T.C. ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENS İTİTÜSÜ SİYASET B İLİMİ ANAB İLİM DALI

GENÇ PART İ’Y İ ANLAMAK Parti, Lider ve Kitle Üzerine Bir Çalı şma

Doktora Tezi

Hasan Bahadır TÜRK

Ankara-2007 T.C. ANKARA ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENS İTİTÜSÜ SİYASET B İLİMİ ANAB İLİM DALI

GENÇ PART İ’Y İ ANLAMAK Parti, Lider ve Kitle Üzerine Bir Çalı şma

Doktora Tezi

Hasan Bahadır TÜRK

Tez Danı şmanı Doç. Dr. Aykut ÇELEB İ

Ankara-2007 İÇİNDEK İLER Tablolar Listesi………………………………………………………………...…...iii Giri ş…………………………………………………………………………………..1

BİRİNC İ BÖLÜM GENÇ PART İ: DO ĞUŞ VE SONRASI

A. Uzanlar: Genç Parti’nin Arkasındaki Güç ……………………………………13

B. Uzan Grubu’nun 46. Yıl Kutlamaları …………………………………………34

C. Genç Parti’nin Kurulu şu ve Yükseli şi………………………………………...61

İKİNC İ BÖLÜM

GENÇ PART İ: DÜ ŞÜŞ VE SONRASI

A. Uzanlar’a Düzenlenen Operasyon …………………………………………...110

1. ÇEA Ş ve Kepez’e El Konulması Süreci…………………………………...... 111

2. İmar Bankası’nın Tasfiyesi…………………………………...... 119

3. Uzanlar’a Düzenlenen Operasyonun Yankıları ve Sonrası…………………….139

B. 28 Mart 2004 Yerel Seçimleri ve Genç Parti ………………………………...153

C. 22 Temmuz 2007 Genel Seçimleri’ne Do ğru Genç Parti …………………...165

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

GENÇ PART İ’Y İ KONUMLANDIRMAK

A. “Siyaset ve Kriz”: Yeni Zamanlarda Siyaseti Dü şünmek ………………....210

1. “Kim İçin, Kim Tarafından?”: Temsil Krizi ve Siyasal Partilerin Gelece ği……211

2. “ İdeolojilerin Sonu”: Sa ğ ve Sol Kavramları Üzerinden Bir Açıklama...... 231

3. “ ‘Vatanda ş’tan ‘Politik Tüketici’ye”: Medya, Siyasal Pazarlama ve Video- politika…………………………………………………...... 238

i B. Genç Parti’nin Örgütü ve Programı…………………………………………250

1. “Politik Sistem Kar şıtı Parti” Olarak Genç Parti………………………………..253

2. “ Şirket Partisi” Olarak Genç Parti………………………………………………264

C. Genç Parti’nin İdeolojisi ve Söylemi…………………………………………271

1. “Türk’ün Gücü”: Neo fa şizm ve Genç Parti……………………………………272

2. “Mazot 1 YTL Olacak”: Neo Popülizm ve Genç Parti………………………….292

D. Genç Parti’nin Kitlesi ve Lideri…………………………………………...... 315

1. “Yuppi’likten Liderli ğe”: Cem Uzan’ın Bir Siyasi Lider Olarak Portresi……...318

2. Bir Kar şıla ştırma Denemesi: Uzan, Boyner, Erdo ğan ve Baykal…………….…326

3. “Türklerin Berlusconi’si Mi?”: Uzan ve Berlusconi Üzerinden Bir Kar şıla ştırma...... 332

4. “Lumpenler Geliyor!”: Genç Parti’nin Kitlesi…………………………………..339

5. “Ali Taran Creative Workshop”: Bir Reklam Ürünü Olarak Genç Parti………..353

Sonuç…………………………………………...... 359 Kaynakça…………………………………...... ….368 Özet…………………………………...... …...... 398 Abstract……………………………...... …...... 399

ii

TABLOLAR L İSTES İ

Tablo I: Uzan Grubu’nun Faaliyet Alanları ve Sahip Oldukları Şirketler...... 21

Tablo II: Uzan Grubu’nun Medya ve Telekomünikasyon Sektörlerindeki Yatırımları (1991-2000)...... 30

Tablo III: Uzan Grubu’nun 1990’lardaki Yatırımları ve İktidardaki Hükümetler....32

Tablo IV: Genç Parti Miting Programı (A ğustos-Eylül 2002)...... 93

Tablo V: Genç Parti Miting Programı (Ekim 2002)...... 94

Tablo VI: 3 Kasım 2002 Genel Seçimlerinde Genç Parti’nin Alaca ğı Tahmin Edilen Oy Oranı...... 98

Tablo VII: İl Genel Meclisi Üyelikleri Seçiminde Geçerli Oyların ve Üyeliklerin Da ğılım Oranları...... 156

Tablo VIII: İl Genel Meclisi Üyelikleri Seçiminde Genç Parti’nin Kazandı ğı İllerde Durum...... 157

Tablo IX: Büyük şehir Belediye Ba şkanlı ğı Seçim Sonuçları...... 158

Tablo X: Büyük şehir Belediye Ba şkanlıklarının Partilere Göre Da ğılımı...... 159

Tablo XI: Belediye Ba şkanlıkları İçin Kullanılan Geçerli Oyların ve Ba şkanlıkların Da ğılım Oranları...... 160

Tablo XII: Genç Parti’nin Belediye Ba şkanlı ğı Kazandı ğı İllerde Durum...... 161

Tablo XIII: Genç Parti’nin 3 Kasım Genel Seçimleri’nde Ülke Ortalamasının Üstünde Oy Aldı ğı İllerde Seçim Sonuçlarının Kar şıla ştırılması...... 162

Tablo XIV: 3 Kasım 2002 Genel Seçimleri ile 28 Mart 2004 Yerel Seçimlerinde Partilerin Aldı ğı Oy Oranlarının Kar şıla ştırılması...... 163

Tablo XV: 22 Temmuz 2007 Milletvekili Adaylarının Meslek, E ğitim Durumu ve Cinsiyete Göre Da ğılımı...... 201

Tablo XVI: Cem Uzan’ın Konu şmalarındaki Bazı Sözcüklerin Kullanım Sıklı ğı..280

iii TABLO XVII: GP’nin 3 Kasım 2002 Genel Seçimleri’nde En Yüksek Oy Oranına Ula ştı ğı İller, Oy Oranları ve 22 Temmuz 2007 Seçimlerindeki Durum...... 345

Tablo XVIII: GP’nin 3 Kasım 2002 Genel Seçimleri’nde En Dü şük Oy Oranına Sahip Oldu ğu İller, Oy Oranları ve 22 Temmuz 2007 Seçimlerindeki Durum...... 346

Tablo XIX: 3 Kasım 2002 Genel Seçimlerinde Genç Parti’nin En Yüksek Oy oranına Ula ştı ğı İllerde 22 Temmuz 2007 Genel Seçimleri İtibariyle Oylarını Arttıran Partilerin Oy Oranlarındaki Artı ş...... 347

ŞEK İLLER L İSTES İ

Şekil 1: Politik Sistem Kar şıtı Partilerin Kurdu ğu Anti-Politik Üçgen...... 256

iv GİRİŞ

3 Kasım 2002 Genel Seçimleri’nde ortaya çıkan tablo, genel olarak Türk siyasal tarihindeki üç kritik evreyle 1950, 1983 ve 1995 seçimlerinde tecessüm eden

“siyasal haller”le bir kopu ş ve süreklilik ili şkisi içinde de ğerlendirilmi ştir. Söz konusu de ğerlendirmeler -esas olarak- Demokrat Parti’nin, ANAP’ın ve Refah

Partisi’nin “zaferleri”ne göndermede bulunmaktadır. 3 Kasım seçimlerini belirleyen etmenler arasında sıklıkla zikredilen merkez sa ğ partilere duyulan öfke, Şubat 2001 ekonomik krizinin yarattı ğı büyük yoksulla şma, dönemin ba şbakanı Bülent Ecevit’in sa ğlık sorunlarından da beslenen yönetsel kriz, 1980 sonrası Türk siyasetinin içinde bulundu ğu temsil krizi, sa ğ ve sol arasındaki ayrımın önemsizli ğine yapılan vurguya paralel olarak yükselen merkezde yer almak vurgusu, siyasal partilerin hızla toplumsal aidiyet ve tekabüliyet denkliklerini kaybetmesi, siyasetin salt teknik bir icraat alanına indirgenmesi, siyasal pazarlama ve imaj gibi siyasetin teknizasyonun bir parçası olan unsurların öne çıkarılması gibi etmenler, AKP’nin 3 Kasım seçimlerinde elde etti ği ba şarıyı ve diğer merkez sa ğ ve sol partilerin ba şarısızlı ğını açıklamak için kullanılmı ştır.

MHP Genel Ba şkanı Devlet Bahçeli’nin verdi ği erken seçim startı ile ba şlayan ve 3 Kasım’da ortaya çıkan “muhafazakar demokrat inkılâp” ile sonuçlanan süreç, bir dizi isim ve figür üzerine odaklanmı ştı: Kemal Dervi ş, İsmail Cem, Hüsamettin

Özkan gibi isimlerin “merkez solu diriltmek” için giri ştikleri YTP (Yeni Türkiye

Partisi), daha sonra AKP’nin kurulmasını sa ğlayacak milli görü ş hareketinin yenilikçi kanadından isimlerin bulundu ğu Erdemliler Hareketi ve Recep Tayyip

Erdo ğan, hatta seçim sürecinden biraz önce “dürüst politikacı imajıyla merkez sa ğa sunulan bir lider/figür” olarak Saadettin Tantan gibi. Bu isim ve figürler üzerinden ya şanılan tartı şmalar ve hakim seçim atmosferi içinde ba şlangıçta kimsenin dikkatini

çekmemi ş olan bir ba şka figür daha vardı.

Ülkenin -medyadan finansa, enerjiden spora farklı sektörlerde yüzlerce şirketi ile faaliyet gösteren- en büyük sermaye gruplarından birisi olan Uzanlar’ın “genç- yakı şıklı-kudretli i şadamı” imajına sahip lideri (Bora, 2002b: 33) Cem Uzan o dönemde, “Uzan Grubu’nun 46. Yıl Kutlamaları” vesilesiyle düzenlenen ve pek çok

ünlü ses sanatçısının/popüler figürün sahne aldı ğı “ücretsiz halk konserleri”nde kısa konu şmalar yapıyordu. Uzan, bu konu şmalarda ülkenin kötü yönetiminden, “IMF ve ona boyun e ğen beceriksiz yöneticiler”den ve Türk insanın içinde bulundu ğu kötü durumdan, yoksulluktan, Türk i şçisinin, Türk çiftçisinin, Türk gencinin çekti ği sıkıntılardan bahsediyordu. Kutlamalar ve Uzan’ın konu şmaları, Uzan Grubu’nun sahibi oldu ğu televizyonlardan da yayınlanıyor, grubun sahibi oldu ğu gazetelerde de kendine çok geni ş yer buluyordu.

3 Kasım 2002’de genel seçimlerin yapılmasına yönelik olarak Devlet

Bahçeli’nin yaptı ğı açıklamadan birkaç gün sonra, tam olarak 10 Temmuz 2002

Çar şamba ak şamı saat 21:30’da televizyon izleyicilerinin ve radyo dinleyicilerinin büyük bir bölümü Cem Uzan’ın siyasete girece ğini ve Genç Parti’yi kurdu ğunu

öğrendi. Cem Uzan’ın hem içeriksel hem de yapısal olarak Berke Barajı’nın açılı ş töreninde ve Uzan Grubu’nun 46. yıl kutlamalarında yaptı ğı konu şmaları hatırlatan ve 12 dakika süren bu konu şması; Star, Show TV, NTV, TV 8, Kanal 6, Star 2,

Haberturk, Number1, Skyturk, M-1, Best TV, Flash TV, AS TV, Ege TV,

Tatlıses TV, Tempo TV, Trabzon Zigana TV kanallarından aynı anda yayınlandı. Konu şmayı AGB verilerine göre dokuz milyon ki şi izledi. Aralarında

2 Uzan Grubu’nun radyoları da bulunan çe şitli radyolardan yine aynı anda yayınlanan konu şmayı dinleyenlerin sayısı ise iki milyondu.

Cem Uzan konu şmasında, “Uzan Grubu’nun 46. Yıl Kutlamaları”nda da i şaret etti ği kitleyi temsil etti ğini belirtmi şti: “Bu ak şam sizlerin kar şısına; çalı şmak isteyen ama i ş bulamayan Türk gençleri adına, yatırım yapmak isteyen ama yapamayan Türk iş adamları adına, üniversiteye girmek isteyen ama giremeyen Türk ö ğrencileri adına, yarınına güvenle bakamayan: Türk i şçisi, Türk memuru, Türk çiftçisi adına... Türk mühendisi, Türk doktoru, Türk ö ğretmeni, Türk esnafı, Türk bilim adamı adına...

Türk emeklisi, Türk ev kadını ve Türk çocu ğu adına çıkıyorum. Kısaca, Türkiye’de mutsuz, umutsuz, huzursuz, güvensiz ve sa ğlıksız ya şamak zorunda bırakılan Türk insanı adına çıkıyorum.”(Uzan, 2002n). Cem Uzan’ın daha sonra düzenleyeceği seçim mitinglerinin kapanı ş kısmında da sıkça kullandı ğı “Çekilin yolumuzdan...

Açın Türkiye’nin önünü... Durduramazsınız... Türkiye geliyor” ifadeleriyle bitirdi ği konu şmasının ardından ekrana Genç Parti logosu gelmi ş ve böylelikle Genç Parti’nin kurulu şu kamuoyuna duyurulmu ştu.

Önceleri ciddiye alınmayan Genç Parti, bir süre sonra 3 Kasım seçimlerinin en akılda kalıcı aktörlerinden birisi oldu. Bu süreçte Genç Parti -Cem Uzan ve karde şi

Hakan Uzan’ın Ürdün vatanda şı oldukları iddiasıyla vatanda şlıktan çıkarılmasına yönelik hazırlanan İçi şleri Bakanlı ğı Kararnamesi’ne ve Uzanlar’ın GSM şebekesi

Telsim’in, Motorola ve Nokia firmalarıyla ya şadı ğı hukuki anla şmazlıklara/süren davalara ek olarak- seçimlere katılma hakkı kazanmak konusundaki mevcut di ğer engelleri de a şmak zorunda kaldı. Seçim Kanunu’nun 36. maddesine göre, bir siyasi partinin seçime katılabilmesi için toplam şehir sayısının yarısında (40 il) örgütlü olmaları şartına kar şın, Genç Parti’nin o dönemde henüz böyle bir örgütlenmesi

3 yoktu. Genç Parti, sorunu seçime katılma hakkı olan bir partiyle birle şerek çözmeyi dü şündü. Çözüm için bulunan parti -1992 yılında Hasan Celal Güzel tarafından kurulmu ş olan ve o güne kadar mecliste temsil edilmemi ş, ancak seçimlere girme hakkı bulunan- “Yeniden Do ğuş Partisi” (YDP) idi. Sorunlu bir birle şme sürecinin ardından, Genç Parti seçimlere katılma hakkını elde etti.

Seçimlere katılma hakkını elde etmesinin ardından Genç Parti, 12 Ağustos

2002 Pazartesi gününden itibaren -“resmî olarak”- seçim mitinglerini ba şlattı ve seçimlere kadar tam 147 il ve ilçede miting düzenledi. Uzan yaptı ğı kısa konu şmalarda, “ İl sayısı 250 olacak”, “ İlkö ğretim ö ğrencilerine ders kitapları bedava da ğıtılacak”, “Evi olmayana arsa ve kredi verilecek” gibi çe şitli vaatlerde bulundu ve

-Uzan Grubu’nun 46. Yıl Kutlamaları’nda yaptı ğı konu şmalara benzer bir biçimde- hükümeti, “Ankaradakiler”i, IMF’yi ele ştirerek, Türkiye’nin kötü kullanılan kaynaklarından, ya şanılan yoksulluktan ve sıkıntılardan söz etti.

Sayısız güvenlik personeli ve teknik elemanın çalı ştı ğı organizasyonlarda ula şım helikopterlerle sa ğlanıyordu. Organizasyonlar sadece Cem Uzan’ın konu şmalarının içeri ği ve süresi bakımından de ğil genel yapı itibariyle de Uzan

Grubu’nun 46. yıl kutlamalarının bir ba şka versiyonuydu. Düzenlenen konserlerde sahne alan sanatçılar ço ğunlukla 46. yıl kutlamalarında sahne alan sanatçılardı. Genç

Parti, bu yo ğun miting programını büyük bir ileti şim kampanyası ile birlikte yürütüyordu. Bu çerçevede parti; “Yahoo”, “Hotmail” gibi e-mail servisi sa ğlayan internet sitelerine verdi ği reklamların yanısıra, Uzan Grubu’na ba ğlı olan GSM

şebekesi Telsim’e ba ğlı abonelerine gönderdi ği kısa mesajları (SMS) 1 da etkin bir

1 Bu kısa mesajlarda, bazen Cem Uzan’ın seçim mitinglerinde yaptı ğı konu şmalardan alınmı ş cümleler ve vaatler kullanılmakta, bazen de abonenin ya şadı ğı ilde yapılacak seçim mitinginin yeri ve saati bildirilmektedir.

4 biçimde kullanıyordu. Yine bu miting programıyla e ş zamanlı olarak Star TV Genç

Parti mitinglerine geni ş bir biçimde yer veriyordu. Uzan Grubu’nun sahip oldu ğu radyoların da kullanıldı ğı bu ileti şim sürecinde Star Gazetesi’nin de payı büyüktü.

2002 yılının Ekim ayı itibariyle, Genç Parti’nin barajı a şabilece ğini gösteren kamuoyu ara ştırmalarına ra ğmen; ne Uzanlarla bir tür “medya sava şı” ya şayan

Do ğan Grubu gazetelerinde ne de di ğer yayın organlarında Genç Parti -birkaç küçük istisna dı şında- ciddi bir haber/de ğerlendirme konusu yapıldı. Nihayetinde, 3 Kasım seçimlerinin sonuçları belli oldu ve Genç Parti, % 7.25’lik oy oranına ve aldı ğı 2 milyon 285 bin 598 oya kar şın meclise girmeyi ba şaramadı.

Seçimden sonraki süreçte Genç Parti, kamuoyunun dikkatini çekmeyi sürdürdü.

Ancak, 12 Haziran 2003 tarihine gelindi ğinde, Uzan Grubu için “sonun ba şlangıcı”nı tetikleyen bir geli şme ya şandı. Çukurova Elektrik A. Ş (ÇEA Ş) ve Kepez’e, hemen ardından İmarbankası’na el konulması Uzan Grubu’nun çökü şünü ba şlattı. Uzanlar’a ait şirketler ve Uzanlar hakkında geni ş çaplı bir hukuki süreç ba şlatıldı. Genç Parti ve lideri Cem Uzan için bu süreç bir “siyasi linç”ti. Genç Parti, 28 Mart 2004 yerel seçimlerine Uzanlar’la ilgili yürütülen hukuki sürecin gölgesinde girdi. Partinin genel ba şkanı ve ailesi hakkında açılan davalar, verilen mahkumiyet kararları, devam eden haciz i şlemleri, el koyulan yüzlerce şirket, kesilen finansal kaynaklar, miting yasakları gibi teknik, hukuki, idari ve ki şisel sorunlarla bo ğuşan lideri ile Genç Parti,

28 Mart seçimlerine istedi ği gibi hazırlanamadı. 28 Mart 2004 Yerel Seçimleri İl

Genel Meclisi Seçimleri’nde Genç Parti sadece % 2.6 oranında oy alabildi. Hakim yorum, 28 Mart 2004 yerel seçimlerinde ortaya çıkan sonuçlarla birlikte 3 Kasım seçimlerinde Genç Parti’nin aldı ğı oy oranının bir istisna oldu ğunun tescillendi ği yönündeydi. 3 Kasım seçimleri kendine özgü ko şulları olan bir seçimdi, Genç Parti

5 tasfiye edilmi ş köklü partilerin seçmenlerinin öfkesini kullanmı ş ve geçici bir ba şarıya ula şmı ştı. Ancak artık, Uzanlar ve Genç Parti’nin hikayesi sona ermi şti.

El koyulan şirketlerin ve malların satılması, yeni el koymalar, açılan yeni davalar ve kar şı davalar ile ilgili haberlerin basına yansıması dı şında Uzan isminin eski gücü ve görkemini anımsatan bir emare yoktu. Genç Parti, genel seçimlere yönelik olarak, 5 Şubat 2006’da eski görkemli günlerin uza ğında bir “seçim startı” verdi. Bu “seçim startı”nın ardından parti; futbol maçları, kadın programları ve televizyon dizileri gibi izlenme oranı yüksek programlara -programların akı şı sırasında ekranın alt kısmında beliren- çe şitli reklamlar vermeye ba şladı. İlgili program devam ederken ekranın alt kısmında Cem Uzan’ın resmi ve Genç Parti logosuyla birlikte partinin bir sloganı/vaadi yansıtılıyordu. Bu reklamlarda kullanılan ve çokça tartı şılan hatta pek ço ğu espri konusu olan sloganlar a ğırlıklı olarak

şunlardı: “Mazot 1 YTL olacak”, “ÖSS ve Harçlar Kalkacak”, “Fındık 8 YTL

Olacak”, “Emekliye 14 Maa ş”, “Gıdada KDV Kalkacak”, “Bu İş Yürek İster”,

“İş sizlik Bitecek”, “Ezilenler İktidar Olacak”, “Önce Türk Milleti”, “Her İş size 350

YTL Maa ş”.

22 Temmuz sürecinde, bu slogan/reklamlar üzerinden Genç Parti yeniden dikkat çekmeye ba şladı. Basında Genç Parti’nin CHP, DYP (DP) hatta MHP ile ittifak kurabilece ği yönünde çe şitli haberler yer alıyordu. Cem Uzan, bu süreçte -3

Kasım 2002 Genel Seçimleri sürecindeki tutumundan farklı olarak- sıkça çe şitli televizyon programlarına konuk oldu. Yine -3 Kasım sürecindeki genel tutumlarından farklı olarak- Genç Parti, 22 Temmuz sürecinde miting düzenlemedi.

Partinin lideri Cem Uzan sadece İzmir, Sakarya, Giresun, , Adana gibi belli ba şlı illeri ziyaret etti. Seçimlerden birkaç oy önce Genç Parti’nin yükseli şine dikkat

6 çeken anketlere ve Genç Parti’nin barajı a ştık” iddialarına ra ğmen -AKP’nin 5 senelik iktidarıyla girilen ve ekonomik istikrar, Kuzey Irak/terör, a ğırlıklı olarak cumhurba şkanlı ğı seçimi ve ordunun 27 Nisan’da verdi ği “e-muhtıra” üzerinden do ğan tartı şmalarının belirleyici oldu ğu- 22 Temmuz 2007 Genel Seçimleri’nde parti ancak % 3.03 oranında bir oy oranına ula şabildi. Böylece, Genç Parti’nin be ş senelik hikayesinin son bölümü şimdilik tamamlanmı ş oldu.

Kurulu şundan bugüne dek geçen be ş senelik süre içinde, hakim e ğilim Genç

Parti’nin genel olarak kapsamlı ve çok açılı bir dü şünme nesnesi olarak de ğil, geçici bir hadise olarak ele alınması yönünde olmu ştur. Genç Parti -ister Türk siyasal ya şamının uzunca müddettir içinde bulundu ğu bir kriz halinin ürünü olarak, ister bir daha tekrarlanması mümkün olmayan arızî bir hadise olarak ele alınsın- ideoloji, siyasi partilerin yapısı, siyasal ileti şim ve propaganda ve benzeri yönlerden bir dü şünme nesnesi olarak ele alınmı ş de ğildir. Akademik çalı şmalar açısından bu eğilimin üç istisnası, Genç Parti konusunda hazırlanmı ş ilk yüksek lisans tezi olan

Burhan Mert Angılı’nın 2003 tarihli “The Case of Youth Party In The Context of

Post-80 Turkish Politics” (“80 Sonrası Türk Siyaseti Ba ğlamında Genç Parti Olayı”)

çalı şması, di ğerleri ise Bahadır Av şar’ın 2004 tarihli “Planlı Medya Faaliyetlerinin

Seçmen Davranı şı Üzerine Etkisi: Genç Parti Örne ği” ba şlıklı yüksek lisans tezi ile

Murat Yalnız’ın yine 2004 tarihli “Siyasal Reklam-Genç Parti’nin 3 Kasım 2002

Seçim Kampanyası” ba şlıklı bir ba şka yüksek lisans tezidir. 2 Genç Parti konusunda bir ba şka bilimsel çalı şma Okan Tan şu ve Esra Ercan’ın “Konrad Adenauer Vakfı

Türkiye Raporu” dizisi içinde yayınlanan 2002 tarihli “Cem Uzan ve Genç Parti

Olgusu” çalı şmasıdır.

2 Çalı şmalar hakkında daha ayrıntılı bilgi için bkz. http://tez.yok.gov.tr/YokTezSrv?OPER=MAINPAGE&PAGE=X

7 Şu an için yayın piyasası içinde, salt Genç Parti’yi konu alan herhangi bir kitap/inceleme yoktur. Bununla birlikte, Uzanlar ile ilgili olarak Nedim Şener’in

“Uzanlar: Bir Korku İmparatorlu ğunun Çökü şü” (Güncel Yayınları), Memduh

Ta şlıcalı’nın “Beyaz Yakalı: Cem Uzan Fenomeni” (Karakutu Yayınları) ve Mustafa

Yılmaz’ın “Kemal Uzan: Kendi Kaleminden Bir İmparatorlu ğun Çökü şü” (Neden

Yayınları) isimli çalı şmalarına bakılabilir. Şener’in çalı şması daha çok Uzanlar ile ilgili yürütülen hukuki süreci konu alan bir çalı şmayken, Ta şlıcalı’nın çalı şması

Uzanlar’ı daha “olumlu” çerçeveden tanıtan bir çalı şmadır. Yılmaz’ın kitabı ise,

Kemal Uzan’ın tuttu ğu günlüklerin belirli notlarla da desteklenerek de şifre edilmesine dayanmaktadır.

Bu çalı şmanın amacı ise; Genç Parti’nin temel yapısal özelliklerine ı şık tutmaktır. Çalı şma; Genç Parti’yi lider, kadro, parti tipolojisi, ideoloji ve söylem gibi parçalarından hareketle analiz etmeye ve kitleyle kurdu ğu ili şkiyi tartı şmaya odaklanacaktır. Çalı şma, üç ana bölümden olu şmaktadır. İlk iki bölümde -“kronos”

çerçevesinde- Uzanlar’ın genel yapısı, yükseli ş ve çökü ş süreci Genç Parti’nin be ş yıllık dönemde ya şadı ğı dönü şümlerle birlikte de ğerlendirilecektir. Üçüncü bölümde ise Genç Parti, siyasal partilerin sahip oldu ğu klasik unsurlar çerçevesinde ele alınacak ve tartı şılacaktır. Çalı şmanın bu biçimde kurgulanı şındaki amaç; Genç

Parti’yi -kuruldu ğu günden 22 Temmuz 2007 seçimlerine kadar geçen tarihsel süreç

üzerinden- örgütsel yapı, ideoloji/söylem ve kitle-lider unsurları üzerinden konumlandırmaktır.

Bu do ğrultuda çalı şmanın birinci bölümünde Genç Parti’nin kurulu ş sürecinin temel dinamikleri genel hatlarıyla tartı şılacaktır. Bunun için, önce Genç Parti’nin arkasındaki güce, Uzan Grubu’nun genel yapısına de ğinilecektir. Burada Uzan

8 Grubu’nun 3 Kasım 2002 Genel Seçimleri’ne gidilirken sahip oldu ğu finansal gücün boyutları ile bu gücün Türkiye’nin geçirdi ği toplumsal ve ekonomik evrelerle olan ili şkisi tartı şılacaktır. Ardından, Genç Parti’nin kurulu şu ve Cem Uzan’ın siyaset sahnesine çıkı şı açısından bir tür “ısınma turu” olarak de ğerlendirilebilecek olan

Uzan Grubu’nun 46. yıl kutlamaları üzerinde durulacaktır. Kutlamaların genel yapısı ve Cem Uzan’ın konu şmalarında öne çıkardı ğı temaların tartı şılaca ğı bölümün ardından, Genç Parti’nin kurulu şu ele alınacaktır.

Genç Parti’nin kurulu ş sürecinde kar şıla ştı ğı engeller, partinin düzenledi ği seçim mitinglerinde vurgulanan temalar, medyanın Genç Parti’ye bakı şı konularının tartı şılaca ğı bu bölümle birlikte “Uzan Grubu’nun 3 Kasım 2002 Genel Seçimleri’ne gidilirken sahip oldu ğu ekonomik gücün boyutları neydi?”, “Uzan Grubu’nun ortaya

çıkı şı ve güçlenmesi ile Türkiye’nin iktisadi tarihinin temel evreleri arasında nasıl bir ba ğ vardır?”, “Uzan Grubu’nun 46. Yıl Kutlamaları’nın Genç Parti’nin kurulu ş süreci açısından anlamı ve önemi nedir?”, “Genç Parti nasıl bir kurulu ş süreci izlemi ştir ve partinin kurulu şunun ardında yatan temel dinamikler nelerdir?” sorularına bir yanıt verilmi ş olacaktır.

Çalı şmanın ikinci bölümünde ise, 3 Kasım 2002 seçimleri sonrasında

Uzanlar’ın ve Genç Parti’nin ya şadı ğı serüvene odaklanmak amaçlanmı ştır. Bunun için, önce ÇEA Ş ve Kepez’e el konulmasıyla ba şlayan, ardından İmar Bankası’nın

TMSF’ye devriyle birlikte geni şleyen “Uzan Operasyonu”nun genel hatları ve sonuçları ortaya koyulmaya çalı şılacaktır. Bu çerçevede, Genç Parti’nin bu süreçten nasıl etkilendi ği ve operasyondan günümüze uzanan süreçte siyasal performansının gösterdi ği dalgalanma üzerinde dü şünülecektir. Bunu yaparken, 28 Mart 2004 Yerel

Seçimleri’nde partinin elde etti ği sonuçlara kısaca bakılacak, ardından 22 Temmuz

9 2007 Genel Seçimleri’ne giden yolda ya şanan siyasal geli şmelere de ğinilerek partinin izledi ği strateji üzerinde durulacaktır. Bölümün sonunda, Genç Parti’nin kurulu şundan bu yana geçen be ş yıllık süre zarfında ya şanan geli şmeler ortaya koyulmu ş olacaktır. Çalı şmanın ilk bölümünde oldu ğu gibi bu bölümde de - gerçekle şen kritik olayların tarihsel akı şına ba ğlı kalarak- medyanın Uzanlar’a ve

Genç Parti’ye bakı şı da tartı şılacaktır. Yine çalı şmanın ilk bölümünde oldu ğu gibi, hem Do ğan Grubu’nun hem de Uzan Grubu’nun sahibi oldu ğu gazetelerin Uzanlar ve Genç Parti’yle ilgili haberleri veri ş biçimine ve kö şe yazarlarının tartı şmalarına ve

üsluplarına da yeri geldikçe dikkat çekilecektir.

Çalı şmanın buraya kadar tasvir edilen kurgusu içinde, Genç Parti’ye daha yakından bakmanın bir zorunluluk oldu ğu açıktır. Bu çerçevede, önümüzde yanıtlanması gereken bir dizi soru durmaktadır: “Genç Parti’nin nasıl bir ideolojisi ve söylemi vardır?”, “Partinin nasıl bir kitlesi vardır? Genç Parti’nin, kitlesiyle kurdu ğu ili şkinin temel özellikleri nedir?”, “Nasıl bir örgütsel yapıya sahiptir Genç Parti?”,

“Programının temel hatları nelerdir?”, “Nasıl bir lideri vardır?”... Genç Parti’nin kurulu ş sürecinden partinin bugününe uzanan bir çizgide bu soruları yanıtlamak,

Genç Parti’yi anlamak açısından kritik bir öneme sahiptir. İş te çalı şmanın son bölümünde yapılacak şey de, bu sorulara anlamlı yanıtlar vermeye çalı şmak olacaktır.

Siyasal partilerin yapısal ve i şlevsel dönü şümü, yeni toplumsal hareketlerin yükseli şi, kitlelerin siyasal süreç ve kurumlardan duydu ğu memnuniyetsizlik, sa ğ ve sol arasında artık anlamlı bir ayrım yapılamayaca ğının, ideolojinin ve tarihin sonuna gelindi ğinin ve tarihin itici gücü olabilecek bir çatı şma hattının bundan böyle varolmadı ğının ilanı, görüntülerin/imajların toplumsal-siyasal tahayyüller üstündeki

10 artan gücünün damgasını vurdu ğu kriz hali, yeni zamanların siyasetini hızla salt bir teknik icraat alanına dönü ştürme e ğilimindedir. Krizlerin belirledi ği yeni zamanların siyaseti içinde -aşağıda da de ğinilece ği üzere- özellikle siyasal partilerin de ğişimi

çarpıcıdır. Parti tipolojilerindeki dönü şümler ve ortaya çıkan yeni partiler mevcut genel kriz halinin ürünüdürler. Bu çalı şmanın konusu olan Genç Parti’yi anlamak için, bu kriz halinin akılda tutulması gerekmektedir. Bu çerçevede, yine çalı şmanın

üçüncü bölümünde temsili demokrasinin krizi ve siyasal partilerin a şınması süreçlerine de ğinilecektir. Siyasetin salt teknik bir icraat alanına indirgenmesi yönündeki dinamikleri besleyen bu iki özel süreç ı şığında siyasal pazarlama, kampanya, reklam-propaganda kavramları üzerinden tanımlayıcı bir çerçeve

çizilecek ve ardından siyasal pazarlama ve kampanya stratejilerindeki dönü şüm -kitle ileti şim araçlarının artan rolüne ba ğlı olarak- tartı şılacaktır. Çalı şmada bu eksen

üzerinden “siyasetin gösterile şmesi” ve “video-politika” tartı şmalarına da yer verilecektir. Ardından, sırasıyla Genç Parti’nin örgütsel yapısı, ideolojik-söylemsel konumu ele alınacak ve partinin lideri ve kitlesi arasındaki ili şki tartı şılacaktır.

11 BİRİNC İ BÖLÜM

GENÇ PART İ: DO ĞUŞ VE SONRASI

Bu bölümdeki amacımız Genç Parti’nin kurulu ş sürecinin temel dinamiklerini genel hatlarıyla tartı şmaktır. Bunun için, önce Genç Parti’nin arkasındaki güce, Uzan

Grubu’nun genel yapısına de ğinilecektir. Burada, Uzan Grubu’nun 3 Kasım 2002

Genel Seçimleri’ne gidilirken sahip oldu ğu finansal gücün boyutları ile bu gücün

Türkiye’nin geçirdi ği toplumsal ve ekonomik evrelerle olan ili şkisi tartı şılacaktır.

Ardından, Genç Parti’nin kurulu şu ve Cem Uzan’ın siyaset sahnesine çıkı şı açısından bir tür “ısınma turu” olarak de ğerlendirilebilecek olan Uzan Grubu’nun 46. yıl kutlamaları üzerinde durulacaktır. Kutlamaların genel yapısı ve Cem Uzan’ın konu şmalarında öne çıkardı ğı temaların tartı şılaca ğı bölümün ardından, Genç

Parti’nin kurulu ş süreci ele alınacaktır.

Genç Parti’nin kurulu ş sürecinde kar şıla ştı ğı engeller, partinin düzenledi ği seçim mitinglerinde vurgulanan temalar, medyanın Genç Parti’ye bakı şı konularının tartı şılaca ğı bu bölümle birlikte, “Uzan Grubu’nun 3 Kasım 2002 Genel Seçimleri’ne gidilirken sahip oldu ğu ekonomik gücün boyutları neydi?”, “Uzan Grubu’nun ortaya

çıkı şı ve güçlenmesi ile Türkiye’nin iktisadi tarihinin temel evreleri arasında nasıl bir ba ğ vardır?”, “Uzan Grubu’nun 46. Yıl Kutlamaları’nın Genç Parti’nin kurulu ş süreci açısından anlamı ve önemi nedir?”, “Genç Parti nasıl bir kurulu ş süreci izlemi ştir ve partinin kurulu şunun ardında yatan temel dinamikler nelerdir?” sorularına bir yanıt verilmi ş olacaktır.

A. Uzanlar: Genç Parti’nin Arkasındaki Güç

Uzanlar adı Genç Parti’nin Türk siyaset sahnesine girmesinden önce de biliniyordu. Bununla birlikte, Uzanlar adının kamuoyu ve medya nezdinde daha sıklıkla telaffuz edilmeye ba şlaması partinin do ğdu ğu ilk günlere rastlamaktadır.

Uzanlar’ın bir parti kurmaya hazırlandı ğı yönündeki “söylentiler”in çıktı ğı ilk günden bugüne uzanan çizgide, Genç Parti “bir Uzanlar projesi” olarak de ğerlendirilmi ştir. Aslında, Uzanlar isminin bu kadar sıklıkla vurgulanması daha sonraki bölümlerde de görece ğimiz üzere, partinin uyguladı ğı temel stratejilerden birisidir. Genç Parti kurulu ş a şamasından itibaren, Uzanlar ile ba ğını seçmen kitlesine bir tercih sebebi olarak sunmaya yönelmi ştir. O kadar ki, partinin resmî olarak kurulmasından önce, Uzan Şirketler Grubu’nun 46. yılını kutlama etkinlikleri kamuoyunda ön plana çıkarılmı ştır. Böylelikle, siyasal hayata gözlerini yeni açan bu partinin arkasındaki gücün boyutları ve ba şarıları kamuoyuna dikkatine sunulmu ştur.

Genç Parti’nin kurulu şuna giden yolda uygulanan ilk adım, “Kim bu Uzanlar?” sorusuna görkemli bir ba şarı hikayesi üzerinden yanıt vermek olmu ştur. Bizim bu bölümdeki amacımız da, aynı soruya yanıt vermek olacaktır. Bununla birlikte, burada kapsamlı bir Uzanlar portresi çizmek yerine Uzanlar’ın genel bir profiline yer verilecektir. 1

Uzanlar hakkında, 3 Kasım 2002 genel seçimlerinden önce bilinen birkaç

şeyden birisi grubun sahip oldu ğu medya gücüydü. Ancak, Uzanlar sadece sahip oldukları televizyon ve radyo kanalları, gazete ve dergiler ile de ğil birbirinden çok

1 Bu genel profilin di ğer boyutu, çalı şmamızın ikinci bölümünde tartı şaca ğımız “Uzanlar’a düzenlenen hukuki operasyonlar” bahsinde ele alınacaktır. Uzan Grubu’nun profili, ancak “ayın karanlık yüzü”nü gösterecek olan bu bölümle birlikte anla şılabilir. Biz burada, sadece 3 Kasım 2002 Genel Seçimleri ve Genç Parti’nin kurulu şu sürecinde Uzan Grubu’nun sahip oldu ğu gücün boyutlarına dikkat çekmeye çalı şıyoruz.

13 farklı di ğer sektörlerdeki gücüyle de ayakta duran bir finans imparatorlu ğuydu.

Uzanlar’ın hikayesi, ailenin Balkan Sava şları sırasında Saraybosna’dan Sakarya’ya göç etmesiyle ba şlamaktadır. Saraybosna’da çiftçilik ile u ğra şırken Türkiye’ye gelmek zorunda kalan bu ailenin o ğullarından Kemal Uzan 1935’te do ğmu ş, 1956 yılında ilk şirketini kurmu ştur. 2 Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi mezunu olan Kemal Uzan 3 ilk şirketini kurdu ğu yıldan itibaren çe şitli müteahhitlik i şleri

üstlenmi ş ve sektörde tanınan bir isim olmu ştur ( Şener, 2004: 16; Ta şlıcalı, 2002: 29-

31). 22 Aralık 1964 yılında oynanacak Türkiye-Bulgaristan maçına yeti ştirilmek

üzere Ali Sami Yen Stadı’nın geni şletilmesi ihalesini alarak, projeyi hayata geçirmesi ilk büyük ba şarılarındandır. Maç esnasında tribünlerin çökmesi ve 84 ki şinin yaralanması sonucunda, bu ba şarı gölgelenme tehlikesiyle kar şı kar şıya kalmı ştır. Bu olay, aynı zamanda Kemal Uzan isminin daha geni ş çevrelerde duyulmasına da yol açmı ştır ( Şener, 2004: 14; Ta şlıcalı, 2002: 33-34; Yılmaz, 2006:

5). 4

2 Kemal Uzan, ilk şirketini kurdu ğu tarihte sadece 21 ya şındadır. Cem Uzan, Star TV’de katıldı ğı “Kırmızı Koltuk” programında Eyüp’teki bir tünel inşaatının ihalesine katılan babasına ihale komisyonu ba şkanının “Evladım sen de ğil, asıl Kemal Uzan, yani baban gelsin” dedi ğini aktarmaktadır. Bkz. Star Gazetesi, “Umut A şıladı”, 6 Mayıs 2002. 3 Memduh Ta şlıcalı, “ilginç bir rivayet” olarak “Kemal Uzan’ın e ğitim masraflarını kar şılamak için Adapazarı-İstanbul trenlerinde gazete ve ciklet sattı ğının söylendi ğini, ancak bu bilginin ne derece do ğru oldu ğunun bilinmedi ğini” yazmaktadır. Bkz. Ta şlıcalı, 2002: 31. Kemal Uzan ile ilgili di ğer “rivayetler”i ise, Şener şöyle aktarmaktadır: “Örne ğin bir iddiaya göre, Yugoslav Mare şal Tito’nun servetinin bir bölümünü yıllarca o i şletti. Bir di ğer iddiaya göre, Sovyet Merkez Bankası’na ait külçe altınları İstanbul Kapalıçar şı’da paraya çevirme i şini yıllarca o yaptı.”. Bkz. Şener, 2004: 16. 4 Ta şlıcalı; olayı, “35 bin ki şilik kapasiteye ula ştırılan Ali Sami Yen’de tribünleri tıklım tıklım dolduran kalabalık az sonra olacak felaketten de habersizdir. Stadın kaldırabilece ği seyirci sayısının hesaplanmamı ş olması, gerekse o yıllarda ayakta durabilme uygulaması nedeniyle do ğan ‘belirsizlik’ faciaya dönü şür; yeni açık tribünün orta katında ve en ön sırada bulunan bir seyyar satıcının tezgahının altında duran tüpgazının devrilmesi ile çıkan alev kalabalık arasında birden panik yaratır. Alevlerden kaçmak isteyen kalabalı ğın dalgalanı şı da çok geçmeden bir faciaya dönü şür. Kaçı şmak isteyen seyirciler, kendilerini alt tribüne bırakırlar. (...) Sonuçta hiç yoktan çıkan bu olay sonucunda bir ki şi ölmü ş, 81 ki şi yaralanmı ştır. (...) Kemal Uzan, yeniden stadın yanan ve çöken yerlerini in şa eder. 1990’lı yıllara kadar, stad o in şaatla devam eder.” şeklinde anlatmaktadır. Bkz. Ta şlıcalı, 2002: 34. Yılmaz ve Şener’in aktarımlarında ise, yaralı sayısı 84’tür ve ölen yoktur. Şener “Daha sonra in şaatın ruhsatsız yapıldı ğı, in şaatın bitiminden sonra alınması gereken iskan müsaadesinin de olmadı ğı ortaya çıktı” ğını da belirtmektedir. Bkz. Şener, 2004: 14 ve Yılmaz, 2006: 5. Şener ve Ta şlıcalı’nın metinleri bu olayla ilgili istatistikî veriler açısından uyu şmadı ğı gibi genel anlatım tarzı

14 Kemal Uzan, bu olaydan sonra in şaat i şlerine devam etmi ştir. Sayısız konutun yanısıra 1971 yılında İzmir’de Akdeniz Oyunları’nın düzenlenece ği Halkapınar

Olimpik Tesisleri’nin ve Af şin Elbistan Termik Santrali’nin kule in şaatını yapmı ştır.

Bunların yanısıra, Uzanlar ilk uluslararası ba ğlantılarını da in şaat sektörü üzerinden kurmu ştur. Bu dönemde Kemal Uzan, Libya ve Suudi Arabistan’da çe şitli in şaat işlerine imza atmı ştır.

Kemal Uzan, 1960’lı yıllarla beraber medya sektörüne yönelmi ştir. 1949 yılında, Habib Edib Törehan tarafından kurulmu ş olan “Yeni İstanbul” 5 gazetesinin sahibi 1965’e gelindi ğinde Kemal Uzan’ın karde şi Yavuz Uzan olur. 6 Bir yıl sonra, gazetenin “yeni” sahibi Kemal Uzan olmu ştur. Gazetenin yazar kadrosunda Necip

Fazıl Kısakürek, Osman Turan, Fethi Teveto ğlu, Yüksel Serdengeçti, Rauf Tamer,

Metin Toker gibi isimler vardır. Gazete kuruldu ğu ilk günlerde oldu ğu gibi,

bakımından da uyu şmamaktadır. Şener’in Kemal Uzan’a bakı şı Ta şlıcalı’ya oranla çok daha olumsuzdur. Ta şlıcalı Uzanlar’ı bir ba şarı öyküsü olarak sunmaya daha yakınken; Şener için Uzanlar “topluma yükledikleri fatura 5,7 milyar dolar” olan bir “korku imparatorlu ğu”dur. Benzeri bir yakla şım için bkz. Yılmaz, 2006. 5 Altan Öymen anılarında, “Yeni İstanbul” gazetesinin dönemin di ğer gazetelerinden görüntüsüyle farklı oldu ğunu yazmaktadır. Gazetenin adının mavi puntolarla basılmasıyla ilgili olarak “Türkiye’nin ilk mavi ba şlıklı gazetesi” de ğerlendirmesini yapan Öymen, gazetede “az resim, çok yazı” oldu ğundan bahsetmektedir. A ğırlıklı olarak dı ş politika yazılarına yer veren gazetenin satı ş yöntemi de di ğer gazetelerden farklıdır. Öymen, gazeteyi satanların di ğer gazeteleri satanların aksine ba ğırmadıklarını ve “üniforma gibi ütülü giysiler içinde, ciddi tavırlı, saçları-sakalları tra şlı adamlar” olduklarını söylemektedir. Öymen’e göre, satıcıların bu tavrı ve görüntüsü onlara bu yönde verilmi ş bir e ğitimin sonucudur. Öymen ayrıca, gazetenin sahibi Edib Törehan’ın da uzun süre yurtdı şında bulundu ğunu ve çok zengin oldu ğunu nakletmektedir. Bkz. Öymen, 2006: 400-401. Törehan ile ilgili bu noktanın altını çizen Topuz ise, “Yeni İstanbul” un büyük reklamlarla yayın hayatına ba şladı ğını ve kadrosunda Abdülhak Şinasi Hisar, Vedat Nedim Tör, İlhan Selçuk gibi isimleri bulundurdu ğunu yazmaktadır. Bkz. Topuz, 2003: 220. 6 Bununla birlikte Hıfzı Topuz, Uzanlar’ın 1950’lerin sonunda gazeteyi satın aldı ğını belirtmektedir. Takip eden sayfalarda, 1960’lı yılların ba şındaki “Yeni İstanbul” dan söz açan Topuz, “yine o yıllarda gazete birkaç kez el de ğiştirdi: Habib Edip Törehan gazeteyi sattı. ‘Yeni İstanbul’un sahibi olarak önce Gökhan Evliyao ğlu’nun, sonra Taha Akburak’ın, daha sonra Yavuz Uzan’ın adları görüldü” tespitinde bulunmaktadır. Bkz. Topuz, 2003: 220. Buna göre gazetenin Uzanlar’a geçmesi, 1950’lerin sonu de ğil, 1960’ların ba şı veya ortası olsa gerektir. Ancak Topuz, çalı şmasının sonlarına do ğru bir yerde Kemal Uzan’ın gazeteyi “1970’li yıllarda”, bir ba şka yerde ise, yine “50’li yılların sonunda” satın aldı ğını söylemektedir. Bkz. Topuz, 2003: 330 ve 343. Nedim Şener ise, net bir tarih vermemekte ve “Kemal Uzan 1956’da ba şladı ğı müteahhitlikten birkaç yıl sonra gazetecilik alanına da girdi ve Yeni İstanbul gazetesinin sahibi oldu” tespitinde bulunmaktadır. Müteakip satırlarda ise, Uzanlar’ın gazeteyi 1960’larda çıkardı ğından bahsetmektedir. Bkz. Şener, 2004: 16-17. 1965 tarihini veren kaynak için bkz. Ta şlıcalı, 2002: 37.

15 Uzanlar’a geçti ği günlerde de sa ğcı bir yayın çizgisi izlemi ştir. 1968 yılında Kemal

Uzan, gazetenin kadrosunda de ğişikli ğe gitmeye karar vermi ştir. Cumhuriyet

Gazetesi’nden Erol Dallı’yı o zaman için rekor sayılabilecek bir ücretle genel yayın müdürü olarak transfer etmi ştir. Dallı’nın ekibinde Halit Kıvanç, Güneri Civao ğlu,

Turhan Selçuk, Kurtul Altu ğ, Nail Güreli, Hasan Yılmaer vardır. O güne dek, 40 bin satan “Yeni İstanbul” bu kadroyla ve yeni promosyon uygulamalarıyla 7 birlikte tirajını 100 bine çıkarmı ştır. Şener, bu noktada, “Kemal Uzan basındaki promosyon olayının mimarı oldu” tespitinde bulunmaktadır ( Şener, 2004: 17). 8 Bu promosyon faaliyetine ek olarak, bir süre sonra kupon ve çekili şle Kemal Uzan’ın İstanbul

Bahçelievler’de yaptırdı ğı evlerden 10 tanesi okuyuculara vermek için bir kampanya düzenlenmi ştir. 9 1973 yılına gelindi ğinde, gazetenin adı “ İstanbul” olarak de ğişmi ştir. Aynı yayın çizgisini sürdüren gazetede bu tarihlerde Ziyad Ebuziya,

Peyami Safa gibi isimler de yazmı ştır. İstanbul gazetesi ile Kemal Uzan’ın yolları

1981’de ayrılmı şır. 1965-1981 yılları arasında Kemal Uzan kısa aralıklarla da olsa

7 Erol Dallı’nın önerisiyle, önce popüler bir isme roman sipari ş edilmesi dü şünülür. Türkan Şoray ile anla şılır. Türkan Şoray’ın “Buruk Acı” isimli romanı gazetede her gün tefrika edilmi ş, gazete büyük satı ş rakamlarına ula şmı ştır. Nedim Şener’in kendisiyle yaptı ğı röportajda Erol Dallı, romanın yazarının aslında Cumhuriyet Gazetesi’nde tashih servisinde çalı şan ismini vermek istemedi ği bir ki şi oldu ğunu söylemektedir. Nedim Şener’e göre bu ki şi, Adnan Özyalçıner’dir. Bkz. Şener, 2004: 22. Nedim Şener’in sorularını yanıtlayan Adnan Özyalçıner romanı kendisinin yazdı ğını ancak; romanın içinde geçen ve daha sonra bestelenerek aynı adlı filmde kullanılan şiirin kendisine de ğil, arkada şı Sennur Sezer’e ait oldu ğunu söylemektedir. Bkz. Şener, 2004: 27. 8 Bu tespite katılmamız pek mümkün gözükmüyor. Zira -Topuz’un kaydetti ği üzere-promosyon kampanyalarının ilk örne ğini 1928 yılında Cumhuriyet Gazetesi’ni vermi ştir. Bu tarihte hediye kuponları da ğıtan gazetenin ardından Vakit, Ak şam gibi gazetelerin de çe şitli hediye kampanyaları düzenlemi ştir. Bkz. Hıfzı Topuz, 2003: 349-350. Cumhuriyet’in 1928 yılındaki promosyon sloganı şudur: “7.000 lira de ğerinde 1.000 den fazla hediyelerimize nail olmak için sadece kupon toplamak kafidir” Cumhuriyet’in o dönemdeki “keyifli” promosyon sloganları ve tanıtımları için bkz. Karaca, 1994: 45-46. Soysal’a göreyse; basında lotaryacılı ğın öncüsü Hürriyet Gazetesi’dir. 1960 yılı A ğustos ayında okuyucularına 1 milyon liralık “Hürriyet İstikrazı” tahvili da ğıtmak için kupon biriktirmeyi öngören bir yayına ba şlamı ştır. Ardından di ğer gazeteler pardesülük kuma ştan, Kur’an da ğıtmaya, gazeteye basılan bir kalabalık foto ğrafında kendini tanıyana bedava tiyatro ya da sinema bileti da ğıtmaya kadar çok çe şitli yönetmelere ba şvurmu şlardır. Bkz. Soysal, 1983: 223. 9 Yine Erol Dallı’nın aktardı ğına göre bu evlerden birisi, gazetenin makine dairesindeki “Salim Usta” almı ştır. Dallı bunu ilk duydu ğunda şaşırdı ğını ve olayın do ğrulu ğunu Kemal Uzan’a sordu ğunu, onun da “Ne yani Salim Usta Türk vatanda şı de ğil mi?” diye kar şılık verdi ğini söylemektedir. Dallı ayrıca “10 evin iki tanesi halktan birine verildiyse verilmi ştir” diyerek, promosyonda kullanılan evlerin Kemal Uzan’ın çevresindeki çalı şanlara verildi ğini iddia etmektedir. Bkz. Şener, 2004: 28-29.

16 Hayat ve Ses gibi dönemin önemli popüler dergilerinin de sahibi olmu ştur. 1956 yılından itibaren, in şaat sektöründeki çalı şmalarıyla adım attı ğı i ş dünyasında Kemal

Uzan yurtiçi ve yurtdı şındaki büyük in şaat projelerinin yanına “medya patronlu ğu” sıfatını da eklemi ştir.

1980’li yıllara gelindi ğinde ise, Kemal Uzan finansal gücünü bankacılık sektöründe de ğerlendirmek istemi ştir. 1984 yılında, Do ğuş Grubu’ndan 21 milyon dolara satın aldı ğı İmarbank ile bu sektöre adımını atan Kemal Uzan, bir yıl sonra ise

Adabank’ı kurmu ştur. İmarbankası “dolara ve marka yüksek faiz” sloganıyla mü şteri kitlesini büyütmek isteyen “iddialı olmayan, küçük; fakat rakiplerinden yüksek faiz veren bir görünüm” sergilemi ştir ( Şener, 2004: 196). 1987 ve 1992 yılında, iki kriz atlatan bankaya 3 Temmuz 2003 tarihinde el konulmu ş, 5 Temmuz 2003’de Tasarruf

Mevduatı Sigorta Fonu’na (TMSF) devredilmi ştir.

1980’li yıllar ve bankacılık sektörüne geçi ş Kemal Uzan’ın ki şisel giri şimlerinden Uzanlar’ın kurumsal giri şimlerine giden yolu açmı ştır. 10 1990’lı yıllar ise, Cem Uzan’ın yava ş yava ş öne çıkmaya ba şladı ğı yıllar olmu ştur.

1990’ların başından itibaren, Uzanlar in şaat ve bankacılık sektörlerindeki faaliyetlerine medya sektörünü de geni ş bir biçimde dahil etmi şlerdir. Uzanlar’ın ismini geni ş kitlelere duyuran giri şim Cem Uzan’ın dönemin cumhurba şkanı Turgut

Özal’ın o ğlu ile “Magic Box Star 1” adlı televizyon kanalını kurmasıdır. 11 5 Mayıs

10 Kemal Uzan, Kambiyo ve Dı ş Ticaret Bankası adıyla bir banka daha kurmak istediyse de, Hazine’den gerekli izni alamamı ştır. 11 1991 yılının Aralık ayında, Cem Uzan ve Ahmet Özal arasındaki gerilim su yüzüne çıkmı ştır. Taraflar arasında ortaklı ğın sona ermesiyle artan 27 Aralık 1991 tarihinde Ahmet Özal’ın Cem Uzan’ı icraya vermesiyle ba şlayan mahkeme süreci tarafların birbirleri aleyhine açtıkları 24 davayla sonlanmı ştır. Cem Uzan Ahmet Özal’ın şirketi zor duruma dü şürmek için senet düzenlemekle, Özal ise, Uzan’ı kendisinden habersiz biçimde şirket hesabından 200 milyar lirayı yurtdı şına kaçırmakla suçlamı ştır. Bkz. Şener, 2004: 36-42. Ergur kanalın yayına ba şlamasını, siyasetin de ğişen görüntüsünün ve medyayla bütünle şmesinin ilk adımı olarak de ğerlendirilebilece ğini iddia etmektedir. Bkz. Ergur, 2002: 22.

17 1990 tarihinde, Almanya’dan test yayına ba şlayan kanal Türkiye’nin ilk özel televizyon kanalıdır. 15 Eylül 1991’den itibaren kesintisiz yayına geçen kanal, Özel

Televizyon Yasası’nın kabul edilmesiyle birlikte yayın merkezini 31 Temmuz 1993 yılında Türkiye’ye ta şımı ştır. İlk kuruldu ğu dönemde, anayasaya aykırı olarak yayın yapan Star 1 Türk televizyon tarihinde pek çok ilke öncülük etmi ştir. “Televizyon yayıncılı ğında devlet tekelini kıran” (Tılıç, 1998: 257 ) Star 1’in 12 ardından pek çok

özel kanal kurulmu ştur. Mehmet Barlas, Engin Ardıç, Meriç Köyatası, U ğur Dündar,

Gülgün Feyman, Ali Kırca gibi bir çok ismin görev aldı ğı kanal, Türkiye’nin en çok izlenen programlarına imza atmı ştır. Uzanlar, Star 1’in ardından Tele On, Kral Tv,

Kanal 6 gibi di ğer televizyon kanallarını da yayın hayatına geçirmi şlerdir. Özel televizyon kanallarının yanısıra, özel radyo istasyonları da kuran Uzanlar; en bilinenleri Süper FM, Kral FM, Joy FM ve Metro FM olmak üzere farklı kitlelere hitap eden radyo istasyonları 13 ve televizyon kanalları ile büyük reklam gelirleri elde etmi ştir. 1999 yılına gelindi ğinde, Uzanlar “Star Gazetesi”ni çıkarmaya ba şlamı şlardır. 14 Hıfzı Topuz, kendi da ğıtım a ğını kullanan Star’ın “bütün güçlüklere kar şın 358 bin tirajıyla Türkiye’nin en çok satan gazetesi durumuna geldi ğine” i şaret etmekte ve grubun 2002’de çıkarmaya ba şladı ğı Damga Gazetesi’nin de “40 bin

12 Kanalın adı daha sonra, önce İnterstar, daha sonra da Star olmu ştur. 13 Türkçe pop müzik şarkılarına a ğırlık veren Süper FM, arabesk müzik dinleyenlere yönelik olarak Kral FM, yabancı slow şarkılar dinlemek isteyenlere yönelik olarak Joy FM, yabancı pop şarkıları çalan Metro FM gibi farkı müzik tarzlarında yayın yapan bu radyolar uzun süre Türkiye’nin en çok dinlenen radyo istasyonları olmu şlardır. 14 Uzanlar bu tarihten önce, biri 1980’ler, bir de 1990’ların ba şında olmak üzere iki kez yazılı basında faaliyet göstermeye yakla şmı ştır. 1982’de Dinç Bilgin yeni bir gazete çıkarmak için Kemal Uzan ile anla şmı ş ancak imtiyaz sahibinin kim olaca ğı tartı şması nedeniyle bu anla şma hayata geçmemi ştir. Bilgin’in bu gecikmeden üç sene sonra çıkarabildi ği gazetenin adı Sabah’tır. 1992 yılında ise, Uzanlar, İmar Bankası’na borcunu ödeyemeyen ve mali açıdan bir hayli zor durumda olan Cumhuriyet Gazetesi hakkında haciz i şlemi ba şlatmı şlardır. Bkz. Topuz, 2003: 288-291. Cumhuriyet Gazetesi’nden Hikmet Çetinkaya, Nedim Şener’e “Uzanlar’ın asıl amacının Cumhuriyet’i ele geçirmek” oldu ğunu söylemektedir. Bkz. Şener, 2004: 44.

18 tirajıyla Cumhuriyet ve Radikal’e yakla ştı ğına” dikkat çekmektedir (Topuz, 2003:

344).

1990’lı yıllarda, Uzan Grubu’nun medya yatırımlarına ek olarak in şaat, enerji ve ileti şim sektörlerinde de yeni yatırımlar yaptı ğını görüyoruz. 21 Ekim 1991 yılında yapılan genel seçimlerin ardından ba şlayan geni ş kapsamlı özelle ştirme uygulamalarında Uzanlar ismi bir hayli öne çıkmı ştır. Çukurova ve Kepez Elektrik

Şirketleri’ne ek olarak, bu dönemde 2002 yılında tamamlanacak olan Berke

Barajı’nın da temelleri atılmı ştır. 15 Uzanlar bu dönemde, çe şitli çimento fabrikalarını da satın almı ş ve bu sektörlerin yanında otomotiv sektörüne de yönelmi şlerdir.

SEAT’ın Türkiye distrübütörlü ğünü üstlenen Süper Oto ve Özelle ştirme İdaresi’nden

8 milyon dolara aldıkları Türk Otomotiv Endüstrisi (TOE) grubun bu alandaki yatırımlarındandır. Telsim ile 1993 yılında yapılan gelir payla şımı ve 1998 yılında yapılan lisans sözle şmesi ile Türkiye’nin ikinci büyük GSM operatörünü hayata geçirmi şlerdir.

Yine bu yıllarda, Uzan Grubu, spor sektöründe de dikkat çekici yatırımlar yapmı şlardır. Önce İstanbulspor’u, ardından Adanaspor’u satın alan Uzanlar, söz konusu takımlara ünlü futbolcu ve teknik adamlarla anla şarak basının ilgi oda ğı

15 Dönemin ba şbakanı Süleyman Demirel tarafından temelleri atılan Berke Barajı, Türkiye’nin 1., dünyanın 16. en yüksek beton barajıdır. Üretime geçmesinden itibaren, yılda 1.7 milyar KWH elektrik üretecek kapasiteye sahiptir. Berke Barajı’nın açılı ş törenine gönderdi ği tebrik mesajında Demirel, söz konusu barajın “Türk giri şimcilik gücünün milletimizin hizmetine sunulmasının parlak bir örne ği” oldu ğunu kaydetmektedir. Star Gazetesi’nin yazarları arasında olan eski Fenerbahçe Ba şkanı Ali Şen, Berke Barajı’nı büyük bir ba şarı olarak görenler arasındadır ve “devletin yaptı ğı çapta yatırımı Uzanlar yapmı ş. Uzanlar devlet mi?” diye sormu ştur Bkz. Ali Şen, “Uzanlar Devlet mi?” Star Gazetesi, 18 Mart 2002. Şen, grubun Berke Barajı ile ilgili yatırımı ile ilgili olarak ayrıca şu yorumda bulunmu ştur: “Berke Barajı’na 900 milyon dolar para vermi şler, bunun 46 milyon doları kredi, gerisi cepten para. Bu paranın 5 milyon dolarını harcasalar Türkiye’de, bugünkü antipatiyi sempatiye dönü ştürürlerdi. Orada sordum, niçin bunu yaptınız? Memleket için dediler. Biz alı şmadık insanlardan bu lafları duymaya.” Bkz. Akman-Şen Söyle şisi, 2002.

19 haline getirmi şlerdir. 16 Cem Uzan, “Uzan Grubu’nun en yetkili ki şisi” olarak katıldı ğı, Star Televizyonu’nda yayınlanan 5 Mayıs 2002 tarihli “Kırmızı Koltuk” programında, Uzan Grubu ile ilgili olarak “46 yıldır bir ki şinin tek ba şına

çalı şmasından bugün Türkiye’nin en önde gelen kurulu şlarından birisi haline geldik” tespitini yapmı ştır. Uzan Grubu, Cem Uzan’ın sözleriyle, “100’ü a şkın şirketinin 10 ayrı sektörde faaliyet gösterdi ği” bir gruptur ve bu gruba do ğrudan ba ğlı olarak

çalı şan “14 bin” personel vardır. Bu sayının bayi çalı şanlarıyla birlikte “35-40 bini buldu ğunu” söyleyen Cem Uzan, “demek ki aileleriyle birlikte 200 bine yakın insanın sorumlulu ğu bu grubun üstünde, yani omuzlarımızda” açıklamasını yapmı ştır. Yine bu programda Cem Uzan, grubun sadece “son 3 senede 1.5 milyar dolar vergi ödedi ğini” belirtmi ştir. 17 A şağıdaki tabloda, Uzan Grubu’nun 3 Kasım

2002 Genel Seçimleri öncesinde faaliyet alanlarının bulundu ğu sektörler ve sahip oldu ğu belli şirketler görülebilir. 18

16 Tanju Çolak, Sergen Yalçın, Aykut Kocaman gibi ünlü isimler İstanbulspor kadrosunda yer almı şlardır. 17 Bkz. Star Gazetesi, “Umut A şıladı”, 6 Mayıs 2002 18 Bu tablonun olu şturulmasında yararlandı ğım kaynaklar için bkz; Ta şlıcalı: 2002, Şener 2004, Ercan-Tan şu: 2002. Tabloda sektör sayısının Uzan’ın açıklamasının aksine 10 de ğil, 9 oldu ğu görülecektir. Ancak, medya grubuna dahil etti ğimiz RT. Net, Rumeli Yazılım, Standart Pazarlama, Star Digital “internet ve interaktif grubu” ba şlı ğı altında toplanırsa sektör sayısı 10’u bulmaktadır. Biz burada bu dört şirketi medya grubu içine dahil etmeyi uygun bulduk. Sektör sayısını 10 olarak gösteren çalı şma için bkz. Ta şlıcalı: 2002.

20 TABLO I: Uzan Grubu’nun Faaliyet Alanları ve Sahip Oldukları Şirketler

MEDYA GRUBU: Star Televizyon Hizmetleri A. Ş: Star TV , Star 2, Star

Max, Star Haber 24, Kral TV, Kanal 6, Çe şitli Radyolar; Ulusal Basın Gazetecilik,

Park Medya Filmcilik, Ulusal Medya Haber Ajansı, Birikim Gazetecilik ve

Matbaacılık, Medya Pazarlama, RT. Net, Rumeli Yazılım, Standart Pazarlama, Star

Digital

TELEKOMUN İKASYON GRUBU: Telsim, KKTC Telsim, Rumeli

Telekom, Rumeli Teknik, Ünitel, Aktif Kablo, Kartel, Artel, JPP, Rumeli Tanıtım

ÇİMENTO GRUBU: Şanlıurfa Çimento, Bartın Çimento, Çimento,

Trabzon Çimento, Van Çimento, Gümü şhane Çimento, Edirne Lalapa şa Çimento,

Rumeli Çimento, Ergani Çimento, Diyarbakır Çimento, Ladik Çimento, Merkez

Ka ğıt Torba San. Ve Tic. A. Ş

YAPI GRUBU: Merkez Yatırım,Yapı Ticaret

DEM İR VE ÇEL İK GRUBU: META Ş, AYSAN, L İMA Ş, DEMA Ş

ENERJ İ GRUBU: Çukurova Elektrik ve Kepez Elektrik

SPOR GRUBU: Adanaspor, İstanbulspor

FİNANS GRUBU: Türkiye İmar Bankası, Adabank, Rumeli Bank, Rumeli

Sigorta, Rumeli Hayat Sigorta, Ulus Factoring

DİĞ ER: Mavi A. Ş, Rumeli Havacılık

21 Uzan Grubu’nun yükseli şi, Türkiye’nin siyasal ve sosyo-ekonomik dönemsel karakteristiklerinden ba ğımsız de ğildir. “1954-1961 yılları sava ş sonunun geni şleme konjonktürünün ve liberal dı ş ticaret politikalarının son buldu ğu; ekonominin göreli bir durgunluk içinde dalgalanmalara tabi oldu ğu; ihraç mallarına yönelik talepteki dü şme ve dı ş kaynakların belli bir düzeyi a şmaması yüzünden do ğan dı ş tıkanmaya tepki olarak ithalat sınırlamalarına gidildi ği bir dönem olarak tanımlanabilir.”

(Boratav, 1989: 85). Bu dönemde -sonraki dönemlerde de etkisi hissedilecek- bir karma ekonomi anlayı şı uygulamadadır. Bu karma ekonomik yapı içinde, devletin destekledi ği özel sektör yeni yatırımlar pe şindedir. 1950’li yıllara do ğru gelinirken artan göç ve buna ba ğlı olarak hızlanan şehirle şme sürecinin konut ihtiyacını ortaya

çıkarması bu evrede özel sektör için önemli bir dönüm noktası sayılabilir. Zira, bu ihtiyaç in şaat sektörünün büyümesindeki ilk dalgayı olu şturacaktır.

Bu bakımdan, grubun i ş ya şamındaki ba şlangıcının Kemal Uzan’ın 1956 yılında kurdu ğu müteahhitlik şirketi ile olması tesadüf de ğildir. Kat mülkiyeti

Türkiye’de 1950’li yılların ortalarında yaygınlık kazanmaya ba şlamı ş ve yasal bir nitelik kazanmı ştır. Bu yıllarda, kent içi arsa spekülasyonu ve konut talebi artmış; bu da, Tekeli’nin belirtti ği üzere, imar kurumlarını, kat sayılarını ve in şaat emsallerinin artı şını beraberinde getirmi ştir. Artık, konut sektöründeki giri şimci için “kat kar şılı ğı” arsa satın almak yöntemi i şlevselle şmeye ba şlamı ştır. Bu yöntem, “kapitali sınırlı olan” giri şimciye hem pe şin ödemeden kurtulmak hem de arsa de ğerini kendi yatırımıyla kar şılama olana ğı sa ğladı ğı için daha ba şlangıçta bir pazar bulmu ş olmak avantajını sa ğlamaktadır. (Tekeli, 1982: 247-248). Üstelik, Kıray’ın da vurguladı ğı

üzere, bu yo ğun konut artı şına ra ğmen, mevcut “apartmanla şma” süreci talebi kar şılayamamı ştır. Kooperatifle şme ve banka kredilerinin kullanımının yo ğunluk

22 kazanması, bu talebin kar şılanamaması paralelinde ortaya çıkan olgulardır (Kıray,

1998: 140).

Uzanlar’ın gazete sahibi oldukları dönem ise, basında sanayile şme ve kapitalistle şme sürecinin hız kazandı ğı, ula şım ve dolayısıyla gazete da ğıtım ağlarının geli şti ği bir dönemdir (Gevgilili, 1983: 224). Bu dönemde gazete satı şlarının görece yükseldi ği dikkati çekmektedir. 1955’te, Türkiye nüfusu 24 milyon iken, toplam gazete satı şı 500 bindir. 1964’te nüfus 30 milyonken ise, toplam gazete satı şı 1 milyon 50 bindir (Özükan, 1983: 231). Özel sektörde birbirleriyle rekabet eden firmaların reklama daha çok yönelmeye ba şlamaları, özel sektör-medya ili şkisini de yo ğunla ştırmı ştır. Uzan’ların medya sektörüne girdi ği, 1960’lı yıllar da basının hem kitleler, hem özel sektör hem de siyasal aktörler üzerindeki etkisinin artmaya ba şladı ğı yıllardır. Bu artı şa ba ğlı olarak, basın organları ile siyasal partiler arasındaki ili şkiler karma şıkla şmı ş ve medya, siyasal aktörler için daha araçsal bir hale gelmi ştir.

Karma şıkla şan bu sürecin ekonomik arka planında yatan şey -yo ğun bir biçimde alınan dı ş kaynaklı krediler ve yardımların da katkısıyla- “düzgün ve yüksek bir büyüme temposu” sürdüren ekonomik yapı içinde, bölü şüm politikalarının popülist bir yaklaşımla şekillenmesidir. Hem iktidar hem de muhalefet partileri, siyasal rekabete ba ğlı olarak, kitlelerin isteklerine kar şı popülist bir duyarlılık geli ştirmi şlerdir (Boratav, 1989: 99). Artan siyasal rekabete ba ğlı olarak, kitlelerin yeniden önem kazanması onlarla ili şki kuracak ileti şim araçlarının da önemini arttırmı ştır. Bu süreçte, Uzanlar’ın gazete sahibi olmayı seçi şi de kesinlikle bilinçli bir tercihtir. Uzanlar, iktidar olmak ve iktidarda kalmak isteyenler için önemi artan bir alana, medyaya geçerek güçlerini arttıracakları yeni bir zemin in şa etmi şlerdir.

23 Medya bu bakımdan her zaman kârlı olmasa da kritik bir sektördür. Sönmez’in de vurguladı ğı üzere, azami kâr motifine dayalı genel kapitalizm kuralı medya için her zaman geçerli de ğildir. Çünkü medya, giri şimciye “kitlelere ula şabilme, (...) bir iktidarı, gücü kullanma, payla şma, bu gücü rakiplerine kar şı gere ğinde bir savunma ya da saldırı gücü olarak kullanabilme olana ğı” (Sönmez, 1996: 76) vermektedir.

Uzanlar’ın medyadaki yatırımlarını arttırdı ğı 1990’lı yıllarda, siyasi çevrelerle medya arasındaki çıkar temelli ili şki daha da karma şıkla şmı ştır. Yine bu süreçte, medya alanındaki yatırımlarıyla dikkat çeken Erol Aksoy, Aydın Do ğan, Enver Ören, Ayhan

Şahenk, Bilge Has gibi isimlerin hepsi de medya dı şında in şaat ve bankacılık alanlarında büyük yatırımları olan şirketlerin patronlarıdır.

Tüm bu patronlar için çekici olan şey, medyanın gücüdür. Buradaki güç devlet te şviklerinden ve ihalelerden yararlanmak, sahip olunan di ğer şirketlerin reklam ve pazarlamasını yürütmek, özellikle finans sektörüne yönelik bir “güvenilirlik” ve

“güçlü olmak” imajı yaratmak, siyasal çevreler üzerinde baskı kurmak, toplumsal denetim sa ğlamak gibi avantajlardan do ğan bir güçtür. Dolayısıyla, bu gücün kar şı konulmaz bir çekicili ği oldu ğunu kabul etmek gerekir. Bu çekicilik, medya sektöründe yatırım sahibi olma iste ği üzerinde rol oynayan ana faktördür (Tuncel,

1994: 37). Yine Sönmez’in altını çizdi ği üzere, bu yıllarda özelle ştirme sürecinde satın aldı ğı çimento ve elektrik şirketleriyle büyümesini devam ettiren Uzan Grubu da “muhteris büyüme sürecinde bir güç olarak TV’yi tepe tepe kullanmı ştır”

(Sönmez, 1996: 81). Aslında, Uzan Grubu medyanın gücünü çok önceleri ke şfetmi ştir. Memduh Ta şlıcalı’nın “Yeni İstanbul” gazetesinde çalı şmı ş Yalçın

Bingöl’den aktardıkları bu tespitimizi destekler niteliktedir. Bingöl’e göre, “Kemal

Uzan için hedef gazetecilik de ğildi arkaya bir güç almaktı. (...) Cem (“Uzan”, HBT)

24 büyüdü ve o da babasının prensibini sürdürdü: Kuvvetli olmak için güçlü medyan olacak.” (Ta şlıcalı, 2002: 39). Nedim Şener de, benzeri bir alıntıyı Erol Dallı’nın söyledikleri arasından yapar: “Kemal Uzan güçlü bir gazete sahibi olmak istiyordu.

Medya patronlu ğunun ona büyük şeyler getirece ğini biliyordu ve bu amacından hiç vazgeçmedi. Hatta Star’ı çıkarması da bundandır. Basını hep bir köprü olarak kullanmak istedi. Özellikle siyasetçilere uzandı mı, her şeye uzanıyordu. Yeni

İstanbul sayesinde o zaman cumhurba şkanı resepsiyonlarında görülmeye ba şlamı ştı.”

(Şener, 2004: 29).

Uzanlar’ın gerçek yükseli şinin 1980’li yıllarla birlikte ba şladı ğını söylemek yanlı ş olmaz. 12 Eylül 1980 askeri darbesi ile birlikte bu yılların temel karakteristiklerini şekillendiren 24 Ocak 1980 kararları, Uzanlar’ın bu yıllardaki yükseli şini anlamak için özellikle önemlidir. 24 Ocak kararlarının etkin bir biçimde uygulanmasında 12 Eylül 1980’de gerçekle ştiren askerî darbenin etkisinin de altını

çizmek gerekir. Siyasal a şırılıkları törpülemek amacıyla yola çıkan ancak siyaseti topyekûn askıya alan bir hareket olarak 12 Eylül, 24 Ocak programının sistemli ve sürekli olarak uygulayabilmenin ve geli ştirebilmenin önünü açmı ştır. 12 Eylül’deki rejim de ğişikli ği “Özal’ı sadece fiilen de ğil, resmen de ekonominin patronu durumuna getirmi ştir” (Boratav, 1989:122). Turgut Özal’ın “patronlu ğu”yla geçilen

1980’li yıllara damgasını vuran 24 Ocak 1980 kararları, halen etkileri ya şanan bir dizi ekonomik, toplumsal ve siyasal de ğişimin tetikleyicisi olmu ştur.

IMF, Dünya Bankası ve OECD gibi uluslararası kurumsal yapıların üzerinden

Türkiye’nin “serbest piyasa ekonomisiyle dı şa açılması”nı sa ğlamaya dönük bir program olarak 24 Ocak 1980 programı yeni bir ekonomik serbestlik ortamı yaratmayı amaçlamaktaydı. Programın hayata geçirilmesi ile “K İT’ler dahil tüm

25 kamu kesimi daraltılacak ve özel giri şim te şvik edilecek, fiyat denetimini ithal malları rekabeti ve içeride yabancı sermaye mallarının rekabeti sa ğlayacak; mal- hizmet ve sermaye hareketleri, döviz kuru, faiz haddi giderek daha serbest ko şullarda olu şacaktı” (Kazgan, 2005: 197). 24 Ocak kararlarının uygulanmaya ba şlanmasıyla istenilen sonuçlara ula şıldı. Bu süreçte, finansal sisteme yönelik yenilikler özellikle

önemliydi. 1980 Temmuz’unda vadeli mevduat ve kredi faizlerinin serbest bırakılması ile ba şlayan finansal sisteme dönük yenilikler, Korkut Boratav’ın belirtti ği üzere, küçük bankaların ve bankerlerin ba şını çekti ği bir faiz yarı şıyla ve bu yarı şın ardından 1982 yılında gelen “bankerler krizi” ile sarsıntıya u ğrasa da

(Boratav, 1997: 164) genel ekonomik sistem üzerindeki belirleyici gücün finans olmasına yönelik e ğilim devam etmi ş ve ekonominin yönü üretimden finansa dönmü ştür.

24 Ocak kararları ve 12 Eylül darbesi ile girilen dönemeçte, Türkiye ekonomisinin yönünün üretimden finansa dönmesiyle birlikte, bankacılık sektörü

önem kazanmı ştır. Uzanlar’ın hikayesine bakıldı ğında, 1980’li yıllarda grubun bankacılık sektörüne girmesi bu yeni trend ile birebir örtü şmektedir. 1980’lerin,

Ahmad’ın deyi şiyle, “ekonomik Darwinizm” ortamında para en spekülatif araç haline gelmiştir. Faiz oranlarının serbest bırakılması, enflasyonu dü şmesinde rol oynamı ş olsa da, bir yandan da faiz oranlarının % 50’lerin üzerine çıkmasına yol açmı ştır. Para, böylelikle sadece ekonominin kalbinde yatan ana unsur de ğil, aynı zamanda “ödünç alınamayacak kadar pahalı” bir araç haline gelmi ştir. Ahmad

“büyük holding sahipleri bu meydan okumayı banka satın alarak kar şıladılar” tespitinde bulunmaktadır (Ahmad, 1999: 242). Holdinglerin bu tutumu, ekonomide yükselen yeni de ğerin öneminin kavrandı ğına i şaret etmekteydi. Boratav, 1980’li

26 yıllarda ekonominin yönünü tayin edilmesine, burjuvazinin yatırımcı ögelerinin de ğil; aracı, tüketici ve paraziter ögelerinin damga vurdu ğunu belirtmekte ve “bu yıllar burjuvazi içinde ‘Paramı altına mı, dövize mi, tahvile mi, emlake mi, mevduata mı, hisse senedine mi yatırayım?’ sorusunun “Hangi alana üretken yatırım yapayım?” sorusunun önüne geçti ği yıllar olma özelli ği de ta şımaktadır.” tespitinde bulunmaktadır (Boratav, 1989: 138).

24 Ocak kararlarının yarattı ğı sonuçlar, sadece iktisadi alanını de ğil, siyasal anlayı şları ve toplumsal pratikleri de etkilemi ştir. Erinç Yeldan’ın da vurguladı ğı

üzere; “1980 dönü şümü sadece ticaretin serbestle ştirilmesi, döviz kuru ve faiz oranlarının belirlenmesinin piyasa güçlerine bırakılması ve malî piyasaların serbestle ştirilmesi olgularından ibaret basit bir iktisadi dönü şüm de ğildir.” (Yeldan,

2001-2002: 146). Ya şanan çok boyutlu dönü şümler, 1990’lı yıllarda da artarak devam edecektir.

1990’lı yıllar, özelle ştirme sürecinin hızlandı ğı yıllar olmu ştur. Genel ekonomik e ğilimler -yukarda da vurgulandı ğı üzere- 24 Ocak 1980 kararlarının açtı ğı yol üzerinden belirlenmeye devam etmektedir. Yeldan’ın tespitiyle söylemek gerekirse, “Türkiye’de finansal reform süreci, 1980 sonrası ‘yapısal-uyum ve dı şa açık, piyasa ekonomisi güdümünde liberalizasyon’ programının bir uzantısı olarak geli şim göstermi ştir.” (Yeldan, 2001-2002: 149; ayrıca kr ş. Yeldan ve Boratav, 2001:

5-9 ). Dolayısıyla, 1990’lı yıllar, Uzanlar’ın yükseli ş öyküsünde 1980’li yıllar ile birlikte zirve noktalarından birisini olu şturmu ştur. Bu dönemde, finansın belirleyicili ği ile birlikte, kamu harcamalarını kar şılamak ve kaynak yaratmak için geni ş çaplı özelle ştirme uygulamalarına gidilmesi süreçleri el ele ilerlemiştir. 1990’lı yıllar, Türkiye ekonomisinin “dı şa açık bir makroekonomi görünümünde” oldu ğu,

27 uluslararası kısa vadeli sıcak para giri şlerinin hızlandı ğı, spekülatif yabancı sermaye akımları ile birlikte tüketim ve ithalat hacminin arttı ğı yıllar olmu ştur (Yeldan, 2001:

40). Bu yıllarda, Uzanlar’ın özelle ştirme uygulamaları kapsamında özellikle çimento fabrikalarına ve enerji sektörüne yöneldi ğini görüyoruz. Şüphesiz, bu yönelim de tesadüfî bir tercihin sonucu olmamı ştır. Zira, yine Yeldan’ın vurguladı ğı üzere, 1980 sonrası dönemde “özel yatırımlar giderek konut sektörüne yönelirken, kamu yatırımları ise, daha çok enerji ve ula şım sektöründe yo ğunla şmı ştır.” (Yeldan, 2001:

47).

1980’li yıllardan 2000’li yıllara uzanan çizgide, kitlelerin tüketim e ğilimlerinde

önemli de ğişimler meydana gelmi ştir. 24 Ocak kararları ile girilen dönemeçte hakim olan ekonomik e ğilim, tüketimin ve rekabetin görünürlük kazanması ile birlikte,

1990’lı yıllara gelindi ğinde de artarak sürmü ştür (kr ş. Kongar, 2000: 411-430;

Zurcher, 2001: 425-432). Bu süreçte, “tüketim gücü, en tepedeki statü sembolü haline gelmi ştir” ve “imaj” kavramı öne çıkmasına ba ğlı olarak, “her şeyin imajı

üretilmi ş ve tüketime sunulmu ştur” (Kozano ğlu, 1993: 7-8). Tüketim kültürün hem

ürünü hem de üreticisi olarak reklamcılık, pazarlama gibi sektörler canlanırken, medya büyük bir güç kazanmaya ba şlamı ştır. 19

Medyanın güç kazanması ve tüketimin toplumsal hayattaki belirleyicili ği birbirini kar şılıklı olarak beslemi ştir. Toplumsal statü tüketim kalıplarına göre belirlenirken medya ve medya aracılı ğıyla yayınlanan reklamlar “ şu bankaya para

19 Özellikle 1989-1993 yılları arasında, Türkiye ekonomisi -sonradan birçok yapısal krizi besleyecek- yüksek büyüme oranları yakalamı ştır. Dönemin belirleyici e ğilimi, dü şük döviz kuru kullanımıdır. Yılmaz’a göre, “dü şük döviz kuru, birçok sektörde oldu ğu gibi medya sektöründe de dı ş kaynak kullanımını ve onunla büyük yatırımlar yapmayı çekici kıldı. (...) Devletten fon kaynaklı kredi adı altında ucuz krediler kullanan ve ba şta gümrük indirimi, yatırım indirimi gibi çe şitli te şvikler sa ğlayan medya sektörü” yeni yatırımlara yönelmi ştir (Sönmez, 1996: 82). İç pazarın ve tüketimin canlandı ğı bu dönemde reklam sektörünün güçlenmesi de do ğaldır.

28 yatırarak, bu arabayı gazlayarak, falanca deodarantı, filanca blucini alarak birey kimli ğini kucaklamaya” (Kozano ğlu, 1993: 124) yönelik bir refleks yaratmı ştır.

Toplumsal alanda tüketim pratikleri üzerinden görünür olmak ve şirketler, ki şiler,

ürünler arasında öne çıkan ve öne çıkması olumlanan rekabet, bir tür gösteri kültürünün kök salmasına hizmet etmi ştir. 20 Bu kültür içinde reklamlar, Bali’nin yerinde tespitiyle söylemek gerekirse, “hep seçkincili ği vurgulayan mesajlar içermekte” ve medya “tüketici olma yolunda atılan tüm adımları ayakta alkı şlamaktadır”; yine bu eksen üzerinde, “para harcamanın ayıp olmadı ğı” gösterilirken “ ‘tüketici olmak’ da bir meziyet olarak sunulmu ştur.” (Bali, 2002: 32 ve 340).

Kozano ğlu’nun “cilalı imaj devri” olarak adlandırdı ğı bu dönemde, Uzanlar’ın eğlence sektörünün bir kolu olan spor alanına da el atmaları bu bakımdan yerinde bir karardır. Uzanlar satın aldıkları takımlarla da kendilerini göstermeye ba şlamı şlar ve dönemin en popüler oyuncularını takımlarına transfer etmi şlerdir. Sporun, özelde futbolun kitlesel çekicili ği ile medya arasındaki ba ğın güçlendi ği 1990’lı yıllarda, sadece spora (futbola) özel haberlerle dolu gazeteler ve daha sonra da televizyon kanalları ve radyolar ortaya çıkmı ştır. Futboldaki endüstrile şme, 1990’lı yıllarda büyük boyutlara ula şmı ştır. Söz konusu endüstrile şme, 1990’lardan günümüze uzanan telekomünikasyon ve medya alanındaki hareketlilikle de yakından ilişkilidir.

İş te tüm bu çizgi üzerinde, Uzanlar’ın telekomünikasyon ve medya alanındaki

20 Dönemin hakim kültürünü ili şkin de ğerlendirmelerine yer verdi ği bir ba şka çalı şmasında Kozano ğlu, Sabah Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Zafer Mutlu’dan bir alıntı yapar. Mutlu 19 Ekim 1993 tarihli Sabah’ta şöyle yazmaktadır: “ İş te son günlerde çokça konu şulan yükselen de ğerlerden söz etmenin tam zamanı. Evet, yetinmemek (vurgu benim) ne mutlu ki Türk toplumunun yükselen de ğerlerinden en önemlisi haline geldi. Türk basının liderli ğini yetinmeyenlerin sözcüsü Sabah’a kaptırdınız.”. Bkz. Kozano ğlu, 1995: 52.

29 yatırımlarının tarih aralı ğının da 1991-2000 yıllarına i şaret etmesi bir ba şka dikkat

çekici nokta olarak kar şımıza çıkmaktadır.

TABLO II: Uzan Grubu’nun Medya ve Telekomünikasyon Sektörlerindeki

Yatırımları (1991-2000) 21

MEDYA GRUBU TELEKOMUN İKASYON

Star Televizyon Hizmetleri A. Ş: GRUBU

1991 Telsim: 1994

Ulusal Basın Gazetecilik: 1999 KKTC Telsim: 1995

Park Medya Filmcilik: 1999 Rumeli Telekom: 1993

Birikim Gazetecilik ve Matbaacılık: Rumeli Teknik: 1996

1998 Ünitel: 1995

Medya Pazarlama: 1999 Aktif Kablo: 1998

RT. Net: 1998 Kartel: 1998

Rumeli Yazılım: 2000 Artel: 1996

Standart Pazarlama: 2000 JPP: 1997

Star Digital: 1999 Rumeli Tanıtım: 1999

21 Bu tablonun hazırlanmasında yararlandı ğım kaynaklar için bkz. Şener, 2004 ve Ta şlıcalı, 2002.

30

Uzan grubunun yükseli şi izlendi ğinde dikkat çeken bir di ğer nokta, grubun

çe şitli dönemlerde iktidarda olan hükümetlerle olan yakın ili şkileridir. Uzanlar’ın yükseli ş hikayesine Demokrat Parti’den DSP-MHP-ANAP koalisyonuna uzanan

çizgideki sayısız hükümet de ğişimi e şlik etmi ştir. 22 Baba Kemal Uzan’ın Süleyman

Demirel ile dostlu ğu ve Yeni İstanbul Gazetesi’nin Adalet Partisi’ne yakın tavrı

1980’lere gelindi ğinde, yerini Turgut Özal ile kurulan yakınlı ğa bırakmı ş gözükmektedir (Gorvett, 2004: 51). Uzanlar’ın bankacılık sektörüne giri şi yukarda da de ğinildi ği gibi, 1984 yılında olmu ştur. 1984-1988 yıllarını, Boratav “ANAP’ın altın yılları” olarak adlandırmaktadır (Boratav, 1997: 164-169).

1990’ların ba şında, Star televizyonunun kurulu şunda da Uzanlar, Özal ailesi ile olan yakınlıklarını kullanmı şlardır. Ancak 1991’deki genel seçimlere do ğru, kamuoyunda DYP’ye yönelik olarak artan ilgi ve ANAP’dan duyulan genel ho şnutsuzluk, Uzanlar’ı kaldıkları yerden Demirel’i desteklemeye itmi ştir.

Seçimlerden sonra iktidara gelen DYP-SHP koalisyonu i şba şındayken, Uzanlar’ın

Ahmet Özal ile kurdukları i ş ili şkisi de sona ermi ştir. Bu noktada, 1990’lı yıllarda iyiden iyiye istikrarsızla şan siyasal hava içinde Uzanlar’ın yükseli ş grafi ğini de ğişen hükümetler e şli ğinde görmek anlamlı olabilir. A şağıdaki tablo, bu amaç do ğrultusunda hazırlanmı ştır.

22 Okay Gönensin şu dikkat çekici yorumda bulunmaktadır: “Kemal Uzan, Süleyman Demirel tarafından aynı yöntemle zengin edilmi ştir. (...) Turgut Özal da kendi döneminde kendi zenginlerini yaratmı ştır. (...) Genç Uzan, Turgut Özal zenginidir. Babanın yanısıra, Cem Uzan i ş hayatına kendisi girmi ş, Turgut Özal’ın o ğlu Ahmet Özal ile ortak olmu ş ve yürüyüp ilerlemi ştir.” Bkz. Okay Gönensin, “Uzanlar, İş ve Siyaset”, Vatan, 21 Şubat 2004.

31 TABLO III: Uzan Grubu’nun 1990’lardaki Yatırımları ve İktidardaki

Hükümetler 23

DYP-SHP KOAL İSYONU Şanlıurfa Çimento (57.4 milyon $), Bartın Çimento

(20.5 milyon $), Gaziantep Çimento (52.6 milyon $), (21.10.1991 - 25.06. 1993) Trabzon Çimento (32.5 milyon $), Ladik Çimento

(57.5 milyon $), Çukurova Elektrik (81 milyon $),

Kepez Elektrik (31.1 milyon $), TOE (8 milyon $)

I. Ç İLLER HÜKÜMET İ Telsim ile Gelir Payla şımı Sözle şmesi

(25.06. 1993 - 05.10.1995)

II. Ç İLLER HÜKÜMET İ META Ş (57.9 milyon $)

(05.10.1995 - 30.10.1995)

III. Ç İLLER HÜKÜMET İ Van Çimento (24.5 milyon $) ve Lalapa şa (125.9

milyon $) (30.10.1995 - 06.03.1996)

ERBAKAN HÜKÜMET İ Ergani Çimento (46.7 milyon $)

(28.06.1996 - 30.06.1997)

YILMAZ HÜKÜMET İ Telsim Lisans Sözle şmesi (500 milyon $)

(30.06.1997 - 11.01.1999)

23 Bu tablonun hazırlanmasında yararlandı ğım kaynak için bkz. Şener, 2004.

32 Özetle; Uzan grubunun yatırım tercihleri ile Türkiye’nin hakim siyasal ve sosyo ekonomik e ğilimleri ile arasındaki belirgin örtü şme, bu yıllarda da devam etmi ştir. Daha önce de belirtti ğimiz gibi Uzanlar’ın yükseli ş hikayesi, Türkiye’nin hakim toplumsal, siyasal, ekonomik süreçlerinden ba ğımsız de ğildir. Cem Uzan’ın kendi sözleriyle; “Uzan Ailesi, Kemal Bey 47 senedir i ş hayatındadır, 47 senedir 37 tane hükümet gelmi ştir. 3 defa ihtilal olmu ş... Sıfırdan ba şlayan bir milli sermaye, bir insanın gece-gündüz çalı şarak olu şturdu ğu; dünya çapında boyutlara gelmi ştir” ve

Uzan Grubu’nun Türkiye içinde yaptı ğı yatırım “2.5-3 milyar doların üzerinde”dir

(Çelik-Uzan, 2004). 24

Uzanlar, 1980’li ve 1990’lı yılların genel ekonomik e ğilimleri do ğrultusunda güçlenmi ş (Rubin, 2005: 10 ve Purvis, 2003: 13) ve bu gücü politikacılarla kurulan ki şisel ili şkilerle -özellikle Özal ve Demirel- de korumayı ve sürdürmeyi ba şarmı ştır

(Gorvett, 2004: 51). Uzanlar ilk bakı şta, finansal güce dayanan bir

“imparatorluk”tur. 25 Bu “imparatorluk”un çökü ş sürecinde gücünü ba şka hangi araçlar üzerinden elde etti ği ve sürdürdü ğü daha açık bir biçimde görülecektir.

Çalı şmamızın son kısmında yer verece ğimiz bu çökü ş sürecinin genel hatlarından

önce, Genç Parti’nin fiili kurulu ş sürecinin bir parçası olarak kabul etti ğimiz Uzan

Grubu’nun 46. yıl kutlamalarına daha yakından bakaca ğız.

24 Uzan, Star Tv’de 04.01. 2004 tarihinde yayınlanan Kadir Çelik’in sundu ğu Objektif programında yaptı ğı bu açıklamalarda bir noktanın altını özellikle çizmektedir ve bu yatırımlara “ilaveten de epey yatırım yapıldı ğını” ifade ederek, “o günün paralarıyla bunlara faiz getirirseniz bu daha fazla yüksek bir rakama ula şır.” açıklamasında bulunmu ştur. 25 Bu çalı şma boyunca yer verdi ğimiz çalı şmalardan ikisinin adı bu açıdan dikkat çekicidir: Nedim Şener’in çalı şmasının adı “Uzanlar: Bir Korku İmparatorlu ğunun Çökü şü”dür. Mustafa Yılmaz’ın kitabının adı ise “Kemal Uzan: Kendi Kaleminden Bir İmparatorlu ğun Çökü şü” olarak seçilmi ştir. Ayrıca, Andrew Purvis’in Time Dergisi’ndeki makalesinde Uzanlar’dan “business empire” (i ş/şirketler imparatorlu ğu) olarak söz etmektedir. Bkz. Purvis, 2003: 13.

33 B. Uzan Grubu’nun 46. Yıl Kutlamaları

Genç Parti’nin kurulu ş sürecindeki, ilk büyük i şaret Uzan Grubu’nun 46. yıl kutlamaları 26 olmuştur. Bu kutlamalar, gerek düzenleni ş biçimi gerek içerikleri açısından oldukça dikkat çekicidir. Türkiye’nin çe şitli illerinde yapılan kutlamalarda sadece çe şitli sanatçılar sahne almamı ş, aynı zamanda Cem Uzan da kısa konu şmalar yapmı ştır. Kutlamalar Star TV’den canlı olarak yayınlanmı ştır. Her kutlama bir ertesi günkü Star Gazetesi’nde -ço ğu kez ilk sayfada- haber olarak yer almı ştır. Bu haberlerin ba şlıkları, Cem Uzan’ın yaptı ğı konu şmalardan seçilen ifadelerle olu şturulmu ştur. Uzan’ın yaptı ğı konu şmaların tam metni de, gazetenin genellikle 15 ve 16. sayfalarındaki “Derin Haber” kısmında verilmi ştir. 27 Star Gazetesi’nin eki Star

Box’da ise, o günkü kutlamalarda sahne alacak sanatçılara ve kutlamaların yayınlanaca ğı saate yer verilmi ştir. Kutlamalardaki “sonraki durak”lar da yine Star

Gazetesi vasıtasıyla kamuoyuna duyurulmu ştur. Düzenlendi ği her ilde büyük kalabalıkların i ştirak etti ği kutlamalar, televizyondan da yayınlanması ile milyonlara ula şmı ştır.

Bu noktada, Uzan Grubu’nun 46. yıl kutlamalarından önce, 16 Mart 2002 tarihindeki Berke Barajı’nın açılı ş törenine de ğinmemiz yerinde olacaktır. Zira,

Berke Barajı’nın açılı şında Kemal Uzan ve Cem Uzan’ın yaptı ğı konu şmalar pek çok açıdan oldukça dikkat çekicidir. 12 Ekim 1992’de temeli atılan barajın açılış törenine

26 Normal şartlar altında bu türden kutlamalar, sonu 0 ya da 5 ile biten yıllarda yapılmaktadır. Uzan Grubu gibi büyük bir grubun söz konusu kutlamaları bir yıl önce ya da dört yıl sonra yapmamaları ve özellikle grubun 46. yılını seçmeleri anlamlıdır. Grubun 46. yılını kutlamasının Cem Uzan’ın siyaset sahnesine ısınması için bir tür “fırsat” oldu ğu ileri sürülebilir. Benzeri bir görü ş için bkz. Şener, 2004: 172 ve Türker, 2002. 27 Bu çalı şmada Star Gazetesi’nin internet ar şivinden yararlanılmamı ştır. Gazetenin ilgili nüshalarına Milli Kütüphane’de tutulan ciltlerden ula şılmı ştır. Benzeri tüm gazetelerin ar şivlerine internet üzerinden ula şılabilirken, Star Gazetesi’nin 2004 öncesi nüshalarına internet üzerinden ula şılamaması anlamlıdır. Konuyla ilgili olarak gazete yönetimine gönderdi ğim maillere bir cevap alamadı ğımı da burada belirtmek isterim.

34 dönemin ba şbakan yardımcısı MHP Genel Ba şkanı Devlet Bahçeli ve pek çok

MHP’li bakan ve milletvekili katılmı ştır. Bahçeli konu şmasında “Berke Barajı’nın içinde bulunulan ekonomik şartlar ne olursa olsun, Türk özel sektörünün, Türk mühendisinin ve Türk i şçisinin büyük i şler ba şarabilece ğinin de bir göstergesi olması bakımından önem ta şıdı ğına” dikkat çekerken 28 , Kemal Uzan “Türk halkı olarak,

Türk i şçisinin yaptı ğı eserlerle onur duyma zamanı gelmi ştir. İş te ispatı Berke

Barajıdır. Bu barajı Dünya Bankası’ndan kredi kullanmadan yaptık” diyerek ba şladı ğı konu şmasında -daha sonra Cem Uzan’ın yapaca ğı konu şmalarda da sıklıkla görülecek olan- IMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası finans kuruluşlarının Türk ekonomisi üzerindeki belirleyicili ğini ele ştirir.

Kemal Uzan, “Sistem hatalıdır. Bizim Hazine Müste şarlı ğımız kuzu, Dünya

Bankası ve IMF kurttur. Kredi sözle şmeleri kurdun kuzuyu çıtır çıtır yemesi için hazırlanmı ştır. Dünya Bankası ve IMF’nin Cumhuriyet dönemi öncesinde Düyun-u

Umumiye ile Galata Bankerlerinden hiçbir farkı yoktur” tespitini yapmaktadır.

Türkiye’nin “Lozan Antla şması ile kazandı ğı ekonomik kararları ba ğımsızca alabilme özgürlü ğü”nü artık kaybetmekte oldu ğuna dikkat çeken Kemal Uzan, “IMF ve Dünya Bankası kim oluyor ki Türkiye Büyük Millet Meclisi üzerinde hakimiyet kurmaya çalı şıyor?” diye sorar. 4628 sayılı Enerji Piyasaları Kanunu’nun da IMF baskısıyla çıktı ğını belirten Uzan, bu kanunun “bir kapütülasyon kanunu” oldu ğunu iddia eder. 29 Kemal Uzan’ın bu kadar öfkeli olmasının sebebi, bu yasanın Uzan

Grubu’nun imtiyaz sözle şmesiyle kazandı ğı hakları bir anlamda “geçersiz” kılmasıdır. İmtiyaz sözle şmesine göre, bölgenin enerji ihtiyacının tamamını

28 Bkz. http://www.mhp.org.tr/genelbsk/gbskkonusma/2002/16032002_1.htm. Konu şmanın kısa versiyonu için bkz. Star Gazetesi, 17 Mart 2002. 29 Bkz. Star Gazetesi, “Üç Baraja Talibiz”, 17 Mart 2002.

35 kar şılamaya yönelik olarak üretim yapacak olan Uzan Grubu, yasa engeline takılmı ştır. İlgili yasa uyarınca, Uzan Grubu’nun üretece ği enerjinin miktarı, yani piyasadaki payı kısıtlanmı ştır. 30 Zira, 4628 sayılı Enerji Piyasası Kanunu’nun ikinci maddesi uyarınca, “herhangi bir özel sektör üretim şirketinin i ştirakleri ile birlikte işletmekte oldu ğu üretim tesisleri yoluyla piyasada sahip olaca ğı toplam pay, bir

önceki yıla ait yayımlanmı ş Türkiye toplam elektrik enerjisi kurulu gücünün yüzde yirmisini geçemez.” 31

Cem Uzan da tıpkı babası gibi, Berke’nin ne kadar büyük bir ba şarı oldu ğunu vurgulamaktadır (Uzan, 2002a). Cem Uzan’a göre, “Berke, Türk insanının, Türk işadamının, Türk mühendisinin, Türk teknisyeninin ve Türk i şçisinin becerisinin sembolüdür.” Türk insanının geçmi şte dünya çapında eserler meydana getirdi ğine işaret eden Uzan, “Yeter ki bize dikte edilmeye çalı şılan şartların önünde boyun eğmeyelim. ‘Siz Türksünüz, bu i şten anlamazsınız, bu i şi yapamazsınız’ diyenlerin

önünde el pençe divan durmayalım. ‘Evet Türk’üz, ama bu i şten anlarız ve bu i şi do ğru yaparız’ diyebilelim” tespitini yapar. “Alnımız açık ba şımız dik duralım. Türk olmaktan gurur duyalım” diyen Cem Uzan “daha nice Berkeler” yapmak gerekti ğine de ğinir ve bunun için “ne IMF’ye, ne Dünya Bankası’na ne de yabancıların

30 Buna ra ğmen, Uzan enerji sektöründe yeni yatırımlar yapmak konusunda isteklidir. “Dicle nehri üzerine Ilısu, Kızılırmak üzerine Boyabat, Seyhan Nehri Üzerine Yedi Göze barajlarını yapmaya talibiz. İzin verilirse 14 Eylül 2002 de temel atarız” diyerek bu konuda kararlı oldu ğunu göstermi ştir. 31 İlgili yasanın 3. maddesi de, bu do ğrultuda “özel sektör da ğıtım şirketleri (...) bir önceki yılda bölgelerinde tüketime sunulan yıllık toplam enerji miktarının yüzde yirmisinden fazla olmamak üzere üretim tesisi kurabilir” ve “da ğıtım şirketleri sahibi oldu ğu veya i ştirak ili şkisinde bulundu ğu üretim şirketi veya şirketlerinden, bölgelerinde bir önceki yılda da ğıtımını yaptıkları yıllık toplam miktarın yüzde yirmisinden fazla elektrik enerjisi satın alamaz” hükümleriyle elektrik üretim ve da ğıtım şirketlerinin piyasa paylarını sınırlandırmı ş olmaktadır. Bkz. 03.03.2001 tarih ve 24335 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 4628 sayılı Enerji Piyasası Kanunu madde 2 ve 3. Burada belirtilen maddeler ışığında; 04.08.2002 tarih ve 24836 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan “Elektrik Piyasası Lisans Yönetmeli ği” de üretim lisansına ili şkin düzenlemeler getiren 17. maddesinde, Enerji Piyasası Kanunu’nun ikinci maddesindeki ilgili hükmü yinelemektedir.

36 hibelerine” ihtiyaç duyuldu ğunu vurgular. 32 Uzan’ın bütün iste ği, bürokratik engellerin kaldırılmasıdır. Cem Uzan konu şmasını bitirirken, son olarak, içinde bulunulan durum ne kadar umutsuz olursa olsun, “bilgimize ve becerimize olan inancımızı” yitirmemek ve “kendimize güvenmek” gerekti ğinin altını çizer. 33

Kurutuluş Sava şı’nın kazanımlarının yitirilmesi; IMF’nin, Dünya

Bankası’nın, “yabancıların” ulusal egemenlik üstündeki vesayeti ve her şeye ramen

“Türk insanına duyulan güven” gibi temalara dayanan Uzanlar’ın konu şmaları daha sonra, Cem Uzan’ın dilinden Uzan Grubu’nun 46. yıl kutlamalarında, siyasete giri ş konu şmasında ve Genç Parti’nin seçim mitinglerinde yeniden duyulacaktır.

Yinelenecek olan tek şey, bu konu şmanın içeri ği de ğildir. Berke Barajı’nın açılı şı

Star Gazetesi’nin ilk sayfasından duyurulmu ş34 , Star TV’den canlı yayınlanmı ştır.

Törenler çerçevesinde Ebru Günde ş ve İbrahim Tatlıses birer konser vermi şlerdir. Bu iki sanatçı daha sonra, Uzan Grubu’nun 46. yıl kutlamalarında ve Genç Parti’nin seçim mitinglerinde de konserler verecekleridir. Hem bu konserler hem de mitingler ve kutlamalarda yapılan konu şmalar da Star Tv’den canlı olarak yayınlanacaktır. Bir ba şka benzerlik de, Berke Barajı’nın açılı ş töreninin -tıpkı Uzan Grubu’nun daha sonra gerçekle ştirece ği pek çok etkinlikte oldu ğu gibi- Do ğan Medya Grubu’na ait herhangi bir gazetede haber olmamasıdır. 35

32 Ali Şen, Uzanlar’ın IMF ve Dünya Bankası konu şmalarına atfen şu yorumda bulunmaktadır: “ İnsan güçlü olursa, kendine güveni varsa, kendi cebinin gücüyle yatırımlar yapabiliyorsa; Dünya Bankası’na da IMF ye de bulutlardan bakabiliyor “. Şen, yazısının sonunda - o ana kadar yazısının genel seyri ile hiç alakalı olmayan bir biçimde- “genel seçimlerde politikacılar sizi hiç aldatamadı. 13 genel seçimde sandıktan hep do ğru kararlar çıkmı ştır. Uzanların bu ülke için yaptıklarını iyi takip edin ve halkı kararının eninde sonunda ne kadar do ğru olaca ğını en iyi bilenlerdenim.”(son cümledeki bozukluk yazara aittir. HBT) şeklinde bir de ğerlendirmede bulunmu ştur. Bkz. Ali Şen, “Uzanlar Devlet mi?” Star Gazetesi, 18 Mart 2002. 33 Bkz. Star Gazetesi, “Gurur Sembolü”, 17 Mart 2002. 34 Bkz. Star Gazetesi, “Türk Milletine Hayırlı Olsun”, 17 Mart 2002. 35 Bkz. http://www.medyakronik.com/index.asp

37 Uzan Grubu’nun 46. yıl kutlamaları ba şlamadan altı gün önce Cem Uzan, Star

TV’nin “12. altın yılı” münasebetiyle yine Star TV’de yayınlanan Kırmızı Koltuk isimli programa katılmı ştır. 36 Programın ertesi günü, Star Gazetesi’nin sürman şetinde büyük puntolarla şu ifade yer almaktadır: “Cesur Sözler”. 37 Gazetenin 15. sayfasında ise, haber “Umut A şıladı” ba şlı ğıyla verilmi ş ve Cem Uzan’ın Türk vatanda şına

“Kendinize Güvenin” mesajını verdi ği belirtilmi ştir. Gazetenin “gündemi de ğiştirecek” dedi ği bu “cesur” açıklamalar bizim için de önemlidir. Zira Cem

Uzan’ın, hem Uzan Grubu’nun 46. yıl kutlamalarında hem de Genç Parti mitinglerinde yapaca ğı konu şmalarda izleyece ği tema ve argümanlar bu programda yaptı ğı açıklamaların paralelinde şekillenmi ş gözükmektedir. Dolayısıyla, Uzan’ın bu programdaki açıklamaları daha sonra yapaca ğı tüm konu şmaların bir tasla ğı olarak okunabilir. 38

Cem Uzan bu programda genel olarak Uzan Grubu’nun medya, enerji, in şaat gibi sektörlerdeki ba şarılarını anlatmı ştır. Babası Kemal Uzan’ın genç bir i şadamı olarak kurdu ğu küçük şirketten yola çıkıp geldikleri noktayı anlatan Uzan’ın, grubunun öyküsünü anlatırken temel vurgusu “ülkeye hizmet etmi ş olmak”

üzerinedir. Söz gelimi, grubun özel televizyon alanındaki yatırımlarını anlatırken bile

36 Cem Uzan’ın programa konuk olaca ğı haberi “I şın Gürel ve Ümit Aslanbay’ın hazırlayıp sundukları Kırmızı Koltuk bu hafta özel (vurgu benim) bir bölümle ekrana geliyor” ibaresiyle o günkü Star Gazetesi’nin Starbox ekinde de verilmi ştir. Bkz. “Cem Uzan Kırmızı Koltukta”, Starbox, 5 Mayıs 2002. Ancak, programı her zamanki gibi I şın Gürel ve Ümit Aslanbay de ğil, Murat Çelik sunmu ştur. Bize ilginç gözüken bu noktanın altını çizerken, hem Aslanbay’ın hem de Çelik’in aynı zamanda dönemin Star Gazetesi’nde kö şe yazarı oldu ğunu kaydedelim. Program 7 Mayıs 2002’de yine Star Tv’de 22:30’da “yo ğun istek üzerine” yeniden yayınlanmı ştır. Programın duyurusu aynı tarihli gazetenin ilk sayfasında verilmi ştir. Bkz. Star Gazetesi, 7 Mayıs 2002. 37 Bkz. Star Gazetesi, 6 Mayıs 2002. 38 Programda, Murat Çelik ile Cem Uzan’ın arkasında grubun düzenleyece ği kutlamalarda da sıklıkla görülecek bir logo bulunmaktadır. Beyaz zemin üzerine yapılmı ş kırmızı yuvarla ğın üstünde, alt alta gelecek şekilde beyaz harflerle “UZ” ve “AN” harfleri yer almaktadır. Bu harflerin altında da yine beyaz renkte “46.” sayısı vardır. Kırmızı yuvarlak şeklinin üstünde yer alan harflerin ve “46.” sayısının altında ise -beyaz yüzeye denk gelecek şekilde ve kırmızıyla yazılmı ş- bir “Yıl” ifadesine yer verilmi ştir. Grubun 46. yıl logosu bu haliyle Japonya bayrağının üstüne yazı yazılmı ş şekli gibidir. Kırmızı ve beyaz renkleri daha sonra Genç Parti’nin logosunda da yer alacaktır.

38 özel televizyonculu ğun geli şiminin “Türk futbolunun kalkınması”ndaki faydalarını

öne çıkarmaktadır. Özel kanallara maçların yayın haklarının satılmasından elde edilen gelirle kulüpler daha iyi sahalar yapmı ş, altyapıdan “pırıl pırıl genç oyuncular” yeti ştirme imkanına kavu şmu şlardır. Özel televizyonlar sayesinde

Türkiye yeni sanatçılar kazanmı ştır. TRT döneminin tek seslili ğini ele ştiren Uzan

şöyle sormaktadır: “O ortam olsaydı bugün bir Tarkan olur muydu olmaz mıydı?”.

“Türk insanına seçme ve tercih özgürlü ğü” getirdi ğini söyledi ği özel televizyonlarla ilgili olarak Cem Uzan’ın en çok gurur duydu ğu” şey ise özel televizyonların insanların evlerine “keyifli bir ak şam getirmeleridir”.

Enerji sektöründeki yatırımlarına de ğinirken, “barajlar bir ülkenin ekonomisinin en temel direklerinden biridir” diyen Cem Uzan, Berke Barajı’nı tamamlayan grubunun Ilısu Barajı’na da talip oldu ğunu belirtmi ştir. Uzan bu projenin hayata geçmesi halinde, Şırnak’a yapmı ş olacakları “2.5 milyar dolar gibi bir yatırımın”, “7 sene her gün 7 bin ki şiye i ş” sa ğlayaca ğını ifade etmi ştir. Cem

Uzan’ın “Peki niye bunu yapmak istiyor? Yani sadece sırf vatan sevgisi mi?” diyenlere cevabı hazırdır: “Evet vatan sevgisi (vurgu benim). İkincisi de, vatan sevgisi , üçüncüsü de, vatan sevgisi .” Projeyi yaparken devletten hiçbir destek beklemediklerini belirten Uzan, Murat Çelik’in “Bu ‘Türk özel sektörü IMF’siz de ayakta durabilir’ mi demek? Ya da ‘Türkiye IMF’ye mahkum’ diyenlere kar şı bir tez mi?” sorusuna39 “ İnsanlar kendi problemlerini kendileri çözmek zorundadır” diyerek

39 Söyle şinin o ana kadarki akı şı içinde Murat Çelik’in sordu ğu bu sorunun “havada durdu ğu”nu söyleyebiliriz. Dikkat edilirse, soruyla Uzan’ın sorudan önce verdi ği cevabın do ğrudan bir ilgisi gözükmemektedir. Programın genel akı şı ve sorulan soruların niteli ği ile ilgili olarak yapılan ele ştirilere Star Gazetesi’nin kö şe yazarlarından Cevher Kantarcı şu cevabı vermi ştir: “Pazar ak şamı Star Tv’de yayınlanan Kırmızı Koltuk programına Kırmızı Çanak (vurgu benim) diyerek çamur atanlar o programda konu şulan gerçeklere niye de ğinemiyor? Niye?”. Bkz. Cevher Kantarcı, “Bu Ülke Bu Esaretten Kurulmalı”, 8 Mayıs 2002. Kantarcı, yazısında adını do ğrudan zikretmese de, söz

39 yanıtlamı ştır. “Sizin bir maa şınız var, geliriniz var. Bir aileniz ve ya şamınız var. Siz kendi bütçenizi kendiniz dengelersiniz. Sizin adınıza bir ba şkası (...) o görevi ifa edemez. Türkiye bu noktadır.” diyen Cem Uzan, “Türkiye’de yeti şmi ş pırıl pırıl insanlar ve beyinler mevcut”ken sorunun dı şardan çözülece ğine inanmadı ğını söylemektedir. “Kimse sizin menfaatinizi sizden fazla dü şünemez” diyen Cem Uzan,

IMF’ye kar şı oldu ğunu ortaya koymuştur. Türkiye’nin “Allah’ın rahmetiyle inen suyla dolmu ş barajları varken” mevcut enerji kaynaklarını yeterince ve etkili bir

şekilde kullanmadı ğına da dikkat çeken Cem Uzan, her şeye ra ğmen umutlu oldu ğunu söylemektedir. “Umutlu olmaktan ba şka çaresi olmayan 70 milyon

Türk’ten biri” olan Cem Uzan, “ülkenin potansiyeline inandı ğını” belirtmektedir.

“Sokaktaki her hangi bir insandan farkı olmadı ğı”nın altını çizerek, “pırıl pırıl, gencecik, çalı şkan bir nüfusumuz” oldu ğunu ve bu nüfusa “Ankara’nın imkan vermesi” gerekti ğini vurgulamaktadır.

O dönemde basında sıkça yer alan Telsim-Motorola anla şmazlı ğına 40 da de ğinen Uzan, bunun ticari bir ihtilaf oldu ğuna, “mal alımında alınan 7 sene vadeli kredinin kullanımı” ile ilgili mahkemeye yansımı ş bir uyu şmazlık oldu ğuna i şaret etmi ştir. Bu konuyla ilgili konu şurken de, Uzan Grubu’nun di ğer sektörlerdeki faaliyetlerinden bahsederken yaptı ğı gibi, Uzan Grubu’nun Türkiye’nin da ğına ta şına yaptı ğı yatırımlar”dan bahsetmi ştir. “Motorola-Telsim probleminden çok Telsim’in ve rakibi Turkcell’in Türkiye’ye ve kattıklarına bakmak lazım” diyen Cem Uzan,

1999 senesinden bugüne kadar, bu iki kurulu şun vatanda ş deste ğiyle ödedi ği deprem

konusu programı “Kırmızı Çanak” olarak nitelendiren ki şi Fatih Altaylı’dır. Bkz. Fatih Altaylı, “Baraj İhalesi İçin Tehdit Yayını”, Hürriyet Gazetesi, 10 Mayıs 2002. 40 Telsim-Motorala arasındaki hukuki ihtilaf pek çok açıdan çarpıcıdır. Bu ihtilafın boyutları ve sonuçlarına yeri geldikçe de ğinece ğiz.

40 vergisinin “1.8 katrilyon” oldu ğunun altını çizerek “Bununla en az üç Adapazarı yapılırdı üç senede” tespitinde bulunmu ştur.

“Sizinle ilgili bir iddia var. ABD vatanda şı mısınız?” sorusuna Uzan şu yanıtı vermi ştir: “Hayır. Kesinlikle ve net söylüyorum hayır. Türk vatanda şıyım. Türk pasaportum var. Türk o ğlu Türk vatanda şıyım, bu kadar.” 41 “Bu ülkeye hizmet için yapmak istedikleri bir sürü proje oldu ğunu” söyleyen Cem Uzan, son olarak, o dönemin en güncel meselesi olan, Türk milli takımının Güney Kore ve Japonya’da yapılacak Dünya Kupası’na katılacak olmasıyla ilgili olarak ise “Türkiye’nin dünya kupasını kazanabilece ğini hayal etmesi gerekti ğini” belirtmi ş ve şöyle sormu ştur:

“Neden olmasın?”.

Cem Uzan bu programdan 6 gün sonra, 11 Mayıs 2002’de Samsun Ladik’te

Uzan Grubu’nun 46. yıl kutlamalarının ilk aya ğını gerçekle şmi ştir. 42 Bu sırada, Star

Gazetesi’nde -bu çalı şma boyunca sık sık örne ğini görece ğimiz üzere- mevcut hükümet, “IMF politikalarına teslim oldu ğu için” sert bir biçimde ele ştirilirken, bu teslimiyetin sorumlularından ve icracılarından birisi olarak dönemin Ekonomiden

Sorumlu Devlet Bakanı Kemal Dervi ş de bu a ğır ele ştirilerden payını almaktadır.

Gazete, ülkenin bir tür i şgal altında oldu ğunu, ba ğımsız bir iradeyle yönetilemedi ğini vurgulamaktadır. Örne ğin Cevher Kantarcı 43 bir yazısında Kemal

41 Uzanlar’ın Ürdün vatanda şı oldukları konusunda ortaya atılan ciddi iddialar da vardır. Bu iddialar da ilerleyen kısımlarda tartı şılacaktır. 42 Kutlamalar ba şlamadan önce ve kutlamalar sırasında Star Gazetesi’nde yer alan tam sayfa ilanlarla okuyuculara Uzan Grubu’nun 46. yılını kutladı ğı hatırlatılıyordu. “Uzan Grubu 46.yıl logosu”nun altında şu sözlere yer verilmekteydi: “Bugün bir Türkiye gücü olarak 46. yılımızın mutlulu ğunu, heyecanını ve kıvancını ya şıyoruz. Daha nice yıllar Türkiye için var olmaya devam edece ğiz. Kararlıyız.” 43 Cevher Kantarcı, gerçekten de ilginç bir figürdür. Son derece sert bir üslubu olan Kantarcı, Genç Parti’nin kurulu şundan sonra, partinin İzmir’den milletvekili adayı olmu ştur. Ta şkın Şenol ile birlikte Star TV’de “Gündem” isimli bir program yapmı şlardır. Programda hükümet, Kemal Dervi ş ve IMF yine a ğır ele ştirilere maruz kalmaktadır. Bazı programlarda verilen örnekler oyuncak tren, çe şitli sebze ve meyveler, takunya, don lasti ği gibi nesnelerle görselle ştirilmi ş ve hükümetin IMF’ye

41 Dervi ş’in The Banker Dergisi tarafından verilen “2001 Yılının En Ba şarılı Ekonomi

Bakanı” ödülünü almasıyla ilgili olarak, “Derwish’i 44 yılın en iyisi seçerek golü kime geçirmi ş oluyorlar ki acaba? Ödülü veren herifin adı Timewell. Timewell’in İngilizce kar şılı ğı zaman kuyusu oluyor. Biz zaman kuyusunu zaman tüneli olarak algılarsak adamın zaman tünelinin ucundan 2002 yılı ötesine bakıp pi şmi ş kelle gibi sırıttı ğını dü şünebiliriz. Mesela 2010’da dizginleri tamamen Batı’ya kaptırmı ş, sadece bu ğdayı de ğil, ekme ği bile ithal etmek zorunda olan Türkiye!” (Kantarcı, 2002a) yorumunu yapmaktadır. Aynı yazıda, “Derwish’i övenlerin hiç biri Türk de ğil. Öven Türkler de var ama onların tuzu kuru” tespitini yapan Kantarcı’nın görü şlerinin Star

Gazetesi’nin di ğer haberlerinin verili ş biçiminde de izlerini görmekteyiz. Örne ğin, gazete 3 Mayıs tarihli nüshasında “Bu Gerçek Bir Tosun İle Okuyan Vakasıdır” sürman şetini kullanmı ştır. Haberde “IMF iste ğiyle” dönemin Çalı şma Bakanı Ya şar

Okuyan’ın İzmir Liman İş letme Müdür Vekili Mahmut Tosun’a gönderdi ği “50 ya şını dolduran kamu i şçilerinin i ş akitleri fesh edilmesiyle ilgili” genelgeden ve bu genelge uyarınca Tosun’un yazdı ğı resmi yazıdan bahsedilmektedir. Gazete, Mahmut

Tosun imzalı resmi yazıyı yayınlayarak, bu yazıyı “okuyan” elektrik i şçisi Ekrem

İlhan’ın i şten atıldı ğından bahsetmektedir.

Bu haber hem gazetenin dönemin iktidarına bakı şını koyması hem de haberleri veri ş tarzı ile ilgili oldukça ö ğreticidir. Star Gazetesi, Uzan Grubu’nun 46. yıl kutlamaları ve Genç Parti’nin kurulu şu atmosferinde de ğil, kuruldu ğu ilk günden itibaren bu tarzı sürdürmü ştür. Gazete, haberlerini verirken popüler milliyetçi bir

üslubu kullanmı ş, büyük resimlere yer vermi ş, ve resimlere halk diliyle ve “esprili”

“teslimiyetçi” politikaları ele ştirilmi ştir. Şenol ve Kantarcı, Star Gazetesi’nde yazan kö şe yazarları arasında Uzan tarafgirli ğinde özellikle öne çıkmaktadır. 44 Kemal Dervi ş’in adı Cevher Kantarcı’nın yazdı ğı her yazıda “Derwish” olarak yazılmı ştır. Böylelikle yazar, Kemal Dervi ş’in “yabancı bir IMF memuru” oldu ğu yönündeki görü şüne göndermede bulunmaktadır.

42 oldu ğunu dü şündü ğü karikatürize yorumlar eklemeyi ihmal etmemi ştir. 45 4 Mayıs

2002 tarihli bir nüshasında, “Dervi ş’in Reel Sektörü” ba şlıklı bir habere yer veren gazete, Dervi ş Deremen isimli bir seyyar satıcının tablasında yazan “Dervi ş Emlak:

Satılık Arsa, Kiralık Daire, Kalıcı Konutlar İçin Evrak İş leri Yapılır ”, “PVC yapılır”, “Alçı Dekorasyon Boya İş leri Yapılır”, “Çakmaklar Kokusuz Gaz

Doldurulur, Tamir Yapılır” gibi yazılarını Kemal Dervi ş’in uygulanmasına öncülük etti ği ekonomik programın vatanda şların ne durumlara getirdi ğini göstermek için kullanmı ştır.

Cem Uzan’ın, Uzan Grubu’nun 46. yıl kutlamalarının ilk aya ğını Samsun’da ve

Mayıs ayında gerçekle ştirmesi bize oldukça anlamlı gözükmektedir. Böylelikle, 19

Mayıs 1919’da Atatürk’ün Samsun’a çıkmasıyla ba şlayan Kurtulu ş Sava şı’na atfen, bir tür “yeni Kurtulu ş Sava şı” ba şlatıldı ğının i şareti verilmi ş olur. Burada kurulmak istenilen analojide IMF, Avrupa ve ABD “i şgalci güçler”, Türkiye “hasta adam”, basın (“Uzan Grubu hariç”) “mütareke basını”, Ankara da neredeyse “i şbirlikçi

İstanbul hükümeti” olarak kodlanmaktadır. Hiçbir zaman açıkça zikredilmemi ş olsa da, bu analojinin mantıksal sonucu “Mustafa Kemal Atatürk-Cem Uzan”

45 Star Gazetesi aslında Do ğan Medya Grubu’na ba ğlı gazetelerde de görülen popülist-avam dilin kullanımını uç noktalara götürerek hedef kitlesini geni şletmek stratejisini izlemi ştir. Bu strateji ışığında belirlenen gazetenin haber ve yorum tarzıyla ilgili sayısız örnek vardır. Bu örneklerden belki de en unutulmaz ve “korkunç” olanı, gazetenin attı ğı “Two Size” man şetidir. Gazete; Galatasaray’ın Leeds United’ı 2-0 yendi ği UEFA Kupası Yarı Final İlk Kar şıla şmasının ardından, hem alınan galibiyete hem de Taksim’de 2 İngiliz holiganın öldürülmesine atıfla, kendisine bu korkunç man şeti seçmi ştir. Bkz. Star Gazetesi, 7 Nisan 2000. Man şetin altında yer verdikleri dayak yiyen bir İngiliz’in foto ğrafının altına “Holiganların sokakta da, sahada da a ğzını burnunu kırdık... Biz Türkler, Avrupalı rakiplerimizi çiçeklerle kar şılar, alkı şlarla u ğurlarız... Ama sizi suratınıza tükürerek gönderiyoruz! Two... Two... İngiltere’ye kadar yolunuz var!” ve “Leeds’li holiganlara Taksim’de kafasına vura vura vatan topra ğını öptürdüler...” yorumlarına yer vermi ştir. Gazete, bu foto ğrafın altında yer alan di ğer foto ğrafta ise, üzüntüyle çimlere ba şını gömen bir Leeds’li futbolcunun resmine yer vererek “Leeds’li futbolculara Sami Yen’in çimlerinde cenaze namazı kıldırdılar. Hem de two rekat.” yorumunu yapmı ştır. Aynı tarihli gazetenin spor sayfasındaki man şeti de, yine hayli anlamlıdır: “Hindi baba hindi Leeds’e kötü bindi! Allah Allah Heeey Allah!”. Atılan birinci golü gösteren resmin altına “Ha şırt Hakan Şükür”, ikincisinin altına “Ha şırt Hu şurt Capone” yazılmı ştır. Bkz. Star Gazetesi, “Hindi Baba Hindi Leeds’e Kötü Bindi”, 7 Nisan 2000.

43 eşle şmesidir. Söz konusu analoji en mükemmel halini Cevher Kantarcı’nın yazılarında almı ştır. “Artık birilerinin çıkıp Türkiye’yi IMF pisli ğinden ve esaretinden kurtarmasının zamanı gelmedi mi? Yakında kuru ekme ğe muhtaç olaca ğız!” (Kantarcı 2002b), “ İş ten adam atın dediler attık. Falan kanunu çıkarın dediler, çıkardık. Tarım alanlarını daraltın, çiftçiye para vermeyin, velhasıl tarımınızı yok edin dediler, yok ettik.” (Kantarcı 2002c), “Dayan Türk milleti! Çekilecek yeni

çileler kapıda.” (Kantarcı, 2002d), “Türkiye batıyor! Avrupa yeniden Türkiye için hasta adam lafını etmeye ba şladı (...) Avrupa Türkiye’yi parçalayıp yutma gayreti içinde” (Kantarcı, 2002e) , “65 milyonluk nüfusun 2 milyonu baklava üstünde kaymaklı bülbül yuvası yerken, halkın sürünmesi kimin umurunda!” (Kantarcı,

2002f), “Türkiye bana göre İstiklal Sava şı’nın karanlık günlerinin aynısını farklı olarak ya şıyor. Ekonomik Sevr uygulanıyor.” (Kantarcı, 2002g) gibi ifadeler kullandı ğı yazılarında 46 Cevher Kantarcı i şbirlikçi politikacılardan ve basından sıklıkla bahsetmeyi de unutmamı ştır.

Cem Uzan, Uzan Grubu’nun 46. yıl kutlamalarında yaptı ğı konu şmalarda ve

Genç Parti lideri olarak verdi ği söylevlerde bu analojiye sadık kalmı ş ve argümanlarını bu analojiden hareketle kurmu ştur. Cem Uzan’ın söylemsel tercihlerine çalı şmamızın ilerleyen bölümlerinde de ğinece ğiz. Şimdilik, sadece “Cem

Uzan, Uzan Grubu’nun 46. yıl kutlamalarında yaptı ğı konu şmalarda hangi noktaları

ön plana çıkarmı ştı?” sorusuna yanıt verecek ve kutlamaların temel özelliklerini tartı şaca ğız.

46 Cevher Kantarcı’nın yazılarına seçti ği ba şlıklar da ilginçtir. Burada alıntı yaptı ğımız sırayla Kantarcı’nın yazılarına seçti ği ba şlıklar; “Yılın Bakanı ve Yılın Mevtası”, “Bu Ülke Bu Esaretten Kurtulmalı”, “Antizurnik Politika”, “Sokullu-Kanuni-Rah şan-Bülent”, “Kendi Vatanımızda Esir Mi Olduk!”, “Kafayı Mı Yedim?” ve “ GP’den Niye Aday Oldum?”.

44 Cem Uzan’ın Samsun’da yaptı ğı ilk konu şmaya bakıldı ğında, ilk dikkati çeken

şey Uzan Grubu’nun 46. yıl kutlamaları vesilesiyle yapıldı ğı söylenen konu şmada

Uzan Grubu ile ilgili çok az bir bilgiye yer verildi ğidir. Bu, Uzan’ın kutlamalar kapsamında yaptı ğı di ğer konu şmalar için de geçerlidir. Konu şmalar a ğırlıklı olarak mevcut siyasal durumun bir ele ştirisine yapmaya yönelik olarak hazırlanmı ştır. Cem

Uzan, Samsun’da yaptı ğı konu şmasına (Uzan, 2002b) halkı selamlayarak ba şlar, ancak bu “Sevgili Vatanda şlarım” türünden bir selamlama de ğil, daha “sıcak” bir selamlamadır: “Sevgili dostlar, nasılsınız, keyifler nasıl?”. Ardından “Burada bugün

Uzan Ailesi adına sizlere, Uzan Grubu çalı şanlarına ve bölge halkına şükranlarımı ve takdirlerimi bizzat sunmak için buradayız” diyerek orada bulunma gerekçesini açıklayan Cem Uzan, “Bugün burada sizlerin ba şarılarını kutluyoruz. Burada size anlatmak istedi ğim bazı şeyler var: Cesaret, umut ve inanç hakkında.” diyerek konu şmasının giri ş kısmını tamamlamaktadır.

Bu girizgâhtan sonra, “Bugüne kadar Türk i ş hayatının ve ekonomisinin merkezinde bir çok sava şları ya şamı ş bir i şadamı olarak” Cem Uzan, “hep beraber içine dü ştü ğümüz bu durumdan şikayetçiyim” diyerek, ülkenin içinde bulundu ğu mevcut durumu ili şkin ele ştirilerini yapmaya ba şlamaktadır. Ama, bundan önce sadece kendisi için şikayetçi olmadı ğının altına iyice çizer. “Çalı şmak isteyen ama i ş bulamayan”, “ilerlemek istenen ama engellenen”, “özgüven ve ba ğımsızlık şerefini ya şamak isteyen ama ba ğımlılı ğa itilen, mecbur bırakılan”, “ailelerine daha iyi bir hayat vermek isteyen, ancak önü kapatılan, bunu gerçekle ştirecek imkanları bulamayan”, “hayalleri ve umutları olan ama o umutlara uzaktan bakmak zorunda bırakılan herkes için” şikayetçidir Cem Uzan. Bununla birlikte “gelecek elimizde” diyerek umutlu olmak gerekti ğini de vurgulamaktadır. Çünkü “Bu ülkenin imkanları

45 bu ülkenin evlatları tarafından fırsat verildi ği zaman son derece iyi de ğerlendirilmektedir.” Uzan, buna örnek olarak grubunun tamamladı ğı Berke

Barajı’nı göstermektedir. Baraj, “Amerikan bankalarının kredileri veya merkezi

Washington’da olan IMF kaynakları ile de ğil”, “Türk sermayesiyle, Türk mühendisleri tarafından, Türk’ün maharetiyle, Türk’ün çalı şkanlı ğı ile, Türk’ün alınteri ile in şa edilmi ştir”. “Bunları anlatırken gururlanmamak, iftihar etmemek elde de ğil” diyen Uzan, bu cümlesinin hemen ardından “Bugün özel radyo ve televizyonlar sayesinde artık cesurca, daha da önemlisi özgürce konu şabiliyoruz.

Şimdi benim burada konu ştu ğum gibi” eklemesini yapmaktadır. Ama Uzan

Grubu’nun Türkiye’nin ilk özel televizyonunu kurdu ğunu söylememektedir ve bu konu şmasından 6 gün önce katıldı ğı “Kırmızı Koltuk” programında verdi ği bilgiyi yineleyerek “Bugün grubumuzda 14 bin ki şi çalı şıyor” hatırlatmasını yapar. Bu sayının bayi çalı şanlarıyla birlikte 40 binlere vardı ğını söyleyen Cem Uzan, aile fertleriyle birlikte bu sayının “200 bine yakla ştı ğını”n altını çizmektedir.

“İnsanlarımıza yıllardır yakı ştırılan eziklik duygusunu atalım artık üzerimizden”,

“kendimize güvenelim” diyen Uzan “umutsuz, inançları kırılmı ş, cesaretleri kırılmı ş” halkın ülkeye baktıklarında “borçların altında ezilmi ş bir ekonomi, kararsızlık yüzünden felç olmu ş bir demokrasi” gördü ğünü söylemekte; ancak inanç ve do ğruluktan ayrılmayarak, “bütün bunların de ğişebilece ği”ne, “her şeyin daha iyi olabilece ği”ne i şaret etmektedir. Ardından, “Allah’ın rahmetiyle çok ucuza üreten 7 barajın üretiminin durdurulması”na de ğinerek iktidarı ele ştirmektedir: “Ülkesini seven, ülkesinin insanını dü şünen, onun gelece ği için çalı şan insan böyle bir talimatı verebilir mi?”. Bu barajların sahibinin Türk insanı oldu ğunu söyleyen dolayısıyla bu kararla yöneticilerin “Türk insanının emanetine hıyanet etti ğini” vurgulayan Cem

46 Uzan bu noktada ele ştirisini sertle ştirmektedir: “Utanmazlar mı bunlar hiç?.

Kalabalıktan yükselen “Utanmazlar” sesleri üzerine “Do ğru, utanmazlar” diyerek kalabalı ğı onaylamaktadır. Mevcut durumun ta şıdı ğı olumsuzlukların nedeni olarak

IMF’yi gösteren Uzan, “Türk çiftçisinin traktörüne haciz koyduran, borcunu ertelettirmeyen Washington’lu IMF (...) neredesin? Yoksa uyuyor musun? Uyuyor mu sizce? Yoksa bizi mi soyuyor? Bizleri soyuyor de ğil mi? İş te bu sebeple diyorum ki artık de ğişim zamanı. Devlette fesat, rü şvet, beceriksizlik sona ermeli.

Washingtonlu IMF’ye artık ihtiyacımız olmamalı.” dedikten sonra, tüm bu sorunların

üstesinden gelinebilece ğini söylemektedir. “Bizi bugün ekonomik bir sömürge gibi gören yabancı devletler var” saptamasını yapan Cem Uzan, önümüzde iki seçenek oldu ğundan bahsetmektedir: “Türkiye ve Türk insanı bugün ya ekonomik olarak bir sömürge gibi ya şamayı kabul edecek ya da ekonomik ba ğımsızlık sava şı verecek.”

Bu ekonomik ba ğımsızlık sava şının “Türkiye’nin kanını emmeye çalı şan sözde

Türk dostlarına ‘Dur yeter!”, “Haddini bil!” demekle” ba şlayaca ğını söyleyen Cem

Uzan, “Türk insanı bunu geçmi şte yaptı. Yine yapabilir mi? Yapar.” de ğerlendirmesinde bulunmaktadır. Uzan konu şmasını “Sevgili dostlarım, zaman de ğişim zamanıdır. Bu de ğişim neyle ba şlar biliyor musunuz? Cesaret, umut ve inançla. Hep birlikte, birlikle. Var mı bizde bu yürek? Ba şlayaca ğız, ba şlayaca ğız, hep birlikte ba şlayaca ğız.” diyerek bitirmektedir.

Cem Uzan’ın, Uzan Grubu’nun 46. yıl kutlamaları vesilesiyle yaptı ğı ilk konu şma olması ve bu kutlamalar kapsamındaki di ğer konu şmalarda da buradaki metne neredeyse birebir sadık kalınması nedeniyle, Samsun Konu şması’na burada geni ş bir biçimde yer vermeyi uygun gördük. Gerçekten de, Cem Uzan’ın kutlamalar kapsamında yaptı ğı konu şmalara bakıldı ğında, ziyaret etti ği ilin özel bir niteli ğinin

47 vurgulanması ya da konu şma özel bir günde yapıldıysa bununla ilgili bir kutlama mesajı verilmesi dı şında konu şmanın yapısının birebir aynı oldu ğunu görüyoruz.

Örne ğin, Cem Uzan’ın Samsun’dan sonraki dura ğı olan Trabzon’daki konu şmasında

(Uzan, 2002c) Samsun’daki konu şmasında farklı olan sadece üç nokta var: Birincisi,

Uzan’ın “tüm annelerin anneler gününü kutlaması”, ikincisi de, “bu güzel şehre uzun zamandır hiç yatırım yapılmamı ş, Trabzon halkı yeni yatırım istiyor, yeni i ş imkanları istiyor” dedikten sonra yaptı ğı “Bir de biliyorum ki Trabzon halkı

şampiyon Trabzon istiyor” de ğerlendirmesi. Üçüncü noktanın farklılı ğı ise, Cem

Uzan’ın IMF’in politikalarını suçlarken biraz daha ayrıntı vermesinde yatıyor: “Eyyy

Türk çiftçisinin traktörüne haciz koyduran IMF! Türk tütününü sen öldürdün. Türk

çayını sen bitiriyorsun. Türk fındı ğını bitirmek için u ğra şıyorsun.”.

Gaziantep Konu şması’nda (Uzan, 2002d) ise, farklılık yine benzer noktalar

üzerinden kurulmu ş gözüküyor. Burada da, Cem Uzan kenti överek ba şlıyor sözlerine: “Sokakları mis gibi baklava ve kebap kokan, Güneydo ğu’nun Paris’i,

GAP’ın ba şkenti Gaziantep’te olmaktan büyük mutluluk duyuyorum” diyen Uzan

“Antep’in nesi me şhurdur? Antep’in Anteplisi me şhurdur! Çünkü herkes bilir ki;

Antepli cesurdur, Antepli çalı şkandır, Antepli inançlıdır.” sözleriyle kenti övmeyi sürdürmektedir. İkinci farklılık noktası yine IMF’in politikalarının ele ştirilmesinde ortaya çıkmaktadır: Eyyy bu milleti fakirle ştiren, i şsiz bıraktıran IMF! Senin ekonomik reçetelerin sayesinde Gaziantep’te canlı hayvan ihracatı bitti. Bitmedi mi?

Halıcılık kan a ğlıyor! A ğlamıyor mu? KOB İ’ler birer birer kapanıyor. Kapanmıyor mu? Gaziantep’teki bir çok tezgahlar kapanıp, Romaya ve Suriye’ye ta şınıyor ve orada i ş imkanları yaratıyor.” Adana konu şması da, ( Uzan, 2002e) benzerî bir yönde kurulmu ş gözüküyor: “Adana’da olmak, Adanalı olmak bir onurdur” dedikten sonra

48 meydanlarda yaptı ğı konu şmalarda boynuna atılarak “Abi açım” diyen gençlerden bahseder ve konu şmasında “sadece ve sadece Türkiye gerçekleri”nden bahsedece ğini söyler. Bugüne kadar en fazla yatırımı Adana’ya yaptıklarını söyleyen Uzan, yine de

Adanalının yatırıma muhtaç oldu ğunun altını çizmektedir. Ardından, di ğer konu şmalarında yaptı ğından çok daha ayrıntılı bir biçimde “IMF kapısında yalvardı ğımızdan” söz açarak IMF’i çok sert bir biçimde ele ştirir: “Dünyada her burnunu soktu ğu i şi IMF yüzüne gözüne bula ştıran, her gitti ği ülkede insanları fakirle ştiren IMF var şimdi.. Kanunlarımızı IMF yapar! Memurumuzun tayinini IMF yapar! İnsanımız ne kadar vergi verecek; kim karar verir: IMF verir. Çiftçimiz kaç para kazanacak; kim karar verir: IMF verir. İş çimiz kaç para maa ş alacak; kim karar verir. Memurumuz, doktorumuz, ö ğretmenimiz evine kaç para götürecek; kim karar verir: IMF verir. Peki bu IMF’ye kar şı nerede bizim haysiyetimizi, şerefimizi, onurumuzu korumakla görevli olanlar? Peki kim kurtacak bizi IMF’den? (...) Biz

IMF’nin kölesi miyiz? Eyyy bu milleti fakirle ştiren, i şsiz bıraktıran IMF! Senin yüzünden Adana’da çiftçiyi peri şan ettiler. Etmediler mi? Bugün Adana’da dönümü

500-600 milyona sulak tarla satılıyor. Yazık de ğil mi? Bu IMF Adana’da sanayinin belini kırdı. İnsanımızı fakirle ştirdiler. Fakirle ştirmediler mi? Eyy IMF bugüne kadar hangi ülkeye bir faydan oldu? Türkiye’de senin politikaların uygulandı. Bu politikalarla ülkeyi düzeltece ğim derken, ba şımıza daha büyük bir kriz getirdin. Sen hep ka şıkla verdin, kepçeyle aldın. Bu vebalin altından kalkamayacaksın. Bu millet

Kurtulu ş Sava şı’nı nasıl yaptıysa; eyy IMF, senden de i şte öyle kurtulacak!” Adana konu şması, Cem Uzan’ın kendini ön plana çıkarma süreci açısında da ilginçtir.

Genelde Uzan Grubu’nun ba şarılarından söz açarken kullandı ğı “biz” burada “ben”e dönü şmü ştür: “Burada size memleketin gerçeklerini anlattım ve bundan sonra da

49 anlatmaya devam edece ğim. Bugüne kadar bu memleketin da ğına, ta şına, topra ğına yatırım yaptım. Bu ülkenin insanına i ş imkanı yaratmaya çalı ştım. Bu ülke insanına hizmet vermeye çalı ştım. Bugünden sonra da bu memlekete ve bu millete hizmet etmek için elimden geleni yapaca ğım. Çünkü ben bu memleketi seviyorum. Çünkü ben, bu memleketin, bu topra ğın evladıyım.”

