TÜRKİYE CUMHURİYETİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH ANABİLİM DALI

THE TIMES’A GÖRE (1920) TÜRKLER VE ERMENİLER

Tezli Yüksek Lisans Tezi

Zeynep DÖNMEZ

Ankara, 2020

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH ANABİLİM DALI

THE TIMES’A GÖRE (1920) TÜRKLER VE ERMENİLER

Tezli Yüksek Lisans Tezi

Zeynep DÖNMEZ

TEZ DANIŞMANI PROF. DR. HALDUN EROĞLU

Ankara, 2020

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH ANABİLİM DALI

Zeynep DÖNMEZ

THE TIMES’A GÖRE (1920) TÜRKLER VE ERMENİLER

YÜKSEK LiSANS TEZİ

Tez Danışmanı : Prof. Dr. Haldun EROĞLU

Tez Jürisi Üyeleri Adı ve Soyadı İmza ...... …………………………….. …………………………………………… …………………………….. …………………………………………… ……………………………..

Tez Sınavı Tarihi: ……………

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE

Bu belge ile bu tezdeki bütün bilgilerin akademik kurallara ve etik davranış ilkelerine uygun olarak toplanıp sunulduğunu beyan ederim. Bu kural ve ilkelerin gereği olarak, çalışmada bana ait olmayan tüm veri, düşünce ve sonuçları andığımı ve kaynağını gösterdiğimi ayrıca beyan ederim.(……/01/2020)

Tezi Hazırlayan Öğrencinin Adı ve Soyadı Zeynep DÖNMEZ …………………………… İmzası

İÇİNDEKİLER

İÇİNDEKİLER ...... I TEŞEKKÜR ...... III KISALTMALAR ...... IV ÖNSÖZ ...... V GİRİŞ ...... VII BİRİNCİ BÖLÜM ...... 1 THE TIMES ...... 1 I.THE TIMES VE THE TIMES’IN PROPAGANDA YÖNTEMİ ...... 1 A. The Times Gazetesi’nin Tarihçesi ...... 1 B. Propaganda Ve İngiltere ...... 3 II. THE TIMES KAYNAKLI AKADEMİK ÇALIŞMALAR VE 1920 YILI HABERLERİNİN ANALİZİ ...... 7 A.The Times’a İlişkin Akademik Çalışmaların Durumu ...... 7 B. The Times’ın 1920 Yılı Haberlerinin Değerlendirilmesi...... 10 İKİNCİ BÖLÜM ...... 12 THE TIMES’A GÖRE (1920) OSMANLI DEVLETİ ...... 12 I. 1920 YILINDA OSMANLI DEVLETİ’NDE GENEL DURUM ...... 12 A. ’un Geleceği Hakkındaki Tartışmalar ...... 14 A.1. Hindistan Faktörü ...... 21 A.2. İstanbul’un Türklere Bırakılması Kararı ve Akabindeki Tepkiler ...... 26 A.3. İstanbul’un İşgali ...... 44 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ...... 52 THE TIMES’A GÖRE (1920) SEVR'E GİDEN SÜREÇ ...... 52 I. 1918 İLE 1920 YILLARI ARASI DÖNEMDE SÖZDE BARIŞ GÖRÜŞMELERİ ...... 52 A. Sözde Barış Görüşmeleri ve İngiltere ...... 55 B. Sözde Barış Görüşmeleri ve Amerika ...... 62 C. Sözde Barış Görüşmeleri ve Osmanlı Devleti ...... 72 D. I. Londra Konferansı (12 Şubat-10 Nisan) ...... 75 E. San Remo Konferansı (18-26 Nisan 1920) ...... 83 F. Sevr Antlaşması (10 Ağustos 1920) ...... 92 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ...... 96

I THE TIMES’A GÖRE (1920) YILINDA ERMENİLER ...... 96 I. 1920 YILINDA ÇUKUROVA BÖLGESİ’NDE ERMENİLER ...... 96 A. İtilâf Devletlerine Karşı Ermenilerin Protestoları...... 110 B. Çukurova’daki Olaylar Ve İstanbul Meselesi ...... 112 C. Ermeni Din Adamlarının Faaliyetleri ...... 116 D. Çukurova Olayları Ve Ermeni Propagandası ...... 121 D. 1. Hikâye Ve Günlükler ...... 121 D. 2. Reklamlar ...... 126 E. Ermenilere Yardımlar...... 134 BEŞİNCİ BÖLÜM ...... 141 THE TIMES’A GÖRE (1920) TÜRKLER- BOLŞEVİKLER – ERMENİLER .. 141 I. 1920 YILINDA KAFKASYA’DA GENEL DURUM ...... 141 A. Batum’un İngilizler Tarafından Boşaltılması ...... 144 B.Rum ve Ermeni İttifakı ...... 152 C. Ermenilerin Azerbaycan'daki Faaliyetleri ve Azerbaycan Türklerinin Tepkisi .. 155 II. BOLŞEVİKLERİN TÜRKLER VE ERMENİLERLE İLİŞKİLERİ ...... 162 A. Millî Mücadele Hareketi Ve Bolşevikler ...... 164 B. Ermeniler Ve Bolşevikler ...... 175 C. Ermeni İşgaline Karşı Türk Direnişi ...... 185 SONUÇ ...... 194 KAYNAKÇA ...... 198 EKLER ...... 210 EK-1. The Times'ın Türkleri ve Ermenileri Konu Ettiği Haberlerin Listesi (1920) ...... 210 EK-2. The Times'tan Örnek Haberler ...... 218 ÖZET ...... 228 ABSTRACT ...... 229

II

TEŞEKKÜR

Çalışkanlığı ve birikimiyle kendisinden feyz aldığım, gerek ders gerekse tez döneminde beni yönlendiren, teşvik eden, tez yazım sürecimde karşılaştığım engelleri aşmamda benden esirgemediği anlayışı, güleryüzlülüğü ve zarif ilgisi için danışman

Hocam Prof. Dr. Haldun Eroğlu’na, yüksek lisansa devam etmemde büyük katkıları olan

Kıymetli Hocam Prof. Dr. Abdullah Gündoğdu’ya, beni derslerine kabul ederek engin bilgilerini içtenlikle paylaşan Kıymetli Hocam Prof. Dr Birsen Karaca’ya, tez yazım aşamasında bıkmadan beni dinleyen, sorunlarıma çözüm üreten, arkadaşlık etmekten kıvanç duyduğum Melike Kırilen ve Remziye Yılmaz’a, her zaman yanımda olduklarını hissettiren Canım Ailem’e çok teşekkür ederim.

Naçizane bu çalışmamı, lisansüstü eğitimime devam etmemde bana sonsuz destek veren ve bu süreçte amansız bir hastalık sebebiyle ansızın kaybettiğim Canım Annem

Şahzade Çiftci’ye ithaf ediyorum.

Zeynep DÖNMEZ

Ankara, 2020

III KISALTMALAR

Kısaltma Açıklama

Yay. Yayınları

C. Cilt

Çev. Çeviren

ET Erişim Tarihi s. sayfa

S. Sayı

Haz. Hazırlayan

İA İslâm Ansiklopedisi

TDV Türkiye Diyanet Vakfı

TTK Türk Tarih Kurum

IV ÖNSÖZ

“The Times’a Göre (1920) Türkler Ve Ermeniler” başlıklı yüksek lisans tez

çalışmamızda The Times gazetesinin 1920 yılında Türkler ve Ermenileri konu ettiği haberler ele alınmaktadır. The Times gazetesinin “İngiltere’nin sözcülüğünü” üstlenerek propaganda faaliyetlerinde bulunması, Türkiye’nin yakın tarihi açısından 1920 yılında kayda değer birçok gelişmenin meydana gelmesi ve tarih alanında daha önce yapılmış olan The Times kaynaklı lisansüstü tezlerin varlığı, çalışmanın söz konusu gazete üzerine yapılmasında belirleyici olmuştur. Çalışmanın amacı, İngiltere’nin propaganda

çalışmalarıyla ortaya koyduğu dönemin İngiltere’sinde hâkim olan “Türk algısını,”

İngiliz politikasının adeta aynası sayılabilecek The Times gazetesi vasıtasıyla incelemektir.

The Times’ın ulaşılabilir geniş arşiv olanakları sayesinde 1920 yılına ait haberlere, internet aracılığıyla gazete arşivine abone olunarak erişilmektedir. Çalışmaya ilk olarak 1 Ocak -31 Aralık 1920 tarihlerini kapsayan ve içerisinde Türk ve Ermeni kelimeleri bulunan haberlerin sistem üzerinden taranmasıyla başlanmıştır. Anahtar kelimeler üzerinden taramaya ek olarak gazete sayfaları genel anlamda da incelenmiş, bu incelemelerde başyazı, editoryal yazılar, dış haberler, parlamento haberleri ele alınmıştır.

Ana başlık ya da alt başlık halinde karşımıza çıkan haberlerin satır sayılarının değişiklik arz ettiği görülmüştür. Örneğin bir haber, sadece üç satır ya da en fazla bir paragraftan oluşabilirken, bir diğer haber sütunun neredeyse yarısını kaplayabilmektedir. Türkçeye aktarılan haberler, önem ve bağlam önceliği esas alınarak teze dâhil edilmiştir.

Çalışmanın oluşturulmasında söz konusu haberlerin yanında araştırma eserlerinden de yararlanılmıştır. Bu yöntemde amaç, The Times’ın haberlerini ilmî eserler ışığında teyid ve mukayese ederek okuyucuya sunabilmektir.

V Belirtmek gerekir ki, hazırladığımız çalışma bir yıllık rapor değildir bu bağlamda gazetenin on iki ay boyunca Türkler ve Ermenilerden bahsettiği tüm haberleri içermesi beklenmemelidir. Zira belli bir konu başlığı altında toplanamayan ve sayıca şaşırtıcı derecede fazla olan haberlere yer verilmesi tezin bütünlüğünü bozmaktadır. Ancak

Türkler ve Ermenilere ilişkin konumuz bağlamında elde ettiğimiz tüm haber başlıkları okuyucuya ekler kısmında liste halinde sunulmuştur.

VI GİRİŞ

Aynı coğrafyayı paylaşmanın ötesine geçerek “özgün bir ortak yaşam” geliştiren

Türk ve Ermeni toplumları, Osmanlı Devleti’nin çatısı altında uzun yıllar güven ve huzur içinde yaşamışlardır. Fakat sonraları bu kadim dostluk sıkıntılı bir sürece girmiştir. Tarih, devletlerin olduğu gibi dostlukların da bir ömrü olduğunu göstermektedir ama asıl sorun; farklı dil ve dinlere sahipken ayrışmayıp kendilerine has bir birliktelikte buluşabilmeyi başarabilmiş bu iki toplumun nasıl bu noktaya geldiğidir. Konunun bu yönünü ele almadan önce Ermenilerin Türklerle ve sonrasında Osmanlı Devleti ile münasebetleri hakkında bilgi vermek gerekmektedir.

“Ermeniler bir Orta Doğu-Kafkas, daha ziyade bir Kafkas toplumu, Akdeniz dünyasının içinde yaşayan, bu bakımdan İranlılar ve Türklerle, yani Azerbaycan ve

Anadolu halklarıyla büyük benzerlikleri olan bir halktı.”1

İlber Ortaylı tarafından bu sözlerle tanımlanan Ermeniler, Türk hâkimiyetine girmeden önceki dönemlerde M.Ö. 521 tarihine kadar Pers yönetiminde kalmış daha sonra Makedonya, Roma, İran, Bizans ve Araplar’ın hâkimiyetine girmiş ve zaman zaman zikredilen devletlerarasında el değiştirmişlerdir.2 Ermenistan coğrafyası ile ilgili olarak Esat Uras da şu sözleri dile getirmiştir.

“Ermenistan denilen ülke, yüzyıllarca çeşitli devletlerin yönetiminde kalmış ve hemen her zaman büyük devletlerin çarpıştıkları alanı teşkil etmiştir. Burası, özellikle kuzeyden inen istilacıların geçit yolu üzerinde bulunmuş, muazzam akınların, göçlerin

1 İlber Ortaylı, Osmanlı Devleti’nden Günümüze Ermeniler, Ankara, 2014, Tarihte Türkler Ve

Ermeniler, Birlikte Yaşama Kültürü, TTK Yay. s.193.

2 Abdülkadir Yuvalı, “Tarihi Devirlerde Ermenilerin İdari Statüleri,” Yakın Tarihimizde Van Uluslararası

Sempozyumu (2-5 Nisan), Ankara, 1990.

VII uğrağı olmuştur. Bilhassa millî, birleşmiş, devamlı ve güçlü bir Ermeni varlığını kabul etmek olanağı yoktur.”3

Ermeniler, Türk hâkimiyeti altına girinceye kadar diğer devletler tarafından sürekli baskı ve sürgüne tabi tutulmuş ve yaşadıkları coğrafya yağmalanarak parçalanmıştır.4 Özellikle Sasani ve Bizans yönetimde maruz kaldıkları baskı ve işkenceler artarak devam etmiştir. Sasaniler Hristiyan olan Ermenilere yeniden ateşe tapmaları yönünde baskı uygulamış Bizans ise Gregoryen kilisesini ve cemaatini

Ortodoks kilisesine bağlayarak Ermenileri Rumlaştırma çabası içine girmiştir. Bu dönemde Ermenilerin içinde bulunduğu durumu Mateos, şu sözlerle özetlemektir.

“Ermeni milleti, yalancı hamîlerin ve korkak Grek milletinin yüzünden öyle

ıstıraplar çekti ki, hiç kimse bunu tasvir edemez. Çünkü Grekler, Ermeni milletinin kumandanlarını kendi ev ve eyaletlerinden çıkarıp götürdüler ve krallık tahtını devirmekle askerlerin desteği olan suru kendi elleriyle yıktılar… Ermeniler, Romalıların bütün fenalıklarından, Ermenistan’ın Greklerin elinden alınmasından sonra kurtuldular.

Fakat Grekler, bundan sonra da Ermenilere karşı başka türlü mücadeleler icat ettiler.

Bu defa savaş ve kahramanlık ile değil, Ermeni mezhebinin tetkiki ile uğraştılar, kargaşalık ve kavgalar çıkardılar.”5

Anlaşılacağı üzere Türk idaresine girmeden önce Ermeni toplumunun ekonomik, dinî ve sosyal açıdan güvenli bir yaşamları olmamıştır. Türk fütuhatından önce

Anadolu’nun doğusunda “Ani Prensliği” ve Van Gölü’nün doğusunda “Vaspuran

Prensliği” olmak üzere iki Ermeni prensliği bulunmaktaydı. Her ikisi de önceleri Abbasi

3 Esat Uras, Tarihte Ermeniler Ve Ermeni Meselesi, İstanbul, 1976, Belge Yay., s. 103.

4 Cafer Ulu, Türkiye Cumhuriyeti’nde Ermeniler, Ankara, 2009, Atatürk Araştırma Merkezi, s. 63.

5 Mehmet Ersan, Selçuklular Zamanında Anadolu’da Ermeniler, Ankara,2007, TTK Yay., s. 57.

VIII yönetimine bağlıyken daha sonra hâkim güç olan Bizans’a bağlanmışlardır.6 XI. yüzyıldan itibaren Türkler ve Ermenilerin etkileşim içerisine girdikleri bilinmektedir.

Sıklaşan münasebetler, Ermenilerin bazen Bizans askerleriyle birlikte Türklere karşı, bazen de Bizans’ın uyguladığı dinî, siyasî ve iktisadî baskılar yüzünden Türklerle birlikte

Bizans’a karşı gelişmiş, 1071’den sonra Selçukluların hâkimiyetine giren Ermenilerle,

Bizanslı Ermeniler arasında, Ermeni yazarlarca da sık sık ifade edildiği üzere dinî kültürel ve hukukî bakımdan büyük farklılıklar görülmüştür. Böylece Ermeniler bir taraftan islamiyetin, diğer taraftan da Türklüğün fethedilen yerlerde gayr-ı müslimlere uyguladığı hoşgörü ve adaletten faydalanma imkânı bulmuşlardır7. Ermenilerin büyük oranda Türk hâkimiyetine girme süreci ilk olarak 1048’de Pasinler’de Tuğrul Bey’in,

1071’de Malazgirt’de Alparslan’ın Bizans ordularını mağlup etmesiyle başlamıştır. Bu tarihten sonra Ermeniler çeşitli adlar altında kurulan Türk devletlerinin çatısı altında günümüze kadar hoşnut bir biçimde yaşamışlardır.8

Osmanlı Devleti Çatısı Altında Ermeniler

XIV. yüzyıl başlarında Ermeniler, çoğunlukla Kafkaslar, Doğu Anadolu ve

Çukurova’da dağınık olarak küçük prenslikler ve krallıklar halinde bulunmakta ve zikredilen bölgelerdeki Gürcü, İran, Bizans ve Türk Devletlerine bağlı olarak yaşamaktaydılar. O tarihlerde Söğüt, Domaniç yöresinde yerleşen Osmanlı Beyliği’nin civarında da çok az sayıda Ermeni vardı. Osmanlı Devleti’ni kuran Osman Gazi’nin oğlu

Orhan Gazi, Bursa’yı ele geçirerek orayı devletin başkenti yaptıktan sonra, evvelce

Çukurova Bölgesi’nden Karaman’a ve oradan Kütahya’ya göç eden ve Kütahya’da

6 Ali Güler, Suat Akgül, Sorun Olan Ermeniler, Ankara, 2003, Türkar s. 10.

7 Azmi Süslü, Ermeniler, Tehcir Ve Sonrası, Ankara, 2009, Berikan Yayınevi, s. 21.

8 Cafer Ulu, Türkiye Cumhuriyeti’nde….. s.10.

IX yerleşmiş bulunan Ermenileri ve onların dinî liderlerini Bursa’ya getirtti.9 Osmanlı

Devleti Anadolu’da Türk birliğini sağlayınca Ermeniler yavaş yavaş Orta ve Batı

Anadolu’ya doğru yayılmış ve Osmanlı Devleti’nin sadık, çalışkan reayasını oluşturmuşlardır.10

Türk İslam devletlerinin gayrimüslimlere yaklaşımı hoşgörü çerçevesi içerisinde gerçekleşmiştir. Türkler fethettikleri bölgelerdeki gayrimüslim halk ile onların hak ve hukukunu güvence altına alan ve temelleri zimmet hukukuna dayanan bir sistem uygulamışlar ve bu halka da zımmî adını vermişlerdir.11 Osmanlı Devleti’ndeki bu çok kültürlülük, Osmanlı millet sisteminin de temelini oluşturmaktadır. Buna göre, Osmanlı millet sistemi, bir bölgenin Darü’l-İslâma katılmasından sonra buradaki kitap ehlinin hukuk ve himaye bahşeden bir ahitnâme ile İslâm devletinin idaresi altına girmesinden doğan bir teşkilât, hukukî bir varlıktır12. Böylelikle Osmanlı Devleti’nin tebaası olan gayri müslimlere karşı gösterdiği saygı ve hoşgörü, hukuksal bir sisteme bağlanmıştır.13

Osmanlı Devleti, semavî din (Ehl-i Kitap) temsilcilerin ve mensuplarının kendi ülkesinde baskıdan uzak adaletli ve güvenli bir ortamda din ve ibadet özgürlüğü içinde yaşamalarına imkân veren kanunî düzenlemeler yapmış, mahallî ve millî işlerde serbest hareket etme

9 Belgelerle Ermeni Sorunu, Ankara, 1983, T.C. Genelkurmay Askeri Tarih Ve Strateji Etüt Başkanlığı

Askeri Tarih Yay. s.20.

10 İsmet Parmaksızoğlu, Türklerde Devlet Anlayışı: İmparatorluk Devri 1299-1789, Ankara, 1982, s.17.

11 Yavuz Ercan, Osmanlı Yönetiminde Gayrimüslimler, Ankara, 2001, Turhan Kitabevi.

12 Arshı Khan, “Osmanlı Devletin’de Çok Kültürlülüğün Doğulu Mimarı”, Osmanlı Ansiklopedisi, C:

IV, Ankara.

13: Yavuz Ercan, “Osmanlı Devleti’nde Müslüman Olmayan Topluluklar (Millet Sistemi)” Yeni Türkiye

Yay. Ankara, 1999, s. 206.

X imkânını sağlamıştır. Ermenilerin, dillerine dinlerine, okullarına, hastanelerine karışılmadığı gibi medenî işlerini kendilerinin organize etmelerine müsaade edilmiştir. 14

Osmanlı Devleti’nde Fatih Sultan Mehmet dönemine kadar dinî, siyasî ve kültürel haklar içinde yaşayan Ermenilerin yaşamları, İstanbul’un fethinden sonra bambaşka bir boyut kazanmış, Gregoryen mezhebine mensup Ermeniler için sürekli tehdit unsuru olan

Bizans İmparatorluğu’nun merkezi, Fatih tarafından alındıktan sonra Ermeniler için huzur ve güvenin merkezine dönüşmüştür.15 Fatih Sultan Mehmet, fetihten sekiz yıl sonra

1461’de Bursa’da bulunan Ermeni dinî lider Hovakim’i İstanbul’a getirtmiş16 ve İslam hukukunda yeni bir kilise yapılması yasaklanmış olmasına rağmen17, Rum patrikliğinin yanında bir de Ermeni Patrikliği kurdurmuştur18. Ermeniler, Ortodoks ve Katoliklerden farklı kiliseye ve düşünceye sahip oldukları için Osmanlı Devleti, Ortodoks ve Museviler gibi Ermenileri de bağımsız bir cemaat olarak tanımıştır. Samatya’daki Sulu Manastır denilen kiliseyi Ermenilere tahsis etmiştir19. Ermeni Patrikliğine, Ortodoks ve

Museviliğin içine girmeyen bütün gayrimüslim uyruklar üzerinde de tasarruf yetkisi tanınmıştır20

Fetihten sonra Kayseri, Tokat, Sivas ve Doğu Anadolu’nun diğer kentlerinden gelen

Ermeniler Doğu ve Akdeniz ticaretinde giderek daha önemli bir yere sahip oldular.

14 Salim Çöhçe, “Ermenilerin Kimliği Hakkında Bir Değerlendirme”, Yakın Tarihimizde Kars Ve Doğu

Anadolu Sempozyumu. 1992, Ankara, s. 97.

15 Cafer Ulu Türkiye Cumhuriyet’inde.. .s.13.

16 Benjamin Braude-Bernard Lewis, Christians and Jews in the , New York, London,

1982, s. 66.

17 Yavuz Ercan, Kudüs Ermeni Patrikhanesi, Türk Tarih Kurumu Yay. Ankara, 1988, s.17.

18 Yusuf Halaçoğlu, Ermeni Tehciri, İstanbul, 2008, Babıali Kültür Yay. s. 24.

19 Cafer Ulu, Türkiye Cumhuriyet’inde.. s. 13.

20Bilal Eryılmaz, Gayrimüslim Tebaanın Yönetimi,.Ankara, 1996, Risale Yay. s. 45.

XI Ermeniler yavaş yavaş İran’dan İstanbul’a ulaşan ticaret yolunun da pek çok noktasına yerleştiler. Sarraf ve bankerler arasında yer alan Ermeniler, 17. yüzyılda başta İstanbul ve

İzmir’deki Hollandalılar olmak üzere çeşitli Avrupalı tüccarlarla sıkı ilişki içine girerek

18. Yüzyılda İstanbul’un en önemli tüccarları haline geldiler.21 Ermenilerin bulundukları bölgelerin büyük ölçüde Osmanlı Devleti topraklarına katılması, ancak XVI. yüzyılda

Yavuz Sultan Selim zamanında başlamış ve Kanunî Sultan Süleyman zamanında tamamlanmıştır.22 Osmanlı İmparatorluğu’nun Yavuz ve Kanunî dönemlerinde Doğu

Anadolu ve Kafkasya’nın fethi üzerine buradaki Ermenilerden birçoğu İstanbul’a gelip yerleşmiştir.23 Ayrıca padişahların da sanaatkâr ve zanaatkâr Ermenileri İstanbul’a getirttiği ve bu sayede İstanbul’da kalabalık bir Ermeni nüfusun oluştuğu da bilinmektedir. İstanbul’ a yerleşen ve mesleklerini burada icra edebilme imkânı bulan

Ermeniler, yakaladıkları ticarî fırsatın neticesinde hem ekonomik hem de sosyal anlamda gelişmişlerdir.24

16. yüzyıl ile birlikte Ermeniler arasında mezhep tartışmalarının yaşanmaya başladığı görülmektedir. Konuyla ilgili olarak Yavuz Ercan şöyle demektedir:

“XVI. yüzyıldan itibaren Katolik Ermenilerle Gregoryenler Ermeniler arasında kavgalar başladı ve ancak 1830 yılında Katolik Ermeniler resmen bir örgüt kurabildi.

Böylece en kalabalık bölge olarak Çukurova ve İstanbul’un dışında bu iki bölge arasındaki yol üzerinde dağınık ve az sayıda olmak üzere yayıldılar.”25

21 Ali İhsan Bağış, Osmanlı Ticaretinde Gayrimüslimler, Turhan Kitabevi, Ankara 1983, s. 80.

22 Belgelerle Ermeni Sorunu, Ankara, 1983, T.C. Genelkurmay Askeri Tarih Ve Strateji Etüt Başkanlığı

Askeri Tarih Yay. s. 87.

23 Yervant Gomidas Çark, Türk Devleti Hizmetinde Ermeniler, İstanbul, 1953. s. 53.

24 Azmi Süslü, Ermeniler, Tehcir Ve Sonrası, Ankara, 2009, s: 34/40.

25 Yavuz Ercan, Osmanlı Yönetiminde Gayrimüslimler, Ankara, 2001.

XII 1830 ‘a kadar tek Gregoryen mezhebi etrafında toplanan Ermeniler, Katolik ve

Protestan misyonerlerin çalışmaları neticesinde farklı mezheplere dâhil olmuşlardır.26

1847 yılında ise Osmanlı Devleti Protestan Ermeni Kilisesi’ni bir fermanla tanımıştır.27

Osmanlı’da en yaygın Hristiyan mezhep olan Ortodoksluğu benimseyen Ermeniler ise

Fener Rum Patrikhanesi’ne bağlıydılar28. Böylece Osmanlı Devleti içinde dört ayrı

Ermeni kilisesi bulunmaktaydı.29

19. yüzyıla kadar Osmanlı Devleti ve gayrimüslim tebaa arasında kayda değer bir sıkıntı yaşanmadığı görülmektedir. Fakat devletin zayıflamasıyla birlikte dış müdahalelerin artması müslüman olmayan tebaa üzerinde ayrılıkçı ve huzursuz edici sonuçlara neden olmuştur. Osmanlı Devleti’ni parçalamak ve paylaşmak isteyen devletler, elde etmek istedikleri bölgelerde yaşayan hristiyan halkla ilişki kurma yarışına girmişlerdir. İlk olarak dinî meseleler üzerinden kurulan ilişkiler misyonerler aracılığıyla kotarılmış ve hedefledikleri bölgelerde yaşayan Ermeni halkını kendi mezheplerine

çekerek dinsel bir bağ kurma yoluna gitmişlerdir. Böylelikle kendi mezheplerine mensup olduklarını iddia edebilecekleri bir cemaat oluşturulmuş ve sözde onun hamîliğini

üstlenme vazifesi yaratılmıştır.

Osmanlı’da Katolikler genellikle Fransa, İtalya, Avusturya; Protestanlar İngiltere,

Almanya ve Amerika Birleşik Devletleri; Ortodokslar da Rusya tarafından himâye

26 Ali Arslan, Kutsal Ermeni Papalığı Eçmiyazin Kilisesi’nde Stratejik Savaşlar, İstanbul, Truva

Yayınları, 2005.

27 Ali Arslan, Kutsal Ermeni Papalığı … .s. 52.

28 Azmi Süslü- Fahrettin Kırzıoğlu- Refet Yinanç- Yusuf Halaçoğlu, Osmanlı İdaresinde Ermeniler,

Kars, 1995, Kars Üniversitesi Yay. s .103.

29 Canan Seyfeli, İstanbul Ermeni Patrikliği, İstanbul, 2005, Aziz Andaç Yay.

XIII edilmiştir. Himâye sebebi ise her bir devletin Osmanlı üzerindeki amaçlarıdır. Rusya

İstanbul, Boğazlar ve Doğu Anadolu’yu ele geçirmek için, İngiltere Orta Doğu, Mısır,

Arabistan, Irak’taki etkisini korumak ve yaymak için, Fransa Çukurova, Lübnan ve

Suriye’deki çıkarları için Ermenileri kullanmışlardır.30 Yukarıda zikredilen devletlerin

çabaları neticesinde Osmanlı Devleti 1839 yılında Fermanı’nı ilân etmiştir.

Müslümanlarla gayri Müslimlerin haklar bakımından eşitliği ilkesini öngören ferman, o güne değin varlığını sürdürmüş olan millet sistemi uygulamasını farklı bir biçime dönüştürmüştür.

Böylelikle din esasına dayalı millet sistemi yerine, kozmopolit bir ‘Osmanlılık’ fikri ikame edilerek, hâkim millet anlayışı terk edilmiştir. Bütün devlet makamları ve rütbeler, gayrimüslimlere açılmıştır. Gayrimüslimlerin müslümanlar için şahitliği kabul edilmezken, müslümanlar hakkında hüküm vermek üzere mahkemelerde azalığı yasal hâle gelmiştir.31 Gayrimüslimlerin askerlikten muaf olmalarının yanında elde ettikleri yeni kazanımlar ticaret, eğitim, sanat gibi diğer alanlarda gelişmelerine yardımcı olmuştur. Tanzimat devrini Ermenilerin altın devri olarak nitelendiren Rahip Y.G.Çark:

“ En feyizli en elverişli saydığımız bu devirde Ermeniler, her sahada ileri gidebildiler, kendilerini tanıtarak, Hükümet’in emniyetini ve itimadını kazanarak yüksek mevkilere kadar çıkabildiler. Hatta birçok sahada Rumları dahi geçtiler. Ermeniler bilhassa memleketin dâhilden ileri gitmesine çalıştılar, sanatlarını geliştirmek için serbest meydan buldular ve bu sayede az zamanda büyük servet sahibi oldular…” 32 demektedir.

30 Ali Güler, Suat Akgül, Sorun Olan…. s. 57.

31 Bilal Eryılmaz, Gayrimüslim Tebaanın… s. 96/97.

32 Yervant G. Çark, Türk devletinde….s. 54

XIV Tanzimat Fermanın33 ilânı azınlıklar ile ilgili müdahale ve tartışmalara son vermeye yetmemiş, ardından Islahat Fermanı ilân edilmiştir. 1856 yılında ilân edilen ferman, bir önceki fermanla gayrimüslimlere tanınan hakları yeniden gündeme getirmenin yanında daha ziyade Patriklere verilmiş olan imtiyazları doğrulamaktaydı34.

Ferman, Müslüman ve gayri müslimler arasındaki farkların giderilmesini öngörüyordu.

Zira gayrimüslimlere tüm devlet memurluklarına atanma, eyalet meclislerinde ve Meclis- i Vala’da temsil edilmek gibi siyasî haklar da tanınmıştır.35 Hatta savaş mühimmatı ve barut imalatı gibi önemli ve tehlikeli sayılabilecek işler de verilmiştir.36 Islahat

Fermanı’ndan sonra başlayan dönem gayrimüslimlerin hukukî statüleri açısından önemli gelişmelere sahne olmuştur. Fermanın hazırlanışı sırasında özellikle Fransız, İngiliz ve

Avusturya elçilerinin ısrarlarıyla “millet”lerin yeniden düzenlenmeleri konusu gündeme getirilmiş, oluşturulan komisyonlar her “millet” için bir nizamnâme hazırlamıştır. 1862-

65 yılları arasında Osmanlı tarafından kabul edilerek yürürlüğe giren ve her millet için ayrı olarak hazırlanan nizamnâmelerle laik üyelerin de bulunduğu genel meclisler ve eyaletlerde yerel meclisler kurulmuştur. Böylelikle çeşitli mezheplere mensup olan gayrimüslimler, laik üyelerin de meclislere girmesiyle din adamlarının yüzyıllarca süren maddi ve manevi baskılarından kurtulmuşlardır.37 Cemaatler ve Batılı Devletler tarafından “anayasa38” olarak nitelendirilen nizamnâmeler neticesinde Ermeni milleti,

33 Halil İnalcık, Sened-i İttifak Ve Gülhane Hatt-ı Humayunu, Belleten, Cilt 28, No 112, Ekim- 1964,

Tanzimat’ın Uygulaması Ve Sosyal Tepkiler, Belleten, Ankara, 1964, S.109-112.

34Esat Uras, Tarihte Ermeniler… s. 151.

35 Enver Ziya Karal, Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermeni Meselesi, Ankara, 1971, s. 18.

36 Baha Gürpınar, II. Abdülhamit’in Ermeniler Hakkında Düşünceleri, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi,

C.2, S. 8, s. 32.

37 Gülnihal Bozkurt, Alman- İngiliz Belgelerinin Işığı Altında Gayrimüslim Osmanlı Vatandaşlarının

Hukuki Durumu, (1839-1914), Ankara, 1984, s. 170.

38 Gülnihal Bozkurt, Alman- İngiliz Belgelerinin Işığı Altında…. .,s. 170.

XV Batı uygarlığı ile tanışmada ve bu yönde eğitim almada büyük bir adım atmıştır. Ermeni dili ve kültürü gelişmiş, mezhepsel sorunlar azalmıştır.39

Yönetim, patrik ve cemaat arasında paylaşılmıştı, böylelikle dinî sosyal ve kültürel işlerinde serbest olan Ermeniler kendi meclisleri kanalıyla sorunlarını

çözebiliyorlardı.40 Nizamnâmeler41 sayesinde iyice pekişen özgürlük ortamı 1876 Kanun- i Esasi’nin ilanıyla doruk noktasına ulaşmıştır. Gayrimüslimlerin iştirakiyle hazırlanan

Kanun-i Esasi’nin din ve mezhep farkı gözetmeksizin “Osmanlı” saydığı (Md.8) tebaya tanıdığı başlıca haklar, şahsi hürriyet (Md.9-10), basın özgürlüğü(Md.12), ticarâ, sinaî, ve zıraî her türlü dernek ve ortaklıklar kurma (Md. 19), öğretim ve öğrenim özgürlüğü

(Md. 22) gibi hakların yanında on birinci maddede de devletin resmî dinini İslam olarak tespit ettikten sonra, “Osmanlı Devleti’nde tanınmış bütün dinler” için amme intizamına ve adaba aykırı olmamak şartıyla serbest ibadet hakkı tanımakta, çeşitli dinî cemaatlerin kiliselerine bahşedilmiş olan imtiyazlarını kabul etmektedir.42 Osmanlı Devleti’nde ilk parlamento 1876 Kanun-i Esasi ile oluşturulmuştur. Heyet- i Âyan ve Mebusan

Meclisi’nde gayrimüslimler nüfuslarına nispeten daha fazla sayıda temsil hakkına sahip olmuşlardır. Her iki mecliste de üçte bir oranından daha fazla gayrimüslim temsilci yerini almıştır.43 Tanzimat dönemiyle44 birlikte hem merkez hem yerel yönetim birimlerinde

39 Ahmet Hulki Saral, Ermeni Meselesi, Ankara, 1970, Genelkurmay Basımevi, s.41-42.

40 Abdurahman Çaycı, Türk Ermeni İlişkilerinde Gerçekler, Ankara, 2000, Atatürk Araştırma

Merkezi, s:17.

41 Esat Uras, Tarihte Ermeniler…. s. 556.

42 Yavuz Abadan, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Anayasa Sistemine Geçiş Hareketleri”, Ankara

Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 1954, C: XIV, S. 1-4, s. 22.

43 İlber Ortaylı, “İlk Osmanlı Parlamentosu ve Osmanlı Milletlerinin Temsili”, Kanun-u Esasi’nin 100.

Yıl Armağanı, Ankara, 1978, s.173.

44 Azmi Süslü, Ermeniler, Tehcir Ve Sonrası, Ankara, 2009. s:38.

XVI katılım hakkına sahip olan Ermeniler, devlet kademelerinde de yer almış, özellikle

Rumlardan boşalan mevkileri doldurmuşlardır. Taşradaki hükümet memurluklarından bakanlık düzeyine kadar birçok görevde bulunmuşlardır.45

Osmanlı Devleti’nin ilk dönemlerinde Ermenilerin devlet yönetimiyle ilgili bir sorunları gözükmezken devletin zayıflamaya başladığı 19. yüzyılın son çeyreğinden itibaren özellikle yabancı devletlerin Osmanlı’ya karşı sürdürdükleri politikanın bir parçası olarak Ermeniler kışkırtılmıştır. Avrupa devletlerinin uyguladıkları bu politika

“Şark Meselesi” olarak şöhret bulmuştur.46 1774 Küçük Kaynarca Antlaşmasıyla47

Osmanlı Ortodoksları üzerinde söz sahibi olan Rusya ile girişilen 1877-78 Osmanlı Rus

Harbi’nde Ermeniler Rusları desteklemiş, 1828- 29 Osmanlı Rus Savaşı’nda olduğu gibi bir kez daha vatandaşı olduğu Osmanlı Devleti’ne ihanet etmişlerdir. Rusya’nın galibiyetiyle sonuçlanan savaş sonrasında Ermeni Patriği Nerses Efendi barış görüşmelerinin yapıldığı Ayastefanos’ta Rus Başkumandanı Grandük Nikola’yı ziyaret ederek Ermeni isteklerini bildirmiştir. 3 Mart 1878’de imzalanan barış antlaşmasının 16. maddesine göre Ermeniler’in oturduğu Doğu Anadolu vilayetlerinde ıslahat yapılacak ve bu bölgelerdeki Hristiyanlar, Kürt ve Çerkesler’e karşı korunacaktır.48 Antlaşma uyarınca

Kafkasya’ya hâkim, Doğu Anadolu ve Balkanlarda etkili, Orta Doğu ve Hindistan bağlantılarını tehdit eden bir Rusya fikri İngiltere’yi ziyadesiyle rahatsız etmiştir. Bu yüzden İngiltere, Balkanlar’da ve Akdeniz’deki dengenin bozulduğunu öne sürerek

Avrupa devletlerinin de katılacağı bir antlaşmanın yapılmasını Rusya’ya kabul ettirmiştir.

45 Y.G.Çark, Türk Devleti Hizmetinde…..İstanbul, 1953, s.302.

46 Yusuf Halaçoğlu, Ermeni Tehciri… s.25.

47Kemal Beydilli, “Küçük Kaynarca'dan Yıkılışa", Osmanlı Devleti Tarihi, İstanbul, 1999, C.I, s.72.

48 Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, Ankara, 1962, VIII, s.66.

XVII Berlin’de yapılan antlaşmayla birlikte Ayastefanos Antlaşması’nın Ermenilerle ilgili

16. maddesi bazı değişiklikler yapılarak yeni antlaşmanın 61. maddesi olarak yerini almıştır. Böylelikle Berlin Antlaşması’nın 61. maddesi uyarınca; Osmanlı Devleti, Doğu

Anadolu’da ıslahat yapacak, asayişi sağlayacak ve bu konularda aldığı tedbirleri ilgili devletlere bildirecek, bu devletler de tedbirlerin uygulanmasına nezaret edeceklerdi.49

Böylece Ermeni sorunu, Osmanlı Devleti’nin bir iç meselesi olmaktan çıkıp, Yakındoğu ve Osmanlı ile ilgili tüm devletleri ilgilendiren uluslararası bir meseleye dönüşmüştür.50

19. yüzyılın sonlarına gelindiğinde Osmanlı Devleti’nin hem iç hem de dış politikasını meşgul eden ve etkileri artarak devam edecek olan bir “Ermeni Sorunu” ortaya çıkmıştır. Ayrıca bu meselenin meydana gelmesinde dünya siyasetindeki gelişmelerinde önemli katkısı olduğu açıktır. Bunlardan ilki, Sanayi Devrimi, ikincisi de onun doğal sonucunu teşkil eden sömürgecilik faaliyetleridir. Ekonomik anlamda dünya dengelerini değiştiren bu gelişmelerin yanısıra kitlelere milliyetçilik ve özgürlük kavramlarını aşılayan Fransız İhtilâli de bu süreçte etkin olmuştur. Osmanlı vatandaşı zengin Ermenilerin okumak amacıyla Avrupa’ya gönderdikleri çocukları, fikri alt yapısını bu devrimden alan düşüncelerle ülkelerine dönmüşlerdir.

Devrim ilkelerinden etkilenen genç Ermeniler, yakın çevrelerine bu kültürü yaymış ve böylece bazı Ermeni aydınlar Türk karşıtı tutum sergilemişlerdir.51 Artık Osmanlı

Ermenilerinde ayrılıkçı kıpırdanmalar başlamıştır ve fikirlerini eyleme dökmek maksadıyla örgütlenme faaliyetlerine girişmişlerdir. Kuruluş amaçları “yardımseverlik” olan dernek ve cemiyetlerin ilki, 1860 yılında “Çukurova’yı yüceltmek” gâyesiyle

49 Yusuf Halaçoğlu, Ermeni Tehciri….,s: 28/30.

50 Abdurrahman Çaycı, Türk Ermeni İlişkilerinde…s: 27.

XVIII Adana’da kurulan Hayırsever Cemiyeti’dir, bu cemiyetin ardından Fedakârlar Derneği kurulmuştur. Doğuda ve İstanbul çevresinde artarak devam eden cemiyet ve dernek

örgütlenmeleri Ermenilerin kısa sürede teşkilatlanmalarını sağlamıştır.52 Cemiyet ve derneklerin yanısıra patrikhane, kilise ve okulların da bu örgütlenmede rolleri büyüktür.

Bu hususta Rus Başkonsolosu General Mayevski şöyle demektedir:

“Ermeni ruhanî reislerine gelince, bunların din hususunda çalışmaları hemen hemen yok gibidir. Fakat buna karşılık milli fikirlerin yayılması konusunda büyük ve pek

çok gayretleri geçmekteydi. Yüzlerce yıldan beri bu fikirler, esrarlı manastırların sessiz duvarları içinde beslenmiş, geliştirilmiş ve bu yerlerde dinî ayinler yerine Hrıstiyan –

İslam düşmanlığı yer almıştır. Okullar ve kilise okulları da bu konuda ruhanî reislere

çok yardım etmişlerdir. Zamanla dinî taassubun yerine düşmanlık duyguları geçmiştir.53”

Bu dönemde Ermeni patriklerin bizatihi faaliyetlerinden söz etmek mümkündür,

Patrik Mıgırdıç Hrimyan, Patrik Narses Varjebatyan, Patrik İzmirliyan gibi patrikler siyaseten aktif rol oynamışlardır.54

Kiliseler, okullar, dernek ve cemiyetler aracılığıyla teşkilatlanan Ermeniler, istedikleri ihtilali hayata geçirebilmek için komitelere ihtiyaç duymaya başlamışlardır.

Komitelerden ilki, 1885 yılında Van’da kurulan Armenakan partisidir. Bu partinin kuruluş gayesi İhtilal çıkararak kendi kendilerini yönetme hakkını sağlamaktı55. 1887 yılında ise Hınçak Partisi Cenevre’de kurulmuştur.

52 Esat Uras, Tarihte Ermeniler..,. s. 422/425.

53 Esat Uras, Tarihte Ermeniler… s. 481.

54Azmi Süslü, Ermeniler, Tehcir Ve…., s. 60-64.

55 Ali Güler Suat Akgül, Sorun Olan…. s. 111.

XIX Parti programının ilk hedefi, Anadolu’da Ermenilerin siyasî ve millî bağımsızlığını sağlamaktı. Anadolu’da ihtilallerle gerçekleştirilecek hedefler için başvurulan yöntem: propaganda, kışkırtma, terör, teşkilatlanma ile işçi ve köylü hareketidir. Nihaî hedef; Osmanlı Devleti savaş hâlindeyken ihtilali çıkarmak ve

Anadolu’daki Ermenilerin bağımsızlığını sağladıktan sonra Rusya ve İran Ermenileri ile federatif bir Ermenistan kurmaktı. 1890 yılında ise Tiflis’te Ermeni İhtilal Federasyonu

(Taşnaksutyun) kurulmuştur. 1892’de açıklanan programındaki ilkeler; hedefe isyanla ulaşmak, ihtilalci çeteler kurmak, halkı silahlandırmak, hükümet yetkilileri ve kurumları ile muhbir ve hainlere karşı hareketler düzenlemekti.56 Yurt dışındaki kuruluşlar Rusya,

İran, Avrupa ve Amerika’da şubeler açtıkları gibi Osmanlı’da da gizliden teşkilatlanmışlardır.

Armenakan Partisi İstanbul, Trabzon, Muş ve Bitlis’te;57Hınçak Partisi İstanbul,

Bafra, Merzifon, Amasya, Tokat, Yozgat, Arapkir ve Trabzon’da58 ve Taşnaksutyun ise

İstanbul ve Doğu Anadolu şehirlerinde şubeler açmıştır. Bu oluşumların Osmanlı topraklarında örgütlenmeleriyle birlikte birçok tedhiş59 hareketleri meydana gelmiştir.60

1890’lı yıllarla birlikte Ermeni isyanlarının ve terör eylemlerinin yaşanmaya başladığı görülmektedir. 1890’dan 1914’ e kadar çeşitli yoğunlukta süregelen birçok isyan ve

56 Esat Uras, Tarihte Ermeniler….,s. 431-455. Nejat Göyünç, Osmanlı İdaresinde Ermeniler, İstanbul,

1983, Gültepe Yay. s. 64-65, Kamuran Gürün, Ermeni Dosyası, İstanbu,l 2009, Remzi Kitabevi, s. 132/

134.

57 Nejat Göyünç, Osmanlı İdaresinde Ermeniler, Ankara 1983, s. 133.

58 Nejat Göyünç, Osmanlı İdaresinde… s.132.

59 Azmi Süslü, Teşkilatlanma, İsyanlar Ve İhanetler, Türk Tarihinde Ermeniler, (Temel Kitap) s.

127.

60 Ali Güler, Suat Akgül, Sorun Olan.., s. 111.

XX olayların listesi oldukça uzundur61 bunlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz. Erzurum

Olayı: 20 Haziran 189062, Kumkapı Gösterisi: 15 Temmuz 189063, Merzifon, Kayseri,

Yozgat olayları: 1892-9364, Birinci Sasun İsyanı: Ağustos 189465, Zeytun İsyanı: 16 Eylül

189566, Babıali Olayı: 30 Eylül 189567, Van İsyanı: 189668, Osmanlı Bankası Baskını: 14

Ağustos 1896.69

1914 yılına kadar devam eden Ermeni ayaklanmaları Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması ile birlikte farklı bir boyut kazanmaya başlar. Kasım 1914’te Osmanlı’nın

Almanya’nın yanında savaşa dâhil olmasını Nalbandian,

“Ermeni Komiteleri için ivedi hedeflerini gerçekleştirecek topyekûn ayaklanmayı başlatmanın en uygun zamanı Osmanlıların savaş halinde olduğu zamandı” sözleriyle dile getirmektedir.70

Beklenen fırsatı iyi değerlendirmek isteyen Taşnaklar, Haziran 1914’te

Erzurum’da bir kongre yaparak Osmanlı’ nın savaşa dâhil olması durumunda Osmanlı’ya

61 Azmi Süslü, Ermeniler, Tehcir ve Sonrası, s. 87.

62Zeynep Cumhur İskefiyeli, Ermenilerin İlk Büyük Ayaklanması Erzurum Olayı (1890), 2005.

Ermeni Araştırmaları, S. 19.

63 Esat Uras,Tarihte Ermeniler.. s. 140/144.

64 Turgut Işıksal, “Ermeni Faaliyetleriyle İlgili Araştırmalarda Osmalı Belgelerinin Önemi ve 1893

Merzifon Olayı”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, 1974, S. 79-81,s. 47/52.

65 Kamuran Gürün, Ermeni … s. 147/149.

66 Esat Uras, Tarihte Ermeniler… s.481.

67 Abdurahman Çaycı, Türk Ermeni İlişki… s. 38.

68 Kamuran Gürün, Ermeni … s.163.

69 Esat Uras, Tarihte Ermeniler… s. 506-519.

70 Şenol Kantarcı, Kamer Kasım, İbrahim Kaya, Ermeni Sorunu El kitabı, Ermeni Araştırmaları

Enstitüsü, Ankara Basımevi, 2002, s. 28.

XXI karşı Rusya ile birlikte hareket etme kararı alırlar71. Bütün bunlardan habersiz olan

Osmanlı ise komitelerin faaliyetlerinin yoğunluğu sebebiyle Ağustos 1914’te Taşnak ve

Hınçak ve Ramgavar yöneticileriyle bir toplantı yaparak savaş halindeyken Osmanlı’nın yanında olmaları hususunda kendilerinden söz almıştır.72 Bu esnada Rusya Ermenileri de Rus ordularıyla birlikte Osmanlı Devleti’ne karşı saldırı hazırlıklarına başlamıştır.

Eçmiazin Katogikosu ile Kafkas Genel Valisi Vranzof- Daşkof arasında “Rusya’nın

Osmanlı Devleti’ne Ermeniler için yapılacak ıslahatı uygulattırması karşılığında, Rusya

Ermenilerinin kayıtsız şartsız Rusya’yı desteklemeleri” yolunda anlaşmaya varılmıştır.73

Daha sonra Tiflis’te Çar ile görüşen Katogikos, Çar’a “Anadolu’daki Ermenilerin kurtuluşunun ancak Türk egemenliğinden ayrılarak özerk bir Ermenistan teşkil etmeleri ve bu Ermenistan’nın Rusya’nın himayesinde mümkün olabileceğini” bildirmiştir.74

Rusya’nın Osmanlı Devleti’ne savaş açması üzerine Taşnak Komitesi örgütü şu talimatı vermiştir75.

” Ruslar, sınırı geçtiklerinde ve Osmanlı orduları geri çekilmeye başladıklarında her yerde isyanlar çıkarılmalı, Osmanlı orduları bu suretle iki ateş arasına alınmalıdır.

Osmanlı ordularının ilerlemesi halinde ise Ermeni askerler silahlarıyla birlikte kıtalarını terk edecek ve çeteler teşkil edip Ruslarla birleşeceklerdir.”

Aldıkları talimatlar neticesinde hareket eden Ermeniler, seferberlik ilanıyla birlikte askere gitmemeye, gidenleri ise kaçmaya başlamıştır. Rus harekâtı başlayınca da müslüman halka katliamlara girişmişlerdir. Anadolu topraklarında on altı isyanın

71 Esat Uras, Tarihte Ermeniler…s. 580.

72 Ermeni Sorunu El Kitabı, s. 28-29.

73 Dokuz Soru ve Cevapta Ermeni Sorunu, Dış Politika Enstitüsü, Ankara, 1983, s.21.

74 Esat Uras, Tarihte Ermeniler , s. 583-584.

75 Dokuz Soru Ve Cevapta…, s .21.

XXII gerçekleştirildiği iller şunlardır: Zeytun (Süleymanlı), Kayseri, Bitlis, Van, Muş,

Diyarbakır, Ma’muratül- Aziz(Elazığ), Erzurum, Sivas, Trabzon, Ankara, Adana, Urfa,

İzmit ve Adapazarı, Hüdavendigar (Bursa), Musa Dağı (Hatay)76 Bu durum karşısında

Osmanlı Devleti, dokuz ay boyunca olayları ve faillerini hep mahallinde yatıştırmaya

çalışmıştır. Diğer taraftan hükümet, İtilaf Devletleri’yle hareket eden, olaylar çıkaran

Ermenilerin durdurulması ve emniyetin sağlanması için parlamentodaki Ermeni vekillere başvurmuş kendileri kanalıyla komitecilerin uyarılmasını istemiştir. Aynı ikaz

Patrikhane’ye yapılmışsa da bütün bunlar hükümetin güçsüz olduğu şeklinde yorumlanmış ve olaylara hız verilerek Ermenilere haksız muamelelerin yapıldığı iddia edilmiştir.77

Sevk Ve İskân (Tehcir) Kanunu’nun Çıkarılması Ve Tatbiki

Osmanlı Devleti, giderek şiddetlenen olayların önlenmesini sağlamak adına bazı tedbirler almaya çalışmıştır. Ancak tedbirlerin uygulanması mümkün olmayınca

Hükümet, 27 Mayıs 1915 yılında Sevk ve İskân Kanun’unu çıkarmak zorunda kalmıştır.

Sevk ve İskân Kanunu sıklıkla Tehcir Kanunu olarak anılmaktadır.

Tehcir, arapça “hecere” fiilinden türeyen bir mastar- isimdir. Bir yerden başka bir yere göç ettirmek, hicret ettirme (immigration, émigration) manasını taşır. Kelimede

“deportation / sınır dışı etme” anlamı yoktur, bu mânâ Arapçada “nefy, ib’ad, itikâl, i’sikar” gibi mastarlarla ifade edilir. Ayrıca olayın anlatımında asla batı dillerindeki sürgün manasına gelen “exil, banissement, proscription” gibi kelimelerin karşılığı da yoktur. Sevk ve İskân Kanunu çıkarmakla hükümet, “devlete karşı casusluk ve hıyanet içinde olanların ayrı ayrı veya birlikte savaş alanlarından uzak yerlere gönderilmesini”

76 Azmi Süslü, Ermeniler, Tehcir ve…. s: 101-130.

77 Azmi Süslü, Ermeniler, Tehcir ve…. s. 141.

XXIII amaçlamıştır. Kanun metninde Ermeni kelimesi dahi kullanılmamıştır.78 Kelimenin etimolojisinden de anlaşılacağı üzere sorunlu bölgelerde bulunan Ermenilerin savaş alanları dışında kalan daha güvenli bölgelere göç ettirilmeleri söz konusudur.

Bu kanunla Ermeniler, Kafkas, İran ve Sina cephelerinin etki alanını oluşturan bölgelerden yine ülke sınırları içinde bulunan daha güvenli bölgelere yerleştirilmişlerdir.

Erzurum, Van, Bitlis vilayetlerinden çıkarılan Ermeniler, Musul’un güney kısmı Zor ve

Urfa sancağına; Adana, Halep, Maraş civarından çıkarılan Ermeniler ise Suriye’nin doğu kısmı ile Halep’in doğu ve güneydoğusuna nakledilmişlerdir.79 Tehcir sırasında birçok tedbir alınmış, yolculuk sırasında Ermenilerin rahat ettirilmeleri ve emniyetleri sağlanmış, yerleşebilmeleri için kredi tahsis edilmiştir. Gebe kadınlar, hastalar, sakatlar ve onlara bakacaklar tehcir dışı bırakılmıştır. Lübnan, Urfa, Şam’da yetimhaneler açılmış, yollarda iaşe merkezleri kurulmuştur. Taşınır- taşınmaz mallar için yönetmelikler

çıkarılıp hakları güvence altına alınmıştır. İlgili mıntıkalar devamlı teftiş edilmiş, aksaklıklar giderilmiş, il ve ilçelerde hastaneler kurulmuştur. Ermenilerin sevki ve iskânı sürecinde hükümet büyük harcamalar yapmıştır.80

Tehcirin uygulamasından sonra da Anadolu’da Ermeni saldırıları yaşanmıştır.

1917 Rus İhtilali sonunda Rus ordularındaki çözülmeyi fırsat bilen Ermeniler, Doğu

Anadolu’da Müslüman halka karşı saldırı konumuna geçmiş, Erzincan, Bayburt,

Erzurum, Kars gibi birçok ilde halka eziyet etmişlerdir.81 1919 yılında Anadolu’ya gelen

Harbord yapmış olduğu incelemelerde durumun Ermenilerin anlattığı ile aynı olmadığını

78 Azmi Süslü, Ermeniler, Tehcir ve….., s. 135-36.

79 Cafer Ulu, Türkiye Cumhuriyeti’nde… s. 37.

80 Ermeni Sorunu El Kitabı, s. 35-36.

81 Abdurrahman Çaycı, Türk Ermeni İlişki…., s. 75-77.

XXIV bilakis Ermenilerin Müslüman halka saldırdığını tespit etmiştir.82 Türk ordusu, 13

Şubat’ta Erzincan, 24 Şubat’ta Trabzon, 12 Mart’ta Erzurum, 13 Mart’ta Hasankale, 5

Nisan’da Sarıkamış, 2 Nisan’da Van, 14 Nisan’da Batum, 25 Nisan’da ise Kars’ı

Ermenilerden kurtarmıştır.83 3 Aralık 1918’de Rusya ile imzalanan Brest Litovsk

Antlaşması ile Osmanlı Devleti Kars, Ardahan ve Batum’u almıştır. Bunu takiben 28

Mayıs 1918 yılında da Kafkasya’da bağımsız Ermenistan Cumhuriyeti kurulmuştur.84 30

Ekim 1918 tarihli Mondros Mütarekesinden sonra Osmanlı toprakları İtilaf Devletleri’nin gizli paylaşımlarına uygun biçimde işgal edilmeye başlamıştır. İlk olarak Aralık 1918’de

İngiltere tarafından işgal edilen Antep, Maraş, Urfa daha sonra Fransa’ya bırakılmıştır.

Fransız Kuvvetleri içerisinde yer alan Ermeniler bölgedeki müslüman halka saldırmışlardır. Bu durum karşısında İngiliz Tarihçi Tonybee şöyle demiştir.

“Fransızlar, Doğu Lejyonunda Ermeni gönüllüler katmakla sorumsuz davranmışlar ve olaylara seyirci kalmışlardır.“85

İngilizler tarafından İstanbul’un, Yunanlar tarafından batı bölgelerinin işgaliyle birlikte Osmanlı Devleti’nin yok edilme süreci hızlanmış, bu tarihten itibaren Millî

Mücadele dönemi başlamıştır. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Osmanlı Hükümeti tehcire tabi tutulan Ermenilerden isteyenlerin tekrar eski yerlerine dönmeleri için bir kararnâme çıkarmıştır.86 4 Ocak 1919 yılında çıkarılan kararnâme ile Anadolu’ya geri dönen önemli sayıda Ermeni nüfusu olduğu, dönmeyenlerin ise Amerika, Fransa, Güney

82 American Military Mission to Armenian From Maj. Gen. James G. Harbord, United States Army to the

Secretary of State(Report), Washington: Government Printing Office, 1920.

83Abdurrahman Çaycı, Türk Ermeni İlişki…., s.77.

84 Ermeni Sorunu El Kitabı, s.38.

85 Abdurrahman Çaycı, Türk Ermeni İlişki…., s.79.

86 Yusuf Halaçoğlu, Ermeni Tehciri…. s.104.

XXV Amerika ülkeleri ile Avustralya, Hindistan, İran ve Rusya gibi ülkelere göçmüş oldukları hem Osmanlı hem de yabancı arşiv belgelerinden anlaşılmaktadır.87

1920 yılına kadar özet halinde verilen Türk Ermeni ilişkileri, 1920 yılı özelinde araştırma konumuzu içeren The Times gazetesinin haberleri bağlamında kapsamlı olarak ele alınacaktır.

87 Yusuf Halaçoğlu, Ermeni Tehciri… s. 106-107.

XXVI

XXVII BİRİNCİ BÖLÜM

THE TIMES

I.THE TIMES VE THE TIMES’IN PROPAGANDA YÖNTEMİ

A. The Times Gazetesi’nin Tarihçesi

Londra’da günlük bir gazete olarak basılan The Times, İngiltere’nin en eski ve etkili gazetelerinden biridir. The Guardian ve The Daily Telegraph ile birlikte dünyanın en önemli üç gazetesinden biri olarak kabul edilen gazete, John Walter tarafından 1 Ocak

1785 tarihinde The Daily Universal Register adıyla kurulmuştur. Gazete yayın hayatına ana amacı Walter'ın ilgilendiği bir basım sistemini yayınlamak üzere iki buçuk kuruşa geniş bir sayfa olarak başlamış, bazı skandallarla birlikte ticarî haberler ve ilanlar yayınlayarak 1 Ocak 1788 yılında The Times adını almıştır.

Kurucusu’nun oğlu olan ikinci John Walter 1803'te gazeteyi devralmış ve sayfa sayısını dörtten on ikiye çıkarmıştır. 1848 yılında The Times, İngiltere’nin önde gelen ulusal mecmuası ününe kavuşmuştur. 1817'den 1841'e kadar görev yapmış olan İlk büyük liberal editörü Thomas Barnes zamanında gazete birçok insan tarafından “gürleyen” olarak tanımlanan bağımsız bir gazeteye dönüşmüştür. 1800'lerin ortalarına kadar İngiliz kamuoyu nezdinde saygı gören bir etkiye sahip olmuş ve trajı 1815'te 5.000'den, 1850'de

40.000'e yükselmiştir. The Times, kılı kırk yaran titizlikte haberler için kesin standartlar getirmiş, editöryal görüşü bağımsız ifade gücü yüksek olduğundan bu standartlar gelenek halini almıştır. İngiliz kuruluşunun özü olarak görülen gazetenin editörlüğüne 1841 yılında John T. Delane getirilmiştir. Delane’nın 36 yıllık görev süresi boyunca parlak haberciliğinin izleri, her açıdan gazetenin tüm yönlerinde kendini göstermiştir. Delane, Times’ın ulusal yayın alanının genişlediği sırada dünyanın ilk savaş muhabiri olan

William Howard Russell’ı Kırım Savaşı’nı (1853-56) bildirmesi için işe almıştır.

Böylelikle İngiliz Hükümeti, Rus barış tasarılarını ilk kez The Times'dan öğrenmiştir. 19. yüzyılın sonlarında İrlanda kahramanı Charles Stewart Parnell aleyhine yapılan sahteciliğin yanlışlıkla yayınlanması The Times’ın finansını, itibarını ve tirajını ciddi bir

şekilde düşürmüştür. Bu durumdan kurtarma çabalarının bir parçası olarak The Times,

9. ve 10. basımların reklam ve satışı için Encyclopædia Britannica'nın yayıncılarıyla bir anlaşmaya girmiştir. Northcliffe Vikontu Alfred Harnsworth 1908 yılında gazeteyi alana kadar The Times, finansal açıdan garanti altında olmamıştır. Fakat gazetenin editöryal

şöhreti Lord Northcliffe 1922 yılında vefat edene dek kötüye gitmeye devam etmiştir.88

Günümüzde de yayın hayatına devam eden The Times’ın 1785-2012 yılları arasını kapsayan geniş arşiv olanakları araştırmacılar tarafından kullanılmaktadır. The Times’ın gazeteciliğine ilişkin bir basın tarihçisi olan Alan Nevins 1959 yılında şunları söylemiştir:

“Bir asırdan uzun bir süredir, The Times Büyük Britanya’nın siyasî yapısının ayrılmaz ve önemli bir parçası olmuştur. The Times’daki haberler ve köşe yazıları genel olarak dikkatle koordine edilmiş ve çoğu zaman samimi bir sorumluluk hissiyle ele alınmıştır. Gazete, köşelerinde bazı önemsiz şeylere yer vermekle birlikte gazetenin asıl vurgusu, Britanya’nın çıkarlarını gözeten bir yaklaşımla ele alınan önemli toplumsal hadiselerdir. Bu yaklaşımda yol gösterici olmak adına editörler uzun dönemler boyunca

Büyük Britanya’nın Başbakanlık Konutu (10 Downing Street) ile yakın temas halinde olmuşlardır.”89

88 https://www.britannica.com/topic/The-Times, E.T: 21 Şubat 2019.

89 Alan Nevins, “American Journalism and Its Historical Treatment,” Journalism Quarterly, 1959, s.

411-422.

2 Nevins’ın da vurguladığı gibi The Times, yayın hayatına başladığı andan itibaren

İngiliz politikasının sesi olmuş ve İngiliz çıkarlarını koruyup bu eksende faydalı olabilmeyi adeta ilke edinmiştir. Zira çalışmamızın ilgili olduğu 1920 yılına dair haberlerinde The Times, Türkler ve Ermenilere ilişkin haberleri dünya kamuoyuna duyururken, özellikle Ermeniler bahsinde yanlı ve güdümlü bir habercilik anlayışı sergilemektedir. Bunu yaparken dönemin yeni medya aracı olan propaganda yöntemini kullanmış olduğu açıktır. Bu bağlamda propagandanın ne olduğu, nasıl kullanıldığı hakkında bilgi vermek gerekmektedir.

B. Propaganda Ve İngiltere

Propaganda kelimesi, Latince “propagare” kökünden gelmekte olup, Türk Dil

Kurumu Büyük Sözlüğü’nde “Bir öğreti, düşünce veya inancı başkalarına tanıtmak, benimsetmek ve yaymak amacıyla söz, yazı vb. yollarla gerçekleştirilen çalışma, yaymaca.” şeklinde tanımlanmaktadır.90 Bir diğer propaganda tanımı ise şöyledir: “Bir bireyin veya grubun başka bireylerin veya grupların tutumlarını belirleyip biçimlendirmek, kontrol altına almak veya değiştirmek için haberleşme araçlarından yararlanarak ve bu bireylerin veya grupların belirli bir durum veya konumdaki tepkilerinin kendi amaçlarına uygun tepkiler şeklinde olacağını umarak giriştikleri bilinçli bir faaliyettir. Propagandacı bu tür bir girişimde bulunan tek bir birey olabileceği gibi, bir grup da olabilir.”91

Propagandanın tarihine baktığımızda yazılı metinlerde ilk kez kullanımının 1622 yılında Papa Gregory tarafından gerçekleştirildiği görülmektedir. Katolik kilisesinin silah

90Büyük Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu Yayınları, 2011.

91Sezer Akarcalı, İletişim Ve Propaganda, Ankara, 2003, İmaj Yayınevi, s.10.

3 gücüyle inancı benimsetme faaliyetleri bir dizi başarısızlıkla sonuçlanınca Papa Gregory, kilise doktrinlerini insanlara “kendi istekleri” doğrultusunda benimsetebilmek için

Papalık Propaganda Ofisini kurmuştur. Böylelikle propaganda kelimesi Katolikler için eğitim, vaaz anlamına gelirken, protestanlar için olumsuz bir anlam teşkil etmiştir.92

Başlangıçta Katolikliği sistemli bir şekilde yaymak için geliştirilen propagandanın zaman içerisinde iki farklı sonucu ortaya çıkmıştır. Birincisi; kamuoyunu kontrol etmek böylece kitlelerin eylemlerini güdümlemek isteyen başka propagandacılara örnek olması, ikincisi ise kamuoyunun günümüzdeki biçimiyle kontrol edilmesiyle sonuçlanan uygulamaları kolaylaştırmasıdır. İlk anlamıyla herhangi bir doktrini yaymak için kurulan örgütleri ifade eden propaganda terimi, sonraları doktrinin kendisini, daha sonra ise yararlanılan tekniklerin tamamını ifade etmeye başlamıştır.93 Zaman içerisinde uygulama alanı genişleyen bu yöntem, I. Dünya Savaşı ile birlikte büyük kitlelerin yönlendirilmesinde etkin rol oynamıştır. Konuya ilişkin Justin McCarthy şu sözleri dile getirmektedir:

“Birinci Dünya Savaşı sırasında propaganda için pek çok sebep vardı, fakat bunlardan en yaygını düşmanı kötü gösterme arzusuydu. Bütün propaganda organizasyonları düşmanlarının iyi taraflarını hasıraltı etmeyi ve kötü taraflarına vurgu yapmayı amaçlamaktadır. Propaganda insanların şeytana – kötüye karşı düzenlenen kutsal bir savaşta savaşıyormuş gibi hissetmelerini sağlar. Bu bakımdan Birinci Dünya

Savaşı’nda bir tarafın diğerinden daha kötü olduğunu vurgulamak propaganda ihtiyacını doğurmuştur.”94

92 Anthony Pratkanis & Elliot Aronson, Propaganda Çağı, İstanbul , 2008,Paradigma Yay. s. 10.

93Terence Qualter, Propaganda Teorisi Ve Propagandanın Gelişimi, Newyork, 1962, Çev : Ünsal Oska,

Random House, s. 279.

