Merhaba,

Geçtiğimiz ay ülkemiz, yeni acılara, yeni olaylara ve tavırlara sahne Aylık Sanat Dergisi oldu. Daha 17 Ağustos depreminde yitirdiğimiz canların acısı yüreğimizdeyken Düzce depremiyle bir kez daha kan aktı yaramızdan. 17 Ağustos depreminden sonra "yaraları saracağız" Sahibi: diyenler, "Görüntü kirliliği yaratıyor." gerekçesiyle, halkın yağmurda, İdil Kültür Sanat çamurda ve soğukta güçlükle yaşamaya çalıştığı çadırları bile Yay. Org. Rek. Film. Tic. Ltd. Şti. ellerinden aldılar. Ne de olsa Clinton'un göz zevki daha önemliydi. adına Yollar kapatıldı, okullar tatil edildi. Çünkü Clinton'un, Yıldız İRŞAD AYDIN Şale'deki yemeği daha önemliydi. Hem ya canına Yazıişleri Müdürü: YASİN ALİ TÜRKERİ kasteden olursa!.. Clinton geliyor, AGİT toplanıyordu. Bu Yazışma Adresi: nedenle dergimizin bulunduğu İDİL KÜLTÜR MERKEZİ İdil Kültür Merkezi de dahil DEREBOYU C.NO:110/55 olmak üzere pek çok kurumu; 80840 ORTAKÖY/ dernekleri, kültür merkezlerini, TEL/FAX: (212) 26146 53-261 32 19 dergileri bastılar. Evlerden, İzmir: sokaklardan insanları alarak YAREN SANAT MERKEZİ yeni işkencelere ve tutuklama 863 S. 23/2 kararlarına imza attılar. KEMERALTI/İZMİR Halkımız sefalet ve açlık içinde yaşarken "Mister President" Ankara: golf oynayabilsin diye İDİL CAN KÜLTÜR MERKEZİ yurtdışından golf sopaları SİNAN C. DAYANIŞMA S. NO:12 DİKMEN/ANKARA getirttiler, özel olarak tahsis TEL: (312) 48169 64 edilen köşklere milyarlar akıttılar. Antakya: Cliton kucağında CUMHURİYET M. GÜNDÜZ C. depremzede bebekle şirin görünmeye çalışırken, nice bebeklerin de MURAT S. BAKIRCI PSJ. NO:8 TEL: (326) 214 0115 ölümüne sebep olduğu geldi aklımıza. Sonra, o ve onun gibiler yüzünden gözaltılar, işkenceler, sürgünler, hapislikler ve katliamlar Abone Koşulları (6 yaşamış sanatçı-aydınlar geldi aklımıza... Nazım Hikmet, Rıfat Ilgaz, Aylık) 3.000.000 .-TL (1 , Bertolt Brecht, Victor Jara ve Grup Yorum geldi Yıllık) 6.000.000.-TL aklımıza. Grup Yorum elemanlarından Özcan Şenver ve Irşad Aydın'a (6Ayl ık)42.-DM bir devrimcinin cenazesine katılmaktan dolayı 3 yıl 9 ay hapis cezası (1 Yıllık) 84.-DM verildi. Dava şu an yargıtayda. Yine Yorum elemanlarından Ufuk Lüker'e de "yardım ve yataklık" suçlamasıyla 3 y ıl 9 ay hapis cezası Hesap No: (TL): verildi. Karar onaylandı. 1116-0346785 HAKAN ALAK Clinton geldi. Kanlı eller ülkemizde buluştu. Ve o eller yeni İŞBANKASI ORTAKÖY/İSTANBUL sömürülere, yeni baskılara, yeni katliamlara imza attılar. Pasaportlarındaki mühürde bile ezilen dünya halklarının kanı vardı. (DM): Kanımız vardı... Ev sahipliği yapan halk değildi. Çünkü onlar AGİT 1116-301000 HAKAN ALAK zirvesinde rol almıyorlardı. Onların pay ına düşen acı ve gözyaşıydı. İŞBANKASI ORTAKÖY/İSTANBUL Ve "bu davet bizim." değildi. Ofset Hazırlık Kanlı ellerinizi dünya halklarının üzerinden, üzerimizden çekin... TAVIR YAYINLARI Ocak sayımızda buluşmak üzere... Baskı ASPAŞ

Dağıtım

BİRLEŞİK BASIN YAYIN DAĞITIM AŞ. Dostlukla...

değerlendirme

grup yorum

Eylül darbesi, yapılacak olan müdahaleler, darbe- şüyle düştük bir uzun yürüyüşe. burjuva- cilerin hazırladığı yeni şekillenme Sevgi bizimle, umut bizimleydi. zinin krizine dönemi için önemli bir silahtı. Bu Sömürüşüz ve özgür günlerin özlemi derman olurken, alanı da tepeden tırnağa restore et- bizimle..."(Bir Kar Makinası) 12 halka, devrim- meye soyunan cunta, kozmopolit Bu hep böyle süremezdi. Birileri ciler başta olmak üzere büyük bir kültürü bu alandan ve başlıca eğitim bir yerlerde bu gidişe dur diyecekti. terör hareketi başlattı. Kendi kurumu olan okullardan inşa etmeye Belki küçük bir ses olacaktı bu ama şablonlarına uymayan kişi ve başladı. büyüyeceği kesindi. Hapishaneler- kurumları, fiziksel olarak yokediyor Sanatçı ve aydınlar içerisinde de den yükselen bu çağrıyı önce analar ya da rehabilite için hapishanelere önce devrimci-demokratlardan baş- aldı. Ve yayıldı. Artık yol açılmıştı ve dolduruyordu. Halkı savunması için lamıştı rehabilitasyon çalışmalarına. geri dönüşü yoktu. en önde mücadele etmesi gereken Kimini tutukluyor, kimine de gözdağı Belki çıkışımız 12 Eylül'e bir tepki sol hareketlerin büyük bir bölümü veriyor, korkutuyordu. Öncelikle niteliğindeydi ama orada kalmadık. yenilginin ve teslimiyetin teorilerini tarafsızlaştırıyor, böylelikle yanı Zaten durağan hiç bir şeyin yaşama yapıyor, bir kısmı da ülke dışına başında olup bitenlere seyirci haline hakkı yo ktur. Gelişim kaçınılmazdır. çıkmayı tercih ediyordu. Çok azları getiriyordu. Sonra yavaş yavaş Bu sancılar da yaratsa, gelişmeyen ülkede kalıp bu duruma müdahale kendi çarkının bir parçası haline dö- yok olur, ölür. Gelişmeli, etmek için mücadeleyi seçiyordu. nüştürüyordu. Ama söylenene bakı- kökleşmeliydik. Her alanda, her Ülke suskundu. Çıkan tek ses, lırsa onlar hala "demokrattı". yerde. Düzenin karşısına halkın de- dört duvar ardında ölümüne dire- Kısacası halk, kendi kültürüne- mokratik kültürünü ve sosyalist sa- nenlerindi. Yüreğiyle, kopmaz bir sanatına yabancılaştırılıyor, emper- natın tarihsel birikimini, kuramlarını bağla devrime bağlananlar, ölüyor yalizmin yoz değerleriyle, yoz sana- dayanak alarak çıktık. ama teslim olmuyordu. tıyla, medyanın da aracılığıyla vur- Anadolu'da yaşayan halkların Darbenin etkisi sadece fiziksel dum duymaz, umursamaz bir küt- müziğini temel alarak yeni bir müzik, olarak yaşanmıyordu. Halkın değer- leye dönüşüyordu. yeni bir tarz yaratmayı amaçladık. lerine, yaşam biçimine de el atmıştı. İşte böyle bir süreç yaşanırken Üretimlerimizin, halkı içinde Yepyeni bir kuşa k, yepyeni bir kül- kuruldu Grup Yorum. "Eylül karan- bulunduğu sürecin karamsarlığından türle, ahlakla yetişiyordu. Düşün- lığında ışık, suskunluğa ses olmak kurtarıp, mücadele bilinci taşımasını meyen, üretmeyen, korkan, sinmiş istedik. Kendimizi ifade biçimiydi düşündük. Statükoları ve kalıpları bir kuşak... müzik. Kardeşliğin, eşitliğin, yıkmayı amaçladık. Ticari Kültürel ve sanatsal faaliyetlere paylaşmanın dü- tavı r / kapak konusu / aralı k '99 / sayı : 18 4 kaygılardan uzaktık. Özellikle o dö- bi rehberi siyaset olan sa- nemde yayılan arabesk furyası zaten nat da sınıfsal şekillenme çeşitli sıkıntılarla savrulan in- içinde yerini alır; belli bir sanlarımızı kaderine mahkum olmayı sınıfın duygu ve düşün- öğütlüyordu. Biz, oturduğu yerden celerini yansıtır. Yani, ya kaldıran, silkindiren, coşku veren, ezen sınıfa ya da ezilen motive eden şarkıların üreticisi sınıfa hizmet eder. Biz zor olmayı hedefledik. Ve geçen bunca olanı, zorlu olanı seçtik. zaman içinde bunu başardık diyebi- Ezilenlerden yana olduk. liriz. Muhakkak ki sosyalist Ekmekten aşka ve kavgaya ka- öğretiyi benimsemek, hal dar halkın bütün sorunlarını müzi- kın çıkarlarını savunmak, ğimize katmaya çalıştık. Düzen, bi- sanatı devrimci bir araç reyciliği dayattıkça biz kolektivizmi, olarak kullanabilmek için paylaşmanın erdemini savunduk. yeterli sayılamaz. Emekçi Bugüne kadar yüceltilen burjuva sa- yığınların arasından natçı kişiliğine darbeler vurduk. İşe çıkarak toplumsal gelişme önce kendimizden başladık. İsimler, dinamikleri içinde yer kişiler değil, Grup Yorum önemliydi. alabilenler devrim için Kendi alanımızın koşullarını yo- sanat yapabilirler." rumlayarak her türlü sapmaya (po- pülizm, elitizm, slogancılık vs.) karşı Bir Kar Makinası tavır aldık. Kurulduğumuzdan bu Egemenlerin bizden çaldığı tarih- yana tavizsiz, ilkeli bir sel mirasımızın peşine düştük. On- şekilde sanatsal faaliyetlerimize ların ışığında yeniyi yaratmaya yö- devam ediyoruz. Yeniyi yaratma ça- Kültür Merkezi'nin kapatılması, ça- neldik. Hep bizim olan ama hep ge- bası içerisindeyken de hem sanatsal, lışmalarımızın engellenmesi ve kon- lişen türkülerin sevdasını güttük. hem eylemsel bir çok ilke imza atık. serlerimizin yasaklanması yüzünden Ama kuşkusuz bunu tek başına bir İlk olmanın, karşı koymanın bedelleri CHP İstanbul Il binasını 1995'in müzik grubu olarak yapsaydık, bu- vardır. Bunu biliyorduk ve bedelini Ağustos ayında işgal ettik. Dünyada güne kadar yaşadığımız baskıların ödedik. Yaşadığımız her günün, her belki de ilk kez yaşanıyordu bu ama zerresini yaşamazdık. Hatta sırtımız çalışmamızın bedeli fazlasıyla Grup Yorum'cular sadece sa- sıvazlanır, önümüz açılırdı. Yada ilk ödenmiştir. İlk tutukluluğumuzu 1988 natlarıyla değil, her şeyleriyle hesap zorlukta moleküllerimize ayrılırdık. yılında, söylediğimiz bir Kürtçe soracak bir yüreğe sahiptir. Ama biz bunu devrimci mücadelenin türküden dolayı yaşadık. Bu türkü 12 Kar Makinası yol açıyor... Yo- bir alan faaliyeti olarak kavradık. Eylül sonrası söylenen ilk Kürtçe rum'un açtığı yolda yeni gruplar or- Müziğimizi, sınıfsal bir düzlemde ele türküydü. taya çıkmaya başlamıştı. Bunlar; altı alıp, ezilen sınıfların mücadelesine Bugün bizi bağıra bağıra eleştirenler genç tarafından, Ankara'da kurulan sunduk. İşte Grup Yorum'un düzen de bilmelidir. O kapıyı da biz açtık. Grup Ekin, ardından İstanbul'da açısından tehlikesi bundandır. Grup Sonra Mersin... Bütün Yorumcu'lar Özgürlük Türküsü, Diyarbakır'da Yorum her sözüyle, her notasıyla, tutsak ama dışarıda bir başka Grup Koma Berfin, İzmir'de Günışığı, her şeyiyle devrime çağırmıştır Yorum konserler veriyordu. Ektiğimiz Adana'da Nisan Güneşi gibi isim- ezilenleri. Yani uyuyan devi dürtmüş, fideler tutuyordu. Grup Yorum artık lerden oluşuyordu. Bu grupların bir onu silkindirme aşamasında yıkılmaz bir kale halini alıyordu. çoğu hala çalışmalarına devam edi- tartışılmaz bir pay sahibi olmuştur. Türküler susmuyor; halay, yeni yor. Birde Grup Yorum'la aynı dö- Tehlikesi bundandır. Bu düşün- omuzlarla büyüyordu. nemlerde, bağımsız kurulan gruplar celerimizin her zaman arkasında Hak arama mücadelesinin içinde da vardı. Grup Merhaba, Bengi Tür- durduk. yer aldığımızı, alacağımızı hep söy- kü, Ezginin Günlüğü, İTÜ Üçlüsü "Kültür ve sanat, sınıfsal bakış ledik. bunlardan bazıları. Bu gruplardan açısıyla değerlendirilmelidir. Bütün Bunun için işçilerin, memurların, çok azı günümüze kadar ayakta kal- kültürel-sanatsal değerler bir sınıfın öğrencilerin ve gecekondu halkının mayı başarabildi. Ne yazık ki bu damgasını taşır, onun yararınadır. yanında olduk hep. Kendi hakkımız grupların bir çoğu bugün yok. Çünkü Tıpkı, ekonomi gibi, devlet, hukuk, için de direndik. Ortaköy düzen öyle güçlü geliyor ki, kar- siyaset vb. gi- şısında kendini yenilemeyen, kim

tavı r/ kapak konusu /aralı k '99/ sayı : 18 İrşad Aydın’a Tahliye... daha zorlu ama daha onurlu bir şey olabilir 26 Kasım Cuma günü dergimiz basıma hazırlandı- mi? ğı sıralarda, İstanbul 3 No'lu DGM'de görülen dava Çalışmalarımız sonucunda. Grup Yorum elemanı ve İdil Kültür Mer- kezi Sahibi İrşad Aydın tahliye edildi. Yaklaşık 16 aydır ı engellemek, sustur- mak için her şeyi de- tutuklu bulunan İrşad Aydın'ın, 26 Kasım tarihinde yapılan karar duruşmasında Aydın'a, "yasadışı örgüte nediler. Tutsak etti- ler, işkence yaptılar, yardım ve yataklık" ettiği gerekçesiyle 3 yıl 9 ay hapis cezası verildi. Duruşma hakimi, İrşad Aydın'ın yasakladılar, örgüt üyesi dediler. Hiç biri hapishanede kaldığı süreyi göz önünde bulundurarak tahliye edilmesine karar verdi. Davanın bir sonraki ama hiç biri tut- muyor, tutmayacak. aşaması, kararın bozulması için yargıtayda görülecek. İrşad Aydın'a, Grup Yorum elemanı Özcan Şenver'le Bu gün her yanımız- dan kuşatma altın- birlikte yargılandığı bir başka davadan da 3 yıl 9 ay hapis cezası verilmişti. Bu dava da, yargıtay aşamasın- dayız. Ama bunu da atlatıp yolumuza de- da bulunuyor, ü vam edecek güçte- yiz. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olursa olsun; ister kişi, ister kurum olmasın. olsun; yenilenmeyen, direnmeyen, Nasıl bir kuşatmayla karşı karşı- örgütlenmeyen her şeyi yıkıyor, de- yayız. 1998 Ağustos'unda İdil Kültür jenere ediyor. Biz buna karşı, kop- Merkezi'ne yapılan baskından sonra maz bir bağla yola çıktık. O yüzden Irşad tutuklanmıştı. Irşad'ın tutsaklığı de 14 yıldır elemanlarımız değişse hala sürüyor... Üstelik bu dava de Grup Yorum, hep aynı direngen sürerken yeni bir ceza daha aldı; 12 kimliğiyle yoluna devam ediyor. Ağustos '97 tarihinde Ali Haydar Grup Yorum yol açmaya devam Çakmak'ın cenazesine katılan Grup ediyor... Sanatsal üretim; kaset yap- Yorum elemanlarından Irşad Aydın ma, konser verme yanında devrimci ve Özcan Şenver hakkında açılan sanatçı tavrıyla da örnek olmuştur, dava sonuçlandı. 3 Ekim '99 yol göstermiştir. Demokratik kitle tarihinde yapılan duruşmada İs- örgütlerinin açılışlarına katkı sağla- tanbul 4 No'lu DGM tarafından 3 yıl mak, dayanışma gecelerinde yer al- 9'ar ay hapis cezası verildi. mak, devrimci sanatçı duyarlılığıyla, Son olarakta 1996 yılında evleri fiili olarak eylemlerin içinde yer mizin basılıp talan edildiği,evleri- almak... İşte Kar Makinası'nın açtığı mizde günlerce karakol kurulduğu, yol buydu. Yol açmaya devam ede- 14 gün Vatan Caddesi'ndeki emniyet lık tarihinin en karanlık döneminin cek... müdürlüğünde işkencelerden mimarı, Hitler'in propaganda bakanı Grup Yorum'un elemanları bütün geçtiğimiz ve iki elemanımızın üç ay Goebbels de "Kültür sözcüğünü bir halktır. Türkülerinde onların tutsak edildiği, "Yorum Operasyonu" duyduğumda elim belime gidiyor." di- öyküsü vardır. Çünkü ona kan taşı- ndan ceza aldık. '96 da açılan bu yordu... yandır. Halk doğrudan yaratıcı de- dava yaklaşık iki yıl sürdü ve '96 Ülkemizdeki yerli Goebbelsler ğildir belki ama yaratıya, sanatçısı Eylül ayında, elemanımız Ufuk Lü- de, Grup Yorum adını duydukların- aracılığıyla katılır, onun baş aktörü ker'e ve Kemal Sahir Gürel'e 3 yıl 9 da, "izin vermeyin, gözaltına alın, tu- olur. Yorum, onun kendini ifade ettiği ay hapis cezası verildi. Geçtiğimiz tuklayın!" emirleri yağdırmaktan kanalıdır. O yüzden de her zaman, Ekim ayında ise verilen ceza yargı- çekinmiyorlar. Hatta elleri bellerine bir ırmak gibi akacaktır halk, Grup tay tarafından onaylandı. gidiyor. Yorum'a. Bize güvenenleri, inananları, İşte tüm bu saydıklarımız bizi Hiç Bir Karar Grup Yorum'u bizlerle yola çıkanların güvenini bo- MGK listelerinin birinci hedefi haline Yolundan Döndüremez şa çıkarmayacağız. Kazanana dek getirdi. Onur duyuyoruz! Baskının Shakespeare, "bir ulusun türkü- inandıklarımızdan zerrece taviz olduğu bir yerde en meşru şeyi lerini yapanlar, yasalarını yapanlar- vermeden yolumuza devam direnmeyi seçmişiz ve baskının sa- dan daha güçlüdür." derken, insan- edeceğiz. hipleri tarafından hedefiz. Bundan tav ır / kapak konusu / aralık '99 / say ı: 18 araştırma

fi kri ye kıl ın ç

tarihten bugüne direnen sanatçılar Nazım Hikmet

Yüreği halk ve vatan sevgisiyle dolu, mek zorunda kalır. büy ük ozan Nazım Hikmet f aşizmin Bu sırada partinin Viy ana'da bir bu'y a Mektuplar" adlı eserinde f aşizme bütün baskılarına rağmen y aşamı konferansı olur. Nazım Hikmet bu karşı, "Kan konuşmaz" adlı eserinde boy unca devrimci düşüncelerinden taviz konferansta Leninist ilkeleri savunur. ırkçılığa karşı mücadelesini sürdürür. v ermemiş v e bunun bedelini y ılları bulan Konf eranstan bir y ıl sonra, Nazım, parti "Sovyet Anayasası", "Alman Faşizmi ve hapislik, sürgün v e baskılarla ödemiştir. içindeki Vedat Nedim'in ihbarı üzerine Irkçılığı " adlı eserleri bu dönemde Halkçıdır v e y üreği güçlü v atan- üç ay daha ceza alır. y ay ımlanır. severlik duygularıy la y üklüdür. İstanbul 1927 y ılında y urda dönmeye karar 1936 y ılnda Dr. Hikmet Kıv ılcımlı ile v e Anadolu, emperyalist güçler v erir. 1928 Temmuz sonunda Hopa birlikte tutuklanır. Suçlama yine taraf ından işgal edilmiştir. Anadolu'daki Limanı'nda, İsmail Bilen ile birlikte öncekilerden farksızdır. Bu komplo Kurtuluş mücadelesine katılmak üzere y akalanır v e tutuklanır. TCK'nın 146. nedeniy le üç ay y atacak ve daha sonra y akın arkadaşı Vala Nu-reddin ile birlikte maddesi gereğince idamla yargılanır. serbest bırakılacaktır. Anadoluy a geçer. İşbirlikçi Ankara Fakat bu davasından beraat eder. Daha 18 Ocak 1938'de tekrar tutuklanır. 15 Hükümeti, o sıralar y urtsever v e devrimci önce hattında v erilen 15 y ıllık cezaya y ıl ceza alır. İstanbul'da hakkında bir güçleri tasfiye etmekle meşguldür. itiraz eder. İtirazı kabul edilir v e tahliye dav a daha açılmıştır. Bu dava tarihe Gördükleri Nazım'ı sarsar. olur. Bu süreye kadar toplam altı ay 'Donanma Davası' olarak geçecektir. hapis y atar. Nazım Hikmet bu davadan da 20 y ıl Taşıdığı sosy alist düşüncelerle 1929 y ılında "835 Satır" v e "Ja-kond ceza alır. büy üttüğü halk sevgisini o güçlü ile Siy au" adlı kitapları y ay ınlanır. Plağa Uzun y ıllardan sonra dışarda Nazım dizelerine döker. okuduğu şiirleri büyük etki y aratır. Çok Hikmet'i özgürlüğüne kavuşturmak için geçmeden plağı toplatılır. kampanya başlatılır. Nazmı Hikmet'te TKP içerisindeki devrimci faali- 1931 y ılında kitapları hakkında içerde açlık grevine başlayarak y etlerini sürdürür. Mustafa Suphi v e y argılanmaya başlanır. kampanyaya destek v erir. Bu kampanya y oldaşlarının katledilmesinden sonra, 1932 y ılında oyunları y asaklanır. sonuç v erir v e Nazım Hikmet 1950'de TKP dev rimci çizgisini kaybeder. Nazım Aley hine, komünizm propagandası çıkarılan genel afla serbest kalır. Dışarı Hikmet ise Mustafa Suphi'nin savunduğu y apmaktan üç ayrı dava açılır. 18 Martta çıktığında hapishanede ömrünün 12 dev rimci çizgiyi benimsemektedir. tekrar tutuklanır. TKP'nin lideri olmak y ılını bırakmış-tır... gerekçesiyle idamla y argılanır. 1934 Çıktıktan sonra y oğun bir polis 1925 y ılında çıkarılan TKP'y e y önelik y ılında tahliye olur. Sanatsal ve siyasal terörüyle karşılaşır. Ve 19 Haziran tevkifatla gıy abında y argılanan Nazım f aaliyetlerini sürdürmeye devam eder. 1951'de Moskova'y a geçmek zorunda Hikmet 15 y ıl hapis cezası alır. Bu durum "Taranta Ba- kalır. 3 Haziran 1963'teki ölümüne kadar üzerine Moskova'ya geç- dev rimci düşüncelerini sa- tavı r / kapak konusu / aralı k '99 / sayı : 18 Adana Savcısını Sefa Mutlu'yu öl- yaşamı ve köylüleri anlatmak için dürmekle suçlanarak bir kez daha uzun bir süre oyun sahneler. Bir tutuklandı. Tutuklu bulunduğu her süre sonra müziğiyle daha çok dönemde sanatsal üretimlerine ko- insana ulaşabileceğini düşünerek ve şullarını zorlayarak devam etti. Se- müziğe de ilgisinin de olmasından naryosunu yazdığı "Yol" filmi, 1982 dolayı kendisini şarkı söylemeye yılında Cannes Film Festivali'nde En adar. İyi Film Ödülü aldı. 1970'de komünistlerin ve diğer 12 Eylül döneminde Isparta Yarı sol kesimin çatısı altında birleştiği açık Hapishanesi'ne götürülen Gü- Unitad Popular'ın başkanı Salvador ney için burası özgürlüğüne açılan Ailende seçimleri kazanarak Şili kapı oldu. "Ezilen halklar ve ulusların Devlet Başkanı olur. Victor Jara Ai- mücadelesine aktif olarak katılmak lende'nin en büyük destekçiler- için Türkiye'den geçici olarak ayrılı- dendir. Bununla birlikte iyileştirilme- yorum" diyerek cuntayı dünya ka- ye çalışılan yaşam koşullarıyla birlik- muoyuna anlatmak için faaliyetlere te Jara da şarkılarıyla halka girişti. sosyalizmin değerlerini anlatır. 1984'te rahatsızlığına rağmen Allende'ye, 11 Eylül 1973'te Sağ cuntayı protesto etmek için Paris'ten Kanat Askeri Güçler tarafından ABD vunur, ve bunu sanatına yansıtır... Strasbourg'a kadar süren yürüyüşün destekli darbe düzenlenir. Ailen- en başında yer alan Yılmaz Güney de'nin en büyük destekçileri olan Yılmaz Güney dediğini yaparak, önemli bir kamu- yoksul insanların yaşadığı bölgeler 1956 yılında yazdığı "Onüç" adlı oyu yarattı. ve Ailende'nin evi bombalanır. dergide yayımlanan "Üç bilinmeyenli "Aslında sanatçı halkın içindeki Darbenin olduğu aynı gün sürekli Eşitsizlik Sistemi" öyküsünde kişidir, Ahmet'tir, Mehmet'tir, şarkı söylediği üniversiteye ve onu komünistlik propagandası yapıldığı Süleymandır. Yani sanatçı kendi bekleyen öğrencilerle birlikte olmak gerekçesiyle İst. Cumhuriyet Başsav- gerçeğini yansıtmalıdır. Bir sinema için giden Victor Jara yüzlerce insan- cısı tarafından dava açıldı. 1961 sanatçısı da nesiller boyu la birlikte gözaltına alınarak Şili yılında dava sonuçlandı. Karar, yaşayabilmek için halkını yani Stadyumunu götürülür. Bir daha gitar Yılmaz Güney'e bir film setinde kendisini tanımalıdır." diyen Güney, çalmasın diye parmakları kırılır ve iletilmişti. Bir buçuk yıl hapis, altı ay ağır işkencelerden geçirilerek kur- sürgün cezası almıştı. şuna dizilerek katledilir... 1963 yılında tahliye sonrası hem senaryosunu yazdığı hem de başro- Ruhi Su lünde oynadığı "İkisi de Cesurdu" ile sinemaya tekrar döndü fakat Yeşil- 1942-52 yılları arasında Devlet çam'a ters gelen devrimci kimliğin- Operası'na girer. Ve türkülere olan il- den dolayı dışlandı. Filmin gösterimi gisinden dolayı,1943-45 yılları ara- engellendi. sında Ankara Radyosu'nda bir türkü Yılmaz Güney bu gelişmeler kar- programı yapar. Yaptığı türkü prog- şısında inatla çizgisinden vazgeçme- ramında söylediği türkülerin halk yerek 21 filmiyle, işlediği konulara türküsü olmadığı iddiasıyla işine son yabancı olmayan anadolu insanının verilir. İşine son verilmesine rağmen sevgisini kazanmıştı. türkülerden vazgeçmeyerek, daha Sadece filmleriyle, romanlarıyla ciddi yaklaşarak türkülerin bize dev- kalmayarak halk ve vatan sevgisini redilen halini yeterli görmeyerek Batı yaşamıyla içselleştiren Yılmaz Gü- 13 Eylül'de yurdundan sürgünde müziği tekniğiyle zenginleştirilmesi ney,1971yılmda Mahir’leri evinde öldü... yönünde çalışmalara yönelir. sakladığı, THKP-C ve DEV-GENÇ'e Victor Jara 1952'de 141. maddeden, TKP üyesi olduğu gerekçesiyle 5 yıl hapis, 20 yardım ettiği için yedi yıl hapis ceza- 1968 yılında Şili'de yüzlerce sına çarptırıldı. ay gözetim cezası alır. çocuğun açlıktan öldüğü süreçte Ömrü zorluklar ve mücadeleyle Tahliyesinden kısa bir süre sonra, Jara eğitim görme şansı bulan bir Endişe filminin çekimleri aşamasında geçen ozan, '80’li yıllara gelindiğinde kaç köylü çocuğundan biridir. hastalığa yakalanır. Tedavisi için Tiyatro eğitimi alan Jara, Şili'deki yurtdışına çıkması gerekir. Fakat 12

