Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi / Journal of Turkish World Studies, Cilt: VIII, Sayı 1, Sayfa: 189-195, İZM İR 2008.

ÇEV İRİLER – AKTARMALAR

AHMED CEVAD - STAL İN’ İN M İRASI – AZERBAYCAN’IN EN BÜYÜK AYDINLARININ YOK ED İLMES İ*

Yılmaz AHUNDZÂDE (1936-2006) **

Yılmaz Ahundzâde 1937 yılında bir yetimhaneye yollandı. Sadece bir ya şındaydı. Babası, şair Ahmed Cevad tutuklanıp kur şuna dizilmi şti. Annesi de, babasını, “halk dü şmanı” olarak suçlayarak kendisinden bo şanmayınca, 8.5 yıllı ğına sürgüne gönderildi. Geride dört çocu ğunu bırakmı ştı. Yılmaz, 5 Ocak 1936’da Azerbaycan’ın Şamkir bölgesinin Seyfali köyünde do ğdu. 1955’de Lenin Kend (Lenin köyü) Lisesi’nden mezun oldu. Azerbaycan Devlet Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ndeki tahsilini ise 1961 de tamamladı Bu tarihten, 2002 yılında emekli oluncaya kadar avukat olarak çe şitli görevlerde, daha sonra da Azerbaycan Yargıtayı’nda hakim olarak çalı ştı. Yılmaz Ahundzâde ile Kasım 2005 tarihinde görü ştük. Ne yazık ki kendisi bu yılın Şubat ayında ameliyat sonrası komplikasyonlara ba ğlı olarak beklenmedik bir biçimde vefat etti. Onun önemli ba şarılarını anmak amacıyla burada yayınladı ğımız görü şmeyi, özellikle ilk çocukluk yıllarına damgasını vuran trajik şartlar da göz önüne alındı ğında, okuma imkanını dahi bulamamı ş olmasından büyük üzüntü duyuyoruz. *** Babam, şair Ahmed Cevad (1892-1937), hayatı boyunca Azerbaycan’ın ba ğımsızlı ğı için mücadele etti. Her zaman bu mücadelenin ön saflarında yer aldı. I. Dünya Sava şı sırasında, orduya gönüllü olarak katıldı ve Türklerle birlikte Ermenilere kar şı Bulgaristan sınırında çarpı şmak üzere görevlendirildi. Daha sonra Azerbaycan’a döndü. Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti’nin ilk meclisinin üyesi oldu ve meclis sekreteri olarak hizmet etti. 1923’de Azerbaycan’ın ba ğımsızlı ğı için sava şan di ğerleri ile birlikte tutuklandı. Daha sonra salıverildi. Bugün daha çok ba ğımsızlı ğımızı kazanmamızdan sonra yeniden uyarlanan Azerbaycan Millî Mar şı’nın sözlerini yazmı ş olmasıyla hatırlanmakla birlikte, kendisi, Türk Millî Şarkısı “Çırpınırdı Kara Deniz”’in sözlerini de yazmı ştır. Bu şarkı, millî mar ş kadar güçlü olup sade vatanda ştan cumhurba şkanına kadar her Türk tarafından bilinir. Ahmed Cevad esas olarak iki şiiri ile ele ştirilmi ştir: “Kür” ve “Göygöl”. “Kür”, Gürcistan’dan çıkan bir nehir olup, Azerbaycan’ın ortasından geçerek Hazar Denizi’ne akar. Göygöl ise Batı Azerbaycan’da Kafkas da ğlarının eteklerinde güzel manzaralı bir buzul gölüdür. Babam şu mısraları kaleme almı ştır:

Kıvrıl Kür, kıvrıl ve geç, Senin vaktin daha gelmedi”

* International , Bahar 2006 (14.1) Los Angeles, s. 80-83 ** 1937’de öldürülen şair Ahmed Cevad’ın o ğlu.