94 Justin McCarthy, İngiliz Propagandası, Wellington Evi Ve Türkler, Ankara, 2002, Yeni Türkiye Yay.

4 Birinci Dünya Savaşı, propaganda yönteminin belirgin olarak kullanıldığı, askerî ve ekonomik savaşların yanında propaganda harbinin de gün yüzüne çıktığı ilk savaştır.95

Bu yöntemi en iyi ve en sistematik biçimde kullanan devlet ise İngiltere olmuştur. Zira

Rusya’ya karşı kendi tarafında hiç olmazsa tarafsız bir Amerika Birleşik Devletleri’nin varlığı İngiltere için çok önemliydi. Bunu sağlamak adına Türklerin Hristiyan düşmanı olduğu, Almanların ise onlara destek verdiği konusunda kamuoyunun ikna edilmesi gerekiyordu. Kamuoyunun fikrini değiştirme hususunda güvenilen ve Dışişleri Ofisi'ne bağlı bir birim olarak çalışan İngiliz Kurumu, ilk başlarda Savaş Propaganda Bürosu olarak adlandırılmaktaydı. Bu büro 1914 yılında Wellington Evi'nde bulunmaktaydı ve büronun direktörü şeref payesine sahip olan C. F. Masterman idi. 1916 yılı Aralık ayında bu büro, Albay John Buchan yönetiminde bir enformasyon bölümüne dönüştürüldü ve

Masterman da Buchan'ın yardımcılığına getirildi. Daha sonra, 1918 yılında Lord

Beaverbrook'un nezaretinde bir Enformasyon Bakanlığı kuruldu. Fakat İngiliz propaganda faaliyetlerine katılan insanlar için propaganda ofisi her zaman aynıydı ve basitçe Wellington Evi (House) olarak tanınmaktaydı.96

İngiliz propaganda faaliyetleri o döneme göre oldukça ileri bir seviyede idi.

Wellington Evi’nin kendisine bağlı 54 personeli bulunuyordu, diğer bakanlıklar ve birimlerden yardım alarak kitlesel bir girişim örneği sergilemekteydi. Wellington Evi'nin

1915 Haziran ayındaki ilk raporu, 17 ayrı dilde yazılarak yayınlanmış olan yaklaşık 2.5 milyon nüsha kitap, broşür ve diğer yazılı propaganda gereçlerini sıralamakta, 1916

Şubat’ındaki ikinci rapor ise, dağıtılan 7 milyon nüshanın listesini vermektedir. İngiliz

95 Mustafa Mutlu, Vietnam’dan Körfez’e Savaşlarda Kamuoyu Oluşumu, İstanbul, 2003,Okumuş Adam

Yay. s.124.

96 Justin McCarthy, “Birinci Dünya Savaşı’nda İngiliz Propagandası Ve Bryce Raporu”, 2007, Yeni

Türkiye Dergisi, S. 37.

5 Propagandası 1914 yılında 45 değişik yayın dağıtmıştır; bu rakam 1915 yılında 132'ye,

1916'da 202'ye ve 1917 yılında ise 469'a çıkmıştır. 1917'den sonraki yıllara ait kayıtlar bulunmamakla birlikte sayının giderek artmaya devam ettiği tahmin edilebilir.

Wellington Evi, İngiliz hükümetinin en iyi beyinlerinden bazılarını bünyesinde toplamıştı, Tarihçi Arnold Toynbee de bunlardan biridir. Toynbee, 1914 yılından itibaren

Wellington Evi'ne danışmanlık yapmaktaydı ve 1917 yılına kadar da her gün toplanarak propaganda politikalarını belirleyen siyaset belirleme komisyonunda yerini aldı. Bu komisyonda Toynbee’ye, Lewis Namier, J. W. Headley Morley ve bir Oxford Klasikçisi olan Edwyn Bevin ile pek çok tarihçi daha eşlik etmekteydi.97

İngiliz yazar Gordon Martel tarafından “propagandacı” olarak tanımlanan Arnold

Toynbee ve 1877 yılında yayımladığı “Maveray’ı Kafkas ve Ararat” adlı kitabıyla Türk düşmanlığı yaparak Ermenileri kışkırtan Lord James Bryce’ın ortaklaşa hazırladıkları tamamı Ermeni kaynaklarına dayandırılan “1915-16 yılları arasında Osmanlı

İmparatorluğu’nda Ermenilere yapılan İşlem” başlıklı kitap, İngilizlerin savaş amaçları için yayımladıkları en başarılı ve en kötü etkisi olan yayınlardandır. Bu propaganda kitabı, daha sonra Mavi Kitap (Blue Book) olarak anılmıştır. Mavi kitabın çok başarılı olması, “kırım, vahşet ve barbarlık” hikâyelerine yer vermesiyle alakalıdır. İngiliz yazarlar Philip M. Taylor ve Michael Sanders’e göre “kırım vahşet ve barbarlık” haberlerini çıkaran ve dünyaya duyuran İngiliz basınıydı. İngiliz propagandacıları uydurulan bu hikâyeleri çok beğenmiş ve gazetelerde manşet olarak yayımlamışlardır.98

97 Justin McCarthy, İngiliz Propagandası, Wellington Evi….

98 Salahi Sonyel, “Birinci Dünya Savaşı Günlerinde Türk- Ermeni İlişkileri Ve İngiliz Propagandası”,

Belleten, Ankara, 1994, C. LVIII, Ağustos S. 202, Türk Tarih Kurumu Yay.

6 Bu gazetelerden en önemlisi, her daim İngiliz hükümetlerinin propaganda gücünü

üstlenerek İngiliz siyasetinin basın ayağını oluşturmuş olan The Times gazetesidir. The

Times’ın Birinci Dünya Savaşı ve akabinde Ermenileri konu ettiği haberlerin neredeyse tamamına yakını kışkırtı ve duygu sömürüsünün ön plana çıkarıldığı söylemleri içermektedir. Sıklıkla talep edilen yardımlar, organize edilen fonlar sefil ve perişan bir

Ermeni kadın figürü resmedilerek gazete sayfalarında yerini almıştır. Görsel ve duygusal

öğelerin kullanıldığı propaganda biçiminin örneklerine fazlasıyla yer verilmiştir.

İngiltere’nin Ermeniler için dünya kamuoyu nezdinde oluşturmayı hedeflediği toplumsal algı ve bellek yaratımı The Times gazetesi vasıtasıyla gerçekleştirilmiş, böylelikle etkisi uzun yıllar sürecek olan bir karalama faaliyetine girişilmiştir. Zira propaganda düşmanı sadece savaş zamanı kötülemekle kalmaz, etkisi manipüle ettiği zihinler aracılığıyla nesiller boyu aktarılır.

II. THE TIMES KAYNAKLI AKADEMİK ÇALIŞMALAR VE 1920 YILI

HABERLERİNİN ANALİZİ

A.The Times’a İlişkin Akademik Çalışmaların Durumu

235 yıldır basın hayatında etkinliğini sürdürmesi ve İngiliz siyasetini yansıtan

önemli bilgiler içermesi sebebiyle The Times’ın, Türkiye’deki akademik çalışmalarda kaynak olarak kullanıldığı görülmektedir. Ulusal Tez Merkezi’ne göre; 2020 yılı Ocak ayı verileriyle söz konusu gazete kaynaklı dokuzu yüksek lisans, ikisi doktora olmak

üzere on adet tez yapılmıştır.

İlk olarak yüksek lisans tezlerine bakıldığında, Sakarya Üniversitesi’nden Doç.

Dr. Haluk Selvi danışmanlığında Dilara Uslu tarafından 2006 yılında yapılmış olan “The

Times’a göre Türkler Ve Ermeniler (1918-1919)” adlı tez çalışması, tezlerde incelenen

7 dönemlerin devamlılığını sağlaması ve araştırmacılara bütüncül bir katkı sağlayabileceği fikrinden hareketle, 1920 yılını çalışmayı akla getirmiştir. The Times kaynaklı diğer yüksek lisans tezlerine baktığımızda, 2006 yılında Sakarya Üniversitesi’nde yine Doç. Dr

Haluk Selvi danışmanlığında “The Times Gazetesi’ne Göre 1896-97 Yıllarında Ermeni

Sorunu “ başlıklı çalışmanın Yüksel Kabadayı tarafından yapıldığı görülmektedir. 2008 yılında Sakarya Üniversitesi’nden Doç. Dr Enis Şahin’in danışmanlığında “The Times

Gazetesi’ne Göre 1883- 1895 Yıllarında Ermeni Meselesi” başlıklı çalışmanın Yener

İslamoğlu tarafından yapıldığı belirtilmektedir. Yine Doç. Dr Enis Şahin danışmanlığında

“The Times Gazetesi’ne Göre Sovyet Tehdidi Karşısında Avrupa’ya Yönelik Amerikan

Yardımları (1947-1952)” adlı çalışmanın Nesrin Akkor tarafından 2010 yılında yapıldığı görülmektedir.

Hacettepe Üniversitesi’nden Doç Dr Mehmet Özden ve Yrd. Doç. Dr Bekir Koç danışmanlığında “The Times Gazetesi’ne Göre Tanzimat Dönemi (1838-1878)”adlı

çalışmanın 2010 yılında yapıldığı belirtilmektedir. Sakarya Üniversitesi’nden Doç. Dr

Kenan Olgun danışmanlığında “The Times Gazetesi’ne Göre Kıbrıs (1878-

1914)”başlıklı çalışmanın Emrah Balıkçıoğlu tarafından 2012 yılında yapıldığı görülmektedir. On Dokuz Mayıs Üniversitesi’nden Doç. Dr Bünyamin Kocaoğlu danışmanlığında “The Times Gazetesi’ne Göre İkinci Dünya Savaşı Sırasında Türk Dış

Politikası” başlıklı çalışmanın İlker Cender tarafından yapıldığı belirtilmektedir. Son olarak Kocaeli Üniversitesi’nden Doç. Dr. Esma Torun Çelik danışmanlığında “Millî

Mücadele Örgütlenme Döneminin İngiliz The Times Gazetesi’ndeki Yansımaları” başlıklı çalışmanın İsmail Hakkı Paslı tarafından 2019 yılında yapılmış olduğu görülmektedir.

8 The Times kaynaklı doktora tezlerine bakıldığında ise ilkinin, 2004 yılında

Ankara Üniversitesi’nden Prof. Dr Yücel Özkaya danışmanlığında “The Times

Gazetesi’ne Göre Osmanlı İmparatorluğu’nda Azınlıkların Durumu (1908-1918) başlığıyla İlay İleri tarafından yapıldığı görülmektedir. Diğer bir doktora tezinin ise, yine

Ankara Üniversitesi’nden Prof Dr. Hamiyet Sezer Feyzioğlu danışmanlığında “The

Times Gazetesi’ne Göre Balkan Savaşları” başlığıyla Levent Şarlak tarafından 2018 yılında yapıldığı bilgisine ulaşılmaktadır.

Ulusal Tez Merkezi’nin verilerine göre; tarih alanı dışında The Times kaynaklı bir diğer tezin, 2011 yılında İstanbul Üniversitesi gazetecilik bölümünden Prof Dr Murat

Özgen danışmanlığında Hakan Silahsızoğlu tarafından, “Yeni Milenyumda Türkiye Ve

İngiltere’de Yazılı Basında Çıkan Tiyatro Eleştirileri Yazılarının Karşılaştırılması:

Cumhuriyet Ve The Times Örnekleri” başlığıyla yapıldığı bilgisine ulaşılmaktadır.

Özetlemek gerekirse, tarih alanında The Times kaynaklı sekiz adet yüksek lisans tezi ile iki adet doktora tezi, gazetecilik alanında ise bir adet yüksek lisans tezi mevcuttur.

Belirttiğimiz akademik çalışmaların yanısıra The Times’ın, özellikle tarih ve gazetecilik alanında basın üzerine çalışan gerek yurtiçi gerekse yurtdışındaki araştırmacıların sıklıkla başvurduğu kaynaklardan biri olduğu görülmektedir. Örneğin

Sevtap Demirci’nin Cambridge Üniversitesi’nde 1990’da yaptığı yüksek lisans tez

çalışması, İngiliz kamuoyunun 1908-09 Bosna Krizi'ne ve 1912-13 Balkan Savaşları’na nasıl baktığı dönemin İngiliz gazeteleri aracılığıyla sunulmuştur. Doğal olarak bu gazeteler arasında diğer pek çok İngiliz gazetesi gibi The Times da bulunmaktadır.99

99 Levent Şarlak, “ The Times Gazetesi’ne Göre Balkan Savaşları”, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yakınçağ Tarihi Anabilim Dalı, Basılmamış Doktora Tezi, 2018, s. VII., Ulusal Tez Merkezi, E.T. 8 /01/ 2020.

9 Bununla birlikte The Times gazetesi, yüksek lisans ve doktora tezleri dışında sayısız makalelere ve araştırma eserlerine de kaynaklık etmiştir.

B. The Times’ın 1920 Yılı Haberlerinin Değerlendirilmesi

The Times gazetesinin 1920 yılında Türkler ve Ermenileri ele aldığı haberler, yapılan okumaların ardından dilimize çevrilmiş ve konuları bağlamında dört ana bölümde tasnif edilmiştir. Tezin ikinci ve üçüncü bölümüne ilişkin toplam 55, dördüncü bölüme ilişkin 60, beşinci bölüme ilişkin ise, 46 adet habere ulaşılmıştır.

The Times’ın ana ve alt başlık halinde olmak üzere toplamda 161 başlığın

Türklerle ilgili olanlarında sıklıkla “katliam” anlamına gelen kelimelerin başlık olarak tercih edildiği görülmektedir. Örneğin, defeatla kullanılan “Victims of Turks / Türklerin

Kurbanları”, “Slaughter Of Armenians / Ermeni Kıyımı” ve benzer başlıkların dışında sadece “Armenians Massacres / Ermeni Katliamı” başlıklı 32 adet haber bulunmaktadır.

Öte yandan söz konusu gazetenin Ermenilere ilişkin haber başlıkları ise “ Plea For

Armenians / Ermeniler İçin Talepler”, “Fate Of Armenia / Ermenistan’ın Kaderi”,

“Armenian’s Claim For Freedom / Bağımsızlık İçin Ermenilerin Talebi” şeklinde verilmektedir. Başlıklardan da anlaşıldığı üzere The Times’ın Türkler ve Ermeniler hakkında yaptığı haberlerde tarafsız olma kaygısı gütmediği açıktır.

Haberler, aylara göre içeriklerine ilişkin değerlendirildiğinde, ocak ve şubat ayları itibarıyla gazetenin İstanbul’un geleceği meselesi üzerine yapılan tartışmalara geniş yer verdiği, Fransa’nın İstanbul konusundaki tavrının eleştirildiği, Çukurova’da meydana gelen olayların sıklıkla sözde katliam olarak sunulduğu, Ermenilere ve

Ermenistan’a yardım talebinde bulunulduğu ve ek olarak Kafkasya’ya ilişkin haberlerin gündeme taşındığı görülmektedir. Mart, nisan ve mayıs aylarında ise, İstanbul’un işgaline

10 ilişkin haberlere yer verildiği, Ermenistan’a ilişkin Amerikan mandası fikrinin tartışıldığı,

Türkler ve Ermenilerin Bolşeviklerle ilişkilerinin mahiyeti üzerine tespitler yapıldığı, daha önceki aylarda gündemi oluşturan tüm haberlerin devamına ek olarak sözde barış görüşmelerine ilişkin tartışmaların devam ettiği, Milletler Cemiyeti’nin Ermeni mandasını üstlenmeyi reddetmesi konusu üzerine yoğunlaşıldığı görülmektedir.

Haziran ve temmuz aylarında, Ermenilere ilişkin tüm haberlerin neredeyse aynı başlıklar halinde verilmesinin yanında daha ziyade Kafkasya’daki gelişmeler üzerine odaklanıldığı görülmektedir. Ağustos, eylül ve ekim aylarında Bolşevik ve Ermeni yakınlaşmasının sonucu olarak bölgedeki Ermeni işgali karşısında Türklerin direnişine ve eylül ayı itibarıyla Doğu Harekâtı’nın başlamasına, Türklerin Ermeni işgali altındaki bölgeleri geri almalarına, Fransızlar ve Ermeniler arasında çıkan anlaşmazlıklara değinilmektedir. Kasım ve aralık aylarına gelindiğinde ise, Türklerin Doğu Harekâtı’nda başarılı olmaları, Ermenilerin İtilaf Devletleri tarafından yalnız bırakıldığı ve acil yardım edilmesi gerektiği yönünde haberlerin gündemi oluşturduğu görülmektedir.

Tez çalışmasının konusu çerçevesinde genellediğimiz konulara ek olarak belirtmek gerekir ki, 1920 yılında Millî Mücadele Hareketi ve Mustafa Kemal Paşa’nın etkinliği yakından takip edilmesine rağmen İtilaf Devletlerinin dolayısıyla The Times’ın bu hususa dikkatleri 1921 başından itibaren yoğunlaşmıştır. 1920 yılında daha ziyade

çalışmamızda bölümlendirdiğimiz konular üzerinde durulduğu görülmektedir.

11 İKİNCİ BÖLÜM

THE TIMES’A GÖRE (1920) OSMANLI DEVLETİ

I. 1920 YILINDA OSMANLI DEVLETİ’NDE GENEL DURUM

Osmanlı Devleti açısından 1920 yılı, Birinci Dünya Savaşı’nın yıkıcı etkilerinin devam ettiği sıkıntılı bir süreci işaret eder. XX. yüzyılın başından itibaren süregelen savaşlar silsilesi, Osmanlı Devleti’ni müşkül bir durumda bırakmıştır. 1914-1918 Birinci

Dünya Savaşı’nı sona erdiren Mondros Mütarekesi’nin ağır şartları altında ezilen devlet, bir yandan İtilaf Devletleri’nin ülke içerisinde yarattıkları askerî ve sosyal kaosla diğer yandan uluslararası boyutta tırmandırdıkları diplomatik kriz ve baskılarla baş etmeye

çalışmıştır.

Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle birlikte İtilaf Devletleri, Osmanlı Devleti ile barış anlaşması yapma gayreti içine girmişlerdir. İngiltere Başbakanı Lloyd George barış görüşmelerinin onbeş gün içinde tamamlanabileceğini söylemesine rağmen anlaşmanın imzalanması iki yıl sürmüştür.100

Galip devletlerin uzun süre mutabakata varamamasındaki en önemli neden; 1915-

1917 yılları arasında yapmış oldukları gizli anlaşmalarla Osmanlı Devleti’ni kendi aralarında paylaşmalarıdır. Osmanlı Devleti’nin içine sürüklendiği bu durum, ülkenin

İtilaf Devletleri tarafından işgalini kolaylaştırmıştır. Anadolu’nun bölgeler hâlinde paylaşımı ve işgali, milletin Millî Mücadele Hareketi etrafında toplanması sonucunu doğurmuştur. Bu hareket kısa sürede Anadolu merkezli bir Ankara Hükümeti meydana

100 David Fromkin, Barışa Son Veren Barış, İstanbul, 1994, s. 401.

12 getirmiş, böylelikle padişah ve halife eksenli bir İstanbul Hükümeti yanında milletin iradesinden doğmuş bir Ankara Hükümeti ortaya çıkmıştır.

Milli Mücadele açısından 1920 yılı, Mustafa Kemal Paşa’nın “Devlet kurucusu” olarak ortaya çıktığı bir yıldır. Yeni Türkiye Devleti tarih sahnesine çıkmış, ulusal kongreler döneminden Türkiye Büyük Millet Meclisi dönemine geçilmiştir. Kuva-i

Milliye düzenli orduya dönüşmeye başlamıştır. Yasama, yürütme, yargı güçleriyle tam bir devlet ortaya çıkmış, Anadolu’da otoritesini kurmuş ve dış münasebetlerini geliştirmeye koyulmuştur.101

İngiltere’nin Türkiye politikası açısından 1920, “Sevres yılı” demektir. 10

Ağustos 1920’de İstanbul Hükümeti’ne imzatılan Sevres Antlaşmasıyla artık olaylar

Sevres mihveri etrafında gelişmeye başlamış, özellikle Nisan 1920 ‘den Aralık 1920 yılına kadar olan dokuz aylık sürenin ilk yarısı Türklere bu antlaşmayı imzalatabilmek için girişilen askerî- siyasî tedbirlerle, ikinci yarısı da onaylatıp yürürlüğe sokma

çabalarıyla geçmiştir.102 1920’de Osmanlı Devleti’nde vukû bulan gelişmelerin ana sebebi, sözde barış antlaşmasına karşı Türk direnişini kırmak amacı taşımaktadır. İtilaf

Devletleri, Türk direnişini abluka altına almak maksatlı eylemlerinde temkinli olmaya

özen göstermiştir. Bu hususta karara varmakta güçlük çektikleri konuların başında

İstanbul’un geleceği meselesi gelmektedir.

101 Bilal Şimşir, İngiliz Belgelerinde Atatürk (1919-1938), TTK Basımevi, C. 2, 1975, Ankara, s. 9.

102 Bilal Şimşir, İngiliz Belgelerinde…… s.9.

13 A. İstanbul’un Geleceği Hakkındaki Tartışmalar

Osmanlı Devleti’nin toprak paylaşımında ortaya çıkan en önemli konulardan biri

İstanbul ve Boğazlar’a tanınacak yeni statünün tespitiydi. Amerika’nın Türk toprakları

üzerinde manda kabul etmeyeceğinin anlaşılmasından sonra inisiyatif bölgenin geleceğinde söz sahibi iki devlet olan Fransa ve İngiltere’ye kalıyordu. Fransız ve İngiliz devlet adamları barış konferansının Türkiye ile ilgili meselelerde bir karara varmasından

önce kendi aralarında gizli görüşmelerde bulunuyorlardı.

1919 Aralık ayı içerisinde üç defa bir araya gelen Fransız ve İngiliz yetkililer,

Avrupa’daki Türkiye’nin geleceği ve İstanbul’un kontrolü veya İstanbul’a ne şekilde bir yönetim tanınacağı, Padişah’ın İstanbul’da bırakılıp bırakılmayacağı; bütün Türk topraklarının veya bir kısmının herhangi bir büyük devlete veya devletlere manda olarak terk edilip edilmeyeceği; terk edilecekse Türklere tanınacak bağımsızlığın derecesi, eğer manda verilmez veya kabul edilmezse bir çeşit milletlerarası kontrole gerek olup olmayacağı gibi meseleler üzerinde tartışıyorlardı. Konferans öncesi gerçekleşen bu gizli görüşmelerde İstanbul’a ilişkin nihaî bir karara varılamamış, taraflar kendi tezleri ile ilgili projeler hazırlamaya koyulmuşlardır.103İngiltere Başbakanı Lloyd George Türklerin

İstanbul’dan kesinlikle çıkarılmaları gerekliliğine inanıyordu.104 Lloyd George’un Türk yönetimi hakkındaki görüşlerini dile getirdiği Kasım 1914’deki konuşmasında Türklere ilişkin fikirleri, İstanbul’un geleceğinin nasıl şekşğpilleneceği tartışmalarının yapıldığı 23

Şubat 1920 tarihli The Times gazetesinin haberinde yinelenmektedir. Haberde George şu sözleri dile getirmektedir:

103 Taner Baytok, İngiliz Belgeleriyle Sevr’den Lozan’a Dünden Bugüne Değişen Ne Var?, İstanbul,

2007, Doğan Kitap, s. 69/78.

104 Taner Baytok, İngiliz Belgeleriyle…., s. 42.

14 “Türkler, bir insanlık kanseri, vücutta yavaş yavaş yayılan şiddetli bir ıstıraptır.

Kanlı çarıklarının sesleri tüm toprakları yakıp kavurmakta, yaşamı ve bereketi

soldurmaktadır. Yönetimlerine tabi olan insanlar yüzyıllar boyunca onların

miskinliğinin, acziyetinin ve ihtirasının kurbanı olmuştur. İnsanlığa karşı kabarık

kepazelik sicilleri için Türklerden nihaî olarak hesap sorulacak olmasından

memnunum.”105

Lloyd George ve hükümetinin Türklerin Avrupa’dan tamamen atılmalarını

öngören tutumu karşısında Fransa bu fikri sakıncalı bulmakta ve daha ortalama bir yol izlenmesi gerektiği kanısını taşımaktaydı. Fransa’nın İstanbul’un geleceğine yönelik teklifinde Türklerin İstanbul’dan çıkarılmalarını ancak müslüman kamuoyunu tatmin edebilmek için Sultan- Halife’ye Vatikan’daki papanınkine benzer bir statü tanınması

öngörülmekteydi. Ancak Fransa’nın bu teklifi, halifeye tanınacak bu tarz bir yetkiyle meselenin halledilemeyeceği gerekçe gösterilerek kabul edilmedi. Asıl sorun İstanbul ne olacaktı? Kent, kim tarafından yönetilecekti? İngiliz yöneticilerin büyük güvenini kazanan ve alınacak kararlarda sık sık fikrine başvurulan Yunanistan Başbakanı

Venizelos ise Türklerin İstanbul’dan her ne pahasına olursa olsun atılmalarını istemekte ancak herhangi bir devletin mandaterliği yerine milletlerarası bir yönetimin İstanbul’da söz sahibi olmasını önermekteydi. Venizelos’a göre milletlerarası bir yönetim ileride olabilecek bir Rus saldırısına karşı koyabilirdi.106

Görüldüğü üzere İtilaf güçlerinin İstanbul’un geleceği hususunda üzerinde hemfikir oldukları bir çözüm söz konusu değildi. 1920 yılının ilk aylarından itibaren

İstanbul meselesi barış antlaşmasının tarafı olan devletlerin sıcak gündemini

105 The Times, Cabinet, 23 Şubat 1920.

106 Taner Baytok, İngiliz Belgeleriyle.. , s. 43.

15 oluşturmuştur. Konu ile ilgili gelişmeler en ince ayrıntısıyla günbe gün The Times’ın sayfalarında tartışılmıştır. 13 Ocak tarihli haberde İstanbul’un hilafet makamı olarak kalmasına karşın Türk hükümetinin başkenti olma vasfından alıkonulması yönündeki savlar, gazetenin İstanbul muhabiri tarafından ele alınmaktadır. Haberde barış konferansında kuvvetle muhtemel kabul edileceği düşünülen, Türk Hükümeti’nin,

Hilafetin başkenti olmayı sürdürecek olan İstanbul’dan başka bir yere aktarılması planının Türk çevrelerinde güçlü kaygılar yarattığı belirtilmektedir. The Times’ın

İstanbul muhabirine göre; konu ile ilgili görüş sahibi olan ve savaş zamanından itibaren

Türk yanlısı olduğu söylenemeyecek İngiliz ve müttefik mukimlerin büyük çoğunluğu böylesi bir çözümün uygulanabilir olduğunu düşünmemektedirler. Onlara göre; Bursa haricinde hiçbir Anadolu şehrinde hükümet için uygun binalar ve resmi görevlilerin kaçınılmaz göçünü karşılayabilecek yerleşim olanakları bulunmamaktadır. Ayrıca son yıllarda ilerleme kaydetmiş olan Türk kadınının özgürleşmesi süreci büyük ölçüde gerileyecektir. Türk Hükümeti, Boğazların açık tutulduğu bir ya da birden fazla mandaterin kontrolü altında İstanbul’da kalabilecekken, şu anda da sorun çıkarmakta olan askeri maceraperestlerin ellerine düşmesi halinde kontrolün daha zor olacağı Anadoluya neden taşınması gerektiği sorgulanmalıdır. Hükümeti, İstanbul’dan çıkararak ilerlemenin gözardı edilemeyecek ölçüde yavaşladığı Anadolu içlerine sürmek Türk yönetici sınıfı ile temas halinde olmayı engelleyecektir.107

Haberde bahsi geçen “Türk yönetici sınıfı ile temas” halinde olmanın önemine

Türkiye ile yapılacak olan barışın esaslarının tartışıldığı 4 Şubat 1920 tarihli haberde değinilmektedir. The Times’ın İstanbul muhabirinin haberine göre; Türkiye’de siyasi etkinliği olan yönetici-efendi sınıfı, İstanbul’un imparatorlukta yaşanılacak tek yer olduğuna inanmaktadır ve burada kalmasına izin verildiği takdirde büyük fedakârlıklara

107 The Times, Future Turkish Capital, British Opinion In Constantinople, 13 Ocak 1920.

16 ve imtiyazlara rıza gösterecektir. Türkiye’den ayrı bir İstanbul, azılı liderlere (Mustafa

Kemal ve arkadaşlarından söz edilmekte) sağlanacak erat takviyesi anlamına gelmektedir.

Oysa Avrupa’nın sıkı kontrolü altında İstanbul’u Türklerin başkenti olarak bırakmak

Çukurova, “Ermenistan” ve hatta İzmir için ölecek veya bu uğrunda başkalarına para

ödeyecek insanların sayısını büyük ölçüde azaltmış olacaktır.108

The Times İstanbul muhabirinin aksine Türklerin kesinlikle İstanbuldan

çıkarılmaları gerektiğini savunan İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon, konuya ilişkin bir takım tespitlerde bulunmaktaydı. Curzon’a göre; yeni bir Türk milliyetçiliğiyle karşılaşmak kaçınılmaz ise, bunun Bursa’daki padişah yerine İstanbul’daki padişah tarafından yönetilmesi, ilhamını oradan alması daha tehlikeliydi, Anadolu’da Mustafa

Kemal’in önderliğindeki bir milliyetçi parti sıkıntı çıkarabilirdi fakat İstanbul’dan yönetilen bir parti daha da büyük bir sorun oluşturacaktı.109

Görüldüğü üzere Başbakan Lloyd George ve Dışişleri Bakanı Lord Curzon başta olmak üzere İngiliz Hükümeti, Türkleri İstanbul’dan çıkarma konusunda kendi savlarını geliştiriyor ve bu eksende hareket ediyorlardı. Zira İngiltere için Türkleri başkentinden atmak, Doğu Avrupa’nın selahiyeti açısından elzemdi. Bu politikanın yansımalarına The

Times gazetesinin 19 Şubat tarihli haberinde rastlanmaktadır. Haberde; Türk yönetiminin

Avrupa’dan tamamen çıkartılması ile ilgili müzakereye az bir zaman kaldığı belirtilmekte ve Türk topraklarının mümkün olan en dar limitler içerisinde sınırlandırılmasının,

108 The Times, Peace With , 4 Şubat 1920.

109 Taner Baytok, İngiliz Belgeleriyle…s. 80.

17 Çanakkale Boğazı ve Boğazlar üzerindeki Türk kontrolünün sona erdirilmesinin özellikle vurgulandığı ve çözüm önerisinde bu yönde değişiklikler yapıldığı belirtilmektedir.110

Şubat ayının ortalarından itibaren İstanbul’un geleceği hakkındaki tartışmalar

Birinci Londra Konferansı (12 Şubat- 10 Nisan 1920 ) kapsamında devam etmiştir. İtilaf güçleri, İstanbul ve Boğazlar ile ilgili görüşlerini muhtıralar halinde sunmuşlardır.

Fransa’nın hazırladığı muhtırada İstanbul’un Türklerden alınmasının tarihî ve dinî yönden bir başarı olarak görülmesine karşın siyasi ve ekonomik açıdan sıkıntılara yol açabileceği üzerinde durulmuştur. Boğazlar üzerinde büyük bir askerî kuvvetin oluşturulmasının, müslüman olmayan halkın korunmasının büyük masraflara neden olabileceği belirtilmektedir. Türkler ile maddî ve manevî ilişkileri diğer İtilaf

Devletleri’nden daha fazla olan Fransa’nın Türkiye’deki tütün tekeli ve sivil yönetim

üzerindeki hâkimiyetinin yanısıra yüzlerce okulu ve hayır dernekleriyle propagandasını yürütebildiğinden söz edilmektedir. Ayrıca muhtırada İtilaf güçleri kumandanlarının ve

İstanbul’daki temsilcilerinin Türkiye’deki Milliyetçi Hareket’in gelişmesi, Mustafa

Kemal Paşa’nın Anadolu’da kurduğu ordunun kuvveti, İtilaf ordularının derbederliği, yeniden büyük bir askeri gösteriye girişilmeksizin Türkleri İstanbul’dan çıkarmanın güçlüğü hususunda hükümetlerinin dikkatini çektikleri vurgulanmaktadır.111

Hazırladığı muhtıradan da anlaşılacağı üzere Fransa, İstanbul’un Türklerde kalması gerektiği kaanatini taşımaktaydı. Zira Türklerin İstanbul’dan çıkarılmaları halinde yaşanacak olası kargaşa Fransa’nın maddi çıkarını olumsuz etkileyecekti. Bu sebeple Fransızlar İstanbul’un Türklerde kalması gerektiği tezini hararetle savundular.

110 The Times, Turkish Domination, 19 Şubat 1920.

111 Taner Baytok, İngiliz Belgeleriyle…s. 74.

18 Fransa’nın bu tutumunun belirgin olarak ortaya çıktığı konferans sürecinde The Times,

“Türklere Fransız Desteği” başlıklı haberinde konuyu ele almaktadır. Haberde Başbakan

Lloyd George’un gizlilik hususunda son derece ihtiyatlı davranılmasını emrettiği dolayısıyla haberlere ulaşmanın kolay olmadığı fakat ortalıkta birçok dedikodunun gezindiği belirtilirken, Fransa’ya Türkiye’nin Avrupa’da kalıp kalmaması ile ilgili olarak dayanaksız yorumlar yapmakla oldukça ilgili olduğu eleştirisi yapılmaktadır. The Times muhabiri haberinde Fransa’nın önemli yayın organı olan Le Temps gazetesinde çıkan

“kayda değer” olarak nitelendirdiği makaleyi de ele almaktadır. Le Temps’in bağımsız ve kendi kendine yeten bir Türkiye’nin muhafazası için oluşturulan programın altında herhangi bir talî düşünce bulunmadığı belirtilmekte böylece bir kez daha Fransızların bakış açısını ortaya koyduğu vurgulanmaktadır. Le Temps’e göre; yaşama hakkı olan bir ulusun varlığına saygı duyulmalıdır. Yarının Türkiye’si nüfusun çoğunluğunun

Türklerden ya da inançları veya zorunlu ihtiyaçları gereği Türklerle yoldaşlık içerisinde yaşamaya mecbur olanların oluşturduğu bölgelerden terkib olmalıdır. İstanbul başkenti olmaksızın Türkiye ne kendi kendine yetecektir ne de bu şekilde hayal edilebilir bu bağlamda İstanbul başkent olarak kalmalıdır. Bu planlar ne Boğazların uluslararası kontrolüne ne de Türkiye’nin medeni bir şekilde yönetilmesi ve borçlarını ödemesi için alacağı uluslararası yardıma engeldir. Dahası eğer Boğazlarının kontrolünün uluslararası ellerde kalması ve Türkiye’nin ilerlemesi için ihtiyaç duyduğu şekilde Batıdan gelen tüm etkilere açık kalması isteniyorsa, Fransızların da hemfikir oldoğu, tarafsız planın benimsenmesi en güvenilir yol olacaktır. İtalya, Yakın Doğu sorunu ile ilgili olarak

Fransa’nın çözümüne karşı çıkacak güçte değildir, fikir ayrılığının oluştuğu yer

İngilteredir.112

112 The Times, French Support For Turkey, 25 Şubat 1920.

19 The Times’ın aktardığı üzere Le Temps, İtilaf güçlerinin maksadına ilişkin gayet açık tespitlerde bulunmaktadır. Le Temps’e göre; Müslümanların ruhanî lideri olmaya devam edecek olan Sultan’ın Bursa veya Konya’ya sürülmesi müslümanları mutsuz edecek ve bunun uluslararası rakipler tarafından özellikle yapıldığı herkesçe bilinecektir.

Fransız yayın organı ek olarak, Milletler Cemiyetinin rejimi altında bu rakiplerin birdenbire ortadan kalkacağına inanmanın mümkün olmadığı ve insanların değişmeden aynı kalacaklarını vurgulamakta ayrıca İstanbul’un Türklere bırakılması halinde

Haliç’deki “entrika ve yozlaşma” dolu rejimin devam edeceğini öne süren savla dalga geçmektedir. Makale, Trakya ve Batı Anadolu’da gerçekleşebilecek olaylarda hiçbir

şekilde Fransız kanının dökülmemesini talep ederek sonlanmaktadır. The Times muhabiri, Fransa’nın bakış açısını Le Temps’deki makalenin ardından başka bir Fransız yayın organı olan Paris Midi’den örnekler vererek açıklamaktadır. Paris Midi’ye göre;

İngiltere’de anlaşmazlık ile ilgili olarak birbirine karışan iki farklı görüş vardır. Birincisi,

Gladstone’un ruhani torunlarını113görmektir. Bunlar, çoğunluğunu Hristiyanların oluşturduğu bir Avrupa şehrinde kâfirlerin (hristiyan olmayan unsurların) iktidar sahibi olmaya devam etmesine kızgındırlar. Onlara göre; İstanbul’da durum budur ve Sultanı bu

şehirden çıkarmak bir anlamda onu Tanrı adına İstanbul’dan sürmek demektir. Diğerleri ise tüm Hariciye Vekâleti ve uzmanların da aralarında olduğu politikacılardır. Onların

113 1809 yılında Liverpool’da doğan William Ewart Gladstone, Avam Kamarası’nda 1833’ten 1896 yılına kadar altmış üç yıl süreyle görev yapmıştır. Tam dört kez başbakanlık koltuğuna oturan Gladstone’un 1868-

1894 yılları arasını kapsayan başbakanlık döneminde Osmanlı Devleti’ne karşı izlemiş olduğu politikalar

Ermeni Meselesi’ne ivme kazandıran gelişmeleri başlatmıştır. 1876 yılında Bulgaristan’daki çatışmalar esnasında Türklerin “pılı pırtısını toplayıp Avrupa’dan çekip gitmeleri” yönündeki meşhur konuşması daha sonraları “pılı pırtı politikası” şeklinde anılmıştır. Gladstone’un torunları söylemi de bu politikayı işaret etmektedir. Emre Çelik, “Benjamin Disraeli- William Ewart Gladstone Rekabetinde Doğu Sorunu,”

Basılmamış Yüksek Lisan Tezi, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Bölümü, Ankara,

2013,s. 55/58/130.

20 gözünde doğuda barış ancak İtilaf Devletleri’nin düşmanları ve yaşayan tek güç olan

İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin İstanbul ile Asya’daki tüm etki kaynaklarını kaybettiğinde tam olarak gerçekleşecektir. Panislamizmin şakası bile bir yerde onu teşvik etmektir derler, asıl gerekli olan cerrahî bir müdahaledir. Yazar, bu görüşlerin ikisine de karşı bir görüş belirtmemekle birlikte en az bir yıl geç kalındığını söylemektedir. Yazara göre; eğer

İtilaf Devletleri, Sultanı Avrupa’dan atmak istiyorduysa bunu Türkiye ile ateşkes imzalandığı zaman yapmalıydı, sonuç olarak İstanbul Türk kalacaktır.114

Fransa’nın konferansta sergilemiş olduğu İstanbul’un geleceği hakkındaki net tavrı karşısında İngiltere, Türkleri başkentinden atma gâyesinde daha fazla ısrarcı olamamıştır. İngiltere’nin geri adım atmasında daha önce hesap edemediği gelişmelerin ortaya çıkması da etkili olmuştur. Bilhassa sömürgelerindeki müslümanların harekete geçmeleri üzerine İngiltere, İstanbul’un geleceği hususunda fikir değiştirmek zorunda kalmıştır.

A.1. Hindistan Faktörü

İngiliz Kabinesinde tartışılmak üzere Doğu Trakya, İstanbul ve Türkler ile ilgili raporun hazırlanması görevi İngiliz Devlet adamı Lord Curzon’a verilmişti. Ona göre;

İngiltere için Doğu Avrupa’nın esenliği ve huzurunu tehdit eden Türkleri Avrupa’dan uzaklaştırabilmenin en önemli adımı onları İstanbul’dan atmaktı. Hindistan’da yedi yıl valilik yapan ve uzun yıllarını müslümanlar arasında İslam dinini okuyarak geçirdiğini söyleyen Lord Curzon, Halifeliğin merkezi veya İslam dünyasının başşehri olan

İstanbul’un Hindistanlı Müslümanlar için herhangi bir his uyandırmadığı görüşünü savunmaktaydı. Curzon bu iddiasına gerekçe olarak Balkan Savaşı’nda Bulgarlar İstanbul

114 The Times, French Support For Turkey, 25 Şubat 1920.

21 kapılarına dayandığı zaman Hint Müslümanlarının tepkisiz kaldığını gösteriyordu.

Türklerin İstanbul’dan çıkarılmaları halinde müslümanların Doğu dünyasında karışıklığa neden olacakları yolundaki iddialara ise Curzon, bu durumun müslümanları Yunanlılar tarafından İzmir’de girişilen katliamdan daha fazla tahrik etmeyeceği yanıtını veriyordu.

Lord Curzon o tarihlerden bu yana, Anadolu’da milliyetçi hareketlerin başlamasıyla bütün dünyadaki müslüman halkın hislerinde büyük değişiklikler olduğu gerçeğini dikkate almıyordu.115

Anlaşıldığı üzere Birinci Dünya Savaşı’nın ilk yıllarında İngiltere’ye destek veren

Hindistan için Milli Mücadele’nin başladığı 1918-1922 yılları adeta milât olmuştur.

İngiltere’nin neferi olarak Çanakkale, Filistin ve Irak’ ta Müslümanlara karşı savaşan

Hintlilerin, Türk Milli mücadelesinin başlamasıyla Türklerden yana tavır aldıkları görülmektedir. Müslüman tebaası üzerinde gelişen hassasiyeti geç farketmiş olan İngiliz yönetiminin amaçlarını uygulamaya koyarken bazı noktaları dikkate almak mecburiyetinde kaldığı ve hilafet makamına karşı atılacak adımların müslüman sömürgeleri üzerinde farklı tesirlere neden olabileceğinden İngiltere açısından

İstanbul’un geleceği meselesinin Hindistan odaklı bir politikayı gerekli kıldığı anlaşılmaktadır. Hindistan’dan gelen tepkilerin İngiltere’nin Osmanlı Devleti ile ilgili girişimlerinde bağlayıcı olmaya başladığı, İngiliz Hükümeti’nin İstanbul’daki Türk yönetimine son verilmesi yönündeki fikrinin Hintli Müslümanların muhalefetiyle karşılaştığı açık bir biçimde görülmektedir. Bu gelişmelerin akabinde Başbakan Lloyd

George 26 Şubat 1920 tarihli Avam Kamarası’ndaki konuşmasında şöyle demiştir:

115 Taner Baytok, İngiliz Belgeleriyle… s . 79-80.

22 “…… biz dünyanın en büyük İslâm devletiyiz, Britanya İmparatorluğu’nun nüfusunun

¼’i Müslümandır.” 116

Anlaşıldığı üzere yirminci yüzyılın başlarında Osmanlı Devleti ile ilgili dış siyasetinde sömürgelerindeki müslümanların tepkisini dikkate almayan İngiltere,

1920’lerde İslam vurgusu yapma ihtiyacı duymuştur. Halifeliğe ilişkin hassasiyetlerini

İngiliz Hükümeti ile paylaşan Hintli Müslümanlar bu yönde somut adımlar atmışlardır.

Hindistan Halifelik Komitesi 1920 yılının Mart ayında Londra’da Llyod George’u ziyaret etmiş hem Halife-Sultan hem de Mustafa Kemal için desteklerini belirtmişlerdir.117

Komitenin Londra seyahatinin ayrıntılarını The Times’ın sayfalarında bulmak mümkündür. Gazete 24 Şubat 1920 tarihli haberinde halifelik konusunda Hintli müslümanların görüşlerini Barış Konferansı’na bildirmek için Londra’ya gidecek heyetin

Venedik’e vardığını duyurmaktadır. Heyette, Muhammed Ali, Seyyid Hüseyin, Muala

Seyyid, Süleyman Nadvi ve Bay Hanyat bulunmaktadır. Heyet, Lloyd George ve Bay

Montagu118’ya telgraf göndererek, heyetin fikirlerini duyurmadan önce Barış

Konferansı’nın nihaî bir karar almaması çağrısında bulunmuştur.

Meramlarına ilişkin Venedik’ten The Times’a gönderilen başka bir telgrafta

Heyet, temsilcilerinin Bütün Hindistan Halifelik Konferansı’nı oluşturduğu 70 milyonluk

Hint Müslümanlarını temsil ettiğini belirtmiş, İstanbul’un yeterli bir güç bahşedilmiş

116 Ömer Kürkçüoğlu, Türk- İngiliz İlişkileri (1919-1926), Ankara, 1978, Ankara Üniversitesi Siyasal

Bilgiler Fakültesi Yay., s. 82-83.

117 Ömer Kürkçüoğlu, Türk- İngiliz …s. 83.

118 Edwin Samuel Montagu (1879-1924), İngiliz Liberal Politikacı ve dönemin Hindistan’dan sorumlu bakanıdır. Hayriye Yılmaz, “Türk Devriminin Hindistan Ve İran’daki Yansımaları,” Akademik Bakış Dergisi, 2010, C. 3, S. 6, s. 8.

23 padişah tarafından İslam Halifesi ve Kutsal Yerlerin Koruyucusu olarak muhafaza edilmesi çağrısında bulunmuştur. Heyet sözlerine;

“Türkiye ile yapılacak barış anlaşmasında İslâm’ın dinî gereklilikleri ve Müslümanların evrensel hassasiyetlerinin göz ardı edilmesi veya ihlâl edilmesi halinde, İngiliz hükümeti tarafından garanti edildiği ve gözetildiği üzere, şimdiye dek çoğunlukla dinî özgürlük prensibi dolayısıyla geleneksel olarak İngiliz tacına sadakat ve bağlılık duyan Hint

Müslümanlarını şüphesiz ki görülmemiş bir endişe ve memnuniyetsizliğe sürükleyecek ve bu sadakatlerine meydan okuyacaktır.” şeklinde devam etmektedir. 119

25 Şubat 1920 tarihli haberinde The Times, Hintli Müslümanların halifelik makamı ve İstanbul’un Türklerden alınması ile ilgili endişelerine cevap vermiştir. Habere göre; Osmanlı Türklerinin Halifesi diğer müslüman bölgelerde tanınmamaktadır. Sorun dinîdir ve sadece müslümanları ilgilendirmekte ve onların çözebileceği bir nitelik ihtiva etmektedir. Özerklik prensibinin uygulanabileceği her yerde uygulanması gerektiği,

Çanakkale ve İstanbul Boğazlarının uluslararası bir statüde olacağı ancak bu iki geçidin uluslararasılaştırılması hususunda bir sıkıntı teşkil etmemesi koşuluyla İstanbul’un

Türklerde kalabileceği belirtilmiştir.120

Hindistan’daki Müslümanların Türklere verdikleri destek sadece hilafet makamı ve onun başkenti ile sınırlı kalmamıştır. Türklerin Ermenilere karşı giriştiği iddia edilen sözde katliamlar hakkında da Hintli Müslümanların İngiliz devlet adamlarını kınadıkları görülmektedir. Bunun en çarpıcı örneklerinden biri Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra

Hindistan Hilafet Hareketi’nin Londra’daki öncüsü sayılan Seyid Emir Ali ile Vikont

119 The Times, Consul And Russia, 24 Şubat 1920.

120 The Times, Turkey In Or Out Of Europe, 25 Şubat 1920.

24 James Bryce arasında yaşanmıştır. The Times’ın editörüne hitaben kaleme aldığı yazısında Bryce, Çukurova bölgesindeki Ermenilerin Türkler tarafından katledilmesini kınamış olmasının Seyid Emir Ali başta olmak üzere Hintli müslümanların tepkisine yol açtığından söz etmektedir. Seyid Emir Ali’nin bölgedeki olaylara ilişkin tarafsız bir araştırma yapılması talebine karşılık Bryce, konu hakkında İngiltere Dışişleri Bakanlığı tarafından hazırlanmış makale ve kitapları kanıt olarak sunmaktadır. İngiliz devlet adamı, meseleyi ezberlenmiş savlar üzerinden ele almakla beraber Türklerin Yunan ve

Bulgarlara da sözde katliamlar uyguladıkları ithamında bulunmaktadır.121 Vikont

Bryce’ın iddialarına yanıt ivedilikle Seyid Emir Ali’den gelmiştir. The Times editörüne hitaben kaleme aldığı yazısında Seyid Emir Ali şöyle demektedir:

“ 5 Mart Cuma tarihli The Times makalesinde bildirilen Lord Bryce’ın Hint

Müslümanlarıyla ilgili yorumlarında onların davranışlarından “şimdiki zamanda” bahsetmektedir. Dünkü The Times’da yayınlanan mektubunda ise tavrını değiştirmiş ve artık ithamları 1915’e kadar olan sürece yönelik hâle gelmiştir. Başka bir zamanda eminim ki Lord Byrce’ın kendisi de bu kıyaslamadaki hatayı fark edebilirdi. Çünkü gerçekten de kralın Müslüman uyrukları savaş sırasında diğer tarafın beyanlarının incelenmesi için baskıda bulunarak sadakatle hükümeti utandırmaktan kaçınmış,

İngiltere’nin zaferine maddi olarak da destek vermişlerdir, adil oyun için İngiliz milletine yapılan çağrılara aldırış edilmemelidir. Aylardır, Türkiye’deki güç odakları tarafından ele geçirilen Goeben ve Breslau’nun katkılarıyla hareket edenlerin eylemlerini kınarken,

Ermenistan’daki ve Anadolu’daki vakalar için tarafsız ve bağımsız bir Komisyon tarafından soruşturma açılması gerektiğini sürekli olarak talep etmişlerdir. Lord Bryce, kendi raporlarını içerdiğini söylediği Mavi Kitap’ın içeriğini halka açıklamış değildir.

Cenevre’deki Kızılhaç Genel Merkezi’nin direktifiyle soruşturma için Ermenistan’a

121 The Times, Armenian Massacre,11 Mart 1920.

25 gittiği söylenen Danimarka Kızılhaçı’nın raporlarına da ne olduğu bilinmemektedir. Tüm tarafların kusurlarını ortaya çıkaracak tarafsız ve bağımsız bir soruşturma yapılmadığı müddetçe, tanık olduğum kadarıyla sadece Hindistan’da değil tüm Müslüman ülkelerde ortaya çıkan tehlikeli arzuların bir sonu gelmeyecektir. Tekrardan cüret ederek Batı

Asya’nın şu anda ihtiyacı olan şeyin yatıştırma olduğunu söylemek isterim. Ayrıca eklemek isterim ki, ateşe körükle giden duygulara kapılmaktansa, ırk veya din ayrımı gözetmeksizin hepimiz, çabalarımızı çok uzun süredir birbirleriyle çatışmada olan farklı topluluklara barış ve uzlaşma getirmeye yoğunlaştırmalıyız.” 122

Seyid Emir Ali’nin beyanatından da anlaşıldığı üzere, Hintli Müslümanların

İngiliz hükümetine karşı maruzatlarını dile getirirken dikkatli bir yol izlemeye özen gösterdikleri görülmektedir. Gelişmeler karşısında kesin bir önyargı gütmeden tarafsız bir çizgide hareket ettikleri, tebaası oldukları otoriteyle sıkıntılarını diplomasi

çerçevesinde çözmeye çalıştıkları göze çarpmaktadır. İstanbul’un geleceği hususunda

Hintli Müslümanların sergiledikleri ölçülü ve makul strateji, kısa sürede diplomatik bir başarıya dönüşmüştür. Böylelikle İngiltere, İstanbul’un geleceği hakkında daha önce belirlediği politikasını değiştirmiş, İstanbul’un Türklerde kalmasına karar vermiştir.

A.2. İstanbul’un Türklere Bırakılması Kararı ve Akabindeki Tepkiler

Kararın Osmanlı Devleti’ne duyurulduğu haberi 23 Şubat tarihli The Times gazetesinde yer almaktadır. Esasen 19 Şubat tarihli olan ancak 23 Şubat’ta gecikmeli olarak verilen haber şöyledir:

122 The Times, To The Editor Of The Times, 15 Mart 1920.

26 “Bugün, İngiltere Yüksek Temsilcisi, Barış Konferansı’nda, Vezir-i Âzam’a123

İstanbul’un Türk Devletinin hâkimiyetinde kalmasına karar verildiğini bildirmiştir.

Osmanlı Devleti’ne ayrıca İtilaf Devletlerine yapılan saldırılar, Ermeni katliamları ve ateşkesin benzer ihlâlleri sona ermedikçe İtilaf Devletleri’nin barış koşullarını

Türkiye’nin aleyhine değiştirmek zorunda kalacağı hususunda uyarıda bulunulmuştur.124”

İstanbul’un Türklerde kalacağı haberinin Türk çevrelerinde yarattığı etkiye 20

Şubat tarihli “İstanbul’da Türk Egemenliği” başlıklı haberde değinilmektedir. Resmî olmayan fakat güvenilir bilgiye dayandığı düşünülen haberlere göre; Türk basınının

İstanbul üzerindeki Türk egemenliğinin sürdürülmesinden sevinçli olduğu bildirilmektedir.125 Aynı haberde İngiliz ve Fransız kamuoyunun haberin yayımlanış tarzını eleştirdikleri ifade edilmektedir. Zira İtilaf Devletleri'ninYakın Doğu sorununda bir gücün belirli bir çözümü, diğer bir gücün ise başka bir çözümü tercih ettiğinin bilinmesine müsaade etmesinin, aşırılık yanlısı unsurların (Mustafa Kemal ve arkadaşları) diğer taleplerini İtilaf Devletleri’ne dayatmalarına neden olacağı belirtilmekte, bu durumu teşvik etmek yerine önemli kararların ana hatlarına ilişkin ortak bir bildiri yayımlanmasının umulduğu vurgulanmaktadır.126Haberde ayrıca herhangi bir koşula

123 The Times’ın orijinal haber metinde kelime “Grand Vizier” biçimde yer almaktadır. Vezir-i Âzamterimi,

I.Murat zamanında ikinci bir vezir daha atanınca birincisine vezir-i âzam denilmesiyle ortaya çıkmıştır.

Fatih döneminden itibaren vezir-âzamlara sadrazam da denildiği bilinmektedir. 1838 yılında II. Mahmut, sadrazam ünvanını “ başvekil” olarak değiştirmiştir. Osman Kaşıkçı, “Osmanlı Devlet’inde Vezir-i

Âzam(Sadrazam),” www. dergipark.org. tr / ET. 12 12 2019.

124 The Times, The Allies’ Warning, 23 Şubat 1920.

125 The Times, Rule At Constantinople, 20 Şubat 1920.

126 The Times, Rule At Constantinople, 20 Şubat 1920.

27 bağlamaksızın İstanbul’da Türk egemenliğine izin verilmesinin İtilaf Devletleri’nin aleyhine sonuçlar doğuracağından bahsedilmekle birlikte Anadolu’daki işgallere karşı

Türk direnişinin başarılı olmasının yarattığı kaygıya yer verilmektedir. Habere göre; bazı bilgi sahibi çevrelerde İstanbul’un Türklerde kalmasını yaklaşmakta olan Barış

Anlaşması’nın diğer şartlarına riayet edilmesi koşuluna bağlamak için geç kalınmadığının düşünüldüğü ifade edilmektedir. Aksi takdirde, Fransızları Maraş'tan çıkarmadaki başarıları, 1500 Ermeni'yi “katletmeleri” ve İtilaf Devletleri’nin çöplüğünü yağmalamalarından cesaret bulan Milliyetçiler, Britanya ve Fransa'nın başarısızlığının itirafı anlamına gelecek barış şartlarının kabulünde ısrar edeceklerdir. Bu bağlamda

Maraş oyununun şimdi Urfa'da oynandığı dikkat çekicidir ve muhtemelen, bu oyun yakında Antep ve Kilis'te de oynanacaktır. Le Matin' in (Fransız gazetesi) Fransız hükümetinin Çukurova'da yalnızca ekonomik tavizler talep etmeye hazırlandığı ifadesi,

şüphesiz ki aşırılık yanlısı kişilere, Fransızlar üzerine saldırılarının devamı için cesaret verecektir. 127

Değişen İngiliz politikası birçok tartışmayı beraberinde getirmiştir. İstanbul ile ilgili aldığı kararı kamunun ve parlamentonun nezdinde tartışmayan ve kendi inisiyatifini kullanan İngiliz Hükümeti’ne karşı tepkiler 1920 yılının Şubat ayı itibariyla başlamıştır.

27 Şubat 1920 tarihli The Times’ın “İstanbul Tartışması” başlıklı haberinde Başbakan

Llyod George’a yönelik ciddi eleştirilere yer verilmektedir:

“Sayın Llyod George’un dün Avam Kamarasında gerçekleştirdiği konuşması

Hükümetin İstanbul ile ilgili politikasının bir açıklamasını ortaya koymak niyetindeydi

127 The Times, The Times, Rule At Constantinople, 20 Şubat 1920.

28 fakat en azından bir açıdan, hiçbir şekilde açıklama niteliği taşımıyordu. Bize öyle geliyor ki, birkaç gün öncesine kadar, hem Kamara hem de kamunun büyük bir kısmı, Türk

Hükümetine İstanbul’dan ayrılmasının söylenmesi gerektiği izlenimine sahipti. Yüksek

Şura, İngiliz Kabinesinin de onayı ile fakat Parlamentonun bilgisi veya izni olmaksızın, aksi yönde bir karar aldı. Bunun sonucu olarak Sayın Bonar Law bu konu ile ilgili sorulara itiraz ederken, Amiral de Robeck, Türk yetkilileri Şura’nın hoşgörülü müsamahasından haberdar etmek üzere bir veya iki gün sonra da Lord Chelmsford,

Hindistan’da duyurulan kararı yayımlamak üzere görevlendirildi. Sonucun ne olacağını henüz bilmesek de, her hâlükârda, Hindistan’da acele bir şekilde resmî duyuru yapılmasının Anadolu’daki katliamları durduracağı iddia edilemez. Hükümet gerçekten

Ermenilerin iyiliğini mi düşünüyordu yoksa geri döndürülemez olacağını düşündükleri bir durumla Avam Kamarası’na karşı çıkma arzusu içerisinde miydi? Başbakan bu konuda suskunluğunu korumakta. Parlamentonun arkasından çevrilen işleri mazur görmek veya görmezden gelmek için hiç bir girişimde bulunmamıştır ve tatmin edici bir açıklamada bulununcaya dek kendisi bu hususta gıyaben yargılanacaktır. Geçen Aralık ayında yaptığı beyanatlara gelince, Boğazlar ve İstanbul ile ilgili olarak neler yapılması gerektiği sorulduğunda ve başka bir bekçi daha olması gerektiğini söylediğinde, esasen kendi yorumunu da ortaya koymuştur. Esasında, Çanakkale ve İstanbul Boğazlarını kastettiğini fakat İstanbul şehrini kastetmediğini iddia etmiştir. Verdiği sözün, “hem teoride hem de pratikte” yerine getirileceğini bildirmiştir. Dar suyolları “Deniz

Filosu”nun yardımıyla İtilaf Devletlerinin garnizonları tarafından korunacaktır.

Kalelerin ayrılması gerekmektedir ve Türklerin kanallar üzerindeki kontrolüne de son verilmelidir. Yalnızca, Başbakanın Aralık ayında gerçekleştirdiği konuşmasının bu kısmının, ya çok zekice ya da çok umursamaz bir şekilde yazıldığını ve belki de kasti olarak yanıltıcı olduğunu söyleyebiliriz. Başbakanın, 1918 yılının Ocak ayında gerçekleştirilen bir İşçi konferansında savaşın amaçları ile ilgili açıklamasındaki daha

29 meşhur beyanaatına gelince, hâlihazırda ileri sürdüğü görüşlerine katılmamak gayet olasıdır. Sayın Llyod George, “Türkiye’yi başkentinden veya Anadolu’nun zengin ve meşhur topraklarından ve ırk olarak çoğunlukla Türklerin bulunduğu Trakyadan mahrum etmek” için savaşmıyorduk demiştir. Bu resmi bildiri ile ilgili bizim şahsi görüşümüz, bunun her zaman Türklerin silahlarını bırakması koşuluna bağlı bir teklif olduğu ve Türkler savaşmaya devam ettikleri zaman geçerliliğini yitirdiği yönündedir. Şu anda ise bunun Hindistan’daki Müslümanlara verilmiş ciddi bir söz olduğunu söylemektedir. Eğer bu doğruysa ki biz bunu reddediyoruz, sözünü nasıl olmuş da tutmuştur? Bizim görüşümüzün doğruluğu, geçen Temmuz ayında İtilaf Devletleri’nin

Paris’teki Türk Delegasyonuna gönderdiği cevap ile kanıtlanmıştır. İtilaf Devletleri,

Türklerin elinde bulunan toprakların azaltılmasının, “tüm dünyadaki İslam davasını yaralayacağı” varsayımının bir hata olduğunu dile getirmiştir. İtilaf Devletleri,

“dünyadaki bütün Müslümanları düşünürsek, İstanbul’da tahta çıkartılan yönetimin hoşnutluk veya gurur kaynağı olmadığı açıktır” demiştir. Eğer bu cümlelerden, İtilaf

Devletlerini İstanbul’daki Türk hâkimiyetini sona erdirmek istediği anlaşılmıyorsa, sözlerin hiçbir anlamı kalmamıştır. Başbakanın laf değiştirmesi bizzat kendi dudaklarından dökülen sözlerle ispatlanabilir… Başbakan, Kabinenin hâlihazırdaki politikasını benimsemesine yol açan faktörlerin “aslında doğrudan Hindistan’dan gelen esas etkenler” olduğunu ilginç bir şekilde kabul etmiştir. Daha önce, çeşitli vesilelerle bu sorunu Hindistan açısından uzun uzadıya ele almıştık. Hindistan’daki Müslüman topluluklarının dilek ve arzularına azami ve en saygılı bir biçimde yaklaşacak olmakla birlikte manevi inançlar örtüsü altında geçici politikayı dikte etmelerine müsaade edilemez.128

128 The Times, Debate On Constantinople, 27 Şubat 1920.

30 Haberin devamında dönemin güçlü muhalif isimlerinden olan Lord Robert

Cecil’in görüşlerine yer verilmektedir: “Cecil, Türk Hükümetinin hâlihazırdakibaşkentinde kaldıkça, şehrin en aşağılık ekonomik ve politik entrikaların merkezi olmaya devam edeceğini belirttiğinde meselenin tam da en can alıcı noktasına dokunmuştur.”129

Haberin sonuç kısmında ise İstanbul’un Türklerden alınmasının gerekçeleri sunulmaktadır:

“Türk Yönetimi ne zaman yeteri kadar güçlü olduğunu hissetse, diğer güçler arasında anlaşmazlık çıkarmak amacıyla daha önce gerçekleştirdiği entrikaları tekrar başvuracaktır. Avrupa’daki Türk ülseri / yarası130 ile baş etmenin yegâne yolu, son kalıntılarını da ortadan kaldırmaktır. Eğer bu operasyon hemen şimdi gerçekleştirilmez ise, sınırlı bir süre içerisinde gerçekleştirilmelidir aksi takdirde ciddi bir savaşla daha karşı karşıya kalabiliriz. İtilaf Devletleri risklerle dolu bir seçimle karşı karşıyadır ve en az riskli olasılığın şu anda Avrupa’da Türk bayrağının sallandığı tek yerdeki Türk yönetimini sona erdirmek olduğunu düşünüyoruz. Son 500 yıldır edindiğimiz tüm tecrübelerin özeti, İtilaf Devletlerinin bu yola yönelmesini gerektirmektedir. Bu meselenin Hindistan’daki Müslümanlar arasında yarattığı ilginin yoğunluğunu asla küçümsemiyoruz fakat şu anda görüşlerini açıkladığını iddia eden Londra’daki delegasyon etkili değildir ve biz Panislamizm’in bir güçten ziyade bir his olduğunu düşünüyoruz. Avrupa çözmesi gereken en ağır sorunlardan biri ile karşı karşıyadır ve

129 The Times, Debate On Constantinople, 27 Şubat 1920.

130 Orijinal metinde “ Turkish ulcer”şeklindedir.

31 Doğu kapılarında bulunan Türklerin neden olduğu barış tehdidi ortadan kaldırıldığı takdirde bu sorunların başarılı bir şekilde çözülmesi çok daha kolay olacaktır.131”

Başbakan Llyod George’a parlamentodan da tepkiler gecikmemiş, muhalefet tarafından Başbakan’a hitaben yazılan bildiri, The Times’ın parlamento muhabiri tarafından gazete sayfalarına taşınmıştır.

“Lord Robert Cecil, Bay J. H. Thomas, Sir Samuel Hoare, Bay T. P. O’Connor,

Binbaşı David Davies, dün Avam Kamarası’ndaki diğer üyelere aşağıdaki mektubu gönderdiler. Acil İstanbul sorununa dikkatinizi çekmek isteriz. Önceki beyanların aksine, bildiğiniz üzere, İstanbul’un kalıcı mülkiyetinin Türkiye’de kalmasına müsaade edilmesi

önerilmiştir. Yakın tarihli tabi-ırk katliamları ve Konstantinopolis'in asırlardır süregelen uluslararası huzursuzluk kaynağı olması nedeniyle, kentin artık Osmanlı egemenliğine bırakılmaması gerektiğini düşünüyoruz. Mektupla beraber, aşağıdaki beyan da imzaya iliştirilmiştir: Düşüncemize göre, kalıcı barışın temini için, Konstantinopolis Türklerin kontrolüne bırakılmaması gerektiği esastır. Bu beyanın Başbakan’a sunulması amaçlanmıştır.”132

İngiliz kamuoyu, İstanbul’un Türk Egemenliğinde kalması kararı karşısında duyduğu rahatsızlığı, Hükümeti ve Başbakan’ı protesto ederek göstermiştir. Bu protestolara The Times’ın geniş yer verdiği görülmektedir. 23 Şubat 1920 tarihli haberde,

Londra‘da birçok ibadethanede kararın kamuoyu üzerinde oluşturduğu infialden

131 The Times, , Debate On Constantinople, 27 Şubat 1920.

132 The Times, Memorial To The Prime Minister, 20 Şubat 1920.

32 bahsedilmekle beraber kilisedeki liderler, profesörler ve yazarlar tarafından Başbakan’a hitaben aşağıdaki konuşmanın yapıldığı belirtilmektedir.

“Efendim,- Aşağıda imzası bulunan kişiler olarak Yakın Doğu’nun iskânına yönelik varılan kararlar ile ilgili rahatsızlığımızı belirtmek istiyoruz ki, şu anda

Londra’daki Barış Konferansı’nda bu kararın ele alındığına dair söylentiler mevcuttur.

