Bilge Kağan ISC - 2019

Bilge Kağan 2nd Interantional Science Congress

05-0705-07 NovemberNovember 20192019 BarcelonaBarcelona // SPAINSPAIN

SCIENTIFIC RESEARCH ARTICLES BOOK

i

Commitee

Kocaeli

Bilge Kağan 2 nd International Science Congress Bilge Kağan ISC - 2019 05-06-07 November 2019 Barcelona SPAIN

Date of publication : 13.12.2019

Publishing house - Certificate no: 42178

ISBN : 978-605-81106-3-2

Reviewers

Prof. Dr. Muhsin Halis

Dr. Seyda Mavruk Özbiçer

© 2019 All Rights Reserved

This work is subject to copyright. All rights are reserved, whether the whole or part of the material is concerned. Nothing from this publication may be translated, reproduced, stored in a computerized system or published in any form or in any manner, including, but not limited to electronic, mechanical, reprographic or photographic, without prior written permission from the publisher www.bilge-kagan.com contact at [email protected] The individual contributions in this publication and any liabilities arising from them remain the responsibility of the authors. The publisher is not responsible for possible damages, which could be a result of content derived from this publication.

The legal responsibility of the opinions in the papers belongs to the authors.

i ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Contents sayfa no İÇ-DIŞ GRUP KARŞILAŞTIRMALARININ KOLLEKTİF BENLİK SAYGISINA ETKİSİ Dr. Ogretim Uyesi Timucin AKTAN , Dr. Ogretim Uyesi Atanur AKAR 1

THE ROLE OF A MODERN UNIVERSITY IN THE INTEGRATION OF EDUCATION, SCIENCE AND BUSINESS Prof. Dr. Nurmukhanova GULNARA 14

YENI DONEM TURK SINEMASI YONETMENLERINDEN YAVUZ TURGUL’UN FILMLERINDE ANA KARAKTER BETIMLEMESI: ŞENER ŞEN ORNEĞI Aras. Gorev. Yunus Emre OKMEN 19

AZERBAYCAN - TURKİYE İŞLETME YONETİCİLERİNİN LİDERLİK DAVRANIŞLARININ KARŞILAŞTIRILMASI Prof. Dr. Muhsin HALİS, Ramzi GULIYEV 41

YENI MEDYA DUŞUNURLERINDEN HENRY JENKINS İLE CHRISTIAN FUCHS’UN GORUŞLERININ, YENI MEDYANIN BIREYSEL KULLANIMI VE EKRAN KULTURU AÇISINDAN İNCELENMESI Ars. Gor. Yunus Emre OKMEN 54

ASSESSMENT OF ENTREPRENEURIAL POTENTIAL OF TURAN UNIVERSITY Dr. Saltanat Tamenova, Akmaral Ualzhanova, Aigerim Nurgissayeva 68

KAMU SPOTLARININ 2-6 YAŞ GRUBU ÇOCUKLAR İÇİN GORELİK BAKIMINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ Cemile ÇULCUOĞLU, Pınar ÇINAR 74

INTEGRATION OF KAZAKHSTAN'S AGRICULTURAL MARKET IN THE EAEU PhD, Professor Dina RAZAKOVA 81

21. YUZYILDA YENİ TEKNOLOJİLERİN ETKİSİNDE GELİŞEN MODA ENDUSTRİSİ Ogr. Gor. Pınar ÇINAR 88

SYNTHESIS METHOD AND CALCINATION TEMPERATURE EFFECTS ON LAALO3 PEROVSKITE TYPE CATALYST Dr. Rahmiye Zerrin YARBAY ŞAHİN, Asst. Prof. Adife Şeyda YARGIÇ, Prof. Nurgül OZBAY 96

PROBLEMATIC ISSUES OF APPLICATION OF INTERNATIONAL LEGAL NORMS ON PROTECTION OF ATMOSPHERIC AIR IN THE REPUBLIC OF KAZAKHSTAN PhD student Zh.B. Umbetbayeva , Prof. S.Zh. Suleimenova, 102

i ISBN : 978-605-81106-2-5 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

KASTAMONU İLİNDEKİ BANKA MUŞTERİLERİNİN KATILIM (İSLAMİ) BANKACILIĞI HAKKINDAKİ ALGILARI Prof. Dr. Muhsin HALİS, Hakkı CENGİZ 109

KULTUREL MİRASLARIN KORUNMASI VE SURDURULEBİLİRLİĞİ: TAŞKOPRU ORNEĞİNDE YEREL HALKIN GORUŞLERİNİN BELİRLENMESİ Dr.Ogr.Uyesi Serir Uzun 123

A CASE STUDY ON THE BENEFITS OF USING SONGS IN TEACHING VOCABULARY TO YOUNG LEARNERS OF ENGLISH Ogretim Uyesi Filiz Sari Atilla 135

UZAKTAN ALGILAMA TEKNİKLERİ İLE KENTSEL DOKUNUN TESPİTİ: İMKÂN VE SINIRLILIKLAR Prof. Dr. Kadir Temurçin , Doc. Dr. Gülcan Sarp, Aras. Gor. Yolcu Aldırmaz, YL .Ogrn. Ayse Aldırmaz 143

ŞEHİRLEŞME İLE KENTSEL ISI ADASI OLUŞUMU ARASINDAKİ İLİŞKİNİN JEOİNFORMASYON TEKNİKLERİ İLE DEĞERLENDİRİLMESİ: ORNEĞİ Prof. Dr. Kadir Temurçin , Doc. Dr. Gülcan Sarp, Aras. Gor. Yolcu Aldırmaz, Aras. Gor. Mahinur Kılıc 152

ON THE SUMMABİLİTY METHODS OF LOGARİTHMİC TYPE OF DOUBLE SEQUENCES Dr. Ogrt. Uy. Ulas YAMANCI, Prof. Dr. Mehmet GURDAL 161

(A,I)-İSTATİSTİKSEL YAKINSAKLIK Prof. Dr. Mehmet GÜRDAL 167

TURKİYEDE DOĞAL OLARAK YETİŞEN UVEZ (SORBUS DOMESTİCA L.) MEYVESİNİN FARKLI EKSTRAKTLARININ ANTİBAKTERİYAL VE ANTİFUNGAL ETKİLERİNİN İNCELENMESİ Dr. Ogrt. Uy. Pına Erecevit Sonmez, Prof. Dr. Sevda Kırbag 177

SONLU BOYUTLU UZAYLARDA İDEALLERE GORE A-İSTATİSTİKSEL YIĞILMA NOKTALARI Dr. Ogtr. Uy. Mualla Birgül HUBAN, Dr. Ogtr. Uy. Ulas YAMANCI, Prof. Dr. Mehmet GÜRDAL 183

NORMLU UZAYLARDA FONKSİYON DİZİLERİNİN I- İSTATİSTİKSEL YAKINSAKLIĞI Dr. Ogrt. Uy. Mualla Birgül HUBAN, Dr. Ogrt. Uy. Ulas YAMANCI, Prof. Dr. Mehmet GÜRDAL 191

BİOCOMEX DIŞ İSKELET ROBOT TASARIMININ SONLU ELEMANLAR YONTEMİ İLE DAYANIKLILIK ANALİZİ Doc. Dr. Ozgür Baser , Aras. Gor. Hasbi Kızılhan , Doc. Dr. Ergin Kılıc 204

ii ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

GERÇEKLİK BAĞLAMINDA IŞIK VE GOLGE: MİCHELANGELO MERİSİ DA CARAVAGGİO Dr. Ogr. Uy. Ebru Gamze Isıksacan 215

İŞ AHLÂKI VE İŞ MEMNUNİYETİ VE ORGUTSEL BAĞLILIK İLİŞKİSİ: UNİVERSİTE İDARİ PERSONELİ UZERİNDE BİR ARAŞTIRMA Prof. Dr. Muhsin HALİS , Arzu YAMAK 223

ŞİZOFRENİ HASTALARINA YONELİK BİNAURAL SES FREKANSIYLA DESTEKLENMİŞ SANAL TERAPİ DESTEK UYGULAMA TASARIMI Asst. Prof. İnci Zaim Gokbay, Reyhan Şahinbas 231

CLİNİCAL DECİSİON SUPPORT SYSTEMS IN DİAGNOSİS OF AUTOİMMUNE DİSEASES Elif Keskin, Dr. Ogretim Uyesi İnci Zaim GOKBAY 239

TUKETİCİLERİN ÇEVRİMİÇİ (ONLİNE) ALIŞVERİŞ SİTELERİNDEN SATIN ALMA KARARLARINA GUVEN ALGISININ ETKİSİ Giesiddin NUROV 251

THE EVOLUTİON OF EXCHANGE , ANALYSİS OF EXPORTS AND IMPORTS , CAPİTAL AND MONEY MARKET IN DURİNG DİFFERENT TİME PERİODS AND THE IMPACT OF INTERNATİONAL SANCTİONS ON THE IRANİAN ECONOMY Prof. Dr. Semra Bank, Hamid Nabilou 264

STUDYİNG THE RELATİONSHİP BETWEEN EMOTİONAL INTELLİGENCE AND TRANSFORMATİONAL LEADERSHİP İN IRAN Assoc. Prof. Dr. Hasan Gül, Hamid Nabilou 275

KAMU SEKTORUNDE ÇALIŞAN PERSONELLERİN BOŞ ZAMAN TUTUMLARININ İNCELENMESİ Abdulmenaf KORKUTATA, Muhsin HALİS 288

COMPETENCE MANAGEMENT IN MADAGASKAR PUBLIC ADMINISTRATION Felena RAKOTONINDRINA , Prof. Dr. Muhsin HALİS (supervisor) 296

PROSPECTS OF DISTANCE LEARNING FOR MBA Meruyert ZEİNADULOVA 303

MODERN TOOLS FOR THE COMMERCİALİZATİON OF CAPİTAL-INTENSİVE RESEARCH Gulzhanat Tayauova, Gaukhar Niyetalina , Zhanserik Ilmaliyev, Olzhas Kenzhaliyev 308

iii

CONGRESS PARTICIPANT LIST

PARTICIPANT Country PARTICIPANT Country Abdullah OĞRAK Türkiye Mehmet Temiz Türkiye Abdulmenaf KORKUTATA Türkiye Meruyert ZEINADULOVA Kazakistan Adife Seyda YARGIC Türkiye Mine HALİS, Türkiye Ali DOĞRU Türkiye Mualla Birgül HUBAN Türkiye Arzu YAMAK Türkiye Muhsin HALİS, Türkiye Atanur AKAR Türkiye Nesrin GÜVEN Türkiye Aybeniz Akdeniz AR Türkiye Ninel ÇAM Finlandiya Bakıtbek DJUNUSALİEV Kazakistan Nurgul OZBAY Türkiye Baktıbek ISAKOV Kırgızistan Olzhas KENZHALIYEV, Kazakistan Cemile ÇULCUOĞLU Türkiye Özgür BAŞER, Türkiye Dina RAZAKOVA Kazakistan Pınar ÇINAR Türkiye Ebru Gamze IŞIKSAÇAN Türkiye Pinar Erecevit SÖNMEZ Türkiye Elif Keskin Türkiye Rabia Güler YILDIRIM Türkiye Ergin KILIÇ Türkiye R. Zerrin YARBAY SAHIN Türkiye Ersun ÇİPLAK Türkiye Ramazan ÖZAVCI Türkiye Falah Saeed MAHMOOD Irak Ramzi GULIYEV, Azerbaycan Felena RAKOTONINDRINA Madagaskar Reyhan Şahinbaş Türkiye Filiz Sari Atilla Türkiye Saltanat TAMENOVA Kazakistan Gaukhar NIYETALINA, Kazakistan Semra BANK Türkiye Giesiddin NUROV Tacikistan Serir UZUN Türkiye Gulnara NURMUKHANOVA Kazakistan Sevda KİRBAĞ Türkiye Gulzhanat TAYAUOVA, Kazakistan Seyda Mavruk ÖZBİÇER Türkiye Gülcan SARP Türkiye Sibel Sü ERÖZ Türkiye Hamid NABILOU İran Timuçin AKTAN Türkiye Hasan GÜL Türkiye Ulaş YAMANCI Türkiye Hasbi KIZILHAN Türkiye Yolcu ALDIRMAZ Türkiye İnci Zaim GÖKBAY Türkiye Yunus BUDAK Türkiye Kadir TEMURÇIN, Türkiye Yunus Emre ÖKMEN Türkiye Mahinur KILIÇ Türkiye Yusuf Ahmed ADO Irak Mehmet GÜRDAL Türkiye Zhanserik ILMALIYEV Kazakistan

ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

İÇ-DIŞ GRUP KARŞILAŞTIRMALARININ KOLLEKTİF BENLİK SAYGISINA ETKİSİ

Dr. Ogretim Uyesi Timucin AKTAN Nuh Naci Yazgan Universitesi Fen Edebiyat Psikoloji ([email protected])

Dr. Ogretim Uyesi Atanur AKAR Nuh Naci Yazgan Universitesi Fen Edebiyat Psikoloji ([email protected])

Özet Çalışmada ic-dış grup karşılaştırmasının kollektif benlik saygısı üzerindeki etkisini incelemek amaclanmıştır. Bu amacla, iki farklı üniversiteden (devlet ve vakıf) 239 Psikoloji ögrencisinden ic gruplarını (Psikologlar) düşük statüde algılanan (Çocuk Gelişimci ya da Psikolojik Danışman) veya yüksek statüde algılanan (Psikiyatrist) bir dış grupla karşılaştırması istenmiştir. Katılımcılar karşılaştırmalarını grupların statüsü ve yarışmacılık düzeyi üzerinden yapmış, ardından da kollektif benlik algısı ölcegini (Luhtanen ve Crocker, 1992) doldurmuştur. Bulgular, katılımcıların Psikolojik Danışmanları en yarışmacı grup olarak gördüklerini ve Psikiyatristleri ise en yüksek statülü grup olarak degerlendirdiklerini göstermiştir. Devlet üniversitesindeki katılımcıların kollektif benlik saygılarının daha düşük oldugu ve Psikiyatristler ile karşılaştırma yapmaları gerektirildiginde kollektif benlik saygılarının azaldıgı gözlenmiştir. Ayrıca, katılımcıların Psikologların daha yüksek statüde olmasını en fazla Psikolojik Danışmanlar ile karşılaştırma yapmaları gerektirildiginde meşru buldukları gözlenmiştir. Genel olarak bulgular, katılımcıların degerlendirmelerinin ic grup yanlılıgını yansıttıgını, devlet üniversitesindeki katılımcıların daha düşük kollektif benlik saygısı oldugunu ve yüksek statülü grupla karşılaştırma yapmanın kollektif benlik saygısını azalttıgını göstermiştir.

Anahtar kelimeler: Collektif benlik saygısı, ic-dışgrup karşılaştırma, statü, yarışmacılık, legalite.

THE IMPACT OF INGROUP-OUTGROUP COMPARISONS ON COLLECTIVE SELF-ESTEEM

Abstract The aim of the present study was to investigate the impact of ingorup-outgroup comparisons on collective self-esteem. With this respect, 239 Psychology undergraduates of two different universities (a public and a private university) were asked to compare their ingroup (Psychologists) to either a high status (Psychiatrists) or a low status (Psychological Constantans or Child Development Specialists) outgroup. Participants compared their ingroup and an outgroup in terms of their status and competitiveness and then they competed collective self esteem scale (CSE; Luhtanen ve Crocker, 1992) and rated how legal is the intergroup status differences. Findings revealed that participants rated Psychological Constantans as a more competitive group. Status difference was larger in the Psychiatrist condition, showing that participants rated Psychiatrists as a higher status group. More interestingly, participants in the public university reported lower CSE than the participants in the public university, and their CSE reduced in the Psychiatrists condition. Participants rated higher status of the ingroup as more legal in the Psychological Constantans condition. Overall findings indicated that participants ratings were shaped by ingroup favoritism and psychology students in the public university had lower CSE. Key words: Collective self-esteem, ingroup-outgroup comparisons, status, competitiveness, legality.

1 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

1.Giriş Yeni dönemde araştırmacılar bireysel kimlik yerine paylaşılmış veya kolektif kimlik bileşenlerinin incelenmesinin daha önemli oldugunu ifade etmektedir (Crocker , Luhtanen, Blaine ve Broadnaz, 1994; Katz, Joiner ve Kwon, 2002; Rahimi ve Rousseau, 2013). Bireyler sosyal gruplara üye olduklarında belli duygular hisettmekte ve bu duygular diger grup üyeleri tarafından paylaşılmaktadır (Smith, Seger ve Mackie, 2007). Grup temelli duygu ve düşüncelerle ilişki olan kollektif benlik saygısı, “Sosyal Kimlik Teorisi” kapsamında ele alınmakta (Rahimi ve Rousseau, 2013) ve “bireyin, bir toplumsal gruba (veya gruplara) üyeligi konusundaki bilgisi ve bu üyelige atfettigi deger ve duygusal önemle elde edilen bir algı ” olarak degerlendirilmektedir (Tajfel, 1981, s. 255). Fakat araştırmacılar sosyal kimligin oluşması icin bir grubun icerisinde olmanın yeterli olmadıgını kişinin bu gruplara kendini ait hissetmesinin ve icinde bulundugu gruba önem vermesinin gerekli oldugunu ifade etmektedir (Demirtaş Madran, 2012; Tajfel, 1982). Kollektif benlik saygısı Crocker ve Luhtanen (1992) tarafından benlik saygısından farklı bagımsız bir yapı olarak ortaya atılmıştır. Araştırmalara göre bireylerin sosyal gruplara üye olma ihtiyacı aidiyet duygusundan kaynaklanmakta (Tajfel, 1982, Toi ve Batson, 1982, Demirtaş Madran, 2012) ve belli bir gruba üye olan bireyler sosyal karşılaştırmalar (grupiçi- grupdışı) yapmaktadır (Tajfel, 1982). Sosyal Kimlik Kuramı (Tajfel, 1982) ve Benlik Degeri Hipotezi (Abrams ve Hogg, 1988) bireylerin olumlu bir benlik saygısı kazanıp bu süreci devam ettirebilmesi icin sosyal karşılaştırmalar yaptıgını (Demirtaş, 2003) ve gruplar arası davranışın altında yatan faktörün benlik saygısının artırılması oldugunu ifade etmektedir (İlhan Öner, 2015). Bu sosyal karşılaştırmaların farklı nedenleri arasında güc ve kaynakların paylaşımının oldugu (Hogg, Abrams, 1998) ifade edilmektedir. Bu karşılaştırma sürecinde birey kendi grubunu olumlu degerlendirerek kollektif benlik saygısını yükseltmeye calışmaktadır ve bu sürec grup ici yanlılık ile sonuclanmaktadır (Demirtaş, 2003, Tajfel, 1982) Bireyin benlik saygısının gelişiminde kollektif benligin önemli oldugu ve bu baglamda bireyin benlik saygısını olumlu etkileyen kollektif yapının daha uzun süre korundugu ifade edilmektedir (Loviglia, Youngreen, Robinson, 2005). Kolektif benlik saygısı yüksek bireylerin, kimliklerini hedef alan davranışları olumsuz olarak yorumlama ihtimalinin daha yüksek oldugu ifade edilmekte (Rahimi ve Fisher, 2002; Robins ve Foster, 1994;) ve sosyal kimlik tehdit edildiginde, kolektif benlik saygısının devreye girerek tehdit oluşturan grupları bastırma ve grup icindeki bireyleri olumlu degerlendirme egiliminin arttıgı belirtilmektedir (Gudykunst, 2015). Bu baglamda Psikoloji ögrencilerinin kendi ic gruplarını ve dış grupları nasıl degerlendirdiginin alan yazın icin önemli oldugu düşünülmektedir. Son yıllarda Psikoloji alan mezunlarının calışma alanları, mesleki hak ve sorumlulukları ile ilgili giderek artan bir tartışma yaşanmaktadır. Lisans programlarının sayısının hızlı artışı (Arık, 2015), lisans programları arasında verilen derslerde farklılıkların olması (Arık, Molla ve Evliya, 2017) bagımsız bir meslek yasasının olmamasının tartışmaları artırdıgı düşünülmektedir. Bu problemleri çözüme kavuşturmak amacıyla Türk Psikologlar Dernegi (TPD, 2011) ve Toplumsal Dayanışma icin Psikologlar Dernegi (TODAP, 2013) iki farklı önerge hazırlamıştır. Bu calışmalara ek olarak Türkiye Psikiyatri Dernegi (2017) ruh saglıgı yasa taslagı oluşturarak kamuoyuyla paylaşmıştır. Psikoloji bölüm ve kontenjanlarındaki bu hızlı artış psikoloji bölüm ögrencileri ve mezunlarının hem grup içi (devlet-özel) hem grup dışı (pdr, psikiyatri ve cocuk gelişimi) atıf ve degerlendirmelerini etkiledigi düşünülmektedir. Nitekim Arık ve Yıldız (2014) tarafından yapılan araştırma sonucunda devlet ve vakıf üniversitelerinin psikoloji bölümleri ile ilgili farklı degerlendirmeler yapıldıgı ortaya cıkmıştır. Buna karşın, alan yazında dış grup

2 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

degerlendirmelere rastlanamamıştır. Tüm bu tartışmalar ekseninde sosyal grupların kendi alanını korumak ve grup aidiyetlerini güçlendirmek için hangi tutumlar icerisinde oldukları önem teşkil etmektedir. Bu araştırma ile Psikoloji ögrencilerinin iç-dış grup karşılaştırmasının kollektif benlik saygısı üzerindeki etkisini incelemek amaclanmaktadır.

2.Ön Çalışma 2.1.Katılımcılar Asıl calışmanın yürütülecegi evrenden amaca uygun örnekleme ile secilen 15 katılımcı (12 kadın, 3 erkek) ile calışma yürütülmüştür. Katılımcıların yaşları 21 - 22 arasında degişmiştir. 2.2.İşlem ve Ölçme Araçları Katılımcılara ruh saglıgı ile ilgili dokuz meslek grubu sunulmuştur. Bu gruplar, Çocuk Gelişimcisi, Çocuk/Ergen Psikiyatristi, Yetişkin Psikiyatristi, Klinik Psikolog, Aile Hekimi, Psikiyatri klinik hemşiresi, Psikolojik Danışman (PDRci), Sosyal Hizmet Uzmanı, Uzman Psikiyatri hemşiresi. Katılımcılardan bu meslek gruplarını dört kategoriden birine yerleştirmeleri istenmiştir: Psikologlardan (1) daha yüksek statüde, (2) aynı statüde, (3) daha düşük statüde, (4) Bilmiyorum. 2.3.Bulgular ve Tartışma Katılımcıların büyük bir cogunlugu Psikolojik Danışmanları (%87) ve Çocuk Gelişimcileri (%93) düşük statülüler kategorisine yerleştirdigi görülmüştür. Böylece, söz konusu iki meslek grubu Düşük Statülü Meslek Grubu olarak secilmiştir. Yetişkin (%100) ve Çocuk/Ergen Psikiyatristlerini (%93) katılımcılar benzer şekilde yüksek statülü meslek kategorisine yerleştirdigi gözlenmiştir. Bu nedenle, bu iki meslek grubunun birleştirilerek Psikiyatristler ismiyle Yüksek Statülü Meslek Grup olarak asıl calışmada sunulmasına karar verilmiştir. geri kalan beş grubun benzer sıklıklarla farklı kategorilere yerleştirilmesi üzerine bu grupların asıl calışmada kullanılmamasına karar verilmiştir.

3.Asıl Çalışma 3.1.Yöntem 3.1.1.Katılımcılar Çalışmaya 249'u (%47.50) devlet üniversitesi 264'ü (%52.50) vakıf üniversitesi ögrencisi toplam 503 psikoloji ögrencisi katılmıştır. Ogrencilerin kayıtlı oldukları sınıflar incelendiginde ilk iki sınıfa dagılımların her iki üniversitede de benzer oldugu, ancak 3. sınıf ögrencilerinin cogunun vakıf üniversitesi ögrencisi oldugu (%69.66) ve vakıf üniversitesinin 4. sınıfına kayıtlı ögrencilerinden veri alınamadıgı görülmüştür. Ogrencilerin yaş dagılımları her iki üniversitede de benzer şekilde 18 ile 27 arasında degiştigi (Ort.= 20.61, SS=1.54) görülmüştür. Katılımcıların baba egitimlerinin her iki üniversitede de benzer oldugu ve babaların cogunun lise (%28.46) ya da üniversite (%30.06)mezunu oldugu görülmüştür. Anne egitimlerine bakıldıgında ise vakıf üniversitesi ögrencilerinde en sık gözlenen anne egitiminin lise (%34.87), devlet üniversitesindekilerin ise ilkokul (%46.64) oldugu görülmüştür. 3.1.2.Ölçme Araçları 3.1.2.1.Sosyal-Yapısal Değişkenler Ölçeği: Fiske ve arkadaşları (2002) tarafından geliştirilen ve Kervyn ve arkadaşları (2015) tarafından yeniden düzenlenen ölçek gruplara yönelik statü ve yarışmacılık/catışma atıflarını ölcmeyi amaclamaktadır. Olcegin Türkceye adaptasyonu Aktan ve Bilim (2016) tarafından yapılmıştır. Ölçek içerisindeki iki madde statüyü (Örn. " Psikologlara göre Çocuk Gelişimciler (Psikiyatristler/PDRciler) ne kadar yüksek bir statüye/prestije sahiptir?"), iki madde gercekci catışmayı (Orn. " Çocuk Gelişimciler (Psikiyatristler/PDRciler), Psikologların ekonomik kaynakların azalmasına ne kadar sebep

3 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

olmaktadır?") ve diger iki soru ise sembolik catışmayı ölcmektedir (Orn. "Çocuk Gelişimciler, Psikologların toplumdaki mesleki saygınlıgına zarar veren eylemlerde ne kadar bulunmaktadır?"). Katılımcıların ic grupla ilgili degerlendirmeleri alınırken diger ruh saglıgı calışanları ile karşılaştırma yapması istenmiştir (Orn. " Diger ruh saglıgı calışanlarına göre Psikologlar ne kadar yüksek bir statüye/prestije sahiptir?"). Katılımcılar cevaplarını 1 (Hic) ile 6 (Çok) arasında ranjlanan Likert tipi skalada belirtmiştir. Gecmiş calışmalarda oldugu gibi gercekci ve sembolik catışma maddeleri yarışmacılık alt ölcegi altında birleştirilmiştir. Bu şekilde hesaplanan iki maddelik statü alt öceginin güvenilirliginin bütün gruplar için kabul edilebilir düzeyin altında oldugu görülmüştür (αPsk= .58; αPstr= .42; αÇG=..54; αPDR=.44). Yarışmacılık ölcekleri icin ise güvenilirliklerin kabul edilebilir düzeyde oldugu görülmüştür (αPsk= .75; αPstr= .81; αÇG=..89 αPDR=.80). 3.1.2.2.Kollektif Benlik Saygısı Ölçeği: Luhtanen ve Crocker (1992) tarafından geliştirilen ölcek kişinin kendisini bir üye olarak nasıl degerlendirdigi ve üyelik ile elde ettigi kimligi ne derece degerli gördügünü ölcmeyi amaclamaktadır. Bu baglamda, ölcek üyelik (membership) benlik degeri, kişisel (private) benlik degeri, genel (public) benlik degeri ve kimlik (identity) benlik degeri olmak üzere dört alt ölcekten oluşmaktadır. Türkceye Baysu (2007) tarafından adapte edilen ölcegin faktör yapısının korunmadıgı görülmüş ve bu nedenle üyelik alt ölcegi analizlerden cıkarılmıştır. Benzer şekilde Çoymak (2009) ve Güler (2013) de ölcegin dört faktörlü yapısının korunmadıgını rapor etmiştir. Bu calışmada da ölcegin dört faktörlü yapı sergilemedigi görüldügü icin ölcek toplam puanı üzerinden analizler yürütülmüştür. Bu şekilde hesaplanan Cronbach Alfa katsayısı, tüm ölcegin kabul edilebilir düzeyde ic tutarlılıgı oldugunu göstermiştir (α= .83). 3.1.2.3.Özdeşleşme Ölçeği: Roccas (2003) tarafından geliştirilen ve Ceylan ve Özbal (2008) tarafından Türkceye adapte edilen 10 maddelik ölcek, üyelerin grupları ile özdeşleşme düzeylerini ölcmeyi amaclamaktadır. Bu calışmada ölcek maddeleri 5'li Likert tipi skalada sunulmuştur (1:Kesinlikle Katılmıyorum; 5: Kesinlikle Katılıyorum). Olcekten alınan puanlardaki arttış grupla özdeşleşmenin arttıgını göstermektedir. Ceylan ve Ozbal (2008), ölcegin ic tutarlılıgının .88 oldugunu rapor etmiştir. Bu calışmada ise Alfa katsayısı .83 olarak hesaplanmıştır. 3.1.2.4.Meşruluk Ölçeği: Mummendey, Mielke, Wenzel, ve Kanning, (1996) tarafından geliştirilen ölcek Baysu (2007) tarafından Türkceye uyarlanmıştır. Uc madden oluşan ölcek, üyenin dış grup ile ic grubu arasındaki statü farkını ne derece meşru gördügünü ölcmeyi amaclamaktadır. Bu calışmada, düşük statülü algılandıgı ön calışmada gözlenen Psikolojik Danışman ve Çocuk Gelişimciler icin maddeler yazılırken Psikologların yüksek statüsünü katılımcının ne derece meşru gördügü sorulmuştur (Orn. "Ruh Saglıgı Çalışanları Meslek Yasa Tasarısında Psikologlara Çocuk Gelişimcilerden daha fazla yetki verilmesi adil olurdu."). Buna karşın, Psikiyatristler icin aynı maddeler yazılırken psikologların düşük statüsünün ne derece meşru algılandıgı sorgulanmıştır (Orn. " Ruh Saglıgı Çalışanları Meslek Yasa Tasarısında Psikiyatristlere Psikologlardan daha fazla yetki verilmesi adil olurdu."). Katılımcılardan cevapları 5'li Likert tipi bir skalada toplanmıştır (1:Kesinlikle Katılmıyorum; 5: Kesinlikle Katılıyorum). Puanlardaki artış, katılımcıların ic grubunun yüksek (düşük) statüsünü daha meşru algıladıgını göstermektedir. Baysu (2007) ölcegin ic tutarlılıgının .68 oldugunu ve bu durumun üc maddelik bir ölcek icin kabul edilebilir oldugunu belirtmiştir. Bu calışmada ölcekteki madde sayısı altıya cıkartılarak güvenilirliginin arttırılması amaclanmıştır. Buna karşın, Psikolojik Danışmanlar ve Çocuk Gelişimciler icin hesaplanan ic tutarlılık katsayılarının kabul edilebilir sınırların altında oldugu görülmüştür (αPDR= .63; αÇG=.66). Psikiyatristler icin ise Alfa katsayısının kabul edilir düzeyde oldugu görülmüştür (α=.81).

4 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

3.1.2.İşlem Katılımcılar ölcekleri geniş bir anket calışmasının parcası olarak sınıf ortamında doldurmuşlardır. Katılımcılardan kendi ic grupları ile birlikte seckisiz olarak belirlenen bir dış grubu (Psikiyatrist, Çocuk Gelişimci ya da Psikolojik Danışman) degerlendirmeleri istenmiştir. Olceklerin sunumu iki ayrı kitapcık halinde yapılmıştır. İlk kitapcıkta, katılımcılardan statü ve yarışmacılık acısından ic-dış grup degerlendirmeleri yapmaları istenmiştir. Bu kitapcıkta katılımcıların yarısından önce ic grup degerlendirmesi yapması istenirken, diger yarısından önce dış grup degerlendirmesi yapması istenerek sunum sırası dengelenmiştir. İkinci kitapcıkta, katılımcılara geri kalan ölcekler sunulmuştur. Böylece, katılımcıların statü degerlendirmelerinin Meşruluk ölceginde belirtilen grup statülerinden etkilenmemesi amaclanmıştır. Çalışmaya katılım karşılıgında, katılımcılara ilgili bir dersten bonus puan verilmiştir. 4. Bulgular 4.1.Manipulasyon Kontrolü On calışma sonuclarına benzer şekilde, katılımcıların Psikolojik Danışman ve Çocuk Gelişimcileri psikologlardan daha düşük, Psikiyatristleri ise daha yüksek statüde degerlendirmeleri beklenmiştir. Söz konusu manipulasyonun etkililigini incelemek icin katılımcıların statü degerlendirmeleri 2 (Hedef Grup: İc-Dış Grup) X 3 (Dış Grup: PDR-Çocuk Gelişimci-Psikiyatrist)X 2 (Üniversite: Devlet-Vakıf) ilk faktörde tekrarlı ölcüm karma ANOVA deseni ile analiz edilmiştir. Analiz bulguları, tüm ana etkilerin anlamlı oldugunu göstermiştir (bütün F'ler > 38.84, p<.001). Bununla birlikte, hedef grup*üniversite ve hedef grup*dış grup etkileşim etkilerinin anlamlı oldugu görülmüştür (sırasıyla, F(1, 497)= 37.53,p<.001; F(2, 497)= 207.83, p<.001). Söz konusu etkileşim etkilerinden ilki incelendiginde (Şekil 1), vakıf üniversitesindeki katılımcıların psikologları diger dış gruplardan daha yüksek statüde degerlendirme egiliminde oldugu (t(263)= 6.31, p<.001), buna karşın devlet üniversitesindeki katılımcıların ic grup ile ortalama dış grup arasında statü acısından anlamlı bir farklılaştırma yapmadıgı görülmüştür (t(238)= 0.04, p>.05). Söz konusu bulgu, vakıf üniversitesindeki ögrencilerin statü acısından ic gruplarını kayırma egilimde olduguna işaret etmiştir. Daha önemlisi, hedef grup*dış grup etkileşim etkisi calışmadaki manipulasyonun etkili oldugunu ve katılımcıların Psikiyatristleri ic gruplarından daha yüksek statüde olarak degerlendirdigini (t(172)= -11.64, p<.001), Çocuk Gelişimciler ile Psikolojik Danışmanları ise ic gruptan daha düşük statüde degerlendirdiklerini göstermiştir (sırasıyla, t(154)= 10.79, p<.001; t(174)= 12.73, p<.001; Şekil 2).

5 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Şekil 1. Katılımcıların statü degerlendirmeleri üzerinde hedef grup*üniversite etkileşimi

Şekil 2. Katılımcıların statü degerlendirmeleri üzerinde hedef grup*dış grup etkileşimi

Aynı analizler katılımcıların yarışmacılık degerlendirmeleri üzerinden yürütüldügünde, ana etkilerin anlamlı oldugu (bütün F'ler > 16.39, p<.001) ve yine hedef grup*üniversite etkileşimi ile hedef grup*dış grup etkileşiminin anlamlı oldugu görülmüştür (sırasıyla, F(1, 497)= 9.14,p<.01; F(2, 497)= 37.65, p<.001). Etkileşimler incelendiginde, ic grubu her iki üniversiteden katılımcıların benzer düzeyde yarışmacı gördügü (t(501)= 1.52, p>.05), buna karşın vakıf üniversitesinden olan katılımcıların dış grupları daha yarışmacı degerlendirme egiliminde oldugu görülmüştür (t(501)= 3.53, p<.001). Ayrıca, hedef grup*dış grup etkileşimi, katılımcıların dış grupların hepsini ic gruptan daha yarışmacı gördügüne (bütün t'ler > 10.25, p<.001) ve Psikolojik Danışmanları, Psikiyatrist ve Çocuk Gelişimcilerden daha yarışmacı degerlendirdiklerine işaret etmiştir (sırasıyla, t(346)= 7.45, p<.001; t(328)= 7.88, p<.001). Son olarak, katılımcılar psikiyatristler ile cocuk gelişimcileri benzer düzeyde yarışmacı olarak algılamıştır (t(326)= 1.13, p>.05).

6 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Şekil 3. Katılımcıların yarışmacılık degerlendirmeleri üzerinde hedef grup*üniversite etkileşimi

Şekil 4. Katılımcıların yarışmacılık degerlendirmeleri üzerinde hedef grup*dış grup etkileşimi

4.2.Gruplararası Statü Farkının Meşruluğuna Yönelik Değerlendirmeler İc grup ile dış grubun statü farkının meşruluguna dair atıflar ölcülürken düşük statüde algılanan Çocuk Gelişimci ve Psikolojik Danışmanlara göre psikologların yüksek statüsüne dair degerlendirmeler sorulmuş, buna karşın Psikiyatristlerle karşılaştırma yapan gruptaki katılımcılara ise psikologların düşük statüsünü ne derece meşru degerlendirdikleri sorulmuştur. Bu nedenle, Psikiyatristler ile karşılaştırma yapan grubun puanları ters cevrilerek meşruluk degerlendirmeleri üzerinden 3 (Dış Grup: PDR-Çocuk Gelişimci-Psikiyatrist)X 2 (Üniversite: Devlet-Vakıf) gruplararası ANOVA analizi yürütülmüştür. Analiz bulguları dış grup ana etkisinin ve dış grup*üniversite etkileşim etkisinin etkili oldugunu göstermiştir (sırasıyla, F(2, 491)= 51.31,p<.001; F(2, 491)= 7.63,p<.001). Dış grup ana etkisi incelendiginde, psikologların yüksek statüsünün en meşru görüldügü grubun Psikolojik Danışmanlar oldugu, bu grubu sırasıyla Çocuk Gelişimci ve Psikiyatristlerin takip ettigi görülmüştür (bütün t'ler > 4.42, p<.001). Etkileşim etkisi incelendiginde ise Çocuk Gelişimciler ve Psikolojik Danışmanlarla karşılaştırma yapan katılımcılar arasında üniversite türüne göre farklılık olmadıgı, buna karşın

7 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

vakıf üniversitesinde okuyan katılımcıların Psikologların Psikiyatristlerden daha yüksek statüde olmasını daha meşru degerlendirdikleri görülmüştür (Şekil 5).

Şekil 5. Statü farkının meşrulugu degerlendirmesi üstünde dış grup*üniversite etkileşim etkisi

4.3.Karşılaştıma Grubunun Kollektif Benlik Saygısı ve Özdeşleşme ve Meşruluk Algısı Üzerindeki Etkisi Katılımcıların Kollektif Benlik Saygısı üzerinde karşılaştırma grubunun etkisini incelemek amacıyla 3 (Dış Grup: PDR-Çocuk Gelişimci-Psikiyatrist)X 2 (Üniversite: Devlet- Vakıf) gruplararası ANOVA analizi yürütülmüştür. Analiz sonucları, Dış Grup ve Üniversite ana etkilerinin anlamlı oldugunu (sırasıyla, F(2, 497)= 7.75,p<.01; F(1, 497)= 7.60, p<.01) dış grup*üniversite etkileşim etkisinin ise sınırda anlamlı oldugunu göstermiştir (F(2, 497)= 2.92,p=.05). Ana etkiler incelendiginde, ic gruplarını yüksek statülü algılanan Psikiyatristler ile karşılaştıran katılımcıların Çocuk Gelişimci ve Psikolojik Danışman ile karşılaştıran katılımcılara göre daha düşük kollektif benlik saygısı rapor ettikleri gözlenmiştir (sırasıyla, t(324)= 3.73, p<.001; t(345)= 2.33, p<.05). Bununla birlikte, devlet üniversitesindeki katılımcıların vakıf üniversitesindeki katılımcılara göre daha düşük kollektif benlik saygısı rapor ettikleri görülmüştür. Etkileşim etkisi incelendiginde, ic gruplarını psikiyatristler ile karşılaştırdıklaran devlet üniversitesinden katılımcıların vakıf üniversitesindeki katılımcılara göre kollektif benlik saygısının daha fazla azaldıgı (t(170)= 3.49, p<.001), buna karşın ic grubunu Çocuk Gelişimci ve Psikolojik Danışmanlarla karşılaştıran katılımcılarında kollektif benlik saygılarıda üniversite acısından farklılaşma olmadıgı görülmüştür (Şekil 6).

8 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

4.30

4.20

4.10

4.00

3.90

3.80

3.70 Çocuk Gelişimci Psikolojik Danışman Psikiyatrist Vakıf 4.20 4.14 4.12 Devlet 4.17 4.09 3.88

Şekil 6. Kollektif Benlik Saygısı üzerinde dış grup*üniversite etkileşim etkisi

Aynı analizler katılımcıların özdeşleşme düzeyleri üzerinden yürütüldügünde, Dış Grup ve Universite ana etkilerinin anlamlı oldugunu (sırasıyla, F(2, 497)= 10.22,p<.001; F(1, 497)= 6.49, p<.05) dış grup*üniversite etkileşim etkisinin ise sınırda anlamlı oldugunu göstermiştir (F(2, 497)= 2.49,p=.08). Ana etkiler incelendigide, en yüksek özdeşleşmeyi ic grubunu cocuk gelişimciler ile karşılaştıran katılımcıların sergiledigi ve bu grubunu sırasıyla Psikolojik Danışmanlar ve Psikiyatristlerle karşılaştırma yapan katılımcıların takip ettigi görülmüştür (bütün t'ler > 2.10, p<.05). Bununla birlikte, vakıf üniversitesindeki katılımcıların devlet üniversitesindeki katılımcılardan daha fazla özdeşleşme rapor ettikleri görülmüştür. Etkileşim etkisi incelendiginde, Psikiyatristler ile karşılaştırma yapan devlet üniversitesi ögrencilerinin özdeşlemelerinin vakıf üniversitesindekilere göre azaldıgı (t(171)= 3.14, p<.01), buna karşın çocuk gelişimciler ve Psikolojik Danışmanlar ile karşılaştırma yapan katılımcıların özeşleşme düzeylerinde üniversiteye göre bir farklılaşma olmadıgı görülmüştür.

Şekil 7. Ozdeşleşme üzerinde dış grup*üniversite etkileşim etkisi

4.4.Statü ve Yarışmacılık Atıfları ile Kollektif Benlik Saygısı ve Özdeşleşme Arasındaki İlişkiler Farklı statülerdeki dış gruplarla karşılaştırma yapan katılımcıların kollektif benlik saygılarının ve özdeşleşme düzeylerinin gruplararasındaki algıladıkları statü farkı ile ilişkisini

9 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

incelemek icin korelasyon analizleri yürütülmüştür. Bu amacla, katılımcıların ic gruba atfettikleri statü puanından dış gruba atfettikleri statü puanı cıkartılmıştır. Böylece elde edilen puandaki artış ic grubun dış gruptan daha yüksek statüde algılandıgını göstermiştir. Aynı hesaplama yarışmacılık degerlendirmeleri icin de yapılarak, farklı karşılaştırma grupları icin korelasyonlar hesaplanmıştır (Tablo 1). Analiz bulguları, hem Çocuk Gelişimciler hem de Psikolojik Danışmanlar ile karşılaştırma yapan katılımcıların kollektif benlik saygıları ile ic-dış grup arasındaki statü farklılaştırmaları arasında pozitif yönde korelasyonlar oldugunu göstermiştir. Söz konusu bulgu, düşük statüde algılanan grupla karşılaştırma yapan katılımcıların kollektif benlik saygıları ile ic grubu statü acısından kayırma egilimlerinin birlikte artış gösterdigine işaret etmiştir. Yüksek statülü algılanan Psikiyatristlerde ise söz konusu ilişkinin anlamlı olmadıgı görülmüştür. Yarışmacılık farkı acısından bakıldıgında ise sadece Psikolojik Danışmanlar ile karşılaştırma yapan katılımcıların kollektif benlik saygısı ile yarışmacılık farklılaştırması arasında negatif yönde korelasyon gözlenmiştir. Söz konusu bulgu, kollektif benlik saygısındaki artış ile dış grubu daha yarışmacı degerlendirmenin birlikte arttıgına işaret etmiştir. Meşruluk acısından bakıldıgında ise, Psikolojik Danışmanlar ve Psikiyatristlerle karşılaştırma yapan katılımcıların kollektif benlik saygısındaki artışla birlikte, Psikologların dış gruptan daha yüksek statüde olmasını daha meşru gördüklerine işaret eden pozitif yönde korelasyonlar gözlenmiştir. Katılımcıların özdeşleme puanlarının ilgili degişkenler ile ilişkilerine bakıldıgında, Psikolojik Danışmanlarla karşılaştırma yapan katılımcıların özdeşleşme puanları ile statü farklılaştırmaları arasında pozitif yönde korelasyon gözlenmiştir. Söz konusu bulgu, Psikolojik Danışmanlarla karşılaştırma yapıldıgında özdeşleşmedeki artış ile ic grubu statü acısından kayırmanın birlikte artış gösterdigine işaret etmiştir. Yarışmacılık farkı ise bütün karşılatırma gruplarında özdeşleşme ile negatif yönde korelasyonlar göstermiştir. Bu bulgu, özdeşleşmedeki artışla birlikte, dış grubu daha yarışmacı görme egiliminin de arttıgına dikkat cekmiştir. Son olarak, katılımcıların özdeşleşme düzeylerindeki artış ile birlikte ic grubun yüksek statüsünün daha fazla meşru algılandıgına işaret eden pozitif korelasyonlar gözlenmiştir.

Tablo 1. Kollektif benlik saygısı ve özdeşleşme ile statü, yarışmacılık farklı ve meşruluk arasındaki ilişkiler Yarışmacılık Statü Farkı Farkı Meşruluk Çocık Gelişimci Kollektif Benlik Saygısı .16* -.09 .15 Ozdeşleşme .07 -.19* .18* Psikolojik Danışman Kollektif Benlik Saygısı .45*** -.18* .18* Ozdeşleşme .22** -.26*** .37*** Psikiyatrist Kollektif Benlik Saygısı .08 -.09 .18* Ozdeşleşme .05 -.28*** .27*** * p<.05, ** p<.01,*** p<.001

10 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

5. Tartışma ve Sonuç Araştırma sonunda Psikoloji ögrencisinin PDR ve Çocuk Gelişimi Uzmanlarını düşük statülü, Psikiyatristleri ise yüksek statülü olarak degerlendirme egiliminde oldugu sonucu ortaya cıkmıştır. Katılımcıların Psikolojik Danışmanları en yarışmacı grup olarak gördüklerini ve Psikiyatristleri ise en yüksek statülü grup olarak degerlendirdiklerini göstermiştir. Devlet üniversitesindeki katılımcıların kollektif benlik saygılarının daha düşük oldugu ve Psikiyatristler ile karşılaştırma yapmaları gerektirildiginde kollektif benlik saygılarının azaldıgı gözlenmiştir. Ayrıca, katılımcıların Psikologların daha yüksek statüde olmasını en fazla Psikolojik Danışmanlar ile karşılaştırma yapmaları gerektirildiginde meşru buldukları gözlenmiştir. Genel olarak bulgular, katılımcıların degerlendirmelerinin ic grup yanlılıgını yansıttıgını, devlet üniversitesindeki katılımcıların daha düşük kollektif benlik saygısı oldugunu ve yüksek statülü grupla karşılaştırma yapmanın kollektif benlik saygısını azalttıgını göstermiştir. Araştırma bulguları alan yazın ile uyumludur. Gruplar arası statü farklılıklarının catışma ve yarışmacılıgı beraberinde getirdigi (Oner, 2015; Hogg ve Abrams, 1998) , bireylerin dış grupları tehdit edici olarak gördüklerinde grup özdeşiminin ve kollektif benlik saygısının arttıgı (Morrison ve Ybarra, 2008), bireylerin kendi gruplarını degerlendirirken ic grup yanlılıgı yapma egiliminde oldugu (Tajfel, 1982; Doosje ve Ellemers, 1997) bircok araştırmacı tarafından ortaya konulmuştur. Araştırmacılar dış grupların kişinin üyesi oldugu ic grupları degerlendirmesi icin bir temel oluşturdugunu ve bu vasıtayla sosyal karşılaştırmalar yaptıgını (Demirtaş, 2003) ifade etmektedir. Araştırma sonucu gruba atfedilen degerin karşılaştırma yapılan dış gruba göre farklılaştıgı sonucu ortaya cıkmıştır. Benzer şekilde kişilerin ic grubunu belli konularda uzman veya yeterli gördüklerinde dış gruba daha fazla yetersizlik atfı (Michener, DeLamater ve Schwartz, 1990) yaptıgı ifade edilmektedir. Araştırma sonucu katılımcılar özellikle düşük statülü olarak nitelendirdikleri (PDRci, Çocuk Gelişimi) grupla kendi gruplarını karşılaştırdıklarında bu statü farkını meşru görme egiliminde oldukları sonucu ortaya cıkmıştır. Araştırma sonucu elde edilen bir diger bulgu katılımcıların iç grup yanlılıgı yapma egiliminde olduklarıdır. Alan yazında ic grup yanlılıgının kişinin kendi grubu üzerinden benlik saygısını yükseltme (Lay ve Verkuyten, 1999) ve grubu lehine belli cıkarlar elde etme egiliminden (Scheepers, Spears, Doosje ve Mastead, 2006) kaynaklandıgı belirtilmektedir. Kaynakça Abrams, D. ve Hogg, M.A. (1988). Comments on the motivational status of self- esteem in social identity and intergroup discrimination. European Journal of Social Psychology, Vol. 18, 317-334. Aktan, T. ve Bilim G. (2016). Kadınlara yönelik kalıpyargıların icerikleri: Kalıpyargı icerigi modeli: Bir inceleme. Nesne Dergisi, 8 (4), 147-182. Arık, E. (2015). 2023 hedeflerinin psikoloji bölümlerine etkileri. 14. Ulusal Sosyal Bilimler Kongresi. 23-25 Kasım 2015, ODTU, Ankara, . Arık, E. ve Yıldız, T. (2014). Psikoloji bolumu ogrencileri, mezunları ve ogretim elemanlarının bolumlerine yonelik olumlu ve olumsuz algıları. 1. Avrasya Egitim Araştırmaları Kongresi‘nde sunulmuş bildiri, 25 Nisan 2014, İstanbul, Türkiye. Arık, E., Molla, E., & Evliya, H. Z. (2016). Psikoloji bolumleri ders programlarının bir karsılastırması. 19. Ulusal Psikoloji Kongresi. 5-7 Eylül 2016, İzmir. Baysu, G. (2007). The Effects of Intergroup Perceptions and Ingroup Identifications on The Political Participation of The Second-Generation Turkish Migrants in The Netherlands

11 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Ceylan, A. ve Ozbal, S., (2008). Ozdeşleşme yoluyla sadakat oluşturma üzerine üniversite mezunları arasında yapılan bir calışma. C.U. İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, 9 (1), 81-110. Crocker, J. ve Luhtanen, R. (1990) Collective self-esteem and ingroup bias, Journal of Personality and Social Psychology, 58, 60-67. Crocker, J., Luhtanen, R, Blaine, B. ve Broadnaz, S. (1994). Collective self-esteem and psychological well-being among White, Black and Asian college students. Personality and Social Psychology Bulletin, 20, 503-513. Demirtaş Madran, H.A. (2012), Ayrımcılık: Çok Boyutlu Yaklasımlar, Bilgi Üniversitesi Yayınları. Demirtaş, H. A., (2003) “Sosyal Kimlik Kuramı: Temel Kavram ve Varsayımlar”, İletisim Arastırmaları, 1(1), 123-144. Doosje, B. ve Ellemers, N. (1997). Stereotyping under threat: The role of group identification. The social psychology of stereotyping and group life. 257-273. Fiske, S. T., Cuddy, A. J. C., Glick, P. ve Xu, J. (2002). A model of (often mixed) stereotype content: Competence and warmth respectively follow from perceived status and competition. Journal of Personality and Social Psychology, 82, 878-902. Gudykunst, W.B. (2015). Farklılıklar Arasında Kopru Kurmak. Çev. Kadir Asar. İstanbul: Kırmızı Yayınları. Güler, M. (2013). Gruplararası Temas, Kaygı ve Yanliligin Sosyal Mesafeye Etkisi: Türk ve Kurt Kokenli Gruplar Uzerine Bir Çalisma. Doktora Tezi, Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Hogg, M. ve Abrams, D. (1998). Social Identifications. London: Routledge. http://www.psikiyatri.org.tr/uploadFiles/2811201717434-Ruh-Sagligi-Yasa-Taslagi.pdf 03.11.2019 tarihinde erişim saglanmıştır. https://www.psikolog.org.tr/assets/files/ozluk-haklari/Tanimlar-Komisyonu-Raporu- 2011.pdf 01.11.2019 tarihinde erişim saglanmıştır. Katz, J., Joiner, T. E., & Kwon, P. (2002). Membership in a devalued social group and emotional well-being:Developing a model of personal self-esteem, collective self- esteem, and group socialization. Sex Roles, 47(9/10), 419–431. Kervyn, N., Fiske S. T. ve Yzerbyt V. (2015). Forecasting the primary dimension of social perception: Symbolic and realistic threats together predict warmth in the Stereotype Content Model. Social Psychology, 46(1), 36-45. Lay, C. ve Verkuyten, M. (1999). Ethnic identity and its relation to personal self-esteem: A comparison of Canadian-born and foreign-born Chinese adolescents. The Journal of Social Psychology, 139(3), 288-299. Lovaglia, M., Youngreen, R., Robinson, D., (2005). Identity Maintenance, Affect Control, and Cognitive Performance. Advances in Group Processes. 22. 65-91. 10.1016/S0882- 6145(05)22003-9. Luhtanen, R., & Crocker, J. (1992). A Collective Self-Esteem Scale: Self-Evaluation of One’s Social Identity. Personality and Social Psychology Bulletin, 18(3), 302–318. Michener, H.A., DeLamater, J.D., ve Schwartz, S. H., (1990) Social Psychology, 2. baskı, Harcourt Brace Jovanovich, Orlando. Mummendey, A., Mielke, R., Wenzel, M., & Kanning, U. (1996). Social identity of East Germans: The process of unification between East and West Germans as a challenge to cope with “negative social identity.” In G. M. Breakwell & E. Lyons, (Eds.) Changing European identities: Social psychological analyses of social change (405-428). Oxford: Butterworth-Heinemann

12 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Oner, İ.O. (2013). Sosyal Kı̇ mlı̇ k Bakıs Acısıyla Grup Gemellı̇ Duyguların Farklı Boyutlarda İncelenmesı̇ , Doktora Tezi, Ankara: Hacettepe Sosyal Bilimler Enstitüsü. Rahimi, S. ve Rousseau, C., (2013). A Comparative Study of Collective Self-Esteem and Perception of RacismAmong Cambodian Immigrants and French Quebecois, Sociology and Anthropology,1(4): 180-188. Rahimi, S., Fisher, R. J. (2002) Collective self-esteem and construal of racism. Transcultural Psychiatry, 39(4), 502-516. Robins, E.M., Foster, D. (1994) Social identity versus personal identity: an investigation into the interaction of group and personal status with collective self-esteem on ingroup favouritism. South African Journal of Psychology, 24(3), 115-121. Scheepers, D., Spears, R., Doosje, B. ve Manstead, A. S. (2006). Diversity in in-group bias: structural factors, situational features and social functions. Journal of Personality and Social Psychology, 90(6), 944-960. Smith, E. R., Seger, C. R. ve Mackie, D. M. (2007). Can emotions be truly group level? Evidence regarding four conceptual criteria. Journal of Personality and Social Psychology, 93 (3), 431-446. Tajfel, H. (1981). Human groups and social categories: studies in social psychology. Cambridge, UK: Cambridge University Press Tajfel, H. (1982). Social psychology of intergroup relations. Annual Review of Psychology, 33,1-39. TODAP (2013). Psikolog Meslek Yasası Önerisi https://todap.org/images/raporlar_brosurler/MeslekYasasiDosyası.pdf 02.11.2019 tarihinde erişim saglanmıştır. Toi, M. ve Batson, C. D. (1982). More evidence that empathy is a source of altruistic motivation. Journal of Personality and Social Psychology, 43(2), 281-292. TPD (2017). Ruh Saglıgı Yasa Taslagı, Turner, J. C., (1975). Social Comparison and Social İdentity: Some Prospects for Interg- roup Behaviour, European Journal of Social Psychology, 5, s. 5-34. Türk Psikologlar Dernegi (2011). Ruh Saglıgı ve iİlgı̇ lı̇ Alanlarda Çalısan Psı̇ kologlar ve Klı̇ nı̇ k Psı̇ kologlar ı̇ cı̇ n Meslek Tanımı, Egı̇ tı̇ m Durumu, Gorev, Yetkı̇ ve Sorumluluk alanları.

13 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

THE ROLE OF A MODERN UNIVERSITY IN THE INTEGRATION OF EDUCATION, SCIENCE AND BUSINESS

Prof. Dr. Nurmukhanova GULNARA Vice-Rector For Science,Innovation And Strategic Development Turan University Almaty, Kazakhstan ([email protected])

Abstract According to international experience, the coordinated activities of higher education institutions, science, including new innovative structures (such as technology parks, foresight centers, expert and futuristic communities) and business should be main resource for the formation of effective innovation-driven economy. The focus of integration of education, science and business is on an innovative-entrepreneurial university that contributes to the strengthening and optimization of education and market. The attitude towards the main productive force that is towards an individual of highly intellectual and highly productive labor is changing. The role of specialists of the new format in innovation-driven economy is significant and will constantly grow. The main growth vectors should be intensity of innovations, leading education (with focus on technological progress and innovations), student-centeredness and strategic partnership

Keywords: innovation-driven economy, systemic innovative modernization, innovative entrepreneurial university, integration of education market stakeholders, integration imperatives

1. Problem Building innovative economy affects the interests of many countries, regions, companies, universities. Innovative economy is defined as the economy of a society that is based on knowledge, innovations, perception of new ideas and technologies, and their readiness for practical realization in various fields of activity, where knowledge and innovations are crucial. Having knowledge is equal in value to strategic resources in developed countries (such as reserves of raw materials, territory, gold reserves, and foreign exchange reserves). In the modern world, there is a constant struggle not for the product, but for the possession of intelligence and for access to its sources. As a result of the analysis of a number of key provisions of the theory of post-industrial economics and labor theory [1], Russian researchers propose a mechanism for the formation of a new content of the labor of a modern employee and an increase in the efficiency of its use: “scientific knowledge - exclusive individual competencies - individual intellectual capital”. This process of acquiring new knowledge and generating ideas during the formation of a model of innovative development (production) turns into a permanent one. At the same time, intellectual capital is constantly being recreated within the framework of knowledge generation sectors, which has the following qualities: - adaptation to a new innovative production;

14 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

- reflection of the positive convergence of science, education and production (business). International experience has shown that the main resource for achieving this goal should be the coordinated activity of the university, scientific institutions and new innovative structures (businesses) (business incubators, technology parks, foresight centers, etc.) Both foreign and Kazakhstani scientists study the issues of the modern innovative development of the university. As Johan, G. Wissem [2] notes that “universities are no longer isolated “ivory towers”; they have become the engines of the development of the economy and education, and also help humanity to achieve a deeper understanding of nature in all its aspects ...” The concept (model) of entrepreneurial university suggested by Henry Itskowitz and Loyet Leidesdorf is of high interest, as one of the elements of the Triple Helix theory, which reveals the logic of innovative development. Their approach is because in a society built on scientific knowledge, the interaction of universities, government and business plays a key role the innovative development. The notion “The Enterpreneurial University” was introduced into the scientific world by Burton R. Clark in 1998: unlike classical research universities, entrepreneurial universities combine not only teaching and research activities, but also innovative and entrepreneurial activities, generating income from it [3]. Today, the foundations for the development of an entrepreneurial university, its role and importance in the innovative development of the region have already been identified; the conceptual directions of strategic development have been clarified. However, the issues related to the further development of a higher education institution of a new formation — the innovation-entrepreneurial type — are not widely studied. According to Henry Itskowitz, “universities increasingly serve as the basis for economic development through the creation of social, intellectual, as well as human capital ...”, and thus “... they become the main institutions in society” [4]. Modern universities fulfil three functions: educational, research and innovation (transfer of knowledge, which is an integral component of the innovation system). Society is gradually developing a new approach to perceiving the role of the university - promoting “economic development and the transfer of technological innovation” [5]. For example, developed countries such as Spain and the United Kingdom are distinguished by the fact that the main task of universities is to create and disseminate new knowledge directly related to economic development and innovative growth of their economies. The main approach to interaction between universities and companies is the Triple Helix, in which the state plays a decisive role. With this approach, the government develops various incentives (subsidy programs, tax credits, etc.) to promote cooperation between companies and universities [6]. In Kazakhstan, awareness of the significant role of universities in the innovation economy is being actively discussed, from the standpoint of involving universities in the innovation process and strengthening the “knowledge triangle” [7]. The concept of building a “knowledge triangle” by integrating education, science and innovation, which was introduced by the European Commission in 2000 as part of the Lisbon Economic Development Program of the European Union, confirms the fact that innovation in such an economy develops through innovative entrepreneurship, and new ideas are created and accumulate in universities. Universities can act as “incubators” of science-based spin-offs, therefore, in order to stimulate innovation and entrepreneurship, it is necessary to strengthen the relationship between universities and companies, as the basis not only for an effective transfer of knowledge, but also for scientists to solve urgent research problems, conduct high-quality scientific research and get a clear idea about using research results in industries and regions.

15 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Being part of “transfer of knowledge between universities and enterprises”, the faculty of the university can consult companies, analyze the areas of company’s activity, and conduct joint market research, experiments and tests. Collaboration with companies can also take place in the areas of research and development, scientific publications, seminars, trainings and informal relationships. One of the most important tools for transferring knowledge between universities and companies is lifelong learning. Cooperation in the field of postgraduate and business education, as well as advanced training of company personnel, helps to increase the intellectual capital of the nation. The analysis shows that Kazakhstan took the 42nd place in the Global Competitiveness Index 2017 of the World Economic Forum. The share of innovative products in the total GDP amounted to 0.92%, the share of science expenses to GDP - 0.21%, the share of innovatively active enterprises - 8.1%. Such indicators as the share of private capital in research expenditures - 49.2%, the share of renewable energy sources in the total electricity production for 2015 - 10.3% exceeded expectations. According to the 2018 Global Innovation Index, Kazakhstan is ranked 74th. However, the achieved results in many respects do not correspond to the parameters of innovative development of the country economy. In addition, the transformation of higher education today should be the most important driver of the transition of the Kazakhstani economy from a raw model of development to an innovative one, which includes four priority strategic elements: - an economic and institutional system adequate to an innovative economy; - a powerful base for building human and intellectual capital; - dynamic information infrastructure; - an effective system for creating and disseminating innovations. The mechanism for the formation of an innovative model for the development of higher education should be a combination and diversity of existing and undergoing socio- economic relations, and institutions that transform knowledge into new technologies, create a favorable competitive economic environment that ensures innovative activity and the development of a fundamentally new innovative production. In foreign practice, the criteria for the effectiveness and sustainability of the country economy along with classical indicators (GDP, GNP, ND) are the quality and speed of generating new knowledge reproduced in the field of science and education, in the business sector [1]. Besides, separate educational structures for training specialists of a new formation to create a technological platform for an innovative economy are founded. For example: Hong Kong University of Science and Technology, Olin Experimental College of Massachusetts, Consortium of Online X Universities, European Institute of Innovation and Technology, Global University Campus in South Korea, etc. [1]. We are talking about the sectors of knowledge generation necessary for the formation of intellectual capital adequate to the logic of developing a new innovative model. As it was mentioned above, Kazakhstan is on its way to innovative development. According to the Committee on Statistics, in 2017, 386 organizations performed R&D in the country. The number of employees engaged in research and development amounted to 22.1 thousand people, of which 17.2 thousand were research specialists directly involved in the implementation of scientific research and development. More than 42% of researchers are highly qualified personnel with the degree of Doctor or Candidate of Science, Doctor PhD or Doctor in profile. The main constraints of innovation activity are a low level of awareness of entrepreneurs about innovative projects, lack of finance, low staff competence, lack of

16 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

information about facilities for innovation, lack of marketing research and demand for innovation [8]. The situation in the market of educational services is characterized by isolation of domestic universities from the real needs of regional businesses, which is expressed in the discrepancy between the level of graduates and the demand on the local labor market. As a systematic measure that could stimulate the interaction of universities and business in the scientific and technical sphere, we could create tax conditions that would give business benefits from cooperation with universities [9], an example is the experience of Japan, where the tax is halved on property in relation to equipment acquired by the enterprise in order to implement a scientific project located at the university. The practice of providing tax credits for the interaction of corporations and universities is also common in this country. A complex problem in the educational activities of the universities is the need for the speedy development of new areas for the extensive training of specialists in the field of innovative process management and the commercialization of technologies, coupled with an insufficient level of real opportunities and incentives for faculty to engage in scientific research. University faculty need to be trained in the management of innovative projects, marketing of innovations and innovative products, technology transfer, patenting and other forms of intellectual property protection, the formation of innovative networks in the scientific and industrial communities, and digitalization of processes. Unfortunately, no major breakthrough has been observed up to day [9]. Today, business yearns for the field of innovation and high technology, where the role of innovative managers is high, who achieve the maximum effect in working with specific projects and introduce the necessary elements of active business thinking [10]. The training of such personnel in Kazakhstan is quite active. Many universities declare the introduction of an entrepreneurial component in their educational programs. Only a few of them fall into the focus of integration of education, science and business. This is a fundamentally new model of a higher educational institution - a university of innovative and entrepreneurial type.

2. Findings Thus, the creation of innovative and entrepreneurial university is based on the action of the following key factors: - firstly, the introduction of the latest achievements of science and innovation in the educational process, the generation of innovative ideas by the faculty of the university, the development, examination and implementation of innovative projects within the university, the growth of the innovative potential of the university; - secondly, a study of the educational needs of students (student-centered learning), the wishes of parents and external stakeholders: employers; consumers of R&D results and innovative entrepreneurship, interested representatives of the company; - thirdly, emerging innovative entrepreneurial models and management mechanisms, the level of management, the qualifications of administrative staff, etc. The main principles of developing a strategy for the development of an innovative and entrepreneurial university should be: continuing education; continuous innovation; diversification; synergy; bringing educational services closer to consumers; quality control; formation of a portfolio of scientific and educational products (services) based on strategic analysis. The development of an innovative and entrepreneurial university aims at strengthening and optimizing education and market, and the main vectors of growth should be: innovative

17 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

activity, advanced education (focusing on technological progress and innovation), student- centeredness; strategic partnership, etc.

Referencess Grechko M.V. Imperatives for the development of higher education in the context of the transition to a model of a new industrialization of the Russian economy. Publishing House Finance and Credit, 2015 Johan G. Wissema, Third Generation University, 2016 Burton R. Clark. Creation of entrepreneurial universities: organizational directions of transformation. 2011 Pakhomova I.Yu. The Triple Helix Model as a Mechanism for the Innovative Development of the Region, 2012 E.V. Smirnova, J.A. Temirbekova. Innovative economics: the role of universities in the process of knowledge transfer. 2014 Segarra-Blasco A., Arauzo-Carod J. M., Sources of innovation and industry-university interaction: Evidence from Spanish firms. 2008 Yessengeldin B.S., Sitenko D.A. Innovative economics: the role of universities in the process of knowledge transfer. 2011 Volkov A.E. Russian education - 2020: a model of education for an innovative economy / A.E. Volkov, I.I. Kuzminov, I.M. Remorenko [et al.]. - S. 32–64 [Electronic resource]. - Access mode: http://www.hse.ru/data/017/785/1228/education-2020-quest.pdf. (Date of treatment: 04/10/2019). Kazakhstan science and innovation: a difficult path towards each other https://forbes.kz/process/science/kazahstanskaya_nauka_i_innovatsii_trudnyiy_put_n avstrechu_drug_drugu/ (accessed 05.30.2019) Integration of science and education is a state priority https://www.kazpravda.kz/

18 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

YENI DÖNEM TÜRK SINEMASI YÖNETMENLERINDEN YAVUZ TURGUL’UN FILMLERINDE ANA KARAKTER BETIMLEMESI: ŞENER ŞEN ORNEĞI

Araş. Görev. Yunus Emre OKMEN İstanbul Universitesi İletisim Fakultesi Radyo, Televizyon ve Sinema ([email protected])

Özet Yeni dönem Türk sinemasında, öne cıkan en önemli yönetmenlerden birisi Yavuz Turgul’dur. Ozellikle Yeşilcam döneminde yetişmiş olması, Ertem Egilmez gibi usta yönetmenlerle birlikte ilk film calışmalarında görev alması, Turgul’un sinemasına büyük katkı saglamıştır. Filmlerde tecrübesi geliştikce, bazı filmlerin senaryosunu tek başına yazmıştır. 1984 yılında “Fahriye Abla” filmiyle yönetmenligini yaptıgı ilk filmi cekmiştir. Bu calışmada, Yavuz Turgul’un filmlerinde dikkat ceken bazı temalar ve bazı karakterler oldugu gözlenmiştir. Bu kapsamda Turgul’un yönetmenligini yaptıgı filmlerde ana karakter olarak sürekli Şener Şen’le calıştıgı gözlenmiştir. Bir oyuncunun yedi farklı filmde, yedi farklı karakteri canlandırırken göstermiş oldugu özellikler belirli kategoriler ışıgında betimlenmeye calışılmıştır. Neden devamlı aynı karakterle calıştıgı, karakterin yapısı degişse bile oyuncunun neden degişmedigi, Şener Şen’in filmlere kendi katkısının ne oldugu merak edilen sorular olmuştur. Bu sorular ışıgında, Turgul’un yönetmenligi yaptıgı filmler tek tek incelenerek, filmdeki karakterlerin betimsel yapısı ortaya koyulmaya calışılmıştır. Çalışma nitel araştırma yönteminin ilkeleri benimsenerek yapılmıştır. Nitel araştırmanın veri toplama tekniklerinden Döküman İncelemesine başvurularak (Yıldırım ve Şimşek, 2016), Yavuz Turgul’un yönetmenligini yaptıgı ve Şener Şen’in ana karakter olarak oynadıgı tüm filmler izlenerek gözlem de yapılmıştır. Böylece sadece yazılı materyalle sınırlı kalınmamış, görsel işitsel olarak da çekilen filmler izlenerek karakter hakkında gözlem yapılmıştır. Turgul’un sinemasıyla ilgili daha önceden yapılmış calışmalar literatür taraması kapsamında araştırılarak veriler toplanmaya calışılmıştır. Ana karakter Şener Şen örnegine odaklandıgından Ornek Olay modeliyle yapılmıştır. Yapılan araştırmalar ve toplanan veriler, Betimsel Analiz yaklaşımıyla cözümlenmeye calışılmıştır. Sonuc olarak bir yönetmenin filmindeki hikâye ve karakter yapıları degişse bile, sürekli calıştıgı, nasıl oynayacagını bildigi bir oyuncuyla devamlı calışabilecegi, aynı oyuncunun farklı karakterleri oynayabildigi gösterilmeye calışılmıştır.

Anahtar Kelimeler: Yavuz Turgul, Şener Şen, Ana karakter, Filmografi, Yeşilcam.

MAIN CHARACTER DESCRIPTIVE OF THE NEW PERIOD TURKISH CINEMA DIRECTOR YAVUZ TURGUL'S FILMS: SENER SEN SAMPLE

Abstract Yavuz Turgul is one of the most prominent directors of Turkish cinema. The fact that he was trained in Yeşilcam period and took part in the first film works with the master directors such as Ertem Egilmez made a great contribution to Turgul's cinema. As he gained more experience in films, he wrote the script of some films by himself. In 1984, he made his first film

19 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

directing for Fahriye Abla. In this study, it was observed that there are some themes and some characters that attract attention in Yavuz Turgul's films. In this context, it was observed that Şener Şen worked as the main character in the films directed by Turgul. A player's ability to portray seven different characters has been described in the light of certain categories. The reason why continuous act with the same character, even if the structure of the character changes, why the actor has not changed has been the question of what Şener Şen had contributed to the films. In the light of these questions, the films directed by Turgul were examined one by one and the descriptive structure of the characters in the film was tried to be put forward. The study was carried out by adopting the principles of qualitative research method. Data collection techniques of qualitative research have been applied to Document Review (Yıldırım ve Şimşek, 2016) and previous studies related to Turgul's cinema have been investigated in the context of literature review and data have been collected. All the films directed by Yavuz Turgul and as the main character of Şener Şen were followed and be observed. Thus, not only the written material is limited, but also audiovisual films were observed and the characters were observed. Since the main character was focused on the Şener Şen sample, it was done with the Case Study model. The researches and the collected data have been tried to be analyzed with the Descriptive Analysis approach. As a result, even if a director's story and character structures are changed, it has been tried to show that he can work continuously with the same actor he knows how to performer and can performer different characters.

Keywords: Yesilcam, Yavuz Turgul, Sener Sen, Main character, Filmography.

Giriş Yavuz Turgul, yeni dönem Türk sinemasında, Auteur olarak nitelenebilecek en önemli yönetmenlerdendir. Senaryosunu yazdıgı ve yönetmenligini yaptıgı pek cok önemli film vardır. Filmlerinde ele aldıgı hikayeler ve karakterler, izleyicinin hemen dikkatini ceken ve fark edilen ögelerdir. Filmlerinde gecen konuların altında derin bir felsefenin yattıgı düşünülmektedir. Ozellikle sosyolojik ve psikolojik olarak, filmlerin ayrı bir boyutu vardır. Bu calışma kapsamında yönetmenligini yaptıgı filmler incelendiginde, toplumsal meselelerle cok yakından ilgilendigi görülebilmektedir. Toplumsal meseleleri ele alırken sectigi ana karakterin sürekli aynı oyuncu olması, problem alanı olarak belirlenmiştir. Neden sürekli filmlerinde aynı oyuncuyla calışmaktadır? Karakterlerin betimsel yapısı degişse bile oyuncu neden degişmemektedir? Şener Şen’in filmlere kendi katkısı nelerdir? Neden Şener Şen’i yan karakterlerden biri degil de, sürekli ana karakterde oynatmaktadır? Filmlerde Şener Şen’in temsil ettigi karakterin yapısı, toplumsal statüsü hep aynı mıdır? Gibi sorular calışmanın problem alanını oluşturmaktadır. Bu dogrultuda, Turgul’un yönetmenligini yaptıgı filmler incelenerek, Şener Şen’in hangi filmlerde ve nasıl bir karakterle oynadıgının, betimsel bir analizi yapılmaya calışılmaktadır. Bu calışmanın amacı, Auteur bir yönetmen olarak Turgul’un filmlerinde, neden sürekli aynı ana karakterle calıştıgını anlamaya calışmak ve Şener Şen’in canlandırdıgı karakterlerin yapısal özelliklerini saptamaya calışmaktır. Böylece Auteur bir yönetmenin sürekli aynı oyuncuyla calışabilecegi, karakterlerin toplumsal ve psikolojik konumu degişse bile, aynı oyuncunun farklı karakterleri oynayabilecegi, oyuncu ve yönetmen ikilisi bir arada düşünülerek gösterilmek istenmiştir. Yavuz Turgul’u Auteur yönetmen olarak görülmesi kendisine özgü sinematografiye sahip olması ve literatürde bu yönde calışmaların olmasıdır. Zeliha Hepkon’un “Bir Auteur Yıldız Olarak Yavuz Turgul” calışması bu yöndeki önemli kaynaklardandır.

20 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Hepkon’a göre Yavuz Turgul Yeşilcam geleneginden gelerek endüstrinin 1980’lerden beri gecirdigi dönüşümlere ayak uyduran, sinemanın bütün olanaklarını kullanabilen “auteur yıldız” olarak Türk sinemasındaki yerini almıştır (2011: 196). Bu calışmayla birlikte, Türk sinemasına da bir katkı saglamak amaclanmaktadır. Bir yönetmenin aynı oyuncuyla calışmasının başarılı ve başarısız yönleri saptanarak, yönetmenlere ve yapımcılara bir fikir vermesi de calışmanın amaclarından birisidir. Bu calışma, bir filmin icindeki karakterlerin betimlenmesinde, yönetmenle olan ilişkisini incelemektedir. Bir filmin ortaya cıkış süreci, uzun ve ceşitli birimleri icinde barındırmaktadır. Filmin icinde oyun verene oyuncuların yönetmen tarafından seçimi de en önemli konuların başında gelmektedir. Hikayeye göre hangi oyuncunun hangi karakteri daha iyi canlandırabilecegi, göz önünde bulundurulan bir karar sürecine işaret etmektedir. Bu dogrultuda, Yavuz Turgul filmlerindeki oyuncu secimlerinden ana karaktere odaklanılmaktadır. Yönetmenligini yapmış oldugu filmlerde, ana karakterde sürekli Şener Şen’i tercih etmesi, sürekli aynı oyuncuyla calışmanın olumlu ve olumsuz yönlerinin saptanması calışmanın önemini oluşturmaktadır. Bu calışmayla diger yönetmenlere de fikir saglanarak, başarılı buldukları aynı oyuncuyla istikrarlı bir şekilde calışmanın nasıl betimlendiginin gösterilmesi calışmanın önemini oluşturmaktadır. Çalışmada varsayım olarak kabul edilebilecek verilere bakıldıgında, Turgul’un ana karakterde degişiklik yapmadan sürekli Şener Şen’le calışması, oyuncudan memnun oldugunun ve başarılı buldugunun göstergesi varsayılabilir. Bu noktada Şener Şen’in filmin izlenmesinde ekonomik olarak nasıl bir katkı yaptıgı araştırılmayacaktır. Turgul’un filmlerinde betimsel olarak nasıl bir gecmişe sahip oldugu ve bu temsilin nasıl yansıdıgı ele alınacaktır. Çalışmada örnek olarak incelenen oyuncu Şener Şen konunun sınırını oluşturmaktadır. Bu noktada Yavuz Turgul’un sadece yönetmenligini yaptıgı filmlere bakılacaktır. Bu filmler icinden, Şener Şen’in ana karakter olarak rol aldıgı filmler incelenecek, diger karakterler calışmaya dahil edilmeyecektir. Sosyal bilimlerde böyle bir araştırmanın faydalanacagı araştırma yöntemi Nitel Araştırma Yöntemidir (Yıldırım ve Şimşek, 2016). Yeni dönem Türk sineması yönetmenlerinden Yavuz Turgul filmlerinde karakter betimlemesi, nitel araştırma yöntemlerindeki yaklaşımlar benimsenerek gercekleştirilecektir. Nitel araştırmanın veri toplama tekniklerinden Döküman İncelemesine başvurularak, Turgul’un sinemasıyla ilgili daha önceden yapılmış calışmalar literatür taraması kapsamında araştırılarak veriler toplanmaya calışılmıştır. Yavuz Turgul’un yönetmenligini yaptıgı ve Şener Şen’in ana karakter olarak oynadıgı tüm filmler izlenerek gözlem de yapılmıştır. Böylece sadece yazılı materyalle sınırlı kalınmamış, görsel işitsel olarak da cekilen filmler izlenerek karakter hakkında gözlem yapılmıştır. Yapılan araştırmalar ve toplanan veriler, Betimsel Analiz yaklaşımıyla cözümlenmeye calışılmıştır. Çalışma, filmlerdeki ana karakter oyuncusu olan Şener Şen örnegi üzerinden ilerleyeceginden dolayı Nitel Araştırma Planlarından Ornek-Olay incelemesi yapılacaktır (Karasar, 2014: 77-86). Böylece filmlerdeki karakterin özellikleri göz önünde bulundurularak Betimsel Analiz yapılacaktır. Kişi, tarih ve yaşam döngüsü bazında olay bütününün karmaşıklıgı, işlevlerin ve bulunulan alanların bagıntıları burada özellikle vurgulanmalıdır. Tekil-olay incelemesi, etki eden önemli faktörlerin aranmasında ve ilişkilerin yorumlanmasında can alıcı bir yardım saglayacagı aşikardır. Araştırma boyunca soruların yanıtlanmasındaki soyutlamalar dikkate alındıgında (degişkenlerin secimi, varsayımların oluşturulması), bunların bütün bir yaşam icinde en azından bir kesiti tekil-olay yoluyla görülebilmektedir (Mayring, 2011:46-51).

21 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Filmlerdeki karakterlerin betimsel yapısı tablolaştırılırken, daha önce benzer şekilde yapılmış bir calışmadaki karakter betimleme tablosu baz alınarak hazırlanacaktır (Ocel ve Çomak, 2015: 103-136). Verilerin toplanması sırasında uygulanacak teknikler ve yine verilerin toplanması ve verilerin analizi kısmında faydalanılacak olan kuramsal dayanaklar aşagıdaki Veriler ve Toplanması kısmında verilecektir. Bu calışmanın evrenini, Yavuz Turgul filmleri oluşturmaktadır. Ornek olay incelemesi olacagından, calışmanın örneklemini Turgul’un yönetmenligini yaptıgı filmler ve ana karakter olarak Şener Şen’in oynadıgı filmler oluşturmaktadır. Çalışmada veriler iki şekilde toplanmaktadır 1.Dogrudan kaynaklardan, 2.Dolaylı kaynaklardan (Mayring, 2011). Bu baglamda ilk başta literatür taraması yapılmıştır. Verilerin toplanma aşamasında film cözümlemesi, film kuramları ve teknik sinematografi üzerine yapılmış calışmalardan faydalanılmıştır. Genel olarak sinema üzerine bu calışmalara bakılırken, yeni dönem Türk sineması ve Yavuz Turgul sineması üzerine yapılmış calışmalar da taranmıştır. Böylece hem literatür taraması yapılmış olacak hem de calışma icin veri toplanmış olacaktır. Ayrıca Yavuz Turgul’un yönettigi filmler izlenerek gözlem yapılmış ve ana karakter hakkında cözümlemeler gercekleştirilmiştir. Literatür taraması, kuramsal dayanaklar ve Turgul’un filmlerinden toplanan veriler bir tablo üzerinden gösterilmeye calışılarak benzerlikler, farklar gibi ceşitli kesişim noktaları üzerinden cıkarımlarda bulunulmuştur. Bu baglamda her bir veri toplama tekniginden elde edilen bilgiler önce kendi icinde degerlendirilmiş, daha sonra her bir veri toplama tekniginden eldi edilen veriler birbirleriyle karşılaştırılarak Yavuz Turgul filmlerinde ana karakter olarak Şener Şen’in betimlemesi, özellikleri, temsili yorumlanmıştır. Böylece bir yönetmenin oyuncu secimi ve farklı hikayeler de olsa aynı oyuncuyla calışması üzerine veriler ortaya koyulmaya calışılmıştır. 1.Yavuz Turgul Sineması Üzerine Bazı Kavramlar ve Literatür Taraması Bu calışmanın sınırları cizilip araştırma problemi saptandıktan sonra literatür taraması gercekleştirilmiştir. Bu kapsamda Yavuz Turgul sineması üzerine daha önce yapılmış olan kitap, makale, tez ve dergi gibi calışmalar taranmıştır. Tarama sırasında bulunan ve calışma boyunca faydalanılan calışmalara bakıldıgında, Adem Üstün Çatalbaş’ın “Yavuz Turgul Sinemasının Turk Modernlesmesindeki Yeri” isimli calışmasıyla modernizmi ele aldıgı görülmektedir. Ozellikle Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmen’i ve Muhsin Bey filmini bu baglamda ele aldıgı görülse de, Turgul’un diger filmlerinde modernleşme izleri görülebilmektedir. Ala Sivas’ın “Yavuz Turgul Sinemasını Kesfetmek” isimli calışmasında on iki makalenin derlenip bir kitapta toplandıgı görülmektedir. Çalışmanın içindeki makaleler Yavuz Turgul sinemasını Auteur, yıldız oyuncu, senaryo hazırlıgı gibi ceşitli boyutlarıyla ele almıştır. Bu calışma icinde verimli bir kaynak olarak kullanılmıştır. Halim Esen ve Vakur Kayador’un “Yavuz Turgul Sinemasında Nostalji” isimli calışmasına bakıldıgında Turgul sineması icin önemli bir konuya işaret ettikleri görülmektedir. Turgul’un filmografisindeki filmlerin cogunda icinde bulunulan dönemin dışına cıkılarak nostaljiye bir atıf ve özlem oldugu görülebilmektedir. Karakterlerin betimlenmesi aşamasında bu calışmadan da faydalanılmıştır. Tamer Baran’ın “Eskıya Bize Bizi Anımsatıyor” calışmasında Türk sinemasında bir dönüm noktası olarak kabul edilen Eşkıya filmine odaklandıgı görülmektedir. Türk seyircinin sinemayla barışmasına yol actıgına inanılan Eşkıya filmi ceşitli perspektiflerden ele alınmıştır. Mehmet Acar ve Mustafa Yagbasan’ın “Minimalist Sanat Akımına Dayalı Olarak Yavuz Turgul Filmleri ve Afis Önerileri” calışmasıyla mevcut filmlerin afişlerine minimalist bakış acısıyla daha yalın daha sade afiş önerileriyle bir calışma yaptıgı görülmektedir. Oguzhan Ersümer’in “Yavuz Turgul’da Dogu Dusuncesi” isimli calışması, bu calışmanında sıklıkla deginmiş oldugu Dogu-Batı Felsefesine yöneliktir. Bir olay karşısında gösterilen reaksiyonlar dogu ve batı

22 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

insanında nasıl gercekleşmektedir. Ve bu reaksiyonların filmlere yansıması, filmlerdeki temsili nasıl vuku bulmaktadır. Sinem Evren Yüksel’in “Yavuz Turgul Sinemasında Toplumsal Degisim ve Kriz Anlatısı” Turgul’un filmlerinde sıklıkla görülen ana temalardan birisidir. Zamansal ve mekânsal degişimlere ayak uyduramayan karakterler ya da degişime ayak uydurmaya calışan karakterlerin başından gecen hikayeler filmlerinde sıklıkla görülen konular olması bakımından faydalanılan bir diger calışma olmuştur. Veysel Battal’ın “Yavuz Turgul Sinemasında Mizah ve Toplumsal Elestiri” Turgul’un sinemasına farklı bakış acılarından kaynak saglaması noktasında önemli görülen bir diger calışma olmuştur. Turgul’un sinemasındaki mizah ögeleri ve mizah yoluyla yapılan eleştirilerin bu calışmada ele alındıgı görülebilir. Yapılan calışmalara bakıldıgında, Yavuz Turgul sinemasında karakter betimlemesi üzerine bir calışma bulunamamıştır. Bu noktada bu calışmanın önemi bu eksiklige katkı saglayacak olması olarak görülebilir. Ote yandan yapılan calışmalara bakıldıgında, Türk modernleşmesi, Yavuz Turgul Sinemasını keşfetmek, Nostalji, Minimalist sanat akımı, Filmlerdeki Dogu-Batı düşüncesi gibi ceşitli tema ve kuramlar cercevesinde yapıldıgı görülmektedir. Yavuz Turgul, Dogu ve Batı arasında bir yerde dursa da, kendisini dogulu bir sinemacı olarak tanımlamaktadır. Buna karşın, Turgul’un filmleri yogun bicimde toplum bilimsel bir okumayla degerlendirilmiş, akademisyenler ve sinema eleştirmenleri sıklıkla yönetmenin filmlerinde “toplumsal degişim” temasını ele aldıgını tartışmıştır. Turgul’un filmlerinin Türkiye’de yaşanan belirli toplumsal degişim dönemlerinin izlerini başarıyla yansıttıgı tespit edilmiş olsa bile, yönetmenin degişim karşısındaki insanı ele alış biçimi, geniş bir uzlaşma ve olumsuz bir vurguyla muhafazakâr, nostaljik ve romantik bir yönünün oldugu da söylenebilir. Bir başka deyişle, moderniteye direnc göstermek, “gecmiş degerlerin taşıyıcısı olmak” veya “gecmişe takılıp kalmak” hükmüyle kimi zaman suclu gösterilebilmiştir. Yavuz Turgul sinemasının, bilenlerin batıyı, sezenlerin doguyu temsil ettigi üzerine odaklandıgı söylenebilir. Yavuz Turgul filmleri aşagıdaki bölümlerde betimsel olarak analiz edildikce, hangi karakterlerin ya da mekanların dogulu, hangi karakter ya da mekanların batılı oldugu daha net anlaşılabilecektir. Turgul, filmlerinde bu ayrımı ve ikisinin aynı anda bulunmasını özellikle göstermek istedigi söylenebilir. Dogulu-Batılı felsefesiyle birlikte, Turgul filmlerinde modernizmin de ele alındıgını söylemek mümkündür. Bir röportajında “Moderniteye de eleştirel yaklaşımımız var” dedigi düşünüldügünde, karakterlerin modernligi ya da hangi toplumdan geldigi filmlerindeki önemli konulardır (Ersümer, 2011: 3-20). Yavuz Turgul filmlerindeki bu tartışmayı, Yeşilcam dönemindeki filmlerde daha net olarak görülen “Batılılaşma” yaklaşımıyla birlikte okumakta mümkündür. Yeşilcam filmlerinde öz kültürü bırakıp batıyı yakalamaya calışmanın yansımaları net olarak görülebilmektedir. Turgul’un filmlerindeyse, dogu ya da dogulu motiflerin daha cok olumlayıcı bir yönü bulunmaktadır. Dogu-Batı tartışmasındaki meseleler terk etmek yerine, düzeltmeye odaklanmaktadır. Eşkıya filmiyle Turgul’un yakalamış oldugu başarıya bakıldıgında, filmin gişe başarısı ön plana cıkan konuların başında gelmektedir. Bu irdelenmesi gereken bir olgudur. Kötüye gittigi düşünülen Türk sinemasında, Amerikan majörlerinin Türkiye’ye geldigi 1989 yılından beri elde edilmiş en yüksek seyirci sayısına ulaşmış oldugu görülmektedir. Salonların ciddi krizde oldugu, cogu filmin beklenin altında bir hasılat yaptıgı bir dönemde 900 bini aşkın seyirciyi toplayabilmesi, Türk sinemasının ve Turgul’un sinemasının gelecegine ilişkin umutları yeşertmiştir (Baran, 1997).

23 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Yavuz Turgul’un filmlerindeki sinematografik ögeler de ayrı başlık altında ele alınması gereken konuların başında gelmektedir. Her yönetmenin kendine özgü üslubu oldugu düşünüldügünde, filmin kime ait oldugu bilinmeden izlendiginde hangi yönetmene ait oldugu tahmin edilebiliyorsa, Auteur kavramı ve Auteur kuram akıllara gelmektedir. Bu noktada Turgul’un 8 filmin yönetmenligini yaptıgı, sinematografik ögelerin filmlerinde belirli tekrarlarının olması Auteur bir yönetmen oldugu düşüncesini de akıllara getirmektedir. Filmlerinde Şanlıurfa’nın Halfeti ilcesi, Beyoglu’nda Galata Kulesini gören evlerin catısı, dogulu ve batılı karakterler gibi belirli karakterlerle özdeşleşebilecek temaları kullanması, Turgul’un sinematografik ögelerine işaret etmektedir. Tıpkı bu ögeler gibi ana karakterde sürekli Şener Şen’le calışması, yine Turgul’un Auteur bir yönetmen olarak üslubuna işaret etmektedir (Yüksel, 2003). 1970’li yıllar Türk sineması icin yeni bir dönemin başlangıcı oldugu söylenebilir. Bu yıllarda sinemaya Tosun Paşa filminin senaryosuyla dahil olan Yavuz Turgul, mizah ögesini filmlerinin vazgeçilmez bir unsuru olarak kullanmaya başlamıştır. Yönetmenligini yaptıgı filmlerden ziyade, senaryosunu yazmış oldugu filmlerin güldürme üzerine kurulu oldugunu söylemek mümkündür. Turgul, Türk toplumunu sinematografik dille anlamaya ve anlatmaya calışırken yarattıgı karakterlerin genel sorunları; ailesini yitirmiş, kimlik arayışında olan, ekonomik sıkıntıyı aşmaya calışan ve arafta kalan insanlar oldugu görülebilir. Turgul karakterlerin bu durumlarını filmler aracılıgıyla aktarmaya calışırken, mizahi bir dille toplumsal eleştirilerini ortaya koymaktadır (Battal, 2015: 38-52). Topluma kendini anlatmanın en kolay yolu şüphesiz onları güldürmektir. Yılmaz Güney’in Umut’la (1970) yakaladıgı rüzgar, bir önceki Sinemacılar Kuşagı’nın film dili yaratma cabalarına “peki ama bu film diliyle ne anlatalım?” sorusunu da ekleyen, Genc/Yeni sinemacılar olarak adlandırılan yeni bir kuşagın doguşuna ortaya koymuştur. Ozön, Genc/Yeni sinemanın özelliklerini söyle sıralamaktadır: “Çogu 1945 sularında dogmuş, iyi egitim almış yönetmenlerdir. Bircogu televizyonda ya da gelişen reklam sektöründe calışmış, deneyim kazanmıştı ve söz konusu yıllarda ilk ya da ikinci filmlerini cekmekteydi. Yeşilcam’ın dışından kaynaklarla kendi yapım şirketlerini kurarak ya da yabancı ortaklarla birlikte filmlerini üretmelerine karşın, filmlerini iyi tanımakta, işleyişi, olası tuzakları bilmekteydiler. Tema olarak cogunluk Dogu, Güneydogu sorununu; göcü, feodaliteyi, töreyi kadın sorunlarını işlemekte, toplumsal, ekonomik ve siyasal bir bakış acısını öne cıkarmaktaydılar. Konuları ele alırken gözlemci, saptayıcı bir bakış acıları vardı ve bireyi icinde bulundugu ortamla birlikte ele alıp incelemek, betimlemek öne cıkmaktaydı. Masa başı calışmayı önemsiyor, ön hazırlıkları titizlikle yapıyorlardı (Ozön, 1995). Bu kuşagın sinemacıları düşünüldügünde ilk sıralarda Zeki Okten, Erden Kıral, Şerif Gören, Yavuz Özkan gibi isimler akla gelse de, Ozön bu listeye Yavuz Turgul’uda eklemiştir. Yavuz Turgul’da pek cok niteligiyle bu kuşagın temsilcilerinden biri olabilmiştir (Ozön, 1995). Bu yönetmenler icinde film cekmeye devam eden, kendine özgü üslubu kurmuş olan bir yönetmendir. Yavuz Turgul, Türk sinemasında senarist ve yönetmen olarak gecmişe duyulan özlem, nostalji gibi duyguları en yogun işleyen sinemacılardandır. Kendisinin “Muhsin Bey”, “Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni” ve “Eşkıya” filmleri nostaljiyi ana tema olarak aldıgı yapımlar arasında sayılabilir. Bu filmlerde nostalji duygusu toplumsal degişimin arka planıyla verilmeye calışılmıştır. Yavuz Turgul sineması baglamında, alaturka-arabesk, popüler

24 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Yeşilcam sineması, yeni oluşan sinema anlayışı, feodalizm-kapitalist metropol kültürlerin karşılaştırmalı olarak ele alındıgı görülebilmektedir (Esen ve Kayador, 2015: 154-171). Mizah gibi nostalji teması da Turgul’un filmlerinde dikkat ceken temalardan birisi olmuştur. Bu temaların izleyiciye verilmesinde, başarılı yapımların ortaya cıkmasında, en önemli parcalardan birisi karakterlerdir. Literatür kısmında bu calışmalara yer verilmesinin en önemli nedeni, karakterler ekseninde bu temaların aktarılmasıdır. Karakterin betimsel özelligi, temayla örtüşüp örtüşmedigi, hangi karakterin hangi davranışları sergileyebilecegi bu noktada önemli bulunmaktadır. Şener Şen’in filmlerde yeri geldiginde ögretmen olması, yeri geldiginde egitimsiz ama karakterli birini canlandırması, bu temalar filmin gectigi mekan-zaman baglamında nitel veriler ortaya koyabilmektedir. Sinem Evren Yüksel'in, "Yavuz Turgul Sineması" üzerine hazırlamış oldugu tezi ve "Turgul'un Sinemasında Toplumsal Degişim ve Kriz Anlatısı" calışmasına göndermek yapmak isabetli olacaktır. Yüksel'in ele almış oldugu bu calışmalar, yine karakterler üzerinden gercekleşmektedir. Ve ele aldıgı kavramlar, karakterin betimsel yapısını analiz etmede sınıflandırmalardan bazılarını oluşturabilmektedir. Turgul'un sinemasında bu ögeler sıkca tekrarlandıgı ya da görüldügü icin, bu ögeleri kavramsallaştırmak ve karakter üzerinden ele almak bu calışmayı anlamak icin önemli bulunmaktadır. Yavuz Turgul filmlerini modernligin krizi ve Türkiye’nin sosyopolitik dönüşümü baglamında ele aldıgı görülmektedir. Yavuz Turgul filmlerini toplumsal cinsiyet, Dogu-Batı ikiligi ve erkek dostlugu biciminde sıralanabilecek üc ana tema çerçevesinde analiz edilebilmektedir (Yüksel, 2017: 282-294).

2.Yavuz Turgul’un Filmografisi Üzerine 5 Nisan 1946 dogumlu olan Turgul, İstanbul Universitesi İktisat Fakültesi Gazetecilik Enstitüsü'nü bitirmesinin ardından bir süre gazetecilik yapmıştır. 1976'da Ertem Egilmez'in destegiyle Arzu Film'e senaryo yazmaya başlamıştır. İlk kez Sultan filminin senaryosu ile dikkat çeken Turgul, Çiçek Abbas ve Zügürt Aga filmleri ile başarısını devam ettirmiştir. 1984 yılında, Fahriye Abla ile yönetmenlige başlamış, 1986 yılında Muhsin Bey, 1990 yılında Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni ve Gölge Oyunu filmlerini cekmiştir. 1996 yılında izleyici rekorları kıran Eşkıya filmini cekmiş, bu film ile başarısını en üst düzeye cıkarmıştır. Film o yıl Türkiye'den Oscar'a aday gösterilmiştir. Senaristliginin ve yönetmenligini üslendigi Gönül Yarası adlı filmi yaparak, aynı yıl Türkiye'den Oscar adayı olarak gösterilmiştir. Yönetmenligini Omer Vargı'nın yaptıgı Kabadayı filminin senaryosunu yazarak, izlenme rekorları kıran bu filmin senaristi olmuştur. 2010 yılında Av Mevsimi filmi vizyona girmiştir.

25 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Av Mevsimi filmi 2.116.192 seyirci ile büyük başarı yakalamıştır. Toplamda 21 filme imza atan Turgul, bunların 8’inde yönetmenlik yaparken, 13 filmin senaryosunu yazmıştır. Yönetmenlik yaptıgı filmlerin biri haric 7’sinde Şener Şen’le calışmıştır. Şekil 1: Yavuz Turgul’un set calısmalarından bir goruntu (kaynak: https://www.brandweekistanbul.com/speakers/yavuz-turgul/ )

Tablo 1. Yavuz Turgul’un Filmografisi YIL FİLM ŞENER ŞEN YÖNETMEN - Efsane Başkentli - - 1976 Tosun Paşa VAR 1878 Sultan VAR Kartal Tibet 1979 Erkek Güzeli Sefil Bilo VAR Ertem Egilmez 1979 Banker Bilo VAR Ertem Egilmez 1981 Davaro VAR Kartal Tibet 1981 Hababam Sınıfı Güle Güle YOK Ertem Egilmez 1981 Çiçek Abbas VAR Sinan Çetin 1982 İffet YOK Kartal Tibet 1983 Aile Kadını YOK Kartal Tibet 1983 Şekerpare VAR Atıf Yılmaz 1984 Fahriye Abla YOK Yavuz Turgul 1985 Zügürt Aga VAR Nesli Çölgeçen 1987 Muhsin Bey VAR Yavuz Turgul 1990 Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni VAR Yavuz Turgul 1993 Gölge Oyunu VAR Yavuz Turgul 1996 Eşkıya VAR Yavuz Turgul 2005 Gönül Yarası VAR Yavuz Turgul 2007 Kabadayı VAR Omer Vargı 2010 Av Mevsimi VAR Yavuz Turgul 2017 Yol Ayrımı VAR Yavuz Turgul

Yukarıdaki tablo analiz edildiginde, soldan saga dogru filmin cekildigi yıl, filmin adı, Şener Şen’in oynayıp oynamadıgı ve yönetmen sıralanmıştır. Turgul’un filmografisinde bulunan 21 film genel olarak bir tabloda toplanmaya calışılmıştır. Koyu renkle yazılan filmler, Turgul’un yönetmenligini yaptıgı 8 filmi işaret etmektedir. Bu 8 filmin icinde Fahriye Abla haric 7 filmde Şener Şen’le birlikte calıştıkları görülmektedir. Yavuz Turgul’un filmografisine bakıldıgında toplamda 21 filme imza attıgı görülmektedir. 1984 yılında “Fahriye Abla” filmiyle yönetmenlik hayatına başlamıştır. Böylece 21 filmin 8’inde yönetmen koltugunda otururken, on üc filmin senaryosunu yazmıştır. Bu calışmada Turgul’un sadece yönetmenligi yaptıgı filmler inceleneceginden, 8 film icinde Şener Şen’in oynadıgı filmlerin karakter betimlemesi yapılmıştır. Yönetmenligini yaptıgı filmler icinde Şener Şen’in oynadıgı filmler; Muhsin Bey, Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni, Gölge Oyunu, Eşkıya, Gönül Yarası, Av Mevsimi, Yol

26 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Ayrımı olmak üzere toplam 7 filmdir. Bu noktada Turgul ve Şen’in filmografilerinde, aralarındaki yakın ilişki cok net görülebilir. Turgul ve Şen’in yollarının kesiştigi ilk projeyse, 1976 Tosun Paşa filmidir. Senaryosunu Turgul’un yazdıgı filmde, Şen ana karakterlerden Tellioglu Lütfü karakterini canlandırmaktadır. Bu yakınlıgın ceşitli sebepleri olabilir. Sebeplerin biri ve en önemlisi, Turgul ile Şen’in genel olarak sinemaya bakışlarının uyum saglamış olması olarak ifade edilebilir. Yönetmen ve oyuncu performansı olarak birbirlerini tamamlamaları, gecmiş projeleri karşılıklı olarak uyum icinde tamamlamış olmaları, birbirlerinden ayrılmama sebepleri olarak sıralanabilir. Ayrıca Turgul’un senaryosunu yazdıgı 13 filmde, ana karakter olarak Şener Şen’in 9’unda oynadıgı görülebilir. Turgul ile Şener Şen’in yakın calışması, filmlerde yönetmen olmasa bile devam ettigi görülmektedir.

3.Şener Şen’in Filmografisi Üzerine 26 Aralık 1941 tarihinde, marangozluk yapan ünlü oyuncu Ali Şen'in oglu olarak Adana'da dünyaya gelmiştir. Sanat hayatına İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatrolarında sahneye cıkarak başlamıştır. Babası gibi sinema sanatcısı olmak istemeyen Şener Şen, kendisini tiyatro oyunculuguna adamış, ancak tiyatrodan elde ettigi kazanc yetmedigi icin sinemaya girmek zorunda kalmıştır. Sinemaya ilk adım attıgı yıllarda figüranlık dahil her işi yapmıştır. Beş yıl boyunca bazı filmlerde sadece dans etmek veya başrol oyuncusundan dayak yemek gibi küçük rollerde yer aldıgı görülmektedir. Kariyerinde dönüm noktası 1975 yılında Ertem Egilmez'in filmi Hababam Sınıfı'ndaki “Badi Ekrem” tiplemesi olmuştur. Aynı filmde İnek Şaban tiplemesi ile ün yapan ile müthiş bir ikili oluşturmuştur. O yıllarda büyük gişe hasılatı yapan Süt Kardeşler, Şabanoglu Şaban, Tosun Paşa, Kibar Feyzo, Çöpcüler Kralı ve Davaro gibi filmlerde oynayarak Türk sinemasında yerini saglamlaştırmıştır. Şener Şen, 1984'e kadar yardımcı rollerde oynadıgı söylenebilir. O dönemde Anadolu piyasasına hâkim olan işletmecilerin, Arzu Film ve Ertem Egilmez'e yaptıkları baskı sonucunda artık başrollerde oynaması gündeme gelmiştir. Ancak o güne kadar özellikle Kemal Sunal ve İlyas Salman'la birlikte yaptıgı filmlerde oynadıgı uyanık, ückâgıtcı, sahtekâr, dolandırıcı tiplemeleri canlandırmış olan Şen, bu kez halkın istedigini yapmamayı secmiştir. “Onların istedigi filmi yapmam, başrol oynayacaksam kendi istedigim filmi yaparım” diyerek Başar Sabuncu'nun Namuslu filminde ilk kez başrole cıkmıştır. Ertem Egilmez'in bu film icin ona “Eger bu film tutmazsa senin hayatın başlarken biter. Bir daha bir fırsat yakalayamazsın. Ama öbürünü secersen yılda beş, altı film yaparsın, para da kazanırsın” demesine ragmen, Namuslu o yılın en iyi iş yapan filmleri arasına girer ve Şener Şen'in sinema kariyerindeki ikinci perde acılmıştır (https://www.gzt.com/aktuel-kultur/beyaz-perdenin-usta-sanatcisi-sener-sen- 2357481, son erişim: 22.05.2019). Ertem Egilmez'in son filmi olan ve Türk sinema seyircisinin sinema önlerinde uzun kuyruklar oluşturdugu taşlamalarla dolu Arabesk filminde Müjde Ar ile başrolleri paylaşmıştır. 1996'da ise Türk sinemasında bir devrim yaratan “Eşkıya” filminde Ugur Yücel ile birlikte oynayarak büyük başarılara imza atmıştır. Yavuz Turgul'un senaryosunu yazdıgı ve yönettigi bu film Türk sinema sektöründe o dönem icin bir rekor kırarak 2,5 milyonu aşkın seyirciyi sinemalara cekmiştir. 28 Aralık 2016'da Cumhurbaşkanlıgı Kültür Sanat Büyük Odülü'nü 12. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdogan'ın elinden alan Şener Şen, son olarak yine Yavuz Turgul’un yönetmenligini yaptıgı, 2017 yılında vizyona giren Yol Ayrımı filminde ana karakter olarak oynamıştır.

Tablo 2. Şener Şen’in Filmleri

27 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

YIL FİLM ROL 1964 Yaşasın Hayat - 1964 Hizmetci Dedigin Böyle Olur - 1967 Sözde Kızlar Serseri 1971 Altın Prens Devler Ulkesinde Tintin 1971 Görünce Kurşunlayın Kamyonet Şoförü 1972 Katerina 1973 Aşk Mahkumu Doktor 1973 Bitirimler Sosyetede Garson 1973 Bir Demet Menekşe 1974 Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz Devlet Dairesinde Müdür Arayan Adam 1974 Ayrı Dünyalar Kumarbaz 1975 Bak Yeşil Yeşil Ahmet 1975 Bizim Aile Şener 1975 Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı Badi Ekrem 1975 Aptal Şampiyon Fong 1976 Hababam Sınıfı Uyanıyor Badi Ekrem 1976 Tosun Paşa Lütfü 1976 Süt Kardeşler Kumandan Hüsamettin 1977 Hababam Sınıfı Tatilde Badi Ekrem 1977 Şabanoglu Şaban Kumandan Hüsamettin 1977 Çöpcüler Kralı Zabıta Amiri 1977 Gülen Gözler Vecihi 1978 Kibar Feyzo Maho Aga 1978 Sultan Bakkal Bahtiyar 1978 Hababam Sınıfı Dokuz Doguruyor Badi Ekrem 1978 Neşeli Günler Ziya 1979 Erkek Güzeli Sefil Bilo Maho Ağa 1979 Nolacak Şimdi Şakir 1980 Banker Bilo Banker Maho 1981 Gırgıriyede Şenlik Var Haydar 1981 Davaro Sülo 1982 Adile Teyze Sadık 1982 Çiçek Abbas Şakir 1982 Dolap Beygiri Banker Yakup 1983 Gırgıriyede Cümbüş Var Duman Haydar 1983 Şekerpare Ziver 1983 Şalvar Davası Aga 1984 Gırgıriyede Büyük Secim Duman Haydar 1984 Namuslu Ali Rıza 1985 Züğürt Ağa Ağa 1985 Aşık Oldum Şakir 1985 Çıplak Vatandaş İbrahim 1986 Milyarder Mesut 1986 Degirmen Kaymakam Hilmi 1987 Muhsin Bey Muhsin Bey 1987 Selamsız Bandosu Latif Şahin 1988 Zengin Mutfagı Lütfü Usta 1988 Arabesk Şener 1990 Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni Haşmet Asilkan 1992 Gölge Oyunu Abidin 1993 Amerikalı Şeref The Türk 1996 Eşkıya Baran

28 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

1998 İkinci Bahar Ali Haydar 2004 Gönül Yarası Nazım 2007 Kabadayı Ali Osman 2010 Av Mevsimi Cinayet Masası Polisi Avcı Ferman 2017 Yol Ayrımı Mazhar Kozanlı

Yukarıdaki tablo analiz edildiginde, soldan saga dogru filmin cekildigi yıl, filmin adı ve Şener Şen’in canlandırmış oldugu karakter ismine yer verilmiştir. Yukarıdaki tabloda Şener Şen’in filmografisinde bulunan 57 film bir tabloda toplanmaya calışılmıştır. Bu filmler icinde koyu renkle vurgulanan 7 film, Şener Şen’in oynadıgı ve Turgul’un yönetmenligini yaptıgı filmleri işaret etmektedir. Kırmızı renkle vurgulanan 9 filmse, Şener Şen’in oynadıgı fakat bu sefer Turgul’un senaryosunu yazdıgı filmlere işaret etmektedir. Böylece Turgul’un yönetmenligini yaptıgı 7 film, senaryosunu yazdıgı 9 film ile 16 film Turgul’la Şen’in birlikte cektigi filmleri işaret etmektedir. Şener Şen’in filmografisinde dikkat ceken bir diger nokta, neredeyse her yıl bir ve daha fazla filmde oynamış olmasıdır. Film cekmeye en cok ara verdigi dönem, 2010 – 2017 yılları arasında olmuştur. 2017 yılında Yol Ayrımı filmiyle tekrar Yavuz Turgul’la calışmıştır. Ara verdigi bir diger en uzun süre, 1998 – 2004 yılları arasındadır. 2004 yılında Gönül yarası filmiyle tekrardan sinemaya dönen Şener Şen, yine Yavuz Turgul yönetmenliginde bu projeyi gercekleştirmiştir. Şener Şen’in filmografisinde dikkat ceken bir diger konu, televizyon dizilerinde görev almamasıdır. Birkac yapım haric televizyon dizilerinde oynamayan Şen, daha cok sinema filmlerine agırlık vermektedir. Televizyon dizilerinde maddi olarak daha büyük kazanc saglayabilecekken oynamaması, kariyerini ve gecmişini sinemacı olarak sürdürmek istediginden kaynaklanabilir. Burada Şener Şen’in oynayacagı filmleri secmesi de önemli bir konudur. Yeşilcam döneminden filmlerde oynamaya devam eden nadir oyunculardan biri olarak, her projede görev almamaktadır. Oynayacagı filmlerin senaryosunu, tecrübesine dayanarak özenle secmektedir. Bu noktada 1987 yılındaki Muhsin Bey filmiyle birlikte, Turgul’dan başka bir yönetmenle calışmadıgı söylenebilir. Bu tarihten sonra Şener Şen’in oynayacagı filmler, Turgul’un cekecegi filmle paralel gittigi söylenebilir. Muhsin Bey’den önce oynadıgı filmlere bakıldıgında, Turgul’la aralarında yine yakın ilişki oldugu görülebilmektedir. Bu sefer Turgul’un senaryosunu yazdıgı filmlerde, Şener Şen oynamaya başlamıştır.

4.Amaç ve Yöntem Sosyal bilimlerde böyle bir araştırmanın faydalanacagı araştırma yöntemi Nitel Araştırma Yöntemidir (Yıldırım ve Şimşek, 2016). Yeni dönem Türk sineması yönetmenlerinden Yavuz Turgul filmlerinde karakter betimlemesi, nitel araştırma yöntemlerindeki yaklaşımlar benimsenerek gercekleştirilecektir. Nitel araştırmanın veri toplama tekniklerinden Döküman İncelemesine başvurularak, Turgul’un sinemasıyla ilgili daha önceden yapılmış calışmalar literatür taraması kapsamında araştırılarak veriler toplanmaya calışılmıştır. Yavuz Turgul’un yönetmenligini yaptıgı ve Şener Şen’in ana karakter olarak oynadıgı tüm filmler izlenerek gözlem de yapılmıştır. Böylece sadece yazılı materyalle sınırlı kalınmamış, görsel işitsel olarak da cekilen filmler izlenerek karakter hakkında gözlem yapılmıştır. Araştırmanın deseni Durum Analizidir. Bir birey, grup ya da ortam calışılmak istenen durumlara örnek oluşturabilir. Bu calışmada Yavuz Turgul sinemasında karakter betimlemesi ortama örnek oluştururken, karakterler icinden Şener Şen’in oynadıgı karakterler özneye örnek

29 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

oluşturmaktadır. İceriklerin kendisindeki degişim konuya örnek olarak belirlenmiş ve bu örneklerin durum analizi yapılmak istenmektedir. Amac belirli durumlara ilişkin sonuclar ortaya koymaktır. Nitel durum calışmasının en temel özelligi belirlenen durumların derinlemesine araştırılmasıdır (Yıldırım ve Şimşek, 2016). Sınırları cizilen film ve konular derinlemesine araştırılarak durum analizi yapılmıştır. Yani var olan durumlar bütüncül bir yaklaşımla araştırılarak ve ilgili durumu nasıl etkiledikleri ya da ilgili durumdan nasıl etkilendikleri üzerine odaklanılmak istenmiştir. Yapılan araştırmalar ve toplanan veriler, Betimsel Analiz yaklaşımıyla cözümlenmeye calışılmıştır. Yavuz Turgul ve Şener Şen’in filmografilerinin kesişim noktaları, “Çocuklar Duymasın” dizisiyle ilgili daha önce gercekleşmiş olan “A Study on the Sitcoms in Turkey: New Ways & An Example” isimli Ocel ve Çomak’ın (Ocel ve Çomak, 2015: 103-136) calışmasındaki karakter betimleme tablosu kullanılarak yapılmıştır. Oluşturulan tablolarda ceşitli benzerlikler ve farklar cözümlenmeye calışılmıştır.

5.Yavuz Turgul’un Yönettiği ve Şener Şen’in Oynadığı Filmlerdeki Karakterlerin Betimlemesi Oncelikle Yavuz Turgul’un yönettigi ve Şener Şen’in oynamış oldugu filmler bir tablo üzerinden gösterilmek istenmektedir.

Tablo 3. Yavuz Turgul’un Yönettigi ve Şener Şen’in Oynadıgı, Çalışmanın 7 Filmi 1987 Muhsin Bey Muhsin Bey 1990 Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni Haşmet Asilkan 1992 Gölge Oyunu Abidin 1996 Eşkıya Baran 2004 Gönül Yarası Nazım 2010 Av Mevsimi Cinayet Masası Polisi Avcı Ferman 2017 Yol Ayrımı Mazhar Kozanlı

Yukarıdaki tablo, calışmanın ana bölümlerinden birini oluşturmaktadır. Yavuz Turgul ve Şener Şen’in filmografilerine bakıldıktan sonra, Turgul’un yönetmenligini yapmış oldugu ve Şener Şen’in oynamış oldugu filmler yukarıdaki gibi analiz edilebilmektedir. Çalışmanın sınırlandırdıgı şekilde bu filmler analiz edildiginde, 7 film oldugu görülmektedir. Şener Şen’in canlandırmış oldugu karakterler bazı filmlerde benzer özellikler gösterse dahi, genel olarak birbirlerinden farklı karakterlerdir. Eşkıya filmindeki Baran ile Muhsin Bey filmindeki karakterlere bakıldıgında, Dogu – Batı ayrımının yapılabilecegi farklı filmlerdir. Ortak nokta yönetmen ve oyuncunun aynı kalmış olmasıdır. Karakter yapıları degişse bile oyuncunun degişmemiş olması, bu calışmanın ilgi ceken noktalarından birisini oluşturmaktadır. Başarılı bir oyuncu farklı karakterleri ideal bir şekilde oynayabilmektedir. Fakat dış görünüş olarak her oyuncunun bazı rollere daha yatkın olabilecegi düşünülebilir. Burada Şener Şen’in zıt karakterler bile olsa, aynı yönetmenle farklı filmlerde oynadıgı görülebilir. Aşagıdaki tablo bir filmde bir karakterin özelliklerini genel olarak sıralayacak şekilde sınıflandırılmaya calışılmıştır. Buna göre bir yönetmenin filmlerinde neden sürekli aynı oyuncuyla calıştıgı ve aynı oyuncunun hangi karakterleri, hangi özellikleriyle oynadıgı ortaya koyulmaya calışılmaktadır. Aşagıdaki kriterler belirlenirken, daha önce Çocuklar Duymasın calışmasındaki karakterlerin betimlendigi bir calışmadan faydalanılarak hazırlanmıştır (Ocel ve Çomak, 2015: 103-136).

30 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Tablo 4. Şener Şen’in Oynadıgı Filmlerdeki Karakterlerin Betimsel Yapısı Aşk Filmlerinin Unutulmaz Gölge Gönül Av Yol Muhsin Bey Yönetmeni Oyunu Eşkıya Yarası Mevsimi Ayrımı İyi/Kötü İyi İyi Kötü İyi İyi İyi İyi

Sıcak/Soguk Sıcak Sıcak Sıcak Soguk Sıcak Soguk Sıcak

Baskın/Uyumlu Uyumlu Baskın Baskın Baskın Uyum. Baskın Baskın

Ahlaki/Yozlaşan Ahlaki Ahlaki Yozlaş. Ahlaki Ahlaki Ahlaki Ahlaki Komik/Ciddi Ciddi Ciddi Komik Ciddi Komik Ciddi Ciddi

Dogulu/Batılı Batılı Batılı Batılı Doğu. Batılı Batılı Batılı

Tutucu/Degişken Tutucu Degişken Degiş. Tutucu Tutuc. Tutucu Degiş.

Güçlü/Güçsüz Güçsüz Güçsüz Güçsüz Güçlü Güçs. Güçlü Güçlü

Duygusal/Akılcı Akılcı Duygusal Akılcı Akılcı Akılcı Akılcı Duygu.

Egitimli/Egitimsiz Egitimli Egitimsiz E.siz E.siz E.li Egitimli Egitim.

Zengin/Fakir Fakir Fakir Fakir Fakir Fakir Zengin Zengin

Tabloya bakıldıgında, filmlerdeki karakter yapısının her filmde degiştigi görülmektedir. Bir filmdeki karakter başka bir filmde tam olarak örtüşmemektedir. Karakterlerin birbirine en yakın oldugu nokta, neredeyse tüm filmlerde Şener Şen’in batılı bir karakteri canlandırmasıdır. Eşkıya filmi haric tüm filmler batılı bir karakterin özelliklerini göstermektedir. Şener Şen’in oynadıgı karakterlerin bir özelligi de, genellikle olumlayıcı ve iyi bir karakteri oynamasıdır. Gölge Oyunu filmi haric diger filmlerde iyi insan karakterini oynamaktadır. Gölge Oyunu filminde de kötücül bir karakteri oynamamasına karşın, etik olmayan bir karakter görülmektedir. Buna ek olarak Şener Şen’in canlandırdıgı roller cogunlukla ekonomik olarak fakirdir. Av Mevsimi ve Yol Ayrımı filmi haric, karakterin hep bir gecim sıkıntısı vardır. Tecrübeli oyuncu Şener Şen, birbirinden farklı özelliklere sahip bu karakterleri canlandırabilmektedir.

5. Bulgular 5.1. Muhsin Bey

31 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Şekil 2: Muhsin Bey filminin kapak calısması (kaynak: https://www.imdb.com/title/tt0184756/, son erisim: 22.05.2019)

Tablo 5. Filmdeki Karakterin Ozelligine Göre Betimsel Yapısı Muhsin Bey İyi Sıcak Uyumlu Ahlaki Ciddi Batılı Tutucu Güçsüz Akılcı Egitimli Fakir

Betimsel özellikleri: İyi, sıcak, uyumlu, ahlaki, ciddi, batılı, tutucu, gücsüz, akılcı, egitimli. Muhsin Bey filmi, dogudan gelmiş olan Ali Nazik’in, müzisyen olma cabası ve Muhsin bey karakterini canlandıran Şener Şen’in, onun menajerligini üstlendigi bir hikayeyi anlatmaktadır. Yukarıdaki tabloda görüldügü gibi, genel olarak otoriteye başkaldırmayan, toplumsal ve bireysel olarak çevresiyle uyumlu geçinen bir Muhsin bey karakteri görülmektedir. Amacına ulaşmak icin etik degerlerinden sapmayan, ekonomik durumunu iyileştirmek ve prestijini yükseltmek icin ugraşan bir karakter betimlemesi görülmektedir. Ele alınan Muhsin bey karakteri, isteseydi Ali Nazik’i müzisyen yapmak icin ugraşmayabilirdi. Fakat iyi, olumlu bir karakter betimlemesine sahip oldugundan dolayı, Ali Nazik’e sahip cıkma istegi ön plana cıkan bir karakter yapısı görülmektedir.