189

Yılmaz Ahundzâde

Babamı ele ştirenler, Bol şevikler ülkenin kontrolünü ele geçirdiklerinde (1920’lerin ba şları), onun ya şanan sıkıntılarla ilgili olarak milletine atıfta bulundu ğunda ısrar ettiler. Göygöl lirik bir şiirdir. Fakat bir kez daha bazı mısralar yüzünden ba şı derde girdi:

Bir sözün var mıdır esen yellere? Sipari ş etmeye uzak ellere… Yayılmı ş şöhretin bütün ellere, Olursa olsun koy nereli, Göygöl !

Cevad’ı ele ştirenler “Göygöl üzerinde esen yeller”i yazdı ğı sırada, onun bu şiiri ile, Türkiye’den Partisi’ne selam gönderdi ği yorumunu yapmı şlardır. İş te 1925’de yayınlanan bu şiir onun ba şına büyük musibetler getirmişti. Şiir çok acımasızca ele ştirildi; babam “Milliyetçi” ve “Pan-Türkist” suçlaması ile kar şı kar şıya kaldı. Sonuçlar yıkıcıydı. Toplam olarak babam üç kez tutuklandı (1923, 1925 ve sonuncusu da 1937’de olmak üzere). Böyle tecribelerin bir insanı psikolojik olarak nasıl etkiledi ğini anlayabilmek mümkün de ğildir. Ajanlar beklenmedik bir zamanda evinizi basar, sizi dı şarı çıkarır ve sahip oldu ğunuz her şeye el koyar. Elimde, babamdan tek bir hatıra e şya, ona ait bir yadigâr olmadı. Onu hatırlatacak en küçük bir şey bile yok. Evimiz üç kez basıldı ve her şeye el konuldu. Bu nedenle bize ait hiçbir şey kalmadı. Zaten o dönemlerde şairlerin varlıklı insanlar olmadı ğını da biliyoruz. Zira onlar kendileri için de ğil, milletleri için çalı şırlardı. Baskıya maruz kalan ailelerin ço ğu ebeveynlerini ele verenlerin adlarını biliyorlar. Ben babamın belirli bir ki şi tarafından ihanete u ğradı ğı bilgisine sahip de ğilim. Genel olarak çok ele ştirilmi şti. Di ğer şairler ve yazarlar hakkında şikayette bulunan birçok isim vardı. Örne ğin Mustafa Guliyev Ahmed Cevad, Mikayil Mü şfik ve Seyid Hüseyin gibi bir çok şair hakkında pek çok ele ştirel makale yazdı. Samed Vurgun bile babama muhalif bir şiir yazdı: “Ben Sabir de ğilim, hayır, Cevad de ğilim, ben onların dü şmanıyım; ben onlara yabancıyım.”

“Baskılar – tutuklamalar, idamlar, hapise atmalar ve sürgünler sadece yakın aile çevresinde yıkıcı bir etki yapmakla kalmadı, Azerbaycan’da millet olarak da derin bir etki bıraktı. Aktivistleri, milletin en parlak dü şünürlerini ve en açık fikirlilerini yok etmek, bütün milleti yok etmekle e ş de ğerdir”. Yılmaz Akhundzade, 1937’de öldürülen şair Ahmed Cevad’ın o ğlu.

Samed Vurgun babamın şiiri Göygöl’ü ele ştirmekteydi. Daha sonra Vurgun’un karde şi Gara, hatıralarında, onun bir defasında “O zamanlar Ahmed Cevad’ın Göygöl’unu ele ştirmeye mecbur kaldım ama şiir gerçek bir sanat eseridir” dedi ğini yazmı ştır. Sülayman Rüstem de makaleleri ile babamı ele ştirmekteydi: “Bırakalım Ahmed Cevad, şiirlerini Türkiye’ye basılmak üzere hangi rüzgarlarla gönderdi ğini anlatsın”. O dönemlerde di ğer ülkeler, özellikle de Türkiye hakkında konu şmaya cesaret edemezdiniz. KGB bunu tespit edebilir ve aleyhinize delil olarak kullanabilirdi. Babamın şiirleri Türkiye’de yayınlandı. Aslında ben bunun, onun 1937’de tutuklanmasının temel sebebi oldu ğunu dü şünüyorum. Sovyetler Birli ği dı şında hiç kimse ya da hiçbir ülke ile ba ğınızın

190

Ahmed Cevad - Stalin’in Mirası – Azerbaycan’ın En Büyük Aydınlarının Yok Edilmesi

olmasına izin verilmezdi. Ancak bu muhbirlerin hepsi vefat etti. Bana göre onların bugün hayatta olan çocukları, babalarının suçlarından dolayı sorumlu tutulamazlar.