İngiliz halkı, Osmanlı tiranlığı ile girdikleri muhalefette hem kan hem de hazine açısından büyük kayıplar vermiş fakat bu mücadelenin artık son olacağına ve şu anda kazanıldığı üzere böyle bir zaferin sonuçlarının Avrupa’daki veya Anadolu’daki

Türklerin dışında kalan halklar üzerinde Türk hâkimiyetinin tam ve kesin olarak ortadan kaldırılmasına dair tam inançları sayesinde morallerini yüksek tutmuşlardır. Ancak şu anda Londra’da gerçekleştirilen Barış Konferansı’ nda yalnızca İstanbul’ un Türklerin elinde kalması teklif edilmemiş aynı zamanda özellikle Türk Ermenistan’ı olmak üzere

Anadolu’nun terk edilmiş bölgelerine yardım gönderilmesi de önerilmiştir. 1919 yılında tasarlanan Abdülhamid’in başlattığı ve şu anda konferansta yenilenen politikanın bir parçası olarak İstanbul’dan çağırılan bir milyon insanın kılıç, işkence ve aç bırakmak suretiyle öldürülmesi ile sonuçlanan ve Genç Türk Komitesi tarafından daha da büyük bir ölçekte tekrarlanan korkunç katliamlardan sonra tahammül sınırına ulaşıldığı düşünülmüştür. Ateşkes imzalandığı zaman, Yakın Doğu’daki savaşın ilk amacının,

Türklerin, azınlıklar üzerindeki hâkimiyetinin sona erdirilmesi konusunda mutabık kalınmıştır. Bu adalet ve insanlığa karşı gerçekleştirilen başkaldırıyı, hem kadınlar ve

çocuklar hem de erkekler olmak üzere Türklerin silahsız ve savunmasız kendi halklarına karşı başlattığı bu kasıtlı yok etme amaçlı savaşı sona erdirmenin gerekliliği ile ilgili

33 hiçbir şüphemiz yoktur. Şüphesiz ki, Barış Antlaşması’nın kabülü ile böyle bir hükümet onaylanacak ise bizim erkeklerimiz boşu boşuna can vermiştir.” 133

Haberde İtilaf Devletleri’nin Ermenilere verdikleri vaatlerin içeriğine dair bilgiler bulunmaktadır. Bildiride belirtildiği üzere savaş sürecinde Ermenilere verilen sözler

şöyledir:

“Savaş sırasında İtilaf Devletleri, Ermenileri İtilaf Devletleri tarafında gönüllü olarak savaşmak için teşvik etmiş ve onlara savaş cephaneleri temin etmiştir ve zafer kazanılması durumunda ülkelerini geri alacaklarının teminatını da vererek onları yüreklendirmişlerdir. Cesurca savaştılar ve binlercesi de savaşırken hayatını kaybetti. Bu insanları “katillerine” iade etmek, bizim amacımıza olan sadakatleri için onları mahkûm etmek olur.”134

Bildiride Ermeniler için bundan sonrasında neler yapılması gerektiğine dair fikirlere de yer verilmiştir.

“Artık, Türk yönetimi altında onların güvenliğini garanti edebileceğimize inanmak mümkün değildir. Bu yönetim devam ettiği müddetçe, Avrupa’nın kalkanı, korunanlar için başka bir risk oluşturmuştur. Tek çare bu yönetimi tamamen ortadan kaldırmak ve onlara tam bağımsızlık veya Milletler Cemiyeti Antlaşmasının 22. Maddesi uyarınca zorunlu rehberlik tanımaktır.”135 Haberin son kısmında nihayet protestonun

133 The Times, Turks At Europa, 23 Şubat 1920.

134 The Times, Turks At Europa, 23 Şubat 1920.

135 The Times, Turks At Europa, 23 Şubat 1920.

34 sebebini oluşturan İstanbul’un geleceği konusu ele alınmakta ve durum tespiti yapılmaktadır. Haberde İstanbul ile ilgili şöyle denilmektedir:

“İstanbul’un kendisine gelince, bu şehrin Türklerin elinde kalması büyük bir talihsizlik ve skandal olacaktır. Bu şehir, yüzyıllar boyunca, ‘entrika ve yozlaşmanın’ merkezi olmuştur ve Türklerin kontrolünde kaldığı müddetçe de böyle olmaya devam edecektir. İstanbul’un Milletler Cemiyeti’nin kontrolüne devredilmesi durumunda gerçek

Müslümanlar gücendirilmemiş olacaktır. Eğer İstanbul Sultan’ın kontrolünde kalırsa,

Sultan, İstanbul’da, Bursa veya Konya’da olduğu gibi, tüm dünyada müslümanların gözünde Halife olacaktır. Binlerce vatandaşımız, bu acıların en azından Yakın Doğu’da baskı altında tutulan ırkların gelecekteki güvenliğini güvence altına alacağı düşüncesiyle,

Gelibolu’daki felaketler için, Mezopotamya savaşında feda edilen veya Türk Hükümetinin

Kut ve başka yerlerde ‘esir ederek vahşet uygulayıp yok ettiği’ binlerce İngiliz için teselli bulmuştur. İnanıyoruz ki, Türklerin, masum ‘kurbanlarını’ ortadan kaldırmayı düşündükleri topraklarda, acımasız ve yozlaşmış Türk yönetiminin kalmasına izin verilmesi durumunda hem Anavatan hem de sömürge ülkeleri olmak üzere İngilizce konuşulan tüm topraklarda geniş çapta öfke hüküm sürecektir.“136

The Times, kamuoyunu bilgilendirme ve harekete geçirme yöntemi olarak reklam-ilan biçiminde haberlere de yer vermektedir. Görsel öğelerin kullanıldığı provokatif bir dille kaleme alınan bu haberlendirme şekline İstanbul’un Türklere bırakılmaması konusunda da sık sık başvurulmuştur. Bu tür haber örneklerinden biri de

23 Şubat 1920 tarihli The Times’ın sayfalarında mevcuttur. Reklam-ilan biçimindeki haberde; İstanbul’un stratejik ve ticari önemine değinilmekte, İstanbul’un Türklerde

136 The Times, Turks At Europa, 23 Şubat 1920.

35 kalmasının dünya barışını tehdit edebileceğinden bahsedilmekte ve daha da önemlisi

Ermenilerin hâlihazırda Türkler tarafından “katledildikleri”ni, bu şartlar altında Türkleri

İstanbul’da bırakmanın mümkün olamayacağı bildirilmektedir. Bu tür reklam-ilan

şeklindeki haberlerin muhatabı olarak seçmenler, dindar hrıstiyanlar, sendikacılar, kadınlar seçilmekte, sözkonusu haberde de İngiliz kadınlarına hitap edildiği görülmektedir. Metnin sonunda ise İstanbul’un Milletler Cemiyeti himayesine alınması için Parlamento üyelerine gönderilmek üzere yollanacak bir form yerleştirilmiştir.137

İngiliz basınında İstanbul’un Türk Yönetimine bırakılması Türklere karşı gösterilmiş bir zayıflık olarak görülmektedir. 5 Mart 1920 tarihli haberde; Avam

Kamarası’nda Başbakan’ın sorulan sorulara verdiği cevaplardaki ses tonundan da anlaşılacağı üzere Türkiye’deki durumun Konsey üyeleri arasında kaygıya neden olduğu,

İstanbul’dan Londra’ya yeni gelmiş olan Avrupa’nın Türkiye’deki ekonomik çıkarlarını temsil eden kişilerin Türkiye’nin Yüksek Şura’nın hazırladığı taslağı kabul etmeyeceği ve de edemeyeceği hususunda İngiliz Hükümetini bilgilendirdiği, Türk Milliyetçilerinin kararlarının kesin olduğu ve İtilaf Devletleri’nin İstanbul’un Türklere bırakılmasını ilân edişindeki zayıflıktan ötürü daha da kesinleştiğini bildirilmektedir. Ayrıca haberde;

Çukurova’dan gelen haberlerin son zamanlarda gerçekleşen Ermeni “katliam”larının ne kadar korkunç olduğunu doğruladığı netice itibarıyla İtilaf Devletleri ve bilhassa İngiliz

Hükümeti’nin kısmen şaşkınlığa uğramış olduğu vurgulanmaktadır.138

Bu gelişmelerden de anlaşılacağı üzere İstanbul’un Türklerde kalmasına gösterilen tepkiler sebebiyle İngiliz Hükümeti başta olmak üzere İtilaf Devletleri’nin,

Türklere yönelik karşı bir girişimde bulunma ihtiyacı hissettikleri görülmektedir. Bu

137 The Times, A Menace To The Peace Of The World, 23 Şubat 1920.

138 The Times, A loan To Germany, 5 Mart 1920.

36 girişimin altında yatan ikinci bir neden ise Anadolu’da güçlenen Milli Mücadele’nin başarılarından rahatsızlık duyulması, Mustafa Kemal ve arkadaşlarına gözdağı verilmek istenmesidir. Bu bağlamda yapılması akla gelen ilk hamle Türk başkentini işgal etme fikrini eyleme dökmek olmuştur. Zira özellikle İngiliz basını için Türklerin İstanbul’da bırakılmaları, İtilaf Devletleri’nin Türklere karşı gösterdiği büyük bir taviz anlamına gelmektedir.

8 Mart 1920 tarihli The Times’ın sayfalarında konuya ilişkin değerlendirmelerin yapıldığı görülmektedir. Haberde, gazetenin İstanbul muhabiri, İtilaf Devletleri’nin düne kadar Bab- Âli’ye tehditkâr nitelikte bir nota iletmiş olmadığını ancak bu tür bir notayı göndermeyi gözden geçirdiklerini belirtmektedir. İngiliz birliklerinin ve Deniz

Kuvvetleri’nin İstanbul’u işgal ettiğine dair haberin henüz onaylanmadığı fakat böyle bir notanın sunulması düşünülüyorsa veya düşünüldüyse bu adımın arzu edilen bir önlem olabileceğini vurgulamaktadır. Bu konu ile ilgili olarak Fransız ve İtalyan Hükümetlerine danışıldığı fakat Paris basınının ve kamuoyunun henüz bu konuda bilgilendirilmediğinin inanıldığı fakat bu kararı verenin Yüksek Şura değil, M Millerand ve Signor Nitti’nin yokluğunda, sayısı azalmış olan delegeler ve İtilaf Devletleri Komitesi’nin olduğu vurgulanmaktadır. Sadece İngilizlerden oluşan bir işgalin sözkonusu olmadığı ancak İtilaf

Devletleri’nin kararları ve niyetleri ile ilgili herşeyin kamuoyundan saklandığı belirtilmektedir. Bu durumun Bakanların inatla bağlı oldukları gerici gizlilik sisteminin doğal sonuçlarından biri olduğu, Fransız ve İngiliz kamuoyunun merak içinde oldukları vurgulanmaktadır.139 The Times muhabirinin söylemiyle “ kendi ülkeleri ile ilgili olarak bazı haberler almak için İtilaf Devletleri’nin kanallarının açıklama yapmasını beklemek,

Parlamentonun veya milletin izzet-i nefsi için onur verici değildir.140” Haberde verildiği

139 The Times, The Powers And Constantinople, 8 Mart 1920.

140 The Times, The Powers And Constantinople, 8 Mart 1920.

37 üzere, Le Temps’in mevcut durum ile ilgili yapmış olduğu yorumlar çoğunlukla doğrudur ve bu yorumlarda birçok kez ve çok dürüst bir şekilde The Times’ın da vurgu yapmış olduğu gibi İtilaf Devletleri’nin politikasının“tutarsızlığı”ndan şikâyet edilmektedir.

Fransız yayın organı, Türkiye ile yapılacak olan Barış Antlaşması Londra’da ele alınırken

Vezir-i Âzam ve Harbiye Nâzırı’nın tutuklanmasının düşünüldüğünden bahsetmekle birlikte bu çeşit bir plan düşünülmüş olsa bile, bu planın uygulama zamanının geçmiş olduğundan bahsedilmektedir.141

Anlaşıldığı üzere, İtilaf Devletleri, Türk toprakları üzerinde herhangi bir girişimde bulunmayı planladıklarında gerekçe olarak bölgedeki azınlıkların durumunu öne sürmüşlerdir.1920 yılının Mart ayı içerisinde İstanbul ile ilgili planlarını fiiliyatı dökmeye hazırlanırken genel olarak azınlıklar bilhassa da Ermeniler üzerinden hareket etmeye devam ettikleri görülmektedir.

The Times’ın 11 Mart 1920 tarihli haberinde verildiği üzere Yüksek Konsey,

Türkiye'de Ermenilerin ve diğer azınlıkların korunmasını sağlamak için alınan tedbirleri incelediği belirtilmektedir. Konsey toplantısına katılanlar arasında Earl Beatty ve Askerî

İstihbarat Direktörü Tümgeneral W. Thwaites’in yanı sıra, Deniz Bakanı, Savaş Bakanı ve ismi verilmeyen uzmanların olduğu göz önünde bulundurulduğunda Konsey görüşmelerinin son derece pratik bir nitelik taşıdığı vurgulanmaktadır. Ayrıca, alınan tedbirlerin İstanbul ile olduğu kadar Anadolu’yla da ilgili olduğu makul bir varsayım

141 The Times, The Powers And Constantinople, 8 Mart 1920.

38 olarak belirtilmektedir. Habere göre; İstanbul'da atılması gereken adımların varlığı herkes tarafından bilinen bir gerçektir, ancak Ermenilerin esas olarak korunması gereken nokta,

Anadolu platosunun eşiğinde olan Çukurova'dır. Mustafa Kemal ve “zorba” birliklerinin faaliyetleri hakkında çok az haber gelmekte ancak Ermenilerin sayısının “çok” olduğu

Çukurova şehirlerini “kırıp geçirmek” umuduyla tepelerden inmek maksadına sahip oldukları sanılmaktadır. Mustafa Kemal'in esrarengiz bir biçimde Suriye Arapları ya da onların bazı kesimleriyle temasa girdiği de anlaşılmaktadır. Suriye’deki durumun istikrarsız olması ve Emir Faysal’ın birçok zorlukla karşılaşması nedeniyle böyle bir gelişmenin olması beklenmektedir. Yakın Doğu'daki manzara her zamankinden daha belirsizleşmiş olsa da ele geçen bu tür istihbarat kırıntıları, kritik olayların arifesinde olunduğunu göstermektedir. Başbakan Lloyd George pazartesi günü Avam Kamarası'nda

Fransız hükümetinin Suriye'deki General Gouraud'a “bölgedeki konumlarını tekrar sağlamak ve Çukurova'daki Ermenilere yönelik saldırıların ilerlemesini önlemek için” güçlü takviye gönderdiğini söylemiştir. Fransız savaş gemileri hâlihazırda orada bulunduğundan dolayı açık ki, Mersin bu amaç için kullanılan limanlardan biri olacaktır ve aynı konuma şu an Boğaz’da bulunan Müttefik Filosundan bazı savaş gemilerinin gönderilmesi konusunda da konuşmalar gerçekleşmektedir. Ancak, İstanbul'daki

Müttefik Donanma komutanları, yoğunluklarını Türk başkentine vermeyi sürdürmeyi tercih etmektedirler. Başbakan Lloyd George ayrıca, tam bir uyum içinde hareket eden

Fransa, İtalya ve İngiltere'nin hükümetlerince İstanbul'daki Yüksek Komiserlere ortak ve acil eylem talimatları gönderildiğini belirtmiştir. Ancak Başbakan şu anda bu ortak talimatların niteliklerini ifşa etmenin uygun olmadığını düşünmektedir. The Times muhabiri, Yüksek Konsey’in ve İngiliz hükümetinin hazırlıkları konusundaki ağzı sıkılığından şikâyetçi olmadıklarını belirtmekle birlikte bu denli ciddi konular hakkında belli bir gizlilik gösterilmesinin bir mecburiyet hâline geldiğini vurgulamaktadır. Fakat

İngiltere’de halkın Türkiye’nin hem Avrupa hem de Asya kısımları hakkında kendi

39 hükümetlerinin geniş hedeflerine ilişkin bilgiden mahrum kalmayı istemeyeceğini de sözlerine eklemektedir. Çünkü Halk kabul edilemez derecede tereddüt ve belirsizlik olduğunu hissettiği için hükümete karşı güvensizdir ve hükümetin Yakın Doğu'da hangi hedefleri takip ettiğini bilmek hakkına sahiptir142

Halkın yanısıra parlamento içinden de iktidara İstanbul hakkında neler yapılması gerektiği yönünde fikirler verildiği görülmektedir. 12 Mart 1920 tarihli The Times’ın sayfalarında Vikont James Bryce143’ın görüşlerine yer verilmiştir. Haberde Bryce,

Türkiye’nin Asya bölgesindeki mevcut siyasi koşullara, Türkler tarafından bu bölgede yapılan “katliamlara”, Sultana kalan bölgelerdeki sınırların İran ve Mezopotamya sınırlarına yakınlaşmamasının önemine dikkat çekmiş ve harekete geçme çağrısı yapmıştır. Bryce’a göre; “Çukurova ve Ermenistan’da yaşayan Hristiyanların güvenliğini korumak ve bu ülkelerdeki Türk hâkimiyetine bir son vermek için gerekli adımlar atılmalıdır.” Ayrıca İstanbul’un gelecekteki kontrolü, şu anda Türk

İmparatorluğunu oluşturan bölgelerin kontrolünden çok daha önemlidir. Türkiye’nin

Asya bölgesindeki koşullar ile ilgili olarak ise, 1918 yılında imzalanan Ateşkesin büyük bir hata olduğunu dile getirmiştir. Şu anda karşılaşılan kargaşanın temel nedeni, Türk birliklerinin terhis edilmesi fakat silahsızlandırılmamasıdır. Vikont’a göre; Ateşkes esnasında Türkler tamamen sinmiş durumdaydılar ve en ağır cezaya çarptırılacaklarını düşünüyorlardı. 1918 yılının Ekim ayında İstanbul ve “katliamların” gerçekleştiği tüm

142 The Times, Government And Turkey, 11 Mart 1920.

143 İngiliz hukuçu, tarihçi ve devlet adamı olan James Bryce, 1880’de Avam Kamara’sına girmiş, belli bir dönem liberal görüşlerini savunmuştur. Vikont James Bryce’ın en önemli özelliği Ermenilerin yaşamı ile ilgili araştırmalarda bulunması, bu hususta kitaplar yazmasıdır.”Transkafkasya ve Ararat” adlı kitabının dışında bir diğer kitabı da Arnold Tonybee ile birlikte kaleme aldıkları ve Ermeni meselesine ilişkin temel bir eser olduğu iddia edilen Mavi Kitap’tır. Enis Şahin, “ Bir Ermeni Propaganda Klasiği:Mavi Kitap(Blue

Book),” E.T.22.08.2019. http://turksandarmenians.marmara.edu.tr.

40 bölgeleri kaybedeceklerini düşünmekteydiler. Türk sorununun çözümüyle fazla ilgilenilmedi ve aylar içerisinde bu durum Türklerin zihniyetinin tamamen değişmesine neden oldu. Anadolu’daki gücü tekrar ele geçiren ve çoğunluğu terhis edilmiş askerlerden oluşan birçok birliği bir araya getiren liderleri Mustafa Kemal ile cesaretlerini yeniden kazandılar ve Fransızlara saldırıp Hristiyanları “katletmeye” başladılar. Planları,

Çukurova’da bulunan Hristiyan nüfüstan tamamen kurtulmaktı. Bryce, İtilaf

Devletleri’nin görevinin “katliamlar”ı hemen durdurmak amacıyla gerekli adımları atmak olduğundan şüphesi olmadığını belirtmektedir. Bu insanların büyük bir çoğunluğu silahlandırıldıkları, İngiliz ve Fransız subayları tarafından organize edildikleri takdirde kendilerini koruyabileceklerdir. Bryce göre; İstanbul’daki herhangi bir Türk

Hükümeti’nin emirlerine uyan tüm Türk birliklerinin hemen geri çekilmesini sağlamak hususunda ısrar edilmelidir. Bu koşullar altındaki Türk jandarmaları, “cinayet ve yağmalara” katılanlardan daha iyi değildir. Hükümetin elinden gelenin en iyisini yapacağını ve bilhassa İstanbul’da gerekli olan baskıyı sonuna kadar göstereceğini belirtmektedir. Vikont James Bryce sözlerine şöyle devam etmektedir:

“ Doğulularla ve hepsinden önce Türklerle baş etmek için gerekli olan şey, onlara karşı katı olmak ve güç göstermekti. ‘Sopa gösterme’ politikası haricinde hiçbir şeyin ikna edici olmayacağı açıktır. Bunun vazifemiz olduğunu göstermeliyiz.” 144

Bryce’a cevap Lord Curzon’dan çok hızlı bir biçimde gelmiştir. Lord Curzon ve

Türk Meselesi başlıklı 12 Mart tarihli haberde, Lord Curzon’un Lord Bryce’a cevaben,

Türkiye’nin Avrupa ve Asya kıtalarındaki durum ile ilgili olarak son derece önemli bir konuşma yaptığı, bu açıklamanın İngiliz Hükümeti’nin ve İtilaf Devletlerinin yürüttüğü politikayı tam olarak ortaya koyan bir açıklama olmadığı fakat daha önce resmî olarak

144 The Times, House Of Commons, 12 Mart 1920

41 yapılan beyanatların hepsinden daha fazla bilgi verdiği ve söz konusu gerçeklere açıklık getirilmeye çalışıldığı belirtilmektedir Lord Curzon’un konuşmasındaki hayati önem taşıyan noktaların Çukurova’da son zamanlarda gerçekleştirilen Ermeni “katliamlarında”

Türk Hükümeti’nin ortaklığını -en azından çıkarsamaya dayanarak- dile getirmesi olduğu vurgulanmaktadır. İstanbul’daki “vahşetin” tekrar gerçekleşmesini önlemek için etkili

önlemler alınması gerektiğini dile getiren Curzon, İngiliz Hükümeti’nin “Türkiye’nin başkentinde “kibir ve muhalefetin büyüdüğüne” dair elinde deliller olduğunu ve bunun

“ileride gerçekleşebilecek kötü olayların habercisi olabileceğini” söylemektedir.

Curzon’a göre;“Türk Hükümeti ve Türk Kuvvetleri tarafından Ateşkesin bariz ihlalleri” söz konusudur. Daha da kötüsü, “Anadolu’daki Milliyetçi kuvvetler ve başkent arasında, devamlı surette, iletişim, ordu ve silahlı asker alışverişi” olmaktadır. Maraş’ta ve başka yerlerde gerçekleşen Ermeni “katliamları,” Türklerin Hükümet yanlısı olsun veya olmasın barış antlaşmasının uygulanmasını olanaksız hale getirmek için kasıtlı

çabalarıdır. The Times ise bu açıklamaların bizzat Devlet Bakanı tarafından kesin delillere dayandığı belirtilerek yapıldığını vurgulamaktadır. Gelecekte yürütülecek politikalarını tanımlarken genel ifadelerden fazlasını kullanmayan Lord Curzon, Lord

Bryce’nin, İtilaf Devletleri’nin, “Türk İmparatorluğunun çoğunlukla Türklerden oluşmayan kısımlarında bulunan Türk yönetiminden çekilmesi” gerektiği görüşünü onaylamakta ancak halkın büyük bir çoğunluğunun Türklerden oluştuğu Çukurova’nın bu tanıma girmediğini de belirtmektedir. Türkiye’nin Asya’da bulunan topraklarının doğu kısmı, “Büyük Ermenistan” ile ilgili olarak ise bu bölgenin henüz ciddi bir tehlike altında olmadığını ve sınırları çok geniş bir şekilde çizilmediği müddetçe bağımsız otonom olarak varlığını sürdürebileceğini düşünmektedir. Lord Curzon, açıklamasında bölgede

Müslümanlara karşı yapılan saldırıları da şu sözlerle dile getirmektedir:

42 “Bilhassa Erivan Cumhuriyeti olmak üzere bu bölgedeki Ermeniler, son haftalarda, muhtemelen provakasyon altında [provakasyondan kasıt, Ermenileri

Müslümanların kışkırttıkları yönündedir.] Müslümanlara bir dizi vahşi ve hunharca saldırılarda bulunmuştur.”

Lord Curzon, İtilaf Devletleri’nin askerî planları hakkında ister istemez ketum davranmış olsa da “ başka bir yerde zulüm ve katliamlar yaşanırken İstanbul’da dikkate alınmadıkları bir gidişatı daha fazla kabul edemeyecekleri ” hususunda ısrar etmiştir.

Fransızların Suriye ve Çukurova’da yaklaşık olarak 20.000 birliğinin olduğu ve ek olarak yedi veya sekiz civarında müfrezenin de yolda olduğunu söylemiştir. Adana ve

Mersin’de Hristiyanlara karşı başka ciddi ayaklanma tehlikesi olmadığını düşünmektedir.

Curzon’a göre; Anadolu’da bulunan Türk Milliyetçi Kuvvetleri’nin lideri olan Mustafa

Kemal Paşa’nın çoğunlukla Türk Hükümeti’nin otoritesini hiçe sayan “isyankâr” bir general olduğu düşünülmektedir fakat esasında kendisi halen Erzurum’un resmî valisi konumundadır. İstanbul’un Mustafa Kemal’in emirlerine uyduğunu anlamak zor değildir.

Aynı zamanda, saldırgan gücünün de abartıldığını düşünmektedir. Bu zor durumun geleceği ile ilgili belisizlikten dolayı Curzon, karamsar bir bakış açısı içerisindedir ve

İtilaf Devletleri’nin, “istismara ve zülme uğrayan ve dahası harap olmuş ülkeler için bir gelecek kurmakta” başarılı olup olamayacağı hususunda bir şey söyleyememektedir. Lord

Curzon’un fikirlerini okuyucusuyla paylaşan The Times haberini, “Manzaranın karanlık olduğunu biz de kabul ediyoruz fakat Hükümet, şu anda, Türklere haddinden fazla merhamet gösterilmesi ile durumun kolaylaşmayacağını farketmek zorunda kalmıştır.”sözleriyle bitirmektedir.145 İngiliz Hükümeti’nin İstanbul’u işgal etme

145 The Times, Lord Curzon Ve Türkish Problem, 12 Mart 1920.

43 yönündeki niyetinin yansımalarına The Times’ın sayfalarında görmek mümkündür.

Konuyla ilgili haber şöyledir:

“ Son birkaç günde yeni bir eğilim ortaya çıktı. İngiliz hükümetinin daha önceki görüşlerine geri döndüğüne inanılmakta ve hükümet sorunun üstesinden gelmenin tek yolunun Haliç üzerindeki Türk yönetimini sona erdirmek olduğunu bir kez daha anmaya başlamaktadır.” 146

A.3. İstanbul’un İşgali

Mondros Mütarekesini takip eden günlerde müttefikler işgal kelimesini kullanmadan İstanbul’a yerleşmişlerdir. Bu andan itibaren İstanbul yabancıların etkisi altında kalmıştır.147 İtilaf Devletleri, başkentin nüfuz altında tutulması ile yetinmeyerek resmî bir fiiliyata gerek duymuşlardır. Bu gerekliliğin asıl amacı; taslak aşamasındaki barış antlaşmasının ağır hükümlerinin, başkenti baskı altında olan Osmanlı Devleti tarafından direnmeksizin kabul edilmesini sağlamaktır. Buna mukabil son zamanlarda

Çukurova’da Türkler’in Ermeni mezalimine karşı ayaklanmaları sonucunda gösterilen direniş, İtilaf Devletleri tarafından Anadolu’daki milliyetçilerin bir başarısı olarak algılanmış ve işgalin gerçekleştirilmesi yönündeki kararı çabuklaştırmıştır. Mustafa

Kemal’in Anadolu’daki etkinliğinin artmasına ek olarak İstanbul Hükümeti ile olan ilişkilerinin de düzeldiğine dair bir kanı da ortaya çıkmıştır. Bu fikri savunanlardan biri olan Paul Helmreich konuya ilişkin şu sözleri dile getirmektedir:

146 The Times, Government And Turkey, 11 Mart 1920.

147 Enver Ziya Karal, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi (1918-1944), İstanbul, 1945, Milli Eğitim

Bakanlığı Basımevi, s.35.

44 “1920 yılı Ocak ayından bu yana Milliyetçiler İstanbul Hükümeti’nin denetimini ellerinde tutmaktaydılar. Millet Meclisi, Misak-ı Milli’yi onaylamış, padişah ve rejimi de

Milliyetçi harekete bağlı olduğuna dair her türlü işareti vermekteydi.”148

Bütün bu gerekçeler dâhilinde Doğu Sorunu’nu görüşmek üzere Londra’da

Yüksek Konsey halinde toplanan İtilaf Devletlerinin başkanları İstanbul’un resmen işgaline karar vermişlerdir.149 İstanbul’un işgali haberi, gazetenin İstanbul muhabiri tarafından 16 Mart tarihiyle bildirilmiş fakat üç gün sonrasında The Times’ın sayfalarında

“Türklere Açık Mesaj“ başlığı altında verilmiştir. Haberde; Bu sabah saat 10’da İtilaf

Devletleri Yüksek Temsilcilerinden Vezir-i Âzam’a bir Nota iletildiği belirtilmektedir.

Notada Yüksek Konsey’in İstanbul’un geçici olarak İtilaf Devletleri tarafından işgal edileceğini bildirdiği ve Bab-ı Âli’den milliyetçi liderler ve onların eylemlerini tanımamasını istediği vurgulanmaktadır.150 Yüksek Konsey, zorbalıkla karşılık verilirse barış şartlarının daha da sertleşeceği yönünde kararlar almıştır.151

Haberde, İtilaf Devletleri’nin basına dağıttıkları bildirinin içeriği hakkında bilgi verilmektedir. Söz konusu bildiride; İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin hataları ve bu hataların Türkiye üzerinde felaket niteliğindeki etkilerinin yinelendiği belirtilmektedir.

Barış Konferansı çalışmalarına devam ederken İttihat ve Terakki Cemiyeti Başkanlarının fikirlerini temsil eden belli şahısların, ne Sultan’ın ne de Hükümetin emirlerine riayet etmeyen ve savaş yorgunu halkı zorla askere alan sözde “Milliyetçi” organizasyonlar

148 Paul Helmreich, Sevr Entrikaları, İstanbul, 1996, Sabah Yay, s. 210.

149 Salahi Sonyel, Gizli Belgelerde Osmanlı Devleti’nin Son Dönemi Ve Türkiye’yi Bölme Çabaları,

İstanbul, 2009, Kaynak Yay. s. 255.

150 The Times, Plain Words, 19 Mart 1920.

151 Salahi Sonyel, Gizli Belgelerde Osmanlı Devleti’nin…. ,s. 256.

45 kurdukları vurgulanmakta, “Şimdi de yeni düşmanlıklar dönemini başlatmaya hevesli görünmekte” oldukları yorumu yapılmaktadır. Konferansın barışsever aktivitelerini sürdürmüş olduğu, Bab-ı Âli’nin de uyardığı üzere vilayetlerdeki Hristiyan nüfuslar tehlikede olmadığı ve İtilaf Devletleri birliklerine yönelik sürdürülen saldırılara son verildiği takdirde İstanbul’un Türk egemenliğinde kalmasına karar verildiği belirtilmektedir. Fakat Milliyetçilerin Merkezi Hükümeti desteklememeleri sebebiyle,

İtilaf Devletleri’nin kısa süre içerisinde kararlaştırılacak olan barış şartlarının hayata geçirilmesini güvenceye almaya yönelik yöntemler üzerine çalışmak zorunda kaldığı vurgulanmaktadır. Konferansta İstanbul’un geçici olarak işgal edilmesinin mümkün olan tek yöntem olduğu belirtilmekte ve İstanbul’un işgal altında olduğu bildirilmektedir.

İşgale ilişkin halka yapılan uyarı bildirisi maddeler halinde aşağıda verilmiştir:

“1. İşgal geçicidir

2. İtilaf Devletleri Sultan’ın otoritesini zayıflatmak niyetinde değildir bilakis

Osmanlı yönetimde kalan tüm alanlarda otoritesini güçlendirmeyi istemektedir.

3. İtilaf Devletleri, Türkleri İstanbul’dan mahrum etmeme niyetlerini sürdürmektedirler. Ancak genel kargaşaların veya katliamların gerçekleşmesi halinde, bu karar muhtemelen değiştirilecektir.

4. Bu kritik anda kamuya düşen görev, eski İmparatorluğun kalıntıları üzerine yeni bir Türkiye kurma umudunu tehdit edenler tarafından kandırılmadan gündelik işlerine devam etmeleri ve nizamın korunmasına yardımcı olmalarıdır. Kısaca, her birey

Saltanat’ın emirlerine uymakla mükelleftir.

46 5. Daha önce değindiğimiz uygunsuz davranışlarda bulunan belirli şahıslar tutuklanmıştır. Tabii olarak, eylemleri ve eylemlerinin yol açtığı sonuçlar için hesap vermeleri gerekecektir.”152

Müttefik Kuvvetler Komutanı General Wilson yayınladığı dört bildiri ile halkın ne şekilde hareket edeceğini açıklamıştır153 General Wilson’un Türkçe, İngilizce,

Fransızca, Yunanca ve Ermenice dillerinde yayınladığı bildiri The Times’ın sayfalarında yerini almıştır. Haberde: İstanbul’un geçici olarak İtilaf Devletleri tarafından kuşatıldığı,

İtilaf Güçleri kuvvetlerine veya kamu emirlerine karşı herhangi bir itiraz olmadıkça halkın korkmasını gerektirecek hiçbir şeyin olmadığı, demiryolları, telgraflar, su ve elektrik gibi kamu hizmetlerine müdahale edenlerin Askeri Mahkeme tarafından yargılanacakları, ölüm cezası veya uygun bir cezaya çarptırılacakları beyan edilmiştir.154

Karada ve denizde kuvvetli devriyeler dolaştığı gibi askerî birlikler de sokaklarda gösteri yürüyüşleri yapmışlardır. Harbiye ve Bahriye Nazırlığı ile telgrafhaneler kapatılmıştır.155 The Times ayrıca “Eylemlere Hazırız” başlığı altında olası bir direniş tehlikesi karşısında alınan tedbirleri satırlarına taşımaktadır. Habere göre; Notanın iletilmesinden hemen sonra İngiliz Birlikleri ve İtilaf Devletleri, Deniz Kuvvetleri

Komutanlığı ve Harbiye Nezaretini işgal etmiştir. Tüm banliyö trenleri durdurulmuş,

Boğaz ve Marmara Denizi’ndeki vapurların kaçması engellenmiştir. Kıyı boyunca birçok noktada eyleme geçmeye hazır savaş gemileri bulunmakta ve bu gemilerin silahları olası

152 The Times Gazetesi, Plain Words, 19 Mart 1920.

153 Fahri Belen, Türk Kurtuluş Savaşı (Askeri, Siyasi ve Sosyal Yönleriyle), Ankara, 1973, Kültür ve

Turizm Bakanlığı Yay. s.153.

154 The Times Gazetesi, Plain Words, 19 Mart 1920.

155 Fahri Belen, Türk Kurtuluş Savaşı (Askeri ….. s.153.

47 hedeflere yönelmiş durumdadır. Haliç’e birçok savaş gemisi giriş yapmıştır. İlk savaş filosu Galata’da bulunan Benbow’dur. Diğer savaş gemileri ve kruvazörler Yeşilköy’e doğru sınırlarını genişletmişler ve bir Yunan gemisinin çit örgü direkleri Kumkapı’dan görülebilmektedir. Havadan uçaklarının sesi duyulmakta, silahlı gemiler ve hücum botları

Boğazda seyretmektedir.156İstanbul’un işgali sırasında bazı yerlerde İtilaf Devletleri’nin askerî güçlerine karşı direnişler yaşanmış birkaç İngiliz ve Türk askeri yaşamını yitirmiştir.157

The Times’ın haberinde İstanbul’un işgali sırasında İtilaf Kuvvetlerinin kendilerine tehdit olarak gördükleri birçok ismi takip altına aldıklarını, gece yarısından başlayarak İtilaf Devletleri ve İngiliz devriyelerinin an itibarıyla başkentte bulunan en

önemli milliyetçi liderleri araştırmakta olduğunu, bu liderlerin birçoğunu fazla uğraşmadan ele geçirdiklerini, bu isimler arasında Cemal ve Cevat Paşaların da bulunduğunu duyurmaktadır.158 Adı geçen Paşaların tutuklanmaları şaşırtıcı değildir zira

İtilaf Güçleri Ali Rıza Paşa iktidarından hoşlanmamışlar özellikle Harbiye Nazırı Cemal

Paşa ve Genelkurmay Başkanı Cevat Paşa’yı hiç istememişlerdir. İngiliz işgal kuvvetleri komutanlarından General Milne bu iki paşanın devamlı olarak Anadolu’daki milliyetçileri teşkilatlandırdığını ileri sürmüş ve görevlerinden azledilmelerini savunmuştur.159

Cemal ve Cevat Paşalar hakkında İngilizlerin fikirlerine 1920 yılına ait İngiliz yıllık raporlarında da rastlanmaktadır. Raporda; 3 Ekim 1919 yılında göreve başlayan

156 The Times Gazetesi, Plain Words, 19 Mart 1920.

157 Salahi Sonyel, Gizli Belgelerde Osmanlı Devleti’nin…. s. 256.

158 The Times Gazetesi, Plain Words, 19 Mart 1920.

159 Taner Baytok, İngiliz Belgeleriyle Sevr’den Lozan’a, İstanbul, 2007, Doğan Kitap, s.66.

48 Ali Rıza Paşa kabinesinde Harbiye Nazırlığına getirilen Cemal Paşa’nın kısa süre önce

Konya’daki direniş hareketinde öne çıktığı, Kurmay Başkanı Cevat Paşa ile birlikte

Harbiye Nezareti’nin hiçbir dönemde bu denli Milli Mücadeleye destek veren bir kurum olmadığı, müttefiklerle ve merkezi hükümetle bağlarını kopararak Milli Mücadeleye odaklandıkları belirtilmektedir.160

İşgalin bir gün sonrasına ait haberlere 20 Mart tarihli The Times’ın sayfalarında rastlanmaktadır. İstanbul’un işgaline ilişkin bilgilerin verilmeye devam ettiği haberde;

şehrin sessizliğini koruduğu, çekilmeme kararı alan hükümetin muhtemelen dünkü notaya bir cevap yazma hazırlığında olduğu bildirilmektedir. Henüz toplanmamış olan parlamentonun, genellikle jandarma ve milliyetçi asîlerin baskısı altında, oy verenlerin küçük bir azınlığı tarafından seçilmesi nedeniyle nüfusun büyük bir kısmının gözündeki

önemini kaybetmesine yol açtığı belirtilmektedir. Bazı üyelerin ortadan kaybolduğu, son konuşmasında hükümetten Batum, Kars ve Ardahan için baskı yapmasını isteyen Rauf

(Orbay) Bey’in de aralarında olduğu şahısların ise tutuklandıkları bildirilmektedir.

Mustafa Kemal’in İstanbul’daki baş temsilcisi ve yokluğu hissedilecek olan bir idarecisi

Albay Kara Vasıf Bey ve tanınmış bir Kızıl Haç üyesi Dr. Adnan( Adıvar) Bey’in İtilaf

Devletleri yetkililerinin elinde bulundukları, şu ana kadar tutuklandığı bilinen tek devlet adamının daha önce Devlet Bakanlığı yapmış olan Çürüksulu Mahmud Paşa olduğu vurgulanmaktadır.161

Aynı başlıklı haber içerisinde parlamentonun henüz toplanmamış olduğunu iddia eden The Times, parlamentonun tüm baskılara rağmen toplandığından ve tutuklamaların

160 Ali Satan, İngiliz Yıllık Raporlarında Türkiye (1920), İstanbul, 2010, (Çev. Burak Özsöz), Tarihçi

Kitabevi, s. 40.

161 The Times, More Constantinople Arrest, 20 Mart 1920

49 meclisin basılması ve mebusların toplantı halindeyken gerçekleşmiş olmasından söz etmemektedir. Osmanlı Mebusan Meclisi’nin dağıltılması ve mebusların tevkif edilmesi gibi haber değeri tartışılmayacak olan bir vukuat gazetenin sayfalarında yer bulamamıştır.

Ayrıca habere göre; General Wilson tarafından yapılan başka bir bildiri ile de toplantı yapılması ve sokaklarda silah ile dolaşılması yasaklanmıştır. İkinci yasaklamanın

şu anda İstanbul’da bulunan Türk birlikleri için geçerli olduğu anlaşılmaktadır. İtilaf

Devletlerinin devriyeleri sık sık sokaklarda dolaşmaya devam etmektedir fakat durumun normal seyretmediğini gösterecek başka herhangi bir işaret söz konusu değildir.162

Haberde Mustafa Kemal Paşa ile ilgili olarak şöyle denilmektedir:

“Şu anda merak edilen şey Mustafa Kemal Paşa’nın tavrıdır. Zorla asker toplamasından ötürü Biga, Konya ve Ankara bölgelerinde yaygın muhalefet ile karşılaşan

Milliyetçi liderin bazı bölgelerde, İtilaf Devletleri’ne karşı daha uzlaştırıcı bir tavrı benimseyebileceği düşünülmektedir fakat ılımlı Türkler tarafından “Yeniçeri” Partisi olarak adlandırılan partinin liderlerinin siyasi istihbarat açısından yetersizliği göz

önünde tutulduğunda, tekrar hemen aklı başında bir tavır takınılacağını düşünmek pek doğru olmayacaktır.”163

Haberden anlaşıldığı üzere İtilaf Devletleri, İstanbul’un işgalinin Anadolu’da gün geçtikçe güçlenen Milli Mücadele Hareketi üzerindeki etkisini merakla gözlemlemekteydi. İşgalden iki gün sonra Bab-ı Âli’nin işgal karşısındaki açıklamasını gündemine taşıyan The Times, İstanbul’un İtilaf Devletleri tarafından işgalinin İstanbul

162 The Times, More Constantinople Arrest, 20 Mart 1920

163 The Times, More Constantinople Arrest, 20 Mart 1920

50 Hükümeti’ni yasa boğduğunu, İtilaf Devletleri’nin önlem amaçlı bu tavrının, İstanbul

Hükümeti tarafından gereksiz bulunduğunu belirtmiştir.164

İtilaf Devletleri, İstanbul’un işgalinin Türklere bir ders olacağı ve ağır antlaşma

şartlarını kabul edecekleri düşünmüşlerdir. Aynı zamanda işgalle Mustafa Kemal Paşa ve

Anadolu hareketinin büyük bir darbe alacağı umulmuştur.

164 The Times, More Constantinople Arrest, 20 Mart 1920

51 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

THE TIMES’A GÖRE (1920) SEVR'E GİDEN SÜREÇ

I. 1918 İLE 1920 YILLARI ARASI DÖNEMDE SÖZDE BARIŞ GÖRÜŞMELERİ

Birinci Dünya Savaş’ında Osmanlı Devleti, kader birliği ettiği devletlerin savaş bölgelerinden teker teker çekilmeleriyle silah bırakmak zorunda kalmıştır. Mondros

Mütarekesi’nin imzalanmasıyla birlikte İtilaf Devletleri için Türk topraklarını nasıl paylaşacaklarına dair çıkarların çatıştığı bir dönem başlamıştır.

Galip devletlerin hiç vakit kaybetmeden Ocak 1919’da Paris’te bir araya gelerek

Ortadoğu’nun kaderini belirleme işine giriştikleri görülmektedir.165 İtilaf güçleri, konferans boyunca kendi amaçları doğrultusunda hareket etmiştir. Amerika, dünya meselelerini çözüme kavuşturmak ve dünya barışını sağlamak için Milletler Cemiyeti’nin kurulmasında ısrar ederken Fransa, Almanya’yı etkisizleştirmek; İtalya, yeni topraklar elde etmek İngiltere, Fransa’nın Avrupa’da hâkim duruma gelmesini engellemek ve Şark

Meselesi’ni kendi lehine halletmek gayreti içinde olmuştur. Amerika’nın İngiltere, İtalya ve Fransa’nın bu isteklerine olumlu yaklaşmaması, Fransa ve İngiltere’nin Amerika’yı safdışı bırakmasına sebep olmuş, böylelikle İngiltere ve Fransa barış görüşmelerini istedikleri biçimde yürütmüşlerdir.166

165 Paul Helmreich,Sevr Entrikaları.., s.35.

166 Kodaman,” Kurtuluş Savaşı ve Atatürk Dönemi 1919-1938,”Türk Dış Politikası (1919-2008),

Ankara, 2008, Barış Platin Yay, s. 65.

52 Paris Barış Konferansı Ermeniler için bir hayli verimli geçmiştir. Konferansta

İtilaf Devletleri, başka hiçbir millete vermedikleri taahhütü Ermenistan konusu ile

Ermenilere vermişlerdir. Fakat Ermenilerin hiçbir yerde nüfus çoğunluğu oluşturamaması sorunu içinden çıkılmaz bir hale sokmuştur. 167 Konferansta İngiliz Delegasyonu üyesi

Lord Derby, Ermeni talepleri ile ilgili Lord Curzon’a gönderdiği bir yazıda Bogos Nubar ve Aharonyan’ın iddialarının zayıf olduğunu, Ermenilerin Van dışında hiçbir yerde

çoğunluk oluşturmadıklarını, Çukurova’nın tümünde 407 bin Ermeniye karşılık sadece

Adana ilinin 420 bin nüfusa sahip olduğunu belirtmiştir. Buna karşılık Lord Curzon da,

“…Asıl sorun Ermenilerin sınırlarını belirlemede değil, oluşturulması düşünülen

Ermenistan içinde Ermenileri bulmaktır.” tespitini yapmıştır.

Müttefikler Ermenilerin azınlıkta olduklarını kabul etmelerine rağmen Türk topraklarını paylaşmada ve Trabzon’u da içine alacak bir Ermenistan kurmada ittifak içindelerdi.168 Bir Ermeni Devleti kurulması konusunda genel anlamda hemfikir olunmasına karşın İngiliz, Fransız ve İtalyanların hiçbiri bu devletin gerçekten kurulmasında ve desteklenmesinde doğrudan rol almak niyetinde olmamıştı. Zira bölgeye sürekli asker ve yardım göndermek üstelik bunu kaynakların çok kısıtlı olduğu bir zamanda gerçekleştirmek, ağır bir fatura getireceğinden Müttefiklerin hiçbiri bu sorumluluğu almaya cesaret edememiştir.169 Kafkasya ya da Anadolu’da kurulacak bir

Ermeni Devleti’nin askerî ve ekonomik yardım almaksızın ayakta durabilmesi pek

167 Zeynep İskefiyeli, “Ermenilerin İlk Büyük Ayaklanması Erzurum Olayı (1890),” Ermeni Araştırmaları,

Sayı:19, 2005, s.180.

168 Mehmet Okur, Mütareke Döneminde İngiltere’nin Karadeniz Politikası”, Karadeniz İncelemeleri

Dergisi, 2011, S.11. s.23.

169 Paul Helmreich, Sevr Entrikaları… s.36.

53 mümkün görünmemekteydi. Bu bağlamda Paris’te toplanan Müttefikler, Ermenistan için manda fikrini gündeme taşımışlardır.

Savaştan yenilgiyle çıkan devletlerden ayrılacak ülkelerin kendi kendilerini yönetebilecek konuma gelinceye kadar galip devletler tarafından vekâleten idare edilmelerini öngören manda sistemi,170 28 Nisan 1919’da Milletler Cemiyeti Misakı’nın konferansta kabulüyle, misakın 22. maddesi kapsamında benimsenmiştir.171 Böylece

Paris’te, savaşın mağlubu Osmanlı Devleti’nin coğrafyasına yönelik manda kapsamında bir çözüm arayışına gidilmiştir. İtilaf Güçleri’nin mandaterliğe çekimser kalması bu

çerçevede ABD’nin mesele ile muhataplığını gündeme getirmiştir. Söz konusu muhataplık; Paris Konferansı’nda, özellikle Ermenilerin korunmasını dikkate alan geniş

çaplı bir manda olarak ortaya çıkmıştır.172

Ancak gerek İtilaf Devletleri arasında konferansta gerekse Amerikan

Senatosu’nda yapılan Ermeni mandasına ilişkin tartışmalara bir çözüm getirilememiştir.

Konferans 1919 yılı Temmuz ve Kasım ayları arasında Osmanlı Devleti ile bir barış antlaşması imzalanması meselesini rafa kaldırmıştır.173 Ermenistan’ın geleceği ile ilgili

170 Mim Kemal Öke, Ermeni Sorunu 1914-1923, Ankara, 199, TTK. Yay. s. 148.

171 Kadir Kasalak, Milli Mücadele’de Manda ve Himaye Meselesi, , Ankara, 1993, Genelkurmay

Basımevi, s. 26.

172 Necmi Uyanık- Mustafa Zenginbaş, “ Mandalı Günler: Newyork Times Gazetesi’ne Göre ABD

Senatosu’nun Ermeni Mandasını Reddetmesi Sürecindeki Gelişmeler”, Tarihin Peşinde Uluslararası

Tarih ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2001, S. 6, s. 215/250.

173 Zeynep İskefiyeli, “Ermenilerin İlk Büyük Ayaklanması Erzurum Olayı (1890),” Ermeni

Araştırmaları, 2005, S. 19,s.183.

54 bir netlik sağlanamaması, Osmanlı Devleti ile yapılacak barış antlaşmasının uzamasına neden olmuştur.

A. Sözde Barış Görüşmeleri ve İngiltere

1920 yılında İngiltere, cephede Osmanlı Devleti’ne karşı doğuda Ermenileri batıda Yunanlıları desteklemekte, diplomaside ise Türklerle yapılacak barış antlaşması

üzerinde çalışmaktaydı.

İngiliz Parlamentosunda yapılan tartışmalarda Osmanlı Devleti, savaşı 2-3 yıl uzamasına yol açıp daha fazla para ve insan kaybına yol açmakla, Boğazları kapatmak suretiyle Rusya’daki Bolşevik Devrimi’ne sebep olmak ve ayrıca gayrimüslim azınlıklarına kötü davranmakla suçlanmaktaydı. Tartışmalar neticesinde Osmanlı

Devleti’nin parçalanması ve Türklere bir miktar toprak verilmesi uygun bulunmuştu.

İngiltere açısından yapılacak şey ise, savaş öncesi ve sırasında müttefikleriyle imzaladıkları gizli anlaşmaları kendi lehine değiştirdikten sonra Osmanlı Devleti’ne nihaî barış antlaşması şeklinde kabul ettirmekti.174 Bağımsız bir Ermenistan fikri, İngiltere’nin sıcak baktığı bir projeydi fakat konu ile ilgili İngiliz Dışişleri Bakanlığı siyasi istihbarat dairesinin hazırlamış olduğu rapor, Ermenilerin talep ettiği Kafkas Ermeni Cumhuriyeti,

Altı Vilayet, Çukurova ve Trabzon’dan oluşan coğrafyanın mevcut Ermeni nüfusu ile kıyaslanmayacak kadar büyük olduğunu ifade ediyordu. Yine bu rapora göre, bu boyuttaki bir coğrafyada kurulacak Ermenistan, bağımsız bir devlet olamayacak sadece büyük bir devletin koruyuculuğunda yaşayabilecekti. Ek olarak Kafkas Ermeni

174 Hayati Aktaş, Uğur Göktepe, İngiltere ile ilişkiler, Türk Dış Politikası (1919-2008), Barış Platin Yay.

Ankara, 2008, s.79.

55 Cumhuriyeti ile Anadolu Ermenileri’nin birleşmesi çok da mümkün görünmemekteydi.175

Anlaşıldığı üzere sınırları ne boyutta olursa olsun kurulacak bir Ermeni devleti askerî ve ekonomik yardıma ihtiyaç duyacak bu da mandater devlet için artı bir maddî yük anlamına gelecekti. Bu bağlamda İngiliz Hükümeti’nin daha ziyade ekonomik gerekçelere bağlı olarak Ermeni mandaterliğine sıcak bakmadığı, İngiliz kamuoyunun ise bu fikri desteklediği görülmektedir.

1920 yılının bir yıl öncesinde de meselenin The Times’ın gündeminde olduğu ve hararetle tartışıldığı görülmektedir. İngiltere’nin Ermeni mandasına bakışı hakkında

önemli bilgiler içeren haberde, Ermenistan’ın Hindistan ve Rusya’ya karşı anahtar konumunda olduğu belirtilmiş ve bu nedenle mandadan yana bir tavır benimsendiği aktarılmıştır. Bogos Nubar Paşa ve Avedis Aharonian gibi bazı önemli isimlerin manda fikrini savundukları ve birtakım çözümler sundukları fakat Lord Curzon’un dediği gibi,

“eğer ülkedeki ve diasporadaki (Ermenistan dışında yaşayan) Ermeni nüfusu arasında bir anket yapılsa büyük ihtimalle İngiltere’nin tercih edileceğine” inanılmasına rağmen bir İngiliz devlet adamının bile Ermenistan üzerinde İngiliz koruyuculuğunu düşünmediği vurgulanmıştır. İngiltere ve diğer devletlerin, Ermeni sorunuyla ilgili belirli bir taahhütte bulunmak konusunda son derece isteksiz davrandıkları fakat İngiliz basını, halkı ve resmi görevlilerinin Ermenilere karşın büyük bir sempatisi olmasına rağmen İngiltere hükümetinin savaşın ilk iki yılı Ermenilere herhangi bir söz vermediği belirtilmektedir.176

175 K. Tuncer Çağlayan, “Büyük Ermenistan…. s.520.

176 Zeynep İskefiyeli, “Ermenilerin İlk Büyük Ayaklanması … s.183/184.

56 İngiltere’nin Ermenistan mandası konusunda elini taşın altına koymasa da

Ermenilere ve Ermenistan’a verdiği desteği sürdürdüğü ve barış görüşmelerinde

Ermenilerden yana bir tutum sergilediği görülmektedir. İngiltere açısından Türklerle yapılacak olan barışın koşulları Ermeniler ve Ermenistan ekseninde ele alınmıştır. The

Times’ın 15 Ocak 1920 tarihli “Ermeniler İçin Talepler” başlıklı haberinde İngiltere’nin

önemli isimlerinin Başbakan ve Dışişleri Bakanı’na bir bildiri sunduğu görülmektedir.

Bildiride şöyle denilmektedir:

“Aşağıda yer verilen bildiri Başbakan ve Dışişleri Bakanı'na sunulmuştur:

Türkiye ile barış koşulları üzerinde anlaşma sağlamak amacıyla gerçekleştirilen

Konferanslar ışığında, aşağıda imzası bulunan bizler, Majestelerinin Hükümeti'ni en derin temennilerimizle aşağıda beyân edilen hususları mülahaza etmeye davet ediyoruz:

1. Osmanlı Türkleri’nin her yerde ve her çağda acımasız ve hoş görülemez kabul edilen tabi ırk üzerindeki hükümranlığı, Müttefik Devletlerin kontrolünde olsun ya da olmasın Türk olmayan nüfusun çoğunlukta olduğu, bilhassa da, Küçük Ermenistan ya da

Çukurova dâhil olmak üzere, Türk Ermeni illeri olarak anılmakta olan bölgelerde artık sona ermelidir. Bununla birlikte, Türklerin şu anda ve savaş öncesinde çoğunluğu oluşturduğu bölgelerde Türk Hükümranlığı’nın ve Türk Saltanatı’nın devam etmesine karşı herhangi bir itirazımız yoktur.

2. Eski Rusya İmparatorluğu hükümranlığı altında bulunan ve kendi fiilî (de facto) bağımsız cumhuriyetini ilan eden Erivan içi ve çevresinde ezici bir çoğunluğu oluşturan

Ermeni nüfusu hususunda ise; bu cumhuriyetin derhal tanınmasını ve Türkiye'ye bağlı olan Ermeni bölgesinden büyük bir bölümün, Karadeniz’de uygun bir liman da dâhil olmak üzere, ona ilhak edilmesini ısrarla talep ederiz. Bu sözü edilen bölgelerde

57 yaşamakta olan ve sayıca Ermenilerden az olan çeşitli yabancı ırklardan oluşan nüfusa yönelik olarak herkes için sosyal ve dinî eşitlik ilkesinin sağlanması amacıyla etkili koruyucu tedbirlerin alınması gerekmektedir.

3. Ermeniler ve diğer Hristiyan ırklar, geniş coğrafyada kısmen katledilmiş ve sürgüne zorlanmıştır. Bu bölgelerin savaş öncesi koşullar çerçevesinde ele alınmasını böylelikle de katliam yoluyla çoğunluğun azınlığa dönüştürülmesi politikasına geçit verilmemesini talep ediyoruz. Ayrıca, sürgün edilmiş olan yüzbinlerce insan, evlerine dönebilmek için büyük bir hevesle, Türk egemenliği sürdükçe gerçekleşmesi mümkün olmayacak, bir fırsatı bekliyorlar.

İş bu bildiri; Bryce, Crewe, Loreburn ve Channing Lordları; Canterbury

Başpsikoposu; Durham, Hereford, Lichford, Oxford ve Winchester Psikoposları;

Oxford'un merhum psikoposu Dr Gore, Bay Clynes, Yüzbaşı Ormsby Gore, Albay John

Ward ve Bay A Williams, Parlamento üyeleri; Eton Müdürü Muhterem C.A Alington,

Muhterem A.T Guttery (Ulusal Bağımsız Kiliseler Konseyi başkanı) , Muhterem F.B

Meyer, Profesör Gilbert Murray, Bay Arnold Bennet, Bay J.L Garvin ve Paul Vinogradof tarafından imzalanmıştır.”177

Anlaşıldığı üzere İngiliz Hükümeti, Ermenistan’ı İngiliz koruyuculuğu altına alma konusunda her ne kadar gönülsüz olsa da İngiliz devlet ve din adamları, askerî sınıf temsilcileri ve akademisyenler, Ermeniler ve Ermenistan hususunda bir birlik içerisinde hareket etmişlerdir. İngiltere için Türklerle yapılacak barış antlaşması hükümleri,

Ermenilerin ve Ermenistan’ın geleceğini garanti etmeliydi. Bu bağlamda toplumun her

177 The Times, Plea For Armenians, 15 Ocak 1920.

58 kesiminden İngilizler, barış şartlarının nasıl olması gerektiğine ilişkin fikirlerini paylaşmıştır.

The Times’ın 4 Şubat 1920 tarihli haberinde gazete muhabirinin konuya ilişkin tavsiye nitelikli görüşlerine yer verilmektedir. Yazar sözlerine “er ya da geç Türkiye'ye dayatılacak olan barış koşullarının ayrıntıları konusunda birtakım tavsiyeler verme cesaretini kendinde bulduğunu” söyleyerek başlamaktadır. Yazara göre; sözkonusu barışın siyasî ve askerî olmak üzere iki hedefi vardır. Siyasî hedef; Türkiye'nin Boğazlar

üzerindeki suistimal ettiği vesayetini kaldırmak ve hükümetin eski Türk Emperyal sistemi yerine, Türk idarî sınıfının çıkarları doğrultusunda, uygulanabilir olduğu hallerde, yeni devletlerin kurulması ya da olmazsa, devlet olabilecek manda alanları kurulması ve Türk

İmparatorluğunun kalıntılarının idarî organizasyonunu temel alan bir siyasî düzen getirmektir. Anlaşmanın ana hatları hiç şüphesiz Büyük Britanya, Fransa ve İtalya'nın beyanları doğrultusunda çizilmiştir.

Yazar, bunların ne olduğunu bilemediğini fakat çerçevesini kestirebiliceğini belirtmekle birlikte Boğazlara uluslararası bir statü kazandırılacağını ifade etmektedir.178

Ayrıca yazarın günümüz gerçeklerini akla getiren adeta kehanet sayılabilecek bir

“tavsiye”de bulunduğu dikkati çekmektedir. Sözkonusu tavsiyede yazar şöyle demektedir:

“Türk devletinden ayrılarak mahallî hükümetler ya da Avrupa mandaları altına giren Arap toprakları ve Türkler ile Araplar arasında, Arap, Türk, Ermeni, Kürt ve

Çerkez sömürgelerinin ırkçı temelli ihtilaflarla bölündüğü ve sayısız mezheplere ayrılan sonu gelmez sorunlara gebe sınırlar, Fransa ya da başka bir manda kuvvetin

178 The Times, Peace With Turkey, 4 Şubat 1920

59 hâkimiyetine girecektir. Yeterli sayıda Ermeni'nin bulunmadığı ancak 'Altı Vilayet'in büyük bir kısmını ihtiva eden Büyük Ermenistan'dan daha küçük, Erivan merkezli bir

Ermeni Devleti, Osmanlı Devleti'nin Anadolu'daki topraklarının doğu kesiminde kurulacaktır. Kürtlerin de Türkiye ve İran arasında tampon bölge kurmalarına izin verilebilir.”179

Yazarın, İzmir’de Yunan askerinin bulunması gerektiği yönündeki savının gerekçesi ise; Türkiye’nin İtilaf Devletleri’nin taleplerini yerine getirene kadar, her tür barış şartını çok sert bulacak olan Mustafa Kemal’in “aşırı ulusalcı” partisini baskı altında tutmada Yunan askerinin bulunmasının zorunluluğudur. Yazara göre; Halk oylaması yapmak da oldukça yersizdir çünkü, bu tür bir tecrübenin etnografik “gerçekler” yaratmak için tasarlanan “katliamlarla” ya da sayıları 20.000'i bulan terhis olmuş askerlerin savaş

öncesinde, Türklerin Ermenilere kıyasla azınlıkta olduğu Güney Kafkasya sınırındaki ve

Erzurum'un güney ve doğusundaki terk edilmiş Kürt ve Ermeni köylerine yerleşmelerine izin veren Mustafa Kemal'in teğmeni Erzurum Kolordu Komutanı Kazım Karabekir' in yaptığı gibi “maymun taktikleri” ile sonuçlanacaktır.

Birçok Yunan ve Ermeninin muhakkak Türkiye'de kalacağını ön gören yazar,

İtilaf güçlerinin azınlıkların korunması için adımlar atmakla görevlendirilebileceğini ve

Bab-ı Âli’nin de geçici bir kânun üzerinde çalışmakta olduğunu belirtmektedir.180

Yazarın müslüman azınlıklarla ilgili “tavsiye”si de oldukça dikkat çekicidir. Yazarın tavsiyesi şöyledir:

179 The Times, , Peace With Turkey, 4 Şubat 1920

180 The Times, , Peace With Turkey, 4 Şubat 1920

60 “ Peki Müslüman azınlıklar için bir şey söylenebilir mi ? Çerkezlerin çok sayıdaki kolonilerinden bazıları için yerel özerklik yönünde bazı düşünceleri var ve Müslüman

Türkiye’de arz ettikleri önem, bazı taleplerinin dikkate alınmasını haklı göstermek için yeterli. Öte taraftan, genellikle Kızılbaş olarak bilinen ve bazı Sancaklarda oldukça büyük azınlıkları oluşturan birçok Müslüman muhalif bulunmaktadır. Genel olarak Şiî mezhebinin etkileri görülür; şu ana kadar Hristiyan karşıtı fanatizmleri nedeniyle onları suçlayan olmamıştır ve dine uygunsuz davrandıklarını düşünen ve bundan rahatsız olan, savaş zamanında Ağa Hanı liderleri olarak benimseyen İsmailîlere ve Dersim'deki aykırı

Kürtlere karşı çok sert davranan, resmi görevliler ve ruhanî sınıf tarafından küçük çaplı eziyetlere maruz kalmaktadırlar. Bu unsurların Avrupa'dan biraz destek almayı hak ettiği görülmektedir.”181

Azınlıklar hakkında oldukça detaylı açıklamaların ardından yazar, Türkiye’nin ekonomisi üzerine de önerilerde bulunmaktadır. Türkiye'nin endişe verici mali durumunun, yabancı danışmanlara daha geniş yetkiler verilmesi konusunda İtilaf güçlerinin eline koz olabileceğini ve bundan yararlanılmasını umut ettiğini belirtmektedir. Yazar, barış şartlarının askerî amacını, Türkiye'yi gelecekteki komşularına karşı gösterebileceği tüm saldırgan eylem gücünden mahrum bırakmak olarak açıklamaktadır. Yazara göre; Türk Ordusu’nun bir kısmı hâlihazırda silahsızlandırılmıştır ve Mustafa Kemal'in kontrolü altındaki düzenli kuvvetlerin elinde

çok fazla teçhizat bulunmamaktadır. Ancak, çok miktarda Alman teçhizatının ülkede kaldığına inanılmaktadır ve 1916-17 tarihlerinde Mareşal August von Mackensen tarafından sağlanan araçlar ile birlikte Romanya Hükümeti'nin Türklere devredilen silah

181 The Times, , Peace With Turkey, 4 Şubat 1920

61 ve muhimmatların iadesine yönelik başvurusu, şu ana kadar Batılı devletler tarafından

Türkiye ile yapılan ateşkesin bunu temin etmediği gerekçesiyle reddedilmiştir. Ancak, askerî teçhizatların teslim alınması ve Anadolu'nun Yakın ve Ortadoğu'daki silah kaçakçılığı merkezi haline gelmesinin engellenmesi isteniyorsa, Türkiye'nin iç bölgelerde muhimmat fabrikaları kurmasına müsaade edilmemelidir. Bu sebeple, tüfek ve küçük silah muhimmatlarının da teslim edilmesi talep edilmelidir.182

İngiltere’nin, Türklerle yapılacak olan barış şartlarına ilişkin önceliği, Türk topraklarından azamî ölçüde faydalanmanın yanında Türkiye’yi güçsüz ve bağımlı hâle getirmekti. İngiliz Hükümeti’nin bu amaca ulaşmada Türklere karşı kullandığı en büyük kozu şüphesiz Ermeniler ve kurulması tasarlanan Büyük Ermenistan’dır.

B. Sözde Barış Görüşmeleri ve Amerika

Paris Barış Konferansı’nda Milletler Cemiyeti Misakı’nın 22. maddesi kapsamında kabul edilen “manda sisteminin” Ermenistan’ın geleceği hususundaki belirsizliğe çözüm getirmesiyle183birlikte Ermeni mandasını üstlenme teklifi Amerika

Birleşik Devletleri’ne yapılmıştır. Başkan Wilson temkinli davranarak öncelikle General

Harbord’u Doğu Anadolu ve Kafkaslardaki durumu yakından görüp değerlendirmesi için görevlendirmiştir. General Harbord, konuya ilişkin sunduğu raporda bölgede hiçbir

182 The Times, , Peace With Turkey, 4 Şubat 1920

183 Kadir Kasalak, Milli Mücadele’de Manda ve Himaye Meselesi, Genelkurmay Basımevi, Ankara,

1993, s.26.

62 zaman ve hiçbir şekilde yeterli çoğunlukla Ermeni nüfusu olmadığı ve Ermenistan’da bir

Amerikan mandasının çok maliyetli olacağını belirtilmiştir.184

Bu sebeple Ermeni mandası fikri, gerek Amerikan Senatosunda gerekse kamuoyunda beklediği ilgiyi bulamamıştır. Bu durum Başkan Wilson’un fazlaca ilgili olduğu Ermeniler ve kurulmasını çok istediği Ermeni Devleti hususunda aktif rol alamamasına neden olmuştur. Amerika’nın bu kesin tavrı karşısında İtilaf Devletleri nihaî bir karara varmada güçlük çekmiş, hamîleri olarak gördükleri Amerika ile ilişkilerinde sorunlar yaşamaya başlamışlardır. Nitekim 1920 yılı itibarıyla Amerika

Birleşik Devletleri, İngiltere ve Müttefikler arasında sorunların gün yüzüne çıkmaya başladığı, zikredilen devletlerarasındaki problemlerin daha ziyade kurulması planlanan

Ermeni devleti üzerinden geliştiği anlaşılmaktadır.

