kurumun olmazsa olmaz bir niteliğidir ve söz konusu bu bağımsızlığı herkese karşı ge- İsveç’te ombudsmanların en yüksek yargı yeri çerlidir, özellikle de kamu makamlarına karşı. için gerekli olan özelliklere sahip olmaları zorunluluğu vardır (Pickl 1997: 802). Ombuds- Ombudsman, yetki alanı içerisinde kalan ve man, Anayasayı, yasaları ve diğer mevzuatı iyi kendisiyle ilgili soruşturmada ve incelemede bilmeli, çok başarılı bir geçmişi olmalı, bilhas- bulunacağı kamu makamlarının doğrudan ya da sa mali konularda güvenilir ve ahlâkî olarak da dolaylı etkilemelerine açık olmamalıdır. Söz saygın bir konumda yer almalıdır. Siyasi ba- konusu makamlardan bağımsız bir şekilde kımdan tarafsız olduğu bilinmeli ve söz konusu hareket edebilmeli ve yaptığı işte tarafsızlığını bu tarafsızlığını her türlü koşulda koruyabil- koruyabilmelidir. Bağımsızlık, ombudsmanın melidir (Özden ve Gündoğan 2000: 52). Bu- statüsü ile ilgili bir durumu ifade ederken, lunduğu statü ve üstlendiği misyon da bunu tarafsızlık, davranışlarıyla ilgilidir (Akıncı gerektirir. 1999: 295). Statüsünün ve davranışlarının bir- biriyle uyum içerisinde olması ona karşı duyu- Yukarıdaki özellikleri taşımayan bir kişinin lan güvenin kaynağını oluşturmaktadır. ombudsman gibi saygın ve demokrasinin gös- Ombudsmanın bu yapısı onu diğer idari dene- tergesi olarak kabul edilen bir kurumun başına tim mekanizmalarından ayırmakta, ona ayrı bir geçmesi ve güvenilir nitelikte kararlar alması konum sağlamaktadır. mümkün değildir. Bir kişinin vermiş olduğu kararlara halk tarafından güven duyulabilmesi Diğer idari denetim mekanizmaları gibi, Baş- için öncelikle o kişinin şahsına karşı güven bakanlığa ya da Cumhurbaşkanlığına bağlı beslenmesi gerekir. Bunun olabilmesi için de o olmaması, gücünü parlamentodan almasına kişinin yukarıda belirtmiş olduğumuz evrensel rağmen ona karşı da bağımsız olması sebebiy- nitelikteki değerlere sahip olması gerekir. le, halkın kendi denetim organı olarak görev ifa etmekte ve açık ve temiz toplumun oluşturul- B. Kurumsal Özellikleri masında etkili bir rol üstlenmektedir (Avşar t.y: 120). Üstlendiği bu rol doğrultusunda, ombuds- Ombudsmanın kurumsal özelliklerini ortaya man, basına yansıyan, vatandaşın kamu yöne- koymak isteğimizde, Akıncı tarafından yapılan timine olan güvenini zedeleyen, bir takım ge- kategorileştirme bize çok yardımcı olacaktır. cikme, aksama ve politik tesirlerden dolayı Bu kategorileştirmeye göre ombudsmanın şaibeli görünen ve nasıl sonuçlanırsa sonuçlan- kurumsal özelliklerini şu şekilde sıralamak sın kamu vicdanını rahatsız eden konularda, mümkündür (Akıncı 1999: 294-305): harekete geçebilecek ve herhangi bir politik

87 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

tesir altında kalmadan, illa taraf olması gereki- 3. Profesyonellik yorsa halktan yana taraf olmasından dolayı kamuoyunun rahatlamasına yardımcı olacaktır Ombudsmanın temel özelliklerinden bir tanesi (Avşar t.y: 119). de profesyonelliktir. Profesyonelliği sayesinde ombudsman, kendisine yapılan başvuruları 2. Görünebilirlik ve Ulaşılabilirlik incelerken hakkaniyete uygun çözüm önerileri getirebilmekte, olaylara doğru bir bakış açısı Ombudsman ilke olarak hiçbir şekil şartı ara- ile yaklaşabilmekte, uygun kararlar alarak maksızın vatandaşların gerçekleştirilen eylem toplumun güvenini ve saygısını kazanmaktadır. ve işlemlerle ilgili yakınmalarını alır ve yine hiçbir şekil şartı aramaksızın inceler, neticelen- Ona profesyonelliğini, sahip olduğu hukuk dirir (Altuğ 2002: 39). Onun elde var olduğunu bilgisi, tecrübesi ve zekası sağlamaktadır. O- bilmek ve verimlilik ombudsman için en iyi laylara profesyonel bir şekilde yaklaştığı için tanıtmadır. Ombudsman, herkes için var olma- duygularını işin içine karıştırmamakta, yapıl- lıdır (Pickl 1986: 44). Gelir ve eğitim düzeyi ne ması gereken ne ise onu yapmakta ve bunun olursa olsun hiçbir vatandaş ombudsmana sonucunda da herkesçe kabul edilebilen so- ulaşmada zorlanmamalı, herhangi bir engelle nuçlara varmaktadır. Aynı zamanda sahip ol- karşılaşmamalıdır. duğu profesyonellik onun empati yapmasını sağlayarak, taraflardan her ikisinin de mevcut Herhangi bir aracı olmaksızın ombudsmana durumunu en iyi şekilde analiz etmesine ve bu doğrudan başvurabilme imkanının sağlanması, doğrultuda bir tutum takınmasına olanak sağ- başvuran kişilerden herhangi bir ücret talep lamaktadır. edilmemesi ombudsmana ulaşmada büyük kolaylık sağlayabilir (Akıncı 1999: 300). An- 4. Geniş Araştırma Yetkisi cak, İngiltere ve Fransa’da, bunun tersi bir durum söz konusudur. Yani, idarenin gerçek- Yakınma konusuyla ilgili olarak ombudsman leştirdiği eylem ve işlemlerden dolayı zarara oldukça geniş yetkilere sahiptir. Ombudsman, uğrayan kişiler, doğrudan ombudsmana şika- yasa ile desteklenen bu yetki dahilinde, şika- yette bulunamamaktadırlar (Eryılmaz 1993: yetçi olunan kurumun her türlü bilgi ve belge- 92). Bu her ne kadar ombudsmana yapılacak lerine başvurma, onlardan konuyu açıklığa olan gereksiz başvuruların önüne geçmek ama- kavuşturacak bulgular elde etme, gerektiği cıyla konmuş olsa da, ombudsmanın temel takdirde tanık dinleme, kurumun temsilcilerini özelliklerinden biri olan ulaşılabilirliğine zarar sorgulama, bilirkişiye başvurma, olay yerinde vermekte, onu diğer idari denetim mekaniz- keşif yapma gibi işlemleri yapabilmektedir. malarıyla benzer bir konuma getirerek işlevini “Gizli” sayılan hassas nitelikteki bilgilerin tam anlamıyla yerine getirmesini engellemek- dışında, kamu kurumları her türlü bilgi ve bel- tedir. geyi ombudsmana vermekten çekinemezler (Akıncı 1999: 303). Ombudsmanın bu kadar Kurumun özü itibariyle yapılanması bu şekilde geniş araştırma yetkisine sahip olması, bir değildir. Hansen’in de (1996: 195) belirttiği yakınma durumunda taraflardan hangisinin gibi, ombudsmana kolay bir şekilde ulaşılabilir. haklı olduğunun, hatalı olan tarafın diğerine ne Ombudsman tarafından, hızlı işleyen, biçimsel derece haksızlık yaptığının en doğru şekilde olmayan, aynı zamanda pahalı da olmayan öğrenilmesi için gereklidir. Önemli olan söz yöntemler kullanılır. Vatandaşların ombuds- konusu bu yetkiyi en verimli şekilde kullanarak mana en yaygın başvuru yöntemi dilekçe ile yakınmaların nedenini ortaya çıkarmak ve yazılı yapılan başvurudur. Bunun yanı sıra uygun çözüm önerileri getirmektir. telefonla başvuru da vardır. İletişim teknoloji- sindeki gelişmelerle birlikte e-posta ile başvu- 5. Hakkaniyete Uygun Çözüm Önerme Yet- runun da olabileceği öngörülebilir (Sezen kisi 2001: 79). Başvuru yöntemi ne olursa olsun, buradaki amaç halkın şikayetlerinin en kısa Yaptığı kapsamlı araştırma neticesinde ulaştığı sürede ombudsmana ulaşabilmesidir. bulgular, yakınmacıyı haklı gösterir niteliktey- se, ombudsman tarafından somut duruma uy-

88 Bir Kamu Denetim Sistemi Olarak Ombudsman ... (82-100)

gun çözüm önerilmektedir (Akıncı 1999: 304). (Altuğ 2002: 42). Gerçekleştirdiği denetimlerin Yakınılan kurumu haklı gösterir nitelikteyse, o neticeleri doğrultusunda, anayasaya aykırılık kurum tarafından girişilen söz konusu faaliye- başvurusunda bulunma, yasal düzenleme ve tin doğru olduğu da açıkça belirtilmekte ve reform önerilerinde bulunma yetkileri vardır yapılan bu faaliyet desteklenmektedir. (Altuğ 2002: 42). Ancak birçok olayda ombudsmanlar tarafından yapılan önerileri, Ombudsman çözüm önerirken hakkaniyeti hükümetler uygulamaya yanaşmamakta ancak hiçbir zaman göz ardı edemez. Bu şekilde dav- kamuoyu baskısı sonucunda ombudsman ka- randığı taktirde halk gözünde saygınlığı ve ona rarlarına uymaktadırlar (Avşar t.y: 64). Bu karşı duyulan güven ortadan kalkar. Bunlar yüzden ombudsmanın sahip olduğu öneri yet- olduktan sonra da ombudsman işlevsiz hale kisi aslında güçlü bir yetkidir. Bunun için gelir ve topluma faydası dokunacağı yerde ombudsman önerilerde bulunurken dikkat et- zarar vermeye başlar. mesi gereken bazı noktalar vardır.

6. Kamuya Karşı Sorumluluk Ombudsman, öneri ve tavsiyede bulunurken, söz konusu öneri ve tavsiyelerin uygulanabilme Hem denetim yetkisi kullandığı kamu otoritele- imkanını göz önünde bulundurmalı, gerçekleş- rine, hem de bireylere karşı ombudsman hu- tirilebilmesi mümkün olan önerilerde bulun- kuksal anlamda sorumluluk taşır (Akıncı 1999: malıdır. Önerinin gerçekleştirilebilmesi için 305). Yani ombudsmanın sorumluluğu iki gerekli olan mali imkanların mevcut olup ol- yönlüdür. Sadece şikayet başvurusunda bulu- madığını da göz önünde bulundurmalıdır nanlara karşı değil, şikayetçi olunan kamu (Tortop 1998: 7). Aksi takdirde gerçekleştiril- kurumlarına karşı da sorumludur. Taşımış mesi mümkün olmadığı halde yapılan önerile- olduğu bu sorumluluk gereği ulaştığı sonucu rin hiçbir faydası olmayacaktır. her iki tarafa da gerekçeleriyle birlikte ifşa etmek mecburiyetindedir. Öneri yetkisine sahip olan ombudsman, icrai karar yetkisine sahip değildir. Bir kurumun Yaptığı çalışmalar, bütün medyaya ve tüm yerine geçerek onun adına karar alamaz. Ancak kamuoyuna açıktır ve en doğru ve güvenilir kendisi tarafından yapılan öneriler ilgili kuru- bilgilerin yayılmasını sağlayarak, halkın yanlış luşlarca karara dönüştürülür. Bu zorunludur ve ve taraflı bir şekilde bilgilendirilmelerini önle- bundan kaçınılmaz, kaçınılamaz (Kazancı yecektir. Aslı olmayan söylenti ve iddialar söz 2002: 303). Bütün bu açıklamalardan sonra konusu ise yine bu iddialar hakkında kamuo- ombudsmanın yetki alanına hangi kuruluşların yuna güvenilir kimliği ile açıklamada buluna- girdiği sorusu akla gelmektedir. cak, hükümetlerin, idarenin ve idarecilerin yıpranmasının önüne geçecektir (Avşar t.y: Bu doğrultuda, ombudsmanın yetki alanına 119). Çünkü ombudsmanın amacı yönetilenler giren kuruluşları şu şekilde sıralamak müm- karşısında yönetim yetkisine sahip olanları zor kündür (Akıncı 1999: 303): duruma düşürmek ya da yıpratmak değildir. Onun amacı yönetilenin yönetenden razı oldu- -devlet kurumları ğu şeffaf bir yönetim yapısı meydana getir- -yerel yönetimler mektir. Bunu gerçekleştirmek için faaliyet göstermektedir. -kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları -kamu iktisadi teşebbüsleri V. OMBUDSMANIN YETKİLERİ -kamu görevi gören diğer kuruluşlar Ombudsman, genellikle sahip olduğu yetkiyi Anayasadan, bazen de kendi kuruluş yasaların- Yukarıda saydığımız kurumlar dışında Bereket dan alır (Baylan 1978: 8). Bu yetki dahilinde, ve Demirkol’un da (1996: 31) belirttiği gibi, görev alanı içerisinde kalan kurum ve kuruluş- ombudsman, askeri kışlalarda da denetim ya- larda periyodik ve ani denetimler gerçekleşti- pabilmektedir. Söz konusu bu durum özellikle, rebilir. Sahip olduğu kıdemli kadro da söz üstten korkulduğu için dile getirilemeyen şika- konusu denetimleri kendi başına yapabilir

89 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

yetlerin yerinde dinlenme imkanını vermesi parlamenter kanalıyla gerçekleştirilmek duru- açısından önemlidir. mundadır. Bu durum ombudsmanın ulaşılabi- lirlik özelliğini zedelemekte, onun diğer dene- VI. OMBUDSMANIN STATÜSÜ tim mekanizmalarına olan üstünlüğüne de bir anlamda gölge düşürmektedir. Ancak o ülke- 1995 yılı itibariyle ombudsmanın, Avrupa’da lerdeki ombudsman anlayışı bu şekilde benim- 27, Afrika’da 16, Latin Amerika ve Karaip- senmekte olduğu için uygulamaları da bu doğ- ler’de 14, Asya, Avustralya ve Pasifik bölge- rultuda gerçekleşmektedir. sinde 8, Kanada’da 8, ABD’nin çeşitli eyaletle- rinde 5 olmak üzere faaliyette bulunduğu 75 Ombudsmanın sahip olduğu statü, yetki ve ülke bulunmakla birlikte, şimdilerde 90’ın görevleri de ülkeden ülkeye farklılık göster- üzerinde ülkede ciddi ve saygın bir kurum mektedir. İsveç’te ombudsmanın seçimini olarak yerini almıştır (Akıncı 1999: 278-279). parlamento gerçekleştirirken; İngiltere’de baş- Bugün bu 90 ülkede farklı şekillerde uygulanan bakan tarafından yapılan öneri üzerine Kraliçe ombudsmanlar genellikle cumhurbaşkanı ya da tarafından atanmaktadır. Fransa’da ise bakanlar parlamentolarca veya yüksek yargı organları kurulu ombudsmanı atamaktadır. Ancak, bütün üyelerinin kararıyla atanan ve toplumda saygın bu ülkelerde ortak olan nokta ombudsmanın bir yere sahip olan kişilerden seçilirler (Avşar özerk ve bağımsız bir statü içerisinde görevini t.y: 49). Ancak, faaliyetlerini yürütürken par- yürütmesidir (Eryılmaz 1993: 92). Çünkü ö- lamento tarafından ombudsmana belli bir şika- zerklik ve bağımsızlık ombudsmanın olmazsa yeti nasıl ele alacağıyla ilgili talimat verilemez olmaz özellikleri arasındadır. ya da onun kararlarına etkide bulunulamaz, verdiği kararlar tekrar gözden geçirilip düzel- Parlamentonun uygun gördüğü bütçe sınırları tilemez (Altuğ 2002: 46). Bu, ombudsmanın dahilinde ombudsmanlar tarafından her türlü bağımsız ve tarafsız bir statüde bulunmasının harcama serbestçe yapılabilir. Özlük haklar temel şartlarından biri olup faaliyetlerini hak- üzerinde yürütmenin söz hakkı yoktur. Başarı- kaniyetli bir şekilde yerine getirmesinin de sızlık, yetersizlik, görevin ihmal edilmesi ya da anahtarı konumundadır. Bağımsız ve tarafsız iletişimsizlik durumu ortaya çıktığında, olamaması, onun göstermelik bir kurum haline ombudsmanlar parlamento tarafından görevden gelmesine neden olacaktır. alınabilmektedir (Akın 1998: 524). Bunun dışında ombudsmana parlamento tarafından Ayrıca, ombudsmanın halka maledilmesi, onun herhangi bir müdahalenin olması söz konusu göstermelik olmaktan çıkarılmasının en etkin değildir. yoludur (Erhürman 1998: 95). Halka maledil- mesi için de bağımsız ve tarafsız bir statüde yer Yukarıda yapılan tüm bu açıklamalardan sonra, alması ve bu doğrultuda faaliyetlerini sürdür- çeşitli ülkelerde uygulanan ombudsman siste- mesi gerekir. Yani kısaca özetlenecek olursa, minin 3 ortak yönünü şu şekilde sıralamak ombudsmanın göstermelik bir kurum olarak mümkündür (Tortop 1998: 4): faaliyet göstermemesi, görevini tam anlamıyla yerine getirebilmesi ve halk tarafından güve- - Yürütme organı karşısında bağımsız bir statü- nilen bir kurum olabilmesi için bağımsız ve sünün olması tarafsız bir statüde yer alması çok önemlidir. - Şikayetlerin kişilerce yapılması Bunun yanı sıra, ombudsman son başvurma - Gelen konuların, idarenin kötü işleyişi ve yeridir, bir hukuk mahkemesi gibi karar veren haksızlık yönünden adaletli bir şekilde değer- bir organ değildir (Pickl 1986: 44). Ombuds- lendirilmesi ve kötü yönetim tarafından sebep manlara yapılan başvurular genellikle aracısız olunan neticelere önlemler önerilmesi olarak gerçekleştirilmektedir (Avşar t.y: 69). Ancak iki ülkede uygulanan ombudsmanlık VII. OMBUDSMANIN ROL VE sistemi bu durumun istisnasıdır. Bu ülkeler İŞLEVLERİ İngiltere ve Fransa’dır. Avşar’ın da (t.y: 69) belirttiği gibi, İngiltere’de ve Fransa’da İnsan haklarının korunması ve geliştirilmesinde ombudsmanlara yapılacak müracaatlar bir yargısal olmayan araçlar içerisinde en güvenilir

90 Bir Kamu Denetim Sistemi Olarak Ombudsman ... (82-100)

ve en işlevsel olanı ombudsman olarak kabul Bu doğrultuda, İsveç’te ombudsman, hükümet edilmektedir (Doğan 1998: 235). Bu yönüyle üyeleri dışında tüm kurumları denetleme yetki- ombudsman gerek halk açısından, gerekse sine sahipken, bazı ülkelerde yargıyı denetleme bürokrasi açısından vazgeçilmez bir işleve yetkisi ombudsmana verilmemiş, birçok ülkede sahiptir. de askeri konular ombudsmanın yetki alanı dışında tutulmuştur. Sonradan kabul edilmesine Halk açısından bakıldığında ombudsman, ada- karşın, Finlandiya’da da ombudsman bakanla- letin sağlandığı ve hizmetlerinden faydalanan rın denetlenmesinde yetkilidir. Ombudsmanın kişilere bürokratik kuruluşlar tarafından iyi, görev alanı içerisinde askerlerden hakim ve çabuk ve saygılı bir şekilde muamele edildiği savcılara kadar uzanan tüm devlet ajanlarının güvencesini sağlayan geçerli bir araçtır. Bürok- ve kurumlarının eylem ve işlemlerinin denet- rasiler açısından bakıldığında ise gerçekleştiri- lenmesi ve incelenmesi yer alır (Kazancı 2002: len işlemlerde, işlemin yapılması sırasında 303). Danimarka’da yargı, ombudsmanın görev tespit edilememiş hataların sonunda yakalan- alanı içerisinde yer almaz. Norveç’te yargı, masını ve düzeltilmesini gerçekleştiren ek bir ombudsmanın görev alanı içerisinde yer alır- yanlıştan arınma aracıdır. Söz konusu denetim ken, yerel yönetimler görev alanı dışında tu- aynı zamanda iyi neticeler elde edileceği düşü- tulmuştur (Kazancı 2002: 303) ve ombudsman nülerek gerçekleştirilen işlemler üzerindeki hak ve özgürlüklere karşı bir saldırıda bulunu- hesaba katılmamış olumsuz etkileri tespit et- lup bulunulmadığını tespit eden bir kurum meye de hizmet eder (Pickl 1986: 37). olarak işlev görmektedir (Avşar t.y: 56). Yine Ombudsman için önemli olan, taraflardan han- diğer ülkelerden farklı olarak bu ülkede “askeri gisinin haklı olduğu değil, kim haklı olursa ombudsman” vardır. Bu ülkelerde “devlet sırrı” olsun hakkaniyete uygun kararlar alabilmek, gibi bir kavram bulunmamakta, vatandaştan bürokrasinin düzenli bir şekilde işlemesini ve hiçbir şey gizlenememektedir. İskandinavya vatandaşın zarar görmemesini sağlamaktır. ülkelerinde ombudsman tarafından yapılan öneriler dikkate alınmakta ve onun istediği Ombudsmanın görev alanına giren konuları yönde gerekli değişikliklere gidilmektedir sistematik bir şekilde kategorileştirecek olur- (Kazancı 2002: 304). İskandinav ülkelerinin sak, Avşar (t.y: 54-58) tarafından yapılan sı- sahip olduğu kamu yönetimi tam bir saydamlık nıflandırma bize fayda sağlayacaktır. Buna örneği teşkil etmektedir (Kazancı 2002: 303). göre ombudsmanın görev alanına giren konu- lar: Güçlü bir merkezi otoriteye ve ayrı bir yönetsel yargı düzenine sahip olan Fransa’da ise farklı - Hak ve özgürlüklerin korunması, bir durum söz konusudur. Bu ülkede - Kötü yönetimin (maladministration) önlen- ombudsman “arabulucu” (mediateur) olarak mesi, isimlendirilmiştir ve aldığı kararlar istişaridir (Kazancı 2002: 304). İngiltere’de ise kurum - Yönetici ile vatandaş arasında gerçekleşen “Parlamento Komiseri” ismini almaktadır ilişkilerde hakkaniyetin korunması ve iyi iliş- (Arslan 1986: 158) ve yargı sorunları için, kiler geliştirilmesidir. yerel yönetimler için, parlamento için ayrı ayrı ombudsmanlar vardır. Ayrıca söz konusu ülke- Konular bu şekilde sıralandıktan sonra karşı- de sağlık hizmetleri ve vatandaşlık işleri için mıza bir de ombudsmanın görev alanına giren ayrı ombudsmanlar görev yapmaktadır (Kazan- kuruluşlar çıkmaktadır. Ombudsmanın görev cı 2002: 303-304). alanı içerisine, devlet, yerel yönetimler, kamu yönetim kurumları ve kamu görevi ifa eden Tüm bu saydığımız ve isminden bahsetmedi- kuruluşlar girmektedir. Söz konusu görevlerin ğimiz ülkelerde ombudsman belli bir görev tamamı ya da bir kısmı uygulandığı ülkeye süresi için seçilmektedir. Altuğ’un da (2002: göre ombudsmanın görev alanında yer alır. 28) belirttiği gibi, ülkeden ülkeye farklılık Bazı ülkelerde ombudsmanın görev alanına göstermekle birlikte ombudsmanların görev yargı kuruluşları da girerken, bazı ülkelerde süreleri 4-7 yıl arasında değişmektedir. Görev yargı, parlamento, ordu vb. kuruluşlar süresi bitince ise kimi ülkelerde aynı kişinin ombudsmanın görev alanının dışında yer alırlar (Avşar t.y: 61).

91 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

tekrar seçilmesine izin verilirken, kimilerinde 2. Yakınma üzerine soruşturma izin verilmemektedir. C. Yönetimin gelişmesine katkı sağlama işlevi Kurumun üstlendiği temel işlev bazı ülkelerde A. Koruma İşlevi “yurttaş hak ve özgürlüklerinin koruyuculuğu”, bazı ülkelerde “yurttaşla yönetim arasındaki Bu işlev, devletin müeyyide uygulama tekeline ilişkilerin iyileştirilmesi”, bazılarında ise “yö- karşı bir tedbir olarak, kişilerin sahip olduğu netimin denetlenmesi” ve “kötü yönetimin temel hak ve özgürlüklere ilişkin muhtemel iyileştirilmesi ile yurttaşın kötü yönetime karşı tehdit ve sınırlandırmalara karşı bir güvence korunması” şeklinde ortaya çıkmaktadır sağlamayı içerir (Akıncı 1999: 284). Çünkü (Temizel 1997a: 766). Yetki alanı konusundaki kişi devlet kurumları karşısında korunmasız bir uygulamalar değerlendirildiğinde, genel olarak konumdadır. Kurumla ya da kurumda çalışan ombudsmanın yerine getirdiği işlevler; kamu bir kişiyle ilgili şikayetini yine kurumun başın- yönetiminin ve yargının işleyişini takip etmek, da bulunan veya kurumun bağlı bulunduğu üst kamu görevlileri tarafından sergilenen keyfi ve merciye yapmak durumundadır. hatalı tavırlar ile onların hukuka aykırı uygu- lamalarının neden olduğu vatandaş şikayetleri- Vatandaş, idareye onunla ilgili şikayette bulun- ni dinlemek, onlara gerekli önerilerde bulun- duğunda idare çoğu kez kendini haklı göster- mak ve hangi yolu izleyeceklerini göstermek meye çalışmakta ve bu durum vatandaşın yö- şeklinde sıralanabilir (Eken 1998: 135). netime olan güvenini zedelemektedir. Hatta Ombudsman yukarıda da belirtildiği gibi yapı- yönetim, bazen de tehdit ve şantaj gibi sindir- lan yanlışlıkların önüne geçerek, onların düzel- me yollarına giderek, kişinin haklı olduğu tilmesini sağlama rolünü üstlenmiştir. konularda hakkını aramasına engel olmaya dahi kalkışmaktadır. Ombudsman bu durum- Ombudsmanın rolü gün geçtikçe gelişmekte ve larda da, kararlı bir şekilde yönetimin üzerine ilerlemektedir (Canellas 2002: 130). Bunu gidecek, halkın güvenini tesis edecek bir güçtür destekleyici nitelikteki çarpıcı bir örnek olarak, (Avşar t.y: 119). Toplum gözünde sahip olduğu İsveç’te ombudsmanla eş zamanlı olarak yöne- saygınlık sayesinde, mağdur olan kişinin hak- tilenlerin bilgi edinme hakkına sahip olmaları kının elde edilmesinde büyük bir rol üstlen- gösterilebilir (Avşar t.y: 116). İsveç örneğinde mektedir. de görüldüğü gibi, ombudsman, hükümetin eylemlerinin bir izleyicisi olmakla birlikte, Ombudsmanın varlığı dahi, kamu yönetimini, hükümetin yükünü azaltmaktadır. Günümüzde “mağduriyet iddiası” ve “şikayet” olasılıklarını ombudsmanların odaklandığı nokta, vatandaş- göz önünde bulundurarak halka daha iyi mua- ların insan haklarını korumaktır (Canellas mele etmeye, vatandaşların işlerini hızlı ve adil 2002: 130). Çünkü insan haklarının korunması bir biçimde yapmaya teşvik edecek (Avşar t.y: demokrasinin olmazsa olmaz gereklerinden 118), vatandaşların yönetimin gerçekleştirdiği biridir. Eğer ombudsman demokratikleşme eylem ve işlemler karşısında korunmasını sağ- yolunda atılmış büyük bir adım ise bu işlevini layacaktır. eksiksiz bir şekilde yerine getirmek mecburi- yetindedir. Bu onun temel işlevlerinden bir B. Araştırma, İnceleme ve Denetleme İşlevi tanesini teşkil eder. İdarenin etkin bir şekilde denetlenmesi, her Yapılan bu açıklamalar doğrultusunda, şeyden önce, ombudsman kurumunun amacıdır ombudsmanın işlevlerini, yapısal özelliklerini (Keneş 1997: 795). İyi bir yönetimden bekle- göz önünde bulundurarak şu şekilde sıralamak nen kalite standartlarının sağlanamaması mümkündür (Akıncı 1999: 284-292): ombudsmanı harekete geçirir. Araştırma ve inceleme süreci gerçekleştirmiş olduğu işte A. Koruma işlevi idari makam tarafından taraf tutulduğu, ihmal, B. Araştırma, inceleme ve denetleme işlevi bilgisizlik, yetersizlik, art niyet, keyfilik, ge- cikme türünde kokular geliyorsa işlemeye 1. Kendiliğinden (ex-officio) araştırma ve in- başlar. Bu süreç, kendiliğinden olabileceği gibi, celeme bir şikayet sonucunda da olabilir (Akıncı 1999:

92 Bir Kamu Denetim Sistemi Olarak Ombudsman ... (82-100)

286-287). Araştırma, inceleme ve denetleme de, yönetimin aksayan yönlerini ortaya çıkara- işlevi ombudsmanın üstlendiği görevleri layı- rak, uygulamalarda doğruları belirleyerek, kıyla gerçekleştirebilmesi ve varoluş amacının verimin ve hizmet kalitesinin artmasını, idare- gereğini yerine getirebilmesi için vazgeçilmez- nin kendine karşı duyduğu güvenin yükselme- dir. Çünkü yaptığı araştırmalar neticesinde, sini sağlamaktadır (Ataman 1997: 786). Aynı kendisine gelen şikayetlerin doğruluk ve haklı- zamanda, idare, ombudsman sayesinde hata lık derecelerini öğrenebilecek ve hakkaniyete yapmasını önleyen ve yaptığı hataları bir an uygun çözümler önererek, mağdur olan kimse- önce düzeltmesini sağlayan bir yol göstericiye lerin haklarının korunmasını sağlayabilecektir. ve vatandaşla olan iletişimini en üst seviyede tutmasını sağlayan bir halkla ilişkiler uzmanına 1. Kendiliğinden (ex-officio) Araştırma ve sahip olacaktır (Erhürman 1998: 100). Bu ö- İnceleme zelliğiyle ombudsman kamu yönetiminin ge- lişmesine, kendini yenilemesine önemli katkı- Ombudsman tarafından yönetsel konuların lar sağlayacaktır. Burada amaç kamu yönetimi- inceleme konusu yapılabilmesi için vatandaşla- nin halkla olan bağını daha da güçlendirmek ve rın başvuruda bulunması şart değildir. Şahsi sıcak ilişkiler geliştirilmesine katkıda bulun- gözlemlerine, gerçekleştirdiği denetimlere ya maktır. da kitle iletişim araçları aracılıyla kendisine ulaşan bilgi ve belgelere dayalı olarak da Ombudsman tarafından yapılan öneriler, ço- ombudsman yönetimin gerçekleştirdiği eylem ğunlukla yöneticilerin kendiliğinden yapabile- ve işlemleri inceleme konusu yapabilir (Altuğ cekleri, ancak sorumluluktan korkmaları nede- 2002: 39). Yani ombudsmanlar, gerekli gör- niyle teşebbüs dahi edemedikleri işlemlerdir. dükleri durumlarda kendiliklerinden araştırma, Öneriler, toplumun tamamının güvenini ka- soruşturma yapabilmektedirler (Avşar t.y: 69, zanmış ve yaptığı işten hiçbir çıkarının olma- Bereket ve Demirkol 1996: 31). Bulunduğu yacağına inanılan ombudsman tarafından ya- statü ve üstlendiği rol de bunu gerektirir. pıldığı için yöneticiler gönül rahatlığıyla uy- gulayabilmektedir (Demirel 2003: 128). Om- 2. Yakınma Üzerine Soruşturma budsman aynı zamanda kamu görevlileri için büyük bir moral kaynağı teşkil eder. Kamu Şikayette bulunan kişilerin dinlenmesi ombuds- görevlileri tarafsız bir makam tarafından ak- manın şikayetleri öğrenebilmesinin tek yolu landığında, çalışma azmi ve moralleri yüksel- değildir. Birçok ülkede ombudsman yazılı mekte; sahip oldukları yetkileri kullanırken yakınmaları da kabul edebilir, hatta hiç şikayet daha dikkatli olmaktadırlar (Akıncı 1999: 294). beklemeden re’sen de harekete geçebilir Kusurlu bulunduklarında ise yaptıkları hatanın (Keneş 1997: 792). Ancak, uygulamada, esas farkına varmakta ve düzeltme gayreti içerisine itibariyle ombudsman şikayette bulunulması girmektedirler. üzerine çalışmaya başlamakta ve şikayetçi olan kimsenin ombudsmana başvurabilmesi için Ombudsman, kamu görevlilerinin yaptığı ha- diğer idari çarelerin hiçbirinden sonuç alama- taları ne kadar iyi yakalarsa, söz konusu hatala- ması gerekmektedir (Altuğ 2002:153). Vatan- rın tekrar etme olasılığı o kadar az olur. daş diğer idari yolların hiçbirinden bir netice Ombudsman tarafından, kişiyle yönetim ara- elde edemediğinde ombudsman devreye gire- sındaki sürtünme noktaları yağlanarak, gerek- rek, vatandaşın söz konusu mağduriyetini orta- siz türden aşınmalar engellenir (Akıncı 1999: dan kaldırmaktadır. 292), karşılıklı iyi niyet duygularının gelişme- sine katkıda bulunulur. C. Yönetimin Gelişmesine Katkı Sağlama İşlevi İnsan haklarının da teminatçısı konumunda olan ombudsman, parlamento ile arasındaki İdarenin ombudsman gibi kurumlar aracılığıyla sıkı işbirliğinden dolayı, özellikle, raporlarıyla gözlenmesi neticesinde, çağdaş bir yönetimden parlamento için eşi bulunmaz bir bilgi kaynağı beklenen demokratiklik, şeffaflık ve dürüstlük durumundadır. Parlamentonun yürütme üzerin- daha iyi biçimde gerçekleşebilmektedir (Akıncı de gerçekleştireceği denetimin güçlenmesinde, 1999: 292). Ombudsman, uygulandığı ülkeler- söz konusu bu kaynak çok önemli bir rol oynar

93 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

(Avşar t.y: 118). Böylece, yürütme üzerinde amacından sapmakta, yönetimin vatandaş gö- gerçekleşen güçlü denetimle, yürütmenin hata zünde olumlu bir imajının olmasını bir ölçüde yapma ihtimali de daha az olur. engellemektedir.

VIII. OMBUDSMANIN TÜRKİYE’DE Ülkemizde kamu yönetimiyle vatandaş arasın- UYGULANABİLİRLİĞİ da oldukça sağlıksız bir ilişki söz konusudur (Kazancı 2002: 306). Tüm dünyada hukuk ve Ombudsmanın Türkiye’de uygulanabilirliğini yasalar bireyi devlete karşı korurken, ülkemiz- ortaya koyabilmek için konuya dört boyutta de devleti bireye karşı korumaktadır. Bireyi yaklaşılmasında yarar görülmüştür. Bu doğ- koruyacak bir mekanizmaya da ihtiyaç vardır rultuda konunun daha net ve berrak bir biçimde (Kazancı 2002: 307). Bu mekanizma diğer açıklanabilmesi için öncelikle ombudsmanın denetim mekanizmaları gibi devletin sırtına Türkiye için neden gerekli olduğu üzerinde yük olup, işlevlerini yerine getiremeyen türden durulacak, bu açıklamaların ardından bir mekanizma olmamalı, hakkaniyet ölçütüne ombudsmanın Türkiye’de uygulanmaya baş- büyük önem göstermelidir. lanması halinde ne gibi zorluklarla karşılaşaca- ğı ve ne gibi yararlar sağlayacağı vurgulanacak Çünkü, Türkiye’de ismi konulmamış bir ka- ve en sonunda da ülkemizde uygulanması için yırma sisteminin bulunduğunu belirtmek fazla nasıl bir yapılanma içerisine girmesi gerektiği abartılı olmaz (Eryılmaz 1993: 89). Ayrıca ortaya konulmaya çalışılacaktır. ülkemizde, idare tarafından yapılan hukuk dışı eylem ve işlemlerin artış göstermesi ve yargı A.Ombudsman Türkiye İçin Neden Gerekli? organları tarafından geç karar verilmesi, hakla- rını koruma bakımından kişileri mağdur ettiği Ülkemizde hükümetlerin çoğu zaman parla- gibi, hukuk devleti ilkesine de büyük ölçüde mentoda çoğunluğa sahip olması nedeniyle zarar vermektedir (Arslan 1986: 172). Bunun parlamento tarafından yapılan denetimin etkili önlenebilmesi için, diğer denetim mekanizma- olmadığı, özellikle söz konusu olanlar hükümet larına nazaran, ucuz, basit ve pratik olan ve bakanlarsa denetimin yetersiz kaldığı, yar- ombudsmanlığın ülkemizde de benimsenmesi gılama sürecinin uzun süren ve pahalı bir süreç yararlı ve gereklidir. Coğrafi genişlik, nüfus olmasından dolayı, adalete ulaşılsa bile geç yoğunluğu ve bürokrasiden yakınmaların çok gerçekleşmesi nedeniyle gerekli tatmini sağla- olması sebeplerinden ötürü, merkezi yönetim, yamadığı, idarenin kendini denetlerken taraflı yerel yönetimler ve ordu gibi kurumlarda ayrı davranarak kendini aklama yoluna gittiği, ayrı ve gerektiği taktirde birden çok ombuds- böyle olmasa dahi çoğu zaman sırf görevi yeri- manların oluşturulması yoluna gidilebilir ne getirmek amacıyla yapıldığı ve yerindelik ve (Eryılmaz 1993: 94). Ancak oluşturulması hakkaniyetin aranmadığı, kamuoyunun ise gereken ombudsmanın yapısı, işlevleri, statüsü, yeterli derecede bilinçlenmediği, yönetim tara- özellikleri ve görevleri nasıl yapılandırılacak- fından zaman zaman kamuoyunca verilen tep- tır? konularının dikkatli bir şekilde göz önünde kilerin “bir kısım muhalefet”, “bir kısım med- bulundurulması gerekmektedir. ya”, “bir takım adamlar” şeklindeki niteleme- lerle küçümsendiği dolayısıyla söz konusu Yapılan tüm bu açıklamalar ve değişik yazar- denetimin gerçekleşmediği görülmektedir lardan aktardığımız görüşler özetlenecek olur- (Avşar t.y: 144). Bunların yanı sıra, Türkiye’de sa, ombudsmanın Türkiye için neden gerekli uygulanmakta olan denetim hizmetleri, genelde olduğunu 9 maddede belirtmek mümkündür: şekli unsurları öne çıkarmakta ve bir tür tören- ciliğe sebebiyet vermektedir. Bürokrasinin - Parlamentonun yaptığı denetimin hükümetle- denetiminin sağlanmasından çok, bürokratik rin çoğu zaman parlamentoda çoğunluğa sahip işlemlerin çoğalmasına ve kırtasiyeciliğe neden olması sebebiyle etkili olmaması. olmakta (Eryılmaz 1993: 90), kalabalık ve - Yargılama sürecinin uzun sürmesi ve pahalı yüksek ücret alan kadrolara sahip olması sebe- olması. biyle halkın vergisini emmekte ancak pek suya sabuna dokunmamaktadır (Kazancı 2002: 310). - İdarenin kendini denetlerken kendi lehine Durum böyle olunca söz konusu kurumlar taraflı davranması.

94 Bir Kamu Denetim Sistemi Olarak Ombudsman ... (82-100)

- Kamuoyunca verilen tepkilerin yönetim tara- anayasal bir bağımsız kuruluş olan Danış- fından fazla ciddiye alınmaması. tay’dır (1). Danıştay’ın dışında, Kazancı’nın da (2002: 309) belirttiği gibi, Devlet Denetleme - Uygulanmakta olan denetim hizmetlerinin Kurulu ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme daha çok şekli unsurları öne çıkarması. Komisyonu görev ve yetkileri bakımından - Denetim mekanizmalarının kalabalık ve yük- ombudsmanla benzerlik göstermektedir. Aynı sek ücret alan kadroları ile büyük bir mali yük şeyi Dilekçe Komisyonu için de belirtmek getirmesi mümkündür. Denetim amacıyla oluşturulmuş bu kurul ve komisyonlar da ombudsmanın - Kamu yönetimi ile vatandaş arasında sağlık- uygulanmasında karşılaşılabilecek zorluklar sız bir ilişki olması. arasında sayılabilir (2). - Bireyi koruyacak bir mekanizmaya ihtiyaç duyulması. Son olarak belirtilmesi gereken, belki de en önemli zorluk ülkemiz kamu yönetimindeki - Adı konulmamış bir kayırma sisteminin ol- zihniyet sorunudur. Birçok yeniliğin önemi ması. kavranmaksızın, ülke yapısına uygun olup olmayacağı düşünülmeksizin veya ne gibi B. Ombudsmanın Türkiye’de Uygulanması yararlar getireceği tam anlamıyla hesaplanmak- Halinde Karşılaşacağı Zorluklar sızın alınması ülkemiz kamu yönetiminde pekte az olmayan bir uygulamadır. Belki de, Demokrasi ilkelerinin tamamıyla yerleştiği, Kazancı’nın da (2002: 302-303) belirttiği gibi, kültür seviyesinin yüksek olduğu, İskandinav her bunalım döneminde kendine kurtarıcı ola- ülkelerinde ombudsmanlık kurumu başarıyla rak bir kurum arayan veya oluşturan sistem işlemektedir (Altuğ 1968: 172). Ancak ülkemiz şimdi de “ombudsman”ın peşine düşmüştür. İskandinav ülkelerinden farklı bir yapı ihtiva Ülkemizde yaşanan yönetim-yönetilen sorunla- etmektedir. Kazancı’nın da (2002: 308) belirt- rına ombudsman uygulamasının çok önemli bir tiği gibi, ulusal sistem, değer ve alışkanlıkları- iyileştirme sağlayacağı iddia edilmektedir. mız tarafından ombudsman reddedilmektedir. Ancak bu iddianın geçerli olabilmesi için bu Yani bir taraftan ombudsmana büyük oranda kurumun sırf alınmak için alınmaması, önemi- gereksinim duyarken, diğer yandan onu dışla- nin çok iyi bir şekilde kavranarak benimsenme- maktayız. Türk yönetim sistemi yeniliklere si ve hayata geçirilmesi gerekmektedir. karşı çok direnç gösteren bir yapıdadır. Söz konusu bu direnci ombudsman kurumuna karşı Bu doğrultuda, Türkiye’de ombudsmanlık da gösterecektir. Diğer denetim birimlerinin kurumu ile ilgili iyimser beklentileri gölgele- var olması sebebiyle ombudsman kurumuna yen bir takım gerçekleri de şu şekilde sıralaya- ihtiyacın olmadığı düşünülecektir. biliriz (Özden ve Gündoğan 2000: 52-53). Ayrıca, otorite, her zaman Türk idare gelene- - Devlet hizmeti ve memurluğu vatandaş naza- ğinde önemli bir faktör olmuştur (Baylan 1978: rında hâlâ bir hizmet aracı olarak görülmekten 144). Bu yüzden, yargının ve Kazancı’nın da çok, bir üstünlük, güç ve güvence olarak algı- (2002: 306) belirttiği gibi, siyasal niteliğe sahip lanmaktadır. kişilerin kendi varoluş sebepleriyle sıkı sıkıya bağlı gördüğü ve hakikaten de öyle olan yöne- - Eğer ülkemizde bir ombudsman kurulacaksa, tim-halk ilişkilerindeki tekel ve egemenlikleri- Devlet Denetleme Kurulu ve Danıştay’ın du- ne başka bir ortak kabul etmeleri oldukça zor- rumlarının yeniden gözden geçirilmesi gerekir. dur. Bunların yanı sıra ombudsmanla aynı işlevi gördüğüne inanılan idari denetim meka- - Ülkemizde bürokrasi aşırı derecede kuralcı nizmaları da ombudsmanın önündeki engeller- bir yapıya sahip olmakla beraber, yasal mevzu- den bir diğeridir. atı ters yüz ederek iş yapmaya ve vatandaş aleyhinde neticeler çıkarmaya meyillidir. Bu idari denetim mekanizmalarından biri, Ergun’un da (1978: 28) belirttiği gibi, kısmen, - Ne yazık ki, devlet yönetiminde görev alan yönetimin gerçekleştirdiği her türlü eylem ve kişilerde yaygınlaşan alışkanlık, yetki ve im- işlemi yargı yoluyla denetim altına alabilen

95 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

kanları sonuna kadar kullanma, görev ve so- gereken kolaylığı sağlamalarına katkı sağlaya- rumlulukları ise mecbur kaldıkça hatırlamaktır. cağı açıktır (Avşar t.y: 145). Ombudsman sa- dece yönetilenler için değil aynı zamanda yö- - Yaşanan tüm gelişmelere ve oluşan kamuo- netim kademesinde görev yapanlar için de yuna rağmen, ülkemizde henüz kuvvetler ayrı- işlerin düzenli bir şekilde işlemesi ve karşılıklı lığı ilkesi tam anlamıyla uygulanamamaktadır. güvenin sağlanması noktasında yarar sağlaya- caktır. - Aşırı politize olmuş toplumsal ve kurumsal yapılarımız, adaletin sağlanması ve hak arama Ülkemizde, yeterli bir denetimin olduğunu, mücadelesinde karşımıza önemli engeller ala- vatandaş ile yönetim arasındaki ilişkilerin ge- rak çıkmaktadır. liştirilmesine gereksinim olmadığını ve idari alanda hiçbir yozlaşmanın olmadığını söyle- - Medya organları ekonomik bağımlılık nede- mek mümkün değildir. Onun için ucuz, çabuk, niyle sermaye baskısı altında kalmakta, belli basit ve etkili olan bir kurumun benimsenme- kesimlerin güç elde etme aracı haline gelmekte sinde yarar vardır (Keneş 1997: 798). Bu ku- ve asıl sorumluluk alanından uzaklaşmaktadır. rum sayesinde yönetsel şeffaflığın sağlanması yolunda önemli bir adım atılmış olacaktır. C. Ombudsmanın Türkiye’ye Sağlayacağı Yararlar Yapılan tüm bu açıklamalardan yola çıkarak ombudsmanın Türkiye’ye sağlayacağı yararları Ciddi ve süratli, bağımsız ve re’sen harekete şu şekilde sıralamak mümkündür: geçebilen nitelikte bağımsız bir denetim meka- nizmasının yokluğunun açık bir biçimde hisse- - Temiz toplum, temiz idare ve temiz siyasetin dildiği ülkemizde, ombudsman gibi bir siste- sağlanması. min temiz toplum, temiz idare ve temiz siyaset - Vatandaşın hak arama noktasında çok fazla yönündeki yaşamsal gereksinimleri karşılaya- zorluk çekmesinin önüne geçilmesi. bileceği düşünülebilir (Keneş 1997: 792). - Kamu yönetimindeki aksaklıkların giderilme- Ayrıca, ülkemizde, ombudsman sayesinde si. yeterli mevzuat bilgisine ve ekonomik güce - Vatandaş-yönetim ilişkilerinin iyileştirilmesi. sahip olmayan kişilerin haklı oldukları ancak haksızlığa uğrayarak mağdur edildiklerini dü- - Yönetimde şeffaflığın sağlanması. şündükleri idarenin eylem ve işlemlerine karşı - Denetimlerde zaman kaybının önüne geçil- mücadelede bulunmak için hukuk danışmanı, mesi. avukat tutmak, dava açmak için harç yatırmak ya da yargılama süreci sonunda dava masrafla- - Bağımsız, tarafsız ve saygın bir kurum tara- rını ödemek gibi birçok külfete girmeden, fından denetimlerin gerçekleştirilmesi. problemlerini ombudsmana başvurarak aktar- maları olanaklı hale gelecektir (Avşar t.y: 118- D. Türkiye’de Ombudsman Nasıl Bir Yapı- 119). Aslında, mevcut yapıya bakıldığında, lanma İçerisine Girmeli? Türkiye’de istisnasız tüm kurumlar üzerinde yetkiye sahip bir ombudsmana şiddetle gerek- Ombudsmanın ülkemizde uygulanması nokta- sinim duyulmaktadır (Kazancı 2002: 307). sında son dönemlerde çeşitli çabalar içerisine Çünkü kurumların tamamının işleyişinde ak- girildiği görülmektedir. Bu çabalardan bir tane- saklıklar ve gerçekleştirdiği eylemlerle ilgili si 2000 yılının temmuz ayında TBMM’ye gön- yakınmalar bulunmaktadır. derilen “Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı”, diğeri ise 2003 yılının Aralık ayında Yetki sınırları ne olursa olsun ülkemizde TBMM’ye gönderilen “Kamu Yönetimi Temel ombudsmanın varlığının, hem vatandaşa du- Kanunu Tasarısı”dır. Söz konusu tasarılar içe- yulan güvenin artmasına, hem kamu görevi rik ve mahiyet bakımından birbirlerinden fark- gören kişilerin yaptıkları eylem ve işlemlerde lılık arz etmekle birlikte, her ikisi de yönetsel daha dikkatli davranmalarına, vatandaşların şeffaflığın sağlanması ve yönetim halk ilişkile- işlerinde gerekli hassasiyet ve özeni göstererek rinin daha iyi bir yapıya kavuşturulması nokta-

96 Bir Kamu Denetim Sistemi Olarak Ombudsman ... (82-100)

sında ombudsman kurumunun kurulmasının ombudsman uygulamasının Türkiye’de uygu- yararlı olacağı ve ülkemiz yönetim yapısında lamaya sokulabilmesi için kamuoyu desteğine böyle bir kurumun oluşturulmasının gerekli ihtiyaç vardır (Avşar t.y: 146). Böyle bir destek olduğu fikrini taşımaktadır (3). sağlanmadan ve ombudsmanın ne olduğuyla ilgili vatandaşa ayrıntılı bir bilgi verilmeden bu Ancak, burada karşımıza Türkiye’de ombuds- kurumun kurulması hiçbir mana ifade etmeye- manın olabilirliğiyle ilgili iki konu çıkmakta- cektir. Çünkü vatandaş bu kurumun ne işe dır. Bunlar, ombudsmanın hemen mi olabilece- yaradığını bilmeyeceği için, ona hangi tür şika- ği, yoksa alt yapısı oluşturulduktan sonra mı yetle nasıl başvurması gerektiğini de bilmeye- olabileceğidir? (Avşar t.y: 124). Ülkemizde cek ve bir anlamda diğer devlet kurumlarından oluşturulacak ombudsman kurumunun başarılı çekindiği gibi ombudsman kurumundan da olabilmesi için öncelikle gereken şey uygun bir çekinecektir. Durum böyle olunca da alt yapı oluşturmaktır (Ataman 1997: 787). ombudsman kurumu ülkemizde sağlıklı bir Türkiye’de ombudsmanın olabilmesi için alt şekilde işleyemeyecektir. yapısının oluşturulması gerektiğini savunanla- rın önemine işaret ettikleri nokta, idari yargı Ombudsman kurumunun Türkiye’de hak ettiği sisteminin uygulandığı ülkemizde öncelikle şekilde uygulanması vatandaş ve kamu yöne- ombudsmanın anayasal bir kurum olarak ortaya timi açısından oldukça iyi niteceler getirecektir. çıkarılmasıdır (Avşar t.y: 124). Çünkü ombuds- Ancak, Kazancı’nın da (2002: 310) dediği gibi, man, anayasal bir kurum haline geldiği zaman var olan kamu yönetimine yalnızca yeni ku- politik yaklaşımlar sonucunda siyasallaşması- rumlar ilave etmek suretiyle Türkiye yönetsel nın ve yıpranmasının önüne geçilebilecektir. sorunlarına çözüm getiremez. Öyleyse ombudsmana ülkemize yarar sağlar bir nitelik Ombudsman kurumu, ülkedeki mevcut siste- kazandırılması için; min bir yansımasıdır. Bu nedenle, ülke ger- çekleriyle bağdaşmayan bir ombudsmanlık -Öncelikle bu kurumun alt yapısı oluşturulmalı, sisteminin etkinliğinden de söz edilemez -Kuruma anayasal bir nitelik kazandırılarak (Altuğ 2002: 153). Ombudsmanı kopya etmek siyasallaşmasının önüne geçilmeli, yerine, ülke şartlarına uygun olacak biçimde yeniden tasarlama yoluna gidilmelidir (Altuğ -Diğer idari denetim mekanizmaları karşısında 2002: 48). Sırf gösteriş amacı taşıyarak nerede yer aldığı net bir şekilde ortaya konul- ombudsmanı ithal etmenin hiçbir manası yok- malı, tur. Ülkemizde sıkıntı doğuran noktalar bellidir -Dışarıdan aynen ithal etmek yerine, ülkenin ve öncelikle ombudsman söz konusu bu nok- sosyo-kültürel ve yönetsel yapısına uygun hale talar için gereklidir. Bunlardan bir tanesi yargı- getirilerek yeniden tasarlanmalı, dır ve hiç kimse yargıya karışamaz. Anayasal ve yasal güvencelerle kendini koruma altına -Uygulamaya geçmeden önce halka kurumla alan yargının aynen İsveç, Finlandiya ve Da- ilgili ayrıntılı bilgiler verilmeli ve halk desteği nimarka’da olduğu gibi ombudsmana açılması sağlanmalı, sosyolojik olarak gerekli olsa dahi hukuki an- -Kurumun başına gerçekten de orada olmayı lamda çok zordur (Kazancı 2002: 306). hak eden (gerek eğitimiyle, gerekse bünyesinde Ombudsman böyle bir girişimde bulunacağı taşıdığı diğer özellikleriyle), ülkede saygı du- zaman önüne engel olarak yargının bağımsız yulan birisi geçirilmeli, olduğu sürülebilir. Ayrıca yargı mensupları sahip oldukları otoritenin ombudsman tarafın- -Kurumun gerçek anlamda fonksiyonlarını dan gölgelenmesini veya onunla paylaşılmasını yerine getirebilmesi için yetkilerinde kısıtlama istemeyeceklerdir. Buna rağmen ombudsman yoluna gidilmemeli, bağımsızlığı ve tarafsızlığı hak ettiği şekilde uygulanmak isteniyorsa yar- muhafaza edilmelidir. gının da onun denetimine açılması gerekmek- tedir. SONUÇ

Hem bir denetim organı, hem de kamu yöneti- Ombudsman, vatandaşın yönetime karşı olan minin halka gülen yüzü mahiyetinde olan şikayetlerini inceleyen, bu inceleme neticesin-

97 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

de elde ettiği sonuçlar doğrultusunda ilgili kişi SONNOTLAR veya kurumlara önerilerde bulunan, yaptığı önerilerde hakkaniyet ölçüsünden şaşmayan, (1) Türkiye’de ombudsmanın uygulanabilirliği yönetim karşısında bağımsız ve tarafsız olan konusuna zaman zaman değinilmiş, fakat bir kurumdur. ombudsmanın yönetimin denetiminin sağlan- ması görevi ön planda tutularak Danıştay’ın Vatandaşların hiçbir külfete girmeden kolayca bulunduğu bir ülkede idarenin haksız olarak ulaşabilmesi ve yönetim karşısında bağımsız gerçekleştirdiği eylem ve işlemlerinin deneti- bir statüde bulunması nedeniyle ombudsman, minin yapılmasının mümkün olduğu, bu ne- toplum gözünde oldukça saygın bir kurumdur. denle ombudsmana ihtiyaç olmadığı görüşleri Bu saygın kurumda görev yapacak olan kişinin öne sürülmüş, söz konusu bu tartışmaların ise üstün bir hukuk bilgisine ve dürüst bir kişi- derinleşmesi ve bir sonuca varması mümkün liğe sahip, siyasi bakımdan tarafsız olgun bir olmamıştır (Avşar t.y: 121). Ancak burada kimse olması gerekmektedir. Bu özellikleri unutulmaması gereken nokta Danıştay tarafın- bünyesinde taşımayan bir kimsenin dan alınan kararların hukuki yaptırımı bulun- ombudsman olarak görev yapması mümkün masına rağmen, ombudsman tarafından alınan değildir. Uygulandığı ülkelere göre görev ve kararların herhangi bir hukuki yaptırıma sahip yetkilerinde farklılıklar olmasına rağmen, olmaması, sadece bir öneri niteliği taşımasıdır. ombudsmanın bu temel özellikleri tüm ülkeler- Bu yönüyle ombudsman ve Danıştay birbirin- de aynıdır. den ayrılır.