tavı r / kapak konusu / aralı k '99 /sayı : 18 8 Chaplin için Amerika'da yaşam gi Yayınlarını kurar. Çıkardığı "Gele derek zorlaşıyordu. Siyasal görüşle cek" dergisinin altıncı sayısı çıkma rinin Amerika emperyalizmine karşı dan kapatılır. Baskılar yakasını bir olması ve ABD uyruğuna geçmemiş türlü bırakmaz. 12 Eylül dönemi gel olmasına, vergi borçları da diğinde Cide'de evine yapılan bas eklenince, ABD'ye Karşı Etkinlikleri kınla gözaltına alınır. 25 gün sonra Soruşturma Komitesi'nce işkenceli sorgulardan sonra serbest komünistlikle suçlanarak ülkede bırakılır. Sorgusu boyunca yaşaması zorlaştırıldı. işkencecilere taviz vermez ve 1952 yılında ailesiyle birlikte İs- onurunu korur. İlerleyen yaşma viçre'ye göç etti. Ve yirmi beş yıl aldırmaz, evini devrimci öğrencilere sonra yaşamını yitirdi... açar. Yaşamı boyunca yayımladığı pek çok eseriyle ödüller alan Rıfat Ilgaz, Rıfat Ilgaz 7 Temmuz 1993'te aramızdan ayrı- 1928 yılında okuldayken iyi bir lır... yazar olmayı ve halkının yaşadığı sorunları, yoksullukları dile getirmeyi Enver Gökçe kedisine amaç edinen Rıfat Ilgaz, bir 1948 yılında bir grup arkadaşıyla Eylül'ün cuntacıları tarafından pasa- yandan da şiir yazar. Bir çok dergide birlikte kurdukları anti faşist çizgideki port verilmez. Hastalığı, geciken te- şiirleri ve yazıları yayınlanır. dernek faaliyetleri nedeniyle Enver daviden dolayı artık ölüm sınırına 1940'l ı yıllarda ikinci paylaşım Gökçe ve arkadaşları "komünizm gelmişken pasaport verilir ama Ruhi savaşının sürdüğü günlerde, propagandası" yaptığı gerekçesiyle Su eğilmeyen başıyla dimdik ölür... ülkemizde halkla birlikte aydın ve tutuklanır. Daha sonra serbest sanatçılara da baskılar artarak sürer. bırakılır ve tekrar tutuklanır. 1944 yılında çıkardığı "Sınıf adlı Arkadaşlarıyla birlikte işkenceli Charlie Chaplin şiir kitabı Sıkıyönetim Mahkemesi ta- sorgulardan geçirilir. Mahkemede, Charlie Chaplin, 80'den fazla film rafından toplatılır. Bu kararla birlikte Marksist düşüncelerini savunan senaryosunu yazdı, yönetti ve ya- "Kaçış Serüveni" başlar. İki buçuk ay Gökçe, Adana Hapishanesi'nde yedi pımcılığını üstlenerek roller aldı. sonra teslim olur ve cezaevine yıl tutuklu kalır. Tahliye olduktan Özellikle Şarlo tiplemesiyle evrensel konur. sonra Sungurlu Kasabası'nda bir karakter yaratarak halkların sev- 10 Ağustos '44'te tekrar altı ay sürgün yıllan başlar. gisini kazandı.. ceza alır ve yine cezavine konur. '60 yılların başında Menderes, Chaplin, Adolf Hitler'i canlandır- 1946 yılında Aziz Nesin ve Saba- hükümeti'ne karşı çıktığı için tekrar dığı siyasal yergi niteliğindeki ilk sesli hattin Ali ile Marko Paşa Dergisi'ni tutuklanır ve tekrar sürgüne filmi olan "Büyük Diktatörün ardından çıkarmaya başlar. Dergiye defalarca gönderilir. Yaşamı boyunca düzenin sadece iki film daha çekebildi. kapatma cezası gelir. Ilgaz dergide adaletsizlikleriyle mücadele eden yayınlanan ya- Enver Gökçe 19 Kasım 1981'de bir zısından dolayı huzurevinde hayata veda eder... ceza alır ve tekrar tutuklanır 1950 Bertolt Brecht yılında çıkan afla 16 yaşında bir lise öğrencisiyken tutsaklığı tekrar sol dergilerde şiirler yazmaya başla- son bulur. yan Brecht. 1915 yılında "En Tatlı O yıllarda Şey Vatan Uğruna Ölümdür" "Hababam Sınıfı" yazısından dolayı okuldan kovulur. gibi bir çok roman 1933'de Hitler'in iktidara gelme- ve şiir kitabı siyle birlikte faşizme karşı, o günler- yazmaya devam de kimsenin söylemediği, göze eder. almadığı şeyleri yazar. 71 yılında kurduğu Savaşın getirdiği ülke içinde ar- Sınıf tan açlığın bire bir tanığı olur. Ve bü- yük bir tutkuyla çalışarak ilk tiyatro oyununu sergiler. tavı r / kapak konusu / aralı k '99 / sayı : 18 9 ideolojik yolculuğu 24 yaşında başla- ber Guthrie'nin şarkıları ulusal dinle dı. O karısını ve çocuklarını terkede- yicilere ulaşmayı başladığında -bil rek; Roosevelt'in büyük iktisadi bu- hassa Bob Dylan- Guthrie, fiziken ve nalımını aşmak için oluşturduğu, zihnen kalıtsal bir hastalık olan Hun- New Deal ( '30’lu yılların Amerika- tıngston's Chorea ile yıpranmıştı. sı'nda, Roosevelt'in devlet kuruluş- This Land'ın coşkulu korosuna katıl ları bütünlüğü içinde gelirin yeniden mak isteyenleri seçmek için dağılımını esas alan yeni ekonomi yeterince endişe ve dikkat içindeydi. politikası) programının uygulanması Oğlu Arlo; biyografici Klein'e esnasında Amerika'yı bir boydan bir babasının kendisiyle iletişim içinde boya tren vagonlarıyla, ucuz oteller- olduğu son anlarda "politik yüklü son de, han odalarında yatarak dolaştı. üç şarkıyı öğreterek geçirdi. Şayet 1939-1940 yılarının kışında; öğrenmezsem onları hatırlatacak hiç Irving Berlin'in cenaze şarkısı kimsenin olmayacağını havasındaki, lüzumsuz derecedeki düşünüyordu." diye anlatır. yurtsever şarkısı God Bless America Woody Guthrie bir folk her akşam her radyoda çalınıyordu. şarkıcısından öte, var olmayan bir Guthrie, onu alaya alan bir parodi Amerika'nın destanının yazarıydı. Dünyayı sarsacak katliamlara im- üstünde çalışmaya başladı. Fakat 23 Düşlediği bu ülkede her çoban, her za atacak olan Nazi Partisi'nin kara Şubat 1941 tarihine kadar şarkıyı işçi, her maden arayıcısı, sade fakat listesine bir çok insan gibi Brecht'te kağıda dökmedi. İlk taslakta şiirsel bir dil ile konuşur, topraklar alınır. Ve bunun üzerine Danimar- bildiğimiz sözlerin başında ve ilk kendilerininmişçesine yaşar ve ka'ya gitmek zorunda kalır. Finlandi- satırında "God blessed America for korur, tüm haydutlar ganimetlerini ya'dan, Amerika'ya göç eder. Ameri- me" dizesi vardı. Büyük kapitalist güçsüzlere dağıtır ve toplum tüm ka'da, Galile'nin yaşamını oyunlaştı- demokraside mülkiyet haklarına iyiliklerin, güzelliklerin kaynağı rılarak sergiler. meydan okuyan "Who runs the olurdu. Guthrie, protest rock'un 1948'de ancak Almanya'ya döner. country?" esas mısrasını çevrelemek önünü açan protest folk'un Batı Almanya'nın kabul etmediği için "This Land Was Made For You temellerindendi... Brecht, sonra Avusturya ve Çekosla- And Me" dizesini yer leştirdi. vakya üzerinden Doğu Berlin'e gelir Ünlü "This Machine Kilis Fascıts" Pete Seeger şarkısını gitarına etiket olarak yapış- ve kendi tiyatrosunu, Halk Sahnesi'ni Halk şarkıcısı olan Pete Seeger, tırdı ve deniz ticaret filosuna katıldı. kurar... ABD'de halk müziğinin sürdürülme- Akdeniz'de filo torpillendiğinde sinde öncü rolü oynamış halk müzi- hayatta kalanlar içindeydi. Belki Woody Guthrie ölenlere bu kadar yakın olmasından ğinin '60’larda canlanmasında büyük katkıları ve çabaları olmuştur. "Yardım ofisi yanındaki dolayı; 2943 yılında New York'ta insanlarımı gördüm. Aç aç karaya çıkma izni Geleneksel Amerikan halk müziği bekleşirlerken, sordum; Bu ülkü esnasında sahibi Mosses senin ve benim için yaratılmadı mı?" Asch olan bağımsız bir (This Landls Your Land'den...) plak şirketinin bürosuna Bruce Springsteen, '80'lerin orta- uğradı. larında This Land Is Your Land şarkı- sı için "Bence Amerika Hakkında Guthrie, Asch'e "Biliyor yazılmış en mükemmel şarkıdır" der musunuz ben bir ve devam eder: "O bize vaat komünistim" dedi. Hiçbir edilenlerin yalan olduğunu ortaya allerjik reaksiyon çıkaran tam bir örnektir." göstermeyen Asch kayıt Şarkının yazarı Woody Guthrie, için gerekli parasal Amerika'nın mit olmuş en radikal gücünün olmadığını şarkı sözü yazarlarından biridir. 1912 söyledi. Guthrie sorun yılında (Oklohama) tutucu, redneck değil deyip işe koyuldu. (güneş altında çalışan işçilerin enseleri kızardığı için bu adla 50li yıllarla bera- çağrılırlar) kesimin yaşadığı Okemah'da doğdu. Onun uzun, sol düşünceyi gözeten ilahiler ve hapishanelerden derle-

tavı r/ kapak konusu / aralı k '99/ sayı: 18

diği şarkılar, ortak çalışmalarda söy- den sonra Yunan faşizmine karşı da liklerinden yola çıkarak oluşması ge- lenen geleneksel iş şarkıları, gospel", dişe diş savaşmış, esaretler rektiğine inanan bir kişiydi. Ve hala "blues" gibi türlerin yanısıra bir çok yaşamış, defalarca işkenceden Ege'deki halkların kardeşliğini savu- dilde şarkı derlemiştir. geçmiştir. Yunanistan'ı, Albaylar narak, bir anti emperyalist devrimci 1958'de kurduğu "Dokumacılar" Cuntası'na götüren süreçte devrimci kişilikle yaşamını sürdürüyor. Bugün grubu, 1941'de kurduğu "Almanac muhalefetin en önde 75 yaşında "Direnme Günlüğü" ve Şarkıcıları" grubu gibi dağılmak zo- gelenlerdendir. Parlamento'da, "Sanatsal inancım" isimli iki kitabı runda kaldı. parlamenter; devrimci savaşta, bulunuyor... 50'ler ve 60'larda kara listeye alı- önder kişiliği ile hep en önde olmuş- nan Seeger, 1956'da Amerika Karşıtı tur. Tüm bunlarla beraber bugün bile Faaliyetler Meclis Komisyonu'nca niteliği önünde boyun eğilen kon- Orhan Kemal, Niğde'de askerliği- sorguya çekildi. Komünistlikle suçla- çertolar, şarkılar ve marşlar bestele- ni yaparken Maksim Gorki'nin ro- miştir. Lambrakist hareketin önderi nan aydın ve sanatçıları sorguya manlarını ve Nazım Hikmet'in şiirle- çekmek için oluşturulan bu olduğu süreçte gerçekleşen Albaylar rini okuduğu için mahkemeye verilir. Cuntası sonrasında mücadelesine komisyona yardımcı olmadığı Mahkeme sonucunda beş yıl hapis yeraltında devam etmiş, en sevilen gerekçesiyle 1961'de bir yıl hapse cezası alır. Tutsaklığı süresince şiirler bestelerini bu süreçte bestelemiştir. mahkum edildi. Bu ceza bir sene yazar. 1,5 yıl sonra , Ha- Albaylar, cuntayı gerçekleştirdik- sonra yargıtayca bozuldu... pishanesi'ne gönderilir ve orada Na- ten beş hafta sonra şu emri yayınla- zım Hikmetle karşılaşır. Ve bu karşı- mıştır: "Karar verdik ve emrediyoruz! Mikis Theodorakis laşmanın sonucunda şiirlerinde bü- Bu yasak, bütün ülke için geçerlidir. yük bir değişim olur. 29 Temmuz 1925 yılında Yunanis- Bestekar Mikis Theodorakis'in Hapislik günleri son bulduktan tan'da doğdu. Yunanistan'ın ulusal müziğini ve şarkılarını söylemek ve sonra, hikaye ve romanlar yazmaya çalgısı Buzuki ile müziğe başladı. Ar- dağıtmak yasaktır. Bu emre uymaya- başlar. Bunların yanısıra bir çok ti- dından keman çalmaya başladı. Mü- cak vatandaşlar derhal askeri mah- yatro oyunu da yazar. 1960 yılında zik kariyeri 1943 yılında Atina Kon- kemeye sevkedilecek ve 'olağanüstü İst. Şehir Tiyatroları tarafından sergi- servatuvarı 'nda başladı. Besteleri kı- askeri durum' şartları uyarınca yar- lenen iki oyunu çeşitli engellenme- sa sürede bütün Yunanistan'da du- gılanacaklardır." lerle karşılaşır ve bir süre sonra sah- yulmaya ve sevilmeye başlandı. Ama Yeraltında geçen mücadele gün- neden çekilir. onu tüm dünyada tutkuyla sevilen bir lerinde ilişkilerinin getirdiği bir takip 1956 yılında yayınlanan "Arka So- müzisyen haline getiren devrimci sonucu yakalanmış ve işkencelerden kak" adlı hikayeden dolayı hakkında kişiliğidir, ikinci Paylaşım Savaşı'nda, geçmiştir. Devrime olan inanç hep soruşturma açılır. Soruşturmanın Alman faşizminin işgaline karşı, ko- dimdik ayaktadır. Ardından cuntanın açılma gerekçesi olarak, neden hep münistlerle cephede savaşan The- hapishanelerinde yaşanan tutsaklık fakirleri ve işçileri yazıp, varlıklı in- odorakis, savaştan sonra Yunanis- günleri başlamıştır. Onun tutsaklığı sanların yaşamlarını yazmamasıdır. tan'da patlayan iç savaşta yine komü- sıra sında oluşan uluslar arası Orhan Kemal yaptığı savunmayla nistlerin safındadır. Alman faşizmin- kamuoyu özgürlüğe kavuşmasını "Ben gerçekçi bir yazarım. Varlıklı in- sağlamıştır. Özgürlüğüne sanların yaşamlarını bilmiyorum" di- kavuştuktan sonra Fransa ya yerek davadan beraat eder. çıkmış ve orada, cuntayı 1960 yılların başlarına doğru has- teşhir eden "Z" isimli filmin talanır. Zaman zaman yataktan kal- müziklerini yapmıştır. kamayacak duruma gelir. Tam bu 20. yüzyılın en büyük günlerde Türkiye işçi Partisi'nden 12 bestecilerinden kibirişiyle birlikte "komünizm propa- olarak anılmaktadır. Onun gandası" yaptıkları gerekçesiyle tu- politik anlayışı bir çok kez tuklanır. 35 günlük tutukluluk süre- dünya devrimci kamuoyu cinden sonra, beraat eder. tarafından yanlış algılandı, 1970 yılında Bulgaristan'a gider, çünkü o, Yunanistan'ın sol ilerleyen hastalığından dolayı haste- hareketinin kendi ulusal ve neye kaldırılır. Fakat rahatsızlığına özgül nite- yenik düşer.

tavır / kapak konusu / aralık '99 / sayı: 18 röportaj yasin ali türkeri

Işık Yurtçu: Grup Yorum Bir Havuzdur

Işık Yurtçu'ya Grup Yorum üze- Sizce bu baskılarla rindeki baskıları ve son zamanlarda amaçlanan nedir? üstüste ceza alması hakkındaki dü- şüncelerini sorduk. Geçmişten beri toplumcu sanat Grup Yorum elemanı Ufuk Lü- uğraşısı içersinde olan ker'in almış olduğu 3 yıl 9 ay hapis sanatçılar sürekli cezası yargıtayca onaylandı. Aynı baskılara maruz zamanda Özcan Şenver v e şu an kalmaktadır. Ruhi Su, Ümraniye Hapishanesinde tutuklu Enver Gökçe, Ahmed bulunan Irşad Aydın'a "yasadışı Arif, Yılmaz Güney, örgüte yardım ve yataklık" suçun- Orhan Kemal ve adını dan açılan davada 3 yıl 9 ay hapis sayamacağım birçok cezası verildi. Grup Yorum üzerin- sanatçı gibi Grup deki bu baskıları nasıl değerlendi- Yorum da buna riyorsunuz? örnektir. 80 darbesinin amacı kuşaklar bir ekol, aynı zamanda bir okuldur. Grup Yorum'u sürekli dolup boşalan Toplumcu kesimin beklentilerine, arası kopukluğu yaratmaktı. 71 arayışlarına, umutlarına müziğiyle sonrası bunu başaramadılar ama 80 bir havuza da benzetebiliriz. Bu yanıt veren Grup Yorum ele- sonrası maalesef amaçlarına ulaştı- baskı politikaları ile amaçlanan Yo- manlarına yıllardır baskı, yıldırma, lar. Şimdi de gerçekleştirilmek iste- rum elemanlarının ve Yorum dinle- cezaevine gönderme politikaları iz- nen budur. yicilerinin halkla ilişkilerini koparmak lenmektedir. Bu uygulama, kendini Ben 1996 yılında Sakarya Ceza- ve kesmeye çalışmaktır. Bütün baskı demokratik olarak nitelendiren re- evinde bulunduğum süre içersinde politikaları gibi bu da ters tepecektir. jimlerde uygulanan istisnai bir ör- Grup Yorum'un iki elemanının tu- Grup Yorum'u bilmeyen ve nektir. İşkenceler, anti-demokratik tuklanıp bulunduğum cezaevine dinlemeyenler bile bundan sonra yasa maddeleri, insan hakları ihlal- getirildiğine tanık olmuştum. Bu daha bir merakla dinlemek is- leri, salt Grup Yorum'a yapılan bas- baskılar, engellemeler olsa da Grup teyeceklerdir. kılar demokratikleşmede nerede ol- Yorum'u bitiremezler. Grup Yorum duğumuzun bir göstergesidir. Teşekkür ederiz.

tavır/kapak konusu / aralık '99/sayı: 18 şiir na zım hikmet

"23" Sentlik Askere Dair

Mister Dalles, mevcuttu, sizden saklamak olmaz, tuhafınıza gidecek, hayat pahalı biraz bizim memlekette. daha sizin devletin adı bile konmadan. Mesela ki iki yüz gram et alabilirsiniz, Mevcuttu, işiyle gücüyle uğraşıyordu, koyun eti, mesela, Mister Dalles, Ankara'da 23 sente, yeller eserken yerinde sizin NewYork'un, yahut iki kilo kuru soğan, kurşun kubbeler kurdu o yahut bir kilo daha biraz fazla mercimek, gökkubbe gibi yüksek, elli santim kefen bezi yahut, haşmetli, derin. yahutta bir aylığına Elinde Bursa bahçeleri gibi nakışlandı ipek. yirmi yaşlarında bir tane insan, Hal ı dokur gibi yonttu mermeri, erkek ve nehirlerin bir kıyısından öbür kıyısına ebemkuşağı gibi attı kırk gözlü köprüleri. ağzı, burnu, eli, ayağı yerinde, Dahası var Mister Dalles, üniforması, otomatiği üzerinde, sizin dilde anlamı pek de belli değilken henüz yani öldürmeye, öldürülmeye hazır, hürriyet gibi, belki tavşan gibi korkak, kardeşlik gibi sözlerin, belki toprak gibi akıllı, dövüştü zulme karşı o, belki gençlik gibi cesur, ve istiklal ve hürriyet uğruna belki su gibi kurnaz ve milletleri kardeş sofrasına davet ederek, (her kaba uymak meselesi), ve yarin yanağından gayrı her yerde, belki ömründe ilk defa denizi görecek, her şeyde, belki ava meraklı, belki sevdalıdır. hep beraber diyebilmek için Yahut da aynı hesapla Mister Dalles yürüdü peşince Bedreddin'in. (tanesi 23 sentten dolayı) O, tornacı Hasan, köylü Memet, öğretmen Ali'dir, kaya gibi yumruğunun son ustalığı: satarlar size bu askerlerin otuzbeşini birden 922 yılı 9 Eylülüdür. İstanbul'da bir tek odanın aylık kirasına, Dedim ya, Mister Dalles, seksen beş onda altısını yahut herhalde bütün bunları sizden gizlediler. Ucuzdur vardır illeti. bir çift iskarpin parasına. Hani şaşmayın, Yalnız bir mesele var Mister Dalles, yarın çok pahalıya mal olursa size herhelde bunu sizden gizlediler: bu 23 sentlik asker, Size tanesini 23 sente sattıkları asker yani benim fakir, cesur, çalışkan milletim, mevcuttu üniformanızı giymeden önce de, her millet gibi büyük Türk Milleti. mevcuttu otomatiksiz filan, mevcuttu sadece insan olarak, tavı r/şiir/aralı k '99/sayı: 18 ıl 1995... Ortaköy Kültür muz 1995'te kapatılacaktı. Kapatma "Meseleyi kökünden halletmeli" diye Merkezi hakkında tarihine bir hafta kala, iki gün arayla düşünmüş ve Ortaköy Kültür kapatma ve faaliyetinden iki baskın yapılmıştı. Ve bu baskında Merkezi'ni kapatmışlardı. Böylece men "kararı alan" İstanbul OKM çalışanlarının tümü gözaltına devrimci sanatı susturabileceklerini Valiliği'nin bu karara alınıp işkencelerden geçirilmişti. düşünüyorlardı. Ama yine yanıldık- ilişkin açıklaması şöyle Adeta kapatma gününün provaları larını çok geçmeden anladılar. Hala sıralanıyordu: yapılıyordu. belleklerimizden silinmeyen, büyük 1. Amacına uygun faaliyet gös- OKM çalışanları tüm bu gelişme- bir "Ortaköy Kültür Merkezi Kapa- termemek. lere hazırlıksız yakalanmadılar. Za- tılamaz!" kampanyası ile karşılaştı- 2. Yasadışı örgüt mensuplarının ten bu türden baskılar yıllardır süre- lar. toplanma, buluşma ve barınma yeri geliyordu. Kültür merkezi defalarca İmza kampanyalarından, diğer olarak kullanılması. basılmış, çalışanları, misafirleri... sanatçılarla birlikte yapılan basın 3. Devletin ülkesi ve milleti ile gözaltına alınmıştı. Yine Ortaköy açıklamalarına, el ilanlarından afiş- bölünmez bütünlüğünü hedef alan Kültür Merkezi bünyesinde çalışma- lemelere büyük bir kampanya örül- propagandaların yapıldığı yer haline larını yürüten Grup Yorum ve Öz- dü. Grup Yorum'un, bir çoklarımızın dönüşmesi. gürlük Türküsü, bir çok kez konser hala hatırında olan ve büyük ses Bir mahkeme bile açılmadan, yasaklarıyla karşılaşmıştı. Kültür ve getiren "CHP İstanbul İl Merkezi İş- devletin "yürütme organlarından" Sanatta Tavır Dergisi bir çok kez gali", bu kampanya içerisinde ger- birinin tıpkı bir "yargı organı" gibi toplatılmış, hakkında çeşitli davalar çekleşti.. "karar" alması, aldığı "karar ı" da bir açılmıştı. Yine bir çok Ortaköy Kültür Ortaköy Kültür Merkezi'nin ka- "mahkeme hükmü" taşıyormuşcası- Merkezi çalışanı yıllara varan patılmasının ardından bir çok kültür na anında uygulaması, kaybedecek hapisle "cezalandırılmıştı." merkezi kapılarını açarak dayanış- vakitlerinin olmadığını gösteriyordu. 1995 yılında Gazi Ayaklanma- ma içerisinde olduklarını gösterdi. Zaten bu kararın, elde hiç bir delil sı'yla başlayan devrimci mücadele- Ortaköy Kültür Merkezi'nin kapatıl- olmadan, düzmece senaryolarla ve nin gelişimi, egemenleri hayatın her masından sonra, 27 Ekim 1995'te tamamen hukuk dışı olduğu, daha alanında olduğu gibi demokratik Anadolu Halk Kültür Sanat Merkezi sonra açılan mahkemelerin sonu- kurumlara da yöneltiyordu. Sustur- (AKSM), ondan bir süre sonra da cunda da ortaya çıkacaktı. OKM çalı- manın başlıca yolu baskı ve zordu. Okmeydanı Halk Kültür Merkezi şanlarının açtığı mahkeme bir buçuk Yıllarca basmışlar olmamış, gö- (OKM) kuruldu. Ve böylece tüm di- yıl sonra sonuç verecek ve OKM'yi zaltına almışlar olmamış, konserleri ğer baskılar gibi kapatmaların da açma hakkı yeniden kazanılacaktı. yasaklamışlar olmamıştı. boşuna olduğu gösterilmiş oldu. Or- Ortaköy Kültür Merkezi 6 Tem- tavı r / baskı lar / aralı k '99 / sayı : 18 kaldıktan sonra 2 Şubat patmayı onayladı, dosya şu anda 1997'de İdil Kültür yargıtayda. Yalnız bu sefer durum Merkezi olarak yeniden biraz farklı. Geçen seferden "ders" açıldı. Kapalı kaldığı dö- almış olacaklar ki(!) bu defa hiç bir nem boyunca Anadolu ayrıntıyı gözden kaçırmamaya çalı- Halk Kültür Sanat şıyorlar. Yine bir baskın sonrası (21 Merkezi ve Okmeydanı Mart 99) kültür merkezinin sinema Halk Kültür Merkezi'nde salonu kapısı mühürlenerek, yapıla- süren çalışmalar yeniden cak olan etkinliklerin önüne geçmek buraya taşındı. ve kültür merkezini yalnızlaştırmak İdil Kültür Merkezi istediler. Sinema salonu, o tarihten açılmıştı açılmasına ama beri mühürlü ve içeri girilemiyor. baskınlar ve gözaltılar hiç Kapatma kararlarının dışında, çeşitli bitmedi. Yılda yedi- hapis cezaları da arka arkaya geli- sekiz'lere varan baskınlar yor. İrşad yaklaşık 15 aydır Ümrani- yapıldı. Ancak bu kez du- ye Hapishanesinde "örgüte yardım rum biraz farklıydı. Artık ve yataklık" ettiği iddiasıyla yargıla- baskınlarda kapılara nıyor. Geçtiğimiz ay sonuçlanan bir barikatlar örülüyordu. başka davada İrşad Aydın ve yine Nasıl örülmesin? Canları Grup Yorum elemanı Özcan Şenver her istediğinde ken- "cenazeye katıldıkları" gerekçesiyle dilerine basma yetkisi ve "örgüte yardım ve yataklık ettik- veren, içeri girdiğinde leri" iddiasıyla 3 yıl 9 ay hapis "ce- taköy Kültür Merkezi artık daha arama bahanesiyle zası" aldılar. Dosya şu an yargıtay- güçlü ve iki ayrı mevzi idi. ortalığı talan eden, kırıp döken, da. Bir yandan bu kültür merkezinde içeridekileri karga tulumba gözaltına Bunların dışında ve yargıtayca çalışmalar yürütülürken, bir yandan alan onlar değil miydi? Savcılığın da onaylanan bir başka davada da da Ortaköy Kültür Merkezi'nin ka- arama belgesini (eğer varsa) Grup Yorum elemanı Ufuk Lüker ve patılması ile ilgili verilen hukuk sa- göstermeyen ya da canı istediği Kemal Sahir Gürel, yine "örgüte vaşı sürüyordu. zaman gösteren, baskına ilişkin hiç yardım ve yataklık ettikleri" gerek- "Gereği düşünüldü" dedi hakim ka- bir gerekçe göster(e)meyen, çesiyle 3 yıl 9 ay hapse "mahkum" rar duruşmasını açarken. "...hakkında sorgusuz sualsiz içeride kim varsa edildiler. Yine bunların dışında açıl- isnat edilen suçların, delil yetersizliği gözaltına alan kendileri değil miydi? mış olan çeşitli davalar da hala sürü- nedeniyle oluşmadığından hematine...." Bu durumda barikatlar kurulup bu yor. Evet onca çekilen acıların, işken- kurumun babalarının çiftliği Tüm bunların aynı döneme denk celerin, tutuklanmaların boşuna ol- olmadığını göstermekten başka bir gelmesi tesadüf değildir elbette. 'Biri madığı, büyük bir hukuksuzlukla şey kalmıyordu. olmazsa diğeri, o olmazsa öteki' karşı karşıya olunduğu, işgallerin, yöntemiyle, bu defa (yukarıda da basın açıklamalarının, o duvarlardaki söylediğimiz gibi) "geçmişten dersler "Ortaköy Kültür Merkezi Kapatı- Çok geçmedi. Önce, bu baskın- çıkararak", çıtası e skisinden daha lamaz" yazılı afişlerin ne kadar haklı lardan birinde, 21 Ağustos 1998'de yukarı çıkartılmış olarak bir saldırı ve yerinde olduğu, bir kez daha is- İdil Kültür Merkezi'nin sahibi ve Grup dalgası geliyor. Adeta, "hadi bakalım patlanmış oldu. Yorum elemanı İrşad Aydın bu sefer ne yapacaksınız?" deniliyor. Ayçe İdil'in vasiyetiydi, Ortaköy tutuklandı. Ve yine aynı baskından Bu sorunun cevabına geçmeden Kültür Merkezi'nin açılması. dolayı İdil Kültür Merkezi'ne kapatma önce başka bir sorunun cevabını OKM'liler alınlarının akıyla yerine davası açıldı. Gerekçe ise Ortaköy aramak istiyoruz: getirdiler bu vasiyeti. Hem de İdil'in Kültür Merkezi'nin kapatılması ile İdil kültür Merkezi'nin faaliyetleri ismiyle taçlandırarak. Ortaköy Kültür hemen hemen aynıydı. "Amaç dışı nelerdir? Neden üstünde bu kadar Merkezi, yaklaşık 1,5 yıl kapalı faaliyet, örgüt üyelerinin toplanma ve çok baskı kurulmaktadır? Gerçekten barınma yeri " olması Mahkeme ka- bir 'suç' örgütü müdür? Eğer öyleyse bu 'suç'lar nelerdir? İdil Kültür Merkezi "halktan yana sanat" anlayışıyla, halk kültürü-