Cem Uzan, Adana konu şmasında yaptı ğı IMF eleştirisini Bursa konu şmasında da (Uzan, 2002f) sürdürmü ştür. “Osmanlı’nın ilk ba şkenti, buram buram tarih kokan

Ye şil Bursa’da, ipe ğin şehrinde, Türk tekstilinin kalbinde olmaktan büyük mutluluk duydu ğunu” söyleyerek ba şladı ğı konu şmada, IMF ile ilgili ele ştirilerini yaparken hükümeti de suçlamaktadır: Ama ben bir şeyi biliyorum, bu millet yakında IMF’den kurtulacak? De ğil mi? Kendisini IMF’ye mahkum edenlerden de kurtulacak. Öyle de ğil mi? (...) Bugün ödenen vergiler herkesi peri şan etmekte oysa insanımız devletine daha az vergi ödemek istiyor. Paramız cebimizde kalsın, Ankara’da çarçur edilmesin istiyoruz.”. Cem Uzan’ın bu konu şmasının dikkat çekici tarafı Avrupa

Birli ği’nden de bahsetmesidir: “Son günlerde bir Avrupa Birli ği lafıdır, dola şıp gidiyor. Bu milleti Avrupa Birli ği’ne sokmak istedi ğini söyleyenler var. Tabii ki bu millet Avrupa Birli ği’ne girmek istiyor. İstemiyor musunuz? Bizler Avrupalı de ğil miyiz? Ama lafla Avrupa Birli ği ticareti yapanlar sözlerinde samimi de ğiller. Samimi olsalar, bunu yapabilecek beceri ve niyette olsalar, ilk önce Avrupa Birli ği’nde olan kuralları kendileri uygularlar. Avrupa’da 4 defa seçim kaybedip hala partisinin ba şında duran lider var mıdır? Duydunuz mu hiç? Yok de ğil mi, yok? Avrupa

Birli ği’ne giden yolda ilk önce o ki şiler Avrupa Birli ği kurallarını kendilerine uygulamaya ba şlasınlar diyorum. Do ğru mu diyorum? Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir gün mutlaka Avrupa Birli ği’ne girecek. Ama bu, sözü ile özü bir olan, do ğruları

50 söyleyen, samimi ve güçlü liderlerin yönetiminde olacak.” Böylelikle Uzan, AB hedefine inandı ğını ancak bu hedefe mevcut liderlerle ula şılamayaca ğını vurgulamı ş olmaktadır.

Adapazarı (Uzan, 2002g), Edirne (Uzan, 2002h), Manisa (Uzan, 2002ı), İzmir

(Uzan, 2002i), Aydın (Uzan, 2002j), Ankara (Uzan, 2002k), (Uzan, 2002l) ve İstanbul (Uzan, 2002m) konu şmalarında da aynı temaları kullanmayı sürdüren

Uzan, memleketi Adapazarı’nda 1999’da ya şanan büyük depremden bahsederek, hükümetin “Türk insanının yardımla şma duygusunu sömürerek” topladı ğı deprem vergilerini bölgeye aktarmadı ğını iddia eder. Ardından, önce yüksek Katma De ğer

Vergisi (KDV) oranlarını ele ştirir; Bursa konu şmasındaki AB ile ilgili sözlerini aynen tekrar eder ama bu sefer “Avrupalılık” vurgusu derinle ştirir: “Avrupalılar ne diyor biliyor musunuz? ‘Türkler Avrupalı de ğildir’ diyorlar. Oysa, bizler

Avrupalıyız. Avrupalı de ğil miyiz? Ta Viyana’ya kadar o toprakları 500 sene yönettik biz (...) Her ne kadar dinimiz farklı da olsa bizler Avrupalıyız.” “Serhat

şehri Edirne’de ve Manisa’da Türk milli takımının Dünya Kupası’ndaki galibiyetlerinden ve Türk futbolunun ba şarılarından bahsettikten sonra yine o hafta içinde yapılacak Ö ğrenci Seçme Sınavı (ÖSS) sistemine dayalı e ğitim sitemini ele ştirir. “Ege’nin incisi” İzmir’de önce “Babalar Gününü” kutlar, ardından milli takımımıza ba şarılar diler ve ilk kez dı ş politika üzerine konu şur. “Bugün Kuzey

Kıbrıs’ı bizden istiyorlar. Şehit kanı ile sulanmı ş Kuzey Kıbrıs’ı kim satabilir? Bakın ben Yunanlıları severim. İnsan olarak severim. Ama Türk insanını daha çok severim.(...) Kuzey Kıbrıs’ı satmaya zorluyorlar. Bizler şehitlerimize ihanet eder miyiz? Güneydeki şehitlerimizi, güneydo ğudaki şehitlerimizi, tüm vatan şehitlerimizi asla unutmaca ğız.”

51 Cem Uzan “Efeler diyarı” Aydın’daki konu şmasında, “do ğru siyasi tercihler yapılması ve yeni bir lider tarafından yönetilmesi halinde” ülkenin ekonomik krizden

çıkaca ğını ve güçlenece ğini söylerken; Erzurum’da “önce millet” demek gerekti ğinin altını çizmi ştir. Di ğer konu şmalarında oldu ğu gibi, Türkiye’nin Dünya Kupası’ndaki ba şarılarına da de ğinir: “Dünya Kupası’nda yarı finalist olan dört takımdan Güney

Kore Asya’yı, Brezilya Güney Amerika’yı, Almanya Avrupa Birli ği’ni temsil ediyor.

Peki ben şimdi bizleri Avrupalı görmeyenlere soruyorum: Dördüncü finalist,

şimdinin dünya üçüncüsü Türkiye kimi temsil ediyor? Türkiye hem Avrupa’yı, hem geli şmekte olan tüm dünya ülkelerini, hem de İslam alemini temsil ediyor.”

Uzan bir ba şka konu şmasında Ba şbakan’ı ve ya şlı, “eskimi ş yöneticiler”i do ğrudan ele ştirir. “Büyük Önder Atatürk Samsun’a çıktı ğı zaman ve buraya

Erzurum’a gelip Erzurum Kongresi’ni topladı ğı zaman 38 ya şındaydı. Genç bir

Türk’tü ve memleketi kurtarmaya kararlıydı. Türkiye Cumhuriyetini 1923’te kurdu ğu zaman 42 ya şındaydı. Milletini esaretten kurtarmı ş, Osmanlı’nın

çöküntülerinden genç ve dinamik bir devlet kurmu ştu. (...) Şimdi dinozorlara diyorum ki: “Genç Türklerin önünü açın” diyen Uzan, bu kadar ayrıntılı bir biçimde ilk kez Atatürk’ten ve Kurtulu ş Sava şı yıllarından bahsetmi ştir. Cem Uzan konu şmasının bu kısmını, kutlamaların İstanbul dura ğında aynen yinelemi ştir. Ancak bu sefer, “sevgili vatanda şlarım” gibi ifadeleri sıklıkla kullanmı ş ve Ba şbakan

Ecevit’e olan ele ştirilerinin dozunu arttırmı ştır: “Merdiven inemeyen, merdiven

çıkamayan, yürümekte zorlanan ve hatta konu şmakta zorlanan ya şlı ve hasta

Ba şbakan’ın bu ülkenin önünü tıkamaya hakkı yoktur. Sayın Ba şbakan’ın sa ğlık nedenleriyle artık bu makamı bo şaltmasının zamanı gelmi ştir.”

52 Cem Uzan’ın, Uzan Grubu’nun 46. yıl kutlamaları kapsamında yaptı ğı ve sürekli “artık de ğişim zamanı”nın geldi ğini vurgulayan konu şmalarının a ğırlıklı olarak kutlamalar ba şlamadan önce, katıldı ğı Kırmızı Koltuk programında yaptı ğı açıklamalar ile örtü ştü ğünü söylemi ştik. İlk bakı şta, Cem Uzan’ın kutlamaların ilk gününden son gününe kadar yaptı ğı konu şmaların birbirinin aynısı oldu ğu dü şünülebilir. Gerçekten de, hem konu şmaların kurgusu hem de içeri ği bu fikri desteklemektedir. Ancak, konu şmaların içeri ğine daha yakından bakıldı ğında

“önemsiz” gibi gözüken bazı küçük farklılıkların ortaya çıktı ğı görülebilir. Bu farklılıkların anlamına de ğinmeden önce, bu konu şmaların ortak noktalarının ne oldu ğuna bakalım.

Uzan Grubu’nun 46. yıl kutlamalarının genel yapısına bakıldı ğında dikkatimizi

çeken ilk husus, her konu şmada o kentin belirgin bir özelli ğinin vurgulanmasıdır.

“GAP’ın ba şkenti Gaziantep”, “Efeler diyarı Aydın”, “Ege’nin incisi İzmir” ya da

“Serhat şehri Edirne” gibi. Buna ba ğlı olarak ikinci husus, bu kentlerin potansiyeline vurgu yapılmasıdır. Örne ğin; Bursa, “Türk tekstilinin kalbi”dir. Adana’nın toprakları verimlidir. Gaziantep, “Güneydo ğu’nun Paris’i”dir. Normal ko şullar altında, bu

şehirlerde zenginlik ve refahın hüküm sürmesi gerekti ğinin altı çizilir. Bu hususun

Türkiye’nin geneli için de geçerli oldu ğu vurgulanır. “Sınırsız imkanları olan bu güzel memleketimiz”in zengin bir potansiyeli, “pırıl pırıl, kültürlü, e ğitimli gençleri”,

“bilgili, yeti şmi ş, tecrübeli insanları”, “çalı şkan ve cesur insanları” vardır. Ancak,

ülkenin önü kapanmaktadır.

Cem Uzan’ın yaptı ğı konu şmaların di ğer bir ortak noktası da, bu noktada kar şımıza çıkar: “IMF ve ona boyun e ğen beceriksiz yöneticiler”. Uzan her konu şmasında, IMF’i ve IMF’e ba ğlı oldu ğu için ele ştirir. Özellikle de IMF’in

53 “Washington merkezli” bir kurulu ş oldu ğunu vurgulamaktan geri kalmaz.

Dolayısıyla kitlelere Türkiye’nin kötü yönetilmesinin sorumlusu olan IMF’in ABD merkezli bir kurulu ş oldu ğunu hatırlatmı ş olur. IMF politikaları nedeniyle potansiyelini kullanamayan ülkenin içinde bulundu ğu ekonomik sıkıntılarla dolu tablo, Uzan’ın deyi şiyle “Türkiye gerçekleri”, konu şmalarda ola ğanca kasvetiyle vurgulanır. Ancak, yine her konu şmada bu kötü ko şulların üstesinden “cesaret, umut ve inançla”, “gençlerin önünün açılmasıyla” gelinebilece ği de vurgulanır. Çözüm

“milletin do ğru siyasi tercihleri yapması” ve “ülkenin genç, inançlı ve yeni insanlar tarafından yönetilmesi”dir. Zira, “gönlü Allah sevgisi, gönlü vatan sevgisi, gönlü bayrak sevgisiyle dolu olan bu milletimiz bunu yapacak güçtedir.”

Kutlamaların sebebi Uzan Grubu’nun 46. yılına gelmesi olsa da, Uzan Grubu ile ilgili verilen yegane bilgi; Uzan Grubu’nda 14 bin ki şinin çalı ştı ğı, bayi

çalı şanlarıyla birlikte bu sayının 40 binlere vardı ğı ve aile fertleriyle birlikte bu sayının 200 bine yakla ştı ğıdır. Buna ek olarak, bazı konu şmalarda Uzan Grubu’nun

“ülkenin da ğına, ta şına yatırım yaptı ğı” ya da konu şmanın yapıldı ğı kente oldukça yo ğun bir yatırım yaptı ğı (Trabzon, Adana gibi) vurgulanmı ştır. Bununla beraber,

Cem Uzan’ın kutlamalar kapsamında yaptı ğı ama bu hususlara hiç de ğinmedi ği, dolayısıyla Uzan Grubu’ndan hiç bahsetmedi ği konu şmaları da vardır (Bursa

Konu şması gibi).

Bir ba şka husus, tüm bu konu şma sistemati ği içinde Cem Uzan’ın -daha sonra seçim mitinglerinde yapaca ğı konu şmalarda da görece ğimiz üzere- dinleyici kitlesine yönelik olarak sıklıkla “onaylatıcı sorular” sormasıdır: “Her yerde yangın var.

Mutfakta yangın var. Yok mu?”, “ İnsanımız i şsiz. İş siz de ğil mi?”, “Üniversite kapısında bekleyen gençlerimiz umutsuz... Do ğru de ğil mi?”, “Bu ülkeyi adeta bir

54 IMF sömürgesi haline getirdiler. Getirmediler mi?” veya “Bu ülkede kanunları kim yapıyor? IMF de ğil mi?” gibi.

Bu noktada, Star Gazetesi’nin konumuna de ğinmek önemli olabilir. Star

TV’den canlı yayınlanan konu şmaların tam metnini ertesi günkü nüshasının 15. veya

16. sayfasında yayınlayan gazete, okuyucusuna konu şmanın televizyondan yayınladı ğı zamanlardakine benzer bir etki a şılamak ister gibidir. Konu şmalar gazeteye bir film, bir tiyatro oyunu anlatır gibi aktarılmı ştır adeta. Konu şma metinlerinin gazetede yayınlanan versiyonlarında “okuyucuyu izleyiciye dönü ştürmek” gibi bir çaba göze çarpar. Takip eden satırlar, bu çabanın tipik bir

örne ği olarak okunabilir: “Ho şgeldiniz. Nasılsınız, iyi misiniz? (Halk “evet” diye ba ğırıyor). Osmanlı’nın ilk ba şkenti, buram buram tarih kokan Ye şil Bursa’da, ipe ğin

şehrinde, Türk tekstilinin kalbinde olmaktan büyük mutluluk duyuyorum.

(Onbinlerce Bursalı alkı şlıyor). Bugün i ş bulmak neredeyse imkansız. Öyle de ğil mi?

(Onbinler “evet” diye ba ğırıyor). Sizler burada haykırıyorsunuz, bizler burada söylüyoruz. Ama memleketin ba şındakiler bu haykırı şı duyuyorlar mı? (Kalabalık yine “hayır” diye ba ğırıyor.) Sa ğırlar mı? (Meydandan “Sa ğırlar” sesleri yükseliyor..

Bir daha ba ğırın da duysunlar. (Halk yine “Sa ğırlar” diyor. Ardından “Ecevit İstifa” sloganları atılıyor.).”

Konu şma metinlerinin ülkenin içinde bulundu ğu şartların kötülü ğüne, bu kötülü ğün nedeni olarak IMF ve hükümetin gösterilmesine ve bu şartların milletçe

üstesinden gelinebilece ğine vurgu yapan genel sistemati ği içinde küçük ama önemsiz sayılamayacak farklılıklar da söz konusudur. Bu farklılıklardan ilki, Cem Uzan’ın halka sesleni ş biçimidir. “Sevgili Samsunlular”, “Sevgili Bursalılar”, “Merhaba

İzmir”, “Sevgili dostlar, nasılsınız, keyifler nasıl?” gibi sözlerle halka hitap eden

55 Uzan, ancak son konu şmalarında, halka “Sevgili vatanda şlarım” şeklinde hitap etmi ştir (Uzan, 2002k ve 2002m ). Kitlelere hitap biçimindeki bu de ğişim, tek ba şına bir şey anlatmayabilir. Ancak, 46. yıl kutlamaları çerçevesinde yapılan konu şmaların yapısal olarak aynı kalsa da, yava ş yava ş ele ştiri dozunun yükseldi ği dikkate alındı ğında bu de ğişim anlamlıdır. “Sevgili vatanda şlarım”ın bir hitap biçimi olarak tercih edildi ği konu şmanın Cem Uzan’ın hükümete ve Ba şbakan’a yaptı ğı ele ştirilerin en a ğır oldu ğu konu şma olması tesadüf olmasa gerektir. İkinci bir farklılık, Cem Uzan’ın Türkiye’nin kötü yönetime son verecek iradeyi yava ş yava ş somutla ştırmasıdır. İlk konu şmalarında, “cesaret, umut ve inançla” ve “hep birlikte, birlikle” kötü ko şulların üstesinden gelinebilece ğini söyleyen Uzan, son konu şmalarında sorunların “do ğru siyasi tercih” ve “ilk önce ve sadece millet diyen genç liderlerle” çözülebilece ğine i şaret etmektedir. Altı çizilmesi gereken bir di ğer farklı nokta, konu şmalar ilerledikçe birer cümleyle de olsa “siyasal öneriler”in konu şmaya eklenmesidir. Ekonominin içinde bulundu ğu darbo ğaz ve halkın ya şadı ğı geçim sıkıntısı vurgulanırken, “Ekmekten KDV’yi kaldırın” 47 türünden somut talepler ortaya atılmı ştır. Yine konu şmalar ilerledikçe, -birer cümleyle de olsa-

Kuzey Kıbrıs ve Avrupa Birli ği konularında Uzan’ın yakla şımını ortaya koydu ğunu görüyoruz.

Uzan Grubu’nun 46. yıl kutlamalarında Cem Uzan’ın yaptı ğı konu şmalarda dikkati çeken bir husus da, Uzan’ın -ilerleyen bölümlerde de ğinece ğimiz- kitleyle kurdu ğu ili şkisidir. Cem Uzan’ın hangi kente giderse gitsin, “aynı” konu şmayı yapmasının ardında, kitleye verilmek istenen mesajın tekrarlanmasının onun gücünü arttıraca ğı yönündeki beklentinin yattı ğı muhakkaktır. Ancak, biz burada dikkatimizi

47 Cem Uzan o dönemde yaptı ğı konu şmalarda, ekmekte KDV’nin %8 oldu ğundan ve bu oranın yüksekli ğinden bahsetmi ştir. Ancak, Cem Uzan yanılmaktadır. Çünkü bu oran aslında %1’dir.

56 çeken bir ba şka yönün altını çizmek istiyoruz. Uzan’ın tekrarı bol, içeri ği basit, kısa konu şmalarının sadece kitleye de ğil; Uzan’a yönelik de bir amacı oldu ğunu söylemek istiyoruz. Cem Uzan’ın aynı konu şmayı tekrar etmesi, sadece kitlelerin hafızasına Uzan’ın söylediklerini kazımak açısından i şlevsel de ğil, Uzan’ın söylediklerini kendi hafızasına kazıması açısından da önemli gözüküyor. Uzan her ne kadar son konu şması da dahil olmak üzere, konu şmalarını kürsüsünün sa ğında ve solunda bulunan iki adet prompterdan yapsa da söylediklerine a şinalık kazanması

önemli bir husustur. Tekrar unsurunun Cem Uzan’ın hitabet gücüne ve söylediklerinin içeri ğiyle kurdu ğu ili şkiye olumlu bir katkısı oldu ğu açıktır.

Tecrübesiz bir politik lider için, bu tekrarların onun “meydanlara ısınmasında” ve kitleyle ili şki kurmasında faydalı bir araç oldu ğunu söyleyebiliriz. Zira, Uzan’ın ilk konu şmalarıyla sonlara do ğru yaptı ğı konu şmalar arasında bir tavır farkı oldu ğu göze

çarpıyor. Cem Uzan, ilk konu şmalarında halka yönelik onaylatıcı soruları oldukça az kullanmı ş ve do ğrudan bir diyalo ğa girmemi ştir. Oysa, kutlamaların sonlarına do ğru yaptı ğı konu şmalarda neredeyse bir tür “showman” kimli ğine bürünmü ştür. Örne ğin, kutlamalar kapsamında yaptı ğı ikinci konu şmasında, “Tüm annelerin Anneler

Gününü kutluyorum” (Uzan, 2002b) demekle yetinirken, kutlamaların sonuna do ğru

“Tüm babalarımızın Babalar Gününü kutluyorum” demekle kalmaz, şunu ekler:

“Babalarımızı kutlarken, analarımızı unutmamak lazım. Bir alkış da onlar için istiyorum.” (Uzan, 2002ı). Tüm konu şmalarında sıklıkla vurguladı ğı “pırıl pırıl gençlerimiz var” cümlesi yine kutlamaların sonuna do ğru “Nerede o gençler görelim bakalım” (Uzan, 2002ı) türünden destek ve alkı ş bekleyen cümlelerle desteklendi ği dikkatimizi çekiyor. Benzeri bir çaba, Türk milli takımının ba şarılarından

57 bahsederken de kendini gösteriyor. “Öyle bir alkı ş istiyorum ki millilerimiz için, ta

Seul’dan duyulacak” (Uzan, 2002g ve 2002m).

Uzan Grubu’nun 46. yıl kutlamaları sadece Cem Uzan’ın yaptı ğı konu şmalar bakımından dikkate de ğer de ğil şüphesiz. Bu kutlamalar için yapılan çok ciddi bir organizasyon söz konusudur. Kutlamalar 11 Mayıs 2002’de Samsun Ladik’te ba şlamı ş, 30 Haziran 2002’de İstanbul’da sona ermi ştir. Bir buçuk aylık bu süre zarfında Samsun, Trabzon, Şanlıurfa, Gaziantep, Adana, Bursa, Adapazarı, Mu ğla,

Edirne, Aydın, İzmir, Ankara, Erzurum ve İstanbul olmak üzere toplam 14 ilde kutlamalar düzenlenmi ştir. Kutlamalar “ücretsiz halk konseri” şeklinde organize edilmi ştir. Cem Uzan, 10-15 dakika süren konu şmalarını genellikle assolist olan sanatçının sahne almasından önce yapmı ştır. Konserlerin sunuculu ğunu ço ğu zaman

Kral FM DJ’lerinden Gezegen Mehmet 48 yapmı ştır.

Uzan Grubu’nun 46. yıl kutlamalarında verilen konserlere katılan sanatçılar

şöyledir: Nadide Sultan, Sinan Özen, İsmail Türüt, Ceylan, Nihat Do ğan, Mahmut

Tuncer, Burcu Güne ş, Hande Yener, Davut Gülo ğlu, Nalan, Ebru Ya şar, Gökhan

Özen, Gülben Ergen, İbrahim Erkal, Ferdi Tayfur, Petek Dinçöz, Ebru Günde ş ve

İbrahim Tatlıses. Her konserde ortalama 3-4 sanatçı sahne almı ştır. Konserlerde bölgesel farklılıklar dikkate alınmı ş gözükmektedir. Örne ğin, Bursa Konseri’nde

48 “Mehmet’in Gezegeni” isimli programından dolayı, Gezegen Mehmet adıyla bilinen Mehmet Akbay, Uzan Grubu’na ait Kral Fm’in en popüler DJ’lerinden birisidir. Akbay, Recep Tayyip Erdo ğan’a yakınlı ğıyla da bilinmektedir. Uzan Grubu’ndan ayrıldıktan sonra, TMSF’nin Star Grubu’na el koymasıyla birlikte, çalı ştı ğı grubuna “Star Radyolar Grubu Genel Koordinatörlü” olarak geri dönmü ş ve bir süre sonra da, Star Medya Grup Ba şkan Danı şmanı olmu ştur. Kral FM ve Süper FM’de de program yapan “Gezegen Mehmet”, Ba şbakan’ı istedi ği zaman aradı ğını ve doğrudan kendisiyle görü ştü ğünü, Ba şbakan’ın arabasında dinledi ği karı şık CD’leri kendisinin hazırladı ğını söylemektedir. Erdo ğan, cezaevi günlerinde kendisine radyodan destek olan Mehmet Akbay’ın nikah şahidi olmu ştur. Erdo ğan’ın nikaha yeti şmek için özel uçak kiraladı ğı söylenmektedir. Bkz. Milliyet Gazetesi, “Tayyip Erdo ğan’ın Gezegen Mehmet’i”,12 Mayıs 2005 ve “Kral FM, 11 Temmuz 2006”. Mehmet Akbay, halen Kral FM’de program yapmakta, aynı zamanda Kral FM Genel Yayın Koordinatörü görevini yürütmektedir. Akbay’ın ilkokul mezunu bir mobilyacı olarak ba şladı ğı kariyerinin kendi kaleminden yazılan öyküsü için bkz. http://www.kralfm.com.tr/?bolum=dj&djid=40

58 Gökhan Özen, Hande Yener, Nalan, Ferdi Tayfur, Ebru Günde ş ve İbrahim Tatlıses gibi aralarında pop müzik şarkıcılarının da bulundu ğu sanatçılar sahne alırken;

Erzurum’da ise hiç pop müzik şarkıcısına yer verilmemi ş, sadece İbrahim Erkal,

Ebru Ya şar ve İbrahim Tatlıses sahne almı şlardır.

Ayrıca, konserin verildi ği ilin hem şehrisi olan sanatçılardan istifade etmekten imtina edilmemi ştir. Bu açıdan, Adana konserinde Ferdi Tayfur, Erzurum konserinde

İbrahim Erkal, Ankara konserinde Ankaralı Turgut konser veren sanatçılar arasında

özellikle dikkat çekmektedir. Sanatçı katılımının en yüksek oldu ğu konser 9 sanatçıyla İstanbul konseridir. Konsere Nadide Sultan, Davut Gülo ğlu, Nalan,

Gökhan Özen, Gülben Ergen, İbrahim Erkal, Ferdi Tayfur, Ebru Günde ş ve İbrahim

Tatlıses katılmı şlardır. Konserlere bakıldı ğında dikkati çeken ilk nokta, bu konserlerin neredeyse tamamında İbrahim Tatlıses’in olmasıdır. Aslında, İbrahim

Tatlıses tercihi son derece yerindedir. Pop müzik dinleyicileri de arabesk dinleyicileri de İbrahim Tatlıses dinlemektedir. Üstelik Tatlıses, kitleleri e ğlendirme potansiyelini son derece iyi kullanan bir şov adamıdır. 49

Önemli bir nokta da, konserlerde sahne alan sanatçıların a ğırlıklı olarak -daha sonra Genç Parti’nin Ankara’dan milletvekili adayı olan- Erol Köse’ye ait prodüksiyon şirketine ba ğlı sanatçılar olmasıdır. O dönemde, Köse’nin firmasında

Uzanlar’ın hissesi vardır. 50 Uzanlar’a ait olan müzik kanalı Kral TV’de Köse’nin

49 İbrahim Tatlıses’in bu kadar ba şarılı bir şov adamı olmasının ardında biraz da sezgilerini iyi kullanması yatmaktadır. Tatlıses bir anlamda, “her devrin adamı”dır. Cemal Süreya da, Tatlıses için “Küçük Emrah’ı saymazsak arabeskçilerin en bilinçsizi, ama en sezgilisi” de ğerlendirmesini yapmaktadır. Bkz. Süreya, 1992: 278. Tatlıses ile ilgili yazdı ğı mükemmel denemesinde Kozano ğlu, Tatlıses’i “her yola gelen karizmatik amele” olarak tanımlar ve Tatlıses’in tüm talepleri kar şıladı ğından bahseder. Bkz. Kozano ğlu, 1993: 52. Belki de bu, “her kesime seslenebilmek” yetene ğinden dolayı kitlesel bir organizasyona Tatlıses’i dahil etmek dahiyane bir fikirdir. 50 Erol Köse, Uzanlar’la olan ili şkisini şöyle açıklamaktadır: “Hakan Bey’le ticari yakınlı ğımız geçen yıl o tarihte e şi olan Ye şim Salkım’la bir da ğıtım şirketi kurarak ba şladı. Hakan Bey, Ye şim Hanım’dan bo şandıktan sonra bana ortaklık teklif etti, ‘Erol Köse Prodüksiyon’u büyütelim’ dedi.

59 sanatçılarının klipleri sıklıkla yayınlanmakta ve bu kanalın düzenlediği Kral TV

Müzik Ödülleri”nde a ğırlıklı olarak Köse’nin yapım şirketine ba ğlı sanatçılar ödül almaktadır. 51

Uzan Grubu 46. yıl kutlamaları organizasyonunda, Cem Uzan ve sanatçıların konser alanlarına ula şımı helikopterle sa ğlanmı ştır. Konserlerin ses düzeni ve di ğer teknik altyapı i şleri Uzanlar’a ba ğlı organizasyon firmaları tarafından yapılmı ştır.

Ardından üç ayrı dalda faaliyet gösteren üç ayrı şirket kurduk. Erol Köse Prodüksiyon Yapım A. Ş’nin yüzde 55’i, Bis Organizasyon ve Menajerlik A. Ş.’nin yüzde 45’i, Filmtürk Film Prodüksiyon ve Da ğıtım A. Ş.’nin ise yüzde 25’i benimdi. Müzik ve menajerlik şirketlerinin yönetim kurulu ba şkanıyım, film şirketinin ise yönetim kurulu ba şkan yardımcısıyım. Zannedilmesin ki onlar parayı koydu, ben de sadece hizmet ediyorum, hayır. Herkes kendi hissesi oranındaki parayı koydu, paralelinde ben hizmetimi sundum. Onlar da medya güçleriyle ba şta Kral TV olmak üzere promosyonlarını yaptı. Bunların yanısıra, yine Hakan Bey’in ricasıyla medya, özellikle televizyon şirketlerinde danı şmanlıklarını yaptım. Ba şta Genel Müdür Faruk Bayhan ve ‘Çocuklar Duymasın’ dizisi olmak üzere birçok transferi ben gerçekle ştirdim.”. Bu açıklamaları yaptı ğı dönemde, Uzanlar ile olan ticari ili şkisi bozulmuş olan Köse, “Benim ve ailemin ba şına gelebilecek herhangi bir şeyden Cem Uzan sorumludur.” diyecek kadar endi şelidir. Bkz. Yener Süsoy-Erol Köse Röportajı: “Perukla Kaçmadım, İş te Burdayım”, Hürriyet Gazetesi, 31.12.2003. Köse, röportaja ba şlı ğını veren açıklamayı Star Gazetesi’nde kendisiyle ilgili olarak alacaklılardan kaçmak için peruk takarak gezdi ği yolunda haberler çıkması üzerine yapmı ştır. Bkz. Hürriyet Gazetesi, 28.12.2003. Erol Köse, bu röportajı verdi ği günden bir gün sonra silahlı saldırıya u ğramı ştır. Bkz. Hürriyet Gazetesi, 31.12.2003. 51 Erol Köse, bu yöndeki iddiaları kabul etmemektedir. Kral TV’de kendi şirketine ba ğlı sanatçıların kliplerin yayınlanmasıyla ilgili olarak: “Kral TV’de yüzde 20 benim sanatçılarım dönüyordu. Bu, en yo ğun dönemde yüzde 25 olmu ştur. Neden dikkat çekiyordu? Çünkü o dönem İbrahim Tatlıses ve Mustafa Sandal gibi popüler sanatçıları transfer etmi ştik. 5-6 sanatçım dikkat çekmi şti. Yayınlanan kliplerin yüzde 80’i de di ğer şirketlerin sanatçılarına aitti. Kral TV’ye karı şmadım. Benim malım de ğerliyse orada yer aldı.” açıklamasını yapmı ştır. Ödüllerle ilgili açıklaması ise, son derece ilginçtir: “Uzanlar’la çalı şmasam, atıyorum yedi ödül alaca ğım. Ricayla bazılarını iptal ettirmi şimdir. Benim be ş sanatçım en iyi çıkı şı yapıp, ödül almı şlar. Ba şka bir dalda da sanatçım var. Rica ediyorum “Aman abi, lütfen bu sefer benimkine vermeyin. Bu, Unkapanı’na zarar verir.” Ödül törenlerinde bir halk oylaması, bir de yönetimin inisiyatifi vardır. Hep böyledir. Birisi paraya kıyıp fanlarını harekete geçirir ve bakarsınız elli bin satan sanatçı, bir milyon satanın üç katı oy alır. Oradaki yönetim de birçok kriter belirliyordu. Satı ş, gelen oy, gelen faks, radyolardaki beklentiler gibi birçok parametre var. Belki Ye şim Salkım’a bir şey yapılmı ştır! E ğriyi do ğruyu söylemek lâzım!”. Bkz. Erol Köse- Fatih Ural röportajı, “Devlete GORA hokkabazlı ğı”, Aksiyon Dergisi, sayı 622, 6.11.2006. Köse’nin söyle şide ismini zikretti ği Ye şim Salkım, o dönemde Hakan Uzan’ın e şi olan bir popüler müzik sanatçısıdır ve Hürriyet Gazetesi’nde yer alan habere göre, gerçekten “Ye şim Salkım’a bir şey yapılmı ştır”. Hakan Uzan, Cem Uzan’a yazdı ğı bir mektupta şunları söylemi ştir: “Benim senden ricam şöyle: Ye şim’in yeni klibinin 10 gün süre ile günde 5 kere daha sonra 3 kere girmesi. Ve listelere aynen Candan gibi (Muazzez gibi) No 3’ten girip No 1’e yükselip (3 haftada 3-2-1) sonra 2 hafta kalıp yine 1-2-3 olarak listelerden çıkmasıdır.”. Bu habere ili şkin bir yorum için bkz. Dilmener, 2006: 260. Ye şim Salkım, 5 Mayıs 2007 tarihinde Fox TV’de yayınlanan “Bir Dilek Tut” isimli yarı şma programında, Hakan Uzan’la evli oldu ğu dönemde sahip oldu ğu yapım şirketinden albümünü çıkardı ğı Hilal Cebeci’yle tartı şmı ş ve şunları söylemi ştir: “Ben sana her türlü deste ği verdim. Sana ‘Köylü Güzeli’ imajını bile ben düzenledim. Hatta ‘en iyi çıkı ş yapan kadın şarkıcı’ ödülünü aldırttım. Daha ne olsun”. Yarı şmanın jüri üyelerinden Salkım, Şenay Düdek’in, “Ne yani o ödül şaibeli miymi ş?” sorusuna “Evet, sadece o de ğil birkaç ödül de şaibeliydi” yanıtını vermi ştir. Ayrıca bkz. Hürriyet, “Senin Ödülünü Ben Verdirdim”, 7 Mayıs 2007.

60 Genelde, Uzan Grubu’nun büyük yatırımlarının oldu ğu illerde gerçekle ştirilen kutlamalarda özellikle gidilen illerdeki Telsim Bayileri’nde çalı şanlar bu organizasyon içinde aktif olarak rol almı şlardır. Bu büyük organizasyonlar kısa bir süre sonra neredeyse ülkenin her yerinde düzenlenmeye ba şlayacaktır. Cem Uzan,

IMF’yi ve mevcut yöneticileri ele ştirdi ği konu şmalarına devam edecektir. Zira Genç

Parti kurulacak ve seçim tarihimizde görülmemi ş bir hız ve yo ğunluktaki mitingleriyle kitlelere ula şmaya çalı şacaktır.

C. Genç Parti’nin Kurulu şu ve Yükseli şi:

Uzan Grubu’nun 46. yıl kutlamalarının ba şladı ğı Mayıs ayından Genç

Parti’nin kuruldu ğu Temmuz ayına kadar geçen sürede Türkiye; erken seçim tartı şmalarına, yeni siyasal olu şumlara ve ittifak senaryolarına, Ba şbakan Ecevit’in kötüle şen sa ğlık durumunun yarattı ğı “yönetsel kriz”e, yükselen faiz ve döviz kuru fiyatlarının gölgesinde ya şanılan ekonomik sıkıntılara ve Avrupa Birli ği’ne uyum politikaları konusunda hükümet orta ğı partiler arasında ya şanan tartı şmalara tanık olmu ştur. Dönemin siyaset gündemini belirleyen bu tartı şmaların gölgesinde gerçekle ştirilen Uzan Grubu’nun 46. yıl kutlamalarıyla birlikte, kamuoyunda şu soru sıklıkla sorulmaya ba şlamı ştır: “Cem Uzan siyasete girmeye mi hazırlanıyor?”.

Bununla birlikte, Cem Uzan’ın bir sonraki seçimlere ba ğımsız bir aday olarak mı, yoksa bir parti kurarak mı katılaca ğı ile ilgili olarak farklı görü şler söz konusu olmu ştur. Cem Uzan’ın müstakbel siyasî kariyeri ile ilgili tereddütler ve soru işaretleri 10 Temmuz 2002 tarihli Star Gazetesi’nin ilk sayfasında “Büyük Gün

Bugün” ba şlı ğı altında yer alan haberle birlikte büyük ölçüde ortadan kalkmı ştır.

Haberde “Türkiye’nin merakla bekledi ği an geldi, çattı... Cem Uzan ülkenin önünü

61 açacak, gençleri aya ğa kaldıracak tarihî açıklamasını bugün yapacak. Türkiye saat

21:30’da ekran ba şına kilitlenecek.” denmi ş ve konu şmanın yayınlanaca ğı kanalların adı verilmi ştir.

10 Temmuz 2002 Çar şamba ak şamı saat 21:30’da, televizyon izleyicilerinin ve radyo dinleyicilerinin büyük bir bölümü Cem Uzan’ın siyasete girece ğini ve Genç

Parti’yi kurdu ğunu ö ğrenmi ştir. Cem Uzan’ın hem içeriksel hem de yapısal olarak

Berke Barajının açılı ş töreninde ve Uzan Grubu’nun 46. yıl kutlamalarında yaptı ğı konu şmaları hatırlatan ve 12 dakika süren bu konu şması; Star, Show TV, NTV, TV

8, Kanal 6, Star 2, Haberturk, Number1, Skyturk, M-1, Best TV, Flash TV, Bursa AS

TV, Ege TV, Tatlıses TV, Adana Tempo TV, Trabzon Zigana TV kanallarından aynı anda yayınlanmı ştır. 52 Konu şmayı AGB verilerine göre, dokuz milyon ki şi izlemi ştir. Aralarında Uzan Grubu’nun radyoları da bulunan çe şitli radyolardan yine aynı anda yayınlanan konu şmayı dinleyenlerin sayısı iki milyondur.

Cem Uzan’ın siyasete giri ş konu şması (Uzan, 2002n) belirli sorulara verilen basit yanıtlar şeklinde kurgulanmı ştır. Uzan konu şmasına, “Cem Uzan kimi temsil ediyor?” sorusuna verildi ği varsayılabilecek bir yanıtla ba şlamaktadır: “Bu ak şam sizlerin kar şısına; çalı şmak isteyen ama i ş bulamayan Türk gençleri adına, yatırım yapmak isteyen ama yapamayan Türk i ş adamları adına, üniversiteye girmek isteyen ama giremeyen Türk öğrencileri adına, yarınına güvenle bakamayan: Türk i şçisi,

Türk memuru, Türk çiftçisi adına... Türk mühendisi, Türk doktoru, Türk ö ğretmeni,

Türk esnafı, Türk bilim adamı adına...Türk emeklisi, Türk ev kadını ve Türk çocu ğu

52 Konu şma yayınlandı ğı gün, %19.6 izlenme payı (share), %5.6 izlenme oranı (rating) ile Star TV gün birincisi olmu ştur. Konu şma Show TV’de %6, Star 2’de %3, Kanal 6’da %2, di ğer kanallarda da yine %2 oranında izlenmi ştir. Konu şmanın toplam izlenme payı %34’e ula şmı ştır. Aynı zamanda, konu şma %21.5 share, %5.2’lik izlenme oranı ile de AB grubunda gün birincisi olmu ştur. Konu şmayı izleyenlerin %70’i Star TV, Star 2 ve Kanal 6 izleyicisidir. Bu veriler için bkz. Star Gazetesi, “Türkiye Cem Uzan’ı İzledi”, 12 Temmuz 2002.

62 adına çıkıyorum. Kısaca, Türkiye’de mutsuz, umutsuz, huzursuz, güvensiz ve sa ğlıksız ya şamak zorunda bırakılan Türk insanı adına çıkıyorum.” Konu şmasının sonlarına do ğru Uzan, temsil etti ğini söyledi ği kitleyi -kendisinin ve bu kitlenin kar şısında duranların kimler oldu ğuna da i şaret ederek- tekrar tarif eder: “Bu ak şam kar şınızda, Türkiyesi’nden memnun olmayan bir Türk vatanda şı olarak bulunuyorum. Atalarına, şehitlerine, gazilerine borcu oldu ğunu bilen bir Türk evladı olarak bulunuyorum. Ve biliyorum ki; en az 64 milyonu temsil ediyorum. Kalan bir milyon da bizler gibi dü şünmeyen, Türklü ğüyle gurur duymayan, Müslümanım demeye a ğzı varmayan, Türkiye’yi küçümseyen, kendi menfaatlerini Türkiye’nin menfaatlerinin önünde tutan, dolayısıyla da, Türkiye’nin bugünkü durumundan memnun olan bir gafiller toplulu ğu...”

Konu şmanın yo ğunlukla üzerinde durdu ğu nokta, Türkiye’nin mevcut durumudur. “Türk, Türk’e güvenemez oldu. Türk, Türk malına güvenemez oldu.

Sonunda Türk, Türkiye’ye güvenemez oldu. Büyük Türkiye’nin, büyük Türk milletinin dü şürüldü ğü duruma bakın: İş siz, umutsuz, fakir...” diyen Cem Uzan, bu durumun sorumlusu olarak kötü yönetim sergileyen siyasî liderleri gösterir. “Türk insanı”nın, Türkiye’nin hazinesini yabancılara emanet etmekle suçladı ğı liderlerden kurtulmak istedi ğini vurgulayan Uzan, bu noktada ele ştirilerini -Uzan Grubu’nun 46. yıl kutlamalarındaki konu şmalarında da sıklıkla yaptı ğı gibi- IMF’ye ve

“yabancılar”a yöneltir: “IMF’nin ekonomisine bula ştı ğı hangi memleket aya ğa kalkabilmi ştir?” diye soran Uzan, “yabancılar”ın Türkiye’nin kendi ba şında ayakta durmasını istemedi ğini iddia eder. Türkiye’nin sahip oldu ğu “ola ğanüstü

özellikler”in yabancıları korkuttu ğunun altını çizen Cem Uzan: “Onlara her alanda rakip olmamızdan korkuyorlar. Sanayide, tarımda, hayvancılıkta, teknolojide,

63 mimarlıkta, mühendislikte, tıpta, sanatta, hatta ve hatta sporda... Çünkü Türkiye’nin ba şarıları; Türklü ğün ve İslamiyet’in propagandası olacak. Ondan korkuyorlar.

Türkiye’nin tarihinden korkuyorlar. Türkiye’nin gençli ğinden, dinamikli ğinden,

çalı şkanlı ğından, zekasından korkuyorlar.” tespitini yapar.

Cem Uzan, “Türkiye’nin kanını emenlere, emdirenlere, Türkiye’yi sömürge, yani yabancılara ba ğımlı hale getirenlere ‘Dur’, ‘Yeter’, ‘Haddini a ştın’, ‘Barda ğı ta şırdın’ diye ba ğırmanın zamanı gelmi ştir. Artık birilerinin çıkıp, Türkiye’yi,

Türkiye’nin önünü tıkayanlardan kurtarması gerekiyor... İş te o birilerinden “Biri” benim. Cem Uzan...” diyerek, Türkiye’yi içinde bulundu ğu kötü durumdan kurtaracak adres olarak kendisini gösterir. “Türkiye’nin yönetimine talip” olan Uzan, bu noktada kendisine gelebilecek ele ştirilerin de farkındadır: “ Şimdi, Türkiye a şığı gibi görünüp, Türkiye’yi hiç umursamayanlar ortaya çıkıp yaygarayı koparacaklar:

‘Türkiye’nin yönetimine talip oluyormu ş’, ‘Türkiye’yi nasıl yöneteceksin anlat!’,

‘Sa ğcı mısın solcu musun, konu ş!’, ‘Ekonominin kurmayları kim, söyle!’, ‘Dı ş borçların altından nasıl kalkacaksın, açıkla’, ‘Ekibinde kimler var, say!’, ‘Bu i şler holding yönetmeye benzemez, otur oturdu ğun yerde.’”

Konu şmanın akı şına bakıldı ğında, Cem Uzan’ın bu ele ştirilere yanıt vermesi beklenir. Ancak o, bu ele ştirilerin hiç birine bir yanıt vermez ve “Oturmayaca ğız...

Hayır oturmayaca ğız. Aya ğa kalktık bir kere...Yürüyece ğiz sonuna kadar...Evet, yürüyece ğiz... Çekilin yolumuzdan... Açın Türkiye’nin önünü... Durduramazsınız...

Türkiye geliyor.” diyerek konu şmasını bitirir. Uzan, konu şmasında geçen “Çekilin yolumuzdan... Açın Türkiye’nin önünü... Durduramazsınız... Türkiye geliyor.” cümlesini daha sonra seçim mitinglerinde yapaca ğı konu şmaların kapanı ş kısmında da kullanacaktır.

64 Cem Uzan’ın konu şmasının ardından, ekrana Genç Parti logosu gelmi ş ve böylelikle Genç Parti’nin kurulu şu kamuoyuna duyurulmu ştur. Genç Parti’nin logosu da, partinin bir sonraki bölümde tartı şaca ğımız ideolojisi ve söylemsel tercihleriyle son derece uyumludur: Beyaz zemin üzerinde birbirine bakan iki hilâl ve ortalarında kırmızı bir yıldız. Bu figürün altında biti şik bir şekilde “GençParti” yazmaktadır. 53

Logo partinin milliyetçi duru şunu oldu ğu kadar söylemsel tercihlerinde göze

çarpan “basit” yapıyla da uyumludur. Logonun ilk akla getirdi ği şey, Türk bayra ğıdır. Çokça ele ştirilen bu logo, yapılan itirazlara ra ğmen hâlâ partinin logosu durumundadır. O dönemde, Star Gazetesi’nde yazan Engin Ardıç, Türk bayrağındaki ay yıldız figürünün Genç Parti logosunda da kullanılmasıyla ilgili olarak yapılan ele ştirilere “kendine has üslubu” ile yanıt vermi ştir: “Istavroz mu olsaydı teresler, haç mı olsaydı? Maçanız sıkıyorsa MHP’yi de ihbar edin, onlar da üç tane var!”. 54

Genç Parti, logosunun Türk bayra ğıyla olan benzerli ğini özellikle vurgulamı ştır. 14

Temmuz 2002 tarihinde Star Gazetesi’nde yayınlanan iki tam sayfa ilanda parti logosunun hemen üstüne bir Türk bayra ğı resmi koyulmu ştur. Yan yana duran iki sayfanın birinde, Cem Uzan’ın yaptı ğı konu şmanın tam metni, di ğerinde de parti logosu vardır. Logonun üstüne konan Türk bayra ğı kadar dikkat çekici olan bir ba şka nokta da logonun altında yer alan Cem Uzan imzasıdır. Cem Uzan imzası partinin tanıtıcı reklamlarında, bro şür ve afi şlerinde halen sıklıkla kullanılmaktadır. Bu imza, bir anlamda partinin logosunun bir parçası olarak de ğerlendirilebilir.

Genç Parti, Türk bayra ğına yaptı ğı gönderme ile “ortak bir de ğer”e de göndermede bulunmu ş olmaktadır. Cem Uzan’ın siyasete giri ş konu şmasında da

53 Genç Parti Tüzü ğü’nün 1. maddesinde, parti logosunun tarifi şu şekilde yapılmı ştır: “Özel i şareti; kırmızı renkte açık a ğızları birbirine bakan hilal biçiminde iki ay, bu iki ayın tam ortasında bir yıldız, altında GENÇPART İ yazısıdır.” 54 Bkz. Engin Ardıç, “Haklısın Mustafa”, Star Gazetesi, 19 Eylül 2002.

65 Uzan Grubu’nun 46. yıl kutlamalarında “halkla kucakla ştı ğı”, kendisine uzanan elleri tuttu ğu bölümler fonda dalgalanan Türk bayra ğı görüntüsünün üzerinden verilmi ştir.

Uzan’ın konu şması sırasında kullanılan görüntüler dı şında, sabit fonda da devasa bir

Türk bayra ğı vardır. Zira, fonun Türk bayra ğı oldu ğu anla şılsa da ayı ve yıldızı tam olarak görülmemektedir. Türk bayra ğının renklerini ve figürlerini parti logosuna ta şıyan Uzan’ın takım elbisesinin altına giydi ği “beyaz gömlek ve kırmızı kravat” da dikkat çekicidir. Uzan, seçim mitinglerinde ise takım elbise ve kravat yerine a ğırlıklı olarak “beyaz gömlek”i tercihi edecektir. Bazen “halk arasında gezerken” ise, havanın durumuna ba ğlı olarak kırmızı kazak ve beyaz gömlek kombinasyonunu da kullandı ğı olmu ştur. Bu do ğrultuda de ğerlendirilebilecek ilginç bir nokta da, Genç

Parti’nin kurulu şuna do ğru Uzan’ın televizyonu Star TV’nin mavi “S” harfi üzerinde beyaz yıldızlı logosunun da de ğişmesi ve beyaz yıldızın altındaki “S” harfinin kırmızı olmasıdır.

Cem Uzan’ın konu şmasında kullandı ğı jest ve mimiklerin a şırı kontrollü oldu ğu dikkati çeken ilk noktadır. Cem Uzan’ın, Uzan Grubu’nun 46. yıl kutlamalarında yaptı ğı konu şmalarda oldu ğu gibi, burada da (özellikle konu şmanın

“Türkiye’nin kanını emenlere, emdirenlere, Türkiye’yi sömürge, yani yabancılara ba ğımlı hale getirenlere ‘Dur’, ‘Yeter’, ‘Haddini a ştın’, ‘Barda ğı ta şırdın’ diye ba ğırmanın zamanı gelmi ştir.” kısmında) oldukça öfkeli görünmektedir. Ancak bu

öfke bile “gerçek bir öfke”den çok, “sakin ve kontrollü” bir öfke gibi gözükmektedir. 55 Uzan’ın siyasete giri ş konu şmasını de ğerlendiren Yıldırım Türker,

Cem Uzan’ın “yeteneksiz bir komedyen sarsaklı ğıyla siyasi lider taklidi yaptı ğına”

55 Konu şmanın 1 dakika 14 saniye süren kapanı ş kısmı için bkz.http://www.youtube.com/watch?v=t78VAMgr0Rg. Ayrıca bkz. http://www.genclikkollari.com/news.php?item.26.

66 işaret ederek “büyük ihtimalle, kuyru ğu kaptırmadan bir dokunulmazlık edinme gayreti içindeydi. Görünene bakılırsa, umutsuzdu. Dolayısıyla gülünç oldu ğu kadar hazin bir skeçti izledi ğimiz” de ğerlendirmesini yapmaktadır.

Cem Uzan’ın yaptı ğı konu şma Uzan Grubu’nun 46. yıl kutlamalarından önce katıldı ğı “Kırmızı Koltuk” programında söyledikleri ile kutlamalar çerçevesinde yaptı ğı konu şmaların bir özeti gibidir. A şağıda da görülece ği gibi Uzan, daha sonra meydanlarda yapaca ğı seçim konu şmalarında da bu çizgiyi sürdürecektir.

Cem Uzan’ın konu şmasının ertesi günü Star Gazetesi Türk bayra ğının önünde konu şan Cem Uzan görüntüsünü ilk sayfanın tamamına basmı ş ve “Türkiye Geliyor” ba şlı ğını atmı ştır. 56 Ancak, Genç Parti’nin kurulu şu di ğer gazeteleri heyecanlandırmamı ş olsa gerektir. Genç Parti’nin kurulu şu haberi ya hiç yansıtılmamı ş ya da çok küçük bir haber olarak kendisine yer bulmu ştur. Sabah

Gazetesi “Motorola ve Nokia davaları nedeniyle ba şı dertte olan Star gazetesinin ve televizyonunun patronu i şadamı Cem Uzan, haftalardır ülke genelinde yaptı ğı mitinglerin ardından dün parti kuraca ğını açıkladı. Uzan’ın kuraca ğı partinin adı

Genç Parti olarak belirlendi” derken, Milliyet Gazetesi haberi “Rumeli Holding’in patronlarından Cem Uzan da parti kurdu. Kurulu ş dilekçesi İçi şleri Bakanlı ğı’na verilen Genç Parti, Türkiye’nin 49. siyasi partisi oldu. Uzan, kurdu ğu partiyi, dün saat 21.30’da parayla kiraladı ğı bazı televizyon kanallarında açıkladı.” şeklinde vermi ştir. Ak şam Gazetesi’nde haber, kendisine şu şekilde yer bulmu ştur: “ İş adamı

Cem Uzan, ‘GençParti’ adı altında bir parti kurarak, siyasete girdi. Uzan, partisinin

56 Bu görüntünün kullanıldı ğı ilk sayfanın altında, Genç Parti Logosuna yer verilmi ş ve haber “Cem Uzan tüm Türkiye’yi ekran ba şına kilitleyen canlı yayında Türkiye’nin kanını emenlere, emdirenlere, Türkiye’yi sömürgele ştirenlere “Dur!” demek için GP’yi kurdu ğunu, Türkiye’nin yönetimine talip oldu ğunu ilan etti. Ve şöyle seslendi: “Aya ğa kalktık bir kere...Yürüyece ğiz sonuna kadar... Çekilin yolumuzdan... Açın Türkiye’nin önünü... Durduramazsınız... Türkiye Geliyor” şeklinde verilmi ştir.

67 kurulu şu nedeniyle Show TV, Star TV, NTV, TV8, Kanal 6, Star 2, Habertürk,

NumberOne, Skytürk, M-1, Best, Flash, Bursa As TV, Ege TV, Tatlıses TV, Adana

Tempo TV, Trabzon Zigana TV’de canlı yayınlanan bir konu şma yaptı.” Di ğer büyük medya gruplarına ba ğlı gazeteler de ya birkaç satırla olaya yer vermi ş ya da hiç de ğinmemi şlerdir. Dönemin gazetelerine bakıldı ğında, Genç Parti’nin kuruldu ğu günü takip eden haftada en çok yer verilen haberin İsmail Cem-Hüsamettin Özkan-

Kemal Dervi ş liderli ğinde kurulacak yeni olu şumla ilgili oldu ğu görülebilir. Söz konusu haberlere bu paralelde DSP’den ya şanan istifalar, muhalefet partilerinin tepkileri, koalisyon orta ğı partilerin arasında ya şanan gerilimlerle ilgili haberlerin eşlik etti ği göze çarpmaktadır. 57 Do ğan Medya Grubu ile Uzan Grubu arasındaki o dönemde ya şanan gerilimler dü şünüldü ğünde, bu sessizlik do ğal kar şılanabilir. Genç

Parti’nin kurulmasında çok önce, iki grup birbirleri aleyhine son derece olumsuz içeriklere sahip haber ve yorumlar yayımlamı şlardır. Özellikle Hürriyet Gazetesi,

Telsim’in Motorola ile olan davasının çe şitli boyutlarını okuyucularıyla payla şırken 58 , Star Gazetesi’nin bu haber ve yorumlara cevabı, Aydın Do ğan’ın resmini ilk sayfaya koyarak üzerine “Utanmaz Adam” man şeti atmak olmu ştur. 59 İki

57 Bkz. Hürriyet, Sabah, Milliyet, Radikal, Ak şam Gazeteleri 11 Temmuz 2002-18 Temmuz 2002 tarihleri arasındaki nüshalar. 58 Hürriyet Gazetesi’nin 14 Temmuz-30 Temmuz 2001 tarihleri arasındaki nüshalarında hemen her gün Uzanlar’la ve Motorola davası ile ilgili bir habere yer verilmi ştir. 59 Star Gazetesi, bu haberde şu iddialara yer vermi ştir: 1. Aydın Do ğan gazetelerinde bu haberleri yayınlamak için Temmuz 2001’de Motorola’dan para almı ştır. 2. Üstelik Do ğan, İş Bankası Genel Müdürü Ersin Özince ile ortaktır. 3. Özince de, bir ba şka GSM operatörü Avea ile ortaktır. Aydın Do ğan, Motorola ile Avea’nın -gazetenin deyi şiyle- “arasını yapmı ş” ve Avea’nın uygun fiyatta Motorola telefonlar almasını sa ğlamı ştır. 4. Avea böylelikle reklamlarını Do ğan Grubu’na verecektir. Sonuç olarak Avea piyasada Telsim’i “ezecek”, Aydın Do ğan da, hem Avea’dan hem Motorola’dan aldıkları kar şılı ğında Uzan Grubu’nu sindirmi ş olacaktır. Bkz. Star Gazetesi, “Utanmaz Adam”, 2 Şubat 2002 ve “Kelkitli Şebekesi” ve “Kirli AR İAda şlık”, 3 Şubat 2002. Bu haberlerde, Aydın Do ğan için “çarıklı tüccar” ve gazeteleri için de “tetikçi”, “ şantajcı” gibi a ğır ifadeler kullanılmı ştır. Uzan Grubu aynı zamanda kar şı saldırıya da geçmi ş ve Aydın Do ğan’ın -Bahama’da kurdu ğu Lysa adlı paravan şirket üzerinden- POA Ş’ı soydu ğunu iddia etmi ştir. Habere göre; Do ğan, POA Ş’ın ithal edece ği ürünleri şirketi Lysa üzerinden almakta ve böylelikle ortaklarından kâr payı, devletten de vergi kaçırmaktadır. Bkz. Star Gazetesi, “Aydın Do ğan POA Ş’ı soyuyor”, 3 Şubat 2002. Cevher Kantarcı, “Heey Motorola Ertu ğrul!” ba şlıklı yazısında Ertu ğrul Özkök’ü hedef almı ş ve “Türk

68 gazete arasındaki bu çatı şma -aşağıda da de ğinece ğimiz üzere- bir süre sonra hızını arttıracaktır.

Genç Parti’nin kurulu şuyla birlikte, Star Gazetesi partinin resmi yayın organına dönü şmü ştür. Parti’nin daha önce Uzan Grubu çizgisinde yaptı ğı yayınlar böylelikle

Genç Parti çizgisine kaymı ştır. Gazete, daha önce Uzan Grubu’nun 46. yıl kutlamalarına ve Cem Uzan’ın kutlamalarda yaptı ğı konu şmaların tam metinlerine yer verdi ği 15. ve 16. sayfalarda yer alan “Derin Haber” bölümünde, Genç Parti’ye katılım haberlerine ve daha sonra da Cem Uzan’ın seçim meydanlarında yaptı ğı konu şmaların tam metinlerine yer vermi ştir. Partinin kurulu ş haberinin verildi ği gün, gazetenin 16. sayfasında “Genç Parti’ye İlk Katılım Gençlerden” ba şlı ğıyla verilen haberde ANAP Gençlik Kolları Ba şkanı Halit Ziya Alptekin 60 ile 25 arkada şının

Genç Parti’ye üye oldu ğundan bahsedilmi ştir. Böylelikle Genç Parti, gençlik kolları ba şkanını da bir ba şka partiden transfer etmi ş olmaktadır. Partiye i ştirak eden gençlerden bahsedilen bu haberi takip eden günlerde de benzerî katılım haberlerine sıkça yer veren gazete “Genç Parti’ye Genç Katılım”, “Genç Parti’ye Gençlerden

Telsim”e kar şı “Amerikan Motorola”nın sözcülü ğünü yapmakla suçlamı ştır. Bkz. Cevher Kantarcı, “Heeyy Motorola Ertu ğrul!”, Star Gazetesi, 3 Şubat 2002. Gazetenin yazarlarından Ali Şen ise, mevcut çatı şmalardan rahatsız oldu ğunu ve “Uzanlar’a kar şı yapılan topyekün sava şın yanlı ş oldu ğu”nu belirtmektedir. Bkz. Ali Şen, “Uzanlar, Do ğan ve Bilgin”, Star Gazetesi , 5 Şubat 2002.

60 Halit Ziya Alptekin, ANAP’tan Genç Parti’ye geçtikten yakla şık bir ay sonra, İsmail Cem’in liderli ğindeki Yeni Türkiye Partisi’ne (YTP) katılmı ştır. Alptekin, Genç Parti’de projelerini hayata geçiremeyeceklerini gördüklerini belirterek “Orada gençlik kollarının sadece bir kol oldu ğunu gördük” şeklinde ilginç bir açıklama yapmı ştır. Bkz. Hürriyet, “150 Genç Parti’li YTP’de”, 4 Eylül 2002. Alptekin’in kısa bir süre içinde, partiler arasında yaptı ğı bu yolculuk, dönemin siyasal atmosferini anlamamızı sa ğlayan iyi bir örnektir. Çalı şmanın ilk kısmında da görüldü ğü üzere, 3 Kasım 2002 Genel Seçimleri’ne do ğru giden “yeni olu şumlar ve ittifaklar” ekseninde, milletvekillerinin partilerinden ayrılarak ba şka partilere geçmesinde büyük bir artı ş ya şanmı ştır. Bir gençlik kolları ba şkanının bile bu süreç içinde ANAP-GP-YTP arasında yaptı ğı yolculuk bu genel eğilimle örtü şmektedir.

69 Büyük Katılım” 61 , “Genç Parti Gençlerle Büyüyor” 62 , “Genç Parti İktidara

Yürüyor” 63 gibi ba şlıklarla partiyle ilgili haberlere yer vermi ştir.

Gazetenin bazı kö şe yazarları da duruma kayıtsız kalmamı şlardır. Söz gelimi

Erdal Bilallar, Genç Parti’nin kurulu şunu “bir ba şkaldırı” olarak de ğerlendirmektedir: Bilallar “Genç, ba şarılı bir i şadamı çıkıyor, i şini gücünü bırakıp bir siyasi parti kurarak Türkiye’nin yönetimine talip oluyor... Açık açık, mertçe! (...)

Cem Uzan, önceki ak şam TV kanallarından 65 milyonun altına imza ataca ğı şeyler söyledi.” derken, Ba şbakan Ecevit’i -hastalı ğına de ğinerek- de ele ştirmeden edemez:

“İş te bu sırada Ba şbakan oturamıyor, yatıyordu.”. 64 Bilallar’ın aksine o dönem

Hürriyet’te yazan Fatih Altaylı, Genç Parti’nin kurulu şunu pek ciddiye almamı ş gözükmektedir. Altaylı’nın yazısı, Do ğan Medya Grubu’nun önde gelen isimlerinden birinin Genç Parti’nin kurulu şuna ve liderine nasıl baktı ğını göstermesi açısından bize oldukça önemli gözükmektedir. “TÜRK (vurgu Altaylı’nın) siyasetinin yeni yıldızı do ğdu. Adı Cem (vurgu Altaylı’nın). O dünya çapında me şhur ailenin bir ferdi. New York’ta dolandırıcılık suçlamasıyla yargılananlardan biri.Genç, yakı şıklı, teatral yetene ği alt düzeyde, belagati zayıf, pek de itimat telkin etmeyen ifadeli bir adam. Ama müthi ş etkileyici. Çünkü “parası var” (vurgu Altaylı’nın). Parasının etkileyicili ği sayesinde siyasete giri şini, “kiraladı ğı” (vurgu Altaylı’nın)

61 Gazetenin ilk sayfasında, “Genç Parti’ye Genç Katılım” ba şlı ğıyla verilen haberin devamında “Ço ğu ANAP’tan olmak üzere 200 gencin Genç Parti’ye geçti ği”nden bahsedilmi ştir. Bkz. Star Gazetesi, 20 Temmuz 2002. 62 “’da çe şitli partilere üye 300 genç Genç Parti’ye katıldı”ndan bahseden haber için bkz. Star Gazetesi, 26 Temmuz 2002. 63 Genç Parti Gençlik Kolları Ba şkanı Halit Ziya Alptekin’in “Türkiye’de yeni bir parti varsa o da Genç Parti’dir. Eskilerin yeni oldu ğunda veya de ğişti ğine halkımız inanmıyor.” demecine yer veren bu haber için bkz. Star Gazetesi, 30 Temmuz 2002. Alptekin’in “Eskilerin yeni oldu ğunda veya de ğişti ğine halkımız inanmıyor.” derken kastetti ği şey ba şta DSP olmak üzere eski partilerinden yarılarak yeni ittifaklar kuran liderler olsa gerektir. Bu arada, konuyla ilgili ara ştırmacılara bir uyarı olarak Milli Kütüphane’deki Star Gazetesi’nin Temmuz nüshalarının bulundu ğu cildin muntazam olmadı ğına dikkat çekmek isterim: 9 Temmuz tarihli nüshadan sonra 11 Temmuz geliyor, 10 Temmuz tarihli nüshadan sonra 16 Temmuz tarihli nüsha geliyor vb. 64 Bkz. Erdal Bilallar, “Bu Bir Ba şkaldırı”, Star, 12 Temmuz 2002.

70 televizyonlardan “naklen” (vurgu Altaylı’nın) duyurdu. Bu genç çocu ğun partisini ve programını merak etti ğim için oturdum izledim. Anla şılan pek parası kalmamı ş ki, sadece kısa bir konu şma süresi için kanalları kiralayabilmi ş. O nedenle, sadece biraz oyunculuk yaptı. Partisinin programından falan söz edemedi.” 65 Görüldü ğü gibi

Altaylı, partinin -bizim bir sonraki bölümde etraflıca tartı şaca ğımız- siyasal ileti şim stratejisini hiç ama hiç anlamı ştır. Cem Uzan’ın, Uzan Grubu’nun 46. yıl kutlamalarında meydanlarda yaptı ğı konu şmaları da kısa tuttu ğunu gözden kaçıran

Fatih Altaylı, Cem Uzan’ın “partinin programından söz etmemesinin” ve konu şmasını kısa tutmasının bilinçli bir tercih oldu ğunun farkında gözükmemektedir.

Üstelik, -aşağıda da görece ğimiz gibi -Cem Uzan’ın seçim meydanlarında yaptı ğı konu şmalar da oldukça kısa tutulmu ştur. Kısa süren, son derece basit kelimelerle, kolay anla şılır konu şmalar Cem Uzan’ın yaptı ğı konu şmalarının yapısal özelli ğidir.

65 Merak edip partinin programını ö ğrenmek için Genç Parti’yi aradı ğını söyleyen Altaylı, yazısına şöyle devam etmektedir: “Ben de dün programla ilgili bilgi istemek için partinin genel merkezini aradım: “Genç Parti’ye ho ş geldiniz. Az sonra operatör sizinle ilgilenecek.’’. Gerçekten de operatör benimle ilgilendi: “Buyrin Cep to Cem Party.’’ “İyi günler kızım, ben genel ba şkanınızla görü şmek istiyorum.’’ “Efeniiim...’’ “Genel ba şkan, genel ba şkan...’’ “Şu anda öyle biri yok...’’ “Ne zaman olur...’’ “Bilmiyoruz efenim...’’ “Peki bana bir ba şka yetkili ba ğlayın.’’ “Şu anda yetkili kimse yok.’’ “Partinizde yetkili kimse yok mu?’’ “Partide vardır herhalde. Şu an burada ba ğlayaca ğım kimse yok.’’ “Birini ba ğla kızım.’’ “Efenim kimse yok.’’ “Haa, siz orada yalnızsınız. Sıkılmıyor musunuz?’’ “Biraz sıkılıyorum.’’ “Genç bir partisiniz. Yok mu bu partinin sizi e ğlendirecek gençleri...’’ Kıkırdamalar ve ardından bir öneri: “Efendim siz en iyisi telefonunuzu bırakın. Biz sizi arayalım.’’ “Kızım ben evli barklı adamım. Seni e ğlendiremem...’’ “Yok hayır onun için demedim. Yetkili biri olunca arayalım.’’ Telefonumu verdim. Kız “Adınız’’ diye sordu. “Vermeyeyim kızım. Bence mahzuru yok ama benle konuştun diye seni de kovarlar’’ deyip kapattım.

71 Her ne kadar Fatih Altaylı, Uzanlar’ın sahibi oldu ğu Telsim şirketine ve onun

Motorola ve Nokia firmalarıyla olan anla şmazlıklarına göndermede bulunarak Genç

Parti için “Cep to Cem Partisi” 66 nitelemesini uygun bulsa da, bir süre sonra Uzan’ın kurdu ğu bu yeni parti yava ş yava ş ciddiye alınmaya ba şlayacaktır. Ancak bu süreç kolay olmamı ştır. Cem Uzan, önce Ürdün Vatanda şı oldu ğu yönündeki iddialara cevap vermeye çalı şmı ştır. Genç Parti’nin kurulu şundan on iki gün sonra, Hürriyet

Gazetesi Cem ve Hakan Uzan’ın Ürdün vatanda şı oldu ğunu iddia etmi ş ve 2383 sayılı Türk Vatanda şlı ğı Kanunu’nun 25/a maddesine göre, “ İzin almaksızın ba şka

ülke vatanda şlı ğına geçenlerin vatanda şlı ğı kaybettirilir’ hükmünün uygulanmasının gerekti ğini vurgulamı ştır. Haberde, 25 Ekim 1999 Ürdün Resmi Gazetesi’nde, Cem

Uzan’ın bir kraliyet kararnamesiyle 21 Eylül 1999 tarihinde Ürdün vatanda şlı ğına geçti ği iddiasına yer verilmi ştir. 67

Gazete böylelikle, “Cem Uzan’ın siyasi gelece ğinin” de tehlikeye girdi ğinin altını çizerek, Cem Uzan’ın durumuyla Merve Kavakçı’nın durumu arasındaki paralelli ğe göndermede bulunmu ştur. 68 Genç Parti, Hürriyet’te yayınlanan bu habere cevabını vermekte gecikmemi ştir. Parti’nin yazılı açıklaması, 23 Temmuz 2002 tarihli Star Gazetesi’nde yayımlanmı ştır. Açıklamada son derece a ğır bir ithama yer

66 Konu şma aynı zamanda, o dönemde Telsim’in kampanyasını yaptı ğı indirimli tarifenin adı olan “Cep to Cep” e göndermedir. 67 Gazete, 25 Ekim 1999 tarihli Ürdün Resmi Gazetesi’nden alıntı yaparak: “Kraliyet kararnamesi ve Ürdün Bakanlar Kurulu’nun 21.9.1999 tarih ve 1850 sayılı kararına göre, 1954 tarihli 6 no’lu Ürdün Vatanda şlık Kanunu ve tadilatlarının 12,13/2 maddesine istinaden, Türk uyruklu Cem Cengiz Kemal Uzan’a Ürdün vatanda şlı ğı verilmesine muvafakat verilmi ştir.’’ ifadesine yer vermi ştir. 68 Gazete, Merve Kavakçı olayını da okuyucularına hatırlatmaktadır: “FP’den İstanbul Milletvekili seçilen Merve Kavakçı, Cem Uzan’ın Ürdün vatanda şlı ğına geçmeden 4 ay önce, 2 Mayıs 1999’daki Meclis’teki yemin törenine türbanlı gelince DSP’lilerin tepkisiyle kar şıla şmı ştı. 8 Mayıs’ta Kavakçı, bir televizyon kanalında ABD vatanda şı oldu ğunu açıklamı ş, bunun üzerine ba şlatılan soru şturmada Türk makamlarından izin almadı ğı ortaya çıkmı ştı. Kavakçı, 16 Mayıs 1999’da Bakanlar Kurulu’nun kararı ile Türk vatanda şlı ğından çıkarılmı ştı. Kavakçı’yla Cem Uzan’ın durumu da benzerlik gösteriyor. Cem Uzan da, izin almadan Ürdün vatandaşlı ğına geçti ği için, vatanda şlıktan dü şürülmesi için Bakanlar Kurulu’nun karar alması gerekiyor. Vatanda şlıktan çıkarılması durumunda Uzan’ın, Genç Parti Genel Ba şkanlı ğı’ndan hemen ayrılması gerekiyor.”. Bkz. Hürriyet Gazetesi, “Uzan’ın Türk Vatanda şlı ğı Tehlikede”, 22 Temmuz 2002.

72 vermi ştir: “Genç Parti’nin kuruldu ğu 10 Temmuz’dan bu yana, çok sayıda vatanda şımız, ANAP’dan istifa ederek ayrılmakta ve toplu halde partimize katılmaktadır. ANAP’lıların, Genç Parti’ye gösterdi ği büyük ilginin sürekli hale gelmesi, Genel Ba şkanları Mesut Yılmaz’ın pani ğe kapılmasına ve komplolar

üretmesine neden olmaktadır. ANAP Genel Ba şkanı Mesut Yılmaz’ın talimatı ile tetikçisi Aydın Do ğan, Genç Parti Lideri Sayın Cem Uzan’a kar şı, ‘yalan ve iftira dolu’ haberlerle bir kez daha saldırıya geçti. Türk halkının büyük ilgi ve deste ğini kazanan Genç Parti Genel Ba şkanı Sayın Cem Uzan’ı, ‘çamur at izi kalsın’ mantı ğı ile karalamaya çalı şan ve ‘ANAP’ın basın bülteni haline gelen Hürriyet Gazetesi’,

Mesut Yılmaz-Aydın Do ğan i şbirli ği ile hazırlanan ‘hayali ve sahte bir belgeye’ bugünkü sayısında yer verdi.”. Gazete, ayrıca Ürdün Dı şişleri Bakanlı ğı’nın

Türkiye’nin Amman Büyükelçili ğine gönderdi ği ve “Uzanlar’ın Ürdün vatanda şlı ğı aldı ğına dair herhangi bir kayda rastlanamadı ğını” gösteren resmî yazıya da açıklamanın yanında yer vermi ştir. 69

Genç Parti, Star Gazetesi’nde de yayınlanan yazılı açıklamasında “Genel

Ba şkanımız Cem Uzan’a, bugüne kadar yapılan tüm haksız ve yalan haberlerin arkasında, ANAP Genel Ba şkanı Mesut Yılmaz ve tetikçisi Aydın Do ğan bulunmaktadır. İftiracıların yüzlerine tokat gibi patlayacak ‘gerçek belgeleri’ Türk halkına duyururuz” ifadelerine yer vermi ştir. Bu ifadelerin yer aldı ğı haber, Star

Gazetesi’nin ilk sayfasında “Aydın Do ğan-Mesut Yılmaz Komplosu” ba şlı ğıyla

69 Star Gazetesi, Ürdün Ha şimi Krallı ğı’nın 2 Temmuz 2002 tarihinde 1072/28/3/mk sayılı ve Türk Dı şişleri Bakanlı ğı aracılı ğı ile İçi şleri Bakanlı ğımıza gönderilen ‘çok acil’ kayıtlı yazısında yer aldı ğını belirtti ği ifadeler şöyledir: “Ürdün Ha şimi Krallı ğı Dı şişleri Bakanlı ğı, Türkiye Cumhuriyeti Amman Büyükelçili ği’ne en derin saygılarını sunar. Gönderdi ğiniz 147-296 sayı ve 27.06.2002 yazınızda Türk vatanda şları Murat Hakan Uzan ve Karde şi Cem Uzan’ın Türk vatanda şlı ğı yanında Ürdün vatanda şlı ğı alıp almadı ğını sormaktasınız. İlgili makamlardan aldı ğımız bilgilere göre, adı geçenlerin Ürdün vatanda şlı ğı aldı ğına dair bir kayda rastlanılmamı ştır. Bilgilerinize sunmakla şeref duyarız.”. Bkz. Star Gazetesi, “Komploculara Tokat Gibi Cevap”, 23 Temmuz 2002.

73 de ğerlendirmi ş ve Mesut Yılmaz ile Aydın Do ğan’ı aynı kare içinde gösteren bir foto ğrafa yer vermi ştir. ANAP-Aydın Do ğan “i şbirli ğine” vurgu yapan bu ifadeler

özellikle ilk bakı şta tuhaf gelebilir. Ancak o dönemde, bir koalisyon hükümeti oldu ğu, İçi şleri Bakanlı ğı koltu ğunda ANAP’lı Rü ştü Kazım Yücelen’in oturdu ğu ve

Hürriyet Gazetesi’nin haberini ihbar kabul ederek, Uzanlar hakkında soru şturma ba şlattı ğı dü şünüldü ğünde durum biraz daha netle şmektedir.

Bu açıklamadan sonra, Do ğan Medya Grubu ile Uzanlar arasındaki “çatı şma” nın boyutları geni şlemi ştir. Bu iki grup arasında önceden mevcut olan gerilim artmı ş, iki grup arasındaki çatı şmalar bir tür “sava ş hali”ne dönmü ştür. Bu “sava ş hali” kendisini gazete tirajları üzerinden bir rekabette de göstermi ştir. Star Gazetesi,

406.794 tirajla Hürriyet, Sabah ve Milliyet’ten daha çok sattı ğını iddia etmi ştir.

“Sadece gazete veriyoruz” diyen Star, “diki ş makinesine, zayıflama aletlerine,

VCD’ye güvenenlere”, “cesaretiniz varsa sadece gazete verin” ça ğrısında bulunmu ştur. 70 Tahmin edilebilece ği gibi, Do ğan Medya Grubu kendilerini hedef alan bu ça ğrı kar şısında -kendilerine önemli oranda okuyucu sa ğlayan- promosyon uygulamalarından vazgeçmemi ştir. Bununla birlikte Fatih Altaylı, “ben sattım demekle olmayaca ğına” i şaret eden yazısında belirtilen tirajların inandırıcı olmadı ğına de ğinmi ş ve “Eğer ‘sıkıyorsa’ bir ‘uluslararası tarafsız denetçi’ gelsin.

Türkiye’de hangi gazete kaç satıyor, Türk basınının ‘gerçek lideri’ ve bunun yanı sıra

‘gerçek tiraj üstünü’ kim tespit etsin” önerisini getirmi ştir. 71

70 Bkz. Star Gazetesi, “Tiraj Gerçe ği”,25 Temmuz 2002. Gazetede verilen satı ş rakamlarına göre, Hürriyet 398.794, Sabah 334.887, Milliyet 285. 913 tiraja sahiptir. 71 Bkz. Fatih Altaylı, “Sattım Demekle Olmuyor Çocuklar”, Hürriyet Gazetesi, 26 Temmuz 2002. Türkiye’de promosyon uygulamaları gazetelerin daha fazla okur çekmek için kullandıkları etkili bir yöntemdir. Do ğan Medya Grubu’na bu ça ğrıyı yapan Star Gazetesi de özellikle ilk döneminde okuyucularına ücretsiz makarna, Pringles cipsleri vb. vererek promosyon uygulamalarından faydalanma yolunu seçmi ştir.

74 Bundan sonraki dönemde, Genç Parti’nin kuruldu ğu günden günümüze kadar geçen süre içinde “Ürdün vatanda şlı ğı” meselesi Genç Parti’nin en çok ba şını a ğrıtan konulardan birisi olmu ştur. Özellikle Uzanlar’a düzenlenen operasyonlarda yeniden gündeme gelen bu konu, Genç Parti’nin kuruldu ğu ilk aylarda da sıkça tartı şılmı ştır.

Hürriyet Gazetesi’nde Uzan karde şlerin Ürdün vatanda şı olmasıyla ilgili olarak 22

Temmuz ve 6 A ğustos tarihleri arasında toplam 11 adet haber yapılmı ştır. 72 Ço ğu kez birbirini tekrar eden bu haberlerde, yukarda yer verdi ğimiz 25 Ekim 1999 tarihli

Ürdün Resmi Gazetesi’nde yer alan açıklama temel referans kabul edilmi ştir. Star

Gazetesi de, bu süreçte Do ğan Medya Grubu, bu gruba ba ğlı yazarlardan Fatih

Altaylı ve ANAP ile ilgili olarak olumsuz içerikli, hakarete varan haber ve yorumlara yer vermi ştir.

Nihayetinde, Cem Uzan ve karde şi Hakan Uzan’ın vatanda şlıktan çıkarılmasına ili şkin olarak hazırlanan İçi şleri Bakanlı ğı Kararnamesi, “birçok ANAP’lı ve DSP’li bakan tarafından imzalanmasına ra ğmen”, MHP kanadında dirençle kar şılanmı ş ve durdurulmu ştur. Star Gazetesi sürman şetinde, Devlet Bahçeli’nin “Böyle kararname olmaz” dedi ğini aktararak Bahçeli’nin kararnameyle ilgili olarak “Bu ayıptır. Bütün

Türkiye’nin tanıdı ğı, Türk insanına i ş sa ğlayan Cem Uzan’a kar şı haksızlıktır. Biz buna izin veremeyiz. Böyle eften püften kararname olmaz” sözlerine yer vermi ştir.

İçi şleri Bakanlı ğı’nın “resmi gazete oldu ğu iddia edilen bir fotokopiden yola

çıktı ğını” iddia eden Gazete, kararnamenin hazırlanış ve sunulu ş sürecini “sinsi

72 Hürriyet Gazetesi’nde yer alan bu haberler için bkz. “Uzan’ın Türk Vatanda şlı ğı Tehlikede”, 22 Temmuz 2002; “Kime Yalan Söylüyorlar”, 24 Temmuz 2002; “Uzan Karde şlere Vatanda şlık Şoku”, 1 Ağustos 2002; “Kavakçı ile Aynı Kaderi Payla şacak”, 1 A ğustos 2002, “Uzanlar’ı Yakan İki Belge”, 2 A ğustos 2002; “Ürdün Belgeleri Bahçeli’nin Önünde”, 3 A ğustos 2002; “17 Temmuz Belgesi: Evet Ürdün Vatanda şı”, 3 A ğustos 2002; “Gerçe ğe Aykırı Diplomatik Nota”, 3 A ğustos 2002; “Arkada ş Kral Zor Durumda”, 3 A ğustos 2002; “Ürdün İstihbaratında Kırmızı Noktalı Türk”, 5 A ğustos 2002; “İkisi De Ürdünlü”, 5 A ğustos 2002.

75 plan”, “çirkin olay” ve “kirli oyun” gibi ifadelerle de ğerlendirmi ştir. 73 Hürriyet

Gazetesi ise, olayın bir ba şka boyutuna dikkat çekerek, “Ba şbakanlık

Müste şarlı ğı’nın Bakanlar Kurulu’nda imzada dola şmakta olan Uzanlar’a ili şkin

Bakanlar Kurulu kararnamesinin üstüne devlet teamüllerine aykırı bir şekilde

‘Uzanlar’ın bu tasarrufa itirazları var. Durumları açıklı ğa kavu şmamı ştır’ şeklinde bir not koydu ğu ö ğrenildi. Ba şbakanlık Müste şar Vekili Füsun Koro ğlu’nun onayıyla yapılan bu uygulamaya devlet gelene ğinde ilk kez rastlandı ğı belirtildi.” satırlarına yer vermi ştir. 74 Böylelikle Uzanlar ve Genç Parti, seçimlere katılmaları yolunda

önlerine çıkan ilk ciddi engelden kurtulmu şlardır.

Bu süreçte, yukarda de ğinmi ş oldu ğumuz Do ğan Medya Grubu ile Uzanlar arasındaki “sava ş hali” bütün hızıyla devam etmektedir. Örne ğin Fatih Altaylı, kö şesinde elde edilen belgeler ı şığında “Cem Uzan’ın, Türk vatanda şlı ğından atılmasını gerekti ğini”nin altını çizmi ş ve Devlet Bahçeli’nin tutumunu ele ştirmi ştir.

Fatih Altaylı’nın MHP Genel Ba şkanı Devlet Bahçeli’ye yöneltti ği bu ele ştiri oldukça a ğırdır: “Merve Kavakçı söz konusu oldu ğunda dü şünmeden imzayı basan

Bahçeli, şimdi ‘dü şünüyor’. Ben de kendi kendime soruyorum, ‘Acaba Merve

Kavakçı’nın da MHP’nin hizmetine verece ği bir televizyonu olsa, o da kurtarır mıydı?’ diye..”.75 Hürriyet Gazetesi’nin Uzanlar ve Genç Parti ile ilgili olarak

“vahim iddialar” içeren bu haber ve yorumlarına Star Gazetesi de aynı sertlikte yanıt vermi ştir. Ürdün vatanda şlı ğı tartı şmalarının Uzanlar’ın zaferiyle sonuçlanmasından dört gün sonra, Star Gazetesi sürman şetinde “Skandal” olarak niteledi ği bir haberi okuyucuyla payla şmı ştır. Habere göre, İçi şleri Bakanı Rü ştü Kazım Yücelen,

73 Bkz. Star Gazetesi, “Bahçeli: Böyle Kararname Olmaz”, 2 A ğustos 2002. 74 Bkz. Hürriyet Gazetesi, “Ürdün Belgeleri Bahçeli’nin Önünde”, 3 A ğustos 2002. 75 Bkz. Fatih Altaylı, “Merve’nin Televizyonu Olsaydı”, 6 A ğustos 2002.

76 İstihbarat Dairesi Ba şkanı Sabri Uzun ve Kaçakçılık Dairesi Ba şkanı İsmail

Çalı şkan’ı “Çalı şmıyorsunuz karde şim. Ben sizden Cem Uzan aleyhine belge istiyorum, getirmiyorsunuz.” diyerek bu iki üst düzey bürokratı görevden almı ş ve

“madalyalı” operasyon ekiplerini de Köpek E ğitim Merkezi’nde görevlendirmi ştir. 76

Ertesi gün de haberi man şetinde tartı şmayı sürdüren gazete, görevden alınan memurların foto ğraflarını yayınlamı ş ve uzun uzadıya ba şarılarına yer vermi ştir. 77

Gazete, görevden almaları ilgili bürokratların “ANAP’ın komplosuna alet olmak istememelerine” ba ğlamı ştır. Star Gazetesi’nin “Aydın Do ğan-Mesut Yılmaz işbirli ği”ne yönelik bir ba şka haberinde ise, Aydın Do ğan’ın Özer Çiller’le Rodos’ta bulu ştu ğundan bahsedilmi ş ve bu bulu şmanın “bir ANAP-DYP ittifakı” kurmak amacından hareketle gerçekle ştirildi ği belirtilmi ştir. 78 Ertesi gün yayınlanan di ğer bir haberde ise, Aydın Do ğan’ın Özer Çiller’den dört gün önce de Yeni Türkiye Partisi

(YTP) lideri İsmail Cem’i yine Rodos’ta, kendi yatında a ğırladı ğı ve “bu bulu şmaların tek amacının barajın altında Mesut Yılmaz’ı kurtarmak” oldu ğu iddia edilmi ştir. 79

Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertu ğrul Özkök’ün bu suçlamalara cevap veren yazısı, Do ğan Medya Grubu’nun en üst düzey isimlerinden birisinin

Uzan Grubu’na ve Genç Parti’ye bakı şını ortaya koyması bakımından çok büyük bir

öneme sahiptir. Özkök yazısında, Uzanlar’ı ve Star Gazetesi’ni kastederek “Allah bizim ba şımıza (...) bela olarak akıl almaz bir pespayeyi verdi” demiş ve habere

76 Bkz. Star Gazetesi “Skandal”, 6 A ğustos 2002. 77 Buna göre, görevden alınan bürokratlar Balina, Kasırga, Örümcek, Matador, Para şüt gibi operasyonları yürütmü ş ve büyük ba şarılara imza atmı şlardır. Haberde ayrıca, Yücelen’in Recep Tayyip Erdo ğan ve Tansu Çiller hakkında da “asılsız” bilgi ve belge istedi ği belirtilmi ştir. Bkz. Star Gazetesi, “ANAP Operasyonu”, 7 A ğustos 2002. 78 Bkz. Star Gazetesi, “Rodos İttifakı”, 18 A ğustos 2002. Haberde Aydın Do ğan, Özer Çiller, Mehmet Yılmaz ve Ertu ğrul Özkök’ün Rodos sokaklarında yürürken çekilmi ş bir foto ğrafı kullanılmı ştır. 79 Bkz. Star Gazetesi, “Müthi ş İddia”, 19 A ğustos 2002.

77 ili şkin tepkisini “Önce ciddiye almadık. “Malum manyaklıkları” (vurgu Özkök’ün) dedik. Ertesi gün bir daha. Galiba herkesi kendileri gibi zannediyorlar. İki insan yan yana gelince komplo kurar sanıyorlar” sözleriyle vermi ştir. “Vah ülkem, basın me ğer kimlerin, hangi çapaçul zuhuratın elinde kalmı ş. Herhalde gittikleri her adada bir komplo kuruyorlar ki, ba şkalarını da böyle sanıyorlar.” diyerek ele ştirisinin tonunu sertle ştiren Özkök, Uzan ailesinden “el attı ğı her şeyi is karasına çevirme maharetine sahip” bir aile olarak söz etmektedir. Özkök yazısında ilginç “detay”lara ve Rodos gezilerinin sa ğladı ğı umulmadık faydalara da yer vermektedir. Özkök şöyle yazar:

“Cem Uzan’ın transatlantik gibi teknesine 80 nihayet Türk bayra ğı çekti ğini Rodos sayesinde ö ğrendik. (...) Rodoslular bile şaşkın. Yıllardır yabancı bayraklı gemiye neden birden Türk bayra ğı çekildi ğini anlamaya çalı şıyorlardı. Rodoslulara göre iki ihtimal vardı. Birincisi, Cem Uzan’ın siyasete girecek olması. Eh, kendine milliyetçi bir faça vermeye çalı şıyor ya, tabii bunu, poposunda adını bile bilmedi ğim bir

ülkenin bayra ğı ile yapmak ayıp olurdu. İkinci ihtimal ise şuymu ş: Amerika’da

Motorola’ya taktıkları borç yüzünden transatlantiklerine el konmasından korkuyorlarmı ş. Ne olursa olsun, hiç olmazsa Türk bayra ğını hatırladılar ya, o bile yeter (vurgu benim).”

Özkök bir ba şka noktaya daha dikkat çekmektedir: “Transatlantik milliyetçili ği” yapıyorlar da, “uçak milliyetçili ği” niye yok? Çünkü uçaklarında hala

İsviçre bayra ğı var. Üstelik Cem Bey, milliyetçi seçim gezilerine de bu İsviçre bayraklı uçakla gitmiyor mu? Yabancı uçak Türk havalimanları arasında nasıl uçabiliyor diye soran eden de yok.”. Yazının bu noktasında Özkök, mevcut iktidarı

80 Yazıdan ilginç bir detay da, Özkök’ün şu satırlarında saklıdır: “Biz Rodos’ta keyif yapmaya hazırlanırken, Emin Çöla şan yazısında Tansu Çiller’i do ğramı ş, ben de Özer Bey’in yüzüne nasıl bakaca ğım diye dü şünüyor, Cem Bey’inkinin üçte biri kadar teknede Hürriyet’i saklayacak yer arıyordum.”. Böylelikle okuyucu, Aydın Do ğan’ın “tekne” sinin Uzanlar’ın “transatlantik” inin üçte biri kadar oldu ğu gibi faydalı bir bilgiye de ula şmı ş olur.

78 adeta göreve ça ğırmakta ve “devletin epeyce önemli bir ismi”nin yaptı ğı yorumu aktarmaktadır: “Bir Adalet Bakanı dü şün ki, Merve Kavakçı’yı vatanda şlıktan

çıkaran kararnameye imza atıyor, aynı durumda olan Cem Bey’inkini imzalamaya korkuyor. Bir Maliye Bakanı dü şün ki, o transatlantik gibi yata sahip adamın ne vergi verdi ğini, kaç yıllık tekneye nasıl olup da Türk bayra ğı çekti ğini sormaya korkuyor.

Bir Ula ştırma Bakanı dü şün ki, yabancı bayraklı uça ğın Türk şehirleri arasında nasıl mekik dokuyup, seçim turları atabildi ğini sormaya korkuyor. Burası bir terör devletidir ve eline baltayı alan, herkesi susta maymununa çevirir. “Ertu ğrul Özkök yazısının sonuna gelirken, “Rodos’taki tekne” meselesine tekrar dönmü ş ve okuyucularıyla şu bilgiyi payla şmı ştır: Orada konu ştu ğum Yunanlılara, “Merak etmeyin, 4 Kasım sabahı o teknenin arkasına yine o yabancı bayrak çekilir” dedim. 81

Bu polemikler devam ederken, Genç Parti’nin a şması gereken bir büyük engel daha vardır. Partinin kurulu ş sürecinde Uzanların kar şıla ştı ğı bu engel, grubun sahip oldu ğu Telsim firmasının telekomunikasyon sektöründeki iki dünya devi Motorola ve Nokia’yla olan ticari çatı şmasıdır. Aslına bakacak olunursa, Ürdün vatanda şlı ğı meselesinin patlak vermesinin de temelinde, Uzan Grubu’nun Motorola ve Nokia ile olan bu ihtilafı yatmaktadır. Zira, Hürriyet Gazetesi’nin haberi dayandırdı ğı noktalardan birisi de, Hakan Uzan’ın ABD’de görülen “Motorola-Telsim Davası” sırasında hakime Ürdün vatanda şı oldu ğunu söylemesidir. Gazete bu haberi,

“Yalnızca Cem Uzan’ın de ğil, karde şi Hakan Uzan’ın da Ürdün vatanda şlı ğına geçti ği, Uzan ailesinin Motorola şirketini yakla şık 1.5 milyar dolar dolandırdı ğı iddiasıyla ABD’de New York’ta sürmekte olan mahkemede de gün ı şığına çıkmı ştı.

81 Bkz. Ertu ğrul Özkök, “ Şu Rodos Hikayesini Bir De Benden Dinleyin”, 19 A ğustos 2002. Bu yazı, tahmin edilebilece ği gibi Star Gazetesi’nde hemen yankı bulmu ştur. Gazetenin yazarlarından Cevher Kantarcı son derece “ironik” bir ba şlık seçmi ştir: “Rodos’ta Uzun E şek Mi Oynadınız Ertu ğrul?”, bkz. Star Gazetesi, 20 A ğustos 2002.

79 Uzanlar hakkındaki suç dilekçesinde buna ili şkin bilgilere yer verilmesi üzerine hakim Jed Rakoff, 25 Haziran tarihindeki duru şmada sanık olarak dinlenen Hakan

Uzan’a bu konuda bir dizi soru yöneltmi şti. Hakim Rakoff’un ‘Ürdün vatanda şlı ğını nasıl aldınız?’ sorusuna, Hakan Uzan ‘Kral benim arkada şım’ kar şılı ğını vermi şti.” satırlarıyla de ğerlendirmi ştir. 82

Telsim ile Motorola ve Nokia arasındaki anla şmazlık, bu iki şirketin Uzan

Grubu’yla ilgili dava açması ile gün yüzüne çıkmı ştır. 1998 yılında, Telsim ve

Motorola arasında satıcı kredisi anla şması yapılmı ştır. Buna göre, Motorola,

Telsim’e makine ve teçhizat alımını da kapsayacak bir teknik donanım deste ği sa ğlamak için kredi verecektir. Motorola, 19 A ğustos 1999’dan 29 Eylül 2000 tarihine kadar geçen sürede Telsim’e yakla şık 2 milyar 33 milyon dolarlık bir destek sa ğlamı ştır. Bu süreçte, Finlandiya merkezli Nokia firması da Telsim’e 700 milyon dolarlık bir kredi sa ğlamı ştır. Motorola için sorun, Nisan 2001’de ortaya çıkmı ştır.

Bu tarih itibariyle, Telsim ödemesi gereken 728 milyon dolarlık kredi borcunu

ödememi ştir. Motorola dünyadaki GSM operatörlerine o tarihe kadar toplam 2.7 milyar dolar satıcı kredisi sa ğladı ğını ve bu kredinin 2 milyar dolarının Telsim’e ait oldu ğunu; fakat o ana kadar Uzanlar’dan yapılabilen tahsilatın 170 milyon dolar oldu ğunu açıklamı ştır. Uzanlar’dan toplam 2.7 milyar dolarlık bir alaca ğı bulunan

Motorola ve Nokia firmaları, sorunu mahkeme yoluyla çözmeyi denemi şlerdir.

Bunun için Güney New York Eyalet Mahkemesi’ne ba şvuran bu iki firma,

Uzanlar’ın RICO Yasası 83 ile yargılanmasını talep etmi şlerdir. Motorola ve Nokia,

82 Bkz. Hürriyet Gazetesi, “Kime Yalan Söylüyorlar”, 24 Temmuz 2002 83 Açılımı “Racketeer Influenced and Corrupt Organizations Act” olan RICO yasası dolandırıcılı ğa ve yolsuzlu ğa karı şmı ş şirketlere ili şkin bir yasadır. RICO isminin ve kısaltmasının “Küçük Sezar” (Little Ceasar) filmindeki kötü şöhretli ganster RICO’ya atfen bulundu ğu rivayet edilmektedir. Yasayı hazırlayan G. Robert Blakey, bu söylentiyi do ğrulamadı ğı gibi yalanlamamı ştır da. Bkz. http://en.wikipedia.org/wiki/Racketeer_Influenced_and_Corrupt_Organizations_Act .

80 mahkemede kullanacakları argümanları güçlendirmek için KROLL 84 adlı bir dedektiflik şirketiyle anla şmı şlardır. KROLL şirketinin Uzanlar’ın malvarlı ğına ili şkin hazırladı ğı belgelerin yanısıra mahkemeye bir bilirki şi raporu da sunuldu.

Raporda Uzanlar’ın Motorola ve Nokia’dan aldıkları satıcı kredisinin 1 milyar 135 milyon dolarını di ğer şirketlerinin ihtiyaçları ve ki şisel harcamaları için kullandıkları ileri sürülüyordu. Bilirki şi raporuna göre, Uzan Grubu’nun Motorola ve Nokia’dan aldı ğı krediler önce Uzanlar’ın ba ğlantılı oldu ğu off-shore şirketlere, oradan da yine

Uzanlar’ın ki şisel harcamalarına kanalize edilmekteydi.

Uzanlar’ın off-shore şirketlerden aktarılan bu paralarla yaptı ğı söylenen ki şisel harcamaları oldukça çarpıcıdır. Raporda, Uzanlar’ın off-shore şirketlerinden ki şisel kullanımlarına aktardıkları kaynaklar ile New York’da ve Londra’da çe şitli gayri menkuller, yatlar, helikopterler ve uçaklar aldıkları iddia edilmi ştir. 85 Nihayetinde mahkeme kararını vermi ş, 2002 yılının Temmuz ayında Uzanlar, Motorola ve

Nokia’ya 4.2 milyar dolar para cezası ödemeye mahkum olmu şlardır. Bu tarihten

84 KROLL şirketi, ABD’nin en büyük güvenlik ve dedektiflik şirketlerinden birisidir. 1972 yılında Jules B. Kroll tarafından kurulan şirket, Amerikan Hükümeti ve silah sanayiinin büyük şirketleriyle çalı şmaktadır. Bankacılık sektöründen mü şterileri de olan KROLL, ilk kez 2003 yılında bireylere de hizmet sunmaya ba şlamı ş ve “Kimlik Hırsızlı ğı Kalkanı” ile mü şterilerinin kimliklerinin kopyalanması ve çalınmasını engellemi ştir. KROLL’un bu hizmetinden 500 binin üstünde insan yararlanmaktadır. Ekim 2004’te Brezilya’daki KROLL ofisi Brezilya hükümetiyle ilgili casusluk faaliyetleri yürüttü ğünden dolayı polis tarafından basılmı ştır. Baskının yapıldı ğı sırada devlet Ba şkanı Lula’nın, Brasil Telecom Participacoes SA. şirketiyle ilgili bir soru şturma yürüttü ğü bilinmektedir. Şirketle ilgili olan bir diğer ilgin nokta da, KROLL firmasının 11 Eylül 2001 saldırılarında Dünya Ticaret Merkezi binasının güvenli ğinden sorumlu olmasıdır. Binanın güvenlik şefi John O’Neill bu saldırılarda ya şamını kaybetmi ştir. Bkz. http://en.wikipedia.org/wiki/Kroll . 85 KROLL’un ara ştırmalarıyla desteklenen bu yatırımların, arasında Birle şmi ş Milletler Plaza’daki daireler ile Trump World Tower’daki çatı katı dairesi de vardır. Airwaves, Airwaves B, M.V. Frequency adlı bu yatlardan sonuncusunun 1930’lardan beri ABD’de in şa edilen en büyük yat oldu ğu söylenmektedir. Uzanlar’ın bir di ğer yatının adı da hayli “ilginçtir”: “Be Mine” (“Benim Ol”). Helikopterlerden birisi, Hakan Uzan’a ait bir Sikorsky’dir. Uçaklar ise, Bombardier firması tarafından üretilen iki özel jettir. Bunlara ek olarak, raporda Londra’dan alınan gayrimenkuller, Cartier’den alınan mücevherat ve Christies müzayedelerinden alınan antikalar sayılmaktadır. Bkz. Şener, 2004: 132-142 ve “Turkey’s Berlusconi?”, Economist, 3.8.2003, vol. 366, issue 8314. Economist Dergisi davayla ilgili bir yetkilinin yaptı ğı yorumu şöyle aktarmaktadır: “Mesele Uzanlar’ın, (Motorola ve Nokia’ya olan borçlarını ödeyecek kadar) paraya sahip olmaması de ğil. Onlar sadece, paralarını bu borcun ödemek için harcamak istemiyorlar.” Bkz. Economist, “Facing Down The Uzan Clan”, 8.8.2001, vol.360, issue 8235, p.47.

81 sonra, Telsim CEO’su Hakan Uzan, sorunun çözümü için yeni bir ödeme planı

üzerinde anla şmayı önererek, davayı İsviçre mahkemelerine ta şıyaca ğını ve temyize ba şvuraca ğını beyan etmi ştir. Bu da, dava sürecinin yeniden uzaması anlamına gelmektedir (bkz. Şener, 2004: 126-142 ve Ta şlıcalı, 2002: 69-74). 86 Cem Uzan,

2004 yılında yaptı ğı bir açıklamada durumu şu sözlerle özetlemi ştir: “Telsim’in

Amerikan Motorola ve Nokia şirketine 3 küsür milyar borcu var. Hiçbir gün bu borç inkar edilmemi ştir. Ödeme şartları, ödeme şekillerinde ihtilaf oldu ğu için sürmekte olan mahkemeler var. Hiçbir gün inkar edilmemi ştir ve Telsim bu borcu öyle veya böyle Motorola ve Nokia’ya ödeyecektir. Her şart altında ödemek zorundadır ve

ödeyecektir.” (Çelik-Uzan, 2004)

Genç Parti’nin kuruluşundan önce, Cem Uzan katıldı ğı “Kırmızı Koltuk” programında Telsim-Motorola anla şmazlı ğının sadece “ticari bir ihtilaf” oldu ğuna,

“mal alımında alınan 7 sene vadeli kredinin kullanımı” ile ilgili mahkemeye yansımı ş bir uyu şmazlık olarak de ğerlendirilmesi gerekti ğine i şaret etmi ş ve bu uyu şmazlı ğı

Uzan Grubu olarak İsviçre mahkemelerine götürdüklerini beyan etmi ştir. Partinin kuruldu ğu tarihten sonra ise Telsim, Motorola’ya tazminat davası açmıştır. Star

Gazetesi’nin verdi ği haberde, Motorola’nın “skandallar şirketi” oldu ğu; ilk uydu

şirketi Iridium’u batırdı ğı, S&P kredi derecelendirme kurulu şunun Motorola’yı güvenilmez ilan etti ği ve Telsim’le yaptı ğı anla şmaya uymadı ğı için Türkiye’deki malvarlı ğına 419 trilyonluk tedbir kondu ğu belirtilmi ştir. Haberde ayrıca

Motorola’dan alınan 300 milyon dolarlık ekipmanın kötü oldu ğunda dikkat

86 Davayla ilgili bu ayrıntılara yer veren di ğer kaynaklar için bkz. Economist, “Beware Turks Bearing Phones”, 2.2.2002, vol. 362, issue 8258, p. 59, Economist, “The Weight of Money”, 10. 19. 2002, vol. 365, issue 8295, p. 48, Electronic News, “Motorola Disputes Turkish Mobile Phone Company Claims”, 7. 28. 2003, vol.49, issue 30, International Law Update “Choice of Law”, October 2004, vol. 10, p. 148-150.

82 çekilmi ştir. 87 Genç Parti’nin kurulu şu süreci “Telsim versus Motorola” gerginli ğinin gölgesi altındadır ve dava süreci giderek karma şıkla şmı ştır.

Ürdün vatanda şlı ğı iddiaları ile Motorola ve Nokia firmalarıyla ya şanan hukuki gerilimlerin dı şında, Genç Parti’nin belki de en ivedilikle üstesinden gelmesi gereken engel seçimlere katılma hakkı kazanmasıdır. Seçim Kanunu’nun 36. maddesine göre, bir siyasi partinin seçime katılabilmesi için toplam şehir sayısının yarısında (40 il)

örgütlü olmaları gerekiyordu. Ancak Genç Parti’nin -ismine de uygun olarak- henüz böyle bir örgütlenmesi yoktu. Genç Parti, sorunu seçime katılma hakkı olan bir partiyle birle şerek çözmeyi dü şündü. Çözüm için bulunan parti -1992 yılında Hasan

Celal Güzel tarafından kurulmu ş olan ve o güne kadar mecliste temsil edilmemi ş, ancak seçimlere girme hakkı bulunan- “Yeniden Do ğuş Partisi” (YDP) idi. 2 A ğustos

2002 tarihinde, YDP kongresinde genel ba şkan adayı olmak isteyen “YDP Keçiören ilçe üyesi” Cem Uzan’ın genel ba şkan adaylı ğına ili şkin önerge reddedildi. Ancak, kongrede yumrukla şmalara varan ve polis müdahalesiyle sonuçlanan büyük olaylar

çıktı.

Güzel, kongreden sonra yaptı ğı açıklamada şunları söylemi şti: "10 gün sonra

Türkiye Cumhuriyeti vatanda şlı ğından çıkarılacak bir ki şiye niye itimat edeceksiniz?

GİK toplantısını Ürdün’de mi yapacaksınız? Siyaseti 1999’da bıraktım. Artık siyasi yasa ğım bitti. Beni asıl harekete geçiren, parasız pulsuz insanların kurdu ğu YDP’nin,

Uzan’ın partisi tarafından adeta pazarlanarak elde edildi ği şeklindeki iddialardır.

Herhalde sahipsiz buldular. Ancak arkada şlar bu vicdansızlı ğı yaparsa, söyleyecek bir şey kalmaz. 35 milyar liralık borçların kar şılanması için Mehmet Ali Akgül ile

İsa Eren partiyi devredecekti. YDP’nin seçime girme hakkı bulunuyor. Plana göre

87 Bkz. Star Gazetesi, “Telsim, Motorola’ya Tazminat Davası Açtı”, 2 A ğustos 2002.

83 Uzan, önce YDP Genel Ba şkanı seçilecekti, ardından partinin adı Genç Parti olarak de ğiştirilecekti." 88 Hasan Celal Güzel kongrenin ardından istifa etmi ş ve düzenledi ği bir basın toplantısında ilginç iddialar ortaya atmı ştır. Güzel, YDP kongresindeki delegelerin bir ço ğunun 3 ile 5 milyar arasında de ğişen paraların yanısıra içinde cep telefonlarının bulundu ğu hediye paketleri aldıklarını kabul ettiklerini savunmu ştur.

“Türkiye’de demokrasinin mi paranın iktidarının mı oldu ğunu hep birlikte görece ğiz” diyen Güzel, YDP yöneticilerini ele ştirerek “ İnsanın partisini satması karısını satmasından kötüdür” açıklamasını yapmı ştır. 89 5 A ğustos 2002 tarihli Resmi

Gazete’de, YDP’nin seçime katılabilece ği yönünde verilmi ş olan 411 numaralı

Yüksek Seçim Kurulu Kararı yayımlanmı ş90 ve böylelikle YDP’nin (dolayısyla Genç

Parti’nin) seçimlere katılabilece ği kesinle şmi ştir. 8 A ğustos 2002’de Star Gazetesi sürman şetinde, “Cem Uzan’ın Partisi Seçime giriyor” ba şlıklı habere yer vermi ş ve

“Cem Uzan’ı seçimlerde görmek isteyen kitleleri sevince bo ğan” bu geli şmeyle birlikte Cem Uzan’ın meydanlara inece ği belirtilmi ştir. 91

Ancak YDP Kongresi’nin ardından, dönemin Yargıtay Cumhuriyet Ba şsavcısı

Sabih Kanado ğlu, Yeniden Do ğuş Partisi’nin adı ve ambleminin, Genç Parti’nin adı ve amblemiyle de ğiştirilme şeklini Siyasi Partiler Yasasına aykırı buldu ğunu açıklamı ştır. Kanado ğlu, YDP adının ve ambleminin de ğiştirilmesiyle ilgili kararın ancak büyük kongrede yapılabilece ğini vurgulamı ş ve partiye yolladı ğı uyarı yazısında, Partinin adını ve amblemini de ğiştirmek ve genel ba şkanca yapılan de ğişikli ği onaylama görevinin Merkez Yönetim Kurulu’na verildi ğini

88 Milliyet, “ba şkentte son skandal” de ğerlendirmesiyle verdi ği habere son derece “yaratıcı” bir ba şlık seçmi ştir: “Uzan ‘Tank Hasan’a Çarptı”. Bkz. Milliyet, 3 A ğustos 2002. 89 Bkz. Hürriyet, “Güzel YDP’den İstifa Etti”, 21 A ğustos 2002 ve “Uzanlar Siyasete Rü şvetle Ba şladı”, 22 A ğustos 2002. 90 Bkz. Resmi Gazete’nin Yargı Bölümü, 5 A ğustos 2002. 91 Bkz. Star Gazetesi, “Cem Uzan’ın Partisi Seçime Giriyor” ve “Cem Uzan Gümbür Gümbür Geliyor”, 8 A ğustos 2002.

84 vurgulamı ştır. 92 Bunun üzerine, Mehmet Ali Akgül’ün ba şkanlı ğıyla girilen YDP 3.

Büyük Kongresi 23 A ğustos 2002’de ola ğanüstü olarak yeniden toplanmı ştır. Kongre sonunda partinin ismi Genç Parti olarak de ğiştirilmi ş ve -sürpriz sayılmayacak bir

şekilde- Cem Uzan genel ba şkan seçilmi ştir. 439 kayıtlı delegeden sadece 192’sinin oy kullandı ğı kongrede Uzan, oyların 189’unu almı ş, di ğer 3 oy ise geçersiz sayılmı ştır. İlginç olan bir di ğer nokta da kongrenin; Cem Uzan’ın Genç Parti için kiraladı ğı ve YDP’nin de ta şındı ğı yeni binada yapılması olmu ştur. 93 Hürriyet

Gazetesi; “sadece ‘seçilmi ş gazeteciler’e açık olan bir kongreyle, seçim hüllesinin ilk adımını atan” Cem Uzan’ın kongreye Hürriyet muhabirlerini aldırmadı ğını iddia etmi ştir. 94

Genç Parti, 12 A ğustos 2002 Pazartesi gününden itibaren resmen seçim mitinglerini ba şlatmı ştır. Cem Uzan’ın ilk dura ğı Konya ve ardından -yine aynı gün-

Karaman’dır. Cem Uzan’ın ilk konu şması ile mitinglerin son gününde yaptı ğı konu şmalar neredeyse birbirinin aynıdır. Farklılıklar, önemsiz ifade de ğişikliklerinden ibarettir. Di ğer seçim konu şmalarının yapısını göstermesi açısından Uzan’ın ilk seçim mitingi konu şması olan Konya konu şması, (Uzan,

2002o) 95 önemlidir. Uzan konu şmasına halkı selamlayarak ba şlar, “Nasılsınız? İyi

92 Kanado ğlu’nun resmi açıklaması şu yöndedir: “Siyasi Partiler Yasası’nda siyasi parti büyük kongresinin yetkili oldu ğu haller sınırlı olarak sayılmı ş olup, bu yetkilerin bizzat büyük kongre tarafından kullanılması zorunlu oldu ğundan herhangi bir şekilde ba şka organa devri mümkün olmadı ğı gibi, bir ba şka organın da bu yetkileri kullanması veya buna dayalı olarak i şlemtesis etmesi hukuken geçerli olmayacaktır. SYP uyarınca, partilerin kurulu ş a şamasında, kurulu ş bildirisinde kurucu üyeler tarafından partinin adı ve genel merkez adresinin beyan edilmesi gerekmekte olup, ilk genel kurul toplantısına kadar görev yapan ve büyük kongre yetkilerini kullanan kurucular kurulunca belirlenen ve bu kurucularca kurulu ş bildirisinde beyan edilen parti adının bilahare değiştirilmesi, ancak SPY’ye göre, bu kurulun yerine kaim olan büyük kongre tarafından mümkün olup, bu yetki hiçbir şekildedevredilemeyece ği gibi, devredilmesi halinde ise buna göre tesis edilen i şlemler hukuken geçerli de ğildir.” Bkz. Hürriyet, “Kanado ğlu: YDP, Genç Parti Olamaz”, 7 A ğustos 2002 ve “Kanado ğlu İzin Vermedi”, 8 A ğustos 2002. 93 Bkz. Radikal, “YDP Artık Cem Uzan’ın”, 24 A ğustos 2002. 94 Bkz. Hürriyet, “Sansürlü Kongrede Ba şkan Oldu”, 24 A ğustos 2002. 95 Bkz. Star Gazetesi, “Söz Veriyorum”, 13 A ğustos 2002.

85 misiniz?” diye sorar ama cevabını beklemeden devamını getirir: “Tabii ki iyi de ğilsiniz. Biliyorum ama usulen soruyorum.” Ardından, bu durumun sorumlusu olarak gördü ğü “Ankara’dakiler”in Türkiye’yi yabancılara ba ğımlı hale getirmesinin sonucu olarak Türk insanının ya şadı ğı sıkıntılara; “i şsizli ğe, güvensizli ğe, adaletsizli ğe ve istikrarsızlı ğa” dikkat çeker. Tıpkı Kırmızı Koltuk programında, tıpkı

Uzan Grubu’nun 46. yıl kutlamalarında, tıpkı siyasete giri ş konu şmasında söyledi ği gibi “her şeye, her türlü zenginli ğe sahip bir ülkenin ancak bu kadar kötü duruma dü şürülebilece ğinin” altını çizen Cem Uzan yine bu konu şmalarındaki tarzını sürdürerek aslında bir cevap beklemedi ği onaylama sorularına yönelir: “Bundan daha kötüsü olmaz! Olabilir mi? Soruyorum olabilir mi?”. Kitlesini di ğer politikacılar konusunda uyaran Uzan ülkeyi bu hale getirenlerin “yarın gene utanmadan” oy isteyece ğini, “oy dilenece ğini” de hatırlatır. Ardından “kula ğına gelen” söylentilere dayanarak, Genç Parti’nin iktidarında milletin daha az vergi ödeyecek olmasının

“Ankara’dakilerin hiç ho şuna gitmedi ğini” söyleyen Genç Parti Genel Ba şkanı,

“Ankara’dakiler”in KDV’yi dü şürmeme nedenini “çarçur edecekleri paranın azalacak olmasına” ba ğlamaktadır. “KDV’yi sıfıra indireceklerini” söyleyen Uzan iddialıdır: “Yapamadılar. Ama ben yaparım... Söz veriyorum yaparım, yapamazsam namerdim”. Uzan’ın çözümü de hazırdır: “Peki nasıl yapaca ğım? Çok basit...

Devletin gücünü ve yetkisini kullanarak”. Ardından vaatlerini sürdürür: “Türkiye’de dört yıl içinde üniversite sayısını dörde katlamazsam, bana da Cem Uzan demesinler!”. Bunun için de çözüm aynıdır: “Nasıl mı yapaca ğım? Yine aynı güç ve yetkiyle... Devletin gücü ve yetkisiyle”. Bu noktada, Cem Uzan yeniden Türkiye’yi yönetenleri hedef alır: “Sen bu gücü ve yetkiyi ne rezil bir şekilde kullanıyorsun ki, daha do ğrusu kullanamıyorsun ki Türkiye’yi yabancıların direktifleri do ğrultusunda

86 yönetiyorsun”. Uzan bu durumu “ Ayıptır be... Bu ne rezilliktir... Bu ne Türk insanını hiçe saymaktır. Ankara’dakilere buradan, Konya’dan Konyalılar adına, Türk milleti adına haykırıyorum... Gideceksiniz!” sözleriyle de ğerlendirir. Ardından, bir ba şka vaadini sunar: “Asgari ücretten kesilen vergi sıfır olacak...Sıfır!”.

Cem Uzan, vaatlerini sıralarken “ Şimdi oy istemek için böyle diyordur. Sonra unutur diye dü şünenler”e de seslenmeyi ihmal etmez: “Bizde Allah korkusu var...

Allah... Bizi ba şkalarına benzetmeyin sakın!”. Kitlesine “Türkiyesi’nden memnun olmayan bir Türk vatanda şı, analarına, şehitlerine, gazilerine borcu olan bir Türk vatanda şı” olarak seslenen Cem Uzan, konu şmasının son kısmında vatandaşların mutlaka oy kullanması ça ğrısında bulunur. “Türkiye’yi bu hale getirenleri cezalandıraca ğınız tek yer sandıktır. Bunu asla aklınızdan çıkarmayınız!” diyen Uzan bu konunun altını birkaç kez çizer: “Türkiye’yi seven Türkler olarak sakın sandı ğa küsmeyin”, “ İki eliniz kanda da olsa sandı ğa gidin”, “Bo ş oy kullanmayın”.

“Türkiye’yi Türkiye yapacak ki şilere oyunuzu verin” dedikten sonra, halkın oylarına talip oldu ğunun altını kuvvetle çizer ve “ben sizin helal oylarınızı istiyorum. Genç

Parti’nin lideri olarak oylarınızı istiyorum.” der. Siyasete giri ş konu şmasında Genç

Parti adını hiç zikretmeyen Uzan, bu konu şmasında da di ğer seçim konu şmalarında da Genç Parti adını nadiren zikretmi ştir. “Devletin güç ve yetkilerini yalnız ve yalnız

çıkarları için kullanaca ğına” namusu ve şerefi üzerine söz veren Uzan, di ğer tüm seçim konu şmalarını oldu ğu gibi bu konu şmasını da aynı sözlerle bitirecektir. Di ğer konu şmalarında bazı küçük kelime farklılıkları olsa da, konu şmasının bu kısmı seçim döneminde Genç Parti’ye hiçbir sempati duymayan insanlarca bile ezberlenecektir: “Sizlerin huzurunda basiretsiz, beceriksiz, yüreksiz yönetime sesleniyorum... Bir şans daha istemeyin... Verilmeyecek... Çekilin... Açın

87 Türkiye’nin önünü... Durduramazsınız. Türkiye geliyor... Allah’a emanet olun.” Cem

Uzan, yaptı ğı di ğer konu şmalara ilk konu şmasında olmayan bazı vaatler de eklemeyi ihmal etmemi ştir. “ İl sayısı 250 olacak”, “ İlkö ğretim ö ğrencilerine ders kitapları bedava da ğıtılacak”, “Evi olmayana arsa ve kredi verilecek” gibi.

Peki Cem Uzan’ın 3 Kasım 2002 Genel Seçimleri sürecinde düzenledi ği mitinglerde kullandı ğı bu retorik bize ne anlatıyor acaba? Aristoteles, retorik üstüne yazdı ğı mükemmel klasi ğinde, retori ğin, konu şmaları dinleyen üç sınıf dinleyiciye göre üç bölüme ayrıldı ğından bahsetmektedir: “Çünkü konu şma isteminin üç

ögesinden -konu şmacı, konu ve seslenilen ki şi- konu şmanın amacını ve hedefini belirleyen bu sonuncusu, yani dinleyicidir. Dinleyici, ya geçmi ş ya da gelece ğe ait

şeyler üzerinde bir karar verme durumunda olan bir yargıç, ya da bir gözlemci 96 olmalıdır.” (Aristoteles, 2006: 43). Burada konu şmacının, yani Cem Uzan’ın, ve seslenilen ki şinin, yani kitlenin, nitelikleri üzerinde -bu iki konuyu çalı şmanın ilerleyen bölümlerinde tartı şaca ğımız için- durmayaca ğız. Bu konu şma özelinde retori ğin üç kurucu ögesinden birisi olan “üzerinde konu şulan konu”ya baktı ğımızda ise hem içerik hem de kurgu bakımından söz konusu retori ğin bir tutarlılık arz etmedi ğini görüyoruz. Uzan’ın -genel retori ğine aykırı olmayan bir biçimde- buradaki konu şmasında da sistematik olmaktan uzak bir dizi “izlenim” ve “görü ş” kitle ile payla şılmaktadır. Konu şma genel hatlarıyla; içinde bulunulan mevcut durumun olumsuzluklarının vurgulanması-kitlenin bu durumun sorumlusu olan politikacılar kar şısında uyarılması- Uzan’ın farkının ve vaatlerinin belirtilerek söz

96 Türkçe baskıya “gözlemci” olarak çevrilen bu sözcük , İngilizce metinlerde “spectator” olarak kar şılanmı ştır. Bu haliyle aslında “gözlemci”den çok “seyirci”den bahsetmek daha do ğru olabilir. “Retorik”in Türkçe baskısında (birinci kitap, 28 numaralı dipnot) da “bir gösteride hazır bulunan sıradan bir seyirci” atfıyla bu duruma i şaret edilir. Bkz. Aristoteles, 2006: 43. İlgili bölümle ilgili İngilizce metin ve Aristoteles’in bu metninin Batı dü şüncesindeki etkileri için bkz. Leitch vd, 2001: 86-117.

88 konusu politikacılarla olan “farklılı ğın” i şaret edilmesi- nihayetinde mevcut olumsuzlukların sorumlularının tasfiye edilece ği “müjdesi”nin kitleye verilmesi sırasını izlemektedir. Yeniden Aristoteles’e dönecek olursak, Aristoteles için üç tür söylev/retorik oldu ğunu anımsayabiliriz: Politik, adlî ve törensel gösteri söylevi.

Aristoteles’e göre; “politik konu şma bizleri ya bir şeyi yapmaya ya da yapmamaya iter. Mahkemelerdeki konu şma bir ki şiye ya saldırır ya da onu savunur. Törensel gösteri söylevi birini ya över ya kötüler.” (Aristoteles, 2006: 44). Bu açıdan Uzan’ın genel retorik tercihi-çalı şmanın ilerleyen bölümlerinde ele alınacak olan partinin tipolojik ve ideojik karakterine uygun biçimde- “törensel gösteri söylevi” üzerine kurulmu ştur. Retori ğin “tutarsız” görünümü mevcut durumun sorumlularının grotesk bir yergisi ile güçlü bir kendilik övgüsü arasındaki dengesiz salınımdan do ğmaktadır.

Ancak burada bu salınımın i şleyi şini karma şıkla ştıran şey aynı zamanda politik bir söylev ögesi olarak “bir tercih yapmak” unsurunun i şlenmesidir. Uzan’ın retori ğinin ana hattı törensel gösteri söylevine yakın dursa da nihai amaç politik bir tercihin do ğmasını sa ğlamaktır. Aristoteles; politik söylevin gelecekle ilgili, bundan sonra yapılacak şeylerle ilgili oldu ğunu, adlî söylevin yapılmı ş olan şeylerle ilgili oldu ğunu ve fakat törensel gösteri söylevinde “ şimdi”nin, “varolan şeylerin göz önünde tutularak birisinin övülmesi ya da yerilmesi” nin söz konusu oldu ğunu ifade etmektedir (Aristoteles, 2006: 44). Buradan hareketle Uzan’ın konu şmalarının dayandı ğı neredeyse sonsuz bir “ şimdiki zaman” halinin ve bu hale ek olarak sunulan

“gelecek perspektifi”nin bize, törensel gösteri söylevi ile politik söylevin bir sentezini sundu ğunu söyleyebiliriz. Bu açıdan kar şımızda tutarlı olmasa da kesinlikle modern bir retorik vardır. Törensel gösteri söylevi ile politik söylevin iç içe geçmesi

-çalı şmanın ilerleyen bölümlerinde yine de ğinilece ği üzere- modern zamanların

89 siyasetinde artan ve karma şıkla şan kitle ileti şim araçları ile “görüntülerin merkezile şmesi” süreçlerinden ba ğımsız de ğildir. 97 Süreçler ve araçlar de ğişse de retori ğin nihai anlamı aynı kalmı ştır: Retorik, “(...)inandırma yollarını kullanma yetisidir” (Aristoteles, 2006: 37).

Genç Parti, seçimlere çok az bir zaman kala kurulan bir parti olarak, seçmene ula şmak konusundaki dezavantajını bir yandan, a ğırlıklı olarak Uzan Grubu’nun ileti şim araçlarının kullanıldı ğı yo ğun bir ileti şim kampanyasıyla, di ğer yandan da ba ş döndürücü bir hızda yapılan seçim mitingleriyle kapatmaya çalı şmı ştır.

Düzenlenen mitingler ciddi bir organizasyon ba şarısı gösterilmi ştir. Sayısız güvenlik personeli ve teknik elemanın çalı ştı ğı organizasyonlarda ula şım helikopterlerle sa ğlanmı ştır. Organizasyonlar sadece Cem Uzan’ın konu şmalarının içeri ği ve süresi bakımından de ğil, genel yapı itibariyle de Uzan Grubu’nun 46. yıl kutlamalarının bir ba şka versiyonudur. Düzenlenen konserlerde sahne alan sanatçılar ço ğunlukla 46. yıl kutlamalarında sahne alan sanatçılardır. Seçim mitinglerinde sanatçılardan istifade edilmesinde a ğırlıklı olarak şöyle bir yöntem izlendi ği gözlenmektedir: Önce miting organizasyonunda yer alan sanatçıların iki ya da üçü halka konser vermektedir.

Ardından Cem Uzan, “Gençlik Mar şı”yla 98 konu şmasını yapmak üzere kürsüye

97 Eser Köker’in de vurguladı ğı gibi Aristoteles’in türde ş toplumunun aksine “modern toplumun çok merkezli ve çok katmanlı toplumsal ili şkileri içinde politik toplulu ğun ortak ‘iyi’si ancak temsili olarak belirdi ğinden temsili bir politik toplulu ğun ortak konu şma biçimleri üzerine dü şünmek de zorla şmaktadır.” Bkz. Köker, 1998: 84. Yirminci yüzyılın “halkla ili şkilerci”lerinin “ekonomik pazardan ödünç alınan mal satım ilkelerini politik ya şamın içine ta şıyarak konu şmayı, kendini kamuya pazarlamayı görev edinmi ş politikacının reklamı haline getirmeleri” (Köker, 1998: 101) ile modern toplumun karma şık yapısı ve temsil ili şkileri; politik retori ği di ğer retorik biçimleriyle sentezleyerek kitlelere sunmak ve bu şekilde lideri daha “dinlenebilir/izlenebilir” kılmak çabası ile birarada dü şünülebilir. 98 Gençlik Mar şı, Türkiye’de en bilinen mar şlardan biridir: “Da ğ ba şını duman almı ş/Gümü ş dere durmaz akar/ Güne ş ufuktan şimdi do ğar/ Yürüyelim arkada şlar/ Sesimizi yer gök su dinlesin/ Sert adımlarla her yer inlesin/Bu a ğaçlar güzel ku şlar/Yürüyelim arkada şlar /Sesimizi yer gök su dinlesin/ Sert adımlarla her yer inlesin” şeklinde devam eden mar ş, İsveçli besteci Felix Körling’in “Tre Trallende Jamtor” eserinden Türkçe’ye uyarlanmı ştır. Orijinalinde, orman temasını i şleyen eserin bestesi S. Sırrı Tarcan tarafından İsveç’ten getirilmi ştir. A. Ulvi Elöve ise, 1915 - 1916 yılları arasında

90 çıkmaktadır. Bu sırada, konseri vermi ş olan sanatçılar Genç Parti mitinginin yapılaca ğı di ğer il veya ilçeye do ğru helikopterlerle yola çıkarlar. Söz konusu sanatçılar di ğer il veya ilçede konser verirken, Cem Uzan konu şmasını tamamlar ve yine konu şmasını yapmak üzere kendinden önce sanatçıların gidip konser vermeye ba şladı ğı il veya ilçeye do ğru -yine helikopterle- yol alır. Uzan’ın konu şmasının ardından sahneye miting organizasyonunda yer alan ba şka sanatçılar çıkmaktadır.

Böylelikle, Genç Parti seçim mitingleri konserlerle ba şlamakta ve konserlerle bitmektedir. 99 Her miting 10 ayrı kamera tarafından görüntülenmektedir. Üstelik yine her mitinge organizasyonda görevli olan foto ğrafçılar katılarak, Cem Uzan’ın sarıldığı ya da “çak” yaptı ğı ki şilerle polaroid foto ğraflarını çekmekte ve bunları foto ğraftaki ki şiye veya ki şilere ücretsiz olarak vermektedir. 100

Konserlere ek olarak miting alanına gelenlere nohutlu-etli pilav, döner, ayran gibi yiyecek ve içecekler ücretsiz olarak da ğıtılmı ştır. 101 Genç Parti Genel Ba şkanı

Cem Uzan, 3 ay gibi bir süre içinde 147 il ve ilçede konu şma yapmı ştır. Uzan’ın düzenledi ği mitingler ve tarihlerini gösteren a şağıda yer verilen tablolara bakıldı ğında, Genç Parti’nin günde bazen dört miting düzenledi ği ve nadiren verilen

mar şa Türkçe sözler yazmı ştır. Bkz. http://tr.wikipedia.org/wiki/Gen%C3%A7lik_mar%C5%9F%C4%B1 ve http://www.beethovenlives.net/genclik_marsi.htm 99 Genç Parti mitinglerinin yapılı ş yönteminin görülebilece ği bir örnek için bkz. Radikal Gazetesi, “Bir Genç Parti Mitingi”, 07. 10. 2002 100 Yıldırım Türker, etkileyici yazısında durumu “Sonuçta mitinge gelenler, en sevdikleri şarkıcılardan bir konser izlemekle kalmıyor, karınlarını doyuruyorlar ve kendilerini orada, bir olayın ortasında bulunmu ş hissediyorlar. Bu hissin sa ğlamla şması için dü şünülen hizmet, gerçekten pes dedirtici. Genç Parti konvoyuyla birlikte, Cem Uzan’ın hemen yanı ba şından ayrılmayan fotografçılar, Uzan’ın konu ştu ğu, elini sıktı ğı ya da ziyaret etti ği herkesle polaroid foto ğrafını çekip anında talihlinin eline sıkı ştırıyor (...) Hayatımızın polaroidi çekildi. Şimdi elimize tutu şturulan parlak yüzeyli, puslu kartı salladıkça görüntü belirleniyor. O polaroidi çeken şip şakçı, bu toplumla çok uğra şmaya de ğmeyece ğini, hassas kameralara gerek olmadı ğını biliyor.” sözleriyle aktarmaktadır. Bkz. Yıldırım Türker, “Bu Gençlere Dikkat!”, Radikal Gazetesi, 07.10. 2002. 101 Medyada Genç Parti’nin düzenledi ği mitinglerin yemekli mitingler oldu ğu çokça vurgulanmaktadır. Ancak Cem Uzan, 22 Mayıs 2007’de SKYTURK’de katıldı ğı bir canlı yayında, o dönemde sadece iki yerde yemekli miting yapıldı ğını ifade etmi ştir. GP Genel Ba şkan Yardımcısı Emin Şirin de, bu hususun altını birkaç kez çizmi ştir.

91 üç, dört günlük aralar dı şında Cem Uzan’ın sürekli miting meydanlarında oldu ğu görülebilir. Tablolardan görülece ği üzere, gidilen yerler Türkiye’nin en do ğusundan en batısına, en kuzeyinden en güneyine uzanan bir çe şitlilik arz etmektedir.

92

TABLO IV: Genç Parti Miting Programı (A ğustos-Eylül 2002)

AĞUSTOS AYI EYLÜL AYI

(12 A ğustos-29 A ğustos) (3 Eylül-30 Eylül)

12 A ğustos: Konya, Karaman 3 Eylül: Bandırma, Balıkesir, Mustafakemalpa şa

13 A ğustos: 4 Eylül: Gelibolu, Ke şan, Çanakkale

14 A ğustos: Kır şehir, Yozgat 5 Eylül: Çorlu, Tekirda ğ, Edirne

15 A ğustos : Kırıkkale, Çorum 6 Eylül: İstanbul-Kartal

16 A ğustos : Bozüyük, Eski şehir 13 Eylül: Bilecik, Kütahya, Afyon

17 A ğustos : Sakarya 15 Eylül: Burdur, Isparta

26 A ğustos : Ödemi ş, Tire 16 Eylül: Sinop, Boyabat, Samsun

27 A ğustos : Bergama, İzmir 17 Eylül: Ünye, Ordu, Giresun

28 A ğustos : U şak, Manisa 18 Eylül: Görele, Trabzon

29 A ğustos : Mudanya, Bursa 21 Eylül: Sakarya

22 Eylül: Tercan, Erzincan, Erzurum

23 Eylül: Ardahan, Sarıkamı ş, Kars

24 Eylül: Elazı ğ, Adıyaman, Diyarbakır

25 Eylül: Malatya, Kahramanmara ş, Şanlıurfa

27 Eylül: , Manavgat,

29 Eylül: Tarsus, Adana

30 Eylül: İskenderun, Antalya, Kilis, Gaziantep

93 TABLO V: Genç Parti Miting Programı (Ekim 2002)

EK İM AYI M İTİNG PROGRAMI (1 EK İM-30 EK İM)

1 Ekim: Fethiye, Milas, Mu ğla 15 Ekim: Çar şamba, Bafra, Fatsa

2 Ekim: Söke, Aydın, Nazilli 19 Ekim: Salihli, Turgutlu, Torbalı

5 Ekim: Kaynarca, Hendek, Ferizli, 20 Ekim: Kırıkkale, Polatlı,

Karasu Beypazarı, Kır şehir

6 Ekim: Bolu, Düzce, Gebze, 21 Ekim: Aksaray, Ni ğde, Nev şehir

Kocaeli 22 Ekim: Merzifon, Erbaa, Turhal,

7 Ekim: Çankırı, Kastamonu, Yerköy

Karabük, Zonguldak 23 Ekim: Akyazı, Sapanca, Geyve,

8 Ekim: Amasya, Tokat, Su şehri, Pamukova

Sivas 24 Ekim: Karadeniz Ere ğlisi,

9 Ekim: Ak şehir, Karaman, Konya, Gölcük

Kayseri 26 Ekim: Kozan, Hatay Dörtyol,

12 Ekim: Kumluca, Serik, Kepez, Ceyhan

Mersin 27 Ekim: Kırıkhan, Islahiye, Nizip

13 Ekim: Dinar, Afyon, Eski şehir 30 Ekim: Bucak, Tav şanlı, Yalvaç

14 Ekim: Akhisar, Edremit, Bursa,

İnegöl

94

Genç Parti, bir yandan bu yo ğun miting programını yürütürken 102 , bir yandan da -genel özelliklerine bir sonraki bölümde yer verece ğimiz- büyük bir ileti şim kampanyasını sürdürmektedir. Bu çerçevede, parti “Yahoo”, “Hotmail” gibi e-mail servisi sa ğlayan internet sitelerine verdi ği reklamların yanı sıra, Uzan Grubu’na ba ğlı olan GSM şebekesi Telsim’e ba ğlı abonelerine gönderdi ği kısa mesajlar (SMS) ile de bazen vaatlerini bazen de miting tarihlerini kitlelere ula ştırmı şlardır. Yine bu miting programıyla e ş zamanlı olarak Star TV, Genç Parti mitinglerine geni ş bir biçimde yer vermi ştir. Uzan Grubu’nun sahip oldu ğu radyoların kullanıldı ğı ileti şim sürecinde,

Star Gazetesi’nin de payı büyüktür.

Star Gazetesi bu süreçte Uzan Grubu’nun 46. yılı kutlamaları çerçevesinde izledi ği yayın politikasını izlemi ştir. Genç Parti mitingleri ço ğu kez gazetenin ilk sayfasında yer bulurken, Cem Uzan’ın miting meydanlarında verdi ği vaatler gazetenin man şetine ta şınmı ştır. Gazete Uzan’ın miting meydanlarına geli şinden, gitti ği yerdeki insanlarla kurdukları diyalo ğa, mitinge i ştirak edenlerin ta şıdıkları pankartlardan Uzan’ın miting alanından ayrılı şına kadar pek çok şeyi haber konusu yapmı ştır. Gazetenin kö şe yazarlarının büyük bir kısmı açıkça Genç Parti’ye olan sempatilerini beyan eden yazılar yazmı ş ve partinin genel ba şkanı Cem Uzan’ı öven yorumlarda bulunmu şlardır. Partinin hedefinin iktidar oldu ğu ve Cem Uzan’ın ba şbakan olmak iste ği sürekli vurgulanmı ştır. Cem Uzan, Nuriye Akman’a verdi ği bir mülakatta, Akman’ın “Gazeteniz Star’ı, partinizin yayın organına dönü ştürdünüz

102 Bu yo ğun miting programı Uzan Grubu’na ait yayın organlarında “ Türk siyasi tarihinde bir rekor” olarak de ğerlendirilmi ş ve kitlelerin dikkati Uzan’ın “Türkiye’yi karı ş karı ş dola şması”na çekilmi ştir. Bkz. Star Gazetesi, “Cem Uzan: IMF Denen Kamburu Kesip Ataca ğız”, 24 Ekim 2002. Uzan’ın bu yo ğun miting programı gerçekten de dikkate de ğerdir. Bununla birlikte bu yo ğun miting programına yönelik Do ğan Medya Grubu Genç Parti hakkındaki genel tutumunu sürdürmü ş ve sessiz kalmı ştır.

95 iddiasına şöyle yanıt vermi ştir: “Di ğer gazetelerin hiçbiri yer vermiyor diye, o haberlere yer verene, parti yayın organı demek, belli ki şilere yakı şan bir

şerefsizliktir” (Akman-Uzan, 2003). Uzan Grubu’nun radyo ve televizyonlarından da söz konusu miting konu şmalarını, görüntülerini ve haberlerini yo ğun bir biçimde vermesi sonucunda, 4 Ekim 2002 tarihinde Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK)

Star, Starmax ve Kanal 6’nın yayınlarını altı şar gün, gruba ait olmayan Haberturk’ün yayını ise, be ş gün için durdurmu ştur. Star Gazetesi, “Peki halkı nasıl kapatacaksınız?” 103 sorusuyla man şetine ta şıdı ğı olayı, Genç Parti’nin yükseli şine darbe vurmak isteyenlerin bir çabası olarak ele almı ştır.

Medyada -Uzan Grubu’na ait medya grubu hariç- Genç Parti’ye çok az yer verilmi ştir. 104 Yapılan seçim tahminlerde ise, Genç Parti -kuruldu ğu ilk dönemde- %

2-3 civarında oy oranına sahip bir parti görünümünde de ğerlendirilmi ştir. Ancak yo ğun seçim mitinglerinin ardından, partinin “barajı bile geçebilece ği” konu şulmaya ba şlamı ştır. 105 18 Nisan 1999 Genel Seçimleri’nin sonucunu büyük ölçüde do ğru tahmin eden Tarhan Erdem’in koordinatörlü ğünde yürütülen anketlerin sonucunda,

Genç Parti’nin Temmuz ayı içindeki oyu % 2.3, A ğustos ayı içindeki oyu % 5.1 ve eylül ayındaki oyu % 8.8’dir. Eylül sonu, ekim ayı ba şı itibariyle Genç Parti, AKP ve

103 Bkz. Star Gazetesi, “Peki Halkı Nasıl Kapatacaksınız?”, 5 Ekim 2002. 104 3 Ekim 2002-3 Kasım 2002 tarihleri arasında Milliyet, Cumhuriyet ve Zaman gazetelerinde seçimlerle do ğrudan ve dolaylı olarak ilgili 1712 haber özelinde yapılan ara ştırmaya göre Genç Parti hakkında sadece 42 haber yayımlanmıştır. İş çi Partisi ile ilgili 37, Özgürlük ve Demokrasi Partisi ile ilgili olarak ise 36 haber yayımlanmı ştır. Milliyet’te bu tarihte yayımlanan seçim haberlerinin sayısı ise 411’dir. Do ğan Grubu’na ait olan Milliyet Gazetesi’nde, bu tarihler arasında yayımlanan bu 411 haber arasından Genç Parti ile ilgili olarak yayımlanan haberlerin sayısı sadece 6’dır. Bkz.O ğuzhan, 2003: 121-126. Alper Görmü ş de, medyanın bu süreçte Genç Parti’yi görmezden geldi ğinden bahsetmi ştir. Bkz. Görmü ş, 2002: 81. 105 Alman Stuttgarter Nachritten Gazetesi, konuyla ilgili şu yorumu yapmaktadır: Uzan tarafından henüz temmuz ayında kurulan parti, ço ğu partiyi geride bıraktı. Kamuoyu ara ştırmaları, yüzde 10 barajının geçilebilece ğini göstermekte. Buna kar şılık, şu anda Ba şbakan Bülent Ecevit yönetimindeki iktidar partileri ba şta olmak üzere ço ğu yerle şik parti tekrar Meclis’e girebilmek için u ğra ş vermek zorunda. Bkz. http://www.byegm.gov.tr/YAYINLARIMIZ/DISBASIN/2002/10/23x10x02.HTM “İş adamı Cem Uzan Kendi Kurdu ğu Partiyle Oy Kapma Mücadelesinde”, 22.10.2002. Uzan’ın partisinin barajı geçme şansına yer veren bir di ğer haber için bkz. Guardian, “Tycoon’s Txt Msg Gambit”, 02. 11. 2002 ve “Turkey Takes Revenge On Old Guard”, 3 Kasım 2002

96 CHP ile birlikte meclise girme hakkı kazanan üç partiden birisi durumuna gelmi ştir. 106 A şağıdaki tablo medya kurulu şlarına o dönemde sıklıkla yansıyan

“seçim anketleri”nin Ekim ayı sonu itibariyle Genç Parti ile ilgili tahminlerine yer vermektedir.

106 Bkz. Hasan Cemal, “Damardan Populizm ya da GP’nin Yükseli şi!”, Milliyet Gazetesi, 16 Ekim 2002. Tarhan Erdem’in, GP’nin % 10’luk seçim barajını geçti ğini belirtti ği günlerde yayınlanan Ertu ğrul Özkök yazısı son derece ilginçtir. Erdem’in kamuoyu ara ştırmalarındaki saygın konumunun ona bir güç sa ğladı ğını belirten Özkök “Tarhan Erdem bu gücüyle, bazı partilerin seçim kampanyalarına yardımcı oluyor. Yanlı ş anla şılmasın, bunda Tarhan Erdem’in hiç mi hiç suçu yok. O sadece güvenilir olmasının sonuçlarını ya şıyor.” de ğerlendirmesini yapmakta ve meclise girecek parti sayısının üçe indirilmesinin “en az 4 yıl boyunca ‘kimyaları asla tutmayan’’ partiler koalisyonuna yol açabilece ği”ne i şaret etmektedir. Özkök’ün yazısında Genç Parti’nin adı geçmemektedir. Ancak yazının adreslerinden birisinin de Genç Parti oldu ğu açıktır. Bkz. Ertu ğrul Özkök, “Ankette Tek Seçiçili ğin Sorumlulu ğu”, Hürriyet Gazetesi, 3.Ekim.2002.

97 TABLO VI: 3 Kasım 2002 Genel Seçimlerinde Genç Parti’nin Alaca ğı Tahmin

Edilen Oy Oranı 107

KAMUOYU GENÇ PART İ’N İN

ARA ŞTIRMA Şİ RKETLER İ OY ORANI (%)

KONDA-A&G 9.1

STRATEJ İ MOR İ 9.2

ANAR 10.1

VERSO 8.1

KES İT 6.2

AKKART 7.4

CRC 8.9

SESAR 10.8

KMG 13.2

KONSENSUS 6.5

SAM 7.3

STR İLET İŞİ M 9.0

107 Tabloyu hazırlarken yararlanılan kaynaklar için bkz. Hürriyet Gazetesi, “Yine Erdem Bildi”, 04. 11. 2002. Ayrıca bkz. Radikal Gazetesi, “3 Kasım’ı Da Bildi”, 05. 11. 2002. Ancak Radikal Gazetesi, Verso şirketine göre Genç Parti’nin alması muhtemel oy oranını % 6.97 olarak göstermektedir.

98

Buna göre, partinin aldı ğı en dü şük oy % 6.2 iken, ula ştı ğı en yüksek oy ise %

13.2’dir. Bu tablo, Genç Parti’nin kuruldu ğu ilk günlerdeki sessizli ği sona erdirmi ştir. Eylül ayının sonundan itibaren, kamuoyunun dikkati bir ölçüde de olsa

Genç Parti’ye yönelmi ştir. Bu tarihe kadar, merkez medya gruplarına ba ğlı büyük gazetelerde Genç Parti’ye ili şkin ciddi bir de ğerlendirme söz konusu olmamı ştır.

