Dünya Kupası 1930'Dan 2002'Ye
Total Page:16
File Type:pdf, Size:1020Kb
Halit Kıvanç Kupaların Kupası Dünya Kupası 1930'dan 2002'ye ' ' " " k i W * ■ * "\ Kültür Yayınları Baskı2. Genel Yayın: 590 Edebiyat Dizisi: 204 © Türkiye tş Bankası Kültür Yayınları Yayına Hazırlayan Mürşit Balabanlılar Kapak Tasarımı Mehmet Ulusel / Erol Egemen D üzelti Eylül Durtı Sayfa Düzeni Tipograf (0212) 249 01 01 Birinci Basım Nisan 2002 ISBN 975-458-345-5 OTM 11020401 Basım evi Mas Matbaacılık AŞ (0212) 285 11 96 İstanbul Kültür Yayınları KUPALARIN KUPASI dünya kupası 1 9 3 0 ’dan 2 0 0 2 ’ye... Halit Kıvanç İÇİNDEKİLER I93O URUGUAY 13 1934 İTALYA 25 1938 FRANSA 39 1950 BREZİLYA 49 1954 İSVİÇRE 65 1958 İ s v e ç 113 1961 şiLİ 135 1966 İNGİLTERE 151 1970 MEKSİKA 183 1974 ALMANYA 211 1978 ARJANTİN 237 198 1 İSPANYA 271 1986 MEKSİKA 297 1990 İTALYA 325 1994 ABD 379 1998 FRANSA 409 Başlama Vuruşu Hakem, düdüğünü çalar ve maç başlar. Bu ilk düdük “başlama vuruşu”nu haber veren işarettir. Sonrasında futbolun tüm heyecanı, stadtaki binlerden, kulağı rad yoda ya da gözleri televizyonda on. binlere, milyonlara kadar yayılır. Daha sonrasında ise, futbolun bitmez tü kenmez muhabbeti başlar. Futbola pek yakın olmayan ların en çok yadırgadığı da budur. “Bir buçuk saatlik maçı bir ömür konuşuyorsunuz” diye şaşarlar. Haksız da sayılmazlar bir bakıma... O sonsuz futbol sohbeti, bir başka deyimle, o doyumsuz futbol keyfi olmasa, he le hele eskiler gündeme getirilmese, belki de tadı kal maz futbolun... Hani kadın mahkemeye başvurur da... “Kocamın futboldan başka şeyi gördüğü yok. Şimdi sorsanız, ne gün evlenmiştiniz, deseniz... Onu bile hatırlamaz ” diye, yargıca yakınınca... Koca, birden ayağa fırlar da... Ken dini savunur: “Nasıl hatırlamam, sayın hâkimim? Bizim takımın ofsayttan yediği golle filan takıma 2-1 yenildiği maçtan bir gün sonraki pazartesi günü evlenmiştik. ” Çoklarına göre, futbol sporların kralıdır. Oynaması ayrı zevk, seyretmesi ayrı zevk, konuşması ayrı zevk ol duğu için... Okuması da ayrı zevk olmalı, diye düşü nünce... Oturdum, şöyle gerilere doğru bakmaya başla dım. Oooo, gördüğüm, yaşadığım ya da dinlediğim, duyduğum, okuduğum bütün bu anıları sevenlerine du- 9 yursam... Üstelik futbolun en büyük coşkusu “Dünya Kupası ” bir kez daha her yanı sararken... Bir geçit yaptı tüm Dünya Kupası maçları... Kimi anılarımda... Kimi gözlerimin önünde. Özetleyeyim izninizle: • 1930’da ilk Dünya Kupası oynanırken, annesi nin elinden tutarak sokağa çıkabilen küçücük bir ço cuktum. Henüz harfleri bile tanımayan... • 1934’teki 2. Kupada ilkokul öğrencisiydim. • 1938’teki 3. Dünya Kupasında ortaokula gidi yordum. • 1950'deki 4. Dünya Kupası nda, final şansını ya kaladığımız halde niye Brezilya'ya gitmediğimizi çöz meye çalışan bir spor yazan, daha doğrusu, yargıçlıkta bir dönem geçirdikten sonra yeni mesleği gazetecilikte ilk adımlarını atan bir genç... • 1954’te on altı finalistten biri olan Türk Milli Ta- kımı’nın maçlarını izleyen ve ülkesine bildiren, Türki ye'nin ilk günlük spor gazetesi Türkiye Spor4ın üç y ö neticisinden biriydim. • 1958’de yazarlık yanında maç spikeriydim de. Ama bu kupadaki maçları nakletmiyorduk. Milliyet''e yazıyordum 6. Dünya Kupası’nı... Büyük Pele’yle “ye dek oyuncu” iken ilk röportajı yapan kişiydim. • 1962’deki kupayı, İstanbul’daki matbaada, gelen haberlerle izlemiştim. • 1966’da ise hem gazetecilik yapıyor, hem de unu tulmaz İngiltere-Almanya finalini Türkiye’ye radyoda anlatıyordum. Naklen yayınlanan ilk Dünya Kupası fi naliydi bu... Tabii yanında gazeteye yazı göndermeye devam ... • 1970’de Tercüman’^ yazıyor, radyoda da bazı maçları naklediyordum. Pele ile uzun sohbetli kupam- dı bu... 10 • 1974'de Almanya’'daki Dünya Kupası finallerini ülkemize canlı canlı ve de heyecanlı ilk TV naklen ya yınlarını yapan TRT ekihindeydim. • 1978'de, Arjantin'de TRT ekibinin dört spikerin den biriydim. • 1982’de Ispanya’daydık TRT-TV takımı olarak... • 1 9 8 6 ’da gene TRT-TV spikeri kimliğiyle Meksi k a ’da. • 1990 Dünya Kup ası’ nda İtalya’dayım... Günlük spor gazetesi Fotospor adına maçları izleyen ekipte... Yorumlar, magazin haberleri yazıyorum. TRT’nin TV ya yınlarında da, Roma merkezinde sunuculuk görevim var. • 1994'de Amerika için bavulumu hazırlamışken... O zamanki bir TRT yetkilisi duvar çekiyor önüme... Za rarı yok, tv var... Gazeteler var. • 1998'de Paris’te bir yandan Ricky Martini dinli yor, Gerard Depardieu ile el sıkışıyorum. Bir yandan da Fransızların şampiyonluğunu seyrediyor, NTV adına röportajlar yapıyorum. Şimdi siz olsanız... Bu geçit törenini seyrettikten son ra, şunları şöyle bir anlatayım demez misiniz? Ben de dedim... Yerin kulağı var ya... Duymuşlar... Benim kü çüklüğümden beri duyduğum biri duymuş... İnsanın "çok¡güvenli” olduğunu anlatmak için öyle derlerdi ço cukluğumda: “Banka gibi adamdır... İş Bankası gi bi... T Bugün de aynen böyle diyen çok... Öylesine gü venli çilere teslim etmez misiniz kitabınızı teşekkürle? Ben de öyle yaptım. Okursunuz, seversiniz umuduyla,.. Sevgiyle dolu en güzel günler... Mutlulukla dolu en güzel goller... Sizin olsun... H a l İt K iv a n ç İstanbul, 2002 il 1. Dünya Kupası I93O URUGUAY m psm àiX ù HCfNlIM Ir-w iM i UlUlıUtf İnsanoğlu, “en güzeP’i bulmak için... Ne mi yapmış? “Güzellik Yarışması”m icat etmiş... Sevgilimiz “FutboP’un “Güzellik Yarışması” da... “ d ü n y a k u p a s i” işte!.. *•' I )ört yılda bir futbol dünyası bir araya geliyor, Kupa- ların Kupası “Dünya Kupası”nı ülkesine götürebilmek için varını yoğunu ortaya koyuyor. Sonunda herkesin sorduğu soru... “Futbol Dünyası’nda e n b ü y ü k k i m ?” Önündeki dört yıl için yanıtını buluyor. “ en b ü y ü k k i m ?”... m i? İşte, o görkemli kupayı, ellerinde havaya kaldıran kaftanın takımı... W Çeşitli dillerde yazılmış hayli kitap, broşür, gazete, der gi arasında uzun süre dolaştım. Bir baktığıma bir-iki-üç kez daha baktım, bir okuduğumu üç-beş-sekiz kez da ha inceledim. Sonuçta ortaya çıkan isim, Count van der Straten Pouthoy... Futbol âşığı bir Belçikalı... Yakın 15 arkadaşı, Hollandalı banker Cornélius Hirschmann’a koşuyor. Arşimet gibi “Buldum buldum” diye... “Fut bol dünyasında herkes ‘en büyük kim?’ diye merak ediyor. İşte bunu çözmenin yolunu buldum. Dünyanın her köşesinden milli takımlar gelsin, birbiriyle oyna sın. Sonunda şampiyon olan takımın, en büyük oldu ğu kabul edilsin. Tabii belirli bir süre için... O süre ge çince yeniden oynasınlar, yeni şampiyonu, yani ‘en bü yük’ olanı