ÜÇ : YAHYA KEMAL, ORHAN VEL İ VE İLHAN BERK’ İN Şİİ RLER İNDE İSTANBUL Three Istanbul: Istanbul in the Poems of Yahya Kemal, Orhan Veli and Ilhan Berk

Mehmet NARLI * BAÜ SBED ÖZ 11 (20) Ara ştırmanın Temelleri : Yahya Kemal, Orhan Veli ve İlhan Berk’in Şiirlerindeki İstanbul algısı 157 Ara ştırmanın Amacı : Yahya Kemal, Orhan Veli ve İlhan Berk’in şiirlerinde Istanbul çevresinde kurdukları simgeleri, imgeleri ve bütün mekansal mecazları çözümleyerek, üç şairin mekan alglarını ve yorumlarını kar şıla ştırmak, ortaklıkları ve farklılkları ortaya çıkarmak Veri Kaynakları : Yahya Kemal, Orhan Veli ve İlhan Berk’in şiirleri Ana Tartı şma : Şairlerin mekansal algıları, ki şiliklerden, dünya görü şlerinden, poetikalarından ve dönemin siyasal duru şundan etkilenmektedir. Sonuçlar : İstanbul, Yahya Kemal için bir medeniyetin somutla şmı ş ruhu; Orhan Veli için, içindeki her türlü çatı şmaya ra ğmen büyük bir ritme ve enerjiye sahip olan bir ya şama merkezi; İlhan Berk için, çok kültürlü, çok inançlı tarihsel bir süreçten geçerek modernle şmeye u ğrayan vazgeçilmez bir kaostur. Anahtar Kelimeler : Yahya Kemal, İlhan Berk, Orhan Veli, İstanbul

ABSTRACT Bases of Research : Istanbul, as a main topic in poems of three figures; Yahya Kemal, Orhan Veli and Ilhan Berk. Purpose of The Research : İt is tried to analyse the symbols, images... in brief all of the spatial metaphors in the poems focusing on İstanbul, and to compare differences in comprehensions and imaginations, raised in these poetic works. Data Sources : Yahya Kemal’s, Orhan Veli’ and İlhan Berk’s poetries Main Discussion : To point out how historical changes, poetic postures, ideolojical perspectives and personal features shaped their form of perception and reflection of the city, where those figures lived in. Results : İstanbul is for Yahya Kemal, the embodied soul of a civilization, for Orhan Veli a centre of living, in spite of any kind of confliction in it, that owned a big rhythm and energy; for İlhan Berk.an indispensible chaos, that modernized, by experiencing a multi-cultural and multi-religious historical process Key Words: Yahya Kemal, Ilhan Berk, Orhan Veli, Istanbul

1.G İRİŞ

Divan, Tanzimat ve İkinci Me şrutiyet şairleri ve şiirleri gibi Cumhuriyet Balıkesir dönemi şairleri ve şiiri de, şehirlidir. Özellikle şiir ve İstanbul ba ğlamında söz Üniversitesi Sosyal konusu edilen Yahya Kemal, Orhan Veli ve İlhan Berk, İstanbul’u, yapısal ve Bilimler Enstitüsü Dergisi kültürel de ğişime u ğratan, modern ya şama biçimlerine göre yeniden Cilt 11 Sayı 20 biçimlendirmeye çalı şan “yenile şmenin” çocuklarıdırlar. Yahya Kemal’den İlhan Aralık 2008 ss.157-171

* Doç. Dr. Balıkesir Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, [email protected] Berk’e kadar geçen sürede, şiirlerinde şehir mekânı olarak Anadolu’yu ve Anadolu şehirlerini öne çıkaran şairler varsa da, bu yerler, şairleri etkileyen, biçimlendiren yerler olarak görünmekten çok, milli ideolojinin duyarlık alanları olarak yansırlar. Çalı şma, konusu gere ği, şehir olarak sadece, şairlerin dü şüncelerini, davranı şlarını, karakterlerini ve bunlara ba ğlı olarak şiirsel muhayyilelerini etkileyen İstanbul’la sınırlı kalacaktır. 1920’den 1950’lere kadar yazılan şiirlerde, İstanbul’a duyulan sevgi ve ba ğlılık; şehir yoluyla ula şılan dü şünce, duyarlık ve inanç; şehrin farklı mekânlarının gönderdi ği tarihsel ve kültürel hafıza; günlük ya şamalar içinde şehrin Üç İstanbul: mekânlarına yüklenen anlam ve i şlevler birbirinden oldukça farklıdır. Otuz yıllık Yahya Kemal kısa bir zaman dilimi göz önüne alınırsa, poetik, tematik ve ideolojik açılardan Orhan Veli Türk şiirinin en çe şitli dönemi Cumhuriyet dönemidir. Do ğal olarak bu çe şitlilik, mekân algısında sözü edilen faklılıkları beslemi ştir. Örne ğin, kimi şairler, İstanbul’u, medeniyetin e şyaya sinmi ş hali olarak görürken; kimi şairler, aynı şehri, 158 do ğal ve sıradan ya şamakların mekânı olarak görürler. Şehri, insanda güzellik ve uyum dü şüncesi uyandıran manzaralar olarak gösteren şairler oldu ğu gibi; yoksulların ve varlıklıların uyumsuzluk içinde ya şadıkları bir çatı şma alanı olarak gören şairler de vardır. Bazı şiirlerde, şehir, insanı bireyle ştiren ve özgürle ştiren yer olarak görünürken; bazı şiirlerde, insanî de ğerleri yiyip bitiren yok edici bir mekân olarak görünür. Hatta kültürel arka planı aynı olan şairler bile, İstanbul’u farklı algılayıp anlamlandırabilmektedirler. Bu farklılıkları etkileyen ba şka bir ö ğe de, şairin modernizm kar şısında aldı ğı veya mecbur kaldı ğı tutumdur. Bazı şairlere göre, yeni olan her şey, hafızaya ve ruha yapılan bir saldırıdır. Bazılarına göre ise her şeyi, hiç durmadan yıkıp yeniden yapan modernizm, insan do ğasının gere ğidir. Ku şkusuz bütün bu farklılıklar içinde, söz konusu edilen şairlerin şiirlerinde ortak mekânsal anlatımlar, simgeler ve imgeler tespit edilebilir ki çözümlemenin ilerleyen kısımlarında bunlar görünebilecektir. Örne ğin her üç şairde de İstanbul, ya şama, dü ş görme, kaçma, katlanma, korkma, sı ğınma, â şık olma, ayrılma, hatırlama ve tasarlama gibi insanın her türlü halini ve hayalini içinde tutan bir mekândır. Bu mekân, bazen Baudelaire’in Paris’i, Joyce’un Dublin’i, Kavafis’in İskenderiyesi gibi, geçmi şi şimdide ya şatan, şimdiyi dü şsel bir alana aktaran kutsal bir enerjiye dönü şebilir; bazen de Ülgener’in dedi ği gibi, bütün manevi de ğerleri kütle ahlakı derekesine indiren (Ülgener 1981: 106) modern yı ğışmalar olarak görünebilir. Ama her halükarda, bir yazarın dedi ği gibi, “kentin insan ruhundaki izleri sanat eserlerinde gizlidir. Bir müzik parçasının u ğultulu bölümlerinde, bir romanın fligramlı sayfalarında gizlidir. Gerçekten o sayfaların arkasına yazarın kent ı şığını tuttu ğumuzda; kentin, insan kılı ğına bürünmü ş fligramı da görünmü ş olur. İnsanın ve yazarın içsel haritasının çizili şinde, üstünde ya şadı ğı co ğrafyanın şehrin payı çok büyüktür (Ağao ğlu 1997: 75). Berman’a göre, Baudelaire, şehrin modernle şmesinin, hem şehrilerinin ruhlarının modernle şmesini nasıl esinledi ğini ve zorladı ğını göstermi ştir (Berman 2005: 202). Yahya Kemal’e göre Türk topra ğı ve şehri, eski edebiyatta yoktur; yeni edebiyatta ise çok soluk bir durumdadır. Hiçbir Türk şairi mesela İstanbul’un Eyub’ünü Henri de Regnier’nin sonelerindeki gibi teganni (Beyatlı 1988: 146) etmemi ştir. Üç şairin şiirleri üzerinden “ şiir-İstanbul” çözümlemesine genel bir etkile şime