Ülkemizdeki mevcut duruma baktığımızda ise (2) Ancak, gerek bağımsız bir nitelikte olma- ombudsman uygulamasının kamu yönetiminin ması ve yönetilenlerin başvurusuna açık olma- işleyişindeki aksaklıklar ve yönetim ile vatan- ması ve gerekse araştırma, inceleme ve denet- daş arasındaki sağlıksız ilişkiler nedeniyle leme neticesindeki raporları kamuoyuna açık- hemen hemen bütün kamu kurumları için ge- lama imkanı vermemesi sebebiyle Devlet De- rekli olduğu görülmektedir. Yalnız bu demek netleme Kurulu’nu ombudsman benzeri bir değildir ki ombudsmanı ülkemizde güllük kurum olarak nitelendirmek mümkün değildir gülistanlık bir ortam beklemektedir. Zihniyet (Doğan 1998: 240). Bunun yanı sıra, bu kuru- sorunu, kamu yönetimin yapısı ve mevcut mun Cumhurbaşkanlığına bağlı olması ve onun denetim mekanizmaları başta olmak üzere isteği üzerine denetim görevini yürütmesi ülkemizde ombudsman bir çok zorlukla karşı- ombudsmanla söz konusu bu kurumun sadece laşacaktır. Ancak söz konusu zorluklar aşılıp görev alanının genişliği itibariyle benzeştiğini uygulanması halinde ise gerek yönetim, gerek- göstermektedir (Avşar t.y: 122). Dilekçe Ko- se vatandaş açısından büyük yararlar sağlaya- misyonunun ya da Şikayet Komisyonunun ise caktır. Ombudsmanın kendisinden beklenilen mevcut olduğu ülkelerde, ombudsman farklı bir yararları sağlayabilmesi ve karşılaşacağı zor- konumda yer almaktadır. Onunla karşılaştırıl- lukların üstesinden gelebilmesi için her şeyden maması gerekir. Şikayet Komisyonu parla- önce ülke yapısına uygun bir biçimde ve ge- menterlerden meydana gelmiş, parlamento rekli alt yapı oluşturulduktan sonra yapılandı- içerisinde siyasi bir organdır. Komisyon üyele- rılması, siyasallaşmasının önüne geçilmesi, rinin çoğunluğu siyasal iktidar taraftarlarıdır. anayasal bir nitelik kazandırılması, statüsünün Hiçbir taraf tutmadan ve etkin bir şekilde de- net bir şekilde ortaya konulması, halk tarafın- netim yapmaları beklenemez (Tortop 1998: 6). dan tanınmasının ve benimsenmesinin sağlan- Bu gibi nedenlerle Şikayet Komisyonunu ması, kurumun başına ona yaraşır nitelikte bir ombudsmanla aynı işlevi gören bir kurum ola- kişinin geçirilmesi ve hareket serbestisinin rak görmemek gerekir. Ombudsman dünyanın kısıtlanmaması gerekir. Bütün bunlar yapıldığı birçok yerinde faaliyet gösteren bağımsız ve taktirde ombudsmanın ülkemiz için yarar sağ- tarafsız nitelikteki bir kurumdur. lar bir nitelikte faaliyet göstermemesi için ö- nünde pek bir engel kalmayacaktır. (3) Tasarıların birbirlerinden temel farklarını şu şekilde belirtmek mümkündür:

98 Bir Kamu Denetim Sistemi Olarak Ombudsman ... (82-100)

“Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı” Avşar BZ (t.y) Ombudsman (Kamu Hakemi): adından da anlaşılacağı üzere yalnızca Türkiye İçin Bir Model Önerisi, Hak-İş Konfe- ombudsman kurumuna ilişkin hükümleri kap- derasyonu Yayınları, Ankara. samakta ve konuyu oldukça detaylı bir biçimde Baylan Ö (1978) Vatandaşın Devlet Yönetimi ele almaktadır. Tasarıda, ombudsman kurumu Hakkındaki Şikayetleri ve Türkiye İçin İsveç merkezi yönetim için düşünülmekte ve “Kamu Ombudsman Formülü, İçişleri Bakanlığı Tetkik Denetçiliği” adını almaktadır. Komisyonda Kurul Başkanlığı Yayınları, Ankara. bekleyen tasarı konuyu detaylı olarak ele alma- sına rağmen ombudsman kurumunun yapılan- Bereket Z ve Demirkol S (1996) İdari Yargıda masına ilişkin birtakım eksiklikleri de bünye- İdari Savcılık Kurumu: İdarenin Yargısal De- sinde barındırmakta, kurumun işleyişine ilişkin netiminde Etkinliğin Sağlanması Yolunda kimi noktaları net bir şekilde açıklamamaktadır Somut Bir Öneri, Danıştay Derg, 26(90), 25- (tasarının eksikliklerine ilişkin olarak bkz: 52. Sezen 2001: 85-90). Canellas A (2002) The Role of the Ombudsman in Defending Human Rights and “Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı” ise Combating Discrimination, The Ombudsman ombudsman kurumuna yalnızca dördüncü Against Discrimination, Seminar 19- kısımdaki 42. madde ile yer vermekte, konuyu 21;09;2001, Brussels, 129-147. detaylı bir şekilde ele almamaktadır. Bunun Demirel M (2003) Türk Kamu Yönetiminin yanı sıra, tasarıda ombudsman kurumu mahalli Halkla İlişkilerine Ombudsman Desteği İçin idareler için düşünülmekte ve “Mahalli İdareler Bir Model Önerisi, Doktora Tezi, SÜ Sos. Bil. Halk Denetçisi” olarak isimlendirilmektedir. Enst., Konya. Tasarının, ombudsman kurumunun işleyişini detaylı ve yanlış anlamaya yol açmayacak Doğan M (1998) Ombudsman ve Devlet De- şekilde düzenlememesi önemli bir eksiklik netleme Kurulu, Türkiye’de Yönetim Geleneği: olmakla birlikte, merkezi bir yapıya sahip olan Kurumlar, Sorunlar ve Yeniden Yapılanma kamu yönetimimizde mahalli idareler için Arayışları, içinde, Davut Dursun ve Hamza Al yaptığı bu düzenlemeyle önemli bir yeniliği de (der), İlke Yayıncılık, İstanbul, 235-242. içermektedir. Eken M (1998) Yönetim Karşısında Vatanda- şın Korunmasında Ombudsman Kurumunun KAYNAKLAR Rolü, Türkiye’de Yönetim Geleneği: Kurum- Akın C (1998) Cumhuriyetimizin 75. Kuruluş lar, Sorunlar ve Yeniden Yapılanma Arayışları, Yıldönümünde Yönetimin Denetlenmesinde içinde, Davut Dursun ve Hamza Al (der), İlke Yeni Bir Denetim Yolu: Ombudsman (Yüksek Yayıncılık, İstanbul, 131-139. Yönetim Denetçisi), Türk İdare Derg, 70(421), Ergun T (1978) Yönetimde Yozlaşma Olgusu 517-550. Üzerine, Amme İdaresi Derg, 11(1), 24-30. Akıncı M (1999) Bağımsız İdari Otoriteler ve Erhürman T (1998) Ombudsman, Amme İdare- Ombudsman, Beta Basım Yayım Dağıtım, si Derg, 31(3), 87-102. İstanbul. Eryılmaz B (1993) Kamu Bürokrasisinin De- Altuğ Y (1968) Vatandaşı İdarenin Yetki Te- netlenmesinde Yeni Gelişmeler, Amme İdaresi cavüzlerine Karşı Koruyan “Ombudsman” Derg, 26(4), 81-106. Müessesesi, Yargıtay Yüzüncü Yıldönümü Hansen HG (1996) Ombudsman Kavramı, Armağanı, İstanbul, 159-172. Turgay Ergun (çev), Amme İdaresi Derg, Altuğ Y (2002) Kamu Denetçisi (Ombuds- 29(3), 195-202. man), İ.Ü. Rektörlük Yayınları, İstanbul. Holm NE (1995) The Ombudsman-A Gift from Arslan S (1986) İngiltere’de Ombudsman Mü- Scandinavia to the World, The Danish essesesi, Amme İdaresi Derg, 19(1), 157-172. Ombudsman, içinde, Hans Gommeltoft-Hansen Ataman T (1997) Ombudsman ve Temiz Top- ve Flemming Axmark (eds), DJØF Publishing, lum, Yeni Türkiye Siyasette Yozlaşma Özel Copenhagen, 13-21. Sayısı II, 3(14), 779-789. Kazancı M (2002) Kamuda ve Özel Kesimde Halkla İlişkiler, Turhan Kitabevi, Ankara.

99 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

Keneş B (1997) Bir Denetim Mekanizması Olarak Ombudsman, Türkiye’deki İhtiyaçlara Ne Kadar Cevap Verebilir?, Yeni Türkiye Siyasette Yozlaşma Özel Sayısı II, 3(14), 790- 799. Özden K ve Gündoğan E (2000) Ombuds- manlık Sistemi: Tanımı, Tarihi Gelişimi, Dün- yadaki Uygulamalar ve Türkiye’deki Uygula- nabilirlik Tartışmaları, Türkiye Günlüğü, 62, 48-54. Pickl V (1997) Ombudsman Sistemlerinin İslami Temelleri, Taykan Ataman (çev), Yeni Türkiye Siyasette Yozlaşma Özel Sayısı II, 3(14), 800-805. Pickl VJ (1986) Ombudsman ve Yönetimde Reform, Turgay Ergun (çev), Amme İdaresi Derg, 19(4), 37-46. Roudrigues HN (2002) The Ombudsman and the Prison System, The Ombudsman Against Discrimination, Seminar 19-21;09;2001, Brussels, 43-60. Sezen S (2001) Ombudsman: Türkiye İçin Nasıl Bir Çözüm? Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı Üzerine Bir Değerlendirme, Amme İdaresi Derg, 34(4), 71-96. Temizel Z (1997a) Yurttaşın Yönetime Karşı Korunmasında Bir Başka Denetim Organı: Ombudsman, Yeni Türkiye Siyasette Yozlaşma Özel Sayısı II, 3(14), 764-778. Temizel Z (1997b) Yurttaşın Yönetime Karşı Korunmasında Bağımsız Bir Denetim Organı: Ombudsman, IULA-EMME Yayınları, İstan- bul. Tortop N (1998) Ombudsman Sistemi ve Çe- şitli Ülkelerde Uygulanması, Amme İdaresi Derg, 31(1), 3-11. Uyanık S (1994) İngiliz Yerel Yönetimlerinde Ombudsman Denetimi, Türk İdare Derg, 66(403), 205-209.

100 MEDYADA İMAJİNER KİMLİĞİN KURGULANMA BİÇİMLERİ: BİR MODEL OLARAK YILDIZ OLGUSU

Dilek İmançer∗- Pınar Özgökbel Bilis∗∗- Mehmet Yılmaz**

ÖZET İletişim teknolojilerinde yaşanan hızlı ve sürekli gelişmeler, toplumsal anlam ve değer sistemlerin- de de karşılık bulmaktadır. Toplumların giderek daha fazla kitle iletişim araçlarına tabi kaldığı günümüzde, bu araçlarda yer alan sunumlar her ne kadar gerçek anlamda toplumda var olanın temsilleri olmasa da öyleymiş gibi algılanmakta ve bu temsiller araçlara tabi olanın anlam harita- sını önemli ölçüde biçimlendirmektedir. Böyle bir iklimde en yaygın kullanım oranına sahip bir medyum olarak kendine özgü formatıyla kültürel bir olgu olan televizyon, temsillerin evrilmesinde etkin bir rol oynamıştır. Bu temsil biçimlerinin en belli başlıcası “yıldız” olgusudur. Değerini diğeri sayesinde diğerinin bakışında bulan imajiner temsil olarak yıldız; temsil ettiği değer, duygu veya uzlaşım alanlarını kendi bağlamlarında dönüştürerek yeniden inşa eden özneler için çeşitli “kimlik” model ve önerileri sunmaktadır. Çalışmada görüntü uygarlığının etkisine maruz kalmış toplumlarda kimlik kurgulama aracı olarak “yıldız” olmanın çok katmanlı sosyal psikolojik sü- reçleri dikkate alınarak, yıldız olgusunu biçimleyen süreçler popüler örnekler üzerinden açıklan- maktadır. Anahtar sözcükler: Kitle iletişim araçları, temsiller, imajiner kimlik, özdeşleşme, yıldız olgusu, idol, mit, kurgulama biçimleri

EDITING STYLES OF IMAGINER IDENTITY IN MASS MEDIA: STAR FACT AS A MODEL

ABSTRACT Rapid and constant improvements seen in communication technologies find their places in public’s value and meaning systems as well. People encounter more and more mass media today when, although the representations in these media are not the presentations of those exist in real world, they are perceived as so, and these presentations significantly form the meaning map of those subject to the media. The cultural fact with its very own format, television, as a medium that has the commonest usage ratio in such climate, played an effective role in the evolution of the presen- tations. The most well-known style of these presentations is the “star” fact. Star -the imaginer presentation which finds its own value via the other at the glance of the other- presents various “identity” models or proposals for the subjects who rebuild the value, sense and convention fields which they represent by recycling within their own context. In this study, the processes forming the star fact are explained with popular models by considering the multi layered social psychological processes of being a “star” as the means of identity editing in the communities that exposed to the effect of the image world. Keywords: mass media, representations, imaginer identity, identification, star fact, idol, myth, editing styles iletişim teknolojileri sayesinde aidiyet grupla- GİRİŞ rının çoğalmasıyla birlikte çok kimliklilik ile Günümüzde iletişim teknolojilerinin gelişmesi karşı karşıyayız. Bu çoğulcu yapı içinde insa- toplumların hayatlarında köklü değişikliklere nın belirli bir yerde kendini konumlandırması neden olmuştur. Geleneksel toplumlarda insa- artık mümkün görünmemektedir. Bu sonuçta nın kimliği, içinde bulunduğu toplumun şüphesiz, iletişim teknolojilerinin mekan ve kültürleme biçimiyle oluşurken; günümüzde zaman algılamasını dönüşüme uğratması etkili

∗ Doç. Dr., Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi ∗∗ Arş. Gör., Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

olmuştur. Sürekli gelişme gösteren iletişim olgusunu biçimleyen süreçleri betimlemeyi teknolojileri toplumları daha fazla medyaya hedeflemektedir. tabi kılmıştır. Televizyon ise bu ortamda en yaygın kullanım oranına sahip ve her vakit açık ÖRNEK TEMSİL BİÇİMLERİ OLARAK olması dolayısı ile kılavuz medya olarak ken- YILDIZLAR dine özgü formatıyla kültürel bir olgu olmuş- tur. Televizyon kültürel bir biçim olarak görsel İnsanlar sosyal yaşamı anlamlandırma pratiği medyada temsillerin evrilmesinde etkin bir rol içinde, diğerlerinin eylemlerini anlamak ve oynamıştır. Bu temsil biçimlerinin en belli açıklamak isterler. Bu bir çeşit insiyaktır ve başlıcası yıldız olgusudur. insanın kendisi için anlamlı bir diğerinin göz- lemlenmesine ve tartışılmasına yol açar. Zira Yıldız olgusu farklı mecralarda değişik süreçler imajiner temsil, değerini diğeri sayesinde diğe- içinde oluşum göstermektedir. Sinemada yıldız rinin bakışında bulur. Çocuğun görüntüsel olabilmek için en azından fiziksel güzellik, imgesiyle özdeşleşmesi diğerinin (anne) bunu çekiciliğe dayanan bir karizma gereklidir. Kla- tanıması ve desteklemesi ile kabullendiği ayna sik sinemada yıldızlar güzellik değerleri ya da aşaması(1) bu diyalektiği başlatan süreçtir. karizmatik kimlik temsilleriyle sıradan insan- Yani özne, diğerinin gözünde kendine ait im- dan farklı, gizemlilik haresiyle çevrili ilahi bir genin onayını bulur. konumdadır. Televizyonun egemenliğinin hüküm sürdüğü günümüzde ise bu anlayıştan Yıldız da toplumun gözünde kendi yansıması- ödün verilmek durumunda kalınmıştır. Günlük nın onayını bulur ve örnek temsiller olarak hayatta arkadaşlık ve akrabalık ilişkilerinden gösteri toplumunda yerini alır. Örnek temsil doğan sohbet konularının yerini televizyon olarak yıldızın davranışları üzerine bireyler içerikleri almıştır. Artık televizyon görüntü- yorum getirerek aynı durumla karşılaştıklarında süyle kendi vücudumuz ve etrafımızdaki bütün ne şekilde davranacaklarını öğrenirler ve yıl- bir evren bir kontrol ekranı haline gelmiştir. dızların karşılaştıkları durumları kendi gele- Görüntü medeniyetinin gündelik hayatımızı ceklerinde tasarlayarak önceden olası çözüm işgal ettiği bu dönem aynı zamanda sıradan yolları üretirler. Böylelikle de yıldızlar bireyler insanın tarih sahnesinde yükseldiği dönem için bir nevi yol gösterici ve günlük yaşantıla- olmuştur. “Gözetleme evleri” tarzı programlar rında karşılaşabilecekleri sorunlar karşısında aracılığıyla sıradan insanların yıldızlık haresine verebilecekleri tepkilerin öncüleri, yani rol ulaşıyormuş ya da ulaşmış gibi yaptığı, oyuna modeller olarak nitelendirilebilirler. Bu bağ- özgü bir alan söz konusu olmuştur. Bu bağlam- lamda yıldızların da zayıf yönleri ve başarısız- da kimin yıldız, kimin yıldız olmadığı sorgula- lıkları bulunmalıdır. Çünkü bireyler yıldızların nır olmuştur. Aslında gözetleme evlerinin günü her zaman için “bir dirsek” boyu uzaklıkta birlik yıldızları yıldız olgusunun ortaya çıkı- olmalarını isterler. Böylece istedikleri zaman şındaki erişilmezlik miti ile koşut olarak gizemi hayranlık duydukları yıldıza yakınlaşabilir, dışlamıştır. Bir anlamda bu programlarda gi- istedikleri zaman da uzaklaşabilirler. Bireyler zemden feragat edebilmeyi yıldız olmanın ön ancak bu ilişkiyi böyle kurabildiğinde yıldızla koşulu ve bedeli olarak tanımlanmaktadır (24 özdeşleşebilirler (Charlton 1994: 29). Özdeş- saat kameraların önünde bir yıldızlığın tarihini leşmede bireyin başkasında gözlemleyip hoşa yazmak ve o gözlerin kendilerinin her anına giden davranışları yinelediği yalın bir taklitten karışan tanıklığından hiç kurtulamamak). Yıl- öte bireyin kendini bir başkasıyla ‘eş duruma dız yaratımındaki bu çeşitlenmeyle birlikte getirme’, ona kendisini benzetmesi söz konu- kimin yıldız olup olmadığı konusunda popüler sudur. Freud, çocuğun karşı cinsten olan ebe- kültür içinde başlayan tartışmalar da bizzat veynine karşı cinsel duyguları simgeleyen yıldız yaratma stratejileri veya olgusunun bir Oidipus kompleksinin çözümünü, onun aynı sistem olarak devamlılığına hizmet etmektedir. cinsten ebeveyniyle kurduğu özdeşleşmesi ile Bu çalışma görüntü medeniyetinin etkisine açıklar. Ona göre “çocuk yalnız anne ve baba- maruz kalmış toplumlarda kimlik kurgulama sıyla değil, toplumsal ilişkilerinde anne ve baba aracı olarak yıldız olmanın çok katmanlı sosyal yerine konabilecek, onların sahip olduğu yetki- psikolojik süreçlerini dikkate alarak yıldız yi temsil edebilecek kişilerle de bazı yönlerden özdeşleşebilir. Bu kişiler öğretmenler, akraba-

102 Medyada İmajiner Kimliğin Kurgulanma Biçimleri... (101-115)

lar, siyasal liderler, sinema oyuncusu gibi u- Günlük yaşamında ahlaki değerlere dayalı zaktan tanınan, hatta bir romandaki kahraman yaptırımların bedelini töre cinayetleri ile öde- gibi gerçekte var olmayan karakterlerle de mek durumunda olan genç kızların hem bastı- olabilir. Psikanalitik yaklaşıma göre çocuk, rılmış duygularının temsilcisi olmuşlar, hem de kendi ‘ego’sunu bu kişilerinki gibi biçimlendi- oynadıkları rollerdeki temsilleri ile özdeşleşme rerek onlara benzer ve onlarla özdeşleşir (İsen kurdukları kişilikler olmuşlardır. Yine sahne- ve Batmaz 2002: 36). deki traversti alkışlanırken, sokaktakine falçata atılması bu olgu çerçevesinde değerlendirilebi- Sosyal kimlik teorisi kimlik oluşumunu, bire- lir. Bir anlamda, iç-grup üyesi olan bir yıldızın yin özgünlüğünü anlatan kişisel kimliği ile farklılaşması (örneğin norm dışına çıkması) grup aidiyetine dayalı gelişen toplumsal kimlik kabul edilebilirken, aynı kabuledilebilirlik etrafında ele almaktadır (Tajfel 1981). Sosyal grubun sıradan bir üyesi için söz konusu ol- kimlik teorisinde bireyin toplumsal dünyası bir mamaktadır. Bu süreçte yıldız, insanın aynı takım sosyal kategorilere/gruplara ayrışır. Kişi anda farklı (otantik) ve benzer (aidiyet içinde) kendi benlik imajını dahil olduğu gruplara göre olma eğilimlerinin her ikisine de cevap verme tanımlar. Aidiyet grubunun ve dolayısıyla o kapasitesine sahiptir. Onlardan biridir, yani grubun üyelerinin (yani iç-grup) özelliklerini benzerdir; aynı zamanda sıra dışı ya da norm ve eylemlerini genelde olumlu olarak değer- dışı davranabilmektedir, yani farklılığı temsil lendirmek suretiyle bir anlamda kendini de etme gücünü elinde bulundurur. Sosyal psiko- olumlamakta, böylelikle öz-saygısını yükselt- lojik çalışmalar “bireyler arasında algılanan mektedir. Bir diğer ifadeyle bu yaklaşıma göre benzerliğin fazla olmasının, onları bundan insanın diğer gruplara kıyasla kendi grubunu kurtulmaya ittiğini, insanların farklılaşma yö- üstün görme eğilimi, pozitif bir kimlik ihtiya- nünde de çaba harcadığını ortaya koymaktadır. cından ziyade pozitif bir öz değerlendirme Monteil’e göre tekil, sosyal olarak görünür ihtiyacıdır. “Bireyler grup sayesinde yüceltil- olmak, normlar bakımından diğerinden farklı- mekte, başka bir deyişle bireyin pozitif bir laşmayı gerektirir. Var olmak, bir bakıma farka ulaşmasının yolunun aidiyet grubu lehine normdan ayrılmak, farklı olmak demektir ve sonuçlanan gruplar arası kıyaslamadan geçtiği üstünlük duygusu durumunda bireylerin daha varsayılır” (Bilgin 1999: 82). Buna göre grup geniş bir farklılaşma özgürlüğü hissettiklerini içinde karşılıklı bir sosyal çekim söz konusu- deneylerle ortaya koyar” (aktaran Bilgin 1999: dur. Aidiyet grubuyla özdeşleşen birey, edindi- 58). Kısacası ideal bir tip olarak güç ve haklar ği sosyal kimlik sayesinde de diğer gruplardan edinmiş yıldız ile bireyler özdeşleşme arzusu ayrışır. içindedirler. Zira birey bir yandan farklılık duygusu, diğer yandan tutarlılık ve süreklilik Söz konusu süreç, yıldız olgusuna uyarlanabi- duygusunu benliğinde taşır. Günlük hayatın lir. Yıldızlar, bir grubun ve onun üyelerinin tutarlık ve sürekliliği içinde aynılıktan sıyrıla- belirlediği ortak değerleri taşırlar. Yıldıza atfe- rak farklılaşma arzularını yıldıza özenme ve dilen değer sayesinde yıldız, grup içinde ula- onunla özdeşlik kurma yolu ile tatmin etmeye şılmak istenen ideal tip konumuna getirilir. çalışırlar. Dolayısıyla da gözlerinde idealleştir- Ulaşılmak istenen ideal durumun prototipi olan dikleri yıldızların sadece kendilerine ait olma- yıldız, grup üyeleri için model alınması gere- sını, onlar tarafından sevilmeyi ve ne şekilde ken bir güç kaynağıdır. Dolayısı ile yıldıza bir olursa olsun onlara benzemeyi isterler. Bu takım güç ve haklar verilir. Söz konusu güç ve benzeme duygusunu kendi yaşamlarıyla yıldı- haklar sayesinde de yıldız paradoksal bir şekil- zın özelliklerini ilişkilendirerek yaşarlar. Ör- de grup normlarından ayrılabilir. Bu bağlamda neğin Madonna olgusu farklı kesimler için Türk Sineması’ndan örnekler vermek gerekirse farklı semboller taşır. Özellikle çalışan genç 60’lı, 70’li yılların yıldızları Türkan Şoray, kadınlar ve feministler için Madonna, kendi gibi kadın oyuncular, evlilik önce- bilinciyle kendi yaşam tarzını belirleyen olarak si ilişkiyi onaylamayan, o dönemin toplumsal seçkin bir yer kazanır. Aynı zamanda farklı değerleri ve ahlak anlayışına uygun roller ile akademik tartışmalarda yıldız olarak filmlerde boy gösterirken, özel hayatlarında Madonna’nın farklı farklı okuma biçimleri toplum normlarının dışında kalabilmekte, söz- tespit edilmiştir. Madonna metni yalnızca onun gelimi evlilik dışı ilişki yaşayabilmektedirler. müziği, filmlerinde ya da videolarındaki rolleri

103 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

ile tespit edilmez; bilakis onun görünümü, idolleştirilmiş bir devrimci iken, sağ görüşlü ya yaşam stili ve fikirleriyle de bağlantılıdır. da liberal guruplarca ülkesini sıkıntıya sokan Winkler, Madonna’yı “metinler dizisi” olarak anarşist olarak algılanabilmektedir. Sommer, tanımlar. Birincil metin Madonna’nın kendisi- grup içi perspektif farklılığını rock yıldızı Jim dir; ikincil metinler reklamlar, basın haberleri, Morrison’un mezarı başında iki hayran grubun eleştirilerdir; üçüncül metinler olarak sohbetler, tartışması örneği üzerinden açıklamaktadır. Madonna’nın hareketlerine ve giyim tarzı vb. Morrison’un yaşlı kuşak hayranları ve genç üzerinden metinler arası değerlendirmeler gibi- kuşak hayranları, idolleri hakkında hippilik, dir (Winkler 1992: 110). Diğer bir ifadeyle sıra dışı ve asilik kavramlarının doğruluğu Madonna olgusu farklı kesimler için farklı üzerine hararetli bir tartışmaya girişmişlerdir. anlamlar taşır. Kimi feministler açısından ata- Yaşlılar birinci ve asıl gerçek fan grubu ol- erkil değerlerin yeniden kazınması, kimi er- duklarını hak iddia ederken (çünkü idollerini kekler açısından teşhirci hazzın bir nesnesi, canlı olarak tanımışlardır), gençler, birçok kadın hayran açısındansa güç kazanma Morrison’un imajını gençlik sembolleri üzerin- ve özgürleşme aktörü işlevini görür. Madonna den çizmişler ve kesinlikle yaşlansaydı o mo- bir metin olarak hatta bir metinler dizisi olarak ruklar gibi olmak istemeyeceğini savunmuşlar- toplumsal dolaşıma girene dek tamamlanma- dır (Sommer 1997: 120-121). mıştır. Çelişkilerle doludur. Kadın cinselliğinin ataerkil anlamlarını içerdiği gibi, bu anlamlara Zamansal perspektif: Zaman içinde grup içi direnen, kendi cinselliğinin kendisine ait oldu- değerler ve normlar değişebildiği için hayranlık ğunu, onu dilediği gibi kullanabileceğini, bu- duyulan idoller de bu değişime ayak uydurmak nun için de erkek onayına ihtiyaç duymadığını zorundadırlar. Her dönemin kendi toplumsal belirten anlamları da içerir. Sonuçta koşullarına uygun idolleri vardır. Türkiye’de Madonna’ya ilişkin tüm metinler yetersiz ve 70’li yılların sol devrimci gençliğinin duygula- eksiktir. Madonna yalnızca kendi anlamlarının rını yaptığı müzikle harekete geçirmekte ve ve hazlarının metinler arası dolaşımıdır; onların ideolojik dünyalarını kurmakta önemli Madonna metni birçok okuma tarzına bağlı bir yer edinen Cem Karaca, Türkiye’ye dön- olarak açıklık kazanır. Bu bağlamda Madonna dükten sonra 90’lı yıllarda dönemin toplumsal ne bir metin, ne de bir kişidir, bilakis işleme ve ideolojik koşullarının değişimi içinde ideo- konulmuş anlamlar dizisidir (Fiske 1999: 153- lojik olarak üstlendiği ‘idollük’ misyonunu 154). Bu anlamda Madonna’nın farklı okuma yitirmiş, yalnızca meşhur pop sanatçıları kate- türleri ve anlamları kültür ve yaşanan çevre gorisi içinde varlığını sürdürmüştür. Yine de bağlamında kendi resmi ve onun sübjektif pop müzik ya da başka olgular açısından genç algılanma biçimleri ile uygunluk gösterir. nesiller için bir alt kültür söz konusudur. Ko- şullar değişse de Karaca’nın eski ve yeni şar- Sommer (1997), yıldız ile özdeşleşme sürecini kıları genç nesillerce de ilgi görmekte, fantazi ‘Kimlik Yapılanma Aracı Olarak Yıldız’ isimli müziğin önemli yorumcularından Mahsun makalesinde üç farklı perspektiften inceler: Kırmızıgül de onunla düet yaparak onun müzi- ğinin ve kendisinin geçmişte sahip olduğu Bireysel perspektif: Toplumsal yaşamda birey özlemli aurasından yararlanarak, yaptığı müzi- birçok sosyal gruba aynı anda ait olabilir. Do- ği beslemek istemiştir. Cem Karaca, Sezen layısıyla da birden fazla yıldıza hayranlık du- Aksu gibi sanatçıların Türk pop müziğinin alt yabilir. Birey bir yandan arabesk müzik tutku- kültürünün olmasında önemli katkıları yadsı- nu olarak Orhan Gencebay hayranıyken, diğer namaz ve onların yorumları geçmişten günü- yanda bir futbol fanatiği olarak Tanju Çolak’a müze toplumsal değer dönüşümlerin izini sür- da hayranlık duyabilir. mek açısından ayrı bir araştırma konusudur.

Grup içi perspektif: Farklı sosyal gruplar Sommer’e göre günümüz toplumunda gençler farklı idollere hayranlık duyar. Ancak, her grup bir yandan geleneksel ebeveyn değerlerinden kendine özgü bir sosyal yapılandırmaya sahip olan bir meslek edinme ile endüstri sonrası olduğu için aynı idol farklı gruplarda farklı bir toplumun yeni beklentileri olan esneklik ve imaja sahip olabilir. Örneğin Küba Lideri Fidel hareketlik arasındaki gerilim içinde kendilerine Castro sol görüşü benimseyenler için özgü bir kimlik oluşturmak durumundadır. Bu

104 Medyada İmajiner Kimliğin Kurgulanma Biçimleri... (101-115)

süreçte yeni kimlikler ve grup biçimleri ve giyim ve davranış kalıplarından taviz vermek- onlara uygun yeni tip idoller ortaya çıkar. Söz sizin yıldız imajını özel hayatında da yaşadığını konusu yeni kimlik biçimleri birçok genç tara- göstermeye çalışarak, imajını bir kez daha fından yaygın bir biçimde benimsenir. Bu yeni gerçekçi kılmıştır. Bu tarz programlar yıldızın biçimler belirli şartlar ve dönüşümler sonucu her an bir kamera karşısında (gizli kamera geleneksel grupların yaşam biçimlerini de mikrofon v.s.) olabileceği varsayımıyla, onun etkiler, zira yakın bir gelecekte tüm toplumlar zaten medyaya uygun bir biçimde davranaca- için geçerli olacak toplumsal değerler etkilerini ğını düşündürür. Medyanın özel yaşam alanla- hissettirir. Bu etkilerin yerleşmesinde yıldızla- rımıza da sirayet ettiği bu çağda yıldız ve izler rın önemli bir rolü vardır. Gündelik hayatta kitle arasındaki fark bir biçimde aynı düzeye değerlerin dışında negatif olarak kabul edilen çekildiği için yıldız için geçerli olan gündelik tabu yıkıcılık, asilik gibi aykırı değerler eğlen- hayatın şovlaştırılması sıradan vatandaş için de ce ve sanat dünyasında özgün bir biçim olarak geçerli olabilir. (sende her an bir kamera şaka- daha kolay kabul görebilir. Bu anlamda, birey- sının konuğu olabilirsin- gündüz kuşağında selleşmede yıldızlığın önemli bir katkısı vardır. gerçek insanların yer aldığı onların dramlarını anlattığı, gerçek gözyaşı dökülen ‘Serap Ezgü Günümüzün bireyi kamusal alanın merkezi bir ile Biz Bize’ ‘Kadının Sesi’ gibi kadın prog- değeri olarak karşımıza çıkar. Mesleki ve top- ramlarının konuğu olabilirsin). Bu tarz prog- lumsal statü kişisel niteliklerin bir aynası ola- ramlarda insanlara nasıl medyaya uygun dav- rak görülür (Sennett 1983). Bunun anlamı ise ranışlar geliştireceklerini, özellikle yatak oda- yukarıda anlatılan alt kültüre ait değerleri taşı- sına ya da özel alana ait olan durumlarda ne yan bireylerin kendi kişiliklerini kültürleme ve şekilde davranmaları gerektiği gösterilmekte- gösterme ihtiyacı olduğudur. Günümüzün gö- dir. Böylelikle de kişiye günlük hayatta göste- receli zayıf ve çok yönlü biçim verici örnekleri receği davranışlarda kendisine örnek alacağı sayesinde bireyin kişiliği ve gelişim yönünün şablonlar verilir. Bu tarz programlarda biçimini tayin edici kesin örnekler bulmak Sommer’e göre her ne kadar örnek verilen zordur. Dolayısıyla örnek alınacak kişi ihtiyacı, şablonlar gerçek olarak gösterilse de aslında daha doğrusu otantik kişiliklere duyulan ihtiyaç belirli medya yasalarına göre kurgulanmıştır. yükselmiştir. Bu bir sendrom olarak TV ka- Dolayısıyla günlük hayatın kendisi de bu med- nallarında yer alan kişi hakkında kulise bir ya yasalarına göre uyumlaştırılır: Sorunlar ve bakış sunan, Talk Show, Gözetleme Evleri gibi çatışmalar ebeveynlerin çözdüğü gibi değil de program yapıları ile değerlendirilebilir. bu tarz programların çözüm biçimlerine göre çözümlenir. Sonuç olarak yıldızlar için tipik bir Ünlüler çiftliği gibi programlar yıldızın rol problem olan medya yasasına göre özel hayatı- imajının arkasında saklı duran gerçek kişiliğe nı biçimleme sorunu, sıradan vatandaş için de duyulan ilgi ve meraktan kaynaklanır. Bu gibi geçerlilik kazanır. Bu ise yıldızlara olan ilgiyi programlarla yıldızın özel hayatının seyir nes- güçlendirir. nesine dönüştürülmesi aynı zamanda yıldız olgusunun temelini oluşturan gizemlilik olgu- KÜLTÜREL REFERANS SİSTEMİ OLAN sunun da sonunu getireceği düşünülse de aslın- YILDIZ VE İDOL da durumun böyle olmadığı görülür: Her ne kadar görülen gerçek gibi lanse edilse de Yıldız olgusunun iki yönü vardır. İlki klasik kurmacadan öteye gitmez. Tıpkı kurmacalarda tanımıyla kişiye aşina olan yıldızdır, diğeri ise olduğu gibi yıldızın özel hayatı da belli rol “idol”dur. Yıldız ve idol kavramları gerçek imajları çerçevesinde kurgulanarak gösterilir. kişilik ile rol imajı arasındaki bağlantı ve ayrı- Her ne kadar özel hayata dair imaj televizyon ca kitle ile olan ilişki dolayımında ayrışır. Kla- yapımcıları ve yönetmenler sayesinde bilinçli sik anlamda yıldız kavramı altında oyuncu- olarak kurgulanmıyorsa da, yıldızın kendisinin şarkıcı yıldız anlarız. Oyuncu - şarkıcı yıldız zaten, bilinçli ya da bilinçsiz, imajına uygun ustalıkla birçok rolün üstünden gelebilmekte ve özel hayatını yaşayacağı var sayılır. Örneğin bu rollere kendi kişiliğinden bir şeyler katabil- ‘Ünlüler Çiftliği’ programına katılan sinema mektedir. Marlon Brando, Merly Streep, John oyuncusu Banu Alkan, çiftlikte bulunduğu Travolta gibi oyunculara hayranlık duyulması- süreç içinde kendi yıldız rol imajına uygun nın sırrı ise onların yeteneği ve özel bir auraya

105 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

sahip kişilik olmasıdır. İdol tipinin yıldız tipin- kalktıkları bir çağda yaşıyoruz. Bu in- den ayrıldığı nokta ise daha çok oyuncunun rol sanların çoğuna hayranlık duyulması- imajına dayanmasıdır. İdol hayranlar için sade- nın sebebi, izleyici kitlelerin sıradanlı- ce bir rolü oynar ve o rolün ta kendisidir. Ger- ğa ve ‘hiç kimse’ olmaya hazır olma- çek kişiliği göz ardı edilir. Trajik bir şekilde masıdır.” (Gabbard ve Gabbard 2001: hayata veda eden James Dean gibi idoller ise, 415). en uzun yaşayan idollerdir. Bunun nedeni, yaşarken oluşturdukları mitsel imgeyi bir ölü YILDIZ VE MİT olarak insani zayıflıklarla artık mahvedemeye- cekleri gerçeğinde saklıdır (Sommer 1997: Mitler yıldız imajının kurulmasında izleyicinin 115). bildik olanı yeniden tanıma hazzını etkinleş- tirme rolü oynar. Bu imaj, izleyenin özgün İnsanlık tarihi sayısız kahraman ve idoller bağlamı ve anlam dünyasındaki dinamik öğele- yaratmıştır. Antik kahramanlardan günümüzün rin (kültürel kodlar, mitler, duygular vb) etkile- sinema ve televizyonunun kitle idollerine ka- şimlerinde kurulur. Örneğin Türk melodram dar. sinemasında pavyona düşse bile el değmemiş bakire olarak kalan kadını temsil eden, yıllarca Önceden şöhret için gerekli olan sıra dışılıktı, filmlerde öpüşmekten kaçınan Türkan Şoray, bugün ise sıradan bir kabiliyeti yıldız yapabil- “Bakire Meryem”(2) mitinin de bir temsilci- mek için ustalıkla düzenlenmiş bir tanıtım söz siyken, Neriman Köksal’ın canlandırdığı konusudur. Tanıtım stratejileri sayesinde boş “femme fatale” kadın tiplemesi cinselliğini zaman endüstrisinin haz evreninde kısa süreli doyasıya utanmadan yaşayan içimizdeki fahi- de olsa parlamak mümkündür. Yıldızlar gelir şeyi temsil eden Madonna(3) arketipine bir ve giderler; öte yandan çok azı unutulmazlar göndermedir. Melodram sineması içinde yıldız listesine girebilmeyi başarmıştır. Zaman eko- olarak Şoray ve Köksal figürleri Barthes’ın nomi ve siyaset kahramanlarının zamanı değil, (Barthes 1974) deyimiyle, herkes tarafından sinema, TV ve spor dünyasının yıldızlarının bilinen ancak kökenin nereden geldiği bilinme- zamanıdır. Yıldız anlayışındaki değişimi yen özel işlenmiş bir figür şemasıdır. Kökenin Mikos (1991) “İdoller ve Yıldızlar” isimli bilinmemesinden kaynaklanan gizemliliğin iki makalesinde ‘üretimin idolleri’nden ‘tüketimin şekli bulunur: Birincisi mitin çıkış tarihidir, idoller’ne geçiş olgusuyla açıklar. Buna göre diğeri ise ‘bu fani nasıl olur da söz konusu 20’li yıllarda üretime yönelik olarak idoller mitin yeniden doğuşu olur?’ sorusudur. Bu hüküm sürer. 30 ve 40’lı yıllarda boş zamanı soru da izleyicinin yeniden üretilen imgeler biçimlemeyle ilişkili olarak tüketimin idolleri aracılığıyla kendi gündelik yaşamı arasında ilgi odağı olur. Bunlar sinema, basketbol, fut- ilinti kurmasına vesile olur, çünkü ‘bir fani bir bol ya da gece kulübünden gelen yıldızlardır. miti yeniden canlandırarak yıldız olabiliyorsa, Aynı zamanda yeni biyografi kahramanları bir fani olarak ben neden olmayayım, bir gün artık kariyer idealleri için çabalayanlar değil, belki, bende…’ umuduna dayanan düşünceyi bilakis başarı sahibi oldukları için başarılı olan yeşertmesinde etken olur. edilgin ürünlerdir. FİLM YILDIZI NASIL OLUNUR? Gabbard ve Gabbard ise 1920 ve 1930’lu yıl- lardan beri ünlüleri idealleştirme gereksinmesi Yıldız olmak için eğitim ve yetenek bir üstün- açısından pek değişmediğimizi öne sürer: lük sağlasa da yıldız olmanın güvencesi değil- dir. Yıldız olgusunu besleyen diğer bir koşul da “Çığlık atan binlerce gencin sahnede ekonomik refahtır. İzleyici yıldızın filmlerini kan saçan ve araba patlatan rock yıl- izleme, konserine gitme, kasetlerini alabilme dızlarına taptığı, gözü pek insanların gibi isteklerini karşılayabilecek ekonomik güce kanunlara karşın ve televizyon kame- sahip olmalıdır; fakat yıldızın hayranları ile raları önünde gökdelenlere tırmandığı, birebir ilişkisi olamaz, onun özel hayatı kitle- sıradan insanların özel hayatlarından seldir. İzleyici yıldızın hayranı olarak ayrıca- vazgeçtikleri ve televizyonda talk- lıklı bir konuma sahip olduğu hissini yaşamak showlara çıkmak için birbirini itip için onun özel hayatına dair bilgilere ulaşmak

106 Medyada İmajiner Kimliğin Kurgulanma Biçimleri... (101-115)

ister. Bu noktada yıldızla ilgili dedikodu ve az ön görüye dayalı olan kadar üret- söylentiler devreye girer. Bu dedikodu ve söy- kendir. Hayran dedikodusu bu yolla lentiler yıldızın dozu iyi ayarlanmış gizemine metindeki boşlukları doldurur. Bizzat dayanmalıdır. Zira saydamlık yıldızı öldürür; metnin kendisi tarafından ihmal edil- yıldız bir dost değildir. Tam bir gizlilik de onu miş ya da gizlenmiş güdüleri ve so- aynı derecede tüketir. Dyer’e (1986) göre bir nuçları açığa vurur, alternatif ya da yıldızın imajı görsel, işitsel, ruhsal olanın bü- genişletilmiş iç görüler önerir, bunları tünselliğinden oluşur. Bu imaj belirli bir top- yeniden yorumlar, yeniden sunar, ye- lumsal statü ile bağlantılı olarak, hedeflenen niden üretirler.” (Fiske 1999: 181). izleyicinin dikkate alındığı belirli giysi dona- nımının da söz konusu olduğu bir tanıtımdır. Bu bağlamda yıldız, özgün bir metin olarak Bu tanıtımı oluşturucu zorlu çaba izleyicinin kendisinden sayısız metnin oluşturulduğu kül- gözünde çoğu zaman yıldızın büyüsü ve yete- türel bir kaynaktır. neğinin arkasında görünmezleşir. Tanıtımda özel hayat hedeflenerek seçilen bilgiler bir Yıldıza karşı halkın yakınlık ve uzaklık anlayı- toplumsal tipin sunumu olarak yıldızın resmine şı medyaya özgü görünüşün spesifik sunum uygun olmalıdır. Başka bir deyişle yıldız gi- tarzını üretir. Sıklıkla kullanılan yakın çekimler zemli olmanın yanı sıra, onun özel hayatına sayesinde yıldızın dış koruma zırhı parçalanır ilişkin anekdotlar da onun yıldız imajına uygun ve seyircinin onun samimi jest ve mimiklerine düşmelidir. Bu konuda magazin basını çok katılmasına izin verilir. Aynı zamanda beyaz sayıda örnekler ile doludur. Dedikodu vasıta- perdenin görüntü boyutu seyirciye bir uzaklık sıyla yıldız sözlü kültürde farklı kitlelerde duygusu verir. Perdedeki yakın çekim yıldızı konulaştırılır, resimleri elde edilir ve bunların izleyicinin yakın bir dostu olarak gösterirken, yaşamları, popüler kültürün tüketim dünyasın- yıldızı aynı zamanda erişilmez kılar. Diğer bir da yorum ve etkileşim örneği olarak önemli bir ifadeyle film, bir yanda özdeşleşme sağlarken, yer edinir. diğer yanda karizma da ister. Max Weber, karizmayı kişiliğin sıradan olmayan özelliği Başka bir anlatımla yıldız olgusunu bir medya olarak tanımlar. Ona göre tanrı tarafından yol- metni olarak kabul edersek, bu metnin oluşu- landığına inanılan veya örnek bir değer olarak munu sağlayan popüler anlamlar Fiske’in beğenilen ve önder olma özelliğini kişiliğinde (1999) de belirttiği gibi metin ile gündelik barındırabilen bireyler karizmatik kişidir yaşam arasındaki ilintilerden yola çıkılarak (Weber 1987: 53). Moscovici ise karizmayı kurulur. Yıldız karmaşık bir metindir, çünkü psikolojik anlamda bir iç güven ve diğerlerini farklı izleyiciler metinle kendi toplumsal iliş- cezp edici bir manyetik güç olarak tanımlar kileri arasında çok sayıda değişik kesişme (aktaran Bilgin 1999: 42). Yıldızın bu niteliği noktaları üretirler. Bu tarz metinler gizemlilik onun spesifik, medyaya özgü karizmatik gö- kavramı altında izleyicilerin onun üzerine ken- rüntüsünün yansımasıdır. di anlamlarını yazmalarına ve kültürlerini kur- malarına izin veren gediklerle dolu bir metin- Belli bir karizmatik görünümle izleyiciden dir. Yıldız, ‘söylemek’ yerine ‘gösterilme’nin ayrışan yıldız, aynı zamanda da toplumun ge- yeğlendiği, ayrıntılı açıklamalar yerine genel- reksinimlerinin, dürtülerinin ve düşlerinin lemelerle aktarılan ve çeşitli toplumsal ilişkile- doğrudan ya da dolaylı yansıtıcısıdır. Yıldızın re açık bir metindir. ‘Yıldızın bir gizemi olma- gücünün asıl kaynağı toplumsal ve kültürel lıdır’ fikrini besleyen izleyicinin onun hakkın- olarak benimsenmiş güzellik ve yakışıklılık da fikir üretip, dedikodu yapabilmesinin de bir kalıplarına uygunluğudur. Toplumsal yapı koşuludur. Bu, izleyicinin yıldız hakkında değiştikçe güzellik ve çekicilik kalıpları de- yaratıcılığı ya da yapımcılık etkinliğidir. Fiske, ğişmektedir. Örneğin 30’li yıllarda Türk sine- popüler metinlerin hayranlarının yaratıcılığını masının ilk yıldızlarından Cahide Sonku ile şöyle yorumlar: Hülya Avşar arasında fiziksel görünüm açısın- dan uçurum vardır. Yine toplumsal dönüşüm- “Bu yaratıcılığın öteki yüzü kuşkusuz lerle birlikte yıldızın toplumun beklentilerine geriye dönük yeniden yazımdır – ‘eğer göre değişimini Tarık Akan örneği üzerinden öyle olsaydı ne olurdu senaryosu’-, en anlayabiliriz. Akan, melodram sineması içinde

107 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

parlak delikanlı Ferit rolleriyle yakışıklılığı ile ‘Yakınlık’ olgusu yıldız algılamasındaki kar- yıldızlaşırken, 70’li yılların sonu ve 80 sonrası maşık duygusal sürecin bir diğer parçasıdır: dönüşümlerle birlikte “Sürü”, “Pehlivan” gibi Yıldız duygusal açıdan seyircide arzu uyan- toplumsal gerçekçi filmlerde rol alarak bir dırmalı, onların gönlünü hoş edici bir görünüşe önceki dönemdeki fiziki görünümüne dayanan sahip olmalıdır. Yakınlık ve uzaklık, vaatkarlık yıldız imajı ile taban tabana zıt, daha çok ka- ve reddedicilik yıldız ve izleyicileri arasındaki rizmaya dayalı bir yıldız olarak kendini yeni- gerilimde temel kutuplardır. Bu oldukça kar- den üretmiştir. maşık ve duygusal bir diyalog tarzıdır. Yakın- lık ve uzaklık hem canlı sahneye çıkışın gerçek Bütün bunların yanı sıra yıldız olgusunu besle- mekansal tecrübesi için, hem de medyaya özgü yen pek çok farklı etken bulunur. Toplumsal kurgulanan sahneye çıkışın kurucu unsurudur. refah ve hareketlilik, gelişmiş bir kitle iletişim Yakın ve uzak çekim teknikleri sayesinde farklı teknolojisi, endüstriyel yoğunluk ve buna bağlı bir mekansal deneyim yaşanır ve bu çekimler olarak film endüstrisi, insanların çalışma ve yıldızın sahneye konulma biçiminde vazgeçil- dinlenme saatlerinin kesin biçimde ayrılması, mez tekniklerdir. Sinema izleyici ve yıldızı yıldızı var eden niteliklerdir. Kitle iletişim hem ayırır, hem de kaynaştırır. Başka bir de- araçları yıldızın yaygın biçimde tanınmasını ve yişle sinema, yakınlık duygusunu, uzak ve olası hayran kitlesine ulaşması için gerekli yakın çekimleri arka arkaya kurgulayarak, ortamı hazırlar. Örneğin Hülya Avşar yaptığı kamera hareketleri ile yaklaşarak, yakın çe- işlerin yanında, kendi yıldız imajının devamlı- kimlerle sağlar. Bu bağlamda kameranın teknik lığı için sürekli magazinin içinde de yer alma- nitelikleri yıldızın duygusal niteliklerini açığa nın gerekliliğini savunarak, buna uygun davra- çıkartır. Sinema salonundaki izleyici yıldıza nır. Yine kitle iletişim araçlarının tiksinerek ya da heyecanlanarak yaklaşır. Onun kendi tanınırlığı için önemini şu sözlerle vur- bakışı kameranın bakışıdır. Karanlık salonda gular: “Yazık ki, bu işler için gündemde kal- yıldız seyircinin hayallerine gerçek olmayan malısınız. Televizyonda yoksanız insanlar sizi bir yakınlıktadır, imajinasyonun gücünü bir unutuyor” (Milliyet, 4 Mayıs 2005). Popüler süreliğine ödünç almıştır. kültürün bir parçası olarak yıldız, çabuk be- nimsenen, çabuk yüceltilen ve çabuk unutula- Özetle sinemada tiyatro ve diğer sanatlardan bilecek bir üründür; yani modern toplum bire- farklı olarak sahneye özgü mekansal ayrım yinin tükettiği diğer metalardan farklı değildir. ortadan kalkar. Zira sinema estetik bir biçimde idealleştirmeye dayanan bir sahneye koyma YILDIZIN SENARYOLAŞTIRILMASIN- sanatıdır. Sözgelimi sinema kamerası yıldızı DA SANAT VE MEDYAYA ÖZGÜ hafif alt açıdan görüntülemeyi öncelikle tercih GÖSTERGELER eder ve bu klasikleşmiş bir kamera açısıdır. Çünkü yıldızın yüksek ve heybetli gösterilmesi Medyaya özgü yıldız sunumu, aracın nitelikle- istenir. Aydınlatma sayesinde yıldız, hayali bir rine göre yıldızın konumunu belirler. Bunlar üstünlük içeren sunum biçimiyle sunulabilir tiyatro sahnesi, sinema perdesi, monitör ya da (Thiele 1997). Kısacası yıldızın beden dili ile fotoğraf karesidir. Bu araçsal niteliklere uygun kamera hareketleri birbirine bağımlı olarak olarak yıldızın kendi görüntüsünün seyircinin bütünsel bir etki oluşturur, yıldızı gizler ya da görüş alanına odaklanması ve yıldızın belli bir açığa çıkartır. tarzda görünür biçimde görsel estetiğe uygun olarak etki alanının kurgulanması gerekir. Öyle TELEVİZYON YILDIZLIĞI ki görüntülerde yıldız, karanlıktan ışık aracılı- ğıyla biraz öne çıkarılırken, kurgulanmış nite- Yıldız olgusu televizyon bağlamında, sinema likleri ile gündelik hayatın tarzından farklılaştı- ve pop dünyasından farklı bir görünüm sergi- rılır. Seyirci kitlesinden onu ayıracak sahne ler. Altmışlı yılların başlarında John Langer gibi bir sınıra ihtiyacı vardır. Örneğin klasik (1981) film yıldızları ile karşılaştırılabilecek Hollywood filmlerinde sıklıkla yıldız merdiven televizyon yıldızlarının neden olmadığını araş- ya da kulistedir. Kısacası yıldızın izleyicileri ve tırmıştır. Langer, televizyonun sistematik ola- kendisi arasında bir mesafe olmalıdır, fakat bu rak kişiselleştirmeye eğilimi olduğunu açıklar. mesafe ulaşılmaz bir yakınlık da içermelidir. Kişiselleştirme yalnızca karakterler için öykü-