ortaya çıkarsınlar”... Hollandalı Hirschmann pek beğenmiş bu fikri... Belki de banker olmasının etkisi... “Bu işte para da var” diye düşünmüş olabilir. Hemen dostlarının bu lunduğu İngiltere Futbol Federasyonu’na bir mektup yazmış ve Belçikalı Pouthoy’uıı düşündüklerini anlat mış. Hirschmann’ın hareketi doğruydu... Çünkü fut bolun beşiği İngiltere olduğuna göre, böyle bir girişim de ordan gelmeliydi. Gerçekten Federasyon Genel Sekreteri Sir Frédéric Wall, öneriyi 1905’de FİFA’nın Paris toplantısına götürdü. Ama elleri boş dönecekti ordan... Tıpkı bir yıl sonra, aynı öneriyi FİFA’nm Bern toplantısına götüren İsviçreli Schneider gibi. Araya yıllar girmiş, fikir sanki unutulmuştu. İşte bu sıradan ufak tefek bir futbol adamı, Jules Rimet çıktı sahneye. FİFA’nın başına geçen Fransız hukukçu Rimet, öylesi ne azimliydi ki... Hiç yılmadan çalıştı, savundu ve 1920’den 1929’a kadar yorulmadan çevresini inan dırmak için çaba harcadı. Sonunda da başardı. f İf a , 1929’da Barcelona’daki toplantısında “Dünya Kupa- sı”nm temelini atarken, Jules Rimet de futbol tarihine “Dünya Kupası’nm Babası” olarak geçiyordu. 16 ///.' ev sahibi kim olacaktı? ı lı A, “Evet” demişti de... Böylesine büyük bir organi zasyonu sırtlamak cesaretini hangi ülke gösterecekti? "Ben” diye bir ses yükseldi Güney Amerika’nın küçük beldesi Uruguay’dan... Uruguay belki haritada ufaktı, a ma futbol alanlarında çok büyüktü... Peş peşe iki ( Dlimpiyatta, 1924’te ve 1928’de futbol altın madalya larını başkasına bırakmamıştı. Ancak Uruguay’ın çifte şampiyonluğuna Avrupalıların küçümser bakışları, I afin Amerikalıları çileden çıkarıyordu. İşte “Dünya Kupası” olayı, büyük fırsattı. Ve Uruguay bu fırsatı ka çırmadı. “İlk Dünya Kupası’nın ev sahipliği” için or- laya atılıverdi. Uruguay, tüm futbol dünyasını davet etmiş, herkesi ülkesindeki büyük futbol şenliğine çağırmıştı. Ancak 1930, futbolda bir dünya kupasının doğdu ğu yıldı ama... Ekonomide, dünyanın çok yerinde çok tüccarın, çok şirketin battığı yıl olmuştu. Feci bir eko nomik bunalım, her yanı sarmıştı. Üstelik şimdi bir kaç saatte uçakla gerçekleştirilen Atlantik yolculuğu, o günlerde uzak ve masraflı bir seyahatti. Bu nedenle Uruguay’ın çağrısına Avrupa’dan sadece dört ülke “evet” dedi. Avrupalı futbolcuların Atlantik’i geçerken vapurda (güvertede) günlerce antrenman yapmış ol ması, futbol tarihinin unutulmayacak anılarındandı. Sadece on üç ülke... Dördü Avrupa’dan (Yugoslavya, Belçika, Fransa, Ro manya), ötekiler Amerika kıtasından (Uruguay, Brezil ya, Arjantin, Şili, Bolivya, Paraguay, Peru, Meksika ve Amerika Birleşik Devletleri) on üç ülke yer aldı bu ilk 17 Dünya Kupası’nda. Ve 1930 yılının 13 Temmuz günü Montevideo’nun doksan bin kişilik Centenario Sta- dı’nda meşin topa ayakla dokunulduğu anda, Jules Ri- met Kupası için ilk mücadele başlamış oldu. Konan kurala göre, üç kez şampiyonluk kazanan ülke, bu ku panın ebedi sahibi olacaktı. İlk Dünya Kupası maçlarına girişte stad kapısında polis sıkı arama yapıyor, özellikle tabancaları alıyordu. Ateşli Latinler her golü tabanca atarak kutladıkları için, polisin bu araması pek de yadırganmazdı. Böyle- ce Dünya Kupası’yla birlikte, polislerin seyircileri ara ması olayı da başlamıştı. Aynı zamanda