Imgeler-Ingmar Bergman-Gökçin Daşqın-1999-290S
Total Page:16
File Type:pdf, Size:1020Kb
İMGELER NİSAN YAYINLARI 86 SİNEMA 13 ÖZGÜN ADI BILDER İLK BASIM NORSTEDTS FÖRLAG, STOCKHOLM KAPAK TASARIMI BÜLENT ERKMEN KAPAK UYGULAMA ZEYNEP ARMAN BASIM İŞLEMLERİ ACAR MATBAACILIK EKİM 1999 © PUSULA PRODUCTIONS İSTİKLAL CADDESİ 389 BEYoGLU 80060 İSTANBUL TEL: (0-212) 293 6968 FAKS: 2511735 E-MAIL: [email protected] ISBN 975 7496 90 1 lNGMAR BERGMAN lMGELER TÜRKÇELEŞTİREN: GöKÇiN TAŞKIN Benim oyunum, bir oyuncunun sahneden inerek izleyicilerin ara sındaki bir eleştirmenin boğazını sıkmasıyla başlar. Oyuncu, kü çük kara deftere not ettiği tüm aşağılamaları okuduktan sonra, iz leyicilerin üzerine kusarak dışarı çıkar ve beynine bir kurşun sıkar. Çalışma defteri, 19 Temmuz 1964 5 DÜŞLER DÜŞLEYENLER Fotoğraflarda dördümüzün de saçları özenle taranmış, nezaketle birbi rimize gülümsüyoruz. Adı Bergman, Bergman'ı Anlatıyor olacak bir kitap projesi üzerinde iyice yoğunlaşmışız. Tepeden tırnağa ayrıntılı bilgiyle do nanmış üç genç gazetecinin, filmlerime ilişkin bana sorular sorması tasar lanmış. Yıl 1968 ve ben Utanç'ı yeni bitirmişim. Bugün, sayfalarını karıştırırken o kitabı ikiyüzlü buluyorum. İkiyüzlü? Doğru, ikiyüzlü. Söyleşiyi yapan gazeteciler yalnızca tek bir politik doğru benimsemişlerdi ve genç kuşakların yeni estetik anlayışlarına göre zama nın gerisinde kaldığımı, küçümsendiğimi ve bana tepeden bakıldığını da biliyorlardı. Bununla birlikte davranışlarında en ufak bir nezaketsizlik ya da dikkatsizlik olduğunu asla iddia edemem. Buluşmalarımız sırasında be nim fark edemediğim şey, Canavarın kendisinin de yardımıyla, usul usul bir dinozor yaratıyor olmalarıydı. Bu kitapta içtenlikli olmak bir yana, hep savunmada ve epeyce korkak bir görünüşteydim. Belli belirsiz kışkırtıcı so rular karşısında bile kısacık günahlar çıkartıyordum. Duygudaşlık uyandı racak yanıtlar vermek zahmetine bile katlanıyordum. Bana asla gösterile meyecek bir anlayış için yakarıyordum. Aralarında Stig Björkman bir istisnaydı. O da yetenekli bir yönetmendi ve onunla mesleki deneyimlerimizin ilkelerine ilişkin somut terimlerle ko nuşabiliyorduk. Ayrıca kitaptaki zengin ve çeşitli fotoğraf seçimini ve ku sursuz montajı gerçekleştiren de odur. Bu ilginç projenin söyleşiyi yapan gazetecilerin kusurları yüzünden ba şarısız olduğunu söylemek istemiyorum. Buluşmalarımızı çocuksu bir he yecan ve gururla bekliyordum. Ben, yüreğimi açacağım, içimi dökeceğim, yaşamım boyu sürdürdüğüm çalışmalarımla hak ettiğim gururu duyaca ğım sayfalar umuyordum. Onların ise bambaşka şeyler tasarladıklarını çok geç fark ettim, daha önce de sözünü ettiğim gibi doğal olamadım, korkak ve kaygılıydım. Utanç'ı pek çok yıl ve pek çok film izlemiş ve, 1983'te kamerayı bir ke nara koymaya karar vermiştim. Ancak o zaman, yapıtlarıma bir bütün ola rak dönüp bakabilme olanağı bulabildim ve geçmişimle ilgili konuşmaların beni rahatsız etmediğini anlamaya başladım. İnsanlar yalnızca nezaketen ya da bir açık yakalamak umuduyla değil, içten ve gerçek bir ilgi gösteri yorlardı. Çünkü artık emekli olmuştum ve zararsızlığını kesinleşmişti. Ara sıra dostum Lasse Bergström'le yeni bir Bergman, Bergman'ı Anlatı yor kitabı hazırlamaktan söz