CORE Metadata, citation and similar papers at core.ac.uk

Provided by Sehir University Repository (iryodor Mihayloviç) Le» oré De Balzac ohn Steinbeck Willian uis Aragon Pablo Nerudi STi __ eviç Gogol Yaşar Kema M azın/ Hi Halide Edi| \dıva g Amadeus Mozart Ludvij /an Bée Piyotr İlyiç Çaykovski Elvi: Presley Ruhi Su Beatles Fatih Sultaı Mehmet Kanuni Sulta Süleymar STapolyon Bonapart Abraha incoin J.î iCennedy Adolf Hitler-* M. Atatürl ismet İnönü Adnan Mender üleymar Demirel Turgut ÖSfl ~ Bülent Ecevi Mohandas Karamçand Gandhi (Mahatma /ladimir İliç Ulyanov Lenin Mao Zedong Winston Churchill Charles De Gaulle Srnesto Che Guevera Mussolini Bénite Melson Mandela Karl Maries Jean Pau Sartre Mevtana Celaleddin Rumi Charlie Chaplin Oscar Wiltje „ Akira Kurosavi Drson Welle^ | Yılmaz Güney Federicc «Uini' \\^nct Van Qogh S; 3*0 / isso tëonardd Michelangélc arroti Vincent Van G orhan veli KANIK

4 BİR GARİP İSTANBULLU 5 ŞAİRANELİĞE KARŞI BİR ŞAİR

8 YENİ VE DEĞİŞİK BİR ŞİİR

11 GARİP AKIMI

12 GENÇ ŞAİRDEN BEKLENEN 14 KİTAPLARI 15 BEN ORHAN VELİ

.Hürriyet] iz bırakanlar

Yayıncı: Hürriyet Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş. İmtiyaz Hakkı Sahibi: Mehmet Ali Yalçındağ Yayın Yönetmeni: Hulusi Oran Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Haşan Kılıç Sanat Yönetmeni: Mustafa Can Genel Koordinasyon: Pınar Demiral Basım Yeri: Boyut Matbaacılık A.Ş. Tel: (0212) 629 53 00 (pbx) Hürriyet ile birlikte 400.000 TL 1940’lardaki yenilikçi “Garip” akı­ mının öncüsü olan Orhan Veli, es­ ki yapıyı temelinden değiştirmeyi amaçlayan bir anlayışla yazdığı şi­ irleriyle sokaktaki adamın söyleyi­ şini şiir diline taşıdı. Yeni dünya­ lar, yeni insanlar, yeni söyleyişler sokarak şiirin sınırlarını genişletti.

BİR GARİP İSTANBULLU «Sı Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin en gözle görünür atılımmı gerçek­ leştiren bu özgün adam, hayatın hep kıyısında yaşadı (Yoksa biz / Biz bu dünyadan değil miydik). O, dünyaya hayretle bakmaya, başını alıp yollarda dolaşmaya, Galata Köprüsü’nde balık tutanları sey­ retmeye, Rumelihisarı’nda oturup kederlenmeye, basık meyhaneler­ de içmeye gelmişti. Bu dünya biraz bohem, biraz entelektüel bir dün­ yaydı. 13 Nisan 1914’te İstanbul’da \ Beykoz Yalıköy’de, annesinin aile-