tavır / baskılar / aralık '99 / sayı: 18 Ayşe Gülen Hal k Sahnesi, "Kertenkele" isimli bir sokak oyununda kın mücadelesini, acılarını resmet- mek için basar. Çektiği belgeselleri, hayattan ya da gerçeklerden uzak değil, yalan-yanlış katmadan bizzat halkın kendisini yada tarihten bir kesiti işler. Ayşe Gülen Halk Sahnesi; Onları da sokaklardan tanırsınız. Her eyleme, oyunlarıyla gelirler. Hayatı, zorlukları, mücadeleyi kü- çücük bir sokak oyununa sığdırırlar. Etraflarını kuşatan kalabalıkla içice oynarlar oyunları. Onlar için her oyun, skeç bir eylemdir. İdil Kültür Merkezi'nin faaliyetleri ortadadır. Görüldüğü gibi hiç de "amaç dışı faaliyetler" değillerdir. Amaç zaten haksızlıklara ve sömü- rüye karşı yeni bir dünya kurma ne yönelik yürütülen dejenerasyon, likle Grup Yorum çok geniş bir kesim mücadelesidir. Ve ne mutlu ki, bu yozlaştırma, bireycileştirme, bireyi tarafından dinlenir. Kasetleri, hiç amaçtan hiç sapılmadı. Geri düşül- kültürüne yabancılaştırma kampan- reklamsız, promosyonsuz yüz-binler dü, eksi k kalındı belki, ama hepsinde yasına karşı; halk kültürünü sahiple- satar. Suçları sabit: Halkın sanatçısı ileriye atılmanın enerjisi biriktirildi. Bir nen, yaşatan, halka rağmen değil olmak. "suç" aranacaksa bunlar da halkla birlikte, Anadolu halkları ve Kültür Sanatta Tavır Dergisi; sa- ortadadır. Halkını ve vatanını sev- kültürlerinin birarada, kardeşçe ya- dece aydınlara, sanatçılara hitap et mek; hiç bir baskı yasaklama ve en- şadığı bağımsız ve demokratik bir mez. Tersine asıl okur kitlesi halktan gel karşısında geri adım atmayıp vatan için mücadele eden, halkla içice insanlardır. Çünkü dili diğer kültür- kendini yenileyebilmek; Halk için olan bir kültür-sanat kurumudur. Grup sanat dergileri gibi elit, soyut tartış sanat sözünü soyut ifadelerden çı- Yorum, Özgürlük Türküsü; barlarda, malar yapan halka uzak bir dil delildir kartıp, üretimlerini halkın yaşam ve gazinolarda söylemez. Her gün "sanat ayrı siyasi ayrıdır. tezini mücadelesine taşıyabilmek; halkların televizyonlarda küpleri de çıkmaz. çürüten bir yayın politikası vardır. özgürlüğüne kurtuluşuna olan Suçludurlar, çünkü sanatlarını para Hayatın tüm alanlarının, birbirleri ile inancın şekillendirdiği ideolojik için, çıkar için yapmazlar. Onlar hangi kopmaz bir bağları ve içice olduğu perspektifi dile getirmekten çekin- dönem hangi müzik türü modoysa gerçeğinden hareketle, emperyalist memek, tersine bundan gurur duy- onu da söylemezler. Halkı ka- ku şatmaya karşı, halkın devrimci mak; kültür-sanat çalışmasını burju- ramsarlığa, bireyciliğe itmezler. Ter- mücadelesinin öykülerini, va , küçük-burjuva çerçeveden ko- sine onlar her zaman, türküleri ve denemelerini, araştırmalarını, şiirle- parıp sosyalist, devrimci bir anlayış- marşlarıyla umudun yolunu göste- rini yazar. Bu zaten başlı başına bir la, tarihsel birikimlerle, bağımsız bir rirler. Her zaman halkla iç içedirler. "suç" tur. Bunun için çeşitli defalar vatan mücadelesinin alan faaliyetine Bir gün bir okulda, öğrencilerin para hakkında toplatılma kararları çıkar- dönüştürmek; yozluğa, deje- ödeyemedikleri okula, alınmamalarını tılmıştır. nerasyona, yabancılaşmaya karşı di- protesto ettikleri bir eylemde onlarla FOSEM (Fotoğraf ve Sinema renmedeki ısrardır suçlarımız. karşılaşabilirsiniz. Ya da bir ma- Emekçileri); Suçu, fotoğraf makina- hallede, mahalleyi pislik yuvasına sını "şu sanatçı bununla görüldü, fa- çevirmeye çalışanlara karşı yapılan lanca kişi falanca disco'daydı" gibi Evet "suç" olarak görülen ve bir yürüyüşte... İşçi, memur miting- magazin haberleri için ya da devletin bunca baskı ve yasağın, son olarak lerinde... Konserleri de olur tabii. Ama büyük, yenilmez olduğunu gös- kapatma kararının altında yatan te- konser salonunu dolduranlar genci- termek ve her katliamda, saldırıda mel gerçekler bunlar. Bu gerçekler yaşl ısıyla halktır. Orada kendilerini onu aklamak için kullanmamasıdır. dün de vardı, bu gün de var. Ve ne- jiletlemez, ayılıp bayılmazlar. Oraya, Tersine deklaranşöre, burjuva bası- rede olursa olsun, yarında olmaya hep birlikte türküler söyleyip, halaylar nın da çekipte yayınlamadığı katli- devam edecek. Ama unutulmasın ki çekmeye gelirler. Özel- amları, büyük kitle eylemlerini, hal- çatısı, üretim yeri ne olursa olsun, direnenler var olacaktır.

tavır / baskılar / aralık '99 / sayı: 18 eleştiri

aşkın a yran cıoğl u

"Batık" Mizah Yolcuları ve BİZ

arikatürün/mizahın evcil- Aziz Nesin'in bu benzetmesinde çüklüğü, ne yazık ki mizah alanında da leştirildiği şu günlerde sal- eksi k yanlar var. Sanki sanat/mizah geçerlidir. Özellikle karikatür alanında dıran, ısıran hep sömürgeci- gerçekliğin dışında, etkisiz bir şey gibi oluşturmaya çalıştığımız sosyalist dev- ler oluyor... saldırgan, ısır- gösteriliyor. Sanki sanat/mizah her şey rimci devinimler (sergi, dergi vb.) bö- Kgan, rahatsız eden mizahı yolunda giderken yapılması gereken lük pörçüklüğü aşamamaktadır. Bu yaratmak zorundayız. bir şey gibi anlaşılıyor. Batmak üzere devinimler içinde; Mayıs 98'de bir sayı Kültür Sanatta Tavı/m Temmuz ve olan gemi benzetmesi eğer mizah evre- çıkarabildiğimiz "Burun" mizah dersi-si Agustos'99 tarihli sayılarında iki bölüm nimizi yada toplumsal konumumuzu ve dokuz yıldır sürdürdüğümüz On- halinde yayımlanan Sedat Taşer'in, Ka- yansıtıyorsa, bu tam da mizahın işlevli dörtlü karikatür sergisi varken, tam rikatürün Gelişimi ve Bugünkü İşlevi olması gerektiği bir durumdur. karşıtına dönüşüveren girişimlerimiz başlıklı yazısı; karikatürün silkinmesi Ne olursa olsun, bir sorun varsa mi- de var... Bunlardan en önemlisini anlat- için katkıda bulunabilecek nitelikteydi. zah da vardır orada... Ama şimdi o mi- mak istiyorum. Çünkü yaşadıkla- Aynı yazıda, -Demirtaş Ceyhun'un zah nerede? İşte asıl sorun bundan rımız) mizahımızdaki gelgitleri iyi or- Asılacak Adam adlı kitabında anlattığı- sonra başlıyor... Mizahımız taya koyuyor...: 1999'un Mayıs ayıydı. Aziz Nesin'in Almanya'da bir konuş- Lemanların, Öküzlerin, Danaların Her ay karikatür çizdiğim "Uzun Yü- masında "niçin artık yazmıyorsunuz" elinden; Karikatür ve Mizah Müzesi, rüyüş" dergisinden Veli aradı. Hakan sorusuna verdiği yanıta değiniliyordu; Karikatürcüler Derneği ve Karikatür adında biri benimle görüşmek istiyor- "Bir transatlantik düşünün ki... Avru- Vakfı gibi kurumların "resmi"liğinden muş. Gittim ve görüştüm Hakan'la. padan Amerikaya giderken birden büyük kurtulamamıştır. Karikatürcüler "Sanal Ördek" adlı bir mizah dergisi çı- patlamalar oluyor gemide. Gövdenin dört Derneği, sosyalist karikatüristleri artık karıyormuş. Yıllarca boyalı basında ru- bir yanında delikler açılıyor. Yani, gemi ner- açıkça dışlamaya başlamışken, daha hunu satarak çalışmaktan bıkmış olan deyse battı batacak... kurtulabilmek için, de- geçenlerde, 30. kuruluş yılında Hakan, on sayıdır çıkardığı dergiyi bi- liklerin bir an önce tıkanması gerek mutla- "Karikatürcüler Derneği'ne zim katkılarımızla daha nitelikli içerikle ka. Zaten bunun bilincinde olan yolcular da katkılarından dolayı" Faziletli İstanbul sürdürmek istiyordu. Benim karikatür can havliyle delikleri tıkamaya çalışıyorlar Büyükşehir Belediye Başkam ve kültür çalışmalarımı, etkinliklerimi ve Diyelim, yolcular arasında bir de dünyanın daire başkanına birer plaket hepsinden önemlisi, kapitalizmin bağ- en büyük keman virtüözü var. Şimdi delil sunmuştur. Bu sunuş pek çok şeyin laşılığı olan mizah anlayışına karşı mü- tıkamakla uğraşan o virtüöze yahu delik tı- de sunuluşudur... cadelemi biliyordu. Sorunumuzun aşa- kamayı bırak da, bize bir keman resitali ver Yaşananları sınıfsal bir bakışla çö- ğı yukarı aynı olduğunu ama para ve- remeyeceğini belirtti. Ben de parasal diyebilir miyiz hiç? İşte biz Türk yazarlarının zümleyip bu temelde üretmedikçe mi- durumu da bu... Yani, sırası mı şimdi zahımızın dirilişi, ezilenlerin saflarında kaygımızın olmadığım, önemli olanın öykünün, romanın, oyunun filan? Önce gerçekleşecektir... mücadeleye girmek olduğunu söyle- delikleri tıkamaya çalışıyoruz biz de". Türkiye'de bütün alanlarda görü- dim. Sonunda Leman kültürüne ve sö- len devrimci birlikteliklerin bölük pör-

tavı r/ mizah/aralı k '99/sayı : 18

17 mürgecilere karşı yeni bir devinim yazacaktım. Ve gönderdiğim ilk yazı şuydu: Karikatürü yapan Çetinkaya ile işkenceciler oluşturmaya karar verdik. Adını başkaları "Kapitalizmin çoğunluğu sömüre-rek varlığını arasındaki fark; Çeti nkaya'nın istediğini koymuş olsa da, bir çocuğum ol uyormuş sürdürdüğü biliniyor. Birim turlu hile ile sömürülen söyletebil me uzunluğudur, elindeki kalemiyle... gibi heyecanlıydım. Çünkü dergileri, ördekleriz ve ilk de Sanal Ör deki miz var. İnsan Sömürü varol dukça varlık nedeni miz - gazeteleri, televizyonları salonları topları, maddi olarak sömürülürken, zihinsel sömürüye insanlar ı birbirine düşür mek değil- insan-ların tüfekleriyle hal kımızı kuşatan sömürgecilere karşı du rabilir. Sanal: gerçekte ol mayan, zihin yakasından sömürücüleri düşür mektir... karşı bir yürek daha atmaya başlayacaktı... de/beyinde canlanan anlamına geliyor. Bu gün Mizahımız, insanlarımızın yatır-ların eline Hemen içe koyuldum ve çizer yoldaşlarıma ördekliği miz somuttur. Sanal ördek de düşmüş ol an mutl uluk umutl ar ın ayağa ulaşıp bu gelişimi aktarıp katkılarını somuttur. Ördekl eşmeyi özgürleşmeye kaldıracak güçtedir...'' istedim. Hemen hepsi de heyecanla dönüştür mek için Sanal Ördek bütün ör- Büyük bir umutla girmiştik Sanal Ördek öneklerini sundul ar. Onca uğraştan sonra dekleştirenlere karşı, ezenlerden yana mizah surecine. İnandırmışlardı bizi birlikte güzel aralarında Devrim Demiral, Mehmet Göle- üreterek- bir beyin ve yürek birlıkitli-ğtyte yeluna şeyler yapacağımıza... Derken T emmuz ayı batmaz, Ahmet Erkanlı, E. Yaşar Babalık, devam ediyor. Bu yolda tü m geldi dergi çaktı. Hemen aldım. Kapakta Behiç Ayrancıoğlu, Cemal Odabaşı'nın da dostlarımıza/okurlarımıza merhaba... Madımak Oteli'nin yanık fotoğrafı ve yanında bulunduğu çizerlerin çalışmalarını toparlayıp Saz çaldın ıra/sağ elin geçmistedir/sol elin/ 'ın yenik dizeleri vardı. Arka Ankara'ya gönderdim. Sabırsızlıkla gelecekte der Fazı! Hüsnü Dağlarca. Saz kapağı Kiktim, "Rıfat Ilgaz'ın bekliyorduk kavgamızın dergisini. Haziran geldi çalarken perdelerin üzerindeki hareket- güzel anısına '" Kemal Sunal'lı Haba- ve il k düş kırıklığını vaşadık Konuştuğumuz leriyleezgiye yön veren can veren sol el. sanki bam Sınıfı filmlerinden birinden bir kare ilkelerin hiçbirisi yoktu prati kte. Çok kötü solu tanımlıyor. Hareket sol dadır... Solak saz yayımlanmış... Hababam Sınıfı romanından basılmış karikatürler yığıntı gibiydi dergide. çalan Arif Sağ elbette Dağlar-canın şiiri için uyarlanan Rıfat Ilgaz'ın bile sevmediği ve Çizerlerin belirlediğimiz köşe adları olmadığı istisna. Arta Sağın durağan sol elini -şelpe içeriğinin boşaltılıp sulandırıldığı gibi kendi adları da (adl arımızı çok çalarken- sağ elinin ya-nına doğru filmlerden biri... önemsediğimizden değil) voktu dergide. hareketlendirdiği de unutul mamalı.. Derginin iç sayfalarına bakınca gözlerime Behiç'in karikatürü-nün yarısı da -sanırım Sol harekettir... inanamadım Bizim ürülerimizin biri dışında sığmadığı için ya da fazlalık sayıldığı için- Dağıstan Çetinkayanın Z aman gaze- hiçbiri yayımlanmamıştı. Yayımlanan ise 25 kesilip öyle yayımlanmıştı, saygısızca. (Bunlar tesinde yayımlanan karikatürü; kapitalist santimetrekarelik alana sıkıştırılmış olan ve yetmezmiş gibi birde Bülent Akyürek'in sistemin yandaşı olarak konumlanıyor. yama gibi duran beni m karikatürümdü... yazısında Nazım'la, Yılmaz Güney aşa- Bu karikatür ister yanılsamal ı bilinçle, ister Bunlar yetmezmiş gibi bir de ne görevim .. ğılanıyordu. Nice aramadan sonra telefonla bil-linçli yanıtlamayla üretil miş olsun; Cezmi Ersözler, Nihat Gençler, Küçük ulaşabildiğim Hakan'a olanların nedenini egemenlerin sözcülüğünü yapmaktadır, özgür İskender vardı dergide. Sömürgecilere ve sorduğumda, tekni k aksaklıklara neden olan yarınların umul taşıyıcısı ve kavgacısı solcular; insanlarımızı apolitikleştiren Lemanlara, bazı özel sorunların sıktığını belirtti Bir sonraki sömürücülere göre hep 'ülkeyi birbirine düşüren Öküzlere karşı bir kalkışma yaratmayı sayı bütün esi kliklerin giderileceğini de ekledi. hainler ol muşlardır... Bu bakış açısını temel amaçladığımız dergi bir "Öküz" ol ma alan karikatürde,hapis-ten kaçan solcu; Bu yol undaydı şimdi... Ben de umutlarımızı sürdürmemiz ge- ülkeyi birbirine. Düşürmek için bize gerek Bir "Dana" (Sanal Ördek) eksikti rektiğini düşündüğümden bir sonraki sayı için kal mamış. Tüh!'demektedir. Solcuların varlık piyasada ve oda olmuştu sonun çalışmalara Kışladım Bu arada derginin sahi bi nedeni, ülkeyi birbirine düşür mek olarak da...Alçaklıktan başka nasıl tanımlana ve yazıişleri müdür ü olan Ser pil Kaya' yla da gösterilmiştir. bilirdi bu yapılanlar. Bizi önce dergilerine tanıştık, buluştuk, konuştuk... Ona da Gülüyorum... Bazı karikatürler de işte davet edip sonra korkmuşlar mıydı Ya da bizi ilkelerimizi ve mücadelemizin içeriğini belirttim böyle saplantılı içeriğiyle güldürüyor insanı... karşı olduklarımızla buluşturup yavaş yavaş Oda düşünceleri mizi paylaştı ve katkılır ı mızı böyle saplantılı bir düşünce temel alınarak emek teslim ol mayı mı amaçlamışlardı.. Bel ki de beklediklerini söyledi ilkel erimizden odun harcanıyor; kağıt, zaman., mürekkep vs... bizim direngen, ilkeli kal emlerimizin, ver meden katkılarımızı sür-düreceğimizi Üzülüyorum... Biliyoruz; i nsanlık, güzel postmodernizimlerini delmesinden söyledi m. O da eleştirilmesi gerektiğini ve paketlenmiş pisliklerle kokuş-turul maya kor kmuşlardı... eleştirimi yayımlayacakların! söyledi. Yine onca çalışılıyor. Bu durumda bize düşen ise, o Soyadını bilmediğim Hakan'ı aradım ama koşuşturmadan sonra yeni çalışmalarımızı da güzel paketl eri yırtıp, içindeki pislikleri bir türlü bulamadım. Bunun üzerine Serpil toparlayıp gönder dim. Artık her sayı "Eleştiri göster mek... Kaya'ı buldum ve hemen derginin ni ye böyle Mizah" adlı köşemde yazı da Hiçbir zaman solcular, hapisten kaçan o olduğunu sordum. Bana kendisinin de dergiyi solcu' gibi konuşmazl ar. Çünkü onların varlık nedeni, insanca yaşanacak bir evren yaratmaktır.

tavır/mizah/aralık'99/sayı:18

18 yeni gördüğünü ve niye böyle olduğu- dergisinde yazıyor olabilirdi. (...)" Nazım'ı 'öyle" seviyoruz... nu bilmediğini söyledi... "Sen derginin Yılmaz Güney'in "türk sinemasına Dana'nın bizi dışladığı Temmuz sa- sahibi ve yazıişleri müdürüsün değil mi?" (kendisi "türk sineması" deyimini red- yısında şöyle deniyordu; "(...) Bir de dedim. Ezik bir ses tonuyla, "evet" de- dediyor ve "türkiye sineması" istedi- acayip çizere ihtiyacımız var. Sokağın nab- di... "Artık söz bitti, yazı başlıyor Yaptıkla- ğini belirtiyordu) aşırı doğallığı getir- zını tutan, salonlardan nefret eden, muhitin rınızı yazacağım, yanıtlarsanız tartışırız" mesiyle tarihteki yerini aldığı tezinin fırlama çizerlerine. Gerçi mevsim uygun dedim. Ayrıca adresimi vererek, gön- eksikliği bir yana; her şeyden önce salt değl, kestane mevsimini geçtik yine de bizi derdiğim tüm ürünleri iletmelerini ve "değişim"i öneren birinin, Nazımla, değil de, dergide çizmek isteyen çizer' hiçbir yerde yayımlamamalarını iste- Yılmaz Güney'in kötü bir "değişim" arkadaşlardan iş bekliyoruz. (...)" Biz "fır- dim... Aylar geçti ama çalışmalarımızı geçirebileceğini düşünebilmesi ikiyüz- lama çizerler" olamadığımız için Da- gönderme İnceliğinde bile bulunmadı- lülüktür. Nazım'la, Yılmaz Güney ko- na'da çizmiyoruz ama üzerini çiziyo- lar... kuşmuş siyasi görüşlerin çürümüş ölü- ruz şimdi Dana'nın... Dana'nın Ağustos '99 sayısında Le- leri ya da şairi, sinemacısı değildir. On- Günümüz karikatürü (mizahı) sı- man'larla tam bir bütünleşme yaşanı- lar gelişimin, değişimin sonsuzca süre- nıfsal bakış açısından yoksundur ve yordu; İki tam sayfa ve tam renkli, "Le- ceğini temellendiren bilimsel sosyaliz- tarafını şaşırmamıştır. Bu saptama, man Kültür ve Grup Çığ konserlerinin min insanıdırlar. "Ben sadece ölen ba- dergi ve gazetelerdeki karikatür üreti- reklamı basılmıştı... Aynı sayıda Grup bamdan ileri/ doğacak çocuğumdan geri- minden, karikatür üretiminden, kari- Yorum'la yapılan ve -Grup Çığ gibi- yim/ ve bir kavganın adsız neferiyim." de- katür eleştirmenlerinin ürünlerine ka- halk türkülerini talan edenlerin de medi mi Nazım? "Halkın duygularını, dar büyük oranda geçerlidir... "Le- eleştirildiği söyleşi vardı. Tam bir post- yüzeysel beğenilerini sömürme yarışı için- man" türünden sömürgeci dergilerin modernizmdi bu... de olan bir yığın sinemacı, şarkıcı, türkücü mizah piyasasındaki egemenliği sür- Tüm bu yaşadıklarımızdan sonra, filmi ile kitleleri uyutmaktadırlar. Halkı al- mektedir. Bunların içi boş, eleştiriyor- Bülent Akyürek'i de şimdi eleştirme fır- datmanın, halkı uyutmanın ve genelleştir- muş gibi yapan, sol baharatlı, tüm acı- satı buluyorum... "Beni Böyle Sev' Sa- menin çabaları sürmektedir. O bataklığın lan, sorunları "malzeme" gören, bü- laklığı" başlıklı yazısında ayakları yere içinde her zaman olduğu gibi, iyi film yap- yük oranda yazılı (karikatür), ucube basmayan bir "değişim" 'in gerekliliğini mak, halka yararlı olmak, sinemamızda var tipli (karikatür) mizah anlayışlan sol- vurgulayan Akyürek hiç gelişimden söz olan devrimci demokrat geleneğ yaşatmak dan sağa bütün yayın organlarına etmiyor. "Yeni çağ", "yeni tarz"ları isteyen bir avuç namuslu insan bugün her sızmış ve yaygınlaşmıştır... dayatıyormuş... Değişim kim için ve zamankinden daha zor koşullar altındadır. Karikatürist Ramize Erer Radikal nasıl bir bilimsel, felsefi, ideolojik, sa- Bu sınıf mücadelesinin zorunlu sonucu- gazetesindekiler yetmiyormuş gibi, natsal konumlanışla gerçekleşecek, dur. Gericilik, hayatın her alanında olduğu "Kadınlara mahsus" bir gazete olan bunların yanıtı yok... "Değişmemek ah- gibi, sinema alanında da hasımlarını ezmek Pazartesi'de de kadınları meta konu- maklara mahsus bir felsefedir" diyor istemektedir. Ancak inanıyorum ki, onları muna düşüren karikatürler yapabil- Akyürek... İlle de değişim... Kim bilir tüketemeyecekler ve susturamayacaklardır. mektedir. Pazartesi feministleri her fır- bu yazıyı yazdığı Haziran ayından bu Onlar, en kötü koşullar altında bile, film satta erkeklere karşı refleks düşmanlık- yana ne çok değişmiştir kendisi... Bu yapmanın olanaklarını bulacaklardır. (İn- lar gösterirlerken, Ramize Erer'in kadı- yazdıklarını reddedecek kadar bile de- san, Militan ve Sanatçı Yılmaz Güney, na saldıran karikatürlerini göremiyor- ğişmiş olabilir... Her neyse, Nazım'a ve Güney Filmc. Y.s.35)" demedi mi Yıl- lar... Kemalizmi eleştiren sosyalist ya- Yılmaz Güney'e dil uzatmasa, üzerinde maz Güney... yın organlarında da kemalist felsefenin durmaya değmeyecek kadar bile basit "Bu yüzyıla yenilen fikirler" diye ürünü karikatürler de yayımlanabil- bir yazı deyip geçerdim. Ama bazı ba- sosyalizmin çözülüşünü kastediyorsa mek... Bu bilinç bulanıklığını aşmak sitlikler rahatsız ediyor insanı...; "Ko- Akyürek, bunu da yeni öğrenmiş ol- için "sosyalist gerçekçi"sanat yönte- kuşmuş siyasi görüşlerin, çürümüş ölüleri; malı. Ama yine de doğru öğreneme- miyle üretmek kaçınılmaz olmakta- şairleri, yazarları, ideologları artık bizi miş. Eğer Nazım'ın bazı şiirlerini ve dır... Bu, bütün gücüyle esmekte olan kurtaramıyorsa onlara bir iyilik yapıp Yılmaz Güney'in 1982'de söylediklerini rüzgara karşı yürümek demektir... Bu- abartmayalım. Çünkü bu yüzyıla yenilen okusaydı, yenilenin fikirler(marksiz- nun için de bilgisel, bilinçsel donanım fikirleri gece gibi örtmekle kendimizi leninizm) değil, -Yılmaz Güney'in de- gerekmektedir... kandırıyouz. Yılmaz Güney yaşadığı yişiyle- "modern revizyonizm" oldu- Çok azı dışında hemen bütün basın dönemde bir önder olarak Türk ğunu öğrenirdi... yayın organlarında sansür/otosansür Sinemasına aşırı doğallığı getirmekle Yaşasalardı, Yılmaz Güney "can ısı" vardır. Özgür mizahçılar parmakla tarihteki yerini almıştı ama kimse şu an dizisinde oynardı, Nazım Hikmet gösterilecek kadar azdır. Sansür/oto- yaşasaydı İbrahim Erkal ile 'Canısı adlı "Öküz"de yazardı deme salaklığını sansür mizahın ölümüdür. İstanbul dizide rol almayacağını net olarak söy- reddediyorum, Biz Yılmaz Güneyi ve Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı Kara- lemesin. Nazım Hikmet bile şimdi 'Öküz'

