BİRİNCİ BÖLÜM

Tarama ve Düzenleme: AYHAN

[email protected]

HAVANIN VE DENİZİN ESRARI

BATI ATLANTİKTE, Amerika Birleşik Devletle- rinin kıyılarına yakın, genellikle üçgen biçiminde diye tanımlanan bir yöre vardır. Kuzeyde Bermuda'dan, Florida'nın güney kıyılarına, oradan doğuya, Bahama'lara, Porto Rico'dan öte, 40° boy- lama yakın bir noktaya, daha sonra yine kuzeye, Bermuda'ya birer doğru çizerseniz, bu üçgeni kaba görünümüyle elde etmiş olursunuz. İşte bu alan, dünya kayıtlarına göre insanı en tedirgin eden, an- laşılmaz kaybolma olaylarının rekorunu elinde tut- maktadır. 1945'den bu yana bu bölgede 100'ü aş- kın uçak ve gemi iz bırakmadan yok olmuş, son 26 yıl içinde 1000'den fazla insan kaybedilmiştir. Buna karşılık, denizlerde ne bir ceset, ne de kay- bolan uçak ve gemilerden en küçük bir enkaz par- çası ele geçmiştir. Günümüzde hava ve deniz yoi- larının eskiye oranla çok daha tecrübeli olmasına, daha sık seferler yapmasına, aramaların daha ku- sursuz uygulanıp kayıtların daha dikkatle tutulma- BERMUDA .ŞEYTAN. ÜÇGENİ BERMUDA .ŞEYTAN. ÜÇGENİ köpek gibi, olup bitenleri anlatamayacak bir tek sına rağmen, kaybolma olayları gittikçe sıklaşan bir canlı görülebilmektedir. Yine de, bir seferinde ge- tempoda, hâlâ sürüp gitmektedir. mideki konuşan papağanın tayfalarla birlikte kay- Uçakların çoğu, ya üsleriyle ya da inmek üze- bolduğunu eklemek oldukça ilginçtir. re oldukları alanlarla normal radyo bağlantılarını Bermuda Üçgeni içinde açıklanamayan kay- kaybolma anına kadar sürdümüşlerdir. Bir kısmının bolma olayları bugüne kadar sürüp gitmektedir. Ne ise garip radyo mesajları verdikleri biliniyor. Bu zaman bir gemi ya da uçak yerine varmakta arada aletlerinin çalışmaz olduğunu, pusla göster- gecikse, veya «aramalara son verilmiştir» biçiminde gelerinin fırıl fırıl döndüğünü, güzel bir gün olma- rapor edilse, herkesin en doğal tepkisi, durumu sına rağmen gökyüzünün birden sapsarı kesildiğini hemen eskiden beri olagelen olaylara bağlamaktır. ve puslandığını, aşağıdaki okyanusun az önceki nor- Kamuoyu giderek bu yörede bir terslik olduğuna mal halinde olmayıp «garipleştiğini» söyleyenler ol- daha çok inanmaktadır. Son zamanlarda üçgen muş, fakat kimse bu «garipliğin ne olduğunu açık- içinde inanılmaz serüvenlerle karşılaştıkları halde ça tanımlamaya fırsat bulamamıştır. kurtulabilen uçak ve gemilerden edinilen bilgiler, 5 Aralık 1945 günü Fort Lauderdale Deniz-Ha- garip bir deniz folkloru oluşmasına neden va üssünden havalanan beş askerî uçakla, onları yaratıyor. yine de bu yörede uçak ve gemi- kurtarmak üzere gönderilen Martin Mariner uça- lerin başına belâ olan gizli tehlike hâlâ hiç bir ğı, kayıplar listesinin en dikkati çeken olaylarından açıklığa kavuşamıyor. biridir. Bütün aramalara rağmen uçaklardan ne bir Süregelen kaybolma olaylarını açıklamak için en canlı, ne bir cankurtaran salı, ne deniz üzerinde bir çeşitli ve hayal gücü en geniş fikirler ileri sü- yağ sızıntısı, ne de bir enkaz bulunabilmiştir. Nice rülmekte, ciddî ciddî tartışılmaktadır. Bu düşünce- yolcu uçağı bu yörede iniş talimatı alırken yok ol- ler arasında depremlerin doğurduğu, apansız ortaya muş, Denizcilik Soruşturma Kurulu raporlarında be- çıkan gel-git dalgaları, deniz canavarlarının sal- lirtildiği gibi, sanki gökteki bir delikten öte tarafa dırıları, başka bir boyuta geçişe yol açan bir za- geçip kaybolmuştur. İrili ufaklı gemiler ve tekne- man - uzay kavşağı, uçakların çarpışmasına, gemi- ler, tayfalarıyla birlikte başka bir boyuta götürül- lerin denizde kaybolmasına yol açan elektroman- müşcesine, enkaz bırakmadan ortadan silinmiş, yetik ve gravitasyonel hortumlar, deniz altından ve- Marine Sulphur Queen gibi 140 metre uzunluğunda ya gökten gelen uçan dairelerdeki kimselerin, bu- şilepler, U.S.S. Cyclops gibi 19.000 tonluk, 309 kişi günkü dünya canlılarından örnekler alıp bunları taşıyan koca gemiler sırra kadem basmıştır. Bu ara- belki geçmiş çağlardan kalma uygarlıklarına, belki da birçok defa da üçgen içinde tayfasız, kendi ba- uzaydaki bir yıldıza, belki de gelecek çağlara gö- şına sürüklenip duran gemilere rastlanmıştır. Bun- türme istekleri, bile sayılabilir. ların içinde zaman zaman bir kanarya, ya da bir BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA .ŞEYTAN» ÜÇGENİ

İleri sürülen öneriler arasında en ilginç olan- konuda gerekli her bilgiyi edinmiş olduğumuz el- larından biri, «uyuyan peygamber» adıyla tanınan, bette söylenemez. hastaları iyileştirip mucizeler gösteren ve sonunda Soğuk savaşın gelişmesiyle birlikte, denizaltı 1944 yılında ölen Edgar Cayce tarafından savunu- filolarına verilen önem de artmıştır. Fransız donan- lan fikirdir. Henüz laser ışını diye bir şeyin varlığı masının Akdeniz'de, Amerikan donanmasının Atlan- bile düşünülemediği sıralarda Cayce, Batık Kıta tik'te karşılaştığı güçlüklere rağmen, bulgular ka- Atlantis'de yaşayanların, özellikle Bimini adası do- muoyuna açıklanırsa deniz dipleri hakkındaki bil- laylarında, kristalleri enerji kaynağı olarak kullanma gimiz kuşkusuz çok genişleyecektir. Fakat bütün yöntemini uyguladıklarını söylemiş, Atlantis'in Ba- bunlarla birlikte, okyanusların en derin çukurların- hama'larda, Andross adasının açığında battığını, bu- da bizleri oldukça şaşırtacak sürprizlerle karşılaş- gün deniz altında kalan böyle kristal parçalarının mamız olasılığı vardır. Çukurların bulunduğu düz- o yöredeki kaybolma olaylarını etkileyebileceğini lük ve bunun içindeki vadiler, hiç beklemediğimiz anlatmıştır. bir faunayı barındırıyor olabilir. Coelacanth adıyla Ne olursa olsun, esrarın açıklaması veya çö- bilinen ve tarih öncesi çağlarda yaşadığı, sonradan zümü yine denizle ilgili gibi gözükmektedir. Esa- soyunun tükendiği kabul edilen balığın, 1938 yılın- sen denizin dünya insanları için bugün en büyük da Hint Okyanusunda canlı olarak bulunduğunu bi- esrar durumunda olduğu da açıktır. Her ne kadar liyoruz. Dört ayağı olan bu mavi balık, günümüz- kendimizi uzayın eşiğinde görsek, dikkatimizi uza- den altmış milyon yıl önce yaşamaktaydı. Canlısı yın derinliklerine çevirip, dünyanın artık bizler için görülmeden önce ele geçen en yeni fosil, M. Ö. hiç bir sırrı kalmadığını düşünsek de, yer kürenin 18.000.000 tarihini taşımaktaydı. beşte üçünü oluşturan okyanus dipleri hakkındaki Bundan başka, güvenilir gözlemcilerin «deniz bilgilerimizin, ay kraterleri hakkında bildiklerimiz- yılanı» konusunda verdikleri ayrıntılı bilgileri de ya- den çok daha az olduğu bir gerçektir. Gerçi deniz bana atmamak gerekir. Bu insanların Pliocene mo- dibinin derinliklerini belirten girintili çıkıntılı hal- nosaurus'a, ya da ichthyosaurus'a benzer bir ya- kaları haritalarımıza epey zamandan beri işlemiş ratığı sağ ve canlı olarak gördüklerini söylemek- bulunuyoruz; önce mekanik ses denemeleriyle, da- ten hiç bir çıkarları olmayacağını hepimiz biliyo- ha sonra sistemle, denizaltı ve batisfer ke- ruz. Ayrıca böyle bir iddiayla ortaya çıkmak pek şifleriyle, su altı fotoğraf makineleri ve film maki- çoğuna bir hayli şey kaybettirebilir bile. Zaman za- neleri kullanarak yüzeydeki ve derinlerdeki akıntı- man bu canlıyı gören tanıkların sayısının yüzü aş- ları taramış, kıta sahanlıklarında petrol bulmaya ça- tığı da görülüyor, özellikle hayvan, Tasmanya ve lışmış, yakında bu aramaları daha da derinlere gö- Massachusetts dolaylarındaki plajlara, limanlara türmeye hazırlanmış bulunuyoruz ama, yine de bu yaklaştığı zaman. Lock Ness Canavarı diye bilinen,

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN. ÜÇGENİ

her nedense sevimli görünsün diye Nessie adıyla ta, dönüşte ana-babalarının yurduna varabilenler an- çağrılan dev çıyan balığının ise, sık sık fotoğrafı cak en genç yavrular olabilmektedir. Göçe Brezilya'- çekilmekte, ne yazık ki resimlerde pek net görün- dan başlayan tonbaliklari önce Nova Scotia'ya, sonra tüler elde edilememektedir. Avrupa'ya doğru ilerlemekte, içlerinden ancak ba- Danimarkalı oseanograf Anton Broun bir ke- zıları Akdeniz'e girmektedir. Dikenli İstakozlar de- resinde trolle sürüklenip gelen bir buçuk metre niz dibinde yürüyüşe geçtikleri zaman, önce kıta uzunluğunda bir larva görmüştür. Bu canlının er- sahanlığının bitimine varır, sonra kıta yamacından gin duruma geçtiği zaman boyunun yirmi dört met- aşağı, bilinmeyen derinliklere dalarlar. reyi bulacağını ileri sürmektedir. Sırlar bu kadarla da kalmamaktadır. Okyanus Bu dev canlının ergin bir örneği bulunamamış- tabanlarındaki çukurluklar her nedense aşağı yu- sa da, bunun dillere destan deniz yılanının boyun- karı aynı derinliği tutturmakta, yedi mil dolayların- da olabileceği, hatta belki de bunca tanığın gö- da kalmaktadır. Buralarda, böylesine korkunç bir züyle gördüğünü ileri sürdüğü deniz yılanının ta basınç altında, yaşamlarını sürdürmekte olan can- kendisi olabileceği de düşünülebilir. Canlının bo- lılara şaşmamak elde değildir. Sonra bir de deniz- yu, ara sıra ele geçen iskelet parçalarından, bir de lerde koca nehirler gibi akıp duran okyanus akın- balinaların sırtlarındaki diş izlerinden hesaplana- tıları vardır. Kimisi, derinliği değişen yüzey akıntı- bilmektedir. Deniz altında geçen büyük mücadele larıdır, kimi ise su yüzeyinden yüzlerce kadem de- sonucu, balinanın ısırılıp emilen yerinden pigment- rinlerde ve yüzey akıntılarına ters yönde akar du- ler yok olmakta, saldıranın iriliği bu izden belli ol- rurlar. Büyük Okyanustaki Cromwell akıntısı aslın- maktadır. da bir su altı akıntısıyken, birkaç yıl önce nedense Gerçi okyanusların derinlikleriyle ilgili bilgile- su yüzüne çıkmaya karar vermiş, sonra yeniden es- rimizin günden güne arttığı bir gerçektir. Ama göz- ki düzeyine batmıştır. Genellikle bütün akıntılar dö- lemlerimizin çoğu, rastlantı sonucu ele geçen ör- nerler. Kuzey yarıküredekiler saat doğrultusunda, neklerin değerlendirilmesine bağlı kalmaktadır. San- güney yarıküredekiler ise ters doğrultuda döner. ki uzaydan gelen bir uçan daire, dünya canlıların- Ama Benguela Akıntısı neden ötekilere uymaz da, dan örnek almak istemiş, kürenin rasgele birkaç dosdoğru akar durur? yerine ağ atmış, içine gelenleri toplamış gibi. Rüzgârlarla dalgalar da birer bilmecedir. En İyi tanıdığımız deniz canlıları bile, göçlerinde apansız patlayan ve en şiddetli olan fırtınalar, ge- ve üremelerinde anlayamadığımız sırlar saklamakta- nellikle iki yere özgüdür: Batı Atlantik'teki Karaip dır. Sözgelişi, Avrupa'nın ve Amerika'nın yılanba- Denizi ile, Güney Çin Denizi. Fakat başka yerlerde lıkları çiftleşmek için Sargasso denizinde buluşmak- de, sakin görünen denizlerde birdenbire çok güçlü

BERMUDA -ŞEYTAN- ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN. ÜÇGENİ

dev dalgaların patladığı görülür. Bunların deniz di- lantis kıtasının yerinde sayılmaktadır. Bir de sahte bindeki yer kaymalarından ve depremlerden doğ- dip sorunu vardır. Ses denemelerinde bu olay sık duğu ileri sürülmektedir. sık kendini göstermekte, tabanın eski kayıtlara Okyanusların mineral zenginlikleri bugün için oranla çok daha yukarda yer aldığı kanısını ver- hesap edilemeyecek kadar büyüktür. Petrolün ya- mektedir. Oysa bir süre sonra, yine ilk derinlik sa- nı sıra bu minerallerin de işletilmesi ve çıkarılması, yısının elde edildiği görülür. Bazılarına göre bu sah- geleceğin malî görünümünü büyük ölçüde etkileye- te dip, orada o sırada bulunan bol sayıda balığın bilir. Koruyucu deniz örtüsü, geçmiş uygarlıkların veya başka fauna'nın bir düzlem kadar sıklaşması kalıntılarını da örtmektedir. Bunların çoğu, Akdeniz ve sonar denemelerde sesin dibe varmadan geri ve Atlantik kıta sahanlıklarının sığ sularında görü- dönmesine neden olması yüzünden bizi yanıltmak- lebilmektedir. Ama daha derin yörelerde başka ka- tadır. Bunun kadar garip diğer bir olay da, Golf lıntıların da bulunabileceği açıktır. Sözgelişi Peru Stream akıntısı içinde parıl parıl parlayan «beyaz sahilinin bir mil kadar dışında, batık binalara ait su» yörelerinin varlığıdır. Bu parlaklığa, fosforlu olduğu sanılan oymalı sütunların fotoğrafları çekil- bazı balıkların ışıklı sırtlarının sebep olduğu, veya miş, böylelikle burada, uygar insanların yaşadığı radyoaktivite nedeniyle böyle bir görüntüyle karşı- bir kara parçasının batıp sulara gömüldüğü fikri laşıldığı sanılmaktadır. Ne olursa olsun, beş yüzyıl doğmuştur. Dünya okyanuslarının birçok yerinde önce Christoph Colomb'un bile dikkatini çeken, hat- uygarlıkların su altına battığı söylentileri hâlâ sü- ta notlarına kaydetme gereğini hissedecek kadar rüp gelmektedir. Bu arada, Atlantik ortasında, Ba- önemli bulduğu, belirgin bir durumdur. Ayrıca, uza- hama'larda battığı söylenen Atlantis'ten başka, do- ya gitmekte olan astronotların son gördüğü dünya ğu Akdeniz için de benzer söylentiler dolaşmakta- ışığı da bu ışık olmalıdır. Bütün bunlardan başka, dır. Paskalya adasının esrarından, Güney Pasifik'- kayan kıtalar kuramının varlığı da bir gerçektir. Kı- te kaybolduğu söylenen başka uygarlıklardan, ku- taların zaman zaman birbirinden uzaklaştığı, ya da tuplar yer değiştirmeden önce Antarktika yöresinde bir araya toplanarak süper-kıta'lan oluşturduğu kura- yaşayan ve bugün kalın bir buz tabakasının altına mını gittikçe daha çok kişi kabul etmektedir. Dün- gömülmüş olduğu anlatılan bir uygarlıktan bile söz yanın dönüşünün, yapısının ve niteliklerinin bu ola- edilmektedir. ya büyük ölçüde etken olabileceği de gözden uzak Okyanus tabanının bazı bölümleri hâlâ hare- tutulamamaktadır. ket halindedir. 1973 mayısında, Japonya yakının- Bugün için düşünmesi ilginç olan, fakat er geç daki Bonin çukuru, eski derinliğine oranla altı bin nasılsa çözümlenebilecek bu tür esrarlarla, Bermu- kadem yükselmiştir. Orta Atlantik yöresinde görü- da Üçgeninin esrarı arasında çok fark vardır. Bir len yılda yüz bin depremin bir çoğu, efsanevî At- kere Bermuda Üçgeni, yolcular için bir dereceye

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA .ŞEYTAN» ÜÇGENİ kadar tehlike niteliği taşımaktadır. Gerçi her gün haklıdır. Çünkü açıklanamayan yok olma olaylarının üçgenin içinden sayısız uçak normal rotalarında gi- yatağı olan bu alan, belki üçgen biçiminde olma- dip gelmekte, irili ufaklı gemiler sularında seyret- yıp, daha çok bir elipse de benzeyebilir. Belki de mekte, sayısız turist, başlarına bir belâ gelmeksi- merkezi Bermuda dolaylarında olan, Florida'ya uza- zin her yıl bölgeyi ziyaret etmektedir. Ayrıca, uçak- nıp Puerto Rico'yu da içine alan, doğuya doğru lar ve gemiler yalnızca burada değil, dünyanın bir Sargasso denizini sarıp yine Bermuda'da kapanan çok başka denizlerinde de kaybolmaktadırlar. Bun- bir daire parçasıdır. Dev bir dairenin parçası. ların nedenleri çok çeşitlidir. Yalnız, deniz kazala- rıyla «Yok olma» arasındaki farkı da gözden kaçır- Bu oluşu enine boyuna incelemiş kişiler ge- mamak gerekir. Deniz kazalarından ve kayıpların- nellikle alanın yeri konusunda fikir birliği içinde- dan sonra ya bir enkaz, ya da yüzen bir kalıntı dir. «Dünyanın Görünmeyen Sakinleri» adlı eserinde ele geçirilir. Oysa «yok olma» deyimi, bunlardan hiç ve birçok makalesinde bu konuya eğilen Ivan San- bir şey ele geçmediğinin belirtisidir. Hem zaten derson, alanın bir elips biçiminde olduğu sonucuna dünyanın hiç bir yöresinde açıklanamayan yok ol- varmakta ve böyle alanların dünya yüzünde düzenli malar bu kadar çok sayıda, bu kadar iyi incelenmiş aralıklarla sıralanmış olup sayılarının on ikiye ve saptanmış durumda, sadece burada apansız or- vardığını, aralarında Japonya'nın ünlü «Şeytan De- taya çıkan olağanüstü olaylara dikkati çekmektedir. nizi»nin de bulunduğunu söylemektedir. John Spen- Bütün bu durumlar, rastlantı niteliğini «olanaksız»lı- cer ise, tehlikeli bölgenin, kıta sahanlığı boyunca uzandığı görüşündedir. Ona göre alan, Virginia kı- ğın sınırlarına doğru itmektedir. Birçok yetkili denizcilik ve havacılık kuruluşu, yılarının biraz açığından başlamakta, güneye doğru uçak, gemi ve yatların, ansızın patlayan fırtınalar- uzanıp Florida sahillerini yalamakta, Meksika la, sayısız denizcilik hataları ve kazalarla dolu böyle körfezinden geçip, Karaip Adalarını ve Bermuda'yı bir denizde kaybolmasını normal karşılamaktadır. Bu sarmaktadır. Beri yandan, «Görünmez Ufuklar» kitabı- kuruluşların pek çoğu, Bermuda Üçgeni'nin varlığını nın yazarı Vincent Gaddis, Argosy dergisinde ya- bile reddetmekte, bu deyimin bir kuruntu ürünü yınlanan bir yazısıyla alana «Bermuda Üçgeni» adını olduğunu, meraklı ve hayal gücü geniş okurların kazandırırken, sınırlarını şöyle çizmiştir: «Flori- ilgisini çekmek için uydurulduğunu ileri sürmektedir- da'dan Bermuda'ya, Bermuda'dan Puerto Rico'ya, ler. Seferlerini Bermuda Üçgeninin içinden geçir- oradan da yine Florida'ya çizilen doğrular arasında mek zorunda olan havayollarının bu görüşü benim- kalan alan.» John Godwin ise, «Şaşırtıcı Dünya» adlı sediği doğaldır. Fakat yine de, nice tecrübeli pilot, eserinde, «Büyü Denizi» adını verdiği bu alanı üçgenin yokluğundan pek de emin olamamaktadır. bambaşka bir biçimde tanımlıyor. «Bermuda ile Vir- Aslında üçgenin yokluğunu savunanlar bir bakıma ginia kıyıları arasında yer alan kaba bir dörtgen.» Bermuda Üçgenine asla inanmayan Amerikan Sa-

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN. ÜÇGENİ nil Koruma Örgütü bile, bilgi isteyenlere üçgenin iarı, 1860'dan bu yana böyle olayların çok daha sık- yerini çok nazik bir biçimde tanımlamaktadır. Bu laştığını göstermektedir. Bunun nedeni belki de ka- tanımı Yedi Numaralı Sahil Koruma Bölge Müdür- yıtların son zamanlarda daha büyük bir dikkatle lüğünün 5720 sayılı sirküler yazısından almaktadır. tutulmasındandır. Yok olma olayları, Amerikan iç Sözü geçen sirküler şöyle başlar: savaşından sonra başlar. Yani olay konfederasyon yağmacılarının saldırılarıyla yorumlanamaz. Esasen «Bermuda Üçgeni, ya da Şeytan Üçgeni diye en şaşırtıcı olay, İkinci Dünya Savaşından birkaç anılan hayal ürünü yer, Atlantik'te, Amerika ay sonra yer almış ve ilk defa olarak, gemiler gibi, Birleşik Devletlerinin Güneydoğu kıyılarında, havada uçan uçakların da yok olabileceği kanısını açıklanamayan gemi, tekne ve uçak kayıpları- doğurmuştur. Bermuda Üçgenine adını kazandıran nın çok yüksek bir oranda yer aldığı bir alan- olay da budur. dır. Bu üçgenin köşelerinin Bermuda, Florida'- daki , ve Puerto Rico'daki San Juan ol- duğu kabul edilmektedir.» Meteorologlar Şeytan Üçgeninin sınırlarını, Bermuda'dan başlayıp kuzeye, New York'a kadar uzanan, güneyde ise Virgin Adalarına varan, batı- ya doğru yelpaze gibi açılıp 75° batı boylamına değen bir biçimde tanımlamaktadır. Bu kitapta anlatılan önemli gemi ve uçak kay- bı olaylarının incelenmesi sonucu, okurlar Bermuda Üçgeninin biçimi konusunda kendi kararlarını ken- dileri verebilecek duruma gelecektir. İç içe iki üç- gen mi, dev bir elips mi, kare mi, yoksa kıta ve ada sahanlıkları boyunca uzanan bir alan mı olduğunun kararı okurlarımıza bırakılmaktadır. Bu bölgede eski zamanlardan beri birçok ge- minin yok olduğu, denizcilik örgütleri tarafından uzun zamandan beri bilinmektedir. Günümüze kadar ulaşan «Kayıp Gemiler Denizi,» «Gemi Mezarlığı» deyimlerinin Sargasso denizine böylesine ısrarla mal edilmesi bu yüzdendir. Yok olan gemilerin kayıt-

İKİNCİ BÖLÜM BERMUDA «ŞEYTAN. ÜÇGENİ

5 Aralık 1945 günü Fort Lauderdale'den ha- valanan kurban filonun görevi «Uçuş 19»u gerçek- leştirmekti. Uçaklarda beş subay pilot, dokuz da adı bilinen personel vardı. Bunlar bir uçağa iki kişi olarak dağıtılmıştı. Fakat o gün içlerinden onuncu YOK OLAN UÇAKLAR ÜÇGENİ görevli eksikti. Çünkü o görevli, içine doğan bir kuşku nedeniyle, uçuştan affedilmek istemiş, ye- rine de başka kimse verilmemişti. Uçaklar Navy Gruman TBM - 3 Avenger tipinde torpido bombar- dıman uçaklarıydı. Bin mile yetecek yakıt taşıyor- lardı. Hava sıcaklığı 65° F, güneş parlaktı. Gökyü- zünde tek tük bulutlar dolaşıyordu. Rüzgâr kuzey- doğudan, hafif esmekteydi. Aynı gün sabah uçuşu- ÇGENE adının verilmesi, 5 Aralık 1945 günü, JJJ na çıkmış olan pilotlar, havanın uçuşa çok elverişli Amerikan Deniz-Hava kuvvetlerine bağlı altı uçağın olduğunu rapor etmiş bulunuyorlardı. Uçuş 19 için personelleriyle birlikte kaybolmasından sonradır. İlk süre iki saat olarak hesaplanmıştı. Uçaklar öğleden beş uçak hemen hemen aynı zamanda kaybolmuştur. sonra, saat ikide havalanmaya başladılar. Sonuncu- Olağan bir alıştırma uçuşunda. Rotaları Florida'daki su 14.10'da tekerleklerini yerden kesti. 2500 saat- Fort Lauderdale Deniz-Hava üssünden 160 mil lik uçuş tecrübesine sahip bulunan Albay Charles doğuya, kırk mil kuzeye ve oradan da yine Taylor, filonun komutanıydı. Önce Bimini'nin kuze- üslerine olmak üzere, bir üçgen biçimindeydi. O yindeki Chicken Shoals mevkiine yöneldiler. Ora- zamana kadar «Şeytan Üçgeni», «Ölüm Üçgeni», da hedef üzerinden uçuş denemeleri yapılacaktı. «Büyü Denizi», «Atlantik Mezarlığı» gibi birçok isimler Pilotlar da, personel de tecrübeli havacılardı. Uçuş alan bu yöreye, «Bermuda» adının takılması, bu 19'da beklenmedik bir olayla karşılaşılması için hiç uçakların rotasının Bermuda'ya varan doğrunun bir neden yoktu. üzerinde olmasından, ayrıca daha eski kaybolma Ama yine de bir şey oldu. Hem de çok kötü olaylarının da, kuzey köşesi Bermuda olan bu bir şey. Saat 15.15 de, hedef üzerindeki uçuşlar alanda yer almasındandı. Fakat o güne kadarki yok tamamlandıktan ve uçaklar doğuya doğru yönel- olma olaylarının hiç biri, tüm manevra filosunun dikten sonra, Fort Lauderdale kulesinde uçaklardan birden, arkadan gelen dev kurtarma uçağı ve onun dönüş zamanlarını bildiren, iniş izni isteyen mesajı içindeki on üç kişilik personelle birlikte bekleyen telsizci, uçuş komutanından hiç beklen- kaybolması kadar çok ilgi çekmemişti. meyen şöyle bir mesaj aldı:

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN- ÜÇGENİ çiminde olan karayı görebileceklerdi. Şu halde tüm Uçuş komutanı (Albay Charles Taylor): Kuleyi filo, yönünü kaybetmiş demekti. arıyorum. Âcil durum. Rotamızdan çıkmış gibiyiz. Filodan mesaj almak gittikçe güçleşiyordu. Bu- Karayı göremiyoruz... Tekrarlıyorum... Karayı göre- nun nedeni statikdi. Görünüşe göre, filo da kule- miyoruz. nin mesajlarını duyamıyordu. Ama bu arada kule, Kule: Pozisyonunuz nedir? Uçuş komutanı: uçakların birbirleriyle yaptıkları konuşmaları alabi- Pozisyonumuzdan emin değiliz. Nerede liyordu. Bu konuşmaların bazıları yakıt azalmasıyla olduğumuzdan emin olamıyoruz... Kaybolduk galiba... ilgiliydi. Ellerinde yetmiş beş mile yetecek yakıt Kule: Batıya doğru uçun. Uçuş komutanı: Batının kaldığını söylüyorlardı. Ayrıca saatta yetmiş beş mil hangi yanda olduğunu bilemiyoruz. Her şey bir hızla esen rüzgârdan da söz edildi. Bütün aletlerin tuhaf... Garip... Yönlerden bile emin değiliz... ve manyetik pusulaların bozulduğu, âdeta çıldırdığı söylendi. Her uçağınki başka bir yönü gösteriyor- okyanus da her zamanki gibi değil... du. Bu süre içinde, Fort Lauderdale'in güçlü veri- Saat 15.30'öa, Fort. Lawtev&ale'deki kule gö-. cisi bir türlü uçaklara ulaşamıyordu. Uçaklar arası revlisi, Powers'a seslenen bir mesaj kaydetti. Po-> konuşmalar ise hâlâ oldukça iyi işitilmekteydi. wers, öğrenci pilotlardan biriydi. Arayan, Powers'- dan pusulasının ne gösterdiğini soruyordu. Powers'- Bu arada üste bulunan personel, Uçuş 19'un in verdiği karşılık ise şöyleydi: «Nerede olduğumu- karşılaştığı terslik yüzünden çok heyecanlanmıştı. zu bilmiyorum. Son dönüşten sonra kaybolduk ga- Dünya savaşı biteli henüz yalnızca birkaç ay oldu- liba.» En yüksek rütbeli kule görevlisi bu arada ğu için, bir düşman saldırısından bile söz edildi. Uçuş 19'un telsizcisini bulmuştu. Ondan şu mesajı Kurtarma uçağı hemen harekete geçirildi. Çift mo- aldı: «Pusulalarımın ikisi de çalışmıyor. Fort Lau- torlu Martin Mariner deniz uçağı, Banana River Deniz- derdale'i bulmaya çalışıyorum... Keys üzerinde bir Hava Üssünden, on üç kişilik personeli ile havalandı. yerde olduğumu biliyorum ama, ne kadar kaymtş Saat dörtte kule birden Albay Taylor'un ko- olduğumuzu bilemiyorum...» O zaman kule yetki- mutayı hiç sebepsiz başka bir pilota bıraktığını duy- lisi ona, güneşi soluna alıp kuzeye doğru uçmasını du. Yüzbaşı Stiver'e. Statik yüzünden ve fazla he- öğütledi. Böylelikle Fort Lauderdale Deniz-Hava üs- yecandan gölgelenen bir mesaj, yine de anlaşıla- süne varacaktı nasılsa. Buna karşılık şu sözleri duy- bilir biçimde kuleye ulaşabildi: «Yerimizden emin du: «Şu anda küçük bir adanın üzerinden geçtik... değiliz... Üssün 225 mil Kuzeydoğusunda olduğu- Görünürde başka kara yok...» Demek ki uçak Keys muzu sanıyoruz. Her halde Florida'yı geçmiş, Mek- üzerinde değildi. Orada olsa, Keys'in bir uzantısı bi- sika körfezine girmiş olmalıyız...» Bundan sonra

BERMUDA «ŞEYTAN. ÜÇGENİ BERMUDA .ŞEYTAN» ÜÇGENİ uçuş komutanının 180 derece dönüş emri verdiği di. O gece yalnızca Sahil Koruma Örgütü, kurtul- anlaşıldı. Florida'ya dönmeyi amaçlıyor olmalıydı- muş olabilecek kişileri aramakla yetindi. Ertesi gün, lar. Ama dönüşü yapar yapmaz, sesleri gittikçe azal- şafağın ilk ışıklarıyla birlikte, eşi görülmemiş bir maya başladı. Demek yanlış dönmüşler, üsten uza- arama başlatıldı. Tarihte benzerine rastlanmayan bu ğa, açık denize doğru uçmaya başlamışlardı. Bazı aramaya 240 uçak, ayrıca Solomons uçak gemisin- raporlara göre Uçuş 19'dan son alınan kelimeler den 60 uçak, dört destroyer, birkaç denizaltı, on şunlardı: «Biz galiba...» Mesajı dinleyenlerin bazı- sekiz Sahil Koruma gemisi, arama ve kurtarma ge- ları bunu izleyen sesler arasından aşağıdaki ke- mileri, yüzlerce özel uçak, yat ve tekneye ek ola- limeleri de duyabildiklerini ileri sürüyorlar: «...be- rak, Banana River Deniz-Hava Üssünün PBM'leriy- yaz suya giriyoruz... Tümüyle kaybolduk...» le, İngiliz Hava Kuvvetlerinin Baharha'larda bulunan Bu arada kule, kurtarma uçağının havalanışın- birlikleri de katıldığı halde, hiç bir şey bulunamadı. dan birkaç dakika sonra, Martin Mariner'de görevli O aramada günde ortalama 167 uçuş yapıldı, Albay Come'den genel mevkilerine ait bir mesaj şafaktan guruba kadar deniz düzeyinin 100 metre aldı ve 6000 metrenin yukarısında kuvvetli rüzgâr- üstünden uçuldu, 380.000 mil karelik deniz ve ka- lar bulunduğunu öğrendi. Bu da kurtarma uçağın- ra, bu arada Atlantik, Karaip denizi, Meksika Kör- dan gelen son mesaj oldu. Bundan kısa bir süre fezi ve Florida'dan parçalar tarandı ve bütün ça- sonra, bütün arama birliklerine acele bir mesaj ve- balar toplam 4.100 saat sürdü. Bunun sonucu ola- rilmiş, beş yerine, şu anda altı uçağın kayıp du- rak ne bir kurtarma salı, ne bir kalıntı, ne de bir rumda olduğu açıklanmıştı. On üç kişilik persone- yağ sızıntısı bulundu. Florida ve Bahama plajları liyle, kurtarma uçağı da yok olmuştu. haftalarca her sabah kontrol edildi, kayıp uçaklara Ne Uçuş 19'un uçaklarından, ne de onları kur- ait bir parçanın oralara vurma olasılığı üzerinde du- tarmak üzere yola çıkarılan Martin Mariner'den bir ruldu. Bütün çabalar başarısızlıkla sonuçlandı. daha mesaj alınamadı. Fakat Miami'deki Opa-Locka Üzerinde durulmadık hiç bir ipucu bırakılmadı. Deniz-Hava üssü, akşam saat 17.00'de «FT... FT...» Kaybolma günü bölgeden geçmekte olan bir kar- şeklinde çok hafif mesajlar aldığını belirtti. Bu go uçağının, kırmızı bir ışık gördüğüne dair haberi, harfler, Uçuş 19'un telsiz şifre harfleriydi. Komuta- önceleri Martin Mariner'in havada patlamasına nın uçağı FT-28 di. Ama bu telsizin kayıp filodan yorumlanmıştı. Fakat sonradan bunun doğru olma- verilmesi ihtimali gerçekten çok zayıf görünmekte- dığı açıklandı. Daha sonra, bir şilep, saat 7.30 sı- dir. Çünkü veriliş saati, uçakların yakıtı bittikten ralarında bir patlama gördüğünü bildirdi. Ama eğer iki saat sonraya rastlamaktadır. bu patlama, kayıp Avenger'larla ilgiliyse, uçaklar Kaybolma gününde başlatılması planlanan ilk benzinleri bittikten saatlar sonra, hâlâ havada uçu- arama, havanın kararmış olması nedeniyle ertelen- yorlar demekti. Ayrıca, bütün uçakların bu biçim-

BERMUDA -ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA .ŞEYTAN» ÜÇGENİ de iz bırakmadan yok olabilmeleri için, hepsinin incelemeye başlarken olduğu kadar karanlıkta bu- bir araya gelip, birbirine çarparak patlaması gere- lunduklarını kabul etmektedir. Hazırlanan raporun kirdi. Üstelik telsizleri çalışmazken. Bu arada ne bir yerinde şöyle deniyor: «Verilen telsiz mesajında Uçuş 19'dan, ne de kurtarma ekibinden SOS çağ- uçakların kaybolduğu ve puslalarının çalışmadığı rısı gelmemiş olması ilginçtir. Denize mecburî iniş belirtilmektedir.» İstihbarat Subayı Yüzbaşı" W. C. yapma durumu düşünüldüğünde, Avenger'lerin bu- Wingard ise, yaptığı basın toplantısında daha açık nu gerçekleştirebilecek yetenekte uçaklar olduğu- sözlü olmayı seçmiş: «... Soruşturma Kurulu üye- nu, inişten sonra doksan saniye su yüzünde kala- leri olup bitenler hakkında geçerli bir tahmin ya- bileceğini, personellerinin ise altmış saniyede uçağı pabilecek durumda bile değildir.» Kurulun başka terk etmek üzere eğitilmiş olduğunu hatırlamak ya- bir üyesi, bundan da süslü bir söz söylemiş: «Sanki rarlıdır. Kurtarma salları uçakların dışında bulun- Mars'a uçmuşlar gibi, birden yok oluverdiler.» işte maktadır. Yani her tür zorunlu inişte, sallar ken- bu söz, o günden bu yana Bermuda Üçgeninin diliğinden yüzecek ve er geç bulunacaktır. Arama- ayrılmaz bir parçası haline gelen uzay yolculuk- nın başlarında bazı görevliler denizde yer yer ka- ları ve uçan daireler görüşünü ilk doğuran söz ol- barmalar gördüklerini bildirmişlerdir. Fakat dalga- muştur. Ciddî araştırıcılar ve oseanograflar nasıl lar birbirinden o kadar uzaktır ki, uçaklar gerekirse olup da bu kadar çok sayıda uçak ve geminin iz bı- aralardaki düzlüklere inebilecek durumdadır. Son rakmadan yok olabildiği, nasıl bunca pilot ve yo!- mesajda duyulan «beyaz su» sözü, bu bölgede ara- cunun kayıplara karıştığı konusunda çeşitli düşün- sıra karşılaşılan yoğun beyaz sisle ilgili olabilir. celer ileri sürmektedir. Olay sırasında Fort Lau- Görüşün azalmasını ve okyanusun her zamanki gö- derdale Deniz-Hava Üssünde eğitmen subay olan rünümünde olmamasını da bu varsayım açıklayabi- Albay R. H. Wirsching bu «yokoluş»u yıllarca her lir. Ama ne olursa olsun, bundan pusulaların ve yönüyle düşünmüş, sonunda bu olayı anlatırken jiroskopların etkilenmesi olanaksızdır. Florida ile Ba- «görünmez olmak» deyiminin kullanılması gerekti- hama arasında telsizlerin işlemediği bir ölü nokta ğini, çünkü aslında Uçuş 19'un personelinin ger- da bulunmaktadır. Fakat uçakların sorunları, telsiz çekten öldüklerinin hiç bir zaman kanıtlanmadığını mesajları kesilmeden çok önce başlamıştır. ileri sürmüştür. (Kurul'un tanık ifadelerini dinlemek Donanma Soruşturma Kurulu, bütün verileri in- üzere tertiplediği oturumlardan birine katılan an- celedikten, bu arada kule telsiz görevlisinin Savaş nelerden biri, «Sanki oğlum uzayın bir yerinde hâlâ Divanına verilmesini de tartıştıktan sonra (bu gö- sağmış gibi bir havaya kapıldım» demiştir.) Mia- revlinin bütün aletlerini uçakların havalanmasından mi'de bulunan ve Üçgeni yıllardan beri gözleyen bi- önce kontrol ettiği saptanınca suçsuzluğu anlaşıl- limci Dr. Manşon Valentine'ın aşağıdaki sözleri ise mıştır) olayın nasıl meydana geldiği konusunda, Miami News gazetesinde yayınlanmıştır: «Hâlâ bu-

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA -ŞEYTAN. ÜÇGENİ

radalar onlar. Ama başka bir boyuttalar. Belki bir pek azı sabah uçuşuna değinmektedir. Oysa bu uçan dairenin manyetik gücüyle yaratılan bir başka uçuşta da puslalar arıza yapmış, uçaklar üslerine boyutta.» Sahil Koruma Örgütünün görevlilerinden, dönecekleri yerde, elli mil kadar kuzeyde bir nok- Soruşturma Kurulunda da üyelik yapan bir genç, taya dönmüşlerdir. düşüncelerini çok daha açık ve basit biçimde dile Felâket öncesi uyarısının, Uçuş 19 grubundan getirmeyi seçmiş: «Oralarda ne haltlar döndüğün- iki kişiyi açıkça etkilediğini görüyoruz. Bu kişiler- den hiç haberimiz yok.» Son olarak, Kurul üyele- den biri uçuş eğitmeninin kendisidir. Uçuştan ön- rinden bir subayın daha ciddî bir ifadesini kayde- ce yapılan brifing toplantıs:na geç gelmiş ve gö- delim: «...Bu eşi görülmemiş kayıp, tümüyle bir es- revden affını dilemiştir. Bu dileğine hiç bir neden rar perdesi altındadır. Deniz havacılığında bugüne göstermeyen eğitmen, yalnızca bu uçuşta görev al- kadar incelenmiş olayların en garibidir.» mak istemediğini ileri sürmüş, yerine bir başkası bulunamadığı için dileği kabul edilememiştir. Facialarda, özellikle denizde yer aldıkları za- İkinci uyarı, Albay Wirsching'in kendisinin de man, genellikle bir 'inanılmaz rastlantı' niteliği bu- lunur. (Stockholm şilebi, Andrea Doria yolcu gemi- tanık olduğu bir olayla su yüzüne çıkmıştır. Bu, siyle çarpıştığı zaman, Doria'nın yolcularından yal- üzerinde o günden bu yana, enine boyuna konu- nızca İspanyolca konuşabilen bir genç kız, çarpış- şulmuş, tartışılmış bir olaydır. Uçuş 19'da görevli ma sırasında kamarasının bir parçasıyla birlikte olan onbaşı Allan Kosnar, zamanında görev yerine Stockholm gemisine, o gemide tek İspanyolca bi- gelmemiştir. Sonradan basında, onbaşının şöyle söy- len denizcinin yanı başına uçmuştur.) Uçuş 19 ola- lediği yayınlanmış bulunuyor: «Nedenini bilmiyorum yı da bu rastlantılar kuralına istisna yaratmamak- ama, o uçuşa katılmamaya karar verdim.» Albay tadır. Wirsching'in notlarından bu onbaşının Guadalca- nal'da çarpışmış tecrübeli bir denizci olduğunu, ter- Burada sıraladığımız bilgilerin çoğu, o sıra hisine dört ay kaldığını ve bu olaydan aylarca önce, Fort Lauderdale'de eğitmen subay olarak görevli uçuş hizmetlerinden affını istediğini öğreniyoruz. 5 bulunan R. H. Wisching'in notlarından alınmıştır. Aralık günü de aynı konu görüşülmüş, Wirsching on- Bu notlar arasında uçuş gününün sabahı yer alan başıya, uçmamak için görevli çavuştan izin alma- oldukça ilginç bir olay da dikkati çekmektedir. Bu sını söylemişti. Onbaşı gerekli izni aldı, böylelikle olay, Uçuş 19'dan önce yapılan sabah uçuşu ile il- Uçuş 19, bir kişi eksik kadroyla havalandı. Uçak- gilidir. Heyecan yaratma bakımından öğleden son- ların tehlikede olduğu anlaşıldığı zaman, Albay raki uçuşla karşılaştırılamayacak durumda olan bu Wirsching gönüllü aramak üzere yatakhaneleri do- sabah uçuşuna, genellikle pek dikkat edilmemekte- laştığında, ilk karşılaştığı insan Onbaşı Kosnar ol- dir. Hatta kaybolma olayıyla ilgili raporların bile du. Onbaşı; «Bana çavuştan izin istememi söyle-

BERMUDA .ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN. ÜÇGENİ mistiniz,» dedi. «istedim, o da verdi. Şimdi kaybo- resmî raporu ancak kısmen inceleme izni alabilen lan da, benim katılacağım uçuştu.» Ford, burada amatör kısa dalga radyo meraklısının Garip olan nokta, uçağa binerken kadronun kendisine verdiği cümlenin bir parçasını bulmuştur. eksiksiz olduğuna ilişkin rapordur. Sanki son an- «Peşimden gelmeyin», önemli sayılabilecek bir nok- da başka birisi sıraya girmiş ve uçuşa katılmış gi- ta, bu sözün daha önceki raporlara hiç alınmayışı- bi. Bu yüzden üste, saatta bir sayımlar ve yokla- dır. Buradaki bu «öteki dünyaların işe karışması» malar yapılmış, kaybolan bir kişinin kim olduğu bu- fikri, diğer bazı kaybolma olaylarında da sezilmek- lunmak istenmiştir. Oysa üssün tüm kadrosu yerin- tedir. dedir. Bu yüzden «Eksiksiz Kadro» raporu da bu Bermuda Üçgeni içinde bu olaydan önce ve oiaya eklenecek yeni bir bilmece olarak kalmaya sonra, bir sürü gemi, yat ve diğer taşıtların yok ol- mahkûmdur. masıyla karşılaşılmışsa da, Avenger'larla Martin Ma- Bir de, olaydan tam yirmi dokuz yıl sonra or- riner'in kaybı, uçakların da üçgene kurban olabile- taya çıkan garip açıklamaya değinelim. 1945'den ceklerinin ilk belirtisidir. Bu olaydaki kadar çok sa- bu yana Uçuş 19 olayını inceleyen muhabir-yazar- yıda ve tecrübeli deniz-hava birliklerinin, bu çapta konferansçı Art Ford, 1974 yılında bir televizyon katıldığı bir aramaya daha önce hiç rastlanmamış- programında, eskiden duyduğunu ileri sürdüğü şöy- tır. Bundan sonra uçak kaybolma olaylarının her le bir bilgiyi açıklamıştır. Kaybolma sırasında Al- birinde yoğun arama işlemlerine girişilmiş, kurban- bay Taylor telsize şu sözleri söylemiş: «Peşimden ları kurtarmaktan çok, başlarına gelenin ne oldu- gelmeyin... bunlar uzaydan gelmişe benziyor.» Ford ğunu anlamaya dönük aramalar yapılmıştır. bu bilgiyi kendisine yıllar önce, olay sırasında, rad- Uçuş 19 olayından sonra, ticarî, özel ve as- yoya meraklı bir amatörün verdiğini, bu yüzden ken- kerî uçakların yok olması da, artık normalleşen ge- disinin o sırada bunu pek de önemsemediğini, ama- mi kayıpları gibi, can sıkıcı bir düzenlilikle yer al- törlerin hareket halindeki bir uçaktan gelen mesajı maya başladı. Bu yeni olayların yıllar önce yer alan okumakta güçlük çekeceğini düşünerek, ayrıca he- olaylardan tek farkı, bugün hava kurtarma ekiple- yecanın ve her tür dedikodunun da fazlalığı nede- rinin üslerle radyo bağlantıları, ileri teknolojik alet- niyle, üzerinde durmadığını söylemiştir. ler ve geliştirilmiş arama yöntemleri sayesinde, her Fakat daha sonraki incelemeleri sırasında, ev- yok olma olayının daha etkin biçimde incelenme- lâtları o gün kaybolan ana-babaların baskısıyla ha- si, araştırılmasıdır. zırlanan son bir resmî raporda, kule ile uçaklar ara- 1947 yılının 3 Temmuz günü, altı kişilik perso- sında gidip gelen mesajları okurken dikkatini çe- neliyle Bermuda'dan Morrison Askerî Havaalanına ken bir noktaya rastlamıştır, önceden gizli olan bu (Palm Beach) uçmakta olan U.S. Army C-54 uça-

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ

ğı, Bermuda ile Palm Beach arasında bir yerde yok yarısı Star Tiger'ın geciktiği kaydedildi. Ertesi gün oldu. Uçağın son bilinen pozisyonu, Bermuda'dan olan 30 Ocak günü, yoğun bir kurtarma ve arama yüz mil kadar uzakta bulunmasıydı. işlemine girişildi. Otuz uçak ve on gemi, bölgeyi Hemen yoğun bir deniz-hava aramasına geçildi. günlerce taradı, fakat sonuç alamadı. Yalnızca 31 Kara ve Deniz Kuvvetleriyle Sahil Koruma örgütü Ocak günü, Bermuda'nın kuzeybatısında birkaç ku- görevlileri yüz mil karelik denizi taradılar, fakat tuyla birkaç boş yağ varili bulundu. Ama eğer bun- orada (kayıp uçakla ilişkisi saptanamayan birkaç lar Star Tiger'a aitse, demek uçak başına gelen o koltuk yastığı ile bir oksijen tüpü dışında) hiç bir bilinmez belâya uğramadan önce, rotasından yüz- şey bulamadılar. Ne bir kalıntı, ne de bir yağ izi. lerce mil uzaklaşmış bulunuyordu. Oysa pilot kule Kayıp olayları sıralandıkça endişe verici bir ile kurduğu son bağlantıda ne rotasında, ne de uça- gerçek daha ortaya çıktı. Yok olma olayları çoğun- ğın çalışmasında hiç bir bozukluktan söz etmemişti. lukla turizm ve otelcilik sezonunun doruğunda, Ka- Aramalara devam edilirken Atlantik kıyısındaki sım ile Şubat ayları arasında yer alıyor, bir çoğu birçok amatör radyo meraklısı, noktalarla verilen da özellikle Noelden birkaç hafta önce, ya da bir- karmaşık bir mesaj kaydettiklerini ileri sürdüler. Sanki kaç hafta sonra oluyordu. Eskiden bir Lancaster Mors alfabesini bilmeyen biri mesajları düşüne bombardıman uçağıyken sonradan yolcu uçağına taşına gönderiyormuş gibi. Noktalar «Tiger» harf- dönüştürülmüş bulunan, dört motorlu Tudor IV İn- lerini veriyordu. Bu sırada Newfoundland'daki Sahil giliz uçağı Star Tiger, 29 Ocak 1948'de Asor'dan Koruma örgütünden, daha da garip bir haber geldi. Bermuda'ya doğru uçarken kayboldu. İçinde altı Noktalamalar sona erdikten sonra birisi sesli mesaj personel ve yirmi beş yolcu vardı. Yolcular arasın- vermiş, aşağıdaki harfleri tekrarlamıştı: da İngiltere'nin İkinci Dünya Savaşı hava mareşal- lerinden Sir Arthur Cunningham da bulunmaktaydı. G-A-H-N-P. Programa göre Star Tiger gece saat 22.30'da Ber- Bunlar, kayıp Star Tiger'ın şifre harfleriydi. muda'daki Kindley Field havaalanına inecekti. İniş- ten kısa bir süre önce pilotun kontrol kulesine ver- Bu mesajların taklit olduğu kanısına varıldı, diği mesajda, «Hava çok uygun, tam dakikasında özellikle bazı kimselerin faciaları nasıl merakla iz- inebileceğimizi sanıyorum,» dediği duyuldu. Uçağın ledikleri, böyle şeylerden nasıl zevklendikleri bilin- o andaki pozisyonu Bermuda'nın 380 mil kuzeydo- diği için, birinin böyle bir muzipliğe kalkışması ger- ğusuna düşüyordu. çekten de olmayacak şey değildi. Fakat bu olayın Bir daha mesaj gelmedi ama, Star Tiger da Uçuş 19'dan Miami'ye, hemen hemen uçağın ben- gelmedi. Ne bir SOS, ne de uçağın bozulan koşul- zini bittikten iki saat sonra gelen mesajı hatırlat- lar altında seyrettiğine dair bir belirti alındı. Gece tığı, sanki kaybolan uçak, uzayın ya da zamanın

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA -ŞEYTAN» ÜÇGENİ içinde gittikçe uzaklaşıyormuş gibi bir duygu ya- Star Tiger'ın yok oluşunun birinci yıldönümün- rattığı da inkâr edilemez. den on iki gün önce, olağanüstü ve kuşku veren İngiltere Sivil Havacılık Bakanı, Star Tiger so- bir rastlantıyla, kayıp uçağın ikizi olan ve aynı şir- rununu incelemek üzere, derhal Lord Macmillan ketin malı olan Star Ariel, yedi personeli ve on üç başkanlığında bir Soruşturma Kurulu topladı. Ku- yolcusuyla, Bermuda'dan Jamaica'ya uçarken, 17 rulun raporu, uçağın kaybolmasından sekiz ay son- Ocak 1949 günü kayboldu. Aslında Londra'dan gel- ra yayınlandı. Rapora göre Star Tiger'ın radyo ve- mekte olan uçak Santiago'ya (Şili) gidiyordu. Ber- ya mekanik aygıt bozukluklarından, benzin bitme- muda'ya inmesi, önündeki on saatlik uçuşa yete- sinden, ineceği alanı bulamamasından, meteorolojik cek kadar yakıt almak amacıylaydı. Uçak Bermu- olaylardan, ya da yükselti hatalarından ötürü deni- da'dan sabah saat 7.45'de havalandı. Deniz sakin, ze düşmüş olamayacağı ileri sürüldü. Tudor IV hava güzeldi. Kalkıştan elli dakika sonra kaptan uçaklarının dizaynı ve yapısı göz önüne alındığında pilot Bermuda'yı arayarak şu mesajı verdi: «Star Tiger»da teknik hatalar ve eksiklikler bulun- «Bermuda'dan Kingston - Jamaica'ya uçmakta ması, standartlardan ayrılması da söz konusu de- olan Ariel'in kaptanı McPhee konuşuyor. Uçuş yük- ğil»di. Kurulun bu konuda vardığı yargı, Üçgen için- sekliğine çıktık. Hava güzel. Kingston'a varış prog- de yok olan bütün uçaklar için de geçerli bir yar- rama göre olacak... Kingston'u aramak üzere rad- gıydı: yo frekansını değiştiriyorum.» «Bu kadar şaşırtıcı bir sorunun bugüne kadar Star Ariei'den bir daha mesaj gelmedi. soruşturma konusu olmadığını söylemek abartma Aramalar başladığı sırada, bölgede manevra sayılmaz... Star Tiger'ın başına gelen felâket için yapmakta olan bir Amerikan Donanma Birliği var- hiç bir geçerli delil ve neden görülemediğinden, dı. İki uçak gemisi, uçaklarını Sahil Koruma kuv- kurulumuz ancak bazı düşünceler sıralamakla ye- vetlerine yardıma gönderdiler. İngiliz uçakları da tinecektir. Fakat bunların hiç biri bir olasılık bile Bermuda'dan ve Jamaica'dan geldi. sayılamaz. İnsanla makinenin işbirliği yaptığı her Yüzey aramasına kruvazörler, destroyerler ve çalışma alanında, farklı karakterde iki öğe vardır. Amerikan savaş gemisi Missouri ile, o sıra o yörede Bunlardan biri, çok iyi bilemediğimiz faktörlere bağlı bulunan ticarî gemiler de katıldı. Bütün gemilere olan insan dengesi, ikincisi ise, bambaşka kurallara gönderilen radyogram aşağıdaki gibiydi: bağlı olan mekanik öğedir. Bunların herhangi birinde ya da ikisinde birden arızalanma olabilir. 1242GMT 17 OCAKTA JAMAİCA'YA GİT- Ya da bir dış etken, hem insanı hem de makineyi MEK ÜZERE BERMUDA'DAN HAVALANAN etkisi altına alabilir. Bu olayda ne olduğu hiç bir BRİTİSH SOUTH AMERİCAN HAVAYOLLARININ zaman bilinemeyecektir.» STAR ARİEL/GAGRE UÇAĞI SON ME-

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ

SAJINI VERDİĞİ ZAMAN BERMUDA'NIN ON kazaya uğrama nedeni bilinememektedir,» deni- BEŞ MİL GÜNEYİNDE 216 DERECE ROTASI yordu. ÜZERİNDEYDİ. MESAJ 1337GMT 17 OCAK O sırada ileri sürülen bir düşünce üzerine, TARİHLİYDİ. uçağın yangın söndürücülerinden sızan metil bro- mid'in, basınç devresine geçmesi ve bir patlamaya BÜTÜN GEMİLERİN UÇAK DÖŞEMELE- yol açabileceği akla geldi. Bu durum gerçekten, bir RİNE VEYA MAVİ YASTIKLARA, YA DA BU- tek uçağın kaybına neden olabilirdi ama, aynı böl- NA BENZER KALINTILARA RASTLADIKLARI gede yok olan birçok uçak için aynı olağanüstü TAKDİRDE BU İSTASYONA BİLGİ VERMESİ durumu düşünmek mümkün değildi. RİCA OLUNUR. UÇAĞA AİT TÜM EŞYALARIN Star Ariel'in bu kadar yoğun biçimde aranma- ÜZERİNDE BSAA MARKASI BULUNMAKTA- sının nedenlerinden biri de, bu olaydan çok az ön- DIR. ce, 28 Aralık 1948 günü San Juan'dan Miami'ye uçmakta olan bir DC-3'ün, sabahın erken saatlerin- Yetmiş iki uçak yan yana, zaman zaman ka- de, taşıdığı otuz altı kişiyle birlikte yok olmuş ol- nat kanata uçtu, okyanusun 150.000 mil karelik ala- masıydı. Bu uçağın aramasına henüz bir hafta ön- nını taradı. Uçağa ait bir tek kalıntı bile bulama- ce son verilmişti. O aramada da kırk askerî uçak, dılar. 18 Ocak günü, deniz üzerinde garip ışıklar sayısız gemi, 300.000 millik okyanusu ve kıyıları ta- görüldüğüne dair mesajlar hem bir İngiliz, hem de ramış durmuşlardı. Aslında DC-3'ün yok oluşu, öteki bir Amerikan uçağından geldi. Fakat o yöreye gön- iki uçaktan daha bile şaşırtıcıydı. Bu uçak da güzel derilen arama ve kurtarma birlikleri hiç bir şey bir havada, gece uçuşu için havalanmış, saat bulamadılar. 22 Ocak günü, Hava Kuvvetleri ara- 22.30'da tekerleklerini yerden kesmişti. Uçuş sıra- maya son verdi. sında bir ara kaptan pilot Robert Linquist telsize Bu iki İngiliz uçağının yok olması arasında bir şöyle demişti: «Belki inanmazsınız ama, biz hep bir yıl bile geçmiş değildi. Uçakların aynı şirketin malı ağızdan Noel şarkıları söylüyoruz burada.» (Bu söz olması, aynı yörede yok olması, akla sabotaj ola- yok olma olaylarının yoğunlaşma mevsimini akla sılığını getiriyordu. Bugün olsa, herkes en önce getiriyor.) uçakların kaçırılmış olduğunu düşünecekti kuşku- DC-3'ten gelen bir mesaj, sabah saat 4.13'de suz. İngiliz Soruşturma Kurulu bütün olasılıkları, bu Miami kulesi tarafından kaydedildi: «Alana yaklaşı- arada pilot ve personel eğitimini, alet durumunu, yoruz... Şu anda elli mil güneydeyiz... Miami'nin hava koşullarını incelediyse de hiç bir ipucu elde ışıkları görünmeye başladı. Her şey yolunda. İniş edemedi. Raporlarında, «... enkaz bulunamaması talimatını bekliyoruz.» Bir daha uçaktan ses gel- nedeniyle kanıt da bulunamadığı için Star Ariel'in medi. Kara ve deniz aramaları hiç bir enkaz bula-

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ madı. Kimse kurtulamadığı gibi, personelin ve yol- uçağı, kırk iki kişi tutan yolcu ve personeliyle bir- cuların başına gelen de hiç bir zaman öğrenileme- likte, Maryland'dan Asor'lara uçarken yok oldu. di. Kaptan, uçağın yerini elli mil güneyde olarak 200'ü aşkın uçakla birçok gemi, yüzlerce mil kare- tarif ettiğine göre, havada bir patlamanın, bir ışı- lik okyanus parçasını taradıysa da, hiç bir şey bu- ğın, ya da bir SOS veya MAYDAY çağrısının fark e- lamadı. Bazı başka kaybolma olaylarındaki gibi, dilmemesi ayrıca ilginç. Uçağın yok olduğu yer Keys bunda da uçak ortadan yok olduktan az sonra, belli üzerinde olduğu için, derinliği ancak yirmi metre belirsiz bir SOS çağrısı alındı. olan, duru sular üzerinde demektir. Bu durumda 5 Nisan 1956'da, sivil kargo uçağı haline geti- uçağın bulunamamasına, tanınmamasına olanak var rilmiş bir B-25, üç kişilik personeliyle, Bahama'- mı? Bunun gibi, alana inmek üzereyken yok olan lardaki Andros adasının doğusunda, bir mil derin- başka uçak olayları da vardır. Biraz sonra görece- liğindeki bir su altı vadisinin üzerinde kayboldu. ğimiz gibi, bir gemi, yanaşacağı limanın görüş ala- Amerikan Deniz Kuvvetlerine ait bir Martin nına girdikten sonra yok olmuştur. Marlin P5M, dokuz kişilik personeliyle, kontrol uçu- Kaybolan büyük uçaklara hep aynı şey olmak- şu sırasında, 9 Kasım 1956 günü yok oldu. tadır. Önce normal bir uçuş, sonra... hiç bir şey... 8 Ocak 1962 günü Virginia'daki Langley Ha- ne enkaz, ne yağ, ne yüzen kalıntılar, ne de kö- va Kuvvetleri Üssünden Asor'lara gitmek üzere ha- pekbalıklarının kuşku verecek biçimde toplandığı valanan Amerikan Hava Kuvvetlerinin KB-50 tan- bir alan. ker uçağı, tıpkı 1954'deki Super Constellation uçağı Daha küçük uçaklar da bu arada yok olmaya gibi kayboldu. Bunda da, anlaşılmaz bir güçlükten açıklarında yok olan küçük uçakların sayısı dokuz- söz eden hafif bir radyo mesajı alındı. Tıpkı öteki devam ettiler. 1949'un Aralık ayı içinde, Florida olaylardaki gibi, yine ne bir enkaz, ne de olayı du. Kayboluş biçimleri böylesine kuşku uyandıra- anlatacak bir belirti bulundu. Bu olayların her bi- cak durumda olmasa bile, sırf sayının yüksek ol- rinde personelin elinde yeterince kurtarma gereci ması bile, alanda bir tehlike bulunduğunu açıkça bulunduğu bilindiğinden, uçağın başına gelen her ortaya koymaya yeter. ne ise, çok çabuk geldiği varsayılabilir. Uçakların kaybolması 1950'ler boyunca da sür- Uçuş 19 pilotlarındaki şaşkınlığı hatırlatan bir dü. Mart 1950'de U.S. Globemaster adlı uçak, İr- olay da, Bahama'lardaki Nassau adasına uçarken, landa'ya giderken, üçgenin kuzey ucunda kaybol- Büyük Abaco adası yakınlarından geçen bir özel du. 2 Ocak 1952'de otuz üç yolcu ve tayfa taşıyan uçağın SOS çağrısında tekrarlandı. Hava çok açık bir İngiliz uçağı, Jamaica'ya giderken, yine üçgenin olmasına rağmen, pilot sis içinde uçmakta oldu- kuzey ucunda kayıplara karıştı. ğunu söylüyordu. Ne kendi pozisyonunu biliyor, ne 30 Ekim 1954'de bir Amerikan deniz kuvvetleri

BERMUDA «ŞEYTAN- ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN. ÜÇGENİ

de altındaki adaları görüyordu. Oysa çevredeki in- uçak, ineceği alandan 100 mil uzakta olduğunu be- sanlar, bölgede görüşün çok iyi olduğunu belirt- lirtiyordu. İniş bir saat sonraydı. Başka mesaj alı- mekteydiler. namadı. Beş gün beş gece süren aramalar sonu- 28 Ağustos 1963'te iki uçağın kaybolması da, cu hiç bir şey bulunamadı. Avenger'ların ve diğer önce bir yok olma sanıldı. Fakat enkaz bulununca, kayıp uçakların olaylarında görüldüğü gibi bu se- sorun daha da derinleşti. Bunlar dört motorlu KC- fer de son anlarda, gittikçe hafifleyen, işitilmez 135 jet Stratotanker'lerdi. (Üçgende ilk jet olayı). olan radyo mesajları alındı. Sanki bir engel, se- Florida'daki Homestead Hava Üssünden Bermuda'- sin gelmesine olanak vermiyormuş, ya da uçak git- ya doğru uçarken, üç yüz mü güneybatıda kay- tikçe uzayın ve zamanın ötesine uzaklaşıyormuş gi- boldular. Yoğun bir arama sonucu, kayıp uçaklar bi. Aynı anda C-119'un rotasında, fakat ters yönde olduğu sanılan bir enkaz, Bermuda'nın 260 mil gü- uçmakta olan bir uçağın hava koşullarını iyi, gö- neybatısında bulundu. Yetkililer bu durumda iki rüş uzaklığını çok açık olarak tanımladığını bilmek uçağın çarpışmış olabileceğine karar verdiler. Fa- de ilginçtir. kat birkaç gün sonra, 160 mil uzakta ikinci uçaktan 1945'le 1965 arasında bu alanda on beş kargo da enkaz bulundu. Eğer hava kuvvetlerinin ifade uçağı ve bir sürü de yolcu uçağıyla askerî uçak ettiğine göre, birbirine yakın uçmadıkları halde, ara- kayboldu. Olaylar hiç de son bulacağa benzemi- larında yine de bir çarpışma olabilmişse, enkazları yordu. birbirinden ayıran etkenin okyanus akıntılarından daha hızlı hareket eden bir etken olması gerekirdi. 7 Haziran 1964 günü Nassau'dan Büyük Türk Yok eğer her iki uçak ayrı ayrı, fakat aynı anda Adasına hafif bir uçakla uçmakta olan ehliyetli pi- düşmüşse (Avenger'ler gibi), o zaman da neden lot Carolyn Cascio'nun da yok olmadan önce ver- aletlerinin böyle birlikte bozulduğu düşünülmeye de- diği mesajlar ilginçtir. Büyük Türk adasının bulun- ğerdi. ması gereken yere varınca, Bayan Cascio telsizde Ertesi ay, 22 Eylül'de, Delaware'den Asor'lara yönünü bulamadığını, iki yabancı adanın üzerinde uçmakta olan C-132 kargo uçağı yok oldu. Pilo- dönüp durmakta olduğunu söyledi. «Boş bu ada- tun son mesajı, Jersey kıyılarından seksen mil ka- lar... Bir kurtuluş yolu yok mu?» dediği duyuldu. dar güneyde bulunduğunu belirtiyordu. 25 Eylül'e Garip olan bir nokta, aynı sıralarda Büyük Türk kadar sürdürülen büyük çapta arama sonucu hiç adasında bulunanların da gökte hafif bir uçağın ya- bir enkaz bulunamadı. rım saat kadar dolaşıp sonra gözden kaybolması- 5 Haziran 1965'de, on personel taşıyan C-119 nı görmüş olmalarıydı. Yerdekiler uçağı bu kadar uçağı, Homestead Hava Üssünden Büyük Türk ada- iyi görürken, pilotun adadaki binaları görememesi sına uçarken yok oldu. Son alınan mesaja göre nasıl açıklanabilirdi?