108 Medyada İmajiner Kimliğin Kurgulanma Biçimleri... (101-115)

lerin kurulduğu kurmaca alanında değildir, dan yapılabileceğini söyler. Ona göre film bilakis kurmaca olmayan belgesel ve haberler yıldızları erişilmez ve dokunulmazdır. gibi güncel programlar yoluyla da gerçekleş- mektedir. Kesintisiz bir akış içinde sunulan “Rolleri de genellikle bizim günlük programlar ev ortamı içinde alımlanır. Televiz- yaşamımızdan alınmamıştır; ama tele- yon izlemek gündelik hayatın ailesel edimidir. vizyondaki konulu filmlerin yıldızları- Televizyon medyası oturma odasındaki yegane nın çoğu bizim hayat tecrübemizin i- dost durumuna gelmiştir ve ‘televizyon aile- çinden çıkan rollere sahiptir. Kahra- si’nin merkezi olarak kendini sahneye koyar. man değillerdir. Popülaritelerini artır- Televizyon kesintisiz program akışı içinde, mak ve değerlendirmek için toplum i- yaptıkları belirli programlarla tanınarak demir çinde görünürler. Bu televizyon yıl- atmış kadın ya da erkek sunucular üzerinden dızları, genel olarak, sunuculara ben- çeşitli kişilikler sunar (Uğur Dündar, Mehmet zer bir şekilde, bizimle konuşmadıkla- Ali Birand, Serap Ezgü, Savaş Ay vb). Tele- rı halde, program ve izleyici arasında vizyonun samimi ve ailesel bir atmosfer oluş- yakın bildik bir ilişki kurar” (Burton turması izleyicilere direkt bir hitap biçimini 1995: 118-119). gerektirir. Böylece medyaya özgü sahneye koyma biçimine hayali izleyici de dahil edile- Dizilerin kurmaca kahramanları seyircilerin rek, medya kişiliği güven verici bir anlayış eksik deneyimlerine ve tatmin edilmemiş ihti- içinde sunulur. Bu tarz sunum film yıldızlarına yaçlarına atıfta bulunur ve sürekli yinelemeler uygun değildir. Zira yayının içeriği değişse de sayesinde gündelik hayatın aktivitesi olarak televizyon kişiliği daima aynı kalır. Örneğin televizyon iletişim ritüeli içinde güvenilir bir Mehmet Ali Erbil ‘Çarkıfelek’, ‘Ah Kalbim’, komşu, arkadaş, akraba olarak, izleyicinin de ‘Passaparola’ ya da başka bir programı sunsa içinde olduğu ‘büyük televizyon ailesine’ ait da daima kendi yarattığı gösteri adamı kişiliği olur. Dizi kahramanlarının anlamları alımla- ile tanınmaktadır. Onun seyirciler tarafından mayla birlikte oluşurken ortak bir gerçeklik tanınırlığı programın içeriğinden çok kendi alanını paylaşan ve yeniden üreten ‘televizyon kişisel imajı ile oluşmuştur. halkı’ aracılığıyla daha kolay benimsenir. Kurmaca televizyon karakterleri toplum içinde Kurmaca yayınlarda özellikle dizilerde gerçek toplumsal tipler olarak toplum ve üyeleri ara- kişiler ve karakterler arasında sınırlar bulanık- sında sembolik uzlaşımı sağlarlar, ancak edebi laşır. Örneğin “Kurtlar Vadisi” dizisinde yer kahramanların (Madame Bovary gibi) büyüle- alan ‘Çakır’ karakteri ile Oktay Kaynarca izle- yici haresini yakalayamazlar. Bu kahramanlar yiciler tarafından özdeş görülmüş, oyuncunun toplumsal dönüşüm dönemlerinde somut lider gerçek kişiliği de dizideki karakterle birlikte ya da kişiliklerin olmadığı zamanlarda daha değerlendirilmiştir. Aynı biçimde dizi olarak çok ilgi görmekte ve referans sistemi olarak çekilmiş sinema filmlerinde de oyuncuların işlev gördükleri için daha çok sevilmektedir. gerçek kişiliği karakterin arkasında kalmaktadır Toplumsal uyum açısından televizyon kahra- (Sylvester Stallone’nin Rambo olması gibi). Bu manları gerçeğin sözcüsü gibi görülen ve gös- dizi kahramanları sadece kişisel ve psikolojik terilen, gerçeğin temsilcisi olduğu gerçeğine taraflarıyla gerçek kişi olarak görülemezler, izleyiciyi inandıran haber spikeri gibi kişilikler aksine bu kahramanlar televizyon metniyle yol göstericidir. Talk Show’cular ise televizyon yapısal olarak ilişkilendirildikleri için aynı tüketiminden eğlence ve haz aldırmayı vaat zamanda sosyal, ekonomik ve siyasi yaşam ederler. İzleyiciler yarışma, eğlence, program- şartlarının ve sıra dışı norm ve değerlerin can- larına katılarak bir günlük kahraman olurlar, landırılması olarak görülmelidir. fakat televizyonun sonsuz program akışı içinde çabuk unutulurlar. Bu akış içinde siyasi liderler Burton’a (1995) göre televizyon dizilerinde rol birer yıldız değil de medya kişilikleri olarak alan ünlü kişileri yıldız olarak değerlendirmek kamusal bilince sunulurlar. Televizyonun şov tartışmalıdır. Yıldız olgusu bağlamında sinema dünyasıyla bütünleşemezler. ve televizyon açısından bir ayrım yapmak ge- rekirse, bu ayrımın saygı ve samimiyet açısın- Bütün bunların yanı sıra televizyon yıldızları izleyiciyi kendisine çekerek, araç ve onun

109 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

anlaşılma biçimi üzerinde belirleyici bir rol nin yıldızın imajına yedirilmesi gerekir. Zira oynarken, TV ürünlerinde ticari bir unsur nite- mükemmel bir şekilde senkronize edilmiş bir liği de kazanmaktadır. devamlılık olgusu, yıldız imajının başarısızlı- ğına yol açacaktır. Yıldızlar kişisel ve sosyal TELEVİZYON VE SİNEMA kimlik yapılarını birbirleriyle bağlayan ve bu YILDIZLARININ İMAJ OLUŞUMUNDA sebepten dolayı içine kapalı kişiler olarak gö- “DEVAMLILIK” OLGUSUNUN ÖNEMİ rülen ‘kişiselleştirilmiş sosyal tiplerdir’. Bu yüzden olacak ki, yıldızlar bize gerçek, bir Yıldız oluşumunda başarı ve imajın devamlılık diğer ifadeyle otantik görülmektedir (Reeves göstermesi önemlidir. Devamlılık olgusu hem 1988: 150). Faulstich ve ark. (1997) sinema ve diyakronik hem de senkronik boyutu içerir. televizyon yıldızlarının imaj kuruluşunda etkin Diyakronik devamlılık, yıldızın başarısının ve olan ‘devamlılık’ olgusu hakkında şu tespitleri imajının uzun yıllar sürmesini anlatır. Senkro- yaparlar: nik devamlılık ise yıldızın televizyon ya da sinemada gösterilen kişiliği ile kendi gerçek • İmaj oluşumunda ve bunun devam etti- kişiliği arasında süreklilik arz eden ilişkiyi rilmesinde bütün enerjinin diyakronik devam- ifade eder (Korte ve Strake 1990:17). Yıldızın lılık üzerine yoğunlaştırılması hayati önem senkronik devamlılığının oluşumunda görsel taşır. Uzun yıllar yıldız olarak kendini kabul boyutun önemli bir yeri vardır. Zira rock ve ettiren bir televizyon yıldızı genellikle şovla- pop yıldızları konserlerde, kliplerde “görsel- rında eskiye dayanan başarılarını anımsatacak leştikten” sonra söz konusu senkronik devam- repliklere ve anekdotlara yer verir (Bizde buna lılıklarını oluşturur (Faulstich 1994). Tekrar örnek olarak Star televizyonunda yer alan İbo tekrar gösterilen klipler, filmler, fragmanlar, Şov’da İbrahim Tatlıses’in izleyicinin merakını fotoğraflar ve medyada yer alan haberler aracı- uyandıracak bir sunum tarzıyla, her programın- lığıyla yıldız tanıtılır. Yıldızları hakkında tüm da kendi hayatından anekdotlara yer vermesi, bilgileri edinmek isteyen hayran kitleleri tara- annesi ve eski eşlerine ait anılarını anlatması fından yıldızın filmleri tekrar tekrar izlenir, fan verilebilir). Bu bir nevi yıldızlığının devamlılı- grupları oluşturulur, medyada yer alan haberler ğını sağlama taktiğidir. Sinema yıldızlarına ve fotoğraflar toplanır ve imza günlerinde yıl- onur plaketlerinin veya ödüllerinin dağıtılması, dızlarını görebilmek için diğer hayranlarla çocukluklarından yıldızlığa giden hayat hika- kıyasıya yarışılır. Bu süreçte hayranlar yıldızla- yelerine yer verilmesi, onların yıldızlık ya- rı ile ilgili topladıkları eksik bilgileri kendile- şamlarının devamlılığını sağlamaya yönelik rince bütünleyerek bir nevi onu kişileştirirler. girişimlerdir. Bu kişileştirme özellikle yıldızın kişiliği ve özel hayatı hakkında bilgilerin medya aracılı- Diyakronik devamlılık sağlama sürecinde yıl- ğıyla iletilmesi sayesinde olur (Langer 1981: dız kendisine sadece kısa vadeli paydoslar 354). verebilir. Devamlılığını garanti altına alabilme- si için sadece kendi şovlarında değil, diğer Yıldıza ait imajın ve davranışlarının hayranları meslektaşlarının programlarına da konuk ol- tarafından taklit edilmesi oldukça etkin bir malıdır. Sinema yıldızına bu anlamda daha süreç olarak karşımıza çıkar. Önemli olan ise özgür bir alan tanınır. Yeni bir rol için gereksi- bu sürecin hiç bitmemesidir. Bir anlık gizemli- nim duyduğu zaman dilimi, söz konusu rolün lik yıldıza duyulan ilginin ayakta tutulmasını üstesinden gelebilmesi için şart görülürken, sağlar. Bir diğer ifadeyle, yıldızın imajında aynı zaman dilimi televizyon yıldızının kariye- göstereceği içsel düzensizlikler, personasındaki rine ağır bir darbe olarak nitelenir. Dolayısıyla hissettireceği tutarsızlıklar sayesinde tek bo- televizyon yıldızının, hayranların karşısına yutluluğu ve şeffaflığı ortadan kaldırır ve böy- sürekli yeni etkinliklerle çıkması gerekir. lece hayran kitlesinin ona daha da çok bağlan- masını sağlar. Kimliğin çeşitli modellerini ve • Televizyon ve sinema yıldızları senkronik toplumsal yaşamın değer ve normlarını cisim- devamlılık olgusunda birbirinden farklılaşır: leştiren yıldız, kültürel çatışmaları ve toplumsal Televizyon yıldızının imajı kendi kişiliğiyle sorunları da personasında barındırdığı için, söz sunulur ve yine kişiliği aracılığıyla ekrandaki konusu çatışmaların tezatlık oluşturan öğeleri- rolünü biçimler (Uğur Dündar, Ali Kırca, Okan

110 Medyada İmajiner Kimliğin Kurgulanma Biçimleri... (101-115)

Bayülgen örneklerinde olduğu gibi). Neticede tır; fakat iyi kadın ve kötü kadın imajı iki ayrı izleyici ekranda sunucu rolünde X yıldızı değil, kişide yansıtılmaya devam eder. 1980’lerden sunucunun kendisini ve onun tüm personasını sonra televizyonun da etkisiyle toplumsal de- oluşturan yapısıyla algılar ve kabullenir. Sine- ğişmelere paralel olarak Türk sinemasında ma yıldızı ise bilinçli olarak rolüne karşı mesa- tema ve konuların yanı sıra anlatım biçimleri feli durabilir. İzleme arzusu bazen hayranlık de değişmeye başlamıştır. “Bu değişimin po- duyulan yıldızın belirli bir rolü ne şekilde can- püler ve görünen ifadesi, baş kadın oyuncuların landırdığını görmeye de dayanabilir. ve eski namus simgesi yıldızların filmlerde öpüşmeye, yatağa girmeye, sevişmeye başla- MEDYA YILDIZLARINDA CİNSİYETE maları oldu” (Evren 1990: 10) (Türkan Şoray ÖZGÜ ROL YAPILARI gibi). Yıldız kadın oyuncuların soyunmaya başlamaları ile iyi ve kötü kadınların ayrı ayrı Medyada yıldızların cinsiyete özgü rol yapıla- temsil edildiği filmlerin yerini her ikisinin rını değerlendirebilmek için kadın yıldızların özelliklerini belirli ölçülerde üstünde toplayan erkek yıldızlara göre eşit bir oranda temsil tek kadınlı filmler almıştır. Türk sinemasında edilip edilmediği ve yıldızlık olgusunda iki kadının konumundaki değişim bununla sınırlı cinsiyetin başarılı sayılabilmesi için aynı nite- kalmayarak kendi alt kategorilerini de yarat- liklerin aranıp aranmadığı üzerinde durmak mıştır. Eski olumlu yıldız oyuncuların cinselli- gerekir. Nicel olarak çok sayıda yapılan içerik ği konunun gereği iken, Ahu Tuğba, Banu çözümlemelerinde kadınların erkeğe oranla Alkan gibi oyuncuların cinselliği daha çok bir medyada çok az sayıda yer aldığı tespit edil- seks ve vücut seyri amacı taşır. miştir. Örneğin Gerbner ve Signorelli’nin yap- tığı araştırmalarda erkek nüfus oranı %49 ol- Coward’a göre ataerkil kültürün hakim olduğu masına rağmen bu oranın prime-time televiz- medyada, kadın ve erkek, fotografik görüntüler yonda %73 olduğu tespit edilmiştir (Ingham aracılığı ile ötekinin bakışına göre idealize 2001: 1). Zoonen’e (1991) göre kadınlar med- edilir. Buna göre kadın uzun bacaklara, bronz yada çeşitli klişeler içinde gösterilir. Buna göre tene ve dinç görünüme sahip olmalıdır “ya eş, anne, kız evlat, kız arkadaş olarak; ya (Coward 1993: 56). Erkekler ise sportif, adaleli geleneksel kadın mesleklerinde (sekreter, hem- ve genç görünüşlü olmak zorundadır. şire, kabul görevlisi) çalışandır; ya da seks Yıldızlar da kolektif bir arzunun ürünü olarak objesidir. Genellikle genç ve güzeldir, fakat iyi medyada kadın ve erkek cinsiyet rollerine uy- bir eğitim almamıştır” (Van Zoonen 1991: 35- gun sunum stratejileri içinde varlık gösterirler. 36). Erkekler ise daha çok karlı işlerde ve yö- Bayram (2001) Türk melodram sineması içinde netici pozisyonda güç ve performans bağla- romantik güldürü filmlerinde kadın yıldızların mında gösterilir. Bu bağlamda medyanın cinsi- cinsiyetçi temsillerini saptadığı çalışmasında yet rolleri ile ilgili ataerkil kültüre özgü filmin başında erkeğin beğenmediği kadınların stereotipleri sürekli kullanması ve bu erkeğin arzusunu kazanacak derecede deği- stereotiplerin egemen toplumsal değerleri yan- şimlerini ve bunun sunum biçimini şöyle sap- sıtması kaçınılmazlaşmaktadır. Ataerkil toplu- tar: mun rol tanımına uygun olarak sinemada gele- neksel erkek kişiliği mantıklı ve yaratıcı roller- “Kadının cinsel çekiciliğini kanıtladı- de, kadın ise duygusal rollerde ifade edilir. ğı ve erkeğin bakışını ele geçirdiği sahnelerde merdiven dekorunun ya da Örneğin Türk sinemasında 1960’lara kadar kadını sahnede/ podyumda sunan me- Cahide Sonku, Belgin Doruk, Neriman Köksal kanların sık sık kullanıldığına dikkati gibi kadın yıldızlar melodram kalıpları içinde çekmek istiyorum. Merdiven bir sah- ‘faziletli anne’ ve ‘dokunulmamış sevgili’ nedir, kadını yüksekte tek başına ve olarak, tek boyutlu, iyi ya da kötü kadınlardır seyredildiğini bilen bir konuma yer- (Kalkan 1988: 42). Bu yıllardan sonra Türk leştirir. Kadın kahramanlar ya merdi- sinemasında kadının toplum içindeki durumu, vende, ya bir gazino sahnesinde, ya bir kendi başına var olma kavgası, kişiliğini geliş- podyumda ya da sahne gibi kullanılan tirme güdüleri, özgür bir şekilde sevmek ve bir alanda erkek kahramanın arzu nes- sevilmek hakkı temaları işlenmeye başlanmış- nesi olarak konumlandırılırlar. Erkek

111 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

aşağıda beklerken kadın kahramanın kişisel ve grup kimliklerinin oluşumunda ve gökyüzünden gelen bir tanrıca ya da aynı zamanda değerlerin dönüşümünde önem- yıldız edasıyla basamaklardan inişi lidirler. Bu anlamda yıldız ve idoller her ne anlatının yıldızı ve odak noktası kadın kadar sanat veya eğlence sektörünün ürünleri için çok uygun bir imge kurar. Tıpkı olsalar da, halk tarafından edilgin bir biçimde yıldızlar gibi”(Bayram 2001: 92). sahiplenilmez. İnsanlar yıldızların temsil ettiği değer, duygu veya uzlaşım alanlarını kendi Türkan Şoray, Filiz Akın, Hülya Koçyiğit, bağlamlarında dönüştürerek yeniden inşa e- Fatma Girik gibi yıldız oyuncuların canlandır- derler. Yıldız fenomeni var olan ihtiyaçlar dığı kadın kahramanlar erkeğin bakışlarının üzerine kurulabilir, dayatma ile halkın ihtiyaç- kendi üzerinde olduğunu bilerek, hatta böyle larına cevap vermeyen bir yıldız olgusunu olması gerektiğini gösterircesine bedenlerini yerleştirmek mümkün değildir. Toplumsal seyir nesnesi olarak sergilerler. Erkek hayran- koşullar ve buna bağlı ihtiyaçlardan yükselen lıkla kadını seyreder, kadın da kendi seyredili- yıldız olgusu, izleyicilerin kendi toplumsal şini seyreder. Zira “kadının içindeki gözlemci ilişkileri bağlamında kendi anlamlarını üret- erkek, gözlenense kadındır” (Berger 1988: 46). melerine, kültürlerini kurmalarına izin veren Dolayısıyla kadının bakış açısı da ataerkil top- bir metindir. Bu metin asla açık ve net değildir, lumun değerlerine uygundur. Hem karşısında- gizemlilik ve çelişkiler taşımaktadır. Bu gizem kini hem de kendini erkek bakış açısıyla de- ve çelişki taşıma durumu bir izleyici kesimine ğerlendirir. Bayram’a göre romantik komedi yıldızla özdeşleşme olanağı sağlarken bir diğe- anlatısı içinde kadın kahramanın ‘kadın yıldız rine ‘ne olmadığı ya da neye karşı olduğu’ kültü’nün bir metaforu olarak ‘yıldız’ gibi üzerinden kendini konumlandırmasına hizmet sunumu kadın bedenine dair fetişi sağlamlaş- edebilir. Örneğin Müslüm Gürses’i beğenme- tırmaktadır. Aynı zamanda da bu, oyuncunun yen bir kişi, belli bir tartışmada, onun hayran kendi yıldızlık imajını yeniden kurarak, tasdik kesiminden kendini farklılaştırabilmekte ve eder. kendinin ne olmadığı (yani öteki) üzerinden bir Baudrillard (1997) kitle iletişim araçlarının kimlik ortaya koyma imkanı bulmaktadır. ürettiği gerçeklik içinde erillik ve dişilik mo- delleri arasındaki cinsiyet farklılığının cinslerin Özdeşleşme sürecinde kişinin kendi egosu farklılaşmış doğasından değil, aksine sistemin diğerinin (bu durumda özdeşleşilen yıldızın) farklılaştırıcı mantığından doğduğunu açıklar. egosu yerine geçer ve onun rol şemasını üstle- Günümüz tüketim kültürü içinde model alınan nir. Bu süreçte diğer kişinin (yıldızın) idealleş- yıldızlar farklılaştırılmış cinsiyet kalıpları için- tirilmesi söz konusudur. O, olmak istenilen, de aynı zamanda tüketimi düzenleme işlevi de ulaşılmaya çalışılan ideal ego’yu temsil et- görür. İdeolojisi tüketimin gereklerine göre mekte ve kişi, davranışlarını ve fiziksel görü- düzenlenen kitle iletişim araçlarında yer alan nüşünü hayranlık duyduğu kişiye göre biçim- eril model rekabetçi, seçici erdemi simgeler. lendirmektedir (Rustemeyer 1997: 100). Diğer Dişil model ise kadının kendi kendisinden yandan yıldız, farklı ve/veya olumsuz bir alter hoşlanması ve narsistik kendine ilgiyi telkin ego olarak da konumlandırılabilir ve bu du- eder. Bu bağlamda yıldızlar örnek resimler rumda da kişi benlik sunumu stratejisini kendi olarak toplumun arzu ve ihtiyaçlarına uygun rol pozisyonunu yıldızın karşısına yerleştirerek tanımları içinde imajlarını kurarlar. Önemli kurmaktadır. Fakat her halükarda yıldız, ister olan yıldızın hangi işlevi yerine getirdiği soru- kimlik aracı olsun ister belli bir söylem düze- nudur. Yıldız toplumsal mit rolü üstlenirken, nini kuran öge olsun, sosyal dünyayı kurma aynı zamanda da ekonomik bir işlevi de yerine aracı (mediator) olarak rol oynamaktadır. getirmek zorundadır. Buna göre bir yıldız mil- yonlarca insanı sinema salonlarına çekecek Günümüzde iletişim araçlarının uzakları yakın, kadar çekiciliğe sahip olmalı ve bunu daimi yakınları da uzaklaştırması zaman ve mekan kılmaya çalışmalıdır. anlayışının esnekleşmesi ve kapitalist yapıların yaşam alanındaki ekonomik örgütlenme bi- SONUÇ çimlerine dayanan boş zaman ve çalışma za- Yıldızlar genel anlamda, çeşitli toplumsal ke- manı ayrımının keskinleşmesi sonucu, günlük simlerin değerlerinin sembolleştirilmesinde, yaşamın tüm alanları tekelleşme mantığının

112 Medyada İmajiner Kimliğin Kurgulanma Biçimleri... (101-115)

egemenliğini kurma mücadelesine maruz kal- geçme sınavı verecek yeni Keloğlan’lara yani maktadır. 50’li yıllarda ‘her mahalleden bir yarışmacılara ihtiyaç vardır. Yine de bu yarış- milyoner ya da fabrikatör çıkartma mantığı’ malara katılmış ve yıldızlık haresini yakalamış artık günümüzde ‘her mahalleden gözetleme gibi olanlar açısından medyanın kitle anlayışı- evine yarışmacı çıkartma’ mantığına teslim na göre belirlenmiş formatlarına endeksli haz olmuştur. Tekelleşme sistemi, artık, sıradan evreni pazarında bir kez kahraman olmanın vatandaşın çalışarak kendi emeğiyle belirli bir tadı, sıradanlaşmaya direnmektedir. Kişi kimlik sosyo- ekonomik düzeye ulaşmasının önünü açısından yıldızlaşma simülasyonu içindeyken tıkamıştır. Ancak kitlelerin umutlarını yitir- toplumsal var oluşunun referanslarını da yitir- memeleri için sistemin araladığı kapılar ge- mektedir. Bu da yıldızı söndüğünde aynı za- rekmektedir. Televizyon yarışma programları manda toplumsal olarak var olmamak anlamına sıradan insana ekonomik refahın yanı sıra bir gelmektedir. günlük de olsa, bir süreliğine gösteri toplumu- nun yıldızı olmayı vaat etmektedir. Diğer bir Lasch (1979) günümüz toplumlarında kahra- ifadeyle yaşam anlayışı kişinin içinde olduğu manlık dürtüsündeki değişimi şöyle açıklar: geleneksel toplumsal biçimler aracılığıyla ve- rilmeyip, bilakis bu anlayış medya formatları “Eskiden bir insanın yararlı bir yaşam ile belirlenir olmuştur. Televizyondaki yıldız- sürdürdüğüne inanmasını sağlayan ar- laşma olgusu da sinemada olduğu gibi filmde kadaş ve komşuların iyi düşünceleri canlandırılan rollerin performansına göre değil, onun başarılarının takdir edilmesine gündelik hayatta kişi olarak canlandırılan rolle- dayanıyordu. Bugün insanlar edimle- rin gösteri nesnesi olarak pazarlanmasına rine değil de kendi kişisel özelliklerini endekslenmiştir. Sinema ya da oyunculukla alkışlayan bir olumlama bekliyor. İn- yıldızlaşan kişilerin kendilerine ait gizil bir sanlar kendilerine hayran olunmasını kimliği ve özel yaşamı olduğu düşünülür. Oysa istedikleri kadar saygı duyulmasını televizyonda gündelik hayatını pazarlayarak istemiyorlar. İstedikleri ün değil ünün gösteri toplumunun haz evreninde yıldızlaşma- getirdiği sahte ışıltılar ve heyecandır. ya çalışanların, her ne kadar belirli bir formata Saygı duymaktansa, gıpta edilip kıs- göre biçimlenen rol modelleri sunsalar da, kanılmak istiyorlar... bugünün kahra- kendi kimliklerini pazara çıkartıp sattıkları manı başarılı bir şekilde yığınları et- gerçeğiyle yüzleşmeleri kaçınılmaz olmaktadır. kileyip kendisini ünlü konuma yerleş- Bu yüzleşmenin bedelleri ağır olabilmektedir. tiren çekici bir imaj yaratan kişidir. Bu Psikolojide “Prag Öğrencisi” örneğinde olduğu imajın ardındaki sebebin ne şöhrete gibi aynada görünen kendi imgesini şeytana ulaşan kişi için ne de bu şöhrete tapan para karşılığı satan ve görüntüsünün kendi yığınlar için bir önemi vardır... Saygın yerine geçerek istemi dışında davranmasını bir ün, tarihe mal olmuş işlerde ve bi- önleyemeyen gencin bu durumdan kurtulabil- yografilerde alkışlanan kayda değer e- mek için intihardan başka şansı kalmamıştır dimlerin icrasına bağlıyken, şöhret hoş (Gözetleme evinin yarışmacılarından Semra bir dış görünüş sergileyen ya da bir Hanım’ın oğlu Ata Türk’ün ölümü, bu çerçe- şekilde dikkatleri üzerine çekmeyi ba- vede değerlendirilebilir). Kimlik açısından bir şaran kişinin ödülüdür.” (aktaran otorite tarafından insan görüntüsünün ele geçi- Gabbard ve Gabbard 2001: 385). rilmesi ve kendisine yabancılaşması baş edil- mesi gereken sorunsaldır. Zira sorun insanın Sonuçta şöhret olma ve buna bağlı yıldız olma görüntüsü ile kendisini birleştirememesidir, tutkusu yirminci yüzyılın ürünü olsa da insan- çünkü gösteri toplumunda hiç bir görüntü uzun lık tarihi boyunca insanın ölümsüzlük strateji- süreliğine varlık gösterememektedir, her şey lerinden biri olarak geliştirdiği kahramanlık sonuçta bir kullanım nesnesidir. Bu tarz yıl- arayışının yeniden dönüşümüdür. Gabbard ve dızlaştırma sistemi, yoğun bir emek, yetenek, Gabbard’a göre insan kozmik bir önemin öz- beceri, kültür birikimine dayanmadığı için hızla lemini çeker. ‘Birisi’ olmak için can atar, öl- tüketilmektedir. Ünsal Oskay’ın (4) deyimiyle dükten sonra da hatırlardan silinmeyecek ve sistemin ayakta kalması ve kitlelerin umudunu hakkında konuşulacak bir kahraman olma öz- yitirmemesi için sistemin araladığı kapılardan lemini duyar. Bu bağlamda değişen toplumsal

113 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

şartlara göre kahramanlık tutkusu ideal arayış- yoksulluğundan kurtulmak için Kafdağı’nın larında kendini var etmeyi sürdürecektir. ardındaki ülkelere yolculuğa çıkan, ama vardığı uzak ülkelerde de, hükümdarın, kızına koca NOTLAR olacak kişiyi seçmek için düzenlettiği yarış- maları kazanmaktan öteye gidemeyen Keloğ- (1) Lacan, öznenin kimlik oluşum sürecinde lanlar olarak kalmamızı gerektirir. Keloğlan’ın dil olgusu ve onun sembolik düzenini ‘ayna Keloğlanların hükümdarın kızına koca seçilme- evresi’ ile açıklamaya çalışmaktadır. Lacan’a si, seçilmeleri Keloğlanlar üreten eşitsizlikçi göre, başlangıçta (pre-oidipal aşama) bebek reel dünyanın yeniden üretimine yarıyor; amir- anne ile kendisini ayıramamakta, yani kendi li-memurlu hiyerarşik dünyanın kan temizle- bedeninin bitip annesinin bedeninin başladığı mesine yarıyor; onu değiştirmiyor. Ayrıntılı noktayı ayırt edememekte ve özerk bir ben bilgi için bkz: Oskay, Ünsal (1998), Yıkanmak olarak kendini tanımlayamamaktadır. Bu İstemeyen Çocuklar Olalım, Yapı Kredi Ya- aşamada bebekte cinsiyet kimliği yoktur. yınları, İstanbul. Ayna aşamasında henüz yürüyemeyen bebek, anne kucağında aynadaki kendi görüntüsü ile KAYNAKLAR veya bir başka annenin kucağındaki kendine benzer bir başka bebekle karşılaşır. Aynada Barthes R. (1974), Mythen des Alltags, Frank- karşılaştığı imajı sayesinde hayali aşamada, furt a. M., Suhrkamp. bir bütünlük olarak var olduğunu sanan bebe- Baudrillard J (1997), Tüketim Toplumu, Ha- ğin, artık anneninkinden ayrı bir bedene sahip san Deliçaylı ve Ferda Keskin (çev), Ayrıntı olduğunu fark edişiyle kimliklenmesi ve sem- Yayınları, İstanbul. bolik sistem için –dili kullanmak için- gerekli Bayram N (2001) Onun Arzuladığı Kadın olan özne-nesne ayrımının (ben ve öteki) Olmak: Romantik Güldürü Filmlerinde Arzu bilinçte gelişme kazanmasıyla, kültürel bir İlişkileri ve Cinsiyetçi Temsiller, Gazi Üni- varlığa evirilme süreci başlayacaktır. Ayna versitesi İletişim Derg, 10. aşaması öznenin, cinsel kimliğini kazanacağı ve dili kullanmak yolu ile sembolik düzene Berger J (1988) Görme Biçimleri, Yurdanur adım atacağı aşamadır. Bu aşamada bebek, Salman (çev), Metis Yayınları, İstanbul. imajı ve kendisi arasındaki farkın ayrımına Bilgin N (2001) İnsan İlişkileri ve Kimlik, vararak, kendi bedeninin bütünlüklü birliği Sistem Yayıncılık, İstanbul. için iki olmayı - imajı ve kendisi olarak- kabul Bilgin N (1999) Kollektif Kimlik, Sistem Ya- etmektedir. yıncılık, İstanbul. (2) Bakire Meryem, Hıristiyanlığın önemli Burton G (1995) Görünenden Fazlası, Alan kadın imgelerinden biridir. O hiçbir cinsel Yayıncılık İstanbul. deneyim yaşamadan, yani saflığı bozulmadan doğrudan anneliğe yükselmiştir. İsa’nın bakire Charlton M (1994) Fernsehstars als Vorbilder?, annesi ve anneliğin masumluğunun temsilcisi- MedienPraktisch, s.11-28. dir. Coward R (1993) Kadınlık Arzuları, Alev Türker (çev), Ayrıntı Yayınları, İstanbul. (3) Madonna figürü Bakire Meryem imgesine Dyer R (1986) Heavenly Bodies, Film Stars tezatlık gösteren Hıristiyan kadın mitidir. and Society, New York. Madonna –Maria Magdelena- cinselliğini do- yasıya yaşayan kadındır. Madonna imgesi saf, Evren B (1990) Türk Sinemasında Yeni Ko- temiz ve adanmışlar için olan göksel hüküm- numlar, Broy Yayınları İstanbul. darlığa değil, daha alçak bir dünyaya aittir. Faultisch W, Korte H, Lowry S, Strobel R (1997) “‘Kontinuitaet’ –zur Imagefundierung (4) Ünsal Oskay’a göre gündüz içinde yaşanan des Film- und Fernsehstars”, Wener Faultisch, toplumsal dizgeye seçenek oluşturulacak yeni, Korte Helmut, Der Yıldız, Münschen: Fink, farklı bir toplumsal ortamın düşünü görme s.11-28. yeteneği yitirilmeye başlanmışsa, düşler de gündüz içinde yaşanan yanlış bilincin bir uzan- Faulstich W (1994) “Von Elvis Presley bis tısı olarak kalıyorsa, düşlerimizde bile, kendi Michael Jackson. Kleine Startypologie der

114 Medyada İmajiner Kimliğin Kurgulanma Biçimleri... (101-115)

Rockgechiachte”, Werner Faulstich ve Sommer C M (1997) “Star als Mittel der Gerhard Schaeffner , Die Rockmusik der 80’er Identitaetskonstruktion”, Wener Faultisch, Jahre, 4. Lüneburger Kollegium zur Medien- Korte Helmut, Der Yıldız, Münschen: Fink, wissenschaft, Bardowick, Wissenschaftler- s.114-124. Verlag, s.83-106. Tajfel H (1981) Human Groups and Social Fiske J (1999) Popüler Kültürü Anlamak, Sü- Categories. Studies in Social Psychology, leyman İrvan (çev), Ark Yayınları, Ankara. Cambridge University Press, Cambridge. Freud S (1981) Cinsiyet ve Psikanaliz, Thiele J (1997) “Künslerisch-mediale Zeichen Selahattin Hilal (çev), Varlık Yayınları, İstan- der Starinzenierung, Wener Faultisch. bul. Van Zoonen L (1991) “Feminist Perspectives Gabbard G O ve Gabbard K (2001) Psikiyatri on the Media”, James Curran ve Michael ve Sinema, Yusuf Eradam ve Hasan Gurevitch (eds), Mass Media and Society, Satılmışoğlu (çev), Okuyan Us Yayın, İstanbul. Edward Arnold Adivision of Hodder & Kalkan F (1988) Türk Sineması Toplum Bili- Stoughton, London. mi, Tümer Ajans Yayınları, İzmir. Weber M (1987) Sosyoloji Yazıları, T. Parla Korte H ve Strake G (1990) Der filmstar, (çev), Hürriyet Vakfı Yayınları, İstanbul. Hochschule für Bildende Künste, Weber M (1972) Wirtschaft und Geselschaft. Braunschweig. Grundriss der verstehenden Soziologie, Langer J (1981) Television’s ‘personality Tübingen. system’, Media, Culture and Society, 3, (4), p. Winkler M (1992) Andrea, Starkult als Propa- 354. gandamittel. Studien zum Unterhaltungsfilm Lasch C (1979) The culture of narcissism, im Dritten Reich, Ölschläger, München. Norton, New York. Ingham H (2000) “The Portrayal of Women on Television”, http:/www.aber.ac.uk/~ednwww/ ungrad/ED30520/women1.html. İsen G ve Batmaz V (2002) Ben ve Toplum, Om Yayınları, İstanbul. Mikos L (1991) Idole und Star, Medium (E- kim, Kasım sayısı), s.72-74. Mikos L (2001) Fern-sehen. Bausteine zu einer Rezeptionsaesthetik des Fernsehens, Berlin, Vistas. Reeves J L (1988) “Television Stardom: A Ritual of Sosial Typification and Individualization”, James W. Carey ve diğerle- ri, Media, Myths, and Narratives. Television and the Press, Newbury Park U.A., Sage Publications. Rustemeyer R (1997) “Geschlechtsspezifische Rollen bei Medienstars”, Wener Faultisch, Korte Helmut, Der Star, Münschen: Fink, s.99- 113. Segal L (1990) Ağır Çekim, Volkan Ersoy (çev), Ayrıntı Yayınları, İstanbul. Sennett R (1983) Verfall und Ende des öffendlichen Lebens, Frankfurt/Main,

115 GÖSTERİ DÜNYASINDA KADIN OYUNCULARA YÖNELİK CİNSİYETÇİ YAKLAŞIM VE BİR ÖRNEK OLAY: FAT ACTRESS N. Aysun Yüksel∗

ÖZET Pek çok iş alanında olduğu üzere gösteri dünyasında da kadınlara yönelik cinsiyetçi ve eşitsiz uy- gulamalar söz konusudur. Kadın oyuncuların yaşları ve bedenlerindeki dönüşüm bir role tercih edilmelerinde olumsuz faktörler olarak karşılarına çıkarken erkek oyuncular için ilerlemiş yaşları ve/veya deforme olmuş bedenleri başrolde oynamak için bir sorun olmamaktadır. Bu noktadan hareketle, anılan ayrımcılığa ilişkin Kirstie Alley’in ironik bir yaklaşıma sahip, otobiyografik ö- zellikler de taşıyan yedi bölümlük dizisi Fat Actress ele alınmakta ve feminist bir bakış açısıyla değerlendirilmektedir. Değerlendirme tek tek her bölümü ele almak yerine sözü edilen sorunu or- taya koymaya yardımcı olacak başlıklar altında yapılmıştır. Şişman bir kadın olarak yaşadıkları, şişmanlığının kariyerine etkisi ve gösteri dünyasının dizideki yansımaları çalışmanın ana hatlarını oluşturmaktadır. Kirstie Alley’nin kariyeri sinema ve televizyon oyunculuğuna dayandığı için ka- riyerine ilişkin değerlendirmeler yapılırken ağırlıklı olarak yıldız olgusunun ölçütleri referans alınmıştır. Ancak, kimi kuramcıların televizyondaki sürecin daha farklı işlediğine ilişkin görüşleri de göz önünde bulundurularak (1), aralarındaki ayrımı belirtmek amacıyla Alley bu çalışmada şöhret, ünlü ya da oyuncu olarak nitelendirilmiştir. Bu çalışma yardımıyla, gösteri dünyasında kadın oyunculara yönelik cinsiyetçi ve eşitsiz uygulamalara dikkat çekilmesi amaçlanmıştır. Anahtar sözcükler: şöhret, kadınlar, gösteri dünyası, eşitsizlik, toplumsal cinsiyet, beden imgesi.

SEXIST APPROACH TO WOMEN PERFORMERS IN SHOW BUSINESS AND A CASE STUDY: FAT ACTRESS

ABSTRACT In show business, similar to many other business activities, there are certainly sexist and unequal practices against women. Generally in show business the ages and the body transformation of the women performers have negative influences to be chosen to a certain role. On the contrary men, even though, become old and their bodies are distorted. They could easily be chosen for a leading role. In this study, beginning from this point, related to the discrimination mentioned before, the autobiographical and ironic serial, which is seven parts in sum, and named “Fat Actress” of Kirstie Alley, is evaluated by feminist approach. In this evaluation, instead of taking every part separately, titles are formed, which helps to display and discuss the defined discrimination problem. The problems of Kirstie Alley as a fat woman, the effects of being fat to her career and the reflections of show business in the serial are the main subjects of this study. Because of the career of Kirstie Alley, is based on being an actress in cinema and television, the evaluation of her career has predominantly based on the criteria of stardom. On the other hand, taking into consid- eration, the view points of some theorists about the process in television world is totally different than others. Alley is also described as “celebrity”, “famous”, or simply “actress” in this study to emphasize that difference. This study aims to draw attention to the sexist and unequal women ori- ented practices in show business. Keywords: celebrity, women, show business, inequality, gender, body image. siyete ilişkin önyargılardan kaynaklanan istih- GİRİŞ dam sorunları ya da kadın çalışanların kariyer- lerinde yükselme yolunda önlerine çıkan en- Profesyonel iş yaşamında kadınlarla erkekler geller konusunda pek çok çalışma yapılmakta- arasındaki ücret politikalarındaki eşitsizlik, dır. Ancak yapılan bu çalışmalar arasında gös- çalışma koşullarının farklılığı, kadınların cin-

∗ Yrd. Doç. Dr., Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Gösteri Dünyasında Kadın Oyunculara Yönelik Cinsiyetçi ... (116-127)

teri dünyasında var olmaya çalışan kadınlar, Jack Nicholson ve Shirley MacLaine arasında başka deyişle yıldızlar ya da şöhretli kadınlar, bir karşılaştırma yapmak sözünü ettiğimiz eşit- pek yer almamaktadır. Akademik anlamda siz, cinsiyetçi uygulamaları netleştirecektir. yapılan sinema çalışmalarında şöhretlerin ve Neredeyse aynı yaşta olan Nicholson (doğum onlara ilişkin konuların ele alınışı ancak 1970- yılı 1936) ve MacLaine (doğum yılı 1934) 1980’li yıllarda yükselişe geçebilmiştir kendilerini kanıtlamış iki yetenekli oyuncudur. (Branston 2000: 107). Benzer biçimde, şöhretli Kariyerlerinin kesiştiği Terms of Endearment kadınların, kadın çalışmalarında da geriden (1983) filmindeki performanslarıyla 1984’te gelen, tali bir konu olduğu söylenebilir. Bunun MacLaine En İyi Kadın Oyuncu Oscar ödülünü yanısıra, sinemada kadınların ve kadın sorunla- Nicholson da En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu rının ele alınışında feminist film eleştirisi bü- Oscar ödülünü kazanmıştır. Filmde canlandır- yük rol oynamıştır. Laura Mulvey’in de arala- dıkları karakterler arasında romantik bir ilişki rında bulunduğu feminist film kuramcıları, söz konusudur. Başka deyişle, filmde birbirleri filmlerde kadın oyuncuların görsel haz nesne- için çekici olan yaş, görünüm ve konumda iki sine dönüştürülmesi, cinsel farklılıklar gibi kişiyi canlandırmaları yapımcılar tarafından konulara odaklandıkları çalışmalarıyla dikkat olağan görülmüştür. MacLaine ve Nicholson çekmiştir. “Feminist film eleştirmenleri önce- Terms of Endearment’ın devamı niteliğinde likle toplumdaki eşitsizliklerin ve kadına yöne- olan The Evening Star’da (1996) yine aynı iliş- lik cinsiyetçi ayrımların ve bastırmaların kay- kiyle karşımıza çıkarlar (2). Ancak, Jack nağı olarak gördükleri babaerkil yapıların ve Nicholson bir sonraki filmi As Good As It bunların inşa edilme yollarının çözümlenmesini Gets’de (1997) ilerleyen yaşına karşın kendin- ve deşifre edilmesini sağlamaya çalışmakta- den 26 yaş genç olan Helen Hunt ile başrolü dırlar” (Özden, 2004 : 193 ). Yapılan çalışma- paylaşır ve onun sevgilisini oynar. MacLaine ların ağırlık noktasının filmlerde sunulan kadın ise büyükanne rollerine takılıp kalır adeta. imgesi oluşturmaktadır. Feminist eleştirmenler 2000’li yıllarda her ikisinin kariyerine bakıldı- sinema perdesinde yansıyan kadın imgelerinin ğında Nicholson başrolde hem de cazibeli bir gerçek kadınlardan çok erkeğin kadına yönelik erkek olarak (2003 yapımı Something Gotta bilinçaltı duygu ve düşüncelerinin, arzu ve Give’de olduğu gibi) oynamaya devam ederken korkularının temsilleri olduklarını kabul et- MacLaine 2005 yapımı Rumor Has It’de oldu- mektedir (Özden 2004: 194). Feminist eleştiri- ğu gibi yardımcı rollerde ve yine büyükanne de şöhretli kadınlara eğilen çalışmalar da ya- olarak izleyici karşısına çıkar. Kuşkusuz bu pılmıştır. Feminist eleştiri Marilyn Monroe yeni bir eğilim değildir. Örneğin, Mogambo’da gibi oyuncuları bazı kadın karakter ve (1953) 24 yaşındaki Grace Kelly’nin partneri starpersonaları erkek imgeleminin ihtiyacına 52 yaşındaki Clark Gable’dır. Bir sonraki sene cevap veren figürleştirmeler olarak eleştirilir- Kelly’nin Dial M for Murder (1954) filmindeki ken, Katharine Hepburn, Marlene Dietrich gibi partneri 49 yaşındaki Ray Milland’dır (Braston oyuncuları imgeleri nedeniyle, kadın izleyiciler 2000: 115). Görüldüğü üzere, gösteri dünya- için olumlu nitelikler taşıyan kadın modelleri sında yaş erkeklerin albenisini olumsuz yönde olarak değerlendirmişlerdir (Özden 2004: 200). neredeyse hiç etkilemezken, kadınların kari- Bütün bu olumlu yaklaşım ve çalışmalara kar- yerlerini kısıtlayan bir etken olarak belirir. O- şın şöhretli kadınların çalışma yaşamlarında yuncu Katharine Hepburn’ün bu konudaki dü- karşılaştıkları erkek egemenliğinden kaynakla- şünceleri durumu pekiştirecektir: nan sorunlar pek dikkat çekmemiştir. Oysa, tıpkı diğer çalışma alanlarında olduğu üzere, “En iyileri bile daha fazla kalamaz. gösteri dünyasında da kadınlara yönelik cinsi- Erkeklerin bazıları kalabilir de, ka- yetçi bir yaklaşım söz konusudur. Şöhretli ka- dınlar için gençlik önemlidir. Garbo dınların çalışma yaşamlarını sürdürmeleri için ve Pickford ne zaman çekileceklerini erkeklerden çok daha fazla çaba göstermeleri bildiler. Gish bir karakter oyuncusu gerekmektedir. Gösteri dünyasında yaş ve be- oldu. Crawford bir çizgi film karakte- dene ilişkin baskıyı kadın şöhretler erkeklerden rine dönüşüp eli baltalı katili bile oy- çok daha fazla hissetmektedir. Bu konuda ve- nadı. Bette Davis portakal suyu rek- rilecek bir kaç somut örnek çalışmanın sorunu- lamlarına çıktı. Tanrı aşkına portakal nu netleştirecektir.

117 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

suyu ve Bettey Davis!” (Berg 2005: Alley’nin biyografik bilgilerine kısaca değin- 30). mek yerinde olacaktır.

Kadın ve erkek şöhretler arasındaki eşitsizlik STAR TREK II’DEN FAT ACTRESS’E yalnızca yaşla değil aynı zamanda görünümle KIRSTIE ALLEY de ilişkilidir. Kuşkusuz, şöhretler için bedenleri önemli bir araçtır. Gledhill, yıldızların izleyi- Gerçek adı Kirstie Louise Deal olan Kirstie cilere bedenleriyle ulaştıklarını ileri sürer. Bu Alley 12 Ocak 1951 Kansas’ta dünyaya geldi. “görünümü korumanın” gerekliliğini ve kadın Alaycı, çarpıcı, esmer, buğulu sesli oyuncu ilk yıldızların perdedeki ömürlerinin ne kadar kısa filmi Star Trek II: The Wrath of Khan (1982) olduğu sonucunu doğurmaktadır (aktaran ile dikkatleri çekti. Ne var ki daha sonra daha Graham ve Wallis 2001: 116). Yaşı ilerlemiş, çok kişisel sorunları nedeniyle bu çıkışı iyi artık “karakter oyuncusu” olmuş kadın şöhret- değerlendiremedi. Asıl yükselişi televizyonda ler yine de formlarını korumak durumundadır- oldu. Ünlü televizyon dizisi Cheers’de Shelley lar. Jean Fonda, Shirley MacLaine, Diane Long’dan boşalan yeri 1987-1993 yılları ara- Keaton, Meryl Streep bu nitelikleri yansıtan sında canlandırdığı Rebecca How karakteri ile şöhretler olarak sıralanabilir. Dış görünüm er- doldurdu. Cheers’deki performansıyla Emmy kek şöhretler için de önemli olmakla birlikte (1991), Golden Globe (1991) ve People’s sınırların daha esnek olduğu söylenebilir. Sean Choice (1991) ödüllerini aldı. Beyaz perdedeki Connery ya da Nicholas Cage seyrelen saçları- performansları da Summer School (1987), Look na karşın gözde oyunculardır. Marlon Brando Who's Talking (1989), Madhouse, Sibling artan kilosuna karşın Don Juan DeMarco’da Rivalry, Look Who's Talking Too ve yine de- (1995) başrol oynayabilmiştir. Buna karşın, vam filmi Look Who's Talking Now’da (1993) başlangıçtaki imgesini yitirip kilo alan bir ka- olduğu gibi daha çok komedi ağırlıklı oldu. dın oyuncunun aynı şansa sahip olması oldukça 1997-2000 yılları arasında yayınlanan ve baş- güçtür. rolde yeraldığı 66 bölümlük Veronica’s Closet ile televizyonda yeni bir başarı elde etti. Ancak Kirstie Alley’nin Brenda Hampton’la birlikte bu dizinin ardından aynı yükselişi koruyamadı tasarlayıp, yazdığı, yapımcılığını üstlenip baş- ve kariyerine televizyon filmleri, mini televiz- rolü oynadığı yedi (7) bölümlük televizyon yon dizileri ve dizilerde konuk oyuncu olarak dizisi Fat Actress buraya kadar ortaya konul- devam etti. Kendisi gibi oyuncu olan Parker maya çalışılan soruna odaklanmış bir yapımdır. Stevenson’la 1983-1997 yılları arasında evli Albenili bir şöhretken aldığı kilolar nedeniyle kaldı ve iki çocuk sahibi oldu. Artan kilosu gösteri dünyasından uzaklaşmak zorunda kalan kariyerini duraklattı. Bu konuyla ilgili kısmen Alley, Fat Actress aracılığıyla üyesi bulunduğu yaşadıklarını da yansıttığı Fat Actress dizisiyle gösteri dünyasını, kısmen kendinden de yola televizyon ekranlarına geri döndü ve yine dik- çıkarak, mizahi yollarla eleştirmektedir katleri üzerine çekti. Bu dizinin ardından kilo (CNBC-e Dergi 2005: 41). Bu eleştirinin çıkış vermeyi başardı ve şu anda bu yönüyle maga- noktasında şişmanlamış bir kadının şöhret ol- zin basınının ilgi odağı durumundadır ması yatmaktadır. Alley’nin yaşı da gösteri (http://www.imdb.com/name/nm0000263/bio). dünyasının ölçütlerine göre ileri olmakla bir- likte bu konuya odaklanılmamaktadır. Birinci FAT ACTRESS DİZİSİNİN GENEL bölümde, bir diyalogla yapılan ima dışında PROFİLİ Kirstie Alley’nin yaşıyla ilgili bir sorun dile getirilmemektedir. İronik hatta bazen kara mi- NBC televizyon şirketi tarafından çekilen dizi, zaha yakın bir biçeme ve kimi yanlarıyla oto- daha önce de belirtildiği üzere yedi (7) bölüm- biyografik özelliklere sahip olan dizi feminist den oluşmaktadır. Bölüm başlangıçlarında je- eleştiriden hareketle ele alınacak ve dizinin bu nerik bulunmamakta, Alley’nin evinin genel bakış açısına göre etkili olan iletileri üzerinde çekim görüntüsünün ardından olaylar başla- durularak sinema sektörünün erkek egemen maktadır. Hemen her bölümde, John Travolta, yapısı ortaya konulup, eleştirel bir bakış açı- NBC Televizyonu’nun Başkanı Jeff Zucker, sıyla durum saptaması yapılacaktır. Diziye iliş- Larry King gibi ünlü bir kişi kendi kimliğiyle kin değerlendirmelere geçmeden önce Kirstie dizide rol almaktadır. Dizide Kirstie Alley’nin

118 Gösteri Dünyasında Kadın Oyunculara Yönelik Cinsiyetçi ... (116-127)

yanı sıra asistanı Eddie Falcon rolünde Bryan yoğun olarak biçimlendirilmeye, başkalaştırıl- Callen ve saç, makyaj gibi kişisel bakımıyla maya çalışılan ve sömürülen kadın bedenidir. ilgili işlerine yardım eden Kevyn Shecket ro- Hole, “normal”, ince, sağlıklı kadın için; başka lünde Rachael Harris tüm bölümlerde yer al- deyişle “ideal”kadınlık için çok fazla efor har- maktadır. Her bölümün bitiminde, bölümdeki canması gerektiğini ileri sürer. Ona göre, Ka- olaylarla ilişkilendirilebilecek sözleri olan şar- dınlık “doğal” bir şey değildir. Doğal olanla kılar çalınır. Şarkıların hepsi erkekler tarafın- birlikte gariplikleri de barındırır (2003: 324). dan söylenir ve 4 tanesi şişman kadınlara övgü Benzer biçimde Coward da, erkeklerin doğal, içerir. Görüntüde ise o bölümde rol alan konuk kadınların ise tanımlanan cins olduğunu ileri oyuncuyla Kirstie Alley dans eder. Bazen sürer. Çocukluktan itibaren kadınlar, incelen- Alley’nin konuk oyuncuyla dans ettiği mekan- diklerinin, tanımlı cins olduklarının ve toplu- da, çekimde kullanılan ekipman görünür. Her mun üzerlerine cinsel ve ahlaki ideallerini iki yolla da dizinin kurmaca olduğu vurgulana- yazmaya çalıştığının farkındadır (1989: 29, rak izleyicinin olaylara yabancılaşması ve u- 76). Önlerine neredeyse uyumlanması imkansız zaktan bakması sağlanır. Dizide bölümlerin idealler konulur. Bu ideallerin belirlenmesinde izleyiciye yansıtılan bir adı, başlığı bulunma- geçmişte doğrudan devlet, aile ya da din etkili maktadır. Ancak, her bölümde gösteri dünyası- olmaktayken şimdi kendilerini gerçekliğin say- nın ve bu dünyanın üyesi olan şöhretlerin eleş- dam kaydı olarak sunan kitle iletişim araçları tirilecek bir eğilimi ya da uygulaması öne çı- belirleyici olmaktadır. Ancak, bu araçların ide- kar. Dizide şöhretli insanlara ilişkin önyargılar al beden imgesi olarak sundukları çoğu zaman da hicvedilir. Dizinin temel sorunsalı olan şiş- erişilmesi imkansız, doğada karşılığı olmayan manlıktan kurtulma yolları da yine benzer bi- bir yapıya sahiptir. Son dönemlerde ideal ola- çemle ele alınır. rak sunulan kadın bedeninin daha da inceldiği ileri sürülebilir. Bu da ortalama kadın için ideal FAT ACTRESS’TE SIRADAN BİR KADIN ölçülere uymama sonucunu doğurmakta, bu- OLARAK KIRSTIE ALLEY nunla ilgili bir çelişki yaratmakta ve ideale ulaşmayı giderek zorlaştırmaktadır. Üstelik Beden, günümüzde yalnızca biyolojik bir varlık çoğu zaman bu imgeler bilgisayar teknolojisi- olarak ele alınamayacak kadar çok anlam içer- nin yardımıyla yeniden üretilmiş, yapay, ya- mektedir. Örneğin, Baudrillard’a göre “bugün pıntı görüntülerdir. bizzat bedenin sahip olduğu kimlik, cinsiyet ya da statü bir moda malzemesine dönüşmüştür” “Kültürümüzün yarattığı ideale doğa- (2002: 142). Dolayısıyla, bir moda malzemesi da rastlamak zordur. Büyük bir çaba olarak beden çeşitli kalıplara sokulan ve biçi- harcamadan bu biçime ulaşabilen çok mine müdahale edilen bir nesne olarak ele alı- sayıda olgun kadın yoktur. Hemen nabilmektedir. Foucault da beden-iktidar ilişki- hemen tüm kadınların bu biçimde ol- sine vurgu yapar. Ona göre bedenin denetim duğuna bizi inandıran reklam imgeleri, altına alınması ve beden bilinci, ancak bedenin fotoğraflar vs.dir. Fakat ideal yapay iktidar tarafından ele geçirilmesiyle kazanıl- olarak oluşturulur. İlan tahtalarını dol- mıştır: duran modellerin sayısı da çok sınırlı- dır ve bütün fotoğraf teknikleri bu “Jimnastik, askeri talimler, kas geliş- mükemmel vücut yanılsamasını ya- tirme, çıplaklık, güzel bedenlere öv- ratmaya yöneliktir. Bir çok kadın bu güler düzülmesi... Tüm bunlar, iktida- imgenin olanaksız olduğunu, gerçek- rın sağlıklı bedenler üzerinde, çocuk- ten ulaşılabilir olmak yerine kültürü- ların ya da askerlerin bedenleri üze- müzün isteklerine uygun olduğunu rinde yürüttüğü aralıksız, inatçı ve titiz bilmektedir. Ancak, buna rağmen im- çalışma sonucu, bireysel bedenin ar- ge bizi tuzağına çekiyor. Çünkü kültü- zulanır bulunmasını hedefleyen bir rümüz vücudumuzu her biri kendine çizgi üzerinde yer alır” (1994: 24). göre çok büyük alanlara ayırıp, par- çalayarak şiddetli bir şişmanlık nefreti Ne var ki burada sözü edilen beden her iki cin- yayıyor” (Coward 1989: 44). siyeti kapsıyormuş gibi gözükse de aslında

119 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

Bu nefretin yaşatılmasını tüketim kültürü yo- bir erkeğin olabileceğine ilişkin inancının ol- ğun olarak destekler. Şişmanlıktan nefret ede- madığı hissedilir. Zayıflamayla ilgili tek moti- rek ve sunulan ideal beden imgesine ulaşmak vasyon kaynağı ünlü rock şarkıcısı Kid için sürekli tüketmek gerekmektedir: Selülit Rock’tır. Bir gün Kid Rock’la ilişkiye girip kremleri, sıkılaştırıcılar, şekil verici spor aletle- ardından Rock’ın ona “Dünyada gördüğüm en ri, d-toks kampları, spa merkezleri, spor salon- ama en güzel vücuda sahipsin” dediğine ilişkin ları, egzersiz CD’leri... Sağlıklı bir bedene ka- fantezileri vardır. Dizideki bu saplantısıyla vuşmak için gerekli olan egzersiz bile artık Kirstie Alley hem bir şöhret olarak hem de bir biçim değiştirmiştir. Willis’e göre egzersiz kadın olarak toplumun ve bağlı olarak gösteri kadınların güç, çeviklik ve fiziksel özgüvene dünyasının iç içe geçmiş beklentilerinin altını duydukları olumlu istekleri alıp stil, güzel bir çizer: kadın çekici olmalı ve bu çekiciliği ona beden imgesi ve performans konularında reka- bakılmasını sağlamalıdır. John Berger Görme bete dönüşmüştür (1993: 87). Biçimleri isimli çalışmasında bu durumu şöyle dile getirir: Tüm bunlardan sonra akla gelen soru, nasıl olup da kadınların tüm yapaylığına ve neredey- “Erkekler davrandıkları gibi, kadınlar- se imkansızlığına rağmen ideal olarak sunulan sa göründükleri gibidirler. Erkekler beden imgesine kavuşmak için sözü edilen kadınları seyreder. Kadınlarsa seyre- yollara başvurabildiği ve bu kültürün bir parça- dilişlerini seyrederler. Bu durum, yal- sı olabildiğidir. Coward’a göre, kadınların bu nızca erkeklerle kadınlar arasındaki i- ideale ilgisini yaşatan en önemli mekanizma lişkileri değil, kadınların kendileriyle belki de bu idealin şişmanlık ve ete yönelik bir ilişkilerini de belirler. Kadının içinde- tiksinti üzerine inşa edilmesidir (1989: 42). Fat ki gözlemci erkek, gözlenense kadın- Actress dizisinde Kirstie Alley de bu tür tepki- dır. Böylece kadın kendisini bir nes- lere maruz kalır. Birinci bölümde evine gelen neye –özellikle görsel bir nesneye- se- polislerin nitelemeleri, NBC Televizyonu’na yirlik bir şeye dönüştürmüş olur.” görüşmeye gittiğinde çalışanların bakışları, (1986: 47). Alley gittikten sonra yöneticilerin konuşmaları, ikinci bölümde yönetmen McG’nin telefonda Kirstie Alley Kid Rock tarafından arzulanmayı onun için söyledikleri, üçüncü ve dördüncü diler. Onun tarafından bakılmayı ve beğenil- bölümde komşusu Mayim Bialik’in hakarete meyi ister. Ancak, kendi kafasında oluşturduğu varan tavrı hep böyle bir tiksintiye dayanmak- kriterlere göre, Kid Rock’ın onu bu haliyle tadır. Üstelik Kirstie Alley’nin kendi bedenine arzulaması olanaksızdır. Oysa, dizinin ikinci yaklaşımı da diğerlerinden çok farklı değildir. bölümünde Kid Rock’la karşılaşırlar ve içki Toplumda geçerli kılınan ideal beden imgesin- içmek için sözleşirler. Bir ara Kid Rock karşı- den bağımsız olarak kendi bedenini algılayıp, laştıkları yerdeki garsonla konuşurken, Kirstie değerlendiremez. Alley şişman bedeninden hiç Alley’i çok beğendiğini, Hollywood silikonu de memnun değildir. taktırmış sıskalardan bıktığını ve ilk fırsatta onunla birlikte olmak istediğini söyler. İdeal Fat Actress dizisinde, daha önce de vurgulan- olarak sunulan yapıntı bedenlerden o da bık- dığı üzere, Kirstie Alley’nin kilosu tüm yaşa- mıştır. Başka deyişle, Alley’nin hedef koyduğu mını etkileyen bir sorun olarak ortaya konulur. ilişki ve beğeni zaten potansiyel olarak vardır. Ancak dizide şişmanlık bir sağlık sorunu olarak Ancak, Alley’nin bundan hiçbir zaman haberi ele alınmaz. Şişmanlık Kirstie Alley için kari- olmayacaktır. yeri kadar cinsel yaşamını da sonlandıran este- tik bir sorundur. Alley toplumsal yargıları ye- Kirstie bir kadın olarak görünümüyle ilgili öz- niden üretir. Onun bakış açısına göre gösteri güvenini yitirmiş durumdadır. Dizinin altıncı dünyası da aktif bir cinsel yaşam da albenili bölümünde yardımcısı Kevyn, Alley’i günler- bir kadın olmayı gerektirmektedir ve modern dir yatağından çıkmamış bir halde, özensiz, dünyanın ölçütlerine göre cazibenin şişman- yaşama karşı isteksiz bir ruh hali içinde bulur. lıkla bir arada olması düşünülemez. Dizide Onun da söylediği gibi Kirstie Alley tüm dep- Kirstie Alley hep duygusal bir boşluk ve cinsel resyon belirtilerini gösterir. Bu yalnızca bir bir açlık içindedir. Kendisini arzulayacak, hoş şöhret olarak onun yaşadığı bir süreç değildir.