Stalin’in Baskıları Baskılar – tutuklamalar, idamlar, hapise atmalar ve sürgünler sadece yakın aile çevresinde yıkıcı bir etki yapmakla kalmadı, Azerbaycan’da millet olarak da derin bir etki bıraktı. Aktivistleri, milletin en parlak dü şünürlerini ve en açık fikirlileri yok etmek, bütün milleti yok etmekle e ş de ğerdir. Babam öldü ğünde oldukça gençti (sadece 45 ya şındaydı). Ancak çok faal bir ya şam sürmü ştü. Shakespeare’in Othello’sunu ve Romeo ve Juliet’sini çevirdi. Yine Stalin’in tasfiye hareketleri içinde öldürülen Azerbaycanlı şair Mikayil Mü şfik’e gönderdi ği mektupta şöyle yazar: “Çeviri yapmaya geçtim bile. Ama hâlâ beni ele ştiriyorlar”. Yani, kendi fikirlerini ifade etmekten ziyade, klâsiklerin çevirisine yönelerek saldırıları engellemeye çalı şmı ş, ancak bu da onu kurtaramamı ştı. Ayrıca Pu şkin, Lermontov, Gorki ve Tolstoy’un bazı eserlerini Rusça’dan Azerice’ye çevirmi şti. Babam sadece, bir ba şkasının idaresi altında ya şamak zorunda oldu ğu gerçe ğini kabul edemiyordu. Ülkemiz için ba ğımsızlık istiyordu. Tüm Türk halklarının (Turan) bütünlü ğü fikrini desteklemi şti. Bakû’da Bol şeviklerin idareyi ele almasından önce (1920) babam Bakûlu milyonerler tarafından I. Dünya Sava şı’nın sonuçlarından acı çeken Türklere yardım etmek üzere kurulan bir hayır kurumunun (organizasyonunun) sekreteriydi. Onların merkez büroları Batum (Gürcistan)’da idi; ancak Trabzon’da (Türkiye) da bir ikinci büroları vardı. Babam bütün enerjisini bu hayır organizasyonuna vererek Batum bürosunu idare etti. Çe şitli köy ve kasabalara giderek, fakirlere para, giyecek, yiyecek ve ihtiyaç malzemeleri konusunda yardım ettiler. Temelde onlar insanseverdi. Trabzon bürosunun ba şındaki yazar Ali Sabri daha sonra tıpkı babam gibi baskı gördü.

Sadık Anne Sükriye Annemin adı Şükriye idi. Acaryan dükü, Süleyman Bicano ğlu’nun kızıydı. Babam ve annem 1916’da evlendiler. Aslında annemin ailesi bu evlili ğe kar şıydı. Ancak annem babamla kaçtı. 1937’de pek çok insan tutuklanıp kur şuna dizildi ğinde, üç veya daha fazla çocu ğu olanlara, kocalarını bo şama kaydı ile sürgünden kurtulabilecekleri söylendi. Yetkililer annem Şükriye’ye de bu teklifi yaptılar. Ancak o reddetti. Onun için Ahmed Cevad’ı bo şamaktan daha kötüsü, onun kur şuna dizildi ğini ö ğrenmek olacaktı. Onunla evlenmekle anne babasının rızasına kar şı gelmi ş ve ondan asla ayrılmayaca ğına yemin etmi şti. Bu nedenle babamı hemen öldürmelerine ra ğmen, onu 8.5 yıllık bir sürgüne, Kazakistan’da Aljir isimli bir kampa gönderdiler. 1937’de babam tutuklandı ğında, 3 karde şimi de tutukladılar. Niyazi (1918-), Aydın (1921-) ve Tukay (1923-). Onları “halk dü şmanı”nın çocukları olmakla suçladılar. Niyazi ve Aydın burada, Bakû’da kaldılar. O sırada, 13 ya şında olan Tukay, Stalingrad’da suçlu çocuklar için dü şünülen “Gençlik Kümesi”ne yollandı. Bense, NKVD karargahı (merkez) ile ba ğlantılı bir yetimhaneye gönderildim. Oradaki en genç tutukluydum. Sadece bir ya şındaydım.