daha atıf yapmakta yarar var: Modern Batı şairleri ile şehirleri arasında görülen mahkûmluk, isyan ve yalnızlık durumları, şehirli Cumhuriyet şairlerinin şiir-şehir ili şkilerinde de görülür. “Mahkûmluk durumu”, ruh ve beden, ku ş ve kafes alegorilerindekine benzer bir biçimde gösterir kendini. Şair, bütün içtenliğiyle, özgürlü ğüyle, duyarlı ğıyla, kaba, yapay ve sınırlayıcı bir mekânda ya şamak zorundadır. Şehirden çıkmasına imkân yoktur; daha da önemlisi, onun varlı ğı, şehirle mümkündür. Onun dü ş kurmasını sa ğlayan da ona kâbus gördüren de şehirdir. Mahkûm oldu ğunu bildi ği için, ba şka beldeler hayali kurar; hayal kurdukça mahkûmiyetini duyar. Bir bakıma şair, bu kar şıtlıkların enerjisine de mahkûmdur. “ İsyan durumu”, mahkûmluk duygusundan do ğar. Mekânın kendi içine do ğru kapandı ğını, insanların, oradan oraya durmaksızın sürüklendi ğini, sürekli geli şme ve ilerleme tutkusunun, din, toplum, birey ya da bütünüyle insanlık de ğerlerini zayıflattı ğını gören şair, gerçekçi ya da izlenimci bir tutumla, do ğal ya da hayalî olan “yitik cennet”ini aramaya ba şlar. Bu yitik cennet, modern öncesi mekânlarda olabilece ği gibi, dü şlerde de olabilir. Fakat ilginç ve trajik olan, mahkûm olan şair gibi isyan eden şairin de, şehrin ortasında kalmasıdır. Bütün modern şairlerde oldu ğu gibi, Cumhuriyet dönemi şairleri de kendilerini şehirlerde BAÜ “yalnız” hissederler. Modern şehir ku şkusuz “birey”i olu şturmu ş; birey ise görece bir özgürlükle, herkesin arasında ve her mekânın içinde olabilme hakkını SBED kazanmı ştır. Modern şehir, yalıtılmı ş bireylerin toplamıdır bir bakıma. Bu yüzden 11 (20) birey, dı şarıya açılan mekânlar yerine, kendisini çevreleyen mekânlara sı ğınır. İç mekânlar, hiçbir zaman, birey kadar, insanın sı ğına ğı olmamı ştır. Valery, “Büyük 159 kent merkezlerinin sakini, yeniden vah şilik, ba şka deyi şle tek ba şınalık konumuna dü şer” (Benjamin 2002: 223) derken bunu vurgulamı ştır. 1. YAHYA KEMAL’ İN İSTANBUL’U Ku şkusuz yeni Türk şiirinde İstanbul’u, bütün bir medeniyetin e şyaya sinmi ş hali olarak gören; bu yüzden onun her yapısını, her semtini, her manzarasını seven en önemli şair Yahya Kemal Beyatlı’dır. Hem deneme ve hatıralarının hem de şiirlerinin en geni ş, en canlı damarı, İstanbul’un aktı ğı damardır. Adile Ayda Yahya Kemal’in İstanbul’a kalbiyle â şık olmadan önce, beyniyle â şık oldu ğunu söyler. Ona göre şair, Paris’ten ikinci dönü şünden sonra köksüzlük ve öksüzlük duygusundan kurtulur ve Bizans’ı İstanbul yapan tarihî mucizeyi severek anlamaya çalı şır. Ö ğrencileriyle yaptı ğı bütün İstanbul gezilerinde, bütün semtlere sinen bu mucizeyi arar (Ayda 1988: 48). Buldu ğu ilk şey, Michelet’in “Fransa’nın topra ğı, on asırda Fransız milletini yarattı” şeklindeki sözünün anlamıdır. Bizans’ı Türk İstanbul’u yapan irade, Selçuklu’dan Osmanlı’ya yüzlerce yılın yarattı ğı kolektif ruhun eseridir. İstanbul’un her ta şına, her eserine, her kö şesine ve her semtine sinmi ş bu ruh ve irade, ke şfedilmeyi beklemektedir. Tanpınar’a göre, historicité (tarihîlik)nin ehemmiyetini, mazi kar şısında ruhî bir esarete dü şmeden bizde ilk fark eden (Tanpınar 2001: 28) ki şi Yahya Kemal’dir. On dokuzuncu yüzyıl ba şlarından yirminci yüzyılın ba şlarına kadar, aynı zamanda birer kültür ve siyaset adamı olan yazar ve şairler, edebiyat ve siyaset alanında yenilikler yaparken, “Devlet-i Ali’yi kurtarma” dü şüncesinin baskısı altında, geriye dönerek ileriyi düzenleme noktasında sistemli bir çalı şmaya girmezler; olu şacak akıl, isti şare ve siyasî hürriyet tabanının, terakkiyi sa ğlayaca ğını dü şünürler. Daha sonra siyaset ve kültür tarihinde birer dü şünce hareketi olarak yerini alan Osmanlıcılık, İslamcılık, Garpçılık ve Türkçülük hareketlerinin devletin kurtulu ş şartlarını tartı şan sivil ve asker kadroları olu şturdu ğu ve Cumhuriyet’in kurumsal dönü şümleri ve dü şünsel tabanıyla bu kadrolara ba ğlı oldu ğu bilinen bir gerçektir. Fakat bu geli şmelerin, “diriltme” yerine, “iptal ve yeniden kurma” sürecini ba şlattı ğı da ba şka bir gerçektir. Bu durumda Tanpınar’ın “historicité” dedi ği, tarihîli ğin bir taban olması beklenemez. Gerçi, kültürel ve siyasal her in şa hamlesi, bir tarihe yani bir birikime ihtiyaç Balıkesir duyar. Cumhuriyet, hem Batının birikimlerine ortak olmak isteyerek, hem de ulusal Üniversitesi Sosyal kimli ğin köklerine tutunarak, bu ihtiyacı gidermeye çalı şır. Bütün hayatıyla yeni Bilimler Enstitüsü ya şama biçiminin ve yeni devletin yanında yer alan Yahya Kemal’in, sanatı ve Dergisi Cilt 11 Sayı 20 estetik dü şüncesiyle “tarihîlik”e yaslanması ilginçtir. Hakkında yapılan Aralık 2008 ara ştırmalarda, onun bu tutumunun birkaç sebebe ba ğlı olabilece ği görülmektedir. ss.157-171 Hem anneden hem yurdundan ayrılıp İstanbul’a gelen; burada büyük vatanın sarsıntıları içinde ya şayıp Paris’e kaçan Yahya Kemal, her zaman kendisini yaratan, besleyen bir vatan özlemiyle ya şamı ştır. Fransa’da ya şadı ğı süre içinde, insanı bir vatana ba ğlı kılan şeyin milli ruh oldu ğunu anlamı ştır. Milli ruhun var olması ise, yüzlerce yıl birlikte ya şamaya, birlikte duymaya, birlikte yapmaya ba ğlıdır. İnsan ruhunu tatmin eden şey, ahenktir; ahenk ise sadece sanat, kültür, co ğrafya ve ırkın terkibinden do ğar. Öyleyse şair, Tanzimat’tan beri sürekli terakki dü şüncesinin baskısı altında maziye bakmayı engelleyen dü şünme biçimlerinden kurtulmalı; “kökü mâzide olan bir âti” olmalıdır. Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul! Üç İstanbul: Görmedim gezmedi ğim, sevmedi ğim, hiçbir yer. Yahya Kemal Ömrüm oldukça, gönül tahtıma kurul! Orhan Veli Sâde bir semtini sevmek bile bir ömre de ğer (Beyatlı 2003: 20) 160 İstanbul, sonsuza kadar sevilecek aziz bir sevgilidir; çünkü ruhsal, estetik ve kültürel olgunlu ğunu tamamlamı ş bütün bir Türk-İslam medeniyetinin birle şti ği, hayat buldu ğu yerdir. Onu görenler, onun semtlerinde dola şanlar, ruhlarını yaratan medeniyetin solu ğuyla ya şarlar. “Bir iklimin manzarası, mimarisi ve halkı arasında halis tam bir ahenk varsa, orada gözlere bir vatan tablosu görünür. Farzı muhal olarak, Türklü ğün, yeryüzünde, güzellik namına ba şka bir eseri olmasaydı, yalnız bu şehir ( İstanbul), onun nasıl yaratıcı bir kudrette oldu ğunu ispat etmeye kifayet ederdi” (Beyatlı 1988: 6). Rü’yâ gibi bir ak şamı seyretme ğe geldin Çok benzedi ğin memleketin her tepesinde. Baktım: Konu şurken daha bir kere güzeldin, İstanbul’u duydum daha bir kere sesinde.