BERMUDA «ŞEYTAN. ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ

Palm Beach - Florida'dan dört kişiyle Bimini'- ölüleştiği bir yerin varlığını kabul etmektedir. Res- ye uçmakta olan Chase YC-122 uçağı, 11 Ocak 1967 mî tutum, Yüzbaşı S. W. Humphrey'in şu sözleriy- günü Bimini'nin biraz kuzeybatısında kayboldu. le açıklığa kavuşmaktadır: Çok yakın zamanlardaki bir kayıp olayı da, 1 «Bu alanda bir atmosferik aberasyon bulundu- Haziran 1973 günü Fort Lauderdale'den Freeport'a ğu, ya da şimdi değilse bile, eskiden bulunduğu, uçmakta olan Cessna 180 uçağının pilotu Reno Ri- kabul edilecek şey değildir. Uçak filoları ve kont- goni ve yardımcı pilot Bob Corner ile birlikte yok rol uçuşları her gün bu bölgede olaysız uçup dur- olmasıdır. Belirli rotanın yakınlarında yapılan ara- maktadır. mada hiç bir enkaz bulunamamış, bu olayda bir Yine de, Bermuda Üçgeninin özellikle güney yardım çağrısı da alınmamıştır. yörelerinde, Bahama'larla Florida ve Keys arasın- Bu kitap baskıya girerken, Asor'ların dokuz yüz da yer alan olaylar, Ivan Sanderson'un sözlerinde mil güneybatısında ilginç bir kaybolma olayı da- ilginç bir görünüm almaktadır: ha yer almış bulunmaktadır. 17 Şubat 1974 günü Thomas Gatch adlı transatlantik baloncusunun kay- «Bu alandaki kaybolma olayları başka hiç bir bolması. 223.000 mil karelik deniz, Amerikan Donan- bölgedekiyle karşılaştırılamayacak kadar fazladır.» masınca aranmış, fakat hiç bir iz bulunamamıştır. Gerçekten, Dale Titler'ın «Esrarın Kanatları» adlı Alanın genişliği ve rüzgârların düzensizliği gerçi eserinde belirttiği gibi, bugüne kadar bu alanda balonun dalgalara gömülüp kaybolmasını açıklama- oldukça büyük bir uçak filosunun kayıplara karış- ya yeterliyse de, olayın üçgen içinde yer alması il- tığı ve iz bırakmadığı açıktır. ginç olmaktadır. «Bütün bu uçakların pilotları tecrübeli, perso- Her olayda çeşitli akla yakın nedenler ileri sü- nelleri eğitilmiştir. Hepsinde telsiz ve kurtarma ge- rülmektedir. Fakat resmî raporlarda olsun, kitap ve reçleri vardır. Hepsi de güzel havada kaybolmuş- makalelerde olsun, bazı tanıdık cümlelerin sık sık tur.» yer aldığı da gözden kaçmamaktadır. Her seferin- Burada çok ilginç bir başka nokta dikkati çek- de belirgin Hava türbülansı rapor edilmektedir. Ay- mektedir. rıca atmosferik aberasyonlar, manyetik anomali, «Uçakların hemen hepsinin yok olması gündü- elektromanyetik güçlükler belki bazı kayıp olay- ze rastlamaktadır.» larını açıklayabilir ama, bu kadar çok sayıda uçak «Batmalar, Kazalar ve Facialar» kitabının yazarı ve geminin kaybını açıklamak-için çok yetersiz kal- Robert Burgess ise, «Bu esrarengiz kazalarda maktadır. şanstan çok daha büyük bir gücün rol oynadığını Donanma ve Sahil Koruma örgütleri, bu alan varsaymak için her neden vardır,» demektedir. içinde bir noktada pusulaların saptığı, telsizlerin Burgess'e göre, adına ister atmosferik aberas-

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ

yon, ister başka şey diyelim, bu nesne uçak ve grup yolcuya, mazeret göstermek amacıyla şöyle gemilere hiç uyarısız saldırmakta, ve korkmamıza dendiği biliniyor: «özür dileriz. Bermuda Üçgeninin yetecek kadar da sık saldırmaktadır. dışından dolaşmak zorunda kaldık da...» Daha önce de söylediğimiz gibi, üçgenin sınır- Bu konuda insanın yüreğini rahatlatan bir ger- ları hakkındaki tartışma hâlâ sürüp gitmektedir. Ay- çek, bugünkü uçakların, geçmişte kaybolanlara o- rıca, üçgenin varlığı bile tartışma konusudur. Bu- ranla çok daha fazla güvenlik tertibatına sahip ol- güne kadar söz konusu alanın, kuzey köşesi Ber- masıdır. Bu gereçler, kaybolma olaylarının bazıla- muda'da olan bir üçgen olduğu da, Batı Atlantik'- rında henüz kullanılmıyordu. Bunlar arasında tran~ de bir elips olduğu da, kıta sahanlığı boyunca uza- sistörler, decca hi-fix'ler, loran'lar (Star Ariel'de nan bir şerit olduğu da çok söylenmiştir. Biçimi vardı), ve bugün küçük uçakların bile kullandığı ne olursa olsun, bu alanda büyük bir kaybolma «omni» sayılabilir. Omni, bilindiği gibi, radyoyla folkloru yaratılmış bulunmaktadır. Kayıplar ister kontrol edilen ve uçağın en yoğun bulutlar arasın- uçak, ister gemi, ister yat, ister yelkenli, ister de- dan bile istediği alana uçmasını sağlayan bir sis- nizaltı, isterse bu taşıtların içindeki canlılar olsun, temdir. bu gerçek değişmemektedir. Bugün Bermuda Üç- Fakat bütün bu modern gelişmelere rağmen. genine esrarengiz güçler atfetmek o kadar yaygın- Üçgenin içinde garip olaylar hâlâ yer almaktadır. laşmıştır ki, her kayıp ve kaza olayı, öteki açıklan- Geçen yıl birkaç uçak kara üzerinde, Miami hava- mamış esrarları da ortaya getirmekte, söz konusu alanının yakınında, kendi kendine esrarengiz bir etmektedir. biçimde parçalandı. Bunlar arasında Eastern Air- Radyo ve televizyonun bu konuya sık sık de- lines'a ait 401 uçuş numaralı Lockheed L -1011 ğinmesi dinleyicilerden haklı sorular gelmesine ne- uçağı da bulunmaktaydı. Bu olayda, 100 kişilik yol- den olmaktadır. Özellikle o bölgeye yolculuk yap- cu ve personel grubunun hayatı kaybedildi. (29 mayı planlayanlardan. Bu korku dolu soruiara ge- Aralık 1972). Bu uçağın başına gelenier diğer bS/:ı nellikle verilen cevap, alanda her gün çok sayıda kaybolma olaylarına da ışık tutabilecek nitelikte- normal seferler yapıldığı, bu yüzden bir tehlike ol- dir. Dr. Manşon Valentine şöyle demektedir: madığı yolundadır. Seyahat şirketleri, yolcuların «Verilere göre uçuşun son yedi sekiz sani- «Bermuda Üçgeninin içinden mi uçuyorsunuz?» so- yesi boyunca uçak öyle büyük bir hızla alçal- rusuyla pek sık karşılaşmaktadırlar. Bu soruya mıştır ki, ne pilotlar, ne de Miami kulesi, du- olumsuz cevap vermek çok kolaydır, çünkü bir ke- rumu incelemeye olanak bulamamıştır. Bütün re üçgenin sınırları kesin değildir. Bir keresinde altimetreler çalışır durumda olduğu için, nor- uçağın gelmesi geciktiği için sabırsızlanan bir mal zamanda pilot böyle bir durumu düzeltebi-

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ

lirdi. Oysa alçalış o kadar büyük bir hızla oldu yum gücü ne kadar yabancıysa, belki üçgen için- ki, Miami kulesi bunu radarın ancak bir turun- de yer alan olayların nedeni de bugünün insanına da, yani kırk saniyelik bir süre içinde, farkede- o kadar yabancı bir şeydir,» demektedir. Bu ara- bildi. Radarın ikinci turunda uçak 900 kadem- da, «Kaybolan gemilerle uçaklar arasında bir bağ den 300 kademe inmiş gözüküyordu. Oysa esas bulunduğundan emin olamayız. Fakat hepsinin bu uçuş yüksekliği olan 2000 kademden ayrılmış ol- kadar dar bir coğrafik alana sıkışması ilgi çekmek- duğu bile daha yeni farkedümişti. O ana kadar tedir,» diye eklemektedir. artık yere çarpmış olmalıydı. 1940'ların uçak olaylarından çok önce, Bermuda Bu yükseklik kaybı oto-pilot bozukluğundan, Üçgeninin bulunduğu, Hatteras burnunu, Caro- hız kesilmesinden, pilot acemiliğinden veya bu- lina'ların sahillerini ve Florida boğazını içine alan na benzer nedenlerden olamaz. Bunda bir at- denize «Gemi mezarlığı» denilmekteydi. Buradaki mosferik neden, büyük ihtimalle manyetik bir batma olayları genellikle ansızın patlayan fırtına- etken olması gereklidir. lardan, ya da denizin kabarmasındandı. Bu arada, Uçakların ve gemilerin esrarengiz biçimde yok Sargasso Denizine de «Gemi Mezarlığı», «Kayıp olması, ya da kendi kendine parçalanması gibi olay- Gemiler Denizi» gibi adlar takılmıştı ama, bunun larda, gittikçe daha çok sayıda insan, bu kurban- nedeni az öncekinin tersiydi. Burada kaybolan ge- ların normal nedenler sonucu ölüp ölmediğinden miler fırtınalar nedeniyle değil, sakin deniz üze- kuşku duymaya başlamıştır. Acaba pilot yorgunlu- rinde yok oluyorlardı. Alan içinde büyük gemilerin ğu veya hatası, kontrol eksiklikleri, hava koşulları, SOS çağrısı vermeksizin ve geride enkaz ve ceset yapı veya motor arızaları, vb. gibi nedenler sonu- bırakmaksızın, esrarlı bir biçimde yok olması, çok cu mu, yoksa gökyüzünden uçakları, denizden ge- eski yıllardan beri dikkati çekiyordu. Fakat 1945 mileri çekip alıveren o esrarlı gücün etkisiyle mi uçak olaylarına kadar, irili ufaklı gemilerin kaybında aramızdan ayrılmaktadırlar? John Godwin «Bu Şa- bir devamlılık faktörü aranmamıştı. Uçuş 19 sı- şırtıcı Dünya» adlı kitabında böyle bir ihtimalin ka- rasında Manchester Guardian gazetesinin bir man- muoyu tarafından kabul edilmesi durumuna deği- şeti bu tepkinin ilginç bir örneğidir: «SARGASSO nirken, Amerikan ve İngiliz yetkililerinin Üçgeni res- MEZARLIĞI ARTIK YALNIZ GEMİLERİ DEĞİL, mî olarak «tehlike bölgesi» diye tanımlamadıkları- UÇAKLARI DA ALIYOR.» na dikkati çekmekte, gerek deniz, gerekse havacı- lık uzmanlarının çoğunlukla bu yörede kendilerini Kayıp uçaklar, tüm dünyanın dikkatini Bermu- teknik güçlüklerle değil, çevresel etkilerle karşı da Üçgeni üzerine topladı. Fakat bundan önce de karşıya olarak düşündüklerini belirtmektedir. «On- 170 yıl boyunca, hatta belki daha önce, kayıtların beşinci yüzyılda yaşayan bi; 'ilm-i simya'cıya, rad- tutulmasına başlanmadan önceden beri, irili ufak-

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ

!ı gemiler tayfalarıyla birlikte kayıplara karışmakta, ya da tayfalar gemiden yok olmaktaydı. Bu olayla- rın bazıları uçak kayıplarını hatırlatmakta, bir kısmı ise değişik ve şaşırtıcı özellikler göstermektedir.

BERMUDA ÜÇGENİ BÖLGESİNDE BÜYÜK UÇAK KAYIPLARI (Rakamlar resimde daire içine alınmıştır) 1 5 Aralık 1945: Beş tane TBM Navy Avenger bombalama uçağı, Fort Lauderdale - Florida'dan havalandıktan sonra, on dört kişilik toplam personeliyle, iki saatlik normal uçuş yapmış ve üssün 225 mil kuzeydoğusunda kaybolmuştur. 2. 5 Aralık 1945: PBM Martin X bombalama uça ğı, TBM grubuna yardım amacıyla, on üç ki

şilik personeliyle yola çıkarılmış, son telsiz me sajından yirmi dakika sonra ilişki kaybolmuş, Bermuda Üçgeni içindeki belli başlı kaybolma uçak yok olmuştur. olayları. Uçak kayıplarının sıra numarası daire içine, 3. 1947: Superfort (ABD. Askerî C - 54) Bermu- gemi kayıplarının numaraları ise üçgen içine alın- da'nın 100 mil uzağında kaybolmuştur. mıştır. 4. 29 Ocak 1948: Star Tiger, dört motorlu Tu- dor IV, Bermuda'nın 380 mil kuzeydoğusunday- 7. Mart 1950: Amerikan Globemaster uçağı, İrlan ken radyo ilişkisi kesilmiş, uçak otuz bir kişi da'ya giderken üçgenin kuzey ucunda yok ol lik yolcu ve personeliyle kaybolmuştur. muştur. 5. 28 Aralık 1948: DC-3 özel charter uçağı, San 8. 2 Şubat 1952: York Transport (İngiliz), üçgenin Juan'dan Miami'ye giderken, otuz iki yolcu ve kuzey ucunda, Jamaica'ya giderken, taşıdığı personeliyle yok olmuştur. otuz üç kişiyle birlikte kaybolmuştur. 6. 17 Ocak 1949: Star Ariel (Star Tiger'ın ikizi), 9. 30 Ekim 1954: Super Constellation (Deniz uça Londra'dan Santiago (Şili)'ye uçarken, Bermu ğı), taşıdığı kırk iki kişiyle üçgenin kuzey ucun da ile Jamaica arasında, Bermuda'nın 380 mil da yok olmuştur. güney-güneybatısında, telsiz ilişkisi kesilmiş ve kaybolmuştur.

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ

10. 9 Kasım 1956: Navy Martin, P5M deniz uçağı, ra, taşıdığı 290 kişiyle birlikte, fazla uzaklaş- Bermuda yakınında, taşıdığı on kişiyle kaybol madan kaybolmuştur. muştur. 11. 8 Ocak 1962: Hava Kuvvetlerinin KB-50 tanke 3. Ekim 1902: Freya adlı Alman gemisi, Manza- ri, Langley Field, Virginia'dan Asor'lara uçar nillo, Küba'dan hareket ettikten az sonra, ha ken yok olmuştur. sarlı durumda, demiri sallanır vaziyette, boş 12. 28 Ağustos 1963: İki yeni KC-135 Stratotanker bulunmuştur. Kaptanın kamarasındaki takvim jet uçağı, Atlantik üzerinde benzin alma dene 4 Ekim'i, yani yola çıkıldığının ertesi gününü mesi için uçarken, Bermuda'nın 300 mil gü göstermektedir. neybatısında yok olmuştur. 4. 4 Mart 1918: 165 metre uzunluğunda, 19.000 13. 5 Haziran 1965: C-119 Flying Boxcar, on kişi- tonluk Amerikan levazım gemisi USS. Cyclops, siyle, güneydoğu Bahamalar'da yok olmuştur. Barbados'tan Norfolk'a doğru yola çıkmış, ta 14. 5 Nisan 1956: Sivil kargo uçağı haline getiri şıdığı 309 kişiyle kaybolmuştur. Havanın deniz len B-25, taşıdığı üç kişiyle, Okyanus Dili de trafiğine uygun olduğu bilinmektedir. Gemiden nizaltı vadisinin güneyDatısında yok olmuştur. ne bir radyo mesajı alınmış, ne de bir enkaz 15. 11 Ocak 1967: Kargo uçağı haline getirilen bulunmuştur. Chase YC-122, taşıdığı dört kişiyle Golf Stre- 5. 1925: SS. Cotopaxi, Charleston'dan Havana'ya am'de, Palm Beach'le Grand Bahama arasın giderken yok olmuştur. da kaybolmuştur. 6. Nisan 1932: New York kayıtlı John and Mary, 16. 22 Eylül 1963: C-132 Cargomaster, Asor'lara Bermuda'nın elli mil güneyinde, yelkenleri sa- uçarken yok olmuştur. rılmış, güvertesinin boyanması yeni bitirilmiş durumda, boş olarak bulunmuştur. ÜÇGEN İÇİNDE KAYBOLAN VEYA BOŞ OLARAK BULUNAN GEMİLER 7. Şubat 1940: Gloria Colite adlı yat, St. Vicent'- den yola'çıktıktan sonra, Mobile - Alabama'nın (Resimde sıra numaraları üçgen içine alınmıştır.) 200 mil güneyinde, sağlam durumda, boş ola rak bulunmuştur. 1. 1840: Rosalie adlı Fransız gemisi, yelkenleri fora, kargosu yerinde olduğu halde, hiç tayfa- 8. 22 Ekim 1944: Rubicon adlı Küba şilebi, Flo sız bulunmuştur. rida açıklarında, Golf Stream içinde, Sahil Ko 2. Ocak 1880: Atalanta adlı İngiliz gemisi Bermu- ruma Örgütü tarafından boş olarak bulunmuş da'dan İngiltere'ye doğru hareket ettikten son- tur. İçinde canlı olarak yalnız bir köpek vardır.

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ

9. Haziran 1950: SS Sandra adlı 115 metre boyun- 16. Aralık 1967: Revonoc adlı, her denize daya daki şilep, Savannah - Georgia'dan Puerto Ca- nıklı, on beş metrelik yarış yatı, karayı görüş bello, (Venezüella'ya) doğru yola çıktıktan son- uzaklığı içindeyken kaybolmuştur. ra, St. Augustine - Flonda'dan geçmiş, taşıdı- 17. 24 Aralık 1967: Witchcraft adlı özel motor, Mi- ğı 300 ton haşarat ilâcıyla birlikte, iz bırakma- ami'ye bir mil uzaklıkta, sahibi ve bir yolcu dan yok olmuştur. suyla birlikte yok olmuştur. 10. Eylül 1955: Connemara IV adlı yat, Bermuda'nın 18. Nisan 1970: Milton Latrides adlı şilep, New 400 mil güneybatısında boş olarak bulunmuş Orleans'dan Capetown'a giderken kaybolmuş tur. tur. 11. 2 Şubat 1963: Marine Sulphur Queen adlı 140 19. Mart 1973: Anita adlı 20.000 tonluk şilep, otuz metre boyundaki şilep, hiç bir mesaj vermeden, iki tayfasıyla Newport News'dan Almanya'ya iz ve kalıntı bırakmadan kaybolmuştur. Nor giderken yok olmuştur. folk- Virginia'ya gitmekte olan gemi, Beau mont - Texas'tan kalkmıştır. Son mesajını ver diği zaman Dry Tortugas'a yakın bir noktada bulunmaktaydı. 12. 1 Haziran 1963: Sno' Boy adlı yirmi bir met relik balıkçı teknesi, taşıdığı kırk kişiyle bir likte Kingston-Jamaica'dan yola çıktıktan son ra, Northeast Cay'in seksen mil güneyinde yok olmuştur. , 13. 1924: Raifuku Maru adlı Japon şilebi, Baha- ma'larla Küba arasında yardım istemiş, sonra kaybolmuştur. 14. 1931: Stavenger adlı şilep, kırk üç tayfasıyla birlikte, Bahama'lardaki Kedi adası dolayların dan bir mesaj verdikten sonra yok olmuştur. 15. Mart 1938: Anglo-Austrian şilebi, otuz dokuz tayfasıyla, Asor dolaylarında «her şey yolunda» şeklinde bir mesaj gönderdikten sonra kaybol muştur.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGEN!

kadar yosunu bir arada görünce kendini karaya yakın sanmış, cesaret bulmuş, fakat gemisinin tay- faları onun bu hevesine pek katılmamıştı. Bu yosun denizinin sınırlarını, kuzeyden gele- rek ikiye ayrılan, doğudan ve batıdan güneye inen, orada dönüş yapıp Kuzey Ekvator Akıntısıyla birle- KAYIP GEMİLER DENİZİ şerek yeniden kuzeye yönelen Golf Stream akıntısı çizmektedir. Arada hareketsiz kalan su, ortalama 37° kuzey enleminden 27° güney enlemine, 75° bati boylamından 40° batı boylamına kadar uzanmak- tadır. Sargasso Denizinin derin sularının dibinde Hatteras ve Nares okyanus çukurlarıyla, Bermuda Kıta tabanı ve birçok esrarengiz sualtı dağları bu- iunmaktadır. Bunlar sanki bir zamaıiıar birer aday- ÜÇGEN içindeki gemi kayıpları genellikle Batı mışcasına su yüzüne doğru yükselir, sonra yüzeye Atlantik'in Sargasso Denizi adını alan yöresinde varmadan, bıçakla kesilmiş gibi, tepeleri dümdüz, olmuştur. Hemen hiç bir kıpırtı göstermeyen bu son bulurlar. Sargasso Denizinin doğusunda, Ku- durgun deniz parçası, adını Sargassum adlı deniz zey Atlantik sualtı dağ silsilesi bulunmaktadır. Ku- bitkisinden almaktadır. Eğer üçgenin esrarını daha zeyden güneye doğru bir dizi oluşturan bu sıra da dikkati çeker duruma getirmek için yeni bir dağl?ıin en yüksekleri yüzeyi aşmakta ve Asor ada- faktöre ihtiyaç varsa, bunu da Sargasso Denizi larını oluşturmaktadır. Sözün kısası, burası yalnız sağlamaktadır. Çünkü bu deniz, beş yüz yıl önce çevresinde akıntılar bulunan Büyük Antiller'in 200 ispanyol ve Portekiz denizcileri tarafından keşfedil- mil kadar kuzeyinden başlayıp Florida ve Batı sa- diğinden bu vana, başlı başına bir esrar sayılmak- hilini yalayarak Hatteras burnundan Atlantiğin açı- tadır. Eğer buna, Milâttan önce buraya gelmiş ol- ğına dönen, Iberya ve Afrika doğrultusunda ilerler- ması ihtimali olan Fenikeli ve Kartacalı gemicile- ken Kuzey Atlantik dağ silsilesine varınca yeniden rin tepkilerini de eklersek, esrarın binlerce yıMan Amerika'lara doğru kıvrılan sınırlarla çevrili, dur- beri var kabul edildiğini belirtmek yerinde olur. gun bir denizdir. Sargasso Denizi Kuzey Atlantiğin batı kesimin- Sargasso Denizi yalnızca her zaman var olan de, üzerinde tembel tembel yüzen Sargassum yo- yosunlarıyla değil, dillere destan durgunluğuyla da sunlarıyla belirlenen, sınırları bu yosunlarla çizilen tanınır. «Kayıp Gemiler Denizi», «Kayıp Gemiler bir okyanus parçasıdır. Colomb ilk yolculuğunda bu

BERMUDA «ŞEYTAN. ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ

Mezarlığı», «Korku Denizi» adlarının ortaya çıkma- sözler, garip olmakla birlikte, tanıdık sözler gibi sında rol oynayan niteliğinin, esas bu durgunluk ol- geliyor: duğu sanılmaktadır. Deniz efsaneleri Atlantik yü- ... Gemiyi yürütecek hiç bir rüzgâr yok. De- zeyinde böyle bir gemi mezarlığının bulunduğunu, niz o kadar ölü... Dalgaların arasında birçok yüzen yosunların her çağa ait gemileri tutarak ha- yosun yüzüyor. Bu yosunlar gemiyi çalı gibi reketsiz bıraktığını, gemilerin orada yavaş yavaş tutuyor... Deniz çok derin değil. Tabam az bir çürüyüp tayfalarının iskelet haline geldiğini dile su örtüyor... Deniz canavarları çevrede yüzüp getirmektedir. Bu ölüm yöresinde boş buharlı ge- duruyor, ağır ağır, sürüklenerek ilerleyen ge- milere, yatlara, balıkçı teknelerine, korsan gemi- milere hemen hemen değerek yüzüyorlar...» lerine rastlandığı söylenirken, hikâyeyi daha da il- ginç kılmak amacıyla olacak, İspanyol hazine kal- Burada Amiral Himilco'nun belirgin abartmala- yonları da kadroya eklenmektedir. Ayrıca hevesli rını mazur görmek gerekmektedir. Aradan geçen efsaneciler, çoktan çürümüş olması gereken ör- bunca yüzyıl bir yana, Fenikeli ve Kartacalı deniz- nekleri de sıralayarak katkıda bulunurlar. Bu arada ciler zaten başka ülkelerin denizcilerini Herkül'ün Vikinglerin ejderha gemileri, küreklerin başındaki is- sütunlarından öteye (Cebelitarık) geçirmemek yo- keletleriyle birlikte hikâyeye katılırken, Arap yelken- lunda çok azimliydiler. Bunun nedeni herhalde Av- lileri, Roma savaş gemileri, gümüş çıpalı Fenike rupa ve Afrika'nın Atlantik sahillerinde ve belki da- gemileri, hatta batık kıta Atlantis'e ait altın kapla- ha ilerlerde yaşayan uygarlıklarla yapabilecek kârlı malı gemiler bile sayılmakta, hepsinin yüzyıllardan ticareti kimseyle paylaşmamak . olmalıdır. Rotalarını beri bu hareketsiz deniz üzerinde öylece durduk- yabancılara açıklayan, hatta Atlantik'e çıktıklarından ları anlatılmaktadır. söz eden kaptanlarına ölüm cezası uygulayan Kartacalılar, Cebelitarık yakınında gördükleri her Sargasso Denizi'ne ait ilk efsanelerin, binlerce yabancı gemiyi batırırlar, buna güçleri yetmezse, yıl önce buralara gelmiş, hatta Brezilya'da bulunan görülmemek için gerekirse kendi gemilerini yok taş yazıtlara, ABD'de bulunan paralara bakılırsa, ederlerdi. Amerika'lara çıkmış olan Fenikeli ve Kartacalı de- nizciler tarafından ortaya atıldığı sanılmaktadır. Ger- Birçok eskiçağ yazarı, Batık kıta Atlantis'in çekten de, Kartaca paraları önce Asor'larda bulun- «Atlantik'te bıraktığı su altı dağ ve düzlüklerine de- muş, sonra Venezüella'da ve ABD'nin güneydoğu ğinirken, gemilerin küreklerine sarılan, yürümelerini sahillerinde ele geçmiş, ayrıca Meksika'ya Semi- engelleyen yosunlara da değinmiştir. Düşler ve - tik konukların geldiğini belirten taş oyması resim- hayallerle zenginleştirilmiş olan «Kayıp Gemiler De- ler de ortaya çıkarılmıştır. Kartacalı Amiral Himil- nizi» efsanesinin de, birçok efsane gibi bazı ger- co'nun M.ö. 500 yılında yazdığı rapordan alınan şu çek dayanakları olabilir, ömrü boyunca yelkenli ge-

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ milerle yolculuklar yapan Avustralyalı denizci Al- Bu denizde ve çevresindeki Golf Stream içinde lan Villiers, «Vahşî Okyanus, 1957» adlı kitabında an- ilk yer alan kaybolma olayları, ya hava koşullarıy- lattığına göre Sargasso denizinde, yosunların ara- la, ya da korsanlarla yorumlanmıştı. İspanyolların sında gerçekten boş bir gemi görmüştür. Villiers kayıplara ait tuttukları kayıtlar şaşılacak kadar ek- bu konuda şöyle söylemektedir. «Eğer bir gemi am- siksizdi. Bunun nedeni her halde o yıllarda bura- barlarındaki stokları tüketecek kadar uzun bir sü- dan geçen İspanyol hazine gemilerinin taşıdıkları re hareketsiz kalırsa, gerçekten yosun ve midye- yükün çok değerli olmasındandı. Meksika'dan, Pa- lerle kaplanır ve hareket edemez hale gelir. Tropik nama'dan ve bugün Columbia diye bilinen yerden kurtlar teknenin tahtalarını oyar ve gemi, içi iske- gelen bu gemiler Havana'da buluşur, Keys ve Flo- let dolu, çürümüş bir enkaz halinde, suyun yüze- rida boğazı yoluyla ilerlerken pek çoğu fırtınaya yinde kaldıktan sonra, sıcak derinliklere batar, gi- tutulur, taşıdıkları hazineleri gelecek kuşakların dal- der.» gıçlarına birer yadigâr olarak denizin dibine bırakı- Sargasso Denizinde modern çağlarda görülen verirlerdi. Bir kısmını da korsanlar batırırlar, geri- boş gemilerden bir kısmı gerçi yosunlar tarafından ye pek bir iz bırakmazlardı. tutulmamıştır ama, rüzgarsızlık yüzünden hareketsiz Korsanlık kazançlı bir meslek olmaktan çıktıktan kalmış, terkedilmiştir. Buradan geçen enleme At En- yıllarca sonra bile gemiler bu yörede kaybolmaya lemi adının verilmesi bile bu hareketsizlik ve dur- devam etti durdu. Hava iyiyken bile kayboluyorlardı. gunluk yüzündendir, ispanyol kalyonları burada Üstelik, daha sonraki yıllarda dikkati çekeceği rüzgârsızlıktan durup, içme suyunu tüketmeye yüz gibi, geriye bir enkaz da bırakmıyorlardı. tuttuklarında, suyu ziyan etmemek için savaş at- Kayıpların çoğu Amerikan gemileri, bir kısmı da larını öldürüp denize atmak zorunda kalıyorlardı. yabancı bayraklı gemilerdir. Kayıtlı olayların ilki, Modern motorlu gemiler için rüzgârsızlıktan 1800 Ağustos'unda U.S.S. Insurgent'in, taşıdığı 340 yolda kalmak gibi bir tehlike söz konusu olamaz. Bu kişiyle birlikte bilinmeyen nedenlerle yok olmasıdır. yüzden, bölgede kaybolan gemiler daha da ilginç Olaylar 1968 Mayısında Scorpion denizaltısı-nın 99 bir esrar perdesi yaratmaktadır. Tabiî aslında bü- kişilik personeliyle kaybolmasına kadar sürer. Ne tün gemi kayıpları esrarengizdir. Yola çıkarken ge- var ki Scorpion aslında kaybolmuş sayılamaz, misini kaybetmek niyetinde olan kaptanların sayısı çünkü sonunda Asor'ların 460 mil güneydo- oldukça az olmalı. Geminin başına gelen anlaşı- ğusunda, denizin iki mil derinliğinde bulunmuştur. lınca, ya da hiç değilse tahmin edilince, bu esrar Bölgede kaybolan diğer gemiler şunlardır: — 20 ortadan kalkar. Oysa Sargasso Denizi'nde kaybo- Ağustos 1800'de doksan kişiyle Guade-loupe'den lan gemilerin pek çoğu için bu da mümkün olama- New Castle'a giderken kaybolan U.S.S. Pickering. mıştır.

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGEN! BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ

■ 9 Ekim 1814'de 140 kişiyle Karaip'ierde kay- lops da bir kömür takviye gemisi olduğu bolan U.S.S. Wasp. için (sonradan uçak gemisi haline getirilen U.S.S. Langley'le ikizdir), önceleri bir ma- 28 Ekim 1824'de on dört kişiyle Küba'dan yına çarptığı, ya da bir Alman denizaltısı- Thompson Adasına giderken kaybolan U.S. nın veya gemisinin saldırısına uğradığı dü- S. Wildcat. şünüldü. Ayrıca geminin kaptanı karakter Ocak 1880'de Bermuda'dan İngiltere'ye git- yönünden «Bounty Gemisinde İsyan» adlı mekte olan ve 290 genç denizciyi, eğitim eserde canlandırılan kaptanı andırdığından, yaptırmak amacıyla taşıyan H.M.S. Atalanta. gemide bir ayaklanma olmuş olabileceğin- Bu geminin kaybı İngiliz donanmasının uzun den de kuşkulanıldı. Bu arada Alman do- süre sürdürdüğü yoğun arama faaliyetleri- ğumlu kaptanın gemiyi düşmanlara teslim ne yo! açmıştır. Manş filosundan altı gemi- etmiş olabileceği de söz konusu edildi. ye birbirinden bir kaç mil aralıkla Atalan- Gerçekten de, aslen Alman olan kaptan, a- ta'nın kaybolduğu bölgeyi tarama emri ve- dını Wichmann'ken değiştirmiş, Worley yap- rilmiştir. Bu tür kapsamlı arama işlemleri ile- mıştı. Bu görüşlerin hepsi de doğru olabi- riki kaybolma olaylarında, özellikle uçaklar leceğe benziyordu. Çünkü bir kere gemi söz konusu olduğu zaman da uygulanacak- Barbados'tan ayrıldıktan sonra, rotasını iz- tır. Atalanta'yı arama çabaları Mayıs ayı leyip kuzeye yöneleceğine, birden güneye başlarına kadar sürmüş, bir sonuç alınama- doğru dönüş yapmış ve kısa zamanda gö- mıştır. rünmez olmuştu. Sonraları Alman kayıtla- rında yapılan incelemeler, o sıra orada her 4 Mart 1918'de Barbados'dan Norfolk-Vir- hangi bir Alman denizaltısı veya mayını bu- ginia'ya giderken 309 kişiyle kaybolan U.S. lunmadığını gösterdi. Yalnız, adı rastlantı S. Cyclops. Donanmanın üçgen içinde uğ- eseri olarak yine Cyclops olan bir İngiliz radığı kayıplar arasında en iyi bilinen ve gemisinin kuzey Atlantik'te U - Boat'lar ta- en çok tartışılanı Cyclops'dur. Böyle oluşu- rafından batırıldığı öğrenildi. U.S.S. Cyclops nun nedeni, Birinci Dünya Savaşı yıllarında yok olduğu zaman manganez cevheri ta- keşfedilmiş ve kullanılmakta olan, gemiden şımaktaydı. Bu nedenle savaş bittikten son- karaya ve gemiden gemiye haberleşme ola- ra Güney Amerika'daki Alman ajanları, ge- naklarının bulunması olduğu kadar, bu olay- minin kargosu içine saatli bomba yerleştir- daki garip rastlantılardır diyebiliriz. Bir ke- miş olduklarını ileri sürerek alkış toplama- re bu kaybolma olayı savaşın bütün şidde- ya kalkıştılar. (Olaylar istendiği gibi geliş- tiyle devam ettiği yıllara rastladığı ve Cyc-

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA .«ŞEYTAN» ÜÇGENİ tiği zamanlarda, entelijans örgütlerinin bu tür olay, donanma tarihinin en şaşırtıcı ve esraren- davranışları çok olağandır.) Sebep ne olursa olsun, giz olaylarından biridir. Geminin yerini bulabil- Cyclops olayı esrarlı bir senaryonun tüm mek için gösterilen çabaların hiç biri sonuç niteliklerini üzerinde toplamaktadır. Bir Amerikan vermemiştir... Bu konuda pek çok düşünce ileri donanma gemisinde Alman asıllı bir kaptan... sürülmüştür, jakat hiç biri geminin nasıl yok ol- üstelik de akıl hastası olması ihtimali bulunan bir duğunu açıklamaya yeterli değildir... kaptan (köprünün üzerinde uzun iç çamaşırı ve başında şapka ile dolaştığı çok görülmüştü)... yolcular Nasıl kaybolduğu bilinemese de, Cyclops ola- arasında Amerika'nın eski Brezilya başkonsolosu, yının ileriki olaylar üzerinde büyük etkisi görüldü. ayrıca cinayet suçuyla tutuklanmış üç Amerikan Bir kere Amerika'da stratejik maddelerin stokuna gitme yöntemi bu olaydan sonra yerleşti. Kongre'- denizcisi... de bu konuda yapılan tartışmalarda, Cyclops'un bat- Cyclops'un nasıl kaybolduğuna ilişkin bir teori tığı zaman taşıdığı yükün manganez olması ve bu de Amiral M. S. Tisdall tarafından ileri sürülmüş, maddenin silâhlarda kullanılan çeliğin yapımında sonradan 1973 yılında film yapılan Poseydon Mace- kullanılması nedeniyle, bu olay bir stok tutmanın rası senaryosuna konu teşkil etmiştir. Tisdall bu gerekliliğine örnek olarak gösterildi. Amerika'nın konudaki görüşünü «Cyclops tersine mi döndü?» uluslararası çatışmalar sırasında deniz yoluyla ge- adlı bir makalede yayınlamıştır. Filmde bir yolcu lecek stratejik maddelere bel bağlamasının güvenli gemisi baş aşağı dönmektedir. Bunun nedeni, yük- olmadığı ileri sürüldü. lemenin yanlış yapılması yüzünden, iri bir dalgaya dayanamamasıdır. Gemi ters döner, fakat batmaz. Daha vakın tarihlerde Bermuda Üçgeni içindP Bilindiği kadarıyla Cyclops fırtınaya falan tutulmuş yer alan kaybolma olayları arasında, Sao Paulo adlı değildi. Fakat bir deprem dalgasıyla karşılaşmış da Brezilya gemisinin 1951'de yok oluşu ilgi topla- olabilir, bu yüzden ters dönmüş, batarken denize maktadır. Sao Paulo yalnızca bakımıyla görevli se- atlayan tayfalarla eşyaları da yarattığı girdapla dibe kiz tayfasıyla, hurda olarak kullanılmak üzere iki çekmiş olabilirdi. kılavuz gemisi tarafından çekilerek yola çıkarıldı. Fakat bu konuda kesinlikle bilinen bir tek ;ey Fakat 3 Ekim'i 4 Ekim'e bağlayan gece, birden or- varsa, o da Cyciops'un yok olduğudur. Bermuda Üç- tadan kayboldu. Deniz fazla dalgalı olduğu için, Sao geni içinde yok olan bütün diğer irili ufaklı gemi- Paulo'yu çeken gemilerden biri 3 Ekim gecesi ha- ler gibi. Konuyla ilgili donanma raporunda şöyle latını bırakmıştı. 4 Ekim sabahı sular sakinleştiğin- denilmektedir: de, ikinci geminin halatının kopuk olduğu ve Sao .... 4 Mart 1918 günü Barbados'tan hareket Pauio'nun kayıplara karıştığı görüldü. Hemen gemi ettiğinden beri geminin izi bulunamamıştır. Bu ve uçaklarla başlatılan arama sonucu, alışılmadık

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ raporlar geldi. Gece boyunca ve sabahın erken sa- geniş yer verilecektir. Burada kısaca değinmek is- atlarında açıklanamayan bazı ışıklar görülmüştü. Sa- tediğimiz nokta, söz konusu uzay laboratuvarının bah aramalarında uçaklar deniz yüzeyinde bazı si- gerekli örnekleri önceleri gemilerden seçerken ar- yah lekeler gördüklerini, fakat bu lekelerin hemen tık uçaklara dönmüş olmasıdır. Gerek kaybolma yok olduğunu bildirdiler. Ne Sao Paulo'nun, ne de olaylarının temposu, gerekse önce gemilerle yeti- sekiz tayfasının izi bulunabildi. nilirken şimdi askerî uçaklara dönülmüş olması, Bermuda Üçgenindeki kaybolma olaylarını yo- zaman zaman özel yatlardan gezinti uçaklarına ka- rumlayan kişilerin pek çoğu, her olayı çözümü im- dar her türlü taşıttan örnekler yok olurken, bazen kânsız bir bilmece, bir esrar gibi anlatıp, öylece bı- de özel kargolar taşıyan taşıtların kaybolması, bu rakmayı seçerler. Beri yandan birçok araştırmacı açıdan bakıldığında insanı oldukça tedirgin eden da uçak ve gemilerin yok olmasına akla yakın, ka- ciddî bir görünüme bürünmektedir. bul edilebilecek nedenler bulmaya çalışırlar. Bu Ticaret gemileri arasında, kayıtlı kaybolma arada en çok ileri sürülen yorumlar, ya dünyada, olaylarının ilklerinden biri, Rosalie adlı Fransız ge- ya da dünya dışında yaşayan zekî bireylerin bu misidir. 1840 yılında Havana yolundayken Üçgene işte parmağı olduğu görüşüdür. Daha iyi bir neden kurban olmuş, fakat büsbütün de yok olmamıştır. bulunamadığı için olacak, bu görüşleri gittikçe da- Yok olan yalnızca tayfaları ve yolcularıdır. Gemide ha çok sayıda gözlemci kabul etmeye başlamıştır. bir tek kanaryadan başka hiç bir canlı kalmamıştır. Eğer bu bir korsanlık olayıysa, tayfa ve yolcuların Ivan Sanderson ve Dr. Manşon Valentine'in yok olmasına sebep olan kimselerin, yaşayan in- ileri sürdüğü bir görüşe göre, olayların sorumlu- sanlara duydukları ilgi, gemiye ve kargoya duyduk- ları, denizlerin dibinde yaşayan zekî bireylerdir. ları ilgiden daha çok demektir. Yok, eğer sebep Bundan daha çok taraftarı olan başka bir görüş apansız bastıran bir hastalıksa, o zaman da ge- ise, A.B.D. Hava Kuvvetlerinde on yıllık bir pilot mide bunun bir belirtisi görülmek gerekir. (Böyle olan John Spencer tarafından ortaya atılmıştır. ansızın çıkan hastalıkların bir gemiyi nasıl başı Buna göre, dünya dışında, uzayın başka bir yerin- boş bırakabileceğinin örneği olarak, esir ticareti de yaşayan bir uygarlıktan gelenler, belirli aralık- yapılan günlerde Sargasso Denizinde geçen bir ola- larla dünyadan insan ve ekipman almakta, bunları yı anlatmakta yarar var. Oradan geçmekte olan bir inceleyip eriştiğimiz uygarlık düzeyini saptamaya gemi, uzakta bir esir gemisi görmüş ve yardım çağ- çalışmaktadırlar. Bunu yaparken güttükleri amaç, ne rısı almıştır. Anlaşıldığına göre gemideki bütün kadar ilerlediğimizi öğrenmek değil, tehlikeli esirler ve tayfalar, mikrobik bir hastalıktan körleş- olacak kadar ilerlemediğimizden emin olmaktır. Bu miş durumdadır. Yardım çağrıları hiç bir işe yara- görüşlerin hepsine bu kitabın ileriki sayfalarında maz, kurtarma gemisi diye ortaya çıkmasını bekle-

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ dikleri gemi onları kendi kaderleriyle başbaşa bı- bora patladı, ilişki yine kesildi. Bundan sonra ne rakarak olanca hızıyla oradan uzaklaşır.) gemiyi, ne de içine bindirilen tayfaları bir daha gö- 26 Şubat 1855'de, James B. Chester gemisi, ren olmadı. Burada insanın aklına bir tuzak ihti- tayfasız, yelkenleri açık, amaçsız biçimde Sargas- mali geliyor. Boraların patladığı anın bile planlan- so Denizinde dolaşır bulundu. Chester'i bulan, Ma- dığı bir tuzak... tabiî eğer bu düşünüş büsbütün rathon adlı gemiydi. Kaptan'ın kamarası incelendi- saçma değilse... ğinde, masa ve sandalyelerin devrilmiş olduğu, ki- Boş gemilere Üçgen içinde çok rastlanmıştır. şisel eşyaların sağa sola atılmış durumda bulundu- Sözgelişi, 1902 Ekim ayında Küba'daki Manzanil- ğu görüldü. Geminin kargosuna dokunulmamıştı. lo'dan Şili'ye gitmekte olan Freya adlı Alman ge- Cankurtaran kayıkları da yerli yerindeydi. Bir sal- misi de, boş olarak bulunmuş, kaptan kamarasın- dırı, ya da çarpışma izi görünmüyordu. Tayfalar or- daki takvimin 4 Ekim gününe kadar yıltılmış oldu- tada yoktu. Ya bir başka gemi tarafından alınıp gö- ğu görülmüştür. türülmüş, ya da, (olmayacak şey) kendilerini de- O tarihlerde Meksika'da büyük bir depremin nize atmış olmalıydılar. Marathon gemisindekilerin yer aldığı bilinmektedir. Sismik şok nedeniyle do- ifadesine bakılırsa, kaptan kamarasındaki kâğıtlar- ğan büyük bir dalganın tayfaları süpürüp attığı, ya la pusula da kayıptı. da gemiyi devirdiği, sonra deniz durulduğu zaman 1881 yılında, Ellen Austin adlı Amerikan gemi- geminin yeniden doğrulduğu düşünülebilir. sinin başına inanılmaz bir olay geldi. Asor'ların ba- Sargasso Denizinde, ya da Atlantiğin buraya tısında ilerlerken, ilerde içi boş bir gemi gördüler. yakın yörelerinde bulunan boş gemilerin öyküleri Yanaştıklarında geminin sağlam olduğunu farketti- anlatılırken, Mary Celeste olayının atlanmasına ola- ler. Rüzgârın o sıra kesilmesinden yararlanan kap- nak yoktur. Bu gemi belki boş kalan gemilerin en tan, bu gemiye kendi tayfalarından bir kısmını çı- ünlüsüdür. Olay Sargasso Denizinde yer almamış- kardı. Fakat binen tayfaların gemiyi çalıştırmasına tır. Gerçi Mary Celeste bu yöreden geçmiştir ama, fırsat kalmadan bir bora patladı ve iki gemi bir- sonunda Asor'ların kuzeyinde, Dei Gratia adlı İngi- birinden ayrılmak zorunda kaldı. Aynı gemiye an- liz teknesi tarafından 1872 Kasımında bulunmuştur, cak iki gün sonra rastlayabildiler. Yanaştıklarında, ingiliz gemisi, Mary Celeste'in çok garip bir rota üze- bindirdikleri tayfaların yerinde yeller estiğini gör- rinde ilerlediğini görerek işaret vermiş, karşılık ala- düler. Ne oldukları, nereye gittikleri anlaşılamadı. mayınca yanaşmış ve sonunda boş gemiyi ganimet Ellen Austin'in kaptanı inatçı adamdı. Adamlarını olarak almıştır. Mary Celeste'e çıkanlar yelkenlerin ikna etmeye çok uğraştı. Kolay olmadı. Ama so- açık olduğunu, geminin yükünü oluşturan alkol fı- nunda ikinci bir gönüllü ekip buldu ve bu esrar- çılarının ambarda sapasağlam durduğunu görmüş- lı, tehlikeli gemiye bindirdi. Tam o sırada yeni bir lerdir. Gemide yeterince yiyecek ve su da vardır.