Bir süre yetimhanede kaldım ancak sonra çok hastalandım. Babaannem ve büyük a ğabeyim geldiler ve beni eve götürmek için yalvardılar. Çünkü yetimhanede kimse benimle gerçekten ilgilenmiyordu. Böylece babaannemle ya şamaya ba şladım. Onun ölümünden sonra, ba şka akrabalarımızın yanına ta şındım. 2. Dünya Sava şı patlak verdi ve karde şlerim cephede sava şmak için gönüllü oldular. Büyük ağabeyim Niyazi, hapisten çıkarıldıktan sonra sonra, Leningrad’da Ekonomi Enstitüsü’ne kabul edildi Ancak sava ş ba şladı ğında o da orduya katıldı. Be ş kez gizli polis tarafından sorguya çekildi ve i şkence gördü. Bir şekilde bunların hepsinden sa ğ kurtuldu ve üniversiteye döndü. Orada Komünist Partisi üyeli ği

191

Yılmaz Ahundzâde

için ba şvurdu ğunda hakkındaki “halk dü şmanı” suçlamasını gizledi ği için soru şturma geçirdi. Ancak durum yetkililerce görü şüldü ve a ğabeyim sonunda parti üyeli ğini elde etti. Ben o zamanlar çok genç oldu ğum için ailemizin kar şıla ştı ğı güçlükleri fazla anlayamıyordum. Bazı akrabalarımızın damgalanma korkusu ile bizden kaçtıklarını hissedebiliyordum. Ancak di ğerleri maddi ve manevi yardımlarını esirgemediler. 1955’de liseyi bitirdikten sonra Azerbaycan Devlet Üniversitesi’nde Hukuk Fakültesi’ne ba şvurmak istedim; ancak kabul edilmedim. Çünkü annem ve babam “halk dü şmanı” ilan edilmi şti. Bu, onların itibarlarının iade edilmesinden önceydi. Bu nedenle Azerbaycan Petrol Enstitüsü’ne ba şvurdum. 1956’da baba ve annemin itibarları iade edildi ğinde Azerbaycan Devlet Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne geçtim. Çocuklu ğumdan beri hep avukat olmak istemi şimdir. Tabii babam aklanıp itibarını kazandı ğı tarihten 18 yıl önce vefat etmi şti.

Anne babası evlili ğe kar şı çıktı ğı için 1916’da Azerbaycanlı şair Ahmed Cevad ile kaçan Acaryan Dükü’nün kızı Şükriye. Be ş çocukları oldu. Bu nedenle kendisine Cevad’dan bo şanması ve onunla ilgisini kesmesi önerildi. Bu teklifi reddetti ği için 8 yıl sürgüne mahkum edildi. Üç büyük çocu ğu da tutuklandı. En küçükleri olan bir ya şındaki Yılmaz yetimhaneye yollandı. Ahmed Cevad 1937’de öldürüldü.