Irkın seni iklimine benzer yaratırken, Kaç fethe ko şan tu ğlar ufuklarla yarı şmı ş (Beyatlı 2003: 19) …… Bir Tepeden adlı sekiz mısralık şiirde kurulan simgesel sistem, nerdeyse şairin bütün estetik ve kültürel evrenini gösterecek bir yo ğunluktadır. “Rüya, memleket, sevgili, ses, ırk, fetih” kelimelerinin Yahya Kemal’deki anlamlarına işaret edildi ğinde, şiirin bu yo ğunlu ğu ortaya çıkar. Geçmi şin şimdide ya şaması ve şimdinin geçmi şin içinden gelen bir ya şantı olarak duyulması “rüya” ile mümkündür. Tanpınar’ın “ şiiri, bilinçli bir rüya hali” olarak tanımlamasında, Valery kadar, hocası Yahya Kemal’in de etkisi vardır. Ak şamın rüya gibi olması, Bergson’un duré kavramını ça ğrı ştırır; ak şam, bütün geçmi şi, şimdiyi ve gelece ği içinde ta şıyan sürekli bir “an”dır. Yahya Kemal’i fetih günlerinde ya şattıran i şte bu “an”dır. Şaire göre zamanı, mâzi hâl ve istikbal diye taksim etmek itibarîdir; çünkü sabit olan bir şey taksim edilir; oysa zaman yürüyen bir şeydir ve taksim edilemez. Dolayısıyla mazi, hal ve istikbal yoktur; Ortada bir “imtidât” vardır (Beyatlı 1988: 65). “Memleket”, ruhun ve bütün hafızanın yurdu olarak İstanbul’la temsil edilir. “Sevgili” ya da konu şurken daha da güzelle şen ki şi, memleketle özde şle şmi ştir. Tanpınar’ın Huzur romanındaki Mümtaz ve Nuran a şkının İstanbul aşkıyla iç içe girmesinin arka planını da dü şündüren sevgili ve memleket özde şli ği, zaman, mekân ve insanı bir terkip halinde gören anlayı şın ürünüdür. Bu anlayı şla bakan göz, ister vatanın mekânlarına, ister sanatına, isterse insanına baksın; aynı güzellikleri görür. “Ses”, Yahya Kemal esteti ğinin önemli ö ğelerindendir. O da ataları gibi kubbede bâkî kalacak bir avâzenin pe şindedir. “Irk”, vatanı meydana getiren milli ruhun adıdır; daha do ğrusu bu ruhun asabiye tarafıdır.. “Fetih”, bu ruhun geni ş ufkudur. Birden kapandı birbiri ardınca perdeler… Kandilli, Göksu, Kanlıca, İstinye nerdeler? …… Bir devri lânetiyle bo ğan şâirin Sis’i Vicdan ve ruh elemlerinin en zehirlisi Hülyâma bir eza gibi aksetti bir daha; BAÜ -Örtün Müebbeden uyu! Ey şehir- O beddua SBED …… 11 (20) Hüznün, ferahlı ğın bizim olsun kı şın yazın, Hiçbir zaman kader bizi senden ayırmasın (Beyatlı 2003: 23) 161 Siste Söyleni ş adlı şiirin, kı ş mevsiminde yazıldı ğı bellidir. İstanbul’un yazlarını, vatanın bütün kâinatını gösterdi ği için daha bir seven Yahya Kemal için, sisler içinde kalan ufuklar, hiç de olumsuz duygular uyandırmaz; tersine, bu görüntüyle, ’in daha önce yazdı ğı ve İstanbul’u adaletsiz, çıkarcı ve merhametsiz bir zorbaya benzeten şiirini hatırlayarak, İstanbul’un her manzarasına bir daha sarılır. Çünkü İstanbul’un ferahlı ğı da, hüznü de vatan ruhunu aksettirir. Üsküdar, bir ulu rü’yâyı görenler şehri! Seni gıptayla hatırlar vatanın her şehri, ……… Son günün cengi olurken, ne şafakmı ş o şafak, Üsküdar, gözleri dolmu ş, tepelerden bakarak, Görmü ş İstanbul’a yüz bin mele ğin uçtu ğunu Saklamı ş durmu ş, asırlarca, hayalinde bunu (Beyatlı 2003: 24) İlk iki ve son dört mısrası alınan İstanbul’un Fethini Gören Üsküdar adlı şiir, zamanın mekânla şarak, mekânın da zamanla şarak, nasıl bir ruh iklimi, nasıl bir hafıza meydana getirdi ğini gösteren bir şiirdir. “Üsküdar’ın maneviyetinde İstanbul muhasarasının günleri öyle duruyor” (Beyatlı 1988: 78) diyen Yahya Kemal’in, semtin bu iklimine girdi ği, bir rüya haliyle bu hafızayı açtı ğı anla şılmaktadır. Fethi bekleyen Üsküdar, Türklerin İstanbul’a giri şini heyecan ve a şk içinde görünce “vecde” gelmi ş; bu hal içinde, binlerce askeri, surlar üzerinde İstanbul’a uçan melekler olarak görmü ş ve bu görüntüyü, “ruhaniyet”inde, onu görebilecekler için saklamı ştır. Yahya Kemal’e göre vatanı siyasî bir kavram olarak idrak edenler, vatandan çok konu şmu şlar ama i şte üzerinde ya şadıkları topra ğın ruhaniyetini görmedikleri için, vatanı da gerçek manada eserlerine koyamamı şlardır. Az sürer gerçi fakîr Üsküdar’ın saltanatı Esef etmez güne şin şimdi neler yıktı ğına; Serviler şehri dalar kendi iç aydınlı ğına (Beyatlı 2003: 25)

Tanpınar, Hayal Şehir adlı bu şiiri de ğerlendirdi ği yazısında, Yahya Balıkesir Kemal’in Üsküdar’ı, şiirine kapı açan bir semt olarak gördü ğünü, bu yüzden de Üniversitesi Sosyal Hayal Şehir’de de onu bir kere daha şiirin büyüsüyle giydirdi ğini ve bu şiirden Bilimler Enstitüsü Dergisi sonra Üsküdar’ın, İstanbul ak şamlarının mücevher aynası oldu ğunu söyler. Cilt 11 Sayı 20 “İstanbul tepelerinden Üsküdar’a bakan herkes, batan güne şin bir an için camları Aralık 2008 nasıl bir hayal âlemi yaptı ğını; sonra ı şığın masalı bitince, serviler şehrinin nasıl ss.157-171 kendi rüyasına daldı ğını bilir” (Tanpınar 1992: 328). Batan Güne ş’ten sonra dı ş manzarasını kaybeden Üsküdar, buna üzülmez ve kendi içindeki aydınlığa dalar. İstanbul’un bütün mekânlarını gezen Yahya Kemal’in, yine bir tepeden Üsküdar’ı seyretti ği dü şünülürse, güne şin batı şıyla bir an duraklayanın sonra hemen toparlanıp buna üzülmeyenin şairin kendisi oldu ğu dü şünülebilir. Bu durumda Üsküdar’la birlikte şair de kendi iç aydınlı ğına dalmı ş olur. İç aydınlı ğa dalmak, Jan Assman’ın dedi ği gibi, önemli deneyim ve anıları biçimlendirip canlı tutarak, ilerleme halindeki şimdiki zamanın ufkuna, bir ba şka zamanın görüntülerini katarak dünle bugünü birle ştirmektir (Assman 2001: 20) Üsküdar’la birlikte geçmi ş zamanın görüntülerini dü şsel olarak yeniden ya şayan şair, aydınlık içinde yüzer Üç İstanbul: gibidir. Yahya Kemal Geç vakit döndüm Koca Mustafapa şa’dan Orhan Veli Kalbim ayrılmadı bir an o güzel