Bu durumun yansımalarını The Times’ın 19 Şubat tarihli haberinde görmek mümkündür. Haberde, Başkan Wilson’un konferansa göndermiş olduğu bir nottan ve bu nota karşılık verilen yanıttan bahsedilmektedir. Başkan Wilson’a gönderilen cevabın şekli ve üslubu bir hayli yumuşatılmış olsa da, bazı üyelerin aksi çabaları olduğu belirtilmekte, yanıtın yine de nahoşluğu ve uygunsuzluğundan bahsedilmektedir. Başkan Wilson ile yapılan görüşmelerin tamamının yayınlanmasına izin verilmemiştir. Yapılan kısıtlı açıklama şöyledir:

“Konferansta, Adriyatik meselesinin Amerika’nın onaylamadığı bir şekilde ele alınmasında ısrar edilmesi halinde Başkan Wilson’ın antlaşmadan çekilmek zorunda kalacağı ve Fransa ile yapılan şartlı antlaşmayı da feshedeceği şeklinde açıklama yaptığı

184 Seçil Akgün, General Harbord’un Anadolu Gezisi ve Ermeni Meselesi’ne Dair Raporu, İstanbul,

1981.

63 mektubu, Washington’dan gelen mesaj ile yayınlandı. Washington’dan gelen mesajın resmî olarak Başkanın mektubunun belirli kısımlarını doğru bir şekilde ifade ettiği kabul edilmiştir. Mektubun diğer kısımları dışında Başkanın belirtilen açıklamaları yaptığına dair şüphe yoktur.”185

Başkan Wilson’un 1919 Eylül’ünde başlayan sağlık sıkıntıları ve Amerikan politikası üzerindeki tesirinin azalması İngiltere ve Müttefiklerle ilişkilerini olumsuz etkilemiştir. Ayrıca Amerikan kamuoyunun mandalarla ilgili tutumundaki kayıtsızlığı,

Versay Antlaşmasıyla ilgili yoğun mücadeleden yeni çıkan Senato’nun Amerika’nın bu tür bir şemada yer almasından duyduğu hoşnutsuzluğu da ilişkilerin bozulmasında etkili olmuştur. Londra’daki güçler için Amerika’yı dikkate almanın herhangi bir ehemmiyeti kalmamıştır.186

12 Mart tarihli The Times haberinde Amerika’ya karşı tepkiler açıkça görülmektedir. Haberde şöyle denilmektedir:

“İtilaf Devletleri’nin Başkan Wilson'a Türk meselesiyle ilgili görüşlerini soracakları yönündeki Paris’ten gelen mesajlar basında öne çıktı. [Bu] soru henüz yöneltilmemiş olmakla birlikte, [soru] yöneltildiğinde [sorunun] Yakın Doğu vaziyetinin kapsamlı yönleriyle alakalı olması halinde, Washington'un bir yanıt vermekte gecikmeyebileceğine inanmak için sebep[ler] bulunuyor. Senato'da, Antlaşma’dan

[kaynaklanan] zor durum söz konusu olmasaydı, [Washington] kesinlikle hazır olurdu.

Meclis'teki her iki taraf için tatmin edici olmasının yanı sıra, Beyaz Saray için de kabul edilebilir olacak ve 10. maddeyi kapsayacak bir uzlaşma koşulu bulmak için hâlâ yoğun

185 The Times, Peace Council Ruffled, 19 Şubat 1920.

186 Paul Helmreich, Sevr Entrikaları.. s 215.

64 çaba sarf edilmektedir. Bu sonuca ulaşacaklarına inanan fazla kimse yok. Genel görüş, hayli beklenmedik bir şey olmadığı takdirde, Antlaşma’nın önümüzdeki hafta içerisinde

Senato'da reddedileceği veya kabul edilemez şartlarla Başkan'a gönderileceği yönündedir. Hâlihazırda aşikâr olduğu üzere, doğal ticarî nedenlerle ortaya çıkanlar dışında, Orta Avrupa'yı rahatlatmak için kapsamlı bir yardım veya Avrupa'nın yeniden inşasına yönelik erken işbirliği konularında Amerika Birleşik Devletleri'ne bel bağlanamaz. Dolayısıyla, Amerika'nın Adriyatik ve Türk sorunları gibi hususlara yönelik alakasında tuhaf bir yapaylık hissedilmektedir. Başkan istediği kadar hararetle itiraz edebilir, fakat Avrupa'daki mâkul görüşe öncülük edebileceği nispet hariç olmak üzere,

[Başkan’ın] Versailles Antlaşması'ndan çekilmeye yönelik tehdidinin Senato'nun faaliyetiyle engellenmesi halinde, [Başkan] buradaki izleyicilere güçsüz görünecektir.”187

Amerika, Ermeni mandası konusuna olumlu yaklaşmamasına rağmen Londra

Konferansı’nda olup bitenler hakkında kendisine bilgi verilmesini istemiştir. 12 Mart tarihinde Fransa’nın Amerika Büyükelçisi Jules Jusserand, Amerikan Dışişleri Bakan vekili Frank Polk’a Türk barış antlaşmasıyla ilgili geçici koşullar hakkında bilgi verdiği bir Nota göndermiştir.188 Nota’ya göre Türkiye barışı konusunda Londra’da tespit edilen esaslar şunlardır:

1. Türkiye’nin Avrupa sınırları, Midye Enez çizgisi, fakat muhtemelen Çatalca

Hattı olacaktır.

187 The Times, Coercion Of Turkey, 12 Mart 1920.

188 Paul Helmreich, Sevr Entrikaları..., s. 215.

65 2. Türkiye’nin Asya tarafındaki sınırları, kuzeyde ve batıda Karadeniz, Marmara ve Akdeniz, doğuda Ermenistan sınırı (Bağımsız Ermenistan, güneyde ise Ceyhan nehrinden başlayıp Antep, Birecik, Urfa, Mardin ve Cezire-i İbn-i Ömer’in kuzeyinden geçen çizgidir.

3.Padişah İstanbul’da kalabilecek fakat burada Padişah’ın muhafız kuvvetlerinden başka kuvvet bulunmayacaktır. Müttefikler, Avrupa Türkiyesi (Trakya) ile Marmara ve

Boğazların güneyindeki bölgeleri işgal hakkını saklı tutarlar.

4. Boğazlardan geçiş savaşta ve barışta serbest olacak, bir Boğazlar Komisyonu kurulacak ve Padişah’ın boğazlar üzerindeki egemenlik hakkını, Padişah adına komisyon kullanacaktır. Bu Komisyonda bazı şartlarda Amerika ve Rusya da temsil edilecektir.

Komisyonun başkanı sadece büyük devletlerden biri olacaktır.

5. Trakya’nın Türklere bırakılan kısımlarının dışında kalan kısımlar Yunanistan’a verilecek, Edirne’deki Türkler için özel garantiler sağlanacak ve Bulgaristan’a da

Trakya’da bir serbest liman verilecektir.

6. Bağımsız bir Ermenistan kurulacak ve bu devletin denize çıkışını sağlamak için de Lazistan’ da (Trabzon) kendisine bazı özel haklar tanınacaktır.

7. Türkiye; Mezopotamya, Arabistan. Filistin, Suriye ve bütün adalar üzerindeki haklarından feragat edecektir.

8. Aydın bölgesi hariç İzmir bölgesi, Padişah’a bağlı olarak Yunanistan’ın yönetimine verilecek ve İzmir Limanı’nda Türkiye’ye de ayrı bir kısım ayrılacaktır.

66 Bu maddelere ek olarak Osmanlı borçlarına ait bazı mali hükümler de mevcuttu.189 Notaya Başkan Wilson’dan uzun bir cevap verilmiştir. Başkan, İstanbul’un

Türklerde kalmasını bizzat protesto etmekte, ekonomik öncelik alanlarına ilişkin

çekincelerini dile getirmekte, Trabzon’un da içinde olduğu daha büyük bir Ermenistan konusunda ısrar etmekle beraber doğu Trakya’nın kuzey bölümünün Yunanistan’a bırakılmasına şiddetle karşı çıkmaktadır.190

1 Nisan 1920 tarihli The Times’ın “Türkleri Atmak/ Kovmak” başlıklı haberinde, anlaşma hakkında Başkan Wilson’un görüşlerine yer verilmekte ve anlaşma hükümlerine yönelik Amerika’nın gönderdiği nota açıklanmaktadır. Notada değinilen noktalar aşağıda maddeler halinde verilmiştir:

1. Amerika’nın şu anda konferanslarda temsil edilmesi akıllıca değildir fakat dünya barışına hayatî bir ilgi göstermesi sebebiyle Birleşik Devletler, Türk Antlaşması ile ilgili problemlere getirilen çözümlere ilişkin fikirlerini açık bir şekilde ifade etmelidir.

2. Amerika, Müttefiklerin İstanbul’da Türklerin muhafaza edilmesi konusundaki gerekçelerini tanısa da karşıt gerekçelerin daha güçlü ve göz ardı edilemeyecek belli zorunluluk unsurları içerdiğine dikkat çekmektedir.

3. Birleşik Devletler Hükümeti, Rusya’nın rızası olmadan hiçbir nihaî karara varılamayacağına inandığından, savaş gemilerinin Boğazlardan geçişi ve Boğazların

189 Fahir Armaoğlu, “Amerika, Sevres Antalaşması Ve Ermenistan Sınırları”, Belleten, 1997, S.230-232.,

Cilt LXI, s.136-137.

190 Paul Helmreich, Sevr Entrikaları… s. 215.

67 savaş zamanlarındaki rejimi konularının “doğru olarak” halen görüşülmekte olmasından memnuniyet duymaktadır.

4. Birleşik Devletler, Rusya’nın İstanbul ve Boğazların yönetimi için kurulması

önerilen Konsey’de temsil edilmesini memnuniyetle karşılamaktadır. Rusya’nın yaşamsal çıkarları korunmadıkça, geçerli bir hükümeti olduktan sonra şu an verilen kararlar hakkında sesini duyurmadıkça herhangi bir düzenlemenin süreklilik arz etmeyeceğine inanmaktadır.

5.Doğu Trakya’nın İstanbul bölgesi dışında kalan kısmının kuzeyi hariç olmak

üzere Yunanistan’ın bir parçası olması ve adilce davranılarak Edirne, Kırk Kilise

(Kırklareli) ve çevresindeki bölgenin Bulgaristan’ın parçası olması gerektiği belirtilmektedir. Notada ayrıca; Bulgaristan’ın “Sırbistan için güvenli bir sınır sağlamak gibi müphem bir dayanak dışında hiçbir sebep bulunmaksızın, batı sınırındaki binlerce

Bulgar’ı ve Bulgar topraklarını teslim etmek” zorunda bırakılması nedeniyle, toprak iddiasının olumlu yönde değerlendirilmesini hak ettiği de beyân edilmektedir.

6. Amerika, üç büyük Akdeniz Gücü’nün belirli bölgelerde danışmanlar ve eğitmenler sağlaması için önerilen tercihli hakka ilişkin bir karara varmadan önce

(konuya ilişkin)daha fazla bilgi istemektedir.

7. Ermenistan konusunda Birleşik Devletler Hükümeti, uygar dünyanın bu talihsiz

ülkeye en liberal şekilde muamele etmesini istemekte ve beklemektedir.

8. Amerika, Ermenistan sınırlarının Ermenilerin tüm meşru iddialarını tanıyacak

şekilde özellikle denize kolay ve engelsiz bir erişim sağlayarak çizilmesi gerektiğine inanmaktadır. Lazistan (Trabzon’un doğusundaki ülke) üzerindeki özel haklar,

68 Ermenistan’ın varlığı için vazgeçilmez olan denize erişimin sağlanmasını ancak garanti edebildiğinden Müttefikler’in Trabzon’u Ermenistan’a vereceğini umut etmektedir.

9. Türkiye’nin Mezopotamya, Arabistan, Filistin, Suriye ve Adalar üzerindeki haklarından vazgeçmesi ile ilgili olarak Amerika, Avusturya için kullanılan yöntemin benimsenmesini önermektedir yani, Türkiye bu bölgeleri Büyük güçlerin belirleyeceği

şekilde elden çıkarılmak üzere (bu güçlere) bırakmalıdır.

10. Amerikan Hükümeti, İzmir’e ilişkin düzenlemeler konusunda elindeki sınırlı bilginin bu kadar önemli bir sorun için yeterli olmadığından herhangi bir görüş belirtememektedir. Ancak Birleşik Devletler, Eski Osmanlı İmparatorluğu’nda yapılan toprak değişiklikleri ve düzenlemeleri ne olursa olsun bu tür değişikliklerin veya düzenlemelerin hiçbir şekilde Amerikan vatandaşlarını veya şirketlerini veya diğer

ülkelerin vatandaşlarını ve şirketlerini, Anlaşmayı imzalayan güçlerin vatandaşları ve

şirketlerine göre aleyhte bir duruma sokmayacağı anlayışındadır.191

Amerika’nın Müttefiklerin anlaşma hükümlerine karşılık gönderdiği notaya

Konsey’den cevabın gecikmediği görülmektedir. Konsey cevabında; Türkiye ile adil ve kalıcı esasları kapsayan barış antlaşmasını, Amerika’nın da imzalayacağı ümidini belirtikten sonra, tespit ettikleri ve 12 Mart’ta Amerika’ya bildirdikleri barış esaslarını savunmaya devam etmiştir. Bundan başka Bulgaristan’a Edirne ve Kırklareli’nin verilmesi hususunda Amerikan isteğine karşı da ellerindeki istatistik bilgilerine göre bu iki şehrin havalisinin Türk olduğunu belirtmiştir. Bağımsız Ermenistan konusunda

Müttefiklerin de Amerika ile aynı görüşü paylaştıklarını ve “hâlihazır ihtiyaçları ve gelecekteki gelişmesi” bakımından “ haklı olarak iddia ettiği” toprakları Ermenistan’a

191 The Times, To Oust The Turk, 1 Nisan 1920.

69 vermeyi ciddi bir şekilde arzu ettiklerini bildirmişlerdir. İzmir konusunda ise, şehrin yönetiminin Rumlara verildiği belirtildikten sonra İzmir’in bütün Anadolu’nun ekonomisinde önemli bir yeri olması ve İzmir’in Yunanlılar tarafından işgalinin millî tepkilere neden olmasının Türkiye ile barışın uygulanmasını güçleştirebileceği ihtimali dolayısıyla, İzmir’in Padişah’a bağlı hâle getirildiği ve aynı zamanda Türklere de İzmir

Limanı’nda imkânlar tanındığı belirtilmiştir. Burada “milli tepkiler” in neden olduğu kaygı dikkate değerdir.192

24 Mart 1920 tarihine gelindiğinde ise ABD Dışişleri Bakanı’nın gönderdiği notayla, Osmanlı Devleti’ne yönelik barış şartları hakkında hükümetinin değerlendirmelerini aktardığı görülmektedir. Notada ilk olarak ABD’nin, Osmanlı

Devleti ile imzalanacak barış antlaşmasında bulunmasa da bu konuda söz söyleme hakkının olduğu ayrıca kendisinin, yalnız Amerikan çıkarları bakımından değil, aynı zamanda da Ortadoğu’da adil bir düzenin yaratılması amacıyla bu hakkını kullanması gerektiği açıklanmıştır. İkinci olarak ABD’ye göre, “Açık Kapı Politikası”193 sürdürülmelidir. Üçüncü olarak ise, bu politikanın ne ABD’ye ne de başka ülke zararına ya da yararına bir ayrıcalık getirmesi söz konusu değildir. Son olarak mevcut Amerikan

çıkarlarının devamlılığının gözetilmesi, bununla birlikte Ermeniler lehinde kararlar alınması ve Trabzon’un denize çıkış kapısı olarak Ermenistan’a verilmesi istenmektedir.

192 Fahir Armaoğlu, “Amerika, Sevres Antalaşması Ve Ermenistan Sınırları”, Belleten, 1997, S.230-232.

Cilt LXI, s.138-139.

193 Amerika’nın diğer ulusları eğitme ve yönlendirme faaliyetlerini kendinde bir hak olarak görmesinden kaynaklanan ve bu bağlamda ABD’nin yürüttüğü ekonomik üstünlük elde etme faaliyetlerine (1899-1917) “Açık Kapı” politikası denilmektedir. Açık kapı politikası, 20. yüzyılın başından itibaren Amerika- Çin ilişkilerinde ABD Dışişleri Bakanı John Hay tarafından yürütülmüştür. Engin Akçay- Özdemir Akbal, “ABD Güvenlik Politikasında Söylem ve Pratik,” Yönetim Bilimleri Dergisi, 2013, Cilt: 11, Sayı: 22, s.10/11.

70 Böylece Washington yönetimi, Ermenistan konusunda tarafını belli etmiş fakat kendini bağlayıcı ifadelerden de uzak durmayı başarmış oluyordu.194

1920 yılı başlarından Sevr'e gelinceye kadar Amerikan Senatosu, Ermeni mandasıyla ilgili olarak Versay Antlaşması ve Milletler Cemiyeti'ni tam üç kez reddetmiş fakat buna rağmen Sevr Antlaşması'nın 89. Maddesi kapsamında Doğu Anadolu'dan dört vilâyetin Ermenistan'a verilmesi ve Türkiye ile Ermenistan arasındaki sınırın çizilmesi

Başkan Wilson'un hakemliğine bırakılmıştır. Wilson, Kasım 1920 sonlarına doğru çizdiği haritayı Milletler Cemiyeti'ne vermeye hazırlandığı bir sırada Kâzım Karabekir komutasındaki kuvvetler, Ermenilerin Kafkasya’da işgal ettikleri bölgelere girmiş, bu arada Bolşevik Ermeniler de işgal ettikleri bölgelerdeki duruma egemen olarak Aralık

1920 de Gümrü Antlaşması imzalanmıştır. Bu suretle, Wilson'un "Ermenistan sınırları" haritası uygulanamamıştır.195

Görüldüğü gibi Türk Barış Antlaşması sürecinde Amerika Birleşik Devletleri,

Ermeniler ve bilhassa Ermeni mandası konusunda doğrudan yükümlülük altına girmeyi reddetmekle birlikte Yakın Doğu’nun yeniden inşâsında tüm gelişmelerden haberdâr olma, kendi çıkarlarını koruma ve tüm devletlerin hâmiliğini üstlenme çabası içinde olmuştur.

194Mehmet Sait Dilek- Evren Küçük, “ San Remo Konferans’ında İngiltere’nin Ermeni Politikası,”

Ankara, 2012, Turkish Studies - International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic S. 7/3, s. 963.

195 İsmail Türk, “Atatürk Dönemi Türk-Amerikan İlişkileri (1920-1938),” Eylül 2006, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 48.

71 C. Sözde Barış Görüşmeleri ve Osmanlı Devleti

Müttefiklerin iki yıl boyunca barış şartları üzerinde mutabık olamamaları, adil bir çözüm için çaba harcayan Osmanlı Devleti’ne zaman kazandırmıştır. Birinci Londra

Konferansı’ndan önceki günlerde 8 Ocak 1920 tarihinde Osmanlı Hariciye Nezareti, üç

Müttefik devletin ve Amerika’nın İstanbul’daki temsilcilerine gönderdiği notalar aracılığıyla barış antlaşması hususundaki görüşlerinin Londra Konferansı’na ulaştırılmasını rica etmiştir. Notada özetle şöyle denilmektedir:

“Osmanlı Hükümeti, savaşın Türkiye’yi sürüklediği kötü durumu takdir etmektedir. Ancak bir milletin siyasal varolma hakkı savaşta yenilmekle ortadan kalkmaz.

Başkan Wilson tarafından ortaya atılan ve İtilaf Devletleri’nce benimsenen ilkelerin

Türkiye’ye de aynen uygulanması gerekir. Birlik ve egemenliğe zarar getirecek herhangi bir hâl çaresi Yakındoğu’da sonu gelmeyen huzursuzluklara sebep olacaktır. Türkiye’nin daha önceleri yapmaya çalıştığı reformların başarısızlığa uğraması talihsiz bazı

şartlardan ileri gelmiştir. Bab-ı Âli şimdi reformlara dayanan ve azınlık haklarını koruyan yeni bir teşkilât kurmak istemektedir. Bab’-ı Âli, büyük devletlerden birinin

Türkiye’nin bağımsızlığına zarar getirmeksizin ve milli gururuyla oynamaksızın bu işte kendisine yardım etmesini memnuniyetle karşılayacaktır.196

Notadan da anlaşılacağı üzere Osmanlı Hükümeti’nin Londra Konferansı’dan beklentisi, barış şartlarının olabildiğince lehine sonuçlanmasıdır. Ancak Londra

Konferansı’nda mevcut sorunlar çözüme kavuşturulamamış, bir sonraki görüşmeler 18

Nisan 1920 tarihinde İtalya Başbakanı Nitti başkanlığında San Remo’da gerçekleştirilmiştir. San Remo Konferansı’nda Osmanlı Devleti’ne sunulacak

196 Taner Baytok, İngiliz Belgeleriyle Sevr’den.. ,s. 77/78.

72 antlaşmaya son şekli verilmiş, konferansın hiçbir aşamasında Ankara’daki siyasî gelişmeler söz konusu bile edilmemiştir. Ankara hükümetini hâlâ muhatap almaktan kaçınan Müttefikler İstanbul Hükümeti’nden Paris’e bir heyet göndermesini istemişlerdir.197

The Times’ın haberinde Osmanlı Barış Delegeleri hakkında bilgiler verilmektedir.

Habere göre; Meclis Başkanı Reşad Hikmet Bey ve Roma Eski Büyükelçisinin üyeleri olacağı Osmanlı Delegasyonu Başkanlığına eski Vezir-i Âzam Tevfik Paşa getirilmiş, ayrıca İzzet Paşa’nın da adı geçmektedir. Aynı haberde, Osmanlı Komisyonu’nun

çoğunluğunu oluşturan Milliyetçi vekillerin programlarının temeli olan üç madde sıralanmaktadır:

1. Ülkenin içişlerine karışır nitelikte olabilecek hiçbir kontrol kabul edilemez.

2. Ateşkes esnasında işgal edilmemiş olan Türk topraklarına geri dönülecektir.

3.Arapların özerklik kararı kabul edilecektir.198

Osmanlı Devleti’nin I. Londra Konferansı’na dolaylı olarak gönderdiği nota ile

Osmanlı Heyeti’nin açıkladığı üç temel madde kıyaslandığında aralarında dikkat çeken farkların olduğu göze çarpmaktadır. İlân edilen maddelerden de anlaşıldığı üzere Tevfik

Paşa başkanlığındaki Türk heyetinin İtilaf güçleri karşısında taviz vermediği ve net bir tavır sergilediği görülmektedir. Çok kısa bir süre içerisinde gerçekleşen bu değişikliğin

197 İA, “Sevr Antlaşması” maddesi, Müellif: Cevdet Küçük, https://islamansiklopedisi.org.tr/sevr- antlasmasi E.T: 21 Şubat 2019.

198 The Times, Armenian’s Appeal, 23 Şubat 1920.

73 temel nedeni; Anadolu’da etkisini gün geçtikçe hissettiren Milli Mücadele Hareketi’nin varlığıdır. Zira konferansa katılanlar tarafından Mustafa Kemal’in bütün programı ve planları gayet iyi bilinmekteydi ve zaten Mustafa Kemal Paşa da sık sık müttefiklerin temsilcileriyle görüşüyor, Türkiye’deki hâkim siyasî gücün onun elinde olduğundan kimsenin şüphesi bulunmuyordu.199

Bu sebeple müttefikler Londra Konferansı’na davet etmedikleri, San Remo görüşmelerinin başladığı sırada müşahit sıfatıyla bile muhatap almadıkları Osmanlı

Devleti’nden bir heyet göndermesi talebinde bulunmak zorunda kalmışlardır. İtilaf

Devletleri barış antlaşması taslağını 11 Mayıs 1920 tarihinde Ahmed Tevfik Paşa

(Okday)başkanlığındaki Osmanlı Delegasyonu’na tebliğ etmiş, bir özetini de basına dağıtmışlardır. Tevfik Paşa, bağımsızlık prensipleriyle bağdaşmayan antlaşma şartlarını kabul edemeyeceğini bildirmiştir.200

Ahmed Tevfik Paşa’nın taviz vermeyen tavrına karşılık, Osmanlı heyetinden o sıralarda İçişleri Bakanı olan Reşit Bey ise bir İngiliz temsilcisine, gelecekteki Türk

Devleti’nin İngiltere’nin yardımına dayanmasının esas olduğunu belirterek bu konuda

Sevr’deki İngiliz heyetinden askerî temsilcilerle görüşmeyi istediğini belirtmiştir. İngiliz temsilcilerinin konudan haberdâr ettiği İngiltere Dışişleri Bakanı Curzon, Reşit Beye cevaben, “barış şartlarının tespit edildiğini, Türkiye’nin kalkınması için İngiltere’nin yardımı meselesinin sonra düşünüleceğini” söylemiştir. Curzon’un ifade ettiği barış

şartları, 1920 Mayıs ayı itibarıyla İtilaf Devletleri temsilcilerinin Paris’in Sevres

199 İA, “Sevr Antlaşması” maddesi.. 200 İA, “Sevr Antlaşması” maddesi..

74 kasabasında yaptıkları görüşmelerde netlik kazanmıştır. Tüm umudunu İngilizlere bağlayan Damat Ferid dahi barış şartları karşısında hayâl kırıklığına uğramıştır.201

Ancak Haziran 1920’de başlayan Yunan ileri harekâtı karşısında çaresiz kalan

Damat Ferit Hükümeti, İngilizleri kızdırmamak üzerine inşâ ettiği genel politikasının da bir gereği olarak antlaşmayı imzalayacağını bildirmiştir.202Fakat Mustafa Kemal ve

Büyük Millet Meclisi, İstanbul kurulunun Türk halkını temsil etmediği gibi, barış konferansının Türkiye’nin herhangi bir bölümüyle ilgili kararını kabule de yetkili olmadığını kesinlikle açıklamıştır.203 Görüldüğü üzere İtilaf Devletleri, Türklerle yapılacak barış antlaşmasını, ağır şartları kabul etmeye razı gördükleri İstanbul Hükümeti ile yapmak istiyor, bu sebeple Anadolu’da güçlenmeye başlayan Millî Mücadele

Hareketini tanımamakta diretiyordu.

D. I. Londra Konferansı (12 Şubat-10 Nisan)

Geçen üç ayın ardından 12 Şubat 1920’de Müttefikler, Osmanlı Devleti ile yapılacak barış antlaşmasının şartlarını görüşmek üzere bu kez Londra’da toplanmışlardır. 12 Şubat 1920’de toplanan ve oturumları 10 Nisan 1920’ ye kadar devam eden Londra Konferansı Yüksek Konseyi ilk iki hafta boyunca Türk barış antlaşmasıyla ilgili tüm başlıkları gözden geçirmiştir. Çoğu kez meseleler derinlemesine ele alınmak için özel komisyonlara havale edilmiştir. Komisyonlardan tavsiyelerini taslak halinde

201 Taner Baytok, “ İngiliz Kaynaklarından Türk Kurtuluş…,” s. 133. 202 Temuçin Faik Ertan, “Sevr Ve Lozan Antlaşmaları Hakkında Karşılaştırmaları Bir Değerlendirme,” Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi S. 58, Bahar 2016, s. 25.

203 Salahi Sonyel Mustafa Kemal (Atatürk)….s. 647.

75 sunmaları istenmiş ve raporlar son olarak Dışişleri Bakanları ve Büyükelçiler Komitesi tarafından değerlendirilmiştir.204

18 Şubat 1920’de gerçekleştirilen konferans oturumu hakkında 19 Şubat 1920 tarihli The Times haberinde; konferansların büyük kısmının Türkiye’nin yeni sınırlarına ayrılmış olduğu, esasen çok az ilerlemenin kaydedildiği bunun gerekçesi olarak da savaş esnasında İtilaf Devletleri arasında samimiyetle yapılmamış olan sözleşme ve anlaşmaların gittikçe daha karmaşık bir hâl almış olması gösterilmektedir. Ayrıca görüşmeler hakkında kamuya sunulacak bilgilerin sınırlandırılmasına karar verilmiştir.

Llyod George, gizli kalması gereken konferanslarla ilgili açıklamaları eleştirerek

Parlamento üyelerinin sağlıksız merakı yüzünden çalışmaların neredeyse imkânsız hale geldiğini dile getirmektedir.205

The Times’ın 23 Şubat 1920 tarihli “Ermenistan’ın Çağrısı” başlıklı haberinde barış görüşmeleri için Ermeni sınırları meselesini ele almakla görevli bir komisyon oluşturulduğundan söz edilmektedir. Komisyonda daha önce Paris Barış Konferansı’na

Ermeni Delegasyonu olarak katılan Nubar Paşa ve Aharonyan’ın da olduğu belirtilmektedir.

Habere göre; komisyon ilk kez cumartesi günü Dışişleri Bakanlığı’nda bir araya gelmiştir. Komisyonda bulunanlar arasında İngiltere’yi temsilen Dışişleri Bakanlığı’ndan

Bay Vansittart ile Savunma Bakanlığı’ndan Albay Gribbin, Fransız Dışişleri

Bakanlığı’ndan Mösyö Kammerer, İtalya’yı temsilen Sinyor Nagara, Japonya’yı temsilen

204 Paul Helmreich, Sevr Entrikaları.. s.183.

205 The Times, Peace Council Ruffled, 19 Şubat 1920.

76 Kıdemli Yüzbaşı Kigoshi Anno ve M. I. Yoshida ile Ermeni Delegasyonu üyeleri General

Gorganoff, Bay J. A. Malcolm, Nubar Paşa ve M. Aharonyan bulunmaktadır.

Nubar Paşa, kapsamlı bir Ermeni devletinin kurulması için vatandaşları adına komisyona etkili ve ayrıntılı bir konuşma yapmıştır. Genel şartlar altında önerilenlere uygun olarak sınırları çizilmiş, Karadeniz’e kıyısı olan bir devlet için ısrar etmiştir.

Haberde ayrıca Ermeni heyetinin başkanı olan M. Aharonyan’ın verdiği bir röportajda yakın zamanda Çukurova’da gerçekleşen “katliamlar” ile ilgili olarak söylediklerine de yer verilmektedir. Aharonyan’ın sözleri şöyledir:

“Bu (Çukurova’daki olaylar), Ermenistan’ın hala Türk boyunduruğu altında kalmasının mümkün olduğunu düşünen herkese Türklerin verdiği cevaptır. Aynı zamanda bu, Türklerin Çukurova’da veya Hristiyanların yaşadığı herhangi bir yerde kalmasına izin verilemeyeceğinin bir kanıtıdır. Hepsi bu değil. Çukurova’daki Türkler bir

çıbanbaşıdır ve eğer Asya’nın geri kalanından ayırılmazlarsa ileride de savaşa sebep olacaklardır. Bu ayrım ancak Çukurova’nın onların elinden alınıp Fransız mandasına bırakılmasıyla mümkün olabilir. Bu manda yönetiminin sınırları Büyük Ermenistan’ın sınırlarına kadar uzatılmalıdır ki, Türklere hiçbir ayak basacak yer kalmasın.

Ermenistan’ın güvenliğini sağlamak için sadece hâlihazırda anlaşılmış olan Kafkas

Ermenistan’ı ve Türkiye Ermenistan’ının birleştirilmesi yeterli değildir aynı zamanda

Karadeniz kıyısına çıkış da sağlanmalıdır. Bu çıkış Tirebolu’dan Hopa’ya kadar uzanan bir alanda olmalı Erzurum ve Erzincan kalelerini de içermelidir. Böylelikle Ermenistan’ı bastırmak ve Türkiye’yi Azerbaycan sınırına kadar genişletmek isteyen Genç Türklerin planları bozulacaktır. Benzer önlemler Kafkas Ermenistan’ında da alınmalıdır. Eğer

77 Türkler Karabağ’ın dağlık bölgelerini ele geçirirlerse, Erivan’a yürümelerinin önünde hiçbir engel kalmayacaktır.”206

Aharonyan’ın gündeminde olan Ermeni mandası tartışmaları, Müttefiklerin de

Türk barış antlaşmasıyla ilgili konferans boyunca meşgul olduğu yegâne konulardan biridir. 1920 yılı Şubat ayı konferanslarında Ermenistan’ın geleceğine ilişkin tartışmalar

önemli bir yer tutmuştur. 16 Şubat tarihli toplantının oturum konusu Türkiye’nin doğu illerinin taksimidir. Lord Curzon, Ermenistan Meselesi’nin siyasî ve coğrafî bir mahiyet arz ettiğini dile getirerek sözlerine başlamıştır. Curzon’a göre; meselenin coğrafi yanı hudutların tayini bakımındandır ki, bu da ancak konu üzerine çalışacak bir komisyon tarafından çözümlenebilirdi. Meselenin siyasi yönünü ise Müttefiklerin amaçları ve bağımsız bir Ermenistan’ın kurulması oluşturuyordu.207

Ancak Londra’daki görüşmecilerin bağımsız bir Ermenistan fikrine isteyerek rıza gösterdikleri söylenemezdi. Ermeniler ya da Ermenistan için kimsenin pek heyecan duyduğu yoktu. 1919 yazında General Denikin’e208 bağlı kuvvetler bağımsız bir

Ermenistan için tehdit oluşturmaya başlamıştı. Bolşeviklerin Kafkaslar’da kazanacakları aşikâr zaferse daha da büyük bir tehditti. Bu sebeple konferansa katılan güçlerin hiçbiri manda kabul etmek ya da uzun vadeli bir destek garantisi altına girmek niyetinde değillerdi.209

206 The Times, Armenian’s Appeal, 23 Şubat 1920.

207 Zeynep İskefiyeli, “Ermenilerin İlk Büyük Ayaklanması Erzurum Olayı (1890)” Ermeni Araştırmaları, 2005, S. 19, s.188. 208 Bolşevikleri iktidardan uzaklaştırmak için İtilaf devletlerinin desteğiyle düzenlenen, silahlanan ve mobilize olan Beyaz Ordu Hareketi’nin komutanlarından biridir. İsmail Köse”Paris Barış Konferansı ABD Tutanaklarında Beyaz Ordu Liderleri Ve Bolşevikler,” Karadeniz İncelemeleri Dergisi, Trabzon, 2011.C.10, s. 126. 209 Paul Helmreich, Sevr Entrikaları.. s.203.

78 Bu bağlamda İtilaf Devletleri’nin Ermenistan konusunda Ermenilere karşı tutarlı bir davranış sergilemedikleri görülmektedir. Müttefikler bir taraftan Ermenilere verdikleri sözlerin geçerli olduğunda ısrar etmiş diğer taraftan meselenin

çözümsüzlüğüne neden olan noktalara vurgu yapmışlardır. Nitekim kurulacak olan

Ermeni Devleti’nin sınırları üzerinden çıkan tartışmaların Ermenilerin ve Ermeni savunucularının İtilaf Devletleri’ne olan güvenlerini sorgulamalarına yol açtığı anlaşılmaktadır.

18 Şubat 1920 tarihli “Ermenilere Teminat”, “Vilayetlerin Kaderi” başlıklı The

Times editörüne hitaben yazılan haberde bu konu üzerinde değerlendirmeler yapılmıştır.

Haber şöyledir:

“Sayın,- Müttefik Güçleri temsilcilerinin Anadolu’nun tasfiyesine ilişkin olarak

üzerinde mutabakata varmış gibi göründüğü şartlar hususunda bugün yayınlamış olduğunuz imâlar, özgürlük ilkesi ve bu ülkenin verilen taahhütlere sadakati konusundaki itibarına kıymet veren tüm çevrelerde büyük bir rahatsızlık yaratmıştır.

‘En azından iki’ vilayetin muhtemelen Erivan Ermeni Cumhuriyeti’ne ekleneceğini ifade etmişsiniz. Bu, 1915 katliamları öncesinde Ermenilerin en büyük

çoğunluğu oluşturduğu Ermeni vilayetlerinin büyük bir bölümünün Türklerin insafına bırakılacağı anlamına gelmektedir. Daha da ileri giderek küçük Ermenistan ya da

Çukurova’nın da Türk hâkimiyetine bırakılıp bırakılmayacağı hususunun da hâlâ müphem olduğunu belirtmişsiniz. Bu ifade, hayatta kalan büyük Ermeni nüfusunun ve

79 katliamlardan önce Ermenilerin başlıca nüfusu oluşturduğu geniş toprakların, katliamları ifâ edenlerin insafına bırakılacağı anlamına gelmektedir.210”

Haberde de söz konusu edildiği üzere Çukurova’nın büyük bir Ermeni nüfusu oluşturduğuna ilişkin iddialar, İngiliz Hükümeti tarafından değerlendirilmiştir. Konuya ilişkin Llyod George 25 Mart 1920’de Avam Kamarası’nda yaptığı konuşmada şunları söylemektedir:

“…. Ermenistan konusundaki güçlük şuradadır: Ermeni halkı birçok vilayete dağılmış haldedir. Türkiye’nin ancak tek bir bölgesindedir ki Ermenilerin çoğunlukta olduğunu söyleyebilirsiniz. Çukurova gibi toprakları ise, kendi kaderini tâyin etme ilkesine dayanarak hiçbir şekilde Ermenistan Cumhuriyeti’ne katamazsınız. Çukurova’da azınlıktalardır…. Sanıyorum Müslümanlar, 1’e karşı 3 veya 4 oranındadırlar.”211

İddia edildiği üzere “büyük Ermeni nüfusunu” barındıran Çukurova bölgesi ile ilgili demografik incelemelerde bu yönde somut verilere ulaşılamamıştır. Bu sebeple

İngiltere başta olmak üzere İtilaf Devletleri, Osmanlı Devleti’ni parçalamak amacıyla

Ermenilere vermiş oldukları temelsiz ve gerçekdışı vaatlerin arkasında duramamışlardır.

Aynı haberde Müttefiklerin Ermenilere karşı sergiledikleri tutarsızlığa da değinilmektedir.

“Savaş süresince, Ermenilere, Türklerin elinden kurtarılacaklarına dair tekrar tekrar vaatler verilmiştir. Bir defasında, Fransız Hükümeti temsilcisi tarafından Britanya

Hükümet temsilcinin bilgisi dâhilinde, kendilerine asker temin edilmesini isteyip

210 The Times, Pledges to Armenia, 18 Şubat 1920. 211 Ömer Kürkçüoğlu, Türk- İngiliz … s. 66.

80 istemedikleri sorulmuştur ve ülkelerinin Türk hâkimiyetinden kurtarılacağına ilişkin sarih bir söz verilerek kendilerine asker temin edilmiştir. İlk bakışta verilen bu sözlerin yalnızca %30’unun yerine getirilmiş olması mümkün değil midir? Türklerden bu yönde teminat alındığını söylemeye gerek yok. Bu, Avrupa diplomasinin son 50 yıldır oynamakta olduğu nafile bir oyundur. Cumartesi günü Çukurova’da 1500 veya 2000 Ermeninin katledildiğine ilişkin bir haber yayınladınız; bugün, İstanbul’daki Müttefik Yüksek

Komiserliği’nin konu ile ilgili olarak Sadrazama sunum yaptığını öğrendik. Hiç şüphe yok ki, bilmünasebe bolca teminat alacaklar ve hiç şüphe yok ki bu teminatları daha fazla katliam takip edecektir. Britanya halkının, ülkemizin verdiği vaatlerin ve temel insan hakları ilkesinin yerine getirilmesi ve Türklerin söz konusu Hristiyan ırkları üzerindeki hâkimiyetinin tamamen sonlandırılması hususunda ısrarcı olması için çok mu geç?”212

Haberde de belirtildiği üzere “Avrupa diplomasisinin son 50 yıldır oynamakta olduğu nafile oyun” Ermeni yanlısı çevrelerden tepkiler almaya başlamıştır. 27 Şubat

1920 tarihli haberde İşçi Partisi’nin İtilaf Devletleri’nin eylemsizliğine karşı protestosu ele alınmaktadır.

“ İtilaf Devletleri’nin Ermenistan’a yönelik tavrına karşı İşçi Partisi tarafından başlatılan bir protestoda, savaştan önce yarım yüzyıl boyunca, Türkiye’deki Ermeni vilayetlerinin kötü bir şekilde yönetilmesi, uluslararası bir skandala neden olmuştur ve savaş esnasında, Osmanlı Hükümeti’nin İstanbul’dan kasıtlı olarak organize edilen ve

Merkezi Hükümet adına yerel ajanlar tarafından Ermeni nüfusunu ortadan kaldırmak amacıyla düzenlenen olaylar ile onları yönetme hakkını kaybettiğini belirtmişlerdir.

212 The Times, Pledges to Armenia, 18 Şubat 1920.

81 Bu organize vahşetin birçok kanıtı olduğunu belirttikten sonra, İşçi Partisi,

Ermenistan vilayetlerini Ateşkesten sonra sivil yönetime ve Türk otoritelerinin askerî işgaline bıraktıklarından ötürü İtilaf Devletleri’ni suçlamaktadır. Parti, temel noktaları aşağıda verilen İtilaf Devletleri’nin yerine getirmesi gereken bir program çizmiştir.

Türk Ermenistan’ı olarak bilinen tüm bu bölge üzerindeki Türk hâkimiyeti kesinlikle kaldırılmalıdır. Bu bölgenin tamamı, tek bir zorunlu iktidarın kontrolü altında, yıllar boyunca ve katı koşullar altında iskân edilmelidir. Ancak, Amerika tarafsız kalabileceğinden, ülkenin (Ermenistan) bölünmesi gerekebilir, ancak güney batı bölgeleri (Çukurova, Diyarbakır, Harput) için Fransa’ya manda verilmesi durumunda,

Parti, bunun yukarıda bahsi geçen katı koşullar altında müzakere edilmesini vebölge halkına, mandada belirtilecek olan bir tarihte kendilerini ayrı bir devlet olarak yönetmek veya Ermenistan’ın kalan kısmı ile birleşmek hususunda karar verme hakkı verilmesini talep etmektedir.

Türk Ermenistanı’nın kalan kısmı ise, derhal hâlihazırda bağımsız

Transkafkasya’da bulunan bağımsız Ermenistan’a eklenmelidir ve aşağıda belirtilen koşullara tabi olmak üzere, bu ülkenin genişletilen sınırlar dâhilinde yeniden kurulması için, İtilaf Devletleri veya İtilaf Devletleri’nden biri tarafından destek sağlanmalıdır: (a)

[Bu destek] Ermenistan’ı, Sovyet Hükümeti’nin toprakları etrafındaki ‘güvenlik kordonu’ na katılmaya zorlamak ve dahası herhangi bir askerî maceraya iştirak etmek için bir araç olarak kullanılmamalıdır; (b) [bu destek] ancak Ermeni Hükümeti, sınırları içerisinde

Hristiyanlar ile Müslümanlar; Ermeniler, Yunanlılar, Kürtler ve Türkler arasında ırksal

82 eşitliği ve dinleri muhafaza ettiği sürece sağlanmalıdır. Parti, Ermeni yerleşimini,

Hindistan politikası telakkilerine tabi kılmaya yönelik tüm fikirlere karşıdır.213

Londra Konferansı boyunca İtilaf Devletleri’nin Ermeni mandası fikrine sıcak bakmaması, Amerika’nın da bu konuda sorumluluk almayacağının anlaşılması üzerine

Ermenistan’ın Milletler Cemiyeti’nin himâyesine alınması kararı verilmiştir. Buna göre; cemiyet, Ermenistan’ı finanse edecek ve güvenliği sağlamak için gönüllü bir askerî kuvvet oluşturacaktı. Çözüm cemiyet konseyine iletildiğinde soğuk karşılanmış, kendi komutasında hiçbir güç bulunmadığını ileri süren konsey, böyle bir askerî kuvvetin eleman ve malî portresi hakkında daha fazla malumât isteyerek, bilginin ellerine geçmesinin ardından konuyu tekrar değerlendireceğini belirtmiştir. Bu durum Londra

Konferansı’nın kesin bir karara varmasını güçleştirdiği için, sorun Nisan ayında San

Remo’da toplanacak konseyin değerlendirmesine sunulmak üzere askıya alınmıştır.214

E. San Remo Konferansı (18-26 Nisan 1920)

İtilaf Devletleri 18 Nisan 1920’de bu kez de San Remo’da bir araya geldiler, toplantıda; İngiltere’yi Başbakan Lloyd George ve Dışişleri Bakanı Lord Curzon,

Fransa’yı Başbakan Alexandre Millerand, İtalya’yı da Başbakan Francesco Saverio Nitti temsil ediyordu. Türk tarafı ise konferansa davet edilmediğinden oturumlarda bulunamamıştır. İtalya’da gayri resmi temsilci statüsünde görev yapan Galip Kemali Bey ise San Remo Konferansı’na uzaktan müşahit sıfatıyla katılabilmek amacıyla İtalya

Dışişleri Bakanı Comte Sforza ile görüşmüş ancak İngiltere’nin katı tutumu nedeniyle

213 The Times, Future Of Armenia, 27 Şubat 1920.

214 Paul Helmreich, Sevr Entrikaları… s. 204.

83 olumlu cevap alamamıştır.215 San Remo Konferansı’nın gündemini Ermenistan’ın himâye ve finanse edilmesi sorunu oluşturmaktaydı. İtilaf Devletleri, Ermenistan’ın

Milletler Cemiyeti himâyesi altına girmesine karar vermiş ve bu yeni devlete askerî ve malî ne gibi yardımlarda bulunacağı hususu cemiyete bırakılmıştı.216

The Times, Ermenistan ile ilgili manda tartışmalarına gündemine taşımış, konuyu

çok yönlü bir şekilde ele almıştır. 22 Nisan 1920 tarihli “Kamusallık Çağrısı” başlıklı haber, İtilaf Devletleri Yüksek Konseyi’nin, Milletler Cemiyeti Yüksek Konseyi’ne, sunduğu Ermenistan için manda yönetimi teklifine karşılık cemiyetin verdiği cevabı irdelenmektedir. Haberde, Milletler Cemiyeti’nin verdiği yanıtın, görünenden çok daha

önemli bir belge olduğu, Cemiyet Konseyi’nin Ermenistan’ın kontrolü kadar ağır bir görevi yerine getirmek için kendi sermayesinden veya kuvvetlerinden hiçbirini dağıtmayacağı, Sözleşmede de tasarlandığı üzere Milletler Cemiyeti’nin işlevinin manda yönetimlerini kendisinin üstlenmesinden ziyâde münferit devletlere kendi gözetimi altında bahşedeceğinin anlaşıldığı belirtilmektedir. Cemiyet Konseyi; Cemiyet’in herhangi bir üyesinin Ermenistan’ın manda yönetimi görevini üstlenmeye hazır olup olmayacağını saptama eğiliminde olduğunu ancak bunu yapmadan önce böyle bir göreve bağlı maddî koşulların neler olacağını, Ermenistan'ın idaresi için gerekli fonların meclis tarafından mı, birlik üyeleri tarafından ortaklaşa mı yoksa mandater devlet tarafından mı sağlanacağını ve hangi kuvvetlerin mevcut olacağını bilmesi gerektiğini belirtmektedir.

Ermenistan sınırlarının tespitinin ve denize doğrudan erişim için gerekli hükümlerin

215 Dilek M. S, Küçük E, “San Remo Konferansı’nda İngiltere’nin Ermeni Politikası(18-26 Nisan 1920)”,

International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, Volume

7/3, Summer, 2012, p. 959/971.

216 Zeynep İskefiyeli, , “Ermenilerin İlk Büyük Ayaklanması Erzurum Olayı (1890)”Ermeni

Araştırmaları, 2005, S. 19, s.191.

84 sağlanmasının, herhangi bir yetkinin üstlenilmesinden önce gerekli olduğu ifade edilmiştir. Cemiyet Konseyi’nin Ermeni halkının refahı için derin bir endişe hissettiği ve bu refahı her yönden artırmak arzusunda olduğu belirtilmiştir. Milletler Cemiyeti

üyelerinden herhangi birinin manda görevini kabul etmesinin imkânsızlığı halinde

Cemiyet Konseyi’nin Ermenistan'ın güvenliğini teminat altına almak için başka yollar aramaya hazır olduğu belirtilmektedir. Ayrıca sorunun önemine binaen Cemiyet

Konseyi’nin tutumuna ilişkin yanlış izlenimlerin yayılmasının engellenmesi amacıyla

İtilaf Devletleri Yüksek Konseyi ile Cemiyet Konseyi’nin arasındaki yazışmaların gecikmeksizin kamuya açıklanmasının istendiği ifade edilmektedir.217

Anlaşıldığı üzere The Times, Milletler Cemiyeti’nin Ermeni mandası teklifini kabul etmemesi hususuna açıklık getirmek gayretindedir. Cemiyetin manda teklifini reddetmesinin dünya kamuoyunda yaratacağı olumsuz tepkilerin en aza indirilmesi amaçlanmıştır. Bu bağlamda gazete 28 Nisan 1920 tarihli haberinde Ermeni mandasına ilişkin Milletler Cemiyeti’nin İtilaf Devletleri Yüksek Konseyi’ne verdiği cevabı tekrar gündemine taşımıştır. Habere göre; İtilaf Devletleri Yüksek Konseyi’nin, Milletler

Cemiyeti tarafından yazılan bildiriyi bilinmeyen sebeplerden ötürü yayınlanmasını yasakladığı belirtilmekte, cemiyetin Ermenistan yönetimini üzerine alma sorumluluğunu basitçe reddettiği varsayımını ortadan kaldırmak adına memorandumun özünün yayınlanmasının kamu yararı taşıdığı vurgulanmaktadır. Bildiride, Lord Curzon'un, 12

Mart'ta telgrafla cemiyetin, Ermenistan Cumhuriyeti'ni muhtemelen cemiyet sözleşmesinin 22. maddesi uyarınca koruması altına almayı kabul edip etmeyeceğini sorduğu ifade edilmektedir. Haberde ayrıca Milletler Cemiyeti Konseyi, Ermeni iddialarıyla ilgili İtilaf Devletleri Yüksek Konsey ile tam uyumunu ifade ettikten ve

Ermeni Devleti'nin kurulmasının insanlık için bir mecburiyet olduğunu beyânından sonra

217 The Times, The Mandate For Armenia, 22 Nisan 1920

85 Milletler Cemiyeti’nin bir devlet olmadığını, henüz bir finansmanı ve ordusu bulunmadığını, kamuoyu üzerindeki etkisinin Avrupa’nın medenî bölgelerine nazaran

Anadolu’da daha zayıf olacağını belirtmekte ve 22. maddenin şartlarının cemiyetin bizzat kendisi tarafından bir manda uygulaması veya kabulünü tasarlamadığını öne sürmektedir.

İlaveten böyle bir kabul ya da uygulamanın, belirli güçlere emanet edilen çeşitli manda görevlerinin cemiyet tarafından denetlenmesiyle uyumlu olmadığı belirtilmektedir.

Ermenistan’nın geleceğinin, bir cemiyet üyesine veya cemiyetin denetimini kabul edecek bir güce manda (koruma) verilmesi ile en iyi şekilde güvence altına alınabileceği sonucuna varılmaktadır. Fakat İtilaf Devletleri Yüksek Konseyi'nin bazı temel hususlardaki niyetleri açıkça tanımlanıncaya kadar Milletler Cemiyet Konseyi'nin herhangi bir gücün mandayı üstlenip üstlenmeyeceğini tespit etmesinin zor olduğu vurgulanmakta ve cemiyet bazı noktaları şu şekilde formüle etmektedir:

“1. Ermeni Cumhuriyeti Hükümeti, harap olmuş bir ülkede her devlet için zarurî olan hizmetleri sağlamada önemli adımlara ihtiyaç duyacaktır. Bu temel gelişmeler olmadan, bağımsız Ermenistan Cumhuriyeti tatmin edici koşullar altında kurulmuş olmaz.

2.Milletler Cemiyeti Kurulu, davet edilen cemiyet üyesinin Ermenistan için bir manda görevini yerine getirmesini, böyle bir görevde yer alan malî sorumlulukları

üstlenmesini beklemenin adil olmayacağı görüşündedir ve herhangi bir cemiyet üyesinin bu şartlar altında bir manda görevini kabul etmesi muhtemel değildir.

3.Milletler Cemiyeti kendi başına bir finans kaynağına sahip değildir. Milletler

Cemiyeti kararı belli oluncaya kadar İtilaf Devletleri Yüksek Konseyi'nin gerekli gelişmeleri gerçekleştirmeye veya bağımsız Ermenistan Cumhuriyeti'ne geçici bir maddî garanti vermeye hazır olup olmadığını Milletler Cemiyeti Kurulu öğrenmek istemektedir.

86 4. Bağımsız Ermenistan Cumhuriyeti’nin topraklarının büyük bir kısmı şu anda

Osmanlı İmparatorluğu’nun hâkimiyeti altındadır ve Türk ordusu tarafından işgal edilmiştir. Emrinde kendisine ait bir askerî gücü bulunmayan Milletler Cemiyeti, Türkleri

Ermenistan Cumhuriyeti’nin topraklarından tahliye etmeye zorlayacak bir pozisyonda değildir. Cemiyet Kurulu, eskiden Osmanlı İmparatorluğu'na ait olan ve şu anda

Ermenistan Cumhuriyeti'ne devredilen toprakların, gerekirse zor kullanarak, sahibine verilmesi konusunda, İtilaf Devletleri'nin Ermenistan Cumhuriyeti'ne güvence vermeye hazır olup olmadığını öğrenmekten memnun olacaktır.

5. Ermenistan toprakları Türk birliklerinden arındırıldıktan sonra dahi, uzunca bir dönem Manda Kuvvetleri'nin kaynaklarının ötesinde bir askerî güce hâlâ ihtiyaç duyulabilir. Milletler Cemiyeti Kurulu, bu şartlar altında, İtilaf Devletleri Yüksek

Kurulu’nun, başka yollarla güvence altına alınıncaya kadar Ermeni topraklarının savunmasını sağlamaya hazır olup olmadığını öğrenmek ister.

6. Ermenistan için bir Manda görevini kabul etmeye davet edilebilecek Milletler

Cemiyeti'nin herhangi bir üyesi şüphesiz bağımsız Ermenistan Cumhuriyeti için denize serbestçe giriş imkânı sağlamak adına Türk Barış Antlaşması taslağı ile, eğer varsa ne gibi düzenlemeler yapıldığını bilmek istemektedir. Bu sadece Ermenistan'ın çıkarına olmakla kalmaz, böylece aynı zamanda Ermenistan Cumhuriyeti ile Manda Gücü arasında tam iletişim imkânı sağlanabilir. Bu nedenle, Cemiyet Kurulu, İtilaf Devletleri

Yüksek Kurulu’nun hem Batum limanıyla ilgili, hem de gelecekteki sadece kentin değil, aynı zamanda liman ve Ermenistan Cumhuriyeti toprakları arasındaki iletişim hatlarının güvenliğini sağlamak için alınacak tedbirler hakkında kendi niyetlerini bildirmenin mümkün olduğuna inanmaktadır.

87 7. İtilaf Devletleri Yüksek Kurulu, bu noktalar hakkında Milletler Cemiyeti

Kurulu'na yeterli güvence vermeyi mümkün bulursa, Milletler Cemiyeti Kurulu, daha sonra, herhangi bir cemiyet üyesinin yukarıdaki koşullar altında Ermenistan için bir manda yetkisini kabul etmeye hazır olup olmadığının araştırılması amacıyla resmî olmayan soruşturma başlatacaktır. Eğer bu soruşturmalar olumlu sonuç verirse, Cemiyet

Kurulu, ilgili üyeyi Ermenistan'ın gelecekteki sınırları ve komşu devletlere uygulanacak rejim gibi temel sorularla ilgili gerekli bilgileri edinmek için İtilaf Devletleri Yüksek

Kurulu ile derhal görüşmeye davet edecektir.

8. Kurul, Ermeni meselesinin bugüne kadarki en iyi çözümünün, medenî güçlerden biri tarafından Ermenistan için bir manda yetkisinin kabul edilmesi olduğu konusundaki görüşlerini gizlememektedir. Böyle bir çözüm, Ermenistan için kabul edilebilir, Milletler

Cemiyeti Sözleşmesi’nin dayandığı genel diplomatik düzenlemelere uygundur ve yeni devletin verimli bir şekilde örgütlenmesine yönelik diğer herhangi bir plana göre daha iletken olabilir. Kurul, böyle bir düzenlemeyi kolaylaştırmak adına Cemiyet Meclisine, mandater devlet için gerekli malî ve finansal güvenceleri oluşturan ülkelerden topluca karar alma çalışması için elinden geleni yapacaktır.

9. Bununla birlikte, bu görüşmelerin başarısız olması da mümkündür. Olası bir

şey olmadığı umulmakla birlikte, hiçbir devletin Ermenistan için bir manda yetkisinin sorumluluğunu üstlenmeye istekli olmayacağı düşünülebilir. Bu durumda, Milletler

Cemiyeti Kurulu, Ermenistan'ın kaderiyle ilgilenmeyi bırakmayacaktır. Aksine, o talihsiz olayda Ermeni Devleti’nin korunması için başka önlemlerin tasarlanıp

88 tasarlanamayacağını İtilaf Devletleri Yüksek Kurul ile müştereken tartışmaya hazır olacaktır.218”

Milletler Cemiyeti’nin Ermeni mandasını üstlenmeye ilişkin fazlaca temkinli tutumu İtilaf Devletlerini çıkmaza sokmuştur. San Remo’daki devlet başkanlarının hiçbiri almış oldukları cevaptan memnun olmamışlardır. Bu durumda sorun, yeniden mandater bir ülke bulma sorununa dönüşmüştür. İngiltere, Fransa ve İtalya içinde bulundukları ekonomik sıkıntılara dikkat çekerek, savaşın tamamıyla erittiği askerî hizmetlerinin herhangi bir dilimini bu amaç için seferber edemeyeceklerini bildireceklerdir.219

Başından beri Ermenilerin gerçekdışı iddia ve taleplerine destek veren

Müttefiklerin Ermeniler için kendi çıkarları dışında hareket etmeleri gerektiğinde sorumluluktan kaçınmış oldukları görülmektedir. Bilhassa Ermenilerin büyük oranda

ümit bağladığı İngiltere’nin Ermenistan mandasının kendisine büyük bir külfet getireceğini bildiği ve bu hususta Ermenilere karşı soğuk bir tavır takındığı anlaşılmaktadır.

Dış politikaya İngiliz emperyalizminden bakan Londra, bölgedeki bazı gerçeklerin farkındaydı. Bu gerçekler, bölgedeki Ermeni nüfusunun çok az olması, büyük

Ermenistan’ın kurulması durumunda devletin uzun bir dönem batılı bir mandatere ihtiyaç duyması ve bölgedeki müslümanların Ermeni yönetimini kabul etmemeleri halinde askerî kuvvetlere gereksinimin kaçınılmaz olmasıydı. Osmanlı Devleti’nin İngiltere’nin payına düşen zengin Arap toprakları ve Almanlardan alınan diğer sömürgeler İngiltere için

218 The Times, The Armenian Mandate, 28 Şubat 1920.

219 Mim Kemal Öke, Ermeni Sorunu…s. 229.

89 tatmin ediciydi. Gideri çok fazla ama getirisi az olan büyük Ermenistan projesi

İngiltere’nin ciddiyetle ele alacağı bir mesele değildi.220

Başta İngiltere olmak üzere Müttefiklerin Ermenistan’ın geleceği hakkındaki tutarsız politikalarının tepkilere yol açtığı görülmektedir. Müttefiklerin her fırsatta dünya kamuoyuna “mazlum” olarak gösterdikleri Ermenilere bu defa kendi dindaşlarının yardım etmediği ve özellikle İngiltere’nin savaş yıllarından itibaren ustaca sürdürdüğü

Ermeni propagandasının halk nezdinde karşılık bulduğu anlaşılmaktadır. Görüldüğü

üzere, devlet eliyle gerçekleştirilen “Ermenicilik” faaliyetleri sonucunda İngiliz halkı

Ermenilere gösterilen ilginin, insanî boyutundan ziyade aynı dine mensup olmanın gerekliliği fikrine inandırılmıştı. Şimdi ise Ermenilere yardım edilememesine ilişkin halka bir dizi seküler gerekçe sunulmaktaydı.

Ermeni mandası konusunda müttefiklerin sorumluluğu Milletler Cemiyeti’ne ya da Amerika’ya yükleme çabalarıyla birlikte Amerikan kamuoyunun da manda fikrine sıcak bakmamasına dair eleştiriler The Times’ın sayfalarında yer bulmuştur. Dönemin

önde gelen İngiliz siyasetçilerinden olan Robert W. Perks’in, The Times editörüne hitaben yazdığı 10 Mayıs 1920 tarihli metin bu noktaya dikkat çekmektedir.

“Bayım,- Müttefikler, Ermeni halkının yok edilmesine ve Anadolu’daki bir

Hristiyan ulusun imhasına izin vermek isteğinde midir? Bu soru, İngiliz İmparatorluğu ve Birleşik Devletler’deki milyonlarca insanın sorduğu ve tatmin edici bir cevap alamadığı sorudur. Paris’teki Yüksek Şura’nın Ermenistan’ın savunması, yeniden inşası

220 Tuncer Çağlayan,“ Büyük Ermenistan Projesi Ve İngiltere,” 1999, Atatürk Araştırma Merkezi

Dergisi, 44,0, s.527.

90 ve mandater kontrolünü üstlenmek adına Milletler Cemiyeti’ni çağırması bir çözüm değildir. Milletler Cemiyeti emrinde yeterli büyüklükte kaynakları olan bir oluşum değildir. Verdiği kararları uygulatacak bir ordusu yoktur. Planlarını uygulamak için deneyimli yöneticileri bulunmamaktadır.

Görünen o ki, Avrupa uluslarını Filistin, Mezopotamya, İran ve Suriye’nin hamiliği konusunda ikna etmek zor değildir. Nasıl olur da Ermenistan’ı yok olmaya terk ederler? Yahudiler, Araplar ve hatta Türkler bile Müttefiklere seslerini duyurabilmektedir. Neden zulüm görmekte olan Hristiyan Ermenilerin acıklı çağrılarına kulakları tıkalı? Birleşik Devletler vatandaşları görülmemiş bir cömertlik ile Avrupa’nın savaştan mahvolmuş, kıtlık içerisindeki halklarına ve devletlerine yardım için büyük miktarlarda yardım göndermişlerdir. Buna rağmen Başkan Wilson’ı Ermenistan’ın mandater himayesini yüklenmesi konusundaki planlarını desteklemekte gönülsüz görünmekteler. Kuzey Amerika’nın güçlü cumhuriyetinin üstesinden gelemeyebileceği bu dinî ve insancıl görevin, İngiliz idarî tecrübesinin yardımıyla Güney Amerika’nın zengin ve ilerici cumhuriyetlerinden birinin eliyle denenmesi ve belki de başarılı bir şekilde gerçekleştirilmesini ummak umut edilemeyecek bir şey midir?”221

San Remo görüşmelerinde Ermenilerin ve Ermenistan’ın geleceğine ilişkin kesin bir karara varılamadığı, müttefiklerin özellikle de İngiltere’nin meselenin ağır yükünü

Amerika ‘ya yıkmak için her türlü girişimde bulunduğu görülmektedir. Nitekim İngiltere,

Ermenistan mandaterliği hakkında hazırlamış olduğu tasarıyı 25 Nisan 1920 tarihli sabah oturumunda sunmuştur. Hazırlanan tasarıya göre; ABD’nin Ermenistan mandaterliğini kabul etmesi için başkan Wilson'a çağrıda bulunulacaktı; ABD’nin mandaterliği kabul etmemesi durumunda ise Başkan Wilson’dan Ermenistan’ın sınırları hakkında hakemlik

221 The Times, Fate Of Armenia, 10 Mayıs 1920

91 yapması istenecekti; Türkiye, Ermenistan ve öteki Bağıtlı Yüksek Taraflar; Erzurum,

Trabzon, Van ve Bitlis illerinde Türkiye ile Ermenistan sınırı konusunu, ABD

Başkanı’nın hakemliğine sunmayı kabul edeceklerdi. İngiliz Delegasyonu’nun hazırlamış olduğu Ermenistan başlıklı taslak, Kurul Başkanı Nitti vasıtasıyla aynı gün ABD’nin

Roma Büyükelçisi Johnson’a iletilmiştir. Nitti imzalı yazıda; Ermenistan konusunda

ABD’ye karar verme zorunluluğu verilmekte dolayısıyla ABD, Osmanlı Devleti barışı ile karşı karşıya bırakılmaktadır. Çok geçmeden ABD Dışişleri Bakanı, ABD Başkanı

Wilson’un Ermenistan sınırları konusunda hakem olmayı kabul ettiğini bildirmiş, böylece müttefik devletlerin yanı sıra çeşitli misyoner ve lobi teşkilatlarından gelen yoğun baskılar ABD’nin sadece hakem olmayı kabul etmesiyle geçiştirilmiştir.222

Bu bağlamda San Remo görüşmelerinin Londra Konferansı’nda büyük hayâl kırıklığı yaşayan Ermenilerin beklentilerini karşılamadığı görülmektedir. Öte yandan

Türk temsilcilerden hiçbirine söz hakkı verilmeyen San Remo Konferansı’nda, İtilaf

Devletleri, gecikmiş de olsa Osmanlı Devleti’ne uygulanacak antlaşmanın esaslarında uzlaşmaya varmışlardır. Böylelikle sözde barış sürecinde Sevr Antlaşması’nın imzalanması aşamasına geçilmiştir.

F. Sevr Antlaşması (10 Ağustos 1920)

San Remo Konferansı’nın sona ermesiyle birlikte İtilaf Güçleri için, Türk anlaşmasına ilişkin yapılacak işler tamamlanmış, antlaşmanın Türk delegasyonuna sunulduğu gün (11 Mayıs) maddelerin genel bir özeti de basına dağıtılmıştır. İngiltere’de basının tepkisi temelde olumlu olurken, şartların ağır olduğu genel olarak kabul edilmekle birlikte Türklerin bunu beklediği ya da hakettiğ fikri egemen olmuştur. İngiliz basınından

222 Mehmet Sait Dilek, Evren Küçük, “San Remo Konferansı’nda İngiltere’nin …. s. 968.

92 antlaşmaya karşı çıkan basın organları, anlaşmanın “yapay,” “geçici,” ve “güvenilmez” olduğunu iddia etmiştir. Anlaşmanın Türklerdeki etkisine gelince; Tevfik Paşa anlaşmayı gördükten sonra yurda çektiği telgrafta, Yunanlıları Anadolu’dan atmak için hiç ümit kalmadığını ve koşulların “bağımsızlık prensipleriyle bir arada düşünülemeyeceğini” bildirmiştir.223 Bu gelişmeler üzerine Anadolu’da 15 Mayıs 1920’de Büyük Millet

Meclisi toplanmış ve Sevr Antlaşması koşullarına karşı Misak-ı Millî’yi vurgulamıştır.224

Anlaşma şartlarının İstanbul’da duyulmasından sonra basın, Türkiye’ye “idam cezası” verildiğini söyleyerek bir ağızdan itiraz etmiş, Mustafa Kemal de hiç vakit kaybetmeden herkesi direnmeye çağırmıştır. Çağrıyı izleyen birkaç hafta içinde on binlerce insan İstanbul’u terk edip Anadolu’ya gitmiş ve Millî Mücadele Hareketi’ne katılmıştır.225 Diğer yandan Mayıs- Haziran aylarında Yunan saldırılarının başlamasıyla

Yunanlılar Ege’de Milne Hattı’nı geçmiş, Yunan ordusunun bir kolu Ödemiş öteki kolu da Uşak’a kadar uzanmıştır. Bu harekât planının amacı; Türkleri yapılacak olan barış antlaşmasındaki koşulları Müttefiklerin isteklerine karşı çıkmadan kabul etmeye zorlamaktı. 226 Nitekim Sevr Antlaşması, ağır şartlarına rağmen Osmanlı yetkilileri tarafından imzalanmıştır. The Times 11 Ağustos tarihli haberinde Sevr Antlaşması’nın imzalandığını okuyucularına şöyle duyurmuştur:

“ Türk Antlaşması nihâyet imzalandı. Tören bugün öğleden sonra saat dörtte

Sevr’de gerçekleşti. Yunanistan ile İtalya arasındaki müzakerelerin sebep olduğu gecikmeyi, Türk delegelerin, İstanbul’dan özel izin alınmadığı sürece, Sırbistan’ın tasdik imzası olmadan antlaşmayı imzalamayı reddetmesinden kaynaklanan bir diğer gecikme izlemişti. Türk borcunun, eski Türk topraklarıyla birlikte; Sırp Krallığına, Hırvatlara ve

223Paul C. Helmreich, Sevr Entrikaları , s. 236/237. 224 Cahit Kayra, Sevr Dosyası, İstanbul, 2011, Tarihçi Kitabevi, s. 124. 225 Paul C. Helmreich, Sevr Entrikaları, s. 327. 226 Cahit Kayra, Sevr Dosyası, s. 124.