5.1.2. Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni

Şekil 3. Ask Filmlerinin Unutulmaz Yonetmeni Filminin Kapak Çalısması (kaynak: http://www.sinematurk.com/film/1773-ask-filmlerinin-unutulmaz-yonetmeni/, son erisim: 22.05.2019)

32 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Tablo 6. Filmdeki Karakterin Ozelligine Göre Betimsel Yapısı Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni İyi Sıcak Baskın Ahlaki Ciddi Batılı Degişken Güçsüz Duygusal Egitimsiz Fakir

Betimsel özellikleri: İyi, sıcak, baskın, ahlaki, ciddi, batılı, degişken, gücsüz, duygusal, egitimsiz, fakir. Aşk filmlerinin unutulmaz yönetmeni filminde, Şener Şen’in Haşmet Asilkan karakterini canlandırdıgı görülmektedir. Ozetle film, aşk filmleri cekmekten sıkılan bir yönetmenin, tarz degiştirerek dönem filmi cekmeye calıştıgı bir hikayeyi anlatmaktadır. Bu filmin hikayesinin alt dinamiklerinde degişken faktörler oldugu düşünülmektedir. Modernleşmenin bir etkisi olarak film ceken yönetmenlerin de birtakım işleyişleri degiştirme cabalarının bir yansıması olarak degerlendirilebilir. Buradaki karakterin betimlemesi yine olumlayıcı yöndedir. Haşmet Asilkan karakterinin en büyük ve tek amacı filmi bir şekilde bitirmektedir. Bu amacı gercekleştirmek icin etik degerleri terk etmemektedir. Egitimsiz olmasına karşın kendini egitimli olarak tanıtması, filmi bitirmek icin negatif film calması olumsuz özellikler olmasına ragmen, filmde etik degerleri bozan başka bir özellik görülmemektedir. Burada da Muhsin Bey filminde oldugu gibi karakterin ekonomik sıkıntısı vardır. Giriştigi zorlu film cekme sürecini başarılı bitirerek, refaha kavuşmak istemektedir. Turgul’un bazı filmlerinde olay örgüsü ekonomik sıkıntı üstüne kurulmaktadır. Bazı filmleri daha cok toplumsal ve bireysel sürecler üzerine kurulmaktadır. Burada önemli olan Şener Şen’in farklı filmlerde ve farklı olay örgülerinde, farklı karakter özelliklerini canlandırabilmesidir.

5.1.3. Gölge Oyunu

33 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Şekil 4. Golge Oyunu filminin kapak calısması (kaynak: http://www.tsa.org.tr/tr/kitap/kitapgoster/452/yavuz-turgul-sinemasini-kesfetmek, son erisim: 22.05.2019)

Tablo 7. Filmdeki Karakterin Ozelligine Göre Betimsel Yapısı Gölge Oyunu Kötü Sıcak Baskın Yozlaş. Komik Batılı Degiş. Güçsüz Akılcı E.siz Fakir

Betimsel özellikleri: Kötü, baskın, yozlaşmış, komik, batılı, degişiken, gücsüz, akılcı, egitimsiz, fakir. Bu filmde bambaşka bir Şener şen oyunculugu görülmektedir. Diger filmlerde iyi, olumlayıcı bir profil cizmesine ragmen, bu filmde kötü, olumsuz bir karakter profili cizmektedir. Pavyonda komedyenlik yapan iki arkadaşın, konuşma engelli bir kızla tanışmalarından sonra hayatlarına devam etme mücadelesini anlatan film, olay örgüsü bakımından yine ekonomik sıkıntılar üzerine kurulmuştur. Şener Şen’in oynadıgı Abidin karakteri, arkadaşı Mahmut’un aksine kötü sayılabilecek bir karakterdir. Kadınlarla olan yakın ilişkisi, hırsızlık planları yapması, yardım isteyene yardım etmemesi onu kötü bir karakter yapabilmektedir. Para kazanma hırsı onu aynı zamanda yozlaşmış bir karakter de yapmaktadır. Şener Şen’in, Turgul ile calıştıgı filmler icinde, bu film digerlerinden bu yönüyle ayrılmaktadır. Şener Şen karakterinin burada kötü, olumsuz, egitimsiz bir betimleme ortaya koydugu söylenebilir.

5.1.4. Eşkıya

34 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Şekil 5: Eskıya filminin kapak calısması (kaynak: https://www.discogs.com/Erkan- O%C4%9Fur-E%C5%9Fk%C4%B1ya-Film-M%C3%BCzikleri-Orijinal- Soundtrack/release/9874398, son erisim: 22.05.2019)

Tablo 8. Filmdeki Karakterin Ozelligine Göre Betimsel Yapısı Eşkıya İyi Soguk Baskın Ahlaki Ciddi Doğu. Tutucu Güçlü Akılcı E.siz Fakir

Betimsel özellikleri: İyi, soguk, baskın, ahlaki, ciddi, dogulu, tutucu, güclü, akılcı, egitimsiz, fakir. Bu film hem Turgul’un hem de Şen’in filmografisinde farklı bir yere sahiptir. Filmin yaptıgı gişe başarısı ve filmin sosyolojik boyutu, adından en cok söz ettiren filmlerinden olmuştur. Türk sinemasının en kötü dönemlerini yaşadıgı anda Eşkıya filmi bir dönüm noktası olarak görülmektedir. Türk seyircisinin sinemayla barıştıgı film olarak degerlendirilmektedir. Bakıldıgı zaman dogu-batı ayrımının net olarak yapıldıgı, giyim kuşam, mekanlar gibi ceşitli folklorik özelliklerin özellikle tercih edildigi bir film yapılmıştır. Karakter betimlemesi tablosuna bakıldıgında, dogu ya da dogu toplumları belirli olay örgülerini kullanan farklı bir film olmuştur. Buradaki Şener Şen’in oynadıgı karakter, diger karakterlerden güclü olma, gerektiginde silah kullanma, otoriteye başkaldırma gibi ceşitli dominant özelliklerle ayrılmaktadır. Baran karakterini canlandıran Şen, otoriteye direnen, istedigini almak ugruna her şeyi göze alan, toplumdaki sıradan insanlar gibi yaşamayan farklı bir karakteristik özellik çizmektedir.

5.1.5. Gönül Yarası

Şekil 6: Gonul Yarası filminin kapak calısması (kaynak: http://www.beyazperde.com/filmler/film-59347/, son erisim: 22.05.2019)

35 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Tablo 9: Filmdeki Karakterin Ozelligine Göre Betimsel Yapısı Gönül Yarası İyi Sıcak Uyum. Ahlaki Komik Batılı Tutuc. Güçs. Akılcı E.li Fakir

Betimsel özellikleri: İyi, sıcak, uyumlu, ahlaki, komik, batılı, tutucu, gücsüz, akılcı, egitimli, fakir. Gönül yarası filmi, Turgul ve Şen’in filmografisinde cok önemli yere sahip olan filmlerden birisidir. Filmin Türkiye’deki dogu-batı meselesine ve kadın-erkek ilişkilerine ışık tutması en önemli temalardandır. Turgul’un yönetmenligini yapmış oldugu filmler icinde hem toplumsal hem bireysel olarak bu iki temayı merkeze alması, Türk sineması acısından da önemli olarak degerlendirilebilir. Filmde doguda bir köyde ögretmenlik yapan Nazım’ın, emekli olduktan sonra İstanbul’a dönüşünü, ekonomik sıkıntılardan dolayı ek iş taksicilige başlamasını ve yolcu olarak taşıdıgı Dünya ile kızının hikayesini anlatmaktadır. Turgul’un bu filminde yine bir gecim sıkıntısı ve bu sıkıntıyı aşmaya calışan karakter olarak Şener Şen tercihi görülmektedir. Fakat bu filmde Şener Şen’in canlandırdıgı Nazım, ne Eşkıya’daki gibi gözü karadır, ne de diger filmlerdeki gibi yönetmen, prodüktör ya da aktif girişimlerde bulunan serbest meslek calışanıdır. Karakter olarak mütevazı, hayatı ögretmenlik yaparak gecmiş, olabildigince beladan ve dinamizmden kacmış bir karakterdir. Film esnasında başına gelen olaylar, iyi niyetinden, yardımcı olmaya calışmasından kaynaklanmıştır. Karakterin betimsel yapısında dikkat ceken bir nokta, Şener Şen’in yine batılı bir bakış acısına sahip olmasına ragmen, filmin doguda bir köyde gecen sahnelerde başlamasıdır. Böylece Turgul ve Şen, dogu metaforlarından bir sahnede olsa vazgecmedigini göstermiştir. Bu filmde ve Av Mevsimi filminde karakterin betimsel yapısında dikkat ceken bir nokta, iki filmde de Şener Şen’in kamu görevlilerini canlandırmasıdır. Burada bir ögretmen ve egitimli insan betimlemesi varken, Av Mevsimi filminde polistir ve polis mesleginin betimsel yapısı görülebilmektedir.

5.1.6. Av Mevsimi

36 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Şekil 7: Av Mevsimi filminin kapak calısması (kaynak: http://www.beyazperde.com/filmler/film- 186663/, son erisim: 22.05.2019)

Tablo 10: Filmdeki Karakterin Ozelligine Göre Betimsel Yapısı Av Mevsimi İyi Soguk Baskın Ahlaki Ciddi Batılı Tutucu Güçlü Akılcı Egitimli Zengin

Betimsel özellikleri: İyi, soguk, baskın, ahlaki, ciddi, batılı, tutucu, güclü, akılcı, egitimli, zengin. Karakterin özelligine göre cıkartılan tabloda, koyu renkle dikkat ceken zengin olma durumu, ekonomik olarak en üst gelire sahip zenginlik olarak anlaşılmamalıdır. Diger filmlerdeki karakter gecimini saglayamayacak kadar sıkıntı yaşayıp ek işler peşinde koşarken, Av Mevsimi filminde karakter kamu görevlisi polistir ve gecimini oradan saglayabilmektedir. Yukarıda ifade edildigi gibi burada polis rolünü canlandıran Ferman ismindeki karakter, Şener Şen’in kamu görevlisini oynadıgı nadir filmlerdendir. Emniyet camiası başarılarından dolayı ona “Avcı” ismini takmıştır. Hemen burada dikkat ceken karakterin başarılı olma durumu, diger filmlerde pek rastlanan bir durum degildir. Karakterin en önemli özelligi, yıllarca sektörde yaşadıgı olaylardan edindigi tecrübe ve iş bitiriciligidir. Buradaki karakterin betimsel özellikleri analiz edilirken göz önünde bulundurulması gereken bir diger nokta, meslek olarak polis olmanın karakteri etkileyebilmesidir. Böylece bir karakterin soguk, baskın, ciddi, akılcı, güclü gibi özellikleri barındırması normal karşılanabilir.

5.1.7. Yol Ayrımı

Şekil 8: Yol Ayrımı filminin kapak calısması (kaynak: http://www.beyazperde.com/filmler/film- 256075/, son erisim: 22.05.2019)

37 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Tablo 11: Filmdeki Karakterin Ozelligine Göre Betimsel Yapısı Yol Ayrımı İyi Sıcak Baskın Ahlaki Ciddi Batılı Degiş. Güçlü Duygu. Egitim. Zengin

Betimsel özellikleri: İyi, sıcak, baskın, ahlaki, ciddi, batılı, degişken, güclü, duygusal, egitimli, zengin. 10 Kasım 2017’de vizyona giren Turgul’un son filmi Yol Ayrımı, diger filmlerden çok daha farklılık göstermektedir. Bu filmde sosyolojik olarak dogu-batı meselesini, ekonomik sıkıntıyı, karakterin başarısız biri olmasını ya da karakterin kamu görevlisi olması gibi ceşitli özellikler ve temalar görülmemektedir. Diger filmlerden farklı olarak Şener Şen’in canlandırmış oldugu Mazhar karakteri, babasından devraldıgı tekstil fabrikasının varlıgıyla büyümüş hatta varlıgını iyice büyüterek toplumun en zengin ailelerinden biri olmuştur. Filmdeki hikaye zengin ya da fakir olma üzerine kurulmamıştır. Zengin bir iş adamı olan Mazhar, filmin ilk yarısında kötücül, agresif, hırslı, güclü, dominant, hata kabul etmeyen bir karakter cizmektedir. Yaşadıgı bir kaza sonrasında tüm hırsını bir kenara bırakarak duygusal bir karakter olma yoluna girmiştir. Diger filmlerde bir karakterin özellikleri başladıgı gibi biterken, bu filmde karakterin degişip dönüşmesi söz konusudur. Böylece karakterin betimsel yapısı filmdeki ilk hali degil, sonraki karakter özellikleri baz alınarak hazırlanmıştır. Mazhar karakteri kazadan sonra tamamen degişerek olumlu, iyi niyetli, hırslarından vazgecmiş, hic acımadıgı işcileriyle aynı ortamı yaşayan bir karaktere bürünmüştür. Gönül Yarası ve Yol Ayrımı filmlerinde dikkat ceken bir nokta da, Şener Şen’in yan karakterde olan kadınla yakınlaşmasıdır. Diger filmlerde Şener Şen’i kadınlarla bir ilişkisi bulunmazken, bu iki filmde kadın karakterlerle yakınlaşması söz konusudur. Bu yakınlaşma da iki karakterin de olumlu, duygusal, egitimli gibi karakter özelliklerine sahip oldugu anlarda yaşadıgı dikkat cekmiştir.

6. Sonuç Sonuc olarak Yavuz Turgul’un yönetmenligini yaptıgı, Şener Şen’in ana karakterde oynadıgı 7 film, karakterlerin özellikleri göz önünde bulundurularak betimsel olarak analiz edilmeye calışılmıştır. Filmlerin hikayeleri, mekanları ve zamanları gibi temel ögeleri degişse bile, aynı yönetmen ve aynı karakterin film cekmeye devam ettigi görülmüştür. Hangi oyuncunun hangi karakteri daha iyi oynayabilecegi üzerinde cok durulmadan, Şener Şen ile calışılmaya devam edilmiştir. Şener Şen’in görev verildigi her rolü tecrübesine dayanarak oynamaya calıştıgı ve oynadıgı rollerde sevildigini söylenebilir. Yol Ayrımı, Av Mevsimi, Gönül Yarası, Eşkıya gibi filmlerle, Turgul ve Şen’in cekmiş oldugu filmler hem izleyiciler tarafından begenilmesi gişe rakamlarına yansımıştır. Ayrıca ceşitli festival ve etkinliklerde ödül alan filmler olmuştur.

38 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Turgul ve Şen’in sürekli birbirleriyle calışmalarının ceşitli sebepleri oldugu öngörülmüştür. Ornegin Yeşilcam’dan film cekmeye devam eden ve neredeyse hiç dizilerde görev almamış bir oyuncu olarak Şener Şen’in proje secmesi ve sadece begendigi projeleri kabul ettigini röportajlarda söylemesi belirleyen etkenlerden birisidir. Set ortamında yönetmenin ne demeye calıştıgını, nasıl bir oyun istedigini en iyi anlama noktasında Turgul’un tercihi de Şener Şen’e yönelmiştir. Her filmde kendisini ve sinemasını bilmeyen yeni oyuncularla calışmaktansa, yıllarca süren tanışıklık ve dostluklarıyla iki karakterin birleşmesi daha kolay olabilmektedir. Sebep ve filmin sonucu nasıl olursa olsun, ikilinin birbirinden memnun oldugu anlaşılmaktadır. Bu sebepledir ki birbirleriyle calışmayı tercih etmektedirler. Yavuz Turgul ile yapılan bir röportajda, Şener Şen’le tanışmalarının Ertem Egilmez dönemine denk geldigini söylemektedir. Usta yönetmen Egilmez’in tanıştırdıgı iki karakterin dostlukları, zamanla ailesel boyuta taşınmış ve bagları güclenerek film projelerinde birlikte calışmaya başlamışlardır. Şener Şen ise, aldıgı film tekliflerini degerlendirdigini, senaryolarını okudugunu ifade ederek, sadece begendigi projelerde oynamayı kabul ettigini ifade etmiştir. Filmdeki karakterlerin özelliklerine göre tablolaştırılması, bir insanın zihinde yer ettigi, toplumda tanınırken hangi sıfatlarla anıldıgına bakılarak oluşturulan betimsel bir calışmadan faydalanılarak oluşturulmuştur. Bu dogrultuda karakterin toplumsal ve bireysel olarak hangi özellikleri barındırdıgı saptanmaya calışılmıştır. Filmdeki karakterin iyi-kötü, egitimli-egitimsiz, zengin-fakir, baskın-uyumlu…gibi oyuncunun davranışları sınıflandırılarak, her filmde nasıl bir yapıya sahip oldugu betimlenmeye calışılmıştır. Her filmde karakterlerin degiştigi görülmüştür. Hicbir filmde karakterlerin tam olarak örtüşmedigi saptanmıştır. Yer yer benzer özellikler barındırmakla birlikte, filmdeki karakterler genel olarak farklı temalarda, toplumlarda, statülerde evrilmiş karakterlerdir. Bu degişkene ragmen yönetmenin aynı oyuncuyla calışması, gişede filmlerin izlenme oranının yükselmesi, Turgul ile Şen’in başarılı uyumuna, başarılı oyunculuga, yıllardan beri birbirlerini tanıyor olmalarına baglanabilir.

Kaynakça Baran, Ferhan. (2014), Sinema Endüstrisi, İstanbul. Battal, Veysel. (2015), Yavuz Turgul Sinemasında Mizah ve Toplumsal Eleştiri, Yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi. Ersümer, Oguzhan. (2011). Yavuz Turgul’da Dogu Düşüncesi. 1.Uluslararası Altın Koza Sinema Kongresi, 83, 86-96. Esen, Halim ve Kayador, Vakur. (2009). Yavuz Turgul Sinemasında Nostalji. Selcuk İletişim Dergisi, 6/1, 154-171. Hepkon, Zeliha. (2011). Yavuz Turgul Sinemasını Keşfetmek icinde (Ed. Ala Sivas), "Bir Auteur Yıldız Olarak Yavuz Turgul". Sayfa: 179-198. Karasar, Niyazi. (2014), Bilimsel Araştırma Yöntemleri, Ankara, Nobel. Mayrıng, Philipp. (2011), Nitel Sosyal Araştırmaya Giriş, Ankara, Bilgesu. Öcel, Nilüfer ve Nebahat Akgün Çomak. (2015). A Study on the Sitcoms in Turkey: New Ways & An Example. İstanbul İletişim Dergisi, 13, 103-136 Özön, Nijat. (2010). Türk Sinema Tarihi. İstanbul, Doruk Yayıncılık. Yıldırım Ali ve Hasan Şimşek. (2016), Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri, İstanbul, Seckin Yayıncılık. Yüksel, Sinem Evren. (2013). Yavuz Turgul Sinemasında Toplumsal Degişim ve Kriz Anlatısı. Selcuk İletişim Dergisi, 8/1, 282-294.

39 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

İnternet Kaynakları https://www.brandweekistanbul.com/speakers/yavuz-turgul/, son erişim: 22.05.2019 https://www.gzt.com/aktuel-kultur/beyaz-perdenin-usta-sanatcisi-sener-sen-2357481, son erişim: 22.05.2019 https://www.imdb.com/title/tt0184756/, son erişim: 22.05.2019 http://www.sinematurk.com/film/1773-ask-filmlerinin-unutulmaz-yonetmeni/, son erişim: 22.05.2019 http://www.tsa.org.tr/tr/kitap/kitapgoster/452/yavuz-turgul-sinemasini-kesfetmek, son erişim: 22.05.2019 https://www.discogs.com/Erkan-O%C4%9Fur-E%C5%9Fk%C4%B1ya-Film- M%C3%BCzikleri-Orijinal-Soundtrack/release/9874398, son erişim: 22.05.2019 http://www.beyazperde.com/filmler/film-59347/, son erişim: 22.05.2019 http://www.beyazperde.com/filmler/film-186663/, son erişim: 22.05.2019 http://www.beyazperde.com/filmler/film-256075/, son erişim: 22.05.2019

40 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

AZERBAYCAN - TURKİYE İŞLETME YONETİCİLERİNİN LİDERLİK DAVRANIŞLARININ KARŞILAŞTIRILMASI

Prof. Dr. Muhsin HALİS Kocaeli University, E.B.A. Faculty & Bolu AIBU, Communication Faculty ([email protected])

Ramzi GULIYEV Bakü Slavyan University. ([email protected])

Özet Bu calışmanın amacı, Azerbaycan ve Türkiye'de yöneticilerin astlarına ve calıştıkları organizasyona ilişkin davranış bicimlerini ve bu davranışlar sonucunda oluşan liderlik cıktılarını karşılaştırmaktır. Çalışma iki ülkede yapıldıgından, her iki ülke icin elde edilen sonuclar arasındaki farklılıkları ortaya cıkarmak amac edilmiştir. Literatür incelendiginde, liderlik stilleri ve yaklaşımlarıyla ilgili bircok görüş dikkat cekmektedir. Bu calışmanın literatür kısmında; lider, yönetici, liderlik kavramı, lider ve yönetici karşılaştırılması, liderlik yaklaşımları ve liderlik stilleri ile ilgili bilgiler verilmektedir. Çalışmanın ikinci ve ücüncü bölümünde ise Azerbaycan ve Türkiye'de yer alan örgüt calışanlarının, yöneticilerinin liderlik tarzlarını ve davranışlarını nasıl algıladıklarını ölcmek amacıyla bir calışma yapılmıştır. Çalışma sonucu Azerbaycan'da 312, Türkiye'de 334 olmak üzere toplamda 646 veri elde edilmiştir. Elde edilen verilere SPSS programı yardımıyla analizler uygulanmıştır. Bu analizler sonucunda her iki ülkede de yöneticilerin sergiledikleri davranışlar ile söz konusu davranışlar sonucunda ortaya cıkan liderlik cıktıları arasında bazı ilişki ve etkiler tespit edilmiştir. Yapılan bir diger analiz sonucunda ise, her iki ülke arasında ihtiyac farklılıkları bulgulanmıştır. Yapılan analitik calışmaların sonucları ve degerlendirmeleri sunulmuştur. Anahtar Kelimeler: Lider, Yönetici, Liderlik, Liderlik Yaklaşımları, Liderlik Teorileri, Liderlik Çıktıları

GİRİŞ Liderlik kavramı ise yönetim bilimi icerisinde güncelligini tüm zamanlarda korumuş bir kavram olmuştur. Lider davranışı konusunda ortaya konan ilk yaklaşımlardan günümüze en dogru lider davranış tarzını bulmaya yönelik binlerce calışma yapılmış ve bunun paralelinde farklı liderlik tanımlamaları ve davranış boyutları geliştirilmiştir. Yöneticilerin liderlik nitelikleri ve parelelinde astlarına yansıttıkları lider tipleri de yine pek cok degişken ile incelenmiş ve pek cok sonuca ulaşılmıştır. Gecmişten günümüze dek araştırmacılar tarafından liderlik konusu ile ilgili bircok calışma yapılmıştır. Globalleşme, bilgi, iletişim vb. degişim ve yenilikler insanlara daha cok önem verilmesine sebep olmuştur. İnsanlara verilen önemin gün gectikce daha cok artmasından dolayı, bilim adamları önümüzdeki zamanlarda liderlik kavramının daha cok deger kazanacagını ve bu konuyla ilgili yeni uygulamalı araştırmalar yapılacagını öne sürmüşlerdir. Astları ile iyi bir iletişim kuran, onları kolayca ikna edebilen, grup hedeflerine dogru yönelten ve yeniliklere her zaman acık olan liderler örgütsel hedeflere ulaşma konusunda başarılı olabilmektedirler.

41 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Bircok calışmada yöneticiler ve liderler birbirlerinin yerine kullanılır; cünkü her ikisinin rolünde ve sorumluluklarında karar alma ve insanları yönetme yönleri bulunmaktadır. Bununla birlikte her ikisinin temelinde yatan ilkeleri kapsam ve algıda farklılıklar göstermektedir. Kotter (1988), yönetimin modern organizasyonlardaki karmaşıklıklarla baş etmenin aracları oldugunu belirtmiştir. Yöneticilerin temel görevlerinin personel ve organizasyonu kapsadıgını belirten Kotter, yöneticilerin işi denetleyip sonuclarını izlediklerini ifade etmiştir. Yönetim ve liderligi ayrı terimler olarak tanımlayan Yukl (1994), yönetimi, kararlılık ve verimlilik yönelimi olarak nitelendirmiştir. Yöneticiler icin en belirgin tema, bir eylem planı gercekleştirmektir (Bolman ve Deal, 1997). Kontrol, uyumluluk ve uygunluk, yönetim işlevlerini karakterize eder. Liderlik yöneticinin aksine, katılımcı ve işbirligine dayalı faaliyetlerle karakterize edilmektedir (Kotter, 1988). Kotter, liderligi degişime yönelik bir arac olarak nitelendirmiştir. Öyle ki, Kotter'a göre, liderler örgütün yönünü belirlemektedir. Liderler ortak bir vizyon geliştirir ve iletişim kurar, geniş hedefler belirler ve örgütsel degişiklikler başlatırlar. Liderler, işbirliginin, ekip calışmasının ve ortak hedeflerin geliştirilmesinin degerini kabul ederler (Bolman ve Deal, 1997; Sergiovanni, 1992). Liderlik performansla ilgilidir (Dvir vbdg., 2002; Engelen vdg. 2015; Hmieleski ve Ensley, 2007; Rowold ve Heinitiz, 2007). İdris ve Ali (2008), de bu iddiayı, en iyi uygulama yönetiminin liderlik tarzı ve performans arasındaki aracı degişken olarak etkisini inceleyerek dogrulamışlardır. Bununla birlikte, yönetici ve performans ilişkilerini incelerken, performans üzerinde kurucu olan ve olmayan yöneticilerin ayrılıkta yaptıkları araştırmaları sonucsuz kalmıştır (Daily ve Dalton, 1992; Jayaraman vdg. 2000). Kurucu CEO'lar girişimciler gibi işlev görebilir ve kurucu olmayan CEO'lar daha belirgin bir yönetim stiline sahip olabilmektedirler (Daily ve Dalton, 1992). Kurucu özelliklere odaklanan araştırmalar, kurucunun insan sermayesinde hangi özelliklerin farklılık yarattıgını ve başarılı bir girişimi başlatmak ve sürdürmek icin önceki deneyimlerini eksik bir şekilde anlama ile sonuclandıgını öne sürmüşlerdir (Sapienza ve Grimm, 1997; Westhead, 1995). Ayrıca, Jayaraman ve digerleri (2000), kurucu ve kurucu olmayan CEO'larla ilgili bir calışma yapmış ve bulguları kuruluşun yaşının ve büyüklügünün kurucu yönetimin etkilerine aracılık ettigini göstermişlerdir. Organizasyon sahibi kurucuların, daha eski, daha gelişmiş kuruluşlara kıyasla genc işletmelerin stok performansı üzerinde daha büyük etkiye sahiptir. Bu nedenle, bir girişimcinin bir işletmedeki süresi iş performansını etkileyebilmektedir. Bir örgütün sürdürülmesine yardımcı olan girişimcilerin liderlik stillerini anlamak, iş yaşam döngülerini ve girişimcilik cabalarını anlamak önemlidir. Beş yıldan fazla bir süreçte faaliyette olan bir organizasyonda ticari büyüme yaratmak icin, liderlik stilleri arasında geciş yapılması gerekebilmektedir (Swiercz ve Lydon, 2002). Performans ve liderlik stilleri arasındaki ilişkiyi incelemek, bir kurucunun degişmez özelliklerinden yararlanarak geliştirilebilecek bir dizi liderlik becerisine odagı artabilmektedir. Bu nedenle önderler, liderlik ve performans arasındaki bu ilişkiyi anlamak icin daha saglam bir cerceve yaratmaladırlar. Swiercz ve Lydon (2002), girişimci bir CEO'nun bir organizasyonu başlangıctan sürdürülebilir bir girişime taşımak icin liderlik yetkinliklerini nasıl degiştirdigine dair araştırmalarda, bu konuda liderlerin bir boşlugu oldugunu belirlemiştir. Liderlik tarzı, girişimcilerin kurucudan yönetici olana geçmek icin gereken liderlik becerilerine sahip olmaması nedeniyle işletmenin başarısızlık oranlarını artırmaktadır. Ayrıca, dönüşümcü liderlik davranışlarına işletme kurucu olan CEO'ların, kurucu olmaya CEO'lara göre işletme performansı üzerinde daha büyük etkisi vardır (Ling vdg. 2008). Ayrıca, Ling ve arkaşaları, daha uzun süre işletmeyle ugraşan

42 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

CEO'ların, kücük ve orta ölcekli işletmelerde (KOBİ) liderlik tarzını kullanarak önderlik etmede daha etkili oldugu sonucuna varmışlardır. One sürülen bu fikirde, CEO'ların etkinligine dair sonuclar elde edilsede, KOBİ'lerde görev yapan girişimci liderin etkinlik düzeyi ele alınmamıştır. Performans ve liderlik stilleri arasındaki ilişkiyi netleştirmek icin ek araştırmalara ihtiyac vardır. Liderler, sergiledikleri davranış tarzlarına göre farklılık göstermektedirler. Onemli olan sergilenen davranış veya tarzın işletme ve bireyleri olumlu yönde etkilemesidir. Liderlikle ilgili yapılan bircok calışmada, ele alınan önemli konulardan biri, liderin işe veya ilişkiye odaklı oldugunu bulma yönünde olmuştur. İşe yönelikli liderlerin ilişkiye daha az önem verirken, ilişki odaklı liderlerin ise bireylere daha cok önem verdigi bilinmektedir. Liderlerin sergiledikleri davranışları, bireylerin liderlikle ve görevle ilgili algılarını önemli ölçüde etkilemektedir. Bireylerin algı düzeyleri liderlik cıktıları, yani liderin ortaya koydugu davranış sonucunda oluşan cıktılar olarak nitelendirilmektedir. Yöneticilerin liderlik tarzklarının/davranışlarının takşipciler tarafından nasıl algılandıgına yönerlik yapılan muhtelif calışmalar vardır. Yapılan calışmalardan bazıları aşagıda yer almaktadır. Çalman ve Tagraf (2009), Gaziantep'te bulunan ihracat yapan şirketlerdeki liderlik tarzlarını ortaya cıkarmaya calışmışlardır. Yapılan calışma sonucunda, işletmelerde elde edilen başarı düzeyinin liderlerin tarzlarından kaynaklandıgı ortaya cıkmıştır. Bunun yanısıra, yöneticilerin %85'i demokratik, %15'i ise otokratik liderlik tarzını benimsedikleri ve demokratik liderlerin bulundukları işletmelerin digerlerinden daha başarılı oldugu sonucuna varılmıştır. Diger bir araştırma ise, K.K.T.C'de bulunan devlet bankalarda sergilenen liderlik tarzlarını ortaya cıkarmak icin yapılmıştır. Yapılan calışma sonucunda, bahsedilen işletmelerde, demokratik liderlik stilinin daha agır bastıgı sonucuna varılmıştır (Şafaklı,2005: 131- 144). Diger bir calışma ise Kahramanmaraş'ta tekstil alanında faaliyet gösteren işletmelerde gercekleştirilmiş ve görev alan bayan calışanlara önderlik yapanların liderlik tarzları belirlemeye calışılmıştır. Yapılan calışmalar sonucunda, bayan calışanların liderlerini otokratik liderl olarak algıladıkları sonucuna varılmıştır ( Bakan vb, 2013:1). Bir başka calışmada ise, şirket yöneticilerinin, cocukluktan itibaren bulundukları cevresel yaapının sergiledikleri liderlik tarzına olan katkılarını belirlemeyi amaclamışlardır. Çocukluklarında baskın ebeveynlere ve ögretmenlere sahip olan liderlerin otokratik tarzı benimsedikleri ve yaşları arttıkca otokratik liderlik tarzını daha da benimsedikleri sonucuna varılmıştır (Ozmen, Taş ve İbicioglu, 2009). Diger bir calışmada ise İzmir'de bulunan üc üniversitenin mühendislik ve iktisadi ve idari bilimlerinde egitim alan ögrencilerin liderlik tarzları tespit etmek amac edilmiştir. Yapılan araştırma sonucunda ögrencilerin, üniversite tipi, sınıf ve cinsiyetlerinin liderlik tarzlarıyla ilişkisi gözlemlenirken, maddi durumlarının liderlik stilleri arasında olumlu ilişkisi tespit edilmemiştir (Demir vdg. 2010:130). Bir diger calışmadaysa, Türkiye'de farklı yerlerde görev yapan belediye başkanlarının sergiledikleri liderlik tarzları ve bu tarzları etkileyen unsurların belirlenmesi amac edilmiştir. İncelemeler sonucunda, Türkiye'de görev yapan belediye başkanlarının sergiledikleri liderlik tarzlarına siyasetle ugraştıkları sürenin, yaş unsurunun, bulundukları şehrin ve üyesi oldugu partinin etkisi oldugu gözlemlenmiştir. Belediye başkanlarının cogunun demokratik liderlik tarzı benimsemeye calıştıgı, bunun yanısıra serbesiyetci ve otoriter liderlik tarzlarını sergileyenlerin az olmadıgı sonucuna varılmıştır (Yörük vb, 2011:1). Bir sonraki araştırmada, Türkiye'de bulunan ve ilkögretim programlarının görüldügü okullarda görevli olan yöneticilerin sergiledikleri liderlik tarzlara ve bu tarza etki eden

43 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

unsurların belirlenmesi amac edinmiştir. Çalışma sırasında, Türkiye'nin dokuz ilinden bulunan ilkögretim okullarında görev yapan 788 ögretmene ulaşılmış ve 59 maddeden oluşan bir test yapılmıştır. Araştırma sonucunda, ögretmenleri yöneten önderlerin, dönüşümcü ve demokratik liderlik tarzını benimsedikleri sonucuna varılmıştır. Sonuca ulaşırken ögretmenlerin düşüncelerinde cinsiyetin etkisi oldugu tespit edilmiştir. Elde edilen bir diger sonuc ise, önderin sergiledigi liderlik tarzının, onun görevini yaptıgı süreyle etkili olurken, onları degerlendiren ögretmenlerin ise branş ve mezuniyet durumlarının önderlerini degerlendirmelerinde etkisi olmadıgı sonucudur (Taş vdig., 2007: 85). Aşagıda Türkiye dışında yapılan liderlikle ilgili birkac calışma yer almaktadır. Nsubuga (2008) tarafından Uganda'da orta okullarda yapılan calışmada, önderlik stilleri araştırılmış ve genc ögretmenlerin otokratik liderlik tarzı benimseyerek agresif, tecrübeli ögretmenlerin ise demokratik tarzı benismeyerek olgun davrandıkları sonucuna varılmıştr. Diger bir calışma ise, Florida Universitesinden E. Salas ve arkadaşları (2000) tarfından yapılmış ve bireyler üzerinde demokratik liderligin etkisinin otokratik liderlik tarzında olan etkiden daha fazla tatmin duygusu ortaya cıkardıgı sonucna varılmıştır. S. Moh'd Futa ve A. Lutfi Al- Khasawneh (2012) tarafından Urdün'ün kuzeyinde bulunan 3 devlet üniversitesinden toplamda 570 ögrencinin katılımıyla, akademik personellerin sergiledikleri liderlik stillerinin ögrencilerin davranışları üzerinde etkisi tespit edilmeye calışılmıştır. İncelemeler sonucunda, ögrencilerin davranışlarını etkileyen liderlik stilinin, demokratik liderlik stili oldugu tespit edilmiştir. Albert Puni ve arkadaşları (2014) tarafından Gana'da bulunan iki bankada yapılan calışmada, liderlerin sergiledikleri otokratik, sebest bırakıcı ve demokratik tarzların mali yapılarla etkisi olup olmadıgı tespit edilmeye calışılmıştır. Araştırma sırasında liderlik tarzları bagımsız, mali yapılar ise bagımlı degişken olarak belirlenmiş ve bu degişkenlerin birbirini yüksek düzeyde etkilemedigi sonucu elde edilirken, etki düzeyinin demokratik liderlikte digerlerine nazaran daha cok oldugu sonucuna varılmıştır. Kanada'da Nadeem Bhatti ve arkadaşları (2012) tarafından yapılan bir calışmada, kamu okulları ve özel sektörde görev yapan ögretmenlere 23 soruluk anket yöneltilerek, demokratik ve otokratik liderligin iş tatmini üzerinde etkisi tespit edilmeye calışılmıştır. Anketler yapıldıktan sonra, “ANOVA”, “Regresyon”, “Korelasyon” ve “t Testi” analizleri yapılarak liderlik tarzıyla iş tatmini arasında pozitif etki oldugu gözlemlenirken, özel sektörde calışan ögretmenlerin iş tatminin kamu okullarında calışan ögretmenlerin iş tatmininden daha az oldugu sonucuna varılmıştır. M. L. Voon ve arkadaşları (2011) tarafından Malezya'da 200 gönüllünün katılımıyla, özel sektörlerde iş tatminiyle liderlik tarzlarının etkisini araştırmaya calışmışlardır. Çalışmada, etkileşimci ve transformasyonel liderligin direkt iş tatmini üzerinde etkili oldugunu sonucu elde edilirken, bu etki düzeyinin dönüşümcü liderlikte daha etkili oldugu tespit edilmiştir. Bu cercevede bu calışma Azerbaycan ve Türkiye işletme yöneticileri üzerine algılanan lider davranılarının calışanların iş sonuclarına olumlu etki yapıp yapmadıgına dairdir. Çalışmanın amacı, liderlerin sergiledikleri davranışlar ile liderlik cıktıları arasında bir sebep sonuc ilişkisi olup olmadıgının iki ülke acısından sonuclarını karşılaştırmaktır. Liderlerin sergiledikleri davranışları bireyler tarafından degerlendirmek icin “Lider Davranışı Betimleme” ölcegi, lider davranışları sonucunda bireylerin algılarını belirlemek icin “Liderlik Çıktıları” ölcegi araştırma sırasında kullanılmıştır. Azerbaycan'da 312, Türkiye'de 334 olmakla, toplamda 646 anket sonucu elde edilmiştir. Araştırma iki ülkede yürütüldügünden dolayı, elde edilen veriler ayrı ayrılıkta güvenirlilik testine tabi tutulmuştur. Yapılan güvenirlilik analizi neticesinde, her iki ülkede de hem “Lider Davranışı Betimleme” ölceginin, hem de “Liderlik

44 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Çıktıları” ölceginin genel olarak kabul gören alt kısım güvenirlilik katsayısından yüksek oldugundan dolayı, ölceklerin güvenirli oldugu sonucuna varılmıştır. Olceklerin güvenirli oldugu kanaatine varıldıktan sonra, ölcekleri faktörlere ayırmadan önce faktör analizine uygunluklarını incelemek için, KMO (Kaiser-Meyer-Olkin) ve Bartlett testi yapılarak elde edilen sonuclara bakılmıştır. Faktör analizine uygunluk testi sonucunda varılan sonucların yeterli düzeyde oldukları tespit edilmiştir. Her iki ölcekte elde edilen KMO katsayısına bakıldıgında, acıklayıcı faktör analizi icin gerekli olan örneklem yeterliliginin mükemmel ve araştırma sırasındaki örnek büyüklülügünün yeterli oldugu sonucuna varılmıştır. Bartlett testi ile ana kütlenin bütünlülügü test edilerek, bu kütlenin faktör analizine uygun olup olmadıgı sonucuna varılmaktadır. Faktör analizinde degişkenler arasında yüksek korelasyon ilişkisi aranmaktadır ve bu dogrultuda ana kütle arasında yer alan degişkenlerin arasında anlamlı ilişkiyi tespit etmek icin Bartlett testi yapılmaktadır. Her iki ölcegin Bartlett testi sonuclarında dikkat edildiginde, anlamlılık düzeyi ve Ki-Kare degeri yeterli oldugundan dolayı, ölceklerin faktör analizine uygun oldukları sonucuna varılmıştır. Olceklerin faktör analizine uygunlukları bulgulandıktan sonra, hem “Lider Davranışı Betimleme” hem de “Liderlik Çıktıları” ölceginin faktörlere bölünmesine gecilmiştir. Yapılan analiz sonucunda “Lider Davranışı Betimleme” ölcegi iki (İşe ve İlişkiye Yönelik), “Liderlik Çıktıları” ölcegi ise üc (Etkin Liderlik, Ekstra Çaba, Tatmin) faktöre ayrılmıştır. Yapılan analizler neticesinde her iki ülkede bircok farklı sonuclar elde edilmiştir ve analiz bulgularına sonucta geniş şekilde yer verilmiştir. Araştırmanın Araç ve Yöntemi Bu araştırmada nicel araştırma yöntemi uygulanmıştır. Araştırma sırasında veri toplama teknigi olarak, anket kullanılmıştır. Araştırma kapsamında bir anket formu kullanılmıştır. Bu anket formu calışanlara yöneliktir. Azerbaycan'da 10.01.2018 – 15.02.2018 ve 01.08.2018 – 15.09.2018 tarihleri arasında 312, Türkiye'de ise 01.03.2018 – 01.07.2018 tarihleri arasında 334, toplamda 646 anket yapılarak bir calışma başlatılmış ve ölceklerin güvenilirliklerinde bir sorun olup olmadıgı incelenmiştir. Olceklerin güvenilirlikleri bulgulandıktan sonra ise araştırmaya devam edilmiştir. Araştırmadaki veriler farklı sektör ve farklı meslek gruplarından ve iki farklı ülkedeki toplam 35 farklı organizasyondan toplam 646 (Azerbaycan 312; Türkiye 334) calışandan toplanmıştır. Çalışanlardan yöneticilerinin bireylere ve örgüte gösterdikleri davranışları yönünden ve bu davranışlar sonucunda bireylerde oluşan algıları degerlendirmeyi iceren bir anket doldurmaları istenmiştir. Araştırma yapılan kuruluşlar kamu hizmeti, perakende, kimya, inşaat, medya ve gıda sektörlerinde faaliyet göstermektedir. Araştırmada farklı liderlik ölcekleri kullanılmıştır: Araştırma Verilerinin Analizi Araştırmada görgül olarak bir kuramsal model test edilmiştir. Araştırmaların temel önermeleri farklı bagımsız degişkenler icin test edilmiş daha sonra ise, yine bu araştırmanın kuramsal cercevesi ile ilişkili olarak bu degerlerin görev ve ilişki yönelişli liderlik üzerindeki etkisi incelenmiştir. Araştırmada önerilerden, kuramsal cerceveden ve kuramsal modelden de anlaşıldıgı gibi bu araştırmanın bagımsız degişkeni lider davranışları, bagımlı degişkeni iş liderlik cıktıları olarak ortaya cıkmaktadır. Baron ve Kenny'e (1986) göre bir nedensellik ilişkisinden bahsedebilmemiz icin şu koşulların yerine gelmesi gerekmektedir. Bagımsız degiskenin bagımlı degiskeni tahmin etmesi, bagımsız degiskenin bagımlı degiskeni etkilemesi, bagımsız degiskenelrin bagımlı degiskenler uzerinde bir etkide bulunması ve bagımsız degisken etkisi ortadan kalktıgı zaman bagımsız

45 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

degiskenin bagımlı degisken uzerindeki etkisinin ya kaybolması ya da onemli olcude azalması gerekmektedir. Bu varsayımlara baglı olarak burada modelin bagımlı degişkeni liderlik cıktıları degişkenidir. Analize gecmeden önce ilk olarak coklu baglantı (multicollinearity) probleminden kacınmak ve liderlik cıktıları degişkeninin yorumlanabilirligini saglamak icin (Aiken and West, 1991) modeldeki bagımsız degişken olan liderlik davranışları ortalama merkezlendirilmiştir. Bu bagımsız degişkenin ortalama degerleri hesaplanmış ve daha sonra bu hesaplanan ortalama degerleri degişkenlerden cıkarılmıştır. Verilerin analizinde bagımsız degişkenler icin tartışılan kuramsal temeller esas alınarak ilk önce korelasyon, daha sonra ise coklu regresyon analizi uygulanmıştır. Araştırma modelinde bulunan “Liderlik Davranışları Betimleme” ölcegi bagımsız degişken olarak “Regresyon” analiz modeline dâhil edilmiştir. Araştırma modelinde bulunan “Liderlik Çıktıları” ölcegi bagımlı degişken olarak “Regresyon” analiz modeline dâhil edilmiştir. Araştırmadaki analizler SPSS programı kullanılarak yapılmıştır. Tanımlayıcı İstatistikler Aşagıda araştırma sırasında elde edilen bilgilere ait tanımlayıcı istatistik bilgiler yer almaktadır. Yapılan araştırma sırasında katılımcılardan onlara ait demografik bilgiler sorulmuştur. Anket aracılıgıyla katılımcıların cinsiyet, medeni durum, yaş, egitim düzeyi ve yaptıkları işte olan tecrübeleri hakkında bilgiler elde edilmiştir. Tablo 5'de katılımcıların cinsiyet, medeni durumları, yaş, egitim düzeyi ve iş tecrübeleri hakkında bilgiler yer almaktadır.

Tablo 5 Veri Bilgileri Azerbaycan Türkiye Degişken Grupları Degişkenler N % N % Cinsiyet Kadın 157 50,3 126 37,7 Erkek 155 49,7 208 62,3 Toplam 312 100,0 334 100,0 Medeni Durum Evli 220 70,5 148 44,3 Bekar 92 29,5 186 55,7 Toplam 312 100,0 334 100,0 Yaş 30'dan küçük 98 31,4 168 50,3 31-40 162 52 112 33,6 41-50 24 7,7 40 12 51 ve üzeri 28 8,9 14 4,2 Toplam 312 100 334 100 Egitim Düzeyi İlk-ortaokul 14 4,5 10 3,0 Lise 54 17,3 84 25,1 Üniversite 228 73,1 212 63,5 Y.lisans & doktora 16 5,1 28 8,4 Toplam 312 100,0 334 100,0 Tecrübe 1-5 yıl 150 48,1 202 60,5 6-15 yıl 128 41 88 26,3 16 ve üzeri 34 2,8 44 13,2 Toplam 312 100 334 100

Tabloda göründügü üzere gecersiz veri yoktur. Tüm veriler geçerlidir. Azerbaycan'da 312 katılımcı, Türkiye'de ise 334 katılımcının iştiraki ile toplamda 664 anket veri bilgileri toplanmıştır.

46 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Tablo 5'te belirtildigi gibi, Azerbaycan'daki katılımcıların yüzde 50,3'ü kadınlardan ve yüzde 49,7'si erkeklerden oluşmaktadır. Toplam Azerbaycan'daki kadın katılımcı sayısı 157, erkek katılımcı sayısı ise 155 olarak gözükmektedir. Türkiye'de ise katılımcıların yüzde 37,7'si kadınlardan, yüzde 62,3'ü ise erkeklerden oluşmaktadır. Türkiye'deki kadın katılımcı sayısı 126, erkek katılımcı sayısı ise 208 kişidir. Katılımcıların medeni durumları hakkında bilgiler bakıldıgında Azerbaycan'da yapılan ankette katılımcılarının yüzde 70,5'i evli, yüzde 29,5'i ise bekârdır. Bu katılımcılardan evli olanların sayısı 220, bekâr olanlar ise 92 kişidir. Türkiye'de yapılan ankette katılımcıların yüzde 44,3'ü evli, yüzde 55,7'si ise bekârdır. Evli olanların toplam sayısı 148, bekâr olanlar ise 186 olarak gözükmektedir. Azerbaycan'da yapılan anket calışması sonucunda, soruları cevaplayan 98 kişi 30 yaştan kücük ve toplamın 31,4 %'ni kapsamaktadır. 30-35 yaş aralıgında ise 100 kişi vardır ve toplam sıklıgın 32,1 %'ni kapsamaktadır. 36-40 yaş aralıgında 62 katılımcı bulunmaktadır ve toplamın 19,9 %'ni teşkil etmektedir. 41-45 yaş aralıgında 18 kişi vardır ve toplamın 5,8 %'ni, 46-50 yaş aralıgında ise 6 katılımcı bulunmaktadır ve toplamın 1,9 %' ni kapsamaktadır. 51-55 yaş aralıgında da 6 katılımcı vardır ve 1,9 % olarak gözükmektedir. 56-60 yaş aralıgında toplam 16 katılımcı gözükmektedir ve toplamın yüzde 5,1'ni, 61 ve daha fazla yaşa sahip olan katılımcı sayısı ise 6 kişidir ve toplamın yüzde 1,9'nu kapsamaktadır. Türkiye'de yapılan anket calışması sonucunda, soruları cevaplayan 168 katılımcı 30 yaştan kücük ve toplamın 50,3 %'ni kapsamaktadır. 30-35 yaş aralıgında ise 80 kişi vardır ve toplam sıklıgın 24,0 %'ni kapsamaktadır. 36-40 yaş aralıgında 32 katılımcı bulunmaktadır ve toplamın 9,6 %'ni teşkil etmektedir. 41-45 yaş aralıgında 30 kişi vardır ve toplamın 9,0 %'ni, 46-50 yaş aralıgında ise 10 katılımcı bulunmaktadır ve toplamın 3,0 %'ni kapsamaktadır. 51-55 yaş aralıgında da 6 katılımcı vardır ve 1,8 % olarak gözükmektedir. 56-60 yaş aralıgında toplam 4 katılımcı gözükmektedir ve toplamın yüzde 1,2'ni, 61 ve daha fazla yaşa sahip olan katılımcı sayısı ise 4 kişidir ve toplamın yüzde 1,2'ni kapsamaktadır. Azerbaycan'daki katılımcıların yüzde 4,5'nin egitim düzeyi ilk-ortaokuldur ve 14 katılımcıdan, yüzde 17,3'ünün egitim düzeyi lise olarak gözlemlenmiştir ve 54 katılımcıdan, yüzde 73,1'inin egitim düzeyi üniversitedir ve 228 katılımcıdan, yüzde 5,1'nin egitim düzeyi ise yüksek lisans veya doktora olarak gözükmektedir ve 16 katılımcıdan oluşmaktadır. Türkiye'deki katılımcıların yüzde 3,0'nın egitim düzeyi ilk-ortaokuldur ve 10 katılımcıdan, yüzde 25,1'nin egitim düzeyi lise olarak gözlemlenmiştir ve 84 katılımcıdan, yüzde 63,5'inin egitim düzeyi üniversitedir ve 212 katılımcıdan, yüzde 8,4'nün egitim düzeyi ise yüksek lisans veya doktora olarak gözükmektedir ve 28 katılımcıdan oluşmaktadır. Katılımcıların iş tecrübeleri hakkında bilgilere dikkat ettigimizde Azerbaycan'da yaptıkları işte 1-5 yıl arasında tecrübeye sahip olan katılımcı sayısı 150 kişidir ve toplamın yüzde 48,1'ni kapsamaktadır. 6-15 yıl arasında tecrübeye sahip olan katılımcı sayısı 125 kişidir ve toplamın yüzde 41,0'nı teşkil etmektedir. Yaptıkları işte 16-25 yıl arasında tecrübeye sahip olan katılımcı sayısı 28 kişidir ve toplamın 9,0 %'ni kapsadıgı gözükmektedir. 26 yıldan fazla tecrübeye sahip olan katılımcı sayısı ise 6 kişidir ve toplam sıklıgın 1,9 %'ni kapsadıgı gözükmektedir. Türkiye'de yaptıkları işte 1-5 yıl arasında tecrübeye sahip olan katılımcı sayısı 202 kişidir ve toplamın yüzde 60,5'ni kapsamaktadır. 6-15 yıl arasında tecrübeye sahip olan katılımcı sayısı 88 kişidir ve toplamın yüzde 26,3'nü teşkil etmektedir. Yaptıkları işte 16-25 yıl arasında tecrübeye sahip olan katılımcı sayısı 36 kişidir ve toplamın 10,8 %'ni kapsadıgı gözükmektedir. 26 yıldan fazla tecrübeye sahip olan katılımcı sayısı ise 8 kişidir ve toplam sıklıgın 2,4 %'ni kapsadıgı gözükmektedir.

47 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

SONUÇ Daha önce belirtildigi gibi araştırmada nicel araştırma yöntemi uygulanmıştır. Çalışmanın amacına uygun olarak anket formu düzenlenmiştir ve araştırma kısmına gecilmiştir. Düzenlenen anket forma iki ölçekten (lider davranışı betimleme ölcegi ve liderlik cıktıları ölcegi) oluşmaktadır. Araştırma iki farklı ülkede (Azerbaycan ve Türkiye) yürütülmüştür. Azerbaycan'da 312 katılımcıya, Türkiye'de 334, toplamda ise 646 katılımcıya anket formları dagıtılmıştır. Veriler toplandıktan sonra ilk olarak onların güvenirli ve gecerli olup olmadıgını tespit etmek icin güvenirlilik testi yapılmıştır. Azerbaycan'da yapılan anket sonucunda liderlik davranışları ölceginde güvenilirlik degeri α=.93, liderlik cıktıları ölceginin güvenirlilik degeri ise α=.90, Türkiye'de yapılan anket sonucunda ise liderlik davranışları ölceginde güvenilirlik degeri α=.87, liderlik cıktıları ölceginin güvenirlilik degeri ise α=.91 olarak bulgulanmıştır. Yapılan anket sonucuna uygulanan analizde elde edilen güvenirliklik katsayısının genel olarak kabul gören alt kısım güvenirlilik katsayısından (α=.70) yüksek oldugundan dolayı ölceklerin güvenirli oldugu kanaatine varılmıştır. Verilerin faktör analizine uygun olup olmadıgı icin KMO degerleri ve Bartlett testi sonucları belirlenmiştir. Olceklerin KMO degerleri ve Bartlett testi sonucları toplanan verilern faktör analizine uygun oldugunu göstermiştir. “Lider Davranışı Betimleme” ölceginin KMO (Kaiser-Meyer-Olkin) katsayısı 0,891 Ki-Kare Degeri: 5464,109; p = 0.000 < 0.05 olarak; “Liderlik Çıktıları” ölceginin ise KMO (Kaiser-Meyer-Olkin) katsayısı 0,914, Ki-Kare Degeri: 2879,707 p = 0.000 < 0.05 oldugundan dolayı iki ölceginde acıklayıcı faktör analizi icin gerekli olan örneklem yeterliliginin mükemmel ve araştırmada sırasındaki örnek büyüklügünün yeterli oldugunu oldugu kanaatine varılmıştır. Yapılan analiz sonucunda lider davranışı betimleme ölcegi iki alt boyuta (işe yönelik ve ilşkiye yönelik) ayrılmıştır. Liderlik cıktıları ölcegine de faktör aynı analiz uygulanmıştır ve liderlik cıktıları ölcegi üc alt boyuta (etkin liderlik, ekstra caba ve tatmin) ayrılmıştır. Araştırmanın hipotezlerini test etmek amacıyla liderlik davranışları ve liderlik cıktıları arasında ilişki düzeyi ve etki düzeyini tespit etmek icin korelasyon ve regresyon analizi yapılmıştır. Bunun icin tanımlanan Kuramsal Model cercevesinde “Lider Davranışı” bagımsız degişken ve “Liderlik Çıktıları” bagımlı degişken olarak belirlenmiştir. Kurulan kuramsal model çerçevesinde kurulan hipotezler test edilmiştir. Yapılan analiz sonucunda, liderlerin “İşe Yönelik Davranışlar”ı ve “İlişkiye Yönelik Davranışlar”ı ile izleyicilerin “Etkin Liderlik” algıları, “Ekstra Çaba”ları ve “Tatmin”i arasında ilişki düzeyleri tespit edilmiştir. İlişki düzeyleri belirlendikten sonra, iki ülke sonucları birbiriyle karşılaştırılmıştır. Olcekler ve alt boyutlar arasındaki nedensellik etki düzeyini tespit etmek amacıyla “Regresyon” analizi yapılmıştır. Analiz sonucunda hem toplam hem de her iki ülkede liderlerin “İşe Yönelik Davranışlar”ının ve “İlişkiye Yönelik Davranışlar”ının, izleyicilerin “Etkin Liderlik” algılarını, “Ekstra Çaba”larını ve “Tatmin”lerini hangi anlamlılık düzeyinde, ne kadar β katsayısında ve hangi yönde etkileyip etkilemedigi araştırılmıştır. Her iki ülkede elde edilen sonuclara analiz uygulandıktan sonra, iki ülkede lider davranışları ve liderlik cıktıları arasında tespit edilen etki düzeyleri karşılaştırılmıştır. İki ülke örneklemleri arasında algılanan liderlik davranışları ve liderlik cıktılarının farklılık gösterip göstermedigini belirlemelk icin yapılan “t Testi” analizi sonucunda Azerbaycan ve Türkiye farklılıkları tesbit edilmiştir.

48 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Çalman ve Tagraf (2009) tarafından Gaziantep'te bulunan ihracat yapan şirketlerdeki liderlik tarzlarını ortaya cıkarmaya yönelik yapılan calışma sonucunda, işletmelerde yöneticilerin %85'i demokratik bulgulanırken, demokratik liderligin daha cok ilişkiye yönelik davranışlara yönelik tavır sergilediklerini varsayıldıgında, araştırmamızın bu calışmaya uygun oldugu belitilebilir. Diger bir calışmada ise K.K.T.C'de bulunan devlet bankalarda sergilenen liderlik tarzlarını ortaya cıkarmak icin yapılan calışma sonucunda, bahsedilen işletmelerde, demokratik liderlik stilinin daha agır bastıgı sonucuna varılmıştır (Şafaklı,2005: 131-144). Bu calışmada da demokratik liderlik tarzında olan liderlerin, ilişkiye yönelik liderlik davranışlarına daha cok önem verdiklerini varsayıldıgı zaman, calışmamızın sonucuna uygun oldugu söylenebilir. Kanada'da Nadeem Bhatti ve arkadaşları (2012) tarafından yapılan bir calışmada, kamu okulları ve özel sektörde görev yapan ögretmenlere 23 soruluk anket yöneltilerek, liderlik tarzlarının iş tatmini üzerinde etkisi tespit edilmeye calışılmıştır. Anketler yapıldıktan sonra, “ANOVA”, “Regresyon”, “Korelasyon” ve “t Testi” analizleri yapılarak liderlik tarzıyla iş tatmini arasında pozitif etki oldugu gözlemlenirken, özel sektörde calışan ögretmenlerin iş tatminin kamu okullarında calışan ögretmenlerin iş tatmininden daha az oldugu sonucuna varılmıştır. Bu calışmaya karşılık olarak bizim calışmamızda da “ANOVA”, “Regresyon”, “Korelasyon” ve “t Testi” analizleri yapıldıktan sonra liderlerins sergiledikleri davranışlarla bireylerin performans ve motivasyonları arasında degişiklerin ortaya cıktıgı görülmektedir. Yapılan calışma sonucunda Azerbaycan ve Türkiye'de işletme yöneticilerinin sergiledikleri davranışlarla cıktılar arasındaki ilişki ve etki düzeylerinde bircok farklı bulgular tespit edilmiştir. Analizler sonucunda elde edilen bilgilere göre, Azerbaycan'da bulunan yöneticilerin sergiledikleri işe yönelik davranışlar ile bu davranış sonucunda izleyicilerin etkin liderlik algısı arasında yüksek düzeyde ve pozitif ilişki oldugu bulgulanmıştır. Azerbaycan'da yöneticilerin işe yönelik davranışlarıyla izleyicilerin etkin liderlik algısı arasında yüksek düzeyde ve pozitif ilişki bulgusuna ek olarak, liderlerin işe yönelik davranışlarının bireylerin etkin liderlik algılarını yüksek düzeyde ve pozitif yönde etkiledigi sonucunada varılmıştır. Türkiye'de de liderlerin sergiledikleri işe yönelik davranışlar ile izleyicilerin etkin liderlik algıları arasında yüksek düzeyde ve pozitif ilişki oldugu tespit edilirken, bu ilişki düzeyinin Azerbaycan'da daha yüksek oldugu sonucuna varılmıştır. Türkiye'de liderlerin sergiledikleri işe yönelik davranışlar, bireylerin etkin liderlik algılarını önemli derece etkiledigi bulgulanmışken, bu etki düzeyinin de Türkiye'ye nazaran Azerbaycan'da daha cok oldugu tespit edilmiştir. Azerbaycan'da liderlerin sergiledikleri işe yönelik davranışlarla izleyicilerin ekstra cabaları arasında yüksek düzeyde ve pozitif ilişki varken, liderin işe yönelik davranışları, bireylerin ekstra cabalarını önemli derecede etkilemektedir. Türkiye'de de liderlerin sergiledikleri işe yönelik davranışlarla izleyicilerin ekstra cabaları arasında yüksek düzeyde ve pozitif ilişki varken, liderin işe yönelik davranışları, bireylerin ekstra cabalarını önemli derecede etkiledigi tespit edilmiştir. Liderlerin işe yönelik davranışlarıyla bireylerin ekstra cabaları arasındaki ilişki düzeyinin ve liderlerin sergiledikleri işe yönelik davranışların, takipcilerin ekstra cabalarını etkileme düzeyinin Azerbaycan'a nazaran Türkiye'de daha yüksek derecede oldugu bulgulanmıştır. Azerbaycan'da liderlerin sergiledikleri işe yönelik davranışlarla izleyicilerin tatmini arasında yüksek düzeyde ve pozitif ilişki oldugu calışma sonucunda tespit edilmiştir. Bunun yanısıra, Azerbaycan'da liderlerin işe yönelik davranışları, takipcilerin tatmini önemli ölcüde

49 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

ve pozitif yönde etkilemektedir. Türkiye'de de liderlerin sergiledikleri işe yönelik davranışlarla izleyicilerin tatmini arasında yüksek düzeyde ve pozitif ilişki oldugu calışma sonucunda bulgulanmıştır. Türkiye'de liderlerin işe yönelik davranışları, bireylerin tatminini önemli düzeyde ve pozitif yönde etkilemektedir. Çalışma sonucunda liderlerin sergiledikleri işe yönelik davranışlara dikkat edildiginde; Türkiye'de liderlerin sergiledikleri işe yönelik davranışlar, Azerbaycan'da liderlerin sergiledikleri davranışlardan daha başarılıdır. Çünkü işe yönelik liderlikle, liderlik cıktıları arasında hem ilişki hem de etki düzeyi ve katsayılarına bakıldıgında, Türkiye'de bu düzeyin daha yüksek oldugu tespit edilmiştir. Bu bulgular sonucunda, Türkiye'ye nazaran Azerbaycan'da liderlerin işe yönelik yani, görev odaklı liderlik davranışı sergilemesine daha cok ihtiyac oldugu tespit edilmiştir. Azerbaycan'da liderlerin sergiledikleri ilişkiye yönelik davranışlarla izleyicilerin etkin liderlik algıları arasında cok yüksek olmasada ilişki oldugu tespit edilirken, bu ilişkinin negatif yönde oldugu bulgulanmıştır. Bunun yanısıra, Azerbaycan'da liderlerin ilişkiye yönelik davranışlarının, bireylerin etkin liderlik algılarını etkilemedigi sonucuna varılmıştır. Türkiye'de ise, liderlerin sergiledikleri ilişkiye yönelik davranışlarla bireylerin etkin liderlik algıları arasında yüksek düzeyde ve pozitif ilişki oldugu bulgulanırken, liderlerin ilişkiye yönelik davranışları, takipcilerin etkin liderlik algılarını önemli derecede ve pozitif yönde etkiledigi tespit edilmiştir. Karşılaştırılmalı olarak bakıldıgında ise, Türkiye'de bulunan yöneticilerin ilişkiye yönelik davranışlarının, izleyicilerin etkin liderlik algılarını etkiledigi ve bu boyutlar arasında pozitif ilişki oldugu bulgulanırken, Azerbaycan'da bulunan yöneticilerin yapılan calışma sonucunda ilişkiye yönelik davranışlarının, bireylerin etkin liderlik algıları üzerinde bir etkisi olmadıgı tespit edilmiştir. Azerbaycan'da liderlerin sergiledikleri ilişkiye yönelik davranışlarla izleyicilerin ekstra çabaları arasında yüksek düzeyde ve pozitif ilişki olmasının yanısıra, liderlerin sergiledikleri ilişkiye yönelik davranışlarların, izleyicilerin ekstra cabalarını önemli düzeyde ve pozitif yönde etkiledigi bulgulanmıştır. Türkiye'de ise liderlerin sergiledikleri ilişkiye yönelik davranışlarla izleyicilerin ekstra cabaları arasında yüksek düzeyde ve pozitif ilişki olmasına ragmen, liderlerin sergiledikleri ilişkiye yönelik davranışların, bireylerin ekstra cabalarını etkilemedigi tespit edilmiştir. İki ülke sonuclarında liderlerin ilişkiye yönelik davranışlarına ve bu davranış sonucunda bireylerin ortaya koydukları ekstra cabaya dikkat edildiginde, bu boyutlar arasında Azerbaycan'daki liderlerin daha başarılı oldugu bulgulanmıştır. Çünkü bu boyutlar arasında ilişki düzeyi Türkiye'ye nazaran Azerbaycan'da daha yüksek oldugunun yanısıra, Türkiye'de ilişkiye yönelik liderlik davranışlarının izleyicilerin ekstra cabaları üzerinde etkisi olmazken, bu etki düzeyinin Azerbaycan'da yüksek ve pozitif yönde oldugu sonucuna varılmıştır. Azerbaycan'da liderlerin gösterdikleri ilişkiye yönelik davranışlarla takipcilerin memnuniyetleri arasında yüksek düzeyde ve pozitif ilişki olduguna ek olarak, liderlerin ilişkiye yönelik davranışlarının bireylerin tatminini pozitif yönde ve önemli ölcüde etkiledigi sonucuna varılmıştır. Türkiye'de ise önderlerin sergiledikleri ilişkiye yönelik davranışlarla takipcilerin tatminleri arasında yüksek düzeyde ve pozitif ilişki gözlemlenmesine ragmen, liderlerin ilişkiye yönelik davranışlarının bireylerin tatminini etkilemedigi tespit edilmiştir. Liderlerin ilişkiye yönelik davranışlarının, takipcileri memnun etme düzeyinin Türkiye'ye nazaran Azerbaycan'da daha yüksek oldugu bulgulanmıştır. Genel olarak bakıldıgında ise, ilişkiye yönelik liderlik davranışına Türkiye'ye nazaran Azerbaycan'da daha cok ihtiyac oldugu sonucuna varılmıştır. İzleyicilerde oluşan etkin liderlik algısının, ortaya koydukları ekstra cabanın ve tatmin olmalarının liderlerin sergiledikleri davranışlarla ilgili olduguna önceki bölümlerde de

50 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

deginilmiştir. Lider başarılı oldukca, bireylerde etkin liderlik algısının olması, bunun sonucunda ekstra caba göstermeleri ve tatmin olarak calışmalarının ve hedefe kolay ulaşılmasının gercekleşmesi daha kolay olacaktır. Liderin sergiledigi davranışlar bireylerce yeterli düzeyde olmadıgı sürece, takipcilerin etkin liderlik algıları düşük düzeyde olacak ve sonucunda ekstra caba göstermeye yönelmeden motivasyonun düşük oldugu bir ortamda calışacaklardır. Bu durum sonucunda başarısızlık kacınılmaz olmaktadır. Çalışmanın başlıca hedeflerinden birisi literatüre katkıda bulunmasıdır. Bu konuyla ilgili calışma yapacak olan araştırmacılara her sektörde yöneticilik yapan liderlere yönelmesi önerilmektedir. Bireylerden liderleri hakkında bilgi alınırken herhangi bir baskı altında olmadıgı ve dogru sonuclar almak icin, elde edilecek bilginin dürüst olarak cevaplanması gerekmektedir. Araştırma sırasında farklı sektörlerden elde edilen bilgilere genel olarak analiz uygulandıgı icin, bu konuyla ilgili sadece bir sektöre yogunlaşarak araştırma yapacak olanların farklı sonuclar alması düşünülmektedir. Daha cok veri ile farklı veri elde etme yöntemlerni kullanarak araştırmalacıların yapacakları calışmanın gercekleştirilmesi önerilmektedir.

KAYNAKÇA Bass, B. 1960, Leadership, psychology, and organizational behavior. New York: Harper and Brothers. Bass, B. 1985, Leadership and performance: Beyond expectation. New York: The Free Press. Bass, B. M. (Ed.) 1990, Bass & Stogdill’s handbook of leadership: Theory, research, and managerial applications (3rd ed.). New York: The Free Press. Bass, M. Bernard. 1990, ‘From Transactional to Transformational Leadership: Learning to Share The Vision’, Organizational Dynamics, Num.18(3), pp.19-36. Bass, B. M., ve Avolio, B. J. 1990, Transformational leadership development: Manual for the multifactor leadership questionnaire. Palo Alto, CA: Consulting Psychologists Press. Bass, B. M., ve Avolio, B. J. 1994, Improving organizational effectiveness through transformational leadership. Thousand Oaks, CA: Sage Publications. Bass, B. M., ve Avolio, B. J. 2004, Transformational leadership development: Manual for the Multifactor Leadership Questionnaire. Palo Alto, CA: Consulting Psychologists Press. Bennett, T. M. 2009, A study of the management leadership style preferred by it subordinates. Journal of Organizational Culture, Communications and Conflict, 13(2), 1-25. Bolman, L.G. & Deal, T.E. 1992, Leading and managing: Effects of context, culture, and gender. Educational Administration Quarterly, 28, 314-329. Bolman, L.G., & Deal, T.E. 1997, Reframing organizations. San Francisco, CA:Jossey Bass. Burns, J.M. 1977, Wellsprings of political leadership. American Political Science Review, 71, 266-275. Burns, J. M. 1978, Leadership. New York: Harper & Row. Burns, J. M. 1995, Transactional and transforming leadership. In J. T. Wren (Ed.), The leader’s companion: Insights on leadership through the ages, 100-101. New York, NY: The Free Press. De Hoogh, A. H. B., den Hartog, D. N., Koopman, P. L., Thierry, H., Van den Berg, P. T., Van der Weide, J. G., & Wilderom, C. P. M. (2005). Leader motives, charismatic leadership, and subordinates' work attitude in the profit and voluntary sector. The Leadership Quarterly, 16(1), 17-38. Deliveli, Ömür. 2010, Yönetimde Yeni Yönelimler Baglamında Lider Yöneticilik, Isparta: Süleyman Demirel Üniversitesi SBE, Yüksek Lisans Tezi.

51 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Demirci, M. Kemal. 1998, Dönüştürücü Onderlik Kuramının Onderlik Kuramları Yönünden İncelenmesi, Kütahya: Dumlupınar Universitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi. Ekvall, G. I. ve Ryhammar, L. 1998, Leadership style, social climate and organizational outcomes: A study of a Swedish university college. Creativity & Innovation Management, 7(3), 126. Fiedler, F. E. 1969, Style or circumstance: The leadership enigma. Management Review, 58(8), 25. Hollander, E. 1995, Ethical challenges in the leader-follower relationship. Business Ethics Quarterly, 5, 54-65. House, R. J. 1971, A path goal theory of leader effectiveness. Administrative Science Quarterly, 16, 321-338. House, R, J. 1996, Path-goal theory of leadership: Lessons legacy and a reformulated theory. Leadership Quarterly. 7(3), 323-352. House, R. J., & Mitchell, R. (1974). Path-goal theory of leadership. Journal of Contemporary Business, 3(4), 81-97. Kouzes, J. M., ve Posner, B. 2007, The leadership challenge (4th ed.). San Francisco, CA: Jossey-Bass. Locke, E. A. 1983, The nature and causes of job satisfaction. In M. D. Dunnette (Ed.), Handbook of Industrial and Organizational Psychology. 1297-1349. New York, NY: Wiley. Lowe, K. B., Kroeck, K. G., & Sivasubramaniam, N. 1996, Effectiveness correlates of transformational and transactional leadership: A meta-analytic review of the MLQ literature. The Leadership Quarterly, 7, 385-425. Romzek, B. S. 1990, Employee investment and commitment: The ties that bind. Public Administration Review, 50(3), 374-382. Sahoo, C. K., Behera, N., & Tripathy, S. K. 2010, Employee empowerment and individual commitment: An analysis from integrative review of research. Employment Relations Record, 10(1), 40-56. Sapienza, H. J., ve Grimm, C. M. 1997, Founder characteristics, start-up process, and strategy/structure variables as predictors of shortline railroad performance. Entrepreneurship: Theory & Practice, 22(1), 5-24. Startle, C. (1956). Executive performance and leadership. Englewood Cliffs, NJ: Prentice- Hall. Yukl, G. 1994, Leadership in organizations (3rd ed.). English Cliffs, NJ: Prentice Hall. Yukl, G. 2006, Leadership in organizations (6th ed.). New Jersey, NJ: Prentice Hall. Westhead, P. 1995, Survival and employment growth contrasts between types of owner- managed high-technology firms. Entrepreneurship: Theory & Practice, 20(1), 5-27. Avolio, B. J., Bass, B. M., & Jung, D. I. 1999, Re-examining the components of transformational and transactional leadership using the Multi-factor Leadership Questionnaire. Journal of Occupational and Organizational Psychology. Bakan, İsmail. Büyükbeşe, Tuba. Erşahan, Burcu. Kefe, İlker. 2013, ‘Kadın Çalışanların Yöneticilere İlişkin Algıları: Bir Alan Çalışması’, Çankırı Karatekin Universitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, C.3,S.2,ss.71-84. Baron, R. M. ve Kenny, D. A. 1986, The moderator–mediator variable distinction in social psychological research: Conceptual, strategic, and statistical considerations. Journal of Personality and Social Psychology, 51: 1173–1182.

52 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Daily, C. M., ve Dalton, D. R. 1992, Financial performance of founder-managed versus professionally managed small corporations. Journal of Small Business Management, 30(2), 25-34. Demir, Cengiz. Yılmaz, M. Kemal. Çevirgen, Aydın. 2010, Liderlik Yaklaşımları ve Liderlik Tarzlarına İlişkin Bir Araştırma, Alanya İşletme Fakültesi Dergisi, Y.2,S.1,ss.129- 152. Dvir, T., Eden, D., Avolio, B. J., ve Shamir, B. 2002, Impact of transformational leadership on follower development and performance: A field experiment. Academy of Management Journal, 45(4), 735-744. Engelen, A., Gupta, V., Strenger, L., & Brettel, M. 2015, Entrepreneurial orientation, firm performance, and the moderating role of transformational leadership behaviors. Journal of Management, 41(4), 1069-1097. Gill, H., Meyer, J., Lee, K., Shin, K., & Yoon, C. 2011, Affective and continuance commitment and their relations with deviant workplace behaviors in Korea. Asia Pacific Journal of Management, 28(3), 595-607. Güney, Semra. 1997, “Yönetici ve yönetilen acısından disiplin ve moral”, 21.Yy’da Liderlik Sempozyumu. Hmieleski, K. M., & Ensley, M. D. 2007, A contextual examination of new venture performance: Entrepreneur leadership behavior, top management team heterogeneity, and environmental dynamism. Journal of Organizational Behavior, 28, 865-889. İbicioglu, Hasan. Ozmen, H.İbrahim. ve Taş, Sebahattin. 2009, “Liderlik Davranışı ve Toplumsal Norm İlişkisi: Ampirik Bir Çalışma”, Süleyman Demirel Universitesi İİBF Dergisi, C.14,S.1,ss.1-23. Jayaraman, N., Khorana, A., Nelling, E., & Covin, J. 2000, CEO founder status and firm financial performance. Strategic Management Journal, 21(12), 1215-1224. Kotter, J.P. 1988, The leadership factor. New York: The Free Press. Likert, R. 1961, New patterns of management. New York: McGraw-Hill. Ling, Y., Simsek, Z., Lubatkin, M. H., & Veiga, J. F. 2008, The impact of transformational CEOs on the performance of small- to medium-sized firms: Does organizational context matter? Journal of Applied Psychology, 93(4), 923-934. Qureshi, J. A., Hayat, K., Ali, M., & Sarwat, N. 2011, Impact of job satisfaction and organizational commitment on employee performance, evidence from Pakistan. Interdisciplinary Journal of Contemporary Research in Business, 3(4), 642-657. Rowold, J., & Heinitz, K. 2007, Transformational and charismatic leadership: Assessing the convergent, divergent, and criterion validity of the MLQ and the CKS. Leadership Quarterly, 18, 121-133. Sergiovanni, T. J. 1992, Moral leadership: Getting to the heart of school improvement. San Francisco: Jossey-Bass. Swiercz, P. M., & Lydon, S. R. 2002, Entrepreneurial leadership in high-tech firms: A field study. Leadership and Organization Development Journal, 23(7), 380-389. Şafaklı, Veli O. 2005, “KKTC’deki Kamu Bankalarında Liderlik stilleri”, Doguş Universitesi Dergisi, S.1,ss.132-143. Yörük, Durmuş. Dündar, Süleyman. Topcu, Birol. 2011, ‘Türkiye’deki Belediye Başkanlarının Liderlik Tarzı ve Liderlik Tarzını Etkileyen Faktörler’, Ege Akademik Bakış, s.1, ss.103-109.

53 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

YENI MEDYA DUŞUNURLERINDEN HENRY JENKINS İLE CHRISTIAN FUCHS’UN GORUŞLERININ, YENI MEDYANIN BIREYSEL KULLANIMI VE EKRAN KULTURU AÇISINDAN İNCELENMESI

Arş. Gör. Yunus Emre OKMEN İletisim Fakultesi, Radyo Televizyon ve Sinema Bolumu, İstanbul Universitesi, İstanbul, Turkiye [email protected]

Özet Sözlü kültürden dijital kültüre gecen zamanda, sosyoekonomik baglamda pek cok şey degişime ugramıştır. İnsanların iletişim bicimleri, meşguliyetleri, eglenceleri, insanlar arasında yaygınlaşan yeni iletişim aracları ve yeni medya uygulamalarıyla birlikte degişmiştir. Bu degişim bu alandaki iletişim araştırmacıları tarafından da fark edilmiştir. Bu calışma, Jenkins ve Fuchs’un, degişen bu iletişim bicimlerini ele aldıkları kuramsal yaklaşımlarını, insanların bu alanı nasıl kullandıkları ve görüntünün bu sürecin neresinde bulundugunu kapsamaktadır. Jenkins’in ifadesiyle “Kara Kutular” (cep telefonları) artık hayatımızın her alanını sarmış durumda ve insanlar bu seyirlik araclardaki uygulamaları kullanarak iletişime gecmektedir. Bu bakımdan bu calışma, öncelikle Jenkins ve Fuchs’un görüşlerini karşılaştırmayı, onları birlikte okumayı amaclamıştır. Daha sonra onların görüşleri eşliginde yeni medyanın bireysel kullanımını ve görüntünün, izlemenin, seyirlik kültürün bu sürecin tam ortasında bulundugunu analiz etmeyi amaclamıştır. Çalışma sonunda yeni medyadaki uygulamalara eleştirel yaklaşılabilecegi görülmüştür. Teknolojik ve yeni olan her şeyin insanların faydasına olmayacagı, toplumun ve insanların iletişim bicimleri degişse bile görüntülerin oldugu seyir kültürünün, sürecin tam merkezinde oldugu analiz edilen bazı sonuclar olmuştur. Çalışma nitel bir araştırma olarak yapılmıştır. Kuramsal olarak Jenkins ve Fuchs’un calışmalarından elde edilen verilerle, literatürdeki calışmaların taranmasından elde edilen veriler, betimsel analiz yöntemiyle ifade edilmeye calışılmıştır.

Anahtar Kelimeler: Yeni Medya, Seyir Kültürü, Dijital Kültür, Eleştirel Çalışmalar

HENRY JENKİNS AND CHRİSTİAN FUCHS IN NEW MEDİA THROUGH DİSCUSSİON ON THE INDİVİDUAL USE OF THE NEW MEDİA AND VİSUAL CULTURE

Abstract The digital culture from oral culture has changed a lot in the socio-economic context. People's communication patterns have changed with their busyness, fun, new communication tools spreading among people, and new media applications. This change has also been recognized by the communication researchers in this area. This study covers the theoretical approaches by Jenkins and Fuchs that deal with these changing forms of communication, how people use it and how it is located. By the expression of Jenkins, "Black Boxes" (mobile phones) are now wrapped up in all areas of our lives and people are communicating using the practices of these spectacle vehicles. In this regard, this study primarily aimed to compare the views of Jenkins and Fuchs and to read them together. They aim to analyze the individual use of the new

54 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

media in the context of their views, and to analyze that the viewing, watching, and viewing culture were in the middle of this process. At the end of the study it was seen that the applications in the new media could be critically approached. There have been some results analyzed that the technological and new everything will not be of benefit to the people that the culture of the society and the people have changed even if the forms of communication change and watching culture where images are at the center of the process. The study was conducted as a qualitative research. Theoretically, the data obtained from the studies of Jenkins and Fuchs and the results obtained by scanning the studies in the literature have been tried to be expressed by the method of descriptive analysis.

Keywords: New Media, Visual Culture, Digital Culture, Critical Studys

1. Giriş Artık insanların dünü, bugünü ve yarını ile ilgili yaşanmışlıklar, bir insandan digerine hikayeleştirme yolu ile aktarılmamaktadır. Artık kitle iletişim aracları “anlatıcı” konumundadır. “Dinleyen” modern insan ise, bilgilerini yaşam deneyimlerinden kazanma yerine, haberdar edilme pozisyonuna gecirilmiştir. Anlatıcılar ve dinleyiciler birbirlerinden ayrılmışlardır. Kitle iletişim aracları, cok farklılık iceren bir toplumsal yapı icinde sürdürülen bugünkü yaşamda, bireyin oldukça uzagındadır; örgütlenmiş birer kuruluş olarak calışabilmektedir; ve hem ticari işletmeler olarak hem de birer toplumsallaştırma aracı olarak işlev görebilmektedir (Oskay, 2000). McLuhan’dan Ong’a, Innis’den Havelock’a kadar iletişim alanındaki düşünürlerin pek cogu insanların birbirleriyle iletişim kurdukları medya mecrasının, insanların düşünüş biçimlerini, icinde bulundukları toplumsal yapıyı etkiledikleri noktasında fikir birligi saglamışlardır (Baldini, 2000: 5-8). İletişim tarihi calışmaları kapsamında bakılacak oldugunda, insanlıgın iletişim bicimlerini etkileyen belirli dönemlerin, buluşların oldugu görülmektedir. Bu dönemler ve buluşlar da toplumdaki iletişim bicimini, paylaşımları ve medya aracını, pek cok bakımdan cok derin etkilemektedir. İletişim tarihi acısından, insanlar arasındaki iletişimi derinden etkileyen dört devrimin oldugu kabul edilebilir. Bunlar M.O. 4. yy’da yazının bulunması, matbaanın bulunması ve fotograf, telgraf, radyo, sinema ve televizyonun bulunması olmuştur. Dördüncü buluş ya da devrim, günümüze en yakın olanı ve belki en köklü degişikligi yapan devrimse dijital devrimdir. Bu icatlar, daha dogrusu devrim niteliginde kabul edilen bu buluşlar ortaya cıktıgı dönemde, toplumun sosyolojik ve iletişim yapısında cok derin degişiklikler yaşanmıştır. Bu buluşlar aynı zamanda toplumdaki iletişim ve yaşama bicimine etki ederek, iletişim biçimini o medya mecrasının özelliklerine göre şekillendirmiştir. Toplumdaki iletişimde yaşanan temel kültür dönemleri, beş ayrı şekilde ele alınabilir. Bunlar; Sözlü kültür, Yazılı Kültür, Basılı kültür, Elektrik ve elektronik kültür son olarak bu kültürlere ya da dönemlere Dijital kültür eklenmiş, toplumda ve insanlar arasındaki iletişim bicimlerinde farklı medya aracları devreye girer olmuştur (Baldini, 2000: 6). Sıralanan bu dönemlerin her birinin kendine özgü özellikleri de, dönem boyunca iletişim aracı olarak kullanılmıştır.

2. Görsel ve İzleme Deneyimi Debord, “Gosteri Toplumu” eserinde, görüntü (ilk görüntüler magaralar cizilen figürler ya da basılı kültür döneminde yapılan şekiller olsa da, kastedilen fotograf anlamında ve sinemaya daha sonra televizyona giden görüntüdür) hakkında şu carpıcı ifadelerde bulunmuştur: “Genel anlamda gösteri, yaşamın somut tersyüz edilişi olarak, canlı olmayanın

55 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

özerk devinimidir. Gösteri kendini hem bizzat toplum olarak hem toplumun bir parcası olarak hem de bir birleştirme aracı olarak, özellikle, bütün bakış ve bilincleri bir araya getiren sektördür” (Debord, 2016). Gösteriyi ve görüntüyü toplumda bir birleştirme aracı ve ayrı bir sektör olarak görerek görüntüye ve görüntü toplumuna dikkat ceken Debord, daha sonra şöyle devam etmektedir: “Bu sektör ayrı oldugundan, aldatılmış bakışın ve yanlış bilincin yeridir; gercekleştirdigi birleşme genelleştirilmiş ayrılıgın resmi dilinden başka bir şey degildir” (Debord, 2016: 34). Görüntüyü hem birleştirme aracı olarak görüp, daha sonra toplumdaki genelleştirilmiş ayrılıgın resmi dili olarak gören Debord, görüntü hakkında hem kafaları karıştırmakta hem de üzerinden biraz daha detaylı ve eleştirel düşünmek gerektigine dikkat cekmektedir. Görseli, görüntüyü, seyir kültürünü magaralara cizilen ya da kil tabletlere işlenen ilk verilere kadar götürmek, daha sonra ceşitli resim, tablo ve süsleme calışmalarına dayandırmak mümkündür. Ama bu calışmada seyir kültürüyle kastedilen fotograf ve sinematografın icadıyla başlayan bir sürectir. Fotografın icadıyla başlayan görüntü cagı ya da gösteri toplumu, gelişimine sinemayı daha sonra televizyonu ekleyerek, insanların alışkanlık haline getirdigi bir dönemin başlangıcı olmuştur. Fotografın icadı kabına sıgmayarak, önce yedinci sanat olarak da ifade edilen sinemayı insanların hayatına sokmuştur. Görüntü cagını anlamanın yolu fotografı ve onun hikayesini anlamaktan gecmektedir. Oyle ki fotograf olmasaydı ne sinema ne de televizyondan bahsedilemeyecekti. Bugün gelinen noktada, dijital kültür ve teknoloji hayatımızın her alanını sarmıştır. Artık neredeyse her işlem, dijital olarak yapılmaya başlanmıştır. Günlük hayattaki pek cok pratik, Jenkins’in “Cesur Yeni Medya” kitabında da ifade ettigi gibi, kara kutuların (cep telefonu) icine sıgar olmuştur (Jenkins, 2016). Kara kutulardan her an fotograf cekilebilmekte, sosyal uygulamalar aracılıgıyla insanlar kendilerini, yediklerini, yiyip ictiklerini, begenilerini ya da nefretlerini sosyal medyadaki arkadaşlarıyla istedigi zaman ve istedigi yerde paylaşabilir oldu (Okmen, 2018). Fotografın icadı 1800’lü yıllara uzanmaktadır. 1839’da Fransız sanatcı ve kimyager olan Louis Daguerre’in buluşu olan “Daguerretype ve Talbottip” icat edilmiştir (Monaco, 2014: 44). Fotografla başlayan izleme, gösterme süreci, üst üste cekilen fotografların hızlı bir şekilde oynatılmasıyla sinemaya uzanmıştır. Görüntü ve izleme alışkanlıgı televizyonla birlikte farklı bir boyuta evrilmiştir. Sadece teknolojik bir buluş olarak kalmamış, toplumu da kendine baglayan, toplumun kültürel degerleriyle ve alışkanlıklarıyla oynayan bir süreci meydana getirmiştir. Louis Lumiere: “Sinema gelecegi olmayan bir keşiftir”. Sinemanın ve gösterilen ilk filmlerin mucidi kabul edilen Lumiere kardeşler, sinemayı ve haliyle “Hareketli görüntülerin” geleceginin olmadıgını düşündügü söylenir (Monaco, 2014: 42-47). Günümüz toplumların icinden gectigi dijital kültür döneminde, sinemanın, hareketli görüntülerin ve bu görsel kültürün devamı olan internet ve sosyal medyanın ne denli insanların hayatına girdigi düşünüldügünde, Lumiere’in fazlasıyla yanıldıgı görülebilir. Görüntü toplumlarına fotograf, sinema, televizyon buluşlarıyla bu şekilde bir giriş yapıldıktan sonra gelinen nokta, dijital kültür dönemi ve sosyal medyadır. Günümüzde sosyal medyada üretilen icerikler, fotograf, sinema ve televizyonda üretilen iceriklerin devamı niteligindedir. Sosyal medyada üretilen iceriklerde görüntü, ses ve yazı üc ana icerik oluşturma aracıdır. İnsanlar mesajlarını, paylaşımlarını, takiplerini bu üc arac aracılıgıyla yaparak etkileşime gecmektedir. Dijital kültür döneminde sosyal medya ve sosyal medya hesaplarının kullanımı, fotograf, sinema ve televizyon kullanımının önüne gecmiş gözükmektedir. Cep telefonu, tablet ve bilgisayarların saglamış oldugu kullanım kolaylıgı, her an insanların yanında bulunması, sosyal medyada gecirdigi süreci artırmıştır.

56 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

3. Christian Fuchs’un Google Kapitalizmi Bağlamında Bireysel Kullanım ve Görsel Kültür Bu calışma sosyal medyanın en önemli düşünürlerinden olan Christian Fuchs ve Henry Jenkins’in düşüncelerinden hareketle, sosyal medyanın bireysel kullanımı üzerine yapılmaktadır. Faydalanılacak en önemli kaynaklar olarak, Jenkins’in “Cesur Yeni Medya”, Christian Fuchs’un “Dijital Emek ve Karl Marx” ile “Chritical Theory of Communication”, Filiz Aydogan’ın “Yeni Medya Kuramları” kitapları görülmektedir. Sosyal medyanın beslendigi en önemli arac ve kaynak görüntü oldugundan, gecmişe dönerek sözlü kültür dönemini hatırlamanın, hızlı bir şekilde akıp giden görüntülerin temelinde fotograf oldugunu hatırlamanın ve göz önünde bulundurmanın faydalı olacagı düşünülmüştür. Sözlü kültürden dijital kültüre degişen iletişim pratiklerini, Türkoglu’nun ifade ettiklerinden yola cıkarak şu şekilde tablolaştırabiliriz:

GELENEKSEL İLETİŞİM - DİJİTAL İLETİŞİM En önemli organ kulaktır En önemli organ gözdür Bellekte tutmak önemlidir Ezbere gerek yoktur, Yaratıcılık önemlidir Anlatıcı sayısı azdır, sınırlıdır Anlatıcı coktur, anlatıcı olmak kolaydır Dinleyen sayısı cok sınırlıdır Dinleyen sayısı sınırsız, küreseldir Kahve, köy evi gibi mekanlar vardır Mekan sınırlaması yok, stüdyo ve sanal stüdyolar vardır Teknik bilgi ve donanıma gerek yoktur Teknik bilgi, donanım ve güncel teknoloji kullanımını gerektirir Anında etkileşim olabilir Hikaye anlatılıp yayınlandıktan sonra da etkileşim olabilir Sosyal, ekonomik, ideolojik kaygılar ön Sosyal, ekonomik, ideolojik kaygılar ön planda degildir plandadır. Ve amac olabilir

Şekil 1: Genel Olarak Sozlu Kultur, Dijital Kultur Karsılastırılması (Türkoglu, 2012).

Sosyal medya calışmalarıyla birlikte “Medya insanlara ne yapar?” sorusu, “İnsanlar medyayla ne yapar?” sorusuna yönelmiştir. Bu kapsamda Castells’in “Ag Toplumu” kitabı, internet mecrasının özelliklerini, insanların sosyal medyayı kullanmasıyla ne gibi pratiklerin oldugunu anlamak acısından önemli görülmektedir (Castells, 2005). Sosyal medya calışmalarında üzerinde durulması gereken en önemli kavramlar; “Yöndeşme (Yakınsama), İnteraktivite (Etkileşim), Kitlesizleştirme, Multimedya, Eş zamansızlık” sayılabilir. Bu kavramlar sosyal medyanın bireysel kullanımı ve Fuchs ile Jenkins’in düşünceleriyle birlikte daha anlamlı olacaktır. Christian Fuchs, sosyal medya calışmalarını “Google Kapitalizmi” başlıgı altında, ekonomik boyutuyla ele alan detaylı bir calışma yapmıştır. Sosyal medya uygulamalarının ekonomi politigini mercek altına alan Fuchs, başta Google olmak üzere dünya genelinde cok kullanılan sosyal medyaların, ekonomik kazanc saglama serüvenlerini ele alan calışması, oldukca ses getirmiştir. Çalışmasının en can alıcı noktası, Alvin Toffler (1980), 1980’lerde sosyal medya kullanıcılarının “Prosumer” kavramıyla, yani “Ureten Tüketiciler” olarak acıklanan kavramı ortaya atmıştır (1980, 267). Fuchs’a göre internet kullanıcıları farkında olmadan Google gibi firmaların lehine calışmaktadır. Ustelik bu calışması ücretsiz, isteyerek ve duygusaldır (Fuchs, 2010).

57 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Alexa.com’dan alınan verilere göre, Google dünya genelinde en cok ziyaret edilen sitedir (Alexa.com, 31.03.2018). Laryy Page ve Sergey Brin tarafından 1998 yılında kurulan Google, 2006 yılında dünya genelinde en cok ziyaret edilen ikinci site olan video paylaşım sitesi Youtube’u (Alexa.com, 31.03.2018), 2008 yılında online reklam hizmeti saglayan DoubleClick’i satın alarak medya birleşme ve bütünleşmesini sürdürerek medya devi haline gelmiştir (Stross, 2008:2). Smythe, seyirci bilgilerinin reklam şirketlerine meta gibi satılabildigini söyleyerek, “Seyircinin gücü üretildiginden, satıldıgından, satın alındıgından ve tüketildiginden dolayı bir fiyatı vardır ve bu da onu bir meta haline getirmektedir. Seyirci ücretsiz calışma zamanına katkıda bulunur ve karşılıgında program materyalini ve reklamları alır” (Smythe, 2006: 233- 238). Google kullanıcıların ileri düzeyde alışkanlıgı olan bir sitedir. Kullanıcılar internet üzerinden aramalarını, fotograf ve video kaydederek paylaşım yapmalarını, mail atmalarını hatta harita kullanımlarını Google üzerinden gercekleştirmektedir. Google bir arama motorundan cok daha fazlasıdır. Eglence, iş, sosyal medya kullanımı gibi ceşitli ihtiyaclara cevap verecek ceşitli alt uygulamaları bulunmaktadır. Google, kullanıcıların vermiş oldugu bu reaksiyonları, yani interneti kullanırken bıraktıgı izleri, hareket dökümlerini kaydedip reklam şirketlerine satmakta, buradan ekonomik kazanc saglamaktadır. Bu alışverişten haberi olmayan kullanıcılar, bir meta gibi satılmaktadır. Geleneksel medyadaki seyirci metasıyla internetteki seyirci metası birbirinden ayrılmaktadır. Çünkü internetteki seyirci metası deminde ifade edildigi gibi icerik üreten gönüllü işcilerdir (Fuchs, 2010). Google kullanıcı hareketlerini reklam şirketlerine sattıktan sonra ne olmaktadır? Google kullanıcıların hareket dökümünü kaydederek siyasal, sosyolojik, psikolojik vb. ceşitli ilgi alanları hakkında bilgi sahibi olmaktadır. Böylece o kullanıcıların nelerden hoşlanıp nelerden hoşlanmadıgını, tüketimin alışkanlıklarını hangi yönde yaptıgını, secim dönemlerinde hangi siyasal oluşumdan oy kullanabilecegi gibi ceşitli alanlarda fikir sahibi olmaktadır. Bu bilgilerin reklam şirketlerine satılması, o kişinin sürekli ilgi alanlarında icerikler ve reklamlar almasını saglamaktadır. Bu duruma ek olarak, kullanıcıların sosyal medyada gezerken oluşturdugu iceriklerde Google’ın işine yaramaktadır. Bu durum üreten tüketiciler ve gönüllü işciler kavramını hatırlatmaktadır. Youtuber’ların fenomen oldugu bu dönemde sık sık icerik oluşturup yükledikleri hatırlandıgında, ekonomik sürec şu şekilde gercekleşmektedir:

“Duygusal üretim ve tüketim mecrası olan Youtube’un, gözle görünür şekilde para kazandırdığı bir yöntemde mevcuttur. Youtube üzerinden nasıl para kazanılacağını anlatan pek çok içerikte yine çeşitli kanallarda anlatılmaktadır. Youtube’la biraz bağı olan ve orada bir kanalı olan kullanıcı “Google Adsense” üzerinden para kazanılacağını bilmektedir. Gelinen noktada Youtube uygulamasının nasıl kullanılacağına dair içerikler bile oluşmuştur. Çok yüzeysel olarak burada en önemli hamleler, bir Youtube kanalına sahip olmak, hemen her gün içerik oluşturup paylaşabilmek, Google Adsense üzerinden hesap açıp bunu Youtube sayfasına bağlamak, içeriklerin izlenmesini sağlamak ve 10 bin tıklanmanın üzerine çıkıp paraların birikmesini beklemek sayılabilir. Videolar 10 bin izlenmenin üzerine çıktıkça belirlenen kur üzerinden çeşitli hesaplamalar yapılmakta ve videonun izlenme sayısına göre hesaba para yatırılmaktadır. Youtube bu parayı sadece tık almak için vermemektedir. Bunun karşılığında videoların üzerine sık sık reklam çıkmaktadır. İçerik oluşturucudan önce, Youtube reklam verenden parayı almakta, daha sonra videonun sahibine aldığı tıka göre ödeme yapmaktadır (Ökmen, 2018)”.

58 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Sosyal medyanın bireysel kullanımı konusunda, ceşitli sosyal medya uygulamalarını hatırlamak faydalı olacaktır. Webtekno’dan alınan verilere göre en cok indirilen uygulamalar: “Facebook, Facebook Messenger, Pandora Radio, Instagram, Snapchat, Whatsapp, Youtube…(webtekno.com, En son erişim: 01.04.2018)” olarak sıralanmaktadır. Bakıldıgında en çok indirilen en temel ortak özelligi, etkileşim ve görüntü temelli olmasıdır. İnsanların buradan birbirleriyle etkileşime gecmesi ve etkileşimlerini görüntü aracılıgıyla gercekleştirmesi, üzerinde durulması gereken bir durumdur. İnsanların uzun uzadıya metinler yazmaktan ziyade, daha pratik bir iletişim yolu olan görüntü kullanımını tercih etmektedir. Görüntü ve video kullanımı, icinde bulundugumuz cagın iletişimini derinden etkilemektedir. İnternetin bireysel kullanımı noktasında insanlar duygu ve düşüncelerini fotograf ve videolu icerikler üretip paylaşarak gercekleştirmektedir. İnsanlar bir başkasını neler yapıp ettiginden haberdar olma ihtiyacını, izleyerek ögrenmektedir. Haberdar olma ihtiyacının ötesinde, insanların günlük hayatta karşılaştıgı bir engeli cözmek için bile Youtube’dan destek aldıgı bilinen bir gercektir. Evdeki ya da iş yerlerindeki günlük hayat problemlerini aşmak icin Youtube’daki iceriklerden sıkca faydalanılarak, pratik cözümler bulunmaya calışılmaktadır. Durum böyle olunca Google’ın himayesinde bulunan Youtube ve en büyük icerik üreticileri olan Youtuber’lar, görüntü toplumlarının en sık başvurdugu araclar olmuştur. Youtuber’ların burada bir iş sözleşmesine dayanarak ekonomik kazanc sagladıgı varsayılabilir. Youtuber olamayan ama onlar gibi icerik üreten kullanıcılarsa, hem iş sözleşmesi olmadan hem de ekonomik kazanc saglamadan sosyal medya hesaplarına dolaylı olarak para kazandırmaktadır. Youtuber’lar üzerinden örneklendirerek anlatılan bu sürec, Fuchs’un üzerinde cok calıştıgı ve “Google Kapitalizmi” dedigi sürecin temel mantıgını ortaya koymaktadır. “Big Data” kavramını hatırlamak ve göndermek yapmak yerinde olacaktır. Fuchs’un düşüncelerine ve Google’a geri dönüldügünde, Google’ın kullanıcıların verilerini depolamak icin büyük hafıza bulutlarına ihtiyacı oldugu bilinmektedir. Bünyesinde depolamayı saglayacak alt yapı fazlasıyla bulunmaktadır. Dünyadaki milyonlarca kullanıcının verilerini kontrol altında tutmak ve para karşılıgında bir meta gibi reklam şirketlerine (DoubleClick gibi kendi reklam şirketi de olabilir) satması, Big Data kavramıyla birlikte düşünülmelidir. Google, kullanıcı verilerinin ve hareket dökümlerinin ekonomik denetimini saglamaktadır. Böylece kullanıcılarını metalaştırmakta, sömürmekte ve kar elde etmek icin üreten tüketicileri reklam şirketlerine satmaktadır. Google bu noktada üst düzey gözetim ve sömürü makinesidir. Sosyal medyanın bireysel kullanımına geri dönüldügünde en genelinde yapılan eylemler, arama yapmak, mail atmak, belge oluşturmak, blog yazmak, blog okumak, video ve görüntü yüklemek, video ve görüntü izlemek sayılabilir. Bu eylemlerle üreten tüketiciler ücretsiz icerikleri üretmekte ve gönüllü işci konumuna düşmektedir. Google’ın da ceşitli alt dalları ve hizmetleri bulunmaktadır. Onlar bir meta degil, ücretsiz işcilerdir. Kullanıcıların ihtiyaclarını gidermek icin onlara gereksinim vardır ve ücretsiz olmak durumundadır. Fuchs bu konuda yerinde bir ifade de bulunmaktadır: “Google, ag tabanlı üretici güclerle enformasyon ekonomisinin kapitalist üretim ilişkileri arasındaki celişkinin prototipidir (Fuchs, 2008)”. Uretim ilişkileri acısından Google’ı dijital olan düzende kapitalizmin üretim ve tüketim sürecinin öncüsü olarak görmektedir. Yukarıda sıralanan internet kullanımındaki bireysel eylemler, kullanıcılara kazanc saglamamaktadır. Google’da arama yaptıgınızı, Facebook’tan arkadaşlarınızı takip ettiginizi, Instagram’dan fotograf paylaştıgınızı düşünün. Hangisinden sonra ekonomik kazanc elde edilmektedir? Bu sosyal medya uygulamaları ekonomik kazanc saglamadan sadece insanlıga hizmet olsun diye mi bu uygulamaları üretmekte ve güncelleştirmektedir? Tahmin edildigi gibi bu soruların cevabı hayırdır. Çünkü Fuchs’un dikkat

59 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

cektigi nokta gibi, artık herkes interneti ve sosyal medya uygulamalarını kullanmakta, fakat kendisi degil internetteki medya devleri ekonomik kazanc saglamaktadır. Kullanıcılar sadece sistemin devamı icin icerikleri üreten, ekonomik, siyasal ve sosyolojik kendi profilini reklam şirketlerine satılması icin ele veren gönüllü işcilerdir. Geleneksel medya düşünüldügünde, örnegin televizyondaki icerikler yine medya şirketleri tarafından oluşturulmaktadır. İcerikler kullanıcılar tarafından IPTV’den izlenmiyorsa, onların toplum icindeki profillerini anlamakta mümkün degildir. Televizyondaki gösteriyi izleme süreci, ortalama izleyici yapısı düşünülerek oluşturulmaktadır. İnternetle birlikte sosyal medyada bu düzen degişmektedir. Kullanıcılar Netflix, Blutv gibi yayıncılar aracılıgıyla gösterileri izlemektedir. En cok hangi programları izledigi, toplumsal profilleri yaklaşık olarak anlaşılabilmektedir. İnternetin etkileşim ve aktif katılım süreci (yorumlar, icerik oluşturma ya da ana icerikleri destekleyen argümanlar), kullanıcının bilgilerini daha net ortaya koymaktadır. Ayrıca icerik oluşturma sürecine ücretsiz, dogrudan bir katkı süreci de bulunmaktadır. Fuchs ve Karl Marx’ın düşünceleri harmanlanıp “Google Kapitalizmi” kavramı göz önünde bulunduruldugunda dikkat ceken bir diger tartışma konusu “Kamusal bir arama motoru” olacaktır. Yukarıda örneklendirildigi gibi, internetteki medya şirketleri, bu uygulamaları ne karşılıgında yapmaktadır? Bu uygulamalar sosyal sorumluluk ya da kamusal arama motoru olsun diye oluşturulmamaktadır. Uygulamayı kuran şirketlerin ekonomik kazanc saglaması söz konusudur. Kullanıcıların buradaki pozisyonu, fotograf ve video paylaşması, arama motorunu kullanması, arkadaşlarıyla etkileşime gecmesi ve bunların sonucunda ücretsiz icerikler oluşturması olarak yorumlanabilir. Düşünüldügünde sosyal medyadaki tüm kullanıcıların bu pozisyonda oldugu düşünülebilir. Kullanıcıların cok büyük bir bölümü bu işten ekonomik kazanc saglamadıgı halde, Google ve diger uygulamaları kullanmakta, onlara hizmet etmektedir.

4. Henry Jenkins’in Yeni Medya Yöndeşmesinin Kültürel Mantığı ve Görsel Kültür Henry Jenkins “Medya Yöndeşmesinin Kültürel Mantıgı” calışması ve “Cesur Yeni Medya” kitabıyla, teknolojinin pratikligine, internetteki medyaların tekelleşmesine, Kültürün bölünmesi, patlaması ve mono kültür olmasına, eşik bekcilerinin sosyal medyada olmamasına, medyadaki yöndeşmenin tüketim bicimini belirlemesine, yöndeşmenin tüm eglence alanlarını kontrol etmesine, adaletsiz yöndeşmeye göndermelerde bulunarak sosyal medyayı ele almıştır. Ozetle sosyal medya kullanımını, kültür ve kullanıcıyla birlikte düşünerek, kültürde, tüketim biciminde ne gibi degişikliklerin meydana geldigini anlamaya calışmıştır. Sosyal medya calışmalarına bakıldıgında, bazı düşünürler sosyal medyayı “Dijital Determinizm” kavramının bakış acısından ele alarak, teknolojinin saglamış oldugu kolaylıklardan da faydalanarak olumlayıcı bir bakış acısıyla ele almaktadır. Bazı düşünürlerse, sosyal medyanın ekonomik, kültürel, tüketim, küresel boyutunu ele alarak eleştirel bir perspektifle ele almaktadır. Bu noktada Fuchs’un yer yer sosyal medyanın saglamış oldugu avantajları belirtmesiyle birlikte, daha cok ekonomi politik acıdan, eleştirel bir bakış acısıyla ele aldıgı söylenebilir. Fuchs, görüntü toplumlarında daha cok sosyal medyanın ekonomik boyutunu Marx ve kapitalizmle degerlendirirken, Jenkins de benzer bir eleştirel perspektifle kültürel boyutuna, yöndeşmenin, teknolojinin tüketim bicimine nasıl etkileri oldugunu göstermeye calıştıgı söylenebilir. “Var olan iletişim teknolojilerinin yeni ürün ve hizmetleri ortaya cıkaracak bicimde birbirine yakınlaşmasını ifade eden bir kavram olarak kullanılan yöndeşme (yakınlaşma), günümüz yayıncılık sistemlerinde, teknoloji sistemlerinde, medya araclarında hızlı bir gelişim ve degişim dönemini başlatmıştır (Çakır ve Gülnar, 2007: 208)”.

60 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Halı hazırda var olan teknolojileri, birbirlerine harmanlanması olarak da acılanabilecek yöndeşme, birden fazla teknik aracın birleşerek tek bir aracta meydana gelmesini ifade etmektedir. Bu birleşme farklı teknolojileri bir araya getirdigi icin, yeni iletişim bicimlerini ve yeni özellikleri kendisiyle birlikte getirmektedir (Europen Commision, 1997: 85’den aktaran Çakır, 2006: 85). Bu konuda calışmalar yapmış olan Geray, yöndeşmeyi şöyle tanımlamaktadır: “Çeşitli teknolojik, ekonomik ve toplumsal gelişmeler sonucu kitle iletişimi, telekomünikasyon olarak da tanımlanan iki nokta arasındaki iletişim, veri iletişimi gibi ceşitli iletişim bicimleri giderek birbirlerine dönüşmekte ve aralarındaki farklılık yok olmaktadır (Geray, 2003: 19). Jenkins, sosyal medya ortamında iceriklerin üretimi, dagıtımı, zaman ve mekan kavramını ortadan kaldırabilmesi acısından olumlarken, medya şirketlerinin yöndeşmeyle birlikte tekelleşmesini, insanların kullandıgı aracların en tepede aynı şirkete baglı olmasını ve tekelleşmiş tek bir şirketin kullanıcıların tamamına hakim olmasını eleştirel ele almıştır. Tekelleşmeyle birlikte insanların tüketim alışkanlıkları, kültürel degerleri bu şirketler tarafından kontrol edilmeye başlanmıştır. Robert McChesney, medya sahipligi konusunda tekellerin ortaya cıkmasıyla, fikir ceşitliligi konusunda farklı düşüncelerin olmayacagını vurgulamaktadır (McChesney, 2000). Benzer şekilde Cass Sunstein, agın bölümlenmesi sonucunda, paylaşılan degerler ve ortak kültürün kayıp verecegini ifade etmektedir (Sunstein, 2002). Benzer şekilde ceşitli yazarlar bir kültür patlamasının olabilecegini ya da Amerikan mono kültürünün oluşabilecegini ifade eden kaygılı calışmalar yapmıştır. “Cesur Yeni Medya” kitabında örneklendirildigi gibi, Amerika’daki başkanlık seçimlerinde, sosyal medyanın kullanım örnekleri bu noktada önemli bir detaydır. İnsanların oy verme davranışına müdahil olabilmek icin adaylar ceşitli ajanslarla anlaşmalar yapmıştır. Ajanslar secmenlerin kime oy vermeye mailli oldugunu ya da nasıl bir profil oldugunu anlamak için, onların sosyal medya kullanımlarındaki hareket dökümlerini incelemeye calışmıştır. Google, Facebook gibi dünyada en cok kullanılan sosyal medya uygulamaları, daha önceden elde ettigi bu verileri ajanslara, reklam şirketlerine satmıştır (Jenkins, 2016). Bu noktada Jenkins ve Fuchs’un görüşleri benzerlik göstermektedir. Fuchs’un “Google Kapitalizmi” calışmasında ifade ettikleri, Jenkins’in başkanlık secimleri örnegiyle örtüşmektedir. Yukarıda Fuchs’un düşüncelerinin tartışıldıgı yerde, “Prosumer” kavramına dikkat cekilerek “Ureten Tüketicilerden” bahsedilmiştir. Jenkins’de bu kesime atıfta bulunarak “Duygusal Ekonomi, Hayran Kültürü, Katılımcı Kültür, Yakınlaşma Kültürü, Monokültür, Yakınlaşma, Yatay ve Dikey Bütünleşme” kavramlarını ele alarak sosyal medyadaki calışmalarını ifade etmeye calışmaktadır. Burada Fuchs’tan Jenkins’e önemli eleştiriler de gelmektedir. Jenkins’in yeni medyanın ekonomik boyutuyla detaylı ilgilenmemesi bunların başında gelmektedir. Ayrıca Fuchs’a göre yeni medyadaki kapitalist düzen düşünüldügünde, Jenkins’in görüşleri olumlayıcı kalmaktadır. Yeni medyanın teknolojik ve yakınlaşmadan kaynaklı olumlu yönlerine agırlık veren Jenkins, medya şirketlerini tekelleşmeyle eleştirmektedir. Kavramlarla birlikte konuyu detaylandırmadan bireysel kullanım ve görüntü kavramları ışıgında konuyu örneklendirildiginde, ortalama bir kullanıcı göz önüne getirilebilir. Bilgisayardan ve cep telefonundan interneti ve sosyal medya uygulamalarını kullanan ortalama kullanıcılar, interneti para kazanmak icin kullanmamaktadır. Kullanım amacı daha cok Google hizmetlerinden faydalanmak, yine sahibi Google olan Youtube’da videolar izlemek, Facebook ve Instagram gibi uygulamalar aracılıgıyla fotograf ve video paylaşarak, başkalarının paylaştıklarından haberdar olmak, mail atmak sayılabilir. Ortalama kullanıcılar bu işlemler icin hiçbir ücret almamakla birlikte, bu uygulamalardan faydalanmak için para da ödememektedir. Sosyal medya uygulamaları asıl para kazanma süreclerini reklam şirketlerinden saglamaktadır. Ortalama kullanıcıların sosyal medyayı kullanıp nasıl bir profil oldugunu ifşa etmesi,

61 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

eglenirken ücretsiz icerikler üretmesi, medya şirketleri icin yeterlidir. Fuchs, bu sürecin ekonomi politikasına egilirken Jenkins, sosyal medyadaki yöndeşmeye, medya şirketlerinin tekelleşmesine, toplumların kültürüne olan etkisini ele almaktadır. Kullanıcıları duygusal ekonomi kavramı baglamında, ücretsiz işciler olarak görmektedir. Jenkins, medya şirketlerinin böylesine önemli ve milyonlarca insanın kullandıgı bu kıymetli alana tek başına egemen olmasının, tek tip kültür ortaya cıkaracagı endişesini anlatmaya calışmaktadır. Burada Lev Manovich’in, 2017 yılında İstanbul’da yapılan yeni medya calışmasında yapmış oldugu online sunuma gönderme yapmak isabetli olacaktır. Manovich, ülkelere göre Instagram’da paylaşılan fotografları incelemiştir. Bazı ülkelerde daha cok yemek fotografları, bazı ülkelerde daha cok mimari fotograflar, bazı ülkelerdeyse insanlar daha cok kendilerinin oldugu fotografları paylaşmaktadır (Manovich, 2017). Manovich bu istatistikleri ceşitli infografikler kullanarak farklılık ve ortak noktaları acıklamaya calışmıştır. Yani günlük hayatta var olan kültürün, sosyal medyayla harmanlanması sonucu ortaya cıkan bir kültüre yönelik calışma olmuştur. Bu kültürün paylaşıldıgı uygulamalar, platformlar yöndeşme ve tekelleşme acısından hangi noktada durmaktadır. İcerikler hangi medya şirketleri tarafından kontrol edilmekte ve hangi durumlarda hangi reklam şirketlerine satılmaktadır? Jenkins, tam bu noktada yöndeşme kavramını elden kaybetmeden, tekelleşen medya şirketlerini ve kültürlere olan etkilerini ele almış, tek tip kültür ve tek tip medyanın ceşitliligi yok edecegini, eleştirel bir bakış acısıyla ele almıştır. Duygusal ekonomi, “pazarlama ve marka araştırmasında, tüketicilerin markalara olan duygusal baglılıklarının, satın alma kararlarındaki temel motivasyon oldugunu vurgular (2016: 424)”. Bu daha cok internet aracılıgıyla yapılan alışverişlerde kullanılan bir kavram olmakla birlikte, Jenkins ve Fuchs’un görüşleri etrafında, internetin bireysel kullanımı düşünüldügünde önemli bir konumda durmaktadır. Çünkü kullanıcının profili, nasıl biri oldugu reklam şirketlerine satıldıgından, internet sayfalarında gezerken karşısına sürekli ilgisine ceken reklamlar cıkabilmektedir. Jenkins’in calışmasında sıkca kullandıgı duygusal ekonomi, kullanıcının ilgisini ceken markaların reklamlarına maruz kalmayı ifade etmektedir (Jenkins, 2016). Hayran kültürü, “hayranlar ve diger amatörler tarafından bir yeraltı ekonomisi yoluyla dolaşım icin üretilen ve iceriginin büyük kısmını ticari kültürden alan kültürdür (Jenkins, 2016)”. Hayran kültürü söz konusu oldugunda transmedyatik icerikler akıllara gelmektedir. Bu noktada Matrix ve Harry Potter gibi filmlerin oluşturdugu hayranlar, bu filmlerin müzikleri, kostümleri, aksesuarları gibi ceşitli ürünler ticari amaclı satılabilmektedir. Bu ürünlerin pazarlanmasında, sosyal medya tanıtım ve dagıtım icin önemli bir görevi yerine getirmektedir. Gerek hayranlar, gerek medya sahipleri ilgili içerikleri özellikle dolaşıma sokabilmektedir. Katılımcı kültür, “hayranların ve diger tüketicilerin yeni icerigin üretimine ve dagıtımına aktif olarak katılım saglandıgı kültürü ifade eder” (Jenkins, 2016). Fuchs’un üreten tüketicilerden kastı, kullanıcıların iceriklere katılarak ceşitli görsel paylaşımlarda bulunması, sonradan meta olarak satılmaktadır. Kullanıcılar katılımcı kültürün bir parcası haline gelmektedir. Yakınlaşma kültürü Jenkins’e göre, “icerigin medya kanalları arasındaki akışını vurgulayan, kültürün işledigi mantıktaki bir degişimi ifade eder (2016: 430)”. Yakınlaşma medyalar arası bir kavramdır. Medya uygulamaları arasındaki sahiplige de gönderme yapar. Google’ın Youtube’a sahip olması ya da Facebook’un Instagram’la birlikte kullanılması gibi bir yakınlaşmayı ifade etmektedir. Bu uygulamalardaki icerikler, sermaye sahipleri tarafından degil, kullanıcılar tarafından oluşturulmakta, kullanıcılar tarafından dolaşıma sokulmakta, medya sahipleri tarafından satılmaktadır. Fuchs’un calıştıgı bu kapitalist düzen, Jenkins’in

62 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

ifade ettigi, medya sahiplerinin tekelleşmesiyle kültürü etkilemekte ve tek tipleşmiş yapılar ortaya koyabilmektedir. Yine Jenkins’in calışmasında sıkca faydalandıgı bir diger kavram Monokültür’dür. “Birtakım medya eleştirmenlerinin, medya holdingleri tarafından üretilen eglence ve haber iceriginin ceşitlilik göstermedigini ifade etmek icin kullanılır (2016: 432)”. Jenkins calışmasını, yöndeşme ve tekelleşme kavramları baglamında gercekleştirerek, toplumdaki gercek kültürde yaşanabilecek degişimlere ya da sosyal medya üzerinde nasıl bir kültür oluşabilecegine yönelik görüşler bildirmektedir. Görüntü temelli şekillenen sosyal medya kültürü, kendi kullanım pratiklerine, teknolojiye, kullanıcı profillerine, medya kuruluşlarına göre bir kültür ortaya koyabilmektedir. Yöndeşmenin adaletsizligini de ele alan Jenkins, maddi durumu iyi olanların teknoloji ve yöndeşmeye daha cabuk adapte olacagını, diger insanlarınsa caga ayak uydurmak icin mücadele icerisinde olacagını ifade etmektedir. İnsanların cep telefonlarından iletişim, televizyon, sosyal medya, internet kullanımı gibi ceşitli işlerini yapabildigi düşünüldügünde, akıllı cep telefonu alamayanların ve bu yöndeşme kültürüne adapte olamayanların mücadelesi yıpratıcı olacaktır. Görüntü toplumunun özellikleri düşünüldügünde hem medya şirketleri hem kullanıcılar paylaşımlarını görüntü aracılıgıyla yapmaktadır. Yöndeşmeye ayak uyduramamak, her şeyin görüntüyle anlatıldıgı bu dönemde tüm görüntüleri kacırmak olarak da yorumlanabilir. İnternetin hız faktörü düşünüldügünde, bazı paylaşımların geleneksel medyaya taşınması, ilgili icerik bayatladıktan sonra olacaktır. Pierre Levy, ag topluluklarında ortaya cıkan geniş caplı bilgi toplama işleme aktivitelerini acıklamak icin “kolektif akıl” kavramını kullanmıştır. Ona göre “Kimse her şeyi bilmemekte, herkes bir şeyler bilmekte, tüm bilgi insanlıkta yatmaktadır (Levy, 1997)”. Aynı zamanda Levy, gücün dört olası kaynagı arasındaki ortak noktaları şöyle sıralamaktadır: “Göcebe hareketlilik, Alan üzerinde hakimiyet, metaların sahipligi, bilgide uzmanlaşma (1997)”. Yöndeşmeyle ilgili Jenkins, hem yukarıdan aşagıya ticari güdümlü bir sürec hem de aşagıdan yukarıya dogru tüketici güdümlü bir sürec oldugunu vurgulamaktadır. Böylece medya şirketleri, kazanc kapılarını nasıl genişletebileceklerini, tekelleşmelerini, erişim sınırlarını ve kullanıcıların baglılıklarını nasıl artıracaklarını ögrenmektedirler. Jenkins’in bu acıklaması, Fuchs’ın calışmasını tekrardan akıllara getirmektedir. Kullanıcılar ve medya saglayıcısı şirketler düşünüldügünde hem hizmet hem de ticaret bir arada bulunmaktadır. Hizmet alımı karşılıgında, ücretsiz icerik üretmek, kullanıcıların bilgilerinin reklam şirketlerine satılması gercekleşmektedir. Böylece hem kullanıcılar medya iceriklerini kullanmakta hem de medya şirketleri kullanıcıları bir meta gibi satmaktadır. Fuchs’un söyledikleri, Jenkins’in söyledikleriyle bu noktada harmanlanmaktadır. Sürecin ekonomik boyutunu vurgulayan Fuchs’un calışmaları, ekonomik sürecin gercekleşmesi icin Jenkins’in vurguladıgı medya şirketlerinin yöndeşmesi ve tekelleşmesi ic ice gecmektedir. Google, eger bünyesine Youtube’u, DoubleClick gibi reklam şirketlerini katmasaydı, yabancı firmalarla ugraşmak durumunda kalacaktı. Tasarladıgı sürec belki de sekteye ugrayacaktı. Tabi bu tekelleşmenin sonraki boyutu, yine Jenkins’in ifade ettigi monokültür acısından ele alınır. Sosyal medyanın bireysel kullanımı noktasında, kullanıcılar aynı şirketin alt uygulamalarını kullanmaktan başka bir şey yapmamaktadır. Sermayesi aynı olan firmaların uygulamaları arasında gezinmekte, ücretsiz iceriklerini bu firmalar icin üretmektedir. Urettigi iceriklerin yapısı, hem dönemin bir geregi oldugundan hem de medya şirketlerinin görüntülü olmasına yönlendirdiginden görsellik üzerine kurulmaktadır. En cok kullanılan uygulamalar hatırlandıgında, hepsinin temelinde ve paylaşımında fotografın farklı bicimleri kullanılmaktadır.