120 Gösteri Dünyasında Kadın Oyunculara Yönelik Cinsiyetçi ... (116-127)

Beden görünümünden, kilosundan memnun Dizide kadınların mutsuzluğundan beslenen ve olmayan bir kadın kendini bu nedenle mutsuz yeterlilikleri sorgulanabilecek diyet yöntemle- hissedebilmektedir. Üstelik bu memnuniyet- rine zaman zaman eleştiri getirilir. Dizinin dör- sizlik kadınlarda erkeklerden çok daha fazladır. düncü bölümü her gün bir yenisi çıkan zayıf- Freedman, kilo takıntısının ve kronik biçimde lama yöntemlerini hicveder. Sözde düşünsel ve diyet yapmanın kadınlar arasında en çok duy- çevresel olarak küçülmenin zayıflamayı sağla- gusal sorunlarla birlikte varlık gösterdiğini, dığını öne süren Koi Effect tedavisine başvuran aile, arkadaşlar ve toplumsal baskı nedeniyle Kirstie Alley bu yöntemden de sonuç alamaz. kendini ideal olarak adlandırılana uydurmaya Altıncı bölümde kendisi de şişman bir erkek çalışmanın çok acı verici bir süreç olduğunu olan milyoner Merv Griffin telefonda Alley’e ileri sürer. Bu süreç erkekler için geçerli değil- hala şişman olduğunu bütün diyetisyenlerinin dir. Freedman’a göre çocukluktan itibaren er- de öldüğünü söyler. Bu diyalog aracılığıyla kek çocuklar bedenlerinin etkinliğine, kız ço- popüler diyetlerin başta yaratıcıları olmak üze- cuklar ise çekiciliğine odaklanarak büyütülür- re, abartıldığı gibi yararlı olmadığının altı çizi- ler. Kadınlar kilolarının ideal olandan ve er- lir. Hem bir şöhret hem de bir kadın olarak keklerin tercih ettiklerinden daha fazla olduğu meslektaşlarının medyadaki ince ideal beden yönünde bir eğilim gösterirken erkeklerin bü- imgeleri Kirstie Alley’nin mutsuzluğunun kay- yük çoğunluğu kilolarının ideal ölçülere uygun nağıdır ve her yolu denemeye hazırdır. Birinci olduğu inancına sahiptirler (1990: 80-83). İdeal bölümde John Travolta’nın ona yardımcı ol- olarak adlandırılan ölçütlerin belirlenmesinde ması için numarasını verdiği Quinn Taylor medya da etkin rol oynamaktadır. Johnson, Scott’ı (Kelly Preston) arar. Scott’ın Kirstie Tobin ve Steinberg’e göre medyada ideal ola- Alley’e önerdiği yöntemler pek de alışıldık rak vurgulanan kadın imgesi ortalama bir ka- türden değildir. Ama kendisi bu yollarla arzu- dından %15 daha zayıftır ve bu yolla gerçekçi ladığı ince bedene ulaşmış ve ünlülerin diyetis- olmayan bir güzellik anlayışı temsil edilmekte yeni olmuştur. Scott’ın verdiği ilk öğüt ye- ve yaygınlaştırılmaktadır (aktaran Hawkins ve mekten sonra kusmaktır. Ancak, bunu kaliteli ark. 2004: 36). Attie ve Brook-Gunn’a göre, bir kalem ya da yemek çubukları gibi estetik bu ideal durum ortalama bir kadın vücudu ye- bir şeyle yapması gerektiğini vurgular. Alışıl- rine incelik, gençlik ve androjenliğin altını dık yollarla kilo verme konusunda umutsuzluğa çizmektedir. Medyada yansıtılan bu ideal be- kapılan oyuncu banyosunda dekoratif amaçlı den ölçülerine ulaşmak kadınların çoğunluğu bulunan tavus kuşu tüylerinden biriyle ilk de- için imkansız değilse bile biogenetik olarak çok nemesini yapar ve başarısız olur. Alley bu ba- zordur (aktaran Hawkins ve ark. 2004: 36). şarısız denemenin hemen ardından atıştırmaya Kirstie Alley de sözü edilen baskının altında devam eder. Alley daha sonraki bölümlerde de ezilmektedir. Sağlıklı bir ilişkisinin olmaması Quinn Taylor Scott’tan başka sıra dışı ve son duygusal boşluğunu daha da derinleştirmekte- derece sağlıksız zayıflama öğütleri alır. Birinci dir. Birinci bölümde, siyah erkeklerin iri ka- bölümde kusmanın yanı sıra tütün yiyip mide dınlardan hoşlandıklarına ilişkin önyargıdan çeperinde yara oluşturmak, ikinci bölümde hareketle yakınlaştığı kanal yöneticisiyle ve laksatif haplar, dördüncü bölümde parazit yut- altıncı bölümde on bir (11) yıl önce ölen eşinin mak Scott’ın önerileri arasındadır. Kendisi de ardından kimseyle ilişkiye girmemiş ve duygu- hala bu tür yöntemleri uygulamaktadır. Örne- sal davranış bozuklukları olan, Alley’den ol- ğin, dördüncü bölümde akşam yemeği olarak dukça yaşlı, milyoner işadamıyla yaşadığı iliş- kağıt mendil yerken görülür. Beşinci bölümde kiler de ondaki duygusal boşluğu dolduramaz. Kirstie Alley’nin uyuşturucu bağımlısı ağabeyi Birlikte olmayı en çok istediği Kid Rock tara- kardeşinin durumuna üzüldüğünü iddia eder. fından arzulanmış olmasına karşın Alley, bun- Ona göre, uyuşturucu bu konuda en etkili çö- dan habersizdir ve böyle bir olasılığı hiç dü- zümdür. Kirstie Alley kendisine zayıflamak şünmemektedir. İçinde bulunduğu sektörün için önerilen akıldışı tüm yöntemler içinde bir dayattığı ölçütleri referans alarak kendine olan tek buna şiddetle direnç gösterir. Forma girme- güvenini yitirmiştir. Görünümüne ilişkin gü- sinde belki de en çok yardımı dokunacak et- vensizlik ile erkeklerle ilişki kuramama hali bir kinliklerden biri olan spor yapmak ise yalnızca kısır döngü olarak dizi boyunca süregitmek- üçüncü bölümde gündeme gelir. Bu bölümde tedir. de spor Kirstie Alley’nin Gwen Stephanie ile

121 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

tanışabileceği bir araçtır sadece. Zayıflamaya vizyon ve müziğin kapitalizmle birlikte sek- ilişkin tüm bu olay örgüleri ile günümüzde törleşmesi, büyük yatırımların yapılması, geli- geçerli olan ideal beden imgesine ulaşmak için şen endüstriyel donanım ve atılımlar, kadınların içine düştükleri açmaz eleştirilir. tektipleşen sistem ünlülerin meta olarak su- nulmasına yol açmıştır. Başka deyişle, anılan Uzmanlar söz konusu ideal beden imgesinin sistem fabrikasyondur; şöhretin belli bir stan- var olan diyet yapma eğilimleriyle birleştiğinde dartta üretimine ve tüketimine dayalıdır. Dola- yeme bozuklukları salgınına katkıda bulundu- yısıyla ünlü kişi, reklamı yapılacak, ğunu ileri sürmektedirler. Stice ve Shaw’a pazarlanacak belli tipleri canlandıracak somut göre de medyanın öne çıkardığı ideal ince be- özelliklere sahip olmalıdır (Dyer 1986: 11). denler kadınları iki yolla etkilemektedir. Ka- Tüm bu süreç içinde adayı, şöhrete ve metaya dınlar ya gördükleri bu imgelerle kendilerini dönüştürecek en önemli şeyi görünümüdür. karşılaştırarak özgüvenlerini yitirmekte ve dep- Öyle ki Branston, şöhretlerin bebeklerinin ya- resyona kadar varacak psikolojik bozukluklar pılmasının, seslerinin filmlerde kullanılmasının yaşamakta ya da bu ince ideal beden imgelerini çağdaş dünyanın koşullarında şöhretin bedenini benimsemektedir. Üstelik bu bedene ulaşmayla pazarlamanın yolları arasına girdiğini ileri sü- popüler, sevilen, başarılı ve mutlu bir insan rer (2000: 110). Kirstie Alley de kariyerinin olma arasında katıksız bir ilişki olduğuna ina- başında, buğulu ses tonu, çekici görünümüyle nabilmektedirler. Bu imgeye ulaşmak için a- izleyicilerin beğenisini kazanmıştır. Hala, çeki- bartılı diyet yapma, kusma, fazla miktarda ci bir ünlü olarak anılmaktadır (http://www. laksatif (dışkılama sağlayıcı) kullanma, abartılı kcweb.com/super/k_alley.htm). Ancak, zaman beden hareketleri yapma gibi bazı davranış içinde şöhrete kavuştuğu görünümünü kaybet- bozukluklarına yönelebilmektedirler (aktaran miş ve özellikle 1990’ların sonundan itibaren Hawkins ve ark. 2004: 36). Irving de ince i- şişman bir kadın olmuştur. Başka deyişle, belki majlara yönelik özneler gösterildiğinde vücuda de bir şöhret olarak başına gelebilecek en kötü yönelik itibar ve saygıda düşük dereceler bul- şey gerçekleşmiş, kendisini şöhrete ulaştıran, gulandığını belirtmiştir (aktaran Hawkins ve meta değeri olan imgesini kaybetmiştir. ark. 2004: 37). Bu verilerden yola çıkarak, vü- cuda yönelik tatminsizliğin derecesinin yeme Fat Actress dizisinde Kirstie Alley özel yaşa- patolojisinin şiddeti ile kuvvetli bir şekilde mında olduğu kadar kariyerinde de yeniden ilişkili olduğu çıkarsanabilir. Dizide Kirstie parlak günlerine kavuşmayı düşlemektedir. Alley bu tür bir açmaza düşmüş bir kadın ola- Ancak, her koşulda zayıf ve albenili olması rak betimlenir. gerekmektedir. Çekicilik şöhretli insanları a- yakta tutan en temel özelliklerden biridir. KARİYERİNİN PEŞİNDE KOŞAN Seguela’nın deyişiyle, “Yaşı ve cinsiyeti ne KİRSTİE ALLEY olursa olsun, starların ortak paydası ve günlük ekmeği hoşa gitmektir. Ve onun uğruna her Gösteri dünyasının parlak kişilikleri, şöhretler şeye izin verir” (1991: 57). Hoşa gitmenin öl- izler kitlelerine göre olağanüstü, sorunsuz ve çüsü ise neredeyse her zaman güzel, hoş bir her zaman özenilen yaşamlar sürmektedirler. görünüme sahip olmaktır. Ne var ki, daha önce Oysa sistemin işleyişi açısından bakıldığında de vurgulandığı gibi görünüm kadın erkek tüm şöhret olmak, daha da önemlisi şöhret olarak şöhretler için önemli olmakla birlikte hem kalmak, çok güçtür. Bir adayın şöhrete kavuş- toplumun genelinde hem de gösteri dünyasının ması pek çok aşamadan geçmesini gerektirir ve işleyişinde kadından görünüm konusunda bek- bu süreci etkileyen pek çok dinamik bulun- lenenler çok daha fazla ve eşitsizdir. Dizinin ilk maktadır. Butler, yıldızın imgesinin ekonomik, bölümü bu konu üzerine odaklanır. ideolojik ve psikolojik bağlamlarda ele alına- bileceğini vurgular (2000:118). Dyer da yıldız İlk bölüm, daha sonra her bölümde yinelenecek olgusunu kendi kültürel, tarihsel ve ideolojik olan büyük bir bahçe içindeki gösterişli, büyük bağlamında görülmesi gerektiğini ileri sürer ve bakımlı bir evin genel çekim görüntüsüyle (1986: 19). Şöhret adayının bir meta olarak açılır. Ardından kamera, evin gösterişiyle u- taşıdığı ekonomik değer onu zirveye çıkartacak yumlu büyük bir banyonun içinde çevrinir. en önemli itici güçlerden biridir. Sinema, tele- İzleyiciye gösterilen bu ihtişamla Alley’nin

122 Gösteri Dünyasında Kadın Oyunculara Yönelik Cinsiyetçi ... (116-127)

evinde olunduğu hissettirilir. Çünkü gösterilen, Menajeri: Onların hepsi erkek. şöhretli bir kişiye yakışacak, şöhretli bir kişinin Alley: Ben de erkeği oynayabilirim. Ben bir sahip olabileceği nitelikte bir evdir. Refah dü- oyuncuyum. zeyi, ünlüler için önemli bir ölçüttür. Şöhretli bir kişi için sadece geçim düzeyinin üstündeki Kirstie Alley pek çok ödül almış yetenekli bir bir gelir bile ilginin odağı olması için yeterlidir. oyuncudur. Ancak, yetenek şöhretin devamı Son model bir otomobil, lüks bir ev, yüksek için gereken tek şey değildir. Yetenek kavra- maliyetli bir sahne kostümü, ünlü bir modacı- mını, etkileyici bir ses ve duruş, kamera önün- dan giyinmek, son projesinde aldığı ücret dik- de rahat olma, oyunculuk yapabilme, fotojenik katleri çeker ve ilginin odağı olmak şöhretli bir görünüm, cinsel çekicilik ve etkili bir kişilik kişinin imgesinin pekişmesine yol açar (Yüksel olarak tanımlamak olanaklıdır (Jarvie 1970: 2001: 26). Kamera çevrinirken çerçeveye 146). Tüm bunların arasında cinsel çekicilik Kirstie Alley girer. Buraya kadar tüm koşullar şöhrete en önemli ayrıcalığı sağlamaktadır. bir şöhretin ihtişamına uygundur. Koşullara Kuşkusuz, oyunculuk yeteneği ya da güzel bir uymayan tek şey Alley’nin görüntüsüdür. sese sahip olmak da şöhreti değerli kılar. An- Kirstie Alley ipek sabahlık ve geceliğinin için- cak, yetenekle donatılmamış olduğu halde şöh- de olduğu halde, banyosunda, baskülün önün- ret olmuş ya da çok yetenekli olduğu halde dedir. Tartılır ve gördüğü şey onu ağlama kri- ünlenememiş pek çok kişi bulunmaktadır. Ço- zine sokar. O sırada çalan telefonu ağlayarak ğu zaman bu kişiler arasındaki en büyük ayrım yanıtlar. Arayan menajeri Sam’dir. Ona ünlü dış görünümden kaynaklanır. İyi oyunculuk ya diyetisyen Jenny Craig’in televizyon programı- da iyi şarkı söyleme yeteneği şöhreti garantile- na çıkabileceğini söyler. Alley öfkeyle telefonu yen özellikler olarak değil, şöhret olma yolun- kapatır ve ağlamaya devam eder. O sırada baş- da olumlu katkıda bulunan birer nitelik olarak ka bir telefon gelir. Telefondaki kişi kendini düşünülebilir. John diye tanıtır. Ancak, Alley pek de kendin- de değildir ve ağlayarak ölmek üzere olduğunu, Kirstie Alley, evine döndüğünde polislerin yardım etmesini söyler. Bir sonraki planda bahçesinde olduğunu görür. John Travolta telaş Alley lüks otomobilinin içinde büyük boy içinde yanına gelir. Kirstie Alley’e bir şey ol- hamburger yemektedir. Bu sırada menajeri duğunu düşünmüştür. O zaman Alley’nin ban- tekrar arar ve Jenny Craig’in programını önere- yosunda ağlayarak telefonda konuştuğu kişinin rek onu kırmak istemediğini vurgular. Travolta olduğu anlaşılır. Travolta onun “Ölü- Alley’nin menajeri ile yaptığı görüşme gösteri yorum. Yardım et.” sözünü ciddiye almış ve dünyasının görünüm konusundaki eşitsiz uy- paniğe kapılıp polise haber vermiştir. İki eski gulamalarına işaret eder. Kirstie Alley kendi dost sarılıp konuşmaya başlarlar. Aralarındaki programını yapmak istemektedir ama önünde diyalogla daha önce üç filmde oynadıkları izle- bazı engeller vardır: yiciye hatırlatılır. Sözü edilen bu üç film Look Who’s Talking ve devam filmleridir. 1989 yı- Alley: Aktristim, oyuncuyum, televizyon o- lında çok düşük bir bütçeyle çekilmesine karşın yuncusu! Mesleğim bu benim ve kendi progra- çok iyi bir hasılat getiren filmde Alley ve mım olsun istiyorum! Travolta başrolde oynamışlardır. Film çekildi- ğinde Alley kariyerinin en parlak dönemini Menajer: Kendi programının olması için za- yaşamaktayken John Travolta düşüştedir. Şim- yıflaman gerek. di işler tam tersine dönmüştür. Travolta da ilk Alley: Neden kendi programım olduktan sonra parladığı Saturday Night Fever (1977) ya da zayıflayamıyorum? Grease’deki (1978) görünümünde değildir ar- tık. Ama gösteri dünyası ona daha insaflı dav- Menajer: İşler böyle yürümüyor. ranmış ve Travolta adeta anka kuşu gibi defa- Alley: John Goodman’a baksana, onun şovu larca küllerinden doğmuştur. Özellikle aksiyon, var! Ya Jason Alexander? Bowling topuna ben- gerilim filmlerinin aranan oyuncusudur. ziyor ama kendi şovu var! Peki, o (James Alley’e yeni bir John Woo filminde oynayaca- Gandolfini’yi kastederek) James Gadol... şey... ğını söyler. Kirstie Alley istekle kendisinin de fino’ya ne dersin? Balina gibi. Benden çok çok oynamak istediğini, küçücük bile olsa bir rolün çok daha şişman! olup olmadığını sorar. Ama sahip olduğu görü-

123 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

nümle böyle bir şansı yoktur. Travolta kilo rı tarafından hamile olduğu düşünülür ve bu vermesine yardımcı olacak birinin adını vere- söylenti, müşterilere, iş görüşmesi yaptığı yö- rek oradan ayrılır. Kirstie Alley başka çaresinin netmen McG’ye ve en sonunda magazin muha- olmadığının farkındadır. O, geçmişte sahip birlerine kadar yayılır. Alley restorandan te- olduğu gücü geri istemektedir. Bir şöhretin, kerlekli sandalyede ve ambulansa bindirilerek yıldızın, gücünün asıl kaynağı fiziksel albenisi, uzaklaştırılır. Alley de bu dedikoduyu, biraz da çekici tavırları, toplumsal ve kültürel olarak gönüllü olarak, kabul eder. Sonuçta bu dedi- tanımlanmış güzellik/yakışıklılık kalıplarına kodu onun görünür olmasını sağlamıştır. Ben- uygunluğudur. Bir toplum üzerinde etki sahibi zer biçimde görünür olmak, toplumun günde- olmak, o toplumu peşinden sürüklemek ölçü mine yerleşmek için son dönemlerin popüler alındığında bu nitelikler küçümsenebilir. Oysa şarkıcılarından Gwen Stephanie ile tanışmaya bunlar popülaritenin sonsuzlaşmasında ya da çalışır. Audrey Hepburn gibi yardım etkinlikle- yitip gitmesinde çok önemli bir yere sahiptir. rinde bulunmak ister. Ama hiçbirinde başarılı “Toplumun beklentilerini fiziksel görünüm ve olamaz. Kirstie Alley’nin tek ilgi çektiği nokta albeni açısından karşılamak göründüğünden kilosudur. Magazin dergilerinde hep şişmanlığı çok daha önemlidir” der Dyer (1986: 15). Sü- üzerine yazı çıkmasından ya da makarna yer- rekli devinen bir yapıya sahip olan toplum sü- ken fotoğrafının çekilmesinden yakınır. Yö- reç içinde değişir, gelişir, başkalaşır. Toplum- netmen McG ile yaptığı görüşme sonrası sözde sal yapı değiştikçe güzellik ve çekicilik kalıpla- Charlie’nin Melekleri III’te rol alır. Ama orada rı da değişir. Bu değişim toplumun ünlülerden da tıpkı kendisi gibi unutulmuş ve deforme beklentilerini de etkiler. Ne var ki şişmanlık, ne olmuş meleklerden birini oynamaktadır. ciddi bir oranda obesite nüfusuna sahip Ameri- ka Birleşik Devletleri’nde(3) ne de dünyada Dizide gösteri dünyası ve ünlülere ilişkin başka benimsenebilecek bir imge değildir. Hafif toplu eleştiriler de yer alır. Kirstie Alley’nin yardım- ünlülerin, özellikle de kadınların, gösteri dün- cılarından Eddie kısa bir film çekmiştir. Aynı yasında varlıklarını sürdürmeleri güçtür. zamanda oyuncu olmak da istemektedir. Bir Gauntlett, moda sektöründe zayıf kadın mo- biçimde ünlü olmak için yapamayacağı şey dellerin artık iş bulamadıklarını belirtir. Moda yoktur. Kirstie Alley’nin otomobiliyle kaza dünyasının yanı sıra Hollywood’a ve gösteri yapar. Çarptığı araç eski oyuncu yeni ajans dünyasının diğer alanlarına yayılan geçerli sahibi Melissa Gilbert’a aittir. Eddie böyle bir beden imgesi artık ‘bir deri bir kemik’ (skinny) olaydan bile kendine bir çıkış yolu arar. görünümdür. Bunu kırmaya yönelik kimi giri- Carmen Electra’yı takip eder, Mayim Bialik’le şimler olsa da yayıncılara göre dergileri sattıran birlikte olur, Alley’e Merv Griffin’in telefonu- kapaktaki bu popüler imgeye uygun kadın gö- nu bağlarken de Griffin’le iş bağlantısı kurma- rüntüleri olmaya devam edecektir (2002: 194- ya çalışır. Griffin’in öğüdü oldukça anlamlıdır: 195). Kirstie Alley bu anlamda artık tercih e- “Telefona en son çıkan en önemli kişidir. Şov dilmeyecek bir imgeye sahiptir, unutulmuştur. dünyası budur. Herşey gösteridir”. Kuşkusuz Dizinin dördüncü bölümünde Koi Effect teda- Griffin’in sözünü ettiği yapay ilişkiler üzerine visi için evine davet ettiği cücelerle tartışır. kurulu, yapay bir ortamdır. Kendi içinde acı- Tartışma sırasında Alley “Ben bir yıldızım” masız kuralları vardır. Telefona en son çıkacak der. Cücelerden biri, Alley’nin de dediği gibi kişi olmak güçtür. En son çıkan kişi olarak kırıcı bir biçimde “Hayır, yıldızdın” der, “Ar- kalmaksa daha da güçtür. tık değilsin”. “Yıldız, çabuk benimsenen, ça- buk yüceltilen ve çabuk unutulabilecek bir ü- Dizide gösteri dünyasına yöneltilen eleştiri ründür” (Yüksel 2001: 31) Kirstie Alley de en noktalarından biri de günübirlik ilişkilere yö- azından gözden çıkarılmış bir şöhrettir. Hala neliktir. Kendini Kid Rock’a adayan Alley’nin toplumun ilgisini çekmektedir. Ancak, hakkın- tüm hedefi, daha önce de vurgulandığı gibi, da yapılan haberler kariyerini destekleyecek onunla birlikte olmaktır. Alley, gerçek yaşa- nitelikte değildir. Alberoni’ye göre “yıldız mında da milyoner bir yapımcı ve işadamı olan kollektif dedikodunun nesnesidir” (Alberoni Merv Griffin’in davet ettiği partide, kurmaca 1979: 85). Ünlülere ilişkin hemen herşey top- bir karakter olan milyoner bir işadamıyla, John lumun ilgisini çeker. Dizinin ikinci bölümünde McGuire ile tanışır. On bir (11) yıldır kimseyle Alley’nin iş görüşmesine gittiği yerin garsonla- birlikte olmayan McGuire Kirstie Alley’e adeta

124 Gösteri Dünyasında Kadın Oyunculara Yönelik Cinsiyetçi ... (116-127)

tutulur. Birlikte olurlar. McGuire ona son dere- çok arzu ettiği ilişkiye kavuşamayacaktır. Kid ce pahalı takılar armağan eder. Alley için Rock, sözde diyetisyen Quinn Taylor Scott’la McGuire aniden müthiş bir sevgili olur. Kid evlenmiştir. Bu son gelişme de oldukça anlam- Rock’ı tamamen unutur. Öyle ki McGuire ile lıdır. Hollywood silikonu taktırmış sıskalardan evlilik hayalleri kurar. Ancak, McGuire’ın bıktığını söyleyen Kid Rock, tamamiyle bu duygusal bozuklukları vardır ve Alley’i terk tanımlamanın içinde yer alan Quinn Taylor eder. Alley aniden Kid Rock’a olan aşkını a- Scott’la evlenmiş ve tercihini sistemin sun- nımsar yine onu düşlemeye başlar. Gösteri dukları arasından yapmıştır. Bu imgenin dışın- dünyasındaki ilişkilerin derinliksizliğine ilişkin dakilerin şansının olmadığı dolaylı yoldan vur- bir başka gönderme üçüncü bölümde yer alır. gulanır. Alley çılgına döner. Kendinden geçer- Alley yanlışlıkla gittiği parkta eski sevgilisi ken bir daha asla şişman olmayacağına ant içer. Steven Raymond Wilcox (Michael Wisema) ile Dizi bu yeminle sona erer. karşılaşır. Bu park, eşcinsellerin buluşup, iliş- kiye girdikleri bir mekandır. Ne olduğunu kav- SONUÇ rayamaz. Polis baskınından sonra eşcinsellerle birlikte gözaltına alınır. Eski sevgilisinin eşcin- Kirstie Alley’nin Brenda Hampton’la birlikte sel olduğuna bir türlü inanmaz. En sonunda tasarladığı, yazdığı, yapımcılığını üstlendiği ve “Madem eşcinselsin neden benimle iki yıl bir- başrolde oynadığı yedi (7) bölümlük televizyon likte yaşadın?” diye sorar Alley. Aldığı yanıt dizisi Fat Actress gösteri dünyasında kadın ve ilginçtir. Steven onun erkek olduğunu düşün- erkeklere yönelik eşitsiz ve cinsiyetçi uygula- müştür. Viski sesi olarak da adlandırılan bu- malara dikkat çekmesi açısından önemli bir ğulu, gırtlaktan gelen ses tonu ve uzun boyu yapımdır. Ne var ki, yapımdan sonraki süreç belki de Steven’ın böyle düşünmesine yol aç- ile, başka deyişle, Kirstie Alley’nin gerçek ya- mıştır. Ama iki yıl boyunca ne Alley onun eş- şamı ile dizide eleştirdiği meseleler arasında cinsel olduğunu ne de o Alley’nin kadın oldu- paradoksal bir boyut bulunmaktadır. Kirstie ğunu anlayamayacak kadar sığ bir ilişki yaşa- Alley diziden sonra Jenny Craig’in zayıflama mışlardır. programına katılmış ve dört beden küçülmüş- tür. Bir anlamda dizide ettiği yemini yerine Kirstie Alley dizinin yedinci ve son bölümünde getirmiştir. Kuşkusuz, sağlıklı bir yaşam için NBC televizyonu ile yirmi milyon dolarlık an- belli bir kilonun üstü risk taşımaktadır. Ancak, laşma yapmayı başarır. Ancak bu ne onun ye- çok açıktır ki Kirstie Alley gösteri dünyasının tenekleri ne de görünümü sayesinde elde ettiği alışıldık çarklarına boyun eğmiştir. bir başarıdır. İlk bölümde yakınlaştığı televiz- yonun geliştirme müdürü Max’in arkasına attı- Anne Hole, İngiliz kadın komedyen Dawn ğı şaplak Alley’nin menajeri tarafından Jeff French üzerine yaptığı çalışmada, komik şiş- Zucker’a aktarılır ve Alley’e şiddet uygulandı- man kadın stereotipinin, aptal sarışın kadın ğı ima edilir. Tazminat davasından korkan stereotipinden çok daha fazla potansiyele ve Zucker, anlaşma yapmaya söz verir. Nihai gö- çok daha güçlü bir sese sahip olduğunu ileri rüşme son bölümde Kirstie Alley’nin evinde sürer. Ona göre şişman kadın özgürleşmiş ka- yapılır. Yardımcılarına güvenemeyen Zucker dındır. Diğer kadınların yaptığı domestik şeyle- görüşmeye kendisi gider. Alley onu banyosun- ri yapmak zorunda değildir. Yeterince şişmansa da, küvetin içinde, köpüklerin arasında kabul modayı takip etmesi gerekmez. Saatlerini gü- eder. Bir sonraki çekimde Zucker Alley’nin zellik merkezlerinde geçirme ihtiyacı duymaz. sabahlığını giymiş, elinde giysileri, çığlıklar Hatta, annelik bile daha düşük bir olasılıktır. atarak evden kaçarken görülür. Alley bir bi- Tüm bunlar, şişman kadını özgürleştiren, ra- çimde anlaşma yapmıştır. Gösteri dünyasının hatlatan yönlerdir. Ancak, toplumsal baskı ka- sıra dışı uygulamalarından birine daha tanıklık dınlar için daha belirleyicidir. Şişmanlığı ka- edilir. Kariyerinde başarıyı elde eden Alley, bullenmek ya da şişmanlığın potansiyelini so- yeni dizisi için planlar yapmaya, parti hazır- nuna kadar kullanmak göründüğü kadar kolay lıklarına başlar. Hayatında herşey yoluna gir- değildir. Şişman bir kadın komedyen olan miş gözükmektedir. Kid Rock için de hayaller Dawn French tekrar yaşama şansı olsa, geçimi- kurmaya başlar yine. Oysa, kendisini çok be- ni komedyen olarak değil, olağanüstü bir mo- ğendiğinden habersiz olduğu Kid Rock’la, o del olarak kazanmak istediğini söyler. Toplum-

125 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

sal değerler açısından model olmak komedyen (2) İronik biçimde Terms of Endearment olmaktan çok daha iyi bir şey olarak algılanır. (1983) filminin başrol oyuncularından, üç kez French’in kendi bedenini ve mesleğini algılayı- Oscar’a aday gösterilen (biri de yine bu film- şı bu değerlerden bağımsız olamamaktadır. deki performansıyla ilgilidir) Debra Winger Hole’a göre bu yaklaşım, çağdaş dünyada ka- 30’lu yaşlarından sonra tam da sözü edilen dının başarısının fiziksel ve seksüel arzulanır- eşitsizliklerden dolayı oyunculuğu bırakmıştır. lılığı ile eşgüdümlü algılanmasından ve geçer- Kendisi de oyuncu olan Rosanna Arquette, liliğinin buna bağlı kılınmasından kaynaklan- Winger’ın bu kararından yola çıkarak maktadır (2003: 318-321). Günümüzün güçlü Searching For Debra Winger (2002) isimli postmodern söylemleri, hayal edilen genetik belgeseli yapmıştır. Belgeselde Debra ütopyalara ulaşmak için yapılan girişimlerin Winger’ın yanı sıra Jean Fonda, Whoopi kutsanması, sonsuz değişkenlikten duyulan Goldberg, Melanie Griffith gibi sektör için mutluluk ve yaşlanmak ya da engelli olmak ‘yaşını almış’ kadınlarla söyleşiler yapılmış ve gibi doğal sınırlamaların büyük oranda inkar cinsiyetçi bakış açısına eleştiri getirilmiştir. edilmesi anlamına gelmektedir. Belki de bu durum çağımızda en çok yıldız ve şöhretler için (3) A.B.D için %26 ile dünyada en sık obesite geçerliliğe sahiptir. Yıldız imgesi yapıntı bir hastalığı olan ülke olarak bildirilmektedir. içeriğe sahiptir. Estetik ya da dijital müdahale- A.B.D’de 12.5 milyon hasta olduğu kabul e- ler yıldızın, şöhretin yaşlanmak, hastalanmak, dilmektedir. Bu gruptan 4 milyonunun ciddi kilo almak gibi insani içerimlerini ortadan kal- obesite olduğu kabul edilmektedir. Avrupa’da dırmaktadır (Branston 2000: 128). Kirstie oranlar bu kadar yüksek değildir. %7 (Fransa)- Alley, dizisi aracılığıyla bu sisteme eleştiri %18 (İngiltere) arasında bildirilen oranlar be- getirmiş ama daha sonra gerçek yaşamda sis- lirtilmektedir. Yapılan tahminler A.B.D. nüfu- temin arzu ettiği, aslında yapıntı olan beden sunun %100’ünün 2030 yılında obez olacağını imgesine kavuşarak, boyun eğmiştir. Dizide öngörmektedir. http://www.cerrahisayfasi.com/ sözünü ettiği şişman erkek oyuncuların hiçbiri siklik.htm benzer bir gayret içine girmemiştir. Üstelik onlara biçilen yalnızca komedyenlik değildir. KAYNAKLAR Kirstie Alley’nin dizi sonrası geçirdiği bu ev- Alberoni F (1979) The Powerless ‘Elit’: rimin düşündürdükleri de yine sistemin cinsi- Theory and Sociological Research on the yetçi ve eşitsiz uygulamalarını ortaya koy- Phenomenon of the Stars, Sociology of Mass maktadır. Communication, Ed. by: Denis McQuail, Penguin Books, England, pp. 75-99. NOTLAR Baudrillard J (2002) Simgesel Değiş Tokuş ve (1) Richard Dyer, John Ellis, Barry King gibi Ölüm, Oğuz Adanır (çev), Epsilon Yayınları, yıldız olgusu üzerine çalışan kuramcılar çalış- İstanbul. malarında sinema sektörüne ve film oyuncula- Berg A S (2005) Katharine Hepburn’un Hatır- rına odaklanmaktadırlar. Bu yaklaşım yıldız ladıkları, Epsilon Yayınları, İstanbul. olgusuyla sinema arasındaki organik bağı orta- Berger J (1986) Görme Biçimleri, Yurdanur ya koymaktadır. Ayrıca, Jimmie L. Reeves’in Salman (çev), Metis Yayınları, İstanbul. ”Television Stardom-A Ritual of Social Typification and Individualization” (Media, Biography for Kirstie Alley http:// www. imdb. Myths, and Narratives-Television and the com /name/nm0000263/bio Press, 1990) isimli çalışmasında ya da Denise Branston G (2000) Cinema and Cultural Mann’ın “The Spectacularization of Everyday Modernity, Open University Press, Life: Recycling Hollywood Stars and Fans in Buckingham. Early Television Variety Shows” (Star Texts- Butler G J (2000) The Star System and Image and Performance in Film and Hollywood, American Cinema and Television, 1991) isimli çalışmada televizyon Hollywood:Critical Approaches, J Hill and P ve film yıldızlığının farklı boyutları ortaya Church Gibson (eds), Oxford, London, 116- konmaktadır. 127.

126 Gösteri Dünyasında Kadın Oyunculara Yönelik Cinsiyetçi ... (116-127)

Coward R (1989) Kadınlık Arzuları, Alev Türker (çev), Ayrıntı Yayınları, İstanbul. Dyer R (1986) Stars, BFI Pub. Co. London. “Fat Actress-İki Kere Kirstie”, CNBC-e Dergi, Ekim 2005, Sayı 69, s.40-41. Faucoult M (1994) Dostluğa Dair-Söyleşiler, Cemal Ener (çev), Hill Yayınları, İstanbul. Freedman R (1990) Bodylove-Learning to Like Our Looks and Ourselves, Harper&Row, USA. Gauntlett D (2002) Media, Gender and Identitiy, Routledge, London. Hawkins N, Richard P S, Granley H M, Stein D M (2004) The Impact of Exposure to the Thin-Ideal Media Image on Women, Eating Disorders, 12, 35-50. Hole A (2003) Performing Identity: Dawn French and the Funny Fat Female Body, Femi- nist Media Study, 3 (3), 315-328. Jarvie I C (1970) Towards a Sociology of the Cinema-A Comparative Essay on the Structure and Functioning of a Major Entertainment Industry, Routledge & Kegan Paul, London. Özden Z (2004) Film Eleştirisi-Film Eleştiri- sinde Temel Yaklaşımlar ve Tür Filmi Eleştiri- si, İmge Kitabevi, Ankara. Roberts G and Wallis H (2001) Introducing Film, Arnold, London. Seguela J (1991) Hollywood Daha Beyaz Yı- kar, Afa Yayınları, İstanbul. Sexy Women Celebrities - Kirstie Alley http:// www.kcweb.com/super/k_alley.htm Willis S (1993) Gündelik Hayat Kılavuzu, Ak- su Bora-Asuman Emre (çev), Ayrıntı Yayınları, İstanbul. Yüksel N A (2001) Tarkan-Yıldız Olgusu, Çivi Yazıları, İstanbul.

127 FELSEFİ ELEŞTİRİ VE ÖMER KAVUR’UN “KARŞILAŞMA” ADLI FİLMİNİN FELSEFİ ELEŞTİRİSİ

Hakan Savaş*

ÖZET Film eleştirisi, eleştiride kullanılan ölçüte göre (teknik, psikolojik, sosyolojik, estetik eleştiri vb.) farklı adlar, başlıklar altında sınıflandırılabilir. Hangi ölçüt kullanılırsa kullanılsın, eleştiride amaç, eleştirilecek, dolayısıyla değerlendirilecek olan film ile o filmin izleyicisi (alımlayanı) ara- sında bir köprü kurabilmektir. Kurulan bu köprü aracılığıyla, izleyicinin o filmi daha önce görme- diği farklı bir bakış açısıyla görmesi, anlaması sağlanabilmişse ve film karşısındaki yaşantısı duyusal boyutun yanı sıra düşünsel boyutta da derinleşmişse, eleştiri de görevini, işlevini yerine getirmiş demektir. Sinemada felsefi eleştiri, film ile izleyici arasındaki bu köprüyü ağırlıklı olarak filmin iletisi üze- rinden kurmaya çalışan, filmin iletisini sorgulayan eleştiri türü olarak tanımlanabilir. Felsefi eleştiride ölçüt, bütünlüğü içinde “insan”dır. Bu nedenle, felsefi eleştirinin filmin içeriğini, iletisi- ni ağırlıklı olarak insana ilişkin hangi değerlerin, hangi yaşantı ve eylem olanaklarının bilgisini verdiğine bakarak sorgulamaya ve değerlendirmeye yönelik eleştiri olduğu söylenebilir. Bu çalışma, Ömer Kavur’un son filmi olan “Karşılaşma” üzerine felsefi eleştirinin uygulanmasını amaçlamaktadır. Bu amaçla, önce felsefi eleştirinin tanımı ve yöntemi verilmiş, ardından “Karşı- laşma”nın insana ilişkin hangi değerlerin, hangi yaşantı ve eylem olanaklarının bilgisini verdiği sorgulanarak, değerlendirilmeye çalışılmıştır. Anahtar sözcükler: Film, eleştiri, felsefe, rastlantı, yazgı,

PHILOSOPHICAL CRITICISM AND A PHILOSOPHICAL CRITICISM OF ÖMER KAVUR’S MOVIE: KARŞILAŞMA

ABSTRACT Film criticism can be classified under different names and titles (technique, psychological, socio- logical, aesthetics criticism etc.) according to criterion which is used in criticism. Whichever cri- terion is used, the purpose of the criticism is to build bridges between the film that is going to be criticized, therefore evaluated and the audience of the film. Through those bridges, if a different point of view which the audience never saw and found out before can be provided and if the life experience of audience linked to film deepens both emotionally and intellectually, it means that criticism completed its mission and function. Philosophical criticism in cinema can be defined as a type of criticism which tries to build the bridges between film and audience by film message and interrogates the film message. The crite- rion in philosophical criticism is “human being” within his integrity. For this reason, it can be said that philosophic criticism is a criticism that generally aims to interrogate and evaluate film content and message by considering which knowledge of values are related to human being and which knowledge of opportunities of life experience and action are given. The significance of the study is to apply philosophical criticism to Ömer Kavur’s last movie “Karşılaşma”. For that purpose, firstly the definition and method of philosophical criticism is explained, then it is tried to evaluate by interrogating which knowledge of values are related to human being and which knowledge of opportunities of life experience and action that “Karşılaşma” supplies. Keywords: Film, criticism, philosophy, coincidence, destiny.

* Yrd. Doç. Dr. Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Felsefi Eleştiri ve Ömer Kavur’un “Karşılaşma”... (128-137)

ye çalışır. Benzer şekilde, eleştiride odağa 1. GİRİŞ alımlayanı yerleştiren eleştiri ise sanat eserinin alımlayan üzerindeki etkisini (estetik haz, este- Eleştiri, farklı bağlamlarda farklı anlamlar tik yaşantı ya da estetik kaygı) ölçüt alarak içeren bir kavramdır. Gündelik dilde ve günde- değerlendirme yapmaya çalışır. Çağdaş eleştiri lik konuşmalarda genellikle yermek, kötülemek anlayışı ise eleştiride alımlayandan ya da sa- ya da kusur bulmak gibi olumsuz anlamlarıyla natçıdan yola çıkmak yerine doğrudan doğruya kullanılır. Bazen de bir başka sözcükle birlikte eserin kendisine yönelen, eseri tekliği ve bü- tamlama olarak kullanılır ve fikir yürütme tünlüğü içinde ele alarak değerlendirmeye anlamı taşır: Eleştirel bakış ya da eleştirel gö- çalışan anlayıştır. Eseri tekliği ve bütünlüğü rüş gibi (Erinç 1998: 64). Bireysel bağlamda içinde ele almak demek ise, eleştiri yaparken ise eleştiri; kişinin kendisine sunulan şey her ne eserde bulunan hiçbir şeyi dışarıda bırakma- olursa olsun ve hangi kaynak ya da otoriteden mak, eserde olmayan şeyi de hesaba katmamak gelirse gelsin, kendi aklının süzgecinden geçir- olarak tanımlanabilir (Akatlı 1995: 42). dikten sonra kabul ya da reddetmeme hakkı, özgürlüğüdür. Başka bir deyişle, eleştiri, eleşti- Sanatı, sanat eseri, sanatçı ve alımlayandan ri sözcüğüne yüklenen tüm yan anlamların oluşan bir sacayağına benzeten bu görüş doğ- dışında, bireysel bağlamda her şeyden önce bir rultusunda eleştiri türleri ayrı ayrı başlıklar haktır, özgürlüktür. Toplumsal bağlamda ise, altında sınıflandırılabileceği gibi, daha başka eleştiri, kişinin eleştiri hakkını, özgürlüğünü sınıflandırmalar da yapılabilir: Psikolojik, sonuna kadar kullanabileceği sosyal ortamın estetik, sosyolojik ya da teknik eleştiri gibi. oluşturulmasıyla ilintili olarak doğrudan doğ- Hangi sınıflama yapılırsa yapılsın ya da ne tür ruya modernite kavramına bağlanabilir. Çünkü bir sınıflamaya gidilirse gidilsin, önemli olan Batı kültür ve uygarlık tarihi bir anlamda eleş- şeyin eleştiride kullanılan ölçütün doğru ta- tirel aklın yazdığı tarih olarak da okunabilir. nımlanması ve bilinmesi olduğu söylenebilir. Nietzsche, geleneksel değerlerin eleştirisi ise, Comte toplumbilimlerinin, Kant aklın, Hegel 2. FELSEFİ ELEŞTİRİNİN TANIMI VE sanatın, Sade cinselliğin eleştirisidir vb (Paz YÖNTEMİ 1993: 88). Bireysel bağlamda olsun, toplumsal bağlamda Felsefi eleştiri, eleştiride odağa doğrudan doğ- olsun eleştiri kavramının temelinde akıl oldu- ruya eseri alan çağdaş eleştiri türlerinden biri- ğu, akılcılık olduğu söylenebilir. sidir. Ancak odağa yine sanat eserini almaya çalışan öbür eleştiri türlerinden ayrı olarak Gündelik dildeki, bireysel ve toplumsal bağ- eserin biçimsel açıklaması ya da çözümleme- lamlardaki anlamlarının dışında bir kavram siyle yetinmeyerek, ağırlığı eserin iletisine olarak eleştiri ise, herhangi bir olgunun, duru- vermesiyle farklılaşır. Felsefi eleştiride ölçüt, mun ya da nesnenin onu o yapan kendine özgü insan ve insana bağlı değerler ile bugünü algı- niteliklerin belirli bir ölçüt esas alınarak sap- layış ve yarına bakış açısından eserin ne iletti- tanması ve ortaya konması olarak tanımlanabi- ğidir, iletisi ya da iletileridir. Bir sanat eserinde lir (Erinç 1998: 64). biçim ve içerik birbirinden ayrılması olanaksız bir bütün olmasına karşın “ne” ya da “niçin” Edebiyatın bir türü olan, dolayısıyla kendisi de sorusu eserin değerini belirlemede çoğu zaman bir sanat olan eleştiri ile genel olarak sanat “nasıl” sorusundan, yani biçimden önce gelir. alanındaki eleştiri, eleştiride kullanılan “öl- Bu öncelik biçimi önemsememek anlamını çüt”e bağlı olarak farklılaşır. Eleştiride kulla- taşımaz, fakat felsefi değerlendirmede öncelikli nılan ölçüt ise eleştirinin nesnesini, konusunu olduğu söylenebilir (Erinç 1998: 73). Öte yan- nasıl tanımladığına göre belirlenir. dan sanatçıyı yeni bir üslup, yeni bir teknik ya Sanat söz konusu olduğunda, sanatı, sanatçının da biçim bulup uygulamaya götüren neden, duygularının dışavurumu olarak gören eleştiri bağlandığı düşüncedir, içeriktir (Sartre 1994: anlayışı ele aldığı eseri eleştirir, değerlendirir- 108). Kuçuradi’ye göre de eleştiri çoğu zaman ken ağırlığı sanatçıya verir; sanatçının iç dün- yalnızca “nasıl”la, yani üslup değerlendirmesi yasından, çocukluğundan, dünya görüşünden, veya araştırmasıyla yetindiği ve bunu yaparken psikolojisinden hareketle eseri değerlendirme- de çoğu zaman eseri değil, sanatçıyı ya da

129 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

eserin alımlayan üzerindeki etkisini anlamayı aracılığıyla hangi değerlerin bilgisini vermek beklediği içindir ki, doğru bir değerlendirmeye istediğinin saptanmasıdır (1997: 97). Zehra ulaşma olanağını önceden ortadan kaldırır İpşiroğlu’na göre de anlama, eseri anlamaya (1997: 96 ). çalışmak eleştirinin başlangıç noktası, belke- miğidir. Eseri anlamak demek, o eserin alılma- Felsefi eleştiriye göre, bir eseri sanat yapan, yıcısına verdiği ilk izlenimlerden kaynaklanan değerli kılan şey o eserin iletisi olduğuna göre, coşkular ya da duygusal yoğunlaşmalardan eserdeki iletiyi değerli ya da değersiz kılan sıyrılarak (bunlar sadece eleştiriyi başlatan şeyin ne olduğu sorusuyla karşılaşmak da kaçı- dürtülerdir) ve eserle araya belli bir uzaklık nılmazdır. Bu soru şu şekilde de dile getirilebi- koyarak, düşünce ile; duygusal değil düşünsel lir: Her sanat eseri bir biçime, dolayısıyla bir bir etkinlik olarak eseri kavramaya çalışmaktır içeriğe ve iletiye sahipse, iyi ya da değerli olan (1992: 18). İpşiroğlu’nun eseri anlama bağla- bir iletiyi daha az değerli ya da kötü olan bir mında önemle üzerinde durduğu bir başka şey iletiden ayıran şey ya da ölçüt ne olabilir? E- ise anlamanın çok yönlülüğü ya da bitmemişli- rinç’in bu soruya verdiği yanıt, o iletinin ifade ği, tüketilmezliğidir (1992: 19). Özellikle bü- ettiği şeyin bir “idea” niteliğinde olup olmadı- yük olarak ya da başyapıt olarak nitelendirilen ğıdır. Bu yanıttaki “idea” kavramı ise insanın iç sanat eserleri her zaman çokanlamlıdır ve bu ve dış dünyasındaki, üstelik hem kendinden eserleri anlama dönemden döneme çağdan çağa önceki hem de kendinden sonraki iç ve dış değişiklik gösterir. dünya ile yaptığı hesaplaşmanın sonucunda ortaya çıkan ifadedir, anlamdır (1998: 74). Felsefi eleştiride atılması gereken ikinci adım Başka bir deyişle, sanat söz konusu olduğunda ise “yenilik” sorunuyla karşı karşıya kalmayı bir iletinin değerli olabilmesi, yani idea niteliği gerektiren adımdır. Bu adımda eser ait olduğu taşıyabilmesi için, her şeyden önce bir hesap- tür içinde bir yere yerleştirilir ve “yeni” olarak laşma-sorgulama olması gerektiği; bu hesap- ne sunduğu sorgulanır. Sanat alanında yeniden laşmanın bireyin hem iç hem de dış dünyasını ya da yenilikten kastedilen şey ise şöyle ta- kapsayan, olanla sınırlı kalmayıp olabilecek nımlanabilir: İnsan ve insana ait değerleri, olanı da içeren bir hesaplaşma olduğudur. Ni- yaşantı ve eylem olanaklarını, içinde yaşanılan hayetinde, sanatın da özünde zaten böyle bir çağın tarihsel – tarihsel olduğu için de hep yeni hesaplaşmanın dışavurumu olduğu söylenebilir. olan- koşulları çerçevesinde yeni bir biçimde Bu açıdan bakıldığında, felsefi eleştirinin, bir anlatan yapıt yenidir (Kuçuradi 1997: 97). sanat eserinin taşıdığı ideanın aranması, dolayı- sıyla sanatçının yaptığı ve eserinde somutlaş- Nihayet atılması gereken son ve en önemli tırdığı (dışavurduğu) hesaplaşmayı, bu hesap- adım başarılı bir eseri yalnızca başarılı olmakla laşmanın akıl ve duygu olarak taşıdığı bilinci kalmayıp gerçekten değerli olan bir eserden açığa çıkartma, anlamaya çalışma ve anlaşılanı ayırabilmek için atılacak olan adımdır. Bu tutarlı, akılcı bir şekilde ifade etme, aktarma adım ile böyle bir eserin ortaya konmuş, yara- çabası olduğu söylenebilir (Savaş 2003: 18). tılmış olmasının insan için, insanlık için, dün- Ancak felsefi eleştirinin ölçütü insan ve insana yamız için ne ifade ettiği sorgulanır. İlk iki ait değerler olduğu için, bu değerleri tanıma- adımı geçen eser başarılı olarak nitelendirilir- dan, insana ilişkin değerlerin değerinin felsefi ken, son adım, eserin değerini belirlemeye bilgisi olmadan sağlıklı, yetkin bir eleştiri ya- yönelik adım olacaktır ki, bu adımın atılabil- pılamayacağını da özellikle belirtmek gerekir. mesi için de insan ve insana ilişkin değerlerin Belki de bu nedenledir ki, tüm eleştiri türleri değerinin bilinmesi, araştırılması ya da sorgu- içerisinde en fazla ön donanım gerektiren eleş- lanması gerekir (Kuçuradi 1997: 98). tiri türü de felsefi eleştiridir (Erinç 1998:73). 3. KARŞILAŞMA VE FELSEFİ ELEŞTİRİ Sanat alanında felsefi eleştiri yönteminin nasıl uygulanabileceği ise Ioanna Kuçuradi’ye daya- “Akıl seçiklikle gösterse de yokuşu düzü/ narak şu şekilde özetlenebilir: Bir sanat eseri- Bazen rastlantılardır yönlendiren ömrümüzü” nin felsefi eleştirisi yapılırken atılması gereken Metin Altıok, Bir Acıya Kiracı ilk adım eseri “anlamak”tır. Burada anlamaktan kasıt, o eserin insana ilişkin hangi yaşantı ve Ömer Kavur’un yönetmenliğini yaptığı son eylem olanaklarını dile getirdiğinin ve bunlar filmi “Karşılaşma”nın felsefi eleştirisine baş-