Kür şad Bumin, bu do ğrultuda şu yorumu yapmaktadır: “Siz şu i şe bakın ki, memleketteki haber alma özgürlü ğünü yüzde 70’lerde kontrol eden en büyük grup,

"genç führer"in grubuyla kavgalı oldu ğundan Genç Parti’nin "önlenemeyen yükseli şi" hakkında tek bir yorum yapmıyor. Yapmasınlar yapmasınlar… ‘Genç führer’ koalisyon orta ğı olursa o zaman dü şünürler!” 108 Bu sessiz duru şun bir istisnası olarak Do ğan Grubu’na ait “sol” e ğilimli bir gazete olan Radikal

Gazetesi’nin adı zikredilebilir. Ancak “sol” e ğilimli Radikal Gazetesi’nde bile, Genç

Parti ile ilgili sessizli ğin bozulması Eylül sonundan itibaren gerçekle şmi ştir. Bu tarihten itibaren, “Genç Parti olayı” gazetenin bazı yazarlarının gündemine a ğırlı ğını koymu ş gözükmektedir. Söz gelimi Türker Alkan, “Son yapılan ankette Genç

Parti’nin oyu yüzde 8! Önceki ankette yüzde 5 idi. Demek ki etli nohutlar tam halkımızın damak zevkini yansıtıyor. Bundan ku şku yok. GP bu hızla devam ederse barajı da geçecek, Meclis’e girecek” 109 de ğerlendirmesini yapmı ş ve “bu seçimin en ilginç yönü Cem Uzan’ın gittikçe yükselen oy oranı” 110 oldu ğunu söylemi ştir.

Yıldırım Türker, “Uzan Şirketler Grubu’nun 46. yıl kutlamaları kisvesi altında

örgütlenen mitingler, her ne kadar alenen siyasete ısınma turları idiyse de galiba

108 Kür şad Bumin, “Tekrar ‘Genç Führer’ Üzerine”, Yeni Şafak, 28 Eylül 2002. Dikkate de ğer bir nokta olarak Bumin’in haklı ele ştirisini yaptı ğı tarihin de Eylül ayının sonu oldu ğunu belirtelim. 109 Türker Alkan, “Etli Nohut ve Demokrasi”, Radikal, 27 Eylül 2002. 110 Türker Alkan, “Etli Nohutun Marifetleri”, Radikal, 28 Eylül 2002.

99 kimse gerisinin gelece ğini dü şünmek istemedi.” yorumunu yaptı ğı Genç Parti’nin kuruldu ğu günlerde kamuoyundaki sessizli ğe göndermede bulunarak, “O gün hemen hiç kimsenin hesaba katamadı ğı, bu topraklarda gözü kararmı ş bir muktedirin, ikbal yolunda hiçbir engel tanımayaca ğıydı. Nitekim, yakın zamanda yapılan ara ştırmalar, kurulu şunun üstünden iki ay geçmeden Genç Parti’nin barajı a şaca ğı öngörülen üç partiden biri oldu ğunu gösterdi.” de ğerlendirmesinde bulunmu ştur. 111

Radikal’in Pazar ekine yazdı ğı bir yazıda Ay şe Kadıo ğlu ise, “Cem Uzan’ın

Genç Parti’nin kurulu şunu ilan edi şini izledi ğim anda fa şizmi dü şündüm. Hatta o kadar tela şlandım ki evin içinde oradan oraya ko şturup, birkaç arkada şımı aradım.

Onların Uzan’ı ve Genç Parti’yi pek de ciddiye almadıklarını görünce biraz sakinle ştim. Hâlâ da onların haklı çıkmasını istiyorum tabii.” sözleriyle de ğerlendirdi ği “Genç Parti olayı”nı fa şizmle ili şkilendirmi ştir. 112 Ahmet İnsel de benzer bir ili şkiye dikkat çekerek, “Meclis’teki üç partiden birinin gerçekten Genç

Parti oldu ğu, seçmenlerin yarısının oyunun Meclis dı şında kaldı ğı bir 3 Kasım sonrasında artık sarsıntı benzetmesi, durumu tasvir için çok hafif kalacak” tespitinde bulunmu ştur. 113 Benzerî bir çizgide ilerleyen Çiler Dursun ise, “Cem Uzan’ın kurdu ğu partinin kamuoyu anketlerinde üst sıralara tırmanan bir ivme kazanmasıyla birlikte, girilen seçim sathı mahallinin, profesyonel politikacılardan medya

111 Yıldırım Türker, “Bu Gençlere Dikkat!”, Radikal, 7 Ekim 2002. 112 Ay şe Kadıo ğlu, “Fa şizm geliyor (mu)?”, Radikal İki, 13 Ekim 2002. Genç Parti’nin bu dönemde yapılan hakim yorumlar içinde fa şizm ile ilintilendirilmesi hem genel siyasal konjonktürle hem de Genç Parti’nin siyaset yapma tekni ği ve söylemiyle ilgilidir. Halkın siyasetçilere yönelik görünür öfkesi, ekonomik krizin yol açtı ğı kırılgan siyasi atmosfer, Genç Parti’nin kampanyasında kitle ileti şim araçlarının etkin ve yo ğun kullanımı, partinin liderinin şahsında kristalle şen öfkeli söylemi -en tipik örne ği Kadıo ğlu’nun yazısı olmak üzere- Genç Parti’nin fa şist bir parti olarak nitelendirilmesine yol açmı ştır. Örne ğin Kadıo ğlu yazısında, Hitler’in mitinglere uçakla gitmesini ve radyoyu güçlü bir propaganda aracı olarak kullanmasını, Cem Uzan’ın mitinglere helikopterle gitmesi ve televizyon, cep telefonu gibi araçları kullanmasındaki ba şarısıyla kar şıla ştırmı ştır. Genel bir yakla şım olarak hem Zaman ve Yeni Şafak gibi medya gruplarında hem de Do ğan Medya Grubu’nda Genç Parti sessizlikle kar şılanmı ş olsa da partiye ili şkin istisnai de ğerlendirme çabalarında Genç Parti-fa şizm ortaklı ğı çokça vurgulanmı ştır. 113 Ahmet İnsel, “Nihilizm Patlaması”, Radika İki, 20 Ekim 2002.

100 mo ğollarına kadar siyaset sahnesinin yerle şik aktörlerinde yarattı ğı gerilimin işaretleriyle dolup ta ştı ğı gözlendi. Ba şlangıçta pek de ciddiye alınmayan bir olu şum, lideri oda ğında, beklenmedik ölçüde seçmen kitlesinin ilgisini çekebilir hale geldi” 114 yorumunu yapmı ştır. Nuray Mert, önce do ğrudan ismini zikretmedi ği Genç Parti’yi ve liderini “Türkiye’de ya şanan siyasi yozla şma eskilikten mi kaynaklanıyor, herhangi bir yeni i şimizi görür mü? Mesela, ‘yeni’ bir fa şizan görü ş, derdimize deva olacak mı? Veya ‘genç’ bir diktatör özentisinin pe şinden, ‘siyasette genç ve yeni bir yüz’ diye gitmek durumunda mıyız?” 115 sözleriyle sorgularken, bir ba şka yazısında

“Bence mesele, barajı geçmek bile de ğil, bu tür bir parti yüzde 7, hatta çok daha dü şük bir oy alsa bile kaygılanacak bir şey olmayacak mı? Türkiye’de siyaset o kadar kısa vadeler içinde de ğerlendiriliyor ki, belki de barajı geçecek seviyeye ula şmazsa sorun sayılmayacak. İş te tam da bu yüzden, bu dargörü şlülük yüzünden, sonunda

Genç Parti gibi bir partimiz de oldu” de ğerlendirmesini yapmı ştır. 116 Murat Çelikkan ise, Cem Uzan hakkındaki davalara dikkat çekerken, Genç Parti’nin yükseli şini şu sözlerle de ğerlendirmi ştir: “Sadece Sermaye Piyasası Kurulu, Uzanlara ait Çukurova

Elektrik Anonim Şirketi ile ilgili 58 suç duyurusunda bulundu. Davalardan birinde

Uzan’ın 12 yıl hapsi isteniyor. Olsun! O, gazetelerini, radyolarını hatta cep telefonlarını partisinin propagandası için ba şarıyla kullanıyor” 117

Ekim ayı itibariyle Genç Parti’nin barajı a şabilece ği ihtimalinin ortaya

çıkması, siyasal partiler arasında da benzer bir endi şe ortaya çıkarmı ş olsa da yine de hiçbir parti bu yönde bir tespit ya da de ğerlendirmede bulunmamı ştır. Bunun kayda de ğer bir istisnası MHP olabilir. “Dün kurulan, kadrosu, i şi, ne yaptı ğı, ne oldu ğu

114 Çiler Dursun, “Pragmanın Vurdu ğu Pragma ve Oylarımız”, Radika İki, 10 Kasım 2002 115 Nuray Mert, “Genç ve Yeni”, Radikal Gazetesi, 26 Eylül 2002. 116 Nuray Mert, “Siyasal Bir Fenomen”, Radikal Gazetesi, 3 Ekim 2002. 117 Murat Çelikkan, “Milliyetçili ğe Yeni Kılıf”, Radikal Gazetesi, 2 Ekim 2002.

101 belli de ğil bir siyasi hareketi yüzde 10’un üstüne getirmek suretiyle parlamentoya sokuyorsa e ğer Türk halkı, zaten Türkiye’de diyecek bir şey kalmamı ştır” diyen

MHP Genel Ba şkan Yardımcısı Şevket Bülent Yahnici; “Dikkat ediyorsanız Genç

Parti’yle ilgili MHP a ğızını açıp tek laf etmedi, etmez de. Genç Parti’yi kendimize niye rakip görelim? Bu akla, mantı ğa aykırı” de ğerlendirmesinde bulunmu ştur. 118

Nihayetinde Genç Parti, 3 Kasım 2002 Genel Seçimleri’ne katılmış ancak % 7.25’lik oy oranına ve aldı ğı 2 milyon 285 bin 598 oya kar şın meclise girmeyi ba şaramamı ştır. 119

Tüm bu süreçte, Genç Parti’nin kurulu ş nedeni üzerinde dü şünülmedi ği göze

çarpmaktadır. Uzan Grubu hakkındaki ortaya atılan iddialar ve açılan davalar bu partinin Uzan Grubu’nun çıkarlarını korumak için kuruldu ğu fikrini güçlendirmektedir. Bir görü şe göre Cem Uzan, milletvekili olarak grubunun yürüttü ğü ticari faaliyetlerden kaynaklanan hukuksal ihtilaflardan kendini korumak istemi ştir. 120 Bir ba şka deyi şle, Uzan milletvekili dokunulmazlı ğı alarak hakkındaki mevcut ve muhtemel davalardan kurtulmayı amaçlamaktadır. Ancak, bu görü ş oldukça zayıftır. Zira, milletvekili olmak için parti kurmaya gerek yoktur. Mevcut sistem içinde yasal şartları haiz her birey ba ğımsız milletvekili adayı olabilmektedir.

İlerleyen bölümlerde, Genç Parti’nin oy da ğılımını incelerken de görülebilece ği

üzere bu açıdan Cem Uzan’ın önünde hiçbir engel yoktur. Uzan adaylı ğını koydu ğu

118 Bkz. Ne şe Düzel- Ş. B.Yahnici röportajı: “Genç Parti kazanırsa Türkiye’yi Terk Edelim”, Radikal Gazetesi, 7 Ekim 2002. Yahnici, bunları “Genç Parti’nin ve Cem Uzan’ın şahsında herhangi bir yanlı şı dile getirmek adına söylemem, söylemek de istemem. Uzan’ı tanıyorum, dostlu ğum var. Durup dururken Genç Parti’yi kendime rakip olarak görüp, Uzan’ın aleyhine konu şan bir tavır içinde de ğilim” demeyi de ihmal etmemi ştir. 119 Bu çalı şmada, 3 Kasım 2002 Genel Seçimleri Sonuçları ile ilgili olarak verilen bütün istatistikî bilgiler 24392 sayı ve 10 Kasım 2002 tarihli Resmî Gazete’den alınmı ştır. 120 Economist dergisi, “parlamentoda kazanılacak bir koltu ğun Cem Uzan’ı kar şı kar şıya oldu ğu 100 civarında davadan koruyabilece ği”ni kaydetmektedir. Bkz. Economist, “The Weight of Money”, 10.19.2002. vol. 365. issue 8295. Aynı şekilde, The Guardian Gazetesi de yorumcuların “Uzan’ın milletvekili olmak ve böylelikle dokunulmazlık kazanmak istedi ğini” sayfalarına ta şımı ştır. Bkz. The Guardian, “Tycoon’s Txt Msg Gambit”, 02. 11. 2002.

102 ço ğu ilden - memleketi olan Sakarya ba şta olmak üzere- seçilebilecek durumdadır.

Bu noktada Cem Uzan’ın Genç Parti’yi kurmasındaki amaç, salt milletvekili olma iste ğiyle açıklanamaz. Bu do ğrultuda Cem Uzan, Kadir Çelik’e verdi ği bir mülakatta,

Çelik’in “Paranız vardı. Paranızın gücünü kullanarak pek çok şey yapabilirdiniz.

Belki isteseydiniz milletvekili de olurdunuz. Daha önceki yıllarda belki bakan da olurdunuz.” şeklindeki yorumunu şöyle de ğerlendirmi ştir: “Efendim, ba ğımsız da girer olurdum. Herhangi bir partiden de girer olurdum. O de ğil olay. Türkiye’de bazı

şeyleri kalıcı olarak de ğiştirmek zorundasınız. Ülkemizin önünün açılması için siyasi partilerin gerçek anlamda bazı de ğişiklikleri yapması lazım.”. Aynı mülakatta Kadir

Çelik’in “ İsteseydiniz milletvekili olurdunuz ama...” yorumunu çok çarpıcı bir

şekilde yanıtlayan Uzan, milletvekili olması durumunda “ İstediklerinin, Türkiye için yapmayı planladıklarının yüzde 1’ini bile yapamayaca ğını” belirtmi ştir (Çelik-Uzan,

2004).

Uzan’ın amacı kendisinin ve kendisine ba ğlı tüm medya kurulu şlarının da sıklıkla zikretti ği üzere “ba şbakanlık” makamıdır. 121 Genç Parti hedefini iktidar olmak üzerine kurmu ştur. Parti’nin kurulu ş sürecini ba şlatan Uzan Grubu’nun 46. yıl kutlamalarının ba şladı ğı Mayıs 2002’de seçimlerin olmasına daha 2 yıl vardır. Bir sonraki genel seçimlerin yapılaca ğı Nisan 2004’e kadar geçecek süre içinde parti, normal şartlar altında, elindeki zengin olanakları kullanarak çok daha etkili bir siyasal ileti şim süreci yürütebilecek ve daha geni ş kitlelere ula şacak zamana sahip olacaktır. 2 Temmuz 2002 tarihinde Ba şbakan Ecevit, hükümet ortaklarıyla yaptı ğı zirveden çıkan sonucu kat’i bir dille kamuoyuna duyurmu ştur: “Seçim kesinlikle

121 Cem Uzan, Kadir Çelik’in “Buna gerçekten inanıyor musunuz? Bir gün gelecek, Genç Parti iktidar olacak, ben de ba şbakan olaca ğım?” şeklindeki sorusuna şöyle cevap vermi ştir: “Yüzde 100. Yüzde 100 inanıyorum ve biliyorum da bunu.”

103 zamanında yapılacaktır. Herkes hesabını ona göre yapsın.”. Bundan tam altı gün sonra ise Devlet Bahçeli, 3 Kasım 2002’de seçime gitmek istediklerini söyleyecektir.

Bu süreçte sayısız seçim erteletme çabası da ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla, Genç

Parti’nin de bu sürece belli ölçüde “hazırlıksız” yakalandı ğı söylenebilir. Çünkü erken seçime gidilece ği dü şünülse bile, bu kadar kısa bir tarih aralı ğının seçilece ği kimsenin bekledi ği bir şey de ğildir.

Cem Uzan’ın milletvekilli ğini de ğil, ba şbakanlı ğı hedefledi ğini dü şünmemizin bir ba şka nedeni de, Uzan’ın ki şilik özellikleridir. Özellikle Türk siyasal tarihi konusundaki çalı şmalardaki genel e ğilime bakıldı ğında, olayların ve olguların incelemesinde “ba ğlam” (context) vurgusu ön planda tutulurken, faillerin karakteristik özelliklerinin ikinci planda kaldı ğı görülmektedir. Bu noktada, Cem

Uzan’ın -sonraki bölümde liderlik özelliklerini tartı şırken daha ayrıntılı olarak de ğinece ğimiz üzere- ki şilik özellikleri Genç Parti’nin kurulu ş dinamiklerini anlamak açısından kritiktir. Cem Uzan ba şarılı, hırslı, güçlü, zengin, genç bir işadamıdır. Uzan’la ilgili yorumlarda öne çıkan nokta, hep aynı şeyin altını

çizmektedir: Uzan “hep daha fazlasını” isteyen bir karaktere sahiptir, “azla yetinmek” onun için söz konusu de ğildir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta

Uzan’ın ve Genç Parti’nin bu kadar iddialı olmasının -Uzan Grubu’nun bu süreçte

öne çıkarılan “ba şarıları” dı şında- nesnel bir dayana ğının olmamasıdır. Zaten Uzan da nesnel bir dayanaktan çok “iddialı duru şu”nun arkasında yatan ba şarılı olaca ğına duydu ğu “derin inanca” gönderme yapmaktadır.

Burada, Genç Parti’nin kurulu şuna dair bir teze daha yer vermek ve Do ğu

Perinçek’in hazırladı ğı “3 Kasım 2002 Seçimleri Üzerine Merkez Komitesi’ne

Rapor” (Perinçek, 2002) ba şlıklı belgedeki iddialara de ğinmek istiyoruz. Söz konusu

104 rapora göre, “erken seçime karar veren güç ABD’dir” ve “Genç Parti, İş çi Parti oylarını havuzlama göreviyle SüperNATO tarafından piyasaya sürülmü ş” tür. 122

ABD’nin, Türkiye’de, Kıbrıs ve Kuzey Irak konularında kendi tezleri do ğrultusunda hareket edecek bir hükümet kurmak amaçladı ğına i şaret eden rapor; “onyıllardır kanallarında IMF’nin savunuculu ğunu yapan” Uzan Holding’in Genç Parti’yi kurarak birdenbire IMF kar şıtı bir söylem geli ştirmesini de “SüperNATO’dan inen vahiy”e ba ğlanmaktadır. Bu eksen üzerinden raporda, örne ğin, Genç Parti’nin “parti satın alarak” seçime girmesine, “Siyasi Partiler Kanunu’ndaki açık hükme ra ğmen,

Türk bayra ğının amblem yapılmasına” ve “partinin mitinglerinin televizyon kanallarından saatlerce yayınlanmasına” neden müdahale edilmedi ği sorulmaktadır.

Söz konusu raporda Perinçek, bu süreçte etkin olarak anket şirketlerinin kullanıldı ğını ve Genç Parti lehine bir hava yaratıldı ğını da söylemektedir.

Perinçek’e göre, İP’nin seçim sürecindeki iki büyük hatasından biri “Genç Parti olayını zamanında görememeleri”dir. Perinçek hazırladı ğı raporda seçim sürecinde partisinin Genç Parti’yle ilgili bakı şını şu ilginç satırlarda de ğerlendirmektedir: “Bazı

122 Bu argüman Genç Parti ve İş çi Partisi arasındaki söylemsel ortaklı ğın İş çi Partisi tarafından farkedildi ği ve bu ortaklıktan rahatsız olundu ğu yönünde de ğerlendirilebilir. Üstelik bu rahatsızlık 3 Kasım 2002 sürecine özgü de ğildir. 22 Temmuz 2007 seçimlerine yakla şılırken de İş çi Partisi -tam da Genç Parti’nin yeniden kamuoyunun gündemine oturmaya ba şladı ğı bir dönemde- yayın organı Aydınlık Dergisi kanalıyla Genç Parti ve Uzan hakkında olumsuz içerikli haberleri okuyucularıyla payla şmıştır. Bunlardan birisinde, derginin kapa ğında Cem Uzan’ın -bir yatta arkada şlarıyla oldu ğu sırada çektirdi ği ve orta parma ğıyla foto ğrafın çekildi ği yöne malum bir hareket yaparken- foto ğrafı kullanılmı ş ve “Cem Uzan Devleti 25 Katrilyon Dolandırdı” ba şlı ğına yer verilmi ştir. Bkz. Aydınlık, 20 Mayıs 2007. Ayrıca bkz. “Cem Uzan’ın ABD Büyükelçili ğindeki Gizli İrtibatları”, Aydınlık, 27 Mayıs 2007; “Uzanlar ÇEA Ş ve Kepez’i Kıbrıs Rumlarına Devretti”, 3 Haziran 2007; “Uzan: Türk Pasaportu Hiçbir B..’a Yaramaz”, Aydınlık, 17 Haziran 2007. İş çi Parti’sinin bu olumsuz bakı şının bir kayna ğı olarak, gerçekten de İş çi Partisi’nin “ulusal solcu” söyleminin hemen bütün ögeleri -IMF kar şıtlı ğı ba şta olmak üzere- Genç Parti tarafından da kullanılmıştır. Bununla birlikte özellikle 3 Kasım sürecinde-çe şitli yayın organlarındaki de ğerlendirmelerde-Genç Parti ve fa şizm arasında kurulan ba ğ daha görünür olarak i şlenmi ştir. Genç Parti -İş çi Parti’siyle kıyaslanamayacak kadar- ciddi bir “tehdit” olarak görülmü ştür. Zira İş çi Partisi’nin ciddi bir toplumsal tekabüliyet yaratma imkanı yoktur ve olmamı ştır. Oysa Genç Parti kitlelerden kabul görmektedir. Üstelik Genç Parti’nin - bir organizasyon olarak- kaynakları yine İş çi Parti’siyle kıyaslanamayacak kadar zengindir. Dolayısıyla asıl ilgi ve “fa şist tehdit” algısı Genç Parti’ye yöneltilmi ştir. Hakim görü ş üzerinden de ğerlendirildi ğinde, İş çi Partisi “zaten ne oldu ğu bilinen” bir partidir ve “ciddiye alınması”nı gerektirecek bir oy potansiyeli yoktur.

105 örgütlerimiz İP’ye e ğilimli seçmenin Genç Parti’ye yönlendirildi ği konusunda bizi uyarılarda bulundular. Ancak örgütlerimizin ço ğu, Genç Parti’nin medya ve anketler tarafında şişirildi ğini aslında sandı ğa yansıyacak bir kuvvet toplamadı ğını, hatta birtakım serserilerin, tinercilerin vb . (vurgu benim) Genç Parti’ye yöneldi ğini söylediler.” (Perinçek, 2002: 23)

Uzanlar’ın IMF kar şıtı bir duru ş geli ştirmelerinin arkasında, bir ba şka motivasyon oldu ğu do ğrudur. Ancak Perinçek’in tezinin bu bakımdan zayıf kaldı ğı temel nokta, Uzanlar’ın birden bire IMF kar şıtı bir pozisyon almadı ğıdır. Uzanlar’ın

IMF kar şıtlı ğının arkasında, IMF’nin özellikle Enerji Piyasası Kanunu’na olan müdahaleleri sonucunda u ğradıkları ekonomik zarar vardır. Kemal Uzan’ın, 16 Mart

2002’de, Berke Barajı’nın açılı ş töreninde 4628 sayılı Enerji Piyasası Kanunu’nun

“bir kapitülasyon kanunu” oldu ğu yönündeki açıklamasını bu pencereden de ğerlendirmek gerekmektedir. Uzan Grubu, IMF’den duydu ğu bu rahatsızlı ğı, kitlelerin IMF’ye olan antipatisini manipüle ederek kendi lehine çevirmek istemi ştir.

Bu do ğrultuda grup, Motorola ile olan davalarını da ideolojik bir zemine oturtmaya

çalı şmı ştır. Grubun yayın organlarının sürekli olarak söz konusu davaları “Türk

Telsim” ile “ABD’li Motorola” arasındaki bir çatı şma olarak göstermesi bo şuna de ğildir. Aynı şekilde Cem Uzan’ın konu şmalarında, IMF’nin “Washington merkezli” oldu ğuna yaptı ğı vurgu da tesadüfî de ğildir. Bu yakla şımın amacı, “Türk halkının kanını emen” kurulu şun (IMF) da, Uzan Grubu’nu zor duruma sokmak isteyen kurulu şun (Motorola) da aynı adreste, yani ABD’de ikamet etti ğini kitlelere işaret etmektir.

Perinçek’in “GP’nin logosu”, “GP’nin, YDP’yi satın alması” ve “GP’nin parti mitinglerinin yayınlanması” ile ilgili olarak söyledikleri ise, şöyle yanıtlanabilir:

106 Birincisi, “GP’nin YDP’yi satın alması” ile ilgili iddialarla ilgili “bir şey yapılmamı ş” de ğildir. Dönemin Yargıtay Cumhuriyet Ba şsavcısı Kanado ğlu duruma itiraz etmi ş, YDP kongresi yeniden toplanmı ştır. Kanado ğlu burada hukuken yapılması gereken i şaret etmi ştir ve gereken düzenleme yapılmı ştır. “YDP’nin satın alınması” meselesi do ğru olsa bile, bu iddiayı kanıtlamak bir hayli zor olsa gerektir.

İkincisi, parti mitinglerinin yayınlanması ile ilgili olarak da gereken yasal i şlemler yapılmı ştır. RTÜK Uzan Grubu’nun kanallarını Ekim’in ilk haftasında altı şar gün kapatmı ştır. Son olarak, partinin logosu halen kullanılmaktadır. GP logosu, Türk bayra ğı olarak yorumlanmadı ğından yasaya aykırılık tespit edilememi ştir. 123

Perinçek’in tezi -Süper Nato’nun İş çi Parti’nin yükseli şini engellemek istemesi gibi bazı “a şırı” tezlerine ra ğmen- Genç Parti’nin kurulu şunun arkasında “vatan ve millet a şkı”ndan ba şka şeyler oldu ğuna i şaret etmesi açısından önemlidir. Bu tezin yegâne yararı, bizi Genç Parti’nin kurulu ş nedenleri üzerine dü şünmeye ça ğırmasıdır.

Yoksa tezin içindeki “Genç Parti, İş çi Parti oylarını havuzlama göreviyle

SüperNATO tarafından piyasaya sürülmü ştür” gibi bir iddiaya katılmak mümkün de ğildir. İP’nin 24 Aralık 1995 yılı Genel Seçimleri’ndeki oy oranı % 0.22 124 , 18

Nisan 1999 Genel Seçimleri’ndeki oy oranı % 0.18 125 , 3 Kasım 2002 Genel

Seçimleri’ndeki oy oranı ise, % 0.51’dir. 126 Böyle oy oranlarına sahip İP için,

ABD’nin GP’yi devreye soktu ğuna inanmak çok zordur. Üstelik, GP’nin aldı ğı oylar ağırlıklı olarak -ilerleyen bölümlerde görece ğimiz gibi- “sistem partileri”nin

123 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun 96. maddesi, “daha önce kurulmu ş Türk devletlerine ait topluma mal olmu ş, bayrak, amblem ve flamalar da siyasi partilerce kullanılmaz” hükmüne yer vermektedir. Perinçek, bu maddeye dayanarak GP logosunun yasaya aykırı oldu ğunu iddia ediyor olsa gerektir. 124 Bkz. http://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/genel_secimler.secimdeki_partiler?psecim_yili=1995 125 Bkz. http://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/genel_secimler.secimdeki_partiler?p_secim_yili=1999 126 Bkz. Resmî Gazete, 10 Kasım 2002.

107 oylarıdır. Durum böyleyken, Genç Parti’nin ba şarısının altında yatan nedenleri “fazla basite indirgeyen” bu argümana katılmak imkansızdır.

Bu bölüm boyunca, Uzan Grubu’nun genel profilinden ve Genç Parti’nin kurulu ş sürecine kadar ya şanan geli şmelerden hareketle, Genç Parti’nin kurulu şu ve yükseli şi üzerine anlamlı bir çerçeve kurmaya çalı ştık. Şu ana kadar de ğindi ğimiz temalar ı şığında, Genç Parti’nin; Cem Uzan’ın ki şilik özelliklerinin, Uzan

Grubu’nun örgütsel-hukuki sorunlarının ve Türk siyasetinin o döneme özgü ko şullarının ortak bir ürünü oldu ğunu iddia edebiliriz. Bu argümanın ı şığında, bir sonraki bölümde Uzan Grubu’nun ve Genç Parti’nin 3 Kasım seçimlerinin ardından

22 Temmuz 2007 Genel Seçimleri’ne kadar geçen süre içinde ya şadı ğı sarsıcı dönü şümlere odaklanaca ğız.

108 İKİNC İ BÖLÜM

GENÇ PART İ: DÜ ŞÜŞ VE SONRASI

Çalı şmamızın ilk bölümünde, Uzan Grubu’nun 3 Kasım 2002 Genel

Seçimleri’ne gidilirken sahip oldu ğu finansal gücün boyutları ile bu gücün

Türkiye’nin geçirdi ği toplumsal ve ekonomik evrelerle olan ili şkisini tartı şmı ştık. Bu bölümde ise, 3 Kasım 2002 seçimleri sonrasında Uzanlar’ın ve Genç Parti’nin ya şadı ğı serüvene odaklanmayı amaçlıyoruz. Bunun için, önce ÇEA Ş ve Kepez’e el konulmasıyla ba şlayan, ardından İmar Bankası’nın TMSF’ye devriyle birlikte geni şleyen “Uzan Operasyonu”nun genel hatlarını ve sonuçlarını ortaya koymaya

çalı şaca ğız. Bu çerçevede, Genç Parti’nin bu süreçten nasıl etkilendi ği ve operasyondan günümüze uzanan süreçte siyasal performansının gösterdi ği dalgalanma üzerinde dü şünece ğiz. Bunu yaparken, 28 Mart 2004 Yerel

Seçimleri’nde partinin elde etti ği sonuçlara kısaca bakacak, ardından 22 Temmuz

2007 Genel Seçimleri’ne giden yolda ya şanan siyasal geli şmelere de ğinerek partinin izledi ği strateji üzerinde duraca ğız. Bu süreçte gerçekle şen kritik olayların tarihsel akı şına ba ğlı kalarak -ilk bölümde de yapmaya çalı ştı ğımız gibi- medyanın Uzanlar’a ve Genç Parti’ye bakı şını da tartı şaca ğız. Bu bölümün sonunda Genç Parti’nin kurulu şundan bu yana geçen be ş yıllık süre zarfında ya şanan geli şmeleri de ğerlendirmi ş olaca ğız.

A. Uzanlar’a Düzenlenen Operasyon:

3 Kasım 2002 seçimlerinin sonunda Genç Parti’nin aldı ğı oy oranı, partiyi pek çok kimsenin gözünde seçimlerin “gizli galibi” yapmı ştı. Cem Uzan sonuçtan memnundu. O kadar ki, o dönemde bazı medya organlarında Cem Uzan’ın, partisinin kampanyasını yürüten Ali Taran’a 135 bin dolar de ğerinde bir Hummer jip hediye etti ğine dair haberler bile çıkmı ştı. 1 3 Kasım 2002 genel seçimlerden kısa bir süre

önce kurulan bir partinin -uzun geçmi şleri ve köklü gelenekleri olan siyasal partiler seçim barajının altında kalmı şken- % 7.2 gibi bir oy alması partinin gelece ğinin çok parlak oldu ğunu gösteriyordu. Ancak, Genç Parti ve lideri Cem Uzan’ın istikbale dair umutları bir süre sonra, Uzan Grubu’nun şirketlerine düzenlenen Türkiye tarihinin en büyük bir dizi malî operasyonuyla gölgelendi. Hukuki-malî nitelikli bu operasyonlar bir süre sonra Uzan Grubu ve AKP arasında siyasi bir gerilime dönü ştü.

Uzanlar için artık çökü ş ba şlamı ştı. Bizim bu bölümde yapmaya çalı şaca ğımız şey,

öncelikle bu çökü ş sürecine ve sürecin Uzanlar ve Genç Parti’yi anlamamıza yardımcı olacak niteliklerine ı şık tutmaya çalı şmak olacak.

1 Bkz. http://www.habervitrini.com/haber.asp?id=101735. ve Zaman Gazetesi, “Genç Parti’nin Reklamcısı Uzan’dan Ayrıldı”, 09.10.2003. Ayrıca bkz. Şener, 2004: 177. Ali Taran ise, bu iddiaları Ay şe Arman’a verdi ği bir mülakatta reddetmi ştir: “Hummer arabam vardı, ilk alanlardan biriyim, onun için bile “Uzan’ın hediyesi” yazdılar. Ne hediyesi karde şim? Son derece mesafeli bir ili şkimiz vardı. Ben Cem Bey, Hakan Bey derdim, onlar Ali Bey diye hitap ederdi, biz hiçbir zaman enseye tokat olmadık.”. Bkz. Ay şe Arman-Ali Taran Söyle şisi: “Niyetim Futbolcu Olmaktı, Babam İstemedi Reklamcı Oldum”,http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/4224600.asp?yazarid=12&gid=59. Burada bahsi geçen Hummer, H1, H2, H3 gibi modelleriyle çok yüksek fiyatlara satılan ve Ortado ğu’da da ciddi bir pazarı olan bir markadır. Araç, asıl ününe ABD’nin Irak’a düzenledi ği Çöl Fırtınası operasyonunda kullanılmasıyla kavu şmu ştur. Dı ş görünümü ve genel yapısı itibariyle tanka yakın bir görünüm arz etmektedir. Bkz. http://www.hummer.com/. Aracın a şırı yakıt tüketimi, çevreye verdi ği zarar, yol açabilece ği tehlikeler ve di ğer olumsuz özellikleri ile yorumlar için sloganı “Fuck You and Your H2” olan ABD men şeili çok ilginç bir site: bkz. http://www.fuh2.com/. Hummer’ların Türkiye’deki macerası da oldukça ilginçtir. Araçlar gerçek de ğerlerinin altında satıldı ğı için gümrük müfetti şlerinin soru şturmasına konu olmu ş ve Güler Sabancı, Ali Taran, Seren Serengil, Hülya Av şar gibi isimlerin de aralarında bulundu ğu 46 ki şinin “hummer”ına el konulmu ştur. Bkz. “Sosyetede Hummer Şoku”, Star Gazetesi, http://stargazete.com.tr/index.asp?haberID=73854, 01.07.2005.

110 1. ÇEA Ş ve Kepez’e El Konulması Süreci

3 Kasım seçimlerinin ardından Cem Uzan, Genç Parti’nin mitinglerine kaldı ğı yerden devam ederek, seçim öncesi ziyaret etti ği yerlerin bir ço ğunu yeniden ziyaret etti. Düzenlenen mitinglerde, Uzan’ın konu şmalarının içeri ği ve süresi seçim öncesi mitinglerdeki konu şmalarının içerik ve süresinin neredeyse aynısıydı. Uzan Grubu yayın organları da partinin faaliyetlerine yine oldukça geni ş bir biçimde yer veriyordu. 12 Haziran 2003 tarihine gelindi ğinde, Uzan Grubu için “sonun ba şlangıcı” sayılabilecek bir geli şme ya şandı. Çukurova Elektrik A. Ş (ÇEA Ş) ve

Kepez’e el konuldu. Şirketlerin borsadaki hisseleri i şleme kapatıldı. Enerji

Bakanlı ğı’nın gerekçesi “sözle şme hükümlerinin sürekli ihlali”ydi. 2 ÇEA Ş ve

Kepez’e el konulması, Berke Barajı’nın da Uzanlar’ın elinden çıkması anlamına geliyordu. El koyma sürecinin ardından 3 2003 yılının ilk üç ayında, 15.9 trilyon kar

2 25141 sayılı ve 17 Haziran 2003 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan Bakanlar Kurulu kararına göre: a) Çukurova Elektrik A. Ş.’ne, 16/8/1985 tarihli ve 85/9800 sayılı Kararnamenin eki Yönetmeli ğin 2nci maddesinde gösterilen 1inci görev bölgesinde, 70 yıl süre ile elektrik üretimi, iletimi, da ğıtımı ve ticareti yapma görevi verilmesine ili şkin 26/9/1988 tarihli ve 88/13314 sayılı Kararnamenin, b) 16/8/1985 tarihli ve 85/9800 sayılı Kararnamenin eki Yönetmeli ğin 2nci maddesinde gösterilen 2nci görev bölgesinde; 3096 sayılı Kanunun 3üncü ve geçici 2nci maddelerine göre, Kepez ve Antalya Havalisi Elektrik Santralları T.A. Ş.’nin, 70 yıl süre ile elektrik üretimi, iletimi, da ğıtımı, i şletilmesi ile ticaretinin yapılması ve tesislerin kurulması hususunda görevlendirilmesine ili şkin 7/10/1988 tarihli ve 88/13344 sayılı Kararnamenin, c) 85/9800 sayılı Kararnamenin eki Yönetmelikte belirlenen görev bölgelerinde olup kamu kurum ve kurulu şlarına ait elektrik üretim, iletim ve da ğıtım tesislerinden, üzerinde mutabakata varılanların işletme haklarının bazı şirketlere verilmesine ili şkin 23/6/1989 tarihli ve 89/14305 sayılı Kararnamenin (a) bölümünde yer alan Çukurova Elektrik A. Ş.’ne ili şkin hüküm ile (b) bölümünde yer alan Kepez ve Antalya Havalisi Elektrik Santralları T.A. Ş.’ne ili şkin hükmün, yürürlükten kaldırılması; Devlet Planlama Te şkilatı Müste şarlı ğı’nın uygun görü şüne dayanan, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlı ğı’nın 12/6/2003 tarihli ve 1939 sayılı yazısı üzerine, 4/12/1984 tarihli ve 3096 sayılı Kanunun 3üncü, 5inci ve geçici 2nci maddelerine göre, Bakanlar Kurulu’nca 12/6/2003 tarihinde kararla ştırılmı ştır. 3 ÇEA Ş Genel Müdürü Zafer Savrun dı şarı çıkarıldıktan sonra “Bizi tekme tokat attılar. Her şey hukuka aykırı” açıklamasını yapmı ştır. Bkz. Radikal Gazetesi, Uzanlar’ı Elektrik Çarptı, 13 Haziran 2003. El koyma süreci ile ilgili ilginç noktalardan birisi de, el koymalar sonrası Kemal Uzan’ı arayıp geçmiş olsun dileklerini ileten ilk ismin Süleyman Demirel olmasıdır. Bkz. Şener, 2004: 193.

111 sa ğlayan ÇEA Ş ile yine 2003 yılının ilk üç ayında 9.4 trilyon kar sa ğlayan Kepez’e el konuldu. 4

Enerji Bakanı Hilmi Güler yaptı ğı açıklamada, Uzanlar’ın taraflar arasındaki sözleşmelere ve ilgili mevzuata uygun bir enerji satı ş anla şması yapmaktan kaçındıklarını belirtti ve bugüne kadar bölgenin ihtiyacı olan ve fakat kendilerince

üretilemeyen enerjiyi kamu kurulu şlarından almaya devam etmelerine ra ğmen, kamu kurulu şlarına kendi öngördükleri fiyat üzerinden ödemede ısrar ettiklerini ifade etti. 5

Uzan Ailesi ve şirketlerinin en büyük hissedarı oldu ğu Kepez Elektrik ve Çukurova

Elektrik’in İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nda ( İMKB) toplam 12 bin 230 yatırımcısı bulunmaktaydı. 6 Yatırımcıların ÇEA Ş ve Kepez’e ili şkin kaygılarını doru ğa çıkaran bu geli şmeden önce de, ÇEA Ş ve Kepez bazı sorunlarla kar şıla şmı ştı.

Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) 1994-1998 yılları arasında Kepez Elektri ğin bulundu ğu Antalya ve ÇEA Ş’ın bulundu ğu Adana’daki Cumhuriyet

Ba şsavcılıkları’na 20 civarında suç duyurusunda bulunmu ştu. 2000 yılının Temmuz ayında ise, ÇEA Ş ve Kepez yönetimlerinden 1997 ve 1998 yıllarına ait ayrıntılı bilanço ve mali tablolar ile bazı belgelerin SPK’ya teslimi istenmi şti (Ta şlıcalı, 2002:

56). Ancak ÇEA Ş ve Kepez’e el konulmasına giden sürecin önünü açan asıl kritik geli şme, 2001 Mart ayı itibariyle yürürlü ğe giren 4628 sayılı Elektrik Piyasası

4 Bkz. “Uzanlar’ın Çukurova ve Kepez’i Artık Devletin”, Hürriyet, 13 Haziran 2003. 5 Aradaki fiyat farkı yüzünden de kamunun büyük zarara u ğratıldı ğına dikkat çeken Güler, şunları söylemi şti: ”Hiçbir haklı neden olmaksızın uzun süre elektrik satı ş anla şmalarını imzalamaktan kaçınan şirketler, ayrıca EPDK (Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu) tarafından 1 Nisan 2003 tarihinden geçerli olmak üzere belirlenen, Türkiye Elektrik Ticaret ve Taahhüt A. Ş. (TETA Ş) tarafından yapılan enerji satı şına uygulanacak tarife gere ğince, kamu alaca ğını tahsil etmek konumunda olan TETA Ş’a ödeme yapmaktan da dayanıksız ve haksız olarak kaçınmı şlar ve temerrüde dü şmü şlerdir. Bu tutum, 4623 sayılı kanun ile ilgili mevzuata aykırı oldu ğu gibi, taraflar arasındaki sözle şmeye de aykırılık te şkil etmektedir.” Bkz. “Güler: İş lem hukuki”, Hürriyet, 13 Haziran 2003. 6 Bkz. “Uzanlar’ın Çukurova ve Kepez’i Artık Devletin”, Hürriyet, 13 Haziran 2003. 1955 yılında kurulan Kepez ve 1952 yılında kurulan ÇEA Ş’ın Uzanlar tarafından birer “finans şirketi” gibi kullanıldı ğını tartı şan bir kaynak için bkz. Şener, 2004: 181-190.

112 Kanunu oldu. Bu kanun uyarınca, “Elektrik Piyasasında Birden Fazla Piyasa

Faaliyetini Sürdürmekte Olan Tüzel Ki şilerin Mevcut Sözle şmelerinde Yapılacak

Tadillere ve İletim Faaliyeti İle Vazgeçilen Faaliyetlerin Devrine İli şkin

Yönetmelik” 7 çıkarılmı ştır. On maddelik bu yönetmeli ğin 4. maddesinde, “mevcut sözle şmeleri kapsamında iletim faaliyetini sürdürmekte olan özel hukuk tüzel ki şileri, i şletmekte oldukları iletim tesislerini tüm hak ve yetkileri ile birlikte bu

Yönetmelik hükümleri uyarınca TE İAŞ’a devretmekle yükümlüdür. İletim sisteminin işletilmesine ili şkin tüm hak ve yetkilerin TE İAŞ tarafından kullanılmasını teminen iletim tesislerinin devrinin en geç 31/12/2002 tarihine kadar gerçekleştirilmesi zorunludur. Söz konusu süre, tarafların ortak talebiyle, bir defaya mahsus olmak

üzere Kurul kararıyla en fazla bir aya kadar uzatılabilir” hükmü yer almaktadır.

Ancak 4. maddede sözü edilen 31 Aralık 2002 tarihi geldi ğinde, Uzan Grubu her iki

şirket için de herhangi bir ba şvuruda bulunmamı ştı. Bunun üzerine, Enerji ve Tabii

Kaynaklar Bakanlı ğı’ndan İMKB’ye bir yazı gönderilerek yönetmelik maddeleri

çerçevesinde iletim tesislerinin Türkiye Elektrik Kurumu’na devrine ili şkin uygulanacak esasları görü şmek üzere ÇEA Ş ve Kepez’in iki kez yazılı olarak toplantıya ça ğrıldı ğı ancak kurumların bu toplantılara gelmedi ği açıklandı. ÇEA Ş ve

Kepez’in sessizli ğini sürdürmesi üzerine, Bakanlık her iki şirkete de ihtarname

çekerek 28 Şubat 2003 tarihine kadar iletim sistemlerinin TE İAŞ’a devri için yapılması gereken i şlemlerin tamamlanması zorunlulu ğunu hatırlattı. Bunun üzerine

Uzanlar, ÇEA Ş ve Kepez adına borsaya gönderilen yazıda görev bölgelerindeki tüm elektrik iletim haklarının 2058 yılı sonuna kadar kendilerine ait oldu ğu belirterek,

“Bununla ilgili 3096 sayılı kanun halen yürürlüktedir. Bu kanun kaldırılsa dahi,

7 Bkz. 28 .11. 2002 tarih ve 24950 sayılı Resmi Gazete.

113 imtiyaz sözle şmesinin taraflara bah şetti ği tüm haklar yine geçerlili ğini koruyaca ğını” iddia etti ve Enerji Bakanlı ğı’nın devir talebi ile ilgili mahkemelere ba şvuruldu.

Mahkemeler, ÇEA Ş ve Kepez ile ilgili olarak “elektrik üretim, iletim, da ğıtım hak ve tesislerine el atmaların; ileride telafisi imkânsız zararlara yol açabilece ğinden dava sonuna kadar tedbiren durdurulmasına ve davanın ileriki bir tarihe ertelenmesine karar verdiler. Kepez ile ilgili olarak verilen karar daha sonra Enerji Bakanlı ğı’nın itirazı ile kaldırıldı.

Nihayetinde, yukarda belirtilen Bakanlar Kurulu Kararı ile ÇEA Ş ve Kepez’e devlet tarafından el konuldu. Uzanlar son derece hayatî iki güçlü finans kayna ğının kontrolünü kaybettiler. Cem Uzan için el koymaların nedeni tamamen siyasiydi.

Uzan, siyasal hayattaki konumunu kendisine bir tehdit olarak gördü ğünü dü şündü ğü

Ba şbakan Recep Tayyip Erdo ğan’a, Star Gazetesi’nin 13 Haziran 2003 nüshasında

şu man şetle seslendi: “Gücün Buna Mı Yetiyor Kalle ş”. 8 “Cumhuriyet tarihinde böyle kalle şlik görülmedi. Demokrasi kuralları içerisinde hiçbir parti rakibine bunu yapmadı. Tayyip Erdo ğan ‘tek rakibim’ dedi ği Genç Parti’ye kar şı devletin gücünü kullanmaya ba şladı. Tek alternatifinin Genç Parti Uzanlar’a saldırı ba şlattı. Hiçbir hukuki mesnedi ve mahkeme kararı olmadan polis zoruyla Uzan Grubu’nun en karlı

şirketleri olan ÇEA Ş ve Kepez’e kalle şçe baskın düzenledi” satırlarına yer veren

8 Söz konusu ba şlık ve haberin içeri ği ile ilgili olarak AKP Genel Ba şkan Yardımcısı Murat Mercan, Kepez Elektrik ve Çukurova Elektrik’in imtiyaz sözle şmelerinin feshiyle ilgili haberlerinden dolayı Star Gazetesi’ni kınamı ş ve sorumluların cezalandırılması için hukuki yollara ba şvuracaklarını belirtmi ştir. Mercan açıklamasında: “Tamamen hukuka dayalı olarak alınan bu kararı siyasi platforma çekmeye çalı şan Uzan Grubu, sahip oldu ğu yazılı ve görsel medya organları aracılı ğıyla suni bir gündem yaratmı ş ve basın özgürlü ğünü çirkin bir yöntemle kullandı ğını ortaya koymu ştur. Uzan Grubu’na ait oldu ğu bilinen Star Gazetesi’nin Çukurova ve Kepez A. Ş ile ilgili alınan kararı duyururken kullandı ğı ifadeler de bunun en güzel örne ğidir. Söz konusu gazetenin man şetinde yer alan ibareler, Türk basınında görülmemi ş bir hakareti içermektedir. Haberi, ‘Gücün Buna Mı Yetiyor Kalle ş’ ba şlı ğıyla duyuran Star Gazetesi’ni esefle kınıyoruz.” ifadelerine yer vermi ştir. Mercan ayrıca “Star Gazetesi’nin bir an önce Uzan Grubu’nun siyasi sözcülü ğünü yapmaktan vazgeçip basın ilke ve ahlak kurallarına uygun olarak habercilik görevini yerine getirmesi gerekti ğine inandıklarını” da belirtmi ştir. Bkz. Hürriyet, “AKP’den Star Gazetesine Kınama”, 14 Haziran 2003.

114 gazete, haberin hemen altında olayı “gasp” olarak de ğerlendirmekte ve “gaspın bilançosu” olarak “ülkenin gözbebe ği 11 baraj, 5 bin kilometre enerji iletim hattı, tam olarak 65 bin tapu, 400 trilyon lira kar eden şirketler, 6 milyar dolarlık bir yatırım”ı göstermektedir. Gazete bu varlıkların üzerine “Tayyip’in hukuk dı şı kalle şlikle gasp etmeye çalı ştı ğı varlık” ibaresini eklemeyi ihmal etmemi ştir. 9

Çukurova Elektrik yaşanan geli şmeler üzerine “Hukukun çi ğnenmesini ve mülkiyet hakkımıza tecavüz edilmesini kınıyoruz” ba şlı ğıyla yazılı bir açıklama yapmı ştır.

Açıklamada, "Bugün ülkemizde demokrasi, insan hakları, mülkiyet hakkı bir kere daha siyasi iktidar tarafından ayaklar altına alınmı ştır. Tamamen bir özel sektör kurulu şu Çukurova Elektrik’in Adana’daki merkez binası mahkemece verilen tedbir kararları hiçe sayılarak i şgal edilmi ştir” ifadelerine yer verilmi ştir. 10 Ba şbakan

Erdo ğan ise, gazetecilerin Çukurova Elektrik ve Kepez Elektrik’in imtiyaz haklarının iptal edilmesinin siyasi bir karar olup olmadı ğını sormaları üzerine “Bu olay, Enerji

Piyasası Düzenleme Kurulu’nun oy birli ğiyle almı ş oldu ğu bir karardır ve bu kararı da Enerji Bakanlı ğı şu anda uygulamaya koymu ştur. Olay budur. Enerji

Bakanlı ğımızın bu kararı kamunun çıkarına, menfaatine yönelik olan bir adımdır.” cevabını vermi ştir.

Tam da bu sırada, Cem Uzan, 13 Haziran 2003’te Bursa’da, bir miting düzenlemi ştir. Aynı tarihli Star Gazetesi’nde de yapılaca ğı duyurulan mitingin amacı

9 Bkz. Star Gazetesi, “Gücün Buna Mı Yetiyor Kalle ş”, 13 Haziran 2003. 10 Çukurova Elektrik’e ait mal varlıklarının mahkemeyle 3.2 milyar dolar de ğerinde oldu ğunun tespit edildi ği, bu mal varlı ğının şirket özsermayesi ve vergileri ödenmi ş gelirleriyle 51 yılda meydana getirildi ği belirtilen açıklamada, “Kurulu şumuzun sahip oldu ğu bu mal varlıklarının 60 bin adetten fazla tapusu var. Bu tapuların tümü Çukurova Elektrik’e ait. Şirketimizin 3 binden fazla orta ğı vardır. Ortakların hakkı hiçbir zaman çi ğnetilmeyecektir. Şirketimizin mal varlıklarının ya ğmalanmasına asla izin verilmeyecektir. Siyasi iktidar ne kadar güçlü olursa olsun, haksız bir eylemde adaleti ayaklar altına alarak mülkiyete tecavüzde ba şarılı olamayacaktır.” ifadeleri de yer almı ştır. Bkz. Sabah, “Uzan’a Elektrik Darbesi”, 13 Haziran 2003.

115 -Star Gazetesi’nin ifadeleriyle- “Tayyip’e ve kalle şçe saldırısına cevap vermek”tir.

Uzan’ın konu şmasından önce, Haluk Levent, Hande Yener, İbrahim Erkal ve Davut

Gülo ğlu birer konser vermi ştir. Cem Uzan’ın Bursa mitingindeki konu şması (Uzan,

2003a) 11 Türk siyasi tarihinin en sert konu şmalarından birisidir. Uzan konu şmasında

“365 milletvekiliyle tek ba şına hükümet olan iktidarsız hükümet var ya, bunları bir

Genç Parti korkusu sardı ki sormayın. Aslında millet korkusu sardı bunları. Genel

Ba şkanları kendi a ğzıyla ‘Bizim tek rakibimiz Cem Uzan ve Genç Parti’dir’ diyor.

Bu lafın üzerinden iki gün geçmiyor ki: ‘ÇEA Ş ve Kepez’i gasp edin diye emir

çıkartıyor, i şgal ettiriyor. 12 Senin bu yaptı ğına e şkıyalık denir e şkıyalık...” sözleriyle

öncelikle bir “durum de ğerlendirmesi” yapmı ş, ardından Star Gazetesi’nin “gaspın bilançosu” olarak saydı ğı varlıkları sayarak şöyle sormu ştur: “Bu varlı ğın bedeli

ödemeden neyi alıyorsun? Neye el koyuyorsun? Bütün bunları bedavaya mı alacaksın, a dinsiz, a kalle ş herif ?”. Cem Uzan’ın kısa konu şması son kısımlarına do ğru iyiden iyiye sertle şmi ştir. Uzan’ın hedefi Tayyip Erdo ğan’dır: “Ey kalle ş adam, sana tapulu malım olan ÇEA Ş ve Kepez’i yedirirsem bana da adam demesinler! Hele hele bu yaptıklarınla millet dü şmanı bir IMF u şağı oldu ğunu bas bas ba ğırmamızı engelleyece ğini zannediyorsan, ümitlenme... Bak kalle ş adam... Sen ne biçim müslümansın be adam? Müslüman haram yemez. Müslüman kul hakkına tecavüz etmez.”. Cem Uzan konu şmasının bu kısmında Erdo ğan’ın dindar kimli ğine yaptı ğı vurguyu arttırır: “Senin gözünü korku ve ihtiras bürümü ş. Kalle ş adam, sen

11 Konu şmadan bazı kısımların yer aldı ğı bir haber videosu için bkz. http://www.youtube.com/watch?v=dWsaF0eb_Cw&mode=related&search= 12 Uzan “siyasi linç” olarak yorumladı ğı bu süreçte Uzan Grubu’na düzenlenen operasyonun nedeni olarak çe şitli kereler AKP’nin Genç Parti’nin yükseli şinden duydu ğu rahatsızlı ğa i şaret etmi ştir. GP’nin 5 Şubat 2006 Seçim Startı DVD’sinde Uzanlar’a yönelik operasyondan önce Ba şbakan Erdo ğan’ın “Tek Rakibimiz GP” açıklamasının bulundu ğu bir gazete nüshasına yer verilmektedir. Söz konusu gazete nüshası Sabah’ın 6 Haziran 2003 tarihli nüshasıdır. Burada yer alan haberde Erdo ğan “il ba şkanlarından yerel seçimlerde çok çalı şmalarını ve Genç Parti’ye geçit vermemelerini” istemektedir. Bkz. Sabah, “Rakibimiz Uzan”, 4 Haziran 2003.

116 yoldan çıkmı şsın, sen iflah olmazsın, sende Allah korkusu kalmamı ş. Sen Allahsız olmu şsun, Allahsız herif...(...) Ey kalle ş adam, benim malım da bu vatana feda, canım da bu vatana feda... Kalle ş adam beni iyi dinle. Bak bu üzerimdeki beyaz gömlek var ya, bu beyaz gömlek... Bu benim kefenim. Hadi gel canımı da al alabiliyorsan...” 13

ÇEA Ş ve Kepez’e el konulmasının yankıları sürerken üzerinde çok durulmayan ama oldukça anlamlı ve önemli bir açıklama Sabancı Grubu’ndan gelmi ştir. Sabancı

Holding, Çukurova Elektrik ve Kepez Elektrik’e devletin el koyma kararını olumlu kar şıladı ğını açıklamı ştır. Holding Yönetim Kurulu Ba şkanı Dr. Celal Metin yaptı ğı yazılı açıklamada, “Yatırımlarının büyük bir bölümü Çukurova bölgesinde bulunan

Sabancı Holding, ÇEA Ş ve Kepez’e devletin el koymasını, bir hukuk devleti olan

13 Söz konusu konuşmanın TCK’nın 159. maddesi çerçevesinde soru şturulması gündeme gelmi ştir. TCK 159’a göre, devlete ve kurumlarına hakaretten soru şturma ancak Adalet Bakanlı ğı izni ile açılabilmektedir. Soru şturma sonunda açılacak davada Uzan, 159. maddeden 1 yıldan 3 yıla kadar hapisle yargılanacak. Uzan bu davada mahkum olması halinde; Milletvekili Seçimi Kanunu’nun 11. maddesine göre, siyasi yasaklı olması da gündeme gelebilecek. Milletvekili Seçimi Kanunu 11. maddesi, 1 yıldan fazla hapis cezası ve bir gün bile olsa a ğır hapis alanların milletvekili seçilemeyeceklerini öngörüyor. Bkz. Hürriyet, “Uzan’a 55 Yıl Katrilyon Akıtacak Musluk Kesildi”, 18 Haziran 2003. Cem Uzan hakkında daha sonra Bursa’da düzenlenen mitingte, Ba şbakan Recep Tayyip Erdo ğan ve AK Parti’ye hakaret etti ği iddiasıyla yargılandı ğı Bursa 3. Asliye Ceza Mahkemesi’nce hakkında gıyabı tutuklama kararı verilmi ştir. Cem Uzan’ın, 19 Şubat 2004’de Bursa Adliye Sarayı’na gelerek ifade vermesiyle hakkındaki tutuklama kararı kaldırılmı ştır. Cem Uzan mahkemedeki ifadesinde: “Dikkat edilirse, bu konu şmanın yapıldı ğı tarih ile ÇEA Ş ve Kepez’e el konulması arasında sadece bir günlük süre vardır. Di ğer bir deyi şle, konu şmamda dile getirdi ğim, mü ştekilerin şikayetine neden olan de ğerlendirmelerimle, mü ştekilerin haksız uygulamaları arasında bire bir ili şki olup, mü ştekiler bizzat kendileri bu konu şmaya sebebiyet vermi şlerdir. Muhalefette bulunan bir siyasi parti genel ba şkanının, ikidarı elinde tutan siyasi partiyi, uygulamalarını ve genel ba şkanını ele ştirmesinden daha do ğal ne olabilir?” ifadelerine yer vermi ştir. Bkz. Hürriyet, “Cem Uzan Hakkındaki Tutuklama Kararı Kaldırıldı” ve “Cem Uzan: Erdo ğan’a Hakaret Etmedim” 20 Şubat 2004. Cem Uzan Kadir Çelik’e verdi ği mülakatta bu konu şmasıyla ilgili şu yorumu yapmı ştır: “ Şimdi şöyle söyleyeyim. O konuymayı yaparken ki amacım, siyasi bir lincin ba şlangıcı oldu ğunu biliyordum, görmü ştüm, ö ğrenmi ştim. Ve nitekim, kar şı tarafın yaptı ğı hamlede, direk olarak benim şahsen siyasi olarak yasaklatmaya yönelik bir hamle olmu ştu. Sert bir konu şmaydı. Belki kantarın topuzu fazla kaçmı ş olabilir. Onun için dedi ğim gibi belki bazı sözlerimi biraz daha yumu şatmı ş olmayı tercih edebilirdim. ama bunu yani bir geri adım veya bir şey olarak söylemiyorum. Hepimiz insanız, ben şunu söylemek istiyorum. Hatasız kul olmaz. Benim de muhakkak insan olarak hatalarım var. Bugüne kadar yapmı ş olduklarım var, bugünden sonra da yapacaklarım var. Ben hata yapmayayım diye, i ş yapmayan insanlardan de ğilim. Bazı insanlar var, aman hata yapmayayım diye i ş yapmazlar. Ben öyle bir insan de ğilim. Ben karar veririm, icraat yaparım, i ş yaparım, bunların içinde ço ğunlu ğu do ğru çıkar. Bir kısmı da yanlı ş çıkar. Sonuçta ben de bir insanım, hatalarım olacak.” Bkz. Çelik-Uzan, 2004.

117 Türkiye’de yasaların her durumda i şlemeye ba şladı ğının ve i şledi ğinin bir kanıtı olarak görmektedir” demi ş ve “Uzun süreden beri ÇEA Ş’ın tutumu, yasalara, ticari kurallara ve anlayı şlara uymayan davranı şları nedeniyle bölge sanayicisi ve giri şimcisi sıkıntılı günler geçirmi ştir. Yabancı ortaklarımız olayı bir türlü anlayamamı ş, bu nedenle de yatırımlarda ve üretimlerde gecikmeler ya şanmı ştır. Bu da sadece bölge ekonomisine de ğil, ülke ekonomisine büyük zararlar vermi ştir.

Sabancı Holding olarak devletin bu kararını olumlu kar şılıyor, bugüne kadar ya şanan sıkıntıların bundan sonra ya şanmayaca ğına olan inancımızı yinelemek istiyoruz” ifadelerine yer vermi ştir. 14

İlginç olan nokta, Sabancılar’ın da ÇEA Ş’ın özelle ştirilme sürecinde önemli bir aktör olmasıdır. Uzanlar, ÇEA Ş’ın özelle ştirilmesinden sonra, hisselerini arttırmak için üç haftada ÇEA Ş’tan 300 milyar liralık hisse alımı yapmı şlardır. O dönemde

Uzanlar’a kar şı olan Templeton Fon’un yöneticisi Mark Mobius’ın bile aradan

çekilmek zorunda kaldı ğı iddia edilmi ştir. Ancak tüm bunlar, Uzanlar’ın ÇEA Ş’ın yönetimi ele geçirmelerini sa ğlamamı ş, bu kez küçük hissedarlardan yüzde 20 ilave prim kar şılı ğında vekaletname toplamaya giri şmi şlerdir. SPK menfaat kar şılı ğında vekaletname toplanmasını engellemek üzere bir kararname çıkarmı ş olsa da, dönemin Ba şbakanı Tansu Çiller’in devreye girmesiyle SPK’nın kararnamesi de askıya alınmı ştır. Bu sırada Sabancı Grubu, “ÇEA Ş Adanalılar’ındır” sloganıyla bir kampanya ba şlatmı ştır. İlk genel kurulda, Sabancı Grubu parayla toplanan vekaletlerin geçerli ği olmadı ğını öne sürmü ştür. İki hafta sonraki genel kurulda ise,

14 Bkz. Hürriyet, “Sabancı Holding’den El Koymaya Destek”, 13 Haziran 2003. Bkz. Sabah, Müthi ş Kavga”, 17 Şubat 2004.

118 Sabancılar itirazlarını çekmi şlerdir. 15 ÇEA Ş ve Kepez’e el koyulması sürecindeki ilginç yönlerden birisi el koyulma gerçekle şmeden bir kaç hafta önce Petkim

özelle ştirilmesi 16 için yapılan ihalede 605 milyon dolarla en yüksek teklifi veren grubun Uzan Grubu olmasıdır.

2. İmar Bankası’nın Tasfiyesi

ÇEA Ş ve Kepez’e el konulması Uzan Grubu’nun yönetti ği finansal akı şa büyük darbe vurmu ştur. Hürriyet Gazetesi bir haberinde olayı “Uzan’a 55 Yıl Katrilyon

Akıtacak Musluk Kesildi” ba şlı ğıyla aktarmı ştır. 17 Gazete ÇEA Ş ve Kepez’e el konulması ile “Uzanlar’a yılda 1 katrilyon akıtacak musluk”un da kesildi ği yorumunu yapmı ştır. ÇEA Ş ve Kepez’e el koyulması aslında Uzanlar’ı çökü şe götürecek yolda atılan ilk büyük adımdır. 18 Uzanlar’ın çökü ş sürecindeki bu ilk ve en sarsıcı adımı bir ba şka büyük darbe izleyecektir. Zira bir süre sonra, Uzanlar’ın bir ba şka önemli dayana ğı olan İmar Bankası da tasfiye edilecektir. ÇEA Ş ve Kepez’e el konulmasının ardından, İmar Bank ve Adabank’tan yo ğun olarak mevduat çekilmeye ba şlanmı ştır. Bankaların zaten kırılgan olan yapısı bu geli şmeyle birlikte iyiden iyiye zayıflamı ştır.

15 O günlerde, elinde hisse bulunan ve Adanalı grupla birlikte hareket eden Galip Çalık, geli şmeleri şöyle aktarmı ştır: “Uzanlar’dan hisseler için teklif gelince biz de Sabancılar’a gittik ve görü ştük. Bize aman durun dediler. İki gün sonra hisseleri sattıklarını duyduk. Konu ştu ğumda Sabancı’nın bana yanıtı, ‘A ğam çok iyi para verdiler’ oldu...” Sabah, “ÇEA Ş Muslu ğu Kesildi, Çökü ş Süreci Ba şladı”, 17 Şubat 2004. 16 Petkim’in web sayfasında, kurum şöyle tanıtılmı ş: “Ülkemizin en gözde şirketlerinden olan Petkim, 50’yi a şan petrokimyasal ürün yelpazesiyle bugün sanayimizin vazgeçilmez bir hammadde üreticisi durumundadır. Petkim’in üretti ği hammaddelerden plastikler ve sentetik kauçuklar; in şaat, tarım, otomotiv, elektrik, elektronik, ambalaj sektörlerinin önemli girdileridir. Sentetik elyaflar ise, tekstil sektöründe kullanılmaktadır. Ayrıca, ilaç, boya, deterjan, kozmetik gibi birçok sanayi için girdi üretilmektedir. Petkim yılda 3.2 milyon ton brüt üretim gerçekle ştirmesinin yanında insana saygılı, çevreye duyarlı üretim teknolojisiyle ve kültürel, sosyal, ekonomik ya şamımıza yaptı ğı katkılarla yurdumuzun gurur kayna ğıdır.” Bkz. http://www.petkim.com.tr/Petkim/index.jsp?git=ozet&in=7 Petkim’in Uzanlar’a düzenlenen operasyon içindeki önemi a şağıda tartı şılacaktır. 17 Bkz. Hürriyet, “Uzan’a 55 Yıl Katrilyon Akıtacak Musluk Kesildi”, 18 Haziran 2003. 18 Bkz. Sabah, “ÇEA Ş Muslu ğu Kesildi, Çökü ş Süreci Ba şladı”, 17 Şubat 2004.

119 Uzanlar’ın kamuoyunda en çok bilinen varlıklarından birisi olan İmar Bankası,

2003 yılında TMSF’ye devredilmeden önce de çe şitli krizler ya şamı ştır. Bununla birlikte; “dolara ve marka yüksek faiz” sloganıyla adını duyuran banka 1987’de ve

1992’de ya şadı ğı krizlerden bir biçimde sıyrılmasını bilmi ştir. 1992’de ya şanan krizde “neden ve kimin çıkardı ğı bilinmeyen bir söylenti sonucu” bankanın bataca ğı haberi patlak vermi ştir. Mevduat sahipleri panik halinde hesaplarını kapatmak için bankaya ba şvurmu ş, ancak Uzanlar kısa bir süre zorlansalar da İsviçre’deki bankalardan aldıkları borç ile mevduat sahiplerine ödeme yapmayı ba şarmı şlardır

(Ta şlıcalı, 2002: 45). Aynı yıl Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, Uluç Gürkan’ın ba şını çekti ği 47 ki şilik bir milletvekili grubu meclis soru şturması açılmasını sa ğlamı ştır. Bankaya tanınan ayrıcalıklar hakkında Mesut Yılmaz, Güne ş Taner gibi isimlerin aralarında bulundu ğu isimlerin Yüce Divan’da yargılanması istenmi ştir.

İlgili istem yazısında, Star 1 yayınlarında yapılan ANAP propagandası kar şılı ğında

Uzanlar’ın bankasına devlet tarafından sa ğlanan kolaylıklar arasında şüpheli bankanın hazine gözetimindeyken kayırılması 19 , reeskont kredileri, usulsüz vergiler, swap ayrıcalı ğı ve özel kredi kullanımı gibi usulsüzlükler sıralanmı ştır ( Şener, 2004:

45-49). Ancak Soru şturma Komisyonu, sözü geçen milletvekilleri hakkında soru şturmaya gerek olmadı ğı kanaatine varmı ştır. İmar Bankası ve Uzanlar için

önemli bir dönemeç böylelikle geçilmi ş oldu. Banka bu tarihten itibaren ÇEA Ş,

Kepez, Telsim ve mevduat sahiplerinden gelen sıcak para ile ilk kuruldu ğu döneme oranla büyük bir atılım yapmı ştır. 1996 yılında 125 trilyon olan banka mevduatı 2003 yılında 750 trilyonun üzerine çıkmı ştı. Buna kar şın, 1994 yılında Bankalar

19 1987’de hazine gözetiminde olan İmar Bankası, 1990’da dönemin devlet bakanı Güne ş Taner’in onayı ile hazine gözetiminden çıkarılmı ştır. Şener o dönemde, hazine adına bankada denetim yapan Erol Hürba ş’ın banka gözetimden çıktıktan sonra İmar Bankası Yönetim Kurulu üyesi oldu ğunu kaydetmektedir. Bkz. Şener, 2004: 54

120 Kanunu’nun 64. maddesi uyarınca, banka yeniden gözetime alınmı ştı. Banka kerdilerinin tamamına yakınının “hakim hissedar olan” Uzan Grubu’na kullandırılması bankayı 1999 yılında Hazine Müste şarlı ğı’nın “yakın gözetim altında tutulan bankalar” kategorisine sokmu ş, 2001 yılında ise, BDDK’nın bankanın yönetim kuruluna atadı ğı üyenin imzalamadı ğı kararların icra edilememesi sonucunu do ğurmu ştu. 2002 yılında bankanın olumlu yönde ilerlemesi ile, BDDK’nın atadı ğı

üyenin görevine devam etmesine gerek olmadı ğı sonucuna varılmı ştır fakat banka hala gözetim altındadır. Bankanın hassas durumu ÇEA Ş ve Kepez’e el konulmasından sonra yeniden su yüzüne çıkmı ş, BDDK görevine devam etmesine gerek olmadı ğı sonucuna vardı ğı üyeyi yeniden banka yönetim kuruluna atamı ştır.

Ya şanan geli şmeler üzerine, BDDK’nın atadı ğı üye hariç tüm yönetim kurulu üyeleri topluca istifa etmi ştir. Bu süreçte, bankadan büyük oranda mevduat çekilmi ştir.

Nihayetinde yükümlülüklerini yerine getirmemesinden ötürü 3 Temmuz 2003’te bankanın bankacılık i şlemleri yapma izni kaldırılmı ştır. 5 Temmuz’da ise, TMSF’ye devredilen bankanın yöneticilerinin malvarlı ğına, Cem ve Kemal Uzan ba şta olmak

üzere, ihtiyati tedbir konmu ştur. Bankaya el konulmasının ardından ortaya çıkarılan gerçekler hayli vurucudur: Bilgi i şlem ile ilgili dökümanlara ula şılamamı ş, BDDK yetkilileri banka ile ilgili kayıtlara eri şememi ş, bankanın üst düzey yöneticilerinin de istifasıyla gereken malumat alınamamı ş, 171 İmar Bankası şubesinin 115’inin müdürnün lise mezunu oldu ğu ortaya çıkmı ştır. 20 Bir yandan Motorola ve Nokia davalarıyla, bir yandan ÇEA Ş ve Kepez’e el konulması ile, bir yandan da bankaların

TMSF yönetimine geçmesiyle sıkıntılı günler ya şayan Uzanlar artık hızla büyük bir

çökü ş ya şamaya ba şlamı ştır.

20 Tüm bu sürecin ayrıntılı bir tasviri için bkz. Şener, 2004: 198-220. Bu süreçle ilgili kısa bir malumat için bkz. Nevzat Atal-Hacer Gemici, “ İmar Bankası 10 Yıldır Gözetim Altındaydı”, Sabah 17 Şubat 2004.

121 12 A ğustos 2003 tarihinde yürürlü ğe giren 4969 sayılı “Bazı Kanun ve Kanun

Hükmünde Kararnamelerde De ğişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ile 4389 sayılı

Bankalar Kanunu’nun 14. maddesinde kritik bazı de ğişikliklere gidilmi ştir. 21 Bunun

üzerine harekete geçen savcılık, BDDK’ya İmar Bankası ile ilgili bilgi ve belgeleri

21 25193 sayıl Resmi Gazete’de yer verilen de ğişiklik şu şekildedir: “Geçici Madde 2. - 1) 4389 sayılı Bankalar Kanununun 14 üncü maddesinin (3) numaralı veya (5) numaralı fıkrasının (a) bendinin (aa) alt bendi uyarınca bankacılık i şlemleri yapma ve mevduat kabul etme izni kaldırılan bankalarda bulunan ve do ğrulu ğu hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde kanıtlanan tasarruf mevduatı niteli ğini haiz hesaplar Hazine Müste şarlı ğı ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun mü şterek önerisi üzerine Bakanlar Kurulu tarafından belirlenecek esas ve usullere göre Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından ödenir. 2) 1211 sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu ile 4389 sayılı Bankalar Kanunu uyarınca banka tarafından yetkili mercilere beyan edilen sigortaya tâbi tasarruf mevduatı tutarı ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından tespit edilen tasarruf mevduatı tutarı arasında bir fark bulunması halinde, bu fark nispetinde bankanın yönetim kurulu ve kredi komitesi ba şkan ve üyeleri ile genel müdür, genel müdür yardımcıları, imzaları bankayı ilzam eden memurları ve şube müdürleri ile yönetim ve denetimini do ğrudan veya dolaylı olarak tek ba şına veya birlikte elinde bulunduran ortaklarının, kendilerine, e şlerine ve çocuklarına ait bankalar ve banka dı şı mali kurumlar ile di ğer gerçek ve tüzel ki şiler nezdindeki, kiralık kasa mevcutları da dahil olmak üzere, hak ve alacakların dondurulmasına, her türlü mal, hak ve alacakların üzerindeki tasarruf yetkisinin tamamen veya kısmen kaldırılmasına, mal, kıymetli evrak, nakit ve di ğer de ğerlerin zaptına, bunların bir tevdi mahalline yatırılmasına ve hak ve alacakların üzerine di ğer tedbirlerin konulmasına, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun talebi üzerine ilgili bankanın merkezinin bulundu ğu yerdeki sulh ceza hâkimi, yargılama sırasında ise mahkeme tarafından karar verilebilir. Ayrıca, yukarıda belirtilen farkın 4389 sayılı Bankalar Kanununun 14 ve 15 inci maddelerinde yer alan hükümler dahilinde takip ve tahsiline Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından karar verilebilir. Bu fıkra hükmü, yukarıdaki bentte sayılan ki şiler adına hareket eden veya onlar hesabına kendi adına para, mal veya hak edinen ki şiler hakkında da uygulanır. Tedbire ili şkin talepler hâkim veya mahkeme tarafından, evrak üzerinde yapılacak inceleme sonucu derhal ve nihayet yirmi dört saat içinde sonuçlandırılır. Gecikmesinde sakınca görülen hallerde Cumhuriyet ba şsavcılıkları da hak ve alacakların dondurulmasına karar verebilir. Cumhuriyet ba şsavcılıkları bu kararı en geç yirmi dört saat içinde sulh ceza hâkimine bildirir. Hâkim en geç yirmi dört saat içinde bu kararın onaylanıp onaylanmamasına karar verir. Hâkim tarafından onaylanmayan kararlar hükümsüz kalır. Sulh ceza hâkimince verilen tedbir, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu veya Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun, bankanın bankacılık i şlemleri yapma ve mevduat kabul etme izninin kaldırıldı ğı tarihten itibaren bir yıl içerisinde suç duyurusunda bulunmaması halinde sona erer. Bu süre içerisinde suç duyurusunda bulunulması halinde tedbir, takipsizlik kararının veya açılacak dava sonucunda verilecek hükmün kesinle şmesine kadar devam eder. Mahkeme, bu Kanun hükümlerine göre Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından ödenen ve/veya ödenecek miktarın, sorumlular tarafından Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna ödenmesine karar verir. Bu halde, tedbir hükmolunan mebla ğın tahsiline kadar devam eder ve hükmolunan mebla ğ sorumluların bu fıkra uyarınca tedbire konu edilen para, mal, hak ve alacakları ile di ğer mal varlı ğından tahsil olunur. 3) Bankacılık i şlemleri yapma ve mevduat kabul etme izni kaldırılan bir banka nezdinde tasarruf mevduatı hesabı bulunmamasına ra ğmen sahte olarak düzenledi ği belgeler veya sahte oldu ğunu bildi ği belgeleri ibraz ederek veya ettirerek, kendisine veya bir ba şkasına ödeme yapılmasını talep eden ki şilere, fiilleri daha a ğır bir cezayı gerektirmedi ği takdirde, dört seneden sekiz seneye kadar a ğır hapis cezası verilir. Kendilerine veya gösterdikleri yahut hak sahibi kıldıkları ki şilere ödeme yapıldıktan sonra bu fıkradaki yazılı fiilleri i şledikleri ortaya çıkan ki şilere, bu fıkrada yazılı cezanın yanı sıra ödenen tutarın on katı kadar a ğır para cezası verilir. Bu ki şiler hakkında ikinci fıkra hükümleri uygulanır. 4) Bu Kanunun yürürlü ğe girdi ği tarihten önce gerçekle ştirilen fiiller nedeniyle, bu Kanun hükümlerine göre Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından ödeme yapılmasına veya yapılacak olmasına sebebiyet veren ki şiler ile bunların e ş ve çocuklarına ait mal, hak ve alacaklar hakkında da bu maddenin ikinci fıkrası hükümleri uygulanır.

122 payla şmadıkları gerekçesi ile aralarında Kemal, Cem, Yavuz, Hakan ve Melahat

Uzan’ın bulundu ğu isimlerin gözaltına alınması talimatını vermi ştir. Böylelikle, 16

Ağustos 2003’ten itibaren, Uzanlar’a yönelik ciddi bir takip ba şlatılmı ştır. Uzanlar’ın işyerlerine, ikametgahlarına, Hakan Uzan’ın asistanının evine yapılan çe şitli baskınlarda ele geçirilenler şaşırtıcı bir çe şitlilik arz etmi ştir: Gülben Ergen’in İlyas

Atak isimli taverna sahibi ile cinsel ili şkisini gösteren video kasetlerden 22 , aralarında

Korkmaz Yi ğit, Alaattin Çakıcı, Güne ş Taner ve Mehmet Ali Yalçında ğ’ın çe şitli görü şmelerine ait ses kayıtları ile Cem Uzan’ın Aydın Do ğan’la ve Ye şim Salkım’la yaptı ğı görü şmelerin bulundu ğu ses kayıtlarına 23 ; çe şitli e-maillerden 24 üst düzey

22 Hakan Uzan’ın asistanı Meltem İş görür’ün çantasından çıkan bu kasetin ba şka kopyaları da vardır. Söz konusu kopyalara Uzanlar’a ait Florya’daki Standart Tütün A. Ş.’ye yapılan baskında ula şılmı ştır. Kasetin üzerinde “futbol maçı” yazısı bulunmaktadır. Kasedin hemen ba şında yer alan futbol maçı görüntüleri bir süre sonra kesilmekte ve Gülben Ergen’in özel görüntüleri ortaya çıkmaktadır. Kaset, Gülben Ergen ünlü olmadan önce çekilmi ştir. Konuyla ilgili olarak polise verdi ği ifadesinde Ergen, “Kasetin Uzanlar’ın eline nasıl geçti ğini bilmiyorum” açıklamasını yapmı ştır. Bkz. Milliyet, “Gülben’in Çok Özel Kasedi Uzanlar’dan Çıktı”, 9 Eylül 2003. Kasetle ilgili iddialar da ilginçtir. Bir iddiaya göre, Hakan Uzan’ın eski e şi Ye şim Salkım, e şi ile birlikte oldu ğu öne sürülen Gülben Ergen’den intikam almak için bu kasedin pe şindedir. Bir ba şka iddiaya göre ise Hakan Uzan, Ergen’in oynadı ğı “Dadı’’ dizisinin Star’a transferi için şantaj amacıyla bu kasedi tutmu ştur. Bkz. Hürriyet, “Koca Şantaj, E şi İntikam Pe şinde”, 11 Eylül 2003. Show TV’de yayınlandı ğı dönemde yüksek reytingleri olan dizi bir süre sonra Star’a geçti ği do ğrudur. Ancak Ergen, Uzanlar’dan herhangi bir tehdit almadı ğını beyan etmi ştir. Kasedin serüveni için ayrıca bkz. Şener, 2004: 262. Cem Uzan, kasetlerden haberi olmadı ğını iddia etmi ştir. Bkz. Nuriye Akman-Cem Uzan Söyle şisi, “Önümüzdeki Seçimlerde 2,5 milyonun altında oy alırsam siyaseti bırakaca ğım”, 22 Eylül 2003. 23 Uzan’ın Aydın Do ğan ile yaptı ğı iki görü şme var. Bunlardan 2001 yılına ait olanında Uzan “Motorola ve Nokia ile mücadelesinde Do ğan Grubu’nu yanında görmek istedi ği”nden ve Do ğan Grubu’nun yayınları yüzünden zor durumda kaldı ğından bahsediyor. Tarihi belli olmayan ikinci görü şmesinde ise benzer şeyler konu şuluyor. Aydın Do ğan, Uzan’dan gazetesini da ğıtmak için 50 milyon dolar istiyor. Uzan ise 25 milyon dolar verebilece ğinden bahsediyor. Bu görü şmeden bir alıntı: AD: Cem Bey, Cem Bey, ben de seninle ilgili haber yapınca kaç ki şi arıyor, iyi ettin pezevenke diyor. CU: Tabii takdir sizin gazetelerinizindir, size aittir, ama bizim İş bankası ile herhangi bir sorunumuz yok. AD: (...) Sana evrensel gazetecili ğin dı şında hiçbir haber yapılmayacaktır ama Türkiye’deki bazı müesseselere saldırmak, yalan yanlı ş haber yapmak...Birisi de çıkar senin ailen hakkında yazar...CU: Biz kimseye yalan yanlı ş hakaret etmedik” Diyalogların tam metinleri için Bkz. Şener, 2004: 417-456. Cem Uzan, kendisinin kaydetti ği iddia edilen bu görü şmenin kendisi tarafından kaydedilmedi ğini, kimin tarafından kaydedildi ğini de bilmedi ğini söylemi ştir. Bkz. Uzan, 2004 ve Nuriye Akman-Cem Uzan Söyle şisi, “Karde şimi Türkiye’deki Tuzaklardan Korumak İçin Ortaya Çıkarmıyorum”, 21 Eylül 2003. Ye şim Salkım’la olan görü şmede ise Cem Uzan, Salkım’dan karde şini bırakmasını istiyor. Uzan “ailenin istemedi ği”ni söyledi ği Salkım’ı “kirli çama şırlarını” çıkarmakla tehdit ediyor. İkili arasında geçen diyalog bir süre sonra sertle şiyor ve Uzan’ın Salkım’a karde şiyle parası için birlikte oldu ğunu söyledi ği kısımlarda küfürlü bir hal alıyor. Konu şmadan bir örnek: “CU: “Benim adım Hakan Uzan de ğil. Ben bunları yemem. Sen süper profesyonel bir orospusun. YS: “Te şekkür ederim”. CU: “Bir şey de ğil”. YS: “Ba şka hakaretin var mı?”, CU: “Hiçbir hakaretim yok. Sen bu çocu ğun pe şinden dü şeceksin. Ya da seni dü şürtürüm...”. Diyalogun tam metni için bkz. Şener, 2004: 376-382.

123 teknolojik özelliklere sahip çe şitli ses ve görüntü kayıt cihazlarına dek uzanan bir liste daha sonra Uzanlar hakkında açılacak -“Özel Hayatın Gizlili ğini İhlal” gibi- di ğer davalarda ve suçlamalarda da kullanıldı. Ele geçirilenler üzerinden Uzanlar’a ili şkin yapılan suçlamalar geni şletilirken, savcılık Telsim için de inceleme ba şlattı. 25

Basında Ula ştırma Bakanlı ğı’nın, Uzanlar’ın Telsim hisselerini kendilerine ait bir

şirkete devretmesinin ardından ‘lisans devri’ne hazırlandı ğı yönünde haberler

çıkmaya ba şladı. 26 İsmet Berkan o tarihteki bir yazısında Uzanlar için “denizin bitti ği”ni iddia ediyordu. Berkan gelinen noktayı şöyle özetliyordu 27 : “ İş te, ÇEA Ş’a el konulan 12 Haziran tarihiyle İmar Bankası’nın bankacılık yapma izninin

BDDK’ca kaldırıldı ğı 3 Temmuz arasında ne olduysa oldu. Bankanın kayıtları yok edildi, karartıldı. BDDK hâlâ bankanın ‘defteri kebiri’ni bulabilmi ş de ğil. Bankada kimin kaç parasının oldu ğu çözülemeyen bir muamma gibi. Bankadaki toplam mevduat miktarı hakkında hâlâ sadece spekülasyon yapılabiliyor, kimi 5 katrilyon diyor, kimi 8.5...”. Berkan bir ba şka yazısında ya şananları “heyecanlı bir polisiye film” gibi gördü ğünün altını çizmektedir. “Olup bitenler, yapılanlar, kurulan planlar, hazırlanan tuzaklar vs. hepsi bana gerçek hayatta olmayacak şeyler gibi gözüküyor.

24 Uzanlar’ın Florya Şenlikköy’de kiraladı ğı i şyerinde yapılan baskında magazin muhabiri Gülten Ahıska ile Hakan Uzan arasındaki e-mailler ismi açıklanmayan ünlü i şadamları ve aileleri ile ilgili olarak düzneli olarak bilgi toplandı ğını ortaya koymu ştur. Maillerde i şadamlarının cinsel e ğilimleri ve çe şitli kasetlerinden bahsedilmektedir. Bkz. Şener, 2004: 268-273. 25 Bkz. Radikal, “Telsim’e Savcılık İncelemesi”, 16 A ğustos 2003. 26 Bkz. Radikal, “Telsim Lisansı Gidici”, 16 A ğustos 2003. 27 Berkan yazısında, o güne kadar ya şanan geli şmeleri şöyle de ğerlendirmi ştir: “Aslında Çukurova Elektrik ve Kepez’e el konulmasa, yani Uzan ailesi açısından saadet zinciri kırılmasa belki İmar Bankası’na hiçbir zaman bu operasyon da düzenlenmeyecekti; çünkü banka bütün denetimlerden ba şarıyla geçiyordu aslında. De ğil BDDK, Uzanlar ve suç ortakları dı şında kimse hayali hesapların varlı ğını bilemezdi. ÇEA Ş ve Kepez’e el konuldu ğunda, BDDK İmar Bankası’na durumu sordu. Aylardan Haziran’dı. Uzanlar, biraz etkileneceklerini ama sa ğlam olduklarını söylediler. Oysa, durum o kadar iyi de ğildi. Bankadan her gün 20 trilyon liralık mevduat çekiliyordu, i şler giderek kötüye gidiyordu. 21 Haziran’da Uzanlar, BDDK’ya ba şvurarak likidite sıkıntısına dü ştüklerini söylediler, ‘Ya bize kredi verin ya da bankayı devralın’ dediler. Bankaya kredi verilmesi söz konusu olamazdı, çünkü krediye teminat te şkil edecek Hazine bonosu yoktu bankada. Öte yandan BDDK bankaya el de koyamıyordu, çünkü kuruldaki üye sayısı karar sayısının altına dü şmü ştü. Neden sonra hükümet kurula be şinci üyeyi atadı, ancak ondan sonra İmar Bankası’yla ilgili karar alınabilir hale geldi. Ama bu arada Uzanlar 25 Haziran günü bankanın yönetimini terk etmi şti bile...”. Bkz. İsmet Berkan, “Uzanlar İçin Deniz Bitiyor”, 16 A ğustos 2003.

124 Bütün bunları ancak hayal gücü çok kuvvetli biri uydurabilir sanki. Ama hayır. Her

şey olmu ş. Üstelik bildiklerimiz, bütün gerçe ğin onda biri bile de ğil belki” diyen

Berkan, İmar Bankası’nda ya şananları “örgütlü soygun” olarak de ğerlendirmektedir. 28 Berkan takip eden yazılarında da yolsuzlu ğun boyutlarını tartı şmayı sürdürür ve “ İmar Bankası’nın portföyünde olmayan devlet iç borçlanma senetlerini (D İBS) mü şterilerine sattı ğının bilindi ğini ancak kaç paralık bono satıldı ğının bilinmedi ği”ni aktarır. Bu noktada Berkan; “Bir BDDK yetkilisine göre

şu ana kadar hesaplanan miktar 600 trilyon. Bu, yeterince korkutucu bir rakam.” ifadelerine yer verir. 29 Berkan bir sonraki yazısında bu konuyu neden gündeme getirdi ğini şu sözlerle açıklar: “ İmar Bankası’nda ortaya çıkan devlet iç borçlanma senetleri (D İBS) ile ilgili konuyu bu kö şede sürekli yazmamın bir sebebi var: ilgilileri ve yetkilileri bir daha ba şka herhangi bir bankada buna benzeyen bir olayın ya şanmaması için gerekli tedbirleri almaya te şvik etmek.” 30 Bir ba şka yazıda Berkan,

İmar Bankası’nın i şleyi şine daha derinden bakmayı dener ve bankanın hesaplarıyla ilgili olarak geli ştirilmi ş “gölge programlar”dan bahseder. Buna göre yatırılan mevduat bankanın genel muhasebe sistemine kaydedilmek yerine, “gölge” bilgisayar programları tarafından görünmez kılınarak vadesi geldi ği zaman ortaya

çıkarılmaktadır. Banka bu sayede arada geçen süre için Merkez Bankası’na kar şılık yatırmak ya da vergi ödemek gibi yükümlülüklerinden kurtulmaktadır. Bu noktada

Berkan şöyle sormaktadır: “O programı kim yazdı?”. 31 “ İmar Bankası’nda ya şananların ders niteli ğinde oldu ğu”nu iddia eden Berkan, Uzanlar’ın Telsim,

ÇEA Ş, Kepez, çimento fabrikaları gibi yatırımları bankadaki mevduattan kar şılamı ş

28 Bkz. İsmet Berkan, “Uzanlardan Film Çıkar Mı?”, Radikal 17 A ğustos 2003. 29 İsmet Berkan, “Bu Skandalın Üstü Örtülemez”, 18 A ğustos 2003. 30 İsmet Berkan, “Bir Daha Olmaması İçin”, 19 A ğustos 2003. 31 İsmet Berkan, “O Programı Kim Yazdı?”, 24 A ğustos 2003.

125 olabilece ğini yazar. 32 Uzan ailesinin aranan fertlerine (özelde İmar Bankası’nın içini bo şalttıkları gerekçesiyle haklarında gözaltı talimatı verilen Kemal, Yavuz ve Hakan

Uzan kastediliyor) ula şılamamasından bahseden bir ba şka yazısında Berkan “bu kaçak olma hali dahi suç iddialarını güçlendirmiyor mu? Neden ve kimden kaçıyorlar? Uzan ailesi sonsuza kadar kaçabilir mi?” diye sormaktadır. 33 Tam da bu süreçte, Uzanlar aleyhine açılan davalar da geni şlemeye devam etmektedir.

BDDK‘nın soru şturma süreci devam ederken yaptı ğı yazılı açıklama ile bankanın resmi kayıtlarının büyük ço ğunlu ğunu BDDK, TMSF ve banka yeni yönetimine teslim etmedi ğini, toplam mevduat tutarının 25 Haziran 2003 itibariyle 753.544 milyar lira olarak gösterilmesine ra ğmen yapılan incelemeler neticesinde, bankanın ilgili kurumlara bildirdi ği rakamın tasarruf mevduatının tamamını yansıtmadı ğı, gerçek rakamın yukarıdaki tutarın üzerinde oldu ğunun tespit edildi ği, ele geçirilebilen belgelere göre, yakın tarihlerde yo ğun olarak yurtdı şı havaleler yolu ile

çok sayıda hesap açıldı ğı, bilgi i şlem sistemi üzerinden geçmi şe yönelik i şlemlerin yapıldı ğı, mü şterilere İmar Bankası tarafından fazla miktarda Hazine bonosu satıldı ğı, ancak, satılan bu bonoların bulunmadı ğı saptandı ğı belirtilmi ştir. 34 Bu arada, Uzanlar’a ula şılamaması 35 ve ilgili yargı sürecinin yava şlı ğı medya kanalıyla ele ştirilmeye ba şlanmı ştır. 36 Dönemin Adalet Bakanı Cemil Çicek, yargının i şleyi şi ve bürokratlarla ilgili ele ştirilere şöyle yanıt vermi ştir: “Bir ihmal var mıdır, yok mudur... Bu olay açısından bakıldı ğında bankaya el konulması 3 Temmuz 2003.

Savcılı ğa intikali 18 Temmuz. Yakalama müzakeresinin çıkarılması 17-18 A ğustos

32 İsmet Berkan, “Tereciye Tere Sattılar”, 25 A ğustos 2003. 33 İsmet Berkan. “Uzan Ailesi Nerede?”, 26 A ğustos 2003. 34 Bkz. Radikal, “BDDK’dan İmar Suçları Dökümü”, 20 A ğustos 2003. 35 Bkz. Radikal, “Uzanlar İçin Çember Daralıyor”, 18 A ğustos 2003, “Uzanlar Buhar Oldu”, 19 Ağustos 2003 ve “Uzanlar Dün De Bulunmadı”, 20 A ğustos 2003. 36 Bu süreçte, Star Gazetesi yönetiminde istifalar da ya şanmı ştır. Genel Yayın Yönetmeni Fatih Çekirge’nin istifasının nedeninin Uzan’ın bu süreçte Star’ın, “Uzanlar’ı korumak” konusundaki yetersizli ği oldu ğu söylenmi ştir. Bkz. Radikal, 27 A ğustos 2003.

126 2003. Bunu gazetelere bakarak söylüyorum. Demek ki, 3 Temmuz’dan 17 A ğustos’a kadar bu insanlar aramızda. 2-3 gündür aranıyorlar 12’si birden bulunamıyorlar.” 37

Şişli Cumhuriyet Savcılı ğı’nda İmar Bankası ile ilgili “Karaparanın

Aklanmasının Önlenmesine Dair Kanun” kapsamında yürütülen soru şturma devam ederken Uzan ailesinin çe şitli menkul ve gayri menkullerine el koyulması süreci de hızlanmı ştır. Uzanlar’ın -ilk bölümde zikretti ğimiz- yatlarından üzerinde helikopter pisti de bulunan 70 milyon dolar de ğerinde, 52.06 metre boyunda, 10.5 metre eninde,

987 grosstonluk yatı “Frequency” ile “Air Waves” adlı yatına BDDK’nın aldırdı ğı tedbir kararı üzerine el konulmu ş, ancak üçüncü yat “Be Mine” a ula şılamamı ştır. 38

Ağustos sonu itibariyle Uzanlar’a düzenlenen operasyonun bilançosu çarpıcıdır:

Uzanlar’ın 260 şirketine tedbir kararı konmu ştur. 39

Bu süreçte, Cem Uzan hala elinde tuttu ğu televizyonu vasıtasıyla “kendisine yapılan haksızlı ğa” kar şı çıkmak için Star TV’de yayınlanan maçların devre arasında ya da yayınlanan dizilere verilen aralarda siyasete giri ş konu şmasına benzer bir fonda ve kısalıkta konu şmalar yapmaya ba şlamı ştır (Uzan, 2003b): “Bu ak şam kar şınızda, bir siyasi parti genel ba şkanı olarak... Bir baba olarak... Bir e ş olarak... Bir a ğabey olarak ve bir o ğul olarak bulunuyorum... Hemen belirteyim ki, aileme ve dolayısıyla bana yapılanların nedeni olsa da, siyasete girdi ğime hiç pi şman de ğilim, hiçbir zaman da pi şman olmayaca ğım...” sözleriyle ba şladı ğı konu şmasında ailesine ve kendisine yapılanları “AKP Genel Ba şkanı’nın”, demokrasiyi bir türlü içine

37 Bkz. Radikal, “Çiçek’in Uzan İsyanı”, 21 A ğustos 2003. Bu arada, gazete Uzanlar’ın yakalanamaması ile ilgili de ğerlendirmesini de okuyucularıyla payla şmı ştır. Buna göre, BDDK ‘Sistemde çürük yok’ diyerek halkın İmar Bankası’na dikkat etmesini engellemi ş, iktidar atamaları geciktirerek BDDK’yı bir süre kilitlemi ş ve savcılık, dosyayı aldıktan ancak 15 gün sonra “yakalama emri” çıkarabilmi ştir. Bkz. Radikal, “50 Gün geçti Hala Tık Yok”, 22 A ğustos 2003. 38 Bkz. Radikal, “ İki Yat Aynı Limanda Gözetimde”, 23 A ğustos 2003. 39 Bkz. Radikal, “Uzanlar’a 180 Tedbir”, 28 A ğustos 2003.

127 sindirememesinin, muhalefeti, hasmı olarak görmesinin do ğal bir sonucu olarak gördü ğünü söylemi ştir. ÇEA Ş ve Kepez’e el konulmasıyla ba şlayan süreçte, İmar

Bankası’nın da fona devredilmesiyle “aileleriyle birlikte 1.5-2 milyon insan, bütün grup şirketlerinden ekmek yiyen on binlerce, aileleriyle birlikte 100 bini a şkın insan”ın ma ğdur oldu ğunun altını çizen Uzan, “kendisine yapılan saldırıların aslında millete yapılan saldırılar” oldu ğuna dikkat çekmi ştir. “Benim, hayatı boyunca

ülkesine sürekli yatırım yapıp, istihdam yaratmı ş; Türkiye’nin Van, Diyarbakır, ,

Osmaniye, Kahramanmara ş gibi unutulmu ş kö şelerini dahi hiç kimsenin yapmadı ğı yatırımlarla bezemi ş; ülkesine hizmet etmekten ba şka hiçbir amacı olmayan 70 ya şındaki babamı; neye dayandırıldı ğı belirsiz raporlarla, kaçak duruma dü şüren bürokratik ve siyasi zihniyete ne kendim mahkum olurum, ne bu milletin mahkum olmasını kabul ederim” diyerek mücadelesine devam edece ğini söyleyen Cem Uzan, altı aylık kızı ile ilgili de tedbir kararı çıkmasını şu sözlerle ele ştirmi ştir: “Bu aileye yapılan zulüm, ailenin 6 aylık bir ferdi olan bir bebenin malvarlı ğına tedbir konmasına kadar vardırıldı. Altı aylık bir bebenin ne malvarlı ğı olabilir? Altı aylık bebeyi mahkemelik yaptılar, sanık damgasını vurdular. Yarın ifadesini de almaya kalkarlarsa, hiç şaşmam...”. Cem Uzan konu şmasında, hükümetin benzeri suçlamaları yaptı ğı gruplara için aynı uygulamaları yapmadı ğını söyleyerek, bunun nedenini “o grupların siyasi rakip olmaması” olarak göstermektedir. Uzan her zamanki teklifini yineleyerek konu şmasını bitirir: “Tekrar söylüyorum, AKP Genel

Ba şkanı, seç bir televizyon kanalı, gel kar şıma, gel benimle, yani en çekindi ğin siyasi rakibinle milletin önünde yüzle ş. Aileme ve dolayısıyla Genç Parti genel ba şkanı olarak şahsıma yapılan tüm uygunsuzluklardan, usulsüzlüklerden ve saygısızlıklardan, ailem ve şahsım adına çok rahatsızım... Ama, en önemlisi, Türkiye

128 adına, millet adına çok rahatsızım. İş te bu nedenle, Genç Parti olarak, sonuna kadar mücadele etmeye kararlıyız... Pes etmemeye kararlıyız... Millet için, cumhuriyet için, demokrasi için buna mecburuz. Ölmek var, dönmek yok.”

Ba şbakan Recep Tayyip Erdo ğan ise, devam eden operasyon sürecinde şu açıklamayı yapmı ştır: “Öncelikle belirtmeliyim ki olay, herhangi bir olu şuma dönük münferit bir olay de ğil, yolsuzluk ve usulsüzlük kar şısında hukuk devleti ilkesinin hayatta geçirilmesidir. Olay yargıda ve devletimizin birimleri gerekli soru şturma ve işlemleri yürütüyor. Mesele, sadece şu ya da bu grup de ğil, Türkiye’de hukukun her alanda egemen kılınmasıdır”. 40 Erdo ğan bu açıklamayı yaptı ğında Uzanlar’ın sıkıntıları Telsim sorununun yeniden gündeme gelmesiyle katlanmı ştır. Türk

Telekom, Uzanların GSM şirketi Telsim’e verdi ği altyapı hizmetlerinden kaynaklanan 100 trilyon liralık alaca ğın tahsili için harekete geçmi ştir. Uzanlar’ın

GSM şirketi Telsim’deki hisselerini yine kendilerine ait ba şka bir şirkete aktarmasının ardından, Telekomünikasyon Kurumu’nun önce Telsim yönetiminde el koyma kararını uygulamaya koyaca ğı, ardından da lisansını iptal etmeye hazırlandı ğı ortaya çıkmı ştır. 41

İmar Bankası’nın Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na devrinin yankıları devam ederken, TMSF kapatılan İmar Bankası’nda mevduatı olanların bilgilerinin teyidi için, vatanda şlık numaraları ile birlikte Pamukbank şubelerine ba şvurmalarını istemi ştir. 1 Eylül 2003 tarihi itibariyle, İmar Bankası mudilerinin yaptı ğı mevduat ba şvurusunun toplamı 9 katrilyon liraya ula şmı ştır. Söz konusu ba şvuru hacmine,

40 Bkz. Radikal, “Yolsuzlu ğa Kar şı Söz”, 30 A ğustos 2003. 41 Bu süreçle ilgili bkz. Radikal, “Telekom ve Fon İcra Takibinde”, 19 A ğustos 2003, “Telekom’da Telsim Operasyonu”, 21 A ğustos 2003, “Telsim için Çözüm Arayı şı”, 25 A ğustos 2003

129 Hazine Bonoları ve devlet tahvilleri dahil de ğildir. 42 Ba şbakan Erdo ğan, mudilere mevduatlarının kar şılı ğının ödenece ği garantisini vermi ş ve Uzan Grubu’nun

şirketleriyle ilgili yapılan operasyonların siyasi olmadı ğını ve seçimlerde Genç

Parti’nin ve kendi partisinin aldı ğı oyların ortada oldu ğunu vurgulayarak “Uzan meselesi, ki şisel bir olay de ğil, bu ülkemin meselesidir’” de ğerlendirmesinde bulunmu ştur. 43 Bu arada 3 Eylül itibariyle, savcılık aralarında Bahattin ve Kemal

Uzan’ın da bulundu ğu 6 ki şi hakkında tutuklama kararı çıkarmı ştır. 44 Ancak,

Uzanlar’a ula şılamamı ştır. Hürriyet Gazetesi durumu “Bölücüba şı Abdullah

Öcalan’ın Suriye’den kaçtı ğı gün takibe alan, Atina üzerinden Moskova’ya geçti ğini sadece 4 gün içinde tespit eden Türkiye Cumhuriyeti Uzan karde şleri 20 gündür bulamıyor” yorumuyla de ğerlendirmi ştir. 45 11 Eylül itibariyle Bahattin Uzan’ın tutuklanmasının ardından Bankalar Kanunu’nda da de ğişiklik yapan 4969 sayılı yasanın 2. maddesi uyarınca, Yavuz Uzan’ın kızı Ayla Uzan, Cem Uzan’ın çocukları

Sinan Kemal Uzan, Renç Emre Uzan, Dilara Gizem Uzan, e şi Alara Koçibey Uzan,

Murat Hakan Uzan’ın o ğlu Ata Kemal Muhammed Uzan, e şi Özlem Hanife Uzan ile bankanın eski yöneticilerinin e ş ve çocuklarının aralarında bulundu ğu toplam 113 ki şinin mal varlıklarına, ihtiyati tedbir konulmu ştur. 46 Hemen ertesi günü ise, İmar

Bankası’nın bilgi i şlem kayıtlarının tutuldu ğu Merkez Yatırım ve Ticaret A. Ş.’nin bilgi ve belgelerini yetkililere vermedikleri gerekçesiyle haklarından soru şturma

42 Hürriyet Gazetesi “kimi çevrelere göre İmar Bankası’nın ço ğu kar şılı ğı olmaksızın yaptı ğı Hazine Bonosu satı şı hacmi 500 trilyon lira ile 2 katrilyon lira arasında de ğişiyor. Bu rakam da dikkate alırnırsa, İmar Bankası skandalının hacmi şimdiden 10 katrilyon liranın üzerine çıkmı ş durumda” de ğerlendirmesini yapmı ştır. Bkz. Hürriyet, “ İmar Bankası’nda 9 Katrilyon Korkusu”, 1 Eylül 2003. 43 Erdo ğan söz konusu de ğerlendirmeyi Fatih Altaylı’nın sundu ğu “Teke Tek” programında yapmı ştır. Bkz. Hürriyet, “Erdo ğan: Paralar Ödenecek”, 2 Eylül 2003. Aynı günkü gazete nüshasında İmarbank mudilerinin BDDK önünde “hazine bonoları”nın ödenmesi talebiyle yaptıkları eyleme yer verilmi ştir. Bkz. Hürriyet, “ İmar Bankası Mudileri BDDK Önünde”, 2 Eylül 2003. 44 BKz. Hürriyet, “Uzanlar’a İki Tutuklama Kararı”, 3 Eylül 2003. 45 Bkz. Hürriyet, “Öcalan Dört Günde Bulundu, Uzanlar Yirmi Gündür Kaçak”, 6 Eylül 2003. 46 Bkz. Hürriyet, “Uzanlar’ın Mallarına İhtiyati Tedbir Kararı”, 12 Eylül 2003.

130 ba şlatılan aralarında Kemal Uzan, Hakan Uzan, Yavuz Uzan, Bahattin Uzan’ın da bulundu ğu 22 eski yönetici hakkında Şişli Cumhuriyet Savcılı ğı tarafından yürütülen soru şturma tamamlanmı ş ve Şişli Asliye Ceza Mahkemesi’ne açılan davanın iddianamesinde sanıkların 3 yıldan 9’ar yıla kadar hapis cezası ve 1 milyar liradan 3 milyar 50’ şer milyona kadar para cezası ile cezalandırılmaları talep edilmi ştir. 47 Bu arada, GP’nin “kan kaybı” görünür bir hal almı ştır. DYP milletvekili oldu ğu dönemlerde Hazine’den sorumlu Devlet Bakanlı ğı görevinde bulunan, ancak daha sonra GP’ye geçen Ufuk Söylemez, İmar Bankası’na el konulmasından sonra Uzan gurubuyla ilgili olarak gündeme gelen suçlamaların ardından Genç Parti’den istifa etmi ştir. 48 Uzanlar için “ şok edici” karar, soru şturma ve dava sürecinin kritik bir anında ortaya çıkmı ştır. 12 Kasım itibariyle Şişli Cumhuriyet Ba şsavcılı ğı’nın hazırladı ğı fezlekede, sanıklar Kemal Uzan, Yavuz Uzan, Erol Hürba ş, Ya şar Avni

Güral, Birol Çilingir, Gürol Demirkol, Hilmi Ba şaran, Sadık Karagöz, Tacettin Pak ve Mehmet Koray Özkaya’nın, “2 kez nitelikli zimmet”, “19 bin 334 kez nitelikli dolandırıcılık”, “off-shore hesaplarından mevduat kaydırarak BDDK’nın ikazlarına uymamak” ve “cürüm i şlemek için te şekkül olu şturmak” suçlarından dolayı toplam

38 bin 694 ile 96 bin 676’ şar yıl arasında a ğır hapis cezasına çarptırılmaları istenmi ştir. 49

47 Bkz. Hürriyet, “ İmar’da İlk Dava 9 Yıl Hapisle Açıldı”, 13 Eylül 2003. 48 Bkz. Hürriyet, “Söylemez de Ayrıldı”, 14 Eylül 2003. 49 Bkz. Hürriyet, “38 Bin 684 Yıl Hapis İstemi”, 13 Kasım 2003. Bu arada, Uzanlar hakkındaki ara ştırma ve soru şturmalar devam etmektedir. Uzan Ailesi’ne yönelik kara para soru şturmasında Mali Suçlar Ara ştırma Kurulu (MASAK) tarafından hazırlanan ilk rapor savcılı ğa ula ştı. Rapor, İmar Bankası’ndan merkezi İsviçre, Zürih’te bulunan UBC AC Bankası’na yakla şık 111 trilyon liranın transfer edildi ğini ortaya çıkardı. Soru şturmayı yürüten Şişli Cumhuriyet Ba şsavcılı ğı’na ula şan raporda, özellikle Kemal Uzan adına transferlerin ço ğunlukta oldu ğu, belirli aralıklarla yakla şık 45 milyon 700 bin dolar (67 trilyon 636 milyar lira) ve 25 milyon 177 bine euronun (43 trilyon 556 milyar lira) transfer edildi ği saptandı. Para transferi toplamının 100 milyon doları (Yakla şık 150 trilyon lira) geçti ğinin tahmin edildi ği anlatıldı. MASAK tarafından gönderilen ilk raporun ardından savcılık Uzanlar’ın Türkiye’deki di ğer bankalarda bulunan hesaplarından para transferi yapılıp

131 Bu arada, İmar Bankası ile ilgili yasal bir düzenleme de yapılmı ştır. İmar

Bankası’ndaki tasarruf mevduatlarının ödenmesini düzenleyen yasa tasarısı, 16

Aralık 2003 tarihinde TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilmi ştir. Yasa 50 , bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izni kaldırılan bankalarda bulunan tasarruf mevduatı niteli ğine sahip hesapların Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından

ödenmesini hükme ba ğlamaktadır. Buna göre; mevduat sahiplerine ödeme yapılması için 8.5 katrilyon lira özel tertip devlet iç borçlanma senedi ihraç edilecektir. İmar

Bankası’nın topluma maliyeti bu kadar büyük olurken, ÇEA Ş ve Kepez ile ba şlayan operasyon sürecinin Uzanlar’a maliyeti de o ölçüde büyük, o ölçüde yıkıcı olmu ştur.

14 Şubat 2004 tarihine gelindi ğinde 5020 sayılı yasa uyarınca TMSF, Uzanlar’ın tüm

şirketlerinin yönetimine el koymu ştur. 51 Alacakların tahsili için el koyulan

şirketlerin yöneticileri de de ğiştirilmi ştir. TMSF, batık İmar Bankası’ndan do ğan kamu alaca ğının tahsili için uygulanan tüm yaptırımlara kar şın Uzan Grubu

yapılmadı ğını tesbit için harekete geçmi ştir. Bkz. Hürriyet, “Uzanlar 111 Trilyonu İsviçre’ye Uçurmu ş”, 15 Kasım 2003. 50 Bkz. Resmi Gazete, Bazı Kanunlarda De ğişiklik Yapılması ve Bankalar Kanunu Hükümlerine İstinaden Bankacılık İş lemleri Yapma ve Mevduat Kabul Etme İzni Kaldıran Türkiye İmar Bankası Türk Anonim Şirketi Hakkında Tesis Edilecek Bazı İş lemler Hakkında Kanun, 25329 sayılı ve 27 Aralık 2003 tarih. İlgili kanun 5020 sayılı Bankalar Kanunu ile Bazı Kanunlarda De ğişiklik Yapılmasına İli şkin Kanun’un bir tamamlayıcısı olarak de ğerlendirilebilir. Bkz. Resmi Gazete, 26 Aralık 2003 tarih ve 25328 sayı. 51 Operasyonun büyüklü ğünün bir göstergesi olarak sadece İstanbul’da el koyma i şlemi sırasında 1000 polis memurunun görev aldı ğını hatırlatalım. Ayrıntılar ve operasyonun yankıları için bkz. Sabah, “Bir Devrin Sonu”, Ak şam, “Bir Partisi Kaldı”, Milliyet “Oyun Bitti”, Radikal “Uzanlar’a Büyük Operasyon”, Cumhuriyet “ İktidar El Koydu”, Yeni Şafak “Cumhuriyet İçin El Konuldu”, Vatan “Her Şeyleri Gitti” 15 Şubat 2004. 14 Şubat Operasyonun ardından Cem Uzan, uzun süredir devam eden Telsim davasına göndermede bulunarak “Eğer baskın olmasaydı, Nokia ve Motorola’nın borcunu ödemeye hazırlanıyorduk. Ama şimdi bu 3.5 milyar dolarlık borç Hazine’ye kaldı.” yorumunu yapmı ştır. Uzan’ın Flash TV’de yaptı ğı bu açıklamalar sırasında evine el koyulmasına da de ğinmi ş ve şöyle sormu ştur: “Evim Hizbullah Yuvası Mı?” Bkz. Sabah, “3 Milyar Dolar TMSF’ye Hayırlı Olsun”. El koyma ile ilgili önemli bir açıklama da TMSF Yönetim Kurulu Üyesi Hasan İncekara’dan gelmi ştir: “Foto ğrafı çekmeye çalı şıyoruz. Hangi şirket tabela şirketi, hangi şirketten ne kadar kaçırıldı. Ancak şirketler 7.5 katrilyonluk borcu kar şılayamaz.” Bkz. Sabah, “219 Şirket Borcu Kar şılamaz”, 16 Şubat 2004. Operasyonun devam ettirilmesi ve tamamlanması ile ilgili hükümete önemli bir hatırlatma yapan Okay Gönensin şunları yazar: “Eğer uygulama burada kesilir, devlete ve halka milyarlarca dolar borcu olan di ğer batık bankaların sorumlularına da uygulanmazsa ortaya ba şka ku şkular çıkacak ve Uzan olayının sadece siyasi boyutu akıllarda kalacaktır. Bu da hükümeti yaralar, Genç Parti’nin ise ya şamasını sa ğlar (vurgu benim).” Bkz. Okay Gönensin, “Star ve Sonrası”, 16 Şubat 2004.

132 şirketlerinde mal ve para kaçırmanın sürdü ğünü, Grup şirketlerine yapılan operasyonun bu süreci durdurmayı amaçladı ğı bildirmi ştir. Bankacılık Düzenleme ve

Denetleme Kurumu’nun 3 Temmuz 2003 tarihinde aldı ğı bir kararla, İmar

Bankası’nın, bankacılık i şlemleri yapma ve mevduat kabul etme izninin kaldırıldı ğı ve anılan Banka’nın yönetim ve denetiminin TMSF’ye geçti ği anımsatılarak, söz konusu kararın ardından İmar Bankası’nın, toplam mevduat yükümlülü ğünün saptanması amacıyla yapılan incelemelerde, daha önce İmar Bankası’nda yapılan denetimlerde ve Banka’nın resmi kayıtlarında görünen mevduatın 10 katından daha fazla mevduat yükümlülü ğünün bulundu ğunun belirlendi ğine dikkat çekilmi ştir.

TMSF yaptı ğı yazılı açıklamada “Böylece, dünya finans tarihinde e şine ender rastlanan bir para ve mal kaçırma operasyonunun gerçekle ştirildi ği tespit edilmi ştir” ifadelerine yer vermi ştir. Ba şbakan Erdo ğan operasyonun nihai noktasında kendisinden istenen durum de ğerlendirmesine “TMSF gerekli açıklamayı yaptı” yanıtını vermekle yetinmi ştir. Adalet Bakanı Cemil Çiçek, Uzan grubu şirketlerinin

TMSF’ye devredilmesiyle elde edilecek gelirlerden devlete olan borçların

ödenece ğini belirterek, “Bizim maksadımız üzüm yemek. Kimseyle özel bir meselemiz yok” açıklamasını yapmı ştır. 52

El koymanın trajik anlarından birisi de, bir grup GP’li ile İkitelli’deki Star binasına gelen Cem Uzan’ın içeri girmek istemesi üzerine ortaya çıkmı ştır. Güvenlik güçleri, Uzan’ın içeriye girmesine izin vermemi ş, bunun üzerine Uzan ile güvenlik güçleri arasında sert tartı şmalar ya şanmı ştır. 53 Uzan ve partililer, uygulamayı protesto etmek için İstiklal Mar şı’nı söylemi şlerdir. Aynı anda, Genç Parti Genel

52 Bkz. Hürriyet, “Uzan Grubu’na El Konuldu”, “Çiçek: Kimseyle Özel Bir Meselemiz Yok”, “Erdo ğan: TMSF Gerekli Açıklamayı Yaptı”, 14 Şubat 2004. Sabah, “Kimseyle Özel Bir Meselemiz Yok”, 15 Şubat 2004. 53 O güne kadar Star televizyonunun üst sol kısmında yer alan Cumhuriyet için 27. Gün Logosu TMSF’nin el koymasıyla birlikte kaldırılmı ştır. Bkz. Sabah, 15 Şubat 2004.

133 Sekreteri Mehmet Ali Akgül bir basın açıklaması yapmı ştır: “Partimizin yükseli şinden korkan AKP hükümeti, devlet erkini kullanarak üzerimizde baskı olu şturmak, seçimlere katılmamızı engellemek için adeta terör estirmektedir. Genel

Ba şkanımızın ikametgahı partimizin bir birimidir. Bu birime yönelik saldırı partimize yönelik saldırıdır. Şu anda Genel Ba şkanımızın mal ve can emniyeti tehlikede bulunmaktadır. Böyle bir ortamda 28 Mart seçimlerinin serbest, dürüst, adil, e şit şartlar altında ve özgür bir ortamda yapılması dü şünülebilir mi? Demokratik hukuk devletinde bu tür kanun dı şılıklara uygulanacak müeyyideler ortada iken demokratik hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nde bunlar neden uygulanmamaktadır? Demokratik cumhuriyetimizin anayasal kurulu şları bu uygulamalara neden sessiz kalmaktadır.” Akgül, bu uygulamaların altına imza atanların Yüce Divan’da yargılanaca ğını, tarihin bunun örnekleri ile dolu oldu ğunu eklemeyi de ihmal etmemi ştir. 54 Bu arada, uygulamayı protesto etmek için parti te şkilatı “Cumhuriyet İçin Aydınlı ğa Geri Sayım Nöbeti” adı verilen bir uygulama ba şlatmı ştır. 55

54 Bkz. Hürriyet, “Cem Uzan Star Binası’na Alınmadı”, 14 Şubat 2004. Uzan Grubu tarafından yapılanların “linç’’ giri şimi olarak de ğerlendirildi ği ve GP Genel Ba şkanı Cem Uzan’ın “Ba şbakan’ı Yüce Divan’a götürmekten’’ söz etti ğinin hatırlatması üzerine Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Co şkun, bu konuda hiç bir şey söylemeyece ğini ve ülke yararına ne varsa onu yapacaklarını belirterek ‘Sadece Uzanlar için de ğil, kim bu fakir halkın malına mülküne parasına el koyduysa o mutlak suretle cezasını çekecek’’ açıklamasını yapmı ştır. Bu konunun seçim malzemesi olarak kullanılıp kullanılmayaca ğını sormaları üzerine de Co şkun, “Hayır. Tesadüfen seçim öncesine rastladıysa bu planlanmı ş bir şey de ğil” yanıtını vermi ştir. Bkz. Hürriyet, “Co şkun: Halkın Parasını Yiyenler Cezasını Çekecek”, 15 Şubat 2004. 55 GP Yenimahalle İlçe Ba şkanı Ça ğatay Açıkba ş “Sayın Cem Uzan Bey’e ait 219 şirketin yönetimine el konulmasıyla devam eden linç operasyonunu protesto etmek amacıyla Yenimahalle İlçe Te şkilatı olarak” ilçe binasında 24 saat te şkilata ba ğlı arkada şlarının görev alaca ğını açıklamı ştır. Bu geli şmeler ya şanırken Hürriyet Gazetesi, “Uzan Grubu’nun 219 şirketine el konulması ve Kıbrıs görü şmelerinin yarattı ğı olumlu havayla serbest piyasada dolar 1.300.000 liranın altını gördü. Bu seviyelerden Merkez Bankası dolara müdahale etti, kurlar yükseldi” şeklinde verdi ği bir haberle “piyasaların durumu”na da ı şık tutmu ştur. Aynı gün verdi ği bir ba şka haberde ise, “GP Yöneticisi Fideyeci Çıktı” ba şlı ğını ta şımaktadır. Haberde Bursa’da, bir mühendisi kaçırarak ailesinden 100 milyar lira fidye istedikleri iddiasıyla, Genç Parti (GP) Bursa İl Yönetim Kurulu Üyesi’nin de aralarında bulundu ğu 5 ki şinin, paranın teslimatı sırasında suçüstü yakalandı” ğından bahsedilmektedir. Bkz. “Merkez Dolara Müdahale Etti” ve “GP Yöneticisi Fidyeci Çıktı”, 16 Şubat 2004.

134 GP kaynaklı bu “siyasi” açıklamalara Ba şbakan Recep Tayyip Erdo ğan da ba şka bir açıklamayla kar şılık vermi ştir. Uzanlar’ın yapılan operasyonu ”adeta bir siyasi linç gibi ifade etme gayretinde” oldu ğuna ve “ma ğdurları oynama”ya

çalı ştı ğına i şaret eden Erdo ğan “Ne benim, ne arkada şlarımın, hiç kimseye ki şisel bir kini yoktur. (...) Ben, şu anda, sayın Uzan’ın, kalkıp da bir siyasi partinin genel ba şkanı olmasını hedefleyerek, ona kar şı bir kinle yola çıkmı ş de ğilim. Hemen hemen biz aynı dönemlerde partileri kurduk. Aynı dönemde bu yarı şa çıktık. 3

Kasım’da aldıkları oy ortada, bizimki de ortada. Millet bize bu görevi vermi ş ve şu anda biz, bu görevin gere ğini yerine getiriyoruz.” açıklamasını yapmı ştır. 56

Bu arada, Hakan Uzan ve Kemal Uzan’a ula şılamamı ştır. Hürriyet Gazetesi 18

Şubat tarihli “özel haber”inde Interpol’ün de altı aydır aradı ğı Hakan Uzan’ın

Singapur’da oldu ğu haberini vermi ştir. 57 Hakan Uzan ve Kemal Uzan aranırken,

Uzanlar’la ilgili haciz i şlemleri de bütün hızıyla devam etmektedir. Şubat sonuna do ğru Uzanlar’ın Mu ğla Göcek’te bulunan Zeytinli Adası’nda, Uzanlar’ın kaldı ğı

çe şitli villa ve yalılara ve Pamukova’daki çiftliklerinde gerçekle ştirilen haciz işlemleri sırasında bulunanlar “Uzan imparatorlu ğu”nun sahip olduklarını bir kez daha gözler önüne sermesi açısından önemlidir. Uzanlar’ın yalı ve villalarına yapılan baskınlarda bir bölümü dünyanın en pahalı şaraplarından Petrus olmak üzere 3 bin

348 şişe şarap ve şampanya, Kemal Uzan’ın kaldı ğı yalıda de ğeri 1.1 trilyon lirayı

56 Bkz. Hürriyet, “Erdo ğan: Uzanlar’ı Di ğer Batıklar İzleyecek”, 17 Şubat 2004. Ba şbakan Erdo ğan, bu açıklamayı o dönem Kanal D Genel Yayın Yönetmeni olan Fatih Altaylı’nın hazırlayıp sundu ğu “Teke Tek” programında yapmı ştır. 57 Haberde, Hakan Uzan’ın Singapur’da bir marketten so ğuk içecek satın aldı ğı ve ödemeyi nakit yaptı ğının ayrıntılarına yer verilmi ştir. Bkz. Hürriyet, “Kırmızı Bültenle Aranan Hakan Uzan Singapur’da”, 18 Şubat 2004. Aynı tarihli Hürriyet’te “Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) yönetimine geçen Telsim’in, Uzan Grubu’nda oldu ğu dönemde, İmar Bankası’ndaki ‘çifte kayıt’ olayını hatırlatan bir sistemin kuruldu ğu ve vergi kaçırıldı ğı belirlendi.” haberine ve ek olarak, Le Monde’un Uzan Grubu’na yapılan “sansasyonel operasyon” ile ilgili haberine yer vermi ştir. Bkz. “Le Monde: Uzan Grubu’na Sansasyonel Operasyon” ve “Telsim’de Vergi To Cep Vurgunu”.

135 bulan 5 bin adet Cohiba marka puro 58 , “de ğerli” tablolar, zırhlı Mercedes, BMW, üç adet Hummer jip 59 , Hummer jiplerine ait çe şitli yedek parçalar, Cem Uzan’ın kaldı ğı villadaki havuzun zeminine saklanmı ş 3 milyon 897 bin adet Telsim kontör kartına el konulmu ştur. 60 Uzan ailesinin Sakarya Pamukova İlçesi Bakacak Köyü yakınlarındaki yakla şık 1500 dönüm arazi üzerinde kurulu çiftli ğindeki i şlemler sırasında ise 6 yarı ş atı, Hakan Uzan’a ait oldu ğu bildirilen ve şifrelenerek kilitlendi ği anla şılan çelik kasalarda, aralarında Smith Wesson, Beretta, Sig Sauer,

Liberti, Glock, Jericho, Lagant ve Walther gibi tanınmı ş markalara sahip 25 tabanca, ruhsatsız oldu ğu anla şılan M-16 otomatik tüfek, bir Uzi 61 ve Akrep gibi markaların aralarında bulundu ğu 10 uzun namlulu silah, çe şitli çaplarda 12 bin 500 adet mermi, binlerce CD, video kaset, hesap cüzdanları, sayısız belge ve evrak, küçük-büyükba ş

58 Bkz. Hürriyet, “Kemal Uzan’ın 1.1 Trilyonluk 5 Bin Purosu Çıktı”, 22 Şubat 2004. Altaylı bulunan purolarla ilgili şu yorumda bulunmu ştur: “Puro meselesini biraz bilirim. Üstelik de yeni ö ğrenmedim. Yakla şık 25 senedir puro içerim” diyen Fatih Altaylı, “Uzanlar’ın mahzeninde bulunan Cohiba puroların de ğerinin 1.1 trilyon oldu ğunu okuyunca hayli güldüm. (...) Uzanlar’ın mahzeninde bulunan 5 bin adet Cohiba puro ne yapsanız 1 trilyon lira etmez.” Bkz. Fatih Altaylı, “O Kadar Da De ğil”, 23 Şubat 2004. 59 Bu araçlar daha sonra muhammen bedeli 1.7 trilyondan satı şa çıkarılmı ştır. Bkz. Ak şam, “Cem Uzan’ın 20 Aracı Daha Satılıyor”, 4 Eylül 2004. 60 Cem Uzan bulunan kartlarla ilgili olarak savcılı ğa verdi ği yazılı ifadesinde, Telsim kartlarını yakla şık 3 ay önce korumak amacıyla bu konukevine getirdiğini, burayı depo olarak kullandı ğını belirtmi ş ve suçlamaları kabul etmemi ştir. Bkz. Hürriyet, “Uzan: Kontörleri Depomda Saklıyordum”, 15 Mart 2004. 61 Operasyonun en ilginç parçalarından birisinin bu Uzi oldu ğunu söyleyebiliriz. Zira, İsrail yapımı bu tam otomatik Uzi’nin Uzanlar’a Süleyman Demirel tarafından hediye edildi ği ancak ruhsatının hileli olarak düzenlendi ği ortaya çıkmı ştır. Bulunan Uzi tam otomatik olmasına ra ğmen ruhsat alınması için “yarı otomatik” olarak gösterilmi ştir. Bkz. Şener, 2004: 415. Fatih Altaylı bu olayla ilgili şunları yazmı ştır: “Uzan Ailesi’ne ait çiftlikten orta boy bir cephanelik çıktı. Kimi ruhsatlı, kimi ruhsatsız onlarca tabanca, yivli, yivsiz tüfekler, on bini a şkın mermi ve bir adet Uzi otomatik silah. Ölüm makinesi... İddiaya göre silahlar Hakan Uzan’ınmı ş. Hakan Uzan’ı bunca silah sahibi olmaya iten ‘ruhsal’ veya ‘biyolojik’ gerekçeleri tartı şmak istemiyorum. Ancak bir insanın Uzi silah sahibi olmak istemesi ilginç bir durum. Bundan daha da ilginci, bu korkunç silahın Hakan Uzan’a 9. Cumhurba şkanı Süleyman Demirel tarafından hediye edilmi ş olması.(...) Adapazarı-İstanbul arasında çalı şan trenlerde çiklet satarak hayata atılan Kemal Uzan’ın müthi ş zenginli ğinde “hukuksuzlu ğun’’ yanı sıra “Süleyman Demirel’’in de etkisi oldu ğu bilinen bir gerçek. Ama bu ili şki ne boyutta olursa olsun bir cumhurba şkanının bir i şadamına benzeri ancak teröristlerde bulunan bir silahı hediye etmesi “kabul edilebilir’’ bir olay de ğil.”Bkz. Fatih Altaylı, “Cumhurba şkanı terör silahı hediye eder mi?”, Hürriyet, 26 Şubat 2004. “Yapılan aramalarda Uzi marka silah bulundu ğu açıklandı. Neden Uzi? Bu suikast silahı olarak biliniyor” şeklindeki bir soruya kar şılık, Cem Uzan, şunları söylemi ştir: “Silaha meraklı insan de ğilim. Ama Hakan meraklı. Bir sürü silahı var. Bunlar da ruhsatlı silahlar. Günlerdir arıyorlar. Bir insanın evinin bahçesinde kepçelerle, dozerlerle kazı yapılıyor. Bu zulüm de ğil mi? Bunu neden kimse sorgulamıyor? Günlerdir bir terör estiriliyor. Bir vah şet sergileniyor. AKP zihniyeti bu...” Bkz. “Cem Uzan: Karde şim silah koleksiyonu yapıyordu”, Hürriyet, 25 Şubat 2004.

136 hayvanlara ek olarak saman balyalarının altına gizlenmi ş bir Ferrari otomobil bulunmu ştur. Tüm bunlar, Uzanlar’ın ya şam tarzının “naçizane” birer göstergesidir. 62

Bu süreçte sıklıkla telaffuz edilen Uzanlar’a düzenlenen operasyonun yakla şan yerel seçimlerle alakalı bir “siyasi linç” oldu ğu iddialarına bir yanıt TMSF Ba şkanı

Ahmet Ertürk’ten gelmi ştir. Ertürk, Uzan Ailesi’nin şirketlerine el konulmasının siyasetle bir ili şkisi olmadı ğını savunmu ş ve “Biz alaca ğımızın tahsilini yapıyoruz” açıklamasını yaparak bu operasyonun yerel seçimler öncesine gelmesinin hukuki süreçten kaynaklandı ğını belirtmi ştir. 63 Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in açıklamaları ise, daha sert olmu ştur. Şahin, İmar Bankası’nı kastederek, bir batık bankanın Hazine garantisi oldu ğu için Hazine’ye getirdi ği yükün 8.5 katrilyon lira oldu ğunu belirtmi ştir: “Siz banka kuracaksınız, milletin parasını toplayıp, kendi

62 Bkz. Hürriyet, “Uzan’ın 1.1 Trilyonluk Purosu Çıktı”, 22 Şubat 2004, “Uzanlar’ın Ruhsatsız Silahları”, 23 Şubat 2004, “Uzan Çiftli ğinde Arama Çalı şmaları Sona Erdi”, 27 Şubat 2004, Sabah “Uzanlar’ın Cephaneli ği”, 24 Şubat 2004. Pamukovadaki çiftlik aranırken Türksat 2-A Uydusu’nun yanısıra fay hatlarının tespitinde kullanılan araçlardan da istifade edilmi ştir. 11 ayrı noktada yapılan ara ştırmalarda amaç Uzanlar’ın “altın ve tarihi eser” sakladı ğı ihbar edilen gizli bölmeleri bulmaktır. Ara ştırma sonucunda bu türden bir bulguya rastlanmamı ştır. Silahlar konusunda ise, ilginç bir açıklama İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah’tan gelmi ştir: Uzanlar’ın Pamukova’daki çiftli ğinde ele geçirilen silahlarla ilgili soruları cevaplandıran Cerrah, “Uzanlar’ın avukatları, silahların ruhsatlarının bulundu ğunu beyan ettiler. Ruhsatları getireceklerini söylediler. Biz de ara ştırmamızı sürdürüyoruz. Şu anda ne kadarının ruhsatsız oldu ğunu söylemek imkansız” açıklamasını yapmı ştır. Ele geçirilen uzun namlulu bazı silahlara nasıl ruhsat verildi ği’ de sorulan Cerrah, “Bu ruhsatları inceleyece ğiz. Zannediyorum, 1997’den önce bu tür silahlara ruhsat veriliyordu” demi ştir. Bkz. Hürriyet, “Cerrah: Ürdünlülerle Uzanlar’ı Görü şmedik”, 24 Şubat 2004. Cem Uzan’ın evinde ele geçirilen kontörler nedeniyle ise, Uzan hakkında, “ihtiyati tedbir kararına muhalefet etti ği” iddiasıyla soru şturma ba şlatılmı ştır. Bkz. Hürriyet, “Cem Uzan’a Soru şturma”, 25 Şubat 2004. Bu günlerde, Ege Cansen ya şananlar kar şısında hayretini gizleyememi ştir: “Eğer TV dizileri için senaryo yazacak yetene ğim olsaydı, hiç durmaz Uzanlar’ın hikayesini yazardım. Hem de “32 kısım tekmili birden’’. Uzanlar’ın yaptıkları daha do ğrusu yapabildikleri, sadece Uzanlar’ın de ğil, bu toplumun utanç veren dramıdır.” Bkz. Ege Cansen, “The Uzans Story”, Hürriyet, 25 Şubat 2004. Benzeri bir yorumda bulunan Güngör Mengi şöyle yazar: “Uzanlar’ın macerası ‘Alma mazlumun ahım, çıkar aheste aheste’ atasözünü hatırlatan bir filmi hatırlatıyor. Bir dostum ‘Bu hikâyeden muhte şem bir film olurdu’ dedi. Gruptaki ba şka biri ‘Belki de tersi olmu ş, Uzan’lar bir sürü Hollywood filminden aldıkları ilhamla kendilerine bir hayat hikâyesi yazıp oynamı şlardır’ diye itiraz etti. Gerçekten de altı aydır görüp duyduklarımız güç ve entrika üzerine yapılmı ş Hanedan ve Dallas dizilerini çırak çıkaracak, duyanları hayrete dü şürecek kirli ve karanlık ili şki ve olayları gözler önüne seriyor.” Bkz. Güngör Mengi, “Filmin Sonu Geldi”,Vatan, 21 Şubat 2004. 63 Bkz. Hürriyet, “TMSF: El Koymanın Seçimle İlgisi Yok”, 20 Şubat 2004.

137 şirketinize bir şekilde aktaracaksınız. Buna müsaade etmeyiz. Ya bu parayı vereceksiniz ya da yedi sülalenizin burnundan fitil fitil getirip, bu parayı alaca ğız” . 64

Mart ayına do ğru, Uzanlar ile TMSF arasındaki görü şmeler de ba şlamı ştır.

Uzan Grubu’nun ödeme planı TMSF tarafından kabul edilmemi ştir. 65 Grubun mali işlerden sorumlu yetkililerinin TMSF yöneticilerine “Kemal Bey sava şa devam diyor. Kendisi haksızlı ğa u ğradı ğımızı ve hukuk yolunun sonuna kadar kullanması gerekti ğini söylüyor. Ancak Cem Bey anla şmadan yana. Bir ödeme planı hazırlayalım ve bu i şi bitirelim diyor” açıklamasını yaptı ğı basına yansımı ştır.

TMSF’nin resmi red gerekçesi “ödeme projeksiyonunun soyut oldu ğu ve finansal açıdan yeterli verileri içermedi ğinin” tespit edilmi ş olmasıdır. 66 TMSF’nin

Uzanlar’ın teklifini “ciddiyetsiz” bularak reddetti ği günlerde, Eru ğrul Özkök, Ürdün

Kralı Abdullah ile bir söyle şi yapar. Kral, Özkök’ün “Cem ve Hakan Uzan’a pasaport verdiniz mi?” sorusuna Evet Cem ve Hakan Uzan’a, 5 yıl süreli olarak pasaport verdik. Pasaportların süreleri 2004 sonunda bitiyor ancak yetkililere yazı yazdık. Bir yere ba şvururlarsa pasaportlarına el konulacak” yanıtını vermi ştir. 67

64 Bkz. Hürriyet, “Yedi Sülalenizin Burnundan O Paraları Fitil Fitil Getiririz”, 29 Şubat 2004. 65 Uzanların önerisi şudur: Devlet yönetimine ve denetimine el koydu ğu tüm Uzan Grubu şirketlerini geri verecek, ancak devletin bu şirketlerin mülkiyeti üzerindeki ihtiyati tedbiri devam edecektir. Uzanlar bu şirketleri devletin onayı olmadan devredemeyecektir. Uzan Grubu şirketleri çalı ştırmaya devam edecek ve şirketlerin sa ğlayaca ğı gelir ile grubun a ğırlıklı olarak İmar Bankası’ndan kaynaklanan borçlarını ödeyecektir. Bkz. Hürrriyet, “Uzan Fon Sava şına Devam Resti Çekti”, 1 Mart 2004. Ula ştırma Bakanı Binali Yıldırım teklifle ilgili şu yorumda bulunmu ştur: “Gayet tabii, yazılı bir teklif söz konusu ise bunu de ğerlendirme dı şı tutmak do ğru olmaz. Ama o teklifin en iyi teklif oldu ğunu söylemek de şu an için do ğru bir yakla şım olmaz. De ğerlendirme sonucunda üzerinde çalı şılabilir bir teklif oldu ğu görülürse o şekilde çalı şmalar ilerletilir. Yoksa, ba şka alternatifler de ğerlendirilir.” Bkz. Hürriyet, “Yıldırım: Uzanlar’ın Teklifi De ğerlendirilecek”, 10 Mart 2004. 66 TMSF kararında, “Di ğer borçlularla ve ilgili ki şilerle birlikte Cem Cengiz Uzan hakkında da yasal hükümler kapsamında ihtiyati tedbir kararları alınarak uygulanmı ş, akabinde 4389 sayılı Bankalar Kanununun 14 ve 15.maddeleri hükümleri uygulanmak suretıyle 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanun hükümleri uyarınca sözkonusu alaca ğın takip ve tahsili i şlemleri ba şlatılmı ştır. Bu a şamada, yasal olarak di ğer ilgililerle birlikte Cem Cengiz Uzan’ın Fon (Amme) borçlusu oldu ğu açıktır.” ifadeleri ile de durumun yeniden altını çizmi ştir. Bkz. Hürriyet, “TMSF, Uzanlar’ın Teklifini Kabul Etmedi”, 12 Mart 2004. 67 Söyle şinin sonunda gazete küçük bir hatırlatma yapar: “Genç Parti Genel Ba şkanı Cem Uzan, Ürdün vatanda şı oldu ğu ve pasaportu bulundu ğu iddialarını hep reddetti. Uzan, pasaportlarının

138 3. Uzanlar’a Düzenlenen Operasyonun Yankıları ve Sonrası

Uzanlar’a düzenlenen operasyonun medyadaki yankıları da üzerinde dü şünmeye de ğer bir konudur. Uzanlar’a düzenlenen operasyonun ortaya koydu ğu tablonun ta şıdı ğı haber de ğeri nedeniyle basında kendine çokça yer bulması ve man şetlere ta şınması şaşırtıcı de ğildir. Ancak dikkat çekici olan şey, Uzanlar ve

Genç Parti isimlerini 3 Kasım 2002 seçimlerinden önce mümkün mertebe zikretmemeye çalı şan, “Genç Parti’yi görmeyen” bir medyanın -özelde Do ğan

Medya Grubu’nun- yazar ve yorumcularının takındıkları tavırdır. Örne ğin o dönemde Hürriyet Gazetesi’nde yazan Fatih Altaylı, Şubat 2004’deki büyük operasyonla Uzanlar’ın 219 şirketine el konmasını şu sözlerle de ğerlendirmeyi tercih etmi ştir: “Oh Be!”. Altaylı şöyle yazmaktadır: “ Şimdi bazı ‘danteller’ çıkıp ‘Hukuk’ diyecekler. Do ğrudur. Hukuk üstündür ve öyle olmalıdır. Ancak, Uzanlar’a kar şı yapılan i şlerin ‘hukuka uygunlu ğu’ Uzanlar’ın bu ülkenin milyarlarca dolarını cebe indirmek için yaptı ğı i şlerden kat be kat fazladır. Uzanlar’a layık oldukları muameleyi yapan bürokrasiye de, o bürokrasinin arkasında yapılan onca ahlaksız

fotokopileri 5 şubat 2004 tarihinde Hürriyet’te yayınlanınca da, bunların “Photoshop’la bilgisayarda yapıldı ğını” öne sürmü ş, iddiaları iftira olarak nitelemi şti. Cem Uzan adına Star Gazetesi’ne yazılı açıklama yapan avukatı, ‘Bu basın ahlak kurallarına yakı şmayan giri şim, Ürdün devletinin resmi belgeleriyle yalanlanmı ştır. Genç Parti Genel Ba şkanı Cem Uzan’ın Ürdün pasaportu bulunmamaktadır’ demi şti.” Bkz. Hürriyet, “Kral Açıkladı: Uzanlar’ın Pasaportlarını Geri Aldık”, 15 Mart 2004. Hürriyet’in Uzanlar’ın pasaport fotokopilerini yayınladı ğı günden bir gün sonra Star Gazetesi’nden Cevher Kantarcı şunları yazmı ştır: Milyar dolarlarla top gibi oynayan Cem Uzan, ne diye gidip Ürdün’e vatanda ş olsun ki? Bırak seni ve Cem Uzan’ı, şöyle bir soka ğa çıkıp dola ş bakalım, be ş kuru şu olmayan ve büyük maddi sıkıntılar içinde ya şayan hangi Türk vatanda şı, gidip Ürdün vatanda şı olmak ister? Bugün cebine 250 bin dolar koyan herkes, dünyanın en rahat ülkelerinden Kanada’ya vatanda ş kabul edilirken, Uzanlar salak mı ki, gidip çöl vatanda şı olsunlar? Ha Ertu ğrul? Diyelim ki, önceleri yerden yere vurup, Ba şbakan olması kesinle şince, aniden çok takdir etmeye ba şladı ğınız Recep Tayyip beyin, yıllar önce ‘Gerekirse papaz elbisesi giyerim’ deyip, şimdi Amerika’da Katolik kıyafeti giyerek bu sözünü tuttuğu gibi, i ş icabı Uzanlar da Ürdün vatanda şı oldular.. Ki öyle bir şey yok.. Ne var bunda? Adamların kazandı ğı para Türkiye’de! Çimento fabrikaları, Telsim, alüminyum tesisleri, enerji şirketleri, barajlar, televizyonlar, gazeteler, radyolar ve 40 bin çalı şan! Nerede bunlar Ertu ğrul, Ürdün’de mi! Sen Aydın beye bir rica etsene, dünyanın en sıcak bölgelerinden Suriye’ye 40 kilometre uzaklıktaki Ilısu’ya, Uzanlar gibi baraj kurmaya talip olur mu acaba? Ertu ğrul konu ş bana!” Bkz. Cevher Kantarcı, “Sen Ürdün Vatanda şı Olur Musun Ertu ğrul?”, Star Gazetesi, 6 Şubat 2004.

139 teklife ra ğmen duran siyasi otoriteye de helal olsun. Kutluyorum.” 68 Ancak Altaylı,

Uzan Grubu’nda çalı şanlar ile Uzanlar’ı ayrı tutmaya da özen göstermi ştir.