Anne, 8.5 yıl sonra sürgünden döndü ğünde, orada ya şadıkları hakkında konu şmak istemiyordu ki, bu da anla şılabilir bir şeydi. O günleri unutmak istiyordu. Annemin gururlu ve güçlü bir kadın oldu ğunu da unutmayın. Evden o kadar uzakta, sürgünde iken bile sava şta çarpı şan üç o ğlu üzerinde güçlü bir etkiye sahipti. Onlara mektuplar gönderiyor ne yapmaları gerekti ğini ve güçlüklerle nasıl ba şa çıkabileceklerini söylüyordu. Çok çalı şmaları, dürüst olmaları gerekti ğini ve babalarınının “halkın dü şmanı” olmadı ğını kanıtlamak zorunda olduklarını söylerdi. Annem askerler için kıyafet dikilen bir çalı şma kampında çalı ştı. Günde 16 saat çalı şıyorlardı. Çabalarının, cephedeki askerlerin gücünü artırdı ğını biliyorlardı. Onun için bu her şey demekti. Çünkü sava şta üç o ğlu vardı. Kazakistan’da mahkum oldu ğu 8.5 yıl boyunca asla onu ziyaret edip görmemize izin verilmedi. Ona mektuplar yazdık ki bu mektuplar bugün “Azerbaycan Millî Ar şivleri”ndeki anneme ait şahsî bölümdedir. Aslında bu trajik olaylar benim hayatımı çok derinden etkiledi. Anne ve babamın ba şına bütün bunlar gelmemi ş olsaydı, hayatım çok farklı olabilirdi. Ya şamlarında acı çekmemi ş ve güçlüklerle bo ğuşmamı ş insanların, herhangi bir alanda, özellikle insan ya şamı ve insanı ilgilendiren meselelerle ilgili alanlarda yükseleceklerine inanmıyorum. Ya şamlarında zor durumlarla ba şa çıkmak zorunda kalmamı ş ki şiler, genellikle dünyada bir iz bırakmadan giderler.

192

Ahmed Cevad - Stalin’in Mirası – Azerbaycan’ın En Büyük Aydınlarının Yok Edilmesi

Avukat Olmak İlk gençli ğimden beri hep avukat olmak istedim. Bir anlamda anne ve babam böylesine çürümü ş bir hukuk sisteminin insafına kaldı ğı için hayatımı bu şekilde adalete adamak mantıklıydı. Çok çalı ştım ve önce avukat, sonra da hakim olmayı ba şardım. Azerbaycan Yargıtayı’nda 10 yıl üye olarak görev yaptım. Bu süre zarfında sık sık mahkum olan ki şilere ölüm cezası verilip verilmemesi konusunda kararlar almak zorunda kaldım. Ne zaman böyle bir kararla kar şı kar şıya kalsam, o konuda saatlerce çalı şırdım. Meseleyi mümkün oldu ğu kadar en ince ayrıntısına kadar ara ştırır, suçun nedenlerini incelerdim. Gerçekten kim hatalıydı? Kim suçluydu? Anne babalar suçlu muydu? Toplum suçlu muydu? Hukuk mesle ğinde çalı ştı ğım 40 yıl boyunca kararlarımdan hiçbirinin feshedilmedi ğini söylemekten gurur duyarım. Bu bakı ş açısından baskıların hayatımı olumlu biçimde etkiledi ğini dü şünüyorum..