63 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Jenkins’in calışmasında, üreticiler ve tüketiciler arasında önemli uzlaşıların oldugu dokuz alan oldugu ortaya koyulmuştur. Bu dokuz alanın temelinde yine görüntü toplumu, görsellik ve seyir kültürü oldugu kabul edilebilir. Sosyal medya calışmaları görüntüden bagımsız düşünülemez. Oluşturulan icerikler kulaga ve göze hitap ettiginden, insanlar gözleriyle takip ettiginde, yazısal icerikler bile görselleştirilmektedir. Bu dokuz alan, İzleyici ölcümünü yeniden gözden gecirmek, Medya icerigini düzenlemek, Dijital ekonomiyi yeniden tasarlamak, Medya sahipligini sınırlandırmak, Medya estetigini düşünmek, Fikri mülkiyet haklarını yeniden tanımlamak, Ureticiler ve tüketiciler arasındaki ilişkileri yeniden görüşmek, Küreselleşmeyi yeniden planlamak, Vatandaşları yeniden birleştirmek olarak sıralanabilir.

5. Amaç ve Yöntem Sosyal bilimlerde böyle bir araştırmanın faydalanacagı araştırma yöntemi, Nitel Araştırma Yöntemidir. Yeni medya calışmalarına eleştirel yaklaşmak, yeni medyada oluşan görsel kültürü eleştirel düşünürlerin calışmalarıyla harmanlayarak analiz etmek, nitel araştırma yöntemlerinden tarama modeliyle yapılmıştır (Karasar, 2014: 77-86). Çalışma iki önemli düşünürün yeni medya kuramlarından hareket ettiginden dolayı, yeni medya ve görsel kültür arasındaki ilişki yer yer örneklendirilerek betimsel analiz yaklaşımıyla ele alınmıştır. Çalışmadaki degişkenlerse, dijital kültür döneminde teknolojinin geliştigi bir toplumda, insanların teknolojiyi nasıl kullandıgıdır? Kullanılan araclar zaman ve mekana göre nasıl degişmiştir? Geleneksel olanla dijital olan arasındaki farklar ya da benzerlikler, hangi koşullar altında kendini göstermektedir? Görüntünün icat edilmesi ve etkin bir şekilde kullanımıyla hikaye anlatıcılıgı cok farklı şekillerde tüketicilerin karşısına cıkar olmuştur. İşin icine sosyal, ekonomik, ideolojik kaygılar girince ve görüntü bu amaclarla kullanılınca, dijital mecralar üzerinden reklam kampanyaları, pazarlama süreci, ekonomik kazanc en cok tartışılan konulardan olmuştur. Görüntü ve dijital mecralar da bu amacla kullanılmaya başlanmıştır. Belirlenen yöntem ve örneklerle bu durumun daha iyi anlaşılacagı düşünülmektedir. Bu baglamda nitel bir araştırma yöntemi uygulanacak olup, nitel araştırma planlarından varolan durumun eleştirel bir betimsel analizi yapılacaktır.

5.1. Veriler ve Toplanması Bu araştırmada veriler iki şekilde toplanmıştır: 1.Dogrudan kaynaklardan, 2.Dolaylı kaynaklardan (Mayring, 2011). Bu baglamda ilk başta literatür taraması yapılmıştır. Yeni medya ve dijital alanla ilgili yapılmış kuramlar ve icerikler toplanmıştır. Literatür taraması yapıldıgı zaman daha önce bu tarzda yapılmış, başka calışmaları analiz eden calışmalardan da faydalanılmış ve nasıl bir yöntem izlediklerine bakılmıştır.

5.2. Verilerin Çözümü ve Yorumlanması Literatür taraması, kuramsal dayanaklar ve örneklemin betimsel analizi yapılarak verilerin toplanacagını ve araştırmanın yapılacagı yukarıda ki bölümde detaylı bir şekilde verilmiştir. Bu baglamda her bir veri toplama tekniginden elde edilen bilgiler önce kendi icinde degerlendirilecektir. Daha sonra her bir veri toplama yönteminden eldi edilen veriler birbirleriyle karşılaştırılarak izleyicilerin dijital mecraları nasıl takip ettigi, görsel kültürün hangi konumda durdugu, eleştirel calışmalardaki kuramların izleyicinin kullanım pratikleriyle nasıl bir benzerlik gösterdigi ve dijital anlatıcılık ile geleneksel anlatıcılık arasında degişip dönüşen özellikler, ayrıca göz önünde bulundurulup yorumlanmaktadır.

64 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

5.3. Sınırlılıklar Çalışmada diger kuram ve kavramlara yer yer deginilmekle birlikte, Henry Jenkins ve Christian Fuchs’un görüşleri ön plana cıkartılmaktadır. Diger düşünürlerin calışma ve kuramları sınırlı tutulmaktadır. Çalışma yeni medyanın bireysel kullanımı ve yeni medyadaki görsel kültür acısından degerlendirilmektedir. Ozellikle yeni medyanın sosyoekonomik yönü Fuchs’un, sosyokültürel yönü Jenkins’in görüşlerinden dolayı vurgulanarak, eleştirel yaklaşım ve görsel olanın konumu göz önünde bulundurularak gercekleşmiştir. Yeni medyadaki diger önemli tartışmalar burada sınırlı tutulmaktadır.

6. Bulgular Çalışmanın sonunda, dijital alana ait bir medya olarak Yeni medyanın, kendini ispat ettigi ve konvensiyonel medyanın önüne gecmeye başladıgı görülmüştür. Ozellikle X, Y, Z kuşagı olarak da adlandırabilecegimiz genc kuşak, gerek haberleşme gerek diger iletişim yöntemleri için yeni medyaya daha cok başvurmaktadır. Yeni medyanın etkileşime acık yapısı, kullanıcıların icerik oluşturabilme şansı gibi temel özellikler bunun en önemli nedenlerinden oldugu görülmüştür. Çalışmadaki örneklere ve kuramlara bakıldıgında, teknolojik determinizmden yola cıkarak sadece olumlayıcı görüşler degil, yeni medyanın olumsuz olabilecek pek cok yönünün oldugu da bulgular arasında söylenebilir. Ozellikle Fuchs’un ekonomi politik düşünceleri, yeni medya bagımlılık calışmalarına yönelik tekno oruclar, bu bulgunun önemli özellikleridir. İletişim dönemleri arasında bu dönem dijital dönem olarak gecmektedir. Dönem olarak yeni medyaya bakıldıgında, sözlü dönemden cok farklı bir iletişim sürecinin yaşandıgı görülmektedir. Mekan, zaman ve katılım baglamında iletişim süreci degişiklige ugramıştır. Dijital dönemde ekonomi ve teknoloji, belirleyen iki unsur olmuştur. Teknolojiye sahip olmak, ekonomiye sahip olmakla paralel bir dogruda yer almaktadır. Yeni medyadaki medyalar acısından bakıldıgında, toplumsal bir sorumluluk ve insanları eglendirmek icin orada yer almamaktadırlar. Yeni medya üzerinden yatay ve dikey bütünleşmeyi saglamak istemektedirler. Bunun için hem ekonomiye hem de teknolojiye hakim olmak istemektedirler Gereken Christian Fuchs’un, gererekse Henry Jenkins’in kuramsal görüşlerin, yeni medyadaki iletişim sürecine uydugu bulgular arasında söylenebilir. Marx’ın kapitalizm icin yaptıgı eleştirel görüşler, emek sömürüsü, gönüllü işci, boş zamanın fark edilmeden iş akdiyle doldurulması gibi görüşlerin, yeni medyadaki uygulamalarda gercekleştigi görülmektedir. Artık insanlar boş vakit gecirdigini ve eglendigini düşünürken, aslında yeni medya sahipleri tarafından gönüllü olarak calıştırılabildigi söylenebilir. Jenkins acısından bakıldıgında durum biraz daha olumlayıcı gözükse de, monokültürün oluşması, tek tipleşme, ekonomik güce sahip olanların yöndeşmenin olanaklarından faydalanabildigi gibi görüşlerin gecerli olabildigi bulgular arasında söylenebilir. Ozellikle Amerika’da başkanlık secim dönemlerinde daha sık kullanılan yeni medya ve olanaklarının, hem olumlu hem olumsuz yönleri bulunmaktadır. Son olarak tüm bu tartışmaların merkezinde görsel kültürün, ekran kültürünün, izlemenin ya da seyirlik kültürün bulundugu söylenebilir. Radyo gibi kulaga ve tek organa hitap eden medya aracları haric neredeyse tüm medya aracları göze ve görsele hitap etmektedir. Yeni medyada görüntünün yeri ve önemi, her zaman oldugundan daha kıymetlidir. Çünkü medya ve kullanıcı arasındaki sürec görüntüler üzerinden gercekleşmektedir. İcerik üreten kullanıcılar, görüntülü icerikler üretmektedir. Ozetle yeni medyanın ekrana dayalı bir medya kültürü oldugu söylenebilir.

65 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

7. Sonuç Sonuc olarak sosyal medya, masum bir şekilde insanların fotograf, video paylaştıkları, arkadaşlarını takip edip begeni aldıkları bir mecradan cok daha fazlasıdır. Tıpkı geleneksel medya gibi, sosyal medyanın ve oradaki uygulamaların ekonomi politigi, ideolojisi ve ceşitli konumlardan kullanıcıların sosyolojik dinamikleri bulunmaktadır. Fotograf, sinema, televizyonla ilerleyen görüntü toplumları, sosyal medyadaki Google, Facebook, Instagram, Youtube gibi en cok kullanılan uygulamalarda daha ileri bir boyuta taşınmıştır. Artık kullanıcılar bu uygulamaları cep telefonu, tablet ve bilgisayarlarında taşıyarak, istedikleri zaman ve istedikleri yerden erişim saglayarak kullanır olmuştur. Çeşitli medya şirketlerinin bu uygulamalarını kullanmak göründügü kadar masum degildir. Bu uygulamalar sosyal sorumluluk projesi ya da faydalı bir kamusal alan yaratmak icin oluşturulmamıştır. Uygulamanın sermaye sahibi olan medya kuruluşlarının ekonomik, ideolojik gibi yapılanmaları söz konusudur. “Eglenme, eglendirme, eglence” kavramları aracılıgıyla ceşitli ideolojiler, fikirler dolaşıma sokulmakta ve medya şirketleri bunlardan kar elde etmektedir. Kullanıcılar bireysel anlamda günlük uygulamalara girmekte ve görüntülü icerikler paylaşmaktadır. Bunu yaparken en büyük amacı begenilmek, kendinden haberdar etmek, arkadaşlarından haberdar olmak sayılabilir. Bu işlemleri yaparken para ödememekte ve para kazanmamaktadır. Ama ona bu hizmeti saglayan Google, Facebook gibi medya şirketlerinin ekonomik bir kazanımı söz konusudur. Tam bu noktada Christian Fuchs’un “Google Kapitalizmi” calışması, eleştirel bir gözle medya iceriklerinden elde edilen karı, kullanıcıların sömürüsünü ve sosyal medyadaki kapitalist düzeni, gönüllü icerik işcileriyle anlatmaya calışmıştır. Yaptıgı calışmalar detaylı incelendiginde haklı oldugu söylenebilir. Bu uygulamalardaki üreten tüketiciler, hicbir kazancı olmadıgı halde, farkında olmadan bu sosyal medya şirketleri icin calışmaktadır. Jenkins’de eleştirel bir bakış acısıyla, sosyal medyadaki bireysel kullanımın, bazı sosyal medya hesaplarının trend olması ve sektöre hâkim olarak tekelleşmesini anlatmaya calışmaktadır. Medyaların tekelleşmeyle birlikte ceşitli teknolojik özellikler bakımından ya da ceşitli formatlardaki uygulamalarda yöndeştigine de dikkatleri ceken Jenkins, sosyal medyadaki yapılanmanın kültürel boyutuna yogunlaşmıştır. Tekelleşen medya organlarının yaymış oldugu iceriklerin, insanları ve geleneksel kültürü etkileyecegini, insanların ne hakkında konuşması gerektigini belirleyecegini ifade etmektedir. Çalışmaları incelendiginde onunda haklı oldugu düşünülebilir. Burada dikkatleri çeken önemli noktalardan biri, hangi uygulama ya da hangi medya tekelleşmesi olursan olsun, temelinde görüntü olmasıdır. Sosyal medya ve uygulamaları, kullanıcıların ücretsiz oluşturdugu görüntülü icerikler baglamında düşünülmelidir. Geleneksel medyada icerigi üretenler medya profesyonelleriyken, sosyal medyada içerik üretenler ortalama kullanıcılardır. Bunu gönüllü, isteyerek ve ücretsiz yapmaktadır. Sosyal medya ve uygulamaları, üretmiş oldugu servisleri de bu mantıgı destekleyecek şekilde organize etmektedir. Yani icerikler kullanıcılar tarafından saglanacaktır. Medya şirketleri bu kullanıcılar ve icerikler aracılıgıyla para kazanacaktır.

Kaynakça Aydogan, Filiz. (2017). Yeni Medya Kuramcılarından Yeni Medya Kuramları. İstanbul: Der Yayınları. Baldini, Massimo. (2010). İletisim Tarihi. Çeviren: Gül Batuş, İstanbul: Avcıol Basım Yayın. Castells, Manuel. (2005). Ag Toplumunun Yukselisi. İstanbul: İstanbul Bilgi Universitesi Yayınları.

66 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Çakır Birol ve Vedat Gülnar. (2006). Mystery Serials: The Relationship Between TheWatching Motives and Religiousness. Fourth International Symposium Communication in The Millenium, June 14-16 2006, (Edited by: Erkan Yüksel), 344-354, Eskişehir: Anadolu University. Çakır Birol ve Vedat Gülnar. (2007). Avrupa Birligi’ne Uyum Surecinde Turkiye’de Televizyon Yayıncılıgına Yonelik Duzenlemeler. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı: 18, 207-223. Debord, Guy. (2016). Gösteri Toplumu. Çeviren: Ayşen Ekmekci ve Okşan Taşkent, İstanbul: Ayrıntı Yayınları. Edgar, Andrew, Peter Sedgwick. (2007). Kültürel Kuramda Anahtar Kavramlar. İstanbul: Acılım Kitap. Fuchs, Christian. (2015). Dijital Emek ve Karl Marx. İstanbul: Nota Bene Yayınları. Fuchs, Christian. (2016). Chritical Theory of Communication. Londra: University of Westminster Press. Geray, Haluk. (2003). İletisim ve Teknoloji Uluslararası Birikim Duzeninde Yeni Medya Politikaları. Ankara: Utopya Yayınları. Jenkins, Henry. (2016). Cesur Yeni Medya Teknolojiler ve Hayran Kültürü. Çeviren: Nihan Yegengil, İstanbul: İletişim Yayınları. Levy, Pierre. (1999). Collective Intelligence: Mankind’s Emerging World in Cyberspace. Translated: Robert Bononno. USA: Perseus Books. Monaco, James. (2014). Bir Film Nasıl Okunur?. Çeviren: Ertan Yılmaz, 16.bs. İstanbul: Oglak Yayıncılık. Mutlu, Erol. (2012). İletisim Sozlugu. Ankara: Sofos Yayıncılık. Oskay, Ünsal. (2014). Yıkanmak İstemeyen Çocuklar Olalım. İstanbul: İnkılap Yayınevi. Türkoglu, Süleyman. (2012). Yeni İletisim Ortamları. İstanbul: b.y. Yaylagül, Levent. (2016). Kitle İletisim Kuramları. İstanbul: b.y.

67 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

ASSESSMENT OF ENTREPRENEURIAL POTENTIAL OF TURAN UNIVERSITY

Dr. Saltanat Tamenova Turan University, Almaty, Kazakhstan [email protected]

Akmaral Ualzhanova PhD student, Turan University, Almaty, Kazakhstan [email protected]

Aigerim Nurgissayeva PhD student, Turan University, Almaty, Kazakhstan 19200614@ turan-edu.kz

Abstract

This article discusses the creation and development of the entrepreneurial universities. The assessment of entrepreneurial potential of a university is necessary to identify strengths and weaknesses, and to determine strategy for further development. The online self-assessment tool HEInnovate was chosen as a tool for the research of entrepreneurial potential of Turan University. The result of self-assessment in all seven dimensions was positive, but there is a room for improvement of the university's entrepreneurial activity.

Keywords: Entrepreneurial university, entrepreneurial potential, self-assessment tool,“University 3.0”.

Development of the entrepreneurial university concept The entrepreneurial universities have appeared in the world practice of higher education development as a response to external environment challenge and the search for approaches to the implementation of educational tasks for a new generation of graduates (Clark Burton, R. (1998), Gibb, A.A., Hannon P. (2006)). The experience of the Massachusetts Institute of Technology in the USA, described in detail by H. Etzkowitz, is considered as a benchmarking of the entrepreneurial university within the framework of the Atlantic model of higher education. This model is characterized by institutional and financial autonomy of universities, high level of self-government, indirect state control and presence of close relationship with business. The development of the entrepreneurial universities within the Continental model was carried out in the conditions of hierarchy of educational institutions, close relationship with state structures (sometimes – direct ministerial regulation), as well as historically less close relationship between the universities and the business community, which are currently experiencing a stage of active development. Universities, in response to global challenges, move towards a “University 3.0” model in the countries with transition economies. (Marozau, R., Guerrero, M., & Urbano, D., 2016).

68 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

There are currently 128 higher education institutions in Kazakhstan, 45 of which are state - owned, 79 are private, and 4 are foreign – owned. The total number of students is 542,458 people, 292,231 of which are girls or 53.9%.

Table 1. Models of higher education systems Atlantic Model Continental Model Institutional and financial autonomy Hierarchy of educational institutions High level of self-government Close relationship with government agencies Indirect state control Ministerial regulation Close relationship with business Less close relationship with business Source: (Wahshstain V. Jelezov B. V., Meshkova T. A., Larıonova M. V. (2005)).

The innovative development path of Kazakhstan creates conditions for the development of technological and social entrepreneurship. The study of the Global Entrepreneurship Monitoring (GEM, Global Report 2017-2018) states that the perception of business development opportunities in Kazakhstan is 64.7%. State support for entrepreneurship in Kazakhstan was estimated by experts at 4.2, which is higher compared to countries with resource-oriented economies (3.9) and efficiency-oriented economies (4.0). The development and establishment of the entrepreneurial universities in Kazakhstan is at an early stage. Turan University is one of the Kazakh universities carrying out the process of transformation into an entrepreneurial university. Despite the country differences of the entrepreneurial universities, it is generally accepted that the development of entrepreneurship is the third mission of the universities (Bart Van Looy (2009)). The transformation of universities from educational and research universities into entrepreneurial ones is accompanied by the hybridization of their missions (Kobzeva L. V., Ponomarenko V. V. (2011)). In order to implement the entrepreneurial mission, universities are engaged in the formation of entrepreneurial environment and students' entrepreneurial competencies. A global study of students' entrepreneurial spirit is conducted as part of the GUESSS project, which examines students' willingness to be engaged in entrepreneurial activities (Sieger, P. et al. (2019)). The project was initiated in 2003 by the Swiss Research Institute of Small Business and Entrepreneurship at the University of St. Gallen (University of St. Gallen KMU-HSG). Kazakhstan took part in this project for the first time in 2016 thanks to the efforts of the Kazakhstani Universities Association, Kazakhstan Institute of Project Managers and Turan University. The national coordinator of the project in Kazakhstan was Turan University (Sudibor O., Tazabekov K.A. (2017)). In 2018, 208,000 students in 54 countries from more than 3,000 universities participated in the 8th round of the international longitudinal study of the students' entrepreneurial spirit. 15 Kazakh universities took part in the study; the number of respondents was 3,425 students (Tamenova S., Sudibor O., Tazabekov K.A. (2019)).

Research methods of entrepreneurial potential of the university "The entrepreneurial potential of the university is the organizational and technical capabilities (Etzkowitz H (2010)), relationships and values (Marozau, R., Guerrero, M., & Urbano, D. (2016)) that allow the university to be "a natural incubator; providing a support structure for teachers and students to initiate new ventures: intellectual, commercial and conjoint".

69 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Proposed characteristics are not always shared by the university managers, and we also do not fully agree with them. However, in our opinion, the definition may vary depending on the characteristics of the university itself, as well as on the country location. There are different evaluations methods, the most popular of them are: expert evaluation, criteria-based assessment, empirical evaluation. Criteria-based assessment (indicators) has its advantages because it is based on measurements and is expressed in specific numerical values that can be compared and, on their basis, it is possible to propose specific activities to achieve the set goals. Nowadays, expert self-assessment is widely used as an online tool for the study of the entrepreneurial potential of the university, according to the methodology developed under the auspices of the Organization for Economic Cooperation and Development for the European universities (https://heinnovate.eu/en). The proposed method is at the junction of expert and indicator assessments. The basic steps of creation the methodology included: review of the literature, formation of the first version of the entrepreneurial university model, discussion and adjustments of the model, model testing and its revision, another cycle of discussions and formation of the final tool. The result of this great job was an online tool available to any registered user. It is designed to enable universities to assess themselves according to criteria that are grouped into seven groups: 1. Leadership and management. 2. Organizational capacity: funding, people and incentives. 3. Development of entrepreneurship in teaching and learning. 4. Entrepreneurs’ training and support. 5. Links between a university and business to share knowledge. 6. Internationalization of a university (active development of various international relations). 7. Measuring the impact of an entrepreneurial university. Since 2018, another relevant dimension on digital transformation and opportunity has been added. Nowadays, universities actively introduce digital technologies and self-assessment will optimize the process of digital transformation of the entrepreneurial university.

Self-assessment results of entrepreneurial potential of Turan University The self-assessment of the entrepreneurial potential of Turan University was conducted on seven HE Innovate measurements on a 5-point system from 1 to 5 (where 1 is low and 5 is high).

Table 2. Self-assessment results of Turan University, 2018

Role

Leadership and Governance Organisational Capacity Entrepreneurial and Teaching Learning and Preparing Supporting Entrepreneurs Knowledge Exchange and Collaboration The Internationalised Institution Measuring Impact Administrative leader 2.8 2.6 2.7 2.9 2.8 2.6 2.3 Dean / Head of School / Faculty 4.5 4.5 4.0 4.3 4.7 4.3 4.1 External stakeholder 4.0 4.1 4.2 3.9 4.4 4.1 3.1 Professor / Teacher 4.4 4.3 4.2 4.1 4.4 4.1 4.1 Rector / Vice chancellor 4.0 3.8 3.4 3.6 3.5 3.4 3.6 Student (Undergrad.- PhD) 4.1 4.1 4.1 4.0 4.1 4.1 4.1

70 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Role

Leadership and Governance Organisational Capacity Entrepreneurial and Teaching Learning and Preparing Supporting Entrepreneurs Knowledge Exchange and Collaboration The Internationalised Institution Measuring Impact Dimension average 3.9 3.8 3.8 3.8 3.9 3.8 3.8 The self-assessment results of Turan University were mostly positive. Respondents were from students, professors, external stakeholders, as well as the rector, deans, heads of departments. As can be seen from table 2, the seven key dimensions are estimated at an average of 3.8 to 3.9. This suggests that, in general, the university works in all seven dimensions, but there are opportunities for further development of the entrepreneurial potential. There are significant differences in the assessments made by the heads of structural units, who gave lower scores, and other groups, students gave the highest scores. This result may be related to the difference in the perception of university’s entrepreneurial activity by different groups. The study identified overall positive scores that were in the upper rating scale from 4 to 5 (table 3). These positive respondents’ assessments in seven dimensions allow us to identify the strengths of the university, which are necessary for considering the available opportunities for planning strategic directions of the university.

Table 3. Positive assessment in seven dimensions Dimension Statements with high agreement Leadership and The HEI encourages and supports faculties and units to act entrepreneurially governance Organisational capacity The HEI has the capacity and culture to build new relationships and synergies across the institution Entrepreneurial The HEI provides diverse formal learning opportunities to develop entrepreneurial Teaching and Learning mindsets and skills Preparing and The HEI increases awareness of the value of entrepreneurship and stimulates the Supporting entrepreneurial intentions of students, graduates and staff to start-up a business or venture Entrepreneurs The HEI supports its students, graduates and staff to move from idea generation to business creation Knowledge Exchange The HEI demonstrates active involvement in partnerships and relationships with a wide and Collaboration range of stakeholders Knowledge Exchange The HEI demonstrates active involvement in partnerships and relationships with a wide and Collaboration range of stakeholders The Internationalised Internationalisation is an integral part of the HEI’s entrepreneurial agenda. Institution Measuring Impact The HEI regularly assesses knowledge exchange and collaboration.

Respondent’s statements with lower ratings are presented in table 4. These results represent areas of activity of the university where improvements are needed.

Table 4. Negative assessment in seven dimensions Dimension Statements with low agreement Leadership and There is a model in place for coordinating and integrating entrepreneurial activities across governance the HEI Organisational capacity Entrepreneurial objectives are supported by a wide range of sustainable funding and investment sources The HEI invests in staff development to support its entrepreneurial agenda

71 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Dimension Statements with low agreement Entrepreneurial The HEI validates entrepreneurial learning outcomes which drives the design and Teaching and Learning execution of the entrepreneurial curriculum The HEI co-designs and delivers the curriculum with external stakeholders Preparing and The HEI facilitates access to financing for its entrepreneurs Supporting Entrepreneurs Knowledge Exchange The HEI integrates research, education and industry (wider community) activities to and Collaboration exploit new knowledge The Internationalised International perspectives are reflected in the HEI’s approach to teaching Institution Measuring Impact No significant areas of disagreement

Conclusion According to the results of the study, it can be concluded that Turan University is successfully transformed into an entrepreneurial university. The self-assessment of entrepreneurial potential allowed identifying the strengths in university’s entrepreneurial ecosystem and determining the priorities for the development of entrepreneurial activity. Turan University's public profile and leaders have been identified as a major force in the university's entrepreneurial ecosystem. Increasing the number of the entrepreneurial courses, focusing on the number of successful business students, internationalization of the university - all these are priority areas of the university development. In general, it was concluded, during the workshop with experts from the European Union, that the university is developing the entrepreneurial activity in the right direction. The self-assessment of entrepreneurial potential is recommended to be carried out on a regular basis, as this will allow studying the current state of the university and determining development priorities. The results of these studies are of scientific and practical interest for the study of problems in the field of management of the entrepreneurial universities. Further involvement of the universities in global entrepreneurship research, such as GEM, GUESSS and others, is essential for the development of entrepreneurship.

References Bart Van Looy. The Role of Entrepreneurial Universities within Innovation Systems: An Overview and Assessment // Review of Business and Economics. 2009/1. https://feb.kuleuven.be/drc/AFI/misc/europecourse/the-role-of-entrepreneurial universities-within-in.pdf Best Case Studies of Good Practice in the Area of UBC within Europe / Science-to-Business Marketing Research Centre, Germany, 2011. ec.europa.eu/education/higher- education/doc/studies/munstercase_en.pdf. Clark Burton, R. (1998). Creating Entrepreneurial Universities: Organizational Pathways of Transformation. U.K.: Emerald Group Publishing Limited. Howard House. Etzkowitz H (2010). The Triple helix. Universities-enterprises-state. Innovations in action, ed. by A.F. Uvarov. Tomsk: Izdatelstvo of Tomsk State Univer-sity of Control Systems and Radioelectronics Etzkowitz, H. (2003). Research groups as 'quasi firms': the invention of the entrepreneurial university. Research Policy, 32, 109-121.

72 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Gibb, A.A., Hannon P. "Towards the Entrepreneurial University. // International Journal of Entrepreneurship Education 2006. № 4. Global entrepreneurship monitoring / national report: Kazakhstan 2017/2018. https://gsb.nu.edu.kz/wp-content/uploads/2019/01/GEM_ENG_num.pdf GUESSS: Global University Entrepreneurial Spirit Student’s Survey, National Report GUESSS KAZAKHSTAN–2016. – Almaty: Turan University, 2017. – 48 С. GUESSS: Global University Entrepreneurial Spirit Student’s Survey, National Report GUESSS KAZAKHSTAN–2016. – Almaty: Turan University, 2019. – 64с. https://heinnovate.eu/en/training-materials Kobzeva L. V., Ponomarenko V. V. On the way to entrepreneurial university: what is at the center of changes? // Innovations. 2011. No. 4. Pp. 85-92. Marozau, R., Guerrero, M., & Urbano, D. (2016). Impacts of universities in different stages of economic development. Journal of the Knowledge Economy, 1-21. Sieger, P. et al. (2019). Global Student Entrepreneurship 2018: Insight From 54 Countries. GUESSS Global Report. Wahshstain V. Jelezov B. V., Meshkova T. A., Larıonova M. V. (2005)Obzor sıstem vysshego obrazovanııa stran OESR. M.: Izdatelskıı dom GÝ-VShE

73 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

KAMU SPOTLARININ 2-6 YAŞ GRUBU ÇOCUKLAR İÇİN GORELİK BAKIMINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ

Cemile ÇULCUOĞLU Sakarya Uygulamalı Bilimler Univeristesi Ferizli MYO İsletme ([email protected])

Pınar ÇINAR Sakarya Uygulamalı Bilimler Universitesi Ferizli Myo Tasarım ([email protected])

Özet Farkındalık oluşturmak , maruz bulunulan tehlike ve riskler hakkında halkın bilinc düzeyini arttırmak amacıyla yapılan kamuoyunu bilgilendirme calışmalarının hedefidir. Bu ceşit faaliyetlerle toplumda tehlike ve risklerden korunma davranışının gelişmesi ve yerleşmesi amaclanır. Ulkemizde 2012 yılında cıkarılan yasa ile birlikte farkındalık oluşturmak icin kullanılmaya başlanılan yöntemlerin başında kamu spotu gelmektedir. Ulkemizde kamu spotlarının RTUK tarafından yayınlanmasına izin verilen, halkın tamamının izleyebilecegi, egitim, saglık ve cevre konularında yayınlardan oluştugu görülmektedir. Gelecekteki davranış ve tüketim alışkanlıklarının cocuk yaşta temelleri atıldıgı kabul edildiginde hedef kitlesi tanımlanmış, onların beklentilerini ve ihtiyaclarını karşılayacak nitelik, nicelik ve görsellikte hazırlanmış, bir yaş grubuna yönelmiş kamu spotlarının etkisinin ne olabilecegi sorusu acıga cıkmaktadır. Bu sorunsal dogrultusunda calışmada kamu spotları 2-6 yaş grubu cocuklar icin görelik bakımından degerlendirilecektir.

Anahtar kelimeler: Kamu spotu, farkındalık oluşturmak, farkındalık.

EVAULATION OF PUBLIC SERVICE ANNOUNCEMENT IN TERMSF OF RELATIVITY FOR 2-6 AGE GROUP CHILDREN

Abstract Awareness raising target public information work that aims to raise public awareness about the dangers andrisks. Thesekinds of activities aim to develop and establish protection against danger and risks in society.With the law enacted in 2012 in our country,the public service announcement is one of the methods used to raise awareness. In our country,it is seen that the public service announcement are allowed to be broadcasted by Rtük ,they can be watched by all the public and they are composed of publications on education,health and enviromental issues. When it is accepted that future behavior and consumption habits are laid the foundation at a chid’s age, the question arises of the impact of public service announcement directed towards an age group ,whose target aubience is defined, prepared in quality and visuality to meet their expectations and needs.In line with this problematic, public service announcement will be evaluated in terms of relativity for 2-6 age group children.

Key words: Public service announcement, awareness raising, awareness.

74 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

GİRİŞ Radyo ve Televizyon Ust Kurulu’nun (RTUK) 8/8/2012 tarih ve 2012/45 sayılı toplantısında kabul edilerek yürürlüge giren; 15/2/2011 tarihli ve 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanunu kapsamında yer alan ‘’Kamu Spotları Yonergesi’’nde, Kamu Spotu; “Kamu kurum ve kuruluşları ile dernek ve vakıf gibi sivil toplum kuruluşlarınca hazırlanan veya hazırlatılan ve Ust Kurul tarafından yayınlanmasında kamu yararı olduguna karar verilen bilgilendirici ve egitici nitelikteki film ve sesler ile alt bantları olarak tanımlanmıştır’’. Hangi kamu spotlarının yayınlanacagı RTUK tarafından secilmekte, yayın kuruluşları belirlenenler arasından istediklerini zorunlu yayınlamaktadır. Kamu spotları ile bilinclendirme ve farkındalık oluşturmak icin agırlıklı olarak televizyonlardaki reklam kuşakları kullanılmaktadır. RTUK tarafından yapılan televizyon izleme egilimleri arastırmasına göre Türkiye’de günlük ortalama televizyon izleme süresi hafta ici 3.30 dk. ,hafta sonu ise 3.45 dakikadır. Prime time olarak adlandırılan saat 18:00 ve 24:00 arası ise en cok izlenen zaman dilimidir ve televizyon izlemek aile ile birlikte yapılan bir etkinliktir. RTUK tarafından yapılan cocukların medya kullanımına yonelik yapılan arastırmaya göre çocuklar prime time izleyicisidir ve ailesiyle birlikte televizyon izlemektedirler. Okul öncesi dönem cocugu ise televizyonda en cok cizgi film ve reklam izleyerek vaktini gecirmektedir. Dolayısıyla cocugun reklamlarda hangi mesajları aldıgı ya da cocuk üzerinde etkileri önemlidir. Ulkemizde televizyonun özellikle kamu spotlarının yayınlandıgı reklam kuşaklarının hedef kitlesini cocuklar oluşturmaktadır. Her ne kadar American Pediatri Dernegi (APA) cocukların ekran başında gecirdikleri zamanın günlük 1-2 saati geçmemesini tavsiye etse de cocuklar aileleri ile birlikte ekran başında cok daha fazla zaman gecirmektedir. Gelecekteki davranış ve alışkanlıklarının temellerinin cocuk yaşta atıldıgı bilgisi ile hareket edildiginde özellikle reklam kuşagında olumsuz ve cocuklara uygun icerikte hazırlanmamış yayınlar tehlike oluşturmakta ve gelişimleri olumsuz etkilenmektedir.

1.Televizyon ve Çocuk Bir toplumun tarz ve tavırlarını ögrenirken ya da toplumsallaşırken cocuk, cevresinden gözlem yoluyla ögrendigi bilgileri bireysel varlıgını sürdürebilmek icin uygulamaya cabalar. Bu ögrenme süreci önce aile, daha sonra arkadaş grubu, okul ve kitle iletişim araclarıyla şekillenir. Çocuklar televizyondaki tüm yayınları ilgi ve merakla izlediginden hemen hemen her konuda çok fazla bilgi ve donanım sahibi olmakta ve bu durum onları biyolojik bir tanımdan toplumsal bir kurguya dönüştürmektedir. Bu görüşü destekleyen Postman’a göre, cocukluk bebekligin tersine biyolojik degil, toplumsal bir inşadır ve bu sosyal gerceklige sahip cıkarak çocukların mutlulugunu gözetmek, saglıklı bir toplum görüşünü savunmak anlamına gelmektedir (Daglı, Hacıbektaşoglu, 2015). Çevresel etmenlerle şekillenen davranışlara ilişkin ilk izlenim ve bilgiler, giderek ahlaki davranışlara ve ahlak kurallarına temel olmaktadır (Akt. Ertürk, 2011). Buna karşılık bütün dünyada tematik televizyonlar dışında televizyon yayınları ev/aile akışına göre düzenlenir. En büyük tüketici kitlesi cocuk olmasına karşın televizyonun yetişkinler imparatorlugunun bicimlendirdigi bir iletişim aracı oldugu da unutulmamalıdır. Çocuk bir yandan kendini yetişkinler dünyasına yönelik enformasyonun icinde bulurken diger yandan kendi düzeyindeki enformasyona acılır (Şirin, 2011). Televizyon, zamanla yaşam standartlarını, yaşam bicimlerini, inanışları, toplumsal ilişkileri, davranış kalıplarını, sosyal sorunları, tüketim alanlarını, kültürel degerleri de etkileyerek hem bireysel hem de toplumsal anlamda ciddi bir degişime neden olur (Altınkılıc, 2014). Çocuk acısından sosyalleşme, bir ögrenme sürecidir. Çocuk, toplumdaki uygulamaları ve bireylere düşen rolleri bu sosyalleşme sürecinde edinmekte ve sonraki gelişim dönemlerinde

75 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

edindigi bu bilgilere göre kalıplar oluşturmaktadır (http://iletisimdergisi.gsu.edu.tr/tr/download/article-file/322257). Yapılan araştırmalar pek cok cocugun televizyon başında gecirdikleri zamanın sınıflarda gecirdikleri zamana yaklaştıgı saptamıştır (Akt.Kalan, 2010). Televizyon cocukları etkilemek icin cok büyük bir güctür. Yapılan cogu araştırma televizyon izlemenin cocuklar üzerine hem negatif hem de pozitif etkilerinin oldugunu belirtmektedir. Bazı araştırma sonuclarına göre televizyon izlemenin okulöncesi egitim cagındaki cocukların bilişsel ve davranışsal gelişimleri üzerine negatif etkileri vardır. Ancak bazı araştırmalar da yüksek kalite icerikli programların okulöncesi cocukların bilişsel ve davranışsal gelişimlerini arttırabilecegini göstermiştir. Bu yüzden cocukların ne kadar fazla televizyon izlediklerinden ziyade ne izledikleri ve nasıl izledikleri (aileleriyle, arkadaşlarıyla, tek başlarına, gürültü ortamında, vb.) daha önemlidir(Çelebi, 2018).

2. 2-6 Yaş Arası Çocuk Ve Televizyon İlk cocukluk dönemi olan okul öncesi dönem 2-6 yaş arası cocukları kapsamaktadır. Bu yaş aralıgı cocukların gelişim düzeyine bakıldıgında cocukların özdeşim kurabilecekleri kendilerine model alabilecekleri ve örnek model arayışı icerisinde oldukları bir dönemdir. Bu özdeşim kurma egilimi, cocukların kişilik gelişimleri acısından büyük bir öneme sahiptir (Akkuş ve dig., 2015). Çocuklar önemsedikleri kişilerin duygu, düşünce ve davranış boyutuyla begenip onları kendisine özgü davranışlar haline getirmekte, önemsedikleri kişi ya da nesneleri kahramanlaştırabilmektedir. Televizyonda yer alan programlardan cocuklar bu yaş aralıgında, icinde bulundukları toplumun yaşayış bicimi, yetişkin/cinsiyet rolleri, etik kurallar gibi kavramları da ögrenirler. Gördükleri görüntüleri tamamen somut olarak yorumlarlar. Yani çocuklarda henüz soyut düşünce gelişmedigi icin, televizyondan cocuga dogru akan görüntüler, oldugu gibi algılanır. Her şeyin kendi etrafında şekillendigi düşüncesine sahip olan cocuk, algıladıgı kadarıyla gördüklerini oldugu gibi yapmaya calışabilir. Taklit ederek ögrendiklerini yansıtır. Geri dönüşebilirlik ve degişmezlik kavramları henüz gelişmedigi icin, gördüklerinin bir film veya hayal oldugunu anlaması oldukca zordur. Onun icin bu görüntüler gercektir (Ertürk, 2011). Televizyon kanallarında kendilerinden yetişkin performansı bekleyen programlar ile karşılaşan bu cagdaki cocuklar sözel olan ve olmayan davranışları televizyondan ögrenebilecek yetenektedir (Altınkılıc, 2014). Ozellikle korku, kaygı gibi duygular cocukluk döneminin en önemli duygusal işlevleridir (Ertürk, 2011).

3. Türkiyede Çocuklar İçin Kamu Spotlarının Durumu Zorunlu yayın olarak adlandırılan kamu spotları tütün ürünlerinin zararlarının önlenmesine yönelik bilinclendirici yayınları, ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesi, afet riski altındaki alanların dönüştürülmesi, tüketicinin korunması, askerlik kanunu, orman alanlarının korunması ,radyo ve televizyon kuruluş ve yayın hizmetleri konularını kapsamaktadır. Aylık Radyo ve televizyon kuruluş ve yayın hizmetleri ile ilgili toplam 15 dakika, diger konulardaki kamu spotları icin 30 dakikası prime time kuşagında olmak kaydıyla 90 dakika yayın yapma zorunlulugu vardır. Agırlıklı olarak bakanlıklar tarafından yapılan kamu spotlarında halkın geneline hitap edilmektedir. Kamu spotları ile ilgili yapılan calışmalar incelendiginde kamu spotlarının analiz edildigi, etkilerinin incelendigi, agırlıklı olarak saglık bakanlıgı ile ilgili kamu spotları üzerinde calışma yapıldıgı görülmüştür. Şeker, Tiryaki (2013) kamu spotlarının gercek degerini bulamadıgı ,sigara bırakma kamu spotlarının panik oluşturulmak icin kullanıldıgı, siyasi otoriteyi hissettirdigi, Bütün ve dig .(2018) kamu spotlarının etkisinin yeterli olmadıgı, geliştirilmesi

76 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

gerektigi, Gencoglu, Baglıtaş ve Kuşkaya (2017) sigara bırakma kamu spotlarının bıraktırma konusunda etkisinin olmadıgı ,Yaman ve Göckan (2015) sigara bırakma kamu spotlarından rahatsız olundugu ancak bıraktırma konusunda etkisinin olmadıgı, Akova (2017) sigara bırakma konusunda etkisinin olmadıgı, sadece vicdan azabı ve pişmanlık duygularını oluşturdugu ,Becerikli (2012) sigara bırakma kamu spotlarının itici oldugu ve hedef kitle olarak gencleri dışarıda bıraktıgı ,Aytekin (2016) iş saglıgı ve güvenligi kamu spotunun konuyu yüzeysel ele aldıgı ve ana konudan daha cok büyümek üzerinde duruldugu, Aydogan, (2018) ihlalsiz trafik kamu spotunda korku cekiciliginin kullanıldıgı, Gülada (2019) cocuk işciligin önlenmesine yönelik hazırlanan kamu spotunun icerik ve amac uygunlugu ve dogru göstergelerin kullanıldıgı sonucuna varılmıştır. Ulkemizde nüfusun yaklaşık dörtte biri 14 yaş altı cocuklardan oluşmaktadır. Nüfusun cogunlugunun genc oldugu, bu genclerin televizyon izledigi ülkemizde yayın kuruluşlarına ve devlete özellikle sosyalleşme ve sunulan roller acışından önemli sorumluluklar düşmektedir. Ulkenin gelecegini oluşturan cocuklara daha bugünden toplumsal olgulara yönelik sorumluluk alma, kültürel degerleri aktarma ve bilincli bir insan olabilme, duyarlılık sahibi olma ile ilgili davranışlar kodlanmalıdır. Bu kodlama icin kullanılan yöntemlerden biri de kamu spotları olmalıdır. Çocukların televizyon izledigi hatta izlemesi gerekenden daha cok izledigi gercegi ile hareket ederek devlet eli ile onların gelişimine olumlu katkılar saglanmalıdır.2-6 yaş arası cocuk gelişimi dikkate alındıgında cocuklar icin hazırlanan kamu spotları icerisinde cocukların kahramanları olabilecek sevimli, eglenceli gelişim düzeyine uygun karakterler barındırmalıdır. Bu karakterleri kullanarak hazırlanan kamu spotları cocuk algı düzeyinde hazırlanmış, kaynagını sevgiden alan, eglendirirken düşündüren, güldüren, görseller ile söylenenlerin örtüştügü, esprili bir dil ile cocuklara verilmek istenen mesajı aktarmalıdır. Ogüt vermekten kacınmalı, fiziksel, sözel ya da psikolojik şiddeti ve şiddet yoluyla ceza vermeyi içermemelidir. Çocugu hayata hazırlamak icin yaşamda var olan catışmalar cocuklara özgü kurgularla yansıtılmalı ancak tüm sorunların cözümü sevgi ve saygıya dayalı olmalıdır(Sever, 2007). Ulkemizde yayın zorunlulugu olan her bir konu ile ilgili yayınlanan kamu spotlarından bir tanesi yukarıdaki niteliklere sahipligi acısından genel olarak degerlendirilmiştir. Tütün kullanımını azaltmak icin yayınlanan ‘’sigarayı bırak hayatı bırakma’’ kamu spotu icerisinde korku cekiciligi kullanılarak hazırlanmıştır. Sigara icmenin sonucu hastalık ve ölümdür mesajı verilmektedir. Sigara ictigi icin ölen karakterler anne, baba ve arkadaş olarak tanımlanmıştır. 1 görüntüde ailesiyle gülüp eglenip mutlu olan yemek yiyen aile, anne gittikten sonra çok mutsuzdur.2.görüntüde basketbol oynayan, eglenen iki arkadaş, arkadaşı gittikten sonra cok mutsuzdur. 3.sahnede parkta babasıyla mutlu olan ve babası tarafından sallanan kız cocugu babası gittikten sonra salıncakta yalnız, mutsuz ve boynu bükük bırakılmıştır. Ailenin korunması ve Kadına yönelik şiddet kapsamında hazırlanan ‘’evdeki şiddet hapiste biter’’ kamu spotunda korkan, boyun egen, mutsuz bir kadın (anne),sinirli bagıran şiddet uygulayan bir erkek(baba) ve sonucunda hapishaneye dönen bir ev(yuva) ortamı vardır. Konuşma yoktur, ancak görsellerden sandalyenin kırılması, cercevenin kırılması, erkegin her haliyle cok sinirli oldugu bagırdıgı, şiddet uyguladıgı jest ve mimikleriyle ve vücut hareketleriyle verilmiştir. Kadın erkekten geri cekilerek, kafasını kapatarak korktugunu belli etmektedir. Çerceve icinde ikisinin, dügün resmi vardır. Duvarlar yıkılmakta, ev zamanla hapishaneye dönüşmektedir. Psikolojik, sözel ve fiziksel şiddet unsurlarını barındıran bir kamu spotudur. Korkutarak vazgeçirmek istenilmektedir. Yine kamu spotu içerisindeki baba figürü cok sinirli, anne ise caresiz ve korkan kişidir Afet riski altında alanların dönüştürülmesi kapsamında AFAD tarafından hazırlanan ‘’afetlere hazırlıklı ol’’ kamu spotu huzur mahallesinde gecmektedir. Selden korunmak icin şişme yelek giyen Ahmet adında mahalle sakini, cay ocagındaki arkadaşları tarafından alay

77 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

konusu yapılmaktadır. Mahallede sıradan (kahvede oturan insanlar, sokaktan gecen insanlar) güzel, aydınlık bir günde şişme yelek giyen, sele karşı önlem alan erkek ile afetlerin zamanının belli olmaması esprili bir şekilde ele alınmıştır. Onlemini aldıgı icin mutlu ve kendisiyle gurur duyan bir duruş sergilemektedir. Mahallede sel riski olmadıgı söylendikten sonra morali bozulmaktadır. Turuncu yelek can güvenligini saglayan bir gösterge olarak kullanılmıştır. Sonrasında erkek bir dış ses önce yaşadıgımız yeri tanımamız ve önlemlerimizi ona göre almamız gerektigi konusunda uyarmaktadır ve tanımamız gereken yer İstanbul’dur. Çünkü büyük İstanbul depremine hazırlık yapıldıgı anlatılmak istenmiştir. Orman bakanlıgı tarafından yapılan atık su adlı kamu spotunda ise atık suyun zararları, arıtıldıgı ve sonrasında temizlenip kullanıldıgı ile ilgili bilgilendirme yapılmaktadır. Atık suyun kirli ve cok oldugu spotun girişinde büyük depo ile ifade edilmiştir. Nasıl zarar verdigi ve kirlettigi ölü balıklar, büyük bir tarlada tek olan ve kuruyan agac ile büyük, kücük, kız, erkek herkesi hasta edebilecegi kızın başına konulan mendil ve erkegin başına konulan el ile betimlenmiştir. Belirli işlemlerden gectikten sonra suyun renginin giderek berraklaşmasından temizlendigi anlaşılmaktadır. Ve sonrasında geri kazanılan bu su ile doganın canlandıgı, su tasarrufunun saglandıgı, daha temiz bir gelecegin yaratıldıgına ilişkin ileti verilmektedir. Sonunda ceşmenin kapanması, sifonda kücük yuvarlak olan dügmeye basılması su tasarrufunu göstermektedir. Dolandırıcılıga karşı farkındalık oluşturulmak istenen kamu spotunda dolandırıcılıgın nasıl ve hangi yollarla yapılabilecegi dolandırıcı olan olayın kahramanı tarafından anlatılmaktadır. Televizyon haberi gibi lanse edilmektedir. Olay gece tamirhanede gecmektedir. Konu esprili bir karakter tarafından canlandırılmıştır. Olayda polis, ışıklar, sirenler, kelepce yapılan eylemin yanlış oldugunu göstermektedir. Gazeteci ise olayın dikkat cekici halkı ilgilendiren bir konu oldugunu düşündürmektedir. Kahramanın tutuklanıp polis arabasına konulup götürülmesi yanlış eylemin cezalandırıldıgını göstermektedir.

Sonuç ve Öneriler Sigara ile ilgili kamu spotlarını izleyen cocuk sigara kullanan ebeveynlerinin ne zaman hasta olup ölecekleri ile ilgili endişe, korku duygusu oluşturabilir. Sigara icme yaşının 11’e düştügü uyuşturucu madde bagımlılıgı yaşının 9 yaşına kadar indigi ülkemizde bu konu ile ilgili kücük yaşta cocuk algı düzeyinde calışmalar yapmak gercegi söz konusudur. İcmeye başlayanları bıraktırma konusunda bilinclendirmeden daha önemli olan hic başlamamalarını saglamaktır. Buna yönelik Food and Drug Administration şirketinin The Real Cost adındaki sigara karşıtı kampanyası icin sigara kullanımının etkilerini eglenceli bir şekilde aktardıgı little lungs adında kamu spotu serisi örnek olarak verilebilir. Afetler ile ilgili hazırlanan kamu spotu afetlerde ne yapmak gerektigi ile ilgili bir bilgilendirme yapmamaktadır. Afetlerin ne oldugunu anlayamayan ve medya yoluyla korkan cocuk, kendini güvende hissetmek icin ne yapacagını bilememektedir. Güvensizlik duygusunu almakta, endişelenmektedir. Toplumların uzun vadeli cıkarlarının gözetilmesi ve sosyal devlet anlayışının gerekliligi olan sosyal fayda unsurlarının, kitleyi oluşturan her bir bireye degin ulaşması hedefi ile kamu spotları en etkin kitle iletişim argümanları olarak tanımlanan televizyon ve radyo aracılıgı ile yayımlanmaktadır. Sosyal devletin gerekliligini saglamak adına kitlelerin, pasif konumdan cıkarılarak, toplumsal olgulara yönelik sorumluluk alan, bilincli ve aktif bireylere dönüşümü saglanmalıdır (Akova,2017). Televizyonun etkileri cocuklarda yetişkinlerden daha güclüdür. Çocuklar üzerinde ebeveynlerden sonra en etkili ögretici televizyondur. Ogrenen, ögrendigini hayata geciren taklit eden, okul öncesi cocuklar icin ülkemizde okullar vasıtasıyla bircok proje yürütülmektedir. Ancak gercek bir televizyon izleyicisi olan cocuklar icin reklamların

78 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

içerisinde verilen cocuk algı düzeyinde hazırlanmış kamu spotunun olmadıgı cıkmıştır. Sivil toplum kuruluşları ve kamu kurumları özellikle geri dönüşüm, enerji verimliligi, su kaynaklarının kullanımı, dogayı koruma, temizlik, teknoloji kullanımı gibi konularda gercek bir bilinc ile hareket edebilecek bireyler yetiştirmek cocukları bilinclendirmek icin televizyonu kullanmamaktadır. Kamu spotları, cogunlukla kişilerde duygusal etki yaratmaktadır. Ozellikle, korku ögesinin, saglıkla ilgili kamu spotlarında sıklıkla kullanıldıgı görülmektedir. Soyut düşünce olmadıgı icin herşeyi kendi ya da ailesinin başına gelecekmiş gibi algılayan cocuk korku ve kaygı duygusuyla cok erken yaşta tanışabilmektedir. Çocuk algı düzeyine uygun olmayan bu kamu spotlarına da RTUK tarafından akıllı işaretler kullanılmalıdır. Hatta korku, şiddet iceren kamu spotlarının cocuk kanallarında yayınlanması engellenmeli, diger kanallarda da günün son saatlerinde yayınlanması saglanmalıdır. Çocukların en yogun televizyon izledigi prime time kuşagı aynı zamanda kamu spotu yayın zorunlulugunun ücte birini oluşturan zaman dilimidir. Bu baglamda toplumun geneli ve hatta belirli mesajları dikta etmek icin, korku cekiciligi ile hazırlanmış kamu spotlarının yerine, yapılması ya da bırakılması istenilen davranış ya da alışkanlıkların neden zararlı oldugu konusunda ikna edici bicimde hazırlanmış kamu spotlarının hazırlamak hem cocuklar hem de toplum geneli icin daha dikkat cekici ve etkili olacaktır. Gelecekte cocuklarımızın hangi bilincte olmasını istiyorsak bu bilinci vermek için çocuk gelişim düzeyine uygun kamu spotları hazırlanması, bakanlıkların okulda gecirdigi vakit kadar televizyon karşısında vakit geciren cocuklara kampanyalarını anlatmak ve bilincli davranışı aktarmak icin kamu spotlarını degerlendirmesi tavsiye edilmektedir. Bilinçlendirmenin başlangıcı kahramanın tanıtımı, mesajın verilmesi acısından ücretsiz olarak yayınlanan kamu spotları bakanlıklar, kamu kurumları ve sivil toplum kuruluşları icin bir fırsat olarak görülmelidir. Ozellikle iyi kurgulanmış animasyon karakterler oluşturmak ve bu karakteri afişlerde, okullarda oluşturulan projelerde kullanarak devamlılıgını ve tanınırlıgını saglamak, sürekli hale getirmek ve sonrasında cocukta bu sevilen karakterler vasıtasıyla iyi hazırlanmış görsel hikayeler ile bilincli davranışı yerleştirmek, farkındalık oluşturmak ve bilinclendirmek acısından önemlidir.

Kaynakça

Akkuş, S., Yılmazer, Y., Şahinöz, A., Sucaklı, İ. (2015). 3-60 Ay Arası cocukların televizyon izleme alışkanlıklarının incelenmesi. Hacettepe Universitesi Saglık Bilimleri Fakultesi Dergisi, Akova, S. (2017). “Sigarayı bırak hayatı bırakma’’ sloganlı kamu spotları örneklemlerinin alımlama analizi yöntemi ile incelenmesi. Stratejik Ve Sosyal Arastırmalar Dergisi, 2,15-36 Altınkılıc, Z. (2014). Televizyon izlemenin 1-6 yaş cocuk saglıgı üzerinde etkilerine yönelik annelerin tutum ve davranışlarının belirlenmesi. Ataturk Universitesi /Saglık Bilimleri Enstitüsü, Erzurum. Aydogan, H. (2018). Sosyal reklamlarda korku cekiciligi: “İhlalsiz Trafik”. Journal of Yasar University, 13, 210-231. Aytekin, H. (2016). Görsel-işitsel medyada saglık - güvenlik halleri: Tartışılması gereken bir alan olarak kamu spotu. Selcuk İletisim, 9,249-275. doi: 10.18094/si.37556 Becerikli, Y. S. (2013). Saglık iletişimi calışmalarında alımlama analizinin kullanımı: Odak grup calışması yoluyla kamu kampanyaları ve reklam metinlerine ilişkin capraz bir

79 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

okuma pratigi. İstanbul Universitesi İletisim Fakultesi Dergisi, 163-177. Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/iuifd/issue/22893/245002 Bütün, M., Selçuk,M., Akadal, E., Gülseçen, S. (2018). Kamu spotlarının etkililigi üzerine bir araştırma. Selçuk Üniversitesi İletisim Dergisi, 11,273-291. Çelebi, E. (2018). Filmlerdeki Sigara Sahnelerine Yönelik Medya Okuryazarlıgı Bilgisi ve Sigara Kullanım Alışkanlıgı Arasındaki İlişki. Selçuk Üniversitesi İletisim Dergisi, 11 (1) , 366-381. DOI: 10.18094/josc.338342 Daglı, O., Hacıbektaşoglu, E. (2015). Televizyon reklamlarının cocuk-aile ilişkisi ve boş zaman kavramı ekseninde degerlendirilmesi. Üsküdar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 1 , 183-212. DOI: 10.32739/uskudarsbd.1.1.15 Ertürk, Y. D. (2011). Çocukluk cagı gelişim dönemlerine göre medya kullanımı I. Türkiye Çocuk Hakları Kongesi, 49-88 Ezmeci, F., Söylemez, E., T., Ç., Akgül, E., Akman, B. (2017). Çocukların yer aldıgı reklamların cocuklara ve yetişkinlere verilen mesajlar, roller ve cinsiyete yönelik ayrımcılık unsurları acısından incelenmesi. http://iletisimdergisi.gsu.edu.tr/tr/download/article-file/322257 20.10.2019

Gencoglu, P., Baglıtaş, H. H., Kuşkaya, S. (2017). Sosyal pazarlama aracı olarak kamu spotlarının birey davranışları üzerindeki etkileri: Parametrik olmayan istatistiksel bir analiz. Uluslararası Sosyal Arastırmalar Dergisi, 48, 622-629 Gülada, O. M . (2019). Çocuk İşciliginin Onlenmesine Yönelik Hazırlanan Kamu Spotu Reklamlarının Göstergebilimsel Analizi. SGD-Sosyal Güvenlik Dergisi, 9 (1) , 215-235. DOI: 10.32331/sgd.582761 İrkin, A. Ç. (2012). Çocukların gelisim sureci ve televizyonun etkileri. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, Ankara Kalan, Ö. G. (2010). Medya okuryazarlıgı ve okul öncesi cocuk: Ebeveynlerin medya okuryazarlıgı bilinci üzerine bir araştırma. İletisim Fakultesi Dergisi, 59-73 Özbük, M. Y., Öz, Y. (2017). Türkiye’de yayınlanmış olan kamu spotlarının icerik analizi yöntemi ile incelenmesi. Busıness And Economıc Research Journal, 3, 575-589 RTÜK. (2018). Televizyon izleme egilimleri araştırması. https://www.rtuk.gov.tr/assets/Icerik/AltSiteler/televizyonizlemeegilimleriarastirmasi2 018.pdf RTÜK. (2013). Türkiye’de cocukların medya kullanım alışkanlıkları araştırması. https://www.rtuk.gov.tr/rtuk-kamuoyu-arastirmalari/3890/5231/turkiyede-cocuklarin- medya-kullanim-aliskanliklari-arastirmasi-2013.html Sever, S. (2007). İlkögretimde cocuk edebiyatı zeliha güneş (ed.).Çocuk kitaplarında bulunması gereken temel özellikler. Anadolu Üniversitesi, Eskişehir. Şeker, M., Tiryaki, S. (2013). Sigara ile ilgili kamu spotlarında moral panik etkisi. Türkiyat Arastırmaları Dergisi, 223-241. Şirin, M. R. (2011).Şiddet televizyon ve cocuk dostu medya. I. Turkiye Çocuk Hakları Kongesi,163-184 Yaman, F., Göçkan, İ. (2015). Kamu spotu reklamlarının sigara kullanıcıları üzerindeki etkisi: Afyonkarahisar ilinde bir uygulama. Karadeniz Üniversitesi İİBF Dergisi, Sayı 11,53- 65

80 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

INTEGRATION OF KAZAKHSTAN'S AGRICULTURAL MARKET IN THE EAEU

PhD, Professor Dina RAZAKOVA Turan University, Almaty, Kazakhstan ([email protected])

Abstract In the following article we have analyzed the rates of corn market development, the export-import operations with corn produce in scopes of realization of integration project of EaEU. The results of a performed analysis allowed us to make a conclusion that economic relations between countries-members of EaEU can become a crucial factor of solving world and regional problems in spheres of food supplies and regional stabilization in conditions of world economy instability. The author has studies the main integration hindering factors, which are under-developed shipping-logistics infrastructure of corn market of countries of EaEU, and also a preserving tendency of technological underrun by A.I.C enterprises. The author has outlined possible spheres of relations ok Kazakhstan Republic with the other members of EaEU concerning the realization of common shipping-logistics infrastructural projects and also directing the developing of innovational agrotechnologies in grain-growing of Kazakhstan.

Keywords: EaEU, integration project, corn market, food supplies safety, agricultural production, and economic cooperation.

1. Problem The corn market is a strategic branch of A.I.C., which provides the food supplies safety of the country and which forms the export potential of Kazakhstan Republic 1. Nowadays according to rates of corn produce Kazakhstan is among the leading countries of the world (is in top-10 of world producers). The Kazakhstan part in world production of wheat in years of plenty is about 3.3% 2. But at the same time the corn complex of Kazakhstan is developing very unstably on the basis of substantial changes of yields of corn, relative underrun as a result of economic directing on monocultures growing in export of agriproduct up to 1991, the influence of social, economic and institutional changes after gaining the independence 3. Unique opportunities in solving the food supplies problems, forming of developed corn market, growing of production stability, decreasing of import dependence are given to Kazakhstan due to its being a part of integration projects if EaEU and Common Economic Space (CES). The production rates of agriculture and particularly – of grain-growing are dominantly influenced by effective functioning of integration unions 4. The solving of the problems of strengthening of food supplies safety, development and increasing of efficiency of corn complex of Kazakhstan republic are stipulating the necessity of extending and search of possible branches of cooperation in scopes of united agricultural politics of CES countries. On post-Soviet territory EaEU can be deemed nowadays as the most effective model of economic integration of 3 countries – Belarus, Russia and Kazakhstan. The agreement about EaEU forming and creation of common customs zone was signed by Russia, Belarus and Kazakhstan on the 6th of October, 2012. During this time there were several attempts to

81 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

evaluate the aspects of social, political and economic influence of the countries-members of the union. The influence on grain-growing market was also evaluated. The grain-growing is an important factor of development of agricultural sector, all kinds of livestock farming and a main source of profit for agricultural producers on the territory of EaEU. The products of the grain processing are about 40% and more in the menu of the local population.

2. Findings The potential of developing the grain-growing complex of countries-members of EaEU is defined by geographic closeness to regions with growing demand for corn, and also by presence of water and cropland resources 5. So the level of croplands availability per one citizen in Kazakhstan republic is 1.51 ha per capita 6, in Russia – 0.89 ha per capita., in Belarus – 0.56 ha per capita. It can be compared to similar results of other countries: correspondingly the USA – 0.75, China – 0.08 and Japan – 0.03 ha per capita. The corn and pulse crops in countries of EaEU and CES are grown on 63, 406 thousands of hectares (61.2% of all croplands), in Belarus – 2,723 thousands of hectares, Kazakhstan – 16,244 thousands of hectares, Russia – 44,439 thousands of hectares. Concerning the types of corn growing, the predominant type in EaEU and CES countries is wheat: in Belarus – 26.4%, in Kazakhstan – 82.9%, in Russia – 55.5%. Countries of EaEU and CES produce 7.9% of the world’s amount of wheat 7 and 3.7% of the amount of other corn and pulse crops. In 2018 the total gross collection of corn (weight after refinement) in countries of EaEU and CES was 118.2 million of tones, which is 25.2 more than in 2017 8. The part of corn- growing industry of Kazakhstan is 15.4% of total gross collection of corn in countries of EaEU and CES (Fig.1.)

Fig. 1. The structure of production of corn cultures by countries of EaEU and CES in 2018, %.

82 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

The specific feature of grain-growing in Kazakhstan is a strong dependence on the climatic conditions, which is the main reason of grain-growing production instability in republic. Republic Kazakhstan belongs to the group of countries with efficient rate of corn production per capita: in 2018 this rate was about 1,115 kg while the norm is 1,000 kg. This rate is higher only in France (1,135 kg), and among EaEU members Kazakhstan occupies the 1st place. On the 1st of January 2014 there were 13.7 million of tons of corn and pulse cultures, which is 0.3% more than in the previous year. According to totals of 2018, the average harvest of corn cultures in countries of EaEU has increased up to 3.4%, from 20.4 dt/ha to 21.1 dt/ha in 2018. We should mention, that Kazakhstan has the lowest rate of yield of corn cultures (with the processed area taken into account) As we can see the main yield increase (34.8%) is viewed in Kazakhstan. In Russian Federation this rate is less – the yield increase of corn cultures was 19.7%. In Belarus the decrease was observed – to 13.7, to 29.7 dt/ha. During the last decade Russia, Kazakhstan and other CIS countries has stated themselves as large exporters of the corn cultures on the world market. During the last years corn is the key element of food supplies export of Kazakhstan to other countries of the world, which envisages its contribution to providing global food supplies safety 9. The export of the corn of CES and EaEU countries is mainly represented by export shipments of Russia and Kazakhstan. Belarus is almost not exporting corn. According to preliminary estimation in 2018, the corn export from EaEU and CES countries was about 30.7 millions of tons, including from Russia – 22.9 millions of tones, Kazakhstan – 7.8 millions of tons 10. The part of EaEU countries in world amount of corn export is about 9.1% . The dynamics of export corn shipment is unstable due to natural and climatic conditions and present market situations. But we should also mention the stable increase of cost volume of interrelated trade of EaEU countries. In 2018 the amount of related trade of corn cultures between EaEU countries has increased up to $132 millions, or up to 69.2% if comparing with the rate of 2017. The part of reciprocal shipments in the general turnover of food supplies of CES countries has increased in 2017 up to 1.3%. The main part of the shipments (91.9%) is made by Kazakhstan. The basis of the corn shipments from Kazakhstan are making as usual the wheat of strong kinds for bakery, rice, products of corn processing. At the same time the main tendency of corn complex development of EaEU countries within the last years in the desire to diversify ultimately the structure of corn production, to deepen the processing of agricultural materials and increasing the export shipments with high added value. The customs duty, stated on the boards of EaEU, is designed for protection of the customs territory from the competitive produce with high added value from the third parties (countries). In 2018 in EaEU and in CES the export prices were higher than in 2017: rye – up to 14.2%, rice – up to 10.8%, serial – up to 18%, sunflower seed – up to 12%. The price for flour has increased up to 14.3%. The import prices are substantially higher than export prices: rye – in 16.5 times, sunflower seeds – in 16.7 times, flour – в 1.6 times, barley – up to 43.5%, wheat – up to 28.8%. In Kazakhstan the import prices are strongly prevailing over the export prices in the following kinds of plants-growing: sunflower seeds – in 13 times, flour – in 3.5 times, barley – in 2 times, wheat – in 1.7 times, rice – up to 38%.

83 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

The main partner of Kazakhstan on the corn market of EaEU is Russia. Due to territory closeness to RF the prices for Kazakhstan wheat are usually lower, that those of worlds market, where Russia byes this corn (Fig. 4.) In general while making the conclusions of economic cooperation we should mention that EaEU is working and bringing profit – it is reflected by results of economics of EU countries. The EaEU in general and each member of it has a huge potential on a world corn market. The economic cooperation between EaEU countries can become a defining factor of the regional stabilization in conditions of world economic situation instability and substantial price changes. At the same time we should mention that integration connections of EaEU countries are hindered by a set of factors such as poorly developed infrastructure of storing, processing, shipping and export of the corn. The problem of corn depots’ deficiency is really crucial, especially in the years of plenty, when car, marine and river shipping, depots and elevators cannot cope with the increased amounts of shipments and storing. This also leads to losses of grown harvest and complicates the inter-state shipment of corn and its processing products in scopes of the EaEU itself and outside of it. The factor, which hinders the increase of Kazakhstan position on the global corn market is the preserving tendency of technological underrun of A.I.C. enterprises as a result of lack of financial resources for new agrotechnologies implementation. The perspectives of the Kazakhstan corn complex development is scopes of EaEU integration project is indissolubly tied to the solving of the existing problems in the following directions:

1) The development of shipment-logistics infrastructure of countries-members of EaEU. One of the main factors for extension and increasing of the efficiency of cooperation of countries, integrating in EaEU is the creation of transport corridor, the extension of the existing grain depots’ capacities. The CES countries (Russia, Kazakhstan and Belarus) are using the territory of each other for conducting of export-import shipments and connection with the other countries. E.g., the Kazakhstan Republic is exporting corn to more than 70 countries of the world, including the countries of Central Asia, Afganistan and Iran. It also uses the Russian territory as a complimentary channel of export via the ports of Russia, Ukraine and countries of the Baltics. More than half of the Kazakhstan corn, moving through the Russia, is exported via shallow ports on the Black Sea and Azov Sea, particularly, via The Azov port elevator. One of the branches of transport infrastructure development on CES is the building and/or buying grain terminals by Kazakhstan companies in Russian ports. The routes of the Northern Corridor of TransAsian railway line, which is used for shipments from China to Europe via transition point Dostyk-Alashankou in Kazakhstan is working on the very verge of its capacity. There are cases of trains stopping on the boarders of Russian and Kazakhstan, particularly as a consequence of incoordinate performance of repair windows. The shipment of Kazakhstan corn is performed also via the corn terminal in Latvian deep- water port Ventspils (Ventspils Grain Terminal, VGT), which is a joint Kazakhstan-Latvian enterprise and its 50% belong to companies, being part of the Kazakhstan corn union 11. The state politics of Kazakhstan is directed on re-orientation of export lines from Aktau port, which is oriented on shipping corn in Iran, to Russian ports Eisk and Azov. The second goal is the reducing of the part of the shipment fee in the price of corn, which can sometimes be about 50%.

84 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

The successful example of realization of common projects in creation of transport infrastructure of countries – EaEU members is the project if modernization of the part of line Aksaraiskaja-2 – Kigash (which connects Privolzhskaya railroad – the affiliate of open joint stock company “RZhD” and railroads of Kazakhstan), after conducting of which the speed of passenger trains has increased from 80 km/h to 100 km/h, and of shipping trains – from 60 km/h to 80 km/h. The other example of possible extension of transit possibilities of the Russian territory is the project of building a railroad White Sea-Republic of Komi-Ural (“Belkomur”), which was supported by Kazakhstan and China. The line should connect the Scandinavian countries and North-Western part of Russian with Asia via the shortest route. In mid-term perspective the following project can be rather attractive: the creation of highspeed railway line Minsk-Moscow-Astana-Almata, the initiator of which is the president of Kazakhstan Republic Nursultan Nazarbaev. For achieving substantial results of shipping system of the integration it is necessary to solve the problems of state and development of road networks, the shipping-logistics centers and increasing the number of depots, equipped with the modern techniques, the elimination of working railway transport deficiency. The more complicated tasks are the unification of charges for railway traffic on the whole territory of EaEU, the organization of shipment moving via multimodal routes with the united shipment papers, the conducting of electronic base of papers in transportation sector of countries-members of the union 12. In the view of grain-growing infrastructure development it is necessary to build new and to extend the existing grain depots’ capacity on the territories of the main corn-producing regions of the Northern Kazakhstan. With the view of developing the western and the southern branches of corn export it is necessary to envisage the building of new capacities for corn shipment. 1) Forming of conditions for accelerated innovative technological breakthrough in grain-growing branch of A.I.C. One of the priority directions of creating a competitive and highly-productive grain complex in Kazakhstan and on the territory of the other countries-members of EaEU is a development and implementation of innovative agrotechnologies in grain-growing, their further implementation in production process. Nowadays 37 research projects are realized in scopes of program-target financing of a joint-stock company “KazAgroInnovatsija”. The receivers are 48 scientific-research organizations, and 32 of them are subsidiary companies of joint stock company “KazAgroInnovatsija” 13. The existing system of knowledge distribution gives the opportunity to build cooperation between science and agricultural business, orienting on their real needs and producing abilities. As a result the development of new technologies will be based on the ideas, suggestion and practical experience of agricultural producers [14, 15]. In order to implement the perspective innovation in the system of agricultural science there was a branch office of commercialization opened in 2014 – the Center of transfer and commercialization of agrotechnologies. Such centers exist in all leading systems of agricultural research. The systemic approach to commercialization of technologies has given the opportunity to realize new innovative projects in the shortest possible terms. Among the most perspective projects we should mention the studied of diversification of production in crops-growing, innovative technologies of growing crops and developing of biological methods of plants protection. In order to form new scientific-innovative system of regeneration and distribution of avant-garde knowledge in the sphere of grain-growing it is necessary to increase the budget

85 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

financing of agricultural science and increase their part in GDP to the average level of developed countries. It is necessary to create conditions for attracting private investors in grain- growing complex of the rebuplic and development of state partnership in a sphere of innovative technologies implementation. Performed researches allowed us to make a conclusion that notwithstanding the substantial achievements and positive results of integration of Kazakhstan economics, there is still a set of factors which hinder the development of grain-growing in republic in scopes of EaEU work. The existing problems can be overcome in case of realization of complex of actions, directed on the development of shipping-logistics infrastructure, and also forming of the circumstances for accelerated innovational technological breakthrough in grain-growing in A.I.C.

References

Aigarinova, G.Т. and G.K. Shulanbekova, 2018. Legal Backing of Food Security as a Major Component of the National Security of the Republic of Kazakhstan. Procedia – Social and Behavioral Sciences: 510-513. Analytical review of production and marketing of corn on the territory of countries-members of EaEU and United economic space. Official site of Eurasian economic commission. Date Views 08.06.2014 http://www.eurasiancommission.org/ru/act/prom_i_agroprom/dep_agroprom/monitoring/Do cuments/по%20зерну%20анализ%20ТС%20и%20ЕЭП.pdf. Article Kazakhcorn. 37 innovative projects in A.I.C. sphere are now realizing in Kazakhstan. Date Views 08.06.2014 http://www.kazakh- zerno.kz/index.php?option=com_content&view=article&id=81831:2018-08-20-05-19- 45&catid=14&Itemid=108. Characteristics of land resources of Kazakhstan republic. Official internet-portal of Bureau of Land Management of Kazakhstan regional development Ministry. Date Views 08.06.2014 http://kuzr.gov.kz/ru/component/content/article/18-zemfond/78-about-lands. Christopher, A. Hartwell, 2018. Eurasian Consequences of further economic integration in the Commonwealth of Independent States. Business Horizons, 4: 411-420. Eurasian economic integration: figures and facts. Date Views 08.06.2014 http://www.eurasiancommission.org/ru/Documents/broshura26_RUS_v5.pdf. Giews, 2014. Food Outlook, Biannual Report on Global Food Markets, Date Views 08.06.2014 http://www.fao.org/docrep/019/I3751E/I3751E.pdf. Golovaneva, А.А., 2016. The problems of forming shipping-logistics infrastructure of EaEU space (on the territories of Belarus, Kazakhstan and Russia). Scientific researches of RAS. Date Views 08.06.2014 http://www.ecfor.ru/pdf.php?id=books/sa2016/17. Lioubimtseva, Е. and G.M. Henebry, 2014. Climate and environmental change in arid Central Asia: Impacts, vulnerability, and adaptations Review Article Journal of Arid Environments, 11(73): 963-977. Rau, V.V., 2018. Russia in EaEU: agricultural aspect. Problems of forecasting, 1: 102-111. Razakova, D., 2018. Current Trends and Outlooks of the Development of the Kazakhstan Grain Market. World Applied Sciences Journal, 25(6): 875-881. Razakova, D., 2018. Pricing in the Market of Grain and Grain Products. Middle-East Journal of Scientific Research, 13: 218-223. Tsvetkov, V.A., K.H. Zoidov and A.A. Medkov, 2018. New evolutional model of forming the shipping infrastructure of countries of united economic space on a high-tech basis. Socionet. United States Department of Agriculture (USDA). Market Forces Constrain Future Growth in U.S. Wheat Sector. Date Views 08.06.2014 http://www.ers.usda.gov/topics/crops/wheat/usda- wheat-baseline,-2018-22.aspx.

86 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Zlochevkyi, A.L., R.E. Bulavin, A.V. Korbut, E.A. Gan and I.V. Kobuta, 2017. Grain-growing politics EaEU. Saint-Petersburg: Center of integration studies of Eurasian development bank: 120.

87 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

21. YUZYILDA YENİ TEKNOLOJİLERİN ETKİSİNDE GELİŞEN MODA ENDUSTRİSİ

Ogr. Gör. Pınar ÇINAR Sakarya Uygulamalı Bilimler Universitesi Ferizli Meslek Yuksekokulu Tasarım Bolumu-Moda Tasarımı Programı ([email protected])

Özet 21. yüzyılda gelişen teknoloji ve degişen yaşam koşullarıyla beraber moda endüstrisi degişime ugramış, yeni malzemeler, yeni teknikler, yeni arac gerecler, yeni üretim metotları ile moda ürün tasarım, üretim ve sunumlarında yenilikler yaşanmaya başlamıştır. 21. Yüzyıl teknolojileriyle birlikte bilgisayar, ışık, ses, akıllı tekstiller, internet, iletişim, dijital bircok unsur moda tasarımcılarının ve markalarının işlerinde tek başına ya da birlikte yer almıştır. 21. yüzyıl teknolojileri tasarımcıya ve markalara yeni ve özgün ürün ortaya koymanın yolunu acmıştır. Bu calışmada, moda tasarımı alanında 21. yüzyıl teknolojileri ile yaşanan gelişim incelenerek örneklenmek istenmiştir. Bu amacla 21. yüzyıl teknolojilerini tasarım, üretim ve sunumlarında kullanan tasarımcı ve markaların ürünleri örnekler üzerinden incelenmiştir. Çalışma, moda tasarımı alanında 21. yüzyıl teknolojileri ile yaşanan degişimi örneklendirmesi ve 21. yüzyıl moda tarihi bilgisine kaynak oluşturması bakımından önem taşımaktadır.

Anahtar Kelimeler: Moda, tasarım, 21. yüzyıl teknoloji, yüksek teknoloji moda

FASHION INDUSTRY DEVELOPING UNDER THE INFLUENCE OF NEW TECHNOLOGIES IN THE 21ST CENTURY

Abstract With the developing technology and changing living conditions in the 21st century, the fashion industry has changed and new materials, new techniques, new tools, new production methods and fashion product design, production and presentations have started to experience innovations. Along with 21st century technologies, computer, light, sound, nanotechnological textiles, internet, communication and digital elements have been involved in the works of fashion designers, either alone or together. 21st century technologies have paved the way for designers and brands to create new and original products. In this study, the development of the 21st century technologies in the field of fashion design was examined and sampled. For this purpose, the products of designers and brands that use 21st century technologies in their design, production and presentations are examined through examples. This study is important in terms of exemplifying the changes experienced in 21st century technologies in the field of fashion design and creating a source for 21st century fashion history knowledge.

Keywords: Fashion, design, 21st century technology, high tech fashion

88 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

1. Giriş 18. yüzyılın sonlarında Avrupa’da görülmeye başlayan bir dizi teknolojik gelişme dünyadaki üretim sistemlerinin atölyeden fabrikaya, parca başı üretimden yıgın üretime gecmesini saglamıştır. 19. yüzyılın ortalarına gelindiginde elektrik teknolojileri ile bant tipi seri üretim sistemlerinin gelişmesine katkı saglamıştır. Düşük maliyet, kitlesel üretim ve standart ürüne dayalı üretim modelleri yıllar boyunca güncelligini korumuştur. 1970’li yıllarda geliştirilen programlanabilir makineler, 1990’lı yıllarda bilgisayar ve elektronik bilgi teknolojileri ile otomasyonun saglanması üretim teknolojilerine yeni boyut katmıştır. 21. yüzyıla gelindiginde ise bilişim ve iletişim teknolojilerindeki önemli gelişmeler, internetin yaygın kullanımı, yazılım alanındaki gelişmeler, akıllı sistemlerin gelişmesini saglamış, üretim süreclerini insansız bicimde kurgulayabilen yeni üretim sistemlerini olanaklı kılmıştır (Soylu, 2018). Günümüz dünyasında başta bilgisayar kullanımı olmak üzere otomasyon ve diger teknolojik gelişmeler ile birlikte dünyanın herhangi bir yeri ile bilgi alışverişi ve bilgi akışı cok hızlı bir şekilde gercekleşebilmektedir. Teknoloji dünyasında meydana gelen gelişmelere ayak uydurmak tüm üretim yapan endüstriler icin adeta bir zorunluluk olmaktadır. Gelişen teknoloji ve degişen yaşam koşullarıyla beraber moda endüstrisi de degişime ugramakta, yeni malzemeler, yeni teknikler, yeni araç gereçler, yeni üretim metotları ile moda ürün tasarım, üretim ve sunumlarında yenilikler yaşanmaktadır. Bilgisayar, ışık, ses, ısı, ve dijital pek cok unsur tasarımcıların işerinde tek başına ya da birlikte yer almakta ve teknoloji tasarımcıya yeni ve özgün ürün ortaya koymanın yolunu acmaktadır. Günümüzde moda endüstrisinin 4. Sanayi Devrimi (Endüstri 4.0) ile bütünleşme gayreti icinde oldugu ve teknoloji kullanımının yaygınlaştıgı görülmektedir. Aynı zamanda teknoloji, giysilerin üretim biçimlerini ve tüketicinin de giysilerden beklentilerini degiştirmiştir. 21. yüzyılda yüksek modadan (Houte Couture) teknoloji odaklı modanın yarattıgı yüksek teknoloji modaya (High-Tech Fashion) dönüşüm ile en büyük devrimlerden biri yaşanmaktadır (Geyik, 2019). 21. yüzyıl moda endüstrisinde bireysel kontrol ve veri transferi yapabilen giysiler, giyilebilir elektro-tekstil giysiler ve benzeri birçok uygulamalar tekstil ve giysi üretimi için son derece önemlidir. Bu amacla yapılan calışmada, 21. yüzyıl teknolojilerini tasarım, üretim ve sunumlarında kullanan tasarımcı ve markaların işleri incelenmiş ve yüzyılın moda egilimlerine ilişkin bir kaynak oluşturulmaya calışılmıştır.

2. 21. Yüzyıl Yeni Teknolojilerin Moda Endüstrisinde Kullanımı Moda ve tekstil tasarımı, bir giysinin tasarımından müşteriye ulaştırılmasına kadar degişik üretim aşamalarını kapsamaktadır. Bu aşamalar model tasarımı, kalıp ve pastal hazırlama, kesim, dikim, ütüleme, ambalajlama, depolama ve sevkiyat olarak sıralanabilir. Günümüzde bu aşamaların her birinde kullanılan farklı teknolojiler hem üretim hızını hem de kalitesini arttırmaktadır (Bulgun ve Beşer, 2000). Model tasarımı aşamasında kullanılan programlar bilgisayarda silüet üzerine giysi tasarlama, giysiye doku ve renk uygulayabilme, kumaş yüzey tasarlama, tasarlanan giysinin teknik cizimini oluşturabilme, dikiş türlerini uygulayabilme vb. olanakları saglamaktadır. Farklı tasarım disiplinlerin de kullanılan corel draw, adobe illustrator gibi programlarda calışılabilmekle birlikte, dogrudan moda ve tekstil tasarımına yönelik Audaces Idea, Inventex 3 D tasarım gibi programlar bulunmaktadır. Moda ve tekstil sektöründe kalıp hazırlıgında kullanılan sistemler; bilgisayar ünitesi, digitizer (kalıp giriş masası) ve ploter’dan oluşmaktadır. Kalıp hazırlama, model uygulama,

89 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

serilendirme ve pastal hazırlama, ayrıca 3 boyutlu model giydirme sistemleri kullanılarak, kalıp hazırlama sistemleri ile hazırlanan kalıpların, 3 boyutlu olarak giydirilmesi, bitmiş durumdaki numune görünümünün bilgisayar ortamında elde edilmesi işlemleri yapılmaktadır (Vural, Çoruh, 2003). CAD (Bilgisayar Destekli Tasarım) sistemleri, hazır giyim işletmelerinde yaygın olarak kullanılmakta ve üretim verimliligini arttırmaktadır. CAD teknolojisi ürün geliştirme sürecini hızlandırmakta ve moda ürünlerinin pazara sunulma süresini kısaltmaktadır. (Meng, Mok ve Jin, 2010). Dijital tekniklerin sundugu olanakların ceşitliligi tasarımcıya bunları arac ve ortam olarak kullanabilme olanagı yaratmaktadır. İnternetin kullanımı ve yaygınlaşmasıyla birlikte sosyal medya, moda tasarımcılarının takibi ve moda ürünlerinin satışı icin yeni sosyal ortam oluşturmaktadır. Dijital teknolojilerle birlikte ortaya cıkan sanal stüdyo anlayışı tasarımcılara moda koleksiyonlarını sunmak icin yenilikci yaklaşımlar saglamaktadır. Her gecen gün geliştirilen bilgisayar programlarıyla, tasarımcılar, üc boyutlu sanal bir ortamda calışma olanagı yakalamaktadır. İstanbul’da gercekleşen Vodafone Dijital Dönüşüm Zirvesi’nde tasarımcı Arzu Kaprol’un 2016 Kış Koleksiyonunu “Yaşamın Kaynagı” adlı dijital defile ile sundugu görülür.

Resim 1: Arzu Kaprol, 2016 Kış Koleksiyonu

Günümüzde giysi işlevsel ve estetik unsurları icinde barındırmanın yanında, bilimsel, teknik ve teknolojik detayları icermektedir. Teknoloji şirketlerinin estetik unsur taşıyan ürünler ile tüketicilerinin beklenti ve begenilerine hitap etme istegi; moda markalarının ise teknoloji iceren ürünlerle fark yaratma cabaları teknoloji şirketleri ve moda endüstrilerinin yakınlaşmalarına yol acmaktadır. Tommy Hilfiger markası ve Pvilion firması ortaklıgı ile 2014 tatil sezonu icin hazırlanan ceket, cep telefonu ve tablet gibi elektronik cihazlara güc saglamak icin suya dayanıklı, hafif, esnek amorf silikon teknolojisiyle üretilmiş, cıkarılabilir güneş panellerine sahiptir (Geyik, 2019).

90 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Resim 2: Tommy Hilfiger, 2014 Tatil Sezonu

21. yüzyıl teknoloji ile uyumlu tasarlanan giysiler günlük hayatın somut ya da sanal ihtiyaclarını karşılayabilecek ürünler olmaktadır. Google ve Levis işbirligi ile hazırlanan “Commuter x Jacquard” adlı ceket 2017 sonbahar sezonu için hazırlanmıştır. Özellikle bisiklet sürücülerine hitap eden ceket, kola iliştirilen bir aparat yardımıyla bluetooth üzerinden telefona bağlanabilmekte ve seyir halindeyken kola yapılan birtakım jestlerle yol tarifi alma ve müziği kontrol edebilme olanağı sağlamaktadır.

Resim 3: Levis, 2017 Sonbahar

Dijital teknolojilerin tasarım uygulamalarında yaygınlık kazanmasıyla birlikte müzik ve ses de moda tasarım ürünlerinde yer almaya başlamıştır. Cutecircuit firmasının “Soundshirt” tasarımı, giysi kumaşına yerleştirilmiş 30 mikro aktüatöre sahiptir; bu aktüatörler, orkestra calarken sahnede yakalanan, verilere dönüştürülen müzigi kablosuz olarak ve gercek zamanlı olarak alır. Bu sayede sagır bir izleyici icin tamamen sürükleyici bir his yaratır. Soundshirt en gelişmiş akıllı tekstiller ve giyilebilir teknolojiyi kullanarak üretildigi icin giysi icinde tel yoktur. Soundshirt, sagır bir kişinin cildinde müzik hissetmesini ve ilk kez canlı bir senfonik konser yaşamasını saglamaktadır.

Resim 4: Cutecircuit, Soundshirt, 2019

91 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Giyilebilir teknolojilerde iletken mürekkep, şekil hafızalı alaşımlar, termokromik pigmentler, elektronik iletken tekstiller, ışık yayıcı malzemeler gibi pek cok yöntem ve malzeme bulunmaktadır. Intel ve Chromat firmalarının işbirligi sonucunda geliştirdikleri ve “Adrenaline Dress” adını verdikleri sezgisel giysi kişinin vücut sıcaklıgını, adrenalin ve stres düzeyini ölçebilmektedir.

Resim 5: Chromat, 2016 İlkbahar/Yaz

Hüseyin Çaglayan Paris Moda Haftası’nda sundugu 2007 ilkbahar/Yaz koleksiyonu, elektronik devrelerle giysilere hareket kabiliyeti kazandırdıgı, giyilebilir teknoloji tasarımı parçalardan oluşmaktadır. Yüksek teknoloji moda olarak görülebilecek koleksiyonunda, modellerin üzerinde kendi kendilerine kıvrılan, acılan, kapanan, katlanan kıyafetleriyle günümüz ve gelecegin modasına ışık tutmaktadır.

Resim 6: Hüseyin Çaglayan, 2007 İlkbahar/Yaz

92 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

3 Boyutlu yazıcılarla üretilmiş giysileri profesyonel anlamda podyumlara taşıyan öncü tasarımcılardan biri, Iris Van Harpen’dir. Herpen ilk kez 2010’da 3 Boyutlu yazıcılarla üretilmiş giysiler iceren “Crystallization” isimli koleksiyonuyla Amsterdam Moda Haftasında yer almıştır. Harpen, son kolleksiyonu „Hybrid Holism‟ icin, 3 boyutlu yazıcı kullanarak, plastikten kaucuk ve metale kadar degişen malzemelerle üretmiştir.

Resim 7: Iris Van Harpen, 2010 Crystallization

Luminex firmasının esnek fiber optiklerle dokudugu kumaşlar önceleri el cantaları ve perdelerde kullanılmıştır. artık giysi tasarımlarında da yer almaktadır. Sonrasında bu kumaşların, Claire Danes tasarımı Galaxy elbise (2016 MET Gala), Hüseyin Çaglayan Led elbise (2007 Sonbahar/Kış), Richard Nicoll Optik elbise (2015 İlkbahar/Yaz) tasarımları ile giysi tasarımlarında da kullanıldıgı görülmektedir.

Resim 8: Claire Danes, Resim 9: Hüseyin Çaglayan, Resim 10: Richard Nicoll, Galaxy elbise, 2016 Led elbise, 2007 Optik elbise, 2015 Sonbahar/Kış İlkbahar/Yaz

21. yüzyıl moda endüstrisinde günümüz teknolojileriyle şekillenen tasarımlara verilen örnekleri daha da arttırabilir. Yeni dogan bebeklerin yaşam belirtilerini izleyebilen giysiler icindeki monitörler, sporcunun koşu performansı veya hava koşullarından dolayı kaza magdurlarına kurtarma ekibi cagırabilecek uygulamalar mümkün olabilmektedir. Ayrıca tekstil yüzeylerinde oluşturulan özel dokular, kaplamalar ve bitim işlemleri ile kumaşlara su

93 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

gecirmezlik, nefes alabilen özellik, kırışık azaltma, kendi kendini temizleme kazandırılabilmektedir (İşmal ve Yüksel, 2016). Teknoloji daha kücük, daha dayanıklı, daha esnek, daha az maliyetli ve yıkanabilir duruma geldiginde moda endüstrisinde daha cok giyilebilir tasarımlar yaratma olanagı olacaktır.

3. Sonuç Bu calışmada, 21. yüzyıl moda endüstrisine yön veren ve hayatı kolaylaştırmaya yardımcı olan bazı teknolojik moda ürünlerine, üretim, sunum ve hizmet metotlarına deginilmiştir. Moda endüstrilerinin yeni teknolojilerin transferi ile şekillendirdikleri calışmaları ile cagın ihtiyaclarına cevap verebilen, üretim, satış, saglık, spor, alanlarında yeni cözümler ürettikleri görülmektedir. Moda endüstrisinde kullanılmaya başlanan yeni tekstil malzemelerin, elektronik ve dijital teknolojilerin, üretim, sunum ve satış yöntemlerinin günümüz estetik anlayışı ve tüketici talepleri acısından önem taşıdıgı görülmektedir.

İcinde bulundugumuz yüzyılda ve yakın bir gelecekte internetin dogrudan giysilerin ve aksesuarların bir parcası olacagı ve bu teknoloji sayesinde kişisel saglık verilerinin izlenimi, cocuk bakımı, hızlı karar alma, hızlı iletişim kurma gibi olumlu etkilerin elde edilmesi beklenilmektedir. Yaşanan dijital ve teknolojik gelişmelerin paralelinde moda marka ve tasarımcılarının giyilebilir teknoloji tasarımları, pazarlama satış hedeflerine ulaşabilmelerinde belirleyici ürünler olarak yer alacaktır. Dolayısıyla giyilebilir teknoloji ile işlevsel moda ürünleri tasarlayacak, ileri teknoloji içeren malzemeleri giysi ya da aksesuarlara adapte edebilecek moda tasarımcılarına ihtiyac dogacaktır. Bu baglamda calışmanın, 21. yüzyıl moda egilimlerine ilişkin bir literatür oluşturarak, tasarım yolculugunun başında olan genc tasarımcılara, disiplinler arası ar-ge calışmalarına ve inovasyonlara dayalı yeni bakış acıları geliştirmeleri yönünde farkındalık kazandıracagı düşünülmektedir.

Kaynaklar Bulat, F.; Başaran, F. (2018). Tekstil Tasarımında Yenilikci Yaklaşımlar: 3B Yazıcılarla Deneysel Çalışmalar. Kesit Akademi Dergisi, 14, 257-273. Bulgun E. Y., Başer G. (2000). Bilgisayarda Bir Giysi Tasarım Programı Oluşturulması. DEÜ Mühendislik Fakültesi Fen ve Mühendislik Dergisi. 2 (2): 113-122. Geyik, N. (2019). Moda Endüstrisinin Giyilebilir Teknoloji Tasarımları. Uluslararası Bilimsel Arastırmalar Dergisi, 4(1), 50-65. Halaçeli, H. (2010). Bilgi Toplumunda Yüksek Teknoloji Ürünü Çok Fonksiyonlu Tekstiller. Sanat Dergisi, 13, 67-72. İşmal, O.; Yüksel, E. (2016). Tekstil ve Moda Tasarımında Teknolojik Bir Yaklaşım: Akıllı ve Renk Degiştiren Tekstiller. Yedi: Sanat, Tasarım ve Bilim Dergisi,16, 87-98. MENG, Y., MOK, P.Y. ve JIN, X. Interactive virtual try-on clothing design systems. Computer- Aided Design, 2010, Vol. 42, s 310-321. Soylu, A. (2018). Endüstri 4.0 ve Girişimcilikte Yeni Yaklaşımlar. Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 32, 43-57. Vural, T., Çoruh, E. (2003). Bilgisayar Destekli Moda Tasarımı. YA PA Yayıncılık, İstanbul. Yetmen, G. (2017). Giyilebilir Teknoloji. Ulakbilge, cilt 5, sayı 9, 275-289.

94 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Görsel Kaynaklar Resim1: Arzu Kaprol, 2016 Kış Koleksiyonu, https://www.google.com/search?q=Arzu+Kaprol+dijital+d%C3%B6n%C3%BC%C5 %9F%C3%BCm&source=lnms&tbm=isch&sa=X&ved=0ahUKEwjK75uOu6_lAh WqxYUKHTUEA8YQ_AUIEigB&biw=1600&bih=750#imgrc=_ Resim2: Tommy Hilfiger, 2014 Tatil Sezonu, https://www.neowin.net/news/tommy-hilfiger- debuts-solar-panel-jackets-to-power-mobile-devices-on-the-go/ Resim3: Levis, 2017 Sonbahar, https://www.lifewire.com/best-smart-clothes-4176104 Resim4: Cutecircuit, Soundshirt, 2019. https://shop.cutecircuit.com/collections/special- products/products/the-soundshirt Resim5: Chromat, 2016 İlkbahar/Yaz, https://www.google.com/search?q=chromat+intel&source=lnms&tbm=isch&sa=X& ved=0ahUKEwjO0sz_xLTlAhVGasAKHUJGCu8Q_AUIFCgD&biw=1600&bih=79 9 Resim6: Hüseyin Çaglayan, 2007 İlkbahar/Yaz, https://www.google.com/search?q=h%C3%BCseyin+%C3%A7a%C4%9Flayan+200 7&tbm=isch&source=lnms&sa=X&ved=0ahUKEwiK9rat3bTlAhWUmFwKHWXe AhwQ_AUICigB&biw=1600&bih=799&dpr=1 Resim7: Iris Van Harpen, 2010 Crystallization, https://www.irisvanherpen.com/haute- couture/hybrid-holism Resim 8: Claire Danes, Galaxy elbise, 2016, https://www.google.com/search?q=claire+danes+galaxy+elbise&source=lnms&tbm= isch&sa=X&ved=0ahUKEwigpMKmsL7lAhXtQEEAHciTAggQ_AUIEigB&biw=1 600&bih=799#imgrc=lNALuI35KeI6cM: Resim 9: Hüseyin Çaglayan, Led elbise, 2007 Sonbahar/Kış, https://www.cafleurebon.com/new-fragrance-review-comme-des-garcons-x-hussein- chalayan-airborne-fashion-transforms-fragrance/hussein-chalayan-leddress-detail- aw-2007/ Resim 10: Richard Nicoll, Optik elbise, 2015 İlkbahar/Yaz, https://www.google.com/search?q=richard+nicoll+optik+elbise+2015&source=lnms &tbm=isch&sa=X&ved=0ahUKEwj_gN6Itr7lAhWCiVwKHZzaAdgQ_AUIEigB&b iw=1600&bih=799#imgrc=7SfjQi-7w83jEM:

95 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

SYNTHESIS METHOD AND CALCINATION TEMPERATURE EFFECTS ON LAALO3 PEROVSKITE TYPE CATALYST

Dr. Rahmiye Zerrin YARBAY ŞAHİN Chemical Engineering Department Faculty of Engineering Bilecik Seyh Edebali University Biotechnology Application and Research Centre, Bilecik Şeyh Edebali University [email protected]

Asst. Prof. Adife Şeyda YARGIÇ Chemical Engineering Department Faculty of Engineering Bilecik Seyh Edebali University Biotechnology Application and Research Centre, Bilecik Şeyh Edebali University

Prof. Nurgül ÖZBAY Chemical Engineering Department Faculty of Engineering Bilecik Seyh Edebali University Biotechnology Application and Research Centre, Bilecik Şeyh Edebali University

Abstract Perovskite type oxides are accepted as crucial because of their usage in fields such as solid oxide fuel cell, photocatalysis, electronic and heterogeneous catalysis. These materials are widely used as catalysts due to their high thermal strength and low cost compared to precious metals and are generally prepared by sol-gel, microemulsion, co-precipitation, freeze drying, flame hydrolysis and citrate complexation methods. The textural structure and phase purity of the synthesized perovskites varies according to the method of preparation and calcination temperature and the low surface area of these materials limits their use. A possible way to overcome this problem is to develop synthesis methods and work on calcination temperatures. In this study, LaAlO3 catalysts were synthesized by sol-gel and co-precipitation methods and studied at two different calcination temperatures of 700 and 900°C. According to BET, SEM and XRD analysis results of catalysts, better surface structures and higher surface areas of the co-precipitation method calcined at 700°C were obtained.

Keywords: Perovskite, LaAlO3, sol-gel, co-precipitation.

1. Introduction

LaAlO3 has gained interest in the last decades due to its encouraging microwave dielectric properties, excellent lattice matching and a good matching for thermal expansion (Tian, Yu & Wang, 2007). LaAlO3 powder has also been widely studied as a catalytic material for the oxidative coupling of methane because of its high activity and high selectivity for C2 hydrocarbon formation (Li, Zhuo & Shi, 2004). Lanthanum aluminate (LaAlO3) with different kinds of dopants either on the A- or on the B-site is known to be a mixed ionic and p-type electronic conductor at high oxygen partial pressures and ionic conductor at low partial pressures (Lybye, Poulsen & Mogensen, 2000). LaAlO3 has been utilised as an excellent substrate for superconducting devices because it provides a high-quality factor, excellent lattice matching, and a good matching for thermal expansion. Besides, it provides a negative temperature coefficient of resonant frequency which makes it possible to combined with another dielectrics with positive resonant frequency such as CaTiO3 to give temperature stable microwave dielectric ceramics (Zhou, Huang, Chen, Xu & Gong, 2004).

96 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

In general, LaAlO3 has been synthesized by conventional solid-state reaction of aluminium oxide (Al2O3) and lanthanum oxide (La2O3) in the temperature range 1500–1700°C. On the other hand, this method was very well established with the drawbacks like ensuring complete oxide reaction and the introduction of impurities during the subsequent milling procedures and practices. As a sequence, a number of wet chemical methods have been considered to obtain LaAlO3 at low temperature. In order to eliminate these inadvantages, low temperature wet chemical synthesis techniques have been developed. One of these is co- precipitation of lanthanum- and aluminium-bearing precursors followed by calcining the precipitates. Depending on the test conditions, synthesis temperatures for totally converting the co-precipitates to LaAlO3 varied over a large range (from 700 to 1350°C). Another preparation method is sol–gel synthesis. Sahu et al. synthesized nanosized LaAlO3 at as low as 600 °C using a sol–gel by utilizing aluminium and lanthanum chlorides as precursors (Li, Zhang & Lee, 2007). In this work, sol-gel and co-precipitation methods have been used to synthesise LaAlO3 powder at different calcination temperatures. The synthesised LaAlO3 powders have been characterised using powder X-ray diffraction analysis (XRD) and scanning electron microscopy (SEM), and Barrett–Emmett–Teller (BET) method.

2. Materials and Methods LaAlO3 perovskites were prepared by the citrate and co-precipitation methods. La(NO3)3·6H2O (ABCR), Al(NO3)3·9H2O (Sigma Aldrich), citric acid monohydrate (ADR) and ammonium carbonate (VWR) were used as reagents. An aqueous solution of citric acid was prepared. The aqueous solutions of metal nitrates were added to that of citric acid, and they were agitated for 1 h. Then ammonium carbonate was added until the pH was 6. The resulting solution was concentrated by slowly evaporating water under vacuum in a rotary evaporator at 75°C until a gel was obtained. This gel was dried in an oven, slowly increasing the temperature to 120°C and maintaining this temperature overnight, to produce a solid amorphous citrate precursor. The resulting precursor was milled, kept at 200°C and then calcined in air at 800°C for 5 h (Yarbay, Figen, & Baykara, 2012). Solutions of metal nitrate in stoichiometric ratio were prepared. Na2CO3–NaOH solution at 1:1 mole ratio was added to the metal nitrate solution until pH was 10. 400 ml distilled water was added and stirred for 90 min to obtain a hydrogel. Filtration, washing, and filtration cycle was applied for hydrogel for six times. The solvent was exchanged by ethanol in order to replace water in the gel and alcogel was obtained. The alcogel was dried and calcinated in air at 800°C for 5 h (Yarbay & Baykara, 2011). XRD patterns were recorded with an PANalytical X'Pert Pro Materials Research Diffractometer using CuKα radiation (λ=0.15406 nm). The X-ray tube was operated at 45 kV and 40 mA and the X-ray pattern was scanned with a step size of 2°/min from 10 to 90° (2Θ). The nitrogen adsorption/desorption isotherms at 77 K were measured using a Micromeritics ASAP 2020 analyzer. The surface areas were determined using the Barrett–Emmett–Teller (BET) method. The pore volumes and pore size distribution were determined by the Barrett–Joyner–Halenda (BJH) method from the adsorption branch of the isotherms. The perovskite catalysts were characterized for morphologies using scanning electronic microscopy (SEM) (Zeiss Supra VP 40). Perovskites were positioned on carbon bands and coated with a platinum thin layer in Ar atmosphere with Quorum Q150RESDC Sputter Coater.

97 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

3. Results and Discussion The XRD measurements of the catalysts are illustrated in Figure 1. Sol-gel prepared catalyst calcined at 700°C showed that the structure was amorphous. On the other hand, Sol- gel prepared catalyst calcined at 900°C was consisted of hexagonal LaAlO3. Hexagonal H3LaO3 phase was detected besides hexagonal LaAlO3 for co-precipitation method used catalyst calcined at 700°C. However, when the calcination temperature increased from 700 to 900°C for co-precipitation method, H3LaO3 phase decomposed into La2O3 phase.

o :hexagonal LaAlO3

+ :hexagonal La2O3 * :hexagonal H LaO 3 3 o Sol-gel @700C o o o o o o o o o Sol-gel @900C * * * o o o o + Co-precipitation @700C o (a.u.) Intensity + + o * o + + ** +o+ o * + o o +o+ + * * * + + ++ * + * * Co-precipitation @900C

10 20 30 40 50 60 70 80 90 Pos. [°2Th.]

Figure 1. XRD spectrum of the samples. BET equation was used to determine the surface area of LaAlO3 catalysts. The surface area of catalysts, pore diameter and total pore volume was given in Table 1. When the calcination temperature was increased from 700°C to 900°C, the surface area decreased in both synthesis methods. This can be seen as a result of the high temperature sintering of the catalysts. The surface areas of the catalysts synthesized by co-precipitation were higher than the sol-gel method. Co-precipitation gave catalysts having a larger pore volume, while a smaller total pore volume was obtained in the sol-gel. This is also supported by the reduction of pore diameters and total pore volume of the catalysts which are supposed to be sintered by increasing calcination temperature. Table 1. Textural properties of the samples. Method Temperature (°C) SBET (m2/g) Total pore volume (cm³/g) Sol-gel 700 10.390 0.052 Sol-gel 900 2.751 0.018 Co-precipitation 700 54.686 0.353 Co-precipitation 900 23.044 0.074 According to the IUPAC Classification, adsorption-desorption isotherms (given in Fig. 2.) corresponded type V with an H3 hysteresis loop. In H3, it indicates aggregates (loose

98 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

assemblages) of platelike particles forming slit-like pores. According to type V, mesoporous solids proceeds via multilayer adsorption followed by capillary condensation.

40 35 Sol-gel 50 30 Sol-gel 40

@700°C STP) /g

/g STP) /g ³ ³ 25 @900°C 30 20

15 20

10

10 Quantity Adsorbed (cm Adsorbed Quantity

5 Quantity Adsorbed (cm Adsorbed Quantity

0,00 0,5 1,0 0,00 0,5 1,0 Relative Pressure (p/p°) Relative Pressure (p/p°)

250 14

Co-precipitation 12

200 Co-precipitation /g STP) /g

³ @700°C

10 @900°C /g STP) /g 150 ³ 8

100 6

4

50 Quantity Adsorbed (cm Adsorbed Quantity

2 Quantity Adsorbed (cm Adsorbed Quantity 0,00 0,5 1,0 0 0,0 0,5 1,0 Relative Pressure (p/p°) Relative Pressure (p/p ) ° Figure 2 N2 adsorption/desorption isotherms.

0,06 Sol-gel @700 C Sol-gel @900 C 0,04

0,04

0,02 dV/dr

dV/dr 0,02

0,00 0 10 20 30 40 50 60 70 80 90 0,000 10 20 30 40 50 60 70 80 90 0,8 Pore radiusCo-precipitation (nm) @700 C 0,10 Pore radius (nm) Co-precipitation @900 C

0,08 0,6 0,06 0,4 dV/dr 0,04 dV/dr 0,2 0,02

0,000 10 20 30 40 50 60 70 80 90 0,00 10 20 30 40 50 60 70 80 Pore radius (nm) Pore radius (nm)

99 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Figure 3. Pore size distributions of the samples.

The pore size distributions of the catalysts in terms of Harkins and Jura plot with FAAS correction were given in Fig. 3. The pores in structures of perovskites were uniformly distributed. Wide pore size distributions were as observed, ranging from 5-90 nm. SEM images of the catalysts were given in Figure 4. Catalysts prepared with co- precipitation method showed smaller homogeneous structures. In the images taken at 1000 magnification ratio, it was seen that the particles formed less porous structures with the increase of calcination temperature especially in co-precipitation method. This is consistent with the BET analysis results. In addition, when two synthesis methods were compared, spherical and homogeneous structures were formed in the co-precipitation method, whereas non-homogenous and less porous structures were obtained by sol-gel method.

a b

c d

Figure 4. SEM images of the catalysts:sol-gel method calcined a)@700°C and b)@900°C, co- precipitation method calcined a)@700°C and b)@900°C.

4. Conclusion

In this work, sol-gel and co-precipitation methods have been used to synthesise LaAlO3 powder at different calcination temperatures. According to results, single LaAlO3 perovskite phase can be obtained at 900°C with sol-gel method. The specific surface area of the catalyts

100 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

was decreased according to calcination temperature increment. The highest surface area can be achieved via co-precipitation method in case of calcination 700°C. In terms of SEM figures, quite similar but common structures that can be found in the literature was observed. Acknowledgements The authors are grateful for the financial support provided by the Scientific Research Projects Commissions of Bilecik Şeyh Edebali University (Project No. 2018-01.BŞEU.03-08).

References Li, W., Zhuo, M. W., & Shi, J. L. (2004). Synthesizing nano LaAlO3 powders via co- precipitation method. Materials Letters, 58(3-4), 365-368. Li, Z., Zhang, S., & Lee, W. E. (2007). Molten salt synthesis of LaAlO3 powder at low temperatures. Journal of the European Ceramic Society, 27(10), 3201-3205. Lybye, D., Poulsen, F. W., & Mogensen, M. (2000). Conductivity of A-and B-site doped LaAlO3, LaGaO3, LaScO3 and LaInO3 perovskites. Solid State Ionics, 128(1-4), 91- 103. Tian, Z. Q., Yu, H. T., & Wang, Z. L. (2007). Combustion synthesis and characterization of nanocrystalline LaAlO3 powders. Materials Chemistry and Physics, 106(1), 126-129. Yarbay R. Z. , Baykara Z. S., Partial Substition of Lanthanum with Silver and Strontium in the LaNiO3 Perovskite: Effect of the Preparation Method, Energy Challenges for Advanced Materials and Processes (ECAMP 2011) May 25-29, 2011, Cappadocia, Turkey., Nigde, Türkiye, 25 Mayıs 2011, ss.1-10 Yarbay, R. Z., Figen, H. E., & Baykara, S. Z. (2012). Effects of Cobalt and Nickel Substitution on Physical Properties of Perovskite Type Oxides Prepared by the Sol-Gel Citrate Method. Acta Physica Polonica-Series A General Physics, 121(1), 44. Zhou, D., Huang, G., Chen, X., Xu, J., & Gong, S. (2004). Synthesis of LaAlO3 via ethylenediaminetetraacetic acid precursor. Materials chemistry and physics, 84(1), 33- 36

101 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

PROBLEMATIC ISSUES OF APPLICATION OF INTERNATIONAL LEGAL NORMS ON PROTECTION OF ATMOSPHERIC AIR IN THE REPUBLIC OF KAZAKHSTAN

PhD student Zh.B. Umbetbayeva Turan University, Almaty, Kazakhstan [email protected]

Prof. S.Zh. Suleimenova Turan University, Almaty, Kazakhstan [email protected]

Abstract

The role of atmospheric air is based on understanding of its legal nature through the analysis of the international, national standards and also through research of forms and methods of their interference with each other. It is important not only from positions of the states – participants of international treaties, in the field of protection of atmospheric air form pollution, but also for the benefit of the countries which are not participants of universal Conventions, and build the relations on the basis of bilateral agreements. The legal analysis of such international treaties becomes an important condition of development of international cooperation. This article is devoted to the legal analysis of a concept and legal status of atmospheric air, formation of the national and international legal system on protection of atmospheric air.

Keywords: atmospheric air, states, international treaty, environmental problems, international legal cooperation.

1. Introduction The last century was a century of universal ecological crisis, when humanity faced global environmental problems, including air, water, soil pollution, destruction of the earth's ozone shield, reduction of species diversity of flora and fauna, global warming or climate change (Sokolova, 1997). The solution of these problems requires the deployment of cooperation of the world's States, the joint efforts of international organizations, public associations and the entire population of the planet. The danger of uncontrolled changes in the state of atmospheric air and, consequently, the threat to the existence of living organisms, including humans, required decisive practical measures for its protection and protection, national and international legal regulation of the use and protection of atmospheric air. The formation of legislation on air protection began with national legal level, mainly within the framework of sanitary legislation and acts on health care. The first acts were adopted in the second half of the XIX century in Great Britain and the Netherlands, which laid the Foundation for the formation of domestic regulation protection of atmospheric air, gradually developed into interstate and regional cooperation. Historical premise of international legal regulation air protection, along with interstate acts, norms of international humanitarian law (the right of armed conflicts) are.

102 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

International acts relating, albeit indirectly, to the protection of atmospheric air have begun to emerge within the framework of international humanitarian law, the first of which was the Protocol for the Prohibition of the use in warsuffocating, poisonous or other similar gases and bacteriological methods of 17 June 1925 to the Convention on the Laws and customs of War on Land in 1907.

2. Methodology The methodological and empirical basis for writing this article is: General scientific dialectical method of cognition, private scientific methods (historical-legal, system- functional, formal-logical, comparative-legal, etc.).

3. Results and Discussion Air is a mixture of gases that make up the earth's atmosphere. Thus, if we talk about the legal protection of air, we mean the preservation of the natural chemical composition of atmospheric air, preventing its pollution by anthropogenic emissions. Scientists proved that climate change in the 20th century is a consequence of increase in ground air temperature. Warming is explained with the fact that concentration of greenhouse gases increased in the atmosphere: carbon dioxide, methane, nitrogen oxides. The danger of uncontrollable change of a condition of atmospheric air is a consequence of threat to existence of live organisms including the person (Alverson, Oldfield & Bradley, 2000). Atmospheric air is object of legal protection. It follows from a concept "the environment as set of natural and artificial objects, including atmospheric air, an ozone layer of Earth, surface and underground water, lands, a subsoil, animal and flora and also climate in their interaction, RK enshrined in the Ecological Code. The legal regulation of protection of atmospheric air – one of current problems for all states, especially with industrial economy. The main air pollution is connected with emissions from the enterprises of non-ferrous metallurgy, an oil and gas complex and transport. The reality of threats from pollution of atmospheric air affects deterioration in health of the population and degradation of the environment. For ensuring protection of atmospheric air with the Resolution of the government of RK of June 27, 2007 the List of ecologically dangerous types of economic and other activity is approved. Activities for implementation of the productions accompanied with emissions in the atmosphere of the harmful (polluting) substances 1-2 hazard classes according to sanitary classification of production objects are included in this list. The state of environment, its biological efficiency, health and working ability of people depends on purity of the air basin that sets a task of pollution abatement of the atmosphere on one of the first places. The industry legislation on protection of atmospheric air is developed in Great Britain, Canada, the Netherlands and Kazakhstan in unequal degree. Acts of protection of atmospheric air from harmful emissions (laws on "pure" air) in Great Britain were issued in 1958, 1968, 1993, in 1978 the Law on control over air pollution is adopted. In Canada the Law on clean air came into force in 1971, and in 1985 was changed. In too time, the Law on air pollution of 1970 of the Netherlands in 1993 it was incorporated in the Law on environmental management. All called laws define legal criteria and concepts of pollution, types and sources of pollution, establish the whole complex of the requirements addressed both to public authorities, and the industrial enterprises polluting the air basin.

103 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

British entered practice of creation of "reserves of clean air". So, the Law on clean air of 1993 gives to the Secretary of State the right to demand from local authorities of creation of "territories of controlled smoke" (Part Sh). The person who is the owner or using rooms or devices within such territories upon emission of smoke is found guilty and bears responsibility in the amount up to the 3rd level on a standard scale (Vystorobets, 2006). In the Netherlands, on the contrary, the budgetary "Fund [against] air pollution" for compensation of damage to any who suffered from air pollution (Article 15.25 of the Law on environmental management) is created (Vystorobets, 2006).

4. Conclusion During creation of national regulations on protection of an ozone layer of Earth influence of international legal acts on development of the national ecological legal system, first of all the Vienna convention on protection of an ozone layer of 1985 and the Montreal protocol on the substances destroying an ozone layer of 1987 is substantially shown. In particular, it concerns also the domestic legislation of the Republic of Kazakhstan. The international community has to deal through joint efforts with this problem. A problem of paramount importance in this sphere is adoption of the universal obligatory Convention of the UN on protection of atmospheric air. At the present stage of development of international law effective international legal protection of atmospheric air is carried out at the regional level within the Economic Commission for Europe of the UN. Due to the carrying out deep ecological transformations and reforms, environmental safety is a strategic objective of our state in the field of environmental protection. The constitution of the Republic of Kazakhstan fixes that "the person, his life, the rights and freedoms are the supreme values of the state". And each person has to have the right to health protection, right to rest, the right for the favorable environment that is a basis of creation of the constitutional state. The ecological situation, which arose in Kazakhstan objectively, is a consequence of the general adverse social-and-ecological situation and policy of environmental management of previous years. Now it is impossible to consider separately problems of the environment and economic development. International experience shows that it is impossible to provide sustainable economic development of society due to destruction of the environment and use of natural resources, as well as not to keep necessary quality of the environment without strong economy. The problem of climate change and sustainable development is relevant both in ecological, and in economic aspects. From the legal point of view this problem can be considered also at the level of the region in the state, and at the national level in general, and at the level of groups of the states, for example the Scandinavian countries, and within the continent, and, of course, at the universal global level. On each of these levels legal regulation will not be identical. Within the national right is related to this perspective both criminal, and civil, and administrative law of the Republic of Kazakhstan. The administrative law, in particular, pays much attention to technical regulation as in case of violation of technical regulations there is an influence on people and all planet in general. Technical regulation is the question of global technical compatibility concerning including problems of emissions and waste. International legal regulation in this sphere is a problem very difficult and important, and is connected to its decision both international public, and a private international law. The fundamental international legal document defining a legal framework of state cooperation in the sphere of stabilization of concentration of greenhouse gases in the atmosphere at such level, which would not allow dangerous anthropogenic impact on a

104 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

climatic system, is the Framework Convention on Climate Change adopted in 1992. The convention is ratified by the Presidential decree of the Republic of Kazakhstan "About ratification of the Framework Convention on Climate Change" of 4.05.1995. This Convention defined legal bases of the solution of a global environmental problem of adverse climate change. According to provisions of this Convention the main role in ensuring stabilization of concentration of greenhouse gases in the atmosphere at the safe level belongs to the states having the appropriate financial resources. Within the Framework Convention on Climate Change is established a number of obligations of the State Parties of the specified Convention among which: - development of national survey cadastres of anthropogenic emissions from sources and absorption by absorbers of all greenhouse gases; - acceptance national and in appropriate cases of the regional programs containing measures for mitigation of the consequences of climate change and a measure for assistance of adequate adaptation to climate change; - rendering assistance and cooperation in development, application and distribution of the technologies, methods and processes leading to restriction, decrease or the termination of anthropogenic emissions of greenhouse gases; etc (Framework Convention of the United Nations, 1992). The Republic of Kazakhstan according to the Convention undertakes the following obligations: - to develop, to periodically update, publish and provide the Conferences of the Parties national survey cadastres of anthropogenic emissions from sources and absorption by absorbers of all greenhouse gases which are not regulated by the Montreal protocol, using comparable methodologies; - to carry out measures for implementation of the national and regional programs containing measures for mitigation of the consequences of climate change. - to periodically provide detailed information on policy and measures for restriction of anthropogenic emissions of greenhouse gases and protection and improvement of quality of the absorbers and stores of greenhouse gases, etc. For implementation of the obligations following from the Convention in 1998 the First National Communication of Kazakhstan under the UN Framework Convention on Climate Change is prepared and presented to United Nations secretariat. Besides, since 2000 on a regular basis inventory of emissions of greenhouse gases is carried out. Results of inventory of emissions of greenhouse gases for 1990, 1992, 2004, were run years in a format of providing reports for the countries Applications 1 and posted on the website by UN FCCC. This work will be continued according to requirements of the Convention. These tasks will be carried out how effectively by the states, the effectiveness of efforts of the international community in elimination of the adverse effects of climate change making considerable negative impact on natural ecological systems, on health and wellbeing of the person in many respects depends. In development of basic provisions in the Convention in December, 1997, the Kyoto Protocol to it was adopted. Kazakhstan ratified the Kyoto Protocol at the end of February, 2009 without 1 application assuming the mechanism of quantitative restriction of emissions and "trade in emissions" in which only the parties mentioned in this application participate. The essence of trade is that the state that already fulfilled the obligations and having a surplus of quotas can sell the emission quotas to other parties. The legal essence of the studied international legal act can be defined taking into account two legal positions. On the one hand, this document is directed to creation of legal conditions for ensuring restriction and decrease in emissions of greenhouse gases in the atmosphere, so, certainly, a main objective of adoption of the Kyoto Protocol - decrease in

105 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

anthropogenic load of one of environment components - atmospheric air. On the other hand, the called document contains legal instructions thanks to which the international market mechanism of the solution of global environmental problems began to be formed. The speech, first of all, goes about creation of legal conditions for implementation of trade in quotas for emissions of greenhouse gases in atmospheric air that predetermines big economic interest of the states in decrease in volumes of emission of greenhouse gases. The Kyoto Protocol provides the legal mechanisms creating conditions for ensuring emission reduction of greenhouse gases, in particular projects of pure development and joint implementation and the mechanism of trade in quotas for emissions of greenhouse gases (Cripples & Goldvin, 2004). Realization of each of the called legal mechanisms assumes need of observance of indispensable conditions: 1) any project connected with transfer or sale of quotas has to be approved by the states participating in the project; 2) each such project has to provide emission reduction from sources or increase in absorption by absorbers, additional to that which could take place otherwise; 3) the State Party of the Kyoto Protocol does not get any emission reduction units if it does not observe the obligations for formation of a national system of assessment of anthropogenic emissions of greenhouse gases; does not include the additional information necessary for confirmation of observance of the obligations under the Kyoto Protocol in the national communication; does not fulfill other obligations according to provisions of the Kyoto Protocol; 4) acquisition of emission reduction units supplements internal actions for implementation of obligations for prevention of excess of the number of emissions of greenhouse gases established by the Kyoto Protocol (1997). Only at observance of these conditions the state can be considered fulfilled the obligations under the Kyoto Protocol. These obligations established by the Kyoto Protocol the states can do only with steady economy and the developed market relations. However, it should be noted that in Kazakhstan so far the projects which are directly aimed at emission reduction of greenhouse gases are implemented very little. One of the main sources of pollution are the thermal power plants using technology of combustion of high-ash Ekibastuz coals. Household human activity therefore the main reason for climate change - industrial emissions of greenhouse gases cannot lead to changes in the global atmosphere. Climate change is to a large extent connected with high heatconsumption of the buildings using today nearly a half of all developed energy. In this regard search of ways in increase in the efficiency of energy use that is an important part of all economic systems becomes one of the main objectives of the near future (http://www.abok.ru/for_spec/articles.php?nid=3693 ) Now problem of climate change and sustainable development not only legal, but also economic and political problem. Mistakes in dynamics of climate change are fraught with large economic accidents. Striking example: miscalculations of 50-60 with the forecast of falling of level of the Caspian Sea by 2000. Then there was a war of dates and the lowest marks. In 30 years, in the 80-90th years all this turned into social and economic tragedy of the big region. Now the price of a mistake is incomparable more. For a number of the states the future climatic changes are not questions of geopolitics, but a survival problem any more.