93 Slovenlere devredilmesi gerektiği kararlaştırılan kısmını yüklenmeye razı olmadığı için

Sırbistan imza atmadı. Fakat imza izni saat 13.30’da General Hâdi Paşa, Rıza Tevfik Bey ve Reşid Bey’e ulaştı ve böylece tören birkaç saat sonra gerçekleşebildi. 10 Ağustos,

Paris’deki törene M. Millerand başkanlık etti. Üç Türk delegesinden sonra İtilaf

Devletleri temsilcileri imzalarını attılar ve Büyük Britanya’yı Sör George Grahame temsil etti. İmzalar üç belgeye atıldı: Antlaşmanın kendisine, İtalyan-Yunan Protokolüne ve Anadolu’daki (Küçük Asya) nüfuz alanlarına ilişkin bir protokole. Prosedürün işleyişi,

önceki antlaşmaların imzasında uygulananla benzerdi. Türk temsilcileri frak giymişlerdi, fakat ulusal gelenek mucibince feslerini tören boyunca muhafaza ettiler.

Türk Antlaşmasını imzalayan [İtilaf] Güçleri: Büyük Britanya, Fransa, İtalya,

Japonya, Ermenistan, Belçika, Yunanistan, Polonya, Portekiz, Romanya ve Çekoslovakya idi. Sırbistan ve Hicaz temsil edilmedi.”227

İtilaf Devletleri açısından Sevr Antlaşması’nın imzalanması Türkiye üzerindeki planlarının amacına ulaşması olarak değerlendirilmiştir. Türkiye, Wilson’un belirlediği

Erzurum, Trabzon, Van, Bitlis şehirleriyle kurulması düşünülen sözde Ermenistan’ı bağımsız bir ülke olarak tanımayı kabul etmektedir. Netice olarak Sevr ile Türklük

Anadolu coğrafyasından tamamiyle çıkarılmaktaydı.228

İngiltere açısından Sevr Antlaşması, 19. yüzyıl emperyalizmini mükemmel bir biçimde izleyen emperyalist bir çözümdü. Hindistan’a uzanan ana rotayı korumak arzusunda olan İngiltere Mezopotamya ve Filistin’in mutlaka kendi elinde olmasını

227 The Times, Peace With Turkey, 11 Ağustos 1920. 228 Şayan Ulusan, “Şark Meselesinden Sevr’e Türkiye”, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, 2009, C8 /18-19, s. 243/244.

94 istiyordu. Ayrıca İngiltere doğu Akdeniz bölgesini dolaylı olarak denetim altında bulundurma siyasetini de sürdürmeye kararlıydı.229

229 Paul C. Helmreich, Sevr Entrikaları, s.243/244.

95 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

THE TIMES’A GÖRE (1920) YILINDA ERMENİLER

I. 1920 YILINDA ÇUKUROVA BÖLGESİ’NDE ERMENİLER

The Times Gazetesi’nin 1920 yılına ait Anadolu’da Ermenileri konu ettiği haberlerin büyük bir kısmının Çukurova bölgesindeki Ermenileri esas aldığı görülmektedir. Bu nedenle çalışmanın üçüncü bölümünde söz konusu gazetenin gözünden Çukurova bölgesindeki Ermeniler ve faaliyetleri irdelenecektir.

Mondros Mütarekesi’nde Türk kuvvetlerinin Çukurova’yı boşaltmasına ve Toros

Tünellerinin İtilâf Devletleri kontrolüne verilmesine ilişkin hükümler yer alıyordu. İtilâf

Devletleri adına Yarbay Romieu komutasındaki Fransız birliği, 21 Aralık 1918 tarihinde

Adana’yı işgal etti. 1500 kişilik Fransız işgal kuvveti içinde çok sayıda Ermeni de bulunuyordu. Fransa işgal yıllarında Çukurova'yı askerî, idarî ve nüfus bakımından

Ermenileştirmeye çalışıyordu.230

Maraş’tan tehcir edilen Ermeniler 22 Ekim 1918 tarihinden itibaren şehre geri dönmeye başlamışlardır. Müslümanlardan eziyet gördüklerini söyleyen Ermeniler, gittikleri yerlerde Çukurova (Çukurova) ve Urfa’da birer Ermenistan devleti kuracaklarını ve bu iki Ermeni hükümeti arasında müslümanları sıkıştıracakları yönünde propaganda faaliyetleri içerisine girişmişlerdir. Propaganda etkisinde kalan doğu

230 İbrahim İslam, “Kurtuluş Savaşı’nda Çukurova’da Ermeni Terörü,” Tarih Okulu Dergisi, Eylül 2015,

Yıl 8, Sayı XXIII, s. 480/481.

vilayetlerinde yaşayan Ermeniler de amaçlarına ulaşmak için, Maraş, Antep, Urfa ve

Adana’ya göç etmeye başlamışlardır.231

1920 yılında The Times’ın Çukurova’da gerçekleşen olayları sıklıkla satırlarına taşıdığı, bölgedeki Ermenilerin durumu hakkında okuyucularına bilgi vermeyi adeta görev bildiği görülmektedir. Çukurova bölgesine dair haberlerinde The Times, iddia ettiği üzere hali hazırda devam eden “katliamlara” ilişkin bilgiler vermektedir. Bu bağlamda ele alacağımız The Times’ın kendi muhabiri tarafından 16 Şubat’ta

İstanbul’dan posta yoluyla gönderilen ve gazetenin 3 Mart 1920 tarihinde paylaştığı bir hayli uzun olan haberin başlığı “ Çukurova Katliamları” dır. Haberde bölgenin demografik- etnik durumu hakkında bilgiler veren muhabir şöyle demektedir:

“Günümüzde Türk Asyası'nın çok az kısmı, Silifke'den Adana Ovası üzerinden

Amanos'a kadar uzanan Çukurova ve Doğu Çukurova adıyla bu bölgeye dâhil edilebilecek Zeytun-Maraş-Antep bölgesi kadar karışık bir nüfusa sahiptir. İskenderun

Körfezi’nin kuzey kıyılarında Misis dolaylarında genellikle gayrimüslim Ansariye mezhebinden olan yoğun bir Arap 'fellah' topluluğu vardır. Ayrıca Adana yakınlarında

Afgan köyleri, Mersin kentinde hatırı sayılır bir Yunan nüfus, Amanos’ta Kürtler, Cebel

Bereket’te güçlü Çerkes kolonileri, bölgenin güneydoğusunda çirkin ve barbar

Türkmenler, geleneklere uymayan İsmailî Müslüman başıboş gruplar, şeytana tapan

Yezidîler ve Protestanlığa geçmiş Ermeni ve Suriyeliler232 bulunur. Ancak nüfusun asıl

231 Ahmet Eyicil, “İşgal Döneminde Fransız Ve Ermenilere Karşı Maraş Mücadelesi,” Ankara, 2015,

Milli Mücadele’de Güney Bölgesi sempozyumu Bildirileri, Atatürk Araştırma Merkezi Yay., 2015, s. 60.

232 Orijinal metinde” Syrians” şeklinde verilmiştir.

97 büyük kısmı Türkler ve Ermenilerdir. Bütün bölgede Türkler çoğunluktadır, fakat Adana kenti artık Türk’ten çok Ermeni’dir.”233

Haberde bahsedilen “ … Adana kenti artık Türk’ten çok Ermeni’dir” ifadesi ile

Ermenilerin bölgeye kasıtlı- planlı bir biçimde göç ettirildikleri açık bir biçimde ortaya konmaktadır. Ermenilerin Çukurova’ya yerleştirilmelerini Latif Dinçaslan’ın aktardığı

üzere Fransız Komutan Bremond 234 şu şekilde anlatmaktadır:

“…bunun için okullar, iş yerleri ve atölyeler organize olundu. Aynı zamanda

1919 yılı sonlarında 60.000 Ermeni’nin bulunduğu Adana’daki yığılmayı önlemek için, aşağıdaki şekilde yeniden yerleşme oluşturuldu: Haçin 8.000, Hassa 1.000, Dörtyol

12.000, Osmaniye 1.000, Misis 1.200–1.500 arası, Abdioğlu 1.000 civarında, Nacarlı

1.000 civarında, İncirlik 1.200, Tarsus 3–4.000 arası, Mersin 2- 3.000 arası. Bundan sonra Çukurova’daki Ermenilerin sayısı 1919 yılı sonunda 120,000 kişiye ulaşmıştı.”235

1918 ve 1919 yılının sonlarına kadar Fransız Hükümeti Çukurova’ya

“Ermenistan” demekteydi. Fransa Başbakanı Clémenceau, Suriye ve Çukurova için

Georges Picot’yu idareci olarak atamıştı. Diğer taraftan bölgedeki Fransız idarî makamları “Ermenistan Fransız İdarecileri” adını taşımaktaydı. Fransa Hükümeti,

233 The Times, Cilician Massacres, 3 Mart 1920.

234 Fransa Hükümeti tarafından Adana’ya Çukurova Bölgesi Genel Valisi olarak atanan Albay Bremond, 1

Şubat 1919-4 Eylül 1920 tarihleri arasında görev yapmıştır. Ermenileri özellikle destekleyen Bremond,

Adana’ya gelişinin ikinci günü Ermeni kilisesini ziyaret ederek dostluğunu bildirmiştir. Görevi süresince

Kafkasya, Amerika ve Bulgaristan’dan getirilen Ermeni gönüllüler, polis ve jandarma kuvveti olarak kullanılmıştır: İbrahim İslam, “ Kurtuluş Savaşı Yıllarında….”s.483.

235 Latif Dinçaslan, “Tehcir Sonrasında Zeytun Ermenilerinin İsyanları, (1895-1921),” Kahramanmaraş,

2006, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi,.s.80.

98 Çukurova’nın idarî işleri için geniş ölçüde Ermeni memur kullanıyordu. Polis, demiryolları, posta v.s. gibi önemli hizmet alanlarına Ermeniler yerleştirilmişti.236

Ermenilerin Çukurova Bölgesi’ne yerleştirilmesi sadece Fransa’nın değil

İngiltere’nin de üzerinde mutabık olduğu bir politika olarak görülmektedir. Zira konuya ilişkin The Times’ın 17 Şubat tarihli “Ermeni Katliamları” başlıklı haberinde, Ermenilere yeteri kadar sahip çıkılamadığı yönündeki tartışmaların hararetle yapıldığı parlamento görüşmeleri sırasında üyelerden Bay A.Williams’ın hükümet yetkilisine yönelttiği soru dikkat çekmektedir. Söz konusu soruda üye şöyle demektedir: ” Ermenilerin, Britanyalı mercîlerin teşviki ile bu bölgelere [Çukurova] geri döndükleri doğru değil midir?237

Anlaşıldığı üzere müttefiklerin eliyle uygulanan güdümlü göç stratejisi ile

Çukurova’nın doğal nüfus dokusunun bozulması amaçlanmış, bu yolla oluşturulacak yapay Ermeni nüfusu sayesinde bölgenin “Büyük Ermenistan”a katılması sağlanmak istenmiştir. Haberin devamında muhabir 1918- 1920 yılları arası bölgenin askerî durumu hakkında aşağıdaki bilgileri vermektedir:

“31 Ekim 1918 Ateşkesi, Britanyalı ve Hint süvarileri Amanos eteklerinde buldu.

Türk kuvvetlerine Toroslar üzerinden Çukurova ovasından çekilmeleri emredildi. Ocak

1919’ın sonlarına kadar Jandarmalar tek başına Çukurova'daki Türk silahlı gücünü temsil ettiler. Ülke, - O.E.T.A (İşgal Edilmiş Düşman Toprakları Yönetimi) “Kuzey”’e ait olduğundan- Fransız yönetimi altında bulunuyordu. Garnizonu çoğunlukla Britanyalı ve

Hintli askerlerden oluşuyordu. Maraş Hintli süvarilerce işgal edilmişti. Ekim 1919’da

236 Erdal İlter, Türkiye’de Sosyalist Ermeniler ve Silahlanma Faaliyetleri (1890- 1923), İstanbul,1995,

Turan Yay., s.129.

237 The Times, Armenian Massacres, 17 Şubat 1920.

99 bölgede kalan Britanya birlikleri Fransız kıtaları tarafından rahatlatılmaya başladı ve aynı sırada Mustafa Kemal önderliğindeki Türk milliyetçileri Ereğli, Niğde, Malatya ve

Çukurova bölgesinin kuzey sınırlarına nispeten kısa bir mesafedeki diğer kentlere yerleştiler. Ajanları; cahil, telaşlı ve hain bir ırk olan doğu ve batı Çukurova Türkleri arasında meşguldü. [Bunlar], pek çok yabancı gözlemcinin, Türk köylüsü karakterine ilişkin hayli yanıltıcı genellemelerini dayandırdığı Bursa ve Biga köylülerinden çok farklılardı. Bu insanların çoğu silahlıydı. Britanya birliklerinin geri çekilmesinden önce

Adana halkını ve diğer kasabayı silahsızlandırmak için bir girişim yapıldı. Ancak Fransız askeri yöneticisi Albay Bremond ve Britanya birliklerinin komutanı hazırlıkların en üst düzeyde gizlilikle yapılması konusunda anlaştı, fakat gizli bilgi sızdırıldı ve Türkler silahlarını gömerken Ermeniler kendilerinkini teslim etmiş oldu.”238

Haberde belirtildiği üzere “silahsızlandırma girişimi”ne ait bilgilerin Türk tarafına sızmış olması ve Türklerin silahlarını teslim etmeyip “gömmelerine” karşılık bölgedeki hâkim güçlerin müttefiki olan Ermenilerin bu bilgiden mahrum olarak silahlarını teslim etmiş olmaları hayli ilginçtir. Aynı haberin “Maraş İsyanı” alt başlıklı bölümünde ise Maraş’ta meydana gelen olaylara ilişkin bilgiler verilmektedir. Güney cephesinde uzunca süren bir hazırlıktan sonra Fransızlara ve Ermenilere karşı savaş ancak

Ocak 1920 yılında Maraş’ta başlamıştır. Fransız kaynaklarında Maraş’ta patlayan silahlara Ermeni taburlarının neden olduğu belirtilmektedir.239 Adı geçen haberde,

Maraş’taki İngiliz birliklerinin çoğunluğunun Filistin cephesinde iyi hizmet vermiş

238The Times, Cilician Massacres, 3 Mart 1920.

239 Erdal İlter, Türkiye’deki Sosyalist…., s. 130.

100 Ermenilerden oluşmuş bir alay olan Doğu Lejyonu (Legion d’Orient) tarafından rahatlatıldığı belirtilmektedir.240

İtilaf Devletleri’nin ve Ermenilerin Türk topraklarını işgal etmede kullandıkları

Doğu lejyonu, Fransızların bölgenin işgali için Ermenileri, Osmanlı Devleti’ne karşı kullanmak maksadıyla tasarladıkları bir fikir olarak ortaya çıkmıştır. Fransız Savaş

Bakanlığı 15 Kasım 1916 tarihinde Doğu Lejyonu (Legion d’Orient) kurulmasına karar vermiş, Ermeni Lejyonu 1916’dan başlayarak Romieu’nun komutasında Kıbrıs’ta teşkil edilmiştir. Böylelikle 1878’e kadar Osmanlı İmparatorluğu’nun bir parçası olarak kalmış olan Kıbrıs, 4 Kasım 1914 tarihinde müslüman Orta Doğu’ya yönelik saldırılar için bir

üs haline getirilmiştir. Ermeni Lejyonu’nun eğitimi ve Lejyon’a silah tedariki büyük

ölçüde İngilizlerin katkısı ile gerçekleşmekteydi.241

Fransız kaynakları lejyonun disiplinsiz olduklarını subayların emirlerini dinlemediklerini öne sürmüştür. Ermeni birlikleri, Ermeni Taşnak ve Hınçak vb. gruplarının şiddetle etkisi altındaydı. Ermeni köylülerden, geriye dönmüş Ermeni sığınmacılardan ve Ermeni Lejyonu kaçaklarından çeteler kurulmuştu. Bunlar tüm işgal bölgesindeki Türk köylülerinin üzerine yırtıcı kuşlar gibi çullanıyorlardı. Türklere karşı saldırılar yürütülürken, Ermeniler kalabalık sayılarda olarak, Çukurova’ya göç etmekte idiler. Bunların sayısı 120.000’i veya 150.000 buluyordu diye tahmin edilmektedir.242

Fransız kaynaklarının aksine The Times muhabirinin, Doğu Lejyonu’na ilişkin oldukça olumlu sözler sarfettiği görülmektedir. Haberde; Çukurova işgali sırasında alaya

240 The Times, Cilician Massacres, 3 Mart 1920.

241 Latif Dinçaslan, “Tehcir Sonrasında Zeytun…..” s .81.

242 Latif Dinçaslan, “Tehcir Sonrasında Zeytun…..”s.81.

101 (lejyon) mensup birkaç kişinin sınır dışı edildikleri sırada kendilerini veya yakınlarını sıkıntıya uğrattıklarını düşündükleri birkaç Türk'ü öldürdüklerinden ancak alayın büyük

çoğunluğunun yeterince disiplinli olduğundan söz edilmektedir. Lejyonun çoğunlukla

1919’da dağıtıldığı sadece bir kaç yüz tanesinin hizmet süresini tamamlamaya devam ettiği belirtilmektedir. Lejyonun Maraş'ı işgal ederken sergilediği davranışın mükemmel olduğu ve daha sonra bu bölgeye gönderilen kara birliklerinin aşırılık yaptığına inanmak için hiçbir nedenin olmadığı vurgulanmaktadır. Lejyonun varlığının, bölgedeki “vicdan azabı” çeken Türkleri alarma geçirdiği ve bunun Milliyetçi propagandacılara (Mustafa

Kemal ve arkadaşları ) fırsat verdiği belirtilmektedir. Yazara göre;

”Her bir siyahî Fransız askeri yahut Ermeni Lejyoneri birer melek olsaydı dahi bu profesyonel kargaşa kışkırtıcıları için farketmezdi.”243

Haberin devamında Maraş’ta yaşanan olaylara ilişkin bilgiler verildiği görülmektedir. Haberde bahsedildiği üzere Maraş’taki isyanın asıl sebebi, Hükümet binası üzerindeki Türk bayrağının kentin Fransız askerî valisi Albay Andre tarafından indirilmesidir. Bu komutanın Ermeniler tarafından Türk yanlısı, Türkler tarafından ise

Ermeni yanlısı olmakla eleştirildiği belirtilmektedir. Muhabire göre; bu durum askerî valinin Türklere ve Türk olmayanlara eşit bir adaletle davranmaya gayret gösterdiğini düşündürmektedir. Bu görüşlerini kaydederken yazarın ” tabii ki Türk milliyetçileri bundan alınacaklardır “ cümlesini parantez içerisinde belirtiği görülmektedir.244 Yazarın da tahmin ettiği gibi Türklerin bu durumdan alınmak için haklı sebepleri bulunmaktadır.

Zira Komutan Andre 25 Kasım 1919’da Maraş’a gelirken yanında 25 Ermeni Lejyonu

243The Times, Cilician Massacres, 3 Mart 1920.

244 The Times, Cilician Massacres, 3 Mart 1920.

102 bulunuyordu ve Maraş’a gelişi Ermeniler tarafından büyük bir sevinç gösterisiyle karşılanmıştı. Ayrıca Andre’nin mütareke hükümlerine ve evvelce İngiliz-Fransız ortak beyannâmesine göre aykırı olan hareketleri de Mutasarrıf tarafından İstanbul'a bildirilmişti.245 Haberde Maraş’ta zikredilen olaylara ilişkin bilgiler verilmeye devam etmektedir. Milliyetçi gruplar tarafından takviye edilen Türklerin, Ermeni mahallesini yaktıkları, bazı yerli Ermenilerin de katıldığı Fransız güçlerinin, bölgeyi terketmeye zorlanana kadar şehrin ateş altında olması sebebiyle Amerikan görev binalarına sığındıkları ve bu sırada Maraş yakınlarındaki birçok köyde bulunan silahsız Ermeni nüfusunun milliyetçi çeteler ve fanatizmi harekete geçirilmiş köylüler tarafından

“alışılagelmiş bir dehşetle katledildiği” belirtilmektedir.246

Amerikan misyonunun kuşatma altında olduğuna dair haberlere, The Times’ın 17

Şubat tarihli haberinin “Amerikan Misyonu Kuşatma Altında” alt başlığında rastlanmaktadır. Habere göre; Fransızların ve Ermenilerin, Amerikan misyonuna ait binalarda kuşatma altına alındığı, kasaba ile çevresinde günde en az yüzlerce hristiyanın

“öldürüldüğü”, Antep’e doğru uzanan gerileme hattının çeteler tarafından zaptedildiği bildirilmektedir. Türk çevrelerinde hâlihazırda Maraş’ın düştüğüne dair söylentilerin dolaştığı ama bu bilginin teyide muhtaç olduğu belirtilmektedir. Bu isyanın, Fransız resmi

çevreleri tarafından asîleri silahlandıran, komuta eden ve yetiştiren ulusalcı örgüte mâl edildiği belirtilmektedir. Ek olarak Amerikalı iki yardım çalışanının da öldürüldükleri vurgulanmaktadır. 17 Şubat tarihli haberin “Ermeni Katliamı” ana başlığı altında ise;

Çukurova’daki duruma ilişkin paylaşılan haberlerin güvenilir bir kaynaktan edinildiği

245 Hatice Başkan, “Türk Basınının Fransız İşgali Altındaki Maraş’ı İşlemesi”, Kahramanmaraş, 2006,

Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, , s.40.

246 The Times, Cilician Massacres, 3 Mart 1920.

103 belirtilmekle birlikte Mustafa Kemal komutasındaki247 elli bin askerin Çukurova’daki dağlık alanların savunmasız olmasından istifade ederek Süleymanlı, Fundudjak

(Fındıcak), Furnus (Fırnız) ve civarındaki Ermenileri “katlettiğinden” bahsedilmektedir.

Ermenilerden “katliamlara” kurban gidenlerin toplam sayısının yedi bin olduğu, Türk güçlerinin “terör estirerek” Bağtepe’ye kadar ilerledikleri belirtilmektedir. Ermenilerin cesurca direndikleri ve direnmeye devam edecekleri yalnızca sağlanacak acil bir yardım ile yüz elli bin canın kurtarılabileceğinden söz edilmektedir.248

Fransızlar Maraş’tan ve Urfa’dan çekildikten sonra Cerablus, Antep, Islahiye hattında bulunuyorlardı. Amanos Dağı’na ve Osmaniye bölgesine millî kuvvetler egemen oldukları için Adana bölgesindeki Fransızlarla bağlantı İskenderun üzerinden kuruluyordu. Fransızlar Adana bölgesinde genel olarak Ceyhan ve Mersin demiryolunu tutmaktaydı.249

247 Haberin orijinal metninde Mustafa Kemal “komutasında” şekli ile verilmektedir. Mustafa Kemal Paşa fillen mücadelede olmayıp direktifleriyle cephede başarılı olunmasına katkı sağlamıştır. Güney cephesindeki millî direniş, 1920 yılının başlarında Mustafa Kemal Paşa ve ordunun desteğiyle büyük bir güç kazanmıştır. Heyet-i Temsiliye, Binbaşı Kemal Doğan, Yüzbaşı Osman Turan, ve Yüzbaşı Ratip

Sinan’ı bölgenin savunulmasında görevli tayin etmiştir. Bunlara ek olarak Mustafa Kemal Paşa tarafından

Kılıç Ali Bey “Maraş ve Antep Havalisi Kuvâ-yı Milliye Kumandanlığı”na atanarak bölgeye gönderilmiştir. Erdal İlter, Türkiye’deki Sosyalist Ermeniler….., s.130/131, Ramazan Erhan Güllü, Millî

Mücadele’de Güney Cephesi’nde Kılıç Ali Bey’in Faaliyetleri, Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler

Dergisi, C.16, Sayı: 2, Gaziantep, 2017, s.490.

248 The Times, Slaughter Of Armenians, 17 Şubat 1920.

249 Fahri Belen, Türk Kurtuluş Savaşı, Ankara, 1983, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınevi, s. 257.

104 The Times’ın 2 Mart tarihli kendi muhabirimizden notuyla verdiği haberde

Mersin’deki bir muhabirin Maraş’ın boşaltılmasıyla ilgili olarak 20 Şubat 1920 tarihinde telgrafla şu bilgileri aktardığı belirtilmektedir:

“Fransız birlikleri, Maraş’ı Mustafa Kemal’in düzensiz birliklerinin egemenliğine bırakarak, ayın [Şubat] 10’unda boşalttı. 800 kaybın büyük kısmının nedeni olan soğuktan şiddetli biçimde zarar gördüler. Çoğu asker iklimin sertliği nedeniyle kullanılamadı ve geri çekilme esnasındaki karda öldü. Ermeni nüfusun kenti boşaltması için hiç bir koşul öne sürülmedi. Mülteciler katledilenlerin sayısının geride kalan 22 binin

16 bini olduğunu, ayrıca cepheden kaçan 4 bin kişiden 1300’ünün öldüğünü tahmin ediyorlar. Fransız makamları tarafından genel durumun çok ciddi olduğu düşünülmekte ancak takviye kuvvetler tatmin edici şekilde bölgeye ulaşmaktadır.” 250. Haberde ayrıca muhabir, Ermenilerin tahminlerinin abartılı göründüğünü, fakat gerçek sayının da kuşku götürmez biçimde yüksek olduğu kanaatindedir.251

Ağır ve soğuk hava şartlarına rağmen 9 Şubat’ta 1000 asker ve 8 toptan oluşan

Fransız yardım birliğinin Maraş’a ulaştığı bilinmektedir.252 3 Mart tarihli haberin devamında ise, “katliam” haberlerinin Adana Ermenileri arasında büyük telaşa yol açtığından, birkaç gün boyunca oradaki mültecilerin kontrolden çıkıp Türklere saldırma tehlikesi olduğundan bahsedilmektedir. Ayrıca Ermenilerin bölgedeki Fransız yönetimini haddinden fazla Türk yanlısı olmakla eleştirdikleri belirtilmektedir. Aynı haberin bir

250 The Times, The Marash Massacres, 2 Mart 1920

251 The Times, The Marash Massacres, 2 Mart 1920

252 Ahmet Eyicil, İşgal Döneminde Fransız ….. ,s.76.

105 diğer alt başlığı olan “Milliyetçi Niyetler “kısmında ise; Türklerin bölgedeki diğer hâkim gruplarla münasebetlerine ilişkin şu tespit yapılmaktadır:

“Bu yazı kaleme alındığı sırada, Türk çetelerini Uceym İbn-i Sadun, Ramazan

İbn-i Şallaş ve diğer Arap ve Kürt haydutlarla ya da daimi olarak kendi saflarına katmaya bel bağladıkları siyasal kundakçılarla Fırat’ın batısında bağlantıyı sağlayıp sağlayamadıkları net değildir. Fakat niyetlerine ilişkin şüphe yoktur. Mustafa Kemal

Paşa, Araplar ile ortak bir sınıra yönelik arzusunu hiç saklamamıştır. Bunu cebren geçici olarak sağlayabilirse ve İtilaf Devletlerini başkaca tehditlerle oldubittiyi kabul etmeye razı edebilirse, işte o zaman hakikaten, Ulusalcı radikallerin fikrince her şey bitmiş olacak [hem de] yalnızca Çukurova’da Hristiyan nüffus için değil; nihayetinde

Suriye’deki Fransızlar, Kuzey Mezopotamya’daki İngilizler ve hatta belki de nefret edilen

Haşimî hanedanı için de…” 253

Mustafa Kemal Paşa Arap ileri gelenlerine yazdığı mektuplarda Ümmet-i

Muhammedî’nin bağımsızlığı için ortak düşmana karşı işbirliği yapmanın farz olduğunu vurgulamış ve bu hususta Irak Şeyhü’l-Meşâyihi Uceymi Sadun Paşa’ya durumu ifade eden bir mektup yazmıştır.254 Nitekim bölgedeki aşiretler üzerinde güçlü bir otoritesi olan

Uceym Sadun Paşa da Türk kuvvetlerinin yanında yer alarak cereyan eden bütün muharebelerde kendine bağlı aşiret güçleriyle Türk ordusuna destek vermiştir.255 The

253 The Times, Cilician Massacres, 3 Mart 1920.

254 Ömer Osman Umar,” Millî Mücadele Dönemi Atatürk’ün Ortadoğu Politikası”, Fırat Üniversitesi

Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 20, S.1, 2010, s. 447.

255 Zekeriya Türkmen, “Birinci Dünya Harbinde Irak Cephesinde Türk – İngiliz Mücadelesi”,

1914’ten 2014’e 100’üncü Yıldönümünde Birinci Dünya Savaşı’nı Anlamak, İstanbu, 2015, Harp

Akademileri Komutanlığı Yay. s. 395-396.

106 Times’ın 19 Şubat tarihli haberinde bu hususa dikkat çekilmekte ve Araplarla olan münasebetlere ilişkin şöyle denilmektedir:

“Bizim de korktuğumuz gibi, Fransız askerî birlikleri ve bu birliklere yardımcı olmak için Çukurova’da bulunan Ermeni birliklerine karşı Türkler tarafından başlatılan vahşet kampanyası, yaş veya cinsiyet ayrımı yapmaksızın, Maraş bölgesinde yaklaşık olarak 1.500 Hristiyan’ı öldüren Milliyetçi grupların günahları için bir perde görevi görmüştür. Şubat ayında Fransızlar, Maraş’ta durumu kontrol altına almışlardı fakat

Türklerden ve bazı Uceym İbn Sadun Araplarından oluşan yeni Milliyetçi gruplar,

Çukurova’nın doğusundaki bölgeye girdiler ve böylece yeni bir savaşın ilk adımı atılmış oldu. Milliyetçilerin amacı bu alanı işgal etmek, Fransız garnizonlarını ve Frankofon toprakları temizlemekti böylece panislamik propaganda ile kendi taraflarına çekmeyi umdukları Araplar ile bağlantı kurmuş olacaklardı.”256

Anlaşıldığı üzere Türklerin karşı atağa geçmesi ve bölgedeki diğer unsurların desteğini almaları İtilâf güçlerini endişeye sevk etmektedir. Zira 2/3 Nisan 1920’de

Pozantı’nın 25 km güneyinde bulunan Hacıkırı mevki, bir kısmı silahlı Ermeni ve

Rumlardan ve bir kısmı da Fransız üniforması giymiş Ermeni askerlerden oluşan 1000 kişilik bir düşman kuvvetince kuşatılmış, üç gün süren çarpışmaların ardından bölge millî kuvvetler tarafından geri alınmış ve Fransızlara ağır kayıplar verdirilmiştir. Hacıkırı ve

Belemedik çarpışmaları Hacıkırı, Pozantı ile Adana arasındaki demiryolu üzerinde olduğundan Pozantı’daki Fransız kuvvetlerinin ikmâl ve irtibatını kesmek bakımından

256 The Times, Armenian Call To Allies, 19 Şubat 1920.

107 önemlidir.257 Bu gelişmelerin ardından The Times’ın 5 Nisan tarihli haberinde konuya binaen şöyle denilmektedir:

“Geçtiğimiz perşembe günü Adana’dan Çukurova’daki durumla ilgili vahim haberler geldi ve dün gece Dışişleri Bakanlığı’na iletildi. Telgraf, Çukurova'daki durumun çok ciddi olduğunu ve Hristiyan nüfusun tehlikede olduğunu bildirmektedir.

Türkler ovaya inmiş durumdalar ve şu anda Adana, Tarsus ve Mersin’i tehdit etmekteler.

Saimbeyli, Kozan ve Amanos bölgesini kurtarmak için gönüllü Ermeni gruplar seferber edildi. Ermenilerin kendileri tehlike ile baş etmek için yetersiz kalmaktadırlar.” 258

Adana bölgesi komutanı Sinan Paşa’nın (Yüzbaşı Ali Râtip) 6 Nisan’da Külek

Boğazındaki Hacıkırı mevkiîni zaptederek Pozantı’daki Fransız Taburunun ikmâl yolunu kesmesi üzerine Fransızlar zikredilen taburu kurtarma çabasına girmişlerdir. Kuzeyde

Saimbeyli (Haçin), Rumlu ve Şar mevkileri Ermenilerce ele geçirilmiş, çok geçmeden

Kemal Paşa’nın komutasındaki Türk kuvvetleri bölgeyi abluka altına almayı başarmıştır.259 Bu gelişmelerin The Times’ın 16 Nisan tarihli haberine yansıdığı görülmektedir. Haberde, Londra’daki Ermeni Bürosu’nun 9 Nisan’da Müttefik güçlerinin donanma telsizinden aşağıdaki telgrafı aldığı belirtilmektedir. Sözkonusu telgraf şöyledir:

257 Hüsnü Özlü, Tekelioğlu Sinan Bey’in Günlüklerinde Millî Mücadele’de Adana Ve Pozantı

Yöresinde Yapılan Muharebeler, Ankara, 2015, Milli Mücadele’de Güney Bölgesi Sempozyumu

Bildirileri, Atatürk Araştırma Merkezi Yay. s. 314-315.

258 The Times, Grave From Cilicia, 5 Nisan 1920.

259 Fahri Belen, Türk Kurtuluş Savaşı…., s. 258.

108 “ Saimbeyli [Haçin] kuşatması devam etmektedir. Fransız askerî otoriteleri bu bölgenin savunmasını üstlenemeyecek durumda olduklarını beyân etmektedirler.

Ermenilerin Fransızlar tarafından silahlandırılan seferber edilmiş kuvvetleri olsa da ulaşım imkânlarının kısıtlılığından ötürü ilerleme ertelenmektedir. Çukurova ovalarının güvenliğinin sağlanması için dağ bölgelerinin tutulması ve buralarda düzgün ordugâhlar kurulmasının öneminde ısrar etmek kaçınılmaz bir zorunluluktur. Genel durum her dakika daha da kritik bir hâle gelmektedir. Yerel Müslüman grupları ile işbirliği içindeki

Mustafa Kemal’in düzensiz birlikleri Çukurova’yı dört taraftan tehdit etmektedirler.

Türklerin genel bir isyanını kontrol etmek için yerel kaynaklar yetersizdir.” 260

Fransız kuvvetleri Amanos Dağlarının doğu ve batısında olmak üzere iki grup halinde bulunuyordu. Doğudaki grubun büyük bir kısmı Antep’te olmak üzere İslahiye,

Antep, Cerablus bölgesinde; batıdaki grup ise Osmaniye, Ceyhan, Adana, Mersin hattında idi. Millî kuvvetler Osmaniye’den İslahiye’ye giden demiryoluna hâkim olduklarından iki Fransız grubun bağlantısı İskenderun üzerinden yapılmaktaydı. Antep’deki Fransız kuvveti şehir dışındaki mevzilerde bulunuyordu. 26 Nisan 1920 tarihinde şehrin batısına giren Fransızlar karşı taaruzla geri püskürtüldüler. 261 Güney Cephesi’nde Kuvâ- yi

Millîye’nin kurulmasından sonra Maraş, Adana, Urfa ve Antep’te Türk kuvvetlerinin yıldırıcı ve yıpratıcı bir gerilla savaşı başlatması üzerine Fransızlar Türk topraklarında tutunamayacaklarını anlamışlardır.262 Çukurova halkının örgütlenmesi ve harekete geçmesi karşısında zor durumda kalan Ermenilerin, Fransa’nın bölgeden çekilmeye

260 The Times, Cilician Position Worse, 16 Nisan 1920.

261 Fahri Belen, Türk Kurtuluş ….., s. 260.

262 Erdal İlter, Türkiye’de Sosyalist….., s. 132.

109 başlaması ve ateşkes istemesiyle birlikte İtilâf güçleri aleyhine protestolara başvurarak dünya kamuoyuna seslerini duyurmaya çalıştıkları görülmektedir.

A. İtilâf Devletlerine Karşı Ermenilerin Protestoları

Fransızlardan kendilerine vaadedilen neticeyi elde edemeyen Ermenilerin, bölgedeki diğer hristiyan topluluklarla birlikte Batılı devletleri protesto ettikleri görülmektedir. Konuya ilişkin The Times’ın 7 Haziran tarihli haberinde şöyle denilmektedir:

“Çukurova ovasında bulunan Hristiyan nüfus, eninde sonunda Türk yönetimine teslim edilecek olmalarından ötürü büyük bir rahatsızlık duymaktadır ve Yunan, Ermeni,

Keldani, Suriye halkları bu konu ile ilgili olarak birlik olmuş, İngiliz ve Fransız

Hükümetlerini protesto etmektedirler. Son zamanlarda tecrübe ettikleri şeyler kendi açılarından en keskin düşüncelerini ortaya koymaktadır, Adana Ovası, Fransız birlikleri tarafından boşaltılmadan evvel devletlerin Anadolu’nun komşu bölgelerini tamamen silahsızlandırması istenmektedir.” 263

İngiltere örneğinde olduğu gibi Fransa da politik ve ekonomik gerekçelerle

Çukurova bölgesinde ısrar etmenin zararına olacağı fikrine varmıştır. Nitekim Fransa

Başbakanı Millerand’ın Patrik Zaven Efendi’nin yardım çağrısına cevabı şöyledir:

263 The Times, Nationalist Punished, 7 Haziran 1920.

110 “Çukurova’yı korumak, karışıklıkları durdurmak için orada [Çukurova] 100.000

Fransız askeri bulundurmak gerekir. Fransa için böyle bir ordu beslemek mümkün olmadığından oradan çekilecektir.” 264

Anadolu’daki gelişmeleri yakından takip eden İngiltere Dışişleri Bakanı Curzon, güney olaylarını 28 Şubat’ta konferans görüşmelerine taşımış, olayların Fransa ve

İngiltere’de heyecan yarattığını dile getirmiştir.265 Curzon, ayrıca Lordlar Kamara’sında

11 Mart tarihinde yaptığı konuşmasında 546 bin müslümana karşılık 130 bin Ermeni ile

36 bin Rum ve 18 bin de diğer unsurların oluşturduğu Çukurova’nın Türk

İmparatorluğu’ndan koparılmasının mümkün olamayacağını belirtmektedir.266 Bu durumda çıkmazda kalan Ermenilerin, İtilâf güçlerine kendi ifadeleriyle “yalvardıkları” görülmektedir. Konuya ilişkin The Times’ın 29 Nisan’da yayınladığı “Çukurova

Hristiyanlarının Ümitsizliği” başlığını taşıyan haberde şöyle denilmektedir:

“Çukurova Hristiyanları, Ermeniler, Rumlar, Süryaniler, Keldaniler, Asurîler ve

Jacobitler, Yüksek Kurul'a toplu bir başvuruda bulunarak, Lord Curzon'un Lordlar

Kamarası'nda yaptığı açıklamada Yüksek Kurul’un Maraş'ta 20.000 Hristiyan katledilmesine rağmen, topraklarının Türk egemenliğine iade edilmesini öngördüğü tabloyu şaşkınlıkla karşıladıklarını beyân ettiler. İmzacılar, 1895-96 katliamlarına, 1909 yılında Adana'da gerçekleşen ve neticesinde 30.000 Ermeni ve diğer Hristiyanın can verdiği katliamlara ve ardından 1915'te gerçekleşen, Çukurova Hristiyanlarının nüfuslarının üçte ikisine mâl olan tehcir ve katliama atıfta bulunmaktalar. Ayrıca,

Çukurova’nın Türkiye ile ne coğrafi ne de etnik bir ortaklığı olmadığını, Türk azınlığın

264 Esat Uras, Tarihte Ermeniler ….. s.704.

265 Fahri Belen, Türk Kurtuluş…..,s..159.

266 Ömer Kürkçüoğlu, Türk- İngiliz……,s. 67.

111 Hristiyan nüfusu yönetmeye hakkı olamayacağını eklemekteler. Üstelik, tasarlanan karar, İtilâf Devletleri’nin taahhütüne de ters düşecektir ve bu başvuru, hiçbir durumda

Ermenileri bir kez daha zalimlerin eline teslim edecek bir karara boyun eğmeyeceklerini de eklemektedir. Sesimizi, Çukurova'da yaşayan 275.000 Hristiyan ve Türk ordularına hâlâ direnen kahramanlarımız adına yükseltiyoruz ve İtilâf Devletleri'ne, Türk yönetiminin kâbusundan sonsuza dek Çukurova'yı özgürleştirmelerini için yalvarıyoruz.

“267

İngiltere başta olmak üzere İtilâf güçleri, Çukurova’daki olayları sebep kabul ederek İstanbul Hükümeti’ne baskı yapılmasını ileri sürmüşlerdir. Türklerin İstanbul’dan

çıkarılmaları tehdidi de bu baskılar arasında yer almaktadır.268

B. Çukurova’daki Olaylar Ve İstanbul Meselesi

Çukurova’da meydana gelen olayların İstanbul’un geleceği tartışmalarının yapıldığı sürece denk gelmesi meselenin bu bağlamda ele alınmasına neden olmuştur.

Bölgede meydana gelen gelişmelerin, İstanbul’un Türklerden alınmasına bir gerekçe olarak sunulduğu, Çukurova’da başarılı bir direniş sergileyen Türklerin İstanbul’un kendilerinden alınacağı tehdidiyle karşılaştıkları görülmektedir. The Times’ın 15 Mart tarihli “Ermeni Katliamları” başlıklı haberinde Çukurova’daki gelişmeler karşısında

Ermenilere destek olmak amaçlı, toplumun her kesiminden üst düzey makam sahibi kişilerce tertip edilen bir mitingten söz edilmektedir. Haberde söz konusu mitingin şu sözlerle son bulduğu bilgisi verilmektedir:

267 The Times, Cilician Christians Despair, 29 Nisan 1920.

268 Fahri Belen, Türk Kurtuluş…..s. 159.

112 “Bu miting; İstanbul, Türk ulusunun başkenti olarak kalmaya devam ettiği müddetçe büyük Türk İmparatorluğu kurma emellerinin var olmaya devam edeceğini, geçmiş yüzyıldaki katliamlarda aktif rol alanların cezalandırılması gerektiğini ve padişahın İstanbul’dan derhal atılması gerektiğini İngiliz hükümetine bildirir.”269

İtilâf güçlerinin Anadolu’nun güney bölgelerinde Ermenilerin neden olduğu olayları Ermenilerin maruz kaldığı olaylar olarak dünya kamuoyuna göstermeye çalıştığı görülmektedir. Konu ile ilgili olarak The Times’ın 17 Şubat tarihli haberinde; “Bu olaylar, [Çukurova’da gerçekleşen] Türkiye’nin İstanbul’u elinde tutmak için tam da

Fransız desteğine muhtaç olduğu dönemde gerçekleşmektedir”270 yorumunun yapıldığı görülmektedir. Bu ifadeyle; İstanbul’un Türklerde kalması halinde azınlıkların güvence altına alınabileceğini savunan Fransa’nın bu yöndeki fikrinin isabetli olmadığına dikkat

çekilmektedir. Bu minval üzere İngiliz parlamentosunda da tartışmaların yapıldığı görülmektedir. The Times’ın 18 Şubat tarihli haberinde, Ermeniler hakkında bir önceki gün gazetede yayımlanan habere ilişkin tartışmalara yer verilmiştir. Haberde; Çukurova

Bölgesi’ndeki gelişmeler karşısında müttefiklerin tavrını soran üyelere, cevap olarak

şöyle denilmektedir:

“Gerek Fransız Hükümeti gerekse İstanbul’daki temsilcimiz, Türk Hükümeti’ne bu tür olayların [Çukurova’da gerçekleşen] devam etmesinin müttefikler ve ülkesi arasındaki ilişkiler üzerinde çok ciddi etkileri olacağını açıkça ifade etmektedir.”271

269 The Times, The Armenian Massacres, 15 Mart 1920.

270 The Times, Slaughter Of Armenians, 17 Şubat 1920.

271 The Times, Slaughter Of Armenians, 18 Şubat 1920.

113 Anlaşıldığı üzere İtilâf güçleri bilhassa Anadolu’da etkin olmaya başlayan direniş hareketini eylemsiz kılmak için İstanbul Hükümeti’ne baskı yapmaktadır. 19 Şubat tarihli bir diğer haberde ise Vikont James Bryce’ın parlamentoda Çukurova bölgesindeki

Ermenilerin durumu ile ilgili olarak sorduğu sorulara karşılık Maiyet Lordu olan

Stanmore’un verdiği cevaba yer verilmektedir. Stanmore’un cevabı şöyledir:

“Majestelerinin Hükümeti, Adana’dan 4 Şubatta ayrılan Sayın Harold Buxton tarafından İstanbul’daki Yüksek Temsilciye bildirilenler haricinde Ermenistan ve

Çukurova’daki durum ile ilgili olarak herhangi bir bilgi almamıştır. Rapora göre, Adana yöresinde bulunan yedi Ermeni vilayetinde ikâmet eden kişiler katledilmiştir ve kurbanlarının sayının 1.500 civarında olduğu tahmin edilmektedir. İki Amerikan işçisi,

Johnstone ve Perry’nin de Antep ve Kilis arasında öldürüldüğü bildirilmiştir. Daha sonra basında, bu bölgede başka katliam ve kargaşaları nakleden haberler çıkmıştır.

Majestelerinin Hükümeti, bu haberlerle ilgili olarak Fransız Hükümeti ve Majestelerinin

İstanbul’daki temsilcisi ile iletişim halindedir. Barış Konferansı, şu anda, Türk

İmparatorluğuna bağlı Ermeni ve Yunan nüfuslarının güvenliğini nasıl sağlanacağı ve onlara verilen sözlerin nasıl yerine getirileceği sorusunu etkin bir şekilde değerlendirmektedir.”272

Aynı haberde Vikont Bryce’ın “katliamların” yeniden başlamasının bu bölgelerin

[Çukurova] geleceğini değerlendirmeleri açısından müttefikleri harekete geçireceğini umduğu belirtilmektedir. 273 Müttefiklerin, Ermenilerin yol açtığı olaylar karşısında bölge halkının başarılı direnişini, barış sürecine zarar veren eylemler olarak dünya kamuoyuna duyurmaya çalıştığı görülmektedir. İtilaf güçlerinin amacı; Türklerin sergiledikleri

272 The Times, Armenian Massacres, 19 Şubat 1920.

273 The Times, Armenian Massacres, 19 Şubat 1920.

114 direnişin faydasız olduğu ve aleyhlerine sonuçlanacağı algısını yerleştirmektir.

Anadolu’daki gelişmeleri yakından takip eden Ermeni Heyeti de Çukurova’da yaşanan olayları, Türk tarafına karşı kullanılabilecek bir baskı unsuru olarak görmektedir. Konuya ilişkin The Times’ın 21 Şubat tarihli “Savunmasız Ermenistan”, “Katliamlardan Çıkarılan

Dersler” başlıklı haberinde Ermenistan Ulusal Delegasyonu Başkanı Nubar Paşa’nın

Barış Konferansı’nda Ermenistan ile ilgili olarak alınacak kararlar münasebetiyle

Londra’ya geldiği belirtilmektedir. Nubar Paşa’nın Çukurova’daki olaylara ilişkin sözleri

şöyledir:

“ Mustafa Kemal’in bir röportajda bahsettiği kendisi tarafından gerçekleştirilen katliamlar ile ilgili alınan son haberler, bir kez daha Çukurova’nın veya Ermenistan’ın herhangi başka bir bölümünün asla Türklerin kontrolü altında kalmaması gerektiğini kanıtlamaktadır. En son gerçekleşen zorbalıklar (diyerek konuşmasına devam etti) bizim için şaşırtıcı değildi zira Ermenistan’dan aldığım son haberler oldukça açık bir şekilde,

Ermeni yetkililerin neler olacağından haberdar olduğu, salınan Türkler askerî birliklerini korurken Ermeni mülteciler savunmasız olduklarından Fransızlardan askerî yardım istediklerini belirtmekteydi. Israrla istediğim şey; bağımsız bir Ermenistan kurulmasıdır ki, bu bağımsız devlet sadece hâlihazırdaki Erivan Cumhuriyetinden değil

Kuzey Ermenistan’ın da belli bölgelerinden oluşacaktır. Kurtuluşu için hem İngiliz hem de Fransız bayrağı altında savaşan binlerce gönüllü sağladığımız Çukurova’nın kaderi ile ilgili olarak yeterince hazırlıklıyız.” 274

274 The Times, Defenceless Armenia, 21 Şubat 1920.

115 Bogos Nubar Paşa’nın açıklamasından bir ay sonra İngiltere Başbakanı Llyod

George, 25 Mart 1920 tarihli Avam Kamara’sında yaptığı konuşmasında meseleye ilişkin

şöyle demektedir:

“ Bu geniş bölgedeki [Çukurova] 200 bin hristiyanı korumak büyük sorumluluk getirir… Zaten kendi sorumluluğumuz var. Daha fazlasını da yüklenecek halde değiliz.”275

İngiltere ve Fransa’dan umdukları desteği bulamayan Ermenilerin, yoğun bir biçimde protesto ve propaganda etkinliği içine girdikleri görülmektedir.

C. Ermeni Din Adamlarının Faaliyetleri

Ermeni tarihinde dinin, kilisenin ve dolayısıyla din adamlarının önemini, Azmi

Süslü’nün kitabında bahsettiği üzere, Ermeni yazar Dikran Boyacıyan şu sözlerle dile getirmektedir:

“ Ne kadar şumüllü olursa olsun, Ermeni kilisesini aynı derecede ele almayan herhangi bir Ermeni tarihi, Ermenilerin gerçek hayatını ortaya koymayı başaramaz.

Ermeni kilisesi ile Ermeni milleti o derece iç içedir ki, birisi olmadan diğerini düşünmek mümkün değildir.”276

Boyacıyan’ın işaret ettiği gibi Ermeni kilisesinin ve din adamlarının etkin rolünü,

Çukurova’da yaşanan olaylarda da görmek mümkündür. Konuya ilişkin The Times’ın 19

Şubat tarihli haberinde, Ermeni Gregoryan Kilisesi’nin Patrik’i ve Ermeni Katolik ve

275 Ömer Kürkçüoğlu, Türk- İngiliz……,s. 66/67.

276 Azmi Süslü, Ermeniler, Tehcir…., s.58.

116 Protestan cemiyetleri başkanlarının, İtilâf Devletleri’nin Yüksek Temsilcilerine,

Çukurova’daki Ermeni nüfusu ile ilgili olarak temennilerini içeren bir mektup gönderdikleri, bu mektubun Ermeni liderler tarafından 31 Ocak’ta Adana Fransız Askerî yetkililerine sunulduğu belirtilmektedir. Dinî liderler, Maraş’ta Türkler tarafından başlatılan “katliamlar” göz önüne alındığında kendilerini koruyabilmek için Hristiyan nüfusun silahlanmasını, Ermenilerden oluşan jandarma sayısının arttırılmasını, Fransız yetkililerin Ermeni topraklarını koruma niyetlerine dair kanıt sunmaları gerektiğini belirtmektedirler. Mektupta ayrıca İstanbul’da bulunan Ermeni dinî liderlerin [bu talepler ile ilgili olarak] Çukurova’da bulunan din kardeşlerinin tarafında çalışmış oldukları da ifade edilmektedir.277

Anlaşıldığı üzere Ermeni din adamları “hristiyanların öldürüldüğünü” öne sürerek dindaşlarını etkilemeye çalışmaktadırlar. Zira adı geçen mektupta; İtilâf Devletleri’nin,

Türkiye’yi mağlup ettikten ve Türk topraklarını işgal ettikten sonra birçok insanın canına mâl olan saldırılara karşı hristiyanların savunulmasını ahlâkî bir sorumluluk olarak ele alması gerektiği vurgulanmaktadır.278

Konuya ilişkin bir diğer haber The Times’ın 15 Mart tarihli “Londra Piskoposu

Protesto Mitingi’nde” başlığı altında verilmektedir. Haberde; Trafalgar Meydanı’nda

Türkiye’deki Hristiyanların “katledilmesi ve köleleştirilmesine” derhal bir son verilmesini talep eden bir miting düzenlendiği duyurulmaktadır. Üst düzey din adamlarının, politikacıların ve akademisyenlerin katıldığı mitinge eylemleri desteklemek için geldiğini söyleyen Piskopos, İngiliz İmparatorluğu’nun bir ferdi olarak Türklerin

277 The Times, Armenian Call To Allies, 19 Şubat 1920.

278 The Times, Armenian Call To Allies, 19 Şubat 1920.

117 İstanbul’da kalmasına izin verilmesinin hayatının en büyük hayal kırıklığı olacağını, hükümetin Türklerin elindeki kılıcı alması gerektiğini, hiçbir hristiyan ulusun Ermeniler kadar “cezalandırılmadığını” ve “işkenceye” uğratılmadığını belirtmektedir. Erken dönem kilisesinin zulümlerinin bile şu anda Ermenistan’daki Hristiyan kardeşlerinkine kıyasla hiçbir şey olduğunu dile getirmektedir. Baş papaz olarak Londra’ya gelen patriklere sonuna kadar onların yanında olduğunu ve bir daha Türk’ün onları “ayaklarının altında ezme” fırsatını bulamayacağını söylediğini belirtmektedir. Piskopos son olarak

Tanrı’nın Ermenilerin yolunu açık etmesini dilemektedir.279

Görüldüğü üzere Hristiyan din adamları dindaşlarına destek vermenin yanısıra

İstanbul’un geleceği ile de yakından ilgilidirler. Ruhani liderler, mart ayı itibarıyla İtilâf güçlerinin İstanbul’u işgal etmesi üzerine Türk topraklarında yaşayan Ermeniler için taleplerini sürdürmeye devam etmişlerdir. Konuya ilişkin The Times’ın 23 Mart tarihli haberinde Katolik Ermeni Patriği delegesi Trabzon Piskoposu Mgr. Jean Nazlian’ın

Ermenilerin isteklerinin duyurulması ve Türk boyunduruğundan tamamen

çıkartılmalarının sağlanması amacıyla ülkeye (İngiltere) geldiğinden bahsedilmektedir.

Türklerin elinde yaklaşık olarak 100.000 Ermeni bulunduğunu söyleyen Piskopos, İtilâf

Devletleri’nin İstanbul’u işgal etmesinin yeterli olmadığını, daha da içleri ilerlemeleri gerektiğini söylemektedir. Piskopos, Ermenistan halkının İtilaf Devletleri’nin Türklerle mücadele etmek için daha ciddi önlemler almadığı takdirde katliamların devam etmesinden korktuğunu belirtmektedir. Piskopos ayrıca Ermenistan halkı adına Barış

Konferansı’na takdim edilmek üzere mühim öneriler ortaya koymaktadır. Mgr.

Nazlian’ın önerileri şunlardır:

279 The Times, The Armenian Massacres, 15 Mart 1920

118 “Türklerin boyunduruğu altından tamamen çıkılması; Ermenistanın tarihî bölgelerinin restore edilmesi; Zorla İslâmiyete geçirilen tüm Ermenilerin tekrar

Hristiyanlığa dönmesi; Anadolu, Mezopotamya, Suriye, Arabistan ve diğer bölgelerde bulunan Ermenilere destek sağlanması; Türklerin tamamen silahsızlandırılması,

Türklerin Ermenilerden aldığı her şeyin geri alınması.”280

Ermeni din adamlarının Ermeni halkı adına isteklerinin sonu gelmemekle birlikte diğer hristiyan unsurların dinî liderlerinin de kendi cemaatleri için “endişe” duydukları göze çarpmaktadır. Konuyla bağlantılı olarak 8 Mart tarihli The Times editörüne hitaben yazılan bir diğer haberde; Bâbil Keldani Piskoposu’nun Türkler’in “katlettiği”, “sürdüğü” ve “kötü muameleye” maruz bıraktığı Ermenilerin suçlusu olarak İngiliz Hükümeti’ni suçlamak üzere İngiltere’ye geldiğinden bahsedilmekte, Keldanilere ilişkin şöyle denilmektedir:

“…bu ilginç ırktan sadece bir avuç dolusu insan hayatta kalmıştır ve İtilâf

Devletleri onlara yardım eli uzatmadıkça hayatta kalan son birkaç kişi de perişan olacaktır. Mezopotamyalı ve Iraklı Hristiyanlar, neredeyse tamamen Keldani

Katolikleridir; Kürdistan ve İran’da ise, Hristiyan bölüm arasında çoğunluktadırlar.

Osmanlı Hükümeti dahi kendilerine saygı göstermiştir ve ulusal dillerini, kendi okullarını korumayı başarmışlar ve kendi ticaretleri, endüstrileri ve tarımları vasıtasıyla geçimlerini sürdürmüşlerdir. Yani, Keldaniler, yüzyıllar boyunca, diğer topluluklardan bağımsız olarak kendi kendilerine yaşamışlardır. “281

280 The Times, Turks Holds 100.000 Armenians, 23 Mart 1920.

281 The Times, To The Editor Of The Times, 8 Mart 1920.

119 Osmanlı Devleti çatısı altında diğer azınlıkların olduğu gibi Keldanilerin de ekonomik, kültürel ve dini açıdan refah içinde yaşamış olduklarının açık bir biçimde ifade edildiği haberin devamı oldukça dikkat çekicidir:

“…Beatitude Emmanuel Thomas’ın Patrikhanesi’nde, Türklerin kötü yönetiminden ötürü maruz kaldıkları tüm zorluklar ve haksızlıklara rağmen ilerlemişler ve gelişmişlerdir. Savaş ise tüm bu durumu değiştirmiştir ve Hristiyanların İtilâf

Devletleri’ne karşı bilinmekte olan sempatisinden ötürü tıpkı Ermeniler, Nasturiler ve diğer Hristiyanlar gibi Türk İmparatorluğu’nun tüm Müslüman olmayanlara uyguladığı acımasız soykırım politikası ile katliama uğramış, işkenceye maruz kalmış ve evlerinden kovulmuşlardır. Babil Patrik’inin ve halkının yaşadığı ülkenin büyük bir kısmı şu anda işgal altındadır. Utanmadan ve Panislamik Hint politikamızın izinde, Havarilerin zamanından beri Hristiyan inancından bir an olsun sapmayan bir milletin soykırıma uğramasına izin mi vereceğiz? Eğer biz Batılı Hristiyanlar, Müslümanları dinlemek yerine doğulu kardeşlerimizi korumayı seçtiğimizi gösterirsek, Müslümanların artık bize saygı duymayacağını ve katliamlarını bırakacağını söylemeye cesaret edebilir miyiz? Bu skandala bir son vermenin ve elimize bulaşan kanı temizlememizin vakti gelmiştir ki, bu kanın dökülmesinde bizim de suçumuz vardır.”282

Görüldüğü üzere Osmanlı Devleti’nin sağlamış olduğu imkanlarla yüzyıllar boyunca öz benliklerini korumalarına ve kendi kültürel daireleri içerisinde müstakil bir yaşam sürmelerine izin verilen Keldanilerin, Osmanlı Devleti’nin “.. kötü yönetiminden

ötürü maruz kaldıkları tüm zorluklar ve haksızlıklara rağmen ilerlemeleri ve gelişmeleri” yönünde yazar tarafından yapılan tespit, üzerinde tartışma yapılamayacak derecede mantık dışıdır. Keldanilerin savaş ile birlikte diğer azınlıklarla beraber Batılı dindaşlarına

282 The Times, To The Editor Of The Times, 8 Mart 1920.

120 ilgi duymaları ve bu sebeple “soykırıma” uğramaları iddiasının da temelsiz ve kışkırtı maksatlı olduğu açıktır. Fakat mesele 1920 yılı itibarıyla değerlendirildiğinde Ermeniler ve Keldanilerin yaşanan olaylarda İtilâf güçlerinin payının büyük olduğunu sezmeleri, kandırıldıklarını anlamaları ve bu yönde protestolarda bulunmaları önemlidir.

D. Çukurova Olayları Ve Ermeni Propagandası

The Times gazetesinin 1920 yılında Ermenileri konu ettiği haberleri incelendiğinde yaşanan gelişmelerin habercilik etiğinden oldukça uzak ve taraflı bir biçimde ele alındığı görülmektedir. Söz konusu gazetenin, kitlelerin dikkat ve ilgisini belirli noktalara çekmek suretiyle “bilgilendirme” amacından ziyade “yönlendirmelerde” bulunduğu anlaşılmaktadır. Haber başlıklarının haberin içeriği ile ilgili olsun ya da olmasın bilhassa “ Ermeni Katliamları”, “Ermeniler Öldürülüyor”, “Hristiyanlar

Öldürülüyor” biçiminde verildiği görülmektedir. Bilindiği gibi Ermeni propagandasının en çok kullandığı ve en etkili sloganı “Mazlum Ermenistan” ve “Katliamlar” temaları olmuştur.283 The Times’ın, Ermeni propaganda faaliyetlerinin halk tarafından daha kolay anlaşılmasını ve tesirinin kalıcı olmasını sağlamak için çeşitli anlatı biçimlerine başvurduğu görülmektedir. Gazetenin Ermeni propagandasında sıklıkla kullandığı anlatı biçimleri; hikâye ve günlük türlerinde karşımıza çıkmaktadır. The Times’ın ayrıca propagandanın ayrılmaz parçası olan reklam tekniğini de kullandığı görülmektedir.

D. 1. Hikâye Ve Günlükler

The Times gazetesinin Ermeni propagandasını kitlelere sunarken olayları dokunaklı bir hâle getirmek adına hikâyeleştirdiği görülmektedir. Bu duruma örnek olarak The Times’ın 3 Mart tarihli “Çukurova Katliamları” ana başlıklı haberi verilebilir.

283 Erdal İlter, Türkiye‘de Sosyalist …..s. 127.

121 Haberin “Tüyler Ürperten Bir Hadise” alt başlığı altında “zulme” uğrayan köylerin birinde hayatta kalan bir kişinin anlattığı hikâyeye ver verilmektedir. Hikâye şöyledir:

“ Türkler çoğunluğu kız ve oğlanlardan oluşan 140 kadar Ermeni’yi kovaladılar ve pencerelerden onlara ateş açtılar. Daha sonra baltalarla geldiler ve işlerini bitirdiler.

Bir Türk dört aylık bir bebeği aldı ve onu on yaşlarındaki oğluna uzattı ve ‘ Şimdi, oğlum, bu kafirin boğazını kes ve onun kanını iç. Bu seni güçlü bir erkek yapacak.’ Çocuk itaat etti. Ben ise yaralıydım ve bazı cesetlerin altında yattım ve böylece ölmekten kurtuldum.

Geceleyin Islahiye’ye kaçtım.”284

Kim tarafından anlatıldığı, nerede ve ne zaman gerçekleştiğine ilişkin hiçbir somut verinin bulunmadığı bu tür “hikaye”lere The Times’ın Ermenileri ele aldığı haberlerin çok büyük bir kısmında rastlanmaktadır. Zikredilen gazetenin kullandığı propagandanın türü kara propagandadır. Gizliliğin çok önemli olduğu kara propagandada hile, entrika, yalan, fitne, iftira, sinsilik ve sahte delil gibi çeşitli oyunlarla gerçek değiştirilir. Amaç, toplumun inançlarını sarsmak ve halkın belli bir konu hakkındaki düşüncelerini karıştırmaktır.285 Hayal ürünü olduğu tartışma götürmeyen bu tür haberlerin propaganda etkinliğini güçlü tutmak adına yapıldığı açıktır. Propaganda görevini yürütürken tüm yollara başvuran The Times’ın söz konusu iddiası oldukça temelsizdir. Bu bağlamda sözkonusu olan hikâyeyi tasarlayanların salt kışkırtma amacı güttükleri, kara çalmaya çalıştıkları topluma dair bilgi sahibi olmadıkları aşikârdır. The

Times’ın propaganda aracı olarak yararlandığı bir diğer anlatı biçimi olan günlük türüne

6 Mart 1920 tarihli haber örnek verilebilir. Adı geçen haberde,“ Maraş Katliamları” ana

284 The Times, Cilician Massacres, 3 Mart 1920.

285 Ethem Özgüven, Reklam Ve Propaganda, İstanbul , 2016, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, s. 22

122 başlığı altında “Bir Görgü Tanığı’nın Hikâyesi” alt başlığıyla Associated Press muhabirinden Maraş’taki Ermeni “katliamları” ve bu “katliamlardan” önce Türk birlikleri ve Fransız birlikleri arasındaki mücadele ile ilgili açıklamalar içeren 1 Mart tarihli

(Adana) bir telgraf alındığından bahsedilmektedir. Telgrafta, mücadele devam ederken,

Maraş’ta 17 Amerikan yardım görevlisinin 22 gün oyunca Maraş’taki yerleşkede kaldığı bildirilmektedir. Haberde, geri çekilmeleri esnasında Fransız garnizonuna eşlik eden

Boston’lu Crathern’ın, 21 Ocak’tan 8 Şubat’ta kadar gördüklerini aktardığı olaylar verilmektedir. Günbe gün gelişmelerin kaydedildiği günlükte Ermenilerin Türklerden

“kaçtıkları” ile ilgili türlü hikayeler anlatılmaktadır. Günlüğün aktarıcısı olan Crathern’ın

Ermenilerin “katliamına” ilişkin gerçek dışı ve abartılı bilgileri duyum olarak aldığı göze

çarpmaktadır. Haberde muhabir, Crathern ile ilgili olarak şöyle demektedir:

“ Sayın Crathern, - tek bir evde 100 kişi olmak üzere- kadınlardan ve çocuklardan oluşan grupların bıçaklarla ve baltalarla doğrandığı yönünde haberler aldıklarını yazmaktadır.” 286

Aktardığı haberlerin inanılırlığı hakkında kuşkulu olan Crathern, 3 Şubat günü günlüğüne şöyle yazmıştır:

“Tabii ki dışardaki insanların buradaki durumun ciddiyetini anlamaları mümkün değildir. Amerikan binaları hala kurşunlamaya devam etmektedir ve hepimizin canımızı zor kurtardığını söyleyebiliriz.”287

286 The Times, Marasch Massacres, 6 Mart 1920.

287 The Times, Marasch Massacres, 6 Mart 1920.

123 Crathern’ın anılarını aktarmaya devam ettiği haberde, 7 Şubat günü takviye kuvvetlerin geldiğinden bahsedilmektedir. 8 Şubat günü ise Fransız destek birliklerinin kışladaki Fransız kuvvetleri ile bağlantı kurmayı başarabildiği, 9 Şubat günü, General

Querette’nın Amerikalıları, gece yarısı şehri boşaltma talimatı aldığına dair bilgilendirdiği belirtilmektedir. Yerleşkedeki Ermenilerin perişan vaziyette oldukları ve

Fransızlarla aynı anda şehri bırakmaya karar verdikleri bildirilmektedir. Crathern’in askeri konvoya eşlik edeceği ve kendi tabiriyle “ dağlardan ve ovalardan geçerek katedeceğimiz 75 mil boyunca zor bir yolculuk olacak” dediği belirtilmektedir.288

Çukurova’da meydana gelen olaylarla ilgili olarak Ermeniler ve Fransızların bölgeden çekilmeleri esnasında yaşananlara ilişkin Crathern şu sözleri dile getirmektedir:

“ Birlikler ve mülteciler gece dokuz sularında ateş altındaki şehri terk ettiler.