“UZANLAR’ın “güçlü” günlerinde, bu grupta çalı şan yakla şık 1900 ki şi Cem

Uzan’ın zorlamasıyla, bu grubun çalı şanlarına hakaret etti ğim iddiasıyla bana dava açtılar. Her biri bir milyar liradan toplam 1 trilyon 900 milyar lira istiyorlardı.” diyerek ba şladı ğı bir yazısında “son günlerde” Uzan Grubu çalı şanlarının kendisine

çe şitli yollarla haber yolladıklarından ve kendilerine kar şı açtı ğı davadan vazgeçmesini istediklerinden bahsetmektedir. Altaylı’nın bu iste ğe yanıtı aynı zamanda yazısının ba şlı ğıdır: “Hepinizi Affediyorum”. 69 Altaylı, Uzan Grubu’nun televizyon ve gazetelerinin devletin kontrolüne geçmesini “basın özgürlü ğü” adına sakıncalı bulanları da ele ştirmektedir: “Uzan Ailesi’nin şantaj ve karalama

68 Bkz. Fatih Altaylı, “Oh Be”, Hürriyet, 16 Şubat 2004. Altaylı ayrıca yazısında şunları kaydetmi ştir: “UZAN Ailesi ile ilgili olarak yazmaya ba şladı ğımda ortada ne medya kavgası vardı, ne de Do ğan Grubu ile Uzanlar arasında bir çıkar çatı şmasından kaynaklanan anla şmazlık. Ben tek ba şıma Uzan Ailesi’nin ve şirketlerinin “yasa tanımaz’’ tavrına bayrak açtım. Beni susturamayınca “Patron’’dan devreye girmek istediler. Ama, Aydın Do ğan’ı tanımıyorlardı. Do ğru habere her şeyden çok saygı duyan Aydın Bey, onların giri şimlerine yüz vermedi.” Altaylı bu önemli yazısında Do ğan Grubu’nun Uzanlar’ın satı şa çıkarılan şirketlerine talip olmaması gerekti ğinin de altını çizmektedir: Do ğan Grubu, bugüne kadar Uzanlar’la ilgili olarak yazdı ğı her şeyin inandırıcılı ğının sürmesi açısından geçmi şte Uzanlar’a ait olan mallara talip olmamak zorunda”. Sabah’tan İlker Sarıer’in bu yazıdan bir gün sonra yazdı ğı yazısı ise Altaylı’yı ve Uzan Grubu’nun ba şına gelenlere verdikleri sevinçli tepkiyi abartanları hedef almı şa benzemektedir. “Ben, Uzanlar’ın ba şına gelenlere alkı ş tutacak tiynette bir gazeteci de ğilim” diyen Sarıer şöyle devam etmektedir: “Uzanlar’a ‘oh olsun, ettiklerini buldular’ diyenlerin sayısı az de ğil...Hatta neredeyse göbek atacak kadar sevinçli gazeteciler bile var. Bazıları işi, kendi patronlarına, ‘Aman ha, fırsat do ğdu diyerek Uzanlar’ın şirketlerine talip olmayalım, bundan utanırız’ şeklinde akıl vermeye kadar götürüyor.Zor duruma dü şmü ş insanların şirketlerini üç kuru şa kapatmaya çalı şmanın “utanç verici” bir şey oldu ğunu nasıl oldu da ke şfetti bu “i ş takipçisi” yazarlar? Bankasına el konulmu ş insanların şirketlerine kafalarına göre fiyat biçip, BDDK’nın kapısını aşındırdıkları günleri ne çabuk unuttular? Bu yüzden merak ediyor insan: Star TV, çimento fabrikaları ve Telsim tam da şimdi ‘kaymaklı ekmek kadayıfı’ haline gelmi şken, politik ve ekonomik karambolleri çok iyi de ğerlendirebilenler, ne oldu da utanmaya ba şladılar? Bilemeyiz. ‘ İş takipçisi yazarlar’ bu konuları bizden daha iyi bilirler.” Bkz. İlker Sarıer, “Ben Bu İş e Alkı ş Tutmuyorum”, Sabah, 17 Şubat 2004. 69 Bkz. Fatih Altaylı, “Hepinizi Affediyorum”, Hürriyet, 21 Şubat 2004. Altaylı affedi şini şu sözlerle açıklarken, küçük bir de şartı oldu ğunu hatırlatır: “(...) Ben bana yakı şanı yapmak niyetindeyim. Hepsini, ailem adına de ğilse de kendi adıma affediyorum. Yaptıkları her şeyi siliyorum. Kendilerine kar şı açtı ğım davadan feragat ediyorum. Helali ho ş olsun. Kendi açtıkları davanın mahkeme masraflarını ödesinler yeter”.

140 makineleri ellerinden alındı diye ‘Basın özgürlü ğü gidiyor’ demeyelim. Uzanlar’ın medyayı kullanma biçimi, basın özgürlü ğü kavramıyla örtü şmüyordu.” 70

Bu noktada, Uzanlar’ın yaptı ğı iddia edilen yolsuzlukların basında yer alı ş biçiminin de üzerinde durmak gerekmektedir. Söz gelimi; Cem Uzan’ın Aston

Martin marka otomobilini kısa bir süre kullandıktan sonra satı şa çıkarması şu ifadelerle kendine yer bulmu ştur: “Cem Uzan, James Bond Pierce Brosnan’ın son filmi Die Another Day’i seyretti ğinde önemli bir karar vererek, Bond’un filmde kullandı ğı Aston Martin marka, Vanquish model otomobili 460 bin euro’ya satın aldı. Kısa sürede otomobilden sıkılan Uzan, sadece 300 km kullandı ğı aracı satı şa

çıkardı. Otomobil için Cem Uzan’ın sadece 175 bin euro (275 milyar TL) fiyat biçti ği belirtiliyor”. 71 Dikkat edildiyse, haberde Cem Uzan’ın arabasını hangi filmi izledikten sonra almaya karar verdi ği bile yer alıyor. Bir ba şka örnek, çalı şmamız açısından özel önem ta şıyor. BDDK’nın İmar Bankası’nda açılmı ş 50 milyonluk en az 7 bin hesap buldu ğuna i şaret eden haber; Cem Uzan’ın 3 Kasım 2002 seçim kampanyası sırasında düzenledi ği mitinglere katılan ve ba şkalarının da katılımını sa ğlayanlara para verdi ğine ili şkin yo ğun söylenti (vurgu benim) oldu ğunu hatırlatan

“bir yetkili” nin (vurgu benim) açıklamalarına yer veriyor ve “i şin sırrı”nın seçimler

70 Bkz. Fatih Altaylı, “Mafya Gazete Kursa Sahip Mi Çıkaca ğız?”, 17 Şubat 2004. Bu yazı aslında Basın Konseyi Ba şkanı ve Hürriyet yazarı Oktay Ek şi’ye bir yanıt olarak okunabilir. “Devletin alaca ğını tahsil etmek elbet devletin görevi. Ancak bu görevin yerine getirilmesi, ileti şim (basın) özgürlü ğünün susturulması amacıyla kullanılmamalıdır’’ diyen Basın Konseyi açıklaması ile ilgili yorum için bkz. Oktay Ek şi, “Kime Özgürlük?”, Hürriyet, 17 Şubat 2004. Altaylı’ya yakın bir yorum Okay Gönensin’den gelmi ştir: “Star, ülkemizde şu anda ne yazık ki yaygın bir uygulamanın ilk örne ği olmu ştur. Bu uygulama medyanın en pervasız, en vah şi şekilde sava ş aracı olarak kullanılmasıdır. Sava ş tabii ki ekonomik çıkarlar sava şıdır. Ve Uzanlar bu silahları çok iyi kullandıkları için de yıllardır hiçbir hükümet bu grupla ilgili ‘olumsuz’ bir i şlem yapmaya cesaret edememi ştir. Uzan, bankalarının yetkili olmadıkları halde devlet ka ğıtları satarak para toplamalarıyla ilgili tartı şmanın temelinde de aynı mesele vardır. Bu bankalar yetkileri olmayan bir i şlem için açık açık reklam yaparken üzerlerine gidilmemesinin nedeni aynıdır: Aman bula şmayalım, aramızı bozmayalım çünkü çok a ğır saldırırlar...” Bkz. Okay Gönensin, “Basın Özgürlü ğü”, Vatan, 20 Şubat 2004. Gönensin’in bu yazısı ile Özkök’ün a şağıda yer verdi ğimiz yazısı arasında önemli paralellikler vardır. Kr ş. Ertu ğrul Özkök, “Bir ‘medya sava şı’nın hasar tespiti”, Hürriyet, 21 Şubat 2004. 71 Bkz. Radikal, “Varlı ğa Darlık Olmaz”, 18 A ğustos 2003.

141 sırasında da ğıtılan isimsiz cüzdanları alan ki şiler bankaya gidip i şlemleri bitirdi ği oldu ğunun altını çiziyor. Haberde GP’nin mitinglerinden bir görüntü kullanılmış ve altında şöyle bir yoruma yer verilmi ş: “Genç Parti’nin mitinglerine katılan co şkulu kalabalı ğın(!) co şkusunun nedeninin isimsiz ‘rü şvet hesaplar’ oldu ğu ortaya çıktı.” 72

Bu türden “her şeyi açıklayan”, kesin ifadeli haberlerin yer aldı ğı tek yayın organı

Radikal de ğildi. Söz gelimi Hürriyet Gazetesi’nin 2 Mart 2004 tarihli nüshasında yayımlanan bir haber bu açıdan hayli ilginçtir. “ABD: Uzanlar Büyük Dolandırıcı” ba şlıklı haberde “ABD Dı şişleri Bakanlı ğı, ‘Uyu şturucu Raporu’nun bu yılki

‘dolandırıcılık’ bölümüne Uzan Ailesi’ni dahil etti” ifadesine yer verilmi ştir.

Haberde rapordan alıntı yapılarak “Türkiye’ye giren ve laboratuarlarda i şlenen baz morfinin eroin olarak Avrupa’ya ve az bir bölümünün de ABD’ye ula ştı ğı belirtilirken, Türkiye’de i şlenen ve yurtdı şına kaçırılan eroin miktarı ‘tonlarca’ olarak tahmin edildi” gibi saptamaların altı çizilmi ştir. Rapora dayanarak uzun uzun uyu şturucu trafi ğinden bahseden bölümlere yer veren haberin Uzanlar’la ilgili olan tek kısmı şudur: “Uzan Ailesi, ABD Dı şişleri raporunun ‘dolandırıcılık’ bölümüne girdi. Geçen Temmuz’da, BDDK’nın kısmen Uzanlar’a ait oldu ğu belirtilen İmar

Bankası’na el koydu ğu ve ardından da ‘kitlesel dolandırıcılık’ kanıtlarının ortaya

çıkarıldı ğına dikkat çekildi.” Haberde Kemal, Hakan ve Cem Uzan’ın mahkemede ifade veren eski bir görüntüsü de kullanılmı ştır. 73

Uzanlar ve Do ğan Grubu arasındaki sava ş74 anla şıldı ğı üzere Uzanlar’a düzenlenen operasyon sürecinde de devam etmi ştir. Sava şın boyutları ile ilginç bir

72 Bkz. Radikal, “Genç Parti’nin Seçim Rü şveti İçin Pamuk Eller Cebe”, 20 A ğustos 2003. 73 Bkz. Hürriyet, “ABD: Uzanlar Büyük Dolandırıcı”, 2 Mart 2004 74 “Sava ş” ya da “medya sava şı” nitelemesine Ertu ğrul Özkök katılmamaktadır. Özkök şöyle yazar: “Motorola olayının patladı ğı günlerdi. Ankara’da eski Ba şbakan Mesut Yılmaz’ın Özel Kalem Müdürü Sema Erdem’in dü ğünü vardı. Dü ğünde ANAP’ın ekonomiden sorumlu eski bakanı I şın Çelebi’ye rastlamı ştım. Konu Uzanlar’la ilgili haberlerimize gelince Çelebi, “Ne zaman bitecek bu

142 örnek Sabiha Gökçen tartı şmasıdır. “Sabiha Gökçen’in 80 Yıllık Sırrı” 75 ba şlıklı bir habere yer vererek “Atatürk’ün manevi kızı ve ilk Türk kadın pilot Sabiha

Gökçen’in Ermeni asıllı oldu ğu iddiası”nı okurlarıyla payla şan Hürriyet Gazetesi’ne,

Star Gazetesi Genelkurmay Ba şkanlı ğı Genel Sekreterli ği ile Türk Hava Kurumu

Genel Sekreterli ği’nin, Sabiha Gökçen hakkında Hürriyet gazetesinde yayınlanan

‘Sabiha Gökçen’in 80 Yıllık Sırrı” ba şlıklı haberle ilgili yazılı açıklamalarına yer vererek “Askerden Hürriyet’e Tokat Gibi Cevap” 76 ba şlıklı bir haber yapmı ştır.

Sava ş sadece haberler üzerinden de ğil yazarlar üzerinden de ya şanmı ştır. Engin

Ardıç, Ertu ğrul Özkök’ün “Al Pacino’ya Te ğet Geçti ğim Ak şam” 77 ba şlıklı yazısına göndermede bulunan bir yazısında şunları söylemi ştir: “Yanarım yanarım, dünya gözüyle Sharon Stone’u göremedim, ona yanarım. Ertu ğrul görmü ş. Otuz santimetre kadar yakınına sokulmu ş. Fakat, tüh, karının yanında kocası da varmı ş. (...) Aslında karı bize verecekti ama Mehmet’in sivilceleri i şi bozdu abi... Ertu ğrul, Al Pacino’ya

medya sava şı’’ dedi. Bu sözler öyle kanıma dokundu ki, yılların arkada şı I şın Çelebi ile ciddi şekilde münaka şa ettim. Çünkü Çelebi ekonomiden sorumlu bakanlıkta görev yapmı ştı. Verdi ğimiz haberlerin ne anlama geldi ğini en iyi bilecek ki şilerden biriydi. Ama o bile bu haberleri “medya sava şı’’ gibi görüyordu. Hürriyet bu üç yıl boyunca bütün gazetecilik okullarında incelenmesi gereken bir gazetecilik yaptı. Uzan Ailesi’nin bütün yaptıklarını ortaya koydu. Ama herkes o kadar korkmu ş, o kadar sinmi şti ki, devlette kimsede bu aile ile u ğra şma cesareti kalmamı ştı. Bizim yazı i şleri toplantılarında bile bazı arkada şlarımız, “Bu adamlarla u ğra şılmaz’’ havasındaydı. Sanki Türkiye’de fa şist bir yönetim vardı ve herkesi sindirmi şti. İstanbul’da, Ankara’da kar şıla ştı ğımız insanların ço ğu Uzanlar’ın mutlaka cezalandırılmasından yanaydı. Ama aynı insanlar bizim verdi ğimiz haberleri “medya sava şı’’ olarak yorumluyorlardı. Oysa ortada bir medya sava şı de ğil, apaçık bir şantaj, yolsuzluk, sindirme olayı vardı. O günlerde bizi en çok üzen şey, i şte bu “medya sava şı’’ laflarıydı. Dedi ğim gibi kendi içimizden bazı insanlar bile “Uzanlar’a bula şmamamızı’’ tavsiye ediyordu. Biz devam ettik. Ama bedeli de çok a ğır oldu. Özel hayatımızdan ailelerimize kadar atmadıkları iftira kalmadı. Gazetelerinde, televizyonlarında, radyolarında her gün linç edildik. Ve i şte gördü ğünüz bugünlere geldik. Kararlı bir siyasi iktidar cesur bir adım atınca, ká ğıttan kaplan bir anda müsvedde ká ğıdına döndü (vurgu benim). Gazetecilik okullarına, Hürriyet’in her türlü riski, karalanmayı, iftirayı göze alarak yaptı ğı gazetecilik olayını incelemelerini tavsiye ediyorum. Çünkü bu olay, hem bir gazetecilik olayı hem de Türkiye’nin temizlenmesinde tarihi bir dönüm noktasıdır.” Bkz. Ertu ğrul Özkök, “Bir ‘medya sava şı’nın hasar tespiti”, Hürriyet, 21 Şubat 2004. 75 Bkz. Hürriyet, “Sabiha Gökçen mi Hatun Sebilciyan Mı?” ve “Sabiha Gökçen’in 80 Yıllık Sırrı”, 21 Şubat 2004. Haberin orjinal kayna ğı AGOS gazetesidir. 76 Star Gazetesi, “Askerden Hürriyet’e Tokat Gibi Cevap”, 22 Şubat 2004. Bu tartı şmanın yer aldı ğı bir ba şka kaynak için bkz. http://medyatava.com/polemikhaber.asp?id=11775 77 Özkök yazısında bir haftasonu New York’da Elaine’s adlı “ İtalyan a ğırlıklı füzyon bir mutfa ğı” olan restoranda Al Pacino’nun “omzuna dokunup geçmek için müsaade istemesi”nden bahsetmektedir. Bkz. Ertu ğrul Özkök, “Al Pacino’ya Te ğet Geçti ğim Ak şam”, 16 Ocak 2004.

143 da te ğet geçmi ş. Ay hem canlı hem de heyecanlı...”. Ardıç’ın yazısının ba şlı ğı oldukça yaratıcıdır: “Ananın Örekesine Te ğet Geçti ğim Ak şam”. 78 Özkök, bu yazıyı

Uzanlar’a düzenlenen büyük operasyondan dört gün sonra hatırlatarak, “Aslanlar gibi Uzanlar’ı ve onların yayın organlarını savunan kurum, ki şi ve gazetecilere” bir soru sorar: “Bir sabah kalktı ğınızda, Star Gazetesi’nin bir kö şesinde hakkınızda bir yazının çıktı ğını ve şöyle bir ba şlı ğı bulundu ğunu görseniz ne hissederdiniz: “Ananın

örekesine te ğet geçtim.” Evet bir an o ba şlı ğı dü şünseniz ve annenizin yüzü gözünüzün önüne gelse ne hissedersiniz? (vurgu benim) Uzanlar’ın bu ülkeye yaptıkları hakkında tek kelime yazmayıp, şimdi onların basın özgürlü ğünü savunan meslekta şlarıma soruyorum. Sizler o hissin ne oldu ğunu bilmiyorsunuz. Ama ben biliyorum. Ve o nedenle sizler için şunu diliyorum: İnşallah hayatınız boyunca o hissi hiç ya şamazsınız.” 79 Ertu ğrul Özkök’ün bir ba şka ilginç yazısı da Şubat 2004 operasyonundan bir ay öncesine rastlamaktadır. Özkök o yazısında batık banka olaylarının basında yeterince ele alınmadı ğını ve ara ştırılmadı ğını savunmaktadır.

Yazısında Dinç Bilgin ve Mehmet Emin Karamehmet’in batan bankaların borçlarını kar şılamak için yaptıkları ödeme planlarını ele ştiren Özkök şöyle yazmaktadır:

“Uzanlar’a gelince, hiç konu şmuyorlar. Onlar böyle komik planlar bile teklif

78 Bkz. Engin Ardıç, “Star Gazetesi,”Ananın Örekesine Te ğet Geçti ğim Ak şam”, 17 Ocak 2004. 79 Bkz. Ertu ğrul Özkök, “Bir Gün Şunu Görseydiniz”, Hürriyet Gazetesi, 18 Şubat 2004. Özkök yazısında ilginç yorumlara yer vermektedir: “Geçen gün bir televizyondan sordular. ‘Uzanlar’ın gazete ve televizyonuna el konulması ile ilgili dü şünceniz nedir?’. ‘Bu soruyu bana de ğil, gidip yıllardır Uzanlar’ın insafsız şantaj yayınlarının, iftiralarının hedefi ve kurbanı olmu ş insanlara sorun’ dedim. (...) Mesela gidip Sabancılar ’a (vurgu benim) sorun. Star Televizyonu’nun günlerce i şkence etti ği, akıl almaz iftiralar attı ğı o aileye sorun. SPK’nın eski ba şkanlarından Ali İhsan Karacan’a sorun. Eski SPK Ba şkanı Prof. Muhsin Mengütürk’e bir sorun. Size çocuklarının bile tehdit edildi ği o günleri anlatsın. SÜTA Ş yöneticilerine sorun. Kızdıkları reklam şirketinin sahibi Yi ğit Şardan’ı i şten atmadıkları için, Uzanlar’ın bu ba şarılı Anadolu kaplanına neler yaptı ğını size söylesin. Size daha listeler dolusu siyasetçi, sanatçı, bürokrat, gazeteci, i şadamı, sporcu adı vereyim. (...) Herkese sorun, ama bana sormayın. Çünkü ben, ‘Ananın örekesine te ğet geçtim’ sözlerinin insan ruhunda nelere mal oldu ğunu, neleri yıkıp geçti ğini ya şadım.”

144 etmiyorlar. Ya borçların gerisi... ‘Bendensin.’ Daha do ğrusu ‘Bizdensiniz’, yani milletten. Parayı nasılsa bu millet anormal vergilerle ödemeye ba şladı.”. 80

Tüm bu süreçte, Uzanlar’ın kendilerine düzenlenen operasyon ile ilgili olarak temel iddiaları şudur: “E ğer Cem Uzan siyasete girmesiydi, Genç Parti kurulmasaydı ve iktidara güçlü bir rakip olarak ortaya çıkmasaydı; bu operasyon Uzanlar’a düzenlenmezdi”. Star TV’de yayınlanan Objektif Programında Kadir Çelik’e konu şan Cem Uzan 81 çok açık bir biçimde şunları ifade etmi ştir: “Ben siyasete girmeseydim bunlar olmazdı. Uzan Ailesi, Kemal Bey 47 senedir i ş hayatındadır, 47 senedir 37 tane hükümet gelmi ştir. 3 defa ihtilal olmu ş... Sıfırdan ba şlayan bir milli sermaye, bir insanın gece-gündüz çalı şarak olu şturdu ğu; dünya çapında boyutlara gelmi ştir. Ve o ğlu siyasete girince; siyasi rakipleri ‘Cem Uzan’ı nasıl durdururuz’, diye ba şladı. Ben siyasete girmi ş olmasaydım bunlar olmazdı.” (Çelik-Uzan, 2004) 82

Uzan Grubu’na düzenlenen operasyonu “siyasi” ve “gaddar bir linç” olarak gören

Cem Uzan “ÇEA Ş ve Kepez’e tamamen siyasi sebepten el konuldu ğu”nu idda etmektedir. Kendi sözcükleriyle Uzan şirketlerine el koyulmasına giden süreç: “Cem

Uzan’ın 72 günde Genç Parti’yi kurması ve % 7.5 oy alması”dır. Uzan ayrıca,

“Haziran ba şına baktı ğımızda, kamuoyu ara ştırmaları 19-20’leri gösteriyor.

Ba şbakan görevi 14 Mart’ta aldı. 14 Mart ve 12 Haziran... 90 gün Genç Parti’nin muhalefetine dayanamadı.” ifadelerine yer vermektedir (Çelik-Uzan, 2004).

Gazetenin Genç Parti’den aday olan yazarlarından Cevher Kantarcı da Ertu ğrul

80 Özkök yazısında gazetecileri “3-5 milyarlık yolsuzlukları yazıp, 20-30 milyar dolarlık yolsuzlukları yazamamanın derin sıkıntısını ya şıyorsunuz” diyerek suçlamaktadır. Bkz. Ertu ğrul Özkök “Parmalat Ligi Ba şlıyor”, 14 Ocak 2004. 81 Uzan’ın bu programda söylediklerini burada geni ş bir biçimde tartı şmayı seçmemin bir nedeni de bu bölümde şu ana kadar de ğindi ğimiz geli şmelerin Uzan’ın gözünden toplu bir de ğerlendirmesine duydu ğumuz ihtiyaçtır. 82 Uzan’ın söyle şisi Star Gazetesi’nde de yayımlanmı ştır. Bkz. Star Gazetesi, “2.5 Aydır Elim Havada, Bekliyorum”, 5 Ocak 2004.

145 Özkök’e bir yazısında şöyle seslenmi ştir: “Cem Uzan, siyasete girmeseydi ve

Türkiye’nin IMF tarafından sömürüldü ğünü, milli sermayenin yok edilmek,

Türkiye’nin yer altı ve yer üstü zenginliklerinin talan edilmek istendi ğini, tarımının batırıldı ğını, uçuruma gitti ğini söylemeseydi, bunlar ba şına gelir miydi? Bu Ürdün pasaportları ortaya çıkar mıydı? Söyle bana!” 83 Kantarcı’ya göre “Cem Uzan bir simgedir”. Kantarcı aynı yazısında şu uyarıda bulunur: “O simge yıkılırsa, emperyalizm ba şımıza iyice çöreklenecek! Çünkü, Türkiye’nin ba şındaki felaketlerin sözcülü ğünü yapan ve sesini en fazla çıkaran grup SUSTURULACAK! Türkiye’nin geni ş tabanlı tek ‘muhalefet’ partisi Genç Parti’nin canına okunacak!”.

Uzan, ÇEA Ş ve Kepez’e el koyulması ile ba şlayan süreci Petkim İhalesi’ne kadar götürmekte ve süreci şöyle özetlemektedir: “6 Haziran’a geri dönelim. 6

Haziran Petkim’in özelle ştirilmesinin yapıldı ğı güne. Kemal Uzan ihaleye katılıyor,

600 milyon dolar teklif veriyor. En yüksek fiyattan ve Petkim’i kazanıyor. (...) 6 gün geçiyor aradan. ÇEA Ş ve Kepez’e el konuyor. İlk ba şta çok basit, birbirinden kopuk bir olay. Peki arkada ş sen 600 milyon dolar para verdin, nereden ödeyeceksin bu 600 milyon doları? Nerede bu para? Gayet basit, Çukurova, Kepez halka açık şirket.

Bilançomuzu SPK denetiminde açıklamı şız ve 2002 yılı için 200 milyon dolar ortaklarına temettü da ğıtıyor. Kar payı da ğıtıyor. Demek ki 5 senede sadece aile

ÇEA Ş’tan Kepez’den etti ği kârla Petkim’i alabilir. Ne yaparsanız yapın, ÇEA Ş ve

Kepez olarak, bu şirketlerin sahibi bir aile olarak, ne yaparsanız yapın yaranmanız mümkün de ğil. Bankaya kâr ettirirsiniz suç, bankaya kâr etttirmezseniz suç. İmar

Bankası’nın hayatiyeti direkt olarak ÇEA Ş ve Kepez’e ba ğlantılıydı: Çünkü İmar

Bankası ÇEA Ş ve Kepez’e büyük destek çıkmı ştı kredilerde. Bu nedenle İmar

83 Bkz. Cevher Kantarcı, “Sen Ürdün Vatanda şı Olur Musun Ertu ğrul?”, Star Gazetesi, 6 Şubat 2004.

146 Bankası ve ÇEA Ş olayını birbirinden ayırmak mümkün de ğil. Ama olayın aslı, o fitili ate şleyici unsuru Petkim ihalesidir.” (Çelik-Uzan, 2004) 84

Uzan’ın açıklamalarından çıkan ilk sonuç Petkim’le birlikte ate şlenen fitilin ucunda hükümetin oldu ğudur. Uzan durumun “siyasi linç” oldu ğunu söyleyerek bunun altını zaten net bir biçimde çizmi ştir. 85 Ancak bu siyasi linçin salt rekabet duygusuyla açıklanamayacak bir i şleyi şe sahip oldu ğunu dü şünmektedir Uzan. Zira söyle şinin bir yerinde çok önemli bir iddia ortaya atar. Uzan’a göre; “BDDK’nın içinde Motorola ve Nokia şirketiyle menfaat ili şkisi içinde olan insanlar var”dır. 86

Peki acaba Uzanlar’ın Petkim’i almak istemesi ticari rakiplerini rahatsız etmi ş olabilir miydi? Uzan, Çelik’in bu yönde sordu ğu bir soruya şöyle yanıt vermi ştir:

“Tabii ki ticari rakiplerin etkisi var. 12 Haziran’dan bir gün önceye dönün. 11

Haziran günü Sayın Ba şbakan, Sabancı Center’da TÜS İAD toplantısına katılıyor.

Saatlerce Sayın Sabancı’yla görü şüyor ve Sabancı grubunun sözde bir ba şvurusu

84 Cem Uzan Petkim Olayı ile ilgili olarak ayrıca şu açıklamaları yapmı ştır: “Petkim, 15 senedir özelle ştirmede olan bir kurulu ş, kimse almamı ş. 15 sene evvel Petkim Türkiye’de yüzde 65 pazar payına sahip olan bir kurulu ş. 15 sene de özelle ştirilece ği için hiçbir şey yapılmamı ş, çivi üzerine çivi çakılmamı ş. Pazar payı 65’den 33’e dü şmü ş. Kemal Uzan 600 milyon dolar verip ihaleyi kazandıktan sonra yaptı ğı açıklamada diyor ki: ‘Biz bu pazar payını tekrar yüzde 65’e çıkaraca ğız...’ Peki, 65’ten 33’e inerken bu aradaki pay nereye gitmi ş? Rakip bir firma mı kurulmu ş Türkiye’de de Petkim’e rakip çıkmı ş, üretim yapmı ş? Hayır. Türkiye’de şu andaki pazarın 33’ünü Petkim satıyor. (...) Petkim’e o gün 600 milyon dolar teklif edilmesinin akabinde Sayın Ba şbakan’ın beyanatlarına bakın... Sayın ana muhalefet liderinin beyanatlarına bakın... ‘Ucuza gitti, bedavaya gitti’. Peki ihale iptal oldu... Bir daha ihaleye giren olmadı. Ne oldu? 16’ncı sene Petkim hala satılacak. Kim kar etti bundan? Türkiye’de dı şa ba ğımlı olmayan milli bir sermayenin büyümesi belli güçler tarafından kabullenilmiyor.” Bkz. Uzan, 2004. 85 Uzan, AKP hükümetinin refleksini ve durumu şöyle açıklamaktadır: “‘Arkada ş madem sen benimle siyasi alanda u ğra şıyorsun, madem sen benim siyasi rakibimsin, ben ne yapaca ğım sana kar şı? Tabii ki linç.’ Bakın ben kamuda görev yapmı ş insan de ğilim. Benim bürokratik bir geçmi şim yok. Genç Parti’ye yönelen kitleleri, Cem Uzan’ın pe şinden giden vatanda şları nasıl durduraca ğım ben? AKP çerçevesinden bahsediyorum. ‘Ben nasıl durduraca ğım i ş hayatından gelen bir insanı? Peki ben bunun şirketlerini batırırsam, ailesini, bankasını çökertirsem, 3 tane, 5 tane şirketini yıkarsam, arkasından buna hortumcudur hırsızdır, dersem bu kitleler onun pe şinden gitmeyi bırakırlar’.” Bkz. Uzan, 2004. 86 Uzan, programın sunucusu Kadir Çelik’e bu iddiayla ilgili şunları söyler: “Bu ciddi bir iddia ve ben ne dedi ğini bilen bir insanım. Lütfen ara ştırın, bunları bulun, tespit edin ve savcılı ğa bildirin. E ğer siz bildirmezseniz, önümüzdeki günlerde ben bildirece ğim. Ama yeni göreve ba şlamı ş, iyi niyetli oldu ğuna inandı ğım bir insan olarak lütfen siz ara ştırın. Ve eminim bulacaksınız bu insanları. Bulamazsanız, ben size yardımcı olaca ğım vatanda ş olarak savcılı ğa o suç duyurularında bulunaca ğım.”. Uzan elinde iddiasıyla ilgili belge oldu ğunu da söylemi ştir. Ancak daha sonra bu konuda basına yansıyan herhangi bir geli şme olmamı ştır.

147 bahane gösterilerek bir gün sonra ÇEA Ş ve Kepez’e el konuluyor.” (Çelik-Uzan,

2004). Dolayısıyla, Cem Uzan için kendi grubuna düzenlenen devasa operasyonun sorumlularından birisi de anla şıldı ğı kadarıyla bir ba şka büyük sermaye grubu olan,

Sabancı Grubu’dur. Uzan, operasyonun basında yansıtılı ş şeklinden de rahatsızdır.

Açıkça Uzanlar’a düzenlenen operasyonun arkasında bir medya grubu oldu ğunu söylemez. Ama operasyon ile ilgili olarak “çamur mekanizması”ndan ve “asparagas” haberlerinden rahatsız oldu ğunu söyledi ği “belirli bir medya grubu”nun varlı ğından duydu ğu rahatsızlı ğı ifade eder (Çelik-Uzan, 2004). Bu grubun ismi açıkça zikredilmese de burada kastedilenin Do ğan Medya Grubu oldu ğu bellidir.

Dolayısıyla operasyonun yansıtılı ş biçiminin esas sorumlusu da - Cem Uzan’a göre-

Do ğan Grubu’dur.

Cem Uzan, Uzan Grubu’na düzenlenen operasyonun kritik noktalarına da de ğinmi ş ve el koymalarla ilgili kendi argümanlarını dile getirmi ştir. Örne ğin, ÇEA Ş ve Kepez’e el konmasıyla ilgili olarak Uzan şunları söylemi ştir: “Sayın Enerji

Bakanı her türlü bahaneyi yaratabilir. Her türlü hayali gerekçeyi uydurabilir. Ama olay da gayet nettir. 2058 yılına kadar imtiyaz sözle şmesiyle devredilmi ştir.

Özelle ştirme İdaresi’nden bu imtiyaza sahip olan şirketi satın alıyor. Yani bu şirket bu barajları yapabilir. Şu barajların sahibidir, bu bölgede baraj yapabilir. Bu bölgede

üretim hattı yapabilir, da ğıtım hattı yapabilir. Bu i şi yapabilir, bu ticareti yapabilir.

Mülkiyet şirkete aittir 2058 yılına kadar.” Cem Uzan ÇEA Ş ile ilgili “problemli durumun” gerekçesi olarak ayrıca şunları söylemi ştir: “Türkiye’de ÇEA Ş kadar kârlı bir şirket var mı? Geçenlerde Ba şbakan bir ödül töreninde, ÇEA Ş’a ödül verecekti, elinde kaldı ödül. Biz aldı ğımızda rakamlar daha dü şüktü. Türkiye’nin 7-8’inci en büyük şirketi. Ama bakın bakalım borsada herhangi bir şirket var mı 200 milyon

148 doları küçük ortaklarına, büyük ortaklarına bütün ortaklarına da ğıtan?” (Çelik-Uzan,

2004).

Uzan, Adabank ile ilgili de şunları kaydetmektedir: “Adabank ba şlı ba şına bir komedidir. El konuldu ğu gün 25 Temmuz’da toplam mevduatından daha fazla parası

Merkez Bankası’nda olan bir bankaya el koydular. Yani mevduat sahibine parasını 2 saat, bilemediniz 3 saat içinde ödeme imkanı olan bir bankaya el koydular.

Geçenlerde Sayın Bakan ‘Adabank’ta sorun yok’ dedi. Adabank’ta sorun yoktu da niye el koydunuz o zaman?”. İmarbank’la ilgili olarak ise hiçbir hayali i şlem yapılmadı ğının ve İmar Bankası’nda bir liralık yolsuzluk, bir liralık usulsüzlü ğün olmadı ğının altını çizmi ştir. Uzan’a göre; “ İmar Bankası’nda 4 Temmuz gününe kadar, herkes son kuru şuna kadar her türlü parasını almı ştır. 1984 yılında Kemal Bey

İmar Bankası’nın sahibi olmu ştur, Do ğuş Grubu’ndan satın almı ştır. 1984’ten 2003 temmuzuna kadar geçen 19 yıl boyuna, her gün her türlü taahhüt son kuru şuna kadar yerine getirilmi ştir.” Bununla birlikte, Uzan İmar Bankası’nda “yanlı ş bir i ş” yapıldı ğını da kabul etmektedir. Ona göre, hata “ İmar Bankası’nın bilanço düzenlenmesinde, aktif ve pasifin şişirilmesinden çok pasifin saklanması yoluna gidilmesi”dir ve söz konusu olan “bir bildirim suçu”dur. Uzan, hükümetle uzla şmaya

çalı ştı ğını ancak bir sonuç alamadı ğını da belirtmektedir. İmar Bankası’na el koyulmasının ortaya çıkardı ğı 8.5 katrilyonluk maliyeti kar şılayabilece ğini söyleyen

Uzan, “ÇEA Ş-Kepez’i rehin edersiniz borç bulursunuz, ÇEA Ş-Kepez’in bir bölümünü satarsınız kaynak yaratırsınız, ÇEA Ş-Kepez’i i şletirsiniz, kaynak yaratırsınız. De ğişik formüllerle bu i ş çözülür. Tekrar söylüyorum. 400 bin mudinin ma ğduriyeti ve bu ma ğduriyetin 70 milyona ödetilmesi derhal önlenir. Ama konu şmasının ba şında da söyledim. 2.5 ay elimi uzattım bekledim. 2.5 ay sustum.

149 Seçmenimden de özür diliyorum. 2.5 aydır sesli muhalefet yapmadı ğım için, beni mazur görsünler. 70 milyona bu fatura çıkmasın diye ben özveride bulundum.” açıklamasını yapmı ş ve “8.5 katrilyonun 70 milyonun sırtına binmemesi için her türlü fedakarlı ğı yapmaya hazır” oldu ğunun altını çizmi ştir.

Cem Uzan, program esnasında ailesinin kaçak durumda bulunan üyeleri ile ilgili olarak da konu şmu ştur. Bunun “zor bir duygu” oldu ğunu söyleyen Uzan; “70 ya şında babamın, amcam ondan 3-4 ya ş gençtir, bir amcam da cezaevinde, karde şim.

Hele karde şiminki evlere şenliktir. Bir bilgisayar şirketinde yönetim kurulu üyesi olmasından dolayı, suçlanmı ştır. Evlere şenliktir. Siyasi linçin gaddarlık boyutudur” 87 yorumunu yapmı ştır ve “ben Kemal Uzan’ın o ğluyum. Ama benim mal varlı ğım, benim mal varlı ğımdır. Babamın mal varlı ğı, babamın mal varlı ğıdır.

Kemal Uzan, aynı Avrupa’da, aynı Amerika’da oldu ğu gibi evladım ben sana

öğretirim, yeti ştiririm, ondan sonra da kendi paranı kendin kazanırsın demi ştir. Bu nedenle de, ne benim ne Hakan’ın Kemal Bey’in malvarlı ğında servetinde bir payı yoktur” de ğerlendirmesinde bulunmu ştur. Aile üyelerinin kaçak duruma dü şmesinin sebebi olan ifade vermeye gitmemeleriyle ilgili olarak da Uzan, Bütün bu olaylar sırasında gerek Kemal Bey, gerek Yavuz Bey, gerek Hakan. Defalarca savcılı ğa ba şvurdular, biz gelelim ifade vermeye hazırız diye. Hayır efendim gerek yok dediler. Biz ihtiyaç duyarsak sizi ça ğırırız. Bütün avukatlarımıza bu söylendi. Ondan

87 22 Temmuz 2007 Genel Seçimleri yakla şırken kendisiyle görü ştü ğüm GP Te şkilat Ba şkan Yardımcısı ve Ankara milletvekili adayı Emin Ayano ğlu da ÇEA Ş ve Kepez’e el koyulmasıyla ba şlayan süreci “siyasi linç” olarak de ğerlendirmektedir. Ayano ğlu da, ÇEA Ş ve Kepez’e el koyulmasıyla ba şlayan süreci bir siyasi linç olarak de ğerlendirmektedir. Sürecin Genç Parti’ye zarar verdi ğini, hatta il ba şkanı olacak i ş adamlarının bile bazen bu nedenden dolayı çekindiklerini, “ben olmayayım bir emekli olsun, ben destekleyim sadece” dedi ğini aktarmaktadır. Bununla birlikte Ayano ğlu, parti sadakatinin “linç” yüzünden yıpranmadı ğının da altını çizmektedir: “Siyasi linç ba şladı ğı andan itibaren bu sebepten ötürü ne Genç Parti yönetiminden ne de üyelerinden istifa eden kimseye rastlamadım. Ayrılanlar oldu ama farklı gerekçelerle oldu.”

150 sonra bir gün birden savcılıktan yazı, mali şubeye alın 4 gün gözaltına. Ben zaten sana ifade vermeye gelecektim. İfade vermekten de ben sana kaçmıyorum. Sen niye benim ifademi alıp de ğerlendirmiyorsun da, bana bir terörist muamelesi yapıyorsun,

4 gün mali şubede yatır diye. Bir anda ürküyorsunuz, insanlar hapse girmekten korkuyor”. yorumunu yapmı ştır. Babası Kemal Uzan’ı ayakta tutan en önemli şeyin

“ülke ve vatan” sevgisi oldu ğunun altını çizmeyi ihmal etmez. Aile üyelerinin nerede oldu ğunu bilmedi ğini, “bilse de söylemeyece ğini” ifade eder. Uzan, aile üyelerinden bahsederken bir ba şka noktanın da altını çizer: “Bakın ben dört çocuk sahibi bir insanım. Benim dördüncü çocu ğum, kızım 29 A ğustos’ta dünyaya geldi. İmar

Bankası’na 4 Temmuz’da el kondu. 29 A ğustos’ta dünyaya gelen bebe ğime, 3

Kasım’da, doğumundan 65 gün sonra tedbir kararı verdiler. Yahu, benim bebe ğim, benim küçük kızım, anasının karnında mı suç i şledi? Ben buradan soruyorum, milyonlarca anneye ve babaya soruyorum, şu anlattı ğım olay sizin çocu ğunuzun ba şına gelse ne hissedersiniz? Hangi duygularla bakarsınız bu talimatı veren

Ba şbakana?”. Uzan uygulamayı ele ştirirken şöyle sorar: “Hani Avrupa Birli ği’ne bu

Türkiye mi girecek, bu kanunlarla mı girece ğiz biz AB’ye?”. Bu türden uygulamaların ancak “Nazi Almanyası’nda” olaca ğını söyler. Yeni do ğan kızıyla ilgili tedbir kararını kızının “biyolojik suçu” oldu ğu varsayımına dayandırdı ğını anlatır. Ona göre suç, “Kemal Uzan’ın torunu, Cem Uzan’ın kızı olma” suçudur. 88

Genç Parti, 28 Mart 2004 yerel seçimlerine Uzanlar’a düzenlenen operasyonun gölgesinde girmi ştir. Partinin genel ba şkanı ve ailesi hakkında açılan davalar, verilen

88 Bu noktada Uzan, durumu tekrar babasının kaçak oluşuna getirir: “Böyle bir şey mi var mı? Hangi ahlaka sı ğar, hangi hukuka sı ğar bu? Böyle bir şey var mı ya? Ondan siz bana diyorsunuz ki, ‘Niye teslim olmuyor’. Yahu adam torununun ba şına geleni gördü ğü zaman kendi ba şına neler gelece ğini tahmin edemez mi? 70 küsür ya şında hiçbir suçu olmayan, bu ülkeye yatırım ve istihdam getirmekten ba şka hiçbir suçu olmayan bir insan, hangi olaylara maruz kalaca ğını göremeyecek kadar enayi mi? Hükümetin hangi oranda bu i şin, bu siyasi lincin üzerinde oldu ğunu göremeyecek kadar insanlar saf mı?”

151 mahkumiyet kararları, devam eden haciz i şlemleri, el koyulan yüzlerce şirket, kesilen finansal kaynaklar, miting yasakları gibi teknik, hukuki, idari ve kişisel sorunlarla bo ğuşan lideri ile Genç Parti, 28 Mart seçimlerine istedi ği gibi hazırlanamamı ştır. 89

Artık Uzanlar’ın ÇEA Ş’ı, Kepez’i, Berke Barajı, Telsim’i, gazeteleri, televizyonları ya da radyoları yoktur. Üstelik artık Genç Parti’nin Ali Taran’ı da yoktur. Taran, basında yer alan iddialara göre, İmar Bankası’ndaki 3 milyon dolarını tahsil edemeyince Uzan Grubu’yla ili şkisini kesmi ştir. Ali Taran Creative Workshop’un medya sorumlusu Ali Balım yaptı ğı açıklamada, “Artık Genç Parti ile çalı şmıyoruz.” demi ş, GP yönetimi de bu bilgiyi do ğrulamı ştır. Genel Ba şkan Yardımcısı Gönül

Saray Alphan, profesyonel olarak i ş yaptıkları Taran’a artık ihtiyaçları kalmadı ğını söyleyerek, “Genç Parti bundan sonra kendi siyasetini kendisi üretecek” 90 ifadelerini kullanmı ştır. Genç Parti yakla şan seçimler öncesi, Uzanlar’ın ya şadı ğı krizle sarsılmı ştır ve olumsuz sinyaller vermektedir. Partinin verdi ği olumsuz sinyallerin temelsiz olmadı ğı 28 Mart 2004 yerel seçimlerinde alınan sonuçlarla tescillenecektir.

89 “Para kaynakları kesildi, evi elinden alındı, artık sesini duyuraca ğı televizyonu, radyosu ve gazetesi de yok!” diyerek durumu en açık biçimde ortaya koyan bir haber için bkz. Vatan “Cem Uzan Şokta”, 16 Şubat 2004. 90 Alphan’ın bu açıklaması Taran’ın rolünü anlamak için oldukça kritiktir. Taran’ın ayrılı şı ile ilgili ayrıntılar için bkz. Zaman, “Genç Parti’nin Reklamcısı Uzan’dan Ayrıldı”, 9 Ekim 2003.

152 B. 28 Mart 2004 Yerel Seçimleri ve Genç Parti

3 Kasım 2002 seçimlerinin ardından olu şan siyasal tablo e şli ğinde girilen 28

Mart 2004 yerel seçimleri Türk siyasi tarihinin “en heyecansız” seçimlerinden biriydi. Yerel seçimlerinin galibinin AKP olaca ğı hemen herkes tarafından biliniyor ve dile getiriliyordu. AKP’nin % 50’ler civarında bir oya ula şması durumunda bir tür

“rejim krizi” do ğup do ğmayaca ğı tartı şılıyor, di ğer siyasal partilerin adı pek anılmıyordu. Tanıl Bora’nın yerinde ifadesiyle 28 Mart 2004 seçimleri öncesi siyasal atmosfer bir tür “tek kale maç” görüntüsü çiziyordu (Bora, 2004: 42). AKP iktidarı ikinci yılını doldurmaya hazırlanırken ciddi bir sıkıntıyla kar şıla şmamı ştı. AB’ye

üyelik sürecinde ya şanan daha çok Kıbrıs meselesine odaklanmı ş tartı şmalar dı şında

AKP’yi zorlayacak bir siyasal rekabet ortamının varlı ğından söz etmek imkansızdı.

Merkez sa ğ 3 Kasım’da ya şadı ğı büyük yıkımın içinden yeniden dirilmenin hesaplarını yapıyor, ana muhalefet CHP oy oranını “kalesi sayılan” illerde arttırmak ve korumak istiyordu. Genç Parti ise, yukarda genel hatlarıyla yer vermeye

çalı ştı ğımız Uzan Operasyonu’ndan gördü ğü zararın üstesinde gelmeye çalı şıyor ve seçmen kitlesini bir tür “ma ğduriyet duygusu”ndan da güç alarak geni şletmek istiyordu.

Aslında Genç Parti, 28 Mart yerel seçimlerinin en çok merak edilen partisiydi denilebilir. Partinin 3 Kasım 2002 Genel Seçimleri’nde ula ştı ğı % 7.2’lik oy oranından sonra nasıl bir performans sergileyece ği ve Uzanlar’a düzenlenen operasyonun partinin oy oranını ve seçmen algısını nasıl etkileyece ği bu merakın aslî iki ögesidir. Bora durumu şöyle de ğerlendirmektedir: “GP ‘di ğerleri’ kategorisine yakın, ehemmiyetsiz bir oy alırsa, 2002 genel seçimlerindeki % 7 küsurluk muazzam rakamın, do ğrudan do ğruya medya güdümüyle ve para saçarak elde edilmi ş oldu ğu

153 ortaya çıkacak. Tersine, GP aynı rakama yakla şmayı ba şarırsa, ‘laik-ça ğda ş-

Cumhuriyetçi-milliyetçi’ hamaset avadanlı ğını modern reklamcılık tekni ğiyle harmanlayan bir projenin -hele bir de ma ğduriyet boyasına boyandı ğında- arkası ne kadar bo ş olursa olsun, ‘bir kısım milleti arkasından götürebilece ğini’ gösterecek.”

(Bora, 2004: 43).

Uzan, 28 Mart’ta yapılacak Mahalli İdareler Genel Seçimleri çalı şmaları kapsamında -davalardan kalan vakitlerinde- mümkün mertebe “halkın içine karı şmayı” seçmi şti. Uzan’ın yerel seçimler kapsamında u ğradı ğı her yerde konu

Uzanlar’a düzenlenen operasyona geliyordu. Uzan, seçim çalı şmaları sırasında

“Pamukova’daki malikanede yapılan aramaları nasıl de ğerlendirdi ğinin” sorulması

üzerine, “Petrol arıyorlar. Çıkarsa, Ba şbakan’la ‘fifti fifti’ (fifty fifty-yarı yarıya) payla şırız” yanıtını vermi ştir. 91

28 Mart 2004 Yerel Seçimleri’ne girilirken, Cem Uzan dı şında “Ba şbakan”dan ve AKP’den şikayet eden pek kimse yok gibiydi. Merkez medyanın bakı şını göstermek açısından Fatih Altaylı’nın o dönemdeki bir kö şe yazısına bakmak anlamlı olabilir: “Do ğrusunu söylemek gerekirse ben Ba şbakan’ı be ğeniyorum.

Ekonomide popülist bir politika uygulamadı, devri sabıklar yaratmaya çalı şmadı.

Geçmi şin ba şarılı uygulamalarını bozmadı. Kendi aldı ğı kararlarda kompleksli davranmadı. Özellikle ekonominin i şleyi şi ile ilgili konularda kamuoyundan gelen seslere hep kulak verdi. Gerekti ğinde yanlı ştan döndü. Enflasyonu dü şürdü.

Şimdilik bir yolsuzlu ğunu, hırsızlı ğını görmedik.. Kadrola şma iddiaları var.

Do ğrudur. Ama kimde yoktu ki” diyerek ba şladı ğı yazısında hükümetin ba şarı hanesine Uzanlar’a düzenlenen operasyonu da dahil eder Altaylı: ”Benim yıllardır

91 Bkz. Hürriyet, “Cem Uzan: Karde şim silah koleksiyonu yapıyordu”, Hürriyet, 25 Şubat 2004.

154 mücadele etti ğim, bu ülkenin ili ğini kemi ğini sömüren asalaklara kar şı kimsenin cesaret edemedi ği bir mücadeleye giri ştiler. Yerel seçimler geliyor, hala ülkeye zarar verecek bir popülizm ba şlatmadılar. Buna kar şın, AB’ye girmek için müthi ş bir atak ba şlattılar. Kıbrıs’ta çözüm arıyorlar.” 92

Nihayetinde, 28 Mart yerel seçimlerine girilmi ş ve AKP beklenildi ği gibi büyük bir oy oranına ula şmı ştır. İl Genel Meclisi seçimlerindeki % 41.6’lık oy oranı ile AKP, en yakın takipçisi CHP’nin aldı ğı oy oranının (% 18.2) iki katından fazla bir oy oranına ula şmı ştır. MHP % 10.4, DYP % 9.9 ile 3 Kasım genel seçimleriyle kıyaslandı ğında oylarını yükseltmi ş gözükmektedirler. Genç Parti ise, 3 Kasım’daki ba şarısının çok uza ğında kalmı ş ve sadece % 2.6 oranında bir oy alabilmi ştir.

92 Bkz. Fatih Altaylı, “Memleket nereye gidiyor ben ona bakarım”, Hürriyet, 18 Şubat 2004.

155 TABLO VII: İl Genel Meclisi Üyelikleri Seçiminde Geçerli Oyların ve

Üyeliklerin Da ğılım Oranları 93

SİYAS İ PART İLER GEÇERL İ OYLAR KAZANILAN ÜYEL İK

SAYI ORAN SAYI ORAN (%)

(%)

EP 18.695 0,058 1 0,031

DSP 683.266 2,117 9 0,281

ANAP 807.761 2,503 26 0,810

BTP 154.495 0,479 0 0,000

AKP 13.447.287 41,673 2.276 70,948

BBP 374.125 1,159 7 0,218

İP 79.774 0,247 0 0,000

ÖDP 12.379 0,038 0 0,000

LDP 0 0,000 0 0,000

TKP 85.178 0,264 0 0,000

DYP 3.216.213 9,967 156 4,863

ATP 3.872 0,012 0 0,000

MP 8.711 0,027 0 0,000

CHP 5.882.810 18,231 392 12,219

GENÇ PART İ 839.856 2,603 4 0,125

YTP 79.584 0,247 0 0,000

SHP 1.662.280 5,151 129 4,021

SP 1.297.681 4,022 19 0,592

DP 7.837 0,024 2 0,062

MHP 3.372.249 10,451 178 5,549

BA ĞIMSIZLAR 234.443 0,727 9 0,281

TOPLAM 32.268. 496 100,000 3,208 100,000

93 Bkz. http://www.ysk.gov.tr/ysk/docs/ilgenel/ilgenel.doc

156

TABLO VIII: İl Genel Meclisi Üyelikleri Seçiminde Genç Parti’nin

Kazandı ğı İllerde Durum 94

İLLER GENÇPART İ AKP SHP SP ANAP DYP MHP Ba ğımsız Toplam

Bitlis 1 20 3 2 - - - - 26

Mu ş 1 10 10 - 1 1 - 1 24

Sakarya 1 37 - - - 1 1 1 41

Batman 1 11 9 - - 1 - - 22

İl Genel Meclisi üyelikleri seçimlerinde Genç Parti’nin üyelik kazandı ğı illerdeki duruma bakıldı ğında da, AKP’nin ezici üstünlü ğü görülebilir. Söz gelimi;

Genç Parti’nin kalesi sayılabilecek Sakarya’da Genç Parti bir üyelik kazanabilmi şken, AKP 37 üyelik kazanabilmi ştir. Büyük şehir Belediye Ba şkanlı ğı seçim sonuçları açısından bakıldı ğında da, Genç Parti’nin ba şarısızlı ğı görülebilir.

Genç Parti herhangi bir büyük şehir belediye ba şkanlı ğı kazanamadı ğı gibi, oy da ğılımına bakıldı ğında da, sadece % 3 oy alabilmi ştir. 16 Büyük şehir

Belediyesi’nden 12’sinde AKP; 2’sinde CHP, 1’inde DSP, 1’inde de SHP seçimi kazanmı ştır. Belediye Ba şkanlı ğı seçiminde de, AKP % 40, Genç Parti ise % 2.4 oy alabilmi ştir.

94 Bkz. http://www.ysk.gov.tr/ysk/docs/ilgenel/illerdeilgenel.doc

157 TABLO IX: Büyük şehir Belediye Ba şkanlı ğı Seçim Sonuçları 95

SİYAS İ PART İLER GEÇERL İ OYLAR KAZANILAN BA ŞKANLIK

SAYI ORAN SAYI ORAN

EP 1.140 %0,011 - % 0,000

DSP 237.509 %2,269 1 % 6,250

ANAP 81.141 %0,775 - % 0,000

BTP 28.487 %0,272 - % 0,000

AKP 4.822.636 %46,066 12 % 75,000

BBP 45.815 %0,438 - % 0,000

İP 18.802 %0,180 - % 0,000

ÖDP 0 % 0,000 - % 0,000

LDP 0 % 0,000 - % 0,000

TKP 17.965 %0,172 % 0,000

DYP 565.626 %5,403 - % 0,000

ATP 11.189 %0,107 - % 0,000

MP 6.512 %0,062 - % 0,000

CHP 2.560.382 %24,457 2 % 12,500

GENÇ PART İ 317.128 %3,029 - % 0,000

YTP 10.667 %0,102 - % 0,000

SHP 769.187 %7,347 1 % 6,250

SP 423.014 %4,041 - % 0,000

DP 0 % 0,000 - % 0,000

MHP 535.426 %5,114 - % 0,000

BA ĞIMSIZLAR 16.244 %0,155 % 0,000

TOPLAM 10.468.870 100,000 16 100,000

95 Bkz. http://www.ysk.gov.tr/ysk/docs/buyuksehir/buyuksehir.doc

158 TABLO X: Büyük şehir Belediye Ba şkanlıklarının Partilere Göre

Da ğılımı 96

İLLER AKP CHP SHP DSP

ADANA 1

ANKARA 1

ANTALYA 1

BURSA 1 1 DİYARBAKIR

ERZURUM 1 1 ESK İŞ EH İR

GAZ İANTEP 1 1 MERS İN

İSTANBUL 1 1 İZM İR

KAYSER İ 1

KOCAEL İ 1

KONYA 1

SAKARYA 1

SAMSUN 1

TOPLAM 12 1 2 1

96 Bkz. http://www.ysk.gov.tr/ysk/docs/buyuksehir/illerdebuyksehir.doc

159 TABLO XI: Belediye Ba şkanlıkları İçin Kullanılan Geçerli Oyların ve

Ba şkanlıkların Da ğılım Oranları 97

SİYAS İ PART İLER GEÇERL İ OYLAR KAZANILAN BA ŞKANLIK

SAYI ORAN SAYI ORAN

EP 25.963 0,108 0 0,000

DSP 468.777 1,947 30 0,940

ANAP 712.439 2,959 100 3,132

BTP 77.146 0,320 1 0,031

AKP 9.674.306 40,186 1.750 54,807

BBP 150.429 0,625 10 0,313

İP 27.475 0,114 0 0,000

ÖDP 24.711 0,103 2 0,063

LDP 395 0,002 0 0,000

TKP 24.321 0,101 0 0,000

DYP 2.268.599 9,423 388 12,152

ATP 10.989 0,046 0 0,000

MP 11.991 0,050 0 0,000

CHP 4.988.427 20,721 467 14,626

GENÇ PART İ 581.891 2,417 13 0,407

YTP 53.963 0,224 5 0,157

SHP 1.129.049 4,690 64 2,004

SP 1.148.920 4,772 63 1,973

DP 3.624 0,015 1 0,031

MHP 2.441.190 10,140 247 7,736

BA ĞIMSIZLAR 249.422 1,036 52 1,629

TOPLAM 24.074.027 100,000 3.193 100,000

97 Bkz. http://www.ysk.gov.tr/ysk/docs/belediyebsk/belediyebsk.doc

160

TABLO XII: Genç Parti’nin Belediye Ba şkanlı ğı Kazandı ğı İllerde Durum 98

İLLER GP AKP DSP CHP SHP SP ANAP DYP MHP YTP BTP Ba ğımsız Toplam

Amasya 1 17 1 3 4 3 29

Bitlis 1 12 1 1 15

Bursa 1 30 7 7 7 1 1 57

Edirne 1 8 6 6 1 2 26

Erzincan 1 20 5 1 2 29

Hakkari 1 3 4 8

Hatay 1 33 2 24 4 3 7 1 1 76

İzmir 1 29 2 37 1 5 10 1 1 87

Malatya 1 31 6 5 2 1 2 5 53

Mu ş 2 9 2 5 3 1 5 1 28

Sakarya 2 27 1 7 2 39

98 Bkz. http://www.ysk.gov.tr/ysk/docs/belediyebsk/illerdebelediyebsk.doc

161 TABLO XIII: Genç Parti’nin 3 Kasım Genel Seçimleri’nde Ülke Ortalamasının

Üstünde Oy Aldı ğı İllerde Seçim Sonuçlarının Kar şıla ştırılması

İLLER 3 Kasım 2002 Genel 28 Mart 2004 Yerel

Seçimlerinde Aldı ğı Oy (%) Seçimlerinde Aldı ğı Oy (%)

Sakarya 25.21 10.54

Denizli 10.23 1.90

Edirne 18.58 6.85

Eski şehir 11.43 1.09

İzmir 17.51 6.69

Kırklareli 12.83 3.78

Tekirda ğ 13.08 5.33

Uşak 11.25 2.74

Mu ğla 10.34 2.12

3 Kasım seçimlerinde, Genç Parti’nin en yüksek oy aldı ğı illerdeki duruma bakıldı ğında, 28 Mart yerel seçimlerinde partinin bu illerde de önemli oranda oy kaybetti ği görülebilir. Örne ğin; Genç Parti, 3 Kasım’da % 17.51 oranında oy aldı ğı

İzmir’den 28 Mart yerel seçimlerinde sadece % 6.69 oranında oy alabilmi ştir. Genç

Parti’nin 3 Kasım 2002 Genel Seçimleri’nde aldı ğı oy oranı ile kıyaslandı ğında %

60’ın üstünde bir oy kaybetti ği görülmektedir.

162 TABLO XIV: 3 Kasım 2002 Genel Seçimleri ile 28 Mart 2004 Yerel

Seçimlerinde Partilerin Aldı ğı Oy Oranlarının Kar şıla ştırılması 99

Partiler 3 Kasım 2002 (%) 28 Mart 2004 (%) Oy Artı ş Oranı

AKP 34.28 41.67 21.6

CHP 19.39 18.23 -5.4

MHP 8.36 10.45 22.3

DYP 9.54 9.96 4.3

GP 7.25 2.60 -62.5

DEHAP/SHP 6.22 5.15 -17.4

DİĞ ER 14.96 12.34 -17.5

TOPLAM 100.00 100.00 ------

28 Mart 2004 Yerel Seçimleri’nin sonuçlarına bakıldı ğında, AKP’nin muazzam bir ba şarı elde etti ği, CHP’nin 3 Kasım’daki oy oranını yükseltemedi ği gibi koruyamadı ğı dolayısıyla ba şarısız oldu ğu, MHP ve DYP’nin 3 Kasım seçimlerinin ardından önemli ölçüde toparlandı ğı, SHP çatısı altında seçime giren DEHAP’ın

önemli oy kaybına u ğradı ğı ve Genç Parti’nin ise, “büyük oy kaybına u ğrayıp adeta

99 Bkz. Demirel, 2004:63. Ancak partilerin yerel seçimlerde aldı ğı oylarla YSK’nın verileri arasındaki küçük farklılıklarda YSK’nın verileri esas alınarak, tablo yeniden düzenlenmi ştir.

163 yok oldu ğu” söylenmi ştir (Demirel, 2004: 61). 100 Bu manzara aslında 28 Mart seçimlerinden önceki beklentiler akılda tutuldu ğunda hiç şaşırtıcı de ğildir. 101 Yerel seçimler belki de bu nedenle çok tartı şılmamı ş, daha çok AKP’nin bu ba şarıdan sonra ne yapılaca ğı üzerine odaklanılmı ştır. Seçim sonrasında partiler -CHP de dahil olmak üzere- kendi adlarına seçim sonuçlarından memnun olduklarını söylemi şlerdir. 102 Peki ama Genç Parti neden bu seçimlerde ba şarısız olmu ştu? Her

şeyden önce, Genç Parti’nin yerel seçimlerde ba şarısız olaca ğı hem yorumcular hem kamuoyu ara ştırma şirketleri tarafından öngörülmü ştü. Yerel seçimlere girilirken hala 3 Kasım 2002 genel seçimlerinin öncesinde ya şanan Şubat 2001 ekonomik krizinin hatırası çok tazeydi. Seçmenler ve “piyasalar” istikrarlı ve krizsiz bir iki yılı geçirmi şlerdi. Ayrıca AB’ye tam üyelik hedefi do ğrultusunda olumlu adımlar atılmı ştı. Siyasetin temel çatı şma noktası AKP’nin temsil etti ği AB yanda şlı ğı ile

CHP’nin temsil etti ği AB kar şıtlı ğı arasındaki salınımın üzerine in şa edilmi şti. Bu kar şıtlık içinde kendisini konumlandıramamı ş, 3 Kasım sürecinde izledi ği yo ğun miting programını yürütememi ş, yine 3 Kasım’dan önceki kaynaklarını ve medya deste ğini kaybetmi ş Genç Parti’nin, partinin lideri ve ailesi ile ilgili davalar ve mali operasyonlar sürerken ba şarı olması mümkün de ğildi. Üstelik Genç Parti’nin artık güçlü i şadamı-zengin aile-sınırsız kaynaklar sacaya ğına dayalı bir imaj seti de yoktu.

Bu imaj setinin yoklu ğuyla birlikte seçmen kitlesinin Genç Parti ile ilgili “güç” algısı de ğişti. Uzan Grubu’na düzenlenen operasyon kitlenin Genç Parti’ye ili şkin

100 Radikal seçim manzarasını şu ba şlıkla duyurmu ştur: “Türkiye Sa ğa Çekti”. Gazete ayrıca şu satırba şlarına yer vermi ştir: “Siyasi yapıdaki yüzde 40 sol, yüzde 60 sa ğ dengesi bozuldu. İl genel meclisi oranlarına göre, sa ğ oylar yüzde 80’i bulurken, solun toplamı yüzde 20’de kaldı. AKP, ANAP’ın 1984’teki oranına ula ştı, ama DP’nin 1950’deki ba şarısını tekrarlayamadı. AKP büyük önem verdiği İzmir ile Çankaya ve Kadıköy’ü alamadı. ‘Sol güçbirli ği’ hayal kırıklı ğı yarattı. ÖDP, EMEP, SDP, ÖTP ve DEHAP’ın SHP çatısındaki ittifakı, DEHAP’ın 2002’de aldı ğı oy sayısına bile ula şamadı.” Bkz. Radikal, 29 Mart 2004. 101 Bkz. Murat Belge, “Seçim Ertesi”, Radikal Gazetesi, 30 Mart 2004. 102 Bkz. Radikal, “Kimse Kaybetmemi ş”, 31 Mart 2004.

164 pragmatik bakı şını belirli ölçüde de olsa zedeledi. Partinin aldı ğı oy oranından sonra ise, Uzanlar’ın sadece i ş hayatlarında de ğil; ba şlattıkları “Genç Parti macerası”nda da yolun sonuna geldi ği vurgulandı. Yerel seçimler sonrasında, Genç Parti ve

Uzanlar’la ilgili basında yer alan tek önemli haber; mali polisin, Uzanların

Pamukova’daki çiftli ğinde aradı ğı altınları Mecidiyeköy’deki Do ğuş Han’da Rumeli

Hayat A. Ş.’nin kullandı ğı dairede bulması olmu ştu. 103

C. 22 Temmuz 2007 Genel Seçimleri’ne Do ğru Genç Parti

28 Mart 2004 seçimlerinde Genç Parti’nin aldı ğı sonuçlar; Uzanlar’ın ÇEA Ş,

Kepez ve İmar Bankası’na el konulmasıyla ba şlayan süreçte ya şadı ğı büyük yıkımla birlikte ortaya çıkan umutsuz tabloyu daha da koyula ştırdı. Ortaya çıkan seçim ba şarısızlı ğı Genç Parti’yi derin bir sessizli ğe sürükledi. Hakim yorum, 28 Mart 2004 yerel seçimlerinde ortaya çıkan sonuçlarla birlikte 3 Kasım seçimlerinde Genç

Parti’nin aldı ğı oy oranının bir istisna oldu ğunun ortaya çıktı ğıydı. 3 Kasım kendine

özgü ko şulları olan bir seçimdi, Genç Parti tasfiye edilmi ş köklü partilerin seçmenlerinin öfkesini kullanmı ş ve geçici bir ba şarıya ula şmı ştı. Artık, Uzanlar ve

Genç Parti’nin hikayesi sona ermi şti.

Bu kötümser tablonun içinde Genç Parti, 28 Mart 2004 Yerel Seçimleri’nden

22 Temmuz 2007 Genel Seçimleri’ne uzanan süreçte yava ş yava ş unutulmaya ba şlamı ştı. Bu sürecin tek dikkate de ğer yönü Uzanlar’a düzenlenen operasyonun

103 Mali polis yaptı ğı aramalar sonucunda 11 çelik kasada toplam de ğeri 1 trilyon 185 milyar lira olan 26 kilo külçe altın ve 6 bin cumhuriyet altını bulunmu ştur. Bkz. Radikal, “Uzanlar’ın Altını Bulundu”, 31 Mart 2004.

165 tamamlanmasıydı. El koyulan şirketlerin ve malların satılması, 104 yeni el koymalar, 105 açılan yeni davalar 106 ve kar şı davalar ile ilgili haberlerin basına

104 Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF), Birinci Süper Futbol Ligi takımlarından İstanbulspor’un satı ş i şlemlerini resmen ba şlattı. Uzan Grubu’ndan TMSF’ye geçmesinin ardından uzun süre satı ş planları yapılan İstanbulspor için son noktaya gelinirken, yazılı tekliflerin bugünden itibaren alınmaya ba şlandı ğı açıklandı. Bkz. Hürriyet, “Bo ğalar Satılıyor”, 23 Aralık 2004. Uzan Grubu’ndan haczedilen ve aralarında Petrus, La Tache ile Romanee Conti gibi nadir bulunan şarapların da yer aldı ğı içki ve purolar, toplam 215 milyar 60 milyon liraya satıldı. TMSF tarafından toplam muhammen bedeli 104 milyar 838 milyon lira olan 122 kalem şarap, şampanya, likör, votka ve kanyak ile puro, puro kutusu, puro dolabı ve kültablası satı şa çıkarıldı. Müzayedede 2 adet 6 litrelik büyük sandık içindeki La Tache Drc’ler 21 milyar liraya alıcı bulurken, 3 adet Petrus şarabı 10 milyar 250 milyon liraya, 2 adet Romanee Conti de 8.5 milyar liraya satıldı. 119 adet puronun 3 milyar 750 milyon liraya satıldı ğı müzayedede, 3 adet puro kutusu ve kabı 1 milyar 300 milyon liraya, Eurocave Cigar marka puro dolabı da 1 milyar 200 milyon liraya alıcı buldu. TMSF Satı ş Komisyonu Ba şkanı Fethi Çalık, Ocak ayına kadar hemen hemen her gün satı ş yapılaca ğını kaydederek, şöyle konu ştu: ‘29 Aralık’ta Kemal Uzan’ın Yeniköy’deki yalısının satı şı gerçekle ştirilecek. Ayrıca 3 Ocak’ta yılın ilk YTL’li ihalesini yapaca ğız ve burada Uzan Grubu ile Murat Demirel’in evlerinden haczedilen e şya satı şa çıkarılacak. Bunların arasında çok ilginç olanları da var. Hakan Uzan’ın Yeniköy’deki evinden alınanlar arasında Sony Aibo marka uzaktan kumandalı, bilgisayarlı ve gizli kameralı 2 adet oyuncak köpek bulunuyor. Bu köpekler verilen komutlarla yürüyebiliyor, hareket edebiliyor.’ TMSF yetkilisi Fethi Çalık, Hakan Uzan’ın e şi Özlem Hanife Uzan’ın annesi olan Yasemin Bilgen tarafından TMSF’ye teslim edilen ve yakla şık 2.5 trilyon lira muhammen bedel biçilen tablo ve antika eserlerden olu şan 122 parça e şyanın da, Ocak ayı içinde satı şa çıkarılaca ğını bildirdi. Bilgen’in tablo ve antika eserleri teslim etmesine şaşırdı ğını dile getiren Çalık, şöyle devam etti: ‘Kendisi bunları teslim etmeyip satabilirdi. Buna ra ğmen Hakan Uzan’ın kayınvalidesi sa ğduyulu davranarak bize teslim etti. TMSF’ye ihbar ve teslim edenler hakkında biz de kolaylıklar sa ğlıyoruz.’ Bkz. Hürriyet, “Uzanlar’ın İçki ve Puroları 215 Milyara Satıldı”. Uzan Grubu’na ait BMW’den Ferrari’ye, Mercedes’ten Hummer’a kadar çe şitli lüks araçların da aralarında bulundu ğu 19 araç ise toplam 2 trilyon 184 milyar 800 milyon liraya satılmı ştır. Bkz. “Uzanların 19 Aracı 2.2 Trilyona Satıldı”, 7 A ğustos 2004. Uzanlar’ın mallarının açık arttırma ile satılması sürecinde oldukça ilginç bir haber de Uzanlar’ın şaraplarını, Sikorsky helikopterini ve yatını aynı ismin almasıdır: “Uzanlar’ın şaraplarını ve Sikorsky helikopterini satın alan avukat Ya ğız Ali Da ğlı, şimdi de Cem Uzan’ın Frequency adlı yatını 32 trilyona aldı. Da ğlı, Frequency’i İngiliz Finesse Management Ltd. için aldı. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun (TMSF) el koydu ğu Uzan Grubu’na ait yatların satı şında ünlü ceza avukatı Ya ğız Ali Da ğlı bir kez daha sahneye çıktı. Satı şı bir süre önce yapılan şarapları 330 milyar liraya adı açıklanmayan bir İngliiz şirketi, Sikorsky model helikopteri 8 trilyon 375 milyar liraya İngiliz Palm Harbor Holdings adına alarak dikkatleri üzerine çeken Da ğlı, dün de Cem Uzan’ın Frequency isimli yatını 32 trilyon liraya bir ba şka İngiliz şirketi Finesse Management Ltd. için aldı. Bkz. Hürriyet, “Uzanlar’ın yatını da 32 trilyona aynı avukat satın aldı”, 11 Aralık 2004. Uzan Grubu’nun borçlarına kar şılık haczedilen Zeytin Adası ise Zorlu Grubu’na satılmı ştır. Bkz. Hürriyet, “Uzanlar’ın ZeytinAdası Zorlu Grubu’nun”, 1 Eylül 2205. Uzanlar’ın 200 milyar lira bedellerle satı şa çıkartılan Mitsubishi marka Safir model 4 otobüsten 2’si, toplam 406 milyar 500 milyon liraya alıcı buldu. Bkz. “ Uzanlar’ın 2 otobüsüne 406.5 milyar”, 30 Kasım 2004. Uzanlar’ın GSM şirketi Telsim ise 4 milyar 550 milyon dolar veren İngiliz Vodafone şirketine satılmı ştır. Bkz. Hürriyet, “Telsim’in Yeni Sahibi Vodafone”, 13 Aralık 2005. Uzan Ailesi’nin New York’taki yedi dairesi 11.6 milyon dolara satıldı. 200 kadar katılımcıyla 45 dakika süren müzayede sonucunda satılan dairelerden elde edilen para, Uzan Ailesi’nden 2.1 milyar dolar alaca ğı olan Motorola’ya verileci ği belirtildi. MOTOROLA ve Nokia’nın açtı ğı davayı ısrarlı şekilde sürdürmesi sonucunda ABD’de mahkum olan Uzan Ailesi’nin New York’taki mal varlı ğının satı şına ba şlandı. 200 kadar katılımcı ile yapılan müzayedede Uzan Ailesi’nin toplam 8.2 milyon dolara satın aldı ğı yedi daire 11.6 milyon dolara satıldı. Bkz. “Uzanlar’ın yedi evini ABD’de 11.6 milyon dolara sattılar” 11 Kasım 2004. Uzan’ın matbaa ve dairesi de satılmı ştır. Bkz. Hürriyet, Uzanlar’ın matbaa ve dairesi 515 bin 750 YTL’ye satıldı ”Uzanlar’ın çitli ğindeki inek ve keçiler de satılmı ştı. Hürriyet, “1 İnek ve 39 Keçisi 4.3 Milyar’a Satıldı”, 10 Cak 2005. Satılan mallar arasında Uzanlar’ın kondisyon aletleri de vardır. Bkz.

166 yansıması dı şında Uzan isminin eski gücü ve görkemini anımsatan bir emare yoktu.

Bu süreçte Cem Uzan, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu ile Mali Şube Müdürlü ğü ekipleri tarafından sürdürülen operasyonlar çerçevesinde İmar Bankası’na yönelik

Şişli Cumhuriyet Ba şsavcılı ğı tarafından ba şlatılan ikinci soru şturma kapsamında gözaltına alınmı ş, ancak daha sonra serbest bırakılmı ştır. 107 Cem Uzan’ın bir parti lideri olarak ya şadı ğı sıkıntılar bununla da kalmamı ştır. Uzan kendisini yurtdı şında

çalı şıyor gösterdi ği iddiasıyla bedelli askerlik yaptı ğı iddiasıyla Temmuz 2004’te yeniden askere ça ğrılmı ştır. Uzan’ın kararın iptali için Askeri Yüksek İdare

Mahkemesi’nde açtı ğı dava da, Genç Parti Lideri’nin aleyhine sonuçlanmı ştır. Aynı yılın a ğustos ayında askere alınması karara ba ğlanırken, Üsküdar Askerlik Şubesi bu yönde Cem Uzan’a askerli ğinin iptal edildi ğini ve yedek subay ya da er olarak askerlik yapabilmesi için gerekli yüksek ö ğrenim evraklarının istendi ğini bildiren bir tebligat göndermi ştir. Ancak Uzan, 2005 Temmuz’unda GATA’dan çürük raporu almı ş ve askere tekrar gitmekten kurtulmu ştur. 108 Bu süreçte Uzan hakkında çe şitli

Hürriyet, “Uzanlar’ın Kondiyon aletleri De Satılacak”, 5 Ocak 2005. Satı şa çıkarılanlar arasında Uzan Grubu’na ait Prestij Müzik sanatçılarının sözle şmeleri ve isim hakları da vardır. Bkz. “TMSF Şimdi de Nez ve Burcu Güne ş’i Satıyor”, 19 Ocak 2006 ve “Sanatçı İsimlerine Yine Alıcı Çıkmadı”, 1 Kasım 2005. Star TV ise 306.5 milyon dolar ile en yüksek teklifi veren Do ğan Grubu’na satılmı ştır. Bkz. Hürriyet, “RTÜK Star Tv Satı şına Onay Verdi”, 10 Kasım 2005. Uzan Grubu’nun radyolarından Süper Fm, Joy FM, Joy Turk ve Metro FM 60 milyon 950 bin dolara CanWest Grubu’na satılmı ştır. Bkz. Hürriyet, “ Ertürk: Radyosunu, TV’sini satmak isteyen bizi arıyor” 15 Nisan 2006. Adabank ise The International Investor (TII) adlı Kuveytli gruba 45 milyon 100 bin YTL’ye satılmı ştır. Bkz. Hürriyet, “45.1 milyon YTL verdi Adabank’ı faizsiz yapacak”, 3 Temmuz 2006 105 İmar Bankası operasyonu kapsamında TMSF tarafından mallarına el konulan Uzan Ailesi’nin bir sürat teknesi daha bulundu. Mu ğla’nın Dalaman İlçesi’nde bir ba ğ evinde saklanan tekneye el kondu. Bkz. Hürriyet, “Ba ğ Evinden Uzan Teknesi Çıktı”, 25 Aralık 2004. TMSF’nin Uzan Grubu’ndan haczetti ği Üsküdar’daki ekmek fırınına alıcı çıkmadı. TMSF’nin Esentepe’deki Merkezi’nde gerçekle ştirilen ihalede, sadece Uzan ailesine özel ekmek üretimi yaptı ğı belirtilen Somun adlı fırın, 30 milyar lira muhammen bedel ile satı şa sunuldu. Alıcı çıkmadı ğı için satılamayan fırının ihalesi, 30 Aralık tarihinde tekrarlanacak. Bkz. Hürriyet, “Uzan’a Alıcıları Tehdit Sorgusu”, 24 Aralık 2004. 106 Kemal ve Yavuz Uzan’ın da aralarında bulundu ğu 14 sanık hakkında, İmar Bankası’nda toplanan mevduatlara ili şkin vergilerin ödenmesi sırasında hileli i şlemler yapılarak 833 trilyon lira verginin beyan edilmedi ği iddiasıyla 33 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı. Bkz. Hürriyet, “Uzanlar’a Vergi Davası”, 29 Aralık 2004. 107 Bkz. Hürriyet, “Savcı ‘Uzan Tutuklansın’ Dedi, Mahkeme Reddetti”, 16 Aralık 2004. 108 Bkz. Sabah, “Uzan’dan G-3’lü askerlik hatırası”, 15 Temmuz 2005. Uzan’ın askerlik sorunu ile ilgili bir ba şka haber için bkz. Hürriyet, “Cem Uzan’ın Askerlik Şifreleri”, 22 Ocak 2005.

167 davalar açılmı ştır. Uzan bunlardan bazılarında beraat etmi ş, bazılarında kefalet

ödemi ş, bazılarında ise tazminata mahkum olmu ştur. 109 Bu arada, Kemal ve Hakan

Uzan hala kaçak durumdadır. Adalet Bakanı Cemil Çicek Uzanlar’a yurda dönmeleri için çe şitli defalar yaptı ğı ça ğrıyı o dönemde bir kez daha yinelemi ştir. 110 Kemal

Uzan ise, Frankfurter Allgemeine ve Wall Street Journal gibi gazetelere ilanlar vererek “u ğradı ğı haksızlık”ı anlatmaya çalı şmı ştır. Kemal Uzan verdi ği ilanlarda;

“Ba şbakan Erdo ğan hükümetinin 2003 yılında çıkarttı ğı 4969 ve 5020 numaralı kanunlar ile dünya genelinde yasak olan Hitler Almanyası’ndaki Sippenhaft yasaları

Türkiye’de uygulanmaya ba şlandı. Suçsuz insanlar, hatta bebekler bile sırf aralarında kan ba ğı bulundu ğu için suçlanıyorlar, borçlu ilan edilip bütün mirası ve geliri elinden alınıyor. Şirketlerin yönetimi, mahkeme kararı olmamasına ra ğmen sadece

Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu memurlarının kararı ile de ğiştiriliyor ve mallarına ve miraslarına el konuluyor. Hükümet Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na bu yasaları geriye dönük uygulatarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 2 ve 38 numaralı maddesine aykırı davranıyor” ifadelerine yer vermi ştir. 111 Kemal Uzan, bu ilanlara ek olarak Avrupa Parlamentosu’nun bazı üyelerine gönderdi ği mektupta

Ba şbakan Tayyip Erdo ğan’ı “kökten dinci ve diktatör” olarak nitelemi ştir.

Mektuplarda “Erdo ğan hükümetinin anayasayı ihlal ederek şirketlerinin mallarına el koydu ğu” belirtilmi ş ve “bir suçun tüm aileye mal edildi ğini ve bu uygulamanın

“sadece Hitler dönemindeki Almanya’da ya şandı ğı” vurgulanmı ştır. Mektuplarda

109 Genç Türk Gücü sitesi şu ana kadar Uzanlar’la ilgili sonuçlanan davalar arasından “Danı ştay’dan dönen”, “Yargıtay’ın durdurdu ğu” ya da beraat kararı çıkmı ş” davaları ziyaretçileriyle payla şmaktadır. Bu davalar hakkında bilgi için bkz. http://www.gencturkgucu.org/?p=453 110 “Adalet Bakanı Cemil Çiçek, yerlerini belirledikleri Kemal ve Hakan Uzan’ın iadesi için resmi talepte bulunduklarını söyledi. Uzanlar’ın hangi ülkede olduklarını açıklamayan Çiçek, ‘Ya ölüleri ya dirileri gelir dedik. Takipteyiz’ diye konu ştu.” Bkz. Hürriyet, “Ya Ölülerini Ya Dirilerini”, 1 Mart 2005. 111 Bkz. Hürriyet, “Uzan’dan Erdo ğan’ı Şikayet İlanı”, 1 Ekim 2005.

168 ayrıca “Türkiye’de artık dı ş yatırımların hiçbir garantisi olmadı ğı”nın da altını

çizmi ştir. 112

Bu arada, İmar Bankası davasında yargılanan Bahattin Uzan kefaletle serbest bırakılmı ştır. 113 Hukuki süreç devam ederken, Cem Uzan da çe şitli kereler TMSF ile görü şmü ş, yeni ödeme planları sunmu ş ama bir sonuç alamamı ştır. 2006 Haziranı’na gelindi ğinde, Uzan Grubu’na gönderilmi ş 7,5 katrilyonluk ödeme emrinin yapılan satı şlardan elde edilen gelirle kar şılandı ğını iddia etmi ştir. 114 A ğustos 2006’da ise

Uzan Grubu için olumlu sayılabilecek bir geli şme olmu ştur. Uzanlar’a ait ÇEA Ş’ın mallarına el konulmasına yol açan yerel mahkeme kararı, Yargıtay 14’üncü Hukuk

Dairesi tarafından bozulmu ştur. 115

TMSF Ba şkanı Ahmet Ertürk 2006 yılı Kasım’ında bir açıklama yaparak, Cem

Uzan’ın kendisini izletti ğini söylemi ştir: “ Şirketlerine el koydu ğumuz Cem Uzan, dünyanın her yerinde davalar açarak TMSF’ye kar şı sava şıyor. Bana komplolar kurmaya çalı şıyor. Ama bizim hayatımız gayet mazbut, bir şey bulamaz. Bu ailenin macerası dünya sosyo-politik literatürüne girecek bir olay. Uzan ailesini sosyolog, psikolog hatta suç bilimcilerin incelemesi lazım.” 116 TMSF ve Cem Uzan arasındaki uzla şmazlıkların geldi ği noktayı gösteren bu açıklamanın ardından, GP milletvekili

Emin Şirin Cem Uzan tarafından takip ettirildi ği, hakkında komplo yapıldı ğı ve

112 Bkz. Hürriyet, “Kemal Uzan’dan Avrupa’ya ‘Erdo ğan diktatördür’ mektubu”, 16 Şubat 2006 113 “ İmar Bankası’nın zarara u ğratılması davasında 17 yıl 2 ay 20 gün hapis cezasına çarptırılan ancak ya şı ve sa ğlık durumu nedeniyle kefaletle tahliyesine karar verilen Bahattin Uzan, 500 bin YTL’lik kefaletini 49 gün sonra ödedi.” Bkz. Hürriyet, “Bahattin Uzan, 49 Gün Sonra Kefaletle Serbest”, 11 Nisan 2006 114 Bkz. Hürriyet, “Cem Uzan ikinci kez TMSF’yi ziyaret edecek” 8 Haziran 2006 115 Bkz. Hürriyet, “Yargıtay, ‘Danı ştay’ı bekleyin’ dedi, ÇEA Ş’a el koymayı bozdu”, 12 A ğustos 2006. 116 Bkz. Sabah, “Uzan Beni İzletiyor”, 19 Kasım 2006.

169 eşinin kapkaça maruz kaldı ğı yönünde açıklamalarda bulunan TMSF Ba şkanı Ahmet

Ertürk’e koruma verilmesini talep etmi ştir. 117

2007 yılına gelindi ğinde ise, Yargıtay 7. Ceza Dairesi, İstanbul 8. A ğır Ceza

Mahkemesi’nin İmar Bankası davasında verdi ği kararın temyiz incelemesini sonuçlandırmı ştır. Daire, Bahattin Uzan, Hilmi Ba şaran, Tacettin Pak, Ye şim Öztürk ve Mustafa Akar’a “çete üyesi olmak” suçundan verilen 1 yıl 8’er aylık hapis cezalarını onamı ş ve ayrıca ihtilasen (fiilin ortaya çıkmamasını sa ğlayacak her türlü hileli faaliyette bulunarak) zimmet suçundan Hilmi Ba şaran hakkındaki 17 yıl 6 ay,

Bahattin Uzan ve Mustafa Akar hakkındaki 15 yıl 6 ay 20 gün, Ye şim Öztürk hakkındaki 14 yıl 7 aylık hapis cezalarını da yerinde bulmu ştur. Buna göre Bahattin

Uzan, İnfaz Kanunu’na göre toplam 6 yıl 8 ay cezaevinde yataca ğı, ancak cezaevinde kaldı ğı süre göz önüne alındı ğında Uzan’ın 2010 yılı Mayıs ayında tahliye olaca ğı belirtilmi ştir. Daire, tutuklu sanıkların avukatlarının tahliye taleplerini de reddetmi ştir. Yargıtay 7. Ceza Dairesi, haklarında gıyabi tutuklama kararı bulunan

Hakan, Kemal ve Yavuz Uzan’ın dosyalarının temyiz istemlerini ise bu kararın temyize tabi olmadı ğı gerekçesiyle kabul etmemi ştir. Ayrıntlarıyla yer vermeye

çalı ştı ğımız bu kararla , İmar Bankası davasındaki karar kesinle şmi ştir. 118

Uzan’ın 2007 yılı itibariyle, TMSF gözetiminde olan bazı “tabela şirketleri”nin tasfiyesi 119 ve TMSF’nin Cem Uzan’ın İmar Bankası borcundan sorumlu ğu oldu ğuna

117 Bkz. Hürriyet , “ Emin Şirin: TMSF Ba şkanı Ertürk’e koruma verin”, 21 Kasım 2006 118 Vatan Gazetesi, haberi şu yorumla vermi ştir: “Karar, davanın firari sanıkları Hakan, Kemal ve Yavuz Uzan için de çok önemli bir emsal oldu. Yakalanmaları halinde bu üç sanık da benzer cezalara çarptırılacak. Kararın bir ba şka önemli yanıysa bugüne kadar görülen batık banka davalarında sanıkların “çete olu şturdukları” iddiasıyla verilmi ş ilk mahkumiyet olması. Son olarak Dinç Bilgin ve Cavit Ça ğlar’ın yargılandı ğı davada Yargıtay 7. Ceza Dairesi bu suçtan verilen cezayı bozmu ştu. Korkmaz Yi ğit’in çete suçundan aldı ğı beraat kararı Yargıtay’ca onanmı ştı. Murat Demirel’in aynı suçtan yargılanmasına ise devam ediliyor. Hayyam Garipo ğlu da çete suçundan beraat etmi şti.” Bkz. Vatan, “Uzanlar’a Çete Kararı”, 27 Ocak 2007 119 Bkz. Milliyet, “TMSF Uzan’ın tabela Şirketlerini Tasfiye Ediyor”, 10 Ocak 2007.

170 dair yapılan açıklama 2007 yılı içinde Uzan Grubu ile ilgili ya şanan iki önemli geli şmedir. TMSF’nin söz konusu açıklaması ise, Cem Uzan’ın avukatı aracılı ğıyla yaptı ğı açıklamayla kınanmı ş ve TMSF’nin açıklamasının kamuoyunu yanlı ş yönlendirme ve devam eden davalarda mahkemeleri etkileme amacı ta şıdı ğı belirtilmi ştir. 120

Cem Uzan ve Genç Parti ile ilgili önemli bir di ğer geli şme, Ocak 2007 itibariyle Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun (TMSF), yönetimi Uzan Grubu’ndan kendisine geçen şirketlerin “Genç Parti’den alacakları” için Hazine’ye haciz yazısı gönderdi ği ve buna ba ğlı olarak partinin alaca ğı 9 milyon YTL’lik yardımın yardımın 7 milyon YTL’lik kısmının dondurumasıdır. 121 Hazine yardımının dondurulma kararı ile ilgili olarak GP milletvekili Emin Şirin “TMSF ve Maliyenin mü şterek bir çalı şmayla koydurdukları tedbirin hiçbir hukuki dayana ğı olmadı ğını ve bir endi şenin eseri oldu ğunu ve Genç Parti’ye oy veren milyonların hakkını gasp edemeyecekler”ini vurgulamı ştır. 122 Ancak hazine yardımına el koyulmasıyla ilgili olarak son sözü yargı söylemi ştir ve TMSF’nin yardıma el koyamayaca ğı ortaya

çıkmı ştır.

120 Avukat Şaylan Çı ğgın imzasıyla yapılan açıklamada şöyle denmi ştir: “Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu; İmar Bankası’na el konulma tarihinden sonra çıkartılan, evrensel hukuk kurallarına, Avrupa İnsan Hakları Sözle şmesi’nde kabul edilen esaslara ve Anayasa’ya aykırı yasalar ile Cem Uzan’ı da sorumlu tutma gayretine girmi ştir. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, hiçbir mahkeme kararı olmaksızın, Anayasa’ya aykırı kanunları kullanarak, adeta kendilerini yargı mercii gibi görerek işlemler tesis etmi şlerdir. Cem Uzan ile ilgili olarak İmar Bankası kaynaklı kamu borcundan sorumlu olup olmadı ğı, varsa ne miktarda sorumlu oldu ğuna dair kesinle şmi ş bir yargı kararı bulunmamaktadır. Bunun yanı sıra, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu i şlemleri ile ilgili olarak yapılan yargılamalar sırasında Danı ştay tarafından pek çok i şlemin yürürlü ğü durdurulmu ştur. Yürütmeyi durdurma kararının gerekçesi ise “ İmar Bankasından herhangi bir kaynak aktarıldı ğı tespit edilmeyen” ki şilerin kamu borcundan sorumlu tutulamayaca ğıdır. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, bugüne kadar Cem Uzan dahil hiç kimseye İmar Bankası’ndan bir kaynak aktarıldı ğını ispat edebilmi ş de ğildir. Çünkü Cem Uzan’a İmar Bankası’ndan aktarılmı ş bir kaynak bulunmamaktadır.” 121 Bkz. Milliyet, “Genç Parti’ye Hazine darbesi, 7 milyon YTL’lik yardım donduruldu” , 11 Ocak 2007. Ak şam Gazetesi ise hazine yardımının ödenme emrine bir saat kala donduruldu ğunu kaydetmektedir. Bkz.Ak şam, “TMSF’den Genç Parti’ye Haciz”, 11 Ocak 2007 122 Bkz. Dünya, “ Şirin: Tedbir endi şenin eseri”, 11 Ocak 2007

171 Acaba tüm bu tasfiye sürecinde, sıkıntılı bir mali operasyonun gölgesi altında -

3 Kasım 2002 Genel Seçimleri’ndeki şaşırtıcı ba şarı ve 28 Mart 2004 Yerel

Seçimleri’ndeki moral bozucu ba şarısızlıktan sonra- bir sonraki genel seçimler için

Genç Parti’nin planı neydi? Çöken bir finansal hanedanlı ğın külleri üzerinde Genç

Parti’nin ve lideri Cem Uzan’ın yeniden do ğma şansı var mıydı? Normal ko şullar altında 2007 Ekim’inde yapılacak olan genel seçimlere yönelik çalı şmalarına Genç

Parti sessiz bir açılı şla ba şlamayı seçti. Ama şimdilik Genç Parti’nin sessiz seçim ba şlangıcından düzenledi ği mitinglere uzanan süreçte ya şanan geli şmeleri de ğerlendirmeyi erteleyelim ve önce erken seçim tartı şmaları merkezinde ya şananlara bir bakalım.

Genel seçimlerin yapılaca ğı tarih yakla şırken, iktidardaki AKP hükümeti seçimlerin “kesinlikle” zamanında yapılaca ğını, bir erken seçimin “kesinlikle” söz konusu olmadı ğını çe şitli kereler dile getirmi şti. 123 Ancak Cumhurba şkanlı ğı seçimleri üzerinden ya şanan kriz AKP’nin tercihini yeniden dü şünmesine neden oldu. Cumhurba şkanı Ahmet Necdet Sezer’in görev süresinin 2007 Mayıs ayında dolacak olmasıyla bo şalacak olan cumhurba şkanlı ğı makamına kimin geçece ği uzunca bir süredir tartı şılıyordu. Ba şbakan Erdo ğan ise kendisinin ya da partisinden bir ba şka ismin aday olup olmayaca ğıyla ilgili bir açıklama yapmamı ştı.

Cumhurba şkanlı ğı adaylık sürecinin resmen ba şladı ğı 16 Nisan 2007 tarihinden itibaren kimin cumhurba şkanı adayı olaca ğı konusunda yapılan spekülasyonlar -

123 2006 Aralık ayında Ba şbakan Erdo ğan’a, Cumhurba şkanı Ahmet Necdet Sezer’in “Nisan’da erken seçim yapılmalı” şeklinde bir açıklama yaptı ğının hatırlatılması üzerine Erdo ğan şu açıklamayı yapmı ştır: “ Şu anda piyasalara olumsuz şekilde etkileyebilecek bir adımı atmayı da asla dü şünmüyoruz. Ba şka hesaplar içinde girmek suretiyle ülkeyi tekrar o eski alı şkanlıklarına döndürmek isteyenler var. Biz o eski alı şkanlıklar içerisine de asla girmeyiz. Böyle bir hesabımız da yok. O eski alı şkanlıklar artık tarihte kaldı. Biz bu dönemde bunu ispatlayaca ğız. Ve bu parlamento bu Cumhurba şkanlı ğı seçimini zamanında yapacaktır. Genel seçimi de yine zamanında yapacaktır.” Bkz. Milliyet, “Erdo ğan’dan Sezer’e Yanıt: Seçimler Zamanında Yapılacak”, 13 Aralık 2006.

172 beklenebilece ği üzere- arttı. Erdo ğan cumhurba şkanlı ğı adaylı ğı ile ilgili sorulara açık bir yanıt vermekten sürekli kaçıyor, bu arada i şçi ve i şveren örgütleriyle, CHP dı şındaki muhalefet partileriyle ve kendi partisinin milletvekilleriyle görü şüyordu.

Basın yayın organlarında çok uzun bir süredir her gün birbirini yalanlayan haberler birbirinin pe şi sıra yer alıyordu. O kadar ki Radikal Gazetesi, Ba şbakan Erdo ğan’ın cumhurba şkanı adayı olup olmayaca ğı konusu ile ilgili olarak “Cemil Müneccim” adında bir hayalî yazarın görü şlerini 4 Nisan itibariyle her gün yayınlamaya ba şladı. 124

Bu arada, AKP içinde de bir fikir birli ği yoktu. Bazı milletvekilleri Erdo ğan’ın adaylı ğını desteklerken, ço ğunluk partinin güçlü kalması için Erdo ğan’ın aday olmaması gerekti ğini dü şünüyoryordu. 125 Zira AKP içindeki hakim yorum, partinin gücünün büyük ölçüde Erdo ğan’ın lider karizmasına dayandı ğı ve Erdo ğan’ın genel ba şkanlı ğında gidilmeyecek bir genel seçimde partinin oy oranlarının dü şece ği yönündeydi. Erdo ğan soyadı sırasına göre milletvekillerini gruplandırarak herkesin görü şünü almaya çalı şıyordu. Yapılan görü şmelerle birlikte Bülent Arınç, Abdullah

Gül, Vecdi Gönül, Be şir Atalay, Ertu ğrul Yalçınbayır gibi isimler de

Cumhurba şkanlı ğı adaylı ğı için telaffuz edilmeye ba şlanmı ştı. Ancak AKP’den resmi olarak adaylı ğını açıklayan tek isim Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay oldu.126

124 Gazete “Cemil Müneccim”in transfer haberini “Radikal’den Dev Hizmet” ba şlı ğıyla duyurmu ştur: “Çankaya kâhini Cemil Müneccim, her fırsatta haberleri, demeçleri, liderlerin vücut dillerini okuyacak; Recep Tayyip Erdo ğan’ın 11. Cumhurba şkanı olup olmayaca ğının papatya falını açacak.” Bkz. Radikal, 3 Nisan 2007. Cemil Müneccim yazılarında bir gün Erdo ğan’ın kesinlikle aday olaca ğını, ertesi gün ise olmayaca ğını söylüyordu. Aynı tarihli gazetenin man şeti ise bu transferle örtü şüyordu: “Dünkü Papatya Falı: Erdo ğan Çıkmayacak”. İsmet Berkan da aynı tarihli kö şe yazısında mevcut belirsizli ği ele ştirerek şöyle sormaktadır: “Biz Niye Fal Bakıyoruz?” 125 Cumhurba şkanlı ğı sürecinde devam eden te şkilat yoklamaları sonucuna göre AKP tabanının % 70’i Erdo ğan’ın Çankaya’ya çıkmasını istemiyordu. Bkz. Radikal, “AKP Tabanı: Çıkma”, 15 Nisan 2007. 126 Cumhurba şkanlı ğı için adaylık tartı şmaları sürerken, Kanal 1’de yayınlanan Passaparola programının sunucusu Metin Uca, cumhurba şkanlı ğı için aday oldu ğunu açıklamı ştı. Uca, açıkça AKP kar şıtı oldu ğunu da belirtmi şti.

173 Adaylık tartı şmaları devam ederken, 12 Nisan’da Genel Kurmay Ba şkanı Ya şar

Büyükanıt bir basın toplantısı düzenleyerek Kuzey Irak’taki geli şmeler ekseninde gündemi de ğerlendirmi ş ve Cumhurba şkanlı ğı tartı şmalarıyla ilgili şu mesajı vermi şti: “Cumhuriyet’in temel de ğerlerine sözde de ğil özde sahip bir ki şinin cumhurba şkanı seçilecek olmasını umut ediyoruz”. 127 Büyükanıt’ın açıklamalarından bir gün sonra İstanbul Harp Akademileri’nde bir konu şma yapan Cumhurba şkanı

Ahmet Necdet Sezer şunları söylemi ştir: “Türkiye’de siyasal rejim, Cumhuriyet kuruldu ğundan beri, hiçbir dönemde günümüzde oldu ğu kadar tehlikeyle kar şı kar şıya kalmamı ştır. Laik Cumhuriyet’in temel de ğerleri ilk kez açıkça tartı şma konusu yapılmaktadır. İç ve dı ş güçler, bu konuda aynı amaç do ğrultusunda çıkar birli ği içinde hareket etmektedir. Dı ş güçler, Türkiye’nin İslam ülkelerine model olabilmesi için öncelikle siyasal rejiminin ‘laik Cumhuriyet’ten, ‘demokratik

Cumhuriyet’ adı altında, ‘ılımlı İslam cumhuriyeti’ne dönü ştürülmesini

öngörmektedirler. Ilımlı İslam, devletin sosyal, ekonomik, siyasal ve hukuksal düzeninin din kurallarından belli ölçüde etkilenmesi anlamına gelmektedir. Bu niteli ğiyle ılımlı İslam modeli, İslam’ı kabul eden di ğer ülkeler için ilerleme sayılsa da, Türkiye yönünden büyük bir geriye gidi ş, daha açık söylemiyle, ‘irticai’ bir modeldir.” Sezer açıklamasında Cumhurba şkanlı ğı tartı şmalarıyla ilgili olarak da şu hatırlatmada bulunmu ştur: “Cumhurba şkanı, Cumhuriyet’in ilkelerinden ve anayasal içeriklerinden yana taraftır, Anayasa’nın buyurucu kuralları kar şısında taraf olmak zorundadır. Ba şka ve güncel bir deyi şle, bu ilkeler ve onların anayasal içerikleri

Türkiye Cumhuriyeti Devleti rejiminin ‘kırmızı çizgileri’dir.” 128

127 Bkz. Radikal, “Askerin Çankaya Kriteri: Cumhuriyetin De ğerlerine Sözde De ğil, Özde Ba ğlılık”, 13 Nisan 2007. 128 Bkz. Radikal, “Sezer: Rejim Tehdit Altında”, 14 Nisan 2007.

174 “Sert mesajlar” ta şıyan bu açıklamalardan sonra, 14 Nisan 2007’de Ankara

Tando ğan’da, Atatürkçü Dü şünce Derne ği’nin organize etti ği büyük bir “Cumhuriyet mitingi” düzenlendi. Katılım sayısı konusunda 70 bin ile 1 milyon arasında gezinen sayılar verilse de Türk bayraklarıyla donatılmı ş miting çok büyük ses getirdi. 129

Katılımcılar “Her şey vatan için, ”Genciz, güçlüyüz, Atatürkçüyüz”, “Çankaya laiktir, laik kalacak”, “Atatürk gençli ği görev ba şında”, “Türk gençli ği vatanı sattırmayacak”, “Atam buradayız, sen rahat uyu”, “Çankaya’da imam istemiyoruz” gibi sloganlar atarak; Erdo ğan’ın ya da bir ba şka AKP’linin cumhurba şkanı olmasını istemediklerini ve Cumhuriyet’in temel de ğerlerinin tehlikede oldu ğunu vurgulamı şlardır. Mitinge CHP Genel Ba şkanı Deniz Baykal, DSP Genel Ba şkanı

Zeki Sezer, HÜRPART İ Genel Ba şkanı Ya şar Okuyan ve BCP Genel Ba şkanı

Mümtaz Soysal da “sade vatanda ş” kimlikleriyle katılmı ştır.

Mitingin yankıları devam ederken, Meclis Ba şkanı Bülent Arınç 23 Nisan konu şmasında “mesajın alındı ğı” yorumunu yapmı ştı. Arınç’ın kastetti ği şey,

Genelkurmay Ba şkanlı ğı’nın “Cumhuriyet de ğerlerine sözde de ğil, özde ba ğlı olan”

Cumhurba şkanı arzusunun anla şıldı ğıydı. 130 Nihayetinde 24 Nisan 2007 tarihinde

Ba şbakan Erdo ğan, AKP’nin grup toplantısında, merakla beklenen konu şmasını en sonunda Cumhurba şkanlı ğı meselesine getirdi ve pek çok haber kanalının canlı olarak verdi ği konu şmasının bu noktasında şu açıklamayı yaptı: “11. cumhurba şkanı adaylı ğı için yaptı ğım son de ğerlendirmeler, ara ştırmalar bir ismi ortaya çıkardı; o da de ğerli, bu hareketi beraber kurdu ğumuz Abdullah Gül karde şimiz”. Artık adaylık tartı şmalarında sona gelinmi şti. AKP’nin adayı Dı şişleri Bakanı Abdullah Gül’dü.

Gül’ün ismi Cumhurba şkanlı ğı adayları arasında geçmesine ra ğmen, yine de

129 Bkz. Radikal, “Erdo ğan’a Büyük Uyarı”, 15 Nisan 2007 130 BKz. Murat Yetkin, “Son Dakikada Olup Bitecek”, Radikal, 24 Nisan 2007.

175 şaşırtıcıydı. Özellikle Arınç’ın “mesajın alındı ğı”nı belirten açıklamasından sonra beklenti daha “ılımlı” bir isim üzerineydi ve ordunun da nispeten sıcak baktı ğı bilinen Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül’ün ismi sıklıkla zikrediliyordu. Hatta 23

Nisan 2007 ak şamı Haberturk kanalı bir “fla ş” haber geçerek, AKP’nin adayının

Vecdi Gönül olarak “kesinle şti ğini” iddia etmi şti. Aslında Cumhurba şkanlı ğı tartı şmalarıyla geçen tüm bu süreç AKP’nin kendi kendine yarattı ğı bir krizin

ürünüydü. Ba şbakan Erdo ğan’ın hem sıklıkla demokratik teamüllerden bahsetmesi hem de demokratik bir rejim içince cumhurba şkanı adayını “son dakika” açıklaması sürecin yol açtı ğı sıkıntıların ana nedeniydi.

Abdullah Gül, adaylı ğının açıklanmasının ardından, mecliste milletvekili olan partilerle görü şerek Cumhurba şkanlı ğı seçimi ilk tur oylaması için destek istedi.

Ancak Gül’ün bu çabaları bir sonuç vermedi. CHP ilk tur oylamasına katılmayaca ğını ve oylamada 367 milletvekili bulunmazsa Anayasa Mahkemesi’ne oylamanın iptali için dava açaca ğını açıkladı. DYP ve ANAP ise, erken seçim taleplerini ilettiler ve yeni cumhurba şkanını erken seçim sonrası olu şacak meclisin seçmesi gerekti ğini belirtmekle yetindiler. Sürecin dikkat çeken aktörlerinden biri ise

Genç Parti oldu. Parti yönetiminden Abdullah Gül’ün Cem Uzan’la görü şme talebinin reddedildi ği açıklandı. Bu görü şme trafi ğinin ardından 367 milletvekilinin mecliste bulunmasının yeterli olup olmadı ğı tartı şılmaya ba şlandı. İlk tur oylamasına do ğru gidilirken cumhurba şkanlı ğı sürecinde gerilimin artaca ğının ilk i şaretini veren bir olay ya şandı: YÖK Ba şkanı Teziç’e bir suikast giri şiminde bulunuldu. 131

“367 tartı şmaları” gölgesinde girilen ilk tur oylamalarında, mecliste 361 milletvekili vardı ve bunların 357’sinin oyu Gül’e idi. Ancak ilk tur oylaması için

131 Bkz. Radikal, “Teziç’e Suikast Giri şimi”, 26 Nisan 2007.

176 toplanan mecliste 367 milletvekili bulunmaması üzerine CHP, Anayasa

Mahkemesi’ne ba şvurdu. 132 Cumhuriyet tarihinde cumhurba şkanlı ğı seçiminin ilk kez mahkemelik olmasının ardından, oylamanın yapıldı ğı tarih olan 27 Nisan

2007’de, 23:00 sularında Genelkurmay Ba şkanlı ğı internet sitesinde bir açıklama yayınladı. 133 BA 08-07 numaralı ve “Son Günlerde Meydana Gelen Geli şmeler

Hakkında” ba şlıklı açıklama, basında “e-muhtıra” olarak de ğerlendirildi. Açıklamada

“Türkiye Cumhuriyeti devletinin, ba şta laiklik olmak üzere, temel de ğerlerini aşındırmak için bitmez tükenmez bir çaba içinde olan bir kısım çevrelerin, bu gayretlerini son dönemde artırdıkları mü şahede edilmektedir. Uygun ortamlarda ilgili makamların, sürekli dikkatine sunulmakta olan bu faaliyetler; temel de ğerlerin sorgulanarak yeniden tanımlanması isteklerinden, devletimizin ba ğımsızlı ğı ile ulusumuzun birlik ve beraberli ğinin simgesi olan milli bayramlarımıza alternatif kutlamalar tertip etmeye kadar de ğişen geni ş bir yelpazeyi kapsamaktadır.” ifadelerine yer verilmi ştir. 134 Açıklamada Cumhurbaşkanlı ğı tartı şmalarına da

132 Bkz. Radikal, “Siyasetçiler Susacak, Mahkeme Konu şacak”, 28 Nisan 2007. Büyük tartı şmalara yol açan oylamalar “siyasi ahlak” açısından da üstünde dü şünmeye de ğer anlara sahne olmu ştur. DYP (DP) milletvekili Ümmet Kando ğan, oylama sabahı partinin genel ba şkanı Mehmet A ğar’ın “oylamaya katılmayacaklarını” açıkladı ğı basın toplantısına katılmı ştır. Oylama sırasında ise salona girip oy kullanmı ştır. Kando ğan’ın oylamanın yapıldı ğı sırada A ğar’ın da bulundu ğu odadan “tuvalete gidiyorum” diyerek ayrıldı ğı basına yansımı ştır. Kando ğan ise, bu iddiaları reddetmi ştir. Bkz. Hürriyet, “Oylamaya Katılan DYP’li Anlatıyor”, 30 Nisan 2007 ve Radikal, “Fırıldak Kando ğan İki Saate Fikir De ğiştirdi”, 28 Nisan 2007. 133 Söz konusu açıklamanın tam metni için bkz. http://www.tsk.mil.tr/10_ARSIV/10_1_Basin_Yayin_Faaliyetleri/10_1_Basin_Aciklamalari/2007/BA _08.html 134 Açıklamada, “Bu faaliyetlere giri şenler, halkımızın kutsal dini duygularını istismar etmekten çekinmemekte, devlete açık bir meydan okumaya dönü şen bu çabaları din kisvesi arkasına saklayarak, asıl amaçlarını gizlemeye çalı şmaktadırlar” denilerek, söz konusu çabalar şöyle sıralanmı ştır: “Ankara’da 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlamaları ile aynı günde Kur’an okuma yarı şması tertiplenmi ş, ancak duyarlı medya ve kamuoyu baskıları sonucu bu faaliyet iptal edilmi ştir. 22 Nisan 2007 tarihinde Şanlıurfa’da; Mardin, Gaziantep ve Diyarbakır illerinden gelen bazı grupların da katılımı ile, o saatte yataklarında olması gereken ve ya şları ile uygun olmayan ça ğ dı şı kıyafetler giydirilmi ş küçük kız çocuklarından olu şan bir koroya ilahiler okutulmu ş, bu sırada Atatürk resimleri ve Türk bayraklarının indirilmesine te şebbüs edilerek geceyi tertipleyenlerin gerçek amaç ve niyetleri açıkça ortaya konulmu ştur. Ayrıca, Ankara’nın Altında ğ ilçesinde “Kutlu Do ğum Şöleni” için ilçede bulunan tüm okul müdürlerine katılım emri verildi ği, Denizli’de İl Müftülü ğü ile bir siyasi partinin ortakla şa düzenledi ği etkinlikte ilkö ğretim okulu ö ğrencilerinin ba şları kapalı olarak

177 de ğinilmi ştir: “ Son günlerde, Cumhurba şkanlı ğı seçimi sürecinde öne çıkan sorun, laikli ğin tartı şılması konusuna odaklanmı ş durumdadır. Bu durum, Türk Silahlı

Kuvvetleri tarafından endi şe ile izlenmektedir. Unutulmamalıdır ki, Türk Silahlı

Kuvvetleri bu tartı şmalarda taraftır ve laikli ğin kesin savunucusudur. Ayrıca, Türk

Silahlı Kuvvetleri yapılmakta olan tartı şmaların ve olumsuz yöndeki yorumların kesin olarak kar şısındadır, gerekti ğinde tavrını ve davranı şlarını açık ve net bir

şekilde ortaya koyacaktır. Bundan kimsenin şüphesinin olmaması gerekir.”

“Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Atatürk’ün, “Ne mutlu Türküm diyene!” anlayı şına kar şı çıkan herkes Türkiye Cumhuriyeti’nin dü şmanıdır ve öyle kalacaktır” denilen açıklamanın ardından, hükümet kanadından da bir açıklama gelmi ştir. Hükümet sözcüsü Cemil Çiçek tarafından yapılan açıklamada

“Genelkurmay’ın yaptı ğı açıklama hükümete kar şı bir tutum olarak algılanmı ştır.

Ba şbakan’a ba ğlı bir kurum olan Genelkurmay Ba şkanlı ğı’nın, herhangi bir konuda hükümete kar şı bir ifade kullanması demokratik hukuk devletinde dü şünülemez. 11. cumhurba şkanını seçme sürecinde böyle bir metnin, hem de gece yarısı ortaya

çıkması dikkat çekicidir. Bunun, Anayasa Mahkemesi eksenli tartı şmalar yapılırken ortaya çıkması, yargıyı etkilemeye yönelik giri şim olarak algılanır” ifadelerine yer

ilahiler söyledi ği, Denizli’nin Tavas ilçesine ba ğlı Nikfer beldesinde dört cami bulunmasına ra ğmen, Atatürk İlkö ğretim Okulunda kadınlara yönelik vaaz ve dini söyleşi yapıldı ğı yolunda haberler de kaygıyla izlenmi ştir. Okullarda kutlanacak etkinlikler, Milli E ğitim Bakanlı ğı’nın ilgili yönergelerinde belirtilmi ştir. Ancak, bu tür kutlamaların yönerge dı şı talimatlarla yerine getirildi ği tespit edilmi ş ve Genelkurmay Ba şkanlı ğınca yetkili kurumlar bilgilendirilmesine ra ğmen herhangi bir önleyici tedbir alınmadı ğı gözlenmi ştir. Anılan faaliyetlerin önemli bir kısmının bu tür olaylara müdahale etmesi ve engel olması gereken mülki makamların müsaadesi ile ve bilgisi dahilinde yapılmı ş olması meseleyi daha da vahim hale getirmektedir. Bu örnekleri ço ğaltmak mümkündür.” Açıklamada ayrıca “Bu tür davranı ş ve uygulamaların, Sn. Genelkurmay Ba şkanı’nın 12 Nisan 2007 tarihinde yaptı ğı basın toplantısında ifade etti ği “Cumhuriyet rejimine sözde de ğil özde ba ğlı olmak ve bunu davranı şlarına yansıtmak” ilkesi ile tamamen çeli şti ği ve Anayasanın temel nitelikleri ile hükümlerini ihlal etti ği açık bir gerçektir.” Açıklama ekseninde ya şananlar için bkz. Murat Yetkin, “E-muhtıra Erken Seçimi Gündeme Ta şıdı”, Radikal, 29 Nisan 2007.

178 verilmi ştir. 135 Hükümet ve ordu kanadından bu açıklamalar yapılırken, ilki

Tando ğan’da yapılan “Cumhuriyet miting”inin ikincisi İstanbul Ça ğlayan’da yapılmı ştır. 136 Daha sonra ayrıca İzmir’de de bir miting düzenlenmi ştir.

İş te tam bu süreçte CHP’nin Abdullah Gül’ün aday oldu ğu seçimde yapılan ilk tur oylamasının iptali için yaptı ğı ba şvuru dokuza kar şı iki oyla kabul edildi. 137

Mahkemenin oylamayı iptal kararı AKP’nin cumhurba şkanı seçmesini imkansız hale getirdi. AKP, Anayasa Mahkemesi’nin kararına kar şı bir manevra olarak milletvekili seçiminin dört yılda bir yapılmasına, Cumhurba şkanı’nı halkın seçmesine,

Cumhurba şkanı’nın görev süresini seçimini “5+5” yıl formülüne göre düzenlemesine olanak verecek geni ş çaplı bir anayasa de ğişikli ği önerdi ve seçimlerin 24 Haziran ya da 1 Temmuz’da yapılmasından yana oldu ğunu açıkladı. 138 Yüksek Seçim

Kurulu’nun (YSK), seçimlerin 24 Haziran’a yeti ştirilmesinin olanaksız oldu ğunu belirtip 80 günlük süre istemesi üzerine TBMM Anayasa Komisyonu genel seçim tarihini 22 Temmuz olarak belirledi. Erken seçim için en uygun tarihin 22 Temmuz

2007 olarak belirlenmesiyle birlikte meclis toplandı ve seçim kararı aldı. 139 Partiler seçimlere yönelik hazırlıklarına bu noktadan itibaren hız verdi.

22 Temmuz Genel Seçimleri sürecinde, en çok altı çizilen sözcükler “imaj” ve

“vitrin”di. Partiler kararsız seçmen kitlesinin oylarını almak ve oy oranlarını arttırmak için belirli isimleri partilerinden aday göstererek aslında her e ğilime açık

135 Bkz. Radikal, “Hükümet Daha Da Sert”, 29 Nisan 2007. 136 Bkz. Radikal, “Cumhuriyet Mitingine Yüz Binler Aktı”, 30 Nisan 2007. Murat Yetkin, mitingle ilgili olarak “Cumhurba şkanlı ğı seçiminin mahkemelik olmasının gecesinde Genelkurmay tarafından yapılan laiklik uyarısı ve hükümetin sert kar şılı ğının hemen ertesi günü yapılan bu miting, mutlaka yurtdı şında da dikkat çekecektir” yorumunu yapmı ştır. Bkz. Murat Yetkin, “Miting Ankara’da Nasıl Yankılanacak?”, Radikal, 30 Nisan 2007. 137 Bkz. Radikal, “Kö şk Seçimini Mahkeme İptal Etti”, 2 Mayıs 2007. 138 Bkz. Radikal, “Çifte Sandık Geliyor”, 2 Mayıs 2007. Aralarında Cumhurba şkanı’nı halkın seçmesini de bulunduran anayasa paketi meclisten geçmesine ra ğmen CHP tarafından pakete itiraz edilerek, Anayasa Mahkemesi’ne ta şınmı ştır. 139 Bkz. Radikal, “Seçim 22 Temmuz’da”, 4 Mayıs 2007.

179 olduklarını kitlelere anlatmaya çalı ştılar ve bir yandan kendi iç dengelerini gözetmeye çalı şırken, bir yandan da “merkez”de yer almak için “ideolojik farklılıkları”n önemli olmadı ğının altını çizmek hedefi do ğrultusunda aday belirlediler. Söz gelimi; sosyal demokrat kimli ğiyle bilinen Ertu ğrul Günay AKP

İstanbul 1. bölgeden ikinci sıra adayı olarak gösterilirken, tanınmı ş alevi yazar Reha

Çamuro ğlu İstanbul 3. bölgeden altıncı sıra adayı olarak gösterildi. CHP ise, İstanbul

1. bölgeden birinci sıra adayı olarak sa ğ cenahın bilinen isimlerden İlhan Kesici’yi,

Yozgat birinci sıradan eski ANAP’lı Lütfullah Kayalar’ı ve yine ANAP’ın önde gelen isimlerinden Edip Safter Gaydalı’yı Bitlis birinci sıradan aday gösterdi. 140

Seçim tarihinin belli olmasının ardından, partiler arası ittifak görü şmeleri de hızlandı. İttifak konusundaki ilk adım merkez sa ğdan geldi ve ANAP ve DYP

“Demokrat Parti” çatısı altında birle ştiklerini açıkladılar. Ancak bu açıklamanın

üstünden bir ay bile geçmeden Anavatan ile DYP (DP) arasındaki birle şme süreci

Anavatan’ın "Birle şme protokol hükümlerinin yerine getirilmedi ği" iddiası ile sarsıldı. Anavatan lideri Erkan Mumcu, DP lideri Mehmet A ğar’ı taahhüt ettiklerini yerine getirmemekle suçladı. 141 Bu açıklamalardan birkaç gün sonra, yeniden birle şme için görü şmeler yapıldı. Yüksek Seçim Kurulu, (YSK) Anavatan’dan aday olanların çekilseler bile yeniden DP’den aday olamayaca ğını açıklayınca Anavatan

140 Bu transferler Ay şe Arman’ı bile kızdırmı şa benziyor: “Bugünlerde siyaset bir tuhaf...Ölçüler kalmadı.Gazino starlı ğı gibi bir şey oldu.Ya da futbol transferleri. Ortada bir takım ünlü isimler var, en iyi teklifi hangi partiden alırlarsa, oradan aday oluyorlar. Futbolcularda bile arada sırada forma aşkına rastlanıyor, ama siyasette, ıh ıh. İbrahim Tatlıses’in Genç Parti’den aday olması. Ertuğrul Günay’ın AKP’den aday olması. Lütfullah Kayalar’ın CHP’den aday olması. Ve daha bunun gibi bir sürü örnek... Siyasi anlayı ş, vizyon, misyon nerede kaldı? E ğer hiçbir parti arasında fark yoksa, o zaman niye siyasi sistem diye bir şey var?” Bkz. Ay şe Arman, “Her kadına gidemezsin her seçilemezsin”, Hürriyet, 6 Haziran 2007. 141 Bkz. Radikal, “Sa ğda Son Anda Kriz”, 2 Haziran 2007. Radikal, “Sa ğda Birlik Bitti Gibi”, 3 Haziran 2007. Mumcu, şöyle konu ştu: “Sayın A ğar ve benim Türkiye’ye bir özür borcumuz var. İyi niyetim yetmedi ği için ve yapılacak ba şka şeyler olmasına ra ğmen bunları göremedi ğim için ki şisel olarak milletimden özür dilerim. Bu saatten sonra hesapla şmanın bir faydası yok. Yazık oldu, Türkiye için önümüzde duran tarihi fırsat kaçırıldı. İnşallah yeni fırsatlar do ğar.” Bkz. Radikal, “Mumcu: Fırsat Kaçtı”, 4 Haziran 2007.

180 seçimlerden çekilme kararı aldı. Anavatan DP’yi destekleyeceğini açıklarken bu partinin seçimlerde en büyük kozlarından biri olarak nitelenen ATO Ba şkanı Sinan

Aygün de adaylıktan vazgeçti. 142 Merkez solda ise, daha önce Tando ğan ve Ça ğlayan mitinglerinde de dile getirilen “birle şme” merkez sa ğa oranla daha gecikmeli ancak daha sorunsuz gerçekle şti. CHP ve DSP seçime ortak girme kararı aldılar. 143 Söz konusu ittifak, Ya şar Okuyan’ın Genel Ba şkanlı ğı’nı yaptı ğı HÜRPART İ’nin

CHP’ye iltihak kararıyla birlikte geni şlemi ş oldu. 144

Peki 22 Temmuz 2007 Genel Seçimleri’ne giden yolda Genç Parti’nin durumu neydi? Genç Parti, genel seçimlere yönelik olarak, 5 Şubat 2006’da eski görkemli günlerin uza ğında 145 bir “seçim startı” verdi. Cem Uzan’ın seçim startı konu şması

(Uzan, 2006) 146 pek çok açıdan Uzanlar’a düzenlenen operasyonla bir hesapla şma duygusu üzerine in şa edilmi şti. Uzan konu şmasına şöyle ba şlamı ştır: “Ben,

142 Bkz. Radikal, “Anavatan Seçimlerden Çekildi”, 9 Haziran 2007. 143 Bkz. Radikal, “Solda Nihayet Güç Birli ği”, 18 Mayıs 2007. 144 Bkz. Daha önce ANAP ve MHP çizgisinde yer almı ş Okuyan iltihak kararıyla ilgili şu yorumda bulunmu ştur: “Bundan sonra Atatürk’ün partisinde yurtseverlik mücadelesini Sayın Genel Ba şkan’ın emrinde sürdürece ğiz. Biz, hiçbir şey talep etmiyoruz. Ben ve arkada şlarım CHP’ye gelirken kilometreyi sıfırlıyoruz. Sıfır noktasında ne bir partinin genel ba şkanlı ğı sıfatı, ne de geçmi şteki bakanlık, milletvekilli ği, bütün bu sıfatlardan sıyrılıyoruz. Sadece Türkiye Cumhuriyeti’nin yurtta şı kimli ğiyle CHP’ye ve Sayın Genel Ba şkan’ın emrine giriyoruz.” http://www.ntvmsnbc.com/news/410515.asp 145 Radikal de benzer bir yorum yapmaktadır: “Uzan dün Lütfi Kırdar Kongre Merkezi’ndeki bir etkinlikle seçim startı verdi. Etkinli ğin düzenlendi ği kongre merkezi, partinin eski miting alanlarından çok daha küçüktü. Ancak Samsun, Manisa, İzmir gibi illerden gelen partililer, 2 bin ki şilik salonu tamamıyla doldurdu. Çok sayıda partili ayakta kaldı. Uzan sahneye e şi Alara Uzan ile el ele ‘Gençlik Mar şı’ e şli ğinde çıktı. (...) Konu şmasından önce megavizyonda yedi dakikalık bir belgesel yayımlandı. El konulan şirketlere tek tek yer verilen belgeselde, Cem Uzan’ın siyasete atılma kararını açıkladı ğı konu şmaya, seçim kampanyasına, Uzanlara yönelik operasyonlara yer verildi. “ Bkz. Radikal, “Bu Kez Mütevazı Başladı”, 6 Şubat 2006. 146 Ben bu çalı şmada yararlandı ğım konu şmayı GP Ankara İl Ba şkanlı ğı’ndan temin etti ğim “05 Şubat 2006 Seçim Startı Programı” DVD’sine borçluyum. Söz konusu DVD’de Uzan’ın konu şmasından önce 3 Kasım seçimleri öncesinde yer aldı ğı sektörler ve “yaptı ğı hizmetler” sıralanıyor. James Horner’ın, Mel Gibson’ın Braveheart filmi için besteledi ği tema müzi ği e şli ğinde sıralanan görüntülere Uzan’ın siyasete giri ş konu şması e şlik ediyor. Ardından Erdo ğan’ın Genç Parti’yi rakip olarak gördü ğü haberleri ekrana geliyor ve “3 gün sonra” vurgusuyla ÇEA Ş ve Kepez’e el konulmasın ve sonraki süreç görüntülerle özetleniyor. “Uzanlar’ın yıkılı şı”nın anlatıldı ğı bölümlerde müzik de de ğişiyor ve fonda Clint Mansell’in, Darren Aronofsky’nin Requiem For A Dream filmi için yaptı ğı “gerilimli” tema müzi ği kullanılıyor. Bununla birlikte, kullanılan temalar ve bestecileri DVD’nin içeri ğinde belirtilmiyor. DVD’nin geni ş içeri ğine sahip olmasa da burada alıntıladı ğım konu şma şu adresten de izlenebilir: http://www.youtube.com/watch?v=Z3lK6-iyWGI

181 geçmi şimle gurur duyuyorum. Ben, yarattı ğım eserlerle gurur duyuyorum. Ben, ailemle gurur duyuyorum. Ben, ismimle gurur duyuyorum” Bu “gurur” vurgusunun hemen ardından Uzan ailesinin ba şına gelenleri özetlemektedir: “Evet, çok haksızlık yaptılar. Evet, çok zulmettiler. Evet, çok hakaret ettiler. Evet, çok iftira attılar. Yarın da yapmaya devam edecekler. Bunların hepsi ben siyasetteyim diye oluyor (vurgu benim) . Amaç beni yıldırmak, bezdirmek…147 Amaç Genç Parti’yi yıldırmak, Genç

Parti’yi bezdirmek. Ama gördüler, Cem Uzan korkmadı. Genç Parti korkmadı. Genç

Parti’ye oy verenler korkmadı.”

Uzan konu şmasının sonraki bölümünde “Genç Parti’nin felsefesi”nden bahseder: “Genç Parti’nin varolu ş nedeni millet sevgisidir! Millet!.. Genç Parti

Türkiye’deki her konuya bir tek açıdan bakar ve daima şu soruyu sorar : Milletin menfaatlerine uygun mu, de ğil mi? Genç Parti, kararlarını bu sorunun cevabına göre alır. İş te bizim ana felsefemiz budur. Genç Parti olarak, milletin menfaatlerine uygun olan her şeyin yanındayız. Milletin menfaatlerine uygun olmayan her şeyi ezer geçeriz. Bu asla unutulmasın”. Konu şmasının devam eden bölümleri ise, Genç

Parti’nin sonraki günlerde kullanaca ğı temel sloganların çıkı şına i şaret ediyor gibidir.

Uzan Türk i şçisinin, Türk çiftçisinin, Türk gencinin sıkıntılarından bahseder, hükümetin icraatlarını ve söylemlerini ele ştirir, şehitlerimizi anar, i şsizlikle ve hayat pahalılı ğı ile mücadeledeki, ku ş gribi de dahil bir dizi mühim konuda hükümetin yetersizli ğinden söz eder. Bu arada kendi deneyiminin de altını çizmeden edemez:

“40 bin ki şiye istihdam sa ğlamı ş bir insan olarak, i ş nasıl yaratılır, istihdam nasıl yaratılır, ben bunu iyi bilirim”. İş adamı kimli ğine vurgu Uzan’ın daha önceki

147 Uzan konu şmasının ilerleyen kısımlarında bu konuyla ilgili şunları da eklemeyi ihmal etmez: “Bana soruyorlar, bunca zulme,bunca eziyete nasıl dayanıyorsun diye... Ben dayanma gücümü sizlerden,insanımızdan alıyorum. Ben dayanma gücümü, milletimin hayır dualarından alıyorum. Evet, bana yapılanlar a ğır ama milletime yapılanlar daha da a ğır.”

182 seçim konu şmalarından a şina oldu ğumuz bir temadır. Üstelik, yine daha önceki konu şmalarda oldu ğu gibi sıklıkla “millet” ve “Türk” sözcüklerini kullanan Uzan,

“soru soruyormu ş gibi yapan” konu şma metinlerini de hatırlatır bu konu şmasında:

“İş sizli ği biz bitiririz. yoksullu ğu biz yok ederiz. Çünkü bizde insan sevgisi var. Kul hakkı nedir biliriz. Çünkü bizde Allah korkusu var. Biz millet olarak bu zaferi mutlaka kazanırız. Kazanırız de ğil mi?”

Uzan, Avrupa Birli ği ve Ortado ğu politikalarında hükümetin gösterdi ği ba şarısız performansı da ele ştirir. 2002 Mart’ında Berke Barajı’nın açılı şında babasının yaptı ğı konu şmayı hatırlatır biçimde bir Kurtulu ş Sava şı analojisi kurar.

İstihdam yaratma gayesi gütmeyen yabancı sermaye nin durumundan bahsederken

“kapitülasyon”dan bahseder ve şu yorumda bulunur: “Osmanlı’nın çökü şünde imzalanan sevr anla şması sonrasında, İstanbul’u i şgal eden İngiliz orduları ilk olarak iki şey yapmı şlardı. Birincisi: Osmanlı ordusunun silahlarını almak, ikincisi: haberle şmeye el koymak. (...) Şimdi günümüz Türkiye’sinden bir örnek vermek istiyorum. Bakın, Turkcell Türklerindi, maalesef artık yabancıların. Aycell vardı, kapatıldı. Aria ile birle ştirildi, Avea oldu. O da yabancıların. Türk Telekom vardı..

Yabancılara satıldı. Hem de 5 sene vadeyle.. Telsim vardı, o da şimdilik İngilizlere ihale edildi. 70 milyon Türk vatanda şı 21. yüzyılda tüm haberle şmesini aynı Sevr’de oldu ğu gibi yabancılara devretti. Bu, 21. yüzyıl Türkiye’sinde bir yüz karası, bir utanç vesikasıdır.”

“Ya şamanın KDV’si indirilecek” gibi eski sloganlarını da kullanan Cem

Uzan memleketin içinde bulundu ğu tabloyu özetler ve içinde bulundu ğu his durumunu izleyicileriyle payla şır: “Sıkılıyorum, daralıyorum, isyan ediyorum, isyan!

İnsanlar hasta, bakan yok! İnsanlar aç, yiyecek yok! İnsanlar okumak istiyor, okul

183 yok! İnsanlar çalı şmak istiyor, i ş yok! Milyonlarca Türk insanı bu durumda, i şsiz, aç,

çaresiz! İnsanlara insanlıklarını unutturuyorlar! Ya Rabbim, bu nasıl bir hırstır?”

Görev süresi dolan Ahmet Necdet Sezer’in yerine seçilecek Cumhurba şkanı için

2006 yılı içinde erken seçime gidilmesi gerekti ğinden bahseder. Cumhurba şkanlı ğı

üzerinden do ğabilecek bir krize dikkat çektikten sonra tekrar millet vurgusuna ve

Genç Parti’nin varlık nedenine döner: “Genç partinin birinci görevi, milletin menfaatlerinin koruyucusu ve kollayıcısı olmaktır. Biz her şeyi millet için yaparız.

Millet, dini, dili, mezhebi ne olursa olsun bu memlekette ya şayan, Allah’ın bütün kullarıdır” diyerek millet anlayı şının ne oldu ğunu da açıklar.

Konu şmasının kapanı şını 3 Kasım 2002 Genel Seçimleri sürecince yaptı ğı konu şmaların kapanı şı ile paralellikler ta şır. Uzan salondakilere seslenir: “Hep beraber seslenelim mi? Umut için…Yarınlar için…İnsanca ya şamak için…Çekilin, açın Türkiye’nin önünü…Durduramazsınız, Türkiye geliyor…!”. Uzan konu şmasını bitirmeden il ve ilçe kongrelerinin ba şladı ğını hatırlatarak, “Partimizde görev almak isteyen her insanımıza il ve ilçe yönetimlerinde görev verin” hatırlatmasını yapar ve klasikle şen kapanı ş temennisiyle konu şmasını bitirir: “Allah’a emanet olun.”

22 Temmuz 2007 Genel Seçimleri öncesi Genç Parti, örgütüne önemli transferler yaparak i şe ba şlamı ştır. Önce eski milletvekillerinden, “Yolsuzlukla

Mücadele Derne ği” Ba şkanı Tevfik Diker partinin genel ba şkan yardımcısı olmu ştur.

Diker iki ay sonra istifa etmi ştir. 148 Ancak daha sonra, 28 Eylül 2006’da, partiye

148 Diker istifasının ardından TURKTIME’a ilginç açıklamalar yapmı ştır: “D İKER: Sayın Uzan’a, partiyi o dönemin şartları gere ği Telsim’in bayileriyle götürdünüz. Te şkilatlarıın önemli bir bölümü Telsim çalı şanları bu yapı de ğişmeli dedim. Tamam, dedi. Hatta, yazılı verdim. TURKT İME: Sizi tam olarak neler rahatsız etti? D İKER: Bakın, Te şkilatlar ka ğıt üstünde. Üç ki şiyle ilçe konreleri yapılıyor. Bu konuları Mü ştak Ayvaz’dan Genel Ba şkan Cem Uzan’a kadar rapor ettim. TURKT İME: Anlıyorum Sayın Diker, siz tüm problemleri partiden istifa etmeden önce Cem Uzan’a anlatınca ne dedi? D İKER: Bakın, e-maille, telefonla bunları konu şmak istedim ama, olmadı. TURKT İME: Cem

184 kamuoyunda çok daha tanınmı ş bir isim olan, İstanbul ba ğımsız Milletvekili Emin

Şirin katılmı ştır. 149 Böylece Genç Parti 22. Dönem’de TBMM’de temsil edilen yedinci parti olmu ştur. Genç Parti’nin genel ba şkan yardımcılı ğına getirilen Şirin, partinin bir anlamda aktif sözcüsüdür. Pek çok soru önergesi verir ve tartı şma programlarına katılır. Şirin, meclise 3 Kasım seçimlerinde AKP milletvekili olarak girmi ş, daha sonra istifa etmi ştir. İstifasının üstünden 3 sene geçtikten sonra GP’ye katılan Şirin şu dikkat çekici açıklamayı yapmı ştır: “Bugün AKP ve Tayip Erdo ğan’a kar şı, yani IMF’ye teslimiyet, Ali Dibo’la şmak, takiyyeyi bile bırakmı ş aleni bir yanda ş kadrola şması, Türklük yerine Türkiyelili ği savunmak, dı ş politikada edilgen bir tavırla tam manasıyla ürkek bir teslimiyetçili ğe girmek, halka sahip çıkmak yerine halkı azarlamak, içinden geldi ğin kökleri unutup, sırça kö şklere kapanmak tıyniyet ve tavrına kar şı alternatifi Genç Parti ve Lideri Cem Uzan olarak görüyorum.” Şirin ayrıca Kurtulu ş Sava şı yıllarına göndermede bulunarak şunları söyler: “Ben de Genç Parti’ye girerek, hukukun, gençli ğin, hızlı ve sürekli bir ekonomik kalkınma modelinin, etken bir dı ş politikanın, özetle milletin beklentilerinin yanında yerimi alıyorum. Evet, zor... Türkiye, ‘1908’de mi, 1918’de mi?’ ikilemini ya şıyor. Biz 1918 ruhuyla Türkiye’yi 2018’lere ta şımaya talibiz. Bu i ş yürek ister!..” 150

Aslında Şirin’in GP saflarına geçmesi sürpriz olmamı ştır. TMSF Ba şkanı

Ahmet Ertürk daha Mayıs 2006’da Emin Şirin’in Cem Uzan’ın meclisteki temsilcisi oldu ğunu ima etmi ştir: “Bugüne kadar o de ğerli milletvekili tarafından son 1 ayda 5

Uzan’la görü şemediniz mi? D İKER: Görü ştürtmediler.” Bkz. http://www.haber7.com/haber.php?haber_id=153790 149 Şirin, GP’ye katılmasında maddi bir menfaat olmadı ğını, Uzan’la tanı ştı ğında onun “çukurun en dibinde” oldu ğunu ve Uzanlar’ın haksızlı ğıa u ğradı ğını belirtmi ştir. Bkz. Esin Dalay-Emin Şirin Söyle şisi, “AKP, Görgüsüzlerin Görgüsüz İktidarı”, Yeni Harman, Sayı. 99, Ekim 2006. 150 Bkz. Hürriyet, “Emin Şirin Genç Parti’ye Katıldı”, 28 Eylül 2006.

185 defa bilgi edinme hakkı müracaatı yapıldı. Hepsinde Uzan grubu satı şlarının teknik detayları istendi. Niye istiyorsun? Çünkü servis yapıyor”. Şirin bu açıklama üzerine

çe şitli konularda 851 soru önergesi verdi ğini ve bu sözlerle “ şahsına, onur, şeref ve ki şisel saygınlı ğını zedeleyecek somut olay ve olgular isnat edildi ğini” iddia ederek

Ertürk hakkında savcılı ğa suç duyurusunda bulunmu ştur. 151

Bir sonraki genel seçimler için startı veren Uzan “PR” çalı şmalarını da ihmal etmemi ştir. Cem Uzan, Amerika’nın 2008’in olası ABD Ba şkanı adayı Arizona

Senatörü John McCain ve dört ABD’li senatör ile Bo ğaz’da bir restoranda (Sunset) bir araya gelmi ştir. Uzan’ın, McCain ve beraberindeki senatörlerle Irak-Lübnan ve enerji konularında görü ş alı şveri şinde bulundu ğu basına yansımı ştır. O sıralarda, henüz GP’ye katılmamı ş olan Emin Şirin de görü şmeye katılmı ştır. Uzan, gazetecilere ABD’li senatörlerin kendisi için Türkiye’ye geldiklerini duyururken;

Hürriyet Gazetesi ABD İstanbul Ba şkonsoloslu ğu yetkililerinin olayı “tamamen farklı biçimde” anlattı ğına dikkat çekmi ştir. 152 Uzan’ın bir ba şka PR çalı şması olarak görülebilecek hamlesi ise, Papa 16. Benedict’in Türkiye ziyaretindeki duraklarından birisi olan Fener Rum Patrikhanesi’ndeki şükür ayinine katılmasıdır. Ayinde ABD

151 Bkz. Hürriyet, “Emin Şirin’den Ahmet Ertürk Hakkında Suç Duyurusu”, 1 Haziran 2006. Bu duyurusunun üstünden çok geçmeden Şirin, Adabank’ın satı şının, “Ali Dibo” koktu ğunu savunarak, Devlet Bakanı ve Ba şbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener’den, konunun ara ştırılmasını istemi ştir. Şirin Şener’e gönderdi ği mektupta, Adabank’a bankaya el konulmasının, bankanın zafiyetinden kaynaklanmadı ğını, bankaya el konuldu ğunda 80 şubesi bulundu ğunu ve kar etti ğini belirtti. Bankanın, kim oldu ğu çok bilinmeyen Kuveytli bir gruba satıldı ğını ifade eden Şirin Adabank’ın, Uzan grubunun bir FM radyosunun çok altındaki bir fiyata takriben 29 milyon dolara satıldı ğının altını çizmi ştir. Bkz. Hürriyet, “Emin Şirin: Adabank’ın satı şı ‘Ali Dibo’ kokuyor”, 4 Haziran 2006. Şirin kastetti ği radyo CanWest’in 33 milyon 100 bin dolar vererek aldı ğı Süper Fm olsa gerektir. Bkz. Hürriyet, “Elde Var İki”, 23 Eylül 2005. 152 Buna göre, senatörler ve Uzan ayrı masalarda oturuyorlardı. John McCain tuvalete gitmek için aya ğa kalktı ğında hemen arkasındaki masasında ba ğımsız milletvekili Emin Şirin’le oturan Uzan da aya ğa kalktı. McCain ve Uzan, ayaküstü 5 dakika sohbet ettiler. Uzan’ın davetiyle yeme ğe katıldı ğını söyleyen İstanbul Ba ğımsız Milletvekili Emin Şirin, bulu şmanın arkasında Uzan’ın ABD’de tuttu ğu lobi şirketinin etkisi olabilece ğini söyledi. Bkz. Hürriyet, “Cem Uzan ABD’li Senatörlerle Bulu ştu”, 26 A ğustos 2006 ve “Bulu şma mı, ayaküstü sohbet mi?”, 28 A ğustos 2006.

186 Ankara Büyükelçisi Ross Wilson, Rahmi Koç gibi isimler de vardır.153 Aslında

Uzan’ın “PR”a verdi ği önem yakla şan genel seçimlere özgü bir şey de ğildir. Uzan,

2003 yılında e şinin ve kendisinin Prens Charles’ın verdi ği hayır yeme ğine katılmasını -bir İngiliz PR şirketinin katkılarıyla- sa ğlamı ş ve 400 bin sterlin ba ğışlamı ştır. Evening Standard Gazetesi Prens’in Uzanlar hakkındaki yolsuzluk iddialarını duyunca, ba ğış yapan kimselerin neden iyi ara ştırılmadı ğına kızdı ğını kaydetmektedir. 154 Bununla birlikte Uzan’ın PR çalı şmalarına verdi ği önem bu döneme özgü de ğildir. Cem Uzan daha önce de, 1998 Haziran’ında, York Dü şesi

Sarah Ferguson’ı da Türkiye’ye davet etmi ş ve a ğırlamı ştır. 155

Genç Parti Şubat 2006’daki seçim startından itibaren yo ğun ve etkili bir kampanya stratejisi izlemi ştir. Bu strateji -partinin “eski günleri”nin uza ğında olsa da- maliyet açısından “rasyonel” gözükmektedir. Emin Şirin, 6 Ocak 2007’de TV

8’de katıldı ğı bir canlı yayında (Haluk Şahin’in sundu ğu “Yüksek Siyaset” programı) bunun “kitlelere ula şabilmek” için etkili bir yol oldu ğundan bahsetmi ş ve bu tercihin bir “hesap kitap meselesi” oldu ğunu ifade etmi ştir. Genç Parti izlenme oranı yüksek programlara programların akı şı sırasında reklam vermeyi seçmi ştir. İlgili program

153 Bkz. Milliyet, “Ekümenik Patriklik Dedi”, 30 Kasım 2006 154 Bkz. Evening Standard, “Charles ‘let down’ in Charity Cash Row”,3 Mart 2003, http://www.thisislondon.co.uk/news/article-3634727 details/Charles+%27let+down%27+in+charity+cash+row/article.do ve “Charles Quizzed Over Sale of Gifts” 4 Mart 2003, http://www.thisislondon.co.uk/news/article-3650416- details/Charles+quizzed+over+sale+of+gifts+/article.do. Haber için ayrıca bkz. Milliyet, “Cem Uzan’dan A ğızları Yandı”, 26 Haziran 2005. 155 Hürriyet’te yer alan haber oldukça ho ş ayrıntılar ta şıyor: “Star TV’nin sahibi Cem Uzan ve e şi Alara Koçibey, Türkiye’ye davet ettikleri Sarah Ferguson’un rahatı için her şeyi planlamı şlardı. Uzanlar, Dü şes’e BMW 7.50 model otomobillerini tahsis ettiler ve Alara Koçibey, Sarah Ferguson’la birlikte İstanbul’u gezdi. Cem Uzan ise, son model Ferrari’siyle onları takip etti. Ancak önceki gün Sultanahmet Meydanı’nı gezmek isteyen Sarah Ferguson’un aracı, otel çıkı şında küçük bir kaza atlattı. Cem Uzan’ın aracı, Ferguson’un içinde bulundu ğu BMW’ye hafifçe çarptı. Şoförünün dikkatsizli ği nedeniyle meydana gelen kazadan sonra Cem Uzan, çok sinirlendi ve çevresindekilere hırsla ba ğırarak takipten vazgeçip otele geri döndü. Bu küçük kaza, insan aklına ister istemez, Lady Diana’nın ya şamını yitirdi ği feci kazayı getirdi.” Bkz. Hürriyet,” York Dü şüse’nden 20 Milyarlık Ba ğış”, 13 Haziran 1998, http://webarsiv.hurriyet.com.tr/1998/06/13/49341.asp Ayrıca bkz. Ta şlıcalı, 2002: 92.