< «H; ı ♦ \ T a i j f c * ■ c . ■

sine ait bir konakta dünyaya geldi. başladı. Orhan Veli’nin bir kısmını Babası Cumhurbaşkanlığı Bando Mehmet Ali Sel imzasıyla yayımla­ Heyeti şeflerinden Veli Kanık’tı. dığı bu ilk şiirleri Baudelaire, Rim­ Galatasaray Lisesi’nin ilk kısmın­ baud, Verlaine gibi simgeci Fransız da başladığı ilköğrenimini Anka­ şairlerinden ve aynı doğrultuda ra’da tamamladı. Erkek Li- yazan Ahmet Hamdi Tanpmar, Ah­ sesi’nde okurken, daha sonra ken­ met Muhip Dıranas, Cahit Sıtkı Ta- disiyle birlikte Garip hareketini rancı gibi Türk şairlerinden etkiler başlatacak olan Oktay Rifat ve Me­ taşır. Hece ölçüsüyle ve kafiyeli lih Cevdet Anday’la tanıştı. İlk şiir­ olarak, duru birTürkçeyle yazılmış lerini lisenin yayın organı Sesimiz bu şiirlerde Orhan Veli, ilk deney dergisinde yayımladı. 1933’te İs­ evresini aşmış “olgun” bir şair tanbul’a gitti, İstanbul Üniversite­ kimliğiyle ortaya çıkar (Dili çözü­ si Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölü- lüyor gecelerin / Gölgeler kaçışıyor mü’ne kaydoldu. Üç yıl sonra öğ­ derine /Alıp sihrini bilmecelerin / renimini yarıda bırakarak Anka­ Gün doğuyor şehrin üzerine). ra’ya döndü, PTT Umum Müdürlü- ğü’nde memur olarak çalışmaya ŞAİRANELlĞE KARŞI BİR ŞAİR başladı. Onun dönüşü üç arkada­ Yirmili yaşlarının henüz başların­ şın şiire dönüşünü de birlikte ge­ da olan Orhan Veli, başka bir şiirin tirdi. O sırada Ankara’da yayımlan­ peşindeydi. “Beylik kalıplar, beylik makta olan Varlık dergisinde oyunlar, beylik dünyalar içinde bu­ 1936’nm son iki ayında üç arkada­ nalıp kalmış şiire yeni imkânlar” şın şiirleri art arda yayımlanmaya aramak, “yeni dünyalar, yeni in-

5 sanlar sokarak, yeni söyleyişler mak! Orhan Veli’nin Garip’teki şi­ bularak şiirin sınırlarını genişlet­ irleri geleneksel şiirin tabularını mek” istiyordu. Varlık dergisinin yıkarken, aynı zamanda bu anlayı­ 15 eylül 1937 tarihli 101. sayısında, şı en uç noktalara vardırıyordu şair Melih Cevdet Anday’a ithaf (Hiçbir şeyden çekmedi dünyada / edilmiş bir sayfada Oktay Rifat ile Nasırdan çektiği kadar). Vezin, ka­ birlikte yayımladığı şiirler bu yeni fiye gibi kısıtlayıcı bağlar, teşbih, anlayışın ürünleriydi: (Ben deniz istiare gibi söz sanatları şiirden kenarındaki odamda / Pencereye kovulmuştu. Şiir doğal anlatıma, hiç bakmadan / Dışardan geçen konuşma diline, günlük yaşama, kayıkların / Karpuz yüklü olduğu­ “Yaşamak hakkını mütemadi bir nu bilirim). Üç arkada­ şın Varlık’ta bu yeni an­ layışı sürdüren şiirleri genellikle yadırgandı. Orhan Veli’nin Varlık’ta- ki bu ilk şiirlerinin ar­ dından ekim 1938’de İn­ san dergisinde yayımla­ dığı şiirleri, özellikle “Kitabe-i Seng-i Mezar” geniş yankı uyandırdı. Üç arkadaşın mayıs 1941’de yayımladıkları ortak kitapları Garip’te Melih Cevdet Anday’m on altı, Ok­ didişmenin sonunda” elde eden tay Rifat’ın yirmi bir, Orhan Ve­ sıradan insana, sokağa yöneliyor­ li’nin yirmi dört şiiri yer alıyordu. du. Şiire yeni kelimeler (nasır, sa­ Daha sonra bu şiir akımına adını lata), yeni insanlar (Süleyman veren Garip, Orhan Veli’nin düzen­ Efendi, Montör Sabri) girerken, ço­ lediği bir seçki biçiminde ve onun cuksu söyleyişlerle, bilinçaltmdan imzasıyla yayımlanmıştı. Kitabın yansımalarla beslenen bir yaşama Orhan Veli tarafından kaleme alı­ sevinci hissediliyordu. nan önsözü hareketin bildirgesi Orhan Veli 1941’de, İkinci Dünya niteliğindeydi: “Eskiye ait olan her Savaşı bütün şiddetiyle devam şeye” karşı çıkmak ve “her şeyden ederken askere alındı; 1944 sonla­ önce şahanenin” aleyhinde bulun­ rına kadar yedek subay olarak Ge­