tavır/mizah/aralık'99/sayı: 18

19 mizah Merkezi'nin yayıml adığı Mizah Kültürü muş sosyalist çizerlerden söz etmemesi Bunlar arasında "şu yok', bu yok' diyebiliriz, ama adlı derginin 9. sayısında, sağcı karikatürist ilginçtir. Semih Balcıoğlu'nun "Cum- bu da yazarın seçimidir. Eksik olduğu Vehip Sinan'la bir söyleşi yapılmış. "Solla huriyet'in 75. Yılında Türk Kari katürü" adlı saptanabilecek isi mlerin 'hangisi' yazara uğraştığımız kadar hiçbir şeyl e uğraşmadık" antolojik kitabında da sosyalist anımsat ı l malıdır? Bunun ' makul' bir ölçüsü diyen Vehip Sinan, şunları da itiraf edi yor: kari katüristlerin hemen hiçbirinin adı verilebilir mi? Üstelik, gözden göze 'beğeni' "(...)Bu durum en son Türkiye Gazetesinde anılmıyor. Kitabına, " yetmiş beş yılın tek değişir; ve son tahlilde bu bir kişisel seçim başıma geldi. Giderek büyüyen gazete devletle, başvuru kitabıdır" gibi geçersiz bir değer sorunudur." "Güldiken'de Karikatürcüler hükümetle, ilişkilerini de geliştiriyordu. Hal böyle biçen Balcıoğlu; "Cumhuriyet Dönemi Türk Derneğinin çalışmalarına yer vermedi m. Bir olunca hükümete atıp tutmamaya, aleyhte yayın Karikarürü"nü anlatırken, sosyalist, yazar tarafından herhangi bir yazı da gel miş yapmamaya başladılar. Bana da böyle bir devrimci kari katüristleri yok saymıştır. değil. Ama gelseydi de ilgilenmezdi m. Bu da 'ikazcık' gelince, biz Yeni Asya'dan geliyoruz, Bilinçaltında onların "Cumhuriyet dönemi Güldiken editörünün en doğal hakkı." "130 yıldır orada haksızlıklara karşı savaşçıydık burada da dizeri" olmadıkları gibi bir şey ol abilir türk karikatürünü 10 karikatürcüyle anlatmak bile öyle olmak istiyoruz' dedik(...) Karşı çıkışlarıma bel ki, bilemi yorum. Ama Balcıoğlu'nun mümkündür. Bu bir seçi m sorunu. Yapıt gelen tepkiler beni çok rahatsız etti. Aynı şey daha özellikle son dönem karikatüristleri antolojik nitelik taşısa bile Çoğunlukla ilgilenmek sonra Zaman Gazetesinde de başıma geldi orada seçerken -tüm acemiliklerine, zorunda değildir. Antoloji, çoğunluktu içer mez: da savaşmaya başladım. Çiller hükümetinin niteliksizli klerine karşın- "kendine yakın" Bir kişisel seçmeyi ilgilendirir." icraatlarını eleştiriyordum çizgilerimle. olanları seçtiği bir gerçektir. Egemenlerin her Şimdi de Çeviker'in, Balcıoğlu'nun kitabını Yolsuzluklar ayyuka çıkmıştı o zamanlar. O şeyin tarihini kendine göre yazdığını biliyoruz. eleştirdiği yazısından alıntılıyorum: gazetenin yöneti minden de aynı tepkileri aldım. Bizim illa ki "Cumhuri yet dönemi çizeri" olmak "Cumhuriyetin 75. Yılında Türkiye Karikatürü' Yapma' dediler. Birkaç defa ayrılmaya kalktım. gibi bir talebimiz yok zaten. Ama bizim de bir başlıklı bir kitap yayımla yacaksınız, içinde Eve kadar gelip ikna ettiler. (...)" tarihimizin olduğu unutul masın... 'eleştirmenlik' bölümünde eleştir men Bir karikatüristin "ikna" olması ve Güldi ken adlı mizah kültürü dergisinin yokluğundan yakınacaksınız ve metninize ürünlerini torpillemesi ne kadar acıdır... Bir de yaz '99 tarihli 18. sayısında karikatür attığınız başlıklar arasında yer alan bölümlerde patronlarına gönüllü bağlı olan kari katüristler eleştirmeni T urgut Çeviker'in "Bir Karikatür yukarıda anılan kültür hareketlerinin (Çeviker'in var. Milliyet'in hem tencere, tava dağıttığı hem Antol ojisinin Anatomisi" başlıklı bir yazısı kültür hareketleri bn.) hiçbirinden tek sözcükle de "temiz topl um" kampanyası sürdürdüğü var dı. Bu yazı daha sonra "ilginç ve bile olsa söz açmayacaksınız!", "1999 dönemde yayımlanan bir karikatürde; ünlü öğretici" bulunduğu için, Güney dergisinin baskısında meşalesi yle Milliyet temiz basını simgeliyor ve Ekim-Kasım-Aral ık '99 tarihli sayısında (Balcıoğlu'nun kitabının-bn.) olmayan dikkate Çiller puanlı mürekkep şişesi "temiz" yayıml andı. Çeviker bu yazısında değer karikatürcüler (başka isimler de olabilir gazeteni n üzerine dökülüyordu. Haslet Balcıoğlu'nun tarihsel yanlışlarını kuşkusuz): Ergin Ergönültaş, Ohannes Şaşkal, Soyöz'ün bu karikatürü patronuna bağlılığın düzeltmesi açısında önemli ydi. Ama yazıyı Sarkis Paçacı, Turgay Karadağ, K. Gökhan bir ürünüydü. Sanki çok temizlerdi de, Çiller okuduktan sonra, Çeviker'in Karikatürcül er Gürses, Özden Öğrük, Emre Senan, F. Gürcan kirletti; sanki gerçek gazetecili k yapı yorlardı Derneği bülteni nin Mart '98 tarihli 48. sayı- Mermertaş, Erdal Alay, Kemal Urgenç, Meti n da Çiller engel oldu... sında o zamanki dernek başkanı Oğuz Üstündağ, Birol Çün , Hasan Kaçan", "Mehmet Karikatürle ilgili kaynak kitaplar da da Gürel'e ver diği yanıt aklıma geldi... Turgut Çağçağ: Lemanda yayımı hala süren ve çok egemen anlayışın sahiplenildiğini ve sosyalist Çeviker, Hıfzı Topuz'un "Başlangıcından sevilen ' Ti msah' adlı bir tipi, Harala Gürele' adlı sanatçıların yok sayıldığını görüyoruz. Bugüne Dünya Karikatürü" adlı kitabının albümü anıl mıyor." Örneğin Hıfzı Topuz'un, "Başlangıcından editörlüğünü yapmıştı. Çeviker yanıt verirken başka, eleştirirken Bugüne Dünya Kari katürü" adlı kitabında, Oğuz Gürel de bu kitabı eleştir mişti. başka düşünüyor. Diyalekti k yöntemden devrimci/sosyalist sanatçıların çok azının adı Eleştirisi temel de Tür kiye kari katürü yoksun bir eleştiri havada kalıyor ve il kesiz, geçiyor. Topuz, kitabının sonlarında; "birço k bölümündeki eksikli kler üzerineydi. Gürel, çelişkili sonuçlara götürüyor... Tür kiye genç ve başarılı sanatçının adını ve Topuz'un kitabında; Necmi Rıza Ayça usta kari katüründe yadsınamayacak katkıları olan özgeçmişini ne yazı k ki buraya sığdıramadım" için kullandığı "kadın bacakları çiziminde çok Karika türcüler Derneği'in Güldi ken dergisinde diyerek durumu kurtarmaya çalışıyor. Ama başarılı oldu" söylemini de haklı olarak yok saymayı "editörün en doğal hakkı"olarak kitabında, kendine özgü bir tar z eleştirmişti. benimser ken; Türkiye oluşturamamış acemi çizerlerin adını Şimdi Çeviker'in, Oğuz Gür el'in 'Kritik'ine kari katüründe yadsınamayacak katkıları olan anar ken, kari katürde yıllarını vermiş ve özgün Yanıt başlıklı yazısından alıntılar yapıyorum: Turgut Çeviker'i kitabında yok sayan bir dil oluştur "Bir karikatür tarihçisi, ülke karikatürünü Balcıoğlu'unun " yok sayma hakkı" na karşı gönl ünce yazabilir.", "Hıfzı Topuz, birçok isi m çıkıyor... Hıfzı To- sıralamış.

tavır / mizah / aralık '99 / sayı: 18

20 puz'un "kişisel seçimlerine anlay ış Çev iker, Balcıoğlu'nun kitabında bazı söylemeden geçemeyeceğim bir şeyler var." gösterirken; Balcıoğlu'nun "kişisel se- çalışmaların -orjinali renkli olduğu halde- diy e y anıtlıy or Balaoğlu'nu ve yaptığı çimlerini eleştiriyor... Yetmiyor, çizer v e siyah-beyaz basılmasını eleştirirken ise "kültür haraketleri"ni sıralıy or... eser adları v ererek Balcıoğlu'nun ek- şunları söylüyor; "Renkli kapak, siyah- Çev iker Balcıoğlu'nun eleştirmenlik siklerini tamamlıy or... beyaz basılınca çamur gibi çıkıyor !" "Kitaba için önerdiği y etkinlikleri ciddiye almasa Çev iker, 50 kuşağı öncesi çizerlerin alınan resimlemeler siyah-beyaz basıldığı bile eleştirmenliğini daha "dikkatli" "y azılı" karikatürlerin, "resim altı y azı- için çamur gibi çık mış." Eğer Çev iker y apsın... Umarım benim bu önerimi larını kaldırırsak anlamın silindiğini benim çalışmalarım için, siyah-beyaz ciddiye alır v e en azından -biçimsel bile görürüz" diy e eleştiren Balcıoğlu'nu basıldığında "çamur"gibi çıkıy or deseydi, olsa- ilkesizliğe düşmez v e haksızlık y anıtlarken de şunları söylüyor: Balcı- hakaret sayardım. Renk gelişigüzel y apmaz... oğlu, gazetelerde yayımladığı birçok karika- kullanılan bir araç değildir. Karikatür Karikatürümüzde/ mizahımızda türünün altyazılarını kapayıp baksın baka- sanatçısı y a da ressam; her rengin siyah- özv erili v e cesur y oldaşlarımız v ardır. lım; 'resimleri konuşabiliyor mu? beyaz değeri-ni(tonlarını) bilmek ve buna Şimdi zindanda olan v e daha da 15 y ıl Balcıoğlu, bir bakıma, 1950 öncesi kari- göre üretmek zorundadır. Bu, kalacak olan karikatürist dostum Cemal katürcüleri 'yazısız karikatür" keşfetmemiş kompozisy on öğelerinden biridir v e Odabaşı bir mektubunda; "neden kendi olmakla suçluyor... Kaldı ki, birçoğu, Tanzi- bilinmelidir. Bunu bilmeyenlerden dergimizi çıkarmıyoruz?" diy e soruyor ve mat'tan başlayarak 'yazısız' işler yayımla- kaynaklanan sorunlar varsa bunu siyah- ekliyordu; "ayda 20 milyon lira para mışlardır. Karikatürde önemli olan söy- bey az basanlara yüklememek gerekiyor. geçiyor elime, sigarayı bıraktım, mas- lem'dir. 'yazıda bir malzemedir karikatürcü Orjinali renkli olan çalışmaların siy ah- raflarım da azaldı. Bu parayı her ay dergi için. 'Yazıstz'karikatürlerine bakabilir; bey az basılması elbette bir şeyleri için gönderebilirim..." basında yayımladığı karikatürlerde 'yazı'yı eksiltir, ama "çamur gibi" demeyi geçerli Cemal'in bu -günümüzde çok az kullanmıyor mu? (...)" kılmaz... Renkleri tanımayan acemi rastlanan- insancıllığı v e özv erisi, gele- Balcıoğlu y eni öğrenmiş olabilir ama sanatçılar için geçerli olabilir bu söylem. ceğin sömürüsüz evreninde y aşayacak Çev iker'in de bilmesi gerekiyor; "yazılı" Çev iker'in, Ramiz Gökçe ve Salih Eri- insanın ipuçlarını v eriyor bize... Ve Ce- karikatür y etersizliğin göstergesidir, mez'in orjinali renkli ama siyah-beyaz mal'in sorusunun y anıtını v e hesabım içeriği görsel imgelerle anlatacak kadar basılmış çalışmaları için kullandığı v ermeyi öğrendikçe kapitalizmin kirli- yetkin olmayanların saptığı bir y oldur. Şiir "çamur gibi" kavramı haksızdır... liğinden arınacağız... sanaü da evrensel olanı dillendirir. Ama Balcıoğlu kitabında; "Türk karikatürü En başlarda değindiğimiz Aziz Ne- şiir y azıldığı dilde okunursa kendisidir. kişileri ve görüşleri yerli yerine koyabilecek sin'in gemisini mizahımızın gemisi olarak Başka dile çevrildiğinde çok şey yiter bir eleştirmenin özlemi içindedir. Sanatı, düşünelim... Artık batmıştır... şiirden. Marks'rn y aşamının son sanat tarihini, mimariyi, heykeli, perspektifi, Ondörtlü karikatür sergisinin bil- y ıllarında; Çernişevski'nin Nasıl Yapmalı anatomiyi, kısacası bu önemli görevi dirisinde şöyle demliyordu: "Mizahı; 'sını özgün dilinde okumak için Rusça yapabilecek kültürle donanmış ve dü cinsellik, halkçılık, sululuk, küfür tacirliğine öğrenmeye çalışması boşuna değildir. rüstlüğü içine sindirmiş bir yada birkaç ki indirgeyenler, ideolojiden, mesajdan so- Karikatürün özgün bir "görsel dil"i vardır şinin yolunu gözlemektedir" diyor. Bozuk yanlar, salt güldürücü bir şey sananlar, ya- v e o dili y azı dili"ne dönüştürmek bir cümle olmasını bir yana bırakarak, rışma karikatüristliği yapanlar 'ölü mizah- gericiliktir. Karikatürün özünde tüm buradaki "dürüstlük" kavramım çılar'dır." gericiliklere karşı olmak dav ardır... "nesnellik" olarak anlayarak v e bilinmesi işte gemiyi batıranlarda, batığın Çev iker'in sandığı gibi (çünkü yaz- gerekenlere materyalist diyalektiği de içinde kalanlarda bu ölü mizahçılardır. dıklarından öy le anlaşılıy or...) "y azılı ekleyerek; Balcıoğlu'nun söylediklerine Onlar şimdi karanlık sularda y olculuk karikatür'ün geçerliliği Balcıoğlu'nun da katılıy orum... Ancak bunlar salt larım sürdürüyorlar v e boğuyorlar ön "y azıll ı" karikatür y apmış olmasına bağlı eleştirmen olmak için değil, bir antoloji lerine çıkan insanları... Gemi batınca su değildir.... içinde bulunduğu 50 kuşağını hazırlamak içinde geçerli olmalıdır v e y üzeyinde kalan parçalara tutunabi- y üceltmek için, her şeyi kullanarak Balcıoğlu hemen hiçbirisini uy- lenler kurtulmuşlardır. O parçalara, Hoca nesnelliğini y itiren Balcıoğlu "yazılı gulay amamıştır... Nasreddinler'in, Karagözler'in, Aziz karikatür çizse de çizmese de, "yazı Çev iker ise biraz da alınganlıkla; Nesinler'in y ıllar önce gemiye çaktığı karikatürü öldürür... Her "yazısız" "eleştirmenlik için, önce 'dürüst-lüğü içine parçalardır... Şimdi o parçalar tutunup karikatürün de iyi olduğu y anılsaması-na sindirmiş' olmak ilk koşul değildir. Bu ilke kurtulanlar, y eni parçalar ekleyerek düşmemek gerekiyor. "Yazılı karika- 'insan olmak'ın ilk koşuludur. oluşturacakları gemiyle halklarımızın türden daha niteliksiz "yazısız" ka- Balcıoğlu'nun 'eleştirmenlik' sorunu limanına doğru -boğulmak üzere olanları rikatürler de vardır. Ama bu yukarıda için ayırdığı bölüm üzerine -ciddiye alına- da kurtararak- yola çıkmak değindiğimiz gerçekliği değiştirmez... cak bir fikirden yoksun olmasına karşın zorundadırlar...

tavır/ mizah / aralık '99 /sayı: 18

21 tartışma murat ceyhan

OLGULARI VE KAVRAMLARI TARTIŞMAK

ültür Sanatta Tavır Dergi- dikkatimizi çekiyor. Bu, aslında bizim destekleri alarak yola çıkıyor. Mese- si'nin 16. sayısında yayın naçizane eleştirimiz karşısında hiç lelere bu temelde açıklık getirmeye lanan "Yeni Bir Şey Yok!" gerekli olmayan bir tutumdu. Çünkü, çalışıyor. Ama bunu, temelde etik ve başlıklı Kardeş Türküler- biz tartışmayı Kardeş Türküler'in insani değerler düzleminde gördüğü "Doğu" albümü eleştiri genel yaklaşımları ya da geniş bir için bazı yanlış noktalara düşüyor mize geçtiğimiz sayıda değerlendirmesi üzerine yapmadık, diye düşünüyorum. Zaten, yanlışlık Erol Mutlu imzalı bir cevap geldi. sadece bir kasetin içindeki ve da buradan kaynaklanıyor. Etnik Dergi, 17. sayısında bu cevaba yer kapağındakilerle bir bağ kurduk. kimlikler meselesini kültürel ve sa- vermiş. Yazıyı okuyunca, açıkçası Zaten geniş bir tartışma için elimizde natsal düzlemle birlikte politik olarak eleştirimizin somutlanması yeterli bir veri veya görüşlerini ele aldığında meselenin bugün nasıl açısından mutluluk duyduk. Aslında derinlemesine bilmek gibi bir duru- ele alındığını, kavramların nasıl ters bu yazıyı yazmak bir albüm mumuz da yok. Erol arkadaşımız da yüz edildiğini, etnik meselelerde - çalışmasının polemiğine girmek ve hem bunu eleştiriyor ve bunun üze- bizden kaynaklı olmasa da-tehlikenin bunu üç sayıya yaymak anlamında rinden bir mahkum etme anlayışımızı nerelere vardığını görmüyor ve bu lüks gibi görünebilir ama; Erol vurguluyor -ki kimseyi mahkum yüzden de imalı bir şekilde bizi Mutlu'nun yazısında öyle vurgular ve etmek gibi bir yaklaşımımız olma- kalıplara dayalı düşünmekle yaklaşımlar var ki konu daha çok mıştır- ama neden kaset kapağının eleştiriyor. Aksine dünya üzerindeki müzikal değerlendirmenin ötesinde bu darlığı içinde, ispatını dört sayfa- gelişmeleri dikkatle izleyen biri olarak politik yaklaşımdaki haklılığımızı ya sığdırabildiği gelişmelerinin de olumlu yaklaşımla, tehlikenin ortaya koyuyor gibi. Biz Erol izahını yapamıyor. Bu tam anlamıyla, arasındaki çizginin inceldiğini savu- Mutlu'nun dediği gibi geleneksel sol genişçe ele alınamaz; bu doğrudur nuyorum. İlk yazıda da bunu vurgu- literatürdeki yaklaşımla biçim ve içerik ama, böylesi riskli ve derin konuları lamaya çalıştım. Bugün etnik kimlikler tartışmasına girmeyeceğiz. Ama böylesi dar alana hapsetmekte, bu konusuna devrimci bir anlayışla bunu küçümsediğimizden değil bu riski göğüslemeyi gerekli kılıyor. O yaklaşamadığından, neler olacağının tartışmanın konusu ve ihtiyacı olma- zaman da kızmak, darılmak görülmesi için bir akşam haberlerin dığı için girmeyeceğim. olmamalı diye düşünüyorum. izlenmesi, sanıyoruz yeterli olacaktır. Yazıyı "dramaturjik" açıdan de- Erol arkadaşımız, bu cevap yazı- Meseleye derin ya da yenilikçi bir ğerlendirdiğimizde, bir "izah" çaba- sında arkasına bir takım kavramsal sından öte sürekli bir "ispat" çabası tavır / müzik / aralık '99 / sayı: 18 yaklaşım adına aslında yüzeysel bir için bu eleştiriyi yaptık. Ve bilinmeli zorlu DİT noktava götürüyor. yaklaşım söz konusudur. Bugüne ka- dir ki eleştirilerimiz dostanedir. Ama İkinci bir nokta; biz parçanın söz- dar kullanılan belli başlı kavramların tarihte hiçbir halk bir diğerine bir borç lerinin kesinlikle Kürtçe olduğu id- kirlenmesinden rahatsız; Anadolu'nun duymaz. Tamam sonuç olarak diğer diasına karşıydık. -Belirtelim ki renkleri, uygarlıklar beşiği gibi, bu da halklar üzerinde olumlu etkide Kürtçeye karşı bir düşmanlığımız onu yeni kavram arayışına yöneltiyor. bulunduğu doğrudur ama bu sadece yoktur.- Açıklamamızı Erol Mutlu da Yerleşik, yanlış kavramlara karşı sonuçtur ve Kürtler ayaklanmanın doğruluyor. Diyor ki; "Urfa gibi çıkmak ya da bizim olan kavramların kökenini nereden almıştır? Kürtlerin yoğun olduğu bir bölgenin kirletilmesinden rahatsızlık duymak Ayaklanmaların, isyanların tarihi şarkısında bu kültürel girdilerin ve yeni bir arayışa yönelmek ilkesel Kürtlerle sınırlı değildir herhalde. hatırlatılması, birlikte yaşayan halklar olarak doğru olabilir ama bunu Tarihteki her olay bir diğer toplum arasındaki müzikal alış verişin temellendirmek ve bilimsel bir sonuca üzerinde olumlu ya da olumsuz et- örneklenmesi anlamında son derece vararak yeniye koymak gerekir; kide bulunur. Bu noktaları Erol arka- önemlidir." Devamında gelen sanırım bunu Erol arkadaşımız da daşımız bilmiyor mu? Bence biliyor. çaktımcı bir tavırla kaleme alınan kabul edecektir. Ama belli başlı Biliyor ve bu yüzden de bir alt pa- cümlenin ise polemiğine girmek noktaları koyup, onu sonuçlandırarak ragrafa "Yukarıdaki iki noktaya hak istemiyorum, ama bizim söylediğimiz bu adımları atmak gerekir. Birincisi, verilmesi konumuz açısından önem bize iade ediliyor. Biz de böyle bu kavramlar egemenlerin sunduğu taşımaz. (...) Biz yalnızca kendi diyoruz ve devam ediyoruz; o yüzden asimilasyoncu etnik kimliği kirleten bir parametrelerimizi söylüyoruz." diyor de ortaya kesinkes Kürtçe olduğu kavram mıydı, yoksa olumlu ve bu parametreyi küçük bir şeymiş iddiası ile çıkmanın doğru olmadığını kavramlar olup sonradan mı gibi gösteriyor ama önemli nokta da söylüyoruz. Bu iddiaya bizim kirletildiler. Bunun cevabı yok örne- burasıdır ve dünya böyle karşımızda sıkı sıkıya sarılan ğin. Eğer sorun en baştan kaynakla- yorumlandığı için ilk yazımızda arkadaşlarımızdan beklerdik ki, bu nıyorsa ona bir şey diyemeyiz ama vurguladığımız "otorite" vurgusuna parça ile ilgili Türkçe sözün kirlenme ilerleyen süreçteyse bunun denk düşülüyor. haklarının sahibi olan kişiye telif üc- nedenleri koyulmak zorundadır ve Buradan hareketle Erol Mutlu, reti ödenmesin ve inatla Kürtçe ol- yeni arayışlara öyle yönelinmelidir ki "Kara Üzüm Habbesi" konusuna da duğunda diretilsin. Mahkemeye dahi yeni kavramlar ve görüşler de ileride açıklık (!) getiriyor ama nasıl? Bakın yansısa bu görüş diretilsin. Ve bu aynı tehlike ile karşı karşıya kal- diyor ki, " (...) MKM bunun Kürtçe anlamda bir ilk olunsun. Yolu onlar masın. Tabi yeni kavramların müca- sözlerden oluşan bir versiyonu açsın ki halkın değerlerinden bundan delesini verirken de bazı gerçekler- olduğunu söylemekte ve çeşitli sonra birileri rant toplamasın. Ama den sapmamak önemlidir. Nasıl mı? etkinliklerde şarkıyı bu versiyonuyla böyle olmamıştır. Bunu bize karşı "Bu 'çok kimlikli' coğrafyada okumaktadır. Ve bunun yakında dayatmak yerine düzene dayatmak gelişen 'kimlik siyaseti'nin dar ve MKM'nin hazırlayacağı bir albümde daha anlamlı olmaz mıydı. O zaman sınırlayıcı değil, 'özgürleştirici ve yer alacağını belirtiyor. sıkı durun ben de bir iddia atıyorum! demokratik bir siyaset olarak Eğer biz tartışmayı MKM ile yü- "Feraye" isimli Ege türküsü, karşımıza çıktığını, bunu esasen rütüyor olsaydık, bir ölçüde ağzımı- Yunanca'dır. Çünkü bu türkü Yu- doğu coğrafyasında harekete geçen zın payını almış olurduk, ama biz nanistanda da sevilen ve Yunanca Kürtler'e borçlu olduğumuzu artık tartışmayı Kardeş Türküler ile yürü- söylenen bir türküdür. Bu iddiamı kim kabul etmek durumundayız. Bu tüyoruz. Ve Kardeş Türküler, albüm nasıl kanıtlayabilir, kim nasıl boşa sürecin diğer halklar ve toplumlar için kapağında bu parçanın orjinal Kürtçe çıkarabilir? de motive edici olduğu biliniyor." sözlerine ulaşılamadığını söylüyor. Tartışma daha da uzatılabilir - Çok yanlış bir sonuç. Yola sonuç Ama verdiği cevapta MKM'yi özellikle etnisite olgusu meselesin- lan itibariyle çıkan bir anlayışla karşı referans olarak gösteriyor. İstan- de- ama bu, yukarıda da belirttiğimiz karşıya olduğumuz için ilk yazı- bul'un merkezindeki bir semtte ye- gibi şu yazı ve bir albüm değer- mızdaki eleştiri noktalarımıza sahip ralan bir kurumda, bu şarkının söz- lendirmesi için lüks olur. Bu lüks çıkıyoruz. Toplumlar ve sınıflar mü leri varsa albüm kapağında neden hakkımızı bir başka konu üzerinde, cadelesinde kimse tarihi kendisiyle ulaşılamadığı yazılıyor ve neden bu bir başka yazıda yazmak sanıyoruz başlatamaz. Tarihin kesintisizliği, de şarkıya kendileri söz yazma ihtiyacı daha yerli yerinde olur. Bir vurgu da vamlılığı ilkesini ne yapacağız o za hissediyor? O çok sahiplenilen insa- şuna; Kardeş Türküler'e bir ömür man. Ha, o zaman "biz bunu tam ni ve etik değerlere aykırı olmuyor biçmek bize düşmez. Ayrıca böyle manasıyla kabul etmiyoruz" mu bu? İspat olarak sunulan refe- bir şeyden de en son mutluluk duya- denebilir, bize de susmak düşer. rans bizce Erol Mutlu'yu daha da cak ki şiyiz ve bu arkadaşlarımıza ça- Ama topluluğun genel çizgisi bu lışmalarında başarılar diliyoruz. havayı yansıtmadığı

tavır / müzik / aralık '99 / sayı: 18 Mahmut Tali Öngören’i Kaybettik

eçtiğimiz aylarda, sağlık problemleri nedeniyle İbni Sina Hastanesi'nde tedavi gören Mahmut Tali Öngören'i 12 Ekim 1999

68 yaşında aramızdan ayrılan Mahmut Tali Öngören, 28 Mart 1931 yılında İstanbul'da doğdu. Orta öğrenimini istanbul Robert Koleji'nde tamamladı. Yüksek öğrenimine Amerika Birleşik Devletleri Columbia Üniversitesi Radyo Televizyon Bölümü'nde tamamlayan Öngören, 1955 yılında buradan mezun oldu.

1959 yılında Ankara Radyosu'nda Program Müdürlüğü yaptı. TRT'nin ilk yayın ekibinin ve Program Dairesi'nin başkanlığını yapan Öngören, 12 Mart döneminde hazırladığı ve sunduğu bir program nedeniyle, Sıkıyönetim Mahkemeleri'nde yargılandı ve TRT'den uzaklaştırıldı.

1967 yılında Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın-Yayın Yüksekokulu'nda, radyo-televizyon ve sinema bölümlerinde öğretim üyeliği yaptı. Yazılarına üniversite yıllarından başlayan Mahmut Tali Öngören, Sinema- Tiyatro Dergisi'nde, televizyon ve sinema üzerine çeşitli araştırma ve inceleme yazıları yazdı. "İletişim Notlar ı" ile birlikte 12 kitabı bulunuyor. Öngören'in senaryo ve film yapıtı üzerine olan yapıtları İletişim fakültelerinde ders kitabı olarak okutuluyor.