130 Felsefi Eleştiri ve Ömer Kavur’un “Karşılaşma”... (128-137)

lamadan önce filmin bir özeti ve künyesini olarak görmeyen bir sanatın ve sanatçının, vermek yararlı olabilir. insana ilişkin başkaca değerler üzerine inandı- rıcı şeyler söylemesini beklemenin ne kadar İki insan: Mahmut ve Sinan. Ve iki ayrı yazgı... doğru olacağı sorgulanabilir. İnsanın ve insan Bu iki insanın ölümcül bir hastalığın yaşamının ölçü olmaktan çıktığı yerde hiçbir kemoterapi seansları sırasında tanışmalarıyla şeyin ölçüsünün kalmayacağı da düşünülebilir. yazgıları kesişecektir. Sinan yitirdiği oğlunun Belki de bu nedenledir ki, insan yaşamının ölçü ölümünden kendisini sorumlu tutar. Öte yandan olmaktan çıktığı dönemlerde, yani savaş dö- karanlık işlere karışmış olan Mahmut da genç- nemlerinde sanat alanında belirgin bir canlılık, liğinde işlediği bir günahın acısını çekmektedir. hareketlilik gözlenir. Sanatçıların ölüm (dola- Mahmut ile Sinan’ın yazgıları bir kez daha yısıyla yaşam) ile mutluluk arasında kurmaya örtüşmüş gibidir. Ne var ki, Mahmut birisini çalıştıkları bağ yapay ya da sahte bir bağ değil- aramaktadır ve aradığı o kişi hakkında aldığı dir. Ölüm korkusunu en fazla duyan, hayatını bir haber nedeniyle İstanbul’dan ayrılır. Kısa yaşaması gerektiği gibi yaşamayandır. Başka bir süre sonra Mahmut’un bir adada faili meç- bir deyişle, yaşamının hakkını vererek yaşamış hul bir cinayete kurban gittiği haberi gelir. olan biri için ölüm korkulacak bir şey değildir. Sinan arkadaşının neden öldürüldüğünü araş- Fakat Sinan henüz suçluluk duygusuyla, oğlu- tırmak için adaya gider. Adada, Mahmut’un nun bir trafik kazası sonucunda ölmesine bağlı eski eşi Aslı ve oğlu Osman ile tanışır. Aslı ile olarak içinden, vicdanından ve kafasından Sinan arasındaki yakınlaşma aşka dönüşürken, atamadığı suçluluk duygusuyla savrulmaktadır. Sinan, yaşamla ölüm, geçmiş ile gelecek ara- sındaki o ince çizgide kendi yazgısıyla yüzle- Tıpkı Sinan gibi, kendisiyle, geçmişiyle girdiği şecektir. hesaplaşmadan yenik olarak çıkan ve suçluluk duymanın ne demek olduğunu çok iyi bilenler- Karşılaşma den biri de Mahmut’tur. Ne var ki, Mahmut’un duyduğu “suçluluk” yalnızca kendi geçmişin- Yönetmen: Ömer Kavur den kaynaklanan bir suçluluk değildir. O suç- Senaryo: Ömer Kavur, Macit Koper luluğun yanı sıra “suç” kavramını çok daha geniş bir bakış açısıyla sorgular. Mahmut suç- Görüntü Yönetmeni: Ali Utku luluğu, insanın iliklerine, hücrelerine kadar Oyuncular: Uğur Polat (Sinan), Lale Mansur işlemiş ve henüz tedavisi bulunamamış bir (Aslı), Çetin Tekindor (Mahmut), İsmail hastalık olarak tanımlar. Böyle bir tanımlama- Hacıoğlu (Osman), Aytaç Arman (Hasan) nın öngördüğü suç anlayışı, doğrudan doğruya insanın “insan” olmasından kaynaklanan ve Müzik: Tamer Çıray kökenini kutsal anlatılarda bulan çok eski ve Yapım: 2003, Dram, Türkiye, 127 dk. bir o kadar da köklü olan suç anlayışıdır. Adem ve Havva’yı ölümsüz yaşamdan, cennetten “Kimi için mutluluk zamansız bir ö- ayırarak yeryüzüne, fani dünyaya sürgün eden lümün peşinde olmaktır, bense neyin bu suç anlayışı insanın ölüme yazgılı oluşuyla peşinde olmam gerektiğini bilmiyor- suçunun bedelini ödeyeceğini duyuran anlayış- dum. Bir suçluluk duygusuyla savru- tır. Tedavisi olmayan ve insan varoluşunun luyordum.” kaçınılmaz bir parçası olan şey ise yine “ö- lüm”dür, insanın ölüme yazgılı oluşudur. Filmin hemen başında duyulan bu sözler, oğlu- nun genç yaştaki ölümünden kendisini sorumlu Yazgının (kader) olduğu yerde ise “karşılaş- tutan Sinan’ın itiraflarıdır. Mutluluğun ne ol- ma”ya (rastlantıya) yer yoktur. Bu açıdan ba- duğu film boyunca ana karakterlerin her biri kıldığında, “Karşılaşma”nın temel çatışmasının tarafından ayrı ayrı sorgulanacak ve yanıtlana- insanın ölüme yazgılı oluşuyla, kısacası yazgı caktır fakat ilk yanıt “zamansız bir ölüm”ü ile rastlantı arasındaki çatışma olduğu ileri bekleyişin, yani “ecel” beklentisinin mutluluk sürülebilir. olduğudur. Mutluluğu ecel ile ya da ölüm ile ilişkilendiren bu sözler ilk önce yadırgatıcı Aslında insanın adı ölüm olan o kaçınılmaz gelebilir. Oysa, insan yaşamını temel değer sonla hesaplaşma kaygısı, ölüme başkaldırma

131 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

isteği en az “Gılgamış Destanı” kadar eskidir yenin, beklenmeyenin, denetlenmeyenin en aza Söz konusu bu başkaldırı bütün gücünü yazgıyı indirilmesi demektir. Ve yine Bunuel’in belirt- kabul etmeme isteğinden alır. Arapça bir söz- tiği gibi rastlantının olmadığı ya da zayıfladığı cük olan “kader”, mutlak yaptırım gücü, tek- yerde “giz” de olmayacaktır. Çünkü giz, gizem kaçınılmaz yaptırım gücü demektir ve ölüm ancak ve ancak rastlantının ve rastlantıları olduğu sürece insan istesin ya da istemesin hazırlayan belirsizliğin olduğu yerde var olabi- kaderi kabullenmek zorundadır. lir. Bunuel, kendi adına, her zaman rastlantının ve sanatın olmazsa olmaz unsuru olan gizin Öte yandan kaderin bir başka anlamı da gele- yanında cephe aldığını söyler (1986: 218) cek ile ilgilidir, gelecekte olacak şeyler anla- mını taşır ve gündelik yaşamda da kader söz- Aslında 19. yüzyıl sonu ile 20. yüzyıl başların- cüğü sıklıkla bu anlamda kullanılır. Gelecekle da Newton’un gerekirci (determinist) evren ilişkisi bağlamında kader, insanın elinde olma- anlayışının yıkıldığı ve yerine Heisenberg’in yan, denetleyemeyeceği şeyler demeye ge- atom fiziği çalışmalarından elde ettiği sonuç- lir.(Örneğin, “kader kurbanları”ndan bu anlam- larla desteklenen, Einstein’ın görecelik kura- da söz edilir.) Yaşamı akıp giden bir ırmağa ve mına dayalı bir evren anlayışının geçtiği düşü- insan hayatını bu ırmaktaki sürüklenişe ben- nülürse, Bunuel’le, birlikte bilimin de rastlantı- zetmek yalnızca bir sözcük oyunu ya da mecaz nın yanında cephe aldığı rahatlıkla söylenebilir. değildir. İnsanın belki de en derin arzusu elinde olmayanı elde etmektir: Yani bir ırmağa ben- Gerekirciliğe dayanan evren ve insan anlayışı- zettiği yaşamın nereden doğduğunu (doğum) nın temel ilkesi nedenselliktir. Bu ilke, aynı ve nereye döküleceğini (ölüm) bilmektir. Çün- nedenlerin aynı koşullar altında zorunlu olarak kü bilir ki, bu bilgiye sahip olursa ırmağa iste- aynı sonuçları doğuracağını söyler. Gerekirci- diği gibi set çekecek, yön verebilecek ve yaşa- lik, nedensellik ilkesinden kaynaklanan zorun- mı anlamsız, nedenini-nasılını bilmediği bir lulukla temellenir ve gerekirci bir evrende sürükleniş olmaktan çıkarabilecektir (Camus zaman ve mekân da birbirinden bağımsız, ayrı 1995: 243). olgular, gerçeklikler olarak kabul görür. Oysa bilimin kanıtlarıyla desteklenen yeni evren Oysa Metin Altıok’un (2001: 76) bir şiirinde anlayışının temelinde zorunluluk değil “olum- ifade ettiği gibi “Akıl seçiklikle gösterse de sallık” yer alır. Benzer şekilde gerekirci evren yokuşu düzü / Bazen rastlantılardır yönlendiren anlayışında zaman düzçizgisel bir gelişim gös- ömrümüzü”… terirken, olumsallığa dayanan bir evrende za- man ve mekan birbirinden bağımsız olgular “İnsan, rastlantının çocuğudur” diyen, gerçe- olarak görülmediği için zamanın düzçizgisel küstücü sinemanın ünlü ve usta ismi Luis akışı da (dün-bugün-yarın, geçmiş-şimdi- Bunuel’dir (1986: 216). Nasıl ki ölümün oldu- gelecek) kırılacak ve yerini tüm zamanların iç ğu yerde kabul edilsin veya edilmesin, inanılsın içe geçerek geliştiği bir eşzamanlılığa bıraka- veya inanılmasın yazgı duruyorsa, yazgının caktır. olduğu yerde de bir paradoks olarak rastlantı yer alacaktır. Başka bir deyişle, düşüncede “Karşılaşma”yı anlamamıza ve çözümlememi- yazgıyı, dolayısıyla zorunluluğu temel olarak ze yardımcı olması beklenen tüm bu kavramla- görmek ne kadar mümkünse, rastlantıyı temel rın; yani düzçizgisel zaman, ölüm, yazgı, rast- olarak görmek de o kadar mümkündür. lantı, zorunluluk, olumsallık, eşzamanlılık gibi Bunuel’e göre varoluşu açıklayan şey rastlantı- kavramların kimsenin durup dururken düşüne- dan başka bir şey olamaz, çünkü binlerce ceği ya da sorgulayacağı şeyler olmadığı söy- spermin içinden bir tanesinin yumurtayı dölle- lenebilir. mesi rastlantıdan başka bir şey değildir. Öte yandan insanoğlu önce cenin, sonra bebek ve Bu kavramların sorgulanmaya başlanması için çocuk, sonra da yetişkin oldukça hayatında “sınır durum”larla karşılaşmak gerekir ki, rastlantının önemi de gitgide azalacaktır (1986: Mahmut ve Sinan’ın karşılaşıp tanışmaları da 218 ) Gerçekten de rastlantı ile uygarlık arasın- her ikisinin aynı sınır durumu yaşadığı ve aş- da sürekli bir savaşım olduğu söylenebilir. maya çalıştığı bir zamanda gerçekleşir. Bir Çünkü uygarlığın ilerlemesi demek, bilinme- varoluş filozofu olan Karl Jaspers’ın “sınır

132 Felsefi Eleştiri ve Ömer Kavur’un “Karşılaşma”... (128-137)

durum” olarak kavramlaştırdığı şey, insanı yamukluğuna başkaldırı olarak anlamlıdır, herhangi bir olgunun sınırına, uç noktasına hatta bir taşla iki kuş vurmak demektir. kadar götüren ve bir anlamda yabancılaşmasına neden olan durumlar, yaşantılardır: Tinsel acı, Film boyunca farklı bağlamlarda farklı anlam- ölüm, kaygı ve korku, ayrılık gibi durumlar lar içeren “karşılaşma”ların en önemlilerinden sınır durumlardır ve bu durumların bilgisine birisi kişinin kendi dışındaki bir şeyle değil ancak yaşayarak ulaşılabilir (1997: 9). Başka fakat kendisiyle çok geç karşılaşması ve böyle- bir deyişle, sınır durumların bilgisi soyut değil- si bir gecikmenin verdiği dayanılmaz suçluluk dir ve yalnızca somut yaşam deneyimlerinden duygusudur. Kendisiyle yüzleşmekten kaçan, devşirilebilen bir bilgi türüdür. dolayısıyla kendisiyle vakit artık çok geç iken karşılaşan ise yine Mahmut’tur. Kanser hastala- Bu açıdan bakıldığında, Mahmut ve Sinan, her rının birlikte tedavi gördükleri seanslardan ikisi de kanser hastasıdır ve ölüm ile yaşam birinde hastalardan birinin anlattığı masal hem arasındaki ince çizgi üzerinde, belki de en zorlu filmin çözümlenmesinde anahtar işleve sahiptir “sınır durum”un içindedirler. Mahmut kendi hem de Mahmut’un neden kendisiyle karşılaş- sınır durumundan, bu duruma neden olan ölü- maya geciktiğine bir açıklama getirebilir. Ma- me başkaldırarak çıkmak isteyecektir. Bu a- sal şöyledir: maçla önce Sinan’dan, sonra oğlundan kendisi- ni öldürmesini ister. Mahmut’un bu davranışı “Adam kasabasına dönecek, ailesinin ilk bakışta anlamsız ya da saçma olarak görü- yanına. Otobüs beklerken sek sek oy- lebilir. Neden intihar etmeyi değil de bir başka- nayan rüya kadar güzel bir kız çocuğu sından kendisini öldürmesini ister? İntihardan görüyor. Ve zamanın nasıl geçtiğini korktuğu, yapamayacağını düşündüğü için mi? fark etmiyor. Neden sonra saatinin Mahmut’un ikilemi tam olarak anlaşılmadan bu durduğunu anlıyor. Bir başka otobüse sorulara yanıt vermek kolay değildir. biniyor ve bir başka yerde iniyor. Ora- da kendisine yeni bir aile buluyor ve “Kendimi sevmiyorum, insan sevdiği kişiyi mutlu bir şekilde yaşamını sürdürme- öldürür, ben kendimi sevmiyorum ki” diyen ye devam ediyor.” Mahmut’tur. Öyleyse, onun kendisini sevmedi- ği için, suçluluk duyduğu için bir başkasının Mahmut bu masalı diğer hastalarla birlikte elinden ölmeyi istediği düşünülebilir. Mah- tedavi gördükleri odada ilk dinlediğinde saçma mut’un suçluluk duymasının nedeni, yine onun bulduğunu söyler ve güler geçer. Fakat aynı kendi deyişiyle “yamuk”luğudur. Meyhanede masalı, filmin sonunda “mutluluk nedir?” diye Sinan’la birlikte içerlerken yamukluğun ne soran oğluna bu kez kendisi şöyle anlatacaktır: anlama geldiğini de, neden yamuk olduğunu da açıklar Mahmut: Yamukluk, kişinin olduğu “Hep varmak istediğin yere doğru gi- gibi görünmemesidir, rol yapmasıdır; tüm bir dersin. Orada aradığım şey var mı diye yaşamını sahte, yapay bir benlik tasarımıyla düşünürsün bir yandan. Bir yere varır- biçimlendirmesidir. Özetle, yamukluk, kişinin sın ama oranın varmak istediğin yer sahte bir benlik sahibi olması ve bu sahteliğin olup olmadığını bilmezsin. Aradığın bilinciyle yaşamayı içine sindirebilmesidir. şeyin ne olduğunu unutmuşsundur Ama Mahmut yamuk olduğunu bilmesine rağ- zaten. Vardığın yerde bulduğunla ye- men bu yamukluğu içine sindirmekte zorlanır. tinirsin. Kimileri buna kader der. Ap- Eğer tetiği kendi elleriyle çeker ve intihar eder- tallar ise mutluluk.” se yamukluğunu ve bu yamukluktan kaynakla- nan suçluluğunu kabullenmiş olacaktır. Fakat Hastanın anlattığı masal ile Mahmut’un “mut- intihar etmeyip de hastalığı nedeniyle ölmeyi luluk nedir? “ sorusuna verdiği bu yanıt ilk beklerse, bu defa da kadere boyun eğmiş, kade- bakışta birbirine çok benzer, neredeyse masalın rini kabullenmiş olacaktır. Bu durumda tek tekrarı gibi görünür, ama değildir. Mahmut’un çıkar yol kalır: Ecel olmayan bir ölüm tezgâh- yanıtında, Erich Fromm’un “çağdaş insanın lamak! Silahını bir başkasına uzatıp “al, şu ahlak sorunu” olarak nitelendirdiği sorun bulu- tetiği çek” demek… Bu tavır, Mahmut’un hem nur ki, Fromm bu sorunu şu şekilde ifade eder: kadere (hastalığın neden olacağı ölüm) hem de “Bizim ahlak sorunumuz, insanın kendisini

133 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

kendi dışındaki amaçların aracı yapmasıdır” siyle vazgeçen odur. Tüm bunların bilincinde (1985: 264). Sorun, kişinin kendi yaşamının olduğu için de, bir çelişki gibi gözükse de öznesi olmayı beceremeyip, araca dönüşmesi, Mahmut artık “bilge” bir insandır. Çünkü geç nesneleşmesi, kısaca yabancılaşma sorunudur. de olsa nerede ve nasıl yanlış yaptığının far- Yabancılaşma, olumsuz anlamıyla, kişinin kındadır. Bu farkındalığın, bunları anlamış yaşaması sırasında kendisine ölçüt aldığı olmanın, idrak edebilmenin bir bakıma bilgelik normların, amaçların, değerlerin içinde kendi- olduğu söylenebilir. Kadehini sağlığa değil sini, kendi düşüncelerini, isteklerini, hedefleri- ölüme kaldıracak kadar bilge, olgun bir kişilik- ni değil, kendisine dışarıdan dayatılanları (em- tir, çünkü ölümün de doğum gibi yaşam adı poze edilenleri) gerçekleştirmesidir (Duhm verilen bütünün doğal bir parçası olduğunu 1996: 83). Bu açıdan bakıldığında, dışarıdan anlamıştır. dayatılan şeylere göre biçimlenmiş, yönlendi- rilmiş bir yaşam gerçekten yaşanmış değil, Mahmut’un yaşamı masalın olumsuz anlamını yabancılaşma içinde tüketilmiş bir ömür de- içerir. Yeniden tedavi odasındaki hastanın mektir. Peki nedir bu dayatmalar? diye sorula- anlattığı masala dönülür ve masal bu kez o- cak olursa, bu soruya verilecek en kestirme lumlu anlamıyla okunmaya çalışılırsa neler yanıtlardan biri ve öncelikli olanı genellikle en söylenebilir? Askerlik dönüşü, kasabasına yüksek değişim değeri olan şeylere ulaşma gitmek için otobüs bekleyen genç beklediği arzusudur denebilir. Para kazanmak, sempati otobüsü kaçırıyor ve başka bir otobüse binerek toplamak, kariyer sahibi olmak, güçlü olmak bilmediği bir yere gidiyor, tanımadığı insanla- vb.dir. Mahmut’un severek evlendiği eşini terk rın arasına karışıyor fakat burada kendisini etmesinin, hem de eşi hamileyken, çocuğu evindeymiş gibi mutlu hissediyor. Eğer o sek doğmak üzereyken terk etmesinin nedeni zen- sek oynayan rüya kadar güzel kız çocuğunu gin ve güçlü olmaktır. Bu amaçla yasal olma- görmeseydi ve gördüğü, karşılaştığı o güzelliğe yan, kirli işlere bulaşır ve zaman içerisinde dalıp gitmeseydi binmesi gereken otobüsü arzu ettiği güce, otoriteye, zenginliğe kavuşur. kaçırmayacaktı. Bu karşılaşmayla birlikte o Sahibi olduğu kumarhanede her şeyin yöneti- genç öznel zamana adım attı, kendisine dışarı- mi, denetimi kendi elindedir. İnsanların ka- dan dayatılanı değil (binmesi gereken otobüse zanmak için oynadığı bu kumarhanede hiç binerek ailesinin yanına dönmesi) kendi iste- kaybetmeden kazanan, kimin kaybedip kimin ğiyle bilmediği bir yere gitmeyi seçti. Bu kendi kazanacağına karar veren kendisidir. Ancak seçimi, kendi kararı olduğu için de gittiği yerde Mahmut mutlu değildir. Kendi kendine “Ara- mutluluğu yakalamayı başardı. dığım şey bu muydu? Gerçekten bunu mu aramıştım?” diye sorduğunda verdiği yanıt Masalın bu olumlu anlamıyla okunuşundan “hayır”dır. Hayır der, çünkü şimdi bulduğu ve çıkan sonuç yazgının çağdaş düşüncedeki ta- yetinmek zorunda olduğu şey hasta, ölmek nımını da verecektir. Bu tanıma göre yazgı, üzere olan, mutsuz ve yaşlı bir adamdır. Bir kişinin özgür iradesinin sonucu olan düşünce, yere varmıştır varmasına ama bu vardığı yerin davranış ve eylemlerinden başka bir şey değil- gerçekten istediği yer olup olmadığından emin dir ve iradenin özgürlüğü kişinin taşıması gere- değildir artık. Şimdi vardığı yerden sorduğu ken sorumluluğu da içerdiği için önemlidir. soru şudur: “Benim hayattan beklediğim şey bu İnsan hayatının belirlenmiş olduğuna inanmak muydu? Aslında aradığım şeyin ne olduğunu davranışların sorumluluğunu taşıma yükünden unutalı ne kadar zaman oldu? Neyi kaçırdım?” kişiyi kurtaracağı için rahatlatıcıdır. Oysa ha- Mahmut’un tüm bu sorulara verdiği yanıtlar yatın belirlenmemiş olduğunu düşünen bir kişi hep bir pişmanlığı dile getirir. Öte yandan tüm davranışlarının, tüm eylemlerinin sorum- vardığı yerde bulduğuyla yetinecek ve buna luluğunu taşımak zorunda olacağını da bile- mutluluk diyecek kadar aptal olmadığının da cektir. Bu nedenledir ki, insanın özgürlüğü ya farkındadır. Çünkü vardığı yerde bulduğu da özgür iradesi bu özgürlükten kaynaklanan Mahmut, kendisini sevmeyen, kendisini sev- ve taşınması gereken sorumluluk hep bir arada mediği için yok etmeye, öldürmeye yeltenen, düşünülmelidir. “Karşılaşma”nın gündeme kendisine değer vermeyen bir insandır. Dahası getirdiği önemli sorunlardan biri de tam bu buna kader de diyemez. Eşini, çocuğunu bir noktada ortaya çıkacaktır. Yazgının çağdaş amaç uğruna terk eden, ailesinden kendi irade- düşüncedeki bu tanımı her şeyi açıklamaya

134 Felsefi Eleştiri ve Ömer Kavur’un “Karşılaşma”... (128-137)

yeter mi? Film bu soruya açık bir yanıt vermez kurtulmak ister. Çekmeyi istediği ve yönetmeni ama Mahmut’un Sinan’ı kumarhanesine çağır- olduğunu iddia ettiği film, rahatlıkla bu isteğin dığı sahnede sorunun kendisinin yanıttan daha dışavurumu olarak okunabilir. önemli olduğunu duyurmayı da başarır. Bu sahnede Mahmut bir iskambil destesini eline Osman’ın annesine (Aslı) yönelttiği mutluluk alır, kağıtları karar ve masaya sererek Si- nedir sorusu ve annesinin bu soruya verdiği nan’dan bir kağıt çekmesini ister. Sinan’ın yanıt bu bağlamda önemli olarak görülebilir. seçeceği kağıt kupa asıdır ve Mahmut onun Aslı’nın yanıtı şöyledir: hangi kağıdı çektiğini bilir. Bu tabii ki basit bir oyun hilesidir. Fakat filmi bütünlüğü içinde “Benim için bilmece gibi bir şey bu. değerlendirdiğimizde bu sahne ile asıl sorulan Denizin üstünde batan güneş mi yoksa şeyin şu olduğu düşünülebilir: Yaşamdaki mutluluk mu? Güzel bir şarkı ger- seçimlerimiz, özgür irademizi kullanarak yap- çekten yalnızca bir şarkı mı? Yeni do- tığımız seçimler gerçekten bizim seçimlerimiz ğan güneş aynı güneş mi? Ya da söy- mi? Yoksa yaşam da bir oyun ve bu oyunda lenen şarkı aynı şarkı mı? Bilmiyo- kartları dağıtan, neyi seçersek seçelim, seçece- rum. Ama benim için sen bilmece de- ğimizin ne olacağını önceden bilen gizli bir el ğilsin. Benim için mutluluk sensin.” var mı? Yaşam da içinde hile olan bir oyun olabilir mi? O gizli el Tanrı’nın ya da başka Aslı’nın mutluluk nedir sorusuna verdiği bu herhangi aşkın bir gücün eli olabilir mi? Bunlar yanıt, daha doğrusu soruya yine soruyla verdiği yanıtı olmayan sorulardır fakat yinelemek karşılıklar öznelliğin ve zamanı algılayışımızın gerekirse bazen yanıttan çok sorudur, sorunun ifadesi olarak yorumlanabilir. Yeryüzündeki kendisidir önemli olan. hiçbir şeyin anlamı olmayabilir, güneşin batışı yalnızca bir doğa olayıdır ama bu doğa olayını “Karşılaşma”da Osman karakteri de kişinin güzel olarak niteleyip, mutluluk duygusuyla özgür iradesi ve bu iradeyi nasıl kullandığı anlamlandıran insandır. Benzer şekilde, bir bağlamında değerlendirilebilir. Mahmut’un şarkı yalnızca seslerden ibaret bir nesne olarak oğlu olan Osman, kendi filmini çekmek iste- da algılanabilir, bu tür bir algılamanın ötesine yen, kendi yazgısını kendi belirlemek isteyen de geçilebilir. Aslı’nın bu sözleri, Husserl’in bir genç olarak çıkar karşımıza. Mutluluk ne- “benden çıkan bir dünyaya sahibim” şeklinde dir? sorusunu filmdeki diğer tüm karakterlere dile getirdiği öznelliği çağrıştırır. Anlam nesnel birer birer soran da yine bu gençtir. Osman dünyanın kendisinde değil, bu dünyaya yönelen mutluluğu içinde yaşadığı adanın yüzölçümü “ben”dedir. (1997: 28) Gerçek nesnelde değil, ile sınırlı olarak tanımlar. Kuşkusuz, onun bu bilincin (öznenin) konusuna yönelttiği anlam- tanımında ada bir eğretileme olarak anlamlan- dadır. Öte yandan belki de bu öznellik nesnel- dırılabilir. Bu şekilde yani bir eğretileme olarak lik ve buna bağlı olarak anlam-anlamsızlık anlamlandırıldığında adanın kendi içine kapalı sorunundan daha önemli olan şey hiçbir olgu- olması, dıştan müdahalelere kapalı olması ve nun tekrarının olmadığı, olamayacağıdır. Bu, sınırlarının belli oluşu ile Osman’ın tanımladığı Fransız filozofu Bergson’un yaşamda, dolayı- ve aradığı mutluluk arasında bir benzerlik ku- sıyla somutun alanında tekerrürün asla müm- rulabilir. Osman için ada, ya da Osman’ın adası kün olmadığını dile getiren görüşünü çağrıştı- babasızlıktır. Doğduğu günden bu yaşına gelin- rır. Tekerrür ancak düşüncede, dolayısıyla ceye kadar baba sevgisinden mahrum olarak soyutun alanında mümkündür. Somut yaşamda büyümekten kaynaklanan ezikliktir. Dolayı- ise her olgu yalnızca bir defalıktır ve hiçbir sıyla Mahmut’un adası bir yandan kendisine şeyin aynı olarak tekrarı söz konusu değildir. piç denilmesine duyduğu öfke öbür yandan Bu nedenle yeni doğan güneş aynı güneş, söy- baba özlemi, sıcaklığı, güvenlik arayışıdır. lenen şarkı aynı şarkı değildir. Bir başka de- Baba sevgisinden mahrum oluşu ve güven yişle yaşam, eşsiz, biricik ve asla tekrarı olma- duygusundan uzak oluşu Osman’ın sınırlarını yan anlar demektir ve bu nedenle her bir an, değiştirmeye gücünün yetmediği adasıdır. yaşamın her bir anı çok önemlidir ve ıskalan- Osman işte bu adanın dışına çıkmak, kendisine mamalı, hakkı verilerek yaşanmaya çalışılma- yazgı olarak sunulanı değiştirmek, aşmak ve lıdır. Bu bilince ise ancak ölüm düşüncesiyle böylece belirlenmişlikten, sınırlanmışlıktan yüzleşerek ulaşılabilir. Çünkü nihayetinde

135 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

insan yaşamı sonsuz değildir ve son düşüncesi, eşsiz, biricik olduğunun farkına varmamızı ölümlü olmanın bilinciyle yaşanılan an değer sağlayacaktır. Neyin yazgı, neyin rastlantı kazanacak, tekrarı olmayan anın, anların önemi olduğunu bilmesek de sevginin mutlak yaptı- anlaşılacaktır. rım gücü olduğunu, olabileceğini bilelim.

Fakat belki de bütün bunlar birer soyutlamadır, “Karşılaşma”nın yukarıda özetlenen olumlu bilmece gibi şeylerdir ve belki de bu bilmece- iletileri içeren bir film olmasının yanısıra Türk nin yanıtı yoktur. Oysa Aslı için kesinlikle sineması için “yeni” olduğu, bir “yenilik” taşı- bilmece olmayan, somut olarak çok iyi bildiği dığı da söylenebilir ki bu yenilik, yazgı kavra- bir başka şey daha vardır ki o da oğluna karşı mını ele alışıdır. Daha önce sinemamızda he- duyduğu “sevgi”dir. Böylece “Karşılaşma” men her zaman “kahpe” olarak nitelendirilen mutluluk nedir sorusunun insan için olanaklı kader, yani “kahpe kader” ve bu kahpe kaderin tek somut karşılığının “sevgi” olduğunu duyu- ağlarına düşen “kader kurbanları” varken, bu rur. Burada “sevgi” yalnızca annenin çocuğuna filmle birlikte kader aksiyonu oluşturan ya da karşı duyduğu sevgi olarak görülmeyip insanın aksiyona neden olan bir öğe olmaktan çıkmış, kendisine ve insanın insana karşı duyduğu bir kavram olarak sorgulanmaya çalışılmıştır. sevgi olarak da yorumlanırsa filmin olumlu Söz konusu bu sorgulama sırasında kadere iletisini bulmanın zor olmadığı söylenebilir. bağlı olarak, rastlantının ne olduğu, bireyin özgür iradesi ve seçimleri, mutluluk arayışı, Ölüm yazgıdır, insanoğlunun yazgısıdır, mut- yabancılaşma gibi kavramlar da tartışmaya lak yaptırım gücüdür ve bu güç karşısında, bu açılmış, sorgulamanın içine çekilmiştir. Tüm kaçınılmaz son karşısında insan çaresizdir. bunlar bir araya geldiğinde, sonuç olarak “Kar- Fakat en az ölüm kadar mutlak yaptırım gücü- şılaşma”nın yalnızca “başarılı” bir film ol- ne sahip bir başka şey daha vardır ki, işte o makla kalmayıp aynı zamanda “değerli” bir şeyin adı “sevgi”dir. Bu gücü kullanmak, bu film olduğu ve Türk sinemasını bir adım ileriye güce erişmek ise insanın kendi elindedir, yani götürdüğü söylenebilir. onun özgür iradesine bırakılmıştır. İnsan yazgı- sını sevgiyle yoğurup, biçimlendirebilir ki KAYNAKLAR güzel olan, mutluluk kaynağı olan da budur. Akatlı F (1995) Pusulamız Felsefe, Varlık Nihayet, filmin son sahnesinde Sinan’ı kendi- Yayını, İstanbul. sine “git” diyen kadına, Aslı’ya döndüren şey de sevgidir, ona karşı duyduğu aşktır ve bu Altıok M (2001) Bir Acıya Kiracı, YKY Yayı- şekilde okunduğunda filmin mutlu sonla bittiği nı, İstanbul. düşünülebilir. Bergson H (1986) Yaratıcı Tekamül, Şekip Tunç (çev), 2. basım, M.E.G.S.B Yayını, An- 4. SONUÇ kara. Bunuel L (1986) Son Nefesim, İlkay Kurdak Sonuç olarak “Karşılaşma”nın insan ve insana (çev), Afa Yayını, İstanbul. ait değerler üzerine verdiği iletiler şöyle özet- lenebilir: Yamuk olmayalım. Yamuk olmak, Camus A (1995) Başkaldıran İnsan, Tahsin Mahmut’un deyimiyle, kişinin kendi olmama- Yücel (çev), 5. Basım, Can Yayınları, İstanbul. sıdır. Kendimizi tanımaya çalışalım; sınırları- Duhm D (1996) Kapitalizmde Korku, Şargut mızı, sınırlılıklarımızı bilelim. Yaşamdaki Şölçün (çev), 2. Basım, Ayraç Yayınları, An- isteklerimizi, hedeflerimizi, değerlerimizi be- kara. lirleyen biz olalım. Kendimizi kendi dışımız- Erinç S (1998) Sanatın Boyutları, Çınar Ya- daki amaçların aracı yaparak hayata ve kendi- yınları, İstanbul. mize karşı yabancılaşmayalım. Mekanik bir zamanın ve buna bağlı olarak mekanik, duygu- Fromm E (1985) Kendini Savunan İnsan, suz, fazla akılcı bir yaşamın tutsağı olmayalım. Necla Arat (çev), 2. basım, Say Yayınları, Kendimizi rastlantılara, karşılaşmalara açık İstanbul. tutmaktan korkmayalım. Her an ölebiliriz. Husserl E (1997) Fenomenoloji Üzerine Beş Ölüm düşüncesi aklımızın bir yerinde hep Ders, Harun Tepe (çev), Bilim ve Sanat Yayını, dursun çünkü bu düşünce yaşamdaki her anın İstanbul.

136 Felsefi Eleştiri ve Ömer Kavur’un “Karşılaşma”... (128-137)

İpşiroğlu Z (1992) Eleştirinin Eleştirisi, Cem Yayınları, İstanbul. Kuçuradi I (1997) Sanata Felsefeyle Bakmak, 2. Basım, Ayraç Yayınları, Ankara. Papenheim F (2002) Modern İnsanın Yabancı- laşması, Salih Ak (çev), Phoenix Yayını, Ankara. Paz O (1993) Şiir ve Modernite, Nilgün Tutal Küçük (çev), Vadi Yayını, Ankara. Sartre J P (1967) Edebiyat Nedir?, Bertan Ona- ran (çev), De Yayını, İstanbul Savaş H (2003) Sinema ve Varoluşçuluk, Altıkırbeş Yayını, İstanbul. Vassaf G (1992) Cehenneme Övgü, Ömer Madra ve Zehra Gençosman (çev), Ayrıntı Yayını, İstanbul.

137 PSİKOAKUSTİK VE FİLM SESİNDE ALGISALLIK Reha Recep Ergül∗

ÖZET Ses, algı olmaksızın akademik bir kavramdır. Psikoakustik, işitilen dünyaya öznel bir tepkiyi açık- lamada kullanılır. Psikoakustiğin temel sorunu, sese gösterilen tepki olması nedeniyle, akustik kavramlarda son derece arabulucu bir rol oynar. Psikoakustik, akustik uyarıcı ve onları çevrele- yen bilimsel, objektif ve fiziksel özelliklerle uyumlu olmayı araştırır. Psikoakustik çok basit olarak işitmenin psikolojik bir çalışması olarak tanımlanabilir. Diğer bir deyişle, kulağa gelen seslerin kulak tarafından nasıl algılandığı ve beyne ses bilgilerinin nasıl ulaştırıldığını ortaya çıkarmaktır. Günlük yaşantımızda işittiğimiz seslere karşı edindiğimiz tecrübeler, bize sesi algılamamız hak- kında bilgiler içerir. Gerçek yaşamdaki bu sesler aynı zamanda da film sesinin kullanımının mer- kezini oluşturur. Film sesinin algısal özellikleri şu şekilde tanımlanabilir: ses yoğunluğu, ses per- desi ve ses rengi. Filmi kodlayan ve kodu çözen de insan olduğuna göre, insan üzerine araştırma yapan bilimlerin ya da disiplinlerin çıktılarından ya da önerilerinden yararlanmak, film yapımını daha da zengin- leştirebilir. Ses de görüntü gibi filmin başrol oyuncusudur. Anahtar Sözcükler: Psikoakustik, ses algısı, film sesi, işitme.

PSYCHOACOUSTIC AND PERCEPTUALITY IN FILM SOUND

ABSTRACT Sound is an academical concept without human auditotary perception. Psychoacoustics is used to explain the subjective response for aural world. The principal matter of psychoacoustics because of the response to sound has an extremely mediator role in acoustic concepts. Psychoacoustics studies for the compatibility between acoustic responses and related sciences, objective and physical attributes. Psychoacoustics can be defined simply as the psychological study of hearing. In other words, the aim is to discover how sounds entering the ear are processed by the ear and the brain. Several aspects of sound which we perceive from everyday experience are consist of information. At the same time, these sounds in real life are central of use of sound on film. Perceptual properties of film sound can be describe as: loudness, pitch and timbre. As the human who is encoded and decoded film sound, in this way, it is a necessary to benefit from the suggestions or outputs of the sciences or disciplines which make studies on human. Sound also has a leading role like image. Keywords: Psychoacoustics, sound perception, film sound, hearing. Psikoakustiğin temel amacı, işitmenin nasıl GİRİŞ çalıştığını anlamaktır. Diğer bir deyişle, kulağa Psikoakustik, işitsel olarak algılanan her sese gelen seslerin kulak tarafından nasıl algılandığı karşı, nesnel tepkimizi açıklayan ve inceleyen ve beyne ses bilgilerinin nasıl ulaştırıldığını bilim dalıdır. İşitilen dünyaya öznel bir tepkiyi ortaya çıkarmaktır. Akustik uyarıcılar ve onları açıklamada kullanılır. Psikoakustiğin temel çevreleyen tüm bilimsel, nesnel ve fiziksel sorunu, sese gösterilen tepki olması nedeniyle, özellikler ile onların neden olduğu fiziksel ve akustik kavramlarda son derece arabulucu bir psikolojik tepkiler arasındaki ilişkiyi araştırır. rol oynar. Akustik uyarıcı ve onları çevreleyen Psikoakustik, akustik ses sinyalleri ile işitme bilimsel, objektif ve fiziksel özelliklerle u- sistemi fizyolojisi ve sese karşı psikolojik al- yumlu olmayı araştırır. gılama, insanların işitme ile ilgili davranışsal tepkilerini açıklamak için, insan işitme duyu- Psikoakustik çok basit olarak işitmenin psiko- sunun yeteneği, sınırları ve beyinde oluşan lojik bir çalışması olarak tanımlanabilir.

∗ Doç. Dr. Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Psikoakustik ve Film Sesinde Algısallık (138-145)

işitsel karmaşık süreç arasında ilgi kurmaya tanımlanabilir. İnsanın işitme sistemi bu hava çalışır. İşitme, sesin yoğunluğuna, frekansına, basıncını oluşturan akustik değişimleri çözer. zamana bağlı karakteristiklerine (sesin mesafe, İnsanın sesi algılamasında ve işitmesinde insan yön, yoğunluk, perde ve tonunu belirlemesini kafasının, kulak kepçesinin, kulak yolunun ve sağlayan), fiziksel özelliklerine davranışsal beyninin doğrudan ilişkisi vardır. Sesleri işit- tepkileri kapsar. mede ve algılamada kulak ile beyin arasındaki ilişki, mikrofon ile hoparlör arasındaki ilişkiye Gözün yalnızca bir oktav üzerindeki frekansları benzetilebilir. Akustik enerji mikrofon tarafın- algılayabildiği düşünülürse, kulağın daha ge- dan elektrik enerjisine çevrilir ve elektrik ener- lişmiş bir algılama yeteneği olduğu söylenebi- jisi hoparlör tarafından tekrar akustik enerjiye lir. Ancak, kulak beynin yorum gücüyle birleş- çevrilir. tiğinde, algısal yeteneği daha da arttırır. Bu zihinsel yargı biçimi, daha önceki işitsel dene- Kulak kepçesi bir huni gibi sesleri toplar ve yimlerimize dayanır. Sesleri tanımlamada sağ kulak kanalına iletir. Kulak kanalının sonunda ve sol kulağın fizyolojik olarak kapasiteleri bulunan kulak zarına çarpan sesler kulak zarını farklı değildir. Ancak, bu işlevi beynin sağ ve titreştirir. Bu titreşimler, çekiç, örs ve üzengi sol yarım küreleri yapabilir. Bu iki yarım kü- adı verilen kemikçikler tarafından kulağın iç reler, beynin işlevlerini net çizgilerle olmasa da kısmına iletilir. Titreşimler oval pencereden bölebilir. Bununla birlikte, kulaklardan yarım (zarla kaplı küçük delik) geçerek, sarmal bi- küre beyinlere birincil ya da temel bağlantı çimli kulak salyangozunda alıcı hücreler olan çaprazdır; sağ kulak sol yarım beyine, sol kulak ince tüyleri uyarır. Alıcı hücreler de titreşimle- ise sağ yarım beyine bağlanmıştır. Sol beyin ri, işitme sinirleri yoluyla beyine iletilen elekt- sözel bilgiyi, sağ beyin ise sözel olmayan bil- riksel atımlara dönüştürürler ve beyin bu elekt- gileri işler. Böylece, kuramsal olarak, sağ kula- riksel atımları ses olarak yorumlar (Treays ğın konuşma bilgisinin algılanmasında daha 1999:10). önde olduğu belirtilebilir. Bunun tersi durum- da, sol kulak ile müziği ya da melodileri daha Titreşen hava molekülleri ses dalgaları biçi- iyi algılayabiliriz (Pohlmann 1995: 358). minde çok kolay yayılırken, sudaki molekülle- rin etkileşimi suyun yoğunluğundan dolayı Çevremizdeki sesleri kaydedip yeniden ürete- daha yavaştır ve ses daha az iletilir. Su altın- bilmek ve insanın sesleri nasıl algıladığını dayken motorlu bir botun sesini daha gürültülü anlayabilmek için, insan işitme sisteminin olarak duyarız. Çünkü suyun yüzeyi, pervane- olanak ve sınırlılıklarını bilmek oldukça önem- nin oluşturduğu ses enerjisini yeniden suya lidir. Herhangi bir cihaz kullanılarak üretilen yansıtır. Sesin yayılmasında, su ve hava arasın- ses, o sesi dinleyen kişinin kulaklarında nasıl daki karşıtlığa örnek olarak Saving Private bir işitsel algı oluşturacağını dikkate almak Ryan filminin açılış sahnesi gösterilebilir. Ses gerekir. tasarımcısı Gary Rydstrom, silah seslerini ol- Psikoakustiğin olası sınırları yoktur. Herhangi dukça etkili bir biçimde kullanmıştır. Kamera bir film yapımının ses tasarımında, işitsel algı- suyun içindedir ve ses ile oluşturulan hayali bir nın parametreleri kullanılarak, psikoakustiğin kaos ortamı, su altındaki olayların ürperticiliği- rehberliğinden yararlanılır. Film ses tasarımcı- ni izleyiciye aktarır (Sonnenschein 2001: 64). sı, hangi ses frekanslarının ya da seviyelerinin, izleyicileri coşturduğunu, hüzünlendirdiğini, FREKANS VE İŞİTMENİN SINIRLILIĞI korkuttuğunu, heyecanlandırdığını ölçebilmek için sesin psikoakustik özelliklerini bilmek Bir saniyede oluşan dalga sayısına frekans zorundadır. Seslerin izleyici üzerindeki geniş denir. Frekans, 1950’lere kadar İngilizce konu- spektrumlu etkilerinden filmin başlangıcından şulan ülkelerde her bir saniyedeki devir (cyles beri yararlanılmıştır. per second) olarak tanımlandı. Fakat bu ta- nımlama, Alman fizikçi Heinrich Hertz’in İŞİTSEL ALGI adıyla anılan hertz (Hz) olarak değiştirildi. Normal bir insanın sesleri işitme frekans aralığı Ses basit olarak, bir ses kaynağından kulağa da yaklaşık olarak 16 Hz ile 16.000 Hz (16 ulaşan hava basıncındaki değişimler olarak kilohertz) arasındadır (Talbot-Smith 1997:1-2).

139 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

Fakat sağlıklı ve genç bir insanın kulağı 20Hz olarak sesi algıladığı ve kulak ile beyin arasın- ile 20.000Hz arasındaki frekans aralığındaki daki ilişkide kodlanmış ses bilgisinin nasıl sesleri işitebilir. İnsan yaşı ilerledikçe kulağı- çözümlendiğini açıklamaya çalışır. nın işitme alanı 16.000Hz’e düşer. Yaşlı bir insanın kulağı da 20Hz ile 8.000Hz arasındaki Ses farklı yollar izler. Bazı sesler doğrudan frekansları işitebilir (Primentas 2003: 10). bazıları da yüzeylerden yansıyarak kulağa ulaşır. Yansıyan sesler daha uzun bir yol izler- Kulağın frekanslara tepkisi logaritmiktir ve bu ler ve kulağa ulaşmada gecikirler. Yansımayan müziksel aralıkların algılanması ile gösterilebi- sesler daha kısa zamanda ve doğrudan kulağa lir. Örneğin, 200 Hz ile 400 Hz arasındaki ulaşırlar. Seslerin uzam içinde ilerlemesinden aralık bir oktav olarak algılandığı gibi, 2000 Hz kaynaklanan zaman gecikmesinin yanında, ile 4000 Hz arasındaki aralıkta bir oktav olarak insanın her iki kulağı arasındaki mesafeden algılanabilir. Doğrusal koşullarda ikinci oktav dolayı da ses de bir zaman gecikmesi olmakta- daha geniş olsa da, kulak bunu aynı aralıkta dır. Bir ses kaynağının tam önünde durursak, işitir. Bu nedenle, müzik notaları logaritmik bir bu ses kaynağından gelen sesler her iki kulağa ölçüm skalası kullanır. Oktav, işitilebilir iki da eşit zamanda ulaşacaktır. Fakat ses kaynağı- frekans arasındaki aralık olarak da tanımlana- nın sağına ya da soluna doğru kaydığımızda, bilir. her iki kulağa gelen sesler arasında zaman gecikmesi oluşacaktır. Ses kaynağının yeri İşitilebilir frekanslar genelde üç bölümde top- değiştiğinde ya da biz hareket ettiğimizde be- lanabilir: yin çok kısa bir zaman içerisinde ses kaynağı- nın yerini yeniden saptayacaktır. - 16 Hz ile 256 Hz arasındaki bas (düşük) frekanslar Kulak kepçesi sesi kulak yoluna doğru yönlen- dirir. Kulak kepçesinin şekli aslında akustik - 256 Hz ile 4.096 Hz arasındaki orta fre- bilgiyi kodlama görevi yapar. Kulak kepçesi kanslar kulağa gelen belli bir karakteristik yapıya sahip - 4.096 Hz ile 16.384 Hz arasındaki tiz (yük- sesi kodlar ve kulak yoluna gönderir. Kulak sek) frekanslardır (Ergül 1998: 25-27). kepçesi sesi iki şekilde kodlar.

Ses basıncının ya da yoğunluğunun ölçü birimi İlk olarak, ses, yoğunluktaki değişmelere bağlı olarak desibel (dB) kullanılır. 0 dB tamamen bir frekans içeriği biçiminde kodlanır. İkinci sessizlik olarak kabul edilir ve insan kulağının olarak, ses, kulak kanalına erişim zaman süre- işitme başlangıcıdır. Kulak sancısının başlangı- lerine göre kodlanır. Sesi kulağa yönlendirme- cı olan en üst seviye 120 dB’dir. Bu basınçtaki de, kulak kepçesinin koniksel şekli sesin yan- ses, insan kulağında kalıcı hasarlara neden sımasına yol açarak, sesin yeniden kulak kana- olacaktır (Lyver 1999:13). lına yönlenmesini sağlar. Bu yansımalar sesin frekansına ve açısına göre değişiklik gösterir. Kulağın fizyolojik yapısı ve onunla birleşik Her insanın kendine özgü kulak kepçesi yapısı sinir sistemi, son derece karmaşık ve etkile- olduğundan, hem yatay hem de dikey yapıdaki şimli bir sistemdir. Geçen milyonlarca yıl, ses frekanslarına farklı tepkiler oluşturur. Fre- işitme sisteminin fizyolojisi insana algının kans tepkileri belli bir kulak kepçesinde değiş- inanılmaz gücünü öğretti. Bununla birlikte, kenlik taşımaz ve zaman içerisinde de önemli herhangi bir karmaşık sistem gibi, işitsel algı- bir değişime uğramaz. Beyin bu frekans tepki- nın sınırlarını da keşfetti. Bir sesteki ince ay- lerini yorumlar ve kodlanmış olan sesi yönel rımları sezinlemekte kulağın algı yeteneği bilgiye dönüştürür (Turner 2002). şaşırtıcı olsa da, bazı durumlarda sesleri konu dışı bırakabilir. İnsanın kulakları yatay olarak kafanın her iki yanında yer aldığından dolayı, seslerin yönünü PSİKOAKUSTİK ALGI VE SES BOYUTU en iyi olarak yatay düzlemde algılar. Örneğin, ön sağ yönden gelen bir seste insanın kafası Psikoakustik ya da insanın sesi algılamasına akustik bir engel oluşturur ve sol kulakta za- ilişkin çalışmalar, insanın nasıl üç boyutlu man ve yoğunluk farkı oluşur. Düşük frekanslı

140 Psikoakustik ve Film Sesinde Algısallık (138-145)

seslerde sesin kafa etrafındaki kırınımı oldukça ve konusudur. Ses, bir filmde görüntü gibi, kolaydır (Holman 1997: 38). dramatik bir öğedir.

Bas sesler düşük frekanslı uzun dalga boyuna Sesin algısı bağlı olduğu imgenin algısıyla sahiptirler. İnsan kafası düşük frekanslı ses beraber kavranır ve ses daha çok imge aracılı- dalgalarına karşı fiziksel bir engel oluşturmaz- ğıyla sunulduğundan dolayı, imgeye göre ikin- ken, ses frekansı orta ve yüksek frekansa doğru cil bir statüye sahiptir. Bu sebepten dolayı, yükseldikçe, insan kafası duvar gibi bir engel imgenin psikolojik algısı ses kuşağından fark- oluşturur. İnsan kafasının orta ve yüksek fre- lıdır. İzleyici ses kuşağında sunulan bilgileri kanslı seslere olan fiziksel engeli, aynı sesin görüntü kuşağındaki bilgilerinden farklı algılar. her iki kulakta farklı ses yoğunluğu etkisi o- Christian Metz, kameranın kaydettiği imgenin luşmasına neden olur. Beyin, zaman farkı ol- daha küçük parçalara ayrılmayan bir bütün maksızın ses yoğunluğu etkisini yorumlar ve olduğunu fakat mikrofonun görülmeyen bir ses kaynağının yerini saptar. Eğer sesin yo- dünyaya ait sesi kaydettiğini vurgular. Sesin bir ğunluğu bir kulakta daha şiddetli ise, kulağın bütün olmadığını, diyalog, ses efektleri ve ses kaynağına olan yakınlığı fazladır. Özetle, müzik gibi kategorilere ayrılabileceğini söyler. beyin, yüksek frekanslarda oluşan çok küçük Metz, sesin imgeye göre daha farklı bir psiko- ses basınç seviyesindeki (SPL) değişmeler lojik algı sunduğunu ve aynı zamanda da ait dahil, her iki kulak arasındaki son derece küçük olduğu objenin karakteristiğini de yansıttığına zaman farklılıklarını saptar. Kulak ve beyin dikkat çeker (Belton 1985: 64). Metz, filmde sistemi arasındaki bu ilişki, sesin geldiği yönü beş bilgi kanalını tanılar: saptamada insan için önemli bilgiler sağlar (Turner 2002). 1. Görsel imge

Kulak, sesin yönünü belirmede ve sesi oluştu- 2. Basılı ve diğer grafikler ran düşük-frekans, orta-frekans ve yüksek- frekansları algılamada farklı işleyişlere sahip- 3. Konuşma tir. Sesin psikoakustik ve fiziksel olarak akus- tik karakteristikleri arasında fark vardır. Yo- 4. Müzik ğunluk, frekans ve dalga şekli gibi akustik karakteristikler sesin fiziksel parametreleri ile 5. Gürültü (ses efektleri) ilgilidir. Psikoakustik karakteristikler sırasıyla sesin yoğunluğu (loudness), ses perdesi (pitch) Bu bilgi kanallarının çoğu görselden çok işit- ve renk (timbre) gibi kulak ve beynin sesi nasıl seldir ve yalnızca birinci ve beşinci maddeler- algıladığını içeren ses kavramına ilişkin terim- deki bilgi kanalları kesintisizdir. Ses hem za- leri kapsar. manı hem de uzamı yaratır ve sesin yaygınlığı onun en çekici özelliğidir (Monaco 2001: 204- PSİKOAKUSTİK ALGI VE FİLM SESİ 205).

Görme yetimiz ve yanılsamaların formları Mitry, perde üzerindeki dünyayı anlatabilmek Gestalt olarak tanımlanan psikolojik prensip- için, seslerin psikolojik etkilerinin görüntüye lerden etkilenir. Bu etkilenme şekli aynı za- fazladan bir içerik eklediğini, film karakterleri- manda beynin duyusal sistemi aracılığıyla nin iç dünyalarına doğrudan ya da dolaylı ola- bizim uzam ve zaman algılarımızı oluşturur rak girebilmeyi sağladığını belirtir (Lewis (Sonnenschein 2001: 77). 1984: 27). Filmlerin ritmik yapısını doğrudan etkileyen müzik vasıtasıyla izleyici üzerinde Bir filmin ses kuşağının yapılandırılmasında, ritm duygusu rahatlıkla yaratılabilir. Bir filmin psikoakustik özellikler temel olarak alınabilir. atmosferini yaratmak, karakterleri tanımlamak, Film perdesi üzerindeki görüntü, ses ve hareket mekanı ve zamanı betimlemek, geçişleri sağ- algının ve anlamın tek bir boyutu ve içeriğin lamak gibi, sesin temel işlevlerinden, izleyici tek bir vücudu içerinde bütünleştirilirler. Bu üç üzerinde psikolojik, sosyolojik ve ideolojik etki öğe zamanı ve mekanı betimler. Ses burada bir yaratmak için, sesin psikoakustik özelliklerin- görüntünün sonucu değil, aksiyonun kaynağı den yararlanılmıştır.

141 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

FİLM SESİNDE ALGISAL ÖZELLİKLER Komşusunun polise verdiği ifadeye kulak mi- safiri olduğu sırada, komşusunun düşük sevi- Günlük yaşantımızda işittiğimiz seslere karşı yedeki konuşması yavaş yavaş anlaşılırlığını edindiğimiz tecrübeler, bize sesi algılamamız kaybeder ve yalnızca “bıçak, bıçak…” şeklinde hakkında bilgiler içerir. Gerçek yaşamdaki bu bir kelime işitilir. İzleyici dikkati, konuyla ilgili sesler aynı zamanda da film sesinin kullanımı- sözlere yoğunlaştırılırken, kızın içsel dünyası nın merkezini oluşturur. betimlenmeye çalışılır (Jacops 1973: 249).