Konvoy oldukça çetin hava şartlarında hızlı bir şekilde hareket etti ve zayıfların çoğu yol kenarlarında donmaya ve açlıktan ölmeye bırakıldı. 13 Şubat günü, tüm gece şiddetli bir kar fırtınası vardı. Konvoy yürüyüşüne devam ederken kar fırtınası şafağa doğru artarak tipiye çevirdi, askerler ve siviller yoğun fırtınaya rağmen altı saat boyunca kar fırtınasında ilerlemeye devam ettiler. İslahiye’ye ulaşamadan binlerce mültecinin yollarda helâk olduğu tahmin ediliyor.”289

288 The Times, Marasch Massacres, 6 Mart 1920.

289 The Times, Marasc Massacres 6 Mart 1920.

124 Haberde son olarak Crathern’ın Maraş’ta 20.000 Ermeni’nin hayatını kaybettiğini tahmin ettiği ve olaylara binaen “trajik bir göç, trajik bir şekilde sonlanmıştır” dediği belirtilmektedir.290

The Times’ın 13 Mart tarihli “Maraş Katliamları” ana başlığı altında “Bir

Amerikalı’nın Günlüğü” alt başlığıyla verilen haberde de ocak ayına ait olduğu iddia edilen günlük biçiminde yazılmış bilgilerin okuyucuya sunulduğu görülmektedir.291

Konuyla bağlantılı olarak The Times’ın 15 Mart tarihli “Maraş Katliamları” ana başlığı altında “Kılıç Ve Balta Kurbanları” alt başlığıyla bir Ermeni’nin günlüğünden kesitler paylaşılmaktadır.292 Bu her iki haberde de günlük sahiplerinin kim oldukları hakkında bilgiler verilmemekle birlikte doğruluğu şüpheli olan duyumlara yer verildiği görülmektedir. Duyumların içeriğinin kan donduran katliamlar olması karşısında The

Times muhabirinin 29 Haziran tarihli haberde yaptığı şu yorum dikkat çekicidir:

“Esasında, bu abartılı zulüm hikayeleriyle, Türkler, Çukurova’da bulunan

Ermenileri korkutmaya çalışıyor da olabilir.”293

Ortaya atılan hikayelerin yaratıcılarının Türkler mi, Ermeniler mi yahut İtilâf güçleri mi olduğu bilinmemekle birlikte duyumlardan elde edilen bilgilerin abartılı olduğu gazete muhabiri tarafından da kabul edilmektedir.

290 The Times, Marasch Massacres , 6 Mart 1920.

291 The Times Marasch Massacres, 13 Mart 1920.

292 The Times Marasch Massacres, 15 Mart 1920.

293 The Times, Turk Terrorism Of Armenians, 29 Haziran 1920.

125 D. 2. Reklamlar

The Times’ın Ermeni propagandası yaparken etkin olarak kullandığı araçlardan bir diğeri de reklamlar olmuştur. Tarihe bakıldığında geniş tanımıyla propagandanın her zaman reklamla beraber kullanılageldiği bilinmektedir. Sonuçta reklam da bir çeşit propagandadır.294 The Times’ın sayfalarında büyük yer kaplayan reklamlarla, Ermeniler hakkında okuyucunun yönlendirildiği, Ermenilere ulaştırılmak üzere yardım toplanmaya

çalışıldığı görülmektedir. Söz konusu haberlerde, reklamın bilgi vermek ve dikkatleri

çekmek amacı yanında propagandanın etkilemek ve bilgileri değiştirmek maksadının beraber kullanıldığı göze çarpmaktadır. Gazetenin Ermenileri konu ettiği reklamlarında tema, Ermenilerin zor durumda kaldıkları, “katliama” maruz bırakıldıkları, aç ve sefil oldukları biçiminde oluşturulmuştur. Reklamın hedef kitlesi olarak tüm hristiyan âlemi seçilmiş olmakla beraber daha ziyade kadınların etkilenmeye çalışıldığı, keza reklamı yapılan ve yardıma muhtaç olarak konu edilen çaresiz Ermeni imgesinin de daha ziyade kadın ve çocuklar olduğu görülmektedir. The Times’ın 16 Haziran tarihli

“Çukurovalılar’ın Yürek Parçalayan Çağrısı” başlıklı haberinde Haçinli Ermeni kadınlarının, medenî dünyanın kadınlarına seslenişleri şöyledir:

“ Biz, Haçin’li 10.000 Ermeni, kadın ve erkek, 15 Mart’tan beridir Türkler tarafından sarılmış durumdayız ve hayatlarımızı ve evlerimizi savunmak için umutsuz bir mücadele içerisindeyiz. Bize hiçbir yardım eli uzatılmıyor. Bizim harap olmamızdan zevk alan düşmanlarla çevriliyiz. İtilâf Devletleri, düşmana karşı savaşmamız için bize hiçbir yardım eli uzatmamıştır. Devletlerin bu konuda harekete geçeceğinden ümidi kestik ve bu yüzden yüzümüzü hristiyan dünyasının kadınlarına çevirdik ve onlardan çağrımıza kulak vermeleri ve hükümetlerini, şu anda erzak ve mühimmat eksikliğinden ötürü

294 Ethem Özgüven, Reklam Ve…., s. 25.

126 kaybedilmenin eşiğinde olan Haçin’in kurtarılması için birlik göndermeye ikna etmeleri için yalvarıyoruz.”295

The Times’ın 30 Nisan tarihli “Yarın Çok Geç” başlıklı haberinde de reklamların, dönemin siyasî gündemi doğrultusunda şekillendiği görülmektedir. Haber- reklama göre;

Avrupalı devlet adamlarının dünya barışından bahsetmelerinin aksine Türk egemenliği sürdüğü müddetçe Ermenistan için barışın varlığı söz konusu değildir. Ermenistan’ın hristiyan bir ülke olması, Ermenilerin savaşta İtilâf güçlerinin yardım çağrısına icabet etmesi, Ermenistan’a destek sözünün verilmesi, Türklerin Ermenistan’ı istemelerine karşın Ermenileri istememeleri gibi gerekçelerle Ermenilere yardım edilmesinin zarurî olduğu vurgulanmaktadır.296 Reklamın içeriğinde İngiltere’ye ilişkin aşağıdaki eleştiri yapılmaktadır:

“ İngiltere kendi özgürlüğünü Almanya tehdidinden kurtardı; Ermenistan henüz

özgürlüğünü elde edememiştir. Yardım etmeyi reddedebilir misiniz? Ermenistan’ın

Türk’ün tiranlığından kurtarılmasını talep eden bir kartpostal, mektup veya telgrafı

Downing Street, London, S.W.1 adresindeki Başbakanı’na veya milletvekiline gönder.

Ermeniler ve diğer halklar Türk hâkimiyeti altında olduğu sürece herhangi bir BARIŞ olamaz. Gün bugündür.”297

Reklamların siyasî gündemin nabzını tuttuğuna dair bir örnek de 2 Mart tarihli

The Times’ın sayfalarında yer almaktadır. Söz konusu reklamlarda Ermenilerin kurtuluşu

295 The Times, Cilicians’ Pıteous Appeal, 16 Haziran 1920.

296 The Times, Tomorrow Will Not Do 30 Nisan 1920.

297 The Times, Tomorrow Will Not Do 30 Nisan 1920.

127 için İstanbul’un Türklerden alınması gerektiği, Türk yönetimi devam ettiği müddetçe neticenin Ermeniler için felaket olacağı belirtilmektedir. Haber- reklamda ayrıca İtilâf

Devletleri’nin “Türkleri kontrol etmeyi ihmâlle” suçlandığı görülmektedir. Ermenilere yardım edebilmek için Britanya Ermeni komitesine başvuruda bulunulabileceği hatırlatılmaktadır.298

Barış görüşmelerinin yapıldığı dönemde reklamların içeriğinin görüşmelere odaklandığı göze çarpmaktadır. 10 Mart tarihli reklamda Türklerin “katliamlar” yaptıklarına dair ithamların ardından Türklerin Ermenilere dair politikaları şöyle tanımlanmaktadır:

“Türklerin Ermenilere karşı yürüttüğü politika, her zaman bir katliam politikası olmuştur. Türkler her zaman, Abdülhâmid’in şeytani sözlerine göre hareket etmişlerdir:

‘Ermeni sorunundan kurtulmanın tek yolu; Ermenilerden kurtulmaktır.’ Türklerin

Avrupa’daki hristiyanlar üzerindeki hâkimiyetinin tarihi, sürekli bir baskı ve neredeyse sürekli bir vahşet ve katliamın tarihi olmuştur. İtilâf Devletleri, zaman zaman protestolarda bulunmuşlardır fakat bu protestolar etkisiz olmuştur. Avrupa’daki diplomatik ve ekonomik entrikalar, insanlık ve adalet çağrılarından daha kuvvetli

çıkmıştır. Peki, bugün de mi sonuç aynı olacaktır?”299

Reklamda “bundan sonrası için” yapılması gerekenlerin aşağıdaki biçimde

özetlendiği görülmektedir:

298 The Times, Turks Still Massacres, 2 Mart 1920.

299 The Times, The Hand Of Murder Is Passing Over Armenia, 10 Mart 1920.

128 “ Türk halkının boyunduruğu altındaki halklar kurtarılmalıdır. Türkler hiçbir halkı katliam gerçekleştirmeden yönetmeyi başarabilen bir yönetim değildir. Türk olmayan tüm halklar, mümkün olduğunca, özerk yönetime kavuşturulmalıdır. Dünyanın her yerindeki azınlıkların ve tüm halkların korunma altına alınması sağlanmalıdır.”300

Aynı haber- reklamda Barış Konferansı’nın henüz karara varmadığı dolayısıyla bu taleplerin ivedilikle konferanslarda görüşülmesi için harekete geçilmesi gerektiği vurgulanmaktadır.301 15 Nisan tarihli bir diğer reklamda ise okuyucunun görsel hafızasını etkileyebilmek adına reklam sütununda sözde Türklerin yapmış olduğu

“katliamın” resmedildiği görülmektedir. Aynı reklamda San Remo görüşmelerinin

öneminden bahsedilmekte ve şöyle denilmektedir:

“ Gelecek hafta, hesaplaşma haftası’dır. Gelecek hafta, Sam Remo’da bir araya gelecek olan Barış Konferansı’nda, Ermenistan meselesi ele alınacaktır. Delegeler,

üzerinde kan lekesi olan Türklerin medeni bir halkı daha fazla kontrol etmemesi gerektiğini söylemelidirler.”302

Mayıs ayı itibarıyla barış görüşmelerinde Ermeniler lehine kararların gündeme gelmesi üzerine, The Times’ın 28 Mayıs tarihli haber -reklamında Ermeniler için hükümetin siyasî haklar noktasında güvence sağlayabildiği fakat “Yeni Özgür Ülke” fikrinin basit bir hayal olmaktan çıkarılması için gönüllü çabalara ihtiyaç duyulduğu

300 The Times, The Hand Of Murder Is Passing Over Armenia, 10 Mart 1920.

301 The Times, The Hand Of Murder Is Passing Over Armenia, 10 Mart 1920.

302 The Times, Displaying, 15 Nisan 1920.

129 belirtilmektedir. Gönüllü yardımlar için Lord Mayor (Ermeni Mülteciler ) Fonu’na bağışta bulunulması talep edilmektedir.303

Lord Mayor Fonu’nun ilk etapta Ermenilere yardım etmede kayıtsız kaldığı ve bu durumun telafisinin derhal yapılması gerektiği vurgulanmaktadır. Kayıtsızlığın sebebinin

Batılıların Ermenilere karşı önyargıları gösterilmekte ve şöyle denilmektedir:

“ Ermeni Toplumunu, birçoğumuz, tam olarak medenileşmemiş, açgözlü ve güvenilmez addetmiştir. Atasözleri, alaycı deyimler ve “gezginlerin hikâyeleri” bu milletin kaderine terkedilmesine yol açmıştır.”304

Batı dünyasının Ermenilere ilişkin yargılarını değiştirmesi yolunda çaba sarfeden

The Times’ın Ermenilerden oldukça olumlu bahsettiği, reklam metninde “Ermeni

Karakteri” başlığı altında Ermenilere ilişkin aşağıdaki metni paylaştığı görülmektedir:

“ Ermeniler, bir millet olarak çalışkan insanlardır; entellektüel, ahlakî ve fiziksel anlamda standartları yüksektir. Ermenistan Misyon Heyeti üyesi olan Dr. Barton [onları]

“ahlakî ve entelektüel anlamda kendi kendini yönetme yetisine sahip olan ve ülkenin kaynaklarını tam kapasite ile geliştirebilme kapasitesine haiz tek halk” olarak tanımlamıştır. Sir Edwin Pears ise şöyle yazmaktadır: ‘Ermeniler, fiziksel olarak özgür bir ırktır. Kadınlar genel olarak uzun, iri yapılı ve güçlüdür, anneliklerinin iyi olacağını gösteren sağlıklı bir görünüşe sahiptirler. Ermeniler, yüzyıllardır müslümanların boyunduruğu altında bulunmalarına rağmen, üstün enerjileri, Hristiyan İnançları,

303 The Times, Save The Children Of Armenia, 28 Mayıs 1920

304 The Times, Save The Children Of Armenia, 21 Mayıs 1920.

130 çalışkanlık ve tutumlulukları sayesinde her zaman saygı duyulan bir ırk olmayı başarmışlardır.’ ”305

Hristiyan milletler arasında batı dünyasının en uzağında olduğu sıklıkla vurgulanan Ermeniler için The Times’ın en etkili tanıtımı, Ekim 1919 tarihli Amerikan yapımı “ Ruhların Satışı / Müzayedesi ” (Auction Of Souls ) adını taşıyan film olmuştur.

The Times’ın “ Türk Gaddarlığı”, “ Çarmıha Gerilmiş, Eziyet Çekmiş Ermeni Kızları” başlıkları ile okuyucularına duyurduğu filmin gösterimine devlet erkânından Lord Bryce ve Lord Gladstone’nun da aralarında bulunduğu büyük bir izleyici kitlesi katılmıştır.

Kraliçe’nin salonunda gösterilen film, Ermeni halkının çektiği acıları, bir Ermeni kızı olan Aurora Mardiganian’ın yaşamını konu edinmektedir. Türklerden savaş yıllarında kaçıp kurtulmuş olan Mardiganian, filmde kendi yaşadıklarını yeniden canlandırmış, filmin gerçek olayları konu edindiğini söylemiştir. Gösterimin sonunda Lord Gladstone, filmi halka bu haliyle göstermenin kolay karar verilebilecek bir konu olmadığını belirtmiştir. The Times, devamlı olarak Ermeni kızlarının Türklerden“çektiği acıları” haberlerine taşımıştır. Film, Lord Bryce’ın raporlarını içeren Mavi kitabın anlatımlarını desteklemekteydi ve dolayısıyla bu tür kitap ve filmlerin kamuoyu üzerinde ne derece etkili olduğu aşikârdır. Lord Gladstone’un “ bu filmi halka gösterime açmak için karar almak zor iş” demesi ve ardından gelişen olaylar tam olarak bir şova dönüştürüldü.

Halkın alâkasının yoğunlaşması, beyinlerin konuyu düşünmesini sağlamış, The Times’ın

1920 tarihli sayısı şovun ikinci halkasını kamuoyuna duyurmuştur.306

305 The Times, Roll Back The Shadow Of Death, 16 Mart 1920.

306 İbrahim Ethem Atnur, Türkiye’deki Ermeni Kadınları Ve Çocukları Meselesi (1915-1923),

Ankara, 2005, Ebabil Yay. s. 197-198.

131 27 Ocak 1920 tarihli The Times’ın filmin ilk halk gösterimi hakkındaki haberi

şöyledir: “Türklerin Ermenilere yönelik muamelelerini ele alan Auction of Souls

(Ruhların Satışı/ Müzayedesi) filmi, dün öğleden sonra Royal Albert Hall’ da ilk kez izleyiciyle buluştu. Londra Emniyet Müdürlüğü’nün Emniyet Masası (Scotland Yard) ve

İçişleri Bakanlığı tarafından yürütülen propaganda göz önünde bulundurulduğunda, salondaki kalabalık hiç de şaşırtıcı olmamıştır ve izleyicilerin filmden derinden etkilendiği aşikârdır. Film, Milletler Cemiyeti himayesi altında gösterilmektedir; propaganda ve eğlencenin bir araya getirildiği bu tecrübenin amacı da bir hayli ilginçtir.

Filmin, Ermeni Hristiyanların, Türklerden gördükleri barbarca muameleyi mümkün olan en etkili biçimde dünyanın gözleri önüne sermek amacıyla Birleşik Devletler’de çekildiği zaten herkesin malûmuydu. Ancak, şimdi, Cemiyeti’nin Denizaşırı Ülkeler Sekreteri

Albay Chapman-Houston, filmin Türk karşıtı ve Hristiyan yanlısı olmadığını ifade etmiştir. Albay, Cemiyetin bu filmi gösterime sokmasındaki yegâne amacının filmin savaş karşıtı olduğunu ve savaşın korkunç yüzünü tasvir etmesi olduğunu açıklamıştır.307

Filmin amacının “Ermeni Hristiyanların, Türklerden gördükleri barbarca muameleyi mümkün olan en etkili biçimde dünyanın gözleri önüne sermek” olduğunun herkesçe bilinmesine karşın Milletler Cemiyeti yetkilisinin filmin amacını savaş karşıtlığı olarak göstermeye çalışması The Times gazetesi tarafından gerçekçi bulunmamış, filmin asıl amacının ne olduğu haberin devamında açıklanmıştır:

“ Ruhların Müzayedesi, tipik bir savaş filmi değildir ve hiçbir zaman böyle olmayı amaçlamamıştır. Yapımın tamamında çok küçük bir bölümde gerçek savaşa yer verilmiştir. Küçük bir milletin kökünü kazıma çabasını sergilemektedir ve makamların

307 The Times, Auction Of Souls, 27 Ocak 1920.

132 talebi ile kutsal kitaba yapılan göndermelerin ve “Hristiyan” kelimesinin kaldırılmasına karşın; film, Türklerin, muharip olarak değil, Türk olarak ithâmıdır. “308

Anlaşıldığı üzere The Times, Ermenilerin “maruz kaldığı kötü muameleyi” kamuoyuna duyurmak ve onlara yardımcı olmaktan ziyade Türklere beslediği nefret duygusunu dile getirmektedir. Filme dair diğer ayrıntılar da şöyledir:

“ Altyazılardaki tahrifatların haricinde, filmde çok az değişiklik yapılmıştır ve çok az tadilat talep edilmesine karşın neden bu kadar yoğun bir kargaşaya sebep olduğunu anlamak gerçekten de çok güçtür. Kadınların çıplak olarak çarmıha gerildiği sahneler bir şekilde değiştirilmiştir; ancak, bunun haricinde film ilk halini korumaktadır. Çeyrek milyon sterline mal olduğu ve çekimlerin iki yılda tamamlandığı belirtilen dikkate şâyan bir yapımdır; Royal Albert Hall’daki gösterimin etkisi filme eşlik eden müziklerin özenli seçimi ile daha da pekiştirilmiştir.”309

Filmin gösterime girmesine birçok üst düzey devlet adamı tarafından onay verilmişti. Milletler Cemiyeti Başkanı Viscount Grey, İngiltere Başbakanı Llyod George,

İngiltere eski başbakanlarından A. J. Balfour ve H.H. Asquith ortak bildiri yayınlayarak

Lord Bryce’ın raporuna geniş bir şekilde bağlı olan ve Ermenilerin Türklerden çektiği

“azabı” anlatan filmin halk için gösterimde olması sorumluluğunu üzerlerine aldıklarını ilân ediyorlardı. Filmin zayıf ülkelere katkı sağlaması ihtimâl dâhilinde değildi.

Gerçekleşecek olan, İngiliz Hükümeti ve Milletler Cemiyeti’nin uyguladıkları

308 The Times, Auction Of Souls, 27 Ocak 1920.

309 The Times, Auction Of Souls, 27 Ocak 1920.

133 politikalarda halkın desteğini kazanmak için kolay bir yol bulmuş olmalarıydı. Bu sayede

Ermeni mültecileri için ciddi paralar toplanacağı açıktı.310

E. Ermenilere Yardımlar

Savaş sırası ve sonrası faaliyetleri ile Ermenilere yardım konusunda etkinliğini en fazla ispat etmiş ülke İngiltere’dir. Bu konuda İngiltere’de etkili olan kurum (British -

Armenia Committee) İngiliz- Ermeni Komitesi olmuştur. Başkanı aynı zamanda Lordlar

Kamara’sı üyesi Aneurin Williams olan komitede Viscont Bryce, Gladstone ve Lord

Robert Cecil gibi tanınmış İngiliz siyasetçileri, Londra Piskoposu ve Canterbury

Başpiskoposu gibi din adamları, Profesör G.P. Gooch ve Arnold Tonybee gibi bilim adamları bulunuyordu. İngiliz- Ermeni Komitesi, mütareke döneminde İngiliz Dışişleri

Bakanlığı’ndan bütün imkânların birleştirilmesiyle İngiliz ve Müttefik askerî gücü kontrolünde Ermeni mültecilere özellikle kadın ve çocuklara yardım götürülmesini talep etmiştir. 311

The Times’ın 15 Nisan tarihli haberinde konuya ilişkin bilgiler bulmak mümkündür. Haberde; Müttefik filolarının 1918 yılının kasım ayında Boğaz’a demir attığından beridir, Ulusal Yardım Kuruluşu’nun (National Relief Organization)

İstanbul’daki ana merkeziyle birlikte muhtaç Ermeni halkı için ellerinden geleni yaptıkları bildirilmektedir. Ulusal Yardım Kuruluşu’ nun görevinin, geçmişte olduğu gibi bugünde ilk olarak yetimlere barınma ve beslenme imkânı sağlamak, ikinci olarak da

Türklerin “evlerinde tutulan” Ermenileri kurtarmak olduğu belirtilmektedir. Ermenistan

Ulusal Kurtarma Kuruluşu’nun (The Armenian National Relief) 24 adet yetimhânede

310 İbrahim Ethem Atnur, Türkiye’de Ermeni..,s.198.

311 İbrahim Ethem Atnur, Türkiye’de Ermeni…,s. 195-196.

134 3.000 yetimi barındırdığı, bunlardan beş tanesinin ekonomik olarak kendi kendine yetmekte olduğu vurgulanmaktadır. Ulusal Yardım Kuruluşu’nun çeşitli kentlerde 19 adet yetimhâne açtığı ve bu yetimhânelerde 6.000 yetime barınma ve beslenme olanakları sunduğu, yetimlerin bakımının yanında binlerce sürgünle de ilgilenildiği fakat imkânların kısıtlı olduğu bildirilmektedir. Bir yıllık bir zaman dilimi içinde 1.000.000 sterlinin

üzerinde harcama yapıldığı, para yardımının çoğunlukla İstanbul ve İzmir’deki

Ermenilerce sağlandığı belirtilmektedir. Habere göre, 1.000.000 sterlin düzenli bağışlarla toplanmıştır. Merkezî Finans Komitesi, (Central Financial Commitee) “patriotik

(patriotic) vergilendirme” isimli bir sistem kapsamında, maddî olarak iyi durumda olan insanların bağış yapmasına karar vermektedir. Ermenilerin henüz siyasi bir organizasyonu olmadığı için, ödeme yapmayanlara verilen cezalar (Ermeni cemaati tarafından verilen resmî bir beyanata dayanmaktadır) dinî niteliktedir. “Patriotik vergilendirme”ye ait makbuzlar sunulmadığı takdirde ruhban sınıfı cenaze, vaftiz, evlilik vb. hallerde vazifesini yerine getirmeyecek, bunların yanısıra vergisini ödemeyenler için tüm acil durumlarda Patrikhane yardımlarını esirgeyecektir. Ermeniler, bu sistemi tek vücut olarak kabul etmiş, ancak yardım etmek isteyenler bu vergiler ile sınırlandırılmamakta, şahıslar yetimler için ayrıca para yardımı yapabilmektedirler. 312

İngiliz yardım faaliyetleri konusunda en etkili kuruluş 1915’te kurulan, Ermeni

Mültecileri Fonu (Armenian Refugees - Lord Mayor’s Fund)’dur. Lord Mayor’s Fonu savaş zamanında topladığı yardımları Türkiye’deki Ermenilere aktaramamıştır.313 Fonun,

Ermenilere yardım ulaştırmada yetersiz kaldığı The Times’ın satırlarında yer almaktadır.314 Lord Mayor’s Fonu, mütarekeden sonra çok etkin olmasa da Türkiye’deki

312 The Times, Saving A Nation, 15 Nisan 1920.

313 İbrahim Ethem Atnur, Türkiye’de Ermeni…,s.209.

314 The Times, Saving A Nation, 15 Nisan 1920.

135 kimsesiz Ermeni çocukları ile ilgili bir takım yardım faaliyetleri yürütmüştür.315 15 Nisan tarihli The Times haberinde konuya ilişkin bilgilere rastlanmaktadır. Haberde Türk, Kürt ve Arapların elinde 100.000 kadar Ermeni kadın ve çocuğun bulunduğu, bu insanların kurtarılabilmesi için daha fazla yardım gerektiği, hali hazırda toplanan tüm paranın farklı yerlere harcanacağı [başka yetimlerin bakımı ve barınma ihtiyacı için] belirtilmektedir.

Haberde ayrıca Malatya’lı bir Mutasarrıf’ın aylar evvel Lord Mayor’s Fonu’nun Kuzey

Mezopotamya’dan sorumlu General Denetçisi’ne bakımlarını üstlenmek kaydıyla 1000 yetim ve kadın göndermek istediğini ancak Fonun bunu kabul etmesinin mümkün olmadığı vurgulanmaktadır.316

İngiltere gibi Ermenilere yardım amaçlı faaliyetlere girişen bir diğer ülke de

Amerika Birleşik Devletleri olmuştur. Amerika, Ermenilere yardım etmek amacıyla

Ermeni Yardım Komitesi (The Armenian Relief Committee, ARC) adı ile bir yardım organizasyonu tesis etmiştir. Etkinlik sahası genişledikçe farklı isimler altında faaliyet gösteren komite, Osmanlı kaynaklarında Amerikan Şark-ı Karib Muavenet Cemiyeti adı ile anılmaktadır. Komite, yardım faaliyetlerinin sistemli bir şekilde yürütülmesi amacıyla

Osmanlı coğrafyasını çeşitli ana yardım merkezlerine ayırmıştır. Söz konusu merkezî bölgelerden birisi Halep olup, dönem dönem değişmekle birlikte Urfa, Antep, Maraş,

315 İbrahim Ethem Atnur, Türkiye’de Ermeni…,s.210.

316 The Times, Saving A Nation, 15 Nisan 1920.

136 Mardin, Diyarbakır, Kilis ve Bilecik gibi yerleşim yerlerindeki yardım faaliyetleri de

Halep’teki ana yardım merkezine bağlı olarak yürütülmüştür.317

The Times’ın 15 Nisan tarihli haberinde konuya ilişkin bilgilere rastlanmaktadır.

Habere göre; Amerikan Kurtarma Kuruluşu’nun elinde bulunan para ile [New York’tan gelen] merkezi Halep’te kurulacak olan yeni bir kurtarma planı yapıldığından ve aylık

ödenekler müsaade ettiği sayıda Ermeni kadın ve yetime barınma ve beslenme imkânı sunulacağından sözedilmektedir. Kurtarma görevinin en zor kısmının çöldeki yetimleri kurtarmak olduğu, göçebe yaşayanların belirli bir adreslerinin olmadığı, yetimlerin geri alınabilmesinin ancak para karşılığı olabileceği vurgulanmaktadır. Haberde ek olarak,

Suriye çölüne girmesi ve kurtarabileceği kadar Ermeniyi kurtarması için Herian isimli bir

Amerikan vatandaşı özel bir misyonerin gönderildiğinden ve bu şahsın ilk seyahatinde

100 kadar yetimi kurtardığına dair telgraflar alındığından bahsedilmektedir. Haber,

“gerekli fonları elde ettiğimiz zaman, organizasyonumuzu güçlendirmeli ve milletimizden geriye kalanları kurtarmalıyız.” temennisiyle sonlanmaktadır. 318

Anadolu’da özellikle de Çukurova bölgesinde İngiltere ile Amerikalıların

Ermenilere “yardım” faaliyetlerini gerekli durumlarda ortaklaşa yaptıkları görülmektedir.

Lord Mayor’s Fonu Amerikalılara Antep’teki Ermeni yetimlerini Mısır’a götürmesi teklifinde bulunmuştur. İngilizlerin başlangıçta Fransızlarla iyi olan arası Ermeni yetimleri nedeniyle bozulmuş, Fransız subayı Bremond 8 Mayıs 1920 tarihli raporunda

317 Cenk Demir, Süleyman Tekir, “Amerikan Yakındoğu Yardım Heyeti’nin Millî Mücadele Döneminde

Urfa Ve Çevresindeki Yardım Çalışmaları,” 2018, Studies Of The Ottoman Domain, Cilt: , S. 15, s.

109.

318 The Times, Saving A Nation, 15 Nisan 1920.

137 Lord Mayor’s ve Amerikan Yardım örgütlerini anti Fransız propaganda yürütmekle suçlamıştır. İngiliz ve Amerikan Yardım Cemiyetleri, Ermeni yetimleri Çukurova dışına

çıkarıp kendi hâkimiyetlerine almayı istemiştir. Ermeni liderler, Fransa hakkında kötü propagandalara rağmen İngilizlerin bu teklifine sıcak bakmamışlardır.319

The Times’ın 3 Mart tarihli haberinde Ermenilerin bu tutumu ile ilgili olarak şöyle denilmektedir:

“Ermenilerin bu yeni ihanetinden kimlerin sorumlu olduğu sorusu hala cevaplanmamıştır. Fransızların suçlanması gayet doğaldır ve bu hususta sorumlulukları vardır.” 320

Gelişmiş ülkeler için yetim çocuklar etkilenecek, kendi çıkarları için yetiştirilecek en iyi malzemeydi, rekabetin tek sebebi buydu.321

Ermenilere yardım için Lord Mayor’s Fonu’nun temsilcisi olarak Çukurova’ya giden Harold Buxton’un izlenimlerine The Times’ın 3 Mart tarihli haberinde yer verilmektedir.

Haberde Çukurova'da aylardır mültecilerin refahı için görev yapan Harold

Buxton’un mektubunda bölgedeki sıcak gelişmelerden bahsettiği bilgisi verilmektedir.

Buxton, Türk milliyetçilerinin ne yaptıklarını ve ne yapmak istediklerini anlattığı mektubunda daha önce ileri sürdüğü komplo teorisinin Mustafa Kemal'in ajanları

319 İbrahim Ethem Atnur, Türkiye’de Ermeni….s, 210.

320 The Times, Armenian Massacres, 3 Mart 1920.

321 İbrahim Ethem Atnur, Türkiye’de Ermeni….s, 210.

138 tarafından kasım ve aralık aylarında geliştirilip ocak ayında sonuçlandırıldığından bahsetmektedir. Buxton’a göre; bu durum çoğu kadın ve çocuk olmak üzere binlerce

Ermeni’nin hayatına “mâl olmakla” birlikte iki Amerikalı vatandaşın öldürülmesine,

Maraş'ın ele geçirilmesine ve “yok edilmesine” yol açmıştır. Buxton, ayrıca iltica eden

40.000 ilâ 50.000 dolayında Ermeni, Yunan ve Süryani mültecinin zengin Çukurova topraklarında bir araya toplandığını söylemektedir. Buxton’a göre; İtilaf Devletleri birliklerini güçlendirip kaybolan saygınlıklarını yeniden kazanmadıkça, bu insanların hayatları tehlikede olacaktır.322 Buxton, sözlerine şöyle devam etmektedir:

“ Çukurova’nın dağlık bölgelerinde, ilk başlarda elde edilen başarıların, Türk milliyetçilerini, zengin Çukurova topraklarını ele geçirmek için cesaretlendireceğini belirtmek gerekir. Türkiyenin her yerinden gelen 40.000 ilâ 50.000 civarında mültecinin bulunduğu bu arazide, Ermeniler, Yunanlılar ve Suriyeliler yoğunluktadır. İtilaf

Devletleri askeri güçlerini ve kaybettikleri prestijlerini bir an evvel kazanmadıkça, tüm bu insanların hayatları tehlikede olmaya devam edecektir. Peki, İtilaf Devletleri, askeri güçlerini ve prestijlerini geri kazanacak mı? Kulağımıza gelene bilgilere göre, bu durumla mücadele edilmesi için, ‘gerekli önlemler gözden geçirilmektedir’ fakat bu yeterli değildir. İstanbul’dan bir dostun da bildirdiği üzere, ‘Türk meselesi ile oyun oynama zamanı çoktan geçmiştir ve bu topraklarda nizâm ve güvenliğin tekrar sağlanması için katî önlemlerin alınması gerekmektedir.”323

Buxton’un Ermeniler ve Ermenistan’ın geleceği hususunda da görüş bildirmiş ve aşağıdaki önerilerde bulunmuştur:

322 The Times, Allies And Armenian, 3 Mart 1920.

323 The Times, Armenian Massacres, 3 Mart 1920.

139 “Ancak, Anadolu için olmasa da Ermenistan için mandater bir iktidar adına

Atlantik’in öbür tarafına yöneldiğimiz de doğrudur. Başkan,[Llyod George] bizlere,

Amerika’nın mandasına güvenmemiz için yeterli sebep sunmuştur. Bu, hâlâ daha tek gerçek çözümdür. Bu çözüm olmaksızın, aynı dehşet yaşanmaya devam edecektir ve binlerce kadın ve çocuk işkence ve azap içinde can verecektir. Ben hâlâ Amerika’nın karışmadığı herhangi bir Türkiye çözümünün tatmin edici olacağını düşünmüyorum. Son dakikada Amerika’yı harekete geçirmek için bir şey yapmak mümkün değil midir?

Aldırmaksızın oturup dehşeti izlemeye devam edilebilinir mi?”324

Anglo- Amerikalıların arzusu, Çukurova’daki Ermenilerin bakımını üstlenmek ve bölgedeki güce sahip olmaktı. Bundan dolayı Çukurova Ermenileriyle alâkadar olmayı tercih ettiler. Bunun yanısıra İngiltere’nin amacı, yardım çalışmalarından ziyade uluslararası alanda Ermeni meselesinin savunuculuğunu yapmaktı.325.

324 The Times, , Armenian Massacres, 3 Mart 1920.

325 İbrahim Ethem Atnur, Türkiye’de Ermeni….,s.210-211.

140 BEŞİNCİ BÖLÜM

THE TIMES’A GÖRE (1920) TÜRKLER- BOLŞEVİKLER – ERMENİLER

I. 1920 YILINDA KAFKASYA’DA GENEL DURUM

Birinci Dünya Savaşı, karşı ittifaklarda yer alan Osmanlı Devleti ve Rusya için

Kafkasya bölgesinde cereyan etmiştir. 1917 Bolşevik ihtilâli neticesinde Rusya savaştan

çekilince Kafkas toprakları Türk-Alman nüfuzu altına girmiştir. Kafkasya’nın Türk-

Alman nüfuzuna girmesi en çok İngiltere’yi tedirgin etmiş, fakat sonrasında gerçekleşen

Mondros Ateşkesi ile Kafkasya’nın önemli merkezleri İngilizler tarafından işgal edilmiştir. Bakü-Tiflis-Batum hattı İngiliz idaresine girerken haberleşme de İngiliz kontrolüne geçmiş, Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan ve Dağıstan belirli bir süre İngiliz işgali altında kalmıştır.326

Doğu’da gelişmeler böyle iken Anadolu’da gittikçe güçlenen Milli Mücadele hareketi için temkinli bir doğu siyaseti gütmenin gerekli hâle geldiği görülmektedir.

Ulusal akımın ilk günlerinde Mustafa Kemal ve arkadaşlarının Doğu siyasetini üstün tuttukları anlaşılıyor; İttifak güçleri, Türkiye’ye onurlu bir barış teklifinde bulunsalar

Batılı devletlerle bir uzlaşmaya sıcak bakacaklardı. Ancak Mustafa Kemal ve arkadaşları

Batı ile bir anlaşmaya varılamayacağını anlayınca dikkatlerini Doğu’ya çevirmiş;

Doğu’nun Ulusçu Türkiye’yi tanımakla kalmayacağına; Misak-ı Millî’nin uygulanmasında Türkiye’ye maddî ve manevî yardımda bulunacağına inanmaya başlamışlardı. Öte yandan Sovyet Rusya da İtilaf Devletleri’nin Rusya’nın güney-

326 K. Tuncer Çağlayan, “ İngiltere’nin Kafkas Cumhuriyetleri Siyaseti”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi

Eğitim Fakültesi Dergisi, 1988, C. 11, S. 1, s.125.

141 batısında oluşturdukları ablukanın güçlenmesinin, Anadolu’ya hâkim olacak güce bağlı olduğunu iyi biliyor; Anadolu’daki savaşımın kendi ilkelerine ters düşmediğini bilerek,

Milli Mücadele hareketini desteklemeyi kendi politikalarının temel unsuru olarak görüyordu.327

The Times’ın 1920 yılına ait haberleri incelendiğinde gazetenin önem verdiği konulardan bir diğerinin Bolşeviklerin Türkler ve Ermenilerle ilişkileri olduğu görülmektedir. The Times’ın İngiltere’nin aleyhine doğuda gelişen Bolşevik tehdidini yakından takip ederek Bolşeviklerin Türkler ve Ermenilerle olan temaslarını analiz etmeye özen gösterdiği anlaşılmaktadır. Konuyla ilgili olarak The Times’ın 1 Mart tarihli

“Kafkasya ve Bolşevizm” başlıklı haberinde şöyle denilmektedir:

“Rostov'un Bolşevikler tarafından yeniden ele geçirilmesi haberi, Kafkasya'ya yapılacak Bolşevik baskını ihtimâlini acilen dikkatlice göz önüne almamızı gerektiriyor.

Her şeyden evvel, bu bölgede Bolşevik kontrolünün stratejik sonuçlarını vurgulamak gerekli. Böylesi bir kontrol Kızıllar'ı, şu anda şartların öne sürdüğü şekliyle, Pan-Turancı veya Pan- İslamist biçiminde dönüşümlü olarak geniş çaplı bir devrimci örgütlenmeyle meşgul olan Jön Türk müttefikleriyle acil temas durumunda bırakabilir. Fakat

Kafkaslar’ın idaresi bundan daha fazla anlam taşır. Bu, Kızıl dalganın sadece Batı’ya doğru hızla yayılmasına izin vermekle kalmaz, Ortadoğu’nun kapılarını da açmış olur.”328

327 Salâhi R. Sonyel, Mustafa Kemal (Atatürk) Ve Kurtuluş Savaşı, Ankara, TTK Yay., 2008, C.II, s.

887.

328 The Times, Caucasia And Bolshevism, 1 Mart 1920.

142 Haberin devamında Bolşevik tehlikesi ile ilgili mevcut durum hakkında bilgiler verilmeye devam etmektedir. Haberde; an itibarıyla Kızıl Ordu'nun Sovyet iktidarının

Batı cephesinde bulunduğu, Rostov'a karşı Kızıl Ordu tarafından gerçekleştirilen operasyonların başarısının, Sovyetler’e karşı direnişin zayıflığının bir göstergesi olduğu belirtilmektedir. Nispeten küçük bir kuvvet (Kızıl Ordu) ile Lenin ve Troçki'nin Türk birlikleriyle el ele vermesinin ihtimal dâhilinde olduğu vurgulanmaktadır.329 İngilizler için Türklerin Bolşeviklerle ilişki halinde olması büyük tehlikelere neden olabilirdi. Zira

İngiltere, mevcut sömürgelerini korumanın yanında Ortadoğu, Akdeniz, Boğazlar,

Hindistan ve Kafkaslarda yeni fırsatlar elde etmek düşüncesiyle hareket ediyordu.

İngilizler, 1917 başlarında bu planlarının önemli bir kısmını gerçekleştirmişti, dolayısıyla

Rusya’nın savaştan çekilmesi Güney Asya sömürgelerinin elden çıkmasına ve

Ortadoğu’daki nüfuzunun sona ermesine neden olabilirdi. Dahası Bolşevik hareketin genişlemesi ve güçlenmesi durumunda Güney Asya ve Ortadoğu’daki halklar bilhassa müslümanlar tarafından şimdiye kadar baş koruyucu olarak görülen İngiltere’nin, artık düşman olarak nitelendirilmeye başlanacağı korkusu hâkimdi.330

Öte yandan Güney Kafkasya’da Maverâ-yı Kafkasya Komiserliği’nin kısa süre içerisinde dağılmasıyla bağımsızlığını ilân eden Ermenilerin, menfaatlerini sürdürebilmek için bölgede etkili olmaya çalışan devletlerle temasa geçtikleri görülmektedir.331 İngiltere’nin Kafkasya politikası açısından Ermenilerin Bolşevik

329 The Times, The Times, Caucasia And Bolshevism, 1 Mart 1920.

330 Mehmet Okur, “Bolşevik İhtilali Sonrası İngiltere’nin Rusya ve Kafkasya Politikası”, Vakanüvis

Uluslararası Tarih Araştırmaları Dergisi, Kafkasya Özel Sayısı, s. 398-399.

331 Abdurrahman Bozkurt, “Osmanlı Devleti ile Ermenistan Cumhuriyeti Arasındaki İlişkiler (1918-

1920)”, OTAM, 2013, S.34, s.58.

143 Ruslarla olan ilişkilerini yakından takip etmeye özen gösterdiği anlaşılmaktadır. Konuya ilişkin olarak The Times’ın 12 Mayıs tarihli haberinde şöyle denilmektedir:

“Seçkin bir Amerikalı memurun görüşüne göre; Türk-Tatar332 birliği ile

Ermenistan’ın maruz kaldığı tehlike karşısında çoğu Ermeninin, İtilaf güçlerinin müdahalesi dışında cumhuriyeti kurtarmak için Sovyet Rusya’yla bir anlaşmayı tek yol olarak görmesi şaşırtıcı değildir. Memura göre bu durum, Ermenistan’da Sovyetler’in varlığını açıklamakta ve haklı çıkarmaktadır.”333

İngiltere’nin 1920 yılında Kafkasya’da meydana gelen gelişmeleri, Bolşevizmin

Türkler ve Ermeniler başta olmak üzere bölgedeki diğer topluluklar yoluyla İngiliz nüfuz alanlarına yayılma tehlikesi ekseninde değerlendirdiği görülmektedir. Bu durumda

Bolşevikler ve Müslümanların birleşmesini önlemek için İngiltere’nin kullanacağı araç

“Sosyalist” Gürcistan ve Ermenistan ile Müslüman Azerbaycan’ın oluşturacağı bir

Kafkas seddi olacaktır.334

A. Batum’un İngilizler Tarafından Boşaltılması

Karadeniz’den başlayarak Kafkaslar, Hazar Denizi, İran, Afganistan ve

Ortadoğu’yu kontrol altına alacak bir güvenlik kuşağı oluşturma çabası içinde olan

İngiltere, Doğu Karadeniz Bölgesi’ne ve Kafkaslara gönderdiği askerî birlikler ve kontrol

332 Rusya hakimiyetinde bulunan Müslümanlara genel olarak “Tatar” denilmektedir. Seyfettin Erşahin,

“Rusya’da Müslümanlar: Tatar Kavimlerinin Tarihçesi”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Dergisi, XXXV, 1996, s. 566.

333 The Times, Isolation Of Caucasia, 12 Mayıs 1920.

334 Stefanos Yerasimos, Türk –Sovyet İlişkileri (1917-23), Ankara, 1979, Gözlem Yay,s .118.

144 subayları ile bu amacı gerçekleştirmek için hem Bolşeviklere hem de Türk millî hareketine karşı eylemlerde bulunmuştur.335

Bolşevik Rusya’dan gelebilecek tehlikelere karşı tedbirli olmaya ve çıkarlarını korumaya çalışan İngilizler, Boğazların İtilaf güçleri donanmasına açılmasıyla Sovyet

Rusya’nın Karadeniz kıyılarından vurulma ihtimalini ilgiyle karşılamıştır. İngiltere, kuzeydoğu Karadeniz’de Kuban bölgesinde Çarlık taraftarı Beyaz Rus ordularının başındaki Amiral Kolçak ve Denikin’e silah, cephane ve para yardımı yapmış, Fransızlar ise Odesa’ya asker çıkararak Ukrayna milliyetçi hükümetini desteklemiştir.336

İngiltere’nin önderliğindeki müttefikler, 1919 yılı başlarında kendi askerleri ve destek verdikleri Çarlık taraftarı Beyaz Ordu Generalleri ile Rusya içlerine girmeyi planlıyorlardı. Fransızlar karada mücadele ederken, İngiliz donanması da Karadeniz’de

Odesa, Bender, Nikolayef, Kherson Dinyeper Ağzı, Sivastopol, Pereskop, Azak,

Arabatsky, kuzeyde ise ABD donanması ile birlikte Arhangelsk ve Mursmansk kıyılarını bombalamaktaydı. Aynı zamanda İngilizlerin asker çıkarttıkları bir diğer bölge de ekonomik ve stratejik yönden kıymetli olan Batum’du. Zira bu şehir, Ermenistan ve

Azerbaycan’a geçişi sağlayan bir merkez olmasından başka, Bolşeviklere karşı tampon bir bölge özelliğini taşımaktaydı. İngilizler, Karadeniz’de Bolşeviklere karşı Çar taraftarı generalleri desteklemenin yanında Kafkasya’da kurulan Azerbaycan, Ermenistan ve

Gürcistan’ı da birer tampon devlet olarak desteklemeye karar vermiş ve 12 Ocak 1920 yılında Gürcistan ve Azerbaycan’ı resmen tanımışlardır. Ancak İngilizlerin ve

335 Mehmet Okur, “ Mütareke Döneminde İngiltere’nin Karadeniz Politikası”, Karadeniz İncelemeleri

Dergisi, 2011, S.11, s. 31.

336 Stefanos Yerasimos, Türk – Sovyet…, s.106.

145 destekledikleri Bolşevik karşıtı generallerin bütün bu girişimleri olumlu bir sonuç vermemiştir. 337

İngiltere’nin Bolşeviklere karşı desteklediği Genaral Denikin’in durumu hakkında

The Times’ın 1 Mart tarihli haberinde şöyle denilmektedir:

“…Denikin'in sıkıştırılmış kuvvetleri şu anda, kuzeyde bir Bolşevik ordusuyla, arkalarında işgal ettikleri topraklardaki Bolşevik tehdidinin yanı sıra, Nuri Paşa'nın

Dağıstan'da örgütlediği güçlerle birlikte, iki ateş arasındadır.”338

1919 yazından itibaren Bolşevikler karşısında üst üste başarısızlığa uğrayan

İngiltere ve müttefikleri, 1920 sonlarında Karadeniz’in kuzeyinden tamamen

çekileceklerdir. Bu sonucun ortaya çıkmasında Kafkasya’da kurulan bağımsız devletler ile General Denikin arasındaki anlaşmazlıklar, müttefiklere karşı yapılan yoğun Bolşevik propagandası ve müttefiklerin Rusya’nın hemen her tarafından, çeşitli unsurları kullanarak saldırıya geçmelerinin yaratmış olduğu tepkinin payı büyüktür.339 1920 yılının başlarında Kafkaslar ve Güney Rusya’daki durum önemli ölçüde değişmiş, Denikin’in ordusunun başarılı olamayacağı iyice gün yüzüne çıkmıştır. Kuzey Kafkasya’nın doğusundaki Dağıstan ayaklanması ve batısındaki Yeşil Ordu Hareketi gittikçe gelişmiş ve Denikin’i arkadan vurmuştur. Böylece İngiltere sadece Batum’da bir miktar kuvvet bırakıp, Kafkasları aşamalı olarak boşaltma yoluna gitmek zorunda kalmıştır. 340 1920

337 Mehmet Okur, “ Mütareke Döneminde İngiltere’nin…”, s.36, 37, 39.

338 The Times, Caucasia And Bolshevism, 1 Mart 1920.

339 Mehmet Okur, “ Mütareke Döneminde İngiltere’nin…”, s.39.

340 Stefanos Yerasimos, Turk –Sovyet…., s.115.

146 yılının şubat ayında Rusya’nın güneyinden İngiliz-Amerikan askerî birlikleri çıkarken,

İngilizler de Arhangelsk’i boşaltmışlardır.341

The Times’ın 23 Şubat tarihli haberinde İngiliz kuvvetlerinin boşalttığı bölgelere ilişkin bilgiler verildiği görülmektedir. Haberde; Batum’daki İngiliz garnizonunun geri

çekilen ilk kademesinin İstanbul’a geldiği, Batum’un Gürcistan askeri birlikleri tarafından işgal edileceğinin tahmin edildiği, fakat iki tarafın da tehdidi altında bulunan hinterlantta düzeni sağlayıp sağlayamayacaklarına şüphe ile bakıldığı ve taraflardan ilkinin Bolşevik sempatizanları olduğu bilgisi verilmektedir. Ayrıca Batum’daki İngiliz askeri yönetiminin başka açılardan çok etkili olmasına rağmen, Tiflis rublesi yerine Don rublesini yerel para birimi yapmasının büyük bir hata olduğu belirtilmektedir. Habere göre; Denikin’in başarısızlıkları, doğal bir şekilde, Don rublesinin tepe üstü düşmesi ile sonuçlanmış ve Kızıl propagandanın da desteklediği bu düşüş fiyatların yükselmesine ve ekonomik anlamda panik oluşmasına neden olmuştur.

Haberde ayrıca Kızıl propagandadan daha tehlikeli olanın, ulusalcı organizasyon veya Dağıstan ve Transkafkasya’da faaliyet gösteren Enver ve Nuri Paşaların Panislamik grubu tarafından finanse edilen Türk ulusalcı grupları olduğu söylenmektedir. Batum

şehrinde bulunan ve Türkçe konuşan müslüman kesim içerisinde gerçekleşen propagandanın etkin durumda olduğu ve bu propagandanın Gürcistanlı müslümanlara bile sirayet ettiği vurgulanmaktadır.342

341 Üçgül Sevinç, Erinç Erdem, Rus Göçmenlerinin İstanbul Yolculuğu (20 yy Başlarında), ICANAS 38,

Ankara, 2012, C.7, s. 3290.

342 The Times, Abandonment Of Batum, 23 Şubat 1920.

147 Karadeniz’in kuzeyinde başarısızlığa uğradıktan sonra da Karadeniz’de kuvvet bulunduran ve Anadolu kıyılarına yönelik faaliyetlerine devam eden İngiltere,

Bolşeviklerle doğrudan çatışmaktansa Türk topraklarındaki konumunu güçlendirerek

Bolşeviklerin güneye inmelerini ve Boğazları kontrol altına almalarını önlemeye

çalışmıştır. İngiltere’nin İstanbul’u işgal etmesinin nedenlerinden biri de budur.343

Batum’un boşatılmasının İngiliz basınında tartışmalara neden olduğu ve tahliye işleminin

İstanbul ile bağlantılı olarak ele alındığı görülmektedir. Konuyla ilgili olarak The

Times’ın 23 Şubat tarihli haberinde şöyle denilmektedir:

“ Batum’un boşaltılması ile elde edilecek olan asıl avantaj, İstanbul’daki İngiliz kuvvetlerinde gerçekleşecek olan artıştır. Aksi takdirde en uygunsuz zamanda yapılmış

[tahliye] olacaktır. Geçen yaz Samsun’un boşaltılması gibi, Batum’ un boşaltılması da

Türk milliyetçilerini de macera politikası gütmeye teşvik edecektir.” 344

Haberin devamında Türklerin karşı atağa geçmesi durumda İngiltere’den destek bekleyen Güney Kafkasya halklarının yıldırılacağı belirtilmektedir. Transkafkasya’da son dönemde uyguladıkları politikanın başarılı olduğu, bu politika ile Ermeni, Tatar ve

Gürcistan Cumhuriyetleri arasında dostane ilişkiler geliştirilmesinin amaçlandığı, bu yönde yapılması gereken daha çok şey olmasına rağmen iyi bir başlangıç yapıldığı vurgulanmaktadır. Aksi halde Transkafkasya’nın batı çıkışı olan Batum’da askeri işgal olmaksızın bu üç devlet arasında arabuluculuk yapmak için dördüncü bir taraf olarak ortaya koydukları diplomatik uğraşların başarılı olmasının mümkün olmadığı ve İtilaf

Devletleri’nin şu anda dışarıdan gelen şiddete karşı bu devletleri destekleme sözü verdiği

343 Mehmet Okur, “ Mütareke Döneminde İngiltere’nin…”, s. 39.

344 The Times, Abandonment Of Batum, 23 Şubat 1920.

148 sırada birliklerin buradan ayrılmasının, hâlihazırda Ermenistan’da hissedildiği gibi, dostane ilişkileri koruyamadıkları izlenimini verecek olmasından korkulması gerektiği belirtilmektedir. Haberde; bazı nezaketsiz eleştirmenlerin, Batum’un hala Rusya’ya ait olduğunu iddia eden İşçi Partisi’ ni yatıştırma isteğine yordukları bu karardan, politik veya askerî yetkilileri sorumlu tutmak için hiçbir nedenin bulunmadığı vurgulanmaktadır.345

Batum’un boşatılması meselesinin dönemin önemli isimleri tarafından The

Times’ın gündemine taşındığı ve konunun farklı açılardan ele alındığı göze çarpmaktadır.

Konuya ilişkin olarak Alman asıllı İngiliz yazar ve gazeteci C. E. Bechhofer’ın The Times editörüne hitaben yazdığı mektubuna, 19 Haziran tarihli “Ermenistan’ın Kaderi” başlıklı haberde yer verilmektedir. Söz konusu mektup şöyledir:

“ Efendim.- Batum’um İngiliz birlikleri tarafından yakında boşaltılacağına dair dedikodular, Transkafkasya’nın hali hazırdaki durumuyla ilgilenen herkesi telaşlandıracaktır. Sizin, birçok gelişmeden haberdar olan İstanbul muhabirinizin de belirttiği gibi, bu durumun doğrudan sonuçları, Kafkasya’da tam bir siyasi huzursuzluk,

Türklerin ve Bolşeviklerin yararlanmasının muhtemelen olduğu bir anarşi hali olacaktır.346

İngilizler, Bolşeviklerin ve Türk millî hareketinin güçlenmesinden son derece kaygı duydukları için Batum’da İran’a serbest bir liman önererek İran’ın Bolşevikler ve

345 The Times, Abandonment Of Batum, 23 Şubat 1920.

346The Times, The Fate Of Armenia, 19 Haziran 1920.

149 Türk millî hareketi karşısında belli bir güç haline gelmesini bile istemişlerdir.347 Haberin devamında Bechhofer, Batum ile ilgili olarak bu hususa değinmiş ve şöyle demiştir:

“Tam 18 ay boyunca Batum’daydık ve yıllar önce Ruslar tarafından çizilen

Kars’a giden demiryolları hala daha yapılmış değildir. Mesafe 200 mil kadardır. Bırakın bu demiryolunu yapalım ki, böylece Ermenistan ve Ermenistan üzerinden de İran, Batum aracılığıyla dış dünyaya bağlanacaktır. Biz de böylece, Türklerin ve Bolşeviklerin Orta

Doğu’da hazırladıkları entrikalara müdahale edebilelim.” 348

Bechhofer’ın açıklamalarına binaen İngiliz Ermenistan Komitesi Örgütlenme

Sekreteri O. Leonard Leese de Batum hakkındaki görüşlerini bildirmekte ve şöyle demektedir:

Efendim,- ayın 19’ unda yayınlanan sayınızda, Sayın C. E. Bechhofer,

Ermenistan’ın şu anki durumuyla ilgili son derece net bir açıklama yapmıştır. Kendisinin olumlu önerilerine bir takım şeyler eklemek için izninizi rica ediyorum. Batum’un yakında boşaltılacak olması ile ilgili güvenilir haberler tekrar ortalıkta dolaşmaya başlamıştır ancak Türkiye ile yapılacak olan antlaşmanın taslağında, Ermenistan ve diğer ülkeler için, uluslararası bir rejim oluşturmak suretiyle, Batum’dan Karadeniz’e serbest geçişin temin edilebileceği öne sürülmektedir. Batum boşaltıldığı takdirde, bu öneri nasıl uygulanabilir? Erivan Cumhuriyeti ve Gürcistan arasındaki ilişkiler şu anda bir hayli samimidir ancak Batum kadar önemli bir ekonomik ve stratejik merkezden ayrılmak, Orta

Doğu’daki ilişkilerimizin şu anda en yakın işbirliğini gerektirdiği bir zamanda, bu devletlerarasında bitmek bilmez bir anlaşmazlık ve ayrılığa zemin hazırlayacaktır.

347 Mehmet Okur, “ Mütareke Döneminde İngiltere’nin…”, s. 38.

348 The Times, The Fate Of Armenia, 19 Haziran 1920.

150 Ermenistan’ın, acil bir ekonomik ve endüstriyel işbirliğine ihtiyacı vardır ve Türkiye ile yapılacak olan antlaşmanın taslağında kendisine Batum ve Trabzon’da vaat edilen imkânlar, onun ihtiyaçlarını karşılamak için yeterli değildir. Muhtemelen, Başkan

Wilson’ın vadettiği ödül, gerçekten de Karadeniz’e bölgesel geçiş imkânı verecektir ki, bu zaruridir. Bundan farklı olarak, Ermenistan ile federal birlik halinde, Türklerin kötü yönetiminden savaş sırasında bir süreliğine kurtulmuş olan Yunan nüfusunu içeren

Trabzon’un doğu kısmının da kapsanması için çaba harcanmalıdır.”349

İngiliz Parlamentosunun önemli isimlerinden Vikont Bryce’ın da Batum hakkında görüşlerine The Times’ın 22 Haziran tarihli “ İngilizlerin Onuru Sınanıyor” alt başlıklı haberinde yer verilmektedir. Haberde Bryce’ın da Batum meselesini Ermeniler açısından değerlendirdiği görülmektedir. Haber şöyledir:

“Efendim, İstanbul’da bulunan muhabirinizin mesajında belirttiği gibi,

Ermenistan’dan geriye kalanların karşı karşıya olduğu tehlike gerçektir ve acil müdahale gerektirmektedir. Bu durum, İtilaf Devletleri’nin henüz resmî olarak tanıdıkları

Erivan’daki küçük devletin varlığı için bir tehdittir ve 1915 yılından bu yana devam eden katliamlardan sağ çıkan birçok Ermeni’nin kılıç yoluyla ve açlıktan ötürü ortadan kaldırılması anlamına gelmektedir. İngiltere’nin politik ve stratejik çıkarlarından bahsetmeyeceğim; esasında bu çıkarlar da konumuz dâhilindedir ancak İngiltere,

şüphesiz ki, muhabirinizin de öngördüğü üzere böyle bir felaketin karşısında olacak onura sahiptir. Görev ahlâkîdir ve insanîyet, Türklerin zulmünden Erivan’a kaçan zavallı mültecileri yüzüstü bırakmamamızı gerektirir ki, bu mültecileri son beş yılda çektikleri acılarda İngilizlerin ve Amerikalıların yardımseverliği ayakta tutmuştur. Majestelerinin

349 The Times, Armenia, The Retention Of Batum, 22 Haziran 1920.

151 Hükümetine, Batum’da kalan son küçük birliğimizin de çekilmesi ile güvenlik sağlamak için son şansımızı da kaybetmememiz adına bir dilekçe yazmak mümkün değil midir?” 350

İngiliz kamuoyunda aksi yönde tepkiler olmasına rağmen Kafkaslardan çekilme kararı alan İngilizler, Temmuz 1920’de birliklerini Batum’dan çıkarmış, şehri Gürcülere teslim etmişlerdir.351 Fakat sonrasında İngiltere’nin Karadeniz’de eksilen kuvvetlerini

Yunan donanması ile doldurmaya çalıştığı görülecektir.352

B.Rum ve Ermeni İttifakı

İngiltere gibi Yunanistan da Rum ve Ermenilerden yararlanmaya çalışmış,

Anadolu’daki ulusal hareket karşısında güçlü durabilmek için Rum- Ermeni işbirliği oluşturma gayreti içerisine girmiştir. Asıl amacı Anadolu hareketini iki ateş arasında bırakıp işgalleri kolaylaştırmak olan Yunan Başbakan Venizelos, Pontus temsilcilerinin

Ermenilerle anlaşmasını istemiştir. Dahası Venizelos, 1920’de Llyod George’ a gönderdiği bir telgrafta Rusya’nın güneyine yerleşenlerle birlikte 800.000 nüfusa sahip olduğunu iddia ettiği Pontuslu Rumların, bağımsız bir devlet haline geldikleri takdirde

Ermenistan ve Gürcistan ile işbirliği yaparak İslam ve Rus emperyalizmine karşı kesin bir set oluşturacağını bildirmiş, İngiltere’den maddî ve manevî destek talep etmiştir.353

350 The Times, Armenia, The Retention Of Batum, 22 Haziran 1920.

351 Musa Sarı, “Batum’da Son Türk İdaresi”, Vakanüvis Uluslararası Tarih Araştırmaları Dergisi,

Kafkasya Özel Sayısı, s.475.

352 Mehmet Okur, “ Mütareke Döneminde İngiltere’nin…”, s.47.

353 Bige Sükan Yavuz, “ Kurtuluş Savaşı Sırasında Kurulması Düşünülen Rum- Ermeni

Konfederasyonu”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, 2003, C.XIX, S.55, s. 23.

152 Konuya ilişkin The Times’ın 1 Mart tarihli haberinde Bolşevik ilerlemesine karşı ilk savunma hattının Azerbaycan ve Gürcistan olduğu belirtilmekte, ardından ikinci savunma hattını Rum ve Ermenilerin oluşturacakları bilgisi verilmektedir.354 Haberin detayları şöyledir:

“ Bu bölgedeki Bolşevik gücünün genişlemesine karşı asıl engel, Gürcistan ve

Azerbaycan Cumhuriyetleri’nin ittifakı tarafından oluşturulmaktadır. Her ikisi de, hararetle ordularını örgütlemekle meşguller ve özellikle Gürcistan, Genelkurmay

Başkanı General Zacharias'ın çabaları sayesinde bu yönde dikkat çekici bir başarı sağlamıştır. İkinci müdafaa hattı ise; Ermenistan ve Pontus kuvvetleri tarafından oluşturulmaktadır. İki ay öncesine kadar işbirliği için anlaşamayan bu iki ülke, en başından beri ortak çıkarları doğrultusunda [bu iki ülkeyi] birleşmeye teşvik eden M.

Venizelos’un devlet adamına yakışır politikasını nihayet benimsemişlerdir. Beş hafta

önce bu ülkelerin temsilcileri tarafından Tiflis’te bir anlaşma sağlandı ve Ermenistan’ı temsilen General Termenasian ve Pontus’u temsilen Albay Catheniotes ( Yunan ordusu eski mensubu ) ve Albay Ananias ( Rus ordusu eski mensubu) arasında Bolşevik baskınını karşılayacak ittifakta alınacak tedbirleri düzenleyen bir askeri anlaşma imzalandı.

Dahası, 23 Şubat’ta Karadeniz Pontus Delegasyonu Başkanı M. Constatinides,

Londra’daki Barış Konferansı’na Pontus’un Türkiye’den ayrılmasını ve Ermeni

Cumhuriyeti’ne federe olmasını talep eden bir memorandum ibraz etti. Pontus ve

Ermenistan’ın bu birliği, Bolşevizm’e karşı Kafkaslar’da oluşturulan engel için fazlasıyla ihtiyaç duyulan bir güç olacaktır.”355

354 The Times, Caucasia And Bolshevism, 1 Mart 1920.

355 The Times, Caucasia And Bolshevism, 1 Mart 1920.

153 İngiliz Hükümeti’nin ve İngiliz kamuoyunun düşüncelerini çok iyi bilen

Yunanistan Başbakanı Venizelos, kısa ve uzun vadeli hedeflerini bu doğrultuda yapmaktaydı. İngiltere Bolşevik yayılmasına karşı duyduğu kaygıdan hareketle, zaman zaman Doğu Karadeniz’i ve Kafkasları kapsayacak bir Pontus Rum-Ermeni Federasyonu oluşturulmasını önermekteydi. Venizelos bu politikasıyla Anadolu’daki Türk Milli

Hareketi’ni iki ateş arasında bırakarak, Batı Anadolu’yu kolayca elde etmeyi amaçlıyordu. Pontusçu Rumları Ermenilerle anlaşmaya zorlamasının altında da yine bu politika yatmaktaydı. Fakat Kafkasya’da ve Karadeniz Bölgesi’nde Yunanistan’ın kontrolünde bir Rum-Ermeni Cumhuriyeti oluşturmak isteyen Venizelos’un asıl amacı, gelişmeleri titizlikle takip eden Amerika’nın dikkatinden kaçmadı. Konuyu araştırmakla görevlendirilen ABD Yüksek Komiseri T Mark L. Bristol’un Dışişleri Bakanlığı’na gönderdiği ve 23 Nisan 1919 ile 25 Ocak 1920 tarihleri arasındaki yazışmaları kapsayan dokümanlarda Venizelos’un Ermenilerle ittifak arayışı ile ilgili önemli bilgiler mevcuttu.

Rapora göre; Yunanistan’ın Karadeniz ve Kafkasya’ya yönelik askeri ve siyasi eylemleri,

Ermenilerle işbirliği görüntüsü altında, onları kendi çıkarlarına kullanma girişimleri, bölgede girişeceği hemen her türlü eylem için, Anadolu kıyılarından Kırım sahillerine ve

Güney Kafkasya’ya kadar uzanan Rum azınlıklara yönelik galeyan faaliyetleri, İngiliz

Hükümeti’nin desteğini kazanma çalışmaları ve Türk milli hareketinin Bolşevikler başta olmak üzere doğu ülkeleri ile bağlantısını kesme planları bunlardan yalnızca bir kaçını oluşturuyordu.356 Ayrıca Rumların özlemini çektiği “Pontus Devleti” ile Ermenilerin düşlediği “Büyük Ermenistan”ın sınırlarının Trabzon üzerinden çakışması ve iki toplumun ezelden beri birbirlerine besledikleri nefret bu ittifakın gerçekleşmesi önünde

356 Mehmet Okur, “ Venizelos’un ‘Pontus Komplosu’: Yunanistan’ın Ermenilerle İttifak Arayışı”,

Karadeniz/Black Sea Dergisi, 2011, S.12, s. 14,16.

154 büyük bir engeldi.357 Böylelikle Amerika ve müttefiklerinden beklediği desteği göremeyen Venizelos’un çabaları sonuçsuz kaldı.358

C. Ermenilerin Azerbaycan'daki Faaliyetleri ve Azerbaycan Türklerinin Tepkisi

1905 yılından Sovyet işgalinin gerçekleştiği 1920 yılına kadar olan süreçte

Azerbaycan Türkleri sadece Ruslara karşı değil aynı zamanda Ermenilere karşı da mücadele etmek zorunda kalmışlardır.359 Ağustos 1919 sonunda İngiliz birliklerinin

Kafkasya’dan çekilmeleri Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki sorunların şiddetle artmasına neden olmuş Karabağ, Nahçıvan, Zengezur bölgeleri başta olmak üzere birçok bölgede şiddetli çatışmalar meydana gelmiştir.360 Türklerle Ermeniler arasında olayların yoğunlukla yaşandığı bu bölgeler, Anadolu ile bağlantının sağlandığı “Müslüman

Koridorunu” oluşturuyordu. Zira İngilizler Karadeniz Bölgesini ve Anadolu’daki demiryollarını ellerinde tuttuğundan, Türk ulusal hareketiyle Sovyet Rusya arasındaki irtibatın kurulabildiği Nahçıvan, Zengezur ve Karabağ bölgeleri stratejik yönden önem arz etmekteydi.361 Türk ve Ermeni çatışmaları 1920 yılı ocak-şubat ayları itibariyle

özellikle Zengezur ve Karabağ’ın Müslüman iskân birimlerinde Ermeni ordularının

357 Bige Sükan Yavuz, “ Kurtuluş Savaşı Sırasında Kurulması…”s. 27-31.

358 Mehmet Okur, “ Venizelos’un Pontus…..”s.16.

359 Beşir Mustafayev,” İlk Cumhuriyet Döneminde Azerbaycan Petrolünün Ermeni Faaliyetlerindeki Rolü

(1918-1920)”, Iğdır Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2012, S.1, s. 61.