6 .Hürriyeti iz bırakanlar

libolu’da görev yaptı. Askerlik dö­ şı müdafaa etmek isteyişim, onda- nüşü Milli Eğitim Bakanlığı Tercü­ ki kusurları başkalarından çok me Bürosu’nda çalışmaya başladı. kendim bildiğim içindir.” 1956’da 1945 şubatında, içinde beşi daha yayımladığı Destan Gibi’de 174 di- önce yayımlanmış on bir şiirinin zelik bir uzun şiir denemesine gi­ yer aldığı Vazgeçemediğim’i ya­ rişti. Halk şiirinden geniş ölçüde yımladı. Bu kitabında Garip çizgi­ yararlandığı bu eseri Yenisi (1947) sini terk etmemekle birlikte liriz­ ve Karşı (1949) adlı kitapları izledi. me karşı bir kayış göstermesi, eski İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki kuşak tarafından övülürken yeni politik gelişmeler ve çok partili şiir taraftarlarının eleştirilerine hayata geçiş diğer birçok aydın ve sanatçı gibi Orhan Veli’yi de il­ gilendiriyordu. 1946 seçimlerin­ den sonra Haşan Ali Yücel’in Mil­ li Eğitim Bakanlığından ayrılma­ sıyla işlevini kaybeden Tercüme Bürosu’ndaki görevinden istifa etti. 1947’de Mehmet Ali Aybar’ın çıkardığı Hür, Zincirli Hürriyet gazetelerinde eleştiriler yazıyor­ du. Ocak 1949’da Mahmut Diker- dem’in maddi desteğiyle çıkar­ maya başladığı Yaprak dergisinin yayımını haziran 1950’ye kadar sürdürdü. Yaprak, aralarında Ga­ yol açtı. Nisan 1945’te Garip’in rip üçlüsünün de bulunduğu bir ikinci baskısını yayımladı. Bu ikin­ grup aydın ve sanatçının düşün­ ci baskıda yalnız Orhan Veli’nin şi­ celerini yansıtacak bir fikir-sanat irleri vardı. Eski şiirlerine on bir gazetesi olarak tasarlanmıştı. yeni şiir daha eklemişti. İlk baskı­ Ancak bir süre sonra Garip üçlü­ daki önsözün önüne koyduğu “Ga­ sü çeşitli türlerde telif ve çeviri rip İçin” başlıklı yazı az çok bir ürünlerinin niceliği ile dergide küskünlüğü, bir hayal kırıklığını belirleyici konuma geldi. Öyle ki yansıtıyordu: “Yazdıkça fark edi­ dergi bir süre sonra Garip hareke­ yorum: Garip’in müdafaasına kal­ tinin gecikmiş bir yayın organı kışmış gibi bir halim var. Garip’i kimliğine büründü. Orhan Veli başkalarından evvel kendime kar­ yazı ve şiirlerinin yanı sıra, yazı seçiminden sayfa düzenine, dü­ yanı sıra Ercüment Behzat Lav ve zelti işlerinden paketleme ve Mümtaz Zeki Taşkın gibi şairler postalamaya kadar her aşamada­ fütürizm, dadaizm gibi Batılı ki katkılarıyla Yaprak’la adeta öz­ akımların etkisiyle serbest bir şiir deşleşmişti. Derginin 28. sayıdan kurmaya çalışıyorlardı. Orhan Ve­ sonra yayınma son vermek zo­ li ve arkadaşlarının şiiri bir bakı­ runda kalması onu derinden et­ ma 1920’lerin sonlarında Nâzım kiledi. Uzun yıllarını geçirdiği Hikmet ve Ercüment Behzat tara­ Ankara’yı terk ederek İstanbul’a fından başlatılan yenileşme çaba­ ailesinin yanma döndü. Aynı yı­ larının bir uzantısı niteliğindedir. lın kasım ayında bir haftalığına Hece ölçüsüyle yazdığı ilk şiirleri­ gittiği Ankara’da, karanlık bir so­ nin ardından Orhan Veli “eskiye kakta yürürken belediyenin açtı­ ğı bir çukura düştü. Bu kazadan kaynaklanan bir beyin kanaması sonucu 14 kasım 1950’de İstan­ bul’da öldü.