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ

Yalnız içindeki on kişi yok olmuştur. Bunlar ara- le bir nedenle gemideki herkesin birden çıldırması, sında kaptanın kendisi, karısı ve henüz bebek olan panik içinde gemiyi terketmesi, gerçekten hem bu kızı da vardır. Paraları, pipoları, kişisel eşyaları, olayı, hem de boş bulunan başka gemilerin duru- hatta gemi kütüğü bile yerli yerindedir. Yalnız seks- munu açıklayabilecek bir görüştür. tant kaybolmuştur. Ana kamara, sanki birilerinin «Zamanın ve Uzayın Garip Esrarları» adlı ki- içeriye girmesini önlemek istercesine kapatılmış, tabında Harold Wilkins, bambaşka bir görüşü ol- kapının arkasına dayanak yapılmıştır. dukça akla yakın biçimde savunmaktadır. Buna gö-ı Bu olay defalarca anlatılmış, anlatılırken de re, gemi personelinin daha önceden tanıdığı kim- epey süslenip püslenmiştir. Kaç kere duruşma ko- seler gelip bütün tayfayı yok etmiş, sonra da boş nusu olmasına rağmen, esrarı hâlâ aydınlanmış de- kalan gemiyle karşılaşmış gibi, onu ganimet olarak ğildir. Tayfaların kaybı zaman zaman korsan saldı- ele geçirmek istemiş olabilirler. rılarına, isyanlara yorumlanmış, tayfaların kaptanı Wilkins bu görüşü savunurken, Dei Gratia kap- öldürdükten sonra kaçmış olabilecekleri söylenmiştir. tanıyla tayfalarının ifadelerindeki tutarsızlıklar üze- Ya da gemi yükü olan alkolün patlamasından rinde durmakta ve daha önce New York limanında korktukları, birden gemide tehlikeli bir yük oldu- beklerken Dei Gratia'nın tam bir hafta boyunca ğunu öğrenmeleri, veya hastalık çıkması, ya da bazı Mary Celeste'le omuz omuza demir atmış bulundu- kimselerin onları kaçırmış olması ihtimalleri sı- ğunu ve bahtsız geminin hemen peşi sıra yola çık- ralanmıştır. Bu olayın zararlarını ödemek zorunda tığını önemle belirtmektedir. kalan Lloyd Sigorta Şirketi ise, alkolün birden alev almış olabileceği, tayfaların korkup kendilerini de- Mülkiyet işlemi tamamlandıktan sonra Mary nize atmalarından sonra alevin sönmüş olabileceği Celeste yeniden denizlere açıldı. Fakat bu sefer üzerinde durmaktadır. Gerçekten alkol çok kolay geminin, içine binenlere uğursuzluklar ve ölümler alev alabilmekte, mavi bir alevle bir süre yandık- getiren perili bir gemi olduğu söylentileri yayılma- tan sonra kendi kendine sonebilmektedir. Alev kı- ya başladı. Neden sonra Kaptan Gilman Parker bir sa süre içinde sönse bile, cankurtaran kayıklarına gece gemideki herkesi bilerek sarhoş ettikten ve binmiş olan tayfalar bir daha gemiye çıkmak ola- kendisi de zilzurna denecek duruma geldikten son- nağını bulamamış olabilirler. Başka bir görüş de, ra, Mary Celeste'i Haiti yakınlarında bir kayalığa geminin ambarlarındaki ekmeklerde çavdar mah- doğru sürüp parçaladı ve bu uğursuzluk hikâyesinin muzu bulunabileceği yolundadır. Çavdar mahmuzu- sonunu getirdi. nun karıştığı ekmekleri yiyen tayfaların daha önce Başka boş gemilerin hikâyelerinde, tayfaların de etkilendiği, bilinçsizliğe ve çılgınlığa kapıldık- başına gelenleri bu kadar bile tahmin etme ola- tan sonra, fecî şekilde öldükleri bilinmektedir. Böy- nağı yoktur. Bunlar arasında, 1921 Şubatında, Ku-

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ zey Carolina sahillerinde karaya oturan Carol Dee- lünde bulunan Connemara IV'ü, 30 Haziran 1969 ring olayı vardır. Gemi karaya oturduğunda boştur. günü Bermuda'nın kuzeyinde boş bulunan yirmi Personeli ya gemiyi terketmiş, ya da alınıp götü- metrelik Maple Bank'i, 6 Haziran 1969'da Asor'la- rülmüştür. Hangisi olursa olsun, bunun tam yemek rın batısında bulunan Vagabond adlı özel yatı sa- yemeye hazırlandıkları sırada olduğu bellidir. Son- yabiliriz. Bazı tekneler çok kısa yolculuklar sıra- ra, 1932 Nisanında, Bermuda'nın elli mil güneyin- sında yok olmuşlardır. Al Synder'in olayı buna bir de boş olarak bulunan John and Mary de vardır. örnektir. Synder tanınmış bir jokey'dir. Birkaç dos- 3 Şubat 1940'da boş bulunan Gloria Colite, 22 E- tunu 5 Mart 1948 günü kendi teknesiyle Miami'den kim 1944'de, Key Largo (Florida) açıklarında için- balığa çıkarmıştır. Yat sonra bulunmuş, fakat için- de aç bir köpekle bulunan Küba gemisi Rubicon dekilerin izine rastlanmamıştır. da sayılabilir. Rubicon'un kütüğüne yazılan son cüm- Küba devriminden sonra açık denizlerde bulu- le 26 Eylül tarihini taşımakta ve gemi henüz Hava- nan pek çok boş motor ve sandal için, hep kaçan na limanındayken yazılmış bulunmaktadır. Cankur- Küba'lılara ve onları kovalayan kuvvetlere ait yo- taran kayıklarının yerinde bulunamaması, tayfala- rumlar yapılmaktadır. Fakat bu arada çok dikkati rın gemiden acele ayrıldığını göstermektedir. Ivan çeken bir kaybolma olayının, Küba durumuyla hiç Sanderson, böyle durumlarda tayfaların gemiyi terk ilgisi olmadığı çok açıktır. ederken, gemi maskotunu, ya da kendi özel hay- vanlarını kesinlikle yanlarına alacakları görüşünde- Witchcraft'in yok olması olayı, küçük teknele- dir. Bu yoldan hareket ederek, tayfaların gemiden rin yalnız limanı görecek kadar yakında olmakla zorla uzaklaştırılmış olabileceği yargısına varmak- kalmayıp, şamandralardan biriyle yanyanayken bile tadır. Onları alıp götürenler belki konuşabilen ör- nasıl yok olabileceğinin çok şaşırtıcı bir örneğidir. nekler isteyen bireylerdir. Ayrıca Sanderson, «... «Batmayan tekne» adıyla tanınan Witchcraft'in sahibi boş gemilerde bırakılmış kedi, köpek ve kanarya- Dan Burrack, 1967 yılının Noel gecesinde, Miami'nin lara rastlanabilirken, her ne hikmetse papağanlar ışıklarını denizden seyretmek hevesiyle, tanıdığı bir da insanlarla birlikte yok olmaktadır,» diyor. «Belki papazı, Peder Pat Hogan'ı teknesine davet etmişti. de, ister anlamlı, ister anlamsız olsun, her tür Durgun deniz üzerinde kıyıdan bir mil kadar konuşma, dünya canlısını diğer yaratıklardan ayır- açıldılar, sonra 7 numaralı şamandra'nın yanında maya yarayabileceği için.» durup kentin ışıklarını izlediler. Burada bulundukları Daha küçük teknelerden de tayfa ve yolcuların sırada Burack kıyıya bir tek beklenmedik yardım yok olduğu çok görülmüştür. Bunlar da sonra boş çağrısı gönderdi ve bulunduğu mevkii tamı tamına olarak ele geçmektedirler. Bunlara örnek olarak bildirdi. Çağrıyı alan bir Sahil Koruma motorunun Bermuda'nın 400 mil güneybatısında 1955 Eylü- o noktaya varması, ancak yirmi da-

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ

kika sürdü. Ama motor oraya vardığı zaman Witc- belirtilmemiştir. Eğer bu tehlike apansız patlayan craft'ın izine rastlayamadı. Neden sonra, aramaya bir fırtına, ya da birden yükselen bir hortum olsa, son verildiği zaman, Sahil Koruma Örgütü sözcüsü telsizcinin bunu açıklıkla belirtmesi, böylelikle son- şu çelişkili sözleri söyledi: «Her halde kayboldu- radan gelebilecek kurtarma ekiplerinin işini kolay- lar. Ama bu bir deniz kaybı değildir.» laştırmaya çalışması normaldi. Bunun yerine ha- Tayfalarıyla birlikte yok olan kargo gemileri, yal gücü zengin benzetmelere yönelmesi akla sı- balıkçı gemileri ve yatların listesi çok uzundur. Ge- ğacak şey değildir. milerin çoğu iyi bir havada kaybolmuş, geride yü- Savaş yıllarında Atlantik'te kaybolan gemiler zen bir enkaz parçası, yağ izi, cankurtaran kayığı, için birçok akla yakın sebep bulunabilir. Bunlar cankurtaran simidi veya yeleği (bir tek yelek ha- arasında düşman denizaltıları, mayınlar, bombalar riç) ya da ceset bırakmamışlardır. Kaybolan uçaklar ve sabotaj da sayılabilir. Ne var ki, savaş bittik- gibi, bu gemiler de SOS mesajı göndermemiş, ten yıllarca sonra da koskoca gemiler Bermuda Üç- durumlarında bir olağanüstülük bulunduğunu belirt- geni içinde kaybolmaya devam etmiştir. Savannah'- memişlerdir. dan kalkıp Puerto Cabello'ya gitmekte olan Sandra Yok olan bu gemiler arasında Cotopaxi de yer şilebi, 1950 Haziranında, haşarat ilâcından oluşan almaktadır. Cotopaxi, 1925 yılında Charleston'dan yüküyle birlikte St. Augustine-Florida'dan geçmiş, kalkmış, Havana'ya gitmekte olan bir şileptir. 1926 deniz ulaşımına çok uygun, güzel bir havada iler- da Port Newark'dan yola çıkan Suduffco şilebi, 1931 lemiş, sonra henüz karayı görebilecek bir uzaklık de taşıdığı kırk kişiyle birlikte Kedi Adası'nın gü- içindeyken yok olmuştur. 1963 yılında ise, biraz da- neyinde kaybolan Stavenger ve 1938 Mart'ında otuz ha güneyde, Kingston, Jamaica ve kuzeydoğu Cay dokuz kişisiyle birlikte, «Her şey yolunda» diye me- arasında, kırk kişi taşıyan Sno' Boy adlı balıkçı saj verdikten sonra Asor'ları geçip batıya yönele- teknesi, yine iz bırakmadan yok olmuştur. rek kayıplara karışan Anglo - Australian şilebi de Bölgede, iz bırakmadan yok olduğu rapor edi- bu listeye eklenebilir. len yatlar, ortalama ayda bir tane gibi ürkütücü bir Bu arada, Bahama'larla Küba arasında, 1924 rakama ulaşmaktadır. Bu arada Newport - Bermu-' kışında kaybolan Raifuku Marıı adlı Japon şilebin- da yarışını birkaç kere kazanmış ve ödüller almış den, son anda gelen bir mesaj çok ilginçtir. Tel- olan on beş metre boyundaki Revonoc yarış yatı- sizden gelen sözler gerçekten yardım çağrılarında nın, 1967 Noel günü Key West ile Fort Lauderdai.e benzerine rastlanmamış sözlerdir: «Tehlike şimdi arasında kaybolması, üzerinde çok konuşulmuş bir bir hançere benziyor... Çabuk gelin... Kurtulama- olaydır. Bu olayın bu kadar ilgi çekmesinin bazı yacağız...» Fakat bu arada tehlikenin ne olduğu nedenleri vardır. Bir kere bu yat, her havaya da-

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ yanıklı biçimde yapılmıştır. Ayrıca geminin sahibi şılaştığı zamanlardır. Belki Windfall (1962'de Ber- ve kaptanı olan Kaptan Conover (teknenin adı za- muda açıklarında kaybolan on yedi metrelik tek- ten kaptanın adının tersten okunuşudur), çok üs- ne)'un da, Evangeline (Miami'den Bahamalara gi- tün bir denizcidir. Amerikan Deniz Kulübü yetkili- derken 1962'de kaybolan tekne)'in de başına gelen leri ondan söz ederken, «Bu kadar kısa bir yol- olayların nedeni, bu tür nedenlerdir. Enchantress'in culukta bir tehlikeye atılmayacak kadar iyi deniz- Charleston'dan St. Thomas'a giderken 1946'da yok cidir,» demektedirler. Esasen kaybolma sırasında olması, Dancing Feather'ın Nassau ile Kuzey Caro- tekne karaya o kadar yakın seyretmektedir ki, bir lina arasında 1964'de kaybolması da bu yüzden ola- kazaya uğrasa bile, kopan bir parçanın kıyıya vur- bilir. Bu olayların hepsi kış ayları içinde yer al- mamasına olanak yoktur. Revonoc olayına mutlaka mış, dev dalgaların, beklenmedik fırtınaların zama- bir açıklama getirebilmek amacıyla olacak, New- nına rastlamıştır. Böyle bir fırtına, küçük bir tekne- York Herald Tribune gazetesinin denizcilik sütunu yi, telsiz mesajı göndermeye bile vakit bulamadan yazarı, oradan geçmekte olan bir şilebin yata çarp- alt edebilir. Fakat yine de, bu nedenler durgun su- mış ve parçalamış olabileceği üzerinde durmuştur. lar üzerinde seyreden gemilerin, hele büyük askerî Böyle bir durumda hem tekne, hem de içindekiler, gemilerin iz bırakmadan yok olmasını açıklamamaya iz bırakmadan denizin derinliklerine gömülmüş ola- hiç yetmemektedir. bilirler. 2 Şubat 1963 günü, Marine Sulphur Queen adlı Conover'in Revonoc'la birlikte yok olması ola- 140 metre boyundaki şilebin de otuz dokuz kişilik yından 50 yıl kadar önce, başka bir tecrübeli de- personeliyle birlikte kaybolması, özellikle geminin nizci de böyle bir olaya kurban gitmişti. Joshua büyüklüğü açısından ilginçtir. Beaumont -Texas'tan Slocum, 12 metre boyundaki teknesiyle tek başına yola çıkmış olan şilep, Norfolk-Virginia'ya gitmek- dünyayı dolaşan ilk denizciydi. 1909 yılında, ikinci teydi. Yükü, 15.000 long ton kükürt eriyiğiydi. Çelik bir yolculuğa çıkmıştı. Teknenin adı The Spray'di. tanklar içinde taşınıyordu. Gemiden alınan son haber, Miami'den ayrıldıktan sonra, Üçgen alanı içine gir- Dry Tortugas açıklarında, yani Meksika Körfezi diği bildirildi. The Spray'den bir daha hiç bir ha- içindeyken gönderilmişti. Bu yöre, üçgenin alanı ber alınamadı. içinde, ya da dışında sayılabilmektedir. Bu durumun Üçgen içinde küçük ve orta boy teknelerin nedeni, üçgenin sınırlarının esnekliğidir. kaybolması olaylarının çoğu, kuşkusuz hava koşul- İşin garip yanı, geminin kaybolduğunu ilk fark- larının sonucu olmalıdır, özellikle kış aylarında. edenin, esas sahibi olan kuruluş değil, bir banker Çünkü bu mevsimde bu bölgenin suları çok değiş- şirketi olmasıdır. Farkedilmesi de, pek garip olay- kenlik gösterir. Bu aylar, kuzey kutbunun soğuk ların üst üste gelmesindendir. Marine Sulphur hava akımlarının, sıcak tropik bölge havasıyla kar- Queen'deki tayfalardan biri esham borsasında, bug- BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ

day işleri yapmaktadır. Bu tür işler genellikle ilgi- mistir. Üsse son olağan mesajını, 21 Mayıs günü, linin komisyoncu firmayla yakın ilişki sürdürmesini Asor'ların 250 mil batısından yollamıştır. 5 Haziran gerektiren işlerdir. Bu tayfa, gemi limandan ayrıl- günü, denizaltının kaybolduğuna hükmedilmiş, fa- madan önce, şirkete bir satın alma emri gönder- kat bundan birkaç ay sonra, bir okyanus bilimsel miştir. Şirket istediği hisse senetlerini satın almış, araştırma gemisi, Asor'ların 460 mil güneyinde, 10 kendisine de bir doğrulama telgrafı göndermiştir. bin kadem derinlikte bir enkaz bulduğunu bildir- Buna cevap gelmeyince, şirket gemi sahipleriyle miştir. Sualtı kameraları bu enkazın Scorpion'a ait ilişki kurmuş, gemiyle bağlantı sağlayamadıklarını olduğunu oldukça kesin biçimde kanıtladıkları için, haber vermiştir, işte Marine Sulphur Queen gemi- denizaltının yok olduğu söylenemez. Yalnızca Sar- sinde durumun parlak olmadığını ortaya koyan ilk gasso Denizi'nin bir ucunda neden böyle birdenbi- belirti bu olmuştur. Daha sonra, 6 Şubat'ta Sahil re kazaya uğradığı merak edilebilir. Eğer Bermuda Koruma örgütü sonuçsuz aramalara girişmiş, uçaklar Üçgeni bilmecesini çözmeye uğraşan birçok araş- ve gemiler Virginia kıyılarından başlayarak, tüm tırmacının dediği gibi, bu kaybolma olaylarının ge- Meksika Körfezini taramıştır. 15 Şubat günü ara- risinde yatan neden, insan zihni içinde yer alan malara son verilmişse de, beş gün sonra donanma, bir nedense, o zaman Batı Atlantik'te kaybolan bir- Key West'in güneyinde, on beş mil açıkta, Marine çok atom denizaltısı olayında, âlet bozulmasından Sulphur Queen'e ait bir tek can yeleği bulduğunu çok daha değişik sebepler de düşünülebilir. bildirmiştir. Bunun üzerine yeniden arama işlemle- Eğer gemilerin kaybolduğu alan, Meksika Kör- rine girişilmiş, bu çabaların sonunda, ikinci bir can fezine kadar uzatılırsa, o zaman John Spencer'in yeleği daha ele geçirilmiştir, incelemelerde birçok ileri sürdüğü gibi, 1966'da körfezde kaybolup, son- olasılık üzerinde durulmuştur: Kükürt patlaması, radan tehlikeden kurtulabilmesi nedeniyle üzerin- geminin ters dönmesi, mayına çarpması, Kübalı- de çok konuşulan bir gemi olayını da kapsayacak lar veya Küba'yı tutanlar tarafından ele geçirilmesi demektir. Söz konusu gemi, 23 metrelik Southern gibi. İnceleme Kurulu, raporunda, «Marine Sulphur Cilies adlı kılavuz gemisidir. Teksas'ın Freeport li- Queen hiç bir yardım çağrısı gondermeksizin de- manından 29 Ekim günü, 210 kademlik bir tekneyi nizde kaybolmuştur,» demekte, fakat bu konuda çekerek ayrılmıştır. Radyo ile günlük raporunu ver- herhangi bir teori ileri sürmemektedir. meyince, derhal uçaklarla aramaya geçilmiş, Sout- Bermuda Üçgenine ait hikâyeler, U.S.S. Scor- hern Cities'in çekmekte olduğu tekne hemen bu- pion adlı atom denizaltısının kaybında bir kere da- lunmuş, sapasağlam, içinde kimyevî madde olan ha alevlenmiş, yaygınlaşmış bulunuyor. Doksan do- yükü de ellenmemiş olarak tespit edilmiştir. Çek- kuz kişilik bir kadrosu bulunan denizaltı, 28 Mayıs me halatı da, zincirine kadar sağlamdır. Ama ucun- 1968 günü, Norfolk-Virginia'daki üssüne dönme- da ne çekme gemisinden, ne de tayfalarından eser

BERMUDA .ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ yoktur. Bu konuda Sahil Koruma Örgütünün De- ilişkili olmadığı ortaya çıkmaktadır. Yani ne kor- niz Soruşturma Kurulu raporunda yazılı olanlar, sanlık, ne patlama tehlikesi, ne isyan, ne de buna kaybolan uçak ve gemilerin herhangi biri için, ve- benzer nedenler, kayıp olaylarının hepsinde birden ya hepsi için geçerli sayılabilir: «... gemiden her- geçerli olamamaktadır. Her biri başlı başına, deği- hangi bir yardım çağrısının verilmemiş olması, kay- şik birer olaydır. Tek ortak yönleri, aynı bölge için- bına sebep olan olayın böyle bir mesaj verilme- de yer almalarıdır. sine olanak bırakmayacak kadar çabuk yer aldığı A.B.D. Üçüncü Donanma "Bölgesinden bir istih- yargısına varmamızı doğal kılmaktadır.» barat subayı, Bermuda Üçgeninde uçak ve gemile- Daha sonra yer alan kaybolma olayları arasın- rin kaybolmasından söz ederken, resmî olmayan ki- da, 1968 Kasım'ında Norfolk'dan Manchester'e git- şisel görüşünü şöyle ifade etmiştir: «Bu tam bir mekte olan Ithaca Island, 1970 Nisanında New Or- esrar. Donanmada bu konuya dudak büken, küçüm- leans'dan Capetown'a bitkisel yağlar ve sudkos- seyen kalmadı. Bu Bermuda Üçgeninde bir garip- tik taşıyan Milton latrides ve 1973 Martında New- lik olduğunu zaten hep biliyorduk. Ama ne oldu- port News'dan kömür yükleyip Almanya'ya doğru ğunu kimse anlayamadı. Ne fiziksel, ne de mantık- yola çıkan 20.000 tonluk büyük kargo gemisi Anita lı bir neden bulabiliyoruz. Sanki gemilerin üzerine sayılabilir. Yapılan aramalar sonucu Anita'nın açık- birdenbire elektronik bir kamuflâj örtüsü örtülmüş lanamayacak biçimde yok olduğu yargısına varılın- gibi oluyor.» ca, Lloyd Sigorta Şirketi, geminin sahiplerine üç Birkaç ayrıntı dışında gemi ve uçak kaybol- milyon dolar ödemiş bulunmaktadır. maları hep Sargasso Denizi'nin içinde, çok yakının- Anita'nın ikizi olan Norse Variant da, ondan iki da veya onu çevreleyen sularda olmuştur, ivan San- saat önce limandan ayrılmış, Cape May'in 150 mil derson herhangi bir olay üzerine yapılan arama- güneydoğusunda, batmak üzere olduğu bildiril- ları küçük bölgeler içinde sınırlandırmak konusun- miştir. Önce tayfalardan kurtulan olmadığı sanıl- da uyarılarda bulunurken, Sargasso Denizi'nin ye- mış, fakat sonradan, bir tahta parçasına tutunmuş rine ve kayıp olaylarının çoğunun da bu alan için- olan tek bir kişi bulunabilmiştir. Bulunan tayfa, ge- de yer aldığına dikkati çekmektedir. minin bir iki dakika içinde battığını, korkunç bir Çok eski zamanlarda, henüz durum resmî ola- rüzgârın birdenbire çıktığını, güvertede bulunan her rak keşfedilmeden önce, türlü efsanelerin yayıl- şeyi denize süpürdüğünü anlatmıştır. Deniz birden ması ve insanların bu bölgeden ürkmesi, yüzyıllar- kabarıp geminin her yanına dolmuş, bütün bu iş- ca buraya «Korku Denizi» diye ad takılmış olması ler ve geminin batması beş dakikayı geçmemiştir. ve modern çağda da hâlâ böyle açıklanamayan Kaybolan ticaret gemilerinin çeşitli yükleri göz kaybolma olaylarının aynı yörede yer alması, ger- önüne alındığı zaman, olayların kargonun türüyle çekten marnlamayacak kadar garip bir rastlantı ol-

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ kilerdi) döllenme yerleri ile ilgili şaşırtıcı durumu malı. Kolomb'dan Apollo 12 astronotlarına kadar, ilk fark eden bilimcidir. Yılanbalıkları, yaşamakta ol- çok değişik tür kâşiflerin bu ortak sorunda birleş- dukları havuz, göl ve derelerden çıkıp geniş nehir- meleri gerçekten aklın kolay kolay alabileceği bir lere, oradan da denizlere doğru yüzmektedirler. olay değil. Döllenmeleri hakkında o sıra tek bilinen budur. A- Santa Maria gemisinin güvertesinde duran risto'dan ancak 2500 yıl sonra, Danimarkalı bilimci Kolomb, Bahama'lardaki ışıklı, beyaz suları görüp Dr. Johannes Schmidt, yılanbalıklarının çıktıkları de ilk not eden insan olmaktadır. Bu ışıklı sular bu yolculuk sonucu nerelere' gittiklerini keşfedebil- Sargasso Denizi'nin batı sınırındadır. Kolomb bura- miştir. yı, 11 Ekim 1492 de, ilk yolculuğu sırasında farket- Ergin Avrupa yılanbalıkları çeşitli su yolların- miştir. Güneş battıktan iki saat sonra. Apollo ast- dan geçerek, sonunda Atlantiğe çıkmakta, büyük ronotları ise, dünyadan uzayın derinliklerine doğru bir grup oluşturup dört ay kadar bir arada yüz- uzaklaşırken, suda ışık çizgileri gördüklerini, bunun dükten ve karınlarını doyurmak sevdasında olan dünyadan son gördükleri ışıklar olduğunu bildir- kuşları ve köpekbalıklarını da peşlerinden sürükle- mişlerdir. Bu görünüm genellikle balıkların çıkardığı dikten sonra, Sargasso denizinin bir noktasında du- köpüğe, balık sırtlarına, ya da başka organik rarak, suyun çok derinlerinde yumurta bırakmakta- nedenlere yorulmaktadır. dırlar. Burada erginler ölmekte, yeni doğanlar dö- Kolomb'un ilk yolculuğu, ona Üçgen içinde bu- nüş yolculuğuna başlamakta, Golf Stream'in yardı- gün bile çözümlenmemiş başka esrarlardan da söz mıyla Avrupa'ya gelebilmektedirler. Tüm yolculuk etme olanağını vermiştir. 15 Eylül 1492'de, Sargas- ortalama iki yıl kadar sürmektedir. so Denizi'nin batı kesiminde seyrederken, kendisi Amerika'daki yılanbalıkları da aynı programı ve tayfaları gökyüzünden koca bir ateş parçasının izlemektedir. Buradakiler doğuya doğru yüzüyor, kopup fırladığını, sonra suyun içerisinde gözden kay- Sargasso Denizi'nin derinliklerinde Avrupa balıkla- bolduğunu veya suyun içine düştüğünü gördüler. rıyla buluşuyorlar. Yavrular yine Amerika'ya, ana- Bundan birkaç gün sonra tayfalar geminin pusula- babalarının çıktığı yerlere dönüyorlar. Yılanbalık- sının doğru çalışmaması nedeniyle bir kere daha larının bu davranışı ve kalıtımla aldıkları bu vatan paniğe kapıldılar. Yani Yeni Dünya'nın keşfedildiği bilinci, birçok ilginç teorinin ileri sürülmesine yol günlerde geçerli olan elektromanyetik arızalar, üç- açmaktadır. Bu arada, yılanbalıklarının eski çağlar- gen içinde bugün bile hâlâ söz konusu olmaktadır. da, Atlantik'te var olan bir kıtanın içindeki bir ne- Sargasso Denizi'nin birçok esrarından biri de, hirde döllenmek alışkanlığını kazandıkları, bugün o yılanbalıklarının döllenmesi durumudur. Aristo (M. kıta battıktan sonra bile, yılanbalıklarının hâlâ Sar- Ö. 384-322) Avrupa'daki yılanbalıklarının (kuşku- gasso yakınlarına rastlayan o yeri aradığı da söy- suz Aristo'nun bildiği tek yılanbalıkları Avrupa'da- lenir. Hattâ Sargasso Denizi'ndeki yosunların, ba-

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

tan bu kıtanın bitkilerinden bazılarının, tuzlu suya adapte olmuş biçimi olduğu da ileri sürülür. Bir- denbire, büyük bir hızla, tüm yeşillikleri ve orman- larıyla birlikte batan bu kıtanın, kendine özgü bit- kileri!... Fakat Sargasso Denizi'nin ve çevresinin es- rarları arasında en çok ilgi uyandıran, gemi ve uçakların kaybolmasına ilişkin olanıdır. Bunun bel- KURTULANLARDAN BAZILARI ki bölgenin diğer özellikleri ile de ilişkisi olabilir. Her gün bunca taşıtın geçtiği bir yörede olması da ayrıca gariptir. Belki de buradaki her kaybolma ola- yının kendine göre normal bir nedeni vardır. Belki «atmosferik aberasyonlar», «Gökyüzünde delikler», «bilinmeyen bir türbülanstan dolayı parçalanma», «gök tuzakları» gibi deyimler, uçak ve gemilerin bi- linmeyen güçler tarafından kaçırıldığı yolundaki kuş- kular, hep anlayamadığımız oluşları anlaşılır duru- DENİZ efsanelerinin bir çeşit antolojisi olan ma getirebilme çabalarımızdan doğan saçmalıklar- «Görünmez Ufuklar» adlı kitabında, Vincent dır. Gaddis, bir bölümü Bermuda Üçgenine ayırmıştır. Fakat bu esrarın bir de başka yönü vardır. Bu, «Ölüm Üçgeni» adını taşıyan bu bölümde, 1964 yı- oldukça yakın zamanlarda ortaya çıkan, yepyeni lında üçgenle ilgili ilk yazısını yayınladıktan son- bir yöndür. Geçmişte Bermuda Üçgeni içinde kay- ra, havacılıktan yeni ayrılmış bulunan Dick Stern bolan uçak ve gemilerden genellikle hiç bir kurtu- adlı bir gençten konuyla ilgili bir mektup aldığını lan bulunamaz, binlerce kurban arasından bir tek söylemektedir. Stern, 1944 yılı sonlarında İtalya'ya ceset bile ele geçmezdi. Oysa son yıllarda Bermu- uçmakta olan bir filoda görev aldığını anlatır. Filo, da Üçgeninin Efsanesi yayılmaya başlayınca, birçok yedi bombalama uçağından kuruludur. Bermu-da'ya havacı ve denizci, olağanüstü durumları söz konu- üç yüz mil kala, Stern, uçağında beklenmedik ve su etmeme prensibinden ayrılmış ve Bermuda Üç- kuvvetli bir türbülans farkeder. Bu olurken hava geni içinde kendi başlarından geçen garip olayları açık, yıldızlar görünmektedir. Ama türbülans öylesine anlatmaya başlamışlardır. Bu anlatılanlar incelendi- şiddetlidir ki, uçağın baş aşağı dönmesine de yol ği takdirde, üçgendeki kaybolma olaylarının nede- açmış, personeli tavana fırlatmıştır. Bu arada uçak nini değilse bile, hiç değilse nasıl yer aldığını an- o kadar büyük bir hızla yüksefti kaybeder ki, lama olanağına kavuşulabilir. neredeyse denize düşecektir. Stern der-

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ hal rotayı çevirip Amerika'ya döner. Döndüğünde, ğusuna düşen sualtı çukurunun üzerinden geçmek- yola çıkan yedi uçaktan bir tanesinin daha geri gel- tedirler. Burası birçok kaybolma olaylarının yer al- diğini öğrenir. Geri kalan beş uçaktan hiç bir rad- dığı bir yöredir. yo mesajı alınamamaktadır. Daha sonra da, ne kur- Kaptan Talley'in yirmi bir metre boyundaki kö- tulan bir kişiye, ne de enkaza rastlanır. Bu olay, pekbalığı avlama gemisini, otuz üç metre boyun- Uçuş 19 olayından bir yıl önce, yine Aralık ayında daki Caicos Trader çekmektedir. Hava iyidir. Gü- olmuştur. Fakat o günler savaş günleri olduğu için, neybatıdan yumuşak bir rüzgâr -esmektedir. Gemi- kimse bu kayboluşta bir olağanüstülük görmemiş ler peşpeşe 'Okyanus Dili'nin güney ucuna yakla- ve olaya basında yer verilmemiştir. şırlar. Burada büyük sualtı çukuru, kırk mil çapın- da kratere benzer bir delik oluşturmaktadır. Kaya- Savaştan birkaç yıl sonra, Stern karısıyla bir- lar ve doğuda kalan Exuma sıradağları, Okyanus likte, bir Bristol Britannia uçağında Bermuda'dan Dili'nin bu yöresini güneydoğu rüzgârlarının yara- Nassau'ya uçarken, güpegündüz aynı tür bir olayla tacağı hırçın dalgalardan korumaktadır. Gece oldu- bir kere daha karşılaşmıştır. Garip bir rastlantı ese- ğu için, Kaptan Talley alt kattaki kamarasında uyu- ri, Bayan Stern o anda eski olayı anlatmaktadır. Bir- maktadır. Birden, üzerine boşalan bol suyun etki- den uçak, ansızın aşağıya doğru düşüş yapar, yol- siyle uyanır. Hemen can yeleğini kapıp lomboza cuların kucağındaki yemek tepsileri tavana vurur, yönelir. Zorlanarak dışarıya çıktığı zaman, kendini uçak şiddetle titremeye başlar. On beş dakika bo- suyun altında bulur. Eline bir ip geçer, ona tutu- yunca titreşimler ve yükselip alçalmalar devam eder. narak su yüzüne çıkar. Bunun için yirmi metre ka- Bu olay belki CAT (Açık hava türbülansı) de- dar yükselmesi gerekmiştir. Demek kamarasından nilen olayın bir örneğidir. Eğer yeterince yoğun ve kurtulduğu sıra, on beş metre kadar derindedir. uzun olursa, bazı uçakların parçalanarak denizin Su yüzüne vardığı zaman, Caicos Trader'ın tek üzerine saçılmasına sebep olabilir. Ne olursa ol- başına yoluna devam edip uzaklaştığını görür. Wild sun, Dick Stern aynı beklenmedik tehlikeyle, Üçge- Goose'u su altına çeken güç, arkadaki çekme ha- nin aynı yöresinde iki kere karşılaşmış ve sağ ka- latı yüzünden Caicos Trader'ı da tehlikeye soktu- lıp bunu anlatabilmiş bir kişidir. ğundan, geminin tayfaları hemen halatı keserek Wild Goose adlı balıkçı gemisinin kaptanı Joe oradan uzaklaşmış, sonra geri dönüp, Talley'in bir Talley ise, daha değişik bir olayla yüz yüze gel- mucize sonucu kurtulmuş olup olmadığını araştır- miş, fakat kurtulmuştur. Olay uçaklarla değil, Tal- mak istemişlerdir. Ön gemide bulunanlar, Wild Go- ley'in kendi teknesiyle ilgilidir. O sırada Wild Goose, ose'un birdenbire, sanki girdaba kapılmışcasına, başka bir geminin arkasına bağlanmış, çekilmekte- suyun altına gittiğini görmüşlerdir. dir. 'Okyanus dili' denilen ve Andros adasının do- Yarım saat kadar sonra, Kaptan Talley güçlük-

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA .ŞEYTAN» ÜÇGENİ le su yüzünde durmaya çalışırken, megafonla adının gıçtır da. Elli beş yaşlarında, iri yapılı, güçlü kuv- çağırıldığını duyar. Cevap verir ve kurtarılır. Bu I vetli bir adamdır. Çok sağlam ve adaleli olduğu ilk yöreden geçen kaptanların çoğu pusula ve radyo bakışta bellidir. Fakat bu kadar ağır bir vücuttan arızalarıyla karşılaşmaya alışkın oldukları için, bu beklenmeyecek kadar atiktir. Sözlerine ifade kazan- olayda da böyle bir durum olup olmadığı soruştu- dırmak amacıyla bir yumruğunu öteki avcuna in- rulur. Fakat görevli tayfa rotayı saptayıp dümenin dirdiği zaman, insan içinden, iyi ki bu yumruğu yi- başından ayrılmış olduğu için, mekanik bir aberas- yen ben değilim, diye düşünür. Denizi gözlemeye yonun söz konusu olup olmadığı anlaşılamaz. alışkın gözleri dürüst ve zekidir. Konuşurken sesin- Birçok başka gemiler de, çekmekte oldukları deki güven ve ayrıntıları inceden inceye hatırlama tekneleri kaybetmişlerdir. Bu arada, arkadaki ge- yeteneği, olayı onun kendi kelimeleriyle buraya al- minin tayfaları ve kaptanı da kayıplara karışmıştır. manın daha ilginç olacağı sanısını vermektedir. Hepsi Kaptan Talley gibi sağ kalıp başından ge- ... Puerto Rico'dan Fort Lauderdale'e dö- çenleri anlatma olanağını bulmuş değildir. Bazı du- nüyorduk. Üç gündenberi petrolyum nitrat ta- rumlarda ikinci geminin bulunduğu yeri, yoğun bir şıyan tayfasız bir tekneyi çekmekteydik. Benim sisin kapladığı görülür ve birinci gemide de pu- gemimin adı Good News'du. Boyu elli metre, sula ve elektrik ekipmanın doğru çalışmadığı farke- gücü iki bin beygir gücüydü. Çektiğimiz tekne dilir. İnsanın aklına bir soru geliyor. Acaba neden ise iki bin beş yüz ton ağırlığındaydı. Aramız- böyle raporlar hep çekme gemilerinden gelir de, daki halatın uzunluğu üç yüz metre kadardı. Ok- tek başına seyreden gemilerden gelmez? Bunun ne- yanus Dili üzerine gelmiştik. Suyun derinliği altı deni belki de tek başına seyreden gemilerin yok olması, yakınlarında tanık bulunmamasıdır. Oysa yüz kulaç dolaylarındaydı. çekme gemileri çok yakındadır. Bir halatın öbür Vakit öğleden sonra, hava sakin, gökyüzü başındadır. Ne olup bittiğini görebilecek durumda- maviydi. Kısa bir süre için kaptan köprüsünün dırlar. arkasındaki kamarama geçtiğim sırada, dışar- da herkesin bağnşmaya başladığını duydum. 1966 yılında Kaptan Don Henry'nin başından Hemen köprüye fırlayıp, «Ne oluyor?» diye ses- geçen olay, bir çekme gemisinin bilerek veya bil- lendim. İlk baktığım şey pusula oldu. Gösterge meyerek, çekilen gemiyi kapmak üzere o bilinme- saat doğrultusunda, fırıl fırıl dönüyordu. Böyle yen güçlere karşı verdiği mücadeleyi dile getirir. bir şeyin olması için hiç bir neden yoktu. An- Kaptan Henry, Miami'de kurulmuş bulunan bir cak Kingston'da, St. Lawrence nehrinin bir ye- deniz kurtarma şirketinin sahibidir. Yıllardan beri rinde olurdu bu. Dipteki bir demir rezervi ve- tecrübe kazanmış bir denizci olduktan başka, dal- ya meteor taşı, pusulaları çıldırtırdı orada. Ama

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ le apaçık görünüyordu. Teknenin olduğu yerde bizimki neden böyle yapıyordu? Bir şeyler olu- sular çok karışıktı. Fakat dalgalar büyük de- yordu ama, ne? Sular delirmiş gibi, gemiye her ğildi. Bana isterseniz korkak deyin ama, bunun yandan saldırmaktaydı. Ne ufku görebiliyor- neden böyle olduğunu anlamak için oraya geri duk, ne suyu, ne gökyüzünü. Hepsi birbirine geç- dönmeye hiç niyetim yok. mişti. Nerede olduğumuzu bile bilmiyorduk. Hiç iki insan iki kolunuza asılıp sizi iki ya- Karşılaştığımız bu olay her ne ise, jenera- na çekti mi? O anda o durumdaydık. Sanki bir törlerimizi de soyup soğana çevirmişti. Bütün kimse, ya da bir güç bizi oraya çekiyor, başka elektriğimiz kesildi. Jeneratörler hâlâ çalışıyor- bir güç de başta tarafa çekiyordu. du ama, enerji vermiyordu. Teknisyen hemen SORU: Ufukta yeşil bir görüntü var mıydı? yedek jeneratörü çalıştırmaya koştu, ama bir Hayır. Ufuk süt gibiydi. Zaten renk görmeye kıvılcım bile elde edemedi. çalıştığım da yoktu. Oradan uzaklaşınca aküleri Ben çekmekte olduğumuz tekneyi merak yeni baştan şarj etmemiz gerekti. El fener- ediyordum. Halat gergin ve ağırdı. Ama ucun- lerinden de elli tane boş pil çıkarıp attım. da tekne görünmüyordu. Tam onun bulunduğu SORU: Aklınıza Bermuda Üçgeni geldi mi? yer, bir bulut parçasıyla kaplı gibiydi. Çevresin- Evet. Zaten başka hiç bir şey düşünemez deki sular, denizin öbür taraflarındakine oranla olmuştum. Kendi kendime, «Ulu Tanrım, ben de daha bir çılgındı. bir istatistik oluyorum,-» deyip duruyordum. Tam yol ileri atıldım. Nereye gittiğimizi gö- SORU: Buna benzer başka olaylarla karşı- remiyordum ama, oradan hemen paçamı kur- tarmak gerektiğini anlıyordum. Sanki bir güç laştınız mı? bizi geri çekiyor, ama pek de beceremiyor gi- Hayır. Başkalarına olmuş diye duydum. Bir biydi. keresinde çektikleri tekne, üzerindeki insanlarla birlikte yok olmuş. Aradaki çekme kablosu da O gücün etkisinden kurtulmamız, bir sis ala- kesilmiş. Ama benim başıma gelen tek olay buydu. nından çıkmak gibi oldu. Arkaya baktığımızda, Yeter de artar bile! Eski bir donanma pilotu olan çekme halatının gepgergin geriye uzanmakta ol- Jim Richardon, bugün Opa-Locka ile Bimini duğunu gördük. Kızılderililerin iple yaptığı o si- arasında seferler yapan, bu arada Bahama hir oyunları gibi. Çünkü ipin ucunda hiç bir şey adalarındaki öbür havaalanlarına da gidip gelen Chal görünmüyordu. Orası bir sis kümesi altındaydı. Air Ferry şirketinin başındadır. Bimini'nin gelişmesi Hemen ana güverteye sıçrayıp halatı yakala- konusunda çok hevesli olan, ayrıca bölgedeki en dım ve çekmeye başladım. Lanet olası tekne büyük özel hava şirketinin sorumlusu bulunan sonunda sisin içinden çıktı. Ama çevrede baş- Riohardson, Bermuda Üçgeninin tehlikeleri konusu ka hiç bir yerde sis yoktu. On bir mil ilerisi bi- açıldığı zaman kayıtsız EERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ

bir hava takınmaktadır. Pilotlara özgü dobra sözle- Wakeley eğitilmiş bir gözlemcidir. Amerika Bir- riyle şöyle demektedir: leşik Devletleri hükümeti tarafından yüksek güven- «Bu konularda konuşulmaz. Herkes sizi çıldır- lik görevlerinde çalıştırılma belgesi vardır. İnsan mış sanır yoksa.» onunla konuşurken içtenliğine ve olayı tıpkı oldu- Fakat yine de, Bahama'lara yaptığı sayısız ğu gibi anlatma çabasına hayran kalır. Anlatımı et- uçuşlar sırasında o da elektronik ve manyetik abe- kindir. Başına gelen olayla karşılaşmadan önce Ber- rasyonlarla karşılaşmıştır. Bir gün sabah erken sa- muda Üçgeni'nin varlığından hiç haberi olmaması atlarda Florida'dan Türk Adalarına doğru uçarken da ilginçtir. pusula birden soldan sağa doğru dönmeye başla- mıştır. Richardson, yanında bulunan oğluna, «Ne 1964 Kasımında Miami'deki Sunline Hava- oldu pusulaya?» diye sorunca, çocuk en makûl cılık Şirketinde pilottum. Charter'le bir grubu cevabı veriyormuş gibi, «Andros üstündeyiz, baba,» Nassau'ya bırakıp geri dönmek görevini almış- demiştir. Gerçekten de bu sık sık olmaktadır. Mo- tım. Yolcuları Nassau havaalanına indirdiğim selle Kayasının önündeki derin sulara ne zaman zaman ortalık daha yeni kararmıştı. Hava çok girseler, bu durumla karşılaşmaktadırlar. Ayrıca tam açık, yıldızlar pırıl pırıldı. Nassau'nun değişken bu noktada geceleri esrarengiz ışıkların parladığı OMNÎ alanı içinden çıkıp, Bimini'nin OMNÎ ala- söylenir ve Bimini balıkçıları buraların perili olduğuna nını bulmaya çalıştım. Saat 21.30'da Andross inanırlar. Kayalarda parlayan ışıkları Jim Richardson Adasının kuzey ucundan geçtim. Adanın ışıkları ve başka pilotlar da zaman zaman kendi gözleriyle görünüyordu. görmüşlerdir. İki bin beş yüz metreye yakın bir yüksek- Daha belirgin bir elektronik olayı da Chuck likte uçuyordum. Her şey normaldi. Fakat And- Wakeley tarafından anlatılmaktadır. Bir gün Wake- ross'un elli mil kadar açığında bir gariplik fark- ley Nassau'dan Fort Lauderdale'e doğru uçarken, ettim. Uçağın kainatlarında garip bir parlaklık elektronik bir güç ya da varlık, uçağın denetimini vardı. Önce bunu aşağıdaki projektörlerin yan- bir süre için pilotun elinden almıştır. Chuck Wa- sımasından sandım. Çünkü kanatlar aslında be- keley otuz yaşlarındadır. On yıldan beri uçak ve yaz boyalı olduğu halde, mavimsi yeşil bir renkte helikopter pilotluğu yapmaktadır. Epey uçuş tec- parlıyordu. rübesi vardır. Genellikle tek başına uçmuş, Pana- Beş dakika boyunca bu parlaklık arttı dur- ma'da, Güney Amerika'da çalışmıştır. Balta girme- du. Sonunda öyle göz kamaştırıcı bir duruma miş ormanlar üzerinde yaptığı bu solo uçuşlar so- geldi ki, önümdeki göstergeleri okumakta güç- nunda, hayatta kalmak için bile insanın iyi bir ay- lük çekmeye başladım. Manyetik pusulam dur- rıntı belleğine ve tehlike anlarında soğukkanlılığını madan dönüyordu. Ağır dönüyordu ama, hiç sa- koruma yeteneğine sahip olması gerekmektedir.

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA -ŞEYTAN. ÜÇGENİ

bit durmuyordu. Havalanırken «yarı dolu» du- önce tüm sistemleri, iniş takımlarını, kanatları rumda bulunan benzin göstergem şimdi «dolu» falan kontrol ettim. Hepsi normaldi. Bu arada gösteriyordu. Elektrikli oto-püot mekanizmam uçağın statik etkileri yok edecek biçimde yapıl- birden uçağı sağa doğru döndürdü. Hemen me- mış olduğunu da belirtmekte yarar var. kanizmayı kapatıp uçağı elle yönetmeye koyul- SORU: Bu olayın Bermuda Üçgeniyle ilişkili dum. Elektrikli aletlerimin hiç birine güvenecek olduğunu düşündünüz mü? durumda değildim. Hepsi çıldırmış gibi, garip CEVAP: Bermuda Üçgenini bu olaydan önce davranışlarda bulunuyorlardı. Kısa zamanda hiç duymamıştım. Gördüğümü St. Elmo ateşi bütün uçak pırıl pırıl kesildi. Ama bu üzerine sanmıştım. Oysa St. Elmo ateşi böyle etkiler düşen bir ışığın yansımasına benzemiyor, sanki yapmaz. uçağın kendi içinden geliyordu. Camdan ka- SORU: Bermuda Üçgenini ilk ne zaman duy- natlara doğru baktığımda, yalnız mavimsi yeşil dunuz? bir renkte parlamakla kalmadıklarını, aynı za- CEVAP: Başıma gelenleri öteki pilot arka- manda da tüylü bir kadifeye benzemeye başla- daşlara anlatmaya başladığım zaman. Böyle dıklarını gördüm. şeyler onların da başına gelmiş. Ama sözünü Bu sırada artık jiroskopuma, ufuk ve yük- ekmekten hoşlanmıyorlar. İnsan Puerto Rico gi- selti göstergelerime de inanamaz olmuştum. Ge- bi bir yere gitmeye kalkarsa, Üçgenden geçme- ce olduğu için, yapay ufuk göstergesine göre meye imkân yok. Meğer ki kuzeye doğru uçup uçmak zorundaydım. Asıl ufkun nerede olduğu- Bermuda'nm üzerinden dolaşasınız. Bugünlerde nu göremezdim. Garip ışığın parlaklığından, yıl- Üçgenin daha çok sözü edilmeye başladı. Ne za- dızlar da görünmez oldu. Yapabileceğim tek bir man mantıksız bir uçak kaybı olsa, hemen bu şey vardı. Bütün kontrolleri bırakıp uçağı kendi konu açılıyor. halinde uçurmak. Işık inşam kör eden bir parlaklığa ulaştı, beş dakika kadar öylece sür- 'Bilinmeyenleri İnceleme Derneği'nin üç ayda dü, sonra yavaş yavaş sönmeye başladı. bir çıkardığı Pursuit adlı dergide de, Üçgenin için- deki yok edici güçlerin uçaktan görünümüyle ilgili Parlaklık sona erdiği zaman bütün aletler bir yazı yayınlanmıştır. Yazıyı veren Robert Du- normal çalışmaya başladı. Bütün devreleri kont- rand'dır. San Juan'dan New York'a uçmakta olan rol ettim. Hiç birinde arıza yoktu. Sigortaların Boeing 707 uçağından, 11 Nisan 1963 günü izlen- hiç biri atmamıştı. Benzin göstergesi de «yan miş bir olayı anlatmaktadır. Yeri, 19° 54 kuzey en- dolu»ya düştüğü zaman, aletlerimin kendiliğin- lemi, 66° 47 batı boylamıdır. Yani Üçgenin içinde. den normale geldiğini anladım. İniş yapmadan Puerto Rico çukurunun, okyanusun en derin çu-

BERMUDA »ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA .ŞEYTAN» ÜÇGENİ

kurlarından birinin üzerinde bir yerdir. Derinlik bu- her'in batmasıyla ilgili verilerin kamuoyundan giz- rada beş buçuk mili bulmaktadır. leniyor olması, ya da bu felâkette rolü olan güçlü Olağanüstü görünüm ilk olarak yardımcı pilo- bir düşman denizaltısının misilleme olmak üzere bu tun dikkatini çekmiştir. (Yardımcı pilot, adının açık- yörede batırılmış olması gereklidir. Fakat askerî lanmasını istememektedir.) Saat 13.30'da, yani uçak olasılıklar düşünülmediği takdirde, bu olay da Ber- havalandıktan yirmi dakika kadar sonra, 10.000 met- muda Üçgeni içindeki esrarengiz güçlerin belirli re yükseklikte uçarlarken, yardımcı pilot sancak ta- görünümünden kurtulamamaktachr. rafından denizin bir yerinde, sanki su altı atom pat- Son zamanlarda bir kurtulma olayı da, olayı laması gibi, suların kabarıp bir yığın halini aldığını yaşayanlar tarafından Norman Bean'e anlatılmıştır. fark etmiştir. Denizin o yöresinde dev bir karnabahar Bean elektronik mühendisi ve kâşiftir. Keşifleri ara- varmış gibi görünmektedir. Yardımcı pilot derhal sında sualtı kısa devre televizyonu ve köpekbalığı pilotun ve makinistin dikkatini oraya çeker. Hepsi kovma ilâcı sayılabilir. Halen Miami'de oturmakta durumu otuz dakika boyunca izlerler, sonra olan Bean, uçan dairelerle ilgili konferanslar veren kemerlerini açıp sancak pencerelerine koşar, ora- ve Üçgeni çok yakından inceleyen bir kişidir. An- dan daha iyi görmeye çalışırlar. Görebildikleri ka- latılan olay 1972 Eylülünde, Biscayne körfezinde darıyla, sudaki kabarık alan, çapı yarım mille bir yer almış, Nightmare (Kâbus) adlı dizel motorlu bir mil arasında bir dairedir. Yüksekliği ise, belki ça- teknenin başına gelmiştir. Üç yolcu taşıyan Night- pının yarısı kadardır. Kaptan yaklaşıp incelemeyi is- mare, çıktığı balık seferinden gece vakti körfeze temez. Buna da anlayış göstermek gerekir. Prog- dönüyordu. Featherbed Banks önüne geldiklerinde, rama uyarak uçuşa devam etmeye karar verir. Uçak pusulanın, ışıklarını gördükleri köye göre, doksan oradan ayrılırken, kaynayan kabarıklığın yatışmaya derece kadar sapma gösterdiğini farkettiler. Tek- başladığı görülür. Yardımcı pilot sonradan birçok nenin ışıkları hafifledi, sonra büsbütün söndü. Sanki kuruluşlarla, bu arada Sahil Koruma Örgütü ve FBI akülerdeki gücü bir şey emip tüketiyormuş gibi. ile ilişki kurar, sismik araştırma uzmanlarından bi- Bunun üzerine, pusulaya hiç aldırmaksızın, dosdoğ- rine danışır, fakat hiç birinden o yörede deprem, ru batıdaki ışıklara doğru döndüler ve motorları deprem dalgası, ya da büyük su fışkırması gibi bir son gücüyle çalıştırdılar. Ama gemi geriye doğru olayın raporunu alamaz. kaymakta devam etti. Gözlerinin önündeki ışıklar Bu garip görüntünün, bir gün önce kaybolmuş durmadan güneye doğru kaçıyordu. Tekne tam iki olan atom denizaltısı Thresher'daki savaş başlık- saat boyunca kıyıya doğru ilerlemeye çabaladı. Fa- larıyla ilgili olduğu ileri sürülmektedir. Oysa Thres- kat bulunduğu yerden kıpırdıyorsa da, ancak geriye her'in kaybolduğu yer buraya binlerce mil uzaklık- doğru kayıyor olabilirdi. tadır. Bu kuramın doğru olabilmesi için ya Thres- Bu süre içinde, yıldız dolu olan gökyüzünün

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN- ÜÇGENİ bir noktasında, yıldızları kapayan iri, karanlık bir diğini ve 'bir süre sonra yok olduğunu izlediler. gölge gördüler. Bu gölge, tekneyle Matheson West Az sonra gökteki kara leke de birden kayboldu, tekne arasına, bulundukları yerden bir iki mil batıya dü- yeniden ilerlemeye başladı. Işıklar yandı, aküler şüyordu. Gölgeyi izlerken, kıpırdayan bir ışığın bu doldu, radyodan ses geldi, her şey normal haline karanlık alan içine girdiğini, birkaç saniye orada hareketsiz durduktan sonra yok olduğunu gördüler. döndü. Kaptan ve dört tayfası sonradan aynı gece Az sonra kara gölge de yok oldu. O yok olur ol- Golf Stream üzerinden güneye doğru inmekte olan maz, pusula doğru çalışmaya başladı, jeneratör yeni bir şilebin, dümeninde doksan derecelik bir hata baştan aküleri şarj etti, tekne de öne doğru iler- sonucu batıdaki çamurlarda karaya oturduğunu öğ- leyebildi. rendiler. Great Exuma'daki George Town'dan Bahama'- Buna benzer bir olay da, Nightmare olayından lara doğru uçmakta olan çift motorlu Beechcraft birkaç yıl önce verdiği bir konferansdan sonra Be- uçağının 15 kasım 1972 günü başına gelenler de, an'e dinleyicilerden biri tarafından anlatılmıştı. An- üçgende egemen olan güçlerin ne kadar kaprisli latan, emekli bir deniz yüzbaşısıydı. Herkesin ara- olduğunun başka bir örneğidir. Yalnız bu olayda, sında başından geçenlerden söz etmek istememiş, tabiî eğer bu güçlere bir mantık ve bir pfan atfe- sonradan Bean'i bulup ona gizlice anlatmıştı. Bir- dilebilirse, uçağı yok etmeye çalışmaktan çok, yar- çokları gibi o da «açıklanamayan olaylar» veya dım etmeye çalıştıkları söylenebilir. Olay, Dr. S. F. inanılmayacak şeyler yüzünden kendi adının gülünç Jablonsky adlı bir Fort Lauderdale psikologu tara- olmasından korkuyordu. fından Dr. Manşon Valentine'e anlatılmıştır. Manşon Olay 1957 yılında, Noel'den bir hafta önce geç- Valentine, anlatılanları aşağıdaki şekilde hatırlıyor: mişti. On bir metre boyundaki dizel motorlu tek- Uçak ortalık kararırken George Town'dan nesiyle Bahama'lardaki Freeport'a gitmekte olan havalanmıştır. Beş pilotu dahil, dokuz kişi taşı- yüzbaşı, birkaç saat boyunca bir türlü ilerleyeme- maktadır. Hava iyi, deniz durgun, görüş çok miş, ışıklar ve radyo çalışmaz olmuş, pusula fırıl açıktır. Güneydoğudan hafif bir rüzgâr esmek- fırıl dönmeye başlamıştı. Dizel motoru çalışıyordu ama, tekne bir türlü yol alamıyordu. Nightmare ola- tedir. yında olduğu gibi, burada da tayfalar, güzel hava- Havalandıktan on dakika kadar sonra, uçak ya, sakin denize, yıldızlı gökyüzüne rağmen, hava- Exuma'mn kuzeybatısında bulunan Okyanus Dili da bir yerde çevresi muntazam çizgilerle çevrili bir üzerine geldiği zaman, tüm elektrikli cihazlar, alanda hiç yıldız görünmediğini farkettiler. Bir ara bu arada pusula, radyo, ışıklar, hatta hidrolik tek sıra halinde akan üç ışığın bu kara alana gir- kontrollar birden durur ve tüm aküler boşalır.

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA -ŞEYTAN» ÜÇGENİ

Pilotun ilk tepkisi, altmış mil kadar kuzeye Bu kitap baskıya girdiği sıralarda Cunard Li- düşen New Providence'e inmek kararı olur. ner şirketinin ünlü Queen Elizabeth 2 adlı gemisi Çünkü Nassau'nun ışıkları görününceye kadar, de Bermuda Üçgeninin kuzey yörelerinde bir felâ- batan güneşten batıda bıraktığı ışıklara göre yön ketten kurtulmuş bulunuyor. 3 nisan 1974 günü saptamak kabil olacaktır. Fakat düşününce bu- kazanlarından üçünde birden meydana gelen arıza nu yapamayacağını anlar. Radyosu çalışmadığı nedeniyle (yağ sızmasına yorumlanıyor), hem elekt- için oradaki alana gelişini haber veremeyecek- rik enerjisinde, hem hava tertibatında, hem de di- tir. Işıkları çalışmadığı için ışıkla kendini belli ğer buna benzer mekanizmalarda kesinti olmuş ve etmesi de olanaksızdır. Bu yüzden, Andross üze- bu koca modern transatlantik tıpkı eski çağlardaki rindeki en yakın havaalanına inmek kararlaş- gemiler gibi Sargasso denizinde hareketsiz kalmış- tırılır. Az sonra adanın güney ucundaki iniş pis- tır. Yolcular, gemi sahibi şirket tarafından bedava tini görürler. îniş için pilot pistin batısına ge- sunulan ısınmış içkileri içerek, gelecek kurtarma çer ve önünde herhangi bir engel olmadığından ekiplerini beklemiş, durmuşlardır. emin olmaya çalışır. Pistin durumunu, rüzgârı Gemiden alınan ilk telsiz mesajlarından birin- hesaplayarak, kayarak inmeye hazırlanır. Hid- de ünlü bir futbolcu olan yolculardan biri, şöyle rolik sistem çalışmadığı için tekerlekleri indir- söylemiştir: «Kaptanın dediğine göre biz burada, meye olanak yoktur. Ayrıca, iniş ışıkları da ça- Bermuda Üçgeninin tam ortasında kalakalmışız.» lışmamaktadır. Dr. Jablonsky sonradan «Uçak Fakat bundan sonra gelen mesajlarda kötü ka- sanki bir hava yastığı üzerinde taşınırcasına, yu- der simgesi alanın adını anmamak için çaba gös- muşacık indi,» diye anlatmıştır. Yere ilkönce terildiği anlaşılıyor. pervanelerin uçları dokunmuş, çevreye bir sürü kıvılcım saçmış, fakat uçak parçalanmamış, ye- Bu olayla ilgili olarak her şeyi eklemekte ya- re konmuştur. Gövdeye hiç bir hasar olmamış, rar var. Queen Elizabeth 2'yi izlemekte olan bir aşağıya doğru uzanan kısımlar bile sağlam kal- Sahil Koruma örgütü görevlisinin bildirdiğine gö- mıştır. re, radar üzerinde Queen Elizabeth 2 bir ara görün- Ertesi gün Andros'a hemen iki yeni pervane mez olmuştur. Saatta 35 deniz mili yapan dev ge- gönderilmiş ve uçağa takılmıştır. Uçağın akü- mi, üçgen alanı içine girerken radardan silinmiş, leri yeni baştan doldurulmuş, fakat hidrolik sis- fakat geminin kendisi çıplak gözle görünmeye de- tem bundan çok önce, kendi kendine normal ça- vam etmiştir. Bir süre sonra gözden de kaybolmuş- lışmasına dönmüştür. Uçak havalandığı zaman tur. Ayrıca geminin transatlantikle radyo bağlantısı başka hiç bir olayla karşılaşmadan Fort Lauder- da, tıpkı radar görüntüsü gibi, üçgen içine girdiği dale'e kadar gelmiştir. anda etkilenmiştir. Her ne kadar Queen Elizabeth

BEŞİNCİ BÖLÜM BERMUDA .ŞEYTAN. ÜÇGENİ

2 olayında üçgenin bir etkisi bulunduğu ileri sürül- memişse de, radyo bağlantısını etkileyen nedenlerin, üçgene özgü radyo ve elektrik anormallikleri oldu- ğu düşünülebilir. Bölge içinde kaybolan gemi ve uçakların sa- yısına şöyle bir baktığımız ve kurtulanların anlat- AKLA YAKIN BİR AÇIKLAMA VAR MI? tıkları olaylardan üçgen içinde ne gibi güçlerin ça- ba gösterdiğini çıkarmaya çalıştığımız zaman, bu oluşların akla yakın bir nedeni, ya da birkaç nedeni olup olmadığını düşünmek de bir görev haline gelmektedir. Fakat olayları derinlemesine incele- dikçe, kullandığımız bilimsel dilde «akla yakın bir neden» denilebilecek olasılıkların da bulunup bu- lunmadığından kuşkuya düşülebiliyor. ÜÇGENİN önemini azaltmak, hatta varlığını reddetmek amacıyla zaman zaman böyle kaybolma olaylarının dünyanın her tarafında yer aldığı, önemli deniz ve havayollarının bu kadar yoğunlaştığı herhangi bir bölgede, eğer üçgen yeterince büyük tutulursa, insanı tedirgin edecek sayıda yok olma olaylarıyla karşılaşılabileceği ileri sürülmüştür. Ayrıca okyanusun çok geniş, uçak ve gemilerin ise çok küçük olduğu, okyanusun devamlı su üstü ve su altı akıntılarıyla hareket halinde bulunduğu belirtilmiştir. Bahamalarla Florida arasında, Golf Stream'in saatta dört deniz mili hızla kuzeye doğ- ru aktığı bu yerde, uçaklarla küçük teknelerin kı- sa zamanda çok uzaklara sürüklenebileceği, bu yüz- den pekâlâ kayıp diye nitelendirilebileceği savunul- muştur. Ne var ki, akıntının hızı Sahil Koruma ör- gütünün çok iyi bildiği ve hesapladığı bir veridir. Kurtarma ve arama işlemlerinde akıntı ve rüzgâr de-

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN. ÜÇGENİ lar yapmak üzere çalışmıştı. Aslında aradığı İspanyol viasyonları her zaman dikkate alınmaktadır. Büyük altınlarıydı. Nitekim bunlardan büyük bir miktar elde gemiler için çabuk başlatılan aramalarda taranan etmeyi başardı. Fakat bu arada deniz dibinde, çevre beş mil, uçaklar için on mil, küçük tekneler zamanında çok aranmış, sonra bulunamayınca içinse on beş mil çapındadır. Arama süresi uzadık- unutulmuş başka değerler de buldu. Normal ça da, yön, akıntı, rüzgâr ve sürüklenme durumları pusuladan bin kere daha güçlü olan ve deniz di- hesaplanarak tarama alanı gittikçe genişletilmek- bindeki metal kitleleri bulmaya yarayan magneto- tedir. metre cihazı, Fisher'i defalarca* aradığı İspanyol al- Bazı gemilerin önce batmış oldukları halde, tınlarından uzaklara, başka yörelere doğru çekti. sonradan başka bir yerde yeniden su yüzüne çık- (Geliştirilmiş magnetometrenin, Üçgen içindeki bir- tıkları da bilinir. A. Ernest Miles gemisi buna bir çok kayıplar sırasında henüz bilinmediğini belirt- örnektir. Tuz yüklü olan bu gemi, Carolina sahili mekte yarar var). Dalgıçlar magnetometre göster- açıklarında batmıştır. Tuz eridikten sonra, hayalet gesine göre okyanus tabanına daldıkları zaman, gemi yeniden su yüzüne çıkmış, ve bulunmuştur. çok kere batık ispanyol kalyonları yerine, kayıp sa- La Dahama adlı geminin sonu da Üçgenle ilgili ola- vaş uçakları, özel uçaklar, çeşitli gemiler, hatta bir rak sık sık söz konusu edilir. Bu gemi 1935 nisa- keresinde, kıyıdan birkaç mil uzakta bir de demir- nında batmış, yolcuları SS. Rex tarafından kurtarıl- yolu lokomotifi bulmuşlardır. Fisher bu lokomotifi mıştır. Fakat bir süre sonra, Aztec adlı gemi, La geleceğin deniz arkeologlarına bırakmış, fazla il- Dahama'yı Bermuda açıklarında içi boş yüzerken gilenmemiştir. görmüştür. Geminin daha önce battığını ve yolcu- Mel Fisher'e göre, Florida-Bahama yöresindeki larının Rex tarafından kurtarıldığını bilmeyen Aztec yok olmaların pek çoğunun nedeni, Hava Kuvvet- tayfası, önce La Dahama'yı esrarengiz hayalet ge- lerinin bombalama uçuşlarından arta kalan patla- milerden biri sanmış, neden sonra, o sıra İtalya'da- ki limanına varmış olan Rex'den haber gelince du- mamış bombalara, savaşlardan kalan torpidolara ve rum anlaşılmıştır. Geminin neden sonradan su yü- yüzen mayınlara dayanmaktadır. Bir keresinde ba- züne çıktığı hâlâ anlaşılamamıştır. tık bir İspanyol gemisi yakınında daldığı zaman, Deniz tabanında bulunan uçak ve gemi enkaz- önce eski bir İspanyol topu sandığı cismi su yüzü- ları sık sık kumla örtülebilir, fırtınalar yüzünden gö- ne sürüklemeye başlamış, fakat bir ara elindeki ka- mülebilir, sonradan yine fırtınalar nedeniyle üst- lıntının sivri bir ucu olduğunu fark edince, bunun lerindeki örtü açılarak denizaltılar ya da dalgıçlar bir bomba, hem de patlamamış bir bomba olduğunu tarafından bulunabilirler. Tecrübeli bir kurtarma anlamıştır. dalgıcı olan Mel Fisher bir süre Atlantik ve Karaip Fisher'in asıl aradığı, La Margarita ve Santa denizinin üçgen içinde kalan alanında araştırma- Maria de Atocha adlı iki İspanyol hazine gemisidir.