187 devam ederken ekranın alt kısmında Cem Uzan’ın resmi ve Genç Parti logosuyla birlikte partinin bir sloganı yansıtılmaktadır. Bu reklamlarda kullanılan sloganlar ağırlıklı olarak şunlardır: “Mazot 1 YTL olacak”, “ÖSS ve Harçlar Kalkacak”,

“Fındık 8 YTL Olacak”, “Emekliye 14 Maa ş”, “Gıdada KDV Kalkacak”, “Bu İş

Yürek İster”, “ İş sizlik Bitecek”, “Ezilenler İktidar Olacak”, “Önce Türk milleti”,

“Her İş size 350 YTL Maa ş”. Bu sloganların kullanıldı ğı programlar yukarıda da belirtti ğimiz gibi izlenme oranı yüksek programlardır. Söz gelimi Uzan’ın partisinin reklamları lig maçlarının, Türk takımlarının yabancı takımlarla yaptı ğı maçların ve milli maçların neredeyse de ğişmez bir parçası olmu ştur. Sloganlara yakından bakıldı ğında bunların ço ğunun Genç Parti’nin ilk kuruldu ğu günden beri verdi ği vaatler/kullandı ğı sloganlar oldu ğu göze çarpmaktadır. Slogan-reklamlar sadece maçlarda de ğil, yüksek “rating”lere sahip oldu ğu bilinen dizilerde de sıklıkla kullanılmı ştır. Örne ğin; ATV’de yayınlanan Avrupa Yakası ya da Show TV’de yayınlanan Acı Hayat gibi. Slogan-reklamlarla ilgili dikkat çekici bir husus bunların gündüz ku şağındaki kadın programlarında da yer almasıdır. Diziler ve maçlardaki slogan-reklamlar genel kitle gözetilerek verilmi ş gözükmektedir. Örne ğin; Acı Hayat dizisinin 25 Aralık 2006 tarihindeki bir bölümünde sırasıyla “ İş sizlik Bitecek”, “ÖSS ve Harçlar Kalkacak” ve “Gıdada KDV Kalkacak” slogan-reklamları; 17 Ocak 2007 tarihli Avrupa Yakası’nda ise yine sırasıyla “Her İş size 350 YTL Maa ş” (2 kere) ve

“Ezilenler İktidar Olacak” (2 kere) kullanılmı ştır. Söz konusu tarihteki programda oldu ğu gibi bazen farklı farklı sloganlara yer vermek yerine, aynı sloganın bir program içinde birden fazla da kullanıldı ğı olmu ştur. Ayrıca, sloganların yüksek izlenme oranına ula şaca ğı dü şünülen yerli filmlerde de kullanılmı ştır. Örne ğin, 19

Kasım 2006 tarihinde Kanal D’de yayınlanan “Kurtlar Vadisi Irak” filminde “ÖSS

188 ve Harçlar Kalkacak” ve “Mazot 1 YTL olacak” gibi sloganlar kullanılmı ştır. 156

Genç Parti’nin slogan-reklamlarını ne kadar do ğru programlarda kullandı ğını 2006 yıl sonunda yapılan yılın en çok izlenen programları listesinde görmek mümkündür.

Buna göre, “total”de 2006 yılının en çok izlenen on yapımı arasında “Kurtlar Vadisi

Irak” birinci olmu ştur. “Acı Hayat” ise sezon finali ve 32. bölümleriyle altıncı ve yedinci olmu ştur. 157

Kullanılan slogan-reklamlar programların izleyicileri dü şünülerek hazırlanmı ştır. Söz gelimi, kadın programlarında kullanılan slogan-reklamlarda do ğrudan kadın izleyici kitlesine hitap edildi ği dikkat çekmektedir. Örne ğin; 11

Aralık 2006 tarihli -Kanal D’de yayınlanan- “Esra Ceyhan’la” programında sırasıyla

şu sloganlar kullanılmı ştır: “Önce Türk Annesi”, “Önce Türk Kadını” ve “Gıdada

KDV Kalkacak”. Gıdada KDV’nin kalkması gibi öncelikle kadınları ilgilendirdi ği dü şünülen slogana ek olarak kullanılan “Önce Türk Annesi” ve “Önce Türk Kadını” sloganları -açıktır ki- “Önce Türk milleti” sloganının modifiye edilmi ş versiyonlarıdır.

Bazen Genç Parti reklamlarının program arasında verilen reklam ku şağında kullanıldı ğı da olmu ştur. 8 Şubat 2007 tarihinde yayınlanan “Kurtlar Vadisi Terör” 158

156 GP’nin reklamlarının yayınlandı ğı bu günlerde Ertu ğrul Özkök kö şesinde Hakan Uzan ve Kemal Uzan’ın Malezya’da oldu ğunu ve oradan da Brunei’ye geçece ğini aldı ğı istihbaratından bahsetmi ştir. Özkök: “Uzanlar’ın sadece izi sürülüyor, ama onlara ula şılamıyor. Ne kötü, Apo’yu bile teslim alan devlet, Uzan oyununda ortada kalıp kö şe kapmaca oynuyor...” yorumunu yapmı ştır. “Bkz. Ertu ğrul Özkök, “Medya Dedektifli ği”, Hürriyet, 25 Kasım 2006 157 Bkz. Ali Eyüpo ğlu, “Kurtlar Vadisini Herkes, Aliye’yi AB Grubu İzledi”, 5 Ocak 2007. 158 Dizi, daha ba şlamadan yo ğun bir biçimde tartı şılmı ştır. RTÜK ilk bölümden sonra dizinin yayından kaldırılmasını istemi ştir. Hürriyet’in haberine göre; “Dizinin 8 Şubat’ta yayınlanmasının akabinde ise 444 1 178 RTÜK İleti şim Merkezine toplam 2 bin 898 ba şvuru yapıldı. Bu ba şvuruların 2 bin 192’sinin (% 75.6) konusunu Kurtlar Vadisi-Terör dizisi olu şturdu. İzleyicilerden gelen bildirimlerin 1924’ünde (% 87.8) dizi şikayet edildi ve yayından kaldırılması istendi. İzleyicilerden gelen 268 (% 12.2) bildirimde ise, dizinin be ğenildi ği, devam etmesinin istendi ği ifade edildi.” Bkz. Hürriyet, “Kurtlar Vadisi Yayından Kaldırılacak”, 14 Şubat 2007. Dizinin yayından kaldırılması da en aza yayınlanması kadar çok tartı şılmı ş, konuyla ilgili basında pek çok yorum yer almı ştır. Hürriyet’in “basın tarihine geçti ği”ni söyledi ği anketine göre 1 milyonu a şkın katılımcının % 88.1’i dizinin

189 dizisinin son derece yo ğun olan reklam aralarında -tam olarak saat 23:32 ve 23:33 arasında- ardarda “Milletin Ekonomisi Düzelecek”, “Önce Türk milleti” ve

“Ezilenler İktidar Olacak” slogan-reklamları kullanılmı ştır. Program aralarında yayınlanan parti reklamlarında Genç Parti lideri Cem Uzan’ın sallanan Türk bayrakları arasında halkla kucakla ştı ğı sahneler kullanılmı ştır. Fondaki müzik

GP’nin “05 Şubat 2006” Seçim Startı Programı DVD’sinin ba şında Uzanlar’a düzenlenen operasyon ve Uzan’ın miting görüntülerinde kullanılan müziğin aynısıdır: James Horner’ın Mel Gibson’ın Cesur Yürek (Braveheart) filmi için besteledi ği tema müzi ği. “Kurtlar Vadisi Terör”ün program akı şı içinde de çok sık bir biçimde bu reklamlara yer verilmi ştir: “Sence Ekonomi İyi Mi?” (21:55), “Her

İş size 350 YTL Maa ş” (22:25), “Türk Tarımı Bizim Namusumuz” (22:40), “Her

İş size 350 YTL Maa ş” (22:50), “Ezilenler İktidar Olacak” (23:10).

Slogan-reklamlar sadece ekranlarda de ğil, Genç Parti’nin internet sitelerinde de 159 sıklıkla kullanılmı ştır. Söz konusu reklamlar kamuoyunda Genç Parti ve Cem

Uzan isminin tekrar gündeme gelmesinde son derece etkili olmu ştur. Bununla birlikte kullanılan reklamlardaki vaatlerle ilgili pek çok espri türetilmi ştir. Söz konusu vaatlerin “gerçekçili ği” meselesi üzerinden türetilen bu espriler hem basında

yayından kaldırılmasına kar şı çıkmı ştır. Bkz. http://www.hurriyet.com.tr/gundem/5955050.asp?gid=112 Show Tv ile anla şması bulunan dizinin yapımcısı Pana Film dizi yayından kaldırıldıktan sonra “Kurtlar Vadisi Pusu” adı altında farklı bir konuyu i şleyen dizinin yapımcılı ğını üstlenmi ştir. Söz konusu dizi halen Show Tv’de yayınlanmaktadır. Dizi ile ilgili tartı şmalar için bkz. http://tr.wikipedia.org/wiki/Kurtlar_Vadisi_Ter%C3%B6r. Diziyle ilgili ilginç olan bir nokta da dizinin ilk bölümüne MHP’ nin reklam verece ği haberlerinin basına yansımasıdır. Bkz. http://www.milliyet.com.tr/2007/02/08/son/sonsiy05.asp Ancak diziye MHP de ğil, GP reklam vermi ştir. Diziyle ilgili Tanıl Bora’nın bir yorumu için bkz. “ Şiddetin Sıradanla şması: Kurtlar Vadisi”, Yeni Şafak, 8 Şubat 2007. Ba şka yorumlar içn bkz. Haluk Şahin “Kurtlar Vadisi’ni Kim Durdurabilir?”, Radikal, 9 Şubat 2007 ve Bekir Ço şkun, “Terörün Çaresi De Bulundu”, Hürriyet, 10 Şubat 2007. Dizinin Genç Parti’ye yarayaca ğını belirten bir yorum için bkz. Sina Kolo ğlu, “Uzan Mı, Vadi Mi?” Miliyet, 9 Şubat 2007. 159 Söz konusu sitelerin ba şlıcaları; www.habergenc.com, gencpartiliyiz.com, gencturkgucu.org, gencpartiliyiz.info, gphaber.com. Bunlara ek olarak te şkilat sitelerinden bazıları; gencpartiankara.com, gencpartibalcova.org.

190 hem de özellikle internet ortamında çokça yapılmı ş ve payla şılmı ştır. 160 Bu esprilerden en çok kullanılanları şöyle sıralanabilir: “ İş Bitme Ya şı 80’e Çıkacak”,

“Hamilelik 3 Aya Dü şecek”, “Artık Kızlar Teklif Edecek”, “Küresel Isınma Bize

Dokunmayacak”, “Top Benim Kaleye Geçmem Politikası Kalkacak”, “Fenerbahçe

Türkiye Kupasını Alacak”, “Rio Karnavalı Türkiye’de Düzenlenecek”, “Ajdar Sınır

Dı şı Edilecek”, “Bir Elin De Sesi Olacak”, “Galatasaray Fenerbahçe’yi Kadıköy’de

Yenecek”, “Bush Müslüman Olacak”, “Lost TRT 1’de Yayınlanacak”, “Şehrazat 1

YTL Olacak” gibi.

Bu slogan-reklamlara ek olarak daha sonra reklam ku şağında yayınlanan ve yakla şık 25-45 saniye arasında süren Genç Parti reklamları da yayınlanmı ştır. 161 Bu reklamlarda Cem Uzan beyaz gömle ğiyle bir koltukta oturmu ş, son derece sakin, hatta bazen ne şeli bir tavırla kendi vaatleri konusunda konu şmaktadır. Bunlardan birinde, Cem Uzan konu şmasına grubuna düzenlenen operasyona atıfla ba şlamaktadır: “Siyasete girdim diye 5 yıldır aileme, çocuklarıma, karıma ve bana yapılmayan kalmadı. Her türlü iftirayı attılar. Her türlü yalanı söylediler. “Siyasetten

çekil”, “siyaseti bırak” dediler. Ama ben meydanlarda Türk milleti için malım da feda canım da feda dedim. Evet... Milletime hizmet için sonuna kadar varım. Allah

ömür verdi ği sürece ezilenler için varolaca ğım. Evet... Ezilenler iktidar olacak”. Bir di ğer reklamda ise yine bir geçmi ş vurgusu vardır: “Türkiye’ye ilk özel televizyonu ben getirdim. İlk radyoyu ben kurdum. Barajlar yaptım, cep telefonu şirketi kurdum.

Onbinlerce insana i ş verdim. Her ay maa ş ödedim, vergi ödedim. Edirne’den

160 Bkz. http://www.youtube.com/watch?v=HYMTfiJZPvE&mode=related&search=, http://www.youtube.com/watch?v=qpUZCN_Q7CM&mode=related&search= ve http://www.youtube.com/watch?v=aOUThTwVueQ&mode=related&search=. Ek şisözlük’te “Alternatif Cem Uzan Vaatleri” ba şlı ğı altında 8 Haziran 2007 itibariyle tam 543 entry vardır. Bkz. http://www.eksisozluk.com/. Bkz. Milliyet, “Cem Uzan’ın Vaatleri Sanal Alemde”, 6 Aralık 2006. 161 Bkz. http://www.youtube.com/watch?v=3oBFDfG59Ms&mode=related&search=

191 Tarbzon’a, İzmir’den Diyarbakır’a, Adana’dan Van’a her yere yatırım yaptım. Do ğu batı ayırmadım. İstihdam yaratmak, i ş yaratmak, yatırım yapmak nedir ben bilirim.

Türk insanının i şsizlik sorununu ben çözerim.” Di ğer reklamlar daha çok vaatlerle ilgilidir: “Ders kitapları bedava olacak dedim. Benim dedi ğimi yaptılar. Bir te şekkür bile etmediler. Şimdi gıdada KDV kalkacak diyorum. Onu da yapmaya çalı şıyorlar.

İnşallah yaparlar...Ama yapamazlarsa, inanın, ben yaparım”. Uzan’ın reklam konu şmalarının aslında “do ğal bir bütünlük” ta şıdı ğı hissinin verilmek istedi ği de göze çarpmaktadır. Söz gelimi mazot fiyatlarından bahsetti ği reklama şöyle ba şlar:

“Ve mazot nasıl 1 YTL olacak? Bugün petrol fiyatları tarihin en yüksek seviyesinde.

Buna ra ğmen mazotun rafineri çıkı ş fiyatı 80 kuru ştur. Evet tam 80 kuru ş...ÖTV’siz,

KDV’siz mazotun litresi 80 kuru ştur. İstanbul’da deniz otobüslerine mazot dü şük vergiyle, 1 YTL’ye satılmaktadır. Karasularımızdan transit geçen gemilere 80 kuru şa verilmektedir.. Ama vatanda şa gelince 2 YTL’den daha pahalı... Evet, mazotta a şırı yüksek ÖTV ve KDV dü şecek. Mazot 1 YTL o-la-cak”. Uzan’ın heceleyerek vurguladı ğı son kısma ek olarak reklam filmlerinde geçen “ben” lafını özel bir vurguyla söyledi ği görülmektedir. Mayıs ayından itibaren parti, aralarında Do ğan

Grubu’nun gazetelerinin de bulundu ğu gazetelere reklam vermeye ba şlamı ştır. Bu reklamlarda kullanılan sloganlar ve vaatler aynıdır. Küçük bir farkla.... Kullanılan sloganın ya da vaadin ba şına “Barajı A ştık” ibaresi eklenmi ştir: “Barajı A ştık...

Mazot 1 YTL olacak” ya da “Barajı A ştık... Ezilenler İktidar Olacak” gibi.

Sloganların bu kadar gündemde olması bazı kö şe yazarlarını “kızdırmı ş”tır benzemektedir. 162 Hürriyet’ten Yalçın Do ğan, Genç Parti’nin sloganları/vaatleri için

şunları söyler: “Palavranın sonu yok. Kimsenin de, zaten, bu nasıl olacak, diye

162 Bkz. Yalçın Do ğan, “Genç Parti Aya Astronot Gönderiyor”, Hürriyet, 9 Haziran 2007.

192 sordu ğu yok. Atı ş serbest. (...) Genç Parti iktidara geldi ğinde, bülbül manda gözüne yuva kuracak, cüceler devleri yiyecek, kırk haramiler polis olacak. Atı ş serbest, palavranın sonu yok. Biraz dü şün, sen de bul. Örne ğin, aya astronot gönderilecek.

Türkiye petrol ihraç edecek. İstanbul, Karadeniz ve Tuna üzerinden köprüyle

Viyana’ya ba ğlanacak. Depremlerin önüne geçilecek. Kansere kesin çare bulunacak.

Ki şi ba şına gelir 40 bin dolara çıkacak. Kutuplarda, buzullardaki erime durdurulacak.”. Do ğan, Uzan hakkındaki “halihazırdaki” davaları da hatırlatmaktadır. Benzeri bir hatırlatmayı Hasan Celal Güzel de yapmı ş163 ve ironik bir dille halkı Uzan’a oy vermeye ça ğırmı ştır: ” Bu millet, şimdiye kadar ne çektiyse

‘acemi hortumcular’dan çekti. Bu i şi erbabına bırakmalı ki, hortumlanırken rahatsız olmayasınız. Velhasıl sevgili okuyucularım, oyunuzu Genç Parti’ye ve onun

‘milliyetçi’, ‘Müslüman’, ‘liberal’, ‘sosyal demokrat’, ‘halkçı’ lideri, dürüstlük ve ahlâk timsali Cem Uzan’a verin de, ‘Kaderde varsa, neye yarar üzülmek’ diyerek

çifte ayyıldızlı ufuklara açılın...”

Genç Parti 3 Kasım 2002 genel seçimleri öncesi nasıl yo ğun bir miting programı izleyerek varlı ğını kamuoyuna duyurduysa, 2007 genel seçimleri öncesi de

-artık 5 senelik geçmi şi olan bir parti olarak- vaatleriyle varlık göstermeye

çalı şmı ştır. Bu vaatler sadece reklamlarda de ğil, Emin Şirin’in ve Cem Uzan’ın konuk oldu ğu televizyon programlarında, yaptıkları söyle şilerde de yanıtların bir yerine sıkı ştırılmı ştır. Örne ğin; Cem Uzan, 22 Mayıs 2007 tarihinde SKYTURK kanalında katıldı ğı bir canlı yayında izleyece ği politikalarla ilgili olarak; “Ezilenlerin

163 “Genç Parti’nin yakı şıklı lideri Cem Uzan hakkındaki dava ve soru şturmalar şöyle: 1. Evrakta sahtecilik: Uzan bu konuda yargılanıyor. 2. Havuz davası: Uzan, evinin havuzunda sakladı ğı Telsim’e ait 3 milyon 596 bin adet telefon kartı yüzünden 5 yıl hapis talebiyle yargılanıyor. 3. Pamukova Baskını: Uzan, Pamukova’daki çiftli ğe adamlarıyla yaptı ğı baskın sebebiyle yargılanıyor. 4. Zimmet Soru şturması: Uzan şirketlerinden yurtdı şına kaçırılan paraların soru şturması yapılıyor. 5. Kara para aklama: Soru şturmayı Şişli Savcılı ğı yürütüyor. 6. Telsim soru şturması .” Bkz. Hasan Celal Güzel, “Aman Ha! Oylarınızı Mutlaka Genç Parti’ye Verin”, Radikal, 3 Haziran 2007.

193 iktidar olaca ğı”nı, “devletin millet için varoldu ğunu”, “GP’nin ezilenler için iktidara talip oldu ğunu” söylemi ştir. Bu sloganlar ve vaatler Ba şbakan Recep Tayyip

Erdo ğan’ın da dikkatini çekmi ştir. Ba şbakan, GP Genel Ba şkanı Cem Uzan’ın televizyonlarda yayınlanan “ İktidara gelince mazot 1 YTL olacak. Fındı ğa 8 YTL fiyat verece ğiz” vaatlerine sert tepki göstererek, “Bir parti genel ba şkanı maç yayınları sırasında ekranda bir yazı geçirterek seçim vaatlerinde bulunuyor. Atıyor bol keseden, popülizm yapıyor. Sorumluluk olmayınca atması kolay tabii. Gel yap bakalım. Bunları verebilmesi mümkün de ğil. İktidar olamayacaklarını bildikleri için böyle şeyler söylüyor. Bekara karı bo şamak kolay. Gerçekçi olmak gerek. Biz hiçbir zaman böyle söylemlere girmeyece ğiz. Halkımızı kandırmayız” ifadelerini kullanmı ştır. GP milletvekili Emin Şirin ise şu açıklamayı yapmı ştır: “Hatırlarsanız geçen seçimlerden evvel Genç Parti Lideri Cem Uzan ilkö ğretimde okul kitaplarının bedava da ğıtılaca ğını söylemi şti. O zaman ‘yapılır mı, yapılamaz mı’ denilen bu fikir, bu fikri tenkit eden AKP tarafından hayata geçirildi. Genç Parti’nin fikrini alıp, tatbik edip, sonra da övünen AKP’ye Genç Parti sesini çıkartmadı. Çünkü, tatbikata koydukları Genç Parti’nin bu fikri milletin hayrınaydı.” 164

Genel seçimlere yakla şılırken, 1990’lı yıllarda Türk siyasetinde sıkça görülen ve 3 Kasım 2002 genel seçimleri öncesi de zirve noktalarından birine ula şan “ittifak

çabaları” yeniden su yüzüne çıkmı ştır. Genç Parti ve Cem Uzan isimlerinin kamuoyunda sıklıkla zikredilmesi ile bu ittifak senaryolarına Genç Parti adı da sıkça dahil edilmeye ba şlanmı ştır. Bu senaryoların en çok ses getirenlerinden biri, Aydın

Ayaydın tarafından zikredilmi ştir. Ayaydın, Sabah’taki kö şesinde bir “Büyük Birlik

Partisi-Saadet Partisi ve Genç Parti ittifakı”ndan bahsetmiştir. Ayaydın şöyle

164 Bkz. Milliyet, “Cem Uzan’ın Vaatleri Erdo ğan’ı Kızdırdı”, 25 Kasım 2006.

194 yazmı ştır: “Mevcut seçim kanununa göre, seçim ittifakı yasal olarak yapılmayaca ğı için, bu üç partinin tek bir parti amblemi altında seçime girme konusundaki

çalı şmaları da epey yol almı ş. Kulislerde konu şulanlara göre ‘Mazot 1 YTL ve emeklilere 14 maa ş’ sloganı ile ortaya çıkan Genç Parti’nin yüzde 6, Erbakan

Hoca’nın a ğırlı ğını hissettirdi ği kesim üzerinde önemli etkisi bulunan Saadet Partisi yüzde 5 ve MHP’den uzakla şan bir kısım milliyetçi kesimin yer aldı ğı BBP ise, yüzde 2.53 oy oranına sahip. Bu birliktelikle barajın a şılabilece ği yorumları da ağırlık kazanmaya ba şladı” 165 Ancak, bu senaryo yalanlanmı ştır. BBP Genel Ba şkanı

Muhsin Yazıcıo ğlu, söz konusu seçim ittifakı iddialarıyla ilgili, “Üç siyasi parti arasında herhangi bir görü şme yapılmamı ştır, böyle bir çalı şma da yoktur” açıklamasını yapmı ştır. 166 Fatih Altaylı da ittifak tartı şmalarına de ğinerek, “Benim gördü ğüm kadarıyla Genç Parti yüzde 5 civarında bir oy hedefliyor. İktidar da, bu hedefe ses çıkarmıyor. Yine ‘bir bölen’ olmasını istiyor. Bana kalırsa, Genç Parti’nin ve Cem Uzan’ın niyeti farklı. Onlar da baraja takılacaklarını görüyor. 5 puanlık bir tabana ula ştıkları anda baraj sıkıntısı ya şaması muhtemel partilerden biriyle ‘seçim ittifakı’ için masaya oturacaklar. Burada öncelikli olarak, CHP veya MHP’ye yöneleceklerdir. DYP de ‘olabilirlikler’ arasında.” 167 Ak şam Gazetesi’nden Şakir

Süter’in Emin Şirin’den aktardı ğına göre ise, Şirin ittifaklarla ilgili şu açıklamayı yapmı ştır: “Anketlerde alaca ğımız oylar kaç çıkarsa çıksın, CHP ya da MHP ile seçim ittifakı yapmak istiyoruz. Kimse bizden ‘bir bölen’ olmamızı beklemesin”. 168

Şirin ilerleyen günlerde buna benzeyen bir ba şka açıklama daha yapmı ştır. Bu açıklamada ittifak beklentisinin biraz daha genişledi ği görülebilir: “Biz bir bölen

165 Bkz. Aydın Ayaydın, “Genç-Saadet-BBP seçim birlikteli ğine do ğru gidiyor”, Sabah, 12 Ocak 2007. 166 Bkz. Ak şam, “GP-SP-BBP Seçim İttifakı İddiası Yalanlandı”, 14 Ocak 2007 167 Bkz. Fatih Altaylı, “Cem Uzan Ne Yapar?”, 17 Kasım 2006. 168 Bkz. Şakir Süter, “Genç Parti ve Şirin”, 20 Aralık 2006.

195 de ğil, birle ştiren olaca ğız. Dolayısıyla, oy oranımız barajın üstünde bile çıksa bir iktidar alternatifi çıkarmak için seçimlerde ittifak yapmak istiyoruz. Bu ittifak CHP ve MHP ba şta olmak üzere, hatta belki DYP ile görü şmeler yaparız. Di ğer partiler konusunda çok sıcak de ğiliz” dedi. Şirin, seçimlerde “Genç-CHP” veya “Genç-

MHP” ortaklı ğının büyük ba şarı kazanaca ğını savunarak, “Seçim ittifakı de ğil. Bu yapılacak ittifakta ilerideki iktidarın koalisyon ön protokolünü hazırlanmı ş olmalıdır.

Seçimleri kazanarak Meclis’e girelim anlayı şıyla bir ittifak arayı şında de ğiliz” açıklamasını yapmı ştır. 169 Emin Şirin, 6 Ocak 2007’de TV 8’de katıldı ğı Haluk

Şahin’in sundu ğu “Yüksek Siyaset” programında ise “AKP, light AKP’liler ve bölücülerle” kesinlikle ittifak yapmayız açıklamasını yapmı ştır. Mayıs ayına gelinirken, CHP ve GP arasında bir görü şme gerçekle şmi ştir. GP Genel Ba şkan

Yardımcısı Emin Şirin, CHP lideri Deniz Baykal ile görü şmü ş ve “Türkiye’nin bugünkü durumu bizim parti kimli ğimizi kaybetmemek kaydıyla, CHP’nin listelerinden seçime girmemizi gerektiriyorsa, biz bu fedakârlı ğı göstermeye hazır olabiliriz” 170 açıklamasını yapmı ştır. Şirin hemen takip eden günlerde, Rah şan

Ecevit’le de görü şmü ştür. O tarihlerde yaptı ğı açıklamalarda “gönlünden geçenin bir

CHP-DSP-GP ittifakı oldu ğunu” ve bu ittifakın “% 40 oy alabilece ğini” ifade etmi ştir. 171 14 Mayıs 2007 itibariyle ise, Cem Uzan ittifak tartı şmaları kararını kesinle ştirmi ş gibidir: “Tek ba şımıza gidiyoruz seçime. 6 ay önce Genel Ba şkan

Yardımcımız Sayın Emin Şirin bir beyanat verdi. Biz CHP, MHP ve DYP ile i şbirli ği yapabiliriz, Türkiye’de birle şme zamanıdır dendi. Altı ay geçti, milyonlar birle şin diye meydanlara aktı. Siyasetçilerimiz bunu okuyabildiler mi? Hayır. (...) Bu noktada vatanda şa kendimizi anlatmamız için önümüzde çok kısa bir süre var. Bunu biz,

169 Bkz. Yeni Şafak, “Uzan, Meclis’e CHP ile girecek”, 18 Ocak 2007. 170 Bkz. Milliyet, “Genç Parti’den CHP’ye Seçimde İş birli ği Önerisi ve Olumlu Yanıt”, 1 Mayıs 2007. 171 Bkz. Hürriyet, “GP:DSP’ye Teklif Götürece ğiz”, 13 Mayıs 2007.

196 görü şmelerle, sandalye pazarlıklarıyla geçiremeyiz. (...) Bitti artık. Bizim seçmenimiz bize kendi yolunuza gidin dedi” Buna ra ğmen, CHP Genel Ba şkanı

Deniz Baykal, bir televizyon programında GP’nin CHP’ye olan ilgisinin sorulması

üzerine “bu ilginin kar şılıklı oldu ğunu” söylemi ştir: “Bazı temaslar şu zamana kadar yapıldı. Onlar da, Türkiye’deki bu gidi şe kar şı bir meydan okuma davranı şı sergiliyorlar. Bizim ilgimizin dı şında oldu ğunu söyleyemem. Seçmenleriyle kucakla şmaktan çok büyük mutluluk duyarız tabii. Onlar da bu uygulamaya kar şı tepki duyan insanlar bildi ğim kadarıyla. Ama partiler arası bir müzakere, bir çalı şma yok”. 172 Sonraki süreçte DYP-ANAP birle şmesine GP’nin de dahil olaca ğı ba şta olmak üzere 173 pek çok ittifak senaryosu bu açıklamalara ra ğmen üretilmeye devam etmi ştir. DYP-ANAP birle şmesinin ardından iki parti arasında ya şanan tartı şma ve ittifakın tehlikeye girmesiyle DYP’nin Genç Parti’yle görü şmek istedi ği ancak Cem

Uzan’ın Mehmet A ğar’a randevu vermedi ği basına yansımı ştır. 174 Tüm bu haberlerin gölgesi altında yatan nihai gerçek ise GP’nin seçimlere tek başına girece ğidir. 175

Partilerin aday listelerinin YSK’ya teslim edilece ği ve açıklanaca ğı 4 Haziran

2007 tarihinde medya dikkatini daha çok AKP’nin ve CHP’nin aday listesine yo ğunla ştırmı şken, GP şaşırtıcı bir hamle daha yapmı ştır. 3 Kasım 2002 Genel

Seçimleri’nde GP’nin düzenledi ği mitinglerde ve Uzanlar’ın 46. Yıl

Kutlamaları’nda, konserler veren bir isim, GP’nin İstanbul 3. bölge birinci sıra milletvekili adayı olmu ştur. Bu isim, avukatı aracılı ğıyla Mayıs ayının sonunda Urfa ba ğımsız adaylı ğı için ba şvuru yapan İbrahim Tatlıses’ten ba şkası de ğildir. Tatlıses,

172 Bkz. Radikal, “CHP’nin Genç A şkı”, Yeni Şafak, “Cem Uzan’la Kucakla şmaktan Mutluluk Duyarız”, ve Zaman, “Baykal’dan GP itirafı: İlgimiz kar şılıklı”, 22 Mayıs 2007 173 Bkz. Şakir Süter, “DYP-ANAP-GP Birle şiyor Mu? “, Ak şam, 21 Nisan 2007. 174 Bkz. Milliyet, “Pe ş pe şe Son Dakika Görü şmeleri”, 5 Haziran 2007. 175 Son olarak 5 Haziran 2007’de SKYTURK’de yayınlanan Son Nokta programında Emin Şirin “artık dedikodu üretilmemesi gerekti ğini” ve “GP’nin kesin olarak seçimlere tek ba şına girece ğini” söylemi ştir.

197 YSK’ya listelerin teslim edildi ği güne kadar, uzunca bir süredir basın yayın organlarında ve Pazar geceleri ATV’de yayınlanan kendi şov programında (“ İbo

Show”) Urfa’dan ba ğımsız aday olaca ğını ve gerçekle ştirmeyi dü şündü ğü icraatları anlatmı ştır. Hatta Genç Parti’den aday oldu ğunun açıklanmasından bir gün önce, 3

Haziran gecesi, ATV’de canlı yayınlanan şovunda bile Urfalılar’a seslenmi ş, onların deste ğini istemi ştir. Çe şitli kereler Urfa’dan alaca ğı oy ile DYP Genel Ba şkanı

Mehmet A ğar’ın “Elazı ğ’dan ba ğımsız adayken aldı ğı 100 bin oyu geçmek istedi ği”ni söyleyen Tatlıses’in kararı hemen herkesi şaşırtmı ştır. 5 Haziran 2007 tarihinde SKYTURK’de yayınlanan “Son Nokta” isimli programa konuk olan Emin

Şirin, İbrahim Tatlıses’in partilerine geçmesiyle ilgili olarak canlı yayında şunları söylemi ştir: “Tatlıses’in bir özelli ği var... Tatlıses’in hayat hikayesine bakın... İnşaat işçili ğinden gelmi ş bugünlere... Ezilenleri sembolü. Bizim “ezilenler iktidar olacak” sloganımıza uygun bir sembol.”

Bir gün sonra, 6 Haziran 2007’deki ATV ana haber bülteninde Ali Kırca’nın sorularını yanıtlayan İbrahim Tatlıses, GP’den adaylı ğı konusunda şunları söylemi ştir: “Önce Urfalılar’dan özür diliyorum. Aday olsam % 1 milyar seçilirdim.

Ama ben onları yormak istemedim. Herkesin kendi partisi var. Benim için bölünsünler istemedim. (Adaylı ğını çekmesi konusunda) Kimse beni tehdit etmedi.

Mehmet A ğar’ın, Sedat Bucak’ın bir etkisi yok. Ben tehdide pabuç bırakmam. Ben de Urfalıyım. Yine de Urfa’dan bir ricam var. Onlardan bir Genç Parti milletvekili

çıkarmalarını istiyorum.” Tatlıses, GP’ye geçmesi için 10 milyon dolar aldı ğı söylentisiyle ilgili olarak da şu açıklamayı yapmı ştır: “Ben o kadar ucuz de ğilim.

Ben gönül adamıyım. (GP’nin) ideolojisi bana çok yakın. Ben sa ğcı da olamam, solcu da olamam (vurgu benim) . Ben çok ezildim. “Ezilen işçiye 350 YTL maa ş

198 verece ğiz” diyorlar (Aslında GP’nin böyle bir slogan yoktur. Tatlıses, kuvvetle muhtemel “Her i şsize 350 YTL maa ş” ile “Ezilenler iktidar olacak” sloganlarını birbirine karı ştırmı ştır. HBT). O ğlum İdo bile ‘oy kullanacak olsam Genç Parti’ye veririm’ diyor. ‘Niye?’ dedim. ‘Üniversiteye sınavsız girmek için’ diyor.” Tatlıses,

Genç Parti’nin barajı kesin olarak a ştı ğından bahsederek, mazotun 1 YTL olaca ğından ve meclise girse bile müzi ğe ara vermeyece ğini de ifade etmi ştir. GP’nin

-konser düzenleseler bile- miting konserlerine çıkmayaca ğını vurgulayan Tatlıses 176 , kamuoyunda çokça telaffuz edilen “milletvekili dokunulmazlı ğından yararlanmak için” siyasete girdi ği yönündeki iddialara da cevap vermi ştir: “Ben bugüne kadar cezaevine dü şecek bir suç i şlemedim. Böyle bir şey yok.”.

Genç Parti, 22 Temmuz Genel Seçimleri için belirledi ği milletvekilleri adayları da dikkate de ğerdir. Genç Parti, di ğer tüm partiler arasında en çok kadın aday gösteren parti olmu ştur. AKP 62, CHP 52 kadın aday gösterirken, CHP 128 kadın aday göstermi ştir. Genç Parti te şkilat ba şkan yardımcısı Emin Ayano ğlu, kendisiyle görü şmemizde, “Cinsiyet ayrımı yapmıyoruz. Kadın-erkek ayrımı olarak de ğil, bizim baktı ğımız şey liyakat...132 kadın aday var. 8 tanesi birinci sırada.” diyerek bu sayının daha sonraki düzenlemelerle arttırıldı ğını belirtmi ştir.

Bununla birlikte basında Uzan’ın listeye daha çok akrabalarını ve yakın

çevresini dahil etti ğine dair haberler yer almı ştır. Cem Uzan’ın dayısı, yakın koruması, makam şoförü, avukatı, sekreteri, yakın arkada şları ve eski çalı şanlarının

176 Tatlıses, seçim çalı şması sürecinde konserler vermeyece ğini Uzan’ın milletvekillerini basına tanıttı ğı toplantıda söylemi ş ve siyasetin kendisini çok yordu ğundan bahsetmi ştir: “Dünden beri konu şuyorum, sesim kısıldı. Şarkı söylerken bu kadar yorulmuyorum” Bkz. Ak şam, “Uzan, İbo’yu Kucakladı”, 13 Haziran 2007. Vatan gazetesi ise Uzan’ın vaatleri ile ilgili esprilerin Tatlıses’e de uyarlanmaya ba şladı ğına i şaret etmi ştir. Gazetenin verdi ği örnekler arasında “Harvard’ın Urfa Kampüsü Olacak” ve “ İbo Kaset ve CD’leri 1 YTL Olacak” benzeri vaaadler vardır. Bkz. Vatan, “Bu Da İbo’nun Vaatleri”, 13 Haziran 2007.

199 listede yer alması ele ştirilmi ştir. 177 Uzan’ın, İzmir milletvekili aday listesinde sekreterine, danı şmanına, mali mü şavirine ve eni ştesine yer vermesinin İzmir parti te şkilatı içinde ‘Biz bize liste’ yorumlarına neden oldu ğu da basına yansımı ş ve

‘aralarında il ba şkan yardımcıları, il yöneticileri ve ilçe ba şkanlarının bulundu ğu 15 ki şi parti üyeli ğinden istifa etmi ştir. 178

177 Basında yer alan listedeki Uzan’a yakınlı ğıyla tanınan bazı isimler şunlardır: Cevat P İLAV: Uzan’ın dayısı. (Sakarya 1. sıra), Hasan P İLAV: Anne tarafından akrabası. Ticaretle u ğra şan Pilav, Adapazarı’nın en zengin ki şileri arasında. ( İstanbul 3. Bölge 5 sıra), Mü ştak AYVAZ: Cem Uzan’ın dayısının kızıyla evli. ( İzmir 2. Bölge 1. sıra), Gökhan AKBORU: Uzan’ın yakın koruması. (Tekirda ğ 2. sıra), Sebahattin TAZICI: Uzan’ın makam şoförü. (Çanakkale 2. sıra), Şaylan ÇI ĞGIN: Uzan’ın askerlik problemi dahil çok sayıdaki davasında avukatlı ğını yaptı. (Edirne 1. sıra), Ayla ÇEK İÇ: Telsim’in eski yöneticilerinden Bülent Çekiç’in e şi ve bir dönem Uzan’ın sekreteri.(Antalya 1. sıra), İsmet KALAFATO ĞLU: FM 99.5 Radyo Kapital’in sahibi ve Uzan’ın en yakın arkada şlarından. (Ankara 1. Bölge, 1. sıra), Vasıf Soner ÇOKB İLG İN: Uzan Grubu döneminde Telsim Genel Müdürlü ğü yaptı. ( İstanbul 1. Bölge, 2. sıra). Bkz. http://www4.gazetevatan.com/haberdetay.asp?tarih=06.06.2007&Newsid=122659&Categoryid=1 178 Partinin İl Ba şkan Vekili ve te şkilatlardan sorumlu İl Ba şkan Yardımcısı Sami Ersoy, düzenledi ği basın toplantısında 5 yıldır partiyi ayakta tutmak için ceplerinden para harcadıklarını, Cem Uzan’ı her ortamda savundukları belirterek, listelerin açıklanmasıyla vefının İstanbul’da bir semt oldu ğunu gördüklerini söylemi ştir. Uzan’ın te şkilata yüzde 60 kadın kotası ve yerli aday sözü verdi ği halde listeye ithal aday yı ğmasını ele ştiren Ersoy, “Bu liste maya tutmaz. ‘Bir daha gözden geçirin’ dedik. Aldı ğımız yanıt, ‘giden gider, kalan kalır’ oldu. ‘Gerekirse parayla adam tutar, te şkilatı ayakta tutarız’ dediler. Partiyi şirketiymi ş gibi gören, hiçbir sözünün arkasında durmayan, akrabalarını listeye yazan, İzmirli’yle dalga geçer gibi liste hazırlayan Cem Uzan ile yollarımızı ayırıyoruz. İstifalar sürecek’’ açıklamasını yapmı ştır. Bkz. Milliyet, “ İzmir’de GP’den İstifa Ya ğmuru”, 8 Haziran 2007.

200 TABLO XV: 22 Temmuz 2007 Milletvekili Adaylarının Meslek, E ğitim Durumu ve Cinsiyete Göre Da ğılımı

MESLEKLER SAYI EĞİ TİM SAYI

DURUMU

üst düzey 97 üniversite 252

yönetici mezunu

işadamı 27 Orta ve lise 226

mezunu

gazeteci 17 ilkokul mezunu 69

emekli asker 2 CİNS İYET SAYI

yargı mensubu 2 Kadın 128

esnaf 116 Erkek 422

pilot 1 - -

milli sporcu 1 - -

hakem 1 - -

eski 7 - -

milletvekili

201 Tüm bu süreçte, dikkat çekici bir ba şka husus da şudur: “Genç Parti’nin tarzı” bir biçimde di ğer siyasi partileri de etkilemeye ba şlamı ştır. Partinin slogan- reklamlarının nerdeyse aynısını Haydar Baş’ın genel ba şkanlı ğındaki Ba ğımsız

Türkiye Partisi de kullanmaya ba şlamı ştır. AKP ise, Kurban Bayramı vesilesiyle hazırlattı ğı bilboardlarda do ğrudan “Genç Parti esintileri”ne yer vermi ştir. Fonda

Türk bayra ğı, önde Recep Tayyip Erdo ğan’ın resmi ve “Kurban Olam Ayına

Yıldızına” sloganını kullanan bilboardlar... ANAP ise, GP’nin televizyon programlarının aralarında yayınlanan ve Cem Uzan’ın vaatlerini anlattı ğı reklamlarından bir süre sonra, Erkan Mumcu’nun benzeri bir konsepte sahip reklamlarıyla ortaya çıkmı ştır. Ancak Mumcu, Uzan’ın aksine bir koltukta rahat bir biçimde oturmuyordur. Bir masa ba şındadır, sa ğında solunda kitaplar vardır, takım elbiselidir ve kravatı ye şildir, arkasında küçük bir Atatürk heykeli ile kütüphanesi vardır.

Genç Parti’nin vaatleri de seçimlere yakla şıldıkça di ğer partiler tarafından kullanılmaya ba şlanmı ştır. Örne ğin, Demokrat Parti Genel Ba şkanı Mehmet A ğar

“mazotun 1 YTL’nin de altına inece ği” vaat ederken, 179 CHP de, “sadece çiftçiler için geçerli olmak üzere mazotun 1.1 YTL olaca ğını” söylemi ştir. Milliyetçi Hareket

Partisi’nin seçim beyannamesinde ise, küçük çiftçilerin desteklenmesi amacıyla elektrik, mazot, gübre, ilaç, tohum gibi temel tarımsal girdilerin üzerindeki ÖTV ve

KDV kaldırılaca ğı vurgulanmı ştır. 180 Bunun yanısıra, rekabet fındık alım fiyatları ve

ÖSS gibi konularda da sürmü ştür. Örne ğin; Genç Parti’nin “ÖSS Kalkacak” vaadi

179 A ğar bu vaadi daha düzenledi ği ilk miting olan Aydın mitinginden itibaren kitlelere duyurmaya çalı şmı ştır. Bkz. Milliyet, “A ğar Kasketi Taktı Meydana Çıktı”, 19 Haziran 2007. 180 Bkz. http://www.mhp.org.tr/beyaname/beyanname2007.pdf, s.51. Ayrıca Sabah Gazetesi, “ÖSS ve Mazot Rekabeti”, 22 Haziran 2007.

202 CHP tarafından da kullanılmı ştır. 181 AKP ise, Genç Parti’nin vaatlerine düzenledikleri mitinglerde cevap vererek, bu vaatleri gerçek dı şı bulduklarını belirtmi ştir. Erdo ğan bir mitingde, muhalefet partilerinin vaatlerine de ğinmi ş ve şu açıklamayı yapmı ştır: “Hepsi mazotu ucuzlatma gayreti içerisine giriyor.

Zannediyorlar ki bu halk, bu i şlere aldanıyor. Birisi mazotta ÖTV’yi kaldırıyor, birisi vergileri kaldırıyor. Halbuki 22 Temmuz’da bu vatanda ş bunları soracak.

Türkiye’nin petrol kuyuları mı var, mazotu ucuzlatıyorsun? Türkiye enerjiye yılda 28 milyar dolar ödüyor. Sen bunu nereden bulup halledeceksin ki ÖTV’yi, KDV’yi kaldıracaksın?” 182 Hem Tayyip Erdo ğan hem de AKP’nin di ğer isimleri özellikle

Uzan’ı ele ştirmi şlerdir. Cemil Çiçek, Uzan’ın vaatlerini ele ştirerek “Sen önce İmar

Bankası’ndan olan 6 milyar dolar borcunu öde.” açıklamasını yaparken, Erdoğan da

çe şitli mitinglerde Uzan’ın babasının ve karde şinin hala yurtdı şında “kaçak” durumda olduklarına, “İmarzedeler”in durumuna ve “ İmarbanktan kalan 9 katrilyonluk borcun Hükümet tarafından vatanda şa ödendi ğini” belirtmi ş ve Uzan’a

şu sözlerle seslenmi ştir: “Bunun sahibi şimdi çıkmı ş, mazotu 1 YTL’ye indirecekmi ş. Sen önce 1 YTL mazot felsefesini bırak da babanın borçlarını öde”. 183

Genç Parti Te şkilat Ba şkan Yardımcısı Emin Ayano ğlu -yaptı ğımız görü şmede- kendi vaatlerinin di ğer partiler tarafından kullanılmasıyla ilgili olarak,

“Farklı siyasi partiler önce bizim gündeme getirdi ğimiz konuları şu an gündeme getirdiler. Taklitlerimizden sakınmanız gerekiyor. Biz bir buçuk sene önce bunları dile getiriyorlar” açıklamasını yapmı ştır. Di ğer partilerin Genç Parti’nin vaatlerini

“taklit etmesi”nin GP’nin oylarını olumsuz etkileyip etkilemedi ğini sordu ğumda ise,

181 Bkz. Hürriyet Pazar, “Seçmene Rehber”, 1 Temmuz 2007. 182 Bkz. Sabah Gazetesi, “ÖSS ve Mazot Rekabeti”, 22 Haziran 2007. 183 Bkz. Vatan Gazetesi, “Erdo ğan-Uzan Kapı şması”, 30 Haziran 2007.

203 Ayano ğlu “bence reklamımızı yapıyorlar” yanıtını vererek kendilerini olumsuz etkilemedi ği, “halkın durumun farkında oldu ğunu” belirtmi ştir.

Aslında Genç Parti’nin di ğer partileri etkileyen tek yönü vaatleri de ğildir. Söz gelimi, AKP bir yandan GP’nin vaatlerini ele ştirirken, bir yandan da GP’nin 3 Kasım kampanyalarını düzenleyen Ali Taran’la görü şmü ştür. Taran’ın, AKP’nin 2007 genel seçimleri için çalı şmak istedi ği isim oldu ğu yönünde haberler basına yansımı ştır. Ali

Taran’ın AKP’ye bir sunum yaptı ğı ancak partiden 30 milyon YTL talep etti ği basına yansımı ştır. 184 Hürriyet’ten Mehmet Y. Yılmaz “Bugüne kadar yaptı ğı kampanyaları gözümün önüne getiriyorum ve diyorum ki, Ali Taran, AKP için biçilmiş bir kaftan!” 185 yorumunu yaparken, Ak şam’dan Ali Saydam, “Ali Taran’ın AK Parti’nin ileti şim i şlerini ve seçim kampanyasını yönetmesi AK Parti adına müthi ş bir şanstır!

Ke şke anla şsalar... AK Parti ileti şim alanında vasatlıktan kurtulur...” 186 ifadelerini kullanmı ştır. Yine Ak şam’dan Şakir Süter ise, Taran tercihini “AKP’nin elinde

GP’nin barajı geçti ğini gösteren bir anket olmasına” 187 ba ğlamı ştır. Radikal’den Zeki

Ço şkun ise, ele ştirel bir bakı şla “AKP’nin ruh ikizini buldu ğunu” 188 yazmı ştır.

Ancak, Taran ve AKP arasında anla şma sa ğlanamamı ştır. 189 AKP ile anla şamayan

Taran ile DYP arasında görü şmeler oldu ğu söylenmi ştir. 190 Aynı dönemde, bir ba şka

ünlü reklamcı Alinur Velidedeo ğlu’nun ismi de sıklıkla zikredilmeye ba şlanmı ştır.

184 Bkz. Günseli Ocako ğlu, “Ali Taran, Ak Parti’den Kaç Para İstedi?”, 19 Mart 2007. 185 Bkz. Mehmet Y. Yılmaz, “Ali Taran Biçilmi ş Kaftan”, 15 Şubat 2007 186 Bkz. Ali Saydam, “Taran Ak Parti’ye İyi Gelir”, 22 Aralık 2006. 187 Bkz. Şakir Süter, “Anket-Taran, AKP ve CHP”, 26 Aralık 2006. 188 Bkz. Zeki Ço şkun, “Recep Tayyip Taran”, 16 Şubat 2007. Benzer bir “ele ştirel” bakı ş çok daha “pop” bir biçimde Yılmaz Özdil’den gelmi ştir. Özdil şöyle yazar: “Ali Taran’ın i şi zor bu defa. “Ananı da al git” in üstüne slogan üretecek reklamcının alnını karı şlarım, alnını.”. Bkz. Yılmaz Özdil, “ Karanlıktan Aydınlı ğa... Aydınlıktan Taranlı ğa...”, Sabah, 23 Şubat 2007. 189 Bu süreçte Cengiz Özdemir, Taran’ın AKP ile anla şması kar şılı ğında İmarbankası ma ğduru olmaktan kurtarıldı ğı iddialarını kö şesine ta şımı ştır. Bkz. Cengiz Özdemir, “Ali Taran, İmar Bankası ma ğduru olmaktan kurtarıldı mı?”, Hürriyet, 17 Şubat 2007 190 Bkz. Milliyet, “DYP Reklamın Dahi Çocu ğuyla Flörtte”, 17 Nisan 2007. Bkz. Radikal, “Reklam İş i Ali Taran’ın”, 18 Mayıs 2007.

204 CHP’nin ve GP’nin Velidedeo ğlu ile görü ştü ğü iddia edilmi ştir. 191 Velidedeo ğlu daha sonra CHP ile anla şmı ştır. Aslında partilerin kampanya için bu isimlerle görü şmesi biraz da siyasetin de ğişen nitelikleriyle ilgilidir.

Cem Uzan, 22 Temmuz sürecinde miting yapmamı ştır. İzmir, Sakarya,

Giresun, Samsun, Adana gibi belli ba şlı illeri ziyaret etmi ştir. Uzan, söz konusu ziyaretlerden ilkini 1. bölge birinci sıradan aday oldu ğu İzmir’de, 26 Mayıs’da yapmı ştır. 192 Bornova Çamdibi’nde halka hitap eden Uzan yine beyaz gömle ğiyle halkın arasındadır, yine etrafta parti bayrakları ile Türk bayrakları yan yanadır,

Uzan’ı ta şıyan otobüsün hoparlörlerinden yine Gençlik Mar şı yükselmektedir. İzmir te şkilatına konu şan Uzan iddialıdır (Uzan, 2007a): “57 gün sonra in şallah AKP’yi

İzmir’de denize dökece ğiz! İzmir’e “gavur” diyen zihniyeti İzmir’de denize dökece ğiz!” Uzan kısa konu şmasının devamında da reklamlarında kullandı ğı sloganları sıralar: “ Evet, mazot 1 lira olacak! Evet, ÖSS ve harçlar kalkacak! Evet, emekliye 14 maa ş verilecek! evet, tarım, bizim namusumuz! Ben bu sözlerimin arkasına ismimi, namusumu ve şerefimi koydum! Bunları ben yaparım!”. Uzan’ın konu şmasının dikkat çeken bir ba şka yönü de, Ba şbakan Erdo ğan’a olan ele ştirilerini sıraladı ğı bölümdür: “ Şimdiki ba şbakana bakın: ‘Ne mutlu Türküm diyene’ demiyor… Şehitlerimize ‘kelle’ diyor…’ Türklük alt kimliktir’ diyor…“Al ananı git” diyor…İzmir’e ‘gavur’ diyor…Böyle ba şbakan olur mu? Şehidine ve gazisine saygı duymayan bir adam ba şbakanlı ğa layık mıdır? Kendi milletine alt kimlik diyen bir adam ba şbakanlı ğa layık mıdır? Her şeyden önce: şehitlere saygı, topra ğa saygı, bayra ğa saygı…’Ne mutlu türküm’ diyen bir ba şbakan!, ‘Önce Türk kadını” diyen bir ba şbakan! , ‘Önce Türk anası’ diyen bir ba şbakan! , ‘Önce Türk milleti’ diyen bir

191 Bkz. Sabah, “Velidedeo ğlu Genç Parti’ye Gitti İddiası”, 19 Şubat 2007. 192 Bkz. Ak şam, “Cem-Alara Uzan’a İzmir’de Büyük İlgi”, 27 Mayıs 2007

205 ba şbakan! ... 23 temmuz sabahı, in şallah benimle gerçek olacak!” Uzan konu şmasını

AKP’den farklı olu şlarına ve yine kendi kullandı ğı sloganlara vurgu yaparak bitirir:

Allaha şükürler olsun ki AKP’ye benzemiyoruz…Onlar gibi de ğiliz! Bu seçimde

Genç Parti ve ben Türkiye’de temiz ve namuslu insanların da seçim kazanaca ğını ispat edecek! Sevgili arkada şlar… Genç Parti Türk milletinin cesareti… Genç Parti

Türk milletinin umudu… Genç Parti Türk milletinin inancı… Genç Parti Türk milletinin imanı…Evet, Genç Parti Türkiye’nin gücü… Onun için Genç Parti ile ezilenler iktidar olacak”. Uzan gitti ği di ğer illerde de miting yapmak yerine halkla sohbet etmi ş, araç konvoyuyla halkı selamlamı ş, kitlelerin toplandı ğı yerlerde de bazen seçim otobüsünün içinde bazen de üstünde vaatlerini sıralamakla yetinmi ştir.

Vaatlerin sıralanması dı şında, 22 Temmuz 2007 seçimleri sürecinde “ziyaret edilen” illerde özel bir konu şma yapılmamı ştır. O kadar ki Uzan, seçimlerden bir gün önce

TRT 1’in yayınladı ğı seçim konu şmasında da sadece vaatlerinden bahsetmi ştir. 193

22 Temmuz’a yakla şılırken, Genç Parti’yi ilgilendiren önemli bir geli şme de ya şanmı ştır. Temmuz ayının hemen ba şında TMSF, İsviçre’de Uzan Grubu’ndan devraldı ğı şirketlerden birine ait 200 milyon dolarlık bir hesap tespit etmi ş ve bunun

üzerine TMSF yetkilileri ile Şişli Cumhuriyet Ba şsavcı Vekili Mecit Ceylan’ın da aralarında bulundu ğu grup İsviçre’ye giderek inceleme ba şlatmı ş ve İsviçre’de tespit edilen bu hesaba -Uzan Grubu’ndan devralınan şirketlerden birine ait olması nedeniyle- el konulabilece ği kaydedilmi ştir. Genç Parti Genel Ba şkan Yardımcısı

Emin Şirin, İsviçre’de Uzanlar’a ait hesaba el konuldu ğu yönündeki iddiaların gerçe ği yansıtmadı ğını söyledi. Şirin, TMSF’den bir heyetin İsviçre’ye gitti ğinin

193 Uzan’ın konu şması (Uzan, 2007b) vaatlerin hatırlatılması ve bu vaatlerin gerçekle ştirilmesi isteniyorsa Genç Parti’ye oy verilmesi gerekti ğini vurgulamak yönünde kurgulanmı ştır: “Emekliye 14 maa ş...Evet, emekliye 14 maa ş verilmeli diyorsan, Genç Parti’ye oy ver. Mazot 1 YTL olacak...Evet, mazot 1 YTL olmalı diyorsan Genç Parti’ye oy ver. İş sizlik bitirilecek...Evet, i şsizlik bitirilmeli diyorsan, Genç Parti’ye oy ver.”

206 do ğru oldu ğu belirterek, “Ancak, Uzanlar’a ait bir para bulunamadı ğı gibi el konulan bir para da yoktur” açıklamasını yapmı ştır. 194

Seçimlere yakla şıldıkça, Genç Parti’nin barajı a şabilece ğine yönelik tahminler azalmı ştır. Seçim anketlerinde de, Genç Parti’nin barajının altında kalaca ğı

öngörülmü ştür. 195 Kendisiyle yaptı ğım mülakatta GP Te şkilat Ba şkan Yardımcısı ve

Ankara ikinci bölge ikinci sıra milletvekili adayı Emin Ayano ğlu, “Bu seçim sonuçlarını yıllardır siyasetin içinde olan insanların bile tahmin edemedi ğini dü şünüyorum. Anketlerde GP’yi dü şük gösteriyorlar. Bu millet kimi ne zaman yukarılara çıkaraca ğını kimi ne zaman indirece ğini çok iyi biliyor” açıklamasını yapmı ş; “Barajın altında kalırsanız ne olur?” sorumu ise, “GP’nin barajın altında kalaca ğına asla ve asla inanmıyorum. AKP’nin ne kadar böyle bir sorunu varsa

GP’nin de o kadar oldu ğuna inanıyorum” şeklinde yanıtlamı ştır. Nihayetinde, seçim

194 Bkz. Milliyet, “ İsviçre’de Uzan Operasyonu!”, 3 Temmuz 2007. Şirin ayrıca, bu operasyonun “Genç Parti’ye yönelik yürütülen siyasi linç te şebbüsünün bir parçası” oldu ğunu belirtmi ş ve “ Şişli Cumhuriyet Ba şsavcı Vekili Mecit Ceylan’ın karde şinin MHP İstanbul ikinci bölge 3’üncü sıradan milletvekili adayı olması özellikle dikkat çekicidir” yorumunu yapmı ştır. Milliyet Gazetesinden Nedim Şener imzalı bir haberde “Genç Parti Genel Ba şkanı Cem Uzan’ın İsviçre bankalarındaki hesaplarına ula ştı. Cem Uzan ve e şi Alara Koçibey adına, iki bankada açılmı ş, toplam dokuz hesap bulunuyor.” İfadelerine yer verilerek söz konusu hesaplar -hesap numaralarıyla birlikte okuyucularla pay şaılmı ştır. Emin Şirin ise bu konuyla ilgili haberlerde ismi geçen “Altınta ş” şirketinin ço ğunluk hissesi Kemal Uzan’a ait oldu ğunu, Cem Uzan’ın bu şirket ile hiç bir ilgisi olmadı ğını belirtmi ştir. Bkz. Milliyet, “ İş te Uzan’ın Hesapları”, 4 Temmuz 2007. Şirin açıklamsında haklı oldu ğunu Radikal Gazetesi de do ğrulamaktadır. Gazete basında yer alan haberlerle ilgili şu açıklamayı yapmı ştır: “Uzanların İsviçre’deki paralarına ve mal varlıklarına el konduğu haberleri dün bazı gazetelerde geni ş şekilde yer aldı. Bazı gazeteler bu konudaki haberi man şet yaptı. Halbuki bu konudaki haberler Radikal gazetesinde 13 Ocak 2005’te ‘Uzan parasına İsviçre’den blokaj’, 25 Mart 2005’te ise ‘Uzanların altını İsviçre’de’ ba şlıklarıyla yer almı ştı.”. Bkz. Radikal, TMSF Uzanların 200 milyon dolarını İsviçre’de üç yıl önce bulmu ştu”, 4 Temmuz 2007. TMSF Ba şkanı Ertürk ise, şu açıklamayı yapmı ştır: “İsviçre’de öncelikle mahkemelere bankalardaki hesaplarda bulunan paraların halen bizim yönetim ve denetimimizdeki şirketlerden transfer edildi ğini kanıtlamaya çalı şıyoruz. Paranın büyük kısmı Altınta ş adlı Uzan şirketinden gitmi ş. Bu şirket halen bizim yönetimimizde. Geçmi şte bir takım ticari operasyonlarda kullanılmı ş. E ğer paranın bu şirketten gitti ğini kanıtlayabilirsek parayı tahsil etme şansımız artar. İkinci olarak da Uzanların ve geçmi şte kendilerine ait olan şirketlerin İsviçre bankalarındaki tüm hesapları hakkında bilgi sahibi olmayı istiyoruz. Bu konuda da bize somut bir bilgi verilmedi. Mahkemelerden bu bilginin bize verilmesi konusunda karar çıkarsa i ş yarı yarıya çözülür. Bilgi aldı ğımız an gerekeni yapaca ğız.” Bu açıklamalardan da anla şılaca ğı üzere, bu konudaki geli şme yeni bir geli şme de ğildir ve süreç uzunca bir süredir devam etmektedir. 195 Bu anketlerin en sa ğlıklı örne ği olan Konda’nın sonuçlarına göre Genç Parti’nin alaca ğı oy oranı 4.1’dir. Konda 2007 itibariyle de seçim sonuçlarını en do ğru şekilde tahmin eden şirket olmu ştur. AKP % 47.9, CHP % 19.5, MHP 14.1, DYP % 5.1 olarak tahmin edilmi ştir.

207 sonuçlarıyla ilgili merak 22 Temmuz’da son bulmu ştur. AKP’nin % 46, CHP’nin %

20, MHP’nin % 14, DYP’nin ise % 5 oranında oy aldı ğı seçimlerde, Genç Parti %

3.03 oranında bir oy oranına ula şmı ştır. Seçim sonuçlarına dair yapılan yorumlarda

Genç Parti’ye hemen hemen hiç de ğinilmemi ştir. Bunda AKP’nin be ş yıllık bir iktidar döneminden sonra oylarını önemli bir oranda arttırmasının, CHP’nin ba şarısızlı ğının ve DYP’nin baraj altında kalmasının payı büyüktür. Seçim sonrası yapılan de ğerlendirmelerde daha çok seçimlerin ortaya çıkardı ğı bu sonuçlara odaklanılmı ştır. Ancak 22 Temmuz seçimlerinden birkaç ay önce tekrar barajı aşabilece ği konu şulan bir partinin aldı ğı sonuçlar hakkındaki sessizli ğin bu nedenlerin de ötesinde bir ba şka anlam ta şıdı ğı ve Genç Parti’nin kuruldu ğu ilk günden bugüne süren genel tutumun bir uzantısı oldu ğu dü şünülebilir. Aslında Genç

Parti’nin “konu şulmaması” onun “ba şarısızlı ğının” zaten önceden tahmin edildi ğine/beklendi ğine, bu ba şarısızlı ğın zaten “olması gereken” oldu ğuna i şaret eden bir tavır olarak okunabilir.

İş te tam da bu noktada, Genç Parti’ye daha yakından bakmanın bir zorunluluk oldu ğu açıktır. Bu çerçevede, önümüzde yanıtlanması gereken bir dizi soru durmaktadır: “Seçimlerden çok kısa bir süre önce kurulan Genç Parti’nin nasıl bir ideolojisi ve söylemi vardır?”, “Partinin nasıl bir kitlesi vardır? Genç Parti’nin, kitlesiyle kurdu ğu ili şkinin temel özellikleri nedir?”, “Nasıl bir örgütsel yapıya sahiptir Genç Parti?”, “Programının temel hatları nelerdir?”, “Nasıl bir lideri vardır?”. Genç Parti’nin kurulu ş sürecinden partinin bugününe uzanan bir çizgide bu soruları yanıtlamak, Genç Parti’yi anlamak açısından kritik bir öneme sahiptir. İş te

çalı şmanın son bölümünde yapaca ğımız şey de bu sorulara anlamlı yanıtlar vermeye

çalı şmak olacaktır.

208 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

GENÇ PART İ’Y İ KONUMLANDIRMAK

Bu bölümdeki amacımız, Genç Parti’nin örgütsel tipolojisi, ideolojik-söylemsel konumu ve lider-kitle ili şkisi üzerine bir de ğerlendirme yapmaktır. Bunun için, önce

Genç Parti’nin karakteristiklerini belirlenmesinde etkili bir zemin olarak temsili demokrasinin krizi, sa ğ ve sol arasındaki ayrımın belirsizle şmesi ve siyasal kampanyalar ve medyanın siyaset içindeki artan etkinli ği üzerine genel bir çerçeve

çizilecektir. Ardından, Genç Parti’nin tipolojisi “ şirket partisi” ve “sistem kar şıtı parti” kategorilerinden hareketle incelenecektir. Daha sonra, Genç Parti’nin ideolojik-söylemsel konumu neo-fa şizm ve neo-popülizm eksenleri üzerinden tartı şılacaktır. Bu bölümde, ayrıca Cem Uzan’ın bir lider olarak ta şıdı ğı karakteristik

özellikleri ele alınacaktır. Bu eksende Cem Uzan; Cem Boyner, Deniz Baykal, Recep

Tayyip Erdo ğan ve Silvio Berlusconi gibi figürlerle kar şıla ştırılacaktır. Bu kar şıla ştırmaların ardından, Genç Parti’nin kitlesinin niteli ği ve partinin/liderinin kitleyle kurdu ğu ili şkinin özellikleri ele alınacaktır. Bu bölümde son olarak, Genç

Parti’nin 3 Kasım 2002 Genel Seçimleri sürecinde kampanyalarını yönetmi ş olan Ali

Taran’ın reklamcılık tarzına de ğinilecektir. A. “Siyaset ve Kriz”: Yeni Zamanlarda Siyaseti Dü şünmek

Carl Schmitt, 1923’de ilk baskısı yapılan Parlamenter Demokrasinin Krizi

çalı şmasında, modern parlamenterizm 20. yy. ba şında, artık ahlaki ve dü şünsel zeminini kaybetmi ş durumda oldu ğunu ileri sürmü ştü. Siyasal partilerin kendi

çıkarları pe şinde ko şmaları, karar alma süreçlerinin tıkanıklı ğı, nisbi temsil ve liste sistemi ile seçmenle milletvekili arasındaki ba ğın kopması, temsil ilkesinin iflası gibi etkenler parlamentoları asıl i şlevinden, yani -do ğru siyasi iradenin ortaya çıkmasına katkı sa ğlayan zıtlıkların çarpı şması anlamında- kamusal müzakereden uzakla ştırmı ştı (Schmitt, 2006: 11). Schmitt, milletvekilllerinin ba ğımsızlı ğı ve toplantıların halka açık olması gibi hükümleri içeren parlamento hukukunun bazı normlarının artık “biri, modern bir merkezi ısıtma sistemine ba ğlı radyötörlerin

üstüne, ate şin harıl harıl yandı ğı yanılsamasını yaratmak için alev desenleri

çizmi şçesine, fuzuli bir dekor gibi yararsız ve hatta sıkıntı veren bir etki yaratmakta” oldu ğunu savunmu ştu (Schmitt, 2006: 21).

Schmitt’in geçen yüzyılın ba şında yaptı ğı bu kriz hali tasviri zamanımızda belki de hiç olmadı ğı kadar derinle şmi ştir. Siyasal partilerin yapısal ve i şlevsel dönü şümü, yeni toplumsal hareketlerin yükseli şi, kitlelerin siyasal süreç ve kurumlardan duydu ğu memnuniyetsizlik, sa ğ ve sol arasında artık anlamlı bir ayrım yapılamayaca ğının, ideolojinin ve tarihin sonuna gelindi ğinin ve tarihin itici gücü olabilecek bir çatı şma hattının bundan böyle varolmadı ğının ilanı, görüntülerin/imajların toplumsal-siyasal tahayyüller üstündeki artan gücünün damgasını vurdu ğu bu kriz hali, yeni zamanların siyasetini hızla salt bir teknik icraat alanına dönü ştürmü ştür. Krizlerin belirledi ği yeni zamanların siyaseti içinde -aşağıda da de ğinilece ği üzere- özellikle siyasal partilerin de ğişimi çarpıcıdır. Parti

210 tipolojilerindeki dönü şümler ve ortaya çıkan yeni partiler, mevcut genel kriz halinin

ürünüdürler. Bu çalı şmanın konusu olan Genç Parti’yi anlamak için, bu kriz halinin akılda tutulması gerekmektedir. Bu çerçevede, a şağıda önce temsili demokrasinin krizi ve siyasal partilerin a şınması süreçleri ele alınacaktır. Siyasetin salt teknik bir icraat alanına indirgenmesi yönündeki dinamikleri besleyen bu iki özel süreç ı şığında siyasal pazarlama, kampanya, reklam-propaganda kavramları üzerinden tanımlayıcı bir çerçeve çizilecek; ardından siyasal pazarlama ve kampanya stratejilerindeki dönü şüm, kitle ileti şim araçlarının artan rolüne ba ğlı olarak tartı şılacaktır. Bu eksen

üzerinden, “siyasetin gösterile şmesi” ve “video-politika” tartı şmalarına da de ğinilecektir. Ardından, sırasıyla Genç Parti’nin örgütsel yapısı, ideolojik-söylemsel konumu ele alınacak ve partinin lideri ve kitlesi arasındaki ili şki tartı şılacaktır.

1. “Kim İçin, Kim Tarafından?”: Temsil Krizi ve Siyasal Partilerin

Gelece ği

Modern demokrasi ile ilgili hiçbir tartı şma, modern demokrasinin zorunlu olarak temsili demokrasi oldu ğu gerçe ğini gözardı edemez. 1 Siyasal partilerin birer temsil aracı olarak modern demokrasiler içinde i şgal etti ği konum, temsili demokrasinin tartı şmak için do ğrudan siyasal partilerin tartı şılmasını da öngerektirir.

Katz’ın da vurguladı ğı üzere, temsili demokrasiye ili şkin bir tartı şma şu üç soruyu içerir: “Temsil edilenler kim? Temsil edenler kim? Temsilcilerin, temsil edilenleri temsil ederken yaptıkları şey nedir?” (Katz, 2006: 42). Bu sorulara verilen yanıtlar farklıla şabilir. Son sorudan ba şlamak gerekirse, bir görü şe göre temsilcilerin, temsil edilenleri temsil ederken yaptıkları şey, temsil edilenlerin demografik karakteristiklerini yansıtmaktır. Buna göre, azınlıkların ya da dezavantajlı grupların

1 Sartori’nin deyi şiyle, ça ğda ş demokrasiler “(a) sınırlı ço ğunluk yönetimine, (b) seçim usullerine, (c) iktidarın temsil yoluyla devredilmesine dayanırlar”. Bkz. Sartori, 1993: 32.

211 temsili, temsili demokrasilerin asli i şlevidir. Bir ba şka görü ş, temsili demokraside farklı görü şlerin yansıtıldı ğını, demografik karakteristiklerin yansıtılmasının ikincil

önemde oldu ğuna i şaret etmektedir. Temsili demokrasilerin esas unsuru, sadece belirli bir grubu/grupları temsil etmek de ğil, aynı zamanda temsil edilen görü şler do ğrultusunda harekete geçmek/ “bir şeyler yapmak”tır (Katz, 2006: 42-43). Di ğer soruların yanıtları, temsili demokrasinin i şleyi şine bakıldı ğında nispeten daha açıktır.

Temsil edilenler en geni ş anlamıyla demos, kitle, farklı toplumsal kesimlerdir. 2

Temsil edenler ise, kurumsal düzeyde başta parlamentolar olmak üzere, siyasi partiler, temsilciler/vekiller ve liderlerdir. Temsil işlemini gerçekle ştiren ve temsilciler ile temsil edilenler arasındaki ili şkiyi kuran zemin ise seçim mekanizmasıdır (Katz, 2006: 43).

“Halkın kendisinin yönetmeyip kendisini yönetecekleri seçti ği dolaylı demokrasi” şeklinde tanımlanabilecek temsili demokrasilerin (Sartori, 1993: 122), günümüzde içine dü ştü ğü kriz hali çok boyutlu bir sürecin sonucudur: “Partilerin belli sosyal sınıfların temsilcisi olmaktan çıkmaları ve sağ ile sol politikaları ayıran

çizginin giderek belirsiz bir hale gelmesi; medya ve haberle şme araçlarının geli şmesi

2 Aslında temsil edilenlerin kim oldu ğu sorusu, sadece temsil krizinin bir sonucu olarak bulanıkla şmı ş de ğildir. Demokrasi kavramının içindeki haliyle demos da bir hayli belirsizdir. Sartori, demos ve populus sözcüklerinden hareketle “halk”ın en az altı anlamı oldu ğuna i şaret eder: “ 1. (...) Herkes, 2. sayısı belirsiz büyük bir kesim, pekçok insan, 3. Aşağı sınıf, 4. Bölünmez bir varlık, organik bir bütün, 5. Salt ço ğunluk ile belirlenen büyük bir kesim, 6. Sınırlı çoğunluk ilkesi ile belirlenen büyük kesim”. Bkz. Sartori, 1993: 23. Temsil sorunu siyasetin bir anlamda kaderidir. Kusursuz bir temsil ili şkisi tarihin hemen hiçbir döneminde varolmamı ştır. Temsil fikri parti fikrini öngerektirmez. Partilerin temsil için kritik birer aracı olarak gösterilmesi liberal demokrasinin temsile yükledi ği anlamla ilintilidir. Partilerin temsil fikriyle içiçe geçmesi 19.yy. sonu ve 20 yy. ba şı itibariyle, modern kitle demokrasinin geli şimiyle mümkün olmu ştur. Bununla birlikte kitle demokrasileri içinde partiler her zaman kitlesel temsil partisi görünümünde olmamı ştır. Kitle ileti şim araçlarının çe şitlili ği ve yaygın kullanımı temsili demokrasinin i şleyi şinde önemli bir kırılmaya tekabül etmektedir. Partilerin genel kitlesel temsil araçları olarak görülmesi II.Dünya Sava şı’ndan sonra neredeyse sorgulanamaz bir gerçek halini almı ş; 1950’li yıllardan itibaren ise partiler toplumun tüm segmentlerine yönelik olarak bir temsil ve aidiyet denkli ği arayan kurumlar olmu şlardır. Bu süreçte kitle ileti şim araçlarının rolü arttıkça liderlerin partinin temsilindeki önemi de artmı ştır. Temsil sorunsalını derinle ştiren bir ba şka unsur -partilerin ki şile şme e ğilimlerine ba ğlı olarak- kitlenin salt temsil edilen özne olmak arzusunu tekedip, “temsil eden gibi olmak” arzusuna do ğru geçi ş yapmalarıdır.

212 ile birkaç yılda bir oy vermekle sınırlı politikaya katkının yeterli sayılmaması, katılımlı bir demokrasiye yolun açılması, orta sınıfların gelişmi ş oldu ğu refah toplumlarında günlük hayatla ilgili kısa sürede çözümler gerektiren sorunların ön plana çıkması; devletin ideolojik ve ekonomik alanlarda küçülmesi, hizmet alanlarında ise daha etkin olması konusundaki beklentilerin giderek artması”

(Yerasimos, 2001: 13). James Fishkin’in ifadeleriyle ortaya çıkan bu “belirtilerin” birlikteli ğine dayanan temsili demokrasinin krizi, “tüm dünyada seçkinlerin kendi

çıkarlarına göre karar aldıklarına, ya da halkın ilgilerinin, görü şlerinin ve kaygılarının yeteri kadar hesaba katılmadı ğına ili şkin bir genel algının” varlı ğıyla ba ğlantılıdır. Artık, kitlelerin “mevcut sorunların karma şıklı ğına bakmak” veya bu sorunlarla ilgilenmek konusunda bir motivasyonlarının kalmamı ş olması da yine bu

3 algıyla ilişkilidir (Fishkin ve Hatzopoulos, 2006: 1).

Temsili demokrasinin krizi, halkın siyasetin kendisine ve siyasal kurumlara artan güvensizli ğine ek olarak (Dehousse, 2002: 2), kitlenin kendi siyasal-toplumsal konumuna ili şkin ya şadı ğı bir tür “güçsüzlük hissi” ile de ili şkilidir. Siyasete kar şı ilgisizli ğin kaynaklarından birisi, mevcut politikaların artan toplumsal-ekonomik sorunları çözmek konusunda ya şadı ğı ba şarısızlıktır. Bu ba şarısızlık, demos’u olu şturan unsurların “faydacı bir bireycilik” ve “anti-politik hisler”le hareket etmesine yol açmaktadır. Bunun sonucunda, ekonomik kaygılar da ön plana

çıkmaktadır. Avrupa özelinde, azınlıklara ve özellikle de göçmenlere yöneltilen olumsuz bakı şın temelinde bu algı yatmaktadır. Yine, buna paralel olarak toplumsal sorunların çözümünde sistemin ya şadı ğı “tıkanmı şlık” bireyleri ya şanılan toplumsal

3 Fishkin’in Hatzopoulos ile yaptı ğı bu söyle şide belirti ği üzere temel kaygı “insanların ailelerinin ve kendilerinin geçimini sa ğlaması”na dönüktür. Bkz. Fishkhin ve Hatzopoulos, s.1, http://cdd.stanford.edu/press/2006/rep-interview.pdf , 2006.

213 sorunlar kar şısında duyarsızla ştırmaktadır. Söz gelimi; suçun arkasındaki güdülere bakmak yerine suçla mücadelede “sert yöntemler” kullanılması yönündeki talep bu eğilimle ilgilidir (Elchardus, 2002: 11). Artık, toplumun bütünlüklü bir savunusuna giri şmi ş, siyasal ekonomik sorunlara ilgi gösteren “militan yurtta ş”, sadece kendisine

önerilenler arasında seçim yapan faydacı, “tüketici yurtta ş” ile ikame edilmektedir.

Avrupa özelinde sa ğ-popülist hareketlerin yükseli şinin altında yatan temel bir faktör olarak temsili demokrasinin krizine ba ğlı olarak ya şanan bu süreç içinde, ticari televizyon a ğlarının ve genel olarak medyanın da belirgin bir rol oynadı ğı görülmektedir (Arnaud, 2002: 43).

Kitle ileti şim araçları, halkın siyasal sistem ve mekanizmalara kar şı duydu ğu ho şnutsuzluk ve güvensizlik ile karma şıkla şan toplumsal-ekonomik sorunlar kar şısında hissetti ği öfkenin manipülasyonu için etkin bir araç olarak kullanılabilmektedir. Üstelik, kitle ileti şim araçları günümüzde ço ğu ülkede mevcut sorunlar hakkında kitlelerin sa ğlıklı bir biçimde malumat sahibi olmasını çok zorla ştıran bir görünüm arz etmektedirler. “Çok zengin ki şiler veya yöneticiler tarafından kontrol edilen” ve “çok büyük i şletmeler olan” egemen medya şirketleri halkın kanaat sahibi olması sürecinde kendi “rekabet ve kar amaçları”nı birincil

öncelik olarak sunabilmektedirler (Chomsky ve Herman, 2004: 64). Bu, mevcut temsil krizinin dinamiklerini derinle ştiren bir etkendir. Çünkü, Giovanni Sartori’nin de belirtti ği üzere, “temsili demokrasi halkın duygu ve dü şüncelerini yansıtan bir kanaat yönetimi olarak nitelendirilebilir. Yani, temsili demokrasi için, temsili demokrasinin var olup i şleyebilmesi için, halkın kendi kanaatlerine sahip olması yeterlidir” (Sartori, 2004: 53). Ancak, halkın kendi kanaatlerine sahip olması artık o kadar kolay de ğildir.

214 Tam da bu noktada temsil ve demokrasi kavramları üzerinden meselenin özüne ili şkin olarak küçük bir parantez açmak faydalı olabilir. Aslında temsil kavramının siyasal olan ile birlikteli ği modernitenin bir ürünü olarak görülebilir ve temsil kavramının kullanımı ve kavramın sahip oldu ğu anlam ve önemin evrimi, siyasetin kurumsalla şması süreciyle ilintili olarak de ğerlendirilebilir. Hanna Fenichel

Pitkin’in hatırlattı ğı üzere, “eski Yunan’da böyle bir kavram ya da sözcük yoktur ve onların siyasal ya şamında temsili kurumlar anlamlı/belirgin bir rol oynamazlar”

(Pitkin, 1969: 1; Pitkin, 1967:2). Oysa siyasetin kurumsalla şmasında önemli bir uğrak olan ve eski Yunan’ın tersine siyasetin pratiklerinin önem kazandığı Roma

İmparatorlu ğu’nda kavramın bugünkü halini borçlu oldu ğu bir kök olarak repreasentare sözcü ğü/fiili bulunmaktadır ve “mevcut kılmak, ortaya koymak, yeniden mevcut kılmak” anlamlarına tekabül etmektedir. Ancak “temsil” kavramının

Roma’daki kullanımının halkın temsili ilkesiyle ya da belirli bir grup insanı ya da devleti temsil etmekle ilgisi yoktur. Kavramın siyaset içinde kurumsal kimli ğini kazanması Orta Ça ğ ile birlikte ba şlamaktadır. Özellikle Orta Ça ğ’da siyasetin kurumsalla ştı ğı vasatlardan birisi olan kilise ve Hristiyan Dü şüncesi içinde temsil kavramı hem yüce varlık olarak İsa’nın hem de havarilerin temsili ba ğlamında Papa ve kardinallerin edimine ve varlı ğına i şaret etmek için kullanılmı ştır. Bu dönemde temsil kavramı yava ş yava ş “kollektifliklerin ki şile ştirilmesi” ba ğlamında- “Kralların topraklarını/mülklerini temsil etmesi gibi”- kullanılmaya ba şlamı ştır (Pitkin, 1969: 2;

Pitkin, 1967: 3) ki bu, feodalitenin parçalı iktidar yapısı çerçevesinde dü şünüldü ğünde hiç de anlamsız de ğildir. Bu süreçte belki de temsil kavramını modern zamanlardaki görünümüne en fazla yakla ştıran geli şmelerden birisi olarak konseyler -modern parlamentoların bir “ilk biçim”i olarak- ortaya çıkmı ş ve

215 kiliselerin veya toprakların çe şitli altbölünmelerinden seçilmi ş belirli ki şiler kralın veya Papa’nın danı şma meclislerinde bulunmaya ba şlamı şlardır. Ba şlangıçta,

Pitkin’in vurguladı ğı üzere, bu olu şumlar içinde gerçekle şen prati ğin demokratik oldu ğundan bahsetmek mümkün de ğildir. Zira bu tür parlamento öncülü sayılabilecek konseylere katılım “bir hak de ğil, görevdir” (Pitkin, 1969:3). Zamanla bu konseyler sadece yasama açısından de ğil, belirli durumlara belirli kanunları uygulayan yargısal bir nitelik de göstermeye ba şlamı şlardır. Yine zamanla merkezi iktidara vergilerini ödeyen bölgelerin seçti ği ki şilerin toplandı ğı bu konseyler yava ş yava ş parlamentolara do ğru evrilmeye ba şlamı şlardır ve konsey üyeleri de bölgeleri tarafından kendilerini temsil etmeleri için “ödeme yapılan” üyelere dönü şmü şlerdir.

Söz gelimi; 16.yy.’da Sir Thomas Smith “tüm ülkenin/toprakların iktidarına sahip olan ve onu temsil eden İngiltere Parlamentosu”ndan bahsedecektir (Pitkin, 1969:3). 4

Şu halde temsil kavramının siyasal olan ili şkisinin geli şiminin merkezi iktidarın evriminden 5 ba ğımsız olmadı ğını dü şünebiliriz. Pitkin’in de bu çerçevede 17.yüzyılla birlikte temsil kavramının “vekillik” ve “ba şkaları/di ğerleri için eylemde bulunmak” anlamlarıyla ba ğlantılı olan görünümüne kavu ştu ğuna i şaret etmesi tesadüf olmasa gerektir. Parlamento’nun -İngiliz İç Sava şı sırasında- kralın idam edilmesine karar

4 Tabii temsil kavramının kurumsalla şması süreci ı şığında parlamentoların rolüne ili şkin de ğerlendirmelerde, parlamentonun önemine yapılan bu vurgular bizi yanıltmamalıdır. Parlamentolar önemlidir, ama, hem 16. hem de 17. yüzyıllarda merkezi iktidarın “temsilcisi” olarak kral da hala çok güçlüdür ve ülkelerin yönetimi açısından zorunlu olarak parlamentoya ba ğlı da de ğildir. Pitkin’in atıf yaptı ğı İngiltere özelinde de ğerlendirildi ğinde ise, örne ğin, “I. Charles 1629’dan 1640’a kadar parlamento olmaksızın yönetimini sürdürmeyi” ve belki de daha önemlisi “finanse etmeyi” ba şarmı ştır. Ancak Kasım 1648’e gelindi ğinde -“idam edilmesinden iki ay önce”- bireysel hürriyetlere geni ş bir güvence sa ğlama gibi bir taviz kar şılı ğında parlamentoyla görü şmeler yapmak zorunda kalmı ştır. Bkz. Tilly, 2000: 185. 5 Merkezi iktidarın evrimi ile en genel haliyle feodaliteden “kurumsal bir çatı altında toplanarak kendilerini bölgesel hükmdar nezdinde temsil eden, yönetimin kamuyu ilgilendiren genel boyutları üzerinde hükümdarla i şbirli ği yapan, tek tek ‘estate’ lerin küçük siyasal yetkilerini daha önemli taleplere ve daha geni ş yetkilere dönü ştürebilecek bir kurumlar birli ği, özel bir yapı” olarak “ständestaat” lara dönü şümün (Poggi, 2002: 61) ve “ständestaat” lardan Charles Tilly’nin “peki şmi ş devlet” dedi ği “büyük farklıla şmı ş, hetorejen bölgeleri do ğrudan yöneten; maliye, para, yargı, yasama, askerlik ve kültür alanlarına yurtta şlarına üniter bir siste uygulama iddiasında olan bir devlet” (Tilly, 2000:61) biçimine do ğru olan geçi şi kastediyoruz.

216 vermesi, Amerikan Devrimi’ne uzanan yolda, temsil hakkı verilmeden vergi alınmasının tiranlık oldu ğu yönündeki görü şlerin (“taxation without representation is tyranny”) dillendirilmesi, 6 Fransız Devrimi’yle birlikte temsilin bir vatanda şlık hakkına dönü şmesi -tam anlamıyla demokratik bir i şleyi ş sürecine i şaret etmese de- bu sürecin 19.yy’da kurumsalla şacak nüvelerinin ortaya çıkması bakımından

önemlidir (Pitkin, 1969: 4). Oy hakkının geni şlemesi, temsilcilerin temsil edene daha sorumlu davranmak zorunlulu ğunun belirmesi, miras yoluyla kazanılan temsil hakkının seçilmi şlere devrinin hızlanması 19.yüzyılla birlikte temsil ve demokrasi ili şkisinin iç içe geçi şindeki hızlanı şı göstermektedir. Artık bu dönemde Pitkin’in deyi şiyle “monar şik reaksiyonerler dı şında kimse” temsilin demokratik anlamı ve de ğerinden ku şku duymamaktadır. Temsile duyulan güven, temsil kavramına verilen

önem o kadar derindir ki “kapitalist liberal demokrasinin sosyalist ele ştirmenleri bile temsili de ğil, fakat temsilin kurumsalla şma biçimini ele ştirmeye e ğilimli olmu şlardır” (Pitkin, 1969:5).

20.yy’dan günümüze temsil odaklı tartı şmalar genelde demokrasinin nitelikleri

üzerine yo ğunla şmı ştır. Ancak acaba “temsil eden” basit bir aracı mıdır, temsil etti ğinin bir ikamesi midir, yoksa temsil etti ğinden farklı ve belki de “fazla” bir şeye mi i şaret eder gibi sorular hep varkalmı ştır (Pitkin, 1969:17). Bu çerçevede temsili demokrasinin krizi denilen şeyin sadece demokrasinin i şleyi ş tarzından de ğil, sadece

“demos”un ta şıdı ğı kategorizasyon sorunlarından, belirsizliklerinden de ğil; temsil kavramının kendisinden kaynaklanan çıkmazlarla da ilgili oldu ğu söylenebilir. 7

6 Jean-François Kervegan da temsil ilkesi dü şüncesinin yeni bir yönetim biçimi olarak olu şturulmasının bu görü şlerle birlikte yayıldı ğını belirtmektedir. Bkz. Kervegan, 2003: 191. 7 Pitkin’in açıklamaları temsili demokrasinin burada genel hatlarıyla ele alınan kriz durumunu anlamamız için temsilin ve demokrasinin “çatı şan kökenleri”ne i şaret etmesi bakımından önemlidir. Pitkin’in belirtti ği üzere -yeniden altını çizmek gerekirse- demokrasi eski Yunan’da “alttan” gelen bir

217 Temsil ve demokrasi ili şkisini dü şünürken gözden kaçırılan basit bir gerçe ği yukardaki kısa tarihsel açıklamalardan çıkarsamak mümkündür. Yine Laclau’nun

“40 yıl önce yayımlanmı ş olmasına ra ğmen hala var olan literatür içerisinde temsil kavramının en önemli kuramsal incelemesi olan kitap” diyerek tanıttı ğı (Laclau,

2007:180) Pitkin’in bir ba şka çalı şmasında hatırlatıldı ğı üzere, “temsilin zorunlu olarak temsili hükümete i şaret etmesi gerekmez. Bir kral, tıpkı bir elçinin de yapabilece ği gibi, bir ulusu temsil edebilir. Bazen herhangi bir kamu görevlisi devleti temsil edebilir” (Pitkin, 1967:2). Pitkin bu çerçevede Hobbes’un her hükümetin

mücadelenin sonucunda gerçekle şmi ştir ve eski Yunan’da demokrasi temsili de ğil katılımcıdır. Oysa temsil geç Ortaça ğ’ın bir ürünüdür ve monarkın empoze etti ği bir “görev”dir. Tarihsel geli şimi açısından bakıldı ğında temsil ve demokrasinin ba ğda ştırılması 18. yüzyılın “demokratik devrimleri”nin çabası sonucunda gerçekle şmi ştir. Bkz. Pitkin, 2004: 337. 18. yüzyılda temsil ve demokrasi arasındaki ba ğın kurulması da genel tarihsel ba ğlama bakıldı ğında bu yüzılda ya şanan geli şmelerden ba ğımsız sayılmamalıdır. 18.yüzyıl iktidarın merkezileşmesi açısından bir dönüm noktası sayılabilir. Michel Foucault’nun “yönetimsellik” kavramı ı şığında bakacak olursak, bu yüzyıl 16.yüzyıldan itibaren yava ş yükselen merkeziyetçi e ğilimin somutla ştı ğı bir yüzyıl olarak; nüfus- ekonomi politik ve güvenlik aygıtları sacaya ğına dayalı bir “kurumlar, prosedürler, analizler ve dü şünceler, hesaplar ve tatktiklerden olu şan bir bütün”ün somutla ştı ğı bir yüzyıl olmu ştur. Nüfusun bekasını merkeze alan, bunun için ekonomi politikin çerçevesini temel bilgi biçimi olarak öne çıkaran ve teknik araçlar olarak güvenlik aygıtlarının somula ştırıldı ğı “yönetimsellik” çerçevesinde (Foucault, 2005: 285) yönetim aygıtı salt hükümranlık ve disiplin olarak açıklanamayacak ve fakat bunlardan da ba ğımsız olmayan bir üçüncü boyut kazanmı ş olmaktadır. Tarımsal üretimin geni şlemesi, para bolu ğu ve demografik büyüme süreçleri içinde “yönetme sanatı” sınırların geni şledi ği bir alanda artık yönetimin “aile modeli” ile açıklanamayaca ğı için bir tıkanma noktasına gelmi ştir. “Hikmeti hükümet” anlayı şına dayanan yönetim sanatınının 17. yüzyılın mali ve idari krizleri arasında (Otuz Yıl Sava şları, köylü isyanları vb.) ya şadı ğı tıkanıklık, 18. yüzyıl içinde, hükümranlık ve disiplin modellerine ekonomi politik ve nüfus vurgusuyla eklenmi ş ve “istatistik” gibi araçsalla ştırmalara ba şvuran yeni bir görünüm kazanmı ştır. Bkz. Foucault, 2005: 278-281. Dolayısıyla temsil fikrinin geli şiminin ve demokrasiyle ilintilendirilmesinin bu yeni ko şullar kar şısında, “hikmet-i hükümet”in bir gere ği olarak da dü şünülmü ş ve uygulanmı ş olabilece ği söylenebilir. Bu türden bir tercihe ve bir anlamda zorunlulu ğa yol açan şey yine bu genel tarihsel arkaplan içinde de ğerlendirilebileck bir ba şka geli şmedir. Poggi’nin belirtti ği üzere, 17. ve özellikle 18. yüzyıl içinde merkezile şme e ğilim do ğrultusunda “Avrupa Burjuvazisinin giderek daha önemli bir bölümü, kapitalist giri şimciler, toplumsal kimliklerini bir estate olarak de ğil, bir sınıf olarak yeniden tanımlıyorlardı”. Bu geli şme ışığında “yönetimin sınıf içinde yürütülmesi birbirleriyle rekabet eden unsurlardan bazılarını keyfi ve dolayısıyla gayri me şru olarak ötekiler kar şısında daha avantajlı bir duruma sokaca ğından ve pazarın iç denge kapasitesine ve birikim sürecine müdahale demek olaca ğından, böyle bir sınıf yönetim yetkilerine do ğrudan sahip olmayı” talep etmemi ş; öte yandan “yönetimden de tümüyle vazgeçememi ş”tir. Bkz. Poggi, 2002: 99. Burjuvazinin bu tutumu ve olu şturdu ğu “kamu dünyası” ile mutlak ve devletin çıkarları arasındaki -burjuvazinin yarattı ğı kamusal dünyasının merkezi iktidarın aradı ğı standarzisayona hizmet etmesi ile somutla şan- “çakı şma”, burjuvazinin “nüfus”un salt tebaa olmasından çıkarak devletin faaliyetleri açısından yönlendirici bir me şruiyet noktası olması yönündeki arzusu ile birle şince temsil mekanizmasının kurumsalla şması sürecinin önü tam anlamıyla açılmı ştır. Tabii meclislerin önemine yapılan vurguya paralel olarak devlet faaliyetlerinin yürütülmesinde “sivil toplum”un sözcüsü; “ ‘aydın’ ve ‘sorumlu’ dü şüncelerin a ğırlık kazanmasını sa ğlayacak” olan burjuvazi olacaktır. Bkz. Poggi, 2002: 103-104.

218 temsili hükümet oldu ğuna, zira her hükümetin bir biçimde ona tabi olanları temsil etti ğine ili şkin görü şüne göndermede bulunmaktadır (Pitkin, 1967:4). 8 Temsil ve demokrasi ili şkisine bakı şımızı belirleyecek unsurlarından birisi temsilin niteli ğine odaklanmak olabilir. Hobbes çizgisinde temsil mekanizması içinde “yetki”ye odaklanan ve formel prosedürlere vurgu yapan formelistik yakla şıma ek olarak temsil-demokrasi ili şkisinin sorunlarını anlamamıza yardımcı olabilecek bir kar şıtlık, tasvirî yakla şım ve sembolik yakla şım arasındaki kar şıtlıktır. Zira temsil sorununa tasvirî yakla şım (descriptive approach) temsilcinin yapması gerekenin basitçe ve birebir biçimde temsil edeni “yansıtmak/sunmak” oldu ğu varsayımına dayanmaktadır. Bu yakla şımda temsili hükümet ve parlamento temsil edilen kitlenin/ulusun “tam ve do ğru bir yansıması”nı sunmak zorundadır ve bu yüzden toplumun her kesiminin temsili hükümette veya parlamentoda kar şılı ğının bulunması gerekmektedir. Dolayısıyla bu yakla şımı savunanlar aynı zamanda nispi temsili savunmaktadırlar (Pitkin, 1967: 61). Bu yakla şımda, Pitkin’i izleyerek söyleyecek olursak, “hesap verilebilirlik olarak temsil”e yer yoktur ve temsil, temsil edilen için

“eylemek”ten çok (“ acting for ”), basitçe ve ikameci bir mantıkla “temsil edilenin yerine geçmek” (“ standing for ”) olarak ele alınır (Pitkin, 1967: 89-90). “Temsil edilenin yerine geçmek” refleksine vurgu yapan di ğer yakla şım olan sembolik yakla şımda temsil edenin bir sembol olarak i şlevine vurgu yapılır. Söz gelimi; anayasal bir monar şi içinde kral ulusun birli ğini, hanedanlı ğı, devleti vb. temsil etmektedir. Bununla birlikte sembol (ABD bayra ğındaki yıldızlar ya da erken dönem

Hristiyanlık’ta balı ğın İsa’yı sembolize etmesi gibi) kendisinden ba şka bir şey olarak

8 Thomas Hobbes’a göre egemen iki yolla kendini tesis eder. Birinci “edinilmi ş devlet” denilen do ğal zor ile tesis edilmi ş devlet; ikincisi ise “insanların gönüllü olarak kendi aralarında anla şmaları ve bir ki şiye ya da kurula onun kendilerini ba şkalarına kar şı koruyaca ğı inancıyla tabi olmaları” ile tesis edilmi ş olan “sözle şme ile kurulmu ş devlet”tir. Bkz. Hobbes, 2001: 130. Pitkin’in atfı açısından dü şünüldü ğünde “temsil” ögesi bu ikincisinde daha belirgindir.

219 vardır (Pitkin, 1967: 94). Bu yakla şımın siyasal dile tercüme edilmesi; temsil edenin sadece temsil etti ği “ şey”in (kitle, parti, devlet vb), temsil etti ği ile olan ili şkisinin bir soyutlamayı sembolize etmek düzeyinde i şledi ğini göstermektedir. Soyutlamanın sembolize edilmesiyle gerçekle şen temsil bize siyasal temsilin bir eylem de ğil, bir ili şkiler hali, kitlenin temsil edene inanmasıyla ilgili bir “temsil edilenin yerine geçmek” durumunu i şaret etmektedir (Pitkin, 1967: 102). Şu halde siyasal temsil insanları bir sembole, temsil edenin sembolik de ğerine inandırmak faaliyetidir. Bu açıdan kitlenin, kendisini “sembolik olarak” temsil eden lidere inanması kritik bir

önem ta şımaktadır. Dolayısıyla siyasal temsil basit bir prosedür olmaktan çıkmakta ve kimin hangi lidere neden inanaca ğıyla ilgili bir dizi hayati karara i şaret etmektedir.

Bugün siyasal temsil krizin kaynakları arasında gösterilen siyasetin teknizasyonu, video-politik, imajların artan belirleyicili ği, siyasetin salt lider odaklı bir görünüm alması, kamuoyu ara ştırmacıları ve imaj danı şmanları gibi

“profesyoneller”in siyasal olanın tespitindeki artan güçleri gibi farklı süreç ve faktörler; bu açıdan siyasal temsilin bünyesindeki sembolik de ğerlere yaslanan ve siyasal temsili bir eylem olmaktan çıkarmaya dönük yönün üzerinde yükselmektedir.

Temsil eden ve edilen arasındaki sembolik özde şli ğe yapılan vurgu bu özde şli ğin yapay bir biçimde üretilmesine yönelik teknolojilerin kullanılmasını te şvik etmektedir. Buradan hareketle önemli olan “özde şlik”tir. Kitle, lider ile kurdu ğu

özde şlikten ve arzularının bu yönde tatmin edilmesinden memnun oldu ğu sürece seçilmi ş bir parlamento üyesine kıyasla bir monark ya da diktatör daha “ba şarılı ve dramatik” bir lider olabilir (Pitkin, 1967: 106).

220 Ernesto Laclau, Pitkin’in çizdi ği bu çerçeveden hareketle, temsili demokrasinin do ğrudan demokrasinin -geni ş topluluklar özelinde- imkansızlı ğı sonucunda kabul gördü ğüne dikkat çekmektedir. Pitkin’in i şaret etti ği farklı temsil yakla şımları

üzerinden bir ortaklı ğa dikkat çeken Laclau, temsilcinin i şlevinin basitçe temsil ettiklerinin iradesini temsil etmek olmadı ğını fakat bu iradeye içinde kuruldu ğundan farklı bir çerçevede de ğer kazandırmak oldu ğunu ifade etmektedir Laclau’ya göre

“temsilcinin salt edilgin bir fail olmayıp temsil etti ği çıkara bir şeyler eklemek zorunda olu şu temsilin do ğasında bulunur. Bu ek, tam da temsil sürecinin sonunda de ğişikli ğe u ğrayan, temsil edilenlerin kimli ğinde yansıtılır. Bundan dolayı temsil iki yönlü bir süreçtir: Temsil edilenden temsilciye bir hareket ve temsilciden temsil edilene ba ğıntılı bir ba şka hareket.” (Laclau, 2007: 179).

İki yönlü bir süreç olarak temsil, merkezileşen iktidarla birlikte evrilmi ş ve modern demokrasilerde -do ğrudan demokrasiden daha gerçekçi ve uygulanabilir bir seçenek olarak- kullanılagelmi ştir. Temsili demokrasi kavramını 1777’de, ilk kez kullanan ABD federalist kurucularından birisi olan Hamilton’dan bu yana

(Kervegan, 2003: 191), temsili demokrasi “Amerikan ve Fransız Devrimleri’nin,

İngiliz gelene ğini sürdürürerek büyük ülkelere uygulanabilecek yeni bir demokrasi biçimi”ne önderlik etmeleri ile gerçekle şmi ştir. Yurtta şların tümünün yönetime do ğrudan katılamaması, kendi adlarına seçtikleri temsilcileri vasıtasıyla yönetime katılmaları fikrinin önünü açmı ştır. 9 Tarihsel evrim süreci içinde temsil demokrasi sistemi iki temel de ğişiklik geçirmi ştir: “Genel oyun kabulü ve örgütlenmi ş siyasal

9 İlhan Tekeli, temsili demokrasinin ontolojik kabullerini şöyle tablola ştırmı ştır: Sınırları belirlenmi ş bir toprak (territory) ve bu toprakla kendini tanımlayan bir toplulu ğun bulunması, atomistik-özgür ve eşit bireyler olarak yurtta şlar, bireylerin birbirlerini etkileyebilme alanı olarak kamu alanı, seçim süreci ve toplumun küçültülmü ş modeli olarak meclis, meclis tarafından seçilmi ş bir siyasal otorite. Bkz. Tekeli, 2004:201. Tekeli burada ayrıca zor kullanma tekeline ve yasama-yürütme-yargı ayrılı ğına da de ğinmi ştir.

221 partilerin do ğuşu” (Duverger, 1994: 14-15). 19. yüzyılda hakim olan sınırlı oy hakkının 20.yy. ile birlikte geni şlemesi ve “genel oy hakkı”na dönü şmesi ve yine temelleri 19. yüzyılda atılmı ş olan siyasal partilerin hem tipolojik hem nicelik açısından çe şitlenmesi ile temsili demokrasi bir anlamda hakim siyasal paradigma halini almı ştır.

Bugün geldi ğimiz noktada ise temsili demokrasinin krizinin damgasını vurdu ğu günümüzün siyasal-toplumsal haritasında “paradoksal” bir durum söz konusudur. Bir yandan, “bir yönetim biçimi olarak demokrasinin me şrulu ğu ve siyasal partilerin demokrasinin i şleyi şi açısından vazgeçilmezli ği konusunda geni ş bir uzla şma vardır; ancak öte yandan, ço ğu demokratik sistemde kitlelerin nezdinde siyasal partilere duyulan ho şnutsuzluk ve güvensizlik çok belirgin bir hal almı ştır” (Linz, 2002: 291).

Partiler, toplumun belirli kesimlerinin çıkarlarını temsil etmek konusundaki görevlerinin “kurban”ı olmu şlardır. Zira, toplumun geni ş kesimleri artık temsil edilmedikleri hissine kapılmı ştır. Siyasal partiler kitlelerden kopmakta ve kitlelerin gözünde parlamentonun kendi rekabeti içinde kendi örgütsel çıkarlarını korumak ve uygulamak konusunda çaba gösteren kurumlar olarak görülmektedir. Bu olumsuz bakı ş, Linz’in i şaret etti ği üzere, kamuoyunda “bütün partiler aynı” şeklinde bir görü şün yaygınla şmasına sebep olmu ştur (Linz, 2002: 298-299). Çıkar gruplarının siyaset içindeki yükseli şi de, bir ba şka önemli faktör olarak, partiler ve kitle arasında kopuklu ğun derinle şmesine yol açmı ştır (Linz, 2002: 301).

LaPalombara’nın da i şaret etti ği üzere, bugün için siyasi partilerin gücü dünyanın hemen her yerinde zayıflama e ğilimindedir. Parti özde şli ği zayıflamaktadır. Partilerin me şruiyeti problematik bir hal almaktadır. Eski tip parti yöneticilerin yerini “profesyoneller” almaya ba şlamı ştır. Seçimlere katılım eskisine

222 oranla dü şmektedir. Sivil toplum örgütleri siyasal partilerin bir anlamda yeni rakipleri olarak öne çıkmaktadır (LaPalombara, 2007: 149). Siyasi partiler -tabii ki- ortadan kalkamamı şlardır. Ancak seçmenlerin görü şlerini temsil etme, o görü şleri biçimlendirme ve kitlelerin dikkatini çekmek yetenekleri büyük ölçüde a şınmı ştır

(Crotty, 2006: 501). Bununla birlikte, temsil krizinin de kaynaklarından birisi olan siyasi partilerin artık kendi çıkarları pe şinde ko şan kapalı çıkar örgütleri haline geldi ği yönündeki yaygın kanı büyük ölçüde do ğru olsa da; “siyasal partilerin tamamen kendinden menkul çıkar gruplarına dönü ştü ğünü söylemek yanlı ştır; partiler belirli toplumsal temsiliyet ili şkilerini hala ta şıyorlar. Ancak, bu ‘taban’ ile genel kamuoyu ve siyasal aygıt arasında yürüttükleri aracılık i şlevinde özsel olmaktan çıkıyor, olumsalla şıyorlar” (Bora, 1994: 12). Aslında, bu olumsalla şmanın kendisinin, siyasal partilerin a şınması sürecinin önemli bile şenlerinden birisi oldu ğu söylenebilir.

Piero Ignazi’nin de i şaret etti ği üzere, siyasal partilerin a şınması sürecine iki düzeyde yakla şmak mümkündür. Partilerin örgütsel yapıları düzeyinde genel e ğilime bakıldı ğında, partilerin örgütsel yapısının zayıfladı ğı ve kitle partilerinin üye sayılarında bir dü şüşün ya şandı ğı görülmektedir. Buna ba ğlı olarak, parti sadakati ve kitlelerin partilerle kurdu ğu özde şlik ili şkisi yıpranmı ştır. Seçmenlerin farklı partilere yönelik tercih de ğişikliklerinde bir artı ş söz konusudur. Hakim bu e ğilimlere ra ğmen,

Ignazi bu sürecin partilerin a şınması anlamına gelmedi ğini belirtmektedir. Zira üye sayısı, partiyle kurulan özde şlik gibi örgütsel faktörler önemli olsa da partilerin aşınmasını tek ba şına açıklamaya yetmezler, üstelik bu faktörler partilerin gücündeki azalı şın açıklanması için “yeterli ölçüde belirgin” de ğildir (Ignazi, 1996: 550-551).

Siyasal partilerin a şınmasını asıl dikkat çekici kılan, partilerin i şlevlerinin

223 aşınmasıdır. Temsili demokrasinin kriziyle ilintili biçimde partiler, artık kitleleri yönlendirmek, “halk iradesini seslendirmek” ve siyasa olu şturmak/siyasal gündemi belirlemek gibi i şlevlerini sa ğlıklı bir biçimde yerine getirememektedir (Ignazi,

1996: 553).

Geleneksel parti örgütlerinden olmayan ki şilerin -“Berlusconi örne ğinde oldu ğu gibi”-lider olarak siyasete girmesi, bunun sonucunda, siyasetin örgütlerden ki şilere do ğru bir biçimde geni şleyen bir temsil vasatı haline gelmesi gibi süreçler ve yine bu do ğrultuda karizmatik liderli ğin yeniden belirleyici şekilde önem kazanması, liderin partiyi önemsiz kılacak derecede bir a ğırlık kazanması da siyasal partilerin

örgütsel ve i şlevsel anlamda a şınmasının bir sonucudur. (Ignazi, 1996: 552). Sürecin bir ba şka sonucu, bu e ğilimden beslenen, ancak aslında birbirinin tam zıttında yer alan iki politik duru şun güçlenmesi olmu ştur. A şırı sa ğ hareketler ve partiler, bu süreçten ve süreci besleyen temsili demokrasinin dinamiklerinden yararlanmı şlar ve sistem kar şıtı konumlarını seçmenler için daha cazip kılmayı ba şarmı şlardır. Solda ise, “yeni siyaset” anlayı şına dayalı partiler (The New Politics Party) 10 kitle partilerinin hantal ve kapalı yapılarına, bürokratik konumlanmalarına getirdikleri ele ştiriler ve esnek yapıları ile dikkat çekmi şlerdir.

10 “Yeni siyaset partileri”, kavramı öneren Poguntke’ye göre, siyasetin de ğişen görünümün sonucunda ortaya çıkmı ş partilerdir. Bu partilerin karakteristi ğini belirleyen “yeni siyaset”in nitelikleri şöyle sıralanabilir: Bireycilik, e şit haklar, katılımcı demokrasi, ekolojik kaygılar, tek taraflı silahsızlanma, üçüncü dünya vurgusu, solculuk. Bireycilik ve e şit haklar temaları alternatif ya şam tarzlarına, cinsel ve etnik azınlıklara saygıya i şaret ederken, katılımcı demokrasiyle amaçlanan temsil mekanizmasını sa ğlayan kurumların kar şısında daha desantralize bir i şleyi şe vurgu yapmaktır. Silahsızlanma ça ğrısına ve ekolojik vurgulara ek olarak “yeni siyaset” yakla şımı içinde az geli şmi ş ülkelerle dayanı şma fikri de i şlenir. Bkz. Poguntke, 1998: 297. Poguntke’nin “yeni siyaset partisi” dedi ği parti tipolojisinin karakteristikleri ise, bu sayılan yeni siyaset de ğerlerine ba ğlılık, parti içinde katılımcı demokrasi ve bürokrasinin azaltılmı ş olması, geleneksel olmayan bir siyaset yapma tarzı (yeni toplumsal hareketlerle i şbirli ği), yüksek e ğitimli, genç bir üye ve seçmen profilidir. Bkz. Poguntke, 1998: 300.

224 Siyasal partilerin a şınması sürecinin ortaya çıkardı ğı “yeni siyaset partileri” ile a şırı sa ğ partiler arasında belirgin bir fark söz konusudur. Tüm esnekli ğine ve anti-hiyerar şik e ğilimine ra ğmen, “yeni siyaset partileri”, yeni toplumsal hareketlerden 11 güç alan “kollektif” yapılardır. Oysa, tam tersi bir biçimde, a şırı sa ğ partiler -Fransa’da Le Pen, Avusturya’da Haider, Hollanda’da Janmaat,

Danimarka’da Glistrup örneklerinde görülebilece ği üzere- liderleriyle bilinen, güçlerini liderlerinden alan partilerdir (Ignazi, 1996: 559). 12 Aslında a şırı sa ğ partilerin geldi ği bu nokta ve zamanımızda sahip oldukları genel görünüm, bir “ana- gösteren” olarak muhafazakar siyaset içinde siyasi partilerin konumu akılda tutularak okunabilir. Burada önemli oldu ğunu dü şündü ğümüz bir noktaya de ğinmek istiyoruz.

Muhafazakar siyaset içinde siyasal partilerin anlamı ve önemi muhafazakarlı ğın temsili demokrasiye bakı şından ba ğımsız olarak dü şünülmemelidir. Tarihsel çizgisi içinde bakıldı ğında, muhafazakarlık temsili demokraside -söylem düzeyinde demokrasiyi tam olarak dı şlamasalar da- vurguyu demokrasiye de ğil, temsile yapmı ştır. Muhufazakarlar için temsil geleneksel bir kurum ve haktır. Muhafazakar siyaset için temsil araçsalla ştırılmı ştır. Daha do ğrusu, salt araçsal boyutuna indirgenmi ştir. Pitkin’in yerinde saptamasıyla, “muhafazakarlar, temsili, demokratik itkiyi/tesiri engelleyecek ve idaresi zor alt sınıfları kontrol edecek bir araç olarak kullanmı şlardır” (Pitkin, 2004: 338). Pitkin, ABD’nin federalist dü şünürlerinden

11 Žižek, yeni toplumsal hareketlerin kendilerini siyasi partilerden ayırmak konusundaki tutumları ile ilgili olarak ele ştirel bir yakla şım sergilemektedir: “‘Yeni toplumsal hareketler’ rutin siyasal mücadeleye girmeye gönülsüzdürler; sürekli di ğerleri gibi siyasi parti olmak istemediklerini vurgularlar, kendilerini iktidar mücadelesi alanından muaf tutarlar. Gelgelelim, aynı zamanda amaçlarının siyasi partilerinkinden çok daha radikal oldu ğunu da açıkça belirtirler: Pe şinde oldukları şey (...) ‘ya şam paradigmasının’ de ğişmesidir.” (Žižek, 2004a: 219). 12 Bununla birlikte siyasi partilerin temsili demokrasi içindeki konumlarına bakıldı ğında modern siyasal ya şam içinde liderlerin zaten “hep bir adım önde” oldukları görülebilir. Ancak a şırı sa ğda liderin durumu/rolü, ki şile ştirme, karizmatik önderlik, lider kültü gibi etkenleri daha fazla önemseyen genel ideolojik e ğilimden dolayı biraz daha ön plandadır. Yinelemek pahasına söyleyecek olursak bu, aşırı-sa ğ içinde yer almayan bir liderin partisini temsil etmek konusunda -tanım gere ği- güçsüz oldu ğunu söylemek de ğildir.

225 Hamilton’a atıfla, temsili demokrasinin “sıradan vatanda şların görü şlerinin âkil, sorumlu ve ülkenin gerçek çıkarlarını idrak edebilen elitler” dolayımıyla ifade edilmesine olanak sa ğladı ğına dikkatimizi çekmektedir (Hamilton vd, 2003: 43-

45’ten akt. Pitkin, 2004: 339). Buradan hareketle muhafazakar siyaset içinde

“temsil”in; demokrasiden duyulan ku şkuyu azaltacak, avamın do ğrudan etkisini ve bu etki nedeniyle olu şabilecek “kaos” tehditini engelleyecek bir “filtre mekanizması” olarak görüldü ğünü dü şünmemiz mümkündür. 13 Muhafazakar siyaset içinde temsil ve demokrasi ili şkisi de ğerlendirilirken demokrasiye yöneltilmi ş olan bu ku şku ve korku, aslında Albert O. Hirschman’ın “gericli ğin tepkisel retori ği” içinde de ğerlendirdi ği “aksi tesir tezi” ile açıklanabilir. Buna göre “modern ça ğın inatla ilerici olan mizacı nedeniyle dü şman bir dünyada ya şayan” reaksiyoner anlayı ş;

“özgürlü ğe ula şma giri şimlerinin toplumu köleli ğe sürükleyece ği, demokrasi iste ğinin oligar şi ve tiranlık üretece ği, sosyal refah programlarının daha çok ya da

13 Burada belki de -bir tür hüsnükuruntu (wishful thinking) olarak görülebilecek- bir noktaya dikkat çekmek istiyoruz. Acaba temsil ve demokrasi ili şkisi siyasetin hakim paradigması haline gelirken - hem de tam da bu iki kavram arasındaki ba ğların tesis edildi ği 18.yüzyılda- temsile kar şı son derece ho şnutsuz bir bakı şın örne ğini sunan ve bu haliyle de hem “saf demokrat” hem de “saf muhafazakar” çizgi için son derece kafa karı ştırıcı olan ismin Jean Jacques Rousseau olması tesadüf mü sayılmalıdır? Rousseau’nun “gerçek demokrasinin hiçbir zaman varolmayaca ğı”na, “demokrasinin “insanların de ğil, tanrıların harcı oldu ğu”na, her şeye ra ğmen e ğer demokratik bir sistem mümkün olacaksa bunun ancak “töreleri sade, lüksün hiç olmadı ğı ya da az oldu ğu, sınıflarda ve zenginlerde çokça e şitlik olan küçük devletlerde mümkün olabilece ği” yönündeki uyarıları ı şığında (Rousseau, 2001: 80-81) tüm yurtta şların katılımına; “özel istemlerin toplamından farklı bir isteme, dolayısıyla tercihe de ğil, e şitli ğe dayalı genel istem”in erdemine ve “efendinin ortaya çıkı şının egemen varlı ğı yokedece ğine”, dolayısıyla “egemenli ğin ba şkasına geçirilemeyece ğine” vurgu yaparken (Rousseau, 2001: 36) söyledikleri anlamlıdır: “Milletvekilleri milletin temsilcileri de ğildir ve olamazlar. (...) İngiliz halkı kendini özgür sanıyorsa da aldanıyor, hem de pek çok; o ancak parlamento üyelerini seçerken özgürdür: Bu üyeler seçilir seçilmez, İngiliz halkı köle olur, bir hiç derekesine iner. (...) Ne olursa olsun ulus kendine temsilciler seçer seçmez özgürlü ğünü de varlı ğını da yitirmi ş olur” Bkz. Rousseau, 2001: 109-111. Rousseau’nun egemenli ğin devredilmesi, bölünmesi veya temsil edilmesi konusundaki “imkansızlı ğa” yaptı ğı vurgu -hüsnükuruntumuza geri dönecek olursak- egemenli ğin devrinin ve temsilin arkasındaki asıl tehlikeyi, muhafazakarların temsile bu kadar sıkı sıkıya sarılmalarındaki tehditi, bu büyük filozofun çok önceden öngörmü ş oldu ğunu anlamına gelmez mi? Nitekim Pitkin de Rousseau’nun bu müdahalesinin araya giren yüzyıllarda do ğrulandı ğını ve tam da temsil krizinin kadim dayanaklarından birisi olarak “temsilcilerin onları seçenler adına de ğil, kendileri adına hareket ettiklerini” i şaret etmektedir. Pitkin oy hakkının geni şlemesinden temsil sistemi içindeki pek çok teknik ilerlemeye ra ğmen gelinen noktada Lincoln’ün “halkın halk tarafından halkın için yönetimi” tarifindeki gibi bir “halkın öz yönetimi” (“popular-self government”) anlayı şının artık do ğrudan “temsili demokrasi” ile ikame edildi ğini yazmaktadır. Bkz. Pitkin, 2004: 339-340.

226 eskisi gibi yoksullluk yarataca ğı”, özetle, “her şeyin geri tepece ği” inancını hep muhafaza etmi ştir (Hirschman, 1994: 23-24). Bu inanç do ğrultusunda muhafazakarlı ğın temsili demokrasiye bakı şının somutla ştı ğı vasat olarak siyasal partilerin nasıl de ğerlendirildi ği sorusunu sormamız yukardaki saptamamazı do ğrulayabilir.

II. Dünya Sava şı sonrası dünyasında, liberal-muhafazakar dü şünce, Helmut

Dubiel’in ifadesiyle, “ ‘anti-totaliter demokrasi’ anlayı şının temellerini bizzat atmı ştı” (Dubiel, 1998: 57). Muhafazakar siyaset içinde siyasal partilere

19.yüzyıldan bu yana cemaat temelli de ğerlerin ve genel olarak muhafazakar siyasal temaların kitlelere aktarılmasında ve bu yönde bir temsil vasatı olu şturulmasında kritik bir rol biçilmi şti. Ancak muhafazakarlı ğın siyaset kar şısındaki genel şüpheci bakı şı temsili demokrasinin hakim siyasal paradigma haline gelmesi sürecinde muhafazakar siyasi partilerin artan rolüne ra ğmen kendisini 1970’lerde tekrar etti.

Muhafazakarlar bu süreçte bir “yönetilemezlik” durumuna atıfta bulunarak siyasal partilerin ve partiler arası rekabetin “enflasyonist” etkilerine i şaret ettiler (Dubiel,

1998: 57). 14 Muhafazakarlar bir yandan bu enflasyonist etkiden şikayet ederken, bir

14 1970’lerin istikrarsızla şma e ğilimi gösteren ekonomik göstergelerine ek olarak yaşanan büyük petrol krizinin gölgesinde, 1960’ların hak ve özgürlükler bakiyesi, muhafazakarların bu “yönetilemezlik” argümanını ortaya atmalarını açıklayabilir. Siyasi partilere rakip yeni olu şumların ortaya çıkması, azınlık hakları konusundaki geli şmeler, kadın özgürle şimi konusunda atılan adımlar, refah devletinin artan ekonomik “yük”ü vb. gibi etmenler muhafazakarları rahatsız ederken (Dubiel, 1998: 58); 1980’lerle birlikte girilen dönemde önerilen politikalar rahatsızlık duyulan bu konuların üstesinden gelinmesine yönelik olarak tasarlanmı ştır. Aslında muhafazakar siyasetin bu e ğilimi de - Hirschman’ın “aksi tesir tezi”ne ek olarak sundu ğu- “bo şunalık tezi” ile anla şılabilir. Muhafazakarlar için özellikle refah devletinin yıkıcı etkilerine dair ele ştiri; bu yönde yapılan “iyile ştirmeler”in “yapay ve makyaj niteli ğinde oldu ğu ve dolayısıyla sonuçta en genel haliyle yoksulların durumunda bir iyile şmenin sa ğlanamayaca ğı yönündedir. Bkz. Hirschman, 1994: 55 ve 74. İki tez benzer görünse de aslında ilkinde bir eylemin farklı bir eylemle negatif bir yönde son bulması, yani eylemin bir etki yarattı ğı kabulü vardır. Di ğerinde ise ortada bir etki yoktur ve olmayacaktır. Bkz. Hirschman, 1994: 89. 1970’lerin “ekonomik durgunluk ve görece yüksek i şsizlikle birlikte artan enflasyonun yarattı ğı belirsizlik”ten beslenen (Hirschman, 1994: 87) bir atmosferde ortaya atılan “yönetilemezlik” tezinin dayanaklarından birisi de yukardaki bu iki “tepkisel” teze ek olarak Hirschman’ın “tehlikeye atma tezi” dedi ği bir üçüncü tezdir. Burada söz konusu olan “yapılanların hiçbir de ğişiklik sa ğlamadı ğı ya da gerçekle ştirilen eylemin istenilenin tam tersi bir sonuç vermesi” de ğildir. Söz konusu olan

227 yandan “siyasal pazar” içinde kendi konumlarını sa ğlamla ştırmak istiyorlardı.

Muhafazakarların “demokratik hayatın vazgeçilmez ögeleri olarak kodlanmı ş” siyasi partilerle ilgili enflasyonist etkiden rahatsız olmasının nedeni -Pitkin’in i şaret etti ği- muhafazakarlı ğın tarihsel refleksi ı şığında anla şılmalıdır. Muhafazakarlı ğın siyasal partilerin hem niteliksel hem niceliksel olarak belirsizle şmesine kar şı geli ştirdikleri bu tahammülsüzlük, muhafazakar siyaset içinde temsili demokrasinin daha çok

“temsil”e yo ğunla şan vurgusu ile birlikte dü şünüldü ğünde anlamlıdır. Buradan hareketle bakıldı ğında, muhafazakar siyaset içinde partiler, demokratik ideallerden

çok, elitist bir yakla şımdan ba ğımsız de ğerlendirilemeyeck bir temsil idealine hizmet eden pragmatik araçlardır. Yine bu eksende de ğerlendirildi ğinde, muhafazakarların katılımcılı ğa dönü şebilecek bir temsili demokrasiden duydukları tarihsel korku, bu

çizgiyi siyasal krizleri a şmak konusunda -mesela sola göre- daha “istekli” ve daha

“hazır” kılmı ştır.

Muhafazakar siyasetin 1970’lerle do ğan kriz ortamında kendi konumlarını sa ğlamla ştırmak adına buldukları ilk çözüm, 1980’lere gelinirken, neo-liberal ve muhafazakar de ğerlerin ittifakına dayalı bir siyasal stratejiyi hayata geçirmek olmu ştur. Reagan-Thatcher çizgisinde somutla şan bu siyasal strateji ekonominin liberalizasyonu ile sınırları belirsiz bir ahlakçı tutum üzerinden kültürel muhafazarlı ğın kimi temel ögelerine (ailenin önemi vb.) referans vermektedir ve siyasal partilerin konum ve stratejileri muhafazakar siyaset içinde bu hat üzerinden

şekillenmi ştir.

“önerilen tezin kendi içinde kabul edilebilir olsa da şu ya da bu türden kabul edilemez maliyetlere ya da sonuçlara yol açması”dır. Bkz. Hirschman, 1994: 95. Bu tez ı şığında refah devletinin faaliyet alanın geli şimi “bazı kazanımlara ra ğmen” -söz gelimi- ki şisel hak ve özgürlükleri devletin geni şleyen etki alanı kar şısında zayıflataca ğı ve “tehlikeye ataca ğı” endi şesiyle ele ştirilmektedir. Bkz. Hirschman, 1994: 124-125.

228 Genç Parti’nin örgütsel tipolojisini tartı şaca ğımız bölümde de ğinece ğimiz

üzere, liberal-muhafazakar siyaset son yirmi yıllık dönemde siyasetin ve siyasal partilerin burada genel hatları çizilen kriz hali ile ba ş etmek için çe şitli stratejiler geli ştirmi ştir. Bunlar bazen “üçüncü yol” tarzına yakın ılımlı-merkez vurgusu yapan siyasal stratejilerken, bazen de mevcut kriz ortamından do ğan kitlesel ho şnutsuzlu ğu en uç noktalara ta şıyan lider odaklı a şırı sa ğ hareketlerdir. Günümüzde sa ğ siyaset içinde beliren bu iki hattın ve solun bu hatlar karşısındaki mevcut konumundan ba ğımsız olmayarak; siyasal partilerin gelece ğinin şekillenmesinde farklı düzeylerde iki ayrı mücadelenin söz konusu olaca ğı söylenebilir. Bir yanda sa ğ ve sol arasındaki geleneksel mücadele makro düzeyde devam edecekken; di ğer yanda hegemonik konumuyla sa ğın, kendi içindeki iki güçlü belirleyici e ğilimin, kendi ılımlı ve radikal görünümlerinin mücadele sahası haline gelece ği dü şünülebilir. Hem makro hem mikro düzlemdeki bu mücadelede siyasal partilerin de ğişen örgütsel yapılarına ek olarak siyasi partilerin gelece ğinin şekillenmesinde bir ba şka belirleyici unsur olan kitle ileti şim araçları da önemli bir rol oynayacaktır.

Sartori’nin de vurguladı ğı üzere, kitle partilerinin çözülü şünde kitle ileti şim araçlarının da rolü olmu ştur (Sartori, 2004: 87). Dolayısıyla, bu rolün geni şleyebilece ği ve partilerin örgütsel ve i şlevsel görünümünün şekillenmesinde pay sahibi olaca ğı söylenebilir. Örne ğin, siyasal partiler, medyanın artan gücü ve etkisi paralelinde, kitlelerin dikkatini çekmek için “ şöhretli insanlara” daha fazla yönelmi şlerdir (Semetko, 2006: 515) ve partilerin bu yöndeki tutumunun kitle ileti şim araçlarının üzerinden geni şleyerek devam edece ği dü şünülebilir. Nihayetinde bu, partilerin örgütsel yapılardan çok, ki şisel imajlara dayanmak yönündeki eğiliminin artması anlamına gelecektir. Bununla birlikte, siyasal partilerin gelece ğini

229 şekillendiren güçlerden birisi olacak olan kitle ileti şim araçları yeni teknolojik vasatlar üzerinden sadece olumsuz de ğil, olumlu bir etkiye de yol açabilir.

Helen Margetts’in “siber parti” kavramsalla ştırması bu çerçevede, internetin artan kullanım oranlarına ve yaygınlı ğına bakarak, partilerin artık web-temelli faaiyetlerini arttıraca ğı görü şüne dayanmaktadır (Margetts, 2006: 528). Siber partilerin müstakbel varlıkları, internetin ideal bir siyasal aktivite platformu olarak kullanılmasındaki artı ş ile partiler ve üyeleri, partiler ve sempatizanları arasındaki ili şki için kullanılabilecek bir potansiyeldir. Margetts’e göre, üyelik, tartı şma grupları, siyasa geli ştirme gibi etkinlikler artarak web-temelli bir siyasal katılımın ve siyasal partilerin bu yöndeki dönü şümünün yapı ta şı olacaktır (Margetts, 2006: 531).

Ancak şu an için gelinen noktada, partilerin içinde bulundu ğu a şınma sürecini gidermek için internetin etkin bir çare olmadı ğı da açıktır. Temsili demokrasinin krizinin belirleyici oldu ğu bir siyasal atmosferde, siyaset giderek “kapalı bir uzmanlık alanı” haline gelirken (Linz, 2002: 303), siyasal partilerin toplumsal aidiyet yaratmak konusundaki becerileri buharla şmaktadır. Yönetime katılmak hakkı ve süreci olarak görülen liberal/temsili demokrasinin i şleyi şindeki zaaflara paralel olarak, sa ğ ve sol arasındaki çizginin belirsizle şmesi yönündeki süreç ise kendisini bütün gücüyle göstermektedir.

230 2. “ İdeolojilerin Sonu”: Sa ğ ve Sol Kavramları Üzerinden Bir Açıklama

Ignazi’nin de belirtti ği gibi, sa ğ ve sol kavramlarının belirsizli ği üzerine çok

şey söylenmi ştir. Sadece bu kavramların ta şıdı ğı anlamın de ğil, bu kavramlar arasındaki ili şkisel ba ğın da i şlevsizle şti ği çe şitli kereler dile getirilmi ştir. Söz gelimi; 1842’de -yani sa ğ ve sol kavramlarının siyasal konumların belirtilmesi için kullanılmaya ba şlamasından yakla şık 50 yıl sonra-15 Dictionaire du Politique sa ğ ve sol kavramlarının “artık de ğerlerini yitirmi ş olan eski tasnifler” oldu ğunu belirtmi ştir. Aslında, sa ğ ve sol kavramları bir biçimde hep ele ştiri konusu olmu ştur.

Sa ğ ve sol kavramlarının karma şıkla şan toplumsal ili şkileri konumlandırmakta yetersiz kaldı ğı16 , siyasal çatı şmaların ve pozisyonların giderek çok boyutlu bir hal aldı ğı, komünizmin çöktü ğü; modernli ğin, ideolojinin ve nihayetinde tarihin sonuna gelindi ği gibi iddialar sa ğ ve sol kavramlarına getirilen farklı ele ştirilerin oda ğında olmu ştur (Ignazi, 2003: 4).

Sa ğ ve sol kavramları ortaya çıkı şından bir süre sonra, pek çok kar şıtlı ğı ifade eder duruma gelmi ştir. Sınıf çatı şmasını merkeze alan bir siyasal konumlanma içinde sa ğ, üretim araçlarının sahiplerinin/burjuvazinin, sol ise i şçilerin/emekçilerin konumları ile örtü şen bir içerik kazanmı ştır. Özellikle 19. yüzyılda evrenselle şen bu

15 Bilindi ği üzere, sa ğ ve sol kavramları ilk kez Fransız İhtilali’nin ilk günlerinde, tam olarak 29 Ağustos 1789’daki meclis toplantısında (Assemblee Constituante) kralın meclisin çıkardı ğı yasaları veto edip edemeyece ğine dair görü şmede meclis ba şkanının sa ğına oturanlar kralın veto hakkını desteklemi ş, soluna oturanlar ise veto hakkına kar şı çıkmı ştır. Bu oturu ş düzeni, bir süre sonra gelenekçiler ile yenilikçiler arasındaki kar şıtlı ğı ifade eder olmu ştur. Bkz. Ignazi, 2003: 4. 16 İlginç bir nokta olarak tespit etmek gerekirse, sa ğın ve solun artık geçerli kategoriler olmadı ğı yönündeki yaygın görü şün hegemonyasına ra ğmen Türkiye özelinde bakıldı ğında hemen her siyasi eğilim ara ştırmasında halkın sa ğ ve sol kategorilerini hala kullandı ğı ve içselle ştirmi ş oldu ğu görülebilir. Tek bir örnek vermek gerkirse bu türden pek çok ara ştırma yönetmi ş olan Ersin Kalaycıo ğlu, Can Dündar’ınn sundu ğu NTV’deki “Neden?” programında “seçmenin kafasında bir sa ğ-sol cetveli oldu ğunu” belirterek şunları söylemi ştir: “Her seçmenin farklı bir sol ve sa ğ tanımı da olabilir, onu bilmiyoruz. Kendi kafalarında böyle bir cetvel var mı, evet diyorlar. Bu cetvelde kendilerini ölçüyorlar mı, evet diyorlar, partileri ölçüyorlar mı, evet diyorlar.”. Bkz. Can Dündar ,“Neden?”, NTV Canlı Yayın, 24 Temmuz 2007. Ayrıca bkz. http://www.ntvmsnbc.com/ntv/metinler/neden/20070724.asp

231 kavram çifti, özünde e şitli ğe dönük bir sosyal de ğişimi savunmak ile kapitalist düzenin sosyo ekonomik yapısı içindeki geleneksel de ğerleri savunmak arasındaki gerilime yaslanmı ştır. 20. yüzyılda ise, sa ğ ve sol kavramları -yava ş yava ş geleneksel, çıkar atı şmalarına dayalı, makro bölünmeler ve büyük mücadelelere işaret eden “eski siyaset”in tasfiyesi ve “azınlık hakları, ekolojik dengenin korunması ve benzeri konulara a ğırlık veren ‘maddi-olmayan konulara’ (non-material issues) dönük “yeni siyaset”in yükseli şiyle- kendilerini kuran sınırı kaybetmeye ba şlamı ştır.

(Ignazi, 2003: 5). Artık neyin sa ğ neyin sol olarak yorumlanaca ğı farklı sosyal ve ekonomik boyutlar üzerinden ele alınmaya ba şlamı ştır. Bu, sa ğın ve solun arasındaki belirgin çizgilerin yava ş yava ş silikle şmesi anlamına gelmektedir. 17 Peki bu silikle şme bir ayrımın sonu anlamına mı geliyor? Daha önemlisi artık sağ ve solun bir önemi kalmadı ğı iddiası gerçekten do ğru bir iddia mı?

17 Aslında sa ğ ve sol kavramları arasındaki ayrımın farklı temelleri söz konusudur. Örne ğin, sa ğ ve sol kavramları arasındaki dikotominin “antropolojik” temellerine vurgu yapan bir yakla şıma göre, sa ğ sabitli ğe ve yaygın olana i şaret ederken, sol bunun tam tersi bir pozisyona oturtulmaktadır. Bu yakla şım temelini, insan organizamsındaki asimetrelerden almaktadır. Mesela, sa ğ elin yaygın olarak kullanılması ve sa ğ ele atfedilen do ğruluk/güvenilirlik gibi de ğerler bu çerçevede de ğerlendirilebilir. Söz konusu kavramsal dikotominin “araçsal” temeline göre ise, sa ğ ve sol siyasalın karma şık yapısını basitle ştimek/kolayla ştımak için kullanılan ili şkiselli ğe ve olumsallı ğa dayanan terimlerdir. Ne sa ğın ne de solun de ğişmez anlamları vardır. Kitle ile lider/siyasal parti arasındaki ili şkide bu kavramlar öznelerin ili şkisi ekseninde anlamlandırılırlar. Bununla beraber, dikotominin “özcü” temeline i şaret eden yakla şımlar da vardır. Örne ğin, Bobbio sa ğ ve sol arasındaki esas ve de ğişmez ayrımın e şitli ğe yakla şımları üzerinden (“sa ğ, e şitlikçi de ğilken; sol, e şitlikçidir”) bir tür de ğişmez öze sahip oldu ğunu dü şünmektedir. Bkz. Ignazi, 2003: 6-12. Burada Ignazi’nin son de ğerlendirmesine katıldı ğımı söyleyemeyece ğiz. Bobbio’da özcü bir yakla şımdan çok, “e şitlik ve e şitliksiz kavramlarını tamamen nötr kavramlar olarak kullanmaya yönelik” (Bobbio, 1999: 14) bir tutum söz konusudur. Özcülü ğün işaret etti ği “sabitlik” ve “cansızlık” Bobbio’nun metninde bulunacak en son şeydir. Bobbio, metninde bu ayrımın “her zamankinden daha canlı oldu ğunu” iddia etmektedir. Ayrıca Ignazi’nin “özcülük” kavramıyla ima etti ği ahlaki sorgulama da Bobbio’nun metni için geçerli de ğildir. Çünkü Bobbio metninde, “sa ğ hareketlerin karakteristi ğinin e şitsizlik oldu ğunu savunmak ahlaki bir yargı de ğil” hatırlatmasını yapmaktadır. Zira Bobbio’ya göre; “sa ğın e şitlik kar şıtı olmasının nedeni, insanlar arasındaki e şitli ğin yalnızca giderilemez oldu ğunu ya da sadece özgürlü ğü bastırarak giderilebilece ğini, ama bu arada bu e şitsizliklerin toplumun geli şmesi için yapılan kesintisiz mücadeleyi te şvik ettikleri için gerekli de olduklarını savunmasıdır”. Bkz. Bobbio, 1999: 36. Ayrıca sa ğın ve solun e şitlik konusunda ayrılan tavırlarını asıl belirleyen şeyi dü şünmek; kimler arasında, nede ve hangi ölçüte göre e şitlik sorularına verilen yanıtlardan hareketle -kapsayıcılık sorunu açısından- “sa ğın ve solun kural ve istisna arasındaki ili şkiyi anlamadaki farklı yöntemlerini ayırt etmekle mümkündür”. Bkz. Bobbio, 1999: 23.

232 Bobbio’nun ustalıkla hatırlattı ğı gibi, sa ğ ve sol ayrımının artık bir anlam ifade etmedi ğini söylemenin kendisi sa ğda yer almaktır. Sa ğ ve sol kavramları ile politik evreni anlamaya çalı şmak, onu “ikiye bölmek”, yine Bobbio’nun gösterdi ği gibi,

“olayı basitle ştirmek de ğil, gerçe ğin aslına sadık bir şekilde betimlenmesidir.”

(Bobbio, 1999: 11). Berlin Duvarı’nın yıkılmasından sonra da -yaygın görü şün aksine- sa ğ ve sol kavramlarının politik tartı şmanın merkezinde olmaya devam etti ğini söyleyen (Bobbio, 1999: 27) Bobbio, “bir zamanlar sa ğcı olan bir parti şimdi sol politika güdüyor diye” bu iki sözcü ğün anlamını yitirdi ğini söylemenin do ğru olmadı ğının altını çizmektedir. Gerçekten de, özellikle SSCB’nin yıkılışının ardından

Do ğu Avrupa’da ortaya çıkan partilerin -ba şlangıçta- sa ğ-sol tasniflerine dayanmadan bir politik mücadele yürütmesi ya da yukarda da genel hatlarını

çizdi ğimiz temsil kriziyle ili şkili olarak partilerin birbirlerine yakla şmaları ve artan

“merkez” vurgusu; sa ğ ve sol kavramlarının iflası anlamına gelmez. Bizatihi bu süreç, sa ğın hegemonya mücadelesinin bir sonucudur. Bununla birlikte, günümüzde hem sa ğın hem solun belirgin sapmalar gösterdi ği do ğrudur. Sa ğ neo-liberal ve neo- muhafazakar bir görünümle, klasik sa ğı a şmak ve “herkesçe kabul edilebilir değerler”e vurgu yaparak onları kendi bünyesine eklemlemek konusunda büyük bir ba şarı sa ğlamı ştır. Solun ise, “ça ğda ş dünyada solun geleneksel hareketlerinin hiçbir zaman gö ğüslemedi ği sorunların ortaya çıkmasına ve (...) üzerinde yalnız kendi toplum dönü şüm projesini de ğil, aynı zamanda gücünü de şekillendirdi ği birtakım taahhütlerin yerine getirilmemi ş olmasına” ba ğlı olarak bir sapma gösterdi ği ve

“dünkü gibi olmadı ğı” do ğrudur (Bobbio, 1999: 38). Ancak de ğişim, mücadelenin sona erdi ği anlamına gelmez. Sağ ve sol arasındaki kavramsal ayrımın geçersizle şti ği

233 konusunda, “neredeyse bir halk deyi şi haline gelen” (Bobbio, 1999: 48) öne sürülen iddiayı yeniden dü şünmek bir zorunluluktur.

Sa ğ ve sol arasındaki ayırım, “alan” üzerinden türetilmi ş basit bir ayrımın

ötesindedir. Bu kavramlar, “iki yüzyıldan fazla bir süredir, dü şüncenin ve politik eylemlerin evrenini bölen ideoloji ve hareket çeli şkisini tanımlamak için kullanılmı ş, açıkça çatı şan iki kar şıt terim” olarak “kar şılıklı olarak birbirini dı şlayıcı ve birbirine ba ğlı olarak güçsüzle ştiricidirler” (Bobbio, 1999: 47). İdeolojilerin krizine i şaret eden görü şlerin gözden kaçırdı ğı nokta, sa ğ ve solun aktüel politik hayat içindeki görünümlerinin kendisinin sa ğın ve solun hala var oldu ğunu kanıtladı ğıdır. Biçim de ğiştirme ya da mücadelede bir kutbun di ğerine üstünlük göstermesi bu kavramların sonuna gelindi ğini göstermez. “ İdeolojilerin sonu” ya da “tarihin sonu” iddialarının, salt liberalizmin zaferine vurgu yapan dü şünsel çerçeveleriyle bizatihi ideolojiktir.

Üstelik, Bobbio’nun ifadesiyle, “sa ğ ve sol yalnızca ideolojileri göstermezler.

Çözümü politik eyleme ba ğlı olan pek çok soruna kar şı hazırlanmı ş programlar, bugün her toplumda var olan ve nasıl kaybolacakları bilinemeyen fikirlere, çıkarlara ve topluma verilecek yön hakkındaki de ğerlendirmelerle ilgili kar şıtlıkları gösterirler” (Bobbio, 1999: 49).

Bobbio’nun mükemmel tanımını hatırlayacak olursak, solcu, insanları ayıran

şeylerden çok onları birle ştiren ortak şeyleri dü şünen ki şidir. Öte yandan “sa ğcı ise bunun tersi oldu ğu, yani sa ğcı için bir insanı di ğerinden ayıranın onları birle ştirenden politik olarak daha önemli oldu ğuna” inanan ki şidir. O halde, sa ğ ve sol arasındaki

çizgilerin belirsizle şmesinin en büyük göstergelerinden birisi, farklılıklara vurgu yapan ve yukarda da de ğinildi ği gibi “demos”u sayısız farklılıklara bölen büyük bir ayırıcı çizgi olarak kimlik politikalarıdır. Slavoj Žižek, postmodern kimlik

234 politikasının nihai ufkunun- insan soyunun belirli kesiminin (AIDS’li homoseksüeller, çocuklu bekar siyah kadınlar vb.) haklarını, onların “artan

çoklu ğunun örtüsü altında” savundu ğu için Darwinci oldu ğunu söylemektedir

(Žižek, 2004c: 25). Bu Darwinci ufuk, sol liberal çizginin kendisinin nihai görünümünün sa ğ tarafından tanımlandı ğının bir göstergesidir. Sa ğ ve sol arasındaki ayrımın artık bir anlam ifade etmedi ğini ortaya koyan argümanların beslendi ği yerlerden birisi de, sa ğ ve sol arasındaki kural ve istisnanın algılanı şına ba ğlı yakla şımlardaki bu de ğişimdir.

Žižek günümüzün hakim siyasal atmosferinde ele ştirel ba ğlamda, en “a şırı” konulara bile dü şünme/fikir beyan etme/proje yürütme izni oldu ğunu (Global ekolojik felaketler, homofobi, insan hakları ihlalleri vb.); ancak bir kuralın asla ihlal edilmesine izin verilmedi ğini hatırlatmaktadır: “ İstedi ğini söyleyip yazabilirsin, yeter ki yaptı ğın egemen politik konsensüsü ciddi biçimde sorgulayamasın” (Žižek, 2004c:

8).

Merkez vurgusunun kendisi sa ğ ve sol arasındaki ayrımı açı ğa kavu şturmaz.