YENİ VE DEĞİŞİK BİR ŞİİR Orhan Veli ilk şiirlerini yayımla­ maya başladığı sıralarda Türk şi­ irinde birbiriyle çekişen başlıca üç eğilim ayırt ediliyordu. Yahya Kemal ve Ahmed Haşim’e bağla­ nan Necip Fazıl Kısakürek, Ahmet Hamdi Tanpmar, Ahmet Muhip Dıranas gibi saf şiirciler estetik ait olan her şeye” karşı yeni bir şi­ açıdan simgeci ve biçimci bir şi­ ire yöneldi. Bu anlayışla yazdığı irin peşindeydiler. Kemalist ulus­ “Kitabe-i Seng-i Mezar” (Hiçbir çuluk anlayışına bağlanan ve şeyden çekmedi dünyada / Nasır­ folklorik malzemeye öncelik ve­ dan çektiği kadar) gibi aykırı ör­ ren , Ömer Bed­ nekler tepkiyle karşılandı ve rettin Uşaklı, Orhan Şaik Gökyay uzun süre tartışıldı. Orhan Veli gibi şairler ikinci bir eğilimi tem­ zevksizliği yaygınlaştırmakla, şi­ sil etmekteydi. Üçüncü eğilim Nâ­ iri bir espri düzeyine indirgemek­ zım Hikmet’in başını çektiği siya- le suçlanıyordu. Ama etkisi şaşır­ sal-toplumsal öğeyi öne çıkaran tıcıydı. Çünkü şiir hiçbir dönem­ serbest nazımcı şiirdi. Bunların de yaşanan hayatla bu derece iç