Üstte: Ahmad Javad’ın ailesi (soldan): 1933 yılında Niyazi, karısı Şükriye, kızı Almaz, Ahmed Cevad, Aydın ve Tukay. Yazar Yılmaz 1936’da do ğdu ve bu trajediyi ya şadıklarında bir ya şındaydı. Stalin’in baskılarının Azerbaycan’daki mirası nedir? Azerbaycan’da her aile baskılardan acı çekti. Bu korkunç tasfiye hareketlerinden etkilenmemi ş bir tek aile yoktur – babalar, anneler, erkek karde şler, kızkarde şler, amcalar, dayılar, halalar, teyzeler, kuzenler. Herkesin baskıya u ğramı ş bir yakını vardır. Bunları gören ve tanıklık eden herkes derinden etkilenmi ştir. Baskılar bazı insanları tamamen mahvetti ve çökertti. Di ğerleri ise daha da güçlendiler. Bu, o ki şinin şahsiyetine ve karakterine ba ğlıydı. Babam Ahmad Cevad üç kez tutuklanmasına ra ğmen hiçbir zaman yılmadı. Sonuna kadar mücadele etti. Annem, bize nereye gönderilirse gönderilsin kendisinin hiçbir zaman Ahmad Cevad’ın yolundan ayrılmayaca ğını söylerdi. Bası insanlar mücadele eder, bazıları mücadeleyi bırakır ve bazıları da mahvolur. Bizim yakın ailemizin tüm üyeleri baskı gördü fakat hiçbiri acze dü şmedi. Kötü yola sapmadı; kötü alı şkanlıklar edinmedi. Hepsi kahraman oldu. A ğabeylerim sava ştan döndüler ve yüksek öğrenimlerine devam ettiler. “O zamanlarda insanlar boyun e ğerlerdi ve bu şekilde kendi kendilerini yok ederlerdi. İnsanın prensipleri olmalı ve ideallere göre ya şanmalıdır.” Yılmaz Ahundzâde, 1937’de öldürülen şair Ahmed Cevad’ın o ğlu. “Halk dü şmanı” ne demektir? Bir insan nasıl böyle olabilir? Bu, hükümetin milyonlarca insanı suçladı ğı bir yakı ştırma idi ve aileyi geni ş akraba a ğından izole etmek için çok da etkili bir yoldu. Aile