Zira, merkez kavramı da sa ğ ve solun konumuna göre anlamlandırılmı ştır (Ignazi,

2003: 5). “Ba şlangıç solu ile sonuç sa ğı ya da ba şlangıç sa ğı ile sonuç solu arasında kalan ve merkez adıyla anılan orta konum”un (Bobbio, 1999: 51) varlı ğına vurgu yapılırken, çarpıcı bir biçimde, ideolojilere ait olmamak/ideolojileri esas almamak tavrı açıkça vurgulanır. Merkez vurgusu üzerinden ideolojilerin artık bir öneminin kalmadı ğına, sa ğın ve solun açıklayıcılıklarını ve geçerliliklerini yitirmi ş oldu ğuna yönelik iddia açık bir biçimde ortaya konmaktadır. Bobbio’nun sade, ancak aynı

ölçüde etkileyici akıl yürütmesi merkez vurgusuyla ortaya konan “sağın ve solun

ölümü” iddialarına bir yanıt verir: “Beyaz ve siyah arasında gri olabilir; gündüz ve

235 gece arasında gün batımı vardır. Ancak gri, beyaz ve siyah arasındaki farklılı ğı de ğiştirmez, gün batımı da gündüz ve gece arasındaki farklılı ğı yok etmez” (Bobbio,

1999: 51). “Sa ğın ve solun ötesi”ne i şaret eden bir “Üçüncü Yol” siyaseti ile merkez fikrine yapılan vurgular el ele yürümektedir. Her ne kadar “Üçüncü Yol” politikaları,

“ideal olarak kendini iki uç nokta arasında bir uyum biçim olarak de ğil, her ikisinin de aynı zamanda a şılması, yani onların e ş zamanlı olarak kabulü ve yok edilmesi olarak” ortaya koysa da, (Bobbio, 1999: 54) burada kendisini Bobbio’nun “kapsanan

üçüncü” olarak adlandırdı ğı ve “ne...ne” formülüyle ifade eden bir merkez fikrinden

çok, “ve..ve” formülüne dayalı ve Bobbio’nun “kapsayan üçüncü” dedi ği şeye tekabül eden bir ba şka görünüm, “siyasetin ruhu”nu şekillendiren bir ba şka kar şıtlık

çıkıyor kar şımıza: Durmak ve hareket etmek. Kendini merkezle özde ş gören ve merkezde durdu ğunu söyleyen partilerin sundu ğu siyaset anlayı şı ile -Ye şiller gibi-

“ortada durmak ile ötesine gitmek” seçeneklerini dı şlayarak, “her yerde aynı anda olan” ve çizgiyi “boylu boyunda geçen” (Bobbio, 1999: 56) bir siyasal duru şla kar şıla şıyoruz.

Bugün, merkeze vurgu yapan hareketlerin sadece solun de ğil, sa ğın da bir anlamının kalmadı ğına yaptıkları vurgu ile ideolojilerin klasik formasyonlarına oranla esnekle şmesi sürecinin arkasında kritik bir kaygı oldu ğu söylenebilir. Neo- fa şizmin, neo-liberalizmin ya da neo-muhafazakarlı ğın klasik biçimlerini a şan esneklikleri ve kendilerine kar şı aldıkları, bir Žižek ifadesiyle “sinik mesafe”, akla bu duru şun, kendisini önemsiz ve güçsüz göstermeye yönelik bu tavrın bizatihi bir ideolojik bir i şlemin ürünü oldu ğunu getiriyor. Zira, -sa ğ ve sol gibi- “iki kar şıt tarafın birbirine ba ğımlı oldu ğu, yani e ğer biri varsa di ğerinin de varoldu ğu bir evrende, kar şıt tarafın de ğerini dü şürmek için tek yol kendi de ğerini dü şürmektir”

236 (Bobbio, 1999: 59). Sa ğın kendi de ğerinin artık kalmadı ğına yönelik verdi ği açık işaretler, özelde sa ğcı politikacıların ve sa ğda yer alan siyasal partilerden sıkça duydu ğumuz artık sa ğda de ğil, merkezde yer aldıklarına dair açıklamalar bu açıdan sa ğın kendi varlı ğını askıya almı ş gözükerek, solun da varkalmamasına yönelik uyguladıkları bir strateji olarak görülebilir.

Sa ğ ve sol arasındaki çizginin belirsizle şmesi, siyasal ideolojilerin özlerin kopu ş sürecinden de ba ğımsız de ğildir. Sa ğ ve solun iflas etti ğine yönelik hemen her açıklama ideolojilerin artık ho şgörü anlayı şına dayalı teknik bir dizi uygulamaya dönü şmesini olumlamaktadır. Sa ğ ve solun ortadan kalkması, a şırılık ihtimalini ortadan kaldırdı ğı gerekçesiyle de desteklenmektedir. Bu ılımlıla şma, son kertede, ideolojilerin deformasyonuna ve -totaliter de olsa- dayandıkları dü şünsel çerçevelerin sahtele şmesine hizmet etmektedir. Ilımlı sa ğ ve radikal sa ğ arasındaki fark bu açıdan dü şünmeye de ğerdir. Žižek’e göre, ılımlı ve radikal sa ğ arasındaki bütün farkın ilkinin söylemeye cüret edemeden dü şündü ğü ya da ima etti ği şeyleri ikincisinin do ğrudan ve açıkça söylemesinden do ğdu ğunu söyleyen görü şte haklılık payı vardır.

Mesela yeni-muhafazakarlık bu türden imalarla, fantezilere dayalı örtük savlarla

(örne ğin, özgürle şmi ş kadın cinselli ğinin yaratabilece ği tehditler) i şlerken, Nazi ideolojisi “Yahudilerin masum kızlarımızı ayarttı ğını ve sapık zevkler pe şinde ko ştu ğunu” vb. açık açık söyler (Žižek, 2004a: 149).

Merkezin siyasal anlamı, “sa ğduyu, istikrar, uzla şma, ılımlılık vb. imgelerin ta şıyıcısı olarak, politikanın teknikle ştirilmesinin ifadesidir. Merkez, bütün siyasal iradelerin sistemsel rasyonaliteyi temsil eden bile şkesidir. (...) Merkez, siyasetin süzülerek idareye tahvil edildi ği u ğraktır; bunun iddiasıdır, vaadidir” (Bora, 1994:

11). Siyasetin salt idari bir u ğra şıya ve siyasetin özünü kuran boyutlarından birisi

237 olan teknik boyutuna indirgenmesi ve bu paraleldeki merkez vurgusu, 1980’lerden ba şlayan ve 2000’li yıllara do ğru gelindikçe artarak devam eden bir süreçle el ele yürümü ştür. Bu sürecin hakim e ğilimlerinden birisi, ekonominin siyasetten koparılmasıdır. Bu, post ideolojik ça ğımızda ekonominin politikadan uzakla ştırılıp uzmanlar tarafından yönlendirilmesi gerekti ği fikri”nin egemenli ğinden bahsetmektedir (Žižek, 2004b: 59). Ekonomi siyasetten koparılırken, toplumsal ile siyaset arasındaki ba ğ da a şındırılmaktadır. Bu noktadan hareketle, “yerle şik örgüt- ideoloji-program-kadro eksenli siyaset yapma tarzını demode ve eski sa ğ-sol kutupla şmasının kalıntısı siyasal araçlar olarak görenler, imaj-vitrin-reklam- kampanya eksenli bir tarza” yönelmi şlerdir (Sancar, 2002: 72). Artık “yeni zamanlar”, siyasetin bir gösteri sanatına dönü ştü ğü, liderlerin partilerin önüne geçen birer imaj olarak sunuldu ğu, vatanda şların politik tüketicilere indirgendi ği zamanlardır.

3. “ ‘Vatanda ş’tan ‘Politik Tüketici’ye”: Medya, Siyasal Pazarlama ve

Video-politika

Siyasal pazarlama aslında, O’Shaughnessy’nin de vurguladı ğı üzere, “melez bir kavram”dır (O’Shaughnessy, 1999: 725). Bir yandan i şletme ve iktisat literatürünü akla getiren bir yandan da siyasetin i şleyi şine göndermede bulunan siyasal pazarlama en genel anlamda politik ürünün tüketicilere nasıl sunulaca ğı ile ilgili bir süreçtir.

Pazarlama teknikleri ile siyasal stratejilerin kendine özgü bir sentezini kurma

çabasının bir ürünü olan siyasal pazarlama, ikili bir i şleyi ş arz etmektedir. Siyasal pazarlama yapısal olarak ürün, örgüt ve pazar sacaya ğı üzerine kuruludur. Siyasal pazarlama için ürün; lider, aday, siyasi parti veya bir ideoloji olabilir. Siyasal

238 pazarlama açısından örgüt ise, en genel anlamıyla kullanılacak kaynaklara i şaret eder. Ware’in ifadeleriyle kaynaklar “a şırı basitle ştirmek pahasına söylemek gerekirse (...) para ve insan gücüdür” (Ware, 1996: 296). Pazar ise, bu kaynakların seferber edildi ği ve siyasi tüketici (vatanda ş) ile ürünün bulu ştu ğu rekabete açık bir sahadır. Siyasal pazarlamanın i şleyi şinin ikinci düzeyi ise sürece dönüktür. Yapısal karakteristiklerle ili şkili bir biçimde, siyasal pazarlama süreç olarak do ğrudan de ğerlerle ili şkilidir. Bu çerçevede, siyasal pazarlama de ğerlerin tanımlanması

(savunulacak ve öne çıkarılacak, ürünle ili şkili gösterilecek de ğerler), de ğerlerin geli ştirilmesi (de ğerlerin nasıl bir süreçte ve hangi araçlar üzerinden sunulaca ğı ve geli ştirilece ği ) ve de ğerlerin sunumu olmak üzere üç a şamada ilerler. Bu süreçte,

öne çıkan unsurlar özellikle medya, anketler ve pazar ara ştırmalarıdır (Butler ve

Collins, 1999: 57).

Yukardaki çerçeveye genel bir bakı ş akla bir ba şka kavramı, propagandayı getirebilir. Propaganda, belirli bir fikrin ço ğunlukla yalan ya da aldatma yoluyla kitleye aktarılması veya kitlenin belirli bir konuda edinmesi istenilen fikrin/kanaatin sistematize bir biçimde şekillendirilmesine dayanmaktadır. Propagandanın ayrılmaz unsurları “retorik, sembolizm ve mit”tir (O’Shaughnessy, 2004: 65).

O’Shaughnessy’nin “kurucu üçlü” dedi ği bu unsurlar üretilebilir bir nitelik ta şımaktadırlar. Bu üretim, ilhamını do ğrudan geçmi şteki bir sembol, mit, ya da retorikten alabilece ği gibi 18 mevcut ko şullar do ğrultusunda ço ğu zaman istenilen amaca göre yeniden tasarlanırlar (O’Shaughnessy, 2004: 94). Bu üçlünün kitleye sunumu yukardan ve tek yönlüdür. Zaten propagandanın ayırt edici özelli ği

18 O’Shaughnessy burada, Goebbels’in özellikle mit icat etmek konusundaki ba şarısına de ğinir ve Horst Wessel örne ğini verir. Wessel, “muhtemelen komünistler tarafından öldürülmü ş Nazi sempatizanı bir ö ğrencidir”. Ölümünden sonra Wessel, Goebbels’in ellerinde, bir “Nazi azizi”ne dönü ştürülmü ştür. Bkz. O’Shaughnessy 2004: 94.

239 “argümana dayalı mübadele”den sakınmasıdır. Propaganda duygulara seslenir ve bunu yaparken stratejisi diyalog de ğil monolog üzerinden i şler (O’Shaughnessy,

2004: 114). Kullandı ğı monologa dayalı retorik her zaman -propagandanın temel bir ba şka karakteristi ği olarak- “basitle ştirir ve abartır” (O’Shaughnessy, 1999: 728).

Propagandanın üzerinde hareket etti ği retorik çerçeve, belirli unsurları basitle ştirir veya abartırken bir dizi taktik izler. Bu, ele alınan durumun yeniden tespit edilmesi/tanımlanması, sorgulama, belirli rakamsal istatistiklere dayanarak manipülasyon gibi çe şitli adımlardan olu şmaktadır (O’Shaughnessy, 2004: 117).

Progandanın i şleyi şi, bir anlamda sözcüklerin etkisine dayanır ve Robert Michels’in işaret etti ği üzere, “kalabalık için sözcüklerin estetik ve duygusal etkisinden kaçmak imkansızıdır” (Michels, 1959: 69).

Bir ideoloji e şli ğinde i şleyen propaganda ile siyasal pazarlamanın bu çerçevede birbirine yakla ştı ğı durumlar vardır. Ancak, siyasal pazarlamayı propagandadan ayıran önemli bir nokta vardır. Siyasal pazarlama, pazar ara ştırmalarına dayanan bir mantıkla de ğişen durumlara göre de ğişen de ğerleri sunabilir. Mesaj, siyasal pazarlama açısından daima de ğişkenlik gösterebilir. Siyasal pazarlama didaktik olmak kaygısı gütmez. Oysa, “propaganda didaktir”. Siyasal pazar ya da rekabet ortamı ideolojik olarak heterodoks bir yapı sergiledi ği için siyasal pazarlamada ideoloji belirsiz bir karakter sergiler. (O’Shaughnessy, 1999: 729). Propagandanın sert, tutarlı ideolojik kabu ğu siyasal pazarlama için geçerli de ğildir.

Siyasal pazarlamanın bu kadar önem kazanması, pazarlamanın yapısal niteliklerinden olan kaynakların kullanımı açısından da önemli sonuçlar do ğurmu ştur. Kampanyalar, bu kaynak kullanımının cisimle şti ği kritik vasatlardır.

Mancini ve Swanson’un deyi şiyle, kampanyalar “demokrasilerin hayatında kritik

240 dönemlerdir” ve karar alıcıların belirlenmesinden hangi siyasaların belirleyici uzanan bir dizi önemli noktanın belirlenmesinde kritik bir rol oynarlar (Mancini ve Swanson,

1999: 1) ve temsili demokrasinin hüküm sürdü ğü bir siyasal ortamda, siyasi partilerin varlık nedenlerini gerçekle ştirmek için kullandıkları bir araçtırlar (Farrell,

2006: 122). Norris’in özlü tanımıyla kampanya, kitlelere yönelik olarak

“yönlendirmek, ikna etmek ve haberdar kılmaya yönelik organize çabalar”a i şaret etmektedir (Norris, 2002: 128). Bu çabalar, partinin ya da liderin kaynakları ne kadar geni ş bir biçimde kullanılırsa kullanılsın, her zaman ba şarılı olmayabilir.

Kampanyaların ba şarısı hem seçmenlere hem de genel ba ğlama ba ğlı olarak de ğişebilir. Zira, kampanyaların olumsal bir karakteri de vardır (Schmitt-Beck ve

Farrell, 2002: 188). Ancak yine de, kaynakların siyasal pazarlama, propaganda veya bu eksende yürütülen kampanyalar için hayatî oldu ğu inkar edilemez. Maddi kaynaklar, en genel ve somut haliyle para, siyaset için ara ştırmaların, imajın, medyanın bu kadar çok öne çıktı ğı zamanlarda kritik bir belirleyici güçtür. Üstelik artık pek çok ülkede siyasal kampanyalar, pazarlama mantı ğına da uygun bir biçimde, seçimlerden kısa bir süre önce de ğil, “çok önce” ba şlamaktadır (Ware,

1996: 289). Artık, en çok parayı harcayan aday ya da partiler -tabii ki bir kural olarak olmasa da- ço ğu zaman di ğer faktörlerin de etkin bir biçimde kullanılması ile seçimlerde ba şarılı sonuçlar elde etmektedir. Örne ğin, Harry Wray 1994 yılında

ABD Temsilciler Meclisi seçimlerini kazanan adayların ortalama 516.000 dolar, kaybedenlerin ise 239.000 dolar harcadı ğını; Senato için -kazananlar ve kaybedenler

özelinde- ortalama harcamaların 4. 570.000 dolar ile 3.427.000 dolar arasında de ğişti ğini kaydetmektedir (Wray, 1999: 748). 19

19 Tan şu ve Ercan, Genç Parti’nin sadece mitingleri için harcanan paranın ortalama 100.000 Euro

241 Her şeyin para olarak ve para üzerinden kodlandı ğı sonsuz bir akı ş içinde 20 siyasal pazarlamanın ve kampanyaların ruhu gösteriye açık hale gelir. Bu eksende, televizyon kritik bir konum arz eder. Ware’e göre, bugün kampanyaların yapısal de ğişimine asıl damgasını vuran televizyonun artan etkisidir. “1950’li yıllarda sadece bir seçim takvimi olarak i şlev gören televizyon” daha sonra liderlerin imajlarını kitlelere sundu ğu, politikalarını anlattıkları, birbirleriyle rekabete geçtikleri bir alan olmu ştur (Ware, 1996: 289-290). Televizyonun etkin kullanımı, paranın belirleyicili ği, imajların sava şı, gösterinin öne çıkması özellikle ABD’deki siyasal kampanyaların yapısal karakteristi ği olarak öne çıkmı ştır. Ancak bir süre sonra, sayılan unsurların karma şık biraradalı ğına dayanan bu tarz nedeyse evrensel bir hal almaya ba şlamı ştır. Mancini ve Swanson’un i şaret etti ği üzere, dünyadaki mevcut demokrasiler içinde kampanyalar gün geçtikçe daha çok “Amerikanla şmak”tadır.

“Amerikanla şmak” do ğrudan ABD’deki kampanya ve pazarlama stratejilerine ba ğlı kalınması ya da bunların bir biçimde yerel ko şullarla kayna ştırılması 21 şeklinde kendisini gösterebilmektedir (Mancini ve Swanson, 1996: 4). Burada, herhalde şu soruyu sormak yerinde olacaktır: Acaba “kampanyaların Amerikanla şması”nın unsurları nelerdir?

oldu ğunu kaydetmektedir. Bkz. Tan şu ve Ercan, 2002: 19. 20 Bu akı ş, 1980 sonrasının Türkiyesi için de geçerlidir. Ergur’un ifadeleriyle bu dönemde, “mevcut sınıf ili şkilerinin gerektirdi ği iktidar yapılanmalarında temel atıf noktası maddi de ğerler, hatta çıplak anlamda para sahibi olmaya indirgenebilmi ştir. Burada, paranın artık ne sermaye niteli ğinin geçerlili ğinden bahsetmek mümkündür, ne onun belirli bir birikimi imlemesi söz konusudur. Özellikle bu son niteli ği, parayı araçsallı ğından sıyırıp ona salt ereksellik yükler.” Bkz. Ergur, 2002: 17. Aslında “pazarlama”nın her alanda önem kazanan bir süreç olarak öne çıkması da, bu özellikle ilintilidir. Ergur da bu noktaya i şaret ederek, “yaygınla şmı ş bir marketing ideolojisinin toplumsal eylem sistemati ğinin neredeyse tamamını etkileyecek kapsayıcılıkta oldu ğu”nu belirtmi ştir. Bkz. Ergur, 2002: 18 21 Sonuçta kampanyaların ba şarısı uygulanan tekniklerle birlikte ülkenin hakim siyasal kültürüne, seçimler ve siyasi partiler konusundaki hukuki düzenlemelere, seçim sistemine, hatta ulusal medyanın yapısına göre de ğişmektedir. (Mancini ve Swanson, 1996: 18-19).

242 “Kampanyaların Amerikanla şması”nın birinci unsuru “siyasetin ki şiselle şmesi”dir. Bu ifadeden anlamamız gereken şey, kampanyaların artık daha

çok liderlere odaklı olarak yürütülmesidir. Siyasal pazarlamanın seçmenlere sundukları siyasal partilerden çok, aslında liderlerdir. Bu tercih, siyasal partilerin

“hem sembolik düzeyde hem örgütsel açıdan” zayıflamasını beraberinde getirir. Söz gelimi; Mazzoleni “kampanyaların Amerikanla şması”nın bir örne ği olarak,

Berlusconi’nin Forza Italia’sını örnek vermektedir. Forza Italia’nın siyasal pazarlama taktikleri, zayıf örgütsel yapısı ve liderin karizmasına yaptı ğı vurgu

“Amerikanla şma” sürecinin bir ürünüdür (Mazzoleni, 1996: 200). İkinci bir unsur,

”siyasetin bilimselle ştirilmesi”dir. Siyaset teknik bir alana indirgenerek, kampanyalar için hedef tüketicilerin (seçmenler) e ğilimlerine yönelik odak-grup çalı şmalarından, profesyonel danı şmanların -Silvio Waisbord’ın deyi şiyle “kampanya sihirbazları”

(Waisbord, 1996: 221)- istihdam edilmesine ve etkin medya kullanımına pek çok uygulama ön plana çıkarılmı ştır (Farrell, 2006: 125). 22 Bu e ğilimin görünürlük kazandı ğı bir ba şka alan kamuoyu ara ştırmalarının artan önemidir. Üstelik “bu ara ştırmalar siyasal manipülasyon için de kullanılabilmektedir” (Caspi, 1996: 182). 23

Bu unsurlara ek olarak, “Amerikanla şan” kampanyalar medyanın önemi ve rolünün artması ile vatanda şlarla partiler arasındaki ba ğın zayıflamasına ba ğlı olarak ideolojiden çok, belirli durumlara özgü fikirlerin i şlenmesi gibi iki ayrı unsurun da altı çizilmelidir. Söz konusu süreçte, bir ba şka unsur olarak kar şımıza “vatanda şın seyircile şmesi” çıkmaktadır. Vatanda şların, bu kampanyalar ve pazarlama faaliyetleri

22 Farrell, bu çerçevede kampanyaların “4T Formülü” ile ifade edilebilecek bir biçimde de ğişti ğinden bahsetmektedir: Teknoloji, teknikler, teknisyenler ve kampanyanın uygulandı ğı zemin (“ terrain ”). Bkz. Farrell, 2006: 129. 23 Caspi, kamuoyu yoklamalarının ( poll ) “Amerikanla şan” kampanyalar ve siyaset yapma tarzı içindeki bu konumunu -falsification (tahrif etme, düzmecelik) sözcü ğünü anımsatan bir biçimde- “pollsification ” terimi ile kar şılıyor. Bkz. Caspi, 1996: 182. Sartori de, söz konusu ara ştırmalardan dev şirilen demokratik güven belgelerinin uydurmalı ğına de ğinmektedir. Bkz. Sartori, 2004: 60.

243 çerçevesinde, daha çok seyirci oldu ğu dü şünülür. Dolayısıyla, siyasetin nasıl yapıldı ğı ile ilgilenen aktif yurtta ş nosyonu yerini siyasetin nasıl sunuldu ğu ile ilgilenen pasif seyircilere bırakmı ştır (Mancini ve Swanson, 1996: 15-16). Aslında siyasal pazarlamanın bu kadar öne çıkması ve “kampanyaların Amerikanla şması” bir bakıma siyasetin bir reklam faaliyetine indirgenmesi ile ilgilidir. Martin Mayer’in reklamcılık literatüründe önemli bir yer tutan çalı şmasının gösterdi ği üzere,

“reklamın üç aya ğı vardır: Ürünlerin/markaların üretimini veya pazarlamasını yapıp gerekli parayı veren reklamverenler (mü şteriler), ikincisi reklamları hazırlayan ve yayınlanaca ğı yerleri belirleyen ajanslar, üçüncüsü ise reklam mesajlarını tüketicilere ta şıyan medya” (Mayer, 2004: 31). Siyasal pazarlamanın güç kazanması ve

“kampanyaların Amerikanla şması” süreçleri siyasi partiler ve liderler mü şteri konumunu i şgal etmektedir. Medyanın ve siyasal kampanya profesyonellerinin rolü de bu eksende belirlenmi ştir.

Kampanyaların “Amerikanla şma”sı -Caspi’nin deyi şiyle bir anlamda

“karnavalla şması” (Caspi, 1996: 182)- sürecinde kitle ileti şim araçları hassas bir konumda yer almaktadır. Karizmanın yeniden icat edilmesi, karizmatik liderli ğin öne

çıkması ba şta olmak üzere hakim pek çok siyasal e ğilim de “özerk bir güç olarak medyanın konumu modern siyaset için mühim sonuçlar do ğurmu ştur” (Mancini ve

Swanson, 1996: 11). Modern siyasal dengeler içinde medyanın araçsal konumu güçlenirken, medya-siyaset ili şkisi de karma şıkla şmı ştır. Michels daha 1911 yılında, medya ve siyaset ili şkisiyle ilgili olarak şu de ğerlendirmede bulunmu ştur: “Basın, iktidarın liderler tarafından sa ğlamla ştırılması, korunması ve fethedilmesi için kuvvetli (...) ve liderlerin isimlerini popülerle ştirmesi ve kitlelere yayması için en uygun vasattır” (Michels, 1959: 130). Propagandanın kitle üzerinde yarattı ğı

244 do ğrudan etki kadar olmasa da, yazılı basın liderin kitle üzerindeki etkisini arttırmak, bir “sansasyon” yaratmak veya “rakiplerine saldırmak” için kullanılacak etkin bir araçtır (Michels, 1959: 131). Gelinen noktada medyanın elektronik ve görsel medyayı da kapsayacak şekilde geli şmesi ve medya sektörü içinde artan sermaye hareketlili ği; medyanın da siyaset üzerinde belirleyici oldu ğu, güçlü siyasal aktörlerle veya bizatihi iktidarlarla birlikte hareket etti ği bir atmosfere yol açmı ştır.

İş te bu atmosfer içinde, kampanyaların “Amerikanla şma”sı medyanın siyaset

üzerindeki belirleyicili ğinin artması süreci ile birlikte dü şünülebilir. Normal ko şullar altında tarafsız bir medyanın siyasal i şlevi siyasetçilerle vatanda şlar arasında - objektif malumatlar üzerinden- vatanda şların bir algı sahibi olmasını sa ğlamak ve vatanda şları malumat sahibi yapmaktır (Jakupowicz, 1996: 129). Ancak gösterinin

öne çıktı ğı, imajların rekabet ettirildi ği, “karnavalla şmı ş” bir atmosferde siyasetin artan belirleyicili ği medyanın kendi çıkarları do ğrultusunda manipülatif tutumlar alması sonucunu da do ğurabilir. Medya zaten yapısı gere ği, “siyasal gerçekli ği de kapsayan neredeyse sınırsız bir olaylar zenginli ğini tam ve eksiz aktarmak konusunda son derece sınırlı bir kapasiteye sahiptir. Bu yüzden, her zaman konularını ve sunum şeklini seçmek zorundadır” (Meyer, 2004: 61). Sorun da tam olarak budur. Medya seçim şeklini do ğru yapmadı ğı, yanlı davrandı ğı, özgün aktarım işlevini yanlı bir malumat bombardımanına çevirdi ğinde bundan en büyük zararı yurtta şlar görür. “Medyanın, demokrasinin me şru iktidar uygulamasını zayıflatma eğilimi” onun “kamuoyu şekillendirici” dinamiklerinde yatar. Thomas Meyer’in

“medya demokrasisi” kavramıyla i şaret etmek istedi ği bu tehlikedir. “Medya demokrasisi” kavramının sınırlarını geni şleten bir biçimde yine Meyer’in sundu ğu

“medyakrasi” tezi “medyanın program kararlarının neredeyse yalnızca toplumun ana

245 akımının siyasi ve kültürel zevkini yansıttı ğını, bu kesimin medya e ğlencesinde tam olarak yansıtıldı ğı için, kendini onaylanmı ş ve güçlenmi ş gibi gördü ğünü ileri sürer”

(Meyer, 2004: 17). Kitle ileti şim araçlarının belirleyicili ği üzerinden kendisini kuran siyasal önderlerin veya partilerin yurtta şlara ula şmak çabası tehlikeli bir biçimde medyanın siyasete müdahil olma ve siyasal alanı kendi özel çıkarları do ğrultusunda kodlama imkanı verir. Siyasal partilerin ve liderlerin kendilerini “medyatikle şmek” yoluyla varkılmaya çalı şması, medya sisteminin siyaseti sömürgele ştirme sürecine 24 katkıda bulunur (Meyer, 2004: 72-73). Meyer’in de hatırlattı ğı gibi, modern zamanlarda siyaset en ba şından beri “kitle ileti şim araçlarına ayarlı” olsa da bu

“ayar”ın yönü, etkisi ve derinli ğinin basit bir araçsallıktan çıkıp, bir “siyaset

üretimi”ne dönü şmesi tüm bir siyasal alanı medya tahakkümüne açık bırakır (Meyer,

2004: 77). Birle şmelere ve tekelle şmeye açık olan medya, siyaseti üretirken, özsel

çıkarlarını ve piyasanın gereklerini kamu yararının önüne çeker. Bu süreçte,

Meyer’in deyi şiyle kitlenin “ele ştirel yeteneklerini felç edilmi ş” durumdadır. Zira kitle, “video teknolojisinin, televizyonun ve reklamların etkisi altında yeniden görselle şen” bir kültürün içinde, görüntülerin etkisi altındadır. Siyasetin kendisi de

“e ğlencelik olma, canlı ve parıltılı bir şov olma e ğilimindedir” (Meyer, 2004: 79).

Meyer’e göre, siyaset bu noktada “ki şile ştirmeye dayalı sahte bir eylem” olarak liderlerin ve partilerin imajlarının üretimin ana strateji oldu ğu bir “tiyatrola şma”

24 Bununla birlikte, siyasetin bu sürecin kar şısında tamamen edilgen bir konumda oldu ğu da söylenemez. Siyaset de kendi mantı ğını bir biçimde korumak ve geni şletmek e ğilimindedir. Meyer, her şeye ra ğmen,”medya mantı ğının hiçbir zaman yerini tamamen alamayaca ğını” i şaret emektedir Bkz Meyer, 2004: 110. Burada tartı şıldı ğı haliyle medyanın siyaseti sömürgele ştirmesi, ya da siyaset üzerindeki etkisini arttırmasını asıl tehlikeli kılan şey de zaten siyasetin bu çabaya tamamen teslim olması de ğil, bu çabayla ba ş etme biçimleri (uzla şma, bastırma vb) ve bunu yaparken de enerjisini ve varlık nedenini “dü şmanına kanalize etmesidir. Bir örnek vermek gerekirse, “halkın medyanın a şırı dozda dikkat çekme efektleri sunmakta tereddüt etmeyece ğini bilmesi”ne paralel olarak siyasetçilerin de artık halkın medyaya temkinli yakla ştı ğının farkında olması, siyasetçilerin bunu medya takibinden kaçmak için kullanmasına imkan vermektedir. Nihayetinde, “demokratik hesap verebilirlik”in zayıflamasıyla zarar gören tüm yurtta şlar olacaktır. Bkz. Meyer, 2004: 110.

246 eğilimi göstermektedir. Siyaset ve medya ili şkisi -tam da yukarda tartı ştı ğımız siyasal pazarlamanın yapısal ve süreçsel karakteristiklerini akla getiren bir biçimde-

“sahne düzenleme, cisimle ştirme, performans ve algılama” gibi boyutlar üzerinde

“tiyatrosal bir yakla şım”a dönü şmektedir (Meyer, 2004: 79-83).

Meyer’in “tiyatro olarak siyaset” dedi ği şeyin bir ba şka kar şılı ğı, Giovanni

Sartori’nin “video-politika” kavramında bulunur. “Video-politika” kavramında

Sartori’nin önerdi ği şekliyle, video sözcü ğü, üzerine görüntüler i şlenmi ş şerit

(videoteyp, videokaset vb) de ğil, etimolojisine uygun olarak “videre” (görmek) sözcü ğüne göndermede bulunan ve “görüntülerin, üstünde belirdi ği yüzey”e, özelde televizyon aygıtının üzerinde görüntülerin belirdi ği yüzeye i şaret etmektedir. Video- politika ise “video”nun politik süreçler üzerindeki belirleyici etkisini anlatmak için kullanılan bir kavramdır (Sartori, 2004: 50). 25 Kitlenin kanaat sahibi olmasında video-politika şekillendirici bir güce sahiptir. Video-politika sürecinde merkezi bir konumda bulunan televizüel aygıt sadece partiler ve liderler arasındaki rekabeti belirlemez, aynı zamanda “en çok görünen şeyi” “en çok inanılan ve bilindik otorite” olarak ortaya konar. Sartori’nin deyi şiyle, video-politikanın i şeyi şinde, “görünen şey gerçek olarak algılanır” (Sartori, 2004: 54). Televizyon “en çok görselle ştirilebilen”

şeylerin malumat (information) olarak sunuldu ğu bir vasat olarak kitlelerin bilgi

(knowledge) sahibi olmasını engellemekte (Sartori, 2004: 62) 26 ve siyaseti liderlerin görüntülerine indirgeyerek -siyasal kampanya ve pazarlama yöntemlerinin

25 Sartori’nin “gerçe ği saptıran, bozan bir araç olarak görsel ileti alanı”na ili şkin benzer bir ba şka çalı şmasındaki ele ştirisi için bkz. Sartori, 1993: 116. 26 Sartori bir ba şka çalı şmasında bu ayrımdan hareketle her haber/malumat sahibi olan yurtta şın bilgi sahibi olmadı ğı, ancak bilgi sahibi olanların aynı zamanda haberi olanlar oldu ğu”na i şaret etmektedir. Bkz. Sartori, 1993: 129.

247 mantı ğının tam da arzuladı ğı üzere- ki şiselle ştirmektedir (Sartori, 2004: 86). 27

Ki şile ştirmenin güç kazanması e ğilimi, partilerin zayıflamasına neden olmakta ve

“hafif partiler” öne çıkmaktadır (Sartori, 2004: 87). Sartori’ye göre, video-politikanın işleyi şine bakıldı ğında sadece liderlerin ve siyasetçilerin de ğil, kitlenin de “video- ba ğımlısı” bir hale geldi ğini ve “demos’un zayıflatıldı ğını” görülmektedir (Sartori,

2004: 89;98). Kitlenin güçsüzle şmesi, halkın iktidarını kaybetmesi video-politikanın; popüler kültür figürlerinin -şarkıcılar, futbolcular, sinema yıldızları, güzel kadınlar-

“yanlı ş tanıklıkları”na ba şvurması üzerinden “özel bir anlam ya da de ğer tarafından kredilendirilmi ş kanaatlerine” yer vermesi refleksinden ba ğımsız de ğildir (Sartori,

2004: 91).

Yo ğun siyasal kampanya süreçleri, kitle ileti şim araçlarının çe şitlenmesi ve etkinliklerinin artması, video-politikanın yükselen gücü -internetin de artan rolüyle birlikte- liderlerin, geleneksel parti kadrolarının ya da yerel parti örgütlerinin müdahalesi olmadan daha çok seçmene ula şmasını sa ğlamı ştır. Bu bakımdan teknoloji, liderlerin kendi personalarını yaratmalarında etkili olmuştur (LaPalombara,

2007: 148). 28 Öte yandan, yaratılan personalar, lider ve partilerin niteliklerindeki bir de ğişime i şaret etmektedir. Aynı de ğişim, seçmenler için de geçerlidir. Siyasal alanda güç kazanmak, partilerin aradı ğı toplumsal aidiyet ve tekabüliyet görünür olmaya indirgenmeye çalı şılmı ştır. Görünürlü ğe yapılan vurgu, temsili demokrasinin

27 Hanna Fenichel Pitkin de temsil ve demokrasi ili şkisi üzerinden do ğan ve geli şen kriz halinin şu an için önümüze koydu ğu en önemli sorunlardan birisi olarak -“aldatmanın, propagandanın, endoktrinasyonun siyasal ya şam içinde her zaman önemli bir rolü olmasına ra ğmen”- gelinen noktada televizyon ve kitle ileti şim araçlarının artan rolü üzerinden bu süreçlerin daha derin bir boyut kazandı ğına dikkat çekmektedir. Pitkin’e göre; söz gelimi çocukluktan itibaren televizyon izlemek gibi “olagan bir alı şkanlık” üzerinden insanlar sadece yanlı ş malumata ( misinformation ) maruz kalmazlar ve ayrıca salt izleyici konumunda bulunmaya alı şırlar ve sonunda yine salt kendi kurgularına mahkum olurlar. Bkz. Pitkin, 2004: 341-342. 28 LaPalombara, İtalya’da Silvio Berlusconi’nin ve Forza Italia’nın yükseli şini bu dönü şümün bir sonucu olarak de ğerlendirmektedir (LaPalombara, 2007: 148-149).

248 kendi içindeki sorunları sahte bir temsil boyutu daha ekleyerek ço ğaltmı ştır.

İmajların belirleyici oldu ğu bir dünyada hem partilerin ve liderlerinin hem de kitlelerin gücü a şınmı ştır. Güç mücadelesinin zemini görünürlük zemini olmu ştur. 29

Žižek’in -kasten abartılmı ş- ifadesi bu bakımdan anlamlıdır: “Yakın gelecekte bazı politikacıların (önce ihtiyatla) seksüel saçmalıklarının hard-core videolarının

29 Tam da bu noktada, Debord’un gösteri toplumu kavramsalla ştırılmasının i şlevsel olup olmadı ğı sorulabilir. Debord’un sarsıcı tezlerinin bir bölümünün burada ele alınan tartı şmalara ve Genç Parti’nin yükseli ş dinamiklerinin altında yatan etmenlerle ili şkili olarak de ğerlendirilmesi mümkündür. Söz gelimi; Turan ve Çapan, Genç Parti’nin 3 Kasım’daki ba şarısını, diyalog kar şıtlı ğı olarak i şleyen, “gibi görünmek” üzerine kurulmu ş, “izleyicinin gibi görünenler kar şısında pasifle şti ği ve gibi görünmeye te şvik edildi ği” gösteri toplumunun niteliklerinin geçerlilik kazanmaya ba şlamasına ba ğlamaktadırlar. Bkz. Turan ve Çapan, 2003: 102-103. Ergur’un ifade etti ği gibi, Türk siyasetinin “televizyon ve radyo programlarının yo ğun kullanımı, siyasal reklamın ve kampanyanın öne çıkması ve imaj olu şturma süreçlerine artan vurgu” üzerinden gösterile şmeye yakla ştı ğı dü şünülebilse de (Ergur, 2002: 23-25); söz konusu Debord’unki gibi kapsayıcı bir teori/tez oldu ğunda meseleye daha ihtiyatlı yakla şılmalıdır. Turan ve Çapan’ın Genç Parti’nin; -kuruldu ğu dönemde Uzan’ın hiçbir röportaj vermemesi ya da hiçbir televizyon programına katılmaması gibi gerkeçeler üzerinden- monoga dayalı bir strateji izledi ğine dolayısıyla gösteri toplumun diyalogu dı şlayan karakteriyle bu açıdan örtü ştü ğüne yönel yorumları 22 Temmuz sürecinde hemen her kanalda Uzan ya da Emin Şirin’in programlara katılması ve bolca röportaj vermesiyle açıklayıcı olmaktan uzakla şır. Bu eksende Genç Parti’nin belirli özellikleri, burada yapmaya çalı ştı ğımız gibi, Meyer ve Sartori’nin kavramları üzerinden ele alındı ğında, bu özelliklerin tikel gerçeklikler tarafından a şındırılma ihtimali de dü şer. Örne ğin, Genç Parti’nin video-politik stratejisi hem 3 Kasım süreci için de 22 Temmuz süreci için geçerlidir. Gösteri toplumunda sunuldu ğu haliyle gösteri, bir tür ideoloji teorisi olarak da okunabilir. 2 numarılı tezde gösterinin “ya şamın somut tersyüz edili şi” olarak ele alınması akla camera obscura metaforu üzerinden Marxist ideoloji teorisini getirmektedir. Hemen üçüncü tezde, gösterinin “aldatılmı ş bakı şın ve yanlı ş bilincin yeri oldu ğu”na dair açıklamanın da bu çerçevede yanlı ş bilinç olarak ideoji kavramsallatırmalarını anımsattı ğı söylenebilir. Bkz. Debord, 1996: 13-14. Bu haliyle gösteri, öznenin parçalandı ğı bir “sektör”dür. Oysa günümüzde ideojinin-kitleyle ili şkisi, Žižek’in çok sevdi ği “ne yaptıklarını gayet iyi biliyorlar ve yine de yapıyorlar” türünden bir mantıkla işlemektedir. Debord için gösteri toplumunun kritik aşaması iktisadın birikmi ş sonuçlarının, var olmaktan sahip olmaya, sahip olmaktan da gibi görünmeye do ğru kaymasıdır: “Artık bütün fiili sahip olmaklar dolaysız itibarlarını ve nihai i şlevlerini gibi görünmekten almak zorundadırlar.” Bkz. Debord, 1996: 17. Cem Uzan örne ğini dü şünelim. Acaba Uzan “ezilenler iktidar olacak” diyerek ezilenlerin yanında gibi göründü ğü için mi ilgi gören ya da inanılan bir lider, yoksa bizatihi sahip olduklarıyla ve sahip olduklarının vaat ettikleriyle mi kitleleri cezbeden bir lider? Gösteri toplumunun kısmi ögeleri olan medyatikle şme, kitle ileti şim araçlarının yo ğun kullanımı, paranın belirleyicili ği, üretimin terkedili şi, imajların öne çıkması, reklamın güçlenmesi gibi unsurlar, Türkiye toplumun 1980 sonrası dinamiklerini anlamak ya da Genç Parti’nin belirli karakteristiklerini dü şünmek için geçerli ve elveri şli olsalar da, bu, Türkiye toplumun bir gösteri toplumuna dönü ştü ğü ya da Genç Parti’nin gösteri toplumu tezlerininin do ğrulandı ğı ideal bir örnek oldu ğu anlamına gelmez. Enformasyon ya da propaganda, reklam ya da e ğlence tüketimi”, Debord’un deyi şiyle “gösterinin özel biçimleri”dir. Ancak gösteri, “toplumsal olarak hakim ya şamın mevcut modeli” olarak çok daha kapsayıcıdır. Bkz. Debord, 1996: 14. Üstelik Debord’daki haliyle gösteri, “kendisininden ba şka hiçbir şeye varmak istemeyen” bir “amaç-araç birlikteli ği”ne dayanmaktadır ve gösteri toplumu içinde gösteri salt “kendi kendisinin ürünüdür”. Bkz. Debord, 1996: 17-20. Oysa siyaset, hala bir amaç-araç ayrılı ğı üzerinden işleyen bir yapıya sahiptir. Dolayısıyla, Genç Parti’nin ya da Türk siyasetinin “gösteri toplumu”nun örne ği olmasından çok, “gösteri toplumun özel biçimleri”nin belirli siyasal stratejiler ve amaçlar çerçevesinde kullanılması söz konusudur.

249 yayılmasına izin vererek, seçmenleri cinsel iktidar ve ya cazibelerine inandırmaya

çalı şacaklarını rahatlıkla hayal edebiliriz”. (Žižek, 2004c: 48).

B. Genç Parti’nin Örgütü ve Programı

Woddy Allen, “Yıldız Tozu” (“ Stardust ”) filminde, kendisini ateist olmakla suçlayan hasmına şöyle bir yanıt verir: “Sana göre ben bir ateistim, Tanrı’ya göre ise sadık bir muhalif...”. Siyasal partilerin örgütsel, ideolojik ve i şlevsel tasnifleri ile ilgili olarak siyaset bilimi literatürünün oldukça zengin oldu ğunu ve bir partiyi nitelemek için aynı anda birden fazla kavramsalla ştırmanın geçerli olabilece ğini, tek bir partiyi nitelendirmek için hangi kriterlerin esas alındı ğının bile önerilecek parti tipolojisinin özelliklerini belirleyebilece ğini teslim etmek gerekir. 30 Wolinetz’in deyi şiyle; “partiler çok de ğişik biçimlerde varolabilmektedir, ancak bu biçimleri sınıflandırmak için elimizde çok az yöntem vardır” (Wolinetz, 2002: 137). Partilerin sınıflandırılmasına yönelik çaba elli yılı a şkın bir süredir pek çok de ğişik biçim almı ştır. Duverger’in kadro ve kitle partileri (1954), Neumann’ın bireysel temsil partileri ve demokratik (kitlesel) bütünle şme partileri (1956), Kircheimer’in “hepsini yakala partisi” ( catch-all party , 1966), Panebianco’nun “seçimlere-dönük profesyonel partisi” ( electoral-professional party , 1988), Poguntke’nin “yeni siyaset partileri” ( the new politics parties , 1987), Katz ve Mair’in “Kartel Parti”si (The

Cartel Party, 1995) gibi belli ba şlı parti tasnifleri açısından ele alındı ğında, bir

30 Söz gelimi; Katz ve Mair’e göre partiler üç düzeyde analiz edilebilir ve hangi düzeyin esas alındı ğı partinin tipolojisini olu şturmada belirleyici olabilir. Buna göre, bir partinin hükümetteki haline, partinin merkezi karar alma organlarının yapısına ve partinin üye/aktivist tabanına bakmak bize partinin karakteri hakkında farklı bilgiler verebilir. Kazt ve Mair, partilerin karakteristiklerini anlamak için “yöneten bir organ olarak parti”, “bir üyelik örgütü olarak parti” ve “bürokratik bir örgüt olarak parti” gibi düzeylere bakmanın gerekli oldu ğunu, ancak bu düzeylerin farklılık gösterebilece ğini belirtmektedir. Zira bu üç düzey için farklı fırsatlar, motivasyonlar, kaynaklar ve kısıtlılıklar söz konusudur. Bkz. Katz ve Mair, 1998: 184-185.

250 partinin hem “hepsini yakala” partisi hem de “seçimlere dönük profesyonel parti” ya da bir “kitle partisi” tasnifleri ile bir arada tarif edilmesi mümkündür. 31

Bu tipolojilere ek olarak, geli ştirilen sayısız ba şka parti tipolojisi de vardır. 32

Örne ğin, a şağıda yapaca ğımız tartı şmayı da ilgilendiren bir örnek olarak, Harmel ve

Robertson’ın kavramsalla ştırması bu noktada anımsanabilir. Harmel ve Robertson,

1960 yılından 1980’e kadar Batı Avrupa ve Anglo-Amerikan ülkelerinde kurulan

233 yeni partinin yapısına bakarak, sisteme yeni giren partilerle ilgili ikili bir ayrıma giderler. “Yarı şmacı partiler ( contender party )” seçimlerde ba şarılı olacaklarını dü şünen partilerdir. “Te şvikçi partiler ( promoter party )” ise, yüksek oranda bir oy alamayacaklarını ya da sandalye kazanamayacaklarını bilen, ancak asıl amaçları belirli bir konuya ya da nedene dikkat çekmek için partiyi bir araç olarak kullanmak olan partilerdir. (Harmel ve Robertson, 1998: 287). Ya da Gunther ve Diamond’ın

“ki şiye dayalı parti ( personalistic party )” dedikleri kavramın ı şığında; varlık sebepleri liderlerinin seçim kazanması ve iktidara gelmesi olan, lider karizmasına

31 Burada belirtilen parti tipleri üzerine açıklayıcı bir çerçeve çizmek bu çalı şmanın kapsamının dı şındadır. Bununla birlikte, tanım düzeyinde seçimlere-dönük profesyonel partilerin Duverger’in kitle partilerine ve ona tekabül eden demokratik (kitlesel) bütünle şme partilerinin zıttı bir yapı sergiledi ğini söyleyebiliriz. Seçimlere-dönük profesyonel partiler- Duverger ve Neuman’ın parti tipolojilerinin tanımlayıcı özelliklerinin zıttı bir görünüm sunarak- ideolojik yapının zayıf oldu ğu, merkezi bürokratik kurumlar yerine bir dizi profesyonelin belirleyici oldu ğu, çıkar odaklı, zayıf üyelik ba ğlarına sahip ve seçimlere dönük organize olmu ş partilerdir. Kircheimer’in tipolojisi de, benzeri bir şekilde oportunistik bir görünüm sunan ve asli amacı her kesimden oy almak olan, çıkar gruplarına ba ğlı bir parti yapısı sunar. Katz ve Mair’in “kartel parti” tanımlaması ise, partiyi devletle olan ili şkisine göre tanımlamı ştır. Bu parti tipi için önemli olan, üye ya da taban deste ğinden çok, devletten sa ğlayacakları maddi deste ğin/finansal yardımların pe şindedir ve örgütsel olarak zayıf bir yapı arz ederler. Katz ve Mair’in parti tipolojisi, partilere yapılan finansal yardımın onların siyasal stratejilerini öncelikli olarak belirledi ği varsayımına dayanmaktadır. Bu bölümde, Genç Parti’nin tipolojisini kavramak için sunaca ğımız kavramlar burada tartı şılan parti tipolojisinden türetilebilecek belirli özelliklere sahip olsa da, özellikle kitleyle kurdukları ili şki ve ideolojik nitelikleri ile Genç Parti’yi konumlandırmak için -aşağıda da görülece ği gibi- çok daha elveri şlidir. Burada adı geçen parti tipolojilerinin özelliklerini tartı şan faydalı bir kaynak için bkz. Wolinetz, 2002: 146-149. 32 Söz gelimi, Gunther ve Diamond bir makalelerinde -partilerin örgütsel yapısı, programlarının yönelimi ve davranı şsal formları olmak üzere üç ayrı kriter üzerinden- tam 15 parti tipi tasnif etmi şlerdir. Bkz. Gunther ve Diamond, 2003. Duverger’in Siyasi Partiler kitabının ba şında partilerin en belirgin niteliklerinden birinin onların hetrojenli ği oldu ğuna i şaret edip, ardından aynı ad altında “birbirinden farklı üç ya da dört sosyolojik tip”in ifade edilebilece ğine yaptı ğı vurgu hatırlandı ğında parti tipolojilerinin farklıla şmasının gerçekten çarpıcı boyutlara ula ştı ğı kabul edilebilir. Bkz. Duverger, 1993: 33.

251 dayalı, ideoloji ya da programa dayanmayan zayıf örgütsel yapılara sahip ve klasik

örnekleri Berlusconi, Fernando Collor, Taylandlı i şadamı Thaksin Shinawatra’nın kurdu ğu partiler olan yapılardan bahsetmek mümkündür (Gunther ve Diamond,

2003: 187-188). A şağıda da görülebilece ği gibi, Genç Parti hem bir “hepsini-yakala partisi” türevi olan “seçimlere dönük-profesyonel parti”den izler ta şımaktadır, hem

Harmel ve Robertson’ın sınıflandırmasıyla bir “yarı şmacı parti” sayılabilir, hem de

Gunther ve Diamond’un kavramsalla ştırmalarıyla bir “ki şiye dayalı parti” olarak görülebilir. Ancak bu çalı şmada, sadece Genç Parti’nin örgütsel yapısını, partinin ideolojik-söylemsel tercihleri ve kitle-lider ili şkisi bakımından kar şılamaya en uygun olan iki ana tipolojik kavramsalla ştırma tartı şılacaktır. 33 Şimdi bu do ğrultuda, aşağıda Genç Parti’nin örgütsel yapısına 34 -partinin tipolojisini kar şılamaya yakın duran iki kavramsal seçenek üzerinden- bakmaya çalı şaca ğız.

33 Bunun bir nedeni de, parti tipolojisi ile ilgili literatürün hemen her yazarın kendi kavramını ortaya atması yönünde bir e ğilimin hüküm sürmesidir. Burada, bilimsel yayınlardaki atıfları ve genel çerçevesi itibariyle en çok kabul gören ve ele aldığımız konuya en çok uyan kavramları tercih ettik. Söz gelimi; Hopkin ve Paolucci’nin 1999 tarihli “business firm party” kavramsalla ştırmasına ayrılmı ş çalı şmaları varken, Gunther ve Diamond’un makalelerinde bir paragraf ayırdıkları “personalistic party” üzerinden bir tartı şmayı gerekli bulmadık. Ayrıca temel kriterlerimizden birisi, sadece örgütsel yapı de ğil, ideolojik-söylemsel tercihler ve kitle-lider ili şkisi açısından da en uygun tipolojiyi yakalamaktı. 34 Parti tüzü ğüne göre Genç Parti, “Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, Siyasi Partiler Kanunu, seçim kanunları, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ile İnsan Hakları Avrupa Sözle şmesi ve TBMM tarafından onaylanmı ş uluslararası belgeler, di ğer ilgili kanun ve mevzuat çerçevesinde, Tüzü ğü ve Programına göre te şkilatlanmak ve faaliyette bulunmak üzere kurulmu ş bir siyasi partidir.” (GP Tüzü ğü, madde 1). Partinin amaçları arasında “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin vatan ve millet bütünlü ğüne sahip çıkmak ve korumak”, “toplumun huzuru ve adalet anlayı şı içinde, insan haklarına saygılı, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni korumak ve yüceltmek”, “Atatürk ilke ve inkılaplarına sonuna kadar sahip çıkmak ve hayata geçirmek” gibi amaçların yanısıra “ekonomik kalkınmada liberal giri şimcili ği ve ferdi te şebbüs gücünü esas alan ekonomi politikaları geli ştirmek, yatırım ve istihdam kapasitesi yüksek, ileri teknolojiyi esas alan, uluslararası rekabet gücüne sahip bir ekonomi yaratmak, ekonomik kalkınmayı hızlandırarak, i şsizlik ve fakirli ği ortadan kaldırmak, gelir da ğılımındaki bozuklu ğu gidermek ve fertlerin ya şam standartlarını yükseltmek, bölgelerarası geli şmi şlik farkını azaltarak dengeli ve adil bölü şüme dayalı sosyal ve ekonomik bir yapı olu şturmak” (GP Tüzü ğü, madde 2) gibi amaçlara da yer verilmi ştir.

252 1. “Politik Sistem Kar şıtı Parti” Olarak Genç Parti

Genç Parti için geçerli olabilecek ilk tasnif, onun bir “politik sistem kar şıtı parti” (anti-political-establishment party) olmasıdır. Capoccia, iki tip politik sistem kar şıtı parti oldu ğunun altını çizer: İli şkisel sistem kar şıtlı ğı ve ideolojik sistem kar şıtlı ğı. İli şkisel sistem kar şıtlı ğında öne çıkan husus, sistem kar şıtı partinin varlı ğının mevcut siyasi partilerle olan gerilimine atıfta bulunur. İdeolojik sistem kar şıtlı ğında ise, politik sistem kar şıtı partilerin politik amaçlarının ve ideolojisinin demokratik sistemin tamamıyla uyu şmaması/ters dü şmesi söz konusudur (Capoccia,

2002: 23). Politik sistem kar şıtı partinin hem ili şkisel olarak hem de ideolojik olarak sistem kar şıtı olması onu bir “anti sistem partisi” olarak de ğerlendirmemizi olanaklı kılar.

Politik sistem kar şıtı partinin ili şkisel olarak sistem kar şıtı olması, ancak ideolojik olarak sistem kar şıtı olmaması durumunda, Capoccia’nın “kutupla ştırıcı parti” dedi ği bir tip söz konsudur (Capoccia, 2002: 24). Bu eksen üzerinden

Giovanni Capoccia’nın katkısına benzer bir katkıyı Cas Mudde yapmı ştır. Politik sistem kar şıtı partilerin iki ana e ğilim üzerinden farklıla ştırılması mümkündür.

Mudde’nin tasnifiyle, birinci tür politik sistem kar şıtı partiler veya parti kar şıtı partiler “a şırılıkçı parti kar şıtı parti” (extremist anti-party sentiments) güdüleriyle/hisleriyle hareket ederler. Burada reddedilen, siyasal partinin bir kurum olarak reddidir. Anti-demokratik ve fa şist siyaset içinde bu tavır -Mudde burada bir tür ideal tip olarak Hitler’i örnek olarak gösterir- çok güçlüdür. İkinci tür politik sistem kar şıtı partiler veya parti kar şıtı partiler “popülist “parti kar şıtı” (populist anti- party sentiments) güdüleriyle/hisleriyle hareket ederler (Mudde, 1996: 267). Burada reddedilen ise, sistemin içinde yer aldı ğı iddia edilen partilerdir. Bu tavrın, a şırılıkçı

253 parti kar şıtı partilerden farklı olarak, itirazı bir kurum olarak siyasal partinin kendisine de ğil; “sistemin partileri”ne dönüktür. Bu parti tipler arasında günümüzde daha sık görüleni ve dola şımda olanı “popülist parti kar şıtı parti” güdüleriyle/hisleriyle hareket eden partilerdir. Söz konusu partiler için mevcut di ğer partiler tamamen kendi çıkarlarını gerçekle ştirmeye yönelik olarak hareket eden, yolsuzluklara bula şmı ş ve ülkeyi yönetmek konusunda yetersiz partilerdir. Bu partilerin ve medyanın popülist saiklerle hareket eden politik sistem kar şıtı partilere yöneltti ği ele ştiriler genelde anti-demokratik olmakla suçlanmaktadır (Mudde, 1996:

269-271). Mudde’nin tasnifiyle Capoccia’nın tasnifi kıyaslandı ğında, Capoccia’nın

“kutupla ştırıcı parti” olarak adlandırdı ğı parti tipi “popülist -parti kar şıtı parti” ile

örtü şmektedir.

Bu tasnifleri akılda tutarak, Andreas Schedler’in politik sistem kar şıtı partilerin yapısı ve i şleyi şi üzerine söylediklerine bakmanın aydınlatıcı olaca ğını dü şünüyoruz.

Schedler’in deyi şiyle, politik sistem kar şıtı partilerin aslî özelliklerinden birisi bu partilerin -onların söylemsel konumlarını da kuracak bir şekilde- bir tür “anti-politik

üçgen” kurmasıdır. Politik sınıflar/elitler yahut müesses nizamın kendisi bu üçgen içinde “haydutu”, ”dolandırıcı”yı, “dü şman”ı ve “i şgalci”yi; halk “masum kurban”ı, söz konusu sistem kar şıtı parti ise, “kurtarıcı kahraman”ı temsil etmektedir. Halkın huzuru ve mutlulu ğu “yukardakiler” tarafından bozulmu ştur ve görev halkın yanında olan kurtarıcı kahramana kalmı ştır. Politik sistem kar şıtı partiler, bu hayali üçgen

üzerinden yönetilenler ile yönetenler, seçmenler ile “sistemin di ğer partileri”, vatanda şlar ile siyasetçiler, halk ve siyasal düzen arasındaki gerilimi ve çatı şmayı görünür kılmaya ve kendi konumlarını me şrula ştırmaya çalı şırlar (Schedler, 1996:

293-294).

254 Genç Parti kuruldu ğu günden bugüne, bu “anti-politik üçgen”in kurulu şuna

özel bir özen göstermi ştir. Parti, kendisini “temiz” ve “denenmemi ş bir tercih” olarak sunarken, partinin lideri Cem Uzan kitlelere bir tür “halk kahramanı” olarak gösterilmeye çalı şılmı ştır. “Dü şman” ve “sava ş” temaları, Genç Parti’nin -partinin söylemsel tercihlerini tartı şırken daha ayrıntılı olarak görece ğimiz üzere- sıkça ba şvurdu ğu ve kullandı ğı temalardır. Uzan kendi konumunu daha parti kurulmadan

önce, Genç Parti’nin kurulu şuna yönelik “ısınma turları”nda vurgular. O, “çalı şmak isteyen ama i ş bulamayan”, “ilerlemek istenen ama engellenen”, “özgüven ve ba ğımsızlık şerefini ya şamak isteyen ama ba ğımlılı ğa itilen, mecbur bırakılan”,

“ailelerine daha iyi bir hayat vermek isteyen, ancak önü kapatılan, bunu gerçekle ştirecek imkanları bulamayan”, “hayalleri ve umutları olan ama o umutlara uzaktan bakmak zorunda bırakılan herkes için” meydanlardadır (Uzan, 2002b).

“Yöneticiler” ise, büyük bir potansiyeli olan Türkiye’nin ve Türk halkının önündeki en büyük engeldir.Uzan’ın gözünde “yöneticiler”, “halkın emanetine hıyanet etmi ş” ve “Türkiye’nin kanını emmeye çalı şan sözde Türk dostları” ile i şbirli ği yapmı ştır

(Uzan, 2002b). Cem Uzan siyasete giri ş konu şmasında (Uzan 2002n), kendi konumunu şöyle tarif eder: “Bu ak şam sizlerin kar şısına; çalışmak isteyen ama i ş bulamayan Türk gençleri adına, yatırım yapmak isteyen ama yapamayan Türk i ş adamları adına, üniversiteye girmek isteyen ama giremeyen Türk ö ğrencileri adına, yarınına güvenle bakamayan: Türk i şçisi, Türk memuru, Türk çiftçisi adına... Türk mühendisi, Türk doktoru, Türk ö ğretmeni, Türk esnafı, Türk bilim adamı adına...

Türk emeklisi, Türk ev kadını ve Türk çocu ğu adına çıkıyorum.” Böylelikle, kendisini halkın hemen her halinin/katmanının/görünümünün yanında konumlarken; tepedeki azınlı ğı “Türklü ğüyle gurur duymayan, Müslümanım demeye a ğzı

255 varmayan, Türkiye’yi küçümseyen, kendi menfaatlerini Türkiye’nin menfaatlerinin

önünde tutan, dolayısıyla da, Türkiye’nin bugünkü durumundan memnun olan bir gafiller toplulu ğu...” olarak tarif etmektedir.

Şekil 1: Politik Sistem Kar şıtı Partilerin Kurdu ğu Anti-Politik Üçgen 35

Hakim Siyasal Sınıf/Elitler/Müesses Nizam/ İktidardakiler

Vatanda şlar Politik Sistem Kar şıtı Aktör

35 Şekil, Schedler’in (1996) çalı şmasından alınmı ştır. Ancak “siyasal sınıf” kısmına Schedler’in çalı şmasında, siyasal sınıfın e şde ğeri olarak gördü ğü di ğer tanımlayıcı nitelikler de eklenmi ştir. Zira Schedler, çalı şmasında kullandı ğı “siyasal sınıf”ın Marxist ça ğrı şımları olan ilk anlamıyla birlikte çok genel bir anlam ta şıdı ğını ancak yine de siyasetçilerin güçlü ve e şit biraradalı ğını ifade etmek için di ğer tanımlayıcı unsurlarla birlikte kavramın bu ça ğrı şımlarını da dı şlamayan kullanımının uygun oldu ğunu belirtmektedir. Bkz. Schedler, 1996: 295.

256 Politik sistem kar şıtı partiler, -bir me şrula ştırma çabası içinde- “yukardakiler” ile kendi konumlarını “farklıla ştırılma”ya çalı şılmaktadır. Farklıla ştırma, politik sistem kar şıtı partilerin önemli bir refleksidir. Halkın yanında yer alan politik sistem kar şıtı parti için, yukardakiler ya Belçika’nın Vlaams Blok’unun iddia etti ği gibi

“siyasal Mafya” ya da Haider’in veciz ifadesiyle “ayrıcalıklı şövalyeler”dir. Çe şitli ve genelde olumsuz sıfatlarla farklıla ştırılan yukardakiler, politik sistem kar şıtı partiler tarafından aslında “yönetmemesi gereken ki şiler” olarak kodlanırlar.

Farklıla ştırma mekanizması içinde, söz konusu partilerin en sık ba şvurdu ğu argüman mevcut yöneticilerin yetersizli ğidir. Üst düzey bürokratlar ve siyasetçiler “cehalet”,

“beceriksizlik”, “anlayı şsızlık”, “bencillik”, “adaletsizlik” hatta bazen Haider’in de ithamlarında sıkça kullandı ğı gibi “aptallık”la maluldur. Dolayısıyla, politik sistem kar şıtı partiler, mevcut sistem partilerini ve yöneticilerini ahlaki yönden çürümü ş kimseler olarak tanıtmaya e ğilimlidirler. Mevcut sistem, partilerini ve yöneticilerine atfedilen rasyonel davranmama ve yozla şmı şlık suçlamaları genelde amprik bir delille temellendirilmez. Suçlamalar yapılır, ancak tekil olaylara ve olgulara göndermede bulunmak, spesifik örnekler vermek yerine “a şırı-bir genelle ştirme”ye ve abartılı bir retorik çerçeveye ba şvurulur (Schedler, 1996: 296-297).

“Farklıla ştırma” mekanizması da Genç Parti’nin ba şarıyla kullandı ğı bir ba şka unsurdur. Cem Uzan, -Genç Parti’nin Genel Ba şkanı olarak- “Türkiyesi’nden memnun olmayan bir Türk vatandaşı, analarına, şehitlerine, gazilerine borcu olan bir

Türk vatanda şı”dır. “Ankara’dakiler” ise, “Türkiye’yi yabancılara ba ğımlı hale getirmi ştir” (Uzan, 2002o),

Politik sistem kar şıtı partilerin di ğer karakteristik özelli ği, sisteme “dı şardan” meydan okumalarıdır. Bu partiler, “politika kar şıtı bir kendilik” kurarken, bu

257 dı şardan gelme halini, “yeni” olma durumlarını özel bir vurguyla derinle ştirmek ihtiyacını hissederler. Ço ğu politik sistem kar şıtı parti gerçekten de yeni kurulmu ş ya da mevcut siyasal partiler arasında görece genç sayılabilecek partilerdir. Bu husus, onların sisteme dı şardan meydan okumasının mantıkî gerekçesidir aynı zamanda. Bu yeni olma hali, bazen gerçekten yeni bir parti kurmakla söz konusu olabildi ği gibi bazen de zengin i ş adamlarının -Berlusconi ve Forza Italia örne ğinde oldu ğu gibi- o güne kadar içinde bulundukları kurulu düzenle ba ğlarını koparmalarıyla ya da kopardıklarını iddia etmeleriyle de vücud bulabilir (Schedler, 1996: 298). Hatta bazen çok iyi bilinen politik figürlerin bile, -yo ğun bir imaj ve kampanya

çalı şmasıyla- kendilerini sisteme meydan okuyan ve artık dı şardan meydan okuyan bir isim olarak ortaya koymaları da mümkündür. Genç Parti de, bu yeni olma halini, dı şardan geliyor olma temasını sıklıkla kullanmı ştır. 36 Partinin adı bile, bu temanın altını çizmeye yöneliktir. Di ğer partiler eski, sistemle bütünle şmi ş, denenmi ş partilerken, Uzan’ın partisi “Genç”tir.

Örgütsel yapılanma açısından bakıldı ğında, politik sistem kar şıtı partiler küçük partilerdir. Bu küçüklük, ço ğu zaman söz konusu partiler tarafından da istenen bir

şeydir. Zira, küçüklük bir masumiyet de ima eder. Partiler büyüdükçe, politik sistemin dı şından geliyor olmak iddialarına dayanan rahatlıkları yava ş yava ş kaybolmaya ba şlar (Schedler, 1996: 299). Örgütsel anlamda geli şmemi ş olmak, dar bir çevreye ba ğlı kalmak politik sistem kar şıtı partilerin ba şlangıçta yeni olmalarının bir sonucu oldu ğu gibi az önce de vurguladı ğımız gibi devam ettirilmesi faydalı

36 Bu noktada, 3 Kasım 2002 seçimlerine girilirken AKP’nin de yeni kurulmu ş bir parti oldu ğu gelebilir. Ancak AKP’yi kuran ki şiler arasında daha önce Milli Görü ş gelene ğinden gelen ve kamuoyunda bilinen politikacılar varken, Genç Parti’de bu türden kamuoyu nezdinde tanınırlı ğı yüksek siyasi figürler yoktur. Bu, Genç Parti’yi, AKP’ye kıyasla, Turan’ın deyi şiyle, “tamamen yeni” yapmaktadır Bkz. Turan, 2004: 235-236.

258 görülen de bir özelliktir. Politik sistem kar şıtı partiler, bir yandan örgütsel olarak küçük görünümlerini korurken, muhalefet tarzlarını örgütsel yapılarının zıttı bir biçimde büyük ve sonsuz bir agresiflik üzerine in şa ederler. Partinin retorik tarzı son derece agresiftir ve bir “meydan okuma” jargonu içinde kavga ve sava ş metaforları sıkça kullanılır. “Yukardakiler”e yöneltilen ve ha şin, sert, kaba bir üslupla

şekillenmi ş saldırgan retorik içinde gündelik dile, hakarete, alaya sıklıkla ba şvurulur.

Bununla birlikte, politik sistem kar şıtı partiler ve liderleri kendilerini yine aynı sıklıkta “kurban” pozisyonunda sunma e ğilimindedir. Schedler, bu özellik paralelinde, yine Haider’den örnek vererek onun sık sık politik rakipleri tarafından

şantaja, psikolojik teröre, cadı avına, hatta politik infaza maruz kaldı ğından bahsetti ğinin altını çizmektedir (Schedler, 1996: 300).

Genç Parti de, bu meydan okuma biçiminin en sert örneklerini vermekten

çekinmemi ştir. 3 Kasım 2002 Genel Seçimleri sürecinde düzenlenen mitingler, hep aynı bölümle bitmi ştir: “Sizlerin huzurunda basiretsiz, beceriksiz, yüreksiz yönetime sesleniyorum... Bir şans daha istemeyin... Verilmeyecek... Çekilin... Açın

Türkiye’nin önünü... Durduramazsınız. Türkiye geliyor...”. Dolayısıyla, yöneticiler sadece Türkiye’yi yönetmek konusunda beceriksiz de ğildir. Ahlaki açıdan da zafiyet içindedir. Üstelik bu “yöneticiler” Türkiye’nin geli şmesini, “ileri gitmesi”ni de engellemektedir. Uzan, 3 Kasım seçimlerinden sonra yaptı ğı ve do ğrudan ba şbakan

Tayyip Erdo ğan’ı hedef aldı ğı konu şmasında, ba şbakan için “kalle ş”, “e şkiya”,

“gaspçı” ve “Allahsız” gibi ifadeler kullanmı ş ve “Ey kalle ş adam, sana tapulu malım olan ÇEA Ş ve Kepez’i yedirirsem bana da adam demesinler!” gibi ifadelerle (Uzan,

2003) politik sistem kar şıtı partilerle agresifli ğe ve meydan okumaya dayalı retorik tercihinin açık bir örne ğini vermi ştir. Uzan, daha sonra kendi grubu ile ilgili

259 yürütülen operasyon sürecinde- özellikle kendi “kurban” pozisyonunu da ifade etmekten geri durmaz. İmar Bankası’na el koyulmasının ardından, yeni do ğmu ş bebe ğine tedbir kararı çıkartılmasını Nazi dönemindeki uygulamalar benzetir. Ona göre, ortadaki tek suç “Kemal Uzan’ın torunu, Cem Uzan’ın kızı olma” suçudur ve

Uzan Grubu’na düzenlenen operasyon Cem Uzan siyasete girdi ği için gerçekle şmi ştir (Çelik-Uzan, 2004).

Politik sistem kar şıtı partilerin belirleyici niteliklerinden birisi olan popülizmin bir karizmatik liderlik halesi ile güçlendirilmesi üzerinde durulması gereken bir ba şka özelliktir. Politik sistem kar şıtı partileri tanımlayan temel özellik, populizm ya da neo-populizmdir. Ancak politik sistem kar şıtı partiler popülizmi karizmatik liderlik ile birle ştirmek isterler. Karizma ile popülizm arasında kurulan sentez

üzerinden söz konusu partilerin liderleri kendilerini; mevcut sistemi, adaletsizlikleri, kötü yönetimi ortadan kaldıracak nihai de ğişim aracı, dönü ştürücü güç, eylem adamı, hatta “kahraman” olarak sunarlar kitlelere. Politik sistem kar şıtı partilerin liderleri, aşırı vaatkâr bir karizma üretir ve kullanırlar: “Bu i şi düzeltece ğim” (“ I will fix it! ”) gibi (Schedler, 1996: 306). Lider, bu e ğilimin do ğal bir sonucu olarak partisini de ki şiselle ştirir ve kendisinin organik bir uzantısı/parçası olarak görür ve gösterir. Tüm bu süreçte, lider “di ğer parti liderleri” gibi olmadı ğını da göstermeye çalı şır ve sempati toplayacak, genel kabul görmese de, di ğer liderlerin mesafeli duru şunu alt edecek bir insanî duru şun pe şinden gider. Schedler’in vurguladı ğı gibi, ço ğu politik sistem kar şıtı partinin liderinin yeri siyaset sahnesinden çok, o sahneye giden dolaylı yollardır: Rock konserleri, diskolar, futbol maçları vb. Anla şılabilece ği üzere, modern siyaset içinde kitle ileti şim vasatlarının artan rolü çerçevesinde etkinlikleri artan” (Keren, 2000: 114) politik sistem kar şıtı partilerin liderleri için popüler

260 kültürün e ğlenceye dönük vasatları, yine Schedler’in deyi şiyle, “siyasal dünyanın işgali” için kritik bir önemdedir (Schedler, 1996: 301).

Popüler kültür ögelerinin kullanımı, Genç Parti için özel bir önemdedir. Parti kurulu şunda -önceki bölümlerde ayrıntıları verilmi ş olan- görkemli konserler düzenlemi ştir. Uzan’ın konu şma yapmak için sahneye çıkması da, bir

“sanatçı”/”star” görünümünde sunulmaya çalı şılmı ştır. Cem Uzan’ın halkın içine karı şması, onlarla el ele tutu şması, insanlara sarılması, seyircilere “çak” yapması

Genç Parti mitinglerinde kar şımızı sıklıkla çıkar. Uzan, bir yandan ne kadar ba şarılı bir i şadamı oldu ğunu vurgular, ülkeye yaptı ğı hizmetlerden bahseder, bir yandan da halkın içinden oldu ğunu vurgular. Uzan’ın karizması, verdi ği popülist vaatlerdeki

üslubuna da yansımı ştır. Schedler’in bu tür partilerin liderlerinin sıkça kullandı ğı

“Bu i şi düzeltece ğim/halledece ğim” ( I will fix it! ) kalıbı Uzan’ın da söyleminde görülür. 22 Temmuz 2007 Genel Seçimleri sürecinde, sıkça yayınlanan bir Genç

Parti reklamında Uzan şöyle söyler: “Ders kitapları bedava olacak dedim. Benim dedi ğimi yaptılar. Bir te şekkür bile etmediler. Şimdi gıdada KDV kalkacak diyorum.

Onu da yapmaya çalı şıyorlar. İnşallah yaparlar... Ama yapamazlarsa , inanın, ben yaparım (vurgu benim)”.

Politik sistem kar şıtı partileri tanımlayan bir ba şka ayırt edici nitelik, söz konusu partilerin kendilerini sa ğ ve sol ayrımları içinde tanımlamaktan kaçınmalarıdır. Bu ısrarlı tutuma ra ğmen, politik sistem kar şıtı partilerin sa ğ e ğilimli seçmenlerle olan son derece açık, yakın ve güçlü bir ili şkisi vardır. Bu eksenden hareketle, aslında politik sistem kar şıtı partilerin i şinin çok da kolay olmadı ğı görülebilir. Hem sa ğ ve sol tasniflerinin dı şında oldukları iddiasını korumak, hem mevcut politik sisteme kar şı duru şlarının bir rejim kar şıtlı ğı ya da “anti-demokratik”

261 duru ş olarak algılanmasını önlemek; hem de politik elite dahil olmadıklarını sürekli olarak ispatlamak seçmenlerin gözünde ikiyüzlü olarak görünmek ya da ba şarısız olmak tehlikelerine kapı açmaktadır. Bu tehlikeler, Schedler’e göre, politik sistem kar şıtı partileri “demokratik bir muhalefet pozisyon ile anti demokratik bir muhalefet pozisyonu arasındaki mayın tarlasında” yürümek zorunda bırakabilir. Zira, politik sistem kar şıtı partilerin muhalefet tarzı ço ğu zaman sadece iktidar partisine veya partilerine kar şı de ğil, mevcut sistemin tüm partilerine kar şıdır. Genç Parti de, ısrarla

“sa ğ ve sol” kategorilerini kullanmaktan kaçınmı ştır. Cem Uzan, Turktime haber sitesine verdi ği bir mülakatta, “Genç Parti siyasi yelpazenin neresinde?” sorusuna şu yanıtı vermi ştir: “Tam merkezinde. Dünya de ğişti artık. Dünyada ideolojiler yerini pratik ve pragmatik çözümlere bıraktı. Sorunlar ideolojik anlamda de ğil konu bazında de ğerlendiriliyor. Bugün, belli sosyal hakların toplumda herkese verilmesini tartı şıyor mu kimse? Bu sa ğcı dü şünceydi yada solcu dü şünceydi diye ayırt etmiyor insanlar. Söylenilen şeyi konu bazında irdeliyor. Çünkü konu bazında beklentiler var. huzur içinde ya şamak istiyor. Belli bir makul geliri olsun istiyor. İş i olsun, çolu ğunu

çocu ğunu okutabilsin, ihtiyacı olan sa ğlık hizmetini medeni bir ortamda alabilsin istiyor. Artık kitlelerin beklentileri bunlar.”37 Kendisini sa ğ ya da sol parti olarak tanımlamamak Genç Parti için o kadar önemli bir “temel ilke”dir ki; Genç Parti’den

22 Temmuz seçimleri için aday olan İbrahim Tatlıses bile partiye geçme nedenini

“GP’nin ideolojisi bana çok yakın. Ben sa ğcı da olamam, solcu da olamam” diyerek açıklamı ştır. Benzeri bir şekilde, Genç Parti Te şkilat Ba şkan Yardımcısı ve

Ankara ikinci bölge ikinci sıra milletvekili adayı Emin Ayano ğlu, kendisiyle yaptı ğım mülakatta sordu ğum “Genç Parti’nin ideolojisi nedir?” sorusunu şöyle

37 Talat Atilla-Cem Uzan Söyle şisi, “Beni Kesebilirsin, Öldürebilirsin Ama Bana İnananlara İhanet Ettiremezsin”, http://www.turktime.com/default.asp?page=haber&id=5692, 25 Haziran 2007.

262 yanıtlamı ştır: “Biz merkez partisiyiz. Bize DSP’den CHP’ye MHP’den BBP’ye pek

çok partiden destek verenler, geçenler var. Yani, ideolojinin karın doyurmadı ğını gözlemliyorsunuz. En büyük ideoloji ekonomik yönden Türkiye’nin güçlü hale getirilmesi olmalı.. Sa ğ ve sol kavramlarının artık çok fazla bir dengesinin olmadı ğını görüyoruz.” 38 Bu nokta, aslında partinin sunmak istedi ği imajı göstermesi açısından önemlidir ve insanın aklına N. Bobbio’nun mükemmel uyarısını getirmektedir: “Bana sa ğ ile sol arasında bir fark kalmadı ğını söyleyenin, size sadece solcu olmadı ğını söyleyebilirim”.

Politik sistem kar şıtı partiler, ço ğu zaman “fla ş partiler” dir. Ba şarıları belirli seçimlere özgüdür, şöhretleri kısa sürer. Peki ama ya ba şarılı olursa bu partiler, o zaman ne olur? Schedler’in bu soruya cevabı, politik sistem kar şıtı partilerin bir koalisyon ya da iktidara gelmeleri durumunda -Berlusconi örne ğindeki gibi birinci ve kuvvetli olasılık olarak- normalle şme e ğilimi gösterece ğidir (Schedler, 1996: 305).

Bu, onların siyasal sisteme dahil olması ve aslî niteliklerini kaybetmesi demektir.

İkinci olasılık, bu partilerin iktidar pozisyonundan güç alarak -Alberto Fujimori

örne ğinde oldu ğu gibi- sisteme kar şı tutumlarını sertle ştirmeleri ve anti demokratik bir görünüm kazanmalarıdır. Bir üçüncü ihtimal, partilerin söylemsel düzeyde konumlarını muhafaza ederken, sistemin i şleyi şine uyum sa ğlayarak bir anlamda

“durumu kurtarması”dır (Schedler, 1996: 305). Genç Parti’nin gelece ği için henüz

38 Türkiye’de son yirmi yıllık süreç içerisinde sıkça yapılan bu merkez vurgusunun arkasındaki merkez-çevre geriliminin devam etti ği söylenebilse de, Ergun Özbudun’un yerinde tespitiyle, “Türk toplumunun 1980'lerden bu yana geçirdi ği hızlı sosyo-ekonomik de ğişimin sonucu olarak, ne merkezin ne çevrenin eski homojenli ğini muhafaza etti ği açıktır. Yine Özbudun’un ifadeleriyle, “bu dönem, çevrenin önemli ölçüde merkeze ta şındı ğı, çevrenin de ğerleri ile merkezin de ğerleri arasında belli bir yakınla şmanın gerçekle şti ği bir dönemdir. Bu itibarla AK Parti'nin hâlâ bir çevre partisi niteli ği ta şıdı ğı, CHP'nin ise son yıllarda merkezin de ğerleriyle çok daha sıkı şekilde bütünle şti ği söylenebilir.”. Bkz. Ergun Özbudun, “Türkiye Siyasetindeki Bölünme Çizgisi”, Zaman, 17 A ğustos 2007. Genç Parti’nin merkez vurgusunu da bu çerçeve içinde dü şünmek ve AKP’nin üzerinde yükseldi ği temele talip olmak olarak görmek gerekmektedir.

263 bir tahmin yapmak erken olsa da partinin iktidarda veya mecliste bir normalle şme eğilimi göstererek, sistem partilerine yakla şması beklenebilir.

2. “ Şirket Partisi” Olarak Genç Parti

Genç Parti’nin örgütsel konumunu anlamak için kullanılabilecek bir ba şka kavramsal çerçeve, “ şirket partisi”dir (“business firm party”). Şirket partileri, siyasal partiler ile ilgili literatüre di ğer tasniflere kıyaslara geç girmi ş bir kavramdır. Şirket partileri, kural olarak, şirket sahibi siyasî liderin sahip oldu ğu şirket a ğının siyasal alana do ğru “geni şletilmi ş” ve parti formu verilmi ş bir biçimidir. Kavram ilk kez

Hopkin ve Paolucci tarafından 1999 yılında European Journal of Political Research dergisinde yayınlanan makalelerinde formüle edilmi ştir. Şirket partilerinin temel karakteristiklerinden birisi, “siyasi liderin imajının popüler bazı konularla birle ştirilerek, profesyonel bir örgüt tarafından pazarlanmasıdır” (Krouwel, 2006:

252). Avrupa’da görece geç ortaya çıkmı ş bir fenomen olarak şirket partileri, ya zaten varolan bir ticari kurulu şun yapı ve araçlarının siyasi bir proje için kullanılmasıyla ya da yeni ve temel şirket a ğından ayrı bir yapı kurularak siyasal bir amacın gerçekle ştirilmesiyle kendilerini gösterirler (Krouwel, 2006: 260). Hopkin ve

Paolucci tipik bir şirket partisi olarak Silvio Berlusconi’nin Forza Italia’sını örnek verirler. 39 Yazarlara göre Forza Italia, büyük ölçüde Berlusconi’nin sahip oldu ğu

39 Hopkin ve Paolucci’nin şirket partisi modeline verdikleri di ğer örnek Adolfo Suarez’in önderli ğindeki Union de Centro Democratico (UCD; “Demokratik Merkez Birli ği”)’dur. 1976-1981 yılları arasında İspanya ba şbakanı olan Suarez’in partisi UCD lider odaklı bir partidir. Suarez’in ki şisel popülaritesinin gücüne ek olarak parti, liderinin “genç”li ğine özel bir vurgu yapmı ştır. Suarez televizyonu etkin bir araç olarak kullanmı ş, toplumun her kesimini “hedef seçmen kitlesi” olarak görmü ş ve tutarlı ve kapsamlı bir ideolojik programdan uzak durmu ştur. Parti ideojik sloganları kullanmayı da tercih etmemi ştir. Suarez’in liderli ğindeki UCD “hafif siklet” bir parti organizasyonuna sahiptir. Söz konusu organizasyon, kapsamlı düzenlemeler ve detaylı örgütsel süreçlerden uzak bir görünüm arz etmektedir. Bkz. Hopkin ve Paolucci, 1999:313-315. UCD’nin sundu ğu görünüm şirket

264 şirketlerin bir uzantısıdır ve örgütsel gücü yine büyük ölçüde bu şirketlerden gelmektedir (Hopkin ve Paolucci, 1999: 321-322). Genç Parti’nin de do ğrudan Uzan

Grubu’nun geni ş finansal a ğı üzerinde yükseldi ğini söyleyebiliriz. Özellikle partinin kurulu şuna yönelik olarak düzenlenen Uzan Grubu’nun 46. yıl kutlamalarında ve daha sonra seçim mitinglerinin gerçekle ştirilmesindeki müthi ş organizasyon ve bu organizasyon sonucu olan inanılmaz maliyet, partinin özellikle kurulu ş a şamasında

Uzan Grubu’nun üzerinde yükseldi ğinin en açık kanıtıdır. Partinin ilk kuruldu ğu dönemde, üyeleri ve milletvekili adayları a ğırlıklı olarak Uzan Grubu şirketlerinin ve

özellikle de Telsim’in personelidir (Tan şu ve Ercan, 2002: 9).

Özellikle seçim zamanlarında, kısa sürede en fazla seçmen deste ğini sa ğlama yönelik olarak örgütlenmi ş olan şirket partileri, Hopkin ve Paolucci’nin deyi şiyle,

“hafif siklet” örgütlerdir (Hopkin ve Paolucci, 1999:315). Parti bürokratları bu partiler içinde mümkün oldu ğunca sayıca az tutulmaya çalı şılır. Teknik i şler parti

örgütünün dı şındaki uzmanlara havale edilir (Hopkin ve Paolucci, 1999: 333). Genç

Parti’nin bu özellikleri ta şıdı ğı söylenebilir. Parti kuruldu ğu ilk günlerde, sadece

Cem Uzan’ın ismiyle vardır. Di ğer partilerde sıklıkla görülen ikinci, üçüncü, dördüncü isimler, yani kamuoyunun bildi ği di ğer parti yöneticileri Genç Parti için söz konusu de ğildir. Bugün bile, Cem Uzan dı şında ismi bilinen ve öne çıkana tek yönetici Emin Şirin’dir. Acak Şirin’in varlı ğı da, partiyi kamuoyuna anlatmak ve

Uzan’ın muhtemelen sıkıntı çekebilece ği, zorlanaca ğı televizyon programlarında soruları ustalıkla yanıtlamak olmu ştur. 22 Temmuz tarihinin belirlenmesinden sonra, ibre tekrar Uzan’a dönmü ştür. Her halûkarda Genç Parti, Cem Uzan’ın partisidir.

“Teknik i şlerin dı şarıya havale edilmesi” meselesinde de Genç Parti, Uzan partisi modeli etrafında de ğerlendirilse de yazarların asıl vurgusu şirket partisi modelinin “en a şırı örne ği” olan Berlusconi’nin Forza Italia’sı üzerinedir. Bkz. Hopkin ve Paolucci, 1999: 320.

265 Grubu’nun de ğişik alanlarda faaliyet gösteren şirketlerine, özel güvenlik görevlilerine ve profesyonel ileti şimcilere yönelmi ştir. 22 Temmuz seçimlerine girilirken, partinin örgütlenmesine bakıldı ğında ise partinin örgütlenme açısından sayısal düzeyde bir sıkıntısının olmadı ğı görülmektedir. 40 Genç Parti Te şkilat

Yardımcısı ve 22 Temmuz seçimlerinde Ankara 2. bölge 2. sıra milletvekili adayı

Emin Ayano ğlu, kendisiyle yaptı ğım görü şmede, “Biz siyasi bir linçin altından

çıktık. İş adamı il ba şkanımız da var. Emekli bir vatanda şımızın il ba şkanlı ğı yaptı ğı iller de var. Genç Parti Türkiye’de şu an için 81 ilin 81’inde örgütlü. 923 ilçenin

910’unda ilçe te şkilatımız var, 13 ilçede de vekaleten götürdü ğümüz insanlar var.

Seçim döneminde atama yapmayalım istedik” açıklamasını yapmı ştır.

Krouwel, bu tip bir örgütsel yapının do ğal bir sonucu olarak şirket partilerinde partinin kendisinin ve ideolojisinin bir amaç olarak öne çıkmadı ğını söylemektedir

Gerçekten de, şirket partilerinin ideolojik e ğilimleri son derece esnektir. Katı ideolojik tercihleri olmayan bu partiler için amaç -“hepsini yakala” partilerini anımsatır bir biçimde- toplumun hemen her kesiminden oy almaktır. Ancak, “hepsini yakala” partilerinin aksine, bu partiler geli ştirdikleri siyasalar için çıkar gruplarına yönelmezler. Bu siyasalar, popüler taleplerin pazar ara ştırmaları ve kamuoyu yoklamaları vasıtalarıyla belirlenmesiyle olu şturulur. Çe şitli konularda geli ştirilen siyasalar etkileyici bir “ambalaj” içinde seçmenlere sunulur. Krouwel, haklı olarak, bu nitelikten dolayı şirket partilerin liderlerinin genelde güçlü medya ba ğlantıları ya da yatırımları olan kimseler oldu ğunun altını çizmektedir (Krouwel, 2006: 261). İlk bölümde tartı şıldı ğı gibi, Uzan Grubu’nun ana yatırım alanlarından birisi kuruldu ğu

40 Örgütsel yapının “hafif”li ğinin sayıyla ilgili olmadı ğını belirtmeye gerek yok sanıyorum. Partilerin örgütsel a ğırlı ğını ya da hafifli ğini belirleyen şey maddi kaynaklardan, merkez ile te şkilat arasında kurulan ili şkiye kadar pek çok etken tarafından şekillendirilmektedir.

266 dönem itibariyle medyadır. Ülkenin en büyük televizyon, gazete ve radyolarına sahip olan Uzanlar, Genç Parti’nin kurulu ş sürecinde, Ali Taran Creative Workshop ile

çalı şmı ştır. Hem Cem Uzan, hem Emin Şirin düzenli olarak kamuoyu yoklamaları yaptırdıklarını çe şitli kereler ifade etmi ştir. 41

Hopkin ve Paolucci’ye göre, geli ştirilen siyasaların lidere endeksli olarak sunulması ve partinin “hafif-siklet” örgütsel yapısı şirket partilerinde liderlerin güçlü konumunu açıklar (Hopkin ve Paolucci, 1999: 333). Şirket partilerinde ço ğu zaman partinin kendisi lidere e şittir. Bu çerçevede de ğerlendirildi ğinde, şirket partilerinin bu karakteristi ği akla Michels’in klasikle şen çalı şmasında yaptı ğı saptamaları getirir:

“Parti örgütünün zayıf oldu ğu durumlarda, liderlerin etkisi do ğrudan ve ki şiseldir.”

(Michels, 1959: 132) ve “küçük örgütlerde ki şi faktörü baskındır” (Michels, 1959:

149).

Hopkin ve Paolucci, şirket partilerinde gücün liderin etrafında toplandı ğını söylerken, bu partilerdeki liderli ğin temel unsurları olarak “ki şisel popülarite” ile birlikte “sahip olunan örgütsel avantajlardan yararlanma” ve “kitle ileti şiminde sınırsız mesleki uzmanlı ğa açıklık/e ğilim”i saymaktadır (Hopkin ve Paolucci, 1999:

323-324). Yukarda da de ğinildi ği gibi bu özellikler, Genç Parti için de son derece geçerlidir. Genç Parti’nin ba şarısı, liderinin popülaritesine ve karizmasına ba ğlanmı ştır. Genç Parti’nin kurulu şundan beri öne çıkarılan nokta, Cem Uzan’ın ismi ve imajıdır. Parti reklamlarında, Genç Parti logosunun altına atılan Cem Uzan imzası bu çerçevede dü şünülebilir. Bu imzada aynı zamanda Genç Parti’nin de bizatihi -tıpkı Berke Barajı’ndaki gibi, tıpkı Türkiye’deki ilk özel televizyon gibi,

41 Cem Uzan, 19 Haziran 2007’de katıldı ğı Show Tv Ana Haber Bülteninde yaptı ğı açıklamada elinde iki anket oldu ğunu ve partisinin %20’lere yakla ştı ğını söylemi ştir.

267 tıpkı Uzan Grubu’nun di ğer ba şarıları/i şlerinde oldu ğu gibi- “altında Cem Uzan’ın imzasının oldu ğu” bir i ş/proje oldu ğu varsayımı saklıdır.

Hopkin ve Paolucci’nin çizdi ği genel çerçeveden hareket eden Andre Krouwel

(Krouwel, 2006: 262-263), şirket partilerinin özelliklerini “genetik boyut”, “seçim boyutu”, “ideolojik boyut” ve “örgütsel boyut” olmak üzere dört temel nitelik ekseninde özetler. “Genetik boyut”, şirket partilerinin kökenine i şaret eder. Yukarda da vurgulandı ğı ve adından da anla şılaca ğı üzere, şirket partileri liderin/siyasal giri şimcilerin özel te şebbüslerinden türemi ştir. “Seçim boyutu” açısından bu partiler daha çok kararsızlı ğın ve esnekli ğin hakim oldu ğu “seçim pazarı”nı tercih ederler ve seçmenlerini “tüketici” olarak görürler. Bu çerçevede, partinin “elit dev şirme” ve

“toplumsal taban” arayı şında bir serbestlik vardır. Burada da, vurgu bireysel ba şvurulara ve kararlaradır. “ İdeolojik boyut” açısından bakıldı ğında ise, partinin ideolojik bir angajmandan çok belirli ki şiler ve konular hakkında çeşitli görü şlere sahip oldu ğu görülür. Bu çerçevede, partinin aslî amacı medyanın dikkatini çekmek konusunda sürekli bir mücadele yürütmektir. 42 “Örgütsel boyut” ekseninde bir de ğerlendirme, şirket partilerinde parti üyeli ğinin di ğer partilere göre daha önemsiz görüldü ğünü ve siyasi giri şimcinin/liderin öne çıktı ğını göstermektedir. Daha çok sahip olunan özel finansal kaynaklardan gücünü alan şirket partileri, kampanyalarını pazarlama tekniklerine dayalı olarak yürütmektedir. Kampanya için çalı şan

42 Burada özellikle partinin aslî amacının medyanın dikkatini çekmek konusunda sürekli bir mücadele yürütmek oldu ğu tespiti 22 Temmuz seçimlerine yakla şılırken bir hayli öne çıkmı ştır. Cumhurba şkanlı ğı seçimi ilk tur oylaması için destek isteyen Abdullah Gül’ün randevu talebinin Genç Parti tarafından reddedilmesi ve Mehmet A ğar’ın ANAP ile ba şarısız ittifak giri şiminden sonra Cem Uzan’la görü şmek istedi ği ancak bu talebin de kabul etmedi ği yönündeki haberler, kullanılan slogan ve vaatler, Cem Uzan’ın siyaseti bırakmak için tehdit aldı ğını ancak kendisini kimin tehdit etti ğini ancak seçimlere 3-4 gün kala açıklayaca ğını defaeten söylemesi, İbrahim Tatlıses’in partiden aday olması gibi geli şmeler bu ba ğlamda de ğerlendirilmelidir. Özellikle Cem Uzan’ın Semra Çetin’le yaptı ğı söyle şideki iddiası seçimlere yakla şılırken tekrar gündeme gelmi ştir. Bkz. Semra Çetin-Cem Uzan, “Tehdit Edildim”, Vatan, 5 Haziran 2007.

268 uzmanlarla genelde kalıcı sözle şmeler yapılmamaktadır. Bu uzmanların parti

örgütündeki kullanımı kampanyalar do ğrultusunda “geçici”dir.

Yukarıda Genç Parti’nin örgütsel tipolojisini tartı şırken yer verdi ğimiz iki parti modeli olan “politik sistem kar şıtı parti” ve “ şirket partisi” tipleri aslında en genel anlamıyla sa ğ siyasetin, daha spesifik biçimde söylemek gerkirse, muhafazakar- milliyetçi-liberal siyaset çizgisinin ula şabilece ği marjinal hatta i şaret etmektedir.

1990’lı yılların post-liberal aurası içinde siyasal sistemin, temsili demokrasinin, ideolojilerin içine dü ştü ğü genel kriz hali hem sa ğı hem de solu derinden etkilemi ştir.

Ancak sa ğ bu kriz halinin yapısal dinamiklerini anlamak konusunda soldan daha etkin bir strateji izlemi ştir. Özünde neo-liberal bir ruha sahip politikaların; sosyal refah devletinin kimi ögelerinin kullanılarak ve muhafazakar siyasetin geleneksel temalarına referansla birlikte kitlelere sunulması, sa ğ siyasetin temsilcisi olan partileri içinde bulunulan genel kriz haliyle ba ş etmek için kullandıkları etkili bir stratejidir. Bu çerçevede “üçüncü yol” siyasetinin/programının sadece sol- liberal/sosyal demokrat partiler tarafından kullanıldı ğını dü şünmek yanıltıcıdır.

“Üçüncü yol” siyaseti/programı özü itibariyle aslında sol-liberal/sosyal demokrat

çizginin sa ğa yakla şmasını ifade etmektedir ve yine özü itibariyle muhafazakar siyaset tarafından kullanılmaya daha uygundur. Söz gelimi, İspanya’da Jose Maria

Aznar’ın muhafazakar partisi PP’nin (Partido Popular; “Halkın Partisi”) 1996-2004 yılları arasındaki iktidardaki performansı sa ğ partilerin “üçüncü yol” siyasetini adapte etmek konusundaki e ğilimlerine en iyi örnektir. Aznar, kendisininden önceki

Felipe Gonzalez’in liderli ğindeki Sosyalist İş çi Partisi (PSOE) hükümetinin izledi ği kimi politikaları sürdürmü ş ve bir yandan -Gonzalez’in aksine- özelle ştirme politikalarına hız verirken, bir yandan da sendikal haklar ve sendikal federasyonların

269 durumlarındaki iyile şmeyi devam ettirmi ştir. “Eski tip sosyal demokrasi ile neoliberalizm arasında kurulacak bir üçüncü yol” fikrinin ta şıdı ğı belirsizli ğe ra ğmen

İngiltere’de Tony Blair, Almanya’da Gerhard Schröder (Neue Mitte; “yeni merkez”) gibi isimlerin temsil etti ği üçünü yol siyaseti, muhafazakar Aznar tarafından da kabul görmü ştür. Reagan-Thatcher çizgisindeki neoliberal politikaların gözden dü şmesi,

İspanya’daki seçmenlerin Franco rejiminden ve sa ğın üzerinde durdu ğu miras kar şısındaki ho şnutsuz tavrı ve ilk dönemlerde Blair ve Schröder’in ülkelerinin

Avrupa Birli ği’nin en güçlü iki ekonomisini temsil etmesi gibi nedenler Aznar’ın

üçüncü yolu bir siyasal harita olarak tercih etmesinde etkili olmu ştur (Hamann, 2005:

70-71). Aznar, bir yandan geçici sözle şmelere dayalı istihdam politikasını sürdürürürken bir yandan da geçici sözle şmeli çalı şanların durumlarının düzeltilmesi ve sosyal güvenlik katkılarının arttırılmasını sa ğlamı ştır (Hamann, 2005: 76).

Ortodoks bir neo-liberal siyaset izlemeyen Aznar (Hamann, 2005: 80), sa ğın mevcut kriz halini a şmak konusunda geli ştirebilece ğe alternatiflere iyi bir örnektir. Burada vurgulanması gereken esas nokta siyasetin genel kriz halinin sa ğ-muhafazakar anlayı ş tarafından a şılma biçimidir. Sa ğın bu kriz halini a şarken aldı ğı iki görünümden, iki farklı çizgiden bahsedilebilir. Bunlardan birincisi “üçüncü yol” türü sosyal refah devletinin bazı kazanımlarını öne çıkaran ve tam anlamıyla ortodoks bir neo-liberal gündem takip etmeyen ılımlı-merkez çizgisi; di ğeri ise sistemin partilerine tamamen kar şı çıkan radikal çizgidir. Ilımlı-merkez çizgisi ço ğu zaman lider popülaritesi ile birlikte program ve örgüt nosyonlarına daha çok önem vermesiyle klasik parti anlayı şına nispeten daha yakınken, radikal çizgi salt lider karizmasına dayalı “hafif siklet” örgütler üzerinden kendisini göstermektedir.

İspanya’da Aznar’ın Partido Popular’ı (PP) birinci çizgiye, Adolfo Suarez’in

270 önderli ğindeki Union de Centro Democratico (UCD) ikinci çizgiye örnek gösterilebilir. 3 Kasım 2002 seçimleri ve sonrası özelinde dü şünüldü ğünde bu

çizgilerin Türkiye’deki muadilinin -birer ideal tip olduklarını iddia etmeden- AKP 43 ve Genç Parti oldu ğunu söyleyebiliriz. A şağıda söz konusu radikal çizginin, sa ğın ula şabilce ği “marjinal” görünümün bir örne ği olarak Genç Parti’nin ideolojik- söylemsel karakteristiklerine bakmaya çalı şaca ğız.

C. Genç Parti’nin İdeolojisi ve Söylemi

Purvis ve Hunt’ın tanımıyla söylem; “dil ya da sözel olmayan işaret sistemleri vasıtasıyla kurulan bireysel sosyal ileti şim a ğlarına i şaret eden bir kavramdır.”

(Purvis ve Hunt, 1993: 485). Burada Genç Parti’nin ideolojisi ve söylemsel tercihleri

üzerine dü şünürken, bu tanıma sadık kalacak ve bu eksende söylem ve ideoloji arasında bir kopukluk de ğil, kapsayıcı bir devamlılık oldu ğu varsayımından hareket edece ğiz. Yine Purvis ve Hunt’ın tanımına ba ğlı kalarak, Genç Parti’yi ideolojik ve söylemsel bir temel üzerinde konumlandırırken, partinin kampanyaları çerçevesinde sahne alan sanatçıların da partinin kullandı ğı mar şın da, Uzan’ın kıyafet tercihlerinin de bizim için söylemsel bir de ğeri olacaktır. Bununla birlikte, partinin konumlandırılmasında iki ana ideolojik-söylemsel hatta ba ğlı kalınacaktır: Neo-

43 AKP’nin kendisine seçti ği “muhafazakar demokrat” kimli ğin “teorisyen”i Yalçın Akdo ğan, muhafazakar demokrasinin “farklı bir co ğrafyada” üçüncü yol benzeri bir “açılım” olarak görülebilece ğine i şaret etmektedir. Akdo ğan’a göre üçüncü yol ve muhafazakar demokrasi arasındaki benzerlikler şunlardır: Üçüncü yol bulma arayı şı (“muhafazakarlık sosyalizm ve liberalizm arasında bir üçüncü alternatif olmaya çalı şırken, üçüncü yol devletçi bir sosyal demokrasiyle neoliberalizmin serbest piyasa anlayı şına bir alternatif geli ştirmeye çalı şmaktadır”), refah devleti ele ştirisi ve devletin sosyal fonksiyonlarının yeniden tanımlanması, aile hayatı-toplumsal yozla şma-suç gibi konulara vurgu, merkeziyetçi bürokratik devletin sınırlandırılması ve küreselle şme kar şısında salt tepkisellik yerine do ğru konumu alma çabası. Bkz. Akdo ğan, 2004: 146-147.

271 fa şizm ve neo-popülizm. 44 Bu iki unsurun temel karakteristikleri ile Genç Parti’nin sundu ğu ideolojik-söylemsel görünüm arasında ideal bir örtü şmeden çok, çarpıcı benzerlikler oldu ğu vurgulanacaktır. Partinin neo-fa şizmden ve neo-popülizmden izler ta şıyan ideolojik-söylemsel tercihleri, yukarda tartı şılmı ş olan partinin tipolojik

özellikleri paralelinde ele alınacak ve partinin tipolojik özellikleri ile bu ideolojik- söylemsel görünüm arasındaki ba ğa da dikkat çekilecektir.

1. “Türk’ün Gücü”: Neo-fa şizm ve Genç Parti

1990’lı yıllarda, iyiden iyiye görünürlük kazanan “yeni-aşırı sa ğ”, “post-fa şist” ya da “neo fa şist” ideolojilerin 45 sahip oldu ğu gücün temelinde belirgin bir eklektizm ve esneklik vardır. 46 Bu eklektizm ve esneklik, neo-fa şizmin neo-liberal

44 Konuyla ilgili literatürde genel bir da ğınıklık söz konusudur. Sa ğ a şırılık, radikal sa ğ, a şırı sa ğ (extreme right), neofa şizm, neopopülizm, a şırı sa ğ popülizm gibi kavramlar -bu çalı şmanın kaynakçasında da görülece ği üzere- farklı yazarlar tarafından benzer, hatta aynı durumları/hareketleri nitelemek için kullanılabilmektedirler. Ben burada, Genç Parti’nin ideojik-söylemsel konumunu belirleyen popülist hat ile milliyetçi hattı ayırmak için a şırı sa ğ ya da radikal sa ğ gibi çok geni ş ve belirsiz kavramlar yerine bu iki terimi tercih ettim. Bununla birlikte, hem Genç Parti’nin örgütsel tipolojisinde hem de bu iki hat arasındaki devamlılı ğı da göstermeye çalı ştım. Literatürdeki kavramsal çe şitlili ğe de ğinen bir de ğerlendirme için bkz. Vural, 2005:22-28. 45 Payne, II. Dünya Sava şı’ndan sonra Almanya ve İtalya gibi “vakalar” üzerinden geli şen fa şizm incelemelerinin ve tartı şmalarının sonraki on yıllar içinde yava ş yava ş azaldı ğını (özellikle 1970’lerden sonra) kaydetmekte ve 1990’larda SSCB’nin çökü şünün ardından Do ğu Avrupa’da canlanan milliyetçilik ve Avrupa’da yükselen radikal sa ğ hareketlerin neo-fa şizm merkezli olarak söz konusu tartı şmaları yeniden canlandırdı ğını yazmaktadır. Bkz. Payne, 2000:110. Burada bir noktayı belirtmekte fayda var. Neofa şizm tartı şmaları 1980’lerden sonra ve özellikle 1990’larda canlanmı ş olsa da, bir terim olarak neo fa şizm ilk kez bu tarihlerde kullanılmamı ştır. Neo fa şizm II. Dünya Sava şı sonrasındaki dönemde farklı boyutlarda fa şist karakteristikler ta şıyan hareket/grup/parti vb. için kullanılan bir kavramdır. Örne ğin, William R. Tucker’ın 1968 tarihinde yayımlanan bir makalesindeki yedi numaralı dipnotta Fransız yayın organı Le Soleil için neofa şist nitelemesini kullanmaktadır. Bkz. Tucker, 1968: 87. Žižek de neo fa şizmin canlanışını şu sözlerle de ğerlendirmi ştir: “On yıl önce (...) neo-fa şist partilerin Batı Avrupa demokratik hükümetlerine dahil olması olanaksız bir etik felaket olarak, ‘gerçekten olmayacak’ bir şey olarak reddedildi; gerçekle şince, geriye dönük olarak kendi olasılı ğı içine oturtuldu ve derhal kendimizi ona uyarlamı ş olduk.” Bkz.Žižek, 2004b: 62. Yine Žižek, Berlusconi’nin 2003 yazında yaptı ğı Mussoli’nin; Hitler, Stalin ve Saddam bir politik suçlu olmadı ğını söyledi ğinde patlak veren tartı şmaları hatırlatmakta ve bunun basit bir ifade olmadı ğına, “ İkinci Dünya Sava şı anti-fa şist Avrupa kimli ğinde bir de ğişim”e tekabül etti ğine i şaret etmektedir Bkz. Žižek, 2004b: 48. 46 Fa şist partilerin/hareketlerin devamı temelde üç biçimde seyretmektedir. Basitçe, önceki tarihsel fa şist hareketlerin “devamcısı” olan fa şist gruplanmalar (tarihsel fa şist hareketleri yeniden diriltmek isteyen hareketler gibi), ikincisi “yeni-taklitçi” gruplar (a şırı sa ğ hareketlerin Nazile şmesi gibi), üçüncüsü modifiye olmu ş neo-fa şist örgütler (sözde liberal de ğerlere vurgu yapan kriptofa şist örgütler gibi). Bkz.Griffin 1991’den akt. Payne, 1993: 74-75. Neo fa şizmin eklektiziminin tarihsel fa şizmin de bünyesinde olan Orlèancı (liberal ve muhafazakar görü şlerin gev şek biraradalı ğı) yönün (Ignazi, 2003:

272 unsurları bünyesine eklemlemesini ve sıradan/gündelik fa şizmin unsurları ile daha rahat ileti şime geçmesini sa ğlamaktadır. “Post fa şizmin devri” sayılabilecek 1990’lı yıllarda (Bora, 1999: 15), neo-fa şizmin gücünü arttırması -yukarda da genel hatları

çizilmi ş olan- derin bir temsil krizinin ve sa ğ ve sol arasındaki çizgilerin bulanıkla şmasının bir sonucudur. Bunun sonucu olarak, fa şizmin mevcut rejime meydan okuyan, bütünlüklü ve tutarlı “sert” ideolojik yapısı neo-fa şist ideoloji içinde yumu şatılmı ş, bütünlükten ve tutarlılıktan yoksunla ştırılmı ştır. Neo-fa şizm sistemle/rejimle uyumlu bir biçimde i şleyen, ancak itirazını daha çok sistemin aktörlerine yönelten bir görünüm arz etmektedir. Bu haliyle, fa şizme kıyasla, neo- fa şizm “normalle şmi ştir” (Bora, 2000b: 23). Neo-fa şizmin normalle şmi ş görüntüsü, onun kar şı-devrimci yönünü “organizmacılık yerine bireyi ve pazarı, elitizm yerine meritokrasiyi çıkaran” bir yeni muhafazakar anlayı şıyla da kurdu ğu ilişkinin (Ignazi,

2003: 25) bir ürünü olarak kabul edilebilir.

Fa şizmin temel karakteristiklerinden birisi olan kar şı-devrimcilik 47 , bu normalle şmenin bir sonucu olarak, neo-fa şizm içinde sönümlenmi ştir. Neo-fa şizm sistemin kötü politikacılardan, ahlaksız bürokratlardan temizlenmesi ile ilgilenmektedir. “Topyekun de ğişim”e vurgu yapan ve sistemin kendisini hedef alan bir iddiası yoktur. Bu ılımlı söylem neo-fa şist partilerin, yine klasik fa şizmden farklı olarak, sadece “küçük adamın öfkesi”ne yönelik de ğil, orta-üst sınıflara yönelik olarak da bir destek arayı şı içinde olduklarının bir göstergesi olarak okunabilir. Neo- fa şizmin farklı toplumsal segmentlerle ba ğ kurma becerisi büyük ölçüde onun

14) daha fazla öne çıkmasından kaynaklandı ğını iddia edilebilir. Neo fa şizm içinde öne çıkan Orlèancı yakla şım sa ğın kar şı devrimci ve kitlesel otoriteryanizme dayalı di ğer kurucu unsurlarının da bir tür esnek ve eklektik yorumunu zorunlu kılmı ştır. Sa ğın sözü edilen bu üç unsuru için bkz. Ignazi, 2003: 20. 47 Fa şizmin sadece mevcut politik sistem kar şısında de ğil, kültürel olarak da -Aydınlanma’nın ve Fransız Devrimi’nin mirasının reddine dayanan- kar şı-devrimci bir karakteri vardır. Bkz. Sternhell vd, 1994:7.

273 sıradan fa şizmin ögeleriyle etkile şim kurmak konusundaki yetene ğinden gelmektedir

(Bora, 2000a: 28). Kar şı-devrimci unsurun sönümlenmesi de aslında ba şka bir tür kar şı-devrimcili ğin ortaya çıkmasıyla ilintilidir. Bu partiler, daha genel ifadeyle a şırı- sa ğ partiler, Ignazi’nin “sessiz-kar şı devrim” dedi ği bir sürecin ürünüdürler. 48 Bu süreç kitlenin yolsuzluklara ve klientalizme duydu ğu tepki; siyasal sisteme duyulan güvenin a şınması, geleneksel/mevcut siyasi partilerin yeni-toplumsal ekonomik sorunlara çözüm getirmek konusundaki ba şarısızlıkları, siyasal söylemin radikalle şmesi gibi unsurlardan beslenmektedir (Ignazi, 2003: 202-203).

Bu eksen üzerinden de ğerlendirildi ğinde, neo-fa şizmin bir ba şka karaktersitik

özelli ği doktrinin, programın ve ideolojinin önemine vurgu yapmamalarıdır. Neo- fa şist partiler programları ve söylemleri arasında mevcut çeli şkileri ya da yapısal zayıflıkları önemsemeyen, kendilerine esnek bir ideolojik ve söylemsel bir çerçeve kuran partilerdir. Siyasetin ultra teknik bir alana dönü şmesi, gösterinin ve görüntünün, medyanın siyasetin merkezine oturmasına ba ğlı olarak neo-fa şist partiler

“aktüel çıkı şlar” ve “sahne performansı”na yönelerek, fa şizmin topyekun angajman isteyen sıkı örgütsel ba ğlarından ziyade, hafif ve gev şek, ama yine de kontrolü merkezin elinde olan örgütsel tabiyet ili şkilerine vurgu yapmaktadır (Bora, 2000a:

28). Klasik fa şizmin sıkı bir örgütsel aygıta ve “‘küçük adamlar’ın sıradan fa şizmine” dayalı kitle deste ğine” ba ğlı olan i şleyi şi, fa şizmin yeni görünümü içinde esnemi ştir. Artık, “medya (bilhassa televizyon) dünya olaylarına ve hayat bakı ş kalıbıyla” fa şizmin bu yeni görünümün “en sıkı örgütü” olmu ştur (Bora, 2006: 168).

48 Ignazi’nin bu de ğerlendirmesini tartı ştı ğı bir ba şka çalı şması için bkz. Ignazi, 1998. Ignazi, burada aşırı sa ğ kutupta yer alan partilerin ya fa şist bir mirasa i şaret ettiklerini ve/veya sistem kar şıtı bir duru ş sergilediklerini kaydetmektedir. Bkz. Ignazi, 1998: 330.

274 Neo-fa şist partiler genel yapı itibariyle, Ignazi’nin tasnifiyle, daha çok post- endüstriyel bir görünüm arz ederler. Post-endüstriyel toplumun karma şıkla şan sorunları, eme ğe dayalı ili şkilerin sosyal ili şkileri belirleme gücünün azalması, atomizasyon, hizmet sektörünün geli şimi, sınıfsal aidiyetlerin belirsizle şmesi gibi süreçlere paralel olarak ortaya çıkan neo-fa şist partiler, ço ğu zaman kitlelere karizmatik bir lider sunarak, “düzenin partileri”nin çözemedi ği sorunlara bir alternatif sunmaya çalı şmı şlardır (Ignazi, 2003: 34). Lider, klasik fa şizm için oldu ğu gibi neo-fa şizm içinde önemlidir. Ancak neo-fa şizm için lider, “güçlü bir programın ve kadronun karizmatik temsilcisi”nden çok, karizmasını içinde bulundu ğu politik hareketten ba ğımsız olarak sürdüren bir konumdadır. Liderin karizmasının

üretilmesinde ve yayılmasında medyanın rolü, klasik fa şizmin hüküm sürdü ğü tarihsel dönem göz önüne alındı ğında do ğal olarak, artmı ştır. Liderin varlı ğı, partinin sahip oldu ğu esnek program, ideoloji ve söylemsel yapıdan ba ğımsızla şmı ştır. Parti tüm unsurları ile liderin bir parçası haline gelmi ştir. Klasik fa şizmin parti-lider

özde şli ğine; program ve ideolojiye, “hareketin ilkeleri”ne vurgu yapan dinami ği terkedilmi ştir. Parti ve unsurları tam anlamıyla ve ko şulsuz bir biçimde liderin popülaritesine indirgenmi ştir. Neo-fa şist partiler bir anlamda, “karizmatik lider partileri”dir. Pedahzur ve Brichta, lider karizmasına dayalı aşırı sa ğ partilerin kurumsalla şma süreçlerini tartı ştıkları çalı şmalarında, “yumu şak karizmatik” ve “sert karizmatik” partiler arasında bir ayrım yapmaktadırlar. Buna göre sert karizmatik partilerde mesaj verme i şlemi ve verilen mesaj liderin ki şili ğine sıkı sıkıya ba ğlıdır.

Aşırı sa ğ partilerin kurumsalla şma sürecinde yumu şak karizmatik partilerde liderin yönetsel becerileri örgütsel oryantasyona, uzla şmaya ve ki şisel yönetsel becerilere daha açıkken; sert karizmatik partilerde otorite ve örgütsel beceriler ön plandadır

275 (Pedahzur ve Brichta, 2002: 40). Ancak karizmanın a ğırlı ğı ne olursa olsun, yeni aşırı sa ğ ya da neo-fa şist partilerin belirleyici özelliklerinden birisi -“formel/rasyonel bürokratik iç örgütsel yapıların görece yoklu ğu”na da ba ğlı olarak- karizmatik liderliktir (Van Der Brug ve Mughan, 2007:30).

Neo fa şizmin klasik fa şizmin normalle ştirilmi ş ve “ehlile şmi ş” bir versiyonu olarak 49 ayırd edici niteliklerinden birisi de neo liberalizmin sosyal devletin kazanımlarına yönelik tasfiye giri şiminin ortaya çıkardı ğı sorunları do ğrudan ve özcü bir tavırla dı ş dü şmanlara, yöneticilerin yetersizliklerine ya da

“yabancıların/göçmenlerin asalak varlı ğına” yüklemesidir. “Rekabet gücünü mukaddes bir de ğer olarak tanıyarak, sosyal yükleri ta şımak istemeyen yeni/modern orta sınıflara yönelen”(Bora, 2000a: 28) neo-fa şizm, Bora’nın Jean Yves Camus’dan

ödünç aldı ğı tabirle, bir tür “otar şik neo-liberalizm”le el ele yürümektedir. Neo- liberal de ğer ve anlayı şlar, milli ekonomiyi uluslararası rekabette (“küreselle şen dünyada”) güçlü kılmak vurgusu üzerinden bir milliyetçi söylem e şli ğinde benimsenmektedir (Bora, 2000b: 25). Laçiner’in “neo-liberalle şen fa şizm” dedi ği olgu, 1980’lerden sonra ortaya çıkan ve 1990’lı yıllarda güçlenen sosyal devletin

çözülü şünün do ğal bir uzantısıdır (Laçiner, 1999:9).

Avrupa’da 1980’lerden itibaren yava ş yava ş güç kazanmaya ba şlayan, 1990’lı yıllarda hızla yükseli şe geçen neo-fa şist hareketler/partiler yukarda çizilen bu

çerçeveye uygun bir görünüm arz etmektedirler. Avusturya’da Jörg Haider,

49 Ramet’e göre günümüz fa şizmi kendisini “yeni elbiselerle” donatmı ştır. Artık bu çizgideki partilerin üslupları makul olana daha yakındır. Bu partiler, kendilerini “1980’lerle birlikte Avrupa’daki fa şist partiler kendilerini bir “yüz gerdirme” (face-lift) sürecine tabi tutmu şlardır. Artık dü şman Yahudilik de ğil, i şsizlik ve ekonomik sorunların nedeni olarak gösterilen göçmenlerdir. Parlamenter e ğilimlere, e şitlik, haklar gibi “asil” söylemlere daha çok e ğilmi şlerdir. Hatta, çevre kirlili ği gibi sosyal konulara bile de ğinmektedirler”. Bkz. Ramet, 1999: 24.

276 Fransa’da Jean Marie Le Pen, İtalya’da Silvio Berlusconi gibi liderler karizmaları ile partilerinin, İnsel’in deyi şiyle, “radikal bir yerelci ideoloji” ( İnsel, 2002: 8) üzerinden kitlelerle bulu şmasında önemli rol oynamı şlardır. Bir yandan neo-fa şist bir söylem ile sistemin içinde kendilerine göre çok daha yerle şik bir konumu olan siyasi partilerin program ve politikalarını ele ştirirken, bir yandan esnek, eklektik ve neo- popülist bir söylemle kitlelerin dikkatini çekmeye çalı şmaktadırlar.

Göçmenlere/yabancılara duyulan ho şnutsuzluk ile ekonomik sorunların, yükselen suç oranları gibi sosyal konuların birarada de ğerlendirilmesi bu neo-fa şist partilerin/yeni radikal sa ğ partilerin belirleyici özelliklerindendir. Neo fa şist partiler içinde 1956’da

Pierre Poujade’nin listesinden temsilci seçilmi ş olan (Pedahzur ve Brichta, 2002:

39) 50 Le Pen gibi deneyimli politikacılar oldu ğu gibi, Berlusconi gibi i şadamlı ğından gelen isimler de vardır. Neo fa şist partiler, hem alt sınıfların sistemden duydukları ho şnutsuzlu ğu (“i şsizlik” ve “ucuz i ş gücü olarak göçmenler” vb.) manipüle etmek konusundaki ba şarılarıyla hem de orta hatta üst sınıfların mevcut sosyo-ekonomik ko şullarının bir bozulmaya u ğrayaca ğı, ya şam tarzlarının tehlikede oldu ğu (“ şiddete eğilimli, cahil göçmenler” vb.) gibi temaları i şlemekteki ustalıklarıyla dikkat

çekmektedir. Neo-fa şist partilerin Avrupa’daki yükseli şine bakıldı ğında, yukarda de ğinilen bu özellikler kar şımıza çıkmaktadır.

Neo-fa şist söylem, a şağıda görülece ği üzere neo-popülist bir stratejiyle birlikte işlerken, belirli noktaları özellikle i şlemeye dikkat eder. Bu türden partilerin

50 Jean-Marie Le Pen aynı zamanda, Fransa’daki 1965 Cumhurba şkanlı ğı seçimlerindeki a şırı milliyetçi lider Jean-Louis Tixier-Vignancourt’un da kampanya yöneticisidir. Hatta Le Pen’in yöneticisi oldu ğu SERP reklam firması o dönemde kampanya için “Üçüncü Reich: Alman Devriminden Sesler ve Şarkılar” isimli bir albüm çıkarmı ştır. Bkz. Tucker, 1968: 90. Jean-Yves Camus, Tixier-Vignancourt’un kampanyasının aynı zamanda -Cezayir tecrübesine ba ğlı olarak- Arap- kar şıtı ögeleri de kullandı ğını belirtmektedir. Bkz. Camus, 2000: 210. Harris, Le Pen’in bu kampanyasından sonra hakkında sava ş suçlarını me şrula ştırması nedeniyle dava açıldı ğını ve Le Pen’in 10 bin Frank para cezası ve iki ay hapis cezası (ertelenmi ş) aldı ğını kaydetmektedir. Bkz. Harris, 1994: 85.

277 söylemlerine bakıldı ğında kar şımıza çıkan unsurlar bazı temel noktalar bakımından

Genç Parti’nin söylemi ile çarpıcı bir paralellik arz etmektedir. Söz gelimi; Le Pen’in

Milli Cephe (National Front) partisinin temel söylemsel stratejilerine dikkat çeken

Perrineau şu dört noktayı tespit etmi ştir: “Bir çökü ş tespiti, şeytani bir nedensellik ili şkisi, restorasyon vaadi ve liderin yüceltimine paralel olarak liderin kitlesini olumlayan mevcut sistemin aktörlerini (yöneticiler/seçkinler) dışlayan suçlayıcı bir tavır” (Perrineau, 2000: 253-254). Bu söylemsel strateji, aslında bu tip partilerin geneli tarafından payla şılmaktadır.

Bu stratejinin kurucu unsurlarından “çökü ş tespiti” Genç Parti’nin kuruldu ğu ilk günlerden bu yana, lideri Cem Uzan’ın hemen her konu şmasında kar şımıza çıkan bir unsurdur. Le Pen’in ahlaki boyutları da olan -örne ğin, AIDS vakalarındaki artı ş ile toplumun içinde bulundu ğu “ahlaki çöküntü hali” (Harris, 1994: 91 ve Perrineau,

2000: 253)- çökü ş tespiti Genç Parti söyleminin ayrılmaz parçasıdır. Ancak, burada vurgu ahlaki olmaktan ziyade ekonomiktir. Türk insanının temel sorunları “i şsizlik, güvensizlik, adaletsizlik ve istikrarsızlık” olarak kodlanmı ştır (Uzan, 2002o).

Partinin te şkilat ba şkan yardımcısı Emin Ayano ğlu da, parti olarak “ekonomi”ye neden bu kadar önem verdiklerini, neden sloganlarının ve liderlerinin konu şmalarında önceli ğin ekonomide oldu ğunu ülkenin birincil sorunun ekonomi oldu ğuna ve Türk insanının ya şadı ğı ekonomik zorluklara i şaret ederek açıklamaktadır. Ayano ğlu şu örne ği vermektedir: “ Elin kanalizasyon i şçisi

Türkiye’ye gelip tatil yapıyor. Kaç tane insan Türkiye’deki tesislerden yararlanma

şansına sahip. Ankara’da bile köylerine gitmeyi tatil kabul eden insanlar var”

“ Şeytani nedensellik ili şkisi” ise, Genç Parti’nin söyleminde kar şımıza yine güçlü bir ekonomik vurguyla çıkar. Le Pen’in ya da Haider’in “göçmenler”e

278 yükledi ği “suçlar”, Genç Parti örne ğinde IMF ve “beceriksiz yöneticiler”e yüklenir.

IMF ve“beceriksiz yöneticiler” farklı ekonomik sektörlerdeki sıkıntıların, Türk halkının ya şadı ğı ekonomik krizlerin ve yoksullu ğun yegane sorumlularıdır (Uzan,

2002b).

Bu çizgide ilerleyen partilerin, söylemindeki “restorasyon vaadi” de Genç Parti söyleminde kar şımıza çıkmaktadır. Türkiye’nin kaynaklarının etkin ve ba ğımsız bir biçimde kullanılmasına yönelik i şleyen restorasyon vaadi, kitlelere, spesifik konulardaki vaatlerle -evi olmayana arsa ve kredi vermek ya da il sayısını 250’ye

çıkarmak gibi- birlikte sunulur (Uzan, 2002o). Liderin yüceltimine paralel olarak liderin kitlesini olumlayan ve fakat mevcut sistemin aktörlerini (yönetciler/seçkinler) dı şlayan suçlayıcı tavır da, Genç Parti söyleminde mevcuttur. Bu tavır en açık halini,

Cem Uzan’ın siyasete giri ş konu şmasında (Uzan 2002n) göstermektedir. Uzan konu şmasında kendisini “Türkiyesi’nden memnun olmayan bir Türk vatanda şı”,

“atalarına, şehitlerine, gazilerine borcu oldu ğunu bilen bir Türk evladı” olarak tanımlamakta ve “en az 64 milyonu temsil etti ğini” söylemektedir. Uzan’a göre

“kalan bir milyon da bizler gibi dü şünmeyen, Türklü ğüyle gurur duymayan,

Müslümanım demeye a ğzı varmayan, Türkiye’yi küçümseyen, kendi menfaatlerini

Türkiye’nin menfaatlerinin önünde tutan, dolayısıyla da, Türkiye’nin bugünkü durumundan memnun olan bir gafiller toplulu ğu...”dur. Bunun yanısıra, Uzan’ın konu şmalarında tipik sa ğ söylemin dine ve millete vurgu yapan unsurları da belirli bir düzeyde kullanılmaktadır. A şağıdaki tablo, bu açıdan bir fikir verebilir.

279 TABLO XVI: Cem Uzan’ın Konu şmalarındaki Bazı Sözcüklerin Kullanım

Sıklı ğı51

Siyasete Giri ş Uzan Grubu 46. Yıl 5 Şubat 2006 Seçim

Konu şması (Toplam 768 Kutlamaları Bursa Startı Konu şması

sözcük) Konu şması (Toplam 2521

(Toplam 836 sözcük)

sözcük)

Türk (39 defa) Türk (2 defa) Türk (20 defa)

Türkiye (38 defa) Türkiye (6 defa) Türkiye (30 defa)

Yabancılar (11 defa) Yabancılar (-) Yabancılar (16 defa)

IMF (5 defa) IMF (9 defa) IMF (5 defa)

Millet (4 defa) Millet (9 defa) Millet (36 defa)

İslamiyet (1 defa) İslamiyet (-) İslamiyet (-)

Müslüman (1 defa) Müslüman (-) Müslüman (-)

Allah (-) Allah (3 defa) Allah (3 defa)

51 Bu tablo hazırlanırken, özel sözcük ve kullanımlar dikkate alınmamı ş ve sayıma dahil edilmemi ştir. Türk Telekom, Türk Silahlı Kuvvetleri gibi.

280 Genç Parti’nin kitle ileti şim araçları ile kurdu ğu “hayati” ili şki 52 , dayandı ğı imaj bombardımanı ve seslendi ği sosyal kesim ile gündelik hayatın dokularına sinmi ş sıradan fa şizme seslenebilme yetene ği neo-fa şizmden ögeler barındıran bir zihinsel arka planın varlı ğına i şaret etmektedir. Klasik/geleneksel/tarihsel fa şizmin bünyesindeki kitleye dönük otoriteryen tavır neo-fa şizm içinde çok daha ba şarılı ve görünmez bir biçimde i şleyebilir. Böylesi bir i şleyi ş tarzının ise, klasik fa şizmden daha tehlikeli oldu ğu söylenebilir. Çünkü: ”Klasik fa şizm,öncü çizgisiyle,sıradan fa şizm unsurlarını dönü ştürmeye, i şlemeye, örgütlemeye ihtiyaç duyardı. Post-fa şizm

(neofa şizm ), esnek ve populer-medyatik bünyesiyle, sıradan fa şizmin psi şik, söylemsel ve eylemsel belirtileriyle titre şime geçebilir; onlara ‘ham’, kendili ğinde halleriyle, ‘bilinçlendirmeye’ giri şmeden seslenebilir ve onlardan yankı alabilir.

Sıradan fa şizmin fragmenter, da ğınık, anlık dı şavurumlarını stilize edip fa şizan bir toplumsal kültürel hegemonya istikametinde biriktirmeye dönük ‘sinsi’ bir stratejidir bu.” (Bora, 2000a: 28). Bu açıdan, Uzan Grubu’nun 46. yıl kutlamalarından itibaren izledi ği stratejinin ba şarılı oldu ğu söylenebilir. “Sıradan fa şizm” ögelerini -aşağıda da tartı şılaca ğı gibi- yönetti ği reklamlarda/kampanyalarda ba şarıyla kullanan Ali

Taran’ın sorumlulu ğunda yürütülen kampanyalarda Uzan’ın ve Genç Parti’nin sunulu şu ve partinin söylemi “sıradan fa şizmin fragmenter, da ğınık, anlık dı şavurumlarını stilize etmesi” bakımından mükemmel bir örnektir. Cem Uzan’ın

“halkla kucakla ştı ğı”, kendisine uzanan elleri tuttu ğu bölümler fonda dalgalanan

Türk bayra ğı görüntüsünün üzerinden verilmi ştir. Uzan’ın konu şması sırasında kullanılan görüntüler dı şında, sabit fonda da devasa bir Türk bayra ğı vardır. Zira,

52 Kitle ileti şim araçlarıyla kurulan hayati ili şki bu tip partilerin medyanın dikkatini çekmek konusundaki üstün ba şarılarından da beslenmektedir. Haider’in dikkat çekici televizyon performanslarına ek olarak, Le Pen de “medyanın dikkatini çekmek konusunda oldukça yeteneklidir.” Bkz. Harris, 1994: 88.

281 fonun Türk bayra ğı oldu ğu anla şılsa da ayı ve yıldızı tam olarak görülmemektedir.

Türk bayra ğının renklerini ve figürlerini parti logosuna ta şıyan Uzan’ın takım elbisesinin altına giydi ği “beyaz gömlek ve kırmızı kravat” da dikkat çekicidir. Cem

Uzan- partitisinin tipolojik ve söylemsel özellikleriyle uyumlu bir biçimde- “anti- bürokratik” duru şunu giyim tarzıyla da göstermektedir. Ceket giymemesi ve kravat takmamasıyla, kendisini di ğerlerinden ayırır (Tan şu ve Ercan, 2002: 18 ). Uzan,

“Gençlik Mar şı”yla konu şmasını yapmak üzere kürsüye çıkmaktadır. Yine, Tan şu ve

Ercan “bazı açılardan bu mar ş, halkın bilinçaltına ‘ekonomik bunalım günlerini geride bırakmak ve müreffeh bir gelecek için ilerlemek’ mesajını vermektedir”

(Tan şu ve Ercan, 2002: 17).

Zaten, “ister demokratik olsun, ister totaliter, ça ğda ş toplumlarda o sinik mesafe, gülme, ironi, deyim yerindeyse, oyunun bir parçasıdır. Egemen ideolojinin birebir kabul edilmesi ya da ciddiye alınması beklenmez.” (Žižek, 2002d: 43).

Temsil krizlerinin, sa ğ ve sol arasındaki ayrımın belirsizle şmesinin, siyasetin teknik bir icraat alanından ibaret görülmesinin de do ğal bir sonucu olarak günümüzde ideolojinin i şleyi şi bu türden bir sinizmle el ele yürümektedir. Žižek, Marx’ın ünlü

“bilmiyorlar, ama yapıyorlar”ını “ne yaptıklarını gayet iyi biliyorlar ama yine de yapıyorlar”a dönü ştüren şeyin bu sinizm oldu ğunu söylemektedir. “Ki şi yanlı şlı ğı gayet iyi bilmektedir, ideolojik bir evrenselli ğin ardındaki tikel çıkarın gayet iyi farkındadır, ama onu yine de reddetmez” (Žižek, 2002d: 45). Söz konusu sinizm sadece Genç Parti’nin kitlesi için de ğil, partinin lideri için de geçerlidir. Örne ğin, hem Cem Uzan hem Emin Şirin çe şitli vesilelerle Genç Parti’nin vaatleri hakkında

üretilen esprili yorumlara güldüklerini, bu yorumlardan kesinlikle rahatsız

282 olmadıklarını belirtmi şlerdir. 53 Cem Uzan’ın özellikle 22 Temmuz 2007 Genel

Seçimleri sürecinde, tavırlarına ve genel duru şuna bakıldı ğında, bir “ne şeli olma hali” dikkati çekmektedir. Di ğer liderlerde görülen -örne ğin Devlet Bahçeli’de,

Erdo ğan’da, Baykal’da ya da A ğar’da- ciddi ve büyük sorumluluk sahibi siyaset adamı tavrı Uzan’da yoktur. Uzan, daha çok bir i şadamı olarak geçmi şine sürekli atıfta bulunmasıyla ve i şaret ettikleriyle lider olmanın ciddiyetine, kendine güvenin getirdi ği bir “medenî” tavra a ğırlık vermektedir. Bu e ğlenme hali, hem televizyon programlarındaki sokak röportajlarında 22 Temmuz’da kime oy verece ği soruldu ğunda gülerek Genç Parti’ye oy verece ğini söyleyenlerde hem de Uzan’ın televizyon performanslarında görülebilir. Bu nokta, akla -yukarda açılan sinizm parantezi ile ili şkili olarak- Slavoj Žižek’in Umberto Eco’nun fa şizm yorumuna ili şkin kriti ğini akla getirmektedir. Žižek, Umberto Eco’nun fa şist ideolojinin niteliklerini (dogmatik inatçılık, rasyonel muhakemeye kar şı duyarsızlık, mizah yoklu ğu, vb.) sayarken yanıldı ğını dü şünmektedir. Ona göre, ”günümüzün yeni- fa şizmi gittikçe daha çok ‘postmodern’, medeni, oyuncudur, kendisine kar şı ironik bir mesafe takınır, ama bütün bunlara ra ğmen aynı ölçüde fa şisttir” (Žižek, 2002c:

275).

Parti kuruldu ğu ilk günden beri, -bu çalı şmada geni şçe yer verilmi ş olan-

Uzanlar’la ilgili olarak açılan/devam eden davalar, yolsuzluk dosyaları, iddia ve hükümler üzerinden de ele ştirilmi ştir. 54 Babası ve karde şi, benzer davalar nedeniyle

“kaçak” durumdayken, bir siyasi parti liderinin “hesap sormak”tan, yolsuzluklarla

53 Bir örnek olarak kaydetmek gerekirse, Cem Uzan, 18 Haziran 2007 tarihli Haberturk Weekend programında bu konuda kendisine yöneltilen bir soruya gülerek şu yanıtı vermi ştir: “Esprilere kızmadım. Demek ki toplumun gündemine oturmu şuz”. 54 Ba şbakan Erdo ğan, 22 Temmuz seçimlerine yönelik mitinglerinde sıkça bu nokta üzerinden Genç Parti’yi ele ştirmi ştir. Örne ğin, Kastamonu mitinginde şunları söylemi ştir: “Baban, karde şin madem dürüst, o zaman niye kaçıyorlar, gelsinler yargılansınlar. İsviçre’den, şuradan buradan paralar çıkıyor. Madem dürüstsün gel.” Bkz. Radikal, “Erdo ğan: Kervan Yürür”, 7 Temmuz 2007.

283 mücadele etmekten bahsetmesi hem rakipleri hem de medya tarafından bir çeli şki olarak sunulmu ştur. Benzeri bir şekilde, Uzanlar’ın ABD men şeili Motorola firması ile olan davasına da atıfta bulunulmaktadır. Burada, özellikle ilk dönemde kamuoyunda sıkça dile getirilen “Uzan’ın ABD’yi bile kandırmı ş” olmasının olumlu bir özellik olarak zikredilmesini akılda tutmak gerekmektedir. Ya da partinin ciddi bir ideolojisinin, programının olmamasının ele ştirilmesinin kar şısında duran partinin

“hakiki sorunlar”ı ele aldı ğına yönelik argümanı hatırlayalım. Anla şıldı ğı üzere, ba şta çeli şki olarak görülen herhangi bir unsur, Genç Parti ve lideri için olumlu bir niteli ğe dönü şebilmektedir ve aslında bu çeli şkilerin kendisi, Genç Parti’nin neo fa şist görünümünü güçlendiren bir ba şka unsurdur. Zira, “bir ideoloji ilk bakı şta onunla çeli şen olgular bile onun lehine savlar olarak i ş görmeye ba şladı ğı zaman ba şarılı olur.” (Žižek, 2002d: 64).

Yukarda partinin ciddi bir ideolojik duru şunun, programının olmamasının ele ştirilmesinden bahsetmi ştik. Ancak, bu ele ştirilerin gözden kaçırdı ğı nokta, yine

Žižek’in deyi şiyle, fa şizmin ideolojik gücünün “tam da liberal ya da solcu ele ştirmenlerin en büyük zaafı olarak gördükleri yerde” yatıyor olmasıdır:

“Ça ğrısının tamamen bo ş, biçimsel karakteri...” (Žižek, 2002d: 97). 55 Neofa şizm için de geçerli olan bu önerme, Genç Parti’nin “ça ğrısı”nın, politik programının, söyleminin, vaatlerinin, örgütsel zayıflı ğının da açıklanmasında -partinin tipolojisi ile birlikte- kritik önemdedir. Bu “biçimsellik” ya da “bo ş” ça ğrı, aynı zamanda sofistike bir siyasal program sahibi olmama anlamında ele alınmalıdır. Dolayısıyla, ça ğrının kendisinin “bo ş” olması kitlelerin dikkatini çekmekte bir zaafiyet yaratmaz. Parti

55 Žižek, burada Mussoli’nin “Fa şistlerin İtalya’yı yönetme taleplerinin gerekçesi ne? Programları ne?” sorusuna verdi ği yanıtı hatırlamamızı ister: “Bizim programımız çok basit: İtalya’yı biz yönetmek istiyoruz”.

284 ça ğrısıyla ve programıyla genel görünümüyle “zayıf” bir konumda olabilir, ama bu onun kitlelerin dikkatini çekecek sorunlara odaklanmasına engel de ğildir. Genç Parti ders kitaplarının bedava da ğıtılması, ÖSS’nin kaldırılması, mazot ve fındık fiyatları gibi konulara e ğilmesiyle hakiki sorunlara el atmı ştır. Bu, küçümsenmemesi gereken bir noktadır. Le Pen, 2002 yılında yapılan Cumhurba şkanlı ğı seçimlerindeki ba şarısı insanları rahatsız eden hakiki problemlere odaklanmasından gelmektedir. “Le Pen, bu problemleri ele almı ş ve kötüye kullanmı ştır.” (Žižek, 2004b: 66).

Hakiki sorunların ba şarıyla ele alınması ve kullanılması, Genç Parti’nin söylemsel stratejisinin en ba şarılı yönlerinden biridir. Partinin bu tavrı sadece ekonomik alanda de ğil, iç ve dı ş politika konusundaki yakla şımında görülebilir.

Parti, a ğırlıklı olarak ekonomik sorunlara yönelik vaatleriyle öne çıksa da dı ş politika konusunda da -yine sofistike olmaktan uzak- çözüm önerilerine sahiptir. Bu çözüm

önerilerinin do ğrulu ğu ya da yanlı şlı ğı bir yana, asıl önemi anla şılır ve basit olmalarından gelmektedir. Söz gelimi, 22 Temmuz 2007 Genel Seçimleri sürecinde artı ş gösteren terör olayları kar şısında yeniden gündeme gelen Kuzey Irak’a operasyon tartı şmalarında partinin tavrı son derece nettir. Cem Uzan, kendi iktidarlarında “vakit geçirmeden Kuzey Irak’a girilece ği”ni çe şitli kereler ifade etmi ştir. Uzan, tavırlarının İsrail’in dı ş politika anlayı şına, “dostlu ğa dostluk, dü şmanlı ğa dü şmanlık” ilkesine dayanaca ğını da yine çe şitli kereler dile getirmi ştir.

Bir ba şka sorunlu dı ş politika alanı olan Avrupa Birli ği konusunda da, partinin tavrı açıktır. Uzan, Avrupa Birli ği’ni “bir medeniyet standardı” olarak ortaya koymasına ve AB’ye üyeli ği desteklemesine ra ğmen “geli şmelerin iyi analiz edilmemesi”nden rahatsızdır. Cem Uzan, Fransa ve Almanya gibi iki kurucu ülkenin muhalefeti ve

üyelik yolunda ya şanan bunca sorun varken, -hemen net bir tarih verilmemesi

285 halinde- AB’ye tam üyelik konusunda “oyalanmayı” gereksiz görmektedir. Uzan’a göre, “Türkiye AB’ye üyelik sürecinde rencide edilmi ştir” ve “Türk milleti artık eğilmek istememekte, dik durmak istemektedir”. Ayrıca, Uzan’a göre geli şmi şli ğin tek ölçüsü AB üyeli ği de ğildir. Zira, “Singapur, Japonya, Kore AB ülkesi de ğildir; ancak çok geli şmi ş ülkelerdir”. 56 Genç Parti, AB meselesi ve Kuzey Irak/terör tartı şmalarındaki “pratik” tavrını di ğer konularda da korumaktadır. Örne ğin, Genç

Parti için “Kürt sorunu diye bir şey yoktur, terör sorunu vardır”, 57 türban konusundaki mevcut uygulamalar devam ettirilmelidir 58 ve YÖK konumunu korumalıdır. 59

“Fa şizmin rüyası, ‘a şırılı ğı/fazlası’ olmayan, yapısal dengesizli ğine neden olan antagonizması olmayan bir kapitalizme sahip olmaktır. İş te bu yüzden fa şizmde, bir yandan toplumsal dokunun istikrarını ve dengesini garanti altına alan, yani bizi yine toplumun yapısal dengesizli ğinden kurtaran Efendi-Önder figürüne döneriz.” (Žižek,

2002b: 224). Fa şizmin rüyası, neo fa şizm için çok daha fazla geçerlidir. Le Pen’in yukarda de ğindi ğimiz ba şarısına ek olarak bir ba şka ba şarısı da bu lider karizmasına ve hakiki sorunlara de ğinmek refleksini, Harris’in ifadeleriyle, Reagan ve Thatcher gibi liderlerden örnek vererek övdü ğü serbest pazar ekonomisinin mantı ğını ırkçılı ğa ve yabancı kar şıtlı ğına dayanan bir söylemle birlikte 60 kullanmasıdır (Harris, 1994:

56 Bkz. “Cem Uzan Özel Röportaj”, 11 Temmuz 2007 tarihli Skyturk canlı yayını. Uzan bu yöndeki açıklamalarını şu programlarda da beyan etmi ştir: NTV Soruyor Liderler Yanıtlıyor, 25 Haziran 2007 tarihli NTV canlı yayını, Haberturk Weekend programı, 18 Haziran 2007 tarihli Haberturk canlı yayını, 19 Haziran 2007 tarihli Show Tv ana haber canlı yayını. 57 Bu do ğrultuda Uzan, “Güneydo ğu’daki ekonomik sorunların Türkiye’nin her yerinde oldu ğunu ve yatırımların sadece Güneydo ğu’ya de ğil, her yere yapılması gerekti ğini” ifade etmektedir. 58 Uzan bu do ğrultuda, aynı zamanda “türbanın Türkiye için öncelikli bir sorun olmadı ğına” da de ğinmi ştir. Bkz. 8 Temmuz 2007 Haberturk Basın Kulübü Programı, 59 Uzan ki şisel olarak da YÖK’e kar şı olmadı ğını ifade etmi ştir. Bkz. NTV Soruyor Liderler Yanıtlıyor, 25 Haziran 2007 tarihli NTV canlı yayını. 60 Le Pen’in bu konudaki güçlü retori ğini anlamak için küçük ama etkileyici bir örnek olarak 1984 yılının Şubat ayında ülkesindeki bir TV kanalında söyledi ği şu sözleri hatırlamak yerinde olabilir: “Ben, kızlarımı kuzenlerime; kuzenlerimi kom şularıma, kom şularımı ise yabancılara tercih ederim”.