rüyadan. Bu muammayı uzun boylu dü şündüm de yine, 162 Dikkatim hadisenin vardı derinliklerine; Bu geni ş ülkede, binlerce latîf illerde, Nice yıl, cedlerimiz kökle şerek bir yerde Manevî varlı ğın resmini çizmi ş havaya (Beyatlı 2003: 37) “Cedlerimiz, yalnız mimaride de ğil, her şeyde dâhiyane yapmasını bilmi şler; lakin yazmasını unutmu şlar. Bu bizim feci talihsizli ğimizdir” (Beyatlı 1988: 56) diyen Yahya Kemal, bir bölümü alınan Koca Mustafapa şa adlı bu şiirde oldu ğu gibi, İstanbul’un farklı semtlerini anlatan di ğer şiirlerinde de adeta atalarının yaptı ğını yazar. Onun, ö ğrencileri ve birkaç dostuyla durmadan İstanbul’u gezmesinin ve İstanbul’un bütün görüntülerini zihnine ve ruhuna kaydederek şiirsel bir mekâna dönü ştürmesinin asıl sebebi de budur. İstanbul’u Türk şehri yapan idrak ve iradenin mekânlara sinmi ş ruhunun kaybolmasından endi şe duyan şair, bütün gücüyle manzara ve yapılara sinmi ş bu ruhu ölümsüzle ştirmeye çalı şır. Koca Mustafapa şa câmisine dört yüz yıldır inen nûr, topra ğın üstündekilere ve altındakilere huzur vermi ştir. Câmiye girerken görülen mezarları, manevi bir istirahat yeri gibi gören şair, Osmanlı hayatında câminin semtin esası oldu ğuna dikkat çeker. Fakat her semtin câmisi, sadece bir ibadet yeri olan bina de ğildir; her câmi, vakfedenin zamanını gösteren bir manzumedir. Medresesi, imareti, tabhânesi, hamamı, mektebi, muvakkıthanesi, türbesi ve mezarlı ğı ile câmi, vakfedenin adını ta şıyan ve dönemini temsil eden bir levhadır. Bu levhanın önünde duran ki şi, atalarının “me şrebinden, ikliminden ve ırkından” oldu ğunu duyarak; fethi yapan zamanda ve fethi yapanlarla birlikte ya şar. Ulu mâbet! Seni ancak bu sabah anlıyorum; Ben de bir vârisin olmakla bugün ma ğrurum Bir zaman hendeseden âbide zannettimdi Kubben altında bu cumhura bakarken şimdi Senelerden beri rü’yada görüp özledi ğim Cedlerimin ma ğfiret iklîmine girmi ş gibiyim ………. Ulu mâbetle karı ştım vatanın birli ğine Çok şükür Tanrı’ya gördüm, bu saatlerde yine Ya şıyanlarla beraber bulunan ervahı (Beyatlı 2003: 12) Koca Mustafapa şa, Süleymaniye, Eyup, “temel fikirlerinden biri cedleriyle birlikte ya şama arzusu olan” (Birinci 200: 237) Yahya Kemal için, ı şıklı mekânların ba şında gelir. Süleymaniye Câmi, Yahya Kemal’i tarihe ba ğlayan, medeniyetin köklerini gösteren, ruhun estetik düzeni olan, simgesel mekânlardan biridir. “ Şair, dînî bir bayramın bütün vecdini, Süleymaniye Câmii gibi Türk mimarisinin e şsiz bir temsilcisinin manevi ikliminde ya şar” (Banarlı 1984: 201) ve bu mekânda, İstanbul’u fethederek onu Türk şehri haline getiren; dini, kendi asabiyetiyle birle ştirerek huzurlu ve dinamik bir hayat nizamı haline koyan; şehri, do ğanın ve kozmik evrenin ortasına ı şıklı bir dünya olarak yerle ştiren insanların ruhlarıyla birle şir. Yahya Kemal, bu, mekândan kutsala uzanan simgeleri, bir tek ki şinin eseri olarak görmez; Ömer Faruk Akün’ün dedi ği gibi, bu eserlerin “bânisi ve mimarı, belirli bir şahsiyet de ğil; kolektif ruhtur (Akün 1983: 75). BAÜ Gelmek’çün ikinci bir hayata, SBED Bir gün dönü ş olsa âhiretten 11 (20) Her rûh açılıp da kâinâta Keyfince semâda bulsa mesken; 163 Tâlih bana dönse, nâzikâne; Bir yıldızı verse mâlikâne; Bîgâne kalır o iltifâta, İstanbul’a dönmek isterim ben (Beyatlı 2003: 44) Bedri Tahir Şaman’a ithaf edilen Bedri’ye Mısralar adlı şiirde, Yahya Kemal, bütün dünyayı İstanbul’un bir ta şına de ğişmeyen ataları gibi, İstanbul’u sadece dünyanın de ğil, bütün kozmik evrenin de merkezi olarak görür. Bu görü ş biçiminin arka planı, Divan şiirinin estetik düzeninin esası olan çevre-merkez ili şkidir: Pervaneler ı şığa; âşık sevgiliye, ta şra İstanbul’a, devletli ve tebaa, saraya; yıldızlar aya, bütün evren Allah’a do ğru akar ve aktı ğı merkezin çevresinde döner. Şiirlerindeki en temel duygulardan biri olan sonsuzluk duygusunu, genellikle kozmik evrenden aldı ğı simgelerle gösteren Yahya Kemal, bir yıldızda ya şamak yerine İstanbul’da ya şamayı tercih ederken, “Ba ğlamaz Firdevs’e gönlünü Kalata’yı gören/ Kâfir olur ey müselmanlar o tersaı gören” diyen Fatih’le; “Revnâkı bu kâinatın şehr-i konstantiniyedir” diyen Ayni ile; “Kur şun örtülü kubbeler yer yer/ Yelken açmı ş gemilere benzer” diyen Ta şlıcalı Yahya ile; “Mah şer olmu ş sahn-ı kâ ğıt-hâne dünya bundadır/ Cennete dönmü ş güzellerle tema şa bundadır” diyen Nef’i ile aynı göz ve ruhla bakar İstanbul’a. Beyhude merâretleri kalbinden sil İstanbul’un etrafı geni ştir bunu bil Nefrette isen bu beylerin halinden Beylerbeyi sâhilinde maziye çekil (Beyatlı 1988a: 24) Bu rubâide, tat almadı ğı, ya şama biçimini be ğenmedi ği bir çevrede bulunan; bundan dolayı da örtülü bir umutsuzlu ğa do ğru aktı ğını duyan insanın, kendi kendini uyarması dikkat çeker. Yahya Kemal’li anıların hemen hepsinde, onun konu şmayı çok sevdi ğini, her konu şmasında mutlaka geçmi ş-mekân ve şiir ili şkisi çevresinde bir şeyler söyledi ğini, İstanbul’un bütün semtlerine aynı gözle bakmadı ğını görmek mümkündür. Türk İstanbul’unun “ruhaniyetini” ta şımayan Avrupalıla şmı ş semtler, bu semtlerde e ğlenen ruh köklerini kaybetmi ş beyler, ona Balıkesir “merâret” vermektedir. Şiirde görülen bu ruh tatsızlı ğından “maziye çekilerek” Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü kurtulan insan, batı mekteplerinden memlekete dönen şairdir. Dergisi Bir saltanat iklimine benzer bu şehirde Cilt 11 Sayı 20 Aralık 2008 Hülyâ gibi engin gecelerde, ss.157-171 Yıldızlara kar şı Cânanla beraber, Allah içecek sıhhati bah şetse… Bu kâfi… (Beyatlı 2003: 47) Bir gurbet dönü