8 iz bırakanlar içe girmemişti. Söz varlığı halkın eda yakalamasıdır. Halktan kişi­ konuştuğu gündelik dilin öğele­ ler (Montör Sabri, Süleyman Efen­ rinden oluşuyordu. Bu şiirlere di, sucu, lağımcı) eskiden olmadı­ 1940’larm Türkiye’sinde yaşanan ğı biçimde bir yalınlık ve inandırı­ hayatın acısı, hüznü sinmişti. cılıkla şiire girer (Tüfeğini depoya Ama insanlara bu acılara karşı koydular / Esvabını başkasına koymalarını sağlayan, bu acılara verdiler, / Artık ne torbasında ek­ rağmen varolmayı sürdüren yaşa­ mek kırıntıları, / Ne matarasında ma sevincini de içeriyordu. dudaklarının izi). Bu şiirde aşk bi­ Orhan Veli’nin şiirinde toplumsal, le değişik bir edayla ifade edilir hatta sınıfsal bir yönelim her za­ (Sessiz sedasız mı olacaktım böy­ man var olmuştur: şiir “müreffeh le?/ Çok sevdiğim salatayı bile / Aramaz mı olacak­ tım?/ Ben böyle mi olacaktım?). Daha sonra “Şoförün Karı­ sı”, “Söz”, “Eski Ka­ rım”, “Dedikodu” gibi şiirlerde aşk, toplum­ sal hayat içinde ero­ tik boyutu vurgula­ narak bir gönül ilişki­ si biçiminde sunulur (Kim görmüş, ama kim / Eleni’yi öptüğü­ mü, / Yüksekkaldı- sınıfların” temsilcisi olamaz. rım’da güpegündüz). Çocuksu bir Onun ilgisi alt ve orta tabakalar­ şaşkınlık ve hayranlıkla birleşen dan şehirli insanlara yönelmiştir. yaşama sevinci, daha çok anlık Ama bu ilgi onların politik olarak bir duygu olarak belirir (Deli eder savunuculuğunu yapmak anlamı­ insanı bu dünya, / Bu gece, bu yıl­ na gelmez: “Mesele bir sınıfın ih­ dızlar, bu koku, / Bu tepeden tır­ tiyaçlarının müdafaasını yapmak nağa çiçek açmış ağaç). Yaşama olmayıp sadece zevkini aramak, sevinci bazen bir bardak çayır bulmak ve sanata hâkim kılmak­ renginde, bazen denizden esen tır.” Onda asıl yeni olan halkın rüzgârın, yosunların kokusunda- zevkini bir ortalama kabul ede­ dır. Yalnızlık, hüzün, iç sıkıntısı rek, yeni bir duyarlılık, yeni bir ironiyle, abartıyla yabancılaştırıl-

9 maya, dışsallaştırılmaya çalışılır. (1947) yer alan “İçinde” adlı şiir “İstanbul’da Boğaziçi’nde / Bir fa­ çarpıcı “yokluk içinde” dizesiyle kir Orhan Veli’yim ,/Veli’nin oğlu­ sona erer. “Cımbızlı Şiir”de ise yum / Tarifsiz kederler içinde” gi­ toplumsal yapının çarpıklığını do­ bi kendini açıkça ortaya koyduğu laylı olarak eleştirir (Bir elinde durumlarda bile kişisel bir ağrı­ cımbız, / Bir elinde ayna, / Umu­ nın söz konusu olup olmadığı be­ runda mı dünya). İstanbul’u top­ lirsiz kalır. Sonsuzluk duygusu ve lumsal hayatıyla yansıttığı “Gala­ özgürlük düşüncesini işlediği ta Köprüsü” (Ama hepiniz, hepi­ “Gün Olur”, “Hürriyete Doğru” gi­ niz... / Hepiniz geçim derdinde), bi şiirleri Garip çizgisinden en çok “İstanbul’u Dinliyorum” (Çekiç uzaklaştığı şiir­ lerdir (Gün olur, başıma kadar mavi / Gün olur, başıma kadar güneş; / Gün olur, deli gibi...). Orhan Veli’nin şiirinde ilk dö­ nemlerden beri var olan top­ lumsal içeriğin, giderek top­ lumsal eleştiri­ ye evrildiği gözlenir. Bu eğilim sesleri geliyor doklardan, / Güze­ özellikle İkinci Dünya Savaşı son­ lim bahar rüzgârında ter kokuları) rasında çok partili hayata geçil­ gibi şiirlerinde de aynı toplumsal dikten sonra belirginleşir. İkinci içeriğe rastlanır. 1 ocak 1949’da Dünya Savaşı’nın sıkıntılarını dile yayımlamaya başladığı Yaprak’la getiren “Festival” adlı şiirden son­ birlikte Orhan Veli’nin şiirindeki ra 1946’da yayımlanan Destan Gi­ toplumsal eleştiri dozu artar (Kel­ bi adlı kitabında yoğun bir top­ le fiyatına hürriyet, / Esirlik beda­ lumsal içerik göze çarpar (İnsan­ va; / Bedava yaşıyoruz bedava.), lar hayat mücadelesinde / Adam­ “Kuyruklu Şiir”, “Sizin İçin” gibi şi­ lar kadınlar, çocuklar). Yenisi’nde irlerde de bu durum belirgindir.