193

Yılmaz Ahundzâde

fertlerinden birinin tutuklandı ğı ve daha fazla ilgiye muhtaç olunan bir dönemde, eş dost yakın akrabalar korku nedeni ile ili şkiyi kesiyorlardı. İnsan insana dost olabilir, milletini sevebilir. Ama kimse “halk dü şmanı” olamaz. Bu kelime Sovyet ideolojisi tarafından üretilmi ş yapay bir terimdir. Kim milletine dü şman olabilir? Kimse. Bu terimin bir benzeri, Dünya’nın hiçbir yerinde yoktur. Bu geli şmeler son derece gergin ve korkulu bir ortam yarattı. O zamanlar, insanlar kendi evlerinde hatta kendi aile üyeleri arasında bile politika veya hükümet hakkında konu şmaya korkuyorlardı. Bunun izlerini bugün hâlâ bazı insanlarda bulmak mümkündür. Şimdi özgürüz ve özgürlüğün en önemli tarafı insanların dü şüncelerini ve duygularını ifade edebilmesidir. Ahmed Cevad “Da ğlar” adlı şiirinde şöyle diyordu: “E ğilmeyin da ğlar, E ğilenler ya şayamaz, ölürler” O zamanlarda insanlar boyun e ğerlerdi ve bu şekilde kendi kendilerini yok ederlerdi. İnsan prensip sahibi olmalı ve idealleri için ya şamalıdır. Güçlü olmalı ve hakları için mücadele etmelidir. Sorunlar daima olacaktır; insanın bunlarla mücadele etmek için bir çare arayı şı içerisinde olması gerekir. Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti’ni kuran atalarımız çok zor ko şullar altında yeti ştiler. E ğer onlar o zamanlar özgürlü ğümüz için mücadele etmemi ş olsalardı, bu millet bugün mevcut olmazdı. O insanlar cumhuriyeti kurmamı ş olsalardı, Azerbaycan parçalara ayrılır, Ermenistan, Rusya, Gürcistan ve ’a karı şırdı . Küçük bir köy olurdu. Ancak o insanlar bütün dünyaya Azerbaycan gibi bir devletin mevcut oldu ğunu ilan ettiler. Bu varlı ğı kurdular, para bastılar e ğitim sistemi, üniversitesi, ordu ve sanatı ile bir altyapı olu şturmaya çalı ştılar. Ancak daha sonra onu Rusya’ya bırakmak (devretmek) zorunda kaldılar. Ruslar milletimizi bir devlet olarak kabul edip, cumhuriyetimizi sonuna kadar bir bütün olarak muhafaza ettiler. 70 yıl boyunca pek çok sıkıntı çektirdikleri bir gerçektir. Ancak aynı zamanda o yıllarda ba ğımsızlı ğımızı sürdürmemize de yardım ettiler. Kendi dilimiz, edebiyatımız, bilimler akademimiz, yazarlarımızı vardı. Yazarlarımızın ideolojisinden bahsetmeyece ğim. Ancak en azından vardılar. Ben Stalin hakkında ne mi dü şünüyorum. Bana göre o “bir numaralı halk dü şmanı”dır. Sadece ilkokul e ğitimi almı ş bir ki şi nasıl olur da 300 milyonluk bir ülkeyi idare edebilir? Marx’tan on kez daha zeki olsa bile hükümet seviyesinde bir problemi çözmek oldukça zordur. Stalin insanları nasıl bir arada tutmayı ba şardı? Ba şaramadı. Bu nedenle ço ğunu öldürdü. E ğitimsizleri idare edebilmek için aydınları öldürmek zorunda kaldı. Bir tek yolu vardı: öldürmek ve yok etmek. Kaba kuvvetle yönetti. Azerbaycan’ın yarısı hapisteydi. Sibirya’ya gönderilenlerden bahsetmiyorum bile. Açıkçası kafalarını kaldırma cüretini gösterenler tutuklandı ve kur şuna dizildi. İnsanlar Stalin’i durduramıyorlardı. Belki herkes birle şmi ş olsa, bir şey yapabilirlerdi. Ancak Stalin’in çevresini saranlar da onun gibiydiler. Stalin’in çalı şma arkada şları Molotov ve Gaganovich’in eşleri bile hapse atıldı. Nasıl bir lider bunu yapabilir? Sadece bir suçlu bunları yapabilir. Ve Mir Cefer Ba ğırov! Bana göre o Stalin’den de kötü. Ba ğırov Stalin’e kar şı bir şey yapamadı. Ya kendisini yok etmeliydi, ya da Stalin ile çalı şmalıydı. Ba şka seçene ği yoktu. Ba ğırov’un çevresindeki idarî bürolarda bir tek Azerbaycanlı yoktu – bunların hepsi Ermeni ve Gürcülerdi: Grigoryan, Markaryan, Barshov, Yemilianov, Toparidze. Bunlar Azerbaycan halkının kaderinin belirleyen ki şilerdi. Ne kadar insanın sürgüne gönderilip, ne kadarının öldürüleceğine dair kotaları vardı. Bu planı tamamlamak zorundaydılar. Azerbaycan’da daha az sayıda insan öldürülmesi durumunda, Moskova, “halk dü şmanı tespit çalı şmalarında zafiyet gösterildi ği” suçlamasında bulunurdu. Bu günlerde bazı insanlar Ba ğırov’u savunuyor ve on binlerce öldürülme olayına ra ğmen, onun, Azerbaycanlıları Sibirya’ya sürgün edilmekten kurtardı ğını söylüyor. Ancak ben buna inanmıyorum. Kanıt yok. Bırakılım o ki şiler kanıtları bulsunlar, Ba ğırov’un gerçekten milletimizi kurtardı ğını gösteren kanıtları. Bana o belgeleri gösterin. Bana Ba ğırov’un imzasını gösterin.

194

Ahmed Cevad - Stalin’in Mirası – Azerbaycan’ın En Büyük Aydınlarının Yok Edilmesi

Stalin öylesine kararlı bir ki şiydi ki, hiçbir şart onu kararından vaz geçiremez, sözünü geri aldıramazdı. Bu mümkün de ğildi. O yüzden Azerbaycanlıların toplu olarak Orta Asya’ya gönderilmelerinden Ba ğırov sayesinde kurtulduklarına inanmıyorum. Hayır, temelde o gözü kapalı bir şekilde Stalin’in istediklerini yerine getirdi. Hepsi bu.

Çeviren: Ali Erol *

* Doç. Dr., Ege Üniversitesi Türk Dünyası Ara ştırmaları Enstitüsü.

195