360 Nesrin Sarıahmetoğlu, Azeri- Ermeni İlişkileri, (1905- 1920), Ankara, 2006 Atatürk Kültür, Dil Ve

Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Yay. s. 400/406.

361 Stefanos Yerasimos, “ Milliyet Ve Sınırlar- Balkanlar Kafkasya Ve Ortadoğu”, İstanbul, 1994,

İletişim Yay. s. 327.

155 saldırısıyla devam etmiş, bu saldırılarda yerli Ermeniler de Ermenistan ordusunda görev almışlardır.362

Kafkasya' da 1920 yılı başlarında Türkler ve Ermeniler arasında meydana gelen olaylara The Times’ın 22 Mart tarihli haberinde yer verilmektedır. Haberde muhabir

şöyle demektedir:

“Efendim Bugünkü sayınızda, Zengezur’da Tatarların Ermenilerin gerçekleştirdiğini iddia ettiği vahşet ile ilgili suçlamalara ilişkin bir haber yayınlanmıştır. Zengezur ve Nahçivan’daki koşullar ile ilgili olarak çok az bilgi sahibi olunduğu için, 1918-19 kış ve bahar döneminde bu bölgede 6 ay süren seyahatim neticesinde vardığım sonuçları kayda geçirmek istiyorum. Savaş esnasında, Ermenilere uygulanan asıl katliamlar, Türk veya Türk yanlısı ajanların kışkırtması ile Tatarlar tarafından gerçekleştirilmiştir. Ateşkes Antlaşmasından sonra, Erivan cephesindeki ilk katliamlardan Nahçivan’daki Müslümanlar sorumludur. Ermenistan, Gürcistan ile barış yaptıktan sonra, çoğunlukla Van ve Samsun’dan gelen Türk Ermenisi mültecilerden oluşan Erivan Düzensiz Birlikleri, Dralakiaz’da (Nahçivan’ın kuzey doğusu) misillemeler yapmıştır. O esnada Azerbaycan Tatarları tarafından Andranik363’e karşı, Ateşkesten

362 Ilgar Niftalıyev, “Azerbaycan Halk Cumhuriyeti (1918-1920) Döneminde Karabağ Ve Zengezur’la

İlgili Mücadele”, İRS Miras Dergisi, 2014, S. 9, s. 57.

363 1865 yılında Şebinkarahisar’da dünyaya gelen Andranik Ozanyan, 1885 yılında Şebinkarahisar’daki

Ermeni ihtilal hareketine ilk katılanlardan birisi olmuştur. Kısa süre sonra, Ermeni ihtilal komiteleri içerisindeki yerini alan Andranik, Anadolu ve Kafkasya’da, Ermeniler tarafından Türklere karşı girişilen birçok katliam hareketine öncülük etmiştir. 1917 Rus İhtilali sonrasında Kafkasya’da özellikle Gence,

Zengezur, Nahçıvan ve Karabağ’da, on binlerce Türk’ün katledilmesinde en büyük paya sahiptir. Haluk

Selvi, “Kafkaslardan Balkanlara Katliamcı Bir Çete Lideri: Andranik Ozanyan” http://turksandarmenians.marmara.edu.tr/tr/yazarlar/haluk-selvi/, Erişim tarihi: 20. 10. 2019.

156 sonra vahşetin devam ettiğine yönelik suçlamalar, tamamen asılsızdır. Olaylar tam tersi

şekilde gerçekleşmiştir. Zengezur’un Andranik birliklerinin işgal ettiği bölgeleri, bir

Müslüman’ın hiç zarar görmeden bir uçtan bir uca geçebileceği şekildeydi.

Müslümanların kontrol ettiği hiçbir yerden ise hiçbir Ermeni geçemezdi. Andranik’in

Zengezur’dan ayrılması ve birliklerin tasfiyesi ile ancak, Ermeni veya Müslüman olsun, huzuru bozanların tarafsız olarak yargılanmasını üstlenecek kadar güçlü ve yeterli bir kişinin ortaya çıkması beklenebilirdi. 1918-19 kış dönemi boyunca, benzer katliamlar

Karabağ’ın diğer bölgelerinde Tatarlar tarafından gerçekleştirilmişti. Esas mesele, bu türden misillemelerin, Ermeni sınırı kesin olarak belirlenene kadar ve kan davası güden zihniyetlerini ülkelerinin yeniden yapılandırılmasına dönüştürmeye yardım etmede Batılı bir güç burada olana kadar devam edecek olmasıdır. Misilleme politikasının kabul edilmesi mümkün değildir. Fakat suç, Kafkasya Cephesi’nin Türklere karşı korunması için Ermenilere mümkün olan her türlü yardımı yaptıktan sonra Türklere Güney

Kafkasya’nın birbiriyle çekişen ırklarından biri gibi muamele eden İtilaf Devletlerinde değil midir?”364

The Times gazetesinin Kafkasya’da meydana gelen olayları tarafsız bir biçimde ele almadığı açıktır. Haberde Türklerin 1918-1919 yıllarında Ermenilere yönelik olduğu iddia edilen eylemleri, bu tarihlerde yeniden baş gösteren Ermeni saldırılarına karşı kendilerini savunma amacı taşımakta idi. Güney Kafkasya’nın merkez güçlerin hâkimiyetinde bulunduğu ara dönemde, Azerbaycan ve Gürcistan Ermenistan’a kıyasla daha kazançlı çıkmışlardı. Azerbaycan’ın petrolü vardı ve bu kaynak Gürcistan’a vaadedilmişti; ancak o sırada İngiliz işgali altında olan Batum’a Gürcistan topraklarından geçirilerek taşınıyordu. Ermenistan’a ise, Anadolu’da geniş topraklar vaadedilmiş ama

364 The Times, Armenian Massacres, 22 Mart 1920.

157 bu vaadleri gerçekleştirmek için gerekenler yapılmamış, kaynaklar verilmemişti. Bu kırgınlık yüzbinlerce göçmenin ufak bir toprak parçası üzerinde yığılmasıyla birleşince, uzun vadede yenik düşmesi olası saldırgan bir politikaya yol açtı. 1918 Ekiminden itibaren Türklerin geri çekilmesiyle boşalan bölgeleri, bu cumhuriyetler, (özellikle de

Ermenistan) doldurmaya çalıştı. Bu durum kaçınılmaz olarak çatışmalara neden oldu.

Nitekim Nahçıvan, Zengezur, Şuşa, Karabağ ve civarındaki Ermeniler ve Türkler arasında şiddetli çatışmalar yaşandı. Örneğin; Zengezur 1918 Temmuzundan beri

Andranik’e bağlı çetelerin işgali altındaydı ve çeteler sürekli olarak Müslüman köylerine saldırılar düzenliyorlardı.365

1920 yılının başlarında İtilaf devletlerinin temsilcileri, çok samimî olmasalar da,

Kafkasya halkları arasında asgari bir birlik oluşturmaya çalıştılar. Bu plan dâhilinde savaş hâlinde olan Azerbaycan ve Ermenistan arasında bir anlaşma sağlamak amacıyla Ermeni güçlerinin Zengezur’dan çekilmeleri istendi.366 The Times’ın 17 Nisan tarihli haberinde bu süreçte yaşananlara ilişkin şöyle denilmektedir:

“ Genel olarak Transkafkasya’da (Güney Kafkasya) olan biten ile ilgili olarak bilgi sahibi olan Ermeni gazetesi Jagadamard, Erivan Hükümeti’nden, Zengezur ve

Karabağ’da bulunan Ermeni nüfusun, 21 Mart günü Tatar Hükümeti’ne karşı ayaklandığını bildiren resmi duyurular yayımlamıştır. Ağır bir mücadelenin akabinde,

Ermeniler, birçok vilayeti ve Azerbaycan Düzenli Ordusu’nun 5. Ve 6. Taburlarını ele geçirmiş ve Tatarların olduğu bölgeyi istila etmişlerdir…... Ermeni gazeteleri, isyanı,

Azerbaycan Hükümeti’nin, Türklerden aldıkları akıllarla tahrik olmaları sonucunda, hem

Karabağ’da hem de tarafsız Zangezur bölgesindeki Ermeni vilayetleri silahsız hale

365 Stefanos Yerasimos, “ Milliyet Ve Sınırlar…”s. 316/317/318.

366 Stefanos Yerasimos, “ Milliyet Ve Sınırlar…”s. 332.

158 getirmek çabasına yormaktadır. Hem Ermenilerin hem de Tatarların üzerinde hak ettiği ve nüfusun karışık olduğu Zangezur ve Karabağ bölgelerinde alınan son haberlere göre,

Türk ve Tatar subayların emri altında, Tatarlar, Yukarı ve Aşağı Akulus Ermenilerini katletmişlerdir ve nüfusu 10.000 ila 15.000 kişi olan bölgeyi telef etmişlerdir. 7 Nisan tarihli yazısında, İstanbul muhabirimiz, Erivan Cumhuriyeti’nin yakın zamanda, Türk,

Tatar ve Bolşeviklerin ellerinde yok olma riskini alma veya Bolşevik protektorası arasında bir seçim yapmak zorunda kalabileceğini söylemiştir.”367

1920 yılının nisan ayı sonlarında Azerbaycan’da yeni kurulmuş olan Sovyet

Hükümeti’nin ilk eylemi Ermenistan’a bir ültimatom vererek Karabağ ve Zengezur’un boşaltılmasını istemek oldu.368 Bu süreçte Amerikan Yardım Komisyonu’nun Yakın

Doğu’daki 30 un üzerinde üyesinin Ermeni Cumhuriyeti’nden Batum üzerinden yola

çıktıkları ve tamamı kadınlardan oluşan 50 civarı üyenin de Amerikan kruvazörü

Pittsburg ile varmasının beklendiği, Amerikalı siyasiler, misyonerler ve risk almaya gönüllü olanların ise beklemede olduğu bildirilmektedir. Zengezur ve Şuşa bölgelerinde

çatışmaların devam ettiği Tatar ordusunun etkisizliği sayesinde avantajın Ermeni düzensiz birliklerine geçtiği, Ermeni muvazzaf ordusunun iyi durumda olduğu fakat levazım eksikliğinin çekildiği belirtilmektedir.”369 Ermeniler Sovyetlerle anlaşma teşebbüslerine giriştikleri süreçte Şaytahtı- Nahçıvan üzerinde olan tek karayolunu

367 The Times, Armenians Attack Tartars, 17 Nisan 1920.

368 Stefanos Yerasimos, “ Milliyet Ve Sınırlar…”s. 334.

369 The Times, Isolatıon Of The Caucasus, 12 Mayıs 1920.

159 kesmeye başladılar ve bu amaç dâhilinde Zengibasar’a saldırdılar.370Konuya ilişkin olarak The Times’ın 2 Temmuz tarihli haberinde şöyle denilmektedir:

“ ….Ermeni Hükümeti’ne karşı isyan etmekte olan ve Erivan’ın bir kaç mil

ötesinde bulunan Zengibasar bölgesinin de kontrol altına alındığı belirtilmektedir. 500

Türk ve 3,500 Tatar’dan oluşan bir birlik ise tamamen mağlup edilmiştir ve büyük miktarda mühimmat ele geçirilmiştir. Ermeni yakasındaki mücadeleler, esas olarak

Bolşevik eğilimlerinden şüphe edilen fakat kendi karakterini ortaya koyması için bir şans tanınmış olan Gümrü Tugayı tarafından başlatılmıştır.”371

Ermenilerin bu taaruzlarına karşı koyan Zengibasar Türk kuvvetleri bir kısım

Ermeni kuvvetlerini geri püskürtse de yeniden takviye alan Ermeniler kuzeyden ilerlemeyi başardılar. Güney bölgelerde de kısa sürede başarılı olan Ermeniler,

Zengibasar halkının Aras Nehri güneyine ve İran’a göç etmesine sebep oldu.372The

Times’ın 13 Temmuz tarihli haberinde bölge ile ilgili olarak aşağıdaki bilgiler verilmektedir:

“Trans-Kafkasya gazetelerine göre, Bakü Sovyet Cumhuriyeti’nin Tatar birliklerinin Şuşa ve Gerusi bölgelerinden çekildikleri yerlerini ise, sözde Bakü

Cumhuriyeti’ne ait olmalarına rağmen Rus liderlerden emir aldıkları görülen Rus birliklerinin aldığı ve gıpta ile bakılan Zengezur bölgesinin, Transkafkasya’daki Sovyet

370 Necla Basgün, “ Türk Ermeni İlişkileri, Abdülhamid’in Cülusundan Zamanımıza Kadar”,

İstanbul, Töre- Devlet Yay, 1973, s. 89.

371 The Times, Armenian Independence Loan, 2 Temmuz 1920.

372 Necla Basgün, “ Türk Ermeni İlişkileri, Abdülhamid’in….” s. 89.

160 Cumhuriyetini temsil eden Bolşevik Vekil Orjanidze tarafından Ermeni Cumhuriyeti’ne devredildiği söylenmektedir.” 373

13 Temmuz tarihli haberin The Times’da yayımlanmasından bir gün sonra 14

Temmuz 1920’de Dahne boğazında bir çarpışma olmuş ve bölge Ermenilerin eline geçmiştir. 25 Temmuz da ise Şaytahtını işgal eden Ermeniler, Nahçıvan’ı tehdit eder hale gelmişlerdir.374 The Times’ın 31 Temmuz tarihli haberi şöyledir:

“ Azerbaycan “Bağımsız” Sovyet Hükümeti’nin belli bir bölgesinde sinirlerin ani bir şekilde tekrar gerilmesi neticesinde, Ermenistan ve Sovyet Hükümeti arasında ciddi bir gerilim oluşmuştur. Ermeniler, Nahcivan’da (Doğu Ermenistan) bulunan Türk ve

Tatarlar arasında ciddi kayıplar olmasına neden olmuştur.”375

10 Ağustos tarihli The Times haberinde, Ermenilere ait resmi bir telgrafta Tatarlar tarafından boşaltılan Nahçıvan’ın Ermenilerce işgal edildiği bildirilmektedir.376 İngilizler tarafından sözde barış yapılıncaya kadar işgal altında kalacağı düşünülen Nahçıvan bölgesi, çok geçmeden bir Ermeni süvari tugayı marifetiyle işgal edilmiştir. Ermenilerin

Müslüman köylere saldırıları neticesinde bölge halkı, Erzurum’da bulunan 15. Kolordu

Komutanlığı’na bir heyet göndererek yardım istemiştir. Kısa zamanda yardıma gelen

Türk kuvvetlerinin Ermeni alayına yaptıkları baskı başarı ile sonuçlanmış, Nahçıvan’da bulunan Ermeniler, Erivan istikametine çekilmek zorunda kalmışlardır.377 Konuya ilişkin

373 The Times, Armenian Treaty With Bolshevısts, 13 Temmuz 1920.

374 Necla Basgün, “ Türk Ermeni İlişkileri, Abdülhamid’in….” s. 89.

375 The Times, Armenians Rout Turks, 31 Temmuz 1920.

376 The Times, Armenians Occupy Nakhıtchevan, 10 Ağustos 1920.

377 Necla Basgün, “ Türk Ermeni İlişkileri, Abdülhamid’in….” s. 87.

161 olarak The Times’ın 8 Kasım tarihli haberinde, Transkafkasya'dan gelen güvenilir raporlara göre Milliyetçi Türklerin, Ermeniler ve Rus Bolşeviklerin inatçı direnişine rağmen Kars’tan Gümrü’ye doğru Ağstafa yolundaki Ermeni güçlerinin arkasından ilerleyerek Kara Kilise’yi ele geçirdiği ve Erivan’ın güneyindeki Türk kollarının Ermeni başkentine yaklaşmakta oldukları bildirilmektedir. 37824 Eylül 1920’den itibaren Doğu

Anadolu topraklarına da saldırmaya başlayan, Batılıların teşvik ve yardımlarından başka

Sovyetler’den de destek gören Ermeniler, Kazım Paşa (Karabekir)’nın komutasındaki kuvvetler tarafından yenilgiye uğratılmış ve Sovyet Ermenistan’ına kaçmak zorunda kalmışlardır.379

The Times gazetesinin Kafkasya’da Türkler ve Ermeniler arasında meydana gelen olayları yakından takip ederek bölgede yaşayan Ermenilerden propaganda konusundaki desteğini esirgemediği, Türkler ve Ermeniler arasında Anadolu’da gerçekleşen olayları aktarımındaki yanlı tavrını Kafkasya’da yaşananlar karşısında da sürdürdüğü görülmektedir. Bununla birlikte The Times gazetesinin, Bolşeviklerin hem Anadolu’da başarılarıyla dikkat çeken Mustafa Kemal ile temaslarını, hem de Kafkasya’da bir Ermeni devleti kurma hayali olan Ermenilerle münasebetlerini İngiltere’nin dış siyasasının

çıkarları bağlamında analiz etmeye önem verdiği anlaşılmaktadır.

II. BOLŞEVİKLERİN TÜRKLER VE ERMENİLERLE İLİŞKİLERİ

Bolşeviklerin gerçekleştirdikleri devrim süreciyle birlikte Rus toprakları, bir iktidar değişikliğine sahne olmakla birlikte bu değişimci aşamayı engellemek isteyen iç ve dış güçlerin Moskova’ya karşı birlikte harekete geçmeleri neticesinde bir iç savaş dönemine

378 The Times, Turks Take Kars, 8 Kasım 1920.

379 Taner Baytok, İngiliz Belgeleriyle Sevr’den….” s.. 145.

162 girmişti. 1917 sonlarından 1920 yılı ortalarına kadar sürecek olan bu iç savaş döneminde, monarşi yanlıları ve başta İngiltere olmak üzere Batılı güçlerin destek verdikleri Beyaz

Ordu ile Kızıl Ordu (Bolşevikler) arasındaki çatışma süreci, Bolşevik Devrimi’nin ayakta kalması açısından hayatî önem arz ediyordu. Dolayısıyla Lenin’in ülkede meşru kılmak istediği “Bolşevik devrim düşüncesi” her ne kadar bir dizi kongreler ve bildiriler ile halka ulaştırılmaya çalışılsa bile, dış dünyadan da belirli siyasal ve ideolojik destek ve uluslararası tanıma arayışının olması kaçınılmazdı. Bu açıdan Bolşeviklerin Anadolu topraklarında gelişen bağımsızlık mücadelesiyle hem doğrudan hem dolaylı ilişkilere girmesi stratejik açıdan tercihleri olarak tanımlanabilir.380

Bolşevikler, Ekim Devrimi ile Rusya'da otoriteyi ellerine geçirdikten sonra, Rus haricindeki milletlere birtakım beyannâmeler yayınlayarak, onların yeni yönetime destek vermelerini talep etmişlerdi. Bu tür açıklamaları ihtilalden önce de yapmayı ihmal etmeyen Bolşeviklerin amacı, Rusya'da yönetimi ele geçirnek için Rusların oldugu gibi,

Rus olmayan milletlerin de güvenini kazanmaktı. Bu nedenle halkların hukukuna dair açıklamalar yapmayı hiçbir zaman ihmal etmediler. Nitekim daha çok Bolşevik lider

Lenin tarafından yapılan bu beyanlann en önemlilerinden birisi de, şüphesiz Ermenilere ait olanlarıdır. Nitekim Bolşeviklerin, Ermenilerin çıkarlarını gözeterek yaptıkları düzenlemeler neticesinde Ermeni halkı, devrim yanlısı faaliyetleri desteklemiştir.381

Görüldüğü üzere Bolşevikler, dönemin toplumsal ve siyasal olguları neticesinde hem iktidarlarını sağlamlaştırabilmek hem de geniş kitlelere ulaşmasını istedikleri

380 Erhan Büyükakıncı, “ Sovyetler Birliği İle İlişkiler”, Türk Dış Politikası 1919-2008, Haydar Çakmak

(Editör), 2008, s. 120.

381 Enis Şahin, “ Bolşevik Hümüte’nin Ermeni Siyaseti Ve ‘Türk Ermenistanı’ Meselesi ”, Atatürk

Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, 2010, s. 29/30.

163 ideolojilerini yayabilmek adına Türkler ve Ermenilerle ilişkilerini geliştirmeye özen göstermişlerdir. İtilaf devletleri bilhassa İngiltere ise, yakındoğudaki çıkarlarını korumak ve Bolşevik devriminin olumsuz etkilerine daha fazla maruz kalmamak için Bolşeviklerin

Türkler ve Ermenilerle münasebetlerini yakından takip etmişlerdir. Bu bağlamda The

Times gazetesinin, İngiltere’nin Kafkas coğrafyasında adeta gözü kulağı olduğu söylenebilir.

A. Millî Mücadele Hareketi Ve Bolşevikler

Rusya’da 1917 Devrimi’yle Batı’ya karşı bir rejimin kurulması ve bu rejimin Rus iç savaşına müdahale eden İngiltere ve öteki Batılılarla mücadele halinde olması, Türk

Kurtuluş Savaşı için, şanslı bir tarihsel raslantı olmuştur. Mustafa Kemal, tarihsel gelişime uygun olarak, İngiltere’ye karşı Rusya’yı kullanmak yoluna gitmiştir. Böylelikle hem Türkiye hem de Rusya birbirlerinin müttefiki olmuştur. Mustafa Kemal, Türkiye’nin parçalanması halinde Bolşevizmin Yakın Doğu’ya daha rahat inebileceğini, dolayısıyla

Arap ülkeleri dışında, Anadolu’da, Boğazlar’da ve Trakya’da güçlü bir Türkiye’nin ayakta kalması gerektiğini Müttefik devletlerin göreceklerine veya görmeleri gerektiğine inanıyordu. 382

Türk tarafının Sovyetlerle ilk teması, Kurtuluş Savaşı’nın daha ilk günlerinde

Havza’da gerçekleşmiştir. Mustafa Kemal Paşa’nın Erzurum Kongre’sindeki Sovyetlerin

Emperyalizm karşısındaki mücadelesini öven konuşmasının ardından 13 Eylül’de

Sovyetlerin “Türkiye İşcilerine ve Köylülerine” başlıklı bir metni yayımlaması ve bu metnin Sivas Kongresi sırasında katılımcılara dağıtılmasıyla devam etmiştir. 383 The

382 Ömer Kürkçüoğlu, “Türk- İngiliz İlişkileri…” s . 88.

383 Erhan Büyükakıncı, “ Sovyetler Birliği İle İlişkiler”,s. 123.

164 Times’ın 10 Haziran tarihli haberinde bu konuya değinildiği görülmektedir. Haber

şöyledir:

“ Sivas, neredeyse tüm Müslüman teşkilatların delegelerinden oluşan, başında

Mustafa Kemal Paşa, Enver Paşa ve diğerlerinin bulunduğu ulusalcıların, millî ve Jön

Türkçü eylemlerin merkezidir. Sivas’ta 4 Şubat tarihinde Müdafaa-i Hukuk-u Millîye

Cemiyeti,384Mustafa Kemal Paşa’nın başkanlığında bir araya gelmiştir… Bu çalışmalara katılanlar arasında, Azerbaycan Tatarlarının temsilcileri ve Mustafa Kemal’in Bolşevik delegesi Ivan Perepeloff bulunmaktadır. Bu görüşmede ortaya atılan meseleler silahlı

Pan-İslamik akım olan Türk birliği, Bolşevikler ve Müslümanlar arasındaki ilişkiler ile ilgilidir. Sovyet Cumhuriyeti adına, Ivan Perepeloff, hükümetinin Türk sorununu aşağıdaki şekilde ele aldığını belirtmiştir:

Sovyet Rusya, her ırkın kendi milli kültürünü geliştirme hakkına sahip olduğu ve tüm İslam dünyasının Müslümanlar arasındaki birliğin işaretini göreceği birleşik bir

Türkiye’ye sıcak bakmaktadır. Aynı zamanda, Sovyet Hükümeti adına, Kemal Paşa’ya, hala daha Türk bölgesini işgal etmekte olan İtilaf Devletleri’ne ait birliklere karşı askerî operasyonlar başlatma teklifini sunmaktadır..

Mustafa Kemal, prensipte bu teklife razı gelmiştir ancak teknik nitelikte olan belli konuları belirleyebilmek için, kendi emir subayı olan Azmi Bey veya şu anda Moskova’da daha çok kullanılan ismi ile “Bulat Paşa”nın liderliğinde, özel bir misyoner heyetini

Ocak ayının başlarında Moskova’ya göndermiştir. Bulat Paşa’dan, Türk

Milliyetçileri’nin mücadele gücü ile ilgili olarak bir rapor hazırlaması ve ayrıca Sovyet

Hükümeti’nin, Mustafa Kemal saldırıları uzattığı takdirde, kendisine yardım etmek için

384 Orijinal metinde “Eastern Commitee of the League for the Liberaton of Islam” biçimde verilmiştir.

165 neler yapabileceğini tespit etmesi istenmiştir. Bunun yanı sıra, Mustafa Kemal ile bağlantılı olan “Milli Konsey” halka ve orduya bir manifesto sunmuştur. Bu manifestoda,

İslamı ve doğuyu İttifak Devletlerinden kurtarmak için tüm imkânlarını kullanmayı teklif etmişlerdir. Ayrıca, son iki yıldır tüm dünyanın nafile bir çabayla kendisine karşı mücadele etmekte olduğu Doğu’da devam eden tüm dini uğraşların ve Türk Ulusal

Hareketi’nin, Sovyet Rusya’nın desteğini aldığı söylenmektedir.385

1919 yılı ortalarında başlayarak 1920’de devam eden süreçte Türklerle

Bolşevikler arasında cereyan eden demeç ve bildiri ilişkileri, İngiltere’yi rahatsız edecek ve İstanbul’un işgali sonrasında Osmanlı başkentinde tutuklama ve tasfiye faaliyetleri hızlanacaktır.386

The Times’ın 22 Ekim tarihli haberinde Mustafa Kemal Paşa’nın amacının ne olduğuyla ilgili fikirlerin konu edildiği görülmektedir. Haberde, Mustafa Kemal ve grubu

Ermenistan’ı, Kars ve Ardahan bölgelerini ele geçirmek, İtilaf Devletleri ve Amerika ile bağlantı kurmak amacıyla (Ermenistan’ı) baskı altında tutuyordu. İzmir ve Aydın civarının (İyonya) Yunanlılar tarafından işgal edilmesine karşı çıkmaya devam edeceklerdir ve Çukurova’da Fransızlara karşı direneceklerdir. Bazı destekçilerinin, böyle bir politikanın İstanbul’un kaybedilmesine neden olacağına dair itirazlarına karşı,

Milliyetçi yönetim ekibi, Çatalca’da bulunan Yunanlılar ile beraber, İstanbul’u sadece

Türklerin alacağı veya bu yıl veya bir dahaki yıl kaybedilmesinin çok da önemi olmadığı cevabını vermişlerdir.

385 The Times, Bolshevists And Turks, 10 Haziran 1920.

386 Erhan Büyükakıncı, “ Sovyetler Birliği İle…” s.122.

166 Habere göre; Türkler esasen, Anadolu ile ilgilenmektedirler ve Anadolu’daki

Yunan, Ermeni, Avrupa ve Kürt kaynaklı hizipçi etkilere Moskova’daki “Asyalı”

Hükümet’in de yardımıyla karşı çıkılmalıdır. Ankara’nın, bu politikayı sürdürmekte ısrar etmesi halinde, Milliyetçiler ile anlaşma ihtimalinin bir hayli düşük olduğu belirtilmektedir.387

Türklerin Bolşeviklerle diplomatik ilişkilerinin mahiyeti, Rus devrim liderlerinin

Türk mücadelesine karşı takındıkları tavır ve yakınlık, The Times’ın üzerinde hassasiyetle durduğu bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Zira mevcut sömürgelerinin güvenliğini sağlama kaygısı yanında elde etmek istediği yeni kazanımlar, İngiltere’nin dolayısıyla The Times’ın bu konuyu dikkatle irdelemesine sebep olmuştur. Anadolu’da olduğu gibi Kafkas coğrafyasında da Türklerin odağında olduğu bütün gelişmelerin

Ermeniler ekseninde ele alındığı görülmekte, konuya ilişkin The Times’ın 10 Haziran tarihli haberinde şöyle denilmektedir:

“ Türkiye ve Orta Doğu’nun mevcut durumuna bir göz atmak gerekli olabilir.

Damat Ferit Paşa’nın eylemi, Mustafa Kemal’in destekçilerinin olası direnişi, İttifak

Devletleri’nin barış ile ilgili koydukları şartlar, dindaşların dinî ve milliyetçi duygularının uyandırılması ve Bolşeviklerin propagandaları, eninde sonunda, iç savaş ve anarşiye sebep olacak olayların gelişmesine neden olacaktır. Hâlihazırda bilindiği

üzere, Genç Türkler ve milliyetçi Türk partileri, pratik olarak bir araya gelmişlerdir ve

‘Halifeliğin başkenti İstanbul olan Bölünmez bir Türkiye’ düsturunu benimsemişlerdir.

Bu propaganda, ilk başta göründüğünden çok daha derin bir öneme sahiptir ve

Türkiye’nin hudutlarının ötesine taşınmıştır. Birçok nedenden ötürü, bu propaganda

İran’da daha az şiddetli gerçekleşmiş olsa da, son zamanlarda, Kafkasya, Transkafkasya,

387 The Times, Kemal’s Aims In Armenia, 22 Ekim 1920.

167 Trans Hazar bölgesi, Türkistan, Afganistan ve Hindistan’daki Müslüman nüfus arasında büyük oranda çoğalmıştır……Savaşın İstanbul ve Berlin’in beklentilerinden bir anlamda daha farklı sonuçlanmış olmasına rağmen, Panislamizm ve Panturanizm lehine sürdürülen eylemler son bulmamış hatta aksine, savaştan kaynaklanan koşullar ve

Rusya’da gerçekleşen devrim bu eylemlere daha da güç katmıştır……Bilindiği üzere,

Sovyet Hükümeti, kendilerine ait olan belli başlı çıkarları beslemek, sözde Avrupa emperyalizmine darbe vurmak adına Müslüman dünyanın sorununu ortaya atarak,

Panislamik ve Panturanik doktrinlerden yararlanmıştır…… Birçoğunun Bolşevik bir ajanın başkanlığında yürütüldüğü Berlin’deki İslam kuruluşları ve bunların açık eylemleri, özellikle Almanya’nın, İngiltere’nin Doğu’daki varlığını sekteye uğratma arzusu ile açıklanabilir. Bağımsız bir Ermenistan’ın, Türkiye ile Kafkasya ve Orta

Asya’da bulunan Müslüman öğelerin arasındaki düzenli ve doğrudan ilişkiler için bir tehdit olarak algılanmasından ötürü, şu anda Türklerin bu ırkı sistematik bir şekilde ortadan kaldırma çalışmalarına şahit olmaktayız…”388

Her ne kadar Havza görüşmelerinde Türkler açısından ihtiyaç duyulan yardımlara dair belirli bir gayri resmi mutabakata varılmış olsa da, TBMM’nin açılmasını takiben 26

Nisan 1920’de Mustafa Kemal Paşa Lenin’e bir mektup göndererek resmî ilişkilerin başlatılması talebinde bulunmuştur. Mustafa Kemal Paşa, mektubunda bir yandan Batı emperyalizm ile birlikte mücadele edebilmek amacıyla askerî ve siyasal yardım isteğinde bulunurken, öte yandan da Misak-ı Millî’ye dayalı bağımsızlık politikasının özünü vurgulamıştır.389

388 The Times, Bolshevists And Turks, 10 Haziran 1920.

389 Erhan Büyükakıncı, “ Sovyetler Birliği İle…” s. 123.

168 Moskova ile Ankara arasındaki ulaşım güçlükleri nedeniyle mektup Rusya’nın eline ancak 1 Haziran 1920’de ulaşabilmiştir. Çiçerin, Lenin’den aldığı talimat üzere

Mustafa Kemal Paşa’ya hemen cevap vermiştir. Çiçerin mektubunda diplomatik ilişkilerin hemen kurulmasıni öngörmekte ve Türk mücadelesine duyulan yakınlığını vurgulamaktadır.390 The Times’ın 19 Ağustos tarihli haberinde bu konuya ilişkin bilgiler verilmektedir. Habere göre; 4 Haziran tarihinde Çiçerin, Mustafa Kemal’i diplomatik olarak tanımayı önermiş fakat bunun koşulu olarak da Ermenilerin bağımsızlık arzularına saygı duyulması şartını öne sürmüştür. Ayrıca Türklerin ve Ermenilerin birbirleri ile

çelişen taleplerinde Rus Hükümeti adına arabuluculuk yapmayı da teklif etmiştir. Rus

Hükümeti’nin böyle bir politikayı benimsemesi hâlinde, barışın sürdürülmesi amacıyla belli bölgelere baskı uygulamak kendileri için pek de zor olmayacaktır.391

The Times’ın 10 Mayıs 1920 tarihli haberinde ise, Türkler ile Sovyetler arasında

İtilaf devletlerinin sözde barış şartları aleyhine bir anlaşma metni oluşturulduğu bilgisi verilmektedir. Haberde, Tiflis gazetelerinin yakın zamanda Rusya’nın Sovyet hükümeti ile Mustafa Kemal’in Türk milliyetçisi organizasyonu arasında gerçekleşen bir askeri mukavelenin metnini yayınladığı belirtilmektedir. Habere göre; anlaşma on maddeden oluşmaktadır. Ulusalcılar, (Mustafa Kemal Paşa ve grubu) İtilaf devletlerinin Türk egemenliğini zedeleyen hiçbir şartına bağlılık göstermeyecek, Boğazlar serbest ve

İstanbul bölgesi Türk olacak, Çanakkale ve İstanbul Boğaz’ındaki istihkâmlar yok edilecek ve eğer Türkiye İtilaf güçlerine karşı kendini savunmayı taahhüt ederse, Sovyet

Rusya maddi ve manevi yardımda bulunacaktır. Ek olarak Rusya, Müslüman ülkelerin bağımsızlığını ve kendi geleceklerini tayin etme hakkını (self determinasyon) destekleyecektir. Anlaşmada yer alan Müslüman imzacılar, kendi ülkelerinde Sovyet

390 Ömer Kürkçüoğlu, “Türk- İngiliz İlişkileri…” s. 99.

391 The Times, Coercion Of Armenia, 19 Ağustos 1920.

169 Rusya’da kurulan rejimin aynısını getirecekleri konusunda söz vermişlerdir. Ulusalcı

Türkler, Türkiye’de Sovyet Rusya’ya karşı vatana ihanetle suçlanmış tüm mültecileri iade edecek, Türk güçleri de derhal Musul’da ve Türk-Ermeni hududunda askeri operasyonlara başlayacaklardır. Mevcut anlaşma, Osmanlı hükümeti ve padişah tarafından onaylanacak ve 20 senelik süresi boyunca geçerli olacak, Azerbaycan da taraflardan biri olacaktır. Anlaşma, Sovyet hükümeti tarafından Dışişleri Komiserliği vekilleri Panotsky ve Trotoff; Türkiye tarafından Rıza Şemsettin, Baha Tevfik Hayrullah ve Remzi Bey tarafından imzalanmıştır. Türk tarafı aynı zamanda kendilerini Azerbaycan temsilcileri olarak da tanımlamıştır.392

Görüldüğü üzere, Bolşevikler ve Millî Mücadele Hareketi arasında İtilaf güçlerine karşı işbirliği ve karşılıklı yardımlaşma faaliyetlerine hız verilmiştir. Rusya’dan alınacak yardımın Anadolu’ya ulaşmasını sağlamak için Rusya ile karadan doğrudan doğruya bağlantı kurulması, bunun gerçekleşmesi için de Kafkasya’da işbirliği yapılması gerekmekteydi. Azerbaycan’da Ruslara karşı direnişin sona ermesi için Ankara Hükümeti buradaki nüfuzunu kullanarak Moskova’ya yardımcı olmuştur. Azerbaycan’da Ruslara karşı direnen kuvvetlerin başında İslam Orduları Kumandanı Nuri Paşa bulunuyordu. Bu direnişe son vermek ve Azerbaycan Bolşevik liderleriyle işbirliği yapmak üzere, Doğu

Cephesi Kumandanı Kazım Karabekir, Nuri ve Halil Paşa’ya TBMM’nin de uygun gördüğü bir mektup yolladı. Karabekir, Bolşevizmin İngiliz aleyhtarı yönünün önemini vurgulamış, Kızıl Ordu’ya karşı tek bir kurşun sıkılmamasını istemiştir. Nitekim Halil

Paşa’nın da çabalarıyla Azerbaycan’ın Bolşevikleştirilmesi kolaylaştırılmış, 27-28

Nisan’da Azerbaycan’a giren Kızıl Ordu duruma hâkim olmuştur.393

392 The Times, Soviet Pact With Turks, 10 Mayıs 1920.

393 Ömer Kürkçüoğlu, “Türk- İngiliz İlişkileri…” s. 99/100.

170 The Times’ın 10 Mayıs tarihli haberinde konuya ilişkin olarak bilgiler verildiği görülmektedir. Haberde, Bakü’deki devrimin Sovyet Rusya donanması ve güçleriyle gizli anlaşma içinde olan Türkiye yanlısı İttihat Partisi’nin işi olduğu belirtilmektedir. Son bilgilere göre sakin olduğu belirtilen şehirden Müsavat Partisi’nin üyelerinin kaçmış oldukları, şehirde küçük bir yerel güç ile 6000 kişilik bir Rus Kızıl Ordu birliğinin bulunduğu, Azerbaycan ordusunun büyük bir çoğunluğunun güneyde Ermenilerle savaşmakta olduğu belirtilmektedir. Dağıstan’dakileri Türk-Sovyet davasına çekilmesi görevinde başarısız olan Nuri Paşa’nın, Bakü’ye geri döndüğü ve Nerimanov’un başkanlık ettiği Bakü Sovyet Hükümetini destekleyeceğine inanıldığı bu durumda Küçük

Talat (Muşkara), iki Haliller (Halil Kut ve Halil Bey) ve diğer Türk maceracıların bu davaya destek vermesinin olası görüldüğü aktarılmaktadır. Haberde ayrıca, devrim gerçekleşirken küçük bir donanma görevinde olan askerleri de içeren 20 İngilizin Bakü’de olduğu, bu şahısların iyi muamele gördükleri fakat gözetim altında tutuldukları,

Transkafkasya’daki söylentilerine göre; Malta’da gözaltına alınan Türk İttihatçıları serbest bırakılana dek rehine olarak tutulacakları belirtilmektedir. Haberde, Erivan

Ermeni Cumhuriyeti’nin durumunun Moskova’yla ve Sovyetlerle birleşmediği takdirde

çok tehlikeli olabileceği, Bakü devriminin Zenzegur bölgesindeki düşmanlığın bitirilmesi için Ermeni ve Tatar temsilcilerin Tiflis’te buluştuğu sırada gerçekleştiği aktarılmaktadır.

Devrimin ardından Bakü Sovyet Hükümeti ile Güney Rusya Sovyet Hükümeti tarafından Ermenistan Cumhuriyeti’nin Şuşa ve Zengezur bölgelerini derhal boşaltmasını bildiren iki ültimatonunun verildiği belirtilmektedir. Şu anda Ermenistan ve Azerbaycan arasında resmî bir savaş durumunun bulunduğu ve yakın zamanda gülünç bir meblağ karşılığında Hazar Denizi’nde teslim olmuş Denikin filosunun büyük miktarlarda tüfek mühimmatı da dâhil olmak üzere bütün mühimmatını satın alan Azerbaycan’ın savaşa daha hazır olan taraf olduğu söylenmektedir. Bu şartlar altında Türk sınırındaki Kars ve

171 Ardahan’a Kazım Karabekir’in güçleri tarafından kısa süre içerisinde bir saldırı yapılmasının olası gözüktüğü ve son gelişmelere göre, Ermenileri barış teklifleriyle kandıran Moskova Sovyeti’nin şimdi onları İslamcı entrikalara sahip Türkler’in ve

Tatarlar’ın merhametine bırakmasının mümkün olduğundan bahsedilmektedir.

Sovyetlerin içindeki enternasyonalist kanat için Ermenilerin güçlü milliyetçiliğinin

şüphesiz tiksindirici olduğu, Orta Doğu’da Büyük Britanya aleyhine çalışan (ve başvurduğu yöntemler ile Asya’daki eski Çarcı ve modern Bolşevik politikaları arasında pek fark bırakmayan) Bravin394 tarzındaki milliyetçi Ruslar içinse, bağımsız bir

Ermenistan’ın bir engel olduğu, bu nedenle önümüzdeki aylarda Moskova, Bakü ve

Ankara himayesinde bu mutsuz ırkın yok edilmesi konusunda seferberliğin yenilenmesine tanıklık edilebileceği ve Transkafkasya’nın erkenden terk edilmesinin

(İngiltere’nin çekilmesi) sonuçlarının ağır olabileceği belirtilmektedir.395

Bolşeviklerin Millî Mücadele Hareketi ile ilişkilerini geliştirebilmek ve ideolojilerini

Anadolu’ya yayabilmek için bir dizi çaba içine girdikleri görülmektedir.

Bu bağlamda Bolşevikler tarafından Eylül 1920 ayı içerisinde Bakü'de Türkiye'yi yakından ilgilendiren iki kongre yapılmıştır. Kongrelerden ilki, 1-8 Eylül tarihleri arasında toplanan "Doğu Halkları’nın Birinci Kongresi", ikincisi ise 10-15 Eylül tarihleri arasında toplanan "Türkiye Komünist Teşkilatları’nın 1. Kongresi”dir. Sovyetlerin

Türkiye'ye yönelik siyasî yaklaşımlarının bir ürünü olan bu kongreler, Türkiye'yi Sovyet rejimine yakınlaştırmak için planlanmıştır. O dönemin siyasî şartları altında Ankara

Hükümeti, kongreye oldukça önem vermiştir. Öyle ki, Sovyetlere karşı belirlenecek olan

394 18 Ocak 1920 yılında Lenin tarafından İran’a gönderilen Sovyet Temsilci. Süleyman Erkan, “ İran’a

Yabancı Ülke Müdahaleleri (1907-1921),” Akademik Ortadoğu Dergisi, C. 5, S. 1, s. 110.

395 The Times, Soviet Pact With Turks, 10 Mayıs 1920.

172 politika, Bakü Kongresi sonuçlarına ve Bolşevikler hakkında alınacak doğru bilgilere göre belirlenecektir Ankara Hükümeti, öncelikle Sovyetlerin Türkiye'ye yardım konusunda komünizm şartını ileri sürüp sürmeyeceklerini öğrenmek istemiştir.

Kongreden sonra, gerek TBMM Hükümeti’nin gözlemcisi olarak kongrede bulunan

İbrahim Tali Bey'in gerekse kongreye Erzurum ve Trabzon'dan katılan bazı delegelerin verdikleri raporlar değerlendirildiğinde Bakü Kongresi'nde, devletlere karşı verdiği mücadelesinde Türk Milli Hareketi'ne komünizm idaresini kabul etmesi şartına bağlı olmaksızın yardım edilmesinin kararlaştırıldığı görülmekle birlikte Sovyetlerin asıl düşünceleri öğrenildikten sonra, TBMM Hükümeti'nin gerek Sovyet Rusya gerekse

Komünizm rejimine ve Türkiye'deki Komünist hareketlere karşı uygulayacağı siyasî yaklaşımlarının tavrı netleşmeye başlamıştır.396

Eylül ayı içerisinde düzenlenen bu kongrelere ilişkin The Times’ın 29 Ekim tarihli haberi şöyledir:

“ Bakü Konferansı’nda Bolşevik temsilcilerin aşırı dürüstlüğü, Anadolu’da iyi sonuçlar getirmemiştir ve son zamanlarda Izvestia397’dan daha Bolşevik bir tutumu olan

Trabzon gazeteleri, politikalarını tamamıyla değiştirmişlerdir ve Bolşeviklerin, İslam’a,

396 Tolga Başak, “ Cevat Dursunoğlu’nun Bakü Macerası Hakkında Değerlendirmeler, Komünistlik

Yönünde İthamlar Ve 27 Yıl Sonra Karşılıklı Bazı Mektuplar,” Atatürk Dergisi, S. 4, 2010, s. 237/ 238/

242 /247.

397 İzvestia, 1917 yılında Rusya’da kurulmuş olan toplum, politika ve ekonomi k haberleri içeren bir günlük gazetedir. Mariam Mindibaeva,” Söylem Analizi Çerçevesinde Rus Gazeteleri

“Komsomolskaya Pravada” Ve “Izvestiya”nın 2008 Yılındaki Rus- Gürcü Savaşına Yaklaşımı,”

Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Gazetecilik Ana Bilimdali Genel Gazetecilik Bilim Dalı,

Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2008, s.28.

173 Halifeye ve Türk Milliyetçiliğine karşı tutumunu ciddi anlamda eleştirmektedir. Ankara gazetelerinden birinin yakın zamanda, Moskova, Türk halkına dinî ve politik inançlarından vazgeçmesi yönünde “dar görüşlü bir kuramcılık” empoze ettiği ettiğinden

İtilaf devletlerinin Türklerin Sevr Antlaşmasını büyük oranda değiştirmeye razı olmaları halinde, milliyetçi Türklerin Bolşeviklerle yaptıkları ittifakın bozulabileceğini belirten bir makale yayınlamasına izin verilmiştir. Milliyetçi basında gerçekleşen bu tutum değişikliğini yirmibeş milliyetçi delegenin Bakü’daki Doğulu Komünistler Kongresi’nden dönmesi ile ilişkilendirmemek mümkün değildir.”398

Ulusçu ve dost bir Türkiye’nin, Sovyetlerin güney sınırını koruması; Sovyet Rusya ile İtilaf devletleri arasında tampon bölge oluşturması; Sovyet saygınlığının, İslam

ülkelerine yayılmasına yardımcı olması ve Sovyet işgalindeki ülkelerde yaşayan

Türklerin milliyetçi duygularını kontrol altına alması olasılığı, Bolşevik liderlerce

önemsenmiş,399nitekim Sovyet yönetimi Milli Mücadele Hareketi’ne mümkün olduğunca ilgi, destek ve yardımda bulunmuştur. Ancak Türkler için Sovyetlerle ilişkilerde

“komünizm” kavramı ilişkilerin sınırlarını belirlemede daima dikkat edilmesi gereken

önemli bir unsur olmuştu. Örneğin; Mustafa Kemal Paşa, BolşevikIerin desteğini kazanıp

İngiltere, Fransa ve Yunanlılara karşı mücadele ederken, kendi bilgisi ve kontrolü dışında hiçbir kişi veya derneğin Bolşeviklerle ilişki kurmalarına kesinlikle izin vermedi.400

Fakat Bolşeviklik kavramı, Mustafa Kemal önderliğindeki Milli Mücadele Hareketini karalamak isteyenler tarafından karşı bir silah olarak kullanılmıştır. Bilhassa İstanbul

398 The Times, Armenians Holding Their Own, 29 Ekim 1920.

399 Salâhi Sonyel, “ Mustafa Kemal (Atatürk) Ve….”s. 890.

400 Alaattin Uca,” Atatürk Ve Komünizm”, Atatütk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü

Dergisi, S. 15, Erzurum, 2000, s. 329.

174 Hükümeti'nin başında bulunan Damat Ferit Paşa, Bolşeviklerin gruplar halinde Osmanlı kıyılarına geçerek Samsun ve Trabzon yoluyla Anadolu'ya girdiklerini ve böylece ülke içinde Bolşevizmin yayıldığını dönemin Trabzon Valisi’ne bildirerek Anadolu’da böyle bir tehlike olduğu izlenimi vermeye çalışmıştır. İstanbul Hükümeti ayrıca İslam Dini'nin,

Bolşevikliğin aleyhinde olduğunu belirten fetvalar da öne sürmüştür.401 Konuya ilişkin

The Times’ın 13 Aralık tarihli haberinde, Ankara Hükümeti ile Sovyetler arasında açık bir sorunun ortaya çıktığından ve bu durumun İstanbul Hükümeti eliyle gerçekleştirildiğinden söz edilmektedir.402

Yeni bir devletin kurulmakta olduğu bir süreçte Mustafa Kemal’in ilk diplomatik ilişkilerini Sovyetlerle kurması bir tercihten öte bir mecburiyet olarak görülmektedir.

Türk topraklarını işgal eden İtilaf devletlerinin aynı zamanda Sovyetler için de tehlike arz etmesi, ortak düşmana karşı verilen mücadelede destek ve yardımlaşmayı beraberinde getirmesi olağandır. Bu açıdan Millî Mücadele Hareketi ve Sovyet Rusya arasında kurulan münasebetler dönemin sosyal, ekonomik, politik şartlarının bir zorunluluğu biçimde tanımlanabilir.

B. Ermeniler Ve Bolşevikler

1918 yılında Ermenistan, bir cumhuriyet olarak kurulduğunda sağcı ve milliyetçi ideolojiyi savunan, daha çok çiftçi ve işçilerden oluşmuş Taşnakların, dolayısıyla Taşnak

Partisi’nin yönetimindeydi. Amaçları Doğu Ermenistan’ı, Batı Ermenistan olarak atfettikleri Vilayât-ı Sitte ve Elviye-i Selâse ile birleştirmek isteyen Taşnaklar, ideallerini gerçekleştirmek üzere ABD ve İngiltere’ye çok güvenmişlerdi. Ancak İngilizlerin

401 Alaattin Uca,” Atatürk Ve Komünizm”….s. 326.

402 The Times, Turks Protect Property, 13 Aralık 1920.

175 Kafkasya’dan bütünüyle çekilmesiyle Ermenilerin İngiltere’ye duyduğu güven yerini umutsuzluğa bıraktı. 1920 yılının başlarında Bolşevik Kızılların, emperyalistlerin

Beyazlarına üstün gelmeye başlamasıyla Taşnaklar, ikili oynamaktan geri durmadılar.403

Diğer yandan Çarlık Rusyası ile başlayan Bolşevik İhtilali ve sonrasında Geçici

Hükümet ile devam eden süre zarfında Doğu Anadolu'yu ele geçirme siyasetine bağlı olarak Ruslar, bilhassa Ermeni koruyuculuğunu kendi üzerlerine aldılar.404 Türklere karşı

İngilizlerin desteğini sağlayamayan Ermenilerin bu kez de ABD’nin yerini almaya çalışan

Sovyet Rusya ile hareket etmeye başladığı görülmektedir.

Bu bağlamda The Times’ın 10 Mayıs tarihli haberinde Ermeniler ve Bolşevikler arasında görüşmelerin yapıldığına dair haberlere yer verilmektedir. Haberde Sovyet

Dışişleri Yardımcı Komiseri Karahan’ın Erivan’daki Ermeni Hükümetine; Sovyet

Rusya’ya karşı herhangi bir düşmanca davranıştan kaçınmaları, iki ülke arasındaki ticarî ve diplomatik ilişkilerin derhal yenilenmesi, Ermenistan’da yakın zamanda tutuklanan

Ermeni komünistlerin serbest bırakılmasını önerdiği bilgisi yer almaktadır. Haberde ayrıca Rus Gönüllü Ordusu’ndan kaçanlara Ermenistan’ın kucak açmaması halinde

Moskova Hükümeti’nin Erivan Cumhuriyeti’ne Rus Devlet Hazinesi’nden kendine düşen payı vermeyi taahhüt ettiği bildirilmektedir. The Times, Bolşeviklerin teklifinin farklı bir biçiminin 5 Mayıs’ta İstanbul muhabiri tarafından aktarıldığını, bu teklife göre ise;

Ermenistan’ın dış politikası üzerinde Sovyet kontrolünü kabul etmesine karşılık

Sovyetlerin Ermenistan’ın bağımsızlığını elde etmesi için silah yardımında bulunacağı,

403 Hasan Demirci,“Ermenistan’ın Bolşevikleşmesi Sürecinde Türk Ermeni İlişkilerine Bir Bakış (1920-

1921),” Ermeni Araştırmaları, S. 51, 2015, s. 306.

404 Enis Şahin, “ Bolşevik Hümüte’nin Ermeni Siyaseti Ve ‘Türk…” s. 32.

176 İtilaf devletlerinin Ermenistan’a vermek istediği mülkî imtiyazların aynını sağlayacağı belirtilmektedir.405

Devrimlerini kalıcı kılmak adına Rus olmayan halkların desteğine ihtiyaç duyan

Bolşeviklerin Ermenilerle yakınlık kurma teşebbüsleri, The Times’ın 19 Mayıs tarihli haberinde yer almaktadır. Dönemin Ermeni gazetesi olan Jagadamard kaynaklı haberde,

Sovyet Hükümeti’nin, Ermenistan’ın bağımsızlığının tanınması ile ilgili diplomatik ilişkiler başlatma talebinde bulunduğu belirtilmektedir. Ermeni Hükümeti’nin, iki devlet arasında siyasî ve ekonomik ilişkilerin başlatılması ile ilgili müzakereler yapmak üzere delegeler atadığı, egemenlik hakları ve siyasi bağımsızlığa ilişkin Ermeni halkının

özgürlüğü hususunda ısrarcı olmaları istenen delegelerin Sovyet Rusya sınırını aştıkları bildirilmektedir. The Times’ın Jagadamard’dan bildirdiği haberlere göre; Ermeni

Cumhuriyeti’nin, İtilaf devletleri ve Amerika’dan, Oltu (Erzurum) yakınlarında yoğunlaşmakta olan Türk Milliyetçilerine karşı malzeme yardımı için acil talepte bulunduğu, Türk tehdidinden ötürü Erivan’da fiilî hazırlıklar yapılmaya başlandığı ve savaş ihaneti, vurgunculuk ile baş etmek için olağanüstü komisyonlar kurulduğu belirtilmektedir.406

The Times’ın 10 Mayıs tarihli haberinde ipuçlarını verdiği görüşme, 30 Mayıs

1920’de Ermeni Taşnak Heyeti temsilcisi Shant ile Bolşevik yetkili Karahan arasında gerçekleşmiştir. Ermeni temsilci Shant, Karahan’dan Batılı devletlerin “Büyük

Ermenistan” için yaptıklarından vazgeçmeleri karşılığında Kemalistler nezdinde Van ve

Bitlis vilayetlerini Ermenistan’a katması yönünde ısrar etmelerini şart olarak sunmuş,

405 The Times, Soviet Pact With Turks, 10 Mayıs 1920

406 The Times, Soviet Offers To Armenian, 19 Mayıs 1920.

177 ayrıca Kafkaslara sığınmış 300.000 Anadolu Ermeni’sinin yerleştirilmesi için toprak talep etmiştir.407

Shant ve Karahan arasında gerçekleşen görüşmenin ardından iki taraf arasında bir anlaşmaya varıldığına dair haberler, The Times’ın 13 Temmuz tarihli sayfalarında yer almaktadır. Habere göre; Ermeni Cumhuriyeti ve Sovyet Hükümeti arasında, 1 Temmuz tarihinde detayları henüz bilinmeyen bir antlaşmanın imzalandığı bildirilmektedir.

Haberde, Güney Kafkasya gazetelerinden edinilen bilgilere göre; Bakü Sovyet

Cumhuriyeti Tatar birliklerinin, Şuşa ve Gerus bölgelerinden (Ermenistan ve Azerbaycan sınırları) çekildiği, yerlerini sözde Bakü Cumhuriyeti’ne ait olmalarına rağmen Rus liderlerin emrinde olan Rus birliklerinin aldığı belirtilmektedir. Haberde ayrıca gıpta edilen Zengezur bölgesinin, Güney Kafkasya’daki Sovyet Cumhuriyetini temsil eden

Bolşevik Komiser Orjanidze tarafından Ermeni Cumhuriyeti’ne devredildiği söylenmektedir.408

Ermenileri memnun eden bu gelişmenin ardından Bolşeviklerin Kafkasya politikasına bağlı olarak Ermenilerle ilişkileri gerilmiştir. Zira Nisan-Aralık 1920’de

Kafkasya’yı Bolşevikleştirme emrini alan Kızıl Ordu, 28 Nisan 1920’de Bakü’ye girmiş, ertesi gün Taşnak Ermeni Hükümeti’ne, Karabağ ve Zengezur’u terketmeleri, kendi gerçek sınırlarına çekilmeleri ve halklar arası boğazlaşmanın durdurulması emri verilmiştir.409 Ermeniler ve Bolşevikler arasındaki gerginlikler The Times’ın 28 Temmuz tarihli haberinde yer almaktadır. Haberde, Bolşeviklerin Ermenilerle araları iyi değildir,

407 Hasan Demirci,“Ermenistan’ın Bolşevikleşmesi…”s. 313/314.

408 The Times, Armenian Treaty With Bolshevist, 13 Temmuz 1920.

409 Beşir Mustafayev, “ Sovyetler Döneminde Rusya’nın Dağlık Karabağ Politikası,” Karadeniz

Araştırmaları Dergisi, S. 39, 2013, s. 56.

178 Ermeni protestolarına rağmen Rus birlikleri, Şuşa ve Gerus’u (Erivan’ın doğusu) ve esasen Karabağ’da tarafsız olan bölgeyi (burası daha güneye doğrudur) işgal etmiştir.

Moskova müzakereleri askıda kalmış gibi görünmekte ve Bolşeviklerin Türk milliyetçileri ile ortak bir sınır istemeleri koşuluyla M.Çiçerin, Nahçivan bölgesinden feragat etmeyi kabul etmektedir.410 İki taraf arasındaki ilişki trafiğinin Sovyet Rusya

Dışişleri Komiseri Çiçerin’in Ermenistan Dışişleri Bakanı Ohancanyan’a gönderdiği bir mektupla devam ettiği görülmektedir. Çiçerin, Ohancanyan’a gönderdiği yazıda, Sovyet

Rusya’nın Ankara ile kurmak istediği dostluk ilişkilerinin başlıca gâyelerinden birinin

Anadolu’da Ermeni halkı için yeterli toprak sağlamak olduğunu ve Sovyet temsilcisi

Legrand’ın bu konuda Ermeni yetkililerle görüşmek üzere Erivan’a gönderileceğini bildirmiştir.

Ohancanyan, Çiçerin’e verdiği yanıtta, Türk ulusal yönetiminin, Ermenilere Brest

Litovsk Antlaşması kapsamında Oltu’dan çekilmelerini istediğini, Rusların düşmanlığını kazanmak istemediği için bir Ermeni kurulunu görüşmeler için yollayacağını bildirdi.

Ruslarla bir anlaşmaya varamayan Ermeni yönetimi; Moskova’dan ayrılmadan önce

Bekir Sami Bey başkanlığındaki Türk heyetiyle görüşerek iki ülke arasındaki sorunların giderilmesi için çalışılmasını önermiş, ancak kuruldaki üyelerden birinin itirazı üzerine görüşmeden bir bir sonuç alınamamıştı. Ermenilerin bu uzlaşmaz tutumlarının bir nedeni de Batılı dostlarını gücendirmemek istemeleriydi. Zira Temmuz ayında İngiltere’den silah temin eden Ermeniler, Türklerin askerî gücünü küçümsüyor onları kolayca yenebileceklerini sanıyorlardı.411 Konuya ilişkin olarak The Times’ın 28 Temmuz tarihli

410 The Times, Red’s Bridge Middle East, 28 Temmuz 1920

411 Salahi Sonyel, “Mustafa Kemal (Atatürk)….”, s. 930/931.

179 haberinde Nahçıvan’daki çatışmalarda Ermenilerin büyük oranda mühimmat yardımı almalarından ötürü oldukça başarılı oldukları bilgisi bulunmaktadır.412

Moskova’ya giden Ermeni Kurulu’nun Ruslarla olan münasebetlerine ilişkin ayrıntılar, The Times’ın 7 Ağustos tarihli haberinde yer almaktadır. Haberde şöyle denilmektedir:

“Erivan’dan doğrudan alınan bilgilere göre, Merkezî Sovyet Hükümeti ve

Moskova’daki Ermeni Barış Delegasyonu arasında devam eden müzakereler, Ermenistan sınırlarında devam etmekte olan askerî operasyonlardan ötürü durma noktasına gelmiştir. Raporda, belli bir politikayı tam olarak benimsemeden evvel, Sovyet Rusya’nın,

(Nahçivan’ın doğu bölgesi olan) Zengezur’daki tüm dağ geçitlerini işgal ederek, Ermeni

Hükümeti’ni bir emrivâki ile karşısına almaktan çekindiği ve bunun Sovyet Hükümetini,

Nahçivan, (her ikisi de Nahçivan’ın batısında bulunan) Beyazıt ve Maku’da bulunan Türk ve Tatar birlikleri ile temas haline getireceği belirtilmektedir….. 17 Temmuz tarihli

Not’ta, Moskova’da bulunan Ermeni Barış Delegasyonu, Sovyet Hükümeti’ni,

Ermenistan’ın Rusya’ya karşı savaş açmak hususunda hem isteksiz olduğu hem de buna muktedir olmadığı hususunda bilgilendirmiştir. Ancak Rusya, kendi birliklerini Türk ve

Tatar birliklerle bir araya getirerek, Ermenileri yıldırmak için sınırlarda bir gösteri düzenlerse, Sovyet Hükümeti, birçok defa Rusya tarafından da tanınmış olan bağımsızlıklarını savunmak adına Ermenilerin ellerinden geleni ardına koymayacağından emin olabilir..” 413

412 The Times, Red’s Bridge Middle East, 28 Temmuz 1920

413 The Times, Sovıet Desıng Aganist Armenia, 7 Ağustos,

180 Rusların Nahçıvan, Zengezur, Karabağ bölgelerini işgal etmeleri karşısında

Ermenilerin gelişmeleri nasıl yorumladığı, The Times’ın 10 Ağustos tarihli haberinde verilmektedir. Haberde, tartışmalı Karabağ ve Zengezur bölgelerinde durumun belirsiz olduğunun altı çizilmekte ve Rus Dışişleri Vekili Çiçerin’in Ermeni Hükümeti’ne, Sovyet birliklerinin bu bölgeleri kısmî olarak işgal etmesinin nedenini bildiren bir telgraf yolladığı belirtilmektedir. Telgrafta, Moskova’nın amacının; siyasî geleceklerinin kesin olarak çözüme kavuşturulmasını bekleyen Ermeniler ve Tatarlar arasında çatışmaların engellenmesi olduğu bildirilmektedir. Ancak bu mesajın Ermenilerin endişelerini hafifletmeye yetmediği, Ermeni Başbakanı’nın Ermeni barış delegelerini Moskova’dan

çağırdıktan sonra Erivan Parlamentosu’nda, Moskova ve Ankara arasında devam eden entrikalardan bihaber olmadığını belirttiği bir konuşma yaptığı belirtilmektedir. Haberde,

Ermenilerin Ruslarla barış içinde yaşamak istedikleri fakat Bolşeviklerin, Erivan

Cumhuriyetini Bolşevik orduları için bir geçit yapma çabasının, Bolşevikler ve Türkler

“yeni katliamlar” gerçekleştirecek olsalar dahi, direnişle karşılanacağı belirtilmektedir.414

Ermeni ve Rus ilişkilerinde gerginliğin tırmandığı kertede Sovyet Rusya, diplomatik bir hamle yaparak süreci normalleştirmeye çalışmıştır. Ermenileri Karabağ ve

Zengezur’dan çıkaran Bolşevikler, 10 Ağustos’ta Tiflis’te Ermeni temsilciler

A.Camaliyan ve A.Babaliyan ile bir anlaşma imzalayarak Türkiye ve Sovyet

Azerbaycan’ı arasındaki Culfa’dan Şahtahtı’ya kadar uzanan demiryolunu Ermenilere bırakmıştır. Tiflis anlaşması, Türkiye’yi epeyce gücendirmiştir çünkü, bu anlaşmayla,

Türklere ulaşacak olan yardım yolunun tıkanması ve askerî yardımda bulunulması umudu tamamen ortadan kaldırılmakta idi. İngilizler de bu anlaşmadan memnun olmamışlardı zira İngiltere, Ermenileri Rusların Nahçıvan’ı işgalini kabullenmiş olarak görüyor ve

414 The Times, Armeians Occupy Nakhıtchevan, 10 Ağustos 1920.

181 kendilerine ihanet edildiğini düşünüyor, o sıralarda İngiltere’den çok sayıda silah almış olan Ermenilerin bu davranışı İngilizler tarafından lanetleniyordu.415

Ermenilerin bu gelişmelere ilişkin düşünceleri 19 Ağustos tarihli The Times haberinde yer almaktadır. Haberde, Rusya ile ön bir barış antlaşması imzalandığının doğruluğu teyit edilmekle birlikte öne sürülen şartların var olan tehlikeleri azaltmış gibi durmadığı belirtilmektedir. Habere göre; Ermeniler, Erivan’ın doğusunda bulunan bölgelerin – Nahçivan, Karabağ ve Zengezur- Rusya tarafından askerî olarak işgal edilmesini kabul etmek zorunda kalmıştır. Bu durum Sovyet birliklerinin, Türklerin

Erzurum’dan itibaren Ermenistan’ı işgal etme planı ile ilgili dedikoduların olduğu bir sırada Millî Mücadele Hareketi ile batıda doğrudan temas haline geçmesini sağlamaktadır. Haberde ayrıca, Ermenistan’ın denize doğrudan çıkışı olmamasından dolayı içerisinde bulunduğu zorluk vurgulanmakta ve tek bir silaha bile muhtaç durumda olduğu anlatılmaktadır.416

Bolşeviklerden de daha çok destek bekleyen Ermeniler, Ermenistan Sosyal

Demokrat Partisi aracılığıyla bir dilekçe yazarak Avrupa ve Amerika’da bulunan Sosyal

Demokratlara iletmişlerdir. Dilekçede, Moskova Hükümeti’nin eylemleri ve politikası protesto edilmektedir.417 Bu gelişmeler üzerine Erivan’da bulunan Sovyet Rusya elçisi,

Sovyet Hükümeti’nin, Milliyetçi Türklerin Ermenistan’ı işgal etmesiyle ilgili olarak hiçbir şey yapmayı düşünmediğini çünkü İtilaf Devletleri’nin, Ermeni Cumhuriyeti’nin

415 Salahi Sonyel, “Mustafa Kemal (Atatürk)….”, s. 931/932.

416 The Times, Coercion Of Armenia, 19 Ağustos 1920.

417 The Times, Armenians Attacked, 2 Ekim 1920.

182 sınırlarını koruma garantisini üstlendikleri hususunda Ermeni Hükümetini bilgilendirmiştir.418

Rusların Ermenistan’ın sınır güvenliği ile ilgili sorumluluktan kaçmasına ek olarak Ekim (1920) itibarıyla Ermenistan’ın geleceği hakkında İtilaf Devletleri’nin,

Milletler Cemiyeti Konseyi’nde aldığı karar, Ermenistan’ın geleceği açısından önem arz etmekteydi. Konuya ilişkin The Times’ın 22 Ekim tarihli haberi şöyledir:

“ Bu sabahki görüşmede, Milletler Cemiyeti Konseyi, gelecek hafta Cenova’da gerçekleştirilecek olan Milletler Cemiyeti Kurulu toplantısında, Ermenistan üzerinde manda olmayı kabul edecek bir devlet bulunacağı umuduyla, Ermeni sorununa daha fazla vakit ayırmamaya karar vermiştir.” 419

The Times gazetesi, Milletler Cemiyeti Konseyi kararından aylar önce İtilaf

Devletleri’nin Ermenilere Sovyet Rusya’ya karşı yardım etmesi gerektiği hususunda haberler yaptığı görülmektedir. Gazetenin âdeti olduğu üzere “Ermenilere Yardım” temalı haberleri, Ermeniler üzerinde gelişebilecek muhtemel bir Bolşevik tehlikesi konusunda da yapmış olduğu açık bir şekilde anlaşılmaktadır. Bu bağlamda The Times’ın

10 Nisan tarihli haberi örnek gösterilebilir. Haber ayrıca İngiltere’nin Ermenilere yardım etmede bilhassa takındığı tavrı yansıtması açısından önemlidir. Sözkonusu haber

şöyledir:

418 The Times, Soviet Reply To Armenia, 19 Ekim 1920.

419 The Times, Kemal’s Aim In Armenian, 22 Ekim 1920.

183 “Ermeni basını; İngiliz Başbakanı’nın Erivan’daki Ermeni Cumhuriyeti’ne, başkalarından yardım beklemek yerine kendi kendine yardım etmesi konusunda verdiği tavsiyeyi kabul etmiştir, ancak Cumhuriyet Hükümeti’nin Batılı güçlerden sıklıkla gereken mühimmat ve ikmâl maddelerini (bunlar olmadan hayatta kalması sorunludur) vermesini talep ettiğine de dikkat çekmiştir. Diplomatik olarak ilk mühimmat talebinin

İngiliz askerî otoriteleri tarafından Halil Bey önderliğindeki Türk-Tatar güçlerin Aras vadisinde birkaç bin kişiyi katletmesine kadar sağlanmadığına, Erivan’dan iki günden az bir yürüme mesafesine ulaştırıldığına ve General Denikin tarafından Cumhuriyete cephane tedarik edilmesi ve Rus-Ermeni subaylar ve askerlerden oluşan bir askerî birliğin gönderilmesi konusunda edilen müteakip talebin de aynı otoriteler tarafından veto edildiğine dikkat çekmekten kaçınmıştır. ….. Yakın Doğu’da yükümlülük almaktan

İngiliz askeriyesinin hoşlanmaması ve genelde dost unsurların terk edilmesi ile neticelenen bir uygulama olan tüm taraflara tarafsız davranma politikasının yeğlenmesi, bu tür tekliflere karşı ihtiyatlı politika izlenmesini açıklamaktadır. Fakat şimdi Bay Lloyd

George, Erivan Cumhuriyetine kesin bir teklifte bulunduğu için, zaman kaybetmeden

Türk Milliyetçiliği ve Bolşevikler arasındaki "zayıf siperi" (Ermenistan)güçlendirmek için tedbirlerin alınacağı umulmaktadır. Aksi takdirde, Transkafkasya'dan gelen haberler doğruysa, Erivan Cumhuriyeti yakında Türklerin, Tatarların ve Bolşeviklerin elinde yıkılma riskine girmeyi veya Bolşevik bir himayeyi kabul etmeyi seçmeye mecbur kalabilir.” 420

Ermenilerle artık daha fazla ilgilenmeyi mâkul bulmayan İtilaf Devletleri’nin

Ermenistan’ın geleceği ile ilgili kayıtsızlığı, Kafkas coğrafyasındaki Ermenilerin

Bolşevik Ruslara tâbi olmalarını hızlandırmıştır. Sovyet Rusya’nın, Kasım ayı (1920) itibariyla Kafkasya’da Bolşevizmi yayma politikaları tamamen açığa çıkmış, Aralık ayı

420 The Times, Armenian Need Of Munitions, 10 Nisan 1920.

184 başlarında ise Ermenistan’da Varazyan tarafından kurulan hükümet Bolşeviklerin baskısı ile istifa etmiştir. Bundan sonra Ermenistan'da Bolşevik faaliyetler şiddetli etkisini göstermeye başlayacak ve iktidar Bolşeviklerin eline geçecektir.421

Diğer yandan nisan ayınında (1920) Bakü’nün Sovyet Rusya tarafından işgal edilmesi,422Haziranda (1920) Amerika Senatosu’nun Ermenistan’ın manda yönetimini reddetmesinden sonra Temmuzda (1920) İngiltere’nin Batum’u boşaltmasıyla Anadolu kuvvetleri, Ermenilere karşı uzun süredir beklettiği askerî harekâta başlama kararı almıştır. 423

C. Ermeni İşgaline Karşı Türk Direnişi

Doğu’ya yapılacak askerî faaliyetler, 1920 yılı ortalarından itibaren Mustafa

Kemal’in gündemindeydi. İstanbul’un işgal edildiği gün Mustafa Kemal, Kazım

Karabekir’e bir telgraf çekerek doğuya yapılacak muhtemel bir taaruz hakkındaki görüşünü sormuş, Kazım Karabekir’den vaziyetin uygun olmadığı yanıtını almıştır..