ediyorduk -daha doğru ve yansız bir kitap. Bergström bana sorular soracak, ben de anlatacaktım. Bir önceki kitapla tek 9 benzerliği bu olacaktı. Bunu gerçekleştirmek için birbirimizi yüreklendirip duruyorduk ki ansızın kendimizi bu projenin içinde bulduk. Benim önceden kestiremediğim, dönüp geçmişe bakmanın kimi zaman ölümcül ve insana acı veren bir hale dönüşebileceğiydi. Ölümcül ve acı ve ren oldukça abartılmış gibi gelebilir, ama yaşadıklarımı anlatmak için bula bildiğim en iyi iki sözcük. Daha önce hiç aklıma gelmeyen bir nedenle eski filmlerimi beyazperde de izlemekten hep kaçınırım. Meraktan ya da zorunluluktan, ne zaman bu nu yapmam gerektiyse, hangi film olursa olsun sinirlenmiş ve üzülmüşüm dür. Kaygıdan bitkin düşmüş, içimden ağlamak gelmiştir; korkarım, kendi mi mutsuz, özlem dolu, duygusal vb. duyumsarım, hemen çişim gelir ve tuvalete koşmak isterim. Bu karmaşık, gürültülü patırtılı duygular yüzün den filmlerimi tekrar izlemekten uzak durma eğilimindeyimdir. Yine de filmlerime bir tür sevecenliğim vardır, en kötülerine bile. Her zaman elim den geleni yaptığımı ve her birinin kendi tarzı içinde gerçekten ilginç oldu ğunu biliyorum. (Şimdi bana kulak verin! Yapıldıkları zaman 'ne denli il ginçti'ler duyacaksınız!) Zevkle aydınlatılmış anı koridorlarında bir süre dolaşmak istiyorum. Şimdi tüm filmlerimi tekrar izlemem gerekiyordu ve şöyle düşündüm: Tüm bunlar uzun zaman önce yaşanmıştı. Bugün, bu duygusal meydan okumayla baş edebilirdim. Filmlerin, bir kısmını anında ayırabilirdim. Las se Bergström onları kendi başına izlesin. Ne de olsa o bir film eleştirmeni. Kendi payına düşen iyi ve kötüyü zorlanmadan görebilir. Kırk yıl içinde gerçekleştirdiğim filmlerimi bir yıldan kısa bir zaman di liminde izlemek beklenmedik biçimde acı verdi, zaman zaman katlanılmaz oldu. Ansızın filmlerimin çoğunun ruhumun derinliklerinden, kalbimden, beynimden, sinirlerimden, cinselliğimden daha da önemlisi sezgilerimden kaynaklandığını anladım. Adsız bir istekti onları doğuran. "Zanaatçının coşkusu" olarak adlandırılabilecek bir başka istekse, filmlerimi bir ileri aşa maya taşımış, tüm dünyada gösterilmesine yol açmıştı. Bu nedenle filmlerimin kaynaklarını, kökenlerini açıklamak, ruhumun bulanık röntgenlerini elden geçirmek zorundaydım. Bu süreç, çalışma def terlerimin, benim ve başkalarının yazdığı notların yanı sıra diğer malzeme lerle, örneğin tazelenen anılar, gazete yazıları ve özellikle de bu yetmişlik adamın aklı, algılaması, dikkatli ve kapsamlı bakışı, içinde barındırdığı tüm acılı ve yan bastırılmış yaşantılarıyla ve deneyimlerle kuracağı yansız ilişki sayesinde mümkün olabilecekti. 10 Filmlerime geri dönecek ve görüntülerin içine girecek:tim. Uzun ve çe tin bir yürüyüş olacaktı. Ya ban Çilekleri iyi bir örnek. Ya ban Çilekleri'nden yola çıkarak, bugün kendimi kabul ettirişimin hangi noktada hileli olduğunu gösterebilirim. Filmi öğleden sonra, Lasse Bergström'le birlikte Farö'deki sinema salonum da izledik. Kusursuz bir kopyaydı. Victor Sjöström'ün yüzü, gözleri, ağzı, boynunµn inceliği, seyrekleşen saçlarıyla ensesi, duraksayan ve arayan se si beni çok duygulandırdı. Evet, insanı derinden etkiliyordu! Ertesi gün sa- II atlerce filmden söz ettik. Victor