Ankara Film Festivali'nin kurucusu ve 11 yıldır başkanı olan Mahmut Tali Öngören, 1978 yılında İstanbul'da düzenlenen 3. Balkan Filmleri Festivali'nin başkanlığını da yaptı. Köln'de düzenlenen Türk Filmleri Festivali'ne katkıları oldu. Sinema alanında bir çok katkıları olan Öngören, senaryo yazımı konusunda "Senaryo ve Yapım" adlı eserleri hazırladı. Yılmaz Güney'in sinema alanındaki önemini ve katkılarını kavrayan insanlardan biriydi.

1972 yılından beri iletişim konusunda Cumhuriyet Gazetesi'nde "Mercekle Bakınca" adlı köşesinde yazılar yazdı.

1981-82 döneminde Çağdaş Gazeteciler Derneği Genel Başkanlığı yaptı

Milliyet Sanat Dergisi'nde yazdığı "Yasaklar dosyası" adlı yazı dosyası ile yaşamı boyunca köşe yazılarında, radyo-televizyon yayıncılığı ve sinema alanında basküara, sansüre ve yasaklara karşı mücadele etti.

Mahmut Tali Öngören, son dönemlerinde bir yandan Ankara Film Festivali'nin hazırlıkları ile uğraşırken bir yandan da sağlığının bozulması nedeniyle tedavi görüyordu.

Mahmut Tali Öngören'in anısına; Milliyet Sanat Dergisi'nin Yasaklar Dosyası adlı köşesinde, Grup Yorum ile ilgili yazadığı yazısından bazı bölümleri yayınlıyoruz.

tav ır/ biyografi / aralık '99/ say ı: 18 11 Şubat 1994 Milliyet Sanat Say ı: 330 Yasaklar Dosy ası

kimle görüştüm. Bana 'polis doğru söy- "Ben Grup Yorum'dan arıy orum. Antalya lüy or' dedi. Bu ne demek? Öyleyse bı- konserimiz için konuşmak istiyorum," rakın, y argı görevini polis y erine getirsin. dediğinde, Figen Akşit'in 6 Ağustos 1989 "Eskisi de Aynı, Sizin, y argıçların işi ne? Genç arka- günlü Nokta dergisinde belirttiğine göre, Yenisi de..." daşlarımın çoğu işkence görmüş. Bunu Belediye Başkanı "koltuğundan sorgu y argıcına da anlatmışlar, ancak hoplamıştı". Başkan bu sese anlam Grup Yorum, grubun kuruluş amacını zapta geçmemiş, suç duyurusunda bu- v erememişti doğrusu. Grup Yorum bir şöy le anlatıy or: "80 sonrası sessizliğinde, lunulmamış. Grup üyelerinin y üzlerinde süre önce Mersin'de dinleti v ermeye belirgin işkence izleri v ar. Herhalde kalkışmış ve tutuklanmıştı. Böylece insanların kendini ifade edemediği bir işkence başv urusunu kabul etmek için Antalya'da dinleti v ermeleri gibi bir ortamda bir ses olmaktı amaç. Halkın izlerin geçmesini bekliyorlar. Genç ar- "tehlike" ortadan kalkmış v e Antalya'daki sanatçısı olan, onlarla iç içe y aşayan, kadaşlarımız, Mersin'de işkencenin in- çeşitli amirler rahat bir nefes almıştı. dertlerini paylaşan bir grup olmak istedik. sanlık onurunu y eneceğini belirtmişler. Ama biri kalkmış, "Ben Grup Yorum'dan Grup Yorum halkı, halk Grup Yorum'u işkenceye karşı insanların tutuklanma- arıy orum," diyordu. sahiplendi. (...) Üzerimizde çeşitli sını hiçbir mantık alamaz." Bu y eni "Grup Yorumcular gerçekte baskılar, engellemeler her zaman v ardı. Anlaşılıy or ki, Grup Yorum'u dur- eski "Grup Yorumculardı. Çeşitli ne- Ancak Beyoğlu ilçesi SHP örgütünün durmak için keyfi yasaklamaya gidilmişti denlerle gruptan ayrılmış, ancak böyle düzenlediği gecede v erdiğimiz Mersin'de. Bu arada, bayan Yo- bir ortama girince bir aray a gelmiş, konserden sonra bu baskılar rum'culara cezaevinin doğal uygulaması sımsıkı kenetlenmiş v e içerdeki arka- denilerek "bekaret kontrolü" y apılmak daşları çıkana dek "Grup Yorum'u y a- kurumsallaştı." işte Grup Yorum "kurumsallaşan" bu isteniyor. Ama Cezaevi Müdürü Oğuz şatmaya karar v ermişlerdi. Artık dinle- Atıcı bu sav ı y alanladı. Cezaevi Savcısı tileri onlar sürdürecekti. baskılar sonucunda Temmuz 1989'da Mersin E Tipi Cezaev i'nde... Grup Alper Özdoğan ise olay dan haberi Antalya dinletisi ise önceden ayar olmadığını söy ledi. lanmıştı. Biletler ise kapış kapış satıl elemanları, daha önceleri tek tek gözaltına alındıklarını, ancak Mersin'de Peki, böyle bir aşağılay ıcı işlem ge- mıştı. Ama emniyet yer belgesi istiyordu çerli değil miydi? Yeni Grup Yorum'dan. Dinletinin hiçbir gerekçe gösterilmeden dinletiye çok az bir zaman kala y asakla karşılaş- Cezaev i Müdürü Oğuz Alıcı: "Böyle v erileceği yer belediyeye aitti ve encü bir olay olmadı. Kızlık kontrolü yaptırma menden "olur" alınmıştı. Ancak Grup tıklarını, biriken dinleyicilerin v e Grup elemanlarının coplandığını v e topluca gibi bir düşüncemiz olsaydı, onların Yorum'un "ününü" bilen Belediye Baş- mücadelesiyle yapmamazlık etmezdik. kanı, bu karan değiştiriyor ve "O gün tutuklamanın y apıldığını v e tutukluluk sırasında da Grup elemanlarından iki (Ne güzel de açıklıy or!) idare olarak, lerde f aaliyetlerimiz olabilir" diyerek yeri hükümlüler için bunu yapabiliriz. (Yani, v ermiyordu. Eski "Yorumcular" binbir arkadaşın durumlarının dayaktan v e işkenceden ötürü ağırlaştığını söyledi. (...) Böyle bir yola başvuruluyor.) Ancak Grup y asakla boğuşup içeri alındıktan sonra Yorum'un bayan elemanları tutuklu yeni "Yorumcularda yasakla Grup Yorum'un avukatları da, "Biz, halkımızın kültürel değerlerine sahip olduğu için böyle bir şey y apmak karşılaşıy orlardı. Ona da "yasaktı, buna istemedik. Onlar istemedikten sonra da. Yasak şaşmazdı. çıkanlar olarak Mersin'de baskıy a maruz kaldık. içişleri Bakanlığı'nın olağanüstü böy le bir şey olmaz." Mersin'de tutuklu bulunan Grup Cezaevinde görevli sava Alper Öz- Yorum'un ilk kurucularından oluşan hal uygulamasının olmadığı y erlerde kültürel ve sanatsal etkinliklerde doğan: "Resmi bir başvuru olmadı. "Grup Yeni Yorum"da 6 Ağustos 1989'da Şartlar gerektirirse kızlık kontrolü gerek İstanbul’da, Beşiktaş Tarihi Bahçesinde bulunmak için önceden izin almaya gerek olmadığına dair karar v arken ve gecenin cezaev inde, gerek dışarıda y aptın-hr. dinleti vereceklerdi, y asaklandı. (Ha şunu kabul et.)" 14 Ağustos 1989 günlü Cumhuriyetin emniyet müdürlüğünce 24 saat önceden iptalinin bildirilmesi gerekirken (...) bildirdiğine göre, daha önce Antalya v e İstanbul’da engellenen "Yeni Grup bildirmediklerinden dolay ı, bu tutumu Grup Yorum elemanlarına böyle bir protesto etmek demokratik değil midir?" "test" uygulamaya çalışmaları çok Yorum" Mersin'de 12 Ağustos 1989 akşamı dinletisini sundu. Geniş güvenlik dediler. önemli v e aşağılay ıcı bir davranış, ama Av ukatlar, belgelerde tahrifat y apıl- böyle bir tutuma sahip olunması v e keyfi önlemleri altında... Dört dinleyiciye bir polis düşüyordu. Dinletiyi 500 kişi izledi. dığını da ileri sürerek gözaltı v e adliyeye bir anlay ışla istenildiğinde buna sevkin gece y apıldığını belirtti v e "bir başv urulmaya kalkılması ise çok daha Resmi ve sivil polisler çevreyi doldurmuştu. şeylerin gözden kaçırılmaya çalışıldığını" önemli v e ciddi... ileri sürdü. "Polis her f ırsatta genç Grup Yorum'un cezaevindeki yol- "Grup Yorum"un eskisi de, y enisi de tehlikeliydi. arkadaşlarımızın ceza alması için culuğu sürerken, Antalya Belediye Baş- çalışmalar yapacağını söylüyor. Ben ha- kan ı'nın telefonu çaldı. Telefondaki ses,

tavır/biyografi/aralık '99/sayı: 18

25 şiir

oktay rıfa t

OGÜN BUGÜN

İlk padişah Sultan Osman İleri be kardeşim ileri Sultan Osman'dan Inebahtı Pireveze Pilevne Kalmış bize yadigar bu vatan Ilgıt ılgıt kanım damlar çimene İleri ileri arş ileri İleri ileri Iran Seferi, Bağdat Seferi, Girit Mısır Seferi Yemen Seferi Kanal Sefer Seferi Estergon Kalesi bre dilber aman Tanzimat Meşrutiyet Cumhuriyet Niş Kosova Çaldıran Dayan hey dizlerim dayan Altım toprak üstüm yaprak Viyana Sevir Lozan İleri ileri arş ileri Ve dünya kadar nutuk Kırım Seferi Irak Seferi Rus Seferi Ve dünya kadar ferman İleri ileri Gene köylümüzün elinde kara saban Pesarofça Karlofça Kaynarca Gene halkımız yarı aç yarı tok Kaynarca Pesarofça Karlofça Perişan

tavı r /şiir /aralı k '99 / sayı : 18

26 öykü

erkan munar Hasretle Ölmek

kşam her zamankinden biraz daly eler, y erdeki parçalanmış eşyalar düştüler. Sıkışmıştı... Toz v e toprak daha erken kapattım dükkanı. dahi hareket halinde sağa sola gidip parçaları sıkışmış bedeninin nefes al- Köy den dedemin öldüğü geliy orlar. masını iyice zorlaştırıy ordu. Ve korkunç haberini almıştım. Çok üzgün bir Gördüm. işte orada, odanın öbür karanlık. Şu an herşey sakin ....Uzunca halde evin yolunu ucunda. Bir ileri bir geri beşik gibi bir sessizlik.... tuttum. Yolda giderken dedemle sallanan odanın duvarlarına tutunarak **** geçirdiğimiz günler geldi aklıma. ağır adımlarla çocuğun y anına Köy ümüz y eşil çay bahçelerinin Yaptığımız sohbetler, şakalar o v arabildim. Hemen kucağıma aldım. içinden geçen derenin sağında, bir te- sımsıcacık sevecen kişiliğiyle hatalarım Hıçkıra hıçkıra ağlayarak boynuma penin üzerinde kurulmuş 25 haneli küçük karşısında verdiği öğütler... Yarandayken sarıldı v e avazı çıktığı kadar bağırarak bir Rum köyüdür. Köyümüze gelenleri kendimi daima huzurlu v e güvende kurtar beni baba, anneciğim kurtarın dağların arasından gelen soğuk v e hissederdim. Bu düşünceler içinde eve beni diye haykırıy ordu. coşkun sularıy la, çay bahçelerinin içinden gelmiştim. Kendimi çok yorgun O an sarsıntıların etkisiyle yere geçen, üzerinde kambur gibi duran v e az hissediyordum. Eşimle biraz konuştuk. çömeldim. Sanki koskoca bina yerinden ilerideki taşlık yola bağlayan 200 y ıllık bir "Küçük kızım ne yapıy or?" diye sordum. f ırlayacak, duvarlar y arılıp birbirinden kemer karşılar. Sonra yolun kenarlarında Uy uduğunu söyleyince, y emek bile kopacak gibi gidip gidip gelmeye çeşitli meyva ağaçlarıy la, çiçeklerle be- y emeden yatağın yolunu tuttum. Üzerimi başladık. Bir ara eşim aklıma geldi, zenmiş bahçelerin görüntüsü, birbirlerine değiştirip y atağa uzandım. Kısa bir süre baktım hala y ataktaydı. Dalgın v e boş kısa mesafelerle y apılmış olan ahşap sonra uyumuş rüyalara dalmıştım bile. boş bakan gözlerle tavanda asılı kalan ev lerle birleşince köyün güzeliğine Gece yarısı bir ara eşimin sesiyle av izenin gidiş gelişlerini izliyordu. Artık güzellik katan bir görünüm kazanır. Öğle uy andım. Bir uğultu eşliğinde daha f azla dayanamayan avizenin y ere saatlerinde bahçelerin kenarlarında sallanıy orduk. Uğultu şiddetlenip düşmesiyle aniden gözleri bize döndü. bulunan kovanlar, çiçeklerin zenginliği v e y ükseldikçe sarsıntıda ondan geri Bir şeyler söylemeye çabalıy or ama sesi bolluğu nedeniy le, y aylalardan, çiçek kalmıy ordu. Tüylerim diken diken oldu. çıkmıy ordu. Sadece korku ve çaresizlik tozu v e polen taşıy an arıların v ızıltıları ile Tav andaki avizeler şangırdamaya, içinde, büyümüş gözleriyle bize ba- hareketlenir. Kovanlarda oluşan bu balı eşy alar bir bir y erlere dökülmeye başladı. kıy ordu. Sanki kendinde değildi. y emeye doyamazsınız. Yaylaların soğuk Yataktan f ırladım. Televizyon, sehpahası Parçalanan duvarlardan v e tavandan v e temiz havası çiçek kokularıy la birle- ile birlikte y ere y ığıldı. Gözlerimle odanın üzerimize beton parçaları y ağıyordu. şince, aldığınız her nef esi adeta ciğer- içinde çocuğun yattığı y atağı aradım. lerinizin en küçük köşesinde hisse- Duvarda asılı bulunan çerçeveler yerlere Birden sanki yer y arılmış gibi dersiniz. Köyün y anındaki tepeden düşüp parçalandı. Kanepe, masa ve san-

tavır / öykü / aralık '99 / sayı: 18

27 birde etrafa baktığınızda gözlerinizi adeta "Ya canınızı ya malınızı" der lar. Ve birdahaki şenliklerde ilan büyüleyen muhteşem bir doğa hari- gibi alır götürür önüne gelen herbir- ederler bu güzel haberleri. Bizde bu- kasıyla karşılaşırsınız. Gözünüzün şeyi. Hükümetin gözü görmez bu ça- rada tanışmıştık eşimle. Verdiğimiz alabildiğine yeşildir her yer. Hele bir rıklı, köylü parçalarını. Seçimlere ya- sözle ilan ettmiştik, ölüm bizi ayırana de bu yeşil güneşin batısındaki kızıl- kın bir zamanda hemşerilerimiz ve kadar diye... Kısa bir süre sonra da lıkla birleşince... İşte bu yüzden uzun köylülerimiz den olan hainler bizleri taşı toprağı altın diye, daha iyi gele- ömürlüdür köyümüz insanları. onlara göre "cahilleri" kandırmaya, oy cek var diye, çocuklarıma daha iyi bir Yeşil... Büyük bir kısmı çayla örtü- istemeye gelirler. Bizlerde inatla yaşam sunacağım diye, bencil bir gü- lü olan bu topraklarda çalışan köylüler seçimlere gitmeyiz. Her sene seli ön- cün paranın, bir arslanın peşinden mahsul derler bu yeşile. Hayat da- leyici önlemler almaktan bahsederler koşmak zorunda bıraküan insan ka- marımızdır. ama sonuç aynıdır. Bizler de kendi el- labalığına, İstanbul'a göç ettik. Köy- Köyümüze gelenler insanlarımızın birliğimizle cenazelerimizi toprağa deki mallarımı satıp elde ettiğim pa- güleç yüzü ve sıcaklığıyla karşıla- gömer, setleri onarır ve güçlendiririz. ralarla bir bakkal açabildim. Zemin şırlar. Tokalaşıp öpüşmeler, sarılma- Selde zarara uğramış olanlara kışı ge- katta kiralık küçük bir daireye de lar... Sorulan karşılıklı sorularla bir- çirebilecek oranda yardımlarda bulu- yerleştik. likte birde bakmışsınız elinizde ince nuruz. Ama yinede avuç açmayız na- belli bardaklar içinde, köylünün alın- merde... teri, sıcak, demli çaylarınızı yudum- Son zamanlarda köyde farklı luyor olursunuz. Birde görmeden edemediğimiz olumsuzluklarda yaşanıyordu. Çay Büyüklerimizin anlattıklarına göre yaylalarımız vardır. Geçmişte dağılmış fabrikası çayları daha ucuza alıp, pa- atalarımız, Osmanlı imparatorluğunun olan ailelerin buluşmasıdır yayla rasını da bir sene sonra ödemek kay- zulmünden kaçıp bu dağların şenlikleri. Şenliklerde bölgemize ve dıyla alacakmış. Çayın çok titiz top- eteklerine, birer ikişer aileden oluşan yaşantımıza uygun olan yemekler, lanması aksi taktirde almıyacağı küçük gruplar halinde yerleşmişler. türküler, oyunlarla coşar yaylalar. şeklinde bir de uyarıda bulunmuş. Buralara yerleşmiş olan aileler, geç- Kemençenin sesi horona davet eder Herhalde işinize gelirse gibi bir laf mişten gelen korkulardan bir ihtiyaç bütün halkı. Atlama oyunu gençler söleyip ukalalık etmiş. Tartışma bü- olarak doğan silah kültürü ile yoğru- arasında en çok sevilen oyundur. El- yümüş. Dedem kızgınlık içinde sövüp lup gelmişlerdir bu günlere. Köyde, lerin birbirine tutuşmasıyla herkez, sayarken eli beline gitmiş ve o sözleri genç, yaşlı, kadın, erkek herkes çok iyi kemençeye ritim veren topuk sesle- söyleyen adamı, dedemin deyimiyle silah kullanır. Birbirimizle yardım- riyle bütünleşiverir birden. Çoğu kez opsari çofalo'yu (hamsi kafalıyı) laşma ve dayanışma belkide bir zo- seyirci olan yaşlılar bile dayanamaz vuracak olmuş. Zor yatıştırmışlar. runluluktan doğmuş önemli bazen. Kimileride birbirinden güzel, Bunları dinlerken, amcam, ellerine özellik- çeşitli yemeklerle sofrayı donatmakla düşünce bir tavuk gibi yoluyorlar derken kaşları çatık, elindeki kuru

tavır/öykü / aralık'99/sayı: 18

28 deceğim. Belki belimi doğrulturum. Çocuğuda okula gönderirim demişti. İş bulmam içinde benden yardım iste- mişti. Birkaç sokak ilerimizde yapımı henüz tamamlanmış olan binada ken- disine kapıcı olarak iş buldum. Bir hafta içinde ailesini ve üçbeş parça eşyasını alıp gelmişti. Bodrum katını da, kalması için ona verdiler. Çok uzun sürmedi ekonomik anlamda pek fazla birşeyin değişmediğini anlaması. Ama bir kere gelip yerleştin-mi... Kolay kolay kopamıyorsun bir daha. Günlük yaşıyorsun. Bir gün çalışmasan açsın. Öyle bağlanıp kalıyorsun. Şimdi oda aç, susuz, acılarıyla, salgın hastalık yor. Erken kapatıyorum dükkanı. As- benim gibi köyüne hasret yaşıyor. larla açıkta, yüz üstü bıraktı. Üstelik lında bir kaç günlüğüne kapatıyorum. Dükkana her geldiğinde köyden bir çok ülkeden, şehirden kurum, ku- Çünkü köye, dedemin cenazesine bahsedip duruyor. Sadece o değil ki. ruluş, parti ve örgütlerden gönüllü gitmem gerekiyor. Eve gidip Akdeniz'den, Ege'den, Karadeniz'den, insanlar yardıma gelip riskli görevler erkenden yatmayı düşünüyorum. Anadolu'nun değişik yerlerinden gelen üstlenirken, sağ olsun devletimiz ça- Hem köye gitmek için erken farklı farklı insanlarla konuşur lışmaları engelledi. Yardıma gelenleri, kalkmamız gerekiyor. dertleşiriz. Hepimiz de aynı şekilde araçları ile birlikte geldikleri yerlere bağlanmışız bu kente. Şartlar, koşullar geri gönderdi. Herşeye rağmen yardım Şu an üzerimde ki ağırlık her soluk farklı olsa da yaşam savaşı veriyoruz. etmeye çalışanlar da gözaltına alınıp alıp verişimde vücuduma müthiş bir Buralarda saygın bir esnaf olarak "provakatör"lükle suçlandı. Aslında acı veriyor. Kulaklarıma inceden bilinirim. İşlerde fena gitmiyor ama şu bütün bunların herkes tarafından inceye sesler geliyor . son sıralarda sık sık sallanır olduk. bilindiğini ama bazen gerçek suçluyu Heeey... Orada kimse var mııı?... Bütün sohbetlerimizi fay hattı, sar- gözden kaçırabildiğimizi anlatmaya Ses veeer... Ses veremiyorsanız bir sıntılar ve sismik boşluklarla ilgili ko- çakşırdım. Beni ilgiyle dinleyen, o yere vurun... nular dolduruyor. Herkes de bütün meraklı gözlerde anladıklarına dair bir Yıkıntıların üzerindeki kurtarıcı suçun mühendislerde olduğunu tek- ifade beliriyordu. İnsanların yanındakine sesleniyor rarlayıp duruyor. Tepkilerini onlara saygınlığını dürüst bir esnaf oluşum -Herhangi bir canlı belirtisi yok karşı yoğunlaştırmışlar. Neymiş; Eğer yanında toplumsal sorunlara duydu- ama apartman sakinleri binanın en alt malzemeden çalmayıp, ucuz malze- ğum ilgiyle ve onların problemlerine katında bir ailenin olduğunu söy- meden yararlanmasalarmış depremde getirdiğim çözümlerle de kazanmıştım. lüyorlar... can kaybı olmazmış. Bu konuları Gerçi depremden sonra yardım **** epeyce tartıştık. Ben kendilerinin söy- toplayan bir iki kuruma verdiğim lediklerinin doğru olduğunu ama eğer yardımlar dışında elimden gelen pek Buna rağmen kepçeler çalışmaya asıl suçlunun devlet olduğunu bir şey olmadı fakat bence bir şeyleri başlıyor. Kepçenin çalışmasıyla bir- görmezsek hataya düşülebileceklerini hala yaşıyor ve yaşatıyor olmam eski likte oluşan bir sarsıntı, zorluk içinde söylemiştim. Devlet eğer bu müta- köy yaşantımın bir parçasıdır. aldığı nefeslere bir son veriyor. hitlere olası bir depremde tehlike ya- Çevremi, yaşantımın bir parçası Üzerine düşen beton parçalarından ratabilecek bir bölgede inşaat yapmayı olan, sıcak ve dürüst insanların dol- ezilmiş cesetlerini çıkarabiliyorlar. Eşi baştan yasaklamış olsaydı. Yapılan durması, içimde bir dağ gibi büyüyen ve kızı çoktan ölmüş... Onunsa, bütün inşaatları nereye ve nasıl yapıl- köy özlemini biraz olsun hafifletiyor. cesedi sanki hala soğumamış. Üçünü dıklarını denetleseydi. Kısacası insan İşte böyle bir zamanda çok sevdi- de, çok sevdikleri, anlata anlata biti- hayatına daha fazla değer verseydi ğim dedemin öldüğü haberini alıyo- remedikleri köylerinde, dedelerinin bütün bunların binde birini yaşama- rum. Oldukça yaşlıydı ama yine de yanına gömülüyorlar. yabilirdik. Bırakın bunları ailesini, çok üzülüyorum. Moralim bozulu- evini-barkını yitiren o insanlara devlet "babalığını" göstermedi. İnsanları

tavır / öykü / aralık '99 / sayı: 18

29 te, bazen hetoğrafta basılarak, bazen de. İlk "politik mizah gazetesi" belleklerde bir "mizah dergisi" ola- de başka adlar altında çıkmaya devam demiyor çünkü, "o zamana dek rak yer etmiş ve bu bağlamda ele etti. Marko Paşa'nın demokrasi, ulusal olmayan bir politik mizah gazetesi" alınıp değerlendirilmiştir. Oysa Na- bağımsızlık ve barış uğrunda ve diyor. Ve bunu da "demokrasi, zım'a göre Marko Paşa, sunulagel- emperyalizme karşı yürütülen savaştaki ulusal bağımsızlık ve barış uğrunda diği gibi bir "mizah gazetesi" değil, rolü çok önemlidir. Sabahattin'i birkaç ve emperyalizme karşı yürütülen "politik" bir "mizah gazetesi" dir. kez hapse attılar. Buna karşın savaşta" takındığı tutuma ve tuttuğu Dolayısıyla da Marko Paşa salt mi- savaşımından vaz-geçmedi.(...) yere bağlıyor. Demek ki Nazım'a zah değil, siyasal tarihimiz açısından Gazeteyi durdurmanın bir tek çaresi göre Marko Paşa'nın ayırtedici da önemli bir dergidir. Bu nedenle de vardı. (...) yayımcıyı yok etmek, yani özelliği "politiklik"inin içeriğinde ele alınmasında, savunduğu ilkelerin Sabahattin Ali'yi öldürmek! Öyle de yatıyor. Yapılagelenin tam karşıtı dönemi içerisindeki anlamının m yaptılar." bir değerlendirme bu. Konu ile ilgili saptanmasında yarar var. Böyle bir Sonu kanlı biten serüvenini ol- yazılanlara yabancı olmayanlar, yaklaşım yalnızca geçmişte kalmış dukça tutumlu bir anlatımla sunan Marko Paşanın ya "mizah", ya da bir olgunun irdelenmesi olmayacak, Nazım Hikmet, Marko Paşa'nın ka- içeriği belirlenmemiş bir "siyasal ondan günümüze ilişkin sonuçlar rakteristiklerini iki kümede topluyor: gülmece" dergisi olarak sunulduğunu çıkarma olanağı da doğacaktır. Ama (a) "...demokrasi, ulusal bağım- bilirler. İki durumda da vurgu bunu yaparken dikkatli olmak; sızlık ve barış uğrunda ve emperya- "mizah" tadır. Ve Marko Paşa da olgunun önemine uy-

