Montgome| ^ -J 1 •Christophetxötumhus'’ •Marie Curie • James Dean »Windsor Dükü •G E O Rg E Eastman • İt
Total Page:16
File Type:pdf, Size:1020Kb
•Montgome| ^ -j 1 •ChristopheTXöTumHus'’ •Marie Curie • James Dean »Windsor Dükü •G e o rg e Eastman • İt. Kral Edward, Kral V. Ed ward »Benjamin Franklin •Sigmund Freud »Clark Gable »Yuri Gagarin •James Garfield »Judy Garland »Kral V. George •M ata Hari »Jean Harlow •Ernest Hemingway »Jimi Hend rix »Vahşi Bill Hic- kok »Billie Holiday »Kor kunç Ivan »Janis Joplin •M onaco Prensesi Grace (Kelly) »Bruce Lee »Vivien Leigh »Jayne Mansfield •Glenn Miller »Marilyn Monroe »Wolfgang Ama deus Mozart »Nostrada mus »Edgar Allan Poe •Elvis Presley »Grigory Yefimovich Rasputin »III. John D. Rockefeller »Mic hael Rockefeller »Nelson Aldrich Rockefeller »Sit ting Bull (O turan Boğa) •Pyoth Ilyich Tchaikovsky •Leo Tolstoy »Rudolph Valentino • Vincent Van Gogh »George Washing ton, Oscar W ilde Malcolm Forbes İyi Ünlüler, Kötü Ünlüler ve En Büyükler Nasıl Öldüler? A K S O Y YAYINCILIK Tarih Dizisi İyi Ünlüler, Kötü Ünlüler ve En Büyükler Nasıl Öldüler? Orijinal Adı: They Went That-a-way... How the Famous, and the Great Died Yazan: Malcolm Forbes & Jeff Bloch Çeviren: Bellas Dişbudak © Türkiye Yayın Haklan: Aksoy Yayıncılık San ve Tie. A.Ş. Akçalı Ajans aracılığıyla alınmıştır. © 1988 by Malcolm Forbes ISBN: 975-312-288-8 1. Baskı: Mart 2000 Aksoy Yayıncılık Adına Sahibi: Erol Aksoy Genel Yönetmen: Yalvaç Ural Yönetmen Yardımcısı: Mehmet İlkorur Yayın Koordinasyon: Ayşe Karsel Mali Koordinasyon: Seznur Bayır Sorumlu Müdür: Tekin Ergun Yayın Editörü: Figen Turna Görsel Yönetmen: Aziz Yavuzdoğan Yayın Hazırlık: Zuhal Dülger Satış ve Pazarlama Müdürü: Munzur Yıldız Müdür Yardımcısı: Mustafa Önal Üretim Sorumlusu: Nazif Kartal Basıldığı Yer: Altan Matbaası, İstanbul Aksoy Yayıncılık San. ve Tie. A.Ş. Aytar Cad. No: 25 1. Levent / İstanbul Tel: (0.212) 284 84 36 Faks: (0.212) 284 84 Malcolm Forbes İyi Ünlüler, Kötü Ünlüler ve En Büyükler Nasıl Öldüler? Çeviren: Belkıs Dişbudak ÖNSÖZ ditörüm Michael Korda’ya, “Nasıl Öldüler”i yayınlamak isteyiP iste Emediğini sorduğumda çok olumlu bir heyecanla tePki verdi, ama bana şöyle dedi: “Herkes Malcolm Forbes’ın neden ölümle ilgili kitaP yazdığını merak edecek. Ben de ediyorum. Bunu en baştan açıklaman gerekir. Ayrıca bize, ölüme karşı kendinin nasıl bir tutum içinde olduğu nu da anlatmak zorundasın.” Bu söz beni biraz şaşırttı, çünkü ben bu kitabı ölümle ilgili bir kitaP olarak düşünmüyordum. Daha çok, bizlerin, sağ olanların, sık sık ifade ettiği bir merakı tatmin etmekle ilgili olduğu karaşındaydım. Laf arasın da ünlü bir isim geçtiğinde, “Ne olmuştu ona?” diye sormaz mıyız? Hem de ne kadar sık sorarız! Buna verilebilecek son cevaPları ararken, nice ünlü kişinin alevinin nasıl söndüğü konusunda bir hayli ilginç şeyler keşfetmiştim. Benim ölüme karşı tutumuma gelince, bu kitabın konusunun çok dı şında olmasına rağmen söyleyeyim. Aklıma “Time” dergisinin ölenler hakkında bastığı yazılarda heP kullandığı giriş cümlesi geliyor: “Eninde sonunda herkesin başına geleceği gibi, falanca da...” Ölüm hayatın tek kesin olayı olduğuna, karşı çıkmaktan da bir yarar gelmeyeceğine göre, bunun üzerinde durmak bana hiç gereksiz