Sjöst röm'ü düşündüm. Anılarım dirildi. Ya şadığımız güçlükler, kusurlarımız, ama en çok iletişim anlarımızın zaferi. Ya ban Çi/ekleri'ne ilişkin çalışma def terimin kaybolduğunu eklemeliyim. (Batıl inançlarım yüzünden ben hiçbir zaman hiçbir şeyimi saklamam. Bunu benim için başkaları yapar.) Teybe kaydettiğimiz konuşmaların deşifre edilmiş halini okuduğumuz za man filmin çekimi konusunda hiçbir şey söylemediğimi fark ettik. Çalışma sürecimizi anımsamaya çalışhm, ama tümüyle belleğimden silinmişti. Anım sadığım yalnızca -o da bulanık- metni, genel bir kontrol ve tedavi için yahrıldı ğım Karolinska Hastanesi'nde yazdı ğımdır. Dostum Sture Helander, hasta nenin başhekimiydi. O zaman için çok yeni ve ilginç bir konu olan psikosoma tik sorunlarla baş etme üzerine verdiği konferanslara katılmam mümkün oldu. Yazı masamın güçlükle sığdırıldığı kü çük bir odam vardı ve penceresi kuzeye bakıyordu. Oradan kilometrelerce ötesi ni görebiliyordum. O yıl epeyce telaşlı geçmişti. 1956 ya zı boyunca Ye dinci Mühür' ü yapmış, Mahnö Kent Tiyatrosu'nda üç oyun sah neye koymuştum: Kızgın Damdaki Kedi, Eric XIV ve Peer Gynt. Sonuncusunun ilk gösterimi 8 Mart 1957' de yapılınıştı. Ardından yaklaşık iki ayı hastanede geçirdim. Ya ban Çilekleri'nin çekimi temmuzun ilkyarısında başladı ve 27 Ağustos'ta bitti. Hemen Malmö'ye dönerek İnsandan Kaçan'ın provalarına başladım. 12 1956 kışına ilişkin anılarım çok silik. Bu karışıklığın içine birkaç adım at mayı denemek bile çok acı veriyor. Pek çok mektubun içinden elime geçen oldukça farklı bir tanesinden birkaç parça: Bu, dostum Helandeı'e yazdı ğım bir yeni yıl kutlama mektubuydu. On İkinci Gece' den sonra Peer Gynt' in provalarına başlamıştık; eğer sağlı ğım bu denli kötü olmasaydı çok eğlenceli geçecekti. To pluluk çok iyi ve dinç. Max harika bir oyun çıkaracak. Bu şimdiden görülebiliyor. Sabahla rım korkunç; en geç dört buçukta uyanıyorum ve bağırsaklarım dans et meye başlıyor ve aynı anda bir kaynak makinesi ateşlenrnişçesine kaygı larım da başlıyor. Bu kaygılar tam olarak nedir bilmiyorum. Belki yalnız ca yeterince iyi olamamaktan korkuyorum. Pazarları ve salıları (prova yapmadığımız günler) kendimi daha iyi hissediyorum. Mektup böylece sürüp gidiyordu. Bu mektup hiçbir zaman postalanma dı. Sanıyorum kendime yakındığımı ve bu yakınmaların anlamsız olduğu nu söylemiştim. Ne kendi sızlanmalarıma, ne de başkalarınınkine karşı sa bırlıyımdır. Yönetmen olmanın en belirgin üstünlüğü, aynı zamanda en aleyhinize olan yanı, kendinizden başka suçlayacak hiç kimsenin olmama sıdır. Neredeyse herkesin suçlayacağı bir şey ya da bir insan vardır. Ancak bu, yönetmenler için geçerli değildir. Onlar kendi gerçeklerini, kaderlerini ya da yaşamlarını -nasıl tanımlarsanız- kendi başlarına biçimlendirebilmek konusunda kavranılffi{lZ bir yeteneğe sahiptirler. Bu düşüncede ben her za man bir avuntu, acı bir avuntu, biraz da öfke ve sıkıntı bulmuşumdur. Ya ban Çilekleri'nin alacakaranlığına birkaç adım daha yakından bakınca, onun içindeki arkadaşlık ve ortak çabanın; insan ilişkilerinin olumsuz bir karmaşası olduğunu keşfettim. Üçüncü karımdan ayrılmam hala acı veri yordu. Birlikte kesinlikle yaşayamayacağınız birisini sevmek garip bir dene yimdi. Bibi