10 iz bırakanlar

GARİP AKIMI basit, yalındır; günlük, alelade ko­ Garip Akımı, şiirde “eskiye ait olan nuşmadan da farklı yanları vardır. her şeyin, her şeyden önce de şa- Hece olsun, aruz olsun her iki ölçü iraneliğin karşısında” oldu. Orhan de gereksizdir. Bu şiirler hiçbir öl­ Veli Kanık, Oktay Rıfat, Melih Cev­ çüye ve hiçbir ekole bağlı değildir. det Anday, ölçüsüz, kafiyesiz, şa- “Hudutları” yoktur. Duygudan çok iranelikten uzak şiirlerini Garip’te akla dayandığından, “Eskiye ait bir araya getirdiler. “Şiirin demok­ olan her şeyin, her şeyden evvel ratikleşmesi” hareketi olarak da de şairaneliğin aleyhinde bulun­ görülen bu anlayış kısa zamanda mak lazımdır” derler. Geleneksel yaygınlaştı. Günlük konuşma dili­ şiiri, yani nazım çerçevesinde ka­ lan şiiri temelin­ den değiştirmek gerektiğini savu­ nurlar. Yeni bir zevk yaratılmalı­ dır. Bunu ancak yeni bir yolla, ye­ ni vasıtalarla ya­ ratmak müm­ kündür. Bu yeni şiir, müzikten, re­ simden ve öteki sanatlardan ya- rarlanmamalıdır. Bütün bu ve ben­ nin yalınlığıyla günlük sorunları zeri görüşler, Garip’in çoğunlukla şakacı bir üslupla ele alan bu şiir “yıkıcı” bir şiir akımı olduğunu anlayışı dönemin ünlü şairlerini gösterir. Bu niteliğiyle bir noktada etkileyecektir. şiiriyle birleştiği Garip şiiri kafiyesizdir. Garipçilere söylenebilir. Garip şiiri işlevini “yı­ göre kafiye, ilk insanın ikinci satı­ kıcı”, ve “yapıcı” olmak üzere iki rı akılda tutmak için başvurduğu noktada gerçekleştirir. Başlangıçta ilkel bir yoldur. Teşbih, istiare, birinci işlevini yerine getirir; hep mecaz ve mübalağa gibi sanatlar yıkıcı olur. Şiirden söz sanatlarını, gereksizdir. Şiir söz söyleme sana­ imgeyi, şairaneliği, eski kelimeleri, tıdır; çeşitli evrelerden geçmiştir; heceyi, aruzu atar. Eluard’ın tanı- mma uyan “kafa ile okunmak...” lıplar, beylik oyunlar, beylik dün­ üzere yazılan şiirden yana olur. yalar içinde bunalmış kalmış olan Bunları azınlık değil, büyük ço­ şiire yeni imkânlar arayalım de­ ğunluk olan halk okumalı, şiirler dik. Şiire yeni dünyalar, yeni in­ onların zevkine seslenmelidir, sanlar sokarak, yeni söyleyişler derler. Tepkiyle, dahası alayla kar­ bularak şiirin sınırlarını biraz da­ şılandıklarında Orhan Veli şöyle ha genişletmek istedik. İlk işimiz, karşılık verir: “ ...biz, gerçek şiirin bilinen sanatları bir tarafa bırakıp, ölçüsünü arıyoruz. Vezin yok, kafi­ şiiri bu sanatlar dışında şiir yapan ye yok, teşbih yok, istiare yok, de­ özellikleri aramak oldu. Böylelikle mek ki şiir yok diyenin değil; vezin onu bir reçete, bir tarife matahı ol­ var, kafiye var, mecaz var, mübala­ ğa var, teşbih var, hepsi var, hepsi var, fakat şiir nerede, diyecek ola­ nın ölçüsünü. Sonra da şunu ekler: “Vezinsiz şiir olamayacağını iddia eden münevverlerimizin çoğu ve­ zinden anlamadıkları için bu tec­ rübeyi kolayca yapabilirler.” Ga- rip’in çıkışıyla bu tepkiler çoğalır­ ken, bir yandan da yeni destekler kazanılır. Özellikle Nurullah Ataç, bu akımı yaygınlaştıran ve benim- setenlerin başında gelir. Garip akımının şairleri etkilemesi İkinci Yeni’ye kadar sürer. Bu süre maktan kurtaracaktık. Bu işi başa­ içinde (1940-1955) “yalınlık”, “sıra­ rabilmek için de şiir tarifelerinin danlık” şiirin ölçüsü haline gelir. verdiği tertiplere karşı gelmek ge­ “Fıkra-şiir” 1er, her yeri doldurur. rekiyordu. O tertipleri bulmuş olan Bu durum, Garip şiirinin sonunu şiirle o şiire sıkıca bağlı kimselerin hazırlar. Her sonun yeni bir baş­ bu dikine giden hareketten mem­ langıcı olduğu gibi, Garip’in sonu nun olmayacakları besbelli idi. Üs­ da İkinci Yeni’yi ortaya çıkarır. telik biz de görmek istediğimiz işin ne olduğunu belirtmek için, GENÇ ŞAİRDEN BEKLENEN birtakım softaların damarına bas­ Yirmi yaşımızı dolduralı bir iki se­ maktan hoşlanıyorduk. Şiirlerimi­ neden fazla olmamıştı; beylik ka­ zin yadırganışı sadece alışılmış