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA -ŞEYTAN» ÜÇGENİ

Bunların birincisinde dört yüz milyon dolar, ikinci- venlerine renk katan «mavi delikler» haline gelmiş- sinde ise altı yüz milyon dolar değerinde altın ve tir. Bu mağara ve dehlizler, kıta sahanlığının so- kıymetli taşlar bulunmaktadır. Fakat bu çaba uğ- nuna kadar varır, bir kısmı, kireçtaşı kütleleri ha- runa daldığı sayısız zamanlarda karşısına çıkan linde 500 metre derinliğe kadar sokulur, bazıları isimsiz enkaz parçalarını inceleyerek edindiği bilgi- ise başka su altı dehlizleriyle bağlanıp, Bahama ada- lere göre, bunların birçoğu da fırtınalar yüzünden larının büyükçe olanlarındaki göllerle birleşirler. Kı- kayalara çarpıp batmış, kıyıdan uzak kumlar altına yıdan millerce uzakta oldukları halde, bu göllerin gömülmüş kalmıştır. Kendi aradığı türden hazine suları da gel-git hareketiyle yükselip alçalmaktadır. gemilerini bulmak için de magnetometrenin göster- Okyanusun balıkları, bu denizaltı yolları sayesinde, diği yerde bir kazı yapmak gerektiğini bilmektedir. birdenbire çok içerlerdeki göllerde belirebilirler. Florida dolaylarında, Golf Stream'in geçtiği yerler- Bir keresinde kıyıdan yirmi mil ilerde bulunan bir de kum örtüsünün tabana saplanmış enkazları çok gölde, yedi metre boyunda bir köpekbalığı görülmüş, çabuk örtebildiğini, oldukça iri teknelerin bile üs- sakin göllerinde huzur içinde yüzmeye alışkın olan tünü kısa zamanda kapayabildiğin! kabul etmekte- çevre halkını telâşa boğmuştur. dir. Okyanustaki mavi çukurların su yüzüne göre Buna göre, 'aranıp da bulunamayan uçak ve derinliği çok değişik olabilmektedir. Buralara gi- gemilerin durumundan, genellikle hızla değişen su ren dalgıçlar, içerde yolların ayrıldığını, odacıkla- altı akıntıları ve taban yükseklikleri sorumlu olabi- rın meydana geldiğini ve genel görünümün kara- lir,' demektir. Fakat iş bu kadarla da kalmamakta- daki mağara ve dehlizlere çok benzediğini söyle- dır. Bu bölgede bazı kayıpların delillerini saklama- mektedirler. Dehlizler birçok yollara ayrılmakta, bir- ya yarayabilecek daha başka su altı nedenleri de çok yönlere doğru gitmektedir. Bu durum balıkları vardır. bile şaşırtmakta, çoğu kere sırt üstü yüzmelerine Bunlar «mavi delikler» diye adlandırılan kireç sebep olmaktadır. Geçitlerin bazıları o kadar düz- taşı mağaralarıdır. Bahamalar yöresinde su altında gün biçimlidir ki, dalgıçlar zaman zaman duvarlar- kireç taşı tepeler, doruklar, diğer kütleler, geniş da keser izi aramakta, buranın insan eliyle yapılıp sahanlıklar ve derin uçurumlar bulunmaktadır. Bin- yapılmadığını anlamaya çalışmaktadırlar. Kireçtaşı lerce yıl önce mavi delikler, su düzeyinin üzerin- tepelerinin su düzeyinin üzerinde olduğu çağlarda, de kalan kireç taşı mağaralarıydı. Fakat üçüncü bu- buraların insan eliyle oyulmuş olması da o kadar zul çağından sonra buzların erimeye başlamasıyla olmayacak bir şey gibi görünmemektedir. Dalgıçlar birlikte (günümüzden on iki ya da on beş bin yıl ayrıca, geçitlerin içinde çok tehlikeli sayılabilecek önce), buraları su altında kalmış, balıkların çok sev- güçlü akıntıların bulunduğunu belirtmektedirler. diği ve son zamanlarda skuba dalgıçlarının serü- Bunun nedeni, gel-git hareketine da-

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ yanmaktadır. Bu yüzden çok bol su, mavi delikler- dişinden yapılmış gibi bir duygu veriyordu. Tek den içeriye dolmakta ve su yüzünde de girdaba farkı, fırıl fırıl dönüyor olmasıydı... İnişin baş benzer bir olay doğurmaktadır. Oysa su yüzünde, döndürücü, iç bulandırıcı hızından, içgüdüsel çevrede yakın kara parçaları yoktur. Böyle bir gir- bir hareketle gözlerimi yummuştum. Bir ara açıp dap, küçük bir tekneyi tayfalarıyla birlikte suyun çevreme baktığımda, gemimizin bu girdap için- altına, mavi deliklerden birinin içine çekebilecek deki tek nesne olmadığını gördüm. Yukarımız- güçtedir. Oseanograf Jim Thorne, bir dalışında ma- da ve aşağımızda başka gemi parçalan, iri in- vi deliklerden birinin içinde, ortalama otuz metre- şaat keresteleri, ağaç gövdeleri ve ev eşyası, ye yakın derinlikte bir balıkçı teknesi bulunca, bu kırık kutu, fıçı türünden bir sürü de küçük par- görüş daha bir destek kazanmaya başlamıştır. Baş- çalar bulunduğunu fark ettim... Büyük bir ilgiyle, ka deliklerde de çeşitli küçük teknelerin bulunduğu yolculuğumuza katılan bu nesneleri izlemeye bir gerçektir. Fakat küçük teknelerin ya da büyük koyuldum... tekne enkazlarının böyle bir nedenle batıp mavi de- Bir ara kendi kendime, «ilk dalan ve yok liklerin içine gömülmesi ne kadar olağan sayılırsa olan, şu kütük olacak her halde,» diye söylen- sayılsın, bu olasılığın gemiler için, hele uçaklar için mekte olduğumun farkına vardım... Fakat az geçerli sayılması elbette düşünülemez. sonra, bir Hollanda gemisi enkazının kütüğü geç- Dünyanın bütün okyanuslarında, özellikle Ba- tiğini, daha çabuk sulara dalıp görünmez ol- hama dolaylarında yer yer girdaplar görülebilmek- duğunu gördüm ve üzüldüm... tedir. Fakat büyük sismik ve atmosferik olaylar dı- Bu tür yazılar, Üçgen olaylarının yorumuna ve şında, bu girdapların hiç biri Norveç dışındaki ün- «gemileri yutan girdaplar» kuramının güç kazanma- lü' okyanus girdabı kadar büyük değildir. Edgar sına etkin olmaktadır. Bölgedeki küçük, hatta belki Allan Poe, «Maelström'un Dibine İniş» adlı şiirinde büyük gemiler için bir felâket sebebi de, deprem bu girdabı konu olarak almaktadır. Gemileri yok dalgaları ve hortumlar olabilir. Bu hortumlar bazı edebilecek güçteki bu girdaptan söz ederken yazar mevsimlerde ortaya çıkıp, bol miktarda suyu göğün şöyle demektedir: yüksekliklerine çekebilmektedir. Böyle bir hortum .... O gün çevreme nasıl bir korku, ürküntü küçük bir tekneyi, ya da alçaktan uçan bir uçağı ve hayranlıkla baktığımı asla unutmayacağım. pekâlâ parçalayabilir. Tıpkı karalarda benzer Gemi, sanki sihirbazların elinde oyuncakmış gi- fırtınaların evleri, çitleri, taşıtları ve insanları kapıp bi, suyun yüzünden içine doğru inmekte olan göklere taşıyabildiği gibi. Ayrıca su hortumları gün- bir yolun ortasında, asılı duruyordu. Bu yolun düz gözüyle görülebilmekte ve insana kaçınma ola- duvarları o kadar düzgündü ki, insana sanki fü- nağını vermektedir ama, geceleri, özellikle görüş

BERMUDA «ŞEYTAN. ÜÇGENİ BERMUDA .ŞEYTAN» ÜÇGENİ uzaklığı iyi olmayan gecelerde, uçaklar için daha da büyük bir tehlike olmaktadır. Buna rağmen, ba- galan adını alan bir tür dalga, toprak kayması ne- tan gemiler için en büyük olasılık taşıyan neden, deniyle, dünya yüzeyinde bir miktar toprağın içe- deprem dalgalarıdır. Bu iri dalgaların doğuşu, çe- riye çekilmesi sonucu doğar. «Seş» dalgalarının gö- şitli nedenlere dayanabilir: Su altı depremleri, top- rünüşü tsunamis'ler kadar korku verici değildir. rak kaymaları, atmosferik basınçlar, rüzgârlar, fır- Yükseklikleri daha az olmakla birlikte, bunlar da tınalar veya birden patlayan volkanlar gibi. Bu olay- çok güçlü dalgalardır, üstelik arkalarında büyük bir ların, dalgayla karşılaşıldığı yere yakın bir yörede çekme gücü bırakarak geçerler. Bunları uzaktan ta- yer almış olması da gerekmez. Durgun bir deniz- nımak daha güç olduğu için, gemiler için yarattık- de bu tür dev dalgalar sık sık görülebilir. Dalgalı de- ları tehlike daha büyüktür. Böyle bir dalga bir ge- nizlerde ise, uzman gözlemcilere göre bu dalgala- miyi rahatlıkla parçalayabilir, parçalarını birbirinden rın yüksekliği otuz beş metreye kadar varabilmek- çok uzaklara sürükleyebilir, bir kısmını da kendi tedir. (U.S.S. Ramapo, 6 şubat 1963). yoluna katıp yok edebilir. Sismik nedenlerle doğan dalgaların ise, gök- Gemiler denizlerde yutulup kaybolabildiğine delenler gibi, altmış metreyi aşkın yüksekliklere ula- göre, acaba aynı şey gökyüzünde uçaklara da ola- şabildiği söylenmektedir. «Tsunamis» adını alan bu bilir mi? Bazı güvenilir gözlemciler, uçakların bu- dalgalar hiç uyarısız ortaya çıkabilir, demirli bir lut kümesi içine doğru uçtuğunu, fakat sonradan gemiyi batırabilir ya da yüzen bir gemiyi ters çevi- çıkmadığını gördüklerini söylemektedirler. Sanki bir rebilirler. şey onları moleküllerine ayırmış, ya da uçarken ha- vanın içinden çekip alıvermiş gibi. Gemiler böyle dalgaların etkisi sonucu yalnız devrilmekle kalmamaktadır. Bazen basıncın şidde- Havada da, deprem dalgalarına benzetilebile- tine ve dalganın hangi yönden geldiğine göre, ya cek olaylar görülebilmektedir. Özellikle uçak bun- da peş peşe gelen dalgaların aralık uzaklığına gö- ların içine büyük bir hızla daldığı zaman, tehlike re, gemi ikiye de bölünebilir. Küçük tekneler belki büyük sayılabilir. Ayrıca, çeşitli yükseklik düzeyle- dalganın tepesine yükselip kolaylıkla iki dalga ara- rinde rüzgârların yönü değişebildiği için, yükselen sındaki alana inebilirler de. Böyle bir olay, bir dest- veya alçalan bir uçak, havaalanındaki rüzgâr tulu- royerin başına gelmiştir. Boyu iki dalga arası uzak- munun gösterdiğinden çok daha değişik yönde bir lığının bir buçuk katı olan destroyer, ikiye bölün- rüzgârla karşılaşabilir. Eğer bu rüzgâr yeterince müştür. Oysa boyu biraz daha kısa olsa, kurtulma kuvvetliyse, uçağın sonu hiç de iyi olmayabilir. Rüz- umudunun da var sayılacağı bir gerçektir. gâr değişmesi diye tanımlanan bu olay, uçak ka- Başka tür tehlikeli dalgalar da vardır. Seş dal- yıplarında en büyük neden olarak gözükmektedir. Bunun daha da güçlenmiş durumuna CAT (Clear

BERMUDA «ŞEYTAN. ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ

Air Turbulance - Açık Hava Türbülansı) adı veril- lı bellek sistemleri de taşımaktadırlar. Bu sistemler mektedir. Bu durum, durgun bir denizde apansız or- AIDS adıyla tanımlanmaktadır. (Airborne Integrated taya çıkan «Seş» dalgalarına benzetilebilir. Türbü- Data Systems). Bulundukları zaman, uçakta olup îans yukarıya doğru, aşağıya doğru, ya da yatay bitenleri açıklığa kavuşturabilecek niteliktedir. Uçak- doğrultuda olabilir. Ya CAT'ın, ya da uçağın hızı ların pilot kabininde ağızdan çıkan her sözü, alan- fazla yüksek olduğu zaman, sanki taş bir duvara dan veya üsten izlemek de kabildir. Fakat Uçuş 19 çarpmış gibi bir etki yaratabilir. un pilotları arasındaki konuşmaların da üsten pekâ- lâ izlendiğini, buna rağmen olaya ışık tutmaktan Genel olarak CAT'ı önceden bilmek olanağı uzak kaldığını da hatırlamamak elde değildir. Mer- yoktur. Yalnızca «jet stream» hava akıntılarının kı- cury uzay uçuşunda geliştirilen bir sistem de, uça- yılarında olabildiği bilinir. Bu hava akıntısı, Golf ğın veya geminin pozisyonunu ya da herhangi bir Stream'in okyanustaki hareketine benzer, yalnız çok deviasyon sapmasını kaydetmektedir. Kayıp uçak- daha hızlı bir akımdır. Golf Stream'in saatta dört ları bulmak için kullanılan yepyeni bir cihaz da var- deniz milini bile bulmayan hızına karşılık, bunların dır. «Crash» işareti diye adlandırılan bu cihaz, kü- hızı saatta iki yüz deniz mili olabilir. Bermuda Üç- çük bir radyo vericisidir. İki üç gün boyunca ha- geni içinde yok olan bazı hafif uçakların başına ge- ber verebilir. Uçağın kuyruğuna monte edilen bu lenler, CAT'la açıklanabilecek gibi gözükmektedir. cihaz, elektronik sistemin işlemez hâle gelmesiyle Uçaklar (G faktörü) diye tanımlanan basınçla, ya da harekete geçer. Fakat eğer Üçgendeki kayıplar rad- birden oluşan vakum gücüyle çekilerek denizin içi- yo mesajlarının kesilmesinde de rol oynuyorsa, bu ne gömülebilir. Esasen CAT'ın kendisi de esraren- yeni gereçlerin de etkisiz kalacağını düşünmek pek giz bir olaya benzemektedir. Birdenbire ortaya çık- de yanlış olmayacaktır. makta, gözle görülmemekte ve önceden de hiç Üçgen olaylarında elektromanyetik gereç arı- kestirilememektedir. Fakat bütün bunlara rağmen, zası gibi durumlarla pek sık karşılaşılmaktadır. apansız oluşan basınç değişiminin Üçgen içinde «Yeryüzü Katalizmaları» kitabının yazarı olan elekt- yer almış bütün kaybolma olaylarının sorumlusu ol- rik mühendisi Hugh Auchincloss şöyle demektedir: ması ve bu arada da hepsinin radyolarını bozmuş «Bu olayları yeryüzünün manyetik alanına bağlama- olması biraz kuşkulu sayılmak gerekir. mız için yeterince geçerli neden vardır. Eski çağ- Bundan sonra bölgede kaybolacak uçakların larda zaman zaman korkunç denilebilecek manye- bulunması her halde daha kolay olacaktır, ileri tik alan değişmeleri yer almıştır. Belki bugün de teknolojik izleme koşulları ve bellek sistemleri ta- yeni bir manyetik alan değişimi çağına yaklaşmak- şıyan uçaklar, onları eğer hâlâ varlarsa, elbette bu- tayız, bu olaylar da bunun uyarılarından başka bir labileceklerdir. Bugünün uçakları ayrıca bilgisayar- şey değil. Bu görüş uçakların düşmesini, denizin

BERMUDA «ŞEYTAN. ÜÇGENİ BERMUDA -ŞEYTAN. ÜÇGENİ dibine batıp yok olmasını açıklayabilir. Ama gemi- ... Donanma, bu bilmecenin sırrını çözebil- lerin su yüzünden kaybolması için hiç de geçerli mek amacıyla, «Manyetik Alanlar Projesi» adını bir neden sayılamaz...» verdiği bir araştırma uygulamakta, elektro- Wilbert B. Smith, 1950 yılında Kanada hükü- manyetik, gravitasyon ve atmosfer bozuklukları- meti hesabına manyetik ve yerçekimi projesinin nı incelemeye çalışmaktadır. Bazı uzmanlara göre başkanlığını yapmış bir elektronik uzmanıdır. O da 1945 yılında kaybolan uçaklar, böyle bozukluklar bu etkilerin Üçgen içindeki kayıplarla ilişkili oldu- yüzünden parçalanmış olabilir. Her ne kadar ğunu ileri sürmektedir. Smith bazı yerlerde «Çeki- bölgede bulunan gemilerden biri, o sıra gökte mi zayıflamış alanlar» bulduğunu, bunların olduk- büyük bir ateş gördüğünü rapor etmişse de, ça küçük alanlar olduğunu, çaplarının 350 metreyi uçakların bu şekilde çarpışarak kazaya uğraması geçmediğini, fakat yüksekliklerinin çok olabildiğini beş uçağın hepsi için düşünülebilecek şey söylemektedir. Buralardaki hava öylesine türbülans- değildir. Yani aslında bu konuda hâlâ hiç bir lıdır ki, bir uçağı parçalamaya yeterlidir. Dolayısıyle fikrimiz yok denilebilir. uçaklar, böyle bir alana gireceklerini önceden bile- Yedinci Sahil Koruma Bölgesi, Bermuda Üç- meyecekleri için, görünmeyen manyetik ve gravi- genine en yakın olan bölgedir. Daha önce de de- tasyonel bozuklukların içine dalar ve acı sonlara ğinmiş olduğumuz bir sürküler yazılarında, Bermu- varırlar. Smith böyle alanların devamlı değil, değiş- da Üçgeninin hayal ürünü bir yöre olduğu görüşü- nü ileri sürmekte ve yok olma olaylarını rastlantıya ken olduğuna değinerek şöyle demektedir: ... Bağlantıların gevşediği bu alanların yer yorarak içimize su serpmektedirler. Sirküler aşağı- mi değiştirdiği, yoksa karakter mi değiştirip yok daki gibidir: olduğu bilinemiyor... Birkaç tanesini aradan üç ... Bermuda Üçgeni, ya da Şeytan Üçgeni dört ay geçtikten sonra aradığımızda, yerinde diye anılan hayal ürünü yer, Atlantik'de, Ame- bulamıyoruz... rika Birleşik Devletlerinin güneydoğu kıyıların- Sahil Koruma örgütü, Arama ve Kurtarma Şu- da, açıklanamayan gemi, tekne ve uçak kayıpla- besinin bir sözcüsü de, manyetik ve gravitasyonel rının çok yüksek bir oranda yer aldığı bir alan- bozukluklar gösteren alanların önemine dikkati çek- dır. Bu üçgenin köşelerinin Bermuda, Florida'- mektedir: daki Miami ve Puerto Rico'daki San Juan oldu- ... Açıkça söylemek gerekirse, Bermuda Üç- ğu kabul edilmektedir. geni denilen yerde ne olduğunu bilmiyoruz. Ne- Geçmişte Fort Lauderdale'den havalanan denini anlayamadığımız bu yok olma olayları bütün bir TBM Avenger filosunun yok olması, karşısında tek yapabileceğimiz şey, fikir yürüt- Marine Sulphur Queen gemisinin Florida boğa- mek. zında geriye enkaz ve iz bırakmadan batması gi-

BERMUDA ..ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ

bi olaylar üzerine Sahil Koruma Örgütü tarafın- tüm izlerini çok kısa zamanda silip yok edebilir. dan girişilen yoğun, fakat sonuçsuz arama ve Karaip - Atlantik ikliminin değişkenliği de rol oy- kurtarma işlemleri sonucu, bu bölgede esraren- nayabilecek bir faktördür. Apansız çıkan kasır- giz olaylar ve doğa üstü güçler bulunduğu inan- galar veya yükselen tayfunlar, gerek denizciler, cı yerleşmeye başlamış ve yaygınlaşmıştır. gerekse havacılar için kötü sonlar getirebilir. Tarihin bütün çağlarında bu alanda kaybol- Ayrıca, bu bölgede deniz tabanı da çok değişik- muş taşıtların başına geleni açıklayabilmek ama- tir. Ada kıyılarındaki dümdjiz sığ kumsallardan, cıyla, sayısız kuramlar ileri sürülmektedir. Bun- en derin okyanus çukurlarına kadar, birçok to- lardan en pratik olanları, çevre koşullarını göz- pografik özellikleri barındırmaktadırlar. Bazı su önüne alanlar ve insan hatalarına olasılık tanı- altı tepelerinin üzerinden geçen kuvvetli akıntı- yanlardır. lar nedeniyle, bölgenin topografik görünümü de Yok olma olaylarının çoğu, bölgenin kendi- sabit değildir. Bu yüzden yeni deniz tehlikele- ne özgü çevre özellikleriyle yorumlanabilir. Bir rinin çarçabuk oluşması da mümkündür. kere «Şeytan Üçgeni», dünya yüzünde manye- İnsan hatası faktörünün de azımsanmayacak bir tik pusulanın gerçek kuzeyi gösterdiği iki nok- faktör olduğu tartışma götürmez. Florida'nın altın tadan biridir. Bilindiği gibi pusulalar aslında sahili ile Bahamalar arasında pek çok tekne manyetik kuzeyi göstermektedir. Gerçek kuzey- gidip gelmektedir. Çoğu kere bu yolculuklara le manyetik kuzey arasındaki açı, sapma açısı çıkanlar, küçük teknelere binmekte, bölgenin diye bilinmektedir. Dünyanın çevresinde dola- tehlikelerini bilmeyen, üstelik de tecrübesiz de- şırken bu açı 20 dereceye kadar değişebilmek- nizcilerin yönetiminde yolculuğa çıkmaktadırlar. tedir. Eğer bu sapma hesap edilmezse, denizci Kısacası, Sahil Koruma Örgütü denizlerdeki bu kendini rotasından çok uzaklaşmış ve olmadık kayıpların doğa üstü açıklamalarla yorumlan- sorunlarla karşılaşmış bulabilir. masını kabul etmemektedir. Tecrübelerimize gö- Japon ve Filipin denizcileri tarafından «Şey- re doğanın güç bileşimi ve insan tepkilerinin de- tan Denizi» diye adlandırılan, Japonya'nın do- ğişkenliği yüzünden, her yıl en hayalî 'science - ğusuna düşen deniz parçası da aynı manyetik fiction' romanlarında bile düşünülemeyecek yo- karakteristikleri taşımaktadır. Tıpkı Bermuda rumların yapılması bir alışkanlık haline gelmiş Üçgeni gibi, burası da esrarengiz kaybolma olay- bulunmaktadır... larının bir yatağı olarak bilinir. Bu sirkülerin sonunda, sanki yazı biterken ha- Bermuda Üçgeninin kendine özgü çevre ko- tıra gelmiş gibi bir bibliyografya listesi eklenmesi şullarından biri de Golf Stream akıntısıdır. Bu uygun görülmüştür. Bu listede okurlara bazı yazar- akıntı çok hızlı ve türbülanslıdır. Bir felâketin ların bu konudaki yorumlarını okumaları önerilmek-

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ

tedir. Sayılan yazarlar arasında ivan Sanderson, zaman da zaten radardan yararlanılamaz,» demek- Leslie Licher, Vincent Gaddis ve John Wallace tedir. Spencer bulunmaktadır. «Bermuda Üçgeni»nin sir- Gamber'e göre uçaklar esasen belirli bir yü- külerdeki açıklanış biçimiyle yetinmeyecek olan- ke göre yapılmıştır. Bundan fazlası yüklendiği za- lar, bu yazarlara dönebileceklerdir. Sahil Koruma man parçalanacakları doğaldır. «İnsan yapısının bu Örgütü sirkülerinin son paragrafında da şöyle den- unsurlarla başa çıkabilecek yetenekte olmadığına mektedir: gittikçe daha çok inanıyorum,» diyen Gamber, Bermu- ... Bermuda Üçgeninin sınırlarım belirleyen da Üçgeni içindeki kaybolma olaylarının yüzde el- hiç bir haritanın varlığı bilinmemektedir., (bun- lisinin pilotaj hatasından olduğunu ileri sürmekte, dan sonra da şu sözler eklenmektedir) ...ABD. bunun da yarısının, sırf benzinleri bittiği için bu du- Sahil Bölgeleri Akromanyetik Şemalarından H.O. ruma düştüklerini söylemektedir. Serisi 17507 dosyasında bulunan haritalardan Sayı Fakat buna rağmen, normal seferlerini yap- 9 ile Sayı 15 arasında olanlar, Bermuda Üçgenini makta olan askerî uçaklar ve yolcu uçakları gibi, göstermektedir. tecrübeli pilotlar ve uçuş personeli tarafından kont- Bölgede yolcu taşıyan birçok özel hava şirke- rolü yapılmış uçakların benzinlerinin bittiği düşünü- ti, Sahil Koruma örgütü ile aynı görüşü paylaşma- lemeyeceği gibi, grup halinde uçarken yok olan ya dikkat etmektedirler. Fort Lauderdale'de bulunan uçakların da hepsinin aynı anda hava türbülansla- Red Aircraft Şirketinin yönetim kurulu başkanı olan rıyla karşılaşacakları, aynı zamanda aynı basınçla Mrs. Athley Gamber, bu tutumu benimseyenlerin ti- yüz yüze gelecekleri de kabul edilebilecek şey de- pik bir örneğidir. Athley Gamber, esmer güzeli, can- ğildir. Ayrıca dünyanın başka yörelerindeki kaza- lı, başarılı bir iş kadınıdır. Fort Lauderdale ile Ba- larda olduğu gibi burada neden hiç bir enkaz bu- hama'lar arasındaki bir uçuşta kaybolmuş bir pilo- lunamadığı sorusunu da cevaplamak güçtür. Esa- tun dul eşidir. Birçok kayıp uçağın aranmasına ka- sen uçaklar için bu kadar kolaylıkla geçerli sayı- tılmış olduğu için, Üçgen içinde iz bırakmadan yok labilen bu nedenler, gemiler için hiç de geçerli olmuş pek çok özel uçağın durumunu ve başlarına değildir. Bu yüzden, günün birinde bu tür neden- neyin gelmiş olabileceğini, tüm koşulları göz önüne lerle bölgedeki tüm uçak kaybı olaylarını açıklaya- alarak düşünebilecek durumdadır. bildiğimizi ileri sürsek bile, gemi kayıpları her za- Bayan Gamber'ın söylediğine göre, bölgede es- manki esrarengizliğini koruyacak demektir. Dışar- rarengiz bir durum yoktur. Birçok pilotun MAYDAY dan bakan bir gözlemci bu iki tür kayıp arasında ya da SOS göndermemesinin nedenini, pilotların o bir ilişki kurmaktadır. Hiç değilse sayı ve yoğunluk sırada başlarının dertte olduğunun farkında olma- yönünden bir ilişkinin bulunduğu açıktır. İleri sürü- dığına yorumlamaktadır. «Koşullar iyice kötüleştiği len her açıklama, bir sürü de yeni soruyu berabe-

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ

nız Güney Florida'ya özgü olmakla kalmıyor, ku- rinde getirmektedir. Tıpkı Yunan mitolojisinde gör- zeye doğru da yaygın bir görünüm alıyor. 1974 son- düğümüz Hydra adlı çok başlı ejder gibi. Başlar- larında Maryland'ın Silver Spring kentinde «ISIS- dan biri kesildiği zaman hemen yeni bir baş veren, Esoterik Sanatlar)* ve Bilimler Araştırma ve İnce- düşmanlarını bu yüzden umutsuzluğa düşüren ej- leme Merkezi» adlı bir dernek kurulmuştur. Bu der- der gibi. nek kiralanacak bir gemiyle, «Bilimin Sınırları» adı- Bermuda Üçgeni efsanesi, her yeni olayla, çev- nı verdiği bir inceleme gezisi tertiplemektedir. Gezi redeki kıyılarda yaşayanların ilgisini de çekmekte- Bermuda Üçgeninin en esrarlı görünen yok olma dir. Gerçekte sık sık kaybolan küçük tekneler ve olaylarının yer aldığı yörelerde yapılacaktır. ISIS uçaklar, Üçgenin kuvvetleri diye tanımlanan neden- başkanı Jean Byrd'e göre, geziye katılanlar, ler dışında, pek çok nedenle kazaya uğruyor da tehlikenin özelliği nedeniyle sigorta edileceklerdir. olabilirler. Fakat kamuoyunun zihninde olaylar hep Ayrıca, yolculuk boyunca ve özellikle tehlikeli yö- birbirine ve bu doğaüstü kuvvetlere bağlanmakta- relerden geçilirken katılanlara devamlı psikoloji dır. testleri uygulanacaktır. Böylelikle, pusulaların bo- zulduğu, manyetik sapmalar gösterdiği alanlarda, Robie Yonge, Miami'nin oldukça tanınmış bir insan beyninin etkilenip etkilenmediği saptanmaya radyo müzik programcısı ve yorumcusudur. Yon- çalışılacaktır. Kuvvetli manyetik akımlar sırasında ge'un programlarına biraz kulak kabarttığımız tak- insan beyninin etkilenip, kaptan ve pilotların kul- dirde, konunun Floridalıları ne kadar yakından il- landıkları taşıtın kontrolünü kaybettiği ve kaybolma gilendirdiğini anlayabiliriz sanıyorum. Yonge bir olaylarına bunun sebebiyet vermiş olabileceği tezi, programında Bermuda Üçgenine ilgi duyduğunu yeni bir tez değildir. Tayfalar böyle durumlarda ya söyler söylemez, hemen kendisine binlerce telefon gemilerini kayalara çarptırmış, ya da büyük bir psi- yağmış, daha programın sonu gelmeden, sayısız kolojik baskı altında gemiyi terk etmiş de olabilir- insan, ya başlarından geçen serüvenleri anlatmak, ler. Bu arada Üçgenin bilinmeyen güçleriyle karşı- ya da bilgi istemek amacıyla kendisini aramıştır. laşıp da kurtulmuş olduklarını ileri sürenlerin, nor- Yonge bugünlerde otomatik kontrol apareyi bulu- mal tepkiler dışında psikolojik etkilerle karşılaştık- nan ve içinde özel mikrofonlar taşıyan mankenle- larını hatırlamadıklarını belirtmekte yarar var. Ha- rin bulunduğu bir tekneyi Florida ile Bahamalar ara- tırlayabildikleri duyguları, yalnızca şaşkınlık, kor- sında, yani Üçgenin merkezine yakın yerde su üs- ku, telâş ve tedbir gibi olağan duygular. tüne salıvermek gibi bir proje düşünmektedir. Ni- yeti, elektronik kontrollar kanalıyla, teknenin başına Bu konuda akla yakın ve kabul edilebilir bir gelebilecekleri izlemektir. (*) Gizli bilimler. Bu esrarı kişisel girişimlerle çözme hevesi yal-

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ ALTINCI BÖLÜM açıklama arayanlar, aslında «mantıklı» sayılabilecek açıklamalardan zaman zaman oldukça uzaklaşmış da bulunmaktadırlar. Kimisi, doğa kurallarına istis- na sayılabilecek görüşler önerirken, kimisi de bo- yutlararası bir geçişten söz etmektedir. Tıpkı gök- teki bir delikten öte tarafa uçup kaybolmak gibi. Bir kısım incelemeciler, yok olma olaylarının uzaydan ZAMAN-UZAY KAVŞAKLARI VE BAŞKA gelen güçler tarafından planlandığını, bir kısmı da DÜNYALAR zamanımızdan çok önceki bilimlerden arta kalmış, insan yapısı gereçlerin etkisiyle yer aldığını sa- vunmaktadırlar.

BERMUDA Üçgenini inceleyenler, dünya okya- nuslarında buna benzer bir alanın daha bulunduğunu, bunun yerinin Güney batı Japon sularına rastladığını, merkezinin lwo Jima ile Marcus Adasının arasında bulunduğunu çoktan beri bilmek- tedirler. Burası da tıpkı Bermuda Üçgeni gibi, ge- miler ve uçaklar için tehlikeli bir yer olarak ün yapmış bulunmaktadır. Burada yok olan gemiler ister apansız beliren deprem dalgaları yüzünden, ister başka nedenlerle kazaya uğramış olsunlar, Şeytan Denizi denilen bu yörenin Bermuda Üçge- ninden bile daha belirgin bir tehlike sayıldığı bi- linmektedir. Bunun nedeni belki de Japon yetkili kuruluşlarının burayı resmen «tehlike böigesi» ola- rak kabul etmiş olmasındandır. Bu karar, 1955 yı- lında, Japon deniz kuvvetlerinin uyguladığı yoğun ve sonuçsuz bir arama işlemi sonunda alınmıştır. Şeytan Denizi, balıkçıları çok uzun süreden

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ beri korkutmakta, onları buralarda şeytanlar, ejder- mi de, incelemeye katılan bilimciler de yok olup halar bulunduğuna, bunların geçen gemileri kaptı- kayıplara karışmışlardı. ğına inandırmaktadır. Bölgede yıllardan beri tekne Dünyada böyle yok olma olaylarının yer aldığı ve uçaklar kaybolup durmaktadır. Fakat asıl dikkati bir ya da birden fazla alan bulunması, bazı olmadık çeken, Japonya'nın barış içinde yaşadığı bir dö düşüncelere çanak tutmuş gibi görünmektedir. An- nemde, 1950-1954 yılları arasında dokuz modern tigravite(*) alanları bulunduğu, bazı noktalarda yer- geminin bu sularda iz bırakmadan kaybolmuş ol- çekimi kurallarının bizim bildiğimiz biçimde işle- masıdır. Kayıp gemilerin tayfaları toplam olarak bir mediği ileri sürülmektedir. Ralph Baker, «Havanın kaç yüz kişidir. Aramalar sonucu, tıpkı Bermuda Bilinmeyen Sırları» adlı kitabında, «anti gravitas- Üçgeninde olduğu gibi, burada da ne bir enkaz yonel partiküllerin (zerreciklerin) var olduğuna dair parçası bulunabilmiş, ne de bir yağ izine rastlan- kanıtlar» bulunduğu yolundaki yeni görüşleri söz mıştır. konusu etmekte, bu anti gravitasyonel zerreciklerin Bermuda Üçgeniyle Şeytan denizinin çok ga- dünyamızda bilinen ve var olan zerrecikler gibi ol- rip bir ortak yönü vardır. Bermuda Üçgeninin batı madıkları için bize yabancı olduklarını, birleştikleri ucundan 80° batı boylamı geçmektedir. Bu boy- zaman akıl durduracak biçimde patlama özelliğine lam, manyetik kuzeyle gerçek kuzeyin aynı doğrul- sahip olduğunu ve bunların dünyanın belirli yöre- tuda birleştiği ve sapma açısının sıfıra indiği boy- lerinde yoğunlaşmış olabileceğini ileri sürmekte- lamdır. Bu 80° boylamı, kuzey kutbunu geçtiği za- dir. Yazar bu zerreciklerin uzaydan gelmiş olabile- man yön değiştirmekte ve 150° doğu boylamı ol- ceklerini, bazen yer kabuğu üzerinde, fakat çoğun- maktadır. Bu şekilde kuzey kutbundan güneye doğ- lukla su örtüsü altında birikebileceklerini söylemek- ru inerken Japonya'nın doğusundan, Şeytan deni- tedir. zinin tam ortasından geçmektedir. Şeytan Üçgeni- Bu görüş, söz konusu alanlar içinde elektro- nin ortasına rastlayan bu yerde de manyetik ku- nik ve manyetik bozukluklar görülmesini açıklaya- zeyle gerçek kuzey aynı doğrultudadır. Tıpkı Ber- bilirse de, gemilerin ve uçakların, limanlarına gözle muda Üçgeninin batısında olduğu gibi. görebilecek kadar yaklaştıkları sırada nasıl kay- bolabildiklerini açıklamaya yeterli değildir. Bu ko- Bermuda Üçgeninin bu Japonya'daki benze- nuyu düşünürken insan dünyanın diğer denizlerin- rinde, kaybolma olayları sonucu, hükümet girişi- de karşılaşılmış bazı olayları, kuzey kutbunda da- miyle bir inceleme yapılmasına karar verilmiş, 1955 ha güçlü bir çekiş gücünün sanki deniz dibinden yılında inceleme uygulanmıştır. Kaiyo Maru No. 5 doğru gelerek gemileri etkilediği yolundaki rapor- gemisiyle Şeytan denizine açılan bilimcilerin ince- ları hatırlamadan edemiyor. leme gezisi, çok garip bir biçimde sonuçlanmış, ge-

(*) Karşıt çekim.

BERMUDA .ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ

Bermuda Üçgeni ve buna benzer diğer alan- su yüzü akıntılarının bir yöne, su altı akıntılarının larla ilgili ayrıntılı bir incelemeyi, ivan Sanderson'un ise başka bir yöne dönüş yaptığı noktalardır. Su al- «Dünyanın On iki Şeytan Mezarlığı» adlı makale- tındaki büyük gel-git akıntıları, çeşitli ısı derece- sinde görüyoruz. Dünyadaki bütün uçak ve gemi lerinden etkilenerek girdaplar meydana getirmekte, kayıplarını inceleyen Sanderson'la yardımcılarına radyo haberleşmesini, çekim kuvvetini, hatta gravi- göre, bu kayıpların çoğu, bilinen altı alan içinde teyi etkilemekte ve belki de uçaklarla gemileri za- olmaktadır. Alanların hepsi biçim yönünden birbi- man ve uzay içinde başka bi.r noktaya yönelterek rine benzemekte ve hepsi garip bir şekilde Ekva- yok etmekte olabilir. Sanderson, bu görüşünü des- tor'un 30° - 40° kuzey enlemleriyle, 30° - 40° güney tekleyen bazı küçük örnekler de göstermektedir. enlemleri üzerinde bulunmaktadır. Bermuda Üçgeni Zaman zaman uçaklar inecekleri alanlara normal iniş zamanlarından çok önce varmaktadır. Bu ka- ile Şeytan Denizi de bu enlemlere rastlamaktadır. dar farklı biçimde erken varışlarının nedeni, ancak Bu kuramı daha da ileriye götüren Ivan San- kuyruklarından doğru saatta 500 mil hızla esen bir derson, aslında normal dışı koşullar gösteren on iki rüzgârın önüne katılmış olmalarıyla açıklanabilir. bölgenin bulunduğunu ileri sürmektedir. Bu bölge- Böyle olaylar belki kayda geçmemiş rüzgârların ler birbirinden yetmiş iki boylam derecesi uzaklıkta ürünü olabilir ama, her nedense Bermuda Üçgeni ve 36° kuzey ile 36° güney enlemleri üzerinde içinde, ve diğer girdap alanları içinde, öteki yöre- sıralanmış bulunup, sayıları kuzey ve güney ku- lere oranla çok daha sık yer aldıkları dikkati çek- tuplarından başka her yarı kürede beşer tanedir. mektedir Sanki bu uçaklar da oralardaki bilinme- Sanderson bu alanlar arasında Bermuda Üçgeninin yen güçlerle karşılaşmış, fakat bunların yanından diğerlerinden daha çok ün kazanmasının nedenini, geçip kurtulmuş, ya da başka havacıların canına bu bölgede çok yoğun trafik olmasıyla açıklamak- mal olan «gökteki delik»ten sıyrılmayı bilmiş gibi bir tadır. Aynı özellikleri gösterdiği ileri sürülen di- durum göstermektedir. ğer alanlarda bu kadar trafik olmadığı için olay- Zaman farkı sorununu gözler önüne seren ga- lar gerçi bu derece dikkat çekmemiştir ama, man- rip bir olay, bundan beş yıl kadar önce Miami Ha- yetik ve pusula anormallikleri buralarda da aynı vaalanında kaydedilmişti. Olay, National Havayolla- biçimde geçerlidir. rının 727 uçuş numaralı yolcu uçağını ilgilendiri- Bu aktif bölgelerin çoğu, kıta veya kara top- yordu. Uçak kuzey doğudan alana inmek üzere luluklarının doğusunda kalmakta, kuzeye doğru akan yaklaşırken, Hava Kontrol Merkezinin radarlarında sıcak su akıntılarının, güneye doğru inen soğuk su izlenmekteydi. Birden uçak, radar ekranından sili- akıntılarıyla karşılaştıkları noktalara düşmektedirler. niverdi, on dakika sonra yeniden göründü. Sonra Bu akıntı çatışmasının yanı sıra, bu bölgeler hep olaysız iniş yaptı. Uçağın pilot ve personeli, yer- BERMUDA .ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ

deki görevlilerin gösterdiği telâş ve şaşkınlığı hiç lan, sunulan binlerce raporun konusu olmuştur. anlayamıyordu. Çünkü onlara göre uçuşları sırasın- Dünyanın başka yerlerinde de uçan daire görüldü- da olağanüstü hiç bir şey olmamıştı. Kule görevlile- ğü yine binlerce defa bildirilmiş bulunmaktadır. Yal- rinden biri onlara durumu anlatabilme çabasıyla, nız 1966 yılı içinde dünyada bu tür raporların sa- «Tam on dakika boyunca sanki yok olmuştunuz,» yısı on bini bulmaktadır. Milyonlarca insan, gerek dedi. Bu söz üzerine uçak görevlileri, kollarındaki ABD'de, gerekse başka ülkelerde uçan daire gör- saatları ve uçaktaki diğer zaman göstergelerini düğünü ileri sürüyor. Birçok. kere, görülen uçan kontroldan geçirdiler. Hepsi on dakika geriydi. Bu daireler yetenekli gözlemciler tarafından, bilimsel durum özellikle garipti, çünkü yirmi dakika önce biçimde tanımlanmış bulunuyor. Hava Kuvvetlerinin pilot normal zaman kontrolünü yapmış ve tüm sa- uçan daire konusunda danışmanı olarak görev yap- at ve göstergelerin doğru olduğunu saptamış bulu- mış bulunan Dr. J. Ailen Hyneck bu konuda şöyle nuyordu. söylemektedir: «Uçan daire gördüklerini söyleyen Gezegenimizin elektromanyetik bir alan oldu- ve rapor edenlerin zekâ düzeylerinin en azından va- ğuna dikkati çeken Ivan Sanderson başka bir ola- satı tuttuğunu biliyoruz. Birçok olaylarda bu orta- sılığı da ileri sürmektedir. Acaba Bermuda Üçgeni lama vasatın üzerindedir. Bazı olaylarda ise, va- ve buna benzer alanlar 'değişik türde bir anomali' satın, bizi utandıracak kadar çok üzerindedir.» yayan dev birer makine fonksiyonu mu görmekte- Bunların pek çok resmi çekilmiştir. Çekilen re- dirler? Acaba bu yöreler, nesnelerin, bildiğimiz simlerin netliği oldukça değişkendir. Bazen uçan uzay-zaman devamlılığının dışına veya içine düşe- dairelerin uçaklarla bir arada uçtuğu, onlara sataş- bileceği kavşak girdapları mı yaratmaktadırlar? Çün- tığı, yok ettiği bu resimlerde olsun, raporlarda ol- kü bunca yok olmanın yanı sıra, son yıllarda olsun, sun belirtilmiş, bazen de Washington gibi, Roma yüzyıllar boyunca olsun, inanılmayacak bazı görün- gibi belli başlı dünya kentlerinin üzerinde kalabalık tülerin var olduğu da ileri sürülmekte ve sürekli filolar halinde uçtukları bildirilmiştir. ABD Hava olarak yetkililerce reddedilmektedir. Bunun nedeni, Kuvvetleri, Donanma ve Hükümet bildirilerinde bu iddia edilen bu görüntülerin mantık açısından 'ola- görüntüler genellikle aya, ay halesine, kuyruklu yıl- naksız' sayılmasıdır. dızlara, mirajlara, balonlara, parlak yıldızlara, me- teorlara, gezegenlere (özellikle Venüs), deneme Bermuda Üçgenindeki olayları incelemeye kal- uçaklarına, arama projektörlerine, kuzey fecri ışık- kışanların hiç biri, uçan daireler denilen 'Tanımlan- larına, havaî fişeklere, otokinesis'e (sürekli bakılan mamış Uçan Cisimler UFO'dan uzak kalamaz. Uçan bir cismin kıpırdar görünmesi), miraj sonrası görün- daireler, barış döneminin ilk zamanlarından, 1947'- tüsüne (sürekli bakılan bir cismin ağır ağır gözden lerden beri Amerika Birleşik Devletleri içinde yazı- silinmesi ve başka yönlere bakıldığında oradaymış

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ gibi görüntü vermeye devam etmesi) ve toplum de- lüzyonuna(*) yorumlanmaktadır. Fakat UFO rapor- ları hâlâ gelmeye devam etmekte, ilgili derneklerle yayınlar, konuyu canlı tutmaya katkıda bulunmak- tadırlar. Uçan daireler aslında ne olurlarsa olsun- lar, savaş yıllarında sanıldığı gibi, karşı tarafın gizli silâhlan olmadıkları artık anlaşılmış sayılmaktadır. (İkinci Dünya Savaşı sırasında birbiriyle sa- vaşmakta olan uçaklar, üzerlerinde duran ışıklı ci- simleri karşı tarafın silâhı sanmaktaydılar.) Oysa eğer uçan daire gerçekten gizli bir silâh olsa, Rus- lar icat gururu yüzünden bunu gizlemeye olanak bulamazlar, yok eğer icat eden Amerikalılarsa, bu Gloster Deniz Yılanı. Bu yılanın çe- durumun kendi ülkelerinin basınına yansımasını asla şitli tarihlerde görüldüğü önleyemezlerdi. Amerikan Hava Kuvvetleri uçan saptanmıştır. dairelerin açıklanamadığını, demek ki aslında var olmadığını iddia ededursun, yine Hava Kuvvetleri- nin 80-17 sayılı yönetmeliği, pilotlara bir uçan dai- re gördükleri zaman nasıl davranmaları gerektiğini ayrıntılı biçimde öğütlemekten geri kalmamaktadır. 80-17 sayılı yönetmelikte, tüm resmî bildiri- lerde küçümsenen uçan dairelerin varlığına ve araş- tırıldığına ilişkin bazı cümleler yer almaktadır. Yönetmelikte sıralanan amaçlar şöyledir: «... UFO'nun ABD için bir tehdit olup olmadığını sap- tamak ve uçan daire araştırmalarıyla ilgili teknik ve bilimsel verilerden elde edilen bilgileri uygula- mak.» Yönetmelik şu sözlerle içimize su serpmekte-

(*) Yanlış inançlara sapma. Elektromanyetik arızaların rastlandığı 12 Dünya Yöresi. Beş pilot ve dokuz mürettebatla 5 Aralık 1945 günü kaybolan ( TBM -Avenger ) uçakları.

4 Mart 1918'de hiç iz bırakmadan 309 kişiyle yok olan CYCLOPS gemisi (Üstte), ikinci Dünya Savaşı'nda kaybolan,aynı isimi taşıyan, ingiliz bandralı CYCLOPS gemisi (Altta).. .Alman Deniz Arşivlerinde bu gemi- lerin batırıldığına dair hiç bir kayıt bulunamamıştır.

Avenger uçaklarını aramak için gönderilen Martin Deniz Uçağı da o bölgede iz bırakmadan kayboldu,

Bermuda Şeytan Üçgeni'nin dünyamızın çevresinde

SULPHUR QUEEN gemisi de 2 Şubat 1963'de bir tek can yeleğinden başka iz bırakmadan yok olmu|tu.

Bölgedeki hava {artlarının çok iyi olduğu günlerde ortadan kaybolan C 119 nakliye uçağı (solda) KC-135 tipi iki uçan tanker(aşağıda) 1963 Ağustos'unda kayboldular. Önce çarpıştıkları sanıldı, ama sonra enkazları birbirlerinden 160 mil uzakta bulundu.

durmadan dolaşan haberleşme uydularınca yakın tarihlerde çekilen bir fotoğraf.

Bahama açıklarında dalgıçlar... Burada deniz birden bire ; derinleşir ve sarp deniz dibi kayalıkları mağaraları çok boldur.

MAVİ DELİK denilen denizdibi mağaraları

Kuzey Bimini açıklarında çekilen fotoğrafta bu böl- gede sık sık rastlanan hortumlardan biri görülüyor. Denizaltı aramalarında ve özellikle Bahama Adaları açıklarındaki aramalarda kullanılan 7 mürettebatlı aracı ve araştırmasından bir görüntü.

Mossele Denizaltı Kayalıkları.. Burada bir çok UFO'ya rastlandığı söylenir..

Dr.Valantin tarafından görülen UFO'larm (uzay araçları) skeçleri.

Coba'daki MAYA harabelerinde Tufan'dan kurtuluşu gösteren bir taş kabartma. Efsanelere göre, Maya'ların ataları "Doğu Denizi" nde bir yerden büyük tufandan kurtularak Güney Amerika'ya gelmişlerdir.

Dr.Valantin tarafından 6 Aralık 1952' de saptanan UFO. Hindistan'daki Siyah Mabet eski devirlerin şahane mimarisini yansı-

Mısır'daki büyük piramitler. Yapılan incele- meler bu anıtların büyük bir nirengi işareti , astronomi saati ve astronomi-matematik labo- ratuarı olarak kullanıldığını gösteriyor.

tır. Hindistan'daki eski kültürlerin teknik alanda aşamaları,bugünün bilimsel görüşüyle bağdaşmaktadır.

Peru'da bir kalenin duvarları. Bu kale inşaatı bir arkeoloji muammasıdır. 1482 yılına ait Bennicasa

haritasının Kristof Kolomp tarafından kullanıldığı sanılıyor.