SES YOĞUNLUĞU KRİTİK BANTLAR

Algılanan bir nota ya da sesin gücüdür. Bir sesi Birbirlerine çok yakın ve eşit sayılabilen iki işitmek ve dinlemek çok kolaysa, onun ses frekans birlikte hareket ettiğinde, işitsel algıda yüksekliği yüksektir. İşitmekte ve dinlemekte darbeli frekanslar ya da sesler olarak hissedi- zorlanılıyorsa, ses yüksekliği düşüktür. Film lirler. Ses tonları arasındaki frekans farkı, işiti- sesi, ses yoğunluğunu sürekli olarak manipüle lebilir bir frekansın kendisi olduğunda, bir fark eder. Yoğunluk, kamera ile ses kaynağı arasın- tonu işitilebilir. Bazı dinleyiciler, toplam tonla- daki uzaklığı gösterebilir. Bu gerçek yaşamdaki rı işitebildiklerini belirtiler. Kulak eşzamanlı durum etkisini yaratabilir. Ses yoğunluğu dü- tonlar arasındaki farkı ayırt edebilecek yete- şebilir ya da yükselebilir. nekte olsa bile, 500 Hz altındaki tonlar ardışık şekilde işitildiğinde, kulak yalnızca 2 Hz aralı- Ses titreşimleri hareket eden moleküllerin ora- ğındaki ses perdelerini işitebilir (Pohlmann nını etkilemekle kalmayıp, aynı zamanda da 1995: 359). Yapılan deneyler sonucunda, insa- hareket tarafından belirlenen moleküllerin nın daha duyarlı ya da az duyarlı olduğu fre- sayını belirler. Bu sayı bir titreşimin yoğunlu- kans bantları saptanmış ve bunlarda kritik ğuna bağlıdır ve yoğunluk arttıkça, molekül bantlar olarak tanımlanmıştır. İlginç olan, sayısı da artar. Bu nedenle, hareket eden mole- kritik bantların müzikte uyum ve uyumsuzluğu kül sayısı, bir ses dalgasının büyüklüğünü açıklamada kullanılmasıdır. Frekans farkı olan belirler ve genlik olarak tanımlanır. Genliğin ses aralıkları, kritik banttan büyük olursa, u- sübjektif etkisi de ses yoğunluğunu belirler yum gerçekleşir; kritik banttan daha küçük (Ergül 1998: 28). frekans aralıklarında uyumsuzluk görülebilir. Duyduğumuz ses, havadaki titreşimlerin sonu- Bu frekans uyumu ve uyumsuzluğu, film mü- cudur. Titreşimlerin genliği bizim sesin yo- ziğinin melodisel yapısını doğrudan etkileyebi- ğunluğuna ya da hacmine olan algımızı oluştu- lir. rur. Örneğin, birçok filmde kalabalık bir cadde çekimine bir trafik uğultusu eşlik eder. Fakat Kulak, 1 birim ile 1 milyon birim (volt ya da iki kişi aynı caddede bir araya gelip kendi ara- watt değişimleri) yoğunluktaki ses seviyelerini larında konuşmaya başladıklarında caddenin işitebilme yeteneğine sahiptir. Bu da, insanın trafik uğultusu indirgenir. Yoğunluk aynı za- ses seviyelerini işitme alanının ya da ses dina- manda algılanan uzaklık ile de ilişkilidir. Yük- mik alanının genişliğini gösterir. Ancak, dina- sek yoğunluklu bir ses bize yakınlık etkisi mik alan geniş olsa da, kulağın duyarlılığı verir. Kalabalık caddede konuşan iki kişinin frekansa bağlıdır. Kulağın fizyolojik yapısın- örneğindeki gibi, trafik uğultusunun yüksek ses dan kaynaklandığı için, en çok algıladığı fre- yoğunluğu arka plana indirgenirken, konuşma kans aralığı 1 ile 5 KHz arasıdır. Orta frekans- sesleri ön plana taşınmıştır. Ek olarak, film lar olarak tanılanan bu alan, işitsel algıda ses sesinin yoğunluğundaki beklenmedik kesilme- parlaklığının başlangıcı şeklinde tanımlanabilir. ler ve yön değişimleri (genellikle dinamikler- Bu frekansların aşırılığı ise kulakta tırmalayıcı deki değişmeler olarak tanımlanır) izleyicide bir etki yaratır. Film ses tasarımcıları bu özel- irkilme yaratabilir (Bordwell ve ark. 2004: likten sıkça yararlanırlar. 350). MASKELEME Hitchcock’un Blackmail filminde ses kuşağı kızın içsel sıkıntısını anlatırken, kamera kızın Bir ses, diğer bir ses tarafından maskelenebilir kahvaltı hazırlayışındaki dış eylemi gösterir. (gürültülü bir ses, ondan daha gürültülü bir ses Daha sonra kız bir oyuncuyu bıçakla öldürür.

142 Psikoakustik ve Film Sesinde Algısallık (138-145)

tarafından maskelenebilir). Bu duruma frekans Ses titreşimlerinin frekansı ses perdesini etkiler perdelemesi ya da maskeleme denir. ya da sesin algılanan düşüklük ya da yüksekli- ğidir. Diyapazon gibi bazı enstrümanlar saf Yüksek frekanslı sesler, düşük frekanslı sesler- tonlar üretebilirler. Fakat yaşamdaki ve filmde- den daha kolay perdelenmektedir ve ses yo- ki birçok ses farklı frekansların bileşimiyle ğunluğu da diğer seslere göreli olarak aynı karışık tonlara sahiptir. Bununla birlikte, film- kalmaktadır. 100 Hz ile 1 kHz’lik iki ses bir- deki faklı sesleri seçebilmede ses perdesinin likte ve aynı seviyede iletilirse, her iki ses de önemli bir rolü vardır. Aynı zamanda objelerin işitilir fakat 1 kHz’lik ses daha yüksek olarak tanımlanmasını sağlar. Gümbürtülü sesler içi algılanır. 100 Hz’lik sesin seviyesinin yavaşça boş objelerin çıkardığı sesleri anımsatabilir. artırılması ve 1 kHz’lik sesin genliğinin sabit Yüksek perdeli sesler de (şıngırtılı zil sesleri tutulması, 1 kHz’lik sesi oldukça zor işitilir gibi) düz ya da sert yüzeyli objeleri anımsata- hale getirir. Örneğin, bir senfoni orkestrasının bilir (Bordwell ve ark. 2004: 350). bütün enstrümanlarının yüksek ses seviyesinde çalması durumunda, flüt gibi bazı enstrüman Çok düşük ses perdesine sahip olan ses altı sesleri işitilmeyebilir (Ergül 1998: 34-35). (infrasonic) dalgalar kulak tarafından akustik olarak işitilemese de, uğultu ya da sarsıntı Frekans perdelemesi aynı zamanda ses kayıt ve olarak algılanır. Böyle bir ses altı dalgası, ses kurgu operatörlerinin dikkat etmesi gereken perdesi olarak değil, ritim olarak hissedilir. önemli unsurlardan biridir. Sesli bir film çeki- İşitme sınırının üstü olan ses üstü (ultrasonic) mi esnasında atmosfer sesi değişken olabilir. dalgalar ise, fazla yoğunlukta ortama yayılırsa, Bu durum, çekim planları arasında seste sürek- işitilemez fakat bir ürperti ya da bulantı duygu- liliği etkiler ve bazı konuşma seslerini de mas- su yaratır (Sonnenschein 2001: 67). keleyebilir. Ses rengi belirli amaçlar içinde kullanılabilir. SES PERDESİ How Gren Was My Walley filminde olduğu gibi, genç bir erkek çocuğu sesini erişkin bir Ses perdesinin algılanması sübjektiftir ve fre- adam sesi gibi çıkarmaya çalışır ve beceremez. kansa bağlı karmaşık özellikte olması nede- Buradaki espri ses rengine dayanmaktadır. niyle, kesin ölçütlerle tanımlanamaz. Ses dal- Marlene Dietrich’in konuşma tarzı çoğu kez gasının şekli ve yoğunluğu gibi, diğer fiziksel giderek yükselen bir tonlamaya sahiptir ve nitelikler de ses perdesini etkiler. Örneğin, 100 sorgulama etkisi oluşturur. Ivan The Terrible Hz’lik bir sinüs ses dalgası, yüksek seviyeden (Part I) filminin taç giyme töreni sahnesinde daha yumuşak şekilde algılanırsa, çoğu dinle- saray şarkıcısı kalın bas bir sesle Ivan’a övgü yici yüksek sesin düşük ses perdesine sahip şarkısı söylemeye başlar ve her evrede ses olduğunu sanabilir. Gerçekte frekansta %10 bir perdesindeki dramatik etki artar. Hitchcock’un artış, düşük frekanslarda ses perdesindeki sü- Psycho filmindeki kuş sesine benzer çığlık, rekliliği, dinleyicinin nesnel olarak değerlendi- yüksek ses perdesiyle çalınmış kemanların rebilmesi için, gereklidir. Diğer taraftan, kula- sesiydi ve birçok müzisyen bu sesin enstrü- ğın en hassas olduğu 1 ile 5 kHz arasındaki manlar tarafından oluşturulduğunun farkına orta frekanslarda, genlik ile perdede hemen hiç varamadılar (Bordwell ve ark. 2004: 350). değişim görülmez. Müziksel tonlar ve ses e- fektlerinde bu değişim daha azdır. DOPPLER ETKİSİ

Ses perdesi bir sesin frekansı ile yakından 1842’de Avusturyalı fizikçi Christian Johann ilgilidir. Ses perdesi her ne kadar müzik ve Doppler, hareket halindeki bir ses kaynağının müzik notaları ile ilişkilendirildiyse de, aynı ses etkisini vurgulamak için bir bildiri yayım- zamanda insan sesi ve diğer sesleri de ilgilendi- ladı. Doppler, ses dalgalarının, hareket halin- rir. Bir erkek sesinin perde seviyesi artırılarak deki ses kaynağının hızıyla tümleşik fakat ses bir kadın sesine dönüştürülebilir ya da tam tersi kaynağı uzaklaştıkça yayılarak hareket ettikleri etki de yaratılabilir. Bu komik bir durum oluş- görüşünü savundu. Örneğin, hareket halindeki turabilir. bir yarış arabasının ön tarafında ses dalga boy- ları daha kısadır, ses frekansı yüksektir. Araba

143 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

ilerledikçe, ses dalga boyları uzar ve ses fre- ses rengi, Amish toplumunun rüstik inziva kansı düşerek bas sese dönüşür, yoğunluk aza- etkisini oluşturabilecekti (Bordwell ve ark. lır. Film yapımcıları bazı objelere hareket edi- 2004: 351). yormuş izlenimi vermek için bu etkiden yarar- lanırlar. Indiana Jones and the Temple of Birçok filmde diyalog seslerini, filmdeki diğer Doom filminin sonlarına doğru, ok seslerine bu işitsel unsurlardan (ses efektleri ve müzik) daha tür bir etki eklenmiştir ve sese bağlı olarak belirgin bir hale getirebilmek için, seslerin orta objeye hareket izlenimi kazandırılmıştır frekansları aşırı yükseltilir. Seslerin doğal nite- (Tomlinson 1997: 17). liği bozulur, frekans aralığı daralır ve sanki genizden konuşuyorlarmış gibi kötü bir ses Doppler etkisi bazı filmlerin ses kuşağında etkisi yaratılır. Ses kuşağı bir bütün olarak anlamı olduğundan fazla güçlendirmek ama- değerlendirildiğinde, sanki farklı iki filmi aynı cıyla abartılı bir biçimde kullanılabilir. Örne- anda izliyormuş gibi bir etki oluşturur. Çünkü ğin, kurşun, roket gibi oldukça yüksek bir hızla ses efektleri ve müzik geniş bir frekans aralı- hareket eden objelerin frekans boyları ve yo- ğında izleyiciye sunulurken, diyalog sesleri de ğunlukları değiştirilerek, suni bir hareket etkisi kulağı tırmalayan, sadece orta frekanslardan oluşturulabilir. Bu tür ses etkileri izleyicide oluşan dar bir frekans aralığında sunulur abartılı duyumların oluşmasına neden olur (Holman 1997: 42). (Sonnenschein 2001: 88). Seslerin orta frekanslarını yükseltmek bazı SES RENGİ durumlarda gerekli olabilir. Örneğin, orta ve yüksek frekanslardan yoksun bir sesi daha Sesin harmonik bileşenleri sese rengini ya da anlaşılır bir hale getirebilmek için, sesin orta ve ton niteliğini verir. Aslında ses rengi, sesin yüksek-orta frekansları artırılabilir. Çünkü genliği ya da frekansından daha az derecede düşük frekanslara sahip bas bir insan sesinin temel akustik bir parametredir. Fakat sesin anlaşılırlığı ve ses kalitesi çoğu zaman rahatsız “duyumunu” tanımlamada gerekli bir karaktere edicidir. sahiptir. Bir kişinin sesini (genizden konuşması gibi) ya da bir müzik notasının yumuşaklığını Ses yoğunluğu, ses perdesi ve ses rengi bir tanımlarken ses renginden söz etmiş oluruz filmin sese ait dokusunu tanımlamak için etki- (Bordwell ve ark. 2004: 351). leşim içindedirler. Örneğin, bu özellikler bize farklı karakterlerin seslerini çağrıştırır. John Şarkı söyleyen bir kişinin sesi, kulağa hoş Wayne ve James Stewart yavaş konuşurlar gelen bir ses rengi üretir. Öksüren ya da horla- fakat Wayne’nin sesi Stewart’ın sözcükleri yan bir kişinin sesi de, gürültülü bir ses rengi uzatarak konuşmasından daha gür ve serttir. Bu üretir. fark, karakterlerin birbirine keskin bir zıtlık oluşturduğu The Man Who Shot Liberty Film yapımcıları sürekli olarak ses rengine Valance filminde büyük bir fayda sağlamıştır müdahale ederler. Ses rengi, bir filmin ses (Bordwell ve ark. 2004: 351). kuşağındaki müzik enstrümanlarının seslerini birbirinden ayırt etmede yardımcı olur. Ses SONUÇ rengi gerekli durumlarda ortaya çıkar: romantik sahnelerin klişeleşmiş saksafon sesi gibi. Film seslerinin alımı, işlenmesi ve iletimi süre- Rouben Mamoulian’nın Love Me Tonight fil- cinde, psikoakustik özellik içeren yönel bilgile- minin açılış sahnesinde insanların güne başla- rin kullanımı, film ses izlerinin yapılandırılma- ması objeden objeye geçen bir müzikal ritim sı ya da üç boyutlu kodlanması sürecine yeni içindedir –bir süpürge, bir halı dövme aleti- ve dinamikler getirebilir. Filmin sadece yapım objelerin birbirinden farklı ses renkleri bu bö- aşamasında değil, aynı zamanda filmin sunu- lümdeki canlılığı oluşturur. Peter Weir’ın munda kodlu seslerin izleyiciye ulaşmasında Witness filminin ses kuşağı hazırlanırken, kur- sorunlarla karşılaşılmaktadır. Film ses tasarım- gucular seslerde 20 ya da daha fazla yıl önce- cıları yapım aşamasında sesleri en doğru şekil- sinde kaydedilmiş etkisi yarattılar. Böylece de görsel ve işitsel yapıya uygun olarak yapı- daha eski ses kayıtlarının indirgenen modern landırsalar bile, izleyici bu sesleri aynı işitsel

144 Psikoakustik ve Film Sesinde Algısallık (138-145)

düzlemde algılayamayabilir. Bu sorunları gi- Jacops L (1973) The Movies as Medium, dermek için, sinema salonlarının yeni üç bo- Octogon Books, New York. yutlu ses uzamından yararlanmasını gerektirir. Lewis B (1984) Jean Mitry and The Aesthetics of Cinema, Michigan: UMI Research Press. Bütün bunlardaki temel çaba, filmin izleyici üzerindeki etkilerini arttırmaktır. Görüntü ve Lyver D (1999) Basics of Video Sound, Focal ses teknolojisindeki gelişmeler, film izleme Press, Oxford. mekanlarını etkilemiş ve çevresel ses sistemleri Monaco J (2001) Bir Film Nasıl Okunur?, ile seslerin üç boyutlu dinlenebilmesini sağla- Ertan Yılmaz (çev), Oğlak Bilimsel Kitaplar, mıştır. Bununla birlikte, ses tasarımcıları, ya- İstanbul. pım ve yapım sonrası aşamada, filmlerin ses Pohlmann K C (1995) Principles of Digital izlerini yapılandırmak ve sesleri üç boyutlu Audio, McGraw-Hill, New York. kodlamak için ek bir sorumluluk yüklenmişler- dir. Ancak, bu yeterli değildir; sesleri kodlar- Primentas G (2003) The Musical Aspects of ken, müzik, ses efektleri ve diyalogu içeren Sound (pitch, dynamics, timbre) as the Core toplam ses boyutunu ve izleyici üzerindeki Element for Interaction in Sound Based etkili olan frekansları ve bunun seviyelerini Computer Games, Degree of Master of Arts, ayarlamak için, psikoakustik bulgulardan ya- London College of Printing. rarlanılmalıdır. Sonnenschein D (2001) Sound Design: The Expressive Power of Music, Voice, and Sound Filmi kodlayan ve kodu çözen de insan oldu- Effects in Cinema, Michael Wiese Productions, ğuna göre, insan üzerine araştırma yapan bi- Michigan. limlerin ya da disiplinlerin çıktılarından ya da Talbot-Smith M (1997) Audio Explained, önerilerinden yararlanmak, film yapımını daha Focal Press, Great Britain. da zenginleştirebilir. Ses de görüntü gibi fil- min başrol oyuncusudur. Film sesinin oluşma- Treays R (1999) Beş Duyu, Dilek Soykök sında, izleyicilerin sosyal, siyasal ve duygusal (çev), TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları 120. gereksinimlerini karşılamak için, psikoakustik Ankara. sürecin de işe koşulması yararlı olur. Turner A (2002) The Basics of Psychoacoustics with Respect to Localization, http://illumin.usc. Ancak hiçbir filmin akustik atmosferi, hiçbir edu/article.php?articleID=45&page=4, Erişim ses sistemi ya da ürünü, mekanik bir süreçle 24.04.2006. tasarlanmamıştır. Bu nedenle tasarım, her biri kendi kriter ve öncelik hiyerarşisine sahip tasa- rımcılar tarafından gerçekleştirilebilir. Tasa- rımcıların üç önemli aracı vardır: bilgi, dene- yim ve doğru yargı.

KAYNAKLAR

Belton J (1985) Film Sound: Theory And Practice, Elisabeth W and John B (eds), Columbia University Press, New York. Bordwell D and Thompson K (2004) Film Art: An Introduction, 7th ed., McGraw-Hill Companies, Inc. New York. Ergül R R (1998) Ses: Film, Televizyon ve Radyo Uygulamalarında, T.C. Anadolu Üni- versitesi Eğitim Sağlık ve Bilimsel Araştırma Çalıştırmaları Vakfı Yayın No:133, Eskişehir. Holman T (1997) Sound for Film and Television, Focal Press, USA.

145 TELEVİZYONUN UZAKTAN EĞİTİMDE KULLANIMI Müjgan Bozkaya *

ÖZET Öğretimsel televizyon yayınları, Anadolu Üniversitesi’nin uzaktan öğretim programlarının başla- dığı günden bu yana, iki temel dağıtım sisteminden biri olarak öğrenenlerine hizmet vermektedir. Programlarda yer alan her ders için ana materyal olan kitapla ilişkili bir dizi televizyon programı Üniversite içinde üretilmektedir. Televizyon programları, öğrenen sayısının büyüklüğü de düşü- nüldüğünde hem kitlesel eğitime olanak sağlaması hem de öğrenenlerin kolay ulaşabildiği ortam- lardan birisi olması nedeniyle sistemin en önemli bileşenlerinden birisidir. Bu nedenle programla- rın izlenebilirliğini arttırmak için yapılacak iyileştirme çalışmaları büyük önem kazanmaktadır. Bu çalışmanın üç temel amacı vardır. Birincisi, uzaktan öğrenenlerin televizyon programlarından öğrenmeye ilişkin özyeterlik yargılarının ne yönde olduğu belirlemektir. İkincisi, özyeterlik algıla- rının deneyimlerine bağlı olarak değişim gösterip-göstermediği saptayabilmektir. Üçüncüsü ise, uzaktan öğrenenlerin programların sürekli izlenilebilir olmasına yönelik önerilerini almaktır. Elde edilen bulgular değerlendirildiğinde, uzaktan öğrenenlerin öğrenme sürecinde televizyonu etkili bir araç olarak görmelerine rağmen, programları sürekli izlemedikleri görülmüştür. Programların etkililiği, verimliliği ve çekiciliği bağlamında da özyeterlik yargıları beklenilenden düşük bulun- muştur. İleriye dönük olarak, gerek hazırlanacak televizyon programlarının öğrenen açısından etkili, verimli ve çekici olabilmesini sağlamak gerekse programların öğrenenler tarafından sürekli izlenilebilir olmasını sağlamak adına dört farklı boyutta çözüm önerileri geliştirilmiştir. Bunlar; televizyon programlarında öğreticinin rolüne, programların düzenlenmesine, diğer öğretim ma- teryalleriyle ilişkilendirilmesine ve yayın zamanına ilişkin önerileri kapsamaktadır. Anahtar sözcükler: Uzaktan eğitim, öğretimsel televizyon, özyeterlik yargısı

USE OF TELEVISION IN DISTANCE EDUCATION

ABSTRACT Since the initiation of Anadolu University’s distance programs, instructional television has been serving to students as one of the two main delivery systems. For every course in the programs, a series of television programs are being produced in-house in accordance with the textbooks. Due to the fact that it provides mass education and is an easily accessible medium for the students, television is one of the essential components of the system. Thus, improvement initiatives that in- tend to increase the consumption of television programs among students are crucial to consider. This study carries out three main goals: First, it investigates students’ self-efficacy beliefs for learning from television programs. Second, it examines whether students’ self-efficacy beliefs change in time. Third, it hopes to gather students’ recommendations about improvement of televi- sion program usage. According to the findings, students do not follow the programs regularly although they believe that television is an effective medium in distance learning. Self-efficacy lev- els of the student for effectiveness, efficiency and appeal of the programs were also found lower than expected. Several recommendations under four categories have been developed to improve the effectiveness, efficiency and appeal of the television programs as well as to increase their con- sumptions. These recommendations are related to roles of instructors in television programs, or- ganization of the programs, interrelation with other learning media, and time of broadcasting. Keywords: Distance education, ınstructional television, self-efficacy belief diği yaşta, istediği yer ve zamanda öğrenme ve 1. GİRİŞ diploma sahibi olanağı sağlayan planlı bir öğ- Uzaktan Eğitim, geleneksel eğitimin getirdiği retme-öğrenme deneyimidir. Uzaktan eğitimin sınırlamaları ortadan kaldırarak, isteyene iste- bir öğrenme diplomasına sahip olma konusun-

* Yrd Doç Dr., Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Televizyonun Uzaktan Eğitimde Kullanımı (146-158)

da bireye sağladığı bu esneklik ve özgürlükle- gulamalarında öğrenen ile öğretici arasındaki rin yanı sıra kitlesel eğitime de olanak tanıma- iletişimi etkileşimli ya da pasif olarak gerçek- sı, bu sistemi, geleneksel yüz yüze eğitim– leştiren temel dağıtım teknolojilerinden biri de öğretim uygulamalarından farklılaştırmaktadır. televizyondur. Uzaktan eğitimde, öğrenenle öğretici fiziksel olarak birbirinden uzakta olduğundan, öğret- Uzaktan eğitimde içeriği zenginleştirmek, me-öğrenme etkinlikleri de, önceden planlan- desteklemek ve öğrenenlerin kendi kendilerine mış olarak ve farklı teknolojiler yardımıyla öğrenmelerine yardımcı olmak amacıyla kulla- gerçekleşmektedir. nılan televizyon yayınlarının öğretme işlevini yerine getirebilmesi için; bütünlük taşıması, Uzaktan eğitimin dağıtımında teknoloji kuşku- öğrenende sürekli ilgi ve merak uyandırması, suz önemli bir rol oynamaktadır. Ancak, iste- bilgi yüklü olması, gerçeklik ve yenilik öğele- nilen öğrenmenin gerçekleşip gerçekleşmedi- rini taşıması, ulaşılması güç olgu ve olayları ğini belirlemede asıl olan kullanılan teknoloji sunması gerekmektedir (Mutlu 1995, Hızal değil, öğrenme çıktılarıdır. Bu nedenle, etkili 1983). Öğretim amaçlı gerçekleştirilen televiz- bir uzaktan eğitim programından söz edebil- yon programlarında birbirinden farklı sunum mek için, herhangi bir teknolojiyi seçmeden yöntemleri kullanılmaktadır. Bunlar; düz anla- önce; öğrenenlerin ne tür ihtiyaçlarının olduğu, tım (sunucu, televizyon öğretmeni), içeriğin neleri gerektirdiği ve hangi ortam va- dramatizasyon (oyunlaştırma), demonstrasyon, sıtasıyla aktarılacağı, içeriği aktarmada kulla- fantezi karakterler, belgesel, animasyon-grafik, nılacak araçların etkili olup- olmadığı, öğrenen ropörtaj, karşılıklı konuşma ve özel efektlerdir. başarısını değerlendirmede hangi yöntemlerin Bu sunum yöntemlerinden hangisinin kullanı- kullanılması gerektiği ve hatta öğreticinin ne lacağı ise,öğrenenin gereksinim ve beklentile- türde zorluklarla karşılaşabileceği gibi konula- rine, anlatılacak içeriğe, kurumun sahip olduğu rın üzerinde önemle durulması gerekmektedir. teknolojiye, bütçeye ve zamana göre belirlen- Diğer yandan, hangi teknolojinin kullanılaca- mektedir. ğına karar verecek olan kurumun, kendi iç ve dış çevre analizleri ile tasarladığı eğitsel içeri- Öte yanda televizyon yayınları anında tüketi- ğin kimlere, hangi içerikte ve hangi üretim len, istenildiği anda yeniden gözden geçirmeye teknikleri ile sunulacağını planlaması, içsel ya da, durdurmaya olanak tanımayan ve tüm analizlerle mevcut yapı ve olanakları ile varsa öğrenenlere aynı akış hızında sunulan bir yapı- çatışan taleplerini dengelemesi de gerekmekte- yı içermektedir (Bates 1984: 29-41). Öğrenenin dir. Çünkü teknolojinin seçiminde yapılacak bir programın akış hızına müdahale şansı olmadığı hata, uzaktan eğitim uygulamasının bütününde gibi, içeriği anlayabilmesi için birkaç kez izle- yanlışlıklara neden olabilecektir. Bu nedenle yebilme şansı da bulunmamaktadır. Bu yüzden, seçilecek her bir teknoloji; eğitsel, pedagojik, öğrenen için televizyon yayınlarını diğer öğ- yönetsel ve ekonomik boyutlarıyla ele alınıp renme materyalleriyle ilişkilendirmek ya da bir bütün içinde analiz edilmelidir. tamamlamak oldukça zordur. Dolayısıyla, televizyon yayınlarının destekleyici materyal- Alan yazında, çoğu eğitimcinin görüşü; uzak- lerle birlikte düşünülüp, birbirini tamamlaya- tan öğrenenlerin de en az geleneksel yüz yüze cak biçimde kullanılmaya ihtiyacı vardır eğitimdeki öğrenenler kadar öğrenmeye sahip (McIsaac ve Gunawardena 1996). Televizyon olduklarını yönündedir. Özellikle uzaktan eği- yayınları büyük bir öğrenen kitlesine ulaşma timle geleneksel yüz yüze eğitimi karşılaştıran yeterliğine sahip olmasına rağmen, öğrenen ve araştırmalar; istenilen eğitsel görevlere ulaş- öğretici arasında etkileşime olanak tanımadı- mada uygun yöntem ve teknolojileri kullanan, ğından, tek yönlü iletişim ortamı olarak görül- öğrenen-öğrenen etkileşimini üst düzeyde ger- mektedir. İngiliz Açık Üniversite’sinde yapılan çekleştirmeye çalışan ve öğreticiden öğrenen bir araştırma, çoğu öğrenenin izleme sırasında bireylere anında geribildirimler verebilen u- not alamadığını ve bu sonucun da kendilerini zaktan eğitim uygulamalarının, en az gelenek- tatmin etmediğini göstermiştir (Bates 1983: sel yüz yüze eğitim uygulamalarındaki kadar 61). Bu gibi nedenlere bağlı olarak televizyon etkiye sahip olabileceğini göstermektedir yayınlarının öğretme işlevini “pasif ” olarak (Verduin ve Clark, 1991). Uzaktan eğitim uy- gerçekleştirdiğini söyleyebiliriz. Öte yanda,

147 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

televizyon yayınlarının etkileşimli olarak kul- düşünülerek, senaryo yazarlarından oluşan bir lanılabildiği durumlar da söz konusu olabil- ekip tarafından ulusal televizyon şirketleri için mektedir. Bunun için sisteme öğrenen-öğretici hazırlanmaktadır. Sunucu ile izleyici arasında etkileşimini sağlayabilecek biçimde iki yönlü karşılıklı bir ilişki olmaması nedeniyle, bu görüntü ve ses teknolojilerinin ilave edilmesi programlarda izleyicinin ilgisini sürekli etkin gerekmektedir( Lochte 1993). kılmak mümkün olmadığı gibi, izleyici, istediği anda kanal değiştirme ya da televizyonunu Gelişmekte olan çoğu ülkenin uzaktan eğitim kapatabilme özgürlüğüne sahiptir, çünkü bu kurumlarında ve hatta İngiliz Açık Üniversitesi potansiyel öğrenme deneyiminde izleyiciyi gibi gelişmiş bir ülkenin eğitim kurumunda, güdüleyecek ne kurumsal bir yaptırım, ne ö- çok sayıdaki uzaktan öğrenenlere herhangi bir demesi zorunlu olan bir maliyet ne de resmi bir içeriği öğretebilmek amacıyla televizyon ya- anlaşma söz konusudur. Bu tür programlarda yınlarından yararlanılmaktadır. Öğretme ama- izleyicinin dikkatini arttırabilmenin ve ilgisini cıyla televizyonun başka bir deyişle öğretimsel sürekli etkin kılabilmenin yolu, görüntülerin ve televizyonun uzaktan eğitim programlarında anlatılanın çekiciliğine bağlıdır. kullanımına bakıldığında; ya tek bir ders, ya seçilmiş bir ünite ya da tam kurs şeklinde uy- Eğitim televizyonunun tersine öğretimsel tele- gulandığı görülmektedir. Tek ders uygulama- vizyon, genellikle formal eğitim veren akade- sında, programda tek bir konu ya da başlık mik kurumların ders programlarında yer al- anlatılırken, seçilmiş ünitede, ilgili bütün üni- makta ve önceden belirlenmiş ders içeriğine tenin içeriğini hazırlayan bir dizi programa yer daha formal bir öğrenme deneyimi sağlamayı verilmektedir. Tam kurs uygulamasında ise, amaçlamaktadır. Çoğunlukla ders materyalini televizyon programları, basılı materyallerle tamamlamak ya da desteklemek amacıyla ha- birlikte düşünülüp, birbirini tamamlayacak zırlanan bu programlarda öğreticiler konu uz- biçimde ve bir döneme yayılmış dersler olarak manlarıdır ve içeriği belirli bir sistematik yak- anlatılmaktadır (Willis 1993). Ülkemizin ve laşımla sunmaktadır. Bu programlarda eğitsel diğer gelişmekte olan ülkelerin uzaktan eğitim amaçlar tesadüfi olmaktan çok kasıtlı olarak programlarında rol alan televizyon yayınları, belirlenmekte ve programları üretenler tarafın- büyük ölçüde ders içeriğini basılı materyallerle dan önceden belirlenen amaçlara yönelik olarak tamamlamak ve desteklemek amacıyla kulla- hazırlanmaktadır (Jonassen 1996). Diğer yan- nılmaktadır (McIsaac ve Gunawardena 1996). dan görsel düzenleme daha katı ve genellikle “konuşan kafa” varyasyonları şeklindedir. Televizyon yayınlarının gerek etkileşimli, İzleyiciler ise sıradan izleyiciler değil, belirli gerekse etkileşimsiz olarak “öğretim” işlevini bir içeriği, belirli bir program içinde önceden gerçekleştirme amacıyla uzaktan eğitim prog- belirlenmiş gün ve saatte takip etmeye çalışan ramlarında kullanılması, “öğretimsel televiz- ve izleme sorumluluğu kendine ait olan öğre- yon” ( ITV-Instructional Television) kavramını nenlerdir. Bu türdeki programların üretimine ortaya çıkarmıştır. Teknoloji yoluyla öğretme- başlamadan önce; programın süresini (genel- öğrenme sürecini inceleyen araştırmaların likle bu süre 20 dakika ile sınırlı olmaktadır), çoğunda bu kavram, eğitim televizyonu genel amacını ve bu genel amaca bağlı alt a- (Educational Television) kavramının yerine de maçları, öğrenenlerin, öğreticilerin ve kurumun kullanılabilmektedir. Ancak alanyazında her ne beklentilerini, bütçesini ve yapım gereksinim- kadar bu iki kavram birbirinin yerine kullanılı- lerini bilmek gerekmektedir. Televizyondan yor olsa da, temelde bu kavramları birbirinden öğrenmenin öğretim bağlamındaki rolünü araş- ayıran farklılıklar bulunmaktadır. tıran bazı çalışmalar, verilen televizyon prog- ramından etkili öğrenmenin sağlanabilmesini; Eğitim televizyonu, herhangi bir kültürel dene- televizyon programlarının ders programıyla yimi ya da önemli bir bilgiyi bireylerin önceki uyumlu biçimde bütünleştirilebilmesine, öğre- bilgilerine, ilgilerine ve öğrenme kapasitelerine ticilerin rollerine, diğer materyallerle bağlı olarak bu kitle iletişim aracıyla ekleyerek ilişkilendirilebilmesine, yapılan etkinliklere, sınırları belirlenmiş bir öğrenme deneyimi önceki programlarla bağlantılı olabilmesine ve sağlar (Chester ve ark. 1978). Eğitim prog- yayın zamanının uygunluğu gibi değişik fak- ramları, genellikle, geniş bir izleyici kitlesi törlere bağlamaktadırlar (Moeller 1996: 23-26).

148 Televizyonun Uzaktan Eğitimde Kullanımı (146-158)

Geleneksel yüz yüze öğretimle televizyon ça özyeterlik yargılarının olumlu yönde arttığı- yoluyla öğretimi karşılaştıran çoğu araştırma- nı gösterirken, bazıları da (örneğin Wang ve nın bulgusu, her iki öğretim yönteminde, öğre- Newlin 2002) herhangi bir ilişkinin olmadığını nen başarılarında bir farklılığın olmadığı yö- göstermektedir. Ancak, alanyazın incelendi- nündedir (Phipps ve Merisotis 1999). Televiz- ğinde, özellikle televizyon yoluyla uzaktan yon yoluyla öğretimin, öğrenenlerin öğreticile- öğrenenlerin, televizyona ilişkin özyeterlik rine, derslerine ve akademik deneyimlerine yargıları ile deneyimleri arasında bir ilişkinin yönelik tutumlarındaki etkisi ise yıllardır çoğu varlığını gösteren çalışmaların bulunmadığı araştırmanın ortak noktasını oluşturmuş ve bu dikkati çekmektedir. araştırmaların bir çoğu da geleneksel öğrenen- lerle uzaktan öğrenenler arasında önemli bir Uzaktan öğrenenlerin, televizyon programla- farklılığın olmadığını göstermiştir (Mount ve rından öğrenmelerine ilişkin özyeterlik yargıla- Walters 1980, Cohen ve ark. 1981, Ellis ve rının deneyimlerine bağlı olarak değişim göste- Mathis 1985, Whittington 1987, Grimes ve ark. rip-göstermediğini belirlemek amacıyla bu 1988). Öte yanda, bir öğrenme aracı olarak çalışmada, uzaktan öğrenenlerin öğretim a- televizyon ile basılı materyalleri ya da diğer maçlı televizyon programlarından bir öğrenme görsel-işitsel materyalleri karşılaştıran bazı ortamı olarak yararlanıp- yararlanmadıkları çalışmalar (Örneğin Cennamo 1994, Salomon saptanmaya çalışılmıştır. 1983, 1984, Salomon ve Leigh 1984) da tele- vizyondan sunulan içeriğin öğrenenler tarafın- 2. YÖNTEM dan daha kolay algılandığını göstermekle bir- likte, öğrenme çıktılarında daha düşük başarılar Aşağıda bu çalışmada izlenen yönteme ilişkin elde ettiklerini göstermiştir. Bu sonuç, bir an- açıklamalara yer verilmiştir. lamda, öğrenenlerin öğrenme ortamı olarak televizyondan sunulan içeriğe zihinsel çaba 2.1. Araştırmanın Bağlamı harcamadıklarının bir göstergesi niteliğindedir. Salomon’ göre (1984: 650) öğrenenin herhangi Anadolu Üniversitesi, 1982 yılında kurduğu bir materyalden öğrenme için zihinsel çaba Açıköğretim Fakültesi ile hem Türkiye’de harcaması; talep edilenin özelliklerini yani yaşayan, hem de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuri- materyalin özelliklerini bilmesine (Pdc: yeti ve Avrupa’nın bir çok ülkesinde yaşayan perceived demand charachteristics) ve o mater- Türk’lere uzaktan eğitim yoluyla yüksek öğre- yalden öğrenmenin gerçekleşip gerçekleşmeye- tim olanağı sağlamıştır. Başladığı ilk yıl 29.000 ceğine ilişkin geliştirdiği özyeterlik yargılarına civarında olan uzaktan öğrenen sayısı 2004 bağlıdır (pse: perceived self-efficacy). yılına gelindiğinde 1.130.000’lere yaklaşmıştır. Yürütülen programlar açısından ele alındığın- Özyeterlik yargısı ya da inanışı bireyin herhan- da, başlangıçta sadece 2 (dört yıllık lisans prog- gi bir görevi başarabilmesinde ne kadar çaba ramı) olan program sayısı 2004 yılına gelindi- harcayacağı ve ne kadar süreyle bunun üzerin- ğinde; 2’si yüksek lisans, 8’i dört yıllık lisans de ısrarcı olacağı ile ilgili bir davranış biçimi- ve 19’u iki yıllık önlisans olmak üzere toplam dir (Wood ve Bandura 1989). Bandura’ya göre 29 farklı program sayısına ulaşılmıştır. Öncele- (1997: 3) bireyin her hangi bir görevi başara- ri Açıköğretim Fakültesi bünyesinde yürütülen bilmesi için geliştirdiği özyeterlik yargısı da; dört yıllık lisans programları daha sonra uzak- önceki başarı ya da başarısızlıklarına, başkala- tan eğitim veren İktisat ve İşletme Fakülteleri- rında gözlemlediği başarı ya da başarısızlık nin kurulmasıyla birlikte bu fakültelerde yürü- durumlarına, eş, dost, arkadaşların söyledikle- tülmeye başlanmıştır. rine ya da görevi yerine getirme sırasında için- de bulunduğu psikolojik duruma göre şekil- Anadolu Üniversitesi’nin Radyo ve Televizyon lenmektedir. Uzaktan öğrenenlerin herhangi bir Yapım Merkezi’nde hazırlanan öğretimsel ders içeriği ya da dağıtım sistemine ilişkin televizyon programları, temel öğretim mater- deneyimleri ile akademik başarıları ya da tat- yali olarak hazırlanan ders kitaplarını destekle- min düzeyleri arasındaki ilişki yıllardır araştı- yici bir araç olarak 1983 yılından bu yana yo- rılmaktadır. Bu araştırmalardan bazıları (örne- ğun olarak kullanılmaktadır. Bugüne kadar ğin Lee 2001) öğrenenlerin deneyimleri arttık- uzaktan öğretim programlarını desteklemek

149 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

amacıyla yaklaşık 5000 civarında öğretim nenlerin, öğreticilerin ve kurumun bu program- amaçlı televizyon programının yapımı gerçek- dan beklenti ve gereksinimlerini, aynı zamanda leştirilmiştir. Programlar Anadolu Üniversitesi bütçesini ve yapım gereksinimlerini bilmek stüdyolarında, üniversitenin bu alanda uzman- zorundadır. Anadolu Üniversitesi’nin açık ve lığa sahip öğretim üyeleri ve teknik elemanları uzaktan eğitim veren bölümleri için ders ki- yardımıyla gerçekleştirilip, yayından iki hafta taplarını desteklemek amacıyla üretilen tele- önce TRT denetiminden geçerek yayına veril- vizyon programlarında hazırlanan senaryolar, mektedir. Radyo TV Yapım Merkezi’nde görevli senaryo grubu tarafından emek yoğun bir çabanın ürünü Öğretimsel televizyon programlarının sayısı ve olarak ortaya çıkmaktadır. Ancak, zaman kısıt- içeriği, Uzaktan Öğretim Tasarım Birimi’nin lılığının olduğu bazı durumlarda program se- çalışmaları doğrultusunda ders kitaplarının naryoları kitap yazarları/editörleri ya da yö- yazımı tamamlandıktan sonra program koordi- netmenler tarafından da yazılabilmektedir. natörü, editör, yazar, yönetmen ve senaryo yazarı tarafından belirlenmektedir. Kurumun 2002-2003 öğretim yılında TRT’de 1.128 prog- sahip olduğu teknik olanaklar, zaman ve bütçe ram, yılda 34 hafta boyunca ve haftada 37 saat sınırlamaları göz önünde bulundurularak üreti- olmak üzere yılda toplam 1.258 saat yayınlan- len televizyon programları, lisans bölümlerinde mıştır. Bu yayınların sadece 60 saatini “sınava okutulan her ders için ortalama 10-20 progra- hazırlık canlı yayın” programları oluşturmuş- mı, önlisans bölümlerinde ise her ders için 5-6 tur. Hazırlanan bu programlar TRT’de banttan programı kapsamaktadır ve programların orta- yayınlanmakla birlikte, dileyen öğrencilere lama süreleri 20 dakikadır. Öğretim amaçlı belirlenmiş bir ücret karşılığında video kaset ve programların yapılmasındaki temel gerekçe, CD olarak da gönderilmektedir. Ayrıca, tele- uzaktan öğrenenlerin ders kitaplarından anla- vizyon yayınlarının akışını belirleyen “televiz- yamadıkları konuları televizyon yoluyla daha yon program yayın kitapçığı” kayıt ve kayıt anlaşılabilir kılmak, önemli noktaları vurgula- yenileme döneminde öğrencilere ücretsiz ola- mak, konuyla ilgili farklı görüş açılarını getir- rak dağıtılabildiği gibi, yayın planı AÖF’nin mek, örnekler sunmak ve kazanılan bilgilerin web sayfasında da yer almaktadır. pekişmesini sağlamaktır. Televizyon program- ları, genellikle gerçek görüntüler, düz anlatım, Anadolu Üniversitesi’nin 1983 yılından bu karşılıklı konuşma, görüşme, dramatize etme yana ürettiği televizyon programlarını yasal ve grafik-animasyon yöntemlerinden biri ya da nedenlerden dolayı kendisinin yayınlayamama- bir kaçı kullanılarak hazırlanmaktadır. sı, programların yapımında yaşanan bütçe ve zaman kısıtlılığı, öğrenenlerin izleyebilmesi Öğretimsel televizyon programlarında senar- için uygun koşulların ve motivasyonun olma- yonun kimin tarafından yazılacağına ilişkin ması pek çok sorunu beraberinde getirmektedir. kesin bir kural ya da uygulama olmamasına Özelliklede bu programların sıkıcı ve öğreneni karşın, genellikle, senaryo yazımı işi, bu konu- motive etmeyen “konuşan kafalar” olarak al- da uzmanlaşmış senaryo yazarına, bazen yö- gılanmaması için üretimden yapıma kadar her netmene ya da konu uzmanına bazen de bunla- aşamada özel bir çaba harcanmaktadır. Ancak rın ortak yazımlarına bırakılmaktadır. Program tüm bu çabalara rağmen, 2003 yılında gerçek- senaryosunu yazan kişi her kim olursa olsun, leştirilen Öğrenci Profili Araştırması sonuçları- bir kitle iletişim aracı olarak televizyonun ö- na göre, Açıköğretim Fakültesi televizyon zelliklerini bilmesi gerekmektedir. Başka bir program yayınlarını izleyenlerin oranının deyişle, senaryo yazarı televizyonu sadece %23.7 civarında olduğu, % 30’ununda yaşa- görsel bir araç olarak düşünmemeli, programı dıkları kırsal bölgede TRT4 yayınlarının çek- sözcüklerle destekleyerek görsel yapısı güçlü memesinden dolayı televizyon programlarına bir düşünce biçimine dönüştürebilmelidir (Öz- ulaşamadıkları ve izleyemedikleri belirlenmiş- gür ve Esen 2002). tir. Diğer yanda, Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Lisans programlarını Senaryo yazarı program senaryosunu yazma- genel olarak değerlendiren Hakan ve diğerleri dan önce program süresini, genel amacını ve alt (2004: 113), farklı bölümlerde öğrenim gören amaçlarını, hangi gerekçeyle yapıldığını, öğre- 2. 3. ve 4. sınıf lisans öğrencilerinin büyük

150 Televizyonun Uzaktan Eğitimde Kullanımı (146-158)

çoğunluğunun televizyon yayınlarını uzaktan 2.2. Çalışma Kümesi öğretimin önemli bir parçası olarak görmeleri- ne rağmen, bu programlardan gerektiği ölçüde Bu araştırmanın evrenini, Anadolu Üniversite- yararlanamadıklarını saptamıştır. Benzer şekil- si uzaktan öğretim yoluyla 4 yıllık lisans eğiti- de, 2-3-4. sınıf öğrencilerinin büyük çoğunlu- mi veren İktisat ve İşletme Fakülteleri öğren- ğu, televizyon programlarının ilgili ders kitap- cileri oluşturmaktadır. Araştırmanın çalışma larında yer alan üniteleri açıkladığını ve anla- kümesini ise Anadolu Üniversitesi’nin Akade- mayı kolaylaştırdığını düşünmekle birlikte, mik Danışmanlık Dersleri’ne katılan 1236 dersler için üretilen televizyon programlarını öğrenen oluşturmuştur. Tablo 1 ve 2 ‘den anla- sayıca yeterli bulmadıklarını belirtmişlerdir. şılabileceği gibi araştırmaya büyük ölçüde kadınlar ( %61) ve birinci sınıfta öğrenim gö- Kuruluşundan bu yana 20 yılı aşkın bir süre renler (%61) ilgi göstermiştir. geçmesine rağmen, Anadolu Üniversitesi öğre- timsel televizyon programlarının etkililiğini Akademik Danışmanlık Derslerine katılımın araştıran sadece birkaç çalışmanın bulunduğu yoğun olduğu iller arasından bölgesel farklı- göze çarpmaktadır. Sözü edilen eksiklikten lıklara dikkat edilerek 13 ayrı il seçilmiş ve yola çıkılarak yürütülen bu çalışmada, Anadolu seçilen illerdeki öğrenenlere ulaşılmaya çalı- Üniversitesi uzaktan öğretim programlarında şılmıştır. Bu iller sırasıyla; Ankara, Aydın, öğrenim görenlerin öğretimsel televizyon prog- Burdur, Çanakkale, Edirne, Eskişehir, Gazian- ramlarından etkili, verimli ve çekici olarak tep, Iğdır, İzmir, Kastamonu, Kars, Mersin ve yararlanıp-yararlanmadıkları ve televizyon Samsun’dur. Türkiye genelinde Akademik programlarından öğrenmeye ilişkin geliştir- Danışmanlık derslerine katılan öğrenen sayısı- dikleri özyeterlik yargılarının deneyimlerine nın tahmini 20.000 civarında olması nedeniyle bağlı olarak herhangi bir değişim gösterip- (Bozkaya, Nisan 2003 kişisel görüşme AÖF göstermediği belirlenmeye çalışılmıştır. Ayrı- Akademik Danışmanlık ve Uygulama Hizmet- ca, uzaktan öğrenenlerin televizyon programla- leri Genel Koordinatör Yardımcısı) araştırma- rını izleme alışkanlıklarının ne düzeyde olduğu nın en az 2.000 öğrenenle gerçekleştirilmesine belirlenmeye çalışılmış ve programların sürekli karar verilmiş, ancak çalışmaya sadece 1236 izlenilebilir olması için önerilerine başvurul- gönüllü öğrenen katılabilmiştir. muştur. Böylece, hem televizyon programları- nın daha etkili, verimli ve çekici olmasına Tablo 1. Uzaktan Öğrenenlerin Cinsiyete yönelik sonuçlara ulaşmak, hem de televizyon Göre Dağılımları programlarının sürekli izlenilebilir olmasını sağlamak için geliştirilen öneriler doğrultusun- Cinsiyet Sıklık (f) Yüzde (%) da ileriye dönük olarak programları tasarımla- Kadın 749 61 mak hedeflenmiştir. Bu bağlamda araştırma Erkek 487 39 kapsamında aşağıdaki sorulara yanıt aranmıştır: Toplam 1236 100

1. Anadolu Üniversitesi uzaktan öğrenenleri- Tablo 2. Uzaktan Öğrenenlerin Sınıflara Göre nin, ders kitaplarında anlatılan konuları des- Dağılımları teklemek amacıyla hazırlanan televizyon prog- Sınıf Sıklık (f) Yüzde(%) ramlarını izleme alışkanlıkları nedir? 1. Sınıf 750 61 2. Uzaktan öğrenenlerin televizyon programla- 3. Sınıf 486 39 rından öğrenmeye ilişkin özyeterlik yargıları Toplam 1236 100 (etkililik, verimlilik, çekicilik ve genel yargıla- ra bağlı olarak) ne yöndedir? Öğrenenlerin 2.3. Veri Toplama Aracı sahip oldukları bu yargılar deneyimlerine bağlı olarak değişim göstermekte midir? Anadolu Üniversitesi uzaktan öğretim prog- ramlarında yer alan derslerin desteklenmesi 3. Televizyon programlarının sürekli izlenile- amacıyla üretilen televizyon programları de- bilir olması için uzaktan öğrenenler ne türde ğerlendirme anketi, öğrenenlerin bu programla- çözüm önerileri getirmektedir? ra ilişkin özyeterlik yargılarının ne yönde oldu-

151 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

ğunu, izleme sıklıklarını ve sürekli izlenilebilir çalışılmıştır. Toplam 24 ayrı ifadenin yer aldığı olması için önerilerinin neler olduğun belirle- ikinci bölümde, öğrenenlerin, verilen ifadelere meye yönelik verilerin toplanmasında kulla- ne düzeyde katıldığını belirlemek amacıyla 5 nılmıştır. Geleneksel kağıt-kalem türünde ge- dereceli Likert ölçeğinden (kesinlikle katılmı- liştirilmiş olan bu anketin birinci bölümünde, yorum=1, kesinlikle katılıyorum =5) yararla- öğrenenlere, öncelikle kapalı uçlu soru yardı- nılmıştır. Uzaktan öğrenenlere Likert ölçeğinde mıyla televizyon programlarını izleme sıklığı sunulan örnek ifadeler tablo 3’te verilmiştir. sorulmuş, daha sonra programların sürekli Ölçeğin hazırlanma sürecinde geliştirilen ifa- izlenilebilir olması için önerilerini verilen delerin kapsam ve görünüş geçerlikleri için boşluklara yazmaları istenmiştir. alan uzmanlarının görüşlerine başvurulmuştur. Bu amaçla hazırlanan ifadeler 5 ayrı alan uz- Tablo 3. Likert (5 dereceli) Ölçeğinde Öğre- manının incelemesine sunulmuş ve görüşleri nenlere Sunulan Örnek İfadeler alınarak ölçeğe son hali verilmiştir. Yapılan analizler sonucunda ölçeğin Alpha güvenirliği Etkili .90 ( . 8955) olarak bulunmuştur. 1. Televizyondan öğrendiklerimin kalıcı olduğu- nu düşünürüm 2.4. Verilerin Toplanması ve Yorumlanması 2. Bir konuyu televizyondan öğrendiğimde, sınavlarda başarılı olacağımı hissederim Bu araştırma için hazırlanmış olan anket, Ni- Verimli san-Mayıs 2003 tarihinde uygulanmıştır. Uy- 1. Bir konuyu televizyondan öğrenmenin boşa gulamada önceden belirlenen illerde, Akade- zaman harcamak olduğuna inanırım mik Danışmanlık Derslerini yürüten öğretim 2. Bir konuyu televizyondan öğrenmenin, daha elemanlarından yardım alınmıştır. Öncelikle az çaba gerektirdiğini düşünürüm ilgili öğretim elemanlarıyla telefon yoluyla Çekici iletişim kurularak yardım talebi iletilmiş, sonra 1. Bir konuyu televizyon aracılığıyla öğrenmek- hazırlanan anket formları çoğaltılarak kargo ten hoşlanırım yoluyla bu öğretim elemanlarının görevli oldu- 2. Bir konunun televizyonda anlatılması dikka- ğu Açıköğretim Fakültesi Büro adreslerine timi daha fazla konu üzerine toplamamı sağlar postalanmıştır. Görüşmeler sırasında, öğretim Genel Yargılar elemanlarından derslerine katılan öğrenenlere 1. Bir konuyu televizyon aracılığıyla öğrenebile- doldurttukları anketleri ödemeli kargo yoluyla ceğime inanıyorum geri göndermeleri istenmiştir. Nisan ayının ilk 2. Televizyonun eğitim için oldukça uygun bir haftası başlayarak, toplam 13 ile gönderilen araç olduğunu düşünürüm anket sonuçlarının geri dönüşüm işlemi Mayıs ayının sonunda tamamlanmıştır. Anketin ikinci bölümünde ise, öğrenenlerin televizyon programlarından öğrenmeye ilişkin Elde edilen veriler SPSS yazılımına aktarılmış, geliştirdikleri özyeterlik yargılarının ne yönde sonrasında elde edilen veriler istatistik işlemle- olduğu; etkililik, verimlilik, çekicilik ve televiz- ri yardımıyla yorumlanmaya çalışılmıştır. yondan öğrenmeye ilişkin genel yargılar alt boyutlarıyla incelenmiştir. Etkililik alt boyutu- Uzaktan öğrenenlerin televizyondan öğrenme- nu içeren yedi maddede uzaktan öğrenenlerin ye ilişkin özyeterlik yargılarının belirlenmesin- televizyon programlarından öğrenmelerinin de kullanılan 24 maddelik ölçeğin yorumlan- başarıya ve öğrenme kalıcılığına etkileri araştı- masında 3.41 kritik değer esas alınmıştır. Bu rılmıştır. Verimlilik alt boyutunu içeren beş kritik değer, aralık sayısının dereceleme sayısı- maddede uzaktan öğrenenlerin televizyondan na bölünmesiyle (4/5= 0.8) aşağıda verildiği öğrenmeye ne kadar zaman, emek ve çaba gibi hesaplanmıştır: harcadıkları incelenmiştir. Çekicilik alt boyu- tunda yer alan dört maddede, öğrencilerin tele- 1 = 1+ 0.8 = 1.8 vizyon programlarından öğrenmeyi ilgi çekici 2 = 1.8 + 0.8 = 2.6 bulup bulmadıkları belirlenmeye çalışılmıştır. 3 = 2.6 + 0.8 = 3.4 Öğrencilerin televizyondan öğrenmeye ilişkin 4 = 3.4 + 0.8 = 4.2 genel yargıları ise sekiz madde ile ölçülmeye 5 = 4.2 + 0.8 = 5

152 Televizyonun Uzaktan Eğitimde Kullanımı (146-158)

3. BULGULAR mek amacıyla yapılan frekans ölçümü sonu- cunda elde edilen bulgular aşağıda verilmiştir. Araştırmada, uzaktan öğrenenlerin televizyon programlarını izleyip-izlemediklerini belirle- Tablo 4. Uzaktan Öğrenenlerin Televizyon Programlarını İzleme Alışkanlıklarına İlişkin Frekans Sonuçları

İzleme Alışkanlıkları 1. sınıf 3. sınıf (f) Toplam (f) f % f % Hiç izlemem 272 37 175 36 447 Nadiren izlerim 173 24 107 22 280 Denk gelirse izlerim 202 27 142 30 344 Çoğunu izlerim 64 8 36 8 100 Tümünü izlerim 33 4 20 4 53 Toplam 744 100 480 100 1224 muştur. Alt boyutlar açısından incelendiğinde Tablo 4 incelendiğinde, hem 1. sınıftaki öğre- yine her iki sınıfın ortalamalarının birbirine nenlerin hem de 3. sınıftaki öğrenenlerin, tele- yakın olduğu ve kritik değerin altında bulundu- vizyon programlarını izleme alışkanlıklarına ğu görülmekle birlikte, verimlilik ve etkililik ilişkin frekans sonuçlarının birbirine yakın alt boyutları ölçeğin genel ortalamasından daha olduğu görülmektedir. Dağılım sonuçlarına düşük bulunmuştur. bakıldığında, 1. sınıfların %37’si, 3. sınıfların %36’sı (her iki sınıfın toplamında %36.5) tele- Tablo 5. Uzaktan Öğrenenlerin Televizyondan vizyon programlarını hiç izlemediğini belirt- Öğrenmeye İlişkin Özyeterlik Yargılarının miştir. İkinci seçenekte, 1. sınıfların %24’ü, 3. Ortalama Sonuçları sınıfların %22’si (her iki sınıfın toplamında %22.9) televizyon programlarını nadiren izle- Etkili NMean diğini belirtmiştir. Üçüncü seçenekte, 1. sınıfla- 1. Sınıf 742 2,9231 rın %27’si, 3. sınıfların %30’u (her iki sınıfın 3. Sınıf 478 2,9243 toplamda %28.1) televizyon programlarını Verimli denk gelirse izlediğini belirtmiştir. Televizyon 1. Sınıf 739 2,8717 programlarını çoğunu izlerim diyenlerin oranı, 3. Sınıf 477 2,8798 her iki sınıfta %8 bulunurken, tümünü izle- Çekici yenlerin oranı her iki sınıfta %4 bulunmuştur. 1. Sınıf 739 3,0465 Bu sonuçlar genel olarak değerlendirildiğinde, 3. Sınıf 477 3,0987 her iki sınıfta televizyon programlarını izle- Genel Yargı yenlerin oranının %12 civarında olduğu görül- 1. Sınıf 739 3,0465 mektedir. Uzaktan öğrenenlerin büyük bir 3. Sınıf 477 3,0987 çoğunluğu (%60) ise televizyon programlarını Özyeterlik izlemediğini ifade etmiştir. 1. Sınıf7433,0253 Araştırmanın ikinci amacı, uzaktan öğrenenle- 3. Sınıf4783,0436 rin televizyon programlarından öğrenmeye ilişkin özyeterlik yargılarının ne yönde olduğu- Araştırmada son olarak, televizyon programla- nu ve sahip oldukları yargıların deneyimlere rının sürekli izlenilebilir olmasını sağlamak bağlı olarak değişim gösterip-göstermediğini amacıyla uzaktan öğrenenlerin ne türde öneri- belirlemeye yöneliktir. Tablo 5’te de görüldüğü lerde bulunduklarına yer verilmiştir. Tablo 6 gibi gerek 1. sınıfların (M=3,0253) gerekse 3. incelendiğinde, uzaktan öğrenenlerin televiz- sınıftakilerin (M=3,0436) televizyondan öğ- yon programlarının sürekli izlenilebilir olması- renmeye ilişkin özyeterlik yargılarında anlamlı nı sağlamak için 4 farklı kategoride önerilerde bir farka rastlanmamıştır, çünkü ortalamaların bulundukları görülmektedir. Bunlar; öğretici birbirine oldukça yakın olduğu görülmektedir. rolü, programların düzenlenmesi, programla- Diğer yanda, her iki sınıfın ortalaması kritik rın diğer materyallerle ilişkisi ve yayın zama- değer olarak belirlenen 3,41’in altında bulun- nıdır.