12 iz bırakanlar

kalıplar dışına çıkışından değil, gelir. Böyle böyle bu basitlik, bu çıkmak isteyişinden, bunda ayrı aleladelik şiirin bir tarifi, bir şartı bir keyif buluşundandı. Gayretimi­ oldu. Basitlik, aleladelik derken zin nasıl bir sebebe dayandığı an­ belki de biraz insaflı davranıyo­ laşılınca biz de biraz yumuşar gibi rum. Basitlik, aleladelik diyeceği­ olduk. Gel gelelim, bu arada şiire me boşluk, hiçlik desem daha doğ­ girmiş olan bazı şeyler, şiirin öz ru olur. Şairin, mısraları içinde, malı imiş gibi, yerleşti kaldı. Bun­ okuyucuya hiçbir şey söylememe­ lardan biri eski şiirin yüksekten si bir yana, söyleyişteki basitliğin konuşmasına karşılık olarak şiire de gerektiği gibi anlaşıldığını san­ sokulan alelade konuşma; biri de mıyorum, kolay okunan mısranm kolay yazılır bir şey olmadığı pek bilinmiyor. Bunu anladığımız an şiirin güçlüklerini görecek, emeğe saygi göstermesini öğreneceğiz. Yalnız şairin emeğine değil; bütün insanların emeğine. Ondan sonra da kolay kolay boş lakırdı edeme­ yeceğiz. Genç şairlerimizin çoğun­ da, ne yazık ki, böyle bir boş lakır­ dı ile yetinme hali görüyoruz. Ya­ zımın baş tarafındaki sözlerden de anlaşılacağı gibi, şiirimizin bu ha­ le gelmesinde de galiba bizim nes­ lin büyük payı var. Ama, şair ola­ eski şiirin büyük konularının, bü­ cak kimsenin biraz düşünmesi, ni­ yük heyecanlarının yanı başında yetle görünüşü birbirinden ayıra­ yer alan küçük, alelade olaylar, kü­ bilmesi gerekir. Zaman zaman ale­ çük, alelade insanlardı. İlk niyet lade şeylere de dokunabilmek baş­ hiçbir şeyin şiir dışı kalmamasını ka, durmamacasına alelade olmak sağlamaktı. Ama, bu yeni şiir ya­ başka. Ayrıca, türlü işlerde çalışan vaş yavaş yayılıp birçok kimse ta­ milyonlarca insanın, iş görmüş rafından da tutulunca iş değişti. adam olmanın hakkını kazanabil­ Genç okur yazarlar, hatta bu işle mek için, göbeği çatlarken iki la­ uğraşanlar, sandılar ki şiir yalnız kırdı çırpıştırıp bir iş yaptım san­ küçük olayların, yalnız alelade bir manın kolay kolay hoş görüleme­ dille anlatılmasından meydana yeceğini bilmek lazım.