bir zaman kaybı gibi geliyor. Hayatta sahiP olduğumuz tek şey zamandır. Ne kadar zamanımız ol duğunu, hePsi tükenene kadar bilemeyiz. Elimizdeki bu hayatın tümü nü, bir sonraki hayata hazırlanarak ve onun ne biçim bir hayat olacağı konusunda kesin bir iyimserlik içinde bulunarak geçirmek, bana göre bir şey değil. Bence hayat, yaşamak içindir. Dünyaya geliş biçimimiz, heP birbirine benzeyen, alışılmış bir olaydır. Belki “ilahi” kimseler için öyle değildir, ama biz çoğumuz zaten “ilahi” de- ğilizdir. Ama dünyadan ayrılış biçimimiz, son derece kişiye özel bir şeydir. 5 Bu kitaP 175 ünlü insanın dünyadan olağanüstü ayrılışlarını oldukça ayrıntılı biçimde anlatmaktadır. Bunların bazıları ektiklerini biçebilmişken, diğer bazılarının gidişi şa şırtıcı ya da acayiPtir. Kimi giderken tumturaklı bir “son söz” söylemiş, kimi de zar zor bir şeyler mırıldanarak çekiP gitmiştir. Buralardaki müzikten hoşlanmayan bazıları, daha sonra duyacakları müziğin daha hoş olacağını umarak, intihar yoluyla buradan ayrılmıştır. Kimi kalabilmek için son nefesine kadar çabalamıştır. Bazıları da zor la dışarı itilmiştir. Hatta öyleleri vardır ki, şöhretlerini nasıl yaşadıklarına değil de, nasıl öldüklerine borçludurlar. Bunların her biri kendine göre son derece ilginçtir. TıPkı fıstık, kızar mış Patates ya da Patlamış mısır yer gibi, okumaya bir kere başladınız mı, duramayacaksınız. KitaP insanların nasıl öldüğüyle ilgili olsa bile, as lında çok çekicidir, hazin veya kasvetli değildir. Ne de olsa, dünyaya geldiğimiz andan itibaren buradan ayrılma yo lunda olduğumuzu biliyoruz. Ölmek bir başka başlangıcı simgeliyor ol sun ya da olmasın, bu dünyadaki dönemimizi sona erdirdiği kesindir. Bir sonraki raundun buradakinden daha iyi mi, yoksa daha kötü mü olacağı, bir raunt daha oluP olmayacağı ya da varsa hangi biçimde ola cağı, insanların kendi hayalleri ve inançlarıyla ilgilidir. Milyonlarca insan mezarına, gelecek raunt konusunda ciddi anlaşmazlıklar içinde girmiştir. Öldükten sonra geri dönüp bize görgü tanıklığı edecek kimseyi tanıyanı mız da yoktur. Ama burada olduğumuz süre boyunca, Pek büyüklerden bazılarının ölümle nasıl karşılaştığını merak etmemek elimizde olmuyor. Bu sayfala rı okurken genellikle başınızı iki yana sallayacak, “Demek böyle ölmüş ler!” diyeceksiniz. Kendi başınıza gelmeden önce, yaşamın zevkini çıkarın. M. F. 6 AESCHYLUS MÖ 525 / 524 (?) - MÖ 456 unan trajedisinin kurucusu, (Sofokles’ten önce) Atina tiyatrosunun Y bir kuşak boyunca en büyük ustası olan Aeschylus hep manevi an lamı olan oyunlar yazardı. “Oresteria” gibi, “Tebai’ye Karşı Yedi Kişi” gibi eserlerinde, karakterleri kendi sembolik iradelerine göre oynarlar, ama her zaman ilahi Tanrıların etkisi altında olurlardı. Her şey Tanrıla rın Planına göre işler, ama bazen acılar ve kötülükler yıllar boyunca sü rer, ancak ondan sonra olaylar iyi bir sonuca bağlanırdı. Bu oyunlarda saPık şiddet olayları da vardı. Örneğin “Zincire Vurulmuş Promete”de, bir kayaya yıldırım düşmekte, daha sonra bir dePrem sırasında yer yarı lıP birkaç kadını yutmaktadır. Bu durumda Aeschylus acaba kendi sonunu nasıl kurgulardı? Burada bir uyarıda bulunmak gerekir: Tarih kitaPları, bu oyun yazarının ölümü konusunda Pek bilgi vermemektedir. Ciddi biyografi