153 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

Öğretici rolü açısından, öğrenenlerle televiz- Bu soruya verilen yanıtlar topluca değerlendi- yonda etkili iletişim kurabilmek her iki sınıf rildiğinde, öğrenenlerin çoğu, programların için önemli bir çözüm önerisi olarak görülür- yayın gün ve saatinin kendi ihtiyaç ve beklen- ken, programların düzenlenmesine yönelik tilerine göre düzenlenmesi gereğini, bu prog- olarak, hazırlanacak programların daha güncel, ramların daha fazla izlenilebilir olmasında ilgi çekici ve görsel olarak yapılandırılması önemli bir faktör olarak görmektedir. Daha gereği öne çıkmaktadır. Öte yanda, TV prog- sonra sırasıyla, programların güncel, ilgi çekici ramlarının sürekli izlenebilmesi için yayın ve görsel bir yapıda sunulmasının, programla- zamanının öğrenenlerin ihtiyaç ve beklentileri- rın sınava yardımcı olacak biçimde örneklerle ne göre düzenlenmesi gerektiği ve temel öğre- ve sorularla desteklenmesinin izleme alışkan- tim materyali olarak sunulan ders kitaplarında, lıklarını olumlu yönde arttırabileceğini düşün- hazırlanan tv programlarına ilişkin tanıtıcı ve mektedirler. özendirici bilgilere yer verilmesi gereği büyük önem taşımaktadır. Tablo 6. Televizyon Programlarının Sürekli İzlenebilir Olması İçin Uzaktan Öğrenenlerin Getirdiği Çözüm Önerilerine İlişkin Frekans Sonuçları

1. sınıf 3. sınıf Öğreticinin Rolü (f) (f) Öğreticiler TV programlarında uzaktan öğrenenlerle etkili biçimde iletişim kurmalı 41 48 Öğreticiler program içeriğini akademik dil yerine basit konuşma diliyle aktarmalı 31 15 Programların Düzenlenmesi Programlar daha güncel, ilgi çekici ve görsel olarak yapılandırılmalı 149 93 Programlar sınava yardımcı olacak biçimde örneklerle ve sorularla desteklenmeli 105 62 İçeriğin yoğunluğuna bağlı olarak program sayısı ve süresi arttırılmalı 78 32 Programların içeriği yüzeysel olarak değil, ayrıntılı olarak verilmeli 70 23 Programlar, öğretici ile öğrenenlerin bir arada bulunduğu sınıf ortamında gerçekleşmeli 12 10 Programların Diğer Öğretim Materyalleriyle İlişkisi Ders kitabında, tv programına ilişkin tanıtıcı ve özendirici bilgilere yer verilmeli 28 29 Ders kitabında yer alan her üniteye ilişkin tv programı yapılmalı 15 4 Bölümlerde okutulan her derse ilişkin tv programı yapılmalı 91 Yayın Zamanı Programların yayın gün ve saati öğrenenlerin ihtiyaç ve beklentilerine göre düzenlen- 181 100 meli Programların yayın gün ve saati detaylı olarak öğrenenlere duyurulmalı 88 60 Programlar TRT dışında farklı TV kanallarında da yayınlanmalı 35 24 Yayınlanan programların daha sık tekrarları yapılmalı 32 12 Her sınıfın tüm dersleri aynı gün içinde yayınlanmalı 23 21 Programlar banttan değil canlı olarak yayınlanmalı 12 14 24 saat AÖF’nin TV programlarını yayınlayan bir televizyon kanalı olmalı 610 TV program yayınlarına daha erken dönemde başlanmalı 11 Toplam 916 559 uzaktan öğretim programlarında yer alan ve 13 4. SONUÇ VE ÖNERİLER ilde Akademik Danışmanlık Derslerine katılan öğrenenlerle gerçekleştirilmiştir. Toplam 13 Uzaktan eğitimde, ders kitaplarını desteklemek ilden alınan veriler incelendiğinde, uzaktan amacıyla işe koşulan televizyon yayınlarından öğrenenlerin televizyondan öğrenmeye ilişkin öğrenenlerin etkili, verimli ve çekici olarak özyeterlik yargılarının beklenilenden düşük yararlanıp-yararlanmadıkları; programları iz- düzeyde olduğu saptanmıştır. Bu sonuç öğre- leme alışkanlıklarıyla, özyeterlik yargılarıyla nenlerin televizyon programlarını izlenme ve önerileriyle açıklanmaya çalışılmıştır. Bu alışkanlıkları ile birlikte değerlendirildiğinde, bağlamda araştırma, Anadolu Üniversitesi özyeterlik yargısının beklenilenden düşük dü-

154 Televizyonun Uzaktan Eğitimde Kullanımı (146-158)

zeyde olması kaçınılmaz bir durum olarak Uzaktan öğrenenlerin televizyon programların- karşımıza çıkmaktadır, çünkü öğrenenlerin daki öğreticilerin davranışlarına yönelik olarak yaklaşık olarak %37’si programları hiç izleme- getirdiği öneriler iki noktada yoğunlaşmıştır. diğini, %23’ü ise nadiren izlediğini belirtmiştir. Bunların birincisi, öğreticilerin öğrenenlerle Ortaya çıkan bu bulgular, Anadolu Üniversitesi etkili biçimde etkileşim kurması, diğeri de Açıköğretim Fakültesi tarafından 2003 yılında içeriği akademik dil yerine konuşma diliyle gerçekleştirilen öğrenci profili araştırmasındaki öğrenenlerine aktarabilmesidir. İlgili alanyazın bulgularla örtüşmektedir. Diğer yanda, televiz- incelendiğinde, uzaktan eğitimde, öğretici yon programlarına yönelik özyeterlik yargıları- davranışlarının, öğrenen ve öğretici arasındaki nın deneyime bağlı olarak da bir değişim gös- psikolojik uzaklığı azaltmada önemli unsurlar- termediği, hem ölçek geneline ilişkin ortalama dan biri olduğu görülmektedir. Hackman ve sonuçlarıyla, hem de ölçeğin 4 farklı alt boyu- Walker (1990) öğreticinin sözel ve sözel olma- tuna ilişkin ortalama sonuçlarıyla saptanmıştır. yan davranışlarının, öğrenenlerin televizyondan öğrenmeye ilişkin tutumlarını ve algılarını Uzaktan öğrenenlerin genelde televizyon ya- olumlu yönde etkilediğini belirtmiştir. İçeriğin yınlarından öğrenmeye ilişkin olarak geliştir- sunumunda oldukça rahat ve dostça tavırlar dikleri özyeterlik yargıları beklenilenden düşük sergileyen, gülümseyen, kamera ile sürekli göz düzeyde bulunmasına rağmen, ölçeğin 24. teması sağlayan ve öğrenenleri aktif katılıma maddesinde yer alan “televizyonun bu eğitim cesaretlendiren öğreticilerin uzaktan öğrenenle- sistemi için oldukça uygun bir araç olduğunu ri ile yüksek düzeyde yakınlık sağladığı bilin- düşünürüm” ifadesine gerek 1. sınıftaki öğre- mektedir. Anderson’a göre (1979: 544) söz- nenlerin (M=3,46) gerekse 3. sınıftaki öğre- cükler, yüz ifadeleri, ses tonu, vücut hareketleri nenlerin (M=3,56) yüksek düzeyde katılım ve doğrudan göz teması yoluyla iletişim kuran gösterdikleri saptanmıştır. Bu bulgu, araştırma bir öğretici, sadece sözcüklerle ve vücut hare- ölçeğinden elde edilen diğer bulgularla karşıt ketleriyle iletişim kuran bir öğreticiye göre bir durum oluşturmaktadır. Başka bir deyişle, öğrenenleriyle daha fazla yakınlık kurmaktadır. uzaktan öğrenenler, televizyonu eğitimlerinin Dahası, enerjisi ve dinamizmi yüksek sunum- vazgeçilmez bir parçası olarak görmekle bir- lar, uzaktan öğrenenlerin ilgisini çekerek, ko- likte, bu programlardan etkili, verimli ve çekici nuya olan ilgisini uzun süreli sağlamada etkili biçimde yararlanamadıklarını belirtmektedirler. olmaktadır (Willis 1993). Bunların nedenleri sorgulandığında ise, öğren- ciler televizyon programlarının geliştirilmesine Uzaktan eğitimde öğrenen ile öğretici arasın- ve daha fazla izlenebilir olmasına yönelik öne- daki uzaklığı azaltmada önemli rol oynayan riler getirmişlerdir. Bu öneriler değerlendirildi- unsurlardan biri de içeriğin sunumu ile ilgilidir. ğinde dört temel başlığın öne çıktığı görül- Alanyazındaki çalışmalar incelendiğinde, özel- mektedir. Bu başlıklar; öğreticilerin rolleri, likle basılı materyallerin hazırlanması sürecin- programların düzenlenmesi, diğer öğretim de, içeriğin akademik dil yerine arkadaşla ko- materyalleri ile ilişkilendirilmesi ve yayın nuşuyormuş havasında aktarılmasının daha zamanına ilişkin önerileri kapsamaktadır. kolay algılamaya neden olduğu ve öğrenmeyi kolaylaştırdığı ileri sürülmektedir (Beck ve ark. Öğretimsel televizyon programlarının daha 1996, Miller ve Kulhavy 1991). Benzer şekil- etkili, verimli ve çekici biçimde yapılandırıla- de, Anadolu Üniversitesi’nin öğretimsel tele- bilmesi ve buna bağlı olarak öğrenenler açısın- vizyon programlarında içeriğin arkadaşla ko- dan daha fazla izlenilebilir olmasını sağlamak nuşuyormuş gibi sunumu, öğrenme sürecinin için, öğrenen gereksinim ve beklentileriyle bireyselleştirilmesine yardımcı olabileceği gibi, ilişkilendirilmesi gerekmektedir. Bu açıdan öğrenenle öğretici ararsındaki karşılıklı uzaklık bakıldığında, gerek 1. sınıftaki gerekse 3. sı- hissinin azalmasına neden olabilecek ve buna nıftaki uzaktan öğrenenlerin televizyon prog- bağlı olarak da içeriğin öğrenenler tarafından ramlarından etkili, verimli ve çekici biçimde daha kolay algılanmasına neden olabilecektir. yararlanabilmek adına aynı paralellikte ve Böylece öğretimsel televizyon programları önemde çözüm önerilerinde bulundukları sap- yardımıyla öğrenmenin etkililiği ve verimliliği tanmıştır. de artabilecektir. Bu noktada, öğrenenlerin öğreticileriyle etkili iletişim kurmaları ve içeri-

155 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

ğin sunumunda konuşma dilinin kullanılmasına mesi için de, her iki öğretim materyalinin aynı ilişkin önerilerinin alanyazındaki çalışmalarla anda tasarımlanması gerekmektedir. Böylece, örtüştüğü görülmektedir. hazırlanacak programların öğrenenler açısın- dan etkiliği ve verimliliği artabileceği gibi, Uzaktan öğretme-öğrenme sürecinde, öğretim- izlenmedeki sürekliliği de artabilecektir. sel televizyon yayınlarının en önemli avantaj- larından biri, anlaşılması zor ve karmaşık kav- Öneriler kapsamındaki son değerlendirme ramları ya da ulaşılması güç öğrenme çevrele- yayın zamanına ilişkin olarak yapılmıştır. U- rini farklı görsel uyaranlarla destekleyerek zaktan eğitimde öğrenim görenlerin büyük öğrenenlere sunmaktır (Willis 1993). Bunlar; çoğunluğunun çalışanlardan oluştuğu göz ö- hareketli görüntülerden, fotograflara, diyag- nünde bulundurulduğunda, yayın zamanının ramlara, haritalara, grafiklere ve tablolara kadar öğrenen ihtiyaç ve beklentilerine göre yapılan- pek çok görsel unsuru barındırmaktadır. Bu dırılması isteğinin belirgin bir öneri olarak çalışmada da, uzaktan öğrenenler, hazırlanacak karşımıza çıkması kaçınılmaz bir sonuçtur. televizyon programlarının daha güncel, ilgi Özellikle, öğrenenlerin birbirinden farklı öğ- çekici ve görsel olarak yapılandırılması isteğini renme hızlarına sahip olabileceği düşünüldü- yoğun olarak talep etmektedirler. Diğer yanda, ğünde, bu programların daha sık tekrarlarının programlarda sınava hazırlık kapsamında örnek yapılmasının öğrenmelerinin kalıcılığının sağ- ve soru çözümlerine yer verilmesi, öğrenenle- lanması açısından büyük bir önem taşımaktadır rin programları daha fazla izleme ve takip etme (Bates 1983). Ancak, Anadolu Üniversitesi’nin açısından önemle üzerinde durduğu konuların öğretimsel televizyon yayınlarını yasal neden- başında gelmektedir. Televizyon programları- lerden dolayı kendisinin yapamıyor olması, nın yayın süresinin ve sayısının arttırılması programların öğrenenlerin beklentilerini karşı- isteği gerçekte, uzaktan öğrenenlerin bu öğ- layacak gün ve saate yapılamaması, tekrar renme aracından yararlandıklarının bir göster- yayınlarının sıklığının arttırılamaması ve her gesidir. Ancak, programlardan etkili, verimli ve sınıfa ilişkin derslerin aynı gün içinde yayınla- çekici düzeyde yararlanabilmek için, tasarım namaması gibi yayın zamanına ilişkin sıkıntıla- aşamasında hangi konuya ne kadar ağırlık rı beraberinde getirmektedir. Öte yandan, öğre- verileceğinin titiz bir çalışmayla önceden be- nenlerin programların yayın gün ve saatinin lirlenmesi gerekmektedir. Bu sonuçlar, Hakan detaylı olarak öğrenenlere duyurulması isteği ve meslektaşlarının (2004: 113) gerçekleştirdi- yine dikkati çeken yoğunlukta olmakla birlikte, ği çalışmanın bulgularıyla benzerlik göster- çelişkili bir durum ortaya koymaktadır, çünkü mektedir. Bu bağlamda, gelecekte hazırlanacak televizyon yayınlarına ilişkin açıklayıcı bilgi televizyon programlarının tasarımında ve dü- formu ders kitaplarıyla birlikte kayıt sırasında zenlenmesinde öğrenen beklentilerinin dikkate öğrencilere verildiği gibi, Anadolu Üniversite- alınması, programların daha etkili, verimli ve si’nin web adresinde de yayınlanmaktadır. çekici yapılandırılmasında ve buna bağlı olarak daha fazla izlenmesinde etkili olabilecektir. Araştırma sonucunda elde edilen bulgular top- luca değerlendirildiğinde, uzaktan öğrenenlerin Uzaktan öğrenenler, ders kitapları, ses kayıtla- Anadolu Üniversitesi bünyesinde hazırlanan rı, bilgisayar yazılımları ve farklı görüntüler öğretimsel televizyon programlarını öğrenme- gibi çeşitli öğretim materyallerini öğretimsel leri için uygun bir ortam olarak görmelerine televizyon programlarıyla bağlantılı olacak rağmen, bu programların etkililiği, verimliliği biçimde kullanabilmektedirler. Ancak ve çekiciliği anlamında özyeterlik yargılarının alanyazında bu materyallerden en yoğun ola- beklenilenden düşük olduğunu görülmektedir. rak, televizyon yayınlarının ders kitapları ile Ancak sadece bu çalışmanın sonuçlarına baka- olan ilişkisi tartışılmaktadır. Bu çalışmada da, rak genel yargılara ulaşmak yanıltıcı olabilir. uzaktan öğrenenlerin televizyon programları ile Bu nedenle, benzer bir çalışmanın genele ya- ders kitaplarını ilişkilendirmekte zorlandığı, yılarak tüm uzaktan öğrenenlere belirli zaman “ders kitabında, tv programına ilişkin tanıtıcı dilimlerinde tekrarlanarak uygulanması ve ve özendirici bilgilere yer verilmeli” önerisiyle sonuçların karşılaştırılması gerekmektedir. Öte belirtilmektedir. Televizyon programlarının yanda, bu araştırma bulgularından yola çıkıla- ders kitabında yer alan konuları destekleyebil- rak, televizyon programlarının öğrenmeyi ko-

156 Televizyonun Uzaktan Eğitimde Kullanımı (146-158)

laylaştırması ve uzaktan öğretim programı Chester G, Garrison G R, ve Willis E E (1978) içinde etkili, verimli ve çekici kullanılabilmesi Television and Radio (5th ed.), Prentice-Hall için, yayınların hazırlaması sürecinde ders Inc, New Jersey. kitaplarıyla ilişkisinin sağlanması gerekmekte- Cohen P A, Ebeling B J, ve Kulik J A (1981) A dir. Bunun gerçekleşebilmesi için de, televiz- Meta-Analysis of Outcome Studies of Visual- yon programını tasarımlayanların kitapların Based Instruction. Eduational Communication tasarımını gerçekleştiren ekiple koordineli and Technology Journal, 29, 26-36. çalışması gerekmektedir. Dahası, benzer çalış- maların öğretici açısından da değerlendirilme- Ellis L ve Mathis D (1985) College Student lerinin yapılması gerekmektedir, çünkü yapıla- Learning From Televised Versus Conventional cak iki yönlü değerlendirmeler, ders kitaplarını Classroom Lectures: A Controlled Experiment. desteklemek amacıyla hazırlanan televizyon Higher Education, 14 (2), 165-173. programlarının hazırlanması sürecinde daha Grimes P W, Nielsen J E, ve Niss J F (1988) sağlıklı ilkelerin geliştirilmesine yardımcı ola- The Performance of Nonresident Students in bilecektir. The "Economics U$A" Telecourse. American Journal of Distance Education, 2 (2), 36-43. KAYNAKLAR Hackman M Z, ve Walker K B (1990) Anderson J F (1979) Teacher Immediacy as a Instructional Communication in the Televised Predictor of Teaching Effectiveness. In D. Classroom: The Effects of System Design and Nimmo (Ed.), Communication Yearbook 3 Teacher Immediacy on Student Learning and (ss.543-559), Transaction Books, New Satisfaction, Communication Education, 39 Brunswick, NJ. (3), 196-206. Bandura A (1997) Self-efficacy: The Exercise Hakan A ve diğerleri (2004) Açıköğretim Sis- of control,W.H.Freeman and Company, New temi Lisans Programlarının Değerlendirilmesi. York. Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Bates A W (1983) Adult Learning From Yayınları No: 819, Eskişehir. Educational Television: The Open University Hızal A.(1983) Uzaktan Öğretim Süreçleri ve experience. In M.J.A.Howe (eds), Learning Yazılı Gereçler, Ankara Üniversitesi Eğitim From Television: Psychological and Fakültesi Yayınları, Ankara. Educational Research (pp.57-77), Academic Press, London. Jonassen D H (Ed.) (1996) Handbook of Research for Educational Communications and Bates A W (1984) Broadcast Television in Technology, Simon ve Schuster Macmillian, Distance Education: A Worldwide Perspective. New York. in A.W. Bates (ed.), The Role of Technology in Distance Education (Pp. 29-41), Croom Helm, Lochte R H (1993) Interactive Television And London. Instruction, Educational Technology Publications, Englewood Cliffs, NJ. Beck H P, McKeown M G, Sandora C, Kucan L, ve Worty J.(1996) Questioning The Author: Mcisaac M ve C N Gunawardena (1996) Ayear Long Classroom Implementataion to Distance Education, in D.H. Jonassen, ed. Engage Students in Text. Elementary School Handbook of Research for Educational Journal, 96, 385-414. Communications and Technology: A Project of the Association for Educational Bozkaya M (October 2003) Self-Efficacy For Communications and Technology. 403-437, Instructional Television Programs of Anadolu Simon ve Schuster Macmillan, New York. University in Turkey. Paper presented in http://seamonkey.ed.asu.edu/~mcisaac/dechapt AECT 2003 International Conference, er/tech2.htm Anaheim, U.S.A. Miller D C ve Kulhavy R W (1991) Cennamo S K (1994) “Learnin From Video: Personalizing Sentences and Text, Factor Influencing Learner’s Preconceptions Contemporary Educational Psychologist, 16, and Invested Mental Effort”. Educational 287-292. Technology Research and Development, 41 (3), 33-45.

157 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

Mount G ve Walters S (1980) Traditional Versus Televised Instructional Methods for Introductory Psychology. Journal of Educational Technology Systems, 9, 45-53. Moeller B (1996) Learning from Television: A Research Review.CCT Reports.Issue No.11 http://www2.edc.org/CCT/admin/publications/ policybriefs/lft_rr96.pdf Mutlu E (1995) Televizyonda Program Yapımı. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Yayınla- rı, Ankara. Özgür A ve Esen H (2002) TV Eğitim Prog- ramlarında Etkili ve Yaratıcı Senaryo Yazımı: Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Uygulamalarına Eleştirel Bir Bakış, Uluslara- rası Katılımlı Açık ve Uzaktan Eğitim Sem- pozyumu, Eskişehir. Phipps R ve Merisotis J (1999) What’s the Difference? A Review of Contemporary Research on the Effectiveness of Distance Learning in Higher Education, The Institute for Higher Education Policy, Washington, DC. Salomon G (1983) The Differantial Investment of Mental Effort in Learning From Different Sources, Educational Psychologist, 18, 42-50. Salomon G (1984) Television is”Easy” and Print is “Tough”: The Differantial Investment of Mental Effort in Learning As A Function of Perceptions and Attributions, Journal of Educational Psychological, 76(4), 647-658. Salomon G ve Leigh T (1984) Predisposition About Learning From Print and Television, Journal of Communication, 34 (2), 119-135. Willis B (1993) Distance Education: A Practical Guide, Educational Technology Publications, Englewood Cliffs, NJ. Whittington N (1987) Is Instructional Television Educationally Effective? The American Journal of Distance Education, 1 (1), 47-57. Wood R ve Bandura A.(1989) Social Cognitive Theory of Organizational Management. Academy of Management Review, 14 (3), 361- 384. Verduin J R ve Clark T A (1991) Distance Education: The Foundations of Effective Practice, Jossey-Bass Publishers, San Francis- co, CA.

158 SANAL KARAKTERLERİN SİNEMADAKİ GELİŞİM SÜRECİ Sabahattin Çalışkan*

ÖZET Son on yıl içerisinde üretilen, Hollywood sinema filmlerinin çoğunda, sayısal ortamlarda üretilen karakterlerle karşılaşılmaktadır. The Abyss (1989), Terminator 2: Judgement Day (1992), Jurassic Park (1993), Starship Troopers (1998), The Hollow Man (2000), The Lord of the Rings (2001), Shrek (2001), Star Wars: Episode II (2002) filmlerinde olduğu gibi. Tüm bu yapımlar hayal gücünün sınırlarını zorlayan birer ‘gerçek dünya’, simülasyonlarıdır. Bu filmler sinemanın ana sorunsalı olan ve sıkça tartışılan ‘gerçek’ ve ‘gerçeklik’ kavramlarını başka bir boyuta taşı- dılar. Bu filmlerdeki sanal karakterler, sinema dünyasının yeni yıldızları olarak öyküsel uzayın içerisinde yerlerini almışlardır. Bu çalışmada sanal karakterlerin sinemadaki gelişim süreci ince- lenerek sayısal sinemanın geldiği aşama irdelenmeye çalışılmıştır. Anahtar Sözcükler: Sanallık, simülasyon, hiper-gerçeklik, sanal karakter, hareket yakalama, per- formans yakalama.

THE HISTORY OF THE VIRTUAL CHARACTERS IN CINEMA

ABSTRACT In most of the Hollywood films produced in last ten years, we get to see characters produced on digital environments. As they are in films, such as The Abyss (1989), Terminator 2: Judgement Day (1992), Jurassic Park (1993), Starship Troopers (1998), The Hollow Man (2000), The Lord of the Rings (2001), Shrek (2001), Star Wars: Episode II (2002). All these productions push the limits of imagination and they are 'real world' simulations. All these mentioned films carried the problematic and mostly discussed terms, 'real' and 'reality', to another extent. Virtual characters in these films took their place as the news stars of the cinema world in narrative space. This study examines the development process of virtual characters while analyzing the current condition of digital cinema. Keywords: Virtuality, simulation, hyper-reality, virtual character, motion capture, performance capture. ritmanın sonucunda üretilir. Bu algoritma insan GİRİŞ düşüncesinin oluşturduğu bir denklem sonucu görsel bir ürüne (pixel) dönüşmüştür. Ortaya Gözün ve görmenin insanoğlunun yaşamındaki konan bu şey matematiksel bir hesaplamadan önemine paralel olarak bu alanda yoğunlaşan başka bir şey değildir. Prince, sayısal görüntü- çabası, iletişim teknolojisindeki gelişmelerin nün nesnel bir içeriğe sahip olduğunu (karak- merkezinde “görme ve görüntü aktarma” uğra- ter, renk, derinlik) ve yapay olarak üretildikle- şısını yerleştirmiştir. Önce fotoğraf sonra sine- rini belirtir. Sonuçta ortaya çıkan ürün net ma, televizyon, özellikle bilgisayar animasyon olmadığı gibi göstergeye dayalı da değildir yaşamımızın önemli bir parçası olmuştur. Bil- (Prince 2002: 116). Buckland ise sayısal gö- gisayar grafik tekniklerinde son yıllardaki rüntüyü şu şekilde açıklar: gerçekleşen, hızlı gelişmeler özellikle sinemayı da dikkate değer ölçüde etkilemeye başlamıştır. “Fotoğraf göstergesel açıdan gerçek dünya ile sınırlıdır, sayısal görüntünün Medya kuramcısı Stephen Prince, sayısal gö- ise gerçek dünya tarafından sınırlandı- rüntü ve görüntü işleme tekniklerinin, rılamaz. Fotoğraf görüntüsü, daha ön- fotoğrafik görüntü gerçekliğine meydan oku- ceden var olurken gerçek görüntülerin duğunu belirtir. Sayısal ortamda oluşturulan bir benzeşeni otomatik olarak yeniden görüntüler otomatik olarak üretilmez, bir algo- üretilir. Sayısal görüntü ekranda

* Yrd. Doç. Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

pixsel, ya da ışık noktası olarak ger- Fransız düşünür Jean Baudrillard sanallığı, çekleşen 0 ve 1 den oluşan kodlardan metafizik olgunun ötesinde, matematik bir üretilmektedir “ (Buckland 1999:177). tanımlanmışlık içinde oluşturulan bir benzeşim ortamı olarak tanımlar. Günümüzde sanallık, Buckland’ın sözlerini açacak olursak, sayısal sayısal ortamlara özgü gerçeğin karşıtı bir görüntüde daha önceden var olma söz konusu kavram olarak değerlendirilir. Sanallık, “katı- değildir. Sayısal fotoğraf gerçeğin tam bir lımcılar arasında bilgisayar temeli üzerindeki benzeşenini üretse de yapay bir türün gösterimi ne konumu ne de koordinatları kesin olmayan, olarak tanımlanabilir. Örneğin, sayısal fotoğraf bununla birlikte başlı başına soyutlama da makinesi ile çekilen bir görüntüdeki kırmızı olmayan bir gerçekliktir” (Sofuoğlu 2004:260). değeri, gerçekteki kırmızı değerine özgü sayı- sal algoritma ile oluşturulmaktadır. Bu da sayı- Simülasyon, gerçekte var olmayan, sanki ger- sal olarak tasarlanmış ya da üretilmiş bir gö- çekte varmış gibi, benzetmek anlamında kulla- rüntü üzerinde sonsuz sayıda manipülasyon nılmasına karşın, Baudrillard simülasyonu, olanağı sağlamaktadır. gerçeğe ait tüm göstergeleri ele geçirmiş ve gerçeğin yerine geçmiş sahte olarak niteler. Kısacası analogtan sayısala geçişteki en önemli Colebrook, Gilles Deleuze adlı kitabında değişim, bilgisayar teknolojisi yardımıyla Deleuze’un, ‘’simulakra veya imgenin ger- fotografik görüntün üretilmesidir. Bu değişime çek, hayatında bir simülasyon olduğunu ve paralel olarak, sayısal teknolojinin sinemayı bununda her zaman öyle olageldiğini öne etkilemesi sonucunda, daha önceleri gerçek- sürdüğünü söyler (Colebrook 2002: 138). leştirilmesi imkansız olan düşünceler bu tek- Deleuze, hayatı simülasyonla eşleyerek bunu noloji ile gerçekleştirilebilir bir duruma gel- üreme yaratma ve farklılık gücü olarak ta- miştir. Bu plastik sürecin oluşturulması ile nımlar. Deleuze, “kökensel’’ bir simülasyon sinema dünyasına sanal karakterler kazandı- süreci olduğunu savunur ve varlıklar veya rılmıştır. Stephen Prince, Alfred Hitckok’un şeyler kopyalama, taklit etme, görüntüleme gerçek aktörlerle seyirciyi büyülediğini, ve simülasyon süreçlerinden ortaya çıktığını Lucas’ın ise pixeller ile bu işi gerçekleştirdiği- ileri sürer. Deleuze, her türlü benzersiz sanat ni belirtir. yapıtı ve insan bireyinin simülasyon olduğu- nu ileri sürmektedir. Bunu açıklamak için SANALLIK VE SİMÜLASYON genleri örnek verir. Genlerin kendilerini ayrı bedenlerde farklılaşarak değişime uğrattığını Latincedeki virtualis kökeninden gelen sanal- ve bunun yanında yeni bir oluşu harekete lık, kavram olarak var olmayan ancak sanrılarla geçirerek tekil bir hale geldiklerini belirtir. varolduğu kabul edilen şeyler için kullanılmış- Sanat yapıtlarının ise, dünya olarak değil tır. Sanallık gerçek olan, ama somut olmayanı ama dünyayı hem edimsel hem sanal olan tanımlar. Dolayısıyla sanal bir kavram gerçek imgeler aracılığı ile tekil bir konuma geldi- ya da varolan değildir. Ancak yine de gerçeğin ğini savunur (Colebrook 2002: 135). karşıtı da; yani sahte ya da yanlış da değildir. Sanalın Türkçe sözlük anlamı; gerçekte yeri Baudrillard simülasyon kavramını daha da ileri olmayan, zihinde tasarlanan, farazi, tahmini götürerek, simülasyonun “gerçek” in bir benze- olan olarak tanımlanmaktadır (Türkçe sözlük ri olmadığı gibi “gerçek” miş gibi yapan hali 1998). olmadığını belirtir. Simülasyonu açıklamak için hasta örneğini verir. Hastalık taklidi yapan Sanallığın, felsefi düzeyde Charles Peirce tara- kişi yatağa uzanıp önce çevresindekileri hasta fından göstergelerle ilişkili kullanımı bakımın- olduğuna inandırmaya çalıştığını vurgular. dan önem kazandığı görülmektedir. Peirce Hastalık simülasyonu içinde bulunan kimse sanallığı, bir X asıl X’in kendisi olmayan ancak “mış” gibi yapmakla kalmayarak, kendinde X’in etkinlik ve yeterliğini taşıyan bir unsur belli hastalık belirtileri bularak çevresindeki- olarak tanımlar. Sanallık kavramı Peirce’ın lerden önce kendisini hastalığına inandırdığını göstergeler doktrininin içerisinde de önemli bir belirtir. Ona göre “miş” gibi yapmak, bir şeyin yer tutar (Skageskad 2005). gerçekte olduğu şey olmadığını anlatmaktır. Bunun için de “miş” gibi olanı gerçek'e baka-

160 Sanal Karakterlerin Sinemadaki Gelişim Süreci (159-165)

rak ayırt edilebileceğini belirtir. Diğer taraftan yan, algısal bir gerçekliğe sahip olan ve bilgi- simülasyon, gerçek ile sahte, gerçek ile düşsel sayar teknolojisinin içerisinde nefes alıp vere- arasındaki farkı ortadan kaldırdığını ileri sürer bilen “sayısal canlı yaratıklar” olarak tanımlar (Baudrillard 2003: 18). (Prince 1996: 116). Prince, bunların bilgisayar grafiği teknolojisinde fotogerçeklik (photo- Baudrillard, simülasyon evreninde şeyler artık realistic) ve algısal gerçeklik olarak adlandırıl- eski bilinen tanımlarını ve anlamlarını yitirmiş, dığını ve bu sihirli teknolojinin yeni bir star içeriğinden arındırılmış içi boş saf bir biçime sisteminin doğmasına neden olduğunu ileri dönüşmüştür. ‘’Her şeyin hipergerçek boyu- sürerek, günümüzde yapay zeka ve yapay ya- tunda olduğu bir ortamda gerçek çok daha şamlar konusundaki teknolojik gelişmelerle gerçek olma uğruna kendini feda etmiştir ve daha gizemli bir konuma geldiklerini vurgular artık hiçbir şey ifade etmemektedir” (Prince 1996: 116). (Baudrillard 2003: 43). Baudrillard, simülas- yonun üç düzeyde gerçekleştiğini ileri sürer; Sinemada üç boyutlu efektler, Alman yönet- birinci düzey: asıl-kopya ilişkisi. İkinci düzey men Fritz Lang tarafından gerçekleştirilen Die seri halde yeniden üretim. Üçüncü düzey: mo- Niebulungen (1924) ve Metropolis (1927) delin gerçekliğe hakim olduğu “simülasyon”. filmleri ile başlamıştır. Nibbelungen’de ilk defa (Üç boyutlu bilgisayar animasyon) Baudrillard mekanik bir ejderha maketi kullanılmıştır. bu durumu kısaca şöyle özetlemektedir: Metropolisde, geleceğin şehir maketleri oluştu- rulmuştur. 1954 yılında gerçekleştirilen Deniz ‘’Tüm dijital, sayısal, donanımın, Altında 20.000 Fersah filminde, deniz altına varlıkların derin bir şekilde sanallaş- saldıran ahtapot maketi kullanılmıştır (Paterson masının gölge-olayından başka bir şey 2004: 18). değildir....ve bundan böyle artık ünlü bir aktörün yerine oynayabilecek kop- Maket hareketlerinin gerçekleştirilmesinde yasını üretmeyi başarabiliyorsak, bu- karşılaşılan zorluklar nedeniyle, sinema ya- nun nedeni, bu oyuncunun farkına bile pımlarında bu tür efektler Stop motion yöntemi varmadan uzun bir süreden bu yana ile gerçekleştirilmiştir. Stop motion kısaca, kendi rolüne, kopyalanmadan önce çamur, plastik, cam, kumaş tahta, metal fiziksel kendi kopyasına dönüşmüş olmasıdır” modellerin kullanımı ile gerçekleştirilen bir (Baudrillard 1998: 41-42). animasyon süreci olarak tanımlanabilir. Bu oluşturulan modeller ya da maketlerin hareketi SANAL KARAKTERLERİN ard arda kameraya çekilerek animasyon elde SİNEMATOGRAFİK SÜRECİ edilebilir. 1920 de Amerikalı, Willis O'Brien stop motion tekniği kullanarak klasik fantezi Sayısal teknolojinin sinema sanatının içerisine filmi olan Kink Kong’u gerçekleştirmiştir girmesi ile gerçek hayatta benzeri olamayan, (Kerlow 2004: 15). Kink Kong filmi, ünlü hayali herhangi bir şeyin veya herhangi bir yönetmen Peter Jackson tarafından 2005 yılın- nesnenin bilgisayar ortamında oluşturulması, da ilk filme sadık kalınarak tekrar çekilmiş ve sinema yapımcılarına ve yönetmenlerine yeni bu yapımda günümüz animasyon teknolojisi ufuklar açmıştır. Bu sayede, film geçmişe ve kullanılarak oldukça etkileyici sahneler elde fiziksel dünyaya bağımlı olmaktan kurtarılmış- edilmiştir. King Kong (2005), sinemada ani- tır. Bu değişimlere paralel olarak, sinemanın en masyon teknolojisinin geldiği aşama açısından önemli yapı taşlarından biri olan film yıldızları önemli bir göstergedir. 2000’li yıllarda göste- ve aktörlerin yerine, sayısal sinema teknoloji rime giren “Chicken Run” (Tavuklar Firarda) kullanılarak sanal bir aktör oluşturma eğilimine filmi, son dönem en iyi stop motion yapımları girilmiştir. Günümüzde sanal aktörler, rol arasında gösterilebilir. Artık günümüzde bu tür yapma açısından canlı aktörler ile yarışacak efektler, üç boyutlu bilgisayar animasyon duruma gelmişlerdir. yazılımları ile üretilmektedir.

Sinema eleştirmeni ve kuramcılarından Sinemada kullanılan bilgisayar grafikleri, 1963 Stephen Prince, sanal karakterleri daha önce yılında Ivan Shutherland’ın Sketcpead’i (çizim hiçbir yerde görülmeyen, gerçekte var olma- levhası) geliştirmesiyle başlamıştır. Daha sonra

161 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

Shutherland üç boyutlu uçuş simülasyon prog- 1984 yılında, Tin Toy filminin ilk kısa animas- ramı gerçekleştirmiştir. 1974 yılında Ed yon Oskarı kazanması, sanal karakterlerin Catmul fotografik düzeyde gerçekçi görüntüleri sinemadaki gelişimi açısından önemli bir adım “yinelemeli altbölüm” adını verdiği yöntemle olarak kabul edilmektedir. 1989 yapımı Abbys elde etmiştir. Catmul daha sonra iki boyutlu filminde, insan şekline dönüşebilen sıvı bir görüntülerin üç boyutlu yüzeylere eşlenmesini yaratığın ilk kez yüz hareketleri üç boyutlu sağlayan, doku kaplama yöntemlerini geliştir- olarak gerçekleştirilmiştir. Bu filmde ilk kez miştir. Fotoğraf düzeyinde gerçekçi üç boyutlu biçim değiştirme diye adlandırılan bir teknik görüntü geliştirme çabaları Turner Whitted’in kullanılmıştır. Abbys filmindeki sanal karakter, ile Don Greenberg tarafından sürdürülmüştür. biçim değiştirerek karşılaştığı karakterlerin 1980’li yıllarda bilgisayar donanımlarındaki görünümüne bürünmektedir. 1991 yapımı gelişmelere paralel gerçek zamanlı canlandır- Terminatör filminde, ilk sanal insan modeli malar oluşturulmaya başlanmıştır (Cotton ve kullanılmıştır (Robertson 2002: 38). Steven Oliver 1997: 46). Spielberg’in The Lost World: Jurassic Parkı (1993) filmi ile seyirci, ilk foto gerçekçi sanal Sinemada ilk basit figüratif sanal karakterler dinozorlarla tanışmıştır. Bu filmde kullanılan Hunger (1975) ve Future World (1976) filmle- doku kaplama ve hareketlendirme yazılımları rinde kullanılmıştır. Bu yapımlarda kullanılan günümüz animasyon sistemlerinin temelini sanal karakter oldukça basittir ve çok az hare- oluşturmaktadır (Kerlow 2003: 19). ket edebilmektedir (Kerlow 2004: 15). İki yıl sonra ünlü yönetmen George Lucas tarafından 1994 yapımı Alex Preyos'un yönettiği "The “Yıldız Savaşları” (1977) gerçekleştirilmiştir. Crow" filmi, sayısal teknolojinin ulaştığı nokta Bu filmde, komutanların toplantı yaptığı sah- açısından önemli bir örnek olarak karşımıza nenin arka planı, sinema tarihinde sayısal tek- çıkmaktadır. Çekimler sırasında bir kaza sonu- noloji ile üretilen ilk görüntü olarak kabul cu hayatını kaybeden başrol oyuncusu Brandon edilmektedir. Ayrıca George Lucas tarafından Lee'nin üç boyutlu baş modeli sayısal ortamda 1977 yılında kurulan ILM (Industrial Light and oluşturulmuş, bu model, başka bir aktörün Magic) şirketi, üç boyutlu animasyon tarihinde görüntüsü üzerine yerleştirilerek, yüz mimikle- önemli bir adım olarak kabul edilmektedir rinin de eklenmesi ile gerçekçi görüntüler elde (Kerlow 2003: 19). (Yıldız savaşları serisinde edilmiştir. The Crow filmi, hayatta olmayan bir gerçekleştirilen tüm görsel efektler ve üç bo- başrol oyuncusunun yerine sanal karakter kul- yutlu modeller ILM tarafından üretilmiştir.) lanılarak gerçekleştirilen ilk yapım olarak ka- Lucas, yıldız savaşları serisini “Yıldız Savaşla- bul edilmektedir (Creed 2002: 130). rı Bölüm 3: Sith'in İntikamı, (2005)” ile ta- mamlamıştır. Oyuncak Hikayesi (Toy Story 1995) adlı film, bilgisayar ortamında gerçekleştirilen ilk uzun Bazı uzmanlar sinemada ilk sanal karakterlerin karakter animasyon filmi olarak da kabul edil- 1982 yılında Disney tarafından gerçekleştirilen mektedir. Bu filmdeki oyuncak karakterler “Tron” filmi ile başladığını ileri sürmektedir- önce kilden yapılmış, daha sonra sayısal tarayı- ler. Gişe başarısı konusunda hayal kırıklığı cılar ile bilgisayar ortamına aktarılarak üç bo- yaratmasına karşın, Tron, bilgisayar animasyon yutlu olarak modellenmiştir (Lyons 1998: 6) tarihinde önemli bir kilometre taşı olarak kabul Bir yıl sonra gerçekleştirilen Dragonheart edilmektedir. 1985 yılında gerçekleştirilen (1996) filminde, ilk kez dev sanal canavarlar Young Sherlock Holmes filminde, ilk kez figü- kullanılmıştır. Bu film, üç boyutlu animasyon- ratif yapıda, saydam bir orta çağ şövalyesi da modelleme açısından önemli bir yapım karakteri kullanılmıştır. Cam görünümdeki bu olarak görülmektedir. Bu yapımda yer alan karakter, sanal karakterlerin gelişimi açısından karakterlerde konuşma ve yüz mimikleri ön önemli bir yapım olarak görülmektedir plana çıkarılmaya çalışılmış ve oldukça başarılı (Kerlow 2003: 19). Aynı yıllarda bundan tele- sonuçlar elde edilmiştir. vizyon sektörü de etkilenmiş ve Geleceğin Askerleri, Kaptan Power gibi seri halde üreti- 1997 yılında gerçekleştirilen Titanic filminde, len ilk üç boyutlu animasyon dizileri gerçek- ilk defa kalabalık figürler hareket yakalama leştirilmiştir. (motion capture) tekniği kullanılmış, özellikle

162 Sanal Karakterlerin Sinemadaki Gelişim Süreci (159-165)

geminin batma sahnesinde gemiden denize yazılımların animasyon teknolojisinde kulla- düşen sanal karakterler oldukça dikkat çekmiş- nılması ile animatörlerin iş yoğunluğu biraz tir. (Robertson 2002: 39) Titanic filmini, Antz daha azalmıştır. (1998), A Bugs Life (1998), The Phantom Menace (1999), The Matrix (1999) Gladiators Son dönem gösterime giren Buz Devri 2 (Ice (2000) gibi yapımlar izlemiştir. Age 2, 2006) filmi, sanal karakterlerin canlan- dırılması, karakterler üzerindeki tüylü dokula- Pixar Animasyon Stüdyoları tarafından 2001 rının hareketle eşleşmesinin filme ayrı bir gör- yılında gerçekleştirilen Sevimli Canavarlar, sellik kattığı gözlenmektedir. Özellikle canlan- kürk, saç, giysi ve atmosfer efektleriyle olduk- dırma acısından, sanal karakterlerin konuşma, ça dikkat çeken ilk yapımlardan biri olarak mimik ve göz ifadelerindeki hareketlerin filme gösterilmektedir (Taylor 2001). Sevimli Cana- duyusal bir sıcaklık sağladığı ileri sürülebilir. varların yapım sorumlularından John Lasseter, filmle birçok sınırın aşıldığını ve filmin karak- Tron’dan günümüze kadar sinemada yer alan terlerinde sinema ekranının sınırlarının da sanal karakterler, sanal canavarlar, sanal kah- ötesinde yaşam katan bir duygusal zenginlik ramanlar, animatik karakterler olmak üzere üç bulunduğunu belirtir. John Lasseter’e göre, iyi grupta incelenebilir. bir animasyon filmi öncelikle iyi bir öykü, yaşayan ve soluk alan karakterlerin inanılabilir Sanal canavarlarda, genellikle vahşi hayvan bir dünyanın içine yerleştirilmesi ile elde edile- karakterleri kullanılmaktadır. Jumanji (Dev bileceği belirtir (Cohen 2001: 26). Aynı yıl yaratıklar), Starship Troopers (Vahşi örüm- gerçekleştirilen Final Fantasy (2001), sinemada cekler), Pitch Black (Uzaylı ölümcül yaratık- ilk aşırı gerçekçi sanal karakter kullanımı açı- lar), Godzilla (Dinozor), The Mummy (Mumya sından önemli bir yapım olarak görülmektedir. karakteri), Reign of Fire (Ateş görünümlü Özellikle başrol oyuncusu Akira Ross’un göz canavarlar) gibi yapımlar örnek verilebilir. hareketleri ve konuşma mimiklerinin, sinemada “aşırı gerçeklik” kavramının yerleşmesine Sanal kahramanlarda, aşırı gerçekçi görüntü neden olduğu ileri sürülebilir. işleme teknikleri ile üretilen insan karakterleri kullanılmıştır. Spawn (Simmons), Lara Croft: Yüzük Kardeşliği (The Lord of the Rings, Tomb Raider (Lara Croft), Blade 2 (Blade) , 2002), Ağaçsakal ve Gollum gibi sanal karak- Terminator 3: Rise of the Machines (T-X ve terlerin yer aldığı, son dönemlerin en önemli Terminator), gibi filmler örnek verilebilir. yapımları arasında gösterilmektedir. Özellikle Animatik karakterlere; Toy Story (Buzz kalabalık dövüş sahnelerinin gerçekleştirilme- Lightyear, Woody), Stuart Little( Tüylü fare sinde etkileşimli ‘’Massive’’ adı verilen yeni karakteri), Shrek (Shrek, Fiona) , Spider-Man bir yazılım kullanılmıştır. Karakterler oluştu- (Örümcek adam) ve en son The Lord of the rulurken kendine özgü saldırganlık ve korkak- Rings üçlemesinde inandırıcı Gollum karakteri lık gibi özellikler program aracılığı ile belir- örnek verilebilir. lenmektedir. Her bir sanal yaratık nasıl savaş- ması gerektiğine kendi özelliklerine göre ken- SANAL ROLLER disi karar verebilmektedir. Bu yazılım, animas- yonda hareket ve hareket kontrolü zorluklarını Özdemir Nutku, Oyunculuk Tarihi kitabında kolaylaştırması açısından önemli bir gelişme rol yapmayı, kısaca fiziksel ve duyusal yete- olarak kabul edilmektedir (Doyle 2003: 8). nekler bütünü olarak tanımlar. Fiziksel yetene- ğin, günlük davranışları sahne dünyasına ak- 2004 yapımı “The Polar Express/Kutup tarma eylemi olduğunu belirtir. (Nutku 1995: Expresi” sinema dünyasına yeni bir teknolojik 21) Sayısal animasyon teknolojisindeki geliş- buluş olarak nitelendirilen Performans Capture meler ile bu fiziksel yetenekler gerçekçi dü- yöntemini kazandırmıştır. Bu teknikle hareket zeyde oluşturulabilmektedir. Barbara Creed, yakalama kavramı daha da geliştirilerek gerçek sanal karakterlerin sinema dünyasında yer aktörlerin yüz mimiklerinin sanal aktörler üze- alması ile, seyirci ile görüntü arasındaki ilişki- rine duygusal performanslarının aktarılması nin yön değişmesine neden olduğunu ileri sür- hedeflenmiştir (Robertson 2004: 7). Bu tür mektedir. Creed, izleyicinin gerçek insan ka-

163 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

rakterleri ile sanal karakterler arasında ikileme kadar gerçekçi görüntüler üretilebilmektedir. düştüğünü belirtir. Artık sinemadaki gerçeklik Baudrillard, bunu “gerçeğin” ölümü olarak kavramı farklı bir boyuta taşındığını vurgular tanımlar. Her şeyin sonunda, gerçeği değiştir- (Creed 2002: 132). Fiziksel hareketlerin ger- meye dayanan bu teknolojinin gücü, her zaman çekçi düzeyde ulaşıldığı yapımlara, Titanik sinemasal sürecin gerekli bir parçası olmuştur. (Gemi güvertesinden düşen karakterler), Göz- Medya kuramcısı Miriam Hansen'in üstünde leri Tamamen Kapalı (Tom Cruise ve Nicole durduğu, asıl önemli olan günün estetiğini Kidman sevişme sahneleri), Final Fantasy (Aki inkar etmemek ve onu anlamaya çalışmak ve Ross), Terminator 3 (Terminator) filmleri ör- onu kişinin kendi deneyimleriyle nek verilebilir. ilişkilendirmesi gerektiğini belirtir. Hansen’e göre filmde bir sanal karakterin kullanılması, Nutku, duygusal yeteneği; insanlara özgü, onun izleyici tarafından bir “özel efekt” olarak insanın doğasında olan bir dramatik eylem algılanacağı ya da dikkatleri kendi üzerine olarak tanımlar. “Bu insanoğlunun daha değişik çekeceği anlamına gelmez: ‘’Yaratılan karakte- görünme çabasından ortaya çıkmış; bu çaba rin ikna edici ve inandırıcı bir performansa insanı kendinden ötede olma isteğinden doğ- sahip olması için, sanal karakterin sentetik muştur (Nutku 1995: 21). İnsana özgü olan orijini, düzenlenen öykü ile görülmez, göze duyusal süreç, bilgisayar animasyon ile tam batmaz bir yapıda olmalıdır’’demektedir anlamıyla gerçekleştirilemez. Fakat hareket (Hansen 2002: 390). yakalama (Motion Capture, Performance Capture) teknikleri ile duyusal süreç taklit SONUÇ edilebilmektedir. Örneğin, İkiz Kulelerdeki Gollum karakteri buna en iyi örnek olabilir. Sayısal teknolojinin sinema ile birleşmesi, film Özellikle karakterin görünümü, fiziksel hare- görüntülerinin üretiminde kullanılan optik, ketleri ve yüz mimiklerindeki duyusal ifadeler mekanik, kimyasal süreci de değiştirmiştir. oldukça etkileyici görünmektedir. Prince’in daha önce vurguladığı gibi, sinema Sanal karakterler bu derece olağanüstü perfor- sanatının gerçeklik kavramı, koda dayalı ger- manslar ortaya koyarak, büyük bir izleyici çekliğe dönüşmüştür. Bu aynı zamanda, sine- kitlesi yaratıp izleyicinin dikkatini çekip bü- manın ana sorunsalını oluşturan gerçeklik kav- yüleyebilirler mi? Bazı kuramcılar ve film ramını farklı bir boyuta taşıyarak “kamera yapımcıları böyle bir senaryonun mümkün gerçekliğini” sorgulanır bir hale getirmiştir. olamayacağını ama zamanla bunun da sağlana bileceğini ileri sürmektedirler. Creed bu konu- Bunun yanında asıl önemli olan, üç boyutlu da, “rol yapmak zekanın kutsal, sezgisel, do- animasyon teknolojisi ile film, kamera, ışık, ğaçlama bir görünümü, herkes aktör olamaz gerçek aktör, dekor olmadan da film görüntüle- çünkü herkes bu şekilde duygusal, entelektüel ri üretilebilmesidir. Sayısal teknolojinin sınırsız ve bedensel zekaya sahip değildir” demektedir. manipülasyon olanağı sağlaması ile sinema, (Creed 2002: 134) Gelişen animasyon yazı- fotografik görüntü olmanın ötesine geçerek lımları, hareket yakalama teknikleri ve bunları boyanabilir bir tabloya dönüşmüştür. Bu aynı gerçekleştiren animasyon operatörlerinin de bu zamanda sanatçılara sınırsız bir yaratıcılık çeşit zekaya sahip olmaları ile izleyiciyi etkile- imkanı sağlamıştır. Yönetmenler, animasyon dikleri ileri sürülebilir. Buna en iyi örnek Buz yazılımları ve teknolojisindeki inanılmaz ge- Devri 2 filmi verilebilir. Bu yapımda, anima- lişmeler ile, maket ve maskelerden kurtularak, törlere önce gerçek aktörlerin yapması gereken kendi karakterlerini kendileri tasarlama imka- hareketler video ortamına kaydedilmiş ve aynı nına kavuşmuştur. Özellikle sinemasal anlatım zamanda animatörlere aktörlük eğitimi veril- aracı olarak, gerçekleştirilmesi imkansız hayal meye çalışılmıştır. Animatörlerin bu referans bile edilemeyecek görüntülerin oluşmasına görüntüler ve kendi estetik deneyimlerini de önderlik ettiği ileri sürülebilir. ortaya koymaları ile oldukça başarılı bir yapım ortaya çıkmıştır. Sayısal dekor ve sanal karakterler üzerinde renk doku ve fiziksel görünümler çok kısa bir Günümüzde artık üç boyutlu animasyon tek- sürede değiştirilebilmektedir. Bu da sinemada nolojisi ile gerçek dünya ile ayırt edilemeyecek görüntü üretimine, ekonomik olarak büyük

164 Sanal Karakterlerin Sinemadaki Gelişim Süreci (159-165)

katkılar sağlamaktadır. Ayrıca son dönem ge- Nutku Ö (1995) Oyunculuk Tarihi, Yapı Kredi liştirilen yapay zeka yazılımlarının, sanal ka- Yayınları, İstanbul. rakterlerde kullanımı önemli bir aşama olarak Paterson C (2004), The Reality of Fantasy, kabul edilmektedir. Bu yazılımlar sayesinde, Personal Computer World, March, p 18. karmaşık animasyon süreçleri biraz daha azala- cak ve özellikle hareketlendirme ve etkileşim Prince S (2002) True Lies: Perceptual Realism, açısından önemli katkılar sağlayacaktır. Digital Images, and Film Theory , Graeme T (Ed), Film Cultures Reader, Florence, Ky, Usa: Sanal karakterler ile, sezgisel ve doğaçlamaya Routledge, pp 116-119. dayanan bir oyundan çok bir “plastik sinema” Robertson B (2002) Celebrating Our 25th Year yaratılmıştır. Günümüzde karşılaştığımız alan- With Digital Visual Effects And Scenes From lar gerçek dünyalar değil sinemasal oyunlar Animated Features, Computer Graphics World, olmaktadır. July, p.38. KAYNAKLAR Robertson B (2004) The Polar Express, Computer Graphics World, December, pp. 21. Baudrillard J (1998) Kusursuz Cinayet, Nec- mettin Sevil (çev), Ayrıntı Yayınları, İstanbul. Skagestad P (1998), Peirce, Virtuality and Semiotic, http://www.bu.edu/wcp/Papers/Cogn Baudrillard J (2003), Simülarklar ve Simülas- /CognSkag.htm, 11.06.2005. yon, Oğuz Adanır (çev), Doğu Batı Yayınları, Ankara. Sofuoğlu H (2004) Düşüncenin Sinematografik Yapısı, Eğitim Sağlık ve Bilimsel Araştırma Buckland W (1999) Between Science Fact and Çalışmaları Vakfı, Yayın No:152, Eskişehir. Science Fiction: Spielberg’s Dinosaurs, Possible Worlds, and the New Aesthetic Taylor C (2001), http://archive.salon.com/ent/ Realism, Screen 40 (2) Summer, pp 177–192. movies/review/2001/11/02/ monsters_inc /index1.html, 9-11-2005. Creed B (2002) The Cyberstar, Graeme T (Ed), Film Cultures Reader, Florence, Ky, Usa: Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlük (1998), Ata- Routledge, Pp 130-133. türk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Cilt:1, Ankara. Cohen K (2001) Monsters, Inc.: The Secret Behind Why Pixar Is So Good, Animation World Magazine, October. Colebrook C (2004) Gilles Delueze, Cem Soydemir (çev), Bağımsız Kitaplar, Ankara. Cotton B ve Oliver R (1997) Siberuzay Sözlü- ğü, Özden Arıkan ve Ömer Çendeoğlu (çev), Yapı Kredi Yayınları, İstanbul. Doyle A (2003) The Two Towers, Computer Graphics World February. Hansen M (2002) Chameleon and Catalyst The Cinema as an Alternative Public Sphereturner, Graeme T (Ed), Film Cultures Reader, Florence, Ky, Usa: Routledge, pp 390. Kerlow V I (2003) Virtual CG Characters in Live-Action Feature Movies, Vfxworld, November, p 19. Kerlow V I (2004) The Art of 3-D Computer Animation and Effects, Wiley and Sons Inc., New Jersey. Lyons M (1998), Toon Story: John Lasseter's Animated Life, Animation World Magazine - November, 3 (8), p. 8

165 KÜRESELLEŞME SÜRECİNDE ÇOK ULUSLU ŞİRKETLER VE İNTERNETİN ÖNEMİ Sedat Şimşek*

ÖZET Küreselleşen dünyada coğrafik sınırların bir önemi kalmamıştır. Bunun en önemli sebebi ise kitle iletişim araçlarındaki hızlı gelişmedir. Fiber optik kablolar, internet, cep telefonları, uydu bağ- lantıları vb. gelişmeler coğrafik sınırların önemini ortadan kaldırmıştır. Bu sınırlar sadece ülkele- rin sınırlarını belirlemekte, ancak iletişim araçlarına karşı bir varlık gösterememektedir. Çok uluslu şirketler dünyanın çeşitli ülkelerinde faaliyet gösterirken o ülkenin coğrafik sınırları içinde varlıklarını sürdürmektedirler. Ancak dünyanın diğer ucundaki genel merkezleriyle haberleşirken de günden güne gelişen kitle iletişim araçlarından faydalanmaktadırlar. Bu çalışmada ise kitle iletişim araçlarının küreselleşmedeki önemi ve çok uluslu şirketlerin bu iletişim araçlarından nasıl faydalandıklarıyla ilgili konulara değinilmeye çalışılmıştır. Anahtar sözcükler: Küreselleşme, çok uluslu şirket, coğrafik sınır, kitle iletişim araçları.