BERMUDA »ŞEYTAN» ÜÇGENİ

dir: «Görüldüğü bildirilen uçan dairelerin çoğu ge- leneksel ya da alıştığımız cisimler olup, güvenliği- miz için bir tehlike değildir.» Bundan sonra şu cüm- leleri okumaktayız: «Başka ülkelerin, biçimleri ve işlemleri çok değişik uçan taşıtlar icat etmiş ol- ması mümkündür.» Ayrıca aşağıdaki iki cümlenin de birbiriyle çelişkiye düştüğü açıkça görülüyor: «Görüldüğü bildirilen uçan dairelerin çoğunlukla uçak olduğu anlaşılmıştır.» «Raporların çoğunun uçaklarla ilgili olarak gelişi nedeniyle, uçakların bu başlık altında rapor edilmemesi gerekmektedir.» Oysa alışılmadık garip biçimli bir uçan daire gö- ren kimse, özellikle bunu havada gördüğü için, uçak olup olmadığını nasıl anlayacaktır? Yönetmelikte ayrıca şunlar da belirtilmektedir: «Her Hava Kuv- vetleri Üssünün Komutanı, üssünde uçan daire in- celeme yeteneğine sahip gruplar bulunduracaktır. Bir uçan daire görüldüğü rapor edildiği zaman, gö- rüntünün nelerden doğmuş olabileceğine dair der- hal araştırma yapılacaktır.» 80-17 sayılı yönetmeliğin büyük kısmı uçan daire raporlarında ve araştırmalarında izlenecek yollara dair talimat vermekte, fotoğrafların çekilme yöntemlerini tarif etmektedir. Bu arada, üs komu- tanının böyle durumlarda bölge basınına neler söy- emesi gerektiği de açıklanmaktadır: «Hava üssü- nün yakınlarında uçan daire görülüp görülmediği Eski bir Mısır mezarında konusundaki sorulara karşılık, üs komutanı, görün- bulunan planör modeli. tü kesinleştikten sonra basına ve kamuoyuna açık- Eski Mısırlıların kuşa benzeterek planör yapıp amalarda bulunabilir. Eğer görüntünün nedeni, üs- kullandıkları belirtiliyor. sün bulunduğu düzeyden açıkça anlaşılamıyorsa, üs komutanı görüntünün incelenmekte olduğunu, so- BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN. ÜÇGENİ

nuçların SAF-01 tarafından açıklanacağını belirte- Uçan daireler konusuyla en yakından ilgili ku- bilir. Ayrıca, Hava Kuvvetlerinin sonuçları inceleyip ruluş olan Hava Kuvvetleri, Colorado Üniversitesi analizini yapacağını da ekleyebilir. Soruların SAF- üe ilişki kurup onlardan bu konuda son bir rapor 01 'e yöneltilmesini isteyebilir.» Pek askerî olan bu hazırlamalarını istemiş, bu rapor da 1968 yılında sözleri sivil diline çevirdiğimiz zaman, şöyle bir an- yayınlanmıştır. Dr. Edward A. Condon başkanlığın- lam çıktığını görüyoruz: «Eğer görülen şey bir da çalışan grup «Tanımlanmamış Uçan Cisimler uçak, ya da buna benzer açıklaması kolay bir şey Üzerinde Bilimsel İnceleme» adını taşıyan raporla- değilse, halka beklemelerini söyleyin. Onlar bek- rında, önce rapor edilen birçok olaya sıra ile değin- lerken ağzınızdan olmayacak bir söz kaçırmayın.» dikten sonra, bildirilen bu olayların çoğunun şu ya Yukardaki yönetmeliğin bir numaralı eki, altı sayfa da bu biçimde açıklanabilecek olaylar olduğunu, kadar süren, içi çizelgeler, sorular, şemalar ve yalnızca küçük bir oranının açıklanamayacak tür- zorlama cevaplarla dolu bir «sorular listesi»dir. den olduğunu belirtmektedir. Ayrıca uçan daireleri Bunun yardımıyla, görülen uçan dairelerin tam ve araştırmak amacıyla harcanan para karşılığında, ciddî biçimde veriler arasına işlenebilmesi öngörül- yeterince bilimsel veri ele geçirilemediği, bu mektedir. Sözgelişi 13 numaralı soru, bir kimseye aramalara devam etmenin ziyankârlık sayılacağı gördüğü uçan dairenin hareketi hakkında, aşağıdaki da öne sürülmektedir. O sırada olsun, o günden cevaplardan birini işaretlemesini söylemektedir. bugüne kadar geçen süre içinde olsun, uçan Cevaplar üç türlüdür: Evet-Hayır-Bilmiyorum. So- daireler bazen tek başına, bazen filolar halinde, rulardan bazıları ise şöyle: «Gördüğünüz cisim doğru dünya göklerinde ve uzayda görülmeye devam bir çizgi üzerinde mi hareket ediyordu? Bir süre edip durmaktadır. hareketsiz kaldığı oldu mu? Birden sürat kazanıp hızla ilerlemeye başladığı oldu mu? Parçalara bö- Bir yandan resmî ağızların uçan daire varlığı- lünüp patladı mı? Renk değiştirdi mi? Duman çıkar- nı reddetmesi ve bunun sonucu olarak planlı araş- dı mı? Parladı veya parıldadı mı? Parlaklığı değişti tırmaları köstekler tavır takınması yanında, bir yan- mi? Biçimi değişti mi? Gözden kaybolup sonra ye- dan da radyo, televizyon ve gazetelerin durmadan niden göründü mü? Olduğu yerde döndü mü? Gü- yeni uçan daireler görüldüğü konusunda haberler rültü çıkardı mı? Yükselip alçaldı mı? Bu sorunun yayınlaması, bugün de sürüp gitmektedir. 1973 asıl ilginç yanı, bugüne kadar uçan daire gören- ekiminde raporlar fazla yoğunlaşmaya başlamış, - lerin, ya da gördüklerini sananların anlattıklarını bir Louisiana, Ohio, Mississippi, Minnesota, özet halinde ortaya sermesi. Tek kapsamadığı, uçan Georgia ve Florida gibi yerlerden raporlar yağmış, dairelerin içindeki küçük yeşil adamlar veya diğer tanıklar arasında Minnesota Valisi gibi, birçok canlılar. görevli polis gibi, son derece aklı başında kimseler de ortaya çıkmıştır. Bu sıralarda CBS radyosu da dinleyi-

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ cilerine uçan dairelerin görülüşü ile ilgili oldukça tında da görülmüşler, onları gökten denize, ya da ayrıntılı bir program sunmuş, fakat bunu birkaç de- denizden göğe uçarken gören güvenilir tanıklar da fada vermiştir. Başka bir rapor da, kamuoyuna Det- çıkmıştır. Görüntülerin yeri, bunlarla Bermuda Üç- roit polisinin bunlardan inecek canlılar için hazır- genindeki kayıplar arasında bir ilişki kurulmasına lık yaptığını, onları nerelerde gözaltında tutacağını, yol açmış, daha doğrusu uçak ve gemilerin uçan dişilerle erkekleri birbirinden ayrı yerlere nasıl yer- daireler tarafından kaçırıldığı kanısının yaygınlaş- leştireceğini hep hazırladığını bildirmiştir. (Dünya- masına zemin hazırlamıştır. daki biolojik ayırımın, canlı barındırma potansiyelin- Bu görüşün en renkli sözcülerinden biri, Ka- de olan yüz binlerce gezegende de geçerli olacağı- yıplar Yöresi adlı kitabın yazarı John Spencer'dır. nı varsaymak da gerçekten ilginçtir.) Spencer kendisi de pilot olduğu ve hava kuvvetle- Uçan daire raporlarının durmadan yağmaya de- rinde on yıllık tecrübesi bulunduğu için, uçakları vam etmesi ve resmî ağızların da bunları küçüm- iyi tanıyan bir kimsedir. Ayrıca uçan dairelerle il- semeye devam etmesi üzerine, kamuoyunun büyük gilenmekte olup, NICAP (Havacılık Sorunları Ulusal bir kısmı E. J. Ruppelt'in uçan dairelerle ilgili ki- Araştırma Komitesi) üyesidir. Bu dernek, uçan dâi- tabında belirttiği duygulara katılmaktadır: reler konusunda ciddî araştırmalar yapan bir der- Kanıt diye bekledikleri nedir? İnanmaları nek olup, üyeleri arasında ABD hükümetinin, Do- için uçan dairelerden birinin Pantagon'un kapısı nanmasının ve Füze personelinin en ileri gelenleri önüne iniş yapmasını mı bekliyorlar? Yoksa yer de yer almaktadır. John Spencer'ın 'Kayıplar Yöresi' radar istasyonlarından birinin bir uçan daire adını vermekten hoşlandığı Bermuda Üçgenine ilk bulması, onun peşine bir jet göndermesi, giden ilgisi, Scorpion adlı atom denizaltısının kayboluşuna jetin de onu görmesi, fakat uçan dairenin bir- rastlar. Fakat Scorpion'un durumu uzun süre den, büyük bir hızla kaçıp yok olması yeter ka- esrarlılığını korumaz. Denizaltı, bir süre sonra Asor'- nıt mı sayılacaktır? Bir jet pilotu bir uçan dai- ların 400 mil açığında bulunur. Fakat Spencer böl- reye ateş ederse, sonradan savaş divanına ve- gedeki olayları incelemeye devam eder, haritalar rilmekle tehdit edildiği zaman bile ifadesini de- üzerinde bütün kayıpların yerlerini işaretler, ve so- ğiştirmezse, bunlar birer kanıt mıdır, yoksa de- nunda hepsinin de Cape May, New Jersey'den Flo- ğil mıdır?.. rida'ya, oradan da Meksika Körfezinin içine doğru uzanan kıta sahanlığı üzerinde yer aldığını tespit Güney Florida - Bahama yöresinden gelen uçan eder. Antillere doğru uzanan, Bermuda ve Bahama'- daire raporları, dünyanın diğer yörelerinden gelen- ları da içine alan genişçe bir kıta sahanlığı üze- lerle kıyaslanamayacak kadar çok sayıdadır. Uçan rinde. daireler gökyüzünde olduğu gibi, duru suların al- Kaybolma olaylarını yıllardan beri incelemekte

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ olan Spencer'e göre, uçak ve gemilerin tayfa ve gök, durmadan gidip gelen yolcularla doludur ve personelleriyle birlikte seyretmekte oldukları deniz- bölge bu yabancıların girip çıkmasına da çok uy- lerden veya göklerden yok olmalarının tek kabul gundur. Belki uçan dairelerin hareketi, gelişmiş bir edilebilir nedeni, oradan fiziksel olarak alınıp gö- teknolojiye göre kullanılan bir radyo frekansıyla türülmeleri olabilir. sağlanmaktadır. Bu düşünüş, olayların çoğunda gö- rülen elektronik güç tükenimini de açıklayabilmek- 190 metre boyunda gemilerin, durgun deniz- tedir. de, kıyıdan 50 mil açıkta yok olması, kargo ve yolcu uçaklarının inecekleri sıra kaybolmaları, Uzaylıların neden bu kadar çok örnek almak dünyasal koşullara göre olmayacak şeylerken, yi- isteyebilecekleri konusunda Spencer'in görüşü çok ne de oluyorsa, bunların gezegenimizden alınıp ilginçtir. Aynı görüşü başka pek çok araştırıcılar götürüldüğüne inanmak zorundayız demektir. da paylaşmaktadır. Üstelik her biri bu görüşe, kendi başlarına düşünerek varmış gibi gözükmektedirler. Yalnızca çağımızda değil, tarih boyunca da ileri sürdükleri görüşe göre, galaksimizde insanı kaydedilmiş uçan daire raporları, Spencer'ı UFO'- şaşırtacak kadar çok sayıda güneş sistemi bu- ların başlıca iki türü olduğuna inandırmıştır. Bun- lunduğundan (1021 kadar yıldız olduğu ve hepsinin de lardan biri, sözü çok edilen «uçan daire» dediğimiz kendi güneş sistemi bulunduğu bilinmektedir), biçimde olanlar, ikincisi de, içinde bu dairelerden ortalamalar kanununa göre buralarda bazı gelişmiş belki bir düzinesini, belki daha fazlasını, hatta belki uygarlıklar olabileceği açıktır. Başka gezegenlerin de bu arada dünyadan alınıp götürülen taşıt ör- halkı, enerji kaynaklarının yanlış kullanılmasından neklerini taşıyabilecek güç ve büyüklükte olan dev dolayı, gezegenlerini yanar güneş haline getirmiş, ana gemilerdir. Bu dev uzay gemileri, ara sıra gö- uygarlıklarından hiç bir iz kalmamasına sebep olmuş rüldüğü bildirilen büyük, uzun, silindir biçiminde olabilirler. Bu nedenle, başka dünyalardan gelen (genellikle puro biçiminde diye tanımlanır) cisimler ziyaretçiler uygarlığımızın gelişme hızını kontrol olabilir. Bunlar da pek çok görülmüştür. Fakat uçan etmek, ya da atom gücümüzün bilinçsiz kullanılması daire denilen tür kadar da sık rapor edilmemişler- başka gezegenler için bir tehlike sayılacak hale dir. gelmeden önce, bugünkü uygarlığımızdan canlı bir Spencer'e göre, Üçgen içindeki saldırıların bu örnek alıp korumak istiyor olabilirler. Bundan başka kadar çok oluşu, buradan insan örnekleri alma iş- niyetleri de olabilir. leminin çok kolay olmasındandır. Çünkü dışardan gelen bu saldırganlar, kara parçaları üzerinde çalı- Belki bu yabancı zeki yaratıklar bizi istediği- şıp dünya insanlarıyla yüz yüze gelmek istememek- miz gibi gelişmemiz için serbest bırakacaklardır. Fa- tedirler. Oysa bu yörede gerek deniz ve gerekse kat bir yandan gözlemeyi, örnekler almayı ihmal et- BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ memekte, gezegenimiz öteki bazı gezegenler gibi Firavunun ordusu durmuş bakıyordu. Ken- kendi kendini yok etmeden önce, bazı tarih veri- disi de ordusu da çaresizdi. Ancak akşam ye- leri bulundurmak istemektedirler. Belki başka geze- meğinden sonra bu ateş halkalar gökyüzünde genlerde bunu yapmak için geç kalmış olabilirler. yükselmeye başladılar ve güneye doğru kayıp yok oldular. Firavun hemen ateşler yakılıp tüt- Uçaklar ortaya çıkmadan önceki çağlarda gö- süler savrulmasını istedi. Böylelikle yeniden hu- rülen uçan dairelere ait raporlar, bize dünyamızın zur sağlanacaktı. Ayrıca -olup bitenin tarih ka- çok uzun süreden beri bir gözlem altında olduğu yıtlarına geçmesini, böylece her zaman hatır- inancını vermektedir. Ne var ki, tarih boyunca in- lanmasını da emretti... sanoğlu dayanacak güçler ve işaretler aramak için başını her zaman gökyüzüne çevirmiş ve aradıkla- Tanrı sayılan, belki kendini de tanrı sayan Fi- rını da genellikle orada bulmuş olduğu için, gerçek ravun'un böyle bir durumda soğukkanlılığını tanrı- uçan dairelerle, gökte görülen ve uyarı, teşvik, ke- lara yakışır biçimde koruduğuna kuşku yok. An- hanet diye nitelendirilen diğer ateşli cisimleri bir- cak, yabancı ve kendisinden güçlü tanrıların bu birinden ayırmak kolay olmamaktadır. Vatikan'daki gösterisini anlayamadığı, ne yapacağını bilemediği Mısır Müzesinde, Sekizinci Sülâleden Tutmosis III de bir gerçek. adlı Mısır Firavununun tarihinde gördüğümüz ka- Eski Babil'lilerden kalma, onların da büyük ih- yıtlar, uçan dairelere ait en eski kayıtlar olabilir. timaile kendilerinden önceki Sümer uygarlığından Daha sonraki yüzyıllarda aynı konuda anlatılanlara almış olduğu Gılgamış destanında, kahraman Eton'- oranla, bu kayıtlar söz konusu ettikleri görüntüyü un tanrılar tarafından alınıp göklere yükseltildiği an- çok hayranlık uyandıracak bir tarafsızlıkla anlat- latılmaktadır. O kadar yükseğe çıkarlar ki, deniz maktadır: bir su çukuru gibi, karalar bir yığın lapa gibi gö- 22 yılında, kışın üçüncü ayında, günün al- rünmeye başlar. Bugün yerden yörünge uzaklığı- tıncı saatında, gökten bir ateş halkasının gel- na kadar yükselse de, Kızıl denizi, Basra körfe- mekte olduğu görüldü... boyu bir rod uzunlu- zini ve çevrelerindeki karaları ancak öyle görebilir- ğunda, eni bir rod genişliğindeydi... görenler di. kendilerini yüzükoyun yere atıp beklediler... Ezekiyel'in gördüğü ateşli cisim de sık sık bir sonradan Firavun'a gördüklerini haber vermeye uçan daire olarak yorumlanmaktadır. Kuzeyden doğ- gittiler. Firavun ne yapılmak gerektiğini dü- ru gelen ateşli cisim yere konur, içinden dört canlı şünürken... gökteki bu cisimlerin sayısı arttı... çıkar, Ezekiyel'i taşıtlarına alırlar. Bu olay M.Ö. her biri güneşten daha parlaktı ve bütün göğü VII yüzyılda yer alır. Tevrat'ta Ezekiyel bölümü he- kaplamışlardı. men yalnızca bu olayı anlatır denilebilir. Son yıllar-

BERMUDA -ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ

da 'Gökler Açıldı' adlı çok ilginç Almanca bir ki- gerçektir. Sözgelişi Ezekiyel, füzeyi tarif için «as- taba da konu teşkil eden bu olay, bugün NASA'da lan», «öküz», «kartal», gibi benzetme kelimeleri kul- görevli olan füze mühendisi Josef Blumrich tarafın- lanmaktadır ve taşıtın iniş takımlarını dana ayak< dan kaleme alınmıştır. larına benzetmektedir. Çünkü pastoral bir ekono- mi içinde yaşayan bu adam, bu hayvanları yakından Dr. Blumrich kitabını yazmaya başladığı za- tanımaktadır. man, Ezekiyel'in gördüğü şeyin bir uzay gemisi ol- Büyük İskender ve ordusu ise, savaşçılar gru- duğunu iddia edenlere çatmak niyetindeydi. Fakat budur. M. Ö. 329 yılında Hindistan'da Jaxartes konuyu araştırdıkça ve Ezekiyel'in sözlerini değer- nehrine doğru ilerlerken karşılarına çıkan uçan dai- lendirdikçe, fikrini değiştirmek zorunda kaldı. Söz- reler topluluğunu, «büyük ve parlak gümüş kalkan- gelişi «tekerlek içinde tekerlekler dönüyordu,» tanı- lar» diye tanımlarlar. Aristo (M.ö. 384-322) ise, Yunan mı, helikopter gücüne uygulandığı zaman çok açık atletlerine aşinadır. Gökte gördüğü cisimleri, cen- bir anlam taşıyordu. Ezekiyel'in yere iniş ve kalkışı netten dökülme diskler olarak tarif eder. Daha kav- ayrıntılı biçimde anlatması, hıza göre renk değişimi- gacı olan Romalılarsa, tıpkı İskender orduları gibi, ni tarifi, iniş takımlarını, hatta içinden çıkan canlı- ateşli kalkanlar, gemi filoları gibi deyimler kulla- nın asbest'e benzer giysisini anlatışı, Dr. Blumrich'- nırlar. Pliny, M.Ö. 100 yılında yazdığı Doğa Tarihi in düşüncelerini tümüyle değiştirmesine neden ol- adlı eserinin ikinci cildinde şöyle demektedir: «Lu- du. Yazdığı kitap, esas niyetine hiç benzemeyen cius Valerius ve Gaius Valerius'un konsüllüğü sı- bambaşka bir doğrultuda bitirildi. Kitabında Ezeki- rasında, alev alev yanan ve kıvılcımlar çıkaran bir yel'in gerçekten uzay gemisi görmüş olduğunu ile- kalkan gökyüzünde, güneşin doğduğu taraftan bat- ri sürmekle kalmadı, aynı zamanda onun Tanrı di- tığı tarafa doğru uçarak geçti.» Hawaii'liler ise, bin- ye tarif ettiği şeyin aslında bir füzenin kaptanı ol- lerce yıldan beri ara sıra gördükleri cisimleri Akua- duğunu da ortaya attı. tele, yani uçan ruh, olarak adlandırmışlardır. Orta- Ezekiyel'in anlattıkları, eski ve orta çağlarda çağ Avrupasının bağnazlığı içinde, geceleri gökler- Rönesans çağında ve modern çağın ilk başların- de görülen ışıklı cisimler nedense hep haça ben- da dikkati çeken pek çok uçan daire raporundan zemektedir. (Acaba imparator Constantine'in gör- yalnızca bir tanesidir. Çağlar boyu insanların gör- düğü, tarih değiştiren haç da bunlardan biri olabilir düklerini nasıl tarif ettiklerini incelemek çok renkli mi?) Zaman zaman bu cisimler, Ezekiyel kitabında ve eğlenceli bir çalışma olmaktadır. Fakat çeşitli olduğu gibi yanan ve dönen tekerlekler olarak da raporlar arasındaki farklılaşmadan bile pek çok şey anlatılır. aydınlığa çıkmaktadır. Bir kere herkesin olayları Keşifler devrinde uzay yolcuları, gözlemcilerin kendine yakın gelen kelimeler içinde tarif ettiği bir gözüne gemi gibi görünmeye başladı. Daha sonra,

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA »ŞEYTAN» ÜÇGENİ balonlar icat edildiği zaman, Fransa'da böyle uçan ada, uzaydan gelen bir konuğumuzu kaybettik,» bir cisim «parlayan ateşli bir balon» diye tanımlan- demektedir. dı. On dokuzuncu yüzyılda, iplik dokuyan Vermont- Uçan dairelerin çok bilimsel ve disiplinli çalış- lular gördükleri cismi «bir hava mekiği» diye tanım- malar sonucu meydana getirilmiş birimler olduğu ladılar. konusunda dikkati çeken yazılar yazmış bir bilimci olan M.K. Jessup, aslında bir astronom ve sele- Her çağın gözlemcileri bu cisimleri heyecan nograftı (Ay bilimci.) Uçan Dairelerin İncelenmesi adlı anında dudaklarına ilk gelen kelimelerle tanımlaya kitabında Bermuda Üçgeni içindeki önemli gemi dursunlar, bizim çağımız her nedense bunlara «uçan kayıplarının, bu arada Freya, Mary Celeste ve daire», ya da «Puro biçimli cisim» demeyi uygun Ellen Austin dahil olmak üzere birçoklarının, UFO"- görmüştür. 1947 yılında önce Iowa, sonra Was- lar yüzünden kaybolduğunu ileri sürmektedir. Bu hington'daki Mount Rainier üzerinde yoğun biçim- konuda üçgenin de dışına çıkmakta, ve Seabird adlı de görülen bu cisimlerin önce «disk», sonra «tava» büyük gemideki tüm tayfaların -kendi limanlarına diye adlandırıldığı ve «uçan daire» adını sonradan dönmek üzereyken bir balıkçı teknesine el salla- kazandığı da ilginçtir. dıktan sonra- Newport, Rhode Island açıklarınday- Konuyu uzun zamandan beri incelemekte olan ken, sofralar hazır, tam yemek yemeye başlaya- Frank Edwards'a göre, 1908 yılında Sibirya'da, Ye- cakları sırada nasıl yok olduklarını da anlatmıştır. nisey nehri kıyısında, Baykal gölü yakınında yer Anlaşıldığına göre Seabird bundan sonra yoluna alan büyük patlama (tek kurbanları Rengeyikleri boş olarak devam etmiş ve bir kumsalda, 'sanki dev olmuştu), dünyaya çarpan bir meteorun etkisiyle eller onu kaldırıp kıyıya koymuşcasına' karaya otur- olmuş bir sarsıntı diye kabul edilmiş olmasına rağ- muştur. Daha sonra, kuma çok iyi saplanmış du- men, aslında bir atom uzay gemisinin patlamasın- rumda olduğu halde, gece çıkan bir fırtınada gemi dan olmuştur. Edwards bu konuda Rus fizikçisi de yok olmuştur. Bu gemi olaylarını incelerken Jes- Alexander Katzenev'in satırlarına atıf yapmakta ve sup, böylesi kayıpların ancak yukarıya doğru çe- yapılan incelemeler sonucu saptanan hasarın, ben- kilmiş olmak yoluyla açıklanabileceğini, başka türlü zer koşullar altında patlayan insan yapısı bir atom açıklanmasına olanak olmadığını belirtmektedir. bombasında görülebileceklerin aynısı olduğuna dik- «Yukarıda bulunan, büyük ve kararlı bir güce sa- kati çekmektedir. Aynı radyo-aktivite, metallerde ay- hip, hızlı hareket eden bir etki...» deyimini kulla- nı tepkiler görülmektedir. Hiç bir meteorik kalıntı nan Jessup, «... zalim bir seçicilik... bir kaçınma yoktur. Gerçi bunlar yer kabuğunun çok derinleri- ve gizlilik belirtisi...» deyimini kullandıktan sonra, ne gömülmüş de olabilirler. Fakat Edwards yine de, «Bunların hepsi zekâ ile ilişkili niteliklerdir,» de- «1908 yılında Yenisey nehri üzerinde yer alan faci- mektedir.

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ

Jessup, uzay komşularımızın, dünyadaki hava- gözlemevlerinden de görülmüştür. Aynı uçuşta, bu cılık çağıyla pek ilgilendikleri kanısındaydı. Ona gö- olaydan bir süre sonra astronotlar bir başka ışık re son zamanlarda UFO'ların daha sık görülmesi- daha görmüşlerdir. «Venüs kadar büyük» diye ta- nin nedeni de buydu. Bunlara özellikle Florida açık- nımladıkları bu ışık, on dakika kadar bir süre, füze larında ve Cape Kennedy dolaylarında rastlanması ile dünya arasında kalmış, sonra görünmez olmuştu. da bundandı. 10 ocak 1964'te Polaris füzesinin UFO veya uçan daire deyiminin, tanımlanama- atılacağı sırada, tam füzenin geçiş yolu üzerinde yan her türlü uzay cismini kapsadığı, bu arada par- bir uçan daire bulunduğu radarlarca kaydedilmiş, çalanmış roketlerin kısımlarıyla diğer enkazı da tam on dört dakika boyunca radarlar tarafından içine aldığı bir gerçektir. Fakat yine de bunların ha- izlenmiş, neden sonra füzeye dönebilmişti. O sıra- reket biçimi, zaman zaman görünüp sonra görün- da orada bulunanlar arasında uzun uzadıya söz ko- mez olabilmeleri, bunlarda yörünge doğrultusunun nusu olan bu olay basına yansımadı. Bunun nede- dışında, bağımsız bir hareket yeteneği olduğunu ni, esrarengiz olayların kamuoyunda iyi etki yap- açıklamaktadır. maması olabilir. Jessup «Uçan daireler havacılık çağıyla ilgileniyor» demektedir. 1959'da Jessup'un Astronotların uzay uçuşları sırasında böyle U- ölümünden bu yana uzay çağında olduğumuza gö- FO'lar gördüklerine dair bilgi vermeleri üzerine, Dr. re ilgi daha da artmış gözükmektedir. Bazı uzay Franklin Roach'un Condon Raporu'nda şu sözleri atışlarından önce UFO'ların görüldüğü gerçektir. okumaktayız: «Astronotların gözlemlerinde bulunma Gemini 4 ve Gemini 7 de böyle olmuştur. Gemini koşulları, iki kişinin küçük bir arabanın ön kanepe- 4'de McDivitt ve Borman adlı astronotlar kendi fü- sinde yan yana otururken, yan ve arka camlar ol- zelerine paralel bir uçan daire görmüş, bir süre maksızın, ön cam da yarı opak ve çok bulanıkken bundan kaçınmak gerektiğini düşünmüşlerdi. Bir di- görebildiğiyle kıyaslanabilir.» Yani bu sözlerin an- ğeri de Gemini-7'yi izlemişti. Apollo 12 ay uçuşun- lamı geliştirildiğinde, astronotların camdan gördük- da, dünyaya 132.000 mil uzaklıkta, füzenin önünde leri hiç bir şeyi ciddîye almak doğru olamaz, an- ve arkasında olmak üzere iki uçan daire ona re- lamı çıkmaktadır. fakat etmiştir. Gordon, uzay merkezine bunların UFO'ları ve Bermuda Üçgeni içindeki olayları çok parlak olduğunu, sanki kendilerine ışık gös- inceleyen birçok bilimci gibi, Jessup da önemli termek istediğini bildirmişti. Daha sonra Houston'- rapor ve gelişmelerin bir sansür tarafından gizlen- la konuşurken, «Bunları dost kabul edeceğiz ga- diğine inanmıştı, ölmeden önce yazdığı son kita- liba,» dedi. Bu olaydan bu yana ne Houston uzay bı, Tevrat'ta anlatılan uçan daire olaylarıyla ilgiliy- merkezinden ne de NASA'dan hiç bir doğrulama di. Bu arada kontrollü manyetik alanların nasıl gö- alınamamış olmasına rağmen, aynı ışıklar Avrupa rünmezliğe sebep olabileceği konusuna da eğiliyor,

BERMUDA -ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA .ŞEYTAN» ÜÇGENİ bu görüşünü Einstein'ın birleşik alan teorisini geliş- SORU: Ne zamandan beri Bermuda Üçgeni bil- tirerek varıyordu. Jessup, UFO'ların görülüp kaybol- mecesini inceliyorsunuz? masını da, Üçgen içindeki kaybolma olaylarını da hep bu kurama dayandırıyordu. 29 nisan 1959'da, Dr. Valentine — Yirmi sekiz yılı geçti. 1945'de Miami'de öldü. Eski dostu olan Dr. Manşon Valen- PBM'lerin kaybolmasında başlamıştım. Kayıplar hak- tine onu son görenlerden biriydi. Anlattığına göre kında veri topladım, kurtulanlarla konuşmalar yap- Jessup bu sıralar çok sinirli, hemen hemen bir dep- tım, yok olma olayları sırasında bölgede görülmüş resyon içindeydi. Dr. Valentine kendisini 20 nisan UFO'larla ilgili raporlardan notlar biriktirdim. akşamı yemeğe davet etmiş, o da geleceğine söz SORU: Zamanımızda bölgede görülen uçan da- vermiş, fakat nedense gelmemişti. Birkaç gün son- ire sayısında bir artma oldu mu? ra Dade Country parkında park etmiş duran oto- mobili içinde, karbon mono oksit zehirlenmesinden Bu bölgede görülenler her bölgedekinden faz- öldü. Egzoz borusundan çıkan gaz, bir ek boruyla îadır. Son zamanlarda uçak olmadığını iyice bildi- arabanın içine verilmiş bulunuyordu. Jessup'un di- ğimiz hava taşıtları ve denizaltı olmadığından emin ğer dünyalardan gelenlerin bu dünyanın işlerine ka- olduğumuz su altı taşıtları çok görülmektedir. rıştığı konusundaki inançlı fikirleri nedeniyle ola- Sualtı taşıtlarından biri Kaptan Dan Delmonico cak, birçok kimseler bu ölümü kendisinin planlamış tarafından bildirilmiştir. Olay 1973 Nisanında yer olabileceğine inanmadılar. Bilimcinin gerçeklere çok alır. Delmonico ömrü denizlerde geçmiş, tecrübeli yakın sonuçlar çıkarması nedeniyle, bu ölümün baş- bir deniz kurdudur. Soğukkanlılığıyla ve olayları ka kuvvetler tarafından hazırlandığı kanısına var- çok mantıklı değerlendirmesiyle ün yapmıştır. Golf dılar. Stream'in çok sakin ve saydam suları altında ta- Dr. Manşon Valentine, hem zoolog, hem arkeo- nımlanamayan bir cismi iki kere görmüştür. He- log, hem de oseanograftır. Bermuda Üçgeninde ola- men hemen aynı yerde, Great Isaac feneriyle Mia- gelen olayları otuz yıl kadar bir süreden beri, üç- mi arasındaki alanda. Burada Golf Stream suları genin içinden, Miami, Bahamalar ve diğer adalar- çok derindir. İki seferinde de görüntü öğleden son- dan incelemektedir. İşin içinde bulunan bir araştır- ra, saat dört dolaylarında farkedilmiştir. Suların sa- macı olarak, orada geçmişte ve bugün neler ol- kin, görüşün iyi olduğu bir sırada. makta olduğunu en iyi bilenlerden biridir. Sahip Gri - beyaz, üzeri dümdüz, uçları yuvarlak, tom- olduğu bilgiler, özellikle Jessup'la yaptığı son ko- bul bir puroya benzeyen bir cisim, su altında, tek- nuşmadan hatırladıkları, öylesine ilginçtir ki, bun- nesinin önünden geçmiştir. Delmonico cismin uzun- ları Dr. Valentine'ın kendi kelimeleriyle okurlara luğunu 50-65 metre arasında tahmin etmektedir. yansıtmak gerekir kanısındayım: Hızı ise en azından saatta altmış-yetmiş mildir.

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ Delmonico, su altı cismini birden farkettiği sırada, cisim kendi teknesiyle çarpışacak doğrultuda kar- dünya atmosferinde geçerli olabilecek bir yöntem, şıdan yaklaşmakta, sanki su yüzüne çıkmaya hazır- disk biçiminde bir hava taşıtının, katod ışınları ve- lanır gibi görünmekteydi.' Fakat tekneyi farkedin- ren bir perimetresi olmasıdır. Böylelikle cisim, han- ce cisim birden dalış yaptı, teknenin altından geç- gi yöne gitmek istiyorsa o taraftaki katod ışını je- ti. Suda hiçbir titreşim veya su yüzünde bir hare- neratörlerini çalıştırabilir. Jeneratörler taşıtın önün- ket olmadı. Cismin üzeri dümdüzdü. Ne denizaltı- deki havayı ionize eder, böylelikle bir vakum yara- lardaki gibi güverteler, borular, ne de lombozlar tırlar, taşıt da o yöne doğru ilerler. Uçan dairelerin vardı. arkasında kalan ionize hava kütleleri de, belki pi- Havadaki UFO'lara gelince, bunlar üçgen içinde lotların CAT (Açık hava türbülansı) dediği olayı ya- pilotlar ve uçak personeli tarafından o kadar sık ratıyordur. görülmeye başlamışlardı ki, artık alışılmış görüntüler haline gelmişlerdir, özellikle Okyanus Dili do- Başka bir yöntem de olabilir. Bu ikincisi jet laylarında. Asıl ilginç olanı, karada, çiftçiler tara- sistemine benzeyebilir, fakat çok daha hızlıdır. Teo- fından görülen uçan dairelerdir. Okefonokee Ba-. rik olarak ışık hızına yaklaşmaktadır. Enerji reak- taklığında, ağaçların üzerine oturmuş gibi görünen törleri atomik fisyon(1) yerine, atomik füzyon(2) sağ- bir tanesine ben bile kendi gözlerimle tanık oldum. layabilirler. Tek gerekli olan, füzyon maddeleriyle Orta Florida'da da bir tane gördüm. Havada duru- sudur. Göllerden su alırken görüldüğü bildirilen yor, tam altına rastlayan gölün sularına mavi bir UFO'ların bu hareketi de böylece açıklanabilir. ışın uzatmış bekliyordu. Su alıyor olmalıydılar. Ya da belki incelemek amacıyla yöresel fauna'dan ör- Bir başka görüş daha vardır. Bu da özel elekt- nekler topluyorlardı. Güney Florida'da 1973 Nisanında romanyetik alanlar nedeniyle boyut-zaman değişimi elektrikler kesildiği zaman, gökte mavi-yeşil ışıklar, şeklinde özetlenebilir. bunların peşinde uzanan mavi ışıklı izler çok SORU: Dr. Jessup, UFO'larla Bermuda Üçgeni görülmüştü. Bunların yeri genellikle Turkey Point arasında bir ilişki olduğuna inanıyor muydu? denilen yerde, yani atom reaktörünün olduğu yerdeydi. Birkaç yıl önce, doğu bölgesinde genel Onun teorisine göre manyetik alanların gücü, elektrik kesintisi olduğu zaman da, bir düzine UFO'- cisimleri başkalaşıma uğratabilir, bir boyuttan öte- nun uçmakta olduğu görülmüştü. kine taşıyabilirdi. Uçan dairelerin başka bir boyut- SORU: Sizce UFO'lar neyle hareket ediyor? (1) Yavaşlatılmış nötronların atom çekirdeğini bom- bardımanıyle çekirdeğin aşağı yukarı iki eşit parçaya Birçok görüş var, hepsi de mümkün. Yalnız bölünmesi. (2) Ergime (katı bir cismin ısı etkisiyle sıvı hâle geç mesi.

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN- ÜÇGENİ tan bizim boyutumuza geldiğine, istedikleri örnek- Son derece olağanüstü bir durumdur bu. Oraya ya- leri topladıktan sonra yine o boyuta geçtiklerine kın bir yerden geçmekte olan bir tekne, uçaktan inanırdı. Bölgede olan kazaların bir çoğunun, on- firlayan bir parça bulur. Sonradan bu parçayı in- ların geride bıraktığı katot ışını vakumundan doğ- celeyen Bob, bunun da ManteFin uçağının parça- duğunu, bu vakumun içine giren uçakların parça- ları gibi, delik deşik olduğunu görür. landığını ileri sürerdi. Mantel'e de her halde böyle Uçan dairelerin ne olduğu tartışıladursun, bun- olmuştu. (Not: 7 Ocak 1948'de, Kaptan Pilot Tho- ların geçici manyetik bir girdap yarattığı, gemi ve mas Mantel ve Fort Knox'daki Godman Alanının uçakların içine girince parçalandığı, ya da gözden başka birkaç pilotu, P - 51 Mustang'larına binerek kaybolduğu bir ionizasyon alanı meydana getirdiği bir uçan daireyi izlemek üzere havalanmışlardı. Pe- açıktır. şine düştükleri UFO çok büyüktü. Güpegündüz, üs- Jessup ölmeden önce, bunların bilimsel nede- se doğru yaklaşırken görülmüştü. Mantel, Onun nini keşfetmeye yaklaştığına inanıyordu. Bulguları- ardı sıra yükseldiği zaman öteki arkadaşları, Man- nın, Einstein'ın «birleşik alan teorisi»ne göre açık- tel'in uçağının birden parçalandığını gördüler. Olay lanabileceği görüşündeydi. üzerine yayınlanan Hava Kuvvetleri duyurusu, Kap- tanın, Venüs yıldızını izlerken gözünün karardığı- SORU: Birleşik Alan Teorisini basit bir biçimde nı, bu yüzden birden dalış yapınca da uçağın par- açıklayabilir misiniz? çalandığını açıkladı.) Mantel uçan daireye çok ya- Teorinin temeli, zihinlerimizde ayrı ayrı şekille- kından uçmaktaydı. Onun bıraktığı ionizasyon ala- nen zaman-boyut, ya da madde-enerji kavramları- nına girmişti. Uçağı o kadar küçük parçalara ayrıl- nın aslında birbirinden ayrı birimler değil, aynı dı ki, bir yumruktan daha büyük parça bulunamadı. elektromanyetik uyarılar karşısında birleşebilecek Ele geçen bütün parçalar, sanki kurt yemiş gibi, nitelikte oldukları görüşüne dayanır. Aslında birle- delik delikti. şik alan teorisi, UFO'ların nasıl böyle birdenbire Constellation uçağının başına gelen de bunun görünüp kaybolduğunu da açıklayabilecek bir teo- aynı olabilir. Pilot Bob Brush, bu uçağın patlayışı- ridir. nı Bahamalardaki Great Inagua'dan izlemişti. Olay 1971 Ekiminde yer almıştır. Bob, bir DC-6 uçağıy- Uygulamada, elektrik ve manyetik alanlar söz la uçarken, radarında Constellation'u görür. Cons- konusu olur. Bir bobinde yaratılan elektrik alan, tellation çok alçaktan uçmaktadır. Başının dertte kendisine dik bir manyetik alan yaratır. Bu alanla- olduğu belli gibidir. Birden patlar. Saçtığı ışık gök- rın her biri, evrenin bir düzlemini temsil etmekte- yüzünü bir uçtan bir uca tamamen aydınlatır. Işık dir. Oysa evrenin üç düzlemi vardır. Demek bir o kadar parlaktır ki, göz kamaştırır ve hatta acıtır. üçüncü alan daha olacaktır. Bu da belki gravitas-

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA -ŞEYTAN» ÜÇGENİ yon alanıdır. Elektromanyetik jeneratörleri çalıştırıp Tayfalardan birinin ifadesine göre denizdeki bir manyetik titreşim yaratılırsa, belki rezonans ka- deney başarılı olmuştu. Görünmez alan, sferoid bi- nununa göre bu üçüncü alanı da ortaya çıkarmak çimindeydi. Her ışın boyunca yüz metreye yakın mümkün olabilir. Jessup bana Amerikan Donanma- bir uzaklığı kaplıyordu. Su yüzünde geminin yarat- sının savaş sırasında uyguladığı bir deneyde bil- tığı çırpıntılar görülebiliyordu ama, geminin kendisi meyerek bu durumla karşı karşıya geldiğini an- görünmüyordu. Güç alanı daha da yoğunlaştıkça latmıştı. Bir destroyer üzerine uygulanan ve Phila- bazı tayfalar da görünmez olmaya başladı. Elle delphia Deneyi diye adlandırılan bir deneye. bulunup, bir süre el teması sonucu yeniden gö- rülür duruma getirildiler. Birkaç tanesi normal bo- SORU: Philadelphia Deneyi neydi? yutlarından o kadar uzaklaştı ki, ancak özel bir Jessup'un anlattığına göre, Philadelphia deneyi elektronik araç yardımıyla bulundular ve normal bo- gizli bir deneydi. 1943 yılında, Philadelphia de- yutlarına getirilebildiler. İçlerinden biri böyle gö- nizlerinde, donanma tarafından yapılmıştı. Amacı, rünmez ve dokunulmaz duruma geldiğinde, arka- içinde insanlar bulunan bir gemiye çok güçlü bir daşları «tutkala yapıştı» deyimini kullanıyorlardı. As- manyetik alanın nasıl etki yapabileceğini görmekti. lında bu durumdan tekrar normale dönme sorunu- Bunu manyetik jeneratörlerle sağladılar. Seyirmeli nun sanıldığından çok daha ciddî bir sorun oldu- ve seyirmesiz jeneratörler bir arada çalıştırıldı ve ğu ortaya çıktı. Söylentilere göre tayfaların birço- rıhtımda duran gemi ve çevresi üzerinde korkunç ğunu hastaneye yatırmak gerekmiş, birkaç ta- güçte bir manyetik alan yaratıldı. Alınan sonuçlar nesi ölmüştü. Birkaçının da akıl bozukluklarına uğ- önemli olduğu kadar şaşırtıcıydı da. Ne yazık ki de- radığı biliniyordu. Genellikle psişik yeteneklerinin ney konusu olan tayfalar üzerinde sonradan hiç de güçlendiği ve tayfaların çoğunun, deneyde kazan- hoş olmayan etkileri görüldü. Deneyin uygulanma- dıkları görünmeme yeteneğini korudukları da anla- sına başlandığında, önce sisli yeşil bir ışık çevreyi tılmakta. Birçoğu ara sıra kaybolup sonra yeniden sardı. Tıpkı üçgen içindeki olaylardan kurtulanların görünmeye başladılar. Evlerinde otururken, sokakta tarif ettikleri ışıklı yeşil sis gibi. Kısa zamanda yürürken, lokantalarda, barlarda içki içerken, bütün gemi bu yeşil sise büründü ve yavaş yavaş çevredekilerin ve garsonların şaşkın bakışları altın- gemi de, içindekiler de rıhtımdan bakanların da kayboluyor, sonra yeniden gözüküyorlardı. Gemi- gözüne görünmez olmaya başladı. Geminin yalnız nin kıyıya getirilmesi esnasında iki kere alev al- su üzerindeki izi görülebiliyordu. Sonradan destro- dığı görüldü ve bu yüzden büyük bir hasar doğdu. yerin Norfolk-Virginia'da görünüp yeniden kaybol- SORU: Jessup bu olaylara tanık oldu mu? duğu rapor edildi. Bu nokta zaman sapması feno- menini ilgilendirebilir. Şahsen ne kadarına tanık olduğunu bilmiyo-

BERMUDA «ŞEYTAN. ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ rum. Fakat çok dikkatli araştırmalar yaptığını bili- tanıyıp tanımadığını sordular. Her notu alan, altına yorum. Hatırlamanız gereken bir nokta var. Jessup adının baş harflerini de yazmıştı. Jessup yazılardan serüvenci bir yazar değildi. Tanınmış, değerli, ün- birini Allende'nin yazısına benzetti. İmzası da ben- lü bir bilimci ve astronomdu. Güney yarıküredeki ziyordu. Bunu belirtip, Allende'den daha önce al- en büyük refraksiyon(*) teleskopunun sorumlusuy- mış olduğu mektupları büro yetkililerine verdi. Bü- du. Birçok eklips projeleri yönetti. Çift yıldızlan o ro, notlar alınan kitabı Texas'da bir matbaada ço- keşfetti. Bilimci olarak parlak bir sicili vardı. Bu ğalttı, yirmi beş kopya yaptırdı. El yazısı notlar kır- Philadelphia deneyine karışması tümüyle rastlantı mızı renkte basılmıştı. Jessup'a üç kopya verildi eseridir. O deneydeki tayfalardan biri olduğunu ileri ve diğer kopyaların Büro'nun en yüksek yetkilile- süren Carlos Ailende (ya da Carl Allen) adlı bir rine dağıtılacağı söylendi. Donanma, yapılan dene- adam, günün birinde Jessup'a bir mektup yazmış. meyi hiç bir zaman kabullenmiyordu. Ama kitaba il- Bu mektup, Jessup'un «UFO'ların İncelenmesi» adlı gi gösterdikleri belliydi. Jessup bana, donanmanın kitabı yayınlandıktan sonra gelmiş. Her halde yazılış mektuplardaki adresten Allende'yi bulmaya çalıştığı- nedeni Jessup'un ileri sürdüğü kuramın deneyde nı söyledi. Fakat Ailende bulunamamıştı. Kitaba uygulanana benzemesi olmalı. Ailende bu yüzden not alan öteki iki kişinin de kim olduğu hiç bir Jessup'la yazışmaya başlamış, Jessup da, kitabıy- zaman anlaşılamamıştı. la ilgili ilginç bir mektup alan her yazar gibi, otu- rup cevap vermiş. Bu yazışma başladıktan bir sü- SORU: Jessup kendini neden öldürdü? re sonra, Donanma Araştırma Bürosu, Jessup'u Eğer kendini öldürmüşse, bunun nedeni her Washington'a davet etmiş. Bu arada, Philadelphia halde depresyon olmalı. Donanma kendisine Phila- deneyine sansür uygulandığını, Philadelphia'da çı- delphia Deneyi üzerinde çalışmasını, ya da buna kan bir gazetede yayınlanan küçük bir haber dı- benzer projeleri yönetmesini teklif etmiş, fakat o şında, konunun basına hiç yansıtılmadığını hatır- kabul etmemişti. Bu tür deneylerin tehlikeli sonuç- lamakta yarar var. Donanma Araştırma Bürosuna ları onu çok korkutuyordu. Bilimciler ve akademik gittiğinde, Jessup'a kendi kitabından bir kopya gös- çevreler tarafından kitabına yöneltilen eleştiriler de terildi. Sayfa kenarlarına hep notlar alınmıştı. Bu onu çok sarsmıştı. kitap, her nasılsa, büroda esrarengiz bir biçimde SORU: «Eğer kendini öldürmüşse» diyorsunuz. peyda olmuş, kimin getirdiği anlaşılamamıştı. Say- Başkaları tarafından öldürüldüğünü düşünmemiz fa kenarlarına konuyla ilgili olarak alınmış notlar için bir neden var mı? üç ayrı el yazısıyla yazılmıştı. Jessup'a el yazılarını Böyle söylentiler duyuldu. Bazı kimseler öldü- (*) Işığın bir başka ortamdan geçerken kırılması. rüldüğüne inanıyorlardı. Hiç değilse kurtarılabilirdi,

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ dediler. Otomobilin içinde bulunduğu zaman henüz yorlar. Bunların çoğu şimdi denizlerin altında kal- ölmemişti. Belki de bilerek ölüme bırakıldı. Fikirleri mış. Son yıllarda Bimini yakınlarında olsun, Baha- çok ileriydi. Belki bu düşüncelerin yayılmasını is- ma'ların öteki yörelerinde olsun, deniz dibinde bü- temeyen nüfuzlu kimseler vardır. Bu arada Jessup'un yük yapılar bulduk. Bunlar, zamanımızdan binlerce kendine sakladığı kenarı yazılı kitabın yok olduğu, yıl önce buralarda yüksek bir uygarlık düzeyine bir başka UFO yazarına postaladığı ikinci kopyanın ulaşmış insanların yaşadığını gösteriyor. Bunca ola- da postada yok olduğu biliniyor. yın bu bölgede yer alması, UFO'ların yalnız gökler- SORU: Siz Jessup'un teorilerine katılıyor mu- de görülmeyip, okyanusa girerken veya okyanustan sunuz? çıkıp göğe yükselirken görülmeleri de çok merak uyandıran bir konudur. Genellikle evet. Manyetik güçler bugün hâlâ bir esrar perdesi altında sayılır. Eğer Einstein'ın SORU: UFO'ların tehlike olasılığına karşı ne birleşik alanlar teorisini geliştirir, gravitasyon ve yapabiliriz? elektromanyetik alanları, boyut - zaman teorisiyle Aslında şu anda yapabileceğimiz hiç bir sey birleştirirsek, manyetik alanların yeterince güçlen- yok. Yolculuk edenlerin pek çoğu için fazla bir diği zaman, cisimlere boyut değiştirtebileceğini, do- tehlike bulunduğunu sanmıyorum. Belki de bugü- layısıyla onları görünmez hâle getireceğini düşüne- ne kadar kaybolanların da çoğu hayatta olabilir. biliriz. Belki Bermuda Üçgeni olaylarının çözümü de Başka bir yerde, başka bir boyutta... fakat hayatta. elektromanyetik aberasyonlarda, ya da kontrollar- Bence en önemli sorun,durumu kabul etmek ve on- dadır. Bunlar zaman zaman beliren etkenler olabi- larla bir tür ilişki kurmaya çalışmak. Bir çoğumuz lir. Ya rastlantılarla, ya da planlanarak aktive edi- da bunu yapmaya çalışıyoruz. lebilir. Gerekli enerji yüklemesini, UFO'ların bölge- de bulunuşunun yarattığı da düşünülebilir. Nelere güçleri yettiğini düşünürsek, bugüne ka- SORU: Olayların özellikle Üçgen alanı içinde darki hareketlerinin genellikle iyiniyet gösterdiği- böylesine yoğun olmasını neye yorumluyorsunuz? ni kabullenip kendimizi şanslı saymamız gerekir. Tabiî bu uzay konuklarının hepsinin uzayın aynı yö- Bence uçan daireleri yöneten zekî bireylerin resinden geldiğini kabul edemeyeceğimizi de göz- amacı yalnızca örnekler almak, bilimsel gelişmemizi den uzak tutmamakta yarar vardır. Hepsinin dün- izlemek, Cape Kennedy'de görüldüğü gibi, ileri yamızı ve dünyamız canlılarını olduğu gibi koru- teknolojilerimizle ilgilenmek değildir. Eski uygarlık- mak niyetini paylaşacağı düşünülemez. lardan kalan harabelere de durmadan gidip geliyor- lar. Eski zamanlarda kutsal bilinen yerleri, belki es- Eğer iki büyük elektrik kesilme olayının so- ki enerji merkezlerini, enerji tesislerini ziyaret edi- rumluları, isteyerek veya istemeyerek, uzay gemi-

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ leri olmuşsa, bu karanlık dönemlerinde insan ölü- daki kopmadan olduğu açıklanmıştır. (Sir Adam müne yol açan bir tek kazanın bile elektrik kesin- Beck No. 2-yeri Niagara nehri üzerinde). Fakat tisi nedenine yorumlanamaması ilginçtir. kopma nedeni açıklanmadığı gibi, yapılan araştır- malar sonucu ifade edilen sözler bugün bile ge- çerliliğini korumaktadır: «Kuzeydoğu elektrik ener- Gerek 1965'deki Kuzeydoğu Elektrik Kesilmesi jisinde kesiklik yüzünden karanlıkta kalınması ola- olayı, gerekse 1973'de Miami'deki elektrik kesil- yı, modern çağların en esrarengiz olaylarından bi- mesi, peşlerinden bol sayıda UFO raporu getirmiş- ridir.» tir. Kuzeydoğu kesintisinde, Syracuse'de, çapı otuz Bermuda Üçgeni gözlemcilerinden pek çoğu, metreden büyük olan kırmızı, parlak bir küre gö- bu kadar çok sayıda gemi ve uçağın kaybolması rülmüştür. Gördüğünü ileri süren tanıklar arasında için dünyasal bir neden olmadığına göre, bu olay- Federal Havacılık Ajansı'nın yetkili temsilcisi de ların dünya dışı nedenlerle yer aldığına inanmak bulunmaktadır. Aynı zamanda New York, Newark, yolunu seçmişlerdir. Yani gemi ve uçakların UFO'- Philadelphia gibi büyük kentlerde olsun, Massac- husetts, Rhode Island ve New York eyaletlerinin iar tarafından alınıp götürüldüğüne inanmaktadır- çeşitli kesimlerinde olsun, başka uçan daireler de lar. Ayrıca, görünümleri de gökte çeşitli renkler, görülmüştür. Bunun garip bir yan etkisi de vardır. değişen parlaklıkta renkler olarak belirlenmektedir. UFO'ların bulunduğu bildirilen bölgelerdeki otomo- Çok dikkat çeken bazı uçak kaybı olayları, bu gö- bil motorlarında arızalar görülmüş, bunlar elektrik rüntülerin izlendiği zamanlara rastlamaktadır. Uçuş kaybına ve radyo bozulmasına yorumlanmıştır. Tıp- 19 sırasında da, Star Ariel'in yok oluşu sırasında da kı Bermuda Üçgeni içinde nice pilotun ve kapta- böyle olmuştur. Fakat uçak ve gemi kayıplarının nın bildirdiği gibi. uçan dairelerle ilgili olduğu konusunda hemen he- Birçok kimselerin, çevrede uçan daire bulun- men herkes bir fikir birliğine varmış görünmekle ması yüzünden dünyanın manyetik alanında deği- birlikte, UFO'ların nereden geldiği konusunda hiç şiklikler olacağına, elektrik tesislerinde ve akımın- bir fikir birliği yoktur. da etkiler görüleceğine inanması yüzünden, kent- Uzayda hayat barındırabilme potansiyeli olan lerin karanlıklara gömülmesi üzerine hemen gözle- milyarlarca gezegen bulunduğuna göre, bu konuk- rini açıp göklerde uzaydan gelen konuklar arama- ların oralardan gelmesi akla çok yakın gibi gö- ya koyuldukları da bir gerçek olabilir. Bu dönem- zükmektedir. Bu görüşü çürüten tek neden, yolcu- de herkesin bu konuda pek uyanık bulunduğu her lukların ışık yılı olarak süresinin bir ömür boyu, halde doğrudur. hattâ belki birkaç ömür boyu sürmesi gerektiği ger- 1965 akım kesilmesinin, devrenin hangi kısmın- çeğidir. (En yakın yıldız olan kendi güneşimize ya-

BERMUDA ..ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ

pılacak bir yolculuğun, ışık süresi olarak yalnızca Yazara göre, eğer su altında böyle bir uygar- sekiz dakika süreceği bilinmekle birlikte, ikinci en lık oluşmuşsa, karalardakinden daha gelişmiş olma- yakın yıldız olan Alpha Centauri dünyamızdan 4,3 sı olasılığı vardır. Çünkü kara uygarlıkları, denizler- ışık yılı uzaklıktadır. Fakat bizim ömür boyu diye den karalara geçmiş ve biçimini kara koşullarına tanımladığımız kavram belki başka güneşlerin ge- uydurmak üzere değiştirmiş hayat bireylerinin, an- zegenlerinde çok değişik olabilir. Ayrıca hızın sınır- cak milyarlarca yıl sonra varabildiği bir uygarlık- ları konusunda da son yıllarda yepyeni teoriler or- tır. Oysa denizde kalan canlılar, orijinal çevrele- taya çıkmıştır. Işığın hızı, uzayın eğrisi, zamanın küt- rinde oldukları için gelişme süresi yönünden büyük leyle ve enerjiyle ilişkisi, belki günün birinde başka avantaja sahiptirler. Çağlar boyunca yalnızca geliş- galaksilere yolculuk süreleri konusundaki anlayışı- meye devam etmiş, karalar üzerinde olup bitenlere mızı değiştirebilir. önem vermemiş ve dikkat ayırmamış olabilirler. Bazı kuramcılara göre konukların geldiği yer, Deniz diplerinde böyle gelişmiş bireyler ve tek- dünya üzerinde, belki de dünya denizlerinin altında nolojik faaliyetlerin var olması, tarih boyunca doğ- bir yer de olabilir, ivan Sanderson, «Görünmez Ko- muş ve bugün de doğmakta olan birçok deniz ef- nuklar» adlı kitabında dünyanın hemen hemen dört- sanesinin kaynağı olabilir. Günümüzde alışılmadık te üçünün sular altında bulunduğunu (60.000.000 mil olaylarla karşılaşıldığında, bunlar eskisine oranla kare karaya karşılık, 170.000.000 mil kare deniz), çok daha büyük bir dikkat ve hassasiyetle kayıt- havayla soluyanların hava okyanusunun her katın- lara geçirilmektedir. Böyle bir durum, Bermuda Üç- da değil, dünya yüzeyine yakın yerinde yaşamasına geni içinde denize dalan veya denizden çıkan UFO'- karşılık, suyla soluyanların suların dibinde kalmak ların görünümünü açıklayabildiği gibi, onların Flo- gibi bir zorunluluğu olmadığını, hidrosfer'in her ka- rida dolaylarında ve buraya yakın sularda neden tında yaşayabildiğini, dolayısiyle içinde yaşayıp ge- durmadan teknolojik gelişme izlediği konusu da bir lişebilecekleri alanın çok daha fazla bir hacmi ol- açıklamaya kavuşmuş olur. Bunların varlığını ka- duğunu ileri sürmektedir. Buna göre: nıtlama konusuna gelince, bu bizim onları bulma- ... gezegenimizde bir su altı uygarlığı (veya mızdan çok, onların bizi bulması ve gelişmemiz- uygarlıkları) bulunması, bunların çok uzun bir de kendi dünyaları için bir tehlike sezmesi duru- zamandan beri var olduğu ve burada geliştiği, muna bağlıdır denilebilir. ya da buna ek olarak, başka yerlerden gelen zekî Bir de UFO'ların başka bir boyuttan gelerek, bireylerin hidrosferin dibini, ya da onun al- uçak, gemi ve insanlarımızı alıp götürdüğü düşünü- tındaki litosfer'in yüzeyini tercih edip orada şü vardır. Var olan başka boyutlar kuramı, negatif yaşadıklarını, orada faaliyet gösterdiklerini dü- madde kuramına bağlıdır. Artık bir negatif dünya- şünmek mümkündür. nın; başka dünyaların varlığı, yirmi-otuz yıl önce

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ ilk ortaya atıldığı zamanki kadar garip gelmemeye başlamış bulunmaktadır. Bermuda Üçgenini inceleyen ciddî ve yetenekli Ünlü kâşif ve havacı Amiral Richard Byrd, ge- bilimcilerin ileri sürdüğü bol sayıda alışılmamış gö- rek kuzey ve gerekse güney kutuplarında, yoğun rüşleri okuyan bir insan, elinde olmadan Haldane'ın manyetik alanlar üzerinde uçmuştur. 1929 yılında, sözünü hatırlıyor. «Evren, sandığımızdan garip ol- Güney Kutbu üzerinde uçarken, Byrd telsizinde çok makla kalmıyor, sanabileceğimizden de garip oldu- garip şeyler söylemiş bulunmaktadır. Sisli bir ışı- ğu bir gerçek.» Şimdiye kadar değindiğimiz açıkla- ğın içinden geçtikten sonra, yeşil bir kara parçası malar arasında, insanların uzay varlıkları tarafından üzerine geldiğini, burada buz tutmamış göller bu- seçilerek örnek diye alınması, gökte uçakların içi- lunduğunu, aralarda bizonlara benzer hayvanların ne girebileceği, fakat gerisin geriye dışarı çıkama- ve başka canlıların, hatta ilkel insanlara benzer can- yacağı bir delik bulunması, ya da zaman perdesin- lıların dolaştığını söylemişti. Telsiz derhal susturul- de manyetik bir yırtık bulunması gibi görüşlerden du ve Amiral Byrd'in sözleri geçici sinirsel yorgun- başka, uçakların içine girince yok olduğu, ya da luk ve hayal görme olarak yorumlandı. Hem uçuş, boyut değiştirdiği manyetik girdaplar da yer almak- hem de rapor örtbas edildi. Fakat Byrd'in bu ya- tadır. yını yapmış olması da, bilimciler çevresindeki ünü- Şimdi değineceğimiz görüş de, bunlardan da- ne iyi katkılarda bulunmadı. Garip olan nokta, 1920 ha garip değildir. Bazılarına göre, Üçgen içinde geç- lerde sinemaya meraklı olan seyircilerin, Byrd'in miş uygarlıklardan kalma büyük enerji kompleksleri, uçuşunu bir haber filminde izlediklerini, söz ettiği eski makineler ve enerji kaynakları bulunmakta, alanı da filmde gördüklerini hatırlamalarıdır. Fakat bunlar okyanus tabanında yatmakta, bugün bile olayı okuduktan sonra, amiralin önceki uçuşlarına uçan bir uçak bilmeden manyetik bir girdap yara- ait filmleri belleklerinde bu olayla bağlayıp, bunca tınca, işler duruma geçmektedir. Manyetik ve elekt- yıl sonra böyle hatırlamaları da mümkündür. Olay ronik arızalar bu yüzden görünmektedir. Yani uç- artık efsaneler dünyasına terkedilmiştir. Bu tür şey- makta olan uçaklar bir noktada kendilerini yok ol- lere inananlar dışında, hiç kimse bunu söz konusu maya götüren gücün tetiğini çekmektedirler. Bu etmemektedir. görüş belki sıralanan görüşler arasında inanması Ne olursa olsun, Philadelphia Deneyinde yara- en güç olanıdır (tabiî kabul edilmiş normlarımıza tılana benzer manyetik güç alanlarıyla, kutuplarda- göre). Fakat bölgenin kendine özgü doğal ve do- ki koşullar arasında bazı benzerlikler olduğu bir ğaüstü nitelikleri ve jeolojik geçmişi, sayılan görüş- gerçektir. Tabiî bütün bunlar, Amiral Byrd'in kutup ierin çoğu ile ilişkili görülmektedir. uçuşu sırasında zihinsel yeteneklerinin kontroluna Bu yeni görüşü inceleyebilmek için biraz ge- tümüyle sahip olduğu düşünüldüğü takdirde söz riye gitmek, okyanusun ve insan uygarlığının geç- konusu olabilir. mişini göz önüne almak gerekmektedir.