tavı r / yakı n tarihimiz / aralı k '99 / sayı : 18 gun bir tutum sergilemek v e ikincil koşut bir okuma bunu görmek için yeterli. lışları y eniden üretmekten kurtulamıy or. kaynakları aşıp birincil kaynaklara inmek Bu nedenle de ikincil kaynaklar, serüveni Bunu amaçlamamasına karşın, sonuç gerekir. Marko Paşa, "tekinsiz" bir konu zaten karmaşık olan Marko Paşa'y ı böy le oluyor. çünkü. Şu üç nedenden: neredeyse içinden çıkılması olanaksız Dağl ı'nın amacı Marko Paşa'y ı a) Marko Paşa, y ay ın serüveni bir dolambaca dönüştürüyor. Ortada değerlendirmek değil. "Muhalif bir ses karmaşık bir dergi. Ortada iki Mar ko açıklanmasından kaçınılan bir şeyler var olarak başına gelenlerle günümüz Paşa v e her ikisinin de türevleri v ar sanki. Sabahattin Ali'nin y önlendi- uy gulamaları arasındaki benzerliklerin/ çünkü. ilki, Sabahattin Ali'nin riciliğindeki "ilk" Marko Paşa ve türevleri koşutlukların altını çizmenin, bu yoldan yönlendiriciliğinde yay ın yapıy or ile öldürülmesinden sonra da çıkarılan giderek de egemen güçlerin "muhalif" v e onun damgasını taşıy or. Serüveni, "ikinci" Marko Paşa ve türevleri seslere karşı takınmış oldukları turumun haklı olarak, bir söylence gibi anlatılan özdeşleştiriliyor. Bir zincirin halkaları gibi değişmezlerini göstermenin ardında o. dergi budur. Nazım'da aktardığım sunuluyorlar. En iyimser anlatımla, Marko Paşa'y ı ele almasının nedeni bu. değerlendirmeyi onun için y apıy or. Bu başarının sahiplenilme kavgası söz Seçimi y anlış da değil. Marko Paşa tipik dergi haftalık basım say ısını altı binden konusu burada. Ama işin içinde, bir örnek çünkü. altmış bine ulaştırmış; baskılar y üzünden öldürüldüğü için "Marko Paşa Olay ındaki Yay ın y aşamı boyunca uğradığı bas- sık sık ad değiştirerek yay ımlanmış; yerini ve konumunu açıklama kılar, söz konusu sorunun temellen- işlevsiz kılınmak için provoke edilerek olanağından y oksun bulunan Sabahattin dirilmesinde zengin olanaklar sunuyor. "sah te" si bile çıkarılmıştır. ikinci Marko Ali'y e haksızlık y apmak da var. Bu Ev et, Dağlı'nın amacı; Marko Pa- Paşa ise ilkinin kapanmasından y ak laşık kavgada kıy ıy a itilen Sabahattin Ali olu- şa'nın "muhalif bir ses olarak y üz y üze on bir, y önlendiricisi Sabahat tin Ali'nin y or çünkü. geldiği baskılarla günümüz arasındaki öldürülmesinden de y ak laşık y edi ay c) Öte yandan Marko Paşa, serü- benzerliklerin/ koşutlukların altını sonra y ay ımlanmaya başlamış. Benzer v enine kan bulaşmış bir dergidir. çizmek. Derginin başına gelenlerin konu nedenlerden o da y oluna ad değiştirerek Yönlendiricisi Sabahattin Ali, siyasal bir edinildiği bir y azıy ı aktardıktan sonra dev am etmiş. Ama yazgısındaki cinayete kurban gitmiş bir "faili meçhul" şöy le diyor çünkü: benzerliğe karşın ilkinin özdeşi değil. v e "mezarsız ölü"dür çünkü. ikincil "Bunları okur okumaz 53 yıl öncesinden Nazım'm altını çizdiği karakteristiklerin kaynaklarla sınırlı y aklaşımlar Marko değil, bu günden bahsedildiğini birincisin den y oksun. Konularını siyasal Paşa gerçeğini ters-yüz etmek kadar bu düşünebilirsiniz. Hak vermemek elde değil. y aşamdan almasına karşın siyasal bir ölüy e haksızlık, giderek de saygısızlık Zira yıllar ne kadar geçse de yaşananların duruşu y ok. ilkinin kitleselleşme ba şar y apma olasılığına her zaman gebedir. aynı olması ülkemiz basın-yayın hayatının ısını da y akalayamamış zaten. Bu Sözünü ettiğimiz kaynaklardan y ola bir kara-m izahıdır" (s.42) nedenle de ilki ile bir tutulmasına olanak çıkılarak üretilen yazılarda bu haksızlık Az daha ileride ise söyle y azıy or: y ok. Ancak Marko Paşa de y apılmıştır da. Örnekse Yalçın Küçük ile "... Marko Paşa'nın serüvenlerini, gerlendirmelerinde bu ay rım y apılmadığı Ay dın Ilgaz'ın y azıları... ilki Aziz Nesin'i, yazının ilerleyen bölümlerinde oldukça bu gibi tam karşıtı bir tutum sergilenmiş v e ikincisi ise Rıf at Ilgaz'ı "Marko Paşa güne dair daha pek çok benzerlikler bulacak; iki dergi bir sürecin halkaları gibi Olay ı"nın odağına almakla derginin ama şaşırmayacaksınız. Zira egemenlerin sunulmuştur. işte Marko Paşa'nın y ay ın y önlendiricisini, Sabahattin Ali'y i ikinci korkusu yine aynı korku; halktan yana yayın serüveninde-ki bu karmaşıklık pek çok plana itelemişlerdir. yapanların başlarına gelenler de çabası." karışıklı ğa neden olmuş. Sıralanan nedenlerden ötürü Marko (s.42) b) Marko Paşa'nın y ay ın serüve- Paşa'y a eğilirken son derece dikkatli Dağlı, amacını böyle belirtiyor. Onu nindeki bu karışıklığı giderecek konumda olmak ve birincil kaynaklarla çalışmak gerçekleştirmek için de ikincil kaynaklara bulunanların y azıları (ikincil kay naklar) gerekiyor. el atıy or. Amacı ile örtüşen y a da ise, bu nitelikten y oksun. Karışıklığı "İYİ Niyetli" Bir Yazı örtüştüğünü düşündüğü bilgileri gidermek bir y ana, tam karşıtı bir işlev ilhan Dağl ı'nın Tav ır'ın 13. say ısında aktarıyor. y erine getiriyorlar: Karışıklığı karması kl y ay ımlanan "Marko Paşa" başlıklı yazısı Diğer bir deyişle de Dağlı Marko aştırarak Marko Paşa'nın tarihini arap böy le bir yazı.'(2) ikincil kaynaklarla Paşa'y ı değerlendirmek amacıy la değil, saçına çeviriyorlar. Söz konusu kaynaklar y etinildiği için hem süregelen kargaşaya başına gelenleri sergilemek amacı ile hem kendi içlerinde, hem de kendi arala- eklemlenmekten, hem de o ikincil kaynaklara el atıy or. Ancak o kay- rında tutarsızdır. Zaman dizimsel ve kaynaklardaki yan- naklarda y alnızca Marko Paşa'nın başına gelenler sergilenmiyor. On-

tav ır/yakın tarihimiz/aralık '99/sayı: 18 lar aracılığı ile sunulan bir de "Marko nakla ilişki kurmadığını gösteren bir dizi Paşa'nın türevleridir. Ayrıca Başdan Paşa imgesi" var. Bu imge Marko Paşa olgusal y anlış v ar. Sonuçlarına mizah değil, üst başlığına gönderme gerçeği ile örtüşmüyor. işte Dağlı, amacı geçmeden onları sergilemek uygun y aparak söyleyelim, "Haftalık siyasi ile örtüşen bilgileri aktarırken, ayrımına olacak. magazin" dergisidir. v armadan, o imgeyi de aktarıy or. Böylece 1. Şöy le y azıy or Dağlı: 3. Şöyle yazıy or Dağlı: de y anlışları y eniden üretmek v e "Gazetenin sahibi ve yazıişleri mü- "...Sorumlu müdür Orhan Erkip yazı haksızlıklara ortak olmak zorunda kalıy or. dürü Sabahattin Ali'dir. 6. Sayısından stoklarını ve klişelerini (...) kaçırır. Bedii Gerçi Dağlı, ikincil kaynaklarla sonra ise yazıişlerinde Aziz Nesin'i gö- Faik il işbirliği yaparak Malum Paşa'yı y etinmesine karşın, biçimsel olarak da rüyoruz. Her iki görevi 15. sayıdan iti- sağcılar adına çıkarmaya başlarlar. Ama olsa, amacına ulaşıy or. Bir "muhalif" baren Mücap Nedim Ofluoğlu, 21. sa- halk bu aldatmacaya gelmez. On beş bin dergi olarak Marko Paşa'nın yüz y üze yıdan itibaren de Mustafa Uykusuz basan Malum Paşa ancak birkaç bin geldiği uygulamaları, olgusal düzlemde üstlenirler" (s.42) satar. İkinci sayısı ise ancak bin gözler önüne seriyor. Ama kullandığı Bu sözlerden Aziz Nesin'in 6-14, civarında basılır ve gazeteyi kapatmak kaynaklardaki y anlışlıklar y üzünden Ofluoğlu'nun 15-20, Uykusuz'unsa 21 ve zorunda kalırlar" ortaya yanlış bir "Marko Paşa imgesi" nin sonraki (Kaça kadar?) say ıların sorumlu "Aynı oyun Marko Paşa üzerinde de çıkmasını da önleyemiyor. Bu nedenle de y önetmenliğini üstlendikleri anlamı oynanınca Rıfat Ilgaz ve Sabahattin Ali ulaştığı sonuç "niyet" ini aşıy or. Amaçla- çıkıy or. Oysa Aziz Nesin, yalnızca 6. Merhum Paşa'nın ikinci sayısını nan Marko Paşa'y ı değerlendirmek say ıda bu görevi üstleniyor. Onun çıkarırlar.''(s.43). olmasa bile, ikincil kaynaklardan y ola dışındaki ilk on-dört say ının sorumlu Malum Paşa'nın "sağcılar adına çıkıldığı için, onlara eklemlenmekten v e y önetmeni Sabahattin Ali'dir. Ofluoğlu çıkarıl" masına ilişkin bilgiler doğru değil onlardaki y anlışları y eniden üretmekten ise y edi say ının değil, üç (15, 16 v e 17. burada. Yanlış bir başka y anlıştan kurtulamıy or. say ılar) say ının sorumlu yönetmenliğini besleniyor. Daha önce," Malum Paşa'nın Yineleyerek v urgulamakta y arar v ar: üstleniyor. 18. say ıdan 23. v e sonuncu 5. ve son sayısı basılır." diyordu Dağlı. Dağlı 'nınki "iyi niyetli" bir girişim. "iyi say ıy a kadar sorumlu yönetmenliği Beşinci say ı, malum Paşa'nın değil, niy et", y anlışların Marko Paşa'y ı bir y ere Mustafa Uykusuz yükümleniyor. Marko Paşa çizgisindeki sonuncu oturtma amacı ile y apılmamasından ileri 2. Şöy le y azıy or Dağlı: say ısıdır oysa. Nitekim "provakasyon" da geliy or. Yanlışlar bambaşka bir nedenle, "Kapatılmasından bir hafta sonra altıncı say ı ile gerçekleştirilir. Derginin bir "muhalif" dergi olarak Marko Paşa'nın Marko Paşa'nın yerini Merhum Paşa alır. "imtiyaz"ını elinde bulunduran Orhan başına gelenleri sergilemek adına Artık çeşitli Paşa isimlerinden oluşan Erkip, ilk beş say ısı Marko Paşa'nm ad y apılıy or. ikincil kaynaklarla onlara logosuyla yayın hayatımızın ısrarlı bir değiştirmişi olarak çıkan dergiyi altıncı y aslanılarak üretilen öteki y azılarda ise parçası olacak: Merhum Paşa'dan sonra say ısında (11 Ekim 1947) karşıt çizgiye y anlışlar, Marko Paşa'y ı temellendirme Malum Paşa, Mazlum Paşa, Yedi Sekiz çeker. Dolay ısıy la da ne derginin amacı ile y apılıy ordu. Dağl ı'nın amacı Hasan Paşa, Öküz Mehmet Paşa, y eniden yay ımlanması söz konusudur, Marko Paşa'y ı değerlendirmek değil Alibaba ve Başdan adları altında yayın ne de ikinci say ısının çıkması. Bu yüzden oysa. "Muhalif bir ses olarak yüz y üze hayatına devam edecektir" (s. 42) Dağl ı'nın derginin hiç y ay ımlanmamış geldiği baskılarla günümüz arasındaki Merhum Paşa'dan sonra Malum say ılarına ilişkin olarak v erdiği bilgilerin benzerliklerin/ koşutlukların altını çizmek Paşa'nın çıktığı doğru. Ama Malum doğru olması olanaksız. (O bilgileri istiyor o. Bu amaçla ikincil kaynaklara el Paşa'dan sonra Mazlum Paşa, Yedi nereden edindiğini merak ettiğimi de atıy or. Onlarda amacı ile örtüşen öğeleri Sekiz Hasan Paşa, Öküz Mehmet Paşa eklemeliyim.) Orhan Erkip, Malum aktarıy or. Ama ortaya çıkan Marko Paşa ve Başdan'ın çıktığı doğru değil. Malum Paşa'y ı böylece işlevsiz kıldıktan sonra, imgesi ile gerçek Marko Paşa'nın örtüşüp Paşa'y ı izleyen dergi Kırk Haramilere Marko Paşa'y a el atar. Belirli çevrelerin örtüşmediğine bakmıy or. Bu nedenle de Karşı: Ali Baba'dır. Öteki dergilerin Dağl desteği ve sahtecilikle Marko Paşa'nın "iy i niyetli girişimi tasarlamadığı v e ı'nın haf talık tirajının 60 bine ulaştığını "imtiyaz" ı nı ele geçirir. Karşıt çizgide onay layacağını sanmadığım bir noktaya v urguladığı v e serüveni söylence gibi yay ına başlar. "Sahte" Marko Paşa ise iki ulaştırıy or onu. anlatılan Marko Paşa ile ilişkisi yoktur. say ı değil tam y edi say ı y ay ımlanır. Onlar Marko Paşa serüveni Amaçlanan halkın kafasını karıştırarak noktalandıktan y aklaşık on bir, Marko Paşa ile "Paşa"lı türevlerini y önlendiricisi Sabahattin Ali öldükten de işlevsiz kılmaktır. Diğer bir değişle de yaklaşık yedi ay sonra çıkarılan "ikinci" burada önemli olan durum "halkın (Sabahattin Ali'siz) Marko aldatmacaya Olgusal Yanlışlar Dağl ı'nın yazısında birincil kay-

tav ır/yakın tarihimiz / aralık '99 / say ı: 18 "10/XI/1947" riyle katıldığı gazetede Rıfat Ilgaz ise tarihli mektupta hastanede ve öğretmenlik yıllarında bu gerçeği şöyle yaşadıklarını yazmaktadır." (s A3) dile getirecektir: "...Bu hafta Yukarıda da belirtmiştim, yineli- Merhum Paşa yorum: Başdan, Sabahattin Ali'nin çıkmadı, çıkma yönlendiriciliğindeki Marko Paşa yacak. (...) iki zincirinin halkası değildir. Ali Ba- haftaya kadar Ali ba'nın ardından anılması yanlış bu Baha'yı çınedenle.- Öte yandan Sabahattin Ali k ar a ca ğ ı m Ali Baba'nın değil, tüm Marko Paşa ve Çünkü paşalar türevlerinin başyazılarını kaleme karıştıkça satış almıştır. Aziz Nesin'in Ali Baba'ya düştü, ziyan et karükatürleri ile katılması söz konusu meğe olmadbaşla ığı gibi, dergide Rıfat Ilgaz’ın dık.''(3) "hastahane ve öğretmenlik yaşantısı" Gerçekten ile ilgili tek yazısı olsun yoktur. Marko Paşa'nın Sergilenen "olgusal yanlışlar" da provoke Dağlı'nın, dergilere değil de ikincil edilmesinden kaynaklara bakarak dergiye ve se sonra devreye rüvenine ilişkin bilgi verdiğini gös sokulan Merhum teriyor/ kanıtlıyor. Tam bu noktada Paşa'nın dör- "Çok mu önemli bu?" diye sorulabilir. düncü ve so- Dağl ı'nın amacı göz önünde tutulursa nuncu sayısında yanlışlar önemsiz bulunabilir. Marko kapatılmasının Paşa'larla türevlerinin başına gelenler, ardından "Paşa" eksik, ama yanlış değil çünkü. lı geleneği Eksiklikler ise Dağlı'nın amacını bırakır zedelemiyor, tam karşıtı pekiştiriyor. gelmesi" ya da gelmemesi değil, Sabahattin Ali. Örneğin, Dağlı belirtmiyor ama, Marko Paşa'nın işlevsiz kılınmasıdır. Nitekim son halkanın adı Kırk hükümet güdümlü sokak Ortadaki tecimsel amaçlı bir girişim Haramilere Karşı: Ali Baha'dır. gösterilerinde Sabahattin Ali'nin değil çünkü. Marko Paşa'nın Öte yandan Sabahattin Ali'nin kitaplarının yanı sıra Marko Paşa'lar imgesinden yararlanılarak para kaz- Merhum Paşa'nın ikinci sayısını Rıfat da parçalanıyor/ yakılıyor! Bu ve anmak amaçlanmıyor. Egemen sınıf- Ilgaz'la çıkarması da söz konusu benzeri olguları atlamış olması, ların o momentteki "temel tercihlerine değildir. Rıfat Ilgaz, Marko Paşa se- amacını zedelemez, pekiştirir. kökten karşı çıkan ve bu tutumu ile rüveninin son halkasında yer alır. "Muhalif" bir sese karşı takınılan büyük bir kitleselleşme başarısı Serüvenin 36. ve sonuncu sayısı olan tutumla günümüz arasındaki ko gösteren Marko Paşa ile yönlendiricisi Kırk Haramilere Karşı: Ali Baha'nın 4. şutluklara dikkat çekmek istiyor Sabahattin Ali engellenmek isteniyor. sayısının sorumlusu Rıfat Ilgaz’dır. çünkü. Ama olguya ilişkin gönder Dolayısıyla da provokasyonun melerin sonunda kendiliğinden bir başarısını "sahte" Marko Paşa'nın kaç 4. Şöyle yazıyor Dağlı: "Marko Paşa imgesi" çıkıyor ortaya. sattığına bakarak değil, provoke edilen "Haramilerin saldırısı sürdükçe Bu imge yanlış. Diğer bir deyişle de gerçek Marko Paşa'nın satışının kaça Marko Paşa geleneği yeni isimler Dağlı, ikincil kaynaklardaki düştüğüne bakarak ölçmek gerekiyor. altında devam eder. Önce 'Ali Baha tutarsızlıklar nedeniyle olguya açıklık Provokasyonun başarısı ya da Kırk Haramilere Karşı', ardından da getiremediği gibi süregelen kargaşayı başarısızlığı, provoke edilene verilen 'Başdan' gazetesi çıkar. da yeniden üretmek zorunda kalıyor. zararla doğru orantılıdır. Bu açıdan Başyazarlığını Sabahattin Ali'nin İstemeden bile olsa onlardaki bakıldığında "provokasyon"nun yaptığı Ali Baba'nın ilk sayısında haksızlığa ortak oluyor. amacına ulaştığı ve Marko Paşa'nın Sabahattin Ali'nin Ünlü 'namuslu Bütün bunlardan ötürü, söz ko- sağladığı kitleleşme başarısının olmak ne zor şeymiş meğer' yazısı nusu yanlışlıkları sergilemekle kal- önünün kesildiği görülür. Nitekim çıkar. Aziz Nesin'in, karikatürle- mayıp besledikleri anlamı açığa çı- Sabahattin Ali, eşi Aliye Hanım'a yazdığı

tav ır/yakın tarihimiz /aralık '99/ sayı: 18 karmak gerekiyor. Hiç de önemli değilmiş kan bir tutum içerisindedir. Bu tutum da doğallıkla. gibi duran bu yanlışlar, "Marko Paşa Sabahattin Ali'nin başyazarlığında 5. Dağlı'nın ürettiği resme bakıp gerçeği" nin ters-yüz olmasına y ol açıyor somutlaşmaktadır. Nazım'ın, altını çizdiği Sabahattin Ali'nin "Marko Paşa Olay ı çünkü. Ayrıca bunun Dağlı'nın özellikler de Marko Paşa'nın bu "ilk" "ndaki y erini belirlemeye olanak y ok. gerçekleştirmeye çalıştığı amaç üzerinde dönemi içindir. Buna karşılık "ilk" Marko ikincil kaynaklardaki tutum, onlardan y ola de olumsuz etkileri v ar. Paşa'nın serüveninin noktalanmasından çıkan Dağlı'nın y azısına da y ansıy or. y aklaşık 11, Sabahattin Ali'nin Sabahattin Ali'nin "Marko Paşa Olay ı Bulanıklaşan Gerçekler: Dağlı'nın ikincil öldürülmesinden y aklaşık yedi ay sonra "ndaki yeri "kurucu" ortak Aziz Nesin ile kaynaklarla y etindiğinin göstergesi olan y ay ımlanmaya başlayan "ikinci" Marko "utangaç" ortak Rıf at Ilgaz ölçüsünde y anlışların bazı gerçeklerin Paşa ile türevlerinin (Yedi-Sekiz Hasan bile değil. Derginin doğrultusunu bulanıklaşmasına yol açmak gibi bir işlevi Paşa, Öküz Mehmet Paşa, Bizim Paşa, belirley en Sabahattin Ali'nin başyazıları v ar. Hür Marko Paşa, Medet) niteliği, oysa. O y azılar, eksik de olsa, derlenmiş 1. Dağlı'nın Marko Paşa'larla tü- Sabahattin Ali'nin başyazıları çıktıktan durumda: Marko Paşa Yazıları v e 7 rev lerini tek bir sürecin öğeleri olarak sonra "ilk" Marko Paşa'dan geriye kalan Ötekiler' '... Bu eksik derleme bile hem sunması, egemen güçleri hop oturtup hop ne ise odur. Bu noktay ı atlamak, öl- Marko Paşa'nın ideolojik konumunun, kaldırtan v e başarısı haklı olarak bir dürüldüğü için konumunu açıklama hem de Sabahattin Ali'nin olaydaki söylence gibi anlatılan Sabahattin Ali olanağından y oksun bulunan Sabahattin y erinin kavranması için gerekli ipuçlarını y önlendiriciliğin-deki "ilk" Marko Paşa ile Ali'y e y apılabilecek en büyük haksızlıktır. içeriyor. Öyleyken Sabahattin Ali'nin onun öldürülmesinden sonra ikincil kaynaklarla yetinmekle Dağlı, o "iyi "Marko Paşa Olay ı"ndaki y erinin gözden çıkartılan "ikinci" (Sabahattin niyetli" y azısında, süregelen bu kargaşa- kaçmasına y ol açacak her y aklaşım, en Ali'siz) Marko Paşa'y ı bir tutmak ya, istemeden de olsa, eklemleniyor. haf if niteleme ile söyleyelim, haksızlıktır. anlamına geliy or. iki Marko Paşa ile 3. Dağlı, Orhan Erkip'in ilkin türevlerini tek bir zincirin halkaları olarak "imtiyaz"ını elinde tuttuğu Malum Görüldüğü gibi son derece "iyi sunmak, "ilk" inin başarısından "ikinci" Paşa'y ı, ardından da sahtecilikle niy etle" başv urduğu ikincil kaynaklar, sine pay çıkarmak anlamına gelir. Kit- "imtiyaz"ını eline geçirdiği Marko Paşa'y ı içerdikleri çelişki, tutarsızlık ,belirsizlik ve le(sel)leşme açısından iki Marko Pa karşı çizgiye çekmesini sıra dan bir y anlışlarla Dağlı'nın y anlış bir "Marko şa'nın durumu bir değil oysa. "ilk" Marko olaymış gibi sunmakla, orta da bilinçli bir Paşa imgesi" üretmesine y ol açıy or. Paşa'nın y akaladığı haf talık 60 bin tiraja, prov okasyon(5) olduğunu atlamış oluyor. Yazının bütününe bakıp Nazım'ın ikincil kaynaklarda sık sık gönderme Böy lece de hem derginin yüz y üze v urguladığı karakteristiklerin ona ait y apılmasının v e sürecin bütününe geldiği baskıların gerçek boyutunu olduğunu söylemeye olanak yok. Bunun, y ay ılmak istenmesine karşın, Sabahattin ortaya koyamıy or, hem de Sabahattin amacının gerçekleşmesi üzerinde de et- Ali'siz Marko Paşa'nın böy le bir y ay ın ba Ali'nin y azgısındaki y erinin gözden kaç kisi v ar. şar ısı y ok. "ikinci" (Sabahattin Ali'siz) masına y ol açıy or. Marko Paşa'nın türevlerin den biri olan 4. Öte y andan "ikinci" Marko Gölgelenen Amaç Yedi-Sekiz Hasan Paşa'da, "ne çıkarırsak Paşa'nın y alnızca "Orhan Erkip'ten Gerçekten de Dağlı'nın ikincil en az on bin satıyoruz'"(4) denilerek gerçek imtiyazı alınarak" değil, aynı zamanda kaynaklarla y etinmesi süregelen durum seslendirmektedir. Ancak bu işin onu üçüncü ortak olarak alarak kargaşaya eklemlenmesi ve y apılagelen nicelikle ilgili y anı. Bir de nitelikle ilgili çıkarıldığını atlaması da sorgulanması haksızlığa ortak olmasına y ol açmakla y anı v ar. O daha önemli. iki dergiyi gereken bir başka olgunun gözden kalmıy or, amacının gölgelenmesine de özdeşleştirmek söz konusu çünkü. kaçmasına y ol açıy or. Aziz Nesin, y ıllar y ol açıy or. Sabahattin Ali'li Marko 2. 25 Kasım 1946-16 Aralık 1947 sonra, Orhan Er kip'ten, "Polis ve milli Paşa'nın basma gelenleri, eksik de olsa, tarihleri arasında türevleri (Merhum Paşa, emniyet ajanı olarak çalıştığı olgusal olarak sergiliyor. Ama şu soru Malum Paşa v e Kırk Ha ramilere Karşı: anlaşılmıştır." diye söz ediy or çünkü.(6) karşılıksız kalıy or: Sabahattin Ali'li Marko Ali Baba) ile birlikte 36 say ı yay ınlanan Prov okasyona gerekli ağırlığın Paşa ne y apmıştır da onca baskı ile Sabahattin Ali yönlendiriciliğindeki "ilk" v erilmemesi, böyle bir kişiden ortaklık boğuşmak zorunda kalmış/ bırakılmış, Marko Paşa egemen sınıf ların o karşılığın da Marko Paşa'nın imtiyazını dahası y önlendiricisi ölüme sü- momentte ki temel tercihlerine açıkça devralmanın sorgulanması gereken y a rüklenmiştir? Dağlı'nın y azısının içinde karşı çı- nını karanlıkta kalmasına yol açıy or kalarak bu soruya doyurucu

tavı r/yakı n tarihimiz/ aralı k '99/ sayı: 18 bir karşılık vermeye olanak yok. Şöyle Paşa'yı bir zincirin halkaları gibi su yapmaya da sürükleyebilir kişiyi. de söylenebilir: Dağlı'nın yazısında, nan ve kaçınılmaz olarak Sabahattin Dağlı'nın sürüklendiği de böyle bir "muhalif" bir dergi olarak Marko Ali'yi ikinci plana iten o kaynaklarla durum. Birincil kaynak dururken Paşa'nın yüz yüze geldiği tepkilerin bir olguyu açıklamaya olanak yok. Bunun ikincil kaynaklarla yetinmesi ve bunu bölümü yansıtılmakla birlikte, bu için dergileri ve özellikle de dergiye yaparken de hem kendi aralarında tepkilerin kökeninde yatanın ne kimliğini kazandıran Sabahattin hem de kendi içlerindeki çelişkileri/ olduğu ortaya çıkmıyor. Diğer bir Ali'nin baş yazılarına bakmak tutarsızlıkları sorgulama gereksimi deyişle de Dağlı 'nın tablosundan gerekiyor. Sabahattin Ali'nin duymadan benimsemesi yol açıyor Marko Paşa'nm başına gelenlerin yönlendiriciliğindeki Marko Paşa'nı n bütün bunlara. nedeni anlaşılmıyor. Marko Paşa ideolojik konumunu doğru olarak Dağlı'nın yazısı "iyi niyetli" ancak örneğinden yola çıkarak egemen koyamamak, baskıların gerçek "talihsiz" bir yazı. Talihsizliği biraz da güçlerin "muhalif" seslere karşı nedeninin ortaya çıkmasını da "muhalif" seslere karşı egemen takınmış oldukları tutumun de- önlüyor çünkü. güçlerin takınmış oldukları tutumun ğişmezlerini sergilemeyi amaçlayan Marko Paşa'nı n başına gelenleri sürekliliğini, Marko Paşa gibi tarihi bir yazı için önemli bir eksiklik bu. doğru olarak değerlendirebilmek için bilinçli olarak arap saçına çevrilmiş Evet Marko Paşa ne yapmıştı da dergiyi doğru olarak değerlendirmek bir dergi aracılığı ile göstermek onca baskıyla boğuşarak yoluna de- gerekiyor. Bunun için derginin istemesinde yatıyor. Onun yerine bir vam etmek zorunda kalmış/ bırakıl- ideolojik konumunu doğru olarak başka dergi (sözgelimi Yeni Edebiyat) mıştı? koymak gerekiyor. Bu boyutu hiç aracılığı ile bunu gerçekleştirmeye Dağlı'nın, açıkça olmasa bile, bu hesaba katmayan ya da görmezden çalışmış olsaydı, ikincil kaynaklarla soruyu sormadığı söylenemez. Nite gelen ikincil kaynaklarla yetinen bir yetinmiş bile olsa, bütün bunlar söz kim olguya açıklık getirmeye de ça yaklaşımla bunu başarmaya ise konusu olmayabilirdi. Seçilen lışıyor bu amaçla. "Toplumsal mizah olanak yoktur. derginin, Marko Paşa'nı n, kuraldışlılığı anlayışıyla fincancı katırlarını ürküten Dağlı'nın amacı Marko Paşa'nı n böyle bir sonuca yolaçıyor ne yazık ki. Marko Paşa" diyor. Ancak sorunu, başına gelenlerle egemen güçlerin Ancak bütün bunlar, doğru olmasa Marko Paşa'da yapılan "mizah" a "muhalif" seslere karşı takındığı tu bile, ikincil kaynaklardan yola çıkmayı bağlıyor. "Toplumsal Mizah" gibi tumun değişmezlerini sergilemekti. ve bunu yaparken de onlardaki tu- içeriği belirsiz, açıklanması gereken Ama böyle bir ses olarak Marko Pa tarsızlık, çelişki ve yanlışları gör- bir kavramla yanıtı verdiğini şa'nı n "muhaliflik" inin çerçevesi mezden gelmeyi, (onlara karşın yargı düşünüyor. Derginin ideolojik özüne belirlenmeyince, serüveninde çıka üretmeyi) görmezden gelmeyi değinilmediği gibi herhangi bir vurgu rılması umulan sonuç da gerektirmiyor. da yapılmıyor. Öyle olunca da yapılan belirsizleşiyor. Söz konusu sorunun açıklama hiçbir şeyi açıklamıyor. karşılığı Marko Paşa'nı n ne olduğunun Dipnotlar: Derginin fincancı katırlarını doğru olarak konmasına bağlı çünkü. ürkütmesini "toplumsal mizah Ama Dağlı'nın yazısını okuyan bir kişi 1) Nazım Hikmet, "Sav aş Eri v e Yazar Saba anlayışı" gibi açıklanması gereken bir Marko Paşa için, içeriği belirlenmemiş hattin Ali": Bkz. Kemal Bayram, "Sabahat tin Ali nedene bağlamak, hiçbir şey söy- bir "toplumsal mizah" yapan dergi Olayı", A nkara Eylül 1978, Yenigün Yayınları, s. dışında, ne diyebilir acaba? Sanırım 134. lememek demek oluyor. Dolayısıyla da 2) İlhan Dağlı, "Marok Paşa", Kültür Sanat ta Marko Paşa'nm dönemi içerisindeki hiçbir şey! O zaman da Dağlı'nın Tav ır Dergisi sayı 13, (Haziran '99), s. 42-44 yeri ve anlamı belirginlik kazanamıyor. aracılığı ile "muhalif" seslere karşı 3) Filiz Ali- Atilla Özkırımlı, "Sabahatti n Ali", Dağlı'nın açmazı ikincil kaynaklarla egemen güçlerce takınılan tutumun İstanbul Mart 1986, de yayınev i, s. 264 değişmezlerini sergileme amacı 4) "Neden Muv affak Oluyoruz?", Yedi-Se-kiz yetinmesinden ileri geliyor. İkincil Hasan Faşa, S. 1(29 Nisan 1949), ss.l kaynaklarda, zaman zaman siyasal gölgede kalıyor. 5) Bu prov okasyon v e içerdiği sorunlar için bkz. nitelemesi kullanılsa bile, ısrar ve Mehmet Ergün, "Basın Tarihimiz de İlgi nç Bir inatla, Marko Paşa'nı n "mizah dergisi" Sonuç Olay: 'Sahte' Marko Paşa", Ta rih v e Toplum, S. 175, (Temmuz 1998), ss. 41-48 olduğu vurgulanıyor çünkü. Bununla Şuraya gelmiş bulunuyoruz: Dö 6) Aziz Nesin (Hazırlayan), "C umhuri yet neminde önemli bir işlev yerine ge ulaşılmak istenen nokta ise dergiyi Döneminde Türk Mizahı", İstanbul 1973, Akbaba yönlendiricisi Sabahattin Ali'den tirmiş ve serüvenine kan bulaşmış Yayınları, s. 56 arındırmak. Sabahattin Ali'den olan Marko Paşa gibi bir dergi üze 7) Sabahattin Ali, "Marko paşa Yazıları ve Ötekiler", Derleyen: Hikmet Altı nkaynak, İs tanbul arındırıldığında geriye kalan ise rinde söz alırken sakıngan olmak 1986, Cem Yayınev i. "mizah dergisi" oluyor gerçekten. Bu gerekiyor. Yalnızca ve üstelik sorgu nedenle de iki Marko lamadan ikincil kaynaklara yasalanmak salt yanlışa değil, haksızlık

tav ır / yakın tarihimiz / aralık '99 / sayı: 18 şiir

tu rg u t uyar gül durur

Eve bir gül aldın ve oğul bütün yaz güldü oğul dediğim evet o ve her şey su içip yüzlerini yıkadılar bazı adamlar bu arada Tanrıya da katlandılar rakı maki içildi bir şeyler de yazıldı aynı zamanda bir baktık her şey geçmiş insanlar gibi nasıl oldu anlayamadık

sonunda ne oldu bil bakalım ihtilal! hayır: deprem! hayır kuşlar gitti!., evet ama her şey yerinde kaldı sanırsın, öyle- gülün yaprakları yeniden bitti