şündeki İstanbul duygularını anlatan İstanbul Ufuktaydı adlı bu şiirde, rüya halini kuran iki ana öge vardır: Sevgili ve içki. Onun, “canan”a olan sevgisi, İstanbul’dan; İstanbul’a olan sevgisi “canan”dan yansır. Bu iki sevginin birbirine ba ğlandı ğı rüya halini kurmada, İstanbul manzaraları, müzik ve içki, iç içe girerek bir etki yaparlar. A şk ve mekân ba ğlamı içinde de ğinilecek bir nokta da, Üç İstanbul: Yahya Kemal’in, atalarının sevgilisini, belirsiz mekânlardan, ya şanılan mekânlara Yahya Kemal getirmi ş olmasıdır. A şkın oldu ğu mekânlar, genellikle deniz, sahil ve sayfiye merkezleridir. Orhan Veli 2. ORHAN VEL İ’N İN İSTANBUL’U 164 Orhan Veli, Oktay Rifat, Melih Cevdet merkezinde toplanan yeni şiirin “garip şairleri” için İstanbul, en genel anlamıyla “küçük adam”ın ya şadı ğı yerdir. Ahmet Oktay, 1940’ların küçük adamının, küçük üreticiler, marjinaller arasında bir şair-avare olarak dola ştı ğını; 1950’lerin küçük adamının ise büyük şehirde, metropolün cangılında, insanlıktan umudunu kesme noktasına gelen bir melankolik gibi göründü ğünü; yalnız, küskün ve umarsız olarak dola ştı ğını söyler (Oktay 1993: 124). Sait Faik’ten yapılacak bir alıntı, günlük ili şkiler içinde mutlulu ğu ve hazzı bulmaya çalı şan “ şair-avare”yi ve umarsız ki şiyi gösterecektir. Şöyle der Sait Faik: “Dostlarımı, sevdiklerimi çar şı içlerinin kara çocuklarından seçtim. Her umumi, herkese açık yol, ahçı dükkânı, bahçe, kır benim oldu. Köylülerle beraber demir parmaklıklarına asılıp belediye gazinosunda saz dinledim. Açık yerlerde oynanan sinemaları parasız seyredenlerle yaz günleri birbirimizi ittik. Mahalle kahvesinde yirmi lira maa şlı müvezziler, balıkçılar, dostsuz mütekaitler, zebun kahvecilerle altı kol iskanbil oynadım” (Abasıyanık 1950: 43). Orhan Veli’nin şiirleri, hem mekânsal hem de tematik ba ğlamda Sait Faik’in öykülerinin simetrisidirler. İstanbul’u kutsallı ğından ve romantik dü şselli ğinden uzakla ştırıp, ya şanılan günlük hayatın mekânı haline getiren, özellikle öyküde Sait Faik, şiirde Orhan Veli’dir. Kim söylemi ş ama kim, Eleni’yi öptü ğümü Yüksekkaldırım’da güpegündüz? Melahat’i almı şım da koluma Alemdar’a gitmi şim, öyle mi? Onu sonra anlatırım fakat Kimin baca ğını sıkmı şım tramvayda Güya bir de Galata’ya dadanmı şız Kafaları çekip orada alıyormu şuz … Ya o Muallâ’yı sandala atıp Ruhumda hicaranını söyletme hikâyesi? (Kanık 1989: 45) Bilge Ercilasun, Nedim ve Yahya Kemal gibi Orhan Veli’de de İstanbul’un ba şlıca temlerden biri oldu ğunu söyler (Ercilasun 1994:27). İstanbul’u şiirlerinin en temel mekânı olarak i şleyen birçok şair varsa da, “ İstanbul şairleri” denilince, ço ğunlu ğun aklına gelen bu üç isimdir. Orhan Veli’nin şiirinde de İstanbul, çe şitli mekânları ve çe şitli görünü şleri ile ya şanılan, payla şılan ve özlenilen bir mekândır. Fakat açık bir gerçektir ki, Orhan Veli’nin ya şanılan, payla şılan ve özlenilen İstanbul mekânları, Nedim’in, Yahya Kemal’in mekânlarından farklıdırlar. Kapalıçar şı, Hisarlar, Beyo ğlu, deniz, kahvehane, meyhane, vapur, sokak gibi yerlerin hepsi farklı algılanan ve günlük ya şama sevinci ve hüzünleri içinde ya şanan yerlerdir. Dedikodu adlı bu şiirde geçen Yüksekkaldırım, Alemdar, Galata, tramvay, deniz gibi mekânlar da a şk ve cinsellik ba ğlamında ya şanan anların mekânları olarak görünürler. Orhan Veli şiirinin getirdi ği önemli yeniliklerden biri de, cinselli ği, mahrem alanlardan hayatın günlük pratikleri içine çekmektir. Eros, meyhanede, sokakta, vapurda, kadın ve erke ğin göründü ğü her yerde konu şmaya ba şlar. Fakat, serbest kalan ilkel eros, tek biçimli ili şkilerden BAÜ tatmin olmaz: Cinsel ili şki arzusundan öpmeye, tensel temasa, dikizlemeye kadar geni şleyen gerçek ya da imgesel ya şantılarla, kendini sürekli duyurur. Hayatın SBED yoksul ve aykırı ve erotik prati ği, benzerleri ile konu şmayı ve argoyu kaçınılmaz 11 (20) kılar. Şiirde, hakkında dedikodular oldu ğunu söyleyen ki şi, aslında bunları yalanlamamakta; hatta belki de dedikoduları kendisi çıkarmaktadır; Eleni’yi 165 öptü ğünü, Melahat’le Alemdar’a gitti ğini, tramvayda birinin baca ğını sıktı ğını, arkada şlarının bilmesini istemektedir. Çünkü verili erdemlerin uza ğına dü şen özneler, ancak bu şekilde do ğal dürtülerini, hatta sıradanlık örtüsüne bürünmü ş fantezilerini rahatça dillendirebilirler. Bunların hazzı, ya şamaktan do ğar ama; ya şanılanların benzerler arasında anlatılmasıyla tamamlanır. Eleni, Yüksekkaldırım, Galata, tramvay, aynı sosyal ve kültürel mekânı gösterirler: Beyo ğlu. Beyo ğlu, Cumhuriyet öncesi Osmanlı yazarının, şairinin, entelektüelinin “öteki mekânı”dır. Ötekidir; çünkü, ba şından beri Gayri Müslimlerin, Batılı ya şama biçiminin, yozla şmı ş Türklerin, maddi ve cinsel arzuların mekânı olarak görünmü ştür. Batılı ya şama biçimini cahilce taklit edenler, ya şadıkları toplum içinde gayri me şru bulunan zaaflarını tatmin etmek isteyenler, Beyo ğlu’na yönelirler. Hüseyin Rahmi’den ’ya kadar birçok romancıda Beyo ğlu, kendi köklerinden kaçanların mekânıdır. Ayrıca, Beyo ğlu, kendi kimli ğinden yoksun olan bir mimarinin ve şehirle şmenin kaynaklandı ğı yerdir. Bu yüzden Yahya Kemal’in, Tanpınar’ın şiirlerinde Beyo ğlu (Pera) yoktur. Cumhuriyet sonrasındaki roman ve şiirde de durum farklı de ğildir; Beyo ğlu, Yüksekkaldırım, Galata, artist olmak için evden kaçan (veya kaçırılan) kızların, sınıf atlamak isteyen genç kız ve erkeklerin, i şsizlerin, avarelerin, bin bir türlü dalaverelerle tüketildikleri mekânlardır. Fakat şehir üzerindeki kutsal, kültürel, ideolojik bakı ş