YEDİNCİ BÖLÜM BERMUDA -ŞEYTAN» ÜÇGENİ

mının donmuş olduğunu ve kuzey yarı kürede bir kaç mil derinliğinde glasiyeler oluşturduğunu bili- yoruz. Günümüzden 12.000 yıl kadar önce buzullar küm değişimi nedeniyle erimeye başladığında (ik- lim değişiminin neden başladığı hâlâ bilinememek- tedir), dünya denizleri yükselmiş, kıyıları ve adaları örtmüş, vadileri boğaz, büyük adaları su altı pla- OKYANUSUN GEÇMİŞİNE DAYANAN BİR GÖRÜŞ toları haline getirmiştir. Üçüncü buzul çağının so- nunda, buzullar erimeye başladığı zaman dünyada- ki okyanus düzeyinin bugünküne oranla iki yüz metre daha aşağıda olduğu tahmin edilmektedir. Ayrıca, bir zamanlar kara olan topraklar bugün denizlerin iki yüz metreden daha derinlerine de gö- mülmüş olabilirler. Buna da arada bazı organik ha- ÜNYANIN bugün kara olan birçok yerinin eskiden reketlerin etken olması düşünülebilir. Bunlar ya ara- sularla kaplı olduğu, bugün deniz altında kalan dan geçen zaman içinde, ya da su basması sıra- yerlerin de çoğunun eski zamanlarda kara olduğu sında, kutsal kitapların deyimini kullanmak gere- genellikle kanıtlanmış sayılmaktadır. Bu durum, eski kirse Tufan sırasında olmuştur. çağlarda yaşayan doğa bilimcileri tarafından da Dünyanın hemen bütün ırkları ve kabileleri, da- bilinmekteydi. Çöllerde fosiller buldukları zaman na önceki bir yaşamın ateşle, tufanla, depremle, onlar da bunu düşünmüşlerdi. Bugünkü doğa patlamayla, ya da yer kabuğunun sarsılması ve de- bilimcileri ise, Minnesota gibi iç bölgelerde balina ğişmesiyle yok olduğuna dair efsanelere sahiptir. iskeletleri, hatta Himalayalar üzerinde bile balık Bu efsanelerin çoğunda genellikle bir tek kişi, ken- iskeletleri bulabilmektedirler. Beri yandan Sahra di ailesi ve seçtiği hayvanlarla birlikte kurtulur ve Çölünün de bir zamanlar deniz olduğuna dair yeni bir yaşam kurma özgürlüğünü kazanır. Tıpkı yeterince kanıt bulunmuştur. Denizlerle karaların Nuh'un, türbülanslar bittikten, sular çekildikten son- böyle yer değiştirmiş olması konusunda pek anlaş- ra yaptığı gibi. Ama Nuh bu kurtulan kahramanlar- mazlık yoktur. Fakat bunun ne zaman oluştuğu, dan yalnızca biridir. Daha doğrusu bizim inandığı- Bermuda Üçgenindeki su düzeyinin oldukça yeni mız Judeo-Christian(*) grubu dinlerinin kahrama- jeolojik zamanlarda yükselmiş olması gerektiği için, nıdır. Benzer felâketlerden kurtulduğu söylenen bir- önemlidir. (*) Yahudi - Hıristiyan. Buzul çağında okyanus sularının büyük bir kıs-

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ görülmesinde, buna karşılık birçok yerde kumsal çok başka kahramanlar da vardır. Yunan Mitoloji- plajların yüzlerce metre yukarlarda, dağların üze- sindeki Deucalion da dünyayı kendi nesliyle dol- rinde de bulunmasında kendini gösterir. Sözgelişi durmuştur. Hindistan'ın tufan destanı Mahabhara- Grönland'da, Kuzey California'da, Peru'da toprak- ta'da da, kurtulan Baisbasbata'dır. Babillilerin tu- ların birden yükselmesi yüzünden böyle görünüm- fandan kurtulan kahramanı Ut-napiştim ise, Nuh'a lerle karşılaşıldığı bellidir. Ant dağları jeolojik yön- çok fazla benzemektedir. İran'ın Yima'sı, eski Mek- den oldukça gençtir. Bunlar yükselirken, belki Tia- sika'nın Coxcox'u, daha modern bir Meksika efsa- huanaco gibi büyük kentleri de birlikte yükseltmiş nesinde Tezpi'nin serüveni de onlara benzer. Tez- buna karşılık Güney Amerika'daki kıyı pi'nin elinde de dev bir gemi vardır. İçini tahılla kentlerinin bir kısmı okyanustaki Nasca çukuruna ve hayvanlarla doldurarak kurtulur. Colombia'nın gömülmüş olabilir. Aynı felâket, buzulları eritmiş, Chibcha destanında Bochica, tıpkı Yunanlı Deuca- Atlantik adalarının yaylalarını ve kıta sahanlıklarının lion gibi, yer kabuğunda bir delik açarak suları büyük kısmını suların kaplamasına sebep olabilir. oraya toplar. Güney Amerika'nın 'Nuh'u olan Ta- Aynı zamanda tüm dünyada birden pek hızlı bir mandere, büyük bir ağaç gövdesinin üzerine bine- iklim değişiminin oluştuğu da söylenebilir. rek bir dağın tepesine kadar yüzer, oraya varınca Sibirya'da donmuş mamutlar hâlâ bulunabiliyor. kurtulur. Dünyanın her yerinde bu tür destanlar var- O kadar büyük bir hızla donmuşlardır ki, etleri dır. Her birinde, kurtarılan hayvanlar o yörede ya- hâlâ yenebilecek burumdadır. Bu durumu önce şayan hayvanlardır. Nuh'un gemiye aldığı hayvan- köpekler kanıtlamış, sonra Rus bilimcileri de bir lar da hepsinde görülür. Amerikan destanlarında deneyle açıkça ortaya sermişlerdir. Aslında bunlara, oraya özgü olan lamalar, parslar, tapirler, Sibirya'ya özgü canlılar olma- bufalolar ve buna benzer hayvanlar eklenmiştir. yan bu mamutlar, gergedanlar ve diğer hayvanlar, Böylesine ortak bir destanda, tufan süresi bile donmakta olan suların arasında kalmış, ya da ça- birbirini tutmakta, kırk ile altmış gün arasında oyna- çamurlara saplanmış, çamurlar sonradan maktadır. Böyle olunca, dünya çapında bir felâketin donmuştur, Donma o kadar büyük bir hızla gerçekten yer aldığı, ırkların belleğinde çok derin olmuştur ki, hayvanların midesindeki ve silinmeyen bir iz bıraktığı, denizle, iklim deği- sindirilmemiş besinler bile yerli yerindedir. (Bu şikliğiyle, suların düzeyiyle ilgili olduğu düşünüle- besinler de bugün artık Sibirya'da yetişmeyen bilir. Bunun belirtileri yalnızca insanların belleğinde bitkilerdir.) Kuzey Sibirya, Alaska ve Kanada, değil, su altındaki toprak kabuğunun zaman zaman bundan 10.000 ya da 11.000 yıl önce ölmüş yükselmesi, alçalması, kıvrılması gibi hareketlerde, büyük hayvanların kemikleriyle öylesine suların binlerce kadem derinliğinde kumsal plajlar doludur ki, kurtulmak için tırmandıkları bazı ada ve tepeler yalnızca bu kemiklerin yığılmasından oluşmuş gibidir. Bölgeye özgü

BERMUDA .ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ

olmayan hayvanların kurtulmak amacıyla koştuğu amacıyla Asor dolaylarında çılışılırken yapılan tara- ve topyekûn öldüğü benzer yerlere Kuzey Avrupa'- ma işlemi sırasında da, taşilit parçaları çıkmıştır. da, Orta Asya'da ve Çin'de de rastlanmaktadır. Tüm Bunlar ancak su düzeyinin üzerindeki yerlerde, at- kuzey yarıküre, aynı zamanda hızlı ve nedeni bilin- mosferik basınçlar altında oluşan lav kayalarıdır. meyen bir iklim değişikliğinden geçmiş gibi görün- Bunların da yaşı 12.000 olarak hesaplanmıştır. (Bu mektedir. Fakat güney yarı kürede de hayvanların örneklerin çok sözü edilmesine rağmen, asıl ilgi topyekûn öldüğünün benzer belirtileri vardır. Co- çekeni okyanus kablosunun durup dururken neden lumbia Ant'larında koskoca fil mezarlıkları vardır. koptuğu sorunudur.) İncelemeler sonunda bu kop- Aynı görünüme deniz altında da rastlanır. Sözgelişi manın, okyanus tabanında ortaya çıkan 1500 met- Georgia açıklarındaki büyük su altı fil mezarlığı gi- reye yakın bir yükselme nedeniyle meydana gel- bi. Bu hayvanların hiç biri, 12.000 yıl önce böyle diği anlaşılmıştır. kalabalık halde ölülerinin bulunduğu bu yörelerin 1973 - 74 yıllarında Halifax Üniversitesi tarafın- doğal canlıları değildir. dan Asor dolaylarında uygulanan bir jeotermal enerji Eskiden kara olup da bugün sular altında ka- projesi sırasında, su yüzünden 800 metreye kadar lan bölgelere örnek olarak Akdeniz'in bazı kesim- olan derinlikte bulunan kitlelerin, su dışında leri, Afrika ile Cebelitarık bağlantısı, Sicilya-İtalya oluştuğu kesinleşmiş, böylelikle Asor Adalarının bağlantısı, Kuzey Denizinin büyük bir kısmı, İrlan- çevresindeki alanın bir zamanlar sularla kaplı ol- da'nın, Fransa'nın, ispanya yarımadasının, Afrika'- madığı anlaşılmıştır. nın kıta sahanlıkları, Asor'ların, Kanarya Adalarının, Diğer bir çok araştırmalar da, en çok suya Madeira adalarının çevresindeki su altı platoları, gömülme olaylarının zamanını 12.000 yıl önce ola- Asor-Cebelitarık su altı sıra dağları, Kuzey Atlan- rak kanıtlamaktadır. Bu tarih Üçüncü Buzul Çağı'- tik su altı sıra dağları ve özellikle Bahama yöre- nın sonuna rastlar. 1956 yılında Stockholm Ulusal sinde daha önce kara olan binlerce mil karelik Müzesinden Dr. R. Malaise ile P. Kolbe, Dr. Kol- alanlar sayılabilir. be'un daha önce Atlantik sıradağları yakınlarında Son on-on iki bin yıldan önce, buraların ok- bir yerden, 4.000 metre derinlikten çıkardığı iske- yanus düzeyinin üstünde kaldığını ortaya koyacak letlerin, zamanında tatlı suyu olan bir göle gömül- pek çok kanıt vardır. Rusların Asor yöresinin ku- düğünü, gölün çevresiyle birlikte sonradan okyanu- zeyinde yaptığı bir inceleme sırasında, iki bin iki sun altına battığını ileri sürmüşlerdir. Tatlı su dia- yüz metre kadar derinden çıkardıkları bazı kaya par- tomlarının yaşı 10.000 ile 12.000 arasında saptan- çaları, günümüzden 17.000 yıl önce, atmosfer basın- cıyla şekillenmiş kayalardır. On dokuzuncu yüzyıl- mıştır. da, transatlantik kablosundaki bir kopuğu onarmak 12.000 rakamı, Timaeus diyalogunda Eflatun'-

BERMUDA .ŞEYTAN. ÜÇGENİ BERMUDA -ŞEYTAN» ÜÇGENİ

un, Atlantis kıtasının batmasına ilişkin gösterdiği ta- garlıkların boğulması olayının en dikkate değer ta- rihle de garip bir biçimde birbirini tutmaktadır. Ef- nıkları, su altı binaları, duvarları, yollan ve kaldırım- latun bu diyalogda «Dokuz bin yıl önce okyanusun larıdır. Bunlar Avrupa'nın ve Güney Amerika'nın do- ilerilerinde bir kıta vardı,» demektedir. Yani günü- ğu kıyılarının açığında, ve Kuzey Amerika'nın da müzden 11.400 yıl önce. güneybatı sahilinin açıklarında, gittikçe artan sayı- Bir bakıma destanlarda belirtilen tarihler hiç da karşılaşılan bulgulardır. Yucatan kıyılarından su bir zaman ciddîye alınamaz. Özellikle kulaktan ku- altından Honduras'a giden taş yollar bile bulun- lağa gelen söylentilere dayanıyorsa. Bilindiği gibi muştur. Buralardan, bilinmeyen, belki daha uzak- Eflâtun bu hikâyeyi Solon'dan dinlemiş, Solon da, larda bulunup, battığı için bugün izini bulamadığı- Mısır'daki Sais'e yaptığı bir yolculuk sırasında duy- mız başka kentlere doğru yollar ayrılmaktadır. Ve- muştur. Ne var ki, bu tarihin su altına gömülen nezüella'da Orinoco nehrinin denize döküldüğü yer- karalarla ilgili bu kadar çok araştırma ve hesapla- de, okyanusun içine doğru gidip görünmez olan bir mada hep ortaya çıkması ilginç gibi görünmektedir. su duvarının örneği ortadadır. Bu başlangıçta doğal bir oluşum sanılıyordu. Fakat daha sonra düz çiz- Batı Atlantiğin bazı yörelerinin eskiden kara gileri ve birleşimi, bu inancı değiştirdi. olduğuna dair kanıtlar bu kadarla da kalmamakta- Ele geçen kanıtlar, Karaip denizindeki kıta sa- dır. Bir kere plaj kumu okyanusun dibinde oluşa- hanlıklarının da bir zamanlar kara olduğunu, bu- maz. Ancak dalgaların sahile vura vura kumları ufa- günkü adaların ve Antil kayalarının, o zamanki ka- lamasıyla oluşabilir. Oysa Asor yöresinde derinler- ra parçası üzerindeki dağlar ve doruklar olduğunu deki su altı platolarının çevresinde böyle plajlara ortaya koymuş sayılabilir. 1969'da Duke Üniversi- çok rastlanmaktadır. Nehirler, ancak karada akar- tesinin bir araştırma gezisinde Karaip'lerde deniz ken kendilerine vadiler oyarlar. Oysa Hudson neh- dibi incelenmiş ve tarama işlemleri yapılmıştır. Bu rinin vadisi, denize kavuştuktan sonra da, yüzlerce arada özellikle Aves kayası üzerinde, yani Vene- mil boyunca devam etmektedir. Avrupa, Afrika ve züella ile Virgin Adaları arasındaki okyanus çuku- Güney Amerika'da da birçok nehrin derin vadileri runun batısına rastlayan kayalar üzerinde çalışıl- okyanusun altında devam edip uzamaktadır. mıştır. Bu çalışmalar sırasında elli kere su yüzüne Kuzey Denizi'nin diplerinden Mastodon ve in- granitik (asit yüklü) kayalar çıkarılmıştır. Genellikle san kemikleri, yanlarında tarih öncesi çağlara ait bu kayalar yalnız karalar üzerinde bulunur. Seçkin gereçlerle birlikte çıkarılmıştır. Bundan, burada belli bir oseanograf olan Dr. Bruce Heezen bu konuya bir uygarlık düzeyine ulaşıldığı, M.ö. 11.000 do- değinerek, «Jeologlar genellikle hafif granitik, ya laylarına özgü bir uygarlığa varıldığı anlaşılmakta- da asitli kayaların yalnızca kıtalar üzerinde bulun- dır. Fakat buzulların erimesiyle kültürlerin ve uy- duğuna, su altındaki kısımlarda daha ağır, koyu

BERMUDA .ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEVTANI» ÜÇGENİ

renkli, bazalt kayaları bulunduğuna inanırlar,» de- rişen , Harold Climo ve Robert Ang- mektedir. «Demek bu yörede hafif granit kayaların rove adlı dalgıçların bulduğu «Bimini kaldırımı,» ya bulunması, eskiden Karaip'lerin doğusunda bir kıta da «Bimini Duvarı»dır Burası ilkönce, çok dur- bulunduğu ve sonradan battığı yolundaki eski teo- gun bir havada tekneyle su üzerinde seyrederken, riyi destekler görünmektedir.» sular çok berrak olduğu için görülmüştür. Dr. Va- lentine burayı şu sözlerle tarif etmiştir: «Dikdört- Fakat su altı bulgularının en ilginçleri, Bahama gen ve çokgen taşlarla yapılmış, geniş bir düzlem. su altı platosu üzerinde, yani Bermuda Üçgeni olay- Taşların gerek yüz büyüklüğü, gerekse kalınlığı de- larının en yoğun biçimde yer aldığı alanda ortaya ğişik. Uzun süreden beri su altında kalmaktan, bü- çıkmaktadır. Bir çoğu da, birkaç kulak derinliğin- yük olanların köşeleri iyice yuvarlanmış, taşlara kub- deki sığ sularda bulunmuştur. Batık kireçtaşı for- beli bir görünüş vermiş. Yan yana dizili dev ek- masyonlarının 12.000 yıl önce su düzeyinin üzerin- mek somunları, ya da yastıklar gibi. Bir kısmı tam de bulunduğu yolunda inançlar yaygındır. Bu geniş dikdörtgen, bir kısmı da kareye çok yakın. (İnsan alanda körfezler, kıta içine su yolları bulunmakta- doğada dümdüz çizgilerin hiç bir zaman bulunma- dır. Bunlar bugün, deniz derinliklerini gösteren ha- dığını düşünmeden edemiyor). En büyüklerin boyu ritalarda görülebilmektedir. Alan su altına gömül- üç metre ile beş metre arasında. Bunlar iki yanda, meden önce bir ada veya büyük adalar topluluğu birbirine paralel çizgiler oluşturacak biçimde sıra- oluşturmaktaydı ve eğer bugün bulduğumuz kalın- lanmış. Orta kısma küçük taşlrr, mozaik gibi dö- tılara bakarsak, oldukça ileri bir kültür düzeyine şenmiş. Yanlardaki iri taşlı yollardan uzun olanı, erişmiş bir halkı da barındırmaktaydı. iki şerit halinde, aralarında düşey dikilmiş taşlar 1968'den bugüne kadar, bölgede, özellikle Bi- var. Bu büyük yolun güneydoğu ucu, Batı Avrupa'- mini yakınlarında pek çok bulgular ele geçmiştir. daki dolmen'ieri hatırlatan çok güzel kıvrımlı bir Bunlar arasında masif taş yapısı, iri taşlı yollar, taşla bitiyor. İri taşlardan oluşan bütün yollar he- platformlar, liman tesisleri ve yıkılmış duvarlar gö- men hemen aynı genişlikte ve hepsi de kıvrımlı.taş- rülmüştür. Bunlar Inka öncesi Peru kalıntılarına, larla bitiyorlar... Stonehenge sütunlarına, Minos çağındaki Cyclop «Havadan bakıldığı zaman, koyu renk suların duvarlarına çok benzemektedir. Taşların yaşı pek altına saklanmış bu jeoloji ve arkeoloji harikasının kesinlikle bilinememekte, fakat taşları saran fosil koca taşları, ancak belli belirsiz görülebiliyor.» köklerde karbon tarihleri yine 12.000 rakamını gös- Bimini'deki ilk su altı keşifleri jeologların ve termektedir. arkeologların katı saldırılarına ve eleştirilerine uğra- Bulunan kalıntıların en ünlülerinden biri, 1968 mıştı. Eleştirenlerin büyük çoğunluğu, bölgeyi hiç bir yılında Dr. J. Manşon Valentine'le araştırmaya gi- zaman ziyaret etmemiş kişilerdi. Fakat sor, zaman-

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ larda, bulunan bu dev yapının kıvrıla kıvrıla uza- belki tepesi zamanla yuvarlanmış bir piramit de dığı ve okyanusun diğer yörelerinde de görüldüğü olabilir. Daha başka yerlerde, başka ve daha bü- yolundaki düşünceler yaygınlaşmaktadır. Bu düzlem yük piramitlerin ya da tapınakların platformları da sanki bir zamanlar Bimini'yi çevreler ve oradan bulunmuştur. Küba sularında, henüz inilip araştırıl- başka yörelere uzanır gibidir. Yapılışındaki amacı mayı bekleyen koskoca bir kalıntılar kompleksinin ancak tahmin edebiliriz. Burayı keşfedenin kişisel varlığı da rapor edilmiştir. Bu arada kuşkusuz Kü- duyguları şu yöndedir: «... Bu taşların bir duvar, ba'lılar oraya inmiş ve kimseye haber vermeden ala- yol, ya da eski bir limanın artıkları olduğu yolun- nı kendileri araştırmış olabilirler. (Castro kendisi daki görüşlerin her biri doğru olabilir. Çünkü bu- de hevesli bir skuba dalgıcıdır.) gün için, bu taşların altında neyin yattığı bilineme- mektedir. Fakat bu yöreden biraz daha derin su- Bob Brush ve Trig Adams adında iki pilot, 1968 larda yapılan araştırmalardan, daha şimdiden bir yılında Andros adası yakınlarında uçarken, Andros tanesi, buralarda çok katlı yapıların bulunduğunu sahanlığı üzerinde düzenli parçalara ayrılmış gibi kanıtlamış bulunuyor. Benim kendi inancıma göre gözüken dikdörtgen bir düzlemin resmini çekmiş- bütün bu binalar kompleksi, eskiçağ insanının, do- lerdi. Daha sonra dalgıçlar buranın taş bir duvar ğanın kendisine verdiği ve değerler yaratmaya uy- olduğunu öğrenmemizi sağladılar. Fakat buralarda gun kıldığı malzemeyi kullanmayı bildiğinin ve ken- kimlerin yaşadığı, duvarı kimlerin yaptığı bilinme- dine bir tür tören merkezi gibi bir yer yapmayı başar- diği gibi, daha sonra gelen İspanyol fatihlerin de dığının belirtisidir. Bu konuya değinmişken Glas- bu bölgede böyle yapılar diktiği, özellikle bu işi tonbury Circle gibi, Peru'daki Nasca Çölü gibi yer- suyun altında yaptığı yolunda hiç bir şey bilinme- lerdeki, boyu miller tutan hayvan şekillerinin, bü- mektedir. yüklükleri nedeniyle yalnızca havadan tanımlana- Cay Lobos'da, bir su altı tepesinin yanı sıra bilen desenlerin, bugünkü modern teknolojimizle ilerleyen yol, ya da kaldırımın resmi de çekilmiş hiç bir ilgisi olamayacağını, çünkü bunların yapılış bulunmaktadır. Hem tepe, hem de bu yapı su üze- amaçlarının hiç bilinemediğini belirtmek isterim...» rindeyken, böyle bir yolun tepenin çevresinde inşa 1968'den bu yana bölgede yapılan uçuşlarda, gerek edilmiş olacağı düşünülebilir. Belki kuzey Puerto Bahama kıta sahanlığında, gerekse Küba, Haiti ve Rico'da Fransız Deniz Yüzbaşısı Georges Houot ve Santo Domingo dolaylarında, daha başka insan Teğmen Gerard de Froberville tarafından bulunan, yapısı formasyonlara da rastlanmıştır. Bunlardan su altındaki merdiven basamakları da, bir kayanın bazıları piramit veya büyük kubbeler biçimindedir. üzerinden 12.000 yıl önceki su düzeyine inebil- Bimini yakınlarına rastlayan böyle bir kubbenin mek için yapılmış basamaklardır. boyutları elliye altmış metredir. Bu yapı Yucatan (Meksika) sahilinde, suyun içinde, de-

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ nizin açıklarına doğru dağılan bir sürü yolların bu- de değişiklik yaparlar. Bu durum, geçmişte de, gerek lunduğu, havadan görülebilmektedir. Bu yollar de- karada, gerekse deniz altında bazı buluşlara yol nizin derinliklerinde bulunması gerekli, bilinmeyen açmıştır. İngiltere'deki Roma yerleşme yerleri ve yerlere varabilmek amacıyla yapılmışa benzemek- yolları da, bugün Irak topraklarında bulunan eski tedir. Yolların kara üzerinde uzanan devamları, bu- Babil ve Asur kanal sistemleriyle kent surları da, gün üzerini kaplayan ormanlar yüzünden görüle- hep üzerlerindeki bitki örtüsünün gösterdiği karak- memekle beraber, denizdeki uzantıları, ara sıra fır- teristikler sayesinde bulunmuş ve restore edilmiş- tınalar kumları süpürdükçe, açıkça fark edilmekte- tir. Altında duvarlar, temeller gömülü olan toprak- dir. larda, doğru çizgiler halinde renk ayırımları görü- lebilmektedir. İtalya'da eski bir Etrüsk liman kenti 1967 yılında, Florida, Georgia ve South Ca- olan Spina, o derece tümüyle kaybolmuştu ki, yer- rolina sahillerinde dolaşan ve derin sulara dalan den bakılınca fark edilmeyen toprak karakteristik- Aluminaut denizaltısı, bir zamanlar su üstünde ol- leri uçaktan görülüp de gerekli kazılara başlanın- duğu kesin olan çok büyük bir kaldırım, ya da mey- caya kadar, buranın bir efsane kenti olduğuna ina- dan buldu. Yolun tabanı manganez oksit'ten yapıl- nılmaya başlanmıştı. mış gibiydi. Aluminaut'a özel tekerlekler takıldığı Eski eserlerin havadan izlenerek bulunması zaman, yer yer 1000 metre derine inen bu düzgün yöntemine Bahamalarda büyük yer verilmiş ve kıta satıh üzerinde, modern bir yolda ilerleyen bir oto- sahanlığı çok sığ olduğu için de, bu yöntem oldukça mobil rahatlığıyla yürüdü. Düzgün sathın genişliği- başarılı olmuştur. Bahama su altı yükseltisinin bir nin çok fazla olması, insan yapısı olma ihtimalini çok yerinde, büyük kare, dikdörtgen, haç, paralel biraz gölgelemektedir. Dr. Bruce Heezen'in Baha- çizgiler biçiminde yapıların varlığı görülmektedir. ma yöresindeki dalışları sırasında bulduğu «döşen- Bunların yol olma ihtimali çok kuvvetlidir. Bazen miş gibi görünen» okyanus tabanı için de aynı du- dik açı meydana getirerek dönmekte, daireler, rum söz konusudur. üçgenler, altıgenler ve başka geometrik şekiller Bermuda bulguları arasında insan yapısı oldu- oluşturmaktadırlar. Hepsi de üzerlerinde bulunan ğu kesin olanların bir kısmı kolayca görülebilecek (ya da bulunmayan) yosunlarla belirlenmektedir. durumda olmasına rağmen, bazıları yalnız denizin Dalgıçların yaptığı incelemelere göre, taş yapılar deniz altında olmakla kalmayıp, deniz tabanının da altın- dibi kumunun bir iki metre altından başlamaktadır. da bulunduğu için görülememektedir. Taş yapılar Bütün bu çalışmaları görünce, insan acaba bun- ve temeller, depremler veya seller sonucu olarak lar neden daha önce fark edilmedi, diye bir soru yılların biriktirdiği toprağın altına gömüldüğü za- sormak istiyor. Bunun en açık cevabı, Bahama yük- man, üzerlerinde yetişen ot ve bitkilerin karakterin-

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ seltisinde batık bir uygarlığı aramanın, hiç kimse- Bimini duvarını tutan sütunları muayene etmiştir. nin aklına gelmemesi olmalıdır. Hele Akdeniz böl- Buranın doğa yapısı olduğu konusunda, diğer yet- gesinde bunca tarih kalıntısı, keşfedilmeyi bekler- kili oseanograflar hemen hemen kararlı gibidirler. ken! Bahama bölgesindeki dalma ve arama işlem- Başka bir grup dalgıç da, batık bir İspanyol ge- leri genellikle İspanyol hazine kalyonlarını arama misinin çıpasını bulduklarında, bu çıpanın belki bin- amacına yönelikti. Bunları bulmanın, unutulmuş ve lerce yıl önce batmış olabilecek mozaik bir taban tanımlaması güç esk> bir uygarlığın izlerini bul- üzerinde yatmakta olduğunu fark etmişlerdir. maktan çok daha kârlı sonuçlar getireceği de açıktı. Bugün elde bulunan bunca veriye rağmen, araş- Atlantik'te olsun, başka yerlerde olsun, ne za- tırıcılar bulgularını kamuoyunun dikkatine sunmak man batık bir uygarlığın izleri olarak yorumlana- için ne kadar çabalıyorlarsa, bilimsel çevreler de bilecek bulgularla karşılaşılsa, basın derhal dergi bu kanıtları çürütmek için o kadar uğraşıyorlar di- yazılarıyla olsun, kitaplarla olsun, burayı kayıp At- yebiliriz. Bazı yetenekli araştırıcıların da, diğer ar- lantis'e bağlama çabalarına girişir. İnsanoğlunun keolog ve oseanografların düşmanca eleştirilerin- hayal gücünü ta eski çağdan beri etkileyen At- den korkarak bu yöreden uzak durduğu görülüyor. lantis, Eflatun'un Timaeus ve Critias diyaloglarında İlgi azlığının bir nedeni de, burada ortaya çıkacak ayrıntılı biçimde tarif edilmiştir. Atlantis, bu yazı- bulguların, gel-git olayları ve fırtınalar sonucu he- lara göre, insanoğlunun altın çağını yaşadığı ülke- men tekrar örtülüp kaybolacağı korkusudur. Fa- dir. Büyük ve güçlü bir dünya imparatorluğudur. Yeri kat bir şans eseri olarak 1968 yılında, Bahama yük- Atlantik okyanusundadır. «... şiddetli depremler seltisinin tabanında büyük bir yükselme kaydedil- ve seller... bir gün ve bir gecelik çılgın yağmur- miş ve daha önceki fotoğraflarda görülemeyen bir !ar sonucu... denizin altına batmış... o bölgelerin sürü yeni formasyonların izi de ortaya çıkmıştır. denizi bu yüzden geçilmez ve girilmez bir deniz Kuzey Cat ile Güney Cat arasındaki, ok biçiminde, olmuştur...» otuz metre uzunluğundaki taş yapı, Bimini'deki ve Eflatun, yazılarında Atlantis'i okyanusun baş- Güney Caicos'daki başka yapılar, bunlara örnektir. ka bir yöresinde tarif etmiştir ama, son bulgular Daha önce bulunmuş olan yapıların bir kısmı da, sonucu kamuoyunun kayıp kıtayı Bahama su altı yükseliyor, ya da üzerindeki çökeltilerden arınıyor kalıntılarına yerleştirmesi bir bakıma doğaldır. Eski gibi görünmekte, insan yapısı eserlerin teşhisine çağın en tanınmış Atlantis yorumcusu olarak bil- daha çok imkân vermektedirler. Deniz altında diğimiz Eflatun'a göre, kayıp kıta Herkül sütunla- kaybolmuş uygarlıklar konusunda kuşkucu değilse rının tam karşısında (Cebelitarık'ın), Atlantik Okya- bile, hiç değilse tarafsız yetkili bir oseanograf ve nusunda bulunmaktaydı. Fakat Eflatun'un satırlarını dalgıç olan James Thorne, son zamanlarda daha büyük bir dikkatle okuduğumuz zaman, At-

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ Eflatun'un 'gerçek okyanus'un karşı kıyısında lanta İmparatorluğunu tek bir ada değil, büyük bir bir kıta bulunduğundan söz etmesi, eskiçağ ırkla- adalar topluluğu olarak tanımladığını görüyoruz. Bu rının Kuzey Amerika'nın varlığından haberdar ol- adalar üzerine kurulu imparatorluk, okyanusun her duklarını ve Kolomb'u esinlendiren etkenlerden bi- iki yakasındaki kavimlerin yöneticisi olarak tanım- rinin de bu olasılığın içinde bulunduğunu ortaya lanıyor. Eflatun şöyle diyor: koymaktadır. Belirtildiğine göre Kolomb'un yolcu- ... O günlerde (ortalama 11.500 yıl önce) ge- luğu sırasında, yanında Atlantis'i ve daha ilerideki miler Atlantik'ten geçebiliyordu. Herkül'ün sü- karaları gösteren bir harita vardı. Okyanusun batı tunları dediğimiz boğazın önünde bir ada vardı. kısımlarında da Atlamalıların bulunduğu, Eflatun'un Bu adanın büyüklüğü Libya'nın ve Asya'nın top- kendi sözlerinden de, anlaşılmaktadır. Bu batı ke- lamı kadardı. Bu ve öteki adaların birinden öte- simler, Büyük Bahama adalarını, çevrelerindeki sa- kine geçerek, asıl okyanusun kıyısını teşkil eden hanlıklar suya gömülmeden önceki haliyle kapsa- karsı kıtaya ulaşabiliyordunuz. Herkül'ün sütun- makta, Okyanus Dili'ni ve Florida Boğazını birer larının bu yanında kalan deniz (Akdeniz) yalnız- körfez görünümüne getirmektedir. Esasen o dönem- ca bir körfezdir. Girişi de dar bir boğazdır. Oy- de Florida yarımadasının denize daha fazla sokul- sa öbür deniz, gerçek bir okyanustur. Ona kıyı muş olacağı da bir gerçektir. Florida - Keys'den on teşkil eden kara parçası, gerçek anlamda bir dört mil açıkta, çevresindeki deniz tabanından 170 kıta sayılmalıdır. metre daha derin, 350 metreye varan çukurlar bu- Burada Eflatun'un Libya sözüyle Afrika'yı kast- lunmaktadır. Amerikan Sahil ve Jeodetik Araştırma ettiği açıktır. Afrika ve Asya kıtalarını adlarıyla be- raporlarına göre bunların önceden tatlı su gölü lirtan yazar, Atlantiğin öte yanındaki başka bir kı- olup, sonradan deniz yükselip topraklar su altına tadan, bir zamanlar Atlanta imparatorluğunun yö- gömüldüğü zaman üstlerinin tuzlu suyla kaplandı- netiminde olan yeni bir kıtadan söz etmektedir. ğı ortaya çıkmaktadır. Bimini'deki ve Bahama'ların öteki yörelerinde- Batı Atlantik yöresi derinlik şemalarına baktı- ki su altı yapıları, sık sık buralarda deniz yolcu- ğımız zaman, suların bugünkü düzeyinden 200-250 lukları yapan kavimlerin; Fenikelilerin, Kartacalıla- metre daha aşağıda bulunduğu zamanlarda, bu- rın, Minosluların, Mayaların ve Mısırlıların eser- günkü küçük adaların yerinde çok büyük adaların leri olarak yorumlanmıştı. Şimdi bu kalıntıların ya- bulunması gerekeceği bellidir. Su yükselmesi ola- şı ortaya çıkınca da, Atlantislilere mal edildi. Ke- yının ise 11.000 ile 12.000 yıl önce yer almış ol- sinlikle belli olan bir şey varsa, o da kayıtlı tari- ması, dolayısıyle Eflatun'un Solon'dan, onun da Sa- himiz içinde hiç bir ırkın bunları kurmadığı, hele is'e yaptığı gezide Mısırlı papazların kayıtlarından denizin altında yapmasına özellikle imkân olmadı- öğrendiği tarihlerle birbirini tutması gerçekten il- ğıdır.

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA -ŞEYTAN» ÜÇGENİ ile ilgili olanları nasıl ileri sürdüğüne değinmek ge- ginçtir. Bu Mısır kayıtlarının, en eski Yunan kayıt- rekir. larından bile binlerce yıl önce tutulduğu bilinmek- 1923 ve 1944 yılları arasında Cayce, Atlantis'- tedir. le ve binlerce yıl önce orada yaşamış olduğuna Yıllar boyunca Atlantis, okyanusun her yöre- inandığı insanlarla ilgili olarak yüzlerce seans yap- sine yerleştirilmiş, hatta zaman zaman insanlar bu mıştır. Trans haline geçmediği zamanlarda Cayce, destan konusu eski uygarlığı dünyanın başka yöre- Atlantis konusuyla ilgilenmezdi. Belki de bu konu- lerinde de kabul etmişlerdir. Atlantis'in yeri olarak nun farkında bile değildi. Atlantis'in bu kadar çok Atlantik okyanusunun altı, Ege Denizi, Hazar De- seansta ortaya çıkmasına kendisi de şaşardı. Fakat nizi, Kuzey Denizi, Batı Afrika, İspanya, Tunus, 1940 yılının Haziran ayında, daha önce bu ülkenin Almanya, İsveç, Sahra Çölü, Arabistan, Meksika, Bimini dolaylarında bulunduğuna dair söylemiş ol- Yucatan Venezuela, Asor'lar, Kanarya ve Madeira duğu sözlere ek olarak, birdenbire şunları eklediği adaları, Brezilya, İrlanda, Seylan ve Hint okyanu- görüldü: sunun tabanı bile sayılabilir. Yorumlar genellikle «Poseidia bölgesi, Atlantis'in yeniden yük- araştırıcıların hangi ulustan olduğuna göre değiş- selecek ilk parçaları arasında olacaktır. 1968- mektedir. 1969 yıllarında... pek de uzak değil.» Bütün bu yerler arasında Bermuda Üçgeninin batı kesiminin özel bir genel ilgi kazanması, 1968'- Bu garip arkeolojik kehanet, ileri sürülen prog- den sonra olmuştur. Bölgedeki bulgular, çok ola- rama pek uygun olarak, 1968 yılında Bahama yük- ğanüstü etkenlerin yardımıyla, bu sırada ortaya çık- seltisinin fark edilmesiyle, kalıntıların gel-git olay- mıştır. Bunlar «uyuyan peygamber» adıyla tanınan larının etkisiyle gözle görülebilecek duruma geç- Edgar Cayce'in hayattayken ileri sürdüğü keha- mesiyle gerçekleşmiş oldu. Deniz tabanı bölgenin netlerle de ilgilidir. 1945'de Virginia'da ölen Cayce'- bazı kesimlerinde iyice yükselmiş bulunuyordu. Ne in trans haline geçerek, kendisine sorulan sorula- var ki, insan bu bulguların kehanete uygun olarak ra cevap vermesi, yıllar boyunca binlerce kişiyi et- kendiliğinden mi ortaya çıktığını, yoksa Cayce'i oku- kilemiştir. Cayce ömrü boyunca sekiz bini aşkın yanlar o sıra buraları özellikle arayıp taradıkları için kişiye bu yolla öğüt ye önerilerde bulunmuş bir mi fark edildiğini merak etmeye başlıyor. Gerçek- kimsedir. Başlangıçta yalnızca sağlık sorunlarıyla ten de ilk su altı formasyonlarını gören pilotlar, ilgili öğütler verirken, sonradan başka konulara da Cayce'in kehanetlerini okumuş, ilgiyle izlemiş kişi- geçmiştir. Şaşkınlık doğuran iyileştirme mucizeleri lerdi. ve telepatik gücü, burada açıklanması gereken ko- 1968 yılında ve bunu izleyen yıllarda bu kalın- nular değildir. Fakat tarihin en dikkate değer ar- tıların bulunmasıyla yirmi sekiz yıl önce ileri sü- keolojik kehanetlerini, özellikle Atlantic ve Bimini

SEKİZİNCİ BÖLÜM BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ rülmüş bir kehanet gerçekleşince, insanlar çok do- ğal olarak Cayce'in başka kehanetleriyle de ilgilen- meye başladı. Eğer Cayce'in kehanetleri ve zama- nımıza eski çağlardan miras kalan çok sayıda des- tan gerçekten olmuş olaylardan hatırda kalanlara dayanıyorsa, bu takdirde zamanımızdan çok önce yaşamış bulunan ve bilimsel yönden çok ileri dü- TARİH ÖNCESİNİN SÜRPRİZLERİ zeylere varmış olduğu varsayılan bir uygarlıktan kalan bazı güçlerin, gömüldükleri yerlerde hâlâ ak- tif hâle geçebileceği, yani Bermuda Üçgeni içinde- ki elektronik, manyetik ve gravitasyonel aberasyon- ların bize çok eskiden yaşamış, izi bile kalmamış bir uygarlıktan kalan kötü bir miras olduğu düşü- nülebilir. BERMUDA ÜÇGENİNİN esrarını araştıranlardan bir kısmı; yabancı zeki bireylerin, dünyamızdaki nükleer gücün gelişmesiyle ilgilendiklerini, gerek bu gezegende, gerekse başka gezegenlerde daha önce görülmüş olabileceği gibi, bu gücün gelişmiş uygarlığı tehdit edecek düzeye gelip gelmediğini anlamak istediklerini ileri sürmektedirler. Gezegenimizde mantık yeteneğine sahip bulunan, zekâ potansiyeli bugünküyle karşılaştırılabilecek düzeyde olan insanların ortaya çıkması, günümüzden 40.000, 50.000 yıl öncesine, hatta daha eski tarihlere gitmektedir. Demek bir uygarlığa, bilimsel ilerleme yoluyla kendi kendini mahvedebilecek düzeye varabilmesi için ortalama 10.000 yıl tanırsak, bizim uygarlığımızdan önce de dünyada bir, ya da daha çok uygarlığın gelmiş geçmiş olması için yetecek zaman payı vardır. Belki teknik yönden ilerlemiş her uygarlık er geç, rastlantı ese-

BERMUDA -ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ ri ya da bir planlama sonucu olarak, atom gücünü Fakat geliştirdikleri doğal güçlerin yanlış kul- keşfedecek (bizim için 10.000 yıl sürdü) ve keşfe- lanılması sonucu, bir de iç ve dış mücadelenin ya- dince de, ya bu büyük gücü kontrol altında tuta- rattığı baskı sonucu, Atlanta'lılar sonunda kontrol bilmek, ya da uygarlığın mahvolmasını göze almak edilemeyecek kadar büyük olan bu güçleri serbest gibi bir ikilemle karşı karşıya gelecekti. Eğer böy- bırakarak kendi kendilerini yok ederler. le bir dünya uygarlığı gerçekten vardı da, kendi Cayce'in bu sözleri, birçok eskiçağ kavim- mahvını kendi yaratarak yok olduysa, bunun anı- lerinin destanlarında anlatılanlara benzemektedir. ları elbet destanlarda bulunacak, ya da bilinmeyen Bir de bu kavramları Cayce'in kendi ağzından din- bir çağa yorumlanan anakronistik kalıntılarla, anla- leyelim: şılmayan dev harabelerle kendini belli edecektir. «... İnsanoğlu yok edici güçlen bulup ortaya Edgar Cayce uyguladığı seanslarda Atlantis'e çıkardı... Bu güçler doğal gaz kaynaklarıyla, değinirken sık sık nükleer güç kaynaklarına, laser doğa içinde serbest bulunan güçlerle birleşince, ve maser'lere benzeyen konulara atıf yapmıştır. An- yavaş yavaş soğumakta olan dünyanın derinlik- lattığı enerji kaynakları bizim bugün kullandıkları- lerinden doğru, görülmemiş bir patlama yer al- mıza çok benzemektedir. Nasıl kullanıldıklarını ve dı ve bugün Sargasso Denizi dediğimiz yere ya- kötü kullanılmalarının ne büyük bir tehlike olduğu- kın olan bölge, okyanusun altına ilk batan böl- nu anlattığı sırada kullandığı sözler, günümüzde ga- ge oldu...» zete başyazılarında sık sık rastladığımız standart Tarihöncesi çağlarından söz ederken, Cay- sözlerin hemen hemen aynıdır... Fakat Cayce bü- ce'in laser ve maser'lerin kullanılmasına çok belir- tün bunları otuz beş yıl önce nereden bilebilmiştir? gin bir biçimde değindiği açıktır. Oysa bunların var- Bu enerji kaynaklarını Cayce oldukça ayrıntılı lığı ilk olarak 1942'de keşfedilmiştir. Yani Cayce'in bir biçimde tanımlamaktadır. Büyük jeneratörler konuştuğu zamandan birkaç yıl sonra ortaya çık- vardır. Bunlar havada ve su altında yürüyen taşıt- mıştır. Cayce dev kristal enerji kaynağını şöyle ta- ların ilerlemesini sağlarlar. Işık, ısı ve haberleşme- nımlamaktadır: nin sağlanmasında kullanılırlar. Bir tür radyo, tele- «... içindeki tşık sonsuzlukla fanilik arasında vizyon ve uzun mesafeden fotoğraf çeken aletin ça- haberleşmeyi sağlıyordu. Yani dışardaki güçler- lışmasını sağlarlar. Ayrıca canlı dokuların tamir le haberleşmeyi sağlayabilme yeteneğindeydi. edilmesini, gençleştirilmesini sağlayan bir güçleri Daha sonra bundan enerji yayan bir kaynak yap- de vardır. Bu yöntem beyin dokusunda da kullanı- tılar. Bu merkezden, yolculuk yapan taşıtların labilir. Bu olanaktan yararlanarak, insanlar tüm sos- yolunu ve başka geçiş ve değişimleri yönetme- yal sınıfların kontrolünü güdüm altında tutabilirler. ye başladılar.

BERMUDA .ŞEYTAN. ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ

... Enerji kaynağı yine bir kristale benziyor- Tarihöncesi çağlarının ilkel diye tanımladı- du, ama ilk zaman kullandıklarından çok baş- ğımız insanlarının çok büyük taşları garip yerlere kaydı. İkisini karıştırmamak gerekir. Aralarında koymuş olmaları, daha sonra gelen ırkların bu taşlar bir çok kuşak geçmişti. O zamanlarda da insan- üzerine kendi yapılarını kurmaları, her zaman için lar uçaklarla havada, gemilerle su yüzünde ve- bir arkeoloji bilmecesi olagelmiştir. Bunun nedeni, ya denizaltılarla suyun altında yolculuk yapıyor- bilinmeyen geçmiş ırkların bıraktığı bu taşların, lardı. Fakat bütün bu yolculuklar enerji mer- daha sonra gelen ırkların taşıyabileceğinden çok kezinden yönetiliyor, "Tuaoi" taşıyla ve onun daha büyük ve ağır olması ve bu garip yerlere ışınıyla düzenleniyordu...» nasıl geldiklerinin bir türlü açıklanmamasıdır. Bunlara Başka bir seansında Cayce, Poseidia adını ver- örnek olarak Peru'da, Ollantaytambo ve 01- diği yöreden, yani o sıra su yüzünde bulunan Ba- lantayparubo'daki 200 tonluk porfir bloklarının, dağlar hamalar bölgesinden söz ederken şöyle diyordu: ve yarlar aşmak suretiyle çok uzaklara taşınıp, 500 «... doğanın motive edici güçlerinin böyle metre yüksekliğindeki başka dorukların tepesine ışınları, şekilleri, faaliyetleri bir merkezde top- konmuş olması gösterilebilir. Sacsahuaman'ın dev layan kristaller içinde biriktirilmesiyle, gemileri blokları öylesine büyük, birbirine geçirilişi öylesine yalnız deniz üstünde değil, havada da yönetme- karışıktır ki, Inka'lar bunları yapanın tanrılar olduğuna ye başladılar. Ayrıca insan vücudunun ve sesi- inanmakta haklıdır. Bolivya'nın Tiahuanaco kenti nin bir yerden bir yere ulaştırılmasını, bunla- kalıntılarında gördüğümüz 100 tonluk temel taşlarının rın kaydedilmesini sağladılar. Kısa zamanda bu üzerine kim bilir hangi dev yapılar dikilmişti. Oysa çalışmalar çok pratik hale geldi. Bugün televiz- Tiahuanaco'nun deniz yüzeyinden yüksekliği ikibuçuk yon dediğimiz aygıtı yapmada gerekli titreşimle- mildi. Daha başka örnekler de vardır. İngiltere'de ri yarattılar. (Burada bugün denen tarih, 1935 Stonehenge gözlemevindeki büyük taşlar, Bimini su yılıdır!) altı duvarındaki masif bloklar, Brö-tanya'da tarihöncesinden kalma temelin ayakta duran taşlan 1932 yılında Cayce ağır maddelerin taşınabil- ve bunlar arasında 340 ton çeken ve yüksekliği mesiyle ilgili olarak şunları söylemiştir: yirmi iki metreyi bulan bir taşın da bulunması, «... Son zamanlarda yeniden keşfedilen gaz- Suriye'de, Baalbek'deki Jüpiter tapınağının büyük ların, elektrik ve aeriatik formasyonların kulla- temel taşları (tapınak yapılmadan çok önce, bu temel nılmasıyla, atom gücünü parçalamış, bu yolla taşları burada hazırdı. Aralarında 200 ton geleni yarattıkları korkunç kuvvetten; taşıma, yolculuk, vardır.) da sayılabilir. Bu yapıların hepsi, ağır yükleri kaldırma, ya da doğanın kendi güç- açıklaması güç olaylardır. Özellikle bunları yapmış lerini değiştirme yolunda yararlanmışlardır.'» olan ırkların mühendislik bilgileri hakkında bu-

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ gün varmış bulunduğumuz değer yargıları ele alı- nırsa! Bu yüzden, bunları üstün uygarlık düzeyine bi, iletken olmayan başka maddeler de döşen- varmış bir ırkın yaptığı ileri sürülmektedir. Kalıntı- mişti. Bu maddelerin adlarını bu işlerle uğra- ların pek çoğunun birbirine benzer yapı özellikleri şan kimseler çok iyi bilmektedir. taşıması da bu görüşü desteklemektedir. ...Bu tabanın üzerine oturtulan bina, oval Cayce, Bimini'den söz ederken, bu bölgenin biçimdeydi. Kubbesinde bir kapak, geriye doğ- Atlantis'e özgü enerji gücü merkezlerini barındıran ru kaydırılarak açılıyor, buradan yıldızların ha- birkaç yerden biri olduğunu söylemiştir. «...Atlantis reketini izlemek, ateş halinde olan cisimlerin ve Poseidia'nın batmış olduğu yerde, yılların birik- yaydığı enerjiyi toplamak, dünya atmosferi için- tirdiği örtünün altından çıkarılabilecek tapınakların de bulunan ve bulunmayan elemanları elde et- yakınında, bugün Bimini diye tanınan, Florida açık- mek mümkün oluyordu. larındaki yörede.» ...Bugün prizma ya da cam diye adlandırdı- ğımız maddeler yoluyla yapılan toplama işlemi Bu enerji kaynaklarına (yoksa nükleer tesis mi öyle yapılıyordu ki, sonunda biriken enerji en- demek gerekir?) ilişkin ayrıntıları, Cayce 1935'de düksiyon yöntemleriyle, tıpkı bugün yapılabile- anlatmıştır. Cayce'in oğlu Edgar Evans Cayce (mü- ceği gibi, taşıtların işlemesinde ve yönetilmesin- hendis ve yazar) sonradan babasının bu seansla- de kullanılabiliyordu. Bugün bizim «remote rında alınan notları kitap halinde yayınlamış (1968- kontrol» dediğimiz yöntem gibi radyo titreşim- Warner Library, Kitabın adı: Edgar Cayce on At- leri yoluyla, bu taşların yaydığı güç, taşıtların lantis), bu kitapta Cayce'in tarihöncesine ilişkin an- kendi yapısında bulunan güçleri harekete geçi- lattığı bazı bilgilerin, günümüzde hâlâ keşfedilme- riyordu. miş olduğuna, ya da o söyledikten sonra keşfedil- ...Bina öyle bir biçimde yapılmıştı ki, kub- miş olduğuna dikkati çekmiştir. Kitapta, «Günümü- bedeki kapak açıldığı zaman, enerjinin taşıtlara zün bilimci olarak eğitilmemiş kültürlü bir insanı, ulaştırılması için arada hiç bir engel kalmıyor, bu uygarlık belirtilerini bundan daha açıkça tanım- ya da çok az bir engel kalıyordu. Bu ya görüntü layamazdı,» denmektedir. Cayce'in 1933 yılındaki radyosu yoluyla, ya da su altı, veya başka or- bir seansta söylediği sözler, ilk kristal kompleksi- tamlar altı elemanlar aracılığıyla yapılıyordu. nin bulunduğu merkez binayı şöyle tanımlamakta- ...Bu taşın hazırlanması, onu yaratanların dır: elindeydi. Bu taştan çıkan, göze görünmeyen «... Binanın tabanı bugün «iletken olmayan» ışınları onlar kullanırdı. Bu ışınlar, taşıtları ha- dediğimiz, asbest benzeri bir taşla kaplıydı. reket ettirebilir, uçakların o zamanın gazlarının Aralarına, günümüzde İngiltere'de yapılanlar gi- yardımıyla havalanmasını sağlardı. Gezinti ta- şıtlarının, dünya yüzüne yakın seyreden, su üs-

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ

tünde ya da su altında giden taşıtların yürüme- lığı olabilir. Tıpkı dünyanın başka yerlerinde, demir si de bu yolla sağlanırdı. cevheri yataklarına yaklaşıldığı zaman pusulanın ... Bütün bunlar, enerji merkezi diye tanım- sapması gibi. Deniz tabanının üzerinde veya az al- layabileceğimiz binanın ortasında bulunan taş- tında bulunabilecek böyle kitleler, su yüzeyindeki ların kendinde biriktirdiği ışınlar yoluyla yapı- taşıtları etkileyebilir. 1970 yılında yayınlanan bir NA- hrdı.» SA raporu, Puerto Rico çukuru üzerinde deniz yü- Cayce bu konularda konuşurken, sık sık bu sü- zeyinin içeriye doğru çöküntü yaptığını belirtiyordu. per uygarlığın geliştirdiği korkunç güçlerin yanlış Bu durum bilimcilerce, «deniz tabanındaki kitlelerin kullanılmasına değinmektedir. «...Güneşin kendin- olağanüstü sıralanış biçimi»ne yorumlanmıştı. Bu den çıkan enerjinin, atomu parçalayan ışınlara ulaş- yüzden, çekim gücünde sapmalar olduğu ileri sü- ması, bu toprakların mahvına yol açtı.» rülmekteydi. Bermuda Üçgeniyle ilgili olarak da, ba- Eğer gerçekten böyle olaylar yer almışsa, ka- tık enerji kaynaklarının eski güçlerinden bir kısmı- labalık kentlerle birlikte suların altına gömülen böy- nı hâlâ korumuş olabileceği, bunlann zaman za- le bir enerji merkezinin kalıntılarının bugün de ok- man harekete geçirildiğinde yalnızca manyetik ve yanus tabanında veya tabanının altında yattığı dü- elektronik sapmalar yaratmakla kalmayıp, manye- şünülebilir. Bu teori ileri sürülürken belirtilen böl- tik fırtınalar doğuran elektrik dürtüler de meydana gelerin, Bermuda Üçgeni içinde elektromanyetik getirebileceği söylenmektedir. aberasyonların özellikle yer aldığı, Okyanus Dili gi- Bermuda Üçgeni olaylarını açıklamak amacıyla bi, Bimini gibi yöreler olması da ayrıca ilginçtir. ileri sürülen teoriler arasında en garip sayılanı bu- dur. Bu teori, Cayce'in daha önceden söylemiş ol- Bu tür enerji merkezlerinin binlerce yıl sonra duğu ve kendinin de inandığı bir teoridir. Fakat hâlâ çalışır durumda olması akla sığacak şey de- bilimsel konularda merakları olan kimselerin, Cay- ğildir. Fakat hiç değilse Kolomb'dan astronotlara ce'in sözlerini ne derece ciddîye alabilecekleri de, kadar çeşitli kişilerin değindiği «beyaz su»ların bu ayrı bir sorundur. Belki bu sözleri, yalnızca zengin olasılıktan etkilenmesi akla gelebilir. Beyaz suyun bir hayal gücünün ürünü olarak, hayranlıkla izle- belirdiği yerlerde ışık özellikle güçlü görünmekte, mek yeterlidir. Gerçi Cayce'in otuz beş yıl önce sonra bir mil, ya da daha ilerilere doğru dağıldıkça tarif ettiği enerji kaynakları, o günün gerçek dün- çizgiler belirsizleşmekte, basınç altında kurtulup sı- yasında henüz keşfedilmediği gibi, hayal bile edil- zan gazların görünümüne benzer bir durum mey- meyen şeylerdi. Bir kısmı bugün bile geliştirilme- dana gelmektedir. miş durumdadır. Ama yine de, Cayce'in bir fizikçi Pusula sapmalarının ve elektrik arızalarının ne- olmadığını hatırlamakta yarar vardır. Üstelik tarihçi deni, su altında yatan büyük metal kitlelerinin var- de değildir. Yalnızca şatafatlı bir sicili olan, med-

BERMUDA -ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN. ÜÇGENİ haline gelebileceğini gösteren deneyler yapmakta- yum bir tedavi uzmanıdır. Bununla birlikte, sağlık dır. Bu alanda insanı şaşırtacak yeni buluşların or- konularını ilgilendirmeyen bazı sözleri, insanı te- taya çıkması beklenebilir. Bugüne kadar ancak ba- dirgin edecek kadar doğru çıkmıştır. Bunlar arasın- zı özel yetenekli kişiler, karşılarındakinin şimdiki da atom bombası, Amerikan Cumhurbaşkanlarının zamandaki düşüncelerini, ya da geçmişe ait anı- öldürülmesi, ABD içinde ırk çatışmaları ve Califor- larını okuyabiliyorlardı. Burada geçmiş zaman de- nia'daki çamur kaymaları bile sayılabilmektedir. diğimiz, atalarımızdan kromozomlar yoluyla aldığı- Cayce'in söylediği sözler, hipnotize ettiği sü- mız bellektekilerdir. Ana-babalarımızdan ve onla- jelerin eski zamanlarda dünyaya geldiklerinde ya- rın ana-babalarından fizik yapı çizgilerimizi, eğilim- şadıkları yaşamdan çıkardıkları vizyonlara ve anı- lerimizi aldığımız gibi, fakat belki daha az miktar- lara dayanmaktadır. Bu yöntem, bir çok kimsenin da, eski atalarımızdan da bazı nitelikleri kromozom- din nedeniyle olsun, bilimsel nedenlerle olsun, lar yoluyla alırız. Bize geçen bu mirasın içinde yeniden doğuşa inanmayışları gerçeği karşısında, beilek kromozomları da vardır. Yalnızca yüzde on inanılırlığından büyük ölçüde kaybetmektedir. Geç- kadarı kullanılan insan beyninde, kalıtımsal bir bel- miş uygarlıkların bu kadar bilimsel tarifi ve tehli- lek için yeterince yer vardır. keli gelişmeleri konusunda böylesine ayrıntılı bil- Bu görüş insanların parça parça anılarını, hiç gileri ortaya serebilmenin, bu kuşkulu yöntemden gitmedikleri bir yeri daha önce görmüş gibi duy- başka bir yönteme dayanıp dayanmadığı da düşü- gulara kapılmalarını, bir rüyanın içinde çok uzun nülmektedir. süre yaşamış gibi hissetmelerini, hipnotizma altın- da bulunmayan yabancı insanlar tarafından tanın- Eski Hindistan'ın felsefî ve dinî kayıtlarında madde malarını, geçmiş bir yaşamdan parçalar hatırlama- ve evren konusunda insana garip gelecek kadar larını (sonradan araştırıldığında, bu olayın tarih ki- çağdaş kavramlara rastlamaktayız. Bunlar arasında taplarında gerçekten hatırlandığı gibi yer aldığını «kozmik bilinçlenme», yani geçmişte olan tüm öğrenmelerini), çocukların hiç bir zaman öğrenme- olayların anılarının her zaman var oluşu kav- dikleri baba dilini birden su gibi konuşmaya baş- ramından da söz edilmiştir. Bugün telepati gibi, bel- layıp, sonra da birden unutmalarını açıklayabilecek leğin gizli devamlılığı gibi, psişik güçler gibi ko- bir görüştür. Bu olaylar genellikle insanın yeniden nular artık bilimciler tarafından küçümsenmemek- dünyaya gelmesi biçiminde yorumlanmakta ve bu te, gerek dünyada, gerekse uzayda incelenmekte ve inanç Budizm, Hindu dini ve en uzun süre yaşamış bu prensiplerden haberleşme alanında yararlanma din olan Mısır dini tarafından da paylaşılmaktadır. olanakları araştırılmaktadır. En güçlü uzay araştı- Fakat kalıtımsal bellek tezi de buna bir alternatif rıcıları olan ABD ve Sovyetler Birliği, bugün «sci- olanağı vermektedir. Bir bakıma her ikisinin de ay- fiction» diye anılan hayallerin gerçek bilim