SIGNIFICANCE OF INTERNET AND MULTINATIONAL CORPORATIONS THROUGH GLOBALIZATION PROCESS

ABSTRACT In a globalized world, there no longer exists the importance of geographical borders. The most important cause of this is the fast development in mass media instruments. Such developments as fiberoptic wires, internet, cell phones and satellite connections have given an and to the impor- tance of geographical borders. Nowadays, these borders only define the limits among countries, but can’t be effective against the impacts of mass media instruments. While multinational corpo- rations hold their activities and investments in different countries world-wide, their buildings and existence are in the geographical borders of these countries. However, their headquarters can be in another country and these multinational corporations are using mass media instruments more and more to connect their branches with the headquarters. In this study, it was tried to be ex- plained the importance of mass media instruments in globalization and how multinational corpo- rations use these instruments for their communication. Keywords: Globalization, multinational corporations, geographical borders, mass media instru- ments. farkına varmaktadır. İnsanlar ve kuruluşlar her GİRİŞ anlamda geleceğin hiper rekabetçi küresel ortamında, ayakta kalmak ve başarıyı yakala- Yirmibirinci yüzyılın başlarında ortaya çıkan mak için uğraşmaktadırlar. Teknolojik geliş- teknolojik gelişmeler karşısında ne yapacağını melerin baş döndürücü bir hızla geliştiği bu şaşıran insanoğlu çaresiz bu gelişmelere ayak yüzyılda bireyler kendilerini yetiştirdikleri uydurmaya çalışmaktadır. Edison’un ampulü, ölçüde, iyi işlerde çalışabilme imkânına sahip Arşiment’in suyun kaldırma kuvvetini, olabilmektedirler. Şirketler küreselleşen dün- Gutenberg’in matbaayı bulması nasıl insan yanın şartlarına ayak uydurabildikleri ölçüde hayatını derinden etkilemişse, bugün cep tele- varlıklarını sürdürebilmektedirler. Yöneticiler fonlarının, dijital yayınların, fiber optik kablo- ise eskisinden daha sinerjik bir düzeyde anlama ların ve internet’in keşfedilmesi de insan haya- ve kendi kendilerini yönetmeyi öğrenmiş in- tını büyük ölçüde değiştirmiş ve kolaylaştır- sanlara liderlik etmek yolunda ilerlemektedirler mıştır. (Gibson 1996: 1). Gelişen teknolojinin ürünleri sayesinde her geçen gün coğrafik sınırlar an- Günümüzde insanoğlu, bildiğini sandığı dün- lamlarını yitirmektedir. Eşdeyişle insanların yayı yeni güçlerin baştan şekillendirdiğinin yer değiştirme örüntüleri, bilgi, kültür ve ü-

* Arş. Gör. Dr., Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi Küreselleşme Sürecinde Çok Uluslu Şirketler ve İnternetin Önemi (166-175)

rünlerin bir yerden başka bir yere gidişleri artık Dünya Bankası vb. kuruluşların verdikleri fiziksel engellerin (coğrafi sınırların, dağ sıra- destekle ayakta kalmaya çalışan birçok ülkede larının veya denizlerin) varlığı eskisi kadar umulan olmamış her şey iyiye gitmesi gerekir- belirleyici değildirler. Bugün önemli olan sı- ken daha da kötüye gitmiştir. Çünkü emperya- nırlar iletişim ve taşımacılık ağlarının belirle- lizm, liberal kapitalizmin küreselleşmiş halidir. diği “yayın mekânları” sınırlarıdır (Morley ve Eşdeyişle, 19. yüzyılda Batı’lı beyaz ve Hıris- Robins 1997: 18). Bu sınırlar ise günümüzde tiyan ülkeler kendi çıkarları için dünyanın öteki gelişen teknoloji sayesinde bir bir aşılmaktadır. ülkelerini sömürgeleri yaptıklarında onları Bu teknolojik gelişmelerin son halkası olan ve küreselleştirdiklerini belirtiyorlardı (İlhan bilgi çağı olarak da adlandırılan günümüzün en 1997: 134). Çünkü 19. yüzyıl bir nevi sömür- son icadı internet küreselleşmeye katkı sağla- gecilik sistemi ile geçmiştir. Yirminci yüzyılın dığı gibi bilinen bütün sınırları yıkmış ve in- ortasına kadar olan sürede ise Fransız ve İngi- sanların birbirlerine bir mause tıklaması kadar lizlerin sömürge sistemlerinden dolayı yaklaşmasına neden olmuştur. İnsanların birbi- ‘uluslarası düzen’ ile sömürge düzeni eşdeğer rine bu kadar yaklaştığı günümüzde küresel- anlam ifade etmiştir (Davutoğlu 2002: 13). leşme düşüncesi doğrultusunda, güçlü ülkele- Başka bir ifadeyle küreselleşme sayesinde rin zayıf ülkeler üzerindeki baskıcı tutumları da dünya üzerindeki güçlü ülkeler kendi refah gittikçe artmaktadır. düzeylerini arttırmak için güçlerinin yettiği her ülkeyi sömürgeleri haline getirmekte bir sakın- İsim babası Roland Robertson olan ve “dünya- ca görmemişlerdir. Bu emellerini gerçekleşti- nın sıkıştırılması ve bir bütün olduğu şuurunun rirken de gelişmemiş ülkeleri küreselleşme artması” (Bolay 2002: 57) olarak nitelendirilen kisvesi altında kandırmışlardır. küreselleşmenin temelleri, ikinci dünya sava- şından sonra eşdeyişle soğuk savaş politikası Bu olumsuzlukların yanı sıra günümüzün küre- döneminde atılmıştır (Sözen 2005: 51). Kimile- sel dünyasında, cep telefonları, kablolu televiz- rine göre; insan haklarını, liberal demokrasiyi yonlar, sanal oyunlar, LCD ekranlar, cep bilgi- ve piyasa ekonomisini garanti altına alan ve sayarları özelliklede internet vazgeçilmez birer yerküreyi tamamıyla etkisinde bırakan, karşı meta haline gelmiştir. Geleneksel olan birçok konulmaz bir süreç ve insanlığın hayrına bir şey de kabuk değiştirmiş ya da değiştirme gelişme, kimilerine göre ise; uluslar arası ser- sürecine girmiştir. Cep telefonları sayesinde mayenin yerküreyi derinliğine fethetmeye zaman ve mekân sınırlaması olmadan iletişim yönelik süslü bir kamuflajı olan (Uşak 2002: 7- ihtiyacını gideren günümüz insanı, internet 8) küreselleşme, emperyalizmin iç başkalaşım sayesinde de birçok işini kolay bir şekilde ya da değişimi sonucu varılmış olunan bir üst evlerinden çıkmadan halledebilir hale gelmiş- evre (Töre 2002: 29) ve yaşamın bir gerçeği tir. Örneğin; banka işlemlerini, fatura ödemele- olarak insanların karşısına çıkmıştır. Bu konu- rini, haber ve eğlence ihtiyacını vb. internet daki problem, güçlü veya güçsüz tüm ülkeler- aracılığıyla sıra beklemeden, zaman kaybetme- deki siyasetçilerin küreselleşmeyle nasıl başa den, kimseyle tartışmadan halletmektedirler. çıktıklarıdır. Tüm faktörler göz önüne alındı- ğında, küreselleşmenin birçok yarar sağladığı KÜRESELLEŞMENİN SİYASİ, aşikârdır. Küreselleşme sayesinde ticaretin ve EKONOMİK VE KÜLTÜREL sermaye akışının çoğalması ülkelerin büyüme ALANLARDAKİ ETKİSİ hızını yükseltmiş ve gelişmiş endüstri ülkele- rinde gelişmekte olan ekonomilerde ve hatta Küreselleşmenin en önemli özelliği; insanların dünyanın birçok düşük gelirli ülkesinde mil- düşünce ve eylem boyutlarını olağanüstü bir yonlarca yeni iş olanağı ortaya çıkarmıştır biçimde genişletmiş olmasıdır (Davutoğlu (Rodrik 2000: VII). Bu iş olanakları sayesinde 2002: 219). Bununla birlikte küreselleşme; refah seviyesinin yükseldiği ülkelerin yanı sıra, siyasal, ekonomik ve kültürel olmak üzere küreselleşmenin baş aktörleri olan güçlü ülke- insan hayatını üç farklı alanda etkilemektedir lerin emperyalist düşünceleri yüzünden, kendi (Ilgaz 2001: 9). Küreselleşmenin siyasal ayağı, ülke sınarları içinde sıkıntı çeken toplumların Amerika Birleşik Devletleri’nin siyasal ege- bulunduğu da bir gerçektir. Küreselleşmenin menliği, ya da dünya üzerindeki siyasal jan- savunucusu güçlü ülkelerin kurduğu IMF, darmalığı anlamına gelmektedir. Bu durum bir

167 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

anlamda Sovyetler Birliği’nin dağılmasından maları konularında önemli görevler yerine sonra, dünyanın tek kutuplu hale gelmesini de getirmektedirler. belirtmektedir (Kongar 2002: 18). Sovyetler birliğinin dağılmasıyla tek süper güç haline Mekân ve mesafe idrakini aşındırmak suretiyle, gelen Amerika bu durumunu devam ettirebil- ulusal toplumların sınırlarını aşan bir “dünya mek için dünyanın dört bir yanında faaliyetler- toplumu” düşüncesinin oluşumunu teşvik eden de bulunmaktadır. Amerika sahip olduğu siyasi (Erdoğan, 2002: 29) küreselleşme, mal ve ü- gücü ve askeri varlığıyla dünya üzerindeki rünlerin devingenliği, haberleşme ve iletişim birçok ülkede söz sahibidir. Son olarak Irak ürünlerinin, hizmetlerinin devingenliği ve in- işgaliyle bu siyasi ve askeri gücünü tüm dün- sanların ilgilidir. Oturduğumuz caddede yürür- yaya göstermeye çalışan Amerika, küreselleş- ken McDonald’s ya da Benetton gibi küresel menin ortaya çıkardığı sömürge haline gelmiş zincirlere rastlayabiliriz. Sony, Procter& ülkelere 21. yüzyılın başında bir yenisini ekle- Ganble ya da Coca-Cola gibi şirketlerin küresel mek üzeredir. ürünlerinden satın alabiliriz. Elbisemiz Türki- ye’de, müzik setimiz Japonya’da, arabamız Kişisel ve yerel tepkileri yok etmek suretiyle Kore’de üretilmiş olabilir. Küreselleşmeyi etki alanını sürekli genişleten küreselleşme tüketimleri birbirine benzeyen tek kültürlü bir olgusunun (Davutoğlu 2002: 218) ekonomik dünya tasarımı olarak da algılayabiliriz. Bu ayağı, “mallar, sermaye ya da iş gücü yoluyla dünya da yaşayan insanlar aynı teknolojileri ekonomik rekabet halindeki mekanların büyü- kullanmaktadırlar. Bu nedenle dünyanın her tülmesi” (Koçdemir 2002: 70) eşdeyişle ulusla- yanında aynı sembolleri aynı örnekleri görmek rarası sermayenin egemenliği anlamına gel- çok doğaldır. Marlboro içilen, Madonna dinle- mektedir. Bu egemenlik anlayışının birçok nilen, Coca-Cola ve McDonald’s ürünleri tü- ülkeyi, örneğin Amerika’yı da aşan bir biçimde ketilen bir dünya! Dünyanın neresine gidilirse gelişmesi söz konusudur. Küreselleşme, kendi gidilsin; Hollywood filmleriyle, aynı giyim mantığı içinde, sermaye ve onun simgesi olan markalarıyla, aynı fast-food zincirleriyle kar- marka bazında dünyayı, tüketiciyi ve tüm in- şılaşmak olasıdır. Bu da insanlara kültürün sanları yönlendirmektedir. Ekonomik olarak küreselleştiğini göstermektedir. “Kültürel Kü- uluslararası sermayenin egemenliği, bir yandan reselleşme” dünya kültürünün homojenleşmesi günlük yaşam açısından dünyayı “bir örnekleş- ve birbirine yakınlaşmasını beraberinde getir- tirirken” öte yandan ekonomik verimliliğin, mektedir. Bu bağlamda çok uluslu şirket ürün- yani üretim verimliliğinin, dünya ekonomisin- lerinin tek tip insan yarattığı, bir küreselleş- deki en belirleyici ölçüt olarak ortaya çıkması- meden bahsetmek çok da yanlış olmayacaktır na yol açmaktadır. Ekonomik alan mal ve hiz- (Ilgaz 2000: 4). Durum böyle olunca da küre- metlerin üretim dağıtım ve tüketimini içer- selleşme ile birlikte yerel medeniyet ve kültür mektedir. Kültürel alan ise olaylar, etkiler, değerleri yavaş yavaş yok olmaktadır anlamlar, inançlar ve değerleri temsil eden (Davutoğlu 2002: 213). Çünkü McDonald’s ya sembollerin üretimini kapsamaktadır (Kongar da Burger King’te hamburger yiyip, Coca-Cola 2002: 18). Küreselleşme kavramı Avrupa’da içmek, Levi’s ya da Lee Cooper marka kot birbirlerine sınırları olmayan ülkeler arasında giymek, Marlboro içmek günümüzde modern- görsel ve işitsel ürünlerin alım-satımı ve yayını liğin gerekleri arasında kabul edilmektedir. önündeki tüm sınırların kaldırılması anlamına Bunun sonucunda da yeni nesiller kendi gele- gelmektedir. Tüm sınırların kaldırılmaya çalı- nek ve kültür değerlerinden bihaber yetişmek- şıldığı Avrupa’nın görsel işitsel gündeminin tedirler. önemli bir kültürel boyutu da söz konusudur. Avrupa’daki yeni medya araçları, Avrupa Ekonomik alanda güçlü ülkeler siyasi ya da halklarının ortak yaşamları ve birbirleri hak- askeri güçleriyle giremedikleri ülkelere uluslar kında karşılıklı bilgilenme istekleri ile ilgili arası markalarıyla (McDonald’s, Pepsi-Cola, önemli görevleri üstlenmektedir (Morley ve Coca-Cola vb.) girerek emperyalist düşüncele- Robins 1997:20). Eşdeyişle küreselleşme bo- rini hayata geçirmektedirler. Bu uluslararası yutunda kitle iletişim araçları yabancı ülke şirketlerin yöneticileri faaliyet gösterdikleri insanların birbirleri ile kaynaşmalarında ve birçok ülkede o ülkenin siyasetçilerinden çok birbirlerinin kültürlerini daha yakından tanı- daha fazla söz sahibi olmaktadırlar. Girdikleri

168 Küreselleşme Sürecinde Çok Uluslu Şirketler ve İnternetin Önemi (166-175)

ülkelerde yaptıkları sosyal sorumluluk kam- arttığını göstermektedir. Küreselleşmeyle bir- panyaları sayesinde ise (okuma yazma sefer- likte dünya üzerindeki ekonomik dengeler hızla berliklerine yardım etmek, tarihi kazı çalışma- değişmektedir. Bununla beraber insanların larına sponsorluk yapmak, gençliğe yönelik birbirleriyle iletişimlerindeki mekân kavramı konserler düzenlemek vb.) girdikleri ülkelerin ortadan kalkmakta, hız kavramı ise önem ka- kültürel yapılarında da derin izler bırakmakta- zanmaktadır. Bu aşamada insanoğlunun karşı- dırlar. Bütün bu olanlar ise küreselleşme adı sına kitle iletişim araçlarının küreselleşmedeki altında gerçekleştirilmektedir. önemi çıkmaktadır. Çünkü kitlesel medya, günün hâkim modasını ve en son gelişmeleri KİTLE İLETİŞİM ARAÇLARININ büyük bir hızla, dünyanın en ücra köşelerine KÜRESELLEŞMEDEKİ ROLÜ VE kadar ulaştırmaktadır (Bauman 1999: 43). Öyle KÜRESEL HABERCİLİK KAVRAMI ki Giddens’ın modernleşmenin bir sonucu olarak algıladığı küreselleşme (Ilgaz 2001: 5) Dünyanın giderek küreselleşmesi günümüzün ile birlikte, özellikle iletişim alanında tüm inkâr edilemez bir gerçeğidir. Şaylan’ın dediği sınırlar ortadan kalkmış (Sayılgan 2005: 115) gibi: “Dünyanın bütünleşmiş tek pazar olma modern teknolojik araçlar sayesinde dünya hali olan küreselleşmeyle” (aktaran Özonur ülkeleri birbirine daha da yaklaşmıştır. 1980’li 2005: 22) birlikte ülkeler ve insanlar arasında yıllardan önce dünya üzerinde kamu hizmetinin toplumsal, kültürel, ticari, ekonomik ve siyasal hakim olduğu medya anlayışı, bu yıllardan değişimler yaşanmaktadır. Bilgi ve iletişim sonra hukuki, ekonomik ve teknolojik deği- teknolojisindeki gelişmeler hızla artmakta, şimlerin karmaşık etkileşimi sonucu büyük bir piyasa ekonomileri evrensel bir nitelik kazan- karmaşa içine girmiştir. Medyadaki bu deği- maktadır. Ulusal sınırların ortadan, kalktığı şikliğin en önemli nedeni ise kamu yararı gö- sermaye ve üretimin serbest bir şekilde dolaştı- zeten yayıncılığın yerine, küreselleşmenin ğı (Sayılgan 2005: 115) küreselleşme etkisiyle insanların istediği yönde bir yayıncılık (globalization), çağımızın itici bir gücü olarak anlayışının yerleşmeye başlamasıdır. Küresel- kabul edilmektedir. Küreselleşme; hangi alanda leşmenin etkisiyle yeni medya düzenine hakim olursa olsun ekonomiden-sanata, bilimden- olan düşünce, herhangi bir kamu felsefesi taşı- iletişime herhangi bir çalışmada, üretimde, madığı için sadece tüketici isteklerine cevap yapımda, dünya çapında geçerliliği, ağırlığı vermek ve onların seçme isteklerini yerine öncülüğü olan normların, ölçütlerin dikkate getirmek şeklinde kendini göstermektedir. Bu alınması ya da etkili hale gelmesi, benimsen- yeni düşünceyle hareket eden medya şirketleri mesi, dünyaya açılarak yerelliğin, ulusallığın ve dev holdinglerin en önemli amacı ise ürün- reddedilmeksizin dışına çıkılması ve evrensel- lerini en geniş kitleye ulaştırmak ve bu sayede likle bağdaştırılması, birleştirilmesidir. Küre- karlarını arttırdıkları gibi rakipleriyle de reka- selleşme sürecinde dünya bir yandan küçül- bet edebilmektir. Yeni medya düzenin en ö- mekte bir yandan da parçalanmaktadır. Kav- nemli oyuncuları ise Rupert Murdoch’ın News ram, bize dünyadaki tüm insanların toplumsal, Corporation’ı, Time Warner, Sony, Matsushita kültürel ve ekonomik alanlarda birbirleriyle ve Walt Disney Company vb. küresel şirketler- yoğun bir iletişim ve etkileşim sürecine girme- dir (Morley ve Robins 1997: 30-31). lerinin kaçınılmaz olduğunu anlatmakla birlik- te, ekonomik, siyasal ve kültürel alanlarda Dünya ülkelerinin birbirine yaklaşması sonucu toplumsal değişmeye ilişkin tartışmaların da gün geçtikçe gelişen küresel sistemlerin büyü- odak noktasını işaret etmektedir (Ilgaz 2001: yüp gelişmesini sağlayan olgu ise giderek kar- 3). Bu odak noktaları ise küreselleşmenin o- maşıklaşan bilgisayarların gelişmesi ve bunla- lumlu ve olumsuz yönlerinin göstergeleri du- rın yalnızca ulusal değil aynı zamanda uluslara- rumundadır. Eşdeyişle küreselleşme her ne rası noktaları da birbirine bağlamasıdır kadar dünya üzerindeki insanları birbirlerine (Stratton 2002: 84). Bu bilgisayar ağları saye- yaklaştırıyor gibi görünse de temelde bir ayrım sinde bilgiye her yerden ve ucuza ulaşabilme da yaratmaktadır. Çünkü G8 ülkelerinin yoksul imkanı da ‘Enformasyon Çağı’nın en önemli dünya ülkelerini kalkındırmak üzere yaptıkları özelliğini oluşturmaktadır (Murphy 2000:13). toplantılarda çıkan sonuç; yeryüzündeki yardı- Uydular, cep telefonları, kablolu televizyonlar, ma muhtaç insanların sayısının gün geçtikçe fiber optik kablolar vb. ve nihayet internet,

169 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

Marshal McLuhan’ın 1964 yılında kaleme İNTERNETİN KÜRESELLEŞME aldığı “Medyayı Anlamak” (Understanding SÜRECİNDEKİ FONKSİYONLARI Media, Doutledge, London) eserinde (Aydın 2002: 11), öngördüğü küresel köy haline dönü- Çağın gereği olan küreselleşmenin kaynağını şen dünyanın (Morley ve Robins 1997: 31) iletişim devrimi oluşturmaktadır (Davutoğlu vazgeçilmez unsurları haline gelmiştir. Sınır 2002: 212). Küreselleşme ve teknoloji arasın- tanımaz bir şekilde gelişen (Sayılgan 2005: daki ilişki incelendiğinde ise, günümüzde özel- 115) küreselleşme kavramı, hiçbir dönemde likle bilişim teknolojisi ve telekomünikasyon- olmadığı kadar, bilgiye erişimin artmasını ve daki ilerlemelerin küreselleşmeyi önemli ölçü- iletişimin kolaylaşmasını sağlamıştır. Bilgi ve de etkilediği görülecektir. Bilişim teknolojileri teknoloji değiş-tokuşu yapabilme fırsatı yine ve telekomünikasyon rekabet ortamını yeniden bu gelişmenin bir sonucu (Kurucan 2002: 7) şekillendirmekte, dünya üzerindeki bireyler ve olarak ortaya çıkmıştır. Küreselleşme olgusun- kurumların çalışma tarzlarını kökten değiştir- da insanların birbirlerini çekirgeler gibi istis- mektedir. Gelişmiş enformasyon teknolojisinin mar ettiği bir düzen söz konusudur. Bu nedenle ürünleri; internet, cep telefonları, cep bilgisa- küreselleşmeye başkalarını istismar etmek için yarları gibi iletişim araçları işletmelerin farklı ortaya çıkartılmış bir sistemdir denilebilir. ülkelerde farklı örgütlenme ve kontrol yönte- Ünsal Oskay, “McLuhan’ın elektronik tekno- miyle iş görmelerini mümkün kılmaktadır lojisiyle dünyanın tek bir köye dönüşebileceği- (Akın 2001: 273). Bununla beraber iletişim ni söylemekten kastettiği şeyin, toplumsal teknolojilerindeki bu gelişmeler, sömürgecilik değişimin, ileri sanayi ülkelerinin dünyayı düşüncesini de sistemleştirmiş ve geleneksel- kendilerince biçimlendirmelerinin yansımala- leştirmiştir. Batının gücüne güç katmış, ülkeler rıyla sınırlı bir değişim olduğunu belirttiğini” arasındaki dengesizliği ve eşitsizliği arttırmıştır vurgulamaktadır (aktaran Olgacay 2002: 8). (Doğan 1993: 9). Gelişmemiş ve gelişmekte Oskay bu söylemiyle, McLuhan’ın dünya köyü olan ülke insanları bu teknolojik araçlara sahip ifadesinin; güçlü ülkelerin dünyayı kendi çı- olduklarında “kendilerini aşarken” (Kesim karları doğrultusunda değiştirmek istemelerinin 2005) gelişmiş ülkeler bu teknolojik gelişmele- bir dile getiriliş biçimi olduğunu belirtmekte- ri, gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkeleri kont- dir. rol altına alabilmek için kullanmaktadırlar.

Dünyanın küçük bir köy olarak algılanmasını Bill Gates’in de belirttiği gibi; 1980’li yıllar sağlayan küreselleşme olgusunun siyasi, askeri, kalite, 1990’lı yıllar da yapılanma olarak ad- ekonomik yönleri tamamlandıkça iletişimde de landırılırsa, 2000’li yıllar iletişim alanında hız yeni bir boyut ortaya çıkmıştır. Bu yeni boyuta yılları olacaktır. İş niteliklerinin, değişme hızı- ise küresel habercilik adı verilmiştir. “Küresel nın ve bilgiye erişimin, tüketicilerin yaşam habercilik” tanımı iletişim literatürüne yerleş- tarzını, beklentilerini değiştirme hızının konu tikten sonra ise dünyaya ilişkin bir takım ha- olacağı yıllar olacaktır. İşin hızındaki artış berler, dünyayı ilgilendiren olaylar küresel yeterince büyük olduğunda, işin doğası da haberler çerçevesinde verilmeye başlanmıştır değişecektir. Satışlardaki değişiklere haftalar (Sözen 2005: 51). Küresel habercilik boyutun- sonra değil de birkaç saat içinde tepki verebilen da ve gelişmiş kitle iletişim araçları yardımıyla üretici ve tüketiciler söz konusu olacaktır. dünyanın herhangi bir yerinde gerçekleşen bir Coğrafik sınırların ortadan kalktığı günümüz olay artık, aynı anda bütün dünya tarafından dünyasında, kitle iletişim araçları sayesinde duyulmaktadır. “Günümüzde dünyaya küresel ülkeler birbirlerine o kadar yaklaşmışlardır ki haberleri yayan en önemli kuruluşlardan biri dünyanın bir ucuyla diğer ucu arasındaki ha- ise CNN’dir” (Morley ve Robins 1997: 35). berleşme saniyelerle hatta saliselerle ifade Haberleşmedeki bu etkileşimin artması içe edilen süreler içinde gerçekleştirilebilmektedir. dayalı yapıların kırılmasını da beraberinde Bütün bu değişiklikler son derecede basit bir getirmiştir (Zencirkıran 2002:15). İçine kapa- nedenden, dijital bilgi akışından kaynaklan- nık birçok ülke insanı gelişen enformasyon maktadır. Çünkü dünya 30 yıldan fazla bir araçları sayesinde dünya üzerinde olup biten- süredir “Bilgi Çağı”nda yaşamaktadır (1999: den haberdar olmuş ve kabuklarını kırarak 13). Bu hızlı bilgi akışı sayesinde dünya üze- modern hayata adım atmışlardır. rinde yaşayan birçok toplumun eski sınırları ve

170 Küreselleşme Sürecinde Çok Uluslu Şirketler ve İnternetin Önemi (166-175)

engellerinin yıkılması da çok doğaldır. Çünkü gerekli görülen bilgi ve dökümanlar da kişisel bu sınırlar hızla küreselleşen dünyanın, ticari bilgisayarlara yüklenebilmektedir. İnsanlar stratejisinin yeniden örgütlenmesinin önündeki internet sayesinde bulundukları yerden ayrıl- keyfi ve irrasyonel engeller olarak algılan- madan alışveriş yapmakta, müze ve sergileri maktadır. Bu stratejinin gereği olarak görsel- gezmekte, müzik arşivlerini dinlemekte hatta işitsel coğrafyalar ulusal kültürlerin sembolik vücut ölçülerine göre blujean siparişi bile vere- mekânlarından uzaklaşmakta ve uluslar arası bilmektedirler (Milliyet 2001: 9). Bunlara ila- tüketici kültürünün daha evrensel ilkeleri çer- veten internet insanlara daha iyi seçim yapmak çevesinde yeniden düzenlenmektedir. Bunun için gereken bilgiye ulaşabilme ve başkaları yapılmasındaki amaç ise sınırları olmayan tarafından alınan kararları etkileyebilme imkânı televizyon programları sayesinde küresel piya- da sunmaktadır. Bu teknoloji sayesinde insan- salar oluşturmaktır. Bu amacı gerçekleştirmek lar sağlık ile ilgili sorularının açık yanıtlarına isteyenler ise küresel medya şirketleri olarak ulaşabilirken, tuttukları takımın en son aldığı kendini göstermektedir. Bunun sonucunda ise sonuçlarını da öğrenebilmektedirler. Çocuklar 1980 sonrasındaki medya düzeni küresel olarak internette oyunlar oynayabilmekte, yetişkinler adlandırmaktadır (Morley ve Robins 1997: 30). ise borsa yorumcularının tahminleri ile hangi Bu şekilde de adlandırılması normaldir. Çünkü hisse senetlerine yatırım yapacakları konusun- bugün her evde en az iki adet olan televizyon da karar verebilmektedirler (Murphy 2000: 13). aracılığıyla evlere giren davetsiz misafirler Anlaşılacağı üzere internet büyüklerin deyi- (televizyon programları ve reklamlar) ister miyle “Her derde deva olmaktadır.” istemez insanları bu düzenin üyesi haline ge- tirmektedir. İnsanlar, internet üzerindeki herhangi bir arama motoru yardımıyla yaklaşık bir buçuk milyon “Bilgi Çağı” denilen bu çağda insanlığın ulaş- belgeyle yüz yüze gelmektedir. Aynı şekilde tığı en son nokta sınırsız bilgidir. Sınırsız olan arama motorunun bir buçuk milyar belgeyi bu bilgi ise küreselleşen dünya üzerindeki tüm aradığı düşünüldüğünde web üzerinde yer alan insanlar tarafından, gelişmiş iletişim araçları her altı yüz yetmiş belgeden bir tanesinde bu sayesinde kolayca paylaşılmakta ve paylaşıl- kavramın geçtiği görülmektedir (Soyak 2002: dıkça çoğalmaktadır (Kırcova 2002: 1). Bilgi- 7). İnternetin, interaktiflik özelliği sayesinde nin paylaşıldığı iletişim teknolojinin en son ise sanal âlemde herhangi bir ürün arayan kişi aracı ise internet’tir. Bilgi otobanı olarak da ya da kuruluş istedikleri ürünü bulduklarında, adlandırılan internet, tüm dünya üzerinde ya- anında satın alarak kargoya verilmesini sağla- yılmış bilgisayar ağlarının birleşiminden oluşan yabilmektedirler. Aynı şekilde bilgi otobanı devasa bir bilgisayar ağıdır. Telefon hatlarıyla internet’te sörf yapan bir üretici firma yetkilisi, birbirine bağlı bu ağda, kişi ve kuruluşların ürettikleri malı dünyanın diğer ucundaki başka kullandığı farklı yapıda bilgisayarlar ve bu bir firmaya anında satabilmektedir. Bu da gele- bilgisayarlarda kullanılan farklı işletim sistem- neksel ticaret anlayışının değişmesine, mal leri bulunmaktadır. Bazı bilgisayar ağları ve alışverişleri sonunda tokalaşma alışkanlığının dolayısıyla bu ağ içinde bağlı bilgisayarlar, da fare tıklamasına dönüşmesine sebep olmuş- aynı zamanda kesintisiz olarak internet ortamı- tur. Çağımızda firmalar yapılarını internet’e na da bağlıdırlar. Bunların bir kısmı, internet uyumlu hale getirmedikleri sürece rekabet ortamında başka kullanıcılara yararlanabileceği güçlerini gün geçtikçe kaybedeceklerdir. çeşitli bilgiler sunarken; bir kısmı da, kendi bilgisayarıyla internet'e geçici olarak bağlan- İnternet, demokratik bir ortamdır. Öyle ki sanal mak isteyen kullanıcıların erişim isteklerine âlemde, yedi yaşındaki çocuklardan, Nobel cevap vermektedirler. İnternet’e erişim ise ödüllülere kadar herkesin görüşü eşit ağırlık internet sağlayıcı kuruluşlar aracılığıyla, nor- taşımaktadır (Healy 1999: 277). İnternet tek- mal telefon hatları üzerinden, genelde şehir içi nolojisi, savaş halinde dahi çalışmak üzere telefon haberleşme fiyatıyla sağlanmaktadır. tasarlandığından, dinamik yönlendirme İnternet’in en temel işlevi, haberleşme ve ileti- (dynemic routing) kullanmaktadır. Bu yüzden şimdir. İnternet üzerinden dünyanın dört bir ağın bir kısmı çökse bile bilgi paketleri sorunlu tarafıyla faks kadar hızlı, posta kadar ucuz bir bölgeden geçmeyecek şekilde tekrar yönlendi- şekilde iletişim kurulurken, bu süreç içinde rilebilmektedir (Alfa 2000: 2). Bu da internet

171 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

erişiminin sürekliliğini sağlamaktadır. Yaşanan bir işletme politikasına uygun olarak yürüten dönem, bilginin paylaşılma dönemidir. Tek ya büyük şirketlerdir. Buradan da anlaşılacağı gibi da birkaç kişinin tüm bilgilere ulaşması müm- çok uluslu şirketler birden fazla ülkede etkinlik kün değildir. Bilgi paylaşıldıkça önem ve değer göstermekte ancak merkezi bir denetime sahip kazanmaktadır. Çünkü modern teknolojinin bulunmaktadır. Çok uluslu şirketler özünde yardımıyla küreselleşen dünyada, bilgiye en etkinlik gösterdikleri ülkelerde istihdam ve kâr çabuk ulaşan ve değerlendiren kazanç sağla- konusunda bağımsız ama yönetim bazında tek maktadır. merkezden yönetilirler. Örneğin; Coca-Cola etkinlik gösterdiği bir ülkede göstereceği tüm ÇOK ULUSLU ŞİRKETLER’İN KÜRE- performanstan (satış, büyüme, kâr vb.) şirket SELLEŞMEDEKİ ROLÜ VE İLETİŞİM olarak kendisi sorumludur. Bu açıdan bağımsız TEKNOLOJİLERİNDEKİ GELİŞMELE- bir şirket özelliği taşır ancak üst yönetimin tek RİN (ÖZELLİKLE İNTERNETİN) merkezden denetimi söz konusudur. Çok uluslu YAPILARINDA MEYDANA GETİRDİĞİ şirketlerin büyüme ve genişleme kapasiteleri DEĞİŞİKLİKLER 1960’lı yıllarda başlamış ve 21.yüzyıla girer- ken daha da artmıştır (Ilgaz 2000: 5). Dünyanın tek bir mekanmış gibi küçülmesi ve toplumlar arası temasların sıklaşması ve sıkı- Günümüzde yeni iletişim teknolojileri de, laşması anlamına gelen (Sarıbay 2002: 48) Dünya üzerinde birçok noktaya dağılmış ve küreselleşme ile birlikte; fonksiyonel üretim binlerce çalışanı olan bu çok uluslu şirketler yapısına bağlı ekonomik boyutu genel olarak için bir kurtarıcı fonksiyonu üstlenmektedirler. milli sınırlarla sınırlı yerel şirketleşme yapısı Çünkü yeni iletişim teknolojileri; işleyiş, yöne- yerini, üretim sürecinin öne çıktığı ve karşılaş- tim ve organizasyonla ilgili sorunlarının çözü- tırmalı ekonomik avantajların belirlendiği ço- münde bu dev şirketler için büyük kolaylıklar kuluslu şirket yapılanmasına bırakmıştır ve zaman tasarrufu sağlamaktadır. Özellikle, (Davutoğlu 2002: 213). Çok uluslu şirketler, işyerleri arasında elektronik belge alış-verişi uluslar arası bir yönetim anlayışı olan, dünya yapmaya dayanan “bilgisayarlaştırılmış veri da en güvenli ya da en yüksek kazancın olduğu alış-verişi”, giderek daha yaygın bir şekilde yerlere yerleşmeyi veya taşınmayı en azından kullanılmaktadır. Bu anlayış içindeki iş yerleri, potansiyel olarak umut eden özel bir ulusal sıfır kağıt’a yönelmektedir. Örneğin günümüz- kimliğe sahip olmayan gerçekten serbest olan de bazı sigorta şirketleri, müşteri dosyalarının sermayelerdir (Hirst ve ark. 1996: 37). “Eko- tümünü tam otomatik olarak işlemektedir. İlgili nomik, siyasi, sosyal ve kültürel anlamda bazı dosyayı görmek isteyen bir sigorta görevlisi, ortak değerlerin yerel ve ulusal sınırları aşarak dosyayı çalıştığı birimdeki bilgisayara getire- dünya çapında yayılmasını ifade eden” (Altan bilmekte ve ekranında sözleşmeleri, (daha 2002: 75) küreselleşmenin, gelişim sürecinde önceden taranarak dosyaya eklenmiş olan) tüm çok uluslu şirketlerin önemli bir yeri vardır. yazışmaları, müşteri mektuplarını, çek vb. Dünyanın dört bir yanına dağılmış olan bu belgeleri görebilmektedir. Böylece büyük bir şirketler uluslararası ekonominin şekillendirici- zaman ve yer tasarrufunun yanında, çalışma si konumundadırlar. Konunun ünlü kuramcısı kolaylığı da sağlanmaktadır. Bu şekildeki e- Michael Porter’a göre, çok uluslu veya yeni lektronik dosyalama uygulamaları giderek gelişmeler karşısında kullanmayı tercih ettiği yaygınlık kazanmaktadır (Özçağlayan 1998: çok ülkeli şirket, birçok yabancı pazarda üreten 168). Günden güne çalışma ortamlarını sanal ve satan ama dünya ekonomisine çok ülkeli bir âleme taşıyan iş yerleri, kârlarını arttırırken bakışı olan şirkettir. Michael Porter’a göre çok diğer yandan daha az elaman çalıştırmaları uluslu ya da çok ülkeli şirkette, aynı ana şirke- nedeniyle de işsizliği körüklemektedirler. tin birçok ülkede bulunan yan kuruluşları o ülkenin pazarları için çalışmaktadır. Çok uluslu Sanal alemde çalışmalarını yürüten şirketlere şirketler, genel merkezi belirli bir ülkede oldu- bir örnek vermek gerekirse; bugün neredeyse ğu halde etkinliklerini bir veya birden fazla tüm insanların kullandığı ve tüm alış-verişlerini ülkede kendisi tarafından koordine edilen şu- onlarla yaptığı kredi kartları gruplarından biri beler, yavru şirketler veya bağlı şirketler aracı- olan Visa’nın örgütsel yapısı sanal’dır. Her ne lığıyla genel merkez tarafından kararlaştırılan kadar Visa, Saygon’dan Santiago’ya en az 600

172 Küreselleşme Sürecinde Çok Uluslu Şirketler ve İnternetin Önemi (166-175)

milyon kartın üzerinde görünen adıyla dünya- ken, günümüzde direkt olarak çalışmalarına nın kredi kartı çıkaran en büyük şirketlerinden internet ortamında başlamış şirketler de mev- biri olarak düşünülse de, San Francisco mer- cuttur. kezli kuruluş, gerçekte kartları ya da finansal hizmetleri doğrudan kendisi sunmamaktadır. SONUÇ Visa’nın faaliyetleri onun üyeleri tarafından, gerçekten Visa kartlarını çıkaran, dünya çapın- Küreselleşme süreci ile birlikte ülkeler arasın- daki 21.000 finansal kuruluş tarafından yürü- daki sınırlar ortadan kakmakta gelişen iletişim tülmektedir. Visa’nın kendisi, San Francisco araçları sayesinde de tüm dünyaya kolayca ofisine ek olarak, dünyanın dört bir yanında ulaşılabilmektedir. İletişim teknolojisinin sağ- kurulmuş, her birinin görece küçük bir perso- ladığı olanaklarla birlikte birçok işletme büyük neli ve az sayıda taşınmaz malı bulunan beş bir hızla dünya pazarlarına girmektedir. Med- bölgesel ofisten oluşmaktadır. Visa şirketi yadan, yiyecek-içecek sektörlerine kadar birçok kendisinin damgalı kart sistemi için iletişim işletme kendi ülkesi dışında yatırım yapma bağlantılarını sağlamakta ve ödemelerin işlen- olanağına sahip olabilmekte ya da diğer şirket- mesini yönetmektedir. En önemlisi, adını taşı- lerle, işletmelerle ortaklıklar kurabilmektedir. yan hizmetlerin uyumunu ve kalitesini sağlama Adı ne olursa olsun, içinde yaşadığımız ve alacak çalışma standartları belirlemektedir. Bu temelini yeni iletişim-enformasyon teknolojile- yöntem Visa’nın en değerli niteliği olan marka- rinin oluşturduğu bu hızlı değişim sürecine sını koruyabildiği bir konuma yerleştirmekte- ayak uydurmak gerekmektedir. Küresel dünya- dir. Visa içine oturtulmuş bir elektronik çipi nın kullandığı en önemli kitle iletişim aracı ise olan “smart card”ı, geliştirmesi ve internet şuan için internet olarak gözükmektedir. işlemleri için güvenlik standartlarını belirleme- deki liderliği sayesinde üyelerinin gelecek Günümüzde insanların inkâr edemeyeceği yüzyıla taşıyarak, onlara bir tür ar-ge işlevi de gerçeklerden birisi internetin küreselleşen dün- sağlamaktadır. Visa en tanınmış internet ya da ne insanların, ne devletlerin, ne de küre- “portal”larından olan Yahoo ile sıkı bir ittifak sel şirketlerin vazgeçemeyeceği bir araç olduğu kurmuş ve bu girişimiyle internet’in önemini gerçeğidir. Dünya üzerinde hegomanyalarını kabul ettiğini tüm dünyaya göstermiştir. Bu hissettiren ve emperyalizm olgusunun yeni davranışıyla e-ticaret düşüncesinin bütününe silahı olarak görülen çok uluslu şirketler, örgüt büyük bir cesaret vermiş (Baldock 2002: 115- yapılarında aktif olarak internetten yararlan- 116) diğer uluslar arası kurumlara bir anlamda makta ve faaliyetlerini sanal âlemi kullanarak öncülük etmiştir. daha hızlı bir şekilde gerçekleştirmektedirler. Bu nedenledir ki dünya üzerindeki birçok dev Medya sektöründe ise; geleneksel gazetelerin firma yönetim ve satış departmanlarında kulla- hemen hepsi, belirli süreler sonunda internet nılmak üzere internet alanına büyük yatırımlar ortamında da haber vermeye başlamışlardır. yapmaktadırlar. Unutulmamalıdır ki her ne iş Ancak bunun tersi bir uygulamayla bugün yapılırsa yapılsın iletişim teknolojilerinden dünyada ve Türkiye’de, yayın hayatına faydalanılmayan her iş alanı (medya, hizmet, internetle başlamış bazı gazetelerin internet üretim vb.) zamanla yok olma tehlikesi ile karşı yayınlarının yanı sıra basılı gazete olarak da karşıya kalacaktır. Bu nedenle de iletişim çağı okuyucuya ulaşmaya çalıştıkları gözlenmekte- olarak adlandırılan bu çağda büyük küçük her dir. Örneğin; Türkiye dışında, elektronik gaze- işletme iletişim alt yapısına önem vermeli ve tecilik alanında söz sahibi Slate ve Salon ga- çağın gelişmelerine ayak uydurmaya çalışmalı- zeteleri, Türkiye’de ise Habertürk haber portalı dır. Bu çalışmada da küreselleşme süreci içinde internetteki başarılı yayınlarının yanı sıra yazılı kendilerine yeni pazarlar bulan çok uluslu basın hayatına da Haziran 2005 itibariyle baş- şirketlerin yapılarını güçlendirmelerinde kitle lamıştır (Hürriyet 2005: 7). Bu da göstermek- iletişim araçlarından özellikle de internetten tedir ki internet hem kendisinden önce hem de faydalanmalarının ne kadar önem arzettiği kendisinden sonra kurulmuş şirketleri etkile- ortaya konulmaya çalışılmıştır. 2006’nın orta- mektedir. Kendisinden önce kurulmuş (yerel, larında bulunulan bu günlerde de sözü edilen ulusal ve uluslar arası medya kuruluşları dâhil) ve küreselleşmenin en büyük aktörlerinden şirketler işlerini zamanla sanal âleme kaydırır- olan çok uluslu şirketlerin yanı sıra küçük ve

173 Selçuk İletişim, 4, 3, 2006

orta ölçekli tüm işletmelerin de internetten Kırcova İ (2002) İnternet’te Pazarlama, Beta azami ölçüde yararlanmalarının yararlı olacağı Yayınları, İstanbul. öngörülmektedir. Kurucan H İ (2002) Şu Küreselleşme Dedikle- ri, Lonca Derg, (Sanayi Odası Yayın Organı), KAYNAKLAR S.8, Konya. Alfa Yazarlar Grubu (2000) Internet Kullanma Koçdemir K (2002) Küreselleşme, Ötüken Klavuzu, Alfa Basım Yayım Dağıtım, Ltd.Şti., Yayınevi, İstanbul. İstanbul. Kongar E (2002) Tek Kutuplu Dünya, Lonca Altan M (2002) Ekonomik Yönüyle Küresel- Derg, (Sanayi Odası Yayın Organı), S.8, Kon- leşme, Cemal Uşak (der), Küreselleşme, Ufuk ya. Kitapevi, İstanbul. Milliyet Gazetesi (2 Temmuz 2001) İnternet Akın H B (2001)Yeni Ekonomi, Çizgi Kitape- Terzisi Hizmete Girdi, S.9. vi, Konya. Morley D ve Robins K (1997) Kimlik Mekân- Aydın M S (2002) Küreselleşmeye Genel Bir ları, Emrehan Zeybekoğlu (çev), Ayrıntı Ya- Bakış, Cemal Uşak (der), Küreselleşme, Ufuk yınları, İstanbul. Kitapevi, İstanbul. Murpy T (2000) Web Kuralları, İnci Berna Baldock R (2002) Büyük Şirketler Yok Oluyor, Kalınyazgan (çev), Mediacat Yayınları, İstan- Berat Çelik (çev), Mediacat Kitapları, İstanbul. bul. Bauman Z (1999) Sosyolojik Düşünmek, Ay- Rodrik D (2000) Yeni Küresel ve Gelişmekte rıntı Yayınları, İstanbul. Olan Ülkeler, Sultan Gül (çev), Sabah Kitapla- Davutoğlu A (2002) Küresel Bunalım, Küre rı, İstanbul. Yayınları, İstanbul. Rowan G (1997) Geleceği Yeniden Düşünmek, Doğan M (1993) İletişim Dehşet Çağı, Timaş Sinem Gül (çev), Sabah Kitapları, İstanbul. Yayınları, İstanbul. Ilgaz C (2000) Küreselleşme ve 1980 Sonrası Erdoğan M (2002) Siyaset Ve Hukuk Perspek- Türk Toplumuna ve Basınına Yansıması, İ.Ü. tifinden Küreselleşme, Cemal Uşak (der), Kü- İletişim Fakültesi Yayınları, İstanbul. reselleşme, Ufuk Kitapları, İstanbul. Işık U (2001) Sanal Gazetecilik ve Özgürlüğe Gates B (1999) Dijital Sinir Sistemiyle Düşün- Kaçış Aracı Olarak İnternet, Yüksek Lisans ce Hızında Çalışmak, A. Cevat Akkoyunlu Tezi, SÜ Sos. Bil. Enst., Konya (çev), Doğan Kitapçılık A.Ş., İstanbul. Işıklı H (2001) İnternet Alan İsimleri, DPT Gürcan H İ (1999) Sanal Gazetecilik, A.Ü. Yayınları, Ankara. İletişim Bilimleri Fakültesi Yayınları No.31, İlhan A (1997) Hangi Küreselleşme “Küresel- Eskişehir. leşme, Külfetsiz Avanta...(7 Mart 1996)”, Bilgi Healy M J (1999) Bağlantı Doğru Mu?, Ahmet Yayınevi, Ankara. Gürsel (çev), Boyner Holding Yayınları, İstan- Olgaçay İ B (2002) Bilinen Bir Roman, Lonca bul. Derg, (Sanayi Odası Yayın Organı), S.8, Kon- Hırst P ve Thompson G (1996) Küreselleşme ya. Sorgulanıyor, Dost Kitapevi, Ankara. Ong J W (1999) Sözlü ve Yazılı Kültür, Semra Hürriyet Gazetesi (19 Haziran 2005) Postacıoğlu Banon (çev), Metis Yayınları, “İnternetten Gazeteye” (Renkler-Serdar Tur- İstanbul. gut). Özçağlayan M (1998) Yeni İletişim Teknolo- Kesim M (15 Aralık 2005) “İletişim Teknolo- jileri ve Değişim, Alfa Yayınları, İstanbul. jilerindeki Yeni Gelişmeler”, Selçuk Üniversi- Özonur D (Temmuz 2005) “Değişen Kültür tesi İletişim Fakültesi Tarafından Düzenlenmiş Politikaları Değişen Film Denetleme Sistemle- Söyleşi, Konya. ri, S.Ü.Selçuk İletişim Derg, Konya. Kayıhan İ (1988) Kitle Haberleşme Hukuku, Beta Yayınları, İstanbul.

174 Küreselleşme Sürecinde Çok Uluslu Şirketler ve İnternetin Önemi (166-175)

Sarıbay A Y (2002) Kültürel Bir Olgu Olarak Globalleşme, Cemal Uşak(der), Küreselleşme, Ufuk Kitapları, İstanbul. Saydam A (29 Aralık 2002) Marka Olmak, Sabah Gazetesi, S.8. Soyak A (2002) Küreselleşme, Om Yayınları, İstanbul. Sözen E (Bahar 2005) Asıl Güç, Gerçekliğin Boyutlarını Değiştirebilmektir, Akademi İletişim Derg, Mega Basım, İstanbul. Stratton J (2002) Siberalan Ve Kültürün Küre- selleşmesi, (Cogito Dergisi-İnternet:Üçüncü Devrim?), Yapı Kredi Yayınları, İstanbul. Şenses F (2001) Küreselleşmenin Öteki Yüzü Yoksulluk, İletişim Yayınları, İstanbul. Töre T (2002) Birey, Toplum, Sistem ve Globalizm, Alan Yayıncılık, İstanbul. Ufuk C (2002) Küreselleşme, Ufuk Kitapları, İstanbul. Zincirkıran M (2002) Değişen Zamanlarda Yaşayın, Lonca Derg, (Sanayi Odası Yayın Organı), S.8, Konya.

175