286 37). Genç Parti’nin söyleminde, belirsiz bir “yabancı” imgesi çoğu zaman IMF’nin ki şili ğinde kötücül bir karakter olarak sunulsa da bir yabancı dü şmanlı ğı ya da

ırkçılık söz konusu de ğildir. 61 Ancak Genç Parti programına bakıldı ğında, kar şımıza

çıkan neo liberal de ğerler, partinin lidere vurgu yapan yapısı içinde ustalıkla gizlenmesi a şırı sa ğ/neo-fa şist-neopopülist partilerin refleksine yakın bir görünüm sunmaktadır.

Genç Parti, “ekonomik kalkınmada ve geli şmede bireylerin te şebbüs gücünü esas kabul eden” 62 parti programı her ne kadar “sosyal güvenlik ve yardımın sa ğlanması, sosyal adaletin olu şturulması, yönlendirilmesi”ni “devletin ba şlıca görevleri” arasında saysa da; devletin ekonomik faaliyetlerin hemen her alanından

çok süratli bir şekilde (vurgu benim) çekilmesi” 63 gerekti ğinin altını çizmeyi ihmal etmez. Genç Parti programına göre, “devlet hiçbir ekonomik alanda faaliyet göstermemelidir”. Programa göre ayrıca, “devletin i şleyi şi her düzeyde verimlilik esasına dayandırılmalı”, “kamu personeli belirli sayıya indirilmeli ve üretkenlik ve ba şarı esasına göre ödüllendirilmeli” 64 ve “bütün kamu iktisadi te şebbüsleri

özelle ştirilmeli, verimli çalı şması mümkün olmayanlar ise tasfiye edilmelidir.” Parti programına göre, devletin görevi “serbest piyasa düzeni içinde rekabete dayalı

Bkz. Harris, 1994: 64. Etkileyici bir ba şka örnek Le Pen’in partisi Front National’in 1980’li yıllarda kullandı ğı “2 milyon i şsiz e şittir 2 milyon göçmen” sloganıdır. Bkz. Harris, 1994: 77. 61 Genç Parti’nin neo-fa şist söylemle olan görünür ba ğına ra ğmen -elbette ki- bu çalı şmada Genç Parti’nin bir neo-fa şist parti ideal tipi olarak sunulması söz konusu değildir. Örne ğin buradaki ırkçılık temasının kullanımı konusu Genç Parti’yi Avrupa’daki neo-fa şist partilerden farklıla ştıran özelliklerden birisidir. Hemen akla gelebilecek bir ba şka fark Genç partinin kitlesinin aktif bir politize “zinde kuvvet” yapısı arz etmemesi ve “ şiddet” nosyonunu bu yönde araçsalla ştırmamasıdır. Oysa Le Pen’in partisinin taraftarları -söz gelimi 1988 yılının Ekim ayında, Martin Scorsese’nin The Last Temptation of Christ filminin gösterildi ği Paris’deki bir sinema salonuna kundaklama da dahil tam elli saldırı düzenleyecek kadar- şiddeti araçsalla ştırmaya meyilli bir “zinde kuvvet” görünümündedir. Bkz. Harris, 1994: 101. 62 Bkz. Genç Parti Programı, “Temel Unsurlar”, s.4. Program 24 sayfadan olu şan küçük bir kitapçık şeklinde parti genel merkezinden edinilebilir. 63 Bkz. Genç Parti Programı, “Ekonomik Yapı”, s. 7. 64 Bunun bir ba şka anlamı da, üretken ve ba şarılı olmayan kamu personelinin “cezalandırılması”, yani işten çıkarılması olsa gerektir.

287 sistemin i şleyi şini yasa güvencesi altına almak” olarak belirlenmi ştir ve “piyasa ekonomisi içinde serbest giri şimin desteklenmesi esastır”.

Genç Parti programı, bu esaslar çerçevesinde, KDV ba şta olmak üzere “tüm alanlarda vergi oranlarının dü şürülmesi”, “te şvik sisteminde radikal de ğişikliklere gidilmesi”, “yabancı sermayenin herhangi bir izne tabi olmaksızın ülke içinde diledi ği alanda faaliyete girebilmesi”, “yerli yabancı sermaye ayrımının ortadan kalkması”, “sermayenin, özellikle de yabancı sermayenin (vurgu benim) önündeki tüm bürokratik engeller ortadan kaldırılması” gibi unsurlar sayılmaktadır. Program,

“yaratılacak liberal ekonomi ortamında” sanayicinin “ki şisel giri şimi ile devletten daha hızlı ve do ğru kararlar alaca ğı”na ve böylelikle “devletin herhangi bir sanayi yatırım politikası olu şturulmasına bile gerek kalmayaca ğına” i şaret etmektedir.

“İhracat üzerindeki tüm formalite ve yüklerin kaldırılması”, “banka ve finans kurumlarının faaliyetleri serbest piyasa ekonomisinin gereklerine uygun olarak” düzenlenmesi ve “mali piyasalarda rekabetçi ortamın geli ştirilmesi” ile “esnaf ve sanatkar serbest piyasa ortamında te şvik edilmesi” ise, partinin programında yer verdi ği di ğer hedeflerindendir.

Parti programı içinde -ekonomik hedeflere uygun bir şekilde- e ğitim, sa ğlık, spor gibi alanlardaki hedefler de belirtilmi ştir. 65 Devletin fertlerin ve özel kurulu şların e ğitim, ö ğretim hizmeti vermelerini te şvik etmesi, “devlet ve sigorta hastanelerinin vakıflara ve özel kurulu şlara devredilmesi” ve “özel sa ğlık sigortalarının olu şturulması” ile “sporun geli şmesi için gerekli maddi ko şulların özel

65 Programın sosyal yapı ba şlı ğı altında yer alan bu kısımlar için bkz. 19-24. Bu kısmın son bölümü olan “Aile, Kadın ve Gençlik” kısmında ailenin toplumumuzun temeli oldu ğundan, ulusal bütünlü ğün, dayanı şmanın, de ğerlerimizin korunmasındaki önemine i şaret edilmi ştir.

288 giri şimciler tarafından sa ğlanması ve profesyonel spor kulüplerinin kar amaçlı

şirketler olarak faaliyet göstermesi” gibi düzenlemeler bu bakımdan dikkat çekicidir.

Tam da bu noktada yukarda de ğindi ğimiz muhafazakar siyasetin iki farklı çizgi

üzerinden cisimle şmesi süreci yeniden anlam kazanır. Muhafazakar siyasetin ılımlı- merkez hattına i şaret eden AKP ile bu çizginin radikal versiyonu sayılabilecek Genç

Parti’nin ekonomi programı neredeyse tamamen aynıdır. Genç Parti programında yer alan “devlet hiçbir ekonomik alanda faaliyet göstermemelidir” ifadesi AKP’nin programında “partimiz (...) devletin ilke olarak her türlü ekonomik faaliyetin dı şında olması gerkti ğini benimser” ifadesinde kar şılı ğını bulur. Genç Parti’nin serbest piyasa vurgusu da AKP’nin programında partinin “tüm kurum ve kurallarıyla i şleyen serbest piyasa ekonomisinden yana” olundu ğunu belirten satırlarında tekrar edilir.

AKP’nin programında belirtilen “te şebbüs özgürlü ğünü gerçekle ştirerek, özel te şebbüse hamle yaptıracak siyasi, bürokratik ve anlayı ş de ğişimini sa ğlamak”,

“toplumumuzda zaten varolan giri şimci gücü harekete geçirecek yabancı sermayenin

ülkemize giri şini hızlandıracak ve böylece üretim artı şı sa ğlayacak” bir güven ortamı yaratmak ve ayrıca “özel sa ğlık ve hayat sigorta şirketleri yaygınla ştırılacak ve te şvik etmek” ve “özel e ğitim kurumlarını yaygınla ştırmak” gibi amaç ve hedefler ile Genç

Parti’nin programında belirtilen amaç ve hedeflerin özü itibariyle aynı oldu ğu görülebilir. 66 Ancak AKP’nin parti programı Genç Parti programının hacim olarak

çok üstündedir ve içerik olarak Genç Parti programının aksine sundu ğu amaç ve hedefleri mümkün oldu ğunca “anlamlı bir çerçeve” içinde, olabildi ğince ayrıntılı anlatmaya çalı şmaktadır. Üstelik Genç Parti’nin programının içeri ğini “saklayan” neo-popülist duru şu AKP için geçerli de ğildir. AKP, ANAP çizgisinde

66 AKP’nin parti programı için bkz. http://www.akparti.org.tr/program.asp?dizin=0&hangisi=0

289 de ğerlendirilebilecek, bir “icraatlar manzumesi” olarak kendi programını milliyetçi- mukaddesatçı bir söylemle de olsa halka açıklamaktadır. AKP, yine bu çizgi

üzerinden, “makul” ve “kabul edilebilir” bir ılımlı-merkez çizgisi izleyerek 67

“popülist vaatlerden” duydu ğu rahatsızlı ğı sıkça dile getirir. Nitekim AKP’nin parti programının “ekonomi” ba şlıklı kısmında da partinin “gündelik, popülist, kısa vadeli bir ekonomi anlayı şı yerine gerçekçi, uzun vadeli, reformist ve dinamik bir ekonomi anlayı şını benimsedi ği” belirtilmi ştir. 68 Şüphesiz bu AKP’nin popülist bir söylem izlemedi ğini bize göstermez. Aksine parti özellikle liderinin söylevlerinde sıkça görülebilecek popülist bir tona sahiptir ve fakat bu ton; (1) Genç Parti’ninki kadar - söz gelimi vaatler dolayımıyla- radikal de ğildir; (2) Genç Parti’nin yapageldi ği gibi neoliberal gündemini kitlelerden mümkün oldu ğunda kaçırma gayretinden izler ta şımaz.

Cem Uzan’ın 3 Kasım 2002 Genel Seçimleri sürecinden 22 Temmuz’a uzanan süreçte yaptı ğı konu şmalara dönecek olursak, yukarda de ğindi ğimiz, Genç Parti’nin programında ortaya koyulan bu manzaranın, ilk bakı şta, parti liderinin söyledikleriyle bir çeli şki arz etti ği dü şünülebilir. Cem Uzan, yaptı ğı konu şmalarda iktidara geldi ğinde hemen her alanda halka devletin gücü ve imkanlarını kullanarak yarataca ğı fırsatlardan bahsetmi ştir. “KDV’nin indirilmesi”nden, “Türkiye’de dört yıl içinde üniversite sayısını dörde katlanması”na “i şsizli ğe, güvensizl ğe,

67 AKP’nin “muhafazakar demokrasi” kavramı etrafında olu şturulmaya çalı şılan ideolojik kimli ğinin mimarı Yalçın Akdo ğan AKP’nin siyasal konumunu ve tarzını “sentezcilik” ve “orta yolculuk” olarak kodlarken; AKP’nin siyasal tavrının “kö şeli olmamak” ile de izah edilebilece ğine i şaret etmektedir. Bkz. Akdo ğan, 2004: 142-144. 68 Bkz. http://www.akparti.org.tr/program.asp?dizin=11&hangisi=2 . Bu çerçevede Öni ş ve Bakır, AKP’nin iktidara geldi ği 3 Kasım 2002 seçimlerinden itibaren -bir yandan bir koalisyon hükümetinin işba şında olmaması dolayısıyla- yerli ve yabncı i ş çevrelerinin duydu ğu memnuniyetten öte yandan da yaygın bazı korkulardan bahsetmektedirler. Bunlardan birincisi partinin İslamcı kökleri ve tecrübesizli ği, di ğeri ise geni ş oy deste ğine dayanarak partinin popülist politikalara yönelebilece ğidir. Yazarlar, bununla birlikte, bu korkuların temelsiz kaldı ğını ve AKP’nin Avrupa Birli ği ve Kemal Dervi ş aracılı ğıyla uygulamaya konulan “güçlü ekonomi programına” ba ğlılık konusundaki adanmı ş tavrını de ğiştirmedi ğini belirtmektedirler. Bkz. Öni ş ve Bakır, 2007: 14-15.

290 adaletsizli ğe son verilmesi”ne kadar bir dizi alanda Uzan’ın çözümü devletin gücü ve yetkisini kullanmaktır. Uzan bunu şu sözlerle formule etmektedir: “(...) Nasıl mı yapaca ğım? Yine aynı güç ve yetkiyle... Devletin gücü ve yetkisiyle”. Zaten, Cem

Uzan’ın mevcut yönetimlere itirazları da bu noktadan kaynaklanmaktadır: “Sen bu gücü ve yetkiyi ne rezil bir şekilde kullanıyorsun ki, daha do ğrusu kullanamıyorsun ki Türkiye’yi yabancıların direktifleri do ğrultusunda yönetiyorsun? Ayıptır be... Bu ne rezilliktir... Bu ne Türk insanını hiçe saymaktır.” (Uzan, 2002o). GP Te şkilat

Ba şkan Yardımcısı Emin Ayano ğlu da, programlarındaki liberal ögeler ile devletçi söylemleri arasında bir çeli şki olup olmadı ğını sordu ğumda bir çeli şki olmadı ğını,

örne ğin partilerinin özelle ştirmeyi savundu ğunu ama yapılı ş biçiminin, satı ş bedellerinin vb faktörlerin önemli oldu ğunu vurgulamı ştır: “Devlet ekonomide programlayıcı olmalı. Pancar üretmeyeceksin dedi ğinde alternatif ürün de vermeli...”

Bir yandan, her alanda yenilik yaratmaya muktedir, halka yakın/halktan lider imajı, güçlü devlet söylemi, bir yandan neoliberal bir program... Bu bir çeli şki sayılabilir mi gerçekten? Durumun göründü ğünün aksine, bir çeli şki olmadı ğı Genç

Parti’nin tipolojisi ve neofa şizm konusu çerçevesinde de ğerlendirildi ğinde anla şılabilir. Ancak, meselenin daha iyi kavranması ve Genç Parti’nin ideolojik ve söylemsel yapısını anlamak için, kritik oldu ğunu dü şündü ğümüz bir ba şka temaya, neo-popülizme bakmak aydınlatıcı olacaktır.

291 2. “Mazot 1 YTL Olacak”: Neo Popülizm ve Genç Parti

1990’lı yıllar, sadece neo fa şizmin güçlenmesine de ğil, popülizmin de biçim de ğiştirerek belirleyici bir politik motif olarak su yüzüne çıkmasına tanıklık etmi ştir. 69 1990’lı yıllarda, Latin Amerika’da ve ayrıca Polonya, Macaristan,

Romanya, Belarus, Ukrayna gibi ülkelerde “ruhsuz kapitalizm”e bir tepki olarak öne

çıkan neo-popülist hareketler kendilerini ço ğunlukla Batı kar şıtı mesajlarla ortaya koymu ştur (Tismaneanu, 2000: 10). Tismaneanu’nun da vurguladı ğı üzere, neo- liberalizm ile siyasal popülizmin bir sentezi olarak do ğan “radikal popülizm”in

(neopopülizm) ortaya çıkı şı sadece Balkanlar’a, eski SSCB’nin hüküm sürdü ğü co ğrafyaya özgü de ğildir ve İtalya ba şta olmak üzere, Avrupa’da da görülmü ştür. 70

Neopopülizmin, Tismaneanu’nun deyi şiyle, “radikal popülizm”in 71 , do ğuş nedeni

69 Burada şunu belirtmek istiyoruz: Popülizm gerçekten zor bir kavramdır. Ernesto Laclau’nun vurguladı ğı üzere, “popülizm yazının en ısrarcı unsuru, kavrama açık seçik, belirgin bir anlam vermek konusundaki isteksizliği-ya da güçlü ğüdür. Tanımlama şöyle dursun, kavramsal açıklık, bu alanda farkedilebilir biçimde eksiktir”. Bkz. Laclau, 2007: 15. Bu çerçevede popülizm kavramının berrak bir anlamı olmaması konusunda yazarlarla hemfikir olan bir ba şka isim olan Allcock’ın çalı şmasına da bakılabilir. Bkz. Allcock, 1971. Popülizm aynı anda farklı tarihsel dilimlerdeki farklı görünümlere işaret eden bir kavram olarak çıkmaktadır. Mouzelis’in de belirtti ği gibi, bir görü şe göre, Rusya’daki Narodnik hareketinden 19. yy Kuzey Amerikan çiftçi hareketine, Do ğu Avrupa’daki köylü hareketlerine ya da Üçüncü Dünyadaki örneklerine bakıldı ğında, ortak özellikleri olan açık bir popülizm tarifi yapmak çok zordur. Ayrıca popülizmi sadece köylü/kırsal bir hareket olarak görenler oldu ğu gibi, onu şehirli bir hareket olarak görenler arasında da bir anla şma yoktur. Popülüzm için üçüncü bir tavır- Laclau’nun yaptı ğı türden- kapsayıcı bir tavır geli ştirmek olmu ştur. Örne ğin Laclau’ya göre; popülizm iktidar blokunun kar şısında popüler/halka ait temaların eklemlenmesi işlemidir. Bu haliyle, ezilenler tarafından uygulandığında ilerici/solcu, iktidardakiler tarafından kullanıldı ğında reaksiyoner/fa şist bir biçim alabilir. Bkz. Mouzelis, 1985: 329. Laclau’nun popülüzmin proto-fa şist olguyu da içerebilece ğinin farkında oldu ğu noktası Žižek tarafından da işlenmi ştir. Bkz. Žižek, 2004b: 86. Popülizm kavramı için geçerli olan bu zorluk ve karma şa, neopopülizm için de geçerlidir. Brants’ın da belirtti ği gibi, popülizmin nerede bitip, neopopülizmin nerede ba şladı ğı çok net de ğildir. Üstelik neopopülizmi ve popülizmi olu şturan unsurlar, ço ğu zaman popülist/neopopülist olarak adlandırılmayan partilerde de görülmektedir. Bkz. Brants, 2005: 126. 70 Tismaneaunu, neopopülist karakteristiklerin lider temelli yönünü daha iyi vurgulamak için Do ğu Avrupa ve Laitn Amerika örneklerinden bahsetse de, Paul Taggart neopopülizmin “asıl olarak Batı Avrupa’da 20.yüzyılın sonlarına do ğru ortaya çıkan ça ğda ş bir popülizm biçimi oldu ğunu” ifade etmektedir. Bkz. Taggart, 2004: 93. 71 Tismaneaunu, popülizmi şöyle tanımlamaktadır: “Mevcut siyasal düzenlemelere ve yapıya itiraz ederek, farklı ve heterojen grupların deste ğini partiye ve lidere yönlendirmek için kullanılan siyasal bir strateji.” Tismaneanu’ya göre, bu strateji ço ğu zaman azınlıkların, insan haklarının, sosyal, ekonomik, siyasal alandaki özgürlüklerin pahasına kullanılmaktadır. Bkz. Tismaneanu, 2000: 11 Bu tavır -özellikle postkomünist Do ğu Avrupa toplumlarında ve Balkanlar’da- etnikmerkezli popülizm (ethnocentric populism) olarak göstermektedir kendisini. Bkz. Tismaneanu, 2000: 15 . Sabrina Ramet,

292 yerle şik demokratik kurum, kurulu ş ve genelde siyasi partilere duyulan ho şnutsuzluk ve güvensizliktir. Neo-popülizm için önemli olan, ideolojik ba ğlılık, partizanlık gibi unsurlar de ğildir. Bu tip bir popülizmde vurgu, liderin ki şisel popülaritesini ve kitle mobilizasyonunu güçlendirecek unsurlardır. Neopopülizm içinde liderin “üstün nitelikleri” ve “sihirli yetenekleri” ile krizlerin üstesinden gelebilece ği fikri yo ğun olarak i şlenir. Bu stratejinin temeli, tüm bir siyasal alanın liderin seçmen tabanının geni şletmesi gereken bir alan olarak görülmesi ve “yönetici sınıf”a “mafyavari çıkar grupları” olarak saldırmaktır. “Anti-bürokratik devrim”e ve yozlaşmı ş yöneticlerin tasfiyesi bu çerçevede özellikle i şlenir. Bu yapılırken, hem sa ğ hem sola ait olan temalar ve son derece agresif bir üslup kullanılmaktadır (Tismaneanu, 2000: 11-

12). 72

“Karizmatik protesto siyaseti” ve bu siyasetin temsilcisi karizmatik liderler bu temel üzerinde, neo-popülist siyasal stratejilerin uygulayıcısıdırlar. Haider gibi yöneticiler kitlelerin huzursuzlu ğunu ve ho şnutsuzlu ğunu kanalize temek konusunda son derece ba şarılıdırlar (Tismaneanu, 2000: 14). Neo-popülizm, radikal sa ğ ile ittifak halinde olan bir strateji olarak, “yabancılar” ve “eleştirel entelektüeller” gibi figürleri şeytanla ştırma e ğilimindedir. Post-fa şist, neo-fa şist ya da radikal popülizm veya daha kapsayıcı di ğer adıyla neo-popülizm “parlamentonun gücünün zayıflatılması” ve “partilerin ideolojilerin küçük görülmesi” gibi birbiriyle ili şkili eğilimler üzerinden i şlemektedir (Tismaneanu, 2000: 17).

söz konusu partilerin bu tavrının aynı zamanda “organize edilmi ş bir ho şgörüsüzlük” ile birlikte yürüdü ğünü yazmaktadır. Bkz. Ramet, 1999: 24. Do ğu Avrupa’daki mevcut durumun ve neo-fa şist ve neo-popülist partilerin 1990’lardaki yükseli şinin ekonomik, toplumsal ve politik krizlerden beslenen bir yönü oldu ğuna i şaret etmektedir. Bkz. Williams, 1999: 42-44. 72 Tismaneanu, bu tavra örnek olarak; Romanya’dan Ion Illiescu, Sırbistan’dan Slobadan Miloseviç’ gibi liderleri örnek göstermektedir. Bkz. Tismaneanu, 2000: 11 .

293 19. yy’ın sonu ve 20. yy.’ın ba şı itibariyle, dünyanın pek çok yerinde liberal anlayı şın kar şısına çıkan ve ona meydan okuyan klasik/geleneksel popülizmin korporatist görünümü bazı yerlerde köylülük, bazı yerlerde küçük burjuvazi aracılı ğıyla yükselmi ştir “Ortalama birey/sıradan insanın erdemine ve bilgeli ğine vurgu yapan klasik popülizm içinde güçlü bir anti-elitizm, organik bir toplum görü şü, romantik bir milliyetçi söylem gibi unsurlar vardır (Prizel, 2000: 54-55). Popülizm içinde “halk” ve “popüler olan” in şaya ve yeniden in şaya açık kategorilerdir

(Murphy, 1987: 97). Neopopülizm, bu in şa faaliyetinde oldukça ba şarılıdır. Neo- popülist söylem bir yandan halkın dilini esas alan bir retorik çerçeve kurar, bir yandan bu çerçevenin halka inmesi/halk nezdinde popüler olmasını ve kullanımda kalmasını sa ğlamaya çalı şır. Bunu yaparken, dili “slogan-temelli” (“slogan-based”) bir dildir (Brants, 2005: 125).

Burada akla bu bölümde ele alınacak özellikleriyle neopopülizmin popülizmden farkının ne oldu ğu sorusu gelebilir. Yukarda da de ğinildi ği gibi, popülizm kavramı açısından söz konusu olan tarif zorlu ğu ve kavramsal belirsizlikler neo-popülizm için de geçerlidir. “Popülizm kavramının belirsizli ği ve bu etiket altında sınıflandırılan olguların çoklu ğu” (Laclau, 2007: 17) 73 neopopülizm içinde bir anlam çerçevesi ararken de kar şımıza çıkmaktadır. Buradan hareketle Laclau’nun popülizmin sınıflandırılması ve tarif edilmesi konusundaki “olanaksızlığı” tartı şırken sundu ğu bir öneriyi hatırlamak anlamlı olabilir. Laclau popülizmin “irrasyonel ve tanımlanamaz” genel görünümüne atıfla “Popülizm nedir?” sorusunun “Popülizm hangi toplumsal ve ideojik gerçekli ğe uyar?” sorusuyla yer de ğiştirmesi gerekti ğinin

73 Laclau, “popülizmi tanımlama olanaksızlı ğının (veya neredeyse olansızlı ğının) popülizmin politik mantı ğına içkin bir tür rasyonelli ğin kavramsal idrakinin önceden dı şlandı ğı bir tarzda betimlenmesinden kaynaklandı ğını dü şündü ğünü” ifade etmektedir. Bkz. Laclau, 2007: 30. Paul Taggart da popülizmin “bukalemunsu do ğası”ndan bahsederek popülizmi tanıma “olanaksızlı ğı”na bir ba şka açıdan i şaret etmektedir. Taggart, 2004: 97.

294 altını çizmektedir (Laclau, 2007: 31). Laclau’nun uyarısından hareketle, hemen burada -aşağıda kavramın genel özelliklerine de ğinmeden önce- neopopülizmin uydu ğu temel toplumsal ve ideojik gerçekli ğin neoliberalizm oldu ğunu vurgulamak istiyoruz. Neopopülizm, neoliberal gündemin uygulanmasında popülist söylemin güçlü oldu ğu toplumsal tarihsel ba ğlam içinde bir “aracı” ve “kolayla ştırıcı” i şlevi görmektedir. “Halkın siyasal ya şamda söz sahibi olmasını, gerçek bir ideal olarak değil, varolan toplumsal gerçekli ğin sürdürülmesi bakımından ba şvurulmasının gerekti ğine inanılan bir ‘retorik’ olarak gören”, bu açıdan “demokrasiyi statükoyu korumaya yönelik bir ideoji olarak” de ğerlendiren, kurumsalla şmı ş siyaseti reddederek halk ile kitle arasındaki ili şkiyi, lider ve ideoloji dolayımıyla otoriter yapıyı güçlendirmek için kullanan “otoriter popülizm” ve yine bu do ğrultuda siyasal rejimin iktisadi kalkınma hedefi do ğrultusunda araçsalla ştıran, varlı ğını sınıfsız- kayna şmı ş bir kitleye dayandı ğı varsayımı üzerinden me şrula ştırmaya çalı şan ve statükocu bir demokrasi anlayı şına sahip “siyasetçilerin popülizmi” (Köker, 2004:

121-122) ile neopopülizm arasındaki benzerlik özellikle demokrasiye getirilen muhafazakar bakı ş, kurumsal siyasetin reddi, iktisadi kalkınma hedefine dönük güçlü bir yüceltim ve liderli ğin rolü üzerinden hemen farkedilebilir. Ancak neopopülizmin neoliberalizm merkezli i şleyi şi tüm bu unsurlara bir esneklik kazandırır. Kurumsal siyasetin reddi salt pragmatik-pratik boyutları temelinde ele alınırken, bütünle şik bir kitle anlayı şı söylem düzeyinde devam ettirilse de uygulama bakımından ve neopopülizmin kullandı ğı kampanya stratejileri açısından kitle hetorenle ştirilir.

İktisadi kalkınma arzusu, ülkenin kullanılmayan potansiyeli, milletin gücü gibi temalar i şlenirken neoliberal gündem bir biçimde “saklanır” ve lider-kitle ili şkisi

Pitkin’in “sembolik temsil” (Pitkin, 1967: 92) kavramını anımsatan bir temsil ili şkisi

295 üzerinden modern zamanların sundu ğu kitle ileti şim fırsatları vasıtasıyla yeniden kurulur. Bu açıdan neopopülizmi belki de klasik/geleneksel popülizmden ayıran en temel unsur, medyanın kullanımın ve rolünün neopopülizm için hayati bir önemde olmasıdır (Brants, 2005: 126). Şu halde neopopülizm, temelde popülizmin geleneksel temalarıyla ta şıdı ğı pek çok ortak noktaya ra ğmen, kitle ileti şim araçlarının ve

“görüntüler”in yo ğun kullanımına ek olarak neoliberalizmle kurdu ğu ili şki temelinde geleneksel popülizmden daha esnek bir görünüm sunmaktadır. Paul Taggart, neopopülizm için tanımlayıcı bir çerçeve çizmeye çalı şırken, neopopülizmin “karma ekonomi kapitalizmine ait modern refah devleti modelinin siyasal gündemi, kurumları ve me şruiyetine ili şkin popülist bir reddi içeren” ve “mevcut siyasal partilerin örgütlenme biçimlerinin reddi”, “ki şiselle şmi ş liderlik”, “verili siyaset yapma biçimi ve hakim partilerin ele ştirisi” gibi özelliklere sahip olan “ça ğda ş bir popülizm biçimi” oldu ğunu belirtmektedir (Taggart, 2004: 96). 74

Golder’a göre, a şırı sa ğ partileri di ğer sa ğ partilerden ayıran şey popülizmleridir. Ne kadar farklılık gösterirse göstersin, ne kadar farklı biçim alırsa alsın hem geleneksel hem de neopopülizm için belirleyici olan unsurun “halkı cezbetmeye yönelik bir anti-elist duru ş” oldu ğu söylenebilir. (kr ş.Golder, 2003: 447;

Mouzelis, 1985: 330). Golder’a göre popülizm, “sistem kar şıtı” bir siyasal duru ştur.

Sa ğ ve sola ait partiler de popülist temalara yönelse de, Golder için önemli olan nokta, popülizmin bir tanımlayıcı karakter olup olmamasıdır. A şırı sa ğ partiler için

74 Taggart bu tasviri eksen üzerinden Batı Avrupa’daki neopopülist partileri zikrederken Fransa’dan Le Pen’in Front National ’ini, İtalya’da Berlusconi’nin Forza Italia’sı, Avusturya’da Haider’in Özgürlük Partisi’ni, Belçika’dan Vlaams Blok gibi partileri saymaktadır. Söz konusu partilerin neofa şist karakteri akılda tutuldu ğunda neofa şizm ve neopopülizm arasındaki ba ğ biraz daha somutla şmı ş olmaktadır. Bkz. Taggart, 2004: 98-106.

296 popülizm tanımlayıcı unsurdur (Golder, 2003: 448). 75 Bu nokta, bize neopopülizm ve neofa şizm arasındaki ili şkinin yakınlı ğı konusunda bir fikir verebilir. 76 Sistem kar şıtı duru şlarıyla, mevcut yöneticilere/siyasal elitlere kar şı geli ştirdikleri muhalefetle, sert siyasal söylemleriyle, “karizmatik protesto siyaseti” ve liderli ğe yaptıkları vurgularıyla, kitle ileti şim araçlarıyla kurdukları yakınlıkla ve neo-liberal de ğerlerle olan ili şkileriyle yan yana duran bu iki kavram; fa şizm ve popülizm arasındaki ili şki

üzerinden yükselen “totaliter önder” tavrını bir tür videopolitik vasat üzerinden esnek bir tarzla siyaset alanına ta şımaktadır. Bu yeni durumda da -totaliter önderin konumu açısından- temel mantık aynıdır: “Totaliter önderin sorunu, egemenli ğini me şrula ştırmak için (...) dı şsal ba şvuru noktasına ihtiyacı olmamasıdır. O tebaasına

‘beni izlemeniz gerek çünkü ben, sizin Önderinizim” demez, bunun tam tersini söyler: “Ben kendim hiçbir şey de ğilim. Sadece sizin iradenizin bir ifadesi, cisimle şmesi, icracısı olarak bu hale geldim, benim gücüm sizin gücünüzdür.”

(Žižek, 2002d: 160-161) 77 . Burada, neopopülist/neofa şist liderin dı şsal ba şvuru noktasına ihtiyacı olmaması hususu aynen geçerlidir. Ancak, imajın önceli ği totaliter liderin “alçakgönüllü” tavrını askıya almı ştır. “Yeni lider” için -tam aksine- o, “pek

çok şey”dir. Kendi kararı ve iradesi ile halkın içine inmek lütfunu göstermi ştir.

Neo-popülizmin kar şıla ştı ğı temel meydan okuma, -Latin Amerika örne ğinde de görüldü ğü üzere-78 neoliberal politikalara yönelik uygulamaların alt sınıflardan

75 Bununla birlikte Golder, popülist partilerin zorunlu olarak neofa şist partiler olmayaca ğının da altını çizmektedir. Bkz. Golder, 2003: 448 ve 459. 76 Paul Taggart da neofa şizmin ve neopopülizmin ortaklı ğına vurgu yaparak bu iki olgunun birle şiminin a şırı sa ğ partilerin Batı Avrupa’daki yükseli şine yol açan bir siyasal etki yarattı ğını yazmaktadır. Bkz. Taggart, 2004: 95-96. 77 Žižek, bir ba şka yerde şu hatırlatmayı da yapmaktadır: “Tebaa belli bir ki şiye kral muamelesi yapmasının nedeninin onun zaten kendi içinde kral olması oldu ğunu dü şünür, halbuki aslında bu ki şi ancak tebaa ona kral muamelesi yaptı ğı sürece kraldır”. Bkz. Žižek, 2004a: 53. 78 Arjantin devlet ba şkanı Carlos Menem ve Mexica devlet ba şkanı Carlos Salinas gibi liderler, kırsal kesimde ya şayanlar ve şehirdeki yoksulların uyguladıkları programlardan u ğradıkları zararları bir dizi “toplumsal program”, “gönüllü seferberlik” gibi uygulamalarla kapatmak istemektedir. 1980’li yıllar

297 insanların deste ğini kaybetmeden nasıl uygulanaca ğı sorusudur. Neo-popülizm, geleneksel popülizmden farklı olarak, uluslar arası ekonomiye eklemlenme ve malî yapısal uyum politikaları ile devletin düzenleyici rolünün reddine dayanmaktadır

(Ronchi, 2007: 22). Bu haliyle, neo-popülizm, tıpkı neo-fa şizm gibi, neo-liberalizm ile iç içedir. Neopopülizm ile neoliberalizm arasında, geleneksel popülizm ile liberalizm arasındaki türden -en azından ilke düzeyinde varolan- bir kar şıtlık yoktur. Neo-popülizm; yeniden da ğıtımcı, korporatist, kollektivist, milliyetçi geleneksel/klasik popülizmden farklı olarak, neo-liberal düzene uygun olarak piyasa merkezli reformların uygulanması sürecinde bir “kolayla ştırıcı” i şlevi görmektedir,

Peru’da Fujimori örne ğinde 79 görüldü ğü gibi, özellikle Latin Amerika ülkelerinde neo-popülizmin i şlevi, “seçkinlerin ekonomik gündemini desteklemek ve hayata geçirmek için demokratik kurumlar kar şısında ba şkanlı ğa dayalı bir otoriteryanizmin kullanılması”dır. (Armony, 2005: 3-4). 80 Yine Armony’nin vurguladı ğı üzere, neoliberalizmin ve neopopülizmin i şlemesi zorunlu olarak birbirine ba ğlı de ğildir ve bu birle şim/bulu şma olumsal da olabilir. Neo-popülizmin hakim ve etkili bir strateji olarak kullanıldı ğı yerlerde basitçe iki varsayımdan birisi geçerlidir: “(1) İnsanlar

ve özellikle 1990’lı yılların ba şı Latin Amerika’sı neopopülist stratejinin uygulanmasına sıklıkla tanıklık etmi ştir. Bkz. Vereonica Ronchi (2007), “Populism and Neopopulism in Latin America: Clientalism, Trade Union Organisation and Electoral Support in Mexico and Argentina in the 90’s”, www.feem.it/NR/rdonlyres/336896B8-570A-4839-BC0E-6465960AA22C/2331/4109.pdf-. Aslında Latin Amerika’da popülizm (ve daha sonra neo-popülizm) Armony’nin belirtti ği üzere “kültürel kökenleri oldu ğu kadar” da “yapısal bir niteliktir”. Bkz. Victor Armony (2005), “Populism and Neo- populism in Latin America”, s. 2, www.cccg.umontreal.ca/pdf/armony%20udm%202005.pdf - 79 Fujimori, Powers’ın da vurguladı ğı üzere, neopopülizme fazlasıyla uyan bir politik karakterdir. Vargas-Llosa’nın aksine Fujimori, kentli beyaz kesimden çok, beyaz olmayan Peruluları cezbetmi ş “politik sistem dı şı” bir aktördür. Fujimorinin anti-elitist ve müesses nizam kar şıtı söylemi ekonomik krizler ve yolsuzluklarla çalkalanan bir atmosferde kitleler üzerinde güçlü bir etki yaratmı ştır. Fujimori’nin partisi Cambio 90 tüm bu süreçte sadece ki şisel bir araç olmu ştur. Öne çıkan unsur, parti örgütünden çok Fujimori’nin karizmasıdır. Bkz. Nancy R. Powers (1997), “Re-Electing Neo-liberals: Competing Explanations For The Electoral Success of Fujimori and Menem”, s. 7-8, 168.96.200.17/ar/libros/lasa97/powers.pdf. 80 GP Parti Programı metninin üçüncü bölümünün birinci maddesinde “partimiz, demokratik hukuk devletinin vazgeçilmez özelli ği olan kuvvetler ayrılı ğı ilkesinin i şlerli ğini temin etmek için hükümet etme yetkisinin iki turlu seçimle seçilecek bir ba şkana ve bu ba şkanın belirleyece ği bir kabineye verilmesi görü şündedir” ifadesi yer almaktadır. Bkz. GP Parti Programı, s.15.

298 ideolojilere önem vermiyor, muhtemel politik sonuçlara/getirilere (“kar maximizasyonu”) bakarak oy veriyorlardır. (2) İnsanların gözlerini ideoloji kör etmi ştir. İlüzyonlara, sembollere, imajlara oy veriyorlardır.” (Armony, 2005: 5).

Vatanda şlar “politik tüketiciler” olarak neo-popülizm için ekonomik krizler zengin bir do ğuş ve geli şim zemini olarak i şlev görmü ştür. Neo-popülizmin destekleyici örgütlere veya aracılara ihtiyacı yoktur. Çünkü bu strateji içinde kitle ileti şim araçlarının (özellikle televizyonun) etkin kullanımı liderle kitle arasındaki aracıyı gereksizle ştirmektedir. Buradan hareketle, neo-popülizm içinde parti ve sendikaların örgütsel de ğerini yitirdi ği ve “neo-popülizmin kurumsal aracıları ‘by- pass’ etti ği” söylenebilir ki bu, neo-popülizmi popülizmden ayıran bir ba şka noktadır. 81 Neo-popülizmde liderler, bir “aracı” organizasyon olmadan seslenmek eğilimindedirler (Ronchi, 2007: 25-26 ve Boas, 2005: 27, 30). Neo-popülist strateji karizmatik liderler tarafından uygulanırken, halka istediklerini aslında sosyal devletin kazanımları pahasına sunmaktadır. Bu, neo-popülist liderlerin iktidardaki a şınma paylarını arttırmaktadır.

Popülizmin, “bitmemi ş özlemler/hayaller”den muzdarip insanların ya şadı ğı, genelde zengin kaynakları ama fakir insanları olan ülkelerde özellikle ba şarılı oldu ğu dü şünüldü ğünde (Armony, 2005: 2), bu özelliklerin neo-popülizmin geli şimi için de ideal oldu ğunda şüphe yoktur. Ancak, neo-popülizm siyasal pazarlama tekniklerinin

çok daha fazla öne çıktı ğı ve seslendi ği kitleyi çok daha heterojen (kır/kent,

81 Latin Amerika’da IMF politikalarının uygulanması ve neoliberal gündemin hayata geçirilmesinde asıl engel olarak görülen halk ya da “organize olamamı ş yoksullar” de ğil; “özel çıkar ve rant arayan” güçlü ve organize gruplardır. Dolayısıyla neopopülizmin lider temelli görünümlerinde, neopopülizm için tehdit yaratacak kurumsal yapılar hem liderin etkisinin sürdürülmesi hem de neoliberal politikaların özel bir çıkar grubunun baskısıyla zarar görmemesi için örgütlü her tür siyasal-ekonomik birliktelikten -sendikalar, i şveren örgütleri, meslek birlikleri vb.- rahatsızlık duymaktadır. Bkz. Weyland, 2003: 1098.

299 alt/orta/üst sınıflar vb.) olarak ele alı şıyla da geleneksel/klasik popülizmden ayrılmaktadır.

Yukarda da de ğinildi ği gibi, neo-popülizmin aracı örgütlere ihtiyaç duymaması onu lider ve kitle arasındaki ileti şimi kuracak kritik bir enstrüman olarak televizyona yönlendirir. Özellikle sisteme dı şardan dahil olan neo-popülist politikacılar için televizyon kritik bir önemdedir (Boas, 2005: 30-31). Söz konusu önemin dikkate de ğer bir örne ği, Boas’a göre, 1989’da Brezilya’daki seçimlerde yarı şan Fernando

Collor’dur. 82 Collor, hepsi köklü sistem partilerinin destekledi ği adayların kar şısına

“dı şardan” gelmi ş, televizyon vasıtasıyla kitlelerle do ğrudan (herhangi bir aracı örgüt olmadan) bir ili şki kurmu ş (Bertozzi, 2001: 63) ve çok kısa bir sürede ciddi bir rakip olmu ştur. Collor’un partisi olan “Milli Yeniden İnşa Partisi” sırf kampanya ile ilgili düzenlemeler gere ğince, zorunluluktan kurulmu ş bir partidir ve Bertozzi’nin deyi şiyle bir “tek adam partisi”dir. Collor’un söylemi “ahlakçı, duygusal ve ki şi odaklı” bir söylemdir. Collor, Bertozzi’nin de i şaret etti ği gibi “iyi-kötü”/”halk- yönetici sınıf” arasına koydu ğu katı ikilikle bir tür “Manicilik”e kayan bu söylemi kullanırken, kendisini sürekli olarak bir “kurtarıcı” olarak sunmu ştur (Bertozzi, 2001:

47). 83

Collor, bu seçimlerde yoksul kesime yönelik söylemi ile neo-popülizmin karakteristiklerini adeta özetlemi ştir. Sarney hükümetinin ba şarısızlı ğı, hiper enflasyon gibi konularda yönetici kesimi sert bir biçimde ele ştiren Collor, spora olan

82 Collor’un televizyonu kullanmaktaki ba şarısına -Berlusconi’nin de benzeri ba şarısına de ğinerek- işaret eden bir yorum için bkz. Sartori, 2004: 87. 83 Collor’un neopopülist bir lider olarak portresi için bkz. Carlos Alberto Milani Bertozzi (2001), s. 62-78, www.ohiolink.edu/etd/send-pdf.cgi?ohiou994709848

300 dü şkünlü ğünü 84 ve popüler temalara olan yakınlı ğını ön plana çıkarmı ştır. Fernando

Collor’un televizyon izleyicileri gözündeki popülerli ğini arttıran bir di ğer önemli husus ise genç ve yakı şıklı olmasıdır (öyle ki People dergisi 1990 yılında onu dünyanın 50 güzel insanı arasında seçmi ştir) (Boas, 2005: 33). 85 Boas, televizyonun ardındaki network’ün neopopülist lideri desteklemesinin de söz konusu lider için seçilme şansını arttıran bir faktör oldu ğunu eklemektedir. Bununla birlikte, televizyon, belirli ko şullar altında, neo-popülist liderlerin seçilmesinde her zaman belirleyici olmayabilir. Ancak bir aygıt olarak televizyon, neo-popülist liderlerin di ğer siyasal ileti şim ve kampanya süreçlerin de etkili olmaktadır (Boas, 2005: 46).

Genç Partinin do ğuşundan 22 Temmuz genel seçimlerine kadar geçen sürede, partinin kampanyaları açısından televizyon önemli bir aracı olmu ştur. İlk bölümden de hatırlanaca ğı üzere, Cem Uzan’ın siyasete giri ş konu şması onlarca TV kanalından aynı anda yayınlanmı ştır. Uzan’ın 3 Kasım 2002 sürecinde yaptı ğı mitingler ve bu mitinglerden önce ve bu mitinglere bir hazırlık niteli ğinde yapılan Uzanlar’ın 46. yıl kutlamaları da Uzan Grubu’na ait Star TV’den yayınlanmı ştır. Bunlara ek olarak,

Cem Uzan’ın -Çea ş ve Kepez ile İmarbank’a el koyulmasından sonra- ba şbakana seslendi ği konu şmalar da yine aynı kanalda yayınlanan program aralarında izleyiciye sunulmu ştur. Uzan’ın sahip oldu ğu geni ş medya a ğı ve bu medya a ğı içinde yayınlanan gazete ve dergiler ile televizyon programlarında da Uzan’la ilgili haberler

84 Collor aday olmadan önce Brezilya’nın futbol kulüplerinden CSA’nın (Centro Sportivo Alagoano) da ba şkanlı ğını yapmasıyla da tanına bir figürdür. Bkz. http://en.wikipedia.org/wiki/Fernando_Collor_de_Mello 85 Brezilya seçmeninin yakla şık % 80’inin oyunu alarak ba şkanlı ğa seçilen Fernando Collor de Mello, daha sonra yolsuzluk suçlamaları nedeniyle istifaya zorlanmı ş ve “dünyanın en genç first lady”si olan 26 ya şındaki e şi de 11 yıl hapis cezasına çarptırılmı ştır. Collor çiftinin yolsuzlukları arasında seçim kampanyalarında toplanan 7 milyon doları kendi hesaplarına geçirmek ve devlet ihalelerinden 20 milyon dolar almak vardır. İlginç bir nokta da, Collor’un uyguladı ğı ekonomik programı bir Türk asıllı ekonomist olan İbrahim Eri ş’in yapmı ş olmasıdır. Eri ş daha sonra Brezilya Merkez Bankası’nın ba şına getirlmi ştir. Bkz. Milliyet, “First Lady’e 11 Yıl Hapis”, http://www.milliyet.com.tr/2000/05/06/dunya/dun03.html ve ayrıca http://www.ntvmsnbc.com/news/3931.asp

301 sıkça kendisine yer bulmu ştur. 22 Temmuz 2007 Genel Seçimleri’ne do ğru ise, yakla şık bir sene boyunca Uzan’ın sloganlı reklamları farklı televizyon kanallarından yayınlanmı ş ve bu reklamlar vasıtasıyla Genç Parti adından söz ettirmeyi ba şarmı ştır.

3 Kasım’dan farklı olarak, 22 Temmuz seçimleri sürecinde bir medya a ğına sahip olmayan Uzan, sık sık farklı sermaye gruplarına ait televizyon kanallarına çıkarak,

çe şitli programlara katılmı ştır. Genç Parti Genel Ba şkan yardımcısı Emin Şirin de, bu süreçte sıkça televizyonlara çıkarak, partisinin görü şlerini halka aktarmı ştır. 86

Neo-popülist söylemin halkın dilini esas alan bir retorik çerçeve kurduğunu söylemi ştik. Uzan’ın konu şmalarına bakıldı ğında, bu “slogan-temelli” halk dilinin ba şarıyla kullanıldı ğını görmekteyiz. Örne ğin; 22 Temmuz 2007 genel seçimleri

çerçevesinde Samsun’da “ şehir turu”na çıkan Cem Uzan, kendisinin etrafında toplanan kalabalı ğa dalından kopardı ğı fındı ğı göstererek şöyle seslenmi ştir:

“Namussuzum, fındık 8 YTL olacak” 87 . Uzan’ın kullandı ğı bu dil, elbette, sadece 22

Temmuz sürecine özgü de ğildir. Genç Parti’nin söylemsel tercihi kuruldu ğu günden, hatta Uzan Grubu’nun 46. yıl kutlamalarından, itibaren bu yönde ilerlemi ştir. Uzan

Grubu’nun 46. yıl kutlamaları vesilesiyle Samsun’da yaptı ğı ilk konu şmada Cem

Uzan, halkın öfkesini, halkın diline uygun bir biçimde ifade ederek şöyle sormu ştur:

86 Haberturk, NTV, Skyturk, TV 8 gibi bu kanallara ek olarak hem Uzan hem de Şirin, bir gençlik- müzik kanalı olan Number 1 TV’ye de konuk olmu şlardır. Şirin, 12 Temmuz 2007’de Number 1’da katıldı ğı programda kanalın hitap etti ği kitleye uygun olarak gençli ğinden sorunlarından bahsetmi ş ve “insanın istemedi ği bölümde okumasının flört etmesine bile engel olduğuna” i şaret etmi ştir. Bu “flört” meselesine Şirin’in Haberturk, Skyturk, TV 8 gibi kanallarda hiç de ğinmedi ğini belirtmemize gerek yok sanırız. 87 Aynı gezide yaptı ğı konu şma 22 Temmuz sürecinde ziyaret etti ği küçük farklılıklarla gitti ği di ğer illerde tekrarlanmı ştır: “Bu iktidar 4.5 senedir beklediklerinizi verdi mi? Fındı ğa sahip çıktı mı, terörü bitirdi mi? 22 Temmuz’da hesabını sormayacak mısınız? GP’ye oy verecek misiniz? Ben de diyorum ki size, oy verirseniz a ğustos ayında fındı ğı toplarken fındık 8 YTL olacak. Biliyorsunuz ben söylüyorum onlar yapıyorlar. Ders kitapları bedava olacak dedim ilk yaptıkları iş o oldu. Geçenlerde KDV kalkacak dedim ilk yaptıkları i ş o oldu. Ama arada gidip gidip IMF’ye sordular. İzin aldılar. Siz oyunuzu verirseniz, a ğustos ayında fındık 8, mazot 1 YTL olacak. Oyları bekliyorum” Bkz. Radikal, “Namussuzum fındık 8 YTL olacak”, 21 Haziran 2007. Genç Parti’nin tarzının di ğer partileri de etkilemesine bir örnek de burada ortaya çıkmı ştır. DP Genel Ba şkanı Mehmet A ğar da fındı ğın kendi iktidarlarında 8 YTL olaca ğını söylemi ştir. Bkz. Radikal, “A ğar Kesenin A ğzını Açtı: ‘Fındık 8 YTL Olacak’, 26 Haziran 2007.

302 “Türk çiftçisinin traktörüne haciz koyduran, borcunu ertelettirmeyen Washington’lu

IMF (...) neredesin? Yoksa uyuyor musun?” (Uzan, 2002b).

Neo-popülist söylemin karakteristiklerinden olan “ki şile ştirme” ve

“şeytanla ştırma”, Genç Parti tarafından kullanılan bir ba şka ba şarılı propaganda tekni ğidir. Söz gelimi, Uzan Adana konu şmasında IMF’yi bir tür “kötü yabancı” olarak kodlamaktadır: “Eyyy bu milleti fakirle ştiren, i şsiz bıraktıran IMF! Senin yüzünden Adana’da çiftçiyi peri şan ettiler. Etmediler mi? Bugün Adana’da dönümü

500-600 milyona sulak tarla satılıyor. Yazık de ğil mi? Bu IMF Adana’da sanayinin belini kırdı. İnsanımızı fakirle ştirdiler. Fakirle ştirmediler mi? Eyy IMF bugüne kadar hangi ülkeye bir faydan oldu? Türkiye’de senin politikaların uygulandı. Bu politikalarla ülkeyi düzeltece ğim derken, ba şımıza daha büyük bir kriz getirdin. Sen hep ka şıkla verdin, kepçeyle aldın. Bu vebalin altından kalkamayacaksın. Bu millet

Kurtulu ş Sava şı’nı nasıl yaptıysa,; eyy IMF, senden de i şte öyle kurtulacak! ” (Uzan,

2002e)

Uzan’ın neo-popülist söylemi, özellikle Uzan Grubu’nun 46. yıl kutlamalarında yaptı ğı konu şmalarda gitti ği illere “özel” olarak seçti ği ve o ilin belirgin bir

özelli ğine atıfta bulunan hitaplarında görülebilir. Cem Uzan Trabzon’daki konu şmasında (Uzan, 2002c) “bu güzel şehre uzun zamandır hiç yatırım yapılmamı ş,

Trabzon halkı yeni yatırım istiyor, yeni i ş imkanları istiyor” dedikten sonra yaptı ğı

“Bir de biliyorum ki Trabzon halkı şampiyon Trabzon istiyor” hatırlatmasıyla kentlerin “özel hassasiyetleri”nin de farkında oldu ğunu göstermi ştir. Uzan di ğer konu şmalarında da kentlerin “güzellikler”ine ve “erdemleri”ne atıfta bulunmayı sürdürmü ştür: “Sokakları mis gibi baklava ve kebap kokan, Güneydo ğu’nun Paris’i,

GAP’ın ba şkenti Gaziantep’te olmaktan büyük mutluluk duyuyorum. Antep’in nesi

303 me şhurdur? Antep’in Anteplisi me şhurdur! Çünkü herkes bilir ki; Antepli cesurdur,

Antepli çalı şkandır, Antepli inançlıdır.” (Uzan, 2002d); “Adana’da olmak, Adanalı olmak bir onurdur” (Uzan, 2002e), “Osmanlı’nn ilk ba şkenti, buram buram tarih kokan Ye şil Bursa’da, ipe ğin şehrinde, Türk tekstilinin kalbi....” (Uzan, 2002f),

“Efeler diyarı Aydın” (Uzan, 2002j), “Ege’nin incisi İzmir” (Uzan, 2002i), “Serhat

şehri Edirne” (Uzan, 2002h) gibi.

Cem Uzan, bir yandan kendi ba şarılarını ve i şadamı kimli ğinin altını çizerken, bir yandan da “memleketin evladı” oldu ğunun altını çizmeyi ihmal etmemi ştir. Uzan, neo-popülist liderlerin yaptı ğı gibi, kendi ayrıcalıklarını ve üstünlüklerini hatırlatırken halk ile olan “ortak ba ğ”ını 88 da vurgulamı ştır: “Memleket sevgisi”. Bu eksende Uzan, Adana konu şmasında şunları söyler: “Burada size memleketin gerçeklerini anlattım ve bundan sonra da anlatmaya devam edece ğim. Bugüne kadar bu memleketin da ğına, ta şına, topra ğına yatırım yaptım. Bu ülkenin insanına i ş imkanı yaratmaya çalı ştım. Bu ülke insanına hizmet vermeye çalı ştım. Bugünden sonra da bu memlekete ve bu millete hizmet etmek için elimden geleni yapaca ğım.

Çünkü ben bu memleketi seviyorum. Çünkü ben, bu memleketin, bu topra ğın evladıyım. (vurgu benim).(Uzan, 2002e).

Adapazarı (Uzan, 2002g), Edirne (Uzan, 2002h), Manisa (Uzan, 2002ı), İzmir

(Uzan, 2002i), Aydın (Uzan, 2002j), Ankara (Uzan, 2002k), Erzurum (Uzan, 2002l) ve İstanbul (Uzan, 2002m) konu şmalarında Cem Uzan, potansiyelini kullanamayan

ülkenin içinde bulundu ğu ekonomik sıkıntılarla dolu tablo, Uzan’ın deyi şiyle

88 Bu “ortak ba ğ” vurgusu, partinin oy pusulasındaki yerini tarif etmek için kullandı ğı tanıtıcı kartlar da görülebilir. Parti genel merkezinin duvarlarına asılı çe şitli resimlerde görülen sahneler bu kartlarda tekrarlanmaktadır. Önyüzünde Uzan’ın vaatlerinin ve konu şmalarından alıntıların, arka yüzünde partinin oy pusulasındaki görünümünün yer aldı ğı bu kartlarda Uzan kah kafasında bir kasketle, kah bir platformun üzerinde halka seslenirken, kah meydanlardaki insanların ellerini tutarken görülmektedir.

304 “Türkiye gerçekleri”, konu şmalarda ola ğanca kasvetiyle vurgulanır. Ancak yine her konu şmada bu kötü ko şulların üstesinden “cesaret, umut ve inançla”, “gençlerin

önünün açılmasıyla” gelinebilece ği de vurgulanır. Çözüm, “milletin do ğru siyasi tercihleri yapması” ve “ülkenin genç, inançlı ve yeni insanlar tarafından yönetilmesi”dir. Zira, “ gönlü Allah sevgisi, gönlü vatan sevgisi, gönlü bayrak sevgisiyle dolu olan bu milletimiz bunu yapacak güçtedir. (vurgu benim)” Bu,

Armony’nin i şaret etti ği neo-popülist karakteristi ğe bire bir uymaktadır: “Bitmemi ş

özlemler/hayaller”den muzdarip insanların ya şadı ğı, genelde zengin kaynakları ama fakir insanları olan ülkelere potansiyellerini anımsatmak (Armony, 2005: 2).

Cem Uzan’ın -daha sonra seçim mitinglerinde yapaca ğı konu şmalarda da görece ğimiz üzere- dinleyici kitlesine yönelik olarak sıklıkla “onaylatıcı sorular” sorması, onun neo-popülist stratejisi içindeki bir ba şka dikkat çeken noktadır: “Her yerde yangın var. Mutfakta yangın var. Yok mu?”, “ İnsanımız i şsiz. İş siz de ğil mi?”,

“Üniversite kapısında bekleyen gençlerimiz umutsuz... Do ğru de ğil mi?”, “Bu

ülkeyi adeta bir IMF sömürgesi haline getirdiler. Getirmediler mi?” veya “Bu ülkede kanunları kim yapıyor? IMF de ğil mi?” gibi. Onaylatıcı sorular, Slavoj Žižek’in totaliterizmin öznelerarası ili şki kurarken dayandı ğı stratejiyi anımsatmaktadır: “Soru sorma totaliter öznelerarası ili şkinin temel i şlemidir. (...) Totaliter iktidar bütün cevaplara sahip bir dogmatizm de ğildir; aksine bütün soruları soran kertedir.” (Žižek,

2002d: 194). Ancak buradaki haliyle, totalitarizmden daha tehdit edici olan soruların

“onaylatıcı” özelli ğidir. Yani, aslında, ortada soru yoktur. Soru görünümünde sunulan ve onaylanması bekleyen ve üstelik gücünü hakikili ğinden alan (zira bu sorunlar gerçekten de vardır) “durum tespitleri”söz konusudur. Cem Uzan, bu

“durum tespitleri”ni sıralarken, “nasıl?” sorusunun yanıtını vermez. Konu şması tek

305 yönlü olarak tasarlanmı ştır. Örne ğin, daha siyasete giri ş konu şmasında kendisine gelecek ele ştirilerin farkında oldu ğunu gösterir: “ Şimdi, Türkiye a şığı gibi görünüp,

Türkiye’yi hiç umursamayanlar ortaya çıkıp yaygarayı koparacaklar: ‘Türkiye’nin yönetimine talip oluyormu ş’, ‘Türkiye’yi nasıl yöneteceksin anlat!’, ‘Sa ğcı mısın solcu musun, konu ş!’, ‘Ekonominin kurmayları kim, söyle!’, ‘Dı ş borçların altından nasıl kalkacaksın, açıkla’, ‘Ekibinde kimler var, say!’, ‘Bu i şler holding yönetmeye benzemez, otur oturdu ğun yerde.’” (Uzan, 2002n). Ancak, bunlarla ilgili en ufak bir cevap vermez ya da bir açıklamada bulunmaz.

Yukarda neo-popülist stratejide genellikle liderlerin öne çıktı ğını, partilerin ikincil önemde kaldıklarını, lider için varolan organizasyonlar olduklarını söylemi ştik. Genç Parti örne ğinde de, durum böyledir. Partinin sloganlarının ve logosunun üstünde bile “CemUzan” imzası vardır. Parti, kadrosu ve güçlü bir

örgütsel yapıdan çok, Uzan’ın karizmasına dayalıdır. Daha önce, Genç Parti’nin

“şirket parti”si ve “sistem kar şıtı parti” olarak tipolojisine bakarken, bu noktanın altını çizmi ştik: Genç Parti’nin neo-popülist stratejisinin dayanaklarında birisi

Uzan’ın karizmasıdır. Üstelik, Uzan’ın karizmasından beslenen bu neo-popülist strateji için ideal ortam 3 Kasım 2002 seçimlerine gidilirken fazlasıyla mevcuttur.

Ekonomik krizler, özellikle Şubat 2001’de yaşanan kriz halkı “vurmu ş”tur. 89 1990’lı yıllarda ya şanan ekonomik krizlerin ardından patlak veren 2001 krizi ile birlikte

“mali piyasalardaki çökü ş ve bankalardaki batıklara ko şut biçimde, üretim de tüketim

89 Krizin boyutlarını anlamak için dövizdeki büyük sıçramayı hatırlamak bile yeterli olabilir. Bir gün içinde ABD doları satı ş kuru 687.000 TL’den 900.000 TL’ye, Alman Markı 321.000 TL’den 430.000 TL’ye, İngiliz Sterlini 992.000 TL’den 1.400.000 TL’ye çıkmı ştır. Bkz. http://www.milliyet.com.tr/2001/02/23/ekonomi/eko04.html

306 de çökmü ş, i şsizlikse doruklara tırmanmı ştır” 90 ve “ Şubat’ta İnterbank piyasasında gecelik ortalama faiz % 436 iken, kriz sırasında en yüksek % 4019 kadardır”. Ayrıca

“GSMH yılın ilk çeyre ğinde % 4.5, ikinci çeyre ğinde % 11.8 daralmı ştır” ve “yılın ilk be ş ayında kapanan firma sayısı ATO verilerine göre 15 bini, TESK verilerine göre 52.8 bini a şmı ş”tır. Dayanıklı tüketim malları ba şta olmak üzere ya şanan tüketim daralması büyük ölçüde “i şsizlik artarken, reel ücretlerin hızla dü şmesi”ne ba ğlıdır (Kazgan, 2005: 245-246). İş te böyle bir ortamda Genç Parti ve Cem Uzan hem uzunca bir süredir “yapısal uyum politikaları” adı altında sürdürülen politikaların sorumlusu olan IMF’ye duyulan ho şnutsuzlu ğu hem de IMF ile i şbirli ği yapan hükümeti ve geçmi şteki yöneticileri duyulan öfkeyi ba şarılı bir neo-popülist formül üzerinden kullanmayı bilmi ştir. 22 Temmuz 2007 genel seçimlerine girilirken, böyle bir kriz ortamı mevcut olmasa da Uzan ülkenin mevcut kötü ekonomik ko şullarına i şaret etmeyi sürdürmü ştür. Adaletsiz gelir da ğılımı, yoksulluk, i şsizlik ve hayat pahalılı ğı gibi sorunların güçlü mevcudiyeti Uzan’ın 22

Temmuz sürecinde en akılda kalan sloganlardan birisi, üzerinde i şaret edilmi ştir:

“Ezilenler iktidar olacak”. Burada bahsedilen “ezilenler” kimdir? En genel ifadesiyle alt sınıftan olanlar mı? Madunlar mı? İş çiler mi? Ö ğrenciler mi? Emekliler mi?

İş sizler mi? Cem Uzan’ın bu soruya yanıtı nettir: “Ezilenler, Türkiye’nin büyük bölümüdür...Onlar, sessiz ço ğunluktur” 91 Buradan da anla şılaca ğı üzere, Uzan’ın işaret etti ği ezilenler sadece alt sınıftan olanları kapsamamaktadır. Buradaki haliyle ve kullanım biçimiyle “ezilenler” bir sosyo-ekonomik toplumsal katman veya bir sınıfsal halden ziyade, çok daha geni ş ve belirsiz bir kütleye, daha çok bir “ruh

90 Üstelik söz konusu i şsizlik sadece vasıfsız emek gücünü de ğil, e ğitimli-eğitimsiz toplumun tüm kesimlerini etkilemi ştir. Bu çerçevede Şubat 2001 krizinin genel bir de ğerlendirmesi için bkz. Öni ş ve Bakır, 2007:2. 91 Bkz. “Cem Uzan Özel Röportaj”, 11 Temmuz 2007 tarihli Skyturk Canlı Yayını.

307 hali”ne i şaret etmektedir. Genç Parti’nin kitlesini tartı ştı ğımız bölümde bu ezilenler meselesine yeniden dönece ğiz.

Genç Parti’nin neo-popülist stratejisinin bir ba şka önemli vasatı, dayandı ğı gösteri kültürüdür. Parti, her ne kadar 22 Temmuz 2007 Genel Seçimleri’ne yönelik herhangi bir miting yapmasa da, 92 özellikle kuruldu ğu günlerde düzenledi ği konserli mitingleriyle dikkat çekmi ştir. 93 Hem Uzan Grubu’nun 46. yıl kutlamaları hem de seçim mitinglerinin kendisi “ücretsiz halk konseri” şeklinde organize edilmi ştir. Cem

Uzan 10-15 dakika süren konu şmalarını genellikle assolist olan sanatçının sahne almasından önce yapmı ştır. Söz konusu konserlere Hande Yener’den Davut

Gülo ğlu’na, Gökhan Özen’den Gülben Ergen’e, Ferdi Tayfur’dan Petek Dinçöz’e,

Ebru Günde ş’den İbrahim Tatlıses’e pek çok isim sahne almı ştır. İlk bölümde de de ğinildi ği gibi, konserlerde bölgesel farklılıklar dikkate alınmı ş gözükmektedir.

Örne ğin Bursa Konseri’nde Gökhan Özen, Hande Yener, Nalan, Ferdi Tayfur, Ebru

Günde ş ve İbrahim Tatlıses gibi aralarında pop müzik şarkıcılarının da bulundu ğu sanatçılar sahne alırken; Erzurum’da ise, hiç pop müzik şarkıcısına yer verilmemi ş, sadece İbrahim Erkal, Ebru Ya şar ve İbrahim Tatlıses sahne almı şlardır. Ayrıca, konserin verildi ği ilin hem şehrisi olan sanatçılardan istifade etmekten imtina edilmemi ştir. Bu açıdan, Adana konserinde Ferdi Tayfur, Erzurum konserinde

İbrahim Erkal, Ankara konserinde Ankaralı Turgut konser veren sanatçılar arasında

özellikle dikkat çekmektedir. Bu, daha önce Uzan’ın konu şmalarında görülen

“kentsel duyarlılıklar”ın farkında olu şun bir uzantısı sayılabilir.

92 Cem Uzan, 22 Temmuz’a yönelik miting düzenlememelerinin nedenini şöyle açıklamı ştır: “Ben, bindirilmi ş kıtalarla miting yapmam. Bu, ça ğdı şı bir yöntem.”. Uzan, ABD, Almanya, Fransa gibi ülkelerde de, artık Türkiye’deki gibi mitinglerin yapılmadı ğını söylemi ş ve 22 Temmuz sürecinde “en iyi kampanyayı biz yürütüyoruz” demi ştir. Bkz. “Cem Uzan Özel Röportaj”, 11 Temmuz 2007 tarihli Skyturk Canlı Yayını. 93 Uzan, bu mitinglerin “kendi bulu şları olmadı ğını” vurgulamı ş ve “konserli mitingleri Turgut Özal’ın da yaptı ğını” söylemi ştir. Bkz. 22 Mayıs 2007 tarihli Skyturk Canlı Yayını.

308 Uzan Grubu kutlamalarında ve mitinglerinde yer alan sanatçılardan olu şan bu

“play-list”in (çalma-listesi) kesinlikle söylemsel bir de ğeri ve anlamı vardır. Dikkat edilirse, bu “play-list”in; belirli bir müzik zevkine ve sadece belirli bir kitleye hitap etmekten çok, olabildi ğince geni ş kesimlere hitap edecek şekilde tasarlandı ğı görülebilir.Söz konusu “liste” bu haliyle genç/ya şlı, zengin/fakir, kadın/erkek ayrımı gözetmeksizin herkese hitap etmek hassasiyetinin cisimle şmi ş bir halidir. Aslında bu tasarımın kendisi, Genç Parti’nin neo-popülist stratejisine ve kendisini “merkez”de konumlandırmasının bir ifadesi olarak okunabilir. 22 Temmuz seçimleri sürecinde düzenlenen mitinglerde sahne alan Edip Akbayram gibi “ideolojik e ğilim”leri a şikar sanatçılarla belirli bir mesaj vermek gibi bir tavrın aksine, burada söz konusu olan, herhangi bir mesaj kaygısı gütmeden, salt e ğlenceye dönük, hem meydanlardaki hem ekranları ba şındaki kitlenin iyi vakit geçirmesi amaçlanmı ştır. Sadece iki mitingde de olsa, mitinglere gelen kitleye bu e ğlence atmosferinde yemek de sunulmu ştur. Bu haliyle, Genç Parti mitingleri tam bir “ şölen”dir. Bu “ şölen”in hemen her konserde sahne alan ismi İbrahim Tatlıses, 22 Temmuz’a yönelik kampanyasını -İstanbul 3. bölge adayı olmasına ra ğmen- sadece İstanbul’da de ğil, bulabildi ği her fırsat ve vasatta sürdürmü ş; söz gelimi İzmir Torbalı’da 94 da kendi memleketi olan Urfa’da da partisinin yapacaklarını anlatmı ştır. Genç Parti’nin 22 Temmuz’daki genel stratejisine uygun olarak miting yapmak yerine, gitti ği ilin insanlarıyla daha yakın bir temas kuran Tatlıses bazen halkın arasında bazen bir seçim otobüsünün üstünde kısa konu şmalar yapmı ştır. Genç Parti için herhangi bir özel konser vermemi ş, ancak

94 Torbalı, konu şmasında Tatlıses bir kez daha “merkez”de yer aldı ğı için Genç Parti’yi tercih etti ğini söylemi ştir. Bkz. http://www.gencturkgucu.org/?p=877

309 “renkli” ki şili ğiyle Genç Parti’nin beslendi ği popüler ilgiyi ayakta tutmayı ba şarmı ştır. 95

Genç Parti’nin neo-popülist stratejisinin en görünür oldu ğu alan seçim vaatleridir. 96 Parti, vaatlerini sloganla ştırdı ğı reklamlarla 22 Temmuz sürecinde çok dikkat çekmi ştir. “Mazot 1 YTL olacak”, “ÖSS ve Harçlar Kalkacak”, “Fındık 8

YTL Olacak”, “Emekliye 14 Maa ş”, “Gıdada KDV Kalkacak”, “Bu İş Yürek İster”,

“İş sizlik Bitecek”, “Ezilenler İktidar Olacak”, “Her İş size 350 YTL Maa ş” gibi vaatler hem televizyon hem de yazılı basın kanalıyla kitlelere duyurulmu ştur. 3

Kasım sürecinde de ilkö ğretim ö ğrencileri için bedava ders kitabı da ğıtılması,

üniversite sayısının arttırılması, il sayısının 250’ye çıkarılması gibi vaatleri olan

Genç Parti bu slogan-vaatlerini izlenme oranı yüksek televizyon programlarında - maçlar, diziler, kadın programları vb- sıklıkla kullanılmı ştır. Vaatlerin hem niteli ği hem kitle ileti şim araçları vasıtasıyla (özellikle de televizyon vasıtasıyla) kitlelere aktarımı neo-popülist stratejinin ruhuna uygundur. Yine, neo-popülist karakteristi ğine uygun olarak, bu vaatler bir yandan “hakiki sorunlara” (i şsizlik,

çiftçilerin, ö ğrencilerin sorunları, hayat pahalılı ğı vb.) de ğinmektedir; ancak bu vaatlerin/politikaların nasıl gerçekle ştirece ği konusunda kapsamlı bir bilgi verilmez.

Uzan’ın gerekçesi Genç Parti’nin bu konulardaki “‘know-how’ının di ğer partiler tarafından çalınması”dır. 97 Bununla birlikte Uzan, vaatlerini gerçekle ştirmesi için

95 Örne ğin, Genç Parti’nin “ şovu/e ğlenceyi” öne çıkaran popüler damarının ki şili ğinde somutla ştı ğı Tatlıses, bu süreçte seçim gezisi için gitti ği Urfa’da hayranlarının ilgisinden bunalıp üzerindeki ti şörtü parçalamasıyla gündeme gelmi ştir. Bununla birlikte Tatlıses, 14 Temmuz 2007 tarihinde katıldı ğı Fox Tv canlı yayınında hayatının hiçbir döneminde şov yapmadı ğını, sadece sahnede şovmen oldu ğunu söylemi ştir. Bkz. Hürriyet, “ İlgiden Sinirlendi Ti şörtünü Parçaladı”, http://www.hurriyet.com.tr/gundem/6883295.asp?gid=180. Görüntüler için bkz. http://www.gencturkhaber.com/v1/haber.php?id=165892 96 Cem Uzan, NTV’de yayınlanan 25 Haziran 2007 tarihli NTV Soruyor Liderler Yanıtlıyor programında bunların “vaat de ğil, taahhüt oldu ğunu” ifade etmi şir. 97 Uzan, bu gerekçesini özellikle NTV’de canlı olarak yayınlanan 25 Haziran 2007 tarihli “NTV Soruyor Liderler Yanıtlıyor” isimli programda altını çizerek tekrarlamı ştır.

310 gereken kayna ğın sa ğlanabilece ğini, bu vaatler için “Türkiye bütçesinde yeterli kaynak oldu ğunu” da ifade etmi ştir. 98 Örne ğin, NTV’de yayınlanan “NTV Soruyor

Liderler Yanıtlıyor” programında “i şsizli ğin nasıl bitece ği”ne yönelik ısrarlı bir soru

üzerine tüm söyledi ği, “ithalatı kısmak, ihracatı arttırmak, belirli sektörleri te şvik etmek”ten ibarettir. Uzan, bu noktada “Çok ayrıntı vermeyeyim. Know-how’ı bizde kalsın” yorumunda bulunmu ştur. “Siz popülist bir parti misiniz?” soruma, partinin te şkilat ba şkan yardımcısı Emin Ayano ğlu, partinin vaatlerine i şaret ederek sordu ğum “popülist bir parti misiniz?” soruma, -tahmin edilebilece ği üzere- popülist bir parti olmadıklarını söyleyerek yanıt vermi ştir: “Bunlar vaat de ğil, söz veriyoruz.

Yapamazsam namerdim diyorsunuz.”. Söz konusu vaatlerin yukarda da de ğinilen

“hakiki sorunlara” yönelik tasarımının anlamını ve önemini idrak edebilmemiz açısından bu bölümün ba şında de ğindi ğimiz temsil krizinin yapısal niteliklerini anımsamamız faydalı olabilir. Pitkin’in vurguladı ğı üzere; ya şadı ğımız zamanlarda temsil ve demokrasi ili şkisinin üzerinden yükselen krizin önümüze koydu ğu ilk sorun temsili demokrasinin gerçek anlamda i şlerli ğini sa ğlayacak “aktif vatanda şlık tecrübesini sa ğlamanın mümkün olabilece ği” bir zemin bulmak sorunudur. “Yerel düzeyde” dü şünüldü ğünde bu türden bir tecrübeyi mümkün kılacak şey “insanları gerçekten ilgilendiren, gerçek sorunların söz konusu olması”dır: “Anlamlı bir içeri ği ya da sonucu olmayan bir kamusal eylem simulakrı i şe yaramayacaktır” (Pitkin,

2004: 341). İş te a şırı sa ğ çizgideki, neo-popülist/neo-fa şist hareketlerin söylem düzeyinde de olsa yakalamaya yakla ştı ğı şey “insanları gerçekten ilgilendiren” hakiki sorunlara odaklanmalaları ve bu simulakrı kırmalarıdır.

98 Bkz. Cem Uzan Özel Söyle şi, 11 Temmuz 2007 tarihli SkyTurk yayını.

311 Cem Uzan’ın bir lider olarak portresi de, Genç Parti’nin neo-popülist stratejisi için önemlidir. Cem Uzan’ın yakı şıklılı ğı/dı ş görünümü -tıpkı Collor örne ğinde oldu ğu gibi- Uzan’ın lider personası için olumlu bir i şlev görmü ştür. 99 Buna ek olarak, -bir sonraki bölümde daha geni ş bir biçimde tartı şılaca ğı üzere- Uzan “i ş adamı” kimli ğini ve “ba şarıları”nı hem 3 Kasım 2002 hem de 22 Temmuz 2007 genel seçim süreçlerinde ba şarılı bir şekilde ve tabii ki yine “televizyon aracılı ğıyla” kitlelere aktarmı ştır.

Genç Parti’nin neo-popülist stratejisini anlamak için, önemsiz gözükebilecek bir noktayı yeniden dü şünmek faydalı olabilir. Genç Parti’nin vaatlerinin ve Cem

Uzan’ın -partinin kurulu ş sürecinden 5 Şubat 2006 seçim startı konu şmasına uzanan bir düzlemde- yaptı ğı çe şitli konu şmaların temel noktası sayılabilecek bir metin olarak “Genç Parti Manifestosu” 100 bu ba ğlamda üzerinde durulması gereken bir metindir. Metin “nasıl bir Türkiye?” sorusuna verilmi ş kısa bir yanıt şeklinde tasarlanmı ştır. Manifesto öncelikle, “Genç Parti’nin Türkiyesi”nin ekonomik ve yönetsel anlamda sadık kalaca ğı ideali tanımlamaktadır: “Öncelikle kendi üretmeyi hedefleyen, bütün dünyayla sınai, ticari, sosyal ve kültürel alı şveri şe sonuna kadar açık olan, bu anlamda yalnızlı ğı reddeden; kendi özkaynaklarından mutlak

99 Örne ğin Reha Muhtar, tüm siyasi liderlerin katılaca ğı bir televizyon programı yapılsa kazananın Cem Uzan olaca ğını söyledi yazısında onu “genç, yakı şıklı , cesur ve hatta fütursuz” olarak de ğerlendiriyor. Bkz. Reha Muhtar, “Televizyondaki Liderler Zirvesini Kim Kazanır?, Vatan, 10 Temmuz 2007. Nilüfer Zengin yazısında Uzan’ın çekim alanında olanlar arasında “onu yakı şıklı bulan kadınlar”dan bahsediyor. Bkz. Nilüfer Zengin, “Gördü ğünüz Cem Uzan, Cem Uzan De ğil”, http://www.bianet.org/2007/05/15/96018.htm. Hasan Celal Güzel de Genç Parti’yi ele ştiren yazısında müstehzi bir biçimde olsa da onun yakı şıklılı ğından bahsediyor. Bkz. H.C.Güzel, “Aman Ha! Oylarınızı Mutlaka Genç Parti’ye Verin”, Radikal, 3 Haziran 2007 100 Manifesto, basılı haliyle küçük bir kartonetin iki yüzünü dolduran yakla şık 12 maddelik bir metindir. Manifestoya ula şmak için ayrıca bkz. http://www.habergenc.com/. Manifestonun basılı versiyonun sonunda yar alan şu ifadeler internet ortamındaki versiyonlarında yoktur: “Genç Parti yukarda tanımlanan Türkiye’ye ula şmanın özlemi, sevdası ve idealiyle kurulmu ş, devletin ve milletin menfaatlerinin birinci öncelik oldu ğunu temel şart kabul eden (vurgu benim), geçmi şi asla unutmadan bugüne ve gelece ğe hızlı bakabilen bir siyasi partidir”. Burada da kar şımıza çıkan “devletin ve milletin menfaatlerinin önceli ği” ifadesi, partinin söylem düzeyindeki neo-popülist stratejisini göstermesi bakımından anlamlıdır.

312 yararlanma amaç ve hedefine sahip, bu u ğurda geçirilen kayıp zamana birinci derecede ciddi sorun gözüyle bakan, devletinin ve milletinin menfaatlerini (vurgu benim) do ğru tespit eden, bu menfaatlerin kaybedilmesi, ertelenmesi ve zedelenmesine tahammülsüz, dürüst, bilgili, vicdanlı, cesur, e ğitimli ki şi ve kurumlarca yönetilmekte ısrarlı; günümüzde ve gelecekte, ülkenin bütün özkaynak ve zenginliklerinden do ğan de ğerlerin, bütün vatanda şlarına azami ölçüde yansımasını sa ğlayabilen bir Türkiye”. Manifestoda ayrıca, demokratik-hukuksal düzlemde nasıl bir Türkiye hedeflendi ği de belirtilmektedir: “Bütün vatanda şlarını dini, dil, mezhep, cinsiyet, ırk, medeni hal, siyasi tercih, gelir ve yerle şim

özelliklerine bakmaksızın e şit kabul eden; kendini, daima mutlak do ğruyu bulmaya ve bilmeye mecbur tutan; ülke genelinde, insanın insana hukuk devleti kurallarına aykırı en ufak bir muameleyi yapmasına imkan vermeyen özgürlükler ortamını yaratabilen bir Türkiye”.

Manifestonun üçüncü kısmı, sosyal devlet temalarını anımsatan bir çerçeve sunmaktadır. Buna göre, Genç Parti’nin tahayyülündeki Türkiye “Çocuklarına, yarın, istedikleri e ğitimi alabilecekleri, istedikleri alanda ilerleyebilecekleri, istedikleri i şte

çalı şabilecekleri, istedikleri yerde ya şayabilecekleri ortam ve şartları bugünden hazırlamayı yükümlülük sayan; vatanda şının sa ğlı ğının, bozulduktan sonraki tedavi hal ve ko şulları kadar, bozulmadan önceki korunma hal ve ko şullarının da ciddi bir devlet politikası olmasını sa ğlayabilen; engelli vatanda şlarına, bütün vatanda şlarına tanınan imkanlardan daha az imkan tanınmasına izin vermeyen; vatanda şlarına, bu

ülkede, e ğitim görmeye, i ş sahibi olmaya, yuva kurmaya, tecrübe kazanmaya, yatırım yapmaya ve yükselmeye yönelik plan ve program yapmalarını sa ğlayacak umudu, morali, güveni ve iste ği verebilen bir Türkiye”dir.

313 Burada kar şımıza çıkan tablo, bir anlamda neo-liberal de ğerlerin devletçi- milliyetçi duyarlılı ğa sahip popülist bir ton üzerinden sunulmasına iyi bir örnektir.

Bir yandan, dünyayla bütünle şen öte yandan kendi özkaynaklarına odaklanan ve devletinin ve milletinin menfaatlerini öne çıkaran bir Türkiye hayali ancak partinin yukarda çizilen neo-popülist stratejisi çerçevesinde dü şünüldü ğünde tutarlıdır.

Dikkati çeken nokta, parti programında neo-liberal anlayı şın burada kendine çok küçük bir yer bulmasına ra ğmen, sosyal devlet vurgusunun ön plana alınmasıdır.

Manifestoda sunulan “Türkiye hayali” -yukarda da de ğinilen- neo-liberal de ğer ve anlayı şların, milli ekonomiyi uluslar arası rekabette güçlü kılmak çabası ile sentezlenmesinin bir ürünüdür. Yine de parti manifestosunun, parti programına kıyasla, sundu ğu ve daha çok sosyal devlete/ülkenin özkaynaklarına vurgu yapan yönlerinin daha zengin oldu ğu görülebilir. Bu, partinin kendisini sunu ş/açıklama/gösteri ş/ortaya koyu ş (manifest) biçiminin tam da neo-popülist stratejiye uygun bir biçimde neo-liberal unsurları mümkün mertebe saklayan/ikincil yahut önemsiz gösteren refleksin bir örne ğidir.

Bu bölümü, Cem Uzan’ın Skyturk kanalında 11 Temmuz 2007’de katıldı ğı canlı yayında, sunucunun kendisinin ve Genç Parti’nin popülist oldu ğuna dair yorumları hatırlatması üzerine söyledikleriyle kapatmak anlamlı olacaktır sanıyorum.

Zira, Uzan’ın söyledikleri ba şlı ba şına partinin popülist bir çizgide de ğerlendirilip de ğerlendirilemeyece ğini ortaya koyar bir nitelikte gözüküyor. Cem Uzan, söz konusu programda, kendisiyle ilgili bu iddiayı ortaya atanların popülizmin anlamını bilmedi ğini iddia ederek şunları söylemi ştir: “ Popülizm ‘toplum için’ demek. Evet...

Toplum için, millet için varım. Millete hizmet etmek suç ise, ben suçluyum. Mazotu 1

314 YTL yapmak suç ise, ben bu suçu i şlerim. Ezilenlere hizmet etmek popülizm ise, ben popülistim (vurgu benim).” 101

D. Genç Parti’nin Kitlesi ve Lideri

Bell’in de vurguladı ğı üzere, Batı siyasal dü şüncesinde hakim politik e ğilim kitle-lider ili şkisine muhafazakar bir biçimde yakla şır. Aristoteles’den itibaren, siyasal anlayı ş, kitleyi rasyonel davranmaktan uzak bir kategori olarak de ğerlendirmek e ğilimindedir. Örne ğin; Nazi deneyimi muhafazakar ve Katolik ele ştirmenler tarafından demokrasinin tehlikeli yönünü göstermesi ile karakterize edilmi ştir. Hitler ve benzeri liderler “akılsız kitleler”i yönlendirecek “klasik bir demagog” örne ği olarak gösterilmi ştir. Kitle ve lider ili şkisi üzerine yapılan erken dönem analizler daha çok kitlenin ve insan ruhunun arkaik niteliklerine yo ğunla şmı ştır. Kitlenin sloganlardaki tekrarlamalara ve görkemli mitinglere olan eğilimi bir tür büyüsel seramoni ya da ritüele duyulan ilkel bir e ğilim olarak görülür.

Liderin amacı kitlenin ruhundaki bu ilkel dürtüler ula şmak olarak kodlanmı ştır (Bell,

1965: 398-399).

Liderlik konusundaki temel yakla şımlardan birisi de, liderlerin ki şisel

özelliklerine vurgu yapılmasına dayanmaktadır. Buna göre lider, kendisini kitleden ayıran belirleyici bazı özelliklere sahiptir (Bass, 1995: 7) ve lideri di ğer liderlerden ve kendi kitlesinden ayıran da sahip oldu ğu bu ki şilik ve davranı ş özelliklerinin bile şimidir. Tam da bu noktada, liderlik hakkındaki sayısız tanımdan herhangi birine ba ğlı kalmak yerine liderlik tanımlarında öne çıkan kimi noktaları öne çıkarmak

101 Uzan, Skyturk’de 14:00’da yayınlanan bu programda di ğer programlarda sergiledi ği rahat tavrı ilk kez terk etmi ştir. Program boyunca oldukça agresif bir görünüm sergileyen Uzan’ın performansı gazetelere şu ba şlıkla yansımı ştır: “Cem Uzan spikeri tersledi”, Milliyet, Vatan, 12 Temmuz 2007.

315 yerinde olabilir. Liderlik her şeyden önce bir süreçtir. Bir etki yaratmak üzerine kuruludur. Bir grup ya da topluluk ba ğlamı içinde bir anlama kavu şur. Belirli bir amacın ya da amaçların gerçekle ştirilmesine yöneliktir (Northouse, 2004: 3). Lider için kritik kavram “mobilize etmek”tir. Lider, motive eder, örgütler, yönlendirir

(Heifetz, 2000: 20). Liderlik ve güç arasındaki ili şkiye bakıldı ğında kar şımıza iki ayrı güç biçimi çıkmaktadır: Konumsal güç ve ki şisel güç. Konumsal güç, ki şinin işgal etti ği örgütsel/toplumsal konumdan kaynaklanan gücüne i şaret eder. Ki şisel güç ise liderin kitlesinden dev şirdi ği/topladı ğı güçtür (Northouse, 2004: 6). Liderlik süreci aslında sadece lideri de ğil, liderin kitlesiyle olan kar şılıklı ili şkisini esas almaktadır. Liderler ve takipçileri liderlik sürecinin parçasıdır ve süreci anlamak için her ikisine de bakmak gerekmektedir (Northouse, 2004: 11). Bu çizgi üzerinden siyasal liderlik klasik anlamda demokratik ve totaliter liderlik tipolojisi üzerinden ele alınmaktadır.

Totaliter propagandanın ayırdedici niteli ği duygulara yönelmesidir. Bir

“eylem” vurgusu ön plandadır. Ajitasyona yönelik olarak faaliyet gösteren totaliter lider, kendisini “kurtarıcı” (Adorno, 1965: 427) ve “halktan biri” (Adorno, 1965:

435) olarak sunmak e ğilimindedir. Liderler iktidarı elde etmek için kitle ileti şim araçlarından yararlanırlar. Totaliter lider bireyin ya da kitlelelerin süper egosuna tekabül eden karizmatik bir rol modelidir. Demokratik lider ise, duygudan çok akla vurgu yaparak, kitlenin ideallerine ve ula şılmak istenen hedeflerini etkin bir biçimde gerçekle ştirecek ki şidir (Bell, 1965: 407). Demokratik lider, kitle ilüzyonuna yönelik araç ve sembolleri kullanmaya yönelmez. O, kitleyi manipüle etmek üzere kullanılan

“psikoteknik muhasebeler”i kullanmaktan imtina eder. Demokratik lider,

“propagandanın ruhu”nu rasyonaliteye tercih etmez (Adorno, 1965: 421).

316 Modern kitle toplumu içinde, liderlik ve demokratik eylem arasındaki ili şki karma şık ve iç içe geçmi ş bir yapı sergilemektedir. Prenslerin ya da feodal lordların aksine, yeni siyasal liderler demokrasinin güç kazanması ve yaygınla şmasıyla ortaya

çıkmı ş ve önem kazanmı şlardır. Liderlerin önem kazanması, siyasal partilerin güçlenen konumlarıyla da ilintilidir. Seçimler vasıtasıyla kitlelerin tercihlerini etkilemek çabası liderlik ve siyasal partiler arasındaki ili şkiyi karma şıkla ştırmı ş ve partinin kitleye bakan unsuru olarak liderleri öne çıkarmı ştır. Adorno’nun deyi şiyle, liderlik modern kitle toplumu içinde yava ş yava ş otoriter e ğilimler kazanmı ştır. Bu eğilimlere paralel olarak, lider davranı şı rasyonaliteden çok, “karizma”ya dayalı olarak belirlenmi ştir. Kitle, karizmatik lider vasıtasıyla kendi tercih ve iradesini ifade etmek imkanı bulmu ştur. Lider bu anlamda kitlenin iradesini devretti ği bir figürdür

(Adorno, 1965: 419). Bu çerçevede, a şağıda Cem Uzan’ın -ki şilik özelliklerine ve işadamı kimli ğine özel bir vurguyla- bir lider olarak portresi ele alınacak ardından

Uzan’ın Cem Boyner, Tayyip Erdo ğan ve Deniz Baykal üzerinden kısa bir kar şıla ştırması yapılacaktır. Ayrıca Cem Uzan’ın, ağırlıklı yatırımları medya alanında olan ve İtalyan siyasetinin son 13 yılına damgasını vurmu ş Silvio

Berlusconi ile de bir mukayesesi yapılacaktır. Bu mukayesede, Genç Parti ve Forza

Italia’nın yapısı ve stratejilerine de -daha önce yapılan tartı şmalara ek olarak- de ğinilecektir. Daha sonra ise, Genç Parti’nin kitlesinin niteli ği -22 Temmuz 2007 ve

3 Kasım 2002 genel seçimlerine özel bir vurguyla- ele alınacak ve partinin kitlesiyle kurdu ğu ili şkinin karakteristi ği tartı şılacaktır. Bu bölümde son olarak, Genç Parti’nin

3 Kasım sürecinde kampanyalarını yürüten Ali Taran’ın Genç Parti’nin kampanyalarına ve söylemsel tercihlerinde damgasını vuran “reklamcılık tarzı”na de ğinilecektir.

317

1. “Yuppi’likten Liderli ğe”: Cem Uzan’ın Bir Siyasi Lider Olarak Portresi

Theodor W. Adorno, Minima Moralia ’da ku şkuyla kar şılamamız gereken belirli bir erkeklik jestinden bahseder. Gece geç vakit bekar dairesine dönen ve gizli

ışıklandırmayı açarak hemen kendine bir viski soda hazırlayan, smokinli, yakı şıklı bir erkektir burada söz konusu olan. Adorno’ya göre; sigara dumanı, deri ve tra ş kremi kokmayan her şeyi, özellikle de kadınları küçük gören bu adamın jesti, ba ğımsızlı ğın ve yönetme gücüne güvenin ifadesidir. Ba ğımsızlık ve yönetme gücüne güven ise, bütün erkeklerin gizli suç ortaklı ğıdır (Adorno, 2002: 47).

Cem Uzan’ın bir lider olarak çizdi ği profil, onun güçlü, yakı şıklı, zengin,

“beyaz çocuk” olarak sundu ğu portreden ba ğımsız dü şünülemez. Cem Uzan’ın zenginli ği üzerinde yükselen ba ğımsızlı ğı ve yönetme gücüne duydu ğu güven onda kuvvetli bir kendine güven duygusu yaratmı ştır. Bu duyguyu ve Uzan’ın karakter yapısını anlamak için, Kadir Çelik’in televizyonculuk yıllarında ya şadıklarından kesitler sundu ğu kitabında anlattı ğı bir anektodu hatırlamamız faydalı olabilir. 24

Mart 1994 yerel seçimlerinden önce, İnterstar da yayınlanacak Objektif programına katılma sözü veren ANAP Genel Ba şkanı Mesut Yılmaz, programın yayınlanaca ğı gün önce Show TV’nin ana haber bültenine katılır. Yılmaz’ı Show TV’nin yayınında gören İnterstar yöneticileri ve Objektif programını hazırlayan Kadir Çelik duruma

çok şaşırırlar. Odada Cem Uzan da vardır. Çelik, Uzan’ın bu duruma verdiği tepkiyi

şöyle aktarmaktadır: “Cem Uzan, elindeki viski barda ğını bıraktı, aya ğa kalktı ve

Haber Koordinatörü Ardan Zentürk’e yöneldi. Ve kükredi: “Bulun Mesut Yılmaz’ı ve söyleyin. Bu olayın ardından ben burada bu ekranda Mesut Yılmaz’ı görmek istemiyorum”. Daha sonra Mesut Yılmaz, Show TV’de katıldı ğı programın ardından

318 Interstar’daki programa konuk olmak için Star binasına gelir. Ancak, Cem Uzan,

Ardan Zentürk’e “A şağıda bir odaya alın. Benim bulundu ğum kata kesinlikle getirmeyin!” şeklinde bir talimat verir. Kadir Çelik, Cem Uzan’ın talimatının ardından, Yılmaz’ın binaya geldikten sonra bir bardak çay iste ğinin bile muhatap bulmadı ğını yazmaktadır. Yine Cem Uzan’ın tavrıyla, Mesut Yılmaz programa

çıkarılmaz. Yerine -Mehmet Barlas’ın da önerisiyle- ANAP’ın ezeli rakibi DYP’nin

İstanbul belediye ba şkan adayı Bedrettin Dalan çıkarılır.(Çelik, 1999: 11-12). 102

Cem Uzan’ın i ş adamı olarak tanınırlı ğının artması, 1990’lı yıllarda olmu ştur.

1990’lı yıllarda babası Kemal Uzan’ın kurdu ğu finans imparatorlu ğunun “genç yüzü” olarak ortaya çıkmaya ba şlayan Cem Uzan’ın kamuoyunun dikkatini çekmesi

Türkiye’nin ilk özel televizyonunu - dönemin Cumhurba şkanı Turgut Özal’ın o ğlu olan Ahmet Özal ile birlikte- kurmasıyla olmu ştur. Uzan’ın bu giri şimiyle birlikte popülerli ğini arttıran bir ba şka unsur da, bu ortaklıktır. Bu popülerlikle birlikte, 6

Mart 1990 tarihli Sabah Gazetesi Cem Uzan’ı man şetine ta şımı ştır. Gazete man şetinde Uzan’ın “ba şarıları”nın “gizemli” ba şka faktörlerle de ilgisi oldu ğunu ve kurdu ğu televizyon kanalının adını (Magic Box) ima eden bir ifadeye yer vermi ştir:

“Sihirbaz Genç”. 103 Haberde, Cem Uzan’ın smokinli ve puro içen bir resmini kullanan gazete Uzan’ın Turgut Özal’ın o ğlu vasıtasıyla kurdu ğu politik ba ğlara da işaret etmektedir. 104

102 İlginç bir nokta olarak, DYP’nin ve ANAP’ın kıyasıya mücadele etti ği bu seçimleri Refah Partisi’nin kazandı ğını belirtelim. DYP ve ANAP’ın mücadelelerinin odak noktalarından birisi olan İstanbul’da da kazanan Refah Partisi’nin adayı ve şimdinin Ba şbakanı Recep Tayyip Erdo ğan olmu ştur. 103 Haberde “Sihirli Kutu Magic Box adıyla TV şirketi kurup, TRT tekelini delen Cem Uzan, şimdi özel izinle Türkiye’nin en yüksek binasını yapmaya hazırlanıyor” ifadelerine yer verilmi ştir. Bkz. Sabah, “Sihirbaz Genç”, 6 Mart 1990. 104 Bkz. Güngör Mengi, “Ne Sihirdir Ne Keramet”, Sabah, 6 Mart 1990.

319 Cem Uzan, bu görünümü ve i ş dünyasında i şgal etti ği konumla, o dönem için dikkat çekici bir “yuppi i ş adamı”dır. 1990’lı yıllar Türkiye’si, zaten babalarının izinden giden “genç i şadamları-yuppiler” için altın yıllardır. Bali’nin de belirtti ği gibi, “yuppi kültürünün ayrılmaz bir parçası ba şarılı i ş adamlarının mayasında yatan giri şimcilik ruhu”dur (Bali, 2002: 95). “Para kazanmak ve servete servet katmak” dürtüsünü 1980’li yılların gözü pek giri şimcileriyle payla şan 1990’lı yılların yuppileri için, 1980’lerin ithalat alanında uzmanla şmı ş i ş adamlarından farklı olarak, ince zevk sahibi olmak, iyi giyinmek, estetik kaygılara sahip olmak özel bir önem ta şımaktadır (Bali, 2002: 98-100). Bir yandan, babalarından farklı olmak isteyen bu genç i şadamları, bir yandan da “babalarını örnek alıp toplumsal prestij ve saygınlık elde etme arayı şına” girmi ştir. Bu çerçevede, genç i şadamları ve yatırımcıları çe şitli dernekler ve hareketler (TÜG İAD ve Arı Hareketi gibi) vasıtasıyla daha görünür olmaya ba şlamı ştır. Bu süreç bir yandan da, “yeni dönemin en etkili silahlarından” olan imajlara yapılan vurguya (Kozano ğlu, 1993: 36) paralel olarak, Bali’nin

“i şadamı imajının restorasyonu” dedi ği bir süreçle de el ele gitmi ştir (Bali, 2002:

102-106). Bu restorasyonun sonucunda, genç i şadamlarının kentli, yüksek zevk sahibi ve modern-Batılı görünümünün altı kalın çizgilerle çizilmi ştir.

Bu imajın da getirdi ği güç ile birlikte, genç i şadamlarının-yuppilerin temel ilgileri arasına siyaset de girmi ştir. Artık eski dönemden farklı olarak, sadece yardımcı ya da destekçi konumlarından sıyrılıp bizatihi siyasetin içinde önemli bir aktör, lider bir figür olarak öne çıkmak iste ği medyanın da desteklemesiyle bir hayli belirginle şmi ştir. Bu çabanın bir ürünü sayılabilecek Yeni Demokrasi Hareketi’nin lideri Cem Boyner zengin, yakı şıklı, iyi e ğitimli ve iyi giyimli bir genç i şadamıdır.

İş adamlı ğından bir siyasi partinin liderli ğine uzanan çizgide Boyner, kısa ömürlü

320 siyasal ya şamında, “demokrasi-insan hakları-serbest piyasa” biraradalı ğı üzerine kurulu esnek bir programla (Kozano ğlu, 1995: 90) medyadan ve i ş çevrelerinden destek görmü ş, ancak kitlelerin deste ğini alamamı ştır. “Tüm e ğilimleri kucaklayacak, aşırı e ğilimleri ehlile ştirecek bir seçenek sunmak, bunu da kentli ve entelektüel elitlerin önderli ğinde gerçekle ştirmek” (Bali, 2002: 192) hedefindeki YDH ve onun lideri Cem Boyner nihayetinde ba şarısız olmu ştur.

Boyner-Uzan, dolayısıyla bir YDH-Genç Parti benze şmesi üzerine açaca ğımız parantezi şimdilik erteleyerek, Cem Uzan’ın bir siyasal lider olarak nasıl konumlandı ğını anlamak için, kritik bir öneme sahip olan ki şilik özelliklerine bakmaya devam edelim. Cem Uzan’ın “kendine duydu ğu güven” ve bir “yuppie” olarak çizdi ği çerçevenin içine dahil edilebilecek bir di ğer özellik onun hırslı ve agresif ki şili ğidir. Bu hırs ve agresiflik, onun i şadamlı ğından dev şirilmi ş “hep en iyi istemek” ve “hep en yüksekte olmak” arzusuyla yan yana dü şünülmelidir. Cem

Uzan, “bu ülkeye yıllarca yatırım yapmı ş”, “defalarca vergi rekortmeni olmu ş” bir ailenin ferdi olarak siyasete girdi ğinde amaçladı ğı şey en tepe nokta, yani ba şbakanlıktır. 105

Uzan, kendisine meydan okunmasına, bir biçimde zarar gördü ğüne inandığı anlarda oldukça agresifle şebilmektedir. Buna bir örnek olarak, Uzan’ın tuttu ğu ve bir dönem üyesi oldu ğu takım olan Galatasaray ile arasındaki “sorunlu” i ş ili şkisini gösterebiliriz. Star TV’nin 1992 yılında, yıllık 800 bin dolarlık bir yayın hakları sözle şmesi yaptı ğı Galatasaray’ın Werder Bremen ile oynadı ğı ve Star Tv’den yayınlanan müsabakaya Show TV reklamı ta şıyan formalarla maça çıkması üzerine ya şanan gerginlik sonucu, Uzan Galatasaray’a yapaca ğı ödemeleri durdurmu ştur. O

105 Uzan’ın neden milletvekili olmak için siyasete girmedi ği ilk bölümde tartı şılmı ştı.

321 dönemde Galatasaray’ın genel sekreteri olan Mehmet Cansun, tüm üyelerin ve ba şkan Alp Yalman’ın hazır bulundu ğu bir toplantıda, Uzan’ı arayarak sorunu

çözmeye çalı şmı ştır. Ancak Cem Uzan, “öfkelidir” ve tüm yönetim kurulu

üyelerinin de diafondan dinledi ği konu şmayı şu sözlerle noktalar: “Ben sizin o maymun suratlı ba şkanınız orada oldu ğu müddetçe be ş kuru ş ödemem. Ama istifa etsin, söz veriyorum, 40 milyarlık çek yazaca ğım ve hemen gönderece ğim. İstifa etti ğini ve bir daha dönmeyece ğini basına açıklasın, hemen vereyim” ( Şener, 2004:

71-72). 106

Galatasaray ile olan sorunlu ili şkisi devam ederken, Uzan İstanbulspor’u satın almı ştır. 1993-1994 sezonunda takımı çalı ştıracak olan teknik direktör Adnan

Dinçer’in bu noktada söyledikleri Uzan’ın hem ki şilik hem de liderlik özelliklerini anlamak açısından önemlidir. Dinçer, Uzan’ın bir görü şmelerinde kendisine söylediklerini şöyle aktarmaktadır: “Benim hayatta iki tane hedefim var. Biri

Berlusconi gibi olmak ve ba şbakanlık mertebesine eri şmek (vurgu benim). İkincisi de takımın Milan gibi olmasını sa ğlamak”. Dinçer buna ek olarak ki şisel gözlemlerine ve i ş ili şkisine dayanarak Cem Uzan’ın “çok hırçın ve kararlı”, “inanılmaz hırslı”, ne

106 Cansun; Galatasaray’ın forma reklamı için Show TV ile anla şmadan önce ba şkan Alp Yalman’ın Uzan’a “Erol Aksoy (Show TV’nin sahibi, HBT) 75 bin dolar verdi. Bu parayı sen ver, Star reklamı ile çıkalım maça” şeklinde haber gönderdi ğini, ancak Uzan’ın buna yana şmadı ğını aktarmaktadır. Cansun ayrıca maç esnasında, kendi kanalından bir anlamda Show TV’nin reklamını yapıyor gözüktü ğü için, Uzan’ın yayın odasına talimat verip oyuncuların önden görüntüsünün verilmemesini istedi ğini ili şkin duyumlardan da bahsetmektedir. Uzan’ın 40 milyarlık teklifinin o dönem için yakla şık 4 milyon dolara tekabül etti ğini belirten Cansun, Balkan Yalman’ın bu ara kar şılı ğında istifa etmeyi kabul etti ğini ama yönetici O ğuz Emregün’ün “Kimse Galatasaray Ba şkanı’na maymun suratlı diyemez. Bu i ş bitmi ştir” diyerek itiraz etti ğini ve nihayetinden önce Show TV ile yeni bir anla şma yapıldı ğını ardından da Uzan’ın klüpten ihraç edildi ğini anlatmı ştır. Akt. Şener, 2004: 71-72. Uzan, daha sonra, Faruk Süren döneminde Galatarasay’a yeniden üye olmu ş ve Telsim ile Galataray arasında bir forma reklamı anla şması da yapmı ştır.

322 pahasına olursa olsun “a ğzından çıkan lafı geri almayacak” bir insan oldu ğunu söylemektedir ( Şener, 2004: 73-74). 107

Cem Uzan, Genç Parti’nin kurulmasıyla birlikte, artık “Berlusconi gibi olmak” hayaline daha yakındır. Uzan -aşağıda da tartı şaca ğımız üzere- kitleyle ileti şimini iyi kurmu ş bir liderdir. Bunda, partinin kuruldu ğu ilk günlerdeki yo ğun medya deste ği

(Uzan Grubu’na ait medya kurulu şları tarafında verilen destek) ve görkemli mitinglerin etkisi olsa da söyledikleriyle ve genel üslubuyla bir “halk adamı” olmaya

çok yakla şmı ştır. A şağıda Genç Parti’nin ve Uzan’ın kitlelerle kurdu ğu ili şkiyi tartı şırken de görece ğimiz üzere o, beyaz gömle ğiyle, 108 halka yakın olmanın en

önemli e şiklerinden birisi olan “sadelik”e yaptı ğı vurguyla, milliyetçi-popülist

üslübuyla kitlelere hitap etmeyi ba şarmı ştır. Cem Uzan’ın bir lider olarak asıl ba şarısı; i ş adamlı ğından gelen “ba şarılarını”, “giri şimci ruhu” reddetmeden, aksine bu özelliklerine kitlelerin dikkatini çekerek, ama öte yandan da “kitlelerin ruhunu ok şayacak” temaları -millet, vatan, bayrak, muktedir devlet vb.- kullanarak ve bu temalar ekseninde sisteme yönelik ho şnutsuzlu ğu “onlardan biri” olarak dile getirerek kullanmasında yatmaktadır.

Uzan konumsal gücünü kurdu ğu parti vasıtasıyla kazanaca ğı ki şisel güce ula şmak için kullanmı ştır. Uzan’ın hem genel hem de parti içindeki konumu için de

107 Dinçer, ba şka ilginç detaylar da vermektedir. Örne ğin, Tanju Çolak’ın Fenerbahçe’den transfer edilmesini istedi ğinde, Cem Uzan’ın buna kar şı çıktı ğını söyler. Uzan’ın gerekçesi, yukarda bahsetti ğimiz karakter yapısını anlamak için kritiktir. Uzan “zamanında verdi ği bir davete katılmadı ğı için” Tanju’yu almayaca ğını söylese de, Dinçer’in sürekli ısrarı ve takımın aldı ğı ba şarılı sonuçlar üzerine Tanju’nun transferini kabul eder. Uzan’ın İstanbulspor’u Milan yapmak konusundaki iste ği bu örnekte onun ki şisel kızgınlı ğına baskın gelse de, o yine de “öfkeli bir adam”dır. Bir maçtan sonra soyunma odasına gelerek Dinçer’i tebrik eden Alp Yalman ile ilgili olarak Uzan, Dinçer’e “O adamı niye odana aldın? (...) O adamın elini bile sıkmayacaksın” der. Akt. Şener, 2004: 75. 108 Ünlü modacı Faruk Saraç liderlerin giyim tarzına dair kendisiyle yapılan bir söyle şide Uzan’ın beyaz gömle ğiyle ilgili olarak şunları söylemi ştir: “Geçen seçimde Cem Uzan’ın beyaz gömle ği, kollarını kıvırması, üzerine suları fı şkırtması, tamamen bir imaj çalı şmasıydı. Bana göre aldı ğı yüzde 4,5 oyun yüzde 1,5’ini gömle ğine borçludur.” Bkz. Nuriye Akman-Faruk Saraç Söyleşisi, “Politikacıların Stil Kaygısı Yok...”, http://www.zaman.com.tr/webapp-tr/haber.do?haberno=552488

323 geçerli olan husus; “kitlenin kendisine rehberlik edilmesine yönelik ihtiyacı ve yukardan bir emir almadı ğı sürece harekete geçmek konusundaki yetersizli ği şeflere ağır bir sorumluluk yüklemesi”dir (Michels, 1959: 57). Liderin üstünlü ğüne katkı sa ğlayan bu faktöre ek olarak, kitlenin aldı ğı sorumluluk ve götürece ği hedefler do ğrultusunda lidere duydu ğu minnettarlık da bir ba şka faktör olarak zikredilmelidir

(Michels, 1959: 60). Liderin konumunu güçlendiren bir ba şka şey de -formel kültürde liderin üstünlü ğüne duyulan inanç paralalinde- ona gösterilen saygıdır

(veneration) (Michels, 1959: 64). 109

Bu çerçevede GP Te şiklat Ba şkan Yardımcısı Ayano ğlu, Uzan’ın lider olarak ayırt edici ilk özelli ğini “önyargısız bir lider olması” şeklinde ifade etmektedir.

“Birçok kararını objektif olarak verir. Partideki herkesin görü şüne saygı duyar. Çok demokratik bir liderdir. İnsan olarak da demokratik bir insandır.” 110 Uzan’ın i şadamı geçmi şinin onun liderlik becerileri açısından ona bir avantaj sa ğladı ğını dü şünüyor musunuz?” soruma Ayano ğlu, “Dünyayı biliyor. İki yabancı dili, Almanca ve

İngilizce’yi çatır çatır, ana dili gibi konu şabiliyor, okuyabiliyor, yazabiliyor. Dünya ticaretini biliyor. Dünya ticaretini artık devletlerin ve uluslar arası şirketlerin yönetti ğine inanıyor. Sıcak paranın bir ülkenin ekonomisini ala şağı edebilece ğine inanıyor” yanıtını vermi ştir. Ayano ğlu liderini tanımlarken, do ğrudan Uzan’ın işadamı kimli ğine de gönderme yapmı ştır: “ İş hayatında ba şarılı olmu ş insanlar siyasette olmalıdır. Cem Uzan 40 bin, katlarsınız en az 200 bin kişiye i ş imkanı vermi ş bir insan...”. Ayano ğlu, lidere inancını şu sözlerle yansıtmaktadır: “23

Temmuz’dan itibaren Genç Parti Türkiye siyasetinde çok farklı bir noktada olacak.

109 Michels, sosyalist partilerin “ço ğu zaman -liderlerinin adını partilerine uyarlayacak derecede- kendilerini liderleriyle özde şle ştirdiklerini” yazmaktadır. Bkz. Michels, 1959: 64. 110 Ayano ğlu bu noktada, Uzan’ın demokratik bir insan oldu ğunu gösteren bir örnek olarak “2002 yılında Star Gazetesi’nde yazan iki kö şe yazarı Ömer Çelik ve Ya şar Nuri Öztürk’ün AKP ve CHP’den aday olduklarını” ve “yazılarının tek bir noktasına bile dokunulmadı ğını” hatırlatmı ştır.

324 Cem Uzan ba şbakan yardımcısı da olacak, ba şbakan da olacak ve hatta in şallah

Cumhurba şkanı olacak”

Michels de, lidere duyulan ba ğlılı ğı sa ğlayan faktörler arasında ki şilik

özelliklerine özel bir önem atfetmektedir. Liderin geni ş bir bilgi düzeyinin olması, içinde bulundu ğu partiye/harekete ili şkin güçlü bir inancının olması, öne sürdü ğü fikirlere ba ğlılık, kendine yeterli olmak, lider kitleyle nasıl payla şaca ğını bildi ği sürece kendisine yeterli olmasında duydu ğu gurur, istisnai durumlarda da olsa, iyi kalplilik gibi. Ancak Michels’e göre, “kalabalı ğı en çok etkileyen nitelik şöhretin prestijidir (... ) Şöhretli bir adam için politik bir konuma gelmek için parma ğını kaldırmak yeterlidir” (Michels, 1959: 72). Zira, “kalabalık seçkin bireylerin iradesine teslim olmaya daima gönüllüdür” (Michels, 1959: 73).

Uzan’ın be ğendi ğini söyledi ği liderler Atatürk, Churchill, Kennedy ve

Reagan’dır. 111 Uzan’ın Reagan’a imajından çok politikalarından dolayı yakınlık hissetti ği söylenebilir. Zira, 22 Mayıs 2007’de de SKYTURK’de katıldı ğı bir programda -aynı zamanda partinin neo-liberal bir gündemi oldu ğunu gösteren güzel bir örnek olarak- “1980’li yıllarda ABD ekonomisindeki büyümeyi ve Reagan’ın izledi ği politikaları” kendi izleyece ği -“ekonomiyi büyütmek için vergileri azaltmayı hedefleyen- ekonomi programlarına örnek göstermi ştir. Bu isimlere ek olarak, aynı programda kendi çevresinde “1983’te Özal’ın yakınındakiler gibi” bir kadrosu oldu ğunu belirtmi ştir. Uzan’ın her siyasi lider gibi, Atatürk’ün liderli ğini be ğendi ğini söylemesi çok ilginç görülmeyebilir, ancak Kurtulu ş Sava şı analojisi e şli ğinde dü şünüldü ğünde bu seçim de tesadüfi de ğildir. Churchill’in “âkil ve so ğukkanlı devlet adamı” kimli ği ile tercih edildi ğini, Kennedy’nin ise, daha çok imajına

111 Bkz. Habertutk Basın Klübü Programı, 8 Temmuz 2007.

325 (“yakı şıklı, hemen herkes tarafından sevilen vb”) yönelik tercih edildi ğini söyleyebiliriz. Yani burada, Uzan’ın zikretti ği isimler onun kafasında kendisi için biçti ği lider imajının bir parçasıdır. Uzan, kendisinin olmak istedi ği ve kitlelere sunmak istedi ği özelliklerini bu isimlerde cisimle ştirmi ş gözükmektedir.

2. Bir Kar şıla ştırma Denemesi: Uzan, Boyner, Erdo ğan ve Baykal

Yukarıda Cem Uzan’ın bir lider olarak asıl ba şarısının; i ş adamı kimli ğini reddetmeden, “halk adamı olmak” temasını öne çıkarmasından geldi ğini ileri sürmü ştük. Bu açıdan bakıldı ğında, Cem Uzan’ın, Cem Boyner’in kar şıla ştı ğı ba şarısızlıkla kar şılamaması daha iyi anla şılabilir. Cem Boyner, Cem Uzan kadar ba şarılı bir biçimde kitleyle ili şki kuramamı ştır. Bunda Boyner’in “beyaz çocuk” imajının dı şına çıkamaması, Uzan’ın ise, aksine bu imaja “halktan kopuk olmamak”,

“halk ile hemderd” olmak özelliklerini ekledi ğini, kampanyasını bu yönde bir kanı olu şmasını sa ğlamak yönünde kurdu ğunu söyleyebiliriz. Ayrıca, Uzan’ın söyledikleri hem biçimsel hem içerik açısından basit, anla şılır, kitlelerin temel sorunlarına, daha

çok yoksulluk ve yoksunluk duygularına yönelikken; Boyner, Kopenhag

Kriterleri’ne ve piyasa ekonomisinin erdemlerine göndermede yapan hareketi ile kitlelerin ilgisini çekmeyi ba şaramamı ştır. 112 Cem Uzan, hep kitlelere kar şı partisini tek ba şına temsil ederken; Cem Boyner; Asaf Savaş Akat, Mehmet Altan, Cengiz

Çandar gibi isimler, TÜS İAD ve basın yayın organlarından çe şitli isimlerle birlikte anılmı ştır. Sonuçta yeni kurulan bir parti olarak Genç Parti ilk girdi ği genel seçimde

% 7.2 oranında oy alırken; YDH -aynı şekilde yeni kurulmu ş bir parti olarak ilk girdi ği genel seçimde (1995)- % 0.48 oranında bir oy almı ştır. Ayano ğlu,

112 YDH’nin siyasal çizgisinin “ ‘yenilik’ görünümü ardında masum halktan, şefkatten, katılımcılıktan, liberalizmden, özelle ştirmelerden ve Gümrük Birli ği’nden dem vuran ortalama siyasetçinin söylemiyle herhangi bir farklılık göstermedi ğini” öne süren bir görü ş için bkz. Baker ve Şen, 1994: 27.

326 kendisinden bir Cem Boyner- Cem Uzan kar şıla ştırması yapmasını istedi ğimde, bu iki isim arasında “büyük farklılıklar” oldu ğunu ve Uzan’ın daha karizmatik bir lider oldu ğuna i şaret etmekle yetinmi ştir.

Cem Uzan’ın liderlik tarzını anlamak, biraz da onun di ğer liderlerle kar şıla ştırılması üzerinden mümkün olacaktır. Burada böyle bir kar şıla ştırmanın konusu olması gereken ilk isim, 3 Kasım 2002 Genel Seçimleri’nin galibi olan Recep

Tayyip Erdo ğan’dır. Erdo ğan’ın liderlik ba şarısının temelinde de geldi ği toplumsal sınıfa ba ğlı olarak edindi ği “halk çocu ğu” imajını ba şarıyla kullanması yatmaktadır.

Erdo ğan, alt-orta sınıf bir aileye mensup bir İmam Hatip Lisesi mezunudur. İlk gençlik yıllarından beri siyasetle me şgul olmu ştur. Çocuklu ğundan beri su, simit,

şeker, kartpostal satıcılı ğı da dahil çe şitli i şler yapmı ş,113 Kasımpa şaspor’da futbol oynamı ştır. Büyüdü ğü semtin takımında futbol oynayan bu “Anadolu çocu ğu”nun bugün için bile tavırlarına hakim olan duru ş “Kasımpa şalılık” çerçevesinde ele alınmaktadır. “Kasımpa şalılık” meselesiyle ilgili olarak belki de ilk olarak belirtilmesi gereken husus bizatihi Recep Tayyip Erdo ğan’ın “Kasımpa şalılık” kimli ğine yaptı ğı vurgunun kendisidir. Erdo ğan’ın deyi şiyle; “Kasımpa şalılık net olmanın, mert olmanın adıdır” 114 ve “Kasımpa şalı olmak bir sevdadır” (Çakır ve

Çalmuk, 2001: 12). Kasımpa şalılık, Ba şbakan’ın fevri çıkı şları ve “cesur kararları”nın sosyo-kültürel kayna ğı olarak gösterilir. Erdo ğan ve destekçileri tarafından bir aidiyet noktası olarak öne çıkarılır ve öne çıkarılması olumlanır.

“Kasımpa şalılık” imgesi bir yandan da medyanın i şlemek için kendisine seçti ği oldukça enteresan ve verimli bir konudur. Komsuo ğlu’nun da belirtti ği üzere,

113 Erdo ğan o dönemlerdeki ticari hamlesini şöyle aktarıyor: “O zaman simit on kuru ştu. Ben iki buçuk kuru şa tanesini alır, be ş kuru şa satardım”. Erdo ğan fırından aldı ğı bir gün öncesine ait bayat simitleri satın alıp annesine götürmekte, annesi de simitleri fırında ısıtarak satması için Erdo ğan’a vermektedir. Bkz. Çakır ve Çalmuk, 2001: 20. Ayrıca bkz. Kaplan, 2007: 60. 114 Hürriyet, 15/02/2000’den akt. Çakır ve Çalmuk, 2001: 11.

327 “Erdo ğan ile ilgili yapılmı ş biyografik çalı şmaların hemen hepsinde Kasımpa şalı olu şuna büyük önem atfedilmekte ve İstanbul’un bugün iyi bir referansı olmayan semtlerinden olan Kasımpa şa’dan bir ba şbakan çıkmı ş olması ça ğda ş bir kent masalı havasında sunulmaktadır.” (Komsuo ğlu, 2005: 94). Kasımpa şalılık, olumlu anlamda,

Ba şbakan’ın “halkın içinden bir lider” 115 olma özelli ğini vurgulamak için kullanıldı ğında, Erdo ğan’ın “asabile şti ği anlar”ı ve bu anlarda kullandı ğı jargonu me şrula ştırmak için ba şvurulan bir referans noktası olmu ştur. “Kasımpa şalılık” imgesinin bıçkınlık, kabadayılık, delikanlılık, dobralık, mertlik, cevvallik, hatta kelimenin en sevimli manasıyla haylazlık nitelendirmeleriyle kol kola yürüdü ğü söylenebilir. Bu imge, aynı zamanda Başbakan’ın vücut diline bile sirayet etmi ştir:

“Sa ğ omuz devamlı öndedir, hafif e ğik. Sol omuz arkadadır. Bu duru ş, Kasımpa şa duru şudur.” (Çakır ve Çalmuk, 2001: 12) Sadece jest olarak de ğil, bir ruh hali olarak

“Kasımpa şa duru şu”nun kritik önemi Ba şbakan’ın bu ani “öfke patlamaları”nın ve bu anlarda özellikle ba şvurdu ğu üslubunun bir tür özrü, bir ho şgörülme vasatı, en genel anlamıyla bir me şruiyet kılıfı olarak kullanılmasından da gelmektedir. 116

Cem Cengiz Uzan ise, İstanbul Alman Lisesi mezunu, Amerika’da i şletme eğitimi almı ş ve genç ya şına ra ğmen bir finans imparatorlu ğunun ba şına geçmi ş,

115 Yeri gelmi şken belirtelim, Erdo ğan’ın kendisi de “halkın içinden” oldu ğunun altını çizecek kavramları kullanmak konusunda bir hayli mahirdir. Erdo ğan bu minvalde bir zamanlar basınımızı bir hayli me şgul eden “beyaz Türk/zenci Türk” tartı şmalarına atıfta bulunmayı da ihmal etmemi ştir: “Aristokrat kesimin dı şında kalanlar zenci Türkleri te şkil ediyor. Bu Tayyip Karde şiniz de zenci Türklerden, bunu bilin. Çünkü ben halkımın sesi olmaya, kimsesizlerin kimi olmaya gayret ettim.” Zaman, 4 Ekim 1998’den akt. Komsuo ğlu, 2005:.95. 116 ’de kendisini ba ğırarak protesto eden ve “Anamızı a ğlattınız’’ diyen bir çiftçiyi, “Lan terbiyesizlik yapma’’ diye azarlayarak, “Hadi ananı al git buradan” diyen Erdo ğan’ın bu tavrıyla ilgili olarak Ertu ğrul Özkök şu yorumda bulunmu ştur: “Ba şbakan’ın narenciye üreticisi oldu ğunu söyleyen zatla yaptı ğı konu şmanın biçimi, kullandı ğı ifadeler benim de ho şuma gitmedi. İzmir’in Kahramanlar Semti’nden gelmi ş bir vatanda ş olarak, zaman zaman Ba şbakan’ın “Kasımpa şalı” (vurgu Özkök’ün) havasını sevsem de, o konu şmayı haddinden fazla gergin, haddinden fazla kenar mahalleli buldum.” Bkz. Ertu ğrul Özkök, “O Foto ğrafa Ra ğmen”, Hürriyet, 14/02/2006. http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/3930814.asp?yazarid=10&gid=61

328 ülkenin en zengin ailelerinden birisine mensuptur. Futbolla ili şkisi, bir semt kulübünde futbol oynamak de ğil, kulüp ba şkanlı ğı yapmı ş olmaktır. Güç sahibi bir işadamı olarak Cem Uzan, siyasete ilk kez genel ba şkan olarak 3 Kasım 2002 seçimlerinde girerken, Erdo ğan arkasında İstanbul Büyük şehir Belediye Ba şkanlı ğı yapmı ş ve Milli Görü ş gelene ği içinde yeti şmi ş bir lider olarak, meydanlarda yaptı ğı konu şmalardan dolayı hapis yatmı ş bir lider olarak girmi ştir. Yukarıda belirtildi ği gibi, Uzan hem “beyaz çocuk” imgesini korumu ş hem “halka inmek” becerisini göstermi ştir. 3 Kasım 2002 Genel Seçimleri’nde, Genç Parti’nin temel kampanya stratejisi Uzan’ı halkın içinde bir lider olarak göstermek üzerine kuruludur. Erdo ğan ise, Uzan’a göre daha şanslıdır. Hem sınıfsal kökeninden dolayı geli şkin bir “halk ile aynı dili konu şmak” becerisine sahiptir hem de siyasal tecrübesi ile bu becerisini geli ştirmi ştir. Uzan ise, halkla kuraca ğı ili şkiyi öğrenmek zorunda kalmı ştır.

Cem Uzan’ın liderlik tarzını konumlandırmak için, onun hem 3 Kasım 2002 hem de 22 Temmuz 2007 Genel Seçimleri’ndeki güçlü rakiplerinden Deniz Baykal ile kar şıla ştırılmasını da önerece ğiz. Deniz Baykal ne Cem Uzan gibi bir i şadamı geçmi şine sahiptir ne de onunki kadar ünlü ve zengin bir aileden gelmektedir. Dar gelirlilerin yo ğunlukta oldu ğu bir çevrede yeti şmi ş olmasına ra ğmen memur babasının emekli maa şı ile çok ciddi bir sıkıntı çekmeden ya şamı ştır. O da, -tıpkı

Recep Tayyip Erdo ğan’ı anımsatır bir biçimde- çocuklu ğunda simit satmı ş, tamirci

çıraklı ğı yapmı ştır. Ancak bu i şlerle u ğra şmasının sebebi, “eve getirece ği üç be ş kuru ş” de ğil, babasının onun “soka ğı tanıması”nı istemesidir (Pirim, 2007: 16).

Hukuk fakültesi mezunudur. Siyasal Bilgiler Fakültesi Anayasa Kürsüsü’nde asistanlık yapmı ştır. Doktorasını ABD’de tamamlamı ştır. Baykal’ın memur bir aileden gelen geçmi şi ve bir akademisyen ve avukat olarak geçirdi ği sivil ya şamı bu

329 yönleriyle, hem Erdo ğan’ınkinden hem Uzan’ınkinden çok farklıdır. “Klasik Batı müzi ği, arabesk ve caz” dinledi ğini söyleyen ve ideal politikacı tipini “Kissinger’ın gerçekçili ği, Willy Brandt’ın te şhi ş koyması, Olaf Palme’nin enternasyonalist yakla şımı”nın bile şiminde arayan Deniz Baykal’ın (Pirim, 2007: 134) bu temel

üzerinden yükselen liderlik tarzının belirleyici özelliklerinden birisi onun “elitist duru şu” dur. Baykal, di ğer liderlere oranla çok daha arı kullanmaya çalı ştı ğı

Türkçesi’yle iyi bir hatiptir. Ancak Baykal, ne kadar denerse denesin, “halkın dili”ni konu şmak konusunda ve “samimi, halkın içinden” bir lider görüntüsü çizmek konusunda tam anlamıyla bir ba şarı gösterememi ştir. Baykal’ın üstün belagat gücüne ra ğmen çizdi ği bu profil, bir yandan onun “hayatın içinden gelmek” konusundaki

“gerçek” deneyim eksikli ğine, bir yandan da kendisini kitlelere bu yönde sunacak bir

çaba göstermemesine ba ğlanabilir. Buradaki deneyim eksikli ğine asıl niteli ğini veren

önemli bir etkenin Baykal’ın bir alt-orta sınıf me şgalesi olarak ticaretle u ğra şmamı ş ya da az u ğra şmı ş olmasında aranabilir. Erdo ğan küçüklükten itibaren bir tür tüccar mantı ğını ba şarılı bir şekilde i şlevselle ştirirken, Uzan ba şarılı i şadamı kimli ğinin ta şıdı ğı “i ş bitirici” imajını kitlelere sunmayı ba şarmı ştır. Öyle ki, Genç Parti’nin do ğdu ğu günlerden bugüne dek Cem Uzan’a oy verenlerin onun “ABD’yi bile kazıkladı ğı”na dolayısıyla, zeki ve yetenekli bir lider olabilece ğine yönelik yaygın bir kanıya sahip oldu ğu söylenegelmi ştir. Deniz Baykal’ın ise, kendisini “i ş bitirici”,

“becerikli” bir lider olarak algılatabilecek bu türden bir ba şarısı yoktur. Baykal’ın bir lider olarak sundu ğu görünüm, Uzan’ın ve Erdo ğan’ın aksine, bir tür steril, elitist

“devlet memuru”dur. Yıldırım Türker, Baykal’ın -Baykal’ın ismini zikretmeden bahsetti ği bir yazısında- portresini şöyle çizmektedir: “O bir seçkinlik abidesi. Kendi dikti ği. Bu memlekette do ğmu ş oldu ğuna için için kahrediyor. Ama do ğdu ğundan

330 beri ona musallat olmu ş ince bir sızı gibi bir yanı, bu memleket dı şında fazla şansı olmadı ğını seziyor. Milliyetçili ğinin beslenme çantasında bir türlü bastıramadı ğı yetersizlik duygusundan ba şka azık yok. O, ne kadar çalı şkan ve de ğişken olsa da,

özendi ği kültürlerden birinde ancak sarı kamudan bir birey olaca ğını iyi biliyor. Ne kadar seçkin olsa da, seçtiklerini geç ya şında ba şkalarından ö ğrenmi ş oldu ğunu, bütün dünyayı tercüme etmeye çalı ştı ğı life style dilini ne büyük gayretlerle magazinlerden, patron masalarında tanı ştı ğı insanları izleyerek edinmi ş oldu ğunu bir türlü unutamıyor.” 117 Türker’in tespiti önemlidir. Erdo ğan halkın içinden gelen ve yukarda belirtildi ği gibi “zenci Türk” olma özelli ğinin altını kalın çizgilerle çizerken;

Uzan halkın içinde gelmese de onlarla ortak kaygıları payla şan ve onların dikkatini

çekebilecek, takdirini kazanacak bir görünüm sunmaya çalı şırken; Baykal -argo kullanırken bile- bir “beyaz Türk” profili arz etmektedir.

Bu üç liderin özya şamöykülerinden bir kesit, ilginç bir manzara ortaya koyması bakımından dikkate de ğerdir. 1982-1983 yıllarında, Recep Tayyip Erdo ğan sucuk- salam-pastırma üreten bir fabrikada müdürlük yaparken (Çakır ve Çalmuk, 2001:

44), Baykal birinci Ecevit hükümeti döneminde Maliye Bakanlı ğı, ikinci Ecevit hükümeti döneminde ise, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlı ğı yapmı ş aktif siyasetçi geçmi şiyle artık “yasaklı”dır ve Zincirbozan’da gözetim altındadır (Pirim, 2007:

117 Türker, yazısında ayrıca şu de ğerlendirmeye de yer vermektedir: “(...) Kendi sınıfına duydu ğu nefretle beslenmi ş bir kere. İş çi ya da küçük memur olan babasına öfkeyle acıyarak büyümü ş. Ancak şimdi, paranın ve iktidarın bu kıyısında, onu anladığını ifade edebiliyor. Hatta, ona olan a şkını ilan edip aziz anısı önünde saygıyla e ğiliyor. Oysa için için tiksiniyor hâlâ ondan. O andavallıdan. Kendisiyle iyi şarapların, iyi yemeklerin, marka giyeceklerin, business class uçu şların, bakanların ba şbakanların, TÜS İAD’ın, güzel ve parlayan her şeyin arasında duran, kendisini daha do ğmadan zorlu bir engelli ko şuya iten o adamı affederse hızı dü şecek. Şimdi ancak yüce gönüllü bir dille anıyor; neredeyse bir şiir üretiyor onun sıradan ve sıkıntıyla teyellenmi ş hayatından. Ama zaten unutulmaz aile hikâyelerine, bilgece yönlendirilme epizodlarına ihtiyacı var. En üst sınıftan geçtim orta sınıfın palazlanmı ş katmanında bile âdettendir; hak etti ğinden koparılmı ş, Fraulein’larla Madam’larla büyütülmemi ş olsa da bir dirse ğini dünyaya dayamı ş yeti şkinlerin meclisinde demlenmi ş bir geçmi ş in şaatı.” Bkz. Yıldırım Türker, “Zamanımızın Bir Kahramanı”, Radikal, 3 Mart 2003.

331 137). Cem Uzan ise, aynı tarihlerde ABD’de üniversite e ğitimi görmektedir

(Ta şlıcalı, 2002: 43). Olayların akı şı, 3 Kasım 2002 Genel Seçimleri’nde barajı geçmeyi ba şaran iki partinin genel ba şkanları olarak Erdo ğan ve Baykal’ı kar şı kar şıya getirirken, Cem Uzan ise aynı seçimlerde “sürpriz” yapan bir di ğer partinin lideridir. Bu üç lider, büyük oranda, 22 Temmuz 2007 Genel Seçimleri’ne girilirken de en çok konu şulan parti liderleri olarak kar şımıza çıkmı ştır. Cem Uzan, 3

Kasım’da ula şamadı ğı “Berlusconi gibi olmak” hayaline 22 Temmuz’da ula şmaya

çalı şmı ştır.

3. “Türklerin Berlusconi’si Mi?”: Uzan ve Berlusconi Üzerinden Bir

Kar şıla ştırma

Genç Parti’yi kitle ve lider ili şkisi çerçevesinde de ğerlendirirken üzerinde durmamızın faydalı olaca ğı bir ba şka zemin de, Cem Uzan- Silvio Berlusconi benze ştirmesidir. Cem Uzan’ın “Türkiye’nin Berlusconi’si” oldu ğu sıkça yapılan bir yorumdur. Burada sıkça yapılan ama temellendirilmemi ş bu yorumu dü şünmek için geni şçe bir parantez açmak istiyoruz. Uzan-Berlusconi e şle şmesinin ne ölçüde isabetli oldu ğunu anlamak için, öncelikle bu iki lider ve partileri arasındaki benzerliklere odaklanmaya çalı şalım.

Bu benzerliklere odaklanırken, altı çizilmesi gereken ilk nokta, iki liderin de i ş adamı olmasıdır. Berlusconi de Uzan da, “kendi kendilerini yaratmı ş”, ba şarılı, güçlü, hırslı erkeklerdir. İki lider de, “tek ba şına ba şarmı ş/yoktan var etmi ş/sıfırdan zirveye çıkmı ş adam (self-made man)” mitini (Catano; 2000: 1) 118 siyasal

118 Catano bu mitin özellikle Batı tarihinin en geni ş kapsamlı, en uzun soluklu ve en popüler hikayelerinden birisi oldu ğunu ve bu türden hikayelere duyulan derin ilginin bu hikayelere dayalı bir

332 hayatlarında çe şitli vesilelerle kullanmı şlar ve ba şarılı i ş adamı kimliklerine özel bir vurgu yapmı şlardır. Uzan’ın Rumeli Holding’i, Berlusconi’nin ise Fininvest’i 119

ülkelerinde birer finansal imparatorluk olarak tanımlanan devasa yapılardır.

Berlusconi ve Uzan, şirketlerinin ba şarısını kendi yeteneklerinin “canlı bir örne ği” olarak sunarken, seçmenlerine sahip oldukları gücü ve yaptıkları hizmetleri anımsatmaktan ve şirketlerinin üzerinde yükseldi ği finansal imparatorlukları kendi

“persona”larını in şa etmek için kullanmaktan da geri durmazlar. 120 Bu liderlerin kurdukları partilerle, sahip oldukları şirketler arasında hayatî bir ba ğ vardır. Hem

Berlusconi’nin hem de Uzan’ın i şadamı kimliklerini bizim açımızdan asıl dikkat

çekici kılan unsur ise, iki liderin de yatırımlarının önemli bir kısmını medya alanında yapmı ş olmasıdır. İki lider de, sahip oldukları medya gücünü etkin bir şekilde kullanmayı bilmi ştir. 121

Uzan da Berlusconi de siyasal kariyerlerine ba şlarken “kampanya” ve “medya” olgularına özel bir önem vermi şlerdir. 122 Forza Italia ve Genç Parti kampanyalarıyla

öne çıkan partiler olurken; parti liderlerinin sahip oldu ğu medya gücü -televizyon kanalları, dergiler ve gazeteler üzerine kurulu geni ş a ğ- kampanya sürecinde aktif bir biçimde kullanılmı ştır. Cem Uzan, ülkenin ilk özel televizyon kanalı ba şta olmak

sanayi do ğmasına yol açtığını; bu tür hikayeleri konu alan sayısız oto biyografi ve biyografi kitabı son yirmi yılda kitapçı raflarını doldurdu ğundan bahsetmi ştir. Berlusconi’nin ba şarılı i ş adamı kimli ğine yaptı ğı vurguya de ğinen bir çalı şma için bkz. Mancini, 1996: 118. 119 Fininvest halihazırda kendisini “en önemli uluslar arası multimedya gruplarından birisi olarak tanımlıyor”. Farklı şirketlerin birle şiminden olu şan holdingin yayıncılıktan reklamcılı ğa, futboldan finans sektörüne uzanan yatırımları ile ilgili tarihsel bilgi için bkz. http://www.fininvest.it/_eng/index.shtml 120 Bu ili şkinin boyutları ile ilgili olarak bkz. Statham, 1995; Mazzoleni, 1995, Mancini, 1996. 121 Berlusconi önce emlak sektöründe güçlenirken, benzer bir şekilde Uzanlar’ın da önce yapı sektöründe isim yapması ilginç bir paralelliktir. Hem Berlusconi hem Uzan, daha sonra medya sektörüne yönelecektir. Lakabı “Sua Emittenza” (Bay Yayın) olan Berlusconi II Gıornale gibi gazetelerin ve Sorrisi e Canzoni gibi dergilerin de sahibidir. Aynı zamanda Arnoldo Mondadori gibi saygın yayın evleri de Berlusconi’nin kontrolündedir.Mazzoleni, 1995: 297. 122 Berlusconi’nin 2001 seçimlerinde de medyayı çok başarılı bir biçimde kullandı ğında i şaret eden bir kaynak için bkz. Meyer, 2004: 77.

333 üzere di ğer televizyon kanalları, radyoları, gazete ve dergileriyle; İtalya’daki dört

özel ulusal kanalın üçünün sahibi olan Silvio Berlusconi ise bu kanallar, gazeteleri, dergileri ve televizyon reklamları pazarının % 65’ine sahip olan şirketi Fininvest aracılı ğıyla “mü şteri odaklı bir şirket” mantı ğıyla hareket eden siyasal partilerin liderleridir. “Kendi seçmenini kendisi olu şturan” ve “seçmeni politik bir tüketici olarak (vurgu benim) gören” Berlusconi “ürün pazarlama mantı ğını siyasal alana sokmak” konusunda ne kadar ba şarılıysa (Statham, 1995: 91-92; 103), Cem Uzan da o ölçüde ba şarılıdır. Berlusconi, önce “pazarın ve tüketicinin ihtiyaçlarını tespit etmi ş ve bu ihtiyacı kar şılamak üzere en uygun ürünü yaratmayı seçmi ş”tir. Dolayısıyla,

Berlusconi’nin stratejisi “tüketici merkezli bir pazarlama”dır (Mazzoleni, 1995: 311).

Bu bakımdan, Berlusconi’nin çok önem verdi ği televizyon reklamları, Uzan içinde aynı derecede önemlidir. İki lider de, siyasete giri şlerini önce televizyonlarından yayınlanan özel konu şmalarla ve reklamlarla duyurmu şlardır. Hem Genç Parti hem

Forza Italia kendi medya kurulu şlarında ve yürüttükleri kampanyalarında

“şöhretler”in, “popüler isimler”in yer almasına dikkat etmi şlerdir. Bir yandan

Berlusconi’nin kanalında yayınlanan Çark-ı Felek (“Wheel of Fortune”) programında bile konuklar Forza Italia’nın erdemlerini methetmekte iken, di ğer yandan yine Berlusconi’nin kanallarında Vittorio Sgarbi ve Giuliano Ferrara gibi yorumcular programlarını Berlusconi ve Forza Italia’nın ba şarılarına ayırmaktadır

(Statham, 1995: 96). Durum, Genç Parti için de farklı de ğildir. Özellikle, Star TV’nin

Uzan’a ait oldu ğu dönemde bir yandan popüler isimler üzerinden Genç Parti propagandası yapılırken, di ğer taraftan Cevher Kantarcı ve Ta şkın Şenol gibi yorumcular yaptıkları televizyon programlarıyla Genç Parti’nin bir nev’î sözcülü ğünü yapmı şlardır. Bu çerçevede Statham’ın Forza Italia’nın kampanyalar -

334 seçmen kitlesi ve medya sacaya ğına yakla şımını ifade etmek için ba şvurdu ğu

“televizüel popülizm” (Statham, 1995: 91-99) kavramı, Genç Parti için de işlevselle ştirilebilir. 123

Bu eksenden hareketle, parti programlarında her ne kadar (neo)liberal ekonomik yakla şıma yer verirken, Genç Parti’nin de Forza Italia’nın da söylem düzeyinde milliyetçi ve neo-popülist bir yakla şım izledi ği belirtilmelidir. Berlusconi

“sokaktaki adamın dilini ve futbol terminolojisi”ni ustalıkla kullanırken (Statham,

1995: 91), Uzan da tüm konu şmalarında sokaktaki adamın dilini kullanmaya özel bir

özen göstermi ştir. Cem Uzan, aynı zamanda futbol dünyasının efsane kulüplerinden

AC Milan’ın da sahibi olan Berlusconi gibi futbol terimlerine sık sık referans vermese de 124 , bir dönem iki futbol kulübünün ( İstanbulspor ve Adanaspor) sahibi olan, Galatasaraylılı ğıyla bilinen, hatta Galatasaray’a ba şkan olması gündeme gelen ve “milli takımın ba şarılarını hemen her fırsatta kutlayan” bir liderdir. Berlusconi futbol ile milliyetçili ği sıklıkla aynı potada eriterek kullanmasıyla dikkat çekerken,

Uzan da ilk konu şmalarında Dünya Kupası’ndaki milli takımımızın ba şarılı performansından hareketle milletçe yapabileceklerimizden dem vurmuştur. Semino ve Masci’nin belirtti ği üzere; Berlusconi parti üyelerine ve aktivistlere Forzitaliani ya da Forzisti gibi muhtemel bir isim bulmak yerine, bu olası ve makul isimleri reddederek, partililere “Gli Azzuri” (“Maviler”) denmesi istemi ştir (Semino ve

Masci, 1996: 247). Bilindi ği üzere, “Gli Azzuri” (“Maviler”) -formalarından ötürü-

İtalyan Milli takımının da lakabıdır. Böylelikle, milli bir de ğer ile parti arasında bir

123 Mazzoleni bu ba ğlamda, Forza Italia’nın “medya aracılı ğıyla demokrasi” ya da “videokrasi” adı verilebilecek bir e ğilimin örne ği olarak görülüp görülemeyece ğini tartı şmaktadır. Bkz. Mazzoleni, 1995: 314-315. 124 Forza Italia’nın söylemsel analizini “futbol, İncil ve sava ş” metaforları üzerinden yapan Semino ve Masci -haklı olarak- partinin adının bile futbol taraftarlarının çokça söyledi ği bir şarkı/tezahürat oldu ğuna de ğiniyorlar. Bkz. Semino ve Masci, 1996: 246. Özellikle İtalyan milli maçlarında bu slogana ek olarak “Forza Azzuri”nin de çokça duyulan bir tezahürat oldu ğuna de ğinelim.

335 ba ğ kurulması arzulanmı ştır. Zaten, partinin amblemi de İtalyan bayra ğındaki dikey ye şil ve kırmızı çizgilerin yatay bir biçimde mavi zemin üzerine koyulmasından ibarettir. 125 Genç Parti de, benzeri bir biçimde amblemini do ğrudan Türk bayra ğına atıfla seçmi ştir.

Silvio Berlusconi de Cem Uzan da, seçmenlerine “sokaktaki adamın diliyle” seslenirken, hemen her konuda vaat vermeleriyle de benze şmektedir. Berlusconi son derece basit bir dille, gerçekle ştirilmesi mümkün gözükmeyen ve siyasal rakiplerini kızdıran vaatler vermesiyle bilinmektedir. Cem Uzan’ın vaatleri de, tamı tamına bu

özellikleri haizdir. Berlusconi “Kamu harcamalarını vergi koymadan kar şılamak” ya da “1 Milyon İş ” gibi nasıl gerçekle ştirilece ği bir muamma olan vaatler verirken,

(Statham, 1995: 91 ve Mazzoleni, 1995: 303); Cem Uzan, “ İl sayısının 250’ye

çıkarılacak”ı ve “Mazotun 1 YTL olacak”ı konusunda ısrarlıdır. Berlusconi, “yeni

İtalyan mucizesinin do ğuşu”nu seçmenlerine her fırsatta müjdelerken; Cem Uzan da

Türk i şçisinin, Türk çiftçisinin, Türk gencinin yetenekleri ve zekasıyla -tabii iyi bir hükümetle- her türlü ba şarıyı kazanaca ğını sürekli vurgulamı ştır.