-haklısın bir gül bir yerde, yeniledi kendisini

"Biri kapıyı vuruyor Bir rüzgar, bir rüzgar..."

ordan oraya savuruyor kendini.

tavı r/şiir/aralı k '99/sayı : 18

36 Antal ya Altın Portakal Film oturan Meryem (Başak Köklükaya) ile tanışır. Festivali'nde En iyi Üçüncü Meryem mutsuz evliliği olan bir kadındır. isa ile aralarında bir ilişki başlar. Film, En iyi Senar yo, En iyi içice geçen i ki ana öyküde, burjuva Kadın Oyuncu ve En iyi Gö- medyanın üçüncü sayfalarının vazgeçilmez rüntü Yönetmeni ödüllerini alan "Üçüncü haberlerinden birinin ar ka planı çıkıyor Sayfa" altı salonda gösterim olanağı bulan karşımıza. yerli filmlerden biri. Demirkubuz, üç satıra sıkıştırılmış bir üçüncü sayfa haberinin gerçek yüzünü Film, Beyoğlu'nda mafya ilişkilerinin döndüğü bir yerde, kaybolan 50 dolan çalmakla sunuyor bizlere. Üç satırın arkasındaki gerçek öyküyü. Bu yanıyla da çarpıcı bir entrika suçlanan İsa (Ruhi Sarı )'nın ölesiye dövülmesi yle başlar. İsa’ya, 50 doları getirmesi öyküsü duruyor karşımızda. Öyküsü, sinema dili, yönetmenin kişiliği, hepsi incelenmeye için bir gün süre verilir. İsa, figüranlık yaptığı ajanstan para değer nitelikler aslında. Biz belli çıkış noktalarından hareket ayarlayamaz ama, bir tabanca çalar. Evinde bir not yazıp intihar etmeye karar verir. Bu edecek ve değerlendirmelerde bulunacağız. Öykü, düzenin dışladığı, hayat içinde sağlam sırada kapı çalınır. Gelen ev sahi bidir ve birikmiş kirayı ister. isa bu parayı bir yer edinememiş kişilerin entrikalan, küçük hesaplan ve karmaşaları üzerine kurulu. ödeyemeyeceğini söyleyince, ev sahibi ha- karet ederek isa'ya gün verir. isa intiharı daha çok düşünmeye başlar. Ama bir anda fikir Filmde, küçücük ve zorlu yaşamlarına değiştirir ve yukarı çıkıp ev sahibini öldürür. hapsolmuş insanların, çıkış yol u arar ken Öldürdükten sonra yeniden intihar etmeyi ister karşılaştıkları ilk durak dej enerasyon, al avere- ama ev sahibinin yanma, bayılıp düşer. dalavere... Neden böyle bir dejenerasyon? Uyandığında kendi evindedir. Bundan sonra Emeği ile geçinen insanların hayatındaki bu isa, karşı dairede çıkış-

tavı r / sinema / aralı k '99 / sayı : 18 sızlık neyin nesi? Sistemin çepeçevre ördüğü, filmlerine de bu damga vuruyor. Ama den kalkmıyor mu? kuşatmaya aldığı insanların politik bilinçten Demirkubuz şu noktayı, gözden kaçırıyor. Demirkubuz, insanın koca bir labirent yoksun olduğu, üre-temediği ve hızla Bunu sistemden bağımsız ele alıy or. olduğunu savunanlardan. Temelini Freud'dan yoksullaştiğı bir yerde iki yol çıkar önüne. Ya bu insanın eğitim süreci, toplumsal ilişkileri, alan bu yaklaşım, doğal olarak bu labirente gidişe dur denecek y a da bunalımın ve toplumsal bilincini belirler ama bunun, yani boyun eğiyor. Ve zayıf olduğunu kabul etme dejenere kültürün ağmda kendisi de dejenere piramidin en başında sistemin kendisi cesaretini gösteriyor. Öyle mi gerçekten? insan olacak. Sistem zaten ilk türden çıkışı baskı vardır. Ve ilişkileri buna göre belirler. Ama derin bir labirent mi yoksa düz ve basit bir varlık mekanizmasıyla engelliyor. Baskının her zaman meseleye böyle bakmayınca sorunu küçük mı? Kavramları, çelişkileri doğru düzlemden patlama yaratacağı beklentisi çoğu zaman boşa insanların büyük dejenerasyonu şeklinde bakılınca çabucak çözülebilecek bir varlık mı? çıkabilir. Çünkü aşırı baskı koşullarını y aşayan ele alırız. Yoksa onu biz mi beynimizde böyle sinik insanlar için dejenerasyon ve içe Sinemamızda yeni dönem bir kal karmaşıklaştırıyoruz? kapanma hah, gettolaşma bir sonuçtur. kışmayı işaret etse de nitelik olarak Filmin diline gelince. Yönetmen, Üçüncü Bu işin bir boyutu. Pratikteki yansıma ne burjuvazinin istediği yenildik duygusunu Sayfa'da Tarantinovari bir dil kulanmış olacaktır ve yaklaşımlar nelerdir? bire bir veriyor. Masumiyet, Gemide, diyebiliriz. Genel olarak 1940'lann karanlık Bakın Demirkubuz ne diyor? Laleli'de Bir Azize, Üçüncü Sayfa vb... bir filmlerine (film-noir) gönderme yapan "Bu insanlar kendi dertlerine, kendi yanıyla çıkışsızlık öyküleri. Ve yönetmenin, bu dilin popülerleşmiş hali dünyalarına, kendilerine yabancılaşmış nörotik bir Demirkubuz, insanların sorunlarına Tarantino'da sokak diliyle argoyla öne kitle aslında. O yüzden adamın kendini anlatsa yabancılaşmalarını, sınıf bilincinde çıkarılmıştır. Ve Demirkubuz da Üçüncü bile, bu ne? diyebilir. olmamalarını, böylesi iktidarları hala Sayfa'da bu yöntemi benimsemiş diyebiliriz. (...) Mesela son derece yoksul, hayatın derdini başta tutmalarım eleştirirken; sinemay ı bir Hareketsiz kamera kullanımı, doğal ışıklar, son derece doğrudan ve acı şekilde yaşayan silah gibi kullanma derdinin olmadığını, amatör oyuncular mantığı ise Lars Von Triers'in insanlarda bile hala en klasik biçimde ne bir sınıf kitleyi eğitme gibi bir durumunun Dogme '95'ini hatırlatıyor. Birebir bu yöntem bilinci var, ne insan olma bilinci var. Hala bu ülkede olmadığım söylüyor. Ve filmleri kendisi için olduğunu da söyleyemeyiz tabi. Yönetmen'in böyle iktidarlar, böyle yönetimler, böyle bir devlet çektiğini söylüyor. Yani insanları kendi özgün yaklaşımları da f ilmin dirini varolabiliyorsa bunun temel sebebi bu insanların yeniklikleriyle başbaşa bırakıyor. Bunu da oluştururken önemli bir yer tutuyor. Saflığı ya kendilerine yabancılaşmış olmalarıdır." içine sindiriyor. da saf sinema aray ışının bir biçimi olan Demirkubuz, doğru bir noktadan yanlış Bu ne yaman çelişkidir? Hem halkın sinema diliyle, öyküsüyle saf ve an olanı sonuçlara varıyor. Sonuç olarak bilgsizliğini eleştirecek, hem de eğitimine yakalaması dileğiyle... zerrece katkıda bulunmayacak. Bu eğitimi iktidarların vermeyeceği açık. O zaman yönetmenimizin halkı eleştirme hakkı kendiliğin-

tav ır/sinema / aralık'99/say ı: 18

38 değerlendirme şaban öztürk

Gülün Bittiği Yer

şkence neredeyse hayatımızın bir toplumun değil, toplumu sultası altına zorunda kaldılar. Bu durumda f ilmi parçası haline getirildi. Memleketin almış sömürücü egemen güçlerin görmeden tanımamıza neden oldu. Aslında ne v ar bunda, Türkiye için her köşesinde hal ka karşı ürünüdür. Onların "v atanseverlik" iuygulanan bir politika durumunda. Durum tanımlamaları içinde, egemenliklerine olağan bir durum denebilir. Fakat olayı y önelik her düşünce v edavranışa karşı böyle olunca da işkenceye birkaç kötü ilginç kılan bir durum v ar. O da, mübah say ılmıştır. 12Eylül gibi polisin münferit olay ı olarak bakmay ı bugüne kadar çoğunlukla y a-saklar dönemlerde, kendi yandaşlarına da hayat doğrulamıy or. Sözünü ettiğimiz uygulamışlardır. Buna dev rimci, demokrat, solcu sanatçıların olay ı v e f aillerini y aratan bir ideolojidir. eserlerine uygulanırdı, y asakların rağmen Kapitalizmin f aşist ideolojisidir. Daha toplumun her çevresi bu insanlık suçuna altında da sağcı, f aşist imzalar olurdu. doğrusu hiçbir işkenceci anasından karşı gereken hassasiyeti Bu kez öy le olmadı; toplumun maruz işkenceci olarak doğmaz. işkenceye de göstermemiştir. Naif ve her konuyla ilgili kaldığı bir soruna sağcı bir sanatçı onların birey sel suçu olarak bakıp, gözüken kültür, sanat parmak bastı v e sansüre de solcu sorunun derinliklerine bakmamak olmaz. adamları, bilinen bir sanatçı imza attı. imza Onlar bir dizi eğitimden, ideolojik f or- neredeyse kurbağanın hayatını bile atmakla kalmadı, yaptığı işi savundu masy ondan sonra işkenceci olurlar. kendilerine konu edinirken, insana dair bu da. işte gariplik de bu durumla başladı. Sonuçta insana dair tüm değerlerden konuya gereken ilgiyi göstermemişlerdir. yoksun hale getirilirler. Bu da işin doğal işte bu olumsuzluk içinde "Gülün Bittiği Bilindiği gibi, sansür üst kurulunda sonucudur artık. Değil mi ki insanların Yer" adlı f ilm önemli bir eserdir. Onu MGK'dan, içişleri Bakanlığı v e Kültür Bakanlığı'ndan birer kişinin y anı sıra, bilincini v e hayattaki konumlanışmı önemli kılan diğer bir y ön de f ilmi üç de sanatçı y er alı-yor. Bunların ikisi y aptıkları işler belirler. Onlar açısından çekenlerin niteliğidir. sinemadan Yılmaz Atadeniz v e Aytaç başka insani sonuçlar aramak iyimserlik Arman, diğer üçüncüsü de müzisyen olur. Yani içişleri Bakanı Sadettin Gülün Bittiği Yer, İsmail Güneş'in Ali Kocatepe. Tantan'ın dediği gibi, işkenceyi v e y önettiği, y ine İsmail Güneş'in işkenceciyi bu toplumun bir ürünü olarak senaryosunu Ömer Lütf i Mete ile birlikte yazdığı, işkenceyi konu alan Daha f ilmi izlemeden, filmi çe algılay anlay ız. Bu olgular toplumun değil, bir f ilm. kenlerle, sansürleyenler arasındaki toplumu da şekillendiren, düzenin üstyapı tartışmalara tanık olduk, doğrusu kurumları olan; kültürün, ideolojinin Film gösterime girmeden düzenin öfkelendik. Sansürcülerin eleştirel ürünüdürler. Demek ki insanlık suçu kurumlarının hışmına uğradı. Önce görüşlerini özet olarak aktardığımızda olarak işkence, gösterimine izin v erilmedi, mesele eminiz ki sizler de sessizce geçiştirilmeyince gösterime öfkelene girmesine izin vermek -

tavır / sinema / aralık '99 / sav ı: 18 ceksiniz.

Kültür Bakanlığı müsteşarı, "Estetik kaygılardan dolay ı yasaklandığını" söylüyor. Estetik olmayanın da "yoğun şiddet sahneleri" olduğunu belirtiyor. Bu tespitin ne kadar ciddi olduğunu, müsteşar beyin ne kadar samimi olduğunu sinema v e televizyonlarda oynanan Amerikan filmlerine baktığımızda görürüz.

Aytaç Arman ise filmi şöyle eleştiriyor: "Gülün Bittiği Yer insanı terörize ediyor. Filmi değerlendirirken komisy ondaki diğer üy elerle izlemekte zorluk çektik. Bir sanatçı olarak, bir sanat eserinin y asaklanmasına hiçbir zaman taraftar değilim. Ancak bu film bir sanat eseri olarak iyi bir f ilm değil. Şiddet sahneleri çok aşırı v e gereksiz olduğu için böyle bir karar alındı. işkenceyi eleştiriyorum diye Ayrıca sansür kurulu Aytaç Arman'’ın ay nı ideolojiyi paylaşan Tercüman gibi bir f ilme baştan sona işkence sahneleri ileri sürdüğü gibi estetik değerleri gerici bir gazeteyi elinde taşımaz. koyarak seyirciyi terörize etmeye gözeterek çalışan bir kurum değildir. kimsenin hakkı y ok." Öy le olsaydı bugün sinemalarda Filmde Bülent Bilgiç'in oynadığı, tarih oy natacak film bulamazlardı. öğretmeni baba oldukça ilginç bir Aytaç Arman bunlarla y etinmeyip bir tipleme. Öğretmen sağcı-faşist eğilimler de şunları ekliyor, "Sağ eğilimli bir Filme gelince, sinema tekniği taşıy an bir insan v e bu insanın kafa y önetmenin, sol eğilimli bir gencin açısından ele alacak değiliz. işin o y apısı ile işkencecinin eylemi arasında y aşadığı işkenceyi anlatmasını, Cüneyt kısmını sinema eleştirmenlerine bı- belki de f arkında olmadan bir bağlantı Arkın gibi sağ eğilimli bir oyuncunun rakalım. kurulmuş. Ancak işkence olgusu, bir devlete saldıran bir f ilmde oynamasını da Filmde işkence olgusunu ve iş şiddet öğesi olarak tarihsel v e aile boyu- şaşkınlıkla karşıladım." kenceci tipolojisini izleyenin kafasında tuyla temellendirilmeye çalışılmış. somutlaştırmay ı başarmışlar. Hikâyenin Böylece işkencenin mevcut rejimin halka Aytaç Arman Türkiye de işkencenin kahramanı, ileri sürüldüğü gibi politize karşı uyguladığı v e süreklilik arz eden bir boy utlarını bilen insanlardandır. Geldiği olmuş bir insan bile değil, politik politika olması v urgusu atlanmış. Elbette sosyalist çevrelerde pek çok arkadaşının arkadaşları v ar. Olaylar sıradan "sağcı" bir sinema adamından bunu bu tezgahlardan geçtiğini de duymuş üniv ersiteli bir gencin arkadaşlarından beklemek de abes olur. Çünkü onlar olması lazım. Üstelik her gün gazetelerde dolay ı gözaltına alınması, oğlundan işkencenin, sadece Türkiye'de değil, 16-17 y aşlarında çocuklara nasıl işkence dolay ı gözaltına alınmış tarih öğretmeni düny ada hakim olan emperyalist y apıldığını da okuyordur. bir babanın ve çocuğunu işkencede y itir sistemin ürünü olduğunu kabul etmezler. miş bir savcının etraf ında gelişiyor. Buna rağmen hiçbir öfke duymay ıp, işkence seansları, işkence öncesi v e Tüm eksik yanlarına rağmen, insanlık seyircinin öfkelenmesinden korkuyorsa, sonrası hayatlar veriliyor. Buradan da suçu say ılan bir olguya eleştirel bir demek ki Aytaç Arman insani özünden işkencenin kişi üzerindeki etkileri y aklaşım sergileyen bu film, toplumun çok şey yitirmiş. Diğer taraftan da, gözlemlenebiliy or. Olay ın kahramanı karşı karşıy a kaldığı bir problem sağcılar nasıl olur böyle bir film yaparlar gencin solcu olmadığı, işkence sonrası etraf ında ortak duyarlılık y aratması diy e şaşıracağına, kendisinin v e diğer hay atında elinde sürekli Tercüman bakımından önemlidir. "solcu" sanatçıların, içine düştükleri Gazetesi taşımasından da belli. Çünkü durumdan biraz utanmaları gerekir diye işkence tezgahından geçmiş hiçbir solcu Bu nedenle f ilme emeği geçenleri düşünüyoruz. genç, eğer itirafçı olmamışsa, tebrik etmek gerekiyor. işkencecilerle

tavır / sinema / aralık '99 / sayı: 18 HABER YORUM

İdil Kültür Merkezi AGİT Zirvesi Nedeniyle Basıldı!

İSTANBUL-istanbul'da 17-18-19 Kasım tarihlerinde düzenlenecek olan AGİT toplantısı gerekçesiyle birçok kültür merkezi v e gazete bürosu polis taraf ından son derece keyfi bir şekilde basıldı. 12 Kasım Cuma günü saat 14:30 sıralarında idil Kültür Merkezi, polisler taraf ından "AGİT zirvesine katıla cakların güvenliğini sağlamak" amacıy la keyfi bir şekilde basıldı v e tamamen dağıtıldı. Baskın sırasında, kültür merkezinde bulunan Tav ır Dergisi çalışanı Muzaff er Aslan'ı gözaltına alan polisler, Ortaköy Polis Karakolu'na götürdüler. Bir gün gözaltında tutulan Kültür Sanatta Tav ır dergisi çalışanı Muzaffer Aslan savcılıkta serbest bı rakıldı. Polis, kültür merkezi ve Kültür Sanatta Tav ır Dergisi'nin arşivlerinden oluşan birçok görsel malzemeye v e kitaba el koydu. Bütün bunlar Amerika'y a "sizin için bunları y aptım" demek için yapılmış v e devrimci-demokratları susturmak adına halk üzerinde terör estirilmiştir. 13 Kasım günü idil Kültür Merkezi'nin yaptığı, "Amerikan Yalakalığı" başlıklı açıkalamada; "Emperyalistler kendi güvenliklerini sağlamak amacıyla yapacakları toplantılara katılırken bile korkuyorlar. Halktan korkuyorlar! Bu yüz den de AGİT toplantısı süresince sürekli kullanılan birçok yolu kapayarak halka tam anlamıyla işkence yapılmaktadır. Dev let kendi güvenliğini sağlamanın derdine düşmüştür. Dün Düzcede meydana gelen depremde halkımız yine kendi "kade riyle" başbaşa kalmıştır. Kış ortasında çadırları ellerinden alınan halk deprem karşısında yine kendi "kaderine" bırakılmış tır. 17 Ağustosta yaşanan depremin yaraları sarılmadan yeni bir katliama imza atılmıştır. Onların gündemi Amerikan baş- kanının Türkiye’ye gelmesidir. Onlar ne depremi ne de depremde ölenleri gündemlerine almazlar. Hiçbir zaman halkı düşünmediler!" denildi.

Tülin Aydın Bakırı Kaybettik

TAVIR- Arkadaşımız Tülin Ay dın Bakır’ı 24 Ekim günü, hastalığından dolay ı kaybettik. Tülin, 1963 y ılında Kars'ın Sarıkamış ilçesinde doğmuştu. ilkokulu Urfa'da bitirmiş, ailesi İstanbul’a y erleşince Vatan Lisesi'ne y azılmıştı. Derken onu mesleğiyle tanıştıran üniversite y ılları başlamıştı. 1983 y ılında girdiği Yıldız Teknik Üniv ersitesi Elektronik Mühendisliği bölümünde okurken, daha önce tanıştığı devrimci düşünceleri tanıma f ırsatı bulmuş ve mücadeleye ilk adımını atmıştı artık. Okul bitince kimileri gibi "Benden buraya kadar " demeyip EMEKAD( Emekçiler Kültür Araştırma Derneği’ndeki çalışmalara katılmıştı. Ardından DEMKAD'da kadınların örgütlenmesi içindeydi. "Mühendisim başka işlerle uğramam." demeyip emekçi mahallelerde halkıy la birlikte nefes alıp v eriyor v e bundan büyük bir mutluluk duyuyordu. Çalışmaları, Elektrik Mühendisleri Odası'nda da sürdü. Mimar v e mühendislerin devrimci mücadelesinde y ine kolları sıv ay ıp EMO'da görev alarak bir süre y önetiminde y er aldı. Tülin örgütlenme sekreterliği y apmış, herkesin sözünü dinlediği meslektaş olmanın ötesinde sevilen bir dost olmay ı başarmıştı. inandığı y olu y ürümeye devam ederek bu yolculuğu son anma kadar sürdürdü. 1996'da kanser, bağırsaklarında ilk sinyali v ermiş, aradan iki y ıl geçtikten sonra ise bu kez beyin hücrelerini sarmıştı. Ama o hastalığını duy duğu ilk andan ömrünün sonuna dek yaşama v e işlerine dört elle sarılan, doktorların en f azla altı ay y aşar sözlerini boşa çıkartan bir irade sergiledi. Moralli v e güçlü y aşadı. Güce dönüşen bu iradenin gerçek kaynağı ise mücadeleydi. Ve Tülin Aydın Bakır bizlere pek çok güzelliğin y anında, son anlarında ona gülümseyip ardından gözlerini yumduğu bir emanet daha bırakmıştı: küçük kızını; idil'i... Tülin için y azılan şiir okunduktan sonra, dilinden hiç düşürmediği "Bekle bizi İstanbul" sarkışını söyledik. Evet ömrü gibi kısa denilebilecek ama sadece v e ona y araşır bir törenin ardından, ağır ağır uzaklaştık, Onu son y olculuğuna uğurladığımız mezarlıkta.

tavı r/ haber yorum / aralı k '99 /sayı : 18

41 HABER YORUM

Koln'de Akdeniz Filmleri Festivali Yapıldı

KÖLN- Almanya'nın Köln şehrinde 28 Ekim- 7 Kasım 1999 tarihleri süresince, ağırlığını Türkiye sinemasının oluşturduğu Uluslararası Akdeniz Füm Festivali gerçekleştirildi. Grup Yorum Cinenova Sineması'nda üç salonda gerçekleşen festivale, Türkiye'nin y anı sıra Portekiz, Fransa, ispanya, Tunus, Fas, Yunanistan, Almanya ve Hollanda yapımı 16 Ekim 1999; filmler de karıldı. 33 filmin katıldığı f estivalde kimi filmler ortak yapım ürünüydü. Antalya'da, Konyaaltı Açık Hava Film gösteriminin y anı sıra tiyatro oyunları v e filmlerin y önetmenleri v e Tiy atrosu'nda Derneği'nin düzenlediği konserde oyuncularıyla y apılan söyleşilerle zenginleştirilen f estivalin galası da, 27 Ekim yaklaşık 3000 kişiye seslendi. tarihinde gerçekleşti. Festivalin sponsorluğunu Hürriyet Gazetesi, Doğan Medya, Tam Türk Seyahat, 22 Ekim 1999; Olimpic Airvvays, Stadtsparkasse Köln gibi birçok kuruluş üstlendi. Festivalin BEM-SEN'in kuruluşunun 10. açılışında, Festival Komitesi, Köln Belediyesi'nin duyarsızlığını v e f estivale karşı y ıldönümü çerçevesinde Semiramis ilgisizliğini eleştirdi. Düğün Salonu'nda düzenlenen geceye Akdeniz Film Festivali'nde gösterilen filmlere gelince; katıldı. Gecede y aklaşık 300 kişiye Tunca Yönder'in, "Çökertme"; Yalçın Yelence'nin, "Duruşma"; Serdar Akar’ın, seslendi. "Gemide"; ismail Güneş'in, "Gülün Bittiği Yer"; Yeşim Ustaoğlu'nun, "Güneşe Yolculuk"; Reis Çelik'in, "Hoşçakal Yarın"; Tunç Başaran'ın, "Kaçıklık Diploması"; 23 Ekim 1999; Nuri Bilge Ceylan'ın "Kasaba"; Biket ilhan'ın, "Kay ıkçı"; Kudret Sabana'nın, Almanya'nın Bremen kentinde, "Laleli'de Bir Azize"; Turgut Yasaların "Leoparın Kuyruğu"; Kutluğ Atman'ın, "Lola imece Kültür Merkezi'nin düzenlediği The Büidikid"; Zeki Demirkubuz'un, "Masumiyet" ve "Üçüncü Sayfa"; Ali konserde yaklaşık 300 kişiye seslendi. Özgentürk'ün "Mektup"; Yılmaz Arslan'ın "Yara"; Nurettin Özel'in, "Yaşama Hakkı" isimli f ilmleri, f estivalin Türkiye ayağına ait filmlerdi. 24 Ekim 1999 Bunun dışında festivalde, Merzak Allouche'nin, Fransa yapımı, "Alger- Almanya'nın Saarbrücken kentinde Beyrouth: Pour Memoire"; Ventura Pons'un, ispanya yapımı, "Amıc"; Said Anadolu Halk Kültür Derneği'nin Şaribi'nin, Fas yapımı, "Femmes... Et Femmes"; Fernando Vendrell'in Portekiz- düzenlediği konserde yaklaşık 600 Fransa ortak yapımı, "Fintar kişiye seslendi. O Destino"; Theo Angelepoulos'un, Yunanistan 31 Ekim 1999; y apımı, "Mia Eonistita Ke Hollanda'nın Arnhem şehrinde Mia Mera"; Pedro Almo- Anadolu Halk Kültür Derneği'nin dov ar'ın, ispanya y apımı, düzenlediği konserde yaklaşık 500 "Todo Sobre Mı Madre"; kişiye seslendi Vengelis Serdaris'in, Yunanistan yapımı "Vasiliki" 6 Kasım 1999; isimli f ilmler de başta olmak Almanya'nın Duisburg şehrinde üzere, bir çok uluslararası Alevi Derneği'nin düzenlediği gecede f ilm gösterildi. yaklaşık 1500 kişiye seslendi. Festivale yoğun olarak, Türkiyeliler'in ilgi gösterdiği 7 Kasım 1999; gözlenirken, Almanya'n Hollanda'nın Rotterdam şehrinde sinemaseverler de festivalin Anadolu Kültür Merkezi'nin açılışına katılarak küçük bir dinleti verdi. izleyicileri arasındaydı.