kalkınca, bedensel, güdüsel ve ruhsal arzuları tatmin eden günlük ya şamaların mekânları haline gelirler. İstanbul’da, Bo ğaziçi’nde, Bir fakir Orhan Veli’yim Veli’nin o ğluyum Tarifsiz kederler içinde. … Ba şıma da konuyor, konuyor aman martı ku şları Gözlerimden bo şanır hicran ya şları; Edalı’m, Senin yüzünden bu halim (Kanık 1989: 66) Balıkesir Üniversitesi Sosyal İstanbul Türküsü adlı şiirde, bir kıyıda melül mahzun oturmu ş Orhan Veli Bilimler Enstitüsü Dergisi görünür. Küçük adamın sıkıntısı, ekmek derdinden, mahzunlu ğu ise a şk derdinde Cilt 11 Sayı 20 do ğar. Eve tuz ekmek götürmeyi unutan avare â şık, kırılmı ştır. Bu kırıklık, Aralık 2008 yalnızlık ve kimsesizlik duygularını harekete geçirir. “Veli’nin o ğlu” “fakir Orhan ss.157-171 Veli” gibi ifadelerle, sıradanlı ğını, yoksullu ğunu; “edalı” yar ile duyarlı ğını ortaya koyan öznenin tarifsiz kederi anla şılır hale gelir. Küçük adam, ya şadı ğı bütün mekânlarda hayatın ritmini duysa da, mekânları hep zevk veren boyutuyla duyumsasa da, i şsizlik, parasızlık ve a şksızlık onu kederlendirir. Pek çabuk mutlu olması, pek çabuk kederlenmesi, ya şamayı sevmesine ve imkânsızlıklarına ba ğlıdır. Koca şehre adeta bütün bedeni ve arzularıyla ba ğlı olan küçük adam, yoksunluklarının baskısı arttı ğında kendini “terkedilmi ş” hissedebilir. “Garibim/ Ne bir güzel var avutacak gönlümü/ Bu şehirde,/ Ne de bir tanıdık çehre;/ Bir tren sesi duymaya göreyim,/ İki gözüm iki çe şme” (Kanık 1989: 67) diyen Orhan Veli, şiirlerinde gariplik duygusuna sık sık göndermelerde bulunur. Bu göndermelerin Üç İstanbul: filigranlarında, modern şehrin olu şturdu ğu bir yurtsuzluk duygusu bulunmalıdır. Yahya Kemal Küçük adamın mekânsal ba ğlantılarının kutsallı ğı, kültürelli ği ve ideolojiyi içermedi ğinden yola çıkılırsa, böyle bir çıkarsama yapılabilir. Orhan Veli İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı, 166 Önce hafiften bir rüzgâr esiyor; … Sucuların hiç duymayan çıngırakları; … İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı; Serin serin Kapalıçar şı; Cıvıl cıvıl Mahmutpa şa; Güvercin dolu avlular. Çekiç sesleri geliyor doklardan Güzelim bahar rüzgârında ter kokuları (Kanık 1989: 101) İstanbul’u Dinliyorum şiiri duyumsal bir şiirdir; fakat bütün duyular işlevlerini kula ğa yüklemi şlerdir. Orhan Veli, bu şiirinde “sinestezi (bir duyu organının i şlevini ba şka bir duyu organına yükleme) bakımından de ğişik bir yöntem uygulayarak, İstanbul’a gözleriyle de ğil; i şitme duyusu aracılı ğıyla ‘bakar’. Böylesi bir tutum, kentin daha geni ş açıdan de ğerlendirilmesine zemin hazırlar. Şair, İstanbul’un de ğişik yönlerini birlikte ele aldı ğı bu şiirinde, sucularıyla, Kapalı Çarsısıyla, Mahmut Pa şasıyla, kaldırımda yürüyen yosmaları ve onlara laf atan bıçkınlarıyla İstanbul’u geni ş bir perspektif ve dinamik bir figüratif yapı içinde sunar” (Sazyek 1999: 161). “ İstanbul’u Dinliyorum”, aynı zamanda bir iç ya şantının dile dökülmesidir. Şiirdeki özne önceki ya şantıların ve deneyimlerin olu şturdu ğu şehir imgeleri içinde dola şmaktadır. Kevin Lynch’in dedi ği gibi çevresel imgeler, zihninde kendilerini ta şıyan ki şiye bir güvenlik ve uyum duygusu vermektedir (Lynch 1999: 155). Şiirin ilk iki biriminde, önce hafiften bir rüzgârı, pe şinden sucularının ve sürü sürü ku şların çı ğlıklarını duyan öznenin, iç dünyada bir şehir turuna çıkmaya hazırlandı ğı sezilmektedir. Martı çı ğlıklarından sonra, dalyanlarda çekilen a ğlar, Kapalı Çar şı, Mahmut Pa şa, güvercinli avlular (câmi avlusu mu acaba), çekiç sesleri, ter kokuları, eski bir yalı, yosma ve bıçkınlarıyla kaldırımlar, çırpınan etekleriyle hatırlanan sevgili şeklinde sıralanan mekânlar, durumlar ve anılar, asıl olarak ya şadı ğı her yerde, dokundu ğu ve gördü ğü her şeyde tat veren ya şamsal damarı arayan; aynı zamanda sosyal duyarlı ğı da olan küçük adamı gösterirler. Metropol ve İmgelem adlı çalı şmasında Baudelaire’in modern şehirde gezen “flâneur”ü üzerinde duran Ahmet Oktay, Benjamin’in de ğerlendirmesini aktarır. Benjamin’e göre, flâneur, sadece bir “avare” ve “aylak” adam de ğil; modernizmin yok etti ği şeyleri belirlemeye ve yeni ya şama biçiminin anlamını de şifre etmeye çalı şan biridir. Bu yüzden Benjamin’in çalı şmasını çeviren Ünsal Oskay flâneur’ü “dü şünür-gezer” olarak çevirmi ştir (Oktay 2002: 191). Baudelaire’in flâneur’ü ile Orhan Veli’nin duyarlı küçük adamı arasında birebir bir ili şki kurulamasa da, avlulardaki güvercinlerden, eski çar şılardan, meyhanelere kadar birçok yeri sevinç ve keder içinde gezen “duyarlı bir avare”den söz edilebilir. Belki de Baudelaire’nin Flaneur’ü Cumhuriyet Dönemi Türk şiirine geçerken, Yahya Kemal, Necip Fazıl, Cahit Sıtkı ve Orhan Veli’ye parçalanarak geçmi ştir. Giyilmemi ş çama şırlar gibi nasıl kokar bilirsin, Sandık odalarında; Senin de dükkânın öyle kokar i şte. Ablamı tanımazsın, BAÜ Hürriyete gelin olacaktı ya şasaydı; SBED …. 11 (20) Ya şu pembezar gömlek? 