106 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

One of obvious problems in fight against climate change is the lack of the developed ecological consciousness. In this process an important role is played by the public and political organizations that in our country, unfortunately, are not really active. In general the jurisprudence has to study actively all complex of the legal problems connected with climate change. One of tasks of the international community - to achieve the balanced and fair solution of economic and ecological tasks. Undoubtedly, human activity affects climate. In this regard the consolidated efforts on restriction of an adverse effect on the environment are necessary (Budyko, Izrael & Yanshin, 1991). On the basis of the above, we came to a conclusion that as the strategy of sustainable development of the international community, it is necessary to follow the following provisions: 1. Substantial increase of scientific level of researches of all problems connected with global warming is necessary; especially problems of change of solar activity and growth of greenhouse gases. 2. It is desirable to prove the safest and economically available ways of adaptation of economic activity to global warming. At the same time it is necessary to emphasize that the problems caused by the happening warming are specific to each region. 3. Owing to lack of full understanding of the reasons of climate change it is inexpedient to develop and approve any global projects of impact on climate now. The current state of the legislation of the Republic of Kazakhstan in the field of treatment of toxic substances cannot satisfy the public needs for maintaining favorable chemical state of environment, on the one hand, and in rational and complex use of raw material natural resources - with another. The purpose of development of the legislation on environmental protection from chemical pollution come down to creation of such system of regulations and instructions which, eliminating gaps in legal regulation of treatment of toxic substances and reflecting all regularities of formation and functioning of the ecological legislation in the field, created in general and its separate parts such law and order in this sphere at which observance any harm to human health would be excluded, the surrounding environment and complex, rational use of raw material resources would be provided (Ilyasova & Akimzhanova, 2008).

References Sokolova N.A. ( 1997). One of global tasks // Moscow magazine of international law. No. 3. Page 103-113. Alverson К., Oldfield F., Bradley R.S. (2000). (eds.) Past Global Changes and Their Significance for the Future. - London. Perganon Press, , Angell J.K. Comparison of surface and tropospheric temperature trends estimated from a 63-station radiosonde network, 1958-1968 // Geophys. Res. Lett. 1999. Vol. 26. N 17. P.2761-2764. Angell J.K. Tropospheric temperature variations adjusted for El Nino, 1958-1998 // J. Geophys. Res. 2000. Vol. 105. N D 9. P.11841-11849. Angell J.K. Difference in radiosonde temperature trends for the period 1979-1998 of MSU data and the period 1959-1998 twice as long // J. Geophys. Res. 2000. Vol. 27. N 15. P.2177-2180. Vystorobets E.A. (2006). Ecological right – motivations in international cooperation / E.A. Vystorobets; [Predisl. Yu.E. Vinokurova]. - the 2nd prod., reslave and additional - M.: Nauka, - XL, 383 pages: The 27th silt. table. 2006:

107 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

https://pravo.studio/pravo-rossii-ekologicheskoe/pravovaya-ohrana- atmosfernogo-73711.html Framework Convention of the United Nations (1992.). About climate change. Cripples D. & Goldvin D. (2004). Energetic and safety. To new foreign policy strategy. – M.: Business,– 197 pages. The Kyoto Protocol to the Framework Convention of the United Nations (1997). About climate change. Electronic Library of scientific articles: http://www.abok.ru/for_spec/articles.php?nid=3693 Budyko M.I., Izrael Yu.A., Yanshin A.L (1991). Global warming and its consequences // Meteorologies and hydrology. No. 12. – Page 5-10. M.T. Ilyasova, T. Akimzhanova (2008). The Bulletin of KazNU. - The Ecology series. - Environment Toxic substances Ecology. https://articlekz.com/article/6942

108 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

KASTAMONU İLİNDEKİ BANKA MUŞTERİLERİNİN KATILIM (İSLAMİ) BANKACILIĞI HAKKINDAKİ ALGILARI

Prof. Dr. Muhsin HALİS Kocaeli University, E.B.A. Faculty & Bolu AIBU, Communication Faculty. Bolu. Turkey ([email protected])

Hakkı CENGİZ Bursa, Turkey ([email protected])

Özet Bu calışmanın amacı, Kastamonu ilindeki banka müşterilerinin İslami bankacılık ve finans uygulamaları hakkındaki algılarını bir anket uygulaması ile belirlemektir. Anketin örneklem kapsamındaki 275 katılımcıya internet ortamında ulaştırılmasıyla veriler elde edilmiştir. Toplanan veriler ile katılımcıların demografik özellikleri, İslami finans ve faizsiz bankacılık ürünleri hakkındaki düşünceleri istatistiksel olarak analiz edilmiştir. Veriler ile ilk önce frekans tabloları oluşturulmuştur. Ardından veriler ceşitli analiz yöntemlerine tabi tutularak önemli bulgular elde edilmiştir. Bulgulara göre; katılımcıların genel olarak İslami finans hakkındaki bilgi düzeyleri düşük seviyelerdedir. Murabaha ve Mudaraba katılımcılar tarafından en cok bilinen ürünlerdir. Katılımcıların banka secimini etkileyen en önemli faktörler; bankanın itibarı, düşük işlem masrafları ve banka personelinin davranışlarıdır. Dini hassasiyet ise son sıralarda yer almıştır. Ayrıca müşterilerin İslami bankacılık hakkında şüpheleri bulunmaktadır. Anahtar kelimeler: Katılım Bankacılıgı, İslami Finans, Faizsiz Bankacılık, Müşteri

1. GİRİŞ Dünyada modern anlamda ilk İslami banka “Mit Ghamr” ismiyle 1963 yılında Mısır’da kurulmuştur. Bugünkü gelişmiş bankalarla mukayese edilemeyecek kadar kücük ve az fonksiyonlu olarak acılan bu banka, belirli kaynaklardan toplanan tasarrufları, kücük esnaf ve ciftcilere faizsiz olarak kullandırmıştır. Dünyada ilk İslami Ticaret Bankası ise Dubai’de 1975 yılında kurulmuştur. Ulkemizde ise Katılım Bankacılıgının temelleri, Osmanlı Devleti dönemindeki Para Vakıflarına kadar dayanmaktadır (ATKB, 2016, s.10). Katılım Bankacılıgı, İslam ülkelerinde dini inancları sebebiyle faizi kullanan mevduat bankalarına uzak duran insanların, İslami esaslara göre faaliyet gösteren bankalara olan taleplerinden dogmuştur. İslam âlimleri, İslami degerlere ters düşmeyecek faizsiz bir bankacılık modeli hakkında uzun süren calışmalar sonrasında kâr ve zarara katılma prensibine göre fon toplayan, murabaha, finansal kiralama ve ortaklık prensibine göre fon kullandıran bir faizsiz bankacılık modelinin İslami esaslara uygun olacagı ve bu prensipleri benimseyerek hizmet verebilecek bankaların kurulabilecegi sonucuna varmışlardır. İslami esaslara göre kurulan bankalar günümüzde, iştirakleriyle ve şubeleriyle halen yetmiş beşten fazla ülkede ve beş yüzden fazla şirketle hizmetlerine devam etmektedir. Batılı banka ve kurumlar da bünyelerinde faizsiz prensiplere göre hizmet veren birimler kurmuşlardır. “Bunlara örnek olarak; Citibank, HSBC, Union Bank of Switzerland, Kleinwort Benson, ANZ

109 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Grindlays, Goldman Sachs gibi bankalar/kurumlar sayılabilir. Batılı bankalarca kurulan ilk bagımsız ve faizsiz banka, Citibank tarafından 1996 yılında, 20 milyon USD sermayeyle Bahreyn’de kurulan Islamic Investment Bank’tır” (ATKB, 2016, s.10). Temel yapısı itibariyle faizsiz bankacılıgı, parasal işlemlerle mal ve hizmet hareketlerinin birbirine sıkı sıkıya baglandıgı, her para hareketinin mutlaka bir mal veya hizmete karşılık geldigi; gelirin ise, kâr ve zarar ortaklıgı esasına göre bölüşüldügü bir sistem olarak (Ozsoy, 2012, s.19) ya da “faizsizlik prensiplerine göre calışan, bu prensiplere uygun her türlü bankacılık faaliyetlerini gercekleştiren, kâr ve zarara katılma esasına göre fon toplayıp, ticaret, ortaklık ve finansal kiralama yöntemleriyle fon kullandıran bir bankacılık modeli” olarak tanımlamak mümkündür (Ozsoy ve Sayar, 2018, s.9). Katılım Bankacılıgının bir diger tanımı ise, birikimlerini bankaya kullandırmaları karşılıgında faiz almak istemeyenlerin, yani bu birikimlerini bankalara yatırmayıp yerine altın, döviz, bina, arsa alarak degerlendiren tasarruf sahiplerinin, tasarruflarının üretim sürecine sokulabilmesi amacıyla kurulan ve kâr zarar ortaklıgı mantıgıyla hizmet veren kurumların oldugu sistem şeklinde ifade edilmektedir (Takan, 2001, s.16). Yukarıda yer alan tanımlar ışıgında İslami finansı; “İslami kurallar cercevesinde para yönetimi ilmi” olarak tarif etmek mümkündür. İslami finansın kapsamına ise; fon arz edenler ile fon talep edenler arasında meydana gelen bütün işlemler, etkin fon yönetimi, finansal pazarlar, finansal kurumlar, sermaye yatırım fonları, sigorta kurumları, aracı kurumlar ve finansal risk yönetimi girmektedir. Bütün bu sayılan işlemlerin İslami finansta uygulanabilmesi icin öncelikle İslam hukuku kurallarına uygun olarak gercekleştirilmeleri gerekmektedir (Akten Çürük, 2013, s.4). Katılım bankaları ise genel bankacılık sisteminde bu temel esasları referans alarak faaliyetlerini sürdüren bankalardır. Katılım bankaları, tasarruf sahiplerinin fonlarını güvenle saklamalarına ve faizsiz bankacılık ilkelerine uygun olarak degerlendirmelerine yardımcı olmak, alternatif yatırım alanları sayesinde körfez fonlarını cekmek amacıyla kurulmuştur (Özsoy ve Sayar, 2018, s.8). Bu bankalarda gercekleştirilen bankacılık işlemlerinde, faiz ve belirsizlik iceren, aşırı riskli ve spekülatif işlemlere yer verilmemekte olup alkollü icecek, silah ve tütün ürünleri gibi toplum icin zararlı bulunan konularda bankacılık işlemi yapılmamaktadır. Katılım bankalarının varlık nedeni ve Altın Kuralı “Faizsizlik Prensibi” olarak kabul edilmektedir. Faizsizlik Prensibinin özünde ise; fon toplarken faiz yerine kâr veya zarara katılma esasına göre fon kabul ederek müşterilere “sabit bir getiri” taahhüt etmemek ve fon kullandırırken nakit kredi vermeyip, “müşterinin ihtiyac duydugu malı satıcıdan peşin alıp kendisine vadeli olarak satmak, kiralamak veya iş sahibiyle proje bazında ortaklık oluşturmak” yer almaktadır (Türkiye Katılım Bankaları Birligi [TKBB], 2017, s.3-4). Geleneksel bankalarda oldugu gibi Katılım bankalarının da en önemli fonksiyonlarından biri tasarruf sahiplerinden fon toplayarak toplanan bu fonları da ihtiyac duyan diger müşterilerine kullandırmak suretiyle reel ekonomiyi finanse etmektir. Mevduat bankaları bu görevini yerine getirirken müşterilerinden düşük faizle topladıkları meblagları daha yüksek

110 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

oranla diger müşterilerine satarak gercekleştirmektedir. Bu işlemde geleneksel bankaların kârı; yasal kesintiler düşüldükten sonra aldıkları kredi faizi ile mudilerine vade sonunda verdikleri faizin farkı kadardır. Burada geleneksel bankalar müşterilerine karşı borclu durumda iken müşteriler ise yatırdıkları mevduatları karşılıgında alacaklı konumundadır. Bankadan kredi cekenler icin durum tam tersi olacak şekildedir, yani banka alacaklı iken müşteriler borclu durumdadır (Demir, 2015, s.37). Katılım bankalarında ise faize yer verilmediginden toplanan fonlara faiz eklenerek borç icin müşterilere verilmesi de mümkün degildir. “Bu nedenle Katılım bankasının ne fon sahipleriyle olan ilişkilerinde, ne de üreticilerle olan ilişkilerinde borclu alacaklı ilişkisi vardır. Aksine Katılım bankasının hem fon sahipleriyle hem de üreticilerle olan ilişkilerinde birbirlerinin ortagı olmak söz konusudur” (Özsoy, 2012, s.62). “Katılım bankalarında, yatırımların finansmanında kullandırılan fonların geri dönmeme riski banka ve fon sahipleri tarafından ortaklaşa üstlenilmektedir. Bu bankalara Katılım bankası denilmesinin sebebi de kâra veya zarara katılımı esas alan bir bankacılık örnegi olmasıdır” (Ustaoglu, 2014, s.49). Katılım bankalarının fon kullandırma yöntemleri diger bankalardan işleyiş ve teknik detaylar ile farklılaşmaktadır. Gün gectikce yenilenen ve yenileri eklenen bu yöntemler, faiz hassasiyeti olan müşterilerin haricinde diger faiz hassasiyeti bulunmayan kaynak ihtiyacı olan müşteriler tarafından da tercih edilir hale gelmiştir. Çalışmamızın bu kısmında Katılım Bankacılıgı prensiplerine göre hareket edilen fon kullandırma işlemleri ve anketimizde yer alan diger faizsiz bankacılık ürünleri incelenmiştir.

2. ARAŞTIRMANIN AMACI VE ÖNEMİ Son yıllarda yaygınlaşan İslami finans, gün gectikce müşterilerine yeni ürünler sunmakla birlikte, toplumlar tarafından tercih edilen ve gelişmekte olan bir bankacılık türü haline gelmiştir. Bu araştırmanın amacı ise, Kastamonu ilindeki banka müşterilerinin, İslami bankacılık ve finans uygulamaları hakkındaki algılarını bir anket uygulaması ile belirlemektir. Anket soruları, Kastamonu’daki banka müşterilerinin, faizsiz bankacılık prensipleri ve işleyişi hakkında ne kadar bilgi sahibi olduklarını, İslami bir banka ile ilişki kurmayı düşünüp düşünmediklerini, banka secimi yaparken hangi faktörlere daha cok önem verdiklerini ve İslami bankacılık ürünleri ile ilgili şüphe duyup duymadıklarını belirlemeye yöneliktir. Bu calışma, tematik ve metodolojik acıdan önem arz etmektedir. Bir şehir odaklı Katılım Bankacılıgına yönelik algıların ya da davranışsal tutumların ölcülmesi, tematik acıdan önemlidir. Bununla birlikte algıya yönelik bu tarz incelemeyi anket yolu ile ölcmek, aynı zamanda bu calışmayı metodolojik bakımdan önemli kılmaktadır. Araştırmanın Modeli, Evreni ve Örneklemi Bu calışmada, araştırma modeli olarak nicel araştırma modeli kullanılmıştır. Nicel araştırma metotlarından biri olan anket, calışmanın temel veri toplama aracı olarak tercih edilmiştir. Bu baglamda evren ve örneklem tespitinin akabinde anket soruları oluşturulmuş, örneklemlere bu anket uygulanmış ve elde edilen bulgular yorumlanmıştır.

111 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Anket formu, toplam beş bölümden oluşmakta olup sorular kapalı uclu olarak hazırlanmıştır. İlk bölümde, katılımcılara demografik degişkenlerle (yaş, cinsiyet, aylık gelir, vb.) ilgili sorular yöneltilerek katılımcı profili tespit edilmiştir. Katılımcılardan, ikinci bölümde yer alan iki secenekli soruları “evet veya hayır” şeklinde cevaplamaları istenmiş ve İslami finansa karşı genel bakış acıları tespit edilmiştir. Ucüncü bölümde, müşterilerin banka secimi sırasında dikkate aldıkları faktörler hakkındaki düşüncelerini belirlemede likert tipi beşli ölcek (5-Çok önemli, 4-Önemli, 3-Orta düzeyde önemli, 2-Biraz önemli, 1-Hic önemli degil) kullanılmıştır. Dördüncü bölümde, katılımcıların İslami bankacılıga ait kullanılan ürünlerle ilgili görüşleri de yine likert tipi altılı ölcek ile (1-Kesinlikle katılıyorum, 2-Çogunlukla Katılıyorum, 3-Bazen Katılıyorum, 4-Genelikle Katılmıyorum, 5-Kesinlikle katılmıyorum, 6- Bu konuda bilgim yok) belirlenmiştir. Son bölümde ise, İslami bankacılık kavramlarının bilinirligi yine likert tipi altılı ölcekle (1-Çok iyi biliyorum, 2-İyi biliyorum, 3-Biraz biliyorum, 4-Çok az biliyorum, 5-Emin degilim, 6-Bu konuda bilgim yok) tespit edilmiştir. Anketler 2018 yılının Haziran ve Aralık ayları arasında altı aylık bir süre icerisinde tamamlanmış olup ankette yer alan bütün sorulara cevap verilmesi zorunlu kılınmıştır. Araştırma, Türkiye'nin Kastamonu ilindeki banka müşterileri ile ilgilidir. Ayrıca finansal ihtiyacları, tutumları, piyasadaki mevcut finansal ve bankacılık ürünleri ile de ilgilidir. Bu nedenle İslami degerlere uyumlu finansal ürünler sunan bankalar ve diger finans şirketleri bizim en önemli odak noktamızdır. Araştırma evrenini, Türkiye’nin Kastamonu ilinde yaşayan insanlar oluşturmaktadır. Evrenin tümüne ulaşma imkânı olmadıgından, evreni temsil etme yetenegine sahip olan ve anket uygulamasına katılan 275 banka müşterisi ise araştırmanın örneklemidir. 3. BULGULAR Araştırmanın bu bölümde, anket katılımcılarına ait demografik özellikler incelenerek, anket uygulamasından elde edilen verilerin analizi sonucunda ortaya cıkan bulgulara ve bu bulgular ışıgında yapılan yorumlara yer verilmiştir. 3.1. Ölçeklerin Güvenirlik Analizi Anket uygulaması ile katılımcılara yöneltilerek, müşterilerin İslami finansa karşı genel bakış acılarını, müşterilerin banka secimi sırasında dikkate aldıkları faktörleri, İslami bankacılıga ait kullanılan ürünlerle ilgili görüşlerini ve İslami bankacılık kavramlarının bilinirligini tespit etmeyi amaclayan sorularda kullanılan ölçeklerin güvenilirlik analizi Cronbach’s Alpha test istatistigi kullanılarak yapılmıştır. Tablo 1. Guvenirlilik Analizi Sonucları

Cronbach's Madde Ortalama SS Alpha Sayısı Müşterilerin İslami finansa karşı genel bakış acıları 0,839 22 31,804 10,736 Müşterilerin banka secimi sırasında dikkate aldıkları 0,819 14 30,040 14,277 faktörler İslami bankacılıga ait kullanılan ürünlerle ilgili görüşler 0,904 18 55,593 20,685 İslami bankacılık kavramlarının bilinirligi 0,895 10 41,575 13,374 Tablo 1’de araştırmada kullanılan ölceklerin alfa (α) katsayısına baglı olarak güvenirlilikleri yer almaktadır. Tabloya bakıldıgında; 22 maddeden oluşan “Müşterilerin İslami finansa karşı genel bakış acıları” ölcegine uygulanan güvenirlik testi sonucunda ölcegin güvenirligi 0,839 olarak, 14 maddeden oluşan “Müşterilerin banka secimi sırasında dikkate

112 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

aldıkları faktörler” ölceginin güvenirligi ise 0,819 olarak tespit edilmiştir. 18 maddeden oluşan “İslami bankacılıga ait kullanılan ürünlerle ilgili görüşler” ölceginin güvenirligi 0,904 iken, 10 maddelik “İslami bankacılık kavramlarının bilinirligi” ölceginin güvenirligi 0,895 olarak tespit edilmiştir. 3.2. Araştırma Verilerine İlişkin Tanımlayıcı İstatistikler Araştırmanın bu bölümünde, anket formunda yer alan katılımcıların profilini yansıtan kişisel soruların ve diger anket sorularının frekans dagılım tabloları oluşturulup yorumlanacaktır. Araştırma kapsamında ankete katılan müşterilerinin demografik özelliklerine ilişkin bulguların ve anketin ilk bölümünde yer alan banka kullanımları hakkındaki frekans, yüzde, gecerlilik ve kümülatif dagılımları tablolar yardımıyla sunulmuştur. Tablo 2’de görüldügü gibi, araştırmaya katılan müşterilerin 4’ü (%1,5) 18’den kücük, 33’ü (%12) 18-25 yaş, 92’si (%33,5) 26-34 yaş, 60’ı (%21,8) 35-44 yaş, 34’ü (%12,4) 45-54 yaş, 37’si (%13,5) 55-64 yaş, 15’i (%5,5) 65 yaş ve üzeri olarak dagılmaktadır. Sonuc olarak ankete katılan müşterilerin %55,3’ü (152 kişi) 26-44 yaş aralıgındaki genc ve orta yaş grubunda yogunlaştıgı görülmektedir. Tablo 2. Katılımcıların Yas Dagılımı

Yaş Frekans Yüzde % Cinsiyet Frekans Yüzde % 18-25 37 13,5 Erkek 181 65,8 26-34 92 33,5 Kadın 94 34,2 35-44 60 21,8 Toplam 275 100,0 45-54 34 12,4 Gelir Seviyesi (TL olarak) Frekans Yüzde % 55-64 37 13,5 1.500'den az 55 20,0 65+ 15 5,5 1.500-4.999 127 46,2 Toplam 275 100,0 5.000-9.999 44 16,0 10.000-14.999 32 11,6 15.000'den fazla 17 6,2 Toplam 275 100,0 Ne Tür Bankada Hesap Sahibi Frekans Yüzde % Sahip Oldukları Hesap Turu Frekans Yüzde % İslami bankada 110 40,0 Kişisel hesap 183 66,5 Geleneksel bankada 93 33,8 Ticari hesap 24 8,7 Her ikisi 59 21,5 Her ikisi 55 20,0 Hiçbiri 13 4,7 Hiçbiri 13 4,7 Toplam 275 100,0 Toplam 275 100,0 Hesap Türlerinin Niteliği Frekans Yüzde % Ne Tür Bankadan Finansman Frekans Yüzde % Cari hesap 248 90,2 İslami bankadan 76 27,6 Tasarruf 90 32,7 Geleneksel bankadan 80 29,1 Yatırım 29 10,5 Her ikisi 28 10,2 Hiçbiri 13 4,7 Hiçbiri 91 33,1 Toplam 275 100,0

Tablo 2’de görüldügü gibi, katılımcıların 181’i (%65,8) erkek, 94’ü (%34,2) ise kadındır. Anketimize katılan müşterilerin büyük cogunlugu erkeklerden oluşmaktadır.

113 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Tablo 3. Katılımcıların İslami Finansa Karsı Genel Bakıs Acıları

Evet Hayır

f % f % Ort. SS

1. İslami Finans kavramlarını biliyor musunuz? 188 68,4 87 31,6 1,32 0,466

2. İslam Ekonomisi kavramlarını biliyor musunuz? 108 39,3 167 60,7 1,61 0,489 3. Herhangi bir İslami Finans veya İslami Bankacılık ürününü kullanıyor 167 60,7 108 39,3 1,39 0,489 musunuz? 4. Kullanabileceginiz ceşitli İslami Bankacılık ürünlerinden haberdar 176 64,0 99 36,0 1,36 0,481 mısınız? 5. İslam Bankacılıgı veya İslami Finans alanındaki gelişmeleri aktif 118 42,9 157 57,1 1,57 0,496 olarak takip ediyor musun? 6. Türkiye'de İslami bankacılık ve finans icin bir önemli bir talep 150 54,5 125 45,5 1,45 0,499 oldugunu düşünüyor musunuz? 7. Ailenizden veya arkadaşlarınızdan herhangi birinin İslami Bankada 181 65,8 94 34,2 1,34 0,475 bir hesabı var mı? 8. Başka birisine İslami Bankada bir hesap önerir misiniz? 166 60,4 109 39,6 1,40 0,490 9. İslami ve geleneksel bir ipotek arasında herhangi bir fark görüyor 127 46,2 148 53,8 1,54 0,499 musunuz? 10. İslami banka ipoteklerinin teknik farklılıklarını ve mekanizmalarını 117 42,5 158 57,5 1,57 0,495 biliyor musunuz? 11. İslami banka ipoteklerinin mevduat ve maliyeti rekabetci mi? 113 41,1 162 58,9 1,59 0,493 12. İslami banka konut finansmanı şartları ve koşullarından memnun 154 56,0 121 44,0 1,44 0,497 musunuz? 13. Tamamen İslami kurallarla uyumlu bir yatırım portföyüne sahip 152 55,3 123 44,7 1,45 0,498 olmak ister misiniz? 14. İslami finans ürünlerinin bir ihtiyac olduguna inanıyor musunuz? 166 60,4 109 39,6 1,40 0,490 15. Katılım/İslami bankalarının dini degerlerinize göre ihtiyaclarınızı 152 55,3 123 44,7 1,45 0,498 karşıladıgını düşünüyor musunuz? 16. Katılım bankalarının size sundukları ürünler icin herhangi bir 154 56,0 121 44,0 1,44 0,497 tercihiniz var mı? 17. Finansal kurum veya ürün seciminizde dürüst, acık ve şeffaf işletme 206 74,9 69 25,1 1,25 0,434 kültürü sizin için önemli midir? 18. İslami bir finansal ürünün başarılı olabilmesi icin güclü bir marka 130 47,3 145 52,7 1,53 0,500 teklifi veya vaadi yeterli midir? 19. İki eş deger ürün göz önüne alındıgında, İslam'a uyumlu teklif icin 115 41,8 160 58,2 1,58 0,494 daha fazla ödemek ister misiniz? 20. İslami finans kurumları temel aldıkları degerleri dogru bir şekilde 169 61,5 106 38,5 1,39 0,488 yansıtıyor mu? 21. İslami markalar size konvansiyonel /geleneksel markalara göre daha 163 59,3 112 40,7 1,41 0,492 fazla deger mi veriyor? 22. İslami bir bankayla bankacılık ilişkisi kurmayı düşünüyor musunuz? 182 66,2 93 33,8 1,34 0,474

Tablo 3’te katılımcıların anketin ikinci bölümündeki sorularına verdikleri cevapların frekans dagılımları yer almaktadır. Tabloya göre; en yüksek “evet” cevabı 206 (%74,9) kişiyle “dürüst, acık ve şeffaf işletme kültürü sizin icin önemli midir?” sorusuna verilmiştir. En yüksek “hayır” cevabı ise 167 (%60,7) kişiyle “İslam ekonomisi kavramlarını biliyor musunuz?” sorusuna verilmiştir. “İslami bir bankayla bankacılık ilişkisi kurmayı düşünüyor musunuz?” sorusu ise 182 (%66,2) kişinin verdigi cevap ile en yüksek ücüncü “evet” cevabı olmuştur.

114 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Tablo 4. İslami Bankacılıga Ait Kullanılan Urunlerle İlgili Gorusler

Ort. SS

Kesinlikle Kesinlikle Çogunlukla Katılıyorum Bazen Genelikle Kesinlikle bilgim konuda Bu ------1 katılıyorum 2 Katılıyorum 3 4 Katılmıyorum 5 katılmıyorum 6 yok 1.İslami Bankacılık ürünleri diger f 17 93 106 34 18 7 2,87 1,090 bankalarınkinden daha kullanışlıdır % 6,2 33,8 38,5 12,4 6,5 2,5

2.İslami Bankacılık faaliyetleri f 24 32 104 95 12 8 3,23 1,095 yaygınlaşmalıdır % 8,7 11,6 37,8 34,5 4,4 2,9 3.İslami bankalardaki bankacılık f 13 58 75 108 12 9 ürünleri tüm ihtiyacları karşılayacak 3,27 1,092 düzeydedir % 4,7 21,1 27,3 39,3 4,4 3,3

4.Türkiye'de İslami bankacılıga f 25 90 86 45 23 6 2,89 1,174 gerçekten ihtiyaç var % 9,1 32,7 31,3 16,4 8,4 2,2

5.Müslüman bir toplum icin İslami f 25 60 92 67 21 10 3,11 1,205 finansal ürünler çok önemlidir % 9,1 21,8 33,5 24,4 7,6 3,6

6.İslami finansal ürünlerin hayatımı f 9 68 103 65 15 15 3,20 1,136 kolaylaştıracagına inanıyorum % 3,3 24,7 37,5 23,6 5,5 5,5

7.İslami bankacılık işime yardımcı f 37 63 95 51 22 7 2,92 1,225 olabilir % 13,5 22,9 34,5 18,5 8,0 2,5

8.İslami bankalar toplumsal f 16 100 82 53 11 13 2,93 1,173 bütünleşmeye katkı saglar % 5,8 36,4 29,8 19,3 4,0 4,7 9.İslami finans kurumları cok f 26 61 94 59 27 8 1,211 kültürlülügü geliştirmeye yardımcı 3,09

olabilir % 9,5 22,2 34,2 21,5 9,8 2,9

10.İslami bankalar radikalleşmeyi ve f 18 50 97 80 17 13 3,24 1,163 aşırılıgı azaltır % 6,5 18,2 35,3 29,1 6,2 4,7

11.İslami finans kurumları dindarları f 23 65 109 48 19 11 3,03 1,177 ekonominin paydaşı haline getirir % 8,4 23,6 39,6 17,5 6,9 4,0

12.İslami finans kurumları finans f 20 90 82 56 14 13 2,97 1,206 sektöründe bölgede uyumu teşvik eder % 7,3 32,7 29,8 20,4 5,1 4,7

13.İslami bankaların yaygınlaşması f 20 63 93 67 20 12 3,15 1,196 Müslümanları marjinalleştirir % 7,3 22,9 33,8 24,4 7,3 4,4

14.İslami finans kurumlarının Şeriat f 24 58 95 73 16 9 3,09 1,161 uyumu yüzde yüz mükemmel degildir % 8,7 21,1 34,5 26,5 5,8 3,3 15.Müslümanların İslami bankaların f 20 96 86 50 14 9 bankacılık ürünleriyle ilgili şüpheleri 2,89 1,145 var % 7,3 34,9 31,3 18,2 5,1 3,3 16.Çogu Müslüman İslami bankaların f 20 99 88 48 12 8 sadece bir isim degişikligi oldugunu 2,84 1,114 düşünüyor % 7,3 36,0 32,0 17,5 4,4 2,9 17.İslami banka calışanlarının tam f 9 47 80 112 19 8 olarak bilincli ve yetkin olmadıgını 3,40 1,046 düşünüyorum % 3,3 17,1 29,1 40,7 6,9 2,9 18.İslami finans kurumları f 13 36 73 124 19 10 Müslümanların finansal ihtiyaclarını 3,47 1,075 karşılamıyor % 4,7 13,1 26,5 45,1 6,9 3,6

115 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Tabloya göre (tablo 4); en yüksek iki katılım, 124 (%45,1) ile “İslami finans kurumları Müslümanların finansal ihtiyaclarını karşılamıyor” sorusuna ve 112 (%40,7) ile “İslami banka calışanlarının tam olarak bilincli ve yetkin olmadıgını düşünüyorum” sorusuna verilen “4- Genelikle Katılmıyorum” cevapları olmuştur. “Türkiye'de İslami bankacılıga gercekten ihtiyac var, İslami bankalar toplumsal bütünleşmeye katkı saglar, İslami finans kurumları finans sektöründe bölgede uyumu teşvik eder, Müslümanların İslami bankaların bankacılık ürünleriyle ilgili şüpheleri var ve Çogu Müslüman İslami bankaların sadece bir isim degişikligi oldugunu düşünüyor” maddelerine katılımcılar cogunlukla katılırken, daha önce belirttigimiz 18’inci madde “İslami finans kurumları Müslümanların finansal ihtiyaclarını karşılamıyor” ile “İslami bankalardaki bankacılık ürünleri tüm ihtiyacları karşılayacak düzeydedir ve İslami banka calışanlarının tam olarak bilincli ve yetkin olmadıgını düşünüyorum” maddelerine ise genellikle katılmadıklarını belirtmişlerdir.

Tablo 5. İslami Bankacılık Kavramlarının Bilinirligi

Ort. SS Çok iyi Çok İyi biliyorum biliyorumBiraz az Çok Emin degilim konuda Bu ------1 biliyorum 2 3 4 biliyorum 5 6 bilgim yok f 10 31 105 54 42 33 1.Genel olarak İSLAMİ FİNANS hakkında 3,68 1,302 % 3,6 11,3 38,2 19,6 15,3 12,0

2.ARBUN (Kaparo sözleşmesi- Geri f 4 15 31 64 61 100 4,68 1,295 ödemesiz peşinat ile satmak) % 1,5 5,5 11,3 23,3 22,2 36,4

3.İCARE (Kiralama veya kiralama yoluyla f 5 16 57 94 52 51 4,18 1,228 satın alma) % 1,8 5,8 20,7 34,2 18,9 18,5

4.İSTİCRAR (Fiyatının bilmeden bir f 7 12 45 70 42 99 satıcıdan bir malı belirli zamanlarda 4,55 1,367 alacagını vadettigi sözleşme) % 2,5 4,4 16,4 25,5 15,3 36,0 f 10 31 82 58 45 49 5.MUDARABA (Emek sermaye ortaklıgı) 3,89 1,395 % 3,6 11,3 29,8 21,1 16,4 17,8

6.MURABAHA (Kâr marjı finansmanı- f 12 81 42 50 40 50 3,64 1,573 Maliyet + kâr marjı) satış sözleşmesi) % 4,4 29,5 15,3 18,2 14,5 18,2 f 9 21 84 71 38 52 7.MUŞARAKA (Kâr ortaklıgı) 3,96 1,343 % 3,3 7,6 30,5 25,8 13,8 18,9

8.SELEM (Para peşin ödenir, mal sonra f 5 5 49 57 58 101 4,68 1,282 teslim alınır) % 1,8 1,8 17,8 20,7 21,1 36,7

9.TEKAFUL (İslami Sigorta- Riskin belirli f 5 13 91 57 50 59 4,13 1,309 gruplar arasında dagıtılması) % 1,8 4,7 33,1 20,7 18,2 21,5 10.TAVARRUK (Nakit saglamak icin f 7 14 58 96 39 61 birinden vadeli olarak alınan malı bir 4,20 1,281 başkasına peşin satma) % 2,5 5,1 21,1 34,9 14,2 22,2 Tabloya göre; İslami bankacılıga ait ürünlerin bilinirlik düzeyi, en yüksek seviyeli ölçekte (1-Çok iyi biliyorum) bulunmamaktadır. En yüksek bilinirlik düzeyi Murabaha kavramında olup 81 (%29,5) katılımcının verdigi “2-İyi biliyorum” seviyesinde gercekleşmiştir. Bu durum,

116 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Katılım bankalarındaki personellerin, genellikle müşteri ziyaretlerinde ilk bahsettikleri finansman türünün “Murabaha” olması ile acıklanabilir. Murabaha kavramından sonra, en yüksek bilinirlik düzeyleri, 105 (%38,2) ile “genel olarak İslami finans”, 91 (%33,2) ile İslami Sigorta olarak bilinen “Tekafül”, 84 (%30,5) ile “Muşaraka” ve 82 (%29,8) ile “Mudaraba” olmuştur. Diger kavramların düşük seviyelerde kalmalarının nedeni ise, bu kavramların genellikle ülkemizde cok fazla kullanılmamaları ve kullanıldıklarında da Katılım Bankacılıgı sektöründe fazla dile getirilmemeleridir. Ornegin; genel bankacılık sektöründe “Leasing” herkes tarafından kısaca “kiralama yolu ile malı kullanma” olarak bilinmektedir. Bu yüzden, Katılım bankaları da yaptıkları kiralama işlemlerinde “İcare” kavramını kullanmak yerine herkes “Leasing” terimini veya “Finansal Kiralama” terimini kullanmaktadır. Bu gibi durumlar, İslami bankacılık terimlerinin bilinirlik düzeylerini aşagı cekmektedir. 4. SONUÇ Kastamonu ilindeki banka müşterilerinin Katılım Bankacılıgı hakkındaki algılarını belirlemek amacıyla yapılan calışmada, müşterilerin faizsiz bankacılık konusundaki algılarının beklenilen düzeyin altında gercekleştigini gösteren sonuclara ulaşılmıştır. 275 banka müşterisinin katılımı ile gercekleştirilen anket araştırması, Kastamonu’daki banka müşterilerin Katılım Bankacılıgı hakkındaki algılarını tespit etmek adına önemli roller üstlenmiştir. Araştırmamızda, giriş kısmının ardından Faizsiz Bankacılık ve Türkiye’de Katılım Bankacılıgı hakkında tanıtıcı bilgiler verilerek kuramsal cerceveye ilk adım atılmıştır. Sonraki bölümde ise Faizsiz Bankacılıkta kullanılan fon toplama ve fon kullandırma yöntemleri acılanarak, anketimizde yer alan İslami bankacılık ürünlerinin de üzerinde durulmuştur. Araştırmanın amacı, önemi, yöntemi ile bulguları belirtilerek sonuc ve öneriler kısmına gelinmiştir. Elde edilen sonucları ortaya cıkaran faktörler ile sonuclara yönelik öneriler bu kısımda ortaya koyulacaktır. Araştırmadan elde edilen sonuclara göre; katılımcıların büyük bir cogunlugu orta yaş olarak tabir edilen 26-44 yaş aralıgında olup %65’i kadın, %35 ise erkektir. Katılımcıların gelir seviyesi 1500-4900 TL aralıgında yogunlaşmaktadır. Sadece İslami banka ile calışanların oranı %40, sadece geleneksel banka ile calışanların oranı ise %33 olarak gercekleşirken her iki bankayı kullananlar %20’nin üzerindedir. Müşteriler genellikle kişisel hesabı kullanmayı tercih ederken, cari hesap ve tasarruf niteliginde hesaplara sahiptirler. Her iki banka türünden finansman kullananların sayı hemen hemen eşitken, kredi kullanmayanların oranı ise en büyük paya sahiptir. Müşteriler genellikle finansmanları konut, arac ve kişisel ihtiyaclarını karşılamak icin kullanmıştır. Katılım bankaları fatura karşılıgı olmayan ve nakit teminine yönelik kredi veremedikleri icin araştırmamızda finansman türleri icerisinde %26 gibi bir paya sahip olan kişisel ihtiyac kredilerinin büyük cogunlugu geleneksel bankalar tarafından karşılanmıştır. Katılımcıların genel olarak İslami finans hakkındaki cevapları “biraz biliyorum” veya “cok az biliyorum” şeklinde gercekleşmiştir. İslami bankacılık ürünlerinden haberdar olmalarıyla birlikte İslami finans alanındaki gelişmeleri takip etmemektedirler. Katılımcıların %60’ı İslami banka ile calışmayı başkasına önerecegini belirtirken yine aynı oranda İslami finansın bir ihtiyac oldugunu düşünmektedirler. Ancak iki eş deger ürün göz önüne alındıgında, İslam esaslarına uygun fiyat icin fazla bedel ödemek istememektedirler. Bu sonuc, banka tercihlerini etkileyen faktörlerde düşük işlem masraflarının ikinci sırada yer almasıyla örtüşmektedir.

117 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Katılımcıların büyük bir cogunlugu İslami bankaların toplumsal bütünleşmeye yardımcı olacagını düşünürken, dini hassasiyeti olanların da bu sayede ekonominin paydaşı haline gelebilecegi kanaatindedir. Böylece piyasadaki katılım düzeyi artacak ve bölgede uyum teşvik edilmiş olacaktır. Katılımcıların İslami finansın gercekten bir ihtiyac oldugunu düşünmelerinin yanında İslami bankacılıga karşı bazı şüpheleri de bulunmaktadır. Katılımcıların %50’den fazlası Katılım bankacılıgının İslami esaslara uyumunun yüzde yüz olmadıgı kanaatindedir. İslami bankaların sadece bir isim degişikligi oldugunu savunanların oranı toplamda %70’in üzerindedir. Bu yüzden Kastamonu ilindeki müşterilerin banka tercihlerini etkileyen faktörlerden dini hassasiyet son sıralarda yer almıştır. Kastamonu ilindeki banka müşterilerinin Katılım Bankacılıgı hakkındaki algılarını belirlemek amacıyla yaptıgımız calışmada yukarıda belirttigimiz önemli sonuclara ulaşılmıştır. Elde edilen sonucları da göz önünde bulundurmak suretiyle aşagıdaki öneriler, ilgili konu üzerinde calışma yapmak isteyen araştırmacı ve uygulayıcıların istifadesine sunulmuştur. 1. Anket calışması, sadece Kastamonu ilinde uygulanmış olup tüm banka müşterilerinin İslami bankacılıga karşı düşünce ve davranışlarını yansıtmayabilir. Anketin diger illerde uygulanması sayesinde daha güvenilir sonucların elde edilmesi mümkün olacaktır. 2. Katılımcılar İslami bankacılık hakkında tam bir bilgiye sahip degildir. Bu yüzden Katılım bankalarının işleyişi, ürünleri ve faiz ile kâr payı ayrımı detaylı bir şekilde müşterilere anlatılmalıdır. 3. Müşterilerin farklı algılarını ve bilgi eksikliklerini gidermek icin müşterilerin Katılım bankacılıgı hakkında bilgi alabilecekleri danışma kurulu veya danışma hattı oluşturulmalıdır. 4. Katılım bankaları faaliyet gösterdikleri illerdeki üniversitelerle iş birligi yaparak ortak seminerler, konferanslar ve paneller düzenlemelidir. 5. İslami finans kuruluşlarının personel kalitesinin arttırılabilmesi adına üniversitelerde İslami finans bölümleri ile araştırma merkezleri acılmalı, yurt dışı egitim almak isteyenlere burs imkânı verilmeli ve faizsiz sisteme yönelik sertifikasyon programları uygulanmalıdır. 6. Bankacılık sektörünün ve Katılım bankacılıgı sisteminin gelişmesi adına Katılım bankacılıgı konusundaki akademik calışmaların sayısı arttırılmalıdır. 7. Geleneksel bankalar ile Katılım bankalarının işleyiş bakımından farklı oldugunu belirtmek icin mevzuatta yer alan ve İslami bankacılık felsefesiyle uyuşmayan maddeler titizlikle hazırlanarak gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. 8. Finans piyasasındaki her ürünü kullanmaları mümkün olmayan Katılım bankaları, zaman kaybetmeden kendi sistemlerine uygun alternatif ürünler geliştirmelidir. 9. İslami bankacılıgın sektörde başarılı olması icin Murabaha ve finansal kiralamanın yanında Muşaraka ve Mudaraba gibi ürünlere de önem verilmelidir.

118 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

10. Ulkemizde faaliyet gösteren Katılım bankaları tüm illerde şubeleşmeye gitmeli ve Katılım bankacılıgı hizmetlerini yurdun her yerinde müşterilere sunmalıdır. 11. Hafızalarda kalacak tanıtıcı reklam faaliyetlerine önem verilmeli ve toplumun Katılım bankacılıgı hakkındaki algı düzeyleri arttırılmalıdır. 12. Teknolojik gelişmeler yakıdan takip edilerek yeniliklere ayak uydurulmalı, müşterilere kaliteli ve hızlı hizmet sunulmalıdır.

KAYNAKÇA Abduh, M., & Omar, M. A. (2012). Islamic-Bank Selection Criteria in Malaysia: An AHP Approach. Business Intelligence Journal, 5(2), 271-281. Ak, A. (2012). İlahiyat lisans tamamlama programı, İslam hukuku II ders notları. 5 Nisan 2018 tarihinde http://portal.uzem.omu.edu.tr/dersler/2012- 2013/ilt_3/ilt405/ilt405_unite3/kim/ilt405_unite3.pdf sayfasından erişilmiştir. Ak, Ö. (2018). İslam hukuku, uyarlanabilirligi ve finansal gelişim. Uluslararası İslam Ekonomisi ve Finansı Arastırmaları Dergisi, 4(1), 122-136. 21 Haziran 2018 tarihinde http://dergipark.gov.tr/download/article-file/452139 sayfasından erişilmiştir. Akten Çürük, S.(2013). İslami finansın Turkiye'deki gelisimi, mevcut sorunlar ve çözüm önerileri. Yayınlanmamış doktora tezi. Selcuk Universitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya. Aktepe, İ. E. (2010). İslam hukuku cercevesinde finansman ve bankacılık. İstanbul: Yedirenk Yayınları. Aktepe, İ. E. (2013). Sorularla katılım bankacılıgı. İstanbul: TKBB Yayınları. Apaydın, H. Y. (2001). Turkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi : Kāânî-i Şîrâzî-Kastamonu, 24. Cilt. Ankara: TDV. 20 Haziran 2018 tarihinde http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c24/c240330.pdf sayfasından erişilmiştir. Aras, G. (Ed.). (2011). Turkiye finans piyasasının derinlesmesinde faizsiz finansman ve yatırım araclarının onemi. İstanbul: Albaraka Yayınları. Aslan, H. (2015). Türkiye’de tekafül (islami sigorta) uygulamaları: problemler ve cözüm önerileri. Uluslararası İslam Ekonomisi ve Finansı Arastırmaları Dergisi, 1(1), 93-117. Ayub, M. (2007). Understanding Islamic finance. Chichester: John Wiley & Sons Ltd. Bulut, H. İ., & Er, B. (2012). Katılım finansmanı-katılım bankacılıgı ve giris sermayesi. İstanbul: TKBB Yayınları. Çetin, A. (2017). Katılım ve mevduat bankalarının piyasa etkinliginin karsılastırmalı analizi ve bir uygulama. Yayınlanmamış doktora tezi. Marmara Universitesi Bankacılık ve Sigortacılık Enstitüsü, İstanbul. Demir, M. S.(2015). Türkiye'de katılım bankalarının gelisimi ve performanslarının degerlendirilmesi. Yayınlanmamış yüksek lisans tezi. Gazi Universitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. Gökcen, G., & Gönen, İ. (2017). Katılım bankalarının finans sektörü icindeki yeri ve katılım bankalarına yönelik müşteri algısı. Finans Ekonomi ve Sosyal Arastırmalar Dergisi, 2(1), 61- 77. 17 Kasım 2018 tarihinde http://dergipark.gov.tr/download/article-file/333113 sayfasından erişilmiştir.

119 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Haque, A., Osman, J., & Ismail, A. Z. (2009). Factor influences selection of Islamic banking: a study on Malaysian customer preferences.American Journal of Applied Sciences, 6(5), 922-928. 02 Ocak 2019 tarihinde https://www.researchgate.net/publication/26625361_Factor_Influences_Selection_of_Islamic_ Banking_A_Study_on_Malaysian_Customer_Preferences/download sayfasından erişilmiştir Hassan, M. K., & Lewis, M. K. (2007). Handbook of ıslamic banking. Cheltenham: Edward Elgar Publishing Ltd. Hassan, M. K., Kayed, R. N., & Oseni, U. A. (2013). Introduction to Islamic banking & finance principles and practice. Harlow: Pearson Education Limited. Hurşit, E. (2018). Vadeli Alım Peşin Satım. Katılım Finans Dergisi, 5, 50-52. Kallek, C. (2001). Turkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi : Kāânî-i Şîrâzî-Kastamonu, 24. Cilt. Ankara: TDV. 12 Haziran 2018 tarihinde http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c24/c240212.pdf sayfasından erişilmiştir. Karapınar, A. (2003). Özel finans kurumları ve muhasebe uygulamaları. Ankara: Gazi Kitabevi. Kaytancı, B. G., Ergec, E. H., & Metin, T. (2013). Katılım bankası müşterilerinde bankacılık ürün ve hizmetlerine yönelik memnuniyet: Türkiye örnegi. International Conference On Eurasian Economies, 801-811. 02 Ocak 2019 tarihinde https://www.avekon.org/papers/642.pdf sayfasından erişilmiştir Kettell, B. (2011). Introduction to Islamic banking and finance. Wiltshire: John Wiley & Sons Ltd. Khan, M. (1994). Comparative economics of some Islamic financing techniques.3 Şubat 2018 tarihinde http://www.irti.org/English/Research/Documents/IES/149.pdf sayfasından erişilmiştir. Khattak, N. A., & Ur Rehman, K. (2010). Customer satisfaction and awareness of Islamic banking system in Pakistan. African Journal of Business Management, 4(5), 662–671. 02 Ocak 2019 tarihinde https://academicjournals.org/journal/AJBM/article-full-text-pdf/307F7CE23043 sayfasından erişilmiştir. Kutval, Y. (2014). Katılım bankacılıgının gelişimi ve Türkiye örnegi. Yayınlanmamış yüksek lisans tezi. Kırıkkale Universitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kırıkkale. Lone, F. A. (2016). Islamic banks and financial ınstitutions: a study of their objectives and achievements.Hampshire: Palgrave Macmillan. Marimuthu, M., Chan, W. J., Lim, P. G., Low, P. M., & Tan, Y. P. (2010). Islamic Banking: selection criteria and implications.Global Journal of Human Social Science, 10(4), 52-62. Mohammad, S.(2011). American muslims perceptions of ıslamic banking in the chicago metropolitan area (Doctoral dissertation). Retrieved from ProQuest Dissertations and Theses database. (UMI No. 3493016). Okumuş, H. Ş. (2005). Interest-free banking in Turkey: a study of customer satisfaction and bank selection criteria. Journal of Economic Cooperation, 26(4), 51-86. 02 Ocak 2019 tarihinde http://www.sesric.org/files/article/83.pdf sayfasından erişilmiştir. Okur, K. H. (1999). II.Meşrutiyet dönemi İslam hukuku tartışmalarından bir kesit, Mansurizade Said ve Seyid Bey örnegi. Dini Arastırmalar, 2(5), 255-284. 26 Haziran 2018 tarihinde http://dergipark.gov.tr/download/article-file/51602 sayfasından erişilmiştir.

120 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Ozen, E., Şenyıldız, L., & Akarbulut, K. (2016). Faizsiz bankacılık algısı: Uşak ili örnegi. Journal of Accounting, Finance and Auditing Studies, 2(4) 1-19. 03 Ocak 2019 tarihinde http://oaji.net/articles/2016/1817-1473247968.pdf sayfasından erişilmiştir. Ozsoy, İ. (2012). Turkiye'de Katılım Bankacılıgı egitim notları. 18 Nisan 2018 tarihinde http://www.tkbb.org.tr/Documents/EgitimVeKonferans/T%C3%BCrkiye'de.Kat%C4%B1l%C 4%B1m.Bankaciligi.Prof.Dr.ismail.OZSOY.doc sayfasından erişilmiştir. Ozsoy, İ., Görmez, B., & Mekik, S.(2013). Türkiye’de Katılım bankalarının tercih edilme sebepleri: ampirik bir tetkik. Celal Bayar Universitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakultesi Dergisi, 20(1), 187-206. Ozsoy, M. Ş., & Sayar, Y. (2018). Kobi’ler icin adım adım Katılım Bankacılıgı. İstanbul: TKBB Yayınları. Rahman, N. U. (2012). Attitudes of Muslims towards Islamic Banking and Finance in the North West of England: A socio-economic perspective. Unpublished doctoral thesis.Durham University. United Kingdom. Ramadan, Z. S.(2013). Jordanian criteria for ıslamic banks selection. evidence from the jordanian banking sector. International Journal of Academic Research in Accounting, Finance and Management Sciences, 3(3), 139–145. Ramdhony, D. (2013). Islamic banking awareness attitudes and bank selection criteria. International Journal of Humanities and Applied Sciences, 2(2), 32-33. Rizvi, S.A. R., Bacha, O. I., & Mirakhor, A. (2016). Public finance and Islamic capital markets theory and application. New York: Palgrave Macmillan. Schoon, N. (2016). Modern Islamic banking products and processes in practice. Chichester: John Wiley & Sons Ltd. Shamekhi, E. (2018). Faizsiz bankacılık sistemi ve iran uygulamasının degerlendirilmesi. Yönetim, Ekonomi ve Pazarlama Arastırmaları Dergisi, 2(1), 40-54. 26 Haziran 2018 tarihinde https://www.yepad.org/2018/cilt.2_sayi.1_makale04.pdf sayfasından erişilmiştir. Şekeroglu, S., & Ozer, K. (2017). Bankacılık sektöründe yükselen deger: Katılım Bankacılıgı. Bankacılık ve Finansal Arastırmalar Dergisi, 4(2), 15-25. 23 Mayıs 2018 tarihinde http://dergipark.gov.tr/download/article-file/320838 sayfasından erişilmiştir. Takan, M. (2001). Bankacılık teori uygulama ve yonetim. Ankara: Nobel Yayıncılık. Tat, H. (2014). Katılım bankacılıgı (faizsiz bankacılık) sistemi turk bankacılık sistemine kazandırdıgı urunler turk bankacılık sektorundeki yeri ve gelisimi. Yayınlanmamış yüksek lisans tezi. İstanbul Aydın Universitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul. Toraman, C., Ata, H. A., & Bugan, M. F. (2015). İslami bankacılık faaliyetlerine yönelik müşteri algısı üzerine bir araştırma. Gaziantep University Journal of Social Sciences, 14(4), 761-779. 17 Kasım 2018 http://www.tkbb.org.tr/Documents/Yonetmelikler/Gaziantep_Universitesi.pdf sayfasından erişilmiştir. Türkiye Finans Katılım Bankası. (2018). 30 Haziran 2018 tarihinde sona eren ara hesap dönemine ait konsolide olmayan finansal tablolar ve sınırlı denetim raporu. 26 Ekim 2018 tarihinde https://www.turkiyefinans.com.tr/Lists/BagimsizDenetimRaporlari/Attachments/94/TFKB%2 030%2006%202018%20solo.pdf sayfasından erişilmiştir.

121 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Türkiye Katılım Bankaları Birligi. (2015). Turkiye Katılım Bankacılıgı strateji belgesi 2015 - 2025. İstanbul: Türkiye Katılım Bankaları Birligi. Türkiye Katılım Bankaları Birligi. (2017). Katılım Bankacılıgı nedir? nasıl calısır ? İstanbul: Türkiye Katılım Bankaları Birligi. Ustaoglu, D. (2014). Turkiye' de katılım bankacılıgı sektordeki yeri ve onemi. Yayınlanmamış yüksek lisans tezi. Adnan Menderes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstütüsü, Aydın. Ustaoglu, M., & İncekara, A. (Eds). (2017). Balancing İslamic and conventional banking for economic growth. Cham: Palgrave Macmillan. Venardos, A. M. (Ed.). (2010). Current issues in Islamic banking and finance: resilience and stability in the present system. Singapore: World Scientific. Yıldırım, İ. (2014). Tekafül (islami) sigortacılık sisteminin dünyadaki gelişimi ve Türkiye'de uygulanabilirligi. Organizasyon ve Yönetim Bilimleri Dergisi, 6(2), 49-58. Temmuz 16, 2018 tarihinde http://dergipark.gov.tr/download/article-file/151080 sayfasından erişilmiştir. Yıldırım, İ., & Çakar, R. (2016). Katılım bankacılıgı kullanımını etkileyen faktörlere yönelik bir araştırma. PressAcademia Procedia, 2(1), 552-563. 07 Ocak 2019 tarihinde http://dergipark.gov.tr/download/article-file/237707 sayfasından erişilmiştir.

122 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

KULTUREL MİRASLARIN KORUNMASI VE SURDURULEBİLİRLİĞİ: TAŞKOPRU ORNEĞİNDE YEREL HALKIN GORUŞLERİNİN BELİRLENMESİ

Dr.Ogr.Uyesi Serir Uzun Duzce Universitesi, Orman Fakultesi, Peyzaj Mimarlıgı Bolumu [email protected]

Özet Turizmin en hızlı gelişen sektörlerinin başında gelen kültürel miras turizmi, yerel halka ekonomik acıdan katkı saglama ve yaşam standartlarını arttırmanın yanı sıra yöreye ait özgün kültürel mirasların ticari unsur haline gelmesine ve aşırı kullanım sonucu zarar görmesine neden olmaktadır. Bu nedenle kültürel miras turizmi icin kaynak olan yerel kimliginin korunması, geliştirilmesi, turizmin devamlılıgı icin mutlak gereklidir. Bu calışmada Kastamonu İli Taşköprü ilce merkezinde yaşayan yerel halkın, kültürel mirasın korunması ve turizm amaclı sürdürülebilir kullanılması konularındaki görüşlerinin belirlenmesi hedeflenmiştir. Çalışmada yerel halkın konu hakkındaki görüşlerini degerlendirmek üzere 396 kişiye yüz yüze görüşme teknigi ile anket uygulanmıştır. Veriler SPSS paket programında analiz edilmiştir. Araştırma sonuclarına göre; yerel halk alandaki kültürel mirasın korunması ve sürdürülebilir kültürel miras turizminin gelişmesine karşı olumlu tutuma sahip oldugu ancak bu sürece dahil olmadıkları belirlenmiştir. Yörede kültürel mirasların korunması ve sürdürülebilir gelişiminin saglanması icin planlamacılar, karar vericiler, destekleyiciler ve yerel halk icin bir takım öneriler getirilmiştir.

Anahtar Kelimeler: Kültürel Miras, Kültürel Mirasın Korunması, Sürdürülebilir Turizm, Yerel Halk

CONSERVATION AND SUSTAINABİLİTY OF CULTURAL HERITAGE: DETERMINING THEVIEWS OF LOCAL PEOPLE IN TAŞKOPRU CASE

Abctract Cultural heritage tourism, which is one of the fastest developing sectors of tourism, contributes to the economic contribution of the local people and increases their living standards, as well as the cultural heritage of the region becoming a commercial element and being damaged as a result of excessiveuse. For this reason, the preservation and development of local identity, which is the source for cultural heritage tourism, is absolutely essential for the continuity of tourism. In this study, it is aimed to determine the opinions of local people living in Taşköprü district center of Kastamonu on conservation of cultural heritage and sustainable use for tourism purposes. In this study, 396 people were interviewed by face to face interview technique to evaluate the opinions of localpeople on the subject. The data were analyzed in SPSS package program. According to the results of the research; local people have a positive attitude towards the protection of cultural heritage in thearea and the development of sustainable cultural heritage tourism, but they are not involved in this process. A number of recommendations have been made for planners, decision-makers, supporters and local people to protect and ensure the sustainable development of cultural heritage in the region.

Keywords: Cultural Heritage, Conservation of Cultural Heritage, Sustainable Tourism, Local People

123 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

1.Giriş Kültürel miras, tarih öncesi ve tarihi devirlerde yaşam sürmüş medeniyetlere ait bilim, kültür, din ve güzel sanatlarla ilgili yerüstü, yeraltı veya su altında olan bizlere kadar ulaşmış tüm taşınır ve taşınmaz varlıklardır (Çetin, 2010). Tarihimizle, kültürümüzle ve kimligimizle ilgili somut ve soyut degerlerin tümünü kapsayan kültürel miraslar; insanların ortak gecmişlerini yansıtarak aralarındaki birliktelik ve dayanışma duygularını geliştirmektedir. Kültürel miraslar insanların kültür ve geleneklerinin devamlılıgını, gelecegin saglam temeller üzerine kurulmasını saglamaktadırlar (İstanbul Valiligi, 2014). Kültürel miras kavramının kapsamı cok geniş olup somut kültürel miras (anıtlar, yapı toplulukları ve sitler) ve somut olmayan kültürel miras (sözlü gelenekler ve anlatımlar, gösteri sanatları, ritüeller-şölenler, doga ve evrenle ilgili bilgi ve uygulamalar, el sanatları) olarak temelde iki sınıfa ayrılmaktadır (Can, 2009). Kültürel miras turizmi ise; kültürel olaylar, sanatsal faaliyetler, festivaller, tarihi alanlar, yapılar ve anıtların ziyaret edildigi, insanların kendilerini bu ziyaretlerde tarihi mekânların ve doganın bir parcası gibi hissederek deneyim tecrübe etmelerine olanak veren bir turizm ceşididir (Timothy ve Boyd, 2003). Son yıllarda insanların egitim seviyelerinin, başka kültürlere olan ilgilerinin ve seyahat etme olanaklarının artması sonucu, kültürel miras varlıklarını bulundukları yerde görme istekleri de artmaktadır (Yılmaz, 2007). Yerel halkın yaşamını icerisinde sürdürdügü kültürel miras varlıklarının turizm amaclı kullanılması; yerel halka ekonomik fayda saglaması, yaşam kalitesini arttırması, kültür alışverişinde bulunulması, kaybolmaya yüz tutmuş yerel kültürel varlıkların tekrar canlanması, korunması ve geliştirilmesine yönelik toplum bilincinin oluşturulması gibi katkılar saglamaktadır (Cros, 2001; Uslu ve Kiper, 2006; Uygur ve Baykan, 2007; Aklanoglu, 2010). Bu nedenle kültürel mirasların benimsenmesi, topluma kazandırılması, gelecek nesillere aktarılarak geliştirilmesi ve sürdürülebilirligin saglanması gerekmektedir (Kuruc, 2018). Kültürel miras turizminde sürdürülebilirlik ilke ve politikaları ön planda tutulursa yerel kültürel miras varlıklarının küreselleşme karşısında bozulması, orijinalligini kaybetmesi ve yok olması engellenebilir (Uygur ve Baykan, 2007). Kültürel miraslar yeri doldurulamayan ve yenilenemeyen varlıklar olup; gecmiş, günümüz ve gelecek arasında köprü oldukları icin cok iyi korunmaları ve yönetilmeleri gerekmektedir (Timothy ve Boyd, 2003). Ülkemizde ilk olarak 1970’li yıllarda kültürel mirasın korunmasına yönelik calışmalar başlamış, 1983 yılında ise Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu yürürlüge girmiştir (Uckan ve Uckan, 2004). Günümüzde bircok yerleşimin icerisinde bulunan ve kültürel miras acısından önemli olan tarihi kent dokuları yok olma tehlikesi altındadır (Uckan ve Uckan, 2004). Bu nedenle kültürel miras varlıklarının sürdürülebilir bir şekilde gelecek nesillere aktarılması icin koruma-kullanma dengesi saglanarak aslına uygun olarak yaşatılması gerekmektedir (Kuruc, 2018). Bu calışmada kültürel miras bakımından dikkate deger bir potansiyele sahip Taşköprü İlcesi’nde yerel halkın kültürel miras varlıklarının korunması ve turizm amaclı sürdürülebilir kullanımı hususunda görüşlerinin ortaya konulması amaclanmıştır. Taşköprü İlcesi’nde kültürel miras turizmi faaliyetlerinin henüz aktif olmaması, yerel halkın yaşamlarını sürdürdükleri yerleşim alanları icin gercekleştirilmesi düşünülen turizm faaliyetleri konusunda başlangıctan itibaren farkındalıgının arttırılması böylece korum-kullanma dengesi içerisinde turizm yaklaşımının getirilmesi oldukca önemlidir.

2. Materyal ve Metot Batı Karadeniz Bölgesi Kastamonu İli sınırları icerisinde bulunan Taşköprü’nün dogusunda Sinop İli ve Hanönü, güneydogusunda Çorum İli, güneyde Tosya, batıda merkez

124 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

ilce ve Devrekâni, kuzeyde Çatalzeytin ilceleri yer almaktadır (Şekil 1). Taşköprü, Kastamonu Merkez İlceden sonra en büyük ilce olup, Kastamonu Merkez ilceye 44 km uzaklıktadır (Sezer, 2017).

Şekil 1.Çalısma alanının konumu (Anonim, 2019a)

İlce ‘Taşköprü’ adını, Çobanogulları Beyligi’nin hüküm sürdügü 14.yy’da Gökırmak üzerinde yapılmış olan 7 gözlü ve 68 metre uzunlugundaki taş köprüden almaktadır. Taşköprü tarih boyunca; Gasgaslar, Etiler, Dorlar, Paflagonyalılar, Kimerler, Lidyalılar, İranlılar, Kapadokyalılar, Helenler, Pontuslar, Bitinyalılar, Romalılar (Bizanslılar), Danişmendliler, Çobanogulları ve son olarak Osmanlılara ev sahipligi yapmıştır. M.O. 64 yılında Kastamonu’yu ele geciren Romalılar Taşköprü’yü ise eyalet merkezi olarak ilan ederek, bu şehre General Pompe’nin adına ithafen “Pompeipolis” adını vermişlerdir. Günümüzde Taşköprü İlcesi’nde antik kente ait ceşitli yapılar, heykeller ve arkeolojik parcalar bulunmaktadır (Anonim, 2019b). Taşköprü’nün ekonomisi agırlıklı olarak tarım ürünlerine dayanmakta olup, en önemli ürünü sarımsaktır. Ayrıca orman ürünlerine dayalı sanayi sektörünün gelişmiş oldugu Taşköprü’de kâgıt fabrikası, agac ve orman ürünleri işleyen sanayi işletmeleri bulunmaktadır (Anonim, 2019c). Taşköprü İlcesi hem dogal güzellikleri ile hem de kültürel miras varlıkları ile turizm potansiyeline sahiptir. İlcede sivil mimari örnekleri, antik kent kalıntıları, tarihi köprü camiler, türbeler, kaleler, konaklar, kaya mezarları, höyük ve tümülüsler bulunmaktadır. Ayrıca yöresel oyunlar ve folklorik etkinlikler, festivaller-törenler, giysiler, el sanatları ve yöresel yemekler gibi kendine has kültürel unsurları da bulunmaktadır (Sezer, 2017). 2017 yılı itibariyle Taşköprü’de 128 sivil mimari örnegi, 25 cami, 3 türbe, 4 kaya mezarı, 3 mezar odası, 2 kilise kalıntısı, 42 arkeolojik sit alanı (tümülüs, nekropol, yerleşim alanı, antik kent kalıntısı), 1 islam mezarlıgı, 4 ceşme, 4 hamam, 1 han, 3 askeri yapı, 1 idari yapı, 1 arkeolojik ve dogal sit alanı, 1 kentsel sit alanı ve 1 agac, olmak üzere toplamda 208 adet taşınmaz kültür varlıgı tescillenmiş ve koruma altına alınmıştır (Anonim 2019d) (Şekil 2).

Şekil 2a. Taskopru (Anonim 2019e), b. Sivil mimari evler (Anonim 2019f)

125 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

c. Şeyh Husamettin Tekke Camii, d.Pompeipolis antik kent kalıntıları (Anonim 2019g).

Çalışmanın diger materyallerini ise Taşköprü İlcesi’nde yerel halka uygulanan anket verileri, alana ait fotograf, proje vb. veriler ve calışma konusuyla ilgili literatürler oluşturmaktadır. Türkiye istatistik kurumunun verilerine göre 2018 yılı Taşköprü İlcesi’nin toplam nüfusu 38.849 olarak alınmış olup (Anonim, 2019h) bu rakam calışmanın evrenini oluşturmuştur. Evreni temsil edecek örneklem büyüklügünün belirlenmesinde % 95 güven düzeyi ve % 5 hata payı (Yamane, 2001) dikkate alınarak, 381 kişiye ulaşılması gerektigi hesaplanmıştır. Çalışma kapsamında uygulanmış olan anket formunun oluşturulmasında Uslu ve Kiper (2006), Okuyucu ve Somuncu (2012), Genç ve Şengül (2015), Sezer (2017), Uysal (2018), Uzun (2019)’un calışmalarından yararlanılmıştır. 4 bölümden oluşan anket formunun birinci bölümünde katılımcıların bazı demografik özellikleri; ikinci bölümünde kültürel miras algıları, üçüncü bölümde ilçedeki kültürel mirasın korunması hakkındaki düşünceleri, dördüncü bölümde ise kültürel mirasın turizm amaclı kullanılması hakkındaki düşünceleri ölcülmeye calışılmıştır. Hazırlanan anketler Ocak-Eylül 2019 döneminde rastgele olarak 396 kişiye yüz yüze görüşme yöntemiyle uygulanmıştır. Anket verilerini degerlendirmek icin SPSS 22.0 programında veri tabanı oluşturulmuş ve veri girişi yapılmıştır. Veri giriş işlemi bittikten sonra veriler kontrol edilmiş ve eksik ve/veya hatalı girişler düzeltilmiştir. Oluşturulan veri seti yardımıyla calışma amaclarına uygun istatiksel teknikler kullanılmıştır.

3. Bulgular Ve Tartışma Araştırmaya katılan yerel halkın %45’i kadın, %55’i erkektir. Katılımcıların yaş dagılımı incelendiginde ilk sırada %35 ile 46-55 yar arasındaki bireyler yer almaktadır. Ankete katılan bireyler arasında %34 ile lise mezunları birinci sıradadır. Yapılan anket calışmasında, soruları yanıtlayan kişilerin gecim kaynaklarına göre yapılan dagılımda %22 oranla ciftci, %19 oranla memur cogunluktadır. Katılımcıların aylık gelir durumlarına bakıldıgında, %36’sının 2021- 3000 TL arası bir gelire sahip oldugu belirlenmiştir. Ankete katılan bireylerin %55’inin 20 yıldan fazla süredir Taşköprü’de ikamet ettikleri tespit edilmiştir (Tablo 1).

Tablo 1. Katılımcıların Genel Özellikleri Katılımcıların genel Frekans Yüzde özellikleri (%) Kadın 178 45 Öğrenim İlkokul 82 21 Cinsiyet Erkek 218 55 durumu Ortaokul 76 19 18-25 25 6 Lise 135 34 26-35 49 12 Üniversite 86 22 36-45 97 25 Lisansüstü 17 4 Yaş 46-55 138 35 Aylık 0-2020 TL 90 23 56-65 63 16 gelirli 2021-3000 TL 142 36 66 yaş ve üzeri 24 6 3001-4000 TL 84 21 Geçim Memur 75 19 4001-5001TL 63 16 Kaynağı İşci 46 12 5001 TL'den fazla 17 4

126 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Çiftçilik 85 22 İkametgah 1 yıldan az 9 2 Esnaf 63 16 süresi 1-5 yıl 36 9 Emekli 65 16 6-10 yıl 23 6 Hayvancılık 49 12 11-15 yıl 31 8 Diger 13 3 16-20 yıl 81 20 20 yıldan fazla 216 55

Araştırmaya katılan yerel halkın kültürel miras algıları Tablo 2’de verilmiştir. Katılımcıların kültürel miras olarak gördükleri unsurların başında sırasıyla arkeolojik alanlar (4,64±0,665), anıtsal yapılar (4,58±0,692) ve geleneksel evler (4,43±0,771) gelmektedir. Ankete katılan katılımcılara göre kültürel mirasların korunma nedenlerinin başında sırasıyla; tarihi acıdan önemli oldukları (4,52±0,685), milli degere sahip oldukları icin (4,49±0,671) ve gelecek nesillerin de hakkı oldugu (4,40±0,774) gelmektedir. Ayrıca katılımcılara göre kültürel mirasları koruması gereken kurumların başında Kültür ve Turizm Bakanlıgı (4,56±0,628), belediyeler (4,23±0,756) ve yerel halk (4,12±0,892) gelmektedir. Kaya (2017) Yalvac Hisardı köyündeki kültürel miraslarla ilgili yaptıgı calışmada, yerel halka göre kültürel mirasların korunmasında en etkili faktörün bakanlıklar daha sonrada belediyelerin oldugunu belirlemiştir.

Tablo 2: Yerel Halkın Kulturel Miras Algısı Seçenekler Arit. Ort*. St. Sapma Kültürel miras Arkeolojik alanlar 4,64 0,665 kavramı neleri kapsar? Anıtsal yapılar 4,58 0,692 Geleneksel evler 4,43 0,771 Dini yapılar 4,37 0,793 Geleneksel el sanatları 4,32 0,896 Yöresel yemekler 4,16 0,941 Halk oyunları ve halk edebiyatı 4,01 1,225 Geleneksel şenlikler 3,37 1,157 Kültürel miras niçin Tarihi açıdan önemli oldukları için 4,52 0,685 korunmalıdır? Milli değere sahip oldukları için 4,49 0,671 Gelecek nesillerin de hakkı olduğu için 4,40 0,774 Ekonomik kazanc sagladıkları icin 4,20 0,861 Yerel halkın övünc kaynagı oldugu icin 4,31 0,622 Benliklerini borclu oldukları icin 4,06 0,689 Atalarından yadigar kaldıkları icin 4,02 1,125 Toplumun dayanışma ve birlik duygularını 3,49 1,195 güclendigi icin Turizmin gelişmesine katkıda bulundugu icin 3,46 1,219 Estetik degere sahip oldukları icin 2,27 1,221 Kültürel mirası Kültür ve Turizm Bakanlığı 4,56 0,628 koruması gereken Belediyeler 4,23 0,756 kimlerdir? Yerel halk 4,12 0,892 Mal sahipleri 4,07 0,975 Kaymakamlık 3,87 1,097 Sivil toplum kuruluşları 3.47 1,119 1: Kesinlikle katılmıyorum, 2: Katılmıyorum, 3: Kararsızım, 4: Katılıyorum, 5: Kesinlikle katılıyorum

Katılımcılara göre Taşköprü’de korunması gereken kültürel mirasların neler olduguna ilişkin yapılan analizde 8 yargılı bir degerlendirme ölceginden yararlanılmıştır. Taşköprü’de korunması gereken kültürel miraslara ait bulgular 3 önem düzeyine göre Tablo 3’de verilmiştir. Buna göre arkeolojik alanlar secenegi ilk sırda gelmektedir. Bunu sırasıyla geleneksel evler, anıtsal yapılar ve dini yapılar secenekleri takip etmektedir.

127 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Tablo 3: Taskopru’de korunması gereken kulturel miraslar En Çok Çok En az Arkeolojik alanlar + Geleneksel evler + Anıtsal yapılar + Dini yapılar + Geleneksel el sanatları + Yöresel yemekler + Geleneksel şenlikler + Halk oyunları ve halk edebiyatı +

Ankete katılan yerel halka Taşköprü’de somut kültürel mirasın yeterince korunup korunmadıgı soruldugunda %89’i (352) korunmadıgını, %11’i (44) korundugunu belirtmişlerdir. Somut olan kültürel mirasın en iyi şekilde nasıl korunacagına ilişkin yerel halka yöneltilen soruda %52 (205) oranında bakım, onarım ve restorasyon yapılarak secenegi secilmiş, bunu %19 (76) ile yerel halka ve ziyaretcilere kültürel mirasların önemini anlatmak takip etmiştir (Tablo 4).

Tablo 4: Somut olmayan kulturel mirasın korunma sekli Seçenekler Frekans Yüzde (%) Bakım, onarım ve restorasyon yapılarak 205 52 Yerel halka ve ziyaretcilere kültürel mirasların önemini anlatarak 76 19 Yerel halka ve ziyaretcilere koruma bilinci aşılanarak 64 16 Bakım, onarım ve restorasyon yapılıp, turistik kullanıma acılarak 32 8 Müdahale edilmeden bırakılarak 15 4 Diger 4 1 Tablo 5 incelendiginde ankete katılan yerel halka göre Taşköprü’de turizmin gelişmesi halinde kültürel mirasın korunması üzerine olabilecek olumlu etkileri sırasıyla; Pompeiopolis antik kentinin gün yüzüne cıkarılmasını hızlandırması ve onarılıp korunması (%69), geleneksel konutların, anıtsal ve dini yapıların görünümünün yenilenmesi (%66) ve tarihi eserlerin önemlerinin ve degerlerinin anlaşılması (%47) olarak belirlenmiştir. Okuyucu ve Somuncu (2012) Osmaneli İlcesi’nde kültürel mirasın turizm amaclı kullanılmasında yerel halkın görüşlerini araştırdıgı calışmada, turizmin kültürel miras üzerinde yaratacagı pozitif etkileri; geleneksel evleri bakımlı ve modern bir görünüme kavuşturacagı, koruma bilincinin artacagı olarak sıralamıştır. Olumsuz etkiler ise sırasıyla aşırı ve yogun kullanım sonucu kültürel mirasların zarar görmesi (%78), kültürel mirasların ticari mal olarak görülmesi (%53) ve gelenek ve göreneklerin yozlaşması (%42) şeklindedir.

Tablo 5: Taskopru’de turizmin kulturel mirasın korunması uzerine olabilecek etkileri (birden fazla seçenek) Seçenekler Frekans Yüzde (%) Olumlu Pompeiopolis antik kentinin gün yüzüne çıkarılmasını 274 69 etkiler hızlandırması ve onarılıp korunması Geleneksel konutların, anıtsal ve dini yapıların görünümünün 261 66 yenilenmesi Tarihi eserlerin önemlerinin ve değerlerinin anlaşılması 185 47 Yerel halkın koruma bilincinin artması 172 43 Ciddi koruma önlemlerinin alınması 156 39 El sanatları yeniden canlanması 134 34 Geleneksel halk oyunlarının ve halk edebiyatının canlanması 89 22

128 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Yöresel yemeklerin yeniden hatırlanması 73 18 Geleneksel şenliklerin yapılması 51 13 Olumsuz Aşırı ve yoğun kullanım sonucu kültürel mirasların zarar görmesi 307 78 etkiler Kültürel mirasların ticari mal olarak görülmesi 209 53 Gelenek ve göreneklerin yozlaşması 167 42 Yöresel yemeklerin özgünlügünün kaybolması 103 26 Geleneksel kıyafetlerin kaybolması. 42 10 Ankete katılan yerel halkın %92’si Taşköprü’de turizmin gelişmesini olumlu karşılayacagını, %8’i olumsuz karşılayacagını belirtmiştir (Tablo 6).

Tablo 6: Taskopru’de turizmin gelismesi konusuna bakıs acısı Yerel halkın turizme bakış açısı Frekans Yüzde (%) Olumlu 364 92 Olumsuz 32 8

Yerel halkın turizm gelişmesini olumlu karşılama nedenlerine ilişkin yapılan analizde 12 yargılı bir degerlendirme kullanılmıştır. Turizm gelişmesini olumlu karşılamalarına ait bulgular 3 önem düzeyine göre Tablo 7’de verilmiştir. Buna göre turizm gelişmesini olumlu karşılama nedenlerinin başında en cok yerel halkın ekonomik gelirlerinin artması, antik kentin gün yüzüne cıkarılması, geleneksel konutların görünümünün yenilenmesi, kültürel mirasın öneminin anlaşılması ve korunması gelmektedir. Genc ve Şengül (2015) Mudurnu İlcesi’nde yaptıkları benzer calışmada, yerel halkın en cok ekonomik gelirlerinin artması icin turizme olumlu baktıklarını belirlemişlerdir. Tablo 7: Yerel halkın turizm gelismesini olumlu karsılama nedenleri

Nedenler En çok Çok En az Yerel halkın ekonomik gelirinin artması + Antik kentin gün yüzüne çıkarılması + Geleneksel konutların görünümünün yenilenmesi + Kültürel mirasın öneminin anlaşılması ve korunması + Yerel kültürün canlanması + Yerel halkın yaşam seviyesinin yükselmesi + Kadınlara yeni iş alanı yaratılması + Ekonomik gelişmeye baglı kültürel mirasın korunması icin gerekli + maddi destek saglaması Ulusal ve uluslararası platformda yörenin tanınması + Sosyal ilişkiler kurma + Altyapının iyileşmesi + Kültür alışverişinde bulunulması + Toplum bilincinin oluşması +

Yerel halkın turizm gelişmesini olumsuz karşılama nedenlerine ilişkin yapılan analizde 12 yargılı bir degerlendirme kullanılmıştır. Turizm gelişmesini olumsuz karşılamalarına ait bulgular 3 önem düzeyine göre Tablo 8’de verilmiştir. Buna göre turizm gelişmesini olumsuz karşılama nedenlerinin başında en cok tarihi cevreye uygun olmayan tesislerin inşa edilmesi, yerel kültürün bozulması, dogal ve kültürel kaynakların aşırı kullanılması gelmektedir. Genc ve Şengül (2015) Mudurnu İlcesi’nde yaptıkları benzer calışmada, yerel halkın en cok tarihi cevreye uygun olmayan tesislerin inşa edilmesinden, trafigin artması ve bunun sonucu hava kirliliginin artmasından dolayı turizme olumsuz baktıklarını belirlemişlerdir.

Tablo 8:Yerel halkın turizmin gelismesini olumsuz karsılama nedenleri

129 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Nedenler En çok Çok En az Tarihi çevreye uygun olmayan tesisler inşa edilmesi + Yerel kültürün bozulması + Doğal ve kültürel kaynakların aşırı kullanılması + Kalabalık ve gürültünün artması + Trafigin artması + Hava ve su kirliliginin artması + Çevrede cöp ve atıkların artması + Ekonomik anlamda turizme baglılıgın artması + Turistlerin geleneksel yapılara verebilecegi zararlar + Hayat pahalılıgına neden olması + Emlak fiyatlarının artmasına neden olması + Suc oranının artmasın neden olması +

Ankete katılan yerel halkın %73’ü (288) yöredeki kültürel unsurların turizm acısından yeterince degerlendirilmedigini düşünürken, %27’si (108) degerlendirildigini düşünmemektedir. Tablo 9 incelendiginde katılımcılar sırasıyla arkeolojik alanlar (4,52±0,675), geleneksel konutlar (4,35±0,873) ve anıtsal yapıların (4,31±0,842) Taşköprü’de turizm amaclı kullanıldıgını belirtmişlerdir.

Tablo 9. Taskopru’de turizm amaclı kullanılan kaynaklar Seçenekler Arit. Ort*. St. Sapma Arkeolojik alanlar 4,52 0,675 Geleneksel konutlar 4,35 0,873 Anıtsal yapılar 4,31 0,842 Geleneksel el sanatları 4,27 0,729 Dini yapılar 4,20 0,734 Yöresel yemekler 4,08 0,986 Geleneksel giyim kuşam 3,26 1,317 Gelenek, görenek ve adetler 3,19 1,126 1: Kesinlikle katılmıyorum, 2: Katılmıyorum, 3: Kararsızım, 4: Katılıyorum, 5: Kesinlikle katılıyorum

Ankete katılan yerel halka göre Taşköprü’de turizmin gelişmeme nedenleri Tablo 10’da verilmiştir. Buna göre sırasıyla Taşköprü’deki kültürel miras varlıklarının yeterli ölcüde bilinmemesi ve tanınması (4,80±0,451), Taşköprü’nün ana erişim güzergahlarına uzak olması (4,55±0,547) ve antik kentin tamamının gün yüzüne cıkarılmamış olması (4,43±0,639) Taşköprü’de kültürel miras turizminin gelişmeme nedenlerinin başında gelmektedir.

Tablo 10: Taskopru’de kulturel miras turizminin gelismeme nedenleri Seçenekler Arit. Ort*. St. Sapma Taşköprü’deki kültürel miras varlıklarının yeterli ölçüde bilinmemesi ve 4,80 0,451 tanınması Taşköprü’nün ana erişim güzergahlarına uzak olması 4,55 0,547 Antik kentin tamamının gün yüzüne çıkarılmamış olması 4,43 0,639 Turizm konusunda yeterli bilinc ve farkındalıgın olmaması 4,17 0,772 İlcenin tanıtımı ilgili yetersizliklerin olması 4,11 0,794 Konaklama, yeme-icme ve erişim olanaklarının yetersiz olması 4,02 0,926 Tarihi ve kültür varlıklarının korunması ve yaşatılması konusunda 3,79 1,284 yetersizliklerin bulunması 1: Kesinlikle katılmıyorum, 2: Katılmıyorum, 3: Kararsızım, 4: Katılıyorum, 5: Kesinlikle katılıyorum

130 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Taşköprü’de turizm faaliyetlerinin başarılı olabilmesi icin cok iyi bir tanıtımın yapılması (4,74±0,532) gerekmektedir (Tablo 11). Bunu sırasıyla iyi bir planlama ve organizasyon yapılması (4,69±0,631) ve turizm faaliyetleri icerisinde yerel halkın aktif bir şekilde olması (4,66±0,569) takip etmektedir.

Tablo 11: Taskopru’de gerceklestirilecek turizm calısmalarının basarılı olmasında etkili faktörler

Seçenekler Arit. Ort*. St. Sapma Çok iyi bir tanıtımı yapılması 4,74 0,532 İyi bir planlama ve organizasyon yapılması 4,69 0,631 Turizm faaliyetleri içerisinde yerel halkın aktif bir şekilde olması 4,66 0,569 Sürdürebilirligin saglanması 4,47 0,787 Antik kentin gün yüzüne cıkarılıp turizm amaclı kullanılması 4,40 0,874 Yerel halka kültürel mirasın öneminin aşılanması 4,35 0,793 Kültürel mirasın korunmasında ekonomik kazanc fikri, tarihi ve kültürel 4,21 0,855 degerlerin önüne gecmemesi Yerel halkta turizm bilincinin oluşturulması 4,19 0,886 Alt ve üst yapı geliştirilmesi 4,14 0,954 Tarihi yapıların envanteri ve iyileştirilmesi 4,11 0,973 Kültürel miraslara zarar verebilecek unsurlar belirlenerek önlemler alınması 4,07 1,119 Farklı turizm türlerinin bir arada yer alması 3,89 1,271 Ulaşım olanaklarının geliştirilmesi 3,75 1,326 Konaklama ve yeme icme yerlerinin geliştirilmesi 3,53 1,413 1: Kesinlikle katılmıyorum, 2: Katılmıyorum, 3: Kararsızım, 4: Katılıyorum, 5: Kesinlikle katılıyorum

“Turizm gelişmesi durumunda, turizm faaliyetlerine destek verir misiniz?” sorusuna ankete katılan yerel halkın %79’ü (312) turizme destek verebilecekleri, %21’sı (84) ise destek veremeyecekleri şeklinde cevaplamıştır. Yerel halkın turizm konusundaki calışmalara yönelik olarak verebilecekleri destek türlerine ilişkin görüşleri ise Tablo 12’de verilmiştir. Buna göre %30’u ev pansiyonculugu yaparım ile ilk sırayı alırken, %19’u turizm tesislerinde calışırım cevabı ile ikinci sırayı almıştır. Uslu ve Kiper (2006) Beypazarı’nda turizmin kültürel miras üzerine etkilerini araştırdıkları calışmada, turizme destek vermek isteyen yerel halkın en cok pansiyonculuk yapabileceklerini belirtmişlerdir. Tablo 12: Yerel halkın turizm konusundaki calısmalara destek verme turleri hakkındaki gorusleri

Seçenekler Frekans Yüzde (%) Ev pansiyonculuğu yaparım 118 30 Turizm tesislerinde çalışırım 75 19 Servis ve rehberlik 71 18 Yöresel yemeklerimi pazarlarım 52 13 El işi ürünler üretip turizmde pazarlarım 47 11 Tarımsal ürünlerimi pazarlarım 33 9

4. Sonuç Ve Öneriler Köklü gecmişi, kültürel ve tarihi unsurlarıyla kültürel miras turizmi acısından önemli bir potansiyele sahip olan Taşköprü ilcesinin, turizm potansiyelinin iyi degerlendirilemedigi görülmektedir. Bu potansiyelin iyi degerlendirilememesindeki en önemli etken Taşköprü’deki kültürel miras varlıklarının yeterli ölcüde bilinmemesi ve tanınmasıdır. Ayrıca Taşköprü’nün

131 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

ana erişim güzergahlarına uzak olması ve antik kentin tamamının gün yüzüne cıkarılmamış olması da turizm potansiyelinin iyi degerlendirilmemesindeki etkenlerdir. Araştırma bulgularına göre yerel halk Taşköprü’de kültürel miras kapsamında büyük oranda arkeolojik alanları görmekte olup bu degerlerin yeterince korunmadıgı görüşündedir. Bu nedenle Pompeiopolis antik kentinin gün yüzüne cıkarılması, bakım ve onarımının yapılarak korunmasının saglanması gerekmektedir. Yerel halk kültürel miraslar tarihi ve milli acıdan önemli oldukları icin korunmalı gibi maneviyata dayalı cevapları ön planda tutmakta iken, ekonomik kazanc sagladıkları icin korunmalı gibi maddiyata dayalı cevapları geri planda bırakmışlardır. Bunda en önemli etkenin Taşköprü’de henüz turizm talep yogunlugunun yaşanmamasından kaynaklandıgını acıklayabiliriz. Yerel halkın büyük bir cogunlugu Taşköprü’de turizmin gelişmesine olumlu bakmaktadır. Olumlu bakan kesim turizm sayesinde ekonomik gelirlerinin artacagı düşüncesindedir. Turizmin gelişmesini olumsuz karşılayanlar ise tarihi cevrelerine uygun olmayan tesisler inşa edilmesinden korkmaktadırlar. Ancak; Taşköprü’nün kültürel miras turizmi icin kaynak olan yerel kimliginin korunması, geliştirilmesi, turizmin devamlılıgı icin mutlaka dikkat edilmesi gereken bir konudur. Bulgulara göre önemli sonuclardan birisi de Taşköprü’deki kültürel mirasların henüz turizmde yeterince kullanılmadıgıdır. Yerel halk turizme olumlu baktıgı gibi kültürel mirasların turizmde kullanılmasının da agırlıkla olumlu etkilerinin olacagını düşünmektedir. Olumlu olarak gördükleri etkilerin başında Pompeiopolis antik kentinin gün yüzüne cıkarılmasını hızlandırması ve onarılıp korunması gelmektedir. Yerel halk ev pansiyonculugu yapmanın yanında turizm tesislerinde calışma, servis ve rehberlik yapama gibi desteklerle turizmin gelişmesine katkıda bulunabileceklerini belirtmişlerdir. Yerel halkın turizmin gelişmesi icin olan bu destegi Taşköprü icin önemli bir şans olarak görülebilir. Çünkü turizmin gelişmesi durumunda ekonomik kazanc başta olmak üzere bircok fayda saglanacaktır. Elde edilen bu ekonomik kazanc, kültürel mirasın korunması icin gerekli finansal destegi de saglayacaktır. Ayrıca turizmde başarıyı yakalayabilmek icin iyi bir tanıtım ve planlı calışma yerel halk tarafından önem verilen konulardır. Kültürel miraslar, iyi bir planlanma ve uygulama ile turizmin gelişimine olumlu yönde katkı saglamaktadırlar ki bunun icin sürdürülebilir turizm politikaları dahilinde calışmaların yapılması gerekmektedir. İlcedeki diger turizm potansiyeli olacak kaynakların da belirlenip degerlendirilerek turizm ceşitlendirilmesi Taşköprü’nün bir süre sonra tüketilen bir yer olmasının önüne gececektir. Bunların yanı sıra yerel halkın turizm faaliyetleri icerisinde aktif olarak yer alması saglanmalı ve belirli periyotlarda görüşleri alınarak turizm gelişim süreci kontrol altında tutulmalıdır. Bu nedenle sektörde direk olarak yer almayı isteyen yerel halk icin girişimci teşvik programları hazırlanmalı, sektörel kurslar verilmeli, yöresel ürün üreticilerine pazarlama imkanı sunulmalı vb. uygulamalara yer verilmelidir. Taşköprü’de atılması gereken önemli adımlardan birisi de yönetim örgütü kurulmasıdır. Son olarak gecmişe tanıklık ederek gecmişin izlerini bizlere aktaran ve tüm insanlıgın ortak malı kabul edilen kültürel miras varlıkları sürdürülebilir koruma politikaları oluşturularak güvence altına alınmalı ve gelecek nesillere aktarılmalıdır.

Kaynaklar Aklanoglu, F. (2010). Geleneksel Yerleşmelerde Kültür Turizmi: Beypazarı Ornegi. Kastamonu Üniversitesi Orman Fakültesi Dergisi, 10(2), 125-136. Anonim 2019a .https://www.lafsozluk.com/2009/04/taskopru-nerededir-nereye-baglidir.html. Erişim Tarihi: 09.01.2019.

132 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Anonim 2019d. http://www.korumakurullari.gov.tr/Erişim Tarihi:14.04.2019. Anonim 2019f. https://www.arkeolojikhaber.com/haber-taskoprunun-tarihi-evleri-restore- ediliyor-6288/ Erişim Tarihi: 12.08.2019. Erişim Tarihi: 21.09.2019. Anonim 2019g. https://www.istenci.com/2019/05/seyh-husamettin-tekke-camii.html.Erişim Tarihi: 21.09.2019. Anonim 2019h. https://www.nufusu.com/ilce/taskopru_kastamonu-nufusu.Erişim Tarihi: 21.02.2019. Anonim, 2019b. http://www.taskopru.gov.tr.Erişim Tarihi: 12.08.2019. Anonim, 2019c. http://www.taskopru.bel.tr.Erişim Tarihi: 12.08.2019. Anonim2019e.https://www.sehirlersavasi.com/ilceresimleri/index.asp?resimid=9786&ilce=53 4&il=37 Can, M. (2009). Kültürel Miras ve Müzecilik. Kültür ve Turizm Bakanlıgı. Cros, H.D. (2001). A New Model to Assist in Planning for Sustainable Cultural Heritage Tourism. International Journal of Tourism Research, 3, 165-170. Çetin, T. (2010). Cumalıkızık Köyünde Kültürel Miras ve Turizm Algısı. Milli Folklor, 22(87), (s:181-190). Genc, K. ve Şengül, S., 2015. Kültürel Miras Turizmine Yönelik Yerel Halkın Görüşlerinin Ortaya Çıkarılması: Mudurnu Olceginde Bir Araştırma. 16. Turizm Kongresinde sunulmuş bildiri. Çanakkale.s.218-237. Kaya N.S. (2017). Somut Olan ve Somut Olmayan Kültürel Mirasın Yalvac Hisarardı Köyü Uzerinden İncelenmesi ve Koruma Onerilerinin Geliştirilmesi. T.C. Süleyman Demirel Universitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Mimarlık Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi. Ispartap.147. Kuruc, T. (2018). Kültürel Mirasın Korunmasında Arac Olarak Kültürel Rota Oluşturma Rehberi. Yüksek Lisans Tezi. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Şehir ve Bölge Planlama ABD. İstanbul. Okuyucu, A. ve Somuncu, M. (2012). Kültürel Mirasın Korunması ve Turizm Amaclı Kullanılmasında Yerel Halkın Algı ve Tutumlarının Belirlenmesi: Osmaneli İlce Merkezi Ornegi. Ankara Universitesi Çevrebilimleri Dergisi, 4(1), 37-51. Ozdogan, O. N. (2014). Sürdürülebilir Turizm ve Kültürel Miras. M. K.(Ed.), Sürdürülebilir Turizm. Ankara: Detay Yayıncılık. Sezer, İ. (2017). Kültürel Mirasın Turizm Acısından Degerlendirilmesi: Taşköprü İlcesi Ornegi Uluslararası Türk Dünyası Turizm Araştırmaları Dergisi. Aralık-2017 Cilt:2 No:2. Timothy, D.J. ve Boyd, S.W. (2003). HeritageTourism. Harlow: PrinticeHall. Uckan, Y.O. ve Uckan, E. (2004). Tarihi Kent Dokularının Korunması ve Gelecege Taşınmasında Bir Ornek Olarak Eskişehir Odunpazarı Kentsel Siti. Birinci Uluslararası Dünden Bugüne Eskişehir Sempozyumu Bildiri Kitabı. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi, (s: 447-461). UNESCO (1972). Recommendation concerning the Protection, at National Level, of the CulturalandNaturalHeritage. (Erişim 15 Haziran 2019). UNESCO (2003). Convention for the Safeguarding of the Intangible Cultural Heritage 2003. (Erişim 24Temmuz 2019). Uslu, A. ve Kiper, T. (2006). Turizmin Kültürel Miras Uzerine Etkileri: Beypazarı / Ankara Orneginde Yerel Halkın Farkındalıgı. Tekirdag Ziraat Fakültesi Dergisi, 3(3), 305314. Uygur, S. M. ve Baykan, E. (2007). Kültür Turizmi ve Turizmin Kültürel Varlıklar Uzerindeki Etkileri. Ticaret ve Turizm Egitim Fakültesi Dergisi, Sayı 2, 30-49.

133 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Uysal, K. (2018). Kültürel Mirasın Turizm Amaclı Kullanılmasında Yerel Halkın Algı ve Tutumlarının Belirlenmesi: İznik Ornegi. Yüksek Lisans Tezi. Balıkesir Universitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Turizm İşletmeciligi Anabilim Dalı. Balıkesir. Yamane, T. (2001). Temel Örnekleme Yöntemleri. (İngilizceden Çeviren: Alptekin Esin, M. Akif bakır, Celal Aydın ve Esen Gürbüzsel). İstanbul: Literatür Yayıncılık., s 53. Yılmaz, B.S. (2007). Turizmin Sosyo-Ekonomik, Sosyo-Kültürel ve Çevresel Etkileri. O. İ.(Ed.), Genel Turizm. Ankara: Turhan Kitabevi.

134 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

A CASE STUDY ON THE BENEFITS OF USING SONGS IN TEACHING VOCABULARY TO YOUNG LEARNERS OF ENGLISH

Ogretim Uyesi Filiz Sari Atilla Department of Foreign Languages and Cultures, Pertek Sakine Genç Vocational School, Munzur University, Tunceli, TURKEY [email protected]

Abstract

The purpose of this study was to find out the benefits of songs in teaching vocabulary to young learners of English. The research was carried out with second grade students studying at Primary School. The study was conducted for six weeks. The researcher collected the data using a researcher diary. The results of this study showed that songs are beneficial in teaching vocabulary to young learners of English.

Key Words: Teaching English to Young Learners, Vocabulary Teaching, Songs.

1. Introduction This chapter presents the background of the study, the statement of the problem, the purpose and the significance of the study. Then the research questions and the operational definitions are explained respectively.

1.1. Background of the Study Although children learn a language faster than adults, they do not learn through traditional language teaching methods. Through fun activities children can learn a language better as learning becomes natural for them since these activities do not make them conscious that they are learning a language (Ara, 2009). The teaching of English as a foreign language has been extended to second graders of primary schools in 2013-2014 academic year. This sudden change resulted in the need of primary school teachers whose competencies fit with the level of false beginners. Teachers can not teach English to young learners with the same tools which are used for adults. Because, young learners have different needs. Roth (1998) explains that children are quickly learn and forget. Moreover, their senses are stronger to support learning through seeing, hearing, touching and tasting. Their imagination and fantasy worlds are so wide that they can visualize and acquire more easily. Thus, the methods and the techniques used for adults do not work when they are used for children (Yuliana, 2003).

2. Lıterature Revıew This chapter presents the theoretical basis of the study. First, it presents the characteristics of young learners and then it discusses the implications of those characteristics for English language teaching. Finally, it reveals the importance of songs as pedagogical tools.

2.2. Characteristics of Young Learners The more a child feels free, the better s/he learns the stimulants which are new, meaningful, nice, important, pleasurable and constant. The child will personally take part in the learning event, making foreign language learning easier (Hisar, 2006).

135 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

When a child hears, says, writes, reads, thinks, feels, imagines, draws, tastes, does something; shortly a child learns better by doing, feeling and taking part in the event of learning (Hisar, 2006). Children are more advantageous in language learning because they have the ability to put themselves into the center of the events, they enjoy what they experience and they are never afraid of making mistakes and criticizing themselves (Forero, 2011). To start learning a language in an early age does not only remain limited with a success of pronunciation but also brings success in syntax and semantics. Seebauner (1991) suggests that ‘’the children who learn language in an early age are brasher and more outgoing and they are not shy in view of language and they do not get bored while repeating the sentences which have been said to them’’ (p.75). Swiss scientist Jean Piaget who is respected as a pioneer of psychology and philosophy spent most of his life by listening, watching children and he also read and reviewed the scientific publications which are on the same topic prepared by the scientists from around the world (Hisar, 2006). In conclusion, Piaget asserted that children think differently from adults. Generally it is possible to talk about "three factors in language learning. When social and psychological factors are taken into account; learning language in an early age is easier than learning in an advanced age” (Senemoglu, 2003, p.46). ‘’The difficulties that adults experience in advanced age in learning a language mostly depend on personality problems and native language experiences. The reasons for language learning are the leading determinant factor. An adult’s conscious approach to the language may act as an inhibitor but a child’s not struggling with a new system helps a child succeed in learning language naturally. Additionally, child communicates easier with community” (Senemoglu, 2003, p.46). Considering mental factors, according to language learning research in an early age is the key to having more success in language especially in later periods of life. A person who reaches his/her puberty age will bring on a theory about language. And this will prevent learning the language naturally. Therefore, there is little opportunity for adults to learn the language naturally. According to Piaget, the students who are at the age of primary school are at concrete operational stage. According to Piaget, child is somebody who thinks and learns actively by structuring his/her own learning by studying with the objects around him/her (Hisar, 2006). According to Vygotsky, language and the people around the child are of vital importance. As the child knows the word in native language, s/he notices them easily in a new language. Considering the non-linguistic factors, it is a fact that children can mostly pronounce foreign language with no accent, while only 68% of adults achieve pronunciation without accent, which supports the opinion that “critical period” factor plays a role in foreign language learning. As adults complete their psychological development, they never get perfection in language learning pronunciation (Hisar, 2006). "Children have the power of learning more than one language, reflecting and creating the language. The ability of children learning their own native language is limitless. Children are also capable of comprehending a new language. They can learn the form of speech and pronunciation. Adults can randomly achieve this considering non-linguistic factors" (Dursun, 1999, p. 22). We come across with critical period hypothesis. According to critical period hypothesis, when the age increases neurological change affects language learning adversely. Children are not interested in what language is, but they are interested in what language serves for. Brown (2004) says that "children take faster steps in the process of alienating, culture shock while learning, orientating to different cultures and they approach the language more moderate as they haven’t developed a habit like dependence on their own culture".

136 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Foreign language learning in adults is very different from children’s. Children learn foreign language with more natural ways in the manner that they learn their own language by listening, respecting, communicating in a trustworthy environment with fun activities. ‘As children have more willingness to communicate than adults, this reflects on foreign language learning positively’ (Hisar, 2006 , p;12) Children participate willingly and easily in the activities they find interesting. Teachers should take care of their emotions and this willingness. It is a fact that when children feel themselves in a trust, peaceful atmosphere, foreign language learning gets easier. Children do not worry about learning a foreign language or feeling humiliated. Each person learns a language in normal life conditions. However, each person trying to learn a second or a third language cannot succeed. While grown-up students face with difficulties, it is seen that children learn foreign language, as they play game. Moreover, grown-ups can contribute to lessons via their opinions and approaches to the language learning. They give their opinions about the materials and methods they prefer by specifying them. They can say their preferences by evaluating how teacher teaches. When thought in this respect, it is an important information source about how a grown-up’s teaching should be. However, if such a group consists of students learning foreign language in an early age, in terms of teaching methods teacher has more and complicated responsibilities (Ferero, 2011).

2.3. Songs as Pedagogical Tools There are several reasons that claim songs might be beneficial for second language learners. Xlangming and Brand (2009) inform that vocabularies of the songs are appropriate for students as songs contain common short words with numerous pronouns and repetitive structures. Moreover, songs contain a beat which develop learners’ inner timing. Though, it is much advantageous, Ayotte (2004) notes that the studies are mostly related to young learners but a few of adult learners. Listening to songs play an important role in the development of young children learning a second language. Songs can be used for a number of purposes and there are many reasons why songs can be considered as valuable pedagogical tools. Songs can help young learners improve their listening skills and pronunciation; therefore they help them to improve their speaking skills (Murphey, 1992). However, songs can only be effective means of developing children’s language skills when they are well integrated into a scheme of work. Songs can also be useful tools in the learning of sentence structures and sentence patterns, not to mention their reflectivity of mother tongue culture (Murphey, 1992). Moreover, songs can provide an opportunity for vocabulary practice as they are usually based around a theme or topic that can provide the context for vocabulary learning. For example, the song Head, Shoulders, Knees and Toes provide fun drills of vocabulary and it can be used to review body parts. In addition, the song I Can Sing a Rainbow might be useful for reviewing color names. Most children’s songs are characterized by monosyllabic words, many of which are frequently repeated. This repetition offers greater exposure to these words and can help to improve vocabulary acquisition. Perhaps the greatest benefit to using songs in the classroom is that they can be fun. Pleasure for its own sake is important part of learning a language, something which is often overlooked by teachers, and songs can add interest to the classroom routine and potentially improve student motivation. 3. Methodology The aim of this study was to identify the benefits of using songs when teaching vocabulary to young learnersThe researcher engaged in the cycles of an action research within this case

137 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

study so as to identify the benefits of using songs with primary school students. Qualitative research is defined as "research studies that investigate the quality of relationships, activities, situations, or most materials are frequently referred to as qualitative research" (Fraenkel, 2012, p. 426).

3.1. The Context and the Participants of the Study This study was conducted at Primary School in Tarsus, Mersin, Turkey, academic year. In this institution the schooling is from kindergarten to twelfth grade; inside school there is a sport field, a library, a computer classroom, a cafeteria and a little restaurant. Students are from different social status. I conducted this research in the second grade classroom. The classroom has a computer, speaker, a projector, a bookshelf, a white board, a teacher’s desk, and twenty students’ desks, and the classroom area is approximately twenty square meters. The students in second grade take two hours of English classes per week consisting of one hour of grammar (main course) one hour of reading, speaking, listening and writing skills. The language proficiency level of students is A1. The students take three written examinations each term. The participants of the present study were a total of 20 Turkish second grade students studying at private Toros Primary School in Tarsus, Mersin, Turkey. They were about 7-8 years old. Convenience sampling strategy was used when choosing the participants of the study. For Marshall (1996) "Convenience sample is the least rigorous technique involving the selection of the most accessible subjects. It is the least costly to the researcher, in terms of time, effort and money, but may result in poor quality and lacks intellectual credibility. There is an element of convenience sampling in many qualitative studies, but a thoughtful approach to selection of a sample is usually justified" (p. 523).

3.2. Data Collection Procedure The first step in the data collection procedure was to inform the administration of the school that I would conduct a six-week case study with the second grade students. After getting the permission from the administration of the school, I informed the parents and the students that I would use songs to present and practice vocabulary items. I also explained to the parents the importance of using music and body language in language learning with young learners.

3.2.1. Week One Aim: To help students recognize and pronounce the cardinal numbers from one to ten. Material Used: Numbers and jobs, classroom rules from English Through Songs Şevik (2006). Procedure: First, the students listened to the song Numbers and Jobs. Second, they were asked to fill in the blanks on their paper. While they were writing the numbers on the related blanks they listened to the song twice. Next, the students were asked to sing the song all together by reading the song on their papers. Then the students were divided into groups. Each group was asked to sing the song. Lastly, each student sang the song by herself. Finally, everybody counted the numbers all together. The Numbers and Jobs helped the students to practice the numbers from one to ten easily. They also had the opportunity to develop their concentration span, memory and coordination.

3.2.2. Week Two Aim: To help students practice using the names of the animals that was presented to them in the previous lesson.

138 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Materials Used: Animals and abilities, animals and senses, what animals like from English Through Songs by Kömürcü (2006). A copy of the sampling animal pictures to be described by the teacher and acted by the learners through the descriptions. Procedure: At the beginning of the lesson, students were shown some animal pictures coupled with related animal sounds. And they were asked to name the animal. In the second step, students were divided into two groups and asked to act and produce the sound of the related animal while singing. Meanwhile, the teacher monitored the students. Finally, the teacher stopped the music and asked the students to name the animals in English as a whole class activity.

3.2.3. Week Three Aim: To help the students to learn vocabulary items related to physical actions such as movement, mime, skipping, clapping. Materials Used: The song named: If you are happy and you know it. Procedure: I reflected the song If you’re happy and you know it on the board. Then I played the song on the CD and sang it. When doing so I revealed the meanings of the vocabulary items related to physical actions through movement and actions. Then I asked the students to join me and we sang the song together practicing the vocabulary items.

3.2.4. Week Four Aim: To help students learn and practice the vocabulary items related to parts of body. Materials Used: The song named Head, Shoulders, Knees and Toes. Procedure: At the beginning of the lesson, the students watched the video of the song. The second time they were watching the video extract, the teacher sang the song and acted out the vocabulary items. The next time they watched the video and listened to the song, the students joined the physical movements and sang the song along with the teacher.

3.2.5. Week Five Aim: To help students to learn the names of the countries of the world. Materials Used: Countries and capitals song (Şevik, 2006). Procedure: First I reflected the some pictures of Big Ben, Eiffel, Coliseum and White House. I asked them where they are. Students were asked to sit in circles of five or six. They were asked to imagine they are around these places. Lastly, they listened the countries and capitals song.

3.2.6. Week Six Aim: The first aim of the week was to help the students to learn and use the new words in group activities. Materials Used: The song named Row Your Boat. Procedure First, I played Row Your Boat and asked the students to sit in four parallel lines facing the board on the floor. While listening to the music, they were asked to imagine they are in a boat, on an island. They were rowing down a stream. Students sang the song. Students repeated the song. After listening to the song many times, students would have not only the words but also the melody. In the second step, students were asked to write down the lyrics. I played the tape until most of the students could complete the lyrics of the song. I gave the students very little help, only the title of the song and some of the words. I wrote a blank outline of the song on the board. Then told them the number of words pre line. I drew a line for every word. These

139 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

activities made the children learn the language unconsciously, and in a fun way. Students could enhance their language skills such as listening, speaking and writing. These three skills were used as stated in the following order: first they listened to the song, and after that the students sang the song and finally they wrote the lyrics of the song. The activity was not only fun for the students but it also helped skills development. 4. Findings And Discussion 4.1 Introduction Reflecting on my classroom observations, which were recorded in my diary, I realized that teaching English vocabulary to children through songs was very suitable for children for two main reasons. First of all, I realized that the use of songs helps to establish meaningful language learning presentation and practice in English language classes for two main reasons. Firstly, this approach helps the teacher to present the vocabulary items in context and this helps children to discover the meanings of the vocabulary items easily. Secondly, during the practice stage the children could easily associate the words and their meanings on listening to the songs the second or the third time. For example, in fourt week chhildren learned parts of the body with the song named Head, Shoulders, Knees and Toes. I observed that the children internalized the words through movements, repetition and imitation easily. The second main reason why songs might be argued to be useful in children’s language learning process is related to their learning of pronunciation effectively. I noticed my students' improvement in pronunciation especially in week six. This benefit might be the result of exposing children to an increased amount of authentic language through songs. For this reason, it might not be incorrect to state that songs and rhymes were particularly useful for practicing pronunciation of certain vocabulary items.

4.2. Use of Songs Increase Children’s Level of Classroom Participation According to my observations, in the first week of the term, almost all of the students were disinterested and unwilling to learn English. They couldn’t even focus on the activities in the first and the second week. From third week on, they started to enjoy the activities more. As a teacher, my role was to facilitate learning. I wasn’t in the center of the teaching process. I tried to be a model to start the activities and then guided them to perform the activities by themselves. Initially, songs generated active thinking, which facilitated the children’s participation in the learning process; consequently, it promoted not only motivation but also good attitude from students towards foreign language learning. According to Brewster (2007) songs are psychological resource. They are motivating and fun and help develop positive attitudes towards the target language. Having those factors strengthened helped the children to learn in a fast and effective way. The fact that children understood and used the new vocabulary in the class caused high stimulus for learning English vocabulary, and as they were highly motivated for being active part of the activities, their response towards the target language improved; since, with their attitude demonstrated desire to learn English.

4.3. Use of Songs Help to Establish a Stress Free Classroom Environment During the sessions, I observed that the participants could learn easily in a stress free environment within which the children engage in physical movement with the inclusion of songs and games, for instance: “Head, Shoulders, Knees and Toes” song. In addition, the participants expressed their emotions and enthusiasm to learn and participate in the activities. Brewster (2007) points out that songs are social resource and singing/chanting together is a

140 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

shared social experience and helps to develop a class and group identity. Songs can be used as the basis for a performance or show. Finally, the use of the song method was interesting because it caught children’s attention and made them be attentive and focused in the lessons; also they felt freely involved in the learning process since they were not under a condition of oppression. All these factors permitted the children to achieve the learning aims proposed for each lesson by participating and practicing the vocabulary. To sum up, I can say that these activities created a positive classroom environment for language learning.

4.4. Use of Songs Help Children's Listening Improvement I observed that the children listened to the songs attentively and followed the songs. They also immediately began to sing the songs and repeated the lyrics. For this reason, I believe songs might be used as the vehicle for listening improvement. In addition, use of songs in language teaching helps to integrate other skills such as speaking, specifically pronunciation. This finding is in line with those of Ioannou's (2010) study. In that, Ioannou (2010) points out that songs can function as the first steps in speaking and listening as they offer opportunities for practice of sounds, rhythm and intonation in safety. According to Brewster (2007) songs help improve all aspects of pronunciation and they can be used to develop all skills in an integrated way. During the lesson, I also emphasized the pronunciation of some words related to the topic. Finally, I observed that when the children listened and understood the vocabulary they were more able to give an appropriate physical response to the song.

5. Conclusıons This case study aimed to determine the benefits of using songs in English classrooms to young learners. In the present study I tried to examine the benefits of using songs in teaching vocabulary to young learners of English. In this respect, this study suggests that teaching vocabulary through songs have four main benefits to second graders at “Toros College.” The benefits of using songs in teaching vocabulary to young learners of English were categorized as: use of songs help children’s language learning process (4.2.), use of songs increase children’s' level of classroom participation (4.3.), use of songs help to establish a stress free classroom environment (4.4.) and use of songs help children's listening improvement (4.5.). The conclusions for the above mentioned findings are explained in the following paragraphs. First of all, this study suggests that use of songs help children’s language learning process. This conclusion is based on the researcher's observation that use of songs helps to establish the grounds for meaningful learning. That is, the teacher finds an opportunity to present and practice the vocabulary items in context. In the long run, this approach to teaching vocabulary helps the learners to associate the vocabulary items with their meanings easily. This conclusion is in line with the arguments put forward by Şevik (2012) and Ferero (2011). According to Şevik (2012) singing is one of the most effective language learning strategies reported by the children. Finally, we might conclude that the use of songs help children's listening improvement. Children find an opportunity to practice the sounds and pronunciation of the target vocabulary items through listening and singing songs. This conclusion is in line with the arguments stated by Ioannou (2010) and Brewster (2007). They claim that songs not only help improvement in listening skills but they also help the teachers to integrate all the skills in their lessons. Similarly, Yuliana (2002) points out that children can enhance their language skills such as listening, speaking and writing through songs.

141 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

5.4. Suggestions for Further Studies Music should not be seen as a loss of time, deviation from a course or a loss of seriousness. On the contrary, music is part of our lives. It reveals different perspective to life and students can exchange their ideas by music. Music is not just for children. Researchers can search benefits of songs to adults in teaching English as a foreign language.

References Asher, J. (1997). Language by command. The Total Physical Response approach to learning language. Retrieved February 18th, 2010, from Asher, J. (1998). James Asher’s Total Physical Response. A short Introduction. Retrieved April 2nd, 2010, from http://www.c-english.com/files/tpr.pdf Asher, J.J. (1977). Learning Another Language through Actions. The Complete Teacher's Guide Book (6th ed.). Los Gatos: Sky Oaks Productions, Inc. Brewster, J.and Ellis, G. (2007). The Primary English Teacher’s guide. Essex: Penguin English Quides, England Brown, H. D. (2000). Principles in language learning and teaching. Longman: A Pearson Education Company. Brown, H. D. (2001). Teaching by principles. Longman: A Pearson Education Company. Cameron, L. (2001). Teaching Languages to Young Learners, Cambridge: Cambridge University Press. Çakır, A. (1999).Musical activities for young learners of EFL. The Internet TESL Journal,V/11,November 1999. http://iteslj.prg(accessed July 12, 2010) Elo, S. (2014) Qualitative Content Analysis: A Focus on Trustworthiness. Sage Open Journal, 01-10, March 2014. Hisar, Ş., MA Thesis, 4. Ve 5. Sınıf İngilizce Derslerinde Kullanılabilecek Etkili Ogretim Yöntemleri Uzerine Deneysel Bir Çalışma, Süleyman Demirel University,Institutute of Social Sciences,2006 http://www.context.org/ICLIB/IC06/Asher.htm Kirsch, C. (2008).Teaching Foreign Languages in the Primary School, London: Continuum. Larsen, D. (2007). Techniques and Principles in Language Teaching (2nd. Ed) Newyork: Oxford Mohambest (2009). Mohambest blog. Retrieved January 15th, 2010, from Rixon, Shelagh. (1999). Young learners of English: some research perspectives. London: Longman Roth, G. (1998). Teaching very young children pre-school and early primary. Richmaond Publishing, London Scott, W. And Ytreberg H.1990. Teaching English to Children. Longman Group UK Limited, New York Şevik, M. (2012). Developing Young Learners’ Listening Skills Through Songs. Mehmet Akif Ersoy Universitesi Kastamonu Egitim Dergisi, 20/1, 327-340

142 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

UZAKTAN ALGILAMA TEKNİKLERİ İLE KENTSEL DOKUNUN TESPİTİ: İMKÂN VE SINIRLILIKLAR1

Prof. Dr. Kadir Temurçin Süleyman Demirel Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakultesi Cografya Bolumu- ISPARTA [email protected] Doç. Dr. Gülcan Sarp Süleyman Demirel Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakultesi Cografya Bolumu- ISPARTA [email protected] Araş. Gör. Yolcu Aldırmaz Süleyman Demirel Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakultesi Cografya Bolumu- ISPARTA [email protected] Araş. Gör. Mahinur Kılıc Süleyman Demirel Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakultesi Cografya Bolumu- ISPARTA [email protected] YL .Ogrn. Ayşe Aldırmaz Süleyman Demirel Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakultesi Cografya Bolumu- ISPARTA [email protected] Özet Son yarım yüzyılda mekânsal veriye ve ona baglı üretilen bilgiye yönelik artan bir ilgi bulunmaktadır. Ozellikle kent araştırmalarında, mekânsal bilgi artık olay ve olguların acıklanmasında başat rol oynamaktadır. Bu husus, temelde iki nedene dayanmaktadır. İlki mekânsalın toplumsalla olan diyalektik ilişkisine dair epistemolojik kabulün güclenmesidir. İkincisi ise mekânsal bilgide, başka bir ifade ile kentin fiziksel unsurlarına ait verilerde gözlemlenen artıştır. Buna elbette bir de veri işleme yöntemlerindeki ilerlemeler de eşlik etmektedir. Fakat ikinci olgu, birincisine göre bir takım sınırlılıklar icermektedir. Çünkü bilimsel bilgide artık verinin varlıgı degil, var olan sınırsız verinin işlenmesi ve dogru bilgilerin ayıklanması temel sorunsaldır. Bu nedenle verilerin niteliklerinin ve işlenmesi sonucunda ortaya cıkan sorunların tespiti önemli bir metodolojik problemdir. Bu calışmada da uzaktan algılama teknikleri ile elde edilen yüksek çözünürlüklü görüntüleri kullanarak, kentin dokusuna dair verilerin üretilmesindeki avantajları ve sınırlılıkları test edilmektedir. Bunu da hem gelişmiş ülkelerin mekânsal dokusunu hem de gelişmekte olan ülke şehirlerinin morfolojik sorunlarını iceren İstanbul şehri üzerinden yapmaktadır. Bu kapsamda, uzaktan algılama teknikleri kullanılarak, kentsel alandaki arazi örtüsü tespit edilebilmektedir. Yine yeterli cözünürlüge ulaşılırsa, ulaşım agları ve diger obje tabanlı bilgileri de üretmek mümkündür. Hatta hava limanları, spor tesisleri gibi belirli bir şekle sahip olan unsurları icerecek şekilde arazi kullanımına dair bilgilere de ulaşılabilmektedir. Ancak bu calışmanın sonucları, hangi sınıflandırma yöntemi kullanılırsa kullanılsın elde edilen verilerin dogrulugunun %70-90 arasında bir gecerlilige sahip oldugudur. Söz konusu degerler yeterli bir oranı ifade etse de mekânsal dokudaki bir takım ayrıntılar kaybolmaktadır. Bu durumun sebebi kentsel dokunun sınırsız ceşitlilige sahip olmasıdır. İstanbul kentindeki binaların catı renkleri bile düzinelerce kombinasyonu yaratacak farklılıga sahiptir. Yine yollar ile catısız konutların yansıma degerleri cogu durumda birbirleri ile karışmaktadır. Kentsel alanın büyüklügü de dikkate alındıgında ilgili sorunların boyutu daha da artmaktadır. Dolayısıyla uzaktan algılama tekniklerinde ve sayısal görüntü işlenmesinde meydana gelen gelişmelere ragmen ilgili verilerin sınıflandırmadan sonra raster editleme işlemine tabi tutulması gerekmektedir. Böyle bir düzenleme ile verilerin temsil düzeyi oldukca yükselmekte ve kentsel mekân bir bütün halinde obje tabanlı analiz edilebilmektedir. Ayrıca özellikle bina sınıfının altındaki kullanımlara ait konumsal veya yatay boyuttaki gözlemlere ait verilerle birleştirilmesi durumunda kentin arazi kullanımı da cıkarılabilmektedir. Bu da kentin fizyolojisinden kaynaklanan sorunları, mekânsal dokusundaki dönüşümleri, yeniden yapılanmaların ortaya cıkardıgı degişimleri analiz etmeye imkân tanımaktadır. Anahtar Kelimeler: Uzaktan Algılama, Kentsel Mekân, Sayısal Görüntü İşleme, İstanbul

1 Bu calışma TUBİTAK 1001 programı kapsamında, 217K119 numaralı ve “İstanbul İlinde Sanayinin Mekânsal Dönüşümü: Sürecler, Etkiler, Beklentiler” adlı proje tarafından desteklenmektedir.