Forza Italia da Genç Parti de, ilk girdikleri genel seçimler itibariyle son derece yeni partilerdir. Cem Uzan, Genç Parti’yi Kasım 2002 genel seçimlerinden yakla şık

üç ay önce, Silvio Berlusconi ise, Forza Italia’yı 1994 Mart seçimlerinden iki ay önce kurmu ştur. Yeni kurulmu ş siyasi partilerle seçimlere giren bu liderlerin temel vurgusu “sistemin dı şı”ndan gelmelerine dönüktür. “Siyasal alanın dı şından gelen yeni bir şey” olarak Berlusconi ve Forza Italia (Mancini, 1996:118) bu yönüyle akla

Uzan ve Genç Parti’yi getirmektedir. Partiler, bu motivasyonla kendilerini seçmenlere “yeni bir umut” olarak sunmu ştur. Sisteme “dı şarı”dan gelen bu partiler,

125 Partinin 2006 seçimlerine girilirken kullandı ğı amblemi için bkz. http://www.answers.com/topic/logo-forzaitalia-2006-png

336 ekonomik istikrarsızlı ğın, süregiden siyasal ve yönetsel krizlerin ve yapısal de ğişimlerin belirledi ği bir kitlesel ho şnutsuzluk ortamında do ğmu ştur. Uzan’ın

Genç Parti’si, Ba şbakan Ecevit’in ciddi sa ğlık sorunlarının gündemden dü şmedi ği,

Avrupa Birli ği tartı şmalarının dorukta oldu ğu, Şubat 2001 ekonomik kriziyle ula şan ekonomik sıkıntıların belirledi ği bir seçim atmosferi içinde ortaya çıkmı şken;

Berlusconi’nin Forza Italia’sı, 1993’de patlak veren ve aralarında eski ba şbakanlar

Bettino Craxi ve Giulio Andreotti’nin de bulundu ğu bir çok politikacının karı ştı ğı yolsuzluk ve rü şvet skandallarının (“Tangentopoli skandalı/olayı”) -bazı politikacıların mafyayla olan derin ili şkileri de dahil olmak üzere- ortaya çıkmasıyla iyiden iyiye belirginle şen kamuoyunun siyasetçilere duydu ğu güvensizli ğin ve ho şnutsuzlu ğun belirledi ği bir ortamın içinde do ğmu ştur (Mazzoleni, 1995: 293 ve

Statham, 1995: 90). 126 Partilerin ba şarılarının ardında yatan nedenlerinden birisi de, içine do ğdukları bu kötümser siyasal atmosferdir. Her iki parti ve her iki lider, kötümserli ğin hüküm sürdü ğü bir politik atmosfere iyimserlik vurgusu yaparak dahil olmu ştur. Hem Berlusconi’nin konu şmalarında hem Uzan’ın konu şmalarında, iyimserlik her şeye ra ğmen altı çizilen bir unsur olmu ştur. İki lider de, kitlelere içinde bulunulan tüm olumsuz ko şullara ra ğmen bu ko şulların üstesinden gelinebilece ğini vurgulamaktadır. Hatta partilerinin isimleri bile bu do ğrultuda tasarlanmı ştır denilebilir. Uzan’ın partisi “genç” olu şuyla hem sistemin dı şında oldu ğuna hem kendisinin ve ülkenin “genç” ve “enerjik” potansiyeline göndermede bulunur. Berlusconi’nin partisinin adı ise, ba şlı ba şına bir harekete geçme davetidir:

Forza Italia (Haydi İtalya!). “Denenmemi ş”/”kirlenmemi ş” olmalarını özel bir

126 Söz konusu skandalların ortaya çıkarılması, 1992 Şubat’ında ba şlatılan “Mani Pulite” (“Temiz Eller”) operasyonun bir sonucudur. Operasyonun ba şlamasından itibaren, iki yıllık bir süre içinde, onlarca yerel politikacının yanısıra, ülke çapında tanınan siyasetçiler için de sayısız dava açılmı ştır. Bunların arasında, farklı siyasal partilerden isimler de vardır. Örne ğin; yukarda sözü edilen Craxi sosyalistken, Andreotti Hristiyan-Demokrat’tır.

337 çabayla öne çıkaran bu partilerin aday listelerinde ve yönetici kadrolarında

“profesyonel siyasetçiler”in azlı ğı da bu çerçevede de ğerlendirilmesi gereken bir ba şka dikkat çeken unsurdur. Genç Parti te şkilatlarında ve aday listelerinde Rumeli

Holding’in farklı sektörlerdeki yöneticileri a ğırlıklı bir yer tutarken, Forza Italia da bünyesindeki “eski futbolcular ve televizyon şöhretleri” ile öne çıkmaktadır

(Statham, 1995: 92). “Denenmemi ş olmak” vurgusunu Cem Uzan da -yukarda da de ğinildi ği üzere- sıkça yapmı ştır. Örne ğin, Vatan Gazetesi’nde yayınlanan bir söyle şinde “3 Kasım’da yüzde 42 oy iki denenmemi ş lidere gitti; Tayyip Erdo ğan ve

Cem Uzan’a. Eskiler tasfiye edildi. Şu anda denenmemi ş tek lider benim” açıklamasını yapmı ştır.127

Bu iki liderin kitlesi/partilerinin hitap etti ği seçmenler, benzer özelliklere sahiptir. Statham’ın vurguladı ğı üzere, Forza Italia’nın seçmen kitlesi daha çok

İtalya’nın kuzeyinde ya şayan ve % 35’e yakını kadın olan bir kitledir (Statham,

1995: 100). Semino ve Masci de, kadınların Forza Italia seçmen kitlesi içindeki büyük payını -ironik bir biçimde- “Berlusconi’nin televizyon kanallarındaki pembe dizileri ve e ğlence programını nüfusun di ğer kesimlerine oranla daha fazla izlemelerine” ba ğlamaktadır (Semino ve Masci, 1996: 268). 3 Kasım 2002 genel

Seçimleri’nden önce yapılan bir kamuoyu ara ştırmasında, Genç Parti’ye oy verece ğini % 67.2 si kadın olması (Turan, 2004: 240), Forza Italia’nın kitlesi ile bir paralellik arzetse de, bu konuda elimizde kesin bir veri yoktur. Ancak yine de, Cem

Uzan’ın yakı şıklılı ğına yapılan vurgunun, kadınlara yönelik vaat ve sloganların, partinin gösterdi ği kadın aday sayısının di ğer partilerin çok üstünde olmasının en

127 Bkz. Semra Çetin-Cem Uzan Söyle şisi, “Tehdit Edildim”, Vatan Gazetesi, 5 Haziran 2007.

338 azından hedef düzeyinde de olsa, kadın seçmenleri parti kitlesi için önemli görüldü ğünün göstergesi sayılabilir. 128

4. “Lumpenler Geliyor!”: Genç Parti’nin Kitlesi

Burada öncelikle, GP’nin nasıl bir kitlesi oldu ğu üzerinde durmaya, daha sonra da GP’nin kitleyle kurdu ğu ili şkinin özelliklerine bakmaya çalı şaca ğız. En ba şından beri, Genç Parti ile ilgili olarak yapılan yorumlar a ğırlıklı olarak partinin ve lideri

Cem Uzan’ın seslendi ği kitlenin lumpen bir kitle oldu ğu yönündedir. Bu varsayımın, hatta medyada sunuldu ğu biçimiyle şaşmaz hakikatin altında yatan birkaç neden olabilir. Birincisi, Cem Uzan’ın vaatlerinin hedef aldı ğı kitle, ikincisi bu vaat/sloganların dili, üçüncüsü partinin genel ideolojik ve söylemsel karakteri, dördüncüsü partinin düzenledi ği -özellikle 3 Kasım 2002 Genel Seçimleri için geçerli olan- mitinglerin niteli ği (ücretsiz halk konserleri, da ğıtılan yemekler vb.) ve be şincisi, partinin kitlesinin lumpenlerden olu ştu ğu kabulü üzerinden partiye ve liderine kar şı küçümseyici/olumsuzlayıcı bir yakla şımı hakim kılmak. Burada,

Uzan’ın mitinglerini çekici kılmak için düzenledi ği konserler ve verdi ği yemeklerin dayandı ğı popülist ruhun kendisinden daha rahatsız edici olan şey; medyadaki hakim yorumun seçmenlerin yemek ve konsere kar şılı ğında oylarını Genç Parti’ye vermi ş olmasından şüphe duyulamaz bir hakikat olarak bahsedilmesidir. İlk bölümde, İş çi

Parti’sinin hazırladı ğı “3 Kasım 2002 Seçimleri Üzerine Merkez Komitesi’ne Rapor”

128 Burada tartı şıldı ğı haliyle Berlusconi’nin ki şilik özellikleri, sahip oldukları kaynaklar ve İtalya siyasetinin 1990’lı yıllardaki genel konumu Forza Italia’yı anlamamız açısından önemli olsa da genel ba ğlamı gözden kaçırmamamız gerekiyor: Kuzey Ligi’nin özerkle şmeci, ırkçı, piyasa odaklı deste ği ve genel konumu Berlusconi’nin yükseli şinde önemli bir arka plan olu şturmu ştur. Kuzey Ligi’nin (Lega Nord) genel konumu için bkz. Laclau, 2007: 208. Kuzey Ligi’nin Berlusconi’nin neopopülist stratejisinin “i şe yaraması”nı sa ğlayan yapısına, “Kuzeylilerin ekonomik açıdan daha fakir olan Güney’e verildi ğini iddia etti ği destekten duydu ğu rahatsızlık”ın politik bir manipülasyona dönü ştürülme sürecine dair bir açıklama için bkz. Taggart, 2004: 103-105.

339 ba şlıklı bir rapordan bahsetmi ştik. Rapor -tekrar hatırlatmak gerekirse- seçim sürecinde partisinin Genç Parti’yle ilgili bakışını şu ilginç satırlarla de ğerlendirmekteydi: “Bazı örgütlerimiz İP’ye e ğilimli seçmenin Genç Parti’ye yönlendirildi ği konusunda bizi uyarılarda bulundular. Ancak örgütlerimizin ço ğu,

Genç Parti’nin medya ve anketler tarafında şişirildi ğini aslında sandı ğa yansıyacak bir kuvvet toplamadı ğını, hatta birtakım serserilerin, tinercilerin vb. (vurgu benim)

Genç Parti’ye yöneldi ğini söylediler.” (Perinçek, 2002: 23) Burada da görüldü ğü

üzere, Genç Parti’nin kitlesi hakkındaki genel kanı hiç de olumlu de ğildir. Acaba,

Genç Parti’nin kitlesi hakikaten lumpenlerden olu şan bir kitle midir? 129 Bu konuda bir fikir sahibi olmak için bakmamız gereken ilk yer, 3 Kasım 2002 Genel

Seçimleri’nde Genç Parti’nin aldı ğı oyların iller düzeyindeki da ğılımıdır. 130

Genç Parti’nin 3 Kasım seçimlerinde en yüksek oy oranına ula ştı ğı yer, Cem

Uzan’ın kendi memleketi olan Sakarya’dır. Sakarya dı şında, Genç Parti’nin en yüksek oy oranına sahip oldu ğu illerin (Denizli, Edirne, Eski şehir, İzmir, Kırklareli,

Mu ğla, Tekirda ğ ve U şak) 18 Nisan 1999 Genel Seçimleri’nde DSP’nin yüksek oy oranına sahip oldu ğu iller arasında yer alması, Tosun’un da belirtti ği üzere, Genç

129 Genç Parti’nin kitlesinin a ğırlıklı olarak lumpenlerden olu ştu ğu hakim bir yorumdur. Bu hakim yorumda lumpenler, “i şsiz güçsüz takımı” olarak kodlanmı ştır. Ancak lumpenlik, ya da Marxist terminolojiye uygun haliyle lumpenproleterya -esas anlamıyla- “dilenciler, paçavra toplayıcılar, genelev i şletenler, yankesiciler, salıverilmi ş hapishane ku şları, terhis edilmi ş askerler, haydutlar, burjuvazinin peri şan olmu ş maceracı dallarında olu şan, tüm sınıfların reddetti ği da ğınık bir kitle”dir. Bkz. Bottomore, 2005: 389. Marx’ın Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i kitabında söz edildi ği haliyle “alt-proleterya” Bonaparte’ın kurdurdu ğu 10 Aralık Derne ği’nin çok çe şitli üyelerinden olu şmaktadır: “Kibar dü şkünler, burjuvazinin koku şmu ş serüvencileri, ba şıbo ş serseriler, yol verilmi ş askerler, zindandan çıkmı ş forsalar, sürgün kaçkını kürek mahkumları, hırsızlar, şarlatanlar, lazzaroniler, yankesiciler, gözden sürmeyi çeken hokkabazlar, kumarbazlar, pezevenkler, genelev patronları, hamallar, i şsiz yazarlar, org çalıcıları, paçavracılar, bileyciler, kalaycılar, dilenciler, kısacası Fransızların boheme dedikleri bu ne oldu ğu belirsiz, çürümü ş, kararsız, tüm yı ğın”dır. Bkz. Marx, 2002: 72. 130 Burada ve a şağıda yer alan tablolarda (Tablo 17, 18, 19) kullanılan oranlar için bkz. http://www.konrad.org.tr/secim/ayrinti.php?yil_id=14 ve http://secim2007.ntvmsnbc.com/default.aspx Ayrıca kr ş. Tosun, 2003: 256-257. Tosun’un çalı şması ile ilgili web sitesinin sonuçları arasında - GP’nin en dü şük oy oranına sahip oldu ğu iller bakımından- birkaç il için önemsiz küsurat farklılıkları var. Örne ğin Tosun’un çalı şmasında Bingöl % 0.99 ve Bitlis % 0.94 gösterilirken; sitede bu iller sırasıyla % 1, % 0.92 gösterilmi ştir.

340 Parti’ye yönelen deste ğin önemli bir bölümünün DSP’li seçmenden gelmi ş oldu ğunu akla getirmektedir (Tosun, 2003: 257). Söz konusu illerde DSP, 18 Nisan 1999 Genel

Seçimleri’nde aldı ğı % 22’lik oy oranının üzerine çıkmı ştır. 131

Genç Parti oylarının da ğılımına bakıldı ğında, batıdan do ğuya do ğru gidildikçe

Genç Parti’nin oy oranının dü ştü ğü açık bir biçimde görülmektedir. Genç Parti büyük illerde de oldukça ba şarılı gözükmektedir. Ankara’da AKP, CHP, MHP’nin ardından gelerek % 6.79 ile dördüncü büyük parti olmu ştur. İstanbul’da ise, % 8.22 ile üçüncü partidir. Parti, sanayi ve turizm gibi alanlarda öne çıkan di ğer büyük

şehirlerde ise -Adana’da % 8.81, Bursa’da % 8.69, Mersin’de % 6.89, Kocaeli’de %

6.68 ve Antalya’da % 5.50- kaydade ğer bir oy oranına ula şmı ştır. Tosun’un

çalı şmasının gösterdi ği üzere, Genç Parti’nin elde etti ği oy oranının illerin sosyo ekonomik geli şmi şlik düzeyine göre da ğıtılması sonucunda, partinin en yüksek oy oranına (% 9.17) birinci derecede geli şmi ş illerde ula ştı ğı görülmektedir. İllerin sosyo ekonomik geli şmi şlik düzeyi dü ştükçe, partinin oy oranı da dü şmektedir. Parti; ikinci derece geli şmi ş illerde % 8.81, üçüncü derece geli şmi ş illerde % 6.59, dördüncü derece geli şmi ş illerde % 3.29 ve be şinci derece geli şmi ş illerde % 1.36 oranında oy almı ştır (Tosun, 2003: 263).

22 Temmuz seçimleri sonuçlarına bakıldı ğında da, partinin sosyo-ekonomik geli şmi şlik düzeyi yüksek illerde sosyo-ekonomik geli şmi şlik düzeyi dü şük illere göre daha ba şarılı oldu ğu görülmektedir. Co ğrafi da ğılıma bakıldı ğında da, Genç

Parti’nin yine Türkiye’nin batısında, do ğuya oranla daha ba şarılı oldu ğu söylenebilir.

131 DSP’nin 18 Nisan 1999 seçimlerinde söz konusu illerde aldı ğı oy oranları (ondalıklar belirtilmeden) şöyledir: Denizli % 26, Edirne % 45, Eski şehir % 36, İzmir % 40, Kırklareli % 38, Mu ğla % 29, Tekirda ğ % 41 ve U şak % 29. Bkz. http://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/genel_secimler.secim_parti_iller?p_secim_yili=1999&p_parti= 14

341 Parti’nin 3 Kasım özelinde Batı’dan Do ğu’ya do ğru gidildikçe oy oranının dü şmesini

GP Te şkilat Ba şkan Yardımcısı Emin Ayano ğlu te şkilatlanma sorununa ba ğlamı ştır.

O dönemde, seçimlere girmek için önlerinde çok kısa bir süre oldu ğuna i şaret eden

Ayano ğlu, te şkilatlanma tamamlandıkça bu e ğilimin tersine dönece ğini ifade etmi ş ve örnek olarak 28 Mart seçimlerinde Bitlis’teki sonuçların genel olarak ba şarılı oldu ğunu belirtmi ş ve Mu ş, Erzincan, Bitlis gibi illerin ilçelerinde belediye ba şkanlı ğı kazanmı ş olmalarını örnek vermi ştir. Ayano ğlu, 22 Temmuz seçimlerinde

Do ğu ve Güneydo ğu illerinde de ba şarılı olacaklarını söylemi ştir. Bununla birlikte, partinin 3 Kasım seçimlerinde % 7.2 olan oyunun % 3.03’e dü şmesi ile birlikte olu şan nihai tabloya bakıldı ğında, partinin oylarının AKP, CHP ve özellikle de

MHP’ye gitti ği görülebilir.

Partinin sosyo-ekonomik geli şmi şlik düzeyi, yüksek illerde sosyo-ekonomik geli şmi şlik düzeyi dü şük illere göre daha ba şarılı oldu ğu bakarak, Genç Parti’ye oy verenlerin sadece kültürlü, e ğitim seviyesi yüksek, ekonomik durumu nispeten iyi bir kitle oldu ğunu iddia edemeyiz. Zira, özellikle 1990’lı yıllarda görünürlük kazanan bir kent yoksullu ğu olgusunun varlı ğını biliyoruz. Dolayısıyla, Genç Parti’nin kitlesinin “lumpenlerden” olu ştu ğunu söyleyen hakim yorumun kentler için de geçerli olması mümkündür. Ancak, -aşağıdaki tablolar ve şu ana kadar yapılan açıklamalar paralelinde- partinin kitlesinin sadece yoksullardan, “lumpenler”den olu ştu ğunu dü şünmek de yanıltıcıdır. Dolayısıyla, Genç Parti’nin kitlesinin daha çok yoksullar ve orta sınıftan insanlar oldu ğunu söylenebilir. 132

132 Genç Parti’nin kitlesi hakkında “kesin” olmasa da bir fikir vermesi açısından iki ara ştırma şirketinin 22 Temmuz 2007 seçimleri özelinde yaptı ğı son ara ştırmalara bakılabilir. A&G ara ştırma şirketinin 14-15 Temmuz 2007 itibariyle, partilerin kitleleri üzerine yaptı ğı ara ştırmada Genç Parti’nin seçimlerde alaca ğı tahmin edece ği % 4’lük oy oranı üzerinden şöyle bir da ğılım çıkmaktadır. Genç Partiye oy verece ğini söyleyenlerin; % 4.4’ü kadın, %3.6’sı erkek; % 4.4’ü ortaokul-lise mezunu, %

342 Burada aslında önemli olan, partinin “hedef kitlesi”nin -tıpkı hemen hemen di ğer tüm partiler gibi- “herkes” olmasıdır. Genç Parti -tipolojisi gere ği- alabilece ği her kesimden oy almak istemektedir ve tüm yapısını ve ideolojik ve söylemsel tercihlerini bu hedef üzerine in şa etmi ştir. Dolayısıyla, Genç Parti’nin kitlesinin niteli ği üzerine dü şünürken bu nokta gözden kaçırılmamalıdır. Partinin 22 Temmuz seçimleri sürecinde öne çıkardı ğı “Ezilenler iktidar olacak” sloganı ilk bakı şta, partinin alt sınıftan insanlara seslenmek çabası içinde oldu ğunu gösterse de parti- tipolojisine ve ideolojik söylemsel tercihlerine uygun olarak- “herkes”e yönelmi ştir.

Genç Parti Te şkilat Ba şkan Yardımcısı Ayano ğlu, kendisiyle yaptı ğım görü şmede, “Ezilenler İktidar Olacak” sloganında ezilenlerden kimi kastettiklerini sordu ğumda şu yanıtı vermi ştir: “Toplumun içerisinde hem ekonomik yönden hem hayat şartları yönünden ezilen insanlar... Üniversiteye girmek isteyen, okumak isteyen ama okuyamayan gençler, asgari ücretle çalı şan ama çocu ğuna çikolata alamayan babalar, torununa harçlık vermek isteyen ama veremeyen dedeler, ak şam ne pi şirece ğinin tela şı içinde olan ev hanımları...” Ezilenlerin sadece alt sınıfları kapsayan bir kategori olup olmadı ğını sordu ğumda ise Ayano ğlu, önemli bir noktaya işaret etmi ştir: “Alt ya da orta sınıf olarak dü şünmeyin bunu... Diyelim ki siz bir işadamısınız, i şçilerin maa şını ödeyeceksiniz, üretim sıkıntınız var, maliyetiniz çok yüksek, bu insan ezilmiyor mu?” Ayano ğlu’nun açıklamalarından da görülece ği

2.9’sı üniversite mezunu, % 4’ü ilkokul mezunu; % 2.1’i devlet memuru, %3.8’i özel sektör çalı şanı, %4.5’i i şçi, % 5’i esnaf, % 4.3’ü serbest meslek sahibi, % 2.1’i çiftçi, % 42.4’ü emekli, % 4.1’i ev hanımı, % 4.3’ü ö ğrenci, %5.2’si bunların dı şındadır. Ya ş da ğılımına bakıldı ğında, GP’ye oy verece ğini söyleyenlerin % 4.8’i 18-29 ya ş aralı ğındakiler, % 4.4’ü 29-43 ya ş aralı ğındakiler; % 2.7’si ise 44 ya ş üzerindekilerdir. Bkz. Milliyet, “AKP’nin Ba şarısının Sırrı”, 26 Temmuz 2007. Tarhan Erdem’in şirketi KONDA’nın seçim öncesi ara ştırmasına bakıldı ğında, Genç Parti’ye oy verece ğini söyleyenlerin % 10.7’sinin en yoksul dilimde, % 47.9’unun yoksul dilimde, % 28.9’unun orta gelir diliminde, % 12.4’ü orta gelirin üstündeki dilimde yer aldı ğı görülmektedir. En zengin kesimin oldu ğu be şinci kesimde is GP’ye oy verece ğini açıklayanların oranı % 0’dır. Bkz. Vatan Gazetesi, “AKP Seçmene Her Çe şit Yeme ği Sundu”, 26 Temmuz 2007.

343 üzere, Genç Parti için “ezilenler” alt, orta, üst sınıftan pek çok insana hitap etmeyi amaçlayan son derece geni ş bir kategoridir. “Genç Parti’nin oy almak istedi ği kitleyi kimler olu şturuyor?” sorusuna ise Ayano ğlu, tam da parti tipolojilerine ve ideolojik söylemsel tercihlerine uygun bir yanıt vermi ştir: “Türk milleti... Biz 70 milyona hitap ediyoruz. Genç Parti Van’ın Saray ilçesinde ya şayan, ibadetini yapmı ş, camiden

çıkan insanın da aynı saaatlerde Bodrum’da bardan çıkan Okan’ın, Hakan’ın da oyunu alacaktır. Genç Parti herkesin siyasi görü şlerini ifade eden bir parti”.

Ayano ğlu, 3 Kasım genel seçimleri ve 28 Mart seçimleri özelinde Genç Parti’ye hangi kesimlerden oy geldi ğini sordu ğumda ise, şu yanıtı vermi ştir: “Ezilenler...

Siyasi anlamda ise, kendi siyasi partilerinden beklentisini kar şılayamayan herkes.”.

344 TABLO XVII: GP’nin 3 Kasım 2002 Genel Seçimleri’nde En Yüksek Oy

Oranına Ula ştı ğı İller, Oy Oranları ve 22 Temmuz 2007 Seçimlerindeki Durum

İLLER 3 Kasım 2002 Genel 22 Temmuz De ğişim

Seçimlerinde Aldı ğı Oy 2007 Genel (%) (%) Seçimlerinde

Aldı ğı Oy (%)

Sakarya 25.21 11.61 -13.6

Denizli 10.23 4.06 -6.17

Edirne 18.58 12.56 -6.02

Eski şehir 11.43 3.27 -8.16

İzmir 17.51 7.55 -9.96

Kırklareli 12.83 11.23 -1.6

Tekirda ğ 13.08 10.86 -2.22

Uşak 11.25 4.12 -7.13

Mu ğla 10.34 5.17 -5.17

345 TABLO XVIII: GP’nin 3 Kasım 2002 Genel Seçimleri’nde En Dü şük Oy

Oranına Sahip Oldu ğu İller, Oy Oranları ve 22 Temmuz 2007 Seçimlerindeki

Durum

İLLER 3 Kasım 2002 Genel 22 Temmuz 2007 De ğişim

Seçimlerinde Aldı ğı Genel (%)

Oy (%) Seçimlerinde Aldı ğı Oy (%)

Hakkari 0.69 0.37 -0.32

Tunceli 0.76 0.55 -0.21

Iğdır 0.76 0.19 -0.57

Batman 0.79 0.2 -0.77

Bitlis 0.92 0.26 -0.66

Mu ş 0.95 0.63 -0.32

Bingöl 1.00 0.24 -0.76

Rize 0.75 0.29 -0.46

346 TABLO XIX: 3 Kasım 2002 Genel Seçimlerinde Genç Parti’nin En Yüksek Oy

Oranına Ula ştı ğı İllerde 22 Temmuz 2007 Genel Seçimleri İtibariyle Oylarını

Arttıran Partilerin Oy Oranlarındaki Artı ş133

İLLER AKP (%) CHP (%) MHP (%)

Sakarya 9 2 6

Denizli 18 1 7

Edirne 11 6 7

Eski şehir 14 2 6

İzmir 13 6 6

Kırklareli 7 7 8

Tekirda ğ 12 7 4

Uşak 16 2 9

Mu ğla 13 6 8

133 Bu tabloda, Genç Parti’nin en dü şük oy oranına ula ştı ğı illere yer verilmemi ştir. Zira, bu illerde Genç Parti’nin oy oranı zaten çok dü şüktür. Ba ğımsız adayların seçim kazandı ğı Rize (Mesut Yılmaz) ve Tunceli (Kamer Genç) gibi illerde özellikle AKP’nin artan oy oranları içinde GP’nin oylarının da oldu ğu -Batı’dakine benzer bir şekilde- söylenebilir. Rize ve Tunceli gibi illerdeki ba ğımsız adayların ula ştı ğı oy oranlarında GP’li seçmenlerin oyları olması da ihtimal dahilindedir. DTP çıkı şlı ba ğımsız adayların meclise seçildi ği Güneydo ğu ve Do ğu’daki iller içinse böyle bir ihtimalden söz edilemez. Burada adı geçen Güneydo ğu/Do ğu illerinde, CHP’nin ba şarısızlı ğı ve AKP’nin ba şarısı göz önünde bulunduruldu ğunda, bu illerde de AKP’nin GP’den oy aldı ğı iddia edilebilir.

347 Genç Parti’nin kitlesi üzerinde dü şünürken bakmamız gereken ikinci bir alan, partinin kitleyle kurdu ğu ili şkinin niteli ğidir. 134 Parti, tipolojisinin bir uzantısı olarak kitle ileti şim araçlarına özel bir önem vermektedir. Genç Parti, kitleyle kurdu ğu ili şkisini reklam ve kitle ileti şim araçları üzerinden kurmu ştur. Partinin kuruldu ğu ilk günlerden bugüne, Cem Uzan ve Genç Parti kitlelere ula şmakta medya kanallarını ve inetrneti 135 ustalıkla kullanmı şlardır. Parti daha kuruldu ğu ilk gün, Cem Uzan’ın siyasete giri ş konu şması ilk bölümde de belirtildi ği üzere, onlarca televizyon kanalından ve çe şitli radyolardan aynı anda yayınlanmı ştır.

3 Kasım 2002 genel seçimleri sürecinde, Genç Parti yürüttü ğü yo ğun miting programının hemen her a şamasında kitle ileti şim araçlarından yararlanmı ştır. İlk bölümde de belirtildi ği üzere, bu çerçevede parti -“ki şiselle ştirilmi ş mesajlar” yönetmini uygulayarak (Tan şu ve Ercan, 2002: 15)- “Yahoo”, “Hotmail” gibi e-mail servisi sa ğlayan internet sitelerine verdi ği reklamların yanısıra, Uzan Grubu’na ba ğlı olan GSM şebekesi Telsim’e ba ğlı abonelerine gönderdi ği kısa mesajlar (SMS) ile de bazen vaatlerini bazen de miting tarihlerini kitlelere ula ştırmı şlardır. 136 Yine bu miting programıyla e ş zamanlı olarak Star TV, Genç Parti mitinglerine geni ş bir biçimde yer vermi ştir. Uzan Grubu’nun sahip oldu ğu radyoların kullanıldı ğı ileti şim sürecinde, Star Gazetesi’nin de payı büyüktür. Genç Parti mitingleri ço ğu kez gazetenin ilk sayfasında yer bulurken, Cem Uzan’ın miting meydanlarında verdi ği

134 Katz ve Mair’in belirtti ği üzere, parti liderinin kitleyle olan ili şkisi sadece partinin konumuna ba ğlı olarak bile de ğişkenlik göstermeye açıktır. Zira, liderin salt parti lideri olarak konumu ile partisi iktidara geldikten ya da bir biçimde hükümeti olu şturan partilerden birisi oldu ğu zamanki konumu de ğişebilmektedir Bkz.Katz ve Mair, 1998: 184. 135 22 Temmuz 2007 seçimlerine giderken internet ortamında Cem Uzan’a kötü bir sürpriz de yapılmı ş; http://www.cemuzan.com/ “domain”i satılı ğa çıkarılmı ştır. Siteye girenler satılık ibaresinin altında Recep Tayyip Erdo ğan’ın resmi ve onun 22 Temmuz seçimlerinde kullandığı şu sloganlar ile kar şıla şmaktadır: “Hortumcuları Unutma!”, “Birlikte Ba şardık Yola Devam.”, “Durmak Yok, Yola Devam”. Ayrıca http://www.cemuzan.org/ domain’i de satılıktır, ancak bu “domain”de AKP reklamı de ğil, aralarında Demokrat Parti’nin de bulundu ğu çe şitli reklamlar vardır. 136 Uzan’ın düzenledi ği mitingleri “bir rekor” olarak nitelendiren ve Genç Parti kampanyalarına çok küçük de olsa yer ayırmı ş bir çalı şma için bkz. Aziz, 2003:92-93.

348 vaatler gazetenin man şetine ta şınmı ştır. Gazete, Uzan’ın miting meydanlarına geli şinden, gitti ği yerdeki insanlarla kurdukları diyalo ğa, mitinge i ştirak edenlerin ta şıdıkları pankartlardan, Uzan’ın miting alanından ayrılı şına kadar pek çok şeyi haber konusu yapmı ştır. Uzan’ın konu şmalarının tam metinleri, mitinglere katılan kitlenin konu şma sırasında verdi ği tepkilerle birlikte gazetenin sayfalarına ta şınmı ştır. Gazetenin kö şe yazarlarının büyük bir kısmı açıkça Genç Parti’ye olan sempatilerini beyan eden yazılar yazmı ş ve partinin genel ba şkanı Cem Uzan’ı öven yorumlarda bulunmu şlardır. Gazete yazarlarından Mustafa Mutlu, bu açıdan ilginç bir örnektir. Mutlu, katıldı ğı bir Genç Parti mitingindeki izlenimlerini okuyucularıyla

şöyle payla şmı ştır: “ Cem Uzan ayaklı bir volkan olmu ş, gitti ği her köyde-kasabada-

şehirde patlıyor. (...) Analar kendi o ğullarına sarılır gibi sarılıyor ona. Çocuklar heyecandan hüngür hüngür a ğlıyor. Genç kızların yanakları daha bir pembele şiyor, delikanlılar gıptayla bakıyor ona... Onun gitti ği meydanlarda siyah-beyaz, türbanlı, boyalı, röfleli, tülbentli kafalar birlikte dalgalanıyor. (...) İnsanlar popstarlara göstermedikleri sevgiyi ve hayranlı ğı ona gösteriyorlar. Gencecik çocuklar

‘Ceeeeeeeeeemmmmmm” diye ba ğırarak sanki mahalle arkada şlarını ça ğırıyorlar.

Onunla göz göze geldiklerinde ise sevinçten üstlerini ba şlarını parçalıyorlar .” 137

137 Mutlu, yazısında küçük bir de hatırlatma yapıyor: “Sakın yanlı ş anlamayın...Bu satırları Cem Uzan benim patronum oldu ğu için yazmadım”. Bkz. Mustafa Mutlu, “Uzan Gerçe ği 1”, Star Gazetesi, 18 Eylül 2002. Bir gün sonra Engin Ardıç, “birtakım matbuat hokkabazlarının” Uzan’a koydukları “amborgo”yu ele ştiriyor. Ardıç, Mutlu’nun izlenimlerine de ğindi ği yazısına şu ba şlı ğı uygun görmü ş: “Haklısın Mustafa”. Bkz. Engin Ardıç, “Haklısın Mustafa”, Star Gazetesi, 18 Eylül 2002. Mutlu takip eden günlerde de izlenimlerini aktarmaya devam etmiştir. “Miting bitiyor, konser ba şlıyor, ancak kimsenin umrunda bile de ğil. Herkes ‘Ceeeemmmmmm’e dokunabilmek, sarılabilmek, öpebilmek, foto ğraf çektirebilmek derdinde”. Bkz. Mustafa Mutlu, “Uzan Gerçe ği 2”, Star Gazetesi, 19 Eylül 2002. Mutlu’nun bir ba şka yazısından “babasının, o ğlunun, karde şinin ve e şinin dı şında kalan erkeklerin yüzlerine bile bakmaya çekinen Anadolu kadını”nın “Cem Uzan’ı o ğlu, babası, karde şi gibi kucakladı ğı”nı ö ğreniyoruz. Bkz. Mustafa Mutlu, “Uzan Gerçe ği 3”, Star Gazetesi, 20 Eylül 2002. Mustafa Mutlu şu an hala yazarı oldu ğu Vatan Gazetesi’nde yine Cem Uzan’dan ve Genç Parti’den bahseden yazılar yazmı ştır. Mutlu, Uzan’ın vaatlerinin maliyetini hesapladı ğı bir yazısında şunları yazar: “Cem Uzan’ın di ğer vaatlerinin devlete maliyetlerini hesaplamıyorum... Çünkü o, sadece bu dört kalemdeki vaatlerini yerine getirebilmek için bile yılda en az 24 milyar 668 milyon YTL’lik (24.6 katrilyon TL’lik) ek kaynak yaratmak durumunda. Mutlu’nun yazısının ba şlı ğı “Uzan Gerçe ği”ne

349 Gazetenin yazarlarından Erdal Bilallar’ın Adapazarı mitinginden izlenimleri de ilginçtir: “Yanımdaki genç kız heyecan içinde titriyor, arkada şına şöyle diyordu:

‘Ona sarılıp bir öpebilsem...’”. 138 Anla şılabilece ği üzere, gazetenin yazarları Uzan’ı kitlelere sunarken, tam bir “halk adamı” imajı yaratmaya çalı şmı şlar, onun “her kesime hitap eden” bir lider oldu ğunun altını çizmeye çalı şmı şlardır. Yazılardaki ortak nokta, kitlenin Cem Uzan’a duydu ğu “hayranlık”ın özel bir vurguyla öne

çıkarılmasıdır.

Genç Parti’nin kitleyle kurdu ğu ili şkinin yapısı ve lideri Cem Uzan’ı sunu ş biçimi, siyasal kampanyaların yaygınla şmasından, “tiyatro olarak siyasetin yükseli şi”nden ve nihayetinde video-politikanın güçleni şinden ba ğımsız de ğildir.

1980’lerle ba şlayan ve 1990’larda güçlenerek 2000’li yıllara damgasını vuran hakim eğilim ile Genç Parti’nin kitlesine “vaat etti ği” lider tipi kesinlikle uyumludur. Bu uyumun arkasındaki mantı ğı Kozano ğlu ustalıkla tarif etmektedir: “Yeni düzenin, yükselen de ğerlerin, şirketlerdeki yansıması nedir? Genç, iyi e ğitimli, ihtiraslı, yüzü

Batıya dönük yöneticiler. O zaman şirketle şen devlet de bu ku şaktan bir yöneticiye verilmeli. Dünyayı medyanın üretti ği gözlüklerle izlemek zorunda kalan genç ku şakların yarattı ğı oy potansiyeli de göz önünde bulundurulursa, demek ki gençlik ve dinamizmin altına da kalın çizgiler çekilmeli.” (Kozano ğlu, 1993: 31).

Genç Parti’nin çokça sözü edilen konserli mitingleri kitlenin hem meydanlarda toplanmasına hem de iyi vakit geçirmesine yöneliktir. Bazen konserlere ek olarak bakı şının de ğişti ğini gösteriyor: “Atma, Din Karde şiyiz”. Bkz. Mustafa Mutlu, “Atma, Din Karde şiyiz”, Vatan Gazetesi, 1 Aralık 2006. Mutlu bir ba şka yazısında da “her i şsize 350 YTL maa ş” vaadinin “tüketiciyi kandıran reklamlar” kapsamına girip girmedi ğini, giriyorsa “neden kimsenin bir şey yapmadı ğını” sorar. Bkz. Mustafa Mutlu, “Uzan, 18.7 Milyar YTL Daha Mı Buldu?”, Vatan Gazetesi, 11 Ocak 2007. 138 Bilallar, yazısında mitingde gördü ğü pankartlara da yer vermi ştir: “Adapazarlı hem şehrileri Cem Uzan’a pankartlarla haykırıyordu: ‘Sen Allahın bir lütfu, Türkiye’nin Gururusun’, ‘Edirne’den Van’a Fakirlerin Babası’. Bkz. Erdal Bilallar, “Ankara Oradaysa, Adapazarı da Burada”, Star Gazetesi, 23 Eylül 2002.

350 miting alanına gelenlere nohutlu-etli pilav, döner, ayran gibi yiyecek ve içecekler

ücretsiz olarak da ğıtılmı ştır. Böylelikle, Genç Parti seçim mitingleri konserlerle ba şlamakta ve konserlerle bitmektedir. Her miting, 10 ayrı kamera tarafından görüntülenmektedir. Üstelik, yine her mitinge organizasyonda görevli olan foto ğrafçılar katılarak Cem Uzan’ın sarıldı ğı ya da “çak” yaptı ğı ki şilerle polaroid foto ğraflarını çekmekte ve bunları foto ğraftaki ki şiye veya ki şilere ücretsiz olarak vermektedir. Mitingler kitlelerin e ğlenmesini, hatta bazen karnının doymasını sa ğlarken, liderle çektirilen ve bedava da ğıtılan foto ğraflarla kitleyi olu şturan bireylerin kendilerini özel hissetmesi sa ğlanmı ştır. Kitleyle kurulan bu türden bir ili şki hem “televizüel popülizm”e hem de neo fa şizmin ve fa şizmin siyaseti estetize eden “teatral” refleksine iyi bir örnektir. Slavoj Žižek’in “fa şist ideolojik törenlerin

öne çıkarılan ‘teatralli ği’, fa şizmin siyasi söylemin edimsel gücünü taklit etti ğini,

‘sahneledi ğini’, ona bir ‘sanki’ kipi taşıdı ğını gösterir” tespitini yapmaktadır (Žižek,

2002a: 31). Žižek’e göre, mesele “lider ve maiyeti” üzerindeki tüm o “misyon ve fedakarlık ruhu” vurguları de ğildir. Mesele, Žižek’in deyi şiyle “delilik”, öznenin bu türden bir inanca, liderle kurulan böylesi bir ili şkiye gerçekten sahip olması, inanması de ğildir. Zira, “delilik, öznenin bu tür inançları ‘varmı ş gibi yapmasının’ ve ‘dı şsal olarak taklit etmesinin’ ürünüdür.” (Žižek, 2002a: 32).

22 Temmuz 2007 Genel Seçimleri’ne do ğru, partinin adından söz ettirmeye ba şlaması da yine önce TV’de daha sonra gazetelerde yayınlanan reklamlar aracılı ğıyla olmu ştur. 3 Kasım’dakinin aksine görkemli mitingler düzenlenmese de

“şehir turu” ya da “GP örgütlerinin ziyareti” adı altında çe şitli şehirlere gidilmi ştir.

Yine, vatanda şlarla polaroid foto ğraflar çektirilmi ş ve ücretsiz da ğıtılmı ştır. 22

Temmuz öncesi, gidilen illerde de kısa konu şmalar yapılmı ştır. Üstelik, bu

351 konu şmalar 3 Kasım seçimleri sürecinde yapılanlardan da kısadır. Her iki seçim sürecinde de yapılan içeri ği son derece basit bu konu şmaları dinleyenlerin anlamaması ya da sıkılması mümkün de ğildir. 3 Kasım’dan önce yaptı ğı mitinglerde

Cem Uzan’ın çok küçük farklılıklarla yaptı ğı konu şmalara benzer bir şekilde, 22

Temmuz’dan önceki “ şehir turları”nda da, Uzan Ekim 2006’dan bu yana yo ğun bir biçimde basın yayın organlarında yer alan vaatlerini ardarda sıralamaktadır.

Çalı şmanın ilk bölümünde de bahsedildi ği üzere, bu “tekrar” tercihinin altında kitleye verilmek istenen mesajın tekrarlanmasının onun gücünü arttıraca ğı yönündeki beklentinin yattı ğı muhakkaktır. Uzan’ın özellikle 3 Kasım sürecindeki kampanyalarının “kampanyaların Amerikanla şması” süreçlerinden beslenen ve propaganda ile siyasal pazarlama mantı ğını biraraya getiren bir içeri ğe sahip oldu ğu söylenebilir. 139

Genç Parti’nin kitleyle olan ili şkisinin, partinin kendisinin ve liderinin sunumuna ve ortaya çıkı şına baktı ğımızda kar şımıza çıkan yapaylık hissi bizi yanıltmamalıdır. Parti kampanyaları ve “a şırı vaatler”i ile ne kadar kurgusal bir görünüm arz ederse etsin, partinin kitle düzeyinde buldu ğu olumlu/olumsuz kar şılık do ğaldır. Robert Michels, “popüler hareketlerin, genel konu şmak gerekirse, ajitatör denilen izole olmu ş bireylerin i şi olan yapay ürünler oldu ğu ve ajitasyonun

üstesinden gelmek için ajitatörleri bastırmanın yeterli olaca ğı” yönündeki fikrin yanlı ş oldu ğuna (Michels, 1959: 56) ve “kollektif hareketlerde, nadir istisnaları olsa da, sürecin do ğal ve “yapay/kurgu” olmadı ğına” i şaret etmektedir (Michels, 1959:

139 Uzan’ın kampanya stratejileri ve propaganda unsurları ile olan ba ğı için bkz. Turan ve Çapan, 2003 ve Bora, 2002a. Bora, 3 Kasım sürecindeki “Cem Uzan’ın, Genç Parti kampanyası”nı, Türkiye’de aşırı-sa ğ popülizmin ve neo-fa şizmin yeni bir çehre kazanması olarak görüyor. Kampanyadan ve partinin söyleminden hareketle Genç Parti’yi daha çok genç şehirlilere yönelik, sentetik bir söyleme sahip, klasik kadro/parti örgütlenmesine itibar etmeyen, kitlelerin öfkesini kanalize etmeye dönük bir parti olarak tanımlıyor. Bkz. Bora, 2002a: 60.

352 57). Michels’in siyasal partilerin iç örgütlenmesinde lider ile kitlesi arasındaki kopuklu ğa dair yaptı ğı analizler çerçevesinde i şaret etti ği bu nokta siyasal partilerin sadece partiye üye olan de ğil, genel kitlesiyle olan ili şkisine de uyarlanabilir. Hiçbir toplumsal hareket, bir lider ya da partinin ortaya çıkı şı kendili ğinden olmaz. Lider ya da parti yapay bir ürün olarak tasarlanmı ş olsa bile ba şarısını belirleyen şey tekabül etti ği toplumsal vasat ve sürecin ona verdi ği tepkidir.

5. “Ali Taran Creative Workshop”: Bir Reklam Ürünü Olarak Genç Parti

3 Kasım 2002 Genel Seçimleri’nde, Genç Parti’nin kazandı ğı sürpriz ba şarının en büyük mimarlarından birisinin de Ali Taran oldu ğu konusunda hemen herkes hemfikir gözüküyordu ( Şener, 2004: 176 ve Ta şlıcalı, 2002: 25). Daha önceki bölümde de belirtti ğimiz gibi, o dönemde bazı medya organlarında Cem Uzan’ın, partisinin kampanyasını yürüten Ali Taran’a 135 bin dolar de ğerinde bir Hummer jip hediye etti ğine dair haberler bile çıkmı ştı. Peki neydi Ali Taran’ı bu kadar ba şarılı kılan? Yukarıda, Genç Parti’nin örgütsel yapısı/tipolojisi üzerinde dü şünürken de de ğindi ğimiz üzere, Genç Parti’nin bir politik sistem kar şıtı parti veya şirket partisi olarak temel karakteristikleri arasında medyanın dikkatini sürekli olarak çekmek ihtiyacı; liderinin di ğer liderlerden, partinin di ğer partilerden farklı oldu ğunun vurgulanması, seçim atmosferinin ve siyasal rekabetin ya şandı ğı alanın bir tür

“pazar” olarak algılanması ve ciddi bir ideolojik karakter ya da siyasi program yerine vaatlere, karizmaya a ğırlık verilmesi söz konusudur. Bu tip partiler için, seçmen bir tür “tüketici” olarak görülmektedir. Partinin ve liderin bir ürün, seçmenin tüketici, seçim ortamının bir pazar olarak görüldü ğü bir anlayı ş içinde bir “pazarlamacı”ya ihtiyaç duyuldu ğu çok açıktır. Genç Parti’nin 3 Kasım seçimleri sırasındaki

353 pazarlamacısı da Ali Taran’dır. Ali Taran’ın ba şarılı olup olmadı ğı sorusuna birazdan bir yanıt verece ğiz, ama önce şunu soralım: Genç Parti neden Ali Taran’ı tercih etti?

Ali Taran ve şirketi Ali Taran Creative Workshop 140 reklam dünyasında Genç

Parti’ye hazırladı ğı seçim kampanyasından önce de bilinen bir isimdir. O güne kadar pek çok ba şarılı reklam kampanyası yürütmü ş olan Ali Taran’ın çalı şmalarında kullanılan ço ğu slogan ya da reklam filmleri için hazırladı ğı replikler akılda kalıcılıklarıyla ve kamuoyunda gördükleri ilgiyle dikkat çekmi ştir. TOKAI Çakmak,

BP, Yata ş, Yapıkredi, İş bankası, Mavi Jeans, B İM, Derby gibi birbirinden çok farklı kurum ve markaların reklam kampanyalarını yürütmü ş olan Taran’ın reklamlarının ayırt edici ilk ve belki de en belirgin özelli ği reklamlarda popüler dilin/halk dilinin

çok ba şarılı bir biçimde kullanılmasıdır. 141 Bu dile dayalı olarak üretilen sloganlar ve kullanılan replikler -yukarda da belirtildi ği gibi- son derece akılda kalıcıdır.

“Haydi Hayırlı Tra şlar” (Derby), “Aganigi naganigi” (Fındık Tanıtım Grubu)

Tamamen duygusal...(Cem Yılmaz’lı Telsim Reklamları), “Aynı malı deme Corc, aynı malı deme” (Mavi Jeans), “Çakar çakmaz, çakan çakmak” (Tokai) gibi

140 Kurum kendisini resmî internet sitesinde şöyle tanıtmı ştır: “ATCW (Ali Taran Creative Workshop), Ali Taran tarafından bir “tam hizmet reklam ajansı” olarak, 1992 yılında kurulmu ştur. “Tam hizmet reklam ajansı” kavram ve tanımlamasının son yıllarla birlikte tarihe karı ştı ğı ülkemizde, hala “tam hizmet reklam ajansı” olmanın gereklerine ve alt yapısına sahip, tam hizmet reklam ajansı olarak hizmet verebilen -belki de- tek yapı ATCW’dur. Bir ba şka deyi şle ATCW, reklamverenlerine, strateji - yaratım - yazım, grafik tasarım - grafik uygulama ve mü şteri ili şkilerinin yanı sıra medya planlama - medya satınalma - kampanya öncesi ve sonrası medya analiz hizmeti vermektedir. (...) ATCW i şbirli ğine girdi ği reklamverenin amaç ve hedeflerini iyice anlayıp, o amaç ve hedeflerde hemfikir olduktan sonra, yaratım sürecini ya şar ve reklamverene -varsa- televizyon - sinema filmleri için söz düzeni ve storyboard, -varsa- radyo için spot, -varsa- ilanlar, afi ş, pankart, outdoor vs. için yazım ve grafik tasarım çalı şmalarını gerekçe ve dayanakları ile birlikte sunar. Reklamverenin kabulü ile birlikte -ajans yapacaksa- medya planlama ve medya satınalma süreci ba şlar. E şzamanlı olarak yapım a şamasına da girilmi ş olunur. Film yapım ve foto ğraf çekimi hizmetlerini ATCW -o i ş için- seçece ği “yapım şirketi”ne yaptırır.” Bkz. http://www.atcw.com/ 141 Yıldırım Türker Genç Parti’yle ilgili yazısında, Taran’ın bir söyle şisinde şöyle söyledi ğini aktarır: “Önce gerçekleri kabul edeceksiniz. Biz gerçekleri de ğiştirmeye çalı şmayız, var olanlar üzerinden yaratırız. Biz bu ülke insanını gözleriz. Onu veri olarak alırız. Onun için bizim reklamlarımızı daha iyi anlıyorlar. Kendi de ğerlerini, kaprislerini reklama yansıtamazsın. Ben küpe takabilirim, ama bir ürün yaratırken, hedefim benim gibi küpe takanlar de ğil, Türk halkıdır”. Bkz. Yıldırım Türker, “Bu Gençlere Dikkat”, Radikal, 7 Ekim 2002.

354 sloganlar hem gündelik konu şma dilinden ilhamla hazırlanmı ş sloganlardır. Taran’ın sloganları/replikleri ürünlerden ba ğımsız olarak da gündelik konu şma diline girecek kadar popüler olmu ştur. 142

Taran’ın reklam dilinin bir özelli ği de basit, anla şılır, hatta kimi zaman argoya kaçan bir dil kullanılmasıyla birlikte milliyetçi duygulara hitap etmesidir. 143 Bu dilin kullanımın en görünür oldu ğu reklam filmi Ali Desidero 144 (Yıldırım Memi şoğlu) isimli hem konu şması hem görünümüyle “bıçkın Türk delikanlısı” olan bir karakterin merkezinde olduğu reklam filmlerindeki genel slogan, “Burası Türkiye...Yok

öyle...”dir. Bunun dı şında, bu filmlerde “Bizim millet de sakal sert. Sen yapmı şsın bıça ğı Coni’ye göre, uyar mı Ali’ye Veli’ye?”, “ Şimdi yabancılar dü şünsün, almaz mısınız bizi AT’ye?, “Sapına Kadar Derby” gibi sloganlar da kullanılmı ştır. Aynı markanın son dönemdeki reklamları için “Efsane Geri Dönüyor” adıyla, yeniden Ali

Desidero’lu reklamlar yapılmı ştır. Ali Desidero’nun bir nev’i halk kahramanı olarak sunulan bu reklam filmlerinden birinde Desidero, “Hani Türkiye dünya kalitesinde mal yapamazmı ştı? Hani yapsa da ucuz fiyattan satamazmı ştı? Arkada şlar, bu

142 Taran, bu reklamlarda bazen hiç tanınmamı ş yüzlere yer verdi ği gibi bazen de çok ünlü isimlere yer vermi ştir. Liste Cem Yılmaz’dan Fatih Terim’e, Ajda Pekkan’dan İbrahim Kutluay’a uzanan bir çe şitlilik göstermektedir. Taran’ın kampanya çalı şmalarından bazıları ATCW’nun web sitesinden (“Bizim İş lerimizi Görmeniz İçin” bölümünden) izlenebilmektedir. 143 Taran’ın yaptı ğı i şlerin ba şarısı, “halkın nabzını tutmak” konusundaki yetene ği çe şitli “ şehir efsaneleri”ne bile yol açmı ştır. Taran bunlardan birini aktarırken, bu türden yorumlara ve dedikodulara sinirlendi ğini söylüyor: “Benim her şeyim herkese tuhaf geldi ği için, ne yapsam fayda etmiyor. ‘Reklamcısınız, neden içki içmiyorsunuz? Neden sizi barlarda görmüyoruz?’ diyorlar. Reklamcının prototipi yok bunu kimseye anlatamıyorum. ‘Pembe peruk takıp, Taksim’de dola şıyormu şsunuz, halkın nabzını tutmak için...’ Valla, Taksim’de pembe perukla dola şırsanız, halkın nabzını de ğil ba şka şeyini tutarsınız. Sinirlendiriyorlar bazen beni...” Bkz. Ay şe Arman-Ali Taran Söyle şisi: “Niyetim Futbolcu Olmaktı, Babam İstemedi Reklamcı Oldum”, http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/4224600.asp?yazarid=12&gid=59 144 Aynı karaktere TOKAI Çakmakları için hazırlanmı ş bir reklamda da yer verilmi ştir. TOKAI Çakmakları’nın sahtelerine kar şı tüketiciyi uyarmayı amaçlayan reklamdaki dil, fazlasıyla argodur. Bu reklamda Ali Desidero, kendisine bir ba şka tra ş bıça ğı firmasından gelen reklam teklifine ili şkin mektubu yakmak ister ama çakmak ate ş almaz. TOKAI görünümlü bu çakma ğın ate ş almamasına şaşıran Desidero, yanındaki gençlerden TOKAI’nin sahtelerinin üretildi ğini ö ğrenir ve şöyle der: “Demek vatanda şa TOKAI diye, sahte çakmak SOKAI’ler.”. Son kısmın bip’lendi ği reklam, burada bahsedilen di ğer Ali Desidero’lu reklamlar gibi ATCW’nun web sitesinden izlenebilir.

355 memleketin kıymetini bilelim. Bilmiyorsak ö ğrenelim” uyarısında bulunur. Söz konusu reklamlarda, Ali Desidero bulabildi ği her fırsatta büyükçe bir Türk bayra ğı açmakta ve çevresindeki kalabalık tarafından alkı şlanmaktadır.

Halk dilini ba şarıyla kullanması ve milliyetçi duygulara hitap etmesiyle öne

çıkan reklamların yaratıcısı Ali Taran’ın Uzan Grubu’yla çalışması, Genç Parti’den

öncesine rastlamaktadır. Taran, Rumeli Holding’in Telsim ba şta olmak üzere ÇEA Ş,

Kepez, Uzan Çimento şirket grubu, Uzan Yapı ve Ticaret grubu gibi kurulu şlarında reklam kampanyalarını yürütmü ştür. Genç Parti’nin kurulması sürecinde, Uzanlar’ı

Ali Taran’la çalı şmaya iten şey, hem Ali Taran’la önceden çalı şmı ş olmaları ve

Taran’ın yürüttü ğü ba şarılı kampanyalar, hem de partinin hedef kitlesine ve milliyetçi-popülist çizgisine Taran’ın uygun dü şece ğini dü şünmeleri olsa gerektir.

Taran, Genç Parti’nin 3 Kasım 2002 Genel Seçimleri sürecindeki mitinglerinde Cem

Uzan’ın yaptı ğı miting konu şmalarını yazmı ştır. Ay şe Arman’a verdi ği bir mülakatta, Ali Taran -Arman’ın “Siz Cem Uzan’ın bütün metinlerini mi yazıyordunuz?” sorusuna yanıt verirken- partiyle olan ili şkisini şöyle açıklamaktadır:

“Sadece miting konu şmalarını yazdım. O konu şmalar içindeki bütün bilgileri de bana

Cem Uzan ve onun bu konuda çalı şma yapan takımı verdi. Aynı reklam gibi. Ben bir sürü konudan anlamam, orman köylüsünün ekonomik sıkıntıları nereden do ğuyor,

IMF’nin Türkiye üzerindeki etkileri nedir, ben bunlarla ilgilenen bir adam de ğilim.

Ama elimdeki bilgileri anla şılır ifade etmek benim i şim. Ben de i şimi yaptım. Paramı da aldım karde şim, bunun için de utanmayaca ğım.” 145

145 Bkz. Ay şe Arman-Ali Taran Söyle şisi: “Niyetim Futbolcu Olmaktı, Babam İstemedi Reklamcı Oldum”, http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/4224600.asp?yazarid=12&gid=59. Taran’ın Genç Parti deneyiminden sonra AKP ile görü şmesi ve daha sonra DP ile çalı şması aslında onun bu tavrını anlamıza yardımcı olabilir. Taran, partileri pazarlanacak birer “ürün” olarak gören ve onları en etkili şekilde pazarlamaya çalı şan bir profesyoneldir.

356 Taran’ın hazırladı ğı bu konu şmaların içeri ği ve üslubu ile reklamlarında kullandı ğı üslup ve içeri ğin örtü ştü ğü rahatlıkla görülebilir. Cem Uzan’ın “Sen bu gücü ve yetkiyi ne rezil bir şekilde kullanıyorsun ki, daha do ğrusu kullanamıyorsun ki Türkiye’yi yabancıların direktifleri do ğrultusunda yönetiyorsun? Ayıptır be... Bu ne rezilliktir... Bu ne Türk insanını hiçe saymaktır. Ankara’dakilere buradan,

Konya’dan Konyalılar adına, Türk milleti adına haykırıyorum... Gideceksiniz!”

(Uzan, 2002o) şeklindeki bir konu şmasından sonra alkı şlayan ve tezahüratta bulunan,

Türk bayra ğı sallayan kitlenin ortaya oydu ğu manzara ve bu manzaranın yansıtılı ş biçimiyle, bir Ali Desidero reklamında Türk malı jiletin kalitesinden bahsettikten sonra durup dururken Türk bayra ğı açarak alkı şlanan kitlenin ortaya koydu ğu manzaranın birbirine benzemedi ği söylenebilir mi? 146

Genç Parti’yi anlamamız için, Ali Taran reklam dünyasında efsane olmu ş bir isim olarak de ğil, 147 reklamcılı ğının temsil etti ği çizgi ve tarz açısından önemlidir.

146 Genç Parti’nin kitle ileti şim araçlarının kullanılmasına verdi ği önem ve mitinglerin düzenleni ş biçimi ile ultra-milliyetçi kampanya stratejisi, Taran’ın Goebbels’e benzetilmesine de neden olmu ştur. Taran’ın Goebbels’e benzetilmesi ile ilgili olarak bkz. Fatih Altaylı, “Ali Taran Goebbels Mi Oluyor?”, Hürriyet, 11 Ekim 2002 ve “Kime El Atsa Batıran Goebbels”, 24 Ekim 2002. Altaylı, Goebbels-Taran benze şmesini 11 Ekim 2002 tarihli yazısında da belirtti ği üzere, Bolu Gündem Gazetesi’nden Süha Alparslan’a borçludur. Altaylı, kö şe yazısında Alparslan’ın yazısından uzunca bir bölümü kö şesine taşımı ştır. Taran, Arman’a verdi ği mülakatta, bu benzetmeyle ilgili şunları aktarmaktadır: “Beni Goebbels’e benzettiler, daha ne olsun? Kızım aradı, “Baba seni Goebbels’e benzetmi şler” diye telefonda a ğladı. Hakkımda böyle yazanlarla ilgili onların en hassas taraflarını dü şünecek kadar da yaratıcı bir adamım. Neler geçti aklımdan. Hatta bu dü şüncelerimi Uzanlar’a da söyledim ama onlar hayata geçirmedi.” 147 Taran’ın bu “efsanevi” konumunda görünür olmamayı tercih etmesinin, arka planda kalmaktan ho şlanmasının da etkisi olsa gerektir. Ta şlıcalı, bu do ğrultuda Taran’la ilgili şu yorumda bulunmu ştur: “Bu kadar ön planda i şler yapmasına ra ğmen istisnalar dı şında hiçbir zaman ortalarda görünmedi. Ne gazetecilerin röportaj talebini kabul etti ne televizyonlarda boy gösterip yüzünü eskitti”. Bkz. Ta şlıcalı, 2002: 26. Bu “efsane” meselesine, Taran’ın bakı şı, onun Ay şe Arman’a vermeyi kabul etti ği isitisnai mülakatlardan birinde görülebilir: S: “Nasıl bu kadar ‘efsane’ oldunuz?” C: “Bu efsane meselesinden fena halde sıkılmı ş durumdayım. Ben ne efsaneyim, ne de efsane olabilmek için özel bir çaba sarf ediyorum. Yaptı ğım reklamlara ilgi duyanlar, beni bir kalıba oturtmaya çalı şıyorlar. Reklamcı dendi ği zaman “Herhalde şöyledir...” diye bir kanı var insanlarda. Mesela bana iş ba şvuruları oluyor, diyor ki: “Ben sizin dinamik ve kim bilir nasıl yaratıcı fikirlerin uçu ştu ğu o ortamda olmak ve bunu ya şamak istiyorum.” İyi ama böyle bir ortam yok ki. O hayal ediyor sadece. Bunun disiplinli bir i ş oldu ğunu, bir reklam ajansının birilerinin milyon dolarlarına yön verdi ğini unutuyor. Benim reklamcılık stilimde, “Emaneti bize bırakacaksın yönetimi” var. Tam teslimiyet yani. Şimdi böyle bir şey söylemi şken, orada uçu ş, burada bilmem ne, denemelerle-

357 Dolayısıyla, belirgin bir tarzı olan bir reklamcı olarak Taran’ın bir partiden bir ba şka partiye geçmesi aynı zamanda bir tarzın bir partiden bir ba şka partiye sirayet etmesi olarak de ğerlendirilebilir. Ali Taran, 22 Temmuz 2007 seçimlerine do ğru, AKP ile görü şmü ş ancak anla şamamı ş; ardından DP’nin reklam kampanyalarını yürütmek

üzere bir anla şma yapmı ştır. 148 Taran’ın DP için yürüttü ğü kampanyalarda da vurgu yine liderin “halk adamı olarak portresi”nedir. “Artık Demokrat Parti Var. Çare Var” sloganlı reklamlarda/bilboardlarda Mehmet A ğar “i şçi, çiftçi, köylü, sanayici, memur, esnaf, kentli, emekli, asker, i şsiz babası, e ğitimci, polis, aile babası, i ş adamı, devlet adamı, millet adamı” olarak sunulmu ştur. Fonda ise, yine -3 Kasım kampanyasında Cem Uzan’ın hemen her konu şmasının da fonunu olu şturan- Türk bayra ğı vardır. 149 Milliyetçi unsurlara ve “halk adamlı ğı” temasına dayanan bu kampanya stratejisi 22 Temmuz seçimleri özelinde i şe yaramamı ş, Demokrat Parti %

10 barajının çok altında kalmı ştır. “Reklam dünyasının dahi çocu ğu” 3 Kasım seçimlerindeki ba şarısına ula şamamı ştır.

menemelerle bu i ş olmaz. Deneme, milyon dolarla yapılabilir mi? Yapılamaz. Ama nedense insanlar, reklam ajansıyız ya, uçtu ğumuzu ve uçuk kaçık tipler oldu ğumuzu dü şünüyor. Öyle olmadı ğımızı bir şekilde bir yerden ö ğrenince de, i şler “Ya herifin boyu 1.40’mı ş ama potaya smaç basıyormu ş”un enterasanlı ğıyla büyüyor. “Herif, kitap okumuyormu ş, zaten lise mezunuymu ş, üniversiteyi bırakmı ş...” Ben aslında beklenilen gibi bir adam olsam, hiç ilginç olmayaca ğım. Herhalde hakkımda üretilen “efsaneler” ondan diye dü şünüyorum. Rahmetli Kemal Sunal bile telefon edip geldiydi...”. Taran efsane meselesinden sıkılmı ş olsa da verdi ği mülakatta kendisini efsane olmasa da hayli egzantarik bir karakter olarak gösterebilecek ipuçları veriyor. Söz gelimi bir reklamcı olarak “kitap okumadı ğını, hayatı boyunca bir iki kitap okudu ğunu”, “sinemadan ho şlanmadı ğını, film izlemedi ğini”, ayrıca “çalı şanlarına araba hediye etmek” gibi bir huyu oldu ğunu ö ğreniyoruz. Bkz. Ay şe Arman-Ali Taran Söyle şisi: “Niyetim Futbolcu Olmaktı, Babam İstemedi Reklamcı Oldum”, http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/4224600.asp?yazarid=12&gid=59. Bu efsane meselesine Yıldırım Türker de de ğiniyor: “Kendi imgesini, burnundan kıl aldırmayan gizemli dâhi olarak biçti ği için bütün söyle şileri reddetmesiyle ünlü. Kaldı ki törene katılmasına kar şın kendisi sahneye çıkmayıp Kristal Elma büyük ödülünü almak için şirketinin muhasebecisi ve şoförünü çıkardı ğı da sektörde ka şıntılı bir hayranlıkla anlatılan hikâyelerden.” Bkz. Yıldırım Türker, “Bu Gençlere Dikkat”, Radikal, 7 Ekim 2002. 148 Güneri Civao ğlu, şöyle yazar: “Ali Taran, Türkiye’nin yaratıcı gücü en yüksek olan reklamcılarından biridir. Hatta ‘ilk sıradadır’ denebilir. Ali Taran, pahalıdır.” Civao ğlu, Taran’ın DP ile çalı şmasını “DP’nin en iyi transferi” olarak de ğerlendirmi ştir. Bkz. Güneri Civao ğlu, “DP Küçük Ortak”, Milliyet, 29 Mayıs 2007. 149 “Mehmet... Mehmet A ğar” reklamı için bkz. http://www.youtube.com/watch?v=bOdB2w3PYVs

358 SONUÇ

Lucardie’nin de i şaret etti ği üzere, yeni kurulmu ş bir partinin seçim ba şarısı, genellikle üç ana faktöre ba ğlıdır: “Seçmenlerin önemli bir kısmınca acil çözüm beklenen sorunların çözümüne yönelik bir siyasal projenin varlı ğı, partinin kaynakları (üyeleri, parasal kaynakları, yönetimi, medyada yer alması vb.) ve

“siyasal fırsat yapısı” (di ğer partilerin konumu ve kurumsal, sosyo ekonomik ve kültürel ko şullar)” (Lucardie, 2000: 175). Genç Parti’nin be ş senelik performansına bakıldı ğında, partinin 3 Kasım 2002 Genel Seçimleri’nden yakla şık üç ay önce kurulmasına ra ğmen ula ştı ğı % 7.2’lik oy oranında da, 22 Temmuz 2007 Genel

Seçimleri’nde elde etti ği % 3.03’lük oy oranında da “siyasal fırsat yapısı”nın etkili oldu ğunu söyleyebiliriz.

3 Kasım seçimleri öncesinde, DSP-MHP-ANAP koalisyon hükümeti döneminde ya şanan ekonomik kriz, artan yoksulluk ve yolsuzluk, artan

“inisiyatifsizlik, ba şarısızlık, alternatifsizlik” kar şısında “toplumun siyasete yabancıla şması” (Çınar, 2002: 41) sistemin bildik partilerine kar şı bir “öfke”ye yol açmı ştı. Bu “öfke” ve yeni bir siyasal umut arayı şı, 3 Kasım seçimlerinde sistemin dı şından gelen iki aktörün ön plana çıkmasını sa ğladı. Milli görü ş hareketi içinden evrilerek gelen, dolayısıyla lider kadrosu ve üyeleri itibariyle tamamen yeni sayılamayacak, “yeni kurulmu ş parti” AKP seçimlerden % 34’lük bir oy oranıyla birinci çıktı. Herhangi bir ideolojik görü şün/hareketin devamı olmayan, lideri daha

önce siyasetle u ğra şmamı ş, AKP’nin aksine örgütünde deneyimli ve kamuoyunda tanınan politikacılar olmayan Genç Parti ise, barajı geçemese de 2 milyonun üstünde bir oy almayı ba şardı. Bu ba şarıda, DYP gibi köklü partilere ek olarak hükümet orta ğı partilerin barajın altında kalmasının da etkisi oldu.

359 22 Temmuz 2007 Genel Seçimleri ise, “muhafazakar demokrat inkilâp”ın temellerini sa ğlamla ştırdı ğı bir seçim oldu. AKP, be ş senelik iktidarında seçmen deste ğinde herhangi bir a şınma ya şamadı ğı gibi, oylarını da yakla şık % 12 oranında arttırdı. Bunda seçmenin 1980 sonrası Türk siyasetinde, özellikle 1990’lı yıllarda kar şılanmayan ekonomik istikrar beklentisinin kar şılanması büyük rol oynadı.

Ekonomik ve yönetsel istikrar, 22 Temmuz seçimlerinin “siyasal fırsat yapısı”nı 3

Kasım seçimlerinden ayıran en önemli etken olarak öne çıktı. Buna ek olarak AKP, cumhurba şkanlı ğı tartı şmalarında CHP ba şta olmak üzere, di ğer muhalefet partilerinin de yürüttü ğü “negatif” siyaset yapma tarzını kendisi için bir “mazlumluk psikolojisini” de devreye sokarak “pozitif” bir unsura dönü ştürdü. AKP’nin seçim mitinglerinde sıkça kullandı ğı “Cumhurba şkanlı ğı tartı şmalarında AKP’ye haksızlık yapıldı ğı” argümanı, gücünü belirli bir ölçüde TSK’nın 27 Nisan e-muhtırasından da alıyordu. Aslî faktör olarak ekonomik istikrar, tâli faktörler olarak az önce de ğindi ğimiz unsurlara ek olarak CHP’nin ba şarısız muhalefeti, DYP’nin de -yine ba şarısız muhalefetine ba ğlı olarak- ANAP ile hayata geçirmeye çalı ştı ğı birle şme projesinin ba şarısızlı ğı gibi etkenler seçim sonuçlarına yansıdı. 22 Temmuz seçim sürecindeki iki temel gerilim hattı olan cumhurba şkanlı ğı tartı şmaları ve Kuzey

Irak/terör, seçmen deste ğine tahvil edilmeleri açısından birincisinde AKP’nin, ikincisinde MHP’nin lehine sonuçlandı. Genç Parti’nin ise, bu süreçte - reklamlarıyla/sloganlarıyla dikkat çekmesine ra ğmen- ba şarılı olamamasının nedenleri “siyasal fırsat yapısı”nın 3 Kasım 2002’ye nispeten de ğişmesi çerçevesinde anla şılabilir.

Genç Parti, 22 Temmuz’un “siyasal fırsat yapısı” içinde seçmeni cezbedecek argümanlar sunmayı ba şaramadı. Zira bu sefer, seçmeni 3 Kasım’daki gibi

360 yönlendiren bir ekonomik kriz ortamı söz konusu de ğildi. Bu tür kriz ortamlarında

Genç Parti gibi “sistem kar şıtı partiler”in lehine i şleyen kitlelerin öfkesinin 22

Temmuz için geçerli olmamasına ek olarak, yine “sistem kar şıtı partiler”in neo- popülist ve neo-fa şist çizgilerden de beslenen ve ideolojiden çok vaatlere, programdan çok slogana yönelen karakteristi ği; Genç Parti’nin 22 Temmuz’daki cumhurba şkanlı ğı tartı şmaları gibi temel siyasal kutupla şmaları ıskalamasına yol açtı. Partinin ideolojik-söylemsel konumunun zayıflı ğı, 3 Kasım seçimlerindeki seçmen deste ğini koruyabilece ği Kuzey Irak/terör sorunu gibi konulardan oy tahvil etmesini engelledi. Bu türden ideolojik manipülasyona fazlasıyla açık konularda güçlü ideolojik konumu olan partilerin kazanmasına yönelik e ğilim, MHP özelinde do ğrulandı. MHP, Genç Parti’nin kullanmaya yöneldi ği bir alanda herhangi bir özel muhalefet üretmeden % 14 oy aldı. Bununla birlikte, MHP’nin duru şunu tam da

Genç Parti’nin 3 Kasım’dan beri izledi ği neo-popülist çizgiye uygun bir biçimde

“gösterisel” biçimde sunmasının da kayda de ğer oldu ğunu belirtmek gerekmektedir.

Seçimin akılda kılan anlarından birisi, MHP Genel Ba şkanı Devlet Bahçeli’nin

Erdo ğan’a Abdullah Öcalan’ı neden asamadı ğını sordu ğu ve “ipin yoksa, al sana ip” diye büyükçe bir urganı kürsüden, kendisini izleyen kalabalı ğa do ğru attı ğı andır.

Genç Parti’nin 22 Temmuz’daki ba şarısızlı ğının bir ba şka nedeni de, yine onun tipolojisine ba ğlı olarak geli ştirdi ği neo-popülist duru şunda saklıdır. Bu

çalı şmada göstermeye çalı ştı ğımız üzere, neo-popülizm kitlelerin dikkatini çekmek konusunda her zaman ba şarılı stratejilere sahiptir. Bu stratejilerin kriz durumlarında artan ba şarısı 22 Temmuz seçim sürecinde belirgin bir krizin olmaması ile sekteye uğramı ştır. Ayrıca neo-popülist söylemin “basit” bir çerçevesi olması, onu kolay

“kopyalanabilir” kılar. Hatırlanaca ğı üzere, Genç Parti’nin kitle ileti şim araçları

361 üzerinden somutla ştırdı ğı vaatlerinin dikkat çekmesi, di ğer partileri de 22 Temmuz sürecinde Genç Parti’nin dikkat çekti ği konulara yönelmeye ve bu konuda benzeri vaatleri vermeye yöneltmi ştir. Bu noktada, CHP’nin mazot fiyatlarındaki indirime ve

ÖSS’nin kaldırılmasına yönelik vaatleri ile DYP’nin fındık ve mazot konularındaki benzeri vaatleri anımsanabilir.

Genç Parti açısından 22 Temmuz sonuçlarını 3 Kasım sonuçlarından farklıla ştıran bir unsur da gösteri kültürüyle ili şkilidir. Genç Parti bu seçimlerde, 3

Kasım’dakinden farklı olarak miting düzenlememi ş, sadece belirli “ şehir ziyaretleri”yle yetinmi ştir. Uzan, bu şehirlerde yaptı ğı konu şmalarda sadece zaten

çok iyi bilinen seçim vaatlerini sıralamakla yetinmi ştir. 3 Kasım 2002’de düzenlenen konserli ve bazıları yemekli “ şenlik”lerin yanında bu “ şehir ziyaretleri”nin ne kadar zayıf kaldı ğı açıktır. 22 Temmuz sürecinde en yüksek oyu alan AKP’nin aynı zamanda en çok mitingi yapmı ş olan parti olmasının, mitinglerin ve kitleyle do ğrudan temasın hala önemli oldu ğunu göstermesi bakımından anlamlı oldu ğu söylenebilir.

Genç Parti’nin 3 Kasım seçimlerinde elde etti ği ba şarıya ula şamamasında etkili olmu ş bir ba şka unsur da, partilerin seçim ba şarısını etkileyen di ğer faktörle, yani partinin kaynakları ile ili şkilidir. Partinin finansal kaynaklarının 3

Kasım’dakinin aksine Uzanlar’ın deste ğine dayanmaması -her ne kadar hatırı sayılır bir hazine yardımı almı ş olsalar da- paranın siyaset üzerindeki belirleyicili ğinin arttı ğı bu yeni zamanlarda önemli bir dezavantajdır. Partinin parasal kaynakları, medyanın da ancak belirli ölçüde kullanılmasına izin vermi ştir. Buna ek olarak, bir partinin kaynakları sadece parayla sınırlı de ğildir. Genç Parti, 3 Kasım sürecindeki ola ğanüstü mitingleri düzenleyecek organizasyon ekibinden de yine 3 Kasım’da

362 olanaklarından geni ş bir biçimde yararlandı ğı Uzan Grubu’na ait medya kaynaklarından da yoksundur.

AKP’nin büyük seçim ba şarısı ile girilen bu yeni dönemde şu an için neler olaca ğını kestirmek güç gözükmektedir. Ancak, merkez sa ğın (AKP kendisini merkez sa ğ de ğil, merkez partisi olarak de ğerlendirmektedir ve 22 Temmuz sonuçlarına bakıldı ğında haklılık payı da vardır), DYP ve ANAP gibi yıpranmı ş partilerinin eski liderlerinin de aktif rol oynayaca ğı yeni birle şme projeleri üretmesi beklenebilir. Genç Parti de, ilerde bu türden ittifaklar içinde yer alabilir. Ancak, şu an için, 3 Kasım’da aldı ğı oy oranının yarısından fazlasını kaybetmi ş bir parti olarak

Genç Parti -aslında AKP dı şındaki bütün partilerin de büründü ğü- derin bir sessizlik içindedir.

Bu sessizlik ve Genç Parti’nin 22 Temmuz seçimlerinde aldı ğı sonuçlar, Genç

Parti’nin bir dü şünme nesnesi olarak de ğerini azaltmaz. Genç Parti, 3 Kasım’da elde etti ği sonuçlara kıyasla ba şarısız olsa da, tam da hakim yorumun izinden giderek söylemek gerekirse, bu kadar “yapay”, bu kadar “basit”, “bu kadar hayalci vaatleri olan”, “bir ideolojisi veya programı olmayan” bir partinin 1 milyonun üzerinde oy alması, Sakarya, Edirne gibi % 10 barajın üstünde oy oranlarına ula şması dikkate de ğerdir. Gelinen noktada, Genç Parti’nin be ş senelik geçmi şine bakarak, partinin

Türk siyasal hayatında bir “anomali” haline i şaret edip etmedi ğini sormak yerinde olacaktır. Partinin geçmi şi ve “belirsiz gelece ği” nedeniyle bu soruya kusursuz kapsayıcılıkta bir yanıt verilmese de şu söylenebilir. AKP’nin Türk siyasal hayatı içindeki varlı ğı ne kadar “anomali” haline i şaret ediyorsa, Genç Parti’nin varlı ğı da aynı ölçüde bir “anomali” haline i şaret etmektedir. Zira, Genç Parti’nin 3 Kasım

özelinde kazandı ğı ba şarının ardındaki faktörler aynı zamanda AKP’nin ba şarısının

363 ardındaki faktörlerdir. Üstelik -çalı şmada da belirtildi ği üzere- burada vurgulanması gereken esas nokta siyasetin genel kriz halinin sa ğ-muhafazakar anlayı ş tarafından aşılma biçimidir. Sa ğın bu kriz halini a şarken aldı ğı iki görünümden birincisi

“üçüncü yol” türü, sosyal refah devletinin bazı kazanımlarını öne çıkaran ve tam anlamıyla ortodoks bir neo-liberal gündem takip etmeyen bir ılımlı-merkez çizgisine; di ğeri ise sistemin partilerine tamamen kar şı çıkan radikal çizgiye i şaret eder. Bu

çerçevede ılımlı çizginin temsilcisi olarak de ğerlendirilebilecek AKP ile radikal

çizginin temsilcisi sayılabilecek Genç Parti arasındaki “akrabalık” gözden kaçırılmamalıdır. Bununla birlikte bu “akrabalık” bir “aynılık” durumuna i şaret etmez. Söz konusu “akrabalık” ba ğına ra ğmen bu iki çizginin farklı konum alı şlarıyla beliren mücadele muhafazakar siyasetin kendi içindeki çatı şmanın, muhafazakarlı ğın diyalekti ğinin bir görünümü olarak dü şünülmelidir.

Yukardaki soruyu de ğiştirerek ve Genç Parti’yi bir dü şünme nesnesi olarak

Türk siyaseti içinde üzerinde dü şünülmeye de ğer kılan şey nedir diye soracak olursak, buna verilebilecek ilk yanıt Genç Parti’nin para ve siyaset arasındaki ili şkinin somutla şmasının anlamlı bir örne ği olarak okunabilecek olmasıdır. İkincisi,

Genç Parti’nin bize gösteri ve siyaset arasındaki ba ğın yeniden dü şünülmesinin zorunlu oldu ğunu hatırlatmasıdır. Üçüncüsü, Genç Parti’nin -kitle-lider ili şkisi açısından- kitle ileti şim araçlarının etkin kullanımına dayanan “beyaz çocuk-işadamı portresi”nin uygun bir siyasal fırsat yapısı içinde ne kadar etkili olabilece ğini gösteren bir örnek olmasıdır. Dördüncüsü, neo-fa şizmin ve neo-popülizmin yine uygun bir siyasal fırsat yapısı içinde kazanabilece ği gücü ve deste ği göstermesidir.

Son olarak, Genç Parti uygun siyasal stratejiler ve kampanya-reklam tekniklerinin uygun ko şullarla birle şti ğinde her zaman “i şe yarayabilece ğini” göstermi ştir. Ancak

364 Genç Parti özelinde Debordian bir gösteri toplumu tasvirinin bütün ögelerinin ideal olarak bulu ştu ğunu söylemek do ğru de ğildir. Çalı şmada da belirtildi ği üzere, gösteri toplumunun kısmi ögeleri olan medyatikle şme, kitle ileti şim araçlarının yo ğun kullanımı, paranın belirleyicili ği, üretimin terkedili şi, imajların öne çıkması, reklamın güçlenmesi gibi unsurlar, Türkiye toplumunun 1980 sonrası dinamiklerini anlamak ya da Genç Parti’nin belirli karakteristiklerini dü şünmek için geçerli ve elveri şli olsalar da, bu, Türkiye toplumun tamamen bir gösteri toplumuna dönü ştü ğü anlamına gelmez. “Enformasyon ya da propaganda, reklam ya da e ğlence tüketimi”,

Debord’un deyi şiyle “gösterinin özel biçimleri”dir. Gösteri ise “toplumsal olarak hakim ya şamın mevcut modeli” olarak çok daha kapsayıcıdır (Debord, 1996: 14) ve

“kendisininden ba şka hiçbir şeye varmak istemeyen” bir “amaç-araç birlikteli ği”ne dayanmaktadır. Gösteri toplumu içinde gösteri, salt “kendi kendisinin ürünüdür”

(Debord, 1996: 17-20). Oysa siyaset, her şeye ra ğmen hala bir amaç-araç ayrılı ğı

üzerinden i şlemektedir. Dolayısıyla, Genç Parti’nin ya da Türk siyasetinin “gösteri toplumu”nun ideal bir örne ği olmasından çok, “gösteri toplumun özel biçimleri”nin belirli siyasal stratejiler ve amaçlar çerçevesinde kullanılması söz konusudur.

Bu çalı şmada, Genç Parti’nin bir “sistem kar şıtı parti” ve “ şirket partisi” olarak de ğerlendirilebilece ği gösterilmi ştir. Genç Parti’nin aynı zamanda bir şirket partisi olması nedeniyle, Uzan Grubu ile Genç Parti arasındaki bağ çalı şma boyunca vurgulanmı ştır. Uzan grubunun yatırım tercihleri ile Türkiye’nin hakim siyasal ve sosyo ekonomik e ğilimleri ile arasında belirgin bir örtü şme oldu ğuna işaret edilmi ş,

Uzan Grubu ile ilgili olarak yürütülen hukuki operasyonun ardından partinin zayıflayı şına dikkat çekilmi ştir. Bununla birlikte, Genç Parti salt Uzanlar’ın varlı ğı ve deste ğiyle açıklanabilecek bir parti de ğildir. Genç Parti’nin do ğuşunda temsil

365 krizi, sa ğ ve sol arasındaki çizginin bulanıkla şması, siyasetin artan bir biçimde salt teknik bir alana indirgenmesi gibi faktörlere ek olarak ekonomik-toplumsal-siyasal krizlerin de etkisi vardır. Çalı şmada, Genç Parti’nin tipolojik olarak “sistem kar şıtı parti” ve “ şirket partisi” özellikleri gösteren, ideolojik olarak neo-popülist ve neo- fa şist bir çizgide yer alabilecek kimi özelliklere sahip, seçmen kitlesi sadece yoksullarla açıklanamayacak, kitleyle ili şkisini program ya da ideolojiyle de ğil do ğrudan liderinin karizmasıyla ve kitle ileti şim araçlarının etkili bir biçimde kullanılmasıyla kuran bir parti oldu ğu savunulmu ştur.

Genç Parti’nin yükseli şinin tamamen istisna oldu ğu, bir daha 3 Kasım’daki ba şarısına ula şamayaca ğı, partinin “plastik bir proje” (Bora, 2002b: 33) oldu ğu ve artık miyadını doldurdu ğu, 22 Temmuz 2007 genel seçimleriyle girilen süreçte Genç

Parti’nin Türk siyaseti içinde bir istisna durumu oldu ğu, hatta bir anomaliye i şaret etti ği do ğru olabilir. Ama acaba bu, bizi Genç Parti’yi dü şünmekten alıkoymalı mıdır? İstisna durumuna i şaret edenin, veya bir ba şka deyi şle anomali halinin Türk siyasetinin kendisi oldu ğunu söylenemez mi? Sa ğ ve sol arasında artık bir ayrım kalmadı ğının, ideolojilerin ölümünün, artık tek önemli siyasal sorunun piyasalardaki istikrar oldu ğunun ilan edildi ği zamanlarda Genç Parti örnek olayı, bize siyasetin, paranın, medyanın, kitlenin görünümlerini dü şünmek için küçük de olsa bir fırsat sunmuyor mu? Siyasetin istikranın ve kitlelerin huzurunun sonsuz bir para akı şı

üzerinden belirlendi ği bir toplumsal haritada totaliterizmin yeni yüzlerle kar şımıza

çıkma tehlikesi sadece bir kuruntudan mı ibarettir? Bu soruları sormak, bu sorulara yanıt bulmak, ba şka sorular sormak, ba şka yanıtlar bulmak her zaman mümkündür.

Mümkün olanı aramak, her şeyin de ğişti ğini söylemek ya da hiçbir şeyin

366 de ğişmedi ğini savunmak arasındaki belirsiz çizgide de ğişenlerin ve de ğişmeyenlerin haritasını çıkarmaya çalı şmak u ğra şıdır.

367 KAYNAKÇA

Adorno, T.W., “Democratic Leadership and Mass Manipulation”, (ed.) Alvin W.

Gouldner, Studies in Leadership: Leadership and Democratic Action ,

Russell&Russell, New York, 1965.

Adorno, T.W., Minima Moralia: Sakatlanmı ş Ya şamdan Yansımalar. çev.

O.Koçak-A.Do ğukan , Metis Yayınları, İstanbul, 2002.

Ahmad, Feroz, Modern Türkiye’nin Olu şumu , çev. Yavuz Alogan, Kaynak

Yayınları, İstanbul, 1999.

Akdo ğan, Yalçın, AK Parti ve Muhafazakar Demokrasi , Alfa Yayınları, İstanbul,

2004.

Allcock, J.B, “Populism: A Brief History”, Sociology , 5, 1971, s.371-387.

Armony, Victor “Populism and Neo-populism in Latin America”, www.cccg.umontreal.ca/pdf/armony%20udm%202005.pdf -, 2005

Aristoteles, Retorik , çev.M.H.Do ğan, YKY, İstanbul, 2006.

Arnaud, Jean Louis, “Synthesis of The Discussion”, Europe and The Crisis of

Democracy: Elections in Europe 1999-2002 , http://www.notre- europe.eu/uploads/tx_publication/Semi16-en_01.pdf ., 2002, s.41-45.

Aziz, Aysel, Siyasal İleti şim , Nobel Yayınları, Ankara, 2003.

Baker, Ulus ve Şen, Mustafa, “Politikacının Ruhu ve ‘Think-Tank’ Siyaseti”,

Birikim , sayı 64, A ğustos 1994, s. 24-27.

368 Bass, Bernard M., “Concepts of Leadership”, (eds.) Pierce, Jon L. ve Newstorm,

John W., Leaders and The Leadership Process: Readings, Self-Assessments and

Applications, Auten Press, Syndey, 1995.

Bali, Rifat N., Tarz-ı Hayattan Life Style’a: Yeni Seçkinler, Yeni Mekanlar,

Yeni Ya şamlar , İleti şim Yayınları, İstanbul, 2002.

Bell, Daniel, “Notes On Authoritarian and Democratic Leadership”, (ed.) Alvin W.

Gouldner, Studies in Leadership: Leadership and Democratic Action ,

Russell&Russell, New York, 1965.

Bertozzi, Carlos Alberto Milani, Collor de Mello: A Brazilian Neepopulist

Leader? , www.ohiolink.edu/etd/send-pdf.cgi?ohiou994709848 , 2001.

Boas, Taylor C., “Television and Neopopulism in Latin America: Media Effects in

Brazil and Peru”, Latin American Research Review , vol.40, no.2, 2005, s.27-49.

Bobbio, Norberto, Sa ğ ve Sol: Bir Politik Ayrımın Anlam ı, çev. Z.Yılmaz, Dost

Kitabevi Yayınları, Ankara, 1999.

Bora, Tanıl. “Türkiye Sa ğının İdeolojik ve Siyasi Bunalımı: Oynak Merkez-

’Merkez’siz Oynaklık”, Birikim , sayı 64, A ğustos 1994, s. 11-23.

Bora, Tanıl. “Fa şizmin Halleri”, Birikim , sayı 133, Mayıs 2000a, s. 21-34.

Bora, Tanıl. “Neo-fa şizmin Yükseli şi, Anti-fa şizmin Krizi...MHP Tartı şmaları”,

Birikim , sayı 138, Ekim 2000b, s. 23-33.

Bora, Tanıl. “Cem Uzan ve Neo-fa şizmin Yeni Yüzü: Şirket Konserlerinden

Partiye”, Birikim , sayı 162, Ekim 2002a, s. 53-61

369 Bora, Tanıl, “2002 Seçimi ve Siyasi Güzergâh Problemi”, Birikim , sayı 163-164,

Kasım-Aralık 2002b, s.29-35

Bora, Tanıl “Yerel Seçimler: Tek Kale Maça Çıkarken”, Birikim , sayı 179, Mart

2004, s.42-45.

Bora, Tanıl, “Sıradan Fa şizm: Yurttan Sesler”, Medeniyet Kaybı , Birikim Yayınları,

İstanbul, 2006

Boratav, Korkut, Türkiye İktisat Tarihi: 1908-1905 , Gerçek Yayınevi, İstanbul,

İstanbul, 1989.

Boratav, Korkut, “ İktisat Tarihi (1981-1994)”, (yayın yön.) Sina Ak şin, Türkiye

Tarihi 5: Bugünkü Türkiye: 1980-1995 , Cem Yayınevi, İstanbul, 1997.

Bottomore, Tom, “Lumpenproleterya”, çev.Uygur Kocaba şoğlu, (yay.yönetmeni)

Tom Bottomore, Marksist Dü şünce Sözlü ğü, İleti şim Yayınları, İstanbul, 2005.

Brants, Kees, “Book Review: The Media and Neo-Populism: A Contemporary

Comparative Analysis”, European Journal of Communication , 20(1), 2005, s.

123-128.

Butler, Patrick ve Collins, Neil, “A Coneptual Framework for Political Marketing”,

(ed.) Bruce I. Newman, Handbook of Political Marketing , Sage Publications,

London, 1999.

Camus, Jean-Yves, “Nostalgia and Political Impotence: Neo-nazi and Extreme Right

Movements in France, 1944-64”, (ed.) Edward J. Arnold, The Development of the

Radical Right in France: From Boulanger to Le Pen, MacMillan Press, London,

2000.

370 Capoccia, Giovanni, “Anti-System Parties: A Conceptual Reassesment”, Journal of

Theoretical Politics , 14(1), 2002, s. 9-35.

Caspi, Dan, “American-Style Electioneering in Israel: Americanization versus

Modernization”, ed.) Paolo Mancini ve David L. Swanson, Politics, Media and

Modern Democracy: An International Study of Innovations in Electoral

Campaigning and Their Consequences, Praeger Publications, London, 1996.

Catano, James V., “Entrepreneurial Masculinity: Re-tooling The Self-made Man”,

Journal of American&Comparative Cultures , vol.23, no.2, 2000, s.1-8

Chomsky, Noam ve Herman, Edward S. “Medyanın Büyüklü ğü, Mülkiyeti ve Kar

Amaçlı Olu şu”, (ed.) Noam Chomsky, ve Edward S. Herman, Medyanın Kamuoyu

İmalatı: Medyanın Tekelle şmesi, Kitlelerin Yönlendirili şi ve Zorunlu İtaat, çev.

A. Köymen vd., Chiviyazıları, İstanbul, 2004.

Crotty, William, “Party Transformations: The United States and Western Europe”,

(ed.) Richard S. Katz ve William Crotty, Handbook of Party Politics , Sage

Publications, London, 2006.

Çakır, Ru şen ve Çalmuk, Fehmi, Recep Tayyip Erdo ğan: Bir Dönü şüm Öyküsü ,

Metis Yayınları, İstanbul, 2001.

Çelik, Kadir, Beyaz Camın Kara Kutusu , Ümit Yayıncılık, İstanbul, 1999.

Çınar, Menderes “Seçimlerin Ardından: Siyaset Yeniden”, Birikim , sayı 163-164,

Kasım-Aralık 2002, s.40-43.

Debord, Guy, Gösteri Toplumu , çev. A.Ekmekçi-O.Ta şkent, Ayrıntı Yayınları,

İstanbul, 1996.

371 Dehousse, Renaud, “Introduction”, Europe and The Crisis of Democracy:

Elections in Europe 1999-2002 , http://www.notre- europe.eu/uploads/tx_publication/Semi16-en_01.pdf ., 2002, s.1-6

Demirel, Ahmet, “28 Mart’ta Ne Oldu?”, Birikim , sayı 181, Mayıs 2004, s.61-70

Dilmener, Naim, Ele ştirmenin Günlü ğü, Everest Yayınları, İstanbul, 2006.

Dubiel, Helmut, Yeni Muhafazakarlık Nedir?, çev. E.Özbek , İleti şim Yayınları,

İstanbul, 1998.

Duverger, Maurice, Siyasi Partiler , çev. E.Özbudun, Bilgi Yayınları, Ankara, 1993.

Duverger, Maurice, Siyasal Rejimler , çev. T. Tunçdo ğan, YeniYüzyıl Kitaplı ğı,

İstanbul,1994.

Elchardus, Mark, “Discontent and The Success of The Populist Right in Flanders and

Belgium”, Europe and The Crisis of Democracy: Elections in Europe 1999-2002, http://www.notre-europe.eu/uploads/tx_publication/Semi16-en_01.pdf ., 2002, s.9-12.

Ergur, Ali “Gerçeklik Tanımlayıcısı Olarak Görsellik ve Türkiye’de Siyasetin

Gösterile şmesi”, Toplum ve Bilim , sayı 93, Yaz 2002, 7-28

Farrell, David M, “Political Parties In A Changing Campaign Environment”, (ed.)

Richard S. Katz ve William Crotty, Handbook of Party Politics , Sage Publications,

London, 2006.

Foucault, Michel, “Yönetimsellik”, Seçme Yazılar:1-Entelektüelin Siyasi İş levi,

çev. F. Keskin-O.Akınhay, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2005.

Fishkin, James ve Hatzopoulos, Pavlos, “What Can Deliberative Polling Do For

Democracy?”, http://cdd.stanford.edu/press/2006/rep-interview.pdf , 2006

372 Gevgilili, Ali, “Türkiye Basını”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi , cilt

1, İleti şim Yayınları, İstanbul, 1983.

Golder, Matt, “Explaning Variation in the Success of Extreme Right Parties in

Western Europe”, Comparative Political Studies , vol.36, no.4, 2003, s.432-466.

Gorvett, Jon, “The Final Curtain?”, The Middle East , April 2004, s.50-51.

Gunther, Richard ve Diamond, Larry, “Species of Political Parties: A New

Typology”, Party Politics, , vol.9, no.2, 2003, s. 167-199.

Görmü ş, Alper, “Medya Genç Parti’yi Görmedi, Partinin İstedi ği De Buydu”,

Birikim , sayı 163-164, Kasım-Aralık 2002, 81-86.

Hamann, Kerstin, “Third Way Conservatism? The Popular Party and Labour

Relations in Spain”, International Journal of Iberian Studies , vol.8, no.2, 2005, pp.67-82.

Harmel, Robert ve Robertson, John D., “Formation and Success of New Parties: A

Cross National Analysis”, (ed.) Steven B.Wolinetz, Political Parties , Ashgate

Publications, Aldershot, 1998

Harris, Geoffrey, The Dark Side of Europe: The Exreme Right Today , Edinburgh

University Press, Edinburgh, 1994.

Heifetz, Ronald A., Leadership Without Easy Answers , The Belknap Press of

Harvard University Press, Massachusetts, 2000.

Hirschman, Albert O., Gericili ğin Retori ği, İleti şim Yayınları, İstanbul, 1994.

Hobbes, Thomas, Leviathan , çev. S.Lim, YKY, İstanbul, 2001

373 Holli, Semetko A, “Parties in The Media Age”, (ed.) Richard S. Katz ve William

Crotty, Handbook of Party Politics , Sage Publications, London, 2006

Hopkin, Jonathan ve Paolucci, Caterina, “The Business Firm Model of Party

Organization: Cases From Spain and Italy”, European Journal of Political

Research , 35, 1999, s.307-339.

Ignazi, Piero, “The Crisis of Parties and The Rise of New Political Parties”, Party

Politics , vol.2, no.4, 1996, s.549-566.

Ignazi, Piero, Extreme Right Parties in Western Europe , Oxford University Press,

Oxford, 2003.

İnsel, Ahmet, “Fransa Seçimleri: Avrupa Asıl Şimdi Yol Ayrımında”, Birikim , sayı

157, Mayıs 2002, s.7-10.

Jakubowicz, Karol, “Television and Elections in Post-1989 Poland: How Powerful Is the Medium?”, (ed.) Paolo Mancini ve David L. Swanson, Politics, Media and

Modern Democracy: An International Study of Innovations in Electoral

Campaigning and Their Consequences, Praeger Publications, London, 1996.

Kaplan, Sefa, Recep Tayyip Erdo ğan, Do ğan Kitap, İstanbul, 2007.

Karaca, Emin, Cumhuriyet Olayı , Altın Kitaplar, 1994.

Katz, Richard S. ve Mair, Peter, “The Evolution of Party Organizations in Europe:

The Three Faces of Part Organiazation”, (ed.) Steven B.Wolinetz, Political Parties ,

Ashgate Publications, Aldershot, 1998

Katz, Richard S, “Party in Democratic Theory”, (ed.) Richard S. Katz ve William

Crotty, Handbook of Party Politics , Sage Publications, London, 2006.

374 Kazgan, Gülten, Türkiye Ekonomisinde Krizler (1929-2001): “Ekonomi Politik

Açısından Bir İrdeleme , İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2005.

Kıray, Mübeccel B, “Apartmanla şma ve Modern Orta Tabakalar”, Kentle şme

Yazıları , Ba ğlam Yayınları, İstanbul, 1998.

Keren, Michael, “Political Perfectionism and the Anti-Sytem Party”, Party Politics , vol.6, no.1, 2000, s.107-116.

Kervegan, Jean-François, “Demokrasi”, (haz.) P. Raynaud-S.Rials, Siyaset Felsefesi

Sözlü ğü, İleti şim Yayınları, İstanbul, 2003.

Komsuo ğlu, Aysegül, “Türk Siyasal Ya şamında Bir Lider: Recep Tayyip Erdo ğan”,

Bilgi ve Bellek , Yıl 02, Sayı: 03, Kı ş 2005, s.83-105.

Kongar, Emre, 21.Yüzyılda Türkiye: 2000’li Yıllarda Türkiye’nin Toplumsal

Yapısı , Remzi Kitabevi, İstanbul, 2000.

Kozano ğlu, Can, Cilalı İmaj Devri , İleti şim Yay. İstanbul, 1993.

Kozano ğlu, Can, Pop Ça ğı Ate şi, İleti şim Yay. İstanbul, 1995.

Köker, Eser, Politikanın İleti şimi, İleti şimin Politikası , Vadi Yayınları, Ankara,

1998.

Köker, Levent, Modernle şme, Kemalizm ve Demokrasi, İleti şim Yayınları,

İstanbul, 2004.

Krouwel, Andre, “Party Models”, (ed.) Richard S. Katz ve William Crotty,

Handbook of Party Politics , Sage Publications, London, 2006.

Laclau, Ernesto, Popülist Akıl Üzerine , çev.N.B.Çelik, Epos Yayınları, Ankara,

2007.

375 Laçiner, Ömer, “Milliyetçilik: Geliyorum Demesi Gerekmeyen Dalga”, Birikim , sayı 121, Mayıs 1999, s. 3-14.

LaPalombara, Joseph, “Reflections on Political Parties and Political Development”,

Four Decades Later”, Party Politics , vol.13, no.2, 2007, s. 141-154.

Leitch, Vincent B. vd, “Aristotle”, (ed.) Vincent B. Leitch, vd., The Northon

Anthology: Theory and Criticism, W.W.Norton&Company, New York, 2001.

Linz, Juan J., “Parties in Contemporary Democracies: Problems and Paradoxes”,

(ed.) R.Gunther, J. Ramon vd., Political Parties: Old Concepts, New Challenges,

Oxford University Press, Oxford, 2002.

Lucardie, Paul, “Prophets, Purifiers and Prolocutors: Towards A Theory On The

Emergence of New Parties”, Party Politics , vol.6, no.2, 2000, s.175-185.

Mancini, Paolo ve Swanson, David L., “Politics, Media and Modern Democracy:

Introduction”, (ed.) Paolo Mancini ve David L. Swanson, Politics, Media and

Modern Democracy: An International Study of Innovations in Electoral

Campaigning and Their Consequences, Praeger Publications, London, 1996.

Mancini, Paolo, “Italy’s Berlusconi Factor”, The Harvard International Journal of

Press/Politics , 2(1), 1996, s. 116-120.

Margetts, Helen, “Cyber Parties”, (ed.) Richard S. Katz ve William Crotty,

Handbook of Party Politics , Sage Publications, London, 2006.

Marx, Karl, Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i , çev.S.Belli, Sol Yayınları, Ankara,

2002.

376 Mayer, Martin, Madison Avenue: Dünyanın En Sıradı şı Mesle ği Reklamcılık ve

Reklamcılar , çev. M.Yurdda ş, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2004.

Mazzoleni, Gianpietro, “Towards A Videocracy?: Italian Political Communication at

A Turning Point”, European Journal of Communication, vol 10(3), 1995, s.291-

319.

Mazzoleni, Gianpietro, “Patterns and Effects of Recent Changes in Electoral

Campaigning in Italy”, (ed.) Paolo Mancini ve David L. Swanson, Politics, Media and Modern Democracy: An International Study of Innovations in Electoral

Campaigning and Their Consequences, Praeger Publications, London, 1996.

Meyer, Thomas (L.Hinchman’la birlikte), Medya Demokrasisi: Medya Siyaseti

Nasıl Sömürgele ştirir? Çev. A.Fethi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul,

2004.

Michels, Robert, Political Parties: A Sociological Study of The Oligarchical

Tendencies of Modern Democracy, Dover Publications, New York, 1959.

Mouzelis, Nicos, “On The Concept of Populism: Populist and Clientalist Modes of

Incorporation in Semiperipherial Polities”, Politics & Society, 14 (3), 1985, s. 329-

348.

Mudde, Cas, “The Paradox of the Anti-Party Party: Insights From The Extreme

Right”, Party Politics , vol.2, no.2, 1996, s. 265-276.

Murphy, John, “Populism and Democracy: A Reading of Australian Radical

Nationalism”, Thesis Eleven, no.16, 1987, pp. 85-99.

377 Norris, Pippa, “Do Campaign Communications Matter For Civic Engagement?:

American Elections from Eisenhower to George W.Bush”, (ed.) David M. Farrell ve

Rüdiger Schmitt-Beck, Do Political Campaigns Matter? Campaign Effects in

Elections and Referandums , Routedge, London, 2002.

Northouse, Peter G., Leadership: Theory and Practice, Sage Publications,

London, 2004.

Oğuzhan, Ülkü Ay şe, 18 Nisan 1999 Genel Seçimleri ve 3 Kasım 2002 Genel

Seçimlerinde Siyasal Yakla şımları Farklı Olan Gazetelerin Kar şıla ştırılması: 18

Nisan 1999 Genel Seçimleri ve 3 Kasım 2002 Genel Seçimleri Örnekleri , (Gazi

Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Gazetecilik Anabilim Dalına sunulmu ş

Yüksek Lisans Tezi ), Ankara, 2003.

O’Shaughnessy, Nicholas J., Politics and Propaganda: Weapons of Mass

Seduction, Manchester University Press, Manchester, 2004.

O’Shaughnessy, Nicholas J., “Political Marketing and Political Marketing”, (ed.)

Bruce I. Newman, Handbook of Political Marketing , Sage Publications, London,

1999.

Öni ş, Ziya ve Bakır, Caner, “Turkey’s Political Economy In The Age of Financial

Globalization: The Significance of the EU Anchor”, http://portal.ku.edu.tr/~zonis/ONIS_BAKIR.pdf , 2007.

Öymen, Altan, De ğişim Yılları , Do ğan Kitap, İstanbul, 2006.

Özükan, Bülent, “Basında Tirajlar”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi , cilt 1, İleti şim Yayınları, İstanbul, 1983.

378 Payne, Stanley G., “Review Article: Historic Fascism and Neofascism”, European

History Quarterly , vol.23, 1993, s.69-75

Payne, Stanley G., “Historical Fascism and the Radical Right”, Journal of

Contemporary History , vol.35(1), 2000, s.109-118.

Pedahzur, Ami ve Brichta, Avraham, “The Institutionalization of Extreme Right

Wing Charismatic Parties: A Paradox”, Party Politics , vol.8, no.1, 2002, s.31-49.

Perinçek, Do ğu, “3 Kasım 2002 Seçimleri Üzerine Merkez Komitesi’ne Rapor”,

Teori , sayı 155, Aralık 2002, s. 3-37.

Perrineau, Pascal, “The Conditions For The Re-Emergence of An Extreme Right

Wing in France: The National Front, 1984-98”, (ed.) Edward J. Arnold, The

Development of the Radical Right in France: From Boulanger to Le Pen,

MacMillan Press, London, 2000.

Pirim, Oktay, Deniz Baykal , Do ğan Kitap, İstanbul, 2007.

Pitkin, Hanna-Fenichel, The Concept of Representation , University of California

Press, Berkeley, 1967.

Pitkin, Hanna-Fenichel (ed.), Representation , Atherton Press, New York, 1969.

Pitkin, Hanna-Fenichel, “Representation and Democracy: Uneasy Alliance”,

Scandinavian Political Studies , vol. 27, no.3, 2004, pp. 335-342.

Poggi, Gianfranco, Modern Devletin Geli şimi, çev. Ş.Kut-B.Toprak, İstanbul Bilgi

Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2002.

379 Poguntke, Thomas, “New Politics and Party Systems: The Emergence of A New

Type of Party”, (ed.) Steven B.Wolinetz, Political Parties , Ashgate Publications,

Aldershot, 1998.

Powers, Nancy R., “Re-Electing Neo-liberals: Competing Explanations For The

Electoral Success of Fujimori and Menem”,

168.96.200.17/ar/libros/lasa97/powers.pdf., 1997.

Prizel, Ilya, “Populism As a Political Force in Postcommunist Russia and Ukraine”,

East European Politics and Societies, vol.14, no.2, 2000, pp. 54-63.

Purvis, Andrew, “Not Just Business As Usual”, Time, 27 Jul. 2003.

Purvis, Trevor ve Hunt, Alan, “Discourse, Ideology, Discourse, Ideology...”, British

Journal of Sociology, vol.44. no.3. 1993.

Ramet, Sabrina P., “Defining The Radical Right: Values and Behaviors of Organized

Intolarence in Post-communist Central and Eastern Europe”, (ed.) Sabrina P. Ramet,

The Radical Right: In Central and Eastern Europe since 1989 , The Pennsylvania

State University Press, Pennsylvania, 1999.

Ronchi, Vereonica, “Populism and Neopopulism in Latin America: Clientalism,

Trade Union Organisation and Electoral Support in Mexico and Argentina in the

90’s”, www.feem.it/NR/rdonlyres/336896B8-570A-4839-BC0E-

6465960AA22C/2331/4109.pdf, 2007.

Rousseau, Jean-Jacques, Toplum Sözle şmesi , çev. V.Günyol, Adam Yayınları,

İstanbul, 2001.

Rubin, Michael, “Green Money, Islamist Politics in Turkey”, Middle East Quarterly,

Winter 2005, pp.13-23.

380 Sartori, Giovanni, Demokrasi Teorisine Geri Dönü ş, çev.T.Karamustafao ğlu ve

M.Turhan, Türk Demokrasi Vakfı Yayınları, Ankara, 1993.

Sartori, Giovanni, Görmenin İktidarı , çev.G.Batu ş, B.Ulukan, Karakutu Yayınları,

İstanbul, 2004.

Sancar, Serpil, “Seçim Dersleri: İmaj mı Örgüt mü?”, Birikim , sayı 163-164, Kasım-

Aralık 2002, 71-74

Schedler, Andreas, “Anti-Political Establishment Parties”, Party Politics , vol.2, no.3, 1996, s.291-312.

Schmitt, Carl, Parlamenter Demokrasinin Krizi , çev. E. Zeybeko ğlu, Dost

Kitabevi Yay., Ankara, 2006.

Schmitt-Beck, Rüdiger ve Farrell, David M., “Do Political Campaigns Matter? Yes,

But It Depends” , (ed.) David M. Farrell ve Rüdiger Schmitt-Beck, Do Political

Campaigns Matter? Campaign Effects in Elections and Referandums , Routedge,

London, 2002.

Semetko, Holli A., “Parties in the Media Age”, (ed.) Richard S. Katz ve William

Crotty, Handbook of Party Politics , Sage Publications, London, 2006.

Semino, Elena ve Masci, Michela, “Politics is Football: Metaphor in the Discourse of

Silvio Berlusconi in Italy”, Discourse&Society , vol. 7(2), 1996, s.243-269.

Soysal, İlhami, “Basında Lotarya”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi , cilt 1, İleti şim Yayınları, İstanbul, 1983.

Sönmez, Mustafa, “Türk Medya Sektöründe Yo ğunla şma ve Sonuçları”, Birikim, sayı 92, Aralık 1996, s.76-86.

381 Statham, Paul, “Berlusconi, the Media, and the New Right in Italy”, The Harvard

International Journal of Press/Politics , 1(1), 1995, s. 87-105.

Sternhell, Zeev vd, The Birth of Fascist Ideology , çev. D.Maisel, Princeton

University Press, Princeton, 1994.

Süreya, Cemal, 99 Yüz , Kaynak Yayınları, İstanbul, 1992.

Şener, Nedim, Uzanlar: Bir Korku İmparatorlu ğunun Çökü şü, Güncel

Yayıncılık, İstanbul, 2004.

Taggart, Paul, Popülizm , çev. B.Yıldırım, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları,

İstanbul, 2004.

Tan şu, Okan ve Ercan, Esra, Cem Uzan ve Genç Parti Olgusu , Konrad Adenauer

Vakfı Türkiye Temsilcili ği, Ankara, 2002.

Ta şlıcalı, Memduh, Beyaz Yakalı: Cem Uzan Fenomeni , Karakutu Yayınları,

İstanbul, 2002.

Tekeli, İlhan, “Kapitalistle şme Süreci İçinde Türkiye’nin Konut Üretimine Bir

Bakı ş”, Türkiye’de Kentle şme Yazıları , Turhan Kitabevi, Ankara, 1982.

Tekeli, İlhan, “Tek ve Çok Kademeli Demokrasi Kuramlarının Ontolojik Kabulleri

Üzerine”, Do ğu-Batı , sayı 28, 2004, s. 197-225.

Tılıç, L.Do ğan, Utanıyorum Ama Gazeteciyim: Türkiye ve Yunanistan’da

Gazetecilik , İleti şim Yayınları, İstanbul, 1998.

Tilly, Charles, Avrupa’da Devrimler: 1492-1992, çev. Ö. Arıkan, YeniBinyıl,

İstanbul, 2000.

382 Tismaneanu, Vladamir, “Hypotheses on Populism: The Politics of Charismatic

Protest”, East Europen Politics & Societies , vol.14, no.2, 2000, pp.10-17.

Tosun, Tanju, Siyasette Yeniden Mevzilenmeler , Büke Yayınları, İstanbul, 2003.

Topuz, Hıfzı, II.Mahmut’tan Holdinglere Türk Basın Tarihi, Remzi Kitabevi,

İstanbul, 2003.

Tucker, William R., “The New Look of The Exteme Right in France”, Political

Research Queterly , vol.21, 1968, s.86-97.

Tuncel, Hakan, “Bab-âli’den İkiTelli’ye”, Birikim , sayı 64, A ğustos, 1994, s.33-38.

Turan, Ali E şref , Türkiye’de Seçmen Davranı şı: Önceki Kırılmalar ve 2002

Seçimi, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2004.

Turan, Ömer-Çapan, Zeynep G. “Siyasetin Yeniden Tanımlanması ve Gösteri

Toplumu: Genç Parti Özelinde 3 Kasım Seçimleri”, Birikim , sayı 165, Ocak 2003, s.

101-118.

Van Der Brug, Wouter ve Mughan, Anthony, “Charisma, Leader Effects and Support

For Right Wing-Populist Parties”, Party Politics , vol.13, no.1, 2007, s.29-51.

Vural, Hasan Saim, Avrupa’da Radikal Sa ğın Yükseli şi, İleti şim Yayınları,

İstanbul, 2005.

Yeldan, Erinç, Küreselle şme Sürecinde Türkiye Ekonomisi: Bölü şüm, Birikim ve

Büyüme , İleti şim Yayınları, İstanbul, 2001.

Yeldan, Erinç, “1980 Sonrası Türkiyesi’nde MakroEkonomik Uyum Süreçleri”,

Birikim , Aralık 2001-Ocak 2002, s.146-155

383 Yeldan, Erinç ve Boratav, Korkut, “Turkey: 1980-2000: Financial Liberalization,

Macroeconomic (In)Stability and Patterns of Distribution, http://www.bilkent.edu.tr/~yeldane/B&YCEPA2002.PDF , 2001.

Yerasimos, Stefanos, “Sivil Toplum, Avrupa ve Türkiye”, (ed.) S.Yerasimos,

G.Seufert ve Karin Vorhoff, Türkiye’de Sivil Toplum ve Milliyetçilik , İleti şim

Yayınları, İstanbul, 2001.

Yılmaz, Mustafa, Kemal Uzan: Kendi Kaleminden Bir İmparatorlu ğun Çökü şü,

Neden Kitap, İstanbul, 2006.

Waisbord, Silvio, “Secular Politics: The Modernization of Argentine

Electioneering”, (ed.) Paolo Mancini ve David L. Swanson, Politics, Media and

Modern Democracy: An International Study of Innovations in Electoral

Campaigning and Their Consequences, Praeger Publications, London, 1996.

Ware, Alan, Political Parties and Party Systems , Oxford University Press, Oxford,

1996.

Weyland, Kurt, “Neopopulism and Neoliberalism in Latin America: How Much

Affinity?”, Third World Quarterly , vol.24, no.6, 2003, pp.1095-115.

Williams, Christopher, “Problems of Transition and The Rise of The Radical Right”,

(ed.) Sabrina P. Ramet, The Radical Right: In Central and Eastern Europe since

1989 , The Pennsylvania State University Press, Pennsylvania, 1999.

Wolinetz, Steven B., “Beyond The Cath-All Party: Approaches to the Study of

Parties and Party Organization in Contemporary Democracies”, (ed.) R.Gunther, J.

Ramon vd., Political Parties: Old Concepts, New Challenges, Oxford University

Press, Oxford, 2002.

384 Wray, Harry J., “Money and Politics”, (ed.) Bruce I. Newman, Handbook of

Political Marketing , Sage Publications, London, 1999.

Žižek, Slavoj, “Öznenin Bir Nedeni Var Mıdır?”, (ed.) T. Birkan-B. Somay ,

Kırılgan Mutlak . çev. T. Birkan, Metis Yayınları, İstanbul, 2002a.

Žižek, Slavoj, “Milletinin Keyfini Çıkar, Kendininmi ş Gibi!”, (ed.) T. Birkan-B.

Somay , Kırılgan Mutlak . çev. T. Birkan, Metis Yayınları, İstanbul, 2002b.

Žižek, Slavoj, “Çokkültürcülük, ya da Çok Uluslu Kapitalizmin Küresel Mantığı” in

T. Birkan-B. Somay (ed.), Kırılgan Mutlak , çev. T. Birkan. Metis Yayınları,

İstanbul, 2002c.

Žižek, Slavoj. İdeoloinin Yüce Nesnesi. Çev. T. Birkan, Metis Yayınları, İstanbul,

2002d.

Žižek, Slavoj, Yamuk Bakmak . Çev. T.Birkan. Metis yayınları, İstanbul, 2004a.

Žižek, Slavoj, Ödünç Alınan Irak Çaydanlı ğı, Çev. M.Öznur-S.Erduman, Encore

Yayınları, İstanbul, 2004b.

Žižek, Slavoj.. Lenin Üzerine . Çev. N. Aras., Encore Yayınları, İstanbul, 2004c.

Zurcher, Erik Jan, Modernle şen Türkiye’nin Tarihi , çev.Y.S.Gönen, İleti şim

Yayınları, İstanbul, 2001.

KÖ ŞE YAZILARI/GAZETE MAKALELER İ

Türker Alkan, “Etli Nohut ve Demokrasi”, Radikal , 27 Eylül 2002.

Türker Alkan, “Etli Nohutun Marifetleri”, Radikal , 28 Eylül 2002.

Fatih Altaylı, “Baraj İhalesi İçin Tehdit Yayını”, Hürriyet , 10 Mayıs 2002.

385 Fatih Altaylı, “Cep To Cem Party”, Hürriyet, 26 Temmuz 2002.

Fatih Altaylı, “Sattım Demekle Olmuyor Çocuklar”, Hürriyet , 26 Temmuz 2002.

Fatih Altaylı, “Memleket nereye gidiyor ben ona bakarım”, Hürriyet , 18 Şubat 2004

Fatih Altaylı, “Hepinizi Affediyorum”, Hürriyet , 21 Şubat 2004

Fatih Altaylı, “Mafya Gazete Kursa Sahip Mi Çıkaca ğız?”, Hürriyet , 17 Şubat 2004.

Fatih Altaylı, “Oh Be”, Hürriyet , 16 Şubat 2004

Fatih Altaylı, “O Kadar Da De ğil”, Hürriyet , 23 Şubat 2004.

Fatih Altaylı, “Cem Uzan Ne Yapar?”, Sabah , 17 Kasım 2006.

Engin Ardıç, “Haklısın Mustafa”, Star , 18 Eylül 2002.

Engin Ardıç, “Ananın Örekesine Te ğet Geçti ğim Ak şam”, Star , 17 Ocak 2004.

Ay şe Arman, “Her Kadına Gidemezsin Her Partiden Seçilemezsin”, Hürriyet , 6

Haziran 2007.

Aydın Ayaydın, “Genç-Saadet-BBP seçim birlikteli ğine do ğru gidiyor”, Sabah , 12

Ocak 2007.

Murat Belge, “Seçim Ertesi”, Radikal , 30 Mart 2004.

İsmet Berkan, “Tereciye Tere Sattılar”, Radikal , 25 A ğustos 2003.

İsmet Berkan. “Uzan Ailesi Nerede?”, Radikal , 26 A ğustos 2003.

İsmet Berkan, “Uzanlardan Film Çıkar Mı?”, Radikal 17 A ğustos 2003.

İsmet Berkan, “Bu Skandalın Üstü Örtülemez”, Radikal , 18 A ğustos 2003.

İsmet Berkan, “Bir Daha Olmaması İçin”, Radikal , 19 A ğustos 2003.

386 İsmet Berkan, “O Programı Kim Yazdı?”, Radikal , 24 A ğustos 2003.

İsmet Berkan, “Uzanlar İçin Deniz Bitiyor”, Radikal , 16 A ğustos 2003.

İsmet Berkan, “Biz Niye Fal Bakıyoruz?”, Radikal , 3 Nisan 2007

Erdal Bilallar, “Bu Bir Ba şkaldırı”, Star, 12 Temmuz 2002.

Erdal Bilallar, “Ankara Oradaysa, Adapazarı da Burada”, Star Gazetesi, 23 Eylül

2002.

Tanıl Bora, “ Şiddetin Sıradanla şması: Kurtlar Vadisi”, Yeni Şafak , 8 Şubat 2007.

Kür şad Bumin, “Tekrar ‘Genç Führer’ Üzerine”, Yeni Şafak , 28 Eylül 2002.

Hasan Cemal, “Damardan Populizm ya da GP’nin Yükseli şi!”, Milliyet , 16 Ekim

2002.

Murat Çelikkan, “Milliyetçili ğe Yeni Kılıf”, Radikal , 2 Ekim 2002.

Bekir Co şkun, “Terörün Çaresi De Bulundu”, Hürriyet , 10 Şubat 2007.

Erdal Bilallar, “Ankara Oradaysa, Adapazarı da Burada”, Star , 23 Eylül 2002.

Zeki Ço şkun, “Recep Tayyip Taran”, 16 Şubat 2007, Radikal

Yalçın Do ğan, “Genç Parti Aya Astronot Gönderiyor”, Hürriyet , 9 Haziran 2007.

Çiler Dursun, “Pragmanın Vurdu ğu Pragma ve Oylarımız”, Radikal İki , 10 Kasım

2002.

Oktay Ek şi, “Kime Özgürlük?”, Hürriyet , 17 Şubat 2004.

Ali Eyüpo ğlu, “Kurtlar Vadisini Herkes, Aliye’yi AB Grubu İzledi”, 5 Ocak 2007,

Milliyet

Okay Gönensin, “Uzanlar, İş ve Siyaset”, Vatan , 21 Şubat 2004.

387 Okay Gönensin, “Basın Özgürlü ğü”, Vatan , 20 Şubat 2004.

Okay Gönensin, “Star ve Sonrası”, Vatan , 16 Şubat 2004.

Hasan Celal Güzel, “Aman Ha! Oylarınızı Mutlaka Genç Parti’ye Verin”, Radikal , 3

Haziran 2007.

Ahmet İnsel, “Nihilizm Patlaması”, Radikal İki , 20 Ekim 2002.

Ay şe Kadıo ğlu, “Fa şizm geliyor (mu)?”, Radikal İki , 13 Ekim 2002.

Cevher Kantarcı , “Yılın Bakanı, Yılın Mevtası”, Star , 1 Mayıs 2002.

Cevher Kantarcı , “Bu Ülke Bu Esaretten Kurtulmalı”, Star , 8 Mayıs 2002.

Cevher Kantarcı , “Anti-Zurnik Politika”, Star , 7 Haziran 2002.

Cevher Kantarcı , “Sokullu-Kanuni-Rah şan-Bülent”, Star , 8 Haziran2002.

Cevher Kantarcı , “Kendi Vatanımızda Esir Mi Olduk?”, Star , 9 Temmuz 2002.

Cevher Kantarcı , “Kafayı Mı Yedim?”, Star , 9 Temmuz 2002.

Cevher Kantarcı , “Rodos’ta Uzun E şek Mi Oynadınız Ertu ğrul?”, Star , 20 A ğustos

2002.

Cevher Kantarcı , “Genç Parti’den Neden Aday Oldum?”, Star , 26 Ekim 2002.

Cevher Kantarcı, “Heeyy Motorola Ertu ğrul!”, Star , 3 Şubat 2002.

Cevher Kantarcı, “Sen Ürdün Vatanda şı Olur Musun Ertu ğrul?”, Star , 6 Şubat 2004.

Nuray Mert, “Genç ve Yeni”, Radikal , 26 Eylül 2002.

Nuray Mert, “Siyasal Bir Fenomen”, Radikal , 3 Ekim 2002.

Kolo ğlu, Sina, “Uzan Mı, Vadi Mi?” Milliyet , 9 Şubat 2007.

388 Güngör Mengi, “Filmin Sonu Geldi”, Vatan , 21 Şubat 2004.

Mustafa Mutlu, “Uzan Gerçe ği 1”, Star , 18 Eylül 2002.

Mustafa Mutlu, “Uzan Gerçe ği 2”, Star , 19 Eylül 2002.

Mustafa Mutlu, “Uzan Gerçe ği 3”, Star , 20 Eylül 2002.

Mustafa Mutlu, “Atma, Din Karde şiyiz”, Vatan , 1 Aralık 2006.

Mustafa Mutlu, “Uzan, 18.7 Milyar YTL Daha Mı Buldu?”, Vatan , 11 Ocak 2007.

Günseli Ocako ğlu, “Ali Taran, Ak Parti’den Kaç Para İstedi?”, Zaman , 19 Mart

2007.

Ergun Özbudun, “Türkiye Siyasetindeki Bölünme Çizgisi”, Zaman , 17 A ğustos

2007.

Yılmaz Özdil, ” Karanlıktan Aydınlı ğa... Aydınlıktan Taranlı ğa...”, Sabah , 23 Şubat

2007.

Cengiz Özdemir, “Ali Taran, İmar Bankası ma ğduru olmaktan kurtarıldı mı?”,

Hürriyet , 17 Şubat 2007

Ertu ğrul Özkök, “Ankette Tek Seçiçili ğin Sorumlulu ğu”, Hürriyet , 3 Ekim 2002.

Ertu ğrul Özkök, “ Şu Rodos Hikayesini Bir De Benden Dinleyin”, Hürriyet , 19

Ağustos 2002.

Ertu ğrul Özkök, “Medya Dedektifli ği”, Hürriyet , 25 Kasım 2006

Ertu ğrul Özkök “Parmalat Ligi Ba şlıyor”, Hürriyet , 14 Ocak 2004.

Ertu ğrul Özkök, “Al Pacino’ya Te ğet Geçti ğim Ak şam”, Hürriyet ,16 Ocak 2004.

Ertu ğrul Özkök, “Bir Gün Şunu Görseydiniz”, Hürriyet , 18 Şubat 2004

389 Ertu ğrul Özkök, “Bir ‘Medya Sava şı’nın Hasar Tespiti”, Hürriyet , 21 Şubat 2004.

İlker Sarıer, “Ben Bu İş e Alkı ş Tutmuyorum”, Sabah , 17 Şubat 2004.

Ali Saydam, “Taran Ak Parti’ye İyi Gelir”, Ak şam , 22 Aralık 2006.

Şakir Süter, “Genç Parti ve Şirin”, Ak şam, 20 Aralık 2006.

Şakir Süter, “Anket-Taran, AKP ve CHP”, Ak şam , 26 Aralık 2006.

Şakir Süter, “DYP-ANAP-GP Birle şiyor Mu? ”, Ak şam , 21 Nisan 2007.

Haluk Şahin, “Kurtlar Vadisi’ni Kim Durdurabilir?”, Radikal , 9 Şubat 2007.

Ali Şen, “Uzanlar, Do ğan ve Bilgin”, Star , 5 Şubat 2002.

Yıldırım Türker, “Bu Gençlere Dikkat!”, Radikal , 7 Ekim 2002.

Yıldırım Türker, “Zamanımızın Bir Kahramanı”, Radikal, 3 Mart 2003.

Murat Yetkin, “Miting Ankara’da Nasıl Yankılanacak?”, Radikal , 30 Nisan 2007.

Murat Yetkin, “E-muhtıra Erken Seçimi Gündeme Ta şıdı”, Radikal , 29 Nisan 2007.

Mehmet Y. Yılmaz, “Ali Taran Biçilmi ş Kaftan”, Hürriyet , 15 Şubat 2007.

Nilüfer Zengin, “Gördü ğünüz Cem Uzan, Cem Uzan De ğil”, http://www.bianet.org/2007/05/15/96018.htm .

CEM UZAN’IN KONU ŞMALARI

Cem Uzan, “Berke Barajı Açılı ş Konu şması”, Star Gazetesi, 17 Mart 2002, 2002a,

Cem Uzan, “Uzan Grubu 46. Yıl Kutlamaları: Samsun Konu şması”, Star Gazetesi,

12 Mayıs 2002, 2002b.

390 Cem Uzan, “Uzan Grubu 46. Yıl Kutlamaları: Trabzon Konu şması” Star Gazetesi,

13 Mayıs 2002, 2002c .

Cem Uzan, “Uzan Grubu 46. Yıl Kutlamaları: Gaziantep Konu şması” Star Gazetesi,

18 Mayıs 2002, 2002d.

Cem Uzan, “Uzan Grubu 46. Yıl Kutlamaları: Adana Konu şması” Star Gazetesi, 26

Mayıs 2002, 2002e.

Cem Uzan, Uzan Grubu 46. Yıl Kutlamaları: Bursa Konu şması”, Star Gazetesi, 10

Haziran 2002, 2002f.

Cem Uzan, Uzan Grubu 46. Yıl Kutlamaları: Adapazarı Konu şması”, Star Gazetesi,

12 Haziran 2002, 2002g.

Cem Uzan, Uzan Grubu 46. Yıl Kutlamaları: Edirne Konu şması”, Star Gazetesi, 14

Haziran 2002, 2002h.

Cem Uzan, Uzan Grubu 46. Yıl Kutlamaları: Manisa Konu şması”, Star Gazetesi, 16

Haziran 2002, 2002ı.

Cem Uzan, Uzan Grubu 46. Yıl Kutlamaları: İzmir Konu şması Star Gazetesi, 17

Haziran 2002, 2002i.

Cem Uzan, Uzan Grubu 46. Yıl Kutlamaları: Aydın Konu şması Star Gazetesi, 19

Haziran 2002, 2002j.

Cem Uzan, Uzan Grubu 46. Yıl Kutlamaları: Ankara Konu şması Star Gazetesi, 20

Haziran 2002, 2002k.

Cem Uzan, Uzan Grubu 46. Yıl Kutlamaları: Erzurum Konu şması Star Gazetesi, 24

Haziran 2002, 2002l.

391 Cem Uzan, Uzan Grubu 46. Yıl Kutlamaları: İstanbul Konu şması Star Gazetesi, 30

Haziran 2002, 2002m.

Cem Uzan, , “Siyasete Giri ş Konu şması”, Star Gazetesi, 11 Temmuz 2002, 2002n.

Cem Uzan, “Seçim Mitingi Konu şması: Konya”, Star Gazetesi, 13 A ğustos 2003,

2002o .

Cem Uzan, “Bursa Mitingi Konu şması”, Star Gazetesi, 14 Haziran 2003, 2003a.

Cem Uzan, “Be şikta ş-Lazio Maçı Devre Arası Konu şması”, 16 Eylül 2003, http://sozluk.sourtimes.org/Default.asp ?, 2003b.

Cem Uzan, “5 Şubat 2006 Seçim Startı Konu şması”, Genç Parti 5 Şubat 2006 Seçim

Startı DVD’si, 2006.

Cem Uzan, “GP İzmir Te şkilatına Yapılan Konu şma” , 26 Mayıs 2007, http://www.medyafaresi.com/?hid=4862&cid=5 , 2007a.

Cem Uzan, “TRT Seçim Propagandası Konu şması”, 21 Temmuz 2007, 2007b.

SÖYLE Şİ LER/TV PROGRAMLARI

Talat Atilla-Cem Uzan Söyle şisi, “Beni Kesebilirsin, Öldürebilirsin Ama Bana

İnananlara İhanet Ettiremezsin”, http://www.turktime.com/default.asp?page=haber&id=5692, 25 Haziran 2007.

Nuriye Akman-Cem Uzan Söyle şisi, “Önümüzdeki Seçimlerde 2,5 milyonun altında oy alırsam siyaseti bırakaca ğım”, 22 Eylül 2003.

Nuriye Akman-Cem Uzan Söyle şisi, “Karde şimi Türkiye’deki Tuzaklardan

Korumak İçin Ortaya Çıkarmıyorum”, 21 Eylül 2003.

392 Nuriye Akman-Ali Şen Söyle şisi, “Uzan, Nuriye Akman’ın Kar şısına Çıkmazsa

Politika Yapamaz”, 21 Temmuz 2002.

Nuriye Akman-Faruk Saraç Söyle şisi, “Politikacıların Stil Kaygısı Yok...”, http://www.zaman.com.tr/webapp-tr/haber.do?haberno=552488

Ay şe Arman-Ali Taran Söyle şisi: “Niyetim Futbolcu Olmaktı, Babam İstemedi

Reklamcı Oldum” http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/4224600.asp?yazarid=12&gid=59.

Okan Bayülgen-İbrahim Tatlıses, NTV Bu Sizi İlgilendiriyor (canlı yayın), 5

Temmuz 2007.

Hakan Çelik-Cem Uzan, Haberturk Weekend, 18 Haziran 2007

Kadir Çelik-Cem Uzan, “4,5 Aydır Elim havada Bekliyorum”, Star Gazetesi, 5 Ocak

2004 (4 Temmuz 2004 tarihli Star TV’de yayınlanan Objektif Programının

Transkripte Edilmi ş Versiyonu)

Semra Çetin-Cem Uzan Söyle şisi, “Tehdit Edildim”, Vatan Gazetesi, 5 Haziran

2007.

Esin Dalay-Emin Şirin Söyle şisi, “AKP, Görgüsüzlerin Görgüsüz İktidarı”, Yeni

Harman, sayı 99, Ekim 2006.

Can Dündar, “Neden?”, NTV Canlı Yayın ( Ş.Mardin vd. söyle şi), 24 Temmuz 2007.

Ne şe Düzel- Şevket Bülent Yahnici Söyle şisi, “Genç Parti Kazanırsa Türkiye’yi Terk

Edelim”, http://www.radikal.com.tr/veriler/2002/10/07/haber_52484.php

Ali Kırca- İbrahim Tatlıses, ATV Ana Haber (canlı yayın), 6 Haziran 2007.

Melih Meriç vd-Cem Uzan, Haberturk Basın Klübü (canlı yayın), 8 Temmuz 2007.

393 NTV Programcıları-Cem Uzan, NTV Soruyor Liderler Yanıtlıyor, 25 Haziran 2007

Defne Samyeli-Cem Uzan, Show Tv Anahaber, 19 Haziran 2007

SKYTURK Ankara Temsilcileri- Cem Uzan, SKYTURK Canlı Yayın Söyle şisi, 22

Mayıs 2007.

Yener Süsoy-Erol Köse Röportajı: “Perukla Kaçmadım, İş te Burdayım”, Hürriyet

Gazetesi, 31 Aralık 2003.

Haluk Şahin-Emin Şirin, TV8 Yüksek Siyaset Programı, 6 Ocak 2007.

Emin Şirin, SKYTURK Seçime Do ğru (Canlı Yayın), 14 Haziran 2007.

H. Bahadır Türk- GP Te şkilat Ba şkan Yardımcısı ve 22 Temmuz 2007 Genel

Seçimleri Ankara 2. Bölge Milletvekili Adayı Emin Ayano ğlu ile Söyle şi, 19

Temmuz 2007.

TURKTIME-Tevfik Diker Söyle şisi, “Tevfik Diker Genç Parti’ye 2 ay Dayandı”, http://www.haber7.com/haber.php?haber_id=153790

Cem Uzan, Skyturk Özel Röportaj, 11 Temmuz 2007

İlkin Ünde ş-Emin Şirin, SKYTURK Son Nokta Programı (Canlı Yayın), 5 Haziran

2007.

İlkin Ünde ş-Emin Şirin, SKYTURK Son Nokta Programı (Canlı Yayın), 17 Temmuz

2007.

DİĞ ER KAYNAKLAR VE İNTERNET S İTELER İ

Genç Parti Programı,

394 Genç Parti Tüzü ğü,

Genç Parti Manifestosu,

22 Temmuz 2007 Genel Seçimleri İçin Hazırlanmı ş El İlanları ve çe şitli bro şürler,

Genç Parti 5 Şubat 2006 Seçim Startı DVD’si,

AKP Parti Programı,

Elektrik Piyasası Kanunu

Siyasi Partiler Kanunu http://www.gencturkgucu.info/ http://www.gencpartiliyiz.com/ http://www.gencturkgucu.org/ http://www.gphaber.com/ http://www gencpartiankara.com http://www gencpartibalcova.org. http://www. ntvmsnbc.com http://www.haber3.com/ www.habergenc.com http://www.habervitrini.com/ http://www.konrad.org.tr/secim/ayrinti.php?yil_id=14 http://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/genel_secimler.secimdeki_partiler?psecim_yil i=1995

395 http://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/genel_secimler.secimdeki_partiler?p_secim_yi li=1999 http://ysk.gov.tr http://secim2007.ntvmsnbc.com/default.aspx http://www.hummer.com/. http://www.fuh2.com/ http://www.atcw.com/ http://www.fininvest.it/ http://www.petkim.com.tr/Petkim/index.jsp?git=ozet&in=7 http://en.wikipedia.org/wiki/Main_Page http://www.youtube.com/ http://sozluk.sourtimes.org/Default.asp?

The Guardian

Evening Standard,

Time,

The Economist,

Aksiyon,

Aydınlık,

Yeni Harman,,

Hürriyet,

396 Milliyet,

Sabah,

Zaman,

Vatan,

Radikal,

Yeni Şafak,

Ak şam,

Vatan,

Star,

Resmî Gazete

397 ÖZET

Bu çalı şmanın amacı; Genç Parti’nin temel yapısal özelliklerine ı şık tutmaktır.

Çalı şma; Genç Parti’yi lider, kadro, parti tipolojisi, ideoloji ve söylem gibi parçalarından hareketle analiz etmeye ve kitleyle kurdu ğu ili şkiyi tartı şmaya odaklanacaktır. Çalı şma, üç ana bölümden olu şmaktadır. İlk iki bölümde Uzanlar’ın genel yapısı, yükseli ş ve çökü ş süreci Genç Parti’nin be ş yıllık dönemde ya şadı ğı dönü şümlerle birlikte de ğerlendirilecektir. Üçüncü bölümde ise Genç Parti, siyasal partilerin sahip oldu ğu klasik unsurlar çerçevesinde ele alınacak ve tartı şılacaktır.

Çalı şmanın bu biçimde kurgulanı şındaki amaç; Genç Parti’yi -kuruldu ğu günden 22

Temmuz 2007 seçimlerine kadar geçen tarihsel süreç üzerinden- örgütsel yapı, ideoloji/söylem ve kitle-lider unsurları üzerinden konumlandırmaktır. Bu çalı şmada,

Genç Parti’nin bir “sistem kar şıtı parti” ve “ şirket partisi” olarak de ğerlendirilebilece ği gösterilmi ştir. Genç Parti’nin aynı zamanda bir şirket partisi olması nedeniyle, Uzan Grubu ile Genç Parti arasındaki ba ğ çalı şma boyunca vurgulanmı ştır. Genç Parti’nin do ğuşunda temsil krizi, sa ğ ve sol arasındaki çizginin bulanıkla şması, siyasetin artan bir biçimde salt teknik bir alana indirgenmesi gibi faktörlere ek olarak ekonomik-toplumsal-siyasal krizlerin de etkisi vardır.

Çalı şmada, Genç Parti’nin tipolojik olarak “sistem kar şıtı parti” ve “ şirket partisi”

özellikleri gösteren, ideolojik olarak neo-popülist ve neo-fa şist bir çizgide yer alabilecek kimi özelliklere sahip, seçmen kitlesi sadece yoksullarla açıklanamayacak, kitleyle ili şkisini program ya da ideolojiyle de ğil do ğrudan liderinin karizmasıyla ve kitle ileti şim araçlarının etkili bir biçimde kullanılmasıyla kuran bir parti oldu ğu savunulmu ştur.

398 ABSTRACT

This study, generally, aims to shed light upon main characteristics of the Young

Party. Moving from some critical elements such as mass, leader, party typology, ideology and discourse, the main purpose of this thesis is to analyze the Young Party.

Daring to simplfy, we can put forward that in the first two chapters of this study, particular emphasis is upon the emergence of the party within the context of general elections held in 2002. In the third chapter, the case of the Young Party is discussed on the axis of classical elements that political parties enjoy. What this study attempts to do is presenting a historical perspective on the Young Party and political developments in Turkey from the general elections held in 2002 to the general elections held in 2007. In this study, it has been underlined that the Young Party – typologically- is both a “business firm party” and “anti-establishment political party”. Moving from this point, the “connection” between the Young Party and the

Uzan Group has been examined throughout the study. It has been stated that the

Young Party is a byproduct of the crisis of political representation, the blurring distinction between “right” and “left”, technicalization of politics and major socio eceonomic crises. Besides, the fact that the voters of the Young Party are not only the poor people is indicated in the study. Lastly, it has been also put forward that the

Young Party which benefits from various media channels –ideologically- is both neo-populist and neo-fascist party which attaches a great importance to the role of the leader.

399 Türk, Hasan Bahadır, Genç Parti’yi Anlamak: Parti, Lider ve Kitle Üzerine Bir Çalı şma , Doktora Tezi, Danı şman: Doç.Dr. Aykut Çelebi, 399 s.

ÖZET

Bu çalı şmanın amacı; Genç Parti’nin temel yapısal özelliklerine ı şık tutmaktır. Çalı şma;

Genç Parti’yi lider, kadro, parti tipolojisi, ideoloji ve söylem gibi parçalarından hareketle analiz etmeye ve kitleyle kurdu ğu ili şkiyi tartı şmaya odaklanacaktır. Çalı şma,

üç ana bölümden olu şmaktadır. İlk iki bölümde Uzanlar’ın genel yapısı, yükseli ş ve

çökü ş süreci Genç Parti’nin be ş yıllık dönemde ya şadı ğı dönü şümlerle birlikte de ğerlendirilecektir. Üçüncü bölümde ise Genç Parti, siyasal partilerin sahip oldu ğu klasik unsurlar çerçevesinde ele alınacak ve tartı şılacaktır. Çalı şmanın bu biçimde kurgulanı şındaki amaç; Genç Parti’yi -kuruldu ğu günden 22 Temmuz 2007 seçimlerine kadar geçen tarihsel süreç üzerinden- örgütsel yapı, ideoloji/söylem ve kitle-lider unsurları üzerinden konumlandırmaktır. Bu çalı şmada, Genç Parti’nin bir “sistem kar şıtı parti” ve “ şirket partisi” olarak de ğerlendirilebilece ği gösterilmi ştir. Genç

Parti’nin aynı zamanda bir şirket partisi olması nedeniyle, Uzan Grubu ile Genç Parti arasındaki ba ğ çalı şma boyunca vurgulanmı ştır. Genç Parti’nin do ğuşunda temsil krizi, sa ğ ve sol arasındaki çizginin bulanıkla şması, siyasetin artan bir biçimde salt teknik bir alana indirgenmesi gibi faktörlere ek olarak ekonomik-toplumsal-siyasal krizlerin de etkisi vardır. Çalı şmada, Genç Parti’nin tipolojik olarak “sistem kar şıtı parti” ve “ şirket partisi” özellikleri gösteren, ideolojik olarak neo-popülist ve neo-fa şist bir çizgide yer alabilecek kimi özelliklere sahip, seçmen kitlesi sadece yoksullarla açıklanamayacak, kitleyle ili şkisini program ya da ideolojiyle de ğil do ğrudan liderinin karizmasıyla ve kitle ileti şim araçlarının etkili bir biçimde kullanılmasıyla kuran bir parti oldu ğu savunulmu ştur. Türk, Hasan Bahadır, Making Sense of The Young Party: A Study on Party, Leader and Mass , Ph.D Thesis, Advisor: Assoc. Prof. Aykut Çelebi, 399 p.

ABSTRACT

Moving from some critical elements such as mass, leader, party typology, ideology and discourse, the main purpose of this thesis is to analyze the Young

Party. Daring to simplfy, we can put forward that in the first two chapters of this study, particular emphasis is upon the emergence of the party within the context of general elections held in 2002. In the third chapter, the case of the

Young Party is discussed on the axis of classical elements that political parties enjoy. What this study attempts to do is presenting a historical perspective on the Young Party and political developments in Turkey from the general elections held in 2002 to the general elections held in 2007. It has been underlined that the Young Party –typologically- is both a “business firm party” and “anti-establishment political party”. The “connection” between the Young

Party and the Uzan Group has been examined throughout the study. It has been stated that the Young Party is a byproduct of the crisis of political representation, the blurring distinction between “right” and “left”, technicalization of politics and major socio eceonomic crises. Besides, the fact that the voters of the Young Party are not only the poor people is indicated in the study. Lastly, it has been also put forward that the Young Party which benefits from various media channels is both neo-populist and neo-fascist party which attaches a great importance to the role of the leader.