167 Onun da bir hikâyesi yok mu? Kapalı Çar şı diyip de geçme Kaplı Çar şı Kapalı kutu (Kanık 1989: 88) Garip şiiri üzerine kapsamlı bir çalı şma yapan Hakan Sazyek’e göre Orhan Veli, Garip hareketinin, toplumsal yapıyı daha somut biçimde verme i şlevini gören; ancak daha çok figürlere yönelik olarak kullanılan “yakından tanıtma”yı, bu kez, mekân ba ğlamında de ğerlendirmi ştir. İstanbul’un kültürel ve sosyal zenginli ğini vurgulamak için Kapalı Çar şı’yı adeta bir simge olarak i şlemi ştir (Sazyek 1999: 161). Kapalı Çar şı, geçmi şten güne uzanan ruhun; eski ile yeni arasında adı konulamayan özlemlerin; fizik ve metafizik ça ğrı şımların; ritimli ve karma şık iç dünyaların simgesel mekânı olarak, birçok şair tarafından dile dökülmü ştür. Orhan Veli’nin Kapalı Çar şı’sı, İstanbul’un sosyal ve kültürel zenginli ği olmaktan çok, giyilmeyen elbiselerin konuldu ğu bir sandık odasıdır. Fakat hangi sandık odası, onunla kar şıla şanın hayal dünyasını kı şkırtmaz ki! “Ablamı tanımazsın/ Ya şasaydı hürriyete gelin olacaktı/ mısraları, ölen bir kültürün zihinsel görüntülerini, duyarlık alanına aktarmaktan çok, mekândan yola çıkarak ruhsal bir anın gizemli haline vurgu yapmak içindir. Kapalı Çar şı şiirleri üzerinde çözümlemeler yapan Do ğan Hızlan, Kapalı Çar şı’nın tarihî perspektifiyle, doldurulmaya elveri şli şiir hücreleri barındırdı ğını söyler. Orhan Veli, Sezai Karakoç ve Ece Ayhan gibi şairler, bu hücreleri kendi şiir kuramlarına göre bu hücreleri doldurmu şlardır. Kapalı Çar şı, Orhan Veli’de hüzünlü bir humor, Ece Ayhan’da eskiye dönük ça ğrı şımlar yı ğını; Sezai Karakoç’ta dünyevî ve semaî ça ğrı şımlar tablosundan olu şan bir imge dünyasıdır (Hızlan 1996: 102). 3. İLHAN BERK’ İN İSTANBUL’U İlhan Berk, özellikle 1947’de yayımladı ğı İstanbul adlı kitabıyla, modern şehrin insanî ve kültürel topografyasını göstermeye yönelir. Kaplan’a göre Berk’in İstanbul’u bir kâbusu andırır. Her şeyin karmakarı şık oldu ğu, birbirine girdi ği İstanbul’un bıraktı ğı intiba, ba ştanba şa bir abeslikten ibarettir. Berk, İstanbul’un geçmi şini ve bugününü kötü ve çirkin olarak göstermi ştir (Kaplan 1973: 176). Ahmet Oktay da, İstanbul kitabı için, “kentin do ğal ve insansal co ğrafyasını Balıkesir betimleyebildi ği söylenebilir” dedikten sonra; Berk’in, İstanbul’un geçmi şini Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ‘talan’ olarak; bugününü ise “dev ayaklı çamur olan sermaye”nin baskısı altında Dergisi katıla şan, pisle şen bir şehir olarak gördü ğünü söyler (Oktay 2002: 195). Hem Cilt 11 Sayı 20 kötümser ruh haliyle hem de geçmi şe bakı ş açısıyla Tevfik Fikret’in Sis şiirini Aralık 2008 ss.157-171 hatırlatan İstanbul şiirinde, eski İstanbul, talandır; çünkü kralların, padi şahların, despot iktidarların mülküdür. Bugünün İstanbul’u pistir, vah şidir; çünkü insanı yozla ştıran kapitalizmin şehridir. Sermaye denilen dev ayaklı çamur, İstanbul’u ba ştanba şa kirletmi ş, yozla ştırmı ş; şehri, dü ş kıran bir mekâna dönü ştürmü ştür. Bu algının, şehri, sınıfsal çatı şmanın ve proleterle şme sürecinin modern mekânı olarak Nazım Hikmet’in sosyalist bakı ş açısıyla ilgisi açıktır. Berk, şehirlerin yapısını, insanların ili şkilerini tarihsel materyalist açıdan, sınıfsal bilinç açısından görmeyi, İstanbul ve Zonguldak’tan ö ğrendi ğini söyleyerek (Berk 1992: 77), bilinçlenme sürecini kendi deneyimlerine ba ğlamak istese de, asıl kaynak Nazım’dır. Şiirindeki biçimsel özellikler bakımından, sosyalist gerçekçi şiirden ayrılan İlhan Berk “Nazım’ın şiiriyle bir akrabalı ğım olduysa, dünya görü şü akrabalı ğıdır bu. Yeni şiir Üç İstanbul: kavramını Witman’la Apollinaire’e borçluyum” (Berk 1992a) derken bu gerçe ği Yahya Kemal vurgular. Orhan Veli İş te kur şun kubbeler şehri İstanbul’dasın … 168 Yenicâmi Süleymaniye arkalarını kirli bir gö ğe vermi şler Ayasofya elleriyle yüzünü kapamı ş bütün i ştahıyla a ğlıyor … İnsanlar sırt sırta omuz omuza verip durmu şlar Boyunları bükük Yorgun asabi kederli kindar … Sarı uzun yüzlü cesur i şçiler … Hepsi dar kapanık yerlerde sıkıntılı i şlerde çalı şırlar Hepsi deli gibi sever ya şamayı … İnsanlarımız ufalmı ş küçülmü ş çöpe dönmü şler İstanbul’da ekmek ya ğ kömür sıkıntısı Fırınların ofislerin hastanelerin önünde yı ğın yı ğın halkımız … Kilise soka ğının bütün bir sene sıkıntılı halkını seyrettim Ermeni kilisesinin çan seslerine ezan sesleri karı şırdı … Vatanları milletleri hudutları birle ştiren bir ak şamüstüdür İstanbul çalı şmaktan yorulmu ş dönüyor … Sultanahmet’te dara ğaçları hazırlanıyor Çar şıkapı’da üç serseri karakolluk oldu Bütün Fatih’i derin uykularda görüyorum … Yeniden katledilecek eme ği Fukara halkın Bir takım adamların elindeki İstanbul’u … Üniversitesi karakolları mektepleri hapishaneleriyle Kenar mahallelerde do ğrulan i ğri bü ğrü insanlarıyla Kirli gö ğü minareleri kubbeleriyle Bu şehir a şktan de ğil şehvetten dü şüp gebermeye hazır … Bir meyvedir intihar sabah ak şam bölü şülür Rakının adı geçince aya ğa kalkılır Fildi şi kakmalı a şağılık bir gökyüzü çalkalanıp durur BAÜ … SBED Dört yanında Allah’a söve söve ya şanır. 11 (20) … 169 Sen genç orospular ölü padi şahlar frengililer şehri Seni demir parmaklıklar arkasından seyrettim Kıtlıkların hürriyetsizliklerin elinde gördüm Her defasında kinlerin kahrın elinde yapayalnızdın … Sisin dumanın içinden bizimdin Kalelerin surların katil kulelerin önümüzde duruyor İyi yüre ğinle demir alan gemilerin sevinçlerin Kinlerin ihtiyar öfken çözülmü ş duruyor (Berk 1999: 15-31) Alıntının biraz uzun tutulmasının dört amacı var: Birincisi şairin, İstanbul’u, dünü bugünü ve gelece ğe dönük yüzüyle tasvir etmek istedi ğini göstermektir. İkincisi, İstanbul’un, sosyal, siyasal, ekonomik ve do ğal özelliklerini; birbirine kar şıt, birbirini do ğuran mekânlarını ve insan kümelerini yansıtmaktır. Üçüncüsü, İstanbul’u, çok kültürlü, çok inançlı tarihsel bir süreç içinden geçirerek, modernle şmenin içine çekmek isteyen şairi görünür kılmaktır. Dördüncüsü, şehri bu şekilde algılayan şairin duygusal tavrının da çe şitli oldu ğunu göstermektir. Nitekim sayfalar süren şiiri örneklemek için alınan bu alıntıda, şehri, Baudelaire’in flaneur’ü gibi gezen