143 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

THE DETERMINATION OF THE URBAN FABRIC BY USING REMOTE SENSING TECHNIQUES: OPPORTUNITIES AND LIMITATIONS

Abstract During the last half century, there has been an increasing interest in spatial data and the information generated by it. Spatial knowledge is now playing a major role in explaining events and phenomena especially in urban studies. This is mainly based on two reasons. The first one is the strengthening of the epistemological acceptance of the dialectical association between spatial and social relationships. The second is the increase in spatial information, in other words, the increase observed in data regarding the physical elements of the city. This is of course also accompanied by advances in data processing methods. However, the second phenomenon has some limitations compared to the first one. The basic problem in terms of scientific knowledge is no longer the existence of data, but the processing of existing unlimited data and extracting the right information. Therefore, the determination of the characteristics of the data and the problems that arise as a result of processing is an important methodological problem. The advantages and limitations in the generation of data regarding the texture of the city are tested in this study by using high resolution images obtained with remote sensing techniques. This is carried out over the city of Istanbul, which includes both the spatial texture of developed countries and the morphological problems of the cities of developing countries. In this context, land cover in urban areas can be determined by using remote sensing techniques. Furthermore, if sufficient resolution is achieved, it is possible to generate transport networks and other object-based information. In fact, information on land use, including elements of a certain shape, such as airports and sports facilities, can be accessed. However, regardless of which classification method was used, the validity of the results of this study had a range of 70-90%. Although these values represent a sufficient ratio, some details in the spatial texture are lost. The reason for this is that the urban texture has unlimited diversity. Even the roof colors of the buildings in Istanbul have the ability to create dozens of combinations. Again, the reflections of roads and roofless houses often intermingle with each other. The size of the related problems increases in parallel with the size of the urban area. Therefore, regardless of the advances in remote sensing techniques and digital image processing, the relevant data should be subjected to raster editing after classification. With such a process, the representation level of the data increases considerably and the urban space can be subjected to object-oriented analysis as a whole. In addition, the land use of the city can be extracted, especially if it is combined with the data for spatial or horizontal observations related to the usage under the building class. This enables the analysis of the problems arising from the physiology of the city, transformations in its spatial texture and the changes caused by restructuring.

Keywords: Remote Sensing, Urban Space, Digital Image Processing, Istanbul

1.Giriş Tarihselligin veya zamansallıgın karşısına mekânın ve mekânsallıgın ileri sürülmesi ile birlikte, sadece cografya alanında degil, diger disiplinlerde de bir mekânsal donus yaşanmaktadır (Soja, 2017; Soja, 1979; Fujita & Thisse, 2002). Mekân ya da mekânsal bilgi adına bu yeniden canlanma, hem kavramın ontolojik kabulündeki degişimlere hem de yine buna baglı olarak diger kavram veya süreclerle olan diyalektik ilişkilerin acıga cıkarılmasına baglanabilmektedir (Soja, 1980; Smith, 2017). Yaklaşık yarım yüzyıla dayanan bu farklılaşmanın yansımaları, bircok farklı disiplini etkisi altına alsa da özellikle kent araştırmalarında daha belirgin bir şekilde gözlemlenebilmektedir. Bu durum temelde iki nedene dayandırılabilir. İlki kentin ve kent toplumunun anlamlandırılmasında mekânsal bilginin önem kazanmasıdır. Artık kente dair yorumlamalarda, sadece sosyal ya da zamansal olana degil, onun somutlaşmış veya temsili hali olan mekânsala daha cok atıfta bulunulmaktadır. Mekân artık sosyal olan tarafından üretilen ve aynı zamanda onu bicimlendiren diyalektik bir kalıpta düşünülmektedir (Harvey, 2016; Harvey, 2015). Böyle bir bakış acısı da kenti sadece belirli bir

144 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

sayıdaki insanın sınırlı bir alanda yaşadıgı fiziksel bir oluşum olmaktan cıkarmaktadır. Bu algılayış tarzı hem mekân hem de kentler hakkındaki yazında radikal degişimlere neden olmuştur. Toplumsal olan bircok sürec, şimdilerde mekânın üretimi ve dönüşümü üzerinden yorumlanmaktadır. Sadece İstanbul yazını bile bu degişimin boyutunu göstermesi bakımından önemlidir. Artık sınıf ilişkilerin cözümlenmesinden (Kurtuluş, 2019) mekân tarihciligine kadar (Toprak, 1999) mekânsal bilgi ya da analiz kentin veya kentteki dönüşümlerin anlamlandırılmasında önemli bir yer edinmektedir. İkinci olgu ise mekânsal bilgiye yönelik artan talebi karşılayabilecek hatta onu aşabilecek bir veri arzının yaşanmasıdır. Bu anlamda veri, bilimsel bilginin üretiminde her zaman degerli bir yer edinmiştir. Bu sadece bir kanıya varmak icin verinin incelenmesi acısından degil, aynı zamanda üretilen fikirlerin desteklenmesi bakımından da gecerlidir. Hatta verinin; varlıgı, boyutu, niteligi veya onu işleme ve yorumlama yöntemlerindeki degişimler, bilim dallarında paradigmatik farklılaşmaların bircok kez temel nedeni olmuştur. Bu süreclerin her alandaki yansımaları elbette farklı anlatılara sahiptir. Fakat bir üst yorumlamada, yani veriyi merkeze alan bir acıklamada, tüm bilim dallarını kapsayan bazı radikal dönüşümlerin oldugu rahatlıkla görülmektedir. Ozellikle son yarım yüzyılda veri; varlıgı veya yeterliligi ile degil, sınırsızlıgı ve karmaşık yapısıyla temel bilimsel kaygı haline gelmiştir. Kimilerine göre dördüncü paradigma olarak ifade edilen bu yeni aşamada, artık az sayıdaki veriden genel kanılara ulaşmak bir yana bırakılmış ve ceşitli teknolojilerle üretilen sınırsız verinin işlenmesi, anlamlı olanların secilmesi ve degerli verilerden cıkarımlarda bulunulması başlıca sorunsaldır (Hey, vd. 2009). Veri yogun bilimsel keşfi ifade eden söz konusu sürecin sorgulaması, bilim dallarının her birinde kendi icyapıları geregince bir degerlendirmeye tabi tutulmaktadır. Bu anlamda özellikle mekânsal bilimler veya daha genel ifade ile cografi bilgi bilimleri yapıları geregince bu ic hesaplaşmayı oldukca yaygın yapan alanlardandır. Kaldı ki mekânsal bilginin işlenmesi, görselleştirilmesi ve anlamlandırılması Cografi Bilgi Bilimi (GIScience) gibi bir alanın dogmasına neden olmuş ve bu cerceve dördüncü paradigmanın ilanından oldukca öncesinde kavramsallaştırılmıştır. Günümüzde veri yogun cografi keşiflerin sorunları, eksiklikleri ve kapsamı da bu alan icerisinde sorgulanmaktadır. Konumsal algılayıcılardan uzaktan algılama teknikleri ile veri üretim tekniklerine kadar tüm bilgilerin yogun bir eleştirisi bulunmaktadır. Bu anlamda yaygın kanı mekâna dayalı verilerin artan miktarına karşılık, onları işleme ve analiz etme tekniklerinde aynı hızda bir ilerlemenin meydana gelmemesidir. (Miller & Goodchild, 2015; Miller & Han, 2009; Yuan, vd. 2005; Graham & Shelton, 2013; Miller, 2008; Mennis & Guo, 2009). Dolayısıyla veri arzı, talebin nitelikleri arasında bir takım uyuşmazlıklar bulunmaktadır. Bu nedenle verinin işlenmesinde, yorumlanmasında ve görselleştirilmesindeki eksikliklerin tespit edilmesi ve bunların cözümüne dair cıkarımlarda bulunulması gittikce önem kazanmaktadır (Kitchin, 2013). Bu calışmada uzaktan algılama yöntemlerinin kentsel dokunun tespitindeki avantajları ve dezavantajlarına odaklanmaktadır. Çalışma gelişmiş ve gelişmekte olan ülke şehirlerinin morfolojik yapısını icerisinde bulunduran İstanbul kentindeki bir örneklem üzerinden yapılmaktadır (Şekil: 1). Araştırmada özellikle kent ici arazi örtüsü sınıflarının ve daha da önemlisi kent ici arazi kullanım sınıflarının, kentin morfolojik boyutunu tam anlamıyla ortaya koyabilecek nitelikte tespit etmenin yolları aranmaktadır.

145 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Şekil: 1 Çalısmada Kullanılan Örnek Alan Kaynak: Harita Genel Komutanlıgı ve İstanbul Buyuksehir Belediyesi verilerinden yazarlar tarafından olusturulmustur.

2. Veri ve Yöntem Araştırmada 2017 yılına ait yüksek mekânsal cözünürlüge sahip OrtoFoto görüntüler kullanılmıştır. Bu veriler temelde, kentin dokusunu anlamlandırmak icin temsil yetenegi oldukca yüksek bilgi kaynagıdır. Çünkü ilgili mekânsal yapı dogrudan yansıtıldıgı icin görünen ile gercek arasında herhangi bir farklılık bulunmamaktadır. Ancak bu veri raster veri formatında oldugu icin kategorize edilememekte ve başka bilgilerle ilişkilendirilememektedir. Dolayısıyla vektör veri formatına dönüştürülmesi gerekmektedir. Bu amacla verinin önce sınıflandırılması ve akabinde vektör veri formatına dönüşümünün yapılması gerekmektedir. Görüntü sınıflandırılması olarak adlandırılan bu işlem genellikle iki yöntemle yapılmaktadır. İlki egitimli ikincisi de egitimsiz sınıflandırmadır. Birinci yöntemde bilgisayar yazılımına sonucta elde edilebilecek sınıf sayısı girilerek, diger tüm işlemler bilgisayar yazılımı tarafından otomatik olarak oluşturulmaktadır. İkincisinde ise sınıflandırılacak veriden ulaşılmak istenen sınıflara ait referans bilgiler toplanmakta ve yazılım ceşitli algoritmalar kullanarak veriyi analiz etmektedir. Kent peyzajını oluşturan unsurların karmaşıklıgı dikkate alındıgında birinci yöntem genellikle tercih edilmemektedir (Gatrell & Jensen, 2008; Masek, vd. 2000). Bu nedenle calışmada, Egitimli Sınıflandırma yöntemlerinden biri olan ve istatistiksel ögrenme teorisine dayalı Destek Vektör Makineleri (SVM) sınıflandırma teknigi kullanılmıştır. Sınıflandırma işlemi üc adımda tamamlanmıştır. Oncelikle, görüntüde bulunan objelerin spektral yansıma degerlerine göre sınıf sayısı belirlenmiştir. Bu anlamda bina, toprak, cimenlik ve agaclık alanlar ile yol ve gölgeden oluşan toplamda 6 temel sınıf tespit edilmiştir. Ancak söz konusu kategoriler kendi icerisinde de farklı spektral yansıma degerlerine sahip oldugu icin sınıflandırma dogrulugunu arttırmak amacıyla bazı sınıflar alt kategorilere ayrılmıştır. Ornegin bina sınıfları: kırmızı, beyaz, gri ve yeşil catılı binalar şeklinde alt gruplara ayrılmıştır. İkinci

146 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

aşamada egitimli sınıflandırma icin gerekli olan ve her bir kategori ve alt grupları temsil eden egitim sınıfları toplanmıştır. Burada ilgili referansların en iyi sınıflandırma sonucunu elde edebilmek icin yüksek temsil gücüne sahip olmasına özen gösterilmiştir. Bu nedenle egitim setleri; her bir arazi sınıfını en iyi şekilde temsil eden homojen alanlardan rastlantısal olarak toplanmıştır. Ucüncü aşamada ise, görüntü Arc Map ortamında sınıflandırılmış ve alt gruplara ayrılan bina sınıfları tek bir tematik veriyi yansıtacak şekilde yeniden kategorize edilmiştir (Şekil: 1).

3. Bulgular Yüksek cözünürlüklü (30 cm) görüntü kullanılarak oluşturulan arazi sınıfları, gercek görüntüyü bircok acısında yüksek bir temsiliyet ile yansıtmaktadır. Ancak Longley’in de ifade ettigi gibi, “ironik olarak, uzaktan algılanan verilerin miktarı ve kalitesi arttıkca, kentsel sınıflandırmalarımızdaki kesinlik ve guven duygumuz azalmaktadır” (Longley, 2002). Gercekten de yapılan dogruluk analizlerine göre, üretilen veri % 90’a yakın bir başarıya sahip olmasına karşılık (ki % 75 ve üzeri bir temsil gücü başarılı bir sınıflandırmayı yansıtır), bazı sınıflarda kaymaların oldugu, objelerin olması gereken şekillerindeki kücük bozulmaların büyük bir kenti analiz ederken toplamda önemli sayılabilecek hatalara neden olabilecegi kanaati uyanmaktadır (Şekil: 2). Ozellikle kentsel dokunun analizinde, başka bir anlatımla kentin morfolojik yorumlanmasında bu hususlar daha da önem kazanmaktadır. Dolayısıyla verinin niteligi ve niceligi arttıkca üretilmek istenen veya ulaşılmak istenen hedeflerde bir takım degişimler olmaktadır. Landsat görüntülerinde oldugu gibi, sadece arazi kullanımı ve arazi sınıflarının üretilmesi gibi işlemler, yüksek cözünürlüklü görüntüleri kullananlar temel amac olmaktan cıkmaktadır. Burada artık sadece şehir sınıfının alan olarak tespiti degil, binaların, yolların kısaca kenti oluşturan objelerin belirlenmesi ve onlar üzerinden kente ve kentteki degişimlere dair cıkarımların yapılması başlıca araştırma hedefi haline gelmektedir.

Şekil: 2 Sınıflandırma Sonucunda Olusturulan Kent İci Arazi Sınıfları Ayrıca son yarım yüzyılda, hem de gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki şehirsel alanların daha önceki deneyimlerden daha kapsamlı bir yeniden yapılanmaya maruz kalması yüksek cözünürlükte üretilen bilgiye olan talebi arttırmaktadır. Nitekim şehrin alansal genişlemesi düşük cözünürlüklü görüntülerden belirlenebilmektedir. Fakat şehrin icerisinde yaşanan dönüşümler genellikle obje tabanlı oldugu icin yüksek çözünürlüklü verilere ihtiyaç duyulmaktadır. İstanbul gibi hem alansal olarak sürekli büyüyen hem de kontrolsüz bir yeniden yapılanma süreci geciren kentlerde ise her iki egilimin aynı cözünürlükte takip edilmesi zorunlu hale gelmektedir. Ancak İstanbul’un mekânsal inşasını veya yeniden yapılanmasını ele alan

147 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

calışmaların önemli bir kısmı, ilgili süreclerin yine bir mekânda gercekleştigini dikkate almamakta, sadece toplumsal yönüne odaklanmaktadır. Kanımızca bunun en önemli nedenlerinden biri mekânsal yorumlamaya imkân saglayacak veriye ulaşmada ve veri işlemedeki eksikliklerdir. Bu durumda bir anlamda verinin niteligi ile araştırmacının istekleri bakımından ve yine sürecler ile onların sonuclarını acıklama acısından bir uyumsuzluk ortaya cıkmaktadır. Uzaktan algılama teknikleri ile üretilen arazi sınıflarının temsiliyet gücünü zayıflatan unsurlardan en önemlisi, kentsel mekânı oluşturan objelerin yatay ve düşey boyutta spektral yansıma degerleri ve obje şekillerine göre sınırsız ceşitlilige sahip olmasıdır. Bu husus, bazı sınıflarının ait olmadıkları sınıflara atanmasına sebebiyet vermektedir. İstanbul gibi planlı yapılaşmadan daha cok plansız gelişmenin hâkim oldugu şehirlerde söz konusu sorunlar daha da güclenmektedir. Binaların bircogunun yeni katlar ilave etmek icin catısız bırakılması veya catıların keyfi malzemelerle kaplanması yüzlerce renk yelpazesine sahip bir peyzaj üretmektedir. Dolayısıyla her bir rengin sınıflandırmada tespit edilmesi ve referanslar icerisinde eklenmesi mümkün degildir. Yine catısız binaların yansıma degerleri ile yolların yansımaları, yeşil binalarla yapay cimlerden oluşan spor alanları birbirlerine karışmakta ve sınıflandırma sonucunu olumsuz etkilemektedir. Uzaktan algılama tekniklerindeki ilerlemelere ragmen, kullanılan yöntem ve algoritmaların bu karmaşayı tam manasıyla cözmesi şimdilik mümkün degildir. Bu nedenle, kenti oluşturan objelere dair kesin bilgilere ancak sınıflandırma sonucunda üretilen verinin manuel olarak düzenlenmesi ile ulaşılabilinmektedir. Raster editleme olarak adlandırılan bu işlemde, sınıflandırma sonucunda benzer tematik sınıfa atanan ancak gercekte farklı sınıfları temsil eden arazi örtüsü veya arazi kullanımları piksel, nesne veya obje grupları halinde düzenlenmekte ve olmaları gereken kategorilere aktarılmaktadır. Böylece sınıflandırmanın sonucu % 95’in üzerine cıkmakta hatta belirli sınıflar icin gercegi bire bir temsil edebilir nitelige bürünmektedir (Şekil: 3).

Şekil: 3 Raster editleme isleminin uygulanması sonrasında bina alanlarının yuksek dogrulukta belirlenmesi 1) Kentsel Alanın Tespiti İcin Kullanılan Orto-Foto Görüntü, 2) Sınıflandırma Sonucunda Ulasılan Arazi Örtusu Sınıfları 3) Özellikle Bina Sınıflarına Uygulanan Raster Editleme İslemi Neticesinde Uretilen Arazi Örtusu Sınıfları 4) Sınıflandırma Sonucunun Bina ve Bina Olmayan Alanlar Olarak İki Katman Halinde Yeniden Kategorize Edilmesi

Uzaktan algılama teknikleri ile kentin dokusuna ve özellikle de bina sınıfına dair tespitlerde deginilmesi gereken bir diger konu ise, arazi örtüsü veya arazi kullanımı desenlerinin belirlenmesidir. Ancak burada daha önemli bir husus var ki o da, söz konusu kavramların ontolojik kabulündeki karmaşadır. Nitekim ilgili alan yazın, söz konusu kavramların

148 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

kullanılmasında sık sık yetersiz kalındıgını ve birbirlerinin yerine kullanıldıgını vurgulamaktadır. Bu bakımdan arazi örtüsü, belirli bir arazi parselinin yüzeyindeki fiziksel malzemeleri (örnegin, cimen, beton, asfalt, su) ifade etmektedir. Arazi kullanımı ise, o arazi üzerinde gercekleşen veya o araziyi kullanan insan faaliyetlerini (örnegin konut, ticari, endüstriyel) icermektedir. Dolayısıyla iki kavram arasındaki farklılık, uzaktan algılama teknikleri ile onların belirlenmesindeki ayrımı da beraberinde getirmektedir. Çünkü arazi örtüsünün tipi ile spektral yansıma degerleri arasında basit ve dogrudan bir ilişki olmasına ragmen, arazi kullanımı icin böyle bir durum nadiren gecerlidir. Başka bir ifade ile arazi kullanımı soyut bir kavramdır ve cogu durumdan uzaktan algılama teknikleri ile tespit edilemez (Barnsley, vd. 2001). Çünkü kentin düşey boyutta algılanan unsurlarından önemli bir kısmı, onların yatay boyutta hangi kullanımları icerdigi hakkında, yani kent ici arazi kullanımına yönelik cok fazla bilgi icermemektedir. Uzaktan algılama teknikleri ile tespit edilebilecek arazi kullanımları ise, sadece belirli bir şekle sahip olan havalimanları, stadyumlar, spor sahaları, havuzlar gibi yapılardır. Yine arazi örtüsü bircok durumda bir kesinligi ifade ederken (görüntünün tarihi itibariyle), arazi kullanımı görelidir. Bir bina hem mesken hem ticarethane hem de depo olarak kullanılabilmektedir. Bu durumda ilgili bina, hangi kullanım tarafından daha yogun işgal ediliyorsa arazi kullanım sınıfı o olacaktır. Böyle bir durumda dikkate alınan ölcüt önem kazanmaktadır. Ornegin sadece alan olarak bu tespit yapılabilir. Ama o binayı kullanan nüfus miktarı öncelige alındıgında arazi kullanım sınıfı da degişebilir. Binanın altı büyük bir işletme tarafından işgal ediliyor ve sürekli ikamet edenlerden daha fazla nüfusu istihdam ediyor olabilir. Bu gibi ayrımların her biri, bir bina icin farklı arazi kullanım sınıfını üretir. Her ne kadar göreli olsa da kent araştırmacıları icin arazi kullanım desenlerinin cözümlenmesi oldukca önemlidir. Çünkü uzaktan algılama teknikleri ile üretilen arazi örtüsü, kentin bircok işlevini icerisinde barındıran bina alanlarını tek bir kategoride toplamaktadır. Arazi örtüsündeki degişimler ise, her ne kadar şehirsel alanın boyutundaki degişimleri, kentsel mekânın dogal veya yapay cevre üzerindeki etkilerini bircok acıdan yansıtarak degerli bilgiler sunsa da, tüm bunları dönüştürme gücüne sahip kullanımlar hakkında pek bir bilgi içermemektedir. Bu nedenle arazi kullanımına ilişkin yersel gözlemler, bunlara baglı üretilen veriler ve konumsal bilgilerin uzaktan algılama yöntemleri ile üretilen arazi örtüsü sınıflarıyla ilişkilendirilmesi gerekmektedir. Böyle bir uygulama ile hem arazi örtüsüne hem de arazi kullanım sınıflarına ulaşılabilmektedir. Bu tarz bir veri seti, sadece kentsel peyzajın degişimini degil aynı zamanda bu farklılaşmayı saglayan kullanımları ve yine söz konusu fonksiyonların arazi örtüsündeki yeniden yapılanmalardan nasıl etkilendigi hakkında da diyalektik sorgulamalara imkân tanımaktadır (Şekil: 4).

149 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Şekil: 4 Raster Veri Formatındaki Bina Verisinin Vektor Veriye Donusumu ve Yapı Verisindeki Bilgilerin İslenmesi Sonucunda Olusturulan Arazi Kullanım Sınıfları 1) Raster Editleme Sonucunda Duzenlenmis Bina Sınıfı (Raster), 2) Raster Verinin Vektor Veriye Donusturulmus Hali, 3) Yersel Gozlemlerden veya Faaliyetlerin Konumsal Bilgilerinden Uretilen Bina Bilgilerinin Merkez Noktaları 4) Vektör Bina Sınıflarına Merkez Noktalarındaki Verinin Çekilmesi ve Arazi Kullanım Sınıflarının Olusturulması.

4. Sonuç Yeni veri kaynakları hemen her zaman yeni düşünme bicimlerini beraberinde getirmiştir. Uzaktan algılama tekniklerine dayalı veriler ve bunları işleme yöntemleri de kent araştırmalarında önemli degişimlere rehberlik etmektedir. Artık bircok acıdan algılanamayacak olan kentsel bölgeler, uzaktan algılama teknikleri ile bir bütün olarak yüksek mekânsal cözünürlükte analiz edilebilmektedir. Dahası kentsel peyzajı oluşturan her bir obje zamansal olarak karşılaştırılabilmekte ve yaşadıgı dönüşümler ayrıntılı bir şekilde yorumlanabilmektedir. Bu gelişmelerden en önemlisi de yeni veri kaynaklarının başka bilgilerle ilişkisinin kurulabiliyor olmasıdır. Böylelikle incelenen olgular sadece yüzeysel farklılaşmalarla kalmamakta aynı zamanda başka işlevlerle/süreclerle de ilişkilendirilebilmektedir. Ancak bunların tamamı icin hâlâ manuel düzenlemeler zorunlu bir işlem adımı olarak karşımıza dikilmektedir. Bu hem veri işleme yöntemlerindeki eksiklikler hem de kentsel mekânın kendi icsel sorunlarından kaynaklanmaktadır.

Kaynakça

Barnsley, M. J., Jensen, L. M., & Barr, S. L. (2001). Inferring Urban Land Use by Spatial and Structural Pattern Recognition. J. P. Donnay, M. J. Barnsley, & P. A. Longley içinde, Remote Sensing and Urban Analysis (s. pp. 102-130.). London: Taylor & Francis. Fujita, M., & Thisse, J. F. (2002). Economics of Agglomeration. Cambridge: Cambridge University Press. Gatrell, J. D., & Jensen, R. R. (2008). Sociospatial Applications of Remote Sensing in Urban Environments. Geography Compass, Volume: 2, Issue: 3, pp. 728-743. Graham, M., & Shelton, T. (2013). Geography and Future of Big Data, Big Data and Future of Geography. Dialogues in Human Geography, Vol. 3 (3), pp. 255-261.

150 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Güvenc, M. (2018). Kentsel Morfoloji Alanı Kurulurken. II. Kentsel Morfoloji Sempozyumu (s. s.73-79.). İstanbul: Türkiye Kentsel Morfoloji Araştırma Agı. Harvey, D. (2015). Kent Deneyimi Çev. Esin Sogancılar. İstanbul: Sel Yayınları. Harvey, D. (2016). Sosyal Adalet ve Şehir. İstanbul: Metis Yayınları. Hey, T., Tansley, S., & Tolle, K. (2009). The Fourth Paradigm: Data-Intensive Scientific Discovery. Washington: Microsoft Research. Kitchin, R. (2013). Big data and human geography: Opportunities, challenges and risks. Dialogues in Human Geography, Vol. 3, Issue 3, pp. 262-267. Kurtuluş, H. (2019). Modern Zamanlar ve İstanbul’da Orta Sınıfın Mekânsal İnşası. Strata, Sayı: 1, s. 27-46. Lefebre, H. (2011). Kentsel Devrim. İstanbul: Sel Yayıncılık. Lefebvre, H. (2017). Şehir Hakkı. İstanbul: Sel Yayınları. Longley, P. A. (2002). Geographical Information Systems: will developments in urban remote sensing and GIS lead to ‘better’ urban geography? Progress in Human Geography, Vol. 26, No. 2, pp. 231–239. Masek, J. G., Lindsay, F. E., & Goward, S. N. (2000). Dynamics of urban growth in the Washington DC metropolitan area, 1973-1996, from Landsat observations. International Journal of Remote Sensing, Vol. 21, No. 18, pp. 3473–3486. Mennis, J., & Guo, D. (2009). Spatial Data Mining and Geographic Knowledge Discovery-An Introduction. Computers, Environment and Urban Systems, Vol. 33, No. 6, pp. 403-408. Miller, H. J. (2008). Geographic Data Mining and Knowledge Discovery. J. P. Wilson, & A. S. Fotheringham içinde, The Handbook of Geographic Infırmation Science (s. pp. 352- 365.). Blackwell Publishing: Oxford. Miller, H. J., & Goodchild, M. F. (2015). Data Driven Geography. GeoJournal, Vol. 80, Issue, 4, pp. 449-461. Miller, H. J., & Han, J. (2009). Geographic Data Mining and Knowledge Discovery. Boca Raton: Taylor and Francis Group. Smith, N. (2017). Esitsiz Gelisim. İstanbul: Sel Yayınları. Soja, E. W. (1979). Between Geographical Materialism and Spatial Fetishism: Some Obseriations on the Development of Marxist Spatial Analysis. Antipode, Vol. 11, No. 3, pp. 3-1 1. Soja, E. W. (1980). The Socio-Spatial Dialectic. Annals of the Association of American Geographers, Vol. 70, No. 2, pp. 207-225. Soja, E. W. (2003). Writing the city spatially. City, Vol. 7, No. 3, pp. 269-280. Soja, E. W. (2017). Postmodern Cografyalar Elestirel Toplumsal Teoride Mekânın Yeniden İleri Surulmesi. İstanbul: Sel Yayıncılık. Toprak, Z. (1999). İstanbul’da Mekân ve Sayısal İlişkiler. Ç. Kafescioglu, & L. Thys-Şenocak içinde, Aptullah Kuran İcin Yazılar – Essays in Honour of Aptullah Kuran (s. s. 453- 459.). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. Yuan, M., Buttenfield, B., Gahegan, M. N., & Miller, H. (2005). Geospatial Data Mining and Knowledge Discovery. R. B. Mcmaster, & E. L. Usery içinde, A Research Agenda for Geographic Infırmation Science (s. pp. 365-388). Boca Raton: Crc Press.

Diğer Kaynaklar İstanbul Büyükşehir Belediyesi Harita Müdürlüğü (İlce Sınırları) Harita Genel Komutanlığı (OrtoFoto Görüntüler)

151 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

ŞEHİRLEŞME İLE KENTSEL ISI ADASI OLUŞUMU ARASINDAKİ İLİŞKİNİN JEOİNFORMASYON TEKNİKLERİ İLE DEĞERLENDİRİLMESİ: İSTANBUL ORNEĞİ2

Prof. Dr. Kadir Temurçin Süleyman Demirel Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakultesi Cografya Bolumu- ISPARTA [email protected]

Doç. Dr. Gülcan Sarp Süleyman Demirel Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakultesi Cografya Bolumu- ISPARTA [email protected]

Araş. Gör. Yolcu Aldırmaz Süleyman Demirel Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakultesi Cografya Bolumu- ISPARTA [email protected]

Araş. Gör. Mahinur Kılıc Süleyman Demirel Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakultesi Cografya Bolumu- ISPARTA [email protected]

Özet Bu calışma, Şehirsel Isı Adası (ŞIA) oluşumlarını şehrin morfolojisindeki yapısal farklılıklar üzerinden degerlendirmektedir. Bunu da şehrin ana fiziksel unsurlarından ikisini kullanarak yapmaktadır. İlki binaların meydana getirdigi mekânsal dokuya dayanmakta ve ilgili çevrenin yatay yogunlugu ile düşey boyutu analizin degişkenleri olarak kullanmaktadır. İkinci bilgi ise yol agının kademelenmesini ve sıklıgını kapsamaktadır. Böyle bir bakış acısıyla araştırma, İstanbul kentsel bölgesinde yer alan ve her biri farklı şehirsel dokuya sahip üc farklı ilce ile (Beykoz, Sultanbeyli ve Şişli) sınırlandırılmıştır. Çalışmanın yöntemi üc aşamadan oluşmaktadır. İlk olarak ilce alanlarındaki Arazi Yüzey Sıcaklıkları (AYS) ve ŞIA dagılımları 2018 Nisan ayına ait Landsat 8 OLI-TIRS uydusunun termal kızılötesi (TKO) bantlarından belirlenmiştir. İkinci aşamasında ise binaların konum ve zemin üstü kat bilgileri kullanılarak, yapılaşmanın düşey ve yatay dagılımları mekânsal istatistiki yöntemler aracılıgıyla analiz edilmiştir. Bu yöntem aynı zamanda yol agı icin de uygulanmıştır. Ucüncü adımda söz konusu üc veri arasındaki ilişki, mekânsal olarak degerlendirilmiştir. Elde edilen bulgulara göre; Şişli ilcesinde düşey, Sultanbeyli şehirsel alanında yatay yapılaşma fazla iken, Beykoz da hem yatay hem de düşey yönde yapılaşmanın daha az oldugu belirlenmiştir. Yatay ve düşey yöndeki bina yogunlugunun fazla oldugu alanların ŞIA oluşumları ile karşılaştırılması sonucunda; bina yogunluguna baglı olarak ŞIA etkilerinin fazlalaştıgı, düşey yönde yapılaşmanın yogun oldugu alanlarda ise AYS degerlerinin cevresindeki alanlara kıyasla 1-2 Cº arttıgı gözlemlenmiştir. Ayrıca yol agının, cevresindeki unsurlara göre ŞIA oluşumunu etkiledigi tespit edilmiştir.

Anahtar Kelimeler: Şehirsel Isı Adaları, Yatay şehirleşme, Düşey şehirleşme, İstanbul

EVALUATION OF THE RELATIONSHIP BETWEEN URBANIZATION AND URBAN HEAT ISLAND FORMATION WITH GEOINFORMATION TECHNIQUES: THE CASE OF ISTANBUL

2 Bu calışma TUBİTAK 1001 programı kapsamında, 217K119 numaralı ve “İstanbul İlinde Sanayinin Mekânsal Dönüşümü: Sürecler, Etkiler, Beklentiler” adlı proje tarafından desteklenmektedir.

152 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Abstract This study evaluates the Urban Heat Island (UHI) formations through structural differences in the morphology of the city. It does this by using two main physical elements of the cities. The first is based on the spatial texture created by buildings and uses the horizontal density and vertical dimension of the environment as variables of the analysis. The second information includes the grading and frequency of the road network. With such a view, the research is limited to three different districts (Beykoz, Sultanbeyli, and Şişli), each of which has a different urban texture. The method of the study consists of three steps. Firstly, Land Surface Temperatures (LST) and UHI distributions in district areas were determined from thermal infrared (TIR) bands of Landsat 8 OLI-TIRS satellite belongs to April 2018. In the second stage, the vertical and horizontal distributions of the buildings were analyzed with the spatial statistical methods by using spatial and above ground floor information of the buildings. This method was also applied to the road network. In the third step, the relationship between these three data was spatially evaluated. According to the findings; it was determined that while the vertical constructions are high in Şişli district, horizontal constructions are high in Sultanbeyli urban area, in Beykoz both horizontal and vertical constructions are less. As a result of the comparison of the areas where the building density is higher in the horizontal and vertical directions with the UHI formations; It has been observed that the effects of UHI increase due to the building density, whereas LST values increase 1-2 ºC in areas where vertical construction is intense.

Keywords: Urban Heat Islands, Horizontal urbanization, Vertical urbanization, Istanbul

1. Giriş Günümüzde gerek teknolojinin hızlı bir şekilde ilerlemesi gerekse hızlı nüfus artışı şehirleşmeyi zorunlu hâle getirmiştir. Bununla birlikte, küresel ısınma, endüstriyel atık ve hava kirliligi gibi bircok sorun da ortaya cıkmıştır. Büyük şehirlerde özellikle yapılaşmanın yogunluk gösterdigi alanlar yapılaşmanın daha az yogun oldugu alanlar ile karşılaştırıldıgında iki ana fenomen ortaya cıkmıştır. Bunlar; Şehirsel Isı Adası (ŞIA) denilen daha yüksek bir sıcaklık veya ısı icerigi ve Şehirsel Soguk Ada (ŞSA) olarak adlandırılan daha düşük sıcaklık kümelenmeleridir (Memon ve ark. 2008). Bu kümelenmelerin büyüklügü, farklı yerel fizyolojik özellikler ve iklim özellikleri nedeniyle şehirden şehre degişmektedir (Tam ve ark., 2015). ŞIA' nın nedenleri arasında, asfalt yüzeyler ve azalan bitki örtüsüne baglı olarak buharlaşma ve evapotranspirasyonun azalması; yerel altyapıdan (örnegin, sanayi, ticari ve konut binaları ve ulaşım aracları / sistemleri) kaynaklanan ısı üretimi ve özellikle de aerosoller olmak üzere kentsel kirlilik tarafından yakalanan aşırı ısı gösterilebilir (Oke, 1978). Bu faktörlerin bir kombinasyonu, radyasyon dengesini etkileyen gelen ve giden güneş ışınımının degişimine ve bu da yerel sıcaklıklarda artışa neden olur (Tam ve ark., 2015). ŞIA oluşumları, yaşam ortamının bozulmasını, enerji tüketimindeki artışı (Konopacki ve Akbari, 2002), yer seviyesi ozonunda yükselmeyi (Rosenfeld ve ark. 1998) ve hatta ölüm oranlarındaki artışı (Changnon ve ark., 1996) tetiklemektedir. Bu nedenden etkili adaptasyon önlemleri ve ŞIA azaltma stratejileri tasarlamak icin, özellikle hızlı gelişen bölgelerde şehirleşmeden kaynaklanan ŞIA'ların kapsamı ve büyüklügü hakkında daha fazla bilgiye ihtiyac vardır. Ornegin, şehirleşmenin hızlı oldugu bölgelerde gelecekteki altyapı planlaması ve gelişimi icin ŞIA'an neden olan enerji kullanımını tahmin etmek şarttır (Santamouris, 2014; Santamouris ve ark., 2015). ŞIA calışmalarında hava ölcümlerine dayanan ŞIA ve yüzey ölcümlerine dayanan ŞIA belirlenmesi yaklaşımları sıkca kullanılmaktadır. Hava ölcümlerine dayanan ŞIA belirlenmesi, sahaya veya araclara monte edilmiş termometre kullanılarak ölcülen hava sıcaklıgına dayanır (Jason ve Christopher, 2015; Oke, 1973; Pichierri ve ark., 2012; Smoliak ve ve ark., 2015). Yüzey ölcümlerine dayanan ŞIA belirlenmesi ise ucak veya uydulardaki radyometreler

153 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

tarafından ölcülen arazi yüzey sıcaklıgına (AYS) dayanmaktadır (Li ve ark., 2012). Yüzey ölçümlerine dayanan ŞIA belirlenmesi yaklaşımının en büyük avantajı, büyük alanlarda cok sayıda şehir icin kolayca hesaplanabilmesi, karşılaştırılabilmesi ve aynı alanda farklı zaman periyotlarında yapılan ölcümlerin birbirleri ile kıyaslanmasına imkân saglamasıdır. Bu calışma, yatay ve düşey yönlü şehirleşme ile ürettigi ŞIA arasındaki ilişkiyi degerlendirmek amacı ile yapılmıştır. 2.Çalışma Alanı ve Veri seti Çalışma alanı olarak İstanbul kentsel bölgesinde yer alan ve her biri farklı şehirsel dokuya sahip Beykoz, Sultanbeyli ve Şişli ilceleri secilmiştir (Şekil 1-a). Beykoz ilçesi İstanbul’un Anadolu yakasında yer alan yaklaşık 310, 36 km2’lik yüz ölcümüne ve 2018 kayıtlarına göre 795.8/km2 nüfus yogunluguna sahip İstanbul’un büyük ilcelerinden birisidir (Url-1). İlcenin büyük bir bölümü ormanlarla kaplıdır. Fakat son yıllarda ilcede dogal alanların bir kısmı, yüksek gelirli ve orta gelirli gruplar tarafından talep edilen yüksek katlı apartman blokları ile, bir kısmı ise düşük gelirli grupları tarafından inşa edilen gecekondu yerleşimlerinin kapladıgı alanlarla degiştirilmiştir. Ozellikle, ilcede son zamanlarda yapılmış ulaşım agları etrafında hızlı bir şekilde artış gösteren düşey boyutlu şehirleşme ilcenin calışma alanı olarak secilmesinde etkili olmuştur (Şekil 1b-1;c-1).

154 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Şekil 1. Çalışma alanı olarak seçilen ilçe lokasyonları (a), Yapı ve zemin üstü kat bilgileri verisi (b-1-2-3), Yol verisi (c--1-2-3) Şişli ilcesi, İstanbul ilinin Avrupa Yakası'nda yer alıp yaklaşık 11 km² yüz ölcümüne ve 2018 kayıtlarına göre 24,935/km² nüfus yogunluguna sahiptir (Url-1). İlcenin merkez semtlerinde, özellikle 1980'li yıllarda yıldızı parlayan ticaret sektörü önemini korumakla birlikte, 1990'lardan itibaren acılmaya başlanan büyük alışveriş merkezleri (AVM) Ozellikle 1990'ların sonlarından itibaren Büyükdere Caddesi üzerinde yapılan yüksek katlı rezidans ve işyeri amaclı olarak inşa edilen binalarla cok sayıda AVM’nin hizmete girmesi ile ilce hızlı bir degişim gecirmiştir (Url-2). İlce sınırları icerisinde yüksek katlı yapıların ile düşük katlı yapıların heterojen bir dagılım göstermesi ilcenin calışma alanı olarak secilmesinde etkili olmuştur (Şekil 1 b-2; c-2). Sultanbeyli ilcesi İstanbul’un Anadolu yakasında yer alan yaklaşık 29 km²’lik yüz ölçümüne ve 2018 kayıtlarına göre 11,303/km² nüfus yogunluguna sahip bir ilcedir (Url-1). İlcenin Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'nün yapımıyla büyük bir yerleşme merkezi haline gelmesi ve O-4 Otoyolu’nun (TEM) ilcenin ortasından gecmesi ve bina kat yüksekliklerinin ilçede fazla olmaması ilcenin calışma alanı olarak secilmesinde etkili olmuştur (Şekil 1 b-3; c- 3).Yatay ve düşey yönlü şehirleşme ile ürettigi ŞIA arasındaki ilişkiyi degerlendirmek amacı ile yapılan bu calışmada üc farklı veri seti kullanılmıştır. Bunlar TUBİTAK 217K119 Nolu proje kapsamında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Harita Müdürlügü’nden shp formatında temin edilen ve Şekil 1’ de verilen Yapı, Yol verileri ve AYS belirlenmesi amacı ile kullanılan Landsat 8 Uydu Görüntüsüdür. Uydu görüntüsü USGIS web sayfasından ücretsiz olarak indirilmiştir (Url-3)

3.Yöntem 3.1.Termal Kısıl Ötesi Banttan Arazi Yüzey Sıcaklığının Belirlenmesi Arazi yüzey sıcaklıgının uydu görüntülerinin TKO bantlarından belirlenmesi oldukca önem arz etmektedir cünkü bu yaklaşım küresel ölcekte arazi yüzey sıcaklıgının tarafsız olanak belirlenmesine imkân saglamaktadır (Kerr, ve ark., 2004). Uydu görüntülerinden AYS’nin belirlenmesi süreci radyometrik, atmosferik ve yüzey emisyon düzeltmeleri gibi farklı işlem aşamaları gerektirir. Bu calışmada arazi yüzey sıcaklıgı 02 Mayıs2018 tarihinde saat 06:07’de elde edilmiş olan Landsat 8 uydusunun 30 x 30 m’ye yeniden örneklenmiş TKO bantlarından üc aşamalı olarak hesaplanmıştır. a) Piksel degerlerinin (DN) radyans degerlerine donusturulmesi Landsat 8 uydusunun OLI_TIRS sensörünün TKO bantından AYS belirlenmesi icin ilk olarak radyometre tarafından kaydedilen piksel degerlerinin (DN) denklem (1) kullanılarak radyans degerlerine dönüştürülmüştür. �� = ������ + �� (1) Verilen bu denklemde; Lλ= Spectral radyans (Watts/( m2 * srad * μm)), ML= Banta özel ölçekleme çarpan faktörünü AL banta özel ölçekleme toplama faktörü, Qcal=Kuantize ve kalibre edilmiş standart piksel degerlerini (DN) ifade etmektedir. b) Radyans degerlerinin sıcaklık degerlerine donusturulmesi Piksel degerlerinin radyans degerlerine dönüştürülmesini takip eden aşama da radyans degerleri denklem (2) kullanılarak Kelvin cinsinden sıcaklık degerlerine dönüştürülmüştür. �2 � = � (2) ln⁡( 1+1) �� Verilen bu denklemde;

155 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

T=uyduya ulaşan parlaklık sıcaklıgı Lλ spektral radyans (Watts/( m2 * srad * μm)), K1 ve K2 ise banta özel termal dönüşüm sabitlerini ifade etmektedir. Banta özel termal dönüşüm sabitleri Landsat 8 uydu görüntüleri ile birlikte gelen metadata dosyasındaki kayıtlardan elde edilmiştir (Bant 10 icin: K1 -774.89, K2 - 1321.08). c) Sıcaklık Degerlerinin Yuzey Sıcaklıgına (Ts) Donusturulmesi Sıcaklık degerlerinin yüzey sıcaklıgına (Ts) dönüştürülesi icin denklem 3’te verilen Planck sabitinin kullanıldıgı emissiviteye göre düzeltilmiş dönüşüm denkleminden yararlanılmıştır (Artis ve Carnahan, 1982). �∗� � = �⁄ + ∗ ln⁡(�) (3) � 1 � Verilen bu denklemde; I= Yayılan radyansın merkez dalga boyu olup Landsat 8 uydusunun 10. Bantı icin bu deger 10.8µm olarak alınmıştır. a=h*c/K (1.438 10-2mK=14380 µm) h=Planck sabiti (6.26 10-34J.sec) c=Işık hızı (2.998 108 m/sec) K= Stefan Blozmann sabiti (1.38 10-23J/K)

3.2.Yoğunluk Analizleri Yogunluk analizleri sonucunda oluşturulan yogunluk yüzeyleri, nokta veya çizgi özelliklerinin nerede yogunlaştıgını gösterir. Bu analiz, bazı fenomenlerin bilinen miktarlarını alır ve her yerde ölcülen miktara ve ölcülen miktarların konumlarının mekânsal ilişkisine dayanarak bunları manzaraya yayar. Nokta Yogunlugu aracı, her cıkış raster hücresi etrafındaki nokta özelliklerinin yogunlugunu hesaplar. Kavramsal olarak, her bir raster hücre merkezinin cevresinde bir mahalle tanımlanmaktadır ve mahalle icine düşen noktaların sayısı toplanmış ve mahalle alanı ile bölünmüştür. Çizgi Yogunlugu aracı, her cıktı raster hücresinin cevresindeki dogrusal özelliklerin yogunlugunu hesaplar. Yogunluk, alan birimi başına uzunluk birimleriyle hesaplanır (Url-4). Kavramsal olarak, arama yarıcapı kullanılarak her raster hücre merkezinin etrafına bir daire cizilir. Çemberin icine giren her cizginin bölümünün uzunlugu, Popülasyon alanı degeri ile carpılır. Bu rakamlar toplanır ve toplam, dairenin alanına bölünür (Url-5)

3.3.Sıcak nokta analizi Sıcak nokta analizi, hesaplanan mesafeyi temel alarak birbirine yakın olan poligonlara veya yakınsama noktalarına toplayarak verilerdeki istatistiksel olarak önemli sıcak noktaların ve soguk noktaların konumlarını tanımlamak icin vektörleri kullanır. Analiz grupları, bir kümede benzer yüksek (sıcak) veya düşük (soguk) degerler bulundugunda özellikleri gösterir. (Url-6). Sıcak nokta analizi yapmadan önce, veri kümesinin tümünde kümelemenin meydana gelip gelmedigini belirleyecek uzamsal otokorelasyon iceren bazı önceki analiz teknigi ile verilerde kümelenmenin varlıgını test etmek gerekir. Sıcak nokta analizi, aynı veri kümesindeki komşu özellikler baglamında veri kümesindeki her bir özellige bakarak calışan Getis-Ord Gi * (G-I- star) olarak da bilinir. Analiz sonuclarını yorumlamak icin z-skoru degerleri kullanılır bu degerin yüksek ya da düşük olması veride kümelenme olup olmadıgına işaret eder. Yüksek bir z-puanı ve düşük bir p-degeri, önemli bir sıcak noktayı gösterir. Düşük bir negatif z-skoru ve küçük bir p-degeri, önemli bir soguk noktayı gösterir. Z-puanı ne kadar yüksek (veya daha

156 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

düşük) ise, kümeleme o kadar yogun olur. 0' a yakın bir z-puanı, uzamsal kümelenme olmadıgı anlamına gelir.

3.4. Analiz Sonuçları Landsat-8 uydusunun TKO bandından elde edilen AYS degerlerine göre: Beykoz ilçesinde AYS degerleri 12 C° ile 34 C° iken arasında degişim göstermekte iken yapılaşmanın daha yogun oldugu Şişli ilcesinde sıcaklık degerleri 22 C° ile 33 C° arasında Sultanbeyli ilçesinde ise 20 C° ile 34 C° arasında degişim göstermektedir (Şekil 2). Beykoz ilcesinde ŞIA oluşumları özellikle ilcenin Güney-Batı ve Kuzey-Dogu kesimlerinde yogunlaşırken, yapılaşmanın daha yogun oldugu Şişli ilcesinde ilcenin Güney-Batı, orta ve Kuzey kesimlerinde, Sultanbeyli ilçesinde ise ilçenin Güney-Dogu kesimlerinden yogun bir şekilde başlayıp aynı yogunlukla ilcenin orta kesimlerinden Kuzey ve Kuzey-Batı’ya dogru devam ettigi gözlemlenmiştir.

Şekil 2. Arazi Yüzey Sıcaklığı dağılımı ve Şehirsel Isı Adaları Yapı verisi yogunluk analizleri sonuclarına göre Beykoz ilcesinde yapılaşmanın en yogun oldugu alanlar ilcenin Güney-Batı kısımlarında iken Şişli ilcesinde yapılaşma yogunlugu ilce geneline dagılmış en fazla yogunlaşma ilcenin Güney, Güney-Batı ve Kuzey kesimlerinde gözlemlenmiştir, Sultanbeyli ilcesinde ise yapılaşma yogunlugu en fazla ilcenin Güney-Dogu, orta, Batı ve Kuzey-Batı kesimlerinde gözlemlenmiştir (Şekil 3).

157 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Şekil 3. Yapı ve yol yoğunluğu analiz sonuçları Yol verisi yogunluk analizleri sonuclarına göre Beykoz ilcesinde yolların en yogun oldugu alanlar ilcenin Güney, Güney-Batı ve Kuzey kısımlarında iken Şişli ilcesinde yolların yogunlugu ilce geneline dagılmış oldugu gözlemlenmiştir, Sultanbeyli ilcesinde ise yolların yogunlugu yapılaşmanın yogunluguna benzer bicimde ilçenin Güney-Dogu, orta, Batı, Kuzey ve Kuzey-Batı kesimlerinde dagılım göstermiştir. İlcede yol agımın şekillenmesinde İstanbul ve Ankara'yı birbirine baglayan Anadolu Otoyolu’nun önemli bir faktör oldugu gözlemlenmiştir (Şekil 3). Zemin üstü kat verisi Getis-Ord Gi * (G-I-star) analiz sonuclarına göre Beykoz ilcesinde yüksek katlı binaların sıcak nokta kümelenmeleri büyük bir oranda ilcenin Güney ve Güney- Batı kesimlerinde, düşük bir oranda ise ilcenin batı be Kuzey kesimlerinde gözlemlenirken düşük kat yükseklikleri kümelenmeleri ise özellikle ilcenin Dogu, Batı, orta ve Kuzey kesimlerinde gözlemleniştir. Şişli ilcesinde ise yüksek katlı binaların sıcak nokta kümelenmeleri büyük bir oranda ilçenin Dogu, Kuzey, Güney ve orta kesimlerinde oldugu gözlemlenmiştir. Sultanbeyli ilcesinde ise Yüksek katlı binalar özellikle ilcenin ic kısımlarında Otoyol 4’ e paralel bir bicimde sıcak nokta kümelenmesi gösterirken, soguk nokta kümelenmelerinin büyük oranda ilcenin Kuzey ve Güney yönünde yayılım gösterdigi gözlemlenmiştir (Şekil 4).

Şekil 4. Zemin üstü kat verisi Getis-Ord Gi * (G-I-star) analiz sonuçları

4. Sonuç ŞIA’ larının yatay ve düşey şehirleşme ile olan ilişkisini belirlemek amacı ile yapılan bu calışmada elde edilen sonuclara göre; -AYS degerleri mekânsal dagılımları, sıcaklık degerlerinin özellikle yatay ve düşey yapılaşmanın yogun oldugu alanlarda yüksek, yapılaşmanın daha az ve özellikle yeşil bitki örtüsünün mevcut oldugu alanlarda düşük degerler vermektedir. - Beykoz ilçesinde binaların zemin üstü kat bilgilerinin yüksek oldugu alanlar büyük oranda ilçenin Güney ve Güney-Batı kesimlerinde yogunlaşırken bu alanlar aynı zamanda ŞIA’ larının yogunlaştıgı bölgelerdir. -Şişi ilcesinde, zemin üstü kat bilgilerinin yüksek oldugu alanlar büyük oranda ilçenin Dogu, Güney, Kuzey ve orta kesimlerinde sıcak nokta kümelenmeleri gösterirken bu alanlar aynı zamanda AYS degerlerinin yüksek oldugu ve ŞIA’ larının yogunlaştıgı bölgelerdir. Buna

158 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

ragmen ilcenin Kuzey-Batı kısımlarında ŞIA adalarının yogun oldugu alanlarda zemin üstü kat bilgilerinin daha düşük oldugu ve soguk nokta kümelenmelerini gösterdigi gözlemlenmiştir. Bu alanlar Şişli ilcesinde hem yapı hem de yol yogunlugunun yüksek oldugu alanlardır. -Sultanbeyli ilçesinde ilçenin Güney-Dogu, orta Batı Kuzey ve Kuzey-Batı kesimlerinde AYS degerleri ilcenin Dogu ve Güney-Batı kesimlerine göre belirgin bir yüksek oldugu ve bu alanlarda ŞIA kümelenmelerinin yogun oldugu gözlemlenmiştir. AYS degerlerinin yüksek oldugu alanlar aynı zamanda bina ve yol yogunlugunun yüksek oldugu, zemin üstü kat bilgilerinin yüksek oldugu ve sıcak nokta kümelenmeleri gösterdigi alanlara karşılık gelmektedir.

Teşekkür: Yapılan bu calısmanın bir kısımı TUBİTAK 217K119 Nolu proje tarafından desteklenmistir. Desteklerinden dolayı TUBİTAK’a tesekkuru bir borc biliriz.

Kaynakça Artis, D. A., Carnahan, W. H., 1982, Survey of emissivityvariability in thermography of urban areas. Remote Sensing of Environment, 12, pp. 313-329. Changnon S A, Kunkel K E, Reinke B C, 1996. Impacts and responses to the 1995 heat wave: A call to action. Bulletin of the American Meteorological Society, 77: 1497–1505. Chen, X.-L., Zhao, H.-M., Li, P.-X., Yin, Z.-Y., 2006. Remote sensing image-based analysis of the relationship between urban heat island and land use/cover changes. Remote Sens. Environ. 104, 133–146. Jason, S., Christopher, J.K., 2015. Urban climate effects on extreme temperatures in Madison, Wisconsin, USA. Environ. Res. Lett. 10, 094024. Kerr, Y.H., J.P. Lagouarde, F. Nerry and C. Ottlé., 2004. Land surface temperature retrieval techniques and applications: Case of AVHRR. In Thermal remote sensing in land surface processes, Eds., D. A. Quattrochi, & J. C. Luvall: CRC Press, pp: 33-109. Konopacki S, Akbari H, 2002. Energy savings for heat island reduction strategies in Chicago and Houston (including updates for Baton Rouge, Sacramento, and Salt Lake City).Draft Final Report, LBNL-49638, University of California,Berkeley. Li, X., Zhou, W., Ouyang, Z., Xu, W., Zheng, H., 2012. Spatial pattern of greenspace affects land surface temperature: evidence from the heavily urbanized Beijing metropolitan area, China. Landsc. Ecol. 27, 887–898. Memon R.A., Leung D Y.C., Chunho LU (2008) A review on the generation, determination and mitigation of Urban Heat Island. Journal of Environmental Sciences 20(2008) 120– 128 Oke, T.R., 1973. City size and the urban heat island. Atmos. Environ. 7, 769–779. Oke, T.R., 1978. Boundary Layer Climates, second ed. Wiley and Sons. Pichierri, M., Bonafoni, S., Biondi, R., 2012. Satellite air temperature estimation for monitoring the canopy layer heat island of Milan. Remote Sens. Environ. 127, 130–138. Rosenfeld A H, Akbari H, Romm J J, 1998. Cool communities: Strategies for heat island mitigation and smog reduction.Energy and Buildings, 28: 51–62. Santamouris, M., 2014. On the energy impact of urban heat island and global warming on buildings. Energ. Buildings 82, 100–113. Santamouris, M., Cartalis, C., Synnefa, A., Kolokotsa, D., 2015. On the impact of urban heat island and global warming on the power demand and electricity consumption of buildings—a review. Energ. Buildings 98, 119–124.

159 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Smoliak, B.V., Snyder, P.K., Twine, T.E., Mykleby, P.M., Hertel, W.F., 2015. Dense network observations of the twin cities canopy-layer urban heat island. J. Appl. Meteorol. Climatol. 54, 1899–1917. Tam B.Y., Gough W.A., Mohsin T. (2015) The impact of urbanization and the urban heat island effect on day to day temperature variation, Urban Climate 12 (2015) 1–10

İnternet Kaynakları

Url-1, http://www.citypopulation.de/php/turkey-istanbulcity.php Url-2 https://www.wikiwand.com/tr/%C5%9Ei%C5%9Fli Url-3 https://earthexplorer.usgs.gov/ Url-4 http://desktop.arcgis.com/en/arcmap/10.3/tools/spatial-analyst-toolbox/how-point- density-works.htm Url-5 http://desktop.arcgis.com/en/arcmap/10.3/tools/spatial-analyst-toolbox/how-line- density-works.htm Url-6 https://glenbambrick.com/2016/01/21/what-is-hotspot-analysis/

160 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

ON THE SUMMABİLİTY METHODS OF LOGARİTHMİC TYPE OF DOUBLE SEQUENCES

Dr. Ogrt. Uy. Ulaş YAMANCI Süleyman Demirel University, Department of Statistics, Isparta, Turkey [email protected]

Prof. Dr. Mehmet GÜRDAL Süleyman Demirel University, Department of Mathematics, Isparta, Turkey, [email protected]

Abstract The Berezin symbol which was introduced by Berezin (1972) is a bounded function by the norm of the operator. Every bounded operator on the most familiar RKHS is uniquely determined by its Berezin symbol. So, by finding the corresponding Berezin symbol, the behavior of the operator can be analyzed. In this article, by applying a new functional analytic approach based on the so-called the Berezin symbol technique, we prove some theorems for the (L)-summability method for double sequences.

Key words: (L)-convergence, Double sequence, Berezin symbol, Pringsheim's sense, Reproducing kernel. 2010 MSC: 40A05; 40D09.

1. Introduction

Recall that a double sequence x is said to be convergent in Pringsheim's sense ij i, j=0

(Pringsheim, 1898) if there exists a number x such that xij converges to x as both i and j tend to infinity independently of one another

lim xij = x, i, j→

that is, if for every 0 there exists N = N( )N such that xij − x for every i, j N

and also x is said to the Pringsheim's limit of xij . A double sequence xij is said to be a Cauchy sequence in Pringsheim's sense if and only if for every 0 there exists an integer

N = N( )N such that xij − xmn for min m,n,i, j N . It is obvious that a double

sequence is a Cauchy sequence if and only if it is convergent. A double sequence xij is

bounded if there exists a positive number K such that xij K for every i and j , i.e.,

supxij . i, j

161 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

A double sequence xij is said to be regularly convergent if it is convergent in Pringsheim's sense and the following limits hold:

lim xij = x j , ( j =1,2,...) and lim xij = xi , (i =1,2,...). i→ j→ As it is known that, a convergent double sequence in Pringsheim's sense fails in general to be bounded. The concept of regular convergence, which was introduced by Hardy in (Hardy, 1916- 1919), lacks this disadvantage. In addition to the Pringsheim's convergence, the regular convergence requires the convergence of rows and columns of a double sequence. For example, the double sequence 1 2 3 ... (xij )= 0 0 0 ... ...... converges to zero in the Pringsheim's sense, but it is not bounded, hence it does not converge regularly. (One can find more information about several type convergence for double sequences in (Zelster, 2001) and its references.) A reproducing kernel Hilbert space (shorty, RKHS) H = H() on some set is a Hilbert space of functions on such that for every the linear functional (evaluation functional) f → f () is bounded on H . If H is RKHS on set , then by the classical Riesz

Representation Theorem for every there is a unique element k H for which

f () = f ,k for all f H. The function k is called the reproducing kernel at . It is well known that (see, Aronzajn (1950) and Saitoh (1988)) if e is an orthonormal basis for the ( j )jJ RKHS H , then

k = e j ()e j , jJ where the convergence is in H . In particular,

k (z) = e j ()e j (z), z . jJ The function

ˆ k 1 k = = 1/ 2 e j ()e j (z) k 2 jJ H e j ( ) jJ is called the normalized reproducing kernel at . ~ The Berezin symbol A of a bounded linear operator A on H is defined by the formula (see Aronzajn (1950) and Berezin (1972)) ~ ˆ ˆ A() := Ak ,k , .

162 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

The Berezin symbol is a bounded function by the norm of the operator. It is obvious that every bounded operator on the most familiar reproducing kernel Hilbert space is uniquely determined by its Berezin symbol. So, by finding the corresponding Berezin symbol, the behavior of the operator can be analyzed. Following Nordgren and Rosenthal (1994), we say that RKHS H() is standard if the underlying set is a subset of a topological space and the boundary is non-empty and has

the property that (k ) weakly converges to 0 , whenever (n ) is a sequence in that H,n n n converges to a point in . The prototypical standard RKHSs are, for example, Hardy-Hilbert space H 2 (D) over the unit disk D = zC : z 1, Fock-Hilbert spaces F(C) , Dirichlet- Hilbert space D(D) and D(D2 )= D(DD). For any compact operator K on the standard RKHS H , it is clear that ~ lim K(n ) = 0, n→

whenever (n )n converges to a point of . In this case, the Berezin symbol of a compact operator on a standard RKHS vanishes on the boundary. The normalized reproducing kernel of the Dirichlet space D(D2 ) on the D2 is the following:

2 2 m n z mwn kˆ z,w . , ( ) = − 2 2 log(1− )log(1− )m, n=0 (m +1)(n +1)

The diagonal operator on the Dirichlet space D(D2 ) is defined by D ziw j = x ziw j (i, j = 0,1,2,...). xij ij

Definition 1.1. The bounded sequence x is (Ber)-convergent to the number x , if the ij i, j=0 ~ Berezin symbol D (,) of the corresponding diagonal operator D in the Dirichlet xij−x xij−x space D(D2 ) tends to zero as (, ) tends to the boundary of D2 .

Since D(D2 ) is a standard RKHS, it is obvious that every bounded and convergent double sequence in Pringsheim's sense is (Ber)-convergent; in particular, every regularly convergent double sequence is (Ber)-convergent. It was shown in (Garayev et al., 2017; Yamancı and Gürdal, 2016; Yamancı, 2018) that for the single sequence (Ber)-convergence imply Abel convergence in the Hardy space, Borel convergence in the Fock space and (L)-convergence in the Dirichlet space. Also, Karaev and Zelster in (Karaev and Zelster, 2010) and Yamancı in (Yamancı, 2019) showed that for the double sequence (Ber)-convergence imply Abel convergence in the Hardy space and Borel convergence in the Fock space.

163 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

The double sequence a is Logarithmic convergent to x if ij i, j=0 a mn xm+1yn+1 m,n=0 (m +1)(n +1) converges for all x, y (0,1) and 1 a lim − mn xm+1 yn+1 = . x, y→1− log(1− x)log(1− y) n=0 (m +1)(n +1) (for more information about (L)-summability, see (Borwein, 1958)). In this article, we will prove by means of the Berezin symbols some theorems for (L)- summability method for double sequences. Namely, we will show that every (B er)-convergent double sequence is (L)-convergent.

2. Main Results

The main goal is to prove the following result.

Theorem 2.1. If x is (Ber)-convergent to x , then x is (L)-convergent to x . ij i, j=0 ij i, j=0

Proof. Since xij (Ber)-converges to x , xij is a bounded double sequence. So, the diagonal operator D on D(D2 ) is a bounded operator on the Dirichlet space D(D2 ) over the D2 . Now, xij we calculate the Berezin symbol of an operator D : xij ~ D (, ) xij = D kˆ , kˆ xij , , 2 2 m n z m wn m n z m wn = − D , 2 2 xij log(1− ) log(1− ) m,n=0 (m +1)(n +1) m,n=0 (m +1)(n +1) 2 2 m n z m wn m n z m wn = − x , 2 2 mn log(1− ) log(1− ) m,n=0 (m +1)(n +1) m,n=0 (m +1)(n +1) m n 2 2 ( 2 ) ( 2 ) = − x , 2 2 mn log(1− ) log(1− ) m,n=0 (m +1) (n +1) and hence,

2 m+1 2 n+1 ~ 1 1 ( ) ( ) D (,) = − x . xij 2 2 mn log(1− )log(1− )m,n=0 (m +1) (n +1)

164 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

~ ~ ~ Thus D is a radial function, that is, D (,) = D ( , ). xij xij xij

By setting k = 2 and t = 2 , we get

~ 1 1 k m+1t n+1 D x ( k , t )= − xmn . (1) ij log(1− k) log(1− t) m,n=0 (m +1)(n +1)

k m+1t n+1 Since x is a bounded sequence, it is obvious that x converges for all ij m,n=0 mn (m +1)(n +1) x, y (0,1). Then again, it follows from (1) that 1 1 k m+1t n+1 − xmn log(1− k) log(1− t) m,n=0 (m +1)(n +1) 1 1 k m+1t n+1 = − (xmn − x + x) log(1− k) log(1− t) m,n=0 (m +1)(n +1) 1 1 k m+1t n+1 = − (xmn − x) + x log(1− k) log(1− t) m,n=0 (m +1)(n +1) ~ = D (k,t)+ x. xij−x ~ Since x is (Ber)-convergent, D vanishes on the boundary, hence we have ij i, j=0 xij −x

1 1 k m+1t n+1 lim − xmn = x, k,t→1− log(1− k) log(1−t) m,n=0 (m +1)(n +1) which gives us the desired result.

Corollary 2.2. If x is regularly convergent to x , then x is (L)-convergent to ij i, j=0 ij i, j=0 x.

Acknowledgments: This work was supported by TÜBA through the Young Scientist Award Program (TÜBA-GEBİP/2015).

3. References Aronzajn, N. (1950). Theory of reproducing kernels. Trans Amer Math Soc., 68,:337-404. Berezin, F.A. (1972). Covariant and contravariant symbols for operators. Math USSR-Izv., 6, 1117-1151. Borwein, D. (1958). A logarithmic method of summability. J. Lond. Math. Soc., 33, 212-220. G.H. Hardy, On the convergence of certain multiplie series. Proc. Cambridge Philos. Soc., 19 (1916-1919), 86-95.

165 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Garayev, M.T., Gürdal, M., Yamancı, U. (2017). Berezin symbols and Borel Summability. Quaest. Math., 40(3), 403-411. Karaev, M.T., Zelster, M. (2010). On Abel convergence of double sequences. Numer. Funct. Anal. Optim., 31(10), 1185-1189. Nordgren, E., Rosenthal, P. (1994). Boundary values of Berezin symbols. Oper Theory Adv Appl., 73, 362-368. Pringsheim, A. (1898). Elementare theorie der unendliche doppelreihen. Sitsungs Berichte der Math. Akad. der Wissenschafften zu Münch. Ber., 7, 101-153. Saitoh, S. (1988). Theory of reproducing kernels and its applications, Pitman Research Notes in Mathematics Series, v.189. Yamancı, U. (2018). On the summability methods of logarithmic type and the Berezin symbol, Turkish J. Math., 42(5), 2417-2422. Yamancı, U. (2019). On Borel convergence of double sequence, Commun. Fac. Sci. Univ. Ank. Ser. A1., 68(2), 1289-1293. Yamancı, U., Gürdal, M. (2016). Statistical convergence and operators on Fock space, New York J. Math., 22, 199-207. Zelster, M. (2001). Investigation methods for summability of double sequences, Ph.D thesis, Tallin.

166 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

(A,I)-İSTATİSTİKSEL YAKINSAKLIK

Prof. Dr. Mehmet GÜRDAL Süleyman Demirel Üniversitesi, Matematik Bölümü, Isparta, Türkiye [email protected]

Özet İdeal yakınsaklık notasyonu istatistiksel yakınsaklıgın (Fast, 1951; Steinhaus; 1951) ilginc bir genelleştirmesi olarak Kostyrko vd. (2000) tarafından ilk olarak verildi ve o zamandan beri bu kavramın bircok genelleştirmeleri ve uygulamaları ceşitli yazarlar tarafından incelenmiştir. Son zamanlarda Savaş vd. (2012) ve Gürdal ve Savaş (2017) ideallere göre A -istatistiksel yakınsaklık kavramını calışmıştır. Bu makalede, sonlu boyutlu uzaylarda dizilerin (A,I)-istatistiksel yıgılma noktaları calışılmıştır. Aynı zamanda bir (A,I)-istatistiksel yakınsaklık notasyonu tanımlanmıştır. Her (A,I)-istatistiksel olarak sınırlı dizinin (A,I)-istatistiksel yakınsak oldugu gösterilmiştir. Bununla birlikte, eger bir dizi (A,I)-istatistiksel olarak yakınsak ise o zaman limit kümesinin (A,I)-istatistiksel yıgılma noktalarının bir kümesi oldugu ispatlanmıştır.

Anahtar kelimeler: istatistiksel yakınsaklık, istatiksel yıgılma noktası, I -yakınsaklık, -istatistiksel yakınsak

(A,I)-STATİSTİCAL CONVERGENCE

Abstract The notion of ideal convergence was introduced first by Kostyrko et al. (2000) as an interesting generalization of statistical convergence (Fast, 1951; Steinhaus; 1951) and since then several generalizations and applications of this concept have been investigated by various authors. Recently Savaş et al. (2012) and Gürdal and Savaş (2017) studied A -statistical convergence via ideals. In this paper, we study the set of (A,I)-statistical cluster points of sequences in finite dimensional spaces. We also define a notion of (A,I)-statistical convergence. It is shown that every (A,I)-statistically bounded sequence is (A,I)-statistically convergent. Moreover, if a sequence is (A,I)-statistically convergent then the limit set is a set of (A,I)-statistical cluster points.

Key Words: statistical convergence, statistical cluster point, I-convergence, -statistical convergence

1. Giriş ve Notasyonlar

Reel degerli diziler icin yakınsaklıgın alışılmış notasyonunun bir genelleştirilmesi olan istatistiksel yakınsaklık kavramı hakkında ilk teori Wroclaw Universitesinde bir konferansta Steinhaus (1949) tarafından verilmiştir. Daha sonra Fast (1951) tarafından bu kavram calışılmıştır.

167 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

N dogal sayılar kümesinin bir K alt kümesinin kardinal sayısı K ile gösterilsin. K, N

nin bir alt kümesi ve Kn := k n : k K olsun. Buna göre K kümesinin sırasıyla alt ve üst

Kn Kn Kn asimptotik yogunlugu, (K ) = lim inf n ve (K ) = lim sup n olarak verilir. n dizisinin n→ n→ limitinin mevcut olması durumunda, bu limite K kümesinin dogal yogunlugu denir ve (K ) ile gösterilir. Yani (K ) = (K ) = (K ) eşitliklerinin saglanması halinde K N kümesinin dogal yogunlugu K 1 (K ) = lim n = lim k n : k K n→ n n→ n

dir (Niven vd., 1991).

Adi anlamda yakınsaklık ile istatistiksel yakınsaklık arasındaki baglantıyı kurmak icin, bu iki kavram arasındaki matematiksel düşünceyi verebiliriz: x reel sayı dizisi degerine yakınsak ise nin her bir komşulugunun dışında dizinin ancak sonlu sayıda eleman kalabilir. noktasının her bir komşulugunun dışında dizinin sonlu sayıda degil, sonsuz sayıda da elemanının kalabilecegini kabul edelim. Fakat böyle elemanların sayısı dizinin tüm elemanlarının sayısına göre cok cok az olacaktır. Yani dizinin hemen hemen tüm elemanlarının, nin komşulugunun icerisinde oldugunu söyleyebiliriz. Buradan x dizisinin noktasına hemen hemen yakınsak oldugunu anlarız. İstatistiksel yakınsaklık kavramı bu fikri matematiksel olarak kesin ifade eden kavramlardan biridir. Burada noktasının komşulugu dışında kalan elemanların sayısının az olması, böyle elemanların dogal yogunlugunun sıfır olması ile ifade edilir.

Eger nN : xn − kümesi sıfır dogal yogunluguna sahip ise o zaman reel-

degerli xk dizisi bir sayısına istatistiksel yakınsaktır denir (Freedman ve Sember, 1981;

Fridy, 1985). Bu sebeple x = xk dizisinin ye istatistiksel yakınsak olması icin gerekli ve yeterli koşul C → 0, n → olmasıdır. Burada C Cesaro matrisi ve fonksiyonu ( 1 K( ) )n 1 K ( )

ise K( ) kümesinin karakteristik fonksiyonudur. Eger x = xk dizisi degerine istatistiksel

yakınsak ise k : xk yk kümesi sıfır dogal yogunluguna sahip, yani hemen hemen her k

için xk = yk ve y dizisi ye yakınsak olacak şekilde bir y = yk yakınsak dizisi vardır (Fridy, 1985). Bir x dizisinin istatistiksel yakınsaklıgı Connor (1988; 1989), Edely ve Mursaleen (2009), Connor ve Kline (1996), Fridy (1993), Fridy ve Miller (1991), Kolk (1991; 1993; 1998), Maddox (1988), Mursaleen ve Edely (2004), Pehlivan vd. (2006) ve Šalát (1980) gibi birçok yazar tarafından calışılmıştır.

X ve Y tüm diziler uzayının iki alt kümesi ve A = (ank ) reel ya da kompleks terimli

bir sonsuz matrisi olmak üzere x = xk X ve her n 1 için

(Ax)n := ank xk k=1

168 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

serisi yakınsak ise Ax := ((Ax)n ) dönüşüm dizisi mevcuttur denir. Eger her x X için Ax dönüşüm dizisi mevcut ve AxY ise A matrisi X den Y icine bir matris dönüşümü tanımlar. Eger bir x dizisi için Ax dönüşüm dizisi mevcut ve bir L degerine yakınsak ise x dizisi A - toplanabilirdir denir ve A - lim x = L yazılır. X dizi uzayını Y dizi uzayı icine dönüştüren bütün matrislerin sınıfı (X ,Y ) ile gösterilir ve eger A, X den Y icine bir matris dönüşümü ise A(X ,Y ) yazılır. Toplam ya da limiti koruyan matrislerin sınıfı (X ,Y; p) ile gösterilir. Özel olarak X = Y = c ( c yakınsak dizilerin uzayı) alınırsa ve A(c,c; p) ise bu durumda A matrisine regüler matris denir (Powell ve Shah, 1972).

Dogal yogunluk C1 Cesaro matrisi yerine keyfi negatif olmayan regüler A matrisi alınarak Freedman ve Sember (1981) tarafından genelleştirildi. Burada negatif olmayan

ifadesinden anlaşılması gereken durum her n ve her k için ank 0 olmasıdır. A = (ank ) negatif olmayan regüler bir matris ve K N olsun.

A (K ) := lim ank = lim (A K ) n→ n→ n kK

limiti mevcut ise A (K ) sayısına K kümesinin A -yogunlugu denir.

Tanım 1.1. Her 0 için K() :=k N : xk − L kümesinin A -yogunlugu sıfır yani,

A(k N : xk − L )= 0

ise x = xk dizisi L sayısına A -istatistiksel yakınsaktır denir. Bu durum st A - lim x = L ile gösterilir (Connor, 1989; Kolk, 1991). İstatistiksel yakınsaklık kavramı dogal sayılar kümesinin bir ideal notasyonu kullanılarak Kostyrko vd. tarafından ilk olarak genelleştirilmiştir (Kostyrko vd., 2000): Eger (i) A, BI A BI; (ii) B AI BI ise N üzerinde boş olmayan I P(N) kümelerinin ailesine bir ideal denir. I P(N) için N üzerinde bir I ailesine uygun ideal denir. Eger I, N nin tam sonlu altkümelerini içerir ise o zaman bir I uygun idealine gerçek ideal denir. I ideali N üzerinde bir gercek ideal olsun. Eger her bir 0 için

k N : xk − I

ise x = xk kN dizisi ye I-yakınsaktır denir (Kostyrko vd., 2000; Kostyrko vd., 2005). İdeallerin son uygulamaları icin (Kostyrko vd., 2005; Das vd., 2011; Das vd., 2014; Gürdal ve Sarı, 2014; Gürdal ve Savaş, 2017; Nabiev vd., 2007; Savaş vd., 2012) calışmalarına bakılabilir.

(A,I)-istatistiksel yakınsaklık kavramı Das vd. (2011), Savaş vd. (2012) ve Gürdal ve Savaş (2017) tarafından calışılmış ve aşagıdaki tanım verilmiştir: Tanım 1.2. A = (a ) bir negatif olmayan regüler matris olsun. Eger herhangi 0 için nk

169 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

I (K) = I- lim an = I- lim an K (k) = I- lim (A K )n mevcut ise o zaman K N A k n k n kK k =1

kümesi (A,I)-yogunluga sahiptir denir. Eger her bir 0 için K()= k N : xk − L

kümesi (A,I)-yogunlugu sıfır ise x = xk kN dizisi L ye (A,I)-istatistiksel yakınsaktır denir. (K) 0 (K) 0 (K) Burada AI ifadesi AI veya AI mevcut degildir anlamına gelmektedir.

Fridy (1993) reel sayı dizilerinin istatistiksel limit noktaları ve istatistiksel yıgılma noktalarının kavramını vermiş ve bu kümelerin bazı özelliklerini calışmıştır. Eger bir

k : xk − kümesi her 0 icin dogal yogunlugu sıfıra sahip degilse ya istatistiksel yıgılma noktası denir. Fridy bu calışmasında istatistiksel yıgılma noktalarının kümesinin boştan farklı ve kompakt iken bir sınırlı dizinin istatistiksel limit noktalarının boş olabilecegini

göstermiştir. İstatistiksel limit (yıgılma) noktalarının bu kavramı C1 matrisi yerine A negatif olmayan regüler matris alınarak A -istatistiksel limit (yıgılma) noktalarına genişletilmiştir (Connor ve Kline, 1996). Bu calışmada x in tüm A -istatistiksel limit noktalarının x in bir A -istatistiksel yıgılma noktalarının alt kümesi oldugu (Connor ve Kline, 1996; Sonuc 3) ve eger x sınırlı dizi ise A -istatistiksel yıgılma noktaları kümesinin R nin bir kompakt alt kümesi oldugu gösterilmiştir (Connor ve Kline, 1996). İstatistiksel yıgılma noktalarının notasyonu Kostyrko vd. (2005) calışmasında I-yıgılma noktalarına ve Gürdal ve Savaş (2017) calışmasında ise (A,I)-istatistiksel yıgılma noktalarına genelleştirilmiştir.

(K ) 0 Tanım 1.3. Eger her bir 0 için AI ve K =k N : xk − L ise L sayısı

x = (xk ) sayı dizilerinin bir (A,I)-istatistiksel yıgılma noktası olarak adlandırılır.

Burada x (A,I) ile x in tüm (A,I)-istatistiksel yıgılma noktalarının kümesi tanımlanır. Teorem 1.4 (Huban vd., 2019). x dizisi bir (A,I)-istatistiksel sınırlı dizi olsun. O zaman her

0 için k : d(x (A,I), xk ) kümesi (A,I)-yogunlugu sıfıra sahiptir, yani k : d A, , x 0 AI ( (x ( I) k ) ) =

dır. Bu calışmada, Pehlivan vd. (2004) ve Gürdal (2004) calışmaları takip edilerek ilk olarak (A,I)-istatistiksel yakınsaklık notasyonu tanımlanmıştır. Her (A,I)-istatistiksel olarak sınırlı olan dizinin (A,I)-istatistiksel yakınsak oldugu gösterilmiştir. Bununla birlikte, eger bir dizi (A,I)-istatistiksel olarak yakınsak ise o zaman limit kümesinin (A,I)-istatistiksel yıgılma noktalarının bir kümesi oldugu ispatlanmıştır.

2. Temel Sonuçlar

Şimdi (A,I)-istatistiksel yakınsaklıgı tanımlamak icin gereken (A,I)-minimal kapalı kümenin tanımını verelim.

170 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Tanım 2.1. C Rm kümesi her 0 için k : d C, x 0 AI ( ( k ) ) = (2.1) özelligini saglayan bir kapalı küme olsun. O zaman her C C kapalı kümesi icin C \ C olmak üzere k : d C, x 0 AI ( ( k ) ) (2.2)

olacak şekilde 0 sayısı mevcut ise C kümesi bir (A,I)-minimal kapalı küme olarak adlandırılır.

Tanım 2.2. Eger C kümesi (2.1) eşitligini saglayan boş olmayan bir (A,I)-minimal kapalı

küme ise o zaman x = xk kN dizisi C kümesine (A,I)-istatistiksel yakınsaktır denir.

Buna göre aşagıdaki sonucları verebiliriz.

Yardımcı Teorem 2.3. Eger x = xk kN dizisi (A,I)-istatistiksel olarak yakınsak ise o zaman limit kümesi tektir.

İspat. x dizisi C1 ve C2 kümelerine (A,I)-istatistiksel yakınsak olsun. Yani, her 0 için

K1 = k : d(C1, xk ) ve K2 = k : d(C2 , xk ) K K 0 olmak üzere AI ( 1 ) = AI ( 2 ) = dır. Her 0 için d(C1,C2 ) 2 oldugunu kabul edelim. Bu durumda

k : (C1, xk ) k : (C2 , xk ) olup her iki taraftan AI -yogunluga gecilirse 0 k : C , x k : C , x AI ( ( 1 k ) ) AI ( ( 2 k ) )

k : d C , x 0 olur. Kabulümüzden AI ( ( 1 k ) ) = dır. Bu ise bir celişki olup C1 = C2 oldugu elde edilir.

Yardımcı Teorem 2.4. Eger Yardımcı Teorem 2.3 deki limit kümesi tek nokta kümesi ise o zaman dizi bu noktaya (A,I)-istatistiksel yakınsaktır.

İspat. Limit kümesi C = x0 ve C kapalı küme olmak üzere

I (k : (C, xk ) ) = I k : min xk − x0 A A x0C

= AI (k : xk − x0 )= 0

elde edilir ki bu da dizinin aynı zamanda x0 noktasına (A,I)-istatistiksel yakınsak oldugunu verir.

171 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Problemi düşünelim : Hangi koşullar altında bir x = xk kN dizisi (A,I)-istatistiksel olarak yakınsaktır; yani (2.1) eşitligini saglayan bir (A,I)-minimal kapalı küme ne zaman mevcuttur? Bir x dizisinin (A,I)-istatistiksel yakınsak olmasına gerek duyulmadıgına dikkat

edelim. Bu gercegi acıklayalım. C kümeleri (2.1) eşitligini saglayan tüm kapalı kümelerin bir m sistemi olsun. Bu sistem boştan farklıdır. Ornegin C = R alınırsa bu koşul saglanır. C = C arakesiti için C kümesi (2.1) eşitligini saglayan bir (A,I)-minimal kapalı küme mi? Bu gercek genelde dogru degildir. Bununla birlikte, C kümesi boş küme olabilir. Eger A matrisi 0 1 0 0 0 0 0 0 1 0 1 0 0 0 A = 2 2 1 1 1 0 3 0 3 0 3 0

biciminde tanımlı negatif olmayan regüler matris ve x = 0,1,−1,2,−2,3,−3,... ise o zaman

C = (− ,−,), 0, olup C = dir ve x dizisi (A,I)-istatistiksel yakınsak degildir.

A Gelecek sonuç x dizisinin (A,I)-istatistiksel olarak sınırlı oldugunda C = C = x ve bu sebeple C kümesinin boştan farklı oldugunu gösterir.

Teorem 2.5. Eger x = xk kN dizisi bir (A,I)-istatistiksel sınırlı dizi ise o zaman o dizi

x (A,I) kümesine (A,I)-istatistiksel yakınsaktır.

İspat. Teorem 1.4. den x (A,I) bir boş olmayan kompakt küme ve her 0 için k : d C, x 0 AI ( ( k ) ) =

dır. Burada x (A,I) kümesinin bir (A,I)-minimal küme oldugunu göstermemiz gerekecektir.

Tersine x (A,I) kümesinin (A,I)-minimal olmadıgını kabul edelim. Yani C x (A,I)

ve x (A,I)− C olacak şekilde (2.1) eşitligini saglayan bir C kapalı kümesi mevcuttur. Bu

durumda, C olacak şekilde bir x (A,I) noktası mevcuttur. O zaman S ( ) S (C) = olacak şekilde bir 0 sayısı mevcuttur. bir (A,I)-istatistiksel yıgılma noktası ise

K = K( ) = k n : xk S ( ) olmak üzere

I- lim sup ank K (k) 0 n→ kK

olur. K = K( ) = k N : xk S (C) olsun. O zaman

k : xk S ( ) k : xk S (C) oldugundan

172 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

I- lim sup ank K (k) 0 n→ kK

olup (2.1) ile celişki oluşur. Bu ise ispatı tamamlar. x dizisi bir C kümesine (A,I)-istatistiksel yakınsak olsun. Ustte verilen Teorem 2.5

eger bu dizi (A,I)-istatistiksel sınırlı ise C = x (A,I) oldugunu gösterir. Şimdi (A,I)- istatistiksel sınırlı olmayan bir dizi düşünelim. Aynı zamanda böyle bir dizi (A,I)-istatistiksel olarak yakınsak olabilir. Ornegin, A matrisi 0 1 0 0 0 0 0 0 1 0 1 0 0 0 A = 2 2 1 1 1 0 3 0 3 0 3 0

biçiminde verilen negatif olmayan regüler matris ve xk = p dizisini alalım. Burada k = 2 p−1(2q +1) dir; yani p −1, k nın ilk carpanındaki 2 nin carpanlarının sayısıdır. Buradan

xk = (1,2,1,3,1,2,1,4,1,2,1,3,1,2,1,5,...)

Fridy (1993) Örnek 3 deki bu xk dizisi (A,I)-istatistiksel sınırlı degildir fakat bu dizi C = 1,2,3,... kümesine (A,I)-istatistiksel yakınsaktır.

Üstte verilen Teorem 2.5 in aşagıdaki sonucunu verebiliriz.

Sonuç 2.6. x (A,I) kümesi bir x = xk kN (genelde (A,I)-istatistiksel sınırlı olmayan) dizisinin (A,I)-istatistiksel yıgılma noktalarının bir kümesi olsun. Eger her 0 için k : d A, , x 0 AI ( (x ( I) k ) ) =

ise o zaman x dizisi x (A,I) kümesine (A,I)-istatistiksel yakınsaktır.

Gelecek sonuc eger x dizisi (A,I)-istatistiksel olarak yakınsak ise bu limit kümesi

x (A,I) nın (A,I)-istatistiksel yıgılma noktalarının sadece bir kümesi oldugunu gösterir.

Teorem 2.7. Eger x = xk kN dizisi C kümesine (A,I)-istatistiksel olarak yakınsak ise o

zaman C = x (A,I) dir.

İspat. İlk olarak x (A,I) C oldugunu gösterelim. Tersini kabul edelim, yani C olacak

şekilde bir x (A,I) noktası var olsun. C kümesinin kapalılıgından, S ( ) S (C) = olacak şekilde bir 0 sayısı mevcuttur. Bu durumda

k : xk S ( ) k : xk S (C) ve (2.1) eşitliginden

173 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

k : x S 0 AI ( k ( )) =

elde edilir. Bu ise x (A,I) olması ile celişir. Böylece x (A,I) C dir.

Şimdi C x (A,I) oldugunu gösterelim. Bunun dogru olmadıgını, x (A,I) olacak şekilde bir C noktasının var oldugunu kabul edelim. O zaman tanımımızdan, her için k : x S 0 AI ( k ( )) = olacak şekilde bir 0 sayısı mevcuttur. Burada iki durum söz konusudur. Durum 1. noktasının C kümesinin bir izole noktası olması durumudur. O zaman

S ( ) S (C \ ) = olacak şekilde bir sayısı vardır. Bu ise

S (C) = S ( ) S (C \ ) oldugunu verir. Burada K = K( ) = k N : x S (C \ ), k K = K( ) = k N : xk S ( ) ve

K = K( ) = k N : xk S (C) olsun. Böylece K = KK olur ve buradan

I- lim ank K (k) = I- lim ank K (k)+I- lim ank K (k) n→ n→ n→ kK kK kK elde edilir. O zaman (2.1) eşitligini kullanarak yeterince kücük 0 için

I- lim ank K (k) = I (k N : xk S (C \ )) = 0 n→ A kK dır. Bu durum C \ kümesinin (2.1) eşitligini sagladıgını, yani C kümesinin (A,I)-minimal küme olmadıgı anlamına gelir. Bu ise bir celişkidir. Durum 2. noktasının C kümesinin bir limit noktası olması durumudur. Yani,

m →st ve j i için j i olacak şekilde bir m C dizisi mevcut olsun. Burada 0

verilsin. − = 2 ve 4 olacak şekilde herhangi bir = m seçelim.

S (C) S (C \ S ( )) oldugunu gösterelim. x S (C) ve x − x olacak şekilde xC seçelim.

Eger x S ( ) ise o zaman xC \ S ( ) ve buradan x S (C \ S ( )) S (C \ S ( )) dır. x S ( ), yani x− olsun. O zaman x − x − x + x− + − 4

174 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

dur. Fakat − = 2 ve buradan C \ S ( ) olur. Bu sebeple, x S (C \ S ( )) elde

edilir. Buradan, S (C) S (C \ S ( )) ispatlanmış olur.

K1 = k N : xk S (C \ S ( )) K2 = k N : xk S (C) kapsama bagıntısından

I- lim ank K (k) I- lim ank K (k) n→ 1 n→ 2 kK1 kK2

K 0 elde edilir. Bu ise AI ( 1 ) = oldugunu verir. O halde C kümesi (2.1) eşitligini saglayan bir (A,I)-minimal küme olmadıgı anlamına gelir. Bu ise bir celişkidir.

Bu bölümün son sonucu aşagıda verilmiştir.

Sonuç 2.8. x = xk kN dizisi (A,I)-istatistiksel olarak yakınsak olması icin gerekli ve yeterli koşul her 0 için k : d A, , x 0 AI ( (x ( I) k ) ) = olmasıdır.

3. KAYNAKLAR Connor, J. (1988). The statistical and strong p -Cesaro convergence of sequences, Analysis (Munich), 8, 47-63. Connor, J. (1989). On strong matrix summability with respect to a modulus and statistical convergence, Canad. Math. Bull., 32, 194-198. Connor, J., Kline, J. (1996). On statistical limit points and the consistency of statistical convergence, J. Math. Anal. Appl., 197, 392-399. Das, P., Dutta, S., Mohiuddine, S.A., Alotaibi, A. (2014). A -statistical cluster points in finite dimensional spaces and application to turnpike theorem, Abstract and Applied Analysis, Volume 2014, Article ID 354846, 7 pages. Das, P., Savaş, E., Ghosal, S.K. (2011). On generalizations of certain summability methods using ideals, Appl. Math. Lett., 24(9), 1509-1514. Edely, O.H.H., Mursaleen, M. (2009). On statistically A -summability, Math. Comput. Modelling., 49(8), 672-680. Fast, H. (1951). Sur la convergence statistique, Colloq. Math., 2, 241-244. Freedman, A.R., Sember, J.J. (1981). Densities and summability, Pasific J. Math., 95, 293-305. Fridy, J.A. (1985). On statistical convergence, Analysis (Munich), 5, 301-313. Fridy, J.A. (1993). Statistical limit points, Proc. Amer. Math. Soc., 4, 1187-1192. Fridy, J.A., Miller, H.I. (1991). A matrix characterization of statistical convergence, Analysis (Munich), 11, 59-66.

175 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Gürdal, M. (2004). Some type of convergence, Doctoral Diss., S. Demirel Univ., Isparta. Gürdal, M., Sarı, H. (2014). Extremal A -Statistical Limit Points via ideals, J. Egypt. Math. Soc., 22, 55-58. Gürdal, M., Savaş, E. (2017). A -cluster points via ideals, Ukrainian Math. J., 69(3), 324-331. Huban, M.B., Yamancı, U., Gürdal, M. (2019). A -statistical cluster points via ideals in finite dimensional spaces, Bilge Kagan 2nd International Science Congress, 5-7 November 2019, Barcelona, Spain. Kolk, E. (1991). The statistical convergence in Banach spaces, Acta Et Commantationes Uni. Tartu, 928, 41-52. Kolk, E. (1993). Matrix summability of statistically convergent sequences, Analysis (Munich), 13, 77-83. Kolk, E. (1998). Inclusion relations between the statistical convergence and strong summability, Acta Et Commantationes Uni. Tartu, 2, 39-54. Kostyrko, P., Macaj, M., Salat, T. (2000). I-Convergence, Real Anal. Exchange., 26(2), 669- 686. Kostyrko, P., Macaj, M., Salat, T., Sleziak, M. (2005). I-convergence and extremal I-limit points, Math. Slovaca., 55, 443-464. Maddox, I.J. (1988). Statistical convergence in a locally convex sequence space, Math. Proc. Camp. Phil. Soc., 104, 141-145. Mursaleen M., Edely O.H.H. (2004). Generalized statistical convergence, Inform. Sci., 161, 287-294. Nabiev, A., Pehlivan, S., Gürdal, M. (2007). On I-Cauchy sequences, Taiwan. J. Math., 11(2), 569-576. Niven, I., Zuckerman, H.S., Montgomery, H.L. (1991). An Introduction to The Theory of Numbers, Fifth Edition John Wiley and Jons, Inc., p.529. Pehlivan, S., Güncan, A., Mamedov, M.A. (2004). Statistical cluster points of sequences in finite dimensional spaces, Czechoslovak Math. J., 54(1), 95-102. Pehlivan, S., Gürdal, M., Fisher, B. (2006). Lacunary statistical cluster points of sequences, Math. Communications, 11, 39-46. Powell, R.E., Shah, S.M. (1972). Summability theory and applications, Van Nostrand Reinhold, London. Šalát, T. (1980). On statistically convergent sequences of real numbers, Math. Slovaca, 30(2), 139-150. Savaş, E., Das, P., Dutta, S. (2012). A note on strong matrix summability via ideals, Appl. Math. Lett., 25(4), 733-738. Steinhaus, H. (1951). Sur la convergence ordinarie et la convergence asymptotique, Colloq. Math., 2, 73-74.

176 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

TURKİYEDE DOĞAL OLARAK YETİŞEN UVEZ (SORBUS DOMESTİCA L.) MEYVESİNİN FARKLI EKSTRAKTLARININ ANTİBAKTERİYAL VE ANTİFUNGAL ETKİLERİNİN İNCELENMESİ

Dr. Ogrt. Uy. Pınar Erecevit Sönmez Munzur Universitesi, Pertek Sakine Genc Meslek Yuksek Okulu, Tıbbi Dokumantasyon ve Sekreterlik Bölümü [email protected]

Prof. Dr. Sevda Kırbag Fırat Universitesi, Fen Fakultesi, Biyoloji Bolumu [email protected]

Özet Son yıllarda halkın gıda olarak kullandıgı ve ayrıca halk arasında ceşitli hastalıkların tedavisinde geleneksel olarak kullanılan bitkilerin faydalı etkileri incelenerek bu kullanımlarının bilimsel bir dogrulugu olup olmadıgı incelenmektedir. Bilimsel literatürde bahçe üvezi olarak adlandırılan Sorbus domestica L. nın Türkiyede halk tıbbında önemli bir yeri vardır. Aynı zamanda besin degeri yüksek bir gıdadır. Bu calışmanın amacı S. domestica (üvez) meyvesinin yaş ve methanol ile hazırlanan iki farklı ekstraktının Staphlococcus, Bacillus, Escherichia, Klebsiella, Candida, Trichophyton, Epidermophyton cinslerini iceren toplam 8 mikroorganizma türüne karşı antibakteriyal ve antifungal etkisini belirlemektir. Böylece etnomedikal önemi olan üvez bitkisinin insan ve hayvan patojeni mikroorganizmaların cogalmasına karşı dogal bir ilac olup olmadıgıda kanıtlanacaktır. Bu bitkinin antimikrobiyal etkileri agar disk difüzyon yöntemi ile bakteri, maya ve dermatofit funguslara karşı analiz edilmiştir. Çalışmada Elazıg ve cevresinde (Türkiye) toplanan üvez bitkisinin meyvelerinin ekstraktları ve % 60 lık metanolik ekstraktları (30 µL) standart antibiyotikler (ampicillin sulbactam; 120 µL ve mikostatin; 20µg/disc) ile kıyaslandıgında iki farklı ekstraktın (S. domestica taze meyvelerinin ekstraktları ve metanol ilave edilerek hazırlanan ekstraktları) mikroorganizmaların cogalmasına karşı anlamlı (13.33-15.33 mm / inhibisyon zonu) (p<0.001) ve oldukca anlamlı (p<0.0001) (16.33-20.33 mm / inhibisyon zonu) bir antimikrobiyal etki gösterdigi tespit edilmiştir. Metanol ile ekstrakte edilen S. domestica ekstaktları hem standart antibiyotikler hemde S. domestica yaş ekstraktları ile karşılaştırıldıgında tüm mikroorganizmalarda daha yüksek bir antibakteriyal, antifungal ve antidermatofit etkiye sahip oldugu gözlenmiştir.

Anahtar Kelime: Üvez (Sorbus domestica L.) meyvesi, Antimikrobiyal ajan, Halk tıbbı.

THE INVESTIGATION OF ANTIBACTERIAL AND ANTIFUNGAL EFFECT THE DIFFERENT EXTRACTS OF ROWAN (SORBUS DOMESTICA L.) FRUIT NATURALLY GROWN IN TURKEY

Abstract In recent years, benefits of plants that are used as food and for curing various diseases in public have been investigating to learn whether related therapies have scientific accuracy. Sorbus domestica L. which is called garden rowanberry (S. domestica) in scientific literature has a remarkable position in folk medicine. It is nourishing food as well. The purpose of this study was to determine the antibacterial and antifungal effect of S. domestica’s two different extracts which are prepared by wet and methanol against entirely 8 types of microorganisms including Staphlococcus, Bacillus, Escherichia, Klebsiella, Candida, Trichophyton, Epidermophyton sorts. Thus, it would be proved that whether the rowan plant that has ethnomedical importance is a natural medicine against human and animal pathogen microorganisms to reproduce. The antimicrobial effects of this plant were analyzed by the agar diffusion

177 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

method. For research results, two different extracts (S. domestica fresh fruits’ extracts and the extracts prepared by adding methanol) show an significant (13.33-15.33 mm / inhibition zone) (p<0.001) and pretty significant (p<0.0001) (16.33-20.33 mm / inhibition zone) effect against microorganism to reproduce when rowan plant’s fruit extracts and 60% methanolic extracts (30 µL) in Elazıg and around (Türkiye) are compared to standard antibiotics (ampicillin sulbactam; 120 µL and mycostatin; 20µg/disc). It is also observed that S. domestica’s extracts which are extracted by methanol have a higher antibacterial, antifungal and antidermatophyte effect in all organisms when it is compared to both standard antibiotics and wet extracts.

Key words: Rowan (Sorbus domestica L.) fruit, Antimicrobial agent, Folk medicine

GİRİŞ Sorbus domestica L. (üvez) bitkisi gülgiller (Rosaceae) familyasındandır (Davis, 1972). Sorbus cinsinin dünyanın ceşitli bölgelerinde yayılmış olan yaklaşık 250 kadar türü bulunmaktadır (Aldasoro, Navarro, & Garmendia, 1998; Gökmen, 1973). Sorbus cinsinin Türkiye’de 12 türü dogal olarak bulunur. Bunlar yaprak ve meyve bicimlerine göre birbirlerinden kolaylıkla ayrılabilir (Gökşin, 1982; Baytop, 1999). S. domestica Türkiye’nin dogal Sorbus L. taksonları icerisinde en büyük meyveli olanıdır. Asıl meyveleri yenen türdür (Kayacık, 1975). Uvez meyvesi (Fructus Sorbi domesticae) 15-20 mm capında, küre (elma) veya armut biciminde, yeşilimsi sarı, sarımtırak-kırmızı, kırmızı veya kırmızımsı-esmer renkli olup iri bir erik büyüklügündedir ve buruk lezzetlidir. Anadolu’da “üvez’’ ismi sadece S. domestica türü icin kullanılır. Bilimsel literatürde bahce üvezi olarak adlandırılan S. domestica L. nın Türkiye de halk tıbbında önemli bir yeri vardır (Baytop, 1997). Aynı zamanda besin degeri yüksek bir gıdadır. Genel olarak Sorbus türlerinin meyveleri vitamin bakımından oldukca zengindir. Meyveleri tatlı sanayisinde kullanılmakta ve kurutularak cay gibi icilmektedir. Çok eski dönemlerden beri bitkilerin tedavi amaclı kullanıldıgı (Baytop, 1999; Keleş, Ak, Bakırel & Alpınar, 2001), günümüzde ise sentetik ilacların kullanılması ve tehlikeli yan etkilerin görülmesi, bitkilere olan ilgiyi arttırmaktadır (Farnsworth vd., 1985). Etnomedikal önemi olan Sorbus türlerinin antiaterojenik, antienflamatuvar, anti-diyabetik, anti-diyareik, diüretik, vazoprotektif, vazodilatör, vazorelaksan, antimikrobiyal ve bakteriyostatik aktiviteleri oldugu, anemi, ödem ve disepsi tedavisinde kullanıldıgı bildirilmiştir (Bozic vd., 2017). Bu calışma ile etnomedikal önemi olan S. domestica (üvez) meyvesinin yaş ve metanol ile hazırlanan iki farklı ekstraktının insan ve hayvan patojeni bakteri, maya ve dermatofit fungus türlerine karşı antibakteriyal ve antifungal etkisini belirleyerek dogal bir ilac olup olmadıgı kanıtlanmıştır.

1. Materyal- Metod 1.1. Antimikrobiyal Etki 1.1.1. Test Mikroorganizmaları Çalışmada, kullanılan mikroorganizma kültürleri olarak; Staphylococcus aureus COWAN 1, Bacillus megaterium DSM 32, Escherichia coli ATCC 25922, Klebsiella pneumoniea FMC 5 bakterileri, Candida albicans FMC 17, Candida glabrata ATCC 66032 mayaları, Trichophyton sp., Epidermophyton sp., dermatofit fungus türleri kullanılmıştır

178 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

1.1.2. Meyve Ekstraktlarının Hazırlanışı Türkiye de Elazıg ve cevresinden vejetasyon döneminde toplanan üvez meyvesi örneklerinden 5’ gr alınıp 15 ml metanol ilave edilerek ekstraktlar elde edilmiştir. Yaş meyve ekstraktları icin 5’gr meyve örnegi steril blendarda parcalanarak 24 saat 4 °C’ de calkalamalı etüvde kendi özsuyu cıkarılmıştur. Ekstraktları mikroşırınga ile 6 mm capındaki steril boş antibiyotik disklere (Schleicher&Shüll No: 2668, Germany) 30 µl emdirilmiştir.

1.1.3. Agar Disk Difüzyon Yöntemi Bakteri suşları; Nutrient Buyyona aşılanarak 35±1°C’de 24 saat, maya suşları; Malt Ekstrakt Buyyon’da, dermatofit funguslar ise; Glukozlu Sabouroud Buyyon’da 25±1°C’de 48 saat süre ile inkübe edilmiştir. Sıvı besiyerinde gelişen kültürler, Mc Farland (0.5) standart tüpüne göre bulanıklık ayarı yapıldıktan sonra buyyon tüplerine aktarılmıştır. Erlenmayerde steril edilen ve 45-50 °C’ye kadar sogutulan Müller Hinton Agar, Sabouraud Dextrose Agar ve Patato Dextrose Agara önceden hazırlanan bakteri, fungus ve mayaların buyyondaki kültürü ile ℅1 oranında aşılanarak (106 bakteri/ml, 104 maya/ml, 104 fungus/ml) iyice calkalandıktan sonra 9 cm capındaki steril petri kutularına 15’er ml konulmuş ve besiyerinin homojen bir şekilde dagılması saglanmıştır. Katılaşan agar üzerine, emdirilmiş diskler hafifce bastırılarak yerleştirilmiştir. Bu şekilde hazırlanan petri kutuları 4°C’de 1.5-2 saat bekletildikten sonra bakteri aşılanan plaklar 37±1°C’de 24 saat, maya ve dermatofit aşılanan plaklar ise 25±1 °C’de 3 gün süre ile inkübe edilmiştir. Kontrol icin standart antibiyotik diskler kullanılmıştır. Süre sonunda besiyeri üzerinde oluşan inhibisyon zonları mm olarak degerlendirilmiştir (Collins, Lyne, 1987; Ozcelik, 1992, s.135). Tüm test mikroorganizmalarına karşı yapılan antimikrobiyal aktivite 3 kez tekrarlanmıştır

2. İstatiksel Analiz İstatistiksel analiz icin SPSS 15.0 yazılımı kullanılmıştır (SPSS Inc., Chicago IL). Sonuclar varyans analizi (ANOVA) ile elde edildi ve en az anlamlı fark (LSD) testleri ortalama ± standart sapma olarak verilmiştir. Ekstraktlar ve kontrol grupları arasındaki farklar için p <0.0001;cd, p <0.001:d, p <0.01:c kullanılmıştır. P <0.0001 ve p <0.001 oldukca anlamlı ve anlamlı olarak kabul edilmiştir.

3. Sonuç Bu bitkinin antimikrobiyal etkileri agar disk difüzyon yöntemi ile bakteri, maya ve dermatofit funguslara karşı analiz edilmiştir. Sonuclar Tablo 1’ de verilmiştir. Çalışmada toplanan üvez meyvelerinin yaş ekstraktları ve % 60 lık metanolik ekstraktları (30 µL) standart antibiyotikler (ampicillin sulbactam; 20 µg/disk ve mikostatin; 120 µL) ile kıyaslandıgında, S. domestica taze meyvelerinin ekstraktları (SD) ve metanol ilave edilerek hazırlanan ekstraktları (SDM), mikroorganizmaların cogalmasına karşı anlamlı (13.33-15.33 mm / inhibisyon zonu) (p<0.001) ve oldukca anlamlı (p<0.0001) (16.33-20.33 mm / inhibisyon zonu) bir antimikrobiyal etki gösterdigi tespit edilmiştir. SDM ekstraktları hem SA (standart antibiyotikler) hemde SD yaş ekstraktları ile karşılaştırıldıgında; tüm mikroorganizmalarda daha yüksek bir antibakteriyal, antifungal ve antidermatofit etkiye (18.33-23.66 mm/ inhibisyon zonu) sahip oldugu gözlenmiştir.

179 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Bu durumun metanolün bitkilerin icerigindeki faydalı bileşikler ile sinerjistik etki yaparak zararlı mikroorganizmaların büyümelerini engelledigi icin metanolün iyi bir cözücü oldugu (Cellat, K. 2011, s. 38) kanıtını desteklemektedir.

Tablo 1. S. domestica L. (üvez) Meyvesinin Farklı Ekstraktlarının Antimikrobiyal Etkileri

İnhibisyon Zonu (mm)

Test Mikroorganizmaları Control

SD SDM M SA

d* E. coli 15.33±0.33d 18.33±0.33cd - 11.33±0.33

c* K . pneumoniae 13.33±0.33d 16.33±0.33cd - 9.33±0.33

c* S. aureus 13.33±0.33d 19.33±0.33cd - 9.33±0.33

d* B. megaterium 16.33±0.33cd 20.66±0.33cd - 12.33±0.33

d** C. albicans 20.33±0.33cd 24.33±0.33cd - 12.66±0.33

** C. glabrata 18.33±0.33 cd 21.66±0.33cd - 12.33±0.33d

c** Epidermophyton sp. 19.33±0.33 cd 25.66±0.33cd - 8.66±0.33

d** Trichophyton sp. 16.33±0.33cd 23.66±0.33cd - 8.66±0.33 SD: S. domestica’nın (üvez) yaş ekstraktları, SDM: S. dometica ‘nın metanol ilave edilerek hazırlanan ekstraktları, Pozitif kontrol (SA): Ampicillin sulbactam (*) and mikostatin (**) (20µg/disc and 120 µL ), Negatif kontrol: Metanol (M). İnhibisyon zonu> 15 mm (cok anlamlı etki p<0.0001; cd), 15 – 10 mm (anlamlı etki; p<0.001;d), Zon yok (-)

4. Bulgular ve Tartışma Uvezler toprak ve su istekleri bakımından kanaatkardır. Dolayısıyla, üvez türleri soguk ve kurak iklime sahip fakir yetişme ortamları ile atıl durumda bulunan ve ekilip dikilemeyen tarım alanlarında alternatif bir ürün ve yeni bir iş alanı olarak önem kazanmaktadır. Bu durum, aynı zamanda tarımdan bekledigi geliri elde edemeyen köylülerimiz icin de son derece önemlidir. Ulkemizde üvez türleri uzun yıllardır ugramış oldukları planlı ve plansız müdahaleler ile aşırı faydalanmalar sonucunda, yukarıda belirtilen cok yönlü yararlarından uzaklaştırılmış bulunmaktadır (Erbaş, 2010, s.5). Test mikroorganizmalarının üzerinde gözlenen bu antimikrobiyal etkinin S. domestica’nın bileşimindeki fenolik bileşiklerden kaynaklandıgı Termentzi’in (Termentzi, Kefalas & Kokkalou, 2006) yaptıgı bir calışma ile dogrulanmaktadır. Ayrıca S. domestica’nın yapraklarının antimikrobiyal etkiye sahip oldugu Canlı ve ark. (Canlı, Yetgin, Akata & Altuner, 2017, s.486) tarafından tespit edilmiştir. Sorbus türleri ile ilgili, Şen tarafından yapılan bir

180 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

araştırmada (Şen, 2011), gösterdigi yüksek antioksidan özelliginden dolayı saglıga faydalı dogal ürünler icin cok etkili bir antioksidan kaynagı oldugu ifade edilmiştir. Bu calışma, bu türün taze ve metanolik meyve ekstraktları üzerinde antibakteriyal ve özellikle antifungal aktivitelerin degerlendirilmesine ilişkin ilk araştırmadır. Bu amacla bu dogal bitkisel kaynagın, enfeksiyöz hastalıklar dahil anti-enflamatuar ve yara iyileştirici, yeni bir antimikrobiyal ajan olarak kullanılma potansiyeline sahip olması nedeniyle hem tıbbi bitkiler üretimi ve ticaretinde hemde saglık sektörüne katkıda bulunacagı düşüncesindeyiz. Ayrıca ileride in-vivo şartlarda incelenerek sanayi işbirligi ile dikkat cekici bir ilac hammaddesi olarak da kullanılabilecektir.

Kaynaklar Akerele, Olayiwola, Bingel, Audrey S, Soejarto, Djaja D, Guo, Zhengang & Farnsworth, Norman R. (1985). Medicinal plants in therapy / Norman R. Farnsworth et al.. Bulletin of the World Health Organization: 63, 965-981. Aldasoro, J.J., Navarro, C. & Garmendia, F.M. (1998). The genus Sorbus (Maloideae, Rosaceae) in Europe and in North Africa: Morphological Analysis and Systematics. Systematic Botany: 23, 189–212. Baytop, T. (1997). Türkce Bitki Adları Sözlügü. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları. Baytop, T. (1999). Türkiyede Bitkiler ile Tedavi (Gecmişte ve Bugün). İstanbul: Nobel Tıp Kitap Evleri 2. Baskı. Bozic, A.R., Filipovic N.R., Novakovic, I.T., Snezena K. Bjelogrlic, S. K., Nikolic, J.B., Drmanic, S & Marinkovic, A. D. (2017). Synthesis, Antioxidant and Antimicrobial Activity of Carbohydrazones. Journal of Serbian Chemical Society: 82, S1–S6. Canlı, K., Yetgin, A., Akata, I. & Altuner, E. M. (2017). Antimicrobial activity and biochemical analysis of Sorbus domestica leaves. 3. İlac ve Eczacılık Kongresi. Cellat, K. (2011). Bazı Endemik Bitkilerin Uçucu Yag Bileşenlerinin Ekstrakte Edilmesi ve İceriklerinin Araştırılması. Yüksek Lisans Tezi. Çukurova Üniversitesi/ Fen Bilimleri Enstitüsü, Adana. Collins, C.M., Lyne, P.M. (1987). Mikrobiological Methods. London: Buttermorths & Co (Publishers) Ltd. 450 pp. Davis, P. H. (1972). (Ed.), Edinburgh University Press, Edinburgh, ISBN: 0-85224-208-5, pp. 147-156. Erbaş, S. (2010). Geyik Elması (Sorbus umbellata (Desf.) Fritsch. var. umbellata)’nda Farklı Toplama Zamanlarının, Yükselti VE Bakı’nın Ucucu Yag İcerigi ve Ucucu Yag Bileşenleri Uzerine Etkisi. Yüksek Lisans Tezi. Süleyman Demirel Üniversitesi/ Fen Bilimleri Enstitüsü, Isparta. Gökmen, H. (1973). Kapalı Tohumlular. Ankara: Şark Matbaası, T.C.O.G.M. Yayınları. Gökşin, A. (1982). Türkiye’de Dogal Olarak Yetişen Uvez (Sorbus L.) Taksonlarının Yayılışları ile Onemli Bazı Morfolojik ve Anatomik Ozellikleri Uzerinde Araştırmalar. Ankara: Ormancılık Araştırma Enstitüsü Yayınları, Teknik Bülten Serisi. Kayacık, H. (1975). Orman ve Park Agaclarının Ozel Sistematigi. III. Cilt Angiosperme (Kapalı Tohumlular). İstanbul: İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Yayını. Keleş, O., Ak, S., Bakırel, T & Alpınar, K. (2001). Türkiyede Yetişen Bazı Bitkilerin Antibakteriyel Etkisinin İncelenmesi. Türkish Journal of Veterinery Animal Science: 25, 559-565 Özçelik, S. (1992). Gıda Mikrobiyolojisi Laboratuarı Klavuzu. Elazıg: Fırat Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi Yayınları.

181 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Şen, M., 2011. Üvez Meyvalarının Antioksidan Aktivitesi. Yüksek Lisans Tezi. İstanbul Üniversitesi/ Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul. Termentzi, A., Kefalas, P. & Kokkalou, E. (2006). Antioxidant activities of various extracts and fractions of Sorbus domestica fruit at different maturity stages. Food Chemistry: 98, 599-608.

182 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

SONLU BOYUTLU UZAYLARDA İDEALLERE GORE A-İSTATİSTİKSEL YIĞILMA NOKTALARI

Dr. Ogtr. Uy. Mualla Birgül HUBAN Isparta Uygulamalı Bilimler Üniversitesi, Yalvaç Büyükkutlu Yüksekokulu, Isparta, Türkiye [email protected]

Dr. Ogtr. Uy. Ulaş YAMANCI Suleyman Demirel Universitesi, İstatistik Bolumu, Isparta, Turkiye [email protected]

Prof. Dr. Mehmet GÜRDAL Süleyman Demirel Üniversitesi, Matematik Bölümü, Isparta, Türkiye [email protected]

Özet İstatistiksel yakınsaklık kavramı hem uygulamalı matematikte hem de matematigi iceren diger bilim dallarında önemli rol oynar. İstatistiksel yakınsaklık notasyonu Fast tarafından verilmiştir (Fast, 1951). Burada I kavramı pozitif tamsayılar kümesinin altkümelerinin bir gercek (yani, pozitif tam sayıların tüm sonlu altkümeleri iceren ve uygun olan) ideali olsun. Metrik uzaylarda dizilerin I - yakınsaklık kavramı istatistiksel yakınsaklık kavramının ve aynı zamanda dizilerin adi yakınsaklık kavramının genelleştirilmesidir. Bu makalede, Pehlivan vd. (2004) ve Gürdal (2004) ün calışmalarını temel alarak sonlu boyutlu uzaylarda ideallere göre dizilerin A -istatiksel yıgılma noktalarının kümesi ile ilgili bazı problemler incelenmiş ve sonlu boyutlu uzaylarda onun özelliklerinin bazıları ispatlanmıştır. Anahtar kelimeler: Kompakt kümeler, AI -yogunluk, AI -istatistiksel sınırlı dizi, AI -istatistiksel yıgılma noktası

A-STATISTICAL CLUSTER POINTS VIA IDEALS IN FINITE DIMENSIONAL SPACES Abstract The concept of statistical convergence play a vital role not only in pure mathematics but also in other branches of science involving mathematics. The notion of statistical convergence was introduced by Fast (Fast, 1951). Let I be an admissible (i.e., proper and containing all finite subsets of positive integer numbers) ideal of subsets of the set of positive integers. The concept of I -convergence of sequences in metric spaces generalizes the concept of statistical convergence and also the usual concept of convergence of sequences. In this paper, following the line of Pehlivan et al. (2004) and Gürdal (2004) we investigate some problems concerning the sets of A -statistical cluster points of sequences via ideals in finite dimensional spaces, and prove some of its properties in finite dimensional spaces. Key words: Compact sets, AI -density, AI -statistically bounded sequence, AI -statistical cluster point

183 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

1. Giriş ve Notasyonlar Bu makale boyunca, A negatif olmayan regüler matris ve N ise tüm pozitif tamsayıların kümesi olsun. X ve Y iki dizi uzayı ve A = (a ) bir sonsuz matris olsun. Eger nk her bir x X ve n için A (x) = a x ifadesi Ax = A (x)Y dizisine yakınsak ise o n nk k n k=1 zaman X den Y ye bir dönüşüm tanımlayabiliriz ve (X ,Y ) ile X den Y ye dönüşümü olan tüm matrislerin kümesini gösterebiliriz. Buna ek olarak eger limit korunuyorsa böyle

matrislerin sınıfı (X ,Y )reg ile tanımlanır. c tüm yakınsak dizilerin kümesi olmak üzere her

x = xk kN c için A(c,c) ve lim k→ Ak (x) = lim k→ xk ise o zaman bir A matrisi regüler olarak adlandırılır. A nın regüler olması icin gerekli ve yeterli koşul i) A = sup a n nk k ii) lim a = 0 , her bir k için nk iii) lim a = 1 n nk k olmasıdır. A -istatistiksel yakınsaklıgın fikri bir negatif olmayan regüler matris kullanılarak Kolk (1991) tarafından verilmiştir. A = (a ) negatif olmayan regüler matris icin eger nk

A (K) = lim an n→ k kK mevcut ise bir K N kümesi A -yogunluga sahiptir denir. Eger her 0 için

K() = k N : xk − L kümesinin A -yogunlugu sıfır ise o zaman x = xk kN reel sayısı dizisine L ye A -istatistiksel yakınsaktır denir (Connor, 1988; Kolk, 1993). Burada A - istatistiksel yakınsaklık kavramı dogal yogunluk fikri kullanılarak Fast (1951) ve aynı zamanda Steinhaus (1951) tarafından verilen istatistiksel yakınsaklık düşüncesinin bir genelleştirilmesidir. İstatistiksel yakınsaklık kavramı daha sonra Connor (1989), Das vd. (2014), Demirci (1996), Edely ve Mursaleen (2009), Fridy (1985; 1993), Kolk (1991; 1998), Mursaleen ve Edely (2004) ve Šalát (1980) tarafından calışılmıştır. İstatistiksel yakınsaklık kavramı dogal sayıların kümesinin bir ideal notasyonu kullanılarak Kostyrko vd. tarafından ilk olarak genelleştirilmiştir (Kostyrko vd., 2000). İdeallerin son uygulamaları icin (Kostyrko vd., 2005; Das vd., 2011; Gürdal ve Sarı, 2014; Gürdal ve Savaş, 2017; Nabiev vd., 2007; Savaş vd., 2012) calışmalarına bakabilirsiniz. Eger (i) A,BI A BI; (ii) B AI BI ise N üzerinde boş olmayan I P(N) kümelerinin ailesine bir ideal denir. I P(N) için N üzerinde bir I ailesine uygun ideal denir. Eger I, N nin tam sonlu altkümelerini içerir ise o zaman bir I uygun idealine gerçek ideal denir. I ideali N üzerinde bir gercek ideal olsun. Eger her bir 0 için

k N : xk − I

ise x = xk kN dizisi ye I-yakınsaktır denir (Kostyrko vd., 2000; 2005).

184 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

AI -istatistiksel yakınsaklık kavramı Das vd. (2011), Savaş vd. (2012) ve Gürdal ve Savaş (2017) tarafından calışılmış ve aşagıdaki tanım verilmiştir:

Tanım 1.1. A = (a ) bir negatif olmayan regüler matris olsun. Eger herhangi 0 ve 0 nk için nN : a I nk kK

I ise xk kN dizisi L degerine A -istatistiksel yakınsaktır denir. Burada

K =k N : xk − L dır. Eger

I (K) = I- lim an = I- lim an K (k) = I- lim (A K )n A k n k n kK k=1 mevcut ve A negatif olmayan regüler toplanabilir matris ise o zaman K N kümesi AI -

yogunluga sahiptir denir. O zaman eger her bir 0 için K()= k N : xk − L kümesi I I A -yogunlugu sıfır ise x = xk kN dizisi L ye A -istatistiksel yakınsaktır denir. Burada

K = k( j) : k(1) k(2) ... N ve xK = xK ( j) x in bir alt dizisi olsun.