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ nı kapıya çıktığı bir gerçekti. Eski bir dönemde ya- gelişmenin sonunda bugünün süper-uygarlık dü- şamış herhangi bir insanın ruhu bize geçeceğine, zeyine vardığımız kabul edilir. Yani geçilen yol, bir bu sefer yine aynı dönemde yaşamış kendi ataları- «direkt-uygarlık» yoludur. mızdan birinin belleği bize geçmekte ve bir çok Bütün eski kültürlerin destanları arasında, tu- niteliklerin yanı sıra birikmiş anılara da sahip ol- fandan önce bile, küstahlaşan, tanrıya, ya da tan- mamızı sağlamaktadır. Tıpkı bilgisayarların kuşaklar rılara kafa tutan insanoğluna ders vermek amacıy- boyunca biriktirdikleri bilgilerin hepsini toplayacak la yaşamın birden son bulduğuna dair efsaneler biçimde programlanan yeni bilgisayarlar yapılması yer almaktadır. Bu destanlar hep birbirine benzer- gibi. ler. Fakat bu benzeyişin özel bir önemi olmayabilir Edgar Cayce, uyuttuğu insanların ister yeniden ve hikâye eski pazar yerlerinde, ya da kervan dünyaya gelmiş ruhlarıyla, ister kalıtım yoluyla al- yollarında anlatıla anlatıla, binlerce yıl sonra her dıkları bellekleriyle konuşmuş olsun, sonuç yine de ırkın dininde iz bırakmış olabilir. Tüm dünyayı sa- aynıdır. Cayce'in sözleri Atlantis'e yepyeni bir ilgi ran bir tufan, insanların göğe varan yüksek bir ku- uyanmasına ve bu konuda araştırmalar yapılmasına le yapma çabası, tanrının buna kızarak onları bir- yeni bir hız getirmiştir. Bulgular arttıkça bu hız da birinin dilinden anlamaz hale getirmesi ve buna artmış ve Cayce'in sözleri de bu bulgularla des- benzer hikâyeler, daha İspanyollar gelmeden önce teklenmiştir. de Amerika kabileleri tarafından biliniyordu. Eski ve büyük harabelerin gölgeleri altında yaşayan geri Mısır ve Mezopotamya'daki ilk uygarlık kıpır- insanların efsaneleri arasında, eskiden yaşamış tılarından önce dünyada ileri uygarlıkların yaşamış tanrı benzeri bir ırkın bu iri taşları taşıyıp bu kent- olduğuna inananlar, son zamana kadar yalnızca leri kurduğu anlatılmaktadır. (Gerçekten de bu ya- medyumlar, vizyonerler, sihirle uğraşanlar ve bir de pıların ileri bir taşıma ve yapı tekniği bilgisi var- budalalardı. Arkeologlardan ve tarihöncesi araş- sayılmadıkça açıklanmasına olanak yoktur.) Bu ara- tırmacılarından gelen ters tepki bir dereceye kadar da, eski bir ticaret dili olduğu samlan bir dilin göl- doğa! da sayılır. Çünkü M.ö. 3000'den önce büyük gesi de, birçok dillerde sezilmektedir. Bu dil belki bir uygarlığın yaşamış olması, Mısır ve Mezopotam- eski Yunan diliyle Aramaik dillerinin bir karışımıy- ya ile başlayıp Yunan ve Roma uygarlıklanyla geli- dı. Bu temel dilden geldiği sanılan kelimeler, Orta- şen düzenli gelişme tablolarını altüst etmektedir. doğu'dan o kadar uzak yerlerde yaşayan insanların Bu çizelge üzerinde gelişen uygarlık tarihimiz in- dillerinde kendini göstermektedir ki, sanki denizle- celenirken, ara sıra az bilinen eski kültürlere, söz- rin ve okyanusların dalgalarıyla taşınıp buralara gelişi Kuzey ve Güney Amerika, Hindistan, Orta As- kadar gelmiş izlenimini uyandırmaktadır. Hawai ve ya ve diğer bazılarına birer selâm sarkıtılır ve bu diğer Polinezya dillerinde, Yucatan yöresindeki Ma-

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ ya dilinde, Azteklerin dili olan Nahuatl dilinde, ar- ce, ileri bilimsel düzeylere ulaşıldığının, gelişmiş kaik Yunanca benzeri bazı kelimeler görülmektedir. icatlarda bulunulduğunun işaretini vermektedir. Ge- Kanarya adalarında esrarengiz bir beyaz ırk tara- rek Mısır ve gerekse Sümer efsanelerinde, kendile- fından konuşulan Guanche dilinde de aynı izlere rinden önce var olanı ve kendilerine ilham ve hız rastlanmaktadır. (On beşinci yüzyılda İspanyol kâşif- veren daha büyük bir kültürün varlığından söz edil- leri tarafından bulunan ve kısa zamanda yok edilen diği bir gerçektir. Mısır, Bolivya, Peru, Orta Ame- Guanches'ler, çok üstün bir kültür düzeyine ulaş- rika, Meksika ve Hindistan gibi bazı kültürlerde uy- mış eski ve büyük ana vatanlarının sular altına gö- garlığın statik kaldığı veya geriye dönüş yaptığı, başlangıçtaki hızını koruyamadığı da açıktır. müldüğünü belleklerinde yaşatan bir ırktı). Dünyanın çok eski kültürlerinde «havadan ağır Eski Amerika dillerinde Aramaik ve Fenike dil- uçan makineler»in bilindiği iddiası, normal olarak lerinden kelimeler görüldüğü gibi, Pasifiğin öbür kuşkuyla karşılanan bir iddiadır. Fakat son zaman- kıyısından gelen Sinitik ve Polinezya dillerinden ke- larda bulunan resim ve şekiller ve incelenen yazılı limelere de rastlanmaktadır. Bütün bunlar, çok eski belgeler, bizim tarihin başlangıcı diye kabul ettiği- çağlarda yer almış uzun yolculukları ve kültür te- miz dönemden çok önce, uçakların bilindiğini, hatta maslarını ortaya koymaktadır. Kuzey ve Güney uçakla yolculuğun da bilinen bir şey olduğunu Amerika'nın sık ormanları içinde, daha doğrusu anlatmaktadır. Bu raporlar ve modeller, Mitoloji'de- sonradan ormanlarla kapanan alanları içinde, Feni- ki süslü püslü benzetmelerle aynı türden değildir. ke, Aramaik, Minos, Yunan dillerinde ve tanınma- Icarus'un kendine bir çift tüylü kanat yapması, bun- yan başka dillerde yazıtlar bulunmaktadır. Fakat ları birbirine balmumuyla tutturarak uçması, ya da dinsel destanlarla lisan bilmecelerinin uyandırdığı Apollo'nun güneş arabası türünden efsanelere ben- merak, Cayce'in sözlerini gerçek olarak kabul et- zememektedir. Tersine, o zamanlarda aerodinamik mek için yeterli değildir. Özellikle eski çağlarda çok gelişmiş bilimsel düzeylere ulaşıldığı, modern bilgisinin var olduğunu, havalanma, havada seyret- me, fren yapma ve iniş yapma konularında pek çok çağdaki gibi haberleşme, seyahat ve kozmik çapta şey bilindiğini açık açık ortaya koyacak türdendir. bir felâket potansiyeline varıldığı konusunda söy- lediklerini... Sözgelişi Colombia Cumhuriyetinin Antika Altın Fakat son yıllarda alışılmadık buluşların yer al- Koleksiyonu içinde, uzun süre kuş, bir tür güve, ya dığı, ya da eski bulguların yeniden ve başka bi- da uçan balık olduğu sanılan altın bir parça var- çimde değerlendirildiği alanlar da genellikle bu dır. Bu parça bir mezardan çıkarılmıştır. Birlikte bu- alanlar olmaktadır. Bu bulgular, tarihin bize orta- lunan eşyaların yaşı 1.800 olarak tahmin edilmek- tedir. doğuda doğduğunu anlattığı ilk kültürlerden çok ön-

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA -ŞEYTAN» ÜÇGENİ

Bu eser sonradan Ivan Sanderson tarafından man karşılaşacağı titreşimleri önlemek içindir. büyüteçler altında incelenmiş ve Sanderson bunun Kanat biçimi zaten ses hızını aşabilecek bir u- canlı bir organizmanın modeli olmadığını, mekanik çak olduğunu ortaya koymaktadır. Fazla hızla bir yapının modeli olduğunu ileri sürmüştür. Delta uçulduğu zaman, altta bir hava yastığı oluş- kanatlı, motor bölümü, pilot kabini, rüzgâr siperi maktadır. Bu uçakla su altından, kanat kopmak- gibi tüm kısımları, modern bir uçakta olabileceği sızın seyretmek de mümkündür. Böyle ortam- gibi yerli yerinde bulunan bir uçak modeli. Sonra- lar içinde hızlı hareket edebilecek bir uçak an- dan model, birçok pilot ve mühendise gösterilmiş, cak bu biçimde yapılabilir.» bu arada iki savaşta vurucu pilot olarak çalışmış Fakat bu uçak (tabiî eğer uçaksa), arkeoloji- bulunan ve bugün de aerodinamik profesörü olarak nin tek garip bulgusu değildir. Başka örnekler de görev yapan J. A. Ullrich'e de incelettirilmiştir. Ull- vardır. Bazı Columbia öncesi mezarlarda, çift ka- rich modeli incelediği zaman, kendisine elindeki natlı uçak modelleri de bulunmuştur. İspanyol iş- cismin geçmişi ve nereden çıkarıldığı söylenmemiş, galcileri buralara geldiğinde ellerine geçen her al- daha önce kuş, böcek, ya da balık sanıldığı da tın parçasını erittikleri zaman, acaba buna benze- anlatılmamıştır. Ullrich incelemesini bitirdiği zaman yen, ya da benzemeyen, belki çağımızda makine ol- modelin ilk bakışta F-102 savaş uçağı modeline duğu bile anlaşılamayacak, ne değerli modellerin benzediğini, fakat kanatlarının doğrultusu ve göv- kayıplara karıştığını düşünmek insana gerçekten denin biçimi dikkate alınınca bunun jet olduğunun üzüntü veriyor, ispanyollar erittikleri altınları çubuk anlaşılacağını söylemiştir. Bazı kısımların pozisyonu, haline getirir, böylece aralarında paylaşılmasını ve İsveçlilerin yeni yaptığı Sabre uçağını hatırlatmak- taşınmasını kolaylaştırırlardı. tadır. Ullrich'in sözleri, Cayce'in «hem havada, hem denizde, hem de deniz altında seyredebilen taşıt- Eski Amerika kültürlerinde yapılan incelemeler lar,» sözünü daha da ilginç duruma getirmektedir. sırasında uçak ya da roket diye tanımlanan pek çok Ayrıca Bermuda Üçgeni içinde denize dalan ve de- resimler bulunmaktadır. Uygar kavimlerin yazılı ve- nizden çıkan UFO'ların görüldüğü yolundaki rapor- ya resimli kayıtlarının çoğu İspanyollar tarafından lara da bir inanılırlık getirmektedir. Ullrich şöyle yok edildiği için, bu bilgiler başka türlü korunmuş- söylemektedir: tur. Bazen bir kaya üzerine oyularak resmedilmiş, «Bu yapı ancak bazı tip uçuşlar için uygun- bazen bir vazonun üzerine, boyanarak kaydedilmiş, dur. Özellikle burun kısmı yukarda tutularak ya- bazen de kumaşlara dokunmuş olduklarını görüyo- pılan uçuşlar için. Kanadın biçimi atmosferin ruz. Meksika'nın Palenque piramidinde, ta derinler- on sekiz yirmi bin metre yukarısına kadar çı- de bir lahit kapağı üstüne, taşa oyulmuş Maya de- kabilmesini sağlar. Eğimi, ses hızını aştığı za- seni özellikle ilginçtir. Titiz bir uğraşı sonu yara-

EERMUDA .ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA -ŞEYTAN. ÜÇGENİ

tılmış oymanın, ne resmi olduğu bilinememektedir. işlenmişti. Bunlara ilişkin hiç bir yerel efsane yok- Maya uzmanlarından birine göre, resmin aşağı kıs- tu. Bunun en belirgin nedeni, fazla büyük olduk- mı bir ejderhadır. Bunun üzerine bir insan gövdesi ları için yerde farkedilmemeleri, ancak Ant yöresin- oturtulmuş, yukarı kısmı da ağaç dalları biçiminde de su aramak amacıyla yapılan bir uçuş sırasında son bulmaktadır. Rus bilim yazarı Alexander Ka- keşfedilmiş olmalarıydı. zantsev ise, çok daha devrimci bir açıklamada bu- Bu çizgiler ve dev resimler Nasca Vadisinin lunmuştur. Ona göre, geriye doğru yatmış gibi gö- büyük kısmını kaplamaktadır. Vadinin boyu altmış rünen gövde, bir uzay aracının stilize resminden mil, eni ise on mil kadardır. Çizgiler zaman zaman başka bir şey değildir. Gerek yapısı, gerekse di- küçük tepelerin içine girip kaybolmakta, sonra te- zaynı bugünkü roketlere benzemektedir. İçindeki penin öbür yanından doğrultuları bozulmaksızın ye- insanın (pilot) durumu bile, bugün roketleri atar- niden belirmektedir. İniş pisti olduğu sanılan yer- ken astronotları içeriye hangi pozda yerleştiriyor - lerde enleri çok genişlemekte, bazen de çok bü- sak, onu göstermektedir. Roketin antenlerinden, yük, sanat değeri taşıyan balık, kuş, dev örümcek uçuş yön sistemine, turbo kompresörüne, pilot pa- gibi büyük hayvan şekilleri meydana getirmekte- neline, yakıt depolarına, basınç bölümüne, türbine, dir. Bunları orijini hakkındaki teoriler çok çeşitli- egzosa kadar, hepsi tanınabilecek durumdadır. Yal- dir. Fakat kesin olan bir tek şey varsa, o da bun- nızca estetik nedenlerle biraz değişime uğramışlar- ların çok gelişmiş teknolojilere sahip kimseler ta- dır, insana bu uçak ve roket resimleri sanki bize rafından yapıldığı ve sırf gökten izlenmesi amacıy- geçmiş büyük bir uygarlığı hatırlatmak için bırakıl- la yapıldığıdır. Çünkü başka türlü görülebilmeleri- mış gibi geliyor. ne imkân yoktur. 1973 Ağustosunda, Skylab 2 astronotları uzay yörüngesine girdikleri zaman kendilerine hiç alış- Peru sahilinde Pisco Limanında bulunan yük- madıkları bir görev verilmişti. Nasca kalıntılarının sek duvarın üzerine, çok büyük bir üçlü zıpkın res- resmini çekeceklerdi. Peru'nun Nasca vadisindeki mi kazınmıştır. Bu resim Nasca Çizgileri gibi yer- esrarengiz insan yapısı çizgilerin, uzaydan da gö- den görünmez olduğu için, işgale gelen İspanyol- rülüp görülmediği böylece anlaşılmış olacaktı. Ge- lar bunu daha açık denizdeyken kolayca görmüş, rek düz doğru, gerek geometrik şekiller meydana çatalın üç ucunu Tanrı - isa - Kutsal Ruh üçlüsünün getiren, ancak havadan tanınan çok büyük hayvan temsilcisi diye değerlendirerek, bu yolla Tanrının şekillerine bürünen bu dev çizgiler arasında, uçak- kendilerine cesaret verdiğine, bu yeni dünyaları fet- ların inebilmesi için yapılmışa çok benzeyen birkaç hedip dinsizleri hak yoluna çevirmelerini istediği- da pist görünmekteydi. Bunlar geçmiş zamanın bi- ne yorumlamışlardı. Aslında çatalın yapılma ama- linmeyen bir yılında vadinin kayalık tabanı üzerine cının ne olduğu bilinemez ama, havadan bakıldı-

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ

ğında, denizden daha iyi görülebildiği bir gerçek- nat açılarına değinen G. Messiha (Dr. Messiha'nın tir. Böyle bir inceleme sonucu, üçlü zıpkının orta pilot olan kardeşi), şöyle demiştir: ucunun dosdoğru Nasca vadisinin bulunduğu yeri Negatif kanat açısı, pozitif olanın nitelikle- işaret ettiği dikkati çekmektedir. Belki de model- rini taşımaktadır. Kanadın yüzü uçağın uçuş es- lerini buldukça bu kadar şaşırdığımız uçaklara, pisti nasında stabilizasyonunu sağlayacak elipsin bir kolay bulmaları için bir işaret olarak yapılmıştır parçasıdır. Gövdenin aerofoil biçimi, sürüklenme bu üçlü zıpkın. ihtimalini azaltır. Bu prensibi keşfetmek için Amerika'nın başka yerlerinde de yalnız hava- aeronotik biliminin yıllar süren denemeler yap- dan görülebilen geometrik çizgiler ve dev desen- ması gerekmiştir. ler vardır. Bunlar arasında, Trapaca çölündeki (Şili) Bu model uçak, yapılışından binlerce yıl son- hümanoid şekiller, Califomia'daki Navajo Maze, ra, bugün bile elle fırlatıldığı zaman, tıpkı model Wisconsin'deki Fil ve Yılan höyükleri sayılabilir. Ay- bir planör gibi uçmakta, eski çağlarda yaşamış ya- rıca, dünyanın birçok yerinde, hatta arkeolojik ta- pıcılarının aerodinamik bilgisine tanıklık etmekte- rihe sahip olmayan yerlerinde buna benzer bulgu- dir. Dr. Messiha bazı kuş modellerinin kanat biçi- lara rastlanmaktadır. minin yeni Caravel uçaklarının kanatlarına benze- Arkeolojinin en büyük hazinelerini barındıran diğini fark ettikten bu yana, birçok uçak ve pla- eski Mısır, ilkçağlarda havadan ağır uçan maki- nör modeli daha teşhis edilmiştir. 1972 yılında Ka- nelerin varlığına ilişkin belirtileri daha yeni yeni hire Antika Eserler Müzesinde böyle modellerin on ortaya çıkarmaktadır. Bunların Colombia'nın altın dört tanesini teşhir eden bir sergi açılmış ve eski modellerine benzemeyen yönü, tahtadan yapılmış Mısırlıların uçmayı bildiği kanıtlanmaya çalışılmıştır. olmalarıdır. Binlerce yıldan beri çürümekten ko- Bu modellerin gerçekten eski Mısırlılar tarafından runmaları, Mısır'ın kuru ikliminde, mezarlara gömül- mı icat edildiği, yoksa daha eski bir kültürden müş olmalarındandır. Eski mezarlardan çıkarılmış onlara miras mı kaldığı bilinememektedir. Fakat ve müzeye getirilmiş bulunan planör tipi uçak mo- çoğu Mısır mezarları daha büyük orijinal mezarların delleri, uzun süre kuş modeli sanılmaktaydı. Bugün küçük kopyaları olduğuna göre, bugün çöl Mısır Antikalar Müzesi'nde bulunan tahta bir model, kumlarının altında gerçek bir planör veya uçağın 1969 yılında Dr. Halil Messiha tarafından teşhis edil- arkeologları bekliyor olması da mümkündür. miş, kuş olmayıp, bugün kullanılan 'monoplane' Uçakları ilgilendiren eskiçağ kayıtları arasın- uçak modellerinden olduğu açıklanmıştır. Kuyruk da belki en komple bilgi vereni Mahabharata adlı birleşim çizgisi düşey bir doğru oluşturmaktadır. Hint destan şiiridir. Bugünkü halinde yazılışının M. Gövdenin bir kısmı «aerofoil» görünümündedir. Ka- ö. 1500 sırasında olduğu düşünülmekle birlikte, çok

BERMUDA -ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ

eski çağlardan bu yana kopya edile edile geldiği bugün uçaktan gördüğümüz manzaraya o kadar çok anlaşılmaktadır. Destanda Hint tanrılarının ve bu- benzemektedir ki, burada kıyının kıvrımını, tepele- rada yaşayan eski insanların yaşamları ve yer alan rin kavisini, kent ve ormanların görünüşünü oku- olayların bazıları anlatılmaktadır. Fakat bu arada ki- yan kimse, eski çağlarda bazı uçak yolcularının bu tapta öylesine derin ve ayrıntılı bilimsel anlatımlar görüntüye gerçekten tanık olduğuna, asla hayalle- vardır ki, on dokuzuncu yüzyıl ortalarında batı dil- rinde canlandırarak yazmadıklarına kesinlikle inan- lerine ilk tercümesi yapıldığında, uçak ve roket maktadır. Ramayana'nın modern çağda hazırlanan uçuşuna ait bölümleri, çeviricilere hiç bir anlam bir özeti sayılabilecek Mahavira Charita'da, tanrısal ifade etmemiştir. Çünkü binlerce yıl önce anlatılan kahraman Rama, Lanka'da karısı Sita'yı kurtardık- bu mekanizmalar, modern çağda ancak yarım yüz- tan sonra geri dönerken kendisine özel bir vimana yıl sonra ortaya çıkacaktır. armağan edilir. Bu vimana şu sözlerle anlatılmak- Mahabharata'nın birçok mısraları, vimana adı tadır: «Hareketi serbest, hızı büyüktür. Tümüyle verilen uçan makinelere ayrılmıştır. Bu satırlarda kontrol altında uçar. Kullananın tüm isteklerine uyar. vimana'ların yapılmasına ilişkin, çevirmenleri çok geniş pencereleri ve çok rahat koltuklan vardır...» çaresiz bırakan prensipler sıralanmaktadır. Bir başka Bu sözler, gerçekten bugünkü Hindistan Hava Yol- eski Hint yazısında, Samarangana Sutradhara'-da ise, ları'nın verebileceği modern bir ilâna benziyor. Aynı çeşitli uçak tiplerinin üstünlükleri ve dezavantajları metin içinde bir de karşılıklı konuşmaya rastlıyoruz. uzun boylu tartışılmakta, her birinin yükselme Bu konuşmanın uzay yolculukları başlamadan ne kapasitesi, uçuş hızı, iniş yeteneği ve hatta kullandığı kadar önce yapıldığını düşünmek, insanı şaşkınlıktan enerji kaynağı bile incelenmektedir. Bu enerji şaşkınlığa sürüklemeye yetiyor: kaynağı genellikle cıvadır. Ayrıca uçağın yapımında kullanılan tahtanın tipi ve uçak yapımına uygun, Rama: Bu kusursuz arabanın hareketinde bir hafif, ısı emen metaller bile konu edilmektedir. değişiklik oldu. Bunlardan başka, bu kitapta düşman uçaklarının Vishishara: ... Çünkü şu anda arabanın dünya- resminin nasıl çekileceği, yaklaşma yöntemlerinin ya yakınlığı azalıyor... Uzaklaşıyor. Sita: Nasıl nasıl saptanacağı, karşı uçağın pilotunu bayıltmanın oluyor da gündüz bile bu yıldız kümesi yolları ve hatta düşman vimana'larının nasıl yok görülebiliyor? edileceği de öğretilmektedir. Rama: Kraliçe! Bunlar gerçekten yıldız. Fakat Ramayana adlı bir başka Hint klasiğinde, bin- gündüzleri onları göremememiz, güneşin ışık- lerce yıl önce yapılan bir uçak yolculuğunun garip larından gözümüz kamaştığı içindir. Şimdi bu bir tanımına rastlanmaktadır. Seylan'ın ve Hint kıyı- araba yükselince, bu etkiden kurtulduk. Yıldız- larının uçaktan görünümü öyle ayrıntılı anlatılmış, ları onun için görebiliyoruz.

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA -ŞEYTAN. ÜÇGENİ

Bunlar ister çok eski ve ileri bir uygarlığın denizinin dibinde yatan batık bir tekneden çıka- gerçek anıları, ister bugünün «science-fiction» ya- rılmış olan küçük bronz bir cismin içinde plaka- zarlarına benzer hayali geniş kimselerin düşünce- lar, çarklar ve dişliler bulunduğu görülmüştür. Bun- leri olsun, uzak geçmişin bazı yazıları şaşılacak ların hepsi deniz suyunun etkisiyle birbirine kay- kadar çağdaş görünmektedir. Tek uymayan nokta, naşmış durumdadır. Ayrıntılı incelemeler ve asit uçaklarda kullanılan enerji kaynağıdır ki, bu da banyoları hemen hemen altmış yıl kadar sürdürül- orijinal metinden çeviriler yapılırken ortaya çıkmış müş, sonunda, aralarında Derek de Solla Price ve bir yanlışlık bile olabilir: George Stamires'in de bulunduğu bir arkeologlar grubu, bulunan cismin bir yıldız tespit edicisi ve ... İçine cıva motorunu, bunun altına da de- gezegen yörüngesi kompüteri olduğunu, geceleri mirden ısıtıcıyı koymak gerekir. Cıvanın içinde- pozisyon saptamak için kullanılabildiğini ortaya çı- ki güç, rüzgâr fırıldağını harekete geçirdiği za- karmış, böylelikle eski çağlarda beklemediğimiz de- man, içine binmiş olan insan gökyüzünde uzun nizcilik ve astronomi bilgilerinin varlığını açıklığa yolculuklar yapabilir... Dört cıva kabı, vimana kavuşturmuşlardır. Dr. Price şöyle demektedir: yapılırken, birlikte monte edilir. Bunlar kont- «... Başka hiç bir yerde buna benzer bir alet bu- rollü bir ısıyla ısıtılınca... vimana cıvadan fırtı- lunmamıştır... Böyle bir şey bulmak, Firavun Tut'un nanın gücüne denk bir güç alır... Eklemleri iyi mezarında bir jet uçağı bulmaya benziyor...» As- lehimlenmiş olan bu demir motorun içi cıva ile lına bakılırsa, son bulguların ışığında bunun bile doldurulup, ateş üst tarafına verilince, moto- o kadar olmayacak bir yanı kalmadığı anlaşılıyor. run güç kazanması bir aslanın homurtularına İleri bir teknolojinin daha nice somut örneği, bugün benzer... ve birden, gökyüzünde bir inci gibi gö- müzelerde, «dinsel eser», «çocuk oyuncağı», ya da rünmeye başlar... «tanımlanamıyor» etiketlerinin altında yatıyor olabilir. Fakat uçak resimleri, roket ve uzay uçuşu hi- Alman arkeologu Wilhelm König, Bağdat yakınında kâyeleri, geçmişte yaşamış ileri bir uygarlığın ka- bulunan 2000 yıllık bir sitede uyguladığı kazılara nıtı değil, yalnızca belirtisidir. Yine de kullanılmış İkinci Dünya Savaşından önce başlamıştı. Bu olduğu açıkça görülen bazı teknikler, ne olduğu bu- kazıda König, bir takım garip silindirler buldu. İçleri lunduğundan yıllarca sonra anlaşılan bazı model asfaltla astarlanmıştı. Kap içinde bulunan bu ve resimler, uzak geçmişte hiç beklemediğimiz tek- silindirlerin, demir fişleri de vardı. Yani bunlar pil'- nolojik bir gelişimin varlığını bir dereceye kadar di. Tek eksiği, içinde bulunması gereken elektrolit'- kanıtlar sayılabilir. di. Bu da, hangi maddeyse, aradan geçen süre Buna en iyi örneklerden biri Antikytera «yıldız içinde buharlaşmış olmalıydı. Sonradan bu pillere kompüteri»dir. Bundan yetmiş yıl kadar önce Ege elektrolit olarak bakır sülfat konduğunda, pillerin

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA .ŞEYTAN» ÜÇGENİ kusursuz biçimde çalıştığı görüldü. Bu buluşundan «...Bu teller bugünkü endüstrinin yarattıkla- sonra König, müzelerde bulunan ve üzerinde «fonk- rına çok fazla benzemektedir. Görülebildiği ka- siyonu bilinmemektedir» diye yazan birçok pili da- darıyla teller çok ağırdır. İçlerinde bir tek yük- ha teşhis edebilmiştir. İlk piller bulunduktan bu ya- sek voltajlı kablo değil de, birçok (değişik na Irak'da olsun, Orta Doğu'nun diğer yörelerinde amaçlı) kondüktör var gibi görünmektedir...» olsun, daha pek çok benzeri de ele geçirilmiştir. Bunlar her halde metallerin kaplanmasında kulla- Mısır'ın gerek papirüslerine, gerekse diğer oy- nılmaktaydı. Fakat insan, çok eski zamanlarda ya- malarına, binlerce yıl boyunca iklimin kuruluğu ne- şamış bir kültürden miras kalan, daha sonra unu- deniyle bozulmamış eserlerine, yeni ve tarafsız bir tulup, ancak on sekizinci yüzyılda yeniden keşfe- gözle baktığımız zaman, modern araçların kullanıl- dilen elektrik bilgisinin bundan başka amaçlarla da dığına dair belirtiler görebilmekteyiz. Mısır kaynak- kullanılıp kullanılmadığını merak ediyor. Yunanlılar larında, birinci sülâleden önce, tanrıların saltana- ve Romalılar aydınlatma amacıyla meşale kullanır- tının varlığı anlatılmaktadır. Bu dönem, mucize sa- lardı. O uygarlıklardan kalan eski yapıların tavan- yılabilecek güçlerin, üstün uygarlıkların çağıdır ve larında hâlâ is lekeleri görülmektedir. Fakat eski birçok eski kültürün belleğinde ve kayıtlarında ken- Mısır uygarlığından kalma toprak altı tünellerinde- dini belli etmektedir. ki güzel oyma ve resimler incelenirken, meşaleler- Yunan ve Roma uygarlıklarından çok önce ya- den, ya da yağ kandillerinden oluşması gereken is şamış bu eski kültürlerin, astronomi, ileri matema- lekeleri görülememektedir. Avrupa'da bulunan, gü- tik, zaman hesabı, yer küre ölçüleri, güneş sistemi nümüzden 12.000 ile 30.000 yıl önce hayranlık uyan- ile ilgili bilgilere sahip olması bize garip gelmek- dıran desenlerle doldurulmuş Magdelen ve Aurig- tedir. Bu bilgilerin bazıları modern çağda daha ye- nace mağaralarında da durum aynıdır. ni yeni keşfedilmektedir. Eski insanların bunları bi- Mısır'da, Dendera'da bulunan Hathor tapına- lebilmesi için, ya teleskoplara, ya da başka hassas ğındaki eşsiz duvar oyması da arkeolojik bir bilme- gereçlere sahip olmaları gerekmektedir. ce olarak tanımlanmaktadır. Bu desende insanlar, Ortaçağda bulunmuş bazı haritalar incelenirken ellerinde dev aydınlatma ampulleri taşırken göste- de, olağanüstü denilebilecek durumlarla karşılaşıl- rilmektedir. Ampullerin içindeki teller, ince yılanla- maktadır. «Eski Deniz Kurtlarının Haritaları» adlı ra benzemektedir. Her biri, üstü izole edilmiş tel- eserin yazarı olan Profesör Charles Hopgood, yıl- lerle, bir kutuya bağlanmıştır. Bu görüntü, bir tür lar boyunca bu haritaların yansıttığı bilgileri incele- jeneratörden güç alan elektrik lambalarını hatır- miş bulunmaktadır. Haritaların yapıldığı çağlarda latmaktadır. Teller konusunda Oxford profesörü Dr. dünya ile ilgili bu kadar bilginin elde bulunamaya- John Harris'in şöyle söylediği biliniyor: cağı genellikle kabul edilmektedir. Bir kısmı, eski-

BERMUDA «ŞEYTAN. ÜÇGENİ BERMUDA .ŞEYTAN» ÜÇGENİ den İskenderiye kütüphanesinde saklanan çok eski le olduğu 1958 Jeofizik Yılı'nda yapılan inceleme- orijinallerden kopya edilmiş, daha doğrusu kopya lere kadar bilinmiyordu. Ele geçen bazı eski hari- edile edile, fark edildikleri çağa kadar yaşamıştır. talar Avrupa'da, İngiltere, İrlanda dolaylarında hâlâ O çağda henüz keşfedilmemiş bölgeler hakkında bizi buzulların bulunduğunu belirtmektedir. Bir tanesin- şaşırtan bilgiler vermektedirler. Kuzey ve Güney de ise Bering boğazı su olarak değil, bir zaman- Amerikaların, Antarktika'nın varlığı, Kolomb'dan bin- lar olduğu gibi bir kara bağlantısı olarak gösteril- lerce yıl önce bu haritalar üzerine işlenmiş bulun- mektedir. maktadır. Bu haritaların çizgileri, on sekizinci yüzyıla ka- Pirî Reis haritası, daha büyük bir dünya hari- dar geliştirilmemiş olan koordinatların, boylam bil- tasının bir kısmıdır. 1929 yılında, ülkesini terk etmiş gisinin de bu çağlarda var olduğunu ortaya koy- Osmanlı Sultanının bıraktığı kâğıtlar arasında, İstan- maktadır. Yer trigonometrisi, çok hassas jeodetik bul'daki sarayın harem dairesinde ele geçmiştir. Bu aletler olmadan bu haritaların bu biçimde yapılma- harita, Antarktika kara parçasının, üzeri buzla kap- sına olanak yoktur. Oysa haritalar günümüzden lanmamış halini göstermektedir. Antarktika'da yapı- 8.000-10.000 yıl önce yapılmış olarak hesaplan- lan çalışmalar bu kıtanın en az altı bin yıldan beri maktadır. buz altında bulunduğunu ortaya koymaktadır. Bu Bildiğimiz kadarıyla bu eski ırkların elinde te- duruma göre, bulunan haritanın aslı, kayıtlı tarihi- leskop bulunmamasına rağmen, kayıtlarda çok doğ- mizden çok önce yapılmış demektir. Yani Atlantis'in ru astronomik bilgilere sahip oldukları belli olmak- ve ünlü kültürünün yaşadığı tahmin edilen dönemde. tadır. Bilinen bu gerçekler arasında, Mars'ın iki ayı, 1502 tarihli Kral Jaime Dünya Haritası da, eski bunların gezegene uzaklıkları, Satürn'ün yedi uy- haritaların bir kopyasıdır. Burada Sahra çölü be- dusu, Jüpiter'in ayları, Venüs'ün devreleri (Buna reketli bir toprak olarak gösterilmekte, içinde bü- Babil kayıtlarında Horn denmektedir) sayılabilir. Da- yük göller, nehirler ve kentler bulunmaktadır. 1737 ha uzak yıldızlar bile keşfedilmiştir: Akrep takım tarihli Buache Dünya Haritası da Antarktika'yı gös- yıldızına bu adın verilmesi, bir kuyruğu olduğu için- termektedir. Tıpkı eski bir Yunan haritasında oldu- dir. Burcun içinde bir de kuyruklu yıldız bulunmak- ğu gibi. Oysa Antarktika'nın varlığı, 1820 yılında res- tadır. Fakat bu ancak çok güçlü bir teleskopla gö- men keşfedilinceye kadar, yalnızca bir tahmin ola- rülebilir. Oysa Atlantiğin öbür kıyısında yaşayan rak kalmıştır. Bu iki haritada Antarktika iki büyük Maya'lar, belki kendilerinden önceki bir uygarlık- ada olarak gösterilmekte, ikisini birbirinden bir iç tan aldıkları bilgilerle, bu burca yine «Akrep bur- deniz ayırmaktadır. Üzerinden buz örtüsü kalkarsa, cu» demekteydiler. (Eski kavimlerin arasında yalnız kıta gerçekten böyle görünecektir. Fakat bunun böy- Maya'lar güneş yılını gerçek rakama en yakın şe-

BERMUDA «ŞEYTAN. ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ

kilde hesaplamışlardır. Onlara göre süre 365.2420 parçaya bölmektedir. Taban köşegenlerinin kesişti- gündür. Gerçek rakam ise 365.2422'dir.) ği noktadan kuzeye uzatılacak bir doğru, kuzey kut- Bu bilgiler, çok eski çağlardan bu yana azal- bunun yalnızca dört mil uzağından geçmektedir (ki mış, gerilemiş gibi görünmektedir. Bu gerileme dö- piramidin yapımından bu yana geçen uzun süre neminde, astronomik bilgiler destan haline gelmiş- içinde kutup noktasının yer değiştirmiş olması da tir. Buna örnek olarak tanrı (gezegen) Uranüs'ün ço- mümkündür). cuklarını (aylarını) yediği (eklipsine aldığı, gölgele- Bugünün uzunluk ölçüsü olan metrik sistemin diği), sonra da yeniden kusup dışarı çıkardığı şek- birimi metredir. Yani kutuptan ekvatora kadarki lindeki efsane gösterilebilir. Bu efsanelerin çağın- meridyen uzunluğunun on milyonda biridir. Bu öl- da artık bu astronomik olaylar izlenemiyordu. Çün- çü Fransızlar tarafından, Mısır işgalinden kısa süre kü izlemeye yeterli gereçler ortadan yok olmuştu. önce ortaya çıkarılmıştır. Piramidin ölçüsü olarak Fakat yine de astronomik bilgiler yarı dinsel efsa- kullanılan kübit (elli inç) ise, eski Mısırlıların nelerin içinde yaşayıp gitti. kullandığı ölçüdür ve Fransızların biriminden bin- Eski ileri uygarlıkların en büyük tanığı belki lerce yıl önce bulunmuş bir birimdir. Bir kübit'in de Mısır'daki büyük piramittir. Binlerce yıl boyunca, uzunluğu bir metreye çok yakın olmakla birlikte, Keops piramidinin bir mezar olduğuna inanılmış- metreden daha dakik bir birimdir. Çünkü bu ölçü tır. Bu arada, eski Mısırlıların neslinden gelen bir herhangi bir meridyen çevresine değil, kutup ek- azınlık olan Kıptîlerin inancına göre, bu piramit seninin uzunluğuna göre hesaplanmıştır. Bilindiği «Tanrıların Çağı»na ait bilgilerin bir birleşimidir. gibi meridyen uzunlukları, dünya çevresine göre de- Tufan'dan önceki krallardan Surid tarafından yapıl- ğişebilmektedir. mıştır. Bu bilgiler ileride, onları okuyabilecek ka- Büyük Piramid'in Mısır kübit'ine göre alınmış dar gelişmiş insanlar tarafından anlaşılacaktır. bazı ölçüleri, yerküre hakkında, dünyanın güneş Büyük piramidin gizli bilgiler barındırması, ilk sistemindeki yeri hakkında, sonradan unutulup mo- olarak Napolyon ordularının Mısır'ı işgali sırasın- dern çağda yeniden keşfedilmiş bir hayli bilginin da, Fransız mühendislerinin çalışmalarıyla ciddîye var olduğunu göstermektedir. Bu bilgiler ancak ma- alınmıştır. Bu mühendisler piramidi bir triangülas- tematik olarak ifade edilebilmektedir. Piramidin çev- yon noktası olarak kullanmaya kalktıklarında, dört resi, bir yıl içindeki gün sayısını (365.24) göster- kenarının dört ana yöne dönük olduğunu ve boylam mektedir. Bu çevrenin iki katı, Ekvatorda bir boy- dairesinin de tam piramidin doruğundan geçtiğini lam derecesinin bir dakikasına eşittir. Eğik kenar fark etmişlerdir. Doruktan geçen diagonal çizgiler üzerinden, tabandan doruğa kadar olan uzunluk, kuzeye doğru uzatıldığında Nil Deltası'nı iki eşit bir paralel derecesinin altı yüzde biridir. Yükseklik

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA .ŞEYTAN» ÜÇGENİ matematiksel denklemlerdir. Çünkü bir kere, böylesi 109 la çarpıldığında, dünyanın güneşe uzaklığına bir yolculuğun bilimsel ve teknolojik temeli, ma- yaklaşık bir rakam çıkmaktadır. Çevreyi yüksekli- tematiğe dayanmaktadır. Piramidin bize ulaştırdığı ğin iki katına böldüğümüz zaman, T (pi) sayısı olan mesaj, gelecekte biz bu konuları yorumlamakta us- 3.1416'yı bulmaktayız. (Bu rakam, eski Yunanlıla- talaştıkça, daha başka bilgiler elde etmemizi de rın bulduğu pi sayısından, yani 3.1428'den çok da- sağlayacak gibi görünmektedir. ha gerçektir.) Piramidin ağırlığı 10l5le çarpıldığında, Büyük piramidi inceleyenlere ve Kıptî inançla- dünyanın yaklaşık ağırlığını vermektedir. Dünyanın rına göre, bu piramitte, sonradan dağılıp kaybolmuş kutup ekseni, doğrultusunu günden güne de- birçok bilgiler bir araya toplanmıştır. Zaman geçip ğiştirmekte ve böylelikle her 2.200 yılda güneşin insanlar eskiden bilinenleri bilmez duruma geldi- arkasına yeni bir burcun gelmesine olanak ver- ğinde, bilgilerin bir kısmı destanlara geçmiş bulun- mektedir. İlk durumuna ancak 25,827 yıl sonra var- maktadır. Tanıdığımızı sandığımız uygarlıklardan ön- maktadır. Bu sayı da, 25,826.6 olarak piramidde or- ce dünyada başka bir uygarlığın bulunduğuna dair taya çıkmaktadır. Bu sayıyı veren, taban köşegen- ortaya çıkan bu belirtilerin bize gösterdiği bir hu- lerinin toplamıdır. Büyük piramidin içindeki Fira- sus da, bu eski uygarlıkların bazı noktalarda bizim vun odasının boyutları, iki temel Pisagor üçgeninin uygarlığımıza benzer doğrultuda gelişmiş olmasına eşidir: 2.5.3 ve 3.4.5. Oysa piramit, Pisagor'dan karşılık, bizim henüz hiç bilmediğimiz başka alan- binlerce yıl önce yapılmıştır. Bu verilen ölçülerin, lara yönelmiş ve o alanlarda bilgi sahibi bulunma- piramidinin ölçü rastlantılarından yalnızca birkaç ta- larının da mümkün olduğudur. Dünyanın çeşitli yö- nesi olduğunu da belirtmekte yarar vardır. relerinde bulunan çok büyük taş yapıtlar «atıf ya- Bu bilgileri ifade edebilmek için böylesine bü- pılamamıştır» şeklinde kayıtlandırılmıştır. Bunun an- yük bir yapıya girişilmiş olmasının nedenini anla- lamı, «kimin inşa ettiğini bilen yok,» demektir. Ya- mak kolay değildir. Bundaki amaç ancak dünya bazı pıtlar genellikle birbirine benzemekte ve gezegen- felâketler nedeniyle altüst olduktan sonra, kurtulan lere, güneşe, aya, bunların yörüngelerine, burçlara ve bu bilgilere sahip olan bazı kimselerin elinde ve diğer sabit yıldızlara atıf yaparken, başka güç- teknolojik gereçlerin var olması ve gelecek kuşaklara lerin, bu arada manyetik alanların ve dünya akım- dil ayırımlarına rağmen herkesçe anlaşılabilecek ve larının da izlerini taşımaktadır. Bu esrarengiz tarih imha edilemeyecek kayıtlar bırakmak niyetiyle bu işe öncesi yapıtlar arasında Meksika'nın Teotihuacan giriştikleri şeklinde yorumlanabilir Gerçekten kentindeki piramitler Yucatan ve diğer kentlerdeki uzaydan gelen kâşiflerin dünyaya inmesi, ya da yapılar, Peru Ant'larındaki Inka öncesi kalıntılar, dünyalı uzay adamlarının başka uygar gezegenlere Nasca Vadisi çizgileri, Tiahuanaco'daki pek çok ha- ayak basması durumu düşünülürse, ırkların rabe (4500 metre yükseklikte), İngiltere Adaların- anlaşabilmesi için ilk ortak dil matematik ve

BERMUDA «ŞEYTAN- ÜÇGENİ BERMUDA -ŞEYTAN. ÜÇGENİ daki dev taş yapılar, özellikle Stonehenge ve Ave- da görünmesine rağmen, eski bilimsel bir yönte- bury ve Brötanya'daki dik duran taşlar sayılabilir. min gölgesi olabilir. Bu taşların dizilişi kıyıdan sonra da devam etmek- Eğer manyetik ve ters manyetik kavramları, çok te, denizin ilerisine doğru gitmektedir. Ayrıca Ak- eski çağlarda anlaşılmış ve aslında yine manyetik deniz adalarından bazılarındaki tarih öncesi hara- bir güç olan yerçekimi de diğer doğal güçler gibi beleri, Ortadoğu'da, Güneydoğu Asya'daki kalıntı- kanalize edilebilmişse, bugün nasıl yapıldığı anla- lar, Carolines, Marquesas ve diğer Pasifik adala- şılamayan tarih öncesi yapıtlarının da oluşumuna rındaki cyclopean harabeler, Karaiplerin altındaki bir ışık tutulabilir. Bu koca taşlar gerçekten dağla- monolitik yapılar, Niebla (Ispanya)daki tarihöncesi rın tepesine fırlatılmış gibi görünmekte, uçurumla- taş yapıtları ve Mısır dahil, Kuzey Afrika'da, yapı- rın ta tepesindeki koca monolitik taşlar, sanki ora- cısı bilinmeyen tüm eserlerle, ABD içindeki höyük- ya uçmuşa benzemektedir. ler ve Çin'deki arkaik piramitler de bu arada deği- Bugün bilimciler Mısır piramitlerinin sırlarını nilmesi gereken eserlerdir. ortaya çıkarmaya çalıştıkça, bu sırları hâlâ koruyan Yüzyılımızın başlarına kadar, Çin'de yapılacak bazı eski elektromanyetik tekniklerin kalıntısının bu- tüm evler için önceden kâhinlere danışılır, yerdeki na imkân tanımadığını duymak insana ilginç gel- görünmeyen mutluluk izlerinden, toprağın üstün- mektedir. Sözgelişi piramitlerin içindeki mühürlü oda- den ve altından geçen iyi ve kötü akım yollarının lar. Bir süre önce Giza'daki Kefren piramitinin iç yapı- etkilerinden yararlanılmaya çalışılırdı. (Pusulayı da sına geçebilmek amacıyla bir proje uygulanıyordu. Çinlilerden öğrendiğimizi hatırlamakta yarar var- Bu projede taşları etkileyen kozmik ışınları kaydedil- dır). Çin mimarîsi ve kentlerin genel görünümü ko- mekteydi. Proje, Kahire Üniversitesi profesörlerinden nusunda yorumcu olan Dr. Ernst Börschmann'a gö- Dr. Amr Gohed'in başkanlığında yürütülüyordu. Kul- re, tapınakların, pagoda'ların, tüm yapıların dizilişi, lanılan gereçler arasında yeni model IBM 1130 bil- bir merkezden çıkıp yayılan ışınlar üzerine kurul- gisayarı da vardı. Testler çok uzmanca uygulanı- muş gibidir ve bir manyetik alana benzemektedir. yordu ama, aynı yerlerde uygulanan aynı testler, Dünyanın gizli çizgilerini izleme yöntemi belki geç- her gün başka sonuçlar veriyordu. Dr. Gohed bu mişteki ileri bir bilimden yadigâr kalmış bir uygu- konuda şunları söylemekteydi: «... Bilinen tüm bi- lama olabilir. Fakat bugün batıl ve feodalistik bu- lim ve elektronik kurallarına meydan okuyan bir lunması nedeniyle artık bundan vazgeçilmiştir. Oy- durum... Buna bilimsel olarak imkân yok.» Londra sa yine batıla dayalı olan acupuncture (iğnelerle te- Times gazetesi ise bir yazısında şöyle demekteydi: davi), Çin'de bugün iktidarda olan yönetim tarafın- «... Büyük bir bulgunun umutları bugün bir yığın dan saygıdeğer bir düzeye yükseltilmiştir. Belki anlamsız sembol haline gelmiş bulunuyor...» So- acupuncture da bugüne kadar sihir kisvesi altın- nunda projenin başarısızlığa uğradığını kabul eden

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ Dr. Gohed, «...Piramidin içinde bilim kanunlarına ce, tarih kayıtlarımızın başladığı M.ö. 4000'den de meydan okuyan bir etken var,» demişti. önce kaybolduğu yolundaki belirtiler, genellikle bilgi Burada aslında söz konusu olan, bilim kural- kırıntıları olarak zamanımıza ulaşmış, kulaktan larına meydan okumak değil de, bugün bile anla- kulağa söylene söylene, defalarca kopya edile edi- yamadığımız başka bilimsel kuralların, veya onların le elimize gelebilmiştir. Böyle bir çağdan kalmış değişik uygulamasının geçerli olması, diye düşünü- olabilecek yapılar ve anıtlar gerçi çok etkileyicidir lebilir. Dünyanın gizli güçlerini oluşturan baskılar, ama, bunların yapılış tarihini anlamak ya çok güç, çekimser, hatta yalnız dünyanın değil, gezegenlerin, ya da imkânsız olmaktadır. Buna ek olarak, uygar güneşin, ayın, yıldızların güçleri de kullanılmış ola- insanın ilk ortaya çıkışından gelişimine kadar aklı- bilir. mızdan tanıdığımız zaman süresi esas alınırsa, böy- John Mitchell, «Atlantis'in görünümü» adlı ki- le varsayımlı bir kültürün gelip geçmesi için arada tabında tarih öncesi kültürlere değinerek şöyle de- pek de yeterli zaman kalmadığı söylenmektedir. Fa- mektedir: «Dünya, tarih öncesi mühendislik çalış- kat Dr. Louis Leakey ile Mary Leakey'in Tanzania'- malarının yapıtlarıyla dolu. Hepsinde kutup manye- da, Richard Leakey'in de Kenya'da ortaya çıkardığı tik gücü kullanılmışa benziyor... Biz bugün, büyük- bulgular, bize ilkel insanın varlığının 2.000.000 yıl lüğünden ötürü bunca zaman varlığını fark ede- geriye gidebileceğini göstermektedir. Fransa'daki mediğimiz eski eserlerin arasında yaşıyoruz. Dağ- Vallonet mağarasından çıkarılan ilkel aletlerin yaşı larda, yaylalarda, çöllerde, ormanlarda ve denizler ise 1.000.000 yıldır. Günümüzden 30.000-35.000 yıl altında bulunan büyük taş harabeler sanki birbirine önce yaşadığı tahmin edilen Cro-Magnon insan bağlı, birbiriyle ilişkili gibi... O zamanın düşünür- tipine ait ele geçen kafatası kemikleri, beyin bü- lerine göre, dünya da bir canlı yaratıktı. Onun da yüklüğünün hesaplanmasına olanak vermiş, bu tür gövdesi, tüm canlı yaratıklar gibi, bir sinir siste- insanın bize denk, hatta zaman zaman daha üstün miyle kaplıydı ve sinirler bir manyetik alana bağ- yetenekte olacağı belli olmuştur. lıydı. Dünyanın sinir merkezleri, Çin tedavisinde Fransa ve İspanya'da genellikle toprak düzeyi- acupuncture iğnelerinin batırıldığı noktalar gibiydi. nin çok altına inen mağaraların duvarlarında sık Buraları korumak, kutsallaştırmak için üstlerine kut- sık bulunan hayranlık uyandırıcı hayvan resimleri, sal tapınaklar yapılır, kozmik bir düzen içindeki dünyaya özgü sanat yeteneğinin belirtisi sayılmak- mikrokozm'lar gibi düzenle yerleştirilirdi...» tadır. Bugün pek fazla tanımadığımız başka sanat değerleri, ilerde uygar insanın yeniden bir temel Uzak geçmişte bir ya da daha fazla uygarlığın değerlendirmesinin yapılmasına gerek yaratabilir. yaşamış olduğu, bunların ya doğal, ya da kendi Fransa'da, Lussac - les - Chateaux'da yassı kaya yarattıkları felâketler sonucu, günümüzden çok ön- yüzlerine kazınmış olan ve yaşları üzerlerine biri-

BERMUDA .ŞEYTAN- ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ ken toprak tabakalarından anlaşılan resimler, bi- hayal sayılmaz. Ne var ki, bizim bugünkü uygarlığı- zim mağara devri insanlarının çağı olarak hesapla- mız birden yok olsa, nasıl birçok binalar, makineler dığımız dönem için çok şaşırtıcı, hemen hemen ina- ve eserler çürür, paslanır, dağılır, birkaç bin yıl nılmaz denecek resimlerdir. Uygarlığın ilk kıpırtıla- sonra tanınmaz hale gelirse, o uygarlığın bıraktığı rından binlerce yıl önce yapılmış bu resimlerde, eserlere de aynı şeyler olmuş olabilir. Belki bazı modern görünüşlü insanlar, elbise, çizme, kemer, ce- eserlerin kalması olasılığı da vardır. Devamlı de- ket, şapka giymiş olarak görünmekte, erkeklerin bi- ğişen yer kabuğunun altına gömülmüşse, kuzey ve çim verilmiş sakal ve bıyıkları bulunmaktadır. güney kutup buzlarının altında korunmuşsa, ya da Güney Afrika'da bazı derin mağaraların du- deniz tabanında saklanmışsa, bu mümkün olabilir. varlarında ortalama aynı çağlarda yapılmış resim- Karbon 14, potasyum argon, uranyum toryum, lerde ise, beyaz gezginler, tanımlanamayan kılıklar termolüminesans, dentrokronoloji ve diğer tarih ölç- içinde, bir tarihöncesi safari'si, ya da keşif gezisi me süreçlerinin ortaya çıkışı, uygarlığın başlangıcı- yaparken gösterilmektedir. na ait eski inançlarımızı oldukça sarsmış bulunmak- Tarih öncesi evrim şemalarımızda, her tip in- tadır. Ngwenya - Lesotho'daki bir demir madeninin, sanı, daha gelişmiş bir tür insanın izlediği görül- bundan 43.000 yıl önce bilinmeyen madenciler ta- mektedir. Her yeni insan türü, bir öncekinden da- rafından işletildiği anlaşılmıştır. İran'da bulunan taş ha uyumlu, güçlü ve gelişmiş gözükür. Bu genel- aletlere verilen yaş 100.000'dir. Kuzey Michigan'da- likle doğrudur. Hayvan benzeri Neandertal insanın, ki büyük çapta bakır madeni işletmelerinin, kızılde- yerini Cro - Magnon insana bırakması örneğinde ol- rililerden binlerce yıl daha eski çağların eserleri duğu gibi. Fakat dünyanın uzun tarihi içinde bu olduğu anlaşılmıştır. Utah'ın Watis yöresinde bir kö- iki tür insanın, hatta bunlarla birlikte başka türle- mür ocağına kazılan tünel, bilinmeyen bir çağda ka- rin de, aynı çağ içinde yaşamış olması da bir ola- zılmış eski tünellerin arasına açılmıştır. Bu eski tü- naktır. Tıpkı bugün dünyada atom bilimcileriyle nellerde bulunan kömürler çok hava almış olduğu Avustralyalı aborijin'lerin bulunması gibi. için, yakılmaya elverişli değildir. Kızılderili destan- Eğer bizim bildiğimiz uygarlıklardan önce, ileri ları arasında bu madenlerden söz edenlere rastlan- bir uygarlık yaşamışsa, bu dönemden bazı kesin mamıştır. Ayrıca kızılderililer madencilikte tünel tek- belirtilerin kurtulup zamanımıza ulaşacağını (tabiî niğini de kullanmazlardı. eğer arkeolojik araştırmada hiç bir bulgu kesin di- İnsanoğlu yerkürenin derinliklerine inip ince- ye kabul edilebilirse) ve bize günümüzden birkaç ledikçe, kömür, taş ve diğer tabakalar arasında, alet- bin değil, birçok bin yıl önce böyle bir uygarlığın lerle yapılmış bazı insan yapısı eserler bulmaktadır. yaşamış olduğunu kanıtlayacağını beklemek, hiç de Bu eserlerin yapılış zamanı o kadar eskidir ki, an^

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN. ÜÇGENİ cak kabaca hesaplanabilmektedir. Fisher Vadisi Bu ve buna benzer olayların tarihsel yöntem- (Nevada) da, bir kömür damarında, 15.000.000 yıl lerle açıklanması o kadar güçtür ki, birçok kimse- önceden kaldığı hesaplanan bir ayakkabı izi bulun- ler bunları hiç yokmuş gibi aldırmazlıkla karşılar- muştur. Gobi çölünde kumtaşı bir kayanın üzerin- ken, bazıları da tümünü başka dünyalardan gelen de, bir ayakkabı veya sandaletin çizgili tabanının konuklara yorumlamaktadırlar. Fakat bu eserlerin izi bulunmuştur. Bu izin de birkaç milyon yıl ön- ve ayak izlerinin kendi dünyamızda, çok eskiden cesine ait olduğu belirtilmektedir. Utah'ın Delta yaşamış ırklar tarafından bırakılmış olması da müm- yöresinde bulunan fosilleşmiş bir sandalet izinin de kündür. Esasen bunların çoğunun madenlerde bu- içine trilobit'ler gömülmüş olduğu anlaşılmıştır. Bu lunması, çağlarının çok eski olduğuna ve ancak duruma göre trilobit'ler ya izin üstüne gelmiş, ya yerin altında ve koruyucu maddelerin arasında kal- da izle aynı anda, ayakkabıdan buraya geçmiştir. dıkları için bozulmadan bize kadar ulaşabildiğine Trilobit'ler, Paleozoik çağa özgü deniz hayvanları- tanıklık etmektedir. Bütün bunlara rağmen yine de dır. En azından iki milyon yıldan beri nesillerinin yaşları hesaplanamamaktadır. Geçen uzun süre tükendiğine inanılmaktadır. 1959 yılında Italya'daki içinde bu tür belirtilerin ne kadarının yok olduğu bir maden ocağından çıkarılan fosilleşmiş insan is- düşünüldüğü zaman, bize bu eski uygarlıktan ne- keletinin bulunduğu tabaka, milyonlarca yıl öncesi- den yalnız birkaç parça eserle birkaç destan kal- ne ait bir tabakaydı. dığı da bir dereceye kadar anlaşılabilir. California'da bulunan bir kuvarz parçasının Nesli tükenmiş, fakat tanınabilir hayvanlara ait içinde, demir bir çivi görülmüştür. Nevada'da, 1865 efsaneler ve resimler, geçmişte yaşamış bir kül- yılında bulunan bir feldspatın içinde de, beş san- türün başka bir belirtisi olabilir. Tiahuanaco'da bu- tim boyunda maden bir vida vardır. Vida okside ol- lunan bir çanağın üzerine resmedilmiş toksodon'a muş, fakat izi feldspat'ın içine oyulmuştur. Taşın ya- çok benzeyen hayvan gibi. Toksodon, hipopo- şı milyonlarca yılı bulmaktadır. tama benzer bir hayvan olup, türü uygar insanın Peru'nun fethi sırasında, İspanyolların yöneti- ortaya çıkmasından çok önce tükenmiş sayılmakta- minde Perulu işçilerin çalıştırıldığı bir madende, bir dır. Ayrıca, hayvan zaten Tiahuanaco gibi dört bin kayanın içine gömülmüş bir çivi bulunduğu kayıt- beş yüz metre yükseklikteki çorak bölgede yaşaya- lara geçmiştir. Bu olay büyük şaşkınlığa ve tedir- bilecek bir tür değildir. Üstelik Tiahuanaco'nun ye- ginliğe neden olmuştur. Çivinin açıkça görülebilen ri de burada büyük bir kültürün gelişmesine elve- eskiliğinden ötürü olduğu kadar, Amerika'da İspan- rişli değildir. Oysa bölgenin bugün karla kaplı olan yollar gelmeden önce demirin hiç bilinmediği dü- daha üst kısımlarında, teraslanmış mısır tarlaları, şünülürse, bu şaşkınlığın sebebi daha da iyi anla- derin bir gölde de okyanus faunası bulunmuştur. şılabilir. Belki Tiahuanaco kenti kurulduğu zaman tüm böl- ge çok daha alçakta, belki deniz kıyısındaydı.