Kazım Karabekir tarafından 28 Martta çekilen şifreli başka bir telgrafta harekâtın 15

Nisan’dan evvel yapılması gerekliliği bildirilmiş, Mustafa Kemal cevaben hazırlıklara devam edilmesini, harekât izninin Ankara’dan verileceğini belirtmiştir. Zira Mustafa

Kemal, Sovyet Rusya ile ilişkilerin Ankara lehine bir zemine oturtulmasına kadar harekâtın geciktirilmesi taraftarıydı. 6 Mayıs 1920’de Kazım Karabekir’e yaptığı açıklamada, “Bolşeviklerle şerait-i mütarekemiz az çok tebellür etmeden ve hudud-ı

421 İskender Yılmaz, “Ermenistan’ın Bolşevikleşmesi”, Atatürk Üniversitesi Türkiyât Araştırmaları

Dergisi, S.14, Erzurum, 2000, s. 303/304/305.

422 İskender Yılmaz, “Ermenistan’ın ..”, s. 303.

423 Ömer Kürkçüoğlu, “Türk- İngiliz İlişkileri…” s. 103.

185 esasiyemiz tespit ve bize temin edecekleri maddi muavenet tayin edilmeden girişilecek harekâttan olumsuz etkilenebileceğimizi” belirtiyordu.424

Nitekim Sovyet Dışişleri Komiseri Çiçerin Mustafa Kemal'e gönderdiği mektubunda Ermenilerle Türkiye arasında arabuluculuk yapmayı teklif ediyordu. Ancak durum göstermişti ki, böyle devam ettikçe ne Ermeni saldırıları kesilecek, ne de

Sovyetlerle Türkiye arasında bir anlaşmaya varılabilecekti. Büyük Millet Meclisi 7

Temmuz'da gönderdiği bir nota ile Ermenilerin Oltu ilinden çekilmelerini istemiş, onlar ise Oltu'nun bir Ermeni ili olduğunu belirterek çekilmemişlerdi.425 The Times’ın Temmuz ayı haberlerinde Erzurum’daki gelişmelere dair bilgiler bulunmaktadır. 21 Temmuz tarihli haberde; Londra’da bulunan Ermeni Ofisi’nin, Erzurum’un kuzey doğusunda bulunan Oltu ilçesinin birkaç gün evvel, Ermeni ordusu tarafından ele geçirildiği, Türk düzensiz askerlerinden oluşan Kazım Karabekir’in öncülüğündeki “düşman birliklerinin”

Ermeni Cumhuriyeti için sürekli bir tehdit oluşturdukları ve bu Türk birliğinin büyük bir bozgunla Erzurum’dan püskürtüldüğü belirtilmektedir. Haberde ayrıca, Erzurum’da bulunan Türk birliklerinin, toplamda 6.000 birlikten426 oluştuğu, bu birliklerin donanımlarının iyi olmadığı ve iyi desteklenmediği bildirilmektedir.427 Söz konusu haberde, The Times’ın okuyucuya yanlış bilgi verdiği görülmektedir. Haber göre;

“Kazım Karabekir’in kendi egosunu önemsediği ve son zamanlarda, Yunan ordusunun saldırısını karşılamak için kendisinden birliklerini batıya doğru çekmesini isteyen

424 Gülay Sarıçoban, “Kazım Karabekir’in Askerî Ve Siyasî Biyografisi,” Atatürk Üniversitesi Sosyal

Bilimler Enstitüsü Dergisi, 21:1, 2017,s. 149/150.

425 Cemal Avcı,” Millî Mücadele Döneminde Türk- Ermeni Ve Gürcü İlişkileri,” Ankara Üniversitesi

Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, C.4, S. 13, 1994, Ankara, s.3.

426 Orijinal metinde “troops” şeklinde verilmiştir. 427 The Times, Armenians Defeat Turks, 21 Temmuz 1920.

186 Mustafa Kemal Paşa’nın emirlerine uymadığı” 428söylenmektedir. Oysa Kazım

Karabekir, o sıralarda batıda çıkan isyanların bastırılmasında kullanılmak üzere Mustafa

Kemal Paşa’nın istediği iki fedai müfrezesini Erzurum’dan batı cephesine göndermiştir ve bu durum, Ermeniler karşısında istenilen sonuca varılamamasını da açıklamaktadır.429

Erzurum’da taşkınlıklarına devam eden Ermeniler Türkiye'nin doğu illerini işgal etmek için Avrupa'dan çeşitli Ermeni gruplarından para toplamaya başlamışlardır.430 Bu konuya ilişkin The Times’ın 2 Temmuz tarihli haberinde yer verilmektedir. Habere göre; Erivan

Cumhuriyeti Bakanlar Kurulu‘nun eski başkanı M.Hatisyan’ın, Erivan Parlamentosu tarafından oluşturulan bağımsızlık borcunu/ kredisini431 arttırmak amacıyla, Yakın Doğu ve Avrupa’da bulunan Ermeni topluluklarını ve belki de Amerika’da bulunanları da ziyaret etmek istediğini, ayrıca İtilaf Devletleri ve tarafsız devletler ile ticarî antlaşmalar yapmakla yetkilendirildiğini Ermeni Jagadamart gazetesinin bir temsilcisine bildirdiği belirtilmektedir.432

Doğuda gittikçe şiddetlenen Ermeni saldırılarına karşı koymak için uygun

şartların oluşmasını bekleyen Türk kuvvetleri, şiddetlenen Ermeni saldırıları karşısında

ısrarla cevap verilmesini isteyen Doğu'daki kuvvetlerin komutanı Kâzım Karabekir’e 20

Eylül'de(1920) Ermeniler üzerine yapılacak harekâtın izni verilmiştir.433 Türk kuvvetleri gerek Moskova’nın gerekse Batılıların tepkilerini ölçebilmek için büyük bir ihtiyatla

428 The Times, Armenians Defeat Turks, 21 Temmuz 1920.

429 Gülay Sarıçoban, “Kazım Karabekir’in Askerî Ve Siyasî..”s.149.

430 Cemal Avcı,” Millî Mücadele Döneminde Türk- Ermeni Ve Gürcü..”, s.3.

431Özgün metinde, “Armenia Independence Loan” şekilde geçmektedir.

432 The Times, Armenia Independence Loan, 2 Temmuz 1920.

433 Cemal Avcı,” Millî Mücadele Döneminde Türk- Ermeni Ve Gürcü …” s. 3.

187 hareket etmiştir. Türk kuvvetleri, 26 Eylül’de büyük güçlere bir nota vererek harekâtı duyurmuş ve bunun birkaç stratejik noktayı güvenceye almak amaçlı olduğunu bildirmiştir.434

Konuya ilişkin The Times’ın 2 Ekim tarihli haberinde, Güney Kafkasya’dan alınan ve resmî olmayan son haberlere göre; Ermenistan’a yakınsak bir taarruz yapılmasının beklendiği, Türklerin öncülüğündeki bir kuvvetin Oltu’ya baskın yaptığı ve

Kazım Karabekir’in üç düzenli taburla sınırı geçtiği belirtilmektedir.435 General Kazım

Karabekir komutasındaki Türk ordusu, 28 Eylül’de Sarıkamış; 30 Eylül’de ise Oltu ve

Ardahan arasındaki Merdenek kasabasına girmiştir.436 The Times’ın 4 Ekim tarihli haberinde yer verdiği gelişmeler şöyledir:

“Artık, Kazım Karabekir’ın emrindeki düzenli askerlerin, Ermeni sınırını geçtiği,

Oltu’yu ele geçirdiği ve Sarıkamış istikametinde ilerlemekte oldukları kesinleşmiştir.

Ancak, Milliyetçi Türklerin, Bolşeviklerle işbirliği yaparak, Ermenistan’a saldırıda bulunup bulunmayacakları veya amaçlarının, bir yandan, Artvin, Batum ve Gürcistan’a doğru ilerlerleyip yalnızca kendi kanatlarını korumak mı olduğu henüz kesin olarak bilinmemektedir. Türkler tarafından gerçekleştirilen bu ani saldırı, Ermenistan’da büyük bir paniğe yol açmıştır. Erivan Hükümeti’nin yaklaşık olarak 40.000 birliği vardır fakat bunlardan ancak yarısından daha azı, Kazım Karabekir’in 15.000 ila 20. 000 düzenli askerden oluşan birliğine karşı kullanılabilecektir çünkü Bolşevik ve Tatar kuvvetlerinin,

Ermenistan’ın kuzeydoğu ve güneydoğu sınırlarında tutulması gerekmektedir. Direnme arzusu, muhtemelen, İtilaf Devletleri’nin tavrına bağlı olacaktır fakat Batı Avrupa’da

434 Stefanos Yerasimos, “Milliyetler Ve Sınırlar,Balkanlar..”s. 339.

435 The Times, “Armenia Attacked” 2 Ekim 1920.

436 Salahi Sonyel, Mustafa Kemal (Atatürk)….”,. 935.

188 gerçekleştirilen protestoların, Karabekir’in politikası üzerinde herhangi bir etkide bulunması pek olası değildir.”437

Türk ilerleyişi karşısında Erivan yönetimi, İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiseri

Robeck aracılığıyla Lord Curzon’a Türklerin Kars’ı ele geçirmek için kent doğrultusunda ilerlediği, akaryakıt (petrol) durumlarının oldukça kötü olduğunu, Sarıkamış’ı boşaltmaları gerekebileceğini bildirmiştir. Tiflis’teki İngiliz Temsilcisi Stokes ise

Curzon’a Ermenilerin Kars konusunda Türklere karşı direnmede kararlı olduklarını, yakında karşı saldırıya geçebileceklerini, orada bulunan asker sayısının şimdi daha fazla olduğunu bildirmiştir. Diğer bir İngiliz temsilci olan Osborne ise, Ermenilere silah gönderildiğini, Yunanlıların da savaş gereci yolladığını, İngiltere’nin ayrıca akaryakıt ve taşıt araçları gönderdiğini, Ermenilerin Türkleri yenebileceklerini eğer başarısız olurlarsa onlara Gürcülerin yardım edeceğini söylemektedir.438 14 Ekim tarihli The Times haberinde konuya ilişkin şöyle denilmektedir:

“Merdenik-Sarıkamış-Kağızman hattını tutan Milliyetçi Türkler, etnografik olarak girdikleri ilk Ermeni kenti olan Iğdır’ı bombalamaya başlamışlardır. Henüz

şiddetli bir muharebe yaşanmamıştır. Halkın ruhu ve Ermeni Cumhuriyeti’nin birlikleri yeterlidir ve birçok gönüllü katılımcı vardır ancak hükümet için ciddi bir engel oluşturan yakıt yetersizliği Oltu kömür madeninin de kaybedilmesiyle beraber ciddi bir hâl almıştır.

İngiliz Hükümeti, Ermeni demiryolları tarafından kullanılması için 1.000 ton yakıt sevkiyâtı yapılmasını onaylamıştır. İngiltere’nin Güney Kafkasya yeni Yüksek Temsilcisi,

437 The Times, Turks Invade Armenia, 4 Ekim 1920.

438 Salahi Sonyel, “ Mustafa Kemal (Atatürk)…”, s. 938.

189 Albay Stokes’un Kars’a vardığı düşünülmektedir. Ermeni Hükümeti, İtilâf Devletleri’nin ve Yunanistan’ın, kendisine savaş malzemesi tedârik etmesini istemiştir”.439

13 Ekim tarihli İngiliz ordu ve deniz güçleri istihbarat raporlarına göre;

Ermenilerle savaş devam etmekteydi. Sarıkamış, Kağızman “işgal edilmiş” ve Kars

“tehdit altındaydı.” Bu sırada 26 Ekim’de Erivan’daki İngiliz temsilci Yüzbaşı Court,

Albay Stokes’a gönderdiği gizli telgrafta, Ermenilerin durumunun oldukça kötü olduğunu, Ermenilerin yazgısının gelecek üç hafta zarfında belirleneceğini, İtilaf güçlerinden ivedilikle silah, mermi, giysi talep edildiğini ve İngilizlerin Ermeniler ve

Türkler arasında arabuluculuk yapmasını önerdi.440 Bu gelişmelere The Times’ın 2 Kasım tarihli haberinde yer verilmiştir. Haberde, gelecek üç haftanın Ermenistan için kritik

önem arz ettiği, Kars Cephesi’nde iki yeni Türk bölüğünün ortaya çıktığı, Kars’ın arkasındaki tren yolunda bir kalkışma yapılmasının beklendiği, bu esnada Ermenilerin mücadelelerine devam ettikleri ve küçük ancak iyi organize edilmiş hava kuvvetlerinin kayda değer hizmet sunduğu bildirilmektedir.441 Oltu, Merdenek ve Kars, Türk egemenliğine girdikten sonra Türk ordusu Gümrü’ye ilerlemeye başlamış ve Erivan’ın yakınlarına kadar sokulmuştur. Kesin bir yenilgiyle karşı karşıya kalan Ermeni yönetimi,

Gümrü’deki Müslümanların ayaklanmalarından da kaygılanmış ve daha çok kayıp vermemek amacıyla 6 Kasım’da Türklere başvurarak bırakışma imzalamayı istemiş ve ertesi gün Gümrü’de bırakışma imzalanmıştı.442

439 The Times, French Deports Armenians, 14 Ekim 1920.

440 Salahi Sonyel, “ Mustafa Kemal (Atatürk)…”, s. 943/944.

441 The Times, Recapture Of Iğdır, 2 Kasım 1920.

442 Salahi Sonyel, “ Mustafa Kemal (Atatürk)…”, s. 946/947.

190 The Times’ın 16 Kasım tarihli haberinde İngiltere Dışişleri Müsteşarı Cecil

Harmsworth’ün Ermeniler ile ilgili soru yönelten Kamara üyelerine cevabında,

Ermenilerin Kars ve Gümrü’yü kaybettikleri ve bunun üzerine bir ateşkes imzaladıkları fakat çatışmaların 7 Kasım tarihinde sona erdiği bilgisini paylaştığı görülmektedir.

Harmsworth, barış görüşmelerinin devam ettiğini ayrıca Milliyetçi Türkler ile Bolşevikler arasında İngilizlerin Doğu’daki çıkarlarını tehdit eder nitelikte bir işbirliği oluşması halinde bu durumun görüşüleceğini bildirmektedir.443

Kazım Karabekir Paşa'nın komutasında yürütülen Şark Harekâtı neticesinde

Ermeniler Gümrü'yü Türk birliklerine teslim etmek zorunda kaldılar. Türk birliklerinin

Gümrü'ye girmesinden sonra iktidarda bulunan Ohancanyan Kabinesi istifa etti. İdareyi ele alan yeni kabine ise Taşnaklar ve Sosyal İhtilâlcilerden oluşuyordu. 25 Kasım 1920'de

Kazım Karabekir başkanlığındaki Türk heyeti ile Aleksandr Hatisyan başkanlığındaki

Ermeni Heyeti arasında Gümrü Antlaşması'nın müzakerelerinin başladığı sırada, yeni kabinenin başkanı S. Varazyan, Türklerle iyi ilişkilerde bulunmak ve antlaşmayı neticelendirmek niyetinde bulunduklarını bildiren bir telgrafı Türkiye Büyük Millet

Meclisi'ne gönderdi.444 Konuya ilişkin The Times’ın 25 Kasım tarihli haberinde, Türk işgali ile aynı anda gerçekleşen ve gittikçe büyüyen iç karışıklıklar yüzünden başarılı olamayan Ermeni Hükümeti’nin istifa ettiği ve yerine Moskova ile müzakere sürecini başlatan ve 11 Kasım’da bir antlaşma imzalayan Radikal/ Köktenci Parti445nin başa geçtiği belirtilmektedir. Antlaşmanın koşulları arasında, Türklerle derhal bir ateşkes

443 The Times, Armenians And Turks, 16 Kasım 1920.

444 İskender Yılmaz, “Ermenistan’ın Bolşevikleşmesi”, s. 303.

445 Özgün metinde “Extremist Party”olarak geçmekte olup Taşnak Partisi’ni işaret etmektedir.

191 imzalanmasnın ve kesin barış bekleyen Bolşevik birlikleri tarafından kuşatılmış olan

çekişmeli bölgelerin bulunduğu ifade edilmektedir.446

Barış görüşmeleri için Doğu cephesi Komutanı Kazım Karabekir, Erzurum valisi

Hamid ve Erzurum Mebusu Necati Beyler murahhas olarak seçilmişlerdir. Görüşmelere

26 Kasım 1920’de başlanmış ve 3 Aralık’ta Gümrü Antlaşması’nın imzalanmasıyla sonuçlanmıştır. On sekiz maddelik antlaşma genel hatlarıyla 3 Kasım tarihli Ankara

Hükümeti’nin notasındaki koşullardan meydana gelmektedir. Antlaşmanın 10. maddesiyle Ermeniler Sevr Antlaşması’nın geçersiz olduğunu kabul etmişlerdir.447Varazyan tarafından kurulmuş olan hükümet Gümrü Antlaşması'nın imzalanmış olduğu gün, yani 3 Aralık 1920'de Bolşeviklerin baskısıyla istifa etmiştir.448

Gümrü Antlaşması’nın ardından Ermenilerin içinde bulunduklarını durum, The

Times’ın 4 Aralık tarihli haberinde verilmiştir. Haber şöyledir:

“ Tiflis’ten gelen son haberlere göre, Ermenistan Cumhuriyeti’nin sahip olduğu alan yaklaşık olarak bir kent kadar küçültüldüğünden Ermenistan şu anda içler acısı bir haldedir. Kars ve Ardahan’a ek olarak, Türkler, Iğdır’ı ve Gümrü bölgesinin bir kısmını

Bolşevikler de Zengezur ve Karabağ’ı almıştır; buna karşılık, Gürcüler ise, kardeş

Cumhuriyet’in umutsuz durumu dolayısıyla, 95.000 kişiden oluşan toplam nüfusun

64.000’ini oluşturduğu Gümrü ve Tiflis arasındaki demiryolunda bulunan Borçalı bölgesini ele geçirme fırsatını yakalamışlardır. Bu sebeple, Ermenistan, şu anda, eski

446 The Times, Soviet At Erivan, 25 Kasım 1920.

447 Gülay Sarıçoban, “Kazım Karabekir’in Askerî Ve Siyasî..”s. 151/152.

448 İskender Yılmaz, “Ermenistan’ın Bolşevikleşmesi”, s. 303.

192 Erivan vilayetini bile kapsamamaktadır ve kısa ömürlü M. Varazyan Koalisyon

Hükümeti’ni takip eden Ermeni yönetimi de, Türklerin ilerlemesinin karşısında savrulan binlerce mültecinin akın etmesinden ötürü iç bölgelerdeki kaotik durumu kontrol edecek durumda değildir. Erivan’daki yeni radikal yönetimin ilk hareketi Sovyet Hükümeti ile anlaşma imzalamak olmuştur ki, Sovyet Hükümeti, huzursuzluğun sona erdirilmesi için

Ermeni Hükümeti’ne hububat ve yakıt yardımında bulunma sözü vermiştir fakat beklenildiği üzere bu sözlerin hiçbiri yerine getirilmemiştir. Türkler’in, Ermeni nüfusuna karşı kısmen iyi davrandıkları gözükmektedir ki bunun nedeni, muhtemelen, doğuya doğru yayılma (Drang nach Osten) politikasının ateşli bir taraftarı olmasına rağmen, bir komutan olarak çok iyi bir üne sahip olan Türk komutan Kazım Karabekir Paşa’nın karakteridir”…449

Anlaşıldığı üzere, The Times gazetesinin, Kafkas coğrafyasında Türk- Ermeni ve

Bolşevik ilişkilerini bu denli yakından takip ederek sayfalarına taşımasının yegâne sebebi; İngiltere’nin çıkarlarını gözetmenin yanısıra çeşitli propaganda yöntemleri kullanarak ülkesi lehine bilinç üretebilmektir. Bu amaç doğrultusunda The Times, bölgede meydana gelen tüm gelişmeleri yönlendirici bir tutumla kamuoyuna duyurmuştur.

449 The Times, Partition Of Armenia, 4 Aralık 1920.

193 SONUÇ

“Düşmanın aklını bombalamak, onu en az silahlarla bombalamak kadar

önemlidir” görüşünü benimseyen İngiliz devlet adamlarının bu fikir ışığında geliştirdikleri propaganda çalışmaları, 20. yüzyılın en önemli savaş teknikleri arasında yer almaktadır. Birinci Dünya Savaşı’nın ülkeler, sınırlar ve toplumlar üzerinde yol açtığı tahribata, zihinleri de ekleyerek yeni bir boyut kazandıran bu yöntem o günün

şartlarının çok ötesinde, bugünün söylemiyle “fütüristik / geleceğe ait” diyebileceğimiz bir özellik taşımaktadır.

Savaşta tank ve silahın gücü kadar kitle iletişim araçlarının da gücünü farkeden

İngiltere, propagandanın tek merkezde toplanmasına ve profesyonel ellerde yürütülmesine önem vermiştir. Bu bağlamda kitle iletişim araçları içerisinde habercilik ağı ülke sınırlarını aşan The Times’ın, İngiliz hükümetinin arzuladığı propaganda disiplinini en iyi şekilde yerine getirdiği görülmektedir. Bir iletişim aracı olarak The

Times, ikna odaklı bir iletişim türü olan propagandayı amacına uygun mitler üretmede ustaca kullanmış, üretilen bu mitler zaman içinde algı oluşturmada başarılı olmuştur.

Nitekim bir asır önce keşfedilmiş, geliştirilmiş ve söz konusu gazete tarafından uygulanmış olan bu tekniğin, bugün hâlâ kendisinden söz ettiriyor olması bunun en büyük kanıtıdır.

The Times’ın 1920 yılında Türkler ve Ermenileri konu ettiği haberlere bakıldığında, propaganda yöntemlerinin çeşitliliğine rastlamak mümkündür. Örneğin,

Türkiye ile barış görüşmelerinin yapıldığı süreçte İstanbul’un geleceğinin ne olacağı, saltanat ve hilafet makamının durumu, kentin Türk devletinin başkenti olma statüsünü sürdürüp sürdürmeyeceği ekseninde tartışılan konuların ele alınış biçimi dikkat çekicidir.

Bu konuya ilişkin haberlerin başlıkları genellikle “Türkleri Avrupa’dan Atmak,” Türkleri

İstanbul’dan Kovmak” şeklinde verilmiş ve İstanbul’un Türk egemenliğinde kalması ihtimalinin, Türklerin Avrupa’da ilelebet kalmaları anlamına geleceği, bunun da Avrupa coğrafyasında onulmaz sorunlara yol açacağı şeklinde okuyucuya sunulmuştur. The

Times’ın İstanbul’un geleceğine dair yaptığı haberlerde, Türklerden “ülser” veya

“anomali” gibi hakaretamiz bir biçiminde bahsederek açıkça aşağıladığı ve Türklere karşı kara propaganda yaptığı görülmektedir. Gazetenin İstanbul’a ilişkin haber metinlerinde “İstanbul” ifadesine az da olsa rastlanırken, haber başlıkları ve kullanılan görsellerde mutlaka “Constantinople” adının kullanıldığı dikkat çekmektedir. Zira görseller üzerinden yapılan güdümlemelerin gerçeği algılama biçimini değiştirebilmesi kara propagandada sıklıkla kullanılan bir tekniktir ve bu teknikle The Times’ın görsel

üzerinde İstanbul’un bir “Rum” şehri olduğu, dolayısıyla Türklerin bu kente ait olmadıkları mitini yaratmak istediği açıktır.

The Times, Çukurova’daki Ermenileri konu ettiği haberlerde de görsel malzemelerden çokça faydalanmış özellikle üzerinde Ermeni kadın ve çocuk figürleri bulunan yardım kuponları hazırlayarak Ermenilere yardım toplanmasını sağlamıştır.

Ermenilere yardım hususunda The Times’ın bu süreçte ortaya koyduğu çaba, yardım kuruluşlarıyla rekabet edebilecek düzeydedir. Ayrıca Çukurova’da yaşayan Ermeni nüfusu ile ilgili olarak gazetenin gerçekdışı haberler yaptığı dikkat çekmiştir. Bölgedeki

Ermeni nüfusunun ezici bir çoğunluğu teşkil ettiği yönündeki iddialarıyla The Times, propagandanın vazgeçilmez unsuru olan gerçekdışı durumları gerçekmiş gibi kitlelere sunma, var olmayan şeyleri var gibi gösterme tekniğini kullanmıştır. Çukurova’ya dair haberlerde The Times’ın haber başlığı olarak genellikle “Katliam,” ”Mezalim,” “Kıyım” gibi korkutucu, sarsıcı, okuyucuda travmatik bir etki yaratan kelimeler tercih ettiği görülmektedir. Zira kitlelerin psikolojilerini sarsma amaçlı tasarlanan propaganda tekniklerinde, vicdanî ve ahlakî hiçbir sorumluluk duygusu yer almadığı gibi kitleleri yönlendirmede kaynağı belirsiz ya da gizli olan uydurma konularla zihinleri meşgul etmek, bu yönde gündemi sıcak tutmak esastır. Bu bağlamda The Times, Anadolu’daki

195 Ermeniler ile ilgili olarak yüzeysel ve kalıplaşmış söylemler geliştirmekte, onları dünya kamuoyuna çaresiz, mazlum ve zavallı olarak tanıtmaktadır. The Times’ın yarattığı

Ermeni imgesi yanında gözü dönmüş, canî ruhlu bir Türk imgesi de kurgulanmış, olaylar bu imgeler üzerinden okuyucuya ulaştırılmıştır. Zira haber metinleri aracılığıyla yapılan propaganda tekniğinde sadece haberdâr etmek yeterli ve etkili olmadığından imge, metafor ve benzetme gibi edebî araçların kullanıldığı hikâyeler, zihinsel uyarımın daha hızlı ve anlaşılır olmasını sağlamaktadır. Böylelikle The Times’ın, Ermenilerin başından geçtiğini iddia ettiği hikâyeleri ne amaçla kullandığı açıktır. The Times’ın başvurduğu propaganda teknikleri bunlarla sınırlı kalmamakla birlikte gazetenin Türkler ve Ermeniler arasında meydana gelen olaylara yaklaşımında gerçeği çarpıtmayı ya da tam anlamıyla açıklamamayı tercih ettiği görülmektedir. The Times’ın bu yola başvurması tesadüf değildir. Çünkü, toplumsal olaylar ya da siyasal fikirler hakkında yalan söylemek yerine gerçeği örtmek veya çarpıtmak bir propaganda metodudur ve politik propagandanın

“duayeni” sayılan Northcliffe tarafından sistemleştirilmiştir. Bilindiği üzere Northcliffe,

1908’de The Times’ı satın almış ve ardından 1916 yılında İngiltere’nin Propaganda

Bakanı olmuştur.

İngiltere’nin medya baronu olarak adlandırılan Northcliffe’in tekniğini harfiyen uygulayan The Times’ın Ermeniler ile ilgili yaptığı haberlerde kullandığı bir diğer propaganda aracının din ve dine ait tüm değerler olduğu göze çarpmaktadır. Propaganda için verimli bir saha olan dinin, bireylerin kutsalına hitap etmede en kestirme yol olması onu propagandanın eşsiz malzemelerinden biri yapmıştır. Bu minvalde Ermeniler için talep edilen maddî manevî her türlü yardım ve destek ihtiyacında The Times’ın dinî inanç ve aidiyet üzerinden haberler yaparak kitleleri etkilemeye çalıştığı açıktır. Özellikle

Ermeni din adamlarının Avrupa’daki meslektaşlarına seslenişleri, Avrupa’daki din adamlarının ise, Ermenilere yardımı, tüm Hristiyan âleminin üzerine düşen dinî bir zorunluluk olarak dayatmaları bu durumun en güzel örnekleridir.

196 The Times’ın Ermeniler adına sözde yardım amaçlı giriştiği habercilik faaliyetlerinde propagandanın türlü hallerine rastlamak mümkündür.

1920’de İngiltere’nin bilhassa Ermenilere ilişkin meselelerde The Times’ı, hükümetin “resmî gazetesi” olarak kullandığı tartışma götürmemektedir. İngiliz hükümeti, titiz bir çalışma ve organizasyon marifetiyle Türkleri Ermenilerin ezelî düşmanı olarak dünya kamuoyuna lanse etmeyi amaçlamıştır. Zira İngilizlerin

Ermenilerle ilgilenmeleri Hindistan ve Mısır gibi sömürgelerinin güvenliği ile ilgili duyduğu kaygıyla başlamış, ardından Osmanlı Devleti’nin zayıflamasıyla birlikte

Osmanlı’nın çöküşünü hızlandırmak ve nihayetinde en büyük edinime sahip olmak

ülküsüne dönüşmüştür. İngiltere başta olmak üzere İtilaf Devletleri için dindaş olmak ya da yardıma muhtaç olmak bu devletlerin, ekonomik, politik, stratejik, askerî çıkarlarının

önüne geçmemiştir. 1920 yılındaki gelişmeler göstermiştir ki, bir dönem Ermenilerin savunucusu olan İngiltere kendi çıkar ve menfaatlerine ters düşecek hiçbir girişimde bulunmamaktadır.

İngilizlerin “küçük müttefikimiz” dediği Ermeniler için Türklerle olan tarihî ve kültürel bağları koparmak en çok kendilerine zarar vermiştir.

197 KAYNAKÇA

Abdurrahman Bozkurt, “Osmanlı Devleti ile Ermenistan Cumhuriyeti Arasındaki İlişkiler

(1918-1920)”, OTAM, 2013, S.34.

Abdülkadir Yuvalı, Tarihi Devirlerde Ermenilerin İdari Statüleri, Yakın Tarihimizde

Van Uluslararası Sempozyumu (2-5 Nisan), Ankara, 1990.

Ahmet Eyicil, “İşgal Döneminde Fransız Ve Ermenilere Karşı Maraş Mücadelesi,”

Milli Mücadele’de Güney Bölgesi Sempozyumu Bildirileri, Atatürk Araştırma

Merkezi Yay.2015.

Ahmet Hulki Saral, Ermeni Meselesi, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1970, s.41-42.

Alaattin Uca,” Atatürk Ve Komünizm,”Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları

Enstitüsü Dergisi, S. 15, Erzurum, 2000.

Alan Nevins, “American Journalism and Its Historical Treatment,” Journalism

Quarterly, 1959.

Ali Arslan, Kutsal Ermeni Papalığı Eçmiyazin Kilisesi’nde Stratejik Savaşlar,

İstanbul, Truva Yayınları, 2005

Ali Arslan, Kutsal Ermeni Papalığı Eçmiyazin Kilisesi’nde Stratejik Savaşlar,

İstanbul, Truva Yayınları, 2005.

Ali Güler, Suat Akgül, Sorun Olan Ermeniler, Ankara, 2003, Türkar Yayınları.

Ali İhsan Bağış, Osmanlı Ticaretinde Gayrimüslimler, Turhan Kitabevi, Ankara 1983.

Ali Satan, İngiliz Yıllık Raporlarında Türkiye (1920), (Çev. Burak Özsöz), Tarihçi

Kitabevi, İstanbul, 2010

198 American Military Mission to Armenian From Maj. Gen. James G. Harbord, United

States Army to the Secretary of State (Report), Washington: Government Printing

Office, 1920.

Anthony Pratkanis & Elliot Aronson, Propaganda Çağı, Paradigma Yayınları, İstanbul

2008.

Arshı Khan, Osmanlı Devletin’de Çok Kültürlülüğün Doğulu Mimarı, Osmanlı

Ansiklopedisi, C: IV, Ankara.

Azmi Süslü, Ermeniler, Tehcir Ve Sonrası, Berikan Yayınevi, Ankara, 2009.

Azmi Süslü, Teşkilatlanma, İsyanlar Ve İhanetler, Türk Tarihinde Ermeniler,

(Temel Kitap)

Baha Gürpınar, II. Abdülhamit’in Ermeniler Hakkında Düşünceleri, Belgelerle, Türk

Tarihi Dergisi, C.2, Sayı 8.

Bayram Kodaman, Kurtuluş Savaşı ve Atatürk Dönemi 1919-1938”, Türk Dış

Politikası (1919-2008), Ankara, 2008. Barış Platin Yay.

Belgelerle Ermeni Sorunu, T.C. Genelkurmay Askeri Tarih Ve Strateji Etüt

Başkanlığı Askeri Tarih Yayınları, Ankara, 1983.

Benjamin Braude-Bernard Lewis, Christians and Jews in the Ottoman Empire, New

York, London, 1982.

Beşir Mustafayev, “ Sovyetler Döneminde Rusya’nın Dağlık Karabağ Politikası,”

Karadeniz Araştırmaları Dergisi, S. 39, 2013.

199 Beşir Mustafayev,” İlk Cumhuriyet Döneminde Azerbaycan Petrolünün Ermeni

Faaliyetlerindeki Rolü (1918-1920)”, Iğdır Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi,

2012.

Bige Sükan Yavuz, “ Kurtuluş Savaşı Sırasında Kurulması Düşünülen Rum- Ermeni

Konfederasyonu”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, 2003, C.XIX, S.55.

Bilal Eryılmaz, Gayrimüslim Tebaanın Yönetimi, Risale Yayınları, Ankara, 1996.

Bilal Şimşir, İngiliz Belgelerinde Atatürk (1919-1938), TTK Basımevi, C. 2, 1975,

Ankara,

Büyük Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu Yayınları, 2011.

Cafer Ulu, Türkiye Cumhuriyeti’nde Ermeniler, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara,

2009.

Cahit Kayra, Sevr Dosyası, İstanbul, 2011, Tarihçi Kitabevi.

Canan Seyfeli, İstanbul Ermeni Patrikliği, Aziz Andaç Yayınları, İstanbul, 2005.

Cemal Avcı,” Millî Mücadele Döneminde Türk- Ermeni Ve Gürcü İlişkileri,” Ankara

Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, C.4, S. 13,

1994, Ankara.

Cemal Kemal, Mustafa Kemal’in Mondros Mütarekesi’ne Tepkisi, Ankara Üniversitesi

Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Ankara Yolu Dergisi, S.46, Güz 2010.

Cenk Demir, Süleyman Tekir, “Amerikan Yakındoğu Yardım Heyeti’nin Millî Mücadele

Döneminde Urfa Ve Çevresindeki Yardım Çalışmaları,” Studies Of The

Ottoman Domain, Ağustos 2018, Cilt: , Sayı: 15.

200 David Fromkin, Barışa Son Veren Barış, İstanbul, 1994, s. 401.

Dilek M. S, Küçük E, “San Remo Konferansı’nda İngiltere’nin Ermeni Politikası(18-26

Nisan 1920)”, International Periodical For the Languages, Literature and

History of Turkish or Turkic, Volume 7/3, Summer, 2012

Emre Çelik, “Benjamin Disraeli- William Ewart Gladstone Rekabetinde Doğu Sorunu,”

Basılmamış Yüksek Lisan Tezi, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler

Enstitüsü Tarih Bölümü, Ankara, 2013.

Engin Akçay- Özdemir Akbal, “ABD Güvenlik Politikasında Söylem ve Pratik,”

Yönetim Bilimleri Dergisi, 2013, Cilt: 11, Sayı: 22.

Enis Şahin, “ Bolşevik Hümüte’nin Ermeni Siyaseti Ve ‘Türk Ermenistanı’ Meselesi ”,

Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, 2010.

Enver Ziya Karal, Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermeni Meselesi, Ankara, 1971.

Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, Ankara, 1962.

Enver Ziya Karal, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi (1918-1944), Milli Eğitim Bakanlığı

Basımevi, İstanbul, 1945

Erdal İlter, Türkiye‘de Sosyalist Ermeniler ve Silahlanma Faaliyetleri (1890- 1923),

Turan Yayıncılık, İstanbul 1995.

Erhan Büyükakıncı, “ Sovyetler Birliği İle İlişkiler”, Türk Dış Politikası 1919-2008,

(Editör)Haydar Çakmak, 2008.

Esat Uras, Tarihte Ermeniler Ve Ermeni Meselesi, Belge Yayınları, İstanbul, 1976.

201 Ethem Özgüven, Reklam Ve Propaganda, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul

2016.

Fahir Armaoğlu, “Amerika, Sevres Antalaşması Ve Ermenistan Sınırları”, Belleten

S.230-232. Cilt LXI, 1997.

Fahri Belen, Türk Kurtuluş Savaşı (Askeri, Siyasi ve Sosyal Yönleriyle), Kültür ve

Turizm Bakanlığı Yay. 1973.

Gülay Sarıçoban, “Kazım Karabekir’in Askerî Ve Siyasî Biyografisi,” Atatürk

Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 21:1, 2017.

Gülnihal Bozkurt, Alman- İngiliz Belgelerinin Işığı Altında Gayrimüslim Osmanlı

Vatandaşlarının Hukuki Durumu, (1839-1914), Ankara, 1984.

Halil İnalcık, Sened-i İttifak Ve Gülhane Hatt-ı Humayunu, Belleten, Cilt 28, No 112,

Ekim- 1964.

Haluk Selvi, “Kafkaslardan Balkanlara Katliamcı Bir Çete Lideri: Andranik

Ozanyan”http://turksandarmenians.marmara.edu.tr/tr/yazarlar/haluk-selvi/,

Erişim tarihi: 20. 10. 2019.

Hasan Demirci,“Ermenistan’ın Bolşevikleşmesi Sürecinde Türk Ermeni İlişkilerine Bir

Bakış (1920-1921),” Ermeni Araştırmaları, S. 51, 2015.

Hatice Başkan, “Türk Basınının Fransız İşgali Altındaki Maraş’ı İşlemesi”, Basılmamış

Yüksek Lisans Tezi, Kahramanmaraş 2006.

Hayati Aktaş, Uğur Göktepe, İngiltere ile ilişkiler, Türk Dış Politikası (1919-2008),

Barış Platin Yay. Ankara, 2008.

202 Hayriye Yılmaz, “Türk Devriminin Hindistan Ve İran’daki Yansımaları,” Akademik

Bakış Dergisi, 2010, C. 3, S. 6.

Hüsnü Özlü, “Tekelioğlu Sinan Bey’in Günlüklerinde Millî Mücadele’de Adana Ve

Pozantı Yöresinde Yapılan Muharebeler”, Milli Mücadele’de Güney Bölgesi

Sempozyumu Bildirileri, Atatürk Araştırma Merkezi Yay.2015.

Ilgar Niftalıyev, “Azerbaycan Halk Cumhuriyeti (1918-1920) Döneminde Karabağ Ve

Zengezur’la İlgili Mücadele”, İRS Miras Dergisi, 2014, S. 9.

İbrahim Ethem Atnur, Türkiye’deki Ermeni Kadınları Ve Çocukları Meselesi (1915-

1923), Ebabil Yay. Ankara, 2005.

İbrahim İslam, “Kurtuluş Savaşı’nda Çukurova’da Ermeni Terörü,” Tarih Okulu

Dergisi, Eylül 2015, Yıl 8, Sayı XXIII,

İlber Ortaylı, “İlk Osmanlı Parlamentosu ve Osmanlı Milletlerinin Temsili”, Kanun-

u Esasi’nin 100. Yıl Armağanı, Ankara, 1978.

İlber Ortaylı, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Millet Sistemi” Türkler, C. X, Ankara.

İlber Ortaylı, Osmanlı Devleti’nden Günümüze Ermeniler, Tarihte Türkler Ve

Ermeniler, Birlikte Yaşama Kültürü, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara,

2014.

İskender Yılmaz, “Ermenistan’ın Bolşevikleşmesi”, Atatürk Üniversitesi Türkiyât

Araştırmaları Dergisi, S.14, Erzurum, 2000.

İslam Ansiklopedisi, “Sevr Antlaşması” maddesi, Müellif: Cevdet Küçük.

203 İsmail Türk, “Atatürk Dönemi Türk-Amerikan İlişkileri (1920-1938),” Eylül 2006,

Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,

s. 48.

İsmet Parmaksızoğlu, Türklerde Devlet Anlayışı: İmparatorluk Devri 1299-1789,

Ankara, 1982.

Justin McCarthy, “Birinci Dünya Savaşı’nda İngiliz Propagandası Ve Bryce Raporu”,

Yeni Türkiye Dergisi, S. 37, 2001.

Justin McCarthy, İngiliz Propagandası, Wellington Evi ve Türkler, C.13, Yeni Türkiye

Yayınları, Ankara 2002.

K. Tuncer Çağlayan, “Büyük Ermenistan Projesi ve İngiltere”, Atatürk Araştırma

Merkezi Dergisi, C.XV, Sayı:44, Ankara, 1999.

Kadir Kasalak, Milli Mücadele’de Manda ve Himaye Meselesi, Genelkurmay Basımevi,

Ankara 1993.

Kemal Beydilli, “Küçük Kaynarca'dan Yıkılışa", Osmanlı Devleti Tarihi, C.I,

İstanbul, 1999.

Kemal Beydilli, “Küçük Kaynarca'dan Yıkılışa", Osmanlı Devleti Tarihi, C.I,

İstanbul, 1999.

Latif Dinçaslan, “Tehcir Sonrasında Zeytun Ermenilerinin İsyanları, (1895-1921),”

Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Kahramanmaraş 2006.

Mariam Mindibaeva,” Söylem Analizi Çerçevesinde Rus Gazetelere “Komsomolskaya

Pravada” Ve “Izvestiya”nın 2008 Yılındaki Rus- Gürcü Savaşına Yaklaşımı,”

204 Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Gazetecilik Ana Bilimdali Genel

Gazetecilik Bilim Dalı, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2008.

Mehmet Ersan, Selçuklular Zamanında Anadolu’da Ermeniler, Türk Tarih Kurumu

Yayınları, Ankara, 2007.

Mehmet Okur, “ Mütareke Döneminde İngiltere’nin Karadeniz Politikası”, Karadeniz

İncelemeleri Dergisi, 2011, S.11.

Mehmet Okur, “ Venizelos’un ‘Pontus Komplosu’: Yunanistan’ın Ermenilerle İttifak

Arayışı”, Karadeniz/Black Sea Dergisi, 2011, S.12.

Mehmet Okur, “Bolşevik İhtilali Sonrası İngiltere’nin Rusya ve Kafkasya Politikası”,

Vakanüvis Uluslararası Tarih Araştırmaları Dergisi, Kafkasya Özel Sayısı.

Mehmet Okur,” Kafkasya’dan Karadeniz’e ‘Büyük Ermenistan Projesi’: İddialar ve

Gerçekler”, Kök Sosyal ve Stratejik Araştırmalar Dergisi, Ermeni

Araştırmaları II, C. XII, S. 2.2010.

Mehmet Sait Dilek- Evren Küçük, “ San Remo Konferans’ında İngiltere’nin Ermeni

Politikası,” Ankara, 2012, Turkish Studies - International Periodical For The

Languages, Literature and History of Turkish or Turkic S. 7/3.

Mim Kemal Öke, Ermeni Sorunu 1914-1923, TTK. Yay. Ankara 1991.

Musa Sarı, “Batum’da Son Türk İdaresi”, Vakanüvis Uluslararası Tarih Araştırmaları

Dergisi, Kafkasya Özel Sayısı.

Mustafa Mutlu, Vietnam’dan Körfez’e Savaşlarda Kamuoyu Oluşumu, Okumuş

Adam Yayınları, İstanbul 2003.

205 Necla Basgün, “ Türk Ermeni İlişkileri, Abdülhamid’in Cülusundan Zamanımıza

Kadar”, İstanbul, Töre- Devlet Yay, 1973.

Necmi Uyanık- Mustafa Zenginbaş, “Mandalı Günler: Newyork Times Gazetesi’ne Göre

ABD Senatosu’nun Ermeni Mandasını Reddetmesi Sürecindeki Gelişmeler”,

Tarihin Peşinde Uluslararası Tarih ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2001,

Sayı:6.

Nejat Göyünç, Osmanlı İdaresinde Ermeniler, Gültepe Yayınları, İstanbul, 1983.

Nesrin Sarıahmetoğlu, Azeri- Ermeni İlişkileri, (1905- 1920), Atatürk Kültür, Dil Ve

Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2006.

Ömer Osman Umar,” Millî Mücadele Dönemi Atatürk’ün Ortadoğu Politikası”, Fırat

Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 20, S.1, 2010.

Paul Helmreich, Sevr Entrikaları, Sabah Yay, İstanbul, 1996,

Ramazan Erhan Güllü, Millî Mücadele’de Güney Cephesi’nde Kılıç Ali Bey’in

Faaliyetleri, Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C.16, Sayı: 2,

Gaziantep, 2017.

Salâhi R. Sonyel, Mustafa Kemal (Atatürk) Ve Kurtuluş Savaşı, Ankara, TTK Yay.

2008, C.II.

Salahi Sonyel, “Birinci Dünya Savaşı Günlerinde Türk- Ermeni İlişkileri Ve İngiliz

Propagandası”, Belleten, C. LVIII, Ağustos Sayı. 202, Türk Tarih Kurumu,

Ankara,1994.

Salahi Sonyel, Gizli Belgelerde Osmanlı Devleti’nin Son Dönemi Ve Türkiye’yi Bölme

Çabaları, Kaynak Yay. 2009,

206 Salim Çöhçe, Ermenilerin Kimliği Hakkında Bir Değerlendirme, Yakın Tarihimizde

Kars Ve Doğu Anadolu Sempozyumu. Ankara, 1992.

Seçil Akgün, General Harbord’un Anadolu Gezisi ve Ermeni Meselesi’ne Dair Raporu,

İstanbul, 1981.

Seyfettin Erşahin, “Rusya’da Müslümanlar: Tatar Kavimlerinin Tarihçesi”, Ankara

Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, XXXV, 1996.

Sezer Akarcalı, İletişim Ve Propaganda, İmaj Yayınevi, Ankara 2003.

Stefanos Yerasimos, “ Milliyet Ve Sınırlar- Balkanlar Kafkasya Ve Ortadoğu”,

İstanbul, İletişim Yay, 1994.

Stefanos Yerasimos, Türk –Sovyet İlişkileri (1917-23), Ankara, Gözlem Yay, 1979.

Süleyman Erkan, İran’a Yabancı Ülke Müdahaleleri (1907-1921), Akademik Ortadoğu

Dergisi, C. 5, S. 1.

Şayan Ulusan, Şark Meselesinden Sevr’e Türkiye, Çağdaş Türkiye Tarihi

Araştırmaları Dergisi, 2009, C8 /18-19.

Şenol Kantarcı, Kamer Kasım, İbrahim Kaya, Ermeni Sorunu El kitabı, Ermeni

Araştırmaları Enstitüsü, Ankara Basımevi, 2002.

Taner Baytok, İngiliz Belgeleriyle Sevr’den Lozan’a Dünden Bugüne Değişen Ne

Var?, Doğan Kitap 2007, İstanbul.

Taner Baytok, İngiliz Belgeleriyle Sevr’den Lozan’a, Doğan Kitap, İstanbul, 2007.

207 Temuçin Faik Ertan, “Sevr Ve Lozan Antlaşmaları Hakkında Karşılaştırmalı Bir

Değerlendirme,” Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk

Yolu Dergisi, S. 58, Bahar 2016.

Terence Qualter, Propaganda Teorisi Ve Propagandanın Gelişimi, Çev Ünsal Oska,

Random House, Newyork, 1962.

Tolga Başak, “ Cevat Dursunoğlu’nun Bakü Macerası Hakkında Değerlendirmeler,

Komünistlik Yönünde İthamlar Ve 27 Yıl Sonra Karşılıklı Bazı Mektuplar,”

Atatürk Dergisi, S. 4, 2010.

Tuncer Çağlayan, “ İngiltere’nin Kafkas Cumhuriyetleri Siyaseti”, Ondokuz Mayıs

Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 1988, C. 11, S. 1.

Tuncer Çağlayan,“ Büyük Ermenistan Projesi Ve İngiltere,” 1999, Atatürk Araştırma

Merkezi Dergisi, 44,0.

Turgut Işıksal, “Ermeni Faaliyetleriyle İlgili Araştırmalarda Osmalı Belgelerinin Önemi

ve 1893 Merzifon Olayı”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, S. 79-81, 1974.

Turgut Işıksal, “Ermeni Faaliyetleriyle İlgili Araştırmalarda Osmalı Belgelerinin Önemi

ve 1893 Merzifon Olayı”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, S.79-81, 1974.

Üçgül Sevinç, Erinç Erdem, Rus Göçmenlerinin İstanbul Yolculuğu (20 yy Başlarında),

ICANAS 38, Ankara, 2012, C.7.

Y.G.Çark, Türk Devleti Hizmetinde Ermeniler, İstanbul, 1953.

Yavuz Abadan, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Anayasa Sistemine Geçiş Hareketleri”,

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C: XIV, 1954.

208 Yavuz Ercan, “Osmanlı Devleti’nde Müslüman Olmayan Topluluklar (Millet

Sistemi)” Osmanlı Ansiklopedisi, c. IV, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 1999.

Yavuz Ercan, Kudüs Ermeni Patrikhanesi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara,

1988.

Yavuz Ercan, Osmanlı Yönetiminde Gayrimüslimler, Ankara, 2001.

Yervant Gomidas Çark, Türk Devleti Hizmetinde Ermeniler, İstanbul, 1953.

Yusuf Halaçoğlu- Azmi Süslü- Fahrettin Kırzıoğlu, Refet Yinanç, Osmanlı İdaresinde

Ermeniler, Kars Üniversitesi Yayınları, 1995.

Yusuf Halaçoğlu, Ermeni Tehciri, Babıali Kültür Yayıncılığı, İstanbul, 2008.

Zekeriya Türkmen, “Birinci Dünya Harbinde Irak Cephesinde Türk – İngiliz

Mücadelesi, 1914’ten 2014’e 100’üncü Yıldönümünde Birinci Dünya

Savaşı’nı Anlamak,” Harp Akademileri Komutanlığı Yay. İstanbul 2015.

Zeynep Cumhur İskefiyeli, Ermenilerin İlk Büyük Ayaklanması Erzurum Olayı (1890),

Ermeni Araştırmaları, Sayı:19, 2005.

Zeynep İskefiyeli, “İngiliz Diplomasisinin Ermeni Ve Ermenistan Politikaları”,

Geçmişten Günümüze Ermeni Sorunu Ve Avrupa, (Editör Haluk Selvi), Sakarya

Üniversitesi Türk- Ermeni İlişkileri Araştırma Merkezi Yay. Yayın no:2,

Sakarya, 2006.

209 EKLER

EK-1. The Times'ın Türkleri ve Ermenileri Konu Ettiği Haberlerin Listesi

(1920)450

OCAK 1920

Middle East In Ferment, 7 Ocak

Future Of Turkey, 8 Ocak

Future Armenians State, 9 Ocak

Future Turkish Capital, 13 Ocak

Victims Of The Turks, 15 Ocak

Plea For Armenians, 15 Ocak

Armenian’s Claim For Freedom, 23 Ocak

Auction Of Souls, 27 Ocak

ŞUBAT 1920

Peace With Turkey, 4 Şubat

Fresh Armenian Massacres, 14Şubat

Turks To Stay In Europe, 16 Şubat

Slaughter Of Armenians, 17 Şubat

Parliament, 17 Şubat

Parliament, 18 Şubat

More Armenian Massacres, 18 Şubat

Pledges To Armenia, 18 Şubat

Labour Failing The Soldier, 19 Şubat

450 Listede verilen haberler konumuz bağlamında Türk ve Ermenileri ilgilendiren haberleri içermektedir. Bazı haberlerin ana başlığı altında alt başlıklar halinde de haberler mevcuttur.

210 Peace Council Ruffled, 19 Şubat

House Of Commons, 19 Şubat

Armenian Call To The Allies, 19 Şubat

House Of Commons, 20 Şubat

Fate Of Armenia, 20 Şubat

Turkey And Armenia, 20 Şubat

Turkish Rule At Constantinople, 20 Şubat

Defenceless Armenia, 21 Şubat

Peace Council And Soviet, 21 Şubat

The Future Of Turkey, 21 Şubat

The Turks And Europe, 23 Şubat

The Turk In Europe, 23 Şubat

Abandoment Of Batum, 23 Şubat

Cabinet Of Turkey, 23 Şubat

Council And Russia, 24 Şubat

Constantinople 24 Şubat

Parliament, 24 Şubat

Labour Party And The Caliphate, 25 Şubat

Send This Telegram, 25 Şubat

Turkey In Or Out Of Europe,25 Şubat

Constantinople, 26 Şubat

House Of Commons, 27 Şubat

Future Of Armenia,27 Şubat

Constantinople, 27 Şubat (By a Student Of Politics)

Constantinople, 27 Şubat (To The Editor Of The Times)

The Debate On Constantinople, 27 Şubat

211 Suspicion Of Russian Policy, 28 Şubat

MART 1920

Caucasia And Bolshevizm, 1 Mart 1920

Turks Still Massacres, 2 Mart 1920

Marash Massacres, 2 Mart 1920

The Allies And Armenia, 3 Mart 1920

Cilician Massacres, 3 Mart 1920

Armenian Massacres, 3 Mart 1920

Armenian Massacres, 4 Mart 1920

A loan To Germany, 5 Mart 1920

House Of Commons, 5 Mart 1920

Marash Massacres, 6 Mart 1920

Constantinople, 8 Mart 1920

To The Editor Of The Times, 8 Mart 1920

The Powers And Constantinople, 8 Mart 1920

Mr. Wilson And Allies,9 Mart 1920

Armenia, 10 Mart 1920

Victims Of Bolshevizm, 10 Mart 1920

The Government And Turkey, 11 Mart 1920

Armenian Massacres, 11 Mart 1920

Coercion Of The Turk, 12 Mart 1920

House Of Lords (Armenian Massacres, Future Of Constantinople), 12 Mart 1920

Parliament (Lord Curzon On Turkey), 12 Mart 1920

Lord Curzon And Turkey, 12 Mart 1920

Marasch Massacres, 13 Mart 1920

212 The Armenian Massacres, 15 Mart 1920

Marasch Massacres, 15 Mart 1920

Armenian Massacres, 16 Mart 1920

Parliament (The Massacres Of Armenians), 16 Mart 1920

Plain Words To The Turks, 19 Mart 1920

The New Janissaries, 20 Mart 1920

Turkey And Azerbaijan, 20 Mart 1920

Armenian Massacres, 22 Mart 1920

Prime Minister On Caliphate, 22 Mart 1920

The British In Batum, 22 Mart 1920

Turks Hols 100.000. Armenians,23Mart 1920

House Of Commons ( The Sultan Of Constantinople), 26 Mart 1920

NİSAN 1920

To Oust The Turks, 1 Nisan 1920

Grave News From Cilicia, 5 Nisan 1920

Armenian Need Of Munitions, 10 Nisan 1920

The Future Of Bakü, 10 Nisan 1920

Parliament(1. 000 Turks Killed),12 Nisan 1920

Display Advertising, 15 Nisan 1920

Saving A Nation, 15 Nisan 1920

Cilician Position Worse, 16 Nisan 1920

Armenians Attacks, 17 Nisan 1920

The Mandate For Armenia, 22 Nisan 1920

Discords At San Remo, 23 Nisan 1920

The Armenian Mandate, 28 Nisan 1920

213 French Policy Towards Turkey,29 Nisan 1920

Allied Concor, 29 Nisan 1920

Bolshevist Coup At Baku, 30 Nisan 1920

Displaying Advertising, 30 Nisan 1920

Parliament (San Remo), 30 Nisan 1920

MAYIS 1920

Turks Objections T o Peace Terms, 3 Mayıs 1920

Sovyet Pact, 10 May 1920

The Near East, 4 Mayıs 1920

The Near East, 6 Mayıs 1920

Persia’s Unquiet Neighbours, 7 Mayıs 1920

Soviet Pact With Turks, 10 Mayıs 1920

Fate Of Armenia, 10 Mayıs 1920

Isolation Of Caucasus,12 Mayıs 1920

Turkish Treaty, 12 Mayıs 1920

Soviet Offers To Armenia, 19 Mayıs 1920

Armenian Refugees, 21 Mayıs 1920

Armenia And Her Frontiers,25 Mayıs 1920

Save The Children Of Armenia!, 28 Mayıs 1920

Save The Children Of Armenia!,31 Mayıs 1920

HAZİRAN 1920

Nationalists Punished By French, 7 Haziran 1920

Bolshevists And Turks, 10 Haziran 1920

British At Batum, 14 Haziran 1920

214 Cilicians’ Piteous Appeal, 16 Haziran 1920

The Fate Of Armenia, 19 Haziran 1920

Armenia, 22 Haziran 1920

Holding Off The Turks, 22 Haziran 1920

The Turk’s Narrow Outlook, 25 Haziran 1920

Peace In The East, 28 Haziran 1920

Turks Terorism Of Armenians, 29 Haziran 1920

Turkish Ports Seized, 29 Haziran 1920

TEMMUZ

Armenian Independence Loan, 2 Temmuz 1920

Pursuit Of Turks, 6 Temmuz1920

Kemal Heavy’s Hand, 7 Temmuz 1920

Armenian Treaty With Bolshevists, 13 Temmuz 1920

Sharp Bursh With Turks, 13 Temmuz 1920

French Prisoners Of The Turks, 14 Temmuz 1920

Will The Turks Sign?,17 Temmuz 1920

Ultimatum To Turkey, 19 Temmuz 1920

Parliament, 28 Temmuz 1920

Turkey To Repress Kemal, 31 Temmuz 1920

AĞUSTOS

Soviet Designs Aganist Armenia, 7 Ağustos 1920

Armenian’s Occupy Nakhitchevan, 10 Ağustos 1920

Coercion Of Armenia, 19 Ağustos 1920

Armenian’s Under French Flag, 20 Ağustos 1920

Armenian Victory, 28 Ağustos 1920

215

EYLÜL

Kemalist’s Defeat, 10 Eylül 1920

Ex Kaiser And England, 11 Eylül 1920

EKİM

Armenia Attacked, 2 Ekim 1920

Turks Invade Armenia, 4 Ekim 1920

Turks Offers To Crush Nationalists, 5Ekim 1920

Armenians Recover Olty, 6 Ekim 1920

French Deport Armenians, 14 Ekim 1920

Attacks On Armenia, 18 Ekim 1920

Sovyet Reply To Armenia, 19 Ekim 1920

Better News From Armenia, 21 Ekim 1920

Kemal’s Aims In Armenia, 22 Ekim 1920

Armenian Counter- Offensive, 25 Ekim 1920

Turk Advance Towards Batum, 27 Ekim 1920

Armenians Holding Their Own, 29 Ekim 1920

KASIM

Genaral Attacks By Reds, 2 Kasım 1920

Turks Take Kars, 8 Kasım 1920

Turco- Armenians Armistice, 12 Kasım 1920

Armenia And The Turks, 16 Kasım 1920

Soviet At Erivan, 25 Kasım 1920

216 Moscow Tired Of Turks, 29 Kasım 1920

ARALIK

Armenia’s Gloomy Outlook, 2 Aralık 1920

The Lords And Home Rule (Turks And Armenians), 2 Aralık 1920

Partition Of Armenia, 4 Aralık 1920

French Socialist And Moscow, 7 Aralık 1920

Turks Protect Property, 13 Aralık 1920

Red Troops Massing At Bakü, 20 Aralık 1920

217 EK-2. The Times'tan Örnek Haberler

Haber 1. 27 Şubat 1920

218

Haber 2. 16 Mart 1920

219

Haber 3. 1 Nisan 1920

220

Haber 4. 25 Mayıs 1920

221

Haber 5. 19 Haziran 1920

222

Haber 6. 31 Temmuz 1920

223

Haber 7. 8 Kasım 1920

224

Haber 8. 20 Aralık 1920

225

Haber 9. 4 Aralık 1920

226

Haber 10. 25 Kasım 1920

227 ÖZET

The Times’a göre (1920)Türkler Ve Ermeniler başlıklı çalışmada, İngiltere’nin

ünlü gazetesi The Times’ın 1920 yılında Türkler ve Ermeniler hakkında ne tür haberler yaptığı ve kamuoyunu nasıl bilgilendirdiği irdelenmektedir.

Osmanlı Devleti açısından 1920, Türklerin İstanbul’dan çıkarılıp

çıkarılmayacağının tartışıldığı, İstanbul’un işgal edildiği ve geleceğinin belirsiz olduğu bir yıl olmuştur. İtilaf Devletleri açısından 1920, müttefiklerle Türk barış antlaşması

şartlarının karara bağlanmaya çalışıldığı, Türk topraklarının nasıl paylaşılacağı üzerine tartışmaların yapıldığı bir yıldır. Ermeniler açısından 1920, Anadolu’da Ermenilerin

Türklere karşı giriştikleri isyanların gittikçe arttığı, Ermenilerin İtilaf Devletleri’ nden bağımsız bir devlet kurmak için yardım istedikleri ve ayrıca Kafkasya’da meydana gelen

Bolşevik İhtilalinin ardından Anadolu’da etkin olan Millî Mücadele Hareketi önderlerinin

Bolşevik Ruslarla temasa geçtikleri, Azeriler ve Ermeniler arasında çatışmaların yaşandığı, İtilaf Devletleri’nin Kafkasya’nın yeniden inşası sürecinde yer almak istedikleri bir yıl olmuştur.

Tezimizde, The Times’ın önemli gördüğümüz bütün bu gelişmeleri dünya kamuoyuna yansıtırken nasıl bir habercilik izlediği incelenmeye çalışılmıştır.

Anahtar Kelimeler: The Times, Türkler ve Ermeniler, 1920, İstanbul’un işgali,

Barış Görüşmeleri.

ABSTRACT

This study, entitled “Turks and Armenians From The Times’ Perspective (1920)”, examines how this reputable newspaper of Britain informed the public with news on the

Turks and Armenians in 1920.

From the Ottoman point of view, 1920 was a year in which Istanbul was under occupation, her future uncertain and with debates on whether the Turks were to be expelled from Istanbul. From the Allies’ point of view, it was a year of discussions on how the Turkish soil should be shared and a decision on the terms of the Peace with Turks was tried to be made. From the Armenian point of view, on the other hand, 1920 was a year in which Armenian rebellions against Turks increased in ; they seeked the

Allies’ help to establish an independent state; and following the Bolshevik Revolution in

Caucasus, Turkish National Movement leaders active in Anatolia made contact with the

Bolshevist Russians; conflicts between the Azerbaijani and Armenians were seen and the

Allied Powers wanted to get involved in the reconstruction process of Caucasus.

In this thesis we have tried to examine how the the Times introduced all these developments we deem significant to world public opinion.

Key Words: The Times, Turks and Armenians, 1920, Occupation of Istanbul,

Peace Talks.

229