modern insanın, şehri, hem sevdi ği, hem sevmedi ği; hem uyu şuk ve pis; hem de dinamik ve sevecen buldu ğu görülmektedir. Yahya Kemal’in, Tanpınar’ın, Ziya Osman’ın, Necatigil’in birbirinden farklı nitelikleri de olsa, bir tane İstanbul’ları vardır: Yahya Kemal ve Tanpınar için, geçmi şin estetik ve kültürel uyumunu yansıtan aynadır. Ziya Osman ve Necatigil için, en genel görünümü ile ailenin, dostların, insanların içinde ya şadı ğı vazgeçilmez kederli mekândır. Fakat İlhan Berk’in çok İstanbul’u vardır. Çünkü şiirde İstanbul’u gören, gezen ve ya şayan öznenin de birden çok kimli ği vardır: 1. Eski medeniyetin bilgi kuramından uzakla şmı ş, bütün kültürlerin izlerini aynı dram içinde izleyen ba ğlantısız, laik ve hümanist kimlik 2. Şehrin içinde ı şıldayan damarı i şçilerin, emekçilerin ya şadı ğı yerde bulan sosyalist kimlik 3. Hayatı asıl biçimlendiren gücün, haz ve şehvet oldu ğunu dü şünen hedonist kimlik. Bu çoklu ve karma şık bakı şın gösterdi ği şey, her şeyi daha önce hiç tanımlanmamı ş şekliyle tanımak ve Balıkesir kendini bütün ya şama biçimleri içinde deneyimleyerek var kılmak isteyen insandır. Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü SONUÇ Dergisi Cilt 11 Sayı 20 Yahya Kemal’e göre Bizans’ı Türk İstanbul’u yapan irade, Selçuklu’dan Aralık 2008 Osmanlı’ya yüzlerce yılın yarattı ğı kolektif ruhun eseridir. Bu yüzden İstanbul, ss.157-171 Müslüman Türk medeniyetinin bütün asabiyetini, idrakini, sanatını ve zevkini hafızasında saklayan bir şehirdir. Orhan Veli’nin İstanbul’u, içindeki her türlü çatı şmaya ra ğmen büyük bir ritme ve enerjiye sahip olan bir ya şama merkezidir. İlhan Berk’in İstanbul’u ise, çok kültürlü, çok inançlı tarihsel bir süreçten geçerek modernle şmeye u ğrayan vazgeçilmez bir kaostur.

KAYNAKÇA

Abasıyanık, S. F. (1950). Sarnıç . İstanbul: Varlık Yayınları. Üç İstanbul: Ağao ğlu, A. (1997). Kar şıla şmalar. (2. baskı). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. Yahya Kemal Orhan Veli Akün, Ö. F. (1983). Osmanlı Tarihi Kar şısında Yahya Kemal’in Şiiri. Ölümünün 25. Yılında Y. Kemal Beyatlı. Ankara: Türk Kültürü Ara ştırma Enstitüsü Yayını. 170 Assman, J. (2001). Kültürel bellek (Çev. Ay şe Tekin). İstanbul: Ayrıntı Yayınları. Ayda, A. (1988). Yahya Kemal’de İstanbul Sevgisi. Yahya Kemal Enstitüsü Mecmuası C. III. İstanbul: Özat Matbaası. Banarlı, N. S. (1984). Yahya Kemal . İstanbul: Kubbealtı Ne şriyat. Benjamin, W. (2002). Pasajlar (Ç.Ahmet Cemal). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. Berk, İ. (1992). Uzun bir adam . İstanbul: Yazko yayınları. Berk, İ. (1992a). İlhan Berkle Söyle şi, Defter , S.19 Kı ş Berk, İ. (1999). Eşik Toplu Şiirler 1. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. Berman, M. (2005). Katı olan her şey buharla şıyor (ç.Ü. Altu ğ, B. Peker). (9. baskı). İstanbul: İleti şim Yayınları. Beyatlı, Y. K. (1988). Aziz İstanbul . İstanbul: Milli E ğitim Bakanlı ğı Yayınları. Beyatlı, Y. K. (1988a). Rübâiler ve Hayyam rübâilerini Türkçe söyleyi ş. İstanbul: İstanbul Fetih Cemiyeti Yayınları. Beyatlı, Y. K. (2003). Kendi gök kubbemiz . İstanbul Yapı Kredi Yayınları. Beyatlı, Y. K. (2003a). Eski şiirin rüzgarıyla . İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. Birinci, N. (2000). Edebiyat üzerine incelemeler . İstanbul: Kitabevi Yayınları. Ercilasun, B. (1994). Orhan Veli Kanık (Hayatı, Sanatı ve Eserlerinden Seçmeler) . Ankara: Millî E ğitim Bakanlı ğı Yayınları. Hızlan, D. (1996). Saklı su . İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. Kanık, O.V. (1989). Bütün şiirleri . (7. baskı). İstanbul: Adam Yayınları. Kaplan, M. (1973). Cumhuriyet devri Türk şiiri . İstanbul: Dergah Yayınları. Lynch, K. (1999). “Çevrenin İmgesi”, Cogito , S.8 Oktay, A. (1993). Cumhuriyet dönemi edebiyatı . Ankara: Kültür Bakanlı ğı Yayınları. Oktay, A. (2002). Metropol ve imgelem . İstanbul: İş Bankası Yayınları. Sazyek, H. (1999). Cumhuriyet dönemi Türk şiirinde garip hareke ti. İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları. Tanpınar, A. H. (1992). Edebiyat üzerine makaleler . (3. baskı). İstanbul: Dergah Yayınları. Tanpınar, A. H. (2001). 19 asır Türk edebiyatı tarihi . (9.baskı). İstanbul: Ça ğlayan Kitabevi. Ülgener, S. (1981). İktisadî çözülmenin ahlâk ve zihniyet dünyası . İstanbul: Dergah Yayınları.

Doç. Dr. Mehmet NARLI 1963’te Kahramanmaraş’ta do ğdu. İl, Orta ve Lise ö ğrenimini bu şehirde gördü. Ondokuz Mayıs Üniversitesi E ğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun oldu. Bir süre edebiyat ö ğretmeni, ara ştırma görevlisi ve okutman olarak çalı ştı.1996’da Kahramanmara ş Sütçü İmam Üniversitesi’nde, 1950 Sonrası Türk Şiirinde Bahattin Karakoç adlı teziyle yüksek lisansını, 2000’de Hacettepe Üniversitesi’nde Orhan Kemal’in Romanları Üzerine Bir İnceleme adlı teziyle doktorasını tamamladı. Halen Balıkesir Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi’nde ö ğretim üyesidir. BAÜ Bazı akademik ve kültürel dergilerde özellikle roman - şiir ele ştirileri/incelemeleri ve şiir ve SBED denemeler yayımlıyor. 11 (20) Bilimsel Kitapları Şiir ve Mekan, Hece Yayınları, 2007 Ankara 171 Roman Ne Anlatır, Akça ğ Yayınları, 2007, Ankara Cumhuriyet Dönemi Türk Şiiri, 2006, Balıkesir Orhan Kemal’in Romanları Üzerine Bir İnceleme, Kültür Bakanlı ğı yayınları 2002, Ankara Şiir Kitapları : Ruhumun Evvelyazıları, Milli E ğitim Bakanlı ğı Yayınları, 1998, Ankara Çiçekler Satılmasın, Dolunay Yayınları, 1988, Kahramanmara ş

Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Cilt 11 Sayı 20 Aralık 2008 ss.157-171