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ zılderililer hemen heykellerin taklitlerini yapmaya Peru'da Kenko yakınındaki Marcahuasi yayla- koyulmuş, bu yüzden bilimsel çevrelerde bu buluşa sında çok büyük kaya oymaları vardır. Bazı yerler- daha da çok saldırılmasına sebep olmuşlardır.) Oy- de koca kaya tepelerine, oyularak biçim verilmiş- sa karbon 14 deneyleri, heykellerin yaşını 3.000- tir. Bu Inka öncesi oymaları sayısız çağların hava 6.500 olarak göstermektedir. Bir tanesi 'braşizor' koşullarından etkilenmiş olmasına rağmen, aslan, denilen dinozor'a o kadar çok benzemektedir ki, at, deve ve fil resimleri hâlâ tanınabilmektedir. Bu arada geçen koca çağlar olmasa, insanın heykeli hayvanların hiç biri uygar insanın yaşadığı çağda yapan sanatçının hayvanı görmüş olduğuna inanası Güney Amerika kıtasında yaşamamıştır. Yine Peru'- gelir. da, Pisco yakınlarındaki bir sahil kenti kalıntıları İlk insanların dinozor modelleri yapmaları, di- arasında bulunan çanakların üzerindeki lama re- nozorları mutlaka görmüş olmaları anlamına gelme- simlerinde hayvanların beş ayak parmağı olduğu mektedir elbette. (Fakat belki kemiklerini görmüş dikkati çekmektedir. Binlerce yıl önce, lamaların olabilirler). Babil duvarlarında, öteki gerçek hay- ayaklarının böyle olduğu da bilinmektedir. vanların arasına resmedilmiş olan St. George ca- Kuzey ve Güney Amerika'nın birçok kaya for- navarı, Çin canavarı ve sirüş canavarı hiç de ger- masyonları üzerinde dinozor'a benzeyen hayvan oy- çek değillerdi. Yine de bazı ayrıntılar insanın bi- maları bulunmaktadır. Fakat çıyanlar, gila canavar- zim sandığımızdan çok daha erken ortaya çıktığı- ları ve iguana'lar da aslında eski ataları olan dino- nı ve o çıktığı zaman neslinin tükenmiş olduğuna zorlara çok benzedikleri için, bu oymaların gerçek- inandığımız bazı hayvanları görmüş olabileceğini ten dinozor mu, yoksa bildiğimiz çıyan mı olduğu belirtir yoldadır. anlaşılamamaktadır. Oregon eyaletinde kızılderililer- Bu hayvanların bazılarının üçüncü jeolojik za- den, ya da onlardan önceki kavimlerden kalma dev mana ait olduğu düşünülmektedir. Fakat bazı re- çıyan resmi için de aynı kararsızlık söz konusudur. simlerde, ikinci jeolojik zamana ait sürüngenler de Fakat bu resim «stegozor»a çok fazla benzemekte- görünmektedir. Yani insanın ortaya çıkışından çok dir. öncesine ait. Bu durumda pek ilginç bir açıklama Meksika'da, Acambro köyü yakınlarında 1945 daha akla gelebilir. Eğer bizim çağımızdan önce yılında yapılan bir kazıda, yıllardan beri arkeoloji de dünyada gelişmiş kültüre sahip, uygar insanlar dünyasını birbirine katan kil heykeller ele geçmiştir. yaşamışsa, bunlar da tıpkı bizler gibi merak duya- Bu heykeller, gergedan, deve, at, dev maymun ve rak eski canlıları, bu arada dinozorları keşfetmiş dinozor heykelleridir. (Heykelleri bulan Waldemar olabilirler. O uygarlığın dünyadan silinmesiyle, bu Julsrud, bölge halkına yalnızca bulunan heykeller bilgiler efsanelere geçmiş ve bir de resimlerle ya- için para vereceğini duyurunca, burada yaşayan kı- BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ

şamış olabilir. Bunu söylerken daha günümüzden Bizler kendi uygarlığımıza başlangıç olarak M. yüz yıl önce, tutucu kimselerin, bulunan dev fosil- Ö. 4.000 tarihini kabul etmekteyiz. Bu çağdaki il- leri Tanrı'nın dünyayı yaratırken yaratmış olduğuna kel tarım faaliyetlerinden bugünkü atom çağına gel- inandıklarını da hatırlamakta yarar vardır. memiz, 6.000 yıl sürmüştür. İnsanoğlunun yaşını dü- «ilk biz değiliz» adlı kitabında tarihsel anakt- şündüğümüz zaman, başka kültürlerin de, aşağı yu- ronizm'lerden söz eden Andrew Thomas, Moskova karı bizimkine benzer bir düzeye gelmesine yete- Paleontoloji müzesinde bulunan yaban öküzü ka- cek kadar zaman geçmiş olduğunu görmekteyiz. fatasını örnek olarak göstermektedir. Kafatası bir- Bazı eski kayıtların incelenmesi bize daha önce de kaç bin yaşındadır. Alın kısmında yuvarlak bir cis- insanların bugünkü gibi kendini yok etme ye- min oluşturduğu bir delik görülmektedir. Deliğin teneğini elde ettiğini göstermektedir, incil'de ve çevresinde çatlaklar bulunmaması, delen cismin sı- Tevrat'ta dünya yüzünde büyük patlamalardan söz cak ve hızlı olduğunu belirtmekte, deliğin biçimi de edilir (Sodom ve Gomora), Yunan mitolojisinde ve akla kurşunu getirmektedir. Kafatasına ateş edil- Kuzey ve Güney Amerika'nın kızılderili destanların- mesi, hayvan öldükten sonra değildir. Çünkü yapı- da olduğu gibi, Hint kayıtlarında da atom savaşının lan incelemelerde, yaranın bir dereceye kadar iyi- etkilerine çok benzeyen etkiler büyük ayrıntılarıyla leşmiş olduğu görülmüştür. Londra'da da buna ben- anlatılır. zer bir örnek vardır. Doğa Tarihi Müzesinde, Zam- Kopya edile edile bize ulaşmış eski Hint kitap- bia'da bulunmuş, 40.000 yıl öncesine ait bir insan larında, bugünkü teknolojik uygarlığımızı hatırlatan kafatası bulunmaktadır. Bunun da sol tarafında yazılar bulunmaktadır. Bunlar batıdaki eski eserler benzer bir delik vardır. Tarih öncesinden kalma bu gibi yakılmamış, yok edilmemiştir. Bu satırlar, sanki ateş etme kanıtları insanı oldukça düşündürmekte- binlerce yıl önce değil de şimdi yazılmışcasına, dir. zamanın ve uzayın izafiyetinden, kozmik ışınlardan, yerçekimi kanunundan, radyasyondan, enerjinin ki- Bu bulguların hepsi yoruma bağlı ve tek tük netik niteliğinden ve atom teorisinden söz etmek- olmakla birlikte, dünya yüzünde uygar insanın san- tedir. Hindistan'ın Vaisesika ekolü düşünürleri, atom- dığımızdan çok eski dönemlerde de var olması ih- ların devamlı hareket halinde olduğu görüşüne ina- timalini ortaya çıkarmaktadır. Dünyaya uygarlığın nırlardı. Zaman ölçüsünü saniyenin inanılmayacak uzaydaki bir yerden getirildiğini düşünmesek de, kadar küçük parçalarına bölmüşlerdi. Bu zaman bi- kendi gezegenimizin tarihi bile bizden önce bir, ya rimlerinin en küçüğü, «bir atomun kendi ünitesi ka- da daha çok uygarlığın, kendilerini mahvetme dü- dar yol alması» süresi olarak tanımlanırdı. zeyine kadar gelişmiş olmasına yetecek zaman payı Mahabharata, uzayın yaratılmasını, dini, duala- bırakmaktadır. rı, âdetleri, tarihi ve eski Hint tanrılarıyla kahraman-

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ larını anlatan 200.000 mısralık bir destan şiirdir. balar ve füzeler, demir fişekler, kurşunla ateş et- İçinde modern çağa çok uyan referanslar bulun- me, patlayıcı maddeler, fırtına gibi gürültü çıkaran maktadır. Bu satırların aslında 3.500 yıl önce ya- silindir biçiminde toplar gibi şeylerden söz edildi- zıldığı kabul edilmekle birlikte, bundan binlerce yıl ği zaman, bunlar çok eski bir Hindistanı bile ilgi- önce yer almış olaylardan söz edilmektedir. Mahab- lendirse, kimsenin pek şaştığı yoktu. Çünkü okurla- harata'nın mısraları arasında, yazarın gözleriyle rın çoğu, bunların metin içine çeviri sırasında, çe- seyrettiği bir atom savaşının tarifine benzer anla- virmenler tarafından sızdırıldığına, «Biz Hintliler bun- tımlar da bulunmaktadır. ları sizden çok önce biliyorduk» iddiasının ürünü Batılı düşünür ve din bilginleri 1880'lerde Ma- olduğuna inanmaktaydılar. habharata'yı iH< okuma fırsatını elde ettikleri za- Mahabharata'da anlatılan bir kısım silâhlar, Bi- man (ilk çeviri 1884 yılında tamamlanmıştı), eski rinci Dünya Savaşı'ndan sonra daha iyi anlaşılma- vimanalardan söz eden bölümleri şiirsel bir hayal ya başladı. Hintli savaş yorumcusu Ramchandra farzetmişlerdi. Oysa bu satırlar uçakların nasıl ya- Dikshitar (Eski Hindistan'da Savaş), artık savaşın pıldığına, nasıl çalıştığına, nasıl savaştığına dair Mahabharata'da anlatılan düzeye ulaştığını, vîma- ayrıntılarla doluydu. Bundan başka, düşman ordu- na'ların uçaklar, monahastra'nın da zehirli gaz ol- larını kendinden geçirebilen bir silâhtan da söz edi- duğunu ileri sürmekteydi. Gerçi geçen yüzyılın bazı liyordu, (mohanastra - bayıltma oku). Bir de «iki kat- Ingilizleriyle, birinci dünya savaşının subayları, Ma- lı gök arabaları» anlatılmaktaydı. Bunların «bir sü- habharata'nın silâhlarından bazılarını anlamaya baş- rü penceresinden dışarıya alevler çıkıyor ve araba- lamışlardı ama, kitapta anlatılan silâhların bir kıs- lar gökte kuyruklu yıldız gibi görünecek kadar yük- mı o kadar düşünülemeyecek şeylerdi ki, çevirmen- seliyor, güneşin, yıldızların bulunduğu yörelerde do- leri çok çaresizlik içinde bırakıyorlardı. Baş çevir- laşıyorlardı.» men P. Chandra Roy bile, kitaba eklediği önsözde, «Bu kitapta, İngiliz okuruna gülünç gelecek pek çok Mahabharata'nın batı dillerine çevirisi yapıldığı şey vardır,» demekteydi. zaman, henüz uçakların bile ortaya çıkmamış oldu- 1880'de gülünç veya esrarengiz gelen şeyler, ğu bir gerçektir. Nerede kaldı, zehirli gaz, sinir ga- bugünün insanlarına hiç de anlaşılmaz gelmemek- zı, insan taşıyan roketler ve atom bombaları! O za- tedir. Eski bir savaştan söz eden aşağıdaki satır- manın batılılarına bu sözler çok zengin bir hayal lar bizlere gerçekten çok tanıdık gelmektedir. Atom gücünden başka hiç bir anlam ifade etmiyordu. Oysa çağımızdan binlerce yıl önce yazılmış olmasına rağ- o zaman tanınan başka silâhlardan söz eden bö- men: lümler pek güzel anlaşılmaktaydı. Bazı modern si- Bir tek cisme tüm evrenin gücü dolmuş. Bir lâhlar, kontrollü ateş gücü, çeşitli cephaneler, bom- sütun duman ve alev... bin tane güneşin par-

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA .ŞEYTAN» ÜÇGENİ

lakhğına denk... muhteşem bir biçimde yerden zaman bütün dünya, dağlan, denizleri ve ağaç- yükseldi... Bu bilinmeyen bir silâhtı. Demirden larıyla birlikte, titremeye başladı. Tüm canlılar, bir yıldırımdı. Tüm Vrişni ve Andhaka ırklarını silâhların enerjisiyle ısındılar ve çok fazla etki- küle çeviren bir ölüm habercisiydi... Cesetler lendiler. Gökler alev alev yandı ve bir ufuktan öylesine yanmıştı ki, tanınamıyordu bile. Saçları, bir ufka dumanla doldu... tırnaklan düşüyordu. Çanak çömlek, hiç bir ne- den yokken kırılıyor, kuşlar bembeyaz kesiliyor- Mahabharata'da anlatılan büyük savaş birçok du. Birkaç saat sonra tüm yiyecekler hastalığı kimseler tarafından, kuzeyden inen Ari'lerin, yarım- almıştı... Askerler bu ateşten kurtulmak için adanın güney kesimlerini işgali biçiminde yorum- kendilerini nehirlere attılar, her yanlarını ve si- lanmaktadır. Oysa böyle bir hikâye, zamana uyan, lâhlarını iyice yıkadılar... anlaşılabilir deyimlerle, İlyada'da olduğu gibi an- Bu korkunç silâh... kalabalık insan grup- latılabilir, bir «science-fiction»a yonelinmeyebilirdi. larını, atları, filleri, arabaları, silâhları önüne Ayrıca, Mohenjo - Daro, Pakistan'daki Harappa katıp, rüzgâr önündeki kuru yapraklar gibi u- gibi çok eski kent kalıntılarında bulunan cesetlerin çurdu... Uçan kuşlara benziyor, pek güzel gö- çok radyoaktif olduğunu belirtmek de konuyla ilgi- rünüyorlardı... li gibi görülmektedir. Bu kent'lerin tarihleri hakkın- Böyle bir patlamanın gözle görülen sonucuna, da, birdenbire yok edildiklerinin dışında pek fazla bizim alıştığımız gibi «mantar» denilmemekte, ola- şey bilinmemektedir. yı görmüş, dinlemiş, ya da hayal etmiş olan yazar Eski atom savaşlarının böyle anlatılmış olması, bu dumanı, «birbiri üstüne durmadan açılan bulut- yazarın bu tür olayları görmüş olduğuna, ya da bu lar... sanki bir şemsiyeler yığını» diye tanımlamış- olayların onun hayal gücünün dışında gerçekten tır. Bu bizim görüşümüzden biraz farklı olmakla yer almış olduğuna kanıt teşkil edemez. Çağımızda birlikte, pek de kötü bir benzetme sayılmaz. da bir gazetede çıkan resimli roman şeritlerinden Silâhın, ya da bombanın yaklaşık ölçüleri bile Buck Rodgers son zamana kadar atom bombala- verilmiştir: rını anlatıp durmaktaydı. Gerçek atom bombasının denemesi New Mexico'da yapıldıktan sonra FBI ör- ...Bir ölüm şaftı. Boyu üç kübit ve altı kadem. gütü resimli romanın yazarıyla görüşerek, kendisi- Bin gözlü İndra'nın yıldırımının gücünü taşıyor. ni romanında bu konularla ilgilenmekten caydırdı. Tüm canlıları öldürüyor... Havada çarpışan iki Sonradan gerçek olan «science-fiction» örneklerin- roket ise, şöyle anlatılmaktadır: den biri de Jules Verne'in «Aya Yolculuk» adlı ki- ...İki silâh gökyüzünde birbiriyle buluştu. O tabıdır. Kitapta, hayal ürünü ay yolculuğunun baş- lama noktası bile Florida olarak gösterilmektedir.

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ

Yani bu satırlar gerçek ay yolculuğunu, yüzyılı aş- golistan'da böyle yerler vardır. Moğolistan'daki izler, kın bir süre önceden anlatmaktadır. Bir ilginç rast- bugün Çin atom testlerinin bıraktığı izlere çok ben- lantı da, Verne'in 100 yıl önce Kaptan Nemo'nun zemekte, yalnız bugünkü toprak düzeyinin çok de- denizaltısı için verdiği ölçülerin, bugünkü ABD rinlerinde bulunmaktadır. atom denizaltılarının ölçüleriyle hemen hemen ay- 1947 yılında güney Irak'da yapılan bir keşif ka- nı olmasıdır. Swift'in kitabıyla Mars'ın iki ayı ara- zısında, arkeolojik maden şaftı denilebilecek türde sındaki. ilişki de şaşırtıcıdır. Gulliver'in Yolculukla- bir kazma işlemine girişilmiştir. Bugünkü toprak dü- rını yazarken Swift 1726 yılında Mars'ın iki ayını zeyinden başlanarak aşağıya doğru inilmiş, eski Ba~ tarif etmiş ve gezegenin çevresinde dönmeleriyle il- bil kültür düzeyi, Kaide uygarlığının izleri ve da- gili olarak gerçeğe çok yakın rakamlar vermiştir. ha aşağıda da Sümerlerin düzeyine varılmıştır. Bu Oysa onun.böyle rastgele (ama büyük bir isabetle) düzeylerin her birinin arasında sel dönemleri izlen- değindiği iki ay, 1877 yılına kadar keşfedilmemiştir. mektedir. Daha aşağıda ilk köylerin kalıntıları bu- Fakat ne olursa olsun, Verne de, Swift de, Buck lunmuş, bundan sonra, M.Ö. 6.000-7.000 yıllarına Rodgers'in yazarı da, bilim çağında yaşayan insan- rastlayan ilkel çiftçilik belirtileri görülmüş, bunun al- lardı. Onların gününde böyle buluşların gerçekleş- tında, hayvancılıkla uğraşan bir kültür dönemi iz- mesi yalnızca bir zaman sorunuydu. Fakat Hint ka- lenmiş ve sonunda Magdalen mağara kültürüyle yıtları, bundan altı bin yıl önce, belki daha da ön- aynı çağa, 16.000 yıl öncesine karşın bir düzeye va- ce yazılmıştı. rılmıştır. Bu tabakaların hepsinin altında, bir zerre- lenmiş cam çölüyle karşılaşılmış bulunmaktadır. Bu Uygar insanın dünyada bizim sandığımızdan tabaka, atom çağımızı başlatan ilk denemelerden daha uzun bir süreden beri var olduğuna inanan sonra New Mexico çölünün görünümünden başka batılı ve Asyalılar, sivrilen ve sonra yok olan des- hiç bir şeye benzetilememektedir. tanlardan başka iz bırakmayan uygarlıkların gelip geçmiş olduğuna inanmayı pek de o kadar imkân- sız bulmuyorlar. Bu yüzden de, atomlardan, atom yapısından, atom silâhlarından, ileri teknolojiden söz eden bu Hint kayıtlarının, tarih öncesi uygarlık- lardan arta kalan anılar olduğunu kabul ediyorlar. Hint destanlarının anlattıklarını incelerken, dün- yanın bazı yerlerinde yer kabuğunun binlerce yıl öncesinden kalma atom yaraları gösterdiğini de ha- tırlamak gerekmektedir. Sibirya'da, Irak'da ve Mo-

DOKUZUNCU BÖLÜM BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ

düğüm noktalarında, başka bir zaman veya uzay boyutuna bir pencere bulunduğuna, dünya dışı var- lıkların ellerindeki çok ileri gereçlerin yardımıyla is- tedikleri zaman buradan içeriye girebildiklerine, fa- kat insanlar buralardan geçtikleri zaman, geriye dönmelerinin imkânsız olduğuna, ya eriştikleri bi- KONUKLAR: lim düzeyinde, ya da dönüşlerinin yabancı güçler tarafından engellendiğine inananlar da bulunmakta- KORUYUCU MU, YAĞMACI MI, YOKSA dır. Kaybolma olaylarının birçoğu, özellikle gemi- KAYITSIZ GÖZLEMCİ Mİ? lerin tüm tayfalarının ve insanlarının yok olması olayları, bir çeşit yağmayı akla getirmektedir. Bu- nun amacı uzay hayvanat bahçeleri için örnek top- lamak, gezegenlerdeki uygarlık düzeyini sergilemek olabileceği gibi, deneyler yapmak amacını da taşı- yabilir. EĞER BAZI yerlerden, özellikle Bermuda Üçgeninden Dr. Manşon Valentine, gelenler arasında birbi- uçaklar, gemiler ve insanlar alınıp kaçırılıyorsa, bunu rine benzemeyen, hatta zaman zaman düşmanca ister UFO'lar, ister başka etkenler yapsın, duygular taşıyan uzay konuklarının bulunabileceği- herhangi bir incelemenin ana konusu olayların ni söylemektedir. Belki uzaydan, belki okyanusla- nedenlerini bulmak olmalıdır. Bazı araştırmacılar, rın derinliklerinden, hatta belki de başka bir boyut- dünyanın pek ilkel sayılabilecek insanlarına oranla tan gelen bu canlılar, bize akraba da olabilirler. bilimsel açıdan birçok ışık yılı daha ileri olan zeki Binlerce yıl öncesinden bağlandığımız kuzenlerimiz birimlerin yüzyıllardan beri bizim gelişmemizi de olabilirler. Bugün yeterince uygar bir düzeye izlemekte olduğuna, zamanı geldiğinde işe ulaşmsş oldukları için bizi ve dünyamızı korumak is- karışıp, bizim kendi gezegenimizi kendi elimizle teyebilirler, ya da kendi çevreleri için endişe duyu- yok etmemizi engelleyeceğine inanmaktadırlar. Bu yor olabilirler. görüş, yakın veya uzak uzaydan gelen bu varlıkların Bu son görüş bizi, dünyanın ve dünya nüfusu- iyiliksever bir niteliğe sahip olduklarını var- nun gezegenleri kapsayan bir felâketi meydana ge- saymaktadır ki, kâşiflerin ve öncülerin çoğunlukla tirmeye gittikçe daha yaklaştığı noktasına getirmek- bu niteliklere'sahip olmadıkları da açıktır. tedir. Geçmiş binlerce yıl içinde böyle olaylar da- Beri yandan, Bermuda Üçgeninin yakınında ve ha önce de yer almış olabilir. Fakat dünya ne ka- başka elektromanyetik ve gravitasyonel akımların

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ ni, kutupların birinde fazla buz birikmesi nedeniy- dar büyük tehlikelerden geçmiş olursa olsun, ya- le ağırlık dengesinin bozulmasıdır. kındaki gezegenler ve ay gibi yaşanmaz hale gel- Eski kızılderili efsaneleri dünyanın dokuz kriz- memiştir. Eski kavimler arasında, bu noktaya ya- den geçtiğini hikâye ederler. Diğer eski çağ kül- kın felâketlerin anıları hâlâ yaşamaktadır. Bu kavim- türlerinden kalan bilgilere göre, bu sayı değişebil- ler de yok olma noktasına çok yaklaşmış, bir avuç mekle birlikte, dünyanın ara sıra böyle tehlikelere insan halinde kalmışlardır. Bunların inancına göre geçmiş dünya felâketleri bir tane değil, birkaç ta- uğradığı inancı değişmemektedir. nedir. Orta Amerika'nın kızılderilileri bugüne kadar Eflatun, Critias dialogunda, Mısırlı bir papazın dünyanın üç kere son bulduğunu hatırlamakta, bir Solon'a şunları anlattığını söyler: dördüncüsünden de emin bulunmaktadırlar. Bu se- ...İnsanoğlunun yok olması, birçok neden- ferkinin ateşle olacağına inanmakta ve zamanının lerle, bugüne kadar çok olmuş ve yine de ola- da yaklaştığını söylemektedirler. Amerika'nın kızıl- caktır. derili kavimleri arasında belleği en ayrıntılı anılarla dolu olan ve uzayı da en iyi tanıyan Hopi'ler de Sonra Mısırlıların, sakladıkları kayıtlar saye- dünyanın daha önce felâketlere uğradığını söyle- sinde bunları nasıl bilebildiklerini Solon'a anlatan mekte, bunun bir kere volkanik patlamalar ve ateş papaz, şu sözleri eklemiştir: yüzünden, ikinci kere depremler ve dünyanın ek- ...bundan sonra, zamanı gelince göklerden seninden çıkması yüzünden, üçüncü sefer de, üçün- inen akarsu, insanoğlunun üzerine veba gibi çö- cü dünyanın kavgacı insanlarının yanlış hareketle- ker... o zaman, tıpkı çocuklar gibi, her şeye yeni riyle patlamalar ve kıta batmaları yüzünden olduğu- baştan başlamak gerekir... (Sonra Yunan ka- nu anlatmaktadırlar. Bu üçüncü felâkete, Hopi'lere yıtlarının yetersizliğini küçümseyerek) Siz dün- göre, ulusların hava savaşlarında birbirinin kentle- yanın yalnızca bir felâketini hatırlayabiliyorsu- rini yok etmeye çalışmaları sebep olmuştur. Aslın- nuz. Biz ise birçoğunu... da dünyanın ekseninden çıkması sözü bile, küçük bir kızılderili kabilesi için fazla sayılabilecek bir bil- Eskiçağda inanılan, bugün de Asya'da hâlâ giyi gerektirmektedir. Bunu ileri sürebilmek için izleri görülen «devrî uygarlık» kuramı, bizim kültü- yalnızca dünyanın biçimini bilmekle kalmayıp, dö- rümüzün temelini oluşturan evrim ve ilerleme teo- nüşünü de biliyor olmaları gereklidir. Bilim dünya- risine ters düşmektedir. Bilgilerimiz arttıkça, eski- sında dünyanın gerçekten böyle bir olayla karşı- çağ insanlarının inandıklarının, gerçeğe sandığımız- laştığı, sonra eksenini kendiliğinden düzelttiği yo- dan daha yakın olduğunu anlamamız da mümkün- lundaki kuramı Hugh Auchincloss Brown ileri sür- dür. Dünya felâketleri ve tüm uygarlıkların ortadan mektedir. Bilimciye göre eksen sapmasının nede-

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ silinmesi çeşitli nedenlere yorumlanabilir. Bu ne- ...Son 100 yıl içinde endüstrüeşen dünya uy- denlerin bir kısmı bugün bizleri de tehdit eden garlığı fosil yakıtları gittikçe daha çok kullan- şeylerdir. Ne kadar görmezden gelsek, ne kadar maya başlamış, ve bunun sonucu olarak 1,700 düşünmemek istesek de, bu bir gerçektir. Bunların milyar ton karbon dioksit atmosfere yükselmiş- arasında bir kere dünya nüfusunun fazla artması tir. Bu miktar, bugünkü karbon dioksit oranı- yer almaktadır. Eski kaynaklarda buna benzer bir nın yüzde 10'ini oluşturmaktadır. Eklenen yeni duruma ancak Mahabharata'da değinilmektedir. Hint karbon dioksidin üçte iki kadarı denizler tara- yarımadasının güney bölümünün o zaman da, bu- fından emildiği için, bugün atmosferde %20 günkü gibi, çok fazla kalabalık olduğu anlaşılmak- karbon dioksit artışı hesaplamak normal görül- tadır. Kaynaklarda sözü edilen atom savaşı, böyle mektedir... Böyle bir artışın etkilerini önceden bir durumu, tatsız biçimde bile olsa, çözümleme- bilmek kolay değildir. Fakat bunun, atmosferin nin bir yoludur elbette. Yalnız gezegenimizdeki ha- aşağı tabakalarında birkaç derecelik bir ısın- yatın gereğinden fazlasını yok etme ve gelecekte maya sebep olabileceği akla yakın gelmektedir. dünyayı yaşanmaz bir hale getirme tehlikesini pe- Bu durumda, elimizde olmadan, çok büyük bir şinden sürüklemektedir. Ayrıca, atomik reaksiyonlar deneye girişmiş olduğumuz söylenebilir. çok güçlü olursa, sismik felâketler ve eriyen kutup İnsan faaliyetleri yüzünden kutup buzlarının buzlarının sebep olduğu sel baskınları da söz ko- erimesi, bu yüzden kıyı bölgelerini suların basma- nusu olabilir. sı, Tufan destanlarında anlatılanlara ve Atlantik, Ka- Atomla ilgili olmayan, fakat teknolojik gelişme- raipler, Akdeniz ve diğer yerlerde yer aldığı tahmin lerle çok yakından ilgili olan başka felâket neden- edilen olaylara çok benzemektedir. Dev süper tan- leri de, gözümüzün önünde gelişiyor olabilir. Bun- kerlerin birinden petrol boşalması, ya da kutuptan ların sonuçları ancak zamanla anlaşılabilecek du- geçen boru hattının etkisi yüzünden bile, kutup buz- rumdadır. Bugün için, atom denemelerimizin, nük- larında bir erime başlayabilir ve bu olay umulma- leer artıkların, çevre kirlenmesinin, ekoloji denge- dık sonuçlara yol açabilir. sindeki bozukluğun yanı sıra, çok sürprizli sonuç- Hayvan türlerinden bu kadar çoğunun soyu- lar getirebilecek bir sürü deneyi de, bilerek veya nun tükenmesi de, şimdiden ön görmediğimiz bir bilmeyerek, yürütmekte olduğumuz bir gerçektir. felâketin nedeni olabilir. Daha önceki felâkette, bu Buna bir örnek, Woods Hole Oseanografi Ens- işler moda olmadan çok önceden, akıllı bir ekolog titüsünün eski müdürü Dr. Columbus Islin'in bir olduğunu teslim etmemiz gereken Nuh'un, gemisi- gözlemiyle ortaya çıkmaktadır. Atmosferde karbon ne yararlı hayvanlardan birkaç çift aldığı, fakat dioksit artışı konusunda, Dr. İslin şöyle demektedir: yararı olsun olmasın, öteki hayvanlardan da hiç de-

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA .ŞEYTAN» ÜÇGENİ ğilse birer çift aldığı dikkati çekmektedir. Belki barbarlıktan uygarlığa tırmanış ve bunun sonunda te, gökte «semaî» uçan cisimlerin görüldüğü yer- atom bilincine erişme, tüm evrende zeki bireyler ler dikkatle incelenirse, UFO'ların evrimimizin çe- için doğal bir süreçtir. Belki dünya dışında, ya da şitli dönemlerinde kültürel ve teknik gelişme mer- Sanderson, Valentine ve diğerlerinin öne sürdüğü kezlerini ziyaret ettikleri, sanki gelişen uygarlığın gibi bu dünyada bize görünmeden yaşayan başka bir tehlike yaratacak duruma gelip gelmediğini kont- uygar sistemler, zamanında kendilerini de tehdit rol ettikleri görülür. Geçmişte kaydedilip günümüze etmiş olan bu tehlikeyi yenmeyi bilmiş, şimdi de kadar gelen UFO raporlarındaki tempoyu gözden Bermuda Üçgenindeki gibi pencerelerden bizim ne geçirmek, dünyaya verilen önemde bir değişiklik yapacağımızı izlemeye koyulmuşlardır. Bunu yapar- olduğunu göz önüne serer gibidir. Ayrıntılı olarak ken amaçları, ya tarafsız gözlem, ya bugünkü uy- not edilen ilk uçan daire ziyareti, Mısır'da, Firavun garlık silinmeden bazı örnekler almak, ya da uygar- Üçüncü Turmosis zamanında olanla, Sümer'li Eta- lığımızı yok olmaktan kurtarmak olabilir. Belki bu na'nın gökte yaptığı gezintidir. İncil'de Ezekiyel'in güçler uygarlığımızı yönetip ona yön vermeyi de yazdığı bölümde, uzay yolculuğunu ve dünya dışı düşünmektedirler. Tıpkı güçlü ülkelerin daha az ge- yaratıklarla ilişkiyi daha ayrıntılı biçimde izleyebi- lişmiş ülkelere yaptığı gibi. Fakat bu gözlemcilere liyoruz. Ezekiyel bize on dokuz yıllık bir süre için- böyle amaçları mal etmek, onların da bizim gibi dü- de, uzay aracı olabilecek bir cismin dört kere gel- şündüğünü varsaymak demektir. Oysa vahşî hay- diğini bildirmektedir. Bir keresinde, iki tanesini bir vanlar, koleksiyoncuların onları neden yakalayıp bir arada gördüğünü söylemektedir. Tıpkı Etana gibi, yere kapatarak sergilemek istediğini, neden kesip o da bu araca binmiş, uzayda yolculuk yapmış ol- yemediğini bir türlü anlayamazlar. Belki UFO'lar duğunu anlatır. Eliyah'ın da ateşli bir arabayla gök- gezegenimizi gerçekten yalnızca «gözlüyor»lardır. lere çıktığı ve bir daha dönmediği, din destanları- Eğer bu doğruysa, bunu çok uzun bir süreden beri na geçmiştir. Hindistan'da Rama'nın uzay yolculu- yapmakta oldukları da çeşitli olaylarla kendini ğu, Amerikalarda gökten tanrıların gelip Tiahuana- göstermiştir. co'yu kurduğu anlatılır. Bundan sonra eski Yunan- Eğer yabancı bireylerin dünyayı ziyaret ettiği lılardan, Romalılardan, Rönesans Avrupasından, ve veya gözlediği hipotezinde bir gerçek payı varsa bugün de dünyanın her yanından ve özellikle Ber- ve bunların her ne amaçla olursa olsun, bilgi ve muda Üçgeni dolaylarından, bu yabancıların tekno- örnek topladığı, bunu özellikle Bermuda Üçgeni lojik uygarlığımızla ilgilendiğini belirtir türde rapor- içinde yaptığı doğruysa, o zaman bu alanın neden lar gelmiştir. Özellikle ilgilerini çeken konuların, ha- uçan dairelerin yoğun olduğu alan olarak seçildi- va yolculukları, uzaya çıkış ve modern savaş yön- ğini düşünmek de ilginç olmaktadır. Yakın geçmiş- temlerimiz olduğu düşünülebilir, ikinci Dünya Sava- şında olsun, Kore savaşında olsun, savaşan uçak-

BERMUDA -ŞEYTAN. ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ ların yakın çevrelerinde açıklanamayan ışıklar ve ci- ifade etmişse de, aslında ne olduğu hiç bir zaman simler gördüğü bilinmektedir. Hatta bu olaylar çok anlaşılamamıştır. sık yer almış, savaş pilotları için alışılmış olaylar UFO'ların denizden yükselmesi, denize dalma- haline gelmiştir. Şimdi ise, UFO'ların en yoğun ol- sı ve deniz altında hareket etmesi ile ilgili rapor- duğu alanlar, uzay merkezlerinin yakınları olmak- lar çok uzun süreden beri söz konusu olmakla bir- tadır. Bunun nedeni, ya bu gelişmenin teknik bir likte, 1963 manevralarına kadar hiç biri bu kadar potansiyel yaratması, ya da güneş sistemi ve evre- kesinlikle saptanmamış, böylesine izlenmemişti. nin bir bölümü için tehlike teşkil etmesi olabilir. Denizlerin altında eskiden kalma bir insan türü- nün, ya da başka uygar bir hayat türünün varlığı Ivan Sanderson'un teorileri ise, okyanuslarımı- düşünülürse, bunların yaşama alanı bizler gibi be- zın durumunun, buralarda yaşayan gelişmiş hayat lirli bir düzeyle sınırlı olmayıp çok geniş olduğu biçimleri için tehlikeli olmaya başladığı yolundadır. için, geçen birkaç bin yıl içinde bizim yaşayışımı- Bu kitabın Altıncı Bölümünde sıralanan olaylar- za ilgi göstermemiş olmaları da doğaldır. Fakat dan başka, Amerikan Donanma birliklerinin tanık teknik potansiyelimiz onlar için ve onların yaşadı- olduğu pek çok su altı UFO olayı da vardır. Bun- ğı çevre için bir tehlike olmaya başlayınca, bugü- lar, tüm benzer olaylarda olduğu gibi, sansür ne- ne kadar uyguladıkları «bırakınız yapsınlar» politi- deniyle kamuoyuna açıklanmamaktadır. Bilinen yal- kası değişmiş olabilir ve Bermuda Üçgeni olayları, nızca olayın ilk yer alışı sırasında verilen ilk bildiri daha kesin bir adım atılmadan önce uygulanan keşif raporudur. Bunlardan en dikkati çeken biri, hızı 150 veya araştırma niteliğini taşıyabilir. deniz milinden fazla olan bir deniz cisminin önce İspanya açıklarında ve Amerika kıta sahan- bir destroyer, sonra da bir denizaltı tarafından, 1963 lığında, suların berrak olduğu günlerde sünger ve manevralarında Puerto Rico'nun güneydoğusunda ıstakoz avcıları tarafından görülmüş olan transpa- görülmesi olayıdır. Bu yer, Bermuda Üçgeninin gü- ran su altı kubbelerini söz konusu eden Ivan San- ney ucuna rastlamaktadır. Manevranın amacı bir iz- derson, bunlar eğer gizli savunma silâhları değilse, leme alıştırması olduğu için, görülen cismin de ma- su altı yaratıklarının okyanus kirlenmesini nötralize nevra'ya dahil bir araç olduğu sanılmıştır. Donan- etmek amacıyla kurdukları yapıtlar olabileceğini ileri maya ait on üç araç, hızla ilerleyen bu cismi gör- sürmektedir. Bu düşünüş biraz daha ileriye gö- müş, gemi kütüklerinde anlatmışlardır. Cisim dört türüldüğü zaman, dünyanın yapı yönünden büyük gün süreyle izlenmiş, bu arada zaman zaman do- bir dinamo olduğu dikkate alınırsa, okyanuslara kuz bin metre derine inmiş ve inanılmaz hızını bu elektromanyetik şebekeler döşeyerek gerekli dür- derinlikte bile korumuştur. Birçok görgü tanığı cis- tüleri sağlamakla gezegenimizin dönüşünü de etki- min tek pervaneyle yürüyen bir araca benzediğini lemek ve değiştirmek mümkün demektir.

BERMUDA -ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ

Bu olasılık, Atlantis'in enerji kaynaklarıyla ilgili hâlâ sağlam! Uçakları ve gemileri kaçırıyor!» biçi- yeni kuramları, Sargasso denizinin altında yatan ve minde manşetler atılmasının esas dayanağı bu gö- hâlâ bir dereceye kadar çalışır olduğu ileri sürülen rüştür. Bir laser ışınının uçakları parçalaması ve kristal laser komplekslerini, bunlardan doğan atomize etmesi mümkündür. Fakat dev laser komp- elektromanyetik baskıları ve bu yüzden hava ve de- lekslerinin binlerce yıl su altında kaldıktan sonra niz taşıtlarının arıza yapıp parçalanmasını düşün- hâlâ çalışır halde olabileceğine inanmak biraz gü- dürmektedir. lünçtür. Çünkü bildiğimiz kadarıyla dev laserlerin yaratılması ve yönetilmesi gerekmektedir. Dünya dışı yaratıkların bizi neden ziyaret et- tiğini, bunu hangi amaçlarla yaptığını düşünmek, Ne var ki, laserler dünyamızda oldukça yeni bizler için doğal bir davranıştır. Bu düşünüş yoluy- bir buluştur. Konunun gelişmesi ve bilgilerimizin la gidersek, konukların bizi kendimizden korumak artmasıyla, bu inançlarımızın da değişmesi müm- amacıyla geldiklerini düşünebileceğimiz gibi, amaç- kündür. Sözgelişi, ültra-viole laser ışını henüz elde larının korumaktan çok bir koleksiyon olduğu yargı- edilememiştir. Bu ışının 'X ışını' laserlerden çok da- sına da varabiliriz. Bermuda Üçgeni içinde kaybo- ha fazla enerjiye sahip olacağı açıktır. Laserlerin lan uçak, tekne ve gemilerin sayısı göz önüne alın- birikmiş güneş enerjisinden, ya da Atlantis'de uygu- dığında, bu ikinci amaç akla daha da yakın gibi landığı ileri sürüldüğü biçimde dünyadaki bir ener- görünmektedir. jiden yararlanarak çalıştırılması durumunda da, Berkeley Üniversitesinde Mühendislik dalında enerjileri artacaktır. Hem geçmişte yaşamış herhangi profesör olan Dr. John Harder, 1973 ekiminde hiç bir uygarlığın da tıpkı bizim uygarlığımıza paralel de gururlanamayacağımız şöyle bir görüşü ileri sür- doğrultuda gelişmiş olması gerekli değildir. Bugün müştür. «Belki de dünyamız bir uzay hayvanat bah- dünyanın teknolojik gelişme olanaklarını sınırlandıran çesidir. Evrenin tüm diğer bölümleriyle ilişkileri ke- koşulların onların zamanında da aynen geçerli silmiş bir bahçe. Yalnızca ara sıra bakıcılarımız ge- olduğu da düşünülemez. lip parça nünune topluyor ve bizlere bir göz atıyor.» Bermuda Üçgeni içinde yer almış yüzlerce kay- Bir başka kurama göre de, bu konuklar insan- bolma olayını düşünürken, bunların ortak yanının, lığın kaderine karşı kayıtsızdır. Kendi amaçlarını gemi ve uçakların hiç bir iz bırakmadan yok ol- izlemektedirler. Bu amaçların ne olduğunu bizim bü- ması veya içlerindeki insanların iz bırakmadan yok me olanağımız yoktur. Bu arada sebep oldukları olması olduğu görülmektedir. Böyle olaylar tek tek zararlar da, istemeyerek yarattıkları ionizasyon ala- ele alındığı zaman olağanüstü koşullar, rastlantılar, nına girenlerin başına gelen felâketler olmaktadır. hava olayları, insan hataları gibi nedenlerle açıkla- Gazete ve dergi sayfalarında «Kayıp Atlantis nabilirler. Fakat Bermuda Üçgeni olaylarının pek

BERMUDA -ŞEYTAN» ÜÇGENİ BERMUDA -ŞEYTAN. ÜÇGENİ cih ederiz. Esrarengiz bir olay eğer açıklanamıyor- çoğu açık ve güzel havada, limana veya alana ya- sa, bu olaya hiç aldırmamak daha güvenli, hiç de- kın yerde olduğu için, bugünkü kavramlarımız için- ğilse daha masum bir yol olarak görülmektedir. Fa- de açıklanmaları çok güç olmaktadır. kat bugün artık bilimsel masumluğun çağı, bundan Bermuda Üçgeninin tarihi, eski ve yeni efsa- doğacak güven duygusuyla birlikte, kapanmıştır. nelerle renklenmekte, bunlara akla sığmayan sap- Bu çağın kapandığı tarih, 16 temmuz 1945 günü, malar ve kabul edilirse bilinen fizik kurallarını altüst atom teorisinin New Mexico'nun Alamogordo yöre- edebilecek yeni görüşler katılmaktadır. Bermuda sinde, teori olmaktan çıkıp kanıt durumuna girdiği Üçgeninin hikâyesi, kayıp ve batık kıtaları kap- tarihtir. samakta, unutulmuş uygarlıklara, yüzyıllardan beri uzaydan dünyamıza gelen ve amaçlan belli olma- Bugün yaşadığımız dünyada bilimle para-bilim yan bireylere değinmektedir. iç içe durumdadır. Bir zamanlar sihir sayılan, si- Bugün için açıklanmasına imkân olmayan du- hirbazların rüyalarını oluşturan olayların, bugün bi- rumlar hakkında kuramlar ileri sürmektense, belki lim kapsamına girdiğini, bilimsel normlarla açıkla- Bermuda Üçgeninin yalnızca mistiklerin, medyum- nabilir hâle geldiğini görüyoruz. Biologlar yeni ha-- ların, batıla inananların ve serüven sevenlerin ha- yatlar yaratıyor, kriojenik biologlarsa, yakında in- yallerinde gelişmiş olduğunu ileri sürmek çok da- sanları dondurup ebediyen canlı tutmayı başaracak ha kolay olmaktadır. Birçok yorumcu, Bermuda Üç- gibi görünüyor. Düşüncelerin resimlere, filmlere geç- geninin bir rastlantılar topluluğu olduğunu, yer alan tiği kanıtlanmış durumda. Psikokinesis, yani cisim- olayların her birinin tek başına açıklanabilecek du- leri irade gücüyle hareket ettirmek, artık bir hayal rumda bulunduğunu savunmaktadır. Bu yorumcu- değil, ciddî bir deneme konusu. Uzayla telepati bağ- lar, «Bermuda Üçgenine inananlar, deniz yılanları- ları kurma konusunda, iki güçlü devlet denemeler na da inanmaktadırlar» demektedirler. Fakat bun- yapıyor. İlmi simya'cıların maddeyi değiştirme rü- dan, bu efsanelerin biri yalansa, öteki de mutlaka yası da rüya olmaktan çıktı. Artık imkânsız bir şey yalandır, gibi bir anlam çıkarılamaz. Tersine, gü- olarak düşünülmüyor. Büyük kurşun külçelerini al- nün birinde bir deniz yılanı, bilimsel ve kesin bir tın haline getirme konusunda bizleri durduran tek biçimde teşhis edilirse, bu da öteki deniz efsane- engel, bu işlemin çok pahalıya malolması. (!) lerinin hepsinin doğru olduğu anlamına gelemez. Bugün kozmik çapta, bilimsel gerçekler öyle- Genellikle insanlar, eninde sonunda anlayabi- sine geniş boşluklar yaratmış durumda ki, bu bü- lecekleri bir biçimde açıklanamayan esrarlardan hoş- yük boşluk karşısında, ayağını sağlam basmak is- lanmazlar. Fiziksel dünyada karşılaşmaya alıştığımız teyenlerin başı dönüyor. Kendilerini bu yeni evre- güçlükleri, hepimiz, bilmediğimiz bir tehdide ter- ne yabancı hissediyorlar. Anti-madde'nin varlığı gi-

BERMUDA «ŞEYTAN» ÜÇGENİ KİTAP LİSTESİ : YAYINLARI bi, uzayın ve zamanın eğrisi gibi, yeni yerçekimi Milliyet kavramları gibi, manyetik gibi, kendi sistemimiz içinde karanlık gezegenlerin, novaların, tüm geze- genlerden ağır zerrelerin varlığı, uzayda karanlık deliklerin söz konusu olması gibi konularda, bizim hızla koşup kendilerine sahip çıkmamızı bekleyen pek çok bilgiler bulunmaktadır, öyle ki, bugün ar- tık hiç bir «esrarengiz» olay, mantıklı görünmüyor ROMAN DİZİSİ diye, bizi şaşırtmamalı. Bermuda Üçgeni dünyamızın çok iyi tanıdığı- MAYISTA YEDİ GÜN (W. Bailey - F. Knebel) 20.— mız bir yöresinde bulunan bir alandır. Bugün için DÜĞÜM (K. Hamsun) 20.— anlayamadığımız, fakat belki kısa zamanda anla- EVLİ BİR KADININ GÜNLÜĞÜNDEN (P. Celâl) 20 — PARÇALANMIŞ ÜÇGEN (F. Habeck) 20.— maya başlayacağımız güçlerle ilgili bulunması ola- KÜÇÜK ADAM - BÜYÜK ADAM (H. Fallada) 25.— sılığı vardır. İnsanoğlu, bir yaratık olarak artık ol- NINA B. OLAYI (J. M. Simmel) 25.— TAVSAN KAÇ (J. UpdikeJ 20.— gunluğa yaklaşmaktadır. Bilgi peşinde koşmaktan TEDİRGİN HAYAT (E. M. Remarque) 25.— ve ileri sürülen türlü yeni teorilerden ne dünyada, TEKERLEKLER (2. Baskı) (Arthur Hailey) 25.— ALTIN HAZİNELERİ (B. Traven) 20.— ne de bundan öte dünyalarda kaçınabilir. EGE'DEN (Halikarnas Balıkçısı) 20.— BEN ANNEMİ SEVİYORUM (W. Saroyan) 20.— HASTANE (2. Baskı) (Arthur Haiiey) 20.— BİTTİ İZMİR ATEŞLER İÇİNDE (Ann Bridge) 20.— NANE ŞEKERLERİ (R. Sabatier) 25.— HURREM SULTAN (Viorica Stircea) 20.— NOBEL (1) (Irving Wallace) 25.— NOBEL (M) (Irving Wallace) 20.— SAAT DOKUZ BUÇUKTA BİLARDO (Heinrich Böll) 20.— RIHTIMLAR ÜZERİNDE (Budd Schulberg) 25 — MAFIA BÜLBÜLÜ (Peter Maas) 25.— MİKROP (Henry Sutton) 22.50 DAMDAKİ KEMANCI (SCholem Aleichem) 20.— ASK BAŞKADIR (Guy de Maupassant) 20 — ŞÖHRETİN SONU (Budd Schulbero) 20 — SİNE ROMAN (Roger Grenler) 20.— HEDEF BAŞKAN (Mark Hebden) 22.50 BİR KADIN (Utta Danella) 22.50 İLKBAHAR YANGINLARI (J. Michener) 35.— YEDİ YILLIK ÇİLE (N. Gerard) 30.— ÖZGÜRLÜK (Henry Sutton) 30.— YABAN FINDIKLARI (Robert Sabatier) 25.— TARİH DİEİSİ

MİZAH DİZİSİ

ÇANAKKALE OLAYI (3. Baskı) (D. Walder) 20.- TATİL GÜNLERİ (Jean - Claude Carriere) 12.50

TEK PARTİDEN ÇOK PARTİYE (M. Toker) 15,__ BAY GANU BALKANSKİ (A. Kostantinov) 15.— EGE'DE KURTULUŞ SAVAŞI BAŞLARKEN KATİLİNİ SEVECEKSİN (E. Kishon) 15.— (2. Baskı) (N. Taçalan) 20 ___ DÂHİ BABAM (Percy Maxim) 15.— DÜNYAMIZI DEĞİŞTİREN 100 BÜYÜK OLAY 50 ___ ODAMDA YOLCULUK (Andre Dahi) 15.— TUNA NEHRİ AKMAM DİYOR (2. Baskı) (R. Furneux) 20.___ ÖZÜR DİLERİM BİNBAŞIM (Pierre Daninos) 15.— KRUŞÇEV'İN ANILARI (1) 25.___ GARİP BİR TANRI MİSAFİRİ (H. Zetterström) 10.— KRUŞÇEV'İN ANILARI (II) 25.___ ALLAHL1K BEEFY (Eric Malpass) 15.— SAYILARLA VAZİYET, BOLU ÛÜZCE İSYANI DEĞİRMENCİNİN KARISI (P. de Alarcon) 15.— (T. Çavdar - R. Özkök) 15.— BEN ONLARDAN DEĞİLİM (Çudomir) 15.— GÂVURLARIN ESİRİ (T. Osmanağa) 20.__ GÜNEŞ DOĞMAYINCA (Andre Dahi) 15.— LOZAN (A. N. Karacan) 35 ___ BULUNMAZ UŞAK (P. G. Wodetiause) 15.— TÜRK ANADOLU'DA MENGÜCEKOĞULLARI (N. Sakaoğlu) 25.— ARSLAN BABAMIZ (Hans Nioklisdı) 15.— ÇAĞLAR BOYUNCA 100 BÜYÜK İNSAN 50.— (J. Susarın) 15.— DÜNYAMIZIN FATİHLERİ (J. G. Leithauser) 25*_ HER GECE JOSEPHİNE KİMİNE ŞAMPANYA DOKUNUR (Alphonse Allals) 15.— 100 BÜYÜK GÜN (2. cilt) 60.__ SAKSAĞANCA (Pierre Daninos) 15.— ÇANAKKALE GEÇİLMEZ (A. Moorehead) 25.— BAĞDAT DEMİRYOLU SAVAŞI (E. M. Earle) 25 ___ ŞAHANE GEZİ (Manfred Sohmidt) 15.— KONSTANTİNİYE DÜŞTÜ (S. Runciman) 20.— TATLI CADI (Al Hine) 15.— TÜRKİYE'NİN PAYLAŞILMASI (L. Evans) 25.__ DADI BABAYI ARIYOR (Evan Hunter) 15.— SAKARYA'DAN İZMİR'E (B. N. Şimşir) 25.___ GURUR VE SAMUR (0. Henry) 15.— MUSTAFA KEMAL VE MAHATMA GANDİ (Dr. R. K. Sinha) 28.__ (C. Öztelli) (0. 25.— KEŞİFLER VE İCATLAR TARİHİ (Pierre Rousseau) 25.__ TÜRK KLASİKLERİ DİZtSİ Hançerlioğlu) (H. Göksu) 30.— KUVVA-I MİLLİYE ANKARASI (G. M. Ellison) 22.50 KARACAOĞLAN (Bütün şiirleri) (C. Öztelli) (A. Mithat) Sİ 15.— UYGARLIK TARİHİ (ivar Lissner) 25.— MUSAHİPZADE CELÂL (A. Gölpınarlı) (H. E. 25.— SİYASÎ YÖNLERİYLE KURTULUŞ SAVAŞI (Naşit Hakkı Uluğ) 25 — MANİLERİMİZ PİR SULTAN ABDAL Cengiz) (Rauf Mutluay) 15.— GİZLİ TARİH (Prokopius) 20.— (Bütün şürleı MUSULLU (Cahit öztelli) TÜRK ŞİİRİ 20.— TARİHİMİZDE GARİPLİKLER (Mehmet Şeyda) 20.— SÜLEYMAN TÜRK TASAVVUF ŞİİRİ ANTOLOJİ DİVAN ŞİİRİ (Rauf Mutluay) (Adnan 38.— TURGUT REİS (Ernie Bradford) 20.— ANTOLOJİSİ TÜRK HALK ŞİİRİ Binyazar) İr arada) 20.— TARİHİMİZDE İLKLER (Oğuz Arıkanlı) 20.— ANTOLOJİSİ BEKTAŞİ GÜLLERİ (Tahir Alangu) (Cahit 25.— 2. DÜNYA SAVAŞINDA İNÖNÜ'NÜN DIŞ POLİTİKASI TANZİMATTAN GÜNÜMÜZE KADAR Öztelli) 35.— (E. Weisband) 25.— DEDEM KORKUT 100 ÜNLÜ TÜRK (H. Ethem) (Lüks ciltli) (f. 22.50 BÜYÜK SAVAŞ (Fikret Arıt) 25.— ESERİ (İki Cilt b! KÖROĞLU, Yener) (0. Koloğlu) (0. 75.— N. KEMAL'İN LONDRA YILLARI (Yusuf Mardin) 22.50 Öndeş) DADALOĞLU, KULOĞLU 25.— GÖKTÜRK İMPARATORLUĞU (A. Kemal Meram) 22.50 SANAT KİTAPLARI DİZİSİ 15.— HAREMİN İÇYÜZÜ (Leyla Saz) 25 — 25.— ELVAH-I NAKŞİYE KOLEKSİYONU 25.— ÇANAKKALE VE FRANSIZLAR (George H. Cassar) 25.- ELVAHI NAKŞİYE KOLEKSİYONU 25.— MÜZİK KILAVUZU FİKRET MUALLA 25.— DÜNYA KLASİKLERİ DİZİSİ PREZİOSİ

FREUD (S. Zwig'in önsüzü) (A. Avni Öneş) 25._ GOETHE (Seçmeler) (Salâh Birsel) 25,__ HAYYAM (Rubailer) (Rüştü Şardağ) 20.__ NİETZSCHE (Seçmeler) (İ. Zeki Eyüpoğlu) 20.— DÜNYA ŞİİR ANTOLOJİSİ (İlhan Berk) GÜNÜN KİTAPLARI

SİR UÇAK KAÇIRILDI (H. G. Konsalık) 20.—

LATERNA (Pierre Billon) 15.— TANRILARIN ARABALARI (25. Baskı) (E. V. Daniken) 15.— CANAVAR (Alice Herdan - Zuckmayer) 15.— HONG KONGLU KIZ (Herbert Reinecker) 15.— TEYZEMİN HİKÂYESİ (2. Baskı) (Patrice White) 15.— FLORANSA'DA BAHAR (Joachim Fernau) 15.— ARABA VE SÜRÜCÜLERİ (Patrice White) 25.— ELEKTRONİK YARGILAMA (Walter Kempley) 15.— YILDIZLARA DÖNÜŞ (Erich Von Daniken) 15.— SAĞANAK (Sergei Krutilin) 15.— DALGALAR (Virgine Woolf) 15.— KORKU BAKANLIĞI (Graham Greene) 15.— ÖLÜMDEN SONRA HAYAT (N. 0. Jacopson) 20.— İYİ GECELER HAYAT BAĞLARI (Paul Gulmard) 12.50 FİRAR (Jim Thompson) 20.— MAĞARANIN SIRRI (Mary Steward) 20.— GRUP 17 RAPORU (Robert O'Srien) 15.— SAVAŞ ÇIĞLIĞI (Edwin Corley) 20.— TOHUM VE EVREN (Erich Von Daniken) 15.— DOĞUM GÜNÜM KUTLU OLSUN (Colin Hinggins) 15.— DONA AGATA'NIN KAÇIRILIŞI (G. Pausegang) 20 — KARA KUŞ (Alister Maclean) 20.— AŞK VE SERÜVEN DİZİSİ 25.—

DEBORAH (Colette Davenat)

DAĞ ÇİÇEĞİ (Daphne du Maurier) 22.50 GÖREVİMİZ TEHLİKE (Para Yağmuru) (Talmaga Powell) 20.— KAR ATEŞİ (Phyllis A. Withney) 20.— PRENSİN MİRASI (Constance Heaven) 22.50 AMANSIZ TAKİP (B. Garfield) 25.— SİYAH LÂLE (A. Dumas) 25.—

EVİN ROMANLARI DİZİSİ

ANJELİK DÖNÜYOR (Sergeanne Golon) 25.—

YABAN GÜLÜ (KATRİNA) (S. Salminen) 20.— MADALYON (C. C. Bergius) 25.— TANRIÇA TAŞI (Anne Maybury) 20.— İKİ YAVRU Marjore K. Rawlings) 25.— AŞK DÖNEMECİ (Netta Musket) 20.— SEN SEVMEDİKÇE (Anya Seton) 25.—