yazarlarının çoğuy la edebiyat eleştirmenleri de bu yüzden onun nasıl öldüğü konusuna gir mez, “Masalların etkisinde bir olay” deyiP geçerler. Ama ne olursa ol sun, efsane burada adamın kendisine öyle iyi yakışmaktadır ki, yüzyıllar ötesine ulaşacak kadar kalıcı olmamış başka oyunlarına girmiş bile ola bilir. Anlatılanlara göre Aeschylus bir ara Sicilya Adası’ndaki Gela’day- ken, kartalın biri onun dazlak kafasını kaya sanmış, gagasındaki kaP lumbağayı, kabuğunu çatlatmak üzere oraya atmıştır. KaPlumbağanın kabuğunun sağlam kaldığı da söylenmektedir. BUYUK İSKENDER MÖ 356 - MÖ 323 skender’in Büyük olması, etkilerinin savaşlardaki zaferlerinden çok İdaha kalıcı olmasından ötürüdür. Anlatılanlara göre Julius Caesar, es ki Yunanlı fatihin 33 yaşında öldüğünü, oysa kendisinin o yaşa kadar henüz hiçbir varlık göstermemiş olduğunu duyunca Pek bozulmuştur. NaPolyon da İskender’le ilgili tarih kitabını başucunda tutarmış. Mike- lanj da Vatikan’ın avlusunu, İskender’in kalkanının desenine uygun ola rak tasarımlamış. İskender işte bu tür bir kader duygusu içinde büyümüş biridir. 20 ya şına geldiğinde babasının öldürülmesi üzerine Makedonya tahtına geç miş, derhal 35.000 kişilik bir ordu toPlamış, önüne gelen her yeri fet hetmek üzere yola koyulmuştur. On bir yıl boyunca, arada kendi ülkesi ne hiç dönmeksizin 11.000 mil yol almış, karşısına yüzbin kişilik düş man orduları da çıksa, bir tek savaş bile kaybetmemiştir. Zaferleriyle Yu nan kültürünü ve ticaretini, Mısır’dan başlayıP Asya’nın ve Hindistan’ın çoğu bölgelerine yaymayı başarmıştır. Kariyerinin büyük bölümü boyunca askerleri İskender’e çok büyük saygı duymuşlardır. Kendisi de hevesle ön saflarda çarPışmış, fazla yiyiP içmemesiyle onlara iyi bir örnek olmuştur. Ama MÖ 324 yılında, İsken der’in kendi gücü çok fazla artıP sarhoş edici bir düzeye yükselmiş, bir kaç suikast komPlosunu da haber alınca, kendisini askerlerinden çekiP uzaklaştırmıştır. Kendisinin Zeus’un oğlu olduğunu ilan ediP, ömründe ilk defa çok fazla içmeye başlamıştır. MÖ 323’te, İskender’le ordusu Babil’de yeni bir sefere hazırlanırken, yola çıkmadan üç gün önce İskender bir şölende, içki içme yarışmasına katılmıştır. O şölende altı litre kadar şaraP içtiği söylenmektedir. Ertesi gün hastalanmıştır, ama bunun nedeni yalnız içriği şaraP değil, aynı za manda soğuk almış olmasıdır. Yattığı yerden sefere çıkma konusunda emirler yağdırmasına rağmen durumu her geçen gün biraz daha ağırlaş mıştır. Öleceği belli olunca, askerleri yattığı çadırın önünden geçmiş, ama kendisi onları selamlamak için başını zor kaldırabilmiştir. İçki şöle ninden on gün sonra da ölmüştür. İskender baştan beri kendisinin Aşil soyundan geldiğine inanırdı. Eğer bu doğruysa, İskender için Aşil toPuğu, kendi egosu olmuştur. HORATIO ALGER JR. 13 Ocak 1834 - 18 Temmuz 1899 oratio Alger, “Yoksulluktan Zenginliğe” konusunda öyle çok roman Hyazmıştır ki, kendi adı da, sefaletten lükse yükselmekle aynı anlama gelmeye başlamıştır. Ama eğer kendi hayatını romanlaştırıP yazsaydı, ona bir başka son bulacağı kesindir. Alger’in kahramanları, romanın sonunda her zaman muzaffer, mutlu ve zengin olmuşlardır. Mutlu sonla biten yüzü aş kın roman yazmıştır. Bunlar arasında, “Gazeteci Dan”, “Hamal Ben”, “Ke mancı Phil”,