13 KİTAPLARI Şiir: Garip (O. Rıfat, M. C. Anday ile, 1941) Garip (geliştirilmiş 2. basım, kendi şiirleri, 1945) Vazgeçemediğim (1945) Destan Gibi (1946) Yenisi (1947) Karşı (1949)

Bütün Şiirleri

Bu küçük yazıyı yazmaktan mak­ sadım, genç şairlerimize sataşmak değil. Onların en kötüsünün bile, Bir sarışın yaramaz Aldattı beni bu yaz; Sevdada karar olmaz; İşte kumralı geldi, deyip şairler arasına katılıveren- lerden kat kat üstün olduklarını Nasrettin Hoca Hikayeleri (1949) biliyorum. Genç şairlerden bekle­ Bütün Şiirleri nen, sadece, elbirliğiyle yıktıkları o (ölümünden sonra, 1951) eski, o sahte, o yaldızdan ibaret şi­ ire karşılık özlü, beşeri bir şiir, bir Düz Yazı: gerçek şiir yaratmalarıdır. Bunu Nesir Yazıları (ö.s. 1953; Deniz bugüne kadar biz de gerektiği gibi Doğru adıyla 1969) yapamamışsak çalışalım. Tek, Edebiyat Dünyamız (ö.s. 1975) Türk dili de, Türk şiiri de insan içi­ Sanat ve Edebiyat Dünyamız ne çıkabilecek, bizi Türk oluşu­ (ö.s. 1982) muzla övündürebilecek bir hale Bindiğimiz Dal (ö.s. 1982) gelsin. (Yaprak, 1. 3. 1949)

14 iz bırakanlar

BEN ORHAN VELİ * Ben Orhan Veli, “Yazık Oldu Süleyman Efendiye” Mısra-ı meşhurunun mübdii.. Duydum ki merak ediyormuşsunuz Hususi hayatımı, Anlatayım: Evvela adamım, yani Sirk hayvanı falan değilim. Burnum var, kulağım var, Pek biçimli olmamakla beraber.

Evde otururum, Masa başında çalışırım. Bir anne ile bir babadan dünyaya geldim. Ne başımda bulut gezdiririm, Ne sırtımda mühr-ü nübüvvet. Ne İngiliz kıralı kadar Mütevazıyım, Ne de Celal Bayar’m Ahır uşağı gibi aristokrat. Ispanağı çok severim. Puf böreğine hele Bayılırım. Malda mülkte gözüm yoktur. Vallahi yoktur.

Yayan dolaşırım, Mütenekkiren seyahat ederim. Oktay Rıfat’la Melih Cevdet’tir En yakın arkadaşlarım. Bir de sevgilim vardır, pek muteber; İsmini söyleyemem, Edebiyat tarihçisi bulsun.

Ehemmiyetsiz şeylerle de uğraşırım, Meşgul olmadığım “ehemmiyetsiz” Sadece Üdeba arasındadır. Nisan 1940 * Bu şiiri Ne bileyim, sağlığında yayınlanmamıştır Belki daha bin bir huyum vardır... ve ölümünden sonra Amma ne lüzüm var defterinde başlıksız Hepsini sıralamaya? olarak bulunmuştur. Onlar da bunlara benzer.

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

* 001605079015*