I I Eger K kümesi A -yogunlugu sıfır ise o zaman x dizisinin xK alt dizisine A -seyrek I (K) 0 (K ) alt dizi denir. Eger K kümesi A -yogunlugu sıfıra sahip degilse AI veya AI I mevcut degildir. O zaman xK alt dizisi x in bir A -seyrek olmayan alt dizisi olarak tanımlanır.

1993 yılında Fridy reel sayı dizilerinin istatistiksel limit noktaları ve istatistiksel yıgılma

noktaları kavramlarını vermiştir (Fridy, 1993). Eger bir k : xk − kümesi her 0 için dogal yogunlugu sıfıra sahip degilse ya istatistiksel yıgılma noktası denir. Fridy bu calışmasında istatistiksel yıgılma noktalarının kümesinin boştan farklı ve kompakt iken bir sınırlı dizinin istatistiksel limit noktalarının boş olabilecegini göstermiştir. İstatistiksel yıgılma noktalarının notasyonu, Kostyrko vd. (2000) calışmasında I-yıgılma noktalarına ve Gürdal ve Savaş (2017) calışmasında ise AI -istatistiksel yıgılma noktalarına genelleştirilmiştir.

(K ) 0 Tanım 1.2. Eger her bir 0 için AI ve K = k N : xk − L ise L sayısı x = (x ) I (x) k sayı dizilerinin bir A -istatistiksel yıgılma noktası olarak adlandırılır. Burada AI ile x in tüm AI -istatistiksel yıgılma noktalarının kümesi tanımlanır. Bu calışmada Pehlivan vd. (2004) ve Gürdal (2004) calışmaları takip edilerek ilk olarak Rm de ideallere göre dizilerin A -istatiksel yıgılma noktalarının kümesi ile ilgili bazı problemler incelenmiş ve sonlu boyutlu uzaylarda onun özelliklerinin bazıları ispatlanmıştır.

185 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

2. Temel Sonuçlar

Bu kısımda . alışılmış norma sahip Rm uzayında tüm AI -istatistiksel yıgılma noktalarının kümesinin bazı özellikleri incelenmiştir. Rm uzayı m boyutlu uzay, m m x = (xk )kN R ve R noktası olsun.

Tanım 2.1. Eger her 0 için k N : x 0 AI ( k − )=

I ise x = xk kN dizisi ye A -istatistiksel yakınsaktır denir. Tanım 2.2. Eger her 0 için k N : x 0 AI ( k − )

x = x I (x) ise noktası k kN dizisinin bir A -istatistiksel yıgılma noktası denir. Burada AI ile x dizisinin tüm AI -istatistiksel yıgılma noktalarının kümesini tanımlasın.

Tanım 2.2 den K = k N : xk − olmak üzere

I-lim ank 0 n kK dır. Yani

I- lim sup a (k) 0 nk K n k =1

olur.

Tanım 2.3. Eger k N : x B 0 AI ( k ) =

I olacak şekilde bir B kompakt kümesi mevcut ise x = xk kN dizisi A -istatistiksel sınırlıdır denir.

d(A,) = min yA y − ile bir noktasından A kapalı kümesine mesafe olarak m verilsin. S (A) = y R : d(A, y) kümesi A nın acık -komşulugu olsun.

m AI Yardımcı Teorem 2.4. B R bir kompakt küme ve B x = olsun. O zaman k : x B 0 AI ( k ) = dır.

186 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

İspat. Her B noktası AI -istatistiksel yıgılma noktası degil koşulu ile k : x 0 AI ( k − )= olacak şekilde = ( ) 0 pozitif sayısı mevcut olan her B noktası vardır.

m S ()= yR : y − olsun. S ( ) acık kümesi B , B nin bir acık örtüsünü icerir. Fakat B bir kompakt küme olup B kümesinin sonlu bir alt örtüsü mevcuttur. Bu sebeple S = S ( ), i = 1,2,..., p dir. O halde B S ve her i için k : x − = 0 dır. i i i i i AI ( k i i)

K = k n : xk B ve Si = k : xk −i i olsun.

p a a nk nk kK i=1 kSi ve bu sebeple p I- lim an I- lim an = 0 n k n→ k kK i=1 kSi

k n : x B 0 olur. Bu ise AI ( k ) = oldugunu verir ki yardımcı teorem ispatlanmış olur.

Uyarı 2.5. Burada B kümesi acık veya sınırsız ise Yardımcı Teorem 2.4 dogru olmayabilir. A negatif olmayan regüler matris 0 1 0 0 0 0 0 0 1 0 1 0 0 0 A = 2 2 1 1 1 0 3 0 3 0 3 0 ile ve x dizisi ise

n 0, 2 tek ise n n xk = 2 , 2 çift ise n, diger durumlarda

x (x) 0 biçiminde verilsin. dizisi için AI = dır. Bu durumda B = [1,) sınırsız kapalı kümesi I A k : x B 1 0 için B x = fakat AI ( k ) = 2 olur.

x I (x) Teorem 2.6. Eger dizisi bir sınırlı A -seyrek olmayan alt dizisine sahip ise o zaman AI kümesi boştan farklı ve kapalı bir kümedir.

187 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

x x I K İspat. K dizisi in sınırlı bir A -seyrek olmayan alt dizisi, yani AI ( ) ve her k K x B (x) için k olacak şekilde bir B kompakt kümesi mevcut olsun. Eger AI boş küme ise B (x) AI = dir. Yardımcı Teorem 2.4 den k : x B 0 AI ( k ) =

olur. K = k n : k K ve K = k n : xk B olsun. O halde a a , nk nk kK kK

K 0 olup AI ( ) = elde edilir. Bu ise bir celişki olup teorem ispatlanmış olur.

x I (x) Sonuç 2.7. Eger dizisi bir A -istatistiksel sınırlı dizi ise o zaman AI kümesi boştan farklı ve kompakttır. k : x S 0 İspat. AI ( k ) = olacak şekilde S bir kompakt küme olsun. O zaman k : x S 1 0 AI ( k ) = dır. Diger bir degişle, S kümesi x in bir AI -seyrek olmayan alt dizisini içerir. Böylece Teorem (x) 2.6 dan AI kümesinin boştan farklı ve kapalı oldugunu elde ederiz. (x) S (x) Şimdi AI oldugunu gösterecegiz. Bu ise AI kümesinin sınırlı ve bu sebeple kompakt oldugunu verecektir. Bunun dogru olmadıgını kabul edelim. S olacak şekilde (x) AI olsun. S kompakt oldugundan, noktasının -komşulugu S ile bir boş arakesite sahip olacak şekilde bir 0 sayısı mevcuttur. Bu durumda

k : xk − k : xk S

olup k : x 0 elde edilir. Bu ise I (x) kabulü ile celişir. Böylece AI ( k − )= A sonucumuz ispatlanmıştır.

Teorem 2.8. x dizisi bir AI -istatistiksel sınırlı dizi olsun. O zaman her 0 için k : d (x), x I (AI k ) kümesi A -yogunlugu sıfıra sahiptir, yani k : d (x), x 0 AI ( (AI k ) )=

dır. x I ( k : x S ) 0 İspat. bir A -istatistiksel sınırlı dizi oldugundan, AI k = olacak şekilde bir S (x) (x) S kompakt kümesi mevcuttur. Sonuç 2.7 den AI kümesi boştan farklı ve AI dir. k : d( (x), x ) 0 AI ( AI k )

188 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

K k n : d (x), x oldugunu kabul edelim. Bu durumda = (AI k ) olmak üzere

I- lim sup(AK )n 0 n→ olacak şekilde bir 0 sayısı mevcuttur.

S (x) y : d (x), y B S \ S (x) (AI )= (AI ) tanımlansın ve = (AI ) olsun. O halde B bir kompakt küme ve x dizisinin bir A -seyrek olmayan alt dizisini içerir. Bu sebeple, Yardımcı B (x) I Teorem 2.4 ile AI ve B kümesi A -istatistiksel yıgılma noktalarını icerir. Bu ise bir celişki olup teorem ispatlanmıştır.

Uyarı 2.9. Eger x = (1,0,1,1,2,0,1,1,2,0,3,1,1,0,...) dizisi, I = I = K N : (K ) = 0 ve Uyarı (x) 0 2.5 de verilen negatif olmayan regüler A matrisini düşünelim. O zaman AI = fakat 1 I (k : d( I (x),x ) )= 0 A A k 2 olur. Bu sebeple, x dizisi AI -istatistiksel sınırlı degil ise Teorem 2.7 dogru olmayabilir.

3. Kaynaklar Connor, J. (1988). The statistical and strong p -Cesaro convergence of sequences, Analysis (Munich), 8, 47-63. Connor, J. (1989). On strong matrix summability with respect to a modulus and statistical convergence, Canad. Math. Bull., 32, 194-198. Das, P., Dutta, S., Mohiuddine, S.A., Alotaibi, A. (2014). A -statistical cluster points in finite dimensional spaces and application to turnpike theorem, Abstract and Applied Analysis, Volume 2014, Article ID 354846, 7 pages. Das, P., Savaş, E., Ghosal, S.K. (2011). On generalizations of certain summability methods using ideals, Appl. Math. Lett., 24(9), 1509-1514. Demirci, K. (1996). Strong A -summability and A -statistical convergence, Indian J. Pure Appl. Math., 27(6), 589-593. Edely, O.H.H., Mursaleen, M. (2009). On statistically A -summability, Math. Comput. Modelling., 49(8), 672-680. Fast, H. (1951). Sur la convergence statistique, Colloq. Math., 2, 241-244. Freedman, A.R., Sember, J.J. (1981). Densities and summability, Pasific J. Math., 95, 293-305. Fridy, J.A. (1985). On statistical convergence, Analysis (Munich), 5, 301-313. Fridy, J.A. (1993). Statistical limit points, Proc. Amer. Math. Soc., 4, 1187-1192. Gürdal, M. (2004). Some type of convergence, Doctoral Diss., S. Demirel Univ., Isparta. Gürdal, M., Sarı, H. (2014). Extremal A -Statistical Limit Points via ideals, J. Egypt. Math. Soc., 22, 55-58.

189 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Gürdal, M., Savaş, E. (2017). A -cluster points via ideals, Ukrainian Math. J., 69(3), 324-331. Kolk, E. (1991). The statistical convergence in Banach spaces, Acta Et Commantationes Uni. Tartu, 928, 41-52. Kolk, E. (1993). Matrix summability of statistically convergent sequences, Analysis (Munich), 13, 77-83. Kolk, E. (1998). Inclusion relations between the statistical convergence and strong summability, Acta Et Commantationes Uni. Tartu, 2, 39-54. Kostyrko, P., Macaj, M., Salat, T. (2000). I-Convergence, Real Anal. Exchange., 26(2), 669- 686. Kostyrko, P., Macaj, M., Salat, T., Sleziak, M. (2005). I-convergence and extremal I-limit points, Math. Slovaca., 55, 443-464. Mursaleen M., Edely O.H.H. (2004). Generalized statistical convergence, Inform. Sci., 161, 287-294. Nabiev, A., Pehlivan, S., Gürdal, M. (2007). On I-Cauchy sequences, Taiwan. J. Math., 11(2), 569-576. Pehlivan, S., Güncan, A., Mamedov, M.A. (2004). Statistical cluster points of sequences in finite dimensional spaces, Czechoslovak Math. J., 54(1), 95-102. Šalát, T. (1980). On statistically convergent sequences of real numbers, Math. Slovaca, 30(2), 139-150 Savaş, E., Das, P., Dutta, S. (2012). A note on strong matrix summability via ideals, Appl. Math. Lett., 25(4), 733-738. Steinhaus, H. (1951). Sur la convergence ordinarie et la convergence asymptotique, Colloq. Math., 2, 73-74.

190 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

-NORMLU UZAYLARDA FONKSİYON DİZİLERİNİN I-İSTATİSTİKSEL YAKINSAKLIĞI

Dr. Ogrt. Uy. Mualla Birgül HUBAN Isparta Uygulamalı Bilimler Üniversitesi, Yalvaç Büyükkutlu Yüksekokulu, Isparta, Türkiye [email protected]

Dr. Ogrt. Uy. Ulaş YAMANCI Suleyman Demirel Universitesi, İstatistik Bolumu, Isparta, Turkiye [email protected]

Prof. Dr. Mehmet GÜRDAL Süleyman Demirel Üniversitesi, Matematik Bölümü, Isparta, Türkiye [email protected]

Özet Toplanabilme teorisinin en geniş uygulama ve araştırma alanlarından biri olarak adi yakınsaklıgın bir genelleştirilmesi ve pozitif tamsayı kümelerinin dogal yogunlugu kavramına dayanan istatistiksel yakınsaklık kavramı 1951 yılında Fast (1951) tarafından tanımlanmıştır. 2000 yılında Kostyrko vd. tarafından istatistiksel yakınsaklıgın daha genel hali olan reel sayı dizileri icin I - yakınsaklık kavramı verilmiş ve bazı özellikleri calışılmıştır (Kostyrko vd., 2000). Diger taraftan istatistiksel yakınsaklık kavramı idealler aracılıgı ile genelleştirilmiş ve I -istatistiksel yakınsaklık olarak adlandırılan yeni yakınsaklık tipi yakın zamanda Savaş ve Das (2011) tarafından tanımlanmıştır. 1960 ların ortalarında 2 degerine eşit veya büyük olan n sayısı icin n -normlu uzayların teorisi Gähler (1963) tarafından verilmiştir. Bu calışmamızda ise Arslan ve Dündar (2018) ın calışmasını temel alarak n -normlu uzaylarda fonksiyon dizilerinin I-istatistiksel yakınsaklıgı kavramı ile ilgili bazı problemler incelenmiş ve onlar arasındaki ilişki ve bazı özellikleri verilmiştir. Anahtar kelimeler: İdeal, fonksiyon dizileri, I-istatistiksel yakınsaklık, n -normlu uzaylar

I-STATISTICAL CONVERGENCE OF SEQUENCES OF FUNCTIONS IN n -NORMED SPACES Abstract The concept of statistical convergence based on the concept of generalization of ordinary convergence and the natural density of positive integer sets was defined by Fast (1951) in 1951 as one of the broadest application and research areas of summability theory. In 2000, Kostyrko et al. introduced the concept of I-convergence for the real number sequences, which is the more general form of statistical convergence, and studied some properties of such convergence (Kostyrko et al., 2000). On the other hand, the concept of statistical convergence has been generalized through ideals and the new type of convergence called I-statistical convergence has recently been described by Savaş and Das (2011). The theory of n -normed spaces for number n equal to or greater than 2 was first given by Gähler (1963) in the mid of 1960's. In this study, based on Arslan and Dündar's (2018) study, some problems related to the concept of I-statistical convergence of function sequences in n -normed spaces are examined and the relationships between them and some properties are given.

191 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Key Words: Ideal, sequence of functions, I-statistical convergence, n -normed spaces. 1. Giriş ve Notasyonlar

Bir reel dizinin yakınsaklık fikri Fast (1951) ve Steinhaus (1951) tarafından bir A N kümesinin asimptotik yogunlugu notasyonuna baglı olarak aşagıdaki bicimde istatistiksel

yakınsaklıga genelleştirilmiştir: Eger N dogal sayıların kümesi ve A N ise o zaman An

kümesi a A : a n ve An ise An kümesinin kardinal sayısına karşılık gelir. A altkümesinin dogal yogunlugu limiti mevcut olması koşulu ile A (A) := lim n n→ n ile tanımlanır (Freedman ve Sember, 1981).

Bir (X, . ) normlu uzayında (xn )nN bir dizi olsun. Eger her bir 0 için

A( )= nN : xn − x kümesinin dogal yogunlugu sıfır ise o zaman bu dizi x X degerine istatistiksel yakınsaktır denir. Bircok araştırmacı Fridy (1985) ve Śalát (1980) tarafından yapılan ilk işlerinden sonra bu yakınsaklıgı calışmışlardır. İstatistiksel yakınsaklık matematigin ceşitli alanlarında bircok uygulamalara sahiptir: toplanabilme teorisi , sayı teorisi, trigonometrik seriler, olasılık teorisi, ölcüm teorisi, optimizasyon ve yaklaşım teorisi (Connor, 1988; Fridy ve Miller, 1991; Savaş ve Gürdal, 2015; Schoenberg, 1959; Zygmund, 1979). İstatistiksel yakınsaklık notasyonunun ilginc bir genelleştirilmesi olan ideal yakınsaklık kavramı Kostyrko vd. (2000/2001) ve Kostyrko vd. (2005) calışmalarında önerilmiştir. Baláz vd. (2004) reel fonksiyonların ideal yakınsaklık ve ideal sürekliligini incelemiştir. Balcerzak vd. (2007) fonksiyon dizileri için istatistiksel yakınsaklık ve ideal yakınsaklık kavramlarını calışmışlardır. Daha sonra Arslan ve Dündar (2018) 2 -normlu uzaylarda fonksiyon dizilerinin ideal yakınsaklıgı kavramı üzerine calışmalar yapmıştır. Gähler (1963) ise 2 -metrik uzaylar ve 2 -normlu uzaylar kavramlarını ilk olarak vermiş ve daha sonra bircok yazar bu konu ve ceşitli sonuclar ile ilgili calışmalar yapmışlardır (Arslan ve Dündar, 2018; Gunawan ve Mashadi, 2001; Gürdal, 2006; Gürdal ve Pehlivan, 2004; 2009; Gürdal ve Acık, 2018; Gürdal vd., 2009; Şahiner vd., 2007; Sarabadan ve Talebi, 2011; Savaş ve Gürdal, 2016; Yegül ve Dündar; 2017 ). Bu makalede ise Arslan ve Dündar (2018) ın calışmasını temel alarak n -normlu uzaylarda fonksiyon dizilerinin I-istatistiksel yakınsaklıgı kavramı ile ilgili bazı problemler incelenmiş ve onlar arasındaki ilişki ve bazı özellikleri verilmiştir. Temel sonuclara gecmeden önce bazı temel tanım ve notasyonları hatırlatalım.

Tanım 1.1 (Kuratowski, 1958). Eger (a) I; (b) her P,RI için PRI; (c) her PI için ve R P için RI ,

192 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

koşulları saglanırsa o zaman Y altkümesinin bir I 2Y ailesine Y de bir ideal denir.

Tanım 1.2 (Kelley, 1955). Eger (a) F ; (b) her P,RF için PRF ; (c) her PF ve R P için RF koşulları saglanırsa Y olmak üzere boştan farklı F 2Y ailesine Y üzerinde bir süzgeç denir.

Tanım 1.3 (Kostyrko vd., 2005). Her xY için xI ise özdeş olmayan I idealine bir uygun ideal denir. Tanım 1.4 (Kostyrko vd., 2000). I 2N ideali N de bir özdeş olmayan ideal ve (X, . ) bir

normlu uzay olsun. Eger her 0 için A( )= nN : xn − x kümesi I ya ait ise

x = (xn ) dizisine x X degerine I-yakınsaktır denir.

Burada x = (xn ) dizisi x degerine I-yakınsak ise I- lim xn = x yazabiliriz. n→

Tanım 1.5 (Gürdal, 2004; Dems, 2004/05 ). Eger her 0 için

nN : xn − xN ( ) I

olacak şekilde bir N = N( ) pozitif tamsayısı mevcut ise xn dizisine I-Cauchy dizisi denir. Şimdi Das vd. (2011) ve Savaş ve Das (2011) tarafından calışılmış ideal istatistiksel yakınsaklık kavramını verelim.

Tanım 1.6. Eger her bir 0 ve 0 için 1 n N : k n : xk − L I n

A( ) veya denk olarak eger her bir 0 için A()= k n : xk − L ve n (A( ))= n olmak üzere

I(A( )) = I- lim n (A( )) = 0

ise x = xk kN dizisine L ye I-istatistiksel yakınsaktır denir.

Bu durumda I- st - lim xk = L yazabiliriz. Tüm I-istatistiksel yakınsak dizilerin kümesi

S(I) ile tanımlayacagız. I f ailesi N nin tüm sonlu altkümelerinin ailesi olsun. O zaman I f

193 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

ideali N de bir uygun ideal olup I-istatistiksel yakınsaklık ile istatistiksel yakınsaklık aynı olur. İdeal istatistiksel yakınsaklık kavramı Savaş ve Gürdal (2015) ve Yamancı ve Gürdal (2014) gibi bircok yazar tarafından tartışılmış ve geliştirilmiştir. Gunawan ve Mashadi (2001) ve Gunawan (2001) aşagıdaki tanımları vermiştir.

Tanım 1.7. nN ve X , d n boyutlu bir reel vektör uzay olsun (Burada, d yi sonsuz olarak alabiliriz). X n üzerindeki ,..., reel degerli fonksiyonu

(i) x1,...,xn = 0 x1,...,xn lineer bagımlı,

(ii) x1,...,xn permütasyon altında degişmez,

(iii) Her R için x1,x2,...,xn = x1,...,xn ,

(iv) Her R için x1,...,xn−1, y + z x1,...,xn−1, y + x1,...,xn−1,z koşullarını saglıyor ise X üzerinde bir n -norm ve (X, ,..., ) ikilisi de bir n -normlu uzay olarak adlandırılır. Aşagıda verilen sonuctan n -normlu uzayların normlu uzaylar oldugu bilinen bir gerçektir.

Sonuç 1.8. Her n -normlu uzay bir normlu uzaydır.

Örnek 1.9. Bir n -normlu uzayın standart bir örnegi n -norm ile donatılmış X = R n olup

x1, x2 ,..., xn−1, xn X ile

x1,x2,...,xn−1,xn := n-boyutlu paralelyüzün hacmidir.

Herhangi bir (X, .,...,.) n -normlu uzayda her x1, x2 ,..., xn X ve 1,..., n−1 R için

x1,x2,...,xn−1,xn 0 ve

x1, x2,...,xn−1, xn = x1, x2,...,xn−1, xn +1x1 +...+n−1xn−1 dir. Aşagıda Tunc ve Gürdal (2019) n -normlu uzaylarda I-istatistiksel yakınsaklık ve Cauchy dizisi tanımlarını vermiştir.

Tanım 1.10. (X, ,..., ) n -normlu uzayında (xk ) bir dizi olsun. Eger her 0, 0 ve

sıfırdan farklı z1, z2 ,..., zn−1 X için

194 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

1 nN : nN : xn − L, z1, z2 ,..., zn−1 I n ise veya denk olarak her bir 0 için,

A()=k n : xn − L, z1, z2,...,zn−1

A( ) ve n (A( )) = n olmak üzere

I(A( )) = I- lim n (A( )) = 0

ise x = (xn ) dizisine L ye I-istatistiksel yakınsaktır denir. Bu durumda I- st - lim k→ X ( xk) = L yazabiliriz.

Tanım 1.11. (X, ,..., ) lineer n -normlu uzayında (xk ) bir dizi olsun. Eger her 0, 0,

sıfırdan farklı z1, z2 ,..., zn−1 X ve her m N için 1 nN : nN : xk − xm , z1, z2 ,..., zn−1 I n

olacak şekilde bir N = N(, z1, z2 ,..., zn−1) sayısı varsa xk dizisi X de bir I -istatistiksel Cauchy dizisidir. Şimdi Arslan ve Dündar (2018) tarafından verilen 2 -normlu uzaylarda fonksiyon dizilerinin genelleştirilmiş hali olan n -normlu uzaylarda I-istatistiksel yakınsaklık kavramını ve makalenin temel sonuclarını verecegiz.

2. TEMEL SONUÇLAR

Çalışmamızın bundan sonraki kısımlarında I bir uygun ideal, X = (X, .,...,.) ve

Y = (Y, .,...,.) uzayları n -normlu uzaylar, fnnN ve gn nN iki fonksiyon dizisi ve f , g ise X den Y ye iki fonksiyon olsun.

Tanım 2.1. Eger her 0, 0 ve sıfırdan farklı z1, z2 ,..., zn−1 X için 1 n N : n N : fn (x)− f (x), z1, z2 ,..., zn−1 I n veya denk olarak her bir 0 için,

A()= nN : fn(x)− f (x), z1, z2,...,zn−1

A( ) ve n (A( ))= n olmak üzere

I(A( )) = I- lim n (A( )) = 0

195 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

ise fn fonksiyon dizisi f ye I-istatistiksel noktasal yakınsaktır denir. Bu durumda I - st -

lim n→ fn = f yazabiliriz.

Tanım 2.2. Eger her 0, 0 ve sıfırdan farklı z1, z2 ,..., zn−1 X için st - lim f (x), z , z ,...,z = f (x), z , z ,...,z k→ nk 1 2 n−1 1 2 n−1

olacak şekilde bir M = m1 m2 ... mk ..., M F(I), kümesi mevcut ise fn fonksiyon dizisi f ye I -istatistiksel yakınsaktır denir. Bu durumda I - st -

lim n→ fn (x),z1,z2,...,zn−1 = f (x),z1,z2,...,zn−1 yazabiliriz. Aşagıdaki sonucları elde edebiliriz.

Yardımcı Teorem 2.3. X ve Y uzayları n -normlu uzaylar olsun. Eger her bir x X ve

sıfırdan farklı z1, z2 ,..., zn−1 Y için

I - st - lim fn (x), z1, z2,...,zn−1 = f (x), z1, z2,...,zn−1 n→ ifadesinden

I- st - lim fn (x), z1, z2,...,zn−1 = f (x), z1, z2,...,zn−1 n→ elde edilir.

Eger I nın ayrık kümelerinin herhangi A1, A2 ,... dizisi için her bir AiBi (i =1,2,...)

kümesi sonlu ve Bi I olacak şekilde B1,B2 ,... kümelerinin bir dizisi mevcut ise I uygun i=1 ideali toplamsallık özelligine (AP) sahiptir.

Yardımcı Teorem 2.4. I uygun ideali (AP) özelligine sahip, X ve Y uzayları n -normlu uzaylar olsun. Eger fn fonksiyon dizisi I-istatistiksel yakınsak ise o zaman bu dizi I - istatistiksel yakınsaktır.

Uyarı 2.5. Eger I bir uygun ideal ise o zaman (X, .,...,.) n -normlu uzayında fonksiyon dizilerinin istatistiksel yakınsaklıgı (X, .,...,.) n -normlu uzayda fonksiyon dizilerinin I - istatistiksel yakınsaklıgını verir.

Teorem 2.6. Eger fn fonksiyonların herhangi dizisinin I-istatistiksel limiti mevcut ise o zaman bu limit tektir.

196 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

İspat. fn fonksiyonların dizisi ve f , g ise X den Y ye iki fonksiyon olsun. f (x0 ) g(x0 )

ve sıfırdan farklı z1, z2 ,..., zn−1 Y olmak üzere

I- st - lim fn (x0 ), z1, z2,...,zn−1 = f (x0 ), z1, z2,...,zn−1 (1) n→ ve

I- st - lim fn (x), z1, z2,...,zn−1 = g(x0 ), z1, z2,...,zn−1 (2) n→

f (x0 )−g(x0 ) oldugunu kabul edelim. O zaman f (x0 ) g(x0 ) alabiliriz. = 3 seçelim. x0 X ,

sıfırdan farklı z1, z2 ,..., zn−1 Y, (1) ve (2) den

1 A1 = nN : nN : fn (x0 )− f (x0 ), z1, z2 ,...,zn−1 I, n

1 A2 = k N : nN : fn (x0 )− g(x0 ), z1, z2 ,...,zn−1 I n

elde edilir. Bu ise A1 ve A2 kümelerinin tümleyenlerinin süzgecin elemanı oldugunu verir. c c A1 A2 oldugundan f (x0 ) ve g(x0 ) noktalarının komşuluklarının farklı olması ile celişir.

Bu sebeple x0 X ve sıfırdan farklı z1, z2 ,..., zn−1 Y için

fn(x0 ), z1, z2,...,zn−1 = gn(x0 ), z1, z2,...,zn−1 dir. Bu ise ispatı tamamlar.

Şimdi (X, .,...,.) n -normlu uzaylarda fonksiyon dizilerinin I-istatistiksel limit işleminin toplama ve skaler carpma işlemine göre lineer oldugunu gösterecegiz.

Teorem 2.7. Her bir x X ve sıfırdan farklı z1, z2 ,..., zn−1 Y için

(i) Eger I- st - lim fn (x)− f (x), z1, z2,...,zn−1 = 0 ve I- st -lim gn (x)− g(x), z1, z2,...,zn−1 = 0 ise n→ n→

o zaman I- st - lim ( fn (x)+ gn (x))− ( f (x)+ g(x)), z1, z2,...,zn−1 = 0 dır. n→

(ii) I- st - lim a( fn (x)− f (x)), z1, z2,...,zn−1 = 0, aR; n→

(iii) I- st - lim ( fn (x).gn (x)− f (x).g(x)), z1, z2,...,zn−1 = 0, aR . n→

İspat. (i) 0 ve 0 olsun. O zaman her bir x X ve sıfırdan farklı z1, z2 ,..., zn−1 Y için

1 A1 := nN : n : fn (x)− f (x), z1, z2,...,zn−1 n 2 ve 1 A2 := nN : n : gn (x)− g(x), z1, z2,...,zn−1 n 2

olmak üzere A1, A2 kümeleri I ya aittir.

197 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

1 A := n N : n : ( fn (x)+ gn (x))− ( f (x)+ g(x)), z1, z2 ,..., zn−1 n

olsun. Arslan ve Dündar (2018) da ki işlemlerin benzeri yapılarak A A1 A2 ifadesi elde edilir ki (i) in ispat tamamlanmış olur.

(ii) I- st - lim fn (x)− f (x), z1, z2,...,zn−1 = 0, aR ve a 0 olsun. O zaman n→

1 nN : n : fn (x)− f (x), z1, z2,...,zn−1 I n a olur. Böylece tanımdan 1 n N : n : afn (x)− af (x), z1, z2 ,...,zn−1 n

1 = n N : n : fn (x)− f (x), z1, z2 ,...,zn−1 n a

dir. Bundan dolayı üstteki eşitlik I ya ait olup her bir x X ve sıfırdan farklı z1, z2 ,..., zn−1 Y için

I- st - lim a( fn (x)− f (x)), z1, z2,...,zn−1 = 0 n→ elde edilir. (iii) Benzer olarak (iii) ün ispatı yapılır.

Teorem 2.8. X ve Y uzayları n -normlu uzaylar, fn, gn ve hn fonksiyon dizileri ve k

ise X den Y ye bir fonksiyon olsun. Eger her bir x X ve sıfırdan farklı z1, z2 ,..., zn−1 Y için eger

(i) Her n K, F(I) K N için fn gn hn ve

(ii) I- st - lim fn (x)− k(x), z1, z2,...,zn−1 = 0, I- st - lim hn (x)− k(x), z1, z2,...,zn−1 = 0 n→ n→

ise o zaman I- st - lim gn (x)− k(x), z1, z2,...,zn−1 = 0 dır. n→

İspat. (ii) koşulu ve verilen 0, her bir x X ve sıfırdan farklı z1, z2 ,..., zn−1 Y için 1 n N : n : fn (x)− k(x), z1, z2 ,..., zn−1 I n ve 1 n N : n : hn (x)− k(x), z1, z2 ,..., zn−1 I n elde edilir. Bu ise

198 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

1 P = nN : n : fn (x)− k(x), z1, z2 ,..., zn−1 n ve 1 R = n N : n : hn (x)− k(x), z1, z2 ,..., zn−1 n olmak üzere P ve R nin F(I) ya ait oldugunu verir. Her bir x X ve sıfırdan farklı

z1, z2 ,..., zn−1 Y için 1 Q = n N : n : gn (x)− k(x), z1, z2 ,..., zn−1 n olsun. O halde süzgec özelliginden ve P R K Q kapsama işleminden, her bir x X ve

sıfırdan farklı z1, z2 ,..., zn−1 Y için 1 n N : n : gn (x)− k(x), z1, z2 ,..., zn−1 I n

elde edilir. Bu ise I- st - lim gn (x)− k(x), z1, z2,...,zn−1 = 0 oldugunu verir. Böylece teoremin n→ ispatı tamamlanmıştır.

Teorem 2.9. Her bir x X ve sıfırdan farklı z1, z2 ,..., zn−1 Y için I - st -

lim fn (x)− f (x), z1, z2,...,zn−1 = 0 ve I- st - lim gn (x)− g(x), z1, z2,...,zn−1 = 0 olsun. O zaman n→ n→ her nK için

(i) Eger fn (x) f (x) ise f (x) 0 ve

(ii) Her n K, F(I) K N için fn (x) gn (x) ise f (x) g(x) dir.

f (x) İspat. (i) f (x) 0 oldugunu kabul edelim. Her bir x X için = − 2 seçelim. I - st -

lim fn (x)− f (x), z1, z2,...,zn−1 = 0 oldugundan her bir x X ve sıfırdan farklı z1, z2 ,..., zn−1 Y n→ için 1 M = n N : n : fn (x)− f (x), z1, z2 ,..., zn−1 F(I) n olacak şekilde bir M kümesi mevcuttur. M , K F(I) ve M K kümesi F(I) de boştan farklı küme oldugundan f (x)− f (x), z , z ,...,z n0 1 2 n−1

f (x) olacak şekilde K da bir n0 noktası bulunabilir. f (x) 0 ve her bir x X için = − 2 oldugundan f (x) 0 dır. Bu ise her nK için f (x) 0 gercegi ile celişir. Bu sebeple her n0 n bir x X için f (x) 0 dır.

199 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

f (x)−g (x) (ii) f (x) g(x) oldugunu kabul edelim. Her bir x X için = 3 seçelim. Hipotezden 1 A = n N : n : fn (x)− f (x), z1, z2 ,..., zn−1 F(I) n ve 1 B = n N : n : gn (x)− g(x), z1, z2 ,..., zn−1 F(I) n dir. Bu ise A B K F(I) oldugunu verir.

fn(x)− f (x), z1, z2,...,zn−1 ve gn(x)− g(x), z1, z2,...,zn−1 olacak şekilde K da bir n noktası mevcuttur. Ustteki secimden f (x) g (x) olur. Bu ise 0 n0 n0

her nK için fn (x) gn (x) gercegi ile celişir. Böylece her bir x X için f (x) g(x) dir.

Teorem 2.10. I ideali (AP) özelligini saglayan uygun bir ideal olsun. O zaman her bir x X

ve sıfırdan farklı z1, z2 ,..., zn−1 Y icin aşagıdaki koşullar denktir:

(i) I- st - lim fn (x)− f (x), z1, z2,...,zn−1 = 0 n→

(ii) supph(x) = nN : hn (x) 0 olmak üzere fn (x) = gn (x)+ hn (x),

st − lim gn (x)− f (x), z1, z2 ,...,zn−1 = 0 ve supph(x)I olacak şekilde X den Y ye gn ve n→

hn fonksiyon dizileri mevcuttur.

İspat. (i) den (ii) oldugunu gösterelim. Her bir x X ve sıfırdan farklı z1, z2 ,..., zn−1 Y için

I- st - lim fn (x)− f (x), z1, z2,...,zn−1 = 0 olsun. Yardımcı Teorem 2.4 den n→

st − lim fn (x)− f (x), z1, z2,...,zn−1 = 0 n→ k

olacak şekilde M = m1 m2 ... mk ..., M F(I), kümesi mevcuttur.

fn (x), nM gn (x) = (3) f (x), nN − M

ile gn dizisini tanımlayalım. Buradan her bir x X ve sıfırdan farklı z1, z2 ,..., zn−1 Y için

st - lim gn (x)− f (x), z1, z2,...,zn−1 = 0 dır. Aynı zamanda n→

hn (x) = fn (x)− gn (x), nN olsun. O zaman her bir x X için

nN : fn (x) gn (x) N − M I

olup nN : hn (x) 0I elde edilir. O halde her bir x X için fn (x) = gn (x)+ hn (x) dir.

200 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Benzer işlemler ve Yardımcı Teorem 2.3 yardımıyla (ii) ise (i) durumu gösterilebilir. Şimdi bu teoremin bir sonucunu verebiliriz.

Sonuç 2.11. I ideali (AP) özelligini saglayan uygun bir ideal olsun. O zaman I - st -

lim fn (x)− f (x), z1, z2,...,zn−1 = 0 olması icin gerekli ve yeterli koşul her bir x X ve sıfırdan n→

farklı z1, z2 ,..., zn−1 Y için

fn (x) = gn (x)+ hn (x), st - lim gn (x)− f (x), z1, z2,...,zn−1 = 0 n→

ve I- st - lim hn (x), z1, z2,...,zn−1 = 0 olacak şekilde X den Y ye gn ve hn fonksiyon dizileri n→ mevcuttur.

İspat. I- st - lim fn (x)− f (x), z1, z2,...,zn−1 = 0 ve gn dizisi (3) ile tanımlı olsun. Her bir n→ x X için

hn (x) = fn (x)− gn (x), nN (4) düşünelim. O zaman

st - lim gn (x)− f (x), z1, z2,...,zn−1 = 0 n→

ve I uygun ideal oldugundan her bir x X ve sıfırdan farklı z1, z2 ,..., zn−1 Y için

I- st - lim gn (x)− f (x), z1, z2,...,zn−1 = 0 n→

olur. Teorem 2.7 ve (4) eşitliginden her bir x X ve sıfırdan farklı z1, z2 ,..., zn−1 Y için

I- st - lim hn (x), z1, z2 ,...,zn−1 = 0 n→ dır.

st - lim gn (x)− f (x), z1, z2 ,...,zn−1 = 0 n→ ve

I- st - lim hn (x), z1, z2 ,...,zn−1 = 0 n→

olmak üzere fn (x) = gn (x)+ hn (x) olsun. I bir uygun ideal oldugundan ve Teorem 2.7, her bir

x X ve sıfırdan farklı z1, z2 ,..., zn−1 Y için

I- st - lim fn (x)− f (x), z1, z2 ,...,zn−1 = 0 n→ elde edilir.

Uyarı 2.12. Teorem 2.10 da eger (ii) saglanırsa o zaman I uygun idealinin (AP) özelligini

saglamasına gerek yoktur. Her bir 0, 0, x X ve sıfırdan farklı z1, z2 ,..., zn−1 Y için

201 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

1 n N : n : hn (x), z1, z2 ,..., zn−1 n : hn (x) 0 I n olup

I- st - lim hn (x), z1, z2,...,zn−1 = 0 n→

dır. Bu sebeple her bir x X ve sıfırdan farklı z1, z2 ,..., zn−1 Y için

I- st - lim fn (x)− f (x), z1, z2,...,zn−1 = 0 n→ elde edilir.

3. Kaynaklar

Arslan, M., Dündar, E. (2018) I-convergence and I-cauchy sequence of functions in 2-normed spaces, Konuralp J. Math., 6(1), 57-62. Baláz, V., Červeňansky, J., Kostyrko, P., Salat, T. (2004). I-convergence and I-continuity of real functions, Acta Mathematica (Nitra), 5, 43--50. Balcerzak, M., Dems, K., Komisarski, A. (2007). Statistical convergence and ideal convergence for sequences of functions, J. Math. Anal. Appl., 328(1), 715-729. Connor, J. (1988). The statistical and strong p-Cesaro convergence of sequences, Analysis (Munich), 8, 47-63. Das, P., Savaş E., Ghosal, S. (2011). On generalized of certain summability methods using ideals, Appl. Math. Lett., 26, 1509-1514. Dems, K. (2004/05). On I-Cauchy sequences, Real Anal. Exchange, 3, 123-128. Fast, H. (1951). Sur la convergence statistique, Colloq. Math., 2, 241-244. Freedman, A.R., Sember, J.J. (1981). Densities and summability, Pasific J. Math., 95, 293-305. Fridy, J.A. (1985). On statistical convergence, Analysis, 5, 301-313. Fridy, J.A., Miller, H.I. (1991). A matrix characterization of statistical convergence, Analysis, 11, 59-66 Gähler, S. (1963). 2-metrische Räume und ihre topologische struktur, Math. Nachr., 26, 115- 148. Gunawan, H. (2001). The space of p-summable sequences and its natural n-norm, Bull. Aust. Math. Soc., 64(1), 137-147. Gunawan, H., Mashadi, (2001). On n-normed spaces, Int. J. Math. Sci., 27(10), 631-639. Gürdal, M. (2006). On ideal convergent sequences in 2-normed spaces, Thai J. Math., 4(1), 85- 91.

202 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Gürdal, M., Acık, I. (2008). On I-Cauchy sequences in 2-normed spaces, Math. Inequal. Appl., 11(2), 349-354. Gürdal, M., Pehlivan S. (2009). Statistical convergence in 2-normed spaces, Southeast Asian Bulletin of Mathematics, 33(2), 257-264. Gürdal, M., Pehlivan, S. (2004). The statistical convergence in 2-Banach spaces, Thai. J. Math., 2(1), 107-113. Gürdal, M., Tunç, R. (2019). I-statistical convergence in linear n-normed spaces, International Symposium on Multidisciplinary Academic Studies (IMASES), İzmir, ISBN: 978-605- 80486-1-4, 140-148. Katětov, M. (1968). Products of filters, Comment. Math. Univ. Carolin., 9, 173-189. Kelley, J.L. (1955). General Topology, Springer-Verlag, New York. Kostyrko, P., Macaj, M., Salat, T. (2000). I-convergence, Real Anal. Exchange, 26(2), 669- 686. Kostyrko, P., Macaj, M., Salat, T., Sleziak, M. (2005). I-convergence and extremal I-limit points, Math. Slovaca, 55, 443-464. Kuratowski, C. (1958). Topologie I., PWN Warszawa. Nabiev, A., Pehlivan, S., Gürdal, M. (2007). On I-Cauchy sequences, Taiwanese J. Math., 11(2), 569-576. Šalát, T. (1980). On statistically convergent sequences of real numbers, Math. Slovaca, 30(2), 139-150. Sarabadan, S., Talebi, S. (2011). Statistical convergence and ideal convergence of sequences of functions in 2-normed spaces, Int. J. Math. Math. Sci., 10 pages. doi:10.1155/2011/517841. Savaş, E., Das, P. (2011). A generalized statistical convergence via ideals, Appl. Math. Lett., 24, 826-830. Savaş, E., Gürdal, M. (2015). A generalized statistical convergence in intuitionistic fuzzy normed spaces, ScienceAsia, 41, 289-294. Schoenberg, I.J. (1959). The integrability of certain functions and related summability methods, Amer. Math. Monthly, 66, 361-375. Steinhaus, H. (1951). Sur la convergence ordinarie et la convergence asymptotique, Colloq. Math., 2, 73-74. Yamancı, U., Gürdal, M. (2014). I-statistical convergence in 2-normed space, Arab Journal of Mathematical Sciences, 20(1), 41-47. Yegül, S., Dündar, E. (2017). On statistical convergence of sequences of functions in 2-normed spaces, Journal of Classical Analysis, 10(1), 49-57. Zygmund, A. (1979). Trigonometric Series, second ed., Cambridge Univ. Press, Cambridge.

203 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

BİOCOMEX DIŞ İSKELET ROBOT TASARIMININ SONLU ELEMANLAR YONTEMİ İLE DAYANIKLILIK ANALİZİ

Doç. Dr. Özgür Başer Suleyman Demirel Universitesi, Makine Muhendisligi Bolumu, Isparta, Turkiye [email protected]

Araş. Gör. Hasbi Kızılhan Suleyman Demirel Universitesi, Makine Muhendisligi Bolumu, Isparta, Turkiye [email protected]

Doc. Dr. Ergin Kılıc Suleyman Demirel Universitesi, Makine Muhendisligi Bolumu, Isparta, Turkiye [email protected]

Özet

Dış iskelet robotlar, insan uzuvları ile etkileşim halinde calışan, giyilebilir elektromekanik yapılardır. Bu amacla, tarafımızdan BioComEx isimli bir dış iskelet robot tasarlanmıştır. Bu calışmada; tasarımın, secilen malzeme ceşitlerine göre sonlu elemanlar yöntemi ile mukavemet acısından dayanıklı olup olmadıgı araştırılmıştır. Çalışmada, ilk olarak BioComEX dış iskelet tasarımda yükü taşıyan asıl parcalar icin celik malzeme, diger parcalar icin kestamid ve alüminyum malzeme atamaları yapılmış, daha sonrada SolidWorks® programının SolidWorks/Simulation® eklentisi kullanılarak sonlu elemanlar yöntemi ile tasarımın Von Misses kriterine göre gerilme degerleri ve URES kriterine göre sehim degerleri renkli grafikler şeklinde oluşturulmuştur. Bütün bu analizler, ilk olarak robot tasarımın bilek üstü, diz üstü ve kalca altı kısımları icin gercekleştirilmiş, son olarak da robot tasarımının bütünü icin yapılmıştır. Netice olarak bu calışmada, tasarlamış oldugumuz BioComEx isimli dış iskelet robotun sonlu elemanlar yöntemi ile gerilme analizleri yapılmış ve elde edilen sonuclar tasarımın mukavemet acısından güvenli sınırlar icerisinde oldugu sonucuna varılmıştır.

Anahtar Kelimeler: Dış iskelet robot, Sonlu elemanlar yöntemi.

STRENGTH ANALYSIS OF BIOCOMEX EXOSKELETON ROBOT DESIGN BY FINITE ELEMENT METHOD

Abstract Exoskeleton robots are wearable electromechanical structures which can work interacting with human limbs. For this purpose, we designed an exoskeleton robot called BioComEx. In this study, it has been investigated whether the design is durable in terms of strength by finite element method according to the selected material types. In the study, firstly steel material was assigned for the main parts carrying the load, kestamid and aluminum materials were assigned to other parts in the design of BioComEX exoskeleton robot, then by using SolidWorks/Simulation® plug-in of SolidWorks® program with finite element method, the stress values of the design according to the Von Misses criterion and deflection values according to the URES criterion were formed in color graphics. All of these analyzes were performed for the ankle, knee and hip parts of the robot design and finally for the whole robot design.

204 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

As a result of this study, finite element method of the exoskeleton robot called BioComEx was carried out and it was concluded that the design was in safe limits in terms of strength.

Key words: Exoskeleton robot, Finite element method

1. Giriş ve Araştırma Problemi Alt uzuv dış iskelet robot insan anatomisine uygun olarak tasarlanan ve alt uzuvlarının dışına giyilen tipik bir dış iskelet güclendirici cihazdır. Bu cihazlar saglıklı bir kullanıcının performansını arttırmak (Kazerooni, 2007) ya da fonksiyonu azalmış olan kullanıcıya yürüme destegi (Neuhaus vd., 2011; Suzuki vd., 2007) ve yürüme rehabilitasyonu (Veneman vd., 2007) saglamak amacıyla tercih edilmektedirler. Şu anda, farklı firma ve araştırma grupları tarafından ortaya koyulan Lokomat (Jezernik vd., 2004), ALEX (Banala vd., 2007) ve LOPES (Veneman vd., 2007) gibi alt uzuv robot sistemleri bulunmaktadır. İnsan kas-iskelet sistemi, dinamik, çok yönlü ve verimli bir hareketlilik için oldukça iyi bir şekilde optimize edilmiştir (Bacek vd., 2015). Bu nedenle, insan hareketinin altında yatan prensipleri taklit etmek ve insanlarla etkileşim halinde olan robotlarda, güvenirligi ve adaptasyonu en üst seviyeye cıkarmak icin geleneksel sert ve yüksek hassasiyetli eyleyiciler yerine yumuşak eyleyiciler son zamanlarda alt uzuv dış iskelet robotlarda kullanılmaktadır. Bu eyleyicilerde kompliyans yani yumuşaklık yay gibi pasif bir elastik eleman kullanılarak elde edilebilmektedir. İnsan-robot etkileşiminde kullanım icin bircok farklı yumuşak eyleyici tasarımları geliştirilmektedir. Bu yumuşak eyleyici tasarımlarının en cok kullanılanı ilk olarak Pratt ve Williamson (1995) tarafından önerilen seri elastik eyleyicidir (SEA). Seri elastik eyleyiciler MINDWALKER (Wang vd., 2015) ve IHMC (Kwa vd., 2009) gibi alt uzuv dış iskelet robotların kalca ve diz eklemlerinde hareket birimi olarak kullanılmaktadır. Bu eyleyicilerin ayırt edici özelligi yardım cihazlarında kullanım icin önemli bir dezavantaj olan sabit sertlikleridir. Bu yüzden insanların cevre koşullarındaki degişimlere uyum saglayabilmesi icin eklem sertliginin de kontrol edilmesine ihtiyac duyulmaktadır. Bu nedenle yürüme ve rehabilitasyon konuları üzerine calışma yapan araştırma grupları ALCATRO (Cherelle vd., 2010), KNEXO (Beyl vd., 2014) ve ATLAS (Sanz-Merodio vd., 2012) gibi sertligi degiştirilebilir eyleyicilerin (VSA) kullanıldıgı dış iskelet robotlar ortaya koyulmuştur. Dış iskelet robotlar insan tarafından giyildigi icin, bu robotların insan agırlıgını taşıyacak mukavemete sahip olacak şekilde tasarlanması gerekmektedir. Bu amacla dış iskelet robotların mukavemet acısından dayanıklı olup olmadıgı tasarım safhasında incelenmesi önem arz etmektedir. Literatürde dış iskelet robotların mekanik yapısının analiz edildigi farklı calışmalar bulunmaktadır. Pan vd. (2015) 100 kg agırlıgındaki bir hastayı taşıyacak bir dış iskelet robotun ANSYS Workbench programı yardımıyla statik analizini gercekleştirmişlerdir. Arevalo vd. (2017) bulanık PD kontrolcü ile kontrol edilen alt uzuv dış iskelet robotun ANSYS Workbench programı ile yürüyüş döngüsü sırasında, insan vücudu biyomekanigine dayanımını göstermek için robotun statik-dinamik analizini incelemişlerdir. Liu vd. (2013) farklı koşullar altında (her iki bacak basma fazında, tek bacak basma fazında ve kalca acısı degişmeden tek diz cömelme durumlarında) 80 kg yük taşıyan bir dış iskelet robotun mekanik yapısının statik analizini ve dogrulanmasını gercekleştirmişlerdir. Bu calışma icin öncelikle SolidWorks® yazılımı kullanılarak dış iskelet robotun mekanik yapısının 3-boyutlu modeli oluşturulmuştur. Daha sonra ANSYS ve SolidWorks® yazılımları arasında veri transferi saglayan Parasolid standart yazılım kullanılarak, dış iskelet robotun sonlu elemanlar analiz modeli kurulmuş ve dayanım analizleri gercekleştirilmiştir. Yang vd. (2017) alt uzuv rehabilitasyonu icin geliştirilen dış iskelet robotun tasarımında kullanılan malzemelerin dayanımını test etmek icin sonlu elemanlar analizini gercekleştirmişler.

205 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Bu makalede, insan alt uzuv eklemlerinin biyomekaniginden esinlenilerek eklemlerinde yumuşak eyleyici kullanan biyomimetik uyumlu alt uzuv dış iskelet robot (BioComEx) tasarımının sonlu elemanlar yöntemi ile mukavemet acısından dayanımı analiz edilmiştir. Çalışmada ilk olarak BioComEx’in mekanik sistemlerinin 3-boyutlu modeli SolidWorks® yazılımı kullanılarak oluşturulmuştur. Daha sonra alt uzuv dış iskelet robotun sonlu elemanlar modelini oluşturmak ve robotun kritik parcalarının dayanımını hesaplamak icin SolidWorks/ Simulation® eklentisi kullanılmıştır. Analizler öncelikle BioComEx tasarımın bilek üstü, diz üstü ve tek bacak kısımları icin gercekleştirilmiş, daha sonra komple BioComEx tasarımı icin yapılmıştır. Analiz sonucları Von Misses kriterine göre gerilme degerleri ve URES kriterine göre sehim degerleri şeklinde verilmiştir. Sonuclar secilen malzeme ceşidine göre BioComEx tasarımının mukavemet acısından güvenli sınırlar icerisinde oldugunu göstermektedir.

1. Alt Uzuv Dış İskelet Robotun Mekanik Yapısı ve 3-Boyutlu Modeli Bu bölümde alt uzuv dış iskelet robotun mekanik yapısı detaylı olarak verilmiştir. İnsan vücudunun antropomorfik yapısı dış iskelet robot tasarımının temelidir. Bu nedenle dış iskelet robotlar antropomorfik konfigürasyona baglı olarak tasarlanmalıdır. Bu calışmada, BioComEx tasarımı icin pseudo-anthropomorphic bir mimari tercih edilmiştir. Şekil 1’de görüldügü gibi, BioComEx tasarımı iki bacak ve bir sırt baglantısından oluşmaktadır. BioComEx tasarımı 6 serbestlik derecesine sahiptir (her bacak icin 3 serbestlik derecesi). Bu serbestlik dereceleri sagital düzlemdeki ayak bilegi, diz ve kalca eklemlerinin fleksiyon ve ekstansiyon hareketlerini göstermektedir. Tasarımda diger düzlemdeki hareketler tahrik edilmemiştir. Dış iskelet robot tasarımında ayak bilegi dış iskelet robot baldır kemigi hizasına yerleştirilirken, diz ve kalca eyleyicileri bir bütün olarak uyluk kemigi hizasına yerleştirilmiştir. Böylelikle kompakt bir yapı oluşturulmaya calışılmıştır. BioComEx yedi adet yük hücresi vasıtasıyla ayak, baldır, uyluk ve sırt kısımlarından kullanıcıya adapte edilmiştir. Ayaktaki yük hücresi robotun yer ile teması esnasındaki yer reaksiyon kuvvetlerini, diger yük hücreleri kullanıcı-robot arsındaki etkileşimi ölcmek icin kullanılmaktadır.

206 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Şekil 1. BioComEx’in arka ve sag yandan 3-boyutlu görünümü

Literatürde ortaya koyulan biyomekanik calışmalara göre (Shamaei vd., 2013a), yürüme esnasında insan ayak bilegi eklemi eklem sertligini sürekli olarak degiştirmektedir. Bundan dolayı BioComEx’in bilek eklemi insan bilek eklemi biyomekanik yapısından esinlenilerek degişken sertlige sahip ayak bilegi dış iskelet robot olarak tasarlanmıştır. Ayak bilegi dış iskelet robot ayak ortezi, uzuv boyutu ayarlama mekanizması ve sertlik degiştirme mekanizmasından oluşmaktadır. Şekil 2’de görüldügü gibi, birinci motor kayış kasnak baglantısı vasıtasıyla, vidalı mil-somun mekanizmasını hareket ettirmekte, böylelikle robotun denge pozisyonunu degişmektedir. Bu cihazın sertlik ayarlama mekanizması iletim oranı ile sertligi degiştirme prensibine dayanmaktadır. Bu mekanizmada, antagonist olarak yerleştirilmiş iki yay sabitken, bir pivot noktası etrafında dönen hareket kolu üzerindeki yük noktasının pozisyonu degişmektedir. Böylelikle, hareket kolunun boyu degiştirilerek mekanizma sertligi ayarlanmaktadır. Diz ve kalca icin yapılan biyomekanik calışmalara göre (Shamaei vd., 2013b; Shamaei vd., 2013c) yürüme esnasında diz ve kalca eklemlerinin sertligi neredeyse sabit kaldıgından, BioComEx’in diz ve kalca eklemlerinde hareket birimi olarak bir seri elastik eyleyici mekanizması tercih edilmiştir. Şekil 2 diz ve kalca eklemleri icin kullanılan SEA mekanizmanın CAD tasarımını göstermektedir. Şekilde görüldügü gibi, mekanizmadaki motor kayış-kasnak baglantısı vidalı mili hareket ettirmektedir. Dönen vidalı mil yay vasıtasıyla hareketi yük kısmına aktarmakta, böylece esnek bir davranış elde edilmektedir.

207 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Şekil 2. (a) Ayak bilegi dış iskelet robot, (b) diz ve (c) kalca eklem eyleyicileri

2. Araştırma Yöntemi ve Bulgular Tasarımı yapılan biyomimetik uyumlu alt uzuv dış iskelet robotun (BioComEx) üretim aşamasına gecmeden, kullanılan malzemelere göre robotun dayanıklılıgının araştırılması icin katı model üzerinde Sonlu Elemanlar Analizi (FEA) yapılmıştır. Analiz icin tasarım ve tasarımı oluşturan her geometri üzerinde dinamik ve statik calışma yapmamıza olanak saglayan SolidWorks® programının SolidWorks/Simulation® eklentisi kullanılmıştır. Sonlu elemanlar analizi için öncelikli olarak SolidWorks® programı kullanılarak BioComEx tasarımı gercekleştirilmiştir. Daha sonra kavramsal olarak tasarlanan, malzeme secimi ve boyutlandırılması yapılan dış iskelet robot BioComEx bilek üstü, diz üstü ve tek bacak olmak üzere üc kısma ayrılmış ve bu kısımların ayrı ayrı sonlu elemanlar analizini gercekleştirilmiştir. Son olarak komple BioComEx tasarımı üzerinde analiz işlemi gercekleştirilmiştir. Bir sonraki adımda her bir kısmın sonlu elemanlar modelinin nasıl oluşturuldugu ve analiz sonucları verilmiştir.

2.1. Dış İskelet Robotun Bilek Üstü Kısmının Sonlu Elemanlar Analizi Dış iskelet robotun bilek üstü kısmı, sertligi degiştirilebilir eyleyici, ayak bilegi ortezi ve uzuv ayarlama mekanizmalarından oluştugu icin oldukca karmaşık parcalara sahiptir. Hem kullanılan SolidWorks® programı hem de kullanılan bilgisayarın özellikleri belli sayıdaki parcaların analizine olanak verdigi icin, dış iskelet robotun bilek üstü kısmının bütün parcalarını ele alarak analiz yapmak mümkün degildir. Bu sebeple, bilek üstü kısmının analizi icin yük taşıyan parcalar dikkate alınarak tasarımda sadeleştirme yapılmıştır. Daha sonra tasarımdaki bütün parçalara malzeme atama işlemi yapılmalıdır. Bunun icin üretimde kullanılacak malzemeler belirlenmiş ve belirlenen malzemeler analiz ortamında tasarımın her bir parcasına atanmıştır. Tasarımda en üst plaka alüminyum, kızaklar ve miller celik diger parcalar ise kestamid malzeme olarak atanmıştır. Bundan sonra robotun bilek üstü kısmının en alt parcası sabit geometri olarak tayin edilmiş ve robot üzerine 400 N’luk bir yayılı yük uygulanmıştır (robotun 80 kg’lık bir insanı taşıyacagı düşünüldügü icin agırlıgın yarısı 400 N uygulanmıştır). Malzeme atama, sabit geometri belirleme ve yük uygulama işlemleri yapıldıktan sonra mesh atma işlemi yapılmış ve analiz gercekleştirilmiştir. Daha iyi analiz sonucu elde etmek icin mümkün oldugunca sık aralıklarla mesh atma işlemi yapılmıştır. Analiz sonucları gerilme [N/m2] ve sehim [mm] olarak Şekil 3’te gösterilmiştir.

208 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Şekil 3. Dış iskelet robotun bilek üstü kısmının analiz sonucları; (A) gerilme ve (B) sehim

Şekil 3’te görüldügü gibi, tasarım üzerindeki mavi bölgeler kullanılan kestamid (akma mukavemet degeri=103 MPa) ve alüminyum (akma mukavemeti degeri=55 MPa) malzemelerinin akma mukavemet sınır degerleri icindedir. En yüksek gerilme degeri sabit geometri olarak secilen parcaya baglı mil üzerinde oluşmaktadır. Tasarımın bütün yükü bu baglantı mili üzerinde olacagı icin mil malzemesi dayanım acısından celik malzeme olması uygun görülmüştür. Şekil 3’te görüldügü gibi, bu mil üzerindeki gerilme degeri secilen celik malzemenin (akma mukavemet degeri=620 MPa) akma mukavemet degerini aşmamaktadır. Atanan kestamid ve alüminyum gibi malzemeler hafiflik, kolay işlenebilir ve düşük maliyet gibi kriterleri sagladıgı icin, dış iskelet robotun bilek üstü kısmının diger parcalarında bu malzemelerin kullanılması uygun görülmüştür. Ayrıca yükün uygulandıgı parcada yaklaşık olarak 0.503 mm’lik bir sehim oldugu analiz sonuclarından anlaşılmaktadır (Şekil 3B).

2.2. Dış İskelet Robotun Diz Üstü Kısmının Sonlu Elemanlar Analizi Dış iskelet robotun bilek üstü kısmının analizine benzer olarak robotun diz üstü kısmı icin de sonlu elemanlar analizi gercekleştirilmiştir. Bunun icin öncellikle analiz işlemini basitleştirmek icin diz ve kalca eyleyici tasarımındaki, somun ve cıvata gibi parcalar montajdan cıkarılmıştır. Daha sonra tasarımdaki parcalara malzeme ataması yapılmıştır. Burada tasarımın en üst plakası icin alüminyum, kızaklar ve milleri icin celik ve diger parcaları icin kestamid malzeme ataması yapılmıştır. Bundan sonra robotun diz üstü kısmının en alt parcası sabit geometri olarak tayin edilmiş ve robotun diz üstü kısmının sırt baglantısına baglandıgı noktadan bir yayılı yük uygulanmıştır. Son olarak gercekleştirilen mesh atma işleminden sonra, robotun diz üstü icin sonlu elemanlar analizi gercekleştirilmiştir. Şekil 4 elde edilen analiz sonuclarını gerilme [N/m2] ve sehim [mm] olarak göstermektedir.

209 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Şekil 4. Dış iskelet robotun diz üstü kısmının analiz sonucları; (A) gerilme ve (B) sehim

800 N yük altında yapılan analiz sonucuna göre, robotun diz üstü kısmında kullanılan malzemelerin akma degerleri yapının mukavemet sınırları icerisinde kalmaktadır. En yüksek gerilme sabit geometri üzerinde oluşmakta olup, mil dayanımı acısından tercih edilen celik malzemenin uygun oldugu görülmüştür. Robotun diz üstü kısmının diger parcaları hafiflik, kolay işlenebilirlik vb. kriterler göz önüne alınarak mümkün olan en uygun malzeme olarak kestamid ve alüminyum malzeme tercih edilmiştir. Ayrıca yükün uygulandıgı sırt baglantı parcası yaklaşık olarak 12.257 mm bir sehim oluşturmakta olup, bu deger uygulanan yüke oranla makul sınırlar icinde oldugu görülmektedir (Şekil 4B).

2.3. Komple Dış İskelet Robotun Sonlu Elemanlar Analizi Bu bölümde, daha önceki bölümlerde ayrıntılı olarak analizleri verilen bilek üstü ve diz üstü kısımlar bir araya getirilerek dış iskelet robotun bir bütün halinde montajı yapılmıştır. Montajı yapılan bu dış iskelet robotunu kullanıcıya adapte etmek amacıyla T şeklinde bir parca kullanılmıştır. Bu T şeklindeki parca ile alt uzuv dış iskelet robotun baglantısını saglamak icin de iki adet sırt kemeri kullanılmıştır. Bu sırt kemerleri robotun diz üstü kısmı ile T parca arasına yerleştirilmiştir. Ayrıca T şeklindeki parca, kullanıcının sırtına yük asılmasına olanak saglayarak, BioComEx’in saglıklı bireylerde güc artırım amacıyla kullanılması saglanmaktadır. T şeklindeki parca üzerine asılan yük, kullanıcıya hissettirilmeden alt uzuv dış iskelet robot yardımıyla zemine aktarılması düşünülmektedir. Asılan yük ve kullanıcı agırlıgından kaynaklanan kuvvetler nedeniyle komple dış iskelet robot üzerinde oluşan gerilme ve yer degiştirme degerleri SolidWorks/Simulation® programı kullanılarak analiz edilmiştir. Alt uzuv dış iskelet robotun her bir eklemi yumuşak eyleyiciler tarafından tahrik edilmektedir. Bundan dolayı her bir mekanizma oldukca karmaşık parcalara sahiptir. Komple dış iskelet robotun sonlu elemanlar analizi icin, hem kullanılan SolidWorks® programı hem de kullanılan bilgisayarın özellikleri göz önüne alınarak, komple dış iskelet robotu oluşturan cıvata ve somun vb. gibi parcalar analizden cıkarılmıştır. Böylece sadece yükü iletecek parcalar montajda bırakılmıştır. Montajdaki parcaların malzemesi olarak kestamid, alüminyum ve celik

210 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

gibi kolay işlenebilir, hafif ve uygun maliyetli malzemeler secilmiştir. Malzeme atama işlemi yapıldıktan sonra, komple dış iskelet robot ayak bilegi dış iskelet robot kısımlarından sabitlenip, sırt kemeri baglantı parcaları üzerine 800 N’luk (sag bacak icin 400 N ve sol bacak icin 400 N) bir yük uygulanmıştır. Bütün bu işlemlerden sonra, komple dış iskelet robot tasarımı üzerine mesh atma işlemi yapılmış ve analiz yürütülmüştür. Şekil 5 ve 6 sırasıyla elde edilen gerilme [N/m2] ve sehim [mm] analiz sonuclarını göstermektedir.

Şekil 5. Komple alt uzuv dış iskelet robotun gerilme analiz sonucları

211 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Şekil 6. Komple alt uzuv dış iskelet robotun sehim analiz sonucları

Şekil 5’te görüldügü gibi, en yüksek gerilme degeri ayak bilegi dış iskelet robotun ayak baglantı mili üzerinde meydana gelmektedir. Mil üzerinde meydana gelen gerilme degerleri, milde kullanılan celik malzemenin akma mukavemet sınırları (akma mukavemet degeri=620 MPa) icinde olmaktadır. Analiz sonucundaki mavi bölgelerde oluşan gerilme degerleri, buralarda kullanılan kestamid (akma mukavemet degeri=103 MPa) ve alüminyum (akma mukavemeti degeri=55 MPa) malzemelerin akma sınırları icindedir. Gerilme analiz sonucundan anlaşılacagı üzere, dış iskelet robotun üretim aşamasında kullanılması düşünülen malzemeler uygundur. Kullanılan kestamid ve alüminyum hafif olması ve kolay işlenebilmesi gibi avantajlarından dolayı tercih edildiginden, mümkün olan en hafif dış iskelet robot elde edilebilecektir. Ayrıca Şekil 6’da görüldügü gibi, yükün uygulandıgı sırt baglantısı üzerinde 47 mm’lik bir sehim oluşmaktadır. Bu deger BioComEx’i giyecek kullanıcının ve sırta asılan yükün uygulayacagı kuvvete oranla makul kabul edilmektedir.

3. Sonuçlar Bu calışmada, eklemlerinde yumuşak eyleyici kullanan biyomimetik uyumlu alt uzuv dış iskelet robot (BioComEx) tasarımının sonlu elemanlar yöntemi ile mukavemet acısından dayanımı analiz edilmiştir. BioComEx tasarımının sonlu elemanlar analizi icin, öncelikle SolidWorks® yazılımı kullanılarak tasarımın 3-boyutlu modeli oluşturulmuştur. Daha sonra SolidWorks/Simulation® eklentisi kullanılarak yükü taşıyan asıl parcalar icin celik malzeme, diger parcalar icin kestamid ve alüminyum malzeme ataması yapılmıştır. Bundan sonra sabit geometri belirleme ve yük uygulama işlemi gercekleştirilmiştir. Analizlerde robotun 80 kg’lık bir insanı taşıyacagı düşünüldügü icin robotun üst kısmından 800 N’luk bir yayılı yük uygulanmıştır. Analizlerde son olarak mesh atma işlemi yapılıp, analiz yürütülmüştür. Bütün analizler ilk olarak tasarımın bilek üstü ve diz üstü kısımları icin gercekleştirilmiş, son olarak da komple robot tasarımı icin yapılmıştır. Analiz sonucları Von Misses kriterine göre gerilme

212 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

degerleri ve URES kriterine göre sehim degerleri olarak verilmiştir. Sonuclar göstermektedir ki; robotta oluşan maksimum gerilme degerleri robot üretiminde kullanılması düşünülen alüminyum (103 MPa), kestamid (55 MPa) ve çelik (620 MPa) malzemelerin akma mukavemet degerlerinin cok altında oldugu gözlenmiştir. Sonuclar tasarımın mukavemet acısından güvenli sınırlar icerisinde oldugunu göstermektedir.

Teşekkür Yazarlar bu makale ile ilgili olarak 213M297 No’lu “Biyomimetik bir alt uzuv dıs iskelet robotun tasarımı ve denetimi" baslıklı kariyer projesi ile finansal destek saglamasından dolayı TUBİTAK'a tesekkurlerini sunmaktadırlar.

Kaynakça

Arevalo, L. C., Jaramillo, P. C., Pinos, M. A., Abad, J. Z., & Campoverde, R. A. (2017, July). Static-dynamic analysis of a lower limb exoskeleton controlled by a fuzzy PD. In 2017 IEEE International Conference on Real-time Computing and Robotics (RCAR) (pp. 392-397). IEEE. Bacek, T., Unal, R., Moltedo, M., Junius, K., Cuypers, H., Vanderborght, B., & Lefeber, D. (2015, August). Conceptual design of a novel variable stiffness actuator for use in lower limb exoskeletons. In 2015 IEEE International Conference on Rehabilitation Robotics (ICORR) (pp. 583-588). IEEE. Beyl, P., Van Damme, M., Van Ham, R., Vanderborght, B., & Lefeber, D. (2013). Pleated pneumatic artificial muscle-based actuator system as a torque source for compliant lower limb exoskeletons. IEEE/ASME Transactions on Mechatronics, 19(3), 1046- 1056. Cestari, M., Sanz-Merodio, D., Arevalo, J. C., & Garcia, E. (2014). An adjustable compliant joint for lower-limb exoskeletons. IEEE/ASME Transactions on Mechatronics, 20(2), 889-898. Cherelle, P., Grosu, V., Beyl, P., Mathys, A., Van Ham, R., Van Damme, M., & Lefeber, D. (2010, September). The MACCEPA actuation system as torque actuator in the gait rehabilitation robot ALTACRO. In 2010 3rd IEEE RAS & EMBS International Conference on Biomedical Robotics and Biomechatronics (pp. 27-32). IEEE. Jezernik, S., Colombo, G., Keller, T., Frueh, H., & Morari, M. (2003). Robotic orthosis lokomat: A rehabilitation and research tool. Neuromodulation: Technology at the neural interface, 6(2), 108-115. Kazerooni, H. (2007). Human augmentation and exoskeleton systems in Berkeley. International Journal of Humanoid Robotics, 4(03), 575-605. Kwa, H. K., Noorden, J. H., Missel, M., Craig, T., Pratt, J. E., & Neuhaus, P. D. (2009, May). Development of the IHMC mobility assist exoskeleton. In 2009 IEEE International Conference on Robotics and Automation (pp. 2556-2562). IEEE. Liu, F., Cheng, W. M., & Zhou, Y. (2013). Finite Element Analysis of the Mechanical Structure in Portable Exoskeleton Based on DOF Coupling. In Advanced Materials Research (Vol. 706, pp. 1140-1145). Trans Tech Publications.

213 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Neuhaus, P. D., Noorden, J. H., Craig, T. J., Torres, T., Kirschbaum, J., & Pratt, J. E. (2011, June). Design and evaluation of Mina: A robotic orthosis for paraplegics. In 2011 IEEE International Conference on Rehabilitation Robotics (pp. 1-8). IEEE. Pan, L., He, C., & Li, Q. (2015, August). Structural Static Characteristic Analysis of Lower Limb Exoskeleton Based on Finite Element Modeling. In 2015 3rd International Conference on Mechanical Engineering and Intelligent Systems. Atlantis Press. Pratt, G. A., & Williamson, M. M. (1995, August). Series elastic actuators. In Proceedings 1995 IEEE/RSJ International Conference on Intelligent Robots and Systems. Human Robot Interaction and Cooperative Robots (Vol. 1, pp. 399-406). IEEE. Shamaei, K., Sawicki, G. S., & Dollar, A. M. (2013a). Estimation of quasi-stiffness and propulsive work of the human ankle in the stance phase of walking. PloS one, 8(3), e59935. Shamaei, K., Sawicki, G. S., & Dollar, A. M. (2013b). Estimation of quasi-stiffness of the human knee in the stance phase of walking. PloS one, 8(3), e59993. Shamaei, K., Sawicki, G. S., & Dollar, A. M. (2013c). Estimation of quasi-stiffness of the human hip in the stance phase of walking. PloS one, 8(12), e81841 Suzuki, K., Mito, G., Kawamoto, H., Hasegawa, Y., & Sankai, Y. (2007). Intention-based walking support for paraplegia patients with Robot Suit HAL. Advanced Robotics, 21(12), 1441-1469. Veneman, J. F., Kruidhof, R., Hekman, E. E., Ekkelenkamp, R., Van Asseldonk, E. H., & Van Der Kooij, H. (2007). Design and evaluation of the LOPES exoskeleton robot for interactive gait rehabilitation. IEEE Transactions on Neural Systems and Rehabilitation Engineering, 15(3), 379-386. Wang, S., Wang, L., Meijneke, C., Van Asseldonk, E., Hoellinger, T., Cheron, G., & Tamburella, F. (2014). Design and control of the MINDWALKER exoskeleton. IEEE transactions on neural systems and rehabilitation engineering, 23(2), 277-286. Yang, K., Jiang, Q. F., Wang, X. L., Xia, X., & Ma, X., (2017), Mechanism design and static analysis of exoskeleton robot for rehabilitation of lower limb. 2017 2nd International Conference on Mechatronics and Information Technology (ICMIT 2017).

214 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

GERÇEKLİK BAĞLAMINDA IŞIK VE GOLGE: MİCHELANGELO MERİSİ DA CARAVAGGİO

Dr. Ogr. Uy. Ebru Gamze Işıksacan Medya ve Gorsel Sanatlar Bolumu, İletisim Fakultesi, İstanbul Medipol Universitesi [email protected]

Özet On yedinci yüzyıl İtalya’sında sanat, halkın tekrar Katolik dinine dönmesini saglayabilen en uygun arac olmuştur. Barok dönemde estetigin gücünü keşfeden kilise, sanata verdigi önemle kendi hedeflerine hizmet etmektedir. Bu dogrultuda, dinsel temalara inandırıcılık saglayan ve dinsel ögretiye gerceklik kazandıran Rönesans sanatcılarının resimleri, tekrar örnek alınmaya başlanmıştır. Reform hareketine karşı duruşuna ragmen İtalyan ressam Caravaggio, cagdaşlarını hayrete düşüren bir cıkışla, dini betimlemelerdeki resimlerin vaaz ettigi gibi Yaradan’ın varlıgına delil bulmanın imkansızlıgını ve metafizik gerceklerin sadece insanın ic gözüyle görülebilecegini savunmuştur. Rönesans’ın tüm aşırılıkları, Maniyerizm’in yapaycılıgı sebebiyle Caravaggio; idealist kavramları, güzeli, ahlakı reddetmiş ve gercekcilige yönelmiştir. Eserlerinde ulaşmaya calıştıgı tek gercek; algılanan dünya ve uyandırdıgı duygulardır. Bu baglamda, onun figürleri ışıgın kutsallıgı icinde ucuşan ruhani varlıklar olmayıp, karanlık icinden fırlayan üc boyutlu sıradan insanlardır. Bu calışmada; yeni bir gercekcilik duygusuyla dinsel temaları, dış dünya gercegine uygun ve abartısız bir şekilde betimleyen Caravaggio’nun eserleri, ışık ve gölgenin dramatik etkileşimi baglamında incelenmektedir.

Anahtar kelimeler: Michelangelo Merisi da Caravaggio, Işık, Gölge, Barok, Sanat

LIGHT AND SHADOW IN THE CONTEXT OF REALITY: MICELANGELO MERISI DA CARAVAGGIO

Abstract In seventeenth-century Italy, art has become the most appropriate means of bringing the people back to the Catholic religion. Discovering the power of aesthetics in the Baroque period, the church serves its own goals with the importance it attaches to art. In this direction, the paintings of Renaissance artists which provide credibility to religious themes and bring reality to religious doctrine, are again taken as examples. Despite his opposition to the reform movement, the Italian painter Caravaggio argued with an outlet that astonished his contemporaries that it was impossible to find evidence for the existence of the Creator, as the pictures in the religious descriptions preach and that metaphysical realities could only be seen from the human inner eye. All the excesses of the Ranaissance, Caravaggio due to the artificialism of Manierism; he rejected idealistic concepts, beauty, morality and turned to realism. The only truth he tries to reach in his works; perceived world and aroused emotions. In this context, his figures are not three-dimensional spiritual beings flying in the sanctity of the light, but three-dimensional ordinary people that go out of the darkness. In this study, Caravaggio’s works which depicts a new sense of realism and religious themes in a realistic and exaggerated manner in the external world, are examined in the context of the dramatic interaction of light and shadow.

Keywords: Michelangelo Merisi da Caravaggio, Light, Shadow, Baroque, Art

215 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

1.Giriş Reform yanlılarının Katolik kilisesine actıgı savaşın ardından, on yedinci yüzyılda din adına süregelen kanlı catışmalar, Avrupa’nın siyasi yapısını degiştirmiştir. Toplumsal ve kültürel degişimler gerek düşünsel gerekse imgesel yönden ceşitlenmesiyle, sanata yansımıştır. Katolik İtalya’da önem kazanan ic mekan ve özellikle tavan freskleri, izleyicinin başını göge dogru yönlendirmesiyle, mekanın etkisini zayıflayarak izleyeni bir yanılsama (illüzyon) nın icine cekiyordu. Barok’un; bu coşkun, gösterişli ihtişamının taşıdıgı hareket ve sonsuzluk fikri dönemin tüm estetik özelliklerini bir araya getirmektedir. Barok resmin en güclü öncüsü ve ışık-gölge zıtlıgı olarak tanımlanan ‘’chiaroscuro’’ tekniginin yaratıcısı İtalyan ressam Caravaggio (1573-1610)’nun düşüncesini aktaran Krausse’ye göre; ‘’Yeryüzü Cenneti’’ tipi resimlerin vaaz ettigi gibi, Tanrı’nın varlıgına gercek dünyada görülür kanıt bulmak imkansızdır; metafizik gercekler ancak insanın ‘’ic gözü’’ ile görülebilir’’ (Krausse, S.34). Bu düşüncenin temel aldıgı bir yaklaşımla Caravaggio, dinsel konuların betimlendigi devasal büyüklükteki illüzyon duygusunun uyandırdıgı kompozisyonlara sırt cevirmiştir. Kutsal kitabı yepyeni bir gözle okuma cabasında, kendi gercegini eserlerinde sorgulamaktadır. Caravaggio’nun sanatında aradıgı tek gercekciligin ne oldugundan bahseden Eroglu’na göre; ‘’O da dünyanın algılanması ve uyandırdıgı duygulardı’’ (Eroglu, s.429) Eserlerine gözleme dayalı gercekciligini katan Caravaggio, ışıgın kompozisyona verdigi dinamizm ile figürlerini hacimsellik ve mekansallık kazandırmıştır. Ote yandan, tüm bu gercekci yaklaşımına ragmen Caravaggio, kutsal ya da mitolojik betimlemelerin harmanlanmasıyla, figürlerin ruhani boyutunu da eserlerinde yansıtmayı başarmıştır. Aziz ya da mitolojik figürlerini halk arasından sectigi modellerin gercekciliginde yansıtmaktadır. Böylelikle, Rönesansın idealist güzellik kavramı ve Maniyerizm’in yapaylıgına karşı geliştirdigi sanatsal tutumuyla kullandıgı ışık gölge tezatlıgı eserlerinde dikkat cekici bir özellik olarak döneme damgasını vurmuştur. Eroglu’na göre; Caravaggio’nun hırcın kişiligi, karanlık ve aydınlık arasında zıtlık oluşturan ışık-gölge olarak eserlerine yansımıştır (Eroglu, s.431). Hırcın kişiligi ve farklı sanatsal tutumuyla dönemin öne cıkan en karakteristik ressamı olmuştur.

2.Caravaggıo Eserlerinde Işık Gölge Etkisi Caravaggio’nun döneme damgasını vuran en büyük özelligi, resimlerinde kullandıgı acık ve koyu renk zıtlaşmalarıyla sagladıgı ışık ve gölge ‘’chiaroscuro’’ tekniginin yarattıgı dramatik etkidir. Eserlerinde ışık ve gölgeyi dramatik bir şekilde kullanan Caravaggio, önemli olay ve kişilerin üzerine düşürdügü güclü ışıgın kullanılmasıyla yarattıgı etki, kompozisyonlarına mistik bir atmosfer oluşturmaktadır. Caravaggio, cagdaşlarından cok daha farklı olarak, vücuda yumuşaklık vermek yerine, ışık ve gölgeyle sert kontrastlıgın oluşturdugu güclü bir dramatik etkiyi öne cıkmaktadır. Gercekci gözlemlere dayanan eserleri, İtalyan ve tüm Avrupa sanatını natüralist bir anlayışın kabulüne zorlamıştır. Bailey vd. ifadesine göre; ‘’Caravaggio, gercege uygun imgelerle dunyayı aslına sagdık kalarak betimlemeyi arzulamıstır. Naturalist yaklasımı guzellikle degil sıklıkla cesur bir gerceklik betimlemesiyle sonuclanan samimiyet ve durustlukle nitelenir’’ (Farthing, Stephen, s: 213). Figürlerine kattıgı yogun ifadeyle, ruh hallerini de etkileyici bir şekilde betimleyen Caravaggio, eserlerine kattıgı samimiyet, radikal gercekciligin sonucu olarak kendini göstermektedir. Kutsal kitap öykülerinin resmedildigi bir ülkede aziz ve kahramanların modellerini, halktan sectigi figürler ile betimleyerek, gözleme dayalı bir samimiyetin dolayısıyla; gercekligin peşinde oldugu anlaşılmaktadır.

216 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Odün vermeyen gercekciligini cesurca sergiledigi 1602 tarihli ‘’Aziz Matta’’ adlı sunak resminin ilk versiyonunda Caravaggio, Aziz Matta’yı hic beklenmedik bir şekilde, yaşlı, yoksul bir emekci, sıradan bir halk adamı olarak kitap yazarken göstermiştir. Kitap yazma eylemine alışık olmayan Matta’yı kırışık alnıyla tedirgin bir ifadeyle betimlemiş olması, cesaretinin yansıyan bir gercegidir. Erogluna göre; ‘’O güne kadar hicbir aziz, üstelik de kutsallık halesi olmadan böylesine kaba bir dogallıkla resmedilmemiştir’’ (Eroglu, s. 431).

Detay Resim 1. ve 2. Caravaggio, ‘’Aziz matta, 1602’’ sunak resmi Bu betimlemenin bir saygısızlık olarak degerlendirilmesi sonucu, sunak masasına konulması düşünülen bu resim kilise tarafından geri cevrilmiştir. Bu durum karşısında Caravaggio, tabloyu aziz ve meleklerin nasıl göründügüyle ilgili geleneksel kalıplara baglı kalarak, yeniden resmetmiştir. Ancak gercek şudur ki; ikinci tablonun yarattıgı duygu, ilk tabloya kıyasla daha az dürüst ve icten oldugudur. Çagdaşlarından farklılaşan eserleriyle öne cıkan Caravaggio, figürlerin ruh hallerini gösterilmesiyle kendi gercegine yaklaştıgı anlaşılmaktadır. Onun tablolarında, kırışık alınlı ve yıpranmış yüzlü karakterlere rastlamak şaşırtıcı degildir. Gombrich’e göre; Caravaggio figürlerinin cirkinligini ortaya koymaktan cekinmemiştir. Onun aradıgı tek şey; görünen gerçekliktir. 1602-1603 tarihli ‘’Kuşkucu Thomas’’ adlı tablosunda güzel giysili havariler yerine, kırışık alınlı yıpranmış yüzleriyle sıradan işcileri cagrıştıran figürler dikkat cekmektedir. Onlar gercek bir emekci, sıradan insanlardır. Merakla İsa’nın bögrüne bakmakta olan üç figürden biri parmagını İsa’nın yarasına bastırırken gösterilmiştir.

Detay Resim 3. Caravaggio, ‘’Kuskucu thomas, 1602-1603 dolayları’’ Dolayısıyla Caravaggio, doganın aslına baglı kalarak ışık ve gölgenin yardımıyla, kutsal olayları kendi dogallıgı icinde aktarmıştır (Gombrich, s. 392-392). Resimlerinde gözlem yoluyla gerceklige ulaşmaya calışan Caravaggio’nun, klasik üsluba ve ‘’ideal güzellik’ kavramına uzak durmasının nedeni; güzel ya da cirkini aramak degil, sanatı farklı bir bakış acısıyla degerlendirmektir. Barok dönemde evrenin, gögün, Tanrı’nın varlıgının manevi hayatı temsil bicimi, Barok ‘İllüzyonizmi’ ne karşı gelişen ceşitli üslupları da dogurmuştur. Yücel’in ifadesine göre; Caravaggio’nun, 1605 tarihli ‘’San Girolamo’’ adlı resminde görülen ortak ışıgın simgesel bir anlatımı gözlemlenmektedir.

217 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Detay Detay Resim 4. Caravaggio – ‘’San girolamo, 1605’’ Aziz Girolamo’nun cıplak başıyla, Tanrısal ögreti ve varoluşun sonlulugu vurgulanmıştır. Çıplak başı ve kafatası imgesini aydınlatan ortak ışık kullanımı, insan ve havarilerin yaşamındaki benzerligiyle, bireyin ölümlülügü bir kafatası ile simgelenmiştir. Kutsal kitap üzerinden kafatasına uzanan kol ile sonlu bireyin kısa yaşantısındaki mutlak son işaret edilmiştir (Yücel, s.138). Barok’un ‘İllüzyonizmi’ne karşı bir duruşun ortaya koydugu yeni anlatım bicimi, Caravaggio’nun üslubuna derin bir anlam ve mistik bir boyut katmış oldugu anlaşılmaktadır. 1595 tarihli ‘’Genc Baküs’’ adlı eseri, Caravaggio’nun sanatında bir dönüm noktası olarak kabul edilmektedir. Portre sanatının mitolojik unsurlarla bütünleşmesiyle önem taşıyan bu yapıt, bedenin cıplak ve örtülü kısımlarıyla zıtlık oluşturmaktadır. Şarap tanrısı Baküs, halktan bir insan gibi betimlenmiş ve üstten vuran ışık vücudun belirli yerlerini aydınlatmaktadır. S. C. Gomm’a göre; Caravaggio, karanlık ve parlaklıgın keskin zıtlıgında kendi üslubunu geliştirmiştir. Kadeh ve sürahi olaganüstü bir dogallık sergilerken, meyvelerin olgun ve cürük olması hayatın faniligine işaret etmektedir. Bu yarı cıplak bedenin, kısa bir süre sonra meyveler gibi solup cürüyecegini göstermektedir (S. C. Gomm, s. 14). S. C. Gomm; Caravaggio’nun ‘’Genc Baküs’’ündeki meyveler, dünyevi zevklerin faniligini simgelemektedir. (S. C. Gomm, s. 241)

Detay Detay Resim 5. Caravaggio, ‘’Genc bakus, 1595’’ Caravaggio’nun 1601 tarihli ‘’Aziz Paul’un Hristiyan Oluşu,’’ adlı eseri, Hristiyanları katleden Paul’un din degiştirmesini betimlemektedir. Hristiyanlara karşı savaşan Yahudi bir askerin, gökte gördügü ilahi ışıgın gözlerini körleştirmesiyle, atından yere düşer. Hristiyanlıga geciş anının betimlenmiş oldugu görülmektedir.

Detay Resim 6. Caravaggio, ‘’Aziz paul’un hristiyan olusu, 1600-1601’’

218 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Güclü ışık kullanımıyla kompozisyonda şekillenen dramatik yapı, Kutsal öykünün anlatımını saglamlaştırmıştır. Kompozisyondaki ışık ve gölgenin yarattıgı tezatlık, cennetin ışıgı ile günahın karanlık yönünün simgelenmiş olabilecegini göstermektedir. Caravaggio’nun sıkca tekrarladıgı konular arasında Vaftizci Yahya gelmektedir. Her iki versiyonuyla görülen ‘’Vaftizci Yahya’’ tablosunda ışıgın kullanımı birbirinden farklılık göstermektedir. 1602 yılında yapılmış olanm ilk versiyonda, vücudu aydınlatan hem genel hem de lokal ışık dikkat cekmektedir. 1604 yılındaki ikinci versiyonda; ışık sanki bir spotun vurdugu gibi tek yönden gelmektedir.

Resim 7. Carravagio, ‘’Vaftizci yahya, 1602’’ Resim 8. Carravagio, ‘’Vaftizci yahya, 1604’’ Carravagio’nun, 1598 tarihli ‘’Judith ve Holofernes’’ adlı eser, İncil’deki Judith’in kitabı’ından bir alıntıdır. Judith giyimiyle, halktan ve sıradan bir model olarak betimlenmiştir. Judith’in yüzünde kararlılık ve igrenme duygusu dikkat cekicidir. Sogukkanlı tavır, kaşların catıklıgıyla dramatize edilmiştir.

Detay Resim 9. Carravagio, ‘’Judith ve holofernes, 1598’’ Resim 10. Leonardo da Vinci, ‘’Bir adam portresi’’ eskiz calısması Caravaggio’nun dogalcılıgı, güzel ve cirkin tezatlıgı icinde aslına baglı kalarak betimlenmiştir. Kompozisyonun sag tarafında Judith ve hizmetkarı yer alırken, Holofernes yatay olarak sol tarafta konumlandırılmıştır. Holofernes’in ölüm anındaki haykırışına karşıtlık oluşturan durum, Judith’in sakinligidir. Yaşlı hizmetkarın meraklı ve ısrarlı bakışı, sahnenin dramatik yönünü arttırmaktadır. Bu hizmetkarın agız kısmı, Leonardo’nun eskizlerinde görülen ifadeyi anımsatmaktadır. Caravaggio’nun, ‘’Aziz Matta’ya Çagrı’’ adlı tablosu, İsa’nın Matta’yı cagırdıgı anı göstermektedir. İsa eliyle Matta’yı işaret etmektedir. Matta da kendisinin mi cagrıldıgını sorarcasına, eliyle kendini göstermektedir. İsa’nın eli zarif bir hareketle, Matta’yı cagırırken resmedilmiştir. Michelangelo’nun yaradılış freskindeki, elin duruş pozisyonuyla benzerlik taşıdıgı görülmektedir.

219 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Detay Resim 11. Caravaggio, ‘’Aziz matta’ya cagrı, 1599-1600 dolayları’’ Resim 12. Michelangelo, ‘’Adem’in yaratılısı, 1511’’ Tek bir kaynaktan gelen ışık, İsa’nın tasvirinde sadece el ve yüzü aydınlatmaktadır. Beden dilini vurgulayan yogun bir ışık demeti, figürün el kısmında toplanmıştır. Keskin bir ışık gölge karşıtlıgının nedeni olarak kompozisyon karanlık ve aydınlık kısımlara ayırılmıştır. Bazin’e göre; Caravaggio’nun kompozisyonlarında, yandan gelen sert ışık ve gölge karşıtlıklarının İtalyan resmine yeniden kazandırmış oldugu, hacimlerin belirginligine dikkat çekmektedir (Bazin, s.378). Caravaggio’nun, kompozisyonları cogunlukla verev bir yapı oluşturur. ‘’Emmaus’ta Yemek’’ adlı tablosunda da aynı düzen dikkat cekmektedir. Kompozisyonun dramatik etkisi ışık oyunlarıyla arttırılmıştır. Cennetten cıkmış aziz ve meleklerin aydınlık görüntüleri yerine, yere basan kanlı canlı figürlerden oluşmaktadır. Bu figürler ruhani varlıklar degil, hacmin oluşturdugu gercek bedenlerdir.

Detay Detay Resim 13. Caravaggio, ‘’Emmaus’ta yemek, 1602’’ Işık demetiyle bicimlenen figürlerin dışında, ışıklı alanlar sınırlandırılarak kullanılmış oldugu görülmektedir. Kompozisyonda derinligin olmaması, gerceklik duygusunu arttırmaktadır. Yücel’e göre; Groupe Mu’nin bahsettigi optik yanılsamadan faydalanılmasıyla, gerceklik duygusu güclendirilmiştir. Karanlıkta tablonun sagında iki yana dogru kollarını acmış olan bu figür, ışıgın alanını sınırlandırmış ve mahremiyeti belirleyen bir görev üstlenmiştir. Profilden görünen bu figür, en güclü ışıga sahiptir. Dekor ve ışıgın sınırlı kullanılması, formların detaysız görünümleri ve karanlıkta konumlandırılması gerceklik algısını saglamlaştırmıştır. (Yücel, s. 167). Beden dilinin kullanılmasıyla hareketlere verilen ifade yogunlugunun, ışık kullanımıyla güclendirilmiş oldugu anlaşılmaktadır. Arka planın karanlık bırakılmasının nedeni, ışıgı etkin kılmak ve merkezi konuma getirmek icindir. Böylelikle, etkin olan ışıgın figürlerin ve masanın üstüne düşmesiyle, resmin dramatik etkinin arttırması saglanmıştır. Bailey vd. ifadesine göre; figürlerin belli kısımlarını aydınlatan ışıgın, degişken ve yönlendirilmiş olmasındaki neden, karanlık odanın anlatılmasıdır. Dolayısıyla; İsa’nın başı üstündeki gölgeye tezat oluşturan yogun ışık kaynagının varlıgı öne cıkmaktadır. Çeşitli yerlere düşen bu ışık, Tanrı’nın yukardan gelen parlak ışıgının ilahi dogasını cagrıştırmaktadır (Farthing, Stephen, s. 217).

220 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

3.Sonuç Işık ve gölge üslubunun yaratıcısı olan İtalyan sanatcı Caravaggio, dönemin sanat cevresini şoke edecek özgün üslubuyla döneme damgasını vurmuştur. Metafizik gerceklerin insanın ic gözüyle görülebilecegine inanan Caravaggio’nun, gercekcilik arayışında Maniyerizmin yapaylıgını ve Rönesans’ın ideal güzellik kavramını altüst eden yaklaşımı dogrultusunda, resimlerinde ışık gölge tezatlıgını, etkin bir şekilde kullanmıştır. Caravaggio, figür üzerinde vurgulamak istedigi vücudun kısımlarını ışık demetiyle aydınlatması, resimlerinin dramatik etkisini olaganüstü bir şekilde kuvvetlendirmiştir. Ozgün bir anlatım dili kuran Caravaggio’nun figürleri, sanki kasvetli bir ortamdan fırlarmışcasına algılatılmak istenmiştir. Radikal gercekcilige ulaşmayı hedefleyen Caravaggio, resimlerinde kullandıgı ışık ve gölgeyi bir anlatım aracı olarak kullanarak, özgün bir resim formu keşfetmiştir. Caravaggio’nun resimlerindeki etkin bir öge olan ışık, böylelikle sembolik bir anlama da ulaşmaktadır. Böylelikle, gözleme dayalı gercekci yaklaşımında Caravaggio, gercege baglı imgelere sadık kalarak mitolojik ve kutsal öyküleri etkileyici bir şekilde ortaya koymuştur. Natüralist yaklaşımıyla Kutsal kitap öykülerini sıradan insanlardan secmesiyle, üslubuna olaganüstü jest ve mimikleri katmasıyla ve figürlerin ruhsal durumunu yansıtma cabasıyla, eserlerine kazandırdıgı derinlikten söz etmek mümkündür. Ruhsal dünyada görme yetisinin biyolojik ve fiziksel sınırının ötesine gecen Caravaggio, bir ‘ic görü’ meselesi olarak icsel dünyanın ‘gercek’ ini aradıgı armoniyi eserlerine yansıtmıştır. Böylelikle; görme eyleminin sadece fiziksel bir eylemden ibaret olmadıgını, zihinsel ve düşünsel bir sürecin ilişkisinden dogan yansımaların, sanatı nasıl bicimlendirdigini özgün üslubuyla ortaya koymuştur. Caravaggio’nun, hem ic gercegi hem resimlerindeki radikal gercekciliginin harmanlanmasyla, Rönesans’ın idealist güzelligini gölgede bırakmayı başarmıştır. Işık ve gölgenin şiddetli karşıtlıgına dönüşen estetik tutumunda, hırcın kişiliginin eserlerine yansıdıgı gözlemlenmiştir.

Kaynakça Carola Krausse, A., (2005). Rönesanstan Günümüze resim Sanatının Oyküsü (Geschichte der Malerei), (Çev.) Zaptcıoglu Dilek, Almanya: Literatür Yayıncılık Eroglu, O., (2014), Sanatın Tarihi, İstanbul: Tekhne Yayınları Gombrich, E.H., (1997), Sanatın Oyküsü, Erduran Erol, Erduran Omer (Çev.). İstanbul: Remzi Kitapevi Anonim, A. Bailey vd, Çeviren: Şendil Dilek, Evren Süreyyya, Tarih Boyunca Sanat, Dünya Sanat Tarihinde Usluplar ve Akımlar, s: 278, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2015. (Yücel, Gürhan, Ars İlkelden Moderne Sanatın Tasarımı, s: 138, Profil Yayıncılık Maviagac Kültür Sanat Yayıncılık, 2016, İstanbul). Gomm, S.C, (2014), Sanat Sanatın Gizli Dili, İnkılap Kitabevi, Deadato Lizet, (Çev.). İstanbul Bazin, G,. (2014), Sanat Tarihi Sanatın İlk Orneklerinden Günümüze, Hilav Farthing, S., (2012). Sanatın Tüm Oyküsü, Aldogan Gizem, C. Çulcu Firdevs (Çev.). İstanbul: Hayalperest Yayınevi

Görsel Kaynaklar Resim 1. Caravaggio, ‘’Aziz matta, 1602’’ sunak resmi Resim 2. Caravaggio, ‘’Aziz matta, 1602’’ sunak resmi Resim 3. Caravaggio, ‘’Kuskucu thomas, 1602-1603 dolayları’’ Resim 4. Caravaggio – ‘’San girolamo, 1605’’ Resim 5. Caravaggio, ‘’Genc bakus, 1595’’ Resim 6. Caravaggio, ‘’Aziz paul’un hristiyan olusu, 1600-1601’’ Resim 7. Carravagio, ‘’Vaftizci yahya, 1602’’

221 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Resim 8. Carravagio, ‘’Vaftizci yahya, 1604’’ Resim 9. Carravagio, ‘’Judith ve holofernes, 1598’’ Resim 10. Leonardo da Vinci, ‘’Bir adam portresi’’ eskiz calısması Resim 11. Caravaggio, ‘’Aziz matta’ya cagrı, 1599-1600 dolayları’’ Resim 12. Michelangelo, ‘’Adem’in yaratılısı, 1511’’ Resim 13. Caravaggio, ‘’Emmaus’ta yemek, 1602’’

222 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

İŞ AHLÂKI VE İŞ MEMNUNİYETİ VE ORGUTSEL BAĞLILIK İLİŞKİSİ: UNİVERSİTE İDARİ PERSONELİ UZERİNDE BİR ARAŞTIRMA

Prof. Dr. Muhsin HALİS Kocaeli University, Business Administration Faculty & Bolu Abant Izzet Baysal University, Communication Faculty ([email protected])

Arzu YAMAK Kocaeli University,. ([email protected])

Özet

Bir toplumda yalnızca bugünü degiştiren/geliştiren degil gelecege de yön veren en önemli kurum yüksekögretim kurumlarıdır. Egiten, egitilen ve calışandan oluşan bu kurumda tüm örgütlerde oldugu gibi etkinligi, verimliligi ve toplumsal yararı arttırmanın en önemli yolu kurumsal normları benimsemiş işgücüne sahip olmaktır. Bu normların en etkilisi ise iş ahlâkı ve etik bilincinin varlıgıdır. Bu baglamda, calışmanın ilk bölümünde; etik, ahlak, iş etigi, etik iklim ve yüksekögretim kurumları kavramsal olarak anlatılmaya calışılacak, ikinci bölümde; bir kamu üniversitesinde calışan idari personelin etik algısını ölcmek amacıyla yapılan ankete ilişkin yöntem ve bulgular paylaşılarak son kısımda araştırmanın sonucuyla ilgili degerlendirme ve öneriler yer alacaktır. Araştırmada, “İş Etigi Tutum ve Davranış Algısı Olcegi”nden faydalanılarak oluşturulan 39 soruluk ölcek kullanılmıştır. Veriler Kocaeli Üniversitesinde kadrolu olarak calışan idari personellerden toplanmıştır. Elde edilen bulgulara göre; araştırmaya katılan katılımcıların iş etigi algısının olumlu yönde oldugu, etik algısının iş memnuniyeti, işten ayrılma niyeti ve örgütsel baglılıkla etkileştigi ve işten ayrılma niyetinin ahlaki ve etik bilincin örgütsel baglılık ve iş memnuniyetine üzerindeki etkisini belirleyici rol oynadıgı gözlenmiştir..

Anahtar Kelimeler: Yüksekögretim, İdari Personel, Etik, İş Etigi, Etik Algısı

GİRİŞ Ahlâk ve etik kelimeleri günlük dilde aynı anlamlarda kullanılsalar da; teori, sınır ve yöntem acısından birbirinden farklıdır. Ahlâk bireysel ya da toplumsal bir uygulama iken etik bu uygulamanın ögretilerini irdeleyen, sınıflandıran disiplinin adıdır. Etik, ahlak üzerinde düşünebilme etkinligidir (Takış, 1998:5). Bir ülkede işlerin yolunda gitmesi; ekonomik ve sosyal kalkınmanın saglanması; kamu görevlilerinin etik düşünmesine ve ahlaki davranmasına baglıdır denilebilir. Tersi söylenecek olursa; kamu görevlilerinin deger yargılarının bozulması durumunda, görevlilerin icinde yer aldıgı toplum da bozulmaktadır (Usta, 2011:40). Şüphesiz ki ahlaki ve etik degerler diger tüm toplumsal alanlarda oldugu gibi yüksekögretim kurumlarında önemlidir ve incelenmeye degerdir. Yüksekögretim 2547 sayılı Yüksekögretim Kanununda: “Milli egitim sistemi icinde, ortaögretime dayalı, en az dört yarıyılı kapsayan her kademedeki egitim - ögretimin tümüdür.” şeklinde tanımlanmış ve yüksekögretim kurumları; üniversiteler, fakülteler, enstitüler, yüksekokullar, konservatuvarlar, araştırma ve uygulama merkezleri ve meslek yüksekokulları olarak sınıflandırılmıştır. Yönetimin idari boyutunda; özel kalem, genel sekreter, genel sekreter yardımcıları, daire başkanları, hukuk müşavirligi, şube müdürleri, fakülte sekreterleri, yüksekokul sekreterleri, enstitü sekreterleri, bölüm şefleri ve memurlar olmak üzere her birimde rektörden en altta calışan memura kadar idari kadroda calışan bircok karar verici vardır. Bu karmaşık organizasyon yapısı icinde; teşkilatlanma, işleyiş, görev, yetki ve sorumlulukları belirleyen başta kanunlar olmak üzere

223 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

sayısız yönetmelik, kararname, görüş ve mevzuat bulunmaktadır. Ancak uygulamadaki en önemli unsur karar vericilerin davranış şekilleridir. Her insanın sahip oldugu ahlaki degerler, kendince belirledigi bir dogru-yanlış, iyi-kötü tanımları vardır. İş yaşamında alınan kararlarda da bu tanımlamaların önemi büyüktür. Her ne kadar yasalarla düzenlenmiş kurallar olsa da yasaya aykırı olmamakla birlikte etik olmayan bircok uygulama mevcuttur. Çalışanlara etik bilinci kazandırılmazsa hem ic işleyişte ciddi sorunlar yaşanacagı hem de kurumun dış degerlendiriciler acısından deger kaybedecegi gercegi kacınılmazdır.Ulkenin kalkınması ve kişi refahına olan katkılarından dolayı toplum acısından özel önem taşıyan yüksekögretim kurumlarında yöneticiler ve işi yapanlar olan idari personeller, mesleklerini icra ederken karşılaştıkları problemlerde ya da günlük işleyiş icerisinde vermeleri gereken kararlarda ahlâk ve etik teorilerinden yaralanmalılardır. Her kurum için önemli olan ahlâk-etik kavramları yüksekögretim kurumları icin hayati önem taşımaktadır. Gelecegin yöneticileri, bürokratları, bilim insanlarının yetiştigi, bilginin üretildigi ve dagıtıldıgı yerler olması dolayısıyla ülkenin gelecegi bu kurumların bugünkü işleyişine baglıdır denilebilir. Yüksekögretim kurumları birbirini etkileyen ögelerden oluşan büyük bir sistem oldugundan en üst yöneticiden en alt memura kadar tüm calışanların iş yapış şekli bu sistemin işleyişini ve dolayısıyla toplumun kalitesinin etkilemektedir. Kurumların başarılı olabilmeleri, örgütsel güveni saglama ve yüksek iş yaşamı kalitesi sunmaları icin kendi icinde iş etigi politikaları geliştirmesi ve etik iklimin oluşturulması gerekmektedir. Bunun icin yapılması gereken şeylerden biri de calışanların etik davranışları irdelenerek etik bilinc düzeylerinin anlaşılmasıdır. Bu nedenle, bu calışmada yüksekögretim kurumu idari personelinin iş ahlakı ve etik davranış algıları ortaya konmaya calışılmıştır.

YÖNTEM Araştırmanın evrenini 2019 yılında Kocaeli Universitesinde görev yapan 1609 idari personel oluşturmaktadır. Ornekleme teknigi olarak zaman kısıtı dolayısıyla tesadüfi olmayan örnekleme metotlarından kolayda örnekleme tercih edilmiştir. Ulaşılabilen ve gönüllülük esas alınarak anket uygulanan 341 idari personel araştırmanın örneklemini oluşturmaktadır. Orneklem icin gerekli katılımcı sayısının belirlenebilmesi icin örneklem büyüklügü hesaplaması (CRS, 2018) yapılmış, %95 güven seviyesi ve %5 hata düzeyinden gerekli olan örnek büyüklügünün 310 oldugu tespit edilmiştir. Orneklem büyüklügü bu sayının üzerinde oldugundan toplanan verilerin araştıranın amaclarını karşılayacagı söylenebilecektir. Veri toplama aracı icin kapsamlı kaynak taraması yapıldıgında gecerliligi ve güvenilirligi kanıtlamış, iş etigi konusunda en fazla kullanılan ölceklerin MWEP (Multidimensional Work Ethic Profile- Çok Boyutlu İş Etigi Profili) ve ATBEQ (Attitude Towards Business Ethics- İş Etigine Yönelik Tutum) oldugu görülmüştür. Bu iki ölcegi temel alan, Yücel ve Çiftçi tarafından geliştirilen “İş Etigi Tutum ve Davranış Algısı Olcegi”nden faydalanılarak oluşturulan 39 soruluk ölcek araştırmada veri toplama aracı olarak kullanılmıştır. Uzman görüşüne sunulan formda gerekli düzenlemeler yapıldıktan sonra ankete son hali verilmiştir. Anket formu; demografik bilgiler ile iş etigi ölcegi, iş memnuniyeti, örgütsel baglılık ve işten ayrılma niyetine ilişkin ifadeler olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır. Olcek beşli likert tipinde hazırlanmış olup katılımcılardan, ölcekte yer alan ifadeler icin (1) kesinlikle katılmıyorum, (2) katılmıyorum, (3) kararsızım, (4) katılıyorum ve (5) kesinlikle katılıyorum seceneklerinden kendilerine en uygun olanı secmeleri istenmiştir. Veri toplama sürecine başlamadan önce anketin yapılacagı kurumdan gerekli resmi izinler alınmıştır. Anketin gecerliligini ölcmek icin pilot calışma yapılmış ve 30 kişiye anket uygulanmıştır. Olcekte yer alan tüm ifadelerin dahil edilerek hesaplanması sonucu elde edilen

224 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Cronbach’s Alpha katsayısı 0,907 bulunmuş ve 1,00’a cok yakın oldugundan soruların güvenilir oldugu görülerek asıl uygulamaya gecilmiştir. Anket hem matbu formla hem de web tabanlı olarak uygulanmıştır. Katılımcılara elden dagıtılan anket formları bir süre sonra toplanmış ve eger boş bırakılmış cevap varsa tamamlanması istenerek analize katılacak anketlerde ifadelerin hicbirinin boş kalmamasına özen gösterilmiştir. Web tabanlı olarak hazırlanıp kurum calışanlarına mail olarak gönderilen anketlerin cevapları da elektronik ortamda otomatik olarak toplanmıştır. Web tabanlı ankette tüm sorular zorunlu alan olarak belirlendiginden cevapsız kalan ifade olmamıştır. Her iki yöntemde de ankete katılmada gönüllülük esas alınmıştır.

ARAŞTIRMANIN BULGULARI Araştırma kapsamında, Kocaeli Universitesinde calışan 341 idari personele uygulanan anket calışmasından elde edilen veriler aşagıda özetlenmiş ve yorumlanmıştır.

Katılımcıların Demografik Özelliklerine İlişkin Bulgular Araştırmaya katılan cevaplayıcıların demografik bilgilerinin frekans analizi Tablo 2’de verilmiştir. Tablo 2: Demografik Özelliklere İlişkin Bulgular Cinsiyet n % Medeni Durum n % Kadın 148 43,4 Bekâr 93 27,3 Erkek 193 56,6 Evli 248 72,7 Toplam 341 100,0 Toplam 341 100,0 Eğitim n % Yaş n % Orta Ogretim 73 21,4 18-25 12 3,5 Ön Lisans 64 18,8 26-35 122 35,8 Lisans 177 51,9 36-45 122 35,8 Yüksek Lisans 23 6,7 46 üstü 85 24,9 Doktora 4 1,2 Toplam 341 100,0 Toplam 341 100,0 Gelir n % Çalışma Süresi n % 2000-3000 TL 74 21,7 5 yıl ve daha az 91 26,7 3000-4000 TL 207 60,7 6-10 yıl 92 27,0 4000-5000 TL 41 12,0 11-15 yıl 44 12,9 5000 TL üstü 19 5,6 16-20 yıl 51 15,0 Toplam 341 100,0 21 yıl ve üstü 63 18,5 Toplam 341 100,0

Araştırma kapsamına dâhil edilen idari personellerin demografik özelliklerini şu şekilde özetleyebiliriz; toplam 341 katılımcının %71,6’sının yaşı 26-45 yaş aralıgında, erkek katılımcılar %56,6 oranıyla toplam katılımcı sayısının yarısından fazla, %72,7’si evli, katılımcıların %78,6’sı yüksekögretim mezunu, %60,7’sinin geliri 3000-4000 aralıgında ve %53,7’si 10 yıldan az bir zamandır bu kurumda calışmaktadır. İdari personelin iş etigi algısı ile iş memnuniyeti arasındaki ilişkiyi test etmek amacıyla yapılan Pearson Korelasyon analizinin sonucuna göre pozitif yönde zayıf bir ilişki oldugu tespit edilmiştir. Analizin korelasyon degeri (r=0,279) (p, 0,000<0,01) olarak hesaplanmıştır. H7 hipotezi kabul edilmiştir.

225 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Tablo 14: İş Etiği ve İş Memnuniyetine İlişkin Korelasyon Sonucu is_etigi Memnuniyet is_etigi Pearson Correlation 1 ,279** Sig. (2-tailed) ,000 N 341 341 memnuniyet Pearson Correlation ,279** 1 Sig. (2-tailed) ,000 N 341 341 **. Correlation is significant at the 0.01 level (2-tailed).

Sonuclar iş etigi ve iş memnuniyeti arasında zayıfta olsa pozitif bir ilişki oldugu göstermektedir. Personelin iş yerindeki etik davranışları arttıkca işten memnuniyetleri, iş memnuniyetleri arttıkca iş yerindeki etik davranışları da artacaktır.

H8: Örgutsel baglılık ile is etigi davranıs algısı arasında iliski vardır. İdari personelin iş etigi algısı ile örgütsel baglılıgı arasındaki ilişkiyi test etmek amacıyla yapılan Pearson Korelasyon analizinin sonucuna göre pozitif yönde orta kuvvette bir ilişki oldugu tespit edilmiştir. Analizin korelasyon degeri (r=0,325) (p, 0,000<0,01) olarak hesaplanmıştır. H8 hipotezi kabul edilmiştir.

Tablo 15: İş Etiği ve Örgütsel Bağlılığa İlişkin Korelasyon Sonucu is_etigi baglilik is_etigi Pearson Correlation 1 ,325** Sig. (2-tailed) ,000 N 341 341 baglilik Pearson Correlation ,325** 1 Sig. (2-tailed) ,000 N 341 341 **. Correlation is significant at the 0.01 level (2-tailed).

Sonuclar iş etigi ve örgütsel baglılık arasında orta kuvvette pozitif bir ilişki oldugu göstermektedir. Personelin iş yerindeki etik davranışları arttıkca örgütsel baglılıkları, örgütsel baglılık arttıkca iş yerindeki etik davranışları da artacaktır.

H9: İsten ayrılma niyeti ile is etigi davranıs algısı arasında iliski vardır. İdari personelin iş etigi algısı ile işten ayrılma niyeti arasındaki ilişkiyi test etmek amacıyla yapılan Pearson Korelasyon analizinin sonucuna göre negatif yönde orta kuvvette bir ilişki oldugu tespit edilmiştir. Analizin korelasyon degeri (r=0,331) (p, 0,000<0,01) olarak hesaplanmıştır. H9 hipotezi kabul edilmiştir.

Tablo 16: İş Etiği ve İşten Ayrılma Niyetine İlişkin Korelasyon is_etigi ayrilma is_etigi Pearson Correlation 1 -,331** Sig. (2-tailed) ,000 N 341 341 ayrilma Pearson Correlation -,331** 1 Sig. (2-tailed) ,000 N 341 341 **. Correlation is significant at the 0.01 level (2-tailed).

226 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Sonuclar iş etigi ve işten ayrılma niyeti arasında orta kuvvette negatif bir ilişki oldugu göstermektedir. Personelin iş yerindeki etik davranışları arttıkca işten ayrılma niyeti azalacak, işten ayrılma niyeti arttıkca iş yerindeki etik davranışları azalacaktır.

SONUÇ Etik ve ahlak arasında benzerlikler ve farklılıklar bulunan, sıkca birbiri yerine kullanılan ve birbirine baglı iki kavramdır. Ahlak tarihsel sürec icinde oluşan genel kabul görmüş toplumsal dogrularken etik ahlakın acıklanmasında rol oynayan bir aractır. Etik davranış daha düşünce aşamasındayken ortaya cıkar ve davranışın etkilerinin sürdügü en son noktaya kadar irdeleme yapar ahlak ise daha cok uygulama ile ilgilidir. Bireylerin nasıl davranmaları gerektigini gösteren etik kurallar iş yaşamına uygulandıgında iş ahlakı ya da iş etigi adını almaktadır. Etik konusu günümüzde giderek önem kazanan kamu yönetiminin de ilgi alanına giren bir konu haline gelmiştir. Kötü yönetim uygulamaları ve yolsuzlukların kamu kurumlarına olan güveni zayıflatmış olması ile küreselleşme ve bilgi teknolojilerinde yaşanan gelişmelerin etkisiyle etige verilen degerin artması toplumun beklentilerini de degiştirmiş ve kamu kurumlarının etik davranması zorunluluk haline gelmiştir. Kamu kurumları amacları dogrultusunda faaliyette bulunurken gerek iç çevresine gerekse dış cevresine karşı yasal sorumluluk taşımaktadırlar. Ancak hukuki düzenlemelerin yetersiz kalmasıyla etik iyileştirme her alanda ihtiyac haline gelmiş ve hem özel sektörde hem de kamu sektöründeki kurumlarda etik kurullar kurulmaya başlanmıştır. Etik ile ilgili yapılan düzenlemelerle, kamu görevlilerinin görevlerini yerine getirirken uyması gereken kurallar belirlenerek bir davranış standardı oluşturulmaktadır. Her ne kadar kanun ve kurallarla etik dışı davranışlar önlenmeye calışılsa da bu kuralların kalıcı olabilmesi icin benimsenip kurum kültürü haline getirilmesi gerekmektedir. Etik kurallar personel tarafından benimsenmedigi ve yönetim tarafından kurumsallaştırılmadıgı sürece hicbir etik dışı davranış engellenemeyecektir. Kurumda oluşan etik kültürün kaynagı kurumun yer aldıgı toplumun örf, adet ve inanc sistemidir. Yasa ve yönetmeliklerin yanı sıra calışanların kişilikleri de etik kültürün oluşmasında etkilidir. Kamu kurumlarının olumlu imaj yaratabilmesi ve kuruma güven duyulması, kurumun etik davranıp davranmamasına baglı olarak degerlendirilmektedir. Yaşanan hızlı gelişmeler ve degişimler sonucunda artık kamu kurumlarından; ekonomik olarak daha etkin, daha verimli ve daha kaliteli hizmet beklenmektedir. Bunların olabilmesi de calışanların kuruma baglanması ve işine yönelmesi ile iş ahlakı ve etik bilince sahip olmasını gerektirir. Bir kamu kurumu olarak üniversiteler; toplumun sosyal, ekonomik ve kültürel yapısını etkileyen, ait oldugu toplumun en önemli kurumlarındandır. Bu önemi dolayısıyla bir kamu hizmeti olan egitim ögretim görevini yerine getirirken etik ilkeler dogrultusunda hareket etmelidirler. Egitim hizmetinin saglıklı bir şekilde sunulması icin kilit görevde bulunan idari personel, üniversite sisteminin bir parcası olarak kararlarıyla ve davranışlarıyla okul icinde ve okul dışındaki kişileri olumlu ya da olumsuz olarak etkilemektedirler. Universite dışından olan kişilerle ilişkilerde yüksek düzeyde etik standartlar korunmalıdır. Bu ilişkilerde üniversiteyi temsil ettigini unutmayarak, acıklık, şeffaflık ve hesap verilebilirlik ilkelerine baglı, adaletli ve sagduyulu davranmalıdır. Alınan kararlarda kamu yararı şahsi cıkarların önünde tutulmalıdır. Personelin yüksekögretim kurumlarının ahlaki ve hukuki amaclarına ters düşecek şekilde davranması kurumu etkisiz ve verimsiz bir hale sokacaktır. Etik ilkelerin ön plana cıktıgı ve benimsendigi bir calışma bicimi, yapılan işin de etkin ve verimli olmasını saglayacaktır.

227 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Bu baglamda bu calışmada; toplumdaki önemi yadsınamaz olan yüksekögretim kurumlarında calışan idari personelin, işlerin yapılmasında etik degerleri ne derecede benimsedigi incelenmiştir. Çalışma sonucunda araştırmanın yapıldıgı kurumda idari personelinin iş etigi algısının olumlu yönde oldugu; verimli calışma, kurumun önceligi ve insan ilişkilerinin geliştirilmesi ile ilgili ifadelere katılımcıların daha fazla önem verdigi; gereksiz izin alınması, iş karşılıgında hediye alınması ve kuruma ait arac gereclerin şahsi olarak kullanılmasına ilişki ifadelerin kesinlikle uygun bulunmadıgı görülmüştür. Katılımcıların; genel olarak kurallara, kanunlara ve meslek standartlarına uygun hareket eden profesyonel calışanlar oldukları ifade edilebilir. Araştırmada calışanların iş etigi algısının demografik özelliklere göre (yaş, cinsiyet, medeni durum, egitim durumu, aylık gelir, kurumda calışma süresi) farklılaşmadıgı tespit edilmiştir. Ayrıca iş etigi algısının iş memnuniyeti, örgütsel baglılık ve işten ayrılma niyetiyle arasında bir ilişki olup olmadıgı incelenmiş; iş memnuniyeti ve örgütsel baglılıgın iş etigi ile pozitif yönlü bir ilişkisi, işten ayrılma niyetinin ise negatif yönlü bir ilişkisi oldugu tespit edilmiştir. Kurumda etik davranışların artmasını saglamak icin ceşitli yollarla calışanların iş memnuniyeti ve örgütsel baglılıgı arttırılmalıdır. Böylece işten ayrılma niyeti de azalacak ve etik davranışların artmasına katkı saglayacaktır. Çalışmada dikkat ceken önemli sonuclardan biri de; “Çok calışan bir kişi az calışana göre hayata daha fazla başarılı olur.” ve “Amaclarımıza ulaşmak icin her zaman cok calışmaya gerek yoktur.” ifadelerine verilen cevaplardır. Bu ifadelere verilen cevapları birlikte degerlendirdigimizde kurum icerisinde cok calışana hak ettiginin verilmedigi, cok calışmayıp hak etmeden de bazı şeylerin elde edilebildigi yönünde bir düşünce oldugunu söyleyebiliriz. Çalışanların baglılıgının arttırılmasında bu düşüncenin altında yatan sebeplerin degerlendirilip etik düzeltmelere gidilmesi kurumun verimliligi acısından fayda saglayacaktır. Kamu görevlisinin etik degerlerle hareket etmesine yasayla oluşturulan etik kurul ve imzalatılan sözleşme yetmemekte, etik dışı davranışlar sürmektedir. Her ne kadar calışmamızda etik davranış algısının yüksek oldugunu tespit edilmiş olsak da uygulamada hala bazı etik dışı davranışlara rastlanılmaktadır. Etik davranışların kalıcı olabilmesi ve bir kurum kültürü halini alması icin yapılabilecek bazı iyileştirmeleri şu şekilde özetleyebiliriz; - Etik degerler belirlenip yasal sınırlar icinde, acık ve anlaşılır etik kurallar oluşturulmalıdır. Kuralların herkes tarafından kolayca anlaşılabilir ve ögrenilebilir olmasına dikkat edilmelidir. - Etik kurallara karşı en üst yöneticiden en alt calışana kadar herkes eşit derece sorumlu tutulmalıdır. İdari amirler etik kuralların uygulanmasına örnek davranışlarıyla öncülük etmelidirler. - Etik egitimi önemsenmeli ve egitim faaliyetlerine kaynak ayrılarak gerekli etik egitimleri verilmelidir. Kurum icerisine yerleştirilecek pano ve afişlerle etik kurallar hatırlatılmalı ve kurumun bu degerlere önem verdigi calışanlara hissettirilmelidir. - Etik dışı davranışlarda bulunanlar kınanmalı gerekirse cezalandırılmalıdır. Etik davranışlarda bulunanalar ise takdir edilerek ödüllendirilmeli ve etik davranış özendirilmelidir. - Çalışanların yönetiminde eşitlik ve adalet saglanmalı, hakları gözetilerek etik bir ortam saglanarak kuruma baglılıkları arttırılmalıdır. - Karar alma sürecleri şeffaf olmalı, kurumda etkili bir denetim ve sorumluluk mekanizması geliştirilerek kuruma duyulan güven arttırılmalıdır. Sonuc olarak denilebilir ki; toplumun gelecegini inşa edecek en önemli kurumlardan biri oldugu düşünülen yüksekögretim kurumlarında calışan idari personelin, iş ahlâkı ve etik kavramlarını benimsemiş olması kurumun etkinligini ve verimliligini arttıracaktır. Etik disiplin

228 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

ve ahlâki degerlerin personele kazandırılması icin başta etik konusunda egitim verilmesi olmak üzere iyileştirmeler yapılmalı ve konuya gereken deger verilmelidir.