tavı r / haber yorum / aralı k '99 / sayı : 18

42 HABER YORUM

5. Avrupa Filmleri Festivali-Gezici Festival

CİHANGİR KESKİN- Bu y ıl beşincisi düzenlenen Avrupa FilmleriFestivali-Gezici Festival, 12 Kasım'da başladı. Festival programında 19'u uzun metrajlı olmak üzere toplam 77 f ilm y er aldı. ilk olarak Ankara'ya uğrayan Gezici Festival, daha sonra Bursa, Çanakkale v e izmir'i dolaştı. Festivalin ikinci ayağı, 3-6 Aralık tarihleri arasında da Yunanistan'ın Drama kentinde yapılacak. Ankara Sinema Derneği taraf ından düzenlenen f estivalin sponsorluğunu, Avrupa Birliği, Avrupa Komisyonu ve T.C Kültür Bakanlığı yaptı. Bu festivalin bir özelliği de ilk kez yurtdışına çıkıy or olması. Festivale katılan f ilmler çeşitli bölümler altında izley iciye sunuldu. Programın 'Avrupa Avrupa' bölümünde "Ned Divine'ı Diriltmek" (Kirk Jones), "Araba Camı Yıkay ıcılarının Türküsü" (Peter Del Monte), "Sekal Ölmeli" (Vladimir Michalek), "Simon Magus" (Ben Hopkins), "Bana Hayal Kurduğunu Söyle" (Moiri Eras), "Sokak Çocukları" (Teresa Villaverde), "Uzun ince Bir Yol" (Pantelis Voulgaris), "Beni Yalnız Tanrı Görür" (Bruno Podaly des) gibi y eni f ilmler gösterildi. Avrupa'nın En iyileri Bölümünde' "Epidemic(Salgın)" (Lars von Trier), Ukrayna'da bir toplama kampında, Hitler'in doğum gününü kutlama çerçevesinde Alman futbol takımıy la maç y apmaya zorlanan esirlerin öyküsünü, Nazi dönemine eleştirel bir bakışla anlatan, Zoltan Fabri'nin "Cehennemde iki Devre"si, "Bir Sarışının Aşkları" (Milos »Forman), "Balo" (Ettore Scola), "Bay Hulot'un Yaz Tarih" (Jacques Tati), "Kör Talih" (Krzsytof Kieslowski) gibi klasikleşmiş filmler y er aldı. Festivalin 'Ustalara Saygı' bölümünde, bu y ıl Jiri Manzel'in üç filmi gösterildi. 21 yıl yasaklı kaldıktan sonra gösterildiği Berlin Film Festivali'nde "Altın Ay ı" ve "FIPRESCI" ödüllerini alan "Öksedeki Tarla Kuşları", Montreal Film Festivali'nde "Jüri Özel Ödülü'nü", Los Angeles Film Festivali'nde "En iyi Yönetmen" ve "En iyi Film" ödüllerini alan ve bir komedi filmi olan "Benim Küçük Tatlı Köyüm", Montreal Film Festivali'nde "En iyi Yönetmen" ödülünü alan "Eski Güzel Günlerin Sonu" adlı f ilmleri gösterildi. 1940'larda Yunanistan'ın Ikaria Adası çevresinde geçen, iç savaşın son günlerinde küçük bir grup gerillanın altı y ıl sürecek mücadelesini ve dramatik olaylarını, gerillaların y aşamlarını, birbirleriyle olan dayanışmalarını, halkla olan ilişkilerini, baskısını yoğun bir şeküde hissettiren siyasi iktidara rağmen verdikleri bağımsızlık mücadelesini anlatan Leonidas Vardaros'un "All Of Us, Efendi" (Hep Birlikte Yaptık, Efendi) adlı filmi de festivalde gösterilen filmler arasında. Ayrıca Zeki Demirkubuz'un 36. Antalya Altın Portakal Film Yanşması'nda "En iyi Üçüncü Film", "En iyi Kadın Oyuncu", "En iyi Senaryo" ve "En iyi Görüntü Yönetmeni" ödüllerini alan "Üçüncü Sayfa" adlı f ilmi festivalde yerini aldı.'Kısa iyidir" adlı kısa metrajlı f ilm bölümünde 60 tane kısa f ilm gösterimi y apıldı. Filmler, Avrupa Panoraması, Fransız Komedileri v e Kukla Canlandırmacı s ı: Barry Purves altbaşlıklarında gösterildi. Festival kapsamında 15 Kasım'da Resim Heykel Müzesi'nde italyan topluluk Nino Rota Ensemble 'm f ilm müzikleri konseri y apıldı. Bu y ıl f estivalin "Bir Oyuncu" adlı bölümüne Tuncel Kurtiz konuk oldu. Tuncel Kurtiz'in oynadığı ve y önettiği filmlerden toplu bir gösterim sunuldu. Yılmaz Güney'in "Umut", Zeki Ökten'in "Sürü" v e Tuncel Kurtiz'in hem y önettiği hem oynadığı f ilmi "Gül Hasan" f ilmleri gösterildi. Ayrıca Tuncel Kurtiz'in de oynadığı; Selma Koksal'in "Karşılama", Ayşe Polat’ın "Sofya Hatun" f ilmleri gösterildi. Gezici Festival 3-6 Aralık tarihleri arasında son durağı olan Yunanistan'ın Drama kentine uğrayarak sona erecek.

tavı r/ haber yorum /aralı k '99 /sayı : 18

43 HABER YORUM

İstanbul'da 2. Uluslararası Sinema ve Tarih Buluşması

İSTANBUL- TURSAK (Türkiye Sinema ve Audiovisuel Kültür Vakfı) ve Türkiye İş Bankası işbirliği ile düzenlenen "2. Uluslararası Sinema-Tarih Buluşması", 27 Aralık 1999- 6 Ocak 2000 tarihleri arasında gerçekleştirilecek. Dünyada iki yüzyılı ve iki kıtayı birleştiren tek festival olma özelliğini taşıyan sinema-tarih buluşması, bu yıl da yoğun bir programla seyirci karşısına çıkıyor.

Tarihle bugün arasında bir bağ kurmayı ve "sinema aracılığıyla toplumda tarihsel bir bilinç yaratmayı" hedef- leyen "2. Uluslararası Sinema-Tarih Buluşması", bir yandan ulusal ve uluslararası tarihsel temalı filmleri izleyi- ciye sunarken, bir yandan da yan etkinlikler programı ile tarih konusunda farklı pencereler açıyor. Festival altı ana başlıktan oluşuyor. Bunlar: "Türk Sineması'nda Osmanlılar", "Uluslararası Kısa Film Projesi ve Film Öyküsü Yarışmaları", "Yüzyıla Bakış", "Ustalara Saygı", "Çağımızın Aynası Sinema" ve "Yan Etkinlikler". "Osmanlı'nın 700. Yıl etkinlikleri" nedeniyle ana teması "Osmanlılar" olarak belirlenen festivalin , "Türk Si- nemasında Osmanlılar" bölümünde, 35mm. kopyası yeniden basılan, yönetmenliğini Sami Ayanoğlu'nun yaptığı 1952 yapımı "Yavuz Sultan Selim Ağlıyor", Lütfi Ö. Akad'ın, Ömer Seyfettin hikayelerinden gerçekleştirdiği dörtlemesi "Ferman", "Pembe İncili Kaftan", "Diyet" ve Topuz" ile Lütfi Akad'ın "Preveze'den Önce-Barbaros Hayrettin" isimli filmler de bulunuyor. Ayrıca Kültür Bakanlığı'nm desteği ile gerçekleştirilmekte olan, danışmanlığını Prof. Dr. Sami Şekeroğlu'nun, yönetmenliğini ise Tuncay Yönder'in yaptığı "Osmanlı'dan Sinemamıza Yansıyanlar" belgeseli de festivalin "Os- manlı" bölümünde sunulacak. . Festivalde bu yıl yaklaşık 50 film altı ayrı salonda izleyiciye ücretsiz olarak sunulacak. Festivalde, uluslararası uzun metrajlı yarışmasında beş kıtadan 10 film yarışıyor. Bu bölümde yer alan 1998 İspanyol yapımı La Nina de Tus Ojos/ The Girl of your Dreams/ Gözbebeği, festivalin açılış gecesi filmi olarak gösteriliyor. Yönetmenliğini Fernando Trueba'nın yaptığı "Gözbebeği", "film içinde film”le İspanya tarihinde bir kesiti anlatıyor. 1938'de Ber- lin'de General Franco'nun rejimine taraftar bir film çekim ekibinin iç savaşın ortasında bir Endülüs müzikal dra- mını filme çekerken yaşadıkları kurmaca ile gerçek içice geçiyor.

Uluslararası yarışmaya, Türkiye'den yönetmenliğini Ferzan Öpetek'in yaptığı "Harem Suare" katılıyor. Festivalin, Uluslararası Belgesel Film Yarışmasında ise, 15 filmin yarışıyor. Festivalin yan etkinlikleri bölümünde , konuk oyuncu ve yönetmenlerle yapılacak söyleşi ve paneller yer alı- yor. "Sinemada Tarih Yorumları" başlığını taşıyan panellerin konuları şöyle: imparatorlukların Sonu ve Milliyetçiliğin Yükselişi", "Barbaros ve Barbaros", "Tarihe Çapraz Yaklaşımlar Haremde Dört Kadın: 1899'a Bakış/ Aşk-ı Memnu 1899'dan Bakış". Festival çerçevesinde, Atatürk Kültür Merkezi'nde de iki ayrı sergi açılıyor. Bunlar, Agah Özgüç'ün "Türk Si- neması'nda Tarihi Film Afişleri" ve Burçak Evren'in "Türk sinema Tarihi'nden Fotoğraflar" adlı sergileri. Festivalde "üretime ve eğitime yönelik çalışmalar" kapsamında yer alan "Ulusal Yarışmalar" içinde öğrencilere yönelik olarak açılan "kısa film proje yarışmasında, jürinin belirlediği iki projenin çekimlerine başlandı. Aynı yarışmanın "Anadolu Apartmanı" adlı ikinci projesi ise, Osmanlı kültür dünyasında devasa saraylar ve camelerin dışında hiç değinilmeyen Anadolu apartmanlarından biri, Anadolu'daki sıradan insanı anlatabilmek için bir araç olarak kullanmış.

Yine konusu Osmanlılar olan ve son başvuru tarihi 3 Aralık 1999'da tamamlanacak olan Uzun Metrajlı Film Öyküsü Yarışması' na ise katılımlar sürüyor.

tavır / haber yorum / aralık '99 / sayı: 18

44 HABER YORUM

Ulucanlar Katliamını Anlatan Broşüre, Matbaada Basılırken El k onu ld u ! ANKARA- Ankara TİYAD (Tutuklu İnsanlarla Yardımlaşma Derneği'nin hazırladığı, 26 Eylül 1999 tarihinde Ulucanlar Hapishanesi'ndeki devrimci tutsaklara yönelik katliamı ve işkenceleri anlatan "Yalanlarla Parçalanan Ulucanlar Katliamı" adlı broşür, daha matbaa aşamasındayken 17 Kasım 1999 günü, matbaa polis tarafından basılarak el konuldu. Yine aynı günlerde, 19 Kasım 1999 tarihinde de Ankara Emniyet Müdürlüğü Basın Bürosu ve Dernekler Masasına bağlı polisler ve Çevik Kuvvet ekipleri Ankara TİYAD ile broşürün basım ve dağıtımını üstlenen Etki Ajans bürosunu basarak talan ettiler ve bir çok eşyaya el koydular. Ankara TİYAD yaptığı açıklamada; "26 Eylül'de Ulucanlar Hapishanesi'nde on yiğit insanı, on devrimciyi katlettiler. Onlarcasını da işkencelerden geçirip vücutlarında ağır yaralar açtılar. Kamuoyuna yalan-yanlış açıklamalar ve haberler yaparak katliamı meşrulaştırmaya çalıştılar. Bu katliamın gerçek yüzünü halkımıza duyurmak için bel- geleriyle, resimleriyle bastırdığımız kitaba toplatma kararı olmamasına rağmen matbaayı basarak elkoydular. Katliamın gerçek yüzünün halka ulaşmasını engellemeye çalışan Susurluk Devleti, baskılarla, komplolarla bizleri sustura- mayacak." dedi.

BORAN" F ilmin Galası Yapıldı

GAMZE MİMAROĞLU- 24 Kasım 1999 Çarşamba akşamı Atatürk Kültür Merkezinde yapılan gala gecesinde yönetmenliğini Hüseyin Karabey'in yaptığı, 36. Antalya Altın Portakal Film festivalinde Kısa Metrajlı Filmler dalında, Kültür Bakanlığı özel ödülü alan Boran adlı kayıplar konulu film izleyicileriyle buluştu. 350 kişinin izlediği film başla- madan önce kayıp, tutsak ve şehit aileleri ellerinde kayıpların fotoğraflarıyla birlikte sahnede yerlerini aldılar. Ailelerin sahneyi alkışlarla terketmelerinin ardından Şanar Yurdatapan kısa bir açılış konuşması yaptı. Yurdatapan'ın konuşmasının ardından film gösterimi yapıldı. Film izleyicilerin alkışlarıyla son bulurken yönetmen Hüseyin Karabey izleyicilere ve filmde emeği geçen herkese teşekkür mesajı içeren bir konuşma yaptı. Kayıp yakınlarından Ali Ocak ve Zübeyde Tepe ile Gülşah Tağaç'ın yaptığı konuşmalarının ardından gala ge- cesi sona erdi. Galaya, Tiyatro Sanatçısı Yiğit Tuncay, Şair ibrahim Karaca, Şair Suna Aras, Sinema sanatçısı Lale Mansur, Mar- mara Üniversitesi İletişim Fakültesi ÖğretimÜyesi-Yönetmen Semir Aslan Yürek, Yönetmen Serdar Akar ve Fehmi Yaşar, Hilmi Yarayıcı ve filmin müziğini yapan Grup Yorum ve bir çok demokratik kitle örgütü temsilcisi galaya katılan davetliler arasındaydı.

tavı r/ haber yorum /aralı k '99 /sayı : 18 45 HABER YORUM

TÜYAP İstanbul Kitap Fuarının 18.si Yapıldı

MUZAFFER ASLAN- Her y ılın Kasım ay ında açılan, TÜYAP'ın düzenlediği 18. İstanbul Kitap Fuarı 6 Kasım 1999 günü Tepebaşı'nda bulunan TÜYAP İstanbul Sergi Saray ı'nda y apıldı. Yurtdışında geçirdiği 18 y ıldan sonra Türkiy e'y e dönen v e f uarın onur y azarı olan Prof. Dr. Server Tanilli 5 Kasım Cuma günü f uarın açılışını y aptı. Tanilli, TÜYAP istanbul Kitap Fuar ı'nın 18 y ıldır Türkiye ve istanbul'un kültür hayatında oynadığı rolü gururla izlediğini ve emeği geçen herkesi kutladığını' belirti. "Yeni Bin Yılın Eşiğinde Türkiye'de Aydınlanma" teması çerçevesinde yapılan f uar, 200 yazar, sanatçı, bilimadamı, politikacı ve gazetecinin konuşmacı olarak yeraldıkları etkinliklerle 14 Kasım'da sona erdi. Ay rıca, italya'dan Cristina Comencini, Bulgaristan'dan Lubomir Levtchev, Yunanistan'dan Takis Teodoropulos, Almanya'dan Zeo Jenny, KKTC'den Raşit Pertev, Fransa'dan Tahan Ben Jellan, Jacques Laccarriece, Chiristine Delphy, Daniel Pennac v e Jean Claude Kebapdjian, bu y ıl f uara katılan y abancı konuklar arasında y eraldılar. Çağdaş Yazarlar Derneği v e TÜYAP taraf ından "Fuara Bir Kitap Getirin" başlığı altında düzenlenen Kültür Kitapları Bağış Kampanyası bu y ıl deprem bölgesindeki okulları da kapsayacak şekilde tekrar y apıldı. Üniv ersite öğrencileri, öğretim elemanları ve eğitimcilerin YÖK'ü protesto gösterilerine sahne tarafından gözaltına alolan 6 Kasım Cumartesi günü f uarı gezmeye gelen bir çok öğrenci v e kitapsever fuarın önünde ve sergi salonunda polis ındılar. TÜYAP Kitap Fuarının ikinci günü olan 7 Kasım Pazar günü Edebiy atçılar Derneği'nin geleneksel "Onur Ödülleri" v e Gençlik Kitabevi'nce düzenlenen geleneksel öykü y arışmasında dereceye girenlere ödülleri dağıtıldı. Ödül töreni, TÜYAP Genel Başkanı Burhan Günel'in kısa bir konuşması ile başladı. Edebiy atçılar Derneği'nin bu y ılki onur ödülleri v e beratları, adına kızı Işık Baykurt'a, Mahmut Makal'a , Erhan Şener'e ve ismet Kemal Karaday ı'y a verildi. Mahmut Makal y aptığı teşekkür konuşmasında, Fransız y azar Jean Paul Sartre'in sözlerini hatırlatarak, "Yazar, aç milyonlardan yana olmalıdır. Belli bir azınlığın hizmetindeyse, onun y azdıkları da bir işe y aramaz." dedi. Gençlik Kitabevi'nin düzenlediği Geleneksel Öykü Yarışmasına katılan 45 öyküden; birincilik ödülü, Onur Caymaz'a; ikincilik ödülü, Rıza kıraç'a; üçüncülük ödülü, Mustafa Ege Görgün'e v erildi. Mansiyon ödülüne değer görülen Çiğdem Gürer'e, Ayşe Pınar Köprücü'y e v e Soydan Kızgın'a da öykülerinden dolay ı ödül v e plaketler verildi. 8 Kasım Pazartesi günü A salonunda Belge Uluslararası Yay ıncılık'ın düzenlediği, Ragıp Zarakoğlu'nun yönettiği, Akın Birdal, Jean Claude Kebapçıy an ve Pertev Raşit'in konuşmacı olarak katıldıkları "Ortak Anılar Ortak Yaşam Kültürü-Anadolu Kültürü" konulu panel gerçekleştirildi. Yine A salonunda, TÜYAP'ın düzenlediği, Server Tanilli v e Sevgi Özel'in konuşmacı olarak katıldıkları, "Server Tanilli ile Aydınlanma, Demokrasi ve Eğitim Üzerine" konulu bir panel düzenlendi. Server Tanilli "Yeni bin y ılın eşiğinde Türkiye'de aydınlanma"nın önemini belirten konuşmasında, dostları, eski öğrencileri ve okuyucularının y oğun ilgisiyle karşılaştı. Tanilli, f ikri hür, irfanı hür, v icdanı hür bireylerin yetiştirilmesi gerektiğini belirtti. 9 Kasım Salı günü, "21. Yüzy ılın eşiğinde Nasıl Bir Okul ve Üniversite istiyoruz" konulu panel düzenlendi. Panele, Ayhan Alkış, Burhan Şenatalar, Erdal Atabek ve Server Tanilli konuşmacı olarak katıldı. 10 Kasım Çarşamba günü, "21. Yüzy ılın eşiğinde Nasıl Bir Anayasa istiyoruz?" konulu panel düzenlendi. 11 Kasım Perşembe günü, "Şair ve Romancı Rıf at Ilgaz" konulu söyleşi düzenlendi. Söyleşiye, Öner Yağcı, Su-nay Akın v e Akgün Akova konuşmacı olarak katıldı. 13 Kasım Cumartesi günü, Edebiyatçılar Derneği'nin düzenlediği, ilhan Selçuk, Şükran Kurdakul, Öner Yağcı ve Vedat Türkali'nin konuşmacı olarak katıldığı, "21. yy'ın Eşiğinde Sanat ve Edebiyatın Önündeki Engeller" konulu açıkoturum y apıldı. Fuar Süresi boyunca, Türkiye Yazarlar Sendikası'nın düzenlediği, birçok yazar v e sanatçının kitap stantlarında okurları ile buluştuğu imza Günleri gerçekleştirildi. Bu y ıl fuara 256 y ay ınevi katıldı. 18. TÜYAP Kitap Fuarı açıldığı günden itibaren bir çok kitapseverin yoğun ilgisiyle karşılaştı. Fuarın önünde uzun kuyruklar oluşurken iki katında da izdihamlar yaşanmasına neden oldu.

tavı r / haber yorum / aralı k '99 / sayı : 18

46 HABER YORUM

Fakir Baykurt Doğumunun 70. Yılında Anıldı

TAVIR-11 Ekim 1999 tarihinde kaybettiğimiz Fakir Baykurt, doğumunun 70. yılında Türkiye Yazarlar Sendikası 'nın düzenlediği etkinliklerle anıldı. 22 Kasım 1999 Pazartesi günü Atatürk Kültür Merkezi Sinema Salonu'nda düzenlenen etkinliklerde yazar Fakir Baykurt'un yaşamından bazı kesitleri konu alan dia gösterimi, Baykurt'la eğitim konusunda yapılan bir röportaj eşliğinde sunuldu. Ersan Uysal'ın yazdığı Baykurt'un yaşamından bazı kesitleri konu alan senaryosu, Devlet Tiyatrosu ve Şehir Tiyatroları oyuncularının anlatımlarıyla devam eden programda Fakir Baykurt'un Köy Enstütüleri'ndeki yaşamı anlatıldı Buradan Vedat Günyol ile olan ilişkisine değinildi. Vedat Günyol yaptığı konuşmasında, Fakir Baykurt'la nasıl tanıştığına ve edebiyat ortamım nasıl girdiğine değindi. Baykurt'un ilk isminin "temiz" anlamına gelen Tahir olduğunu, dahi sonra Fakir adını aldığını fakat temizliğinden hiç bir şey kaybetmediğini belirtti. "Yılanların Öcü" adlı kitabının Yunus Nadi ödülünü almasında yardımcı olduğunu belirtti. Daha sonra sözü alan Osman Şahin, Baykurt'un öykücülüğü, romancılığı ve halk yazarlığına bakışı ile ilgili görüşlerini belirterek; "Fakir Baykurt bütün insanların başkaldırmasını istiyordu. Kartal nasıl rüzgara karşı, balık nasıl akıntıya karşı yüzerse, yazar da haksızlıklara karşı yazar. Fa kir Baykurt yarım yüzyıldır yazdığı yazıları ile ülke gerçeğini anlattığı için siyasi iktidarlar tarafından baskılara uğradı" dedi. Fakir Baykurt'un romanlarının özelliklerine değinerek devam ettiği konuşmasında, romanlarında yalın söyleme çabası içinde olduğunu, çünkü Anadolu insanının ve gerçeklerin yalın olduğunu belirtti. Baykurt'un araştırmacı ve incelemeci olduğunu, hangi ülkede ve yörede bulunmuşsa orayı tanıdığını ve yazdığını söyleyen Osman Şahin, "onurlu büyük yazarımızı burada saygıyla anıyoruz" diyerek sözlerini bitirdi. Fakir Baykurt'un Yunus Nadi yarışmasında ödül alan "Yılanların Öcü" adlı romanından bir kesit sergilendi. Ardından Sadık Gürbüz sahneyi aldı. Fakir Baykurt'un Ruhi Su'yu ve türkülerini çok sevdiğini belirterek, Ruhi Su'nun "Dostlar Merhaba", "Dost Dost", "Halımız Yey" ve "Turnalar" adlı parçalarını seslendirdi. Konur Ertop, böyle bir etkinliği düzenledikleri için Türkiye Yazarlar Sendikası'na teşekkür ederek başladığı konuşmasında, Fakir Baykurt'un yutdışındaki yaşamı ve yapıtlarına değindi. Fakir Baykurt gibi bir yazarın yetişmesinde Köy Enstütüleri'nin önemli yer tuttuğunu ve bilinçli aydın yetiştiren yerler olduğunu belirtti. Fakir Baykurt'un Türkiye Öğretmenler Sendikası 'nın kurulmasındaki katkıları ve başkanlığını yaptığı dönemler anlatıldıktan sonra sözü Adnan Özyalçıner aldı. Fakir Baykurt'un sanat ve edebiyat konusundaki düşüncelerini, yine Fakir Baykurt'un kendi sözleriyle anlattı. Halkçı, toplumcu sanatı nasıl oluşturduğunu anlatan sözlerini okudu. Fakir Baykurt'u seven sanatçıların ve okuyucularının katıldığı Atatürk Kültür Merkezi'nde yapılan anma etkinliği yaklaşık iki saat sürdü.

tavı r / haber yorum / aralı k '99 / sayı : 18

47 HABER YORUM

Çekiç Ali; "Kızılırmak" Kalan Müzik 1932-1973 yılları arasında yaşayan Çekiç Ali, Kırşehir yöresinin usta bozlakçılarındandır. Asıl Adı Ali Ersan olan Çekiç Ali'ye "Çekiç" lakabı; çevikliğinden, saz çalışındaki atiklik ve canlılığından dolayı köy büyükleri tarafından ve- rilmiş ve köy sınırlarını aşarak re smi adı olmaya kadar var- mıştır. Öykü kısaca şöyle: O yıllarda, İstanbul'daki bir plak şirketi, Çekiç Ali'ye ait bir plağı basıp çoğaltarak piyasaya sürmüş. Bunu öğrenen Çekiç Ali, tepki göstererek hakkını aramış ve mahkemeye başvurmuş. Plak şirketi, onun asıl isminin Ali Ersan olduğunu öne sürerek aradan sıyrılmaya çalışmış. Bunun üzerine Çekiç Ali mahkemeye başvurarak bu lakabını Ali Çekiç olarak resmileştirmiş. Çekiç Ali, Kırşehir yöresinde Muharrem Ertaş, Hacı Ta- şan, Neşet Ertaş gibi sayılı ustalardandır. Ağırlıklı olarak kasette anonim türkülere yer veriliyor. Kaset, Kalan Müzik'in arşiv serisinden çıktı.

Tolga Çandar; "Sular Gibi"

Kalan Müzik

En son Kalan Müzik'ten "Türküleri Ege'nin-2" adlı albümünü çıkaran Tolga Çandar, "Sular Gibi" isimli yeni albümünü de Kalan Müzik'ten çıkardı. Enstrümanlarda Tolga Çandar'a, Erkan Oğur, Okan Murat Öztürk, İhsan Meneş, Ferhat Erdem, Hüseyin Geçer, Ahmet Özgül, Kamil Erdem, Can Kökrer'in eşlik ettiği kasetin yönetmenliğini Okan Murat Öztürk, aranjörlüğünü Ertuğrul Baraktar, tonmaisterliğini ise Ahmet Özgül yaptı. Kirde Yaren Sanat Merkezi Açılış Şenliği Yapıldı İZMİR- Yaren Sanat Merkezi, 24 Ekim 1999 günü yapılan şenlikle açılışını yaptı. Şenlik, açılış konuşması başladı. Yapılan konuşmada, Yaren Sanat Merkezi'nin halk kültürünü yaşatmak ve yaymak adına önemli bir adım olduğu, Anadolu'da yaşanan destanları, kahramanlıkları ve efelerin taşıdığı mirası halka sunmak için böyle bir kül-tür-sanat merkezinin önemli olduğu vurgulandı. Yaşadığımız Vatan Dergisi İzmir Temsilciliği, Ege TAYAD, Devrimci Memur Hareketi gibi çeşitli kurumlar ile Bergama Hapishanesi'ndeki özgür tutsakların gönderdikleri kutlama mesajlarının ardından, şenlik şiir dinletisi ile devam etti. Yaren Sanat Merkezi'nin hazırlamış olduğu dia gösteriminin ardından İzmir'den bir müzik grubu dinleti verdi ve çeşitli yörelerin halkoyunlarından oluşan bir gösteri yapıldı. Daha sonra sahneyi Özgürlük Türküsü aldı. Yaren Sanat Merkezi'nin açılış şenliği Özgürlük Türküsü'nün söylediği parçalar ve halaylarla sona erdi.

tavı r/ haber yorum / aralı k '99 / sayı : 18

48