KAYNAKÇA Aktaş, Kadir (2014). “Etik-Ahlak İlişkisi ve Etigin Gelişim Süreci”. Uluslararası Yönetim ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt:1, Sayı:2:22-32 Arslan, Mahmut (2001). İş ve Meslek Ahlakı. Ankara: Siyasal Kitabevi Aşcıgil, Sema F. “İş Etigi Ve Kamu Kuruluşları: Ozel Sektörden Ne Ogrenebiliriz?”.https://www.tbmm.gov.tr/etik_komisyonu/belgeler/makale_ IsEtigiKamu-SemraAscigil.pdf / erişim tarihi Ekim 2018. Aydın, İnayet (2006). Egitim ve Ogretimde Etik. Ankara: Pagem Akademi Yayıncılık Aydın, M. S., Hakan Kaya, Halil Kete (2017) “Yüksekögretim Hizmetlerinin Ozellikleri Ve Türkiye’de Yüksekögretim Hizmetlerinin Görünümü”. Journal of Awareness, Cilt:2, Sayı:2: 1-24. Ayhan, Ufuk (2007). “Ogrenen Orgütler Ve Kamu Kuruluşları”. Sayıştay Dergisi Danışma Kurulu, Sayı:76: 77-99. Bilgin, Kamil Ufuk (1998). “Kamu Yönetiminde Yönetim Ahlâkı”. Selcuk Universitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt:6, Sayı:1-2: 465-483. CRS (2018) “Sample Size Calculator”, Creative Research Systems, https://www.surveysystem.com/sscalc.htm / erişim tarihi Kasım 2018. Çoruk, Adil (2014). “Yüksekögretim Kurumlarında Görev Yapan İdari Personelin Duygusal Emek Davranışları”. Ondokuz Mayıs Universitesi Egitim Fakültesi Dergisi, Sayı: 33, Cilt:1: 79-93. Elci, Meral (2012). “İş Yaşamında Etik”. https://www.slideserve.com/kylynn-davis/ya- aminda-et-k / erişim tarihi Ekim 2018. Ertekin, C., Nihat Berker, Aslıhan Tolun vd (2002). “Bilimsel Araştırmalarda Etik Sorunlar” (Elektronik Sürüm). Ankara: Türkiye Bilimler Akademisi Yayınları. https://www.dicle.edu.tr/Contents/2f1cb563-9af0-415a-93fe-c2583514e91c.pdf/ erişim tarihi Kasım 2018. Gediklioglu, Tokay (1991). “Çagdaş Yüksekögretim: Onemi, Sorumlulukları, Planlı Degişim ve Yönetim”. Egitim ve Bilim Dergisi, Cilt:15, Sayı:81: 20-28. Gercek, H., Mehmet Haluk Güven, Şükrü Oguz Ozdamar vd (2011). “Yüksekögretim Kurumlarında Etik İlkeler, Sorumluluklar Ve Davranış Kuralları”. Yüksekögretim ve Bilim Dergisi, Cilt:1, Sayı:2: 80-88. Gök, Sibel (2008). “İş Etigi İle İş Ahlakı Arasındaki İlişki Ve Çalışma Yaşamında İş Etigini Etkileyen Faktörler”. Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi, Cilt:5, Sayı:1: 1-19. Gök, Sibel (2009). “Çalışma Yaşamında İş Etigi: Bir Alan Araştırması”. Sosyal Siyaset Konferansları Dergisi, Sayı:57: 549-577. Ilgaz:, Türkan Bilgili (2006). “Egitim Ve Ogretimde Etik”. Atatürk Universitesi Kazım Karabekir Egitim Fakültesi Dergisi, Sayı:14: 199-210. İslamoglu, A. Hamdi ve Alnıacık, Umit (2014). Sosyal Bilimlerde Araştırma Yöntemleri. İstanbul: Beta Basım Kaypak, Ş., Muzaffer Bimay, Vedat Yılmaz (2017). “Dijital Çagda Kamu Yönetimi Ve Etik”. Social Sciences Studies Journal, Cilt:3, Sayı:9:912-925. Kucuradi, İoanna (2011). Etik. Ankara: Türkiye Felsefe Kurumu Kutlu, Ahmet Can (2007). Universite Yönetiminde İdari Bürokrasinin Yeniden Yapılandırılması ve Bir Model Onerisi. Yüksek lisans tezi, İstanbul Teknik Universitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul.

229 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Mahmutoglu, Abdulkadir (2009). “Etik ve Ahlak; Benzerlikler, Farklılıklar ve İlişkiler”. Türk İdare Dergisi, Haziran-Eylül sayısı:224-249. Onen, M., Ali Yıldırım (2014). “Kamu Yönetiminde Etik Denetimi: OECD Ulkeleri Ornegi”. Akademik Yaklaşımlar Dergisi, Cilt:5, Sayı:1: 103-126. Ozen, Yener (2011). “Sorumluluk Baglamında İş Ahlakı ve Sosyal Sorumluluk: Sosyal Psikolojik Bir Yaklaşım”. Gümüşhane Universitesi Sosyal Bilimler Elektronik Dergisi, Sayı:4: 173-189. Resmi Gazete (06.11.1981). Yüksekögretim Kanunu, 17506. Resmi Gazete (08.06.2004). Kamu Görevlileri Etik Kurulu Kurulması Ve Bazı Kanunlarda Degişiklik Yapılması Hakkında Kanun, 25486. Resmi Gazete (13.04.2005). Kamu Görevlileri Etik Davranış İlkeleri İle Başvuru Usul Ve Esasları Hakkında Yönetmelik, 25785. Serbest, Hamit (2001). “İnsan ve Etik”. http://www.lightmillennium.org/ summer_fall_01/turkce_sonbahar_01/hserbest_insan_etik.html/erişim tarihi 07.11.2018. Şahin, A., M. Hulusi Demir (2000). “Yönetici İkilemi, İş Ahlakı”. Mugla Universitesi SBE Dergisi, Cilt:1, Sayı:1:203-213. T.C. Başbakanlık Kamu Görevlileri Etik Kurulu (2012). Kamu Görevlileri Etik Rehberi. http://www.tuik.gov.tr/jsp/duyuru/upload/KamuGorevlileriEtik Rehberi.pdf/ erişim tarihi 04.11.2018. Takış, Taşkın (1998).”Etik”. Dogu Batı Dergisi, Yıl:1, Sayı:4:5. Turan:, Belgin Durceylan, Mehmet Şişman (2005).” Universite Yöneticilerinin Benimsedikleri İdari Ve Kültürel Degerler”. Manas Universitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 13:181- 202. Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlük. http://tdk.gov.tr/index.php?Option =com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.5bec161fb39953.01493498 / erişim Ekim 2018. Usta, Aydın (2011).”Kuramdan Uygulamaya Kamu Yönetiminde Etik Ve Ahlâk”. Kahramanmaraş Sütcü İmam Universitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt:1, Sayı:2: 39-50. Usta, Aydın (2012). “Kamu Orgütlerinde Meslek Etigi Ve Çalışma Ahlakı Uzerine Bir Degerlendirme”. Süleyman Demirel Universitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt:17, Sayı:1:403-421. Yücel, R., Gamze Ebru Çiftci (2012). “İş Görenin İş Etigi Tutum ve Davranış Algısı”. İş Ahlakı Dergisi, Cilt:5, Sayı:9: 131-161. Yüksekögretim Kurulu (2000), Türk Yüksekögretiminin Bugünkü Durumu, Ankara.http://www.yok.gov.tr/documents/10279/30217/turk_yuksek_ogretimin_ bugunku_durumu_mart_2000.pdf/acfbb960-bbb3-44fe-871e-ee960e11e30e/erişim tarihi Ekim 2018. Yüksekögretim Kurumları Etik Davranış İlkeleri. http://kurul.odu.edu. tr/files/ akademik-etik- ilkeler.pdf/erişim tarihi Ekim 2018.

230 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

ŞİZOFRENİ HASTALARINA YONELİK BİNAURAL SES FREKANSIYLA DESTEKLENMİŞ SANAL TERAPİ DESTEK UYGULAMA TASARIMI

Reyhan Şahinbaş İstanbul Universitesi Cerrahpasa, Fen Bilimleri Enstitüsü [email protected]

Dr. Ogretim Uyesi İnci Zaim GOKBAY İstanbul Universitesi, Enformatik Bolumu [email protected]

Özet Beyin görüntüleme calışmaları, şizofreni hastalarının beyinlerinde, saglıklı kontrollere göre yüksek bir beta ve gamma aktivitesi oldugunu göstermektedir. Bu yüksek aktivite, başta halüsinasyonlar olmak üzere pozitif semptomlarla ilişkilidir. Şizofreni tedavisinin merkezindeki antipsikotikler, psikososyal tedaviler ile desteklense de tüm bunlar yetersiz kalabilmektedir. Teknolojinin gelişimi, şizofrenide alternatif tanı ve tedavi araclarının geliştirilmesine yol acmıştır. Bu calışmaların başında avatar, sanal gerceklik ve akıllı telefon uygulamaları gelmektedir. Yapılan calışmalarda, diger psikososyal tedavilere kıyasla, şizofreni hastalarının geliştirilen bu uygulamalarla gercekleştirilen tedavilere daha fazla katılımda bulundugu ve tedaviye devam etme isteklerinin arttıgı görülmüştür. Bu kapsamda, şizofreni hastalarının tedavisine destek olan, hastaların her an ulaşabilecekleri ucuz ve etkili bir sanal terapi destek uygulaması geliştirilmesi amaclanmıştır. Görüşülen 5 şizofreni hastasının halüsinasyon icerigi, ortaya cıkış zamanı ve bu zamanı tetikleyen faktörler ögrenilmiş, bu verilerle uygun olarak her hasta icin ayrı Binaural ses frekansı destekli ses dosyası hazırlanmış olup bu sesler mobil ortama uygun olarak geliştirilen avatarlara eklenmiştir. 4 ay boyunca hazırlanan sanal terapiden faydalandırılan hastalara, degişimin somut olarak degerlendirilmesi icin 5 adet psikiyatrik ölcek uygulanmıştır. Olcek sonucları ve hasta ile hasta yakınlarının geri bildirimlerine göre calışmadan olumlu sonuclar elde edilmiştir.

Anahtar Kelimeler: Şizofreni, Binaural Ses Frekansları, Sanal Terapi, Avatar Terapi

Abstract Brain imaging studies show that schizophrenic patients have higher beta and gamma activity in their brains than healthy controls. This high activity is associated with positive symptoms, especially hallucinations. Although antipsychotics at the centre of schizophrenia are supported by psychosocial therapies, they may be insufficient. The development of technology has led to the development of alternative diagnostic and therapeutic tools in schizophrenia. Avatar, virtual reality and smartphone applications are the most significant ones. Studies have shown that patients with schizophrenia are more likely to participate in treatments developed with these practices and have a greater will to continue treatment compared to other psychosocial treatments. In this context, it is aimed to develop an inexpensive and effective virtual therapy support application that supports the treatment of patients with schizophrenia and is accessible to patients at any time. 5 patients with schizophrenia were interviewed about their hallucination content, time of onset and factors triggering this time. Following these data, Binaural sound frequency supported audio file was prepared for each patient and these sounds were added to avatars developed by the mobile environment. Five psychiatric scales were administered to the patients who benefited from the virtual therapy prepared for 4 months to evaluate the change concretely. Positive results were obtained from the study according to the scale results and the feedback of the patients and their relatives.

Keywords: Schizophrenia, Binaural Sound Frequencies, Virtual Therapy, Avatar Therapy

231 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

1. Giriş Şizofreni bireyde ruhsal, sosyal ve mesleki alanda pek çok gerilemeye yol açan karmaşık yapılı bir bozukluktur. Şizofreni kronik gidişli bir psikotik bozukluk olmakla birlikte cogunlukla 15-35 yaş arasında başlangıc gösterir. Yaşam boyu görülme yaygınlıgı %1’dir ki bu durum şizofrenin oldukca yaygın bir hastalık oldugunu göstermektedir (Carpenter & Buchanan, 1994; Kuhn & Cahn, 2004). Yapılan aile, ikiz ve evlat edinme calışmaları, genetigin şizofreni üzerindeki etkisini kanıtlamıştır (Carpenter & Buchanan, 1994; Kornhuber, Wiltfang, & Bleich, 2004; McGuffin, Owen, & Farmer, 1995). Ayrıca beyinde, özellikle nörokimyasallar ile ilgili gelişimsel bir bozukluk oldugunu gösteren calışmalar da mevcuttur (Bobo, Rapoport, Abi-Dargham, Fatemi, & Meltzer, 2008; Mjellem & Kringlen, 2001; Ross, Margolis, Reading, Pletnikov, & Coyle, 2006; Torrey, 2014). Bu gelişimsel sürece, annenin hamilelik sürecinde ve hemen sonrasında maruz kaldıgı stres ve enfeksiyonlar da dâhildir (Guo, He, Song, & Zheng, 2019; Khandaker, Zimbron, Lewis, & Jones, 2013; Mata & Aceh, 2018; Pugliese et al., 2019). Ote yandan, yapılan beyin görüntüleme calışmaları, şizofreni hastalarının beyinlerinde saglıklı kontrollere göre daha yüksek beta (Morihisa, Duffy, & Wyatt, 1983; Yeragani, Cashmere, Miewald, Tancer, & Keshavan, 2006) ve gamma (Kumar et al., 2014; Lee, Choo, Im, & Chae, 2008; Tekell et al., 2005) aktivitesi gözlemlenmiştir. Bu yüksek aktivitenin başta halüsinasyonlar olmak üzere pozitif semptomlar ile ilişkili oldugu görülmüştür (Baldeweg, Spence, Hirsch, & Gruzelier, 1998; Begić, Mahnik-Miloš, & Grubišin, 2009; Sperling & Kornhuber, 2002). Şizofreni tedavisinin merkezinde antipsikotikler merkezi konumdadır. Antipsikotikler şizofreniyi tamamen ortadan kaldırmaz; ancak düzenli ve dogru bir kullanım ile semptomları büyük ölcüde bastırır. İlac tedavisine ek olarak, hastaların aksayan bilişsel ve sosyal becerilerini geliştirmeye yönelik egitim programları ile kişisel ve grup terapisini de kapsayan psikososyal tedaviler de önemli faydalar saglamaktadır. Yine aile destegi, hastanede yatışı ve hastalıgın nüksünü azaltan önemli faktörlerdendir (Mueser & Jeste, 2008). Tüm bunlara ragmen, mevcut tedavi yöntemleri yetersiz kalabilmektedir. Hastalar ilac kullanımını aksatabilmekte veya tamamen reddedebilmektedir. Ek olarak, hasta ilaç tedavisine cevap vermeyebilir veya toplum tarafından damgalanma korkusu ile tedaviden kacınabilmektedir. Ayrıca, herhangi bir zamanda saglık destegine ihtiyac duysalar bile, hastalar bu destege her an erişemeyebilir. Tüm bu nedenler her hasta icin farklı olabilmektedir. Bu nedenler, araştırmacıları şizofreni tedavisinde yardımcı olabilecek alternatif cözümler arayışına yöneltmiştir. Son yıllarda avatar ve sanal gerceklik uygulamaları, psikiyatrik bozukluklarda destekleyici tedavi yöntemi olarak sıklıkla kullanılmaya başlanmıştır. Ornegin, uykusuzluk hastalarında bir terapi aracı olarak kullanılan avatarlar (Heim, Rötger, Lorenz, & Maercker, 2018), majör depresif bozukluklarda ve travma sonrası stres bozukluklarında bir tanı aracı olarak kullanılmıştır (Satter et al., 2012). İnsan ilişkilerini taklit eden avatar calışmaları, hastaya bir metin materyali yerine anlayış klinisyen ile muhatap oluyor izlenimi vermektedir. Dyck ve dig. (2010) hastaların yaşadıgı algılama bozukluklarından dolayı şizofreni hastalarında avatarların ne derece yararlı oldugunu incelemiştir. Şizofreni hastaları ve saglıklı kontrollere sanal ve gercek insan yüzleri gösterilmiştir. Her iki gruptan da gösterilen yüzlerdeki temel duyguları (mutluluk, öfke, üzüntü, korku, igrenme ve tarafsız) bildirmeleri istenmiştir. Şizofreni grubu, temel duyguları saglıklı kontrol grubu ile yaklaşık olarak dogru oranda adlandırmıştır. Bu sonuc sanal yüzlerin şizofreni calışmalarında kullanılabilecegini göstermektedir. Du Sert ve dig. (2018) işitsel ve sözel halüsinasyonlardan (AVH) mustarip direncli şizofreni hastaları icin bir avatar tasarlamıştır. Hasta ile halüsinasyon simülasyonu olan avatar arasındaki iletişim Gear Sanal Gerceklik gözlüklerini kullanarak saglanmıştır. Avatar ile hasta arasında, hastanın kişilik özelliklerini hatırlatmak, hastanın özgüven kazanması ve AVH

232 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

ile mücadele etmeye calışmak gibi amaclar ile bir diyalog başlatılmıştır. Tedaviden sonra önemli terapötik etkiler elde edildi ve mevcut tedavi yöntemleriyle karşılaştırıldıgında avatar terapisi oldukca başarılı olmuştur. Günümüzde terapötik amaclar icin bircok oyun geliştirilmektedir. Kronik hastalık vakalarında, bu müdahaleler farmakolojik tedavilerden cok daha az maliyetlidir ve bakım noktasında hızla ölceklendirilebilir ve erişimi hızla saglanabilir (Kinross, 2018). Ayrıca hastanın ihtiyaclarına göre uyarlanabilirler. Adery ve dig. (2018) VR destegi ile bir sosyal beceri egitim (SST) müdahalesi geliştirmiştir. Şizofreni hastalarının sanal gerceklik ortamında, magaza, kafeterya veya manav gibi sosyal olarak etkileşime girebilecekleri bir avatarla iletişim kurmaları saglanmıştır. Hastalar, klavyeyi kullanarak metin tabanlı bir menüden cümleler secerek tanımadıkları bir kişiyi temsil eden bu avatarla baglantı kurmuştur; avatarlar, dogal bir diyalog saglamak icin anadili İngilizce olan insanların sesiyle yanıt vermiştir. Oyun boyunca hastalar, yeni bir insanla tanışma, bilgi edinme ve günlük konuşma yapma gibi günlük yaşamda zorlandıkları sorunlar hakkında bir konuşma başlatmaya calışmışlardır. Çalışmadan olumlu sonuclar alınması ile birlikte hastaların bu tedaviye devam etme isteklerinin psikososyal grup tedavilerinden daha yüksek oldugu dikkat cekicidir. Bir başka mobil saglık müdahale uygulaması, şizofreni hastalarının calışma saatlerinden sonra bir saglık hizmetine nasıl ihtiyac duyduklarını araştırmıştır. Achtyes ve dig. (2019) yüksek riskli psikiyatri hastanesinden yeni taburcu edilmiş şizofreni hastalarına FOCUS adlı mobil uygulama ile müdahalede bulunmuşlardır. FOCUS, hastalara beş baglamda yardımcı olmuştur: ilaclar, ruh hali, sosyal, uyku ve sesler. Hastaların %50,6'sı mesai saatlerinde uygulamayı başlatmıştır. Ek olarak, hastaların %47,4'ünün uygulamaya her saat kendiliginden başlattıkları bildirilmiştir. Bu, şizofreni hastalarının günün herhangi bir vaktinde saglık hizmetine ihtiyac duyabileceklerini ancak mobil uygulamaların bu ihtiyacı karşılayabilecegini göstermektedir. Bu calışmanın amacı, şizofreni hastalarının tedavisine destek verecek, hastaların her an ulaşabilecekleri, ucuz ve etkili bir sanal terapi uygulaması geliştirmektir.

Yöntem Yapılan calışmada şizofreni tanısı konulmuş ve İstanbul Universitesi Tıp Fakültesi Ruh ve Sinir Hastalıkları ABD ’da tedavi gören hastalardan calışmaya gönüllü olarak katılan 4 hasta ile calışılmıştır. Oncelikle, hekimlerin gercekleştirdigi ve calışmacıların katıldıgı birebir görüşmelerde hastaların gördükleri halüsinasyon icerikleri veya duyduklarını ifade ettikleri seslerin iceriklerine ilişkin ayrıntılı bilgiler, bu durumların oluşmasını tetikleyen koku, ses, renk vb. bilgiler alınmıştır. Tasarlanan sanal uygulamada; hastanın ifade ettigi iceriklere ilişkin olumlama cümleleri, hastanın duygu durumuna ilişkin gözlemlere istinaden hastaya özel oluşturulan binaural ses frekanslarıyla desteklenen ses dosyaları hazırlanmıştır. Binaural ses frekansları, normal bir işitmeye sahip iki kulaga ayrı ayrı ve farklı frekanslarda ses tonu verilmesi sonucu, inferior kolikulusta oluşan ücüncü ses tonudur. Yeni oluşan bu ses tonunun frekansı, her iki kulaga verilen frekansların arasındaki fark kadardır. Ornegin, sol kulaga 500 Hz ve sag kulaga 510 Hz saf ses tonu verildiginde, kişide aradaki fark olan 10 Hz’lik bir frekans oluşur. Bu frekans beyin frekanslarından alfa frekansına denk gelmektedir. Beyin ise frekans takip cevabı ile baskın olan beyin dalgalarını alfa frekansına sürükler ve beyinde alfa frekansı hâkim olur. Binaural Beat ses tonlarının etkilerini ölcmek icin farklı frekans aralıklarında ceşitli calışmalar yapılmıştır. Bu calışmalar sonucunda, kulaklara, beyindeki baskın frekansı alfa frekansına sürükleyecek tonda Binaural Beat dinletildiginde kişide, alfa frekansının etkileri olan rahatlama durumu gözlenmiş ve serotonin miktarında artış görülmüştür (Evans, 2007). Aynı zamanda anksiyetenin de azaldıgını gösteren calışmalar bulunmaktadır (Dabu-Bondoc et al., 2003; Huang & Charyton, 2008; Kliempt, Ruta, Ogston, Landeck, & Martay, 1999; Lane, Kasian, Owens, & Marsh, 1998; Lewis, Osborn, & Roth,

233 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

2004; Ossebaard, 2000; Tang, Harms, Speck, Vezeau, & Jesurum, 2009). Beta frekansında ise kişide alarm ve dikkat durumu gözlenmekle birlikte ögrenme ve hafızada güclenme görülmüştür (Huang & Charyton, 2008). Ayrıca teta ve delta frekansları ile yapılan calışmalarda depresyon ve anksiyetenin azaldıgı gözlenmiştir (Lane et al., 1998; Wahbeh, Calabrese, & Zwickey, 2007; Wahbeh, Calabrese, Zwickey, & Zajdel, 2007). Bu nedenlerle, hazırlanan ses dosyalarında kullanılan ses frekans aralıkları her olumlama cümlesi icin farklı secilmiştir. Ornegin, kalabalıktan kaynaklı anksiyetesi olan ve işitsel halüsinasyonlarının tetikleyicisi olarak kalabalık ortamları gösteren hasta icin alfa frekansının agırlıklı oldugu bir ses dosyası hazırlanmıştır. Hazırlanan ses dosyaları, avatarlara eklenmiştir. Avatar tasarımı, Unity 2019 sürümüne sahip (© 2019 Unity Technologies) oyun motoru ile yapılmıştır. Karakter tasarımı ve seslendirme, Unity icin tasarlanmış olan yan uygulamalar ile saglanmıştır. Oluşturulan avatar, klinik uygulamalar icin bilgisayar ortamına ve ayrıca hastanın muayene dışında da faydalanabilmesi için mobil ortama uyumlu hale getirilmiştir. Hastalar 4 aylık süre boyunca calışmacılar tarafından her gün kontrol edilmiş ve uygulama kullanımları hakkında bilgi alınmıştır. Çalışmada yer alan 4 hasta belirlenen süre ve periyotta her gün sanal terapi destegi almıştır. Hastalar uygulamaya katılmadan önce ve katıldıktan sonra calışmanın sorumlusu ilgili ABD hekimleri tarafından Kısa Psikiyatrik Degerlendirme Olcegi (BPRS), Klinik Global İzlenim Olcegi (CGI), Global Degerlendirme Olcegi (GAS), Pozitif Belirtileri Degerlendirme Olcegi (SAPS) ve Görsel Analog Olcek (VAS) ölçekleri uygulanmıştır. Böylece, sanal terapi kullanmadan önceki ve kullandıktan sonraki durumları somut olarak degerlendirilmiştir. Kısaca, BPRS ve SAPS ölcekleri ile hastaların pozitif belirtileri, özellikle de halüsinasyon şiddeti degerlendirilmiştir. CGI ölcegi ile hastaların tedavi sürecinde belirti şiddeti, tedaviye cevap tedaviye etkinliginin degişimi, GAS ölcegi ile hastalıgın hastalar üzerindeki psikolojik, toplumsal ve mesleki işlevselligi ve son olarak VAS ölcegi ile hastaların kendi degerlendirmesi ile halüsinasyon şiddeti ve halüsinasyonlarından duydugu rahatsızlık derecesi ölcülmüştür. Aynı zamanda hastaların kendi geri bildirimleri ile hasta yakınlarının gözlemleri de degerlendirmeye alınmıştır. Sanal terapi hastaların akıllı telefonlarına yüklenmiş olup nasıl kullanacakları anlatılmıştır. Binaural ses frekanslarından etki görmeleri icin hastalardan stereo kulaklık kullanmaları istenmiştir. Takip süreci icin hastaların ve hasta yakınlarının iletişim bilgileri alınmıştır. Sanal terapiden faydalandırıldıkları 4 ay boyunca her gün kontrol edilmişlerdir.

Bulgular Bir hasta, terapiye başlandıktan yalnızca 9 gün sonra verilen tedavinin kendisine iyi gelmedigini bildirerek tedaviyi sonlandırmıştır. Diger hastalara ise uygulanan ölceklerde genel olarak bir iyileşme gözlemlenmiştir. Şizofrenide psikotik ve bazı depresif belirtilerin şiddetini ve degişimini ölcmekte kullanılan BPRS skorlarında, tüm hastalarda belirgin bir düşüş yani iyileşme gözlemlenmiştir. Duygulanımda küntleşme ve duygusal cekilme parametrelerinde tüm hastalarda belirgin olarak düşüş yani iyileşme gözlemlenmiştir. Ote yandan 2 hastanın varsanı şikayetinde azalma görülürken ölcek sonuclarına göre agır hasta olarak kabul edilen diger bir hastada ise degişim olmamıştır. Yine aynı hastada, müdahalede bulunulan depresyon ve intihara egilim kriterlerinde bir azalma olmuş, anksiyetesinde ise degişim gözlemlenmemiştir. Hastalık şiddetini ve hastalıgın düzelme durumunu ölcen CGI ölceginde ise tüm hastalarda bu parametrelerde bir iyileşme gözlemlenmiştir. Ayrıca zihinsel hastalıkların hasta üzerindeki psikolojik, toplumsal ve mesleki işlevselligini ölcen GAS ölceginde ise iki hastada işlevsellik artmış olup diger hastada ise orta-üzeri olan işlevsellik durumu korunmuştur.

234 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Yukarıda da bahsedilen “agır hasta” olarak belirlenen hastanın, ilk durumda, hemen hemen tüm alanlarda işlevselligi kötü iken bu durum sanal terapiden sonra kısmen düzelmiştir. Şizofreni hastalarında, varsanıları, hezeyanları, garip (bizar) davranışları ve pozitif formal düşünce bozuklugunu degerlendiren SAPS genel skorlarında tüm hastalarda belirgin bir iyileşme görülmüştür. Varsanılar bütünsel olarak degerlendirildiginde terapi sonrasında tüm hastalarda bir belirli alanlarda azalma görülmüştür. İki hastada işitsel varsanılarda azalma görülürken bir hastada görsel halüsinasyonlar kesilmiştir. Agır olarak belirledigimiz hastada yorumlayıcı sesler kesilirken, görsel halüsinasyonlar ortaya cıkmıştır. Halüsinasyonlara kıyasla hezeyanlarda daha belirgin iyileşme gözlemlenmiştir. Tüm hastalarda kontrol edilme hezeyanlarında azalma görülürken, düşünceler ile ilgili hezeyanlar kesilmiştir. Hastalar, işitsel halüsinasyon ve görsel halüsinasyonlarının şiddetini ve bunlardan duydugu rahatsızlık derecelerini VAS ölcegi ile bizzat kendileri degerlendirmiştir. Hastalardan, 0 (en düşük) ve 10 (en yüksek) olarak belirlenmiş bir skala üzerinden secim yapmaları istenmiştir. VAS ölcegine göre, tüm hastaların işitsel halüsinasyonlarından duydugu rahatsızlık derecesi azalma gösterirken, bu semptomun şiddeti iki hastada azalmış ve “agır” olarak nitelenen hastada sabit kalmıştır. İşitsel halüsinasyonlarında iyileşme gösteren hastalardan birinde başlangıcta görsel halüsinasyon bulunmakta iken sanal terapi sonrası bu şikayet ortadan kalkmıştır. “Agır” olarak nitelendirilen hastada başlangıcta görsel halüsinasyon yokken, ses tedavisi sonrasında işitsel halüsinasyonları ile eşit şiddette ve rahatsızlık düzeyinde görsel halüsinasyon belirtilmiştir.

Sonuç ve Tartışma Yukarıda bahsedilen bu “agır hasta” ile iletişim bizzat kendisi degil hasta yakını ile saglanmış olup tedavinin işleyiş süreci tam olarak dogrulanamamıştır. Ayrıca aynı hastanın, tedavi gördügü hastaneden memnun kalmayıp başka bir hastanede yeni bir tedaviye başladıgı bildirilmiştir. Bu nedenle verdigimiz sanal terapiden ne kadar faydalandıgı muallakta olup farklı ilac tedavisine başlaması da sürec takibini olumsuz etkilemiştir. Bu gibi gerekceler ile bu hastanın ses tedavisi süreci sonlandırılmıştır. Diger iki hasta sanal terapiden memnun kaldıgını bildirmiştir. Bu hastaların yakınları da hastaları onaylayarak hastaların eskiye oranla daha iyi olduklarını gözlemlemişlerdir. Hastalardan biri daha önceden hastane randevularına gitmek dahi istemezken artık daha düzenli ve istekli olarak hastaneye gittigi bildirilmiştir. Aynı hastada yine varsanılarından kaynaklı olarak gösterdigi kendi kendine konuşma davranışı da minimuma inmiştir. Ayrıca, varsanılarının yönlendirmesi ile resim kursunu bırakan hasta, terapi sürecinde tekrar kursa gitmeye başlamıştır. Bu durum, hastanın günlük yaşamdan zevk almaya başladıgını, iyileşmeyi isteyerek bu konuda caba harcadıgını göstermektedir. Diger hasta ise, sanal terapi süresince, kendisini cok rahatsız eden “kendi seslerinin” artık o kadar rahatsız etmedigini söyledi. Hasta yakını da hastanın eskiye nazaran daha neşeli oldugunu, dinledigi müzik türünün bile daha canlı oldugunu bildirdi. Her iki hasta da tedaviye devam etmek istediklerini bildirmişlerdir. İlaveten bu iki hasta, normalde kendi randevu tarihleri dâhil pek cok konuda unutkan olmalarına ragmen her gün geribildirimlerini düzenli olarak vermişlerdir. Ayrıca bu süreci bir sorumluluk olarak gören hastaların bu tutumu dikkat cekicidir. Bildigimiz kadarıyla, binaural tonlarının şizofreni hastalarını tedavisinde kullanıldıgı ilk calışmadır. Bu calışma, bir yüksek lisans tez calışması olup henüz başlangıc seviyesindedir. Daha kapsamlı araştırmalara acık olan bu calışmada örnek sayısının azlıgı, sonucların genelleştirilmesi yönündeki engellerden biridir. Ayrıca, ses terapisinin uzun vadedeki etkileri henüz gözlemlenmemiş olup daha uzun ölcekli bir calışmaya ihtiyac duyulmaktadır. Ancak terapi süreci düzenli işlediginde elde edilen olumlu sonuclar umut vericidir.

235 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Kaynakça

Achtyes, E. D., Ben-Zeev, D., Luo, Z., Mayle, H., Burke, B., Rotondi, A. J., … Kane, J. M. (2019). Off-hours use of a smartphone intervention to extend support for individuals with schizophrenia spectrum disorders recently discharged from a psychiatric hospital. Schizophrenia Research, 206(xxxx), 200–208. https://doi.org/10.1016/j.schres.2018.11.026 Adery, L. H., Ichinose, M., Torregrossa, L. J., Wade, J., Nichols, H., Bekele, E., … Park, S. (2018). The acceptability and feasibility of a novel virtual reality based social skills training game for schizophrenia: Preliminary findings. Psychiatry Research, 270, 496– 502. https://doi.org/10.1016/j.psychres.2018.10.014 Baldeweg, T., Spence, S., Hirsch, S. R., & Gruzelier, J. (1998). Γ-Band Electroencephalographic Oscillations in a Patient With Somatic Hallucinations. Lancet, 352(9128), 620–621. https://doi.org/10.1016/S0140-6736(05)79575-1 Begić, D., Mahnik-Miloš, M., & Grubišin, J. (2009). EEG characteristics in depression, “negative” and “positive” schizophrena. Psychiatria Danubina, 21(4), 579–584. Bobo, W. V, Rapoport, J. L., Abi-Dargham, A., Fatemi, H., & Meltzer, H. Y. (2008, April 16). The Neurobiology of Schizophrenia. Psychiatry, pp. 301–316. https://doi.org/doi:10.1002/9780470515167.ch19 Carpenter, W. T., & Buchanan, R. W. (1994). Schizophrenia. New England Journal of Medicine, 330(10), 681–690. https://doi.org/10.1056/NEJM199403103301006 Dabu-Bondoc, S., Drummond-Lewis, J., Gaal, D., McGinn, M., Caldwell-Andrews, A. A., & Kain, and Z. N. (2003). Hemispheric Synchronized Sounds and Intraoperative Anesthetic Requirements. Anesthesia & Analgesia, 97(3), 772–775. https://doi.org/10.1213/01.ANE.0000076145.83783.E7 du Sert, O. P., Potvin, S., Lipp, O., Dellazizzo, L., Laurelli, M., Breton, R., … Dumais, A. (2018). Virtual reality therapy for refractory auditory verbal hallucinations in schizophrenia: A pilot clinical trial. Schizophrenia Research, 197, 176–181. https://doi.org/10.1016/j.schres.2018.02.031 Dyck, M., Winbeck, M., Leiberg, S., Chen, Y., & Mathiak, K. (2010). Virtual faces as a tool to study emotion recognition deficits in schizophrenia. Psychiatry Research, 179(3), 247–252. https://doi.org/10.1016/j.psychres.2009.11.004 Evans, J. R. (2007). Handbook of Neurofeedback: Dynamics and Clinical Applications. Retrieved from https://books.google.com.tr/books?id=20oUOtjs9DkC Guo, C., He, P., Song, X., & Zheng, X. (2019). Long-term effects of prenatal exposure to earthquake on adult schizophrenia. The British Journal of Psychiatry, 1–6. https://doi.org/10.1192/bjp.2019.114 Heim, E., Rötger, A., Lorenz, N., & Maercker, A. (2018). Working alliance with an avatar: How far can we go with internet interventions? Internet Interventions, 11(February), 41–46. https://doi.org/10.1016/j.invent.2018.01.005 Huang, T. L., & Charyton, C. (2008). A comprehensive review of the psychological effects of brainwave entrainment. Alternative Therapies in Health and Medicine, Vol. 14, pp. 38–50. Retrieved from https://www.semanticscholar.org/paper/A-comprehensive- review-of-the-psychological-effects-Huang- Charyton/28392a40c18eb7e0fbaa5551557e857fbde7d40b Khandaker, G. M., Zimbron, J., Lewis, G., & Jones, P. B. (2013). Prenatal maternal infection, neurodevelopment and adult schizophrenia: A systematic review of population-based studies. Psychological Medicine, 43(2), 239–257.

236 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

https://doi.org/10.1017/S0033291712000736 Kinross, J. M. (2018). Precision gaming for health: Computer games as digital medicine. Methods, 151(September), 28–33. https://doi.org/10.1016/j.ymeth.2018.09.009 Kliempt, P., Ruta, D., Ogston, S., Landeck, A., & Martay, K. (1999). Hemispheric- synchronisation during anaesthesia: A double blind randomised trial using audiotapes for intra-operative nociception control. Anaesthesia, 54(8), 769–773. https://doi.org/10.1046/j.1365-2044.1999.00958.x Kornhuber, J., Wiltfang, J., & Bleich, S. (2004). The Etiopathogenesis of Schizophrenias. Pharmacopsychiatry, 37(S 2), 103–112. https://doi.org/10.1055/s-2004-832663 Kuhn, R., & Cahn, C. H. (2004). Eugen Bleuler’s Concepts of Psychopathology. History of Psychiatry, 15(3), 361–366. https://doi.org/10.1177/0957154X04044603 Kumar, S., Sedley, W., Barnes, G. R., Teki, S., Friston, K. J., & Griffiths, T. D. (2014). A brain basis for musical hallucinations. Cortex, 52(1), 86–97. https://doi.org/10.1016/j.cortex.2013.12.002 Lane, J. D., Kasian, S. J., Owens, J. E., & Marsh, G. R. (1998). Binaural auditory beats affect vigilance performance and mood. Physiology and Behavior, 63(2), 249–252. https://doi.org/10.1016/S0031-9384(97)00436-8 Lee, S. H., Choo, J. S., Im, W. Y., & Chae, J. H. (2008). Nonlinear analysis of electroencephalogram in schizophrenia patients with persistent auditory hallucination. Psychiatry Investigation, 5(2), 115–120. https://doi.org/10.4306/pi.2008.5.2.115 Lewis, A. K., Osborn, I. P., & Roth, R. (2004). The Effect of Hemispheric Synchronization on Intraoperative Analgesia. Anesthesia and Analgesia, 98(2), 533–536. https://doi.org/10.1213/01.ANE.0000096181.89116.D2 Mata, A. M., & Aceh, B. (2018). PRENATAL STRESS AND CHILD NEURO-DEVELOPMENT Lely Safrina Department of Psychology , Medical Faculty , Universitas Syiah Kuala , Banda Aceh , Indonesia Email : [email protected]. 404–412. McGuffin, P., Owen, M., & Farmer, A. (1995). Genetic basis of schizophrenia. The Lancet, 346(8976), 678–682. https://doi.org/10.5555/uri:pii:S0140673695922857 Mjellem, N., & Kringlen, E. (2001). Schizophrenia: A review, with emphasis on the neurodevelopmental hypothesis. Nordic Journal of Psychiatry, 55(5), 301–309. https://doi.org/10.1080/080394801317080792 Morihisa, J. M., Duffy, F. H., & Wyatt, R. J. (1983). Brain Electrical Activity Mapping (BEAM) in Schizophrenic Patients. Archives of General Psychiatry, 40(7), 719–728. https://doi.org/10.1001/archpsyc.1983.01790060017002 Mueser, K. T., & Jeste, D. V. (2008). Clinical handbook of schizophrenia. Retrieved from http://public.eblib.com/choice/publicfullrecord.aspx?p=352273 Ossebaard, H. C. (2000). Stress reduction by technology? An experimental study into the effects of brainmachines on burnout and state anxiety. Applied Psychophysiology Biofeedback, 25(2), 93–101. https://doi.org/10.1023/A:1009514824951 Pugliese, V., Bruni, A., Carbone, E. A., Calabrò, G., Cerminara, G., Sampogna, G., … De Fazio, P. (2019). Maternal stress, prenatal medical illnesses and obstetric complications: Risk factors for schizophrenia spectrum disorder, bipolar disorder and major depressive disorder. Psychiatry Research, 271, 23–30. https://doi.org/10.1016/j.psychres.2018.11.023 Ross, C. A., Margolis, R. L., Reading, S. A. J., Pletnikov, M., & Coyle, J. T. (2006). Neurobiology of Schizophrenia. Neuron, 52(1), 139–153. https://doi.org/10.1016/j.neuron.2006.09.015 Satter, R. M., Cohen, T., Ortiz, P., Kahol, K., Mackenzie, J., Olson, C., … Patel, V. L. (2012).

237 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Avatar-based simulation in the evaluation of diagnosis and management of mental health disorders in primary care. Journal of Biomedical Informatics, 45(6), 1137– 1150. https://doi.org/10.1016/j.jbi.2012.07.009 Sperling, W., & Kornhuber, J. (2002). Spontaneous slow and fast MEG activity in male schizophrenics treated with clozapine. International Congress Series, 1232(C), 733– 735. https://doi.org/10.1016/S0531-5131(02)00143-7 Tang, H. Y. (Jean), Harms, V., Speck, S. M., Vezeau, T., & Jesurum, J. T. (2009). Effects of audio relaxation programs for blood pressure reduction in older adults. European Journal of Cardiovascular Nursing, 8(5), 329–336. https://doi.org/10.1016/j.ejcnurse.2009.06.001 Tekell, J. L., Hoffmann, R., Hendrickse, W., Greene, R. W., Rush, A. J., & Armitage, R. (2005). High Frequency EEG Activity during Sleep: Characteristics in Schizophrenia and Depression. Clinical EEG and Neuroscience, 36(1), 25–35. https://doi.org/10.1177/155005940503600107 Torrey, E. F. (2014). Surviving Schizophrenia, 6th Edition: A Family Manual. Retrieved from https://books.google.com.tr/books?id=uVlUAwAAQBAJ Wahbeh, H., Calabrese, C., & Zwickey, H. (2007). Binaural beat technology in humans: A pilot study to assess psychologic and physiologic effects. Journal of Alternative and Complementary Medicine, 13(1), 25–32. https://doi.org/10.1089/acm.2006.6196 Wahbeh, H., Calabrese, C., Zwickey, H., & Zajdel, D. (2007). Binaural beat technology in humans: A pilot study to assess neuropsychologic, physiologic, and electroencephalographic effects. Journal of Alternative and Complementary Medicine, 13(2), 199–206. https://doi.org/10.1089/acm.2006.6201 Yeragani, V. K., Cashmere, D., Miewald, J., Tancer, M., & Keshavan, M. S. (2006). Decreased coherence in higher frequency ranges (beta and gamma) between central and frontal EEG in patients with schizophrenia: A preliminary report. Psychiatry Research, 141(1), 53–60. https://doi.org/10.1016/j.psychres.2005.07.016

238 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

CLINICAL DECISION SUPPORT SYSTEMS IN DIAGNOSIS OF AUTOIMMUNE DISEASES

Elif Keskin PhD candidate, Biomedical Engineering, Faculty of Engineering of Istanbul Cerrahpasa University Dr. Ogretim Uyesi İnci Zaim GOKBAY PhD, Biomedical Engineering, Faculty of Engineering of Istanbul University

Abstract

Autoimmune diseases are pathological conditions caused by abnormal autoimmune responses. They are characterized by auto-antibodies and T-cell responses to self-molecules by immune system reactivity. Autoimmune diseases (AD) affect more than 5% of the human population worldwide and load a significant burden of morbidity and mortality on the human population. The development of autoimmune diseases depends on a combination of genetic and environmental factors [1]. Most people with autoimmune disease cannot be diagnosed until the advanced stages of the disease, and these diseases can progress for many years without clinical signs. Over time, these patients have suffered a lot of damage that is difficult to repair. An AARDA (American Autoimmune Related Disease Association) study of autoimmune patients found that the average time for diagnosis of a serious autoimmune disease is 4.6 years. During that period, the patient typically has seen 4.8 doctors [2]. Failure to diagnose an autoimmune disorder may result in worsening symptoms and poor quality of life for the patient. It also allows for misdiagnoses. Misdiagnosis has a negative impact on health as well as economic and emotional consequences. Clinical decision support tool is a relatively recent achievement in order to enhance diagnosis of many diseases [3]. Clinical decision support tools are computer software that provides support to doctors or other health personnel in clinical decisions. In this review paper, we mention about autoimmune diseases and clinical decision support systems. We demonstrate the recent studies and researches which have been done about clinical decision support systems in diagnosis of autoimmune diseases. Lastly, we give the place our future work. Keywords: Autoimmune diseases, Multi-criteria Decision Making System, Celiac disease, Artificial intelligence.

Introduction Autoimmune diseases (ADs) are defined as diseases in which immune responses to specific self-antigens contribute to the ongoing tissue damage that occurs in that disease. Normally an individual’s immune system protects one from disease and infection. If a person has an autoimmune disease, their immune system inaccurately attacks healthy cells in their body. A clinical decision support system (CDSS) is a type of software system that supports the decision making of a clinician or health care professional. CDSS doesn’t make decisions. It only provides guidance or a reference relating to the appropriate context. In the following sections detailed information about ADs and CDSS will be issued.

239 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Autoimmune Diseases

The immune system differentiates self from harmful non-self-molecules for repelling invaders. It also preserves the integrity of the host without stimulating autoimmunity. Immunity system produces antibodies to attack the antigens. Antigens are those molecules (self or alien molecules) which evoke specific responses of immune cells in the body. Immune cells are categorized as lymphocytes (T-cells, B-cells), neutrophils and monocytes/macrophages. They are localized throughout the entire body. Organs such as the spleen, thymus, skin and gut contain immune cells tactically placed in order to screen the entry of non-self-antigens. Autoimmunity is described as the development of immune system reactivity in the form of auto- antibodies and T-cell responses to self-structures [4]. ADs may be either tissue-specific (e.g., thyroid, β-cells of the pancreas) or more systemic. While unique tissue-specific antigens are targeted in tissue specific ADs, multiple tissues are affected in systemic ADs. In many cases, the factors which initiate the immune response to self-molecules are unknown, but a number of studies suggest associations with environmental and genetic factors and certain types of infections [5].23.5 million people in America are afflicted by autoimmune diseases. ADs establish some of the leading causes of death and disability in children and women below 65 years of age. ADs represent some $100 billion in annual direct health care costs according to AARDA reports in America. Similarly, 2.5 million people has ADs such as asthma, diabetes, gout, rheumatism, nervous muscular system disease, myasthenia gravis, chronic hepatitis, multiple sclerosis (MS), lupus and behcet diseases as Duman mentioned in Turkey. Duman also put emphasis that some of these patients carry more than one disease at the same time and 75% of these people are women. of the causes of death of women considered among these 10 diseases in Turkey . ADs can affect any organ or tissue in the body, and produce highly diverse clinical manifestations, depending on the site of autoimmune attack. Therefore, diagnosis of ADs is rather challenging for practitioners in the clinics. One of the factors that make autoimmune disease diagnosis so difficult is that symptoms can vary widely, especially from one disease to another, but even within the same disease. Besides, because autoimmune diseases affect multiple systems, their symptoms can often be misleading. Diagnosis of an autoimmune disease typically begins with the symptoms, health history, including assessment of possible occupational and environmental exposures. Many of the early symptoms of these disorders are nonspecific. These are fatigue, joint and muscle pain, fever, or weight changes. These symptoms alone may not point to a particular autoimmune disease. Family history and occupational history may contribute to diagnosis of particular ADs. Laboratory testing helps to establish the location and extent of ADs. Such testing can reveal the presence of specific autoantibodies but has some limitations. Some immunologic tests are difficult to interpret and must always be considered along with clinical findings [7]. Recent studies suggest that autoantibody detection may be valuable in earlier diagnosis of ADs, thereby allowing treatment to be initiated sooner. However, some autoimmune diseases are caused by infiltrating cells rather than autoantibodies. Imaging technology can also be a valuable diagnostic tool. For example, imaging tests that reveal areas of de-myelinization in the brain (plaques) have been useful for diagnosing and staging multiple sclerosis and for monitoring responses to therapy. The absence of diagnostic standards has obstructed efforts of practitioners and clinician to define autoimmune diseases at early stages. Professional groups have developed diagnostic criteria for a few diseases, including lupus, multiple sclerosis, and rheumatoid arthritis. These criteria are essential for epidemiologic studies, but may not always be valid for clinical diagnosis in individual cases [8]. Because so many early symptoms of autoimmune disease are

240 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

non- specific, definitive diagnosis and treatment initiation may take years. These long delays represent a particular hardship for patients, who too often go from one physician to another seeking a cause of their illness. These problems have revived recent investigations seeking better objective indicators of disease called biomarkers [8]. Autoimmune disease biomarkers have the potential to be able to diagnosis before the onset of symptoms, predict specific organ involvement and disease flares. They also identify clinically meaningful disease subsets, predict and monitor response to therapy. However, biomarker development and validation is complex and many biomarkers are needed, since those may not be useful at all stages [9]. Consequently, in order to improve the diagnosis accuracy and to reduce the diagnosis time it has become a demanding issue to develop an efficient and reliable medical Decision Support System to support for diagnosis of ADs. It would be helpful to prevent the cost of misdiagnosis and initiate the treatment of patients earlier.

Clinical Decision Support Systems

Clinical decision support systems (CDSS) play an increasingly important role in medical practice to improve the quality of medical care. While the diffusion of large-scale diagnostic systems has been slower than originally anticipated, the growing availability of electronic patient records and the increasing technical diversity of CDSS will promote the widespread use of computer and mobile platforms in assistive medical decision making. Especially, sign and symptom base indicators play an important role to develop stochastic models for the diagnosis of variety of diseases including autoimmune diseases. Furthermore, it synthesizes and integrates specific information of patient. It also performs complex evaluations and present the results to clinicians in a timely [10]. Frize et al [11] recommended three criteria for developing successfully CDSS. These criteria are: Firstly, entering the input to the CDSS, which is one of the CDSS’s failures caused by the data and information insert. The system should require the minimum amount of information and reduce the time spent in manual data entry by physician. It is also be able to update itself [12]. Secondly, human-computer interaction is one of the main critical components of a successful CDSS. The system’s access has to be easy and secure. Furthermore, the speed is one of the main factors in the success of CDSS, it is utmost important for physicians. So, designed CDSS should require the least time for physicians in order to login and obtain required information of patients. Lastly, output of CDSS should be an added value to the clinics by improving the quality of care and reducing the cost of care delivery. Moreover, the CDSS must fit the workflow of the physicians, supply useful information. It also should provide the proper format of output type based on the physician's requirements [13].The main idea of CDSS is a set of rules obtained from medical professionals and applied on a dynamic knowledge. There is several decision support systems’ methodologies are used to provide a support for healthcare professionals. In the following, five main techniques are discussed: Bayesian Network: The Bayesian network is a knowledge-based graphical representation that demonstrates a set of variables and their probabilistic relationships between diseases and symptoms. The main advantage of the Bayesian Network is that includes the knowledge and conclusions of experts in the form of probabilities. On the other hand, there are difficulties to get the probability knowledge for possible diagnosis and not being practical for large complex systems given multiple symptoms [10]. Neural Networks: Neural network is a non-knowledge-based adaptive CDSS that uses a form of artificial intelligence. It is known as machine learning that permits the systems to learn from existing knowledge and experiences. It does not require large databases for the outcomes

241 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

with its associated probabilities. However, the problem of training which is time consuming leads to use the system ineffectively. The Neural Network system derives its own formulas for weighting and combines data based on the statistical recognition patterns over time. This could be difficult to interpret and doubt the system’s reliability [10]. Genetic Algorithm: Genetic algorithm is a non-knowledge-based method that the algorithm rearranges to form different re-combinations that are better than the previous solutions. The fitness function determines the good solutions and the solutions that can be eliminated. However, this method lacks of transparency in the reasoning involved for the decision support systems making it undesirable for physicians. Causal network methodology: This methodology is mainly based on cause and effect. The nodes represent symptoms, patient states or disease categories, whereas, the connections between nodes display a cause and effect relationship. This method helps to model the progression of a disease over time and the interaction between diseases. But, it is not always the case that medical knowledge knows exactly what causes certain symptoms, and it can be difficult to choose what level of detail to build the model to. CDSSSs are applied to perform and assist many clinical tasks. The common applications of CDSS are Alerts and Reminders, Diagnostic Assistance, Prescription Decision Support, Information Retrieval, Image Recognition and Interpretation, Therapy Critiquing and Planning. In this paper we more focus on application of CDSS in diagnosis assistance. Recent studies aimed to design the CDSS in a web environment integrated with an automated classifier, to identify cases of diseases and assist medical providers in making positive diagnoses. Some CDSSs are discussed below which have been designed to assist the diagnosis of several autoimmune diseases.

CDSS in Diagnosis of Celiac Disease

Celiac disease (CD) is defined as permanent intolerance to gluten. Gluten is a protein found in wheat, rye and barley. CD is characterized by development of T cell-mediated enteropathy that affects genetically susceptible individuals [14]. It is not a gastrointestinal condition but, rather, a systemic autoimmune disorder involving a combination of genetic and environmental factors [15]. It is typically characterized by chronic diarrhea, often accompanied by abdominal distension, weight loss, fatigue and malnutrition [16]. CD is also more likely to develop in high-risk groups such as first-degree relatives and individuals with diabetes mellitus, Down syndrome, Turner syndrome, Sjögren syndrome and Williams syndrome [14]. A gold standard of diagnosis of CD should be made based on a consistent history with clinical manifestations of CD, positive serological tests and Marsh III and IV mucosal villous atrophy of the small intestine [17]. Biopsying the small intestine is thus a mandatory diagnostic test. The only treatment for CD is a gluten-free diet. Compliance with the diet is essential for the therapy. Tenório J. M. et al. developed a clinical decision support system (CDSS) to aid in diagnosing and clinically monitoring of CD. The development of a CDSS for diagnosing CD consisted of three stages: I, II, and III. In stage I, a web-based system for acquisition and retrieval of clinical data was developed. Web system usability was evaluated by ten attending physicians using the System Usability Scale [18]. In stage II, the data were coded. A training database was tested with a set of automated classifiers. A wrapper approach for attribute selection was then applied and the same set of classifiers was retrained. The model with the most accurate parameters was integrated into the web-based system. In stage III, the developed CDSS was evaluated. In this study five Artificial intelligence (AI) techniques were tested. Decision trees: classification was carried out through performing a sequence of tests on

242 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

the attributes, using rules of the type “if. . .then. . .else”. Bayesian classifiers: classification was done through calculating the probability for each class, assuming conditional independence of the attributes. Artificial Neural Net (ANN): This is a distributed parallel processor composed of simple processing units that have the ability to store knowledge extracted from a database and make it available for classifying new data [19]. Support Vector Machines (SVMs): Classification was accomplished by separating the data according to the variation in the parameters of a support vector. K-nearest neighbors: These classify a given data point according to the distance (frequently Euclidian) to the nearest data point. As a conclusion, comparison between the CDSS and the gold standard resulted in sensitivity = 92.9% and specificity = 79.2%. The accuracy of the CDSS was 84.2%. Comparison between the physician’s diagnostic imprint and the gold standard resulted in sensitivity = 64.3% and specificity = 95.8%. The physicians’ accuracy regarding a positive diagnosis of CD was 84.2%, with kappa = 0.64 (p < 0.0001), thus showing good agreement. The Bayesian classifier can differentiate possible cases of positive and negative diagnoses of CD with good sensitivity and high accuracy. Bayesian classifiers seem to improve the accuracy, compared with decision trees, ANNs, support vector machines (SVMs) and k-nearest neighbors, for constructing a predictive model for celiac disease. This suggests that these classifiers may be used to construct a clinical decision support system [20]. In this study Josceli Maria Tenório and his friends’ results suggest that CDSS can be reliably used to help in diagnosing CD.

CDSS in Diagnosis of Diabetes Mellitus

Diabetes Mellitus is a clinical syndrome characterizes by hyperglycemia due to absolute or relative deficiency of insulin. The lack of insulin affects the metabolism of the body. It causes to increase the blood sugar level. There is not enough insulin to reduce the amount of glucose to its normal level [21]. It is the very common disease in the modern world. Diabetes is a serious disease that affects almost every organ in the body like heart, eyes, kidney, skin, nerves, blood vessels, foot etc. If left the disease unchecked it will make serious complications including death. However, a proper diagnosis at an early stage can result in significant lifesaving. Unfortunately, all the physicians are not equally skilled, which can cause for time delay, inaccuracy of the diagnosis. If diabetes disease is not recognized in the right time and treated properly at an early stage of patients, which would affect people and lead to various complications like visual impairment, cardio vascular disease, leg amputation and renal failure. But diabetes recognizing at right time is a difficult task for physicians due to lack of subject specialists or inexperience with the previous cases. A system for automated medical diagnosis would enhance the accuracy of the diagnosis and reduce the cost effects. S. Rahaman proposed CDSS for diabetes diagnosis in his study in 2012. The proposed system is designed and developed by using Netbean7.1’s GUI and MySQL server. In this study, features used in dataset are the signs, symptoms, risk factors associated with diabetes and the results of physical evaluation of a patient. This system provides a user interactive, menu driven environment. It asks a bunch of questions about the signs, symptoms and risk factors to the system user and user should give yes or no answer. According to the answer the system will make decision about the possibility of illness, how much severe it is like slight chance, moderate chance, high chance, very high chance, diabetic or not [22]. Rahaman have proposed a diabetes diagnosis decision support system using Special Computational Algorithm by Rule Base (SCARB). It has been used to diagnosis with a set of inputs rule based on the basic sign, symptoms and risk factor which appear in diabetic patients and the physical conditions. The proposed work also

243 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

reduces the cost for different medical tests, also help the patients to make decision and take precautionary measures well in advance. In conclusion, in order to improve the diagnosis accuracy and to reduce the diagnosis time for diabetes, it has become a demanding issue to develop an efficient and reliable medical Decision Support System.

CDSS In Diagnosis Of Multiple Sclerosis

Multiple sclerosis (MS) is an autoimmune inflammatory disease of the central nervous system, which causes the damage or destruction of myelin surrounding nerve fibers. It is disease is characterized by multiple demyelinated lesions involving the brain and spinal cord, that interrupt communications between the nerves and the rest of the body [23]. MS has an unpredictable clinical course and it is more common in women. The average age of onset is between 20 and 40, but the disorder may develop at any age [24]. It produces neurological dysfunctions, such as numbness, impaired vision, loss of balance, weakness, bladder dysfunction and psychological changes. Many MS cases evolve over a long period (20–30 years) with remissions and exacerbations, but, in almost half of all cases, it relentlessly progresses to severe disability and premature death [25]. Diagnosis of MS is based on the principle of dissemination in both time and space. Recent criteria state that patients should experience two attacks of such dysfunctions, occurring at different points of time and affecting different parts of the central nervous system. Many years may elapse between the first attack and the second one, and not all the patients who experience a first attack develop MS. Nevertheless, such attacks are extremely variable, often quite subtle; hence, they can lead to a suspicion of disease, but, in many cases, they cannot be sufficient on their own for the diagnosis. In such a sense, recently, Magnetic Resonance Imaging (MRI) has been applied as a supporting tool in MS diagnosis, enabling the visualization of cerebral MS lesions, both in clinically suspected cases and in silent ones [26]. Furthermore, the lack of laboratory markers for MS activity, progression and remission has brought much interest to the application of MRI, especially as a monitoring tool both in the course of MS and in the assessment of treatment effects. As a matter of fact, brain Magnetic Resonance (MR) images allow to characterize MS lesions in both space and time, i.e. providing information about their number, size and spatial distribution for every single study and, moreover, highlighting changes among studies performed at different times. The use of MR images as MS marker requires the expert’s knowledge and intervention to classify MS lesions; nevertheless, manual classification is a very thorny and time consuming task due to the huge amount of MR images to be examined and the variable number, size and spatial distribution of MS lesions per image. Massimo Esposito and his friend has developed an ontology-based fuzzy decision support system (DSS) in order to support neuro-radiologists in the classification of a type of MS lesion, i.e. white matter lesion (WML) in 2011. This DSS encodes high-level medical knowledge elicited from experts in terms of ontologies and fuzzy rules. It applies such knowledge in conjunction with a fuzzy inference engine to classify WMLs and to obtain a measure of their volumes. Ontologies are used to represent the semantic structure of the expert’s knowledge and to provide a comprehensible formulation of the generated outcomes. Fuzzy logic is used to handle fuzziness of input dataset and reproduce the expert’s decision making process to classify WMLs. In the study, The performance of the DSS is quantitatively evaluated on 120 patients affected by MS. Moreover, a statistical analysis was carried out to appraise to the extent the DSS has an influence on the diagnostic tasks of physicians. The methodology can be described in terms of three stages, namely Knowledge Elicitation, Knowledge Representation and

244 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Knowledge Reasoning. They are, respectively, in charge of eliciting the knowledge from the experts, representing such an expertise by means of knowledge modeling techniques and, finally, constructing the reasoning engine to process the formalized know-how. The ontology- based fuzzy decision support system provides a knowledge-based method to automatically support neuro-radiologist in the WML classification with high sensitivity and specificity for all the patient categories. The proposed DSS produces binary classifications with high sensitivity and specificity. The ROC curve for all the patients shows that, at the optimal threshold, the overall sensitivity is 0.8787, with a specificity of 0.7562. A comparison with these studies highlights that the present DSS is able to achieve lower classification accuracy and to determine a smaller lesion volume in some cases. This is due to the fact that the proposed DSS has been thought for obtaining not only a sufficiently high classification accuracy, but also for finding out how the system can be deeply consulted and easily understood with the final aim of being most useful for difficult cases, where physicians might not be sure about their diagnoses [27]. As a result, the strength of the proposed DSS with respect to the other existing systems can be summarized in the ability of aiding physicians in arriving at a diagnosis by providing, as suggestion, not only a dichotomous diagnosis, but also the confidence of diagnosis, expressed on an ordinal scale, and the linked explanation, semantically formalized by means of ontological concepts and properties.

CDSS In Diagnosis Of Rheumatic Disorders

Rheumatic arthritis (RA) a disease in which the immune system attacks the lining of the joints throughout the body. Symptoms of RA are painful, stiff, swollen and deformed joints, reduced movement and function, may have fatigue, fever, weight loss, eye inflammation, lung disease [28]. It is crucial to minimize disease activity to significantly improve both short- and long-term outcomes in rheumatoid arthritis (RA). So guidelines strongly recommend that physicians monitor and escalate treatment to achieve this goal [29]. Yet, despite the widespread endorsement of this approach, many patients are not effectively treated with disease modifying anti-rheumatic drugs (DMARDs) [30]. Data suggest that under treatment of RA patients may be due in part to inadequate decision support [31]. Although escalation of care in RA can involve many different treatment decisions, one of the more difficult decisions RA patients face is whether to initiate biologic therapy after failing non-biologic DMARDs. Currently, no proven mechanisms exist to effectively inform RA patients who are candidates for biologic therapy.Liana Fraenkel and his friends developed a theory-based decision support tool to effectively inform patients and promote high quality decision making in RA patients who are candidates for biologics. The content and formatting of the tool were developed based on Fuzzy-trace theory's (FTT) principles. FTT provides an evidence-based approach to help patients extract the central gist (i.e., the essential “bottom line”) of available options. Furthermore it retrieves and applies relevant values in order to make decisions which are appropriate with personal values [32]. They conducted an 8-week, 2-arm, parallel, single-blind, pilot trial in which candidates for biologic therapy. They were randomized to receive a link to a web-based tool or to usual care. Outcomes included change in objective knowledge, subjective knowledge, value clarification and satisfaction with risk communication as well as the proportion of subjects defined as making an informed choice to escalate care at two weeks. 125 subjects were randomized. Significant between-group differences at two weeks favoring the intervention group were seen for changes in objective knowledge, subjective knowledge, and value clarification. No significant between-group differences were found in subjects' satisfaction with risk communication. Among those deciding to escalate care, a greater

245 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

percentage met criteria for an informed choice at two weeks in the intervention group compared to the control group (32% versus 13%, p= 0.02). Improvements in subjective knowledge and value clarification persisted at eight weeks. There were no between-group differences in objective knowledge at eight weeks [33]. In this study, use of a decision support tool at the time of decision making resulted in improved objective and subjective knowledge, as well as value clarity, compared to usual care.

A Novel CDSS Design Tool Proposal For Celiac Disease Diagnosis Celiac disease (CD) is the most common food-sensitive enteropathy in humans. Celiac disease affects approximately 1% of the population. However, there are differences in prevalence rates that cannot be explained by genetic and environmental risk factors in the world. In Europe, the incidence of celiac disease is lower in Germany (0.2%) than in other countries, while the highest prevalence rates are in Sweden (0.5-2.9%) and Finland (2.0%). In the United States, this rate is around 0.2-0.9%. Global prevalence of CD is increasing. Similarly, in Turkey, the prevalence of CD is found to be 0.47% (1/212) in cases evaluated by duodenal biopsy in children school age. In the adult age group, the prevalence is found to be 1.0%, considering endoscopically and histologically confirmed patients. Celiac disease can be seen in different clinical conditions, typical, atypical, silent, latent and potential CD in all age groups. These clinical tables can be represented by an iceberg model. Typical symptoms of celiac patients above the iceberg have been diagnosed. All others are below the iceberg and waiting to be diagnosed. Atypical forms without typical gastrointestinal symptoms remain under the iceberg and are especially diagnosed when investigated. Although there are no symptoms in silent forms, Celiac antibodies and small bowel biopsy show abnormalities but especially when investigated. The latent form is usually recognized by the presence of autoantibodies, but small bowel biopsy is normal. The potential form may have a genetic basis (HLA-DQ2 / DQ8), sometimes a positive serology, small bowel biopsy is normal, but these patients will never be diagnosed with celiac disease. Therefore, patients of CD under the iceberg are seeking for diagnosis of their cases. Delay in diagnosis leads to malnutrition and growth retardation (short stature). These symptoms may be accompanied by personality changes such as irritability and introversion. Early diagnosis of celiac disease is important in catching growth in children and preventing long-term complications. In addition, CD patients are more likely to develop following cancers if it is not diagnosed in time; T-cell and B-cell Non-Hodgkin's lymphomas, Oropharynx and esophageal cancers, small intestine and colon cancers, hepatobiliary cancers, pancreatic cancer [34]. This literature paper is an attempt to carry out PhD study to help healthcare providers make clinical decisions for Celiac disease (CD). CD is a difficult-to- diagnose condition because of its multiple clinical presentations and symptoms that are also shared with other diseases. In future works we aim to develop of a CDSS in a web environment integrated with an automated classifier, to identify cases of CD and assist medical providers in making positive diagnoses. The development of a CDSS for diagnosing CD is consisted of three stages (Figure 1); firstly, database constructions which contain retrospective database for training algorithms and testing database for evaluation of classifiers. Secondly, training and testing classifier; coding attributes which are signs, symptoms and high-risk groups. All clinical data relating to medical histories can be coded. At the same time, Artificial intelligence (AI) techniques are used for classification through calculating the probability for each class, assuming conditional independence of the attributes. Third, CDSS evaluation; The CDSS is then evaluated using testing groups. After that, CDSS is integrated with web-based system which has four different interfaces for entry of inputs in the clinic. These are interface I, II, III and IV. Interface I will have questions about the symptoms and signs for patients. While

246 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

interface II and III will be for lab technicians for serological tests and gastrointestinal biopsy respectively, interface IV will be designed for

Construction of databases

Databases for Databases for algorithm testing for training classifier Training and testing classifiers

Coding attributes

Classifier (Artificial intelligence)

Algorithm selection

Evaluation of CDSS

Figure 1.Designing of CDSS

practitioners to enter the final inputs and see the output of CCSS in order to make final decision. Our aim is to improve the quality of care by providing more accurate, effective, and reliable diagnoses for celiac disease and avoiding errors due to physicians' insufficient knowledge.

Conclusion Autoimmune diseases are a family of more than 80 chronic, and often disabling, illnesses that develop when underlying defects in the immune system lead the body to attack its own organs, tissues, and cells. Since cures are not yet available for most autoimmune diseases, patients face a lifetime of illness and treatment. They often bear debilitating symptoms, loss of organ function, reduced productivity at work, and high medical expenses. And, because most of these diseases disproportionately afflict women, and are among the leading causes of death for young and middle-aged women, they impose a heavy burden on patients’ families and on society. Failure to diagnose an autoimmune disorder can lead to worsening symptoms and poor quality of life for the patient. It may progress without a clinical finding. Over time, these patients have developed a lot of damage that is difficult to repair and brings economic and emotional results. According to literature reviews, it is crucial overarching priority areas that promise to accelerate autoimmune disease research. These areas include biomarker development,

247 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

bioinformatics, and application of new technologies. The development of biomarkers can enable earlier diagnosis as well as aid physicians in selecting and monitoring treatment. Bioinformatics tools, which help scientists to assemble and analyze large amounts of data, will be particularly important in these endeavors. Moreover, designing clinical decision support systems by using new technologies such as artificial intelligence, neural network would greatly assist to diagnosis of autoimmune diseases. Despite these progresses, there are more needs to be done to close the gaps in our knowledge and achieve our overall goal of reducing the rising toll of autoimmune disease.

References

Academy, T., Academy, R., & Trakt, S. S. (n.d.). No 主観的健康感を中心とした在宅高齢 者における 健康関連指標に関 する共分散構造分析Title. Affairs, A. S. for P. (2013). System Usability Scale (SUS). Retrieved from https://www.usability.gov/how-to-and-tools/methods/system-usability-scale.html Al-badareen, A. B., Selamat, M. H., Samat, M., & Nazira, Y. (2014). A Review on Clinical Decision Support Systems in Healthcare, 9(March), 125–135. AL-Malaise AL-Gamdi Khulood Salem Albeladi Rasha Fouad AlCattan, A. (2014). Clinical Decision Support System in HealthCare Industry Success and Risk Factors. International Journal of Computer Trends and Technology, 11(4). Retrieved from http://www.ijcttjournal.org Bates, D. W., Kuperman, G. J., & Wang, S. (n.d.). Synthesis of Research Paper j Ten Commandments for Effective Clinical Decision Support: Making the Practice of Evidence-based Medicine a Reality. Journal of the American Medical Informatics Association, 10(6). https://doi.org/10.1197/jamia.M1370 Berner, E. S., & La Lande, T. J. (2016). Overview of Clinical Decision Support Systems, 1–17. https://doi.org/10.1007/978-3-319-31913-1_1 ÇÖLYAK HASTALIĞINDA AİLE HEKİMLERİ İÇİN TANI, TEDAVİ VE İZLEM REHBERİ. (n.d.). Retrieved from https://hsgm.saglik.gov.tr/depo/birimler/saglikli-beslenme- hareketli-hayat- db/lyak_Hastaliginda_Aile_Hekimleri_Icin_Tani_tedavi_Izlem_rehberi_04_02_201 9.pdf Compston, A., & Coles, A. (2008). Multiple sclerosis. The Lancet, 372(9648), 1502–1517. https://doi.org/10.1016/S0140-6736(08)61620-7 Disease, A. (n.d.). Tips for Getting a Proper Diagnosis of an Autoimmune Disease Do you know your family AQ ? Esposito, M., & De Pietro, G. (2011). An ontology-based fuzzy decision support system for multiple sclerosis. Engineering Applications of Artificial Intelligence, 24(8), 1340– 1354. https://doi.org/10.1016/j.engappai.2011.02.002 Fraenkel, L., Matzko, C. K., Webb, D. E., Oppermann, B., Charpentier, P., Peters, E., … Newman, E. D. (2015). Use of Decision Support for Improved Knowledge, Values Clarification, and Informed Choice in Patients With Rheumatoid Arthritis. Arthritis Care & Research, 67(11), 1496–1502. https://doi.org/10.1002/acr.22659 full-text. (n.d.). Haykin, S., York, N., San, B., London, F., Sydney, T., Singapore, T., … Montreal, K. (2009). Neural Networks and Learning Machines Third Edition. Retrieved from http://dai.fmph.uniba.sk/courses/NN/haykin.neural-networks.3ed.2009.pdf Holtmeier, W., & Caspary, W. F. (2006). Celiac disease. Orphanet Journal of Rare Diseases, 1, 3. https://doi.org/10.1186/1750-1172-1-3

248 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Kadınlar ‘bagışıklık sistemi’ hastası. (n.d.). Retrieved July 18, 2019, from http://arsiv.ntv.com.tr/news/318933.asp#BODY Kidd, P. M. (2001). Multiple sclerosis, an autoimmune inflammatory disease: prospects for its integrative management. Alternative Medicine Review : A Journal of Clinical Therapeutic, 6(6), 540–566. Retrieved from http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/11804546 Marsh, M. N. (1992). Gluten, major histocompatibility complex, and the small intestine: A molecular and immunobiologic approach to the spectrum of gluten sensitivity (‘celiac sprue’). Gastroenterology, 102(1), 330–354. https://doi.org/10.5555/URI:PII:001650859291819P Miller, D. H., Filippi, M., Fazekas, F., Frederiksen, J. L., Matthews, P. M., Montalban, X., & Polman, C. H. (2004). Role of magnetic resonance imaging within diagnostic criteria for multiple sclerosis. Annals of Neurology, 56(2), 273–278. https://doi.org/10.1002/ana.20156 Mould, D. R., D’Haens, G., & Upton, R. N. (2016). Clinical Decision Support Tools: The Evolution of a Revolution. Clinical Pharmacology and Therapeutics, 99(4), 405–418. https://doi.org/10.1002/cpt.334 Niaid. (n.d.). Progress in Autoimmune Diseases Research. Retrieved from https://www.niaid.nih.gov/sites/default/files/adccfinal.pdf Plebani, M., Pittoni, M., Celadin, M., Bernardi, D., & Mion, M. M. (2009). Recent advances in diagnostic technologies for autoimmune diseases. Autoimmunity Reviews, 8(3), 238– 243. https://doi.org/10.1016/j.autrev.2008.07.032 Prajapati, H., Jain, A., & Pal, S. K. (2017). An Enhance Expert System for Diagnosis of Diabetes using Fuzzy Rules over PIMA Dataset. International Journal of Advance Engineering and Research Development, 4(9). Retrieved from http://www.ijaerd.com/papers/finished_papers/An Enhance Expert System for Diagnosis of Diabetes using Fuzzy Rules over PIMA Dataset- IJAERDV04I0996134.pdf Rahaman, S. (2012). Diabetes diagnosis decision support system based on symptoms, signs and risk factor using special computational algorithm by rule base. Proceeding of the 15th International Conference on Computer and Information Technology, ICCIT 2012, 65– 71. https://doi.org/10.1109/ICCITechn.2012.6509796 Ray, S. (2013). Autoimmune Disorders: An Overview of Molecular and Cellular Basis in Today’s Perspective. Journal of Clinical & Cellular Immunology, 01(S10). https://doi.org/10.4172/2155-9899.S10-003 Reyna, V. F. (2008). A Theory of Medical Decision Making and Health: Fuzzy Trace Theory. Medical Decision Making, 28(6), 850–865. https://doi.org/10.1177/0272989X08327066 Rout, M., Behera, S. K., & Dandapat, S. (2013). Auto-immune Disorders: Consequences of Self-betrayal by the Body. Journal of Immunology and Immunopathology, 14(2), 72. https://doi.org/10.5958/j.0973-9149.14.2.014 Schmajuk, G., Trivedi, A. N., Solomon, D. H., Yelin, E., Trupin, L., Chakravarty, E. F., & Yazdany, J. (2011). Receipt of Disease-Modifying Antirheumatic Drugs Among Patients With Rheumatoid Arthritis in Medicare Managed Care Plans. JAMA, 305(5), 480. https://doi.org/10.1001/jama.2011.67 SDEPANIAN, V. L., MORAIS, M. B. de, & FAGUNDES-NETO, U. (1999). Doença celíaca: a evolução dos conhecimentos desde sua centenária descrição original até os dias atuais. Arquivos de Gastroenterologia, 36(4), 244–257. https://doi.org/10.1590/S0004-28031999000400013

249 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Singh, J. A., Saag, K. G., Bridges, S. L., Akl, E. A., Bannuru, R. R., Sullivan, M. C., … McAlindon, T. (2016). 2015 American College of Rheumatology Guideline for the Treatment of Rheumatoid Arthritis. Arthritis Care & Research, 68(1), 1–25. https://doi.org/10.1002/acr.22783 Singh, S. P., Wal, P., Wal, A., & Srivastava, V. (2016). UNDERSTANDING AUTOIMMUNE DISEASE : AN UPDATE REVIEW, (July). Smith, D. A., & Germolec, D. R. (1999). Introduction to immunology and autoimmunity. Environmental Health Perspectives, 107(SUPPL. 5), 661–665. Tenório, J. M., Hummel, A. D., Cohrs, F. M., Sdepanian, V. L., Pisa, I. T., & De Fátima Marin, H. (2011). Artificial intelligence techniques applied to the development of a decision- support system for diagnosing celiac disease. International Journal of Medical Informatics, 80(11), 793–802. https://doi.org/10.1016/j.ijmedinf.2011.08.001 Torres, M. I., López Casado, M. A., & Ríos, A. (2007). New aspects in celiac disease. World Journal of Gastroenterology, 13(8),1156–1161. https://doi.org/10.3748/wjg.v13.i8.1156 Van Hulst, L. T. C., Kievit, W., van Bommel, R., van Riel, P. L. C. M., & Fraenkel, L. (2011). Rheumatoid arthritis patients and rheumatologists approach the decision to escalate care differently: Results of a maximum difference scaling experiment. Arthritis Care & Research, 63(10), 1407–1414. https://doi.org/10.1002/acr.20551

250 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

TUKETİCİLERİN ÇEVRİMİÇİ (ONLİNE) ALIŞVERİŞ SİTELERİNDEN SATIN ALMA KARARLARINA GUVEN ALGISININ ETKİSİ

Giesiddin NUROV Dusanbe, Tacikistan. [email protected]

Özet Teknolojik gelişmeler ile birlikte internet kullanıcıların sayısı gittikce artmaktadır. Bu artış, Çevrimici alışverişin artması demektir. İnternetten alışveriş yapmanın zamandan, maliyetten vb gibi bircok avantajları ile birlikte bircok dezavantajları da vardır. Bu calışmada zikredilen avantaj ve dezavantajlar yer almaktadır. Bu calışma müşterilerin cevrimici alışveriş yaptıklarında güvenlik acsısından karşılaştıkları sorunlar ve bu sorunlara cözüm üretmek araştırmanın önemini arz eder. Çalışmanın amacı tüketicilerin cevrimici alışveriş sitelerinden satın alma kararları üzerine güven algısının etkisini ortaya koymaktır. Araştırmanın evreni Kastamonu Universitesinde egitim gören 33,176 ögrencileridir. Bu evrenin örneklemi ise Kastamonu Universitesi, Kuzeykent kampüsünde egitim gören ögrencileridir. Çalışmanın hem zaman hem de maliyet acısından sadece Kastamonu Universitesi, Kuzeykent kampüsünde egitim gören ögrencilere uygulanması calışmanın sınırlılıklarını oluşturmaktadır. Çalışmada yer alan veriler Kastamonu Universitesinde egitim gören 33,176 ögrenci icerisinde araştırmamıza katılan 382 ögrenciden elde edilen verilere göre degerlendirilmiştir. Elde edilen bulgular SPSS 23.0 programında güvenirlik ve gecerligi test edilerek analiz edilmiştir. Analiz sonuclarına göre Çevrimici alışveriş yapmama nedenleri, Çevrimici alışveriş yapma nedenleri, web sitesi tercih nedenleri ile cinsiyet, yaş durumu, gelir durumu, ögrenim durumu herhangi bir farklılık göstermemektedir. Magazadan alışveriş yapmak, Çevrimici alışveriş yapmaktan daha güvenlidir. Genel olarak, magazadan alışveriş yaptıgımız güven algısı, Çevrimici alışveriş güven algısından daha yüksektir. Bilgisayar, ag ve kredi kartı güvenligi konusunda yeterli derecede bilgili olmamız internetten hem güven algı düzeyi hem de internetten alışveriş yapma alışkanlıgımızı arttırır.

Anahtar Kelimeler: Çevrimici Alışveriş, Güven, Güven Algısı, E- Güvenlik

THE IMPACT OF CONSUMERS`PERCEPTION OF TRUST IN PURCHASİIG DECİSİONS IN ONLINE SHOPPİNG WEB SITES

Abstract With the technological developments, the number of internet users is increasing. Increasing the number of online users is increasing the online shopping somehow. There are some crucial advantages of online shopping, such as saving time and money. Besides these advantages there are also some shortages. The advantages and disadvantages are mentioned in this study. Current study reveals the security problems that customers face when they shop online and finding solutions to these problems constitutes the importance of the study. The objective of the study is to reveal the effect of trust perception of consumers on purchasing decisions in online shopping web sites. The population of the research is 33,176 students studying at Kastamonu University. The sample of this population is the students of Kastamonu University, Kuzeykent Campus. The data included in the study were evaluated according to the data obtained from 382 students who participated in the study among 33,176 students studying at Kastamonu University. The obtained data`s reliability and validity tests are done in SPSS 23.0 program. According to the results of the analysis, there is no significant difference between the reasons for not shopping online, the reasons for shopping online, the reasons for choosing the website and gender, age, income, education status. Customers believe shopping at the store is safer than shopping online. In general, the perception of trust we shop from the store is higher than the perception of online

251 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

shopping trust. Our knowledge of computer, network and credit card security sufficiently increases both our perception of trust and the way of shopping online.

Key words: Online Shopping, Trust, Trust Perception, E-Security

1.Giriş Yüksek algılanan risk ve düşük maliyetleri nedeniyle, cevrimici (online) satıcıların, müşterilerin cevrimici alışverişini kolaylaştırmak icin güven algılarını arttırması cok önemlidir. Sanallık ve anonimlik nedeniyle, cevrimici alışveriş büyük risk ve belirsizlik icerir (Lee ve Lee, 2012). Hatta, bir rapora göre internet kullanıcılarının yaklaşık% 52.8'inin cevrimici ödeme ve işlemlerin güvenligi konusunda endişelendigini göstermiştir (CNNIC,2012). Bu nedenle, cevrimici satıcıların algılanan risklerini azaltmak ve cevrimici alışverişi teşvik etmek icin tüketicilerin güvenini kazanması cok önemlidir. Bununla birlikte, düşük maliyetler nedeniyle, tüketicilerin ilk güveni oluşur ve cevrimici satıcıların bu fırsatı elde tutulması kacırmamalıdır. Tüketicilerin cevrimici alışveriş yaptıklarında güvenlik acsısından karşılaştıkları sorunlar ve bu sorunlara cözüm üretmek araştırmanın önemini arz eder. Araştırmanın amacı tüketicilerin cevrimici alışveriş sitelerinden satın alma kararları üzerine güven algısının etkisini ortaya koymaktır.

Kavramsal Çerçeve Güven, tüketicilerin cevap verdigi e-satıcıların en önemli özelligidir. Çogu güven araştırması, sürekli işlem yapan firmalar ile güven oluşturma mekanizmasına odaklanmıştır, cünkü güven geleneksel olarak tecrübeye dayalı bir ilişki niteligi olarak bilinir. Güvenin seviyesi ve özellikleri zaman gectikce degişir. Yani güven oluşturma süreci dinamiktir (Kim, 2012). Wu ve digerleri (2010), güvenin belirli bir güvenilen partinin deneyimine veya bilgisine dayanması gerekmedigini öne sürmektedir. Bunun yerine, güvenme egilimi, daha cok insanlıga olan inanca ve kısmen kişilige dayanan genel güvene dayanmakta, aynı zamanda bir bireyin sosyalleşmesinden başkalarına güvenmeye dogru ortaya cıkmaktadır. Bu kavram aynı zamanda, yüksek güven kültürlerinin kendi kültürlerinde bulunanlara güvenme konusunda daha büyük bir egilime sahip oldugunu öne süren Gong (2009) tarafından da desteklenmektedir. İnternetin gelişmesiyle birlikte, yeni web tabanlı multimedya teknolojileri, cevrimici ürün sunumlarında aktif olarak tüketicilerin ürün degerlendirmeleri ve satın alma kararlarında daha fazla karar vermek icin kullanılmaktadır (Jiang ve Benbasat, 2007; Wang ve Benbasat, 2009). E-satıcılar, cevrimici ürün sunumlarının görünümünü, hissini ve performansını sürekli olarak iyileştirmekte ve tüketicilere sunulan bilgilerin kalitesini yükseltmeyi amaclamaktadır (Lin ve digerleri, 2018). Basit bir cevrimici işlem, satıcının tüketicilerin adres, telefon numarası gibi ayrıntı kişisel verilere erişmesini gerektirir (Tsiames ve Siomkos, 2003). Bu erişim bazı tüketiciler icin, özellikle dolandırıcılık veya para kaybetme konusunda endişe duymalarına (veya algılanan risk) neden olabilir (Tsiames ve Siomkos, 2003; Harridge-March, 2006). Çevrimici satıcılara güven hem kavramsal olarak (Tan ve Sutherland, 2004) hem de ampirik olarak (Jarvenpaa ve Tractinsky, 1999; Jarvenpaaet ve digerleri, 2000; McCole ve digerleri, 2010) tanımlanmıştır. McCole ve digerleri (2010) satıcıya duyulan güveni incelemiş ve bu faktörün cevrimici satın alma konusundaki tutumu olumlu yönde etkiledigini bulmuşlardır. Kültürlerarası calışmalarda, Jarvenpaaet ve digerleri (2000), inline cevrimici satıcılarının, tüketicilerin cevrimici satıcıya yönelik tutumlarını olumlu yönde etkiledigini ve bu nedenle de satın alma isteklerini etkiledigini tespit etmiştir.

252 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Diger calışmalar, bir cevrimici magazaya aşina olmanın da olumlu bir etkisi oldugunu göstermektedir ( Garbarino ve Strahilevitz, 2004; Gefen ve Heart, 2006; Stranahan ve Kosiel, 2007). Ayrıca, örnegin 60 yaş ve üstü yüksek egitimli insanlar (Stranahan ve Kosiel, 2007) ve erkeklerin (Garbarino ve Strahilevitz, 2004) tanıdık olmayan cevrimici magazalardan satın alınması daha olasıdır. Ortalama olarak, calışmalar, tüketicilerin cevrimici satıcılara duydukları güvenin, cevrimici satın alma konusundaki tutumları ile olumlu bir ilişkiye sahip oldugunu ve bu ilişkinin kültürel gecmişe bakılmaksızın devam ettigini gösteriyor gibi görünmektedir (Jarvenpaaet ve digerleri, 2000; Liu ve digerleri, 2004).

2. Yöntem 2.1. Evren ve Örneklem Araştırmanın evreni Kastamonu Universitesinde egitim gören 33,176 ögrencileridir. Bu evrenin örneklemi ise Kastamonu Universitesi, Kuzeykent kampüsünde egitim gören ögrencileridir. 33,176 evren büyüklügünde araştırmaya önerilen örneklem büyüklügü %95 güven düzeyiyle 380 belirlenmiştir ( Gürbüz ve Şahin, 2017: 130; Kücük, 2016: 95). Araştırmada tesadüfi örnekleme yöntemlerinden basit tesadüfi örnekleme teknigi (Kücük, 2016: 99) kullanılmış olup veriler yüz yüze anket yöntemi ile elde edilmiştir.

2.2. Veri Toplama Yöntemi ve Aracı Araştırmada veri toplama yöntemi olarak birincil verileri toplamak amacıyla anket yöntemi kullanılmıştır. Konu ile ilgili literatürdeki araştırmalar inceleyerek, degişkenin alt degişkenlerin birbiriyle ilişkisinin ölcülebilecegi kapsamlı bir veri toplama aracı oluşturulmuştur. Veri toplama aracı iki bölümden oluşup, birinci bölümde tüketicilerin demografik özelliklerine ilişkin sorular yer almaktadır. İkinci bölümde ise Çevrimiçi alışveriş sitelerinden satın alma kararlarına güven algısının etkisine ilişkin ifadeler bulunmaktadır. Araştırma kapsamında Serhanteri (2015) tarafından geliştirilen Ticarette Güvenligin Tüketicilerin İnternet Uzerinden Alışveriş Yapma Tutumlarına Etkisi ölceginden yararlanmıştır. Olcek; 1 Tamamen Katılıyorum, 2 Katılıyorum, 3 Ne Katılıyorum Ne Katılmıyorum, 4 Katılmıyorum ve 5 Tamamen Katılmıyorum olmak üzere beşli likert ölcegine göre hazırlanmıştır (Kücük, 2016: 81-83). Çevrimiçi alışveriş sitelerinden satın alma kararlarına güven algısının etkisi 24 ifadeden oluşmaktadır.

2.3. Veri Analizi Araştırmada degerlendirilen veriler yüz yüze anket yöntemi ile elde edilmiştir. 400 anket formundan 382 anketin verileri calışmaya dahil edilmiş kalan 18”i saglıksız oldugundan dolayı calışma dışı bırakılmıştır.

2.4. Araştırmanın Hipotezleri H 1: Çevrimiçi alışveriş yapmama nedenleri ile cinsiyet acısından farklılık göstermektedir. H 2: Çevrimiçi alışveriş yapmama nedenleri ile yaş durumu acısından farklılık göstermektedir. H 3: Çevrimiçi alışveriş yapmama nedenleri ile gelir durumu acısından farklılık göstermektedir. H 4: Çevrimici alışveriş yapmama nedenleri ile ögrenim durumu acısından farklılık göstermektedir. H 5: Web sitesi tercih nedenleri ile cinsiyet acısından farklılık göstermektedir. H 6: Web sitesi tercih nedenleri ile yaş durumu acısından farklılık göstermektedir.

253 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

H 7: Web sitesi tercih nedenleri ile gelir durumu acısından farklılık göstermektedir. H 8: Web sitesi tercih nedenleri ile ögrenim durumu acısından farklılık göstermektedir. H 9: Çevrimici alışveriş yapma nedenleri ile cinsiyet acısından farklılık göstermektedir. H 10: Çevrimici alışveriş yapma nedenleri ile yaş durumu acısından farklılık göstermektedir. H 11: Çevrimici alışveriş yapma nedenleri ile gelir durumu acısından farklılık göstermektedir. H 12: Çevrimici alışveriş yapma nedenleri ile ögrenim durumu acısından farklılık göstermektedir.

3.,Bulgular ve Yorum

Tablo1. Katılımcıların Demografik Ozellikleri f % Kadın 237 62.0 1. Cinsiyet Erkek 145 38.0 Toplam 382 100.0 18 - 23 307 80.4 24 - 29 68 17.8 2. Yaş 30 - 35 4 1.0 36 ve üzeri 3 .8 Toplam 382 100.0 200-1000 311 81.4 3. Aylık Ortalama 1001- 1800 31 8.1 Gelir (harcama) 1801- 2600 12 3.1 miktarı 2601 ve üzeri 28 7.3 Toplam 382 100.0 On Lisans 6 1.6 4. Ogrenim Durumu Lisans 351 91.9 Lisans Üstü 25 6.5 Toplam 382 100.0

Tabloda görüldügü üzere, örneklem grubu oluşturanlar 237’si (%62,0) kadın, 145’i (%38,0) erkek, yaş gurubunu en cok 18-23 arası 307 (%80,4), en az 36 ve üzeri 3(%,8) , aylık ortalama gelir miktarı ise en cok 200- 1000 TL arası 311(%81,4) , en az 1801-2600 TL arası 12 (%3,1) olmak üzere toplam 382 ögrenci oluşmaktadır. Egitim düzeyine bakıldıgında, ögrencilerden cogu lisans derecesinde 351(%91,9) egitim aldıklarını belirtmişlerdir.

254 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Tablo 2. Katılımcılara Çevrimiçi Alışveriş İle İlgili Sorulan Sorular f % 1.İnternetten Evet 318 83.2 alışveriş yapıyor Hayır 64 16.8 musunuz? Toplam 382 100.0 2. İnternetten ne Haftada birkaç kez 19 5.0 sıklıkta alışveriş Haftada bir kez 22 5.8 yapıyorsunuz? Ayda bir kaç kez 87 22.8 Ayda bir kez 70 18.3 Yılda birkac kez 105 27.5 Yılda bir kez 15 3.9 Toplam 318 83.2 3. İnternetten 7/24 Hizmet 52 13.6 alışveriş yapma Uygun Fiyat 112 29.3 nedeniniz nedir? Urun Çeşitliligi 119 31.2 Zamandan Tasarruf 28 7.3 Daha Güvenilir 3 .8 Diger (lütfen belirtiniz).... 4 1.0 Toplam 318 83.2 4. Hangi alışveriş hepsiburada.com 107 28.0 sitesini daha sıklıkla gittigidiyor.com 31 8.1 kullanıyorsunuz? sahibinden.com 17 4.5 aliexpress.com 29 7.6 amazon.com 7 1.8 ebay.com 4 1.0 teknosa.com 2 .5 yemeksepeti.com 12 3.1 trendyol.com 109 28.5 Toplam 318 83.2 5. İnternetten Banka/Kredi kartı 192 50.3 alışveriş yaptıgınızda Sanal kredi kartı 22 5.8 daha çok hangi Kapıda ödeme 96 25.1 ödeme aracını tercih Havale/EFT 8 2.1 edersiniz? Toplam 318 83.2 6. İnternetten Kitap/DVD/VCD 68 17.8 alışveriş yapanların Elektronik eşya/ Bilgisayar 42 11.0 hangi ürünü daha çok Seyahat acenteleri 15 3.9 tercih edersiniz? Giyim/Aksesuar 193 50.5 Toplam 318 83.2 7. Sizce güvenlik Virüs programı 30 7.9 önlemlerinden Şifreleme 187 49.0 hangisi internet Güvenlik duvarı 60 15.7 alışverişini daha SSL/SET 41 10.7 güvenilir kılar? Toplam 318 83.2

Tablo 2’de görüldügü üzere, katılımcıların 318 (%83,2) internetten alışveriş yapmaktadır. İnternetten alışveriş yapan katılımcıların 105 (%27,5) kişi yılda birkac kez sıklıkla

255 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

alışveriş yapmaktadır. Urün ceşitligi katılımcıların en cok tercih ettigi sebeplerden biridir. Trendyol.com ile hepsiburada.com siteleri en çok çevrimici alışveriş yapılan sitelerdir. Odeme aracı konusunda ise katılımcılar en cok banka/kredi kartı ödeme aracını tercih etmektedir. Giyim/Aksesuar ise katılımcıların en cok tercih ettigi ürünlerdir. Katılımcıların 187”e (%49,0) göre şifreleme internet alışverişini daha güvenli kılar.

Tablo 3. Çevrimiçi Alışveriş Sitelerinden Satın Alma Kararlarına Güven Algısının Etkisi Olcegin Alt Boyutu Faktör Öz Varyans Cronbach Ortalama KMO İnternetten Alışveriş Yapmama Nedeni Yükü deger Acıklama Alfa degeri Oranı(%) 1.İnternette alışveriş yapmanın güvenli .744 .641 2.13 oldugunu düşünmüyorum. 2.İnternette kredi kartı bilgilerimin izinsiz .595 2.06 kullanılmasından korkuyorum 3.Alışveriş yapacagım sitenin güvenli .631 2.33 olacagına inansaydım alışveriş yapardım 4.Magazadan alışveriş yapmak, internetten .676 1.91 alışveriş yapmaktan daha güvenlidir. 2.650 62.485 .703 5.Alışveriş benim icin zevktir bu nedenle .639 2.42 internetten alışverişten zevk almıyorum. 6.Yeterince bilgi sahibi olmadıgımdan .605 2.55 internetten alışveriş yapmıyorum. 7.Bilgisayarımın güvenlik acısından yeterli .603 2.69 oldugunu düşünmüyorum. 8.İnternetten alışveriş yapmak daha .839 2.91 teferruatlı. İnternetten Alışveriş Yapma Nedeni 1.İnternette alışveriş yaptıgım sitenin .632 3.10 güvenlik ile ilgili kısımlarını okumuyorum 2.İnternette alışveriş yaptıgım sitelerde aynı .553 2.51 kullanıcı adı ve şifreyi kullanırım. 3.Güvenlik endişesi taşımasaydım internetten .374 2.62 daha sık alışveriş yapardım. 4.Alışveriş edecegim sitenin güvenli .502 1.86 olmadıgına inanırsam alışveriş yapmam. 1.809 54.521 .471 .583 5.Kredi kartı bilgilerimin alışveriş yaptıgım .679 2.54 site tarafından korunduguna inanıyorum. 6.SSL, SET gibi güvenlik sistemi kullanan .581 2.50 sitelerden alışveriş yapmayı tercih ederim. 7.İnternetten alışveriş yapmak magazadan .732 3.19 alışveriş yapmaktan daha güvenlidir. 8.Fiyat, ürün ceşitliligi, 7/24 hizmet ve zaman .604 2.85 tasarrufu güvenlikten daha önemlidir. Web sitesi tercih Nedenleri 1.Web sitesinin güvenli olması .745 2.12 2.Bilgisayarımın güvenli olması .893 2.17 3.Kredi kartı bilgilerimin korunması .961 2.14 4.Kişisel bilgilerimin korunması .866 2.08 4.923 76.030 .910 .895 5.Web sitesinin kullanım kolaylıgı .660 1.92 6.Urün ceşitliligi .877 1.77 7.Fiyatların uygunlugu .915 1.83 8.7/24 hizmet vermesi .888 1.74

256 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Tablo 3’te görüldügü gibi KMO testi neticesinde örneklem yeterlilik degerinin 0,50`nin üzerinde oldugu ve örneklem büyüklügünün faktör analizi icin yeterli oldugu bulgusu elde edilmiştir. Tüm ifadelerin “Güvenlik endişesi taşımasaydım internetten daha sık alışveriş yapardım” haric faktör yükleri 0,5’in üzerinde ve öz degerleri 1’den büyük olması ifadelerin analizde kullanılmak icin uygun oldugunu göstermektedir. Cronbach alfa katsayıları .583, .641, .895olarak bulunmuştur. Bu degerler 0,40’den, 0,60’ tan, 0.80’ den büyük oldugu icin ölçeklerin sırasıyla düşük derecede güvenilir, oldukca güvenilir ve yüksek derecede güvenilir oldugunu göstermektedir (Kücük, 2016: 226-232, Kalaycı, 2014:405 ). Varyans acıklama oranları ise %62.485, 54.521, 76.030düzeyindedir. Araştırma sonuclarına göre internetten alışveriş yapmak magazadan alışveriş yapmaktan daha güvenlidir önem düzeyi 3,19 olarak bulunmuştur. Bu deger 2,33- 3,67 orta önem aralıgında oldugundan göre internetten alışveriş yapmak magazadan alışveriş yapmaktan daha güvenlidir, orta düzeyde güvenli oldugu sonucuna varılmaktadır (Kücük,2016:239). En yüksek önem düzeyine sahip 7/24 hizmet vermesi oldugu görülmektedir.

Tablo 4. Çevrimici alışveriş yapmama nedeni ile cinsiyet acısından farklılıgı. t-testi Farklılıgın eşitligi icin t-testi t df Anlamlılık Ortalama Farkın Std. (İki Yönlü) Fark Hatası Çevrimici alışveriş yapmama nedeni. 1.010 62 .317 .16801 .16640 1.004 58.430 .320 .16801 .16737

Çevrimici alışveriş yapmama nedeni ölcmeye yönelik fikir beyanlarına katılımlarını test eden ifadeler ile cinsiyet arasında anlamlı bir farklılık olup olmadıgı ölcülmeye calışılmıştır. Bunun icim t-testi uygulanmıştır. Uygulanan t-testi sonucunda Çevrimiçi alışveriş yapmama nedeni ile cinsiyet arasında anlamlı bir farklılık olmadıgı tespit edilmiştir. Hipotez reddedilmiştir.

H1: Çevrimici alışveriş yapmama nedenleri ile cinsiyet acısından farklılık göstermemektedir.

Tablo 5. Çevrimiçi alışveriş yapmama nedeni ile yaş durumu acısından farklılıgı. ANOVA Çevrimici alışveriş yapmama nedeni Karelerin Toplamı df Ortalama Karesi F Anlamlılık Gruplar arası .350 1 .350 .789 .378 Gruplar İcinde 27.540 62 .444 Toplam 27.890 63

Çevrimici alışveriş yapmama nedeni ölcmeye yönelik fikir beyanlarına katılımlarını test eden ifadeler ile yaş durumu arasında anlamlı bir farklılık olup olmadıgı ölcülmeye calışılmıştır. Bunun icin ANOVA testi uygulanmıştır. Uygulanan ANOVA testi sonucunda Çevrimici alışveriş yapmama nedeni ile yaş durumu arasında anlamlı bir farklılık olmadıgı tespit edilmiştir. Hipotez reddedilmiştir. H2: Çevrimici alışveriş yapmama nedenleri ile yaş durumu acısından farklılık göstermemektedir.

257 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Tablo 6. Çevrimici alışveriş yapmama nedeni ile gelir durumu acısından farklılıgı. ANOVA Çevrimici alışveriş yapmama nedeni Karelerin Toplamı df Ortalama Karesi F Anlamlılık Gruplar arası .635 3 .212 .466 .707 Gruplar İcinde 27.255 60 .454 Toplam 27.890 63

Çevrimici alışveriş yapmama nedeni ölcmeye yönelik fikir beyanlarına katılımlarını test eden ifadeler ile gelir durumu arasında anlamlı bir farklılık olup olmadıgı ölcülmeye calışılmıştır. Bunun icin ANOVA testi uygulanmıştır. Uygulanan ANOVA testi sonucunda Çevrimici alışveriş yapmama nedeni ile gelir durumu arasında anlamlı bir farklılık olmadıgı tespit edilmiştir. Hipotez reddedilmiştir. H3: Çevrimici alışveriş yapmama nedenleri ile gelir durumu acısından farklılık göstermemektedir.

Tablo 7. Çevrimici alışveriş yapmama nedeni ile ögrenim durumu acısından farklılıgı. ANOVA Çevrimici alışveriş yapmama nedeni Karelerin Toplamı df Ortalama Karesi F Anlamlılık Gruplar arası .963 2 .481 1.091 .342 Gruplar 26.927 61 .441 İcinde Toplam 27.890 63

Çevrimici alışveriş yapmama nedeni ölcmeye yönelik fikir beyanlarına katılımlarını test eden ifadeler ile ögrenim durumu arasında anlamlı bir farklılık olup olmadıgı ölcülmeye calışılmıştır. Bunun icin ANOVA testi uygulanmıştır. Uygulanan ANOVA testi sonucunda Çevrimici alışveriş yapmama nedeni ile ögrenim durumu arasında anlamlı bir farklılık tespit edilememiştir. Hipotez reddedilmiştir. H4: Çevrimici alışveriş yapmama nedenleri ile ögrenim durumu acısından farklılık göstermemektedir.

Tablo 8. Web sitesi tercih nedeni ile cinsiyet acısından farklılıgı. t-testi Farklılıgın eşitligi icin t-testi t df Anlamlılık Ortalama Farkın Std. (İki Yönlü) Fark Hatası Web sitesi tercih nedeni -1.246 316 .214 -.11341 .09102 -1.192 200.613 .235 -.11341 .09516

Web sitesi tercih nedeni ölcmeye yönelik fikir beyanlarına katılımlarını test eden ifadeler ile cinsiyet arasında anlamlı bir farklılık olup olmadıgı ölcülmeye calışılmıştır. Bunun içim t-testi uygulanmıştır. Uygulanan t-testi sonucunda Web sitesi tercih nedeni ile cinsiyet arasında anlamlı bir farklılık olmadıgı tespit edilmiştir. Hipotez reddedilmiştir.

H 5: Web sitesi tercih nedeni ile cinsiyet acısından farklılık göstermemektedir.

258 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Tablo 9. Web sitesi tercih nedeni ile yaş durumu acısından farklılıgı. ANOVA Web sitesi tercih nedeni Karelerin Toplamı df Ortalama Karesi F Anlamlılık Gruplar arası 2.317 3 .772 1.286 .279 Gruplar 188.548 314 .600 İcinde Toplam 190.865 317

Web sitesi tercih nedeni ölcmeye yönelik fikir beyanlarına katılımlarını test eden ifadeler ile yaş durumu arasında anlamlı bir farklılık olup olmadıgı ölcülmeye calışılmıştır. Bunun icim ANOVA testi uygulanmıştır. Uygulanan ANOVA sonucunda Web sitesi tercih nedeni ile yaş durumu arasında anlamlı bir farklılık olmadıgı tespit edilmiştir. Hipotez reddedilmiştir. H 6: Web sitesi tercih nedeni ile yaş durumu acısından farklılık göstermemektedir.

Tablo 10. Web sitesi tercih nedeni ile gelir durumu acısından farklılıgı. ANOVA Web sitesi tercih nedeni Karelerin Toplamı df Ortalama Karesi F Anlamlılık Gruplar arası 1.745 3 .582 .966 .409 Gruplar İcinde 189.120 314 .602 Toplam 190.865 317

Web sitesi tercih nedeni ölcmeye yönelik fikir beyanlarına katılımlarını test eden ifadeler ile gelir durumu arasında anlamlı bir farklılık olup olmadıgı ölcülmeye calışılmıştır. Bunun icim ANOVA testi uygulanmıştır. Uygulanan ANOVA sonucunda Web sitesi tercih nedeni ile gelir durumu arasında anlamlı bir farklılık olmadıgı tespit edilmiştir. Hipotez reddedilmiştir. H 7: Web sitesi tercih nedeni ile gelir durumu acısından farklılık göstermemektedir.

Tablo 11. Web sitesi tercih nedeni ile ögrenim durumu acısından farklılıgı. ANOVA Web sitesi tercih nedeni Karelerin Toplamı df Ortalama Karesi F Anlamlılık Gruplar arası 1.469 2 .734 1.221 .296 Gruplar 189.396 315 .601 İcinde Toplam 190.865 317

Web sitesi tercih nedeni ölcmeye yönelik fikir beyanlarına katılımlarını test eden ifadeler ile ögrenim durumu arasında anlamlı bir farklılık olup olmadıgı ölcülmeye calışılmıştır. Bunun icim ANOVA testi uygulanmıştır. Uygulanan ANOVA sonucunda Web sitesi tercih nedeni ile ögrenim durumu arasında anlamlı bir farklılık olmadıgı tespit edilmiştir. Hipotez reddedilmiştir. H 8: Web sitesi tercih nedeni ile ögrenim durumu acısından farklılık göstermemektedir.

Tablo 11. Çevrimici alışveriş yapma nedenleri ile cinsiyet acısından farklılıgı. t-testi Farklılıgın eşitligi icin t-testi t df nlamlılık (İki Ortalama Farkın Std. Yönlü) Fark Hatası

259 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Çevrimici alışveriş yapma -.433 316 .665 -.02875 .06637 nedeni -.430 223.602 .667 -.02875 .06682

Çevrimici alışveriş yapma nedeni ölcmeye yönelik fikir beyanlarına katılımlarını test eden ifadeler ile cinsiyet arasında anlamlı bir farklılık olup olmadıgı ölcülmeye calışılmıştır. Bunun icin t-testi uygulanmıştır. Uygulanan t-testi sonucunda Çevrimiçi alışveriş yapma nedeni ile cinsiyet arasında anlamlı bir farklılık olmadıgı tespit edilmiştir. Hipotez reddedilmiştir. H9: Çevrimici alışveriş yapma nedenleri ile cinsiyet acısından farklılık göstermemektedir.

Tablo 12. Çevrimici alışveriş yapma nedenleri ile yaş durumu acısından farklılıgı.

ANOVA Çevrimici alışveriş yapma nedeni Karelerin Toplamı df Ortalama Karesi F Anlamlılık Gruplar arası .861 3 .287 .900 .442 Gruplar İcinde 100.193 314 .319 Toplam 101.055 317

Çevrimici alışveriş yapma nedeni ölcmeye yönelik fikir beyanlarına katılımlarını test eden ifadeler ile yaş durumu arasında anlamlı bir farklılık olup olmadıgı ölcülmeye calışılmıştır. Bunun icin ANOVA testi uygulanmıştır. Uygulanan ANOVA testi sonucunda Çevrimici alışveriş yapma nedeni ile yaş durumu arasında anlamlı bir farklılık olmadıgı tespit edilmiştir. Bu yüzden hipotez reddedilmiştir. H10: Çevrimiçi alışveriş yapma nedenleri ile yaş durumu acısından farklılık göstermemektedir.

Tablo 13. Çevrimici alışveriş yapma nedenleri ile gelir durumu acısından farklılıgı.

ANOVA Çevrimici alışveriş yapma nedeni Karelerin Toplamı df Ortalama Karesi F Anlamlılık Gruplar arası 2.119 3 .706 2.242 .083 Gruplar İcinde 98.935 314 .315 Toplam 101.055 317

Çevrimici alışveriş yapma nedeni ölcmeye yönelik fikir beyanlarına katılımlarını test eden ifadeler ile gelir durumu arasında anlamlı bir farklılık olup olmadıgı ölcülmeye calışılmıştır. Bunun icin ANOVA testi uygulanmıştır. Uygulanan ANOVA testi sonucunda Çevrimici alışveriş yapma nedeni ile gelir durumu arasında anlamlı bir farklılık olmadıgı tespit edilmiştir. Bu yüzden hipotez reddedilmiştir. H11: Çevrimiçi alışveriş yapma nedenleri ile gelir durumu acısından farklılık göstermemektedir.

Tablo 14. Çevrimici alışveriş yapma nedenleri ile ögrenim durumu acısından farklılıgı. ANOVA Çevrimici alışveriş yapma nedeni Karelerin Toplamı df Ortalama Karesi F Anlamlılık Gruplar arası .297 2 .148 .464 .629 Gruplar İcinde 100.758 315 .320

260 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Toplam 101.055 317

Çevrimici alışveriş yapma nedeni ölcmeye yönelik fikir beyanlarına katılımlarını test eden ifadeler ile ögrenim durumu arasında anlamlı bir farklılık olup olmadıgı ölcülmeye calışılmıştır. Bunun icin ANOVA testi uygulanmıştır. Uygulanan ANOVA testi sonucunda Çevrimici alışveriş yapma nedeni ile ögrenim durumu arasında anlamlı bir farklılık olmadıgı tespit edilmiştir. Bu yüzden hipotez reddedilmiştir. H12: Çevrimiçi alışveriş yapma nedenleri ile ögrenim durumu acısından farklılık göstermemektedir.

Tablo 15. Hipotez Tablosu Hipotez Sonuç Yöntem H 1: Çevrimici alışveriş yapmama nedenleri ile cinsiyet acısından farklılık göstermektedir. Red T-Testi H 2: Çevrimici alışveriş yapmama nedenleri ile yaş durumu acısından farklılık göstermektedir. Red ANOVA H 3: Çevrimici alışveriş yapmama nedenleri ile gelir durumu acısından farklılık göstermektedir. Red ANOVA H 4: Çevrimici alışveriş yapmama nedenleri ile ögrenim durumu acısından farklılık göstermektedir. Red ANOVA H 5: Web sitesi tercih nedenleri ile cinsiyet acısından farklılık göstermektedir. Red T-Testi H 6: Web sitesi tercih nedenleri ile yaş durumu acısından farklılık göstermektedir. Red ANOVA H 7: Web sitesi tercih nedenleri ile gelir durumu acısından farklılık göstermektedir. Red ANOVA H 8: Web sitesi tercih nedenleri ile ögrenim durumu acısından farklılık göstermektedir. Red ANOVA H 9: Çevrimici alışveriş yapma nedenleri ile cinsiyet acısından farklılık göstermektedir. Red T-Testi H 10: Çevrimiçi alışveriş yapma nedenleri ile yaş durumu acısından farklılık göstermektedir. Red ANOVA H 11: Çevrimici alışveriş yapma nedenleri ile gelir durumu acısından farklılık göstermektedir. Red ANOVA H 12: Çevrimici alışveriş yapma nedenleri ile ögrenim durumu acısından farklılık göstermektedir. Red ANOVA

3. Sonuç ve Öneriler Günümüz dünyadaki ister teknolojik, bilimsel, toplumsal gelişmelere dikkatli bir şekilde incelendiginde cevrimici alışveriş uygulaması neredeyse bütün dünyada hızla yayılmıştır. Çevrimici satışlar geleneksel satışlardan ayrı degerlendirilmemeli, bu iki satış yöntemi birbirine karşıt degil tam tersine tamamlayıcı olmalı. Çevrimici alışveriş ilerleyen ve gelişen teknolojiye baglıdır, teknolojik gelişmelerde zirve olan toplumlar yıllardır bu ticaret sisteminden istifade etmektedir. Buna binaen araştırmadaki katılımcılara göre internetten alışveriş yapmak magazadan alışveriş yapmaktan daha güvenli olduguna tam katılmamaktadır. Diger bir orta önem düzeyine sahip olan ifade ise katılımcılardan cevrimici alışveriş yapanlar alışveriş yaptıkları sitenin güvenlik ile ilgili kısımlarını okumamalarıdır. Katılımcılar icin cevrimici alışverişin en önemli etkenlerinden 7/24 hizmet vermesi ve ürün ceşitliligi oldugu görülmektedir. Aslında buna yol acan sebepler nelerdir, geleneksel alışverişin bir dezavantajı olarak akademisyenler, satış uzmanları tarafından cözüm üretici calışmalar ve önlemlerde bulunabilir. Araştırmanın verilerine göre Çevrimici alışveriş yapmama nedenleri, Çevrimiçi alışveriş yapma nedenleri, web sitesi tercih nedenleri ile cinsiyet, yaş durumu, gelir durumu, ögrenim durumu herhangi bir farklılık göstermektedir. Sonuç olarak magazadan alışveriş yapmak, Çevrimiçi alışveriş yapmaktan daha güvenlidir. Geleneksel olarak, magazadan alışveriş yaptıgımız güven algısı, Çevrimiçi alışveriş güven algısından daha yüksektir. Bilgisayar, ag ve kredi kartı güvenligi konusunda yeterli derecede bilgili olmanın internetten hem güven algı düzeyi hem de internetten alışveriş yapma alışkanlıgını arttırır. Hem Çevrimiçi alışveriş yapan hem de akademisyenlere aşagıdaki öneriler verilir: Kart giriş haznelerinin orjinal olup olmadıgı ile üzerinde parça ilavesi bulunup bulunmadıgı kontrol edilmelidir.

261 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

İşlem yaparken kimseden yardım almamaya özen gösterilmelidir. Banka müşterileri, internet bankacılıgı işlemlerini ev ve işyerlerindeki kişisel bilgisayarlarından yapmalıdırlar. İnternet üzerinden bir alışveriş yapılacak olması durumunda; sitenin güvenilirliginden ve güvenliginden kesin emin olunmalıdır. Katılımcılar icin cevrimici alışverişin en önemli etkenlerinden 7/24 hizmet vermesi ve ürün ceşitliligi oldugu görülmektedir. Aslında buna yol açan sebepler nelerdir, geleneksel alışverişin bir dezavantajı olarak akademisyenler, satış uzmanları tarafından cözüm üretici calışmalar ve önlemlerde bulunabilir.

Kaynakça CNNIC (2012), “China Internet Payment Security Report”, China InternetNetwork Information Center. Fishbein, M. ve Ajzen, I. (1975),”Belief, Attitude, Intention, and Behavior: An Introduction to Theory and Research”, Addison-Wesley, Reading, MA. Garbarino, E. and Strahilevitz, M. (2004), “Gender differences in the perceived risk of buyingonline and the effects of receiving a site recommendation”,Journal of Business Research,Vol. 57 No. 7, pp. 768-75. Gefen, D. and Heart, T. (2006), “On the need to include national culture as a central issue ine- commerce trust beliefs”,Journal of Global Information Management, Vol. 14 No. 4, pp. 1-30 Gong, W. (2009), “National culture and global diffusion of business to consumer e- commerce”,National Culture and Global Diffusion, Vol. 16 No. 1, pp. 83-101. Gürbüz, S., Şahin, F. (2017) "Sosyal Bilimlerde Araştırma Yöntemleri: Felsefe, Yöntem ve Analiz", Ankara/Türkiye : Seckin Yayıncılık Jarvenpaa, S.L. and Tractinsky, N. (1999), “Consumer trust in an internet store: a cross- culturalvalidation”,Journal of Computer Mediated Communication, Vol. 5 No. 2, available at:http://jcmc.indiana.edu/vol5/issue2/ Jarvenpaa, S.L., Tractinsky, N. and Vitale, M. (2000), “Consumer trust in an internet store”,Information Technology and Management, Vol. 1 No. 1, pp. 45-71. Jiang, Z. J., & Benbasat, I. (2007). “The effects of presentation formats andtask complexity on online consumers' product understanding”.MISQuarterly, 31,475–475. Kalaycı, Ş. (2014). “Spss uygulamalı cok degişkenli istatistik teknikleri”. Ankara: Asil Yayınları. Kim, J, B. (2012), “An empirical study on consumer first purchaseintention in online shopping: integrating initial trust and TAM”, Electron Commer Res 12:125–150, DOI 10.1007/s10660-012-9089-5 Kücük, O. (2016). “Bilimsel Araştırma Yöntemleri”. Bursa: Ekin Basım Yayın Dagıtım. Lee, M., & Lee, J. (2012), “The impact of information security failure oncustomer behaviors: a study on a large-scale hacking incident on the internet”,Information Systems Frontiers, 14(2), 375–393. Lin, X., Featherman, M., Stoney, L, B., Hajl, N.(2018), “Exploring Gender Differences in Online Consumer PurchaseDecision Making: An Online Product Presentation Perspective”, Information Systems Frontiers, https://doi.org/10.1007/s10796-018-9831- 1 Liu, C., Marchewka, J.T. and Ku, C. (2004), “American and Taiwanese perceptions concerningprivacy, trust, and behavioral intentions in electronic commerce”,Journal of GlobalInformation Management, Vol. 12 No. 1, pp. 18-40.

262 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

McCole, P., Ramsey, E. and Williams, J. (2010), “Trust considerations on attitudes towards onlinepurchasing: the moderating effect of privacy and security concerns”,Journal of BusinessResearch, Vol. 63 Nos 9/10, pp. 1018-24. Sally Harridge‐March, (2006) "Can the building of trust overcome consumer perceivedrisk online?", Marketing Intelligence & Planning, Vol. 24 Issue: 7, pp.746-761, https://doi.org/10.1108/0263450061071189 Stranahan, H. and Kosiel, D. (2007), “E-tail spending patterns and the importance of online storefamiliarity”,Internet Research, Vol. 17 No. 4, pp. 421-34. Tan, F.B. ve Sutherland, P. (2004), “Online consumer trust: a multi-dimensional model”,Journalof Electronic Commerce in Organizations, Vol. 2 No. 3, pp. 40-58. Tsiames, I.S. and Siomkos, G.J. (2003), “E:brands: the decision factors in creating a winningbrand on the net”,Journal of Internet Marketing, February, available at: www.ARRAYdev.com/jim/current.htm Wang, W., & Benbasat, I. (2009). “Interactive decision aids for consumerdecision making in e- commerce: the influence of perceived strategy restrictiveness”.Management Information Systems Quarterly, 33,6. Wu, G., Hu, X. and Wu, Y. (2010), “Effects of perceived interactivity, perceived web assurance anddisposition to trust on initial online trust”,Journal of Computer Mediated Communication,Vol. 16 No. 1, pp. 1025-32.

263 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

THE EVOLUTION OF EXCHANGE , ANALYSIS OF EXPORTS AND IMPORTS , CAPITAL AND MONEY MARKET IN DURING DIFFERENT TİME PERIODS AND THE IMPACT OF INTERNATIONAL SANCTIONS ON THE IRANIAN ECONOMY

Prof. Dr. Semra Bank Faculty of Economics and Administrative Sciences. KTU. Trabzon Turkey [email protected]

Hamid Nabilou University of Tehran, 16th Azar at., Enghelab Sq., Tehran, Iran [email protected]

Abstract Iran’s nuclear program and the west’s response have attracted a considerable attention from the international community since 2003. The United States, the United Nations (UN) and the European Union (EU) have imposed severe sanctions on Iran because of high distrust of the country’s pursuance of a nuclear program due to suspicion about nuclear weapon development.This paper has been accomplished in order to fulfill a gap in implementing a comprehensive study of the western sanctions on Iran and their impacts on Iran’s economy in detail. The current study intends to answer one of the most important questions in recent years, which is “what are the impacts of western multilateral sanctions on Iran’s economy?” The results provide a support for deriving to the conclusion that sanctions, along with Iranian government economic mismanagement, seriously affected Iran’s economy. Moreover, the details of the country’s economic problems will be given through analyzing Iran’s macroeconomic indicators changes after the multilateral sanction years as such as the impacts of the sanctions on Iran’s GDP, unemployment rate, inflation rate, foreign direct investment export and import, Iran’s oil industry and oil market, banking and financial system. The analysis should help shed some light on this current interesting controversial issue, and should be especially useful to political economists, or anyone else who may be considering the impacts of international multilateral sanctions on an economic situation of a country.

Key Words: International Sanctions, Iran’s Economy, Impacts of Sanctions, Nuclear Program, Western-Iranian Relations.

1. Introduction When the Iranian nuclear program has been revealed in 2002, The anti-western policy orientation of Iran and its regional power-seeking nature after the Iranian 1979 revolution fed the idea that Iran is following the target of having nuclear weapons. The concealment of history of Iran’s nuclear program also created a lack of confidence for Western countries. Indeed, Iran couldn’t convince the west that its nuclear program has only peaceful objectives and thereupon since 2006 the United Nations, European Union and United States applied Economic sanctions on Iran. the multilateral sanctions were strengthen with time and this generated many economical problems for the Iranian government and people. This paper accomplished to study the International sanctions against Iran and their impacts on different parts of Iran’s economy in a comprehensive view. In order to fulfill this goal, Numerical data has gathered from the official resources and the graphs generated from these data has been analysed. The results of analysing both quntitative and qualitative data provide the conclusion that if the Iranian

264 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

government would better manage the economy of the country on the earlier years, the sanction results would not be that much severe. Iran’s economy weak point which is the rentier nature of the government has increased the negative impacts of the economic international sanctions. 2. Iran’s Economy And The Analysis Of Macroeconomic Indicators After The Multilateral Sanctions In order to understand Iran’s economy mechanism, it is important to underline a main issue in the country’s economic structure which is the rentier nature of the Iranian state. as a rentier state, Iranian governmnet is obtaining its income mostly from the national resources revenues. In this case the share of domestic production sector is not considerable; hence in a time of expansion of oil revenues the economy almost has a good situation and vice versa. International Monetary Fund (IMF) reported on July 2011 that about %63.5 of government budget is consisting of oil and gas export revenues. Significantly, oil and gas revenues are both sources of power and Achilles’ heel for Iran’s government: on the time of oil export sanctions on Iran, the country can hardly sell its oil and this makes serious economis problems.In the next pages of this paper, the overview of changes of the Main macroeconomic indicators during the time period before and after the sanctions will be discussed.

2.1. The Impacts of the International Sanctions on Iran’s GDP Since the International Sanctions, Iran’s GDP has increased: This relates directly to increase in global oil prices. Iran‘s GDP could be defined as a reflection of oil revenues; Abolhassan Banisadr (2010) -Iran’s first President -claimed that share of oil revenues in Iran’s GDP is about 60%. Many researchers has studied the correlation coefficient between oil revenues and Irans GDP, Tavassoli and Fooladi (2006) has estimated this as 24%. Accordingly, the oil prices could have direct impact on Iran’s GDP. Indeed, a comparison between figure 2.1.1 and 2.1.2. shows that The Iranian government has been compensated the sanction effects by benefiting from high oil prices. According to IMF report in August 2011, “the rebounding in international oil prices benefits Iran.” In other words, the rising global oil prices have covered the impacts of the sanctions on Iran’s economy for some years. however this wouldn’t be the same case after 2012, when the oil sanctions were imposed. Figure 2.1.1: Iran's GDP (current US$)

Data extracted from the International Monetary Fund (IMF) data bank.

Figure 2.1.2: Global Crude Oil Price -U.S. Dollar per Barrel

265 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Data extracted from the World Bank data Source. 2.2. The Impacts of the International Sanctions on Iran’s Inflation Rate The high inflation rate was the most important source of people’s economic dissatisfaction from the government during the last 40 years. Figure 2.1.2 indicates Iran’s inflation rate since 1978: The average inflation rate of Iran from 1978 to 2011 is about 18.86 percent. However, the recent inflation pressure started with psychological concerns which were effects of the sanctions. The worry of increasing the prices because of the sanctions let the people bought more and saved the products, resulting in an increased demand for goods and more inflation. The lack of people’s trust to the government plans is in turn a reason for inflation itself. Figure 2.2.1: Iran's Inflation Rate, Consumer Prices (Annual %)

Data extracted from the World Bank data Source. The latest statistics released by Iran’s Central Bank included the inflation percentage on consumer goods. The percentage increase in consumer goods from 20th of March 2012 until 20th of April 2012 is 23.9% which put high pressure on Iranian people’s life. Some argue that the real inflation growth is more than the Central Bank’s report, however even the official report is considerably high. Indeed, according to the IMF 2011 report, Iran is one of the first 10 countries in the world which had the most inflation rate. While Iran’s inflation rate is double

266 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

digit, The 88 countries had inflation rate lower than 5% in 2011 and it has been anticipated by IMF that this number would raise to 103 countries on 2012.

2.3.The Impacts of the International Sanctions on Iran’s Unemployment Rate As shown on figure 2.3.1, In the years after the revolution and war there was a high unemployment rate in iran. the 70’s and 80’s were the time of the population boom; hence the highest unemployment level belongs to the 70’s and 80’s generations who formed the labor supply in the 90’s and the 2000’s decades. Clearly, the population was not the only reason for the increasing of the unemployment rate. According to Figure 2.3.1, when the sanctions get tougher the growth rate is falling and the unemployment rate is increasing. After the multilateral sanctions –especially the central bank and the SWIFT sanctions– the firms in Iran faced with problems and many of them went into bankruptcy. Many of the foreign firms and their representatives in Iran left their businesses such as General Motors, Mitsubishi, Peugeot, Nokia, Edison, Vestel and Selpak.

Consequently, the exit of the foreign firms from Iran because of the sanctions situation and difficulties for domestic companies increased the unemployment rate in Iran. Figure 2.3.1: Iran's Unemployment Rate

Data extracted from the International Monetary Fund (IMF) data bank.

2.4.The Impacts of the International Sanctions on Foreign Direct Investment Rate in Iran The foreign direct investment (FDI) in Iran has been decreased significantly because of the unfavorable business environment in the country after the sanctions. The index of ‘economic freedom’ gave Iran a score of 42.1, making its economy the 171st freest in the 2011 index.While Iran has a great investment potential because of its special geographic and strategic regional situation as well as inexpensive raw material and labor force, the economic and bureaucratic problems plus sanctions generated inappropriate economic conditions in Iran which increases the risk of investment in Iran. As shown in figire 2.4.1, It is obvious that how FDI in Iran decreased after the multilateral western sanctions. without international economic cooperation it is almost impossible for Iran to have economic development; Therefore, losing the foreign investors have irreparable effects on Iran’s economy. Figure 2.4.1: Foreign Direct Investment in Iran, Net Inflows (% of DP)

267 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Data extracted from the World Bank data Source.

2.5. The Impacts of Western Sanctions on Iran’s Export and Import The major impact of the sanctions on Iran’s export and import links toward changing the countries which trade with Iran. During the last years, Iran’s trade with Turkey and Gulf Cooperation Council (GCC) has increased. This is because of Iran’s economic and diplomatic efforts to compensate the cost of the unwillingness of many countries to make business with Iran regarding the sanctions. Iran is forced to use re-export strategy to import and export the desired products into and out of the country. Previously, the relation between Iran and most of the GCC countries were rather sensitive than based on trust. Nader Habibi (2010) explains this issue clearly in his article, He states that Iran chosen a diplomacy to increase the volume of the trade and investment with GCC countries for two reasons: on the one hand, to overcome the difficulties resulting Iran’s sanctions to do business with European countries by re-exporting through GCC countries; and on the other hand, Iran’s effort to improve its relations with GCC countries because of their developing cooperation with U.S. in order to isolate Iran. Moreover, according to Habibi, the volume of both exports and imports between Iran and GCC countries has increased in which the most share of trade between GCC countries and Iran is related to the United Arab Emirates. The investment opportunities, ease of travel and Dubai’s free trade zone have allowed Iranian’s to establish their own companies in this country and develop their business there. Furthermore, as Karim Sadjadpour (2011) stated, Iran was the second major re-export partner for UAE on 2010, also Dubai had re-exported about $5.8 billion worth of goods to Iran in 2009. The western sanctions had discouraged many countries to do business directly with Iran, Dubai let these companies to do so indirectly and let Iranians to flow their exports and imports through this country. Table 2.5.1 shows the import value of Iran from UAE during last six years in which the amount of the trade with UAE from the total Iran imports have increased. Thus, UAE has been Iran’s first main Import partner over the recent years.

Table 2.5.1. Iran Imports from UAE

percentage from the Dollar value of Iran total import value of Imports From UAE each year 22.50 $9,349,421,645 21 March 2006 to 20 March 2007 23.78 $11,508,447,384 21 March 2007 to 20 March 2008 24.16 $13,489,983,062 21 March 2008 to 20 March 2009

268 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

29.45 $16,163,397,062 21 March 2009 to 20 March 2010 29.91 $16,669,232,736 21 March 2010 to 20 March 2011 30.41 $17,473,056,135 21 March 2011 to 20 March 2012 Data extracted from the Iran’s Chamber of Commerce Trade Statistics. However, since 2008, the U.S. has started to put pressures on UAE by threatening this country and warning the loss of access to the U.S. market. Consequently, Central Bank of UAE ordered to freeze 41 accounts of the Iranian people and entities (Reuters, 2010). Intensifying the Iran’s sanctions resulted more pressure for the Iranian businessmen.They could no more easily trade with Dubai, the access to the bank currency exchanges for many of them has been restricted, and the transportation of their goods has hardened (Sajadpour, 2011: 28). All these persuade many Iranians to increase their tendency toward shifting their business through another country: Turkey. Using Turkey as the third country, Iranians can carefully perform re- exporting from Iran to European countries and vice-versa. According to Iran’s chamber of commerce statistics, trade volume with Turkey has raised over the last years. The Table 2.5.2 and 2.5.3 show that from 21 March 2009 to 20 June 2012 Iran’s percentage of the export to Turkey from the total exports, and the percentage of the imports from Turkey of the total imports have doubled. Table 2.5.2. Iran’s Chamber of Commerce Trade Statistics Export To Turkey, rate Export Dollar Time Period within total exports Value 2.71 $592,988,451 from 21 march 2009 to 20 march 3.98 $1,055,816,939 2010 4.24 $1,432,574,233 from 21 march 2010 to 20 march 5.41 $365,834,482 2011 from 21 march 2011 to 20 march 2012 from 21 march 2012 to 20 June 2012 Table 2.5.3: Iran's Import from Turkey Imports from Turkey, rate Import Dollar Time Period within total imports Value 3.67 $2,016,871,830 from 21 march 2009 to 20 march 4.42 $2,464,203,967 2010 5.36 $3,079,950,785 from 21 march 2010 to 20 march 6.68 $763,849,852 2011 from 21 march 2011 to 20 march 2012 from 21 march 2012 to 20 June 2012

Both Table 2.5.2 and 2.5.3 data had been extracted from Iran’s Chamber of Commerce Trade Statistics. Beside Turkey, one of the countries which have good economic relation with Iran is China. The trade opportunities between two countries had increased after the sanctions. Table 2.5.5 and Table 2.5.6 show that Iran’s imports from China have increased about twice since 2007 and also Iran exports to China have increased about fourfold since 2006. In addition, China was among the countries which were in advocate of negotiations with Iran rather than sanctions and economic pressure. Chinese Premier, Wen Jiabao, has announced that China has

269 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

decided to boost trade with Iran by 2015 (Press TV, 2012). Iran has not much more choice other than increasing import from China in order to giving privileges for asking support from this country.

Table 2.5.3. Iran’s Chamber of Commerce Trade Statistics percentage from Dollar value of the total import Iran Imports value of each year From China 8.78 $4,247,023,290 21 March 2007 to 20 March 2008 8.86 $4,944,726,520 21 March 2008 to 20 March 2009 8.75 $4,802,030,935 21 March 2009 to 20 March 2010 10.39 $5,788,316,158 21 March 2010 to 20 March 2011 12.86 $7,387,518,612 21 March 2011 to 20 March 2012 Table 2.5.6: Iran Exports to China percentage from Dollar value of the total export Iran exports to value of each year China 8.19 $1,052,996,801 21 March 2006 to 20 March 2007 8.13 $1,243,523,764 21 March 2007 to 20 March 2008 11.20 $2,051,320,534 21 March 2008 to 20 March 2009 14.28 $3,125,762,675 21 March 2009 to 20 March 2010 17.22 $4,570,965,673 21 March 2010 to 20 March 2011 16.74 $5,652,242,564 21 March 2011 to 20 March 2012

Both Table 2.5.5 and 2.5.6 data had been extracted from Iran’s Chamber of Commerce Trade Statistics. Indeed, beside the normal official trade, an uprising issue is a volume of sanctioned goods which are smuggling through Iran and its neighbor countries. most of the smuggled goods imported into Iran are regular consumer goods, but there are also some strategic goods, which can be carried on small boats among the smuggling goods as well. The Iranian smugglers transport goods from UAE, Oman, Iraq and Turkey (Habibi, 2010: 09). Iran’s official news declares that the value of smuggling goods to Iran each year is more than $20 Billion (Khabar Online, 2012). Also Mostafa Motavarzade, member of Iran’s parliament economy commission, states that the value of the smuggling goods is about one third of Iran’s official trade (Pars Daily News, 2012).

2.6. The Impacts of the Western Sanctions on Iran’s Oil Industry and Oil Market The oil productions and export play a significant role in Iran’s economy. Iran has been ranked by the Central Intelligence Agency (CIA) in January 2011, as the fourth world largest oil producer country after Saudi Arabia, Venezuela and Canada. Also, Iran is the world’s third largest crude oil exporter after Saudi Arabia and Russia (EIA, 2012: 01). Written in the oil and gas journal in January 26, 2012, Iran’s second huge oil importer after China is the EU. As an example, in the first nine months of 2011, Iran provided 34.2% of Greece’s total oil imports, 14.9% of Spain's, and 12.4% of Italy's (Watkins, 2012); however, after the sanctions Iran had to cut its oil export to the EU. Losing the EU as Iran’s oil customer has a considerable impact on Iran’s economy, regarding the loss of one of the important sources for receiving international exchanges.

270 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Moreover, energy sector has a tightened link to Iran’s economy, crude oil and its derivatives export are about 80% of Iran’s total exports. Hence, Iran’s economy is very sensitive and vulnerable to the oil prices. Paul Rivlin (2006) has studied the Iran’s energy vulnerabilities and concluded that Iran is highly reliant on oil export revenues, and it is massively vulnerable to international energy sanctions.Whereas the EU stands for 18% of Iran’s oil exports from January to June of 2011 (EIA, 2012: 04), the dilemma if Iran could bypass the EU energy embargo by selling its oil to other countries might arise. But the multilateral sanctions have made hard conditions for Iranian government in order to receive the oil payment due to the SWIFT sanction and also problems for exporting its oil to other countries because of the oil tankers insurance embargo. After the western sanctions, the transaction of money for the oil payments was difficult. This was the reason for which Iran started to export oil with bartering system to countries such as India and Turkey (BBC Persia, 2012). India was the first country which started to buy oil from Iran by paying Gold instead of Dollar. However, not only the payment system but also the insurance of the oil tankers was problematic for Iran. The main previous insurance companies, Europeans are banned to insure Iran’s oil tankers and sea regulations don’t let oil tankers deliver oil without having insurance. Financial Times stated that the main Asian oil consumers of Iran -South Korea, China and Japan-suspended buying Iran’s oil in 2012 because of the EU insurance ban on tankers transporting Iran’s crude oil (The Washington Free Beacon: 2012). Nevertheless, Iran declared on July 28, 2012 that the country will insurance the oil tankers itself (Radio Farda News, 2012). Another problem raised because of sanctions in regard to Iran’s oil industry and oil export is related to the decline of Iran’s oil production. Iran’s oil fields need huge investment that Iranian government could not afford it. In addition, due to the international isolation, the government cannot borrow its necessary money from foreign countries (Yavari and Mohseni, 2010: 38). The oil and gas directory of the Middle East has recently published a report which analyses the future outlook of Iran’s oil and gas industry. Accordingly, Iran needs to make economic reforms and develop foreign investment together with technological advancement in order to increase its energy resources. But following the sanctions many of projects are sentenced to slow down due to the lack of investment and financial sources. Furthermore, oil has the prominent position on Iran’s economy growth rate; according to Crane, Lal and Martini (2008) who studied statistical analysis, the results show that if the oil production changes by 10 percent, the GDP of Iran will change by 2.7 percent. As shown on Figure 2.6.1, Iran’s crude oil production has decreased considerably from 2009. Iran reached to production level of 3.16 Million Barrel per day (bpd) on June 2012 which has been the lowest level since 1992. The U.S. Energy information Administration (EIA) predicted that Iran’s crude oil production will fall to 2.7 Million bpd at the end of 2012.

Figure extracted from Bianco Research, Charts of the Week, 11 July 2012.

271 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

2.7. The Impacts of the U.S Sanctions on Iran’s Banks and Financial System Following the sanctions, Iran’s currency -Rial-has experienced depreciation against the U.S. Dollar and lost more than half of its value during the last year. In July 2011, the exchange rate of Rial against Dollar was about 11,600 Rial, but in the July of 2012 it was about 19,580 Rial on the free market, which means 60% Rail’s devalueation (Aftab News, Exchange Rate Archieve). Figure 2.7.1 shows the Rial devaluating against Dollar from July 2011 to October 2012, in both Iran’s free market and the rates of Iran’s central bank. The figure also indicates how the gap is increasing between the market and state value of Dollar, which makes a good condition for rentier people to misuse this big gap through buying the state value dollar and selling it in market value, and gaining huge profits. There are plenty reasons for devaluing Rial against the dollar, among which the most important ones are as below: The high volume of money liquidity, the recession in housing and land market made many people to invest their money in gold and exchange rate market (because of the low interest rates of the banks), so the high volume of currency has flooded into Iran’s market. The high demand for exchange rates especially for the Dollar. People are worried about the consumer goods prices and inflation (psychological effects of the sanctions on market), and they find the way to buy currencies to protect their savings. People are converting their assets to gold or Dollar rather than make investments in housing or industry. The reason of this lies behind the fact that Iranian people have the experience of the Iran-Iraq war. So, they think that if war starts, they can prevent the loss of their assets by changing them to more liquid assets like Dollar and gold. Huge profits that rentier people earn due to multi-rate exchanges, causing them to gain great profits in a short time. The initial effect of the multi-rate exchange rates is just the getting richer of the rich people and getting poorer of the poor people.

Market value data extracted from Aftab News exchange rate archive and central bank value data extracted from Iran’s central bank exchange rate archive.

3. CONCLUSIONS In response to the Iranian government’s continuation of uranium enrichment, the U.S., UN and the EU ratified severe sanctions against Iran which had inevitable impacts on Iran’s economy. Along with Iran’s internal long-term economic problems, multilateral western sanctions have taken a toll on Iran’s economy from many aspects. The previous economic problems make the favorable context for day-by-day sanctions to affect Iran’s economy: Iran’s dependency to the oil revenues were the best reason’s for the West to impose sanctions on Iran’s

272 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

oil export which yielded more pressure on Iranian people and the government. Sanctions on Iran were wisely designed to generate a domino effect on all parts of Iran’s economy. However, not only the sanctions but also The Iranian government mismanagement and inefficiency has enhanced the negative effects of the international sanctions. Hence, improving the political relations with the international community with serious and practical negations will be an inevitable step in Iran’s economic development.

References Aftab News Currency exchange rate archive, http://www.aftabnews.ir/vtpg4.vqaak9trrp.html. BBC Persia (2012), Bartering oil and gold between Iran and Turkey, BBC Persia, August 10, 2012, http://www.bbc.co.uk/persian/business/2012/07/120710_l72_oil4gold_vid.shtml, [Accessed Aug 10, 2012]. Bianco research (2012), Charts of the week http://www.arborresearch.com/bianco/?cat=27&samplecat=7, [Accessed July 11, 2012]. Energy Information Administration (EIA). Country Analysis Brief: Iran (2012), http://www.eia.gov/cabs/iran/pdf.pdf. Eric Watkins (2012), The EU oil embargo targets Iran’s nuclear drive, The oil and gas journal, http://www.ogj.com/articles/2012/01/new-eu-oilembargo-targets-irans-nuclear- drive.html, [Accessed Jan 26, 2012]. Financial Times (2012), Iran’s oil output falls to a 20-year low, http://www.ft.com/intl/cms/s/0/d8e28a4e-c9e6-11e1- a5e200144feabdc0.html#axzz21uyg0UrN, [Accessed July 09, 2012]. Hamshahri Online (2012), India barters Iran’s oil with gold, http://www.hamshahrionline.ir/news-158238.aspx, [Accessed Jan 25, 2012]. International Monetary Fund 2011 report: world economy outlook (Sep 2011): 198-203. https://www.imf.org/external/pubs/ft/weo/2011/02/pdf/text.pdf. Iran’s Central Bank Exchange rate archive, http://www.cbi.ir/ExRates/rates_fa.aspx. Islamic Republic of Iran (2011) Article IV Consultation-Staff Report; Public Information Notice on the Executive Board Discussion; and Statement by the Executive Director for Iran, International Monetary Fund: IMF Country Report No. 11/241. Islamic Republic of Iran (2011) Article IV Consultation—Staff Report; Public Information Notice on the Executive Board Discussion; and Statement by the Executive Director for Iran, International Monetary Fund: IMF Country Report No. 11/241. Karim Sadjadpour (2011), The Battle of Dubai: The UAE and the U.S. Iran cold war. Washington D.C: The Carnegie Papers. Kazem Yavari and Reza Mohseni (2010), the impacts of trading and financial sanctions on Iran’s economy: a historical analyses, Majles and Pajouhesh journal, Vol. 16, No: 61. Keith Crane, Rollie Lal, Jeffrey Martini (2008). Iran’s political demographic and economic vulnerabilities, California: Rand cooperation. Khabar Online News (2012), What happened after president Ahmadinejad’s statement about hidden wharfs? http://www.khabaronline.ir/detail/222701, [Accessed June 23, 2012]. Mahmood Tavassoli and Masume Fooladi (2006), The study of the effects of oil global prices on Iran’s GDP and employment using an econometric model, The journal of economic research, No.76. Nader Habibi (2010), The impact of sanctions on Iran-GCC Economic Relations, Crown center for the Middle East studies, No. 45.

273 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Pars Daily News (2012), 80 illegal wharfs in Iran, http://parsdailynews.info/85976.htm, [July 28, 2012]. Paul Rivlin (2006), Iran’s energy vulnerability, The Middle East Review of International Affairs, Vol. 10, No. 4. Press TV (2012), China Chile to boost trade by 2015: Chinese premier, http://www.presstv.ir/detail/2012/06/27/248158/china-chile-double-trade-2015/, [Accessed June 27, 2012]. Radio Farda News (2012), Iran expands oil tanker insurance, http://www.radiofarda.com/content/f12_iran_expands_oil_tanker_insurance/2465 9378.html, [Accessed July 29, 2012]. Reuters (2010) UAE freezes 41 Iran-linked bank accounts-reports, http://www.rthe EUters.com/article/2010/06/28/iran-uae-sanctionsidUSDAH83496020100628, [Accessed June 28, 2010]. Reuters (2012), Iran's oil output to fall to 2.7 million bpd by end 2012, http://uk.rthe EUters.com/article/2012/06/12/uk-eia-iran-productionidUKBRE85B11320120612, [Accessed June 12, 2012]. Sound Cloud (2010) Abolhassan Banisadr audio speeches, http://soundcloud.com/a- banisadr/89-06-30-1, [Accessed Sep 21, 2010]. The Oil and Gas Directory of Middle East: Islamic Republic of Iran (2011): 1074-1075. http://www.oilandgasdirectory.com/research/Iran.pdf. The Washington Free Beacon (2012), Gold for oil, http://freebeacon.com/gold-for-oil/, [Accessed July 12, 2012]. The world fact book: rank order, Central Intelligence Agency (CIA), https://www.cia.gov/library/publications/the- worldfactbook/rankorder/2178rank.html. Trade Statistics, Iran’s Chamber of Commerce, http://www.tccim.ir/ImpExpStats.aspx?slcImpExp=Import&slcCountry=&sYear= 1390&mode=doit. World Bank data base by country: Iran, Islamic Republic, World Bank, http://data.worldbank.org/country/iran-islamic-republic. World Economic Outlook Database, International Monetary Fund (IMF), http://www.imf.org/external/pubs/ft/weo/2012/01/weodata/index.aspx.

274 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

STUDYING THE RELATIONSHIP BETWEEN EMOTIONAL INTELLIGENCE AND TRANSFORMATIONAL LEADERSHIP IN IRAN

Assoc. Prof. Dr. Hasan Gül Faculty of Economics and Administrative Sciences, Ondokuz Mayıs University. Turkey [email protected]

Hamid Nabilou University of Tehran, Tehran, Iran

Abstract In current article, the role of emotional intelligence on transformational leadership was surveyed. Emotional intelligence has 5 dimensions include: self-awareness, self-regulation, motivating oneself, empathy and social skills which considered as 5 secondary hypotheses. First of all by applying Pearson and Regression test, correlationship and the influence of emotional intelligence on transformational leadership was surveyed which results show that there are positive and meaningful correlationship between emotional intelligence and its indices with transformational leadership. Going on, by using Average test, the levels of each variable was tested that just transformational leadership wasn't placed in a suitable situation. Also the results of using AHP technique, show empathy is the most important dimension of emotional intelligence and after that, social skills, self regulation, motivating oneself and self awareness were placed in other places in direct order. Finally the correlations between demographic characteristics with emotional intelligence and transformational leadership was studied that there were no relationship between them.

Keywords: Emotions, Emotional Intelligence, Leadership Styles, Transformational Leadership

1. Introduction Among the many wonders of the land, sea and sky that has been examined, seems the most interesting thing is human. Despite the abundance of psychologists, sociologists and anthropologists, the people have done, yet the man is unknown with the hidden talents of more than what is thought. The man, according to the two main centers of his intellect and feeling, the outcome of their development, growth and balance to our promise of a balanced human being, but when schools and universities as well as more rational and logical to teach him the importance of their, and the nurturing and development of beliefs, emotions, reason and logic that can be used to control aspects of evil, far left. Of X and Y and management theories, and principles of motivation and communication, and leadership in the organization, meaning that all the needs of the invisible man, the cycle of organizational behavior, are not considered, and this part of the iceberg organization, always in sight captain ship management organizations, remains hidden. In Maslow's theory, obviously, need to love them, is specified in the third. Even the theories of leadership, leaders of separation of duties, both the central and pivotal man, the result is that managers, and largely spontaneous, into orbit, sensitivity and attention, and they neglect the duties of his circuit (Kashani, 2003). If we attend to scientists researchers in the field of intelligence, we can see that the path of reasonable intelligence, and cognitive factors in the human mind, the emotional intelligence and non-cognitive factors in mind is moving (Kashani, 2003).

275 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

People, who have high emotional intelligence, understanding emotions in self and others, and controlling the emotions, are at high levels. Now, if these persons, employees of organizations are using this advantage, they can in order to obtain goals, and how best to manage it, and thus provide high performance, have a decisive role (Jalili, 2008). In successful organizations, organizational development professional, began with the concept of emotional intelligence. Self-regulation value and self-awareness, build relationships, receive intuitive and emotional factors in work life, are impossible to doubt. In these organizations, the importance of team work for success, team spirit and empowerment of employees can work, to develop emotional intelligence with improved characteristics. Ability to integrate knowledge management and emotional intelligence in organizations, directing people towards achieving the goal is efficient and useful. Emotional intelligence to understand and manage effectively, not only about the new proposal is presented to motivate people, but this will give you about the organization and management, to act constructively (Druskat and Wolff, 2001). Since emotional intelligence and leadership skills, have a close relationship with each other (Sosik and Megerian, 1999), when managers have high interpersonal skills, behavior change is an invitation to be a lot of the show. Transformational leadership, closely associated with qualities such as confidence, faith, self-controlling, can solve the existing conflicts in the organization, and relieve stress (Bass, 1990), motivation (Goleman, 1995). Also, empathy and awareness are other factors that will have a great effect on the performance leaders (Burkham, 2010). Successful performance in almost two thirds of successful organizations is related to the emotions and social skills of managers and employees such as confidence, flexibility, stability, sympathy, and harmony with one another (Cherniss, 2000). Characteristics of transformational leadership and emotional intelligence, is consistent with the values and vision, and the relationship between these two variables in the organization there is likely to achieve the organization's values will be facilitated. Thus in the present study, the role of emotional intelligence on transformational leadership style-oriented, will be investigated.

2. Literature Review 2.1. Transformational Leadership In recent years, numerous studies have been done on the subject of leadership, and many of its definitions are also provided. This is one of the definitions of leadership as "the performance behavior of a leader, and the behavior of business groups and organizations to be effective." Another definition by Owen (1987) is: "What is the relationship between leaders and followers (Owen, 1987)." The dynamics of the labor leaders, because of their passion and leadership, which ultimately will lead to improved interaction between them and their followers. All of the research in recent years, the stable relationship between leaders and followers, are not emphasized (Goleman, 1995). Downton, 1973, for the first time, considered the differences between transformational and transactional leadership (Downton, 1973). Zaleznik (1977) theory of transformational leadership, and subordinate to the president needs, based on goals, expanded (Zaleznik, 1977). Transformational leadership is one of the main theories about leadership during the past twenty years (Barbuto and Burbach, 2006). This type of leadership is not merely a relationship between leaders and followers, but leaders in motivation to achieve higher goals in the covers (Burns, 1978). Transformation needs high levels of people, and strong relationship with a firm determination. About two decades ago, researchers at the internal aspects of motivation realized

276 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

that, unlike earlier studies, was associated with transformational leadership (Barling et al, 2000; Sosik and Megerian, 1999). When the leaders of organizations, interests and wishes of the employees are properly understood and realized, will create transformational leadership. Whenever groups and work teams are of high self-awareness understand the organizations goals and mission, leaders inspire their people to increase their own interests, for having a good group (Bass, 1990). Transactional leadership emphasizes on aspects beyond the basic needs of individuals, such as food, shelter, security and dependence. This type of leadership is result of lower performance or changes are meaningless in the different studies (Bass and Avolio, 1993; Bass, 1988; Burkham, 2010). Transformational leadership style, through which individuals receive rewards for their performance, they are receiving, is defined (Bass, 1990). When the transformational leadership characteristics are more than the transactional, organizational effectiveness and job satisfaction of their leaders see their people (Harter and Bass, 1988). Chief executive officers, middle levels of management, they use transformational leadership style (Keller, 1995). Also working in groups, there are some aspects of development- oriented leadership, may lead to improved performance of employees and organizations. Having a vision, communicating and moving staff, in order to achieve the vision, the result of changes due to the transformational leadership is developed (Burkham, 2010). But on the other hand, when the transactional leadership, the priority is development-oriented, more people will despair, and will have poor performance (McColl-Kennedy and Anderson, 2002). Transformational leadership, based on greater collaboration between employees, and is based on their needs (Zaleznik, 1977), and despite being a major factor in increasing the effectiveness of organizations (Burkham, 2010), considered to be closely associated with moral character, leadership and work ethic as well. Moreover, the leaders can motivate employees to do things better, and manage their time and disappointment is in crisis (Avolio and Bass, 1988). Five components of transformational leadership, including: characteristics of the ideal, the ideal behavior, mental urges, motivation, inspiration, and personal considerations (Avolio and Bass, 2004). Transformational leadership role in achieving the goals of the organization plays, never the result of using extransformational leadership style, will not be comparable (Howell and Avolio, 1993).

2.2. Emotional Intelligence In comparison with other creatures, humans are emotional creatures. Emotions and feelings, beliefs, motivations, behaviors and interactions of humans with each other, and in fact every moment of life, has witnessed with emotion (Brown, 2003). In the past, there was belief that feelings, the decisions are just and reasonable (Albrow, 1992). But it must be acknowledged that feelings have a crucial role in the decision making process (Forgas, 1995). In fact, using emotions in decision-making process, it is essential (Damasio, 1994; Goleman, 1995). Emotional intelligence consists of skills, capabilities and competencies, is the ability to fulfill their needs, and is effective in overcoming their problems (Bar-On, 2002). Learning these skills is considered critical success factors in their professional life (Burkham, 2010). Emotional intelligence is also very interested in the field of management science and psychology experts, is in recent years. Emotional intelligence is the main factor of success in life, and their attitudes to work life and improving the world around. Given that emotional intelligence is a critical and fundamental concept, its acquisition is difficult and understanding it more difficult than understanding the cognitive intelligence (IQ). If people are able to

277 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

understand their emotions and others, they can also cause major changes in their daily life (Goleman, 1998; Burkham, 2010). Emotional intelligence, is defined as understand and manage emotions in self and others (Goleman, 1995) and there significant impact on the success of individuals - whether in personal life and professional life (Goleman, 1998). Emotional intelligence, social intelligence is a subset, which includes a person's ability to manage emotions in self and others is to understand the situation, and information required to direct their thoughts and actions (Mayer and Salovey, 1993). This variable is acquired with age, increases. With individual performance improvement, people in different aspects of your life, success will be achieved (Lajoie, 2002). People who have high levels of emotional intelligence, to achieve greater career success, stronger relationships with others, to be effective, the people they lead, and ultimately, their lives are more enjoyable(Cooper and Sawaf, 1997). Emotional intelligence for the first time in 1990 was introduced by Mayer and Salovey in the literature (Mayer and Salovey, 1997). In recent years, according to many studies in the field of emotional intelligence, its various definitions are presented (Jordan, Ashkanasy and Hartel, 2003). Understanding emotional intelligence can be high (Goleman, 1998), and the accurate assessment of emotions (Druskat and Wolff, 2001), using emotions to make decisions (Cherniss and Adler, 2000), defined understand emotions and emotional knowledge (Ciarrochi, Chan and Caputi, 2000; Dulewicz and Higgs, 2000), and emotions for the emotional and intellectual growth (Mayer et al, 2001). Components of emotional intelligence in this study include: - Self-awareness, we recognize that your feelings at any particular moment, and they are best used to take the decision. And with a realistic assessment of your abilities, your confidence in our cause. - Self-regulation, that is placed under the supervision of your emotions, and using them correctly, your work easier and easier to do. Satisfy their desires and cravings, and instead, move towards the goals. - Motivation, ie, in order to achieve your goals, your deepest values and interests can be used to improve its performance, and the problems are intractable. - Empathy, the ability to sense what others feel, and that we can understand their point of view, and we develop relationships with others, and create more people friendly. - Social skills, ie on their feelings, to have control, and appropriate to the situation before, we can easily communicate with others, and when participating in group work, rather than conflict, with others to negotiate, and cooperate with them , we find better results (Goleman, 1998).

2.3. Emotional Intelligence and Leadership Leaders in their role have extensive interaction with others, and more than other people, organizations, and emotional skills, and a wide range of interpersonal skills, are needed. Goleman during his research, which has been done to investigate this issue, it concluded that about two-thirds of the work done by normal people, they may be referring to the competencies of emotional, cognitive, and not the technical skills. While this figure, the leaders of 80 to 100 percent (Goleman, 1998). What is the organization's supreme leader, what the working class action, whether someone outside the organization, is one who is able to affect others (Rezaian, 2001).

278 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

The importance of morale and leadership behaviors associated with it, is surprising. Mood and behavior as the leader, the instigator of the spirit, emotions and behavior of other individuals (Goleman, Boyatzis, Mackay, 2002). So that people can say, not only are the leaders, but they mimicking (Goleman, 1998). Emotional intelligence, such as the electrical wire passes to transmit across the organization. With a more specific conclusion, we can say that the spirit of a leader, quite contagious and is transmitted, so that very rapid and severe, spread throughout the environment. If a leader's mood and behavior with the spirit, a strong stimulus to business success, then, the first duty of a leader, leadership is emotional. A leader must ensure that only an optimistic spirit, reliable and have high energy, but also by the behavior of his followers adopted, feels the same way, and to act. Therefore, it is necessary that the manager meditative analysis, how to influence their emotional leader of the spirits, and organize activities to identify, and then the same order, to modify their behavior based on it (Goleman, Boyatzis, Mackay, 2002). The leadership in terms of emotional, intelligent, and can be through self-awareness, spiritual control. Of autonomy, they improve. Through empathy, to understand their impact and management of relations, to behave in a way those others raise morale (Goleman, Boyatzis, Mackay, 2002). Such leadership can easily deal with problems, and provide better solutions, and in its decision of non-rigid and not flexible, and enthusiasm, a sense of trust and cooperation will develop in its followers (George, 2000). Thus, in recent decades, most researchers, emotional intelligence has been introduced as a factor for effective leadership (Higgs, 2003; George, 2000). Emotional intelligence, common characteristics of effective leaders, but this does not mean that IQ and technical skills, are not useful, but these, are the preconditions necessary to achieve managerial posts. However, emotional intelligence is a necessary condition for leadership, and without it, the best educated person in the world is seen, it can't be a great leader (Goleman, 1998).

2.4. Emotional Intelligence and Leadership Development-Oriented As noted, since many studies have focused on the relationship between leadership and emotional intelligence. It can be argued that the transformational leadership, organizations can increase effectiveness, and improve creativity and innovation leaders. Evidence also suggests that emotional intelligence in individuals, and to develop important skills, both in personal life and professional life is people. Leaders who have high emotional intelligence, managing their emotions and feelings will be more successful. These managers will be able to easily improve their internal poor conditions, which may affect their flexibility and creativity (Mayer et al, 1991). When a leader, has expressed confidence in their subordinates, they are also more likely to express positive feelings, the show, and for achieving the goals and ideals of their leader, they will be allies with each other (Gardner and Avolio, 1998). May be that emotional intelligence capabilities are used, the leaders in the effective application of leadership skills, and understanding the relationship between transformational leadership and emotional intelligence can help (Barling et al, 2000). Many investigations about the relationship between emotional intelligence and leadership has been effective (Higgs and Aitken, 2003; Sosik and Megerian, 1999). But above all, the relationship between emotional intelligence and transformational leadership, the strength is higher than other relationships (Burkham, 2010). When leaders are benefiting from high intrapersonal skills, behaviors probably evolved as an invitation to discrimination. Bass (1990) believes, and significant positive relationship between leadership and confidence, belief, self-regulation, the ability to resolve conflicts, and

279 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

reduce stress there (Bass, 1990). The high motivation of the characteristics of successful and effective leadership (Goleman, 1995). Leadership development as one of the characteristics of which is also mentioned (Burns, 1978). Self-awareness is also a factor in addition to leadership, has a great effect on the performance (Church, 1997). All these skills, emotional intelligence are subsidiaries (Goleman, 1995).

2.5. Conceptual Model and Research Hypotheses The following is adapted from Burkham (2010) study, the relationship between emotional intelligence and its five dimensions (self-awareness, self-regulation, motivation oneself, empathy and social skills) to lead the reform-oriented shows. Moreover, the demographic characteristics were added to the base model. In this study, emotional intelligence and its dimensions, including demographic characteristics, as independent variables, and transformational leadership style as the dependent variable are considered.

Self awareness

Self regulating

Motivatingoneself Emotional intelligence Transformational leadership

Empathy Demographic characteristics Age Gender Social skills Educational level Job experience

Figure 1: Conceptual framework (Burkham, 2010)

H1: Between emotional intelligence and transformational leadership style, there is a significant positive relationship. H1a: Between self-awareness and transformational leadership style, there is a significant positive relationship. H1b: Between self-regulation and transformational leadership style, there is a significant positive relationship. H1c: Between motivation oneself and development-oriented leadership style, there is a significant positive relationship. H1d: Between empathy and transformational leadership style, there is a significant positive relationship. H1e: Between social skills and development-oriented leadership style, there is a significant positive relationship. H2: Between the demographic and development-oriented leadership style, there is a significant positive relationship. H2a: Between age and transformational leadership style, there is a significant positive relationship. H2b: Between gender and development-oriented leadership style, there is a significant positive relationship.

280 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

H2c: Between the educational level and transformational leadership style, there is a significant positive relationship. H2d: Between Job experience and development-oriented leadership style, there is a significant positive relationship.

3. Research Methodology Study of data collection, descriptive study - a survey, and the objectives of this research is applied. To collect data related to the research literature, the library method was used. These refer to the articles, books and papers of various national and international literatures on the research variables - emotional intelligence and leadership-oriented development - were collected. For collecting data from respondents and field methods (questionnaire) was used. Questionnaire in three parts: emotional intelligence, leadership-oriented development, and demographic characteristics were designed. Part of emotional intelligence with 33 questions, and transformational leadership is also contained 20 questions. Therefore, given that a question was considered as an open question, the questionnaire contains 58 questions. Distribution of each emotional intelligence dimension can be seen in Table 1. Table 1. Distribution of survey questions about emotional intelligence Dimensions of Emotional Intelligence Number of Questions Self-awareness 8 Self-regulation 7 Motivating oneself 7 Empathy 6 Social skills 5

The study population consisted of 245 employees Saipa Company - supplier of automotive parts. Therefore, the numbers of questionnaires were distributed among the population. Of these, 227 questionnaires were returned, the 221 number for statistical calculations, were found suitable. Data from the tests of Kolmogorov-Smirnov, Spearman, regression, and mean the software SPSS 17, and the analytical hierarchy process technique (AHP) was used. Questionnaire for validity, content validity to be earnest. For this purpose, questionnaires, the collective, a group of professors and experts in the field of management was that the imposed corrective feedback, and final approval of their population was distributed among the people.

Table 2. Cronbach Alpha for study variables Variables Alpha Value Cronbach Transformational leadership 0.82 Emotional Intelligence 0.78 Self-awareness 0.81 Self-regulation 0.85 Motivating oneself 0.79 Empathy 0.76 Social skills 0.74

To determine the reliability of the technique also was used for Cronbach alpha. For this purpose, 35 subjects randomly selected from the population, and questionnaires were distributed among them. Cronbach alpha values for study variables are presented in Table 2. The alpha Cronbach value for all variables are greater than 0.7, confirming the reliability of research variables.

281 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

4. Data Analysing 4.1. Kolmogorov-Smirnov Test The experimental data were used to assess normal distribution.

Table 3. The results of applying Kolmogorov-Smirnov test Social Motivating Self- Self- Transformational Emotional Empathy skills oneself regulation awareness leadership Intelligence

0.183 0.017 0.021 0.000 0.016 0.042 0.032 Sig

Given the amount of this sig, for all variables, the amount of error (0.05) is rejected to be normally distributed data. Therefore, to test the hypothesis, the number will be used for non parametric statistics.

4.2. Spearman test This test is used to examine the relationship between the variables investigated.

Table 4. Results of applying the Spearman test

Variables Spearman r Sig Test

Emotional intelligence and leadership development-oriented 0.53 .000 will reject H1

Self-awareness and leadership development-oriented 0.54 .000 will reject H1a

Self-regulation and transformational leadership 0.43 .000 will reject H1b

Motivating oneself and leadership development-oriented 0.71 .000 will reject H1c

Empathy and transformational leadership 0.59 .000 will reject H1d

Social skills and leadership development-oriented 0.38 .000 will reject H1e

As can be seen in Table 4, the sig, the error for all variables under study (0.05) is, and so there is a positive relationship between emotional intelligence and its dimensions, with a transformational leadership, it will be approved.

4.3. Friedman Test The test will be used for determining the variables’ ranks. Table 5: The results of applying Spearman test

Variables Mean Rank Self awareness 0.41 Self regulating 0.33 Motivating oneself 0.35 Empathy 0.29 Social skills 0.31 N= 245, χ2= 196.064, df= 4, Sig= 0.000

As can be seen in Table 5, empathy is the most important dimension of emotional intelligence and social skills and self regulating were placed in second and third places.

282 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

4.5. Average Test To evaluate and rate each of the variables in the research firms Saipa, the mean test was used. The results of applying this test are presented in Table 6.

Table 6. Results of tests using the Average test Variables Z Statistics Test Transformational leadership 1.645 3.395 High level Emotional Intelligence 1.645 2.216 High level Self-awareness 1.645 1.845 High level Self-regulation 1.645 1.924 High level Motivating oneself 1.645 1.141 Low level Empathy 1.645 2.319 High level Social skills 1.645 2.463 High level

As can be seen in Table 6 all variables apart from “motivating oneself” were placed in high level.

4.6. One-way Variance Analysis To investigate the relationship between emotional intelligence and demographic transformation-oriented leadership, Chi-Square test was used for analysis.

Table 7. Results of tests using Chi-Square test (the relationship between emotional intelligence and demographic) Relationship between variables P-value Error rate Test

Age with emotional intelligence 0.218 0.05 Hypothesis H2a can not be rejected

Gender with emotional intelligence 0.125 0.05 Hypothesis H2b is rejected

Education level of emotional intelligence 0.259 0.05 Hypothesis H2c can not be rejected

Job experience with emotional intelligence 0.437 0.05 Hypothesis H2d can not be rejected

As can be seen in Table 7, the demographic and emotional intelligence, there is no relationship. Table 8 shows the relationship between demographic change and leadership-oriented.

Table 8: Results of one-way ANOVA analysis (the relationship between demographic characteristics and transformational leadership)

Error Relationship between variables P-value Test rate

Age with the transformational leadership 0.218 0.05 Hypothesis H2a can not be rejected

Gender with transformational leadership 0.125 0.05 Hypothesis H2b can not be rejected

283 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Education level of leadership development- 0.259 0.05 Hypothesis H2c can not be rejected oriented

Job experience with transformational leadership 0.437 0.05 Hypothesis H2d can not be rejected

The above table also indicates the absence of a positive and significant relationship between demographic change and leadership oriented.

5. Conclusion Cognitive intelligence and technical skills are basic needs and basic things. But emotional intelligence is another factor that without it, managers, the ability of great leaders, was not available (Goleman, 1998). Emotional intelligence has an important role in various tasks related to high levels of the organization plays. Despite all the available information, there are questions still unanswered, about the potential relationship between emotional intelligence, and application-oriented developments for leadership. Study aimed to investigate the role of emotional intelligence on transformational leadership-oriented, in a society composed of 246 employees Behnoush Company. Results of tests using the Kolmogorov-Smirnov tests, showed that the distribution of scores obtained is normal, and thus test the hypothesis, the Spearman and regression tests, which are among the parametric statistics were used. The results of applying the Spearman test, showed that between emotional intelligence and its dimensions, in company with the SAIPA transformational leadership, there is a significant relationship. The positive and significant effect on emotional intelligence and its dimensions, the transformational leadership was also demonstrated using regression. This means that the managers of each of the dimensions of emotional intelligence, leadership style evolved from an invitation to use them, will increase. Therefore, these results suggest that increasing the skills of emotional intelligence, a variety of strategies, including training courses to enhance emotional intelligence, emotional intelligence of employees who are high, management training programs, communication and empathy training, training on how to overcome conflict and its resolution, stress management self-regulation, and should be used. The results match with the research results of and Higgz & Aitken (2003) and Sosik & Megerian (1999). The results of applying the test showed that the mean level of emotional intelligence and its dimensions Behnoush company, was above average, but the transformational leadership is not desirable. The process of hierarchical analysis technique to rank the dimensions of emotional intelligence, were used. The results suggest that empathy and social skills, emotional intelligence are the most important dimensions, and self-awareness, at least plays important role to the application of transformational leadership style. In the end, the relationship between demographic characteristics, emotional intelligence and leadership-oriented development, were investigated, which eventually became clear that only there is a relation in respondents between gender and emotional intelligence. In other cases, no relationship between parameters was observed. Thus, the age, gender, education level and years of service, using the transformational leadership, have a relationship. The lack of relationship between gender and development-oriented leadership, the results are consistent with the results of Mandell and Pherwani (2003), and Burkham (2010). Finally, it is recommended the managers of the organization that placing people in jobs and posts, they should pay more attention to theirs various decision-making style and leadership

284 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

style, so with this way, they can chose the best person, and at the same time, have the stronger and more satisfied employees control. If leaders have good information in about style and orientation of the people, it helps them make the best decision about matching between person and job.

REFERENCES

Albrow, M. (1992), Sine Ira et studio–or Do Organizations Have Feelings? , Organization Studies, 13(3), 313‐329. Askot , and Wolff, B. , 2001 , " to develop emotional intelligence in Groups " over the magazine , Fall. Avolio, B. J. and Bass, B. M. (1988), Transformational leadership, charisma and beyond. In J. F. Hunt, B. R. Baloga, H. P. Dachler, and C. Schriesheim (Eds.), Emerging leadership vistas (pp. 29‐50). Elmsford, NY: Pergamon Press. Avolio, B. J. and Bass, B. M. (2004), Multifactor leadership questionnaire manual and sampler set. Mind Garden, Inc., www.mindgarden.com. Bar‐On, R. (2002), Bar-On Emotional Quotient Inventory: Technical manual. Toronto, ON: Multi‐Health Systems Inc. Barbuto, J. E. and Burbach, M. E. (2006), The emotional intelligence of transformational leaders: A field study of elected official , The Journal of Social Psychology, 146(1), 51-64. Barling, J., Slater, F. and Kelloway, E. K. (2000), Transformational leadership and emotional intelligence: An exploratory study , Leadership and Organization Development Journal, 21(3), 157‐161. Bass, B. M. (1988), Evolving perspectives on charismatic leadership. In J. A. Conger and R. N. Kanungo (Eds.), Charismatic leadership: The elusive factor in organizational effectiveness (pp. 40‐77). San Francisco: Jossey‐Bass. Bass, B. M. (1990), Bass & Stogdill’s handbook of leadership: Theory, research and managerial applications (3rd ed.). New York: The Free Press. Bass, B. M. and Avolio, B. J. (1993), Transformational leadership: A response to critiques. In M. M. Chemers and R. Ayman (Eds.), Leadership theory and research: Perspectives and directions (pp. 49‐80). New York: Academic Press. Brown, R. B. (2003), Emotions and Behavior: Exercising Emotional Intelligence , Journal of Management Education, 27. Burkham, A. B. (2010), The relationship of emotional intelligence and transformational leadership behavior in Texas AgriLife Extension Service mid-managers, Dissertation in Agricultural Education, Submitted to the Graduate Faculty of Texas Tech University in Partial Fulfillment of the Requirements for the Degree of Doctorate of Education. Burns, J. M. (1978), Leadership. New York: Harper and Row. Cherniss, C. (2000), Emotional Intelligence: What it is and Why it Matters. Annual Meeting of the Society for Industrial and Organizational Psychology. New Orleans, LA. Cherniss, C., and Adler, M. (2000), Promoting Emotional Intelligence in Organizations. Alexandria, VA: American Society for Training and Development (ASTD). Church, A. H. (1997). Managerial self‐awareness in high‐performing individuals in organizations , Journal of Applied Psychology, 82, 281‐292. Ciarrochi, J. V., Chan, A. Y. C., and Caputi, P. (2000), A critical evaluation of the emotional intelligence construct , Personality and Individual Differences, 28, 539-561.

285 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Cooper, R. K., and Sawaf, A. (1997), Executive EQ: Emotional intelligence in leadership and organizations. New York: Grossat / Putnam. Damasio, A. R. (1994), Descartes’ error. New York: G.P. Putnam’s Sons. Downton, J. V. (1973), Rebel leadership: commitment and charisma in the revolutionary process. New York: Free Press. Druskat, V. U. and Wolff, S. B. (2001), Building the Emotional Intelligence of Groups , Harvard Business Review, 79(3), 81-90. Dulewicz, V., and Higgs, M. (2000), Emotional intelligence: A review and evaluation study , Journal of Managerial Psychology, 15(4), 341-372. Forgas, J. P. (1995), Mood and judgment: The affect infusion model , Psychological Bulletin, 117, 39‐66. Gardner, W. L. and Avolio, B. J. (1998), The charismatic relationship: A dramaturgical perspective , Academy of Management Review, 23, 32‐58. George, J, M. (2000), Emotions and leadership: the role of emotional intelligence , Human Relations, 53(8), 1027-1055. Goleman, D. (1995), Emotional Intelligence. New York: Bantam. Goleman, D. (1998), Working with emotional intelligence. London: Bloomsbury. Goleman, D., Boyatzis, R. and Mackay, (2002), Emotional intelligence in leadership and management organization , translator Bahman Ebrahimi, Industrial Management Organization. Harter, J. J., and Bass, B. M. (1988), Superior’s evaluations and subordinates’ perceptions of transformational and transactional leadership , Journal of Applied Psychology, 73(4), 695‐702. Higgs, M. (2003), How can we make sense of leadership in the 21st century , Leadership and Organization Development Journal, 24(5), 273-284. Higgs, M. and Aitken, P. (2003). An exploration of the relationship between emotional intelligence and leadership potential , Journal of Managerial Psychology, 18, 814‐ 823. Howell, J. M., & Avolio, B. J. (1993), Transformational leadership, transactional leadership, locus of control, and support for innovation: Key predictors of consolidated business- unit performance , Journal of Applied Psychology, 78, 891–902. Jalili, S. (2008), The effect of emotional intelligence, social capital and human resource development company Bhrh Vry News , MA thesis, Islamic Azad University of Tehran. Jordan, P. J., Ashkanasy, N. M., and Hartel, C. E. J. (2003), The case for emotional intelligence in organizational research , The Academy of Management Review, 28(2), 195. Kashani , M. (2003), The role of management , Proceedings of the Conference on Human Resource Development, madder publishing, printing. Keller, R. T. (1995). Transformational leaders make a difference , Journal of Research and Technology Management, 38, 41-44. Lajoie, D. (2002), The emotional intelligence explosion. Moving Business Forward . Retrieved from http://www.guelphchamber.com. Mandell, B., and Pherwani, S. (2003), Relationship between Emotional Intelligence and transformational leadership style: A gender comparison , Journal of Business and Psychology, 17(3), 387-404. Mayer, J. D. and Salovey, P. (1993), The intelligence of emotional intelligence , Intelligence, 17, 422‐442.

286 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Mayer, J. D. and Salovey, P. (1997), What is emotional intelligence? : In P. Salovey and D. Sluyter (Eds.), Emotional development and emotional intelligence: Educational implications (pp. 3‐31). New York: Basic Books. Mayer, J. D., Salovey, P., Caruso, D. R., and Sitarenios, G. (2001), Emotional intelligence as a standard intelligence , Emotion, 1(3), 232-242. Mayer, J. D., Salovey, P., Gomberg‐Kaufman, S. and Blainey, K. (1991), A broader conception of mood experience , Journal of Personality and Social Psychology, 60, 100‐111. McColl‐Kennedy, J. R. and Anderson, R. D. (2002). Impact of Leadership Style and Emotions on Subordinate Performance , The Leadership Quarterly, 13, 545‐ 559. Owen, M. K. (1987). The relationship of clergy and leadership characteristics to growing or declining churches. Doctoral dissertation. University of Louisville, Louisville, KY. Rezaian, A. (2001), Management of Organizational Behavior , Tehran University Business School Press. Sosik, J. J. and Megerian, L. E. (1999), Understanding leader emotional intelligence and performance: The role of self‐other agreement on transformational leadership perceptions , Group and Organization Management, 24, 367‐390. Zaleznik, A. (1977), Managers and leaders: Are they different? , Harvard Business Review, 54, 67-78.

287 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

KAMU SEKTORUNDE ÇALIŞAN PERSONELLERİN BOŞ ZAMAN TUTUMLARININ İNCELENMESİ

Abdulmenaf KORKUTATA Çanakkale University, Sports Science Faculty Canakkale, Turkey ([email protected])

Muhsin HALİS Kocaeli University, E.B.A. Faculty & Bolu AIBU, Communication Faculty ([email protected])

Ramazan ÖZAVCI Bingöl University, School of Physical Education and Health, Bingöl, Turkey. ([email protected])

Özet Kamu calışanların temel amacı iş yeri dışında gecirdikleri zamanı iyi degerlendirmek ve bir sonraki haftaya verimli ve deşarj olmuş bir şekilde başlamaktır. Bu nedenle araştırmanın amacı, Çanakkale ilinde kamu kurumlarında calışan bireylerin boş zaman tutumlarını farklı parametrelere göre incelemektir. Kamu calışanlarının boş zaman tutumlarını incelemek üzere Çanakkale ilinde 90 erkek (%46,9) ve 102 Kadın (%53,1) olmak üzere toplam 192 katılımcı üzerinde bir araştırma gercekleştirilmiştir. Araştırmada boş zaman tutumunu ölçen Ragheb ve Beard (1982), tarafından geliştirilen, Türkce’ ye uyarlaması ise Akgül ve Gürbüz (2011) tarafından yapılan “Boş Zaman Tutum Olcegi” (BZTO) kullanılmıştır. Söz konusu ölcek üc alt boyuttan oluşmaktadır. Olcegin Chronbach Alpha degeri (α=0,818) cıkmıştır. Araştırma kapsamında toplanan veriler incelenmiş ve yapılan analizler sonucu normal dagılım sergiledigi görülmüştür. Bu nedenle araştırmanın amacına uygun parametrik testler ile analizler yapılmıştır. Cinsiyete göre yapılan t testi analizinde BZMO bilişsel ve duyuşsal alt boyutlarında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmaz iken (p>0,05), Davranışsal alt boyutunda istatistiksel olarak anlamlı bir farkın oldugu tespit edilmiştir (t-2,791 p=0,006<0,05). Yaş ve medeni durum dikkate alındıgında ise, istatistiksel olarak boş zaman tutumunda anlamlı bir farkın olmadıgı saptanmamıştır (p>0,05). Araştırma sonucunda calışanların boş zaman tutumlarının yalnızca davranışsal alt boyutunda farklılaştıgı tespit edilmiştir. Buna göre kadınların bir etkinligi önemseme durumları erkeklere oranla daha fazla oldugu görülmüştür. Diger degişkenlerden yaş ve medeni durumu bakımından boş zaman tutumunda bir degişim gözlenmemiştir. Anahtar kelime: Boş Zaman Tutumu, Bilişsel, Duyuşsal, Davranışsal, Kamu Çalışanları.

Giriş Boş zaman, Latince “licere” kelimesinden türemiş (Torkildsen, 2005: 46), insanın yaşamındaki zorunluluklardan kurtularak yapmak istediklerini özgürce yapabildigi zaman dilimi olarak ifade edilmektedir (Kaya, 2011; Arslan, 1996; Shinn, 2004). Boş zaman aktiviteleri ise, bireylerin sosyal yaşamlarındaki günlük stres ve yorucu calışma ortamlarından kacmalarını saglayan aktiviteler bütünü olarak ifade edilmektedir (Ayyıldız, 2015; Şen, 2003; Süzer, 2000; Aslan ve Cansever, 2012). Tutum kavramı ise en basit haliyle, bireyi eyleme yönlendiren bir nitelik, belirli bir olaya karşı sergilenen tepki oldugu ve bu sergilenen tepkilerin duygulardan, hatıralardan ve tecrübelerden meydana geldigi şekilde tanımlanmaktadır (Akgül, 2011). Tutumun egitim ve

288 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

psikolojideki tanımı ise cok yönlü olarak vurgulanmakta (Sullivan, 2005; Ozmenteş, 2006), Boş zaman tutumun ise, boş zaman ve aktivitelerine ilişkin tecrübelerin, duyguların ve davranışların olumlu ya da olumsuz tepkiler şeklinde oldugu ifade edilmektedir (Teaff, 1975; Karakaş Türker ve Turanlı, 2008). Söz konusu tutumun kamu calışanlarında, yaptıkları eylemlerle ortaya koymakta, iş hayatını ve kamu sektörünün işleyişini de olumlu veya olumsuz etkileye bilmektedir. Nitekim Kamu sektörü; sermayenin bir kısmı veya tamamının ait oldugu devletin kontrolü altında bulunan ve işleyişini sürdüren ekonomik bir kavramdır (Akt.: Asa, 2011: 5). Kamuda calışan insanların sayıca fazla olması calışan bireylerin boş zamanlarını dogru kullanmaları gerektigi bu sayede iş performanslarına olumlu etki edecegi söylenmektedir (Yeniçeri ve dig., 2002). Yapılan bir araştırmaya göre, kamu kurumunda calışan bireyler boş zamanlarını olumlu degerlendirdikleri vakit az sıkıldıkları, dinlendikleri, eglendikleri, saglıklı hissettikleri ve mutlu oldukları ortaya cıkmıştır (Ozdag ve dig., 2009). Ancak çalışanların birçok etkinlik yapma imkanları bulunmasına karşın sahip oldukları sorumluluklar bunun önüne gecmektedir (Tracy, 2008). Para kazanma hırsıda bu etkenlerden birisidir (Goltz, 2005). Bu baglamda alan yazında boş zamanı degerlendirmenin insanları bircok yönden etkiledigi ifade edilmiştir. Bu etki kamuda calışan bireylerde toplum acısından büyük önem arz etmektedir. Kamu calışanları toplumun büyük bir kesimini oluşturmaktadır. Bu nedenle boş zamanın olumlu etkilerinden yararlanmaları iş performanslarının yanı sıra topluma etki etmesi noktasında önemlidir. Yapılan bu araştırmada Çanakkale ilindeki kamu kuruluşlarında calışan personelin boş zaman tutumlarını ortaya koyarak farklı degişkenler acısından incelemek amaclanmıştır. Yöntem Amaç: Bu araştırmanın amacı, Çanakkale’deki kamu kurumlarında calışan bireylerin boş zaman tutumlarını farklı parametrelere göre incelemektir. Veri Toplama Aracı: Araştırmada, nicel araştırma yöntemlerinden en yaygın (Douglas ve Connor, 2003:169) olarak kullanılan ve elde edilen verilerin kolay analiz edilebilir olması (Altunışık ve dig., 2007) nedeniyle anket teknigi uygulanmıştır. Katılımcıların boş zaman tutumlarını belirlemek amacı ile kişisel bilgi formu ve Ragheb ve Beard (1982), tarafından geliştirilen, Türkce’ ye uyarlaması ise Akgül ve Gürbüz (2011) tarafından yapılan “Boş Zaman Tutum Olcegi” (BZTO) kullanılmıştır. Olcek; (1) Bilişsel (Orn: Boş zaman aktiviteleri bireyler ve toplumlar icin faydalıdır) (2) Duyuşsal (Orn: Boş zaman aktiviteleri ile meşgul olmaktan hoşlanıyorum) ve (3) Davranışsal (Orn: boş zaman aktivitelerine sık sık katılırım) olmak üzere 3 alt boyut şeklindedir. Her alt boyut 12 maddeden oluşmaktadır (Bilişsel alt boyut:1-12; Duyuşsal alt boyut: 13-24; Davranışsal: 25-36). Olcekte toplam 36 madde vardır. Olcek 5’li Likert tipi bir ölcektir (Kesinlikle katılmıyorum – Katılmıyorum – Kararsızım – Katılıyorum- Kesinlikle katılıyorum). Alt boyutlardan elde edilen yüksek puan o boyuttaki yüksek boş zaman tutumunu ifade etmektedir. Evren Örneklem: Çalışmanın evren ve örneklemi Çanakkale ilinde kamu kuruluşlarında calışan 90 erkek (%46,9) ve 102 kadın (%53,1) olmak üzere basit tesadüfi örnekleme yöntemiyle belirlenmiş toplam 192 kamu calışanından oluşmaktadır. Ölçeğin Güvenirliği ve Geçerliliği: Olcegin güvenirligini test etmek icin Chronbach Alpha analizi uygulanmıştır. Uygulama sonucuna göre 36 ifadenin güvenirligi α=0,818 cıkmıştır. Bilişsel alt boyut α=0,799, Duyuşsal alt boyut α=0,642 ve Davranışsal alt boyut α=0,795 olarak tespit edilmiştir. Bu sonuclar ölcegin güvenilir bir ölcme aracı oldugunu göstermektedir (Karagöz, 2016: 941).

289 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Veri Dağılımı: Toplanan verilerin dagılımını incelemek üzere normallik testleri uygulanmıştır. Veri sayısı 29’dan fazla oldugu icin Kolmogorov-Smirnov sonucu incelemeye alınmış (Kalaycı ve dig., 2006: 10), test sonucunda elde edilen deger 0,05’ten kücük oldugu için (0,000<0,05) verilerin normal dagılım sergilemedigi varsayılmıştır. Öte yandan normallik test yöntemlerinden en sık başvurulan yöntem olan Çarpıklık-Basıklık (Skewness=-0,672, Kurtosis=1,864) sonucu incelendiginde degerler -1,5 ile +1,5 arasında oldugundan (Brown, S., 2016; Tabachnick ve Fidell, 2013) verilerin normal dagıldıgı sonucu kabul edilmiştir. Buna göre, araştırmada kullanılacak istatistiksel analizler parametrik test yöntemlerinden oluşmaktadır. Araştırma kapsamında şu soruya cevap aranmaktadır; Kamu calışanlarının tanımlayıcı özellikleri dikkate alındıgında boş zaman tutumları acısından farklılık var mıdır? Araştırmada Sınanan Hipotezler;

H1: Çalışanların cinsiyetine göre, BZTO alt boyutları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark vardır.

H2: Çalışanların yaşlarına göre, BZTO alt boyutları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark vardır.

H3: Çalışanların medeni durumuna göre, BZTO alt boyutları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark vardır. BULGULAR Katılımcıların tanımlayıcı özelliklerinin saptanması icin frekans (f) ve yüzde (%) degerleri incelenmiştir. Normal dagılıma uygun olan boş zaman tutum ölcek verileri parametrik analiz yöntemleriyle incelenmiştir. İkiden az gruplar ile BZTO alt boyutları arasındaki farkı tespit etmek için T testi, ikiden fazla gruplar ile BZTÖ alt boyutları arasındaki farkı tespit etmek icin ANOVA testi uygulanmıştır. Çıkan farkların hangi gruplardan kaynaklandıgını tespit etmek için ise, post-hoc testleri uygulanmıştır. Analizlerde anlamlılık degeri p<0,05 düzeyinde dikkate alınmıştır. Tablo 1: Çalışanların Frekans (f) ve Yüzde (%) Dağılımları Değişkenler f % Erkek 90 46,9 Cinsiyet Kadın 102 53,1 19-27 yaş 39 20,3 28-30 yaş 43 22,4 Yaş 31-34 yaş 55 28,6 35 yaş ve üstü 55 28,6 Evli 114 59,4 Medeni Durum Bekar 78 40,6 Toplam 192 100 Çalışanların %46,9’u (f=90) erkek ve %53,1’i (f=102) kadındır. Yaş durumlarına bakıldıgında, 19-27 yaş aralıgında 39 kişi (%20,3), 28-30 yaş aralıgında 43 kişi (%22,4), 31-34 yaş aralıgında 55 kişi (%28,6) ve 35 yaş üstünde toplamda 55 kişinin (%28,6) oldugu tespit edilmiştir. Çalışanların medeni durumu incelendiginde evli olan 114 kişi (%59,4) ve bekar olan 78 kişi (%40,6) oldugu saptanmıştır.

290 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Tablo 2: BZTÖ Alt Boyutları ile Cinsiyet Karşılaştırması

Cinsiyet f Ort. Ss t p Erkek 90 50,16 4,342 Bilişsel Kadın 102 50,04 4,518 0,181 0,856 Toplam 192 50,09 4,425 Cinsiyet f Ort. Ss t p Erkek 90 50,27 3,476 Duyuşsal Kadın 102 50,74 3,398 -0,943 0,347

BZTÖ Toplam 192 50,52 3,434 Cinsiyet f Ort. Ss t p Erkek 90 46,86 5,711 Davranışsal Kadın 102 48,93 4,584 -2,791 0,006 Toplam 192 47,96 5,234 T testi: Bagımsız iki gurup örneklem testi Çalışanların cinsiyetine göre bilişsel alt boyutla aralarında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık yoktur (t0,181 p=0,856>0,05). Duyuşsal alt boyut ile cinsiyet karşılaştırmasında da istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık yoktur (t-0,943 p=0,347>0,05). Davranışsal alt boyutta ise, cinsiyete göre istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık tespit edilmiştir (t-2,791 p=0,006<0,05). Boş zaman tutumları bakımından kadınların davranışsal düzeyleri (Ort.:48,93±4,584) erkeklere (Ort.: 46,86±5,711) oranla daha fazla cıkmıştır. Buna göre, “H1: Çalışanların cinsiyetine göre, BZTO alt boyutları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark vardır.” hipotezi kabul edilmiştir.

Tablo 3: BZTÖ Alt Boyutları ile Yaş Karşılaştırması

Yaş f Ort. Ss t p 19-27 yaş 39 50,49 5,139 28-30 yaş 43 50,02 4,212 Bilişsel 31-34 yaş 55 50,09 4,038 0,150 0,930 35 yaş ve üstü 55 49,87 4,518 Toplam 192 50,09 4,425 Cinsiyet f Ort. Ss t p 19-27 yaş 39 50,49 3,913 28-30 yaş 43 50,56 3,187 Duyuşsal 31-34 yaş 55 50,69 3,584 0,105 0,957

BZTÖ 35 yaş ve üstü 55 50,33 3,180 Toplam 192 50,52 3,434 Cinsiyet f Ort. Ss t p 19-27 yaş 39 48,44 4,962 28-30 yaş 43 48,42 5,315 Davranışsal 31-34 yaş 55 48,22 5,394 0,877 0,454 35 yaş ve üstü 55 47,00 5,210 Toplam 192 47,96 5,234 F= ikiden fazla gurup karşılaştırma testi (ANOVA) Çalışanların yaşları dikkate alındıgında BZMO alt boyutları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmamıştır (p>0,05). Çalışanların boş zaman tutumları yaşları bakımından farklılaşmamaktadır. Çıkan sonuca göre, “H2: Çalışanların yaşlarına göre, BZTÖ alt boyutları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark vardır.” hipotezi reddedilmiştir.

Tablo 4: BZTO Alt Boyutları İle Medeni durum Karşılaştırması

291 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Medeni D. f Ort. Ss t p Evli 114 49,85 4,155 Bilişsel Bekar 78 50,45 4,799 -0,919 0,359 Toplam 192 50,09 4,425 Medeni D. f Ort. Ss t p Evli 114 50,55 3,316 Duyuşsal Bekar 78 50,46 3,621 0,180 0,857

BZTÖ Toplam 192 50,52 3,434 Medeni D. f Ort. Ss t p Evli 114 47,74 5,141 Davranışsal Bekar 78 48,28 5,384 0,708 0,480 Toplam 192 47,96 5,234 t: Bagımsız iki gurup örneklem testi Çalışanların medeni durumu incelendiginde BZTO alt boyutlarında istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktur (p>0,05). Dolayısıyla “H3: Çalışanların medeni durumuna göre, BZTÖ alt boyutları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark vardır.” hipotezi reddedilmiştir. Tartışma ve Sonuç

Kamusal alanda ülke genelinde calışan bireylerin sayıca fazla olmaları ve toplumsal yönden önemli bir kesimi ifade etmeleri acısından tutumlarının incelenmesi gerekli görülmektedir. Boş zamanların önemi ise herkesce bilinen bir gercektir. Bu gercegin toplumun büyük bir kısmını meydana getiren kamu calışanlarında nasıl oldugunu ortaya koymak toplumsal bir mesele olarak da görülebilir. Bu nedenle bu araştırmanın amacı, Çanakkale’deki kamu kurumlarında calışan bireylerin boş zaman tutumlarını farklı parametrelere göre incelemektir. Çalışanların cinsiyetine göre bilişsel ve duyuşsal alt boyutlarında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamıştır (p>0,05). Buna göre, calışanların boş zaman tutumları acısından bilişsel ve duyuşsal düzeylerinde cinsiyetin belirleyici bir rol oynamadıgı düşünülebilir. Pala ve dig. (2015) 65 kişilik futbol tenisi oynayan sporcular üzerinde yapmış oldugu bir araştırmada sporcuların boş zaman tutumlarını farklı degişkenler acısından incelemiş ve yapılan istatistiksel analizler sonucu cinsiyet ile BZTO alt boyutlarında anlamlı bir farklılıgın olmadıgı ortaya cıkmıştır (p>0,05). Boş zaman tutumu ile ilgili Gökyürek (2016) yapmış oldugu araştırmasında dans aktivitesine katılan bireylerin boş zaman tutumlarını incelemiş ve cinsiyet acısından istatistiksel olarak anlamlı bir farkın olmadıgını tespit etmiştir (p>0,05). Aydemir ve dig. (2017) ile Ayyıldız Durhan ve dig. (2017)’ nın yapmış oldukları araştırmalarında da cinsiyete göre boş zaman tutumunun istatistiksel olarak anlamlı farklılaşmadıgı saptanmıştır (p>0,05). Alan yazın araştırmalarına bakıldıgında ortaya cıkan bu sonuclar araştırma bulgumuzla örtüşmektedir. Davranışsal alt boyutta ise, cinsiyete göre istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık tespit edilmiştir (t-2,791 p=0,006<0,05). Boş zaman tutumları bakımından kadınların davranışsal düzeyleri (Ort.:48,93±4,584) erkeklere (Ort.: 46,86±5,711) oranla daha fazla oldugu görülmüştür. Çıkan bu fark calışan kadınların boş zaman aktivitelerine erkeklere oranla daha fazla önem verdiklerinden kaynaklandıgı söylenebilir. Çalışanların yaşları dikkate alındıgında BZMO alt boyutları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmamıştır (p>0,05). Çalışanların boş zaman tutumları yaşları bakımından farklılaşmamaktadır. Gökyürek (2016), Pala ve dig. (2015), Aydemir ve dig. (2017) ile Ayyıldız Durhan ve dig. (2017) yaptıkları calışmalarında yaşa göre boş zaman tutum düzeylerinin degişmedigini, aralarında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılıgın yer almadıgını

292 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

ifade etmiştir. Çıkan bu sonuclar araştırma bulgumuzla paralellik göstermektedir. Yaş degişkenine göre, bilişsel, duyuşsal ve davranışsal tutumlarda istatistiksel olarak anlamlı bir farkın cıkmamış olması calışma eyleminin zorunlu olmasının bireylerde geliştirdigi olumsuz etkiler, bireylerin mesai saatlerinin yaşamlarının büyük bir kısmını oluşturmasından kaynaklandıgı düşünülmektedir. Çalışma eylemi genel itibariyle her yaş grubundaki bireyler icin sosyal yaşamdan sınırlayıcı bir özellige sahip olmasından kaynaklı olarak bireylerin boş zaman tutumlarını olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Bu etki yaş gruplarında bir farklılık gözetmeyebilmektedir. Çalışanların medeni durumu incelendiginde BZTO alt boyutlarında istatistiksel olarak anlamlı bir fark tespit edilmemiştir (p>0,05). Nitekim Ayyıldız Durhan ve dig. (2017) ile Aydemir ve dig. (2017)’in araştırmalarında da medeni duruma göre boş zaman tutumu istatistiksel olarak anlamlı bir farkın olmadıgı saptanmıştır (p>0,05). Medeni durumun toplumsal yaşantı acısından göz önüne alındıgında bekâr bireylerle evli bireyler arasında boş zaman tutumları acısından farklılık gösterecegi düşünülen bir sonuctur. Söz konusu araştırma sonucumuz sadece bu calışmada yer alan katılımcıları ifade eden bir sonuctur. Dolayısıyla calışanların evli veya bekar olma durumları onların boş zaman tutumlarını degiştirmeyecegi düşünülmektedir. Bu nedenle bireylerin boş zaman tutumlarına ilişkin algılarının bilgi yönünden farklı düşündüklerinden kaynaklandıgı söylenebilir.

Araştırmada “Çalışanların tanımlayıcı özellikleri dikkate alındıgında boş zaman tutumları acısından farklılık var mıdır?” sorusuna yönelik istatistiksel analizler uygulanmış ve bu kapsamda sınanan hipotezler sırasıyla degerlendirilmiştir; “H1: Çalışanların cinsiyetine göre, BZTO alt boyutları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark vardır.” (Kabul Edildi) “H2: Çalışanların yaşlarına göre, BZTO alt boyutları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark vardır.” (Reddedildi) “H3: Çalışanların medeni durumuna göre, BZTO alt boyutları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark vardır.” (Reddedildi) Günümüzde yogun iş temposu, stresli calışma ortamları, asosyal bir yaşam tarzı ve neredeyse hic spor yapılmayan bir yaşam süren insanlar rahatlamak, yenilenmek, stresten ötürü edindikleri gerginlikleri atmak ve eglenmek amacıyla boş zamanlarını degerlendirmek icin caba sarf etmektedirler. Bu caba farklı nedenlerden ötürü (para kazanma hırsı, tembellik, ailevi sorumluluklar, v.b.) zayıf bir tutum olarak sergilenmektedir. Bunun sonucunda mutsuz bir toplumun oluşması ve başarısızlıkların meydana gelmesi icten bile degildir. Nitekim bu problemlerden ötürü boş zaman tutumuna yönelik alan yazın incelemiş ceşitli araştırmalar bulunmuştur. Çıkan sonuclardan hareketle iş yaşamına ilişkin boş zaman tutumuna yönelik araştırmaların azlıgından ötürü bu araştırma yapılmaya deger görülmüştür. Bu araştırma ile alan yazına katkı saglamak, araştırma bulgularından hareketle ceşitli önerilerde bulunmak ve bilime katkı saglamak amaclanmıştır. Tüm bu nedenlerden hareketle Çanakkale ilinde bir kamu kurumunda calışan bireylerin boş zaman tutumlarına yönelik yapılan bu araştırmada calışanların cinsiye göre boş zaman tutumları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık görülmüştür. Yani kadın calışanların erkek calışanlara oranla boş zaman aktivitelerine daha fazla önem verdikleri tespit edilmiştir. Ancak calışanların medeni durumu ve yaşları dikkate alındıgında boş zaman tutumları acısından bir farkın olmadıgı görülmüştür. Bu sonuctan hareketle calışanların evli veya bekar olması ya da farklı yaşlarda olmaları onların boş zaman tutumlarını degiştirmeyecegi sonucuna ulaşılmıştır.

293 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Çalışma sonuclarından hareketle verilebilecek bazı öneriler; • Farklı örneklemler üzerinde boş zaman tutumu araştırılabilir. • Farklı parametrelere göre calışanların boş zaman tutumları incelenebilir.

Kaynakça Akgül, B. M. (2011). Analysis of Leisure Attitudes of the Individuals from Different Cultures: Examples of Ankara- London, Health Sciences Institute of Gazi University, PHD Thesis, Ankara,xi-93. Akgül, B.M. ve Gürbüz, B. (2011). Boş zaman tutum ölcegi: Gecerlik ve güvenirlik calışması. Gazi Beden Egitimi ve Spor Bilimleri Dergisi, 16(1), 37-43. Altunışık, R., Çoşkun, R., Bayraktaroglu, S. ve Yıldırım, E. (2007), Sosyal Bilimlerde Araştırma Yöntemleri (5. Baskı). Sakarya Yayıncılık, İstanbul. Arslan, S. (1996). A Research on the Recreation Problems of the Female Students Staying in the Dormitories Affiliated to General Directorate of Credit and Dormitories, Institute of Health Sciences of Gazi University, Master’s Thesis in Department of Physical Education and Sports, Ankara. Asa, Y. (2011). Kamu kurumlarında sürdürülebilir etkinligin kontrolü: Balanced Scorecard ile kurumsal performansın ölcümü ve Kütahya ili nüfus müdürlüklerinde bir uygulama. Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İşletme Anabilim Dalı, Kütahya. Aslan, N. ve Arslan Cansever, B. (2012). Ergenlerin Boş Zaman Degerlendirme Algısı. Hacettepe Universitesi Egitim Fakültesi Dergisi, 42, 23-35 Aydemir, N, Toksöz, İ. ve Oguzhan, A. (2017). Serbest zaman aktivitelerine yönelik tutumların incelenmesi: Edirne il merkezi örnegi. Journal of Human Science, 14(4), 3941-3949. Ayyıldız Durhan, T., Akgül, B.M. ve Karakücük, S. (2017). Rekreatif amaclı yüzme sporuyla ugraşan bireylerin boş zaman yönelimleri üzerine bir degerlendirme. Atatürk Universitesi Beden Egitimi ve Spor Bilimleri Dergisi, 19(4), 8-16. Ayyıldız, T. (2015). An Analysis of the Leisure Satisfaction Levels of the Individuals Engaged in Recreative Dance Activities. Institute of Health Sciences of Gazi University, Master’s Thesis, Ankara. Brown, S. (2016). Measures of Shape: Skewness and Kurtosis. Oak Road Systems. Erişim Tarihi: 23.01.2019 https://brownmath.com/stat/shape.htm Douglas, L. ve Connor, R. (2003). Attitudes to Service Quality- the Expectation Gap, Nutrition and Food Service, 33(4), 169. Goltz, P. (2005). What to do with your spare time. (www.seghea.com). Erişim tarihi: 02.03. 2019. Gökyürek, B. (2016). An Analysis of Leisure Attitudes of the Individuals Participating in Dance Activities and the Relationship between Leisure Attitude and Life Satisfaction. Internatıonal Journal Of Envıronmental & Scıence Educatıon, 11(10), 3285-3296. Kalaycı, Ş. (2006). SPSS Uygulamalı Çok Degişkenli İstatistik Teknikleri (Ed). Asil Yayın Dagıtım. Ankara. Karagöz, Y. (2015). Spss 22 Uygulamalı Biyoistatistik. Nobel Yayınevi. Ankara.

294 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Karakaş Türker, N. ve Turanlı, N. (2008). Development of Attitude Scale for Mathematics Education Courses. Gazi University, Journal of Educational Sciences Faculty of Gazi University, 28(3), 17-29. Kaya, A.M. (2011). Analysis of the University Students’ Attitudes Towards Recreative Activities and Their Leisure Motivations on the Basis of Various Variants. Institute of Health Sciences of Cumhuriyet University. Sivas. Ozdag, S., Yeniceri, M., Fişekcioglu, İ.B., Akcakoyun F. ve Kürkçü, R., (2009). Devlet memurlarının boş zaman degerlendirme egilimleri, antropometrik ve fiziksel uygunluk seviyeleri. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 22, 307-323. Ozmenteş, G. (2006). Müzik Dersine Yönelik Tutum Olceginin Geliştirilmesi. İlkögretim Online 5(1), 23-29. Ozmenteş, G. (2006). Müzik Dersine Yönelik Tutum Olceginin Geliştirilmesi. İlkögretim Online, 5(1), 23-29. Pala, A., Biner, M., Oncen, S. ve Kargün, M. (2015). Futboltenisi sporcularının boş zaman aktivitelerine yönelik tutumlarının incelenmesi. Uluslararası Spor, Egzersiz ve Antrenman Bilimi Dergisi, 1(2), 77-82. Ragheb, M. G. and Beard, J. G. (1982). Measuring Leisure Attitude. Journal of Leisure Research, 14(2): 155-167. Shinn, G. (2004). Miracle of Motivation (8th Edition). Translated by: Kaplan U. İstanbul: Sistem Publishing House. Sullivan, T. L. (2005). Care Aides Attitudes Toward Thera Peutic Recreation For The Elderly: Regina University. Sullivan, T. L. and Sharpe, D. (2005). Special care aides' attitudes toward therapeutic recreation for the elderly in long-term care. Activities, Adaptation of Aging, 30(2), 19-35. Süzer, M. (2000). Universite Ogrencilerinin Boş Zamanlarını Degerlendirme Alışkanlıkları. Pamukkale Universitesi Egitim Fakültesi Dergisi, 123-133. Tabachnick, B.G. ve Fidell, L.S. (2013). Using Multivariate Statistics 6. Baskı, Pearson Education: Boston. Teaff, J. (1975). An Elderly Leisure Attitude Schedule. 28th Annual Meeting of the Gerontological Society. Oct 26-30. Louısville, Kentucky. Torkildsen, G. (2005). Leisure and recreation management (5. press). London: Chapman & Hall, 46. Tracy, B. (2008). Managing your time. (www.time-manegement-tools.com). Erişim Tarihi: 02.03. 2019. Yeniceri, M., Coşkun, B. ve Ozkan, H. (2002). Mugla Merkezindeki Memurların Boş Zaman degerlendirme Egilimlerinin Belirlenmesi Uzerinde Bir Araştırma. Mugla Universitesi SBE Dergisi, 7, 1–20.

295 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

COMPETENCE MANAGEMENT IN MADAGASKAR PUBLIC ADMINISTRATION

Felena RAKOTONINDRINA Lot Ipa 186 Anosimasina Itaosy-102 Antananarivo-Madagascar. ([email protected])

Prof. Dr. Muhsin HALİS (supervisor) Kocaeli University, E.B.A. Faculty ([email protected])

Abstract Companies are currently operating in an economic environment where each seeks to strengthen and find new elements of competitiveness. Indeed, investment in equipment and access to finance from other factors, considered as strategic elements, have emerged in recent years decades such as the training plan, the optimization of skills, the social report, staff evaluation, skills management, etc ... Tools and methods have been adopted in order to consider the human dimension in a company seen as it now complements competitiveness and contributes to the increase in overall performance of the company. The development of skills management within a company allows it to position itself in relation to competitors but also allows to enhance its human capital by developing and deepening their experiences, in favor of the company itself. even for future actions in innovation. Faced with the considerable evolution of the world of work, the main actors of the G.R.H., the managers or managers, are forced to well determine the competent persons during the recruitments in order to ensure the durability of the organization. Since the competency is context-specific, the organization focuses on the skills of its staff that are both theoretical and methodological knowledge and those specific to the exercise of the professional activity itself. It is then necessary to value "skills management". Companies are currently operating in an economic environment where each seeks to strengthen and find new elements of competitiveness. Indeed, investment in equipment and access to finance, other factors considered as strategic elements have emerged in recent decades, such as the training plan, the optimization of skills, the social balance sheet, the evaluation of personnel, skills management, etc ... Tools and methods have been adopted in order to consider the human dimension in a company seen as it now complements competitiveness and contributes to the increase in overall performance of the company. The development of skills management within a company allows it to position itself in relation to competitors but also allows to enhance its human capital by developing and deepening their experiences, in favor of the company itself. even for future actions in innovation. Faced with the considerable evolution of the world of work, the main actors of the G.R.H., the managers or managers, are forced to well determine the competent persons during the recruitments in order to ensure the durability of the organization. Since the competency is context-specific, the organization focuses on the skills of its staff that are both theoretical and methodological knowledge and those specific to the exercise of the professional activity itself. It is then necessary to value the "skills management", ın the management of human resources". Our challenge revolves around the company's consideration of its human capital, and the very practice of managing skills during their careers: from recruitment to the end of their career. The following questions are worthy of consideration: - How do you get the best skill potential to outperform competitors? - what competence should be mobilized? To answer these questions, a study was made in the public administration in Madagascar, to try to highlight the generalities of G.R.H. which consist of his concepts, his processes and finally the new looks of G.R.H. in the new context , And to develop the concept of management skills, its characteristics, and the relationship between competence, strategy and performance of the company. Keywords : HRM, Madagskar, Competence management,

296 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Introduction Since 1990, Madagascar has undertaken, with the assistance of UNDP, a vast program of modernization of its administration which is "the realization of a huge need for state and administrative reform, shared by most countries. In this program of modernization of the administration, the management of human resources is one of the priority axes "Human resources, which have long been considered a cost for the administration, are today perceived as a real investment that 'you have to constantly value it in order to get the best benefit for the community'. Indeed, it is the quality of the human resources of the administration, their motivation, and the degree of their involvement in the process of change that depends on the success of the reforms undertaken. However, in everyday reality, the practice of managing skills in the management of human resources in public administrations seems to suffer from a lack of strategy and professionalism. If companies have been forced to develop their thinking on the subject of competence because of an intensification of competition, the State is for its part subject to specific constraints that confront it to the same problem. Analysis The tightening of the budget constraint draws a management framework in which efficiency gains must result more from a dynamic of internal mobilization than from additional means. With 150 000 civil servants, the public service represents only 8.33% of the Malagasy workforce. Overcrowding is the pursuit of a recruitment policy that favors quantity rather than quality and thus leads to a deterioration in the quality of public service and the fixation of the agent in an inertia and creates a feeling of motivation that encourages inactivity and laziness. The diversity of professions is an obstacle to the precise knowledge of the missions of the State. At the service level, job descriptions are not available. The distribution of the workforce is characterized by inequalities between the fields of activity, the central services and the concentrated sectors. The malfunction does not correspond to the real needs of the services, but prevents any staff mobility policy. In some sectors, the forces are weak, the overwork in others. Staff shortages are exacerbated by the lack of specialist qualifications, while overstaffing is more pronounced in low-skilled jobs. The departments responsible for human resources management still have only "administrative" knowledge of the agents classified by corps, ranks and cadres. Qualitative data is limited, but it is often the basis for any human resource management and a prerequisite for any management planning. The legal governance that has been valid so far rests on a logic that relies mainly on the skills of intermediaries. Several factors contribute to this static management of human resources that are Classification, distribution and redistribution of agents. The special criterion used by the Malagasy civil service system to classify agents in public employment is the level of education approved by a diploma or level of education allowing them to access these jobs. The classification of civil servants is based on three principles: body, cadre and class. The framework covers all jobs for which access is restricted to employees, depending on recruitment and career conditions (A, B, C, D). State agents are divided into four categories, five classes and three stages, ten categories divided into stairs. The breakdown by category is based on a diploma or vocational training approved by a recognized title. A note is a title that recognizes the ability to perform a particular function. This multiplication of classifications is a source of motivation and frustration for agents. This leads to a growing gap between classifications and skills, on the one hand, and a lack of knowledge of resources and skills needs on the other.

297 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

In the Malagasy public service, the scales, the bodies and the diplomas are thus traditional modes of recognition of the competence of the agents. However, the link between this classification and the skills was now dispelled. Historically, organs have been identified to bring together a trade or a number of commercial agents. As a result, the associations had to establish a relevant career management framework for representatives with similar professional skills. There is therefore no close correspondence between artisans and the organization, for two reasons: First, both units can perform the same functions. This is for example technical or administrative. The content of their positions has been defined very precisely to distinguish jobs that belong to one or another organization. Second, the range of tasks entrusted to members of an organ can change over time. For exemple, a computer scientist performs the work of the accountant. Members of administrative and technical bodies can thus find themselves in the same management position, which requires more management skills than technical skills. Moreover, the evolution of the administration's missions was an excuse for pluralism. This classification does not strictly allow the capacity of the state staff or the dynamic management of their career. In fact, officials compete only to work with their members. Conversely, the total number of positions a representative may request is limited to membership in a given association. These categories do not adequately reflect the capabilities of intermediaries, as they are defined at a time when the education level of civil service candidates is lower than today. The classification of bodies into categories corresponds to a Taylorist vision of the organization of the work of the State. It is based on the distinction between execution (category 1 to 2), application (category 3), application (category 4), execution (category 5,6) and design (7 to 10) is designed to compete and dissociate. Each category depends on minimum and maximum compensation indices; On the one hand, the number of diplomas for civil servants has begun to increase; Appropriate case reports are accepted: Those with a bachelor's degree are classified in category and retain work normally provided by a category agent. In terms of human resources management, recruitment, training, homework, transfer, promotion and evaluation are key elements for skill adaptation. The questions are about different modes of recruitment. some exemples , Do they provide the administration with the skills they need? Do initial and continuing training allow agents to adapt their skills to the development of their business, knowing that this adaptation is crucial for a career system? Do the appointment and redeployment of officers aim to best match skill needs and resources? To answer these questions, surveys conducted on to the Malagasy public administration and established diagnoses using the e-mail search method. Socio-economic diagnoses were carried out in the central services of the Malagasy public administration and with specific groups of different categories (heads of units, senior managers, middle management, senior managers, trainers and trainees), ie with representatives from a

298 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

ministry, On the basis of the results of these diagnoses, we carried out an analysis of the major dysfunctions affecting the components of human resources management of the Malagasy public administration and preventing them from playing their full role; Defects identified are corroborated by witness statements from different categories of staff in the Malagasy public administration. Concerning the Competency Management and Legal Framework Governing Resources, The Malagasy civil service is currently governed by general statute '' Loi n° 2003-011 du 3 septembre 2003'' and this one establishes the basic legal framework defining the rights, duties and obligations of the authorities and disciplinary procedures. After the independence of July 16, 1979, based on the French Statute of October 19, 1946, this context coincides with the influence of the bureaucratic model that reproduces the principles of work. Today,forty years after its elaboration, it has the right to ask itself if this general regulation is always adapted to the needs of the public servants and the public administration of Madagascar. These questions are legitimate in view of the political and social economic trends experienced by Madagascar during this period. The first general regulation of the public service dates from July 16, 1979. Since then, significant changes have taken place, significantly affecting the values that support the traditional management system and the public service. Important provisions are needed to adapt this civil service system to the new aspects of the modern state. We believe that the status of the Malagasy civil service offers many opportunities that should be used appropriately to ensure better management of human resources. Their initial goal is the administrative and bureaucratic practices that mislead them. However, because of the above developments, some provisions of this regulation do not meet the needs of an outdated and evolving administration. In addition, some gaps need to be filled. Comments from some senior managers confirm this idea. "The state of the public service is largely; In addition to its shortcomings, certain provisions are no longer adapted to the current context of human resources management and must be updated, such as those relating to the rating and promotion system. By analyzing the limits of administrative efficiency, the manager draws attention to some of these weaknesses. In order to underline the inadequacy of human resources management in Malagasy public administrations, we will now try to analyze practices that highlight inappropriate legal provisions and failures. Therefore, we will address the gaps that prevent good human resource management, the imbalance between the unity of the framework and the multiplicity of specific situations and the restrictions on legal rigidity. Apart these, Gaps in the management of human resources and skills are detected. There are imbalance between the skills management , the frame unit and the multiplicity of specific rules. The existence of the charter may initially give the illusion that the management of human resources in management is only its own practice. Beyond this, the legal text has several weaknesses that constitute "good management of human resources: - Trade and skills are not included in the status.

299 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

- The same note allows for different transactions and a transaction can be occupied at different degrees. - Task control is a set of skills. the functional definition of the work is not yet completely defined, because it remains very little; - As regards the adequacy of the resources to the requirements, the regulation does not correct any rule concerning the content of the competitions. Mobility does not clearly recognize it as a measure of progress; - The legal regime of evaluation is very limited. The Staff Regulations do not provide for an assessment or grading interview and the criteria for assessing the professional value of staff are not based on any objective element; Beyond this, the legal text has several weaknesses that constitute "good management of human resources: - Trade and skills are not included in the status. - The same note allows for different transactions and a transaction can be occupied at different degrees. - Task control is a set of skills. the functional definition of the work is not yet completely defined, because it remains very little; - As regards the adequacy of the resources to the requirements, the regulation does not correct any rule concerning the content of the competitions. Mobility does not clearly recognize it as a measure of progress; There are imbalance between the skills management , the frame unit and the multiplicity of specific rules. The general status of the public official should be a rationalization work by combining the career rules of case law and administrative texts. Indeed, the design of a single framework to manage the situation of several thousand civil servants did not allow him to understand the diversity of situations covered. In addition, public servants believe that the status of the public service favors the division of functions and prevents the development of versatility and the proper management of the compensation network. The comments of some respondents during the interview confirm this hypothesis. Some attractive references: - Agents divide into multiple grups, making permeability difficult. For example, a farm worker can not expect to work in a ministry that does not have a similar framework, which creates narrow corporate attitudes that force the technical structure. " - Concerning the Management of qualifications and restrictions related to legal obligations, the rigor of the general regulations results from the excessive centralization of the human resources management and the accounting and budgetary mechanisms in force. - Centralization takes a vertical form at the ministerial level and a horizontal form at the level of the bodies responsible for control and coordination. - About Skills Management and Recruitment Methods, the conditions of access to the public service do not protect against the risk of error, as long as they rely mainly on tests or a competition on the title, to have seniority or a diploma. - These recruitment methods do not pay enough attention to the skills and needs of workstations. The principle of equality in the access of citizens to public employment, when it is guaranteed by the texts, does not allow the administration to choose new officials on the basis of qualification criteria for the competence to be fulfilled.

300 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

As long as the professional aptitude exams and probation periods are designed for effective intermediaries in the context of internal promotion, competition remains the main mode of external recruitment. About Competency management and the disadvantage of the world of competitive recruitment. As far as Malagasy public administration are deeply attached to this method of recruitment because they seem to be a source of equity that can not be considered as a principle. "Competitive recruitment is a time-consuming and costly process. Between the announcement of a competition and the recruitment of representatives hired, a minimum of six months.” "According to the law of financing, the form of recruitment seems to be a source of equality, Despite the success and the minimal chances of success, the competition remains a democratic instrument which keeps all the citizens on the same bases. as long as customers avoid discrimination and recruitment in phone calls ". Boyunca The needs of the administration can change over the long period between the date of the announcement of the competition and the actual recruitment. Although the selection rates of the tests and the titles of recruitment are high, three critics return regularly: - First of all, access to public services through competition is mainly based on academic criteria; - Second, the competition does not measure the relational skills of the candidates despite the expected interview with an oral filter. As a result, agents who are not fit to work in a team or to provide a relational position may be accepted. - Finally, the competition aims to fill specific positions and recruit professional agents to pursue careers in various positions. - Consequently, the targeting by competition is very sensitive, which poses the problem of the perspectives of evolution of the recruited agents, either the tests have a very general character and do not make it possible to highlight professional technical knowledge.

For Recommendations for the Good Visibility of The Public Administration In Addition, Management rarely uses tools to correct recruitment "errors" in relation to competition. For this we recommend: - Recruitment expertise - Adapt and modernize the tools This necessitates a revision of the provisions of the General Staff Rules on recruitment procedures (Article 18 of the General Staff Rules of 03 September 2003), which means that the principle of election is more rigorous than the exclusive competence of candidates. The Malagasy public administration will control the overpopulation of immobile labor. Choose a strategic human resources management based on foresight management skills and an appropriate training policy to improve candidates' versatility; • leads a forward-looking vision of job and process development;

301 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

• revise the legal provisions to adapt the classifications to the de facto jobs and the real needs of the administration; • Develop effective regulatory provisions that allow staff to move from one body to another and integrate these measures into the interdepartmental mobility policy being reviewed by the Ministry of Civil Service, Labor Law and Acts. social.

References

Official Journal, 2003-09-15, No. 2858, pp. 2933-2944 - Law Ministry of Public Service, Labor and Social Legislation, Decrees and Laws - Civil Service, Madagascar PDF PDF (accessed 2012-10-08) Law No. 2003-011 of 3 September 2003 Law on the General Statute of Civil Servants Decree No. 96-745 OF AUGUST 21, 1996 hierarchical ranking of the corps of officials http://www.mfptls.gov.mg/wp-content/pdf/tls/loi/loi60-003m.pdf TAYLOR http://dergipark.gov.tr/download/article-file/289568 MASLOW https://tr.wikipedia.org/wiki/Peter_F._Drucker LE BOTERF reaserch : Boyatzis, R.E. (1982) The Competent Manager, John Wiley & Sons. Chifflet, M. O. “The Paradigm of Competencies”, http://www.itudoc/itu-d/hrdqpup LİNK : Koc Toplulugu İnsan Kaynakları Uygulamaları http://www.koc.com.tr/tr- tr/Koc_Kariyer/Pages/Koc_Toplulugu_Calisanlarina_Sunulan_Haklar.aspx (4) Yönetcilerin Yönetsen Yetkinlik Algılamalarına İlişkin bir Araştırma Ogr.Gör.Dr. Melek Çetinkaya http://www.iibfdergi.aku.edu.tr/pdf/11_2/10.pdf s.224 İnsan Kaynakları Yönetimi, Yrd.Doç.Dr. Özgür Güldü Sites Internet : - www.snu.mg - www.untan1.un.org - www.madagascar.gov.mg - www.prea-mg.org - www.mfptls.govhttps://polen.itu.edu.tr/handle/11527/5835

302 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

PROSPECTS OF DISTANCE LEARNING FOR MBA

Meruyert ZEİNADULOVA Turan University, Kazakhstan ([email protected])

Abstract New technologies have already changed the way people live, work, study and communicate. However business education has not yet undergone fundamental transformations. This means, people who want to get MBA degree choose full–time study format, take a vacation or break and come to campus. Even though there is an abundance of distance learning online courses. However, we can say that over time, online MBA will become popular among students. A growing number of students and business schools are choosing programs that are taught through Internet. This is due to several factors: for example, toughening the rules for issuing visas, desire to conquer overseas markets, development of new technologies and increasing of people confidence in online diplomas.

Keywords : Distance learning, blended learning, MBA program, business education, new technologies. Distance Learning in Kazakhstan Distance learning is not new to the modern educational system. This form of obtaining knowledge arose in the 18th century in Europe; it was actively introduced in the 19th century by Germany and the USA. In the 1960s in the Soviet Union, this option was embodied in the correspondence course. Distance education in Kazakhstan is now in its infancy - new methods of teaching, counseling and monitoring the implementation of educational tasks are being developed. However, a number of universities in the Republic of Kazakhstan are already offering to use this form to acquire a new specialty or improve their qualifications. Higher education is operating in a complex economic environment of reduced funding and increased competition as it delivers academic programming to an evolving, consumer-oriented student. For higher education and schools of business to successfully maneuver the landscape of constrained institutional budgets and increased competition for online programs, it is essential for higher education to understand and meet the expectations of the consumer-oriented student. Armed with a more in-depth understanding of student expectations for online programs, institutions will be better equipped to make decisions regarding the best use of organizational resources to meet the student expectations, specifically for MBA online programs (Bowen, 2013; Christensen & Eyring, 2011; Cinar & Torenli, 2010; Mark, 2013). More often than not, online MBA courses are available to returning graduate business students on most campuses, in addition to traditional face-to-face ground courses. As traditional face-to-face education, online education is one main type of educational delivery methods, though it currently plays a different role from traditional face-to-face education. Online education is often used inter- exchangeable with distance education. It is a new and recent development of distance education. Through Internet and the World Wide Web, it permits real-time and asynchronous course delivery and provides multimedia experiences with rich educational resources. In online

303 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

courses, teachers can deliver teaching through video, audio, as well as texted contents. Students can participate in e-learning through online course interfaces and their threaded discussion groups, electronic and linked resources, virtual conferences, online chat room, as well as multimedia course contents. Online education enables learning and teaching anytime, anywhere, at different paces, without traveling around as long as online or mobile access technology is available. In contrast, face-to-face education is the traditional and dominant delivery method. It requires both course instructors and learners to be physically present at the same place and learning/teaching to take place at the same place and contents. Online education is popular and becomes increasingly popular among adult learners. With the advent of Internet and electronic delivery technologies, online education has proliferated in use. How online compares to on-campus Many online MBA degree program websites make the claim that their online MBA program is the same as their on-campus program, but with flexibility as an added benefit. In addition, many schools give online students priority over on-campus students in registering for online classes. The delivery of the coursework is of course the biggest difference, and schools vary in the ways that their classes are offered. One of the most common ways to take online classes is asynchronously. Asynchronous means the coursework is made available online at all hours, and students are welcome to sign on and complete the assignments on their own time, just within a specified deadline. Another common method is synchronous coursework. These classes are at set times in which all students sign on together for a live class. Dialogue and student interaction with each other and the professor are possible in this delivery method. Some programs also offer (and in some cases, require) on-campus residencies. Residencies have many different presentations. They range from week-long orientations to weekend gatherings throughout the program. There are also some programs that have “global immersions” at some point during the program, and many have a final, on-campus capstone project that completes the program. Online Facilitation through Asynchronous Interactions The study found that the online instructors use asynchronous tools more often than synchronous tools to facilitate students online. The instructors mentioned that they used e-mail, announcements in the course management system, and asynchronous discussion forums as primary ways to facilitate students. They used discussion questions (open up a discussion by asking a question, prompting questions for further questions), recognizing good points, and summarizing discussions as the techniques that they use to facilitate online discussions. Most of the instructors valued the immediacy of instructor’s feedback to students to respond to the needs of the online learners’ need promptly Also, the instructors noted that it was critical for them to make sure the equal participation of the students in online courses for effective facilitate of online courses. Online Facilitation through Synchronous Interactions The instructors mentioned some barriers in using synchronous tools to facilitate their online course. Almost every instructor tried to use chat rooms in facilitating online discussion or holding office hours in the beginning. However, a majority of the instructors discontinued using synchronous tools for several reasons. First, the limited functions of chat room tools in the course management system presented a major barrier (e.g., small text input box broke a

304 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

large chunk of text input by the instructors or the students). Secondly, it was extremely difficult to schedule a time for all group participants to attend a synchronous chat session when the participants were located in different regions of the world. Consequently, the participation rate of real-time chats was often fairly low and both the students and instructors were not satisfied with the learning experience. Finally, the instructors realized their lack of moderating skills and experiences when the size of the conference reached above ten people as well as the constraints of their typing speed, as an instructor. Needs for Better Technology and Tools for Online Facilitation Approximately half of the instructors interviewed mentioned that that they would be interested in trying some advanced technology tools. Some instructors noted that more real- time, visual-based learning tools with multiple modes of communication channels to enrich online learning environment and further improve the efficiency and effectiveness of online learning. With those tools, it was expected that it could help establish a better professional intimacy, realism, and real-world flavor for online learning participants. Distance Learning: Benefits and Features The number of students who use the opportunity to remotely upgrade their qualifications is increasing every year. And universities are striving to provide quality educational services in this segment. Online MBA Development Trends In general, managerial online education is moving towards a specific specialization, complication and improvement of technology, interactivity, mobility and individualization of training. 1. New specializations and types of MBA programs appear Business education is shifting to narrower areas and to disciplines that require special knowledge; specialized MBA programs are increasingly entering the market. In the leading business schools of the online segment, you can often find about 30 functional and industry programs (MBAs in industry, MBAs in logistics management, MBAs in energy and so on). Each of these programs contains additional training elements of a narrower subject: courses, online conferences, interactive simulators. 2. Students influence the content and structure of programs Now students themselves are prompting how they are interested in learning. Educational online platforms allow you to conduct marketing analysis of students' profiles and activity. Business schools can quickly do various uploads, cohort and cross-reporting to better understand who is studying for MBA programs, how and why. It’s easy to adapt content to segments, introduce new specializations, develop new tasks and keep track of which curriculums are difficult to master in order to make them more convenient and practical.

3. Game mechanics and simulations are included in the educational process The use of online tools and involving game elements in the development of programs increases the motivation of adult busy people to hone and consolidate business skills. They have

305 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

been talking about these trends for a long time, but only now real steps are visible in these directions - so that these “trends of the future” are finally becoming real trends, and not tracing paper from TED performances. 4. Corporate training goes online Companies have embraced the trend of online training for MBA program managers. Again, let us cite our statistics as an example: over the past two years, the number of corporate clients has almost doubled. Many studies have undertaken endeavors to assess the effectiveness of various elements of higher education. The MBA degree has been shown to enable students to (a) obtain jobs, (b) earn higher salaries, and (c) succeed in subsequent job performance (Iacobucci, 2013). Attaching the MBA to your name can affect your hiring chances, your networking abilities, and your innovation skills (Mondalek & Rogers, 2013). While there are significant challenges and critiques of the MBA and causes for concern, there is no doubt that MBAs have to be directly associated with results of managers’ and company performance (Vazquez & Ruas, 2012). Business schools worldwide are continuously changing their curriculum to ensure relevance. This includes increasingly internationalizing their curriculum to address globalization, accreditation expectations, and other trends. Graduate business education needs to deal not just with business but also with leadership in a more complex world. Tomorrow's market will expect leaders to understand the relationship between industry, economy and community, because the world now expects more responsible leadership and sustainable commerce. Tomorrow's fast-track leaders will be less inclined to set aside their jobs for a traditional MBA (Smith, 2011). Furthermore,

• The market doesn't want more of the same. • Students want more from a graduate degree than the traditional MBA offers. • Traditional program delivery will not meet the needs of the students of the next decade. • Leadership and managerial skill assessment have to be built into the core curriculum.

References Irene Galgan Scruton. (2018). MBA Student Expectations: MBA Online and MBA Classroom Student Expectations for Leadership Skills Development in an MBA Program. St. John Fisher College Fisher Digital Publications. Kyong-Jee Kim, Xiaojing Liu, Seung-hee Lee, Curtis J. Bonk, Richard J. Magjuka, Shijuan Liu, Mengyu Zhai, Bude Su, Alyssa Wise, Min Shi. (2004). Online Facilitation and Motivation in Online MBA Courses. Indiana University. Kartashova, Larisa V., Petrovskaya, Aleksandra V. (2017). Current Trends in the Development of Business Education in Russia. Plekhanov Russian University of Economics.

306 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Sunil J. Ramlall & Dhanmati Padma Ramlall. (2016). An Effective MBA: Perspectives of Students, Faculty, and Employers. Journal of Management and Strategy. Yingxia Cao, Sut Sakchutchawan. (2011). Online vs. Traditional MBA: An Empirical Study of Students’ Characteristics, Course Satisfaction, and Overall Success. The Journal of Human Resource and Adult Learning.

307 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

MODERN TOOLS FOR THE COMMERCİALİZATİON OF CAPİTAL- INTENSİVE RESEARCH

Gulzhanat Tayauova, Gaukhar Niyetalina Turan University, Kazakhstan

Zhanserik Ilmaliyev, Olzhas Kenzhaliyev Satpayev University, Kazakhstan

Abstract

In contemporary world commercialization of scientific-research activities of universities become one of the most important factors in their development and success. Commercialization of capital intensive research requires proper methodology, effective tools and instruments which can help generate new ideas and innovation. This paper examines different instruments of commercialization such as technological proposal, licensing, franchising and cooperation. Foreign experience shows that the leading universities being as the centers of science and knowledge and engaged with idea commercialization. However, commercialization of innovation is a long process and this process differs from one instrument to the other.

Keywords: commercialization tools, capital intensive research, innovation

Problem of Research Innovative research that optimizes production resources, including raw materials, as well as the time spent on production, in order to implement the results of such developments in production processes, has been relevant for several centuries, since the First Industrial Revolution. Each new industrial revolution adds weight to research and development, bringing the criterion of innovation to a new, higher level. The last industrial revolution introduced the idea of “Industry 4.0” –“Smart” technologies that are completely built on the principles of digitalization and application of innovations. The economy of the country, both at the national level and at the level of individual companies, depends entirely on the level of innovative development, the quality of scientific developments and the degree of their implementation in the production process. Research and development are the integral element, which yields a new phase in economic development. With this reason “New Industrial Countries” of Southeast Asia – the “Asian Tigers” – developed according to the state programs with an innovative development vector. Kazakhstan is no exception: one program of industrial and innovative development replaces and complements another. Innovations have been identified by the state as a strategic priority for the development of the Republic of Kazakhstan. Initially, the tasks of innovative development of Kazakhstan were reflected in the Strategic development plan of 2010.

308 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

The state program of industrial and innovative development of the Republic of Kazakhstan for 2015-2019 is a continuation of the previous program; it is aimed at “creating conditions for the effective development of the manufacturing industry” (State Program of Industrial and Innovative Development of the Republic of Kazakhstan for 2015-2019) This program gave a new impulse to the development of innovations. It is currently still being implemented. An important stage in the development of the system of commercialization of scientific developments in Kazakhstan was the adoption of the Law “On commercialization of the results of scientific, scientific and technical activities” in 2015, which is aimed at encouraging individual authors and scientific organizations to develop activities for the commercialization of scientific developments. The Strategy “Kazakhstan-2050” – Address of the Leader of the Nation Nursultan Nazarbayev to the people of Kazakhstan – focuses on the fact that private companies are stimulated to invest in research and innovation, in order to domestic technologies would have demand in the world market. At the same time, innovation and research is not the main goal, it is to get real benefits. Research should be based on the experience of several generations of scientists, their scientific schools and special information and knowledge gathered over years of work. As a probabilistic vector of development is the transfer of technologies available in other countries, as well as participation in large-scale research projects. Digitalization of the economy and other spheres of life plays an important role in the innovative development of the country, which was reflected in the “Digital Kazakhstan” program adopted in 2017. This program is aimed primarily at the digital transformation of the country: the development of IT infrastructure, Internet access, speed and quality of data processing, IT security, etc. For enterprises, this program means the possibility of transition to the “Smart industry”, that is the introduction of “Smart technologies” into production processes. Studying foreign practice, it can be concluded that in many countries there is a specialized national body regulating the commercialization of technologies and scientific developments. For example, in Finland it is Tekes, in France it is OSEO (formerly ANVAR), in South Korea it is a Technology Transfer Center. In Kazakhstan, a similar role is played by QazTech Ventures. First of all, QazTech Ventures is aimed at the practical implementation of the commercialization process, specifically, to create incentives for existing technology parks, business incubators, technology commercialization centers at universities and research centers, as well as to collect information about successful projects, their promotion and continuous improvement. Thus, we can observe that the Government has paid close attention to the development of innovations and commercialization of scientific developments over the past decades. Programs and related regulations are powerful legislative instruments for commercialization of innovations and capital-intensive scientific developments (National Bank of the Republic of Kazakhstan) Nevertheless, despite the fact of the state support for this direction of science development, there are some obstacles to the commercialization of scientific developments. Among them are the followings: • weak applied nature of research results; • the internal environment of many scientific organizations was not adapted to new activities; • insufficient interaction of elements of commercialization infrastructure and enterprises;

309 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

• the insignificance of the links between production and science; • mismanagement of the process of commercialization of technologies, etc. In current terms, the strategic task of the state is the formation of a new economy – the economy of knowledge, the economy of innovation, when the modernization of higher education and the further implementation of the Bologna Convention increases the scientific component of the universities, that is, due to lack of funds, there is a need to find additional sources of funding. Commercialization of scientific research of universities becomes the basis of financial independence and competitiveness of universities, in the priority of integration of education and science; education, science and business; cooperation with the international scientific society; implementation of the “Triple Helix” model. The problem of survival of universities is now directly related to the commercialization of their activities. The economic conditions in which universities are located require the search for new sources of funding, new technologies of university management and new role schemes of participants in university activities. The commercialization of educational and scientific activities results makes a different look at the processes taking place in universities. The complex of educational and scientific activities is complemented by technological, financial and commercial aspects. The commercialization of research activities of the university is not just a necessity, but first of all an actual formula for its successful development. Commercialization involves the development of effective strategies for production and supply chain of manufactured products at the early stage, the development of strategies for the sale of goods and the implementation of these strategies. The basic principle of commercialization is to design a product or production system that is functional, easy to manufacture at relatively low cost with high quality. Commercialization of scientific research is an essential term for a positive commercial result of innovations developed by both existing enterprises and startups. Commercialization is divided into phases: from the origin of the idea, research, initial introduction of the product to its mass production and introduction to the market. Let's consider the main forms (tools) of commercialization of scientific research. One of the tools for the formation of new ideas and innovations is the technological proposal. Technological proposal is the part of the market process in which technology is bought and / or sold. Technological proposal is an integral part of innovation processes and technology transfer process. According to the nature of the need for research we can distinguish 2 types of models of technological proposal (Grudek-Szostak, Z. (2013).) 1) “Pushed by Science” model is the process of creating an innovative product in which the main emphasis is on applied research and the implementation (approbation) of research results. This process is described in more detail in Figure 1. Figure 1. “Pushed by Science” innovation model.

Applied Implementation Sales and Basic research Marketing research of results distribution

310 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

2) Pulled the Market” model is the process of creating a new product, where the main role is for marketing research of consumers on the basis of which it is conducted the laboratory research and development, then the results are implemented in the production process, produced a trial batch of goods for which the applied technology test marketing and only after successful completion of this stage, the mass production of a new product and its realization on the market. Figure 2. “Pulled the Market” innovation model.

Marketing Implementation Sales and research R&D of results Marketing distribution

When comparing two models, we can see that closer to commercialization and profit is the second model because the research caused by market demand, consumer need, the ideas that tells the companies “the customer”, is much more valuable and commercially close to success. Also, a special form of technological proposal is the implementation of scientific research with the further development of an innovative product on the so-called “state order”, when the initiator and financial source is the state represented by a certain body (Ministry or Agency). One of the most common tools of commercialization is licensing – license contract under which one party – the licensor (the owner of an intellectual property (IP), or the developer of the technology) provides the second party – the licensee – the right to use IP object in the amount and within the period provided by this agreement, and the licensee in exchange pays to the licensor remuneration in the form of royalties or lump sum payments. Licensing is an acceptable form of commercialization for universities, as the latter do not have the infrastructure capacity to implement such projects in the production process, but have the capacity to develop innovations and register IP rights. Licensing has a limitation on the duration of the contract, the expiration of which suspends the use of IP rights, this is its essential difference from the full sale of rights to the IP object. Franchising is a derivative form of licensing, but the essential difference is that the franchisor must itself carry out business activities using this technology, and by transferring IP rights to the franchisee, helps to carry out business activities using the franchisor model. A licensing-based commercialization tool is to encourage cooperation with industry by providing free intellectual property licenses. As an example, we can cite the initiative of the University of Glasgow in UK, which in 2010 launched the “Easy Access Program”. This program provides free access, without any payments such as royalties or lump-sum contributions, to inventions created within the walls of the University. In March 2011 the UK Intellectual Property Office supported the proposal of the universities of Glasgow and Bristol and King’s College of London to form a consortium of universities-the “Easy Access Innovation Partnership”. Similar projects have been implemented by the University of New South Wales in Australia and the European organization for Nuclear Research (CERN) (Bogolib, T. M. (2014).)

311 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

Cooperation with industrial enterprises can act as an instrument of commercialization for modern universities as centers of scientific research and generation of scientific developments. This form of cooperation is the most long-term, aimed at creating a community of scientific, industrial and technological interests. Unfortunately, this form is common mainly in the United States and the United Kingdom (they account for more than 50% of all technology parks in the world), and is the basis of the “American model”. In the United States, the governments of States such as Wisconsin, Michigan, Minnesota, New York, Illinois, California, etc. are the initiators of establishing closer ties between corporations of high-tech industries and public research universities in order to create centers of new technologies. At the same time, the organizational form of such cooperation is “science and technology parks” (or techno parks) – a kind of incubators of high-tech business and the practical basis of scientific activity of universities. A startup as a commercialization tool is a start-up company that develops and launches an innovative product or service. The main feature of a startup is a short period of operational activity, the presence of an innovative product idea, riskiness, and as a consequence, venture financing. Therefore, a well-thought-out marketing strategy is the basis for the success of any startup. Conclusion In postindustrial countries, support for new intermediary structures is increasingly being discussed at the level of universities, public research organizations and public authorities. It is mainly about optimizing the structure and activities of technology transfer centers, including the formation of appropriate alliances, the development of Internet models, commercial schemes and approaches that give inventors certain property rights while retaining them primarily for the University (for example, the model of “free agent” (“Free Agency”). It is difficult for mid-level universities to pay for the services of technology transfer centers, so some experts believe that the provision of such services on a collective basis through technology transfer alliances is the most effective way of cooperation. For example, the French National Agency for Scientific Research (Agence Nationale de la Recherche, ANR) has established a special Fund to create technology transfer accelerator companies in order to eliminate the fragmentation of such services at the regional level. Some universities turn to existing private centers or create their own centers in order to save money and improve efficiency, arguing that private structures are better able to commercialize university inventions. For example, in Israel, most technology transfer centers operate on a limited liability model, partially or fully owned by universities. Stanford University, in addition to traditional technology transfer centers, founded a limited liability company “Stanford OTL- LLC”, through which such centers serve as licensing agents for other universities. Despite the fact that public authorities pay great attention to the venture industry, other ways of supporting research and commercialization of scientific developments, in particular, collateral financing, crowd funding (collective fundraising), etc., remain invaluable (Cervantes, M., Meissner, D. (2013).) In recent years, technological enterprises increasingly prefer the process approach, which has its own characteristics and advantages over other methods of organization of production, research and other activities. Thus, strategic planning of commercialization of scientific research at the state level has been carried out for several decades, at the legislative level, research organizations are equipped with the necessary tools. However, there is a problem of a

312 ISBN : 978-605-81106-3-2 5 – 7 November 2019 Bilge Kagan 2nd International Science Congress Barcelona / SPAIN

small share of commercialization. First of all, this is due to financing, that is, there are not enough financial instruments. In addition, mechanisms and schemes of innovative developments in the field of SMEs, as well as large business and state-owned companies have not been worked out. In fact, market research is conducted in small volumes. Basically, all companies are focused at best on technology transfer, and even on the import of finished innovative products. In this direction, work is still to be done to create well-established schemes for financing and stimulating scientific developments based on the experience of advanced countries.

REFERENCES Bogolib, T. M. (2014). Commercialization of scientific developments of universities. Economics of Ukraine, 1(618), available online http://net.knigi-x.ru/24ekonomika/824502-1- kommercializaciya-nauchnih-razrabotok-universitetov-rassmotreni-suschestvuyuschie- podhodi.php Cervantes, M., Meissner, D. (2013). Commercialization of scientific research in the public sector on the model of "Open Innovation”. New Trends, 3(8), available online https://foresight- journal.hse.ru/2014-8-3/134341200.html Grudek-Szostak, Z. (2013). Transfer of technology in practice, Poland. National Bank of the Republic of Kazakhstan, “International investment position of Kazakhstan by types of economic activity of residents”, available online at https://nationalbank.kz/?docid=679&switch=russian State Program of Industrial and Innovative Development of the Republic of Kazakhstan for 2015- 2019, for more information on obtaining data refer to https://primeminister.kz/ru/page/view/gpiir

313

i

ISBN : 978-605-81106-3-2